Köy-Koop Haber Gazetesi 14. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 14. Sayı
BİZİ ARAYIN SORULARINIZI CEVAPLAYALIM! 0216 465 7353 S.S.KORU SİGORTA KOOPERATİFİ OCAK 2013 Yıl:2 Sayı:14 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Okul Sütü İhalesi Onaylandı Kooperatifler Yaşam Şartlarını İyileştirir ve Ekonomiyi Güçlendirir »»İhaleyi kazanan firmalar 11 Şubat 2013'te okul sütü dağıtımına başlayacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada; 20 Aralık 2012 tarihinde gerçekleştirilen okul sütü ihalesinin 21 Aralık 2012 tarihinde ihale yetkilisi tarafından onaylandığı belirtildi. Bakanlıkça yapılan açıklamada, “İhaleyi kazanan firmalar 11 Şubat 2013 tarihinde okul sütü dağıtımına başlayacaktır. İhaleye verilen en avantajlı teklifler ve firmalar sözleşmeye davet edilmiştir: Doğu Anadolu ve Ege Bölgeleri İhale Kısmında Dimes A.Ş. - Pınar A.Ş. Ortak Girişimi 51,5 Kuruş, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgeleri İhale Kısmında Güney Süt San.ve Tic. A.Ş. 49,9 Kuruş, Karadeniz ve Marmara Bölgeleri İhale Kısmında Ak Gıda San. ve Tic. A.Ş. 53 Kuruş, Akdeniz Bölgesi İhale Kısmında Yörükoğlu Süt ve Ürünleri San. Tic. A.Ş. 49 Kuruş’tur” açıklaması geldi. Süt dağıtım haftada 3 gün Türkiye genelinde özel okullar dahil olmak üzere ana sınıfı ve ilkokul öğrencilerini kapsayan 30 bin 752 okulda toplam 6 milyon 172 bin 692 öğrenci için haftada 3 gün olmak üzere 296 milyon 241 bin 216 kutu sütü alımı yapılacak. Okul sütü projesi, eğitimin ikinci yarıyılında başlayacağı 11 Şubat 2013 tarihinden itibaren dönem sonuna kadar gerçekleşecek. Proje kapsamında özel okullar dahil 30 bin 752 okulda 6 milyon 171 bin 692 anasınıfı ve ilkokul öğrencisinin tamamına pazartesi, çarşamba ve cuma günleri 200 mililitre UHT süt dağıtılacak. Bölgelere Göre İhale Kısımları 1. Kısım; Doğu Anadolu ve Ege Bölgesi, okul sayısı 8.945, Öğrenci sayısı 1.278.031, süt miktarı 61.345.488 ton. 2. Kısım; Güneydoğu ve İç Anadolu Bölgesi, okul sayısı 10.510, Öğrenci sayısı 2.010.262, süt miktarı 96.492.576 ton. 3. Kısım; Karadeniz ve Marmara Bölgesi, okul sayısı 8.313, Öğrenci sayısı 2.145.070, süt miktarı 102.963.360 ton. Okul sütünün kutusu belli oldu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hayata geçirdiği okul sütü projesinin yeni öğretim yılındaki kutusu belli oldu. Denizli’de“Kooperatifçilik” Konulu Şiir Ve Kompozisyon Yarışması Düzenlendi Röportaj » Syf 8’de “Kooperatif İşletmeler Daha Güzel Bir Dünya Kurar” 2012-2013 “Okul Sütü Programı” çerçevesinde dağıtılacak süt kutusunun bir yüzünde “Biz geleceğiz, gelecek bizim” ve “Sağlıklı büyüme ve gelişme için süt içelim” sloganları, diğer yüzünde ise EXPO 2016 Antalya ile İzmir’in aday olduğu EXPO 2020’nin logoları yer alacak. Kutunun yan yüzünde Sağlık, Milli Eğitim, Gıda Tarım ve Hayvancılık bakanlıkları ve Ulusal Süt Konseyi’nin logosuna yer verilecek. Ayrıca, Bakanlığı’nın ALO Gıda Hattı 174 ile Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM) ALO 184’ün amblemleri bulunacak süt kutusunun diğer yan yüzde ise sütün tüketimiyle ilgili bilgilendirici uyarılar olacak. »»21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü’nde Köy-Koop İzmir Birliği “Kooperatif İşletmeler daha Güzel Bir Dünya Kurar” konulu bir panel düzenledi. İzmir Bornova Uğur Mumcu Kültür Merkezinde gerçekleştirilen Panele konuşmacı olarak; Köy-Koop Merkez Birliği Başkanı Yakup Yıldız, Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin ve Panko Birlik Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk katıldı. Moderatörlüğünü Çiftçi Platformu Sözcüsü Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’nın yaptığı panelin açılış konuşmasını Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır yaptı. » Syf 3’de Kooperatiflerin Her yıl 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında Genel Kurullarının yapılması kanuni bir zorunluluktur. Yurdumuzda bulunan Binlerce kooperatifin yönetiminde bulunanların kanun hükümlerini takip ederek Genel Kurullarını nasıl toplamaları gerektiğini, hangi resmi kurumlara müracaat edeceklerini, hazırlanması gereken evrakları ve diğer birçok konuyu bilmeleri gerekmektedir. » Syf 19’da Ödül törenine Kale Kaymakamı Serap Özmen, Belediye Başkanı İsmail Yarımca, İl Milli Eğitim Müdürü Sebahattin Akgül, İl Tarım Müdürü Sezgin Kutlu, İl Müdür Yardımcısı Nejdet Demir, İlçe Garnizon Komutanı, İlçe Emniyet Amiri, İl Kadastro Müdürü Emin Madran, Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. İlhan Küçükkaplan, Denizli Köy-Koop Birlik Başkanı Mehmet Varol, Yönetim Kurulu Üyeleri Hüseyin İnamlık, Ahmet Ceray, Şuayip Tekeli, İlçe Milli Eğitim Müdürü Nurettin Tıkım, İlçe Tarım Müdürü Yüksel Sözgen, İlçe Halk Eğitim Müdürü İlhan Gözeten, Orman İşletme Müdürü Erdal Dingil ve Bölge şefleri, çok sayıda Belediye Başkanı, Kooperatif Başkanları, Köy Muhtarı, Kale Halkı ve Öğrencileri katıldı. » Syf 5’de Zeytin hasat döneminde ülkemizdeki Zeytin-Zeytinyağı sektörünü ve sorunlarını Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Başkanı Dr. Mustafa TAN ile konuştuk. ARALIK Kooperatiflerde Genel Kurul Nasıl Yapılır? »»21 Aralık 2012 Dünya Kooperatifler Günü’nde gerçekleştirilen etkinlikle yarışmada dereceye girenlere ödülleri verildi. “Zeytinde Üretim Kalitesini Artırmamız Gerekli” 21 Canlı Hayvan ve Et İthalatı Durduruldu “Su Kanunu Tasarısı” Değerlendirmesi Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından “Su Kanunu Tasarısı” ve “Havza Yönetmeli” başlığı altında yayınlanan kanun taslağını; ‘Suyun Metalaşması/Kıtlığın Nedeni Kıtlığa Çare Olabilir mi?’ kitabının yazarı İktisatçı Dr.Gaye Yılmaz’la konuştuk. » Syf 12’de Dünya Kooperatifçilik Günümüz Kutlu Olsun »»Bakanlık, et fiyatını düşürmek için yaptığı ithalatı fiilen durdurdu. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ithalat yapacak firmalara kontrol belgesi vermeyerek ve ithalat için veteriner hekim görevlendirmeyerek ithalat yasağını fiili olarak uygulamaya başladı. » Syf 7’de Hadi İLBAŞ Tevfik Fikret CENGİZ Dr. Umut TOPRAK Dünden Bugüne Kooperatifçilik -14» Syf 2’de Türkiye’de Yatırım Ortamı, Yeni Yatırımlar ve Destekler » Syf 19’da Bir Uğur Böceğinin Günlüğü -V» Syf 9’da Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI Esengül ERDEM Atatürk’ün Kooperatifçi Yönünü Algılama Dr. Erhan EKMEN » Syf 4’de Mısır: Herşeyin İçindeyim -II» Syf 15’de Tek Bacakla Maraton Koşamazsınız... » Syf 10’da Erol AKAR Mehmet VAROL Ünal ÖRNEK Köy-Koop ve Köy Enstitüleri İle Ne Zaman Yüzleşilecek? Hoşgeldin 2013 » Syf 6’da » Syf 17’de Japon Kooperatifçilik Hareketi Toyohiko Kagawa » Syf 18’de KOOPERATİFÇİLİK DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -141975 Yılı Karacan Kooperatifçilik Yarışması düzenda Rum tüccarlarla Hacıpaşa’nın hamallığını, yarıcılığını yapmakta, ama gavur işidir diye Rum’un lenmiş, bu yarışmada; yaptığı terziliği, kunduracılığı, yapı ustalığını, • Doç.Dr. Özer Ozankaya’nın hazırladığı Taşucu marangozluğu öğrenmekte, Rumlar yiyor diye Balıkçılık Kooperatifi birinciliği, karides, istakoz hatta lahos balığı bile yememek• Füsün Tunç Tayanç’ın hazırladığı Bademler tedirler. Köyü Kalkınma Kooperatif ikinciliği, Cumhuriyet döneminin başlarında Rumların • Yalçın Engiz’in hazırladığı Tüten Bacanın ÖyAnadolu’dan, Taşucu’ndan uzaklaştırılması üzeküsü üçüncülüğü almıştır. Mehmet Hadi İLBAŞ rine Hacıpaşa ailesi kasabanın tüm ekonomisine O nedenle Köy-Koop kuruluşuna doğru giden Köy-Koop Eski Genel Başkanı ve toplumsal yaşamına tek başına egemen duruBademler Köyü Kalkınma Kooperatifi’nin ve ma geçiyor. Mahmut Türkmenoğlu’nun öyküsünü burada kesiyoruz. İleBütün Cumhuriyet dönemi boyunca kooperatifleşme harekeride Köy-Koop Merkez Birliği faaliyetleri içinde kendisini ti olumlu sonuçlarını verinciye kadar Taşucu halkının büyük yine göndeme getireceğiz. çoğunluğunu ekonomik ve toplumsal durumunda önemli değişmeler olmamıştır. Taşucu Balıkçılık Kooperatifi ATATÜRK TAŞUCU’NDA 1925 yılında Atatürk’ün Taşucu’na vapurla bir gezisi vardır. Bu gezi sırasında Atatürk’ü evinde ağırlayan Hacıpaşa’nın oğlu Sadık Bey’dir. Beyrut Fransız Kolejini bitiren ve babasından kalma geniş toprakların geliri ile geçinen Sadık Bey (Sadık Taşucu), Atatür’ün bu gezisine hazırlık olmak üzere bir Alman dans hocasını getirerek karısına dans dersleri aldırır. Burada Taşucu’nda sık anlatılan bir olayı anlatmadan geçemiyeceğiz. Atatürk kasabaya gelip halk arasından geçerken kalabalık içerisinden birine “Siz ne yaparsınız?” diye sorar. O kişi çevresindeki tüm insanları göstererek “Biz hambalisiz efendim” (Biz hep hamallık yaparız anlamına) diye cevaplandırır. Nitekim o kişi o günden sonra yaşadığı sürece “hambalis” diye çağrılmıştır. Öncelikle geçen ay Antalya’da düzenlenen “Kooperatif Yöneticilerinin Eğitimi” seminerinde Maliye Bakanlığı ile ilgili Murat AKBABA konularda yapılması gereken işlerden Muhasebeci biraz bahsetmiş idik. Bu defa yine hatırlatma bahabında bazı konulara değineceğiz. Bunları madde madde aşağıda belirtilmiştir. Ocak-2013 Döneminde Yapılaması Gerekenler 1- 31.12.2012 tarihine kadar defter tasdik ettirmemiş veya defter tasdikini unutmuş kooperatifler için çok geç kalınmış sayılmaz. 31.Ocak.2013 tarihine kadar 2012 yılına ait defterlerimizi düzenleyip yazdırdıktan sonra ara tasdiki yaparak 2013 yılı defterlerimizi tasdik ettirmiş oluruz. Değinmeden geçmeyelim önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi defterlerini 31.12.2012 tarihine kadar tasdik ettirmemiş olanlar için 4.000,00TL özel usulsüzlük cezası uygulanmaktadır. Eğer 31.12.2012 tarihine kadar defterlerinizi tasdik ettirmemiş iseniz bu cezaya maruz kalmamak için bu son şans olarak değerlendirmeliyiz. 2- 23.Ocak.2013 tarihi akşam saat 24.00’a kadar çalışanlara ait SSK prim bildirgelerinin E-Bildirge ile internetten göndermenin son günü, 3- 23.Ocak.2013 tarihi akşam saat 24.00’a kadar muhtasar beyanname göndermenin son günü, 4- 24.Ocak.2013 tarihine kadar KDV beyannamelerini göndermenin son günü, Silifke’de İlk Kooperatifçi ATATÜRK 5- 31.03.2013 tarihine kadar BA BS formlarını göndermenin son günü, Atatürk’ün Silifke’ye yaptığı bu gezi, hem yörede çağdaş tekniklerle tarım yapılması düşüncesi, hem de doğrudan doğruya konumuz olan kooperatifçilik hareketi bakımından ilk örnekler sağlamak gibi bir özellikde göstermiştir. Şöyle ki; Atatürk hem toprağın çok verimli hem de iklim bakımından çok elverişli olmasına karşın, yoksulluk içinde gördüğü bu yörede çağdaş tekniklerle tarım yapmaya örnek sağlamak amacıyla bir çiftlik kurmayı düşünür, bunu için satışa çıkan Rumlardan kalma 16,500 dönümlük bir hazine toprağını almak üzere Sadık Taşucu’na noterlikten vekaletname veriyor. 36,000 liraya satın alınan bu topraklar üzerinde gerçekten örnek olabilecek bir çağdaş çiftlik kuruluyor. Bu çiftliğin yöre tarımına ve hayvancılığına yaptığı başlıca katkılar arasında çeltik tarımını geliştirmesi, kırmızı güney ineği ile merinos koyun cinslerini yörede yetişmesini sağlaması anılabilir. Atatürk’ün ölümünden sonra çiftlik toprakları, onun vasiyeti gereğince Silifke’deki topraksız köylülere dağıtılmıştır. Çiftlik kurulduktan sonra Atatürk, kendisi de bir çiftçi gibi davranarak çiftçilerin işletme ve pazarlama kredisi ihtiyacını karşılayacak, üretimi artıracak bir Tarım Kredi Kooperatifi kurulmasını da ilgili yöneticilere emrediyor ve yine öncülük yaparak, 1,500 TL taahhüt ile Silifke Tarım Kredi Kooperatifi’ne ortak olup kaydını yaptırıyor. Daha Atatürk zamanında ve doğrudan doğruya Atatürk’ün emriyle kurulan kooperatif karşı bile tefeci ve aracılar her türlü suçlamayı yapmışlardır. O zamanki Silifke Valisinin kooperatife üye olmaya teşvik ettiği köylüler, geleneksel olarak bağımlı durumda ağa, tüccar ve tefecilere danışmak, onların görüşünü öğrenmek isterler. Ancak bu kişiler “sakın kooperatife ortak olmayın. Olursanız, toprağınız gittiği gibi, tavuğunuzun yumurtasını bile devlet elinizden alacaktır.” diye köylüleri korkutular. Örneğin, Fucur Hamdi adındaki yaşlı bir köylü bu konuda şunları anlatıyor: “Bu kooperatife üye olmak için jandarma aracılığıyla dört kez valinin önüne çağrıldım. İlk üç kez “kooperatife yatırılacak param yok” diyerek üye olmamakta direndim. Dördüncüsünde ise jandarma korkusuyla üye oldum. Ama, ortak olduktan sonra toprağımız ya da tavuğumuzu alan olmadığı gibi, bize kredi verildiğini gördüm. Kooperatifin zararlı değil yararlı olduğunu öğrendim.” ...sürecek 6- 01.Ocak.2013 tarihinden itibaren genel kurul yapmak için gerekli süreç başlamış olup Haziran-2013 ayı sonuna kadar yapılabilmektedir. 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan KöyKoop Merkez Birliği; Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin merkezi kuruluşudur. Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI • Dr. Bediha DEMİRÖZÜ • Dr. Caner KOÇ • Dr. Tuba ŞANLI • Dr. Güray AKDOĞAN • Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Hilal TUNCA • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Alper Serdar ANLI • Dr. Umut TOPRAK SA M LA AÇLI KOO PE RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. R V E D İ Ğ E R TA Z K RK IN MA LİKLERİ M E Bİ RLİ Ğİ • KÖY KA L uzman Simel Esim’de yer aldı. BM 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı resmi kapanış töreni 20 Kasım 2012 günü gerçekleştirildi. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, aynı zamanda FAO Genel Di- rektörü José Graziano da Silva, adına bildiriler okundu. Programın diğer iki paneli Kooperatiflerin geleceğe hareketi konulu politikalar ve çözüm yolların ele alındığı panel ve Ulusal komitelerin sunuş yaptığı yereldeki kooperatifler ile ilgili tartışmaların yer aldığı paneldi. Dame Pauline Green Kooperatiflerin geleceğe hareketi konulu panelde yer aldı. Son panelde de Endonezya, Panama, Malta ve Trinidad Tobago ulusal komiteleri ülkelerine ait çeşitli raporlar sundular. KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ BİR »»Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 18 Aralık 2009 tarihinde ilan edilen Uluslararası Kooperatif yılı olarak 2012 yılı 19 -20 Kasım 2012 tarihleri arasında ABD Newyork’ta BM binasında düzenlenen bir törenle yılsonu itibariyle sona erdi. Değerli okurlar, yukarıda bahsettiğimiz yapılması gereken konular yükümlülüğü bulunan kooperatifler içindir. Ayrıca bu işlerinizi genellikle muhasebecileriniz yapması zorunda olduğu işler olması bakımından siz değerli kooperatif üyeleri ve başkanları için sadece hatırlatma amaçlı olup, kendi işlerinizin de zamanında yapılıp yapılmadığını takip etmeniz amacıyla bu köşemizde sizlere bilgi vermekteyiz. F BM 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Kapanış Toplantısını Yaptı Kapanış töreni kapsamında 2012 sonrası Kooperatiflerin Desteklenmesine odaklanıldı. Gelecek yıllarda gençlerin kooperatifleşmeye yöneltilmesi konusunun işlendi. Program çerçevesinde 3 panel bir forum ve bir basın toplantısı gerçekleştirildi. 19 Kasım 2012 günü ilk panel "Küresel Gıda Güvenliği ve Kooperatifler Rolü" konusunda idi. Daha sonra Kooperatifler ve gençlik temalı bir forum yapıldı. Forumda Uluslararası Çalışma Örgütü Kooperatif Bölümü Şefi olan Türk Değerli Okurlar, Köşemizde bundan sonra sizlere kooperatiflerin mali konularında hatırlatma amaçlı bilgiler ile ay içerisinde mali açıdan yapılması gereken işler hakkında sizleri bilgilendireceğiz. İ AT Bu kooperatifin kuruluşundu birinci derecede rol alan Aslan Eyce ile 1974-1978 yılları arasında Köy-Koop Merkez Birliği’nde Genel Başkan Yardımcıları olarak çok yakın ve başarılı çalışmalar yaptık. Köy-Koop’un Uluslararası Kooperatifler Birliği’ne (ICA) girmesi, tek başına Türk Kooperatifçiliğini temsil etmesi ve bu kuruluş tarafından “En Dinamik Üye” olarak sınıflandırılmasında bizim çalışmalarımızın rolü büyüktür. Köy-Koop Merkez Birliği aşamasına geldiğimizde, bu başarıları tek tek anlatacağız. Şimdi gelelim Taşucu Balıkçılık Kooperatifi’nin öyküsüne; Taşucu Silifke-Antalya yolu üzerinde Torasların eteğinde kurulu bir kıyı kasabasıdır. Genel olarak bütün Türkiye’de olduğu gibi Taşucu’nda da bir Cumhuriyet dönemi öncesinin, bir de Cumhuriyet döneminin ayrı önemleri vardır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Taşucu İç Anadolu Bölgesinin bir ihracat limanıdır. Örneğin, Konya’dan sürekli olarak yüzlerce deveden oluşan kervanlar İç Anadolu ürünlerini ihraç edilmek üzere Taşucuna getirirlerdi. Aslında bu durum karayollarının gelişmeye başladığı II. Dünya Savaşı sonrasına değin, azalarak da olsa süre gitmiş, deve kervanları bu yakın tarihe gelinceye kadar ulaştırma alınında yer almıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra 1923-1927 yılları arasında Anadolu’daki Rumların Yunanistan’daki Türklerle değiştirilmek üzere yurt dışına gönderilişlerine kadar Taşucu’nun ekonomisine tek başlarına Rum tüccarlar egemen bulunuyorlardı. Silifke Ovasının çok büyük bir kesimi de Rumların elindeydi. Bu tüccarlar egemenliklerini oldukça ilginç yollarla sürdürüyorlardı. Örneğin, Taşucu’nda büyük depolara sahip bulunan bu tüccarlar, yazıhane ve bu depolarının yanı başında birer de meyhane işletmekteydiler. Büyük çoğunluğu tümden topraksız olup bu depolarda ve liman yüklemeboşaltma işlerinde hamal olarak çalışan Taşuculu Türkler ise, Rum tüccarların yazıhanesinden aldıkları ücretleri bitişikteki meyhanede içkiye yatırır ve evlerine parasız dönerlerdi. Rum tüccarların ekonomik durumlarını sürdürmek üzere uyguladıkları ikinci bir ilginç yol da o yöredeki imamlara her yıl düzenli olarak kese içerisinde ikişer altın hediye etmeleriydi. Bir Rum papazın bu durumu yadırgayıp tüccarlara çıkışması üzerine şu karşılığı aldığı bugün de anlatılmaktadır. “Papaz efendi biz imamlara bu yardımı yapıyoruz, çünkü onlar bizim için en iyi biçimde icra memurluğunu yürütmektedirler. Her yıl iki altını alan köy imamları camilere gelen köylülere “Ey müslümanlar, sakın ola gayri müslimlere borçlu olarak öte dünyaya gitmiyesiniz. Tanrı kul borcunu affetmez. Gayri müslimlere borçlu olarak giderseniz o dünyada cehennemde yanarsınız” diye vaaz etmekteydiler. Böylece de bizden on lira, yirmi lira alan Müslüman Türkler de bu parayı % 100 faiziyle birlikte zamanında getirip ödemektedirler. Rumların dışında Türk kesiminde ekonomik bir güç olarak yalnızca Hacıpaşa adında bir isim görüyoruz. Hacıpaşa (asıl adı Hacı Mehmet) Sultan Abdülhamit’e bir gemi telefon direği hediye göndererek ondan bir sivil paşalık fermanıyla bir paşa elbisesi almıştır. Silifke arazisinin geriye kalan 1/3’ünü de böylece Hacıpaşa sahiplenmiştir. Geriye kalan Türk halkı MUHASEBEDE BU AY E 2 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet VAROL Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96 Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Ocak 2013 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği BİRLİKLERDEN HABER 3 “Kooperatif İşletmeler Daha Güzel Bir Dünya Kurar” »»21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü’nde Köy-Koop İzmir Birliği “Kooperatif İşletmeler daha Güzel Bir Dünya Kurar” konulu bir panel düzenledi. İzmir Bornova Uğur Mumcu Kültür Merkezinde gerçekleştirilen Panele konuşmacı olarak; Köy-Koop Merkez Birliği Başkanı Yakup Yıldız, Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin Panko Birlik Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk katıldı. Moderatörlüğünü Çiftçi Platformu Sözcüsü Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’nın yaptığı panelin açılış konuşmasını yapan Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, “Mayaların takvimine göre bugünün kıyamet günü olacağını söylüyorlar. Ama bugün asıl kooperatifçilik günü. ‘Biri yer biri bakar. Kıyamet oradan’ kopar diye güzel bir sözümüz var. Birinin yiyip, birinin bakmaması adına kooperatifçiliğe önem vermemiz gerekir” dedi. Atatürk’ün “Milli Ekonominin temeli ziraattir” dediğini hatırlatan Başkan Sındır şöyle konuştu: “Ziraat yapan çiftçiyi yok ederseniz milli ekonomi diye bir şey kalmaz. Türkiye’de 10 yıl önce köylü nüfus yüzde 35 oranındaydı. Şimdi ise yüzde 25 civarında. Her yıl yaklaşık bir milyon kişi köyden kentlere geç ediyor. Köylülerimizin yaşam kalitesini yükseltecek çalışmalar yapmak zorundayız. Bu anlamda kooperatifçilik çok önemlidir. Biz de yerel yönetim olarak kooperatiflerimize destek olmaya çalışıyoruz. Geçen yıl kooperatiflerden aldığımız mandalinaları ilkokullarımızda dağıttık. Köy-Kop’a önceki yıllarda bir yer sağlayarak satış yapmasını sağladık. Ayrıca köy pazarımızı da faaliyete geçirdik.” Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, Birliğe 110 üretim kooperatifinin 32 bin üyesi bulunduğuna dikkat çekerek, çiftçi- nin ürettiği ürünlerin pazarlanması konusunda yerel yönetimlerden destek beklediklerini söyledi. Akbulut, “Merkez Birliğimiz, birlikler ve kooperatifler tarafından üretilen ürünlere yönelik Marka Tescil Belgesi almıştır. Birçok üretilen ürün Köy-Koop markası altında pazar bulmaktadır. Markalı ürünlerimizin daha geniş alanda pazar bulması ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Ürünlerimizin büyük bölümü kimyasallar veya zirai ilaç kullanılmadan üretilen organik ürünlerdir. Bademlerde kurulu zeytinyağı fabrikası Türkiye’de ilk organik zeytinyağını üretmektedir. Ayrıca 25 Kooperatifimizin ayrı ayrı zeytinyağı fabrikaları vardır” dedi. bunun yarısı oranında bir destek verildiğini hatırlattı. Gıda maddelerinin güvenliğinin ülkenin güvenliği ile ilgili olduğunu vurgulayan Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin de, “Kooperatifçiliğe ‘kara delik’ diyen siyasetçileri kınıyorum” dedi. Panko Birlik Başkanı Recep Konuk da dünyanın en liberal ülkesi olan 310 milyon nüfuslu ABD’de de bile 340 milyon kooperatif üyesi olduğunu hatırlatarak şu bilgileri verdi: “Bizim ise 8 milyon kooperatif üyemiz var. Kooperatifçilik dar gelirlilere çıkış yolu sağlayan bir alandır. Dünya bu yolla sonuç alıyor. Biz de almalıyız.” mak üzere İzmir’in çeşitli ilçelerinden gelen üretici köylüler taze ve doğal ürünlerini satmaya başladı. Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Köy-Koop temsilcileriyle birlikte açtığı Bornova Katlı Otoparkı’nın altındaki Köylü Üretici Pazarı’nın her Cumartesi günü kurulacağını açıkladı. Bornova Belediyesi’nin hem çiftçiye destek olmak hem de doğal ve katkısız ürünlerle beslenmek isteyen vatandaşların bu isteğini yerine getirmek amacıyla ‘Köylü Üretici Pazarı’ açıldı. Bornova Katlı Otoparkı’nın altındaki Pazar’ın açılışına Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır’ın yanısıra Köy Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız, KöyKoop İzmir Birliği Başkanı Muhittin Akbulut, Çiftçi Örgütleri Güç Birliği Platformu Dönem Sözcüsü ve Köy-Koop İzmir Birliği Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Kiraz Haliller Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Hasan Özdemir, İğdeli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Süleyman Top, Buca Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mustafa Sepetçi, Bademler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever, Çaylı Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanın Osman Koç, Bornova Eğridere Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mahmut Yılmazlar, meclis üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. İzmir ve Bornova’nın çeşitli köylerinden gelen üreticiler Bornova Belediyesi’nin sağladığı tezgahlarda kendi üretimleri olan sebze, meyve ve hayvansal ürünlerini Köylü Üretici Pazarı’nda satma imkanı buldu. Bundan böyle her Cumartesi günü kurulacak olan Pazar’da çoğunluğu üretici kooperatiflerine üye olan köylüler ürünlerini sergileyecek. Köylü Üretici Pazarı’nı açmaktan büyük mutluluk duyduklarını dile getiren Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, daha önce organik halk pazarı ve üretici kadınlar pazarını açtıklarını hatırlatarak, “Bornovamızın 12 köyü var. Bu köylerimizden Salı ve Cuma günleri vatandaşlarımız kendi ürettiklerini getirip çarşıda bir köşe bulup satıyorlardı. Şimdi Bornova Belediyesi olarak köylülerimize daha düzenli bir alan yaratmış oluyoruz. Bornova Katlı Otoparkı’nın altındaki bu alanı, Ziraat Odası’na kayıtlı, üretici belgeli Köy-Koop üyesi köylülerimize açtık. Bundan sonra köylümüz üretimlerini doğrudan halka ulaştırabilecek. Bornovalılalar da hem doğal ürünler tüketecek hem de köylümüze destek vermiş olacak” dedi. ‘Köylü Üretici Pazarı’ Açıldı Türkiye’nin ithalatının ihracattan daha fazla olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı 10 milyar dolarlık da tarım ihracatı olduğunu hatırlattı. Bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin kavun ve karpuz bile ithal ettiğini ifade eden Kaymakçı, bu tablonun değişmesi için kooperatifçiğe destek verilmesi gerektiğini söyledi. Köp-Kop Merkez Birliği Başkanı Yakup Yıldız, yasalara göre Türkiye bütçesinin yüzde 1’nin kooperatifçiliğe ayrılması gerekirken Bornova Belediyesi üretici kadınlar ve organik ürün pazarından sonra ‘Köylü Üretici Pazarı’nı da hizmete açtı. Bornova’nın köyleri başta ol- Köy-Koop Manisa Birliği AKM Fuarındaydı »»Atatürk Kültür Merkezi’nde başlayan ve Ankaralıların yoğun ilgi gösterdiği 9. Ülkeler El Sanatları ve Hediyelik Eşya Fuarı 9 Aralık’ta sona erdi. 40 ülkeden 150’si yabancı olmak üzere toplam 210 firmanın el sanatları ve hediyelik eşyalarıyla katıldığı fuar, farklı kültürlerin buluşup kaynaşması nedeniyle Ankaralılar tarafından yoğun ilgi gördü. Yaklaşan yılbaşı öncesi alternatif hediye seçenekleri sunan fuarda Orta Asya’nın giysilerinden yemeklerine, çeşitli kültürlere ait takılar, kumaşlar, el sanatları ve antik ürünler, Uzak Doğu’nun el sanatlarından, Afrika ülkelerinin el oymalarına birçok farklı ürün ve eserler sergilendi. Fuara katılan ülkeler arasında Rusya, Pakistan, Hindistan, Sudan, Filistin, Çin, Endonezya, Tayland, Mısır, Gürcistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, Afganistan, Filipin, Nepal, Senegal, Doğu Türkistan, Dubai, Tataristan, Kenya, Nijerya, Etiyopya ve Gagavuzlar yer aldı. Fuarda Köy-Koop Manisa Birliği İlgi Odağı Oldu Köy-Koop Manisa Birlik Başkanı Nurettin Dingaz fuarda yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin 7 bölgesinde yılda yaklaşık 15-20 fuara katılıyoruz. Gittiğimiz fuarlarda Manisa’yı tanıtıyoruz. Kooperatifimizin ürettiği gıdaları da katıldığımız fuarlara taşıyoruz. El sanatları, kilim, bebeklerin yanında gıda ürünleri de satıyoruz. En önemli ürünümüz zeytinyağıdır. Zeytinyağlarımızı kooperatifimizin fabrikasında üretiyoruz. Siyah zeytin, yeşil zeytin çeşitlerimizin yanında zeytinyağlı kuru domates, Manisa’nın kuru üzümü, Mesir Macunu ve diğer el sanatları gibi birçok ürünü burada vatandaşlara sergiliyoruz. Satılan bütün ürünlerimiz doğal ve natüreldir. Tamamı kadın kooperatifçilerimiz yaptığı Halı, kilim, el dokuması şallar, el işlemesi yemeniler, Manisa’mızı simgeleyen bebekler, Manisa bezi gibi yöremize ait ürünleri tanıtıyoruz. Bu fuarda Ankaralıların yoğun ilgisi bizleri çok memnun etti.” dedi. Manisalı Kadın kooperatifçi Aynur Doğan’a kooperatifçilik serüveni sorduk. Doğan, “Bundan tam beş sene önce Köy-Koop Manisa Birliği ile tanıştım. Dokuma tezgahları almıştık. Altı kişi ile beraber KöyKoop Manisa Birliği bünyesinde Kadın-Koop’u kurduk. Hem kooperatif hem de dokuma atölyesinin kuruluşunda başkanımız Nurettin Dingaz’ın çok büyük emeği geçti. Üç yıl atölyede çalıştım. İki yıl da kadrolu el sanatları öğretmini olarak çalışıyorum. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde birçok fuarlara katıldık. Gördüğümüz ilgiden çok memnunuz. Farklı kitlelere ulaşmak, farklı insanlara kooperatif ürünlerimizi tanıtmak çok güzel. Bizler katıldığımız fuarlarda fahri olarak Manisa’yı bir turizm elçisi gibi temsil ediyoruz. Çalışmalarımızla hem kendi hayallerimizi hem de çevremizdeki kadınların hayallerini kooperatif çatısı altında gerçekleştiriyoruz. Kadınlarımızı üretimin içerisine çekerek ekonomilerine katkı sağlamaktayız. Bu anlamda birçok projelerimiz var. Bunları gerçekleştirmek için azimle çalışmaktayız. Bizler kooperatifçiler olarak kocaman bir aileyiz. Kooperatifçiliğin ruhunda olduğu gibi el ele verirsek başaramıyacağımız hiç bir hayal yok” diye konuştu. 4 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM “2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Kapanış Toplantısı’’ Yapıldı Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] Dünya Kooperatifçilik Yılı’nda Atatürk’ün Kooperatifçi Yönünü Algılama 21 Aralık 2012 gününde her yıl olduğu gibi “Dünya Kooperatifçilik Günü” kutlanacak. Üstelik bu yılın ayrı bir özelliği de var. 2012 yılı Birleşmiş Milletler(BM) tarafından “Uluslararası Kooperatifçilik Yılı (UKY)” olarak ilan edilmiş ve sloganı olarak “Kooperatif İşletmeler Daha İyi Bir Dünya Kurar” belirlenmiştir. BM’nin bu kararı; »»20-23 Aralık 2012 tarihinde gerçekleştirilen 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Kapanış Toplantısı ve ülkemizde ilk defa yapılan Kooperatifler Fuarı ile yılın kapanışı yapıldı. Ankara ATO Congresium'da düzenlen 2012 yılının kapanış etkinliği, Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı Fatih Metin, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, Kooperatifçilik Genel Müdürü İsmail Kalender ve çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleşti. • Kooperatif işletme modelinin ekonomik ve sosyal kalkınmada oynadığı rolün tanınması, • Kooperatiflere tam katılımın sağlanmasının desteklenmesi, • Ve özellikle kooperatiflerin yoksullukla mücadelede etkin rol alması, bir başka deyişle başka çare kalmadığının kabulü anlamına gelmektedir. TÜRKİYE’DE KOOPERATİFÇİLİK Türkiye’de tarımsal ve tarım dışı amaçlarla kurulmuş toplam 84.232 kooperatif var. Ortak sayısı ise 8.109.225 dolayında. Buradan az ortaklı, ancak çok sayıda güçsüz kooperatif yapısının egemen olduğu görülüyor. Bu olumsuz durumun ortaya çıkmasının temel nedeni ise, Anayasamızın 171.maddesinde “Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde belirtilen önlemlerin hayata geçirilmemesi. Kooperatif sektörünün Türkiye ekonomisinde payı son derece sınırlı.