Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı
M LA AÇLI KOO PE R MA IN E Z K L İRLİK ERİ ME RK FB V E D İ Ğ E R TA R SA İ AT IM REKLAM ALANI Bİ RLİ Ğİ • KÖY KA L ARALIK 2011 Yıl:1 Sayı:2 • ÜCRETSİZDİR KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Dünya Kooperatifçilik Günü Kutlandı 21 Aralık 2011 Dünya Kooperatifçilik Yılı kutlamaları çerçevesinde kooperatifçiler İzmir-UrlaBademler Köyünde biraraya geldiler. »»Birleşmiş Milletler’in 2012 yılını dünya kooperatifçilik yılı ilan etmesiyle gözler bir kez daha kooperatifler üzerine yöneldi. Dünyada 100 milyondan fazla kişiyi istihdam eden kooperatifçilik konusunda Türkiye’de yeni bir atılım başlıyor. Hükümet ve kooperatiflerce ortaklaşa hazırlanan “Kooperatifçilik Strateji Belgesi” yakında açıklanacak. İzmir’in Urla İlçesi’ne bağlı Bademler Köyü, Türkiye’de tarımsal kooperatifçiliğin ilk başladığı köy. Dünya Kooperatifçilik Günü, Bademler’de düzenlenen etkinliklerle kutlandı. Mahmut TÜRKMENOĞLU Dünya Kooperatifçilik Gününde mezarı başında anıldı. 21 Aralık 2011’de Dünya Kooperatifçilik Gününde yapılan etkinlikler çerçevesinde yapılan “Türkiye Kooperatifçiliği Nereye?” adlı panelde, Türkiye Milli Kooperatifler Genel Başkanı Muammer NİKSARLI, Köy-Koop Genel Başkanı Yakup YILDIZ, Or-Koop Genel Başkan Yardımcısı Erol AKAR, Tüs-Koop Genel Başkanı Halis UYSAL, Köy-Koop Birlik Başkanı Muhittin AKBULUT birer konuşma yaptılar. “Türkiye Kooperatifçiliği Nereye?” panelinde açılış konuşmasını yapan Çiftçi Platformu Dönem Sözcüsü Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI şunları söyledi; “Kooperatifler, günümüzde toplumsal yaşamı etkileyen en önemli örgütler olarak kabul ediliyor. Üretimden tüketime, eğitimden turizme, konut yapımından sağlığa kadar her etkinlikte kooperatifler ile karşılaşıyoruz. Kooperatifler, öncelikle bireylerin tek başına çözümleyemedikleri konularda güçleri bir araya getirerek başarı sağladıkları için gereklidirler. 21 ARALIK Dünya Kooperatifçilik Günümüz Kutlu Olsun Bu açıdan yararları toplumsaldır. Kooperatifçilikte bu başarıyı oluşturan onların ilkeleridir. Bunlar sırasıyla; serbest giriş (açık kapı), demokratik yönetim, işletme fazlalarının uygun bir şekilde dağıtılması (risturn), sermayeye sınırlı faiz verilmesi, siyasi ve dini tarafsızlık, peşin satış ve kooperatifçilik eğitiminin geliştirilmesi gibi yedi ilkedir. Kooperatifler neden önemlidir; Emeğiyle geçinen toplumsal sınıfların en geniş şekildeki ekonomik örgütleridir. Tabandan kurulmuştur. Bu yapılarıyla siyasal iktidarların güdümüne karşı en fazla direnç gösterme yeteneğine sahiptirler. Geçmişte ve günümüzde çok başarılı Kooperatifler vardır. Demokratik denetime en açık örgütlerdir. Kooperatifler nasıl güçlendirilebilir? Kooperatiflerin üyelerine sağladığı girdilerden alınan KDV’ler özellikle düşürülmeli ya da sıfırlanmalı. Üretici kooperatiflerin girdileri üreten ve de ortaklarının ürünlerini değerlendirmelerini sağlayan tesisleri kurmaları için her türlü ekonomik-sosyal ve yasal önlemler alınmalı, kısa deyişle emeğiyle geçinen katmanların aynı zamanda kooperatifler ile sanayici olmaları sağlanmalı. Üretici kooperatiflerin pazarladığı ürünlerde KDV düşürülmeli (Örneğin süt ve ürünlerinde KDV yüzde 1’e düşürülmeli). Üretici kooperatif ürünlerinin pazarlamasını sağlamak üzere yerel yönetimler devreye sokulmalı, bu amaçla ilçe ve il genelinde satış yerleri verilmeli. Üretici kooperatif ürünlerinin pazarlanmasında kayıt dışı ekonomiyle etkin bir mücadele yapılmalı. Özellikle kooperatiflere ve kooperatif üyelerine sağlanan kredilerin faizleri düşürülmeli ve geri ödeme süresi uzatılmalı. Bu bağlamda, Türkiye’de tarım sektöründe de kooperatif örgütlenme son derece yaşamsaldır. Nedeni, tarımsal işletmelerin büyük çoğunluğunun küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşmasıdır. Kooperatifler, çiftçiler lehine tarımsal girdileri (tohum, damızlık,su, ilaç, gübre vb) daha ucuza sağlayabiliyor. Çıktıları da (sebze, meyve, hayvansal ürünler vb) değerlendirebiliyor ve pazarlayabiliyor. Bu şekilde yaratılan katma değerin çiftçilerde kalmasına doğrudan katkıda bulunabiliyorlar.” Birleşmiş Milletler 2012’yi Dünyada kooperatifler yılı ilan etti. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı , “Şimdi bir belge hazırlandı. Kooperatifçilik Strateji Belgesi. Bu belgeyle Türkiye’deki kooperatiflerin temel sıkıntıları ortaya kondu, çözüm önerileri ortaya kondu ve bunun takvimi ortaya konuyor. Yeni kurumlar kuruluyor denetimle ilgili yeni kurumlar kurulacak finansmanla ilgili.” dedi. Niksarlı, “Birleşmiş Milletler 2012’yi Dünyada kooperatifler yılı ilan etti. Dünyada kooperatiflerin ilk büyük 300 tanesinin cirosu 1 nokta 3 trilyon dolar. Dünyada kooperatiflerin istihdam ettiği insan sayısı 100 milyon kişi” dedi. 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü Kooperatiflerimize, kooperatif ortaklarımıza kutlu olsun. Panelde söz alan Köy-Koop Genel Başkanı Yakup YILDIZ, 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Gününü kutlayarak “Birleşmiş Milletlerce 2012 yılının Dünya Kooperatifçilik yılı ilan edilmesi ile birlikte, İşletme, Üretim ve Pazarlama, Finans, Mevzuat ve Örgütlenme konularında kooperatiflerimizin desteklenmesi en büyük dileğimizdir” dedi. Köy Kooperatif İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, kooperatiflerin öneminden bahsederek, kooperatifleşme oranının ülkemizde %10, oysa AB üyesi ülkelerin gelişmiş ülkelerin en kötüsünün % 60 olduğunu belirterek kooperatifleşme konusunda daha çok yol alınması gerektiğini söyledi. Mahmut Türkmenoğlu’nun eşi Filiz Türkmenoğlu’nunda katıldığı panel bitiminde, katılımcılara Urla Belediyesi ve Köy-Koop İzmir Birliği tarafından plaket ve çiçek verildi. Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI MEHMET VAROL Özelleştirme Ve Yabancılaştırma Sürecinde Tarımsal Su » Syf 4’de 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü » Syf 4’de UHT Süt Neden Uzun Ömürlü » Syf 5’de EMEL TUĞRUL Prof.Dr . Celâl ER Kayıtlı Sebze ve Meyve Dönemi Başlıyor » Syf 4’de Dünya Kooperatifçilik Günü » Syf 4’de Dr. İLKER KUTLAR TEVFİK FİKRET CENGİZ Kırsal Alanda Yoksulluk ve Kadınlar » Syf 4’de Hibe Fonlar Umut ÖZDİL Merhaba » Syf 5’de Hadi İLBAŞ Dünden Bugüne Kooperatifçilik » Syf 2’de Dr. TUBA ŞANLI » Syf 4’de 2 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -2»»Bir projede karar vermek gerekiyordu. Uzun uzun düşündük. Sonunda, şeker pancarıyanında bir sanayi bitkisine dayalı bir tarımsal sanayi tesisi kurmaya karar verdik. Bu, bir ayçiçeği yağı fabrikasıydı. Hemen projenin ay süreyle bize yardımcı oldu. ve fizibilite raporunun hazırlanmasına başladık. Krupp firmasından alacağımız makinelerin tuBirkaç aya sonra proje hazırdı. Kurulacak tesisler tarı 650.000 DM idi. 100.000 DM de İtalya’dan için yer tespiti gerekiyordu. Daha önce kafamızkabuk briket makinesi alacaktık. Elimizdeki mevdan geçen iki yerden birinde, teknik arkadaşın da cut parayla hem binaları yapmak hem de yurtyardımıyla karar verdik ve bize yetecek kadar bir dışı- yurtiçi makineleri satın almak olanağı yoktu. bölümünü tespit ettik. Bu bölüm 120 dönümlük Hatta, yönetim kurulunda bana “ elimizde yeterli bir alandı ve 14 kişiye aitti. Onları çağırdım ve Mehmet Hadi İLBAŞ para yokken bu kadar ağır ödeme gerektiren ankararımızı açıkladım. Kendilerinden bir fiyat bil- Köy-Koop Eski Genel Başkanı laşmalara neye dayanarak imza attın” biçiminde dirmelerini istedim. Bunlardan biri ayağa kalkasoru yönelttiler. Kendilerine “gemileri yaktık. Burak “Hadi Bey, siz Çandıra gelip bu işlerle uğraşmak zorunda nun geri dönüşü yok. Hep ileriye gitmek zorundayız. Şu andeğildiniz. Buraya bir fabrika kurmak, işsizlere iş vermek ve dan itibaren seferberlik ilan ediyorum. Siz, her biriniz Çandır çiftçileri desteklemek istiyorsunuz. Sağolun. Benim burada ve çevre köylerde kooperatif ortak sayısını artırmak ve ödebir tarlam var. Başka tarlam da yok. Ben kendi tarlamı bu meleri yoğunlaştırmakla görevlisiniz. Ben hemen yurtdışına iş için hibe ediyorum” dedi. Çok duygulandım. Ötekiler de çıkacağım. İşçilerimizin bulunduğu ülkelerde her köye, katek tek ayağa kalkarak aynı biçimde tarlalarını hibe ettiklerisabaya, kente uğrayacağım. İyi çalışırsak gereken parayı buni söylediler. Kendilerine teşekkür ettim. Bu davranışlarına luruz” dedim. Yurtdışındaki makinelerin üretimi için 6 aylık karşı, kendilerinin çocuklarını işe alacağımı söyledim. Sonsüre vermişlerdi. Hiç itiraz etmedim. Gerekli parayı toplara yönetim kurulunu toplayarak durumu anlattım. Onlara, mamız için bu iyi bir fırsattı. “bize 500 lira yatıran ortak oluyor. Bu arkadaşların tarlalarını değerlendirelim. Bulduğumuz rakamla kendilerini koopera- Bir sonbahar günü, çantamda yurtdışı tife ortak yapalım. Bunun için bir değerlendirme komisyonu ortaklarımızın listesi, seçtiğimiz temsilcilerin oluşturalım. Bize tek tek tarlaların değerlerini bildirsinler” adresleri, Avrupa baş temsilcisi olarak dedim. Böylece bu arkadaşları kooperatife ortak kaydettik. seçtiğimiz kişiyi de alarak Avrupa yolunu Birkaç gün sonra Çandırda halkı toplayarak kendilerine uytuttum. gulayacağımız projeyi anlattım. Fabrikada en az 150 kişiye iş olanağı sağlayacağımızı , 15-20 kamyonun her gün mal getirip mal götüreceğini, bu paranın dışarı gitmemesi için bir taşıyıcılar kooperatifi kurmalarını, çiftçilerin ayçiçeği ekiminden gelir sağlayacaklarını, bu konuda kendilerine her türlü yardımı yapacağımızı söyledim. Herkes heyecanlı idi. Bu heyecan her gün biraz daha artarak coşkuya dönüştü. Destek için kadınlar, genç kızlar altınlarını, bileziklerini vererek ortak oluyorlardı. Beni çok duygulandıran olaylardan biri, seyyar satıcılık yapan bir kişinin her akşam kazandığı parayı getirip kooperatife teslim etmesiydi. Bu heyecan dalgası büyüdü, çevre köyleri sardı, yurtdışına ulaştı. Bizim yöreden giden işçiler beni davet ediyorlardı. Fabrikanın Kurulması Fabrikanın kurulmasına geçebilmek için binaların projelendirilmesi, yerleştirilecek makinelerin neler olduğu, bunları nerede bulacağımız konularında teknik arkadaşlarla çalışmalara başladık. 30.000 ton/yıl kapasiteli bir fabrikanın ne tür binalardan oluştuğu konusunda yağ sanayini bilen arkadaşların yardımı ile yapılması gereken binaları projelendirdik. Arkasından ne tür makinelere ihtiyacımız olduğunu, bunları nerelerden bulabileceğimizi araştırdık ve onun da projesini hazırladık Binaların yapımı için ihaleye çıktık. En uygun fiyatı verene inşaatı verdik. Makinelere gelince, bunların önemli bir bölümünün yurtdışından alınması gereği ortaya çıktı. Bu makineleri hangi ülkelerde, hangi firmaların ürettiğini araştırıp bulduk. Onlara birer mektup yazarak kendilerinden alacağımız makinelerin listesini verdik ve belli bir tarih vererek Ankara’da ihale açacağımızı yazdık. Verilen tarihte, İsveç’ten, Hollanda’dan, İtalya’dan, İngiltere’den ve Almanya ‘dan firma temsilcileri geldi. Bunlar o firmaların Türkiye temsilcileriydiler. Kendilerine yazılı olarak tekliflerini bildirmelerini söyledim. Yazılı teklifler geldi. Bu teklifleri teknik arkadaşlarla birlikte inceledik. Sonra kendilerini toplayarak tekliflerini aldığımızı bildirdim. “Şimdi sizden tek tek ne kadar indirim yapabileceğinizi soracağım” diyerek herkesten yapabileceği indirimi sordum. Herkes %3-5 arasında bir indirim yapabileceğini söyledi. Alman Krupp Firmasının temsilcisi sessizce konuşulanları dinliyordu. “Siz” dedim “herhangi bir indirim teklifinde bulunmadınız.” Temsilci, “biz verdiğimiz yazılı tekliften %15 indirim yapıyoruz.” Birden herkes şaşırmıştı. “Sizin makineleri alım isteğiniz firmaya gittiği zaman, baba Krupp, bu konu bir daha önüme gelmeyebilir. Edindiğim bilgiye göre, burada, Almanya’da çalışan işçiler, köydeki çiftçiler, esnaf bir araya gelmiş, bir köyde tarımsal sanayi kurmayı kararlaştırmışlar. Bu çok ilginç bir olay. Onun için satacağımız makineleri maliyet fiyatına verin” demiş. Ben de verilen emrin gereğini yerine getiriyorum” dedi. Diğer firma temsilcileri beni bir köşeye çekerek Krupp firmasının makinelerinin kalitesiz olduğunu, almaya karar verirsek sonunda pişman olacağımızı söyledilerse de, kararımızı Krupp lehine verdik. Krupp firması ayrıca, iki teknisyenimize, montajda kolaylık sağlamak için üç ay kurs olanağı sağladı. Makinelerin yapımı bitip Türkiye’ye gönderildiğinde bir makine mühendisleri, 6 İlk durak Viyanaydı. Avusturya’da da işçilerimiz vardı. Oraya uğramamıştık. Viyana’da çalışan eski belediye başkanlarından bir arkadaşa geleceğimizi haber verdim, ve bir tarih belirterek o gün Viyana’da bulunan bizim yörenin işçilerini bir salonda toplamasını istedim. Dediğim günden bir gün önce öğleden sonra Viyana’ya arkadaşın yanına vardım. Arkadaşın yanında 10-15 kişi vardı. Oturup konuştuk. Viyana’da mümkün olduğu kadar çok işçimizle toplantıda buluşmamız gerektiğini söyledim. Sonra Avusturya’da işçilerimizin yoğun olduğu yerlere de haber göndermelerini, oralara da gelip toplantılar düzenleyeceğimizi bildirdim. Ertesi gün salona girdiğimizde salonun dolu olduğunu görmek beni sevindirdi. İşçileri selamladıktan sonra projemizi, binaların yapımına başlandığını, makinelerin siparişlerinin verildiğini, Avrupa’dan toplanacak paralarla makinelerin ödeneceğini söyledim. “Bu tesisler tamamlandığında Çandır ve çevresi kalkınacak, çiftçi kazanacak, işsizler iş bulacak, kentlere göç duracak; hatta Çandır büyük göç almaya başlayacak” dedim. Büyük bir alkış koptu. Sonra, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde temsilcilikler kurduğumuzu, Avusturya için de eski belediye başkanımızı aday gösterdiğimizi söyledim. Temsilcilerin ortak kaydedeceklerini, onlardan belli bir taahhütte bulunmalarını, bu taahhüdün bir bölümünü peşin alacaklarını, buna karşılık kendilerine bir belge vereceklerini bildirdim. Adayımız Viyana temsilcisi olarak seçildi. Kendilerine bir Avrupa Baştemsilciliği oluşturduğumuzu, Baştemsilciyi de yanıma alarak Baştemsilcilik Merkezi olarak seçtiğimiz Almanya’nın Stuttgart kentine götüreceğimi söyleyerek Baştemsilyi tanıttım. Baştemsilcinin bütün Avrupa’yı zaman zaman dolaşacağı, kendilerine gelişmelerini bildireceği, para toplama konusunda yerel temsilcilere yardımcı olacağı bilgisini ekledim. Viyana temsilcisine gerekli belgeleri verdim ve bir bankaya giderek kooperatif adına hesap açtırdık. Ertesi günü Avusturya’da üç yeri daha ziyaret ederek toplantılar yaptık. Onlara da gerekli bilgileri verdim. Gördüğüm kadarıyla herkes sevinçliydı. Avusturya’dan Almanya’ya geçtik. İlk