6 Eylül 2013 - Sayı 95
Transkript
6 Eylül 2013 - Sayı 95
6 Eylül 2013 - Sayı 95 SÜPER YETENEK BRUMA BEŞİKTAŞ SOL BEKİNİ BULDU ARSENAL’İN ARADIĞI İSİM: MESUT ÖZİL EN PAHALI TRANSFERLER M I T A Y A H #95 F L O B T U Transferi bitirdik, şimdi futbol zamanı Yayın Koordinatörü İlker Yılmaz Editörler Emre Çelik Rafet Baran Eryılmaz Yazarlar Alper Öcal Güner Çalış Ulaş Özdemir Yaklaşık 2 ay önce ülkemizde düzenlenen U20 Dünya Kupası’nda kendisini bizlere tanıtmayı başaran Bruma, uzun süren bir belirsizliğin ardından Galatasaray’a imzayı atarak bu transfer dönemine damgasını vurdu. Bizler de Hayatım Futbol olarak Galatasaray’ın kesenin ağzını açtığı bu genç yıldızı mercek altına aldık. Bruma’nın yanı sıra geçtiğimiz haftanın bir başka önemli gelişmesi de aylardır sol bek bekleyen Beşiktaş camiasının sonunda istediğini elde etmesi oldu. Ramon’un Beşiktaş’ın aradığı isim olup olmadığını ise Hayatım Futbol inceledi. Ayrıca Bale transferi sonrası amiyane tabirle kapıya konulan Mesut’un Arsenal’e neler kazandırabileceği de Hayatım Futbol’un 95’inci sayısında. Bu sayıda ayrıca; transfer döneminde hem Türkiye’de hem de Avrupa’da bonservisleriyle gündemi uzun süre meşgul eden isimleri sıraladık. Son olarak da Çaykur Rizespor ile oynanan karşılaşmada kendisine gösterilen tepkilere dayanamayıp gözyaşlarına boğulan Volkan Şen’in ruh halini bir bilene, Ulaş Özdemir’e, sorduk. Keyifli okumalar, Emre Çelik [email protected] [email protected] #95 Bu Sayıda HERKESİN PSİKOLOGA İHTİYACI VAR... Volkan’ın halvet-i ruhiyesini Ulaş Özdemir’e sorduk USTA’NIN HİKÂYESİ Mesut Özil, Arsenal’e neler katacak... CİMBOM’A SÜPERSTAR ADAYI SÜPER LİG’E SÜPER TRANSFERLER Galatasaray yeni Cristiano Ronaldo’yu kaptı. STSL’nin en pahalı transferleri SOL BEK BREZİLYA’DAN ALINIR KRİZ NE ARAR TRANSFER PAZARINDA? Önder Özen, Beşiktaş’ın problemini en iyi bildiği yerden çözdü. Avrupa’nın en pahalı transferleri İlker Yılmaz, Rafet B. Eryılmaz KRiZ NE ARAR TRANSFER PAZARINDA? Avrupa ülkeleri ekonomik olarak sıkıntılı günler geçirseler de futbol kulüpleri transferler için balyaları dizmekten geri kalmadılar. Son yıllarda Rus ve Katarlı para babalarının dengeleri alt üst ettiği transfer piyasası bu yaz da ilginç hamlelere sahne oldu Transfer 1-) Gareth Bale (Real Madrid, 91 milyon avro) HF # 95 Tottenham’ın 2007 yılında Southampton’dan gelecek vadeden bir sol bek olarak kadrosuna kattığı Gareth Bale, son iki yılda geçirdiği değişimle Premier Lig’in ‘en her şeyi yapabilen’ oyuncusuna dönüşmüştü. Bu ışıltılı yükselişi yakından takip eden Real Madrid, kesenin ağzını açtı ve transferi gerçekleştirdi. Mourinho’nun ardından Ancelotti yönetiminde yeniden yapılanmaya hazırlanan Los Blancos’ta Bale’in bu yapılanmanın önemli taşlarından biri olacağı kesin. Ama transferi için ödenen paranın Ronaldo’ya ödenen 94 milyonluk bonservisi geçmesine rağmen 91 milyon avro olarak açıklanması takımın patronu olarak hâlâ Portekizli yıldızın görüldüğünün işareti. Bale’in üst düzeye çektiği fiziği, şutları ve tekniğiyle Real’e katacak çok şeyi varmış gibi görünüyor. Tabii öncelikle Premier Lig dışına çıkan Britanyalı oyuncuların yaşadıkları adı konamaz uyum sorununu aşması gerecek. 2-) Edinson Cavani (Paris Saint-Germain, 64,5 milyon avro) Katarlı yatırımcıların akıttığı paralarla uzun bir aradan sonra Ligue 1 şampiyonluğuna ulaşan PSG, Serie A’nın yıldızlarını toplamaya bu yaz da devam etti. Napoli’nin yakaladığı çıkışta golleriyle büyük pay sahibi olan Cavani, yeteneklerini Ibrahimovic’in yanına taşıdı. Uruguaylı oyuncunun Ibra’yla kuracağı ortaklığı Lucas Moura, Javier Pastore ve Ezequiel Lavezzi gibi usta ayakların destek vereceğini düşünürsek Paris ekibinin hücum gücünün rakip savunmaların dizini titretecek seviyeye geldiğini anlarız. Cavani, Serie A gibi zorluk seviyesi yüksek bir ligde her koşulda gol atabileceğini kanıtlamış bir oyuncu. Napoli’yi Inter, Milan ve Roma gibi takımların üzerine çıkarmayı başardığına göre PSG’yi Şampiyonlar Ligi’nde Chelsea, Real Madrid veya Juventus gibi devlerin üzerine çıkarabilecek yeteneğe sahip. 3-) Radamel Falcao (Monaco, 60 milyon avro) Bu yazın en şaşırtıcı hamlesi Atletico Madrid’in Kolombiyalı gol makinesi Falcao’nun Monaco’ya gitmesiydi diyebiliriz. İki yıl önce 40 milyon avroya geldiği Atletico formasıyla gollerini sıralayan Falcao, son sezonunda takımının Şampiyonlar Ligi bileti almasında büyük pay sahibi olmuştu. Madrid ekibi onu 20 milyon avro kâr ederek sattığı için hiç pişman görünmüyordu. Nitekim Falcao da Rus yatırımcıların şenlendirdiği Monaco’yla sözleşme imzalarken pembe takım elbisesinin içinde gayet mutluydu. Ne var ki bu mutluluğu Monaco’nun yakaladığı vergi avantajını yitirecek olmasıyla sekteye uğradı. Kolombiyalı oyuncu, Fransa kariyerine gollerle başlasa da maaşının uğrayacağı kesintiler nedeniyle güney sahillerinden ayrılmak isteyebilir. Atletico’da oynadığı dönemde gol sanatının bütün inceliklerini sunan El Tigre, yeniden La Liga ormanlarında kükrerse şaşırmayalım. Transfer 4-) Neymar (Barcelona, 57 milyon avro) HF # 95 Brezilya futbolunun 2014 Dünya Kupası için en büyük umudu olan Neymar, Güney Amerika’da kazanabileceği her şeyi kazandıktan sonra nihayet Avrupa’nın yolunu tuttu. İki yıldır hangi takıma gideceği yönünde bahisler oynanan Neymar’ın durağı Barcelona oldu. Son yılların en baskın takımlarından biri olan Barcelona, Messi ile benzer özellikler taşıyan ikinci bir oyuncuyu kadrosuna katmanın mutluluğunu yaşadı. Fakat bu mutluluğun teknik direktör Gerardo Martino’nun kafasını karıştırdığı kesin. Tata, bu iki oyuncunun uyum içinde yeteneklerini sergileyebilecekleri bir taktik belirlemek zorunda. Aksi halde sorunların baş göstermesi kaçınılmaz olur.Yine de Neymar’ın 2014 öncesinde sorun çıkarmak yerine yeni takımına uyum sağlamak için elinden geleni yapması ve Avrupa futbol sahnesine etkileyici bir giriş yapması olası. 