BioExPERT - Romatoloji Derneği
Transkript
BioExPERT - Romatoloji Derneği
ISSN: 1309-2596 Cilt: 4, Sayı: 3, 2014 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Editör Prof. Dr. Nurullah Akkoç Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İmmünoloji-Romatoloji Bilim Dalı, İzmir Yazarlar Prof. Dr. Süleyman Serdar Koca Fırat Üniversitesi Hastanesi, Romatoloji Bilim Dalı, Adana Prof. Dr. Ömer Nuri Pamuk Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Romatoloji Bilim Dalı, Edirne Prof. Dr. Salih Pay Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Romatoloji Bilim Dalı, Ankara Prof. Dr. Sedat Kiraz Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Romatoloji Bilim Dalı, Ankara BioEXPERT Yıl: 4 Sayı: 3 Sayfa: 1-32 ISSN: 1309-2596 YEREL SÜRELİ Sigma Publishing Dan. ve Org. Dış Tic. Ltd. Şti. adına; İmtiyaz Sahibi Gönül Simpson Yayın Danışmanı İlkay Marangoz Editör Prof. Dr. Nurullah Akkoç Yazarlar Prof. Dr. Süleyman Serdar Koca Prof. Dr. Ömer Nuri Pamuk Prof. Dr. Salih Pay Prof. Dr. Sedat Kiraz Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu) Gönül Simpson İdare Yeri ve Yazışma Adresi Sigma Publishing Danışmanlık ve Organizasyon Dış Tic. Ltd. Şti. Vişne 2 Bölgesi, Çayırgüzeli Sok. No:14 Zekeriyaköy Sarıyer / İstanbul Tel : 0 212 352 16 61 Faks : 0 212 352 16 57 e-mail: [email protected] www.sigmapublishing.com Sertifika No: 12165 Has Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Yüzyıl mahallesi, MAS-SİT Matbaacılar Sitesi, 3. Cadde, 199A, Bağcılar İstanbul Tel: 0 212 629 02 49 | www.hasmatbaa.com.tr Sertifika No: 13903 Bu dergide yayınlanan yazı ve şekillerin sorumluluğu yazarlarına aittir. Sigma Publishing herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir. BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar İçindekiler yÖnsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . II Prof. Dr. Nurullah Akkoç y EULAR 2014: Romatoid Artrit Tedavisinde TNF İnhibitörleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 Prof. Dr. Süleyman Serdar Koca y EULAR 2014: Romatoid Artrit Tedavisinde Tirozin Kinaz İnhibitörleri ve Non-TNF Biyolojik Tedaviler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11 Prof. Dr. Ömer Nuri Pamuk y EULAR 2014’te Tümör Nekrozis Faktör Alfa İnhibitörleri ve Güvenlilik, Biyobenzerlik ve İmmünojenisite ile İlgili Çalışmalar . . . . . . . . . . . . . . 26 Prof. Dr. Salih Pay y EULAR 2014: Spondiloartrit ve Biyolojikler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35 Prof. Dr. Sedat Kiraz BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Önsöz Değerli BioExpert Okuyucuları, BioExpert’in bu yılki 3. sayısında 11-14 Haziran 2014 tarihleri arasında Paris’te yapılan EULAR kongresinde sunulan bildirileri sizler için gözden geçirdik. Bildirileri seçerken her zamanki gibi biyolojik ilaçlar ve protein kinaz inhibitörleri gibi yeni ilaçlarla yapılan klinik çalışmalara önem verdik. Paris’teki EULAR 2014 toplantısına 14.220 kişi katıldı. Bu sayı geçen yıl Madrid’de ulaşılan 14.001 katılımcı sayısının üstüne çıksa da, 2012 yılında Berlin’deki (14.740) ve 2011 yılındaki Londra’daki katılımın (16.106) altında kaldı. Bu yıl EULAR’da 4041 abstrakt sunuldu. Bu bildiriler arasından seçilen romatoid artrit tedavisinde TNF inhibitörleri ile ilgili çalışmalar Dr. Süleyman Serdar Koca tarafından, TNF-inhibitörü olmayan biyolojikler ve Tirozin Kinaz İnhibitörleri ile ilgili çalışmalar Dr. Ömer Nuri Pamuk tarafından, Tümör Nekrozis Faktör Alfa İnhibitörleri ve Güvenlilik, İmmünojenesite ve Biyobenzerler ile ilgili çalışmalar Dr. Salih Pay tarafından, spondiloartritlerde biyolojik ilaçlar ile ilgili çalışmalar Dr. Sedat Kiraz tarafından sizler için gözden geçirildi. Romatizmal hastalıklarda biyolojik ilaçlar ile yapılan ve bu yılki EULAR toplantısında sunulan çalışmaların gözden geçirildiği bu sayıyı ilgi ile okuyacağınızı ve yararlanacağınızı umarım. Prof. Dr. Nurullah Akkoç Ekim, 2014 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Süleyman Serdar Koca EULAR 2014: Romatoid Artrit Tedavisinde TNF İnhibitörleri Bu makalede, 2014 yılı EULAR (European League againist Rheumatism) kongresinde sunulmuş, romatoid artrit (RA)’in tümör nekroz faktör inhibitör (TNFi)’leri ile tedavisini konu edinen çalışmaların sonuçları derlenmiştir. Romatoid artritin erken ve yoğun tedavisi COBRA (COmbinatietherapie Bij Reumatoide Artritis) çalışmasında erken RA’nın yoğun tedavisinin önemi yıllar önce ortaya konulmuştu. COBRA protokolünde hastalara metotreksat (MTX) ve sulfasalazin kombine kullanımı yanında yüksek doz prednizolon (60 mg/gün) önerilmektedir. On yılı aşkın süredir bu protokolün etkinliği ve güvenirliliği gösterilmiş ve hatta maliyet bakımından avantajlı olduğu ortaya konulmuştur. Ancak, günlük pratikte bu protokolün uygulanmasında zorluklar ile karşılaşılmaktadır. Fazla sayıda ilaç kullanımı ve kortikosteroidin yüksek dozlarda kullanılması hastaların ve hekimlerin bu protokolü tercihlerini kısıtlamaktadır. Bunun üzerine yapılan COBRA-light çalışmasında, kortikosteroid dozunun azaltıldığı ve MTX’in monoterapi şeklinde başlandığı COBRA-light protokolünün 26. haftada COBRA protokolüne benzer etkinlik sergilediği geçtiğimiz günlerde rapor edilmişti. COBRA-light protokolünde, COBRA protokolünden farklı olarak prednizolonun dozu düşürülmüş ve buna bağlı olarak, hastaların tedavi sürecinde kullandıkları total kortikosteroid dozu azaltılmıştır (total prednizolon dozu 2012.5 mg’ye karşın 2327.5 mg). Ek olarak, bu yeni protokolde MTX monoterapi şeklinde başlanılmakta ve sulfasalazin kullanılmamaktadır (Şekil 1). EULAR 2014 kongresinde bu çalışmanın 52. hafta sonuçları sunulmuştur (1). Sonuçlara bakıldığında, disease activity score (DAS)44 skorunda ortalama iyileşmenin COBRA grubunda -2.50±1.2 iken COBRA-Light grubunda © 2014 Sigma Publishing. Tüm hakları saklıdır. -2.05±1.0 olduğu ve etkinlik bakımından aralarındaki farkın anlamlı olmadığı görülmektedir. Ek olarak, COBRA-Light grubunda elde edilen fonksiyonel kapasitede düzelme, radyolojik progresyonu engelleme ve remisyon oranları ve hatta etanercept (ETN) başlanan hastaların oranları COBRA grubuna benzer bulunmuştur. Bu açık etiketli randomize çalışma ile, olası yan etkilerden kaçınmak üzere tedavi yoğunluğunun kısmen yumuşatıldığı bu yeni tedavi stratejisinin etkinliği ortaya konulmuştur. Erken RA’da yoğun tedavinin etkinliğini değerlendiren diğer bir çalışma da FIN-RACo (Finnish RA Combination Therapy) çalışmasıdır. FIN-RACo çalışma grubu tarafından, bu kongrede, FIN-RACo protokolün mali avantaj-dezavantajlarını değerlendirdikleri çalışmanın sonuçları sunulmuştur (2). Çalışmaya, daha önce herhangi bir biyolojik ve non-biyolojik temel etkili anti-romatizmal ilaç (DMARD) kullanmamış 99 erken RA hastası alınmıştır. FIN-RACo protokolünde hastalara üçlü non-biyolojik DMARD (MTX, sulfasalazin ve hidroksiklorokin) ve beraberinde prednizolon uygulanmaktadır. Bu çalışma için hastalar çift kör olarak iki gruba randomize edilmiş, bir gruba konvansiyonel tedavilerin yanında plasebo (FIN-RACo+plasebo) diğer gruba ise konvansiyonel tedavilerin yanında infliksimab (INF) (FIN-RACo+INF) uygulanmıştır. Altı aylık tedavi sonunda plasebo ve INF kesilmiş ve hastalar FIN-RACo protokolündeki konvansiyonel tedaviler alıyorken iki yıl izlenmiştir. Sonuçlarda, erken RA’da tedavinin erken evresinde non-biyolojik DMARD’lara eklenen INF’nin ilk bakışta plasebo grubuna göre daha etkin olmadığı söylenebilir. Çünkü iki yılın sonunda, her iki grupta ACR/EULAR Boolean remisyon kriterlerine ve FIN-RAco kriterlerine göre benzer oranlarda hastalarda remisyon elde edilmiştir (Tablo 1). Ancak, RA tedavisin1 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 COBRA COBRA-Light BAŞLANGIÇ BAŞLANGIÇ Prednizolon: İlk hafta 30 mg/gün 2. Hafta 20 mg/gün 3. Hafta 15 mg/gün 4-8. Haftalar 10 mg/gün 9-26. Haftalarda 7.5 mg/gün Prednizolon: İlk hafta 60 mg/gün 2. Hafta 40 mg/gün 3. Hafta 30 mg/gün 4. Hafta 20 mg/gün 5. Hafta 15 mg/gün 6. Hafta 10 mg/gün 7-26 haftalarda 7.5 mg/gün MTX: 10 mg/hafta ile başlanır 5-8 haftalarda 17.5 mg/hafta 9. haftadan sonra 25 mg/hafta MTX: 7.5 mg/hafta Sulfasalazin: Kullanılamıyor Sulfasalazin: 1000 mg/gün başlanır, 2 hafta sonra dozu 2000 mg/gün’e artırılır 13. HAFTA 13. HAFTA DAS44≥1.6: MTX dozu artırılır (2 hafta ara ile 10, 20 ve 25 mg/hafta) DAS44≥1.6: Tedaviye devam edilir veya subkutan MTX’e geçilebilir 26. HAFTA 26. HAFTA DAS44<1.6: Dozu azaltılarak, prednizolon 38. haftada kesilir DAS44≥1.6: ETN başlanır DAS44<1.6: Dozu azaltılarak, prednizolon 38. haftada kesilir DAS44≥1.6: ETN başlanır 39. HAFTA 39. HAFTA DAS44≥1.6: ETN başlanır DAS44≥1.6: ETN başlanır 52. HAFTA 52. HAFTA Şekil 1: COBRA ve COBRA-Light tedavi protokolleri (1) MTX; metotreksat, ETN; etanercept, DAS; disease activity score Tablo 1: Erken RA’da INF tedavisinin etkinlik ve maliyet analizleri (2) FIN-RACo+INF FIN-RACo+Plasebo 2. yılda remisyon (ACR/EULAR) %68 %63 2. yılda remisyon (FIN-RACo) %66 %53 2. yılda radyolojik progresyon* %20 %47 2 yıllık ortalama tedavi maliyeti (Euro) 15.347 5.481 *Radyolojik progresyon modifiye Sharp van der Heijde skoru kullanılarak değerlendirilmiştir. RA; romatoid artrit, INF; infliksimab, FIN-RACo; ACR; American College of Rheumatology, EULAR; European League againist Rheumatism. 2 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 de önemli bir hedef olan radyolojik progresyon açısından bakıldığında ise iki yılın sonunda FIN-RACo+INF grubunda daha az oranda hastada radyolojik progresyon gözlenmiştir (%20’ye karşın %48). Bu çalışmanın ana hedefi olan maliyetlere bakıldığında, iki yıllık ortalama tedavi gideri FIN-RACo+INF grubunda 15.347 Euro iken, FIN-RACo+plasebo grubunda 5.481 Euro olarak belirlenmiştir (Odds oranı [OR]: 2.8, %95 güven aralığı [CI]: 2.3-3.1). Bu çalışma, erken RA tedavisinde FIN-RACo protokolüne eklenen INF’nin radyolojik olarak etkili olduğunu ancak, maliyet bakımından avantajlı olmadığını ortaya koymaktadır (2). adet büyük eklem cerrahisi uygulanmıştır. Beş yılın sonunda cerrahi sıklığı açısından bakıldığında MTX ile beraber kullananlarda tek başına ETN kullananlardan daha az cerrahi işlem gerekmiştir (%6.7’ye karşın %12.3, p=0.031). Bu kohorta göre ETN ile beraber MTX kullanmamak (Hazard oranı [HR]: 2.73, %95 CI: 1.08-6.89) ve yaş (HR: 1.08, %95 CI: 1.03-1.13) büyük eklem cerrahisi için bağımsız risk faktörleri olarak belirlenmiştir. Cinsiyet, hastalık süresi ve bazal hastalık aktivitesi ise ilişkili bulunmamıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, ETN’nin MTX ile beraber kullanıldığında büyük eklem tutulumu üzerine daha etkili olduğu söylenebilir. RA’nın büyük eklem tutulumu üzerine TNFi’lerin etkileri RA sıklıkla küçük eklemleri etkilemektedir. RA tedavisinde TNFi’lerin etkinliği ortaya konulmuş ve küçük eklemlerdeki radyolojik progresyonu önleyebildiği bilinmektedir. Ancak, RA büyük eklemleri de etkileyebilmektedir. Asai ve ark. (3) çalışmalarında, MTX ile beraber veya tek başına ETN’nin hastalarda büyük eklem cerrahi sıklığı üzerine etkilerini değerlendirmişlerdir. Bu çok merkezli retrospektif kayıt kütüğü çalışmasında, ETN kullanan 652 hasta değerlendirmeye alınmış ve bu hastaların 42’sinde 58 Biyolojik DMARD’ların atlanto-aksiyel subluksasyona etkileri RA vertebral kolonda ilk iki servikal vertebra arasında yer alan atlanto-aksiyal eklemi nadir de olsa etkileyebilmektedir. Ancak, bu tutulum sonucu oluşan atlanto-aksiyel subluksasyon (AAS) önemli nörolojik komplikasyonlara neden olabilmektedir. Erken ve agresif non-biyolojik DMARD tedavisinin AAS’yi önleyebildiği bilinmektedir. Avila ve ark. (4) biyolojikler ile tedavinin AAS üzerine etkilerini araştırmışlardır. En az bir biyolojik tedavi alan ve daha önceden AAS’si olmayan 163 RA hastası çalışmaya alın- Tablo 2: TNFi veya non-biyolojik DMARD sonrası devam eden ağrının prediktörleri (9) TNFi (n=11995) aOR (%95 CI) Non-biyolojik (n=3632) p aOR (%95 CI) p Yaş 1.19 (1.10–1.28) <0.001 1.07 (0.91–1.25) 0.410 Cinsiyet (kadın) 0.86 (0.75–0.99) 0.031 0.91 (0.69–1.19) 0.480 DAS28 1.00 (0.93–1.08) 0.994 0.88 (0.75–1.04) 0.134 DAS28-P 1.16 (1.07–1.24) <0.001 1.24 (1.07–1.45) 0.006 Mental sağlık 1.27 (1.17–1.38) <0.001 1.33 (1.13–1.56) 0.001 Fiziksel fonksiyonlar 1.39 (1.28–1.51) <0.001 1.67 (1.41–1.98) <0.001 Komorbid hastalıklar 1.21 (1.07–1.37) 0.003 1.40 (1.08–1.81) 0.012 Bazaldeki ağrı 1.58 (1.45–1.72) <0.001 2.06 (1.69–2.50) <0.001 Kortikosteroid 1.20 (1.05–1.36) 0.006 1.29 (0.97–1.72) 0.081 Metotreksat 0.83 (0.70–0.97) 0.011 0.85 (0.62–1.16) 0.301 Sulfasalazin 0.82 (0.70–0.97) 0.019 0.88 (0.66–1.18) 0.407 Hidroksiklorokin 0.81 (0.66–0.98) 0.030 0.84 (0.60–1.17) 0.299 TNFi; tümör nekroz faktör inhibitörü, DMARD; temel etkili anti-romatizmal ilaç, aOR; düzeltilmiş odds oranı, CI; güven aralığı, DAS; disease activity score, VKI; vücut kitle indeksi 3 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar mış. Hastalardan tedavi öncesi ve sonrasında servikal vertebra grafileri çekilmiş ve anterior atlanto-aksiyel mesafenin ≥3 mm olması AAS olarak kabul edilmiştir. Çalışma kohortunda biyolojik tedavi alan hastaların 38’inde (%23) AAS gelişmiş. Biyolojik tedavi başlandıktan ortalama 2.7 yıl sonra AAS tanısı konulmuştur. Kontrol grubu olmadığı için bu çalışma ile biyolojiklerin AAS gelişimini engellediği iddia edilemez. Ancak, biyolojik tedavi sırasında dahi AAS gelişebileceği bilinmelidir. Ek olarak, bu çalışma, anti-siklik sitrüline peptid antikoru (ACPA) pozitifliğinin ve yüksek hastalık aktivitesinin AAS için risk faktörü olduğunu ortaya koymuştur. TNFi’lerin iş verimliliği üzerine etkileri RA iş gücü kaybına neden olabilen kronik bir hastalıktır. Klasik DMARD ve biyolojik tedavi ajanlarının hastalık ile ilişkili iş gücü kaybını azalttığı daha önceden ortaya konulmuştur. Bu araştırmada araştırmacılar PRIZE çalışmasında (çalışma deseni Şekil 2’de gösterilmiştir) hastalığın erken evresinde yoğun tedavinin (50 mg/ hft ETN + 10-25 mg/hft MTX) ve remisyona ulaşıldıktan sonra 52. haftadan sonra doz azaltılarak devam eden tedavinin (25 mg/hft ETN + 10-25 mg/hft MTX) ve diğer tedavilerin (MTX veya PBO) iş gücü verimliliği üzerine etkileri değerlendirilmiştir (5). İş gücü verimliliğindeki kayıp, daha önce validasyonu yapılmış olan VOLP (valuation of lost productivity) indeksi ile belirlenmiştir. Çalışmanın birinci fazında bazaldaki 3 aylık iş verimlilik kaybı 93.1 saat iken, 39. haftada 14 saate ve 52. haftada 15.8 saate kadar azalmıştır. Çalışmanın ikinci fazında plasebo grubundaki 52. haftada 3 aylık iş verimlilik kaybı 14 saat iken, 91. haftada 71.9 saate yükselmiş, MTX grubunda 12.8 saat iken 27.6 saat, MTX + ETN grubunda ise 21.8 saat iken 21.9 saat olmuştur. Bu sonuçlara göre, çalışmanın ilk döneminde standart dozda ETN ve MTX kombinasyon tedavisiyle kazanılan iş gücü saatlerinde, remisyon elde edildikten sonraki ikinci dönemde tedaviye düşük doz ETN ve MTX ya da yalnızca MTX ile devam edilen hastalarda hafif ama benzer miktarda kayıp, plasebo grubunda ise belirgin kayıp gözlenmiştir. 4 Cilt 4, Sayı 3 TNFi’lerin ateroskleroz üzerine etkileri RA’da hızlanmış ateroskleroz ve komplikasyonları ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. Hızlanmış aterosklerozun nedenlerinden birisi de dislipidemidir. TNFi’lerin ateroskleroz üzerine etkileri tutarlı bir şekilde gösterilmiş, ancak lipit profili üzerine etkileri konusunda bilgilerimiz çelişkilidir. Ronda ve ark. (6) çalışmalarında 56 RA hastasından (34 hasta MTX, 22 hasta MTX + adalimumab) tedavilerinin öncesinde, tedavilerinin 6. haftasında ve 6. ayında seri kan örnekleri almışlar. Bu örneklerden lipit profili yanında fluorimetrik yöntemle makrofajların kolesterol yükleme kapasitesini (CLC) ve radyoizotopik metotla hücreye kolesterol sızıntısı-geçişini (CEC) analiz etmişler. MTX grubunda HDL, LDL ve total kolesterol, MTX + adalimumab grubunda ise sadece HDL düzeyi artmıştır. Ek olarak, CEC her iki grupta artarken, CLC kapasitesi sadece MTX + adalimumab grubunda azalmıştır. Adalimumab klasik yöntemlerle ölçülebilen dislipidemi belirteçleri dışında ateroskleroz patogenezinde önemli yeri olan köpük hücre oluşumunu engellemektedir. Resistin düzeyi radyolojik progresyon hakkında bilgi vermektedir Resistin inflamasyon ve artrit ile ilişkileri ortaya konulmuş olan bir adipositokindir. NEO-RACo çalışma grubu tarafından yapılan bir diğer çalışmada RA’da resistinin önemi araştırılmıştır (7). Bu çalışmada, daha önce DMARD kullanmamış 90 erken RA hastasına üçlü klasik DMARD (FIN-RACo protokolü: MTX, sulfasalazin, hidroksiklorokin) ve prednizolon başlanmış. Dört haftalık tedavi sonunda hastalar iki gruba randomize edilmiş (FIN-RACo + plasebo veya FIN-RACo + INF). Plasebo ve INF 4, 6, 10, 18 ve 26. haftalarda uygulandıktan sonra kesilmiş ve hastalar standart tedavileri alıyorken 5 yıl izlenmişlerdir. Çalışma hastalarında, bazal resistin düzeyinin DAS28 ve eritrosit sedimantasyon hızı düzeyi ile korele olduğu gösterilmiştir. Ek olarak, ilk 4 haftalık tedavi sonunda resistin düzeyinin anlamlı olarak azaldığı ortaya konulmuştur. Bazal resistin düzeyinin yüksek olmasının FIN-RACo + plasebo grubunda 24. ve 60. aylardaki radyolojik progresyon ile ilişkili olduğu gösterilmiştir BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 (sırasıyla; p=0.014 ve p=0.011). Ancak, bu ilişki FIN-RACo + INF grubunda tespit edilememiştir. Bu ilişkinin olmamasının nedeni resistinin TNF-α üzerinden etki gösteriyor olması olabilir. Bu çalışmada, resistinin insan makrofaj hücre kültüründe (THP-1) TNF-α üretiminin arttırdığı in vitro uygulamalarda gösterilmiştir. Bu sonuçlara göre, resistinin erozif ve agresif seyirli hastayı kestirmede kullanılabileceği söylenebilir. MMP-3 düzeyi TNFi ile elde edilecek remisyonun prediktörüdür Matriks metalloproteinaz-3 (MMP-3) sinovyal inflamasyonun belirteçlerindendir. Hattori ve ark. (8) MMP-3’ün remisyonun prediktörü olup olmadığını araştırmışlar. Japonya’da yapılan bu çok merkezli çalışmaya adalimumab başlanan ve 52 hafta süre ile kullanan 114 RA hastası alınmış. Bazalde ve 4. haftada serum MMP-3 ve CRP düzeylerine bakılan hastalarda 24 ve 52. haftalarda remisyon oranları çalışma hedefi olarak belirlenmiş. Hastalar bazal MMP-3 ve CRP düzeyleri düşük ve yüksek olarak tabakalanmış. Ek olarak, 4 haftanın sonunda MMP-3 ve CRP düzeylerinde yüksek oranda ve düşük oranda iyileşmeler olarak gruplandırılmış. Bazal MMP-3 ve CRP düzeyleri ve CRP düzeyindeki iyileşme oranı 24 ve 52. haftalardaki remisyon oranları ile ilişkili bulunmamıştır. Tedavinin ilk 4 haftasında MMP-3 düzeyinde %40’dan fazla azalma olanlarda remisyon oranları sırasıyla %56 ve %60 iken tersi grupta bu oranlar sırasıyla %32 ve %37’dir (her ikisi için; p<0.05). Sonuç olarak, adalimumab tedavisinde remisyon oranlarını kestirmede MMP-3 düzeyinde iyileşme oranının kullanılabileceği ifade edilebilir. TNFi tedavisine karşın devam eden ağrının nedenleri Başlanılan tedavide kalma oranları biyolojikler için bir etkinlik göstergesi olarak kullanılmaktadır. Hastaların karşılanmamış talepleri ve devam eden yakınmaları tedaviden ayrılma için birer nedendir. Bu konuda hastaların üzerinde durdukları en önemli yakınma ağrılarıdır. Ancak, ağrı karmaşık bir duygudur ve RA’daki ağrıların her zaman hastalığın inflamatuar doğası ile açıklamak mümkün olma- EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar maktadır. Mcwilliams ve ark. (9) tedaviye karşın RA hastalarındaki devam eden ağrının prediktörlerini araştırmışlardır. Çalışma, İngiliz Romatoloji Derneği Biyolojik Kayıt Kütüğü (BSRBR)’ne kayıtlı TNFi veya non-biyolojik DMARD başlanmış ve bir yılı aşkın süreli takibi olan 15.627 hasta üzerinde yapılmıştır. Bu çalışmada, ağrının şiddeti kısa form (SF)-36 yaygın ağrı skoru ve modifiye edilmiş 28 eklemde hastanın ifadelerine dayanan DAS28-P ile belirlenmiştir. Sigara kullanmak (OR: 1.2, %95 CI: 1.061.36) ve sistemik bulguların varlığı (OR: 1.15, %95 CI: 1.02-1.28) TNFi tedavisinden ayrılma için prediktif olarak bulunmuştur. Benzer şekilde, bazal ağrı düzeyi de tedavinin birinci yılında TNFi’leri bırakma-devam etmeme için prediktif (OR: 1.13, %95 CI: 1.05-1.22) değerde gözükmektedir. Diğer taraftan, tedavinin birinci yılı sonunda devam eden ağrı için DAS28-P prediktif iken DAS28’in benzer etkisinin olmadığı gösterilmiştir (Tablo 2). Tablo 2’de TNFi ve non-biyolojik DMARD tedavi gruplarında birinci yılın sonunda devam eden ağrının prediktörleri görülmektedir. TNFi tedavisi ile remisyon elde edilen hastada izlenebilecek yollar Günümüzde, RA tedavisinde hedefler remisyon veya düşük hastalık aktivitesidir. Bu hedeflere ulaşılabilen hastalarda sakatlıkların daha az olduğu ortaya konulmuştur. TNFi’lerin bu hedeflere daha hızlı ulaşmayı sağladığı söylenebilir. Bu aşamadan sonra akla gelen soru remisyon elde edilen hastada tedaviye nasıl devam edilmesi gerektiğidir. EULAR tedavi önerilerinde, klinik yanıt elde edilen hastalarda biyolojiklerin kesilmesi önerilmiştir. Diğer bir seçenek ise doz azaltılması veya doz aralığının açılarak biyolojiklere devam edilmesidir. Ancak, hangi hastada ilacın kesileceği veya hangi hastada doz azaltılması gerektiği tam olarak bilinmemektedir. PRIZE çalışmasında (10) ETN ve MTX kombinasyonu ile klinik yanıt elde edilen ve sonrasında düşük