BOGOMİLİZM VE BOSNA- HERSEK BOGOMİLLERİ
Transkript
BOGOMİLİZM VE BOSNA- HERSEK BOGOMİLLERİ
Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı BOGOMİLİZM VE BOSNA- HERSEK BOGOMİLLERİ Hazırlayan İsmajil Hodziç Danışman Doç. Dr. Mahmut Aydın Yüksek Lisans Tezi Samsun, 2007 Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı BOGOMİLİZM VE BOSNA- HERSEK BOGOMİLLERİ Hazırlayan İsmajil Hodziç Danışman Doç. Dr. Mahmut Aydın Yüksek Lisans Tezi Samsun, 2007 KABUL VE ONAY İsmail HODZİÇ tarafından hazırlanan “Bogomilizm ve Bosna-Hersek Bogomilleri” başlıklı bu çalışma, 23 /02 /2007 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda başarılı bulunarak jürimiz tarafından Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir. Başkan: Prof.Dr. Mustafa Zeki TERZİ _________________________ Üye: Doç. Dr. Mahmut AYDIN (Danışman) _________________________ Üye: Doç. Dr. Erkan PERŞEMBE _________________________ Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. __ /__ /__ BİLDİRİM Hazırladığım tezin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya, kullandığım başka yazarlara ait her özgün fikre kaynak gösterdiğimi bildiririm. 16 /03 /2007 İsmail HODZİÇ i ÖNSÖZ Bulgaristan, Güneydoğu Avrupa’da, Balkan Yarımadası’nın merkezinde, coğrafik konumu gereği doğu ve batının kesiştiği bir noktada yer alan bir ülkedir. Ülke, batıda Sırbistan ve Makedonya Cumhuriyeti, doğuda Karadeniz, kuzeyde Romanya, güneyde ise Yunanistan ve Türkiye ile çevrilidir. Bu coğrafik konumundan dolayı çok erken dönemlerden itibaren uluslararası ticaretin köprüsü olan Bulgaristan, aynı zamanda çeşitli kültür ve inanç hareketlerine de ev sahipliği yapmış, ayrıca bununla da kalmayıp zaman içerisinde adeta değişik inançların üssü olmuştur. Ancak IX. yüzyılın ortalarında Bulgaristan’ın hâkimiyetinin zayıflamasıyla doğan siyasi boşluk, dini, sosyal ve kültürel çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Batıdan gelen Katolik baskılara karşı Ortodoks Slavların direnişi, özellikle dağlık arazide yaşayan ve eski pagan inançlarını devam ettiren insanların varlığı ve dini ve kültürel çatışmalar iktidar boşluğu nedeniyle yaşanan gelişmelerden bir kaçı olarak zikredilebilir. Ayrıca sınır komşusu olan Bizans’ta var olan Pavlosçular, Messelianlar, Ermeni Monofizitler, Yahudiler ve Müslümanların kendilerine taraftarlar bulmaya çalışması da Bulgaristan’da içinden çıkılmaz dini ve kültürel çatışmalara neden olmuştur. Bu çatışmadan kurtulmak için Bulgar hükümdarı Boris, 864 yılında Ortodoks Hıristiyanlığı seçmiştir. Bulgaristan’da Hıristiyanlığın resmi din olmasıyla birlikte sorunun çözüldüğü düşünülse de, tam tersine bu kısa vadeli bir çözüm olarak kalmış, özellikle Çar Peter (MS 927–969) döneminde durum daha da kötüleşmiştir. Hatta var olan inançların yanı sıra birtakım değişik inanç ve gruplar da ortaya çıkmıştır. Papaz Bogomil önderliğinde kurulan ve daha sonra Bogomilizm olarak adlandırılacak hareket de bu dönemde ortaya çıkan dinsel gruplardan biridir. Bosna Hersek ise Avrupa kıtasının güneybatı, Balkan yarımadasının ise kuzeybatısında yer alan, 51.129 kilometre yüz ölçümüne sahip bir ülkedir. Büyük ülkelerin bazı şehirlerinden çok daha az bir yüz ölçümüne sahip olan Bosna Hersek, sahip olduğu tarihsel, dinsel, etnik ve kültürel doku açısından ise, çoğu ülkeden daha zengin bir mirasa sahiptir. Bu nedenle Bosna’nın, ülke olarak küçük ama tarihi açıdan önemli ülkelerden biri olduğu söylenebilir. Bosna Hersek, ifade ettiğimiz ii özellikleri nedeniyle birçok milletin mücadelesine sahne olmasının yanı sıra, aynı zamanda eski pagan inanç ve gelenekler ile Hıristiyanlık, Bogomilizm ve İslam gibi dinlerin mücadelesine de sahne olmuştur. Bizim çalışmamızın konusunu Bosna Bogomilleri teşkil etmektedir. Çalışmamız başlıca üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Bogomilizm’in Bulgaristan’ta ortaya çıkışı, yayılışı ve Bulgaristan dışında yayılmasını inceledik. İkinci bölümde Bogomilizm ile tanışmadan önce Bosna’nın durumunu, Bogomilizm’in Bosna’ya yayılıp zirve noktasına ulaşmasını ve tarih sahnesinden silinişini ele almaya çalıştık. Üçüncü ve son bölümde ise Bosna Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşması, hiyerarşik yapısı ve inanç esaslarını ortaya koymaya çalıştık. Tez konusunun ve sınırlarının belirlenmesinden tezin dil, muhteva ve teknik oluşumuna kadar çalışmamın bütün aşamalarında bana rehberlik eden danışman hocam Doç. Dr. Mahmut Aydın’a, çalışmamın tümünü okuyarak dil ve üslup konusunda katkılarda bulunan Arş. Gör. Süleyman Turan’a, arkadaşım Ahmet Ateşyürek ve katkıda bulunan diğer herkese teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. iii ÖZ [HODZİÇ, İsmail]. [Bogomilizm ve Bosna-Hersek Bogomilleri], [Yüksek Lisans], Samsun, [2007]. “Bogomilizm ve Bosna Hersek Bogomilleri” adlı çalışmamızda Avrupa’nın doğusunda yer alan Bulgaristan’ta X. yüzyılda ortaya çıkan Bogomilizm inancını, bu inancın Bosna topraklarına gelişini, burada yayılışını ve tarih sahnesinden silinişini, son olarak da heretik olarak kabul edilmesini sağlayan inanç esasları ve pratiklerini ortaya koymaya çalıştık. Bu çerçevede çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır; Birinci bölümde “Bogomil” kelimesinin etimolojik yapısı ve Bogomillere verilen farklı isimler üzerinde durduktan sonra Bogomilizm’in Bulgaristan’da ortaya çıkışı, yayılışı ve Bulgaristan dışında taşması hususlarını ele almaya çalıştık. Bu gelişmelerin daha iyi anlaşılması için Bulgaristan’ın Hıristiyanlık öncesi ve sonrası durumunu da ortaya koymanın uygun olacağını düşündük. İkinci bölümde Bogomilizm’in gelişinden önce Bosna’nın durumunu ve Boşnak halkın Hıristiyanlıkla tanışmasını açıklığa kavuşturduktan sonra Bogomilizm’in Bosna’da ortaya çıkışını, yayılmasını, zirve noktaya ulaşmasını, Osmanlı’nın bölgeyi fethedişini ve son olarak da zayıflama sürecine giren bu heretik Hıristiyan mezhebin tarih sahnesinden silinişini inceledik. Üçüncü ve son bölümde ise Bosna Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşması, hiyerarşik yapısı ve inanç esaslarını ortaya koymaya çalıştık. Netice olarak bu çalışmamızda, Bulgaristan’ın X. yüzyıldaki kendine has şartları içerisinde ortaya çıkan Bogomilizm’in Ortodoks ve Katoliklerin iddialarının aksine XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını sürdüren kurumsal bir kiliseye, kendine has kurumlara ve farklı inançlara sahip bir hareket olduğunu gördük. Anahtar Sözcükler: Balkanlar, Bulgaristan Bogomilizm, Hıristiyanlık, Bosna-Hersek, iv ABSTRACT [HODZİÇ, İsmail]. [Bogomilism and Bogomils of Bosnia-Herzegovina], [Master’s Thesis], Samsun, [2007]. This thesis, called “Bogomilism and Bogomils of Bosnia-Herzegovina”, deals with the following issues, how Bogomilism came out as a religious sect in Bulgaria, its arrival in Bosnia, its spread and development in Bosnia, its disappearing from the world scene, its main beliefs and rituals. This study consists of three main chapters. In the first section we have examined emergence of Bogomilism in Bulgaria and its spread to other parts of the Balkans and Europe. While doing this, first of all we have thought to explore the situation of Bulgaria before and after Christianity came to this region. In the second section first of all we examined the situation of Bosnia before the arrival of Bogomilism. Secondary we have studied arrival of Bogomilism to Bosnia, its expansion and development as a separate church after giving some information about the arrival of Christianity to Bosnia. Thirdly, we have dealt with the conquest of Bosnia by the Ottoman Empire and as parallel to this the decline and disappearing of Bogomilism from the world scene. In the third and final section we have pursued institutionalization of Bosnian Bogomilism, its main beliefs and rituals. In the end of the thesis we have concluded that Bogomilism emerged as a separate religious sect within the context of special circumstances of tenth century Bulgaria and it kept its existence with its own church structure, belief system and rituals contrary to the claims of Orthodox and Catholic Churches. Key Words: Balkans, Bogomilism, Christianity, Bosnia and Herzegovinia, Bulgaria v KISALTMALAR a.g.e : Adı Geçen Eser a.g.m : Adı Geçen Makale ANUBİH: Akademija Nauka i Umjetnosti Bosne i Hercegovine c. : Cilt çev : Çeviren ed. : Editör GZM : Glasnik Zemaljskog Muzeja haz. Hazırlayan : İSAM : İslam Araştırmaları Merkezi JAZU : Jugoslovenska Akademija Znanosti i Umjetnosti MEBY : Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları MÖ : Milattan Önce MS : Milattan Sonra Prv : Preveo/Prevela s. : Sayfa ss. : Sayfalar S. : Sayı TDV : Türkiye Diyanet Vakfı vi İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ.................................................................................................................... I ÖZ..........................................................................................................................III ABSTRACT ........................................................................................................ IİV KISALTMALAR ...................................................................................................V İÇİNDEKİLER.................................................................................................... Vİ GİRİŞ ......................................................................................................................1 BÖLÜM I. BOGOMİLİZM’İN ORTAYA ÇIKIŞI VE YAYILIŞI 1.1. Bogomilizm İnancı ve Mensupları..................................................................5 1.2. Bogomilizm’in Bulgaristan’da Ortaya Çıkışı................................................11 1.2.1. Hıristiyanlık Öncesi Bulgaristan ............................................................12 1.2.2. Hıristiyanlık Sonrası Bulgaristan ...........................................................16 1.2.3. Papaz Bogomil ve Bogomilizm’in Ortaya Çıkışı....................................24 1.3. Bogomilizm’in Bulgaristan Dışında Yayılması.............................................28 1.3.1. İstanbul’da Bogomilizm ........................................................................29 1.3.2. Karadağ’da Bogomilizm........................................................................31 1.3.3. Sırbistan’da Bogomilizm .......................................................................33 1.3.4. Bosna’da Bogomilizm ...........................................................................35 1.3.5. İtalya’da Bogomilizm ............................................................................36 1.3.6. Fransa’da Bogomilizm...........................................................................38 BÖLÜM II. BOSNA BOGOMİLLERİ VE BOGOMİL KİLİSESİ 2.1. Bogomilizm Öncesi Bosna Hersek ...............................................................43 2.1.1. Bosna Hersek’in Coğrafik ve Siyasi Yapısı............................................43 2.1.2. Bosna Hersek’in Hıristiyanlıkla Tanışması ............................................46 2.2. Bosna Bogomilleri ve Bogomil Kilisesi........................................................53 2.2.1. Bogomilizm’in Bosna’da Ortaya Çıkışı .................................................53 2.2.2. Bogomilizm’in Bosna’da Yayılması ......................................................60 2.2.3. Bogomilizm’in Bosna’da Zirve Noktaya Ulaşması ................................66 vii 2.2.4. Bosna’nın Osmanlı Devleti Tarafından Fethedilmesi ve Bogomilizm’in Tarih Sahnesinden Silinmesi ...........................................................................68 BÖLÜM III. KURUMSAL BOSNA KİLİSESİ VE KİLİSE’NİN İNANÇ YAPISI 3.1. Bosna Bogomil Kilisesi’nin Kurumsallaşması ..............................................73 3.2. Bosna Bogomil Kilisesi’nin Mahiyeti Ve Hiyerarşik Yapısı .........................77 3.3. Bosna Bogomil Kilisesi’nin İnanç Yapısı .....................................................80 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME........................................................................91 BİBLİYOGRAFYA ..............................................................................................94 EKLER................................................................................................................102 Ek 1: Bosna Ban'ı Kulin'e Ait Bir Ahitname......................................................102 Ek 2: Bosna Hıristiyanlarına Ait Bir Apokalips Metninin Giriş Kısmı...............103 Ek 3: Bogomillere Ait Bazı Mezar Taşı Resimleri.............................................104 Ek 4: Bogomil Hükümdarları Döneminde Kullanılan Para Örnekleri.................105 Ek 5: Orta Çağ’da Bosna Hersek Bölgesini Gösteren Bir Harita........................106 Ek 6: XVII Yüzyıla Bir Ait Bosna Hersek Haritası............................................107 1 GİRİŞ İnsanlık tarihi incelendiğinde tarihin belli dönemlerinde çok çeşitli inançların ortaya çıktığı, bu inançların bir kısmının tarihsel süreçte ortadan yok olduğu, evrensel olarak nitelendirdiğimiz bir kısmının ise günümüze kadar varlığını devam ettirdiği görülmektedir. Bu dinlerden biri olan ve bugün mensupları dünya nüfusunun yaklaşık % 30’nu oluşturan Hıristiyanlık, diğer büyük dinler olan İslam ve Yahudiliğe nazaran daha çok bölünme yaşamıştır ve bu nedenle içerisinde daha fazla mezhep barındırmaktadır. Elbette ister beşeri isterse manevi olsun hâkim görüşten farklı düşünen değişik anlayış, inanç ve yaşayışların bulunması insanlığın doğası gereğidir. Hatta bazen bu inanç ve anlayışların ortaya çıktıkları coğrafyada ana inançtan daha fazla kabul görmeleri bile söz konusudur. Mezhep ve inançların çokluğu olgusunun bizi ilgilendiren yönü, tez konumuzu oluşturan, ortaçağda ortaya çıkıp Avrupa’nın doğu ve batısında pek çok ülkede insan kitlelerini etkilemiş heretik bir Hıristiyan mezhep olan Bogomilizm’in de bu tarz gruplardan biri olmasıdır. Bogomilizm, ortaya çıktığı ve yayılma alanı bulduğu değişik yerlerde Katharizm, Albigenler, Poturlar, Babunlar gibi farklı isimlerle anılmışlardır. Bu isimleri kendilerine muhalifleri tarafından verilmiştir. Katolik ve Ortodoks gibi baskın ve hâkim inanç grupları arasında yaşam alanı bulmaya çalışan bu inanç, bahsi geçen inançlar tarafından baskı ve zulümlere maruz bırakılmış, tabiri caizse kökünün kazınması için gereken ne varsa yapılmıştır. Bu baskıların bir neticesi olsa gerektir ki Bogomilizm hakkında günümüze ulaşan çok fazla kaynak yoktur. Bugün biz Bogomilizm’i Bogomillerin yazdığı eser ve kaynaklardan değil onların muhaliflerinin yazmış olduğu kaynaklardan araştırmak durumundayız. Elimizde Bogomillere ait herhangi bir yazılı belge bulunmamaktadır. Ortaçağ Avrupa’sında özellikle Balkanlarda kilise, devlet, edebiyat, din ve folklor alanlarında yüzyıllarca etkisini göstermiş bir mezhep olarak dikkate değer olsa da Bogomilizm, günümüz itibariyle yaşayan bir inanç olmamasından dolayı gözlerden kaçmış ve üzerinde fazlaca araştırma yapılmamıştır. Hâlbuki bu tarz heretik 2 akımların nasıl ortaya çıktıkları ve hangi sebeplerle ortadan yok olduklarının araştırılıp ortaya konulması günümüze de ışık tutması açıan önemli olsa gerektir. Bogomilizm ve Bogomillere yönelik doğru ve geçerli bilgilere ulaşamamanın bir nedeni de konuyla ilgili ciddi araştırmaların yapılmamış olmasıdır. Bogomilizm hakkında yapılan çalışmaların mazisi çok eskilere dayanmamaktadır. Yapılan çalışmaların çoğu ise, ırksal ve siyasi sebepler içeren önyargılarla yapılmıştır. Hâlihazırda Bosna Hersek’te bulunan üç millet olan Boşnak, Hırvat ve Sırplar’ın tarih boyunca aralarında yaşadıkları problemler de bu konuya olan yaklaşımı etkilemiştir. Boşnaklar, önceki inançlarının Bogomilizm olduğunu savunurken Hırvat ve Sırplar, Bogomilizm diye bir inancın olmadığını, eskiden Bogomil inancına sahip olduklarını iddia eden bu insanların aslında Hırvat veya Sırp olduğunu iddia etmektedir. Çalışmamızda yeri geldikçe bu tarz iddiaların doğruluk değerini ortaya koymaya çalıştık. Tarihi ve kültürel bağlarımızın bulunduğu bu coğrafyayla ilgili Türkiye’de yeterli derecede çalışmanın yapılmamış olması bizi bu araştırmaya iten önemli sebeplerden biridir. Konuyla ilgili Türkiye’de yapılan en ciddi çalışma Kadir Albayrak’ın Bogomilizm ve Bosna Kilisesi isimli eseridir. Bu çalışma büyük oranda Türkçe ve İngilizce tarih kitaplarından ve ansiklopedi maddelerinden yararlanarak hazırlanmıştır. Konuyla ilgili bu ve diğer çalışmalardan farklı olarak biz, konuyla ilgili birincil yani Slavca yazılan kaynaklardan hareket etmeye çalıştık. Bu kaynakların en önemlilerinden sayılan Franjo Raçki’nin Bogomili i Patareni eserini çalışmamızda sıklıkla kullandık. Bunun yanında konuyla ilgili önemli sayılan Salih Jalimam’ın, Historija Bosanskih Bogomila ve Dominik Mandić’in, Bogomilska Crkva Bosnaskih Krstjana isimli eserinden de çalışmamızda istifade etmeye çalıştık. Bunların yanı sıra Bogomilizm ve Bosna Kilisesi hakkında ikincil kaynaklar olarak nitelendirilebilecek çeşitli kitap ve makaleler ile bazı noktalarda önemli gördüğümüz internet sitelerinden de yer yer yararlandık. Bölgenin dini ve siyasi tarihi çoğu zaman birbiriyle iç içe ele alınmıştır. Bu açıdan bakıldığında çalışmamız tarih ve dinler tarihi disiplinlerini ilgilendiren disiplinler arası bir yapı arz etmektedir. Bunun nedeni bölge halkının siyasi çıkarlarının korunması noktasında kilisenin çoğu zaman siyasete müdahil olması ve bazen de 3 siyasi bir araç olarak kullanılmasıdır. Çalışmamız içerisinde de görüleceği üzere bölgedeki neredeyse her önemli gelişme kilise ve kilise mensuplarının konumunun da değişmesine neden olmaktadır. Bu nedenle çalışmamızda dini gelişmeleri siyasi gelişmelerle birlikte ele almayı uygun gördük. Çalışmamızda objektif olma ilkesine sadık kalmak suretiyle yeri geldikçe kendi kanaatlerimizi ve araştırmalarımız sonucunda ulaştığımız sonuçları da ifade etmeye çalıştık. Slavca kaynaklara inmemiz ve tarihsel süreçte kullanılan yer, mekân ve kişi isimlerine sıkça atıfta bulunmamız nedeniyle kullandığımız özel isimlerin öncelikle Türkçesini vermeye kelimenin aslını ise ilk geçtiği yerde parantez içerisinde vererek daha sonra geçtiği yerlerde ise sadece Türkçesini vermeye çalıştık. Yine okunuşta ve yazılışta farklılıklar olduğunda da aynı yöntemi takip etmeye çalıştık. 4 BÖLÜM I. BOGOMİLİZM’İN ORTAYA ÇIKIŞI VE YAYILIŞI Giriş Bulgaristan, Güneydoğu Avrupa’da, Balkan Yarımadası’nın merkezinde, coğrafik konumu gereği doğu ve batının kesiştiği bir noktada yer alan bir ülkedir. Ülke, batıda Sırbistan ve Makedonya Cumhuriyeti, doğuda Karadeniz, kuzeyde Romanya, güneyde ise Yunanistan ve Türkiye ile çevrilidir. Günümüzdeki Bulgaristan toprakları ilkçağda Trakya adı ile biliniyordu. Ülkede yaşadığı bilinen en eski topluluk, M.Ö. 1. yüzyılda Romalıların egemenliğindeki Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan Traklardır. Bölge daha sonra, Bulgarların gelişine dek Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kalmıştır. Bulgarların kökeni 679 yılında Tuna ırmağını geçip Bizanslıları yenen ve zamanla bölgede yaşayan yerli Slav boylarıyla karışan Kuman Türklerine dayanır (Albayrak 2004: 93). Aristokrat tabakayı oluşturan ve egemenliği ellerinde tutan Türk Bulgarları Slavlar ile birleşip kurdukları devlete Türk adını vermelerine rağmen, bu kaynaşma onların zaman içerisinde Slavlaşarak, dillerini ve kültürlerini kaybetmelerine neden olmuştur (Kuyucuklu 1992: 395). IX. yüzyıl’ın sonuna doğru ise Ortodoksluğu kabul edip din değiştirerek asimile olmuşlardır. Ortaya çıkan Bulgar Kilisesi ise İstanbul’a bağlanmıştır (Kuyucuklu 1992: 395). Bu coğrafik konumundan dolayı çok erken dönemlerden itibaren uluslararası ticaretin köprüsü olan Bulgaristan, aynı zamanda çeşitli kültür ve inanç hareketlerine de ev sahipliği yapmış, ayrıca bununla da kalmayıp zaman içerisinde adeta değişik inançların üssü olmuştur. Ancak IX. yüzyılın ortalarında Bulgaristan’ın hâkimiyetinin zayıflamasıyla doğan siyasi boşluk, dini, sosyal ve kültürel çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Batıdan gelen Katolik baskılara karşı Ortodoks Slavların direnişi, özellikle dağlık arazide yaşayan ve eski pagan inançlarını devam ettiren insanların varlığı ve dini ve kültürel çatışmalar iktidar boşluğu nedeniyle yaşanan gelişmelerden bir kaçı olarak zikredilebilir. Ayrıca sınır komşusu olan Bizans’ta var olan Pavlosçular, Messelianlar, Ermeni Monofizitler, Yahudiler ve Müslümanların kendilerine taraftarlar bulmaya çalışması da Bulgaristan’da içinden çıkılmaz dini ve 5 kültürel çatışmalara neden olmuştur. Bu çatışmadan kurtulmak için Bulgar hükümdarı Boris, 864 yılında Ortodoks Hıristiyanlığı seçmiştir (Rački 2003: 38). Bulgaristan’da Hıristiyanlığın resmi din olmasıyla birlikte sorunun çözüldüğü düşünülse de, tam tersine bu kısa vadeli bir çözüm olarak kalmış, özellikle Çar Peter (MS 927–969) döneminde durum daha da kötüleşmiştir. Hatta var olan inançların yanısıra birtakım değişik inanç ve gruplar da ortaya çıkmıştır. Papaz Bogomil önderliğinde kurulan ve daha sonra Bogomilizm olarak adlandırılacak hareket de bu dönemde ortaya çıkan dinsel gruplardan biridir. Biz, bu bölümünde Bogomil kelimesinin anlamı, Bogomilizm’in Bulgaristan’da ortaya çıkışı Hıristiyanlık öncesi ve sonrası olan siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel ve dini yapısını ve ayrıca Bogomilizm’in Bulgaristan dışında yayılması konularını dört ana başlık altında incelemeye çalışacağız. 1.1. Bogomilizm İnancı ve Mensupları Heretik bir dinsel mezhep olarak kabul edilen Bogomilizm, Bulgar Çar’ı Peter (MS 927–969) zamanında Bulgaristan’da ortaya çıkmıştır (Albayrak 2004: 89). Faranjo Rački’ye göre Bogomiller, pesimist bakış açısına sahip Hıristiyanlar olup, Messelianlar (Euchitler)1 ve düalist2 anlayışa sahip Pavlosçuların (Paulikanlar)3 tesirinde gelişen ve ana gövde Hıristiyanlıktan ayrılan bir Hıristiyan grubunu temsil etmektedir (Rački 2003: 29). Bu grubun mensupları, Yunan kaynaklarında 1 2 3 Messelianlar (Euchitler) MS 4. yy’da Mezopotamya’da ortaya çıkan bir Hıristiyan mezhep. Messelianlar, Âdem’in günahıyla (ilk günah) ilişkili olarak, her kişinin yapısında ruhuyla bütünleşmiş bir şeytanın bulunduğu ve bunun vaftizle çıkarılmadığını savunurlardı. Onlara göre bunu def etmenin tek yolu, arzu ve ihtirasları yok etmek amacıyla sürekli dua ve ibadet etmektir (Gündüz 1998: 258). Düalizm, İyilik ve kötülüğün ya da ışık ve karanlığın birbirinden ayrı ve birbirine eşit derecede olan iki ezeli ve ebedi güçten kaynakladığı görüşünü savunan bir metafizik sistem. İkicilik ya da iki tanrıcılık. Düalizm terimi, Thomas Hyde tarafından 1700’lerde kullanılmaya başlandı. Genellikle düalist sistemlerde düalizmin iki kutbunu oluşturan tanrısal güçler arsında bitmek tükenmek bilmeyen bir çekişme ve mücadelenin varlığı kabul edilir. Mecusilikte, Hinduizmde ve bütün gnostik dinlerde düalizme rastlanır (Gündüz 1998: 103). Pavlosçular (Paulikanlar, Pavlikanlar, kaynaklarda aynı mezhep için farklı şekilde ifade edilmektedir) Bizans imparatorluğundaki bir Hıristiyan mezhep. Bu mezhebin kurucusunun Mananalili Konstantin olduğu söylenir. Konstantin, Kibossa’da bir cemaat teşekkül ettirmiş ve 684’te heresi ile suçlandığından dolayı taşlanarak öldürülmüştür. Özellikle 9. yüzyılda şiddetle takibat altında alınan Paulikanlar birçoğu Müslüman olmuş, bir kısmı ise Bogomillerle birleşmişlerdir. Paulikanlar, düalist bir inanç sistemine sahip oldukları ve İsa’nın bedenini reddettikleri söylenir. Ayrıca onlar tıpkı Marcion gibi, Eski Ahit’i tanımadıkları, kaynak olarak ise Luka İncili ve Pavlus’un Mektuplarına özel bir ilgi gösterdikleri belirtilir (Gündüz 1998: 302). 6 “fundagiagita” (Yunancada Founda; çanta, torba anlamına gelir), Slav kaynaklarında ise “babuni“ veya “torbeşi“ olarak zikredilmiştir. Bogomilizm adının, mezhebin kurucusu papaz Bogomil’den geldiği (Albayrak 2004: 89) ifade edilmekle birlikte, bu ismin gerçekten hareketin kurucucusunun adından mı yoksa kendilerini “Tanrı’nın sevdiği” veya “Tanrı’yı seven” olarak ifade eden inanç sahiplerinin kendi kendilerini bu şekilde tanımlamasıyla mı ortaya çıktığı bugüne kadar netlik kazanmamıştır. Bogomilizm’e yönelik bu kısa girişten sonra şimdi de mezhebin mensupları için kullanılan çeşitli isimleri ortaya koymak istiyoruz. 1. Bogomil: Slavca’da Bog=Tanrı, o=nın ve mil=sevimli kelimelerinin karşılığı olup bu bağlamda Bogomil kelimesi “Tanrının sevdiği” anlamına gelmekte ve Yunanca “Theophilus” teriminin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Kelimenin Slavca ön eki olan “Bog”, büyük ihtimalle doğu ve İran etkisi altında Slavcaya geçmiş bir kelimedir (Albayrak 2004: 90). Bogomil isminin bir Bulgar heretiğinden türemiş olup daha çok Bulgar ve Bizans yazarlarınca kullanıldığı ve Bulgaristan ve Bizans dışında çok bilinmediği ifade edilmektedir (Albayrak 2004: 21,90). Alija Avdibašić’in Trajanje Bosne adlı eserinde ifade ettiğine göre ise, Bogomil adı, Messelianlar için kullanılan Ermenice kökenli bir kelime olup “msln” kökünden türemiştir ve “ibadet eden” anlamına gelmektedir. Messelianlar literatürde çoğu zaman Bogomillerle eşanlamda kullanılmaktadır. Ayrıca Kilise belgelerinde bu mezhep mensuplarını ifade etmek için “euchitler” tabiri de kullanılmaktadır. Yunanca olan bu kelime “Bogomol” anlamına gelmektedir. Zamanla Bogomol kelimesi harf değişimine uğrayarak Bogomil halini almıştır. Bu noktadan hareketle bazı araştırmacılara göre Bogomil kelimesi, aslında daha önce ifade ettiğimiz üzere “Tanrının sevdiği” değil de aslında “Tanrıya ibadet eden” anlamına gelmektedir (Alibašić 1995: 55). XIX. yüzyılın sonlarına doğru ve XX. yüzyılda Bosna heretiklerini ifade etmek için Katolik, Müslüman ve nadir da olsa Ortodoks yazarlarca Bogomil ismi kullanılmıştır.4 4 Burada bütün yazarları tek tek yazmak niyetinde değiliz, birkaç örnek vermekle yetineceğiz. Katolik yazarlar, Franjo Rački, Dominik Mandić; Müslüman yazarlar, Mehmed Handžić, Salih Jalimam; Ortodoks yazar, A.V. Solovjev. 7 2. Phundait: Yunan kaynaklarda bu mezhebin mensuplarını ifade etmek için “çuval ve torba” anlamına gelen Founda kökünden türeyen fundagiagita ismi kullanılır. Heretiklerin yanlarında taşıdıkları deriden yapılmış bir kese veya torbadan dolayı bu adı aldıkları tahmin edilmektetir. Bu kavram sadece XII. yüzyıl Bizans yazarlarınca kullanılmıştır (Šanjek 1975: 67). 3. Kuduger: Bu kavramın kökeni ve anlamı konusunda iki farklı görüş mevcuttur. Birinci görüş XV. yüzyıl Bizans yazarlarından Thessalonicia Metropoliti Symeon’e aittir. O, mezhebin mensuplarını ifade etmek için kullanılan Kuduger kelimesinin, Vodena yakınındaki Kutugertsi veya Kotugri kasabasına nispetle kullanıldığını ileri sürmüştür (Albayrak 2004: 21). Vlad Skarić’in ifade ettiğine göre (Skarić 1932: 357) ikinci görüş, XV. yüzyıl Bizans tarihçisi Laonik Halkokondila aittir. Halkokondila, Bosna Hersek’teki Bogomilleri haç karşıtları oldukları için “haç karşıtı” anlamına gelen Kudugeri olarak adlandırmıştır. 4. Babun/Babuna/Babuni: XIV. yüzyıla kadar Sırbistan ve Bosna’daki düalist heretikleri ifade etmek için kullanılan bir isimdi. Bogomilizm X. yüzyıldan XIV. yüzyılın sonuna kadar bütün Balkan Yarımadası, İtalya, İspanya, Fransa, Almanya, Avusturya, Bohemya, Macaristan, Anadolu üzerinden Ermenistan ve diğer ülkelere kadar yayıldı. Makedonya’da önce Vardar Irmağı, Ohri Gölü ve Babusna Dağı arasında uzanan topraklarda Bogomil belediyeler kuruldu. Bogomil Köyü, Babuna Dağı’nın civarında bulunduğundan bu hareketin mensuplarına bulundukları yere nispetle “Babunalılar” da denmiştir (Albayrak 2004: 21-22). 5. Pataren: Kelimenin Patareni, Patarinus, Paterini, Patrini, Patrini, Patarelli, Patari, Patalini ve daha başka birçok kullanımları vardır. Pataren kavramının kökeni konusunda farklı görüşer mevcuttur. Bu ismin, Valentinizm5 deki en büyük aeon6 5 Valentinus, MS 2.yy’da yaşayan bir Hıristiyan gnostik ve Valentinianlar ekolün kurucusu. Aslen Mısırlı olduğu söylenen Valentinus, bir müddet Romada kalmış ancak oradaki Hıristiyanlarla düştüğü ayrılık nedeniyle Roma’dan ayrılmıştır. Valentinus’a göre tanrısal alem olan Pleroma, birçok ilahi alemden (aeondan) oluşur. Öte yandan maddi alem ise yüce bir varlık olan Sophia’anın düşüşü sonucundan oluşur. Maddi alemin yaratıcısı olan demiurg, Sophia’nın karanlık alemdeki bir yansımasıdır. Bu yaratıcı tanrı, Eski Ahit’in tanrısıyla özdeşleştirilmiştir. Valentinian ekolüne mensup gnostikler, ihtiras ve günahı nedeniyle düşüş olayını yaşayan Sophia’nın, daha sonra yaptığına pişman olduğuna ve ışık aleminden gelen ilahi elçi tarafından uyarıldığına inanırlar. Genelikle Gerçeklik İncili (The Gospel of Truth)’nin yazarının Valentinus olduğu söylenir Gündüz 1998: 381). 8 olan Patera’dan türemiş olabileceği ifade edilmektedir (Basler 1975: 481). Bir diğer görüşe göre Pataren kavramı, orta çağda Avrupa’da yayılmakta olan dinsel bir mezhep için kullanılmış olup, yaygın düşünceye göre adını Mila’nın dış mahalesi olan Pataria’dan, daha doğrusu “Patta” kelimesinden almaktadır. Bu kelime, o yöresel dilde “eskimiş elbise” anlamına gelmektedir (Mandić 1962: 253). Farnjo Šanjek, bu bağlamda vakayinameci Arnulfus’un görüşlerine yer vermektedir. Arnulfus’a göre Pataren kavramı, Yunanca “Pathos” kökünden türemiş olup “kaos, huzursuzluk ve devrim” anlamlarına gelmektedir ve XI. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır (Šanjek 1976: 300). Araştırmacı Đuro Basler ise, “Pataren” isminin kökeni hakkında ilk bilgi veren kişinin A. Dondaine olduğunu ifade etmektedir. Pataren kökeni araştırırken, Dondaine’yi yol Patara’ya7 götürmüştür. Çünkü O, Patara’nın XI ve XII yy’da düalistlerin merkezlerinden biri olarak kullanıldığını tespit etmiştir (Basler 1974: 1204). Bu topraklarda VI. yüzyılda Montanistler8 yaşamıştı. Dolayısıyla Dondaine’ye göre Pataren ismi Anadolu’daki Patera şehrinin adından türemiştir. Bu sonuca varan tek araştırmacı Dondaine değildi. Aynı veya benzer sonuçlara A. Frugoni, Ernest Werner ve Milan Budimir de ulaşmıştır (Basler 1974: 1205). I. Justinyanus (527–567)’un kanunname kodeksinin heretiklere yönelik birinci kitabın VIII. bölümündeki XIX maddenin eki, “Gazaros, Patarenos, Leonistas” şeklinde başlamaktadır. Bu metnin devamında ise, heretiklerin mallarına el konulması ve diğer kişilerin onlardan etkilenmemesi emredilmektedir. Bu kanun, her ne kadar heretikler hakkında detaylı bilgi vermiyorsa da, en azından metinden Pataren isminin geç antikçağda bilinen ve heretikler için kullanılan bir terim olduğunu öğreniyoruz (Basler 1974: 1205). Bir Hıristiyan olan Justinyanus’un bu kanunu heretiklere 6 7 8 Aeon (Aion, Eon), Yunanca “çağ, devir, zaman” anlamlarına gelir. Gnostisizmde ilahi âlemleri ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Yeni Ahit’te dünyanın geçirdiği devirleri ifade eder. Gnostik geleneklerde Işık âlemini oluşturan bu ilahi mekânların 7, 9, 365 gibi çeşitli rakamlarla ifade edildiği gibi, bazı metinlerde bunun sonsuz sayıda olduğu da belirtilir. Işık âleminin merkezinde yer alan yüce tanrıyı çevreleyen bütün bu varlıklar (Aeonlar ve buralarda ikamet eden ışık varlıkları) bir bakıma yüce tanrının tezahürlerinden ibarettir Gündüz 1998: 18). Patara; Roma döneminde bir şehir olup, bugünkü Antalya iline bağlı Kaş ve Kalkan arasında bulunduğu ifade edilir. Bununla birlikte bu yerin başka bölgelerde olduğuna dair rivayetler de mevcuttur. Montanizm; Hıristiyanlıkta 2. yy’da, Semavi Kudüs yakınında Frigya’daki Pepuza yakınlarında bir yere ineceğini ilan eden Montanus’un kurdu apokaliptik bir akımdır. Montanistler, Kutsal Ruh’un çabukça inmesini bekleyerek yaşadılar ve çok sıkı bir yaşantı sürdürdüler. Ünlü kilise babası Tertullian’ın bir Montanist olduğu belirtilmektedir (Gündüz 1998: 266). 9 yönelik çıkartması onların antitrinitaryanist9 olduklarını göstermektedir. Araştırmalar Pataren isminin, ilk defa yazılı olarak, 1179 yılında toplanan III. Lateran Konsili’nin10 XXVII. kanonunda11 kullanıldığını göstermektedir. Zikredilen metinde kavram daha ziyade yöresel heretikler için kullanılmıştır. XI. yüzyılın başlarında Milan Kilisesi içindeki aşırı reformcu bir topluluk için kullanılan bu isim (Albayrak 2004: 22) özellikle XIII. yüzyıldan sonra olmak üzere İtalya’da çok sık kullanılmış oradan da Dalmaçya’ya geçmiştir. Bosna düalist heretikleri de aynı şekilde İtalyan ve Dalmaçyalı yazarlarca Patarenler olarak adlandırılmıştır. Diğer taraftan Pataren veya Patareni tabirinin Maniheist nitelendirmesi gibi bütün heretiklere yönelik bir isimlendirme olduğu da ifade edilmektedir (Šanjek 1976: 22; Albayrak 2004: 22). 6. Kathar: Yunanca Katharos kelimesi “saf, temiz” anlamına gelmektedir.12 Bunun Cathari, Kathati, Catari veya Almanca Ketzer ya da hatalı bir seslendirme sonucu Yunanca Cazari veya Gazari kelimesinden türediği ifade edilmektedir (Albayrak 2004: 21-23). Bu adın büyük ihtimalle Yunanca Carharaoi’den geldiğini ve heretiklerin bu adı ilk başlarda seçkin veya mükemmel kişiler için kullandıklarını, ancak daha sonra bütün mezhebin mensuplarını kapsadığını söylemek mümkündür. Kathar kavramı, ilk olarak XII. yüzyılın ortalarında Almanya’da Ekcbert tarafından kullanılmıştır. Aynı zamanda İtalya’da Moneta ve Sacconi da bu kavramı kullanmıştır. Fransa’da düalistler için yaygın olarak Albigenler adı kullanıldığı için Katharlar ifadesi fazla yaygın değildi. Araştırmacı Mosheim ise, Kathar kelimesinin Güney Rusya’da yaşayan Yahudi Hazar Türklerinden kaynaklandığını ileri sürmüştür (Albayrak 2004: 22). Bugün bu kavram, daha çok ortaçağdaki düalistler, 9 10 11 12 Antitrinitaryanizm (Antiteslisciler); Hıristiyan geleneğinde teslis fikrini reddeden ekolleri ifade için kullanılan bir terim. Antitrinitaryanist ekoller arasında Ebonitler, Subordinationizmi savunanlar, Modalistler, Donatizm ve Arianizm taraftarlarıyla modern dönemdeki Unitaryanizm taraftarları sayılabilir (Gündüz 1998: 35). Konsil; Çeşitli dinsel geleneklerde (özellikle Hıristiyanlık ve Budizm’de) inanç esasları, ibadet ve yönetim gibi konulardaki sorunları görüşmek ve karara bağlamak gayesiyle üst düzey din adamlarının bir araya gelerek yaptığı toplantı. Hıristiyanlıkta belirli bölgelere sınırlı olan yerel konsiller var olduğu gibi bütün Hıristiyan grupların veya büyük çoğunluğunun temsilcilerinin katıldığı evrensel konsiller de vardır. Bu tür konsillere genel konsiller ya da ökümenik konsiller adı verilir (Gündüz 1998: 222). Kanon; (1) Herhangi bir katedral ya da kilisede görev yapan laik görevlilere verilen rütbe. Kanonlar iki gruba toplanır; Kalıcı kanonlar, bir katedralde maaşla çalışan ve görevlerini yapmakla sorumlu olanları içerir. Kalıcı olmayan kanonlar ise maaşsız olarak bir görev üstlenmiş kişilerdir. (2) Hıristiyan literatüründe kutsal kitap olarak değerlendirilen kitaplar listesini, Komünyon Ayini’nin (Mass) temel yapısını ve kilise disiplini ve yaşantısıyla ilgili kuraları ifade eder (Gündüz 1998: 211–212). Kelime ile ilgili daha fazla bilgi için Bkz. http://www.hercegbosna.org/ostalo/mitovi.html 10 Fransa’daki Albigenler, İtalya’daki Patarenler, Bulgaristan’daki Bogomiller ve Bosna’daki Krstjanları ifade etmek için bir teknik terim kullanılmaktadır (Šanjek 1976: 300). 7. Albigenler: ( Latincesi Albigenses, Fransızcası Albigeois) XII. yüzyılın sonuna doğru kullanılmaya başlanan bu kavram, XIII. yüzyılda daha ziyade güney Fransa’daki Katharları veya Bogomilleri ifade etmek için kullanılmıştır (Albayrak 2004: 23). Güney Fransa’daki Albi eyaletinin aynı adı taşıyan Albi şehrinde çok sayıda Bogomil’in olması, Bogomillerin Albigenler olarak adlandırmasına neden olmuştur. Nitekim Fransa’nın Albi eyaleti ve Albi şehri Bogomillerin kalesidir. Albigenler için kullanılan bir başka isim ise Bugri (Bougres, Bogres)dir ki bu kelimenin de Bulgar kökenli olduğu düşünülmektedir. Albigenler için verilen ve “fakir” anlamına gelen bu ikinci ad halen kullanılmaktadır (Rački 2003: 35). Fransa’daki Bogomillere nadir de olsa “Publikani” veya “Pobulikani” de denilmiştir. Franjo Rački “Bogomili i Patareni” (Bogomiller ve Patarenler) adlı eserinde Bogomillerin kendilerini bu isimlerle değil de Hıristiyanlar (cristiani ) veya iyi Hıristiyanlar (bos crestias, boni cristiani ) olarak adlandırdıklarını ve kendilerinin gerçek Hıristiyanlar olduklarını gururla iddia ettiklerini belirtmektedir. Yine Rački’ye göre Bogomiller, kendilerini iyi insanlar olarak da (boni homines, bos hommes, le bos hommes) adlandırmışlardır (Rački 2003: 35). Bogomiller, kendilerinin gerçek Hıristiyanlar, kendilerine ait kilisenin de gerçek Hıristiyan kilisesi olduğunu iddia etmişlerdir. Bogomiller’in bu inançları, Katolik ve Ortodoks Kilisesi tarafından adeta kendilerine yönelik bir savaş ilanı olarak kabul edilmiştir. Bogomilizm’in varlığı ve hiyerarşik yapısı hakkında elimizde yeteri derecede bilgi bulunmakla birlikte, hareketin kurucusu olan Papaz Bogomil hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Sadece önceleri Ortodoks bir papaz iken daha sonradan, düalist esasa dayalı bir öğreti vaaz etmeye başladığı bilinmektedir (Imamović 1998a: 89; Albayrak 2004: 89). Aşağıda ayrıntılı olarak ele alacağımız üzere, bazı kaynaklarda, Bogomilizm’in kurucusu sayılan papaz Bogomil’in gerçek isminin muhtemelen Yeremya olduğu da iddia edilmektedir (Albayrak 2004: 26; Rački 2003: 38). 11 Yukarıda farklı bölgelerde ve ülkelerde Bogomiller için kullanılan bazı isimlere değinmiştik. Diğer bölümlere ve başlıklara geçmeden önce yanlış anlaşılmaların olmaması için Bogomil ismi hakkında önemli bir hususun altının çizilmesi gerekmektedir: İfade edildiği üzere her ne kadar Bogomillere işaret etmek için farklı bölgelerde farklı isimler kullanılmış olsa da bazen aynı bölgede ya bilgisizlikten ya da isimlerin karışması nedeniyle farklı tarihlerde ve farklı kişiler tarafından da farklı isimlerin kullanıldığı görülmektedir. Örneğin; Bogomiller için İtalya’da Pataren ve Katar, Fransa’da Katar ve Albigen isimleri kullanılmıştır. Bu çalışmada bir kavram kargaşasına meydan vermemek için diğer kavramları kullanmayı zorunlu kılan haller dışında biz Bogomil kavramını tercih edeceğiz. 1.2. Bogomilizm’in Bulgaristan’da Ortaya Çıkışı Bogomilizm hareketi, sadece ortaya çıktığı Bulgaristan sınırları içinde kalmış olsaydı muhtemelen bu kadar büyük ilgi çekmeyecekti. Bilindiği üzere hareket gelişirken diğer ülkelerde de geniş bir yayılma ve etki alanı bulmuş ve bu süreçte Bulgaristan’a özgü olmaktan çıkıp, bütün Avrupa’ya yayılan bir ideoloji haline gelmiştir (Albayrak 2004: 122). Bogomilizm’in ortaya çıkışını hazırlayan hatta belki de ortaya çıkışını zorunlu kılan şartlar konusunda bilgi sahibi olabilmek için Bulgaristan’ın o dönemdeki yapısını masaya yatırmak gerekmektedir. Papaz Bogomil’in Bogomilizm doktrinini yaymaya başladığı dönemde Bulgaristan’da dini, siyasi, iktisadi, ekonomik, sosyo-kültürel, kısaca her açıdan oldukça karmaşık bir durum hâkimdi. Coğrafi bakımından ise Bulgaristan çok önemli bir yere sahipti. Çünkü Bulgaristan, o dönemde doğudan ve kuzeyden gelen kavimlerin, beraberinde getirdikleri dinlerin ve değişik heretik akımların kesiştiği bir bölgedir. Bulgaristan’a gelen bu dinler veya heretik akımlar, oradan Balkanlara, batıya ve kuzeye, bazen ise güneye ve doğuya doğru yayılma göstermiştir. Bulgaristan, o dönemde adeta bir dağıtım şebekesi vazifesini görüyordu. Bulgaristan’ın, o dönemde, yeni dinlerin, mezheplerin ve Hıristiyanlarca heretik sayılan akımların ortaya çıkmasına çok uygun bir ortam haline gelmesi, hem var olan heretik akımların yayılması hem de yeni başka akımların ortaya çıkması için bir fırsat olmuştur. Elbette bu durum sadece heretik akımlar için değil, aynı zamanda 12 Bulgaristan’da veya komşu ülkelerindeki var olan diğer dinler13 ve heretik akımlar için de önemli bir fırsattı. Nitekim bu fırsattan yararlanarak o dönemde değişik bölgelerde var olan Yahudiler, Saracéni (Müslümanlar)14, Ermeniler, Müslüman Türkler, Maniheistler, Pavlosçular ve Messelianlar (Babić 1963: 38), Bulgar halkı arasında doğrudan veya dolaylı yollarla kendilerine taraftar bulmak suretiyle doktrinlerini yaymaya çalışmışlardır. Hıristiyanlık, Bizans’ın tesiriyle Malamir Han zamanında (MS 831–836) Bulgarlar arasında yayılmaya başlamış ve bu yayılma Persiyan Han (MS 836–852) döneminde de devam etmiştir. Nihayet Boris Han’ın (MS 859–890) Hıristiyanlığı kabul etmesiyle (Yüce 1992: 390) Hıristiyanlık, Bulgaristan’da resmi din olmuş ve Bulgar kilisesi ise İstanbul’a bağlanmıştır (Kuyucuklu 1992: 395). Peki, Boris Han’ın Hıristiyanlığı kabul etmesi, Bulgaristan’da Hıristiyanlığın resmi din olması ve Bulgar Kilisesi’nin İstanbul’a bağlanmasıyla, Bulgaristan’da din ve dinsizlik sorunu çözüldü mü ve din, bir çatı altında toplanabildi mi? Bu ve buna benzer sorulara makul yanıtlar bulabilmek için, aşağıda izah etmeye çalışacağımız, Hıristiyanlık öncesi ve Hıristiyanlık sonrası Bulgaristan’ın durumu hakkında az da olsa bir bilgi sahibi olmak gerekmektedir. 1.2.1. Hıristiyanlık Öncesi Bulgaristan Ortaya çıktığı dönemde var olan mevcut inançların Bogomilizm’in, ortaya çıkışında ve şekillenmesinde herhangi bir katkısının olup olmadığını daha iyi anlayabilmek için Hıristiyanlık öncesi Bulgaristan’ın durumu ve buradaki halkların inançlarıyla ilgili kısaca bilgi vermek istiyoruz. Bilindiği gibi eski Bulgarlar, menşe itibariyle Türk ırkına mensuptular. Göçebe Türk boylarına mensup bu halk, II. yüzyılda Orta Asya’dan Avrupa’ya başlayan göçle Bulgaristan’a kadar gelmişti (Kuyucuklu 1992: 394). Değişik Türk kavimlerinin yanı sıra Slavlar da VII. yüzyılın ilk yarısına kadar Bulgaristan ve Sırbistan’da 13 14 Bizans, VIII. yüzyılın başında doğu komşusu olan Müslüman Araplar saldırılara başlayınca, sınırlarda olan heretikleri, Pavlosçuları, Messelianları ve Suriye Monofizitlerini Anadolu’dan Trakya’ya nakletmiştir (Babić 1963: 38). Saracéni, arapçada “şarkiyyun“ kelimesinden türemiş olup doğulu anlamına gelmektedir. Haçlı seferleri esnasında Müslümanlar için genel bir isim olarak kullanılmıştır. Daha fazla bilgi için bkz. Alibašić 1995: 61; Klaić: 1962: 1303. 13 yerleşmişlerdir (Malcolm 1995: 9). Slavlar çeşitli tanrı ve tanrıçalara tapan, pagan inancına sahip bir milletti. Bu dönemdeki tanrı isimleri, Yugoslavya’da bazı yer isimleri şeklinde bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Boynuzlu sürünün tanrısı olan Veles ve yıldırım tanrısı Perun veya Pirin’in, şehir isimleri olarak kullanılması bu duruma örnek olarak verilebilir (Malcolm 1995: 11). Türk kabileler, Bizans’la bazen savaşmışlar bazen ise iyi ilişkiler kurmuşlardır. Slavlar ve Slav kabilelerle olan ilişkileri de benzer şekilde olmuştur. Ancak Krum Han (MS 803–814) Slav-Bulgar (Türk) Devletini güçlü kılabilmek için Slav nüfus ile Bulgar nüfusunu birleştirmeye kalkışınca devletçilik konusunda başarılı olmuş ancak Türklerin Slav dili ve kültürü içinde erimesine neden olmuştur. Daha önce ifade ettiğimiz üzere bu dönemde Bulgaristan’a komşu ülkelerde Hıristiyanlık ve heretik olarak sayılan değişik dinler ve inançlar mevcuttu. IX. yüzyılın başında Bulgaristan’ın sınır komşusu olan Bizansta ortaya çıkan Pavlosçular bu akımlardan biriydi. Çar V. Konstantin Kopronim (MS 741-775) sınırlarını korumak amacıyla Asya’dan Pavlosçuları getirerek Trakya’ya ve Makedonya’ya yerleştirmiştir (Geresdorfer 1975: 138). İleriki yıllarda Pavlosçular Bizans içerisinde o kadar çoğalmıştı ki Çar Nikophoros (MS 802-811) onlara 810 senesinde vatandaşlık hakkı vermiştir. Çar Mihayl II (MS 811–813) ve Çariçe Theodora (MS 845) ise Pavlosçulara karşı değişik baskı ve yaptırımlar uygulamışlardır. Gerçi bu baskı ve yaptırımlara rağmen onları yok etmeyi başaramayıp tam tersine onların sayısının çoğalmasına katkıda bulunmuşlardır. Kaynaklar, daha sonraki dönemde İstanbul’da ve Trakya’da da Pavlosçuların sayısının çoğaldığını, hatta Bizans Çarı Nikifor Phokas’ın MS 896 senesinde yapılan bir savaşta onlardan istifade ettiğini ifade etmektedir (Rački 2003: 40). Çar Teofil (MS 829–841) ise Asya’dan getirdiği Müslüman Türkleri Selanik eyaleti sınırlarındaki Vardar vadisine yerleştirmiştir. Bunlara Vardar Türkleri denmektedir (Handžić 1999: 21). Franjo Rački’ye göre Vardar Türkleri ilk başta Müslüman idi. Ancak bu bölgeye yerleştikten bir müddet sonra dinlerini değiştirmişler yahut Hıristiyanlaştırılmışlardır. Üstelik bu halk, Bulgar halkı üzerinde kolayca etki yapabilecek güçteydi (Rački 2003: 40). Muhammed Hadžijahić’e göre Vardar Türklerinin Slav kökenli olma ihtimali de mevcuttur. Bizans hükümdarlarının çok 14 sayıda Slav’ı Anadolu’ya yerleştirdiği, bu Slavların değişik münasebetler sonucunda Arapların safına geçtiği ve çeşitli görevlerde bulundukları bilinmektedir. Dolayısıyla Çar Teofil Müslüman olmuş Slavları aşağı Vardar bölgesine yerleştirmiş olabilir. Ayrıca Türk adı Balkanlarda etnik anlamda kullanılmıyordu. Örneğin XIX. yüzyılın başında Selanik bölgesinde Ortodoks Türklerin bulunması, onların IX. yüzyılda Vardar Türkleri olarak adlandırılan toplulukla bağları olduğu anlamına gelmez (Hadžijahić 1998: 14). Bizans’ın İslam ve Müslümanlarla ilk teması, Çar Teofil’in Asya’dan Vardar vadisine yerleştirdiği Müslüman Türkler sayesinde olmamıştır. Müslümanlar MS 634’ten itibaren Bizans topraklarında fetihlere başlamış ve birçok başarısız fetih denemesinde bulunmuşlardı. Bununla birlikte Mesleme komutasında ağustos 717ağustos 718 tarihleri arasında İstanbul kuşatılmış, Galata ele geçirilmiş ve burada bir “Cami” inşa edilmiştir. Ancak kısa zaman süren kuşatma başarısız olunca ele geçirilen Galatya tekrar Bizans’ın eline geçmiş ve yapılan cami Bizanslılar tarafından kiliseye çevrilmiştir. Bununla birlikte İstanbul’un 1453 yılında fethinden sonra, ilk yapılış amacına uygun olarak tekrar camiye çevrilmiştir. Arapların Balkanlar ile ilk temasının bu dönemde gerçekleştiği ifade edilir (Hadžijahić 1998: 13). Franjo Rački’ye göre bunların yanısıra, gerek kilise gerekse devlet tarafından tüm yasaklamalara rağmen aynı dönemde düalist kökenli Messelianlar (Euchitler) de doğudan batıya doğru yayılmıştır. Rački, Messelianların varlığından bahsetmekle birlikte detaylı bilgi vermemektedir (Rački 2003: 40). 745’de Ermenistan’dan Trakya ve Makedonya’ya göç edip yerleşen Messelianlar, kaynaklarda “Suriye heretikleri” olarak zikredilmektedirler (Alibašić 1995: 55). Başka bir kaynakta ise Messelianlarını ülke sınırlarının korunması için çar V. Konstantin Kopronim tarafından MS 745’te Asya’dan getirilerek Trakya’ya ve Makedonya’ya yerleştirildiği ifade edilir (Geresdorfer 1975: 138). Hıristiyanlık açısından heretik kabul edilen değişik inançların yanı sıra tam anlamıyla heretik olmasa da kiliseye, özelikle doğu kilisesine sorun teşkil eden İkonoklasizm de zikredilmelidir. İkonoklasizm sorunu, III. Lav (MS 717–741) zamanında başlamıştır. O, 726 yılında yayınladığı emriyle tüm ülkeyi kapsayacak şekilde ikonalara karşı savaş açmıştır 15 (Glušac 1992: 36). Kilise, III. Lav’ın bu kararına karşı çıkmasına rağmen o, ikonaları yok etme kararından vazgeçmedi. Patriği görevden aldı onun yerine kararını destekleyen bir patrik görevlendirdi. Lav’ın ölümünden sonra oğlu olan V. Konstantin, bu kararı daha titiz bir biçimde uyguladı (Glušac 1992: 36-37). Kaynaklarda, V. Konstantin’in sınırları korumak için Asya’dan 745’te Messelianlar’ı ve 757’de Ermeni Pavlosçuları getirip Trakya’ya ve Makedonya’ya yerleştirdiğine (Geresdorfer 1975: 138) yer verildiğine değinmiştik. O’nun, İkonoklasizm’in ateşli taraftarı olarak bu düalistleri sadece sınır güvenliğini sağlamak için değil aynı zamanda İkonoklasizm’i uygulamaları için de görevlendirdiği ihtimali mevcuttur. Bu döneminde keşişler, işkence ve sürgün cezasına çarptırılıyor, Manastırlar ise askeri kışlalara ve ahırlara çevriliyordu. İkonoklasizm sorununa çok kısa bir süre ara verildiyse de bu sorun uzun zaman devam etti. Sonunda Çariçe Theodora MS 842’de ikonaları serbest bıraktı (Glušac 1992: 37). İkonoklasizm sorununun Hıristiyanlık’ta İslam’ın etkisiyle başlayıp başlamadığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak İkonoklasizm sorununun özelikle Bizans’ın başkenti olan İstanbul’un, İslam ve Müslümanlarla olan ilk ciddi karşılaşmasından, yani İstanbul’un Müslümanlar tarafından ilk kuşatıldığı MS 717-718’den sonra başlaması dikkate değer bir noktadır. Bulgaristan’ın içerisinde ve komşu ülkelerde Hıristiyanlık dışı bazı inançlar ve hareketler olmasına rağmen Boris Han zamanında (MS 864) Hıristiyanlık, Bulgarların resmi dini olmuştur. Daha önce ifade ettiğimiz üzere Hıristiyan Bulgar kilisesi, daha sonra İstanbul’a bağlanmıştır (Kuyucuklu 1992: 394). Kilise, İstanbul’a bağlanmasına rağmen Bulgar Devleti, sınırlarını devamlı genişletmek eğiliminde olmuştur. Bulgar ordusu, Gelibolu yarımadasını ve Girit’e kadar olan bölgeyi ele geçirip İstanbul surlarına dayanmış, İstanbul’u almak için giriştiği hazırlıklar ise Simeon (MS 893–927)’un ölümü nedeniyle yarıda kalmıştır. Simeon döneminin önemli olayı, Bulgar kilisesinin tahminen MS 907 yılında bağımsızlığını ilan etmesidir (Rački 2003: 38). Yukarıda Hıristiyanlık öncesi Bulgaristan’da mevcut olan değişik inançlardan ana hatlarıyla bahsettik. Ancak bu inançların Hıristiyanlık sonrası dönemdeki durumları, 16 Hıristiyanlarla münasebetleri ve ortadan yok olmaları hakkında da bilgi vermek bütünlük olması açısından yararlı olacaktır. 1.2.2. Hıristiyanlık Sonrası Bulgaristan Bulgar devletinin sınırlarını devamlı genişletmek eğiliminde olması, devletin büyümesini sağlamakla birlikte, ekonomi, iktisadi, sosyal, kültürel ve özelikle inanç alanında bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir. Çünkü daha önce değindiğimiz üzere o dönemde fethedilen her yeni bölge veya ülke, yeni din veya yeni bir inanç ile tanışmak ve karşılaşmak, anlamına gelmekteydi. Bu da her alanda olduğu gibi dinsel alanda da adeta sorunların çoğalması anlamına geliyordu. Nitekim Bulgaristan devletinin resmi dini Hıristiyanlık olmasına rağmen kaynaklar halk arasında var olan eski pagan inancı ve diğer inançların daha uzun süre devam ettiğini göstermektedir (Rački 2003: 39). Devletin başındaki hükümdarın resmi din olarak Hıristiyanlığı seçmesi, bütün halkın Hıristiyan olduğu anlamına gelmez. Kaynaklara bakılacak olursa iktidarın gerçekleştirdiği bu din değiştirmenin halka rağmen yapıldığı görülecektir. Çünkü bunun hemen akabinde halkın memnuniyetsizliğinin bir ifadesi olarak, silah gücüyle bastırılan sürekli devam eden ayaklanmalar ve var olan inançların güçlenmesine ek olarak yeni inançların da ortaya çıkması bu durumun bir göstergesidir. Halkın eski inanç, kültür, örf ve adetlerini terk etmesi, kolay gerçekleşebilecek bir şey değildir. Zamanla halk, Hıristiyanlığı kabul edecek duruma gelmeye başladığında, Bulgaristan dışında varlığını sürdüren diğer bir takım inançlar da Bulgaristan’a akın etmiştir. Onlar arasında monofizit15 Ermeniler de vardı. Bu dönemde Selanik’te çok sayıda Ermeni yaşıyordu (Rački 2003: 39). Ancak onların hangi dine mensup oldukları bilinmemektedir. Ermenilerin yanısıra Selanik’te eskiden beri yaşayan Yahudiler de bulunmaktaydı. İşte ticaret vb amaçlarla bölgeye gelen diğer inanç mensupları 15 Monofizitizm: Hıristiyan teolojisinde İsa’daki insani tabiatın ilahi tabiat içerisinde yok olduğunu ve dolaysıyla onda yalnızca bir tek ilahi tabiatın bulunduğunu savunan Kristolojik doktrin. İskenderiye ekolüne mensup olan Cyrill tarafından savunulan monofizit akide, 431 Efes Konsili’nde kabul edilmiş ve buna karşı Diyofizitizm’i (İsa’da hem insanı emde ilahi tabiat var olması) savunan İstanbul patriği Nestoryus azledilmiştir. Daha sonra 449’da Efes’te toplanan bir diğer konsilde bu görüş tekrar edilmiştir. Ancak 451 Kadıköy Konsili’nde monofizit akide reddedilerek İsa’da bölünmez, birleşemez, ayrılmaz ve değişmez iki tabiatın bulunduğu kabul edilmiştir. Bunun üzerine Monofizitizm taraftarları olan Süryaniler, Kıptiler ve Ermeniler ana cemaatten ayrılmışlardır (Gündüz 1998: 266). 17 özellikle Boris Han (852–889) zamanında kendi dinlerini yaymaya başlamışlardı (Rački 2003: 39-40). Bu dönemde aynı şey Müslümanlar için de geçerlidir. Onlar da kitap dağıtmak suretiyle İslam’ı yaymaya çalışmışlardır. Bilindiği gibi bu dönemde Müslümanlar, Akdeniz sahilinde fetihlerde bulunuyorlardı. Kaynaklar, Boris Han henüz Hıristiyanlığı kabul etmeden önce (864) İslam’ın Bulgaristan’da yayıldığını göstermektedir. Bu husus, Papa I. Nikola’nın (858–867) “Responsa Nikolai I Papae ad consulta Bulgarorum” adlı mektubunun C II bölümünde zikredilmektedir: “Elinizdeki Saraceniler’den aldığınızı iddia ettiğiniz Tanrı tanımaz kitapları ne yapmanız gerektiğini soruyorsunuz? Elbette onları muhafaza etmemek lazım, çünkü (Korintlilere mektupta) yazıldığı üzere “Kötü konuşmalar sağlıklı ahlakı bozar.” Bundan dolayı bu zararlı ve tanrı tanımaz kitapları ateşe atın”.16 Bu mektup bize bazı somut bilgiler vermekle birlikte aklımızda bir takım soru işaretlerinin doğmasına da neden olmaktadır. Mektup, Müslümanlar tarafından dağıtılan ve İslami doktrini tanıtan kitapların Hıristiyanlık ülkede resmi din olmadan önce, yaklaşık olarak IX asrın ilk yarısından itibaren Bulgaristan’a girdiğini göstermektedir. Yani bir diğer ifadeyle o dönemde Bulgar halkı İslam’dan haberdardır ve bölge halkı arasında İslam’la ilgili pek çok kitap bulunmaktadır. Nitekim yukarıdaki alıntıda İslam’la ilgili bir kitaptan değil de kitaplardan bahsedilmesi bunu göstermektedir. Burada sorgulanması gereken nokta şudur: Eğer bu kitaplar Arapça yazılmışsa bu durumun bir tehlike arz etmemesi gerekir. Çünkü güney Slavların arasında Arapça bir kitabı anlayacak kimse neredeyse yok gibidir. Dolayısıyla bu kitaplar Arapça yazılmış olsaydı, Hıristiyanlığa daha yeni geçmekte olan Bulgar halkı için hiç bir tehlike arz etmeyecek ve nitekim ateşe atılmaya lüzum kalmayacaktı. Bu varsayımdan hareketle varılan sonuç, bu kitapların halkın anlayacağı bir dilde yazılmış olduğudur. Bu kitapların Vardar Türkleri vasıtasıyla mı yoksa Müslüman tüccarlar vasıtasıyla mı Bulgaristan’a ulaştığı kesin olarak bilinmemekle birlikte ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğu söylenebilir. Çünkü diğer dinleri olduğu gibi İslam’ı da birçok bölgeye önce tüccarlar götürmüşlerdir. Nitekim kaynaklar, Bulgaristan’a en yakın ticaret merkezi olan İstanbul’un o dönemde İslam’dan haberdar olduğunu ifade etmektedir. 16 İfadenin aslı için bkz Alibašić 1995: 60. 18 Aleksandar Milanović’e göre Bizanslılar arasında Kur’an’ın tümünden haberi olan ilk kimse, ünlü Bizans teolog Fotiye’nin etrafında toplanan bir grubun içerisinde yer alan Nikita isimli bir zattır.17 Elbette Bizanslıların İslam’la ilgili ilk bilgileri bundan ibaret değildir. Daha önce Bizans’ın 634’ten itibaren Müslümanlarla ve İslam’la karşı karşıya gelmeye başladığından bahsetmiştik. Daha sonraki dönemde örneğin MS 856 yılında Bizans Çarı III. Mihayl’ın (842–867) temsilcisi olarak Halife Mütevekkil’e gönderilen Krill18’in de İslam hakkında bilgi sahibi olduğu bilinmektedir (Alibašić 1995: 60). Nitekim söz konusu olayda Georgiy isimli temsilci esir değişimi işiyle meşgul olurken Krill ise, İslam âlimleriyle teslis konusunda bilimsel tartışmalarda bulunmuş ve teslisin uknumlarından biri olan İsa konusundaki görüşlerini desteklemek için Kuran’da İsa’dan söz eden ilgili olan ayetlerden yararlanmıştır (Hadžijahić 2004: 12). Avdija Alibašić’in verdiği bilgiye göre bu tartışma, Çar Konstantin’in biyografisinde ve Taberi’nin Kitabu’d-din ve’ddevle adlı eserinde yer almaktadır (Alibašić 1995: 60). Bulgaristan’da Hıristiyanlıktan önce İslam’ın mevcut olmasının Bogomilizm’in ortaya çıkmasını hazırlayan nedenler arasında olup olmadığı hakkında kaynak yetersizliği nedeniyle kesin olarak bir şey söylemek güçtür. Ancak, her ne kadar bu konu araştırmacılar tarafından yeteri kadar araştırılmamış ve kaynak noktasında da sıkıntı yaşanmışsa da, yine de konuyla ilgili şu hususu hatırlatmakta yarar vardır: Bogomilizm’in ortaya çıkması ve şekillenmesi ile Güney Slavların Hıristiyanlaştırılması hususlarından bahsederken bölgede yaşayan Müslümanların varlığını da daima göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Nitekim Papa’nın mektubu bunu göstermektedir. 17 18 http://eumenes.tripod.com/Radovi/Islam.html Krill ve Metodis kardeşler, Selanik bölgesinde doğmuş, büyümüş ve Ortodoks çevrede yetişmişlerdir. Bundan dolayı Slavların havarileri sayılmaktadırlar. Krill (827–869) miladi 9. yüzyılın ikinci yarısında Bizans İmparatorluğunda yaşamış olan en meşhur ilahiyatçılarındadır. Kardeşi Metodis ile birlikte Slavca harfleri ilk bulan kişilerdir. Bu harfleri dua, misyon ve dinsel ayinlerde kullanmışlar, fakat Almanlar bundan hoşnut olmamışlardır. Çünkü onlara göre İbrani’ce, Yunanca ve Latince dışındaki kutsal olamayan dilleri liturjide kullanmak caiz değildir. Bununla ilgili olarak Papa I. Nikola ve onu takip edenlere şikâyetlere bulunuldu. Bundan dolayı Slav dili ayinlerde ve kilise içerisinde zaman zaman yasaklanmış Krill ve Metodis ise Papa tarafından sorgulanmıştır. Bu iki kardeş Slav dilinden dolayı ciddi tartışmalara neden olmuşlar ve hatta bazen heretisizmle suçlanmışlardır. Krill’in ölümünden sonra Latin kilisesi tarafından Banunya ve Seramya’ya Papaz olarak atanan Metodis, kardeşinin öğretilerini devam ettirmiştir. Kendisinden sonra onun öğrencileri Balkan Yarımadasında insanları Hıristiyanlığına davet etmişlerdir (Glušac 1992: 60). 