5-) Mesut Özil (Arsenal, 50 milyon avro) Transferin son gününde Real Madrid’in 10 numarasını satmasını kimse beklemiyordu. Hele ki bu oyuncuyu Arsenal’in alması daha büyük şaşkınlık yarattı. Ancak Wenger, son yıllarda kendisine yöneltilen ‘cimrilik’ eleştirilerine nazire yaparcasına 50 milyon avroyla Mesut’u Londra’ya getirdi. Isco ve Modric’i onun yerinde kullanmayı planlayan Ancelotti, Bale’in de gelişiyle Mesut’u kulübeye hapsedeceğinin sinyallerini vermişti. Türk asıllı Alman oyuncu da muhtemelen 2014 Dünya Kupası öncesinde milli takımdaki yerini kaybetmemek için Real’de yedek kalmayı tercih etmedi. Mesut, tekniği ve oyun zekâsıyla fark yaratan bir oyuncu. Bunun yanına Real’de Mourinho yönetiminde geçirdiği yıllarda güçlü bir fiziği de ekledi. Premier Lig’e La Liga aktarmalı gelmesi onun için büyük avantaj. Çalışkanlığıyla Wenger’i etkileyeceğine ve Arsenal’i bir adım yukarı taşıyacağına şüphe yok. 6-) James Rodríguez (Monaco, 45 milyon avro) Porto, bu yazı da büyük bir transfer balığı tutmadan geçmedi. Kolombiyalı kanat oyuncusu Rodriguez, vasat bir sezonun ardından Rus parasıyla enlenen Monaco’nun yolunu tuttu. Ödenen yüksek bonservis bedeli Rodriguez’in üstündeki baskıyı artırsa da Ligue 1’da onu hayal kırıklığına uğratacak çok rakibi var. Rodriguez’in Monaco’da geçireceği yıllar kariyerinin gelişimi açısından büyük önem taşıyor. Eğer burada kilit bir oyuncu olmayı başarırsa önümüzdeki yıllarda Premier Lig veya La Liga devlerinin onun için Monaco’nun kapısını aşındırması sürpriz olmaz. Transfer 7-) Fernandinho (Manchester City, 40 milyon avro) HF # 95 Geçen yıl oynadığı futbolla herkesin beğenisini kazanan istikrar abidesi Shakhtar Donetsk’inözenle kurduğu kadrosu bu yaz ciddi yara aldı. Mkhitaryan’dan önce transferi gerçekleşen Fernandinho, Manchester City orta sahasına etkileyici bir katkı yapmayı hedefliyor. Brezilya Milli Takımı’yla 2014 Dünya Kupası’nda boy göstermeyi hedefleyen Fernandinho için Premier Lig’de yapacağı hızlı bir başlangıç ideal olacaktır. Yaya Toure’yle kuracağı ortaklıkla korkutucu bir orta saha yaratmaya aday olan Fernandinho, Pellegrini’nin sisteminde teknik kapasite yükünü omuzlayacakmış gibi görünüyor. Tekniğinin yanı sıra fiziğiyle de ön plana çıkan Sambacı, City’nin 2011’de kazandığı şampiyonluk kupasını yeniden müzesine koymasına yardımcı olacaktır. 8-) Willian (Chelsea, 38 milyon avro) Kerimov’un Anzhi’ye getirdiği yıldızlardan biri olan Willian, yine Kerimov’un katkısıyla takımdan ayrıldı. Dağıstan ekibinde para musluklarının kısılmasıyla birlikte Willian’ın Premier Lig açlığı yeniden depreşti. Shakhtar’da oynadığı dönemde de İngiltere’ye gitme konusunda hevesli olan Willian, Jose Mourinho yönetiminde yeniden yapılanmaya hazırlanan Chelsea’nin yolunu tuttu. Willian, Mourinho’yla çalışmanın avantajlarından yararlanabilirse İngiltere’nin heyecan verici oyuncularından birine dönüşebilir. Tabii bunu yapması için golleri ve asistleriyle ön plana çıkması şart. 9-) Mario Götze (Bayern Münih, 37 milyon avro) Alman futbolunun son yıllarda yetiştirdiği en önemli oyunculardan olan Götze, beklendiği şekilde Bayern’in yolunu tuttu. Heynckes’le kazandığı üç kupanın ardından Guardiola’yla başarıyı arayan Bavyera ekibi, ülke içindeki en yetenekli oyuncuyu kadrosuna katarken paradan kaçınmadı. Bu değişim Götze’nin ilerleyen yıllarını ciddi biçimde etkileyebilir. Zira Dortmund’da kanatta veya forvet arkasında oynarken Pep’in onu sezon içinde ‘sahte 9’ pozisyonunda kullanmasına şahit olabiliriz. Götze, tartışmasız olan zekâsı ve tekniğinin yanında fiziğini de geliştirirse Bayern’in 2012-13’e benzer sezonlar yaşamasına yardımcı olabilir. Transfer 10-) Gonzalo Higuain (Napoli, 37 milyon avro) HF # 95 Cavani’yi yüksek bonservis bedeliyle Paris’e yollayan Napoli, geçen sezon gelen Serie A ikinciliğinin ardından yıldız transferleri yapmaya girişti. Başkan Aurelio De Laurentiis’in tarzına uzak olsa da Higuain’e ödenen 37 milyon avro ses getiren transferlerden biri oldu. Real Madrid’de gözden düşen Higuain, Rafa Benitez yönetiminde başarıyı sürdürmeye çalışacak olan Napoli’ye çok şey katabilir. Avrupa’ya erken yaşta gelmesi sayesinde gösterdiği gelişim Serie A’nın zalim defans oyuncularına zor anlar yaşatmasına neden olacaktır. Ayrıca Napoli’nin Şampiyonlar Ligi’nde üst turları zorlaması da Higuain’in gol yollarında göstereceği başarıya bağlı. Güner Çalış USTA’NIN HiKAYESi Premier Lig Mesut Özil, Arsenal için ne ifade ediyor? HF # 95 Tüm yaz manşetleri süsleyen Gareth Bale’in aksine, Mesut Özil’in ismi son güne kadar adada hiç geçmemişti. Belki Arsenal de böyle bir fırsatın doğacağını beklemiyordu. Ancak ilginç bir şekilde, Gareth Bale’in Tottenham’dan Real Madrid’e transferi bu iki kulüpten daha fazla Arsenal’e yaramış oldu. Özil kimilerine göre ‘lüks’ bir transfer. Arsenal’in daha önceki transfer hedeflerinin de gösterdiği üzere, forvet rotasyonunun orta sahadan zayıf olduğu aşikâr. Ancak bu durum, takımın bir sonraki seviyeye forvet transferiyle atlayacağına dair tek başına kanıt oluşturur mu? Mesut Özil, Arsenal’de yeni dönemin müjdecisi. Emirates sonrası titizlikle planlanan yüksek harcama döneminin ilk ‘çilek’ transferi. Üstelik Galatasaray’ın sistem değiştiren çileklerinin aksine, bir süredir iyiye giden yapıyı bozmadan, onunla bütünleşerek en iyiler arasına taşıyabilecek bir isim. Mourinho’ya göre, Arsenal şampiyonluk adayları arasına girdi bile. Wenger’in yaz boyu yaptığı açıklamalara ve transferdeki titizliğine göz atıldığında, bu