durağımız Münihti. Orada bir öncekine göre daha coşkulu bir toplantı yaptık. Toplantıda Avrupa Baştemsilcisi olarak atadığımız arkadaşı tanıttım. Kendisinin zaman zaman buralara gelip çalışmalara yardımcı olacağını söyledim. Ayrıca,inşaat işlerinin başladığını, dışarıdan ve içeriden alacağımız makinelerin siparişlerinin verildiğini, tüm bunlar için paraya ihtiyacımız olduğunu, ödemeleri yapamadığımız taktirde zor durumda kalacağımızı, bildirdim. Oradan Avrupa Baştemsilciliğimizin merkezi olarak seçtiğimiz Stuttgart’a geçtik. Orada, gününü daha önce haber verdiğimiz toplantı beklenmedik biçimde çok kalabalıktı. Tutulan oldukça büyük salon hınca hınç doluydu. Konuşmamda nelere karar verip başlattığımızı, hedefe varmak için gemileri yaktığımızı ve tek çıkar yolun hep ileriye gitmek olduğunu vurguladım. Karar verirken ortaklarımıza güvendiğimizi, kooperatifçiliğin simgesi olan elele tutuşarak bu işi başarıyla sonuçlandıracağımızı ekledim. Toplantıda soru soranlar olduğu gibi, sahneye çıkıp çok coşkulu konuşma yapanlar çoğunluktaydı. Konuşanlar kendilerini bu yola adadıklarını ve başkan olarak beni mahcup etmeyeceklerini söylediler. -sürecek- Tarımsal Amaçlı Kooperatif Kuruluş İşlemleri »»Tarımsal amaçlı kooperatif kurmak isteyen en az 7 müteşebbis tarafından adı, soyadı ve imzasını içeren ve kooperatif kuruluşunu talep eden bir dilekçe ile İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğüne müracaat edilir. Kurulacak kooperatifin türüne göre, kooperatifin kuruluş esaslarına ilişkin etüt çalışmaları İl Müdürlüğünce yapılır. Köy, belde veya ilçe merkezi olmak üzere kooperatifin çalışma bölgesinde yer alacak yerleşim birimlerinin etüt komisyonunca sosyo-ekonomik durumu incelenerek, hazırlanan kuruluş etüt raporu Bakanlık İl Müdürlüğünce müspet bulunması halinde, kuruluş işlemlerine esas olan tip anasözleşmeler kuruculara verilir. Kurucu heyet tarafından tanzim edilen noter tasdikli anasözleşmeler, kuruluş sermayesi tutanağı v.b evraklar Bakanlık İl Müdürlüğünce değerlendirilerek, kuruluş onayı verilir. Geçici yönetim kurulunca, kooperatifin Ticaret Sicil Memurluğuna sicil kaydı yaptırılarak anasözleşme tescil ettirilir ve kooperatif tüzel kişilik kazanır. Kooperatifin kuruluşuna ait Sicil İlan beyannamesinde belirtilen hususların Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanması ile kooperatifin kuruluşu tamamlanır. KISSADAN HİSSE Anadolu’nun orta halli bir kasabasından 50 kadar kişi, yakındaki büyük kente alışverişe gitmiş. Hayvanlara yüklemişler nohutu, buğdayı; onları satıp kumaşlar, tencereler almışlar. Dönüşte üç haydut, kervanın yolunu kesmiş, çekmiş silahı, ‘’Yatın, kıpırdamayın’’ derken hepsini soymuş, yarı çıplak yollamış. Kasabanın girişinde durumu görenler şaşırmışlar, sormuşlar: - “Ne oldu size, ne bu haliniz?” - “Soyulduk.” cevabını alanlar yüklenmişler: - “Kim soydu, nerede soydu, kaç kişiydi?” - İçlerinden biri durumu özetlemiş: - “Onlar 3 kişi beraberdi, biz 50 kişi idik ama yalnızdık!..”. Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birliklerinin Kuruluş İşlemleri Kooperatif birliği kurmak isteyen kooperatiflerin, genel kurullarında kooperatif birliğine kurucu ortak olmaları yönünde karar almaları ve birlik temsilcilerini seçerek en az 7 temsilcinin imzasını taşıyan bir dilekçe ile İl Müdürlüğüne müracaat etmeleri ile kuruluş işlemlerine başlanır. Kurulacak birliğin bağlı olduğu bölge merkezinin bulunduğu İl Müdürlüğü bölgedeki diğer İl Müdürlükleri ile temasa geçerek birlik kuruluşu hakkında bilgi verir, böylece iştirak etmek isteyen kooperatif tespit edilir. İl Müdürlüğünce kurucu kooperatifler hakkında gerekli etüt çalışmalarının yapılması sonucu tanzim olunan birlik kuruluş etüt raporu, dilekçe ve diğer evraklar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca da müspet bulunması halinde ön izin verilir, ve ana sözleşmeler kuruculara verilmek üzere İl Müdürlüne gönderilir. Temsilciler tarafından hazırlanan ve noterce de tasdik edilen anasözleşmeler ile kuruluş sermayesi tutanağı İl Müdürlünce Bakanlığa gönderilir ve Bakanlıkca kuruluş onayı verir. Birliğin tüzel kişilik kazanması kooperatiflerde olduğu gibidir. Mevzuat çalışmaları ile ilgili olarak da 1163 Sayılı Kanun kapsamındaki Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin ve Üst Kuruluşlarının faaliyet süreleri içerisinde karşılaştıkları hukuki problemleri mer’i mevzuat çerçevesinde incelemek ve çözümlemek. Kooperatif ve Üst Kuruluşların amaç ve çalışma konularına uygun olarak anasözleşmeler hazırlamak, değişen şartlara göre ihtiyaca cevap vermediği hallerde anasözleşme değişikliği taleplerini mevzuat çerçevesinde incelemek ve uygun bulunması halinde gerekli değişikliklerin yapılmasına izin vermek. Bakanlıkca gerekli görülmesi halinde kooperatifler ve üst kuruluşlarını olağanüstü genel kurul toplantısına çağırır. Kooperatif üst kuruluşlarının olağan ve olağanüstü genel kurul toplantılarında Bakanlık temsilci bulundurur. YAYIN KURULU Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI - Dr. Bediha DEMİRÖZÜ Dr. Güray AKDOĞAN - Dr. Tuba ŞANLI - Dr. Levent DOĞANKAYA Dr. Yener ATASEVEN - Dr. Özdal KÖKSAL - Dr. Alper Serdar ANLI Dr. Caner KOÇ İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: Köy-Koop Merkez Birliği adına Erol AKAR Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 KavaklıdereAnkara Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96 Web: www.koykoop.org e-posta: [email protected] ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Kyoto ölmedi ama ağır yaralı 3 »»Güney Afrika’nın Durban kentinde iki hafta süren görüşmeler iklim değişikliğini durdurmak için hangi ülkelerin niyetli hangi ülkelerin ise umursamaz olduğunu gösterdi. Maskeler düştü. İyi, kötü ve çirkin belli oldu. 15 Aralık 2011 Özgür Gürbüz iklim konferansının sonuçlarını özetledi. Durban’a giderken elde, gelişmiş ülkelerin seragazı emisyonlarını 2012 sonuna kadar 1990 yılı seviyesinin yüzde 5,2 aşağısına çekecek bir anlaşÖzgür GÜRBÜZ ma vardı. Yasal bağlayıcılığı BirGün Gazetesi olan ve 192 ülke ile bir birliğin imzasını taşıyan eldeki tek metin Kyoto Protokolü’ydü. 2012 sonunda ilk yükümlülük dönemi bitiyordu ve yerine bir şey konmazsa (ikinci yükümlülük dönemi) iklim mücadelesi dipsiz kuyuya itilmiş olacaktı. Bilim, 2050’ye gelindiğinde gelişmiş ülkelerin seragazı emisyonlarını 1990’a göre yüzde 80 oranında azaltması gerektiğini söylüyor. Görüldüğü gibi daha işin başındayız. Tüm bunları bilerek gittiğimiz Durban’dan şu sonuçlarla döndük: • Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük dönemi belirlendi ve protokol hayatta kaldı. İkinci dönem 1 Ocak 2013’te başlayacak ve 31 Aralık 2017’de veya 31 Aralık 2020’de bitecek. Bitiş tarihi üzerinde yeni müzakerelere ihtiyaç duyulacak. • Seragazı emisyonlarının ne kadar indirileceği şimdilik belirsiz. Anlaşma metininde amaç 2020’ye kadar seragazı salımlarını 1990 yılına göre yüzde 25 ila 40 oranında azaltmak olarak belirtildi ancak bu hedef bağlayıcı değil. Bolivya bu konuda haklı bir itirazda bulundu ki ben de aynı görüşteyim. Hedefi aynı Kyoto’nun ilk döneminde olduğu gibi tek bir rakama bağlamak ve bağlayıcı bir hedef olarak belirlemek lazım. • Kyoto’ya taraf, EK-1 diye adlandırılan listedeki gelişmiş ülkeler, 1 Mayıs 2012’ye kadar Sekretarya’ya ikinci döneme ilişkin hedeflerini bildirmek zorunda. Bu tarihte Kyoto’ya devam kararı alan ülkelerin asıl rakamlarını göreceğiz. Önümüzdeki kritik tarih 1 Mayıs. • Kanada ve Japonya ikinci döneme katılmayacaklarını açıkladı. Rusya ise indirim hedefi belirtmeyeceğini söyledi. ABD yine yok. Böyle olunca küresel emisyonların neredeyse 3’te birini salan bu dört ülke sorumluluk almamış oluyor. Bu sürdürülebilir değil. • Durban’ın bir sonucu da, 2020 sonrası Çin ve Hindistan gibi büyük miktarda seragazı salımı yapan ülkelerin de bağlayıcı hedef alacaklarına dair verdikleri sinyallerdi. Ancak 2020’ye kadar seragazı indirimi konusunda gelişmiş ülkeler üzerlerine düşeni yapmazlarsa, Çin’in sürece katılmasının bir anlamı kalmayabilir. Çünkü bilimsel raporlar, küresel ve herkesin sorumluluk aldığı bir anlaşmanın hayata geçmesi için 2017’nin en son tarih olduğunu söylüyor. • Yeşil İklim Fonu’nun organizasyonu konusunda da anlaşıldı. 2020’den itibaren gelişmekte olan ülkelere her yıl 100 milyar dolar yardım yapılacak. Paranın kaynağı ise hala belli değil. Durban’daki iklim konferansının ana sonuçları bunlar. Kyoto’nun hayatta kalması bir teselli olsa da acı gerçek dünyanın en büyük ekonomilerinin sorumlulukları arttıkça süreçten ayrılmaya başlaması oldu. Kötüler ortaya çıktı. ABD, Kanada, Rusya ve Japonya’yı bu listenin en başına yazabilirsiniz. İyiler kim derseniz, küçük ada devletleri, az gelişmiş ülkeler ve onları yalnız bırakmayan Avrupa Birliği diyebilirim. Çirkinler grubuna ise petrol kaynakları nedeniyle görüşmeleri tıkamaya çalışan Suudi Arabistan ve Venezüella konulabilir. Suudi Arabistan’ın petrol gelirleri azalacak argümanıyla tazminat istemesi, Venezüella’nın Depremi sezen hayvanların sırrı »»Kimi hayvanların depremlerden önceki olağandışı davranış biçimi neye dayanıyor? Bilim adamları, bunun hayvanların sulardaki kimyasal değişimi sezme kabiliyetinden kaynaklanıyor olabileceğini düşünüyor. Araştırmacılar, 2009 yılında İtalya’nın L’Aquila kentini vuran depremden birkaç gün önce yakınlardaki bir gölde yaşayan kurbağa sürüsünün topluca göç etmesi ardından konuyu mercek altına aldı. ayvan davranışlarını daha yakından takip ederek depremleri önceden tahmin etmenin mümkün olup olmadığını sorguluyorlar. Journal of Environmental Research and Public Health (Çevre Araştırması ve Kamu Sağlığı Dergisi) adlı bilimsel yayında ayrıntıları yer alan araştırmada, basınç altındaki kayaların saldığı parçacıkların yüzeydeki su birikintilerinde yol açtığı kimyasal reaksiyon zinciri anlatılıyor. Su kenarında ya da içinde yaşayan hayvanların, sudaki kimyasal değişikliklere son derece hassas olduğu bilinen bir gerçek. Bu tip hayvanlar, kaya kütleleri en nihayet yerinden oynayarak depreme yol açmadan önce, sarsıntının gelişini sudaki değişimden hissediyor olabilir. L’Aquila depremindeki kurbağa sürüsünün yanısıra, büyük bir yer sarsıntısından önce tanık olunan tuhaf hayvan davranışlarına başka örnekler de var. Yılanların uyanışı Sürüngenlerin, suda ve karada yaşayan yüzergezerlerin veya balıkların büyük bir deprem öncesinde garip davranışlar sergilediği bilgisi birçok ülkede yaygın biçimde dile getiriliyor. Örneğin, 1975 yılında Çin’in Haicheng kentinde meydana gelen depremden yaklaşık bir ay önce, yılanların topluca yuvala- rından çıkmaya başladığı görülmüştü. Bu yıkıcı depremin Haicheng’i kış aylarında vurduğu düşünülecek olursa, yılanların kış uykusunu yarıda kesip kendilerini dondurucu soğuğun ortasına atması neredeyse intiharla eş anlama geliyor. Kış uykusundan uyanan sürügenler, topluca göçen yüzergezerler ya da yüzeye çıkan derin su balıkları gibi daha çok sayıda benzer anekdot var. Ancak büyük çaplı depremler çok nadir gerçekleşen bir durum olduğu için, önceden doğada yaşanan olayları bilimsel bir gözle incelemek neredeyse imkansız gibi. İtalya’nın L’Aquila kentindeki kurbağalar, işte bu noktada istisnai bir konumda. İngiltere’nin Open University (Açık Öğretim Fakültesi) biyoloji bölümünde okuyan Rachel Grant, L’Aquila’daki kurbağaları yazdığı doktora tezi için şans eseri inceleme altına almıştı. Grant, ‘’Depremden önce üç gün içerisinde göldeki 96 kurbağadan geriye bir tanesinin bile kalmadığını gördüm, gerçekten çok şaşırtıcıydı.’’ diyor. Bunun üzerine Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Rachel Grant ile temasa geçerek araştırmaya dahil oluyor. Kimyasal reaksiyon son gece Avrupa Birliği’ne yaptığı anlamsız çıkış sevimsizdi. Türkiye ise her zamanki gibi ortalarda görünmemeyi tercih etti. İki çevre bakanı da toplantılara gelmedi. İklim Baş Müzakerecisi Mithat Rende’nin belki de yüzyılın en önemli iklim toplantısında olmayışı anlaşılır gibi değildi. Durban toplantısı bize bir kez daha acı gerçeği gösterdi. Milyarlarca canlının hayatını etkileyen bir anlaşmanın kararını verenler dünyadaki halklar değil hükümetleri kontrol eden birkaç büyük şirket oldu. Kamuoyu ve bilimin desteğine rağmen buradan dünyayı kurtaracak bir anlaşma çıkmaması başka nasıl açıklanabilir? İklim alarmı: Karbon gazları rekor seviyede »»Sera etkisi yapan gazların atmosferdeki oranının rekor seviyeye çıktığı açıklandı. Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü ayrıca, atmosfere salınan karbondioksit oranının daha hızlı artmaya başladığını duyurdu. Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak görülen karbondioksit gazının sanayileşme öncesi döneme nazaran yüzde 39 arttığı bildiriliyor. Birleşmiş Milletler’in iklim uzmanları bu durumun üç ana ne- Aşırı basınç altındaki kaya kütlelerinin kimyasal değişimini inceleyen NASA, L’Aquila’daki kurbağaların topluca göç edişinin bununla bir bağlantısı olup olmadığını gölün su numunelerini tahlil ederek araştırdı. Labrotuvar testleri, kaya katmanlarının yüzeydeki su birikintilerinin kimyasını değiştirebildiğini ve bu durumun suda yaşayan canlılarda olağandışı davranışlar tetikleyebileceğini gösterdi. NASA’da çalışan jeofizikçi Friedmann Freund, tektonik tabakaların yol açtığı türden muazzam bir basınç altında kalan kayaların, deprem öncesinde çevrelerine elektrik yüklü parçacıklar saldığını kanıtladıklarını söylüyor. Yüzeye kadar çıkan bu parçacıklar hava veya su ile karşılaşınca reaksiyona girerek yeni moleküllerin oluşumuna neden oluyor. Örneğin suya karışınca ortaya hidrojen peroksit çıkabiliyor. Kimyasal değişimin göl suyundaki organik çökeltiyi etkileyerek suda yaşayan hayvanlara karşı zehirli maddelerin oluşumunu tetiklediği düşünülüyor. Fakat araştırmacılar, çok karmaşık bir mekanizmanın işlediği kanısında ve henüz kesin bir teoriye varmadan önce daha çok sayıda bilimsel teste ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyorlar. denini fosil yakıtlarına bağımlılığa, karbondioksiti atmosferden emen ormanların giderek yokoluşuna ve tarımda gübre kullanımına bağlıyor. Dünya Meteoroloji Örgütü, son on yılın iklim verileri kaydedilmeye başlandığından beri tecrübe edilen en sıcak on yıllık dönem olduğuna da dikkat çekiyor. Örgüt, eğilimin bu şekilde devam etmesi durumunda olağanüstü iklim felaketlerinin yaşanmaya devam edeceğini belirtiyor. Küresel ısınma dolayısıyla özellikle tropik kuşaktaki bölgelerin açlıkla yüzleşmeye doğru gittiği söyleniyor. İklim Değişimi Tarım ve Gıda Güvenliği (CCAFS) adlı uluslararası araştırma kuruluşu geçtiğimiz günlerde yükselen sıcaklıkların geniş bir bölgede dengeleri kökünden sarsacağını açıkladı. Asya’nın güneyi ile Afrika’daki tropik kuşakta yer alan ülkeler, halihazırda gıda kaynakları ve beslenme konusunda zaten ciddi sıkıntılar yaşıyor. 