19 Bulgaristan’ın sınır komşusu olan Bizans’ta düalist anlayışa sahip Pavlosçuluğun çok yaygın olan bir inanç olduğundan bahsetmiştik. Pavlosçular muhtemelen Hıristiyanlıktan önce Bulgaristan’a sızmışlardı. Bizans, Hıristiyanlığı seçtikten sonra Pavlosçular bölgede kendi inançlarını yaymak için harekete geçmişlerdi. Nitekim Sicilyalı Peter’in, 868 yılında Çar I. Basil’in (867–886) temsilcisi olarak Tefrica’da bulunduğu ve Pavlosçularla sık sık bir araya geldiği belirtilir (Rački 2003: 40). Bunun sonucunda Peter, “History of the Paulicians” isimli kitabını kaleme alarak Bulgaristan piskoposuna ithaf etmiştir. O, Tefrica ziyaretine ilişkin şu çarpıcı ifadeyi kullanmaktadır: “Bu aşağılık zındıkların kendilerinden bazılarını Bulgaristan’a göndererek insanları Ortodoksluk’tan döndürüp kendi sefil heretik inançlarına kazandırmaya niyetlendiklerini duydum” (Albayrak 2004: 94). Anlaşılan o ki Pavlosçular uzun bir süredir Bulgar sınırına yakın yerlerde yaşamakta olup faaliyetlerinden şüphe duyulmaktadır. Peter’in verdiği bilgiler Tefrica’daki Pavlosçu liderlerin Trakya Pavlosçularıyla düzenli bir bağlantılarının olduğunu göstermektedir (Albayrak 2004: 94-95). Messelianlar da tıpkı Pavlosçular gibi Bizans tarafından Anadolu’dan getirilerek Trakya’ya yerleştirilmiş, oradan da Bulgaristan’a ve Makedonya’ya geçmişlerdi. Onların öğretisi Pavlosçuların temel öğretileriyle örtüşmekle birlikte kurtuluşa ulaşmak için asketik bir yaşantı ve sürekli ibadet yapmak gerektiği noktasında Pavlosçulardan ayrılıyorlardı (Babić 1963: 43). Bu yaşam tarzı, onların öğretilerinin keşişler arasında yayılmasını kolaylaştırıyordu. Boris Han (852–859), Hıristiyanlığı kendi devlet dini olarak tesis etmek istediğinde, bunu gerçekleştirmek için, tereddüt içinde kaldığı için, ülkesine hem Ortodoks hem de Katolik misyonerleri davet etmiş ve bir müddet sonra 864’te Ortodoks Hıristiyanlığı tercih etmiştir (Glušac 1992: 52). Bununla birlikte tereddüt bir müddet daha devam etmiştir. Bu tereddüdün bir neticesi olarak Boris Han, iki sene sonra 866’da Roma Katolik Kilise’siyle yakın ilişkiler içerisinde olmuşsa da bu ilişki, 870’e kadar devam etmiş ve Katolik kilisesiyle bağlar bu tarihte yeniden kopartılmıştır. Bu dönem, aynı zamanda Doğu ile Batı kilisesi arasında dogmatik ve hiyerarşi konusunda ayrılığın başladığı dönemdi (Babić 1963: 40). Bilinen o ki, IX. asrın sonuna doğru Pavlosçular Trakya’da bir hayli çoğalmış ve belli bir güç oluşturur hale gelmişlerdir. Daha önce Çar Nikifor Phokas’ın 896 20 yılında İtalya’da yapılan bir savaşta onlardan istifade ettiğini ifade etmiştik (Rački 2003: 40). Gün geçtikçe onların sayısı daha da artmıştır. X. yüzyılın başına gelindiğinde Trakya’nın özellikle Plovdiv şehrinde Pavlosçu gruba ait büyük bir nüfus oluşmuştur. Pavlosçuların sayısı Bulgar çarı Simeon zamanında da (893–927) artmaya devam etmiştir. Çar Simeon, Bulgar devletinin sınırlarını daha da genişletmiş ve Bulgaristan’ın Hıristiyanlaştırmasından sonra Bizans’a bağlı olan kilisesinin bağımsızlığını, Bizans tanımasa da, 907 yılında ilan etmiştir. Yine Simeon döneminde Trakya ele geçirilmiş ve 914 senesinde İstanbul kuşatılarak Bizans haraca bağlanmıştır (Glušac 1992: 59). Bu savaş sayesinde Trakya’da yoğun olarak yaşayan Pavlosçular Bulgaristan içlerine girmeye başlamışlardır. Simeon zamanında Bulgaristan, en parlak dönemini yaşamasına rağmen sürekli savaşlardan dolayı halk yorgun düşmüş ve fakirleşmiştir. Nitekim Simeon’dan sonra gelen, Bizans’ın damadı olan Çar Peter (927- 968) zamanında Bulgaristan, zayıflama dönemine girmiştir. Bizans ile Bulgaristan arasındaki sınır, 927 yılında Bizans’ın lehine belirlenmiş buna karşılık Bizans da Bulgar kilisesinin bağımsızlığını tanımıştır (Rački 2003: 41). İfade ettiğimiz üzere Çar Peter zamanında birinci Hıristiyan Bulgar devletinin sonu yaklaşmaya başlamıştı. Peter’in yönetimi döneminde toprağa bağlı köylülerin durumu çok daha ağırlaşmış ve köylüler feodal yönetim karşısında giderek gelişen bir tepki oluşturmaya başlamışlardı. Sonunda bu tepki, bir din adamı olan Papaz Bogomil liderliğinde yeni bir hareketin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bogomilizm olarak tarihte yer alan hareket, Çar Peter döneminde ortaya çıkmış bir hareket olup iktidara yönelik tepkiler nedeniyle başta köylüler arasında olmak üzere çok hızlı bir şekilde yayılma imkânı bulmuştur (Mandić 1962: 150). Çar Peter, bu durum karşısında İstanbul Patriği Theophylact’a iki mektup göndermiş ve ortaya çıkan bu yeni heretik hareketten kurtulmak için ne yapılması gerektiği hususunda ondan tavsiye ve yardım istemiştir (Solovjev 1953: 2). Bogomiller bu dönemde Papaz Cosmas’ın da tanıklık ettiği çok ağır zulümlere maruz kalmışlardır. Yakalanarak zincirlenmişler ve hücrelere atılmışlardır. Theophylact, yeni ortaya çıkan bu hareketi “Maniheizm’in Pavlosçuluk’la karışımı” olan bir heretik akım olarak tarif etmiştir. Bu heretik akım, daha sonra Bulgaristan ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerine yayılma imkânı bulacak ve ona “Bogomilizm” adı verilecektir (Solovjev 1953: 2). 21 Bogomiller sadece İncil’e dayanıp resmi Hıristiyan kilisesinin görüşlerini reddetmişlerdir. Din konusunda bunalan ve Feodal düzenden şikâyetçi olan geniş köylü kesim ile kendilerini ezilmiş hisseden öteki kişiler, Bogomilliğin ilke ve inançlarına büyük bir samimiyetle sarılmış ve günlük feodal hayattan ve dini bunalımdan kaçıp huzuru adeta Bogomilizm’de bulmuşlardır. Yani Bogomilizm, sadece inanç alanında değil aynı zamanda sosyal alanda da çözümler sunmuştur. Ancak kilise ve iktidar, bu duruma şiddetle karşı çıkmıştır (Kuyucuklu 1992: 395). Bulgaristan halkının çoğu putperest idi yani somut Tanrı inancına sahipti. Tanrılarının putlarını ellemeye, koklamaya ve gerekirse bir yerden başka bir yere taşımaya alışmışlardı. Oysa yeni din Hıristiyanlığın soyut Tanrı inancının yanısıra bu dinin temel ve karmaşık dogması olan teslis de işin içine girince putperest olan Bulgar halkı için yeni din akılla idrak edilebilecek bir şey olarak kabul edilememiştir. Teslis doktrini, Hıristiyanlık tarihindeki önemli tartışmaların nedenlerinden biri (Gündüz 2006: 64) olup Hıristiyanlar için de akılla kavranılabilecek bir şey değildir; ancak imanla idrak edilebileceği düşünülmektedir (Gündüz 1998: 367). Hıristiyanlığın Bulgaristan’da resmi din olmasıyla halk açısından ortaya çıkan iki teolojik problem göze çarpmaktadır. Birincisi, putperest Bulgar halkının somut Tanrı inancından, soyut Tanrı inancına geçmesi; ikincisi, Hıristiyanlığın temel doktrini olan teslis inancının, yani Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlemesinin, Hıristiyan teologlar tarafından farklı şekilde yorumlanması ve karşı çıkılması (Gündüz 2006: 80; Aydın 2002a) ve buna bağlı olarak da üzerinde ittifak edilebilir bir husus olmamasıdır. İşte bu iki sebep, Bulgar halkının çok tanrılı inançlarını tamamen terk etmelerini engellemiştir (Gündüz 1998: 367). Böyle bir durum karşısında Bulgar halkının, eski inançlarına sarılmalarına ve yeni bir inanç tesis etmelerine şaşırmamak gerekir. Yeni dinin Bulgaristan’da yarattığı teolojik kargaşanın yanı sıra bitmek bilmeyen savaşlar ve bu savaşların sonucunda doğan yoksulluk ve sürekli göç, Bulgar halkı içinden çıkılamaz bir bunalıma sürüklemiştir. Ayrıca 927-928 yılı kış ayının çok şiddetli geçmesi ve kıtlığın yaşanması ve bir kaç yıl üst üste hasadın iyi olmaması, feodal sınıfa halkın topraklarını çok düşük fiyatlarla ya da az miktarda 22 gıda maddesi karşılığında satın alma olanağını vermişti.19 Bu ekonomik koşullar, Bogomilizm’in ortaya çıkışı ve yayılmasına hiç kuşkusuz katkı sağlamıştır. Halkın böylesine kargaşa dolu bir ortamda yaşadığı bir dönemde Papaz Bogomil, kolayca yeni bir din tesis edebilirdi. Bogomilizm, ortaya çıktığı andan itibaren iki kilise olarak kurulmuştur: 1. Bulgaristan’da 2. Makedonya eyaletinde Dragovica köyünde. Bu iki kilise dışında en yakın dönemde Plovdiv ve İstanbul’da Bogomil kiliseleri kurulmuştur (Rački 2003: 44). Çar Peter zamanında başlayan Bulgaristan’ın zayıflama döneminde devlet, ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Bizans imparatorluğu genişlemeye çalışıyor, imparator II. Basil, kuzey komşusunu işgal etmeyi arzuluyordu. Bulgarların bu saldırılara karşı kendilerini hazırlamaları gerekiyordu. Ancak devletin çok fazla zayıflaması nedeniyle Bulgarlar yeteri şekilde hazırlanma imkânı bulamamışlardır. Durum böyle olunca Çar Peter’in ölümünden üç sene sonra 971’de Bulgaristan, Bizans’ın bir eyaleti haline gelmiş Bulgar kilisesi de tekrar İstanbul’a bağlanmıştır. Böylelikle birinci Bulgar devleti yok olmuştur. Böylece kısa bir süre önce Bulgaristan’da ortaya çıkan Bogomilizm hareketi, bu işgal ile birlikte bütün Bizans’ta, özelikle de başkent İstanbul’da, yayılma fırsatı elde etmiştir (Mandić 1962: 150). Nitekim daha sonra görüleceği üzere Bogomiller, bu fırsatı iyi değerlendirmişlerdir. Bizans işgali altındaki Bulgaristan’da hayat şartları halk için her açıdan daha da zorlaşmıştır. Bu durumda Bogomiller’in yeni bir tavır takınmaları gerekiyordu. Söylemleri o zamana kadar içteki despot ve zalimlere karşıyken, artık hedeflerinde dış düşmanlar yer almaktaydı. Böylece eskiden beri Bulgar toplumunun baş belası olan dinsel ve sosyal farklılıklar terk edilerek ve her türlü fark ve hiyerarşi bir tarafa bırakılarak Boyarlar ve bütün heretikler işgalci dış düşmana karşı birleşmiştir (Angelov 1987: 29). Beş sene sonra 976’da Samuil önderliğinde başlayan ayaklanmaya Bogomiller de katılmış, ayaklanma başarılı olmuş ve Bulgaristan ikinci kez bağımsızlığı kazanmıştır. İkinci kez bağımsızlığını kazanan Bulgar devletinin 19 http://www.hermetics.org/Bogomiller.html 23 sınırları daha da genişlemiştir. Çar Samuil döneminde20 Bulgar devleti, Karadeniz, Ege denizi ve Adriyatik denizi arasında kalan bölgeyi hâkimiyeti altına almıştır. Daha detaylı olarak ifade edilecek olursa, bugünkü Bulgaristan ve Makedonya’nın yanı sıra Karadağ (Duklja), Sırbistan (Raksa), Hersek (Hum) ve Bosna (Glušac 1992: 63) Çar Samuil’in Bulgar devletinin sınırları içerisinde yer almaktaydı. Slav kaynaklar bu konuda detaylı bilgi vermemekte, sadece bu bölgelerin 976–986 yılları arasında Çar Samuil tarafından işgal edildiği yazmaktadır (Ćorović 1940: 80). Devletin yönetimi daha sonra dört kardeşe, David, Moisey, Aron ve Samuile, geçmiş, devletin başkenti ise başta Sredets olmak üzere sırasıyla Prespa, daha sonra da Ohri (Ohrid) olmuştur. Samuil’in oğlu aynı zamanda onun varisi olan Gavrilo (Radomir-Roman) ve eşinin uzun bir süre Bogomilizm’in taraftarı oldukları ifade edilir (Rački 2003: 46). Durum öyle gösteriyor ki Çar Samuil dönemi devam etmiş olsaydı oğlunun Bogomillerle olan yakınlığı nedeniyle Bogomilizm, Bulgaristan’da belki de resmi din olabilirdi. Bu yakınlık nedeniyle Bizans’ın Bulgaristan’ı ikinci kez işgal ettiği zaman Bogomiller de işgale karşı mücadele etmişlerdir. Ancak Bizans ordusu önce Çar Samuil’i öldürmüş (1014) daha sonra önce onun oğlu Radomir’i (1014-15) ve sonra da Vladisalav’ı 1018 yılında yenmek suretiyle Bulgaristan’ı ele geçirmiştir. Böylece Bulgaristan ikinci kez bağımsızlığını kaybetmiştir. İmparator Basil, halkı memnun etmek için Bulgar kilisesini kaldırmamış, başpiskoposu da değiştirmemiştir (Glušac 1992: 65). Bulgar kilisesinin durumu belki değişmedi ama kilise içerisinde Bizans ruhu hâkim konuma geldi (Rački 2003: 47; Albayrak 2004: 106). Bizans’ın Bulgaristan’ı ikinci kez işgali, Bizans’ın özellikle de başkent İstanbul’un kapılarını Bogomillere tekrar açmış oldu. Bulgaristan’da yaşanan bütün bu olumsuzluklara rağmen Bogomilizm, hızla yayılmaya devam etmiş ve Bulgaristan sınırları dışına taşmıştır. Nitekim bu dönemde Karadağ’da bile Bogomillerin olduğu, XI. ve XII. yüzyıla gelindiğinde ise Bogomilliğin kasabalara varıncaya kadar yayıldığı belirtilir (Mandić 1962: 147). Bizanslı yazar Anna Commena, XI. yüzyılın sonunda Bogomiller’in Filibe 20 Çar Samuil’in çarlık döneminin tarihi konusunda kaynaklarda farklılıklar mevcuttur. Albayrak 2004: 106’da Çar Samuil’in krallık dönemini 997–1014 yılları arası olarak zikretmektedir. Glušac 1992: 64’te ise ilgili dönem için 976- 1014 tarihleri verilmektedir. 24 şehrindeki nüfuslarından ve Bizans’ın başkenti İstanbul’daki destekçilerinden bahsetmek suretiyle Bogomillerin o dönem ki durumuna ışık tutmuştur (Albayrak 2004: 107). Yabancı işgallere karşı mücadeleleri, XI ve XII. yüzyıllar boyunca Bogomillerin Bulgar devletine karşı tutumlarını değiştirmeye başlamıştır. Önceleri devlete yönelik tutumları düşmanca iken artık yöneticilerin politikalarını över hale gelmişlerdi. XI. yüzyılın ortalarından kalma apokrif bir çalışma olan Tale of Isaiah21’da yurtseverlik duyguları açığa vurularak Kral Peter ve Simeon ile ilgili övgü dolu ifadeler kullanılmıştır (Albayrak 2004: 108). 1.2.3. Papaz Bogomil ve Bogomilizm’in Ortaya Çıkışı Franjo Rački’ye göre papaz Bogomil, kendi inancını çar Peter’in hükümdarlığının ilk yarısında yani 927–950 yılları arasında Bulgaristan’da yaymaya başlamıştır (Rački 2003: 38). Bogomilizm’in kurucusu olan papaz Bogomil hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Bazı kaynaklarda gerçek adının Yeremya olduğu ve o dönemde Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan Makedonya’nın Bogomil köyünde doğduğu ifade edilmektedir (Albayrak 2004: 89). Bazı Slav kaynakların papaz Bogomil’e atfettiği apokrif bir metni, diğer kaynakların papaz Yeremya’ya atfetmesi nedeniyle onun isminin Yeremya olduğu ifade edilir (Rački 2003: 37-38). Güneydoğu Avrupa’daki Bogomiller’le ilgili olarak ortaya atılan fikirlerin, Yeremya adlı bir Bogomil papaza ait olduğu kabul edilir. Hâlbuki bu fikirlerin hiç birisi ona ait değildir. Mesela ona atfedilen The Wood of the Cross adlı kitap, aslında Gnostik bir çalışma olan Gospel of Nicodemus’tan türetilmiştir.22 Yine uzun zamandan beri Yunanlılarca bilinen bir başka apokrif metin de Bogomiller tarafından düalistik unsurlar eklenerek yeni bir şekle sokulmuştur. The Wood of the Cross’un Slavca versiyonu şu şekilde başlamaktadır; “Tanrı dünyayı yarattığında sadece kendisi ve Satanael vardı.’’ Aslında bu tarz kozmogonik motifler çok yaygındı ancak fark, metnin Güney Avrupa ve Slav versiyonlarında şeytanın rolüne daha fazla vurgu yapılmasıydı (Albayrak 2004: 25). Dini liderlerin iki isim taşıması, yani kendi gerçek isimleri yanında, ayrıca Havari Pavlus’un öğrencilerinden birinin isminin alınması o dönemdeki düalistlerde sık 21 22 Metin hakkında bilgi için bkz. http://www.geocities.com/bogomil1bg/Isaiah.html Metnin içeriği için bkz. http://www.earlychristianwritings.com/text/gospelnicodemus.html 25 rastlanan bir olguydu. Örneğin Pavlosçuluğun kurucusu Konstantin Sylvan adını benimsemiş, Pavlosçuluğun ileri gelenlerinden Sylvanus, Titus adını; Genesius, Timoteus adını; Yosip, Epafrom adını; Sergey ise Tihoki adını (Glušac 1992: 36; Rački 2003: 38) almıştır. İstanbul’daki Bogomillerin dini lideri olan Vasiliye ise Peter adını taşıyordu. Dolayısıyla papaz Yeremya’nın yeni dini vaaz etmeye başladığında Pavlus’un öğrencisi olan Theophila Bogomil adını almış olabileceği düşünülmektedir. Düalist liderleri ve ileri gelenlerinin Pavlus’un öğrencilerinin isimlerini alması yaygın bir durum olduğuna göre papaz Yeremya’nın da Bogomil adını almış olması imkân dâhilinde olan bir husustur. Düalistlerin Pavlus’un örgencilerinin isimlerini almalarının muhtemel sebeplerinden birisi dini öğretilerinde Pavlus’un mektuplarına önemli bir yer vermeleri olsa gerektir. Dolayısıyla düalistler, hayatlarında o şahısları örnek almak arzusunda oldukları için onların isimlerini ikinci isim olarak kullanmışlardır. Aynı zamanda bu geleneğin bir nevi psikolojik yönü de mevcuttur. Çünkü düalistler, tarihe mal olmuş, tanınmış kişilerin isimlerini alarak o kişinin yolunda yürüdüğü imajını vermeye çalışmışlardır. Aslında bu, düalistlere özgü bir uygulama değildir. Liderlerin gerçek isimlerinin yanında, dini lider koltuğuna yükseldikleri zaman tarihteki önemli şahsiyetlere ait isimleri almasının Hıristiyanlığa veya Hıristiyanlık içerisinde çıkan akımlara özgün bir olgu olduğu söylenebilir. Nitekim papaların papa olduktan sonra gerçek isimlerini bırakıp Hıristiyan azizlerinin veya önderlerinin adını aldıkları ve bu yeni isimlerini kullandıkları bilinen bir husustur. Ancak konumuz olan Papaz Bogomil ve Yeremya için durumun böyle olamayabileceği de iddia edilmiştir. M. Sokolov, kaynakların ciddi bir tenkidini yaptıktan sonra Bogomil ve Yeremya’nın ayrı kişiler olduğunu savunmuştur (Albayrak 2004: 26). Tarihi bazı vesikalar bu durumu destekler mahiyettedir. Örneğin Rus metropolit Zosima, İndex’inde (1490–1494) “Yeremya, Bogomil’in oğlu ve havarisi/ öğrencisi” ifadesini kullanmış; 14. yüzyıla ait Pogodin’in Nomocanon23’da ve 1608 yılına ait bir kilise nizamnamesinde Yeremya bir Bulgar papaz olarak zikredilmiş; 17. yüzyılda yaşamış Rus Solovki de “Papaz Yeremya’dan, 23 Metin hakkında bilgi için bkz. http://www.newadvent.org/cathen/13265a.htm 26 Bogomil’in havarisi” olarak bahsetmiştir (Albayrak 2004: 27). Batal İncili’nde24 ise Bosna Bogomillerinin ilk dini liderinin Eremis (Yeremya) ve Eremis’in de Makedonya kökenli olduğu ifade edilmekle (Hadžijahić 2004: 239) birlikte detaylı bilgi verilmemektedir. Moskova Sinod Kütüphanesi’deki 16. yüzyıla ait bir dökümanda “Bulgaristan’daki heretiklere ait kitapların müellifleri Papaz Yeremya, Papaz Bogomil ve Sidor ” ifadesi geçmektedir ki bu ifade, Yeremya ile Bogomil’in ayrı kişiler olduğu konusunda her hangi bir şüphe bırakmamaktadır (Albayrak 2004: 26). Ayrıca X. yüzyıla ait Kosmas Vaazı (Beseda na Jeres)25 ve Sinodik cara Borila26 adlı çalışmalarda da papaz Bogomil’in, Bogomilizm’in kurucusu olduğu açıkça vurgulanmaktadır (Mandić 1962: 342; Jalimam 1997: 88). Papaz Bogomil, Hıristiyanlığın ilk dönem heretik akımların senteziyle ve Gnostik unsurlardan da etkilenerek Bogomilizm’i kurmuştur. Bu sentez içerisinde düalist anlayışa sahip Pavlosçuluk, Messalianizm, Maniheizm ve Marcion’a ait düşünceler de bulunmaktaydı. Ancak bu doktrinlerin Bogomilizm üzerindeki etkileri net bir şekilde ortaya konulamamıştır. Bu durum Bogomilizm ile diğer düalist hareketler arasında kayda değer farklılıkların bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kabul edilen nokta ise Bogomilizm’in doğal bir evrim sürecinde değil, özel şartlar içinde, özel bir coğrafyada ortaya çıkmış orjinal ve bağımsız bir inanç sistemi olduğudur (Albayrak 2004: 92). Bogomiller, Ortodoks ruhban sınıfına karşı çıkıp, lüks hayatı, özel mülkiyet edinmeyi ve içki içmeyi reddederler. Dünyayı kötülüğün sembolü olan şeytanın yarattığına inanırlar, Tevrat’ı kabul etmezler, Hz. Meryem’in kutsallığını reddederler, kilise ayinlerini protesto edip ikonalara ve haça da saygı göstermezler. Ortodoks ve Katolik kiliselerini ise “şeytanın mabetleri” olarak isimlendirirler (İmamović 1998: 89). 24 25 26 Batal İncili: Bosna Bogomillerine ait olan bu el yazma eserin bir kısmı Rusya’daki St. Peterburg Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Batal İncili, Kral Dabişa (1391–1395) Kraliçe Yelene (1395– 1398) ve Kral Ostoya (1398–1404) zamanında Batalo tarafından Stanko Komirjanin’e 1393’te yazdırıldıktan sonra gümüş ve altınla kaplanarak Starac Radin’e hediye edilmiştir. Starac Radin, bu dönemde muhtemelen Bogomillere ait kiliselerin birinin başında bulunuyordu. Batal İncili, Bosna Bogomilleri Kilisesi hakkında bilgi vermektedir (Jalimam 1997: 88; Mandić, 1962: 110– 114). Metin hakkında bilgi için bkz. http://www.almissa.com/bogumili.htm Metin hakkında bilgi için bkz. www.komunikacija.org.yu/komunikacija/casopisi/junir/VII/d11/document 27 Bulgaristan Devleti’nin Çar Simeon döneminde her alanda en parlak dönemini yaşadığını ifade etmiştik. Bu, özelikle din/teoloji ve edebiyat alanlarında olmuştur. Slav alfabesini icad eden Krill ve Metodis kardeşler, piskoposlar Klement ve Konstantin ile papaz Grigoriy, dönemin önemli simalarından bir kaçıdır. Bazı kaynaklarda bu dönem, “tercüme dönemi’’ diye de isimlendirilmektedir. Çünkü her alanda özellikle de teoloji alanında ihtiyacı gidermek için yeni eserler yazmanın yanında Yunancadan da yoğun olarak tercüme faaliyetinde bulunuluyordu (Rački 2003: 39). Papaz Bogomil, Bulgar toplumunun en eğitimli sınıfları arasında yer alan kilise çevresinde yetişmiştir. Söz konusu heretik akımın yani Bogomilizm’in esaslarına bakılırsa papaz Bogomil’in çok iyi bilgi ve tecrübeye sahip olduğu görülecektir. Eski ve Yeni Ahit’i çok iyi bilmekteydi. Bulgaristan’ın baş heretik hareketinin kurucusunun elinde çok zengin bir heretik ve kanonik literatürün yanı sıra, muhtemelen diğer dinlere ait literatür de bulunmaktaydı (Hadžijahić 2004: 11-12; Alibašić 1995:60). Bununla birlikte, Bogomiller’in ortaya çıkışı, onların elindeki bu zengin heretik ve kanonik literatürden değil de X. yüzyılın ortalarındaki Bulgaristan’ın sosyal yapısının bu gibi fikirlerin ortaya çıkması ve yayılması için mükemmel bir coğrafya olmasından kaynaklanmaktaydı. Ülkenin içinde bulunduğu özel şartlar da kiliseye karşı yeni akımların ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır (Albayrak 2004: 92-93). Papaz Bogomil ve Bogomilizm hakkında fazla bilgi sahibi olamamamız, Bogomilizm hakkında bilgi veren belgelerin çok açık olmayışı ve bizzat papaz Bogomil ve öğrencilerinden herhangi bir eserin bize ulaşmamasıyla ilişkilidir. Kanaatimizce bu eserlerin günümüze ulaşmamasının en büyük sebebi, ortaçağ boyunca Bogomillere yapılan amansız zülüm ve baskılardır. Nitekim bu baskılar sonucunda Bogomiller, yurtlarından sürgün edilmiş, mallarına ve mülklerine el konulmuş, önderlerinin dilleri kesilmiş (Rački 2003: 56-57), ateşli taraftarları ise kitaplarla birlikte diri diri ateşe atılmışlardır (Babić 1963: 65-66). Bu baskıların doğal sonucu olarak Bogomiller, Bosna, Hersek ve Dalmaçya’ya göç etmişlerdir (Albayrak 2004: 125). Dolayısıyla papaz Bogomil ve Bogomilizm ile ilgili elimizde 28 birinci derecede kaynağın bulunmayışı ve mevcut tüm bilgilerin onların karşıtları tarafından yazılan kaynaklarda zikredilmesi normal bir neticedir. Bogomilizm’in kurucusu olan papaz Bogomil ve Bogomilizm’e yönelik giriş mahiyetindeki açıklamalardan sonra, Bogomilizm’in Bulgaristan dışına yayılması konusunda bilgi vermek istiyoruz. 1.3. Bogomilizm’in Bulgaristan Dışında Yayılması Bogomilizm’in Bulgaristan dışında yayılması, iki dönemde gerçekleşmiştir; Birincisi, Bogomilizm’in bağımsız Bulgar devleti dönemlerinde yayılmasıdır. İkincisi ise, Bizans hükümdarlığı dönemindedir. Gerek Bizans gerekse bağımsız Bulgar devleti dönemleri, Bogomilizm’in Bulgaristan dışına yayılmasına yardımcı olmuştur. İki dönem arasında fark, Bizans döneminde Bogomilizm, hem doğuya hem de batıya; ikinci Bulgar devleti döneminde ise sadece batıya doğru yayılabiliyordu. Bogomilizm Bulgaristan’da ortaya çıktığında diğer inanç ve akımlarda olduğu gibi önce burada taraftar toplamaya ancak bölgesel bir inanç olarak kalmamak için de diğer bölgelere ve ülkelee yayılmaya çalışmıştır. Çıkışından kısa bir zaman sonra Bogomilizm’e değişik adlar altında İstanbul, Yunanistan, İtalya, Fransa, Rusya, Sırbistan ve Bosna’da rastlıyoruz. Özellikle Fransa’nın Toulouse ve Lombardy adlı eyalet şehirleri düalistlerin kalesi olarak bilinmektedir. Tarih kaynakları, dualistlerin XI. yüzyılın başında Marne nehrini geçerek 1012’de Meinz’a, 1018’de Aquitaine’ye, 1025’te Arras’a, 1028’de Monforte’ye, 1143’te Köln’e, 1144-1145’te Liege’ye, 1147’de Dordogne’ye ve 1162’de İngiltere’ye geçtiklerini ifade etmektedir (Geresdorfer 1975: 136; Jalimam 1999: 179). Böylece XII. yüzyılın ikinci yarısında Bogomilizm, değişik adlar altında Garonne’den Adriyatik denizine, Arna’dan Rhein’ne kadar yayılmış oldu (Jalimam 1979: 179). Bu dönemde Batı Avrupa’da heretiklerin çok yaygın olduğunu, XII. yüzyılın ortalarında Echbert’in heretiklere karşı yazmış olduğu 12 makale de (adversus Chataros) desteklemektedir (Rački 2003: 33). Echbert, heretiklerin Tanrı’nın kilisesini tehdit edecek kadar çoğaldıklarını ifade etmiştir (Jalimam 1979: 180). Tarihi kaynaklardan anlaşıldığına göre düalistlerin öğretisi, Batı Avrupa’ya X. yüzyıl sonunda veya XI. yüzyılın başında ulaşmıştır. Yani Bogomilizm’in ortaya çıkış tarihi göz önüne alındığında, 29 Bogomilizm’in Batı Avrupa’ya kurucusu zamanında değil de onun öğrencileri zamanında ulaştığı sonucu ortaya çıkar.27 Bogomilizm’in diğer bölgelere yayılması birçok yöne doğru olmuştur; Birinci ve aynı zamanda en kısa yayılma, İstanbul’a ve oradan Anadolu’ya doğru olmuştur. İkinci yayılma, Yunanistan’a oradan İtalya’ya, İtalya’dan Fransa’ya ve ayrıca İtalya üzerinden Dalmaçya’ya, oradan Hersek ve Hersek’ten de Bosna’ya28 doğru olmuştur. Dominik Mandić’e göre de Bogomilizm, Dalmaçya’dan Bosna’ya geçmiştir. İtalya’ya ulaşması ise deniz yoluyla değil kara yoluyla yani Karadağ, Hersek ve Hırvatistan üzerinden olmuştur. İtalya’dan da Batı’ya ulaşmıştır. Mandić’e göre Bogomilizm, İtalya’ya deniz yoluyla yayılmış olsaydı o zaman ilk önce Sicilya’ya yayılmış olması gerekirdi ki vakıada böyle olmamıştır (Mandić 1962: 147). Bu teze göre Bogomilizm, oldukça erken dönemde Bosna Hersek topraklarına ulaşmıştır. Üçüncü yayılma ise, Sırbistan ve Karadağ üzerinden Bosna yönüne olmuştur Bogomilizm’in Bulgaristan dışında yayılışının ilk önce İstanbul’da gerçekleştiğini çeşitli vesilelerle dile getirmiştik. Bundan dolayı öncelikle İstanbul’daki Bogomiller hakkında bilgi vermek istiyoruz. 1.3.1. İstanbul’da Bogomilizm Bogomiller, Katarlar ve Patarenler inançlarının beşiği olarak güneydoğu Avrupa’yı yani Bulgaristan’ı kabul etmişlerdir. Böyle olduğuna göre ve onların izlerine XI. asrın başlarında Fransa’da ve İtalya’da rastladığımıza göre bu akım, doğuda X. yüzyılda ortaya çıkmış olmalıdır. Yunan kaynakların ortaya koyduğu verilere göre XI. asrın ortalarına doğru İstanbul’da Bogomillere rastlanmıştır. Nitekim geçimini hekimlikten sağlayan Vasiliye (gerçek adı Peter), 1111 yılında yapılan bir engizisyon mahkemesi duruşmasında 40 yıl İstanbul’daki Bogomillerin liderliğini yaptığını ayrıca ondan önce de 15 sene liderlik yaptığını ifade etmiştir. Vasiliye’nin lider 27 28 Bogomilizm, XI. yüzyılın başında Batı Avrupa’ya ulaştığı dönemde, Batı’da heretisizm, yabancı olan bir şey değildi. Nitekim VIII. yüzyılda, İspanya’da Hıristiyan heretik bir akımı olan Adoptianizm ortaya çıkmıştır. Adoptianizm’e göre Mesih, sadece Tanrı’nın evlatlığa kabul edilmiş oğludur (Gündüz 1998: 17). Bogomilizm’in Bosna’ya Dubrovnik’ten geldiği yönünde bir anlayış da mevcuttur. (Jalimam 1999: 9). 30 olarak görev yaptığı yaklaşık 50 seneyi 1111 yılından düştüğümüz zaman Vasiliye’nin Bogomiller arasına 1050 yıllarında katıldığı sonucuna ulaşabiliriz. Vasiliye, Bogomilizm’in kurucusu değil, sadece onların İstanbul’daki dini lideriydi. Bu husus, Bogomilizm’in daha önce ortaya çıktığı göstermektedir (Rački 2003: 37). İstanbul’daki Bogomilizm’in kurucusunun Vasiliye olmadığını, Euthymius Zigabenus Panoplia Dogmatika29 adlı eserinde doğrulamaktadır. Euthymius, 1034 ile 1050 yılları arasında birçok kez heretiklerle karşılaştığını, John Tzurillas adlı bir heretiğin mahkemesinde şahitlik yaptığından ve bu şahsın Bizans’ın başkentinde Bogomilizm’in doktrinlerini yayan ilk kişi olduğundan söz etmektedir (Albayrak 2004: 119). İstanbul’daki Bogomiller konusunda araştırmacı Rački de bir takım bilgiler vermektedir. Ona göre, Bizans Çarı Aleksiye Komnen, 1086’da Kumanlara karşı sınır güvenliği sağlamak için Plovdiv’e gitmiştir. Burada Bogomillerle ve Pavlosçularla karşılaşır. Ancak Kumanların İstanbul’a saldırısını haber alınca hemen geri dönmek zorunda kaldı. Karşılaştığı heretiklerin bir kısmı kendi istekleriyle bir kısmı da zorla Hıristiyanlığa geçirilir. Bunların bir kısmını yanına alarak İstanbul’a götürür (Rački 2003: 48). Aleksiye döneminde Bogomilizm, bütün Bizans’ta hızlı bir şekilde yayılıyordu. Çar’ın isteği doğrultusunda Euthymius Zigabenus Bogomillerin öğretilerine karşı yazmış olduğu Panoplia Dogmatika adlı eserde onların manastırlara kadar yayıldığını ifade eder. Bogomilizm’in manastırlara girdiğine dair haber alan Patrik Lav, 1140’te bir konsil toplamıştır. Konsilde manastırlarda çok okunan Konstantin Chrysomalos’un çalışmalarında Bogomil doktrine ait hususların olduğu tespit edilmiştir. Konsilin sonucunda bu kitaplar yakılmış, Chrysomalos ise iki keşiş ile birlikte manastırdan atılmıştır. Ana Komnena, 1130 yılında babası Aleksiye Komnen’e atfettiği Alexiadis isimli çalışmasında, Bizans İmparatorluğu’ndan bahsederken, “Büyük Bogomil bulutu her yeri kapladı” ifadesiyle Bogomillerin, babasının zamanında her tarafa yayıldıklarını belirtmiştir. Ayrıca Komnena, Bogomillerin Messelianlardan ve Pavlosçular olarak da adlandırılan Maniheylerden türediklerini vurgulamaktadır (Šanjek 1975: 67). 29 Bu eserin XII. yüzyılın başında yazıldığını düşünülmektedir (Mandić 1962: 153). 31 Manuel I. Komnen’ın (1143-1180) sarayında Latin teolojisinde uzman olan Hugo Etherianus Adversus Patarenler/Bogomillerden Patherenos bahsedip adlı çalışmasında İstanbul’daki Helespont’daki30 Bogomillerin yöneticilere saldırdıklarından, Eki Ahit’i kabul etmediklerinden, yemin etmeyi ve evlenmeyi yasakladıklarından, komünyon ayinini terk ettiklerinden, haç ve ikonalardan nefret ettiklerinden söz etmiştir (Jalimam 1996: 122; Šanjek 1975: 67). Ayrıca Hugo, Çar’ı bu heretiklere karşı tedbir almaya davet etmiştir. Bizans kaynakları, Bulgaristan kökenli bu düalist heretikleri Bogomiller, Euchitler, Maniheyler, Fundagiatlar ve Messelianlar şeklinde değişik adlar altında zikretmişlerdir (Šanjek 1975: 67). 1.3.2. Karadağ’da Bogomilizm Karadağ, 971’de diğer sınır ülkelerle birlikte Bizans egemenliği altına girmiş ve bu durum 19 yıl böyle devam etmiştir. Bu husus, Bogomilizm’in Bulgaristan’ın dışına yayılmasına katkı sağlayan unsurlardan biridir. 