düşüncede olmadığını ve çok haklı noktalara değindiğini görmek mümkün. Arsenal’in geçen yıldan itibaren girdiği saha içi yapılanması, bu yaz boyunca söylenenler ve yaşananlar beraberce okunduğunda, esas alınması ‘gereken’ oyuncu tipinin en başından Suarez veya Higuain değil, Mesut Özil olduğu fikri daha fazla ağırlık kazanacak. Tüm ihtişamına ve haklılığına karşın, Mesut İngilizlerin yaşadığı heyecanın tarifi çok kolay değil. Mesut Özil, Premier Lig’e hoş geldi. Yıldızını arayan Arsenal Arsenal’de bu yazın ana maddesi transfer rekorunu kimin kıracağı idi. Böyle bir şeyin gerçekleşmeme ihtimali üzerinde ise hiçbir zaman durulmadı. Hedef oyuncular bir bir başka takımları tercih ediyor ve yaz hayal kırıklığıyla geçiyorken, tarihler 17 Ağustos’u gösterdiğinde Arsene Wenger’den şaşırtıcı bir açıklama geldi: “Eğer şu anda sahip olduğumuzdan daha iyi oyuncular getirebilirseniz, söz veriyorum, hemen yarın onlarla ilgileneceğiz.” Premier Lig Arsenal’in genel transfer politikasını olduğu kadar, bu yazki ‘yıldız avı’nı da en iyi şekilde özetleyen açıklama buydu. “Wilshere’in süper bir oyuncu olduğunu söyleyip neden ondan daha iyi bir oyuncu almadığımızı sormanız doğru değil.” diyordu Wenger. Takım içi harmoni, o ufak dengeler onun en önem verdiği konuyken, Arsenal’in alacağı o büyük oyuncu da çok başka bir boyutta olmalıydı. Higuain çok değerli bir futbolcuydu, ama Arsenal’in Napoli ölçüsünde ona ihtiyacı yoktu. Gelişme hâlindeki bir Giroud’nun önünün yıldız transferiyle kesilmesi, ancak gerçekten ikna edici bir isimle olabilirdi ve buna en yakın kişi olarak bir zamanlar Suarez öne çıkmıştı. Liverpool satmamakta direnince, Wenger ileriki günlerde şöyle bir açıklama yaptı: HF # 95 “Eğer bizim oyun stilimize uyum sağlayabilecek oyuncuları ekleyebilirsek, emin olun bunu yapacağız. Bunu başarmak için gerçekten çok yoğun çalışıyoruz, ama eğer başaramazsak sırf bir şeyler yapmış olmak için saçma bir işe girmeyeceğiz. Mantıklı olanı uygulamaya çalışıyoruz, hepsi bu. Takım ruhuna, oyuncular arasındaki bağların önemine derinden inanan biriyim. Kadromdaki herkes özel ve eğer yeni birini getirmek istiyorsam, o da özel olmalı.” Nihayetinde, Arsenal ‘o’ oyuncuyu bulmayı başardı. Mesut Özil, başlı başına büyük bir transfer başarısı olması yanında, kadro mühendisliği açısından da kusursuz bir iş. Suarez’in terfisiyle potansiyeli kısıtlanacak Giroud veya Gustavo’nun alınmasıyla statikleşecek orta saha kurgusu gibi durumların aksine, Mesut Özil tam da Arsenal’in sahip olduğuna uyan yeni bir parça, gerçekten ‘özel’ bir transfer. Özil’in eklendiği takım: Yeni Arsenal Teknik kadroya yapılan Steve Bould takviyesiyle, Arsenal geçtiğimiz sene farklı bir yola girdi. Pat Rice’ın emekliliğini istemesi üzerine yeni bir asistan bulma zorunluluğu doğan Wenger, tercihini kulübün eski savunma oyuncularından olan Bould’dan yana kullanmıştı. Pek alışılmadık şekilde, ligi en az gol yiyen ikinci takımı olarak bitirdiler. Zaman içinde de, serbestçe akan savruk Arsenal’in yerini çok daha mekanik, ne yaptığını bilen bir takım aldı. Wenger, Arsenal’in bu Premier Lig oyununu ‘çok çabuk kombinasyonlara’ dayalı olarak tanımlıyor.Diğer yandan, bu ‘çabuk kombinasyonlara’ ve ‘mekanikliğe’ dayalı oyunun, elbette Ferguson’ın Manchester United’ına benzer bir hâlde değil. Arsenal’deki sistem, bir Wenger takımı olmanın getirisi olarak, çok yüksek oranda oyuncuların saha içi yer değiştirmelerine dayanıyor. Esnekliklerini kaybetmemelerinin yanı sıra yüksek düzeyde pozisyon alma bilincini de bunun yanına koyduklarını söylemek mümkün. Aynı Dortmund gibi, savunma pozisyonunda 4-4-1-1 şeklinde dizilen; hücumda da 4-2-3-1 üzerinden geçişleri kolayca yapabilen bir Arsenal’den söz etmek mümkün. Lâkin 8 gol yedikleri maçlardan sonra, bir ayarlama yapılması gerekmişti. HF # 95 Böyle bir yapıya giren Arsenal’de, orta saha kurgusu da değişti. Örneğin takımın en değerli ‘defansif’ orta saha elemanı Mikel Arteta oldu. Arteta’nın sakatlığında bu rolü yapan isimse Ramsey idi. Gücünü orta sahasının esnekliğinden ve çift yönlülüğünden alan Arsenal, ‘defansif orta saha’ rolünü pas yüzdesi yüksek ve pozisyon bilincine sahip orta saha oyuncularından biriyle karşılamaya başladı. Fazlasıyla ‘disiplinsiz’ Wilshere’in şimdilik bu rolü hakkıyla yapmasını beklemek yanlış olur. Ancak Arteta ve Ramsey bu işin üstesinden gelebiliyor. Orta saha oyuncularının birbirini anlama becerisinden, homojenliğinden güç alan Arsenal, onların kombinasyon becerileriyle rakiplerine üstünlük sağlıyor. Örneğin bu haftaki Kuzey Londra derbisinin hikayesi, ‘yaratıcı’ Arsenal’in mi yoksa ‘güçlü’ Tottenham’ın orta sahasının mı üstün geleceğiydi, fakat pek de beklenmeyen bir şey oldu. Arsenal’in rakipten çalınan toplarda da (tackle) 27’ye 13 üstünlüğü bulunuyordu. Aaron Ramsey her geçen gün büyüyorken, -maçı 7 tackle ile tamamladı- Wenger’in defansif orta saha transfer etmeme ısrarı saygıyla karşılanmalı. Özil’in yeri Peki bu yapıda Mesut Özil nasıl bir önem teşkil ediyor? Mesut Özil, geçtiğimiz sene ligin en iyileri arasına giren Santi Cazorla’nın yerini alarak, üçüncü bölgedeki ana belirleyici, link oyuncusu görevini üstlenecek. Bunun iki anlamı var. Birincisi, oyunu ‘çok çabuk kombinasyonlara’ dayanan Arsenal’in, hücum gücü için en kritik ikinci rolde -birinci rol Walcott’ın- Cazorla’nın bile üstüne ekleme yapabilmiş olması. İkincisi ise Cazorla’nın sola geçmesine bağlı olarak Arsenal’in daha net bir ‘asimetrik’ şekil kazanması ve kaydırmalara bağlı olarak kadroda yaratılacak ek derinlik. Theo Walcott’ın sağ kanattaki kaleye direk giden veya takıma en verebilen oyunu senelerdir Arsenal’in en değerli silahı oldu. Bununla beraber Arsene