LIKYA VE PERSLER - Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi AKADEMİK
Transkript
LIKYA VE PERSLER - Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi AKADEMİK
LİKYA’DA PERSLER ve İZLERİ “…Lykialılara gelince, Harpagos ordusu Ksanthos Ovası’na indiği zaman, onlar da karşı koydular, bitmez tükenmez kuvvetlere karşı az sayı ile dövüştüler, yiğitlikle nam aldılar, ama yenildiler, kentlerine geri atıldılar, kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurdular ve alttan, yandan ateşe verdiler, öyle ki, yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan böyle birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak düşmana saldırdılar ve Ksanthos’ta oturanların tümü de savaşarak ölmüş oldular…” Herodotos 92 Aktüel Arkeoloji Aktüel Arkeoloji 93 Pers Egemenliğinde Likya Tarihi ve Yönetimi Yrd. Doç. Dr. Şükrü ÖZÜDOĞRU Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Arkeoloji Bölümü / Burdur 94 Aktüel Arkeoloji M Ö 546 ile 538 tarihleri arasında (Perslerin sırasıyla Sardes ve Babil’i işgali) bir zamanda Med kökenli komutan Harpagos, İonia kıyı şeridini ele geçirdikten sonra, Pedasalılar dışında karşı koymadan teslim olan Karya’yı, Kaunos’u ve Herodotos’un anlatımlarında hazin bir şekilde sonlanan, Ksanthosluların karşı koymasından sonra da Likya’yı ele geçirmiştir. Tarihçi Herodotos, Perslere karşı koyan Likya kenti olarak sadece Ksanthos’u saysa da, Batı’dan gelen işgal ordusu için Telmessos, Kadyanda, Pınara, Tlos ve Patara gibi güçlü Batı Likya kentlerinin hiç direnç göstermemiş olmaları beklenemez. Bu sebeple burada Perslere karşı koyan ordu, en azından Batı Likya kentlerinin oluşturduğu, Likya ordusu olmalıdır. Özellikle Ksanthos Akropolü kazılarından elde edilen veriler ise, kentin Herodotos’un aktardığı kadar büyük bir yıkım yaşamadığını ortaya koymuştur. Zaten, Ksanthos’ta Pers egemenliği öncesine ait yapıların ve mezar anıtlarının işgal sırasında tahrip edilmemiş olmaları da bu düşünceyi desteklemektedir. Biz, bugün Antalya - Fethiye kıyı şeridi ve kuzeyde Elmalı arasında uzanan Likya’nın tarihi hakkında en erken anlatımları, antik yazarlardan Hekataios ve Herodotos’ta buluruz. Bu nedenle Likya tarihi hakkındaki daha detaylı bilgilerimiz, Perslerin bölgedeki varlıklarıyla başlar dememiz yanlış olmaz. Pers hâkimiyeti, Likya’da idari organizasyonun gelişiminde şüphesiz itici bir güç olmuştur. Nitekim genel kanıya göre; kısa süreli kesintiye uğrasa da, bu dö- nemden sonra Likya kentleri, bir Orta Likya kenti olan Limyra’nın hükümranı Perikles’in Satrap İsyanı’na katılmasına kadar (yaklaşık MÖ 360) Pers Büyük Kralı’na vergi ödeyen yerel beyler -dynastlar- tarafından yönetilmiştir. Nümizmatik veriler ise, Likya kentlerini yöneten feodal beylerin (dynast) kendi adına sikke bastırabildiklerini ve böylece sınırlı olsa da belirli bir otonoma sahip olduklarını göstermektedir. Ancak Persler, bölgenin bundan böyle kendi çıkarları doğrultu- Aktüel Arkeoloji 95 sunda yönetilmesi (en azından verginin sorunsuz alınması ve stratejik önemdeki limanların güvenli şekilde kullanılabilmeleri) için gerekli girişimlerde bulunmuş olmalıdırlar. Likya’nın Pers hâkimiyetine dâhil olduktan sonra, Pers Kralı Büyük Darius’un (MÖ 522 – 486) reformlarına kadar, İonia ve Karya ile birlikte Sardes’te, merkez satraplığa bağlı olduğu kabul edilir. Likyalılar, Darius’un Skythia Seferi’ne katılmamış