971’de Bizans’a karşı Bulgaristan’da başlatılan ayaklanma Bulgaristan açısından başarılı olmuş, Karadağ Bizans hükümdarlığından kurtulmuş ama Bulgaristan hâkimiyeti altına girmekten kurtulamamıştır. Samuil (976-1014) hükümdarlığı ile Bizans’ın Bulgaristan’ı ikinci işgaline (1018) kadarki dönemde, tüm olumsuzluklara rağmen Bogomilizm’in yayılmaya ve çoğalmaya devam ettiğinden söz etmiştik. Hatta öyle ki bu dönemde Bogomilizm, hükümdarın sarayına bile girmeyi başarmıştır. Bogomilliğin Bulgarların güneybatı sınır komşusu olan Karadağ’a sıçradığını ifade ettik. Karadağ prensliğinin, güneydoğusunda yer alan Bulgar Devleti’yle sınır olması hasebiyle her iki Slav 30 Helespont (Çanakkale boğazı). Eski Yunan mitolojisinde hüzünlü aşk hikâyesinden adını almıştır. Bu mitolojiye göre Çanakkale boğazında, Nara burnundaki Abydos antik site kenti kralı Athamas' ın oğlu Phryxus ile kızı Helle üvey anneleri tarafından evlerinden uzaklaştırılınca, gerçek anneleri Bulut Tanrıçası Nephele tarafından gönderilen, uçabilen altın postlu bir koç üzerine bindirilirler. Prens ve Prenses gökyüzünde koçun üzerinde uçarken, Prenses Helle suya düşer ve o günden sonra boğaz, “Helespont” adını alır. Asya kıyısındaki Abydos ve Avrupa kıyısındaki Sestus, efsaneye göre, mitolojinin en hüzünlü aşkına sahne olmuştur. Aşk Abydos'lu yakışıklı Leandros ile Afrodit'in rahibelerinden Hero arasında geçer. Leandros, Abydos'lu yakışıklı bir gençtir. Her gece Hero'yu görmek için, Abydos'tan Sestus'a yüzerek geçer. Leandros'un gece yolunu bulabilmesi için Hero Akbaş mevkiindeki Antik genç Sestus' tan bir meşale yakarak aşığına yol gösterir. Tanrıça Afrodit, rahibe Hero ile Leandros arasındaki aşkı kıskanır ve bir gece fırtına olarak boğaza gelir. İşte o gece kötü bir fırtına başlar ve Leandros asla Sestus'a ve aşığına ulaşamaz. Hero, onun boğulduğunu düşünerek, büyük bir acı ile kendisini denize atarak intihar eder. www.canakkalegundem.com/BrowsePage.Asp?PageName=Content.asp&Option=Article&CID=5 98 32 kökenli devlet arasında iyi ilişkilerin kurulacağı düşünülüyordu. Oysa Samuil döneminde Bulgar Devleti’nin sınırlarını sürekli genişletme eğiliminde olmasından dolayı, Bulgaristan ile Karadağ arasındaki ilişkiler hiç de dostane olmamıştır. Nitekim Samuil, 990 yıllarında Karadağ’ı işgal edip Bulgaristan’a bağlamıştır (Mandić 1962: 147). Ancak Çar Samuil, Karadağ Prensi Vladimir’e kızını vermek suretiyle ilişkileri düzeltmiştir. Böylelikle Karadağ yolu Bogomillere açılmış oldu. Bu prensliğin Tuna nehri vadisi ile Adriyatik denizi arasında yer alması yeni dinin yayılmasına coğrafi açıdan oldukça büyük katkı sağlamıştır. Bununla birlikte işlerin tam olarak yolunda gittiği de söylenemez. Bogomilizm, Vladimir’in direnci ile karşılaşmıştır. Franjo Rački, bu konuda bilgi verirken Vladimir hakkında Život svetog Vladimira adlı biyografiyi yazan şahsın bilgilerine yer vermektedir (Šanjek 1975: 66). Bu biyografiye göre Vladimir, bırakın Bogomilliğe ilgi göstermeyi, onların kendi topraklarında barınmasına bile izin vermemiş, Bogomilleri ve Messelianları ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Bogomilizm’in karşısında Hıristiyanlığı savunmasından dolayı kayın biraderi Radomir Roman’la anlaşmazlığa düşen Vladimir, 22 Mayıs 1015’te ölmüştür (Rački 2003: 47). Vaso Glušac’a göre Vladimir’in ölüm sebebi, Bogomilizm karşısında Hıristiyanlığın tarafını tutması değildi. O, taht kavgasından dolayı sinsice öldürülmüştür (Glušac 1992: 64–67; Ćorović 1940: 80). Glušac, bununla birlikte, Karadağ’daki Bogomillerin varlığını tamamen inkâr etmektedir. Oysa başlangıçta Bizans kaynaklarının, Bogomilizm’in bütün ülkeye yayılmasıyla ile ilgili verdiği bilgilerden bahsetmiştik. Dolayısıyla Karadağ da bunun dışında tutulamaz. Nitekim XI. yüzyılın başında Euthymius Zigabenus, Panoplia Dogmatika adlı eserinde Drim, Moraça ve Karadağ’da yaşayan Bogomillerin varlığından bahsetmektedir (Geresdorfer 1975: 140). Ayrıca Karadağ hükümdarı Vladimir hakkında bilgi veren biyografisine baktığımız da, onun Bogomillere karşı çıktığı tarih olarak 1016’nın verildiğini görmekteyiz (Šanjek 1975: 66). Yani Bulgar devletinin çöküş döneminde Bogomillere karşı çıkmıştır. Nitekim iki sene sonra 1018’de hem Karadağ hem de Bulgaristan tekrar Bizans hükümdarlığı altına girmişti. Karadağ’ın tekrar Bizans’ın hükümdarlığının altında girmesi Bogomilizm, için bir engel değildi. Bu şekilde o, daha geniş bölgelere yayılma fırsatı bulmuştur. 33 Görünen o ki ortaya çıkışından yarım asır geçmeden Bogomilizm, Bulgaristan dışına yayılmaya başlamıştır. Kesin olmamakla birlikte eğer Papaz Bogomil zamanında değilse bile onun havarileri zamanında Bogomilizm, Karadağ’a da ulaşmış ve burada yayılma imkânı bulmuştur. Hem Karadağ’ın hem de Bogomilizm’in beşiği olan Bulgaristan’ın sınır komşusu olması ve onlarla birlikte Bizans hükümdarlığı altında bulunmasından dolayı, Bogomilizm’in Sırbistan’daki durumunu incelemek de yerinde olacaktır. 1.3.3. Sırbistan’da Bogomilizm “Hıristiyanlık Sonrası Bulgaristan’’ adlı bölümde Bizans Çarı İvan Cismik’in 971’de Bulgaristan’la birlikte Sırbistan’ı da işgal edip Bizans’a bağladığından söz etmiştik. Böylece kısa bir zaman önce Bulgaristan’da ortaya çıkan Bogomilizm, bu işgal ile birlikte bütün Bizans ülkesinde yayılma fırsatı bulmuştur (Mandić 1962: 150). Bogomilizm’in Bulgaristan dışındaki bölgelere yayılma fırsatı elde ettiği dönem beş sene sürdü ve 976’da Samuil önderliğinde başlayan ayaklanmanın başarılı olması sonucunda (Rački 2003: 45) Bulgaristan, bağımsızlığını kazandı. Böylece Bogomillerin elde ettiği diğer bölgelere yayılma fırsatı da son bulmuş gözükmektedir. Ancak Samuil, Bulgaristan’ın bağımsızlığıyla yetinmeyerek devletinin sınırlarını sürekli genişletmeye çalışmıştır. Bunun neticesidir ki 990 yıllarında Makedonya’nın yanısıra Karadağ, Sırbistan ve Bosna’yı Vlaşiç dağına kadar işgal edip Bulgaristan’a geri dönmüştür. Böylece Bogomillere kuzey ve güney yolu açılmış oldu (Mandić 1962: 153). Bu döneme dair bilgi veren kaynaklar, Bogomilizm’in Sırbistan’a yayılıp yayılmadığına dair net bilgi vermese de Bulgaristan ve Makedonya’dan sonra, Bogomilizm’in Sırbistan’a doğru yayılmış olması muhtemeldir. Çünkü Bizans kaynakları, Bogomilizm’in bütün ülkede yayıldığına dair bilgiler vermektedir (Šanjek 1975: 65). Sırbistan da Bizans hükümdarlığı altında bulunduğundan dolayı Bogomilizm’in burada da yayıldığının düşünülmesi mantıklıdır. Karadağ hükümdarı Vladimir hakkında yazılan Život svetog Vladimira adlı biyografide, onun heretikleri 34 yok ettiği ve gerçek dini yani Hıristiyanlığı tesis ettiği bilgisi verilmektedir.31 Bu kaynak, Bogomilizm’in bütün Bizans topraklarına yayıldığını ifade eden Bizans kaynaklarını doğrulamakta, aynı zamanda Bogomilizm’in Karadağ’ın yanı sıra Sırbistan’da da yayıldığı ihtimalini göstermektedir. Çünkü kaynaklarda bu tarihlerde bu bölgelerde yaşamış olan Bogomilizm dışında heretik başka bir akıma dair hiçbir bilgiye rastlanmamıştır. Bogomilizm’in Sırbistan’a yayılması XII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren daha yoğun olmuştur. 1168-1196 yılları arasında Sırp hükümdarlığının başında bulunan Stefan Nemanya, 1185-95 yıllarında II. Angel’le yaptığı savaştan önce ülkesinde Bogomilizm’in yayıldığı haberini almıştır (Geresdorfer 1975: 143). Üstelik Bogomiller, Sırbistan’da o kadar örgütlenmişlerdi ki başlarında bir dini liderin bulunduğu ve şehrin önde gelenlerinin katıldığı ayrı bir belediye kurdukları bile ifade edilir (Rački 2003: 55-56). Bu durum karşısında Stefan Nemanya, piskopos Eutimiy ve diğer kilise ileri gelenlerini de çağırarak kendisinin başkanlık ettiği, heretikleri lanetleyip değişik cezalara çarptıracak, bir konsil toplamıştır (Rački 2003: 56). Bu nokta, bizi Bogomilliğin Bulgaristan’da olduğu gibi Sırbistan’da da otoriteye karşı bir tavır takındığı ve öncelikli olarak de seküler ve dinsel otoriteyi eleştirdiği sonucuna götürür (Albayrak 2004: 124). Konsilden çıkan karar, dini liderin dilinin kesilmesi, heretiklerin önde gelenlerinin kitaplarla birlikte ateşe atılması, Hıristiyanlara dağıtılmak üzere mallarına el konulması ve taraftarlarının sürgün edilmesi şeklinde olmuştur (Jalimam 1997: 23; Rački 2003: 57). Bu karardan sonra Bogomiller, doğal olarak kendilerine en yakın bölge olan Bosna’ya, Hersek’e ve Dalmaçya’ya kaçmışlardır. Bogomiller, bu sert yaptırıma rağmen yayılmaya devam etmiştir. Bunun sonucunda 1221’de Žiča32 konsili toplanmış ve dönemin Sırp Ortodoks Kilisesi lideri başpiskopos Sava, Ortodoks inancını formüle edip heresileri aforoz eden, çok sert ve acımasız bir dogma ortaya koymuştur. Ayrıca bu dönemde Ortodoks kilisesi, Bogomilizm’i de kapsayan kilise karşıtı doktrinleri hedef alan bir bildiri de 31 32 Bu kaynağın değeri konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. J. Şidak, bu kaynağın tarihi açıdan pek fazla değerli olmadığını düşünmektedir. J. Trifonof ve D. Obolensky, Bogomil ve Messelianlara olan atıfın metne daha sonra eklendiğini düşünmektedir (Šanjek 1975: 66). Sırbistan’ın Kraljevo yakınlarında bir manastır. Bu Konsilin 1220’de yapıldığına dair görüşler de vardır. Konuyla ilgili daha fazla bilgi için bkz. Solovjev 1953: 37–38. 35 yayınlamıştır (Albayrak 2004: 125). Eskisi kadar olmasa da Sırbistan’da XIII. ve XIV. yüzyıllarda Bogomilizm, yayılmaya devam etmiştir. Bunun sonucunda Çar Duşan (1331-1355), Bogomillere karşı bazı yaptırımları içeren özel bir kanun çıkartma gereği hissetmiştir. Bu kanuna göre, Babuni yani Bogomil ismini telaffuz edenler dahi cezalandırılacaktır. İsmi telaffuz eden kişi önde gelen biri (feud) ise cezası, 1000 perpa33; daha aşağı konumda olan bir kimse ise cezası, 12 perpa ve kırbaçlanmadır. Hıristiyanlar arasında gizli olarak yaşayan bir Bogomil bulunup ortaya çıkarılırsa yüzünün ateşle yakılması ve ülkeden kovulması emredilmektedir (Imamović 1998a: 87-88). Çar Duşan’ın Bogomillere karşı uyguladığı bu ağır yaptırımlardan sonra Bogomillere tıpkı Nemanya dönemindeki gibi Bosna’ya kaçmaktan başka seçenek kalmamıştır. Bu dönemde Bosna’da işleri biraz daha da kolaylaşmıştı. Çünkü Bogomilizm, Bosna’nın ve hükümdarın resmi diniydi. Görünen o ki Sırbistan, Bogomillerin batıya geçmeleri için bir köprü vazifesi görmüştür. 1.3.4. Bosna’da Bogomilizm Bogomilizm, Sırbistan’dan sonra Bosna Hersek’e geçmiştir. Ancak, Bosna’daki Bogomiller, diğer ülkelerde olduğu gibi, Bogomil olarak değil de, “Babun”, “Kuduger”, “Kathar” ve “Pataren” adlarıyla zikredilmektedir. Gerek Stefan Nemanya gerekse Çar Duşan’ın hükümdarlığı döneminde, değişik cezalara çarptırılmaları nedeniyle Bogomillerin Bosna’ya kaçmak zorunda kaldıklarından bahsettik. Özellikle Nemanya döneminde Sırbistan’da Bogomillerin en ağır şekilde cezalandırılmaları hayatta kalanların en yakın ve en güvenli yer olan Bosna’ya kaçmalarını zorunlu kılmıştır (Geresdorfer 1975: 143). Bosna’da bu dönemde Ban Kulin dönemi (1180-1204) hüküm sürüyordu. Bogomilizm, bu dönemde Bosna’nın resmi dini olmuştur. Bosna devleti maddi açıdan en refah dönemine de Kulin zamanında ulaşmıştır (Kresmarik 1993: 730). Bosna’daki Bogomil hareketi ile Sırbistan, İtalya, Fransa ve Bulgaristan’daki hareket farklı idi. Bosna’daki bu hareketin tarihi ve gelişimi başka bir yön taşımaktadır. Çünkü 33 Sırp çarı Duşan (1331–1355) döneminde kullanılan para birimin adıdır. 36 Bogomillik yerel derebeylerin koruması altında burada bağımsız bir “Bosna Kilisesi“ oluşturmayı başarmıştır. Bu kilise, Bosna aristokrasisinin merkezi otoriteden kurtulma mücadelesinden daha çok, bağımsızlık kazanma düşüncesi ve ülkeyi dış düşmanlardan koruma vazifesiyle uğraşmıştır (Albayrak 2004: 126). Bosna Bogomilleri, çalışmamızın temel kısmını oluşturduğundan onu detaylı bir şekilde ikinci bölümde inceleyeceğiz. Bu yüzden burada fazlaca detaya girmeden yaygın teoriye göre Bogomilizm’in Bosna’dan önce ulaştığı düşünülen İtalya’daki Bogomillere yönelik bir takım bilgiler vermek istiyoruz. 1.3.5. İtalya’da Bogomilizm Bogomiller, Bulgaristan kökenli olmalarına rağmen Bulgaristan dışındaki ülkelerde onların farklı adlar altında anıldığından bahsetmiştik. Nitekim heretik sayılan bu akım mensupları İtalya’da “Patarenler” ve nadiren de olsa Katharlar adları altında zikredilmişlerdir. Bogomilizm’in İtalya’ya geçtiği dönemde orada Valentinizm akımı oldukça yaygındı. Daha önce ifade ettiğimiz üzere, “pataren” kavramının Valentinizm’in en büyük aeonu olan Patera’dan türemiş olabileceği ihtimali bulunmakla birlikte Bogomilizm inancı üzerinde bir etkisinin olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir (Basler 1975: 481). İtalya’daki ilk Bogomil etki, önce Kuzey İtalya’da görülmüştür. Bu etki, 1160’lara doğru Bulgaristan’dan gelen Marko adlı bir vaizin bölgedeki çalışmalarının sonucunda gerçekleşmiştir. Öğreti ve vaazlarından onun, Bulgar Bogomilleri arasındaki kardeşlik ilkesine bağlı, ılımlı bir düalist olduğu anlaşılmaktadır. İtalya’daki ilk dini topluluklar onun etkisiyle kurulmuştur. Katharlar, ılımlı düalizme bağlıydılar ve Milan yakınındaki Concorenzo’da bir ana merkeze sahiptiler. Mamafih daha sonra İtalyan Katharları arasında radikal düalizm de yayılmıştır (Albayrak 2004: 129). Nitekim iki düalist görüş arasında devam ede gelen tartışmaya bir son vermek amacıyla 1167 yılında Fransa’nın Toulouse şehri yakınındaki Saint Felix de Caraman’da bir konsil toplanmıştır. Bu konsilde İtalya Bogomillerini piskoposlar Robert ve Marca temsil etmiştir (Jalimam 1999: 181). Konsile Dalmaçya düalist kilisesinden temsilcilerin de katıldığı ifade edilir (Šanjek 1975: 51; Jalimam 37 1999: 181). İtalya ve Fransa Katharları ile Bulgar Bogomilleri arasındaki ilişkiler bu olaydan sonra da devam etmiştir. Bulgar dinsel kardeşlik grubu liderlerinden birisinin 1190 yılında Concorezo’daki Katharlar’ı ziyaret ederek, yerel Kathar piskoposu Nazariusa Bogomillerin ana apokrif İncili olan Yuhanna İncili’ni (Gizli Kitap) hediye ettiği ve bunun da muhtemelen daha sonra Latinceye çevrildiği bilinmektedir. Görüldüğü üzere, Bulgar Bogomilleri, İtalyan kardeşlerine doktrinlerini yayma noktasında ihtiyaç duydukları literatür desteğinde de bulunmuşlardır. Bogomillere ait bazı kitaplara Fransa’da da rastlanmıştır. İçinde bazı küçük değişiklikler yapılan Yuhanna’nın apokrif İncili’nin burada da dağıtıldığı ifade edilir (Albayrak 2004: 130). 1146 yılında Kolonja’da Kathar doktrinine inandıkları için yargılanan iki kişinin yaptıkları açıklamada doktrin olarak Hıristiyanlığın, Yunanistan’da ve diğer bazı ülkelerde gizlenerek o tarihe kadar muhafaza edildiği geçmektedir (Rački 2003: 36). İnançlarından dolayı yargılanan bu iki kişi diri diri ateşe atılma cezasına mahkûm edilmişlerdir (Geresdorfer 1975: 137). XIII. yüzyılın başlarında yaşamış, İtalya’daki Patarenler’in 17 sene boyunca hocalığını yapan Reinerio Sachoni’ye göre, İtalya’daki heretiklerin ve onlara ait kiliselerin kökeni, Bulgaristan’daki ve Dragovica’daki kiliselere dayanmaktadır (Rački 2003: 36). Katarlar ve Patarenler, doktrinel ayrılığa düştüklerinde onların yardımına doğudaki din kardeşleri koşmuştur. Aynı şekilde Katarlar ve Patarenler halis din bilgisine ihtiyaç duyduklarında doğuya adamlar göndermişlerdir. Bogomilizm, İtalya’ya sıçramadan önce orada İslam biliniyordu. Kuzey Afrika’daki Emeviler döneminde VII. yüzyılda başlayan Müslümanların Sicilya akınları, IX. yüzyılda da devam etti. Nitekim 827’de Sicilya, 837’de ise güney İtalya Müslüman Araplar tarafında fethedildi. Müslümanların aynı dönemde zaman zaman Roma’ya yönelik akınlar düzenledikleri de bilinmektedir (Kavas 2001: 446; Hadžijahić 2004: 13). Müslümanların İtalya’daki varlığı, XI. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. Bununla birlikte İtalya’daki Patarenlerle bir temasın olup olmadığı bilinmemektedir. Çünkü Müslümanlar İtalya’nın güneyinde, Patarenler ise kuzeyinde daha çok etkili olmuştur. 38 1.3.6. Fransa’da Bogomilizm Bogomilizm, Bulgaristan’da ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra İstanbul, Karadağ, Sırbistan, Bosna ve İtalya’dan sonra Fransa’ya geçmiş ve burada da yayılma imkânı bulmuştur. Bulgaristan menşeli olan Bogomiller, Fransa’da daha ziyade Katharlar adı altında bilinmekle birlikte kısa bir zaman içerisinde Albi şehrinde sayılarının artması ve adeta Albi şehrinin kendilerinin kalesi haline gelmesi nedeniyle, kendilerine Albigenler adı da verilmiştir. Tarihi kaynakların bize verdiği bilgiler doğrultusunda Bogomilizm’in Fransa’da çok hızlı bir şekilde yayıldığını anlıyoruz. Nitekim 1010 yılında Chalons, 1018’de Aquitaine, 1025’te Aras ve 1147’de Dordogne bölgesinde Bogomilizm akımına mensup kişilerin yaşadığı ifade edilmektedir (Jalimam 1999: 170). Bogomilizm’in Fransa’da bu denli hızlı yayılması ve ülkenin dört bir yanında taraftar bulması, burada uygun zeminin bulunmasına bağlanabilir. Bogomilizm, Fransa’yla sınırlı kalmayarak oradan diğer şehirlere ve ülkelere yayılmıştır. Örneğin bu akımın 1012’de Meinz ve 1143’de Köln (Almanya), 1028’de Monforte (Portekiz), 1144-1145’te Liege (Belçika) ve 1162’de İngiltere’ye geçtiği bilinmektedir (Geresdorfer 1975: 136). Mevcut düalist görüş ayrılığını tartışmak ve gidermek üzere 1167’de Fransa’nın Saint Felix de Caramani bölgesinde toplanan konsile Bogomillerin dört bir taraftan katılması Bogomillerin Fransa’da diğer ülkelere göre daha özgür bir ortam bulduğunu göstermesi açısından önemli olsa gerektir (Rački 2003: 54; Albayrak 2004: 129; Jalimam 2004: 181). Şunu da ifade etmek gerekir ki Bulgaristan’dan gelen Bogomilizm doktrini, ne kadar güçlü ve etkili olursa olsun diğer ülkelerde olduğu gibi uygun şartlar ve zemin bulunmasaydı Fransa’da bu denli yayılamayacaktı. Halkın, feodal yapı ve Katolik Kilise’nin güçlü siyasi etkisinden kurtulma arayışında olması, Bogomilizm’in halk arasında daha fazla rağbet görmesine yol açmıştır (Albayrak 2004: 134). Bogomilizm, yayılmaya devam ederken tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi Katolik kilisesi bu yayılışı seyretmekle kalmamıştır. Kilise en ağır cezalara başvurmak suretiyle bu yayılışı engellemeye çalışmıştır. Nitekim bu bağlamda Orleans’ta 1022 yılında 13 kişi ceza olarak ateşe atılmıştır (Geresdorfer 1975: 137). Yine 39 Bogomilizm’in yayılması karşısında birçok konsil toplanmış, bu konsillerde bu akımın mensupları lanetlenmiş ve çeşitli şekillerde cezalandırılmışlardır. Katolik kilisesinin papa III. İnnocent’in emriyle Albigenlere karşı seferler düzenlediği ve onlar için engizisyon mahkemeleri kurdurduğu bile ifade edilmektedir (Gündüz 1998: 24). Engizisyon mahkemesi resmi olarak papa IX. Gregorius zamanında (1227-1241) kurulmuşsa da daha önce papa III. İnnocent (1198-1216) döneminde ilk uygulamalarına rastlamaktayız. Nitekim 1209’da Toulouse yakınlarında bulunan Beziers’de yirmi bin Kathar/Bogomil katledilmiştir (Erbaş 2004: 20). Çeşitli seferlerin düzenlenmesi ve engizisyon mahkemeleri kurularak mensuplarının katledilmesi nedeniyle Albigenlerin etkisi gittikçe azalmaya başlamış ve nihayet Bogomillik, XIV. yüzyılda Batı Avrupa’dan, dolayısıyla da Fransa’dan, tamamen silinmiştir. Sonuç Görüldüğü üzere Türkler, bölgeye geldikten kısa bir zaman sonra Slavlarla birleşerek bir devlet kurmuş ve kurdukları bu devlete Türk adını vermiş olmalarına rağmen, bu kaynaşma onların zaman içerisinde Slavlaşarak, dillerini ve kültürlerini kaybetmelerine neden olmuştur. Yeni kurulmuş olan Bulgar devleti, stratejik, siyasi, iktisadi, dini ve kültürel nedenlerden dolayı komşu devletlerin çekişmelerinin hep ortasında kalmıştır. Bizans’ın bölgede hâkim güç durumunda olması Bulgaristan’ı sadece Ortodoks Hıristiyanlığın etkisinde bırakmakla kalmamış, aynı zamanda yukarıda ortaya koyduğumuz üzere Bizans’ta var olan diğer dini hareketlerin de Bulgaristan’a sızmasına neden olmuştur. Böylelikle zor şartlar altında ezilen putperest Bulgar halkı, bir taraftan Katolik kilisesi ve Ortodoks kilisesi diğer taraftan yukarıda bahsettiğimiz diğer dini hareketlerin etki alanına girmiştir. Boris Han 864’te Ortodoks Hıristiyanlığı devletin resmi dini olarak ilan etse de, hem halk hem de kendisi Ortodoks Hıristiyanlık ile Katoliklikten hangisini tercih edecekleri noktasında beş sene süren bir tereddüt içinde kalmışlardır. Öyle görünüyor ki Hıristiyanlığın tercih edilmesinin nedeni siyasidir. Bölgeye çağrılan misyonerlerden Ortodoks olanların konuştuğu Yunancanın ve Katoliklerin konuştuğu Latincenin halk tarafından bilinmemesi, Hıristiyanlığın misyonerlerin de Hıristiyanlığı anlatmasını güçleştirmiştir. anlaşılmasını ve Bunun yanında 40 Hıristiyanlığın sahip olunan somut inançtan soyut inanca geçilmeyi gerekli kılması ve Hıristiyanlığın temel doğması olan teslisin de halk için karmaşık oluşu, Putperest Bulgar halkın Hıristiyanlığı kabullenmesini engelleyen bir diğer sebeptir. Yeni dinin Bulgaristan’da yarattığı teolojik kargaşanın yanı sıra bitmek bilmeyen savaşlar ve bu savaşların sonucunda doğan yoksulluk ve sürekli göç, Bulgar halkı içinden çıkılamaz bir bunalıma sürüklemiştir. Ayrıca bazı dönemler kıtlığın yaşanması ve bir kaç yıl üst üste hasadın iyi olmaması da fakir halkın iyice yoksullaşmasına neden olmuştur. Bu sosyal, dini ve ekonomik koşullar, Bogomilizm’in ortaya çıkışı ve yayılmasına hiç kuşkusuz katkı sağlamıştır. Bogomilizm’in ortaya çıkışı, diğer bölgelere yayılması ve geniş halk kitleleri tarafından kabul görmesinde, bahsettiğimiz sosyo-ekonomik şartların katkısının yanı sıra, Bogomil doktrininin de büyük etkisi olmuştur. Bogomilizm’in görünmeyen âlemin iyi Tanrı, görünen âlemin ise kötü Tanrı tarafından yaratıldığı anlayışı, ezilen ve kötü şartlar altında hayatını sürdüren Bulgar halkının bu akıma teveccühüne neden olmuştur. Teslis anlayışına göre putperest halkı için daha anlaşılır bir Tanrı anlayışına sahip olması, feodal düzene, kilise doktrinine ve kilisenin hâkimiyetine karşı çıkması, mal mülk edinmeyi yasaklaması, gösterişli mabetleri gerekli görmemesi ve mütevazı bir hayat yaşamayı öngörmesi halkın teveccühüne yol açan diğer sebeplerdir. Bir diğer sebep de milliyetçilik unsuru olsa gerektir. Nitekim Bogomil doktrinini vaaz eden kişi, Yunan ya da Latin kökenli biri değil, onlardan biri olan Papaz Bogomil’dir. Ayrıca Bogomilizm’in halkın ana dili olan Slavca duyurulması da bir diğer önemli sebeptir. Şunu da ifade etmek gerekir ki milliyetçilik ve dil unsuru, Bogomilizm’in yayıldığı bütün bölgeler için geçerli olan etkenler değildir. Örneğin, İtalya, Fransa ve Almanya’da gibi ülkelerde Bogomilizm’in yayılmasında bu iki husus çok etkili olmamıştır. Bu saydığımız hususlar, Bogomilizm’in Bulgaristan’da ortaya çıkması ve Bizans, İtalya, Fransa, Sırbistan ve Bosna gibi ülkelerde yayılmasında zikredilmesi gereken faktörlerdi. Bundan sonraki bölümde Bosna Bogomilleri üzerinde durmaya çalışacağız. 41 BÖLÜM II. BOSNA BOGOMİLLERİ VE BOGOMİL KİLİSESİ Giriş “Bogomilizm” olarak adlandırılan inancın Bosna topraklarında ortaya çıkışı araştırılırken araştırmacıların probleme değişik pencerelerden yaklaştıkları göze çarpmaktadır. Söz konusu topraklarda olaylara her zaman siyasi ve ulusal bakış açılarıyla yaklaşılmıştır. Bu durum ön yargılı olarak ortaya atılan iddiaların, ilmi gerçeklerin önüne geçmesine neden olmuştur. Hatta bu iddialar, Bosna topraklarında Bogomilizm diye bir inancın hiç bulunmadığı şeklinde bir neticeye kadar varmıştır. Oysa Bogomilizm, kendisine ait kilisesi olan, sürgün, işkence vb çok çeşitli zulümlere maruz kaldıkları tarihi vesikalarda sabit olan binlerce mensubu bulunan bir inançtır ve yok sayılması tarihi gerçeklere aykırı bir durumdur. Bununla birlikte Bosna Bogomilleri hakkında objektif çalışmalar yapan ilim adamlarının var olduğunu da ifade etmek gerekir. Bunlardan biri olan Cenevre Üniversitesi profesörü Aleksander Solovjev, yaptığı çalışmalardan birinde Bosna’daki Bogomiller ve Bogomilizm hakkında şunları söylemektedir: Şu son elli yıllık süre içerisinde, Sırp ve Hırvat literatüründe ortaçağdaki ‘Boşnak Kilise’sinin sapık değil aksine Ortodoks olduğunu teyit eden bir hayli çalışma bulmak mümkündür. İşte bu çalışmalar, yazarların ulusal eğilimlerine göre Bogomilliği Sırp Ortodoksluğu ya da Katolik olarak görmektedirler (Solovjev 1948a: 101; Solovjev 1948c: 101; Okiç 1971: 235). Solovjev, mezar kitabeleri ve diğer belgelerin ışığında yaptığı araştırmalardan sonra Bosna Kilisesi’nin Bogomil inancına sahip olduğunu ve Anadolu’daki selefleri olan Pavlus taraftarlarının öğretisini izlediğini vurgulamaktadır (Okiç 1989: 235). Ayrıca o, Bosna Kilisesi’nin kendine has bir yapıya sahip olduğunu ve Sırp Kilisesi’yle bir bağının bulunmadığını ifade ederek Bosna Kilisesi’nde Sırp Kilisesi’nin temel karakteristiği olan Aziz Sava kültüne dair hiçbir izin bulunmayışını bu iddiasına delil olarak göstermiştir (Fine 2005: 381). 42 Bosna Kilisesi’nin Bogomil oluşu, Ortodokslukla özdeşleştirilmesi ve son olarak en azından başlangıçta Katolik olduğuna dair araştırmacılar tarafından farklı teoriler ileri sürülmüştür. İlk teori, Franjo Rački tarafından ortaya atılmıştır. Rački, Latin kaynaklarına dayanarak Bosna Kilisesi ile heretiklerin aynı doktrine sahip olduklarını ileri sürmüştür. Bu görüş, V. Ćorović, S. Ćirković, A. Babić , D. Kniewald, A. Solovjev, S. Jalimam gibi bir takım 20. yüzyıl tarihçileri tarafından da benimsenmiştir (Ćorović 1940; Ćirković 1987; Babić 1963; Kniewald 1949; Solovjev 1948a; Jalimam 1996, 1998). Bosna Kilisesi’ni Ortodokslukla özdeşleştiren ikinci tezi ilk olarak Božidar Petranović ortaya atmıştır. Petranović, Bosna Kilisesi’nin taşıdığı Bogomilizm’e ait unsurları da kabul eder. Ancak o, bu unsurların seçkin Bogomillere ait olduğunu sıradan Bogomillerin yani halkın ise Ortodoks olduklarını ifade eder. Petranović’in tezindeki çelişki hemen göze çarpmaktadır (Petranović 1867: 160-174). Božidar Kovačević’e göre Bosna Kilisesi, bağımsız Ortodoks Kilisesi’dir (Kovačević 1971: 27). Ayrıca “Atom” takma adıyla eserler yazan ve muhtemelen Sima Tamić olduğu ifade edilen bir araştırmacı da Kovačević’in iddiasını destekler (Atom 1891: 463). Bununla birlikte bu tezin en ateşli savunucusu Vaso Glušac’tır. Glušac’a göre Osmanlı gelene kadar Balkanlarda Ortodoksluk ve Katolikliğin dışında herhangi bir inanç bulunmamaktaydı. Bosna ve Bulgar Kiliseleri, tıpkı Sırp ve Yunan Kiliseleri gibi Ortodoks idiler (Glušac 1992: 17). Ona göre o dönemde Bogomilliğin var olduğunu ifade eden bütün Vatikan belgeleri, Vatikan’ın tarafından uydurulmuştur. Ortodokslara ait belgeler keşişlerin hayallerinden ibarettir. Bizans belgeleri değersizdir. Papaz Cosmas’ın sözleri ise bir rüyadan ibarettir (Glušac 1953: 122). Yine Glušac, bütün bu tarihi yanlış anlaşılmalara Franjo Rački’nin sebep olduğunu iddia etmektedir (Glušac 1992: 293). Fran Milobar, Srećko Džaja ve İvo Pilar gibi araştırmacılar, Bosna Kilisesi’nin Katolik karakterli olduğunu savunan tezleriyle ön plana çıkmışlardır (Milobar 1903: 483-525; Džaja 1992: 27; Pilar 1927b: 10). Onlara göre Bogomilizm, Hırvat 43 Glagolizm’inin1 devamından başka bir şey değildir. Jaroslav Šidak’a göre ise Bosna Kilisesi sapık değil sadece ayrılıkçı bir kiliseydi. Šidak da Latin kaynaklı belgeleri muhaliflerin uydurması olarak kabul eder (Šidak 1937: 35). Bosna Kilisesi’nin heretik olup olmadığı ve Bogomilizm’in Bosna ile bağlantısı hakkında bu kısa girişten sonra Bogomilizm öncesi Bosna, Bosna’nın Hıristiyanlıkla tanışması, Bosna’da Bogomilliğin ortaya çıkışı, yaygınlaşması ve kurumsallaşması, son olarak da Osmanlı’nın Bosna’yı fethi ve Bogomilizm’in Bosna’da zayıflaması konularını inceleyeceğiz. 2.1. Bogomilizm Öncesi Bosna Hersek 2.1.1. Bosna Hersek’in Coğrafik ve Siyasi Yapısı Bosna Hersek, Avrupa kıtasının güneybatı, Balkan yarımadasının ise kuzeybatısında yer alan, 51.129 kilometre yüz ölçümüne sahip bir ülkedir. Neretva Nehri’nin denize döküldüğü mevkide 20 kilometrelik bir toprak parçası ile denize ulaşır, ancak limanı yoktur. Doğu ve güneydoğuda Sırbistan ve Karadağ, kuzey ve batıda ise Hırvatistan devletleriyle çevrilidir. Büyük ülkelerin bazı şehirlerinden çok daha az bir yüz ölçümüne sahip olan Bosna Hersek, sahip olduğu tarihsel, dinsel, etnik ve kültürel doku açısından ise, çoğu ülkeden daha zengin bir mirasa sahiptir (Djurdjev 1992: 297). Bu nedenle Bosna’nın, ülke olarak küçük ama tarihi açıdan önemli ülkelerden biri olduğu söylenebilir. Adından anlaşıldığı gibi devletin ismi, iki bölge isminden oluşmaktadır. Bu iki bölgeye günümüzdeki adlarının ne zaman ve ne şekilde verildiğine dair pek çok görüş ileri sürülmektedir. İlirya (İllyria) menşeli Bosna ismi, aynı adı taşıyan ırmaktan kaynaklanmış ve ülkenin daha geniş olan kuzey kısmının adı olmuştur (Djurdjev 1992: 297; Bojić 2001: 20). Tarihçi Dubrenko Lovrenoviç, “Od Slavenskog Naseljavanja do Bana Kulina (VII-XIIstç)” adlı makalesinde “Bosna” isminin muhtemelen “Bathinus” (Bosanius) kelimesinden türemiş olduğunu ifade etmektedir (Lovrenovič 1998: 47). Bazı kaynaklarda ise “Bosna” kelimesinin 1 Glagolizm, Avrupa kontekstinde Hırvat kültürünün otantik bir ifade biçimidir (Albayrak 2004: 189). 44 “Bosona” kelimesinden türediği belirtilir.2 Diğer kaynaklarda ise, “Bosna” isminin etimolojik benzerlikten dolayı “Bathinus”, “Bosthicus”, “Bostoensis”, “Bossona”, “Bissena”, “Bessena”, “Bosonium”, “Bosnae” ve “Bosnia” gibi kelimelerden türemiş olabileceği ileri sürülür (Alić 1989: 15). Etimolojik olarak, hangi kelimeden türediği kesin olarak bilinmemekle birlikte bu adın, İlir kökenli bir kelime olduğu hususunda kaynaklar, hem fikirdir. Yazılı kaynaklarda ilk defa 958 senesinde Bizans hükümdarı Konstantin Porfirogent’in kendi eseri olan De administrando imperio’da “Horio Bosna” şeklinde zikredilen (Bojić 2001: 23) “Bosna” adı, tarihi süreç içerisinde değişik dönemlerde farklı yerleri ve farklı bölgeleri belirtmek için kullanılmıştır. “Bosna” terimi, ilk önce Visoko ve Sarajevo bölgesini kapsıyordu. Tarih kaynaklarına bakıldığında buralara işaret etmek için terimin “Vrhbosna” veya sadece “Bosna” şeklinde kullanıldığı görülmektedir (Mulić 2004: 1). Daha sonraki dönemde, bölgenin alanı VisokoZenica-Sarajevo-Kreşevo-Fojnica-Travnik’i içine almak suretiyle daha da genişlemiş, ismi de “Bosna Banlığı”3 olmuştur. Ayrıca Bosna Banlığı, ortaçağ’da Sava Nehri’ne kadar olan bölgeyi içine alan hükümdarlığa işaret etmek için de kullanılmıştır (Albayrak 2004: 181). X. yüzyılın ortalarında öncelikle coğrafi bir isim olarak “Bosna”, daha sonra da bu coğrafi bölgede oturanları ifade etmek için “Bosnalı” adı kullanılmaya başlanmış, XII. yüzyılın sonundan itibaren ise Bosna’dan bir devlet adı olarak bahsedilir olmuştur (Albayrak 2004: 181-182). Günümüzün önde gelen Bosnalı tarihçilerinden Mustafa İmamović’e göre, 877 ile 917 tarihleri arasında Duvno ovasında yapılan bir krallık tacı giyme merasiminden bahseden bir belgede “Regnum Sclavorum” adı altında Bosna ve dönemin hükümdarı olan Kral Budimir’den söz edilir. Ayrıca Roma 2 3 www.zemljabosna.com, “Zemlja Bosna u Periodu 1000. god.” Ban; bey, küçük bey, voyvoda, prens gibi anlamlara gelmektedir. Osmanlı Devleti’nde Macaristan tarafındaki beylere bu unvan verilmiştir. Ayrıca ban, büyük bir eyaletin idarecisi veya valisi konumunda olan kişidir. Bu unvan, balkanların doğusunda, Bosna, Hırvatistan ve Slovenya gibi ülkelerde yaygın olarak kullanılır (Albayrak 2004: 27; Malcolm 1995: 9). Kanaatimizce, bu açıklamalar kısmen doğruluk değeri taşımaktadır. Çünkü Bogomilizm konusunda yaptığımız araştırmalarda “ban” unvanının daha ziyade Bosna’daki yönetici konumunda olanlar için kullanıldığını gördük. Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya gibi diğer devletlerde ise Knez, Zupan (Župan) Voyvoda gibi unvanlar kullanılmıştır. 