doz ETN ile devam edilen hastalarda devam eden remisyonun prediktörleri araştırılmıştır. Çalışmanın açık etiketli birinci fazında 50 mg/hafta ETN ve 10-25 mg/hafta MTX 5 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 kullanan ve 39. haftada DAS28 ≤ 3.2 ve 52. haftada DAS28 < 2.6 olan hastalar çalışmanın ikinci fazına alınmış. İkinci fazda ise hastalar çift kör olarak üç gruba randomize edilmiştir. Hastalar 52. haftadan başlayarak 91. haftaya kadar, 39 hafta süre ile 25 mg/hafta ETN + MTX, tek başına MTX veya plasebo almışlardır (Şekil 2). Plasebo grubunda ACPA pozitif ve negatif hastaların sırasıyla %11 ve %48’inde (p=0.001), romatoid faktör (RF) pozitif ve negatif hastaların sırasıyla %11 ve %41’inde (p=0.005) remisyon devam etmiştir. Bu grupta sadece seronegatiflik devam eden remisyon için prediktif bulunmuştur. Sadece MTX’in kullanıldığı grupta ise tedavinin başlangıcında genç olmak, yoğun tedavi sonunda düşük CRP düzeyine ulaşmak ve yoğun tedavi ile düşük hastalık aktivitesine ulaşmak devam eden remisyon için prediktif bulunmuştur. Çalışmanın 13-52. haftalarında DAS28’e göre düşük hastalık aktivitesi elde edilen ve edilemeyen hastaların sırasıyla %49 ve %23’ünde remisyon devam etmiştir (p=0.044). İkinci fazda 25 mg/hafta ETN + MTX kullanan grupta tedavinin başlangıcındaki yaş ve ilk fazın sonundaki CRP düzeyi diğer gruplara benzer şekilde çalışma sonunda remisyonda kalma için prediktif bulunmuştur. Ek olarak, DAS28 skoruna göre remisyon ve düşük hastalık aktivitesine daha erken ulaşan hastalarda remisyonda 1. faz: açık etiketli kalma oranı daha yüksek bulunmuştur (Şekil 3a). Benzer şekilde, birinci fazda yoğun tedavi aşaması sonunda daha düşük DAS28 skoru elde edilen hastalarda remisyonda kalma oranı yüksektir (Şekil 3b). Bu veriler hastalarda mümkün olduğunca erken ve mümkün olduğunca düşük hastalık aktivitesinin hedeflenmesi gereğini ortaya koymaktadır. Klinik yanıt elde edildikten sonra sıklıkla başvurulan bir yol ilacın dozunun azaltılması veya uygulama aralığının açılmasıdır. Ancak, seçilen bu yolun yeterli kanıtı yoktur. Plasencia ve ark. (11) TNFi tedavisi sonunda 6 aydan uzun süren düşük hastalık aktivitesi (DAS28 skoru <3.2) elde edilen 144 RA hastasını çalışmalarına almışlar. Birinci grup hastalarında (n=67, 23 adalimumab, 21 ETN ve 23 INF) TNFi dozu azaltılmış veya doz aralığı açılmış, ikinci grup hastalarında (n=77, 27 adalimumab, 28 ETN ve 22 INF) ise TNFi’ye aynı doz ve sıklıkta devam edilmiş. Birinci grup hastalar ortalama 2.4±1.2 yıl, ikinci grup hastalar ise ortalama 2.4±0.9 yıl izlenmiş. Her iki grupta DAS28 skorları, remisyonda kalanların oranı, alevlenme gelişenlerin oranları benzer bulunmuş. Ancak, ikincil yanıtsızlık doz azaltılan grupta kısmen daha yüksek bulunmuştur (%8.9’a karşın %2.6, p=0.097). Bu sonuçlarda, RA hastalarında klinik yanıt elde edildikten sonra TNFi’lerinin doz azaltılması veya doz aralığının açılmasının, standart dozlar- 2. faz: çift kör ve randomize 25 mg ETN + 10-25 mg MTX 50 mg ETN + 10-25 mg MTX MTX Plasebo 0 39. hft Şekil 2: PRIZE çalışması diagramı (10) ETN; etanercept, MTX; metotreksat 6 52. hft 76. hft 91. hafta BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Şekil 3: Çalışmanın birinci fazında daha erken remisyona ulaşan (A) ve daha düşük hastalık aktivitesi elde edilen (B) hastalar daha fazla remisyonda kalmaya devam etmektedir (10). da devam edilmesi ile benzer etkinlik sergilediği görülmektedir. Hastaların yaşı TNFi’lerin remisyon hedefini etkilemektedir Yukarıda belirtildiği gibi PRIZE çalışmasında, devam eden remisyon için prediktif belirteçlerden birisinin yaş olduğu bildirilmiştir (10). Hastanın yaşı ilerledikçe kalıcı remisyon oranlarının azaldığı ortaya konulmuştur (Şekil 4). Bu kongrede sunulan diğer bir çalışmada, L’Ami ve ark. (12) hasta yaşının remisyon üzerine olan etkisini değerlendirmişlerdir. Bu çalışmada, 485 hasta ETN, 429 hasta adalimumab ile tedavi edilmiş ve hastalar bir yıl prospektif olarak izlenmiştir. Hastalar yaşlarına göre genç (18-48 yaşları arası ve ortalama yaş 39), orta yaşlı (4959 yaşları arası ve ortalama yaş 54) ve ileri yaşlı (60-90 yaşları arası ve ortalama yaş 67) olacak şekilde üç gruba ayrılmış, bir yıllık tedavinin sonunda DAS28 skoru <2.6 veya simplified disease activity index (SDAI) ≤3.3 olan hastalar remisyonda kabul edilmiştir. Genç yaşlardaki hastalarda, SDAI’ye göre (sırasıyla; OR: 1.7, %95 CI: 1.1-2.6, p=0.011 ve OR: 2.8, %95 CI: 1.7-4.4, p<0.001) ve DAS28 skoruna göre (sı- Şekil 4: Yaşın kalıcı remisyon üzerine etkisi (10) 7 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 rasıyla; OR: 1.8, %95 CI: 1.3-2.6, p=0.001 ve OR: 2.1, %95 CI: 1.5-3.1, p<0.001) orta yaşlı ve ileri yaşlı hastalardan daha fazla oranlarda remisyon elde edilebilmiştir (12). Sonuç olarak, yaş ilerledikçe remisyon hedefini tutturabilme oranları azalmaktadır. PRIZE çalışması, hasta yaşı ilerledikçe remisyonda kalma oranlarının azaldığını ortaya koymaktadır. TNFi’ye kortikosteroidin eklenmesinin remisyon hedefine ilave yararı bulunmamaktadır RA tedavisinde klasik DMARD ve biyolojik tedavileri başlandığı dönemlerde kısa süreli kortikosteroid kullanımı ve klinik açıdan uygunsa mümkün olduğunca erken dozunun azaltılarak kesilmesi önerilmiştir. INF veya golimumab ile tedavi edilen hastaların prospektif olarak izlendiği BioTRAC kayıt kütüğü kullanılarak, INF kullanan hastalarda beraberinde verilen kortikosteroidin remisyon oranları üzerine etkileri araştırılmıştır (13). 628 hastanın alındığı çalışmada, remisyonda olan hastaların %16’sının hâlâ kortikosteroid kullandığı ortaya konulmuştur. Ancak kortikosteroid kullanıyor olmanın devam eden remisyona anlamlı katkısı belirlenememiş (HR: 1.4, %95 CI: 0.9-2.1). Diğer taraftan, kortikosterid kullananlarda kullanmayanlara oranla infeksiyon komplikasyonunun daha erken sürede geliştiği tespit edilmiştir (HR: 2.4, %95 CI: 1.1-4.9). Bu sonuçlara göre, biyolojik kullanan hastalarda kortikosteroidin mümkün olduğu kadar kısa sürede kesilmesi gerektiği söylenebilir. RA’nın tedavisinde TNFi’lerin güvenliliği Klinisyenler kullandıkları medikal tedavi ajanının etkinlik ve güvenlilik verilerini bilmek isterler. Biyolojik DMARD’ların etkinliği çok sayıda ve geniş kapsamlı çalışmalarda ortaya konulmuştur. Ancak, güvenlilik konusunda kaygıların tam manası ile giderilebilmesi için aynı sayı ve kapsamda çalışmalardan daima daha fazlası beklenilmektedir. Poiroux ve ark. (14) meta-analizlerinde 5 farklı TNFi’lerin RA tedavisi sırasındaki orta vade güvenlilik verilerini ortaya koymuşlardır. Bu çalışma için literatür taranmış, Ocak 2000 ile Ocak 2013 tarihleri arasında yayınlanmış, 6 aydan uzun süre TNFi kullanılan, randomize, plasebo kontrollü, çift kör çalışmalar incelenmiş. Yayınlanmış ve incelenen 396 makaleden çalışma kriterlerini karşılayan 22’si seçilmiştir. Bu çalışmalarda, toplamda 6682 hasta TNFi (2507 adalimumab, 1001 ETN, 575 golimumab, 1087 INF ve 1512 sertolizumab) ve 3607 hasta plasebo kullanıyormuş. Hastaların izlem süreleri 24 ile 78 hafta arasındaymış. Öncelikle bu çalışmada TNFi’lerinin kafa-kafaya karşılaştırılmadığı ve dolaylı bilgiler elde edildiği bilinmelidir. Adalimumab kullananlarda ciddi infeksiyon (hastaneye yatış gerektiren infeksiyonlar) riski, sertolizumab kullananlarda ise ciddi yan etki riski yüksek bulunmuştur (Tablo 3). Ancak, bu verilere göre RA tedavisinde TNFi’lerin orta vade kullanımının önemli güvenlilik sorunlarına neden olmadığı söylenebilir. Tablo 3: RA tedavisi için TNFi’lerin güvenlilik verileri (14) Ölüm OR (%95 CI) Ciddi infeksiyonlar OR (%95 CI) Ciddi yan etkiler OR (%95 CI) Total TNFi 1.3 (0.7-2.3) 1.7 (1.2-2.2) 1.1 (0.9-1.4) Adalimumab 2.3 (0.8-6.2) 2.1 (1.3-3.5) 0.9 (0.7-1.2) Etanercept 1.3 (0.2-7.2) 0.8 (0.4-1.4) 0.8 (0.6-1.1) Golimumab 2.1 (0.2-18.2) 2.5 (0.9-6.5) 1.8 (0.5-7.3) İnfliksimab 0.5 (0.2-1.4) 1.6 (0.9-1.6) 1.1 (0.8-1.6) Sertolizumab 1.2 (0.3-5.2) 3.5 (0.9-12.8) 2.1 (1.4-3.2) OR; odds oranı, CI; güven aralığı, TNFi; tümör nekroz faktör alfa inhibitörü 8 BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 RA tedavisinde biyobenzerlerin yeri CT-P13 INF’nin biyobenzeridir. Bu ajanın kısa dönem ve uzun dönem etkinlikleri daha önce gösterilmiş ve bunun üzerine European Medicines Agency (EMA) tarafından kullanımına onay verilmiştir. Yoo ve ark. (15) çok merkezli, çift kör ve randomize PLANETRA (Programme evaLuating the Autoimmune disease iNvEstigational drug cT-p13 in RA) çalışmalarında, 606 hastada 3 mg/kg CT-P13 ile INF’nin 54 hafta sonunda karşılaştırmalı etkinliklerini bu defa farklı indeksler kullanarak otaya koymuşlar. Bazal CDAI ve SDAI indeksleri benzer iken 54 haftalık tedavi sonunda CT-P13 ve INF ile hem CDAI (sırasıyla; 25.7 ve 24 azalmış) ve hem de SDAI’de (sırasıyla; 26.3 ve 24.3 azalmış) benzer iyileşmeler görülmüştür. Ek olarak, bu çalışmada 14, 30 ve 54 haftalarda ilaca karşı antikor (ADA: anti-drug antibody) gelişimi araştırılmış ve her iki grupta benzer ADA oranları elde edilmiştir; CT-P13 grubunda %52.3, INF grubunda %49.5. Her iki grupta da ADA negatif olanlarda pozitif olan hastalara göre daha fazla klinik yanıt elde edilmiştir. Daha önce benzer bir çalışma EULAR 2013 kongresinde sunulmuştu, bu çalışma ile CT-P13’ün INF’ye benzer etkinliğini sadece farklı indeksler ile tekrar gösterilmiştir. Kaynaklar 1. Ter Wee M, den Uyl D, Boers M, Kerstens P, Nurmohamed M, van Schaardenburg D, Voskuyl A, Lems W. Intensive combination treatment regimens, including prednisolone, are effective in treating early rheumatoid arthritis patients regardless of additional etanercept: 1 year results of the COBRA-LIGHT trial. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):607. 2. Rantalaiho V, Martikainen J, Kautiainen H, Puolakka K, Leirisalo-Repo M, On behalf of The NEO-RACo Study Group. Initial infliximab is not cost-effective in otherwise actively treated early rheumatoid arthritis. The 2-year follow-up results of the randomized clinical NEO-RACo trial. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):85. 3. Asai S, Kojima T, Oguchi T, Takahashi N, Funahashi K, Hanabayashi M, Hirabara S, Yoshioka Y, Ishiguro N, On behalf of TBC Study Group. Concomitant methotrexate affect the incidence of large joint replacement surgery in the rheumatoid arthritis patients treated with etanercept. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):87. 4. Avila MG, Alonso A, Andrea P, Diaz C, Juvernau R, EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Lasanta ML, Marsal S. Rheumatoid arthritis atlantoaxoidal subluxation in biological era. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):86. 5. Zhang W, Bansback N, Sun H, Pedersen R, Kotak S, Anis AH. The impact of etanercept and methotrexate treatment on work productivity in patients with rheumatoid arthritis: results from phase 2 of the PRIZE study. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):328-329. 6. Ronda N, Greco D, Adorni MP, Zimetti F, Favari E, Borghi MO, Hollan I, Hjeltnes G, Mikkelsen K, Meroni PL, Bernini F. Improvement of cell cholesterol trafficking-related lipoprotein functions in rheumatoid arthritis patients treated with adalimumab. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):477. 7. Vuolteenaho K, Kautiainen H, Möttönen T, Hannonen P, Korpela M, Kauppi M, Kaipiainen-Seppänen O, Luosujärvi R, Nieminen R, Leirisalo-Repo M, Moilanen E, On behalf of the NEO-RACo Study Group. Predictive value of pretreatment resistin levels for erosive disease in early RA treated with DMARDS and infliximab. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):475. 8. Hattori Y, Kaneko A, Kida D, Takahashi N, Ishikawa H, Kanda H, Sato T, Kojima T, Ishiguro N. High rate of improvement in serum matrix metalloproteinase-3 levels at 4 weeks predict remission at 52 weeks in RA patients with anti-TNF therapy. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):488. 9. Mcwilliams DF, Walsh DA. Factors predicting pain and early discontinuation of tumour necrosis factor-alpha-inhibitors in people with rheumatoid arthritis: results from the British Society for Rheumatology biologics register. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):602. 10. Emery P, Pedersen R, Bukowski J, Marshall L. Early response to etanercept-methotrexate induction therapy predicts sustained remission with reduced-dose combination regimen in the PRIZE study. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):75. 11. Plasencia C, Wolbink G, Krieckaert C, Kneepkens E, Turk S, Bonilla M, Villalba A, Nurmohamed M, Diego C, Martín-Mola E, Pascual-Salcedo D, Balsa A. Comparison of clinical outcomes between rheumatoid arthritis patients under TNF inhibitors using a tapering strategy or standard therapy regimen in daily clinical practice. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):234. 12. L’Ami M, Krieckaert C, Kneepkens E, Plasencia C, Nurmohamed M, Wolbink G. Young rheumatoid arthritis patients are more likely to be in SDAI or DAS28 remission in comparison to older patients after one year of treatment with adalimumab or etanercept. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):475-476. 13. Haraoui B, Jovaisas A, Bensen W, Faraawi R, Kelsall J, Dixit S, Rodrigues J, Sheriff M, Rampakakis E, Sampalis JS, Lehman A, Otawa S, Nantel F, Shawi M. Impact of corticosteroid use on remission sustainability and infection rates among rheumatoid arthritis patients in remission while on infliximab: treatment implications based on a real-world population. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):601. 14. Poiroux L, Allanore Y, Kahan A, Avouac J. Medium-term safety of TNF-alpha inhibitors in rheumatoid 9 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar arthritis: a meta-analysis of randomized controlled trials. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):88. 15. Yoo DH, Park W, Brzosko M, Géher P, Andersone D, Jaworski J, Rekalov D, Oparanov B, Kausiene R, Pacheco-Tena C, Lee S. Disease activity assessment 10 Cilt 4, Sayı 3 using the das28, CDAI and SDAI and effect of anti-drug antibody on clinical response in a randomized, double-blind, comparative trial of CT-P13 and innovator infliximab: PLANETRA study. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2):235. BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Ömer Nuri Pamuk EULAR 2014: Romatoid Artrit Tedavisinde Tirozin Kinaz İnhibitörleri ve Non-TNF Biyolojik Tedaviler Tirozin Kinaz İnhibitörleri Tirozin kinaz inhibitörleri, romatoid artrit (RA) tedavisinde son yıllarda kullanıma giren yeni sınıf hastalık modifiye edici ilaçlardır. Bu grup ilaçlar içerisinde yer alan Janus kinaz (JAK) inhibitörleri RA tedavisinde ön plana çıkan ilaçlardır. JAK inhibitörleri ile ilgili farklı etkinlik ve güvenlilik çalışmaları sunulmuştur. Tofasitinib bu grup ilaçlardan hakkında en çok çalışma yapılan ve RA tedavisinde kullanımı için Türkiye dahil birçok ülkede onay almış tek ilaçtır. 2014 EULAR’da tofasitinib ile ilgili yapılan çalışmaların yanında yeni tirozin kinaz inhibitörleri ile de ilgili farklı çalışmalar sunulmuştur. Son dönemde özellikle hastalar tarafından bildirilen ölçeklerin çalışmalarda kullanımı önem kazanmaktadır. RA tedavisinde kullanıma giren tofasitinib oral olarak kullanılan bir JAK inhibitörüdür. Tofasitinibin etkinliği monoterapi olarak ve biyolojik olmayan DMARD’larla birlikte kombine kullanımda etkin olduğu randomize, çift-kör, plasebo (PBO) kontrollü çalışmalarda gösterilmiştir. Güvenlilik profili ise faz 2, faz 3 ve açık etiketli uzun dönem uzatma çalışmalarında (LTE) gösterilmiştir. 2014 EULAR’da sunulan çalışmada Alten ve arkadaşları (1) MTX-naif aktif RA’lı hastalarda yapılan randomize, çift-kör, paralel grup faz 3 ORAL start (NCT01039688) çalışmasının 24 ay sonuçlarını analiz ederek analizde tofasitinib ve MTX monoterapisinin hastanın bildirimine dayanan sonuçlarını (patient reported outcome; PRO) araştırmışlardır. Çalışmanın 12 aylık sonuçları daha önce bildirilmişti (2,3). ORAL start çalışmasında şiddetli aktif MTX-naive RA’lı hastalar, 2:2:1 oranında, tofasitinib 5 mg (n=373) veya 10 mg BID (n=397) veya MTX (n=186) haftalık 10 mg dozundan 20 mg/hafta dozuna kadar 8 haftada titre edilerek arttırılmak üzere, randomize edildi. Başlangıçtan © 2014 Sigma Publishing. Tüm hakları saklıdır. itibaren ortalama değişiklik şeklinde ifade edilen sekonder PRO sonuç ölçekleri şunlardı: Hasta global artrit değerlendirmesi (PtGA; görsel skala-visual analague scale [VAS], ağrı (VAS), fiziksel fonksiyon (HAQ-diasability index; HAQDI), halsizlik (FACIT-F) ve sağlık ilişkili yaşam kalitesi (HR-QoL; SF-36 versiyon 2). Analiz yapılırken bir linear mixed-effect modeli kullanıldı ve başlangıç değerleri tüm analiz grubunda ortak değişken (covariate) olarak alındı (çalışmada ≥1 doz çalışma ilacı alan ve ≥1 başlangıç sonrası ölçüm değeri olan tüm randomize hastalar). Yirmi dört ay sonunda, başlangıçtan itibaren en küçük kareler (least square; LS) ortalama değişiklikleri (±standart hata[SE]) ve PRO’da ≥ minimum klinik önemli farklılık (minimum clinical important change; MCID) bildiren hasta oranları sunuldu. P değerleri tip I hataya göre düzeltme yapılmaksızın verildi. Çalışmayı toplam 658 hasta tamamladı (266, 286 ve 106, sırasıyla, tofasitinib 10 mg, 5 mg ve MTX gruplarında). Yirmi dört ay boyunca hem tofasitinib 5 mg hem de 10 mg BID gruplarında, MTX ile karşılaştırıldığında PRO analizlerinin, SF-36 mental komponent özet skoru hariç hepsinde başlangıç skoruna göre daha fazla düzelme gözlendi (p<0.05) (Tablo 1). Aslında SF-36 mental komponent özet skorunda da tofasitinib gruplarında 3. ayda anlamlı düzelme vardı, ama sonrasında anlamlılık kayboldu. MTX ile karşılaştırıldığında tofasitinib 10 mg BID alan hasta grubu, tüm PRO ölçeklerinde, 12 ve 24 aylarda HAQ-DI ve 12 ayda FACIT-F hariç, anlamlı oranda daha yüksek ≥MCID değişikliği bildiren hasta oranına sahipti. MTX ile karşılaştırıldığında tofasitinib 5 mg BID grubunda tüm PRO’larda ≥MCID değişikliği bildiren hasta oranı sayısal olarak daha fazlaydı. MTX-naiv RA’lı hastalarda yapılan bu faz 3 çalışmada tofasitinib 5 mg ve 10 mg BID mono11 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tablo 1. Çalışma gruplarında 24 ay sonunda PRO ölçeklerindeki değişim görülmektedir (1). Başlangıçtan itibaren değişiklik Tofasitinib 5 mg BID LS ortalama %≥MCID (SE) Tofasitinib 10 mg BID LS ortalama (SE) MTX %≥MCID LS ortalama (SE) %≥MCID 24. ay Hasta global değerlendirme (VAS) -34.4 (1.3)* 82.6* -35.7 (1.2)* 80.7* -28.8 (1.9) 68.9 Ağrı (VAS) -34.8 (1.3)* 78.4 -37.6 (1.2)** 86.4* -29.5 (1.9) 77.4 Fiziksel fonksiyon (HAQ-DI) -0.9 (0.03)** 83 -1.01 (0.03)*** 88.9 -0.7 (0.05) 81.1 Halsizlik (FACIT-F) 9 (0.5)* 67.1 9.6 (0.5)** 71* 6.2 (0.8) 59.4 HR-QoL (SF-36) Fiziksel skor Mental skor 11 (0.5)*** 6.2 (0.6) 83.7 62.1 12.5 (0.4)*** 7.5 (0.5)* 86.8* 70.4* 7.6 (0.7) 5.5 (0.8) 74.5 55.7 *p<0.05, **p<0.001, ***p<0.0001 MTX ile farklı terapisinin MTX ile karşılaştırıldığında 24 aylık süre sonunda birçok PRO ölçeğinde anlamlı düzelme sağladığı gözlendi. EULAR 2014’teki bir başka çalışmada Cohen ve arkadaşları (4) tofasitinible RA’lı hastalarda yapılan faz 2, faz 3 ve LTE çalışmalarında toplam ilaca maruz kalan hastalar dikkate alınarak güvenlilik verisini analiz etmişlerdir. Çalışmada monoterapi veya DMARD’lar ile kombine ≥1 doz tofasitinib (tüm dozlar) alan hastalar dikkate alınarak analiz yapılmış ve 10 Nisan 2013 tarihine dek yapılan 6 faz 2, 6 faz 3 ve 2 LTE (devam eden ve veri sistemi kapatılmayan) çalışması değerlendirilmiştir. PBO’dan, adalimumabtan (ADA) veya MTX’ten tofasitinibe geçen hastalar ilk doz tofasitinib aldıktan sonra tofasitinib grubuna katılmışlardır. İnsidens oranları (IR; olay/100 hasta yılı) ve güven aralıkları (CI) listelendi. Fırsatçı infeksiyonlar (OI) arasına, herpes zoster (HZ) dissemine veya multidermatomal şeklinde tanımlanarak dâhil edilirken, tüberküloz (TB) olayları dışlandı ve TB ayrı olarak bildirildi. Analiz toplam 5671 tofasitinib alan hastanın 12.664 hasta yılı içermektedir ve medyan ilaç kullanım süresi 2.4 yıldı. En az 12, 24, 36 ve >48 ay tofasitinib alan hasta sayısı sırasıyla, 4204 (%74), 3804 (%54), 1948 (%34) ve 555 (%10) idi. Toplam 926 hasta (%16.3) yan etki nedeni 12 ile çalışmayı bıraktı. Mortalite için IR (son dozdan sonra 30 gün içerisinde) 0.28 (0.20-0.39) idi. Ciddi yan etki ve ilgili olabilecek yan etki IR’si 6 aylık ayrı dönemler için değerlendirildiğinde her zaman aralığı periyodu için sabitti (Tablo 2). Ciddi yan etkiler arasında ciddi infeksiyonlar en sıktı (IR 2.93 [2.65-3.25]). OI ve TB için IR 0.25 (0.18-0.36) ve 0.21 (0.14-0.30) olarak bulundu. Tüm HZ yan etkilerinin (IR 4.22 [3.87-4.61]) %93’ü ciddi boyutta değildi ve dissemine ve multidermatomal vakalar nadirdi. Tüm melanom dışı cilt kanserleri (NMSC) dışındaki maliniteler ve lenfoma/lenfoproliferatif hastalıklar zaman aralıkları boyunca benzer sıklıkta dağılım gösteriyordu (Tablo 2). ABD Surveillance Epidemiology and End Results Program (SEER) standardize insidens oranı, NMSC dışlandığında 1.08, %95 CI (0.89-1.31) olarak bulunurken, lenfoma için 2.58 (1.24- 4.74) olarak bulundu ve TNF inhibitörü ile tedavi edilen RA’lı hasta kohortlarında bildirilenle benzerdi. Çalışma sonucuna göre >12.000 hasta yılı toplam tofasitinib kullanımı süresi içeren çalışmada ciddi yan etki ve yan etki paterni ve sıklığına odaklanılmış ve izlem dönemindeki zaman aralıkları boyunca sabit kalmıştır. Önceki çalışmalarla karşılaştırıldığında izlem dönemi uzadığında yeni bir risk tanımlanmamıştır. Tofasitinibin RA tedavisindeki güvenlilik profili hakkında BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tablo 2. Tofasitinib faz 2, 3 ve LTE çalışmalarında ciddi yan etki ve ciddi infeksiyon toplam IR’leri (100 hasta yılı başına olay şeklinde) (Faz 3 çalışmalarda 5 ve 10 mg tofasitinib kullanılırken, faz 2 çalışmalarda ilave dozlarda verilmiştir) (4). IR olay/100 hasta yılı (%95 CI) Genel IR CYE Tofasitinibe maruz kalınan farklı 6 aylık dönemler (ay) 0-6 6-12 12-18 18-24 24-30 30-36 36-42 >42 10.3 (9.710.9) 10.77 (9.5712.13) 10.44 (9.1711.89) 12.08 (10.5813.81) 10.42 (8.9112.19) 10.02 (8.4411.91) 8.45 (6.8610.42) 7.34 (5.529.78) 8.82 (6.8711.31) Cİ 2.93 (2.653.25) 2.57 (2.023.27) 3.42 (2.744.28) 3.16 (2.464.07) 3.19 (2.434.19) 2.93 (2.163.96) 2.86 (2.04-4) 2.81 (1.834.3) 1.89 (1.163.09) Lenfoma 0.06 (0.030.13) 0.04 (0.010.28) 0.09 (0.020.35) 0 0.06 (0.010.43) 0.14 (0.030.55) 0.089 (0.010.59) 0 1.20 (0.020.82) CYE: ciddi yan etki, Cİ: ciddi infeksiyon. ilave bilgi daha uzun süreli çalışmalar, gözlemsel veriler ve farmakovijilans aktivitelerinden elde edilecektir. JAK inhibitörleri ile klinik çalışmalar yanında farmakokinetik çalışmalarda da bu ilaçların birbirlerinden farkları olup olmadığı test edilmektedir. 