4 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü ve Başkanların Görüşleri Yakup YILDIZ Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği (KÖY-KOOP) Genel Başkanı 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik günü Kooperatiflerimize, kooperatif ortaklarımıza kutlu olsun. Birleşmiş Milletlerce 2012 yılının Dünya Kooperatifçilik yılı ilan edilmesi ile birlikte, İşletme, Üretim ve Pazarlama, Finans, Mevzuat ve Örgütlenme konularında kooperatiflerimizin desteklenmesi en büyük dileğimizdir. Kayıtlı Ekonomi, İstihdam ve kriz dönemlerinde çıkışı kooperatifçilikte gören Dünya Ülkeleri Kalkınmada Kooperatifçiliğin yeri ve önemi bir kez daha vurgulanmıştır. Demokratik seçimlerle iş başına gelen yönetimlerin girdi temini başta olmak üzere üretimden pazarlamaya kadar sorumlu olmaları gerekmektedir. İl ve Bölge Birliklerinin üretime dayalı yatırımlarının desteklenmesi finans konularında bütçe imkânlarını sonuna kadar kullandırılmaları konusunda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının destek vermesi Tarımsal Amaçlı Kooperatif ve Ortaklarımızı son derece mutlu kılacaktır. Birleşmiş Milletlerce ilan edilen 2012 Dünya Kooperatifçilik yılımızın Tarım kesimine, Üretici örgütlerine ve tüm üreticilerimize hayırlı olması dileğimle; Selam ve Sevgilerimi sunarım. Halis UYSAL Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkezi Birliği (TÜS-KOOP) Genel Başkanı 1884 yılında ilk kooperatifçliik harekatı İngiltere’de başlamıştır. 1884’de Robert OVIN ve Dr. William King 28 dokuma işçisini bir araya getirerek tüketim kooperatifi kurmuştur. Bugünkü kooperatifçilinde temelini oluşturmaktadır. Türkiye’de ise bu hareket 1863 yılında Mithat Paşa kooperatifçiliğe benzeyen “Memalik Sandığı” adı altında Tarım Kredi organizasyonuna benzeyen sandıkları oluşturmuştur. Bunlara kaynak içinde devlete ait boş arazileri köylülere dağıtarak imece usulüyle işlettirilmiş. Tarımsal faaliyet sonucu üretilen ürünün değerlendirilmesi ile elde edilecek gelir sandığı sermaye olarak kaydettirilmiştir. Bu şekilde yürütülmeye çalışılan sandıklarda sermaye oluşumu önceleri çok iyi sonuçlar vermiş ise de, daha sonraları varlıklı ve nüfuslu kişilerin; zayıf ve güçsüzleri istismar etmeleri nedeniyle bazı problemler ortaya çıkmış- tır. Bu yöntem terk edilerek 1888’de Ziraat Bankası kurulmuştur. Bu sandıklarda biriken paralar Ziraat Bankasına devredilmiştir. Bundan sonra daha bilinçli ve daha aktif kooperatif hareketlerine Ege bölgesinde rastlanır. 1911 yılında 45 incir üreticisi Aydın’da bir araya gelerek, Aydın Hümaye-i Zürra Anonim Şirketini kurmuşlardır. 1913 yılında Kazım Nuri ve Topçuoğlu Nazmi öncülüğünde bugünkü TARIŞ’in temelleri atılmıştır. Cumhuriyet döneminde tarımsal örgütlenmeye verilen önem 1935 yılında kabul edilen 2834 sayılı yasa ile “Tarım Satış Kooperatifleri Birliği” ve aynı yılda çıkarılan 2836 sayılı yasa ile de, Tarım Kredi Kooperatifler kurulmuştur. 1969 yılında ise 1163 sayılı yasayla bizim de üye olduğumuz “Sulama Kooperatifleri”, KöyKoop, Or-Koop doğmuştur. Bugün ayakta dimdik durabilen kooperatiflerden biriyiz. Bugüne kadar kooperatifçiliğimiz istenilen düzeye gelememiştir. Bugün dahil tüzük ve yönetmeliklerimizde çok büyük boşluklar vardır. Türkiye’miz için kırsal kesimin kalkınması ve gerçekten iyi bir imkan olan kooperatifçiliğin istenilen seviyelere ulaşması genel düzeyde bir eğitim seferberliğinin başlatılması ile mümkündür. Kooperatifçiliğin okullara ders olarak konulmasını öneriyoruz. Kırsal kesimlerdeki insanların bilinçlenmesini ve örgütlenmesini teşvik ve kooperatifleri ayakta tutabilmek için bir kooperatifler bankasının kurulması ve bu bankanın Milli Kooperatifler Birliği’ne bağlanması taraftarıyız. Hızla gelişen teknolojilerin en ufak tarım birimlerine kadar intikal ettirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dünya nüfusu çığ gibi büyürken, yeni yeni kıtaların keşfedilmeyeceğini biliyoruz. Gerçekçi olarak düşündüğümüzde eldeki toprakların gelişen teknolojilere uydurulması ve böylece bu topraklarda maksimum verimin sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin, gelişen dünya pazarlarında yer alması, yeni teknolojileri benimsemesiyle mümkündür. Ancak, bu işin kooperatifler kanalı ile olacağına inanıyoruz. Merkez Birliği olarak, kırsal kesimde; • Dağınık kaynakların birleştirilmesi, • Teknolojinin uygulanıp verimliliğin artırılması; minimum maliyetle maksimum verimin sağlanması, • Ürünün değerlendirilmesi, değer fiyatın üreticilere geri döndürülmesi, • Sağlanacak artı değerlerle iş gücünün sanayi üretimi için örgütlenmesi, • Kırsal kesimde kent olanakların yaratılması gerekirse, kente göçün sağlıklı biçimde gelişmesinin sağlanması, • Bireylerin yaratıcılık, dayanışma , bireysel ve toplumsal sorumluluk değerlerinin geliştirilmesi, • Ulusal ve uluslararası düzeyde dayanışmanın gerçekleştirilmesi için Tarım Kooperatifçiliğimizin yeniden yapılanmasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Sonuç olarak taban fiyat politikalarının gerekçesi olması sağlanmalı. Girdi ve maliyet hesapları ciddi araştırmalar sonucunda belirlenmelidir. Temel tarım ürünleri destekleme kapsamından çıkarılmamalı, kooperatiflere gerekli destekler sağlanmalıdır. Sonuç olarak, “Türkiye tarımsız, tarımda kooperatifsiz gelişemez. Kooperatifçilikten birlik, birlikten kuvvet doğar.” Kooperatifçilik çalışmak ister, özveri ister, samimiyet ister. Kooperatifçilik bence bir aile yuvasıdır. Türkiye’nin de kalkınmasını kooperatifçilikte görüyoruz. 21 Aralık Kooperatifler Günü’nün, tüm ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum. Ramazan ÖZKAYA YILIN EN KISA GÜNÜNDE BAŞLAYAN EKONOMİ TARİHİNİN EN UZUN YOLCULUĞU »»21 Aralık, gecenin en uzun, gündüzün de en kısa olduğu gündür. Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] Tarihin her döneminde, toplumda üretilen değerlerin bölüşümü sorunu, insanları çeşitli çözümler üretmeğe yöneltmiştir. Salt karlılık esasına göre üretimi planlayan geleneksel kapitalist işletmelerin sonuçları, ekonomiye krizden krize sürüklemiştir. Üretimi, “insan ihtiyaçlarına göre planlayan kooperatif girişimler”in ise, 21. yüzyılın en gözde girişim biçimi olacağı, pek çok bilim adamınca ileri sürülmektedir. İşte bu işletme tipini tarihe armağan eden Rochdale Haksever Öncüleri, 21 Aralık 1844’de, 28 işçinin 4 ay uğraşarak adam başına toplayabildiği 1’er ingiliz lirası ile kurulmuş, çağdaş kooperatiflerin başarılı ilkörneğidir. Dünya kooperatifçilik günlerinde hep şunu düşünmüşümdür: Acaba Rochdale Haksever Öncüleri, 21 aralık gününü, yani gecenin en uzun, güneşin dünyaya en az aydınlattığı günü, bilinçli olarak mı seçtiler? Küresel düzeyde yılda iki kooperatifler günü kutlanmaktadır: biri Rochdale Haksever Öncüleri Kooperatifinin kurulduğu 21 Aralık 1844’dü baz alan Dünya Kooperatifçilik Günü diğeri de Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin kurulduğu 5 Temmuz 1895’i baz alan ve 1995’den beri Temmuzun ilk cumartesi günü kutlanan “Uluslararası Kooperatifler Günü” dür. Dünya Kooperatifçilik Günü’nün anlamını daha iyi anlayabilmek için Rochdale Haksever Öncüleri hareketini biraz daha yakından tanıyalım . Rochdale Haksever Öncüleri Kooperatifi, İngiltere’de, Manchestere’in bir varoşu olan Rochdale’de kuruldu. Rochdale mağazasının açılmasında, daha önceki İngiliz işçi hareketinin kooperatif deneyimlerinden yararlanılmış ve onları sınırlayan etmenler incelenmiştir. Ayrıca selefleri ile bir dayanışmanın da uygulamaya konulması konusunu da düşünmüşlerdir. Kooperatifin kurulması için yapılan toplantı, başarısız bir grev sonrasında gerçekleştirilmiştir. Rochdale öncülerinin saptamış olduğu kurallar, tüketim kooperatiflerinin ve diğer kooperatiflerin yönetiminde geçerliliğini hala sürdürmektedirler. Bunlar şöylece özetlenebilir : • Kooperatifin çalışmasıyla ilgili olan kurallar: alım-satım işlerinin piyasa fiyatlarıyla yapılması; fazlanın satın almalarla orantılı olarak dağıtılması (risturn). • Kooperatifin yapısıyla ilgili olan kurallar: “bir insan, bir oy” söylemi ile özetlenmiş demokratik yönetim ilkesi; üyelerin kooperatifçilik görevini yerine getirme niteliği; ortak sayısının sı-nırsızlığı; üyelerin dürüstlük temeli üzerinden seçimi; siyasi ve dini tarafsızlık; kazancın bir kısmının sosyal işler ve geleceğe yatırım için ayrılması. Bu kurallar, Rochdale öncesi kooperatif kurallarına göre oldukça zorlayıcıdırlar ve eşitsiz ortamdaki bir ekonomik var oluşunun temelini oluştururlar. Gerçekten Rochdale kooperatifi çok hızlı gelişti. İlk kurulduğunda mağazasında tereyağı, şeker, un, yulaf unu ve birkaç mum ile çok zayıf bir mal stokuna sahipti. Sonraki üç ay içinde çay ve tütünü mağazaya soktular. Altı yıl sonra üretim kooperatififine doğru yöneldiler. Bir değirmen aldılar, ancak sermayesi çok kısıtlı idi; kaliteli ve çok miktarda buğday satın almaları önemli bir sorundu. 1854’de iki iplik fabrikası kurdular, 1860’da ikinci bir değirmen aldılar. Bununla beraber komşu kentlerde yeni kooperatifler kurulmaya başlandı. Rochdale kooperatifi 10 yaşına geldiğinde İngiltere de kooperatif sayısı 1000’e yaklaşmıştı. Tüketim kooperatiflerinin çoğalması, toptan satın alma konusunda yeni bir bölümün oluşması gereğini doğurdu. Zaten 1853’den beri diğer kooperatifler için bu görevi Rochdale Öncüleri yapmaktaydı. 1864’de bu bölüm, ilk “wholesale society” (toptancı mağaza) adıyla, Kuzey İngiltere Kooperatif Şirketi’ne dönüştü (bugünkü Cooperative Wholesale Society (CWS)’nin kökeni) Rochdale öncüleri zamanla, salt tüketim kooperatifi organizasyonuna yönlendirilecektir. İzleyen yıllarda toptancı mağazaların çoğalması, XIX. yüzyılın ikinci yarısında kooperatif gelişmenin önemli olayını teşkil eder. Rochdale Öncüleri, 1991’e kadar bağımsız varlığını sürdürebilmiştir. 1991’de Norwest Co-operative Society’ye geçti; 2007’de Manchester merkezli “The Co-operative Group” adlı melez bir şirket tarafından alınarak Rochdale öncüleri adıyla tekrar işletmeye açıldı. Rochdale öncüleri, kooperatifçilik tarihinin en önemli mihenk taşıdır. Rochdale Öncüleri’nin belgeleri, Rochdale Boroughwide Kültürel Kurulu tarafından toplanmakta, korunmakta ve arşivlenmektedir. Rochdale Öncüler’nin ilk mağazasının açıldığı bina 1867’de satılmış, ancak daha sonra satın alınarak 1931’de müze haline getirilmiştir. Mevcut karmaşık ekonomik yapının içinde kooperatiflere mutlaka yer vardır. Kooperatifçilerin yolu uzun, zordur; ama imkansız değildir. İnsanlar, ekonominin sıkıntılarını, bunalımlarını sırtında taşıyacaklarına, bu sıkıntılarını kuracakları kooperatiflere taşıtabilirler. Sermayesi olmayanlar, ya da yeterli sermayesi bulunmayanlar, akıl ve becerilerini, kendi kimlikleri ile birlikte kooperatif şirketlerde birleştirebilirler. Böylece, piyasanın ezici çarkları arasında emeğini ve /veya ürettiği mal ve hizmetlerini daha iyi değerlendirebilecek bir piyasa aracına, yani kooperatiflere, sahip olabilirler. 21 Aralık2011, Bornova/İzmir Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP) Genel Başkanı şılamak için gönüllü olarak oluşturdukları özerk bir örgüttür. Kooperatif; kişilerin ortak ekonomik, sosyal ve kültürel gereksiniminin ve özlemlerinin, müştereken sahip olunan ve demokratik kurallarla yönetilen bir işletme vasıtası ile kar- Üçüncü sektör olarak kabul edilen kooperatifçilik; Dünyada 21 Aralık 1844 yılında İngiltere’de bizde ise Mithat Paşa tarafından 1863 yılında “Memleket Sandığı” adı ile kurulmuştur. Sonuçların olumlu olduğu görülünce de 1867 yılında yaygınlaştırılmasına karar verilmiştir. Günümüzde de kooperatifçiliğin öneminin gittikçe artması nedeniyle Strateji ve Eylem Planı da hazırlanan kooperatifçiliğin Ülkemizde ve birçok ülkede 21 Aralık tarihinin “Dünya Kooperatifçilik Günü” olarak kutlanması geleneksel hale gelmiştir. Bu vesileyle, Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği olarak tüm kooperatifçilerimizin 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik gününü kutluyorum. ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Dr. Tuba ŞANLI Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü UHT Süt neden uzun ömürlü? “Uzun Ömürlü Süt” katkı maddesi içeriyor mu? Hayır, Uzun Ömürlü Süt katkı maddesi içermez. UHT sterilize sütlerin katkı maddesi içerdiği yaygın bir yanlış inanış. UHT süt hiç bir katkı maddesi içermeksizin, “Ultra High Temperature” sözcüklerinin ilk harflerinden oluşan UHT sterilizasyon işlemi ve aseptik ambalajlama sayesinde Uzun Ömürlü olma özelliği kazanıyor. UHT (Ultra Yüksek Isı) işlemi ile içindeki zararlı mikroorganizmalardan arındırılarak kapalı sistemde aseptik ambalajlara dolduruluyor. Aseptik ambalaj sütü hava ve ışık gibi dış etkenlerden koruyarak Uzun Ömürlü olmasını sağlıyor. Süt besin değeri açısından canlının büyümesi ve gelişmesi için birçok besin öğesini yeterli ve dengeli biçimde içeren önemli bir gıdadır. Ancak mikroorganizmaların gelişip çoğalmaları için gerekli olan besin öğelerini (su, karbonhidrat, yağ, protein, vitamin vb.) de bünyesinde bulunduran süt, gerekli önlemler alınmadığında niteliğini uzun süre koruyamaz. En ideal şartlarda elde edilen çiğ süt bile kısa sürede bozulmakta ve içerisindeki mikroorganizma faaliyetleri bazen sütün işlenmesini güçleştirirken bazen de hastalık etmeni olan patojen mikroorganizmaların üremesi sonucu tehlikeli hastalıklara neden olabilmektedir. İşte bu nedenlerden dolayı, içindeki hastalık yapıcı mikroorganizmaları yok ederek güvenli hale getirmek ve dayanma süresini uzatmak için süte tüketilmeden önce belirli süre ve sıcaklıkta ısıl işlem uygulanmaktadır. Isıl işlem denildiği zaman sütün hem ısıtılması hem de soğutulması anlaşılmalıdır. Isıl işlemde izlenen yol şöyledir; süt belirli bir sıcaklığa kadar ısıtılır, bu sıcaklıkta belirli bir süre tutulur ve sonra soğutulur. Burada en önemli husus soğutmaya başlanacağı noktanın iyi belirlenmesidir. Isıl işlem ile hedeflenen amaçlara ulaşılırken, dikkat edilmesi gereken diğer önemli husus sütün doğal niteliklerinin mümkün olduğunca korunmasıdır. O halde ısıl işlemde mikrobiyolojik etkiyi ve kaliteyi dengeleyen bir sıcaklık süre kombinasyonunun seçimi son derece önemlidir. Bu amaçla