45 Germen İmparatorluğu’na ait bazı belgelerde de aynı dönemlerde Bosna’nın “Sclavonia” adı altında bilindiği ifade edilmiştir (Imamović 1998b: 26). “Hersek” adı ise, ilk defa dönemin Üsküp komutanı Esat Aliya’nın 1 Şubat 1454 tarihli bir mektubunda geçmektedir. “Hersek” ismi, Güney Bosna’nın o dönemdeki hükümdarı olan “Herceg” (dük) Stjepan Vukosić Kosača’dan gelmektedir. Nitekim o dönemde ”Herceg”in bir unvan olarak kullanıldığı ifade edilir. Kadir Albayrak’ın belirttiğine göre “Hersek”, Almanca “Herzog” kelimesinden türemiştir (Albayrak 2004: 6). VII. yüzyılın başında meydana gelen Türk ve Slav kavimlerinin (Avarlar ve Slovenler) istilası, Roma medeniyetinin son kırıntılarını da ortadan kaldırarak, Bosna ile Hersek’in sahil bölgelerine şimdiki etnografik şeklini vermiş ve bu bölge o vakit “Hum” ismini almıştı (Albayrak 2004: 177). Bu istila sonrası Türk kabilesi Avarlar, Bosna Hersek’te yaklaşık iki yüzyıl hüküm sürmüşlerdir (Bojić 2001: 20). Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde Bosna ve Hersek, iki ayrı sancaktı. Bosna, beylerbeylik olduktan sonra ise Hersek Sancağı, Bosna beylerbeyliğine bağlanmıştı. Devletin resmi adının Bosna Hersek olması, bilerek veya bilmeyerek sıkça yanlış anlaşılmalara ve sanki iki devletin veya iki milletin birleşmesiyle oluşan bir devlet olduğu izleniminin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hâlbuki Bosna Hersek, tarihte hiçbir zaman iki ayrı devlet veya iki ayrı milletten dolayı bu adı almamıştır. Tam tersine Bosna Hersek, gerek devlet gerekse millet olarak aynı köklere sahip olan bir halktan oluşmaktadır. 1878 yılında yapılan Berlin Kongresi’nde, Bosna, Osmanlılardan alınarak, Avusturya-Macaristan krallığına bağlanmıştır. Aynı kongrenin neticesi olarak Avusturya-Macaristan krallığının siyasi dayatmasıyla ülkenin topraklarından bir kısmı alınarak Sırbistan’a verilmiş ve ülkenin elinde kalan topraklara Bosna Hersek adı verilmiştir. O tarihten itibaren devlet, önce krallık ve daha sonra da Sosyalist Yugoslavya yönetimi altında bugünkü ismi ve sınırlarıyla varlığını korumuştur. Bosna Hersek, Balkan yarımadasının kuzeybatı köşesinde yer almasından dolayı, eskiden beri, güneydoğudan gelip batıya giden veya kuzeyden gelip güneye inen muhtelif kavimlerin geçtikleri bir güzergâh olmuştur. Bosna Hersek, Romalılardan 46 önce Hint-Avrupa kökenli olan İlirya kabilelerinin egemenliği altında bulunuyordu (Kresmarik 1993: 729). MS I. yüzyıldan itibaren ise, Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altına girmiştir. Tarihi süreç içerisinde Bosna’nın jeopolitik ve kültürel kaderi, Roma İmparatorluğu’nun bölünmesiyle belirlenmiştir. Roma İmparatoru Theodosius 395’te imparatorluğunu oğulları arasıda Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölmüştür (Imamović 1998b: 23). Theodosius’un Doğu ve Batı imparatorluğunun sınırı, günümüzde Bosna ile Sırbistan arasında da sınır olan Drina nehri olarak belirlenmiştir. Bosna, böylelikle sadece iki farklı siyasi bölge arasında değil, aynı zamanda yavaşça şekillenmeye başlayan Roma Katolik ve Yunan Ortodoks iki farklı medeniyeti arasında da sınır bölgesi olmuştur (Imamović 1998: 23). Böylece Bosna, istemeyerek de olsa bu iki medeniyetin siyasi, dini ve kültürel etkisine ve çekişmelerine sahne olmuştur. Drina nehri, ortaçağın erken döneminden itibaren Roma ile Bizans, daha sonra Sırbistan ile Macar-Hırvat krallığı ve günümüzde ise Bosna ile Sırbistan arasında sınır vazifesi görmeyi sürdürmektedir (Bojić 2001: 19; Imamović 1998b: 23). Bosna Hersek, doğal zenginlikleriyle meşhur bir ülkedir. Yeşil alanların, tabii kaynakların ve doğa güzelliklerin çokluğu nedeniyle tarih boyunca değişik milletlerin ilgisini çekmiş ve pek çok kez işgale maruz kalmıştır. Nitekim coğrafi konumu ve doğal güzellikleri nedeniyle, İlirler, Keltler, Gotlar, Avarlar, Slavlar, Bizanslılar, Bulgarlar, Makedonlar, Hırvat ve Sırplar, Macarlar, Osmanlılar, Avusturyalılar, Almanlar ve İtalyanlar, Bosna için savaşmışlardır (Bojić 2001: 19). Sırp ve Hırvatlar halen Bosna’yı kendi topraklarına katmak için çalışmaktadırlar. Bosna Hersek, ifade ettiğimiz üzere birçok milletin mücadelesine sahne olmasının yanı sıra, aynı zamanda eski pagan inanç ve gelenekler ile Hıristiyanlık, Bogomilizm ve İslam gibi dinlerin mücadelesine de sahne olmuştur. İslam ve Bogomilizm’den önce Bosna Hersek’e Hıristiyanlık intikal etmiştir. Bu nedenle öncelikle Bosna Hersek’in Hıristiyanlıkla tanışmasını ele almak istiyoruz. 2.1.2. Bosna Hersek’in Hıristiyanlıkla Tanışması Hıristiyanlık, Bosna topraklarına, Slav vaizler ve komşu ülke Dalmaçya vasıtasıyla olmak üzere iki yoldan gelmiş olmalıdır. Arkeolojik kazılar sonucunda bulunan bazı 47 tarihi kalıntılara göre, ikinci yolun daha muhtemel göründüğü ifade edilmektedir. Çünkü kazılarda, bölgede VIII ile XII yüzyıl arasındaki döneme ait Dalmaçya mimarisine ait bazı unsurlara rastlanmıştır (Jalimam 1999: 9). Roma İmparatorluğu, MS IX. yüzyılda İlirler’in son genel ayaklanmasını bastırdıktan sonra, bu bölgelerde hâkimiyeti sağlamak ve isyanları önlemek amacıyla bir dizi önlemler almıştır. Romalı askerlerin daimi olarak bulunduğu kışlalar inşa edilmiş, olası bir isyan anında olay yerine daha hızlı ulaşmak amacıyla yeni yollar yapılmış, Bosna Hersek de ikiye bölünerek bir kısmı Dalmaçya’ya bir kısmı da Panonya’ya bağlanmıştır. O dönemde günümüzdeki Bosna Hersek topraklarının büyük bir kısmı Dalmaçya’ya, kuzeydeki küçük kısmı ise Panonya’ya bağlıydı. İmamović’e göre, Roma’ya bağlı bir taşra hükmünde olan Dalmaçya’ya bağlı Bosna Hersek halkı, Hıristiyanlıkla erken dönemlerde tanışmıştır. Bu bölgelerde Hıristiyanlığı tebliğ etmeye çalışanlar arasında, temel kaynaklara göre, Hıristiyanlığın mimarı olarak kabul edilen Pavlus (Gündüz 2001) ve onun yakın arkadaşı ve dostu olan Titus da yer almaktadır. Ayrıca İmamović, MS I. yüzyılda Sremska Mitrovica (Sirmium), Osiyek (Murseum) ve güneyde, günümüzdeki Bosna Hersek topraklarının dışında kalan topraklarda ilk yüzyıllarda piskoposlukların kurulduğunu ifade etmektedir (Imamović 1998b: 36). Kilise kaynaklarına bakıldığında İmamović’in verdiği bilgilerin çelişkili olduğu görülecektir. Şöyle ki “temel kaynaklara göre” ifadesinden hangi kaynakların kastedildiğini anlamak mümkün değildir. Şayet temel kaynaktan kasıt Yeni Ahit ise, Yeni Ahit’te böyle bir bilgi yoktur. Yeni Ahit’te sadece Titus’un Dalmaçya’ya gittiğinden söz edilir, Pavlus ve Luka’nın buraya gittiğinden ise bahsedilmez. Ayrıca Yeni Ahit’te Titus’un Dalmaçya’ya gidişinden bahsedilip oradaki faaliyetleri hakkında hiç bir bilginin verilmemesi ise dikkate değerdir.4 Hıristiyanlık konusunda bilgi veren günümüzdeki kaynaklarda İmamomić’in iddialarını destekleyecek bir bilgi bulunmamaktadır. Örneğin konuyla ilgili Türkiye’de yapılmış ilk çalışma olma özelliği taşıyan Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı adlı çalışmada Şinasi Gündüz, Pavlus’un yapmış olduğu misyoner yolculuklar 4 Pavlus’un Timoteus’a ikinci mektubu 4: 10’daki ifadesi şöyledir: “Çünkü Dimas, bu dünyayı sevdiği için beni terk edip Selanik’e gitti. Kiriskis Galatya’ya, Titus Dalmaçya’ya gitti”. 48 hakkında detaylı bir şekilde bilgi vermektedir (Gündüz 2001: 59-73). O, bu eserinde Pavlus ve Luka’nın Dalmaçya’ya gittiğinden söz etmemektedir.5 Hıristiyanlığın Bosna Hersek topraklarına ne zaman geldiği noktasında kilise kaynaklarında kesin bir tarih verilmemekle birlikte Roma İmparatorluğu döneminde geldiği ve MS I. yüzyılda ile IV. yüzyıl arasındaki dönemde varlığını sağlamlaştırmaya çalıştığından söz edilmektedir.6 Dalmaçya ve Panonya’yı birbirine bağlayan ana yol, Bosna toprakları üzerinden geçtiği için, Hıristiyanlık Bosna’ya oldukça erken dönemlerde gelmiş olsa gerektir. Bosna ve Hıristiyanlık ilişkisi hakkında bilgi veren ilk literal kaynak, MS IV. yüzyılda Bosna’nın kuzey batısında yer alan Sridona şehrinde doğan Aziz Yeronim’e aittir. Kendi bibliyografyasında Yeronim, Hıristiyan bir ailede dünyaya geldiğini ve o bölgede Hıristiyan şehirlerin bulunduğunu ifade etmektedir. Ayrıca o, MS 374 yılında bölgedeki diakona mektup yazdığını ifade etmekte, bir başka mektubunda ise rahip olan Lupicina adlı bir şahıstan bahsetmektedir (Imamovič 1998: 35-36). Bunlar, bölgedeki Hıristiyan varlığına işaret eden hususlardır. Bosna kurumsal kilisesi hakkında ilk güvenilir bilgiler, MS VI. yüzyıla aittir. MS 530–533 yılları arasında toplanan sinoda, birçok piskoposla birlikte Bosteon (Bosna) piskoposluğunu temsil eden piskopos Andriya da katılmıştır.7 Bosteon piskoposluğu, adını, Bistue8 şehrinden almıştır. Piskopos Andriya, sinodda, piskoposluğunun büyüklüğü nedeniyle bölgeyi verimli yönetemediği şikâyetinde bulunmuş ve kendi piskoposluğunun küçültülüp bir tane daha kurulmasını talep etmiştir (Imamovič 1998: 36). Bu nedenle her ne kadar yazılı kaynaklarda ifade edilmemişse de, Bosna Hersek topraklarının büyüklüğü göz önüne alındığında, bu bölgede başka piskoposlukların da bulunduğu ihtimal dâhilindedir. MS VI. yüzyılın sonuna doğru Duvno’da bir piskoposluğun kurulduğu bilinmektedir. Ancak IV. yüzyılda Bosna Hersek topraklarını istila eden Avarlar, bütün kiliseleri yıkmışlardı. VI. yüzyılın sonu VII. yüzyılın başında ise Slavlar bu bölgeleri işgal etmeye başlamışlardı (Hadžijahić 5 6 7 8 Pavlus’un yaptığı misyon yolculukları ve bu yolculuklarındaki misyonerlik faaliyetleri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Turan 2006: 91–126. http://www.hic.hr/books/raspeta/003vrhbos.htm http://www.hic.hr/books/raspeta/003vrhbos.htm Günümüzde Bosna’daki Vitez veya Varvara civarında yer alan bölge. 49 2004: 10). Bölgedeki piskoposluklar bu dönemde ortadan kaldırılmış olabilir. Nitekim 925’te ve 928’de Split’te toplanan konsillerde Bosna piskoposluklarından bahsedilmemesi Bosna’da bu dönemde her hangi bir piskoposluğun bulunmadığını göstermektedir (Jalimam 1999: 55). Sırplar, günümüzde güneybatı Sırbistan’ı oluşturan ve orta çağda “Raşka” adını alan bölgeyi yurt edinmiş ve zamanla sınırlarını Karadağ ile Hersek bölgesine doğru genişletmişlerdir. Hırvatlar ise, Drina vadisinin doğu şeridi hariç, Bosna’nın neredeyse tümünü içine alacak şekilde bugünkü Hırvatistan’a kabaca denk düşen bölgeleri yurt edinmişlerdi (Malcolm 1999: 39). VII. ve VIII. yüzyılda Slavların etkisiyle Hıristiyanlık Bosna’nın iç taraflarına doğru yayılmaya başlamıştır. Bunun sonucunda Bosna’da yeniden Split Başpiskoposluğu’na bağlı piskoposluklar kurulmuştur. Bosna Hersek’teki Hıristiyanlık hakkında literal kaynaklardan ziyade arkeolojik kalıntılar bize daha çok bilgi sunmaktadır. Geçen yüzyılın sonuna doğru Stolac şehrinin Vidoştak kasabasında erken Hıristiyan döneme ait olduğu tespit edilen masasıyla birlikte bir ibadet yeri (oratori) bulunmuştur. Benzer kalıntılara Vitina’daki Boras ve Bileça’daki Panik kasabalarında da rastlanmıştır. Arkeolojik kazılar sonucunda gün yüzüne çıkartılan kalıntıların MS IV. yüzyıla ait olduğu tespit edilmişti. Bunun yanında MS V. ile MS VII. yüzyıllara tarihlenen Slavlara ait bazilikalara da rastlanmıştır. Bihaç’taki Golubiç ve Vrtoçe, Blagay, Çarakovo, Turbe, Oborci, Zenic, Kakanj, bu bazilikalara örnek olarak verilebilir (Imamovič 1998: 36-37). Erken Hıristiyanlığa ait bazilikalar arasında bir mukayese yapıldığında komşu ve diğer ülkelere nazaran, Bosna’daki bazilikaların kendine özgü bir takım özelliklerinin olduğu görülür. Çoğunun ebatları küçük olup yan kısımlar, bölmelere ayrıldığı için ibadet yeri oldukça dar kalmıştır. Bu bazilikaların inşaatında daha önce inşaatlarda kullanılan malzemeler hatta mezar taşları bile kullanılmış ve çoğunlukla Roma yıkıntıları üzerinde bina edilmişlerdir (Basler 1984: 352-361). Birçoğunun planı aynıdır. Antik mimarinin etkisi büyük oranda kendini göstermektedir (Imamovič 1998: 37). 50 VII. yüzyıla kadar geriye giden erken bir dönemde Bizans hükümdarları, o tarihte hala Bizans yönetimi altında bulunan Dalmaçya’nın bazı kıyı kasabalarında yaşayan Latin rahipleri kullanarak, Hırvatları Hıristiyanlaştırma girişiminde bulunmuştu. Hırvatlar ancak IX. yüzyıla gelindiğinde Hıristiyanlığa geçtiler. Bosna’nın daha ücra ve ulaşılması zor kesimlerinde yaşayanlarsa IX. yüzyıl sonları veya X. yüzyıl başlarında muhtemelen kıyı kesimlerinden başlayarak Hıristiyanlığa geçmeye başlamıştır (Malcolm 1999: 39). Slavların istilasıyla hayatta kalan yerli halkın yeni duruma alışması ve eski dinsel hayatın tekrar yaşanmaya başlaması için belli bir zaman geçmesi gerekiyordu. Ortaya çıkan bu durumda bağlantı kopukluğu nedeniyle Bosna, orta çağın başında dış dünyaya kapanmış ve orta çağın geç dönemine kadar devam edecek kültürel, dinsel ve siyasal gelenekler muhafaza edilmiştir. Bu yüzden bölgedeki Slavlar, komşu ülkelerde yaşandığı üzere yabancı misyonerlerden değil, oranın yerli halkından etkilendikleri için Hıristiyanlığı kabul etmişti (Imamovič 1998: 37). Yerli halk onlara, kendilerinin benimsedikleri Hıristiyan geleneğe dayalı öğretiyi aktarmıştır. Yukarıda belirttiğimiz üzere o dönemde Bosna dış dünyaya kapalı olduğundan Hıristiyanlıktaki yeni anlayışlara dair bir şey aktarmaları söz konusu değildi. MS XI ve XII. yüzyıllarda Bosna’nın dış dünyaya açıldığı dönemde bu geleneksel öğreti, resmi kilise için arkaikliğinden ötürü terkedilmiştir. Çünkü bu öğreti resmi kilisenin öğretisiyle çelişiyordu. Nitekim kilise kaynaklarından edinilen bilgilere göre bu dönemdeki Hıristiyanlık, Hıristiyanlık çizgisinden ziyade Paganizm çizgisine daha yakındı.9 Batı Balkanların siyasi tarihi, VII. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar birbirini izleyen fetihler ve sürekli değişen ittifaklar nedeniyle karışıklıklarla doludur. Balkanlardaki en eski yerleşik güç olan Roma İmparatorluğu ve daha sonra Bizans İmparatorluğu’nun bu topraklar üzerinde doğrudan denetimi çok az olmuştur. Nitekim Bizans, Karadağ Prensi olan Vojislav’ın ayaklanması bastırmak için Bosna hükümdarına para ödemek zorunda kalmıştı. Bu durum, Bizans’ın hâkimiyetinin yüzeysel olduğunu göstermektedir (Imamović 1998a: 23). 9 http://www.hic.hr/books/raspeta/003vrhbos.htm 51 Siyasi alanda güçlü bir iktidarın olmamasından doğan istikrarsızlık, paralel olarak dini alana da yansımıştır. Putperest Slav halkı, güneyden Katolikler doğudan Ortodokslar tarafından Hıristiyanlaştırılmaya çalışıldıysa da, daha sonra ifade edeceğimiz üzere, Bogomilizm’in bu topraklara kökler salması Hıristiyanlaştırmanın pek başarılı olmadığı sonucuna götürmektedir. Sosyal ve ekonomik problemler, eski pagan inanç ve gelenekler, Roma ve Bizans’ın siyasi çekişmeleri, Katolik ve Ortodoks Kiliselerinin çekişmeleri ve üstünlük sağlama çabaları gibi bazı etkenler, bu başarısızlığın sebepleri arasında sayılabilir. Bunun yanı sıra halkın Latince ve Yunanca bilmemesi, dini öğretilerde ve liturjide Slav dilinin kullanımının Papalık tarafından yasaklaması (Glušac 1992: 53), pagan Slav’ların ortaçağın geç dönemlerine kadar Hıristiyanlığı benimsememelerinin diğer önemli sebepleridir. Liturjide ve doktrinlerde Slavcanın kullanılmaya başlanması, Slavların Hıristiyanlaşmasını hızlandırdı. Ancak bazı Latin papazların şikâyeti üzerine Papa X. İvan, 924’te Kral Tomislav ve prens Mihail’e Split başpiskoposunun bu duruma göz yummasını kınayan bir mektup göndererek barbar olarak nitelendirdiği bu dilin yasaklanmasını istemiştir (Jalimam 1999: 59). Bunun sonucunda 925’te Split’te yerel bir konsil toplanmış ve barbar olarak nitelendirilen Slav dilinin liturjide kullanılması yasaklanmıştır (Šanjek 1975: 38). Yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı Slavların Hıristiyanlaşması uzun zaman almış ve heretik akımlar daha rahat faaliyet yürütme imkânı bulmuştur. Slavların Hıristiyanlaşmasının uzun zaman almasının yanı sıra bölgede Bogomillerin gelişine dek Hıristiyanlığı benimsememiş bazı Slavların olması bile imkân dâhilindedir. Bosna’nın güneyinde kalan Hersek olarak isimlendirilen bölgede Prens Vladimir (960–1015) döneminde Split başpiskoposluğuna bağlı bir piskoposluk varken Bosna topraklarında herhangi bir piskoposluk yoktu. Bosna piskoposluğu hakkındaki ilk bilgilerimiz XI ve XII. yüzyıllarla aittir. Kilise kaynaklarında 1089 ve 1195 yıllarında Bosna piskoposunun Dubrovnik başpiskoposundan icazet almaya gittiğinden söz edilir (Jalimam 1996: 40). Ayrıca, Bosna Ban’ı olan Kulin’in isteği doğrultusunda Papa’nın emriyle 1184’te Bosna Piskoposluğu, Split başpiskoposluğundan alınarak Dubrovnik başpiskoposluğuna bağlanmıştır (Mandić 1962: 163). Bogomilizm’in ortaya çıktığı andan kısa bir zaman sonra Piskoposluğun 52 var olduğu bu bölgede hızla yayılması, Slavların Hıristiyanlığı nominal düzeyde kabul ettiğinin bir göstergesi olsa gerektir. Ayrıca Bosna Hersek’teki gerek Katolik gerekse Ortodoks kilisesinin hiç bir zaman bağımsız olmadıklarını da vurgulamamız gerekir. Katolik kilisesi daima Hırvatistan’a, Ortodoks kilisesi ise Sırbistan’a bağlıydı (Jalimam 1999: 57). Gerek Katolik gerekse Ortodoks kilisesi, asırlarca Bosna Hersek’te Hıristiyanlığı yaymaya çalışmıştır. Ancak orta çağ boyunca sadece halk ve soylular arasında değil aynı zamanda papazlar, hükümdarlar ve piskoposlar arasında bile Hıristiyanlık konusunda bilgisizlik söz konusuydu (Mandić 1962: 514). Nitekim 1203’te Papa III. İnnocent’in temsilcisi olarak Bosna’da bulunan İvan Casamaris, Papa’ya sunduğu raporda, bu bölgede üç dört piskoposluğun daha kurulması ve daha ziyade Latince bilen piskoposların başa getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Imamović 1998a: 28). Katolik Kilisesinin bu dönemdeki piskoposunun, Bogomil Kilisesinin başında bulunan Radoje’nin kardeşi Radogot olduğu ifade edilir (Mandić 1962: 185). 1229’da ise Bosna Hersek piskoposluğuna Dubrovnik başpiskoposu olan Aringerij’e atanmıştır. Bu şahsın Bogomiller tarafından Hiža (Hija) diye isimlendirilen bir evde yaşadığı ve açık bir şekilde Bogomillerin tarafını tuttuğu bilinmektedir (Mandić 1962: 186). Aringerij’in Bogomilleri savunduğu haberini alan Papa XI. Grgur 1232’de Macar başpiskoposu Ugrin, Zagreb piskoposu Stjepan’e ve kendi temsilcisi olan Jakov de Pecorari’a birer mektup göndermiş ve bu haberi detaylı bir şekilde araştırmalarını istemiştir (Kovačević 1971: 7; Rački 2003: 75). Jakov, Papa’ya gönderdiği raporda, Bosna Katolik Piskoposu olan Radogot’ın, Bogomiller ile Hıristiyanlar arasındaki teolojik farklığı bilmediği için Bogomilleri övdüğünü dile getirmiştir (Imamović 1998a: 40; Mandić 1962: 186). Raporu inceleyen Papa XI. Grgur, 1233’te tekrar bir mektup göndererek Bosna piskoposunun görevden alınmasını ve onun yerine daha iyi eğitimli üç ya da dört piskoposun atanmasını emretmiştir. Bunun üzerine Bosna Piskoposu görevinden alınmış ancak onun yerine üç dört piskopos değil de Dominik tarikatına10 bağlı bir Alman olan Johannes Teutonicus (İvan Nijemac), Bosna piskoposluğuna atanmıştır (Rački 2003: 75). 10 “Frer Vaizler” ya da İngiltere’de olduğu gibi “Siyah Frerler” olarak da bilinen bir Hıristiyan tarikat. 1216’da Aziz Dominik (1170–1221) tarafından kurulmuştur. Vaizler tarikatı olarak 53 Dominik Mandić’e göre Hıristiyanlığın Bosna Hersek’te yüzeysel kalmasının sebebi, Hıristiyanlığın zorla değil de bireylerin ve onların ailelerin tercihi doğrultusunda yani barışçıl yoldan yayılma isteğinin karşılık bulmaması ve ayrıca Bosna’nın dağlık olmasıdır. Ayrıca ona göre bir diğer sebep ise yakın zamanda yapılan çalışmalara göre Slavların özelikle Hırvatların İran kökenli olmaları ve Hırvatların kültüründe Zerdüştlüğün izlerinin Hıristiyanlığın izlerinden daha ağır basmasıdır (Mandić 1962: 513). Mandić, Hıristiyanlığın barışçıl yönden yayıldığını ifade etse de Hıristiyanlığın nasıl ve hangi yollarla yayıldığı bilinmektedir. Biz sadece Haclı seferlerinin Bosna’yı da etkilediğini ifade etmekle yetineceğiz. Zaten haçlı seferlerinin Bosna’yı etkilediğini kendisi de kabul etmektedir (Mandić 1962: 188). Görüldüğü üzere Hıristiyanlık, Bosna Hersek topraklarına Roma döneminde gelmesine rağmen, ifade etmeye çalıştığımız sebeplerden dolayı nominal düzeyde kalmış, bu da Bogomilizm’in daha da yayılmasına olanak sağlamıştır. Bosna’nın Hıristiyanlıkla tanışmasını bu şekilde ana hatlarıyla ortaya koyduktan sonra şimdi de Bogomilizm’in Bosna’da ortaya çıkış sürecini incelemeye çalışacağız. 2.2. Bosna Bogomilleri ve Bogomil Kilisesi 2.2.1. Bogomilizm’in Bosna’da Ortaya Çıkışı Birinci bölümde ifade ettiğimiz üzere taraftarlarına Bogomiller, Katharlar, Patarenler, Maniheyler, Babunlar, Pavlikanlar, Albigenler ve Bugri gibi adlar verilen Bogomilizm ve Bosna Kilisesi, gerek doğu (Ortodoks) kilisesi gerekse batı (Katolik) kilisesi tarafından heretik kabul edilmiştir. Yukarıda saydığımız bu isimler, kilise, papalar, piskoposlar, papazlar, çarlar, boylar, banlar tarafından da Bogomilleri ifade etmek için kullanılmıştır. Yani bu isimler grubun dışındakiler ve muhalifler tarafından Bogomillere verilen isimlerdir. Oysa onlar kendilerini Hıristiyanlar veya gerçek Hıristiyanlar olarak nitelendirilmişlerdir (Rački 2003: 35). Bogomilizm ve Bosna Kilisesi, XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılda bir asırdan fazla zamandır aydınlar, araştırmacılar ve uzmanlar tarafından gittikçe artan ilgi duyulan adlandırılır. Dilenciliği ve yoksulluğu yalnızca bireysel bir uygulama olarak değil, bir cemaat yaşantısı halinde yaşamayı temel prensip olarak kabul eden bu tarikat Avrupa’da hızlı yayılmıştır. Dominik Tarikatı mensupları kendilerini vaaz ve dinsel çalışmaya adarlardı. Ortaçağda papalar bunları haçlı ordularına vaaz etme işinde ve engizisyon mahkemelerinde çalıştırdı (Gündüz 1998: 100). 54 bir mesele olmuştur. Bu bağlamda Bogomilizm öğretisinin hiyerarşisi, yapısı ve ortaçağ’da Bosna’daki yeri ve önemi hakkında çok sayıda akademik ve akademik olmayan çalışma yapılmıştır. Bosna’nın doğu ve batı Avrupa arasında bir sınır bölgesi olması, yani stratejik öneminden dolayı bu çalışmalarda Bogomilizm ve Bosna Kilisesi’nin öğretisi ile ilgili birçok nesnel olmayan tezin ileri sürüldüğünü görürüz. Bu nesnel olmayan anlatılar, aktüel tartışmalarda dile getirilmek suretiyle Bogomilizm’in temel değerleri ellerinden zorla alınmaya çalışılmıştır. Bu uygulama XXI. asırda hala devam etmektedir. Nitekim Vaso Glušac, Türkler Bosna’yı 1463’te fethetmeden önce Bosna’da Ortodoks ve Katolik inancından başka bir inancın bulunmadığı tezini ileri sürerek Bogomillerin varlığını inkâr etmiştir (Glušac 1992: 9-17). Doğu ve batı kiliselerinin XII. yüzyıla ait vesikalarında Bosna’dan bir heretikler ülkesi olarak söz edilmektedir. Heretik olarak sayılan bu öğreti, o tarihten itibaren ortaçağ Bosna devletinin çöküşüne, yani Osmanlıların Bosna’yı fethetmesine (1463) kadar, bu ülkede yaklaşık üç asır varlığını devam ettirmiştir. Bu, Bogomilizm’in Bosna topraklarında çok kısa bir süre varlığını sürdürdüğü anlamına gelmez. Bogomilizm’in 1199’dan önce de Bosna’da var olduğu bilinmektedir. Sadece kronolojik olarak bilgi veren ilk yazılı ve resmi kaynak bu tarihe dayanmaktadır. Duka11 Prensi12 Vukan, bir mektup yazarak 22 Şubat 1199 ile 21 Şubat 1200 tarihleri arasında Bosna Ban’ı olarak görev yapan Kulin’i Papa III. İnnocent’e şikâyet etmiştir. Vukan’ın mektubunda Kulin’in ailesinin ve 10.000’den fazla vatandaşın Bogomilliğe geçtiği dile getirilmiştir (Babić 1963: 70). Bu tarih, Bogomilizm’in ortaya çıktığı veya kurulduğu tarih değildir. Zira bir inancın ortaya çıkışından itibaren bir başka inancı ve bir başka devleti tehdit edecek güce ulaşması için uzun zamana ihtiyacın olduğu gerçeğinden hareketle, Bogomilizm’in zikredilen tarihten çok daha önce Bosna topraklarına gelmiş olduğu düşünülebilir. Nitekim bugünkü Bosna Hersek sınırlarının güneybatısında yer alan ve ülkeye yaklaşık 40 km uzaklıkta bulunan Split ve Trogir şehirlerinde 1199 tarihinden birkaç on yıl önce bu 11 12 Duka, bugünkü Karadağ topraklarının bir kısmını kapsıyordu. Tarih kaynaklarda, bazen Duka (Duklja) bazen ise Zeta olarak geçmektedir. Biz de kullanım farklılıklarına dikkat ederek tezimizde bazen “Duka” bazen “Zeta” kelimesini kullandık. Sırpça ve Hırvatça’da “Knez” şeklinde yazılan terim Bulgarca’da “Knyaz” olarak ifade edilir ve prens anlamına gelir (Đinđić 1997: 800). 55 harekete mensup insanların yaşadığı bilinmektedir.13 Bogomilizm, muhtemelen Bosna’ya bu topraklardan sıçramıştır. Papaya giden söz konusu şikâyet mektubu, Bogomilliğin bu dönemde Hıristiyanlığı ve rejimi tehdit edecek bir safhaya ulaştığını göstermektedir. Elbette bu şikâyetin siyasi bir yönü de bulunabilir ancak temel neden dinseldir. Diğer taraftan Duboçani Köyü’nde yaşayan son Bogomil Helež (Helej) ailesinin XIX. yüzyılın ikinci yarısında İslam’a geçtiğini (Hamzaoğlu 2000: 452) göz önüne aldığımızda, Bogomilizm’in fetihten dört yüzyıl sonraya kadar varlığını devam ettirdiğini görürüz. Yani Bogomilizm, X. yüzyılda ortaya çıkışından son Bogomil ailesinin Müslüman oluşuna kadar oldukça uzun sayılabilecek bir zaman diliminde Bosna’da varlığını sürdürmüştür. Stefan Nemanya (1185–95), İzak II. Angel’le yaptığı savaştan önce ülkesinde Bogomilizm’in yayıldığı haberini almıştı. Nemanya, bunun akabinde başpiskopos Eutimiy’i ve diğer kilise üst yöneticilerini çağırarak kendisinin başkanlık ettiği bir konsil toplamıştır. Bu konsilden Bogomillerin dini liderinin dilinin kesilmesi, heretiklerin önde gelenlerinin kitaplarla birlikte ateşe atılması, Hıristiyanlara dağıtılmak üzere mallarına el konulması ve taraftarlarının sürgün edilmesi şeklinde bir karar çıkmıştır. Araştırmacı Rački’nin ifade ettiği üzere bu ağır cezalardan sonra göre Bogomillerin en yakın ve en güvenilir bölge olan Bosna’ya kaçmaktan başka çareleri yoktu.14 Manuel Komnen’in 1180’de ölümünden sonra Bosna, Bizans hâkimiyetinden kurtulup Macar krallığına bağlılığı kabul etmişti.15 Ancak bu bağlılığın şekli olmasından dolayı Bosna, yine bağımsız sayılırdı. Dolayısıyla bağımsız olması nedeniyle bu ülkeye göç eden Bogomilleri kabul edip etmeme anlamında bir serbestliğe sahipti. Kısaca Bogomiller için uygun ortam Bosna’da mevcuttu. Nitekim dönem hakkında bilgi veren kaynaklar, Ban Kulin, Sırbistan’dan kaçan Bogomillerin ülkesine sığınmalarına izin vermekle yetinmeyip ayrıca onları 13 14 15 1167 yılında Fransa’nın Toulouse şehri yakınlarındaki Saint Felix de Caraman’da yapılan bir konsile Dalmaçya düalist kilisesini temsilen de bir temsilci katılmıştır. Dolayısıyla bu durum bu heretik akımın bu topraklara daha önce ulaştığını göstermektedir (Šanjek 1975: 51). Rački’nin verdiği bu bilgiler, Namanya’nın “Žitje sv. Simeona“ adlı biyografyasında yer almaktadır. Nemanya’nın biyografyası oğlu Srtjepan tarafından 1227’de kaleme almıştır (Rački, 2003: 579). Bosna, her ne kadar Macar krallığına bağılığı kabul ediyorsa da, Macar kralı Emerik’in Papaya gönderdiği mektubundan Bosna’nın bağımsız olduğu öğreniyoruz (İmamović 1998a: 33–34). 56 desteklediğini ve onların gerçek Hıristiyanlar olduklarını kabul ettiğini ortaya koymaktadır. Rački, Bogomiller’in Sırbistan’dan kaçarak Bosna’ya sığındıkları görüşünü desteklemek için XII. yüzyılın sonuna ait yukarıda ifade ettiğimiz mektubu delil olarak göstermiştir (Rački 2003: 63). Söz konusu mektupta, Karadağ Dük’ü Vukan, Bosna Ban’ı olan Kulin’in yakın ailesinin ve 10.000’den fazla vatandaşının Bogomilliğe geçtiğini dönemin Papasına şikâyet etmekteydi (Babić 1963: 70). Ayrıca aynı mektupta Vukan’ın, Papa’ya hitaben “sizden onların öğretisini tasdik ettiğinize dair sahte bir mektupla geri gelmişler” şeklindeki ifadeleri de yer almaktadır (Jalimam 1997: 24). Mandić’e göre Vukan’dan sonra Split Başpiskoposu olan Bernard (1196–1217) da Bogomillerin Bosna’da yayılması konusunda Papa’ya şikâyette bulunmuş ve bu heretiklere karşı Dalmaçya’da alınan tedbirleri kendisine aktarmıştır (Mandić 1962: 164). Araştırmacı Rački’ye göre, Papa III. İnnocent, Bogomillerin Bosna’daki varlığından bu mektup sayesinde haberdar olmuştur (Rački 2003: 63). Oysa mektubun devamındaki “sizden onların öğretisini tasdik ettiğinize dair sahte bir mektupla geri gelmişler” ifadesi Vukan’ın mektubundan önce Papa’nın bir şekilde Bogomillerin Bosna’daki varlığından haberdar olduğunu göstermektedir. Ayrıca aynı mektuptan kaç kişi oldukları bilinmeyen Bogomil temsilcilerinin Papa’nın yanında bulundukları, papa tarafından sorgulandıkları ve ellerine yazılı bir mektubun verildiği anlaşılmaktadır. Bu temsilcilerin ne zaman ve kim tarafından Papa’ya gönderildiği bugüne kadar tespit edilememiştir. Ancak incelediğimiz bazı kaynakların kanaatine göre bu temsilcileri Ban Kulin’in göndermiş olması muhtemeldir (Mandić 1962: 165; Rački 2003: 63). Görüldüğü üzere Papa, Vukan’ın mektubundan önce Bogomillerin Bosna’daki varlığından haberdardır. Dolayısıyla Rački’nin iddia ettiği üzere Papa’nın Bosna’daki Bogomillerin varlığını ilk defa Vukan’ın mektubundan öğrenmiş olması, bu mektubun içeriğiyle çelişmektedir. Bu mektup, Bosna Bogomilleri hakkında bilgi içeren ilk yazılı kaynak olma özelliğinin yanında Bogomillerin sayısı hakkında yaklaşık da olsa bir bilgi ortaya koyması nedeniyle de ayrı bir önem taşımaktadır. Mektupta ifade edildiğine göre 57 Bosna Bogomillerinin sayısı 10.000’den fazladır ki bu sayı, yeni ortaya çıkan bir akım için oldukça dikkate değer olsa gerektir. Bu mektupta ifade edilen bazı hususlar, acaba Bosna’daki Bogomillerin hepsi Sırbistan zulmünden mi kaçmıştır? Bosna’da Daha önce Bogomilizm’e mensup hiç kimse yok muydu? İfade edilen 10.000 kişinin hepsi bu dönemde mi Bosna’ya gelmiştir? Önceki bir dönemde Bogomilizm, başka yollarla Bosna’ya sızmış olamaz mı? gibi bir takım soruların gündeme gelmesine neden olmaktadır. Bogomillerin Sırbistan’dan sürgün ediliş tarihi ile Vukan’ın mektubunun tarihi kıyaslandığı zaman, aralarında yaklaşık 10 sene gibi bir zaman diliminin geçtiği görülür. Ortaçağda Sırbistan’dan 10.000 vatandaşın sürgün edebileceğini düşünmek ne kadar güç ise, ne kadar iyi olursa olsun Bosna’ya yeni gelmiş bir inancın 10 yıl gibi kısa bir zamanda taraftar sayısının 10.000’e ulaşabileceğini düşünmek de o denli güç olsa gerektir. Bosna’nın hem Bizans hem de Bulgaristan’ın hâkimiyeti altında bulunduğu gerçeğini göz önüne alırsak - ki gerek Bulgaristan’da gerekse Bizans’ta Bogomilizm’in varlığının X. yüzyılın sonuna kadar geri gittiği bilinmektedir - Bogomilizm’in Bosna’ya daha önce gelmiş olabileceği kanaatine ulaşabiliriz. Eskiden beri ticaret kervanları sayesinde sadece değişik malların değiş tokuşu, yani sadece maddi alış veriş değil manevi alış veriş de yapılıyordu. Adeta, dünya ile ve diğer toplumlarla iletişimin tek yolu, ticaretti. Ticaret, insanlara, kendi bölgelerinde olmayan veya daha önce hiç tanınmayan ürünlerle karşılaşma fırsatı sunmasının yanında insanların misyoner olmasalar da tüccarların mensup olduğu din ile tanışmalarına da vesile oluyordu. Nitekim tarihsel sürece baktığımızda dinler ve inançların dünyanın çeşitli bölgelerine ilk olarak ticaret vasıtasıyla ulaştığını görmekteyiz. Dolayısıyla tüccarların dinlerin yayılmasında öncü rolü üstlendiklerini söyleyebiliriz. Bosna ve komşu ülkelerin Bogomilizm ile tanışmasının bu şekilde olduğunu düşünenler vardır. Örneğin Dominik tarikatına mensup olan Anselmo, 1260 ile 1270 yılları arasında kaleme aldığı Tractatus de Haereticis (Heretikler Kakkındaki Tartışma) adlı kitapta Bogomilizm’in Bosna’ya ticaret vasıtasıyla geldiğini savunmuştur (Jalimam 1998: 46). Bazı kaynaklar, Anselmo’nun Tractatus de Haereticis adlı çalışmasını İtalya’nın Geneva şehrinde heretisizmi araştırırken 58 yazdığını, İtalya’da “Katharlar” olarak ifade edilen Bogomilleri iyi tanıdığını ve hatta Dominik tarikatına katılmadan önce muhtemelen kendisinin de bir Bogomil olduğunu iddia etmektedir (Mandić 1962: 77). Anselmo, zikrettiğimiz çalışmasında ayrıca Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların düalizmle İstanbul’da tanıştıklarını ülkelerine döndüklerinde ise heretisizmi yani Bogomilliği insanlara anlatmaya başladıklarını ifade etmektedir. Daha sonra sayıları artınca bu inanca mensup olanlar kendi kiliselerini kurmuşlardır (Jalimam 1996: 118). Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların başka bir heretik akımla tanışıp tanışmadıkları merak edilen hususlardan biridir. O dönemde İstanbul’da Bogomilizm’in yanı sıra Pavlosçular (Paulikanlar)’ın da var olduğu bilinmektedir. Peki, bu tüccarlar Pavlosçularla tanışmış olabilirler mi? Bu tüccarların İstanbul’a gelip gelmedikleri bilinmemektedir. Öte yandan Pavlosçular da ilk olarak Bosna’da ortaya çıkmamıştır. Bu çıkarımdan hareketle bu tüccarların sadece Bogomilizmle karşılaştıkları sonucuna varabiliriz. Dolayısıyla Anselmo’nun verdiği bilgilerin doğruluğunu kabul edebiliriz. Franjo Šanjek, ilk heretik toplulukların, dönemin önemli ticaret merkezleri olan Split ve Trogir’de kurulduğundan söz etmekte, Bogomilizm’in ortaya çıktığı andan çok kısa bir zaman sonra Bosna’da yayılmasının da şaşırtıcı olmağını vurgulamaktadır (Šanjek 1975: 52). Šanjek, Anselmo’nun Tractatus de Haereticis adlı kitabındaki görüşlerinden hareketle Bogomillerin Bosna’da ortaya çıkışı konusunda kendi tezini geliştirmiştir. Yani Šanjek, Anselmo’nun ortaya koyduğu bilgilerden hareket ederek Bogomilizm’in Bosna’da ortaya çıkış tarihini tespit etmeye çalışmıştır. Fransa’nın Toulouse şehri yakınlarındaki Saint Felix de Caraman’da 1167 yılında Bogomil kökenli düalistlerin toplandığı konsile Dalmaçya Kilisesi temsilcisinin de katıldığı noktasından hareket eden ve tezini bu konsil üzerine inşa eden Šanjek, yaptığı incelemelerden sonra Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların Bogomilizm ile 1147 ile 1167 yılları arasında İstanbul’da tanıştıkları kanaatine varmıştır. (Šanjek 1975: 52). Yani Šanjek, Anselmo’nun ortaya koyduğu verileri, 1147 ile 1167 tarihleri arasına sıkıştırmaya çalışmaktadır. Oysa bu kanaat, kanaatimizce tartışmaya açıktır. Çünkü Bogomilizm’in ticaret yoluyla Bosna’ya ulaşması, mensuplarının sayısının kilise kurulabilecek kadar artması ve bu kilisenin temsilcisinin yapılan konsile katılması 59 gibi gelişmelerin 20 sene gibi kısa sayılabilecek bir zaman içerisinde olması imkânsız denebilecek kadar zor bir şey olsa gerek. Nitekim 1435 yılında Bazel’de yapılan bir konsilde Dubrovnik kökenli kardinal İvan Stojković’in heretisizmin Bosna’da yayılmasının 300 seneden fazla zaman aldığı açıklamasında bulunması bu görüşümüzü destekler mahiyettedir. Nitekim kardinalin açıklamayı yaptığı 1435 yılından yayılışın süresi olan 300’ü çıkarttığımız zaman Bogomillerin Bosna’ya XII. yüzyılın başlarında geldikleri sonucuna varırız. Anselmo, Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların Bogomilizm’i İstanbul’a ne zaman getirdikleri hakkında hiçbir bilgi vermediği gibi kiliselerini ne zaman kurdukları hakkında da hiçbir şey söylemez (Jalimam 1996: 118). Bununla birlikte o, Bogomilizm’in Bosna’ya geliş tarihinin Fransa’ya intikalinden önce olduğunu ifade eder (Mandić 1962: 146). Fransa’ya Bogomilizm’in intikal ettiği tarihi göz önüne aldığımız zaman Bosna ve Dalmaçyalı tüccarların Bogomilizm’i İstanbul’dan Bosna’ya XI. yüzyıl başında getirdiklerini söyleyebiliriz. Bogomilizm, İtalya’dan Fransa’ya geçmiştir (Rački 2003: 36). Mandić bu teoriyi desteklemektedir. Mandić’e göre Bogomilizm, İtalya’ya deniz yoluyla değil, karayoluyla, yani Dalmaçya üzerinden ulaşmıştır (Mandić 1962: 147). Bu husus bizi Bogomilizm’in Bosna’nın da bağlı olduğu Dalmaçya’ya X. yüzyılın sonunda veya en geç XI. yüzyılın başında ulaştığı sonucuna götürmektedir. Karadağ hükümdarı Vladimir (1016) hakkında yazılan XIV. yüzyıla ait Život svetog Vladimira adlı biyografide onun heretikleri yok edip gerçek dini, yani Hıristiyanlığı tesis ettiğinden söz edilir (Šanjek 1975: 66). Vladimir, günümüzdeki Hersek bölgesi ile Dalmaçya’nın bir kısmını içine alan Karadağ hükümdarıydı. 990 yılında Bulgar hükümdarı olan Samuil, Vladimir'in ülkesi olan Karadağ ve Bosna’yı işgal etmiştir. Bundan sonra Bosna ve Karadağ aynı hükümdarlığın egemenliği altında bulunmuştur (Mandić 1962: 148). Bu dönemde Bogomiller, Bulgar hükümdarları Radomir Roman (1014–1015) ve İvan Vladislav’i (1015–1018) aileleriyle birlikte Bogomilliğe çekmeye başarmışlar ve onların himayesi altında öğretilerini yaymışlardır (Rački 2003: 47). Mandić’e göre Bosna Bogomilizm ile Bulgaristan, Karadağ ve Bosna’nın Bizans’ın egemenliği altında bulunduğu 971–976 yılları arasında tanışmıştır. Çünkü bu 60 dönemde Bulgaristan, Karadağ ve Bosna, Bizans hükümdarlığı altında olduğu için serbest dolaşım hakkı vardı. Ayrıca Karadağ ve Bosna’nın ilişkileri de dostaneydi. Bosna ve Karadağ’ın Bulgaristan hâkimiyeti altında bulunduğu dönem olan 990 ile 1018 yılları arasında ise aynı durum söz konusu değildi. Çünkü bu dönemde Bizans’la olan ilişkiler kopuk ve serbest dolaşım imkânı yoktu. (Mandić 1962: 152). Euthymius de Peribleptos, 1030 ile 1040 yılları arasında yazdığı Confutatio et Eversio adlı eserinde Bogomillerin Bizans’ın her şehrinde, her bölgesinde yayıldıklarını, hatta öğretilerini daha kolay yaymak için imparatorluğu bölgelere böldüklerini yani bir bakıma kendi piskoposluklarını oluşturduklarını belirtir (Jalimam 1996: 122). Bosna 1040 yılına kadar Bizans İmparatorluğu’nun idaresi altında bulunduğuna göre burada da Bogomillerin yaşaması ve bir piskoposluğun bulunması muhtemeldir (İmamović 1998a: 30). Euthymius Zigabenus da XII. yüzyılın başında yazmış olduğu Panoplia Dogmatika adlı eserinde Euthymius de Peribleptos’un vermiş olduğu bilgilere benzer bilgiler ortaya koymuş ve Bogomillerin Bizans İmparatorluğu’nun her yerine yayıldıklarını ifade etmiştir (Rački 2003: 30; Šanjek 1975: 67). Ayrıca Ana Komnen’a babası Aleksiye Komnen’e atfettiği 1130 yılında kaleme alınan Alexiadis adlı çalışmada Bizans İmparatorluğu’ndan bahsederken Bogomillerin, babasının zamanında her tarafa yayıldıklarını “Büyük Bogomil bulutu her yeri kapladı” ifadesiyle anlatmıştır (Šanjek 1975: 67). Euthymius Zigabenus’un eserini yazmış olduğu dönemde Bosna, Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında değildi. Ancak onun ortaya koyduğu bilgiler sadece kendi dönemini değil daha önceki dönemi de kapsamaktadır. Diğer taraftan Latince konuşan Avusturya Macaristan krallığında henüz XI. yüzyılın başında Bogomillere rastlandığına göre, Slavca konuşan Bosna’da o dönemde Bogomillerin olmadığını düşünmek imkânsız olsa gerektir (Mandić 1962: 153). 2.2.2. Bogomilizm’in Bosna’da Yayılması Papa III. İnnocent’in Bosna’daki Bogomillerin varlığından Vukan’ın mektubundan önce haberdar olduğunu ifade etmiştik. Görünen o ki Papa, Bosna Bogomillerinin varlığını ciddi bir tehlike olarak görmemiştir. Papa III. İnnocent, Bosna Bogomillerinin varlığından haberdar olup bu durumu ciddi bir tehdit olarak 61 görmemesine rağmen Karadağ hükümdarı olan Vukan’dan, Bogomillerin sayısının artmasından ve Ban Kulin’in de Bogomilliğe geçişinden korkmuş olmalı ki 1200 yılında Macar kralı Emerik’e bir mektup göndermiştir (Strašević 1999: 29). Papa, mektubunda şu ifadelere yer vermektedir: Sadakatli kardeşimiz Split Başpiskoposu (Bernard), Split ve Trogir şehirlerinden birçok Pataren’i (Bogomil) sınır dışı ettiğinizden haberdar olduk. Mürüvvetli eş Bosna Ban’ı Kulin, sadece onların kötülüğüne güvenli sığınak sunmakla yetinmemiş, aksine onların kötülüğüyle kendini ve ülkesini tehlikeye atmak suretiyle, onları açıkça himaye altına alarak Katolikler gibi ağırlamış hatta Katoliklerden daha ileri giderek sarahaten Hıristiyanlar olarak adlandırmıştır. Binaenaleyh, böyle bir hastalığın, yolun başındayken karşısına çıkılmadığı müddetçe çevreyi kuşatacağı aşikârdır. Tanrı korusun! Bunların kötülüğünün Macar Krallığı’na sıçramamasını temenni ediyor, (sizi) ikaz ediyor ve şerefli krallığınızı Tanrı katında teşvik ediyoruz. İsa’ya ve Hıristiyanlara yönelik yapılan bu denli büyük haksızlığın öcünü almak için krallığın gücüne yakışan şekilde hazırlanmanızı istirham ediyoruz. Ayrıca Ban Hükümdarlığı altındaki bütün inançsızları, mallarına mülküne el koymak suretiyle sadece onun ülkesinden değil bütün Macar Krallığı’ndan sürgün et. Hatta hakiki yola (yani Hıristiyanlığa)gelmediği sürece bahis konusu olan Ban’ı affetme, ona karşı devlet kanunlarını uygula ve onu cezalandır (Jalimam 1997: 24). Bu mektuptan anlaşıldığı kadarıyla Papa III. İnnocent, daha önce 1022’de Orleans, 1119’de İstanbul ve 1185–95 yılları arasında Sırbistan’da Stefan Nemanya’nın uyguladığı cezaların Bosna Ban’ı Kulin’e ve heretiklere yani Bogomillere uygulanmasını istemektedir (Geresdorfer 1975: 137; Albayrak 2004: 109; Šanjek 1975: 51). Papa’nın heretiklere uygulanmasını istediği cezalar, Stefan Nemanya’nın veya bir başka hükümdarın icadı değildir, onlar bu cezaları sadece uygulamıştır. Bu cezalar, Nemanya’dan önce Papalık tarafından icat edilmişti. Nitekim 1157’de Roma Konsili’nde kişinin heretik olduğunun tespit edilmesi durumunda bütün vatandaşlık haklarından mahrum bırakılması ve mallarına el konulması karara bağlanmış ve bu uygulamayı, 1199’da Papa III. İnnocent onaylamıştır. Ayrıca III. İnnocent, el konulan malın üçte birinin heretiği yakalayana, üçte birinin ise cezalandıran 62 hükümdara verilmesini, kalan üçte birinin de heretiğin yakalandığı bölgenin güçlenmesi için harcanmasına karar vermiştir (Rački 2003: 61). Ortaçağda bu değişik yaptırım ve cezalar, sadece heretiklere değil aynı zamanda şüphe altında olanlara ve heretikleri koruyanlara da uygulanmıştır. Şüphe altında olanlar hakim (papaz) karşısına çıkarılırdı. Şayet bu kimse bir sene içerisinde durumunu düzeltmez ise aforoz edilme, kiliseye girişin yasaklanması ve inananların onunla arkadaşlık etmesinin yasaklanması gibi cezalardan biriyle karşı karşıya kalabiliyordu. Heretikleri korumak da yüz kızartıcı suçlardan sayılırdı. Afaroz edilme, mecliste veya herhangi bir devlet görevinde yer alamama, şahitlik yapamama, vekâlet veya herhangi bir evrak verememe, bu kimselere uygulanan cezalardandı. Papa III. İnnocent 1200 yılında heretikleri koruyanlara malının dörtte birinden az olmayacak şekilde maddi ceza verilmesini de emretmiştir (Rački 2003: 62). Papa III. İnnocent, Macar Kralı Emerik’e mektup göndererek Bosna Bogomilleri ve hükümdar Kulin’in cezalandırılmasını istese de Kulin, kıvrak zekâsı sayesinde kurtulmayı başarmıştır (Bojić 2001: 27). Kulin, kurtulmak için Emerik’e Bogomillerin kendilerini gerçek Hıristiyan olarak kabul ettiklerini, kendilerini bu şekilde tanıttıkları için de heretik olarak değil de Hıristiyan olarak kabul edilmeleri gerektiğini ifade ederek Bogomilleri savunmuştur (Rački 2003: 64). Hatta o, sadece Emerik’e değil, papa III. İnnocent’e karşı da kendini aynı şekilde savunmuştur. Kulin, Bosna Piskoposluğunun bağlı olduğu Split Başpiskoposu olan Bernard ile birlikte birkaç Bogomil’i papanın yanına göndererek Papa’dan Bogomillerin sahip olduğu inançların araştırılması konusunda bir temsilci göndermesini rica etmiştir (Šanjek 1975: 579. Bunun neticesinde papa, 1202 yılında Split Başpiskoposu Bernard’a bir mektup yazarak, Johannis de Casamaris’i heretisizmin Bosna’daki varlığını araştırmak üzere görevlendirdiğini belirtmiştir (Handžić 1940: 7). 1203 yılı nisan ayında Johannis de Casamaris ve Dubrovnik diyakozu Marin birlikte Bosna’ya gelmiştir (Šanjek 2005: 434). Dubrovnik Başpiskoposu Bernard ise gelmemiştir. Muhtemelen Split Başpiskoposu olan Bernard, Bosna Piskoposluğu kendi piskoposluğuna bağlı olmadığı ve başka bir piskoposluğun işlerine de karışmak istemediği için Bosna’ya gitmemiş olabilir. Oysa Papa, onu özel olarak 63 görevlendirdiği için başka piskoposluğun işlerine karışmak gibi bir durum söz konusu değildi. Daha önce kendisi Ban Kulin’i Bogomilizm konusunda papaya şikâyet ettiği için muhtemelen korkmuş ve Bosna’ya gelmemiştir (Mandić 1962: 164-166). Bununla birlikte Johannis de Casamaris ve Marin 1203 yılının sonlarında Ban Kulin ile anlaşarak Bosna’nın kenarında bugünkü Zenika yakınlarında yer alan bir bölge olan Bilino Polje’de Bosna Bogomillerinin dini liderleriyle bir toplantı yapmışlardır. Bu toplantıya Johannis de Casamaris, Marin ve Ban Kulin’in yanı sıra Bosna Bogomillerinin başpiskoposu (Djed16) olan Dragič, iki başyardımcısı Lubin ve Dražeta ve diğer dini liderler Pribiš, Luben, Radoš ve Bladošt katılmıştır (Solovjev 1948: 202). Bilino Polje’de yapılan toplantıda Slav kaynaklarda “Abjuracija”17 diye isimlendirilen bir anlaşma yapılmıştır. Bu yazılı anlaşmada yer alan bazı önemli maddeler şunlardır; - Kendimizi bugüne kadar Bosna topraklarında ayrıcalıklı olarak Hıristiyan adıyla adlandıran biz priorler18 Papa, Roma Kilisesi’nin temsilcisi Johannis de Casamaris ve Bosna hükümdarı Ban Kulin’in huzurunda, Tanrı ve onun azizlerinin önünde bundan sonra Roma Kilisesi’nin emir ve buyruklarına hayatlarımız ve davranışlarımızda sadık kalacağımıza, Kilise’ye itaat edeceğimize ve kuralları doğrultusunda yaşayacağımıza, bundan sonra heretik olarak yaşamayacağımıza söz veriyoruz. - Öncelikle itham edildiğimiz itizali olmaktan vazgeçip Roma Kilisesi’ni annemiz ve bütün Hıristiyan dünyanın başı olarak kabul ediyoruz. - Kardeşlerimizin manastırlarının bulunduğu bütün yörelerde ibadethaneler bulunduracak ve kardeşlerimizle gece ve gündüz ilahiler söylemek için açıkça/gizlenmeden toplanacağız. 16 17 18 Bosna Kilisesinin hiyerarşik yapısı içerisinde en üst konumunda olan kişiye “Djed (Dyed)” adı verilmekteydi. Yani Bosna Kilisesi’nin ve Bogomillerin dini lideri “Djed” unvanı taşınmaktaydı (Jalimam 1996: 146). “Abjuracija”, Latince’de “yazılı yemin altında terk etmek ve biat” anlamlarına gelmektedir (Klaić 1940: 5). “Prior”, dini lider demektir (Klaić 1940: 1182). 64 - Bütün kiliselerimizde “altar”lar19 ve haçlar bulunduracağız. - Roma Kilisesi’nin yaptığı gibi Yeni Ahit’in yanı sıra Eski Ahit’i de okuyacağız. - En azından pazar günleri ve bayramlarda dini liturji doğrultusunda ayinleri yönetecek, günah çıkaracak ve vaaz edecek papazlar bulunduracağız. - İbadethanelerin yanına ölenleri defnedebileceğimiz mezarlıklar yapacağız. - Senede en az yedi defa papazın elinden Komünyon20 alacağız. - Kilise ve büyüklerimiz tarafından belirlenen günlerde oruç tutacağız. - Bizim tarikatımızdan olan bayanlar, şüphe ve yanlış anlaşılmalara mahal bırakmamak için gerek yatakhane gerekse ibadethanelerde ayrı tutulacak ve hiçbir kardeşimiz onlarla baş başa görüşmeyecek. - Bundan sonra karşılıklı isteğiyle boşananlar dışında evli eşleri tarikatımıza kabul etmeyeceğiz. - Kilise babaları ve azizler tarafında belirlenen Kutsal günleri/bayramları kutlayacağız. - Bundan sonra maniheist veya bir başka heretik akıma mensup olduğunu açıkça belli eden hiç kimseyi aramıza kabul etmeyeceğiz. - Diğer insanlardan hayat biçimi ve davranış olarak farklı olduğumuz gibi bundan sonra ayak bileğine kadar uzanan desensiz ve renksiz kapalı elbiseler giyerek de farklı olacağız. 19 20 “Altar”, çeşitli dinlerde üzerinde kutsal objeler konan taş, ağaç ya da metalden yapılmış olan masa benzeri nesneler; kurban ya da sunak yeri. Hıristiyanlıkta “Evharistik Masa” için bu terim kullanılır. Katolik ve Ortodoks kiliselerde bulunan altarlarda azizlerin kutsal eşyaları saklanır ya da alt kısımlarında mezarları bulunur (Gündüz 1998: 27). “Şükran” anlamına gelen Komünyon, Hıristiyan ayinlerin arasında merkezi bir role sahiptir. Bu sakrament için kullanılan diğer isimler ise “Evharist Ayini”, “Kutsal Komünyon”, “Mass”, “rabbin Akşam Yemeği” ve “Ekmek Şarap Ayini”dir. İsa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeğine nispeten düzenlenen bu ayin, çok erken dönemlerinden itibaren Hıristiyanlarca düzenli olarak yapılan bir sakrament olagelmiştir. Bu ayin bir Hıristiyan için İsa Mesih’in eti ve kanıyla bütünleşmek anlamını taşır (Gündüz 1998: 122–123). 65 - Kendimizi Hıristiyan olarak adlandırıp diğerlerine karşı adaletsizlik yapmamak için bundan sonra kendimizi Hıristiyan olarak değil kardeşler olarak adlandıracağız. - Magister21 öldüğü zaman priorler, istişare ederek başpiskoposunu seçecek ve seçilen bu piskopos, papa tarafından tasdik edecektir. - Roma Kilisesi, bu hususlardan birini çıkartmak veya başka bir şey ilave etmek isterse saygıyla kabul edip uygulayacağız (Jalimam 1997: 25-26). Anlaşma, Bosna kilisesi başpiskoposu Dragič, iki başyardımcısı Lubin ve Dražeta, diğer önde gelen liderler Pribiš, Luben, Radoš ve Bladošt, Ban Kulin ve şahit olarak katılan Dubrovnik diyakozu Marin tarafından imzalanmıştır. İmzalanan anlaşma, garanti altına alınmak üzere Johannis de Casamaris, Lubin ve Dražeta ve Ban Kulin’in oğlu refakatinde Macar Kralı Emerik’e götürülmüştür (İmamović 1998a: 35). Bosna Bogomillerinin dini liderleri, imzaladıkları anlaşmayı uygulayacaklarına dair Kral Emerik ve Kalocsa22 başpiskoposu önünde tekrar yemin etmiştir (Šanjek 2005: 434). Kral Emerik’in bu yeminde ilgili imzasını ve mührünü taşıyan belge Kulin’in oğluna verilmiştir. Bu belgede Emerik, Kulin’den anlaşmanın hükümlerinin hemen yerine getirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir (Babić 1963: 77). Ayrıca şayet Ban Kulin, bilerek heretikleri destekleyecek ve koruyacak olursa kendisine yarısı Papalık, yarısı da Kral Emerik’in kasasına gitmek üzere 1000 gümüş cezası verileceği karara bağlanmıştır (İmamović 1999: 35). Bosna halkının ve Ban Kulin’in papanın temsilcisi önünde hiç düşünmeden taviz vermek suretiyle Bogomilizm’den vazgeçip Katolikliği kabul ettiklerini açıklamaları ve Bilino Polje’deki yapılan anlaşmayı kabul etmeleri, muhtemel kendilerini haçlı seferlerinden kurtarmak için yapılan siyasi bir hamledir (Bojić 2001: 27). Yani daha sonra ifade edileceği üzere Bogomiller, Katolikliği görünüşte kabul etmişlerdir. 21 22 “Magister” kavramı Latince’de “danışman, önder ve öğretici” anlamlarına gelmektedir. Metinde geçen “magister” kavramı, “dini lider veya başpiskopos” anlamına gelmektedir (Klaić 1940: 899). Kalocsa başpiskoposluğu, orta çağda Macar krallığı döneminde önemli piskoposluklardan birisidir. Günümüzdeki Macaristan sınırları içerisinde olan Kalocsa küçük bir yer olup Kecskemeta bölgesinde yer almaktadır (İmamović 1998a: 35). 66 Bu anlaşma yapılırken sadece Bosna heretikleri için değil aynı zamanda Bosna devleti için de bazı tehlikeler söz konusuydu. Papa III. İnnocent, kendi döneminde bütün Balkanlarda Roma Kilisesi’nin hâkimiyetini sağlamayı hedefliyordu (Babić 1963: 78). Nitekim 1202’de Macar Kralı Emerik’in desteği ile Ortodoks olan Sırbistan’da Nemanya’nın küçük oğlu Stevan tahttan indirilmiş, onun yerine Roma Katolik yanlısı ve Bosna Ban’ı Kulin’i Bogomilizm’e desteğinden dolayı papaya şikâyet eden Karadağ prensi Vukan getirilmişti (Fine 2005: 138). XII. yüzyılın sonlarına doğru Bizans İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla birlikte Balkanlar ve Akdeniz’de zaman içerisinde Bosna’da da kendini hissettiren önemli siyasi değişiklikler olmuştur. Yukarıda bahsettiğimiz anlaşma, dördüncü haç seferinin yapıldığı döneme denk gelmişti. Nitekim bir sene sonra 1204’te haçlı orduları, İstanbul’u işgal edince papalığın batı ve doğu kilisesinin kontrolünü eline geçirdiği düşünülmüştür (Babić 1963: 78). Balkan ülkelerinde Katolik Kilisesi’nin etkisinin böylesine hızlı bir şekilde büyümesi karşısında, kendilerini korumak için Bosna Bogomilleri ve Ban Kulin’in Roma Kilisesi’nin dikte ettiği şartları kabullenmekten başka bir seçeneği yoktu (Bojić 2001: 27). Yapılan anlaşmanın Bosna Bogomilleri açısından olumsuz sonuçları olduğu düşünülse de bu anlaşmayla birlikte Bogomiller, Roma Kilisesi tarafından resmen katolik olarak kabul edilmiştir. Bu durum Bogomillerin o tarihe kadar açamadıkları kapıları açmalarına ve ulaşamadıkları kitlelere Katolik adı altında ulaşmalarını sağlamıştır (Mandić 1962: 168). Kaynaklar, Bosna Bogomillerinin anlaşmadan sonra değişmediklerini ve sayılarında azalmanın görülmediğini aksine sayılarının daha da arttığını haber vermektedir (Strašević 1999: 30). 2.2.3. Bogomilizm’in Bosna’da Zirve Noktaya Ulaşması Bilino Polje adlı mevkide yapılan anlaşmadan kısa bir zaman sonra Ban Kulin vefat etmiş onun yerine akrabası Stjepan (1204- 1232) başa geçmiştir. Yapılan anlaşmadan sonra Johannis de Casamaris ise, görevini başarıyla tamamladığına dair papaya bir mektup göndermiştir. Ancak başarısı konusunda kendisi de şüphelenmiş olmalı ki ölmüş olan Slav kökenli piskoposun yerine Latin bir piskoposun atanması ve Bosna’da üç dört piskoposluğun kurulması noktasında papadan istekte bulunmuştur (Brković 2005: 152; Šanjek 2005: 434). 67 İfade ettiğimiz üzere anlaşmadan sonra Bogomilizm’in yok olacağı umuluyordu. Oysa tam tersine Kulin’den sonra başa geçen Ban Stjepan döneminde Bogomilizm, daha fazla yayılma imkânı bulmuştur (Strašević 1999: 82). Papa III. Honorius (1216– 1227) 1221 yılında Akoncije’ye yazdığı mektupta “duyduğumuza göre Bosna’daki heretikler, tıpkı cadıların kendi yavrularını beslediği gibi, kendi kötülüklerini (heretik öğretiyi) açıkça yayıyorlar” ifadelerini kullanmış ve Akoncije’den “heretikler ve onların destekçileriyle kahramanca mücadele etmesini ve onları kral, soylular ve halkın yardımıyla yurtlarından kovmasını istemiştir (Mandić 1962: 169). Papanın mektubu, Bosna Bogomillerinin kendi inançlarını açıkça yaymalarının ancak halkın rağbeti, yönetici tabakanın göz yumması ve resmi kilisenin pasifliğiyle mümkün olabileceğini göstermektedir. Papalık bu noktayı anlamış olmalı ki 1221’de Bosna’ya yeni bir temsilci göndermiş ve ondan Bosna Bogomillerini Katolik Kilisesi’ne kazandırmak için çalışmasını istemiştir (Jalimam 1996: 67). Papa, yeni temsilcisinin işini kolaylaştırmak için Macar Kralı II. Andrija’ya bir mektup göndermiş ve ondan temsilcisine yardım etmesini istemiştir (Rački 2003: 72). Beşinci haçlı seferinin kumandanı olan Kral II. Andrija’nın Mısır Sultanına karşı başarısızlığı nedeniyle Prensler ve soylularla başı dertteydi. Buna rağmen o, elinden geleni yapacağına dair papaya söz vermiştir (İmamović 1998a: 38). Bütün bu mücadelelere rağmen Bogomilizm’in Bosna’da ortadan kaldırılması sağlanamamıştır. Dahası Bogomilizm, Bosna’da öyle güçlenmiştir ki kaynaklara göre Bosna Bogomillerinin piskoposu (djed) olarak kabul edilen kişi, aynı zamanda bütün Avrupa’daki Bogomillerin lideri (tabiri caizse papası) olarak kabul edilmiş ve diğer piskoposlar danışmak üzere kendisine gelmişlerdir (Mandić 1962: 62). Stjepan’ın ölümünden sonra onun yerine Ninoslav (1232–1253) geçmiştir. Bogomilizm inancına sahip olan Ninoslav döneminde Bogomilizm, daha fazla yayılma imkânı bulmuştur. Ancak Papalık tarafından düzenlenen ve krallar, prensler ve piskoposlar vasıtasıyla organize edilen haçlı seferlerinden zarar görmemek için Ban Ninoslav, 1233’te Katolikliği kabul etmiş ancak bu, pek bir işe yaramamıştır (Rački 2003: 75). Kardinal Jakob, papanın izni doğrultusunda Dominik tarikatına mensup Johannes Teutonicus’u Bosna Piskoposluğu’na atamıştır. Yine papalığın izniyle Bosna’da engizisyon mahkemeleri kurulmuştur. Engizisyon mahkemelerinin 68 ateşli savunucuları olarak Dominikenler, armalarına bir heretiği parçalayan köpeğin tasvirini işliyorlar ve kendilerini “Tanrı’nın köpekleri” olarak adlandırıyorlardı (İmamović 1998a: 40). Şunu ifade etmek gerekir ki Dominikenler, tüm fanatikliklerine ve yaptırımlara rağmen Bosna’da başarılı olamamışlardır. Stratejik konumundan dolayı Bosna, XII. yüzyılın sonlarından itibaren heretikler için daha uygun bir yaşam alanı olmuştur (Albayrak 2004: 190). Bununla birlikte XIII. yüzyıl boyunca Roma Kilisesi ve papalığın Bosna Bogomillerine karşı tavrı değişmemiştir. Bogomillere verdikleri destekten dolayı zaman zaman Bosna hükümdarları köşeye sıkıştırmışlarsa da yukarıda çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz üzere onlar, Katolik Hıristiyanlığı benimsemiş gözükerek kurtulmayı başarmışlardır. Onlar görünürde Hıristiyanlığı kabul edip Bogomilleri gizlice desteklemeye devam etmişlerdir (Rački 2003: 79). Bosna’daki Bogomiller’e en güçlü saldırılar Fransisken tarikatı mensuplarından gelmiştir. 1291’den itibaren bölgede varlıkları bilinen ve ilk manastırlarını 1340’de kuran Fransisken misyonerler, Osmanlılar Bosna’yı fethedinceye kadar Bogomillerin en yoğun bulundukları, özellikle kuzeydoğu ve orta Bosna’daki şehirlerde ve halkının tümünün heretik olduğu ifade edilen (İmamović 1998a: 67) Srebrenica şehri gibi maden yönünden zengin olan bölgelerde manastırlar kurarak faaliyetlerde bulunmuşlardır. Fojnica, Kreševo, Sutjeska, Visoko, Vranduk ve kuzeydoğuda Srebrenica, Zvornik, Olovo, Bijeljina, Tuzla, Modriča, ve Tešanj, Bogomillerin yoğun olarak bulundukları yerler olup Fransisken misyonerlerin hedefledikleri yerlerdi. Fransisken misyonerler, Katolik Kilisesi’nin desteğiyle bölgede uzun süre misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuş ve Bogomillere yönelik bir tehdit olmayı sürdürmüştür (İmamović 1998a: 68). 2.2.4. Bosna’nın Osmanlı Devleti Tarafından Fethedilmesi ve Bogomilizm’in Tarih Sahnesinden Silinmesi Sırbistan Kralı Duşan’ın 1355’te ölmesinden sonra soylular taht kavgasına giriş bu durumdan dolayı Sırp Krallığı hızlı bir şekilde parçalanmıştır. Bosna Ban’ı I. Kotromanić (1353-1391) taht kavgaları esnasında o dönemde Sırbistan Krallığı içerisinde yer alan Hersek ve Karadağ prensi Lazar’a destek vermiştir. Lazar başa geçince verdiği destekten dolayı güney Dalmaçya, Karadağ ve Hersek ile sonradan 69 Novi Pazar Sancağı olarak adlandıracak olan bölgenin bazı kesimlerini Bosna Ban’ı I. Kotromanić’e vererek onu mükâfatlandırmıştır. Bu gelişmelerden sonra Kotromanić, 1377’den itibaren sadece Bosna’nın değil aynı zamanda Sırbistan Krallığı’nın da başına geçmiştir (Malcolm 1999: 53). Hersek bölgesinin Bosna topraklarına katılmasıyla, Bosna’da var olan dini grupların sayısı, Bogomiller, Katolikler ve Ortodokslar şeklinde tekrar üçe çıkmış oldu. Günümüzde olduğu gibi ortaçağda da ağırlıklı olarak Bosna Hersek’in güneyinde ve güneydoğusunda yaşayan Ortodokslar, Katolikler gibi Bogomillere karşı kin ve nefret besliyor ve fırsat bulduklarında da Bogomillere baskı ve zülüm uygulamaktan geri kalmıyorlardı. Nitekim Hum yani Hersek bölgesindeki hükümdarlar, Bogomil inancına sahip oldukları için zulme maruz kalmadıkları halde Bosna’nın güneydoğusunda kalan Podrinje bölgesinin bazı hükümdarları, XV. yüzyılda Ortodokslar tarafından sürgüne, çeşitli zulümlere ve zorla Ortodoks inancını benimsemeye maruz bırakılmıştır (İmamović 1998a: 51–53). İfade ettiğimiz üzere Bosna’daki Bogomilleri Hıristiyanlaştırmak için orta çağ boyunca gerek Katolikler gerekse Ortodoksların yoğun çaba sarf etmişlerdir. Bunun için bazı konsiller toplanmış, lanet içeren bildiri ve metinler yayınlanmış, engizisyon mahkemeleri kurulmuş ve Bogomilizm taraftarları ve onları destekleyenler diri diri ateşe atılmıştır. Ayrıca köle olarak satılmak suretiyle Bogomillere yapılan zulüm ticarete de dökülmüştü (Jalimam 1999: 18). Bogomilleri Hıristiyanlaştırmak için uygulanan bu baskı ve eziyetler, doğal olarak Bosna’daki Bogomillerin yok olmasına zemin hazırlıyordu. Ancak pek çok kimsenin düşündüğü gibi Bosna Bogomillerinin kaderini Hıristiyanlar değil Bosna hükümdarlığına bağlı bir şehir olan Smederevo’yu 1459’da fetheden Osmanlı etkilemiştir (Jalimam 1996: 93-94). Smederevo şehrinin Osmanlılar tarafından fethedilmesi neticesinde eşi Jelača ile birlikte esir düşen Bosna Kralı Tomaş’ın hayatı bağışlanmış ve eşi ile birlikte Bosna’ya gitmelerine izin verilmiştir (Bojić 2001: 34). Kral Tomaş, şehri kaybetmesi nedeniyle kendini Papalık ve Hıristiyan dünya önünde temize çıkartmak için faturayı Bogomillere kesmiş ve 1459 yılında Bogomillere ya Hıristiyanlığı kabul etmeleri ya da ülkeyi terk etmeleri şeklinde iki seçenek sunmuştur (Malcolm 1999: 59). Hıristiyanlığı kabul edenler “kriptobogomil” olarak 70 adlandırılmış ve baskılardan kurtulmuşlardır. Hıristiyanlığı kabul etmeyen heretikler yani Bogomiller ise sürgün edilmiştir (Rački 2003: 115). Kaynaklara göre 2000 kadar Bogomil, Hıristiyanlığı seçerken 40.000’den fazla Bogomil ise, Bogomilizm’i benimseyen ve aynı zamanda Bosna Kralı Tomaš ile kavgalı olan Hersek voyvodası Stjepan Vukosić Kosača’nın yanına sığınmıştır (Bojić 2001: 32; Rački 2003: 115). Bosna Bogomilleri daha önce Macarlar ve Sırplar gibi çeşitli devletler tarafından baskı ve zulümlere maruz bırakılmışlardı. Ancak Bosna tarihi içerisinde ilk defa Bogomiller, yabancılardan değil de kendi kralları tarafından böylesine bir baskı görünce doğal olarak kendilerine özgürlük ve emniyet garanti eden Osmanlılardan yana tavır takınmışlardır (Hadžijahić 1975: 1310). Osmanlı Devleti, Bosna Bogomillerine çok yabancı değildi. Çünkü 1386’dan itibaren Osmanlılar Bosna topraklarını yavaş yavaş fethetmeye başlamıştı. Nihayet 1463’te Fatih Sultan Mehmet, Bosna’yı bütünüyle Osmanlı topraklara katmıştır. Bosna’nın kırsal kesiminde yaşayan Bogomiller, Osmanlı egemenliğine girmelerini büyük bir sevinçle karşılamıştır (Albayrak 2004: 202). Fatih, Bosna’nın kalesi olan Jajce’yi fethedince kaynaklara göre yaklaşık 36.000 Bogomil ailesi, Jajce’ye Fatih’in ayağına gelerek saygı gösterisinde bulunmuş ve topluca İslam’ı kabul etmiştir (Handžić 1940: 20). Bu durum karşısında Fatih’in “Bu (Bosna) kötü bir millet değildir… İslam’ı seçtiğiniz için ne dilerseniz dileyin benden!” dediği ve daha sonra yüksek mevkiler için yetiştirilmek üzere bu ülkeden erkeklerin devşirilmesini emrettiği ifade edilir (Handžić 1940: 21). Bunun neticesinde kaynaklara göre yaklaşık 30.000 Boşnak, Osmanlı askeri olmak için gönüllü olarak başvuruda bulunmuştur (Bojić 2001: 38). Fatih Sultan Mehmet’in Bosna’yı fethetmesiyle gerek İslam tarihinde gerekse Balkan tarihinde birçok ilk gerçekleşmiştir. Birincisi; İslam tarihi içerisinde ilk defa 36.000 bin kişi kendi isteğiyle toplu olarak İslam’ı kabul etmiştir (Handžić 1940: 21). İkincisi; Bosna fethedilene kadar acemi oğlanlar ocağına sadece Hıristiyan çocuklar alınıyordu. Bosna fethedilince İslam’ı kabul eden Bogomil ailelerin çocukları da yüksek mevkiler için yetiştirilmek üzere toplanmaya başlanmıştır (Bašagić 1900: 19). Üçüncüsü; Fatih Bosna’yı fethedince korkup kaçmaya başlayan Hıristiyan halk 71 için “Ahitname” olarak bilinen bir ferman yayınlamıştır. Bu insan hakları açısından önemli bir beyannamedir. Söz konusu ahitnamenin metni şu şekildedir: Ben Fatih Sultan Han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki; kendilerine bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskenler himayem altındadır. Hiç kimse ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içinde yaşasınlar. Bu göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içinde yaşasınlar. İmparatorluğumdaki memleketlerine dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler. Ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya memurlardan ne hizmetkârlarımdan hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar başka ülkelerden devletime birisini getirirse onlar da aynı haklara sahiptir. Bu padişah fermanını ilan ederek burada yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah, Allah’ın elçisi aziz peygamberimiz Muhammed ve 124 bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki emrime uyarak bana sadık kaldıkları sürece tebaamdan hiç kimse bu fermanda yazılanların aksini yapmayacaktır.23 Görüldüğü üzere Bosna fethedildikten sonra Bogomillerin çoğu İslam dinini seçmiş ve rahata kavuşmuştur. İslam’ı seçmeyenler de Osmanlıların gelmesiyle yüzyıllar sonra rahat bir nefes almış, huzur içerisinde yaşamaya devam etmiş ve hiçbir zorlama veya baskı olmadan daha sonra kendiliklerinden İslam’ı seçmiştir. Kaynaklar daha sonra bölgedeki Hıristiyan tebaadan ve hatta papazlardan bile İslam’a geçenlerin olduğunu haber vermektedir (Handžić 1940: 30-31). Bosna, Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra buradaki Bogomiller, XIX. yüzyıla kadar Osmanlı egemenliği altında varlıklarını sürdürmüştür. Son Bogomil ailesinin XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını sürdürdüğü kaynaklarda ifade edilmektedir (Hamzaoğlu 2000: 452). Sonuç Heretik bir mezhep olarak Hıristiyanlıktan ayrılan ve Papaz Bogomil adlı bir şahıs tarafından Bulgaristan’da başlatılan bu hareketin mensupları, iktidarlar ve diğer 23 http://www.turkiyebulteni.net/15/text/t32.htm 72 ülkelerden kaynaklanan baskı ve zulümlere karşı bazen takiyye içerisinde olsalarda genellikle dik bir duruş benimsedikleri için geniş halk kitleleri tarafından benimsenmiş ve batıya doğru hızlı bir yayılım göstermiştir. Bogomilizm’in ilk ortaya çıktığı yer olmamasına rağmen Bosna’da bu inanç daha fazla rağbet görmüş ve Bosna, ülke olarak bu inancın Avrupa kıtasında önderliğini yapan merkez haline gelmiştir. Bu bölümde Slav ve Latin kaynaklara inmek suretiyle varlıkları bir vakıa olan ve Avrupa kıtasında yüzyıllarca faaliyet gösteren Bogomilizm’in Hırvat ve Sırpların iddia ettikleri gibi silik bir Katolik veya Ortodoks kilisesi olmadığını, söylenilenin aksine kendilerine has anlayışı, ismi ve hiyerarşisi olan bir inanç ve kilise olarak ortada bulundukları sonucuna ulaştık. Coğrafi konumu itibariyle doğu ve batı medeniyetlerinin kesiştiği bir noktada yer almasından dolayı Bosna, çoğu zaman bu topraklara sahip olmak isteyen ülkelerin savaşlarına sahne olmuştur. XIII. yüzyılın başlarından itibaren Bizans İmparatoruluğu’nun zayıflamasından dolayı Balkanlarda ve Akdenizde doğan siyasi istikrarsızlık, Bosna’da da zaman içerisinde hissedildi. Nitekim Bosna anlaşmasının yapıldığı dönemde, haçlı orduları İstanbul’u işgal etmek için Balkanlar üzerinden harekete geçmiştir. Bosna hükümdarı ve Bogomiller, Balkanlar üzerinden geçen haçlı ordularının bir hedefi olmamak için görünürde de olsa katolikliği kabul etmişlerdir. Detayları hakkında yukarıda bilgi verdiğimiz Bilino Polje’de yapılan anlaşma, Bosna Bogomilleri Birincisi, bu anlaşmadan sonra Bogomilizm, Bosna topraklarında daha fazla yayılma imkanı bulmuş ve yayılmakla da kalmayıp kurumsal bir kilise haline almıştır. İkincisi, bu anlaşma, iddia edilenin aksine Bosna Bogomillerinin varlığı konusunda en güçlü delillerden biridir. Yüzyıllarca baskı altında yaşayan Bogomiller, bu baskıların en yoğun olduğu dönemde Osmanlılarla karşılaşmalarıyla bazılarına göre beklenmedik bir şekilde ama belki de şartlar kendi içerisinde değerlendirildiğinde tam da zamanında İslam dinini seçmiş ve tarih sahnesinden silininceye dek Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Nihayet XIX. yüzyılın ikinci yarısında ise tarih sahnesinden tamamen silinmişlerdir. 73 BÖLÜM III. KURUMSAL BOSNA KİLİSESİ VE KİLİSE’NİN İNANÇ YAPISI Giriş Bosna Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşma süreci ile ilgili olarak ayrıntılı ve kesin verilere ulaşmak mümkün olmadığı gibi bu konuda doğrudan bilgi veren kaynaklara ulaşmak da zordur. Elbette bu Bosna Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşmasının gerçekleşmediği anlamına gelmez. Kurumsallaşma konusunda doğrudan olmasa da dolaylı yollardan bazı bilgilere rastlıyoruz. Şimdi Bosna Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşması ve mahiyeti konusu üzerinde durmak istiyoruz. 3.1. Bosna Bogomil Kilisesi’nin Kurumsallaşması Bosna Bogomillerinin Kilise Kurumuna sahip olduğundan ilk olarak 1167 yılında Fransa’nın Toulouse şehri yakınlarındaki Saint Felix de Caraman bölgesinde toplanan bir konsil sayesinde haberdar oluyoruz. Bosna’nın da içinde yer aldığı Dalmaçya düalist Kilisesi’nin konsile katıldığı göz önüne alındığında dolaylı olarak da olsa Bosna Bogomillerinin bir kilise kurumuna sahip olduğu bilgisine ulaşırız (Šanjek 1975: 52). Dalmaçya Kilisesi, Bogomilizm ortaya çıktıktan sonra kurulan ilk yedi kilise arasındadır (Mandić 1962: 150). Bu yedi kilisenin tam olarak nerelerde kurulduğu bilinmemektedir. Ayrıca bu kiliselerin yapısı ve mahiyeti konusunda da tespitlerde bulunmak da olanaksızdır. Ama en azından Bosna’yı içinde bulunduran Dalmaçya bölgesinde kiliselerin var olduğu bilgisine ulaşmak dolaylı olarak da olsa bizi Bosna’da muhtemelen kurumsal bir kilisenin bulunduğu sonucuna ulaştırır Gerek devlet gerekse kilise olarak hiçbir devlete veya kiliseye bağlı olmadan Bosna Bogomil Kilisesi’nin bir kurum olarak var olduğu konusunda doğrudan bilgi edindiğimiz ilk kaynak, Bosna Ban’ı Kulin ve bazı Bogomil temsilcilerinin Bogomilizm’i terketiklerine dair papanın temsilcileri Johannis de Casamaris ve Marin ile birlikte 1203 yılında Bilino Polje’de imzaladıkları içeriği hakkında daha önce bilgi verdiğimiz anlaşmadır (Hadžijahić 2004: 230). Doğrudan bilgi veren bu kaynak yerel lehçe ile değil de Latince olarak kayıt altına alınmıştır. 74 Bütün Bogomiller ve Bogomil Kiliseleri adına bu toplantıya katılan ve varılan anlaşmaya imza atan Bogomillerin dini liderleri anlaşmada şu şekilde bazı ifadeler kullanmışlardır; “bizim kardeş birliğine ait”, “bizim topluluğumuz içerisinde ve yerlerimizde”, kardeşlerimizin manastırlarının bulunduğu bütün bölgelerimizde”, “Bütün kiliselerimizde altarlar ve haçlar bulunduracağız” (Jalimam 1997: 25). Mandić’e göre bu ifadeler, anlaşmanın yapıldığı tarihte Bosna’da birden çok yerde Bogomillerce “ev” (Hiža) olarak adlandıran kiliselerin bulunduğunu göstermektedir. Bu anlaşma, Bogomillerin Bosna’daki kiliselerinin sayısı ilgili olarak doğrudan bilgi vermemektedir. Ancak Batal İncili’nin Bilino Polje’deki anlaşmayla ilgili ortaya koyduğu verilerden 1203 yılında Bosna Bogomillerinin dini liderinin (Djed) Dragič olduğunu öğreniyoruz (Mandić 1962: 363). Dragič’ten sonra Lubin, Lubin’den sonra ise, Dražeta dini lider olmuştur. Yani Dragič Bosna Kilisesi’nin lideri iken Lubin, Lubin lider iken de Dražeta vekil konumundaydı. Zikrettiğimiz toplantıya katılan diğer dört dini lider Pribiš, Luben, Radoš ve Bladošt ise Bogomillerin değişik bölgelerde bulunan ev (Hiža)lerinin başında bulunuyorlardı ve bu evleri/kiliseleri temsilen toplantıya katılmışlardı. Mandić’e göre bu bilgiler bir arada değerlendirildiğinde 1203 yılında Bosna’da beş tane Bogomil evi veya kilisesinin bulunduğu ortaya çıkar (Mandić 1962: 364). Muhammed Hadžijahić, bir adım daha ileri giderek Mandić’in tespitinden hareketle o tarihten önce Bosna Bogomillerine ait kilise sayısının da beşten az olmadığını ifade etmiştir (Hadžijahić 2004: 230). Bosna Bogomillerinin kilise sayısına yönelik Mandić’in tespiti, bir kesinlik arz etmez, sadece dolaylı yollarla ulaşılan bir sonuçtur. Yukarıda bahsettiğimiz kaynaktan hareketle bu tespitte bulunan Mandić’in bu tahminin dışında bu kiliselerin Bosna içerisinde nerede bulundukları ve mahiyetleri konusunda hiç bir bilgi vermemesi ise dikkat çekici olsa gerektir. Zikredilen bilgilerden hareket edildiğinde Bosna Hersek’te 1203’te kurumsallaşmış bir Bogomil Kilisesi’nin var olduğu görülecektir. Bu sonucu dolaylı olarak başka bilgiler de doğrulamaktadır. Örneğin papanın özel temsilcisi Kardinal Konrad’ın 1223 yılında Fransa piskoposlarına gönderdiği mektupta Bulgaristan, Hırvatistan, 75 Dalmaçya ve Macaristan sınırları arasında yaşayan heretiklerin dini liderlerini, kendilerinin yani Bogomillerin “papa”sı olarak kabul ettiklerinden söz eder (Šanjek 2005: 429). Bu mektupta doğrudan Bosna zikredilmez. Ancak bu tarihlerde bahsedilen ülkeler arasında Bosna’dan başka bir ülkenin bulunmadığı bir gerçektir. Ayrıca bu ülkenin Bosna olduğu noktasında uzmanların fikir birliği de bulunmaktadır (Jalimam 1998: 21; Mandić 1962: 149). Henüz 1223 yılında Bosna Bogomillerinin dini liderinin otoritesinin bütün Bogomiller tarafından papanın otoritesi gibi kabul edilmesi, Bosna’daki Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşma sürecinin 1203’ten önce gerçekleştiğinin bir göstergesi olsa gerektir. Bosna Hersek’teki Bogomil Kilisesi, kurumsal anlamda ilk defa hem de Latin değil Bosna’nın yerel kaynaklarında “Bosna Kilisesi” (Crkva Bosansaka) adı altında Ban II. Stjepan Kotromanić (1322–1353) döneminde zikredilmiştir. Bu dönemde kilisenin mahiyeti hakkında da birtakım bilgilere ulaşabiliyoruz. Ban II. Stjepan ve kardeşi Vladislav’ın Bosna hükümdarlarının sarayının bulunduğu Moštre’de muhtemelen 1325 yılında “dini lider Radoslav ve bütün kilise ve soylular önünde” söz verdikleri ve “Radoslav’ın evi/kilisesinde” bir ahitnamenin imzalandığından söz edilir. Bu ahitnamede Bosna Bogomil Kilisesi’nin merkezinin hükümdarın sarayının bulunduğu Moštre’de olduğu, içinde bir dini liderinin bulunduğu açıkça ifade edilir. Burada şunu da ifade etmek de yarar vardır ki 1404 yılında kesin olarak bilinmeyen nedenlerden dolayı Bosna Kilisesi’nin başpiskoposluğu Moštre’den Janjići’ye taşınmıştır (Mandić 1962: 365–366). Bosna Kilisesi’nin kurumsallaşması başarılı bir şekilde gerçekleşip de kilise, Bosna sınırları içerisinde ortaya çıkan sorunlara başarılı şekilde çözümler getirince kilisenin itibarı daha da artmıştır. Bu durum karşısında kilise, sadece Bosna sınırları içerisinde kalmayıp Bosna sınırları dışına da açılmıştır. “Dubrovačka Republika” adıyla XIII. yüzyıldan itibaren bilinen ve XIX. yüzyılın başına kadar çoğu zaman bağımsız veya yarı bağımsız bir devlet olarak kalan Dubrovnik, Bosna ile daima ticari ilişkiler içerisinde olmuştur.1 Bogomil kilisesinin 1 Dubrovnik, günümüzdeki Hırvatistan sınırları içerisinde deniz kenarında bir şehirdir. Osmanlı döneminde bile bağımsızlığını korumuştur. 76 Bosna hükümdarları ve soylular üzerindeki etkisinin farkında olan Dubrovnikliler, zaman zaman Macar krallarına ve papalığa Bosna Bogomilleri hakkında ağır sözler ve aşağılayıcı ifadeler içeren mektuplar göndermişler ve daima kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmişlerdir (Babić 1963: 139). Kaynaklar Bosna Kilisesi ve onun dini lider veya temsilcilerinin Bosna ile Dubrovnik devletleri arasındaki gerçekleşen ticari ve diplomatik ilişkilerde zaman zaman aktif görevler üstlendiğini haber vermektedirler (Jalimam 2005: 189). Örneğin gümüş ihracatından dolayı 1428’de Bosna ile Dubrovnik devletleri arasında bir kriz patlak vermişti. Aradaki görüşmelerde bir neticeye varılamayınca Dubrovnikliler, Bosna hükümdarının sarayında bulunan kendi temsilcilerine bir mektup göndererek krizin aşılması noktasında Bogomil Kilisesi’nin dini liderinin arabuluculuğuna başvurulması istenmiştir (Babić 1963: 139). Zaman zaman Bosna hükümdarları bile Bogomil Kilisesi’nin dini liderinden veya onun temsilcilerinden arabuluculuk yapmaları için istekte bulunmuştur. O dönem hakkında bilgi veren kaynaklar incelendiğinde Bosna Kilisesi’nin dini liderinin garantör olduğu ya da arabuluculuk yapmasının istendiği çokça olaya daha rastlanabilir. Ancak XIII. yüzyıldan itibaren Fransisken tarikatına mensup misyonerlerin Bosna’ya gelmesiyle birlikte2 ve papalığın Bosna üzerindeki baskısının artırması sonucunda bu tür taleplerden vazgeçilmeye başlanmış ve Bosna Bogomil Kilisesi tarafından yürütülen garantörlük, arabuluculuk vb görevler artık Fransiskenler tarafından yerine getirilir hale gelmiştir (İmamović 1998a: 57-58). Örneğin Bosna Kralı Stjepan Tomaš, iki Fransisken’in arabuluculuk ve benzeri görevleri ifa etmek üzere görevlendirilmesi için 1147 yılında papa’ya bir mektup yazarak izin istemiş ve bu isteğine de olumlu cevap almıştır (Babić 1963: 142). Bütün bu gelişmelere rağmen dönemin Bosna hükümdarının Bogomilleri sürgün etmeye başladığı XV. yüzyılda bile Dubrovniklilerin Bogomil Kilisesi dini liderlerinden bazı olaylara müdahalede bulunmaları ve arabuluculuk yapmalarını istedikleri kaynaklarda ifade edilmektedir (Babić 1963: 146). 2 Fransiskenler Bosna topraklarına XIII. yüzyılın sonuna doğru gelmiş ancak 1340’ten itibaren ciddi olarak yayılmaya başlamışlardır (İmamović 1998a: 53). 77 Kaynaklar, Bogomil Kilisesi’nin kurumsallaşmasının oldukça erken bir dönemde başladığını ve kurumsallaştıktan sonra Bosna Hersek’te Moštre, Janjići, Seonice, Bijela, Uskoplje, Konic, Bradina, Glasinac, Podborač, Goražde ve Ljubskovo gibi cyerlerde Bogomillere ait kiliselerin kesin olarak var olduğunu teyit etmektedir. Ayrıca yapılan kazılarda ulaşılan malzeme ve mezar taşlarından hareketle Puhovac, Stupari, Gornje Turbe, Skender Vakuf, Humsko, Babun, Podjelinak, Ledinac ve Dračevica’da bile Bogomillere ait kiliselerin bulunma olasılığının da yüksek olduğu ifade edilir (Mandić 1962: 365). 3.2. Bosna Bogomil Kilisesi’nin Mahiyeti ve Hiyerarşik Yapısı Bosna Kilisesi, dini boyutunun yanı sıra ifade ettiğimiz üzere kimi zaman hâkimlik, garantörlük ve yurt içi ve yurt dışında diplomatik arabuluculuk gibi görevler üstlenmiştir. Bununla birlikte Bosna Kilisesi, Ortodoks veya Katolik Kilisesi’nin krallara veya hükümdarlara yaptığı gibi taç giydirme ve onu kutsallaştırma gibi bir görev hiçbir zaman icra etmemiş ve böyle bir göreve de talip olmamıştır. Gerek Katolik gerekse Ortodoks Kilisesi’ne göre hükümdarlara krallık tacı verme yetkisi kilisenin elindedir. Bu husus, aynı zamanda hükümdarı kiliseye bağlamaktadır. Böylece kilise, hükümdarın kilisenin çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini taahhüt altına almış olmaktaydı (Babić 1963: 134). Oysa Bosna Kilisesi, bu tarz veya buna benzer bir göreve talip olmamıştır. Ayrıca hâkimlik, garantörlük ve diplomatik arabuluculuk gibi görevler üstlenmesi için de hükümdarlar veya soylular tarafından talepte bulunulmuş, kendileri bu tür görevler yapma isteğiyle hükümdar ve soylulara başvurmamışlardır. Bogomil inancına göre Tanrı’nın çocukları olan insanların tümü eşittir. Bununla birlikte yine de cemaat içerisinde karmaşık olmayan bir hiyerarşik yapı söz konusudur. Bosna Bogomil cemaati, genel olarak “mükemmeller/seçkinler” ve “inananlar” olmak üzere iki sınıfa ayrılmaktadır. Bogomilizm’in temel hiyerarşik yapısı, Maniheizm’in hiyerarşik yapısıyla benzerlik arz etmektedir (Sarıkçıoğlu 2002: 162). Bu hiyerarşik yapının başında yer alan “mükemmeller”, Latin kaynaklarda “perfecti”, diğer bazı kaynaklarda ise “Kamil Bogomiller” olarak zikredilir (Okiç 1989: 238). 78 Bosna Bogomil Kilisesi’nin hiyerarşik yapısını şu şekilde tasvir etmek mümkündür: Djed Strojnici Gost Starac Mükemmeller sınıfının ve Bosna Kilisesi’nin başında “Djed” bulunuyordu. Değişik dönemlere ait kaynaklarda Djed, “Did”, “Piskopos”, “Did Bosanskih Patarena”, “Bogomil Papası” gibi adlar altında zikredilmektedir (Jalimam 1996: 196). Kendi kiliselerini “Tanrı’nın kilisesi” veya “İsa Mesih’in kilisesi” olarak kabul eden Bosna Bogomilleri, kiliselerinin dini lideri olan Djed’in havari Petrus’un varisi olduğuna inanıyorlardı. Djed, dini hayatı idare etmesinin yanında başında bulunduğu kiliseyi, kilisenin mensuplarını hükümdarın ve dış dünyanın önünde temsil etmekteydi (Babić 1963: 108). Hiyerarşide Djed’den sonra gelen ve “Strojnici” olarak adlandıran sınıf hakkında detaylı bir bilgi bulmak mümkün değildir. Bunda kaynak yetersizliği ve buna bağlı olarak “Strojnici” kavramının çeşitli varsayımlardan hareketle farklı şekillerde yorumlamasının etkisi söz konusudur (Jalimam 1996: 210). Farklı tarihlere ait kaynaklarda bazen “12 Strojnici” bazen ise “12 poglaviti Krstjani” tabirlerine rastlanmaktadır (Mandić 1962: 252). Bu husustan hareketle iki ihtimal mevcuttur. Birinci ihtimale göre “Strojnici”, Bosna Kilisesi’nin hiyerarşik yapısı içerisinde mükemmellerden daha üste yer alan kilise meclisinin ve aynı zamanda Djed’in danışma kurulunun adıdır. İkinci ihtimale göre ise, Bosna Bogomillerinin mükemmelleri arasından seçilen Djed’in 12 havarisini ifade etmektedir. Bosna Kilisesi’nin hiyerarşik yapısı içerisinde Strojnici’den daha aşağı konumda “Gost” ve ona bağlı “Starac” yer almaktadır. Yani Starac, hiyerarşik yapı içerisinde en aşağı konumunda olan bir görevdir. Gerek Gost gerekse Starac, “Hiža” diye isimlendirilen kilisenin başında bulunmaktaydı. Ayrıca bu kiliselerin yanında 79 misafirhaneler bulunmaktaydı. Gost ve Starac, dini görevlerinin yanı sıra misafirhanenin işlerini de takip etmekteydi (Jalimam 1996: 196). Mükemmeller olarak adlandırılan sınıfta yer alanlar, kendilerini özellikle Yeni Ahit konusunda yetiştirmiş eğitimli kimselerdi. Kendilerini iyi eğiten ve görevlerine adayan bu insanlar, diyar diyar gezerek inançlarını insanlara anlatan, yayan ve taraftar toplayan kimselerdi. Bu seçkin insanlar, yaşamlarında ahlaki değerlere çok önem verir, mala mülke önem vermez, et yemeyip içki içmez ve evlenmezlerdi. Mütevazı bir hayat tarzı benimseyen bu insanlar, alışılagelmiş keşişlik anlayışından da uzak bir yaşantıya sahipti (Jalimam 1999: 211). Gerçek Hıristiyanlar olarak adlandırılan mükemmeller, Bogomil inancının bel kemiğini oluşturmaktaydı. Vaazları vasıtasıyla Bogomil inancını yayan bu insanlardı. Bu çekirdeğin etrafında sayıca çok daha fazla olan ikinci grup yer almaktaydı. Bu grup, köylüler, kasabalılar ve azda olsa yöneticilerden oluşmaktaydı. Vaaz verenler, sayıca çok azdı ve meşakkatli bir eğitim ve yaşam sürecinden sonra bu payeye ulaşabiliyorlardı. Mükemmelliğe geçiş için “consolamentum” adı verilen sade ve basit bir tören düzenlenirdi. Yuhanna İncili, adayın başının üzerine konur ve aday bundan sonra Bogomil inancını ve yaşam tarzını benimseyeceğine ve kendisine verilen bütün görevleri yerine getireceğine söz verirdi. İleri derecede teolojik tartışmalar yapabilecek şekilde yetişen mükemmeller, zenginlikten ve evlenmekten uzak durmak zorundaydılar (Albayrak 2004: 166). Bu insanlar başka hiçbir işle uğraşmadan köyleri gezerek insanlara inançlarını anlatırlar ve onların verdiklerinden yiyip içerek hayatta kalırlardı (Jalimam 1996: 212). Bogomilizm’de mükemmeller gurubunun yanında “inananlar” ve “dinleyiciler” diye isimlendirilen iki grup daha mevcuttur. Bunlardan ilki, Bogomil kardeşliğine kendini teslim etmiş, ayinlere devam eden ve Bogomilliğin günlük yaşam tarzında yer alan sabırlı olmak, belli günlerde oruç tutmak, ibadeti sıkça yapmak, az yemek gibi mütevazı bir yaşantı benimseyen kimselerdi. Ancak mükemmellerde olduğu gibi riyazet ağırlıklı bir hayatları yoktu. Evlenip çoluk çocuk sahibi olabiliyorlardı. İkinci kısımda bulunanlar yani “dinleyiciler” ise yukarıda zikrettiğimiz tarzda bir yaşam 80 şeklini uygulamak durumunda olmayan sadece vaazları dinleyen insanlardı. Bununla birlikte inananlar ile dinleyiciler arasındaki bu ayrım keskin bir ayrım değildi. Dinleyici sınıfında yer alıp inananlar sınıfına geçmek isteyenler rahatlıkla geçebiliyordu (Albayrak 2004: 164). Bu hiyerarşik yapı içerisinde yer almamakla birlikte zikredilmesi gereken bir grup daha mevcuttur. Bogomil olmamakla birlikte Bogomillere sempati duyan ve onları destekleyen insanlar da mevcuttu. Bu insanlar, kaynaklarda anlatıldığına göre yapılan vaazları dinlerler ve Bogomillere saygı duyarlardı. Bogomiller ise bunları kendilerinden saymazlardı (Babić 1963: 124). 3.3. Bosna Bogomil Kilisesi’nin İnanç Yapısı Daha önce ifade ettiğimiz çeşitli nedenlerden dolayı Bogomillerin kendileri tarafından kaleme alınan yani ilk elden kaynakların günümüze kadar ulaşmamış olması ve Bogomillerin inanç ve ibadetleri konusunda bilgi veren ikincil kaynakların da yok denecek kadar az olması nedeniyle konuyla ilgili çok net bilgiye sahip değiliz. Tabi bu, Bogomillerin inanç ve pratikleri hususlarında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız anlamına gelmez. Doğrudan birincil kaynaklardan olmasa da Bogomillerin muhalifleri tarafından yazılan çeşitli kaynaklara başvurmak suretiyle Bogomillerin inanç ve ibadetleri konusunda bazı bilgilere ulaşabiliyoruz. Bu kaynaklar, XII ile XVI. yüzyıllar arasında Bogomiller için düzenlenen engizisyon mahkemelerinde tutulan tutanaklar, çeşitli konsil kararları, Bogomiller aleyhinde hazırlanan lanetleme metinleri ve Bogomilizm inancını çürütmeye yönelik yazılan bazı risalelerden ibarettir. Bogomillerin inanç ve ibadetleri konusunda bize bilgi veren ve aynı zamanda diğer belgeleri de içerik olarak kapsayan en temel doküman, 1461 yılında Roma’da Bogomiller için kurulan bir engizisyon mahkemesinde onların “elli sapıklığı”nı maddeler halinde sıralayan bir belgedir (Okiç 1971: 211; Handžić 1940: 8). 1443–1461 tarihleri arasında Bosna Kralı olan Stjepan Tomaš, kendi döneminde Bogomilizm’in yayılmasını engellemeye çalışmış ve bunun doğrultusunda 1461’de egemenliği altında bulunan Bogomillerden önde gelen üçünü (Djuro Kučinić, Stojšan Tvrtković ve Radmilo Vočinič) zincirleterek Roma’ya göndermiştir. Burada sahip 81 oldukları heretik inançtan vazgeçirilmek için engizisyon mahkemesi önünde sorgulanan bu üç Bogomil, Bogomilizm’den vazgeçtiklerini açıklayarak kurtulmuştur (Jalimam 1999: 139). Bu esnada kardinal olarak görev yapan Torguemada, Bogomillerin inançlarını “elli sapıklık” diye ortaya koyan bir belge tanzim etmiştir. Sapıklık olarak nitelendirilen bu inanç esaslarını, bazılarını aynı başlık altında ele almak suretiyle şu şekilde sıralayabiliriz; - Bogomilizm’de düalist bir Tanrı inancı mevcuttur; İyilik Tanrısı, kötülük Tanrısı (Kovačević 1971: 9). Hıristiyanlığın içinden çıkan ve ana gövdesinden ayrılan bir mezhep olmasına rağmen Bogomilizm, bu temel noktada Hıristiyanlıktan farklılık arz etmektedir. Bilindiği üzere Hıristiyanlıkta Tanrı’nın değişik tezahürleri olarak izah edilen Baba, Oğul ve Kutsal Ruh şeklinde üçlemeci bir Tanrı inancı (Teslis) mevcuttur (Tümer 2002: 283). Bogomillerin düalist Tanrı anlayışına sahip olmaları onların Hıristiyanlıktan ayrılan heretik bir akım olduğunu açıkça göstermektedir. Ancak düalizm Bogomiller ile ortaya çıkmış bir anlayış değildir. Pavlosçularda da aynı düalist anlayış hâkimdi (Pilar 1927a: 7). Ayrıca düalist tanrı tasavvuruna Maniheizm’de de rastlıyoz (Sarıkçıoğlu 2002: 155-158). Yani Bogomilizm, Pavlosçuluktan ve Maniheizm’den etkilenen senkretik bir inançtır. Bogomilizm’e göre iyiliği temsil Tanrı, kötülüğü temsil eden ise şeytan yani Satanael’dir (Albayrak 2004: 137). Bogomiller, dünyada var olan her şeyi meleklikten düşmüş bir varlık olan şeytanın yarattığını kabul eder (Babić 1963: 101; Pilar 1927a: 7). Tanrı ise, maddeden müteşekkil olmasa da insan suretindedir. Hıristiyanlıkta olduğu gibi Tanrı, üçleme ile tarif edilemez. Bogomilizm’e göre Tanrı’nın büyük oğlu olan Satanael, babası karşısında değerini kaybedince yeryüzünü yaratarak oraya inmiş daha sonra da yaratıkları ve insanı yaratmıştır. Dolayısıyla insanın maddi vücudu şeytanın işidir ve kötüdür. Ancak madden yaratılan insana ruh vermeye sıra gelince Satanael, bunu başaramamıştır. Ruh, insana Tanrı tarafından üflenmiştir. İnsana ruh Tanrı tarafından üflendiği için iyidir (Pilar 1927a: 7-8). Bogomillerin sonsuz iki Tanrı’ya değil de tek bir Tanrı’ya inanmalarında Ortodoks manastır yaşantısının etkisinin olduğu belirtilir (Albayrak 2004: 176). 