2014 EULAR’da sundukları çalışmalarında Dowty ve arkadaşları (5) klinikte kullanılan JAK inhibitörlerinin klinik anlamlı dozlarda sitokin inhibisyon profillerinin daha iyi anlaşılması için hem tüm hücrede JAK inhibisyon gücü hem de plazma farmakokinetikleri ile ilişkili bilgileri kullanarak bağımlı bir model yaklaşımı geliştirerek bir çalışma tasarladılar. Tofasitinib’den başka, barisitinib, filgotinib (GLP0634) ve desernotinib (VX-509) gibi birçok JAK inhibitörleri RA tedavisinde aktif olarak araştırılmaktadır. Ancak bu ilaçların JAK bağımlı sitokin inhibisyon profillerine bağlı olarak klinikte birbirlerinden nasıl ayırt edilebilecekleri konusu tam olarak netliğe kavuşamamıştır. Çalışmada akım-sitometri dayalı yöntem kullanılarak, farklı STAT proteinlerinin fosforilasyon durumları kantite edilerek tam kanda total lenfositler, CD34+ hücreler [eritropoietin (EPO)] ve CD3+ hücrelerde [interlökin (IL)-6] tofasitinib, barisitinib, filgotinib ve desernotinibin interferon (IFN)-alpha, IFN-gamma, IL-6, IL-15, IL-21, IL-10, IL-27, IL-12, IL-23 ve EPO sinyali için IC50 değerleri ölçüldü. İnsanda günlük or- talama plazma konsantrasyonları (Cav), önceden bildirildiği veya tahmine dayanarak tofasitinib için (5 mg BID; 68 nM), barisitinib için (4 mg QD; 32 nM) ve filgotinib için (200 mg QD, 527 nM) olarak alındı. Desernotinib için güvenilir farmakokinetik tahmini değeri, in-vitro metabolik stabil durumda kalamama ihtimalinin yüksek oluşu ve ilave değerlendirme sonuçları da olmadığı için düşük tutuldu. Sitokin inhibisyonunun yüzde değerleri [ICxx=100x Cav / (IC50 + Cav)] klinik anlamlı dozlarda tespit edildi. Çalışma sonunda, her bir JAK inhibitörü, tip I ve II interferon (IFN-alfa, IFN-gamma), genel gamma zincir sitokinleri (IL-15, IL-21), IL-6 ve IL-27 üzerinde nispeten benzer sitokin inhibisyon profili gösterdiler. Her bir ilaç aynı zamanda IL-10, IL-12, IL-23 ve EPO üzerinde bir miktar azalma etkisi gösterdi. JAK inhibitörleri arasında karşılaştırma yapıldığında tofasitinib ve barisitinibin genel olarak desernotinib ve filgotinibten daha güçlü inhibitörler olduğu görüldü. Tofasitinib, barisitinib ve filgotinibin klinik farmakokinetik bilgileri de olduğu için bu veriler, RA’lı hastalarda sitokin profilleri üzerindeki inhibisyonlarının tahmin edilen değerlerinin karşılaştırılmasında kullanıldı. Her bir JAK inhibitörü için sitokin inhibisyon profili klinik anlamlı dozlarda dikkat çekici düzeyde benzer bulundu (Tablo 3). Desernotinib için farmakokinetik veriler mevcut olmamakla birlikte klinik doz aralığı filgotinib 13 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tablo 3. In vitro tam kan JAK inhibitör etkisi (sağda) ve farklı JAK inhibitörleri için klinik konsantrasyonlarla birlikte genel sitokin inhibisyonu (5) JAK inhibitörü Tofasitinib Sitokin JAK sinyal çifti P-STAT Barisitinib Desernotinib Filgotinib Tam kan IC50nM IFNα JAK1/Tyk2 P-STAT3 37 29 1290 1500 IFNγ JAK1/JAK2 P-STAT1 52 32 1870 2530 IL-6 JAK1/JAK2 P-STAT1 56 21 1330 917 IL-15 JAK1/JAK3 P-STAT5 66 93 932 2140 IL-21 JAK1/JAK3 P-STAT3 51 55 1340 3920 IL-10 JAK1/Tyk2 P-STAT3 291 159 11600 9160 IL-27 JAK1/Tyk2 P-STAT3 51 21 1660 1950 IL-12 JAK2/Tyk2 P-STAT4 307 148 16400 13400 IL-23 JAK2/Tyk2 P-STAT3 239 82 11200 10100 EPO JAK2/JAK2 P-STAT5 302 88 >20000 13200 ile uyumlu olduğundan benzer in-vitro inhibisyon etkisi gösterdi. Bu analizler, JAK inhibitör bileşikleri karşılaştırıldığı zaman, geniş bir aralıkta JAK sinyal eşlenmelerinin klinik kullanım konsantrasyonları ile çalışmanın önemini göstermektedir. RA’da çok sayıda JAK inhibitörü için sitokin inhibisyonunun klinik profilleri etkin dozlar dikkate alındığında dikkat çekici ölçüde benzerdir. Bu durum bu JAK inhibitörlerinin JAK farmakolojisine dayanarak ayırt edilmesi potansiyelinin sınırlı olduğunu düşündürmektedir. Tofasitinib dışında JAK inhibitörleri ile de RA’da farklı çalışmalar yapılmaktadır. ASP015K, RA tedavisi için geliştirilen yeni, oral bir Janus kinaz (JAK) inhibitörüdür. ASP015K, JAK 2’ye göre daha selektif olarak JAK1/3’ü inhibe eder ve günde tek doz olarak kullanılır. EULAR 2014’te Takeuchi ve arkadaşları (6) ASP015K monoterapisinin orta-şiddetli RA’lı Japon hastalarda etkisi, güvenilirliği ve doz cevabını değerlendirdikleri çalışmayı sundular (NCT01649999). On iki haftalık, çift-kör çalışmaya 20 yaş ve üzerinde aktif RA’lı [CRP>0.5 md/dl veya ESR ≥28 mm/saat ve ≥6 hassas (68 eklemde) ve ≥6 şiş eklem (66 eklemde) olarak tanımlandı] hastalar alındı. Eşzamanlı DMARD kullanımı olmayan hastalar eşit olarak günde 1 kez ASP015K 14 25 mg, 50 mg, 100 mg, 150 mg veya PBO şeklinde randomize edildi. Primer sonlanım noktası olarak 12. haftadaki ACR20-CRP cevabı veya erken sonlanım (12 hafta/ET) olması esas alındı. İki yüz seksen bir hasta randomize edildi ve tedavi aldı. Hastaların %81.1’i kadındı, yaş ortalaması 53 idi. Hastaların %25.3’ü önceden anti-TNF kullanmıştı. Başlangıçta ortalama hassas eklem sayısı 15.2, ortalama şiş eklem sayısı 12.2, ortalama CRP 2.41 mg/dl, ortalama ESR 48 mm/saat idi. ASP015K 50 mg, 100 mg ve 150 mg dozlarının her biri PBO ile karşılaştırıldığında 12 haftada anlamlı daha yüksek ACR20-CRP cevabı sağladılar. Cevap oranı 150 mg dozuna dek artış gösterdi. ACR50/70 cevabı ve DAS28-CRP remisyon oranı en yüksek 2 doz gruplarında PBO grubundan anlamlı olarak daha yüksekti. Ayrıca DAS28-CRP’de doza bağlı düzelme gözlendi. Çalışmaya ilişkin veriler kısaca Tablo 4’te özetlenmiştir. Yan etki insidensleri PBO ve kombine ASP015K gruplarında benzer bulundu (%64.3 vs %64). Kombine ASP015K gruplarında PBO ile karşılaştırıldığında en sık rastlanılan yan etkiler nazofarenjit (%13.3 vs %5.4), RA (%12.4 vs %32.1), serum kreatinin kinaz (CPK) artışı (%4.9 vs 50) ve diyare (53.6 vs %1.8) idi. CPK düzeyindeki artış geçici olma eğilimindeydi ve hastalar tedaviyi kesmeden düzelmişti. PBO ve ASP015K BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tablo 4. 12. hafta sonunda etkinlik cevaplarının özetleri (6). Plasebo (n=56) ASP015K 25 mg (n=55) ASP015K 50 mg (n=57) ASP015K 100 mg (n=55 ASP015K 150 mg (n=58) ACR20-CRP, n (%) 6 (10.7) 13 (23.6) 18 (31.6)* 30 (54.5)*** 38 (65.5)*** ACR70-CRP, n (%) 1 (1.8) 0 1 (1.8) 9 (16.4)** 7 (12.1) *p<0.05, **p<0.01, ***p<0.001, tedavi vs plasebo. gruplarında toplam infeksiyon ve yan etki insidensleri benzerdi (%21.4, %24.9; %1.8 ve %2.7, sırasıyla). ASP015K 50 mg grubunda çalışma ilacı ile ilişkisiz olduğu düşünülen serebral hemoraji gelişimi nedeni ile 1 hasta öldü. ASP015K grupları arasında da güvenlilik profili genel olarak birbirine benzerdi, en yüksek dozda daha yüksek oranda serum CPK artış oranı görüldü. Çalışma sonuçlarına göre Japon hastalarda 12 haftalık ASP015K monoterapisi etkilidir ve iyi tolere edilmektedir. Bu veriler RA tedavisinde ASP015K’nın ilave geliştirilme programını desteklemektedir. Yeni JAK inhibitörlerinin RA’daki etkinliği ile ilgili sunulan bir başka çalışma, oral bir JAK3 inhibitörü olan VX-509 ile ilgili van Vollenhoven ve arkadaşları (7) tarafından yapılan bir çalışmaydı. Bu 24 haftalık, randomize, PBO kontrollü, çift-kör, faz 2 çalışmada 4 farklı VX-509 doz rejimi, MTX’e yetersiz cevap veren RA’lı hastalara verilmiştir. Çalışmanın amacı, sabit MTX tedavisi altındaki RA’lı hastalarda 4 farklı VX-509 dozunun etkisi ve güvenilirliğini test etmekti. Sabit doz MTX alan aktif RA’lı hastalar [(CRP >normalin üst limiti, ≥6 hassas eklem (68 eklemde), ≥6 şiş eklem (66 eklemde)] 1:1:1:1:1 şeklinde PBO veya 4 farklı VX-509 dozu (100 mg QD, 150 mg QD, 200 mg QD veya 100 mg BID) şeklinde randomize edildi ve çalışma 24 hafta devam etti. Primer etkinlik sonlanım noktası 12 haftada karşılanmıştı ve önceden bildirilmişti. Burada çalışmanın 24 hafta sonuçları verilecektir. Toplam 358 hasta randomize edildi ve ≥1 doz ilaç aldı. Hastaların %81’i kadın, ortalama yaş 53 idi. Başlangıçta ortalama hassas eklem sayısı 23.8, ortalama şiş eklem sayısı 16.1 ve ortalama hastalık süresi 7.3 yıldı. Yirmi dört hafta tedavi sonunda her bir VX-509 tedavi grubunda elde edilen ACR20, ACR50, ACR70, DAS28 (CRP) <2.6 ve DAS28 (ESR) <2.6 cevap oranları ve DAS28 (CRP) düzeylerinde başlangıca göre düşme miktarı PBO’yla karşılaştırıldığında anlamlı yüksekti. Çalışmaya ilişkin önemli sonuçlar özet olarak Tablo 5’te gösterilmiştir. Yirmi dört hafta sonunda VX-509 grubunda (tüm VX-509 grupları kombine edildiğinde) PBO ile karşılaştırıldığında (%59.9 vs %42.3) yan etki yüzdesi daha yüksekti. Yan etki nedeniyle VX-509 grubunda %9.1, PBO grubunda ise %8.5 hastada çalışma sonlandırılmıştı. VX509 grubunda en sık yan etkiler başağrısı (%8.7), hiperkolesterolemi (%5.2) ve diyare idi (%4.5). VX-509 ve PBO alan hastalarda ciddi yan etki benzer oranlarda oluştu (%7.3 vs %5.6). Ancak daha ciddi infeksiyonlar VX-509 grubunda PBO’ya göre daha sıktı (%3.5 vs %1.4). Yirmi dört hafta boyunca ciddi yan etki nedeniyle 2 hasta ölmüştü; bunların biri VX-509 100 mg Tablo 5. 24. haftada etkinlik ölçümleri (7). Plasebo, n=71 VX-509 100 mg VX-509 150 mg VX-509 200 mg VX-509 100 mg QD, n=71 QD, n=72 QD, n=72 BID, n=72 ACR20, n (%) 12 (16.9) 43 (60.6)** 44 (61.1)** 44 (61.1)** 45 (62.5)** ACR70, n (%) 2 (2.8) 12 (16.9)* 13 (18.1)* 11 (15.3)* 18 (25)** *P<0.01, **P<0.001, plasebo ile karşılaştırıldığında. 15 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar BID grubundaydı ve kalp yetersizliği nedeniyle kaybedildi, diğer hasta ise VX-509 200 mg QD grubundaydı, pansitopeni gelişen hasta pnömoni nedeniyle kaybedildi. VX-509 tedavi gruplarında transaminaz düzeylerinde yükselme ve medyan nötrofil ve lenfosit sayılarında azalma görülmekle birlikte bunlar genellikle hafif düzeydeydi. VX-509 alan hasta grupları arasında güvenlilik profili birbirine benzerdi. Çalışma sonucunda, sabit MTX dozları ile kombine edildiğinde, 24 haftalık tedavi sonunda VX-509’un test edilen tüm dozları ile RA semptom ve bulgularının PBO ile karşılaştırıldığında anlamlı düzeyde düzeldiği saptandı. VX-509 yan etki oranları, ciddi infeksiyon ve çoğunluğu minör olan laboratuvar bozuklukları bakımından sadece küçük bir artışla ilişkili bulundu. Çalışma sonuçları VX-509’un bundan sonraki geliştirilme programı için destekleyici ve yol gösterici niteliktedir. T Hücreyi Hedef Alan Tedaviler RA tedavisinde temel olarak T hücreyi hedef alan bir kostimülasyon blokeri olan abatasept (ABA), son dönemde intravenöz uygulama dışında subkutan formuyla da kullanıma girmiştir. ABA ile yapılan subkutan çalışmalar giderek artmaktadır. 2014 EULAR’da subkutan ABA ile ilgili yapılan AVERT çalışmasının sonuçları 2 ayrı bildiride sunulmuştur (8,9). AVERT (Assessing Very Early Rheumatoid arthirits Treatment) çalışması faz IIIb, randomize, aktif-kontrollü bir çalışmadır ve erken RA’lı hastalarda subkutan (s.c.) ABA tedavisinin etkinlik ve güvenilirliğini değerlendirmeyi amaçlamıştır. İlk olarak sunulan çalışmanın temel gayesi erken RA’lı hastalarda ABA+MTX veya ABA monoterapisinin 12. ayda remisyon indükleyici ve tüm RA tedavileri (biyolojik, DMARD, steroid) hızlıca kesildikten sonra idameyi devam ettirici etkisini değerlendirmekti (8). Önceden MTX almamış, anti-CCP2 (+) erken RA’lı hastalar (≥8 hafta, ≥2 aktif sinovit, DAS28 (CRP) >3.2 ve semptom süresi ≤2 yıl) çalışmaya alındı. Hastalar 12 aylık süreyle haftalık s.c. 125 mg ABA + MTX, s.c. 125 mg ABA veya MTX tek başına olacak şekilde randomize edildi. On ikinci ayda DAS28 (CRP) <3.2 elde edilen hastalar teda16 Cilt 4, Sayı 3 visiz 12 aylık tedavi bırakılma dönemine girdiler. On beşinci aydan sonra protokolde tanımlanan şekilde alevlenme saptanan tüm hastalar açık etiketli dizaynla ABA + MTX almaya başladılar. ABA + MTX ve tek başına MTX alan hastaların karşılaştırılmasında eşzamanlı primer sonlanım noktası olarak hem 12. ayda hem de 18. ayda DAS28 (CRP) <2.6 elde edilmesi esas alındı. ABA monoterapisi sonuçları da çalışmada değerlendirildi. Oldukça aktif hastalığı olan ve kötü prognostik faktörler taşıyan (başlangıçta: ortalama RA süresi 0.56 yıl, ortalama DAS28 (CRP), 5.4, ortalama HAQ 1.4, %95.2 RF+ ve anti-CCP2+) erken RA’lı 351 hasta (ABA + MTX, ABA ve MTX kollarında sırasıyla, n=119, 116 ve 116) çalışmaya dâhil edildi. On iki ay sonunda ABA + MTX, ABA ve MTX kollarında sırasıyla %60.9, %42.5 ve %45.2 oranlarında DAS28 (CRP) <2.6 değerleri elde edildi. ABA + MTX vs. MTX için Odds oranı (OR, %95 GA) 2.01 (1.18, 3.43, p=0.01) ve ABA vs MTX için OR 0.92 (0.55, 1.57) olarak bulundu. Çalışma dönemindeki çoğu zaman döneminde ABA monoterapisinin semptom ve bulgular üzerindeki etkisi, DAS28 (CRP) ve diğer ölçümler dikkate alındığında ABA + MTX ve MTX kolları arasına düşüyordu. Tedavi bırakılmasını izleyen dönemde hastaların çoğu hastalık aktivitesinde artış nedeniyle bu dönemi tamamlayamadı (177/223, %79.4). Hem 12. hem de 18. ayda DAS28 (CRP) <2.6 değeri elde edilen hasta oranı, ABA + MTX, ABA ve MTX için sırasıyla %14.8, %12.4 ve %7.8 olarak bulundu. OR değerleri ABA + MTX vs MTX için 2.51 (1.02-6.18, p=0.045) ve ABA vs MTX için 2.04 (0.81-5.14) olarak değerlendirildi. Posthoc analizde hem 12 hem de 18 ayda DAS28 (CRP) <2.6 idame ettirebilen hastalar, sadece 12 ayda DAS28 (CRP) <2.6 olabilen hastalarla karşılaştırıldığında, sayısal olarak başlangıçta daha düşük ortalama semptom süresi, DAS28 (CRP), HAQ skoru ve tedavi döneminde tüm zamanlarda daha uzun süre DAS28 (CRP) <2.6 olma durumlarının olduğu gözlendi. On iki aylık tedavi döneminde ABA + MTX, ABA ve MTX kollarında, ciddi yan etki sayısı 8 (%6.7), 14 (%12.1) ve 9 (%7.8) bulunurken, ciddi infeksiyon ise 1 (%0.8), 4 (%3.4) ve 0 olarak bulundu. BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Çalışmada sonuç olarak kötü prognostik faktörleri olan oldukça aktif erken RA’lı hastalarda ABA + MTX tedavisinin 12 ayda MTX ile karşılaştırıldığında daha yüksek remisyon oranları sağladığı ve benzer güvenlilik sonuçlarına sahip olduğu görüldü. Çalışma döneminde çoğu zamanda ABA monoterapisi izole MTX tedavisinden daha etkili bulundu; ABA + MTX tedavisi ile MTX monoterapisine göre az ama istatistiksel olarak anlamlı daha fazla sayıdaki hastada ilaçsız remisyon idamesi sağlandı. AVERT çalışmasında hastaların eklem hasarı MRI ile değerlendirilerek ABA + MTX, ABA monoterapisi veya MTX monoterapisi ile tedavi edilen erken RA’lı hastaların MRI bulguları karşılaştırılmıştır. Bu çalışmanın sonuçları da EULAR 2014’te sunulmuştur (9). Çalışmaya alınan tüm hastalara başlangıçta, 6, 12, 18 ve 24 aylarda dominant el bileğinden gadolinyumlu MRI uygulandı. Bu analizde başlangıçtan 18. aya kadar sinovit, osteit ve kemik erozyon MRI skorlarındaki değişiklikler değerlendirildi. On iki aylık tedavi süresince ABA + MTX grubunda, izole MTX grubuna göre sinovit, osteit ve kemik erozyon skorlarında sayısal olarak daha fazla düzelme gözlendi. ABA monoterapi grubunda da izole MTX ile karşılaştırıldığında sinovit ve osteit skorlarında daha iyi sonuçlar elde edilse de istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (Tablo 6). Posthoc analizde, tedavi kesilmesinden sonraki 18 ayda DAS28 (CRP) <2.6 şartını yerine getiren hastaların 12. aydaki ve sonraki verileri karşılaştırıldığında tedavinin bırakılmasının MRI bulgularında ilerlemeye neden olmadığı saptandı. AVERT çalışmasının klinik sonuçlarıyla uyumlu olarak, yüksek aktiviteli erken RA’lı hastalarda ABA + MTX kombinasyonu grubunda izole MTX ile karşılaştırıldığında MRI bulgularında, skorlarında daha fazla azalma vardı. ABA mono- terapi grubundaki MRI değişiklikleri ise ABA + MTX ve izole MTX grupları arasındaydı. ABA dışında T hücreyi tedavi hedefi alan diğer bir çalışmada CD6 hedef alınmıştır. CD6 bir T hücre yüzey glikoproteinidir ve özellikle antijen sunumunda rol oynar ve hücresel immun cevabı modüle eder. İtolizumab, RA’yı da içeren çok sayıda otoimmün hastalıkta tedavi edici potansiyeli olan, ilk anti-CD6 monoklonal antikordur. Chopra ve arkadaşları (10) EULAR 2014’te sundukları çalışmalarında MTX’e yetersiz cevap veren aktif RA’lı hastalarda, MTX’e ilave olarak itolizumab eklenmesinin etkinlik ve güvenilirliğinin değerlendirilmesini amaçlamışlardır. Yirmi dört haftalık, faz 2, randomize, açık etiketli çalışmada hastalar, 2:2:2:1 şeklinde oral MTX ile birlikte 3 farklı doz itolizumab (0.2, 0.4 veya 0.8 mg/kg haftada 1) veya tek başına oral MTX şeklinde randomize edildi. Çalışma 12 hafta aktif ve tedavi ve sonrasında 12 hafta tek başına MTX izleme dönemi şeklinde 2 dönem içeriyordu. Güvenlilik yan etkiler ve laboratuvar değerleri esas alınarak değerlendirilmişti. Etkinlik ise 12 haftdaki ACR kriterleri, SF-36 ve HAQ-diasability index (HAQ-DI) ile değerlendirilmesi yapılan sağlık ilişkili yaşam kalitesi ölçekleri ile değerlendirildi. Toplam 70 hasta (%81.4 kadın, %92.9 RF +, ortalama yaş 43.8, ortalama hastalık süresi 5.6 yıl) 4 farklı gruba randomize edildi. Gruplar başlangıç özellikleri ve ortalama MTX dozu (toplam 14.3+4.5 mg/hafta) yönünden birbirlerine benzerdi. Itolizumab genel olarak iyi tolere edildi ve yan etkilerin çoğunluğu hafif ve orta şiddetteydi. Her 100 infüzyon başına, 3.57 infüzyon reaksiyonu bildirildi. Ateş ve öksürük en sık yan etkilerdi. Yan etki sayısıyla belirgin doz cevap ilişkisi vardı. Anti-ilaç antikorları test edilen hiçbir hastada pozitif değildi. ITT-FAS primer analizde, itolizumab alan hastalarda (%50, %60, %40, 0.2, 0.4 ve 0.8 mg/kg Tablo 6. Farklı tedavi kollarında MRI skorlarında değişim (9). ABA+MTX (N=103) ABA (N=104) MTX (N=97) Sinovit 12.ay -2.35 (-2.89, -1.82) -1.4 (-1.95, -0.84) -0.68 (-1.23, -0.13) Osteit 12.ay -2.58 (-3.47, -1.68) -1.36 (-2.27, -0.46) -0.68 (-1.59, 0.24) 17 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar dozlarında), tek başına MTX grubu (%30) ile karşılaştırıldığında 12 haftada daha yüksek ACR20 cevabı elde edildi. Yirmi dördüncü haftada ise itolizumab kollarında ACR20 cevabı %40, %50 ve %20 şeklinde devam ederken, tek başına MTX kolunda bu oran %20 olarak bulundu. On iki haftada elde edilen ACR50 cevabı itolizumab kollarında %5, %35 ve %15 (0.2, 0.4 ve 0.8 mg/kg dozlarında) olarak bulunurken MTX kolunda ACR50 cevap oranı %0 idi. On iki haftada ACR70 cevabı ise itolizumab kollarında %5, %15, %0 olarak bulunurken MTX kolunda %0 idi. On iki haftalık dönemde itolizumab alan hastaların %58.3’ünde DAS28-EULAR kriterlerine göre orta veya iyi cevap elde edilirken tek başına MTX grubunda bu oran %20 olarak değerlendirildi. İtolizumab alan hastaların %51.6’sında orta veya iyi cevap 24 haftada da devam etti. On iki ve 24 haftalarda çalışma kollarındaki hastalarda SF-36 (fiziksel ve mental komponent) ve HAQ-DI ölçeklerinde düzelme gözlendi. Çalışma sonuçları, MTX’e yetersiz cevap veren RA’lı hastalarda itolizumabın MTX ile kombine kullanımının etkinlik ve güvenilirliği konusunda güçlü veri sağlamaktadır. IL-6 Hedef Alan Tedaviler EULAR 2014’te bir IL-6 reseptör blokeri olan tosilizumab (TCZ) ile ilgili ilginç çalışmalar sunulmuştur. Ayrıca nispeten daha yeni bir IL-6 blokeri olan sarilumab ile ilgili de klinik veriler bildirilmiştir. TCZ ile ilgili ilk çalışmada Kojima ve arkadaşları (11) günlük pratikte sınırlı doz (<8 mg/hafta) MTX alan hastalarda TCZ tedavisi ile remisyon elde edilmesi için başlangıçtaki prediktif değerlerin belirlenmesi amaçlanmış ve bu amaçla gözlemsel bir kohortta başlangıç karakteristikleri değerlendirilmiştir. Günümüzde biyolojik tedavilerin yaygınlaştığı dönemde hem zaman kaybına engel olmak hem de yeni tedavi hedefi olan remisyonu elde etmek için biyolojiklere iyi cevabı belirleyecek prediktif faktörlerin tanımlanması oldukça önemlidir. Çalışma çok sayıda merkezde TCZ tedavisi alan 204 RA’lı hastayı içermektedir (Tsurumai Biologics Communication Registry; TBCR, 2011 yılına dek biyolojikle tedavi edilen top18 Cilt 4, Sayı 3 lam 2176 hasta