Örneğin tarım sektöründe en iyimser tahminlere göre bile yüzde 3-4’i bulmuyor.Bu rastlantısal bir sonuç değil.1980’li yıllardan beri dışa bağımlı yeni-liberal politikalar bu sonucu ortaya çıkardı.Bir anımsatma yapalım.12 Eylül Askeri Rejimi’nin yaptığı ilk işlerden biri,Köy-Koop’u kapatmasıydı.Oysa o yıllarda kooperatifçilik sektörü, “Kooperatifçilik Bankası” kurma aşamasına gelmişti. Nereden nereye? ATATÜRK’ÜN KOOPERTATİFÇİ YÖNÜ Geliniz, bu günlerde Atatürk’ün Kooperatifçilik Yönü’nü de anımsayalım. Kimilerinin unutturmaya çalıştığı, kimilerinin de reddi miras yapmaya çalıştığı günümüzde buna gereksinme var. Çünkü toplumlar geçmişi iyi değerlendirdikleri taktirde, günümüzü sağlıklı değerlendirebilir ve geleceği doğru bilimsel ölçülerle kurabilir. Türkiye’de bugünkü anlamıyla kooperatifçilik Cumhuriyet döneminde başlıyor. Bu konunun da düşünce ve eylemleriyle önderliğinin Atatürk tarafından yapıldığı biliniyor. Atatürk, 1920’den ölümüne kadar sürekli olarak Türk Kooperatifçilik hareketlerinin içinde olmuştur. Kooperatifçiliğin geliştirilmesinde yasal düzenlemelere öncülük yapmış, bu bağlamda örnek olsun diye iki kooperatifin de ortağı olmuştur. Bunlardan biri, kuruluşunu gerçekleştirdiği, Ankara Memurları Tüketim Kooperatifi’dir. Kooperatifin bir numaralı üyesi Atatürk, iki numaralı üyesi İsmet İnönü’dür. Diğeri ise, tarımsal amaçlı bir kooperatif olan Tarım Kredi Kooperatifi’dir. Atatürk, 1 Kasım 1937 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı son konuşmasında da, üretim sürecinde olduğu kadar tarım sanayinde de kooperatifçiliğin önemine değinmiş ve şöyle demiştir; “Zirai sanayi bilhassa üzerinde meşgul olacağımız mevzu olacaktır. Bu arada sütçülüğe, süt sanayine hususi önem vermekteyiz. Sırasıyla şehir ve kasabalarımızın temiz ve ucuz mamulatın ihtiyacın temin edecek fabrikalar tesisine ve bununla ahenkli bir süratle köydeki sütleri kıymetlendirecek ve satışı kolaylaştıracak kooperatifler teşkiline çalışılacaktır.” Aradan yıllar geçti. Atatürk’ün düşüncelerini hayata tam olarak geçiremedik. Örneğin yukarıda belirtildiği üzere bugün, tarımsal ürünleri işlemede kooperatiflerin payı yüzde 3-4’ü geçmiyor. Türkiye ekonomisi de dışa bağımlılığı yırtmış değil. Bugünün Atatürkçüleri, bunun nedenlerini sağlıklı olarak çözümlemeli. Olumsuzluğun temeli, çıkarları Batı ile (Atatürk’ün deyişiyle düvel-i muazzama) bütünleşmiş işbirlikçilerinin topluma egemen oluşundan kaynaklanıyor. İşbirlikçiler, “Türkiye, Ankara’dan yönetilemez” diyorlar. Kimileri açık, kimileri örtük geleceklerini Brüksel’e (Avrupa Birliği) ve Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlamışlar. Çözüm ise, bütün ulusalcı güçlerin iktidara yürümesinden geçiyor. Sözümüzü, kooperatifçilik sektörünün ulusal sermaye açısından önemini belirterek bitirelim. Günümüzde “Ulusal Sermayenin Adresi,Kooperatif Sektördür”dür. Bunu “Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi”ni oluştururken unutmayalım. Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı Fatih Metin, yaptığı konuşmada kooperatiflerin öneminin tüm dünyada kabul edildiğini, bu nedenle Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2012 yılının Uluslararası Kooperatifler Yılı olarak ilan edildiğini dile getirdi. Hükümet ve bakanlık olarak kooperatiflere büyük önem verdiklerini ifade eden Metin, kooperatiflerin sosyal ve iktisadi kalkınmanın nimetlerinin daha geniş kesimlere ulaştırılmasını sağlayan en önemli araçlardan biri olduğunu kaydetti. Metin, gelişmiş ülkelerde kooperatiflere halkın katılım düzeyinin oldukça yüksek olduğunu ifade ederek, Japonya'da her 3 aileden 1'nin Kanada'da her 10 kişiden 4'ünün, Almanya'da da her 4 kişiden 1'nin en az 1 kooperatifin ortağı olduğunu kaydetti. Türkiye'de ise Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın görev ve sorumluluk alanında faaliyet gösteren 30 ayrı türde 84 bin civarında kooperatifin 8 milyondan fazla insana hizmet sunduğunu belirten Metin, ''8 milyonu aşkın insanımızı sarlı, ''Biz de kendi ürettiklerimizi korumalı, desteklemeliyiz'' diye konuştu. ekonomik aktivitelerin içine katmayı başaran kooperatif işletmeler, özellikle kırsal alanda istihdamın arttırılması, iç ve dış ticaretin geliştirilmesi, piyasaların düzenlenmesi ile refah ve zenginliğin ülkemizin en ücra köşelerine kadar ulaşmasına öncülük ediyor'' dedi. Uluslararası Kooperatifler yılında Türkiye'deki kooperatiflerin daha güçlü ve etkin kuruluşlar olması için önemli adımlar attıklarını anlatan Metin, şöyle konuştu: ''Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza atarak, dünyaya örnek bir çalışma yaptık. Bakanlığımız koordinasyonunda hazırlanan Türkiye Kooperatifçilik Strateji ve Eylem Planı'nı devletin resmi bir belgesi haline getirdik. Bu, strateji ve eylem planı ile birlikte ülkemiz kooperatifçilik vizyonu 'güvenilir, verimli, etkin ve sürdürülebilir ekonomik girişimler niteliğini kazanmış bir kooperatifçilik yapısına ulaşmak' olarak belirlenmiştir.'' Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız da, kooperatifçilik sisteminin rasyonel ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınıp uygulandığında üreticilere, tüketicilere, küçük işletmelere ve diğer menfaat sahiplerine çok büyük fayda sağladığını söyledi. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, kooperatifçiliğin gelişebilmesi için yerel ekonominin desteklenmesi, yerli malı kullanma bilincinin geliştirilmesi gerektiğini söyledi. İtalyanların ''yüzde 100 İtalyan'' şeklinde slogan ürettiklerine işaret eden Nik- Niksarlı, kooperatifçiliğin gelişmesi için kooperatiflerin tek çatı altında toplanması gerektiğini, bu konuda dikey örgütlenmelerin zorunlu hale getirilmesi gerektiğini kaydetti. Konuşmaların ardından Kooperatif Yılı kapsamında çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerine desteklerinden dolayı ödül ve plaketler verildi. Ardından, Gümrük ve Ticaret Bakan Yardımcısı Fatih Metin, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız ve beraberindekiler Türkiye Kooperatifler Fuarı'nın açılışını gerçekleştirdiler. Fuara Katılan Pankobirilk, Tarım Kredi Koopertifleri, Ecza Koop, Trakya Birlik, Karadeniz Birlik, Tariş Zeytinyağı, Pamuk, Üzüm, İncir Kooperatifleri, Gülbirlik, Fiskobirlik, Güneydoğu Birlik, Antbirlik, Çukobirlik, Koza Birlik, Orkoop, Sürkoop, Tüskoop ve bazı illerden kooperatifler katıldı. “Süt Sempozyumu 2012” Tire’de Gerçekleştirildi »»Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek Okulu tarafından organize edilen Süt Sempozyumu 2012, Tire Belediyesi Kültür Sanat Salonu’nda yapıldı. Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek Okulu Müdürü Prof. Dr. Harun Raşit Uysal yapmış olduğu sempozyum açılış konuşmasında, sempozyumun süt üreticisinin yoğun olarak bulunduğu Tire’de yapılıyor olmasının önemine dikkat çekti. Uysal; “insan sağlığını son derece ilgilendiren bir konuyu konuşacağız bugün. Süt Sempozyumunun Tire’de yapılıyor olmasını çok önemli buluyorum. Süt üretiminin, işletmelerinin yoğun olduğu bir yer olan Tire’de yapılan bu sempozyumun son olmamasını diliyor, emek verenlere teşekkür ediyorum” dedi. Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Dr. Turhan Tuncer, süt ve süt ürünlerinin sağlıklı yaşam için vazgeçilmez bir kaynak olduğuna ifade ederek, “Türkiye’nin yıllık süt tüketimi kişi başına 26–27 litre. Oysa bu rakam Avrupa’da 100 litrenin üzerinde. Kırsal kalkınmaya önem verilerek desteklenmeli. Tüketimi artırmak adına okul sütü projesi çok önemlidir. Hiç süt içmeyen çocuklarımız var” dedi. Süt Sempozyumu 2012’nin birinci oturumu E.Ü Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özer Kınık başkanlığında yapıldı. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Ayşe Uzmay Türkiye’de süt hayvancılığı politikaları, ASÜD Derneği Genel Sekreteri Dr. İsmail Mert Türkiye’de süt sektörü analizi, A.Ü Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve A.ü Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nevzat Artık Gıda güvenliği açısından çiğ süt kalitesi, Tire Süt Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı ve İzmir Tarım Grubu Başkanı Mahmut Eskiyörük Süt Sektöründe Örgütlenme modeli Tire Süt Kooperatifi konularında bildiri sundular. Oturumun son konuşmacısı Tire Süt Kooperatifi Mahmut Eskiyörük, katılımcıların ilgiyle dinlediği sunumunda Küçük Menderes bölgesindeki üreticinin efelik ruhuyla hareket ettiğini kaydetti. Eskiyörük, “10 süt ineği olan işletme Avrupa’daki sütten daha kaliteli süt üretiyor. Kooperatifleşme olduktan sonra üreticiler bırakın 10 ineği ile süt üretsin. Onlarca süt ineği ile işi bilemeyen kişiler üreticiyim diye geçiniyor. ” dedi. Çözüm Kooperatifleşmede Sempozyumun sonuç bildirgesinde kü- çük aile işletmelerinin yaşatılması istenerek, süt sektöründe kayıt dışılığın önlenmesi, gıda güvenliğinin sağlanması, fiyat istikrarı, maliyetlerin düşürülmesi, üreticinin pazarlama sorunun giderilmesi üretimde planlamanın yapılabilmesi ve köyden kente göçün önlenmesi için kooperatifleşmenin gerekliliğine vurgu yapıldı. Bildirgede, “Bu yapılanmanın teşvik edilmesine yönelik; sütünü örgütler kanalıyla pazarlayan üreticiye ve sütü soğuk zincir altında kontrollü bir şekilde toplayan örgütlere daha yüksek teşvik primi verilmelidir. Büyükbaş hayvancılığın yanı sıra küçükbaş hayvancılık da hak ettiği yeri almalıdır. Süt işletmeleri; kayıt dışı çalışarak hileli gıdalar üretenler nedeniyle haksız rekabet ile karşı karşıyadır. Ucuzcu market politikaları nedeniyle birçok firma ucuz mal elde etmek için katkı maddeleri kullanmakta ve bu durum tüketici sağlığını tehdit etmektedir. Süt işletmeleri yetiştiriciye süt parasını 15-30 gün aralığında ödedikleri halde, ürünlerinin parasını marketlerden en az 3 ayda alabilmektedir. Medyada çoğunlukla süt ve süt ürünleriyle ilgili uzmanlarından doğru bilgiler almak yerine uzman olmayan kişilerden spekülatif bilgiler alınmakta ve bu durumda tüketiciyi yanlış yönlendirmektedir.” denildi. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği BİRLİKLERDEN HABER 5 Denizli’de“Kooperatifçilik” Konulu Şiir Ve Kompozisyon Yarışması Düzenlendi »»Dünya Kooperatif yılı etkinlikleri kapsamında, Köy-Koop Denizli Birliği, Kale Kaymakamlığı, Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte, Kale İlçesi’nde, İlkokul, Ortaokul ve Liselerarası “Kooperatifçilik” konulu, şiir ve kompozisyon yarışması düzenlendi. 21 Aralık 2012 Dünya Kooperatifler Günü’nde, Kale Belediye Düğün salonunda gerçekleştirilen etkinlikle yarışmada dereceye girenlere ödülleri verildi. Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. İlhan KÜÇÜKKAPLAN, Denizli Köy-Koop Birlik Başkanı Mehmet VAROL, Yönetim Kurulu Üyeleri Hüseyin İNAMLIK, Ahmet CERAY, Şuayip TEKELİ, İlçe Milli Eğitim Müdürü Nurettin TIKIM, İlçe Tarım Müdürü Yüksel SÖZGEN, İlçe Halk Eğitim Müdürü İlhan GÖZETEN, Orman İşletme Müdürü Erdal DİNGİL ve Bölge şefleri, çok sayıda Belediye Başkanı, Kooperatif Başkanları, Köy Muhtarı, Kale Halkı ve Öğrencileri katıldı. Ödül törenine Kale Kaymakamı Serap ÖZMEN, Belediye Başkanı İsmail YARIMCA İl Milli Eğitim Müdürü Sebahattin AKGÜL, İl Tarım Müdürü Sezgin KUTLU, İl Müdür Yardımcısı Nejdet DEMİR, İlçe Garnizon Komutanı, İlçe Emniyet Amiri, İl Kadastro Müdürü Emin MADRAN, İlkokullar arası şiir yarışmasında, Belenköy İlkokulu 4/A sınıfı Öğrencisi Hakan KARTİZ “Kooperatifim” şiiri ile 1., Kale İlkokulu 4A sınıfı Öğrencisi Latif YETİŞKİN “Kooperatifçilik” şiiri ile 2. , Gölbaşı İlkokulu 2/A sınıfı Öğrencisi H. Basri BÖLÜM “Koopertifçilik” şiiri ile 3. Olmuştur. Ortaokullar arası şiir yarışmasında, Kale Ortaokulu 7B sınıfı Öğrencisi Fatma TIKIM, “Birlik Olalım” şiiri ile 1. , M. Kemal ARACI Ortaokulu 6A sınıfı Öğrencisi “Kooperatif” şiiri ile 2. , Cumhuriyet Yatılı Bölge Okulu 7/A sınıfı Öğrencisi, “Kooperatif” şiiri ile 3. Olurken, Liseler arası Kompozisyon yarışmasında Mustafa SİPAR Anadolu Lisesi 10E sınıfı Öğrencisi Hatice Büşra BALA “Gönül Hakan Kartiz Kooperatifim Şiiri ile İlkokullararası 1.’si Köprüsü” isimli eseri ile 1. , Mustafa ŞİPAR Anadolu Lisesi 10A sınıfı Öğrencisi İkram KARADUMAN “Kooperatif” isimli eseri ile 2., Kale İmam Hatip Lisesi 12/A sınıfı Öğrencisi Ayşenur İVGİN “Kooperatifçilik” konulu eseri ile3. Olmuştur. 74 Öğrencinin katıldığı yarışma- Hatice Büşra Bala Gönül Köprüsü LiselerarasıKompoziyon 1.’si da, 1. olan Öğrencilerimize, 1 altın, 1 plaket ve 1 kalem takımı, 2. Olan Öğrencilere 1 altın, 1 plaket, 1 kalem takımı, 3. Olan Öğrencilere 1 plaket, 1 kalem takımı verilir iken, ayrıca yarışmaya katılıp dereceye giremeyen 65 Öğrenciye’de kalem takımı hediye edildi. Fatma Tıkım Ortaokullararası Şiir 1.’si Denizli Milli Eğitim Müdürlüğü’nce oluşturduğu Komisyon tarafından seçilip, dereceye giren 9 eser sahibi öğrenci ödüllerinı aldı. 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü sebebiyle Denizli Köy-Koop Birliği tarafından İl ve İlçe protokolüne, günün anlamını içeren plaketler sunuldu. Kastamonu Köy-Koop’dan 2013 Eylem Planının Tanıtım Çalıştayı »»Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV) ile birlikte 2005 yılından beri yürütülen “Tarımsal Amaçlı Kooperatif Örgütlerinin Desteklenmesi Projesi” kapsamında 26 Aralık 2012 tarihinde 2013 yılı eylem planının tanıtımıyla ilgili toplantımız Kastamonu Ticaret Borsasi Toplanti Salonunda gerçekleştirildi. Toplantıya Pilot kooperatiflerin 2013 yılında yapacakları çalışmalar, Eylem Planı Tanıtımı ve birliğin 2013 yılı içerisinde yapmayı hedeflediği faaliyetlerle ilgili bilgi verildi. Ayrıca kooperatiflerin 2012 yılı içerisinde yürüttüğü faaliyetlerin değerlendirilmesi yapıldı. Toplantıya, pilot kooperatif yöneticilerinin yanı sıra Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Şube Müdürü ve personelleri katildi. Tarım Ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Birliğimizi Ziyareti Birliğimiz faaliyetlerini yerinde görmek ve görüş alışverişinde bulunmak amacıyla, 27 aralık 2012 tarihinde birliğimiz eğitim salonunda düzenlenen toplantı, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kastamonu İl Koordinatörü Enis Gökçek ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu uzmanla- Muğla Köy-Koop Birliğine Bağlı Yazı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Zeytinyağı Sıkım Tesisini Yeniledi S.S. Yazı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 2012 yılı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kredi desteğiyle atıl durumda bulunan eski Zeytinyağı Sıkım Tesisi onarılarak ve makine-ekipman desteği alarak günümüze uygun modern bir şekle dönüştürdü. S.S Yazı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi bünyesinde ki zeytinyağı sıkım tesisi 5 Aralık 2012 tarihinde ortakların yoğun ilgisiyle faaliyete geçirildi. Modernizasyonu yapılan üretim tesisi, ilk sıkımda zeytinyağının asitlik oranı 0.5 oranında belirledi. Yönetim Kurulu Adına konuşan Kadir BALCI, gelecek yıllarda ki amaçlarının zeytinyağı atıklarının “Doğal Gübre” olarak değerlendirilmesi için girişimlerde bulunmak, organik üretim yaparak markalaşmak olduğunu dile getirdi. Sındı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Projeleriyle Gelişiyor rının katılımlarıyla gerçekleşmiştir. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kastamonu İl Koordinatörü Enis Gökçek, kuruluşlarının ağırlıklı olarak tarımsal yatırımlara destek verileceğini, bu faaliyetlerde köy-koop birliğinin hazırlayacağı projelerin ilimiz ekonomosi için önem arzettiğini vurguladı. Birlik baskanı Erol Akar, hedeflerinin özellikle tarım ve hayvancılık alanında mevcut alt yapılarının daha da geliştirilmesi, teknolojiden azami ölçüde yararlanmak istediklerini belirterek bu konularda proje calışması hazırlıklarının başlatıldığını belirtti. »»Köy-Koop Muğla Birliğine bağlı Sındı Köyü Merkeze 20 km uzaklıkta, yarımadanın uç kısımlarında yer alan, doğal bitki örtüsü ve tarihi dokusuyla hoş manzaralara sahip bir köydür. 7 Şubat 2006 tarihinde 7 ortağıyla kurulan, S.S. Sındı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi; bulunduğu bölgenin kalkınmasına destek olmak ve iş olanağı olmayan köylerinde, istihdam yaratarak gelişmeye devam ediyor. Sındı Köyün de bakanlığın kabul ettiği yaklaşık 400 dönüm sertifikalı ekolojik ürün yetiştirilecek arazi bulunmaktadır. Sındı Köyü Kooperatifi; bal (cam, kekik ve çiçek), badem (sarı kuru iç badem, nurlu kuru iç madem), harnup (keçiboynuzu), badem şekeri, üç ayrı tür ezme (şekerle yapılan badem ezmesi, bal ve badem ezme, bal ve keçi boynuzu ezmesi), sızma zeytinyağı ve polen ürün çeşitini Türk Patenti Enstitüsü marka tescil belgeli olarak gerçekleştiriyor. Kooperatif ayrıca adaçayı, defne ve son dönemlerde tüketiciden ilgi gören kapari üretimi de yapıyor. Hedef Ekolojik Üretim Kooperatif ürünlerini Sındı Köyü kadınlarının ördüğü el işi ambalajlarla piyasaya sunuyor. Kooperatif binasında kadınlara ayrılmış alanda yapılmış olan el işi örgüler serginleniyor. Kooperatifin ilk hedefi kooperatif mali yönden güçlendiği zaman, sertifika almış kuruluşlarla anlaşıp ekolojik üretim yapmak. Sındı köyünde yaşayan kadınlarla yapılan ortak çalışmaları (kurulan örgü ambalaj) geliştirerek, kooperatifin ürünlerini yurtdışına ihracatını gerçekleştirmek. 6 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Köy-Koop ve Köy Enstitüleri İle Ne Zaman Yüzleşilecek? Ülkemizde, son yıllarda tarihimizin geçmiş dönemlerinde yaşanan olumsuzluklarla yüzleşme sürecine girilmiştir. Yapılan darbelerle ve yaşanan sorunlarla yüzleşme dönemi açılmıştır. Bunlar son derece olumlu gelişmelerdir. Tarihimizde karanlık hiçbir sayfanın kalmaması, sonucu ne olursa olsun her şeyin açıklığa kavuşturulması ve sorumlularından hesap sorulabilmesi demokrasimiz adına önemlidir. 1960’lı yıllarda kuruluşları gerçekleşmeye başlayan kooperatiflerle örgütlenmeye başlayan üreticinin, ekonomik ve sosyal gelişimine önemli katkılar sağlayan, hatta banka sahibi olmaktan ithalata ve ihracata kadar her türlü ekonomik faaliyetleri yürütmeye başlayan Köy-Koop Merkez Birlikleri ve bölge birlikleri neden kapanma noktasına getirilmiştir. • Neden mal varlıklarına el konulmuştur? • Bu kadar olumsuzluğa rağmen yöneticilerine ne ceza verilmiştir? • Acaba birilerinin menfaatlerine mi halel gelmiştir? • Kimlerin ayağına basılmıştır? • Bunların sorgulanması gerekmez mi? Bu durum insanın aklına Köy enstitülerinin kapanış nedenlerini akla getiriyor. Köy enstitüleri, kurulduğu 1940 yılların ekonomik ve sosyal yapısı içerisinde değerlendirilmelidir. Günün ve ülkenin gerçekleri ile örtüşen bir eğitim modelidir. Ancak; görülüyor ki bu ülkede maalesef şahsi menfaatler nedeniyle neler heba edilmemiştir ki! Köy enstitülerinin kapanış nedenleri gerçekten çok ilginçtir. Ve ibret alınması gereken bir olaydır. UNESCO nun bütün geri kalmış ülkeler için örnek alınmasını önerdiği bir eğitim sistemi. Ancak bir anda yok edilebiliyor. Köy Enstitüleri; bundan tam 72 yıl önce, Cumhuriyetimizi daha ileri götürmek ve o zamanki çoğu çok fakir köylerimizde yaşanan dogmatik ve feodal bir eğitim biçimine karşı ulusal, halka dönük, özellikle fakir halkın ve köylümüzün yararlanabileceği, üretimi esas alan, köylerimizi karanlık düşüncelerin ve ağalık esaretinin zincirlerinden kurtarmayı amaçlayan, Cumhuriyetimizi tam anlamıyla temsil edecek katılımcı bir eğitim sağlamak amacıyla kurulmuşlardı. Bu amaçla; buralarda ilkokul öğretmenleri yetiştirilecek, yetişen bu öğretmenler yine köylerimize gönderilerek oralardaki köylümüzün ve köylerimizin gelişmesine büyük katkılar sağlayacaklardı. Bu nedenle de 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile bu okulların kurulmasına başlandı. Bu okullara köylerden seçilen öğrenciler ve atanan öğretmenler, sırtlarında taş taşıyarak, kendi elektriklerini kendileri elde ederek, çok uzaklardan köylere su getirerek, tarlaları ekerek ve biçerek, fırınlar kurup kendi ekmeklerini üreterek, yoktan var ederek bozkırların ortasında okullarını kurdular ve bu okullarda eğitimlerini alarak birer köy öğretmeni olarak yetiştiler. Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı 27 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan kanunla neden kapatıldı biliyor musunuz? Gelin bu sorunun cevabını, bu okulları kapattırandan alalım ve öğrenelim…. Sorunun cevabını Toprak ağası ve daha sonra Van milletvekilliği yapmış Kinyas KARTAL veriyor…. “Köy Enstitülerini Ben Kapattırdım…” Kinyas Kartal; Ben kapattırdım köy enstitülerini… Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar…. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı... Ama Köy Enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme, köy enstitüsü mezunu öğretmen geldi ve bu 5 köyden artık kimse gelip bana danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalım ne olur, sıfıra düşer! Öyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve Doğu’daki bütün ağalara telefon ettim ve onları topladım. Bir de Batı’dan buldum. Eskişehir’den Emin Sazak, Sonra Menderes’le pazarlığa gittik. Yıl 1950, seçimlerden önce… Dedik ki; Köy enstitülerini kapatırsan, şu gördüğün Doğu’daki tüm toprak ağaları ve Batı’dan Emin Sazak oyları sana. Kapatmazsan oy yok! Menderes’te iktidara geldikten sonra sözünü tuttu ve bunların temelini sarsmaya başladı ve en sonunda 1954 yılında çıkarılan kanunla da kapatıldı. Bu okulların kapatılmasının komünizmle ilgisi yoktur. Babam beni Moskova Üniversitesinde okutturdu. Komünizmin ne olduğunu iyi bilirim. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu. Karma eğitimle ilgisi yoktur. Kapatılma sebebi de size anlattığım gibidir.”** Ve Kinyas KARTAL şöyle söylüyor. “Köy Enstitülerinin bütün günahı omuzlarıma, sevabı başkalarına olsun. O kurumların günahı bile bana yeter.” Bir avuç kalan Köy Enstitüsü mezunu heba olmanın üzüntüsü ile bu gerçeği her vesile ile anlatma çabasını sürdürmektedir. Ancak, ne kadar dikkate alındığı da tartışılır. Köy Enstitüleri ile Köy-Koop’ların kapatılma gerekçelerinin ne kadar benzerlik taşıdığını ister istemez düşünüyorsunuz. Her ikisinde de aydınlanmaktan güçlenmekten zarar görecek unsurların ülke yönetiminde ne kadar etkin olduğu gerçeğidir. Artık bu gerçeklerle de yüzleşmek zamanı gelmedi mi? * Kinyas KARTAL ile ilgili sözler ekonomisttürk sitesi yazarlarından Marko paşa’nın makalesinden alınmıştır. Göktürk-2 Tarım Alanında da Kullanılacak »»Türkiye'nin yüksek çözünürlüklü yerli keşif uydusu Göktürk-2, Çin'deki Jiuquan Fırlatma Üssü'nden uzaya fırlatıldı. Ankara'dan Canlı yayınla da takip edilen fırlatma dolayısıyla TÜBİTAK UZAY'da TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak'ın katılımıyla tören düzenlendi. TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (UZAY) ve TUSAŞ İş Ortaklığı tarafından yüksek yerlilik oranıyla üretilen ve 2,5 metre çözünürlüğe sahip Göktürk-2, Türkiye saatiyle 18.13'de Çin Halk Cumhuriyeti'nin Gansu Eyaleti'ndeki Jiuquan Uzay Fırlatma Merkezi'nden uzay yolculuğuna başladı. ODTÜ yerleşkesindeki TÜBİTAK UZAY tesislerindeki törende, Çin'deki fırlatma üssü ile Ankara ve Norveç'teki yer istasyonlarında görev yapan TÜBİTAK UZAY ekipleriyle canlı bağlantı yapıldı. Tarım alanlarında kulllanılacak Yüzde 90’dan fazlası yerli olan Göktürk-2 uydusu 98,5 dakika da bir dünya turu atacak. Uydudan elde edilecek görüntülerin, askeri alanda istihbarat, sivil alanlarda ise tarımsal ürün analizleri, rekolte tahminleri, zirai mücadele, çevre kirliliği, şehir planlaması, madencilik sektörü, doğal afetlerin neden olduğu hasarların değerlendirilmesi gibi amaçlarla kullanılacak. Uydudan tek seferde 600 kilometrelik şeridin görüntüsü indirilebilecek. Türkiye'nin Tarım Arazileri Daralıyor »»Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, "20 yılda 3.5 milyon hektar tarım arazisini kaybettik." dedi. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'de resmi rakamlara göre, 2010 yılı itibariyle 24 milyon 294 bin hektar tarım alanı bulunduğunu, 10 yıl önce bu rakamın 27 milyon 856 bin hektar olduğunu söyledi. Türkiye'deki tarım toprakları açısından önemli bir sorunun da "yabancılara satış olduğunu" savunan Yetkin, son çıkarılan ''Büyükşehir Yasası''nın da tarım topraklarını tehdit ettiğini öne sürdü. a inad t. Mak 5 ve 1L ı n Ay 25 0, eme r. 0, 0,2 Paketl ektedi m l i lab Yapı Yetkin, tarım arazilerinin parçalanması ve düşük verimle kullanılmasının da önemli bir sorun olduğunu ifade etti. Son 10 yılda 3 milyon hektar alanının toplulaştırıldığını belirten Yetkin, yapılan çalışmaları desteklediklerini söyledi. et Poş ter zaçlı, ci s c Ele m Ka Çevre He e En ür. d d Hem Çözüm Organik Tarım Yeni Anayasada »»Yeni anayasada tüketiciler “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır” ifadesiyle güvence altına alındı. TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu bünyesinde oluşturulan 1 ve 2 Nolu Alt Yazım Komisyonları, kaleme aldıkları maddelerde “Organik tarımı” anayasal haklar arasında aldı. 1 Nolu Alt Komisyon, “Temel Hak ve Özgürlükler” bölümüne eklenecek maddeler üzerindeki çalışmalarını tamamlama aşamasına geldi. “Tarım, Hayvancılık ve Bu Üretim Dallarında Çalışanların Korunması” maddesinde sürpriz bir düzenlemeye yer veren komisyon, “organik tarımı” da İktidar ve muhalefetin tam mutaba- katıyla metne dökülen madde şöyle: “Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine ve yerli türlerin çeşitliliğinin korunması esasına uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak ve organik tarım ve hayvancılık yöntemlerini teşvik etmek amacıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşanları özel olarak destekler. Bunların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır.” ELECSTER OYJ ASO 2. Organize Sanayi Bölgesi 2032. Cad. No:1 Temelli ANKARA Tel:(312) 641 32 52- 394 77 94 Fax: (312) 394 77 95 [email protected] ELECSTER OYJ PL 39 37801 TOIJALA FINLAND Tel: +358 201 541 211 Fax: +358 201 541 400 e-mail: [email protected] www.elecster.fi www.gemak.com.tr ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM 1. Ulusal Elma Çalıştayı Isparta’da Yapıldı »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü ile Eğirdir Meyvecilik Araştırma Enstitüsü tarafından ortaklaşa organize edilen 1. Elma Çalıştayı Barida Otel’de yapıldı. Çalıştay; Isparta Valisi Memduh Oğuz, GıdaTarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürü Doç. Dr. Masum Burak, Bitkisel Üretim Genel Müdür Yardımcısı Dr. Talat Şentürk, akademisyenler, sektör temsilcileri ve üreticilerin katılımıyla 18-19 Aralık tarihlari arasında düzenlendi. Çalıştayda, ülke elma sektörünün mevcut durumu, sektörün güçlü ve zayıf yönleri ile dışsatımda karşılaşılan sorunlar ana tema olarak işlendi. TAGEM Genel Müdürü Masum Burak, çalıştayın açılış konuşmasında, tarımın stratejik ve dinamik bir sektör olduğunu ve devamlı takip edilmesi gerektiğini vurguladı. Burak, "Tarım desteklemesini 10 yılda 1.8 milyar TL'den 8 milyar TL'ye çıkardık. Ar-Ge çalışmalarına hız verdik. ArGe bütçemizi 10 milyar TL'den 130 milyar TL'ye yükselttik. 50 araştırma merkezinde 2 bin uzman personel ile Ar-Ge çalışmaları yapılmaktadır." diye konuştu. Meyve üretiminde hızlı bir artış olduğuna dikkatleri çeken TAGEM Bitkisel Üretim Genel Müdür Yardımcısı Talat Şentürk, Türkiye'de 10 yıl önce 13 milyon ton meyve üretilirken, bu yıl 18 milyon ton meyve üretimi gerçekleştirildiği bilgisini verdi. 10 yıl önce 2 milyon ton elma üretilirken, bu yıl 2 milyon 800 bin ton elma üretimi gerçekleştirildiğini söyleyen Şentürk, "Dünya ülkeleri ürettikleri elmanın yüzde 10'unu ihraç ederken, biz sadece yüzde 3'ünü ihraç edebilmekteyiz. Çiftçimiz çalışıyor, devletimiz çalışıyor ama ihraç edemiyoruz." diye konuştu. Isparta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Sıddık İpek ise Türkiye'de üretilen elmanın yüzde 23'ünün Isparta'da gerçekleştirildiğini söyledi. Isparta Valisi Memduh Oğuz da Isparta'nın bir ilim şehri olduğunu, Gül'ü ile adının anıldığı gibi elması ile de anılacağını belirtti. Çalıştay sonuçlarını açıklayan TAGEM Genel Müdürü Masum Burak, çalıştayda 'Üretimin Pazara Etkisi', 'Altyapının Pazara Etkisi' ve 'Finansman ve Pazarlama' başlıkları altında elmayı ele aldıklarını söyledi. Elmada Yeni Pazar Alanı Rusya ve Türk Cumhuriyetleri Ortadağu pazarlarını koruyarak, Rusya ve Türk cumhuriyetlerinin potansiyel pazarlar olarak dikkate alınması gerektiğine dikkat çeken Burak, "İhracat yapan firmalar desteklenmeli. Bu firmalarla yurt dışı ortakları bir araya getirilerek ilişkiler geliştirilmeli. İç ve dış pazar dikkate alınarak, gelişen dinamik yapı içerisinde yeni çeşitlerin geliştirilmesi için kamu ve özel sektörün Ar-Ge çalışmaları desteklenmelidir." dedi. Canlı Hayvan ve Et İthalatı Durduruldu »»Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 3 yıl boyunca et fiyatını düşürmek için yaptığı ithalatı fiilen durdurdu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ithalat yapacak firmalara kontrol belgesi vermeyerek ve ithalat için veteriner hekim görevlendirmeyerek ithalat yasağını fiili olarak uygulamaya başladı. İthalatın durdurulmasına ilişkin kararın yakında açıklanması bekleniyor. Bakanlığının bu kararı almasında son aylarda çok sayıda süt ineğinin kesilmesinin etkili olduğu ifade edildi. Et ithalatının resmen durdurulmasında süt ineklerinin kesilmesi ve karkas et fiyatının 16 liradan 13 liraya kadar düşmesi etkili oldu. Bakanlık, et fiyatındaki düşüşü önlemek ve ithalat baskısını kaldırmak ve sektörü psikolojik olarak rahatlatmak için ithalatı yasaklama yoluna gittiği ifade ediliyor. Avrupa Birliği'ne verilen taahhütler çerçevesinde ithalatın resmen yasaklandığının açıklanamayacağını belirten sektör temsilcileri, bakanlığın yetkilerini kullanarak ithalatı durdurduğuna dikkat çekiyor. Bilindiği gibi canlı hayvan ve et ithalatının yapabilmesi için Bakanlık kontrol belgesi düzenliyor. Ayrıca, ithalatın fiili olarak gerçekleşmesi için ithalatçı firmanın talebi üzerine bakanlık resmi olarak veteriner görevlendiriyor. Veteriner hekim ithalatın yapılacağı ülkeye giderek hayvan seçimine katılıyor. Veteriner hekim denetiminde ve raporu doğrultusunda ithalat yapılıyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ithalatçı firmalara kontrol belgesi vermeyerek ve veteriner hekim görevlendirmeyerek ithalatı fiili olarak durdurdu. 