görünse de, Herodotos altı yüz gemiden oluşan donanma haricinde Darius’un kara ordusunun yedi yüz bin atlı ve yayadan oluştuğunu; kralın, ordusundaki halkları Asurca ve Hellence olmak üzere iki dikilitaşa listelediğini, imparatorluğundaki ulusların hepsini sefere götürdüğünü belirtir. Şu halde, bu konuda kesin bir yargıya varmak mümkün görünmemektedir. Likya, I. Darius’un MÖ 516/515’te yıllık olarak 400 gümüş talent vergi ödemekle yükümlü kıldığı ilk satraplığı oluşturan ülkeler arasındaydı (Herodotos, 3. 90. 1); her üye kendi payına düşen vergiyi ödemekle sorumluydu. Bu durum, yani bölge kentlerinden verginin toplanarak merkez satraplığa iletilmesi gerekliliği, Likya’da merkezi bir idare şeklinin varlığını gösterebilir. Nitekim I. vergi bölgesi içinde Likya ile beraber İonialılar, Asya Magnesialıları, Aiolialılar, Karyalılar, Milyaslılar ve Pamfilya (Pamphylialılar) sayılmaktadır. Üye her ülkenin eşit koşullarda vergi ödediği düşünülse bile, Likya kentlerinin yıllık yaklaşık 57 talent gümüş ödemeleri gerekirdi. Her yıl bu orandaki bir verginin kentlerden toplanması ise organize bir teşkilatlanmayı gerektirirdi. Bu dönemde Ksanthos, Likya’nın geri kalanıyla Pers egemenler arasında idari bağlantıyı sağlamış göründüğünden, bölgenin siyasi merkezi ve en önemli kenti konumundaydı. T. R. Bryce, Herodotos’un anlatımından yola çıkarak, Perslerin kontrolü ve gözetimi altında Ksanthos’un diğer Likya kentlerinden gelen yerleşimciler tarafından yeniden iskân edildiğini ve Ksanthos’taki dynastlığın Perslerin talimatıyla kurulmuş olabileceğini önermektedir. Ksanthos’taki son bulgularla MÖ 7. yüzyıla kadar giden kabartma bezemeli anıtlar ve Pers işgali öncesine tarihlenen ve Likya beylerinin mezarları olarak yorumlanan kabart- 96 Aktüel Arkeoloji malı dikmelerin varlığı, “beylik” sisteminin Pers işgali öncesinde Likya’da zaten mevcut olduğunu belgeler. Genelde “dynast” olarak tanımlanan yerel beyler veya üyesi oldukları aileler (ki bunlar aynı zamanda büyük toprak sahipleridir) Pers işgali öncesinde de siyasi erki temsil ediyor olmalıydılar. Bölgenin büyük bir egemen güç tarafından işgali ve belirli oranlarda zorunlu kaldığı askeri işbirliği, vergi mükellefliği gibi yükümlülükler bu sistemin daha organize ve tüm bölgeye yayılacak şekilde gelişmesinde şüphesiz itici bir rol oynamıştır. Herodotos’un anlatımına dayanarak, Likyalıların Perslere Ksanthos Ovası’nda toplu halde karşı koydukları fakat savaşı kaybettikleri kabul edilebilir. Mezarlarını süsleyen kabartmaların ikonografileri ve bazı mezar yazıtlarının içerikleri, Likya yöneticilerinin ne gibi niteliklere sahip olmaları gerektiği konusunda ipucu verirler. Anlaşıldığı kadarıyla daha çok askeri yönleri ön plana çıkan Likya beyleri, Eski Doğu hükümranlarının geleneğini devam ettirmişlerdi. Likya’da yönetici konumundaki bu kişilerin, ekonomik temelleri bakımından Likya aristokrasisini oluşturan büyük toprak sahipleri ve belki de limanları vasıtasıyla ticareti yönlendiren tacirler olarak düşünülmesi gerekiyorsa da, hem kabartmalarda hem de yerel dildeki yazıtlarda ağırlıklı olarak onların bir komutan olarak iyi bir atıcı, binici, sporcu ve cesur, fetheden nitelikleriyle askeri yönleri vurgulanmıştır. Genel hatlarıyla, Likya’daki “yerel kent beylikleri”; E. Akurgal’ın kısaca “… düzinelerce kent devletçiklerinden oluşan beylikler…” biçiminde özetlediği Luwi soylu