kaydedilmiştir). Çalışmada eşzamanlı MTX kullanan ve remisyon elde edilen hastaların başlangıç özelliklerindeki farklılıkları ortaya çıkarmak hedeflenmiştir. Ayrıca, çok değişkenli lojistik regresyon analizi kullanılarak 52 haftada DAS28-ESR değerine göre remisyon sağlanan hastalar için prediktif faktörler tespit edilmiştir. Elli iki haftadan önce TCZ tedavisi kesilenler dışlanmamıştır; ama tedavi için cevapsız olarak kategorize edilmişlerdir (non-responder imputation). Başlangıç özellikleri, ortalama (SD); yaş, 57. (13.2) yıl, hastalık süresi 10.2 (8.3) yıl, DAS28ESR 5.6 (1.3), eşzamanlı PSL %67.5, birlikte MTX kullanımı %48.8, ortalama MTX dozu 7.6 mg/hafta (Japonya’da 2011 yılına dek MTX dozu maksimum 8 mg/hafta ile sınırlıydı), önceki biyolojik kullanımı %67.9 idi. Elli iki haftada remisyon oranı (DAS28-ESR) %42.9 olarak bulundu. Eşzamanlı MTX alanlarda DAS28-ESR değerlerinin anlamlı düşük olduğu görüldü. Yüksek hastalık aktivitesi grubunda, remisyon elde edilen hastalarda birlikte MTX kullanımı anlamlı şekilde yüksek bulunurken, radyografik Steinbrocker evreleri daha az ilerleyici idi. Ancak orta-düşük hastalık aktivitesi (DAS28-ESR <5.1) olan hastalarda önceden biyolojik kullanım oranı farklı değildi ve başlangıç değerleri ile fark bulunamadı. Çok değişkenli lojistik regresyon analizi sonuçları yüksek hastalık aktivitesi olan grupta (DAS28ESR >5.1) 52. haftada remisyon elde edilmesi için belirleyici faktörleri, eşzamanlı MTX kullanımı (OR 2.63 [1.16-6.29]), daha az yapısal hasar (Steinbrocker evre I ve II, OR 1.44 [1.559.69] göstermekte idi. İlginç olarak, orta-düşük hastalık aktivitesi grubunda (DAS28-ESR <5.1) hastalarda hiçbir başlangıç faktörünün remisyon elde edilmesi için prediktif olmadığı tespit edildi. Ancak, orta ve düşük hastalık aktivitesi olan ve remisyon elde edilemeyen hastalar ile yüksek hastalık aktivitesi olup remisyon elde edilemeyen hastalarla karşılaştırıldığında bu grupta hasta genel değerlendirmesi (VAS) ve hassas eklem sayısında dikkat çekici bir düzelme olmadığı görüldü. Sonuçta orta-düşük hastalık aktivitesi olan ve remisyon elde edilemeyen hasta grubun- BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 da yapısal hasarın inflamasyondan çok hastalık aktivitesinden etkilendiği sonucu çıkarıldı. Yüksek hastalık aktivitesi olan RA’lı hastalarda eşzamanlı düşük doz MTX kullanımı bile TCZ tedavisinde kritik rol oynar. Klinik pratikte düşük doz bile olsa MTX tedavisin devamının faydasının bilinmesi oldukça önemlidir. Orta-düşük aktiviteli hasta grubunda olduğu gibi yüksek hastalık aktivitesi olan grupta da remisyon elde etmek için TCZ alan hastalarda yapısal hasarın gözden geçirilmesi, dikkate alınması gereklidir. Klinik çalışmalar, TCZ’nin monoterapi olarak, MTX ile veya diğer DMARD’lar ile kombine kullanımının etkili olduğunu göstermiştir. Ancak, büyük kayıt sistemlerinden elde edilmiş izlemsel, uzamış TCZ verisi şimdiye kadar bulunmamaktadır. Gabay ve arkadaşlarının (12) sunduğu çalışmada ise, RA’da tek başına veya DMARD’lar ile kombine kullanımında, TOcilizumab Collaboration of European Registries in RA (TOCERRA) kayıt sistemini esas alarak, TCZ’nin tedavi devamlılığı değerlendirilmiştir. Çalışma başlangıcına (BL) ait verileri olan ve şimdiye kadar izlem dışında kalmamış, TCZ ile tedavi edilen RA’lı hastalar çalışmaya alındı. Hastalar TCZ’nin monoterapi olarak kullanılması (mono) veya eşzamanlı BL DMARD tedavisi almalarına göre DMARD ile kombine (kombo) olarak ikiye ayrıldı. TCZ kullanım zamanı, TCZ başlanması ile ilacın kesildiği son vizit arasındaki zaman olarak tanımlandı. Mono ve kombo grupları için medyan TCZ’de kalma zamanı %95 GA ile birlikte hesaplandı. TCZ kesilmesi için risk analizi ortak-değişkenlere göre düzeltilmiş Cox modeli uygulanarak değerlendirildi. Cox modelinde BL ortak-değişkenleri olarak, cins, yaş, hastalık süresi, önceki biyolojik sayısı, steroid kullanımı, seropozitiflik (RF veya anti-CCP), DAS28, HAQ ve tedavi değerlendirmeye alındı. Nisan 2013’e kadar 8 kayıt sisteminden toplam 1271 değerlendirmeye uygun tedavi kürü verisi elde edildi. Bunların içerisinde 328’i (%26) mono ve 943’ü kombo şeklinde tedaviye başlamıştı. Tedavi kürlerinin %83’ünde eşzamanlı DMARD tedavisi zaman içerisinde sabit EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar kalmıştı. 471 (%37) tedavi küründe TCZ kesildi (124’ünde mono). Tedavinin ana kesilme nedeni etki azlığı (her iki tedavi için %52) veya güvenlilik konuları (mono %34, kombo %26) idi. TCZ tedavisinde medyan kalış süresi monoterapi için 2.2 yıl (%95 GA: 1.7-3), kombinasyon grubu için ise 3.5 yıl (%95 GA: 2.7-NA) olarak bulundu (p=0.08). Cox çok değişkenli analizi için 1271 TCZ’nin 856’sı kullanıldı. Anlamlı prediktörler olarak BL’de seropozitiflik (HR: 0.64 (pozitif ve negatif), %95 GA: 0.49-0.84, p=0.001) ve HAQ skoru [her ünite artış başına HR: 1.25, %95 GA: (1.04-1.49)] bulundu. Tedavi şekli ise anlamlı bulunmadı [HR: 1.16 (mono vs kombo), %95 GA: (0.89-1.52), p=0.27]. Rutin kullanımda TCZ devam etme süresi seropozitif ve başlangıçta daha düşük HAQ skoru olanlarda daha iyi bulunurken monoterapi veya kombinasyon tedavileri arasında fark bulunamadı. Sunulan diğer bir bildiride Ramao ve arkadaşları (13) RA’lı hastalarda anti-TNF ilaçlar ve TCZ kullananlardaki remisyon oranlarını karşılaştırmış ve özellikle önceden biyolojik tedavi almanın tedavi cevabına etkisini değerlendirmişlerdir. TCZ, bir IL-6 reseptör blokeridir ve anti-TNF ilaçlarla RA tedavisinde temel tedavi yöntemlerindendir. Her iki grup ilaç eşit etkili olarak kabul edilmekle birlikte başa baş karşılaştırmalı çok az sayıda çalışma yayınlanmıştır. Rheumatic Diseases Portuguese Register, Reuma.pt, kayıt sisteminde olan, 1 Ocak 2001 tarihinden sonra en az 6 ay süreyle tedavi almış ve başlangıçta ve 6. ayda DAS28 skorları olan hastalar çalışmaya alındı. Çalışmanın primer hedefi, sonucu, 6. ayda DAS28, CDAI, SDAI ve Boolean remisyon kriterlerine göre remisyon oranlarını değerlendirmekti. Grupların özelliklerinin belirlenmesinde ve biyolojik almayan hastaların subgrup analizlerinin yapılmasında lojistik regresyon analizi yapılmıştı. Çalışmaya 524 RA’lı hasta alındı (106 ADA, 202 etanercept, 43 golimumab, 78 infliksimab, 95 TCZ). Başlangıçta özellikler, biyolojik kullanmayan hasta oranı (TCZ grubunda daha düşük, p<0.0001), ortalama DAS28, CDAI skorları ve şiş eklem sayısı (hepsi TCZ grubunda daha düşük, sırasıyla, p=0.00005, p=0.037, p<0.00001). 19 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tedavinin 6. ayında TCZ tedavi alan grupta daha fazla DAS28 remisyon oranı gözlenirken, CDAI, SDAI veya Boolean remisyon oranlarında fark bulunmadı. Sadece önceden biyolojik almayan hastalar dikkate alındığında DAS28, CDAI, SDAI remisyon oranları TCZ grubunda, anti-TNF tedavi alanlara göre anlamlı daha yüksek bulundu, ancak Boolean remisyon oranları benzerdi. Bu sonuç, yaş, cinsiyet, önceden kullanılan biyolojik sayısı ve başlangıçtaki hastalık aktivitesine göre düzeltildiğinde, çok değişkenli lojistik regresyon analizinde de doğrulandı, DAS28 OR: 10.8 (5.9-19.7), CDAI OR 2.9 (1.3-6.5), Boolean OR 1.9 (0.88-4.3) olarak bulundu. DAS28 remisyon oranları Tablo 7’de görülmektedir. Altı aylık süre dikkate alındığında, TCZ tedavisi ile daha yüksek oranda DAS28 remisyon oranı elde edildiği görülmektedir ve önceden biyolojik tedavi almak anlamlı şekilde CDAI/ SDAI remisyon oranlarını etkilemektedir. Çalışmada, daha önce biyolojik almayan hastalar önceden anti-TNF almış hastalarla karşılaştırıldığında, TCZ tedavisi ile daha iyi DAS28, CDAI ve SDAI remisyon oranları elde edildiği saptandı. Ancak daha katı Boolean kriterleri kullanıldığında gruplar arasında remisyon oranları benzer bulundu. RA’da artmış aterosklerotik komplikasyon gelişimi olduğu ve bu durumun mortalite riskinde artışa neden olduğu bilinmektedir. Klinik ve epidemiyolojik veriler lipoprotein (a) [Lp(a)] düzeylerindeki artışın kardiyovasküler hastalıklar (KVH) için bir risk faktörü olduğunu göstermektedir (14). Lp(a)’nın aterotrombotik sürecin patogenezine direkt nedensel bir faktör olarak katıldığı düşünülmektedir. RA’lı hastalarda KVH riskinin artmış olduğu bunun yanında Lp(a) düzeylerinin de artmış olduğu bildirilmektedir (15). Tedavi kılavuzları Lp(a) düzeylerinin 50 mg/dl altına düşürülmesini önermektedir (16). Niasin en iyi bilinen Lp(a) düşürücüdür, ancak son bildirilen çalışma sonuçlarına göre artık kul- lanılması önerilmemektedir (17). TNF inhibitörlerinin RA hastalarında kardiyovasküler risk ve mortaliteyi azaltma ile ilgili bazı faydalı rolleri bildirilmekle birlikte Lp(a) üzerine etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bazı çalışmalar MTX ve TNF inhibitörü tedavisiyle Lp(a) düzeylerinde azalma bildirmekle birlikte diğer çalışmalarda bu gibi bir etki gözlenmemiştir (18-20). IL-6 proinflamatuar bir sitokindir ve maymun hepatosit kültüründe, IL-6’nın Lp(a) düzeylerini arttırdığı gösterilmiştir (21). Bunun tersine, TCZ ile IL-6 sinyal yolağının inhibisyonunun Lp(a) düzeylerini azalttığı da gösterilmiştir (22,23). EULAR 2014’te Gabay ve arkadaşlarının (24) sunduğu çalışmada 2 farklı klinik çalışmanın posthoc verilerinin değerlendirmesine dayanarak, TCZ ve ADA+MTX’in Lp(a) cevabına etkisi karşılaştırılmıştır. ADACTA randomize, çift kör, RA’lılarda yapılmış bir faz IV çalışmasıdır (TCZ, n=163, ADA, n=163) (25). Hastalar monoterapi olarak TCZ 8 mg/kg i.v. Q4W (4 haftada bir) veya ADA 40 mg s.c. Q2 (iki haftada bir) kullanmışlardır. Diğer randomize, çift kör, faz III çalışma olan MEASURE’de hastalar her iki kolda da MTX ile kombine olarak TCZ (8 mg/kg/gun i.v. Q4w) veya PBO (i.v. Q4W) almışlardır (TCZ + MTX, n=69; PBO + MTX, n=63) (22). Serum Lp(a) düzeyleri başlangıçta ve tedavinin 8. haftasında değerlendirilmiştir. Her bir çalışma için 24. haftadaki EULAR ve ACR50 cevaplarına göre ayrı ayrı başlangıçtan 8. haftaya dek Lp(a) düzeylerindeki değişiklik çalışmada özetlenmiştir. Başlangıçtan 8. haftaya dek Lp(a) düzeyleri >50 mg/dl’den <50 mg/dl düzeyine değişenler her bir çalışma için ayrı ayrı değerlendirilmiştir. TCZ alan hastalar ADA alan hastalarla karşılaştırıldığında (p<0.0001) ve TCZ+MTX grubu MTX grubuyla karşılaştırıldığında (p<0.001) Lp(a) düzeylerinde daha fazla azalma olduğu gözlendi (Tablo 8). Azalma miktarı, ACR50’yi sağlayan ve EULAR cevap kriterlerini dolduran Tablo 7. Biyolojik sınıfı ve farklı kriterlere göre remisyon oranları (13). Anti-TNF DAS28 (n=524) 20 102/429 (%23.8) Tosilizumab 55/95 (%57.9) OR (%95 GA) 4.4 (2.8-7) BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tablo 8. ADACTA ve MEASURE çalışmalarında Lp(a) düzeyleri (24). MEASURE MTX (n=63) TCZ + MTX (n=69) ADACTA ADA (n=162) TCZ (n=163) Başlangıç Lp(a) Ortalama (SD) 38.9 (42.5) 29.6 (32) 25.5 (30.2) 22.4 (25.5) Başlangıçtan 8. haftaya değişim Ortalama (SD) -1.2 (6.8) -10.4 (10.2) -1.1 (15.1) -7.6 (11.9) p <0.001 hastalarla cevapsız hastalarla karşılaştırıldığında ilk grupta daha iyi olmakla birlikte sayısal olarak farklılık çoğunlukla küçük miktardaydı. Sekizinci haftada, TCZ grubunda (11/21, %52.4), ADA grubuyla (6/24, %25) karşılaştırıldığında, TCZ+MTX grubunda ise (7/12, %58/3), sadece MTX grubu (2/20, %10) ile karşılaştırıldığında, başlangıçta Lp(a) >50 mg/dl olup düzelen (Lp(a) <50 mg/dl olarak tanımlanmıştı) hasta oranı sayısal olarak daha fazlaydı. Çalışma bulguları, RA’lı hastalarda, TCZ monoterapisi ile tedavi edilenlerin ADA grubuyla, TCZ + MTX grubunun ise MTX ile karşılaştırıldığında Lp(a) düzeylerinde daha belirgin bir azalma olduğunu göstermektedir. Bu etki kısmen de olsa tedavi cevabı ile ilişkili görülmektedir. Analizin sonuçları IL-6 reseptör inhibisyonunun Lp(a) üzerinde MTX ve ADA ile TNF blokajından daha etkili olduğunu göstermektedir. Lp(a) düzeylerini etkileyen sinyal yolaklarının aydınlatılması ve bu durumun kardiyovasküler risk üzerindeki etkisinin ortaya çıkarılması için konu hakkında daha fazla calışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Sarilumab IL-6R’ne karşı ful insan monoklonal antikorudur ve MTX yetersiz cevaplı RA’lı hastalarda etkili olduğu faz 2 SARIL-RA-MOBILITY calışmasında gösterilmiştir. Sarilumab, genellikle 2 haftada bir (q2w) verildiğinde iyi tolere edildiği gözlenmiştir. EULAR 2014’te sunulan Genovese ve arkadaşlarının (26) faz 3 çalışmasında 2 farklı doz kullanılmıştır. Bu çalışmada RA tedavisinda subkutan sarilumab +MTX rejiminin klinik etkisi, radyografik ve fonksiyonel düzelmeye etkisi ve güvenlilik profili değerlendirilmiştir. Faz 3 SARIL-RA-MOBILITY çalışmasında, MTX yetersiz cevap veren erişkin, aktif, orta-şiddetlı RA’li hastalar, PBO, <0.001 sarilumab 150 mg q2w veya sarilumab 200 mg q2w (1:1:1) şeklinde MTX devam edecek şekilde randomize edilmişlerdir. Eşzamanlı değerlendirilen primer sonlanım ölçütleri şu şekildedir: 1) 24 haftada ACR20 cevabı sağlanan hasta oranı, 2) Başlangıçtan 16 haftaya dek HAQ-DI skorunda değişiklik, 3) van der Heijde modifiye total Sharp skorunda (mTSS) 52 haftada başlangıçtan itibaren oluşan değişiklik. Gruplar arasında başlangıçtaki demografik ve hastalık ilişkili karakteristik özellikler benzerdi (etkinlik calışması grubu=1197, %82 kadın, ortalama yaş=51, hastalık süresi=9 yıl, RF %85 pozitif, hassas eklem sayısı=26, şiş eklem sayısı=17, hsCRP=2.2 mg/dl). Her iki sarilumab dozunda da PBO’ya göre istatistiksel anlamlı, klinik önemli derecede her üç primer sonlanım noktasında da düzelme sağlandı (Tablo 9). Temel sekonder sonlanım noktası 52 haftalık çalışma döneminde major klinik cevap olarak tanımlanırken, ACR20 ve ACR50 cevapları, DAS28 (CRP) düzeylerinde, CDAI skorlarında azalma dâhil tüm sekonder klinik cevap sonlanım noktalarında sarilumab grubunda hem 24. hafta hem de 52. haftada istatistiksel olarak anlamlı düzelme sağlandı. Tedavi ilişkili yan etkiler (güvenlilik verisi için popülasyon 1282 hasta) PBO kolunda %62 hastada gözlenirken, sarilumab kollarında %75 ve %78 olarak gözlendi. PBO kolunda 40 yan etki bildirilirken, sarilumab 150 mg ve 200 mg kollarında 62 ve 68 yan etki bildirildi. En sık bildirilen yan etkiler, PBO, sarilumab 150 mg ve 200 mg kollarında sırasıyla 10, 11 ve 17 hastayı etkileyen infeksiyonlardı (3.9, 3.8 ve 6 olay/100 hasta yılında). Çalışma döneminde 7 hasta öldü, bunların 5’inde fatal olaylar çift kör dönemde (2 21 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tablo 9. Farklı sarilumab dozları ile elde edilen cevap oranları (26). Çalışma süresi Sarilumab (150 mg q2w+MTX) 400 399 398 ACR20 24 hafta %58* %66* %33 ACR50 24 hafta %37* %46* %17 ACR70 24 hafta %20* %25* %7 N Sarilumab (200 mg q2w +MTX Plasebo +MTX *p<0.001, plasebo ile karşılaştırıldığında PBO, 2 hasta 150 mg ve 1 hasta 200 mg kollarında), 2 hastada ise açık etiketli sarilumab verilen dönemde olmuştu. Laboratuvar bozuklukları ise lipitlerde ve transaminazlarda artış ve nötrofillerde azalma şeklindeydi. Ancak nötrofil sayısı <1000/μL olan hastalarda ciddi infeksiyon görülmedi. Sonuçta bu faz 3 çalışmada her 2 sarilumab dozu (150 mg ve 200 mg q2w) MTX ile kombine verildiğinde tek başına MTX’e yetersiz cevap veren aktif RA’lı hastalarda etkili olduğu gösterilmiştir. Her 2 sarilumab dozu klinik radyografik ve fonksiyonel sonlanım noktalarını karşılamışlardır. Elli iki haftalık çalışma dönemi boyunca klinik cevap devam etmiştir. Sarilumab tedavisiyle gözlenen infeksiyon ve laboratuvar bozuklukları ise diğer IL-6 sinyal ileti yolağı çalışmaları ile uyumludur. B Hücresini Hedef Alan Tedaviler Avrupa’da genel olarak anti-CD20 monoklonal antikoru olan rituksimab (RTX), ilk anti-TNF tedavisi başarılı olamayan hastalarda kullanılmaktadır. Bununla birlikte B hücre deplesyonu ve sonuçta oluşma potansiyeli olan hipogammaglobulineminin artmış infeksiyon riski ile ilişkili olup olmadığı hakkında endişeler bulunmaktadır. Silva-Fernandez ve arkadaşları (27) EULAR 2014’te sundukları çalışmasında RTX’in ciddi infeksiyon riskini etkileyip etkilemediği güncel pratik sonuçlar dikkate alınarak değerlendirmiştir. ‘British Society for Rheumatology’nin RA biyolojik kayıt sistemi, RA’lı olup biyolojik tedavi başlanan hastaların yer aldığı, devam eden ulusal prospektif kohort calışmaların verilerinin olduğu bir sistemdir. İlk anti-TNF sonrasında tedaviye cevap veremeyen hastalara ya ikinci bir anti-TNF 22 verilmiş veya 2001-2012 yılları arasında RTX başlanmıştır. Tüm hastalar doktorları tarafından takip edilmiş ve ilk 3 yılda her hastaya 3 ayda bir, ilaç yan etkileri ile ilişkili bilgileri içeren bir sorgulama formu doldurulmuştur, sonrasında ise bu form yılda bir doldurulmuştur. Ayrıca ölümlerle ilgili bilgiler İngiliz Ulusal Sağlık sistemi verilerinden de elde edilmiştir. Ciddi infeksiyon intravenöz antibiyotik ve/ veya hastaneye yatış gerektiren veya ölüme neden olan infeksiyon olarak tanımlanmıştır. 31/01/2013’e dek, tedavi değişikliğinin ilk yılının sonu, ilk ciddi infeksiyon, ölüm veya izin verilen bir dönem için tedavi kesilmesi (kaçırılan ilk anti-TNF dozu sonrasında 90 gün ve her bir RTX kürü için 9 ay) gibi herhangi bir olayın hangisi ilk gerçekleşmişse o döneme dek hastalar takip edildi. Her iki kohorttaki ciddi infeksiyon oranları Cox oransal risk modelleri kullanılarak hesaplandı. Çalışma sonucunda toplamda tedavi değişikliğinden sonraki ilk yılda 205 hastada ciddi infeksiyon geliştiği görüldü: 3237 anti-TNF alan hastanın 158’inde (2688 hasta-yıl) ve 1018 RTX alan hastanın 47’sinde (866 hasta-yıl) (Tablo 10). Gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra RTX alan hastalarda ciddi infeksiyon riskinin ikinci anti-TNF alan hastalardan farkı olmadığı görüldü. RTX için HR: 0.74 (%95 GA: 0.37-1.5). Risk oranları istatistiksel formüle göre yaş, hastalık süresi, tedavi değişikliği zamanındaki DAS28 ve HAQ skorları, cinsiyet, sigara kullanımı, değişiklikten önce steroid kullanımı, ilk anti-TNF tedaviyi kesme nedeni, önceden kullanılan DMARD sayısı, diyabet, akciğer tutulumu, kalp hastalığı, karaciğer hastalığı, renal hastalık, önceki kanser varlığı, tüberküloz ve bir biyolojik BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tablo 10. İlk anti-TNF’ye cevapsız hastalarda ikinci anti-TNF alan veya RTX başlanan RA’lı hastaların karşılaştırılması (27). İkinci anti-TNF (n=3237) RTX (n=1018) Yaş (yıl), ortalama (SD) 55.9 (12.3) 57.8 (12.3) Cinsiyet: n (%) kadın 2573 (79.5) 791 (77.7) RA süresi (yıl), Medyan (IQR) 12 (6, 19) 10 (5-18) Steroid kullanımı (%) 57 68 Yan etki nedeniyle ilk anti-TNF kesilmesi, n (%) 1009 (31.2) 269 (26.4) İzlem süresi (hasta-yıl) 2688 866 İlk ciddi infeksiyon, n 158 47 İnfeksiyona dek medyan zaman (yıl; IQR) 0.3 (0.2-0.5) 0.3 (0.2, 0.5) İlk ciddi infeksiyon/1000 hasta-yıl insidens oranı (%95 GA) 60 (51-70) 56 (42-74) Tüm parametrelerle düzeltilmiş risk (%95 GA)* Referent 0.74 (0.37-1.50) *Risk oranları istatistiksel formüle göre yaş, hastalık süresi, tedavi değişikliği zamanındaki DAS28 ve HAQ skorları, cinsiyet, sigara kullanımı, değişiklikten önce steroid kullanımı, ilk anti-TNF tedaviyi kesme nedeni, önceden kullanılan DMARD sayısı, diyabet, akciğer tutulumu, kalp hastalığı, karaciğer hastalığı, renal hastalık, önceki kanser varlığı, tüberküloz ve bir biyolojik başlama yılı faktörleri dikkate alınarak değerlendirildi ve gerekli düzeltmeler yapıldı. başlama yılı faktörleri dikkate alınarak değerlendirildi ve gerekli düzeltmeler yapıldı. Çalışma sonucuna göre bir anti-TNF yetersizliği sonrasında RTX kullanan hastalarda, bir yıllık tedavi sonunda ikinci bir anti-TNF alan hastalarla karşılaştırıldığında artmış ciddi infeksiyon riski saptanmadı. B hücreler, RA patogenezinde birkaç yolağı aktive etmeleri ve sonuçta immun sistem fonksiyonlarında değişikliğe neden olmaları dolayısıyla temel medyatörlerdir. RTX, bir anti-CD20 monoklonal antikordur ve geleneksel hastalık modifiye edici ilaçlara iyi cevap veremeyen hastalar ve anti-TNF ile yetersiz cevap alınan hastalarda kullanılmaları önerilmektedir. Periferik kan B hücreleri, deplesyon miktarını göstermek için bir marker kullanılmasına rağmen RTX’e klinik cevap değişken olarak kalmaktadır ve cevap için başka biyomarkerlere henüz tam karşılanamamış bir ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Tedaviyle elde edilen cevabın değişkenliğinin mekanizması henüz tam aydınlatılamamıştır ama hücresel infiltratın farklılığı ve sinovyumda hedef ekspresyonun çeşitliliği ile ilişkili olabilir (28). Mahto ve arkadaşları (29) açık etiketli pilot bir çalışmada RTX tedavisiyle elde edilen B hücre deplesyonuna cevabın, B hücreden zengin ve B hücreden fakir sinovyal patolojik tiple değişip değişmediğini test etmişlerdir. EULAR 2014’te sunulan çalışmada, aktif RA’lı, (DAS28 skoru >5.1 olarak tanımlanmıştır) standart hastalık modifiye edici ilaç tedavisine cevapsız 40 hastadan başlangıçta sinovyal biyopsi alınmıştı (34 hastadan ultrason altında ve 6 hastadan artroskopik yolla). Otuz beş hasta daha önceden anti-TNF tedavi almıştı, 5 hastalık bir alt grup ise hiç anti-TNF kullanmamıştı. RTX uygun premedikasyon uygulanmasından sonra hastalara verilmişti, 1 g’lık 2 intravenöz uygulama 1 ve 14 günlerde verilmek üzere planlanmıştı. Sinovyal doku formalinle fikse edildikten sonra parafin bloklar hazırlandı ve seri kesitler halinde kesildiler (3 microm). Immunhistokimyasal analizle sinovyumdaki histolojik derecelendirme ve lenfoid organizasyon olarak değerlendirildi. CD20 boyaması yapıldıktan sonra B hücrelerin varlığı veya yokluğu semikantitatif skorlama (0-4) yoluyla tespit edildi. CD21 boyası büyük agregatlardaki örneklerin incelenmesi ve sinovyumdaki germinal merkezdeki FDC’nin varlığının tespiti için yapıldı. Hastalığın 16 haftadaki tedavi cevabı (DAS28’deki düzelmenin >1.2 olması) B hücrelerin ve germinal merkezin varlığı ve yokluğu ile korele bulunurken, istatis23 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar tiksel testlerde Fisher exact test ve ki-kare testleri kullanıldı. IHC boyama ile 39 hastada CD20 boyası değerlendirmeye elverişliydi. Hastaların 29’u (%74) kadın, yaş ortalamaları 58.5 (29-80), 36 hastada (%92) anti-CCP ve 32 hastada (%82) RF pozitif idi. Üç ay sonunda 12 hastada (%30) cevap (DAS28 >1.2 düzelme elde edilmesi) gözlendi. Yirmi dört hastada (%62) sinovyumda çok az veya hiç B hücre infiltrasyonu görülmedi. Bu alt gruptakilerin 20’sinde (%83) anlamlı bir klinik cevap gözlenmedi (p=0.031). B hücreden zengin olmalarına karşın cevap vermeyen alt gruptaki 6 hastanın 5’inde (%83) germinal merkez varlığı not edilirken, germinal merkez pozitif olan sadece 1 hasta RTX tedavisine cevap verdi (p=0.01, n=37). Sonuçta bu açık etiketli pilot çalışmada RTX tedavisine cevabın sinovyumda B hücre varlığı veya yokluğu ile ilişkili olduğuna dair güçlü kanıtlar elde edilmiştir. Çalışmada, B hücreden zengin sinovyumu olan hastalarda, germinal merkez varlığının RTX tedavisine dirençle ilişkili önemli bir gösterge olduğu gösterilmiştir. Bu pilot çalışma sinovyal patolojik tiplemenin tedaviye cevap ve hastalığın seyri konusunda potansiyel bir biyomarker olarak kullanımının önemine dikkat çekmektedir. Kaynaklar 1. Alten R, Strand V, Fleischmann R, Koncz T, Zwillich S, Bradley J, Gruben D, Wilkinson B, Krishnaswami S, Wallenstein G. Effects of Tofacitinib monotherapy versus methotrexate on patient-reported outcomes in the 2-year phase 3 oral start trial in methotrexate –naive patients with rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 2. Lee EB, et al. Tofacitinib monotherapy versus methotrexate in methotrexate-naive patients with rheumatoid arthritis: Radiographic, clinical and functional comparison. Arthritis Rheum 2012; 64 (Suppl 10): S1049. 