3 yılda 3 milyar dolar ithalat Hükümet, 2009'un son aylarında kırmızı et fiyatının çok yükselmesini gerekçe göstererek 2010 Nisan'ında gümrük vergilerini düşürerek ithalat kapılarını açtı. İlk olarak kasaplık canlı hayvan ithalatına izin verildi. Daha sonra besilik hayvan, kurbanlık ve küçükbaş hayvan ithalatına izin verildi. Buna rağmen et fiyatında istenen oranda düşüş sağlanamayınca karkas et ithalatına da izin verildi. Son 3 yılda toplam 3 milyar dolarlık canlı hayvan ve karkas et ithal edildi. İthalat nedeniyle besiciler ve süt hayvancılığı yapanlar büyük zarara uğradı. Zarar eden birçok işletme kapandı veya el değiştirdi. Koç-Ata Çiftliği ve McDonalds gibi büyük işletmeler ithalata ve yüksek yem fiyatlarına dayanamayarak sektörden çekildi. Birçok işletme besilik hayvan ihtiyacını ithalatla karşılamaya başladı. Ancak, yem fiyatındaki yükselme özellikle saman fiyatının 1 liraya kadar yükselmesi buna karşılık çiğ süt fiyatının düşmesi süt ineklerinin kesilmesine neden oldu. Süt inekleri kesilince kırmızı et fiyatı düştü. Üretici daha çok mağdur oldu. Öncelikle ithalatta gümrük vergileri artırıldı ancak bu da çözüm olmayınca Hükümet, 2008'de olduğu gibi daha büyük bir krizi önlemek ve karkas et fiyatını belli bir seviyede tutmak için ithalatı durdurmaya karar verdi. Resmi Gazete'de yayımlanan 2013 Programı'nda, 2009 yılı ikinci yarısından itibaren sürekli bir artış eğilimine giren kırmızı et fiyatlarının düşürülmesi için 2010 yılında başlatılan kasaplık canlı hayvan ve et ithalatına değinilerek şu görüşe yer verildi: "2011 yılı ile 2012 yılı ilk 8 ayını kapsayan dönemde yaklaşık 500 bin büyükbaş kasaplık canlı hayvan ile 1,7 milyon küçükbaş canlı hayvan ve 132 bin ton kırmızı et ithal edilmiştir." 7 Kars’ta Güzel Şeyler Oluyor Kars’ta Boğatepe ve çevresi köysı çoğalınca nöbetleşe tarımın faydaları ortaya çıkacak. Tek lerde güzel şeyler oluyor. 1800 ürün (monokültür) hastalık ve metrede domates yetiştirmek, zararlıların artmasına neden kaybolan buğday çeşitlerini canoluyor. landırmak gibi. Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği başkanı İlhan İkinci konu da yerel buğdayKoçulu ve eş başkanı Zümran lar. Bunlardan en önemlileÖmür ve daha birçok kadın çevrinden biri de kavılca denilen Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA relerindeki hayatı olumlu yönyerel buğday çeşidi. Bildiğimiz de değiştiriyorlar. Kadınlar çok Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi gibi Türkiye buğdayın ana [email protected] güçlü bir önderlik sergiliyor. tanı. Kavılca antik bir buğday. Derneğin başarılarını anlatmak Bu proje olmasaydı muhtesayfalar sürer. Bugün sadece ikisinden söz edemelen kaybolurdu. Köylerde bunu üretenlerle ceğim. Bu yaz gidip yerinde gördük. konuştuk. Beş-altı sene evvel buğdayı kimyasal gübre ile üretiyorlardı. Bazıları tohuma da Bu köyler 1800-2200 metre yükseklikteler. para veriyordu. Şimdi sadece hayvan gübresi Kars’ın ne kadar soğuk olduğunu biliyorsunuz. kullanıyorlar. Tohum da artık kendilerinden. Sebze yetiştirmek zor. Çok yüksek köylerde neVerim kavılcada ve kırmızı buğdayda önceye rede ise sadece hayvancılık yapılıyor. Biraz daha göre kısmen artmış. Masraflar azalınca gelirleri alçaktaki köylerde hayvancılık yanında buğday de önceye göre artmış bulunuyor. Kavılca buğbaşta bazı ürünler de yetişebiliyor. Dernek çadayı daha pahalı satılıyor. Köylüler bize kırmızı lışmalarına başlamadan önce çoğu köyde yazın buğday çeşidi 60 kuruşa satılırken kavılcanın dahi sebze yetişmiyordu. Daha çok tek yanlı bes3-4 TL’ya bile satıldığını söylediler. Yerel çeşitlenme nedeniyle başta kanser birçok hastalık kol lerin besin maddeleri açısından zengin olduğugezmekte idi. Köylüler başta “buralarda sebze nu araştırmalardan biliyoruz. Kavılcada olduğu olmaz” demişler. Daha sonra her evin yakınıngibi çoğunda lezzet de çok iyi oluyor. Konuştuda küçük bahçeler kurulmuş. Maydonoz, roka, ğumuz köylüler kavılcadan bulgur yapıldığını ve tere, soğan vb. birçok yeşillik, ayrıca bazı sebzebununla pişirilen pilavın çok lezzetli olduğunu ler yetiştiriyorlar. Bazıları naylondan küçücük söylediler. Bir köylü “eskiden kimyasal gübre ile seralar yapmışlar. İlkbaharda evlerinin penceüretilmiş buğday çeşitlerinden pilav yaptığımızreleri içinde domates fidesi yetiştirip yazın bu da hiç lezzet almazdık. İstemeyerek yerdik. Pilaseralara dikiyorlar. Biraz geçte olsa domates, biva burada kaz eti de katarız. Kavılca ile yapılan ber vb. yetiştiriliyor. Bunlar sayesinde beslenme pilavın hazmı kolaydır. Şişkinlik yapmaz. Çok su sistemi iyileşmiş. Yemek yediğimiz yerlerde hep içersin “dedi. Kars Boğatepe projesinden anlatabu bahçelerden yeşillik, sebze koparılıp yenildi. cak çok daha güzel şeyler var. Onları başka yazıİlhan Bey “artık kanser olayları daha seyrek gölara saklayalım. rülüyor” dedi. Her bölgenin üretebildiği kadar ürün çeşidi yetiştirmesinde büyük fayda var. Kars projesinin başarılı olmasının bir önemBunu “yerel üret, yerel tüket“ şeklinde formüli nedeni de kadınlara verilen önem. Kadınlar le edebiliriz. Kars’ta domates üretilebiliyorsa, projede ve dernek yönetiminde çok önlerde ve aktifler. Zor koşullarda bile uğraşılırsa hayatı başka yerlerde neler yapılmaz. Bu uygulamanın güzelleştirmek, refahı arttırmak mümkün. Yerel büyük yararları var. Gıdaların seyahati azalacak. tohumlar ve agro ekolojik tarım başarıya giden Bu da küresel ısınmayı engelleyecek. Şüphesiz yolda önemli araçlar. ticaret sıfırlanacak değil. Her yörede ürün sayı- 8 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ “Zeytinde Üretim Kalitesini Artırmamız Gerekli” Röportaj: Emel Tuğrul Geçen yıl zeytinyağı rekoltesi 191 bin ton, iç tüketim miktarı yaklaşık 150 bin ton ve ihracat yaklaşık 20 bin ton olmuştur. Sofralık zeytin için de benzer durum söz konusudur. Geçen yıl üretim 450 bin ton buna karşı, tüketim 350 bin ton, ihracat 60 bin ton olmuştur. »»Zeytin Hasat Döneminde ülkemizdeki Zeytincilik Sektörünü Ve Zeytin -Zeytinyağı Sorunlarını Ulusal Zeytin Ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Başkanı Dr. Mustafa Tan İle Görüştük. Köy-Koop Haber- Ülkemizdeki zeytin üretiminin durumu nedir? Mustafa Tan- 2011/2012 Üretim Sezonu Zeytin ve Zeytinyağı Rekoltesi Ulusal Resmi Tespit Heyeti Tahmin Heyeti Raporu (UZZK Raporu)’na göre; 2011/2012 yılında 123.375.338 adet meyve veren, 38.231.803 adet henüz verime yatmamış olmak üzere Toplam:161.607.141 adet zeytin ağacımız mevcut iken 2,037,865 adet yeni dikim gerçekleşmiş ve 163,645,006 adete yükselmiştir.Meyve veren ağaçların toplam ağaç sayısına oranı geçen yıl %76,34 iken, bu yıl% 80’e yükselmiştir. bir başka ifade ile % 7 oranında ağaç meyve vermeye başlamıştır. Buna göre; 2012/2013 yılında; Türkiye toplam zeytin ağaç varlığının yaklaşık % 95’ini teşkil eden İzmir, Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Manisa, Aydın, Muğla, Adana, Antalya, Gaziantep, Hatay, Kilis, Mersin, Osmaniye, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa illerinde ve rekolte tespit heyetlerince gidilemeyen ancak Bakanlığımız il ve/ veya ilçe tarım müdürlüklerinden temin edinilen bilgilere göre diğer illerle birlikte Türkiye genelinde toplam; 131.263.255adet meyve veren, 32.381.751 adet meyve vermeyenolmak üzere toplam 163,645,006 adet ağaç mevcut olup, ağaç başına ortalama 11 kgzeytin verimi ile 1.438.481 ton zeytin danesi alınacağı, bunun 455.030 ton’ unun sofralık zeytine, 983.450 ton’ unun yağlığa ayrılacağı, bundan da ortalama 1/4,89 randıman ile 201.196 ton zeytinyağı elde edileceği, tahmin edilmiştir K.K.- Dünyadaki zeytin üretimi ile kıyaslandığındaÜlkemiz zeytinciliğinin durumu nasıldır? M.T.- Ülkemiz Zeytin üretiminde İspanya, İtalya, Yunanistan’ın ardından 4. sıradadır. Yıllara göre değişmekle birlikte Dünyada sofralık zeytin üretimindeikinci, zeytinyağı üretiminde ise dördüncüsırada yer almaktadır. 2012/2013 yılı üretim sezonunda 1.438.48 ton zeytin, 201.196 ton zeytinyağı üretileceği tahmin edilmektedir. K.K.- Ülkemizde zeytin alanlarının toplam tarım alanları içindeki payı nedir? Dağılım nasıldır? Dünya zeytin alanlarının % 95’i Akdeniz havzasında yer almaktadır. Ülkemizde 774 bin ha zeytin alanı bulunmaktadır. Zeytin alanlarının toplam tarım arazileri içindeki payı %3,5 dir. Üretilen zeytinin % 67’si yağlık çeşitlerden oluşmaktadır. Zeytin üretiminin %50’si Ege Bölgesinde yapılmakta ve bunun da %65’i yağlık zeytin olarak değerlendirilmektedir. Üretimin %25’i Marmara bölgesinde yapılmakta olup bunun ise %58’si sofralık zeytindir. Zeytin üretiminin %5.2 si, zeytinyağı üretiminin % 2 si Güney Doğu Anadolu bölgesinde üretilmektedir. K.K.- Üretilen toplam zeytinin yüzde kaçı sofralık yüzde kaçı yağ olarak kullanılmaktadır? Gelişmiş ülkelerle Ülkemizdeki tüketimi kıyaslarmısınız? Tüketimin artırılması için neler yapılmalı? M.T.- Üretilen zeytin’in toplam yaklaşık %30’u sofralık zeytin, % 70’i yağlık olarak kullanılmaktadır. Ege ve Marmara bölgesi zeytinyağı rekoltesi; geçen yıldan yaklaşık %27 fazla 145.170 ton, sofralık zeytin rekoltesi: geçen yıldan yaklaşık % 42 fazla 297.850 ton’dur. Ege ve Marmara bölgesi zeytinyağı rekoltesinin toplam zeytinyağı rekoltesine oranı: %72, sofralık zeytin rekoltesinin toplam sofralık zeytin rekoltesine oranı %65’dir. diğer bölgeler zeytinyağı rekoltesi; ge- çen yıldan yaklaşık %29 düşük olarak 56.026 ton, sofralık zeytin rekoltesi; geçen yıldan yaklaşık % 21 düşük 157.180 ton’dur. Ülkemiz nüfusunu yaklaşık 75 milyon kişi kabul ettiğimizde kişi başına yenen zeytinyağı 1.92 Kg, Sofralık zeytin miktarı ise; 4.33 Kg dır. Kişi başına zeytinyağı tüketimi Yunanistan' da; 21 kg, İtalya'da; 11kg, İspanya'da 10 kg, Tunus'ta 10 kg, Suriye'de 6.2 kg, Portekiz'de 5 kg olduğu varsayıldığında iç tüketimin düşük olduğu söylenebilir. Tabii ki arttırılmalı ve arttırılması da; arz ve kullanım miktarlarının ayarlanması yani iyi bilanço yaparak yerine getirilmelidir. Konseyimizin, Uluslararası Zeytin Konseyinin çarpan etkisi ile Balıkesir Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi, Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi’nin ve sektörde yer alan diğer kurum kuruluş ve firmalarımızın tanıtım faaliyetleri, kamu tarafından olduğundan daha fazla ve farklı argümanlarla desteklenmelidir. K.K.- Üretilen zeytin ve zeytinyağının iç tüketim ve ihracat durumunu değerlendirir misiniz? M.T.- Son 4 yıla göre üretilen Sofralık zeytinin %80-98’i, zeytinyağının ise % 79,45’i iç piyasada tüketilmektedir. Geçen yıl zeytinyağı rekoltesi 191 bin ton, iç tüketim miktarı yaklaşık 150 bin ton ve ihracat yaklaşık 20 bin ton olmuştur. Sofralık zeytin için de benzer durum söz konusudur. Geçen yıl üretim 450 bin ton buna karşı, tüketim 350 bin ton, ihracat 60 bin ton olmuştur. Önümüzdeki yıl geçtiğimiz yıldan yaklaşık 2 kat daha fazla bir miktar ihracata imkan tanıyacak düzeyde sofralık zeytin arzının gerçekleşebileceği tahmin edilmektedir. Zeytinyağında geçmiş yıllarda dökme formda en fazla ihracat İspanya ve İtalya’ ya yapılırken son yıllarda ihracat şekil değiştirmiş, ambajlı ve MADE-İN TURKEY ağırlıklı olmak üzere ABD, Japonya, Suudi Arabistan’a yapılmıştır. Yeşil Zeytin’de Irak, Almanya, Romanya , Siyah zeytinde ise: Romanya, Bulgaristan ve Irak ilk 3 sırada ihracat yaptığımız ülkeler olarak yer almaktadır. K.K.- Sektörde yaşanan sorunları ve bunlara yönelik çözüm önerilerinizi anlatır mısınız? M.T.- • Sektörle ilgili istatistiki veriler güncel değildir. Rekolte tahmin çalışmaları uzmanların sadece tecrü- beleri ve gözlemlerine dayanarak yapılmaktadır. Uzaktan algılama sistemleri kullanılarak, bir coğrafi bilgi sistemi ve güvenilir veri tabanı oluşturulmalıdır. Bunun için oluşturulacak projeye AB, Bakanlığımız ve sektör temsilcilerince destek sağlanması, • Yeni dikim alanlarına verilen yardımların geleneksel zeytin ağaçlarının gençleştirilmesine ve diğer kültürel önlemler bakımdan ilave önlemler ile desteklenmesine gidilmesine, havza bazlı destek modelinde AB’ de daha az kayırılmış alanlar denen ve ülkemizde geleneksel meyilli alanlarda mukim zeytinlikler için ilave desteklerin verilmesi, • Stratejik bir ürün olması nedeniyle zeytinyağının prim sisteminin zeytinyağına değil ham dane zeytine 50 krş seviyelerine çıkarılması, • Zeytin alanlarında maden aramalarına imkan tanıyan ve zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerin aşılattırılmasına dair Kanun’a aykırılıklar taşıyan yeni yönetmeliğin üreticiler arasında büyük huzursuzluklara yol açtığı ve çeşitli kurumlarca iptal davaları da açıldığından, sektörün uygun bulmadığı yeni yönetmeliğin bir an önce geri çekilerek yönetmeliğin eski haliyle yeniden yürürlüğe konulması, • Zeytinde hastalık ve zararlılarla mücadelede yeni yaklaşım ve yöntemlerin geliştirilmesi geniş spektrumlu ilaç tüketiminin minimize edilmesi, organik kökenli ilaçlarla mücadelenin teşvik edilmesi, biyolojik ve biyoteknik mücadelede kullanılan preparatların destekleme kapsamına alınması, • Fidan üretiminde bölgesel adaptasyon önemli olup, coğrafi yöre ile özdeşleşmiş çeşitlerin kendi bölgelerine dikiminin teşvik edilmesi, • Ülkemizin yerli zeytin gen kaynaklarının korunması ve çeşitli yollarla fidan ithalat rejiminin engellenmesi, • Zeytincilik sektöründe ürün ve üretim maliyetinin düşürülmesinde mutlak gerekli görülen ve zeytincilikte kullanılan girdilerden başta akaryakıt ve enerjinin ucuzlatılması, ar-ge çalışmalarının desteklenmesi, • Ağaç başına verimliliğin ab seviyesine yükseltilmesi için kamu destekli bir program ile bölgelere ve zeytin çeşitlerine göre uygun budama tiplerinin belirlenerek toplu ve tek tip budama uygulamaları yapılması, yaşlı ağaçların kademeli olarak gençleştirmesi ve mekanik hasada uygun hale getirilmesi çalışmalarının desteklenmesi, • Firesiz ve hızlı zeytin toplama için mekanik hasatın özendirilmesi ve yardımcı malzemelerin temini ve üretimini kolaylaştıracak önlemlerin alınması, zeytin hasat makineleri küçük ve orta üreticilerin alımını kolaylaştırmak üzere fiyatlarının kontrolden geçirilmesi, ayrıca gövde sarsıcı gibi büyük makinaların da teşvik kapsamına alınması, • Zeytin işletmelerinde önemli bir sorun olan karasudan kaynaklanan sorunun çözülmesi için üç faz çalışan kontinü tesislerin iki faza dönüştürülmesi, veya mevcut 3 faz tesislerden çıkan karasuyun buharlaştırılacağı veya arıtılacağı merkezi sistemlerinin kurulması, dönüşüm ve tesis maliyeti konusunda sektörün desteklenmesi, konseyimizce sektör temsilcileri ile mutabakat sağlanmış ve koordinasyonumuzda hazırlanarak çevre orman ve gıda tarım ve hayvancılık bakanlıklarımıza karasu çözüm raporu’nun bir an önce uygulanması, • Kalite kayıplarının önlenmesi için zeytinyağlarımızın, azot korumalı paslanmaz çelik tanklarda depolanabilmesinin desteklenmesi, bu kapsamda lisanslı depoculuğun teşvik edilmesi böylece her yıl iç piyasa ve ihracata uygun, kaliteli ve düzenli bir zeytinyağı arzınını sağlanması, • AB’de olduğu gibi piyasayı regüle edici fiyat ve destek modellerinin uygulanması, • Bölgelerde bulunan “deliceler” aşılanmalı ve 300-400 m. rakımlı, bozuk orman arazilerinde “zeytinlik” tesisine izin verilmelidir. • Zeytinyağının önden gelen sorunlarından birisi de taklit ve tağşişdir. Yasal mevzuatımız AB ile uyumlu hale gelmiştir. konseyimizce piyasa takip edilmekte, kalite kontrol programı uygulanmaktadır. Taklit vetağşişli yağ üretimi yapanlar Bakanlığımıza bildirilmektedir. Bu analizlerin yapılabilmesi için Bakanlığımız bünyesinde de Ankara, İzmir ve Bursa’da kontrol laboratuarları faaliyet göstermektedir. Bu laboratuarların sayılarının arttırılması sağlanması, başta tanker ve depo bazında kontrollere ağırlık verilmesi, tağşişli yağla ilgili kamu denetimlerinin artırılarak ve etkin hale getirilmesi, • Pazarlarda veya yol kenarlarında genellikle taklit ve tahşişli veya uygun olmayan koşullarda satım yoğun görülmekte olup üretici adı altında satılan pet ambalajlarda veya beyaz tenekelerde satılan bu zeytinyağlarının kontrol edilmesi, kayıt altına alınmasına yönelik yeni düzenlemelerin getirilmesi, küçük üreticilerin butik üretimlerinin teşvik edilmesi firma kurma ve markalaşma çalışmalarının teşvik edilmesi, sağlıklı ve standart ürünleri pazarlayabilmeleri için gıda kodeksinde bu üreticiler için faaliyetlerini kolaylaştırıcı yeni denetleme ve pazarlama düzenlemelerine geçilmesinin gerektiği ifade edilmekte ve bu sorunların bir an önce çözüme kavuşmalarının sağlanması beklenmektedir. K.K.- Zeytinciliğimizin dünya piyasalarında daha fazla yer alması için neler yapılmalı? Üretim kalitesinin arttırılması, Sektördeki yapılanma ve düzenlemelerin iyileştirilmesi, İhracat pazarlarının genişletilmesi ve derinleştirilmesi yönünde strateji uygulanması gerekir. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM 9 Bakanlığın 2013 Bütçesi TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi Bir Uğur Böceğinin Günlüğü -V- »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2013 yılı bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda kabul edildi. »»Geçen ayki sayıda kahramanımız Uğur Böceği Dobi ve arkadaşları organik tarlada çalışabilmeleri için Leptomastix dactylopii Arı Hoca, Dr. Syrphus torvus ve Prof. Tobi tarafından verilen üç günlük organik tarım eğitimini almışlar, ve ardından tarlada çalışacakları diğer arkadaşlarıyla tanışmışlardı. Yapılan resmi geçit törenin ardından yemekli bir kokteyl verilmiş ve müzik ve dans gösterileriyle gece son bulmuştu. İşte Dobi ve arkadaşlarının tarlaya çıkışları ve tarladaki günleri! TBMM Genel Kurulu’nda bakanlığının 2013 yılı bütçesi üzerinde konuşan Bakan Eker, bir çiftçinin traktör almak için 2002’de 65 ton buğday, 76 ton mısır sattığını; 2011’de ise 45 ton buğday, 48 ton mısır sattığını söyledi. “Türkiye, şu ürünleri ithal ediyor” söylemlerinin çoğunun gerçek dışı olduğunu belirten Bakan Eker, bunların, Ekonomi Bakanlığı’nın ticareti serbest ürünler listesinde yer aldığını ancak fiiliyatta olmadığını belirtti. Bakan Eker, “Kaldı ki fiiliyatta da olabilir. Türkiye serbest ekonomi uyguluyor, satıyorsanız alacaksınız” dedi. “Türkiye, ABD’den fındık ithal ediyor” eleştirilerini yanıtlayan Bakan Eker, Türkiye’nin, 2011’de 230 bin ton iç fındık ihraç ettiğini, 1 milyar 820 milyon dolar gelir elde ettiğini, bunun bir rekor olduğunu belirtti. “Sırbistan’dan et ithal ediliyor” söyleminin de “ayıp” olduğunu ifade eden Bakan Eker, Türk Kızılay’ının, Sancak bölgesinde yaşayan Müslüman ve Türkler’den Pakistan’daki sel felaketine uğrayanlara yardım etmek üzere 300 ton et aldığını kaydetti. Bakan Eker, Türkiye'nin 28,5 milyon ton saman üretiminin bulunduğunu, 2012 itibariyle Bulgaristan' dan 19 ton, Moldova'dan 20 ton, KKTC'den 277 ton olmak üzere 32 bin dolar karşılığı 316 ton saman ithalatı yaptığını bildirdi. Türkiye'nin Ekim 2012 itibariyle Hollanda, Macaristan, Lübnan, Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan'a 4 bin 740 ton saman ihracatı yaptığını belirten Eker, 766 bin 749 gelir elde ettiğini vurguladı. Eker, "Dönüp dolaşıp 'Türkiye saman ithal ediyor' dediğiniz olay bu. Ne kadar ayıp. Siz Türkiye'nin tarım sektörünü böyle mi, bu ufukla mı geliştireceksiniz" diye sordu. Zirai kredilerin kime verildiğine ilişkin bir soru üzerine Bakan Eker, 172 bin üreticiye faizsiz kredi verildiğini, bunun listesinin de Ziraat Bankası kayıtlarında yer aldığını vurguladı. Bakan Eker, Türkiye'de tarım arazilerinin, aşırı derecede bölünmesinden dolayı işletilemez halde olduğunu belirterek, bu sorunun 1926 tarihli Medeni Kanun'dan beri devam ettiğini söyledi. Sorunun giderilmesi için çalıştıklarını dile getiren Bakan Eker, muhalefet milletvekillerine, "Bundan sonra siz de düzeltilmesini istiyorsanız kanun tasarısını getirdiğimizde destek verirsiniz. Sorunu hep beraber çözeriz" dedi. Bakan Eker, sanayide kullanılan bazı ham maddelerin tarım ürünü gibi gözüktüğüne dikkati çekerek, “Tarım ithalatının 6.6 milyar doları sanayide kullanılan ham maddeler. Bunu çıkarın, Türkiye 3.5 milyar dolardan fazla net ihracatçıdır. Türkiye dışa bağımlı değil. 75 milyon insanını besliyor, 30 milyon turistin karnını doyuruyor, üstüne 15.4 milyar dolar gıda ürünü ihraç ediyor" diye konuştu. Yapılan konuşmaların ardından, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2013 yılı bütçesi TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği'nden Küpeletme ve Aşı Uyarısı »»Malatya Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı İhsan Akın, yetiştiricilerin; hayvancılık için verilen teşvik kredisi ve hibe destekleri gibi avantajlardan yararlanabilmeleri için hayvanlarını küpeletmeleri ve aşılarını yaptırmaları gerektiğini söyledi. Malatya Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği, Kuluncak ilçesinde yetiştiricilere yönelik bilgilendirme toplantısı düzenledi. Kuluncak Muhtarlar Derneği'nde gerçekleştirilen toplantıda konuşan Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdür Vekili Yıldıray Yaşar, yetiştiricilerin hayvanlarını hastalık gelmeden aşılatması gerektiğini söyledi. Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı İhsan Akın ise yetiştiricilere teşvikler ve modern yetiştirme yöntemleri hakkında bilgi verdi. Yetiştiricilerden hayvanlarının aşılarını yaptırmalarını isteyen Akın, kulak küpesiz hayvanların küpelenmesine özen gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Artık bir işletmeden başka bir işletmeye hayvan geçişlerinde dahi sevk ve sağlık raporu aranacağını belirten Akın, yetiştiricilerden bu konuda duyarlı olmalarını istedi. Akın, şunları söyledi: "Aşılama kampanyası süresince tanımlanmamış tüm küçükbaş hayvanlar da küpelenerek kayıt altına alınacaktır. Koyun ve Keçi Türü Hayvanların Tescili Tanımlanması ve İzlenmesi Yönetmeliği uyarınca küpelenmemiş ve tanımlatılmamış koyun ve keçilerin işletme dışına çıkartılması hayvan pazarlarına ve mezbahalara götürülmesi yasaklanmıştır. Tanımlattırılmamış sığır, koyun ve keçilerin nakil sırasında yakalanması halinde en yakın kesimhanede kestirilip sahibine teslim edilecektir. Aynı zamanda küpeleme ve aşılama yapılmayan hayvanlar için teşvik kredileri ve hibe destekleri de verilmemektedir. Üreticilerin herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmaması için küpelenmemiş ve aşısı yapılmamış küçükbaş hayvanlarını küpeletmeleri ve aşılarını yaptırmaları gerekmektedir.” ORGANİK TARLA’DA HAYAT “Sevgili Uğur böcekleri, Syrphus’lar ve Chrysopid’ler, Daha önceden birlikte çalışacağınızı söyledim. Bizim alanımız 33 no’lu parsel olacak. Şimdi hep birlikte larva dönemindeki kardeşlerimiz kekliklerin yanına giderek 33 nolu parsele taşınacaklar. Diğer arkadaşlar ise beni takip etsin”. Dr. Umut TOPRAK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Larvalar Pıtırcık’ların yanına giderken pek çok keklik sırtlarında yolcularıyla -“Dobi, bunlar keklik adı verilen kuşBitki Koruma Bölümü çoktan havalanmıştı bile. Derken Prof. lar, çeşitli zararlıları yedikleri için doğal [email protected] Tobi’nin öncülüğünde biz de havalandengenin önemli öğeleri ve organik tardık. Trafik havada da çok yoğundu. lada onlar da çalışıyor” yanıtını aldım. Hava’dan organik tarlaya baktığımda pek çok sarı tuzağın Yaklaşık 100 kadar keklik oturmuşlar birbirleriyle koçoktan bitkilere asıldığını gördüm. Yaklaşık 5 dakikalık nuşuyorlardı. Ne kadar da büyüklerdi! Bu arada Mantis bir uçuştan sonra organik tarlaya indik. Burada pek çok amcaya benzeyen böcekler her bir kuşun kafasına oturbitkinin yaprakları kıvrılmış, sararmış ve hatta üzerlerinmuşlardı! Bu aradaki yerdeki bazı böceklerde kuşların de siyahımsı yapışkan bir sıvı tabaka oluşmuştu. Yaprakgagasını seviyorlardı! Derken dayanamayıp bir kekliğin lar üzerinde pek çok yaprak biti koca bitkileri yiyip bitiryanına gittim. mekteydi. Bitkiler çok mutsuz ve hastaydı. Bu arada iki -“Merhaba, benim adım Dobi, senin adın ne?” keklik sırtlarındaki genç Uğur böceği, Syrphid ve Chrysopid larvalarıyla alana indi. Ardından -“Merhaba Dobi, benim adım da Pıtırcık, aç olan pek çok genç larvacıkla birlikte bitkiçok memnun oldum!” lerin yardımına gittik. Akşama kadar pek çok -“Ben de çok memnun oldum Pıtırcık, siz de yaprak biti yenilmiş ve bitkiler biraz kendine mi bizim gibi burada tarlada çalışacaksınız?” gelmişti. Bu arada başka parsellerdeki pek çok -“ Biz sizleri tarlaya taşıyacağız yani sizin serzararlı larvasının da, parazitotiler tarafından pavisiniz olacağız. Bu başımdaki Mantisler razitlendiğini, geri kalanların ise bakulovirüs de bizim rehberimiz!” ve Steirnemalar tarafından hastalandırıldığını Şimdi anlamıştım Mantis’lerin neden oraöğrendik. Başka parsellerde kırmız örümcek da oturduklarını. Çok sevinmiştim, ben de bir keklikle istilasına uğrayan yavru bitkiler ise Charlotte ve arkadaşları tarafından kurtarıldı. birlikte havada uçacaktım! Pıtırcık’a hoşçakal dedikten sonra babamların yanına döndüm. Kanat çırpmadan uçOrganik tarladaki zararlı böcek istilası yavaş yavaş yerini mak ne güzel olsa, hem yorulmayız diye babama söylegülümseyen bitkilere bıraktı. Kendine gelmeye başlayan diğimde: bitkiler çiçek açmaya başladı. Organik tarlayı mis gibi kokan çiçekler bezedi. Gülümseyen çiçeklere misafirliğe -“Dobi’cim belki OB gibi ya da Charlotte gibi uçamayan gelen Bombus ve Bal Arıları polenleri toplarken bitkiler arkadaşların kekliklerle gidecektir, boşunma heveslenbüyüdü ve meyvelerini vermeye başladı. Günler günleri me” diyince biraz hayallerim kırılmadı değil! kovaladı, hasat mevsimi geldi. Domatesler, soya fasülyeÇayır meydanda dünkü gibi sıralara girdik. Biz uğur böcekleri, patlıcanlar, kavunlar, karpuzlar toplandı. leri dışında yine Sinir kanatlı Chrysopidler, Çiçek sinekleÜrünler pazarlara gitti. Sonra sofralarımıza geldi. Lezri Syrphuslar, yumurta parazitoidi Trichogramma’lar, afit zetli ve sağlıklı ürünler sofralar da mutluluk içinde yeparazitoidi Braconidler, tırtıl parazitoiti Ichneumonid’ler nildi. Belki biz insanlar ne Dobi’yi ne Prof. Tobi’yi ne ve Tachinid sinekler, Phytoseiidler, Bombuslar, entomoCharlotte’yi ne de bu hikayede anlatılan annelerinin patojen nematodlardan Steinernema’lar, ve bakulovirüskucaklarındaki bebek Chrospidleri düşündük. Ne de onler meydandaki yerine almıştı. ların da aileleri olabileceğini ve “küçükte” olsa onların Bu arada bir grup karınca ise sarı büyük levhalar taşıda bir “dünyaları” olabileceğini… Evet aslında o dünya maktaydı. Babama bunlar ne diye sorduğumda bunların aynı dünya. Yani bizim dünyamız. Dobi ve arkadaşlarına da organik tarımda kullanılan yapışkan tuzaklar olduğune olduğunu mu merak ediyorsunuz? Onlar yine orada, nu öğrendim. Derken Mantis amca, Prof. Tobi, Leptoetrafınıza baktığınızda göreceksiniz onları… Yani tarlamastix dactylopii Arı Hoca ve Dr. Syrphus torvus ise her nızda, bahçenizde, parklarınızda, bazen apartmanızın zamanki gibi sahnede yerlerini aldılar. bahçesinde, bazen evinizin balkonun da, bazen de pencerenin öbür tarafında. Yürüdüğünüz otların arasında Mantis Amca kalabalığı süzerek mikrofonu eline aldı: ya da bastığınız toprakta… Ve sizi bekliyorlar. Sizlerin ve “Sevgili Arkadaşlar: bizlerin, hepimizin onları görmesini, tanımasını, yaşamŞimdi başınızdaki rehberlerinizle birlikte ilgili alanlara larını anlamamızı ve onları korumamızı bekliyorlar. Asgideceksiniz. Bakulovirüsler ve Phytoseiidler gibi uçalında Dobi’yi korumak kendi dünyamızı korumak demek mayan bazı arkadaşlarımız ve diğer türlerin larvaları ve milyonlarca insana sağlıklı ürün yetiştirmek demek. ise Kekliklerle birlikte ilgili parsellere taşınacak. HepiAslında Dobi’yi korumak sürdürülebilir tarım, çevre nize iyi çalışmalar!” dostu akıllı tarımsal mücadele stratejileri, ve çevre dosPıtırcık’ın sırtına binemeyecek olmanın üzüntüsüyle tu biyoteknoloji demek. Isaac Asimov’un dediği gibi “Bu etrafıma bakınırken Prof. Tobi’nin grubumuzun başına dünya hepimize yeter”… Ve kim bilir belki bir gün eligeldiğini fark ettim. Prof. Tobi: nize gelip konan ve size dilek tutturan Dobi’dir... 16 Temmuz Pazartesi ve sonrası: Beklenen gün gelmişti. Sabah erkenden Yobi’nin “Dobi hadi uyan!” cümleleriyle uyandım. Bugün organik tarladaki ilk günümüz olacaktı. Babamlar, Yobi ve diğer kardeşlerimle birlikte doğru çayır meydanın yolunu tuttuk. Meydana geldiğimizde ilk dikkatimizi çeken faydalıların yanındaki kuşlar oldu. Babama bunlar ne diye sorduğumda: Bakanlık Kırsal Alanda Kadının Güçlendirilmesi Ulusal Eylem Planını (2012-2016) Açıkladı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kırsal alanda kadının güçlendirilmesi için kadının sahip olduğu güçlerin ortaya çıkartılması ve yoksulluk, eğitim, sağlık, tarımsal üretim, girişimcilik, pazarlama, örgütlenme, sosyal güvenlik gibi güçlenmeyi güvence altına alacak birçok faktöre ilişkin sorunların çözümlenmesi gereksinimi ile Kırsal Alanda Kadının Güçlendirilmesi Ulusal Eylem Planı (2012-2016) hazırlanarak açıklandı. Eylem planının amacı • Kırsal alanda kadın konusunda çalışan paydaşları bir araya getirmek • Kırsal alandaki kadının mevcut durumuna göre strate- jik hedefleri belirlemek • Hükümet, sivil toplum kuruluşları,üniversiteler, bölgesel kalkınma kurum ve kuruluşları, uluslararası finans kurumlar ile belirlenen hedefler gerçekleştirilmek, Eylem planının hedefleri • Kırsal alanda kadının konumunu iyileştirmek, • Tarım sektörünü cinsiyet duyarlı hale getirmek • Kadınlar ile ilgili istatistik verilerde Türkiyenin uluslararası göstergelerini ve sıralamasını iyileştirmek • Kırsal alandaki kadınları ulusal kalkınma çalışmaları ile entegre hale getirmek 10 ̇ ̇ Ocam 2013 Köy-Koop Merkez Birliği AB - KOOPERATİFÇİLİK Tarımda Yeni Kanunlarla Yeni Dönem »»Tarımda yapısal değişim ve dönüşüm döneminin önünü açan 13 temel Kanun yayınlandı ve 21 Kanun'da da değişiklik yapıldı. • • • • • • • • • • • • • Tarım Kanunu, Organik Tarım Kanunu, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu, Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına ilişkin Kanun, Tarım Sigortaları Kanunu, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, Tohumculuk Kanunu, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Kullandırılan Toplu Köy İkrazati/Grup Kredilerinden Doğan Kefaletin Sona Erdirilmesi Hakkında Kanun, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ( FAO) Arasında FAO Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Biyogüvenlik Kanunu, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu, T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun. Tire Süt’ten Organik Yoğurt »»Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, ‘organik pastörize süt’ ve ‘organik ayranın’ ardından ‘organik yoğurdu’ da tüketiciyle buluşturacaklarını söyledi. Gelişmiş ülkelerde tüketicilerin artık organik ürünlere yöneldiğini belirten Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, “Organik süt konusunda kamuoyunda bilgi eksikliği yaşanıyor. Organik süt, kimyasal ilaçlar kullanılmadan üretilen yem bitkileriyle beslenen, hormon ve GDO’lu ürünler kullanılmadan, hayvan refahı göz önünde bulundurularak yetiştirilen hayvanlardan üretilen süttür.” dedi. Eskiyörük, “Organik süt, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yayınlanan 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu gereklerine göre yapılan, izlenen, denetlenen ve sertifikalandırılan organik hayvansal üretimdir. Bu konuda İzmir’deki kuruluşlar önemli işler yapıyor. İzmir genelinde, Tire Süt Kooperatifi, Pınar Süt A.