Geç Hitit Kentleri yönetim sistemine benzemektedir. Ayrıca Likya’da bu yönetim biçiminin Persler aracılığı veya öncülüğünde kurulduğuna dayanak olarak, Likya’da ilk sikke darbının Pers egemenliği sonrasında başlaması gösterilmektedir. Likya’da sikke basımının en erken MÖ 525/20 tarihlerinde başlamasının temel nedenlerinden biri, Ksanthos dynastlığının yeniden yapılandırılması veya kurulmasından ziyade, aynı tarihlerde Pers Büyük Kralı Darius’un reformları sonucu dahil edildiği vergi mükellefliği olmalıdır. Antik yazarlardan İsokrates (MÖ 436-338) eieieiAces eatum faccus mo in enihill ictatem il magnim vollabo rroreni hilibus tinimi, od excepe est, te verchicil earum quodici ut liciam voloreiunt aut eost et pedis et rerrupitae nonseriti utateni nonsequia voluptam a earchit volor autempor maximendit voluptasimus iumenit labor aut et veni apero omnimus ciment quid que et utatur suntiossi occat dolore volupti conem exces resto cullabo re Aktüel Arkeoloji 97 ise Likya’nın Persler tarafından ele geçirilmediğini dahi belirtmiştir. Bu durum kesin doğru olmasa da Likya, özel koşulların dayatmasına göre, güçlü egemenler karşısında kısmen özgür kalan bir bağımsızlık geliştirdi. Bu yüzden, Likyalılar MÖ 500-494 yılları arasındaki İon Ayaklanması’na katılmadılar. Herodotos, ayaklanma sırasında özellikle Kıbrıs’ın ve Karya’nın da isyan ederek İonlarla işbirliği yaptığını anlatmasına rağmen, Likya’yı hiçbir şekilde anmamıştır. Likya, Kserkses’in MÖ 480’de Attika’ya (Kıta Yunanistan) yaptığı sefere 50 gemi ile katılmasına rağmen çok geçmeden, MÖ 452/51, 451/50 ve 446/45 yıllarında, Attika - Delos Deniz Birliği tribut (vergi) listelerinde görülmektedir. Likya’nın Atina tribut listelerinde gözükmesi, Atinalı komutan Kimon’un Eurymedon’a yelken açtığında (MÖ 468) Likya’yı da Delos Birliği’ne katılmaya zorlamış olabileceğini gösterir. Yani Kimon Eurymedon Savaşı’ndan önce birçok Likya kentini Birliğe katılmaya zorlamak için askeri güç kullanmış, Perslerden ayrıldıklarını garantileyecek ve gelecekleri için bir güvence olarak hizmet görecek olan askeri yardımlarını listeye dökmüştü. Nitekim Ksanthos’ta kazıcıları tarafından yaklaşık MÖ 470-460 yıllarına tarihlenen yıkım katmanı, bazı araştırmacılar tarafından Kimon’un seferiyle bağdaştırılmıştır. Her durumda Likya’nın, Atina – Delos Deniz Birliği üyeliği yaklaşık MÖ 440 yıllarından itibaren 98 Aktüel Arkeoloji son bulmuş olmalıdır. Tribut (vergi) listelerinde Likya’nın Birliğe katkı olarak yıllık 10 talent gümüş vergi ödediği belirtilmiştir. Bu oran vergi ödeyen diğer üyelerle karşılaştırıldığında oldukça küçük bir miktardır. Bu durum Atina bakış açısıyla önemli olanın bölgeden alınan vergiden ziyade, Likya limanlarının Akdeniz ticareti ve donanma için stratejik önemde olmasıyla açıklanmaktadır. Bu dönemde Likya üzerindeki Pers egemenliğinin kısa süreliğine son bulduğu veya zayıfladığı anlaşılmaktadır. Konumuz açısından, Pers Kralı Kserkses’in Yunanistan seferinde (özellikle Salamis’te) Likya’nın rolü önemlidir. Çünkü Herodotos bu seferde Likyalıların komutanı olarak “Kossikas oğlu Kybernis”i (Likçe Kuprlli) belirtir ki, aynı kişi Ksanthos Akropolü’ndeki “Harpya” Dikme Mezar Anıtı’nın sahibi olarak önerilir. Herodotos’un sefere katılan halkların şeflerini saydığı anlatımına göre, Likya’nın batı komşusu Karya’nın birliklerine üç şef öncülük ederken, Likyalılar tek