Wenger’in kanatlarda ters ayaklı oyuncu bulundurma ve Walcott’la beraber daha belirginleşen, kanatları farklı Premier Lig HF # 95 özelliklerle kullanma alışkanlığı herkes tarafından biliniyor. Örneğin Arsenal’de oyunun kurulumu kanatlara eş olarak dağıtılmaktansa genelde sol üzerinden kuruluyor ve bu bölgeden atılan çapraz paslarla Walcott hareketlendiriliyor. Tam tersinin de denediğini söylemek mümkün. Jenkinson’ın sağ bek oynadığı dönemde oyun sıklıkla onun üzerinden kurulduğunu ve topun soldan koşan Gibbs’in önüne yuvarlandığını söylemek yanlış olmaz. Rosicky’nin merkeze geçmesiyle Tottenham karşısında solda başlayan, sürekli içe kat ederek Giroud ve Walcott’a bu pasları atan, gerektiğinde orta sahayı dörtleyerek rakibi bozan Cazorla maçın diğer önemli ayrıntısı idi. Esasında, Arsenal geçtiğimiz senenin sonunda inanılmaz bir form tutturup dördüncülüğü alırken de, Rosicky’nin merkeze yerleşmesi ve Cazorla’nın kanada geçmesi söz konusu olmuştu. Solda başlamak Cazorla’nın performansını bireysel olarak daha iyiye götürmese dahi takıma çok olumlu yansıyor ve muhtemelen, Mesut Özil’in varlığıyla onun soldaki performansı da daha iyiye gidecek. Oyununu inanılmaz bir olgunluğa ulaştırarak takıma her girdiğinde ayrı bir katkı yapan Rosicky, stili gereği daha çok dikey yer değiştirmeler, dikey gidiş gelişler yaparken Mesut’un yer değiştirmelerinin esas olarak yatay eksende gelişeceğini söylemek yanlış olmaz. Dolayısıyla, Rosicky’le oynadığında topla merkeze kat eden Cazorla’nın aksine Mesut’un sol kanada yaptığı zamanlı koşularla merkezdeki boşluklara topsuz koşular yapan bir Cazorla’yı daha sık görmek mümkün. Podolski sol kanattan apayrı bir ‘direkt’lik katıyordu, fakat ‘Arsenal yolu’yla oynamak daha ziyade bu şekilde bir orta saha orjinli oyuncu kullanmaktan geçiyor.Arsenal, Mesut Özil transferiyle hem sol hem de merkez orta saha bölgelerinde ilk 11’inde çok önemli eklemeler yapmakla kalmıyor, bir oyuncuyu da kulübeye göndererek önemli bir derinlik kazanıyor. Yine de, Arsene Wenger’in en büyük transferini bu kadarla sınırlamak çok da doğru olmayacak. Alper Öcal CiMBOM’A SÜPERSTAR ADAYI Süper Lig Sezonun en pahalı transferini 18 yaşındaki Portekiz’li Bruma’yı alarak yapan Galatasaray ikinci bir Ribery yakalamış olabilir. HF # 95 Galatasaray sezonun en pahalını transferini henüz 18 yaşında ve lig tecrübesi yarım sezon bile olmayan, Sporting Lizbon formasıyla sadece 13 lig maçına çıkmış kanat oyuncusu Bruma ile yaptı. 10 milyon € bonservis bedeline ek olarak, performansa bağlı verilmesi muhtemel 3 milyon € ve sonraki satışından % 25 pay, Türk futbolunun transfer ortamında alışılagelmiş bir hamle değil. Hatta bir ilk. 2014 yılında sözleşmesi bitecek ve kendini kanıtlamamış bir futbolcu için gözden çıkarılan bu para kimilerince fazla ve Sporting Lizbon’un lehine bir alışveriş gibi yorumlanabilir. Öte yandan Portekiz’li oyuncunun yetenekleri ve potansiyeli düşünüldüğünde Galatasaray ikinci bir Ribery yakalamış olabilir. Sporting Lizbon’un kanat oyuncusu yetiştirme konusunda uzman ve Dünya’nın en iyilerinden olan akademisinden yetişen Bruma, kendi yaş grubu içinde kalın, boylu ve güçlü fizikleriyle öne çıkan, altyapıları domine eden Batuhan Karadeniz, Alan Kardec gibi futbolculardan farklı bir profilde. Tanrı vergisi, ender görülen bir atletik çatıya sahip. 1.73 cm boyundaki Bruma’nın perfomansı kalıbıyla değil, kusursuz kas yapısına bağlı olarak hızı, çabukluğu, seri oyunuyla doğru orantılı. Türkiye’de düzenlenen 20 Yaş Altı Dünya Kupası’nda 4 maçta attığı 5 gol ve yaptığı 2 asistin yanı sıra, 90 dakikanın büyük bölümüne yansıttığı oyun ile de bunu fazlasıyla gösterdi. Sadece fiziksel melekeriyle sivrilen oyuncularda, özellikle kendisine yakın atletizmdeki rakiplerle karşılaşıldığında görülen kopuk görüntü Bruma’da yoktu. Zira Gine asıllı Portekiz’li kanat oyuncusu topla da çok yetenekli. Süper Lig Bruma top sürmeyi, adam eksiltmeyi, son vuruşları ve sızma koşuları üst düzeyde yapabilecek, fazlasıyla hassas ve zarif bileklere sahip ve pas oyununa da uyum gösterebilecek bir kanat oyuncusu. Üstelik yaşından beklenmeyecek olgunlukta, bilinçte tercihler yapıyor. Portekiz milli takımının 15 ve 21 arasında tüm yaş gruplarında forma giydiği 70’e yakın maçta çizdiği göz alıcı, parlak oyun; tüm bu açılardan fizik farkının kapandığı profesyonel seviyede de sürdürülebilir ve fark yaratacak kalitede. Bu tarz seri hücum oyuncularında kimi zaman görülen kırılgan, temastan kaçınan, darbeden yılan bir karakteri de yok. Bilakis gözünü karartarak, savunmacısının üzerine gitmekten, agresif oynamaktan korkmayan, direkt kaleyi düşünen bir yapısı var. HF # 95 Sporting Lizbon’un geçen sezon yaratıcılığı dibe vurmuş, hücumda son yılların en kısır takımının içinde 2012-2013 sezonunun ikinci yarısında yapıya dahil oldu. Sadece 13 maç oynamasına rağmen de öne çıkmayı başardı. Özellikle Benfica derbisinde sol çizgide yaptıkları heyecan vericiydi. Hem milli takımdaki hocası Edgar Borges hem de Sporting Lizbon teknik direktörü Jesualdo Ferreira tarafından genellikle 4-3-3’ün sol dışında kullanıldı. Sağ ayağını daha iyi kullandığı için gerek soldan içe katettiğinde, gerekse de soldan ceza sahasına yaptığı forvet koşularında bitiriciliğini gösterebilmesi açısından bu tercih mantıklı olsa da, Bruma her iki tarafa da çalım atabildiği, katedebildiği ve soluyla da yürümekten fazlasını yapabilen bir yetenek olduğu için iki kanatta da potansiyelinin zirvesine ulaşabilir. Portekiz medyasının daha 16 yaşındayken Bruma için yeni Cristiano Ronaldo benzetmeleri yapması haliyle şaşırtıcı değil. Bruma da zaten UEFA’ya verdiği demeçte bu benzetmenin yersiz olmadığını, yıldız oyuncuyu rol