Ş gibi öncü kuruluşların organik sektöründe ürettiği ürünler sayesinde tüketici doğal ve daha sağlıklı ürünlerle buluşmaktadır” diye konuştu. Palmiye Kırmızı Böceğiyle Mücadele İçin Yönetmelik Yürürlüğe Girdi »»Palmiye üretimi yapılan tüm ülkelerde ve sıcak iklimlerde palmiye türlerinin en önemli zararlısı olan palmiye kırmızı böceğinin Türkiye'ye girişi ve yayılmasının önlenmesi için düzenlemeye gidildi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca hazırlanan ''Palmiye Kırmızı Böceği ile Mücadele Hakkında Yönetmelik'', Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Avrupa Birliği'nin (AB) palmiye kırmızı böceğinin yayılmasını engellemek üzere alınacak acil tedbirlere ilişkin kararına paralel olarak hazırlanan düzenlemeyle, böceğin yurda girişi ve yayılması yasaklandı. Enstitüler ve müdürlükler, zararlı organizmanın Türkiye'deki varlığı ve palmiye bitkilerinin zararlı organizma tarafından enfekte edilmesine dair yıllık olarak resmi araştırmalar yapacak. Bir alanda zararlı organizmanın varlığı doğrulanırsa, bulaşık alanın sınırları belirlenip acil tedbirler alınacak. KOOPERATİF Tek Bacakla Maraton Koşamazsınız... Sevgili Kooperatifçi Dostlar; Sizlerle bu ay kooperatifçilik hareketinde kadının rolünden ve Avrupa Birliği’ndeki yaklaşımdan bahsetmek istiyorum. Eski Roma Mitolojisinde tarımdan “Ceres Fraternity” adlı Tanrıça sorumludur. Dünya’da tahıllardan, hasattan, meyveden, çiçeklerden ve doğurganlıktan sorumlu tutulan tanrının bir kadın olarak tasvir edilmiş olması tarımda kadının rolünün önemini vurgulamak açısından gerçekten manidardır. Günümüzde de kadının ekonomik hayatta en fazla yer aldığı sektör tarım sektörüdür. Dünyada ve Türkiye’de Hükümetler ve uluslararası ekonomik kuruluşlar, ekonomik krizlere karşı, işsizlik ve yoksullukla mücadelede kadınların iş hayatına atılmalarını ve girişimcilik yapmalarını teşvik etmektedirler. Çünkü nüfusun yarısının kendine has yetenek ve becerilerle mal ve hizmet üretimine daha fazla katkı yaratması, ekonomiye yeni bir enerji ve dinamizm kazandıracaktır. Ailelerin gelirlerinin yükselmesi, tüketimi artacak ve ekonomiyi canlı tutacaktır. Ekonominin hızlı ve sürdürülebilir büyümesi için kadınların, iş dünyasına daha yüksek oranlarda katılması gerekli olduğu artık tartışılmaz bir gerçektir. Birleşmiş Milletler bu durumu dikkate alarak, Binyıl Kalkınma Hedeflerinden birini her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması olarak belirlemiştir. Bu kapsamda en geç 2015 yılına kadar özellikle eğitimde, ekonomide ve siyasette kadının nasıl yer alacağı konusu ele alınmaktadır. Yine Bileşmiş Milletler tarafından ilan edilen 2012 Kooperatifler Yılı faaliyetleri arasında kadınların ekonomik faaliyetlere katılımının desteklenmesi hususuna özel bir önem verilmiştir. Avrupa Birliği’nde kooperatif hareketinin kalbinde kadınlar olduğu bilinci yatmaktadır. Avrupa Birliği Komisyonu, kooperatifçi kadın girişimciliğini desteklemektedir. Kooperatiflerde kadın birlikleri adı altında alt yapılar (The Co-operation Women’s Guild) kurulmakta ve kayıt dışı istihdamda kadına yönelik organizasyonlar (Women in Informal Employment: Globalizing and Organizing -WIEGO) adı altında kooperatifleşme açısından dikkat çekici faaliyetlerde bulunulmaktadır. Avrupa Birliği, katılım sürecinde olan aday ülkelere yönelik uyguladığı “cinsiyet eşitliği politikaları” kadınların ekonomik hayata katılımlarını arttırmaktadır. Ülkemizde Anayasa, Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nda bu konularda önemli reformlar yapılmıştır. 1999 yılında CEDAW’a (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu katılım sağlanmış, 2000’li yılların başında aile içinde kadın-erkek eşitliğini getiren yeni Türk Medeni Kanunu ve Anayasa’da yürürlüğe girmiş, 2005’te yeni Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) yürürlüğe girmesiyle Kopenhag kriterlerinden doğan yükümlülükler büyük ölçüde gerçekleşmiştir. AB’nin çeşitli ülkelerinden kadın örgütlerinin 1990 yılında kurdukları EWL’ye(Avrupa Kadın Lobisi) Türkiye 2004 yılında dâhil olmuştur. Ülkemizin AB’ye uyum süreci, kadınlara yönelik örgütlenmenin artmasına katkıda bulunmuştur. Ülkemizde kadın örgütleri genellikle; eğitim, siyaset, şiddet, cinsel istismar, taciz, sağlık ve ekonomik yaşama katılım konularında faaliyet göstermektedirler. Bunlar içinde toplum içinde kadının statüsünü yükseltecek en önemli unsur, ekonomik hayatta girişimci olmalarını sağlayacak örgütlerdir. İşte bu girişimcilik için en uygun yol kooperatifler olacaktır. Ülkemizde kadın kooperatiflerinin özellikle iki bakanlığın altında yoğunlaştığını görmekteyiz. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı sorumluluğunda kurulan 88 adet “Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi” bulunmaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sorumluluğunda kurulan 43 adet “Tarımsal Kalkınma Kooperatifi”nin de üyeleri sa- Rusya 23 Ton Mandalinayı Türkiye’ye Geri Gönderdi »»Türkiye'den Rusya'ya gönderilen 23 ton mandalinada Akdeniz sineği bulunduğu gerekçesiyle geri gönderildi. Rusya Federasyonu Federal Bitki Koruma ve Karantina Servisi basın sözcüsü Aleksey Alekseyenko, 23 ton mandalina üzerinde sağlık taraması yaptıklarını, “Türkiye'den getirilen 23 ton mandalinada Akdeniz sineği tespit edildi. Bu nedenle 23 ton mandalinanın Türkiye'ye geri gönderilmesine karar verdik." dedi. Son zamanlarda Türkiye'den getirilen meyvelerde sık sık bu durumlarla karşılaştıklarını belirten Alekseyenko, “Bu, 2012 yılı içinde Türkiye’den gelen onuncu parti ve yaklaşık 260 ton mandalina geri gönderildi. Geri gönderilen meyve geçen yılla kıyasla üç misli daha fazla.” dedi. dece kadınlardan oluşmaktadır. Burada kadın kooperatiflerinin sayılardan daha önemli olan tartışma konusu, kadın kooperatiflerinin doğru bir yaklaşım olup olmadığıdır. Çünkü genel prensip olarak; kooperatifçilik örgütlenmesinde, dil, din, ırk ve cinsiyet ayırımı yapılmadan tabandan gelen istek ve sorunlara yönelik bir yapılanma söz konusudur. Sadece belirli cinsiyet dikkate alınarak gerçekleştirilen örgütlenmelerin faydalı olamayacağı düşünülmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı görev alanında yer alan tarımsal amaçlı kooperatif ortaklıkları ve yönetimlerinde cinsiyet açısından bir ayırımcılık söz konusu olmamakla birlikte herkese açıktır. Yanı sadece kadınlara yönelik amaçları olan kooperatif tipi bulunmamaktadır. Ekonomik hedeflerinin yanı sıra sosyal hedefleri de olan kooperatifçilik hareketi içinde kadının yer alması toplumun gelişmesi açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle kooperatif ortakları ve yöneticileri içinde kadınların yer alması üzerinde durulması daha doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde ortakları ve yönetimi kadınlardan oluşan tarımsal kalkınma kooperatiflerinin 21 tanesi pozitif ayırımcılık gözetilerek Genel Bütçe ve Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi kapsamında desteklenmiştir. Bütçe kaynakları ölçüsünde kuruluşunu tamamlamış kooperatifler, uygulayacakları proje bazında başvuruda bulunmaları halinde desteklenmeleri söz konusu olabilecektir. Ayrıca IPARD Destekleri kapsamında projelerden faydalanmak isteyen kooperatiflerin değerlendirilmesinde; üye kadın sayısı fazla olan kooperatiflere 10 puan fazla verilmektedir. Bununla birlikte Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kırsal alandaki kadınlara yönelik olarak kooperatif bilincini geliştirmek amacıyla eğitim, yayım çalışmaları yapılmaktadır. Tek bacakla maraton koşulamayacağı aşikârdır. Kadınlar olmadan da kooperatifçilik hareketinin başarıya ulaşması beklenemez. Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1923 yılındaki “Toplumlardaki başarısızlığın nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır.” sözü Cumhuriyetin kurulduğu günlerde kadının toplumdaki yerini göstermek açısından anlamlıdır. Bu ülkenin Eliflerin Kağnıları sayesinde kurtulduğunu unutmak mümkün değildir. Uluslararası Kooperatifler Yılının sonuna geldiğimiz bu günlerde, Kadınların daha katılımcı olduğu bir kooperatif yapısı umuduyla ailenizle birlikte sağlıklı, mutlu ve başarılı bir yeni yıl dilerim… Çiftçinin Takipteki Kredisi Artıyor »»Tarım kesiminin takibe düşen kredi tutarı, bu yılın 10 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,6 artarak 936,4 milyon liraya ulaştı. Tarım kesimine kullandırılan toplam nakdi kredilerin tutarı, 2011 yılının Ocak-Ekim dönemine göre yüzde 4,6 artış kaydederek 31,1 milyar liraya yükseldi. Öte yandan, tarım kesiminin takibe düşen kredi tutarı bu yılın 10 ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 5,6 artış göstererek 886,4 milyon liradan 936,3 milyon liraya ulaştı. Son 5 yıldaki gelişmeler değerlendirildiğinde tarım kesimine verilen toplam nakdi kredi tutarı 2007 yıl sonuna göre yaklaşık 3 katına çıkarak, 9,8 milyar liradan 31,1 milyar liraya yükseldi. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM 11 Et Ürünlerinin Standartları Değişti Türk Çayının 25 Yıl Ömrü Kaldı »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı “Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği” Resmi Gazete’de yayımlandı. Döner, pastırma, sucuk, köfte, kavurma, jambon ve diğer et ürünlerinin standartlarının belirlendiği tebliğ 3 ay sonra yürürlüğe girecek. »»Doğu Karadeniz'e Cumhuriyet ile birlikte dikilmeye başlanan ve ticari ömrü 100 yıl olan çay bitkisi bugün 75 yaşında. Tebliğde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının etleri ile kanatlı hayvanların etlerinin birbirileriyle karıştırılamayacağı ifade edildi. Tebliğe göre kırmızı etten yapılan döner piyasaya, yaprak döner (üretiminde kırmızı et olarak sadece yaprak haline getirilmiş çiğ kırmızı etin kullanıldığı döner), kıyma döner (üretiminde kırmızı et olarak en çok %90 oranında kıymanın ve en az %10 oranında yaprak haline getirilmiş çiğ kırmızı etin kullanıldığı döner) ve karışık döner (üretiminde kırmızı et olarak en az %60 oranında yaprak haline getirilmiş çiğ kırmızı et ve en çok %40 oranında kıymanın kullanıldığı döner) olmak üzere üç şekilde sunulacak. Kanatlı eti döneri ise, yaprak kanatlı eti döneri (üretiminde kanatlı eti olarak sadece yaprak haline getirilmiş çiğ kanatlı etinin kullanıldığı döner) ve karışık kanatlı eti döneri (üretiminde kanatlı eti olarak en az %60 oranında yaprak haline getirilmiş çiğ kanatlı etinin ve en çok %40 oranında kanatlı kıymanın kullanıldığı döner) şeklinde olmak üzere iki şekilde sunulacak. Tebliğde, dönerin içerdiği yağ oranının kütlece en çok %25, tuz oranının kütlece en çok %2 olacağı, döner üretiminde hayvansal kaynaklı olmayan proteinler, nişasta ve nişasta içeren maddeler ile soya ve soya ürünlerinin kullanılamayacağı belirtildi. Dönerin raf ömrü pişirilme süresi dahil en fazla 24 saat, dondurulmuş dönerin raf ömrü ise en fazla 6 ay olarak belirlendi. Kanatlı eti dönerinin içeriğinde ise yağ oranı kütlece en çok %15, tuz oranı kütlece en çok %2 olacak. Kanatlı eti dönerinin üretiminde de hayvansal kaynaklı olmayan proteinler, nişasta ve nişasta içeren maddeler ile soya ve soya ürünleri kullanılamayacak. Yine kanatlı eti dönerinin raf ömrü pişirilme süresi dahil en fazla 24 saat, dondurulmuş kanatlı eti dönerinin raf ömrü en fazla 6 ay olarak belirlendi.. Ayrıca tebliğe göre pastırmada; çemen hariç olmak üzere, nem miktarı kütlece en çok yüzde 45, ph değeri en yüksek 6.0, tuz miktarı kuru maddede kütlece en çok yüzde 7, çemen miktarı kütlece en çok yüzde 10 olacak. Fermente sucukta; toplam et proteini değeri kütlece en az yüzde 16, kollajen miktarı toplam et proteinlerinin kütlesinde en fazla yüzde 20, nem miktarının toplam et proteini miktarına oranı 2.5’in altında, yağ miktarının toplam et proteini miktarına oranı yine 2.5’in altında, ph değeri ise en yüksek 5.4 olacak. Kavurmada; nem miktarı kütlece en çok yüzde 45,tuz oranı kütlece en çok yüzde 5, yağ oranı kütlece en çok yüzde 30, jambonda; toplam et proteini kütlece en az yüzde 13, yağ oranı kütlece en çok yüzde 8, tuz oranı ise kütlece en çok yüzde 3 bulunacak. Yağlı Bitkiler Verime Göre Desteklenecek »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın talebi üzerine Bakanlar Kurulu'nun '2012 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Kararı, 20 Aralık 2012 Tarihinde Resmi Gazete'de yayımlandı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' nın talebi üzerine Bakanlar Kurulu'nun '2012 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Kararı, 20 Aralık 2012 Tarihli ve 28503 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. Karara göre Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yeni uygulama kapsamında başta yağlı bitkiler olmak üzere birçok tarımsal ürünü TÜİK ortalama verimlerini dikkate alarak desteklenecek. Konu ile ilgili bir açıklama yapan Gıda Tarım ve Hayvancılık Samsun İl Müdürü Kadir Güven, karar uyarınca belirlenen havzalarda, 2012 yılı üretim sezonunda üreti- lerek satışı yapılan yağlık ayçiçeği, kütlü pamuk, soya fasulyesi, kanola, dane Mısır, aspir, zeytinyağı, buğday, arpa, çavdar, yulaf, tritikale, çeltik, kuru fasulye, nohut ve mercimek ürünlerinin ilçe bazında TÜİK ortalama verimleri dikkate alınarak üreticilerin destekleneceğini söyledi. Güven, "Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren bu kararla bakanlığımız, kaynakların daha etkin kullanımını, doğru yerlerde doğru ürün ve üretimi desteklemek suretiyle rantabl üretimin teşvikini ve bu bağlamda ülke genelinde verimli ürün deseni oluşumuna katkı sağlamayı hedeflemiştir." dedi. Newyork Uluslararası Zeyinyağı Yarışması »»Zeytinyağı hakkında yayımlanan ve bu alanda en çok okunan Olive Oil Times tarafındandüzenlenen New York Uluslararası Zeytinyağı Yarışmasına kayıtlar devam ediyor. Eğer siz de Naturel Sızma Zeytinyağı üreticisiyseniz online formu doldurarak yarışmaya başvurabilirsiniz. Kaydınızı tamamladıktan sonra size gönderilecek sevkiyat etiketi ile zeytinyağı numunelerinizi 1 Nisan 2013 tarihine kadar herhangi NIYOOC’a göndermeniz gerekmektedir. Kayıt yaptırmak isteyen üreticiler aşağıdaki linki tıklayarak kayıt formunu doldurmaları gerekmektedir. https://nyoliveoil.com/ entry-form/ Kimler Katılabilir 2012 yılında üretilen natürel sızma zeytinyağı ile bireysel üreticiler, üretici organizasyonları ve yetkilendirilmiş distribütörler yarışmaya katılabilirler. Yarışmaya katılmak için başvuru sahiplerinin Newyork da bulunmasına gerek duyulmamaktadır. Başvuru Ücreti Yarışmaya başvuru yapacakların online kayıt formunu doldurmaları ve 200 dolar ücreti online olarak ödemeleri gerekmektedir. Kayıt ücreti geri ödenmeyecektir. Örnekler Nasıl Gönderilecek? Yarışmaya katılan başvuru sahiplerinin bir kayıt için 500 ml’lik 3 numune ya da 250 ml’lik 6 numune göndermeleri gerekmektedir. Numunelerin üzerine İçerik: Numune ve Değer:5 dolar yazan bir fatura yapıştırılması ve numune ağızları- nın sıkıca kapatılarak 1 Nisan 2013 tarihine kadar NYIOOC 1077 Aquidneck Avenue Middletown, RI 02842 USA adresine gönderilmesi gerekmektedir. Yarışma Sonucu 13 Nisan 2013 tarihinde açıklanacak. Yarışma Kategorileri Yarışmada yoğunluk bakımından üç kategoride değerlendirecek zeytinyağları hafif orta ve yoğun olarak sınıflandırılacak. Üreticiler eğer organiK ürün ile yarışmaya katılacaksa ürünün organik olduğuna dair belgenin de 1 Nisan 2013 tarihinden önce ilgili adrese ulaştırılması gerekmektedir. Yarışmayı kazananlar Newyork Uluslararası Zeytinyağı Yarışması Başkanı tarafından ödüllendirilecek olup kazananlar eğer isterlerse ürün etiketlerinde bunu kullanabilecekler. Her gün bardak bardak tükettiğimiz, sudan sonra en ucuz içecek olan çay için bir an önce harekete geçilmezse belki de gelecek nesiller bu topraklarda yetişen geleneksel içeceği bizlerden dinleyecekler, ithal çay ya da farklı tatlar tüketmeye mahkum olacaklar. Bu konuda başta büyük üretici firmalar olmak üzere dernek ve ziraat odaları da harekete geçti. Yeni filiz dikimi ile bu yaşlı bitkiyi ayağa kaldırmak için uğraşan çay firmalarının yanında kök budama adı verilen ve 300 yıldır Çin ve Sirilanka'da uygulanan yöntem de alternatif olarak öne sürülüyor, pilot bir alanda uygulanıyor. Amaç artık damak tadı haline gelen Türk çayının genetiğini bozmadan daha uzun yıllar üretimini sürdürebilmek. " Arazi çok engebeli, eski fideyi çıkartıp yerine yenisini ekersek fide büyüyene kadar erozyon ile çok toprak kaybederiz" diyen Çay Üreticileri Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Mavi 'nin önerisi kök budama ile eski köklerin yeni sürgün vermelerini sağlamak. Rize Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Muhammet Keleş ise " Bu işi pek çok ülke 40 yıl önceden tamamladı. Biz daha başlamadık. Hatta Japonya yüzde yüz oranında yenileme yaptı. Biz tohumdan ekim yapıyoruz. Oysa eski fideler yani ekonomik ömrünü doldurmuş 60-70 yıllık bitkiler aynı gen özellikleri taşıması sağlanarak rehabilite edilmeli, çelikle aşılama yapılarak gençleştirilmeli. Ancak üreticinin üretim planı düşürülmeden 20 yıl içinde yavaş yavaş yapılmalı" diyor. Rize Ziraat Odası Başkanı Nevzat Paliç ise " Projeler çok önemli ve gerekli ama üreticinin eski fidelerden vazgeçmesi üretimi düşürecektir. Bu işin devlet desteği ve teşviki ile yapılması şart" diyor. İşte tavşan kanı geleneğini sürdürmek için yapılması gerekenler ve uygulamaya konulan projeler : Rakamlarla Çay Sektörü • Dünya çay pazarı büyüklüğü 18 milyar dolar HAL VE GİDİŞ • Dünya çay tüketiminin yüzde 97'si siyah, yüzde 3'ü yeşil çaydan oluşuyor. • Dünyada 30 ülkede çay yetiştiriliyor. Toplam üretimin yüzde 80'i Asya'da gerçekleşiyor. • Türkiye dünyanın en büyük beşinci çay üreticisi, dünya üretiminin yaklaşık yüzde 6'sını karşılıyor. • Çin ve Hindistan'ın ardından Türkiye, en çok çay içilen üçüncü ülke. -Türkiye'de günlük 245 milyon bardak çay tüketiliyor. Nüfusun yüzde 96'sı her gün çay içiyor. Hanelerin yüzde 95'inde çay tüketiliyor. Kişi başına düşen yıllık çay tüketimi 3 kg. • Türkiye'de 200 bin çay üreticisi ve 300'e yakın işleme - paketleme tesisi bulunuyor. 758 bin dekar alanda çay tarımı yapılıyor. • 2009'da Türkiye'de siyah çay pazarı, bir önceki yıla göre yüzde 15 büyüyerek, 212 bin ton - 2,15 milyar TL değerinde bir hacme ulaşmış durumda. • Geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık dünyanın en önemli çay üreticileri olan Kenya ve Sri Lanka'yı fena vurdu. Küresel piyasalarda kilogram fiyatı 4 ABD doları olan kaliteli siyah çayın fiyatı 5.45 dolara yükseldi. Sait MUNZUR 12 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ “Su Kanunu Yasalaşırsa Tarımdaki Dönüşüm Süreci Daha da Hızlanacak” Röportaj: Ayhan Elmalıpınar »»Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından “Su Kanunu Tasarısı” ve “Havza Yönetmeli” başlığı altında yayınlanan kanun taslağını; ‘Suyun Metalaşması/Kıtlığın Nedeni Kıtlığa Çare Olabilir mi?’ kitabının yazarı İktisatçı Dr.Gaye Yılmaz’la konuştuk. Köy-Koop Haber - "Su Kanunu Tasarısı" ve "Havza Yönetmeliği" ile ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misiniz? Gaye Yılmaz - Su kanunu tasarısının amacı, nehirler, göller, jeo termal kaynaklar, sahiller ve yer altı suları dahil olmak üzere bütün su kaynaklarını şirket yatırımlarına açık hale getirmek, ya da özetle suyu da tıpkı piyasadaki diğer mallar gibi alınıp satılabilen bir mala dönüştürmektir. Tasarıda özellikle de maksat ve kapsam bölümlerinde kullanılan son derece yanıltıcı dil, gerçek amacın anlaşılmasını zorlaştırsa da, tasarının ilerleyen bölümlerinde yukarıda aktardığım amaçlar berraklaşmaktadır. K.K.- Su Kanunu neler getiriyor, yansımaları neler olacak? Örgütlü bir yapı olan kooperatifler bu durumdan nasıl etkilenecekler? G.Y- Tasarının yasalaşması halinde şebekeler aracılığı ile evlere dağıtılan, tarımsal sulamada kullanılan ve fabrikaların üretimde ihtiyaç duyduğu bütün kullanım suları piyasa fiyatlarıyla kullanıcılara sunulacak. Ancak, tasarı aynı zamanda göllerden ve akarsulardan su çekimini basit izinlere bağlayarak serbest hale getirdiği ve nehirler üzerine HES’ler yapımına onay verdiği için su kaynakları şimdiye kadar görülmemiş bir hızla tükenecek, kuruyacak ve yok olacak. Su kaynakları kurudukça tarımda kullanılan suların piyasa fiyatları yükselecek, özellikle küçük çiftçiler su fiyatlarıyla baş edemeyecekleri için topraklarını satmak zorunda kalacak. Tasarıda, koruma alanlarındaki su kaynaklarının bile metalaştırılacağı açıkça zikredilmektedir. K.K.-Bu yasayla tarımda önemli bir dönüşüm sürecine mi giriyoruz? G.Y.- Evet bu tasarının yasalaşması halinde tarımdaki dönüşüm süreci daha da hızlanacak. Su fiyatlarındaki yükselişle birlikte yıllardır amaçlanan tarım topraklarının toplulaştırılması -ki ben bunu küçük toprakların büyük tohum ve tarım şirketlerine devredilmesi olarak tanımlıyorum- kolaylaşmış olacak. Çünkü yükselen su fiyatları karşısında küçük toprak sahipleri arazilerini satmaktan başka çare bulamayacak. Böylece yıllardan beri amaçlanan “sermaye sınıfı lehine bir toprak reformu”nun sorunsuz, muhalefetsiz, sancısız bir şekilde yapılacağı umulmaktadır. Böyle olup olmayacağı ise elbette yereldeki üretici güçlerin örgütlü mücadelesine bağlıdır. K.K.- Kanun yasalaşırsa, su kıtlığı yaşanan bölgelerde ne gibi sonuçlara yol açacak? G.Y.- Yine tasarıya göre havzalar arası su nakilleri yapılabilecek. Dolayısıyla su kıtlığı yaşanan bölgeler için önerilen çözüm, aslında su kıtlığını daha da arttıracak olan bir önerme. Zira su kaynakları kendi doğal alanlarından alınıp, borularla başka bölgelere taşındığında ana kaynağın kendisi de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Diğer yandan havzalar arası nakil esas olarak su kıtlığı yaşanan bölgeleri suya kavuşturmayı değil, suyun ticaretini yapacak olan ya da üretiminde yoğun olarak su kullanan şirketlerin faaliyette bulundukları yerlere suyu götürmeyi amaçlıyor. K.K.- Türkiye’nin yeni bir Su Kanunu’na ihtiyacı var mı? Suyun metalaşma aşamasında uluslararası süreç nasıl işledi? G.Y.- Suyun metalaşmasının olmazsa olmazı, piyasa süreçlerini ve su kay- “Su fiyatlarındaki yükselişle birlikte yıllardır amaçlanan tarım topraklarının toplulaştırılması -ki ben bunu küçük toprakların büyük tohum ve tarım şirketlerine devredilmesi olarak tanımlıyorumkolaylaşmış olacak. Çünkü yükselen su fiyatları karşısında küçük toprak sahipleri arazilerini satmaktan başka çare bulamayacak” nakları üzerinde tesis edilecek özel mülkiyet haklarını güvence altına alacak hukuki düzenlemelerdir. Dolayısıyla bir su kanunu halklar için değil, ama sermaye sınıfı için vaz geçilmesi mümkün olmayan bir ihtiyaçtır. Suyun 1970’lerde başlayan metalaşma serüvenindeki ilk kurum IWRA-Uluslararası Su Kaynakları Birliği’dir (1972). Daha sonra 1992 yılında Birleşmiş Milletler’in Rio ve Dublin Zirvelerinde su ilk defa alımı ve satımı yapılabilecek bir meta olarak tanımlanmıştır. 1996 yılında WWC-Dünya Su Konseyi kurulmuş, 1997 yılında ise Konsey kendisine bir de WWF-Dünya Su Forumu kurmuştur. Bu arada bütün ülkeler farklı tarihler ve farklı içeriklerle de olsa kendi su yasalarını çıkarmaktadır. Bunlar arasında yaptırım gücü en yüksek olanlardan biri de Avrupa Birliği’nin Su Çerçeve Direktifi’dir. K.K.- Günümüzde suyun ticarileştirilmesi yönündeki eğilimlerin hız kazanmasının ardındaki dinamikler nelerdir? G.Y.-Suyun metalaşmasındaki en temel dinamik kapitalizmin 1970’lerden beri içine girdiği kar artış oranları düşüşünden kaynaklı krizidir. Yeni, karlı ve ilk defa metalaşacak (eğitim, sağlık, ulaştırma, mühendislik hizmetleri ve su kaynakları gibi) yatırım alanlarının, dünya sermayesinin azalan karlılığına bir çözüm olacağı öngörülmüştür. Uluslararası su kurumlarının ilk kez 1970’li yıllarda kurulmaya başlaması da, suyun metalaşmasının eğitim, sağlık ve mühendislik gibi hizmetlerin metalaşmasıyla aynı döneme denk düşmesi de sürecin kapitalizmin krizi ile ne kadar ilintili olduğunu göstermektedir. K.K. - Taslakta; Madde 3’de geçen "Ancak, su kaynaklarının bulunduğu arazinin malik veya zilyedinin, su kaynakları üzerinde; bu taşınmaz için ihtiyacı kadar sudan öncelikle faydalanma hakkı vardır." Açıklamasında ‘ihtiyacı kadar sudan öncelikle faydalanma hakkı’ ne anlama geliyor? Taslakta geçen çelişkili ya da muallak diyebileceğniz maddelerden birkaç örnek verebilir misiniz? G.Y. - Madde 3’te gönderme yapılan “ihtiyacı kadar su” kavramı ile, toprak büyüklüğü ve yetiştirdiği ürünün cinsine göre her arazi için piyasa bedeli karşılığında belli bir su tahsisatı yapılacağı; söz konusu arazinin içinde belli bir su kaynağı bulunması durumunda da arazi sahibinin su hakkının yine arazi büyüklüğü ve üretimi yapılan ürünün cinsine göre belirleneceği; kaynaktaki kalan suyun ise devletin tasarrufunda olacağı anlaşılmaktadır. Su kaynağının bir fabrikanın ya da çok büyük çiftliklerin arazisinde bulunması halinde bu büyük yapıların su ihtiyacı çok fazla olacağı için bu kaynaktan farklı kullanımlar için de su kullanımı mümkün olmayabilecektir. Çünkü kaynağın malik veya zilyedinin, su kaynakları üzerinde ihtiyacı kadar sudan öncelikle faydalanma hakkı vardır. Taslakta su kaynaklarının korunması ile ilgili bölümün 9. Maddesinde de benzer bir durum vardır. Maddenin 10. Fıkrasında “Göller, rezervuarlar ve yeraltı su kütlelerinden su çekilmesinde su kütle dengesinin bozulmaması sağlanır.” denerek, su çekme eylemi normal ve meşru kabul edilmekte, sadece bu eylem yapılırken su kütle dengesinin bozulmamasının sağlanacağı iddia edilmektedir. Peki bu dengenin sağlanması nasıl olacaktır? Bir yandan ekonomik ihtiyaçlara öncelik verilirken, nasıl olup ta su kütle dengesi korunacaktır? Taslağın 17. Maddesi ise Acele Kamulaştırma konusuna ayrılmıştır. Maddenin 1. fıkrasında tahsis sahibinin, tahsis yapılan alanda, özel mülkiyete konu taşınmazın sahibi ile anlaşamaması halinde, idareye müracaat ederek kamulaştırma veya irtifak hakkı talebinde bulunabileceği belirtilmektedir. Bu maddeyi biraz açacak olursak, şirketler devletten su tahsis belgesini alacaklar ve araziye geldiklerinde su kaynağından tahsiste belirtilen miktarda suyu çekip diledikleri yerde kullanabilmeleri için yolları üzerindeki bazı tarlaları satın almak isteyeceklerdir. Tarla sahipleri direnip, tarlalarını satmak istemediklerinde şirketler İdareye başvurup Acele Kamulaştırma ya da İrtifak hakkı talebinde bulunabilecekler. 17. Madde bu kadarla da kalmamakta, arazilerin tahsisi ile ilgili olarak daha önce tapu siciline konmuş yasal itirazların (şerhler) da idarenin müracaatı üzerine ayrıca mahkeme kararına gerek kalmadan silineceğini belirtmektedir. Taslağın 22. Maddesi ile su tahsisat ve kullanımlarının nasıl ücretlendirileceği konusu düzenlenmiştir. Buna göre tahsis edilen ya da diğer bir deyişle kullanım hakları kiralanan sulardan, su tahsis belgesinde belirtilen miktar su esas alınarak yıllık ücret alınacaktır. Aynı maddenin 3. Fıkrasında suları; kullanma maksadı, ekonomik, sosyal ve mahalli şartlar göz önüne alınarak farklı ücretlendirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili olacağı belirtilmektedir. Burada su arzı koşulları, su tahsisatının yapılacağı yerlerin su varlıklarına uzaklığı vb. arz olanaklarının da fiyatlandırmada etkili olacağı tespitini yapmak yanlış olmayacaktır. Özellikle su kıtlığı yaşanan bölgelerde tarımsal sulama için gerekli suların farklı ve uzak havzalardan taşınması halinde su fiyatları taşıma maliyetlerini de içereceği için daha yüksek olacaktır. Maddenin 5. Fıkrasında su ücretlerinin, DSİ tarafından genel hükümlere göre takip ve tahsil edileceği; 6. Fıkrasında Su kaynaklarının verimli kullanımı ve korunması için yapılan hizmet, yatırım ve diğer masrafların bedelinin, kullanıcı veya faydalanıcıdan, tam maliyet prensibi esas alınarak, hizmet ve yatırımı yapan idarelerce tahsil edileceği belirtilmektedir. Su hizmetlerinde tam maliyet ve toplam maliyet kavramları Havza Yönetmeliğinin 14/1 ve 2. maddesinde şöyle tanımlanmaktadır “Su sistemlerinin toplam maliyeti; yatırımın finansal maliyetini, sistemin işletilme ve bakım maliyetini, sabit varlıkların amortisman maliyetini, yönetim ve izleme giderlerini, vergileri, kamulaştırma ve sistemin finansal sürdürülebilirliğini sağlayacak öz kaynak getirisinden oluşan maliyeti ihtiva eder.!!”! “Su sistemlerinin tam maliyeti, kaynağın toplam maliyetini ve çevresel maliyeti birlikte ihtiva eder.” Dolayısıyla, tasarıda sürekli “maliyet” başlığı altında gündeme getirilen ücretlendirme bildiğimiz piyasa fiyatından başka bir şey değildir. Burada kullanılan “maliyet” kavramı tam bir aldatmacadır. Çünkü klasik maliyet kavramı sermaye karlılığını içermez. Oysa tasarıda hem toplam hem tam maliyet kavramının her ikisi de kar unsurunu içermektedir. Buradaki tek sorun kari da içeren fiyatların sürekli yükselecek olması gerçeği değildir kuşkusuz. Bundan daha da önemlisi su kaynaklarını kar amaçlı birer yatırıma dönüşecek olmasının bütün kapitalistlerin iştahını kabartacak olması ve kısa süre için binlerce şirketin yatırım yapmak için su kaynaklarına üşüşecek olmasıdır. Su kaynaklarını tamamen tüketecek olan da budur. K.K.