şef veya komutana sahiptiler. Herodotos donanmayı anlatırken Likyalıların askeri giyim kuşam geleneğine dair bilgiler de verir. Buna göre; Likya savaşçıları zırh olarak göğüslük ve dizlik giyiyorlardı; silah olarak kızılcık ağacından yay, dikensiz kamış ok ve mızrak, kılıç ve hançer taşıyor, omuzlarına keçi postu atıyor, başlarına çepeçevre tüyler takılı keçe başlık takıyorlardı. MÖ 490 yılında Marathon’da başlayan ve yaklaşık kırk yıl boyunca belirli aralıklarla devam eden Hellen – Pers savaşları, yüzyılın ortalarında yapılan bir antlaşmayla geçici olarak Aktüel Arkeoloji 99 son bulur. MÖ 449 yılında yapılan Kallias Barışı sonucunda Pers ve Hellen donanmalarının hareket sınırları olarak, Orta Likya kıyılarındaki Khelidonia (Gelidonya) Adaları belirlenmiştir. Daha sonraki yıllarda, Peleponnesos Savaşları sırasında (MÖ. 431-404) Likyalıların nasıl bir rol oynadığı bilinemiyorsa da, Ksanthos Yazıtlı Dikme Mezarı’nda da anılan, Atinalı komutan Melesandros’un Likya’da öldürülmesi, Likya beylerinin Pers – Sparta ittifakına uygun hareket ettiklerine işaret eder. MÖ 5. yüzyılın sonlarında Likya beyleri ve kentlerinin kendi aralarında da mücadele etmiş oldukları, özellikle Ksanthos Yazıtlı Dikmesi’nde okunur. Nümizmatik verilerden ve yerel dildeki yazıtlardan anlaşıldığı kadarıyla, Likya’nın kendi içindeki bu çatışmalar MÖ 4. yüzyılın ilk çeyreği boyunca devam etmiştir. MÖ 4. yüzyılın ilk çeyreği sonlarında Doğu Likya’da Limyra beylerinin, özellikle “Likya Kralı” olarak da anılan Limyra beyi Perikles’in, egemenlik sahasını genişleterek Likya’nın büyük bir bölümüne hükmettikleri anlaşılmaktadır. Likya, MÖ 362-361 yıllarında Limyra Dynastı Perikles önderliğinde Büyük Satrap İsyanı’na katılmıştır. İsyanın başarısız olması, Likya’da “dynastik sistem” olarak adlandırılan yönetim biçiminin de sonu olmuştur. Nitekim bu tarihten itibaren Likya beylerinin otonomilerinin ve egemenliklerinin sembolü olan sikke basımı ve plastik bezemeli mezar anıtları (dikme, tapınak biçimli veya temenoslu anıt mezarlar) ortadan kalkmış görünmektedir. Ksanthos Yazıtlı Dikme Mezarı üzerinde yerel 100 Aktüel Arkeoloji dilde aktarılan olaylar da, Peleponnesos Savaşı sonlarına doğru Likya’nın da içinde bulunduğu tarihsel gerçekleri yansıtır ve genellikle Dekeleia Savaşı’yla ilişkilendirilmektedir. Yine Yazıtlı Dikme’deki anlatımlara göre; MÖ 4. yüzyıl başlarında Likya’da iç karışıklıklar, hem kentler hem beyler arasında mücadeleler vardır. Ksanthos Payava Lahdi kabartma ve yazıt içeriği ise bize, anıt sahibi Ksanthoslu Payava’nın Likyalı bir komutan olduğunu ve Limyra Beyi Perikles’in de katıldığı Satrap Ayaklanması sırasında Pers satrapını desteklediğini düşündürmektedir. Bu isyanın bastırılmasından sonra Pers Büyük Kralı III. Artakserkses Likya’yı müttefiki Karya’nın hakimiyetine bırakmış gözükür. Fakat Karya egemenliğinin Likya’nın tamamını kapsayıp kapsamadığı veya ne kadar sürdüğü tartışmalıdır. Her durumda Likya, ya doğrudan ya da Hekatomnidler aracılığıyla, Büyük İskender’in gelişine kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Likya’nın Yerel Dildeki Yazıtları, Sikkeleri, Mezar Kabartma ve Resimleri Üzerinde Pers İzleri Perslerin egemenlik kurdukları topraklarda ve toplumlar üzerinde kültürel bir baskı kurmadıkları, dil ve inançlarına karışmadıkları, hatta Kilikya ve Likya’da olduğu gibi yerel birçok yönetici kral veya