3. Strand V, Fleischmann R, Alten RE, Koncz T, Zwillich SH, Bradley JD, et al. ORAL start: Effects of the oral JAK inhibitör tofacitinib monotherapy versus methotrexate on patient-repoted outcomes in the phase 3 ORAL start trial of active rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis 2013; 72(Suppl3):252. 4. Cohen S, Tanaka Y, Mariette X, Curtis J, Kwok K, Lee E, Nash P, Winthrop K, Charles-Schoeman C, Thirunavukkarasu K, Anisfeld A, Wang L, Riese R, Wollenhaupt J. Integrated safety analysis of tofacitinib in RA clinical trials with a cumulative exposure of 12664 patient-years. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 24 Cilt 4, Sayı 3 5. Dowty M, Lin T, Wang L, Jussif J, Juba B, Li L, et al. Pfizer Worldwide R&D, Cambridge, United States. Lack of differentiation of Janus kinase pharmacology and clinically meaningful concentrations. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 6. Takeuchi T, Tanaka Y, Iwasaki M, Ishikura H, Saeki S, Kaneko Y, et al. A phase 2B study of an oral JAK inhibitör ASP015K monotherapy in Japanese patients with moderate to severe rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 7. van Vollenhoven R, Genovese MC, Zhang Y, Kinnman N. A phase 2B, 24-week study of VX-509 (Decernotinib), an oral selective Janus kinase 3 inhibitor, in combination with background methotrexate in rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 8. Emery P, Burmester G, Bykerk V, Combe B, Furst DE, Barre E, et al. Induction of clinical remission followed by drug-free withdrawal with abatacept combination and monotherapy in early RA: results from the AVERT study over 18 months. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 9. Peterfy C, Burmester G, Bykerk V, Combe B, Furst E, Huizinga TW, et al. MRI results from the AVERT study: A randomized, active-controlled trial to evaluate induction of remission and maintenance of drug-free remission using abatacept in combination with methotrexate or as monotherapy in patients with early RA. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 10. Chopra A, Srikantiah C, Cg, P, Montero E, Melarkode R. Itolizumab, a human anti-CD6 monoclonal antibody, for treatment of rheumatoid arthritis: Results of a randomized, placebo controlled, phase 2 study. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 11. Kojima T, Takahashi N, Funahashi K, Asai S, Hirabara S, Hanabayashi M, et al. Importance of concomitant methotrexate with tocilizumab and assessment of structural damage for achieving better clinical outcomes for rheumatoid arthritis patients with high disease activity: An observational cohort study. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 12. Gabay C, Riek M, Hetland M, Hauge EM, Pavelka K, Tomsic M, et al. Retention of tocilizumab therapy: A comparison between tocilizumab in monotherapy and in combination with DMARDs based on the TOCERRA collaboration. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 13. Romao V, Santos M, Polido-Pereira J, Duarte C, Nero P, Miguel C, et al. Tocilizumab is associated with higher CDAI/SDAI remission in biologic-naive rheumatoid arthritis patients – Data from REUMA.PT. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 14. Boffa MB, Koschinsky ML. Update on lipoprotein(a) as a cardiovascular risk factor and mediator. Curr Atheroscler Rep 2013;15:360. 15. Holmer SR, Hengstenberg C, Kraft HG, Mayer B, Pöll M, Kürzinger S, et al. Association of polymorphisms of the apolipoprotein(a) gene with lipoprotein(a) levels and myocardial infarction. Circulation 2003;108:2957. 16. Nordestgaard BG, Chapman MJ, Ray K, Borén J, Andreotti F, Watts GF, et al. Lipoprotein(a) as a cardiovascular risk factor: current status. Eur Heart J 2010;31:2844-53. 17. Boden WE, Probstfield JL, Anderson T, Chaitman BR, Desvignes-Nickens P, Koprowicz K, et al. Niacin in BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 patients with low HDL cholesterol levels receiving intensive statin therapy. IM-HIGH Investigators, N Engl J Med 2011;365:2255-61. 18. Seriolo B, Paolino S, Sulli A, Fasciolo D, Cutolo M. Effects of anti-TNF-alpha treatment on lipid profile in patients with active rheumatoid arthritis. Ann NY Acad Sci 2006;1069:4149. 19. Sattar N, Crompton P, Cherry L, Kane D, Lowe G, McInnes IB. Effects of tumor necrosis factor blockade on cardiovascular risk factors in psoriaticarthritis: a double-blind, placebo-controlled study. Arthritis Rheum 2007;56:831-9. 20. Hjeltnes G, Hollan I, Førre O, Wiik A, Lyberg T, Mikkelsen K, et al. Serum levels of lipoprotein(a) and E-selectin are reduced in rheumatoid arthritis patients treated with methotrexate or methotrexate in combination with TNF-α-inhibitor. Clin Exp Rheum 2013;31:415-21. 21. Ramharack R, Barkalow D, Spahr MA. Dominant negative effect of TGF-beta1 and TNF-alpha on basal and IL6-induced lipoprotein(a) and apolipoprotein(a) mRNA expression in primary monkey hepatocyte cultures. Arterioscler Thromb Vasc Biol 1998;18:984-90. 22. Schultz O, Oberhauser F, Saech J, Rubbert-Roth A, Hahn M, Krone W, et al. Effects of inhibition of interleukin-6 signalling on insulin sensitivity and lipoprotein (a) levels in human subjects with rheumatoid diseases. PLoS One 2010;5:e14328. 23. Shah AA, Chung SE, Wigley FM, Wise RA, Hummers LK. Changes in estimated right ventricular systolic pressure predict mortality and pulmonary hypertension in a cohort of scleroderma patients. Ann Rheum Dis 2013 EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar doi:10.113640. 24. Gabay C, McInnes I, Kavanaugh A, Tuckwell K, Collinson N, Klearman M, Green J, Sattar N. Changes in lipoprotein(a) after treatment with tocilizumab (TCZ), adalimumab (ADA), and methotrexate (MTX) in patients with rheumatoid arthritis (RA).)Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 25. Gabay C, Emery P, van Vollenhoven R, Dikranian A, Alten R, Pavelka K, et al. Tocilizumab monotherapy versus adalimumab monotherapy for treatment of rheumatoid arthritis (ADACTA): a randomised, double-blind, controlled phase 4 trial. Lancet 2013;381:1541-50. 26. Genovese M, Fleischmann RM, Kivitz AJ, Rell-Bakalarska M, Marticova R, Fiore S, et al. Effects of sarilumab plus MTX on clinical, radiographic, and functional endpoints in patients with moderate-to-severe rheumatoid arthritis: Results of a phase 3, randomized, double-blind, placebo-controlled, international study. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 27. Silva-Fernandez L, Lunt M, Low AS, Watson KD, Symmons DP, Hyrich KL. The risk of serious infections in patients receiving rituximab for rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 28. Kraan MC, Haringman JJ, Post WJ, Versendaal J, Breedveld FC, Tak PP. Immunohistological analysis of synovial tissue for differential diagnosis in early arthritis. Rheumatology 1999; 38:1074–1080. 29. Mahto A, Humby F, Ng N, DiCicco M, Rocher V, Lazarou I, et al. Baseline synovial B-cell status predicts response to rituximab therapy in RA. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2). 25 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Salih Pay EULAR 2014’te Tümör Nekrozis Faktör Alfa İnhibitörleri ve Güvenlilik, Biyobenzerlik ve İmmünojenisite ile İlgili Çalışmalar Son yıllarda TNF alfa-inhibitörü (TNF-i) ilaçlar romatolojik hastalıkların tedavisinde başarı ile kullanılmaktadır. Romatolojik hastalıklar kronik seyir göstermeleri nedeniyle tedavilerin uzun süreli veya yaşam boyu sürmesi gerektirmektedir. Bu nedenle ilaçların güvenliliği önem kazanmaktadır. Klinik pratikte ilaçlarla ilgili güvenlilik verileri başlıca olgu veya olgu serilerinden, randomize kontrollü çalışmalar, bu çalışmaların açık etiketli uzatmaları ve bunların metaanalizlerinden, büyük veritabanları, kohortlar ve bunların metaanalizlerinden elde edilmektedir. Romatolojik hastalıkların tedavi sürecinde komorbid hastalıkların da göz önüne alınması gerekmektedir. TNF-i ilaçlar ile tedaviye başlamadan önce latent tüberküloz, hepatit B ve C gibi infeksiyonlar, gebelik, maliniteler, demiyelinizan hastalıklar gibi çok sayıda klinik tablo göz önüne alınmalıdır. Son yıllarda TNF-i ilaçlarla ilgili olarak immünojenisite gündeme gelmiştir. İmmünojenisitenin etkinlik ve güvenlilik üzerine etkisi önemli araştırma konuları olmuştur. Ayrıca yıllar içinde ruhsatlı ilaçların patent sürelerini tamamlamaları nedeniyle biyobenzer ilaçlar üretilmiş ve bu ilaçların etkinlik ve güvenlilik verileri yayınlanmaya başlanmıştır. Burada, Avrupa Romatizma Cemiyeti’nin bu yıl gerçekleştirdiği uluslararası toplantıda (EULAR-2014) sunulan, TNF-i ilaçların farklı hastalık gruplarındaki güvenlilik verileri, immünojenisite ile ilgili çalışmalar ve bazı biyobenzer ilaçların faz 3 verileri paylaşılmıştır. TNF-i tedavi öncesi latent tüberkülozu tespit etmek için kullanılan tüberkülin deri testi (TDT) ve interferon gamma relase assay (IGRA) testleri sistematik review ve metaanalizde karşılaştırılmış (1) Bu çalışmada biyolojik tedavi öncesi hastalarda latent tüberkülozu (LT) saptamada IGRA testle26 rinin başarısı ve immünsüpresif tedavilerin bu testlere etkisi araştırılmış. Romatolojik hastalığı veya inflamatuvar barsak hastalığı olan hastalarda TNF-i tedavisi öncesi IGRA testleri (QuantiFERON QTF, T-SPOT) ve TDT’lerinin performanslarını karşılaştıran çalışmaları tespit etmek için MEDLINE, EMBASE ve COCHRANE veri tabanları araştırılmış. Araştırmaya Nisan 2013’e kadar yayınlanmış tüm çalışmalar dâhil edilmiş. Farklı testler arasındaki uyum kappa değeri ile tanımlanmış. Testlerin pozitifliği üzerine tedavinin etkisini değerlendirmek için her çalışma için odds oranı (OR) saptanmış. Eğer mümkünse, Mantel-Haenszel yöntemiyle havuzlanmış OR hesaplanmış. İstatistiksel heterojenite durumunda, tüm meta-analizler için random-effect modeli kullanılmış. Literatür araştırmasında saptanan 533 çalışmadan 45’i (9226 hasta) analiz için uygun görülmüş. IGRA testleri arasındaki uyum oldukça düşük saptanmış. QTF ve TDT arasındaki kappa değeri 18 çalışmada hesaplanmış ve 0.03-0.52 arasında saptanmış. QTF ve TDT arasındaki kappa değeri 15 çalışmada düşük (<0.4), 3 çalışmada ise orta (0.4-0.6) düzeyde bulunmuş. T-SPOT ve TDT arasındaki kappa değeri 7 çalışmada hesaplanmış ve 0.13-0.40 arasında saptanmış. T-SPOT ve TDT arasındaki kappa değeri 6 çalışmada düşük, 1 çalışmada ise orta düzeyde bulunmuş. İki IGRA testi arasındaki uyum ise orta derecede bulunmuş. İki IGRA testi arasındaki kappa değeri 8 çalışmada değerlendirilmiş ve 0.28-0.71 arasında saptanmış. Bu sonuçlara göre kappa değeri bir çalışmada düşük, 5 çalışmada orta ve 2 çalışmada iyi düzeyde bulunmuş. İmmünosüpresif tedavi pozitif QTF (7 çalışmanın havuzlanmış OR: 0.89, %95 GA 0.64-1.15) ve T-SPOT (4 çalışmanın havuzlanmış OR: 0.89, %95 GA 0.63-1.26) sonuçlarını etkilememiştir. © 2014 Sigma Publishing. Tüm hakları saklıdır. BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 Buna karşın, kortizon tedavisi T-SPOT pozitiflik oranını belirgin (2 çalışmanın havuzlanmış OR: 0.45, %95 GA 0.23-0.89), QTF pozitiflik oranını ise belirgine yakın düzeyde (3 çalışmanın havuzlanmış OR: 0.63 %95 GA 0.38-1.02) azaltmıştır. Yazarlar bu sonuçlara göre, IGRA testleri arasında uyum eksikliğine bağlı latent tüberküloz taramalarının sorunlar olduğunu ve kortizon tedavisinin IGRA pozitifliğine etkisinin göz önüne alınması gerektiğini vurgulamışlardır. Güvenlilik izlemlerinin güncellemesinde sertolozumab pegole (CZP) maruziyetten sonra gebelik sonuçları sunulmuştur (2) Bu çalışmada romatizmal hastalığı için CZP kullanan hastalarda romatoid artrit (RA)’ya odaklanarak yeni olguların ve son retrospektif analizden bu yana devam eden gebeliklerin sonuçlarının güncellenmesi hedeflenmiş. Bu çalışmada UCB Pharma global güvenlilik veritabanı kullanılmış ve 28 Mart 2013’e kadar ulaşan tüm veriler değerlendirilmiş. Klinik çalışmalar sürecinde ve post-marketing dönemde gebe kalan tüm olgular çalışmaya alınmış. Gebelerde; canlı doğum, spontan düşük, maternal veya paternal CZP maruziyetine bağlı tıbbı küretajlar değerlendirilmiş. Konjenital anomaliler, neonatal ölümler ve maternal demografik özellikler de araştırılmış. İki yüz seksen beşi maternal ve 24’ü paternal CZP maruziyeti olmak üzere toplam 309 gebe rapor edilmiş. Bunlardan 42’si RA, 124’ü Crohn hastalığı ve 24’ü diğer endikasyonlar olmak üzere toplam 190 olgunun gebelik sonuçları elde edilmiş. RA’lı olguların 26’sı (%61.9) normal sağlıklı doğum, 9’u (%21.4) spontan düşük ve 7’si (%16.7) tıbbi küretaj olmuş. Dört yeni doğanda 5 konjenital anomali saptanmış. Bunlar; vezikouretral reflü, konjenital ölümcül Hirschsprung hastalığı ve ayak anomalisi, aberrant sol subklavian arter ile birlikte sağ aort arkı ve antenatal ultrason incelemesinde doğumdan sonra normal olarak tanımlanan unilateral hidronefroz. Bunların hiçbiri CZP’ye bağlanmamış. Bu çalışma, maternal CZP kullanımının gebelik sonuçlarını olumsuz etkilemediğini gösteren daha önceki verileri desteklemektedir. EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Romatoloji pratiğinde İNF ile tedavi edilen hastalarda yan etki sıklığı araştırılmış (3) Bu çalışmada romatoloji pratiğinde İNF’in klinik güvenliği değerlendirilmiş. Bu nedenle romatolojik hastalarda hospitalizasyon, ayaktan tedavi veya tedavide değişiklik gerektiren yan etkilerin sıklığı değerlendirilmiş. Ayrıca yan etkiler için risk faktörleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Aralık 2005 ile Ocak 2012 arasında İNF ile tedavi edilen hastaları içeren retrospektif çalışma yapılmış. Bu süreçte 206 hastaya 2911 infüzyon uygulanmış. İki yüz yirmi dört infeksiyon saptanmış ve buna göre ciddi infeksiyon oranı 5.3/100 hasta yılı olarak belirlenmiş. İlaveten, 22 deri reaksiyonu, 16 gastrointestinal, 7 nöropsikiyatrik ve 9 neoplastik olay saptanmış. Bu grup yan etkiler için risk faktörü saptanmamış. On iki kardiyovasküler olay saptanmış ve hipertansif hastalarda daha sıklıkla ortaya çıktığı gözlenmiş (p=0.005). Bunların yanı sıra 26 acil infüzyon reaksiyonu saptanmış ve reaksiyonların İNF’ye karşı antikor gelişenlerde (p<0.01), düşük doz İNF alanlarda (p=0.01) ve allerji öyküsü olanlarda daha sık olduğu tespit edilmiş. Yazarlar başlıca infeksiyon ve infüzyon reaksiyonları olmak üzere İNF alan hastalarda yan etkilerin sık olduğunu ve bu nedenle klinik izlemin önemli olduğunu vurgulamışlardır. Kırk dört hastanın retrospektif analizinde hepatit B ve hepatit C infeksiyon öyküsü olan inflamatuvar artritli hastalarda TNF-i kullanımının güvenliği araştırılmış (4) Bu çalışmada daha önceden HBV/HCV infeksiyon öyküsü olan RA ve psöryatik artritli (PsA) hastalarda etanercept ve adalimumab kullanımı ile elde edilen deneyim paylaşılmış. Etanercept ve adalimumab başlanan 598 inflamatuvar artritli (344 RA ve 254 PsA) hastanın medikal kayıtları retrospektif olarak değerlendirilmiş. Tüm hastalar HBsAg, anti-HBc, anti-HBs ve anti-HCV yönünden değerlendirilmiş. HBV ve HCV pozitif saptananlar 3 ay ara ile serum transaminazları ve HBsAg ile monitorize edilmiş. HBV/HCV viral yük ise 6 ayda bir değerlendirilmiş. HBV pozitif hastalar inaktif HBsAg taşıyıcılar veya gizli taşıyıcılar (anti-HBs ile 27 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar birlikte veya tek başına HBcAb pozitifliği, tespit edilemeyen HBV DNA ve HBsAg, normal transaminaz düzeyleri) olarak ikiye ayrılmış. Veriler ortalama ± standart sapma olarak verilmiş ve istatistik Fisher’s exact test kullanılarak yapılmış. Otuz iki RA (E/K 2/30, yaş 57.6±9.1 yıl, hastalık süresi 6.9±5.6 yıl, DAS28 5.9±1.1, TNF-i süresi 27.1±23.7 ay, 22’sinde birlikte DMARD kullanımı) ve 12 PsA’lı (E/K 8/4, yaş 63.4±7.9 yıl, hastalık süresi 15.3±10.4 yıl, DAS28 5.6±1.9, TNF-i süresi 25.3±23.9 ay, 8’inde birlikte DMARD kullanımı) hastada HBsAg ile birlikte veya yalnız anti-HBc pozitifliği veya anti-HCV pozitifliği saptanmış. RA’lı hastalarda 25 gizli HBV taşıyıcılığı (%7.3, 24 olguda birlikte anti-HBc ve anti-HBs pozitifliği, 1 olguda tek başına anti-HBc pozitifliği), 1 inaktif HBV taşıyıcılığı (%0.2), ve 6 anti-HCV pozitif hasta (%1.7). PsA’lı hastalarda, 10 gizli HBV taşıyıcılığı (%3.9, hepsinde anti-HBc ve anti-HBs pozitif) ve 2 anti-HCV pozitif hasta (%0.7). RA’lı ve PsA’lı hastalarda HBV/HCV infeksiyon sıklığı açısından fark yokmuş. Takip sürecinde HBsAg pozitifleşmesi tespit edilmemiş ve hiçbir hastada HBV DNA/HCV RNA saptanmamış. On bir hastada (7 RA ve 4 PsA) transaminazlarda artış gözlenmiş. Transaminazlarda artış oranı açısından RA ve PsA’lı hastalar arasında ve de adalimumab ve etanercept alanlar arasında fark saptanmamış. Transaminazlarda artış birlikte DMARD, NSAİİ, İNH kullanımı ve alkol alışkanlığı ile ilişkili bulunmuş. Bu sonuçlara göre yazarlar TNF-i tedavi ile inflamatuvar artritli 44 hastada HBV/HCV reaktivasyonu izlemediklerini, TNF-i tedavinin önceden HBV veya HCV infeksiyonu olanlarda güvenli olduğunu ancak birlikte hepatotoksik ilaç alanlarda ve alkol bağımlılığı olanlarda yakın izlemin önemli olduğunu vurgulamışlardır. Sistematik review’de İnfliksimab (İNF) alan hastalarda karaciğer hasarı değerlendirilmiş (5) Bu çalışmada İnfliksimab (İNF) ile tedavi edilen hastalarda karaciğer harabiyetinin farklı paternleri saptanmaya ve tanımlanmaya çalışılmış. Sistematik review MEDLINE ve Cochrane veritabanları kullanılarak yapılmış. İnfliksimab 28 Cilt 4, Sayı 3 ile tedavi edilen hastalarda karaciğer hasarından bahseden makaleler değerlendirmeye alınmış. Seçilmiş makalelerin kaynakları ilave makaleler saptamak için gözden geçirilmiş. Mümkün olduğunda, klinik çalışmaların sonuçları meta-analitik yaklaşımla havuzlanmış. Literatür araştırması sonucu 3069 makale saptanmış, ancak bunlardan 60 tanesi (12 randomize kontrollü çalışma, 7 klinik çalışmaların açık etiketli uzatma periyotları, 41 olgu veya olgu serisi sunumları) yazarların kriterlerini karşıladığı için çalışmaya alınmış. Randomize kontrollü çalışmalarda, ALT ve AST düzeyleri İNF ile tedavi edilen hastalarda kontrollere göre istatistiki olarak anlamlı derecede artmış (ALT: RR 2.1 [1.36 – 3.37] (p=0.001) ve RR 1.8 [0.92 – 3.62] (p=0.09)). Transaminazlarda artış rapor edilen çalışmalarda, ALT düzeyleri AST’ye göre daha sıklıkla artmış olarak gözlenmiş. On dokuzu biyopsi ile gösterilmiş 26 non viral hepatit saptanmış. Bunların dağılımı 18 otoimmün hepatit (AIH), 5 aminotransferaz düzeylerinde artış, 1 otoimmünite olmaksızın biyopsi ile gösterilmiş sitoliz, 1 akut toksik hepatit ve 1 orta şiddette kolestazis şeklindeymiş. AIH’li olgularda başlıca ANA, antidsDNA, ASMA antikorlarının pozitif olması, bu klinik tablolarda tip I AIH gelişmesinin ön planda olduğu şeklinde yorumlanmış. Bu olgularda İNF’nin kesilmesi ve kortikosteroid tedavisi karaciğer patolojisini genellikle birkaç haftada düzeltmiş. Ancak bir olguda karaciğer transplantasyonu yapılmak zorunda kalınmış. HBV infeksiyonu ile birlikte İNF tedavisi uygulanan yirmi bir olgu