- Su yasasının, diğer yasaların hükümleri ile ilişkilerinde ne gibi sorunlar doğabilir? G.Y.- Muhtemelen en fazla sorun Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması (KTVKK) hk. Kanunla yaşanacaktır. Bir su yapısı, örneğin bir barajın yapılacağı yerde belli bir kültür mirasının korunması gerektiğinde bu iki yasa birbiriyle çatışan bir duruma girecektir. İşte böyle bir durumda Su Kanunu neyi emrediyorsa o yapılacak, yani KTVKK nın ilgili hükümlerinin ihlal edilmesi gerekecektir. Her ne kadar Türkiye’de insan hakları ile ilgili çok bağlayıcı hukuki düzenlemeler bulunmasa da, Su kanununun diğer kanunlar karşısındaki üstünlüğü özellikle baraj inşaatları, HES’ler ve sulamanın piyasa fiyatlarıyla yapılması yüzünden zorunlu göç, yerinden edilme gibi durumlarda kalan yerel halklar açısından ciddi hak ihlalleri anlamına gelecektir. Bu hak ihlalleri, Su kanunu ile birer ihlal olmaktan çıkarılmaktadır. Tarımla ve tarım kooperatifleri ile ilintili yasaları bilmediğim için sizin alanınızla ilgili bir yorum yapmam mümkün değil. Ama kültür varlıkları üzerinden verdiğim örneği kendi alanınızdaki ilgili yasalara uygulayabilirsiniz. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Besleyici Ve Sağlığa Yarayışlı Özellikleri İle Farklı Bir Tür Sütü: Eşek Sütü Son yıllarda keçi sütünün yanı sıra deve, eşek gibi farklı tür sütlerinin piyasada değer kazandığı gözlenmektedir. Bunun önemli nedenlerinden birisi, adı geçen süt çeşitlerinin, hastalıklara karşı koruyucu ve iyileştirici özellikleri sayesinde beslenme ve sağlık alanında yarar sağlayacak hammaddeler olarak görülmesidir. Eşek sütünün diğer süt çeşitlerine göre farklı ve üstün yönleri bilimsel araştırmalarla ayrıntılı olarak ortaya konuldukça, bu süte karşı bir talep oluştuğu ve İtalya, Polonya, Yunanistan gibi ülkelerde eşek çiftliklerinin yaygınlaşmaya başladığı gözlenmektedir. İyileştirici, yaşlanmayı geciktirici ve besleyici özelliklere sahip olduğu daha antik çağlarda fark edilen eşek sütünü, Yunan filozof Hipokrat’ın böbrek sorunları, enfeksiyon hastalıkları, ateş ve zehirlenme gibi durumlarda yaygın şekilde kullandığı, Mısır kraliçesi Kleopatra’nın da süt banyosunda özellikle eşek sütünü tercih ettiği yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Anadolu’ya gelince, anne sütünün olmadığı ya da sütanne bulunamadığı hallerde bebeklerin eşek sütü ile beslendiği yaşlılarımız tarafından aktarılmaktadır. Eşeğin süt verimi düşük (1 lt/gün/hayvan) olduğu için, geleneksel olarak, eşeğe, taşımacılık faaliyetlerinde yer verilmiş ve süt üretiminin pahalı olabileceği varsayılan bir hayvan gözüyle bakılmıştır. Oysa, meme hacmının küçük ve meme başlarının enfeksiyona yakalanma riskinin düşük olması nedeniyle eşekte mastitis hastalığına seyrek olarak rastlanması, sütünün düşük düzeyde bakteri içermesi ve bozulmadan daha uzun süre dayanım göstermesi, eşek sütü üretimini avantajlı kılan yönlerdir. Nitekim, eşek sütünün diğer süt çeşitlerine göre farklı ve üstün yönleri bilimsel araştırmalarla ayrıntılı olarak ortaya konuldukça, bu süte karşı bir talep oluştuğu ve İtalya, Polonya, Yunanistan gibi ülkelerde eşek çiftliklerinin yaygınlaşmaya başladığı gözlenmektedir. Hatta, Güney Afrika ülkelerinden Namibya’da, özellikle, kimsesiz çocuklar ve yetimlerin hayvansal protein ihtiyacının karşılanması amacıyla eşek yetiştiriciliği yapıldığı ve sağılan sütlerin okul sütü projesi kapsamında değerlendirildiği belirtilmektedir. Ülkemizde de, Kırklareli’nde, 2009 yılında hayat geçirilen bir projeyle, sütünden yararlanmak üzere, eşek yetiştiriciliğine başlandığı bilinmektedir. Tüm dünyadaki eşek varlığının yarısına yakını Çin’de bulunmakta, Afganistan, Bolivya, Brezilya, Burkina Faso, Mısır, Etiyopya, Hindistan, Pakistan, İran, Mısır, Meksika, Peru, Sudan gibi ülkeler de eşek varlığının fazla olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Eşek sütü, inek sütünden daha düşük oranda yağ, toplam protein ve inorganik tuz, fakat daha yüksek oranda laktoz içermekte, bu nedenle anne sütüne yakın bir bileşim sergilemektedir. Laktoz içeriğinin yüksekliği, iyi bir lezzete sahip olmasını sağlamakta, ayrıca kemiğin mineral yükünün artırılması için gerekli olan kalsiyumun bağırsaklardan emilimine yardımcı olmaktadır. Protein içeriğinin azlığı, bu sütün böbrekleri fazla yormadan tüketilebilmesine olanak tanımaktadır. Eşek sütünde kazeinle serum proteinleri arasındaki oranın alerjiye yol açmayacak bir düzeyde bulunması ve serum proteinlerinden β-laktoglobülinin inek sütündeki β-laktoglobülinin aksine, midede proteolitik enzimlerle yüksek düzeyde parçalanabilmesi bu sütü inek sütü proteini alerjisi bulunan bebekler ve çocuklar için alternatif bir besin kaynağı haline getirmektedir. Bazı klinik deneylerin sonuçları, inek sütünü tolere edemeyen bireylerin eşek sütüne kolayca adaptasyon sağladıklarını ortaya koymaktadır. Yağ asitlerinden, omega 3 ve omega 6 gibi çoklu doymamış yağ asitlerinin beyin ve zeka gelişiminde önemli bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Eşek sütünde bu yağ asitleri, inek sütündekinden daha yüksek ve anne sütündekilerle kıyaslanabilir bir düzey göstermektedir. Bu nitelik, eşek sütünün anne sütü yerine kullanılabileceği ve özellikle çocukların zihinsel gelişiminde potansiyel bir gıda olabileceği anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, 13 Köy-Koop Zonguldak Birliği Çaycuma’da Bilgilendirme Toplantısı Düzenledi »»Köy-Koop Zonguldak Birliği bünyesinde bulunan Kooperatiflere yönelik değişen vergi ve ticaret mevzuatları ile mevcut sorunların çözüm yollarının görüşülmesi amacıyla Birliğin Çaycuma Şubesinde bilgilendirme toplantısı gerçekleştirdi. Prof.Dr. Asuman GÜRSEL A.Ü. Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü [email protected] yağ asitleri kompozisyonunda linoleik ve linolenik asitlerin yüksek düzeyde bulunması eşek sütünün kolesterol düşürücü ve damar tıkanıklığını önleyici bir aktivite göstermesini sağlamakta ve bu da beslenmede eşek sütüne yer verilmesi için önemli bir neden olarak görülmektedir. Linoleik asitin günlük besinlere eklenmesi bazı alerjik dermatitlerin tedavisinde fayda sağladığı için, bu tip rahatsızlığı olan çocuklarda eşek sütünün iyi bir kaynak olabileceği düşünülmektedir. Eşek sütü, bileşiminde yüksek oranda yer alan lizozim, laktoferrin, laktoperoksidaz gibi doğal koruyucu maddelerin yanısıra, midede sindirimi sırasında açığa çıkan peptitlere bağlı olarak antimikrobiyel (istenmeyen mikroorganizmalara karşı etki) ve antiviral etkilere sahip bulunmaktadır. Eşek sütünün düşük sayıda bakteri içermesinin ve niteliklerinin uzun süre korunabilmesinin, olasılıkla lizozim ve laktoferrin yüksekliğinden kaynaklandığı açıklanmaktadır. Lizozim ve laktoferrinin, laktoperoksidaz ve immünoglobülinlerle birlikte bebeklerin sindirim sisteminde meydana gelebilecek enfeksiyonlara karşı koruyucu role sahip bulunduklarının anlaşılması, eşek sütünü bebek beslenmesinde önemli bir yere sahip kılmaktadır. Lizozim ve laktoz varlığında, probiyotik özelliğe sahip laktobasillerin iyi bir gelişme gösterdiklerinin saptanması ise, her iki bileşeni yüksek miktarda bileşiminde bulunduran eşek sütünün probiyotik ürünlerde rahatlıkla kullanılabileceğini ifade etmektedir. Diğer taraftan, eşeğin de yer aldığı atgiller familyasına dahil hayvanların sütlerinde, doğal antimikrobiyel maddeler dışında, bağışıklık sistemi üzerinde etkili olabilecek başka bileşenlerin de bulunduğu ve bu bileşenlerin bağışıklık sisteminin belirli unsurlarını (sitokinleri) uyarma kapasitesine sahip oldukları bilinmektedir. Bu özellik, eşek sütünün, insanlarda bağışıklık sistemiyle ilişkili hastalıkların tedavisinde ve belirli tümör hücrelerinin (A549) çoğalma ve farklılaşmasının önlenmesinde yararlı olabileceğini göstermektedir. Eşek sütünün çok güçlü bir anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) aktivitesine sahip olması, yüksek tansiyona karşı etkili olabilecek ürünlerin ya da preparatların üretiminde kullanılabilmesine olanak tanımaktadır. Eşek sütü yukarıda sayılan yararlarına ek olarak, yaşlanmayı geciktirici (anti-ageing) bir özellik de göstermektedir. Yüksek vitamin ve mineral içeriğinden kaynaklanan bu durum, eşek sütüne, krem, sabun, şampuan gibi kozmetik ürünlerin üretiminde uygun bir hammadde olma niteliği kazandırmaktadır. Sonuç olarak, eşek sütü, antialerjen, antimikrobiyel, antiviral, antitümör, antiproliferatif ve antihipertansif etkilere sahip bileşenleri ile gıda, tıp, eczacılık ve kozmetik endüstrisinde kullanılabilecek ve üreticisine kazanç sağlayabilecek bir süt çeşidi olması bakımından önemli görülmektedir. Toplantıya Zonguldak Köy Kalkınma Ve Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği (Köy-Koop) Başkanı Bayram Cura, S.S. Nebioğlu ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ertan Aydoğan, S.S. Kadıoğlu ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ramazan Öztürk, S.S. Hacılar Köyü Üretim ve Tüketim Pazarlama ve Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Dursun Öztürk, S.S. Yazıcıoğlu Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Abdullah Dibek, S.S. Karapınar Beldesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Sorumlu Müdürü Özcan Baştürk, S.S. Kemerler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Hayrullah Cin, S.S. Yassıören Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Abdullah Mıcık ve Birlik Mali Müşaviri Melek Bayar Şekerci katıldı. Yapılan bilgilendirme toplantısında Birlik Başkanı Bayram Cura, her gün değişen mevzuat ve uygulamalara Kooperatiflerin uyum sağlaması gerektiğini, bu nedenle gerekli alt yapı çalışmalarının yapılmasının şart olduğunu, değişikliklere uyum sağlayamayan Kooperatiflerin idareye karşı zor durumda kalacağını söyledi. Birlik Başkanı Bayram Cura “Hem mevzuat açısından hem de Kooperatiflerin varlıklarını sürdürebilmeleri bakımından Yönetim Kurullarının kendilerinin yürürlükteki değişikliklere adapte etmesi gerekmektedir. Aksi halde uzun vadede tüzel kişiliklerin faaliyetlerini sürdürebilmelerinin mümkün olmaz.”dedi. Birlik Mali Müşaviri Melek Bayar Şekerci toplantıya katılan Kooperatif temsilcilerine Yeni Türk Ticaret Kanunu, değişen Borçlar Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Vergi Usul Kanunu kapsamında belge düzeninin nasıl olması gerektiği hususlarında açıklamalarda bulundu. Yeni Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde ticaret hayatında uyulması gereken kurallar radikal değişikliğe uğradığını, Kanuna aykırı davranışların ağır para cezalarının yanı sıra hapis cezasına varan yaptırımları içermesi nedeniyle Kooperatiflerin yeni kanuna uyum sağlaması gerektiğini, Rekabetin en üst düzeyde yaşandığı çiğ süt toplama faaliyetinde Kooperatiflerin güçlükle ayakta durduğunu, Bunların yanı sıra yeni yasalara uyum sağlanamaması dolayısıyla idare tarafından uygulanacak cezaların Kooperatiflerin gelir gider dengesini bozarak tüzel kişiliği zor durumda bırakacağını, Aynı şekilde İş sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında gerekli çalışmaların şimdiden yapılması gerektiğini belirten Melek Bayar Şekerci 2013 yılında tutulması gereken defter ve belgeler ile ilgili kooperatif temsilcilerine bilgiler verdi. caycuma.org Geciken Kış, Domates Üreticisini Üzdü »»Muğla’nın Fethiye ilçesindeki domates üreticileri kışın geç gelmesinden dolayı zarar ettikler. Geçen yılın sıcak geçmesi ve son 2 yıldır domatesin kazançlı olmasından dolayı güz domatesine yönlenen üreticiler kışın geç gelmesi nedeniyle, domatesin erken çiçek açmasına ve ürünün güz dönemine kalmadan hasat edilmesine neden oldu. Bu yıl hava koşullarının ortalamaların üzerinde sıcak olması nedeniyle tarlada ürün bolluğu yaşandı. Henüz kışa girmeden yaşanan bu bolluk domates fiyatlarının 2030 kuruşlara kadar düşmesine neden oldu. Ürünün kış gelmeden hasat edilmesi üretici kadar ihracatçıyı da üzdü. İhracatçılar, mevsimin sıcak geçmesinden dolayı domatesin erken çıktığını , miktarın bol olunca da hiç para getirmediğini, ayrıca Rusya’ın ürün bolluğu nedeniyle ürünleri beğenmeyip az para vermesiyle üreticinin eline para geçmediğini söylüyorlar. Karaçulha Yaş Sebze Meyve Hali'nde ihracatçılık yapan Ahmet Gürsu Özdemir, "Antalya'da 4 -5 tane çok büyük ihracatçı firma battı. Firma battığında beraberinde bayiler ve üreticiler de kaybediyor. Birçok işletmeci zor günler yaşıyor. İşin bir diğer boyutu eline para geçmeyen çiftçi alacağı ev eşyalarını, traktörü, tohumu, ilacı, fideyi daha az almaya başladı. Sektörler ardı ardına daralmaya başladı. Bazı sektörlerde daralma bu yıl yüzde 20'lere çıkıyor." dedi. Fethiye Ticaret ve Sanayi odası (FTSO) Tarım, Hayvancılık ve Tarım Aletleri İle Kimyasal Maddelerin Ticareti Meslek Komitesi, yaşanan daralmayı araştırmak üzere hal esnafıyla görüştü. Ziyaret sırasında işletmeciler Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın ve kooperatiflerin yönlendirmesinin eksikliğinden dert yandı. Domatesin 15-20 gündür para ettiğini, bunun sebebi olarak da havaların soğuması olduğunu söyleyen hal esnafı, yaşanan bu fiyat artışına rağmen ellerinde ürün olmadığını söyledi. Yaşanan bu sıkıntının plansızlıktan kaynaklandığını kaydeden esnaf, kendilerine yol gösteren birilerinin olmamasından şikayetçi oldu. Bir önceki yıl hangi ürün para ederse bütün üreticilerin ertesi yıl o ürüne yöneldiğini, bunun da beraberinde ürün bolluğunu getirdiğini anlatan ihracatçılar, bunun üreticiye dönüşünün eksi yönde gerçekleştiğini açıkladı. Üreticilerin sorunlarını dinleyen FTSO) Tarım, Hayvancılık ve Tarım Aletleri ile Kimyasal Maddelerin Ticareti Meslek Komitesi, konunun çözümü için ne gerekiyorsa yapılacağını söyledi. Komite yaptığı açıklamada, "Geçen yıllarda geliri iyi olan güzlük domatesine yatırımını bu yıl da sürdüren üreticiler, iklim koşullarının uygunsuzluğu sonucu domatesin erken çıkması ile beklediğini bulamadı. Hava koşullarının ortalamaların üzerinde sıcak olması dolayısıyla ürün bolluğu yaşanan seralarda domates para etmedi. Bunun için üreticilerimizin bilinçlendirilmesi, üretimlerin planlı bir şekilde yapılması ve periyodik düzene sokulması gerekir. Bu konuda elimizden geleni yapacağız." ifadelerini kullandı. 14 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Ekonomi Tarihinin En Uzun Yolculuğu »»21 Aralık, Dünya Kooperatifçilik günü olarak kutlanı, 21 Aralık aynı zamanda gecenin en uzun, gündüzün de en kısa olduğu gündür. Yani 24 saatin 9 saat 27 dakikası (%39'u) gündüz, 14 saat 33 dakikası da ( % 61'i) gecedir. Canlıların yaşamı, günlük nafakalarını temin etmek için büyük bir mücadele ile geçer. İnsan yaşamının da milyar tarihlerle ölçüldüğü dönemde, insanların kendi aralarında sürekli savaşlar olmuş, hala da olmaktadır. Güçlüler güçsüzleri ezmiş, insan emeği ile yaratılan üretim araçları, ekonomideki söylemi ile sermaye, bir grup insanların/ ulusların ellerinde toplanmıştır. Neredeyse dünya gelirinin % 70’inden fazlası, dünya nüfusunun beşte birinden azına sahip 8 gelişmiş ülkede toplanmış durumdadır. Ayrıca üretilen gelirin emek sahipleri ile sermaye sahipleri arasındaki dağılımı da çok dengesizdir. Üretilen gelirlerin 1/5-1/2’si arasındaki bir kısmı emek sahiplerine giderken (ülkelere göre çok farklılık gösteriyor) , geri kalanı da nüfusun çok azınlığının elinde kalmaktadır. Nitekim bankalarda birikmiş likitleşmiş sermaye dünya reel üretimini üçe katlamıştır. Tarihin her döneminde karşılaşılan bu bölüşüm sorunu insanları çeşitli çözümler üretmeğe yöneltmiştir. Salt kar ekseni üzerinde üretimini planlayan geleneksel kapitalist işletmelerin sonuçları ekonomiye krizden krize sürüklerken, üretimi “insan ihtiyaçlarına göre planlayan kooperatif girişimler” 21. yüzyılın en gözde girişim biçimi olacağı, pek çok bilim adamınca ileriye sürülmektedir. İşte bu işletme tipini tarihe armağan eden Rochdale haksever öncüleri, 21 Aralık 1844’de 28 işçinin 4 ay uğraşarak adam başına toplayabildiği 1’er İngiliz lirası ile, toplam 28 sterlin sermaye ile kurulmuş, çağdaş kooperatiflerin başarılı ilkörneğidir. Dünya kooperatifçilik günlerinde hep şunu düşünmüşümdür: Acaba Rochdale haksever öncüleri, 21 aralık gününü, yani gecenin en uzun, güneşin dünyaya en az aydınlattığı günü bilinçli olarak mı seçtiler? Küresel düzeyde her yıl iki kooperatifler günü kutlanmaktadır : biri Rochdale Haksever Öncüleri Kooperatifinin kurulduğu 21 Aralık 1844’ü baz alan Dünya Kooperatifçilik Günü kutlaması; diğeri de Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin kurulduğu 5 Temmuz 1895’i baz alan ve 1995’den beri Uluslararası Kooperatifler Günü olarak Temmuz ayının ilk cumartesi günü kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından da resmen kabul edilen gündür. Ayrıca Birleşmiş Milletler, 2012 yılını, kooperatifçiliğin geniş kitlelerce daha iyi tanınması için Uluslararası Kooperatifler Yılı olarak ilan etmiştir. Bununla beraber, hemen hemen tümkooperatifler/kooperatifçiler, hiç bir resmi zorunluluk olmadığı halde 21 Aralık’ı kooperatifler günü olarak anarlar. Bugünün anlamını daha iyi anlayabilmek için ‘Rochdale haksever öncüleri’ni biraz daha yakından tanıyalım. Rochdale Haksever Öncüleri Rochdale Haksever Öncüleri kooperatifi, İngiltere’de, Manchestere’ in bir varoşu olan Rochdale’de, 21 Aralık 1844’de kuruldu. George Jacob Holyoake, “Rochdale Haksever Öncüleri Tarihi” (1893) adlı yapıtıyla ,kooperatifçilik yazınına önemli bir eser katmıştır. Pek çok yazar, bu eseri ve Rochdale öncülerini incelemiş ve bugünün kooperatifçilik ilkelerini, Rochdale ilkelerini baz alarak, yeniden yorumlamışlardır. 1844’de Rochdale mağazasının açılmasında, daha önceki İngiliz işçi hareketinin kooperatif deneyimlerinden yararlanılmış ve onları sınırlayan etmenler incelenmiştir. Gıda maddeleri dışında başka mal alamayacak durumda olan bu becerikli işçilerin yaşamını, endüstri devriminin mekanizmaları, fakirlik, bir araya gelememek, vb. git gide zorluyordu. Grevlerin yanında temel olarak işçinin özgürleşmesi için de mücadele verilirken, politik yükümlülükte üstlenilmek durumda kalınmıştır. Kooperatifin kurulması için yapılan toplantı, başarısız bir grev sonrasında gerçekleştirilmiştir. Tü- Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] ketim kooperatifinin kurulması ve mağazanın açılmasında geçmişteki hatalardan ve eleştirilerden yararlanılmıştır. Rochdale üyeleri, kendilerinden önce kurulan benzer amaçlı şirketlerin alım-satım biçimlerini incelemişler, ortakların tercihlerini belirlemişler, geçmiş uygulamalarda, elde edilen fazlaların yatırılan sermaye oranına göre dağıtıldıklarını gözlemlemişlerdir. Ayrıca selefleri ile bir dayanışmanın da uygulamaya konulması konusunu da düşünmüşlerdir. Rochdale öncülerinin saptamış olduğu kurallar, tüketim kooperatiflerin büyük çoğunluğunun ve diğer kooperatiflerin yönetiminde geçerliliğini hala sürdürmektedirler. Bunlar şöylece özetlenebilir : Kooperatifin çalışmasıyla ilgili olan kurallar : • Piyasa fiyatları ile alım-satım yapma, • Fazlanın satın almalarla orantılı olarak dağıtılması (risturn). Kooperatifin yapısıyla ilgili olan kurallar : • “bir insan, bir oy” deyimi ile özetlenmiş demokratik yönetim ilkesi • Üyelerin kooperatifçilik görevini yerine getirme niteliği; • Ortak sayısının sınırsızlığı; • Üyelerin dürüstlük temeli üzerinden seçimi; • Siyasi ve dini tarafsızlık; • Kazancın bir kısmının sosyal işler ve geleceğe yatırım için ayrılması. Bu kurallar, Rochdale öncesi kooperatif kurallarına göre oldukça zorlayıcıdırlar ve eşitsiz ortamdaki bir ekonomik var oluşunun temelini oluştururlar. Bakkallarda Yumurta Satılacak mı, Satılmayacak mı? »»Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Başkanı Bendevi Palandöken, 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe girecek olan yumurta tebliğinin esnafı tedirgin ettiğini söyledi. Bursa Esnaf Odaları Birliğinde yıllık değerlendirme toplantısına katılan Bendevi Palandöken, “Bakkallarda yumurta satılacak mı satılmayacak mı, nasıl muhafaza edilecek, bütün bunlar esnafı tedirgin ediyor. Bu durum beyaz et sektörüne darbe vuracak. Eğer insanlar yumurtaya esnaftan, pazardan ulaşamazsa nereden ulaşacak? En taze ve en otokontrol sistemini en yakınındakinde bulur. Çocukluk yıllarımızda yumurta bozuk çıkardı ama şimdi artık öyle bir şey de yok. Zaten esnaf kendi yemediğini başkasına yedirmez. Vatandaş da alışveriş yapmayarak onu denetler. Hiç kimsenin tedirgin olmaması lazım. Muhafaza şekli, naylonlayacak. İnsanların alım gücü de önemli. Bir koliyi evine götüren kaç kişi var? Geliyor 2-3 yumurta alıyor. Bunlar Türkiye gerçeği ile örtüşmeli. İnsanların gelir seviyesi irdelenmeli. Tabii ki yasalara da uyulması lazım. Bu tebliğler çıkarılırken meslek kuruluş- ları ile diyalog olması lazım. İnsanlar ticaret yaparken yumurtada acaba ne varmış, niye böyle bir tedbir alınıyor diye tedirgin olur" diye konuştu. Tebliğin AB müktesebatında sondan başlanacak bir konu olduğunu dile getiren Palandöken, "Hepimizin dükkanında buzdolabı var. Eğer buzdolabında muhafaza edilecekse muhafaza edilir ve müşteriye sunulur." dedi. Avrupa Birliği (AB) uyum yasaları kapsamında yumurtanın sadece soğuk hava deposu olan yerlerde satılabilecek olmasından dolayı İstanbul Bakkallar Odası Başkanı İsmail Keskin, konu ile ilgili olarak yaptığı açıkalamada ise, “1 Ocak 2013'ten itibaren ruhsat alan ya da ruhsatlarını yenileyen bakkallar, yeni yönetmelikle karşılaşacaklar. Bu yönetmelikte yer alan soğuk hava deposunu kuramayan bakkallarımız, yumurta satamayacak. Bu nedenle bakkallar büyük sıkıntı içerisine girecek” dedi. Gerçekten Rochdale kooperatifi çok hızlı gelişti. İlk kurulduğunda mağazasında tereyağı, şeker, un, yulaf unu ve birkaç mum ile çok zayıf bir mal stokuna sahipti. Sonraki üç ay içinde çay ve tütünü mağazaya soktular. Onlar miktardan çok mal kalitesine önem veriyorlardı. Altı yıl sonra üretim kooperatififine doğru yöneldiler. Bir değirmen aldılar, ancak sermayesi çok kısıtlı idi ; kaliteli ve çok miktarda buğday satın almaları önemli bir sorundu. 1854’de iki iplik fabrikası kurdular, 1860’da ikinci bir değirmen aldılar. Bununla beraber komşu kentlerde yeni kooperatifler kurulmaya başladı. Rochdale kooperatifi 10 yaşına geldiğinde İngiltere de kooperatif sayısı 1000’e yaklaşmıştı. Tüketim kooperatiflerinin çoğalması, toptan satın alma konusunda yeni bir bölümün oluşması gereğini doğurdu. Zaten 1853’den beri diğer kooperatifler için bu görevi Rochdale öncüleri yapmaktaydı. 1864’de bu bölüm, ilk “wholesale society” (toptancı mağaza) adıyla, toptan satış için Kuzey İngiltere Kooperatif Şirketi’ne dönüştü {Bugünkü [Cooperative Wholesale Society (CWS)]’nin kökeni}. Rochdale öncüleri zamanla, salt tüketim kooperatifi organizasyonuna yönellecektir. İzleyen yıllarda toptancı mağazaların çoğalması, XIX. yüzyılın ikinci yarısında kooperatif gelişmenin önemli olayını teşkil eder. Rochdale öncüleri 1991’e kadar bağımsız varlığını sürdürebilmiştir. 1991’de Norwest Co-operative Society’ye geçti; 2007’de Manchester merkezli “The Co-operative Group “ adlı melez bir şirket tarafından alınarak Rochdale öncüleri adıyla tekrar işletmeye açıldı. Rochdale öncüleri, kooperatifçilik tarihinin en önemli mihenk taşıdır. Rochdale öncülerinin belgeleri, Rochdale Boroughwide Kültürel Kurulu tarafından toplanmakta, korunmakta ve arşivlenmektedir. Rochdale öncülerinin ilk mağazasının açıldığı bina 1867’de satılmış, ancak daha sonra satın alınarak 1931’de müze haline getirilmiştir. Rochdale öncüleri 1976’da başka bir kooperatifle birleşince, müzenin orijinal adı kaldırılmıştır. Ancak 1989’da tekrar orijinal adını geri aldı. (Bkz :http:// www.rochdalepioneersmuseum.coop/) Mevcut ekonomik yapının karmaşık yapısı içinde kooperatiflere mutlaka yer vardır. Kooperatifçilerin yolu uzun, zor, ama imkansız değildir. 21 Aralık’ın ertesinde günler hemen uzamaya başlar. İnsanlar, ekonominin sıkıntılarını, bunalımlarını sırtında taşıyacaklarına, bu sıkıntılarını kuracakları kooperatiflere taşıtabilirler. Bilindiği gibi sermayelerini birleştirenler anonim şirketleri kurarlar, sermayelerinin gelirlerini artırırlar. Sermayesi olmayanlar, ya da yeterli sermayesi bulunmayanlar, akıl ve becerilerini, kendi kimlikleri ile birlikte kooperatif şirketlerde birleştirebilirler. Böylece, piyasanın ezici çarkları arasında emeğini ve/veya ürettiği mal ve hizmetlerini daha iyi değerlendirebilecek bir piyasa aracına, yani kooperatiflere, sahip olabilirler. 2012 yılında, kooperatifçilik tarihinin çok önemli kavşaklarından biri yaşandı. Tarihinde ilk kez “Kooperatiflerin İnanılmaz Gücü” konulu “Uluslararası Kooperatifler Zirvesi” gerçekleştirildi. Zirveni sonuç bildirgesinde düzenleyici kurulun en etkin üyesi ve dünyadaki kooperatif bankalarının en güçlülerinden bir olan “Mouvement Desjardins”in başkanı Monique Leroux, kooperatif devrimini ilan etti ve kooperatif modelin teşvik eylemlerine yükümlenmeğe herkesin katılmasına çağırdı: “Biz, kooperatifçiliği daha ileriye götürmek için lider gibi hareket etmeliyiz.” Dünyanın en kısa gününde başlanan bu uzun ve çilekeş yolculuklarda görev almış herkese şükranlarımı sunar, bu yolda ısrarla yürümek isteyen kooperatifçilerin geleceğinin aydın olacağı bilinciyle, 21 Aralık “Dünya Kooperatifler Gününü” kutlarım. Balıkçılıkta da "İyi Tarım" Dönemi »»Bakanlık, bitkisel ürünlerden sonra iyi tarım standartlarına uygun olarak yetiştirilen balıklara da sertifika vermeye başladı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, Türkiye'de daha çok bitkisel üretimde görülen iyi tarım uygulamasının kapsamı, Bakanlığın su ürünleri yetiştiriciliğini kapsayacak şekilde genişletildi. İyi tarım uygulaması kapsamında su ürünleri yetiştiriciliği yapabilmek için balıklara verilen yemin özellikleri -Bakanlıktan izin alan yem fabrikalardan gelip gelmediği, katkı maddeleri, depolandığı alan- hastalık durumunda izlenecek yolları içeren veteriner sağlık planının hazırlanması, ilaç kalıntı arınma sürelerine uyma gibi birçok kriter bulunuyor. Tüketicilerin ve üreticilerin lehine olan bu avantajların yanında iyi tarımla yapılan balık yetiştiriciliğiyle çevre ve kaynaklar korunup işletmeden sofraya izlenebilirlik daha sıkı takip ediliyor. Yasal düzenlemeyle; Afyonkarahisar'da yıllık 400 ton üretim yapan alabalık tesisi, Muğla'da ise yıllık 50 ton üretim yapan fangri balığı yetiştiriciliği tesisi, iyi tarım uygulaması standartlarında üretime başladı. Bakanlık, yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarında çalışmak ve sektörün bu konuda oluşan bilgi açığını kapatmak amacıyla Türk Standartları Enstitüsü ile işbirliğine gitti. Bu kapsamda su ürünleri yetiştiriciliğinde iyi tarım uygulamaları kontrolörü eğitimleri düzenleniyor. Eğitim sonunda yapılacak sınavlarda başarılı olan kursiyerlere, Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde İyi Tarım Uygulamaları Kontrolörü Sertifikası veriliyor. İyi Tarım Yapmak İsteyenler Nasıl Bir Yol İzlemeli? Su ürünleri yetiştiriciliğinde iyi tarım uygulamaları kararını vermeden önce yetiştiricilerin risk değerlendirmesi yapması gerekiyor. Risk değerlendirmesi, yetiştiricilik alanı, su kalitesi, çevre ve biyo çeşitlilik, potansiyel kirlilik kaynakları, organik atıklar, tesiste bulunan yabancı türler, kuluçkahanede kullanılan canlı yem gibi kriterler göz önünde bulundurularak yapılıyor. Üretici iyi tarım yapmaya karar verdikten sonra Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarına başvuruda bulunması gerekiyor. Eğer başvuru kabul edilirse üretici yetkili kuruluş ile sözleşme imzalanıyor. Sertifikasyon kuruluşu tarafından kontrol edilen tesis Bakanlığın getirdiği kriterlere uygun üretim yapıyorsa balıklar sertifikalandırılıyor. Bu süreç kapsamında Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş toplam 27 kontrol ve sertifikasyon kuruluşu bulunuyor. Bu kuruluşlardan üçü su ürünleri yetiştiriciliği kapsamında sertifika veriyor. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Mısır: Herşeyin İçindeyim -II“Biz insanlar, ateşi keşfettiğimizden beri sürekli yeryüzünü yeniden yapıyoruz. Her defasında büyük adımların, ilerlemenin ve güzelliklerle dolu aydınlık bir geleceğin hayalini görüyoruz...” ama dünya tarihi milyonlarca ceset üzerinden yükseliyor! Mısırlı gezgin Ahmet’in yolu Anadolu’ya düştüğünde, kendisini tanrı misafiri olarak kabul eden Recep Efendi’nin bahçesine, bohçasında bulunan mısır tohumlarından bir avuç serpmesiyle başlamıştı bu topraklardaki serüven. Toprağa gelişigüzel serpilen tohumlar seneler geçtikçe akıl almaz bir şekilde çoğalmaya ve başka arazilerde de bilinçli bir şekilde ekilmeye başlamıştı artık. Burada öykümüze başlamadan son verelim (çünkü o lezzetli tohumların Recep Efendi’nin arazisine kadar hangi aşamalardan geçerek geldiğini bilmek hepimizin hakkı) ve bitkilerin insanoğlu tarafından, evrimin mihenk ilkelerinden biri olan doğal seçilimin işleyişine benzer bir şekilde, nasıl yapay seçilimle ıslah edildiğine tanıklık edelim ve konumuz mısır bitkisi olduğu için, mısırın yabani atası olarak bilinen teosinte bitkisini göz önüne alalım. Meksika’da teosintenin bulunduğu arazilerde elbette tek bir bitki bulunmamaktaydı. Belki bir arazide yüzlerce hatta binlercesi mevcuttu. İnsanlara baktığımızda, temel olarak hepimiz ortak bir dış görünüşe sahip olmamıza rağmen, kimimiz daha uzun, kimimiz daha esmer ya da kilolu, bazılarımız renkli gözlüyken, bazılarımız siyah saçlıdır. Bütün populasyonlardaki bireyler arasında farklılıklar vardır. Arazilerdeki teosinte bitkileri için de bu gerçeklik vardı: kimileri uzun, kimileri kısa, bazıları büyük ve çok tohumlu, bazıları küçük tohumluydu. Tabi insanlar büyük tohumlu olanlardan ektiler bir sonraki hasat dönemi için arazilere ve bu tohumlardan gelişen bitkiler büyük tohumluluk için daha fazla gen taşıyordu. Yine bu bitkiler arasında da tam bir homojenlik olmadığı için çiftçimiz bunlar arasından da en beğendiği büyük tohumluları seçti ve bir sonraki dönemde bu tohumlardan yetişen büyük tohumluluk ve istenilen (çiftçinin beğenisini kazandığı için ayırdığı) özellik her ne ise, o anlamda daha fazla gen taşıyordu ve bu seçilim böyle devam edip gittikçe, aradan geçen uzun yıllar boyunca, istenilen genlerin (büyük tohumluluk, lezzet, kolay yenilebilme vb) frekansları ve ürünün kalitesi de artmıştır. İşte asırlar boyunca devam eden bu basit işlemle yabani bitkilerden kültür bitkileri elde edildi. Bu seleksiyon metodu Amerika’da 1930’larda Türkiye’de ise 1950’lerde yerini melezleme ıslahına bırakmıştır. Seleksiyon ıslahında sadece bitki popülasyonunun kompozisyonu değiştirilirken, bitkilerin kalıtsal yapısı değiştirilmemektedir. Amerika’da 1965 yılına gelindiğinde, ekilmekte olan mısırların %95’i hibrid mısıra dönüşmüştü. Bu kadar az bir sürede gerçekleşen bu hızlı değişim (asırlar boyunca devam eden seleksiyon ıslahını düşündüğümüzde) acaba çağın ve çağın getirdiği ihtiyaçların bir sonucu muydu yoksa tamamen ekonomi politik miydi? Bu sorunun ce- Esengül ERDEM Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü [email protected] Ali Kürşat ŞAHİN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü [email protected] vabını vermek şu an bizler için çok zor. Bildiğimiz tek şey hibrid tohum dediğimiz şey, bir bitki ve kendisine yakın veya uzak akraba olan başka bir bitki topluluğundan seçilen saf hatların veya bireylerin (A ve B) birbirleri ile çaprazlanması sonucu (AXB) elde edilen ilk nesil F1 melez tohumdur. Burada bilmemiz gereken en önemli nokta, F1 tohumlar (istenilen özelliğe sahip) elde edildikten sonra, bunların verdiği tohumların yani F2 döllerinin F1 dölleri ile aynı genetik özelliğe sahip olmadığı, bu özelliklerin çok azının korunduğudur. Bunun sonucu olarak hibrid tohum kullanan üreticilerin her sene yeni tohum kullanma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Yani hibrid çeşitler çiftçiyi tohumdan koparma olanağı vermiş ve şirketlere bağımlı hale getirmiştir desek nasıl bir yanılgıya düşmüş oluruz? Ya da “hibrid tohumlar için harcanan çabalar açık tozlanan türler için harcanmış olsaydı bunun sonucunda da yine aynı başarılı sonuçlar alınamaz mıydı?” diye soruyor Harward’lı genetikçi Lewontin. Hiçbir bilimsel gelişmenin kendiliğinden ve keyfiyetten ortaya çıktığını iddia edecek kadar gözünü karartmış insanlar değiliz. Yapmaya çalıştığımız hibrid tohum sürecine mümkün olan her açıdan bakabilmek ve bütün yönleriyle değerlendirmeye çalışmaktan ibaret. İnsanlar, onların istekleri ve ihtiyaçları çok çeşitlidir. Herkesin dünyaya bakış açısı da farklıdır. 1930’ların dünyasına baktığımızda mısır üretiminde ciddi bir azalma olduğunu görüyoruz. Kimileri bu durumu o dönemde ABD’de gerçekleştirilen “corn show” (mısır gösterisi) adı altındaki tarımsal yayım ve ıslah çalışmaları sonrasında, görünüş olarak güzel olan mısırların seçilmesi ve sonraki yıllarda bu mısırların tohumluk olarak kullanılmasına bağlıyor ve her zaman dış görünüş ve verim arasında doğru bir orantı olmadığını ileri sürüyorlar. Bunun sonucunda üretimde meydana gelen dramatik azalma ile birlikte hibrid mısır tohumlarının üretim potansiyeli artmış ve pazar için yeni bir altın madeni haline gelmişlerdir. Böylelikle üretim tekrar artmış fakat populasyon ıslahı popülaritesini kaybetmiş ve çiftçiler tohum şirketlerine bağımlı hale gelmişlerdir. Geliştirilen hibrid mısır tohumları en iyi topraklarda yetişebilen, dayanıklı sapları olan, kimyasal girdiler kullanılabilecek şekilde ıslah edilmişlerdi. Hibrid mısır tohumu üretimi yeşil devrim denilen daha çok kimyasal gübre, kimyasal ilaç, daha fazla sulama ve makina ile üretim modelini de teşvik etmiştir. Bunun sonucunda verimin artmasıyla birlikte hibrid mısır üretimi Amerika’dan 15 Hoş Geldin 2013 dünyanın diğer ülkelerine de yayılmaya başladı. Türkiye de çağın 20 yıl gerisinden bu süreci takip etmiştir. Şimdi Türkiye’deki mısır tarımının o yıllardan günümüze genel durumuna bakacak olursak, 1935 yılında 175 000 hektar olan üretim alanı 2012 yılında 550 000 hektar civarındayken, üretim miktarı ise 130 000 tondan 4 600 000 tona yükselmiştir. Yani ekim alanı yaklaşık üç kat artarken üretim miktarı 35 kat artmıştır. Tabi uç noktalara bakarak sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün değil. 1935 yılında 175 000 hektarlık ekim alanı 1940’dan itibaren 500 000 hektarın üzerine çıkmaya ve önceden sadece belirli bölgelerde ekimi yapılan bitki birden bire Türkiye’nin hemen hemen bütün bölgelerinde yetiştirilmeye başlamıştır. Fakat 1940’tan sonra ekim alanlarında marjinal bir artış meydana gelmezken, üretimde sadece hibrid çeşit kullanmaya bağlı olmaksızın; iklimsel faktörler, bölgeye uygun tohumlukların kullanılması, pamuk ekiminin çeşitli sebeplerle azalması ve bunun yerine mısır ekimi yapılması, yem sanayisindeki talep artışı, ve tarım politikalarına bağlı olarak dalgalanmalar meydana gelse de, üretimde genel anlamda büyük bir artış meydana gelmiştir. Seneler boyunca mısırda ithalatçı konumunda olan ülkemiz 2011 yılında ihtiyacın %92’sini karşılayacak üretim yaparken bu yıl TÜİK verilerine göre dışarıdan mısır almak zorunda kalmayacağız... Bunun üreticilere yansımasını ileriki zamanlarda göreceğiz! Bizler tohum şirketlerinin sahipleri ya da hükümetlerin mensupları gibi istatistikler değiştiğinde büyük çıkarlar elde edebilecek bir grubun bileşeni olmadığımız için olaya ekoloji, kültür, emek ve çözüm ekseninde bakmak durumundayız. Kendi kendine yetebilen bir ülke yolunda ilerlemek güzel bir şey; fakat bu yolda ilerlerken değerlerimizi de talan etmemeliyiz. Mısırın bu topraklardaki genetik mirasının yaşamaya devam etmesi isteniliyorsa, yerli tohum kullanımı da teşvik edilmeli ve tohumlarımız gen bankalarında sağlıklı bir şekilde korunmalıdır. Üretimdeki bu dalgalanmaya bir son vermek ve ithalatçı konumdan tamamen kurtulmak için çiftçiler üretime teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Bunun da ülkemizde dört ana bileşeni vardır: TMO alımları, primler, girdi destekleri ve dış ticaret uygulamaları. Gelecek sayıda, yakıt katkısı olarak etanol kullanımının zorunlu hale gelecek olmasının mısır üretimini ve piyasasını nasıl etkileyeceği konusunda tartışacağız... Günler, ay’ları kovalar, aylar, yılları derken, koca bir ömür bitmek üzere. Yıllar, yılları kovalar iken, hep bir umut vardır. Umutla bekleyiş vardır. Hayal olmadan, projeler olmaz. Umut olmadan bekleyiş olmaz. Olmaz da… Mehmet VAROL Köy-Koop Genel Başkan Vekili Hani, Atalar sözü vardır, “Bekleyen derviş, muradına ermiş” derler ya, bu dönemde “bekleyen derviş, bekleye bekleye gebermiş” oldu. Bunlar doğru da, çabalamak, çırpınmak, mücadele etmekle de bir şeyler olmuyor. Bir şeyler olmuyor. Çünkü; doğruyu söyleyenin, “dokuzuncu köy”de yeri yok. İstikamet “Onuncu köy” koca bir yılı da, böyle tükettik. Bu umutsuzluk değil. Umut, her zaman vardır. Çünkü; Umut’un tükendiği an, her şeyin bittiği andır. Umut var da, dizde derman kalmadı, yorulduk. Sen ne yaparsan yap, ağzınla kuş tutsan yetmiyor. Bedenini, beynini, tüm enerjini, her şeyini ortaya koy, yine yetmiyor. Çünkü; Sen, “öteki” sin. Senin iktidara yakın kartvizitin yok. Sen, yağcılık, yalakalık yapmasını bilmiyor, çıkarın için, her şekle, her renge giren “Bukalemun” değilsen. Senin adına düzenlenmiş, “hamili yakınımdır” kartvizitin yok ise, öyle ise, sen de yoksun. Birileri çıkıp, Eyaletlerden bahsediyor. Birileri; Başkanlık sisteminin yararlarından bahsediyor, birileri çıkıp, Kuvvetler ayrılığının zararlarından bahsediyor. Birileri çıkıp, hiçbir şey söyleyemiyor ise. Birileri, olmayan ihtisas Kooperatifleri ile, ihtisas Birliklerini oluşturmaktan bahsediyor ise, eşyanın tabiatına ters olan bu olguyu savunuyor ise, birileri Hay-Koop Birlikleri, TarKoop Birliklerini ortak aldı diye, Köy-Koop yöneticileri hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dava açabiliyor ise, Köy-Koop’tan ayrılan, Köy-Koop Birlikleri, Tarım, Hayvancılık Birliği, Narenciye Yetiştiricileri Birliği bir araya getirilip, Tar-Koop Merkez Birliği oluşturulabiliyor ve bu yapılanmayı birileri başarı sayıyor ise, “Bukalemun”lar bunu alkışlayabiliyor ise, işte ‘Sınırsız Demokrasi’ olan bu Ülke’de, düşündüğünü yazmak, ya da birileri ile paylaşmak, suç oluyor ise, yazanın kalemi kırılıyor, konuşanın dili kesiliyor ise, bu da yetmedi, ipi çekiliyor ise, işte bu, sözün bittiğinin resmidir. Birileri Köy-Koop’un ipinin çekildiğini, ağzı kulaklarına vararak, söyleyebiliyor ise, bu birileri, Köy-Koop’un uzun yıllar üst düzey yöneticiliğini yapanlar ise…! Ve bu sözünü ettiklerim, “2012 Dünya Kooperatifler Yılı”nda oluyor ise, 2013 yılı nasıl gelirse gelsin, hoş geldi, sefa geldi. Anlayan anlamayan, seven sevmeyen, herkesin yeni yılını kutlar, 2013 yılının, Bizleri yanıltması dileği ile, hepimize hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim. Yalova ‘Süs Bitkileri Kongresi’ne Ev Sahipliği Yapacak »»Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsünün ev sahipliğinde gerçekleşecek olan Süs Bitkileri Kongresi 5-9 Mayıs 2013 tarihinde Yalova'da gerçekleşecek. Türkiye'nin değişik bölgelerinden Yalova'ya gelecek olan üretici temsilcileri ve ihracatçı firmalar Süs Bitkileri Kongresinde sektörel sorunları tartışacaklar. İlk kez birincisi 1998 yılında Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü'nde düzenlenen Süs Bitkileri Kongrelerinin, ikincisi 2002 yılında Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nde, üçüncüsü 2006 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde, dördüncüsü ise 2010 yılında Alata Bahçe Kültürleri Araştırma İstasyonu'nda düzenlenmişti. 5. Ulusal Süs bitkileri kongresi Düzenleme komitesinden yapılan açıklamada “Süs bitkileri sektörü ekonomik olarak son yıllarda büyük ilerleme göstermiştir. Bu ilerlemede konu ile ilgili yapılan bilimsel toplantıların, sempozyum ve kongrelerin katkısı önemlidir. Bu tip organizasyonlarda; araştırmacılar, öğretim üyeleri, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları süs bitkileri sektöründeki sorunları ve çözüm önerilerini, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri birlikte tartışıp değerlendirme imkanı bulmaktadır. Bu değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar hem Ar-Ge faaliyetlerinin etkinliğinin artması hem de sektörün gelişmesi açısından büyük önem arz etmektedir” denildi. 16 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği HAYVAN SAĞLIĞI MEME İLTİHABI HASTALIĞI (MASTİTİS) »»Mastitis, süt hayvancılığında en çok rastlanan ve son derece önemli bir meme hastalığıdır. Süt üretimi yapan işletmelerde az veya çok oranda daima karşılaşılan bir problemdir. Hayvanların memelerinde görülen çok çeşitli meme hastalıklarından birisi olan ve ülkemizde çok görülen; memelerin birinde veya birden fazlasında gözlemlenen ateş, kızarıklık, şişkinlik, memelerde sertlik, süt veriminde ani düşmeler ve sütün yapısının bozulması (sütün renginin sarı olması, pıhtılı olması ve pıhtı tıkaçları) ile karakterize mastitis dediğimiz meme iltihaplarıdır. Meme iltihabı; meme bezlerinin herhangi bir sebeple (Bakteriler, mantarlar, virüsler gibi etkenlerle) iltihaplanmasıdır. Meme iltihapları sadece süt verimini azaltmakla kalmayıp, memenin bir veya birkaç lobunun körleşmesine, hatta tüm meme loplarının işlevlerini kaybetmesine sebep olabildiği gibi, hayvanın kasaplık olmasına bazen de ölümüne kadar sebebiyet vermektedir. Meme iltihapları önemli miktarda süt kayıplarına, tedavi ve zaman kaybına sebebiyet verdiğinden hayvan sahiplerine yüklü maliyet getirmektedir. Hastalık genelde kendini 2 şekilde gösterir: 1- Klinik (Görünür) Mastitis: Hayvanın vücut sıcaklığı yükselir. Hayvan huzursuz bir görünüm sergiler. Memede ağrı vardır. Memenin muayenesinde bir veya daha fazla bölümün şiştiği, gergin, kızarmış ve dokununca sıcak ve ağrılı olduğu görülür. Şiş ilerler, ilk birkaç saat meme başından sarımsı bir sıvı gelmesiyle teşhis konulur. Klinik Mastitis 4 şekilde oluşabilir: a- Perakut Mastitis: Meme şiş, kırmızı, sıcak, memelerde hassasiyet, iştah kaybı ve hızlı kilo kaybı görülür. Çok şiddetli durumlarda ölüm oluşabilir. b- Akut mastitis: Hayvanın genel durumunun bozulmasıyla birlikte meme lobları şişmiş, sıcak, sert ve ağrılı yangıdan dolayı kızarmıştır. Süt sulu, pıhtılı, irinli ve kanlı bir şekilde gelir. c- Subakut mastitis: Memede yangı belirgin değildir. Sütte koyu pıhtılar vardır. d- Kronik mastitis: Akut ve subakut mastitisler sonucu şekillenebilir. Yangı görülmez, sütte ise gözle görülür bir değişiklik olmaz. 2- Subklinik (Gizli) Mastitis: Hastalığı kısa zamanda fark etmek mümkün değildir. Bu hayvanlardan sağılan sütler normal görünümdedir, fakat bir miktarında azalma vardır, maalesef fark edilmeyebilir. Meme iltihaplarını hazırlayan önemli sebepler • Ahır ve barınakların yapısı, büyüklüğü, havalandırma ve temizlik koşulları, • Meme ve meme başı yaralarının zamanında tedavisinin yapılmaması, • Meme ve meme başlarındaki yapısal bozukluklar (Meme başı deliğinin uzun, geniş veya dar olması gibi) • Beslenmenin etkisi (Proteinli yemlerle beslenme mastitise yakalanma olasılığını artırır.) • Hayvan ırkları (Sütçü ırklar etçi ırklara göre daha duyarlıdır.) • Hava koşulları ve mevsim etkileri (özellikle bölgemizde yağışların fazla olması nedeniyle yaz aylarında ısı ve nem oranının yüksek olması sebebiyle hayvanların meme dokusunun hasta- lanma riskini büyük oranda arttırmaktadır.) • Yanlış sağım, sağımcıların kirli elleri ve malzemeleri, • Makineli sağımda sağım başlıklarının çatlaması, makinenin meme başına uyguladığı basıncın artması veya azalması sonucu meme başının yaralanması. Hayvanlarımızı Meme İltihaplanmasından Nasıl Koruruz? Temizlik (Hijyen): Mastitisten korunmanın en etkili yöntemi temizliktir. Hayvan yattığı zaman memelerin pisliğe bulaşmaması için hayvanın yattığı yerin temiz ve kuru olması gereklidir. Sağımdan önce ve sonra memeler mutlaka düzenli olarak yıkanmalıdır. Yıkama sonrası memeler iyice temiz bir havlu ile kurulanmalıdır. Sağım sonrasında meme başları uygun bir antiseptik sıvıya batırılmalıdır. Ahır ve barınakların yapısı: Ahırlarımız; havadar ve ışık alacak şekilde olmalıdır. Özellikle bölgemizde yaygın olan ve hayvan üşüyecek diye her tarafı kapatılması şeklindeki uygulamalar hayvanlarımızın hastalıklara karşı yakalanma şansını büyük oranda arttırmaktadır. Büyükbaş hayvanlar ani ısı değişiklikleri olmadığı müddetçe -10 hatta -20 derecelere karşı dayanabilmektedirler. Ahırlarımızın sürekli temiz hava sirkülâsyonu olması gerekmektedir. Ahırlarımızdaki pencerelerin sürekli açık tutulması ve ahırlarımızın çatı kısımlarında ise kirli havanın çıkışını sağlayacak havalandırma bacaları koyulması gerekmektedir. Yetiştiricilerimiz şunu unutmamalıdır ki büyükbaş hayvanlar kolay kolay üşümezler. Yetiştiricilerimiz karşılıklı hava akımından hayvanlarını korudukları müddetçe hayvanlarımız -10 derecelere kadar üşümemektedirler. Sağım Hayvanların Sağımı zamanında ve sükûnet içinde yapılmalıdır. Hayvanımızın memelerinden biri veya bir kaçı hastalandığı zaman sağım sırası sağlıklı memeden hastalıklı memeye şeklinde olmalıdır. Eğer ahırımızda birden fazla hayvan varsa sağım sırası sağlıklı hayvanlarda hasta hayvanlara şeklin yapılmalıdır. Sağım sıralaması; sağlıklı düveler, sağlıklı inekler, tedavi edilen inekler, yaşlı inekler ve hasta inekler şeklinde olmalıdır. Buradaki amaç hastalık etkenlerin sağlıklı hayvanlara veya meme bezlerlerine bulaştırmamaktır. İyi bakım ve besleme Hayvanlara yeterli miktarda kaliteli kaba(Kuru ot,yonca balya ot, çayır otu gibi) ve kesif yem verilmelidir. Özellikle bölgemizde çok miktarda verilen kepek yerine dengeli ve hayvanlarımızın ihtiyaçlarını karşılayan konsantre süt yemleri kullanılmalıdır. Pratik olarak kullanılacak hesap ise 2 kg süt için1 kg süt yemi verilmesidir. Koruyucu aşılama Meme yangılarından korunmasında en etkili yollarından birisi de hastalık gelmeden hayvanlarımızı, bölgemizde çok hastalık yapan mikropları içeren aşılarla aşılatılması yoludur. Değişik dönemlerde kullanılan birçok aşı vardır. Aşılama mutlaka meme bezleri hastalanmadan önce sağlıklı hayvanlara yaptırılmalıdır. Kuru dönem meme içi antibiyotik kullanımları: İneklerin meme iltihaplanmasına karşı en duyarlı olduğu dönem, kuruya çıktığı dönemdir. Hayvanlarımızı mutlaka doğuma 2 ay kala kuruya çıkarılması gerekmektedir. Kuruya çıkarırken en son sağımdan sonra sadece kuru dönem için kullanılan meme içi antibiyotiklerin meme dokusuna verilerek, meme içerisine gelebilecek ve yerleşebilecek duyarlı mikroplardan korumak için mutlaka her meme lobuna uygulanması gerekmektedir. SÜT VERİMİ • Mastitis süt verimiyle yakından ilgili olan bir hastalıktır. Hayvanların yıllık süt verimi arttıkça mastitis rastlantıları da artar. Bu sebeple yüksek süt verimli hayvanlar, düşük süt verimli olanlara kıyasla mastitise karşı daha duyarlıdır. • Yüksek süt verimi ile ilgili olarak meme dokuları genişler ve büyür. Büyük memelerin ise yaralanmada ve berelenme ihtimalleri daha fazla olması nedeniyle dayanıklılıkları azalarak mastitise karşı duyarlılıkları artar. • İneklerde günlük süt veriminin en fazla olduğu laktasyonun ilk üç ayında akut mastitis olaylarında artış görülür. Irk, yaş ve laktasyon durumu: Ahırımızda veya sürümüzde memeleri sağlıklı ve hastalıklara karşı dirençli hayvanlar beslemeliyiz. Meme yapısı bozuk olan, uzun memeli olan hayvanları işletmelerden çıkarılması ve mastitise dayanıklı ırklar seçilmelidir. İnekler yaşlandıkça mastitise karşı duyarlılıkları arttığından, yaşlı inekler de sürüden çıkarılmalıdır. Hayvanımızın Memesinin İltihaplandığını Nasıl Anlarız? Hayvanımızın memelerinden birinde veya birkaçında; ateş, kızarıklık, şişkinlik, sertlik, sütün yapısında bozulma (sütün sarı renkli olması, içerisinde peynirimsi tarza pıhtılar olması veya peynirimsi tıkaç), süt verimindeki ani düşmeler hastalığın en belirgin belirtileridir. Hayvanların bu belirtilerden biri veya bir kaçının görülmesi ile beraber iştahsızlık, yüksek ateş ve titremeler görüldüğünde mutlaka acilen bir veteriner hekime müracaat edilmelidir. Unutulmamalıdır ki ne kadar erken teşhis ve müdahale hastalığın iyileşme oranını arttıracaktır. Kulaktan duyma bilgilerle yapılacak veya yaptığınız müdahaleler ineğinizin tedavi şansını azaltmakla birlikte memelerinin körelmesi hatta ölümüne bile yol açacağı unutulmamalıdır. • Her hayvanın ayrı ayrı memelerinden yapılmalıdır. • Oluşan jel durumu mastitis için bulgudur. c. Somatik hücre sayımı (SHS) ; Ayda 1 kez toplu sağım tanklarından yapılmalı, • Sürünün meme sağlığını izlemede, • Sütün kalitesinin kontrolunda önemli bir kriterdir. • SHS’nın yüksek olması Subklinik mastitisin varlığını gösterir. SHS sonuçlarının değerlendirilmesi her ülkenin koşullarına göre değişir. d. Elektrik iletkenliğinin ölçülmesi; Ayda 1 veya 2 kez uygulanmalıdır. Piyasada pille çalışan otomatik aletler mevcuttur. Kuru Dönemde Sağıtım: Mastitisin tedavisinde etkili bir aşamadır. Bu dönemde subklinik ve kronik mastitisler sağıtıma alınarak, enfekte hayvanlar elimine edilir. Uygulanan antibiyotik uzun süre memede kaldığından etkinliği daha fazladır. Kuru dönemde şekillenebilecek yeni enfeksiyonlara karşı da korunma sağlar. Sütte antibiyotik kalıntılarının bulunma sorununu ortadan kaldırır. Disiplinli kayıt ve kontrol sistemleri : Mastitisten korunma ve kontrol önlemlerinden sonuç alınmasında büyük önem taşımaktadır. Bu kayıtlarda yer alması gerekenler şunlardır: - Sürüye veya ineğe ait SHS’ları, - Ahırda CMT veya elektrik iletkenliği uygulamaları, - Mikrobiyolojik kültür kontrolu ; Aylık olarak süt tankından - Ahır ve ineğe ait bulguların kayda alınması ve izlenmesi. Mastitisten korunma ve kontrolde Laboratuvar teşhisinin önemi: Mastitisin kontrolünde önemli bir adımdır. Süt tankından mikrobiyolojik kontrol aylık olarak, ahırın bakteri populasyonunu izlenmesinde laboratuvar teşhisi gerekmektedir. Bu sonuçlara göre, ahırdaki bakteri populasyonunun durumu saptanarak, problem alanları belirlenerek giderilmesi yönünde önlemler alınır. Laboratuvarda Antibiyotik duyarlılık testinin önemi ; - Klinik mastitislerin kronik duruma dönüşmesini önler, - Subklinik mastitislerin kuruda sağıtımında etkili antibiyotiğin seçimini sağlar. CMT testinin pozitif çıkması durumunda tedavi veteriner hekimin verdiği uygun ilaçlar zamanında ve tarif edilen şekilde uygulanmalıdır. Tedavi esnasındaki sağılan sütler antibiyotikli olduğu için antibiyotiğin sütten arınma süresine kadar tüketilmemelidir. Subkliniklerin zamanında tespiti ve Kuruda tedavi Subklinik (Gizli) mastitisin önemi; Bilindiği gibi subklinik mastitis memenin klinik tablo göstermemesi nedeniyle, farkedilmez, uzun süre devam eder ve klinik mastitislere neden olur. Yapılan çalışmalarda klinik mastitislerden daha yaygın olduğu kanıtlanmıştır. Subklinik mastitis bireysel değil, bir sürü sorunu olması nedeniyle çok önemlidir. İşletme bazında varlığı % 10-70 arasında değişmektedir. Süt veriminde düşmeye neden olur (meme loblarında % 3- 26 süt kaybı), Sütün kalitesini düşürür (Sütteki yararlı maddeler azalır, zararlı maddeler artar.) Subklinik mastitislerin % 90’ına Staphylococcus’lar. ve Streptococcus.’lar neden olmaktadır. Subklinik mastitisin zamanında tespiti ve kuru dönemde sağıtımı ; Subklinik mastitisin zamanında tespit edilerek tedavi edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yapılması gerekenler; a. Günlük kontrol ; sağımın hemen öncesinde koyu zeminde yapılmalıdır. b. Kaliforniya mastitis testi (CMT) ; Ayda 1 veya 2 kez uygulanmalıdır. DİKKAT! • Mastitisli hayvanların tedavisine en kısa sürede başlanmalıdır. Ne kadar erken tedaviye başlanırsa o kadar iyileşme olasılığı vardır. • Tedaviden ziyade koruyucu tedbirleri sağlayınız. • Koruyucu aşılamaya önem veriniz. • Ahırlarınızda havalandırmayı ve zemin temizliğine özen gösteriniz. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM 17 Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) 2012 Tarım Sektörünü Değerlendirdi Türkiye 62 milyar dolarlık tarımsal hasılası ile dünyanın yedinci büyük tarım ülkesidir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, Türkiye fındık, kayısı, incir, kiraz, vişne, ayva ve haşhaş tohumu olmak üzere yedi ürünün üretiminde dünya sıralamasında başı çekerken, toplam 6 üründe ikinci, 8 üründe ise üçüncü yer sırada yer almaktadır. Türkiye domatesinde aralarında bulunduğu 6 üründe dünya dördüncüsü, şeker pancarı, çay, patlıcan, böğürtlen, keçiboynuzu, zeytin ve vanilyadan oluşan yedi üründe dünya beşincisi; üzüm, kuru soğan, şeftali ve aspir üretiminde ise altıncı sıradadır. Tarımsal Büyüme Oranı Düştü Türkiye'de 2011 yılında yıllık büyüme oranı yüzde 8.5 olarak gerçekleşmişti. 2011'de tarım sektöründe büyüme ise yüzde 5.2 ile son 5 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştı. Türkiye ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 3,3 ikinci çeyreğinde yüzde 2,9 olmak üzere 2012 yılının ilk altı ayında yüzde 3.1 büyüdü. Tarım sektöründeki büyüme ise yüzde 4.2 oldu. Bu rakamlar 2012 yılında ekonominin büyüme oranı yarıdan fazla düşerken tarım sektörünün bu düşüşten daha az etkilendiğini ve ekonominin genelinin üzerinde bir büyüme oranını sağladığını gösteriyor. Bu kuşkusuz olumlu ve tarım sektörünün ekonomi içindeki olumlu rolünü ortaya koyan bir gelişmedir. Büyüme Borca Dayalı Olarak Gerçekleşti Ancak gerek Türkiye ekonomisinin geneli gerekse tarım sektörü açısından bakıldığında, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da mevcut büyüme rakamlarının yüksek oranlı borçlanmaya dayalı olduğu gözleniyor. Tarım işletmeleri açısından bakıldığında banka kredi borçları, enerji borçları, Tarım Kredi borçları, ve kredi kartı borçlarının artmaya devam etmektedir. 2011 yılı içinde Torba Yasa kapsamında çiftçinin Ziraat Bankası'na olan borçları yeniden yapılandırıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği tarafından çeşitli ödeme kolaylıkları sağlandı. Elektrik borçlarında yeniden yapılandırmaya gidildi. Bu önlemlerle 1.5 milyar TL civarında borç faizi silindi. Ayrıca 60 ilde tabii afetlere maruz kalan çiftçinin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri'ne olan borçları 1 yıl süreyle ertelendi. Buna rağmen borç sorununun çözülemediği, banka kredi kartları ve elektrik borçlarının ise daha ciddi bir hal aldığı görülmektedir. Çiftçimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları 2012 yılı itibariyle 22 milyar 300 milyon liraya yükselmiş, 10 yıl öncesine göre 42 kat artmıştır. Çiftçinin bankalara olan kredi borcu ise geçen yıl sonu itibariyle 32 milyar TL'ye ulaşmıştır. Çiftçi Ekonomisi Yine Açık Verdi Bu durumda akla hemen şu soru gelmektedir: Madem ekonominin ve tarım sektörünün durumu iyi o zaman neden çiftçilerin borcu artıyor? Acaba çiftçiler kazançları iyi olduğu halde borçlarını ödemek istemiyorlar mı? Gerçek şu ki, mesele çiftçilerimizin borçlarını ödemek istememesi değildir. Nitekim, tarım kredisi borç ödemelerinde geri dönüş yüzde 99 oranındadır. Geri dönüş oranı bu kadar yüksek olduğu halde borcun sürekli artmasının nedeni büyük ölçüde borcun borçla ödenmesidir. Çiftçilerimizin sürekli borçlanmak zorunda kalmalarının nedeni ise, üretim faaliyeti sonunda çoğu zaman yaptıkları yatırımın ve harcadıkları emeği n karşılığını alamamalarıdır. Rakamlara bir göz attığımızda bu tabloyu daha açık görebiliriz: 2012 yılında girdi fiyatlarındaki artış şöyledir: TÜİK rakamlarına göre, 2012 yılında on iki aylık ortalama endeksinde TaGübre Fiyatları Yıl (Ton/TL) 2011 2012 artış % Amonyak Sülfat 540 760 40,7 Üre 850 1310 54,1 DAP 1430 1520 6,2 2011 Kasım 2012 artış % 3,80 TL/Litre 4,27 TL/Lt 12 Mazot Fiyatları rım sektörü üretici fiyatlarındaki artış ise yüzde 7,85 oranında olmuştur. Görüldüğü gibi en temel girdiler olan gübrede mazotda tarımsal üretici fiyatlarının çok üzerinde bir artış gerçekleşmiştir. Hayvancılıkta Benzer Bir Tablo Hayvancılık açısından bakıldığında da benzer bir olumsuz tablo ile karşılaşıyoruz: Bu olumsuz tablonun en başta gelen etkeni 3 yıllık et ithalatı politikasıdır. Bu politika sonucu üç yılda doğrudan 3 milyar dolar kaynağı dışarı gönderdik. Bu ithalat nedeniyle yerli besicilerin uğradığı zarar ise 5 milyar lira olarak tahmin ediliyor. Son üç yılda hayvancılığa verilen destek de 5 milyar civarında. Türkiye'de tarıma ayrılan destekleme bütçesinden hayvancılığa ayrılan payın son yıllarda yükseldiği bir gerçektir. Ancak hayvancılığa aktarılan fonun diğer tarım kesimlerinden kesildiği de bir gerçektir. Bu dönemde hayvancılık kredilerindeki artış da hayvancılıktaki kan kaybını bir ölçüde hafifletmiştir. Bu destekler sayesinde son iki yıldır, ithalatın yarattığı olumsuz ortama rağmen hayvan sayısı ve verim oranında bir artış sağlandı. Rakamların da gösterdiği gibi besicilerimiz ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz adeta sinekten yağ çıkarırcasına en küçük imkanları değerlendirerek üretimi sürdürme konusunda direniyor ve başarılar da elde edebiliyorlar. TÜİK rakamlarına göre 2008 yılında büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,58 azalarak, 10 milyon 946 bin 239'a düşmüştü. Büyükbaş hayvanlardan sığır sayısı yüzde 1,60 azalarak 10 milyon 859 bin 942 baş olmuştu. 2010 yılından başlayarak desteklerin artması nedeniyle bir önceki yılla kıyaslandığında büyükbaş hayvan sayısı yüzde 6 artarak 11 milyona, küçükbaş hayvan sayısı ise yüzde 9 artarak koyun 23 milyon keçi 6 milyona çıktı. 2011 yılı rakamlarına göre artış devam ederek büyükbaş hayvan sayısı yüzde 9 artışla 12 milyon 484 bin, koyun sayısı 25 milyon 31 bin, keçi sayısı 7 milyon 277 bin oldu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın verdiği rakamlara göre büyükbaş hayvan sayısı son 10 yılda yüzde 25 artmış görünüyor. Bu durum, yukarıda belirttiğimiz önlemler alındığı ve kararlı bir biçimde uygulandığı takdirde ülkemizdeki et açığının kapatılabileceğini gösteriyor. Ancak bu önlemler gerçekleştirilemezse geçtiğimiz yıllarda DPT tarafından yapılan bir projeksiyona göre 2015 yılında ülkemizde 170 bin ton civarında bir et açığı oluşacak. Et Açığını Kapatmak İçin En Acil Önlem Et Verimliliğini Artırmak Türkiye'de hayvan verimliliğinde bir artış olduğunu belirttik; ancak bu artış gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatmaktan uzak. Türkiye'deki işletmelerin yüzde 72'sinde 1-4 baş hayvan bulunuyor. Dolayısıyla bu hayvanlar yeterince verimli olamıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO'nun 2004 yılı verilerine göre, AB ülkelerinde ortalama karkas verimi 278,2 kg, koyun ve kuzu karkas verimi 14,8 kg seviyesinde. Türkiye'de ise sığır ve dana karkas verimi 180 kg, koyun ve kuzu karkas verimi 18 kg. idi. DSYBM 2010 yılı kayıtlarına göre ülkemizde 1.8 milyon baş sığır kesiliyor. Ortalama karkas et verimi 217 kg. Karkas verimliliğindeki artışta en önemli unsur kültür ırklarının geliştirilmesi. Genellikle bu kültür ırklarının yetiştirildiği 150 bin soy kütüklü işletmede ortalama inek sayısı 11 baş, ortalama sığır sayısı 24 baş. Soy kütüklü işletmelerde 1.7 milyon baş inek, ön soy kütüklü işletmelerde 2.0 milyon baş inek olmak üzere modern diyebileceğimiz bu işletmelerde toplam 3.7 milyon baş kasaplık sığır bulunuyor. Süt inekçiliğine bir göz atarsak: Ülkemizde 4.3 milyon baş civarında süt ineği var. Bunların 1 milyon 627 bine yakını kültür ırkı. Bunlardan 6 milyon 309 bin ton süt alınıyor. Süt verimi inek başına 3.880 kg. Ayrıca 1 milyon 787 bin baş melez, 950 bin civarında da yerli ırk süt ineği var. Melezlerde süt verimi inek başına 2.720 kg. yerlilerde ise 1.320 kg. Yani bir melez inek yerli ineğin iki katı, bir kültür ırkı ise üç katı süt veriyor. Hayvancılığın Kanayan Yarası: Yem Fiyatları Hayvancılıkta en önemli girdi yemdir. Bir süt ineğinin günlük ortalama yem maliyeti 10 TL civarındadır. Ancak bu yıl samanın kilosu yüzde 400 oranında arttı. Bu miktar ayda 45 lira, kesim dönemi olan 10'uncu aya kadar da 450 lira olarak hesaplanıyor. Oysa geçen yıl besicinin saman ihtiyacı için hayvan başına yaptığı masraf 100 lira seviyesindeydi. Ortalama 4 bin liraya satılan bir hayvan için yapılan 450 liralık saman harcaması yüzde 8'lik ek bir maliyet anlamına geliyor. Saman yalnızca bu sorunun bir parçası. Örneğin yoncanın geçen yıl 35-40 kuruş olan kilogram fiyatının bu yıl 65-70 kuruşa çıktı. Yani yüzde yüze yakın zamlandı. Hayvancılıkta asıl sorun yem açığının kapatılması. Türkiye'de 12 milyon tonu çayır mera, 18,3 milyon tonu yem bitkileri ekilişleri, 13,3 milyon tonu silaj yapımı, 5 milyon tonu bahçe içi otlak, 10 milyon tonu da sap, saman, anız artıkları olmak üzere 58,6 milyon ton kaba yem üretiliyor. Ülkenin yıllık 57 milyon ton kaba yem ihtiyacı dikkate alındığında, kaba yem açığı yokmuş gibi görünüyor. Oysa, sap, saman, anız artıkları ile bahçe içi otlaklarının kaliteli kaba yem olarak değerlendirmemek gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında yem açığı 13-14 milyon ton olarak tahmin ediliyor. Üretim Rakamları Tahıllarda, Pamukta Ve Şekerpancarında Üretim Azaldı TÜİK rakamlarına göre 2012 yılının ilk tahmininde bir önceki yıla göre tahıllarda yüzde 5,2 oranında azalış, sebzelerde yüzde 1,4 ve meyvelerde yüzde 6,4 oranında artış gözleniyor. 