model aldığını; “Cristiano Ronaldo’yu çok seviyorum. O inanılmaz ve portföyünde çok fazla özelliği bir arada taşıyor. İtiraf etmem gerekirse ben de onun yaptıklarını sık sık deniyorum ve kopyalamaya çalışıyorum. Kim bilir, belki günün birinde onun başardıklarına ulaşabilirim.” diyerek belirtmişti. Manchester’in iki yakası ve Chelsea’nin, Bruma’nın repertuarında olan yeteneklerini gördükten sonra seferber olması doğal. Üstelik sözleşmesindeki yasal boşluk sebebiyle ederinden çok daha ucuza gitme ihtimali vardı. Figo, Quaresma, Cristiano Ronaldo, Nani gibi hepsi Avrupa’nın zirve kulüplerinde oynamış kanat oyuncularını yetiştiren Sporting Lizbon’un bu futbolcuları satarken Porto ve Benfica kadar kasasına para koyamaması, taraftarlarına böylesine elit oyuncuları doyasıya izlettirememesi sebebiyle takımda kalması için Bruma’ya kaçırma teşebbüsünde dahi bulunuldu. Galatasaray’ın Bruma kalitesinde bir genç yıldız adayının tercih olması sırf bu açıdan bile çok çok önemli. Çünkü Türkiye sıklıkla veteran yıldızların ve parayla iyi oyuncuları cezbedenlerin ülkesi ve bu tarz futbolcuları parlatan bir lig geçmişi de olmadığı için masada ciddiye alınma ihtimali diğer liglerin takımlarına göre düşük. Bruma’nın ikna edilmiş olması bu anlamda küçümsenmeyecek kadar önemli. Süper Lig Bruma’nın kalitesi kadar takımın ihtiyacına ne kadar cevap vereceği de şüphesiz çok kritik. Kadroda hâlâ orijinal bir sol bek olmadığı halde, 18 yaşında bir yeteneğe bu yatırımın yapılması garip gelebilir ama Fatih Terim’in farklı bir düşüncesinin olma ihtimalini de düşünmek gerekiyor. HF # 95 60 yaşındaki tecrübeli teknik adam, geçen sene Sneijder ve Drogba’nın gelişinden sonra safkan kenar oyuncusu kullanmayan, dört merkezli, dar 4-3-1-2 ve 4-1-3-2 dizilişlerine geçiş yapmıştı. Sarı kırmızılıların çekirdek kadrosu bu yapıya uygun olsa da merkez rotasyonunda, örneğin Fenerbahçe kadar zengin seçeneği olmaması sebebiyle Selçuk ve Melo’ya çok bağımlı ve uzun vadede bu sınırlı havuz yüzünden sürdürülebilirliği zor bir şablon üzerinden futbol anlayışını uyguluyordu. Sağ ve sol kulvarı dizilişin doğası gereği kanat beklerine emanet etmesi, Galatasaray kadrosunda bu anlamda sol tarafta büyük bir açık olması, sağ bekinde alternatifinin olmaması da cabası. Bruma transferiyle kadrosuna birinci sınıf kumaşı olan bir kanat oyuncusu katan Galatasaray yeni sezonda sıkça 4-2-3-1 denemeleri yapabilir. Orta sahadaki oyuncu sayısı bir düşeceği için havuz bir nebze de olsa genişletilmiş oluyor. Kanatlarda tek değil ikişer kenar kullanılacak olması, mevcut yapıda atıl kalan ve maç içinde hamle yapıldığında sahaya yayılımda değişikliği zorunlu kılan Amrabat, Aydın, Engin, Yiğit gibi çizgi oyuncularını tekrar sisteme entegre edip forma rekabetinde daha anlamlı bir mücadeleye sokmakla kalmıyor; beklerin sorumluluğunu da 4 merkezli düzene göre azaltarak Sabri, Emre Çolak gibi bek pozisyonunu idareten oynayabilecek devşirme oyunculara da rol biçiyor. Kadro kullanımı esnekleşiyor. Bruma özelinde bakıldığında transfer elbette risk taşıyor. Maddi tarafı bir yana sıradışı yeteneğine rağmen henüz gelişiminin başında, işlenmemiş bir yıldız adayı aldı Galatasaray. Yüksek tempoda farkını gösteren bu tarz bir kanat oyuncusu için düşük tempolu ve sertliği yıldırıcı olabilen Süper Lig ortamı, o gelişimi törpüleyebilir. Finansal ve yaş durumu sebebiyle Türkiye’de türünün ilk örneği olması, kaostan beslenen medyanın baskısıyla birlikte takım içinde ötekileştirilebilir, futbolcunun gelişimi için şart olan ekstra bireysel antrenman arzusunu kırabilir. Bu konuda Bruma kadar Galatasaray teknik ekibi kadar yönetimine de kariyer yönetimi ve iletişiminde büyük sorumluluk düşüyor. Taraftarın da aynı şekilde yabancı sınırından ötürü kadroya giremeyeceği durumlarda destekleyici ve cesaretlendirici olması şart. Çünkü Bruma’nın başarısızlığı sadece onun ve Galatasaray’ın değil, yıllardır genç futbolcular için cazibe merkezi olan, konvertibl bir lig modeli düşünün de başlamadan bitmesi anlamına geliyor. Ulaş Özdemir - Spor Psikoloğu HERKESiN PSiKOLOĞA iHTiYACI VAR; FUTBOLCULARIN BiLE… Halet-i Ruhiye Volkan Şen milyonların karşısında taraftarlarla girdiği polemiğin ardından gözyaşlarını tutamayarak maç sırasında soyunma odasının yolunu tuttu. Volkan’ın yaşadığı durumu spor psikologu Ulaş Özdemir yorumladı. HF # 95 Eğer hissediyorsak ve tepki veriyorsak ne kadar şanslıyız çünkü insanız. Yaşadığımız veya gözlemlediğimiz olaylara olumlu yada olumsuz tepki vermemiz de son derece insani... Aslında, nefes almak kadar doğal ve kaliteli yaşam için gerekli duygularımızı gösterebilmek ve olumlu tepkiler verebilmek. Trabzonspor forması giyen profesyonel futbolcu sıfatı ile sahada görevini yapmaya çalışan Volkan Şen olayında olduğu gibi.. Bir yaşanmışlığa tepki verilmediğini görünce “ne kadar duygusuz bir insan” diye hemen kişiyi yargılamaz mıyız? Olaya baktığımızda; bir taraftarın, desteklediği takım futbolcusunun , o gün sahada beklediği performansı yansıtmadığını düşünmesi, düşüncesini eyleme dönüştürerek, oyuncuya istenilmeyecek sözler söyleyerek tepki vermesi ve Volkan Şen’in bu sözleri içselleştirerek ağlaması ve oyundan çıkması ... Aynı olayda farklı kişilerin farklı şekilde hissedip, farklı tepkiler vermesi, bizlerle aynı tepkiyi vermemesi bireylerin duygusal farklılıklarından meydana gelmektedir. Çünkü yaşanmışlıklarımız, geçmişte öğrendiklerimiz ve bugüne getirdiğimiz duygu birikimlerimiz farklı farklıdır.Tıpkı geçen günlerde yaşanan hepimizde farklı duygular uyandıran Her olay; tekdir. Yaşanan zamana, ortama ve kişiye göre değerlendirilmelidir. Volkan’ın ne bugüne kadar oynadığı en kötü oyun, ne bugüne kadar gördüğü en büyük