süt endüstrisinde pastörizasyon ve sterilizasyon yöntemleri kullanılmaktadır. İçme sütü; pastörizasyon veya sterilizasyon işlemlerinden biri uygulanarak patojen diğer bir ifadeyle hastalık yapıcı ve bozulmaya neden olan mikroorganizmalarından arındırılan, doğal niteliklerine en yakın haliyle sağlıklı ambalajlar içinde tüketiciye sunulan süttür. Ticari olarak içme sütleri “pastörize süt” ve “UHT sterilize süt” adı altında iki grupta toplanabilir. Pastörize içme sütü; kaliteli çiğ sütün doğal niteliklerine zarar vermeden pastörizasyon işlemi uygulanarak patojen mikroorganizmaların tamamen, dayanım süresini kısaltan diğer mikroorganizmaların da büyük bir kısmının yok edilmesi ile elde edilen ve tüketileceği sınırlı süre boyunca soğuk koşullarda (+ 4 oC) muhafaza edilen içme sütü çeşididir. Pastörizasyonun ilk amacı sütte bulunan patojen mikroorganizmaların tümünün yok edilmesidir. Patojenler içerisinde sıcaklığa en dayanıklı olanı verem hastalığına yol açan Mycobacterium tuberculosis’dir. Bu bakterinin ısı stabilitesi 70 oC’de 20 saniye, 65 oC’de 2 dakikadır. Dolayısıyla sütü patojenler açısından daha güvenilir hale getirmek için uygulanacak sıcaklığın bu değerin biraz üzerinde tutulması gerekir. Ticari pastörize süt üretiminde genellikle yüksek sıcaklıkta kısa süreli (HTST= High Temperature Short Time) (72-75 oC’de 2-4 saniye) ısıl işlem uygulanmaktadır. Pastörizasyon işlemiyle patojen olmayan mikroorganizmaların sayısında belirli düzeyde bir azalma meydana getirebildiği için pastörize sütün dayanımı sınırlı olup, buzdolabı sıcaklığında birkaç gündür. Sütün birkaç günden daha uzun süre saklanabilmesi sterilizasyon işlemiyle mümkün olmaktadır. Çiğ sütün 100 oC’nin üzerinde bir sıcaklıkta ısı işlemine tabi tutulmasına “sütün sterilizasyonu” denir. Sterilizasyon işleminde hedef mikroorganizma Bacillus stearothermophilus’tur. UHT sterilize içme sütü; kaliteli çiğ sütün fiziksel, kimyasal ve duyusal özelliklerinde en az değişikliğe yol açacak şekilde UHT işlemi uygulanarak tüm mikroorganizmaların ve bunların sporlarının yok edilmesi ile elde edilen ve aseptik koşullar altında steril kutulara ambalajlanan, soğuk koşulların yanı sıra oda sıcaklığında da uzun süre depolanabilen steril bir süt çeşididir. UHT tekniğinde uygulanan 135-150 oC’de 2-20 saniye süreyle uygulanan sterilizasyon işleminde sporlar dahil vejetatif hücrelerin % 100’ü yok edilmekte ve süt aseptik koşullarda ışık ve oksijen geçirmeyen ambalajlara doldurulduğunda soğukta 6 ay, oda sıcaklığında 3 ay süreyle niteliklerini korumaktadır. Bu uygulama ile sütün besleyici değerinde, duyusal, fiziksel ve kimyasal niteliklerinde meydana gelen değişimler ihmal edilebilir düzeydedir. Modern bir UHT tesisinde süt, kapalı bir sistemde dolaşarak ön ısıtma, yüksek ısı işlemi, homojenizasyon, soğutma ve aseptik olarak paketlenme aşamalarından geçer. Hızla oda sıcaklığına soğutulan süt, her türlü dış etkiye kapalı sistemlerde dolumu gerçekleştirilerek hiçbir katkı maddesi kullanılmadan aseptik olarak paketlenir. UHT işlemi, sütün tamamen hijyenik bir ortamdan sağlıklı bir şekilde tüketicilere ulaşmasını ve evlerde korunmasını sağlar. 5 Umut ÖZDİL TRT - Bu Toprağın Sesi Programı Sunucusu www.bts.gen.tr [email protected] Merhaba »»Köy-Koop Merkez Birliği’nin tarım gazetesi heyecan yaratıyor. Ülkemizde tarım gazeteciliği çok gelişmedi. Gazeteciliğin kökenine indiğimizde mesleğin kent soylu olduğu tespit edilir. “Haber değeri” dediğimiz kavramın içinde yer alan olay ve olguların sadece kent alanlarında yaşandığı /gerçekleştiği yanılgınsın asıl nedeni ise okuyucunun kentlerde olması ve gazetecilerin kırsal alanlara ulaşımda karşılaştığı sorunlardır. Ancak şimdi durum değişti. Haberleşme, iletişim, bilişim adına ne derseniz deyin, her yere her zaman kısa sürede ulaşma imkanımız var. Kırsal alanda ve tarım sektöründe yaşanan her gelişmenin haber değeri taşıdığı da artık bir gerçek. Üretici yapısının ve eğitiminin değişmesi ile birlikte ciddi bir okuyucu kitlesi yaşıyor artık köy, belde ve ilçelerimizde. Daha çok ekonomi gazetecilerinin ilgi gösterdiği tarımsal haberleri, her geçen gün alanında uzmanlaşan tarım gazetecilerinin hazırladığı günlere doğru gidiyoruz. İşte bu nedenle; tarım sektörünün sorunlarını bilen, çözümleri için yol gösterebilen, üretici örgütlüğünün tarihsel kökenlerine hakim ve gelecek için vazgeçilmezliği konusunda kuşku duymayan bir ekip tarafından hazırlanan Köy-Koop Haber Gazetesi sadece gündemi takip etmeyecek, gündem yaratacak haber, dosya ve köşe yazıları ile her ay bizimle olacak… Heyecanımız bundan… *** Tarladan, bahçeden, hayvancılık işletmesinden başlayan, tüm üretim aşamalarını kapsayan, teknolojisi sürekli yenilenen, piyasası her an değişebilen, modası olan, fark- lı etkenlerle tüketim kalıpları sürekli yeniden yaratılan bir alandan söz ediyoruz. Tüm bu konularda uzmanlaşmak ve bu uzmanlığı göründüğünden çok daha zor ve karmaşık bir süreç olan haber, röportaj ve köşe yazısı ile kamuoyuna aktarmak kolay değil. Bundan böyle her ay gazetemizde, tarımsal yayıncı gözü ile sizlerle birlikte olmaya çalışacağız… Bu da bizim bireysel heyecanımız… *** Köy-Koop Haber Gazetesinde çok sayıda uzmanın, akademisyenin görüşleri olacak mutlaka. Biz sadece gözlemlerimizi, yayınlarımızdan notlarımızı aktaracağız. Merak edeceğiz, soru soracağız, sorgulayacağız… Yargılamak, hüküm vermek gazetecinin görevi değildir, bunu okuyucularımıza bırakacağız. Ülkemizde marka olmuş bir gıda şirketinin en üst düzey yöneticisi bir görüşmemizde; ‘’Tüketicinin talep ettiği zamanda, talep ettiği yerde ve fiyatta gıda ürünü sunabilmenin en iyi yolu, talep zamanını, yerini ve fiyatını kendinizin ayarlamasıdır. Reklamlar çok pahalı olduğu için bunu yapmanın başka yollarını bulduk, tanıtım çalışmaları ile haber ve program yaptırıyoruz. Daha ucuza geliyor’’ diyebilmiştir. Biz bunu asla yapmayacağız… *** Bu bir merhaba yazısı idi, adet olduğu üzere…Ocak sayısından itibaren başlıyoruz. Köy-Koop Haber Gazetesinde bize sadece sayfa alanı değil, gönlünü de açan tüm yetkililere teşekkürler. “Çocuklara Süt İçirmeyin” Yayınına Gıda Mühendisleri Odasından Tepki »»Uzman Olmadıkları Konuda Yanlış Bilgi Veren Akedemisyenler Halkı Yanıltıyor Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyeleri ve değerli bilim insanları, bir basın toplantısı ile başta “süt ve süt ürünleri” olmak üzere gündemdeki konuları tartıştı. Uzun bir süredir gıda güvenliği ile ilgili olarak yoğun bir bilgi kirliliği ve karmaşa yaşanmaktadır. Gıdaların üretim teknolojileri ve ürün özellikleri konusunda uzman olmayan kişilerin bilgi sahibi olmadıkları bir alanda hiçbir gerçekçi dayanağı olmadan yaptıkları açıklamalar kamuoyuna yanıltıcı bilgiler vererek akılları daha da karıştırmaktadır. Bu asılsız, hiçbir bilimsel temeli olmayan ve etik kurallara uymayan bilgilendirmeler, temel gıdalarla ilgili olarak bile yapılmakta, tüketicilerin kaygı düzeyini çok yükselterek, beslenmeleri konusunda hatalar yapmalarına yol açmaktadır. Beslenmede yapılan hataların, sağlıkla ilgili geri dönüşsüz birçok tehlikeyi ortaya çıkarabileceği düşünüldüğünde, bu açıklamaların sahiplerine yükleyeceği sorumluluğun ne denli büyük olduğu da açıktır. Son günlerde bu sözü edilenlerin devamı niteliğinde, “süt ve süt ürünleri” hakkında “süt içmeyin” noktasına kadar vardırılan bilimden ve temel sağlık anlayışından uzak iddiaların çok yüksek reyting alan programlar aracılığıyla da tüketiciye ulaşıyor olması durumu daha da vahim hale getirmiştir. Ne yazık ki, bu yanlış ve bilimdışı bilgilerin tüketicilere aktarılmasında bu programların yapımcıları da, verilen bilgilerin doğruluğunu sorgulamamakta, işin uzmanlarına başvurma gereği duymamaktadır. Gelinen bu noktada GMO olarak; bir an önce bu konudaki doğruların kamuoyuna aktarılması gerektiği inancıyla alanında uzmanlaş- mış Prof. Dr. Ali Esat KARAKAYA Gazi Üni. Eczacılık Fakültesi Toksikoloji ABD, Prof. Dr. Asuman GÜRSEL Ankara Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü, Doç. Dr. Ayşe GÜRSOY Ankara Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü, Prof. Dr. Aziz EKŞİ Ankara Ünv. Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı, Prof. Dr. Celalettin KOÇAK Ankara Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü Başkanı, Gıda Teknolojisi Derneği 2. Başkanı, Prof. Dr. Emel SEZGİN Ankara Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü, Prof. Dr. Faruk BOZOĞLU ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü, Prof. Dr. Hamit KÖKSEL Hacettepe Ünv. Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı, Prof. Dr. İsmail ÇELİK Hacettepe Ünv. Prevantif Onkoloji ABD, Prof. Dr. Metin ATAMER Ankara Ünv. Süt Teknolojisi Bölümü, Prof. Dr. Nevzat ARTIK Ankara Ünv. Gıda Mühendisliği Bölümü, Dr. Reyhan NERGİZ ÜNAL Hacettepe Ünv. Beslenme ve Diyetetik Bölümü Beslenme Bilimleri ABD, Uzm. Dyt. Ümran YILMAZ Türkiye Diyetisyenler Derneği 2. Başkanı ve TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Temsilcilerinin katıldığı kahvaltılı bir basın toplantısı gerçekleştirmiştir. 22 Aralık 2011 tarihinde Niza Park Otel‘de yapılan toplantıda; katılımcılar kendi özel uzmanlık alanlarında konuyla ilgili tek tek görüşlerini açıklamış ve basın mensuplarının sorularını yanıtlamıştır. (http://www.gidamo.org.tr) 6 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Meyve ve sebzelerin sağlığımıza etkileri Kataraktın Belirtileri Nelerdir? »»Markete ya da pazara gittiğinizde filenize doldurduğunuz meyve ve sebzelerin sağlığınızı nasıl etkilediğini biliyor musunuz? Başhekim Op.Dr. Kubilhan ELMAS Kudret Göz Hastanesi Kabağın K vitamini, brokolinin şifa deposu olduğundan haberiniz var mı? Bu soruların cevabını bilirseniz, evinize vitamin ve şifa dolu bir fileyle dönebilirsiniz. Salatalığın vücudu nemlendirip idrar yolları enfeksiyonlarında faydalı olduğunu, narın C vitamini, demir ve potasyum deposu olduğunu, karnabaharın ise kalp hastalıklarında ve tansiyon düşürmede faydalı olduğunu biliyor muydunuz? Havuç: Saç dökümesini azaltır ve saçı canlandırır. Cilt ve kemik sağlığında, hücre yenilenmesinde faydalıdır. Yenidünya: Görmeye ve büyümeye faydalıdır. Kayısı: Kas ve sinir sistemini güçlendirir. Cilt, göz ve bağışıklık sistemine fayda sağlar. Kemik gelişimini artırır. Kansızlığa iyi gelir. Soğan: Bronş açıcı. Doğal antibiyotiktir. Bağırsak çalıştırıcıdır. Dayanıklılığı artırır. Kemik ve diş sağlığında faydalıdır. Enginar: Karaciğer ve safra kesesi sağlığını korur. Sindirimi kolaylaştırır. Böbreklerin çalışmasını düzenler. Toksin atıcıdır. Kabak: Böbrek fonksiyonlarında faydalıdır. Kanın pıhtılaşmasını düzenler. Kemik gelişimini sağlar. Karpuz: Böbrekteki kum ve taşların, toksinlerin atılmasında faydalıdır. Sıvı ihtiyacının karşılanmasına da katkısı vardır. Maydanoz: Kemik sağlığında etkilidir. Çok yüksek oranda C vitamini içerir. Büyüme ve diş sağlığı gelişiminde etkindir. Sarımsak: Kireçlenmede faydalıdır. Yaşlanmayı geciktirir. Yüksek tansiyonu ayarlar. Doğal antibiyotiktir. Ödem sökücüdür. Damar gelişiminde faydalıdır. Ahududu: Diş sağlığına iyi gelir. İştah açıcı ve idrar sökücüdür. İshali önler ve ateş düşürücüdür. Kivi: Yaşlanmayı geciktirir. Güçlü antioksidandır. Alerjiye karşı bağışıklığı artırır. Marul: Cilt sağlığına olumlu etkileri vardır. Sinir sisteminde faydalıdır. Büyüme ve gelişmede, saç sağlığında olumlu etkileri vardır. Kavun: Damar tıkanıklığında etkilidir. Bağırsakların çalışmasında ve göz sağlığına fayda sağlar. Soya: Kalp sağlığını korur. Tansiyona iyi gelir. Bağırsak çalıştırıcıdır. Antioksidan özelliği ile kansere karşı koruyucudur. Kemikleri güçlendirir. Lahana: Mide rahatsızlıklarına faydalıdır. Güçlü antioksidandır. Hazımsızlık gidermede faydalıdır. Toksin atıcıdır. Elma: Bağırsak sisteminin korunmasında faydalı ve posa bakımından zengindir. Kolesterol düşürücü etkisi vardır. Kan şekerini kontrol altında tutar ve vücut direncini artırır. Kas ve eklem ağrılarının azalmasına yardımcı olur. Şeftali: Vücudun savunma sistemini güçlendirir. Hazmı kolaylaştırır. Sinir sistemine faydası vardır. Mısır: Damar sertliğine ve kolesterole faydalıdır. İdrar söktürücüdür. Böbreklerin düzenli çalışmasında fayda sağlar. Armut: Kalp kaslarının düzenli çalışmasında fayda sağlar. Tansiyon ayarlamasında etkilidir. Posa yönünden zenginliği nedeniyle bağırsakları çalıştırır. Dut: İdrar söktürücü ve bağırsak çalıştırıcıdır. Kiraz: Diş çürümesini önlemede faydalıdır. İdrar söktürücüdür. Vücudun su dengesini sağlar. Erik: Bağırsak çalıştırıcı ve direnç artırıcıdır. İncir: Sindirime yardımcıdır. Kemik ve diş sağlığına etkilidir. Yer Elması: İnsülin ve glikoz içerir. Emziren annelerde süt artırıcı etki yapar. Böbreklerin düzenli çalışmasına yardımcı olur. Cilde faydalıdır. Üzüm: Sindirim sistemi üzerinde faydalıdır. Vücudun savunma mekanizmasını güçlendirir. Salatalık: Cildi nemlendirir. İdrar yolları enfeksiyonlarında faydalıdır. Bol miktarda posa içermesinden dolayı bağırsak çalıştırıcıdır. Sakinleştirici etkisi vardır ve toksin atıcıdır. Kuşburnu: İdrar yolları enfeksiyonlarında etkilidir. Bağırsak çalıştırır. Enfeksiyonlara karşı vücudu korur. Güçsüzlük ve halsizliğe iyi gelir. Marul: Sinir sisteminde faydalıdır. Büyüme ve gelişmede, cilt ve saç sağlığında olumlu etkileri vardır. Karnabahar: Kalp hastalıklarında ve tansiyon düşürmede faydalıdır. Taze Fasuyle: Kötü kolesterolü düşürür. Antioksidan özelliği vardır. Pırasa: İdrar söktürücüdür. Bronş açıcıdır. Sindirimi kolaylaştırır. Patates: Hazımsızlığı giderir. Mide rahatsızlıklarında faydalıdır. Kalp üzerinde olumlu etkileri vardır. Nişasta içeriğinden dolayı kan şekerinin hızla yükselmesine sebep olabilir. Ayva: Mideyi rahatlatır. İshale karşı koruyucudur. Cilde faydalıdır. »»Katarakt, gözde operasyon gerektiren sorunlarının en başta gelenidir. Sağlıklı bir gözde lens saydamdır, ışınların doğrudan retinaya ulaşmasını sağlar. Keskin ve net bir görüntü oluşturur. Katarakt, lensin görmeyi engelleyecek şekilde opaklaşması ya da sislenmesidir. Katarakt başladıktan sonra, ışının göz içine girmesi engellendiği için bu durum görmede azalmaya neden olur. Sanki kirli bir camdan dışarıya bakar gibi objelerin netliği ve renkleri net seçilemez. Katarakt geliştiğinde buzlu bir camın ardından bakılıyor gibi olur, görme azalır ve ağrı yapmaz. Lensin saydamlığını yitirmesi en çok yaşlanma sonucu gelişmektedir. Bunun yanı sıra göz yaralanmaları, bazı metabolik hastalıklar, uzun süreli kortizon kullanımı da katarakta yol açar. Katarakt