saptanmış. Birlikte antiviral tedavi alan 9 olgunun hiçbirinde HBV reaktivasyonu izlenmemiş. Beraberinde antiviral tedavi almayan 12 olgunun 11’inde HBV reaktivasyonu izlenmiş. HBV reaktivasyonu saptanan iki olgu ölmüş ve bir olguya da karaciğer transplantasyonu yapılmış. Bu nedenle, İNF alan hastalarda HBV reaktivasyonunu önlemede profilaktik tedavinin etkili olduğu sonucuna varılmış. Bu sonuçlar, İNF ile tedavi edilen hastalarda karaciğer hasarının farklı paternlerde olduğu (izole, AIH, kolestaz ve potensiyel fatal hepatit B reaktivasyonuna bağlı aminotransferaz artışı), bu nedenle aminotransferaz düzeylerinin izlenmesi gerektiği, bunun yanı sıra HBV belirteçlerinin BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 de tedavi öncesi kontrol edilmesi ve infeksiyon saptananlarda proflaktik tedavinin uygulanması gerektiği şeklinde yorumlanmıştır. Kronik inflamatuvar artritlerde biyolojik tedavi sürecinde tekrarlayan infeksiyonlar için risk analizi yapılmış (6) Bu çalışmada kronik inflamatuvar artritli (KİA) hastalarda biyolojik tedavi esnasında gözlenen farklı infeksiyonların sıklığı, zaman içinde dağılımı ve rekürrensleri incelenmiş. Çalışmaya 1999-2012 arasında, 615 biyolojik tedavi (BT) uygulanan KİA’li 290 hasta alınmış. BT sürecinde gelişen tüm yan etkiler kayıt altına alınmış ve en az on kez tekrarlayan infeksiyonlar analiz edilmiş. Yan etkinin sıklığı (IR) 1000 hasta yılında olarak hesaplanmış. Yan etkinin kullanım sürecindeki dağılımını ve kümelendiği periyotları değerlendirmek için BT’nin başlangıcından sonra IR çok sayıda zaman intervallerinde de hesaplanmış. Yan etkilerin tekrarının analizi “right-censored Cox proportional hazards regression modeline” dayanılarak yapılmış. “Failure times” BT’nin başlangıcı ile ilk yan etki arası olarak tanımlanmış. Eğer rekürrens ise iki yan etkinin arası olarak ifade edilmiş. Analizi yapılmış 615 BT’de 680 infeksiyon kaydedilmiş. Bunlardan 485’i solunum yolu infeksiyonu (IR 305.32), 73’ü üriner sistem infeksiyonu (IR 45.96), 67’si gastrointestinal infeksiyon (IR 42.18) ve 55’i oral kavite infeksiyonu (IR 34.62). Solunum yolu infeksiyonlarının 1000 hasta yılına göre zaman içinde dağılımı değerlendirildiğinde, ilk infeksiyonun BT’nin ilk 48 haftası içinde olduğunu saptanmış. Tüm infeksiyonlar göz önüne alındığında homojen bir dağılım gözlenmiş. Cox modelde, daha önceki solunum yolu infeksiyonunun rekürrent infeksiyon riski ile ilişkili olduğu gözlenmiş (P=7.99e-03, HR=1.08 [%95 GA 1.02-1.14]). İlk üriner sistem infeksiyonu daha az homojen bir dağılım göstermiş, solunum yolu infeksiyonlarına benzer olarak ilk 48 haftada ortaya çıkma riski daha yüksek saptanmış. Bu yan etkide rekürens olasılığı çok belirgin olduğu bulunmuştur (P=1.67e-10; HR=1.96 [%95 GA 1.59-2.41]). Gastrointestinal infeksiyonların dağılımı ilk 12 EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar haftada pik yapmış ancak rekürens için risk artışı saptanmamıştır (P=6.81e-02; HR=1.55 [%95 GA 0.97-2.49]). Oral kavite infeksiyonları 12-24 ve 96-192 haftalarda olmak üzere iki pik yapmış ve rekürrens için belirgin risk taşıdığı gözlenmiştir (P=5.21e-06; HR=2.12 [%95 GA 1.53-2.92]). Yazarlar bu sonuçlara göre, ilk infeksiyon riskinin tedavinin başlangıcında yüksek olduğunu, gastrointestinal dışında diğer infeksiyonların dağılımının homojen olduğunu vurgulamışlardır. Faz-3 randomize, çift kör, aktif karşılaştırmalı çalışmada stabil dozda metotreksat alan aktif romatoid artritli hastalarda BOW015’in (biobenzer İNF) etkinliği ve güvenliği araştırılmış (7) Bu çalışmada BOW015’in (İNF biobenzeri) etkinliği ve güvenliği faz-3, çift kör, aktif karşılaştırıcılı, klinik çalışmada orijinal İNF (oİNF) ile karşılaştırılmış. Stabil oral dozlarda (10-20 mg/hafta) MTX alan, 2010 ACR/EULAR kriterlerine göre tanı konulmuş aktif RA’lı 189 hasta 0, 2, 6 ve 14. haftalarda i.v. 3 mg/kg BOW015 veya oINF alacak şekilde 2:1 randomize edilmiş. Başlangıçta hastaların CRP değerlerinin ≥10 mg/dL olması kriteri konulmuş. Latent tüberküloz PPD, Quantiferon-TB gold ve akciğer grafisi ile değerlendirilmiş. Birincil sonlanım noktası olarak 16. haftada %23’lük eşitlik sınırıyla ACR 20 yanıtı alınmış. BOW015’e yanıt verenler tedavilerine devam etmiş. oİNF’e yanıt verenler ise açık etiketli uzatma döneminde BOW015’e geçmiş ve tüm hastalar 2 aylık periyotlarda 46 hafta tedavi almış. Etkinlik ve güvenlilik her kontrolde, immünojenisite ise 0 ve 14. haftalarda değerlendirilmiş. BOW015 ve oINF için 16. haftadaki ACR 20 yanıtları PP popülasyonunda sırasıyla %89.9 ve 86.4 (fark için %95 GA, %-6.9 - %13.7) ve ITT popülasyonunda %85.0 ve %85.5 (fark için %95 GA, %-11.2 - %10.3) olarak saptanmış. ACR 20 kinetiği hem PP hem de ITT popülasyonunda tedavinin ilk 16 haftasında çalışmanın her iki kolunda da benzer saptanmış. Maksimum tedavi farkı her iki grupta da 2. haftada olmak üzere PP popülasyonunda %3.4 ve ITT popülasyonunda %6.4 olarak saptanmış. Toplamda BOW015 ile tedavi 29 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar edilen hastalarda %43.3 ve oİNF ile tedavi edilenlerde ise %50 oranında en az bir tedavi ile ilişkili acil advers olay gelişmiş. Advers olay sıklığı açısından gruplar arasında fark saptanmamış. İnfeksiyon BOW015 grubunda %15.8 ve oİNF grubunda ise %9.7 olarak saptanmış (p=0.368). Anti-İNF antikorlar 14. haftada BOW015 grubunda %22.1 ve oİNF grubunda ise %35.5 olarak saptanmış (p=0.055). Tedaviye bakmaksızın tüm bireylerde BOW015 ve oİNF-spesifik immunoassay’ler arasında yüksek oranda uyum varmış (κ=0.96). Yazarlar bu çalışmayı plato fazı öncesi tedaviye yanıtın kinetiğini gösteren ve rapor eden ilk biobenzer İNF çalışması olarak yorumlamışlar. Erken dönemde ve 16. haftada birincil sonlanım noktalarına yanıt verenlerin her iki grupta oranlarının karşılaştırılabilir olması terapötik eşitliliği göstermektedir şeklinde değerlendirilmiş. Yüksek ACR 20 yanıtları da MTX naive RA çalışmaları ile uyumlu olduğu şeklinde açıklanmıştır. Randomize, çiftkör, faz-3 eşitlik çalışmasında romatoid artritli hastalarda MTX ile kombine olarak etanercept biobenzeri, HD203 ile Enbrel karşılaştırılmış (8) Bu çalışmada RA’lı hastalarda MTX ile kombine olarak HD203 ile Enbrel’in etkinliklerinin eşitliği ve güvenlilikleri değerlendirilmiş. Aktif RA’lı hastalara (erkek veya kadın 20 yaşından büyük) 1:1 randomize olarak 48 hafta boyunca MTX ile birlikte haftada iki kez 25 mg subkutan HD203 veya Enbrel uygulanmış. Birincil sonlanım noktası 24. haftada ACR 20 yanıtı veren hastaların oranlarıymış. İkincil sonlanım noktaları ise; ACR 50, ACR 70, DAS28’deki değişimler, 24 ve 48. haftalarda EULAR yanıtları, güvenlilik ve immünojenesite olarak belirlenmiş. Etkinlik ve güvenlilik; tarama sürecinde, 0, 2, 4, 8, 12,16, 20, 24 haftalarda değerlendirilmiş. İmmünojenesite, etkinlik ve güvenlilik 36 ve 48. haftalarda da değerlendirilmiş. Toplam 249 hasta 147 HD203 ve 147 Enbrel alacak şekilde randomize edilmiş. Yirmi dördüncü haftada ACR20 yanıtına ulaşan hastaların oranı HD203 ve Enbrel grupları arasında farklı değilmiş ve etkinlikteki eşitlik belirlenen sınırlar içinde gösterilmiş. Yirmi dördüncü hafta ACR20 30 Cilt 4, Sayı 3 yanıt oranları; per protokol setine göre HD203 grubunda %83.5, Enbrel grubunda %81.4, fark, %95 GA 2.12 (–7.65, 11.89), (p=0.670), tam analiz setine göre; HD203 grubunda %79.10, Enbrel grubunda %75.56, fark, %95 GA 3.55 (–6.45, 13.55) (p=0.487) olarak saptanmış. Kırk sekizinci hafta ACR 20 yanıt oranları; per protokol setine göre HD203 grubunda %86.27, Enbrel grubunda ise %81.90, fark, %95 GA 4.37 (–5.57, 14.31) (p=0.390) olarak belirlenmiş. Ayrıca 12 ve 48. hafta ACR20 yanıtları arasında da fark yokmuş. Benzer eğilim ACR50 ve ACR70 oranlarında da gözlenmiş ancak 24 ve 48. haftalarda ACR50 yanıt oranları HD203 grubunda Enbrel grubuna göre daha yüksek olarak saptanmış. Gruplar arasında ACRn, DAS28’deki değişiklikler, 24 ve 48. hafta EULAR yanıtları arasında fark saptanmamış. Güvenlilik verilerinin değerlendirilmesinde tedaviye bağlı advers olay oranları açısından gruplar arasında fark yokmuş (HD203 %76.87 vs. Enbrel %78.08, p=0.8040). Ayrıca advers ilaç reaksiyonu, ciddi advers olay, advers olaya bağlı tedavinin kesilmesi yönlerinden de gruplar arasında fark saptanmamış. Beklenmedik bir advers olay saptanmamış ve çok az sayıda hastada anti-ilaç antikorları pozitif saptanmış. Yazarlar bu sonuçları, çalışmanın HD203’ün etkinliğinin Enbrel’e eşit olduğunu göstermek olan birincil sonlanım noktasına ulaştığı, HD203’ün iyi tolere edildiği, güvenlilik profilinin de RA’lı Kore hasta popülasyonunda Enbrel ile benzer olduğu şekilde yorumlamışlardır. İnfliksimab ile tedavi edilen romatoid artritli hastalarda immünojenisite ile lupus-like otoimmünitenin ilişkisi araştırılmış (9) Bu çalışmada İNF ile tedavi edilen hastalarda, hasta özgeçmişi ve otoantikor yapımı gibi antiilaç antikor (AİA) yapımı için prediktör faktörler ve AİA’ya bağlı yetersiz klinik yanıt için daha iyi çözümler araştırılmış. Bu araştırmada 2004-2013 yılları arasında İNF ile tedavi edilen 57 Japon RA hastası retrospektif olarak değerlendirilmiş. Hastaların %79’u kadın, yaş ortalaması 55.2 yıl, hastalık süresi 7.2 yıl olarak hesaplanmış. Serum İNF düzeyleri ELISA, İNF’ye karşı AİA’lar RIA ile ölçülmüş. ANA BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 semi-quantitative indirect fluorescence assay ve anti-DNA RIA ile ölçülmüş. Ayrıca hem anti-ss DNA hem de anti-dsDNA ELISA ile çalışılmış. İNF uygulanmasından sonra 21 hastada (%36.8) AİA gelişmiş ve bu grupta AİA (-) gruba göre INF düzeyleri belirgin olarak düşük saptanmış (0.09±0.04 vs. 2.48±0.33 μg/mL, p<0.0001). Gruplar arasında, yaş, cins, hastalık süresi, RA evresi, DAS28 skorları, birlikte kullanılan oral prednizolon ve MTX yönünden fark saptanmamış. Son kontrollerde, anti-DNA antikorları (RIA) AİA (+) grupta daha sıklıkla saptanmış (%57 vs %22, p=0.011). AİA (+) grupta AİA gelişmesi ile birlikte serum anti-dsDNA (1.53±0.43 to 26.5±19.7 IU/mL, p=0.003) ve anti-ssDNA (13.6±1.09 to 34.8±12.2 AU/mL, p=0.038) antikor düzeyleri de daha yüksek saptanmış. Serum AİA düzeyleri ile ANA (r=0.273, p=0.0002), anti-dsDNA (r=0.229, p=0.0014) ve anti-ssDNA (r=0.155, p=0.0258) arasında pozitif korelasyon varmış. AİA(+) hastalarda İNF kesme oranı daha yüksek olmasına karşın (p=0.047), önceden i.v. kortikosteroid uygulanması, bu grupta İNF’nin sürdürülebilirliğini artırmıştır (p=0.0008). Bu sonuçlar, İNF’ye karşı gelişen AİA’ların lupus-like otoimmünite ve daha sonra ortaya çıkan yetersiz klinik yanıt ile ilişkili şeklinde yorumlanmıştır. Bu nedenle, İNF ile tedavi edilen RA’lı hastalarda AİA gelişimi için prediktör faktör olarak, ANA ve anti-DNA’nın monitörizasyonu faydalı olabileceği ve i.v. kortikosteroidin AİA ile ilişkili yetersiz yanıtın düzeltilmesinde yararlı olabileceği vurgulanmıştır. Romatoid artrit ve psöryatik artritli hastalarda serum adalimumab düzeyleri incelenmiş (10) Bu çalışmada RA ve PsA’lı hastalarda adalimumab düzeyleri üzerine farklı DMARD’ların etkisi araştırılmış. Hollanda’da yapılan bu gözlemsel kohort çalışmasına adalimumab ile tedavi edilen 272 RA ve 103 PsA’lı olmak üzere toplam 375 hasta katılmış. Adalimumab düzeyleri 0, 4, 16 ve 28 haftalarda ELISA ile saptanmış. Veriler genelleştirilmiş tahmin denklemi (generalised estimating equation) kullanılarak analiz edilmiş. Adalimumabı erken EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar dönemde kesilenler ve doz artışı yapılan 29 hasta içinse last observation carried forward (eldeki son değerin ileriye taşınması) metodu kullanılmış. Bu çalışmada adalimumab ile tedavi edilen 4 grup hasta karşılaştırılmış: monoterapi grubu (n=67), MTX ile kombinasyon grubu (n=224), MTX dışındaki DMARD’ların (leflunomid, hidroksiklorokin, sülfasalazin) kombinasyon grubu (n=26), MTX’ın diğer DMARD’lar ile kombinasyon grubu (n=58). Adalimumab düzeyleri monoterapi grubuna göre DMARD kombinasyon gruplarında belirgin olarak yüksek bulunmuş (monoterapi vs diğer DMARD p=0.011, monoterapi vs MTX p<0.001, monoterapi vs MTX + diğer DMARD p<0.001). Kombinasyon grupları arasında fark saptanmamış. Bu çalışmada, adalimumab düzeyleri MTX kombine (diğer DMARD’lar ile birlikte veya tek başına) kullanıldığında en yüksek düzeyde, adalimumab monoterapisinde ise en düşük saptanmış (Şekil 1). Bu sonuçlar MTX ve diğer DMARD’ların adalimumab düzeylerini korumada yararlı olacağını göstermektedir. İNF ile tedavi edilen romatoid artrit kohortunda erken İNF düzeylerinin takibinin anti-ilaç antikorlarının gelişmesini predikte edip etmeyeceği araştırılmış (11) Bu çalışmada RA’lı hastalarda 6 ve 12. ayda AİA ortaya çıkmasını tahmin etmek ve belirleyici sınır (cut-off) değerlerini tanımlamak için 2, 6, 14. haftalarda serum INF düzeyleri analiz edilmiş. Bu retrospektif gözlemsel çalışmaya İNF tedavisi alan 1987 ACR kriterlerini dolduran 83 RA hastası alınmış. Klinik aktivite DAS28 ile ölçülmüş. INF ve AİA düzeyleri başlangıçta ve her infüzyondan önce sırasıyla capture ve bridging ELISA ile ölçülmüş. Kırk dört hastanın 6 aylık, 42 hastanın ise 12 aylık AİA durumu mevcutmuş. İstatistik çalışmada, 6 ve 12. aylarda AİA (+) ve AİA (-) hastaların arasında İNF düzeyleri için sınır değerini elde etmek için alıcı işlem karakteristikleri (receiver-operator characteristics; ROC) analizi kullanılmış. Seksen üç hastanın 74’ü kadın, %74.7’de RF ve %84.3’de ACPA pozitif saptanmış. Ortalama 31 BioExPERT medyan adalimumab konsantrasyonu (mg/L) EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar 8 Cilt 4, Sayı 3 medyan adalimumab konsantrasyonu (LOCF) ve DMARD kullanımı 7 6 5 4 3 2 1 0 0 MIX + diğer DMARD'lar n=58 4 süre (hafta) MIX n=224 16 diğer DMARD'lar n=26 28 monoterapi n=67 Şekil 1 hastalık süresi 15.5±9.0 yıl ve biyolojik tedavi süresi 5.4±3.5 yıl olarak bulunmuş. Başlangıçta tüm hastalar aktif durumdaymış (DAS28 5.5±1.4). Kırk dört hastanın 14’ünün (%31.8) 6. ayda, 42 hastanın 12’sinin (%28.6) 12. ayda AİA pozitif saptanmış. Altıncı ayda AİA pozitifliğini belirlemek için ROC eğrisi altındaki alan (area under the curve) 2. hafta için 0.79 (%95 GA 0.62-0.956, p=0.002), 6. hafta için 0.89 (%95 GA 0.77-1.00, p=0.001) ve 14. hafta için 0.97 (%95 GA 0.91-1.00, p=0.0001) olarak hesaplanmış. On ikinci ayda AİA gelişmesini belirlemek için ROC eğrisi altındaki alan 2. hafta için 0.773 (%95 GA 0.604-0.942, p=0.002), 6. hafta için 0.853 (%95 GA 0.725-0.982, p=0.001) ve 14. hafta için 0.951 (%95 GA 0.877-1.000, p=0.001) olarak hesaplanmış. Altıncı ve 12. ayda AİA oluşmasını tahmin etmek için İNF’nin sınır değerleri tabloda gösterilmiştir. Bu sonuçlar, erken dönemde İNF düzeylerinin takibinin; tedavi sürecinde hangi hastalarda AİA gelişeceğini göstermede ve dolayısıyla immünojenesite ile ilgili sekonder yetersizliğin gelişme olasılığının yüksek olduğu hasta gru32 bun tespit edilmesinde değerli olabileceğini göstermektedir. İngiltere’de yapılan prospektif bir çalışmada adalimumab ve etanercept ile romatoid artritin uzun dönem tedavi etkinliği üzerine immünojenisite ve ilaç düzeylerinin etkisi araştırılmış (12) Bu çalışmada AİA formasyonu ve serum ilaç düzeylerinin TNF-i başlanan hastaların gelecekteki tedavi yanıtlarını tahmin etmede işe yarayıp yaramayacağı araştırılmış. Çalışmaya “Biologics in RA Genetics and Genomics Study Syndicate prospective cohort”undan 331 hasta (n=160 adalimumab; n=171 etanercept) seçilmiş. Serum örnekleri tedaviye başladıktan sonra 3, 6 ve 12. aylarda alınmış ve ilaç uygulama zamanının öncesine denk getirilmemiş. AİA düzeyleri RIA, ilaç düzeyleri ELISA ile ölçülmüş. Her vizitte hastalık aktivitesi DAS28 ile ölçülmüş. Uygun olduğunda, tanımlayıcı istatistik, çoklu lineer regresyon ve genelleştirilmiş tahmin denklemi (generalised estimating equation) kullanılmış. BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Tablo: Altıncı ve 12. ayda AİA oluşmasını tahmin etmek için İNF’nin sınır değerleri Ölçüm zamanı Sınır ng/ml Sensitivite % Spesifisite % LR+ 2 hafta* 26931 59 88 5.0 6 hafta* 9984 70 94 11.9 14 hafta* 392 93 94 15.9 2 hafta** 26931 57 86 4.0 6 hafta** 9984 68 90 7.2 12 hafta** 890 86 95 18.1 *: 6. Ay ** 12. Ay Farmakolojik araştırma için 835 örnek (n=414 adalimumab; n=421 etanercept) uygun bulunmuş. Ortalama yaş: 56±13 yıl; %75 kadın; başlangıç DAS28 skoru: 5.9±0.8; median VKİ 27.5 (IQR 23.6-32.3). Olguların %56’sı MTX olmak üzere toplamda %85’i DMARD almaktaymış. On iki aylık süreçte adalimumab ile tedavi edilen hastaların %24.8’de en az bir kez adalimumaba karşı AİA saptanmış. Aynı süreçte etanercept kullananlarda hiç AİA saptanmamış. Adalimumab-AİA (+) saptanması düşük adalimumab ilaç düzeyleri ile ilişkili bulunmuş (p <0.0001; RC-0.51; eğer adalimumab AİA titresi >100 AU ise p=0.0041; RC-0.66). Üçüncü ayda, adalimumab-AİA formasyonu ve düşük ilaç düzeyleri 6 ve 12. aydaki düşük ΔDAS28 skorları için belirgin bir prediktör olarak saptanmış (p<0.0001, RC -0.0048 %95 GA -0.0071 / -0.0025). On ikinci ayda, adalimumab-AİA gelişen hastalarda antikor gelişmeyenlere göre hastalık aktivitesinde daha az iyileşme gözlenmiş (ortalama ΔDAS28 2.35; GA 1.67-3.03) vs (ortalama ΔDAS28 3.15; GA 2.86-3.35; p=0.022). Adalimumab-AİA gelişmeyen hastalar daha yüksek oranda MTX ile kombine tedavi almaktaymışlar (%61.4 vs. %43.7 p=0.01). Düşük adalimumab ilaç düzeyleri diğer bileşenleri de göz önüne aldığımızda tüm kontrol zamanlarında düşük ΔDAS28 için en belirgin bağımsız prediktör olarak saptanmış (p <0.0001, RC 0.12, GA: 0.06-0.18). On ikinci ayda yüksek etanercept düzeyi olan hastalarda (>15 μg/mL) sub-terapötik düzeyi olan hastalara (<0.0035 μg/mL) göre daha yüksek oranda iyi EULAR yanıtı gözlenmiş (p=0.01). Yüksek VKİ düşük ilaç düzeyleri için en güçlü prediktör ola- rak saptanmış (etanercept, p<0.0001, RC -5.97; GA -8.75 / -3.19; adalimumab, p<0.0001, RC3.86; GA -5.72 / -2.00). Bu sonuçlar, üçüncü ayda, adalimumab-AİA formasyonu ve düşük ilaç düzeylerinin 6 ve 12. aydaki kötü tedavi yanıtı için belirgin bir prediktör olduklarını, düşük adalimumab ilaç düzeylerinin ise tüm kontrol zamanlarında kötü tedavi yanıtı için belirgin bağımsız prediktör olduğunu göstermektedir. Kaynaklar 1. Locci M, Erny F, Barchechat-Flaisler F, ve ark. Can we really identify latent tuberculosis? Comparison of the performance of tuberculin skin test and interferon gamma release assay before anti-TNF therapy: a systematic review and meta-analysis. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 2. Clowse MEB, Wolf DC, Förger F ve ark. Pregnancy outcomes after exposure to Certolizumab pegol: updated results from safety surveillance. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 3. Daoued F, Angoulvant T, Mammou S ve ark. Frequency of adverse events in patients treated with Infliximab in rheumatology. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 4. Ballanti E, Conigliaro P, Chimenti MS ve ark. Use of anti-tumor necrosis factor alpha therapy in patients with inflammatory arthritis and concurrent history of hepatitis B or hepatitis C. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 5. Medina F, Mulleman D, Bacq Y ve ark. Liver injury in patients receiving Infliximab: a systematic review. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 6. Avila G, Alonso A, Pluma A ve ark. Risk analysis for recurrent infections during biological therapy in chronic inflammatory arthritis. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 7. Kay J, Chopra A, Chandrashekara S ve ark. A phase 3, randomized, double-blind, active comparator study of the efficacy and safety of BOW015, a biosimilar Infliximab, in patients with active rheumatoid arthritis on stable Methotrexate doses. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 8. Bae, SC, Kim JS, Choe JY on behalf of Hera Study Investigators . A randomized, double-blind, phase 3 33 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar equivalence trial comparing the Etanercept biosimilar, HD203, with Enbrel®, in combination with methotrexate (MTX) in patients with rheumatoid arthritis (RA). Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 9. Ishikawa Y, Fujii T, Kondoh-Ishikawa S ve ark. Immunogenicity is associated with lupus-like autoimmunity in rheumatoid arthritis patients treated with Infliximab. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 10. Krieckaert C, Vogelzang E, Pouw M ve ark. Adalimumab serum concentrations in patients with rheumatoid arthritis or psoriatic arthritis taking concomitant DMARD 34 Cilt 4, Sayı 3 therapy. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 11. Chamaida PR, Pascual-Salcedo D, Bonilla M ve ark. The early Infliximab levels monitoring can predict the developement of anti-drug antibodies in a cohort of rheumatoid arthritis patients treated with Infliximab. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 12. Jani M, Chinoy H, Warren RB on behalf of BRAGGSS consortium . Influence of immunogenicity and drug levels on the efficacy of long-term treatment of rheumatoid arthritis with Adalimumab and Etanercept: a UK-based prospective study. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Sedat Kiraz EULAR 2014: Spondiloartrit ve Biyolojikler Haziran 2014 tarihinde Paris’te yapılan EULAR Kongresinde Spondiloartrit (SpA) ve Psöryatik artritle (PsA) ilgili ilgi çekici sonuçları olan sunumları sizinle paylaşmak istedim. Toplam SpA ile ilgili 10, PsA ile ilgili 6 sunumu değerlendirmeye aldım. İspanya’da non-radyografik spondiloartropati tedavisinde adalimumab: maliyet-etkinlik modeli (1) Adalimumab (ADA), yakın zamanda Avrupa İlaç Kurumu (EMA) tarafından radyografik bulgusu olmayan, fakat objektif CRP yüksekliği ve/ veya pozitif MR bulgusu olan, NSAİD tedavisine yeterli yanıt vermeyen veya bu tedaviyi tolere edemeyen ağır aksiyal SpA’lı erişkinlerin tedavisinde onaylandı. Bu çalışmanın amacı; İspanyol Sağlık Sistemi perspektifinden, uluslararası tedavi kılavuzlarına göre uygulanan klasik tedavi ve ADA tedavisinin maliyet – etkinliğinin karşılaştırılması olarak belirtilmiş. ADA ile klasik tedavi arasındaki QALY ve maliyet farkları Markov modeli oluşturularak değerlendirilmiş. Modelin ana çatısına göre tedaviye cevap vermeyenler veya tedavi cevabı süreğen olamayanlarda tedavi durdurulmuş. Model, ana olarak ABILITY çalışmasını (0-12. haftalar kör, randomize olan, 12-68. haftalarda açık erişim fazlı) ve destekleyici literatürü baz almış. ABILITY çalışma verileri kullanılarak, 12 hafta içinde ASAS40 (ASAS kriterlerine göre bazale göre >40 yaş ve üzeri düzelme olması)’na göre cevap verenler ve vermeyenler olarak ikiye ayrılmış. Hastaların BASDAI ve BASFI skorları tedaviye cevap verip vermeme ve tedaviye devam edip etmeme durumlarına göre modellenmiş. ADA cevapsızlarda ve tedaviye devam etmeyenlerde bazal BASDAI ve BASFI skorlarına göre beklenenden daha hızlı artış gözlenmiş. Elde edilen sonuçlar ABILITY çalışmasında elde edilen BASDAI/BASFI skoruna göre değerlen© 2014 Sigma Publishing. Tüm hakları saklıdır. dirilmiş. İlaçların fiyatı, taramalar, başlangıç ve takip (örn: tüberküloz testleri) ve advers etkiler çalışmaya dahil edilmiş. Aksial spondiloartropatiye bağlı maliyetler OASIS tabanına uygun olarak BASDAI skoruyla ilişkilendirilmiş. Kazanç ve giderlere uygulanan indirim yıllık %3 olarak belirlenmiş. ADA kullanan hastalar klasik tedavi alan hastalara ek olarak net 12.196 Euro karşılığında ortalama 0.54 QALYs (10.34 vs 9.80) kazanmış. ADA kullanımı daha yüksek ilaç (16.865 Euro), başlangıç (439 Euro), ve izlem (972 Euro) maliyetine neden olurken daha düşük axSpA ilişkili maliyete (-6080 Euro, 128.187 vs. 134.267 Euro) neden olmuş. Bununla birlikte, ADA kullanımı 22.787 Euro/QALY oranında marjinal maliyet-etkinlik oranı (ICER) ile sonuçlanmış. ICER, tek değişkenli analizde BASDAI/ BASFI ve axSpA ilişkili maliyetlerle yüksek duyarlılıkta ilişkili bulunmuş. Senaryo analizinde, kabullenmelere bağlı olarak ICER değeri 17.878 Euro ile 53.924 Euro arasında değişmiş. Sonuç olarak elde edilen verilere göre, uluslararası tedavi kılavuzlarına uygun olarak kullanıldığı zaman ADA kullanımı maliyet-etkin bulunmuş. Anti-tümör nekrozis faktör tedavisi aksiyal spondiloartrit hastalarında sakroilyak eklemdeki yapısal ilerlemeyi etkileyebilir (2) Spondiloartropatilerde, sakroilyak eklem grafisi tanı açısından değerlidir. Fakat tedavi yanıtını değerlendirmede pek güvenilir değildir. Hastalık halen sakroilyak eklem tutulumu ile sınırlıyken hastalık modifiye edici ilaçların SpA’nın 35 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar erken döneminde etkinliğini değerlendirecek görüntüleme yöntemine ihtiyaç duyulmaktadır. Sakroilyak eklemdeki yapısal lezyonları değerlendirmede MR-tabanlı skorlama sistemlerimin geçerliliği sınırlıdır. SPARCC MRI SJI Skor (SSS) yapısal lezyonları inceler ve bu skorlama sistemi yapısal lezyonlarda tedaviyle meydana gelen değişimleri değerlendirebilir. Bu çalışma; SSS metodunun SpA hastalarında sakroilyak eklemde tedaviye bağlı gelişen yapısal değişiklikleri ayırt etme kapasitesinin olup olmadığını göstermek amacıyla planlanmış. SSS metodu standardize edilmiş ve geçerliliği kanıtlanmış anlamlarına uygun olarak yağ metaplazisi (FAT), erozyon (ER), backfill (BF) ve ankiloz (AK) gelişimini değerlendiren bir yöntem. Geçiş kesitinden itibaren eklemin kartilaj kısmından öne doğru 5 birbirini izleyen koronal kesit kullanılarak skorlama yapılıyor. Geçiş kesiti; kartilaj kısımda bir miktar ligamentöz kısmın görünebilir olduğu ilk kesittir. Lezyonlar eklem kadranlarında (FAT, ER) veya yarılarında (BF, AK) var veya yok olarak skorlanır. Skorlama aralıkları: FAT (0-40), ER (0-40), BF (0-20), ANK (0-20) olarak belirlenir. Kalibrasyonun ardından, 2 farklı okuyucu, 147 hastanın bazal ve 2 yıllık tedavi sonrası çekilen MR tetkiklerini değerlendirmiş. 147 hastanın 69’u standart, 78’i anti TNF tedavisi alıyormuş. Anti-TNF kullanan hastalarda, standart tedaviye kıyasla SSS skorunda yağ metaplazisi için anlamlı artış (p=0.017) ve erozyon için anlamlı azalma (p=0.017) saptanmış. TNF inhibitörü (TNFi) kullanan hastalarda standart tedavi kullananlara göre anlamlı ölçüde artmış oranda yağ metaplazisi bulunmuş (%38 vs %17.6, p=0.01). Bununla birlikte standart tedavi kullananlarda TNFi kullananlara göre anlamlı oranda yağ metaplazisinde azalma saptanmış (%32.3 vs %19). Standart tedavi alanlarda anlamlı oranda yeni erozyon oluşumu görülmüş (26.5 vs %13.9, p=0.037). Çok değişkenli analize göre, bazal ve tedavi sonrası SSS erozyon skoru, SSS erozyon skoru değişimiyle bağımsız olarak ilişkili bulunmuş (β=1.75, p=0.003 ve β=0.40, p<0.0001). ASDAS değişimi (β=-0.46, p=0.006), SPARCC MRI SIJ inflamasyon skoru (β=-0.077, p=0.019) 36 Cilt 4, Sayı 3 ve bazal yağ metaplazisi SSS skoru (β=0.085, p=0.034) bağımsız olarak yeni yağ metaplazisi gelişimiyle ilişkiliymiş. Sonuçlar; Anti TNF tedavi SPARCC MRI SJI SSS metodu kullanılarak tespit edilen sakroilyak eklemdeki yapısal değişiklikleri etkileyebilir, bunu özellikle erozyonu azaltarak yapar şeklinde yorumlanmış. Spondiloartritli hastalarda metotreksatın TNFi’lerinin immünojenitesi üzerine olan etkisi (3) TNFi kullanan SpA hastalarında tespit edilebilen anti-ilaç antikorları (AİA) sıklıkla ilaç etkinliğinin azalmasına neden olur. Romatoid artritli hastalarda metotreksatın (MTX) birlikte kullanımı biyolojik ilaçların immünojenitesini düşürür. Bu çalışmanın amacı, SpA hastalarında MTX ve TNFi ilaçların birlikte kullanımının AİA gelişim insidansını düşürüp düşürmediği, düşürüyorsa bu etkinin MTX dozuna bağımlı olup olmadığını araştırmak olarak belirtilmiş. Bu retrospektif gözlemsel çalışmaya infliksimab (INF) veya ADA ile tedavi edilmiş 162 SpA hastası [ankilozan spondilit (AS), PsA, inflamatuar barsak hastalığı (İBH) ilişkili SpA ve farklılaşmamış SpA] dahil edilmiş. AİA varlığı başlangıçta ve 3 yıl boyunca her ilaç dozu alışında ELISA yöntemiyle ölçülmüş. Hastalar MTX 15 mg/hafta’dan az ve çok alanlar olarak, bazal MTX dozunun immünojenite üzerine etkisini araştırmak için ikiye ayrılmış. Yüz altmış iki hastanın 89’u (%54.9) erkekmiş. Hastaların 85’i (%52.5) İNF, 77’si (%47.5) ADA tedavisi almış. Ortalama tedavi süreleri INF için 13.38±8.19 yıl ve ADA için 12.71±10.46 yıl olarak verilmiş. Kırk beş hasta haftalık MTX tedavisi almış; INF için 25/85 (%29.4), ADA için 20/77 (%26). Ortalama MTX dozu 15.9±4.76/ hafta olarak hesaplanmış. Yüz altmış iki hastanın 29’unda (%17.9) AİA gelişimi gözlenmiş. AİA gelişimi INF tedavisi alanlarda ADA alanlara göre anlamlı olarak daha yüksek saptanmış; INF alanlarda 21/85 (%24.7), ADA alanlarda 8/77 (%10.4). AİA gelişimi MTX kullanan hastalarda daha düşük sıklıkta saptanmış; MTX alanlarda 3/162 (%1.8), MTX almayanlarda 26/162 (%16) (p=0.021). Bazal MTX dozu ile AİA gelişimi ara- BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 sında istatistiksel anlamlılık saptanmamış; İNF ile birlikte MTX >15 mg/hafta kullananlarda 2/18 (%11.1), MTX <15 mg/hafta kullananlarda 1/9 (%11.1); ADA ile birlikte MTX >15 mg/hafta kullananlarda 1/17 (%5.9), MTX <15 mg/hafta kullananlarda 0/4 (%0.0). İNF ve ADA ile tedavi edilen bu SpA kohortunda, MTX kullanımının AİA gelişimi üzerine koruyucu etki oluşturduğu belirtilmiş. Bununla birlikte, bazal MTX dozu bu etkiyi oluşturmada belirleyici bir faktör olarak çıkmamış. Yazarlar bu bilgiyi doğrulamak için gelecek çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu belirtmişler. PLANETAS çalışmasına göre anti-ilaç antikorların hastalık aktivitesi, iş göremezlik ve mobilite endeksleri ile ilişkili olarak klinik yanıta etkisi (4) Son dönemde Avrupa İlaç Kurumu (EMA) CTP13 adında İNF biyobenzerini onayladı. Biyobenzerler sadece biyokimyasal ve farmakokinetik (PK) eşdeğer olarak değil, aynı zamanda teröpatik etki, güvenilirlik ve immünojenite açısından da primer ilaca eşdeğerde olmalıdırlar. PLANETAS çalışması AS hastalarında uygulanan, randomize, çift kör, paralel grup çalışması olarak CT-P13 ile İNF tedavisini PK eşdeğerlik açısında karşılaştıran bir çalışma. Bu çalışmada amaç: CT-P13 ile İNF arasında hastalık aktivitesi, iş göremezlik ve mobilite endekslerini karşılaştırmak ve çalışmada yer alan hastalarda AİA’ların bu endekslere etkisini gözlemlemek olarak belirtilmiş. PLANETAS çalışmasında, hastalık aktivitesi ASAS20/40 ve BASDAI endeksleri kullanılarak, iş göremezlik durumu BASFI endeksi kullanılarak ve mobilite durumu BASMI endeksi kullanılarak değerlendirilmiş. AİA düzeyi elektrokemoluminisan metodu kullanılarak ölçülmüş. Tedavi grubundan bağımsız olarak AİA varlığı ve klinik yanıt arasındaki ilişki değerlendirilmiş. Toplam 250 AS hastası İNF veya CT-P13 ile tedavi edilmiş. Üç endeksle de bazal değerlendirmeler yapılmış. Elli dördüncü haftada her iki tedavi grubunda BASDAI skorunda anlamlı iyileşme gözlenmiş (CT-P13: 6.74’ten 3.78’e ve INF: 6.57’den 3.70) ve bu iyileşme gruplar EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar arasında benzer bulunmuş. Ayrıca BASFI ve BASMI skorlarında benzer iyileşmeler gözlenmiş: BASFI (CT-P13: 6.20’den 4.42’ye ve INF: 6.24’ten 3.46’ya) ve BASMI (CT-P13: 4.0’dan 2.8’e ve INF: 4.1’den 3.2’ye). Elli dördüncü haftada CT-P13 kullanan hastaların %44.3’ünde, INF kullanan hastaların %46.3’ünde bazal BASDAI skorunun %50’si kadar iyileşme (BASDAI50) gözlenmiş ve BASDAI50 cevabı her iki grupta benzer bulunmuş. Tüm endekslerde 54. hafta sonunda istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamış. Elli dördüncü haftada ASAS20/40 cevabı AİA negatif hastalarda (%72.7/%56.5), AİA pozitif hastalara göre daha yüksek (%54.7/%37.7) gözlenmiş. AİA negatif grupta, AİA pozitif gruba göre BASDAI ve BASFI skorlarında anlamlı olarak daha fazla düzelme saptanmış (BASDAI: -3.13 vs -2.30 ve BASFI: -2.97 vs -2.18). Fakat AİA ile BASMI arasında net bir ilişki saptanamamış. Sonuçlar; AS hastalarında CT-P13 ve INF kullanımıyla hastalık aktivitesi, iş göremezlik ve mobilite endekslerinde belirgin ve benzer iyileşmeler gözlemlenmiş. ASAS20/40, BASDAI ve BASFI endeksleri AİA negatif alt gruplarda daha iyi klinik yanıtı göstererek AİA durumu ile klinik yanıt arasındaki ilişki adına ipuçları sağlamış olarak yorumlanmış. Ankilozan spondilit ve non-radyografik aksiyal spondiloartrit hastalarını içeren aksiyal spondiloartrit hastalarında sertolizumab’ın uzun dönem etkinlik ve güvenilirliği: RAPID-AxSpA çalışmasının 96. hafta sonuçları (5) RAPID-axSpA çalışmasının bir önceki raporu AS ve non-radyografik (nr) aksiyal SpA (axSpA) hastalarını içeren axSpA hastalarında sertolizumab’ın (CZP) 48. haftadaki güvenlilik ve etkinliğini ortaya koymuştur. Bu çalışmada amaç: RAPID-axSpA çalışmasının axSpA hastalarında 96. hafta itibariyle CZP’nin etkinlik ve güvenilirliğini araştırmak olarak belirtilmiş. RAPID-axSpA çalışması 24. haftaya kadar çift kör ve plasebo (PBO) kontrollü, 48. haftaya kadar doz-kör ve 204. haftaya kadar açık erişimli 37 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar bir çalışmadır. Hastalar ASAS kriterlerini tamamen karşılayan ve aktif axSpA olan hastalardır. Başlangıçta CZP grubuna randomize olanlar (0, 2, 4. haftalarda 400 mg yükleme dozunu takiben 200 mg/2 haftada bir veya 400 mg/4 haftada bir) 24. haftadan sonra da öngörülen dozları almaya devam ettiler. Çift kör fazda PBO alan hastalar yanıtsız iseler 16. haftada, diğer durumda 24 haftadan sonra CZP kollarından birine randomize edildiler. Etkinlik değerlendirmesi için başlangıçta CZP koluna randomize edilen hastalar analize dahil edilmiş. Sonuçlar ASAS20/40 cevabı, ASAS PR, ASDAS, ASDAS ID (inactive disease), ASDAS MI (major improvement), BASDAI, BASFI ve BASMI-linear endekslerine göre değerlendirilmiş. Kullanılan veriler gözlemlenen vakalardan ve imputasyondan oluşmaktadır. Güvenlilik değerlendirmesi için ise 96 hafta boyunca bir veya daha fazla doz CZP alan tüm hastalar analize dâhil edilmiş. Üç yüz yirmi beş hasta randomize edilmiş, bunların 218 tanesi 0. haftadan itibaren CZP koluna randomize edilen hastalarmış. CZP koluna randomize edilen hastaların 203’ü (%93) 24. haftayı, 191’i (%88) 48. haftayı, 174’ü (%80) 96. haftayı tamamlamış. ASAS20/40 ve PR cevabını gösteren hastaların oranı 24. haftadan 96. haftaya kadar korunmuş. Tüm ASAS ve ASDAS yanıtları, BASDAI, BASFI ve BASMI-linear endekslerindeki düzelmeler 96. haftaya kadar korunmuş. Benzer düzelmeler her iki tedavi rejiminde ve hem AS hem de nr-axSpA hastalarında sağlanmış. Ayrıca başlangıçta PBO grubunda olan, 16. ve 24. haftada CZP grubuna randomize edilen hastalarda hızlı klinik düzelmeler gözlemlenmiş. Güvenlilik setinde (n=315) CZP toplam maruziyeti 486 hasta/yıl olarak bulunmuş. Advers olaylar (AE) 279 hastada (%88.6, 100 hasta-yıl başına düşen olay hızı=360.3) ve ciddi AE (SAE) 41 (%13.0) hastada ortaya çıkmış. SAE 15 hastada (%4.8) ciddi infeksiyonu, bunların içinde 1 vakada kanıtlanmış tüberkülozu içeriyormuş; 96 haftalık sürede ölüm veya malinite gelişimi gözlenmemiş. Sonuçlar: RAPID-axSpA çalışmasında, 24. haftada her iki doz rejiminde elde edilen klinik etkinlik, çalışmanın doz-kör ve açık erişimli evrelerinde 96. haftaya kadar sürdürülmüş. AS 38 Cilt 4, Sayı 3 ve nr-axSpa altgruplarında benzer düzelmeler gözlemlenmiş. Güvenlilik profili bir önceki yayınlanan sonuçlarla aynı paralelde olarak tespit edilmiş. Artan ilaç maruziyeti sonucunda yeni gelişen güvenlilik problemi bulunmamış. Etanercept ve adalimumab ile tedavi edilen ankilozan spondilitli hastalarda ilaç bırakılmasıyla ilişkili faktörler: toplum bazlı kohort çalışma (6) Klasik tedaviye yetersiz yanıtlı AS’li hastalarda TNFi’lerin Tayvan’da 1999’dan beri efektif olarak kullanılmasına rağmen, bu hastalarda anti-TNF ilaçların bırakılmasına neden olan faktörlerin bilinmemesi nedeniyle bu çalışma planlanmış. Etanercept (ETN) ve ADA alan AS’li hastalarda ilaç bırakma nedenleri araştırılmış. On altı yaşından sonra tanı alan 1401 AS hastası retrospektif toplum bazlı kohort çalışmayla incelenmiş, 441 tanesi ETN; 960 tanesi ADA almış. İlacın bırakılması 84 günden fazla kullanmamak olarak tanımlanmış. ADA veya ETN kullanımıyla ilişkili ilaç kesilmesi riskini test etmek için; önceki medikasyon, hâlihazırdaki medikasyon, demografik bilgiler, komorbiditeler analiz edilmiş. Ayrıca ETN alanlarla ADA kullananlar karşılaştırılmış. Sonuç olarak; ADA ile ETN kullananlar arasında ilaç bırakılması açısından fark bulunamamış. Tüm hastalarda leflunomid ve kortikosteroidlerin önceki kullanımı daha yüksek anti-TNF bırakılmasıyla ilişkili bulunmuş. MTX ya da NSAID kullananlarda daha düşük risk tespit edilmiş. Küçük grup analizlerinde de sürekli MTX kullanımı ADA kullananlarda ilaç bırakılmasını azaltmış ama ETN kullananlarda azaltmamış. AS hastaları arasında ETN ve ADA bırakma oranlarında fark bulunmamış. Sürekli MTX kullanımı ADA kullananlarda daha düşük ilaç bırakılmasıyla ilişkiliymiş; ama ETN kullananlarda aynı ilişki görülmemiş. Spondiloartritte sinoviyal mast hücrelerini hedeflemek: bir tirozin kinaz inhibitörü olan nilotinib (7) Sinovitle ilgili immünopatolojik çalışmalar mast hücrelerinin spondiloartritte potansiyel hedef ol- BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 duğunu gösterdi. Mast hücreleri, c-kit sinyalleri inhibe edilerek hedeflenebilir. Nilotinib de bu hedefe yönelik bir ajandır. Bu çalışmanın amacı: Nilotinibin spondiloartrit tedavisindeki klinik etkilerini değerlendirmektir. Periferal veya axSpA olan 28 hasta randomize çift kör PBO kontrollü çalışmaya alınmış. Hastalar 12 hafta boyunca iki gruba ayrılarak bir gruba PBO, diğer gruba nilotinib verilmiş. On iki hafta sonrasında sinovyal doku biyopsileri, serum örnekleri alınmış. Klinik semptomlar değerlendirilmiş. Periferal spondiloartritte (N=13) 12 hafta sonunda nilotinib ile sinoviyal inflamasyon belirgin azalmış. Nilotinib grubunda PBO grubuna göre c-kit’in mRNA ekspresyonu ve proinflamatuar sitokinler (IL-6) azalmış. Sinoviyal inflamasyondaki düzelme CRP ve kalprotektin düzeylerindeki düşmeye paralel bulunmuş. Hastaların hastalık aktivite skorlarında nilotinib ile düzelme gözlenmiş. Ancak axSpA olan hastalarda ne serum inflamasyon markerlarında, ne de klinik parametrelerde nilotinib ile iyileşme olmamış. Nilotinibe bağlı herhangi bir beklenmeyen yan etki görülmemiş. SpA’da mast hücreleri sinoviyal inflamasyona katkıda bulunur ve bu hücrelerde tirozin kinaz inhibisyonunun axSpA’da değil ama periferal SpA’da biyolojik ve klinik immünmodülatör etkiye sahip olduğu görülmüş ve periferal SpA’lı hastalarda nilotinib kullanarak mast hücre hedeflenmesiyle ilgili daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğu belirtilmiş. Spondiloartritte mikroskobik GİS inflamasyonu anti-TNF tedavi başlanması için prognostik faktördür (8) Mikroskobik GIS inflamasyonu SpA’lı hastalarda sıktır; hastaların yaklaşık yarısında gastrointestinal semptomlar olmadan GIS inflamasyonu olabilmektedir. İki tip inflamasyon görülür: a. akut tip; enfeksiyoz enterokolite benzer. b. kronik tip; erken Crohn hastalığının özelliklerini gösterir. Bununla birlikte SpA’lı hastalardaki GIS inflamasyonu ile biyolojik ajan başlanması arasındaki ilişkiyi araştıran çalışma literatürde yoktur ve bu çalışma bunu araştırmak amacı ile yapılmıştır. EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Bu çalışmaya GIANT kohortuna kayıtlı ASAS kriterlerine göre aksiyal ya da periferal SpA tanısı olan hastalar alınmış. En az 18 aydır takipli olan ve başlangıçta ileokolonoskopi yapılan 63 hasta çalışmaya dahil edilmiş. Elli bir hasta axSpA (23 AS, 28 nr-axSpA), 12 hasta periferal SpA olarak sınıflandırılmış. Otuz bir hastada barsak histolojisi normal bulunmuş. On sekiz aylık takip sırasında 27 (%42.9) hastaya NSAİİ cevapsızlığı, BASDAI>4 ve yüksek CRP nedeniyle anti-TNF başlanmış. Barsak histolojisi normal olan 31 hastadan 9’una anti-TNF ajan başlanmış. GIS inflamasyonu olan hastalarda daha yüksek oranda anti-TNF (n:18/32) kullanılmış. Barsak patolojisine göre kronik inflamatuar grupta 21 hastadan 12’sine; akut inflamatuar grupta 11 hastanın 6’sına anti-TNF verilmiş. Yüksek CRP ve ASDAS skoru anti-TNF başlanmasıyla ilişkiliymiş. Ancak, bu geri ödeme kuralları ile ilgili olabilir denilmiş. Anti TNF alan hastalarda daha yüksek SPARCC skorları mevcutmuş; ancak bu yükseklik istatistik olarak anlamlı değilmiş. BASDAI ve BASMI skorları anti-TNF başlanması ile ilişkili bulunmamış. Periferal SpA, AS, nr-axSpA arasında anlamlı farklılık yokmuş. Mikroskobik GIS inflamasyonu olan spondiloartritli hastalarda CRP yüksekliği ya da yüksek ASDAS skoru anti-TNF tedavi başlanmasıyla ilişkili bulunmuş; ancak CRP yüksekliği ile GIS inflamasyonu arasında anlamlı ilişki gözlenmemiş. Bu nedenle GIS inflamasyonu günlük pratik için önemli bağımsız bir prognostik faktör olabilir ve SpA’da hastalık şiddetinin gelişmesinde önemli bir role sahip olabilir, denilmiş. Ankilozan Spondilitde ustekinumabın MRI ile araştırılan aktif inflamasyonu azaltıcı etkisinin gösterildiği 28 haftalık açık etiketli çalışma (9) Ustekinumab (UST) TOPAS çalışması ile AS’de etkinliği gösterilmiş bir IL 12/13 monoklonal antikorudur. Bu çalışmanın amacı UST’nin sakroilyak ve omurgadaki MRI ile saptanabilen aktif inflamasyon ve inflamasyon sonrası yapısal değişikliklere etkisini değerlendirmek olarak belirlenmiş. TOPAS çalışmasında aktif 20 AS’li has39 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar tada UST 90 mg 0., 4., 16. haftalarda subkutan kullanılmış. Tanıda modifiye New York kriterleri ve aktif hastalık olarak da BASDAI >4 alınmış. Sakroilyak ve lumbal omurga MRI incelemesi için STIR ve T1 ağırlıklı kesitler tedavi öncesi ve 24. haftada yapılmış ve Berlin radyolojik skorlama sistemi ile çift kör olarak değerlendirilmiş. On yedi hasta çalışmaya katılmış. Bunlardan 13’ü ASAS40 yanıtı olan, 4’ü de ASAS yanıtsız hastalarmış. Yirmi hastadan 3’ü MRI sonuçları tam olmadığı için çalışmaya alınmamış. Tedavi sonrası aktif inflamasyonu gösteren osteitis skorları hem sakroilyak eklem hem de omurgada istatistiksel olarak anlamlı şekilde azalmış. ASAS40 yanıtı verenlerde bu azalma daha belirgin bulunmuş. Osteitis dışında erozyon, skleroz, ankiloz, kemik proliferasyon ve yağlı lezyon skorları arasında başlangıç ve 24. haftalar arasında anlamlı istatistiksel fark bulunamamış. Sonuç olarak yazarlar UST’nin başlangıca göre 24. haftada aktif inflamatuvar olayı baskıladığını MRI ile göstermişler. Bu baskılama inflamasyonun şiddeti ile orantılı bulunmuş. Aksiyal spondiloartritte etanercept’in nonsteroid-antiinflamatuar ilaçların kullanımında azaltıcı etkisinin değerlendirilmesi: çok merkezli, randomize, çift kör, plasebo kontrollü SPARSE çalışmasının sonuçları (10) Nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar (NSAİİ) aksiyal SpA’lı hastalarda farmakoterapide ilk basamaktır; ama güvenlilik kaygıları nedeniyle mümkün olan en kısa süre için ve etkili en düşük dozda kullanılması tavsiye edilir. axSpA’lı hastalarda klinik pratikte biyolojik tedavi yanıtı sonrasında yaygın olarak NSAID kesilmesine rağmen, bu konuda yapılmış prospektif kontrollü çalışma yoktur. SPARSE çalışması, ETN’nin axSpA’lı hastalardaki konvansiyonel klinik sonuçlar üzerinde ve ASAS-NSAİİ skoru ölçülerek NSAİİ dozu azaltıcı etkisini ortaya koymak amacıyla yapılmış. İlk 8 hafta, optimal NSAİİ alımına rağmen aktif olan axSpa hastaları (ASAS kriterine göre ve mini BASDAI ≥4) 8 hafta boyunca haftada bir kez 50 mg veya PBO alacak şekilde rando40 Cilt 4, Sayı 3 mize edilmişler. Tüm hastalara çalışma süresince NSAİİ alımını kesmek ya da artırmak konusunda günlük tutması tavsiye edilmiş. Açık etiketli dönemde 8 hafta daha ETN 50 mg/hf kullanılmış. ASAS-NSAİİ skoru ASAS tavsiyelerine göre hesaplanmış. Birincil sonuç, ASAS-NSAİİ skorunun başlangıçtan 8. haftaya kadar olan değişimi alınmış. Bazal 90 hasta alınmış. Hasta özellikleri, yaş ortalaması 38.9±11.8 yıl; hastalık süresi, 5.7±8.1 yıl; %62’si erkek; %66’sında HLA-B27 pozitif; ve %50’sinde MRI görüntülemede sakroiliitis pozitif olarak raporlanmış. ASAS-NSAİİ skoru ortalaması (ETN: 98.2±39.0 ve PBO: 93.0±23.4), BASDAI (ETN: 6.0±1.7 ve PBO: 5.9±1.5), ve BASFI (ETN: 5.2±2.1 ve PBO: 5.1±2.2) gruplar arasında benzermiş. Sekizinci haftada ETN grubunda ASAS-NSAİİ skorunda -27.3 azalma görülmüş (P=0.002) ve ETN grubunda PBO grubuna göre daha fazla hasta BASDAI 50 ve ASAS40 yanıtına ulaşmış. ASAS-NSAİİ skorunda azalma, ETN/ETN grubunda başlangıçtan 16 haftaya kadar ve PBO/ETN grubunda 8 ila 16 haftaları arasında gözlenmiş. ETN/ETN ve PBO/ ETN gruplarında yanıt oranlarında artışın çoğu açık etiketli dönemde olmuştur. Yorumda yazarlar; axSpA hasta popülasyonunda, ETN’nin konvansiyonel klinik sonuçlardaki belirgin iyileşme yanı sıra hastaların NSAİİ kullanımını klinik olarak anlamlı ölçüde azalttığına dikkat çekmişler. Psöryatik Artrit ile ilgili makaleler: 462 Psöryatik artrit hastasında farklı infliksimab dozlarının tedavi devamı ve ilaçta sağ kalıma etkisi: DANBİO ve ICEBIO ulusal kayıt sistemlerinin sonuçları (11) Uluslararası kılavuzlara göre PsA’lı hastalarda INF’nin 8 haftada bir 5 mg/kg kullanılması tavsiye edilir. Düşük dozlarda kullanımı ile ilgili az sayıda veri vardır. Bu çalışmanın amacı; rutin romatolojik kullanımda anti-TNF-α naif PsA hastalarında INF doz rejimlerini, doz artışlarını ve klinik sonuçlarını tanımlamak olarak belirtilmiş. Bu çalışma DANBIO ve ICEBIO kayıt sistemine (registry) dayalı gözlemsel bir kohort ça- BioExPERT Cilt 4, Sayı 3 lışmasıdır. Hastalar INF dozuna göre; ≤3 mg/kg, 3-5 mg/kg veya ≥5 mg/kg, her 8 haftada bir alanlar olarak ayrılmış. ACR20/50/70 ve EULARiyi yanıt skorları 6. ay sonunda, hastalık aktivitesi 12. ay sonunda değerlendirilmiş, Kaplan Meier eğrileri ve regresyon analizleri yapılmış. 