2012 yılında üretim miktarlarının yaklaşık olarak tahıl ürünlerinde 33,4 milyon ton, sebzelerde 27,9 milyon ton ve meyvelerde 18,3 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Bir önceki yıla göre buğday üretiminin yüzde 7,8 oranında azalarak 20,1 milyon ton, arpa üretiminin yüzde 6,6 oranında azalarak 7,1 milyon ton, çeltik üretiminin yüzde 2,2 oranında azalarak 880 bin ton olması beklenirken, dane mısır üretiminin yüzde 9,5 oranında artarak yaklaşık 4,6 milyon ton olması öngörülmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye'nin buğday ihtiyacı 18 milyon ton civarındadır. Bu açıdan bu yıl da bir üretim açığı olduğu söylenemez. Ancak buğdayda en önemli sorun kalite sorunudur. Kalite sorunu nedeniyle ülkemiz önemli ölçüde buğday ithalatı yapmaktadır. Bu ithalatı DIR çerçevesinde ihracat amaçlı bir ithalat olarak göstermek gerçekçi değildir; çünkü Türkiye son 5 yılda buğday ithalatı için 5.2 milyar dolar ödeme yaparken, un ihracatından ancak 3.1 milyar dolar gelir elde edebilmiştir. Başka bir deyişle açık 2.1 milyar dolar olmuştur. Baklagillerin önemli ürünlerinden nohutta yüzde 9,7, kırmızı mercimekte yüzde 7,9 oranında artış beklenmektedir. Yumru bitkilerden patatesin yüzde 3,9 oranında artış göstererek yaklaşık 4,8 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Yağlı tohumlardan ayçiçeği üretiminin yüzde 2,6 oranında artarak yaklaşık 1,4 milyon ton olması öngörülmektedir. Pamuk ve şekerpancarı üretiminde ise bir gerileme söz konusudur. Kütlü pamuk üretimi yüzde 10,9 oranında azalarak 2,3 milyon ton, şeker pancarı üretimi yüzde 2,3 oranında azalarak 15,8 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Yaş çay üretiminin yüzde 2,5 oranında azalarak 1,2 milyon ton civarında gerçekleşmesi beklenmektedir. Meyve Sebze Sektörü Önemini Koruyor Üretim 2012 Yılında Bir Önceki Yıla Göre Arttı TÜİK tarafından açıklanan tahmini rakamlara göre, 2012 yılında sebze ürünleri üretim miktarı bir önceki yıla göre yüzde 1,4 oranında artarak yaklaşık 27,9 milyon ton olması beklenmektedir. 2012 yılının ilk tahmininde meyve ürünlerinin üretim miktarının da bir önceki yıla göre yüzde 6,4 oranında artarak yaklaşık 18,3 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Böylece 2012 meyve sebze üretiminin 46.2 milyon ton olması öngörülmektedir. Meyveler içinde önemli ürünlerin üretim miktarlarına bakıldığında 2012 yılında bir önceki yıla göre, elmada yüzde 9,8, kayısıda yüzde 16,9, erikte yüzde 10,5, kirazda yüzde 9,6 ve zeytinde yüzde 8,6 oranında artış tahmin edilmektedir. Turunçgil meyvelerden mandalinada yüzde 2 oranında artış, limonda ise %3,9 oranında azalış beklenmektedir. Sert kabuklu meyvelerden fındıkta %53,5, antep fıstığında %33,9 oranında artış beklenmektedir. Sebze Meyve İhracatı Tehlike Sinyalleri Veriyor Türkiye'de 2011 yılında 4 milyon 71 bin 195 ton meyve sebze ihracatı yapılmıştı. Başka bir deyişle meyve sebze üretimimizin yaklaşık yüzde 10'unu ihraç etmiştik. Geçmiş yıllarla kıyaslandığında azımsanmayacak bir artış gerçekleşmişti. Aynı yıl ihracat karşılığında 4 milyar 979 milyon dolar ihracat geliri sağlamıştık. 2012 yılı Eylül ayı itibariyle kesin olmayan rakamlara göre, ihracatımız 2 milyon 409 bin 180 tondur. İhracat karşılığında elde ettiğimiz ihracat geliri ise 3 milyar dolara yakındır (2 milyar 949 milyon 316 bin dolar). Eğer gelişmeler normal seyrini izleseydi, mevsim sonu itibariyle artacak olan ihracatın miktar ve gelir olarak geçen seneki düzeyi yakalayabileceği tahmin edilebilirdi. Ancak, yaşadığımız gelişmeler, bu konuda fazla iyimser olmamıza imkan vermiyor. Meyve sebze ihracatımızın en büyük bölümü, üçte birine yakın bir bölümü Rusya Federasyonuna yapılmaktadır. Bunun yanı sıra Irak ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğu ülkelerine önemli bir oranda ihracat yapıyoruz. Son gelişmeler üzerine Rusya Federasyonu ve Irak ile ilişkilerin gerginleşmesi de ihracatımızın geliştirilmesi açısından endişe verici bir faktör olarak görünmektedir. İthalatımıza gelince... 2011 yılında sebze meyve ithalatımız 912 bin 539 ton olmuştu. Bu ithalat karşılığında 761 milyon 764 bin dolar kaynak harcamıştık. Bu yılın Eylül ayı itibariyle elde edilen geçici ithalat rakamlarına göre ithalatımız 413 bin 624 tondur. İthalat karşılığı harcadığımız kaynak ise 477 milyon 625 bin dolardır. Bu rakamlar ithalat miktarının düştüğü ve ithalata daha az kaynak harcadığımız anlamına gelmektedir. Bu olumlu bir gelişmedir. İran'dan Lahana, İspanya'dan Marul, İtalya'dan Ispanak, ABD'den Fındık İçi Aslında rakamlar analiz edildiğinde, ithalat rakamının daha aşağılara çekilebileceğini göstermektedir. Bunun için ülkemizde bol bol yetiştirilen bir çok ürünün dışarıdan ithalini engelleyecek yöntemler geliştirilmesi yeterli olacaktır. Tarımsal Destekler Yetersiz Ülkemizde 2012 yılında tarıma 7,5 milyar lira destek verilmişti. 2013 yılının bütçesinde çiftçiye ayrılan destek miktarı ise 9 milyar lira olarak belirlendi. Bu yüzde 20'lik bir artış anlamına geliyor. Bu artış geçmiş yıllarla kıyaslandığında olumlu olsa da Türkiye'de tarıma verilen desteğin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bir örnek vermek gerekirse, buğday üreticisinin dekara yaptığı mazot harcaması 56 TL'dir. Buna karşılık mazot desteği olarak aldığı prim 4 TL'dir. Yani destek yapılan masrafın sadece yüzde 7'sini karşılıyor. Ülkemiz tarımında yılda 3.5 milyar ton mazot kullanılmaktadır. Bu mazotun ÖTV ve TDV'si yaklaşık 9 milyar TL tutmaktadır. Başka bir deyişle, bütçeden tarıma destek olarak bu yıl ayrılacak olan 9 milyar TL'nin tamamı önümüzdeki yıl çiftçinin ödediği mazot parasından alınan ÖTV ve KDV olarak geri alınacaktır. Bu durumda gerçek bir destekten söz etmek mümkün değildir. Türkiye tarımının en büyük sorunu girdileri ucuzlatarak ya da sübvanse ederek ürün maliyetlerini düşürmek, destekleri artırarak tarıma destek olmak ve üreticiyi dış rekabetten korumaktır. Bunlar yapıldığı takdirde Türkiye bugün tarımda sağladığı başarılara çok daha fazlasını ekleyecek güçtedir. TZD Ar-Ge Departmanı 18 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği KOOPERATİFÇİLİK Japon Kooperatifçilik Hareketi Toyohiko Kagawa »»Japonya dediğimizde hepimizin gözünde çalışkan, organize olmuş, kibar ve sabırlı insanların yaşadığı geleneklerine bağlı gelişmiş bir ada ülkesi gelir. Japon insanını sahip olduğumuz asya kültürü içinde kendimize yakın hissederiz. Bu duygular her iki ülke insanını birbirine yaklaştıran en güzel duygulardır. Japonya’nın sahip olduğu kültürel değerler yanında teknolojik üstünlükleri bazen bizi büyüler. Bu ülkenin 1960’lı yıllarda ülkemizle neredeyse ayni düzeyde olduğu gerçeğinden hareket ettiğimizde nasıl oluyor da bu ülke böylesi bir gelişmeyi elde etti diye şaşkınlığımızı ve hayranlığımızı gizleyemeyiz. Tabii çoğumuz bu gelişme periyodunun sanayi ve ticaretteki gelişme ile sağlandığını, ortaya çıkan zenginlerin bir anda böylesi bir gelişmeyi sağladıklarını düşünürüz. Çünkü kooperatif gerçeğini bilmeyen bize kimse bu ülkedeki gerçekleri anlatmaz. Zaten anlatanda bazı gerçekleri bilerek ya da bilmeyerek çarpıtarak değerlendirir ve paylaşır. Bu ülkedeki sosyo ekonomik hareket çoğu kez dikkate alınmaz. Sanki bu büyük şirketler bir anda zeki ve yaratıcı insanlar tarafından ülkeyi üst noktaya taşımışlardır. Dünyanın başta gelen kapitalist ülkelerinden biri olan Japonya’da tabii ki gerçek tablo bu değildir. Japonya’nın bugünkü gelişmişlik düzeyini temel taşlarını kırsalda ve şehirdeki kooperatifler oluşturmuştur. Kooperatifler bu gelişmiş düzeyinin oluşmasında en önemli pay sahibi olan destekleyici sosyo ekonomik kuruluşlardır. Dünyanın hızla kriz ve sinsi savaş ortamına girdiği bu günlerde Japon kooperatifleri yine dünyaya örnek olacak çalışmalar yürütmektedirler. Ülkenin sanayileşmesinde, ticaretin gelişmesinde ve sosyal refahın artışındaki çalışmaları yanında doğal afetler karşısında da ne denli önemli şandığı ve yoksulluğun kol gezdiği gecekondu bölgelerinde fakirlere yardım etmek için kooperatifçilik hareketine öncülük etti. Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] ve etkili olduklarını dünyaya ispat etmişlerdir. Sanayi, ticaret ve finans kuruluşları yanında, hastaneleri, okulları, bakım evleri ve sosyal tesisleri ile tüm ülkeyi kucaklamaktadırlar. Tabii Japonya’yı bugünlere taşıyan kooperatifçilik hareketinin önderlerinden biri çoğumuzun ismini dahi duymadığı Japon tüketim kooperatiflerinin babası Toyohiko Kagawa’dır. Deprem felaketi ile tanıdığımız Kobe’de 1888’de doğan Kagawa genç yaşlarda ailesini kaybetmesinin ardından hıristiyan bir din adamı olarak yetiştirildi. Yaşamını bir din adamı olduğu kadar sosyal reformist, işçi hakları savunucusu olarak sürdürmüştür. O yaşamı boyunca toplumsal konularda çalışmalar yürütmüştür. Kobe’nin gecekondu mahallelerinde başladığı çalışma yaşamında hep fakir insanların arasında yaşadı. Ömrü onların sorunlarına çözüm aramak ile geçti. İşçilerin mücadelelerinde yanlarında oldu. Kimi zaman hapse atıldı. Zor mücadele dönemleri yaşadı. Kagawasavunduğu görüşleri doğrultusunda mücadele etmesi yanında kitaplar yazdı. Görüşlerini toplum ile paylaştı. Bebek ölümlerinin ya- Okulların ve hastaneler açtı. 2. Dünya savaşında Japonya’ın Çin’i işgal etmesinden rahatsız olmuş ve Çin’den özür dileyebilecek kadar Japon politikacılarına karşı duruş sergilemiştir. Bu nedenle hapse mahkum olmuştur. Japon İşçi Konfederasyonunun kurulmasına öncülük etmiş, Ulusal Savaş Karşıtları Birliği’ni kurmuştur. Kagawa görüşleri doğrultusunda yazdığı “kardeşlik ekonomisi” adlı kitabıyla kooperatif hareketini barış hareketiyle birleştirmiş yeni bir kavram ortaya koymuştur. Daha da önemlisi dünyanın daha çevre sorunlarını tanımadığı ve bilmediği dönemlerde çevre koruma önlemlerini Japonya gündemine getirmiştir. Japonya’daki toprak erozyonu sorununa karşı çiftçileri harekete geçirmiştir. İnsan ve hayvanların beslenmesi için meyve ağaçları dikimi konusunda toplumu yönlendirmeye çalışmıştır. O yaşadıklarını dikkate alan ve topluma mesajlar veren 150’yi aşkın kitap yazdı. Ülkede yaşanan deprem felaketlerinde etkin görevler aldı. 1923 yılında Japonya’nın yaşadığı büyük depremlerden biri olan Büyük Kanto depremi sırasında yardım çalışmalarını organize etti. Ülkede kadınların oy hakkını kazanmaları için mücadele etti. İkinci dünya savaşı sonrasında Japon hükümetine danışman oldu. 1940 yılında, Kagawa Çin’in Japonya’ nın işgaline Çin Cumhuriyeti için bir özür diledi ve bunun için tekrar tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra, Çin ve Japonya arasındaki savaşı önlemek için beyhude bir girişimde bulunduğunu fark ederek ABD’ye geri döndü. Daha sonra kadınların oy hakkı kazanımı için yaptığı girişimlere destek Japonya’ya döndü. Japonya’nın teslim olması sonrasında, Kagawa geçici Japon hükümetine danışman oldu.Kagawa Japon Kooperatifçilik hareketinin lider kişilerinden biri olarak kalmayıp, düşünceleri ile dünyanın birçok ülkesindeki insana yol göstermiştir. tim Kooperatifleri Birliğini kurdu ve hayata veda ettiği 1960 yılına kadar başkanlığını yürüttü. Kurduğu Tüketim kooperatifleri bugün pazarın %30’unu oluşturmaktadır. Japonya’ya gibi dünyanın önde gelen kapitalist ülkesinde neredeyse her köyde ve şehirde ve de her köşede ortaklarına ve Japon halkına hizmet eden kooperatife rastlarsınız. Yereldeki üreticilerin ürünlerinin de bu marketlerde satıldığına şahit olursunuz. Hatta bazı kooperatif marketlerinde üreticilerin kendi ürünlerinin fiyatlarını kendilerinin belirlediğini görürsünüz. Kagawa’nın yaşamı boyunca yaptığı eylemleri ile, yazdığı eserleri ve kurduğu kooperatifleri ile Japon halkına ve dünyaya verdiği temel mesaj aslında bir kardeşlik ekonomisidir. Zengini daha zengin yapmaktan çok aç ve yoksul halkın zenginleşmesi, toplumda refah seviyesinin artırılmasıdır. Hepimizin birimiz, Birimizin hepimiz için çalışması anlayışıdır. Yani işaret edilen kooperatifçiliğin ilkeleridir. O yaşamı süresinde sürdürdüğü mücadele ortamı içinde kooperatiflerin kurulmasına öncülük etti. 1920 yılında Osaka’da Kobai Birliğini Kyoeki-sha, 1921 yılında Kobe Tüketici Birliğini, ileride ismi Coop Kobe olarak değişen Nada Mobai Birliğini, Koto Tüketiciler Birliğini, Tokyo Öğrenci Tüketim Birliğini ve Tokyo Iryou Birliğini gibi birçok kooperatifin kurulmasında yer aldı. Savaş sonrasında Japon Kooperatif Birliğini organize etti. 1951 yılında Japon Tüke- Japonya’da Kagawa’nın kooperatifleri dün gösterdikleri başarıları bugünde gösteriyorlar. Yakın tarihte yaşanan deprem, tsunami ve nükleer felaketin yaralarını kısa zamanda sardılar ve dünyaya örnek oldular. İşte Kagawa’nın yaptıkları, İşte Japonya’nın fakir ve yoksul bir ülkede iken hatta onca deprem ve ağır 2. Dünya savaşı yaşamışken bugün ulaştığı düzey. Toplumun güvenini kazanmalıdır. Bir bütünün parçaları gibi aynı çatı altında durmalıdır. Bölgesel Kalkınma ve Sosyal Barışın Sağlanmasında Kooparatifçiliğin Önemi İnsanlık tarihinin sosyalleşme sürecinde ortak yaşam alanlarının belirginleşmesi insanlığı ortak üretim modelleri geliştirmeye yöneltmiştir. Kolektif modellerin en önemlilerden biri kooperatifçiliktir. Bu model toplumu sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda geliştirir. Sosyal barış ekonomik kalkınmanın en temel şartıdır. Kadına uygulanan pozitif ayrımcılığın engellenmesi, ekonomik nedenlerden dolayı kadının gördüğü şiddetin önlenmesinde kadın kooperatifleri belirgin bir rol oynayacaktır. Kadın kooperatifleri ve mikro kredi uygulamaları ile istihdam artacak.ve işsizlik azalarak bölgesel kalkınma alanında mesafe alınacaktır.Hayvancılık ve tüketim kooperatiflerinin bölgemizde kalkınma için en temel öğeler olduğu gerçeği ile hareket edilerek bölgemizdeki kooperatiflerin istihdama ve üretime olan katkıları incelenecektir Sürdürebilir kalkınmada öncü rol oynayan kooperatifler evsizlere ev, alt gelir gruplarına ev, şiddete uğrayan kadınların ekonomik hayata kazandırılarak sosyal yapıdaki dengesizlikler azalma çabaları incelenecektir.. Bölgesel dengesizliklerin azalmasında toplumun ekonomik ve kültürel gelişiminde kooperatifçilik belirgin bir rol oynar. Çalışmamızda bölgemizdeki kooperatiflerin sosyal kooperatife dönüşüm süreci ve kalkınmada oynayabileceği roller araştırılacaktır. Sosyal dayanışmanın en güzel örneği olan ve kolektif bilinç anlayışının en üst seviyesi olan kooperatifçilik bölgesel bazda kalkınmanın belli başlı itici gücü olma misyonunu üstlenmektedir.Kooperatifçilik sos- kaldırılarak emeğin sömürülmesini engellemek için kurulan ortaklılar olarak kabul edebiliriz S.Sedat AKGÖZ Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu Kooperatifçilik Bölümü Öğretiim Görevlisi [email protected] yal faydacılık ile ekonomik faydacılığın uzlaşma noktasıdır. (Mülayim,2006:17). Şirketler ve ekonomik birlikler kar amacı ile kurulmuş sosyal paylaşımcılık amacını minimum seviyede paylaşan iktisadi kuruluşlardır. (Bozkurt,1971:1). Kooperatiflerin bölgesel kalkınmada itici rol oynaması şirket ve birliklere yönelik toplumsal kaygıları ve sosyal paylaşımcılığı benimsemiş olmalarından ileri gelmektedir. (T.C Ziraat Bankası,1972:28,15)Kooperatifçilik kıt kaynakların birleştirilerek, kolektif bir çalışma modeli ile üretim modellemeleri yapılarak,işsizliğin ,sosyo ekonomik sorunların çözümü için yapılan idealist bir yaklaşım olarak kabul edilebilir. Kooperatifçilik ekonomik sosyal ve kültürel alanlarda istihdamı, kalkınmayı, kültürel paylaşımı geliştirme misyonunu üstlenir. Kooperatifçiliğin Türk dil kurumun göre tanımı’ Ortakların gereksinimlerini uygun şartlarda elde etme amacıyla oluşturulan ortaklık olarak tanımlanır. Aracının ortadan 1163 sayılı kanuna göre ise ‘Kooperatifin tanımını şöyle yapmıştır. “çek ve kamu tüzel kişileriyle özel idareler, belediyeler, köyler, cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli teşekküllere kooperatif denir (Mülayim: 21) Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçekleştirilen birliktir. (Akgöz,2009: 17 ) 1163 sayılı kanuna göre ise ‘Kooperatifin tanımını şöyle yapmıştır. “çek ve kamu tüzel kişileriyle özel idareler, belediyeler, köyler, cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli teşekküllere kooperatif denir. (Mülayim: 21) Kooperatifçiliğin evrensel ilkeleri sürecinde bir takım farklılıklar gösterir. (Gökeer ve kooperatif,1976:49) Bunda bölgeler arasındaki kültürel, demografik, coğrafik farklılıklar belirgin bir rol oynar. Ülkemizde bölgesel kalkınma tarım ve hayvancılık bazlı olarak öngörülmüş ve planlı ekonomide bu yönde gelişme göstermiştir. (Erol ve Tarım,2003:135 ) Bu kapsamda Toprak Mahsulleri Ofisi, Tarım, balıkçılık alanlarında bir takım bölgesel kalkınma kaynaklı uygulamalar hayata geçirilmiştir. (Toprak,2008:17) Bu modellemeler bölgelere göre farklılık gösterdiğinden ve koordinasyon eksikliği sonucu istenilen başarıyı yakalaya- mamış bölgesel kalkınma modellerinin geliştirilmesinde başarıya ulaşamamışlardır.Bunda kooperatifçiliğin sosyal boyutunu dikkate alınmaması,istihdam ve bölgesel kalkınmada oynayacağı rollerin küçümsenmesi önemli rol oynamıştır. (Görkem ve İşletme, 2003:33) Bölgesel kalkınmanın en temel şartı planlı ekonomiden geçmektedir. Ülkenin bölgesel kalkınma, coğrafik, ulaşım ölçütlerine göre sınıflandırılarak puanlama sistemine göre teşviklerin verilmesi ve kooperatif, şirket ve birliklerin kurulmasında bu plana göre hareket edilmesi gerekir. Ülkemizde kooperatifçilik kalkınma sürecinde üretim ve tarım sektörlerinde ağırlık kazanmış olup sosyal kooperatifçilik yönü önemsenmemiştir. Bu durum türlerine göre kooperatif üye ve sayıları incelendiğinde açıkça görülmektedir. Dolayısıyla sosyal kooperatifçilikte ülkemiz istenilen yerde değilidir. Sosyal Kooperatifçilik ve Dünyadaki Gelişim Süreci Avrupa da ikinci dünya savaşından sonra başlayan dezavantajlı (kadın, özürlü, işsiz) gruplar için yeni bir yaşam ve istihdam modeli olarak öngörülen sosyal kooperatifçilik hareketi işsizlik ve istihdam sorununa ciddi bir çözüm yolu olarak görülmektedir. Bu yapılar kar amacı gütmeden ve üyelerinin asgari yaşam standardını sağlayan modellemelerden biridir. Dünyada daha iyi koşullarda yaşamak isteyenler, iş bulmakta sıkıntı yaşayanlar bunu bir şirket veya dernek çatısı altında değil kooperatif çatısı altında yapmayı tercih etmektedirler. İsveç de mahkumların kurduğu kooperatif, özürlü gençlerin yaptığı atölyeler, ev hanımlarının açtığı gıda restaurantları tarım kesiminde işsiz bireylerin devlet destekli açtıkları zeytin kooperatifleri örnek olarak verilebilir. Sosyal Kooperatifçilik anlayışında bölgesel kalkınma modellerinde ülkemize adapte edebileceğimiz modellemeliden biri mondragon kooperatif modelidir. Bu modelin öncüsü Arizmendiaretta ‘‘Hiç kimse ne başkasının kölesi ne de efendisi olmalı.’ Bunun sonucu olarak kooperatiflerde çalışanlar aynı zamanda kooperatifin üyesidir ve hepsi yönetim kurulunda bir oya sahiptir anlayışıyla sosyal kooperatifçiliği ifade etmiştir.’Bu modellemede ülkemize adapte edebileceğimiz en temel özellik bir politeknik okul kurularak istihdamda dezavantajlı gruplara mesleki eğitim verilerek üyelerini iş hayatına hazırlamasıdır. Daha sonra bu okul yeni eklentilerle idarecilik akademisi ve yüksek okullara kavuştu. Kooparatif kurulma sürecinde yeterli öz kaynak sağlanarak stajyerlerin ve üyelerin çalışacağı fabrikalar satın alındı ve bölgesel kalkınma sürecinde ciddi bir performans gözlenmiştir. Dünyada kooperatifçilik en büyük sosyo ekonomik bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Dünya kooperatifler birliği verilerine göre 92ülkede 230 ulusal ve bölgesel kuruluş ile 800 milyondan fazla üyesi ile uluslararası bir güç olmuştur. Birleşmiş Milletler göstergelerine göre 1. milyar kişi geçimini kooperatiflerin sağladığı ekonomik katkılarla sürdürmektedir. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği KIRSAL KALKINMA 19 Kooperatif Genel Kurulu Nasıl Yapılır ? »»Kooperatiflerin Her yıl 1.ocak-30 Haziran tarihleri arasında Genel Kurullarının yapılması kanuni bir zorunluluktur. Yurdumuzda bulunan Binlerce kooperatifin Yönetiminde bulunanların kanun hükümlerini takip ederek Genel Kurullarını nasıl toplamaları gerektiğini, hangi resmi kurumlara müracaat edeceklerini, hazırlanması gereken evrakları ve diğer birçok konuyu bilmeleri gerekmektedir. Bu bakımdan bir kooperatifin Genel Kurulunu toplamak için öncesinde nelerin yapılacağını bildiren bu yazı, bütün kooperatiflere yardımcı olacaktır. Ancak burada önemli olan, Bazı kooperatiflerde Gümrük ve Ticaret İl Müdürlüğüne müracaat edilirken, bazılarında Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğüne müracaat gerekmektedir. 1-Genel Kurul yapılması ve Gündemi için Yönetim Kurulu kararı alınır. 2-Toplantı öncesi Yapılacak işlemler ve Hazırlanacak Evraklar: • Toplantıdan önce Yönetim Kurulu, kendi dönemine ait belgeleri ayırır ve Muhasebeci ile birlikte Bilanço ve Gelir-Gider farkı Cetvelini hazırlar. • Ortaklık Defterine kayıtlı üyelerin (ortak Numarası, isim, ikametgâh imzalanacak kısmı) ihtiva eden HAZİRUN CETVELİ hazırlar. Bunun altını Yönetim Kurulu üyeleri imzalar. • Yönetim Kurulu, görevde bulunduğu süreyi içine alan bir Faaliyet Raporu hazırlar. Bunu bütün Yönetim Kurulu üyeleri imzalar. İsteyen üye sadece kendisi için de bir rapor hazırlayabilir. Gelir-Gider Evrakları ve Bilanço Denetçiye teslim edilerek Rapor hazırlaması istenir. Denetçi de DENETÇİ RAPORU’nu hazırlar. Talep eden ortaklara da bilanço ile gelir gider tablosunun bir örneği verilir Toplantıdan önce, Yönetim Kurulu gelecek yıl için TAHMİNİ BÜTÇE hazırlar. BU daha önceki yıllardaki giderlere göre hazırlanır. Eğer Yönetim Kurulu bu bütçeyi hazırlamamışsa, üyeler teklif olarak verebilir. Genel kurula katılma hakkına sahip olan ortaklar toplantı tarihinden önce taahhütlü mektupla gerektiğinde gazete, gazete olmayan yerlerde mahalli örf ve âdete göre ilan yoluyla toplantıya davet edilir. Davet yazıları elden imza karşılığı da ortaklara teslim edilebilir. Toplantı tarihi, yeri ve gündemi toplantıdan en az 15 gün önce ilgili bakanlık birimlerine yazılı olarak bildirilir. Bu bildirime, Bakanlıkça tespit edilen miktardaki temsilci ücretinin ilgili Maliye veznesine yatırıldığını gösteren belge eklenerek toplantıda temsilci bulundurulması talep edilir Temsilci ücretlerinin ne kadar olduğunu ve hangi hesaba yatırılması gerektiğini İlgili Bakanlık önceden bildirmektedir. Ücreti ödenmesine rağmen temsilcinin gelmemesi halinde Kooperatifin başvurusu üzerine, ödediği temsilci ücreti kooperatife iade edilir. Yönetim kurulunca usulüne uygun olarak başvuru yapıldığı halde temsilci toplantıya katılmaz ise bir saat beklendikten sonra Temsilcinin gelmediğine dair bir tutanak yapılır ve toplantıya başlanır . Toplantı yapılacak yerin toplantı saatinden önce açık bu- lundurulması için gerekli tedbirler önceden alınır. Toplantı salonunda oturulacak yerlerin, havalandırmanın, ortaklar için gerekirse kâğıt ve kalem bulundurulması, fazladan gündem ve bilanço hazırlanır. Gerekiyorsa toplantı yerini ve gidilecek yönü gösteren ok işaretli Levhalar konur. Toplantıdan önce, Toplantıya Başkanlık ve Kâtiplik yapacak kişileri belirlemek gerekir. Hatta bunlar için önergeler de hazırlanır. Toplantıya gelen üyelerin hemen gelişlerinde HAZIRUN ÇETVELİ’ne imzalarının alınması, Toplantıyı Yönetim Kurulu adına Başkan veya bir üye açar. Hazirun Çetvelindeki imzalara göre toplantı yapılabilecek sayıda ortağın hazır bulunduğunu bildirir ve Gündeme geçileceğini söyler. Gündemin 1. maddesine göre Saygı Duruşuna davet eder. 1 dk lık saygı duruşundan sonra, Gündemin 2. maddesine göre Divan Heyeti seçiminin yapılacağını bildirir. Bu konuda daha önce hazırlanan teklifi veya başka ortaklar tarafından verilecek teklifleri ayrı ayrı okur. Teklifleri veriliş sırasına göre oylayacağını bildirerek 1. teklifi oylar. Eğer çoğunluk kabul ederse, diğerlerinin oylanmasına gerek kalmadığını bildirir. 1. teklif kabul edilmezse sırası ile diğerlerini oylar. Divan Başkanı ve Katip olarak seçilen üyeleri Divana davet eder. Burada dikkat edilecek husus, tekliflerde kooperatif üyesi olmayan bir kişi yazılmış ise o teklifin o ismi oylamaya sunulmaz. Mesela Başkan ortaklardan, katip üye dışarıdan teklif edilmiş ise; toplantıyı idare eden Yönetim Kurulu üyesi o üyenin oya sunulmayacağını, zira kooperatif ortağı olmadığını belirtir ve sadece Başkanı oylar. Başkan seçildi ise; diğer teklifleri sırası ile sadece katip üyeler için oya sunar. Böylece Başkanlık Divanı kurulur, toplantıyı idare etme yetkisi Başkana geçer. Bu arada gündeme yeni madde ilave ettirmek isteyen ortaklardan bir talep var ise; Başkan gündemden önce bunu Genel Kurula sunar ve oylar. Eğer kabul edilir ise, günden buna göre değişmiş olur. Bilindiği gibi Gündemde olmayan hususlar görüşülemez. Ancak, (Hesap tetkik komisyonu seçilmesi-Bilançonun görüşülmesinin ve ibranın geriye bırakılması-çıkan veya çıkarılan ortaklar hakkında karar alınmasıGenel Kurulun yeni bir toplantıya çağrılması -Yönetim Kurulunun bir kararının iptaliYönetim Kurulu ve Denetçilerin azli- Yeni Yönetim Kurulu ve Denetçi seçimi ile ilgili hususlar için) Kooperatife kayıtlı toplam ortağın en az 1/10 nun, gündeme geçilmeden önce yazılı teklifte bulunmaları halinde, bildirilecek hususların gündeme konulması Kurula katılanların yarıdan bir fazlasının kabulü ile yapılır Böyle bir talep olmasına rağmen Divan bunu nazara almazsa, durum bir zabıtla tespit edilir, bakanlık Temsilcisine verilir. Önerge sahiplerinden biri de toplantıda bu konuda konuşarak bunun oylanması gerektiğini, oylanmayacaksa bu talebin zapta geçirilmesini ister. Zira bu husus Genel Kurul Toplantısının iptal sebebidir. www.marking.com.tr teknolojidegisimyenilikbilgiçözümfaydastratejigelecekeglenceodaktasarımdeger Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] Türkiye’de Yatırım Ortamı, Yeni Yatırımlar ve Destekler Türkiye dünyanın gelişen ülkeleri arasında giderek önem kazanan bir ülke olmakla beraber gelinen noktanın toplumsal bir başarı mı yoksa dünyadaki gelişmelerin lehimize oluşması ve bu durumun iyi değerlendirilmesi yanında ülkenin jeopolitik konumunun da önemli katkısı olduğu, ya da hepsinin bir araya gelmesiyle mi gelişme trendinin arttığının tartışılmasının hiçbir önemi yoktur. rı ile başlatılabilir. Bunun için gerek yatay ve gerekse dikey kümelenme organizasyonlarına ağırlık verilmelidir. Türkiye’nin son yıllarda tanıştığı kümelenme kavramı konusunda imalat sektöründe kamunun desteği ile başarılı çalışmalar yapılmaktadır. Benzer çalışmalar tarım ve tarıma dayalı sanayi için de yapılabilir. Tabi ki kalite, ambalaj vs. önemli olacaktır an- Önemli olan bugün gelinen noktadır ve bizim nasıl bir gelecek istediğimizdir. Geleceği tahmin etmek kahinlerin işidir. Bizim işimiz ise geleceği planlamak olmalıdır. Geleceği planlamak mevcut durumun doğru verilerle, objektif ve doğru analiz edilmesiyle olabilir. Ekonomik gelişme (hizmetler,sanayi,tarım) temelde yatırımların artmasıyla olacaktır. Sürdürülebilir bir gelişme için ise teknolojik gelişme şarttır. Böyle olunca da yerli ve yabancı sermayenin sürekli yeni yatırımlar yapması veya mevcut yatırımlarda verim artırıcı teknolojiler kullanması ve ARGE çalışmalarının artması gerekmektedir. Arge çalışmalarının artması ve yeni üretim teknolojileri yatırımlarda çeşitlenmeyi de sağlayacaktır. Türkiye’de yatırım ortamı geçmiş yıllara göre çok daha iyi bir duruma gelmiş olsa da yatırımlarda girişimci açısından finansman değil, pazarlama konusu birinci sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum yatırımcı açısından yatırım yapmanın cazibesini azaltmaktadır. Bir diğer konu da sektörel bazda mevcut kapasitenin arz talep dengesinin kurulup kurulmadığının dikkate alınmamasıdır. Ülke genelinde bazı sektörlerde kapasite fazlası olmasına rağmen hibe destekleri kapsamına girmekte kapasite fazlalıkları bazı proje uygulamalarında sadece il bazında dikkate alınmaktadır. Temel sorun olan pazarlamanın çözümü önce ülke içinde yapılacak altyapı organizasyonla- cak bütün bunlar kümelenme projeleri kapsamında bir bütün olarak ele alınıp çözülebilir. Zaten bu konularda pek çok çalışma, destek ve uygulama ağırlıklı olarak kamu tarafından yürütülmektedir. Bütün yapılanların kümelenme mantığı içinde düşünülmesi ile küçük çaplı işletmelerin de dışa açılması sağlanabilecektir. Netice itibariyle iç pazarın yanında dış pazarlarda konumlanmış markalar yaratarak pazarlama konusunda ilerleme sağlanabilir. Ciddi anlamda finans desteği sağlayan IPARD uygulamasında yatırımcı talebinin istenen veya beklenen düzeyin altında olması, özünde istenen evrakların fazla olması, proje yazımının zorluğu gibi faktörlerin yanında girişimcilerin yatırımdan beklentileriyle ilgili olabilir. Geçen ay bir Polonyalı AB uzmanını dinlediğimde, Polonya’nın 10 yılda yani AB’ye girişinden itibaren 2012’ye kadar, tarımsal ürün ihracatının 4 milyar $’dan 15 milyar $’a ulaştığını belirtmesi dinleyiciler açısından son derece çarpıcıydı. Şüphesiz bu yükselişin arkasında AB hibe proğramlarının büyük etkisi vardır. Ancak yatırımcı pazarlayabileceğine inandığı, fiyat dalgalanmalarından fazla etkilenmeyeceğini düşündüğü ürünleri üretir. Bakanlık 2 Bin 600 Teknik Eleman Alacak »»Alıncak teknik elemanlar; veteriner hekim, ziraat, gıda ve su ürünleri mühendisi ve diğer tarımla ilgili branşlarda olacak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, yaptığı açıklamada, bakanlığa, Ösym'ye 27-31 Aralık tarihleri arasında başvuracak veteriner hekim, ziraat mühendisi, gıda mühendisi, su ürünleri mühendisi ve diğer tarımla ile ilgili branşlarda 2 bin 600 kişinin alınacağını ifade ederek, bu kişilerin KPSS puanı ve tercihlerine göre belirleneceğini söyledi. Eker, daha önce alımı yapılan köylerde tarım danışmanı olarak görevlendirilenlerin sayısı- nın 7 bin 500 olduğunu hatırlatarak, 2 bin 600 kişinin alımı ile bu sayının 10 binin üzerine çıkacağını kaydetti. Eker, ayrıca 100 kişinin de il ve ilçelerde daha çok gıda kontrol hizmetlerinde çalışacağına söyledi. "Alacağımız 2 bin 600 kişi köylerde tarım danışmanı olarak göreve başlayacak. Bunların çoğunluğunu gıda mühendisleri oluşturacak. Bakanlığın sitesinde müracaatlara ilişkin ayrıntılı bilgi yer alacak.” dedi. Yeni Hal Yasası 2013 Ocak Ayında Devreye Giriyor »»Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nde onaylanan Hal Yasası 2013 yılının Ocak ayı ile birlikte devreye girecek. Yeni yasa bir çok değişikliği de beraberinde getirecek. Yasanın yürürlüğe girişi ile birlikte pazarlarda bağırma tarihe karışacak. Pazarcılar tek tip kıyafet giyecek ve ürünler pazarlara kalibre edilmiş olarak gelecek. Uygulama tüketiciye de bir yaptırım getiriyor. Artık pazardan ürünü seçerek alma dönemi de kapanıyor. Kredi kartı ile alışveriş başlıyor Hal Yasası ile birlikte pazarlarda doğa dostu poşet dönemi de başlayacak.Doğa dostu poşetlerin kullanımına geçilecek. Diğer yandan pazarlarda kredi kartı ile alışveriş dönemi de başlıyor. Tezgahlara post makineleri konularak vatandaşa alışverişte seçenek kullanma imkanı tanınacak. Doğa dostu poşet uygulaması 2014 yılından itibaren zorunlu hale gelecek. 