doğumsal da olabilir erken veya geç farkedilebilir. Gözdeki doğal lensin opaklaşması devam eden bir süreçtir. Katarakt başlangıçta lensin tümünü kaplamaz ve görmede belirgin oranda bozukluk yapar. Ancak katarakt, orta kısmında olduğunda görme bozulur. Katarakt, gözden göze yayılmaz ancak her iki gözde aynı anda gelişebilir, gözün aşırı kullanılması ya da kötü kullanılması sonucu gelişmez. Kataraktın belirtileri nelerdir? • Görmeniz zaman içinde yavaş yavaş azalıyorsa • Gözlük numaranızda hızlı bir tutarsızlık başladıysa • Işığa karşı hassasiyetiniz oluyorsa • Geceleri araba farlarından aşırı rahatsız oluyorsanız • Görüntüler netliğini yitiriyorsa, renkler soluklaşıyor ve sararıyorsa • Sonradan bir miyopi ortaya çıktıysa ve yakını gözlüksüz görmeye başladıysanız katarakttan kuşkulanmalısınız (ikinci bahar denebilir) Göz doktorunuzun yapacağı muayene ile tanı kolayca konur. Tedavisi cerrahidir. Ameliyatla saydamlığını yitirmiş merceğiniz alınmakta ve numarası hesaplanmış yapay göz içi lensi (IOL) konmaktadır.Modern Göz Kliniklerinde ameliyatlar; iğnesiz, narkozsuz ve hastanede yatmadan yapılmaktadır, güncel modern teknik olan FAKO yöntemi uygulanmaktadır. Muayene sırasında sizin için uygun olan lens seçimi size anlatılacaktır. Gözünüz uygun olduğunda multifokal yani hem uzağı hem de yakını gösteren lens seçilebilir. Görünmeyen tehlike: Bakteriler ve Virüsler »»İnsan ve mikroplar Avrupa’da yayılmaya devam eden Escherichia Coli’nin tehlikeli türü olan EHEC adlı bu bakteri, korku yaratıyor. Aslında E. – Coli bağırsak bakterisini her insan taşıyor. Ancak değişime uğrayan bu türü tehlikeli kanamalara yol açıyor. Bakteri alyuvarlara zarar veriyor ve böbrek rahatsızlıklarına sebep oluyor. Enfeksiyon araştırmaları Bilim insanları EHEC gibi mikroorganizmaları görünür yapabiliyor. Bu amaçla, saydam ve steril petri kaplarında besiyeri vasıtasıyla bakterilerin miktarı çoğaltılıyor. EHEC uzmanı Profösör Helge Karch şimdi enfeksiyonu bir kaç saat içinde tespit edebilen bir hızlı tahlil metodu geliştirdi. Virüsler Öldüren virüs A tipi H1N1 grip vürüsü, bugüne kadar en ağır salgına yol açtı. Virüs, 1918’de, Birinci Dünya Savaşı sonrası ”İspanyol gribi” adıyla anıldı. 21 milyon kişi yetersiz beslenmeden öldü. Vücudu zayıf düşüren virüs, akciğer enfeksiyonlarına neden oluyor. Son büyük salgın olan “domuz gribi“ 2009’da Meksika’da patlak verdi ve tüm dünyaya yayıldı. Suda enfeksiyon tehlikesi Su yaşam kaynağı ancak hayati tehlikesi de olabilir. Robert Koch zamanına ait bu su araştırma sandığında bulaşıcı mikroplar modellendirilmiş. Amipli dizanteri virüsü, Lejyoner virüsü, hepatit A virüsü, Şistozoma virüsü ve tifüs bakterisi. Parazitler Ispanak: Cilt sağlığına, sinir sistemine, sindirime, göz sağlığına, büyümeye ve gelişmeye faydalıdır. Etkili antibiyotikler geliştirildiğinden beri bakterilerle daha iyi mücadele edilebiliyor. Buna karşın virüsler tıp dünyasını meşgul etmeye devam ediyor. Hızlı değişim gösteren virüslere karşı insan vücudu kendi bağışıklık sistemiyle karşı koymak zorunda. Fotoğraftaki Norwalk virüsü bağırsak enfeksiyonuna yol açıyor ve çabuk yayılıyor. Çok kolay geçiyor “İnsan ve mikroplar“ sergisini ziyaret edenler, virüslerin el sıkışmayla insandan insana nasıl geçtiğini bizzat tecrübe edebiliyor. Görünmez mürekkeple ıslatılan deri, siyah ışık altına tutulduğunda görülebiliyor. Birisiyle tokalaştığınızda yeni bakteri yada virüsleri kaptınız demektir. Virüsler ve bakteriler sıklıkla parazitler yoluyla yayılıyor. Bir tropikal kene türü olan Amblyomma, hastalık yapıcı organizmaların taşıyıcılığını yapıyor. Taşıdıkları riketsiya bakterisi insanlarda hummanın bazı türlerine yol açıyor. Sinsi hastane mikropları Hastaneler de bulaşıcı hastalık yuvası. Acinetobachter bakterisi hastanelerde bulunur ve hastane enfeksiyonlarının önemli bir kaynağını oluşturur. Özellikle pek çok antibiyotik türüne dirençli olmasıyla ünlüdür. ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Kayıtlı sebze ve meyve ticareti dönemi başlıyor Emel TUĞRUL Kayıtlı sebze ve meyve ticareti dönemi başlıyor 11/3/2010 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek, 26/3/2010 tarih, 27533 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve “Hal Kanunu” olarak bilinen 5957 sayılı “Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun” 01 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe giriyor. Sebze ve meyve ticaretinin kaliteli, standartlara ve gıda güvenilirliğine uygun olarak serbest rekabet şartları içinde yapılmasını sağlamak, toptancı hali içinde veya dışında işlem gören sebze ve meyvelere ilişkin bilgileri elektronik ortamda tutmak, izlemek ve duyurmak, meslek mensupları ile diğer ilgilileri kayıt altına almak, bunlara yönelik veri tabanı oluşturmak ve toptancı halleri arasında ortak bilgi paylaşımını ve iletişimi sağlamak amacıyla hazırlanan “Sebze ve Meyve Ticareti ile Hal Kayıt Sistemi Tebliği” 7 Aralık 2011 tarihli ve 28135 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. Hal Kayıt Sistemine kaydedilme zorunluluğu geliyor Sebze ve Meyve Ticareti ile Hal Kayıt Sistemi Tebliği’nin yayımlanması ile birlikte, öncelikle toptancı hallerinde faaliyet gösterenler olmak üzere, sebze ve meyve ticareti ile uğraşan tüm meslek mensupları Hal Kayıt Sistemi’ne kaydedilecek. Kendilerince üretilen ve henüz satışa konu olmayan malları depolama veya başka amaçlarla sevk eden üreticiler de sisteme kaydolacak. Toptan satış miktarının (Kilogram ile yapılan satışlarda 100 kilogram, bağ ile yapılan satışlarda 50 bağ, adet ile yapılan satışlarda 150 adedi) altındaki malları sevk eden üreticiler bildirimde bulunmak zorunda değil. Malların üretildiği veya girdiği gümrük kapısının bulunduğu yerde toptancı hali bulunmaması halinde, bildirim işlemi karayolu mesafesi esas alınmak üzere o yere en yakın il, ilçe veya belde merkezindeki belediye toptancı haline yapılacak. Deniz ulaşımın mümkün olduğu yerlerde bildirim yapılacak toptancı halinin belirlenmesinde denizyolu mesafesi de dikkate alınacak. Bildirim işlemi, üretici örgütünce yapılacak. Üretici örgütünce yapılan satışlarda bildirim işleminin üretici örgütünce yapılması getiriliyor. Üretici örgütü, yapacağı satışlarla ilgili olarak kendi ortak ve üyeleri ile ortak veya üyeleri dışındaki üreticiler ve diğer üretici örgütlerine ait malların stok kaydını tutmakla yükümlü. Üretici örgütü, sistemdeki stok kaydında bulunmayan mallara ilişkin bildirimde bulunamayacak. (Üretici örgütü: Üreticilerce kurulan ve üretici örgütü belgesi almış olan tüzel kişilikler) Yaş meyve sebzede Künyeli dönem Bildirim yapıldıktan sonra, sistem tarafından Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Yüksek Ziraat Mühendisi [email protected] »»“Sebze Ve Meyve Ticareti İle Hal Kayıt Sistemi Tebliği” Resmi Gazete’de Yayımlandı bu işleme ilişkin oluşturulan KÜNYE, malın üretim yerini, cinsini, miktarını, hangi üretici ve işletmeye ait olduğunu, varsa sertifika bilgilerini içerecek Her bir künye için sistem tarafından özgün üretilen künye numarası ve Bakanlıkça belirlenecek diğer bilgiler, bildirimde bulunulan mal miktarına göre ilgililer tarafından sistem üzerinden barkodlu etiket olarak basılacak. Barkodlu etiketi; Perakende satış yapan üreticiler, komisyoncular ile toptan veya perakende satış yapan diğer satıcılar, satışa sunduğu malların üzerinde veya kap ya da ambalajlarının üzerinde herkes tarafından kolaylıkla görülebilecek bir yerinde bulundurulmasını sağlamak zorunda. Ancak, zorunluluk malların üretildiği yerden veya girdiği gümrük kapısının bulunduğu yerden satışa sunulacağı yere sevki aşamasında aranmayarak bu malların satışa sunulduğu yerlerde bulundurulacak. Künye numarasını kullanarak, künyede yer alan bilgilerden üretim yeri ve bildirim tarihi ile Bakanlıkça gerekli görülen diğer hususlar herkes tarafından, sistem internet sayfası veya çağrı merkezi üzerinden sorgulanabilecek. Üretici Örgütlerinden Hal Rüsumu Alınmayacak İthal edilen mallar ile fatura veya müstahsil makbuzu ile üreticilerden satın alınan mallardan; toptancı halinde satılanlardan yüzde bir, toptancı hali dışında satılanlardan yüzde iki oranında hal rüsumu alınacak. Bildirimde bulunmak kaydıyla; a) Sınaî üretimde kullanılmak üzere satın alınan mallardan, b) İhraç edilmek üzere satın alınan mallardan, c) 1/12/2004 tarihli ve 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu kapsamında organik tarım faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilen ham, yarı mamul veya mamul haldeki sertifikalı ürünlerden, ç) İyi tarım uygulamaları kapsamında sertifikalandırılan ürünlerden, d) Üreticilerce perakende olarak doğrudan tüketicilere satılan mallardan, e) Üretici örgütlerince toptancı hali içinde ve dışında satılan mallardan, hal rüsumu alınmayacak. Sebze ve Meyve Ticareti ile Hal Kayıt Sistemi Tebliği’nde, uygulayıcıların sıkıntı yaşamaması ve Kanunun tüm kesimlerce daha iyi anlaşılabilmesi için 01/01/2012 tarihinden itibaren bir yıllık bir geçiş dönemi planlandı. Bu geçiş planına göre, öncelikle Türkiye’deki 206 toptancı halinde faaliyette bulunan meslek mensupları Toptancı Hal Yönetimleri tarafından 31/12/2011 tarihine kadar Hal Kayıt Sistemi’ne kaydedilecek ve Sistem tarafından kendilerine kullanıcı adı ve şifresi verilecektir. Hal dışında sebze ve meyve ticareti ile uğraşanlar ise 30/06/2012 tarihine kadar Sisteme kaydolabilecekler. 7 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] ÖZELLEŞTİRME VE YABANCILAŞTIRMA SÜRECİNDE TARIMSAL SU »»Prof.Dr.Mustafa KAYMAKÇI Tarımsal sulama,dünya nüfusunun artması ve su kaynaklarının kirlenmesi ile birlikte trilyonlarca dolarlık bir rant kaynağına dönüşmüştür. Bu nedenle de su, uluslararası tekellerin av konularından birini oluşturmaktadır. Yazıda,Türkiye’de tarımsal su kullanma ve yönetiminin özelleştirilme sürecine nasıl dönüştürülmekte olduğu ve ne yapmalı konularında önermeler özetlenecektir. Ancak konunun kavranabilmesi için DSK’in düzenlemekte olduğu Dünya Su Forumları (DSF) kararlarını irdelemekte yarar vardır. Dünya Su Konseyi Kararları DSK politikaları en somut biçimiyle, DSF’nin belgelerinden izlenebilir. DSK, 1997 yılından itibaren beş forum düzenlemiştir. Bunlar sırasıyla,1997’de Marakeş-Fas, 2000’de Lahey-Hollanda, 2003’de Kyoto/Japonya, 2006’da Meksiko-Meksika ve 2009’da İstanbul-Türkiye’dir. Forumlarda alınan kararlar biraz daha açıldığı zaman ortaya çıkan görünümüm şunlar olduğu görülecektir; Dünya su kaynakları küresel aktörler tarafından yönetilsin.Suda kamu çıkarı değil, kar peşinde koşan şirketlerin çıkarları söz konusu olsun. Suyun bedelini ödemeyen yoksulların suları kesilsin(Salihoğlu,2006). Örneğin, İstanbul’da yapılan “5. Dünya Su Formu”nda alınan kararla, dünyayı gelecekte büyük bir kuraklık bekliyor bahanesi öne atılarak suyun tasarruflu kullanılması ilkesi öne çıkartılıyor ve Avrupa Birliği’nin uyum yasalarında “su kullanma mutabakatı” kararıyla suyun uluslararası kullanıma açılması isteniyor. Özce, yapılacak özelleştirmelerle su da tıpkı tohum gibi uluslararası firmaların kazanç kapısı haline getirilecektir. Türkiye’de Suyun Yönetimi Türkiye’de tarımsal su ile doğrudan bağlantılı kurum ve kuruluşların başlıcaları, Devlet Su İşleri (DSİ), Sulama Kooperatifleri ve Sulama Birlikleri’dir Devlet Su işleri Devlet Su İşleri (DSİ)’nin temel görevi, su kaynaklarının ekonomiye katkısını sağlayacak etkinlikler yapmaktı (www.dsi.gov.tr; Anon.,2008). DSİ, özelikle 1993’den sonra tesislerinin sulama birliği, sulama kooperatifi, belediye ve köy tüzel kişileri (KTK) gibi çiftçi organizasyonlarına devrini hızlandırdı. Devirde en yüksek paya, sulama birlikleri sahip olmuş, bunu kooperatif,belediye ve KTK izlemiştir (Çakmak ve ark.,2005). Bu bağlamda Dünya Bankası ile 1998’de imzalanan anlaşma doğrultusunda sulama yatırımı ve yönetiminde “Sulama Yönetiminde ve Yatırımlarında Katılımcı Özelleştirme” olarak yeni bir döneme girildi. DSİ’nin özelleştirme uygulamasında bugün yüzde 96’lık bir düzeye ulaşılmış ve Türkiye’de 500’ün üzerinde sulama birliği kurulmuştur (Yıldız ve Özbay, 2008). Böylece Türkiye’nin en büyük gizli özelleştirmesinden biri gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte, bu uygulamadan beklenen sonucun alınamadığı, sulamada verimliliğin ve sürdürülebilirliğin sağlanamadığı da açıktır. Sulama Kooperatifleri Bugün, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda su tesislerinin yönetimi, sulama kooperatifleri ile gerçekleştirilmektedir. (Mülayim, 2010; www.tuskoop.org). Türkiye’de sulama kooperatifleri, 1963 yılından itibaren “Toprak Su Kooperatifleri” adıyla kurulmaya başlamıştır. Daha sonra bu kooperatiflerin adı “Sulama Kooperatifleri”’ne dönüştürülmüştür Anılan kooperatifler, 1163 sayılı “Kooperatifler Yasası”’na göre çalışmalarını sürdürmektedirler. Sulama Kooperatifleri’nin başlıca etkinlikleri şunlardır;DSİ’den alınan suyun tarımda kullanımı sağlamak,Tarım arazilerinin tesviyesini yapmak,Sulama tesislerini kurmak, işletmek, bakımlarını yapmak ve yaptırmak.Sulama Kooperatifleri, “Türkiye Sulama Birlikleri Merkez Birliği” adıyla üst örgütlenmesine sahiptir. Merkez Birliği’ne bağlı 27 Bölge Birliği ve 2500 birim sulama kooperatifi vardır. Sulama Birlikleri Bugün gelinen noktada, 22 Şubat 2011 günlü Resmi Gazete’de 6172 sayılı “Sulama Birlikleri” adlı bir yeni bir yasa yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Yeni Sulama Birlikleri Yasası’nın getirdikleri şunlardır (www.mevzuat.adalet.gov.tr); DSİ’de sulama alanından kısa sürede kademeli olarak çekilecektir.Yasaya göre sulama birliklerine üye olabilmek için tapu sahipliği ya da en az 5 yıl araziyi kiralamış olmak şartı getirilmektedir.Birlikler ekilecek ürünü belirleyeceklerdir. Birliklere de şirketlerdeki gibi yönetim ve oy kullanmada sahip olunan tapu miktarı ve kullanılan su oranına göre temsil etme hakkının verilmektedir.Sulama birlikleri, yap-işlet-devret ile iç ve dış borç alma yetkileriyle donatılmıştır. Yasada Sulama Birlikleri’nin kurulmalarında Bakanlar Kurulu’nun yetkisi ortadan kaldırılmış, üye olmak isteyen su kullanıcılarının birlik ana statüsü hazırlaması yeterli görülmüştür. Sulama Birlikleri Yasası ile olası gelişmeler ise şöyle özetlenebilir (Kaymakçı, 2011a; Kaymakçı, 2011b;Sev, 2011). Sulama Birlikleri, özel bir işletme yapısına sahip olacaktır. İl Özel İdareleri ile örgütsel bağı koparılacaktır. DSİ’nin bütçelerini onama ve yeni yatırımlara izin vermesi, sınırlı bir vesayete dönüşecektir.Yasa ile getirilen en önemli olumsuzluklardan biri ise, birliklerin kamu kaynaklarından aldıkları payın kesilecek olmasıdır. Birlikler yeni yatırımları ile bakım ve onarım gibi giderlerini katılım payları ve su kullanıcılarından alacakları hizmet bedelleriyle karşılamak zorunda kalacaklardır.Yasa ile birliklerden tarımsal sulamayı yönetmeleri istenmektedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulmuş olan sulama kooperatifleri, 2 yıl içerisinde tasfiye edilecek ve durumları kanuna göre düzenlenecektir.Böylece suyun mülkiyeti ve bedelinin, dolaysıyla ülke tarımsal üretimlerinin belirlenmesinde güçlülere ve büyük sermayedarlara egemenlik hakkı devir edilecektir. Ne Yapmalı? • Birlik Yasası, tarımda uygulanan diğer politikalar gibi küçük ve orta ölçekli işletmelerin tasfiyesine yöneliktir. Türkiye’nin tarımsal üretimlerdeki bağımsızlığı ve ağırlıklı olarak gıda egemenliği kırsalda yaşayan çiftçi ve köylülerin yerlerinde kalıp üretimde devamlılığını sağlaması ile olasıdır. 