tepki, ne işittiği en büyük hakaretti o gün yaşanılanlar ama o gün farklı olan Volkan’ın içinde yaşadığı duyguların en üst düzeyde yoğun olmasıydı. Babalık duygusu, özlem ve bilemediğimiz irili ufaklı bir çok olay Volkan’ın içinde saklı şekilde durmaktaydı anlaşılan. Kişilerin neler yaşadığı , nasıl duygular beslediği profesyonel iş hayatında önemli değildir. Öncesi önemlidir, sonrası önemlidir ama o an profesyonelce davranması beklenir. “Gösteri mutlaka devam eder” Freddie Mercury’nin de şarkısında söylediği gibi. Halet-i Ruhiye Kişiler, istenmeyen durumlarda iki şekilde tepkisini ortaya koyar YA SAVAŞIR YA KAÇAR... Volkan Şen’de kendisine söylenen sözlerin etkisinde kalarak, onları içselleştirerek kaçma yöntemini seçmiştir. Savunma mekanizması bu olumsuz durumdan kaçınmak için, “evet sen kötü oynuyorsun, bu işi beceremeyeceksin, artık devam etme” komutunu vermiştir. Kişi baş edemeyeceğini anlayıp, o an aslında hissettiği olumsuz duygulardan kaçmak için oyundan çıkmış, yalnız kalmak istemiştir. Aynı olumsuz duyguları hissettiği için de tepkisini ağlayarak göstermiştir. Ve aslında toplumun “erkekler ağlamaz” yargısını ve baskısını da silmiştir. HF # 95 Volkan’dan beklenilen, o anla savaşacak kadar iyi duygu yönetimi yapabilmesi idi. Burada savaşmak futbol şiddetini arttırmak değildir.. Savaşmak kendisinin, bu söylenen sözlere neden olan davranışını düzeltme yöntemini seçmesidir. Yani kötü oynadığını anlamak ve cevabını sahada kalarak, daha iyi oynayarak, dikkatini yaptığı işe vererek , performansını arttırma çabasıdır.Etki alanını kullanmayı becerebilse idi; diğerlerinin de algısını olumluya çevirebilecekti. “Ben iyi oynuyorum, daha iyi oynamak için de şu anda elimden geleni yapacağım” olumlu düşünce kalıbını hissetmesi ve ona göre reaksiyon göstermesi gerekmekteydi. Böylece diğer kişilere , yani bizlere, taraftarlara, yönetime de iyi oynuyor inancı yaratacak idi. Yine aynı olayın artçı sarsıntıları olarak yöneticilerimizin de duygu kontrolü yapamadığını gördük. Farklı farklı açıklamalar duyduk, bazıları destek bazıları ise tabiri caizse köstek oldu. Sinirlenebiliriz ama sinirlendiğimiz zaman kendimize vakit vermemiz gereklidir. Vereceğimiz bu ara, kendimizi dinlememizi, olayı yaşadığımız kişiyi dinlememizi ve kızgınlıkla yanlış kararlar vermememizi sağlayacaktır. En azında yaşanan olaylar sonrası 24 saat susmak ve düşünmek en iyi duygu yönetimidir. Öfkeyle kalkan zararla oturur atasözünü haklı çıkarmamak gerekir bu hayatta, milyonların önünde. Aslında elimizde sihirli değnek yok, duygularını yöneten kişiler de sihir yapmıyor. Duygularımızı yönettiğimiz zaman doğru davranışlar yaratıyoruz. Yapılması gereken, duyguların güzel ve doğru olana kanalize edilebilmesidir. Milyon dolarlara transfer yapan kulüp yöneticilerinin,teknik ekiplerin; hizmet aldığı, fiziki yatırım yaptığı futbolcularının insan olduğunu göz ardı etmemesi ve kulüp içerisinde spor psikologları ile çalışarak futbolculara kişisel gelişim anlamında da yatırım yapması gereklidir. Bu kadar duygu yüklemesi yapılan, maddi manevi ağır yük taşıyan, ailesinden uzakta yaşayan, çoklukla hissettiklerini “ilerde aleyhime delil olarak kullanabilirler” düşüncesiyle takım ortamında kimseyle paylaşamayan futbolculara , psikolojik destek şarttır. Bu yazıyı okuyan sizlerin de zaman zaman bunalıp, psikologa ihtiyacı olmuyor mu? Bir psikolog olarak benim bile şahsen konuşmaya ihtiyacım oluyor çünkü ben de her duyguyu barındıran insanım ve tepki veriyorum. Peki futbolun içinde olan; değerli özel,seçilmiş yetenek dediğimiz o küçük dev adamların psikologa ihtiyacı yok mu? Bunun cevabını geçen haftalarda sahada görmüş olduk... Alper Öcal BEŞİKTAŞ’IN YENİ SAVAŞÇISI Süper Lig Beşiktaş, yılan hikayesine dönen sol bek transferini nihayet bitirdi ve sorunu son 1.5 sezonda Flamengo forması giyen Ramon de Morais Motta ile çözdü. HF # 95 Brezilya, kanat beki yetiştirme konusunda kendine has futbol ortamından gelen dinamikleri sayesinde doğal bir tarla. Dünya futboluna damgasını vuran, bek pozisyonunda ilk zikredilen oyuncuların sambacı olması, Avrupa’nın elit takımlarının neredeyse hepsinin bek rotasyonunda bir Brezilyalı bulunması da bu açıdan sürpriz değil. Beşiktaş, her ne kadar Ramon ismi pek bilinmese de, o mevkiinin Önder Özen jargonuyla “uzman” oyuncularını yetiştiren bir mecraya yönelerek doğru bir tercih yaptı. Ramon kariyerine ülkenin köklü kulüplerinden olan Internacional’de başladı. 2006 yılında Brezilya 20 yaş altı liginde Pato, Luiz Adriano, Possebon gibi hepsi kısa süre sonra Avrupa’nın önemli kulüplerine transfer olan oyuncularla Corinthians, Sao Paulo, Gremio gibi güçlü rakiplerini geçerek ilk başarısını kazandı. Gremio ile oynanan ve 4-0 kazanılan finalde Pato ile birlikte skorborda da adını yazdırdı. Brezilya milli takım heyeti de çıkışına kayıtsız kalmadı. Nelson Rodrigues onu Japonya’da oynanacak Sendai Kupası için genç milli takım kadrosuna çağırdı. Fransa’yı finalde yenerek şampiyon oldukları mini turnuvada takımın önemli parçalarından biriydi. Kulübü Internacional de Ramon’u profesyonel yaparak A takım kadrosuna aldı. 2008 yılında eyalet ligi ve kıtanın ikinci kupası olan Sud-Americana’da şampiyon olan kadroda rotasyonda yer buldu ancak milli takımda da forma giyen Gustavo Nery transferiyle birlikte süresi azalmaya başladı. 