beyi kendi çıkarları doğrultusunda destekledikleri, daha çok Pers boyunduruğunu kabul ettirerek, Pers büyük kralı tarafından belirlenen vergilerin düzenli toplanmasıyla yetindikleri bugün bilim dünyasında ortak kabul gören bir sonuç olarak söylenebilir. Pers işgali ardından Likya kent beyleriyle, doğrudan Pers büyük kralı veya satraplar arasındaki ilişkinin niteliği kesin değildir. MÖ 5. yüzyılın sonlarında ve MÖ 4. yüzyılın ilk çeyreğinde bu ilişkilere dair ipucu veren daha fazla tarihsel, epigrafik ve arkeolojik veri olmasına rağmen erken dönem sorunludur. Özellikle bu dönem için Perslerin bölgedeki varlıkları ve Likyalı kent beylerinin Pers egemenlerle ilişkileri konusunda fikir veren, mezar kabartma ve resimleri, yerel dildeki yazıtlarda geçen Pers kökenli isimler ve sikkeler üzerinde Pers başlığı olarak bilinen “tiara” ile betimlenmiş yönetici portreleri mevcuttur. Tüm bu verilerin, Aktüel Arkeoloji 101 rece olduğu kesin belirlenemez. Nitekim eldeki veriler, Likyalılara kimi zaman Perslerin kimi zaman da Hellenlerin egemen olduklarını gösterir. Ksanthos Yazıtlı Dikmesi’nin yayınlanmasından sonra bazı araştırmacılar, Arkaik ve Klasik dönemler için Likya’nın en önemli kenti ve bilinen en önemli dynastların merkezi durumundaki Ksanthos’un yönetici ailesinin, Med kökenli Pers komutanı Harpagos ile kurulduğu ve O’nun soyundan geldiği yönünde savlar ileri sürmüşler ve bu bey soyunu “Harpagidler” olarak adlandırmışlardır. R. Schmitt, Likçe yazıtlarda geçen Pers isimlerini toplamış ve tartışmış; T. R. Bryce ise bu kanıtları genel bir perspektif içinde değerlendirmiştir. Buna göre, Likya’da yaşayan ve Persçe isim taşıyan sadece dokuz kişi, ayrıca isminin İran kökenli olduğu şüpheli olan yedi kişi vardır. Bilinen bu on altı ismin, on kadarı yönetici kişilere ve iki tanesi de kesinlikle bunlarla yakın ilişkili kişilere aittir. İlk gruptaki dokuz kişinin başında Harpagos sayılır. Harpagos ismi Likçe’de, Ksanthos Yazıtlı Dikmesi haricinde Phellos ve Cindam’daki mezar yazıtlarında geçmektedir. Perslerin Likya kültürüne etkisinden ziyade, doğrudan bölgedeki varlıkları ve Likyalı beylerin egemenlere karşı politik yandaşlıklarıyla ilgili olduğu daha kabul edilebilir bir yaklaşım olacaktır. Şayet Homeros’un anlatısını saymazsak, yazılı kaynaklarda Ksanthos ile ilgili ilk tarihsel bahis, yaklaşık MÖ 546-44 yılları arasında Med kökenli Pers generali Harpagos tarafından işgaliyle ilişkili olarak yapılır. Bu tarihten sonra Likya Pers işgalinde olmasına rağmen, işgalin boyutunun veya yaptırımlarının ne de- 102 Aktüel Arkeoloji İlk olarak Herodotos’un anlatımını dikkate alırsak; ailelerini, hazinelerini ve kendi kentlerini ateşe verip ölüme atılan Ksanthos halkınca, Pers komutanı Harpagos’un hemen bey olarak benimsenmesi olanaksız görülmektedir. Ayrıca daha sonra’dan Harpagos ismini almaya gönüllü kişiler olmaları da anlaşılır bir durum değildir. Herodotos Ksanthos’un işgali bahsini, Kaunos’un da hemen hemen aynı şekilde alındığını belirterek kapatır ve Harpagos’un Ön-Asya’yı yakıp yıktığını söyler. Böylece kitabında bir daha Harpagos’dan bahsetmez. Şayet Harpagos Ksanthos’ta yönetimi almak veya yeniden kurmak için girişimde bulunmuş olsaydı, Herodotos’un bundan bahsetmesi beklenirdi. Likya Dynastik Sistemi üzerine bu tartışmanın detayları burada bahsedebileceğimizden çok daha geniştir. Fakat, genel olarak Likya’nın “dynastik yönetim sistemi”nin kurucusu veya bunun merkezi sayılabilecek Ksanthos Beyleri’nin soy atası olarak, Likya’yı fetheden Pers komutanı Harpagos’un kabul edilmesindeki zorlukları şu şekilde özetleyebiliriz: Yazıtlı Dikme’de mezar sahibinin babası olarak anılan Harpagos, Ksanthos’u ele geçiren Pers komutanı Med Harpagos’tan yaklaşık bir asır sonra yaşamış; Ksanthos beyi Kuprlli’nin oğlu veya damadı olması gereken ve oluşan kronolojiye göre MÖ 440’lı yıllarda Ksanthos’ta yönetimde olması beklenen Likyalı bir aristokrattır. Bugün elimizdeki verilere göre, bilemediğimiz herhangi bir sebeple yönetime gelememiş ve kendi adına sikke bastıramamıştır. Cindam ve Phellos yazıtlarında anılan Harpagos ile aynı kişi olup olmadığını söyleyebilmek için henüz yeterli veri yoktur. Likya’da diğer Pers veya Hellen kökenli isimler gibi, bu isim benzerliği de sadece bir öykünme gibi görünmektedir. Bu tür öykünmeler, yerel beyler için siyasi bir avantajın veya eğilimin habercisi kişisel tercihler olmalıdır. Böylece, Ksanthos’un yönetici ailesi soy atasının Med Harpagos veya onun soyundan kişiler olarak belirlenmesi ve konuyla ilgili bazı çalışmalarda bu ailenin “Harpagidler” olarak adlandırılmasının kabul edilebilir bir dayanağı bulunmamaktadır. Ayrıca A. Keen’in de belirttiği gibi, şayet Harpagos fethedilen bir bölgeyle ödüllendirilecek olsaydı bunun Lidya veya İonia olması beklenmeliydi. Zira Likya’nın kültürel verileri (mezar yapıları, Likçe yazıtlar, inanç sistemine ilişkin veriler, ölü gömme gelenekleri gibi) bir bütün olarak değerlendirildiğinde, bu bütünün bir parçası olarak yönetim erki ve siyasi sistemin başka bir kültürle doğrudan ilişkilendirilmesi de mümkün görünmemektedir. Likya kabartma ve resim sanatında, Pers kökenli olarak yorumlanan temel sahne “huzura kabul sahnesi”dir. Asur tasvir sanatı kökenli olarak Pers saray kabartmalarında sıkça kullanılan ana sahnelerden olan bu anlatım, büyük kralın kendisiyle görüşmek isteyen kişi veya heyetleri huzuruna kabul ettiğini konu Aktüel Arkeoloji 103 almaktadır. Bu sahnenin, Ksanthos’taki bey mezarlarından üçü üzerinde, Pers öncüllerine öykünerek yer aldığı öne sürülmüştür. Bu anıtlardan ikisi üzerinde doğrudan Pers yöneticileri betimlenmiştir. İlki, MÖ. 4. yüzyıl başlarına tarihlenen ve kendi adına bastırdığı 104 Aktüel Arkeoloji sikkelerinin bazı serileri üzerinde de portresini Pers başlığı tiara ile betimleten Ksanthos Beyi Erbbina’nın (Hell. Arbinas) mezarı “Nereidler Anıtı” Küçük Podyum Frizi’nde yer alan sahnedir. Sahnede J. Borchhardt’ın, Pers Büyük Kralı II. Artakserkses (MÖ 404-358) olarak tanımladığı, başında tiarasıyla bir koltukta oturan Pers yönetici, arkasında şemsiye tutan hizmetlisi ve askerleriyle birlikte olasılıkla Likyalı bir heyeti açık bir alanda kabul etmektedir. Aynı sahne benzer bir şekilde Ksanthos’taki “Payava Lahdi” üzerinde betimlenmiştir. MÖ 4. yüzyılın ikinci çeyreği başlarına ait Lahit, Satrap Ayaklanması sırasında Pers egemenlerinin tarafında yer almış olan Ksanthoslu komutan Payava’ya aittir. Lahit üzerinde yer alan Likçe yazıtta Pers Satrapı Autophradates’in ismi okunmaktadır. Nereidler Anıtı’ndakiyle birlikte, her iki sahne de açık arazide bir savaş veya kent kuşatmasıyla iç içedir ve birlikte değerlendirilmelidir. Nitekim Nereidler Anıtı frizlerindeki savaş sahnelerinde tiaralarıyla betimlenmiş Pers askerler yer