20 ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği SAĞLIK Dünyada Engelliler Günü Nurgül KARAGÜL Fizyoterapist [email protected] Refleksoloji -II»»Refleksoloji “ayaklar bedenin aynasıdır.” felsefesinden yola çıkılarak uygulanan bir alternatif tedavi yöntemidir. Vücuttaki her organın ayaklarda temsil edildigi bölgeler vardır ve buraya uygulanan özel teknik ve tutuşlarla yapılan bir tedavidir. Ayak tabanında sinir uçları mevcuttur, buraya yapılan uyarılarla periferik sinir sistemi uyarılır; oradan uyarılar merkezi sinir sistemi aracılığı ile beyin ve ilgili organa iletilir. Refleksolojiye göre “bir organın işleyişinde herhangi bir sorun varsa ; o organda enerji bloke olur ve organın çalışmasını engeller yani organ hasta olur; refleksoloji ile bloke olan enerjinin akışı sağlanır ve organ iyileşir.” Serebral Palsi Doğum öncesi, doğum sırasında veye doğumdan sonra herhangi bir sebeple ortaya çıkan kalıcı fakat ilerleyici olmayan bir tablodur. Serebral palsili çocuklarda ortaya çıkan problemler • Spastisite • Duyu algı motor problemleri • Yutma, çigneme problemleri • Salya-konuşma problemi • Dikkat dağınıklığı-zeka geriliği • Yürüme-gelişim geriliği • Kabızlık ve kişiden kişiye göre değişen birtakım problemleri sayabiliriz. Otizm Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkar. Genel olarak; agresiflik, aşırı hareketlilik, dikkat dağınıklığı, konuşmada problem, komut almada sıkıntı, vs. özellikleri arasında sayılabilir. Refleksoloji ile; serebral palsili ve otistik çocukların sıkıntıları paralelinde ayaktan ve elden uyarı vererek; davranışlarında düzenleme, işlevini tam olarak yapamayan organların işleyişini düzenlemek mümkün olmaktadır. Her iki grup hastalık içinde REFLEKSOLOJİ; diğer devam eden tedilerini bırakmamak koşulu ile kesinlikle denenmesi gereken bir ALTERNATİF tedavi yöntemidir. »»Dünya Engelliler Günü olan 3 Aralık tarihinde birçok ülkede halkı bilinçlendirmek, sorunlara dikkat çekmek, daha fazla hak ve olanak talep etmek için etkinlikler düzenleniyor. Londra'da gerçekleştirilen Paralimpik Olimpiyatları sayesinde, engelliler konusunda ilk akla gelen ülkelerden biri haline gelen İngiltere'de, yine başkent Londra'da, engellilerin yarıştığı 2012 Paralimpik Oyunları'nda elde edilen başarıların anlatıldığı bir film gösteriliyor. "Londra 2012-En İyi Oyunlar" (London 2012-Best Games Ever) isimli film, Uluslararası Paralimpik Komitesi tarafından hazırlandı ve ilk kez Dünya Engelliler Günü'nde yayına girecek. Daha sonra da internetten izlenebilecek. Filmde 400 metre serbestte kazandığı birincilikle İngiliz atlet Ellie Simmonds ve ilk kez kazandığı engelli bisikleti yarışıyla eski motor yarışcısı Alex Zanardi gibi engelli sporcuların kazandığı zaferlerin görüntüleri yer alıyor. Bu sene İngiltere'de yapılan Paralimpik Oyunları'nın açılış töreni 11 milyondan fazla kişi tarafından televizyon kanallarından seyredildi. Sıkca sorulan sorular • Refleksoloji seansları ne kadar sıklıkla uygulanmalı? - Seanslar haftada 2 defa olmak üzere her seans 20-30 dakika arasında değişir. • Seanslar sırasında ne hissederim? - terleme, nefes alıp verme sıklığında değışıklık, ağrı, irritasyon görülebilir. Bu gibi durumlarda dengeleme tutuşları kullanılarak hastanın rahatlaması sağlanmalıdır. • Refleksolojiye basladıktan sonra diğer tedavilerime (medikal, fizyoterapi, özel eğitim) ara vermelimiyim? - Kesinlikle hiçbir tedavi kesilmemelidir. Refleksolojiyi bütün tedavilerinize destek tedavi olarak düşünebilirsiniz. • Refleksoloji başka hangi hastalıklarda uygulanabilir? - Migren, baş ağrısı, reflü, uyku problemleri, panik atak, depresyon, astım ve solunum problemleri, stres, anksiyete, kabızlık, adet dönemi ağrıları, yorgunluk sayılabilir. Herkesi Kapsayan Ve Herkesin Ulaşabildiği Bir Toplum Dünya Engelliler Günü'nün Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen bu seneki teması, "Engelleri kaldırarak herkesi içine alan ve herkes için ulaşılabilir bir toplum yaratmak". Dünya nüfusunun yüzde 15'i, yani yaklaşık bir milyar engelli insan bugün 'dünyanın en büyük azınlığı'nı oluşturuyor. Birleşmiş Milletler'in, Dünya Engelliler gününü kutlamak ve engellilerin sorunlarına dikkat çekmek için hazırladığı etkinlikler arasında 2015 ve daha sonrasında yapılması planlanan yeniliklerin tartışılacağı bir panel var. Bu panel, dünya çapında konuşmacıların katılımıyla gerçekleştirilecek. Ayrıca farklı ülkelerden, engelli yaşamla ilgili filmlerin katıldığı bir film festivali düzenlenecek. Soğuk Algınlığını İlaçsız Yenin »»Havalar soğudukça, soğuk algınlığı vakaları da artıyor. Bir kere virüs enfeksiyonlarına yakalandığınız zaman, ne kadar ilaç kullansanız da faydasız. Hani derler ya halk arasında, “ilaçla 7 günde, ilaçsız bir haftada” iyileşiyorsunuz. Evde bir kişi hastalık kapsa, herkese bulaştırıyor. Önemli olan korunmak, virüsler her yerde var, ama hepimizi hasta edemiyorlar. Bağışıklık sistemi güçlü olanlar hastalanmıyor, oysa hastalıklara karşı direnciniz düşükse, hemen hastalanıyorsunuz. Peki, ne yapmak gerekir soğuk algınlığına karşı korunmak için? Her şeyden önce dengeli beslenmeniz ve mevsime uygun giyinmeniz gerekli. Bol C vitamini alın, odalarınızı sık sık havalandırın, sigaradan uzak durun, sık sık ılık sıvılar tüketin. BİR VAKA Değerlendirme tarihi: 17 Mart 2012 X ; erkek- 26 aylık Tanı: serebral palsi-min.mental retardasyon Genel vücut bulguları: Yürüyemiyor, konusamıyor, baş-gövde kontrolü yok, salya -dil kontrolü yok, algı minimum düzeyde, dikkat dagınıklıgı minimum, boy gelişimi yaşıtları ile aynı seviyede, kilo yaşıtlarından az, ayakta destekli durma süresi 3-5 dakika, kabızlık mevcut... bize basvurma sebebi öncelikli olarak kabızlık(konstipasyon) 03.Eylül.2012 Kabızlık problemi seanslarımız başladıktan 10 seans sonra çözüldü, şu an günaşırı tuvalet ıhtıyacını giderebiliyor herhangi bir destek olmaksızın; anne, baba, mama, abi gibi kelimeler konuşmaya başladı, ailede herkesi tanıyor ve artık isteklerini hareketleriyle dile getirebiliyor; örnegin, dondurma isterken annesinin yüzüne bakarak dilini çıkarıyor. Dil egzersizleri ile beraber dilini biraz daha kontrol etmeye basladı ve salya kontrolü başladı, ayağa kaldırıldığında adım atmaya çalısıyor, genel olarak söylenen herşeyi anlıyor. Refleksoloji seanslarını haftada 2 gün 30’ar dakika uyguluyoruz, tabiki diğer bütün tedavileri (medikal, özel egitim, fizyoterapi) devam etmektedir. Onlarca Ülke, Yüzlerce Etkinlik Dünya Engelliler Günü nedeniyle çeşitli etkinliklerin düzenleneceği onlarca ülke var. Arjantin, Avustralya, Avusturya, Brezilya, Belçika, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Mısır, Hindistan, Endonezya, İrlanda, İran, İtalya, Kenya, Mozambik, Nepal, Hollanda, Pakistan, Suudi Arabistan, Slovakya, İspanya, Güney Afrika, Amerika Birleşik Devletleri ve daha birçok ülkede, sadece 3 Aralık'ta değil, takip eden günlerde de özel törenler, konferanslar, paneller, sanat etkinlikleri, bilinçlendirme kampanyaları gerçekleştiriliyor. Bu etkinlikler sivil toplum kuruluşlarının işbirliğiyle, kimi yerlerde devlet kurumlarından ve okullardan da destek alınarak düzenleniyor. lanmak için doğanın mucizesine başvurmakta fayda var. İşte size soğuk algınlığında etkili olan bitkiler: •Adaçayı: Kış aylarında sakın adaçayını evinizden eksik etmeyin. Adaçayı bir mucize bitkidir. Ülkemizde 86 tür adaçayı yetişmektedir, bunlardan 40 tanesi, sadece Anadolu’da yetişir, dünyada başka yerde bulunmaz. Pek çok faydasının yanında, kuvvetli bir mikrop öldürücüdür. Boğaz salgılarını ve mukozanın ödemini azaltır. Soğuk algınlığı için gargarası ve çayı tavsiye edilir. • Ihlamur: Evinizden eksik etmemeniz gereken bir bitki daha. Solunumu rahatlatır, balgam söktürücüdür, bağışıklık sistemini güçlendirir. •Meyan kökü: Ülkemizde oldukça yaygın biçimde kullanılır. Öksürüğe karşı oldukça iyidir. Ses kısıklığı, boğazda gıcıklanma gibi şikâyetlerde çayı son derece faydalıdır. • Kekik: Bronş açıcı etkisi vardır. Kuvvetli bir mikrop öldürücüdür. Öksürüğe karşı son derece faydalıdır. Bu kadarı yeterli mi? Başka ne yapabiliriz? Tabii ki her hastalık da olduğu gibi, soğuk algınlığında da hem önleyici hem de tedavi edici özelliklerinden fayda- • Mürver: Ülkemizde yetişen nadide bitkilerden bir tanesidir. Fakat maalesef kıymeti bilinmemektedir. Virüs enfeksiyonlarında, terletici ve bronş salgılarını söktürücü etkileri vardır. • Ekinezya: Bağışıklı sistemini kuvvetlendirir, hastalıklara karşı vücut direncini arttırır. Zengin bir A, C ve E vitamini deposudur. Kuvvetli bir mikrop öldürücüdür, iltihap giderici etkisi vardır. •Nane: Kuvvetli antimikrobiyal ve ağrı kesici etkisi vardır. Boğaz salgılarının atılmasına yardımcı olur, solunumu rahatlatır. •Zencefil: Öksürük giderici ve mikrop öldürücüdür. Balgam söktürücüdür. • Kuşburnu: C vitamini deposudur. Hastalıklara karşı vücut direncini arttırır, boğaz salgılarını rahatlatır. • Rezene: Göğüs yumuşatıcı ve balgam söktürücüdür. • Papatya: Mikrop öldürücü ve sakinleştiricidir. • Ebegümeci: Balgam söktürücü ve göğüs yumuşatıcıdır. Bunlar harika bitkiler. Peki, nasıl kullanacağız? Bir sonraki yazımızda, soğuk algınlığında etkili olan bitki çaylarından bahsedeceğiz. Genç Yaşta Niçin Unuturuz? »»Unutkanlık denince akla hemen demans yani bunama gelir. Unutan her hastanın korkusu demans hastalığına yakalanmaktır. Genç hasta grubu unutmaya başladığı zaman, bu unutkanlığın demans başlangıcı veya habercisi olup olmadığını sorgular. engel olur. Kısaca iyi beslenmemek unutkanlığın bir sebebidir. • Tiroid yani guatr, hipoglisemi, şeker hastalığı (DM) gibi sistemik hastalıklar iyi tedavi edilmezse unutkanlığa sebep olur. Demans yani bunama ileri yaş hastalığıdır. Bazı istisna durumlar haricinde genç yaşta görülme olasılığı düşüktür. Genç yaşta unutkanlık şikayeti ile başvuran hastada aşağıda öncelikle şunları aklımıza getirmek gerekir: • Genç yaşta görülen unutkanlığın birinci sebebi depresyondur. Depresyon, stres, üzüntü, ajitasyon, aşırı çalışma gibi nedenlerle sinir sisteminin biyokimyasının değişmesi ve buna bağlı si- • Genç yaşta beyin hasarına sebep olan bazı hastalıklar ve kazalar, beyin operasyonları unutkanlık sebebi olabilir. nir sisteminin işleyişinin bozulmasıdır. • Yoğun çalışma koşulları, kontrolsüz az yiyerek kilo verme çabaları, doğal besinlerin azlığı vücudumuz için lazım olan bir çok vitamin ve minarallerin alınmasına • Ülkemizde sıkça görülen ve bayılmaya sebep olan veya olmayan bazı tür epilepsiler halk deyimi ile sara hastalığı unutkanlık ve dalgınlık atağı ile kendini gösterir.Sebebi belli olmayan unutkanlık ataklarında mutlaka bir beyin elektrosuna bakılmalıdır. Çünkü bu hastalık ilaçla kolaylıkla tedavi edilebilir. ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği ETKİNLİKLER OCAK 2012 TARIM FUARLARI TAKVİMİ OCAK AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Kışı ılık geçen yerlerde ilkbaharda ekilecek tarlalar sürülür ve açmalar yapılır. Ekimle birlikte gübre verilmemiş tarlalara gereken gübreler verilir. gun yerlerde derince bellenir ve gübrelenir. Bazı ılıman bölgelerde derin krizme yapılır. b) Fidanların sökülmeleri, katlanmaları ve dağıtım işleri yapılır. İklimi ılık olan, bölgelerde fidan dikimleri yapılır. Zeytin fidanları dikilir. Elma ve armut tohumları tavalara ekilir. b) Soğuk hava depolarında muhafaza edilen üzümler piyasaya sevkedilir. c) Zeytin ve turunçgillerde budama yapılır. Kalem aşısı hazırlığına başlanır. d) Bütün meyve bahçelerinde kış ilaçlaması yapılır. e) Turunçgiller, muz ve hurma hasadı yapılabilir. Ambalaj ve pazarlama işleri devam eder. Ambarlarda tekniğe uygun bir şekilde muhafaza edilir. 09 Ocak - 12 Ocak 2013 Avrasya Tarım Fuarı 2013 7.Uluslararası Tarım ve Tarımsal Mekanizasyon Fuarı Tarım ve Tarımsal Mekanizasyon Tüyap Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. 09 Ocak - 12 Ocak 2013 Avrasya Hayvancılık 2013 3.Hayvancılık, Ekipmanları, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Fuarı Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Tüyap Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. 09 Ocak - 12 Ocak 2013 SEBZECİLİK a) İklimi uygun yerlerde seralarda turfanda sebzecilik işleri devam eder. b) Yeşil gübre amacıyla Güneyde bakla ekimi yapılır. c) Kabarık tarlalar loğ denilen yuvarlak silindir taşlarla bastırılır. Sık olan hububat tarlalarında filizler hayvanlara yedirilir. d) Ambarlarda gerekli koruma ve mücadele işleri yapılır. MEYVECİLİK a) Fidan çukurları açılır. Bahçe toprakları uy- EXPONATURA'13 4.Doğal ve Organik, Yöresel Ürünler & Doğal ve Sağlıklı Yaşam Fuarı Bitkisel, Doğal ve Organik Gıdalar, İçecekler ve Ürünler, Doğal Tedaviler, Yöresel Gıdalar, Sağlıklı Yaşam, SPA, Sağlık Turizmi Tureks Uluslararası Fuarcılık Fresh Türkiye Yaş Meyve- Sebze ve Organik Ürünler Fuarı Yaş Meyve- Sebze, Organik Ürünler, Sert Kabuklu Meyveler, Kuruyemişler, Aromatik ve Tıbbi Bitkiler, Zirai Tohumlar ve Teknolojileri Start Fuarcılık ve Organizasyon Mersin Fooddays Mersin 7.Uluslararası Gıda, Gıda Teknolojileri ve Paketleme Fuarı Gıda İçecek Üretim Teknolojileri, Unlu Mamüller, Ambalajlama, Etiket Forza Fuarcılık KİTA P 07 Şubat - 10 Şubat 2013 Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... e) Seralarda ve sıcak yastıklarda sulama, uç alma ve çapalama işleri yapılır. a) Birçok yerlerde hayvanlar ahırda olduğu için ahırların bakımı önemlidir. Ahırlar temizlenmeli, havalandırmalı, hastalıklarla mücadele için önlemler alınmalıdır. b) Hayvanlar çeşitli yemlerle beslenmeli, zararlılarla mücadele edilmeli ve havalar temiz tutulmalıdır. c) Doğum hazırlıklarına başlanır. d) Bazı ılık bölgelerde hayvanlar meralarda otlatılır. e) Hayvan hastalıklarına karşı koruyucu aşılar yapılır. TAVUKÇULUK a) Kümeslerde sık sık havalandırma ve temizlik işleri yapılır, b) Kuluçka hazırlıklarına başlanabilir. c) Kümes hayvanları genel olarak içeride beslendiklerinde çeşitli ve uygun yemlerle beslenmelidir. d) Kümeslerde hayvanların çeşitli hastalıklara karşı koruyucu aşıları yapılmalıdır. İlaçlar yemlerle verilmelidir. ARICILIK a) Arılar devamlı olarak kovanda olduklarından kovan ağızlarının temizliği ve havalandırma yapılır. BAĞCILIK c) Arılar için yeteri yem yoksa bez parçasına toz şeker konarak kovan içine yerleştirilir. Uyuyan arıların düşüp ölmemesi için kovan ve petekler sarsılmamalıdır. a) Ilık bölgelerde asma dipleri açılır. Boğaz kökleri temizlenir. Gübreleme yapılabilir. d) Kovanlarda görülmesi muhtemel hastalık ve zararlılarla mücadele edilir. 05-08 Mart 2013 tarihleri arasında Japonya’nın Chiba kentinde Makuhari Messe (Nippon Convention Center)’da düzenlenecek olan Foodex Japan 2013 38.Uluslararası Gıda ve İçecek Fuarına Birliklerimizce Türkiye milli katılım organizasyonu gerçekleştirilecektir. Ekonomi Bakanlığı’nca belirlenen 2013 hedef ülkeler arasında yer almakta olup, %70 oranında desteklenmektedir. ▶▶ 5 Aralık 2012 Tarihli ve 28488 Sayılı Resmî Gazete, Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 5 Aralık 2012 Tarihli ve 28488 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği (No: 2012/74) ▶▶ 6 Aralık 2012 Tarihli ve 28489 Sayılı Resmî Gazete, Doğal Çiçek Soğanlarının 2013 Yılı İhracat Listesi Hakkında Tebliğ (No: 2012/77) ▶▶ 7 Aralık 2012 Tarihli ve 28490 Sayılı Resmî Gazete, Tohumculuk Sektöründe Yetkilendirme ve Denetleme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Berlin Sebze ve Meyve Fuarı 06.02.2013 - 08.02.2013 % 50 KOSGEB destekli program www.fruitlogistica.de ▶▶ 12 Aralık 2012 Tarihli ve 28495 Sayılı Resmî Gazete, Su Ürünleri Alanında Faaliyet Gösteren Gemilere İlişkin Hijyen Kuralları Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 14 Aralık 2012 Tarihli ve 28497 Sayılı Resmî Gazete, Bitki Karantinası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Sia Tarım Hayvancılık Fuarı Fransa - Paris 23.02.2013 – 03.03.2013 Ürün Grupları:Hayvancılık, veterinerlik, tavukçuluk, bahçeçilik www.salon-agriculture.com • www.comexposium.com 24 Ocak - 27 Ocak 2013 Gaptarım Tarım 4.Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık Akort Tanıtım Organizasyon ve Fuarcılık d) Ilık iklimli bölgelerde bazı sebzelerin ekimi yapılır. HAYVANCILIK Mevzuat Y URT D I ŞI F U A R L A R 11 Ocak - 13 Ocak 2013 c) Geç kalmış bahçe belleme işleri tamamlanır. Çeşitli gübreler uygulanır. g) Lahana, kıvırcık salata, pırasa, ıspanak, maydanoz gibi kış sebzelerinin hasadı yapılır. Ambarlarda ve soğuk hava depolarında sebzeler muhafaza edilir. Ambalajlanarak pazara sevkedilir. 10 Ocak - 13 Ocak 2013 Türkiye Tohum Teknolojileri, Tohumculuk Fuarı Tohumculuk ve Tohum Teknolojileri, Fide, Fidan, Süs Bitkileri,Paketleme-Ambalaj Tarımsal Yazılımlar, Tarımsal Bankacılık, Bitki İslahı, Gübre Start Fuarcılık ve Organizasyon b) İklimi uygun bölgelerde sıcak yastık hazırlıkları başlar. Ay sonuna doğru tohumlar sıcak yastıklara ekilir. Bazı sebze fidelerinde şaşırtma yapılır. f) Sera ve sıcak yastıklarda çeşitli zararlılarla mücadele işlemleri yapılır. Traktör Yan Sanayi 2013 3.Traktör ve Tarım Makineleri, Yan Sanayi ve Yedek Parçaları Fuarı Traktör ve Tarım Makineleri Yan Sanayi ve Yedek Parçaları Tüyap Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. 11 Ocak - 13 Ocak 2013 21 ▶▶ 14 Aralık 2012 Tarihli ve 28497 Sayılı Resmî Gazete, Türk Ürünlerinin Yurtdışında Markalaşması, Türk Malı İmajının Yerleştirilmesi ve TURQUALITY®’nin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2006/4)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2012/6) Nasıl Bir Organik Tarım? ▶▶ 15 Aralık 2012 Tarihli ve 28498 Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma Planının İzlenmesi ile İlgili 2012/23 Sayılı Başbakanlık Genelgesi Yazar: Tayfun Özkaya Yayın Evi: Yeni İnsan ▶▶ 18 Aralık 2012 Tarihli ve 28501 Sayılı Resmî Gazete, Palmiye Kırmızı Böceği ile Mücadele Hakkında Yönetmelik Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı. “Katılımcı sertifikasyon”, “bilge köylü tarımı”, “topluluk destekli tarım”, “ev yapımı ilaçlar” gibi seçenekler enine boyuna konuşuldu. Bu kitap, bu tartışmaları Türkiye geneline yaymak için tasarlandı. ▶▶ 20 Aralık 2012 Tarihli ve 28503 Sayılı Resmî Gazete, 2012/4017 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun Uygulanmasından Elde Edilen Gelirlerin Kullanımına İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar ▶▶ 20 Aralık 2012 Tarihli ve 28503 Sayılı Resmî Gazete, 2012/4026 2012 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar ▶▶ 21 Aralık 2012 Tarihli ve 28504 Sayılı Resmî Gazete, 2012/4005 2013 Yılında Sulama Birliklerince İşletilen Sulama Tesislerinde Uygulanacak Su Kullanım Hizmet Bedeli Tarifelerine İlişkin Karar ̇ ̇ Ocak 2013 Köy-Koop Merkez Birliği 22 SPOR - TARIM BULMACA Sudan Sebepler! Su uyur düşman uyumaz… Su gibi aziz ol… Pişmiş aşa su katmak… Sudan ucuz… Ve içinde ”su” ile başlayan onlarca deyim. Bu ayki konumuz hayatımızın en önemli gereksinimlerinden biri olan “su” hakkında. Neden su? Çünkü,insan organizmasının % 6570’ i sudur. Çünkü, yaşamak için tüm canlıların suya ihtiyacı vardır. Çünkü, olmazsa olmazlarımızın en başında su gelir. Sporu su konusuna bağlamadan, öncelikle az da olsa su hakkında genel kültürümüzü test edelim. Su, hepimize okul sıralarında öğretildiği gibi, bir oksijen iki hidrojen atomundan oluşan,sıvı durumda, kokusuz, renksiz, tatsız bir maddedir. Su, dünyada değişik hallerde bulunur: Su buharı (bulutlarda), su (denizlerde, göllerde vb.), buz (kar, dolu, buzullar vb.) gibi. Ve su ile ilgili birkaç gerçek: Yeryüzünün %70’i sudur. Son yüzyılda dünya nüfusu 2 kat, su tüke- Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] timi ise 6 kat artmıştır. Ne yazık ki acı gerçek, dünya nüfusunun %40’ı su sıkıntısı çekmektedir. 1 litre atık suyun 8 litre temiz suyu kirlettiğini bilmenizde de fayda var. Böylelikle atık suları olur olmadık yerlere dökerken, belki aklınıza bu rakamlar gelir de tedbirli olursunuz. Su ile ilgili bu kısa girişten sonra, şimdi kendimizle ilgili birkaç gerçeği söyleme zamanı. Kış aylarının gelmesi ile birlikte su hayatımızdan çıkıyor. Yani su içmiyoruz. İspatı çok basit. Evinizdeki su damacananızı yaz aylarında 3-4 günde bir değiştirirken, şimdi en son ne zaman değiştirdiğinizi bile hatırlamıyorsunuz? Düşünün günde kaç bardak su içiyorsunuz? Çoğumuz hemen savunmaya geçtik bile, çay içiyorum, kahve içiyorum. Ben size “su” demiştim? Hani yazının başında tarifini yaptığımız, yaşamın vazgeçilmezi olan su! Ve unutmayın suyun yerini hiçbir içecek tutamaz. Su, herkes için önemlidir. Ancak spor yapanlar için daha fazla önem taşır. Çünkü zamanında ve yeterince su alınmadığında, spor yapan kişinin performansında büyük düşüş yaşanır. Spor sırasında yapılan TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 spora göre farklılıklar görülse de, genelde terlemekten vücut ağırlığımızın %2-3 ünü kaybederiz. Bu kayıp sürekli hale geldiğinde kas kasılmaları, baş dönmeleri ve aşırı yorgunluğa neden olabilir. Bir maraton koşucusu 2-3 saat süren bir maraton yarışmasında 4-5 kg vücut ağırlığını kaybedebilir ve 25-26 derece sıcaklıkta 90 dakika oynanan bir futbol maçında aşağı yukarı 9-10 km koşan bir futbolcu ağırlığının %5 ini kaybedebilir. Bu kadar kritik kayıpların yaşandığı sporda, dikkat edilmesi gereken, suyun ne zaman alınması gerektiğidir. Sporcu susuzluk çektiğini nasıl anlar? En dikkat çeken noktalardan biri idrara dikkat etmektir. Eğer idrar az miktarda ve koyu sarı ise su ihtiyacı artmış,eğer idrar bol ve açık sarı renkte ise susuzluk sorunu yok demektir. Bununla birlikte su içmek için susamayı beklememek de gerekir. rahatsızlığa neden olabilir. Bu rahatsızlıkta da aynen bedenin susuz kaldığında görülen kas güçsüzlüğü, bulantı, kusma ve zihin bulanıklığı halleri görülebilir. manın şekline, süresine ve ortam ısısına göre su alımı,çalışma sonrasında kaybedilen vücut ağırlığının yerine konulacak miktar kadar su alımı da alt başlıklarımız olmalıdır. Çoğu beslenme uzmanı olaya harcanan kalori cinsinden bakıp, harcanan her 1000 kalori için 1 litre suyun alınması gerektiğini söylemektedirler. Burada en önemli konulardan biri su yerine içilen sıvılardır. Sporcu içecekleri adı altında içtiğiniz hiçbir sıvı suyun yerini tutmaz. Çoğu sıvı, eksilen elektrolit dengenize yardımcı olmakla birlikte içeriğindekilerle kilo artışına da neden olmaktadır. Su ise kalorisizdir. Bu sebeple sizi asla şişmanlatmaz. 3 kilo su içip tartıda 3 kilo fazla çıktığınızda bu sizin kilo aldığınızı göstermez. Yağa dönüşmez. Kısa zamanda vücuttan atılır. Su tüketimi, spor yapanlar için, çalışma öncesi, çalışma sırası ve çalışma sonrası diye üç ana başlık altında toplanır. Çalışma öncesinde 2-2,5 bardak su,çalışma sırasında da çalış- Su çok yararlıdır diye çok fazla su içmek de zararlıdır. Aşırı su, vücuttaki tuz oranını azalttığı için “hyponatremia” adı verilen En çok tartışılan konulardan biri de spor sırasında içilen suyun sıcak ya da soğuk mu olması gerektiğidir. Doğrusu ne çok sıcak ne çok soğuktur. İçilen suyun 5-10 derecede olması, spor çalışması sırasında artan vücut sıcaklığının dengelenmesi (termoregüleasyon) için yararlıdır. Bu kadar su’dan konu, suyun ne kadar önemli olduğunu anlatmakta yeterlidir. Spor yapın ya da yapmayın, kesinlikle: SU İÇİN…! Sudan sebepleri bir kenara bırakıp, su içmeye başlamanız dileğiyle, Spor dolu günler sizinle olsun… Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- Ekonomisi toprağa bağlı ülke halkları 2- Düz ve geniş arazi... İlişkin... Doğu Anadoluda bir ırmak 3- Çukurova ile özdeşleşmiş bir bitki... Sulama işinde kullanılan suyun yollarını idare eden memur 4- Bir nükleik asit... İlerlemiş... Bir çeşit vernik 5- Sivil olmayan... Mitolojik bir çalgı... Bir nota 6- Çok başarılı ve zengin iş adamı... Basınç birimi 7- Cüretkar... Kıta 8- Uğur sayılır... Zehirli hint yılanı... Kıt 9- Anadoluda elma... Köy bütçesi için köylülerden toplanan para 10- Büyük taş kütlesi... Eksiksiz 11- Kış sporu... Adet 12- Uzaklık belirtir... Övgü içeren divan edebiyatı şiir türü... Dahil Yukarıdan Aşağıya 1- Cengiz Aytmatov’un bir kitabı... Binek hayvanı 2- Öndelik, peşinat... Bir pudra çeşidi 3- Bir şeyin olmasına çok az kalma durumu 4- Güç, kudret... Koyun sürüsü satışlarında hesap dışı bırakılıp cabadan verilen zayıf hayvan 5- Bir yükün yukarıya kaldırılmasını sağlayan araç... Avuç içi 6- Boru sesi... Asya’da bir ülke... Kürk hayvanı 7- Bitkiyle beslenen... Amerika Basketbol ligi... Bir bağlaç 8- Saygın, sözüne güvenilen 9- Yanardağın püskürttüğü... Sayı... Bir cetvel 10Avrupa’da bir sıradağ... Güneş tanrısı... Ced 11- Ünlü Kırgız destanı... Radyumun simgesi... Apansız 12- Akıl... Bir yaz meyvesi... Kısa, düz ve ensiz kılıç. 2012 Dünya Kooperatifler Yılı etkinlikleri kapsamında Köy-Koop Denizli Birliği’nin düzenlemiş olduğu, “Kooperatifçilik” konulu okullararası kompoziyon ve şiir yarışmasında birinci olan eserler. Gönül Köprüsü Kooperatifler bir dayanışma topluluğudur. Farklı kesimlerde bulunan bireylerin birbirleriyle çıkar göstermeksizin aralarında kurmuş oldukları bir gönül köprüsüdür. İnsanlar, bu gönül köprüsüyle büyük işlerin yükünü beraber omuzlarlar. Kooperatifler, insanın yalnız olmadığını, mutlaka ihtiyaçları olduğunu ve çevrenin de ona ihtiyacı olduğunu hatırlatır. Beraber olmanın verdiği mutlulukla büyür her zaman. Küçük umutları yarınlarla büyük hayallere dönüştürür.İnsanlara, birlikte olmanın, birlikten doğan kuvvetin her şeye bedel olduğunu hatırlatır. İnsanların olumsuz davranışlarını belli etmeden içinden atar. Mesela bencilik. Herkes bir olayda önce kendini, sonra diğerlerinin çıkarlarını göz önünde bulundurur. Ama kooperatifçiler, kendi çıkarlarını göz ardı ederek tüm üyelerin çıkarları için hizmet eder. İnsanın birlik beraberlik duygusunu aşılarken. İçinden bencilliği, nefreti uzaklaştırır. İşte böyle bir gönül köprüsüdür kooperatif. Bu iş için toplanan gönüllerin birliği. Müşteri ve üreteci arasında emek verenin ve müşteri memnuniyetinin bulunduğu sevgi birliği ve bu birliğe emek verenler. Herşey gibi bu da bir ahenk içinde. Kelimeler nasıl ağzımızda bir güzelliğe sahip oluyor, bir güzelliği anlatıyorsa kooperatif de böyle bir uyuma, böyle birliklere, böyle danışmalara sahip oluyor. İşte kooperatif böyle bir şey. Hedef tek, yürekler bir. Her şey beraberce, her şey birlikle. Bir sevgi çatısı altında birleşmektir kooperatif… Liseler Kooperatif Kompozisyon Birincisi-DENİZLİ Hatice Büşra BALA Mustafa Şipar Anadolu Lisesi 10/E 170 Birlik Olalım Kooperatifim Birlikten kuvvet doğar, Kooperatifçilik böyle başlar. Ülkemiz sorunlarını bu şekilde aşar, İşte kooperatifçilik bunları yapar. Çiftçi eker ekini, tütünü Kooperatif çeker yükünü, O değerlendirir etini, sütünü Çiftçinin dostu kooperatifim. Gelin birlikte yardımlaşalım, El ele tutuşalım. Bu zor günleri aşalım. Hepimiz kooperatifli olalım. Tohumu gübreyi alırız ondan Mazota desteğe alırız ondan, Bize mirastır baba anadan Çiftçinin dostu kooperatifim. Her günümüzde, her anımızda, Her zaman kooperatif yanımızda. Tarımda, sulamada, ulaşımda, Kooperatif her zor anlarımızda, Çiftçiliktir baba mesleğim Gündeliktir el emeğim, Çantam, defterim, kalemim Çiftçinin dostu kooperatifim. Tanımak tanımamak fark etmez yardım için, Tüm bu çabalar ülkemiz için. Gelin yardımlaşalım. Ülkemizin refahı için. Atatürk’üm demiş ki; Köylü milletin efendisi Çok doğru söylemiş kendisi Çiftçinin dostu kooperatifim. Ortaokullar Şiir Birincisi DENİZLİ Fatma TIKIM Kale Ortaokulu 7/B 208 İlkokullar Şiir Birincisi DENİZLİ Hakan KARTİZ Belenköy İlkokulu 4/A 271
Benzer belgeler
Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı
Bakanlıkca gerekli görülmesi halinde kooperatifler ve üst kuruluşlarını olağanüstü genel kurul toplantısına çağırır. Kooperatif üst kuruluşlarının olağan ve olağanüstü genel kurul
toplantılarında B...