16 maçta 895 dakika forma giyebildi. Internacional yetenekli oyuncusunu maç ritmi kazanması ve kendini geliştirmesi için Vasco’ya kiraladı. Ramon kariyerinin en iyi günlerini 2009-2011 sezonları arasında Brezilya’nın siyah beyaz devi, Rio’nun köklü kulübü Vasco’da geçirdi. O sırada ikinci lige düşmüş olan takımda Ramon takımın bankosu oldu. Vasco yeniden zirve lige yükselirken, 88 doğumlu, henüz 20’li yaşlarının başındaki Ramon da tüm yeteneklerini sergiledi. Sezon sonunda federasyonun verdiği ödüllerde mevkisinin en iyisi ve ligin en iyi çıkış yapan genç oyuncusu seçildi. Süper Lig Vasco taraftarları da maçlarda gösterdiği mücadele, formaya kendini adaması ve her maç maksimumunu vermesi sebebiyle ona Guerreiro yani savaşçı lakabını taktı. İsmini canavar benzetmesiyle birlikte ‘Ramonstro’ olarak zikrettiler. Gösterdiği çıkış, ülkenin en çok taraftarına sahip, en zengin ve başarılı takımlarından, bir başka siyah beyaz dev olan Corinthians’ın da dikkatini çekti ve 2011 sezonunun başında Rio’dan ayrılarak Sao Paolo’nun yolunu tuttu. HF # 95 Corinthians’ın şampiyon kapattığı ligde Ramon takımın bankosu olamadı, sezonu Fabio Santos’un gölgesinde geçirdi. Ligde 12 maçta 802 dakika şans buldu. Corinthians’a istim üzerinde gelmesine rağmen yerini kaptırması yeteneklerinden daha çok takımın oynadığı oyun yapısıyla alakalıydı. Tite yönetiminde Corinthians’ın temelleri savunma üzerine kuruludur. Geri dörtlüsünün, bekler dahil oyuna katılımını sınırlı tutar ve savunma yapmalarını öncelikli kılar. Ramon açıkçası bu yapı içinde hayli ofansif kaldı, defansif becerileri Fabio Santos’a göre daha aşağıda olduğu için de rotasyon oyuncusu oldu ve kiralık olarak Flamengo’ya gönderildi. Vasco taraftarları çok sevdikleri, bayrak adam muamelesi yaptıkları oyuncularının ezeli rakip Flamengo’ya gitmesini pek hoş karşılamasa ve ihanetle suçlasa da Ramon kendisi için doğru olanı yapmıştı. Borç ve seçim kaosu içindeki Flamengo ligde iyi bir dönem geçirmedi belki ama Ramon tekrar formunu yakaladı, 2012 sezonunda 31 maçta 2720 dakika oynadı. 2013 sezonunda bir seviye daha atlayıp Avrupa’ya gelmesini dilediğim oyunculardan biriydi ama Flamengo’nun üç teknik direktör değiştirdiği kaotik yapısının üzerine bileğinden yaşadığı sakatlık eklendi. Sezonun ilk iki maçında Santos ve Ponte Preta karşısında iyi başlamış ve takımın en iyi performans gösterenlerinden olmuşsa da sakatlıkla birlikte yerini Mogi Mirim’den hazır ve formda gelen alternatifi Joao Paulo’ya kaptırdı. Son olarak Andre Santos’un transferiyle birlikte yerini kaybetti ve Beşiktaş’a transfer oldu. Ramon klasik bir Brezilyalı kanat bekinde olan tüm özelliklere sahip. Top tekniği, pas, dripling, adam eksiltme becerisi yüksek, hem içe hem dışa çalım atabilen, oyunu geriden iyi okuyan, hücumcu ve bindiren bir bek. Atletik çatısı da iyi. Hızlı, tempolu, çabuk, önündeki mesafeyi kısa sürede kat edebiliyor. Brezilyalı oyuncularda görülen ve maçtan kopmasını tetikleyen konsantrasyonsuzluk, gamsızlık gibi problemleri yok. Bilakis lider niteliklidir, maça ve formaya her şeyini verir. Brezilya’dan çıkan beklerin genel defosu olan fiziksel kırılganlıkları, temastan kaçma gibi eğilimler Ramon’da pek gözlemlenmez. Savunmasının bire birde iyi olduğu söylenebilir ama kademe ve pozisyon almasının vasatın üstüne çıkmadığı, hücuma çok çıktığı için aksayabildiği de bir gerçek. Süper Lig Brezilya’da beklerden istenen birkaç istisna kulüp ve hoca dışında savunma değildir, bilakis Avrupa’da olduğu gibi tipik açık oyuncusu yerine genelde savunma yardımı çok sınırlı iki forvet arkasıyla 4-2-2-2 oynadıkları için kenar hücumlarından tamamen bekler sorumludur. Onların hücuma çıktığındaki gediklerini de merkezdeki iki orta saha oyuncusu kenarlara girerek kapatmakla yükümlüdür. Beşiktaş’ta başarısını artırması için sol stoper Escude ve merkezde arkasını dolduracak Hutchinson ile uyumu bu açıdan önemli. HF # 95 Kısacası Ramon’un bek olarak vadettiği en iyi şey hücum. Beşiktaş’ın stoper Ersan’ı, defansif orta saha oyuncusu Hutchinson’ı devşirmek zorunda kaldığı ve elinde safkan bir bek olmadığı düşünülürse Brezilya’nın elit takımlarında tecrübesi olan Ramon yerinde bir transfer. Beşiktaş yönetiminden, Önder Özen kanalıyla yapılan açıklamalarda transferde belirli bir bütçenin gözetildiğini, kiralık seçeneğinin öncelikli olduğunu, İsmail Köybaşı döndüğü zaman, yabancı sınırında rotasyona girmesinin isteneceğini anlıyoruz. Ramon bu şartların hepsine uymakla kalmıyor, kalitesi ve hedefi olan bir profil çiziyor. Büyük kulüp ortamına, beklentilerine, taraftar dinamiklerine, derbi havasına ülkesinden fazlasıyla aşina. Kadroda aynı dili konuşabileceği Dentinho, Fernandes, Almeida gibi isimler var. Devam eden bir ligden geldiği için fiziksel hazırlık için gereken zaman minimum olacaktır. Ramon için en önemli konu maç ritmini yeniden bulması. Ola ki, sosyal ya da tahmin edilemeyen başka faktörlerden tutunamaması, ritim bulamaması durumunda da, Beşiktaş problem yaşamadan gönderebileceği bir kontratla bu şartlarda olabilecek en iyi transferlerden birini yaptı. İlker Yılmaz, Rafet B. Eryılmaz SÜPER LiG’E SÜPER TRANSFERLER Spor Toto Süper Lig ekipleri, Avrupa’daki rakiplerini aratmayacak transferler yaptılar. Yüksek bonservis bedelleriyle takımlara katılan oyuncuların gerçekten de ‘süper’ olup olmadıklarını hep birlikte göreceğiz. 1-) Emmanuel Emenike (Fenerbahçe, 13 milyon avro) Fenerbahçe tadı damağında kalan aşkı Emenike’ye nihayetinde kavuştu. Karabükspor’dan transfer olduktan kısa bir süre sonra Rusya’nın yolunu tutan Nijeryalı fiyatını arttırarak Sarı-lacivertli camiaya geri döndü. Rusya’da sezonun erken başlamasının da avantajlarını kullanan Emenike, fizik kalite olarak takımın şu an en iyisi olarak gösteriliyor. Oynadığı maçlarda da bu üstünlüğünü sahaya yansıtan Nijeryalı Fenerbahçe’yi içinde bulunduğu buhrandan çıkarabilecek en büyük silah. Süper Lig 2-) Bruma (Galatasaray, 10+3 milyon avro) HF # 95 Yaklaşık 2 aydır gündemi meşgul eden ve transferi yılan hikâyesine dönen Bruma, sonunda sarı-kırmızılı ekibe imzayı attı. Genç sol açık, hem adam geçme yeteneğiyle hem hızı ve driblingleriyle hem de gole yakınlığıyla Galatasaraylı taraftarları şimdiden heyecanlandırıyor. Fakat genç yıldız adayının önünde önemli de bir engel mevcut: 6+0+4 kuralı. Hale hazırda Drogba, Sneijder, Chedjou, Eboue, Melo ve Muslera’nın zaten formayı kaptıkları düşünülürse; Bruma için teknik ekibin nasıl bir çözüm bulacağı merak konusu. Zaten bu engel de ortadan kaldırılırsa Bruma, nasıl bir oyuncuya dönüşeceğinin sinyallerini U20 Dünya Kupası’nda hepimize gösterdi . 