almaktadır. Sahnelerde betimlenen kişi, üzerine kumaş serilmiş bir tabure üzerinde oturan ve gelen heyetle ya da komutanla konuşma halinde, başında “tiara”sıyla bir Pers satrapı olmalıdır. Benzer sahne, MÖ 4. yüzyıl ilk çeyreği sonlarına tarihlenen Sidon’dan “Satrap Lahdi” üzerinde karşımıza çıkar. Payava Lahdi üzerindeki yazıttan, satrapın Autophradates olduğu kesin şekilde bilinmektedir. Satrap Autopradates’in adı Likya’da başka yerel bir yazıtta daha, Bayındır Limanı’nda (Sebeda) bir mezar yapısı üzerinde geçmektedir. Her iki örnekteki sahne, Büyük Kral’ın kabul törenlerinde olduğu gibi katı protokol kurallarına sahip olmasa da, rahatlıkla bir “kabul sahnesi” olarak görülebilir; ancak “Akhaemenid plastik tasvir anlayışının” etkisi olarak değerlendirilemez. Zira tüm kabartma repertuarı içinde bir bölüm olarak, sahnede tasvir edilen kişi bir Pers satrapıdır ve başlığıyla, ikonografik diğer ayrıntılarıyla nasılsa öyle betimlenmiştir. Aynı durum, bir Pers asilzade veya yöneticinin mezarı olan ve yaklaşık MÖ 470-460 yılları arasında tarihlenen, Kuzey Likya sınırlarını oluşturan Milyas’taki Karaburun II Tümülüsü duvar resimleri (maalesef yakın zaman önce yerinden sökülerek çalınmıştır) için de geçerlidir. Orada da mezar sahibi Pers soylu, kendi geleneğine göre değil, bulunduğu bölgenin aristokrat mezar mimarisi ve süslemesi geleneğine (aynı bölgede yer alan ve daha erken tarihli Kızılbel Tümülüsü önceli gibi) uygun bir mezar yapısı tercih etmiş ve kendisini bir Pers nasılsa o şekilde (saç biçimi, sakalı, giysi, takı ve diğer eşyalarıyla) doğal tasvir ettirmiştir. Yani B. Jacobs’un anlatımıyla “… Yemek sırasında gömüt sahibinin Pers giysisi taşıması, alayda bir Med giysisi, Med - Pers takıları, İran mobilyaları, Med giysili hizmetçiler, Pers gereçleri ve kaplar, Med - Pers gelenekleri; bütün bunlar yabancı bir kültürün taklidinden daha ileri özelliklerdir. Bunlar sadece Pers etkili olarak düşünülmemelidir. Karaburun II’de gömülü olanın bir Pers olması zorunludur…”. Yine Kuzey Likya içinde yer alan Elmalı yakınlarındaki Yalnızdam’dan ele geçmiş mezar steli üzerinde (bugün Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir) Pers bir süvari atı üzerinde savaşırken betimlenmiştir. Nitekim aynı bölgeden kaçak yollarla ele geçmiş olan ve uzun süren Aktüel Arkeoloji 105 çabalardan sonra büyük bölümü yurtdışından tekrar getirilerek bugün Antalya Müzesi’nde sergilenen “Elmalı (Dekadrahmi) Definesi” bu bölgede etkin olan aristokratlara ve yüklü vergi ödemelerine işaret etmektedir. Ksanthos’taki Nereidler Anıtı’nda ve Payava Lahdi’nde tasvir edilen sahneler, yaşanmış gerçek bir savaştaki veya sonrasındaki olayların yansımasıdır. Bu da, Arkaik Dönem’den beri alışılagelen Likya sanatındaki gerçekçi ve figüratif tasvir anlayışına uygundur. Nitekim Likya sanatında Pers kültürü etkileri olup olmadığı üzerine ikonografik ağırlıklı bir çalışma yayınlayan B. Jacobs, Likya ile Akhaemenid saray sanatı arasındaki ilişkilerin konu paralelliğini aşmayacağını ve ikonografik etkilerin kanıtının çok az karşımıza çıktığını belirterek, Likya için sadece Payava Lahdi’ndeki, bölge dışından ise Ağlayan Kadınlar Lahdi’ndeki sahnelerin doğrudan ikonografik etki gösterdiğini vurgulamıştır. Doğu Likya’nın en önemli Dynastik kentlerinden olan Limyra’daki (Turunçova) Tapınak formlu Anıt Mezar’ın cella duvarı frizlerinde, “atlı ve yaya