376 Danimarkalı, 86 İzlandalı toplam 462 hasta INF almış. Danimarkalılarda 110 hastada (%29) başlangıç dozu ≤3 mg/kg, 157’sinde (%42) 3-5 mg/kg ve 38’inde (%10) ≥5 mg/kg imiş; 71 hastanın dozu (%19) kayıtlı değilmiş. İzlandalı hastalarda karşılık gelen değerler 64 hastada (%74) başlangıç dozu ≤3 mg/kg, 17 hastada (%27) 3-5 mg/kg, 0 hastada (%0) ≥5 mg/kg ve 5 hastada (%6) kayıtlı değilmiş. Daha yüksek vücut ağırlığı olan hastalar kg başına daha düşük dozlarda almış. Danimarkalı hastaların aldığı doz bazalde İzlandalı hastalara göre daha yüksekmiş [medyan 3.1 (3.0-3.8) ve medyan 2.3 (2.2-3.5) p değeri: <0.05] ve 12 hafta sonra [medyan 3.3 (3.0-4.5) ve medyan 2.9 (2.1-2.9) p değeri: <0.0001]. On iki ay sonunda, Danimarkalı %58 ve İzlandalı %66 hasta tedaviye devam ediyormuş. Danimarkalı hastalarda İzlandalı hastalara göre ilaçta sağkalım daha kısa bulunmuş. Ülkelere göre sınıflandırılmış tek değişkenli analizlerde, zamanla doz artışları, yanıt oranları, sağkalım süresi ve 1 yıllık hastalık aktivitesi başlangıç dozundan bağımsız bulunmuş. İlaçta kalım süresinin beraberinde MTX almayan hastalarda daha kısa olduğu görülmüş. Klinik pratikte, INF tedavisi altındaki İzlanda ve Danimarka’daki PsA hastalarının %70’inin uluslararası kılavuzlarda önerilen 5 mg/kg/8 hafta altında doz aldığı görülmüş. İlaca düşük dozlarda başlama, ilaçta kalma süresini veya yanıtı değiştirmemiş. RAPID-PsA çalışması – daha önce anti-TNF almış olanlar dahil PsA’lı hastalarda 48 hafta boyunca sertolizumab pegol’ün etkinlik ve güvenliliğini göstermiştir. Bu çalışma RAPİD-PsA çalışmasının uzun dönem sonuçları ile ilgili bir değerlendirmedir (12) RAPID – PsA çift kör 24 haftalık plasebo kontrollü, 48 haftalık doz-kör ve 216 haftalık açık EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar etiketli bir çalışmadır. Çalışma hastaları en az bir DMARD dirençli aktif PsA’lı hastalardır. Hastalar 0, 2., 4. haftalarda 400 mg yükleme dozunu takiben 200 mg/2 hafta, 400 mg/4 hafta olacak şekilde randomize edilmişler. Sonrasında her grup kendi dozunda açık etiketli dönemde devam etmiş. Plasebo hastaları da 24 haftada CZP yükleme dozunu takiben benzer dozlarda gruplara randomize edilmişler. Birincil klinik sonlanım noktası olarak 12. haftadaki ACR 20 yanıtı alınmış. Diğer sonlanım noktaları olarak 96. haftada ACR 20/50/70, PASI 75/90 yanıtı, HAQ-DI, ağrı ve minimal hastalık aktivitesi alınmış. Öncesinde anti-TNF alıp almayan hastalardaki ACR yanıtlarına da ayrıca bakılmış. Dört yüz dokuz hasta randomize edilmiş, 0. haftada 273 hasta CZP almış. Bunların 54’ü (%19.8) daha önce anti-TNF tedavi almış ve başlangıç özellikleri olarak anti-TNF alan / almayanlar arasında fark yokmuş. Başlangıçta CZP alan hastaların %91’i 24. haftayı, %87’si 48. haftayı, %80’i 96. haftayı tamamlamış. ACR 20/50/70 ve minimal hastalık aktivitesi yanıtı 24. haftadan 96. haftaya kadar devam etmiş. ACR yanıtı başlangıçta anti-TNF maruziyeti olan veya olmayanlarda benzer bulunmuş. PBO’dan CZP’ye geçen hastalarda da benzer iyileşme olmuş ve 96. haftaya kadar devam etmiş. Başlangıçta %3 üzerinde deri tutulumu olan hastalarda 96. haftada PASI 75 ve 90 yanıtı devam etmiş. Çalışma boyunca 606 hasta yılı CZP maruziyeti hesaplanmış. Bu süre içerisinde advers olaylar 345 hastada (%87.8; olay yüzdesi 100 hasta yılı başına 329.8) ve ciddi advers olay 67 (%17; olay yüzdesi 100 hasta yılı başına 14.5) ortaya çıkmış. Ciddi advers olaylar 4 hastada malinite (%1; olay yüzdesi 100 hasta yılı başına 0.7; maliniteler: 2 meme kanseri, 1 lenfoma ve 1 in situ serviks kanseri) ve 16 hastada ciddi infeksiyon (%4.1 ve olay yüzdesi 100 hasta yılı başına 3.3) gözlenmiş. Doksan altı hafta boyunca 6 ölüm (%1.5; 2 kardiyak bozukluk, 1 ani ölüm, 1 infeksiyon, 1 meme kanseri, 1 lenfoma) gözlenmiş. RAPID–PsA çalışmasında açık etiketli dönemde de CZP’nin klinik etkinliğinin devam ettiği bulunmuş. Anti –TNF alan ve almayanlarda 41 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar her iki doz rejiminde etkinlik sürdürülebilmiş. Güvenlilik profili önceki RAPID –PsA çalışmasının erken sonuçları ile benzer bulunmuş. Oral bir fosfodiesteraz-4 inhibitörü olan apremilast psöryatik artritli hastalarda uzun dönemde (52 hafta) iyileşme sağlar: üç Faz 3, randomize kontrollü çalışmanın sonuçları (13) Apremilast (APR) oral fosfodiesteraz 4 inhibitörüdür ve hücre içi inflamatuar mediatörleri düzenler. PALACE 1, 2 ve 3 çalışmalarında DMARD ve/veya biyolojik tedaviye rağmen aktif PsA olan hastalarda plasebo ile APR’nin etkinlik ve güvenliliği karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada amaç; APR’nin PsA hastalık aktivitesi üzerine uzun dönem (52 hafta) boyunca etkisini değerlendirmek olarak belirtilmiş. Çalışmada hastalar; PBO, APR 20 BID ve APR 30 mg BID şeklinde 3 gruba randomize edilmiş. Eğer hastalar 16. haftada yeterli yanıt vermemişlerse (şiş veya hassas eklem sayıları başlangıca göre <% 20 azalma) daha önce plasebo grubundalarsa APR 20 mg’a; APR 20 mg kullanıyorlarsa APR 30 mg’a değiştirilmişler; 24. haftada bütün PBO alan hastalar APR 20 mg/30 mg olarak randomize edilmişler. Elli iki hafta boyunca veriler toplanmış. Hastalık aktivitesi DAS 28(CRP), modifiye PsARC yanıtı ve iyi orta EULAR yanıtı ile değerlendirilmiş. On altıncı haftada, APR ile tedavi edilen hastalarda PBO’ya göre anlamlı oranda daha fazla ACR20 yanıtı elde edilmiş; bu yanıt 52 hafta boyunca da devam etmiş. PBO’ya göre 16. haftada APR 20 ve 30 mg alanlarda hastalık aktivitesinde iyileşme görülmüş ve bu iyileşme 52 hafta boyunca da APR ile tedavi edilen hastalarda devam etmiş. İlk 24 haftada, en yaygın advers olaylar %12.2 ile diyare, %10.1 bulantı, %8 başağrısı olarak rapor edilmiş. Elli iki hafta boyunca APR alan hastaların güvenlilik profili PBO kontrollü döneme benzer bulunmuş. APR ile 52 hafta boyunca PsA hastalık aktivitesi üzerinde klinik açıdan anlamlı iyileşme sağlanmış. APR 52 hafta boyunca genellikle iyi tolere edilmiş ve kabul edilebilir güvenlilik profili olduğu gösterilmiş. 42 Cilt 4, Sayı 3 Ustekinumab aktif psöryatik artritli hastalarda radyografik progresyonu inhibe etmekte etkilidir: iki faz 3, randomize, plasebo kontrollü çalışmanın entegre edilmiş analizi (14) Bu çalışmanın amacı IL-12/23 p40 inhibitörü olan UST’nin 24 ve 52. hafta PSUMMIT 1 ve 2 çalışmaları ile aktif PsA’lı hastalarda yapısal hasar progresyonunun inhibisyonu üzerindeki etkisini ortaya koymak olarak belirtilmiş. DMARD ve/veya NSAİD tedavisi alan (PSUMMIT 1, n: 615; PSUMMIT 2, n: 132) veya daha önceden DMARD ve/veya NSAİD ve önceki anti-TNF α tedavisine (PSUMMIT 2, n: 180) rağmen aktif PsA’lı erişkin hastalar (≥5 hassas, ≥5 şiş eklem, CRP ≥0.3 mg/dL) 0, 4 ve 12. haftalarda UST 45 mg, 90 mg ve plasebo alacak şekilde randomize edilmişler. On altıncı haftada hassas ve şiş eklem sayısı <%5 az iyileşme olduğunda erken kaçış yapılmış (PBO→UST 45 mg; UST 45 mg→90 mg; 90 mg→90 mg). Çalışma hastalarının MTX hariç (yaklaşık %50) konkomitan DMARD kullanımına izin verilmemiş. El ve ayak grafileri 0, 24 ve 52. haftalarda çekilmiş. Erozyonlar ve eklem aralığı daralması, PsA’nın modifiye van der Heijde-Sharp (vdH-S) yöntemi (0-528 arasında değişen toplam puan) kullanılarak kör ve bağımsız bir şekilde değerlendirilmiş; 24. haftada toplam vdH-S puanların başlangıca göre değişim önemli ikincil son nokta alınmış. VdH-S puanı, hassas ve şiş eklem sayıları ve CRP değerleri gibi temel hastalık özellikleri PSUMMIT 1 ve 2 arasında benzer bulunmuş. Analizlerde 45 ve 90 mg UST ile tedavi edilen hastaların plaseboya göre 24. haftada total vdH-S skorunda anlamlı azalma gözlenmiş ve bu azalma 52. haftaya kadar devam etmiş. Plasebo başlanıp 16 veya 24. haftadan UST’ye geçenlerde de 52. haftaya kadar radyografik progresyonun inhibisyonunun yavaşladığı PSUMMIT 1’de gözlenmiş. PSUMMIT 2 de ise bu doğrulanamamış ve bu durum plasebo ile tedavi edilen hastalarda (%23) radyografik verilerin eksik olmasına bağlanmış. Bu çalışma sonuçlarını yazarlar entegre verilere dayanarak, UST 24. haftada radyografik progresyonu inhibe etmektedir, şeklinde yorumlamışlar. BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar Cilt 4, Sayı 3 Psöryatik artrit için anti-TNF tedavisi üzerinde metotreksatın etkisi: adalimumab ile geniş prospektif gözlemsel çalışmanın derin bir analizi (15) Aktif PsA’da TNFi’lerinin etkinliği randomize kontrollü çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bilindiği gibi Anti-TNF alan romatoid artrit hastalarında MTX’in kullanılması klinik cevabı iyileştiriyor; ancak PsA’da MTX’in rolü açık değildir. PsA’da hastalığın farklı tutulumları, örneğin periferik eklem, aksiyal tutulum ko-medikasyon seçeneğini etkileyebilir ve tedavi cevabını değiştirebilir. PsA’da anti-TNF tedavi alanlarda MTX’in farklı tutulumlarda cevabını değerlendirmek önemli ve gereklidir. ADA ile tedavi edilen 1455 aktif PsA hastası alınmış. Hastalar periferal artrit, entezit ve daktilit ve kas iskelet bulgularına göre sınıflandırılmış. MTX verilmeden önce hastaların ADA’ya olan cevapları ve güvenliği incelenmiş. Bunun yanında demografik özellikler, 3, 6, 12 ve 24. aylarda hastalık aktivitesi değerlendirilmesi (eklem tutulumu sayısı, eklem hassasiyeti, DAS28 skoru) hesaplanmış. Tedaviye devamlılık ve tedaviyi bırakma nedenleri dokümante edilmiş. Ek olarak kombinasyon tedavisinden sonra MTX’i bırakanlar ve ADA tedavisine MTX eklenenler analiz edilmiş. MTX etkisini belirlemek için Stepwise (adımsal) regresyon analizi kullanılmış. Yirmi dört ay sonunda periferal tutulumu olanlarda ve aksiyal tutulumu olanlarda DAS28 skorunun MTX kullanımından bağımsız olduğu görülmüş. Tedaviye devamlılık 2 grupta benzer bulunmuş. Tedaviyi bitirme nedenleri tedaviye cevapsızlık ve yan etkiler nedeniyleymiş. Dahası MTX ile kombinasyon tedavisi alanlarda MTX çıkarıldığında veya ADA alanlarda MTX eklendiğinde tedavi cevaplarında anlamlı bir farklılık görülmemiş. Bu analizde MTX’in hasta sonuçlarını etkilediği hiçbir parametre bulunamamış. Aksiyal ve periferik PsA’da ADA’ya MTX eklendiğinde etkinlikte güvenlilikte ve tedavi devamlılığında fark bulunamamış. Yazarlar sonuçların doğrulanması için randomize kontrollü çalışmaların gerekliliğine işaret etmişler. Psöryatik artrit vakalarında, yeni kompozit hastalık aktivitesi skorlarına göre ölçülen tedavi yanıtı iyi olan hastalarda radyografik ilerleme daha yavaş oluyor: golimumab ile yapılan deneysel çalışma verileri (16) Bu çalışmanın amacı tedavi cevap derecesine göre radyografik sonuçları 2 yeni PsA kompozit hastalık aktivite skorlamasını kullanarak karşılaştırmaktır. Bu iki yeni skorlama sistemi; PsA Hastalık Aktivite Skoru (PASDAS) ve GRAPPA Kompozit Çalışması (GRACE)’dır. Karşılaştırmak için DAS28 skorlaması seçilmiştir. Veriler GO-REVEAL veri setinden alınmıştır. Bu veri seti büyük (n=324), randomize, çift-kör, aktif PsA hastalarında iki doz golimumab tedavisinin güvenilirlik ve etkinliğini araştıran bir çalışmaya aittir. GO-REVEAL veri seti GRACE endeksini hesaplamak için gerekli olan tüm değişkenleri içermediğinden, PsA yaşam kalitesi ölçümlerini (PsAQoL) elde etmek için imputasyon uygulanmış. Yirmi dördüncü haftadaki cevap kriterleri, tedavi grubundan bağımsız olarak tüm veri setine uygulanmış. Bazal ve 24. haftadaki radyografik skorlar değerlendirilmiş. Tedavi yanıtı kötü olan hastalarda radyografik ilerleme fazla olurken, yanıtı iyi olanlarda radyografik ilerleme daha yavaş olmuş. Ortalama yanıt verenler için radyografik skorlar ortalama düzeyde bulunmuş. Varyans analizi tüm skorlamalar için anlamlı bulunmuş, fakat bu anlamlılık PASDAS skorlama sistemi için daha kuvvetliymiş. Radyografik ilerlemesi hiç olmayan hastalar için ayrıca veriler oluşturulmuş ve bu veriler Ki-kare testi kullanılarak genel sonuçlarla karşılaştırılmış: PASDAS, iyi yanıt veren grubun %82’sinde radyografik ilerleme gözlenmemiş X2= 8.5; GRACE %80 X2=6.6; DAS28 %76 X2=4.6. Yorum; hastalık spesifik kompozit ölçütlere göre düzenlenen cevap kriterleri radyografik ilerleme açısından grupları daha iyi ayırmaya yardımcı olur ve böylelikle bu kriterler deneysel tedavilerde ve klinik çalışmalarda kullanışlı birer hedef olabilirler, şeklinde yapılmış. Kaynaklar 1. Ji X, Joshi A, Vidal Pérez-Campoamor S, Sanchez Hernandez R , Botteman M, Bao Y. A cost-effectiveness model of Adalimumab (ADA) in non- radiographic axi- 43 BioExPERT EULAR 2014’ten Seçilmiş Çalışmalar al spondyloarthritis in Spain. Ann Rheum Dis 2014;73: Suppl2 122-123. 2. Maksymowych WP, Pedersen SJ, Wichuk S, Chiowchanwisawakit P, Lambert RG. Anti-tumor necrosis factor therapy may influence structural progression in the sacroiliac joints of patients with axial spondyloarthritis. Ann Rheum Dis 2014;73: Suppl 2 121-122. 3. Villalba Yllan A, Plasencia C, Pascual-Salcedo D, Peiteado D, Nuño L, Bonilla G, del Moral R, Balsa A, Martin Mola E. Effect of Methotrexate on the immnunogenicity of TNF inhibitors in spondyloartrhitis patients. Ann Rheum Dis 2014;73: Suppl 2 711-712. 4. Park W, Yoo DH, Szántó S, Berghea F, Brzosko M, Wiland P, Smiyan S, Araiza-Casillas R, Díaz-González F, Suh JH. Clinical response of disease activity, disability and mobility indices in relation to anti-drug antibody in the planetas. Ann Rheum Dis 2014;73: Suppl 2 121. 5. Sieper J, Rudwaleit M, van der Heijde D, Maksymowych W, Dougados M, Mease PJ, Braun J, Deodhar A, Hoepken B,. Nurminen T, Landewé R. Long-term safety and efficacy of Certolizumab pegol in patients with axial spondyloarthritis, including ankylosing spondylitis and non-radiographic axial spondyloarthritis: 96week outcomes of the RAPID-axSpA trial. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 719-720. 6. Poddubnyy D, Hermann KG, Callhoff J, Listing J, Sieper J. Ustekinumab effectively reduces active inflammation as detected by magnetic resonance imaging in patients with active ankylosing spondylitis: results of a 28-week, prospective, open-label, proof-of-concept study (TOPAS). Ann Rheum Dis 2014;73: Suppl 2 120. 7. Paramarta JE, Turina MC, Noordenbos T, Heijda T, Blijdorp IC, Yeremenko N, Baeten D. Targeting synovial mast cells in spondyloarthritis: a proof- of-concept study with Nilotinib a tyrosine kinase inhibitor. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 120-121. 8. Chen H. Factors associated with drug discontinuation in anti- TNF-naïve ankylosing spondylitis patients treated with Etanercept and Adalimumab: a nationwide population- based cohort study. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 121. 9. Cypers H, Varkas G, Praet L, Van den Bosch F. Van den, Elewaut D. Microscopic gut inflammation in SpA is a prognostic factor for initiation of anti-TNF therapy in daily practice. Ann Rheum Dis 2014;73(Suppl2) 121122. 10. Dougados M, Wood E, Combe B, Miceli-Richard C, Berenbaum F, Koppiker N, Dubanchet, A, Logeart I. 44 Cilt 4, Sayı 3 Evaluation of the nonsteroidal anti-inflammatory drugsparing effect of Etanercept in axial spondyloarthritis: results of the multicenter randomized, double-blind, placebo-controlled SPARSE trial. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 722-723. 11. Glintborg B, Gudbjornsson B, Krogh NS, Omerovic E, Manilo N, Holland-Fischer M, Lindegaard H, Loft AG, Nordin H, Johnsen L, Oeftiger SF, Hansen A, Rasmussen C, Grondal G, Geirsson AJ, Hetland ML. Impact of different Infliximab dose regimens on treatment response and drug survival in 462 patients with PsA. Results from the nationwide registries DANBIO and ICEBIO. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 89. 12. Mease PJ, Fleischmann R, Wollenhaupt J, Deodhar A, Gladman D, Hoepken B, Peterson L, van der Heijde D. Long-term safety and efficacy of Certolizumab pegol in patients with psoriatic arthritis with and without prior anti-tumor necrosis factor exposure: 96-week outcomes from the RAPID-PsA trial. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 90. 13. Kavanaugh A, Cutolo M, Mease P, Gladman D, Adebajo A, Gomez-Reino J, Wollenhaupt J, Schett G, Lespessailles E, Hu C, Stevens R, Edwards C, Birbara C. Apremilast, an oral phosphodiesterase 4 inhibitor, is associated with long-term (52-week) improvement in measures of disease activity in patients with psoriatic arthritis: results from 3 phase 3, randomized, controlled trials. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 90-91. 14. McInnes I, Ritchlin C, Rahman P, Puig L, Gottlieb A, Song M, Randazzo B, Li S, Wang Y, Mendelsohn AM, Kavanaugh A. on behalf of the PSUMMIT&2 study groups. Ustekinumab is effective in inhibiting radiographic progression in patients with active psoriatic arthritis: integrated data analysis of two phase 3, randomized, placebo-controlled studies. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 91. 15. Köhm M, Behrens F, Arndt U, Wittig B, Greger G, Thaci E, Scharbatke D, Tony HP, Burkhardt H. Impact of Methotrexate on anti-TNF treatment in psoriatic arthritis? An in-depth analysis of a large prospective observational study with Adalimumab. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 723. 16. Helliwell PS, Kavanaugh A. Radiographic progression is less in patients achieving a good response to treatment as measured by new composite indices of disease activity in psoriatic arthritis: data from an interventional study with golimumab. Ann Rheum Dis 2014;73:Suppl 2 108. Bu yıl EULAR’da 4041 abstrakt sunuldu. Bu bildiriler arasından seçilen romatoid artrit tedavisinde TNF inhibitörleri ile ilgili çalışmalar Dr. Süleyman Serdar Koca tarafından, TNF-inhibitörü olmayan biyolojikler ve Tirozin Kinaz İnhibitörleri ile ilgili çalışmalar Dr. Ömer Nuri Pamuk tarafından, Tümör Nekrozis Faktör Alfa İnhibitörleri ve Güvenlilik, İmmünojenesite ve Biyobenzerler ile ilgili çalışmalar Dr. Salih Pay tarafından, spondiloartritlerde biyolojik ilaçlar ile ilgili çalışmalar Dr. Sedat Kiraz tarafından sizler için gözden geçirildi. “ “ Prof. Dr. Nurullah Akkoç
Benzer belgeler
Bio ExPERT
Bu bildiriler arasından seçilen, spondilartritlerde biyolojik ilaçlar ile ilgili çalışmalar Dr. Süleyman
Serdar Koca tarafından; romatoid artritte TNF inhibitörleriyle ilgili çalışmalar Dr. Cengiz ...