3-) Alper Potuk (Fenerbahçe, 7,25 milyon avro) Galatasaray’a imza atması beklenirken bir anda Fenerbahçeli oldu. Sarı-lacivertli yönetim iki yıldır ezeli rakibine kaptırdığı şampiyonluğun acısını transferle almaya çalışsa da Alper, hem gelecek vadeden futboluyla, hem de 6+4 kuralının hayata geçmesiyle oldukça değerli bir isim. Eski teknik direktörü Ersun Yanal’la birlikte Fenerbahçe’de çalışacak olması onun gelişimi ve uyumunu kolaylaştıran etmenler arasında. Forma giydiği sayılı maçlarda takıma direk olarak katkı veremese de enerjik ve çabalayan görüntüsüyle sarılacivertlilerin orta sahasında zamanla çok önemli bir oyuncuya dönüşmesi muhtemel. 4-) Aurélien Chedjou (Galatasaray, 6,3 milyon avro) Üç sezon önce şampiyonluğa ulaşan Lille kadrosundan Süper Lig’e gelen bir diğer isim Aurelien Chedjou oldu. Kamerunlu stoperin adresi, eski takım arkadaşı Moussa Sow’un aksine Galatasaray olurken; sarı-kırmızılılar son yıllarda yaşadıkları savunma sıkıntılarına uygun ilacı bulmuş görünüyorlar. Ujfalusi’nin ayrılığının ardından Semih’i tamamlayacak as bir oyuncu arayan Aslan, Chedjou gibi hem deneyimli, hem de uzun yıllar yararlanabileceği bir oyuncuyla anlaştı. Chedjou’nun yerden ve havadan etkinliği büyük avantaj. Şampiyonlar Ligi maratonunda güçlü rakiplerle karşılaşmaya hazırlanan Galatasaray’ın savunmadaki en büyük kozu olacağına şüphe yok. Süper Lig 5-) Bruno Alves (Fenerbahçe, 5,5 milyon avro) HF # 95 Fenerbahçe, bu transferi iki sezon önce yapsaydı çok büyük iş başarmış olurdu. Fakat Zenit’ten gelen Alves, 32 yaşında olmasına rağmen sarı-lacivertli ekibe katacak çok şeyi olduğunu daha sezonun başında gösterdi. Lugano’nun ayrılmasının ardından agresif bir savunmacının eksikliğini hisseden Fenerbahçe, Alves sayesinde bu boşluğu doldurmayı başardı. Alves’in Bekir veya Yobo’yla kuracağı savunma ortaklığı takımın başarısı için büyük önem taşıyor. Ersun Yanal’ın hücumu ön planda tutan oyun anlayışında Alves gibi rakibe korku veren bir stoperin varlığı takıma çok fayda sağlayacaktır. 6-) Michal Kadlec (Fenerbahçe, 4,5 milyon avro) Yabancı oyuncu kısıtlamasının sıkılaştığı bir sezonda b tercihi sol bekten yana kullanmak akıllıca bir hamle gibi görünebilir. Fenerbahçe’nin Bayer Leverkusen’den kadrosuna kattığı Çek oyuncu Kadlec’in hem sol bekte, hem de stoperde oynaması bu transferi mantıklı kılıyor. Yine de hücum katkısı vasat olan bir sol beke 4,5 milyon avro gibi yüksek sayılabilecek bir bonservisi ödemek savurganlık gibi gözüküyor. Fenerbahçelilerin umudu Kadlec’in yapacağı asistler ve kademeye girerek önleyeceği rakip ataklarıyla bu paranın hakkını vermesi. 7-) Aykut Demir (Gençlerbirliği, 2,9 milyon avro) Süper Lig’in en başarılı yerli stoperlerinden biri olan Aykut, kaptanlığa yükseldiği Gençlerbirliği’nden ayrılarak şampiyonluk mücadelesinin içinde yer almaya çalışan Trabzonspor’un yolunu tuttu. Egemen’in ayrılmasıyla sertliği artıracak bir stoperin yokluğunu hisseden bordo-mavililer, Aykut sayesinde kesici gücü yüksek bir savunmaya sahip oldular. Aykut’un geçen sezon Gençlerbirliği formasıyla duran toplardan attığı kafa gollerini de düşünürsek Trabzonspor’un ideal bir stoperi kadrosuna kattığını söyleyebiliriz. Süper Lig 8-) Ezequiel Scarione (Kasımpaşa, 2,8 milyon avro) HF # 95 Hükümete yakın ve zengin sahiplerinin yaptığı yatırımla üst sıraları kovalamayı hedefleyen Kasımpaşa, bu yaz yaptığı transferlerle ses getirmeyi başardı. İsviçre Ligi’nin önemli oyuncularından olan Arjantinli Scarione, Babel ve Malki gibi isimleri gölgede bırakarak bonservis konusunda takımın en çok para ödediği oyuncu oldu. 1985 doğumlu Scarione, oyun tarzı, geldiği lig ve milliyeti itibariyle MatiasDelgado’yu andırıyor. Tekniği ve uzaktan şutlarıyla dikkat çeken Scarione, Kasımpaşa’nın Avrupa Ligi bileti kovalamasına yardımcı olacak. 9-) Tolga Zengin (Beşiktaş, 2,75 milyon avro) Süper Lig Önder Özen ve Slaven Bilic hamleleriyle kendinden geçen Beşiktaş taraftarının mutluluk katsayısını katlayan isim Tolga Zengin oldu. Geçen yıl çok eleştiriler Allan McGregor’un boşluğunu milli takımın kalecilerinden biriyle doldurmayı başaran Kara Kartallar, bu transfer için 3 milyon avroyu aşmayan bir bonservis bedeli ödeyerek daha büyük bir iş başardılar. Tolga’nın istikrarı, deneyimi ve kalecilik becerileri siyah-beyazlı ekibi şampiyonluğa taşıyacak oyun karakterine sahip olduğunu gösteriyor. HF # 95 10-) Pedro Franco (Beşiktaş, 2,4 milyon avro) Beşiktaş’ın gelecek yılları düşünerek kadrosuna kattığı Pedro Franco, savunmada önemli işler yapabileceğinin sinyallerini hazırlık maçlarında vermişti. 22 yaşında olmasına rağmen soğukkanlılığı ve sakin oyunuyla ön plana çıkan Franco, bir stoper için ideal fiziğe de sahip. Zaman zaman ön libero da oynayabilen genç oyuncu, Sivok’un, Bilic’in ve Önder Özen’in yönlendirmeleriyle takımın önemli bir parçasına dönüşüp, Avrupa takımlarının yolunu tutabilir.
Benzer belgeler
HF119 - Hayatım Futbol
Napoli, geçen sezon gelen Serie A ikinciliğinin ardından
yıldız transferleri yapmaya girişti. Başkan Aurelio De
Laurentiis’in tarzına uzak olsa da Higuain’e ödenen
37 milyon avro ses getiren transf...