askeri geçit alayı” sahnesi yer almaktadır. Sahne de, Pers yöneticiler olasılıkla Karyalı aristokratlarla birlikte atları üzerinde betimlenmişlerdir. Mezar Anıtı’nın, yaklaşık MÖ 362-361 yıllarında Pers Kralı II. Artakserkses’e (MÖ 404-358) karşı Büyük Satrap Ayaklanması’na katılarak yenilgiye uğrayan ve böylece Likya’daki yarı bağımsız kent beylikleri sisteminin ortadan kalkmasına neden olan, kendisini yerel yazıtlarda “Likya Kralı” olarak tanımlayan Perikles’ye ait olduğu savlanmış, bu sebeple Mezar Anıtı “Perikles Heroonu” olarak anılmıştır. Üzerindeki kabartma resimlerin stilistik incelemeleri sonucunda ise, Anıt’ın yaklaşık MÖ 350 yıllarına, yani Limyra Beyi Perikles’nin hükümranlığının sona ermesinden yaklaşık on yıl sonrasına ait olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır. Cella Frizi üzerindeki kabartmaların ikonografisi de bu görüşü desteklemektedir. Sonuçta Mezar Anıtı Cella Duvarı Batı Frizi üzerinde yerel giysi ve başlıklarıyla Pers yöneticilerinin asıl figürler olarak vurgulandığı bir atlı geçit sahnesi yer almaktadır. Limyra’nın eski kazı başkanı J. Borchhardt tarafından sahnedeki ana figür, atı üzerinde olasılıkla Pers Büyük Kralı III. Artakserkses (MÖ 358-338) olarak tanımlanmıştır. 106 Aktüel Arkeoloji Pers egemenliği altında iken, MÖ 6. yüzyılın son çeyreği başlarında ilk kez karşımıza çıkan Likya sikke basımlarının neden sikkenin icadından yaklaşık yüzyılı aşkın bir süre sonra ve hangi tarihsel gelişmeler sonucu ortaya çıktığı henüz belirsizdir. Bu konuda, yaklaşık MÖ 520 yılında Pers Kralı Darius’un egemenliği altındaki uluslara yönelik yaptığı vergi reformları referans alınabilir. Nitekim Likya bu reformlar sonucunda, Perslere yıllık yüklü bir oranda vergi ödemek durumunda kalmıştır. Likyalı kent beylerinden, özellikle Ksanthos merkezli olarak Batı Likya’da hükmeden, Kherei ve Ddenevele, MÖ 5. yüzyılın sonlarında adlarına bastırdıkları gümüş sikkeler üzerinde kendilerini Pers başlığı “tiara” ile betimletmişlerdir. Bu olgu, sadece birkaç kent beyi ve Batı Likya ile sınırlı kalsa da, Likya’daki Pers egemenliği ve bu kent beylerinin Pers Büyük Kralı’na bağlılığıyla açıklanabilir. Tabii ki bu tercih, söz konusu kent beylerinin siyasi çıkar ve avantajlarıyla ilgili olmalıdır. Asartaş Tepesi’ndeki, yine MÖ 4. yüzyılın ortalarına ait bir kaya mezarı üzerinde, Likyalı mezar sahibinin Pers tiarasıyla betimlenmiş kabartma resmidir. Likyalılar’ın kutsal merkezi Letoon’daki Apollon Tapınağı’nın kenarında 1973 yılında bulunan ve yaklaşık MÖ 4. yüzyılın ortalarına tarihlenen, Üç Dilli (trilingual) Adak Steli yan yüzünde 27 satırlık Aramca yazıt yer almaktadır. Yazıtta Pers Büyük Kralı III. Artakserkses veya oğlu Arses’in adı geçmektedir. Yazıt, Satrap Ayaklanması’ndan sonra Likya’nın Dynastik sisteminin yani kent beylerinin egemenliklerinin ve sikke basımının son bulduğu bir dönemde, Karyalı yöneticiler aracılığıyla Likya’daki Pers egemenliğini yansıtmaktadır. Bu egemenlik, yaklaşık MÖ 330 yılında Büyük İskender’in gelişine dek devam etmiştir. Doğu Likya’da Pers varlığını gösteren tekil arkeolojik kalıntı ise, Olympos yakınlarında Aktüel Arkeoloji 107
Benzer belgeler
30 sayfalar
Artemis tapınağının doğusunda Dor tarzı tapınağın kalıntıları vardır. Bir kenarda altı veya 11 sütundan oluşan
tapınak peripteral tiptedir; boyutlarına göre değerlendirilecek olursa bu tapınak, Ter...