82 - Bogomilizm’de birincisi ruhani ve bedensiz, ikincisi maddi veya görünen olmak üzere iki prensip vardır (Jalimam 1999: 238). Bogomiller, birincisini “Işık Tanrısı” ikincisini ise “Karanlık Tanrısı” olarak adlandırırlar. Bu anlayış, evrende iyi ile kötü arasında mücadele üzerine kurulu olan düalist anlayışın tipik bir şeklidir. İnsanın ikili yapısı da iyi ile kötünün mücadelesini gösteren bir olgudur (Rački 2003: 134). Bu düalizm, iki asli prensip ve bu prensiplerin birbiriyle olan ilişkilerine dayalıdır. Bu iki asli prensip, ışık ve karanlık ya da iyilik ve kötülüktür. Nitelik olarak birbirinden tamamen farklı karakterlere sahip olan bu prensiplerin her ikisi de ezeli ve ebedidir (Sarıkçıoğlu 2002: 155). - Bogomil inancına göre Lucifer, göğe yükselerek Tanrı ile mücadele etmiş ve bunun sonucunda birçok meleği kandırmıştır. Başlangıçta sadece iyi olan Tanrı vardı. Tanrı dört element olan su, hava, toprak ve ateşi yarattı. Aynı zamanda Satanael de dâhil olmak üzere farklı göklerde de melekler yarattı. Bir gün Satanael, Tanrı’nın tahtına göz koyar ve bunu gerçekleştirmek için de melekleri kandırıp safına çekmeye çalışır. Bu amacını kısmen gerçekleştirse de oyunu Tanrı tarafından bozulur. Böylece Satanael, iyilik vasfından sıyrılıp kötü bir ruh olarak yeryüzüne sürülmüştür (Albayrak 2004: 142-143). - Bogomillere göre bazı melekler doğaları itibariyle kötüdür. Bundan dolayı da günah işlemeye mahkûmdurlar (Babić 1963: 101). - Bogomillere göre ruhlar, bedenler içerisinde hapsedilmiş “demon”lardır. Bosna Bogomillerine ait olan ve “Srečković İncili” olarak adlandıran İncil’in Luka bölümünde (10:30-35) ruhların bedenler içerisinde hapsedilmiş demonlar olduğu açıkça belirtilmektedir (Solovjev 1948b: 21). - Bogomil inancına göre bedenlere hapsedilen kötü melekler, göğe ancak vaftizle, tövbe ve temizlenmeyle geri dönebilirler (Kovačević 1971: 9). - Bogomillere göre ahiret düşüncesi, kendilerine itaat etsinler diye insanları korkutmak için Katolik ve Ortodoksların uydurdukları bir yalandır. Bütün insanların ruhları kurtuluşa ereceğinden ahiret inancına gerek yoktur. Zaten bu inanç, onlara 83 karşı eğilimi artırdığı için Katolik ve Ortodokslar sonsuz cehennem fikrini yumuşatmak zorunda kalmışlardır (Albayrak 2004: 174). - Bogomillere göre Hıristiyanlıktan önceki din olan Musevilik, Satanael tarafından insanları yoldan çıkarmak için gelen bir dinden başka bir şey değildir (Pilar 1927a: 8). - Eski Ahit’in Satanael’den geldiğine inanırlar ve onu reddederler. Bazı kaynaklarda ise Bogomillerin Eski Ahit’in Mezmurlar ve Peygamberler kitaplarının dışında kalan kısmını reddettikleri ifade edilir (Jalimam 1999: 238). Onlar, Eski Ahit’i Musa’nın aksine alegorik olarak yorumlamışlardır (Albayrak 2004: 173). Bosna Bogomillerine ait “Srečković İncili”nde Bogomillerin Eski Ahit’in adını bile telaffuz etmekten kaçındıkları onun yerine “Yudas’ın Dini” (vira Judina) tabirini kullandıkları ifade edilir (Solovjev 1948c: 24). - Bogomiller, Yeni Ahit içerisinde yer alan dört İncil, Resullerin İşleri, Mektuplar ve Vahiy Kitabı’nı kabul ederler. Özellikle Yuhanna İncili’ne çok önem verirler (Solovjev 1948c: 25). - Bogomiller, Sina Dağı’nda Musa’ya kendini gösterenin kötü tabiatlı bir melek olduğuna inanırlar (Kovačević 1971: 10). - İsa Mesih’in bir kadından dünyaya geldiğini kabul etmezler. İsa’nın Meryem’in kulağına girerek vücut bulduğuna ve tekrar oradan çıktığına, bunlardan Meryem’in haberinin olmadığına inanırlar. Yani Meryem, İsa’yı fiilen doğurmamıştır. Bogomiller, böylece İsa’nın enkarnasyonu anlayışına ve Meryem’e tapınmak bir yana ona saygı duyulmasına bile karşıdırlar (Albayrak 2004: 153). - Bogomillere göre İsa Mesih, ne hastaları iyileştirmiş ne de ölüleri diriltmiştir. İncillerde anlatılan bu ve buna benzer mucizeler birer hikâyeden ibarettir.3 - Mesih’in gerçekten değil de manevi olarak vücut bulduğuna inanılır. Bu inanç, Bogomillerin doketiklerin sahip olduğu anlayışa sahip olduklarını gösterir (Jalimam 1999: 237). Doketizm, İsa’nın haça gerilme esnasında mucizevî olarak 3 Hıristiyanlıktaki İsa anlayışları için bkz. Aydın 2002b. 84 ölümünden kurtulduğunu ve onun yerine Yahuda İskaryot ya da Cyreneli Simon’un haça gerildiğini kabul eden akım veya akımları ifade eder. Buna göre haça gerilmenin hemen öncesinde Tanrı, bu kişileri İsa ile yer değiştirmek suretiyle İsa’yı haça gerilmekten kurtarmıştır (Gündüz 1998: 99). Thomas W. Arnold’a göre Bogomillerin bu inancı Hıristiyanlıktan ziyade İslam’a daha yakındır (Arnold 1990: 235-238. Nitekim Kuran’ı Kerim’de onların İsa’yı öldüremedikleri ve haça germedikleri ifade edilir. Öldürdükleri şahıs onlara İsa’ya benzer gösterilmiştir (Kur’an 4/157). Bir sonraki ayette ise Allah, İsa’yı katına yükselttiğini ifade etmektedir (Kur’an 4/158). Ricaut, İslam’ı kabul eden Bogomilleri “Poturalar” olarak adlandırmakta ve onların şu mühim inanışlarına işaret etmektedir; Bunlar, İsa’nın son akşam yemeği esnasında havarilere gelişini müjdelediği (teselli edici) Ruhu’l- Kuddüs’ün Muhammed olduğunu inanıyorlar. Keza paskalyadan elli gün sonra Ruh’ul Kuddüs’ün havarilerin üzerine inmesini de Muhammed’in zuhuruna bir alamet, bir haberci görmektedirler. İncil’de “Paraklitt” (teselli edici) tabirinin geçtiği her üç yerde onu, yeni peygamber olan Muhammed ile izah ediyorlar (Okiç 1971: 212). - Bogomillere göre Mesih, aslında işkence çekmemiş ve ölmemiştir. Anlatıldığı gibi cehenneme inip daha sonra semaya da yükselmemiştir. Bogomillerin bu inancı, Hıristiyanlıkta mevcut olan anlayıştan tamamen farklıdır. İncillere göre İsa, ölümünden üç gün sonra dirilmiş ve kırk gün havarileriyle birlikte yaşamıştır (Yuhanna 19: 12-42, 20: 130, 21:1-25). - Azizler ve kilise babalarının otoritesini reddederler (Kovačević 1971: 10). - Bogomiller azizlerin hatıralarını önemsemezler. Onlara göre azizlerin kemikleriyle hayvanların kemikleri arasında herhangi bir fark yoktur. (Kovačević 1971: 10). - Vaftizci Yahya’yı reddeder ve cehennemde ondan daha büyük şeytanın olmadığını düşünürler. Yahudi kaynaklarının verdiği bilgiye göre Yahya, Yudea kırsalında ve Ürdün nehri civarında kendi cemaatini kurmuş bir peygamberdir. O, 85 halkı erdem, fazilet ve tövbeye, bunun göstergesi olarak ta vaftiz olmaya yani boy abdesti almaya çağıran iyi bir kimse olarak geçmektedir (Gündüz 2001: 159). Hıristiyanlığa göre İsa bir müddet Yahya’nın yanında bulunmuştur. Bogomiller ise vaftizci Yahya’yı reddetmekte kalmayıp onun için aşağılayıcı ifadeler kullanmışlardır. Nitekim “Srečković İncili”nde vaftizci Yahya yerine “Sucu Yahya” tabiri kullanmaktadır (Solovjev 1948b: 21). - Bogomilizm’de kadın, iyilik ve kötülüğü öğrenme ağacı olarak tasvir edilir. Âdem onunla tanışmış ve günah işlemiştir. Bundan dolayı cennetten kovulmuştur (Kovačević 1971: 10). - Bogomillere göre ilk gerçek Hıristiyan kilisesi, onların kilisesidir. “Srečković İncili”nde (Luka 10:9) Roma Kilisesi’nin Satanael yani şeytanın kilisesi ve dini liderinin de Satanael olduğu ifade edilir (Solovjev 1948b: 24). - Bogomilizm’e göre Bogomiller, havarilerin varisleridir. Onların dini lideri, kilisenin piskoposu Petrus’un ise halefidir (Kovačević 1971: 10). - Bogomilizm’e göre Petrus’tan Silvester’e kadar bütün papalar Bogomil inancına mensuptu (Kovačević 1971: 10). - Fiziksel mekân olarak kiliselerin yapılmasına karşı çıkmaktadırlar. Onlara göre bu kiliseler, Satanael’in sinagoglarıdır ve onların içerisinde ibadet edenler putperestlik yapmaktadırlar. Bogomillerin “Hiža” denilen ibadethaneleri vardır. Bu ibadethaneler sade bir evden ibaret olup onlar için her ev ibadethane olabilir. Çünkü beli bir tipi veya şekli yoktur. Ayrıca Bogomillere göre ibadet etmek için mekân şart değildir. Onların açık arazide ibadet yaptıkları bilinmektedir. Ortodoks ve Katoliklerin görkemli kilise binaları yapması onların inancı ile çelişmektedir (Jalimam 1999: 249). - Bogomiller, kilisede bulunan resimleri putperestlik alametleri olarak değerlendirir (Kovačević 1971: 10). Oysa Katolik ve Ortodoks kilise binaları oldukça görkemli ve bol tezyinatlı yapılar olarak dikkati çeker. Sadece bazı Protestan kiliseleri oldukça sadedir. Genellikle kiliselerde başta İsa Mesih ve Meryem olmak 86 üzere azizlerin ve meleklerin timsalleri ve suretleri bulunur. Diğerlerden farklı olarak Ortodoks kiliselerinde ikonalara yönelik tazim söz konusudur (Gündüz 2006: 162). Bu anlamda Bogomiller resimler daha doğrusu ikonalar konusunda Protestanlara yakın bir çizgide yer alırlar. - Bogomilizm’de haç işareti şeytanın sembolüdür. Bogomiller haça tapınmayı şeytanî, haçı ise “Tanrının düşmanı” olarak kabul etmişlerdir. Oysa haç, Hıristiyanlıkta önemli objelerden biridir. Dualara başlarken, sevinç veya korku hallerinde haç işareti yapılır. Haç işareti, kişiyi Tanrı’yla doğrudan ilişkiye geçiren kötülükleri ve şeytanı uzaklaştıran ve iliklere yol açan bir aracı unsur olarak görülür (Gündüz 2006: 153). Bogomiller, Yahudilerin Tanrı’nın oğlu olarak kabul edilen İsa’yı üzerinde çarmıha gerdikleri haça nasıl saygı gösterebileceğini anlayamadıklarını belirtirler. Bu anlayışlarını desteklemek için şu misali verirler. Eğer bir kişi kralın oğlunu bir odunla öldürse bu odun, kral için değerli olabilir mi? Elbette olmasa gerektir (Hamzaoğlu 2000: 451). - Bogomiller, ayinleri ve kilise ilahilerini kınayarak bunların Mesih’in inciline ve öğretisine aykırı olduklarına inanır. - Bogomiller insanın öldükten sonra toprağa karışıp gideceğine tekrar bir dirilişin olmayacağına, dirilecek olanın insanın sadece ruhu olacağına inanırlar (Albayrak 2004: 162-163). - Bogomilizm’de ruhbanlık yoktur. Bilgisi ve kazandığı saygıyla öne çıkanlar önder oluyorlardı. Üst sınıf kilise adamlarına saygı göstermezler. Onlara göre bu insanlar asıl görevlerini unutup kendi heveslerine hizmet eden zavallılardır (Albayrak 2004: 153). - Kutsal ve günahsız olduğu düşünülen dini liderlerinin kendilerine tapınmaya izin verdikleri ifade edilse de Bogomillere ait olduğu iddia edilen bu inanç, hiçbir kaynakta zikredilmemektedir. Üstelik Bogomillerin dini inançları incelendiğinde prensip olarak onların böyle bir inanca sahip olmalarının muhal olduğu görülecektir. Çünkü onlar Meryem’i bile kutsal saymayarak normal bir insan olarak kabul etmişlerdir (Kovačević 1971: 9). 87 - Bogomiller kilisenin gizli sırları olan “sakramentler” i reddederler (Kovačević 1971: 10). - Din adamı aracılığıyla insanın kurtuluşa ereceği anlayışına sahip Katolik Kilisesi’nin aksine Bogomiller, kişi ile Tanrı arasında bir aracı olmadan doğrudan ilişki kurulabileceğine inanırlar. Dini gerçek anlamda anlamak için kutsal kitapları kullanmak yeterlidir. Çünkü onlara göre din vicdani bir meseledir (Albayrak 2004: 160). - Suda yapılan vaftizi Yuhanna’nın vaftizi saydıkları için bununla kimsenin kurtuluşa ulaşamayacağı iddiasındadırlar. Bogomilizm’i Hıristiyanlıktan ayıran temel unsurlardan biri vaftizdir. Hıristiyanlıkta vaftiz, bir çeşit dine giriş törenidir. Vaftiz, bazı Hıristiyan ilahiyatçılarca Eski Ahit geleneğindeki sünnetle kıyaslanmışlardır. Vaftiz olma, dine girmenin ya da İsa Mesih’e iman etmenin bir göstergesi olarak tanımlamakta ve kurtuluşu ifade etmektedir. Hıristiyanlar arasında vaftiz konusunda görüş ayrılığı vardır. Genelde çocuğun doğuşundan hemen sonra bir sefere mahsus olmak üzere yapılabileceği gibi bazı mezheplerce tekrar tekrar yapılabilir (Gündüz 2006: 140–143). Bogomiller suyu madde olarak kötü Tanrı Satanael’in yaratması nedeniyle su ile vaftizi kabul etmezler. Onların vaftizi susuzdur. İncili göğüslere koymak ve başlarına götürmek suretiyle yapılır (Jalimam 1999: 239). - Bogomiller kendi uyguladıkları vaftiz ile herkesin günahının affedileceğine ve Petrus gibi kutsal olacaklarına inanırlar (Kovačević 1971: 11). - Bogomillere göre çocuk erişkinlik öncesi dönemde kurtuluşa ulaşamaz. Ayrıca Bogomiller çocukların vaftizine de karşıdırlar (Albayrak 2004: 162). - Bogomilizm’e göre vaftiz eden kişi kaç defa günah işlediyse ondan vaftiz edilenlerin de o kadar daha vaftiz olmaları gerekir. - Bogomiller, konfirmasyon sakramentini de reddetmektedirler (Kovačević 1971: 9). Konfirmasyon, Hıristiyanlıkta kişinin vaftiz olduktan sonra Tanrı’nın inayetini kazanmak ve vaftizle edinilen nurun tamamlanması için yapılan bir ritüeldir. Kutsal sayılan bir yağla yapılan ve kişinin alnının ve bazı uzuvlarının mesh 88 edilmesiyle gerçekleştirilen bu törene Bogomiller bir kutsallık atfetmek bir yana reddetmektedirler. Çoğu kilise, vaftiz ve evharistiya gibi konfirmasyon sakramentinin de kurtuluşu sembolize ettiğine inanmaktadırlar (Gündüz 2006: 146147). - Bogomiller, Mesih’in vücudunun ekmek haline gelemeyeceğini savunarak evharistiya ayinini reddederler. Oysa evharistiya, Hıristiyanlık geleneğinde İsa Mesih’e katılmayı ya da onunla gizemli bir şekilde birleşmeyi ifade etmektedir. Oysa Bogomillere göre evharistiya değil sadece Tanrı’nın rahmeti insanlara yardımcı olabilir. Bogomiller, evharistiyayı mecazi anlamda algılarlar (Solovjev 1948b: 20). - Günah itirafı sakramentini reddederler. Günahların affının ancak tekrar vaftiz olmak suretiyle mümkün olacağına inanırlar. Bogomilizm’e göre günah itirafı için papaza da gerek yoktur. Onlar günah itirafını aralarında yapmışlardır. Bogomiller, Ortodoks ve Katolik papazların her gün insanların günahlarını bağışlamak suretiyle insanların ruhlarını katlettiklerine inanırlar (Solovjev 1948b: 24). - Bogomiller, son yağlama sakramentini de reddetmektedirler. Son/Hasta yağlama Katoliklerde ölüm döşeğinde olan hastalara yapılan bir törendir. Hastanın belli uzuvları dualarla takdis edilir. Ortodokslar bu sakramenti herhangi bir hastalık durumunda uygularlar. Ermenilerse bunu bir sakrament olarak görmemektedirler (Gündüz 2006: 149). - Bogomillere göre fiziksel evlilik zinadır. Bogomilizm’de seçkinler evlenemezler. Sıradan insanlar ise evlenebilirler. Ancak onların mükemmel/seçkin olmak için çaba göstermeleri gerekir. Bogomiller, evliliği bir sakrament olarak değil de toplumsal bir ihtiyaç olarak görürler (Jalimam 1999: 254-255). Hıristiyanlık içerisinde din adamlarının evlenmesi konusunda farklı uygulamalar mevcuttur. Katolik din adamları evlenmezken Ortodokslarda sadece üst düzey din adamları evlenmezler. Evlilik konusunda Bogomillerin Maniheizm’den etkiledikleri göze çarpmaktadır (Sarıkçıoğlu 2002: 153). - Bogomiller her türlü kilise otoritesini reddederek kimsenin aforoz edilemeyeceği görüşündedirler (Kovačević 1971: 10). 89 - Bogomiller, et, peynir, süt, yumurta ve diğer hayvansal ürünleri yemezler. Yiyenlerin ise tekrar vaftiz olmadan kurtuluşa ulaşamayacaklarına inanırlar. - Bogomiller, hayvanları ve özellikle kuşları öldürmenin ve yumurtalarını kırmanın ölümcül günahlardan olduğuna inanırlar. Maniheizm’de de aynı anlayış mevcuttur (Sarıkçıoğlu 2002: 162). - Bogomiller, yeniden dirilişi kabul etmezler. - Kiliselerde ölüler için yapılan ibadetleri ve duaları reddederler. - Hükümdarların uyguladıkları ölüm cezalarını reddederler. - Bogomillere göre her ne türlü olursa olsun yemin etmek günahtır (Jalimam 1999: 255). - Bogomiller, sadaka vermeyi reddeder ve yasaklarlar (Kovačević 1971: 10). - Bogomilizm’e göre bütün insanlar Tanrı’nın çocukları oldukları için eşittir. Bu yüzden herkese saygı ve sevgi göstermek gerekmektedir. Bogomiller, kilise’nin aksine insanı merkeze alırlar (Albayrak 2004: 168). - Kilise’nin kutsal saydığı savaşlara insanların yok edilmesi sebebiyle karşıdırlar. Bırakınız insanları hayvanları öldürmek bile büyük günah olarak telakki edilir (Solovjev 1971: 24). Bu nedenle zalim yöneticilere karşı şiddet yolunu benimsememişlerdir. Ama acımasız katliamlara maruz kalmışlardır (Albayrak 2004: 169). - Bogomiller, alçak gönüllülüğü ve riyazeti benimsemişlerdir. Fakat riyazet hayatı sadece seçkin Bogomil sınıfı için geçerliydi. Kişi iman açısından mükemmelleşmeyi istiyorsa hayatı boyunca bekâr kalması gerekiyordu (Albayrak 2004: 172). - Bogomiller, aşırı yemek yemeye karşıdırlar. İçki içmeyi de hoş karşılamazlar. Çünkü Bogomil inancına göre içki insana zarar versin diye Satanel’in yarattığı kötü 90 bir şeydir. Yine onlara göre Âdem yasak meyveyi yediği için değil şarap içtiği için cennetten kovulmuştur (Albayrak 2004: 172). Sonuç Bogomilizm, Bulgaristan’da ortaya çıkıp Bosna’ya sıçrayan ve burada daha fazla yayılma imkânı bulan bir inanç olmuştur. X. yüzyılın ortalarında Bosna’da yayılmaya başlayan Bogomilizm, ortaya çıkışından iki yüzyıl sonra XII. yüzyılın ikinci yarısında kurumsallaşmasını tamamlamıştır. İfade ettiğimiz üzere bu dönemden itibaren kurumsal kimliğiyle dini yapısının yanı sıra kimi zaman ülkeler arasında arabuluculuk kimi zaman da garantörlük gibi görevler de üstlenmiştir. Kaynağı ve kökeni konusunda bir görüş birliğine varılamayan Bogomillerin inanç hususları, görüldüğü üzere birçok konuda İslam’la örtüşmektedir. Bununla birlikte Bogomilizm, içinden çıktığı Hıristiyanlıkla ise pek çok noktada farklı inançlara sahiptir. Bütün bu inanç ve uygulamalara bakıldığında Bogomilizm’in senkretik bir inanç olduğu açıkça görülmektedir. Bogomilizm’in Çin ve Hint dinlerine, İslam’a ve Hıristiyanlığa ait unsurları içinde barındıran bir inanç olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak bu inanç ve uygulamaları kronolojik bir biçimde tespit etmek zordur. 91 SONUÇ ve DEĞERLENDİRME Balkan coğrafyası tarih boyunca birçok milletin uğrak yeri ve sahiplenmek istediği bir bölge olmuştur. Birçok millet, kültür ve bir o kadar da inancın geldiği bu coğrafyada bu olguların karşılaşmaları Balkanların ortaçağdaki kendine özgü şartları da düşünüldüğünde toplumun dünyevi veya uhrevi ihtiyaçları ve problemlerine çözüm bulma iddiasında olan yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu hareketlerin belki de en önemlilerinden biri de Balkanların doğu ucunda bulunan Bulgaristan’da X. yüzyılda Papaz Bogomil tarafından kurulan Bogomilizm olsa gerektir. Yönetime karşı dik duruşuyla muhalifliği ön plana çıkan bu heretik Hıristiyan mezhep, halk tarafından sempati ile karşılanmış ve bu sempati, dalgalar halinde Bulgaristan’dan İtalya ve Fransa’ya kadar yayılmıştır. Bogomilizm’in Avrupa’nın batısıyla doğusu arasında sınır olan Bosna’yla tanışması Bogomillerin yaşadığı diğer bölgelere nazaran farklı neticeler doğurmuştur. XII. yüzyılda Bosna, bölgenin merkezi konumundaydı. Bu konumu gereği Katoliklerin ve Ortodoksların uzun süre devam edecek baskılarına katlanmak zorunda kalmıştır. Bu baskıların giderek artmasında muhtemelen Bogomil inancında mevcut olan şiddete yönelik kesin duruşun da etkisi vardır. Bogomillerin kendilerine çeşitli zulümleri reva gören yöneticilere karşı herhangi bir silahlı eylemde bulunduklarına dair tarihi kayıtlardahiçbir veriye raslanmamıştır. Çünkü onlara göre bırakınız herhangi bir insanı öldürmeyi, kuşların yumurtalarını kırmak bile ölümcül bir günahtır. Bogomiller, ortaçağda hayatları yoğun baskı ve zulümler sonucu zehir edilen halkın sıkıntılarını dile getirmeleri nedeniyle halkın teveccühünü kazanmış ve toplumu yönlendirme gücünü elde etmiştir. Bu nedenle bölgede belki de Bogomillerden daha fazla Bogomillere sempati ve saygı duyan insanlar yaşanmaktaydı. Bütün bu baskılara rağmen Bogomilizm, Bosna’da daha fazla yayılmış, zirve noktasına ulaşmış ve Osmanlı’nın gelişine kadar varlığını sürdürmüştür. Osmanlıların gelişi ve İslam’la tanışmaları neticesinde Bogomiller, kalabalık gruplar halinde İslam dinine geçmişlerdir. Bogomillerin İslam dinini seçmelerinde inanç noktasındaki benzerliklerin yanı sıra kendi yöneticileri tarafından uzun süre baskı 92 görmelerine rağmen Müslüman idarecilerin kendilerine çok iyi davranmaları da etkili olmuştur. Bogomilizm, ilk dönem Hıristiyanlık ruhuna dönülmesini savunan bir dinsel hareketti. Bogomillerle ilgili yapılan dinsel, sosyal ve ahlaki araştırmalarda onların en çok eleştirel, akılcı ve hümanist yönleri ön plana çıkarılmaktadır. Kilise’nin din adamları sınıfına güvensizlik duymaları, kilisenin ayin ve sembollerine karşı durmaları, her ne türlü olursa olsun öldürmeye karşı çıkmaları ve kadına birinci sınıf insan olarak bakmaları, o dönem için son derece radikal anlayışlardı. Bölge topraklarında feodal bir düzenin olduğu da hatırlatılırsa bu etki daha net anlaşılacaktır. Bölge bölge gezerek vaazlar veren, yaşantı ve davranışlarıyla mütevazılıği ön plana çıkaran Bogomiller, kendilerini dinleyen insanlar tarafından kurtuluşa erdirecek kişiler olarak görülmüşlerdir. Bu düşünceleri, insanların yönetime ve Hıristiyanlıkla ilgili dini ve felsefi anlayışa eleştirel bakmalarını sağlamıştır. Bu açıdan bakıldığında Bogomiller’in bölgelerinin Protestanları oldukları söylenebilir. Netice olarak bu hareketin ortaçağ Avrupa’sında felsefi, dini ve toplumsal açıdan önemli etkileri olmuştur. Bosna’nın ortaçağ tarihi, milliyetçi çekişmelere sahne olmuştur. Bu çekişmeler günümüze kadar devam etmiştir. Doksanlı yıllarda yaşanan Bosna savaşıyla bu bölgede yaşanmaya başlayandinsel ve etnik çatışmalar söz konusu coğrafyada hala suların durulmadığının net bir göstergesidir. Oysa Osmanlı’nın XV. yüzyılda bölgeyi fethetmesiyle birlikte tarihte kırılma noktası yaşayan Bosna, XX. yüzyıla kadar huzur ve düzenin hakim olduğu bir dönem geçirmişlerdi. Osmanlı’nın gidişinden sonra Müslüman Boşnaklar tekrar kaos dönemine geri dönmüşlerdir. Bölgenin tarihiyle ilgili yapılan çalışmalara da bu kaos damgasını vurmuştur. Balkanlarda, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde yayılma imkânı bulan heretik bir mezhep olan Bogomilizm, ortaçağ boyunca dini, sosyal ve felsefik açıdan Avrupa’yı etkileyen toplumsal ve dinsel bir hareketti. Bosna topraklarını kendine merkez edinen ve kurumsallaştıktan sonra “Bosna Kilisesi” adıyla varlığını devam ettiren Bogomilizm, Bosna’nın Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethinden sonra 93 mensuplarının çoğunun İslam’ı seçmesi nedeniyle varlığını, gücünü yavaş yavaş kaybederek bir müddet daha devam ettirmiş ve nihayet tarih sahnesinden silinmiştir. Bogomilizm’in inanç esasları, pek çok noktada İslam’la örtüşmekte, içinden çıktığı Hıristiyanlıkla ise çoğu hususta farklılık arz etmektedir. Araştırmalarımız neticesinde Bogomilizm’in Çin ve Hint dinlerine, İslam’a ve Hıristiyanlığa ait unsurları içinde barındıran senkretik bir inanç olduğu sonucuna ulaştık. Bosna’da şu an Katolik olan Hırvatlar, Ortodoks olan Sırplar ve Müslüman olan Boşnaklar olmak üzere üç toplum yaşamaktadır. 94 BİBLİYOGRAFYA Kitaplar ALBAYRAK, Kadir. 2004. Bogomilizm ve Bosna Kilisesi. Adana: Baki Kitabevi. ALIBAŠIĆ, Avdija. 1995. Trajanje Bosne. Zenica: KDM Preporod. ANGELOV, Dimiter. 1987. The Bogomil Movement. Sofai: Sofia Press. ARNOLD, Thomas. 1990. Povijest İslama. Sarajevo: El Kalem. AYDIN, Mahmut. 2002a. İsa: Tanrı mı İnsan mı?. İstanbul: İz Yayıncılık. ______________. 2002b. Tarihsel İsa: İmanın Mesih’inden Tarihin İsa’sına. Ankara: Ankara Okulu Yayınları. BABIĆ, Ante. 1963. Bosanski Heretici. Sarajevo: Svjetlost. BAŠAGIĆ, Safvet. 1900. Kratka Uputa u Prošlost Bosne i Hercegovine. Sarajevo: Vlastita Naklada. BOJIĆ, Mehmedalija. 2001. Historija Bosne i Bošnjaka. Sarajevo: TKD Šahinpašić. ĆOROVIĆ, Vladimir. 1940. Historija Bosne. Beograd: Srpska Kraljevska Akademija Beograd. ĐINĐIĆ, Slavoljub. 1997. Türkçe-Sırpça Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. DOĞAN, Mehmet. 2003. Büyük Türkçe Sözlük. Ankara: Vadi Yayınları. DURAKOVIĆ, Nijaz. 1993. Prokletstvo Muslimana. Sarajevo: Oslobođenje. DŽAJA, Srećko. 1992. Konfesionalnost i Nacionalnost Bosne i Hercegovine. Sarajevo: Svjetlost. 95 ELIADE, Mircea. 2003. Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi. Çev: Ali, Berkay. İstanbul: Kabalcı Yayınevi. I-III. ERBAŞ, Ali. 2004. Hıristiyanlık’ta Reform ve Protestanlık Tarihi. İstanbul: İnsan Yayınları. FINE, John. 2005. Bosanska Crkva-Novo Tumačenje. Prv. Tatjana Praštalo. Sarajevo: Bosnaski Kulturni Centar. GLUŠAC, Vaso. 1992. Istina o Bogomilima. Beograd: INP Književne Novine DD. GÜNDÜZ, Şinasi. 1998. Din ve İnanç Sözlüğü. Ankara: Vadi Yayınları. ______________. 2006. Hıristiyanlık. İstanbul: İSAM. ______________. 2001. Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı. Ankara: Ankara Okulu Yayınları. HADŽIJAHIĆ, Muhamed. 1974. Od Tradicije do Identiteta. Sarajevo: Svjetlost štamparija Trebinje. _____________________. 2004. Povijest Bosne u IX i X stoljeću. Sarajevo: BZK Preporod. HAMZAOĞLU, Yusuf. 2000. Balkan Türklüğü. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. HANDŽIĆ, Mehmed. 1999. Izabrana Djela- knjiga II. Sarajevo: Ogledalo. _________________. 1940. İslamizacija Bosne i Hercegovine. Sarajevo: İslamska Dioničarska Štamparija. IMAMOVIĆ, Mustafa. 1998a. Historija Bošnjaka. Sarajevo: Preporod. JALIMAM, Salih. 1997. Izvori za Historiju Srednjovjekovne Bosanske Države. Tuzla: Historiski Arhiv. 96 _______________. 1996. Studija o Bosanskim Bogomilima. Tuzla: Opština Kalesija. _______________. 1998. Zapadnoevropski Haretici i Bosanski Bogomili. Sarajevo: Viječe Kongresa Bošnjačkih Intelektualaca. _______________. 1999. Historija Bosanskih Bogomila. Tuzla: IPP Hamidović. KLAIĆ, Bratoljub. 1940. Rječnik Stranih Riječi. Zagreb: Zora. MALCOLM, Noel. 1999. Bosna’nın Kısa Tarihi. Çev. Aşkım Karadağlı. İstanbul: Om Yayınevi. _______________. 1995. Povjest Bosne- kratki pregled. Sarajevo: Dani. MANDIĆ, Dominik. 1962. Bogomilska Crkva Bosanskih Krstjana. Chikago: Ziral. MULIĆ, Jusuf. 2004. Hercegovina. Mostar: Muzej Hercegovine. PETRANOVIĆ, Božidar. 1867. Bogomili Crkva Bosanska i Krstjani. Zadar:(Yayin evi belli değil) RAČKI, Franjo. 2003. Bogomili i Patareni. Zagreb: Golden marketing-Tehnička knjiga. ŠANJEK, Franjo. 1975. Bosansko-Humski Krstjani i Katarsko-Dualistički Pokret u Srednjem Vijeku. Zagreb: Krščanska Sadašnjost. SARIKÇIOĞLU, Ekrem. 2002. Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi. İsparta: Fakülte Kitabevi. SOLOVJEV, Aleksandar. 1953. Svedočanstva Pravoslavnih Izvora o Bogomilstvu na Balkanu. Sarajevo: Veselin Masleša. STRAŠEVIĆ, Suadin. 1999. Verske Prilike u Srednjovjekovnoj Bosni i Prihvatanje Islama na Njenom Tlu. Banovići: DJL Europrint. 97 TURAN, Süleyman. 2006. Misyonerliğin Kurucusu Pavlus. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık. TÜMER, Günay-KÜÇÜK, Abdurrahman. 2002. Dinler Tarihi. Ankara: Ocak Yayınları. VIDOVIĆ, Mirko. 2001. Ban Kulin i Krstjanska Bosna. Sarajevo: Hrvatsko Kulturno Društvo Napredak i Matica Hrvatska Ogranak u Livnu. Makaleler ATOM. 1891. “Kakva je Bila Srednjovjekovna Crkva Bosanska“. Bosanska Vila. VII. Sarajevo. ss. 455-473. BASLER, Đuro. 1974. “Istraživanje Bogumilstva u XVII i XVIII vijeku”. PREGLED. c. LXIV. sy. 6. ss. 647-651. ________. 1975. “Visoko Učilište Crkve Bosanske u Mjestu Bosna”. Pregled. LXV. sy. 4. ss. 473–486. ________. 1984. ”Kasnoantičko Doba”. Kulturna Istorija Bosne i Hercegobine. Sarajevo: Veselin Masleša. ss. 309-365. BRKOVIĆ, Milko. 2005. “Bosansko-Humski Krščani u Križištu Papinske i Ugarske Politike Prema Bosni i Humu“. Fenomen “Krstjani“ u Srednjovjekovnoj Bosni i Humu. Sarajevo: İnstitut za İstoriju u Sarajevu. ss. 129-178. ĆIRKOVIĆ, Sima. 1987. “Bosanska Crkva u Bosanskoj Državi“. ANUBIH. Sarajevo. ss. 191-254. ČUBRILOVIĆ, Vasa. 1965. “Popis Bogomilskih Vladara“. Politika.(Gazete. 21.02.1965). 98 DARGANOVIĆ, Krunoslav. (tarihi belli değil). “Povijesni Osvrt Na Biskupije Na Području Bosne i Hercegovine”. Pretisak iz Općeg Šematizma Katoličke Crkve u Jugoslaviji, (Yayin evi belli değil). ss.325-339. DJURDEV, Branislav. 1992. “Bosna Hersek”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV. c. VI. ss. 297-305. GERESDORFER, Vera. 1975. “Katari-Bogumil-Trubaduri”. Radovi Filozofski Fakultet Zadar. c. VIII. ss. 135-156. GLUŠAC, Vaso. 1953. “Problem Bogomilstva i Pravoslavlje Crkve Bosanske”. Godišnjak Istoriskog Društva Bosne i Hercegovine. c. V. ss. 105-138. HADŽIJAHIĆ, Muhamed. 1975. “O nestajanju Crkve Bosanske“. Pregled. c. LXV. sy. 11-12. ss.1309-1329. IMAMOVIĆ, Enver. 1998b. “Prostor Bosne i Hercegovine u Prethistoriji i Antici”. Bosna i Hercegovina-od najstarijih vremena do drugog svjetskog rata. Sarajevo: Bosanski Kulturni Centar. ss. 13-38. JALIMAM, Salih. 2005. “Bosanski Krstajani u Društvenom i Političkom Životu Srednjovjekovne Bosne i Huma”. Fenomen “Krstjani“ u Srednjovjekovnoj Bosni i Humu. Sarajevo: İnstitut za İstoriju u Sarajevu. ss. 179-191. KAVAS, Ahmet. 2001. “İtalya”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV. c. XXIII. ss. 445–448. KNIEWALD, Dragutin. 1949. “Vjerodostojnost Latinskih İzvora o Bosanskim Krstjanima”. Rad JAZU. c. CLXX. ss. 115-276. KOVAČEVIĆ, Božidar. 1971. “O takozvanim Bogomilima”. Separat İz Naše Prošlosti. c. IV-V. ss. 21-45. KRESMARIK, J. 1993. “Bosna-Hersek”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: MEBY. c. II. ss. 730-731. 99 KUYUCUKLU, Nazif. 1992. “Bulgaristan”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV. c. VI. ss. 391–397. MILOBAR, Fran. 1903. “Ban Kulin i Njegovo Doba”. GZM BiH. ss. 483-525. OKIÇ, Tayyib. 1971. “Balkanlarda Bogomilizm Hareketi ve Bunun Bir Araştırıcısı: Aleksandar Vasiljević-Solovjev”. İslami Tetkikler Enstitüsü Dergisi. V/1-4. ss. 205-222. ______________. 1989. “Neşredilmemiş Bazı Türk Kaynaklara Göre Bosna Hıristiyanları (Bogomilleri)”. çev. Salih Akdemir-Recep Duran. İslami Araştırmalar. c. 6/4. ss. 235-248. PILAR, Ivo. 1927a. “Bogomilstvo”. Predavanje u Sociološkom društvu u Zagrebu. ss. 1–12. ________, 1927b. “Bogomilstvo Kao Socijalni i Politički Problem”. Predavanje u Sociološkom društvu u Zagrebu. ss. 8-17. ŠANJEK, Franjo. 2005. “Papa Inocent III. (1198-1216) i Bosansko-Humski Krstjani”. Fenomen “Krstjani“ u Srednjovjekovnoj Bosni i Humu. Sarajevo: İnstitut za İstoriju u Sarajevu. ss. 425-439. ________. 1976. “Dualističko-Evangelistički Pokret u XIII. Stoljetu u Svijetlu Sacconijeve<Sume o Katarima i Leonistima>(1250)”. Bogoslovska Smotra. c. XLV. sy. 3. ss. 285-305. ŠIDAK, Jaroslav. 1937. “Problem Bosanske Crkve u Našoj Historiografiji od Petranovića do Glušca”. Rad JAZU. c. CCLIX. ss. 35-180. SKARIĆ, Vlad. 1932. Bogomilski Grobovi i Bosanćica- Dvije historiske zablude. (Yayın evi ve yayınladığı yer belirsiz). ss. 356-358. SOLOVJEV, Aleksandar. 1948a. “Jesuli Bogomili Poštovali Krst”. GZM BiH. c. III. ss. 38- 52. 100 ________. 1953. “Svedočanstva Pravoslavnih Izvora o Bogumilstvu na Balkanu”. Godičnjak Istoriskog Društva BiH. c. V. ss. 1-103. ________. 1948b. “Versko Učenje Bosanske Crkve”. Pregled. c. III. sy. 3. ss. 195205. ________, 1948c. “Vjersko Učenje Bosanske Crkve”. JAZU. c. I. ss. 5-46. VUKUŠIĆ, Tomo. 2005. “Papa Pio II. I Kralj Stjepan Tomaš“. Fenomen “Krstjani” u Srednjovjekovnoj Bosni i Humu. Sarajevo: İnstitut za İstoriju u Sarajevu. ss. 269-306. YÜCE, Nuri. 1992. “Bulgar”. İslam Ansiklopedisi. İstanbul: TDV. c. VI. ss. 390– 391 Web kaynakları http://www.hercegbosna.org/ostalo/mitovi.html http://www.hermetics.org/Bogomiller.html http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/balkanlar/m.ibrahimgil.htm http://www.vigb.de/bosnjaci/?page=2 http://eumenes.tripod.com/Radovi/Islam.html http://bs.wikipedia.org/wiki/Popis_bogomilskih_vladara#Tre.C4.87a_lista_djedova_ poznata_iz_savremenih_izvora http://www.canakkalegundem.com/BrowsePage.Asp?PageName=Content.asp&Opti on=Article&CID=598 http://sks.kou.edu.tr/kouli/index2.htm http://www.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp http://www.hic.hr/books/raspeta/003vrhbos.htm http://hr.wikipedia.org/wiki/Dubrovnik http://www.geocities.com/bogomil1bg/Isaiah.html 101 http://www.earlychristianwritings.com/text/gospelnicodemus.html http://www.almissa.com/bogumili.htm www.komunikacija.org.yu/komunikacija/casopisi/junir/VII/d11/document http://www.newadvent.org/cathen/13265a.htm http://www.turkiyebulteni.net/15/text/t32.htm 102 EKLER Ek 1: Bosna Ban'ı Kulin'e Ait Bir Ahitname 103 Ek 2: Bosna Hıristiyanlarına Ait Bir Apokalips Metninin Giriş Kısmı 104 Ek 3: Bogomillere Ait Bazı Mezar Taşı Resimleri Ek 4: Bogomil Hükümdarları Döneminde Kullanılan Para Örnekleri Kral Tvrtko Dönemi (1353-1391) II. Kral Turtko Dönemi (1435-1443) Kral Stjepana Tomasevica Dönemi (1461-1463) 106 Ek 5: Orta Çağ’da Bosna Hersek Bölgesini Gösteren Bir Harita 107 Ek 6: XVII Yüzyıla Bir Ait Bosna Hersek Haritası ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Adı Soyadı : İsmajil Hodziç Doğum Yeri ve Tarihi : Srebrenica-Bosna Hersek / 08.03.1975 Eğitim Durumu Lisans Öğrenimi : OMÜ İlahiyat Fakültesi Yüksek Lisans Öğrenimi : OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Bildiği Yabancı Diller : Boşnakça Bilimsel Etkinlikleri : İş Deneyimi Uygulamalar : Projeler: Çalıştığı Kurumlar: İletişim E-Posta Adresi : [email protected] Telefon: Ev: 0362 4577650 Cep: 0538 8539855 Tarih: 16.03.2007
Benzer belgeler
ANADOLU`DAN BATI AVRUPA`YA, AYKIRI
Paulikienizme bağlı topluluklar - ki bunlar Grek, Süryani ve Ermeni Hristiyan heterodoks gruplardıbir devlet kuracak denli güçlenmişler. 9.yüzyılın ortalarından başlayarak Bizans İmparatorları
tara...