6172 sayılı yasanın Türkiye üretim yapısına göre düzenlenmesi gerekiyor. • Sulama etkinliğinde de kooperatif kurumlar öne çıkarılmalıdır. Aslında çıkarılan Birlik Yasası, şimdiki durumda salt sulama kooperatiflerinin tasfiyesine yönelik bir etkinlik olarak gözlemlenebilir. Ancak, uzak erimde demokratik kooperatifçiliğinin mülgasına yol açacak gelişmelerin ilk habercisidir. Bu nedenle, kooperatifçilerin bu yasaya karşı tavır geliştirmeleri kendileri için kaçınılmaz bir zorunluluktur. • İller Bankası’nın yeniden 1980 öncesi konuma getirilmesi gerekmektedir. Şimdiki durumda,kamu kredileri sağlayan bir kurum olmaktan çıkarılmıştır (Anon.,2011). • Su Yasası taslağı çalışmalarına yol göstermek amacıyla başta kooperatifler olmak üzere tarımla ilgili bileşenler, toplum ve meslek örgütleri ve sendikalar, ancak ağırlıklı olarak küçük ve orta ölçekli işletmelerin sahipleri “Türkiye Su Meclisi” oluşturmalıdır (Salihoğlu, 2009). • Endüstriyel tarım yerine, daha az su ya da kurak koşullara yapılabilecek tarım sistemlerine yönelmelidir(Özkaya,2009).Yerel tohum ve damızlıkların kullanılması,korunması ve geliştirilmesi ,gelecekte iklim değişiklikleriyle çevre koşullarında ortaya çıkabilecek olumsuzluklara karşı en uygun özdek olmaları gibi nedenle de zorunludurlar. • Hidroelektrik Santralleri (HES)’ler yapılmak istenmesinin ardındaki neden,suyun özelleştirilmesine yöneliktir. Elektrik üretimindeki payları yüksek değildir.Bu nedenlerle, HES’lere karşı mücadele eden toplumsal dayanışma güçlerle,kooperatifler arasında artırılmalıdır. (Özkaya,2011) 8 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Tarım Hayvancılık & Tedarik İkili Görüşmeleri Yapıldı »»2. Tarım Hayvancılık & Tedarik 2011 yılı ikili görüşmeleri Antalya’da, 23-27 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirildi. Altınpark Gıda Fuarı »»İnfo Fuarcılık tarafından düzenlenen 6. Uluslararası Gıda ve Gıda Teknolojileri Fuarı 24-27 Kasım Tarihleri arasında Ankara, Altınpark Fuar Alanında Yapıldı. TARIMSAL SULAMADA ENERJİ PROTOKOLÜ »»Köy-Koop Merkez Birliği, Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği, Sulama Birlikleri Derneği arasında 26 Kasım 2011 tarihinde işbirliği protokolü imzalandı. İmzalanan protokole göre, taraflar birlikte sulamada kullanılacak elektrik enerjisini temin etmek, üretilen ve ihtiyaç fazlası olan enerjiyi kanunlar çerçevesinde satmak için üretim tesisleri kurma ve işletme konularında işbirliği içinde olacaklar ve birlikte hareket edecekler. Tarım sektörünün en önemli alıcıları olan birliklerin başkanları, ortakları, satın alma yetkililerini tedarikçilerle aynı ortamda buluşturdu. Tüm birlik ve kooperatif ortaklarının katılımı ile gerçekleşen yıllık olağan toplantının tarım camiasına faydalı olduğu, açılan tarım standların satış bağlantıları ve tarımsal makine ve ekipmanları büyük ilgi gördü. Fuarda; Köy-Koop Merkez Birliğimize bağlı, Köy-Koop Bursa Birliğimiz ve birliğimize bağlı Kulaca Tarımsal Kalkınma Kooperatifi de ürünleriyle yerini aldı. Fuara siyah zeytin çeşitleri ile Bursa Birliğimiz, kahvaltılık salça, domates salçası, biber salçası, reçel çeşitleri ve yöresel ürünleriyle de Kulaca Tarımsal Kalkınma Kooperatifimiz katılarak, ürünlerini tanıttılar. Köy-Koop Bursa Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız “Fuara girişlerin ücretli olması Ankaralıların katılımını düşürdü. Fakat fuarı ziyaret edenlerin standımıza olan ilgisi bizleri çok memnun etti” dedi. Tarımsal Amaçlı Kooperatif Örgütlerin Desteklenmesi Projesi’nin 2012 Yılı Çalışma Programı Belirlendi AN CILIK KO O AT İ BÖLGESİ ER YV A P H İkili görüşmelerin yanı sıra Türkiye’de büyük baş ve küçük baş hayvancılığın mevcut durumu, bakım, besleme konuları ve geleceği konusunda birlik başkanları ve bakanlık yetiklililerinin katılımı ile ilgili panel düzenlenmiştir. Ayrıca birlik başkanları uluslararası ziyaretçiler ile ikili görüşmelerde bulundu. Köy-Koop Merkez Birliğimiz, geniş bir katılımla platformda yer aldı. Genel Başkanımız Yakup YILDIZ, Türkiye’de süt üretimi, pazarlanmasında yaşanılan sorunlar ve çözüm önerileri konusunda açıklamalarda bulundu. Genel Başkan Vekilimiz Mehmet VAROL, Türkiye’de küçükbaş hayvancılıkta yaşanılan sorunlar ve çözüm önerileri konulu panelde panalist olarak katılıp açıklamalarda bulundu. 4 gün süren platform süresince tüm panaller ve ikili görüşmelerin olumlu geçmesi, bakanlığımızın platforma göstermiş olduğu ilgi takdirle karşılandı. T B N İZ Lİ FLERİ Ü S İR LİĞ İ • S.S. DE HAY-KOOP DENİZLİ BİRLİĞİ S.S. DENİZLİ BÖLGESİ HAYVANCILIK KOOPERATİFLERİ ÜSTBİRLİĞİ Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV) ve T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü (TRGM) işbirliğiyle 2006 yılından bu yana yürütülmekte olan ve kısaca “DGRV Projesi” olarak anılan “Tarımsal Amaçlı Kooperatif Örgütlerin Desteklenmesi Projesi” kapsamında yapılan çalışmaları değerlendirmek ve 2012 yılında yapılacak çalışmaları planlamak amacıyla bir çalıştay düzenlenmiştir. 10-13 Aralık 2011 tarihlerinde KemerAntalya’da Hotel Grand Haber’de yapılan çalıştaya TRGM ve Projenin yürütüldüğü 5 ilin (Karaman, Aksaray, Kastamonu, Erzurum ve Nevşehir) İl Tarım Müdürlüğü temsilcileri, her bir ilden üçer kooperatif temsilcisi ile DGRV Proje ekibi katılmıştır. Deneyimli moderatörlerden Serdar ÖZGÜN’ün yönetiminde gerçekleştirilen çalıştay TRGM adına Teşkilatlanma Dairesi Başkanı Sayın Fersan DURSUN, tarımsal amaçlı kooperatifler adına Or-Koop Yönetim Kurulu Üyesi ve Kastamonu KöyKoop Başkanı Sayın Erol AKAR ile DGRV adına Proje Lideri Sayın Andreas KAPPES’in açılış konuşmalarıyla başlamıştır. Daha sonra, DGRV Proje Danışmanı Prof. Dr. Salahattin KUMLU 2011 yılında yapılan çalışmaları, bu çalışmalarda karşılaşılan güçlükleri ve elde edilen başarıları anlatmış ve tartışmaya açmıştır. Serbest tüketici konumunda bulunan kooperatifler, piyasada faaliyet gösteren enerji şirketlerinden toplu elektrik enerjisi satın alınması işini birlikte gerçekleştirecekler. Bu konuda gerekirse ihale usulü dahil her türlü satın alma yönetimini uygulayabilecekler, Enerji şirketlerinden yapılan ikili anlaşmalarda anlaşmanın alıcı kısmında 3 birlik yer alacak. Ayrıca, Enerji Piyasası Denetleme Kurumu tarafından verilen ilgili tarifenin birim bedelinden daha aşağı bir miktarın altında bir bedelle anlaşılması durumunda elde edilen indirim miktarının yüzde 98’inin çiftçiye yansıtılması, yüzde 1’inin yerel birlik ve kooperatiflere ve yüzde 1’i de bunun kooperatiflerin merkez birliklerine aktarılacak. Ziraat Fakültesi öğrencileri ile Köy-Koop yöneticileri bir araya geldi. »»Köy-Koop Merkez Birliği ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi arasında imzalanan işbirliği protokolü çerçevesinde 14-18 Kasım 2011 tarihleri arasında bir buluşma gerçekleşti. Ziraat Fakültesi Dekanlığının, Ziraat Mühendisliği bölümünün 5. Toplantı salonunda gerçekleşen buluşmada; fakülte öğrencilerine, kooperatif birliklerinin çalışmaları, sahadaki uygulamaları konuları hakkında bilgiler aktarıldı. Durum değerlendirme amaçlı tartışmaların ardından katılımcılar 4 gruba ayrılmıştır. Farklı illerden gelen İl Tarım Müdürlüğü ve kooperatif temsilcilerinin karışık olarak yer aldığı bu gruplarda 2 gün boyunca çalışmalar yapılmıştır. Gruplar aşağıda belirtilen 4 hedefe varmak hangi faaliyetlerin yapılması gerektiği sorularına yanıt aramışlar, yoğun tartışmalar gerçekleştirmiştir: 1. Girişimci kooperatifçiliğin gelişmesi için yerel ve bölgesel düzeyde hangi eğitimlerin ne zaman, nerede, kim tarafından, nasıl yapılması gereklidir? 2. Proje bölgelerinde seçilmiş (pilot) kooperatiflerin kurumsal kapasitesini arttırmak için hangi faaliyetler yapılmalıdır? “Kooperatif Yöneticilerinin Egitimi” EĞİTİM PROGRAMI 11-15 Ocak 2012 ALVA DONNA HOTEL Belek - ANTALYA 3. Kooperatifler arası ve kooperatiflerle üst örgütleri arasında iletişim ve işbirliği nasıl geliştirilebilir ve güçlü bir iletişim ağı nasıl tesis edilebilir? 4. Girişimci kooperatiflerin gelişmesini sağlayıcı yasal çerçeve nasıl geliştirilebilir ve “Ulusal Kooperatifçilik Strateji Belgesi”nin uygulanmasına nasıl yardımcı olunabilir? Katılımcıların yoğun çabası sonuç vermiş ve çalıştayın 3. gününde “2012 Yılı Eylem Planı” adı altında bir çalışma programı hazırlanmıştır. Söz konusu eylem planı TRGM tarafından onandıktan sonra resmiyet kazanacak ve 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren uygulamaya konulacaktır. Eğitime; Köy-Koop Merkez Birliğinden, Genel Başkan Yakup Yıldız, Genel Başkan Vekili Mehmet Varol, Yönetim Kurulu Üyeleri, Cemil İlcan, Erdoğan Yıldız, Köy-Koop Merkez Birliği Genel Müdürü Turgay Solmaz ile eğitimlere katılarak; KöyKoop Merkez Birliğinin yapısı, çalışması, birliklerin ve kooperatiflerin, faaliyet alanları ve tamamlanmış projeler hakkında bilgiler verildi. Ziraat Fakültesi-KöyKoop Merkez Birliği işbirliği çerçevesinde beş günlük eğitimlere, öğrencilerin soru-cevap şeklinde aktif katılımları sağlanarak eğitimler tamamlanmıştır. ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ KIRSAL ALANDA YOKSULLUK ve KADINLAR Dr. İlker KUTLAR Türkiye’de kırsal alanda 15 yaş ve üstü istihdam edilen nüfusun %62.9’u tarım sektöründe çalışmaktadır. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü [email protected] Kırsal alanda kadınların %84.6’sı tarım sektöründe istihdam edilmektedir (TUİK,2011). Kadınlar, bitkisel ve hayvansal üretimin her aşamasına işgücü olarak katıldığı ve hatta bazı üretim faaliyetlerinde erkeklerden daha fazla çalıştıkları halde (Kutlar,2009) istatistiklerde %79.0’u ücretsiz aile işçisi olarak görülmektedir. Kadınların işletme ve ev içinde yaptıkları işler ekonomik anlamda değersiz ve yaşamın bir gereği olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle de kadınlar, işletmeye gelir sağlayan değil, işletme gelirinin aile bireyleri arasında paylaşımında az ya da çok söz sahibi olan kişi olarak görülmektedir. Yoksulluk, kısacası insanların temel ihtiyaçlarını karşılama imkanına sahip olamaması olarak tanımlanabilir. Yoksulluk tüm insanlık için temel bir sorun olmakla birlikte ağırlıklı olarak kırsal alanda kadınlar tarafından hissedilen bir olgudur. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre kırsal alan kadınlarının yoksulluk oranı %40.15’dir (Tablo1). Bu durum sadece bizim ülkemizde değil işsizliğin yaygın, eğitim ve sağlık hizmetlerinin sınırlı ve dengesiz dağıldığı azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerdeki kadınların büyük çoğunluğunun sorunudur. Tablo 1. Kırsal Alanda Hanehalkı Fertlerinin Cinsiyet ve Eğitim Durumuna Göre Yoksulluk Oranları (%) Eğitim durumu (2009 yılı) Kadın Erkek Toplam 6 yaşından küçük fertler 49.92 47.48 48.69 Okuryazar değil veya bir okul bitirmeyenler 47.57 51.01 48.83 İlkokul 29.67 32.18 31.02 İlköğretim 39.55 36.48 37.98 Ortaokul ve orta dengi meslek 22.43 25.03 24.41 Lise ve lise dengi meslek 15.72 14.15 14.65 Yüksekokul, fakülte ve üstü 2.68 3.70 3.37 Genel 40.15 37.13 38.69 Kaynak: TUİK,2011 Kırsal Alanda Yoksulluk Türkiye istatistik Kurumu’nun (TÜİK) yapmış olduğu 2009 yılı “Yoksulluk Çalışması” sonuçlarına göre, 2009 yılında Türkiye’de fertlerin, % 18.08’i yani 12 milyon 751 bin kişi, gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Nüfusun % 0.48’i, yani 339 bin kişi ise sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının da altındadır. Araştırma, kırsal alanda yaşayanların yoksulluk riskinin kentlerde yaşayanlardan daha fazla olduğunu da tespit etmiştir. Nitekim kırsal alanda yaşayanlarda 2008 yılında % 34.62 olan yoksulluk oranı 2009 yılında % 38.69’a yükselirken (Tablo 2), kentlerde yaşayanların yoksulluk oranı % 9.38’den, % 8.86’ya düşmüştür. Bunun yanı sıra, 2009 yılında hane halkı büyüklüğü 3 veya 4 kişi olan hanelerde fertlerin yoksulluk oranı % 9.65 olurken, 7 ve daha fazla olan hanelerde fertlerin yoksulluk oranı % 40.05 olarak belirlenmiştir (TUİK,2011). Tablo 2.Yıllar İtibariyle Kırsal Alanda Yoksulluk Sınırı Yöntemlerine Göre Fertlerin Yoksulluk Oranları (%) Yöntemler 9 2007 2008 2009 Gıda Yoksulluğu (açlık) 1.41 1.18 1.42 Yoksulluk (gıda+gıda dışı) 34.8 34.62 38.69 Kişi başı günlük 2,15 $’ın altı 1.49 2.49 0.63 Kişi başı günlük 4.3 $’ın altı 17.59 15.33 11.92 Harcama esaslı göreli yoksulluk 29.10 31.00 34.20 Kaynak: TUİK,2011 Yoksulluk, sadece gelir ve fiziki kaynakların yetersizliği değil, aynı zamanda toplumsal mahrumiyet, güçsüzlük ve kaynakların dağılımındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Yoksulluk konusu, birçok ülkede sektörel ve ulusal düzeylerde olduğu gibi hanehalkı ve toplumsal cinsiyet gibi mikro düzeylerde de ele alınmaktadır (Şenses,2003). Toplumsal cinsiyet rolleri, yoksulluğu algılama ve yoksullukla baş etme stratejilerinde son derece belirleyicidir. Yoksulluk olgusu temelde tüm toplum katmanlarını etkilese de belki de en büyük ve önemli etkiyi, kadınlar ve çocuklar üzerinde göstermektedir. Kırsal alanda kadınların yoksulluğu daha yoğun yaşamalarının sebepleri arasında ücretli işgücüne katılmada daha dezavantajlı durumda olması, eğitim olanaklarından daha az yararlanabilmesi, kadının çalışmasına dair önyargıların bulunması, aynı iş yapıldığında dahi erkeklerden daha az ücret alıyor olması, elde ettikleri gelirin denetiminde yeterli söz haklarının bulunmaması sayılabilir. Kırsal Alanda Kadın Emeği ve Yoksulluk Kırsal alanda kadınların işgücüne katılımı toplumun ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel mekanizmaları, ailenin sahip olduğu arazi ve hayvan varlığı, pazara açılma durumu, kullanılan teknoloji düzeyi, ailenin toplumsal konumu ve geliri, demografik özellik- leri ve tarımsal alanın eve yakınlığı gibi faktörlere bağlı olarak farklı örüntüler oluşturan karmaşık bir yapıya sahiptir. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde emek yoğun işleri çoğunlukla kadınlar üstlenmektedir ve iş yükleri genellikle erkeklerden fazladır. Büyük işletmelerde ise kadınlar tarımsal üretime neredeyse hiç katılmamaktır. Ancak tarımsal ürünlerden elde edilen ürünlerin işlenmesi ve pazarlanmasında rol almaktadırlar. Kısacası tarımsal üretimde erkeğin daha geniş arazilerde, kadınların ise aile tüketimi için konuta yakın daha küçük alanlarda üretim yaptığı, kadınların ve erkeklerin farklı ürünlerin üretiminden ve satışından sorumlu olduğu görülmektedir. Tarımsal üretim ve tarım dışı faaliyetlerden haneye giren parayı hane üyelerinin beslenme, ısınma, sağlık, eğitim, temizlik giderlerini karışlayacak biçimde kullanma sorumluluğu genellikle kadınındır (Ulutaş,2009). Özellikle son yıllarda kırsal alanda erkeklerin tarım dışı sektörlere yönelmesi sonucu, kadınların ailedeki sorumlulukları ve iş yükleri artmıştır (Gülçubuk ve Yasan,2009). Kısacası kadınlar hane içerisinde, avluda, tarlada, ahırda her yerde çalışan ücretsiz işçi konumundadır. Yaptığı işler bilgi ve teknoloji gerektirmeyen vasıfsız işgücü olarak kabul edilmekte ve kadın olmanın zorunluluğu olarak görülmektedir. Her ne kadar kadın emeği ücretsiz aile işçiliği olarak kullanılsa da, emeğin bu kullanım biçimi ile elde edilen gelir kadında değil, hane geliri içinde görülmektedir. Ayrıca kadının ücret karşılığı işletme dışında çalışması durumunda da elde ettiği geliri, geleneksel olarak genellikle aile reisi kabul edilen erkeğe vermektedir. Kısacası kadın üretime katılması sonucunda ortaya çıkan değerlerin sahibi konumunda değildir. Yapılan bir çalışmada bir işte çalışıp karşılığında para kazanan kadınların %27.9’u bu kazancın nasıl kullanılacağına ilişkin karar verme yetkisine tek başına sahipken, kentte bu oran %40.3’tür. Bununla birlikte kırsal alanda kadınların %24.3’ünün elde ettikleri kazancın kullanımına ilişkin karar sürecinde hiçbir söz hakkı olmadığı tespit edilmiştir (Kulaç,2011). Konya ili Yaylacık Köyünde yapılan bir çalışmada ise kadınlara “toplam aile gelirinin harcanmasında kimler karar verici” diye sorulmuş ve kadınların %40.0’ı kocasının karar verdiğini, %36.36’sı kocası ile birlikte karar verdiklerini, %21.82’si tüm aile bireyleri ile birlikte karar verdiklerini, %1.82’si yalnızca kendisinin karar verdiğini ifade etmiştir (Oğuz ve Kan,2010). Elde edilen veriler kadınların gelirin harcanmasında yeterince söz sahibi olmadığını göstermektedir. Yani kadın gelir getirici bir işte çalışsa bile elde ettiği geliri ev içi zorunlu ihtiyaçların karşılanmasında kullanmakta, kendine ait özel harcamalar yapamamaktadır. İşgücü olarak kadınların ucuz emek, aile ekonomisine yardımcı olarak görülmesi ve faaliyetlerinin büyük bölümünün ev işi yani gerçek anlamda üretim değil, doğal yaşamlarının bir parçası olarak kabul edilmesi, işin değerinin düşük algılanmasına neden olmaktadır. Kadının ev içi sorumluluklarından kaynaklanan faaliyetleri, kapalı aile ekonomisi içinde kalmakta ve kadınlar ekonomik değişim değeri olmayan bu görünmez emeğin karşılığını alma ve kullanma olanağından yoksun bulunmaktadır. Özellikle aile geliri düşük olan işletmelerde kadınlar, yoksulluğu en fazla hisseden aile bireylerinden biridir. Çünkü yemek, çocukların bakım ve eğitim masrafları, temizlik, sağlık giderleri gibi harcamaları yaparken çok dikkatli olmak durumundadır. Bu nedenle kadının üstünde çok önemli bir sorumluluk vardır. Aile geliri arttıkça erkeğin geliri daha fazla kontrol ettiği, yönettiği ancak gelirin azalması durumunda bu kontrolün ve yönetimin, özellikle temel ihtiyaçları karşılama yönündeki sorumluluğun kadına devredildiği görülmektedir. Kısaca zenginlik erkeğin, yoksulluk kadının idaresine bırakılmaktadır. Bunun yanında kadınların, toplumsal cinsiyetten kaynaklanan eşitsizlikler nedeniyle eğitim, sağlık hizmetleri, istihdama katılım gibi mevcut fırsat ve kaynaklardan erkeklere göre daha az faydalanması, özellikle gelir elde edebilme ile yoksulluk arasındaki ilişki düşünüldüğünde, yoksulluğu artırmakta ve sürekli kılmaktadır. Yaşanılan yoksulluk, toplumsal cinsiyete dayalı rol ve sorumluluklarla birleştiğinde çok ağır bir hale gelmektedir (Uçar,2011). Sonuç ve Öneriler Kadınlar ister kentte yaşasın, ister kırsal alanda kendisi ve ailedeki bireylerin yaşamda kalabilmesi için gereksinim duydukları gelir ve harcama düzeyine sahip değilse bununla mücadele etmek zorundadır. Bunun için gün içinde yemek yapımı, yeniden üretim, çocuk ve yaşlı bakımı, işletmedeki bitkisel ve hayvansal faaliyetlere işgücü olarak katılım gibi tüm bu görevleri yaparken geliri ve zamanı tasarruflu harcamaya çalışmakta ancak bu seferde kendi ihtiyaçlarını karşılamaya ne maddi ne de manevi imkanı kalmaktadır. Kısacası kadınların yoksulluğu en fazla hisseden grup olmasının en büyük nedeni, kadınların aile gelirinin harcanmasında önceliği çocuklarının, aile büyüklerinin ve kocasının ihtiyaçlarına vermesinden kaynaklanmaktadır. Yoksullukla mücadeleye ilişkin birçok yöntem bulunmakla birlikte sosyal politikanın, yoksulluğun önlenmesi ve yoksulluğun sonuçlarının hafifletilmesinde etkili araçlara sahip olduğu kabul edilen bir gerçektir. Sosyal politikanın bileşenleri olan eğitim, sağlık, konut, istihdam, kadın erkek eşitliği, sosyal güvenlik mekanizmalarının kapsamı ve etkinliği aynı zamanda ülkelerin gelişmişlik özelliğini belirlemektedir (Uçar,2011). Yoksullukla mücadele etmek için kadınlar işgücü niteliğini geliştirebileceği yaygın eğitim çalışmalarına, karar alma mekanizmalarına, tarım dışı istihdama ve örgütlenme faaliyetlerine hem zamanı olmadığı için hem de yaşadığı toplumun örf ve adetlerine uygun olmadığı için katılamamakta ve kendi gelirini artıramamaktadır. Halbuki bu faaliyetlere katılarak ev içinde ya da dışında gelir getirici örneğin; mikrokredi uygulamaları ile kendi hesabına çalışan kişiler haline gelebilirler. Ancak bu uygulamalara başlanılmadan önce aile bireylerinin eğitilmesi çok önemlidir. Bu eğitimlerde öncelikle hane gelirinin paylaşım, kontrol, denetim ve yönetiminin eşit bir biçimde yapılması gerekliliği üzerinde durulmalıdır. Bir diğer konuda hane gelirinin artması ya da azalması durumunda geliri kontrol eden ve yöneten kişinin değişmemesi gerektiği vurgulanmalıdır. Böyle yapılmadığı sürece kadının aile bireyleri içinde en yoksul olmasının önüne geçilmesi oldukça zor olacağı düşünülmektedir. Kaynaklar Gülçubuk,B. ve Yasan,Z.,2009.İşsizlik,Yoksulluk ve Göç Kıskacında Kırsal Alanda Kadın Emeği. International Multidisciplinary Women’s Congress 13-16 October 2009, İzmir. Kulak,E.,2011.Tarımsal Üretim Süreçlerinde Değişimin Kırsal Alanda Kadın İstihdamına Etkileri:1980 Sonrası Gelişmeler. T.C.Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi,Ankara. Kutlar,İ.,2009. Kırsal Alanda Kadının İşgücüne ve Kararlara Katılımının Toplumsal Cinsiyet Açısından Değerlendirilmesi. International Multidisciplinary Women’s Congress 13-16 October 2009, İzmir. Oğuz,C. ve Kan,A.,2010.Konya İli Seydişehir İlçesi Yaylacık Köyünde Bahçe Tarımında Kadınların Rolü ve Etkinliğinin Ölçülmesi. T.C.Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı. Tarımsal Ekonomi ve Politika Araştırmaları Dairesi Başkanlığı Yayınları.www.tepge.gov. tr,Ankara Şenses, F.,2003. Küreselleşmenin Öteki Yüzü: Yoksulluk. İletişim Yayınları, İstanbul. TUİK,2011.Türkiye İstatistik Kurumu.İstatistikler (Gelir,Tüketici, Tüketim ve Yoksulluk) Yoksuuluk Analizleri. Hanehalkı Fertlerinin Cinsiyet ve Eğitim Durumuna Göre Yoksulluk Oranları, Kır çizelgesi, Ankara. Uçar,C.,2011. Kadın Yoksulluğu ile Mücadelede Sosyal Politika Araçları ve Etkinlikleri. T.C.Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi,Ankara. Ulutaş,Ü.Ç.,2009. Yoksulluğun Kadınlaşması ve Görünmeyen Emek. Çalışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi. Sayı 2, sayfa 25-40,İstanbul. 10 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Balık; İster Denizden İster Çiftlikten Doç.Dr. Ercüment Genç Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü Doç.Dr. Yasemen Yanar Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Avlama ve İşleme Bölümü, İşleme Anabilim Dalı Yrd.Doç.Dr. Barış Çaynak Florence Nightingale Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi »»Balık tükemimiz 2004 yılına kadar 5 kilogram düzeyinde bulunurken, eğitim ve mutfak kültürlerinin etkileşimi ile 2010’da 8,5 kilograma yükselmiştir. Komşumuz Yunanistan’nın yıllık tüketim ortalaması 27 kg, Avrupa Birliğinin ise yaklaşık 25 kg olduğunu öğrendiğimizde halen oldukça geride kaldığımızı anlıyoruz. Bu yazı ile konu üzerinde okuma ve çalışma yapan bilim insanları olarak kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğu çerçevesinde yansız bilimsel düşünce ve etik ilkeleri gözeterek, sizleri bilgi paylaşımına davet ediyoruz. Balık binlerce yıl boyunca insan topluluklarının besin tercihleri arasında önemli bir yer tutmuştur. Avcılıklarının, günümüzden 90 bin yıl öncesine, tutsaklık koşullarında yetiştiriciliklerinin ise 4 bin yıl öncesine kadar uzandığına ilişkin arkeolojik kanıtların bulunduğu bildirilmektedir. Avcılık ve toplayıcılık dönemi sonrası yerleşik hayata geçildiğinde, mutfak kültürleri de şekillenmeye başlamıştır. Kıyısal alan topluluklarının mutfaklarında su ürünlerine daha çok yer verdikleri izlenmiş, kurutma, tuzlama, tütsüleme ve konserve yapma tekniklerini geliştirmeleri ile yıl boyunca balık tüketim olanaklarına kavuşmuşlardır (Bardach 1997, Stickney 2000, Lackey 2005, Costa-Pierce, 2002). Kadın, bu süreçte besin hammaddelerini mamul maddelere dönüştürmede önemli bir rol üstlenmiş, toplumların beslenme alışkanlıklarını şekillendiren mutfak kültürünün yaratıcısı olmuştur. Balık avcılığının yaygın ya da olanaklı olmadığı bölgeler için balık tüketim alışkanlığı bir başka ifade ile balık tüketim kültürünün sınırlandığı izlenmektedir. Suyu kullanan toplulukların balık tüketim kültürlerinin, diğerlerinden dikkat çekici ölçüde yüksek olduğu da bir başka saptamamızdır. Suyla gelen kültür şeklinde de ifade edilebilen bu olgu; bizce toplumun suyu; temizlik, sulu tarım, balık yetiştiriciliği, ulaşım, enerji ve spor aracı olarak kullanması ile karakterize edilebilir. Balık tüketim kültürünün tarihi sürecini kısaca özetlemeye çalışmaktaki amacımız; okuyucumuzu dolayısıyla toplumumuzu balık tüketimine biraz daha yaklaştırmaktadır. Biliyorsunuz biz, az balık tüketen bir toplumuz. Azlığın sebeplerinden birinin suyu kullanma kültürünü çok geç edinmemiz olduğunu düşünmekteyiz. Bir diğerinin ise mutfak kültürümüzden geldiğini, dolayısıyla kadın faktörü olmalı bu bir diğer etken yorumumuzu paylaşmak isteriz. Kadın, ataerkil toplulukların besin tercihlerini, gelişmiş topluluklarda ise pazarı, ürün gamını ve dahi talep dengeleri ile fiyatı belirleme rolünü su ürünleri sektörünün de içinde bulunduğu bir çok sektörde üstlenmektedir. Bu rolü biz, kadın tercih etmez ise o evde balık pişmeyeceği ifadesi ile tanımlıyoruz. Balık pişirilmediğinde çocukların balık tüketmeyeceğini dolayısıyla erken yaşlarda balık tüketmeyen bireylerin ilerleyen dönemlerinde de balığa besin grupları arasında yer vermeyeceğini ileri sürüyoruz. Halbuki balık tüketildiğinde tam bir besin alınmış olur. Balık, bizim de içinde bulunduğumuz bir çok omurgalının sentezleyemediği protein yapmak için gerekli yapı taşlarından esansiyal -dışarıdan alınması zorunlu - aminoasitleri ve yağ yapımı için gerekli esansiyal yağ asitlerini içermektedir. Bu nedenle proteininin ve yağının biyolojik değeri yüksektir. Balık omurgalı grupları içerisinde vücut yağları yüksek doymamış yani diğer hayvansal yağlardan farklı olarak sıvı forma sahip bir canlıdır. Geçmişte bilimsel gerçeklerin net olarak ifade edilmediği ve kamuoyunun eksik ve yanlış bilgilendirildiği vakalarla karşılaşılmıştır. Bun- lardan en önemlisi bizce protein oranı yüksekliği üzerinden yapılan karşılaştırmalardır. Bitkisel proteinin birim miktarda çokluğu ya da hayvansal proteininin birim madde içinde azlığı dikkate alınırsa yanılgı başlar. Metabolik faaliyetller yani canlının yaşamsal faaliyetlerinde gereksinim duyduğu maddeleri hangisi olabildiğince karşılyorsa o canlının besinsel biyolojik değeri de yüksek olmalıdır. Bu ifade besin maddleri içerisinden biri çekilerek bunda bu çok yani çok ise bu iyidir yaklaşımının yanlışlığını anlatmaktadır. Bu noktada sizlerle en iyi bildiğimiz hayvansal ve bitkisel protein kaynaklarından bazılarının protein oranlarını vermek isteriz. Örneğin hayvan türleri atasında süt proteininin miktarı, kuru maddede % 2,5–15,5 arasında değişirken bu oran inek sütü için genellikle % 2,95,0 arasında bulunmaktadır. Hemen yüksek proteini ile dikkat çeken baklagillerden soya tohumuna bakarsak protein oranının kuru maddede %24 ile 40 arasında değişebildiği (Yılmaz ve Efe 1998) bazı kayıtlarda ise daha da yüksek protein oralarına rastlandığı bilinmektedir. Balıkta protein oranı ise %14-20 arasında değişim göstermektedir. Proteinlerinin biyolojik değeri bitkisel kaynaklı besinlere göre yüksektir. Baklagillerin kükürtlü aminoasitleri sınırlı ve sindirimleri de balık etine göre güçtür. Bu nedenle baklagillerin tahıllar ile karışık bir biçimde pişirilmesi protein değeri ve sindirilme oranlarını arttıracağı için önerilmektedir. Kasları arasında düşük bağ ve yağ dokusu bulunması balık etinin sindirilebilirliğini arttıran en önemli unsur olarak değerlendirilebilmektedir. Günümüzde modern insan, sindirim sistemine giren yüksek enerjili besinlere karşı düşük enerji harcamasının neticesinde, aşırı kilo varlığı, kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere birçok beslenmeye bağlı patoloji ile karşı karşıyadır. Araştırmacılar tavuk, koyun ve sığır etinden çok balığın beslenme alışkanlıklarımızı değiştirecek daha sağlıklı bir et kalitesine sahip olduğu konusunda uyarıda bulunmaktadırlar. İnsan bin yıllardır, sağlıklı, genç, dinamik ve uzun ömürlü olmak üzere geliştiridiği evrimsel bir felsefeye sahip olduğundan, sağlık arayışı içerisinde besin gruplarını da şifa kaynağı olarak değerlendirmiş, balık da farklı kültürlerde basit bir temel gıda olmaktan çok şifa veren bir ürün olarak değerlendirilmiştir. Hep söylendiği gibi övündüğümüz bir gerçek üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz değerli su kaynakları ve su ürünleri potansiyeline sahiptir ifadesidir. Ancak asıl gerçek, okuyucularımızında katılacağı üzere Türkiye olarak kişi başına balık tüketiminde düşük sıralarda yer aldığımızdır. Balıklar genel olarak omega-3 serisi HUFA: yüksek¬ doymamış yağ asitleri yönünden zengindirler. Tüketildiklerinde insanın da içinde bulunduğu belli başlı memeli gruplarının temel fizyolojik olaylarında önemli rol oynayan ikosapentaenoik asit ve dokosaheksaenoik asit gereksinimini karşılarlar. Trigliserid ve kolesterol miktarını düşürücü etkiye sahiptirler. En önemli özelliklerinden birinin kalp ve damar hastalıkları riskini azaltması olduğu ifade edilmektedir. Kıyısal alanların bir kısmı hariç biz, balık tüketim kültüründen uzak bir mutfağa sahibiz. Fakat artık su ürünlerinin insan beslenmesindeki öneminin anlaşılması üzerine, dünya genelinde artan bir su ürünleri talebi gerçekleşmiştir. Artan talep, doğal stoklar üzerinde ciddi bir av baskısına neden olmuş, yeterli koruma ve kontrol tedbirlerinin uygulanmadığı avcılık sahaları gün geçtikçe değerli su ürünleri türlerince fakirleşmişlerdir. Bu durum, avcılıkla geçimlerini sağlayan kitleleri başka iş sahalarına yönlendirirken, sosyal olumsuzları da beraberinde getirmiştir. Ülkemizde 1970’li yıllarda başlayan su ürünleri yetiştiriciliği tesislerinin kurulması ve doğal stokların yetiştiricilik yoluyla takviyesi ve pazara doğadan değil de insan eli altında kontrollü ve sağlıklı gıdaların sunulmasına başlanmıştır. Bu gün Türkiye Avrupanın en büyük ve modern balık üretim tesislerine sahiptir. Ülkemizde bir su ürünleri mutfak kültürü yaratan eğitimli kadınların varlığı sayesinde, çocuklar balık tüketimini öğrenmekte ve beslenme alışkanlığı edinmektedir. Fakat bazı çevreler yetiştiricilik yoluyla elde edilen su ürünlerinin doğadan avcılık yoluyla elde edilenlerden daha yarayışsız ve hatta zararlı olabileceğini ileri sürmekte, bu da kamuoyu ve tüketiciler üzerinde kafa karışıklığı ve tedirginlik yaratmaktır. Tüketici “doğadan bunlar…!” sloganının ve etiketinin bulunduğu ürünlere yöneltilmektedir. Elbette avcılık ile elde ettiğimiz ürün miktarı bilinçli avcılığın yaygınlaşması ve çevre dostu, etik avcılık uygulamalarının yürütülmesi ile artmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2010 yılı su ürünleri üretimimiz bir önceki yıla göre %4,83 artarak yaklaşık 653 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Üretimin yaklaşık %61,20’si deniz balıklarından, %7,05’i diğer deniz ürünlerinden, %6,16’sı içsu ürünlerinden ve %25,59’u da yetiştiricilikten elde edilmiştir. Avcılık üretimimiz %4,68, yetiştiricilik üretimimiz ise %5,30 artış göstermiştir. Avcılıkla yapılan üretim 485 939 ton, yetiştiricilik üretimi ise 167 141 ton olarak gerçekleşmiştir. Yetiştirilen en önemli türler ise içsularda %46,77 ile alabalık, denizlerde %30,39 ile levrek ve %16,85 ile çipura olarak rapor edilmektedir. Doğadan mı? Yoksa yetiştiricilikten mi beslenmeliyiz? sorusu bilimsel çalışmalara da konu olmuştur. Bu soruya cevap arayan kapsamlı araştırmalar, balık türü bazında ayrı ayrı incelendiğinde; doğadan ve yetiştiricilikten elde edilen balıklar arasında genelde görünüm, şekil ve renk kalitesi bakımından farklılıklar bulunduğu kayıt edilmiştir. Örneğin yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığını bildiğimiz alabalık, levrek ve çipura, şekil bakımından doğal formlarına göre daha tıknaz bir vücut yapısında bulunmuş, bunun uzun yıllardır iyi bir gelişim gösteren anaçlar üzerinden seçilerek yetiştirilmelerinden kaynaklı olduğu açıklaması yapılmıştır. Renk kalitesinin tüketici tercihinde önemli bir unsur olduğu bilinen alabalık ve karideslerde; doğadan elde edilenlerin, yetiştiricilikten elde edilenlere göre çok daha pembe-kırmızısı renkte olduğu not edilmiştir. Ancak üreticiler yetiştiricilik formlarındaki bu eksikliği gidermek için, tıpkı yumurta sarısının renklendirilmesinde olduğu gibi, doğal pigment ilave ederek bu sorunu gidermektedirler. Besin bileşenleri bakımımdan tipik farklık ise, yetiştiricilik balıklarının karın boşluğu ve barsak üstünde doğal formlarına göre daha fazla yağ içermeleridir. Bunun nedeni, yetiştiricilik koşullarında enerji tüketiminin azalmasıdır. Yağın kalitesi bakımından yapılan karşılaştırmada doğadan elde edilen balıklarda omega-3’ ün omega-6’ya oranı, yetiştiricilik balıklarına göre biraz fazla bulunmaktadır. Ancak, ilginç bir biçimde yetiştiricilik formlarında total yağ miktarının fazla olması ile omega-3 yağ asitlerinin miktarının artış gösterdiği de rapor edilmiştir. İnsan sağlığı bakımından bu durumun değerlendirilmesi, kişinin gereksinimine göre değişir. Örneğin kilo sorunu olmayan ve trigiseriti normal; ancak, halk arasında iyi huylu olarak bilinen omega-3 gibi doymamış yağ asitlerine gereksinimi olan kişiler yetiştiricilik balıklarını bu açıdan tercih edilebilirler. Yağ ve yağ asidi kompozisyonunun aksine, doğal ve kültür formların içerdikleri protein miktarları ve bu proteinleri oluşturan aminoasitler bakımından aralarında önemli bir farklılık bulunmamaktadır. Balığın protein miktarı ise daha çok balığın büyüklüğüne ve cinsi olgun düzeyine bağlı olarak değişmektedir. Total yağ miktarı ve karakteristik aromaya etkileri nedeniyle, çoklu doymamış yağ asitleri, balığın duyusal karakteristiği ve özellikle de lezzetinde önemli role sahiptir. Yetiştiricilik formları ile doğal formların arasında yukarıda anılan bazı küçük farklılıklar olmasına rağmen, duyusal özellikler ve lezzet bakımından aralarında kayda değer bir farklılık belirlendiğine ilişkin somut kayıta rastlanmamıştır. Sonuçlar bize yetiştiricilikten elde edilen balıklar ile doğadaki formları arasında insan sağlığı ve beslenmesi bakımından önemli bir farklılık olmadığını göstermektedir. ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] HİBE FONLAR »»Geçen sayıda burada neler yapacağımızı kısaca anlatmıştık. Kooperatiflerimizin hangi hibe/fon kaynaklarından faydalanabileceği, yatırım konuları, yatırımların hibe dışında nasıl ve hangi kaynaklardan fonlanabileceği ve en önemlisi de geleceğe yönelik öngörüler kısa da olsa girişimcilerde farkındalık yaratacaktır. Temel sektör tarım ve hayvancılık ve tarıma dayalı sanayi olunca bugünlerde ilk akla gelen “hayvancılık” konusunda yatırım yapmak düşüncesidir. T.C. Ziraat Bankası’nın geçen yıl başlattığı sıfır faiz uygulaması işin dışarıdan görünür cazibesini daha da artırmış talep neredeyse patlamıştır. 2012 yılında sıfır faiz veya sübvansiyonlu (faizin belirlenen oranda indirilmesi ve hazine tarafından karşılanması)veya her ikisinin bir arada vs. hangi kriterlerin uygulamaya konulacağı yılın ilk aylarında belli olacaktır. Bizim burada dikkat çekeceğimiz husus, hayvancılık belli ölçekte yatırım yapılabilir bir alan olmaya devam edecek ancak gelecek yıllarda etçil ırklara yönelik desteklerin artacağı ya da artması gerektiği hususudur. Nitekim Ankara Ticaret Borsasının 20-21 Ekim Tarihleri arasında Ankara’da düzenlediği “AB uyum Sürecinde Türkiye Hayvancılık Kongresi 2011” toplantılarında kamu yetkililerinin konuşmaları da bu yönde olmuştur. Bunun anlamı süt üretiminin desteklenmeyeceği değil, et üretiminin herkesin bildiği gibi yetersiz olduğu o halde desteklenmesi gerektiğidir. Diğer taraftan et ve süt üretimi ile et ve süt ürünleri üretimi konusunda IPARD programı uygulaması son derece önemli bir hibe fon kaynağıdır. Bugün için kooperatiflerin doğrudan olmasa bile şirket kurarak veya var olan şirketleri kanalıyla müracaat edebilecekleri, % 50 oranında hibe alabilecekleri bir programdır. IPARD programı kapsamında 4.ncü proje teklif çağrısına çıkılmış olup son teklif verme tarihi 20 Şubat 2012’dir. IPARD kapsamında proje yapmak isteyen kooperatif ya da gerçek kişiler, son teklif verme tarihinden en az bir ay önce yapacakları proje konusundaki ön hazırlıklarını tamamlamış olmalılar ki proje fizibilite, iş planı ve diğer gerekli belgeler hazırlanabilsin. Kalkınma Ajanslarına gelince, doğrudan tarımsal faaliyete destek verilmemekte ancak tarıma dayalı sanayi ve yenilikçi projeler, kırsal kalkınma faaliyetlerini içeren projelere, kırsalı doğrudan ilgilendiren doğa turizmi, eko turizm gibi faaliyetlere destek verilmektedir. Diğer taraftan “gıda güvenliği ve hijyen” üretimden tüketim noktasına kadar proje konusu olmaktadır. Şüphesiz her bölgenin koşulları farklıdır ve teklif çağrıları da yapılan bölgesel analizlere dayanmaktadır. Nitekim Serhat Kalkınma ajansının doğrudan hayvancığı desteklemesi, 20-40 arası büyükbaş hayvan alımı ve yatırım, bölgesel bir ihtiyacın sonucudur. Gerek Kalkınma Ajansları ve gerekse IPARD programı uygun yatırım maliyetlerinin % 50’sini karşılamaktadır. Dolayısıyla geriye kalan kısmın öz kaynaklardan karşılanması gerekmektedir. Ancak gerçek veya tüzel kişiler yatırımın belli bir kısmını hibe fonlardan karşıladıklarında finans kuruluşlarının kredi olarak fon sağlamaya daha sıcak bakacakları söylenebilir. Bunun anlamı öz kaynaklardan karşılanacak yatırım maliyetinin belli bir kısmı banka kredisi ile karşılanabilir. Burada kredi veren kuruluşlara karşı ortaya çıkacak teminat sorunu için ise (Proje sahibinin yeterli teminatı yoksa) KGF (Kredi Garanti Fonu) kefaletinden yararlanmak yoluna gitmek uygun olacaktır. KGF’nin “Her Köye Bir Kobi” projesi kapsamında bu destekten yararlanıldığında komisyon avantajları da bulunmaktadır. 11 IPARD 4. ÇAĞRI DÖNEMİ BAŞLADI SON BAŞVURU 20 ŞUBAT 2012 »»Desteklenecek Yatırım Konularının İllere Göre Dağılımı 1- Süt Üreten Tarımsal İsletmelere Yatırım (Süt Sığırcılığı) Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 1 Milyon Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50-65 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Balıkesir, Çorum, Erzurum Isparta, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Malatya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Yozgat 2- Et Üreten Tarımsal İsletmelere Yatırım (Besicilik) Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 1 Milyon Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50-65 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Van ve Yozgat 3- Süt ve Süt Ürünlerinin İslenmesi ve Pazarlanması Destek Miktarı: (Süt isleme tesisleri veya Süt toplayan üretici örgütleri başvurabilir. Bir projenin bütçesi enfazla 3 Milyon Avroüzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Balıkesir, Çorum,Erzurum, Isparta, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Malatya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa,Tokat ve Yozgat 4- Et Ve Et Ürünlerinin İslenmesi Ve Pazarlanması (Kesimhane vb.) Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 3 Milyon Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Van ve Yozgat 5- Meyve ve Sebzelerin İslenmesi ve Pazarlanması Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 1.25 Milyon Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Amasya, Balıkesir, Çorum, Diyarbakır, Hatay, Isparta, Konya, Malatya, Samsun, Tokat 6- Su Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 1,5 Milyon avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Konya, Malatya, Ordu, Samsun, Sivas, Trabzon ve Van SERKA ÖRNEK KOMBİNE »»Büyükbaş Hayvan İşlermelerinin geliştirilmesi Mali Destek Programı Açıldı Açılan bu teklif çağrısı ile, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır illerini kapsayan (TRA2) bölgede etçil ve sütcü, kombine hayvancılık faaliyeti için örnek teşkil edecek, sürdürülebilir ölçek büyüklüğüne sahip hayvan işletmelerinin yaygınlaştırılması yoluyla bölgenin büyükbaş hayvancılık sektöründe gelişmesinin sağlanması, üretim kapasitesinin artırılması ve bölgedeki büyükbaş hayvancılık işletmelerinin rekabet edebilirlik kapasitesinin artırılması hedeflenmiştir. Bölgesel yapı dikkate alınarak, hayvan işletmeleri konusunda gerçekci bir yaklaşım sergileyen ajans, iki öncelik belirlemiş olup; 1. Yeni fiziki yatırımlar yoluyla örnek işletmelerin kurulması (20-40 Büyükbaş hayvan dahil), 2. Mevcut büyükbaş hayvan işletmelerinin hayvansal üretim miktarı ve verimliliklerinin artırılması ile fiziksel altyapının geliştirilmesi, Projelere sağlanacak azami destek tutarı 250.000TL, azami tutar ise 75.000 TL olup, hiçbir destek projenin uygun maliyetleri toplamının % 25’inden az, %50’sinden fazla olamaz. Projelerin uygulama süresi an fazla 9 ay olarak belirlenmiş olup, gerçek kişiler ve KOBİ’ler müracaat edebilirler. Son müracaat tarihi ise 03.02.2012 saat 19.00 olarak açıklanmıştır. 7- Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve Geliştirilmesi Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi en fazla 250 Bin Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Amasya, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Hatay, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon 8- Yerel Ürünlerin ve Mikro İsletmelerin Geliştirilmesi Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 250 Bin Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Amasya, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Hatay, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon 9- Kırsal Turizm Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 400 Bin Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Amasya, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Hatay, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon 10- Kültür Balıkçılığının Geliştirilmesi Destek Miktarı: Bir projenin bütçesi enfazla 200 Bin Avro üzerinden destek kapsamına alınıp %50 oranında desteklenecektir. Başvuru yapabilecek iller: Afyonkarahisar, Amasya, Erzurum, Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Konya, Malatya, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon ve Van Yatırım Süresi: Dört ay olup önceki çağrılarla dördüncü çağrının tek farkı budur Projeme Nasıl Destek Alabilirim? Köy Koop Merkez Birliğini Arayınız Başvuru Tarihleri Başvurular 01.02.2012 tarihi saat 09.00’dan itibaren, ilgili alt tedbirin destekleneceği ve yatırımın uygulanacağı ilde bulunan TKDK II Koordinatörlüklerinde kabul edilmeye başlayacak olup, başvuruların son teslim tarihi 20.02.2012, saat 18.00’dir TARIM SEKTÖRÜ REHBERİ GÜNCELLENDİ »»Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarafından Ocak 2011 tarihinde hizmete sunulan Tarım Sektörü Rehberinin internet sitesi yenilendi. Bakanlığın isim ve teşkilat yapısında yapılan değişikliğin ardından, Rehber güncellenmiş bilgiler ve yeni yüzüyle sektöre hizmet verecek. Tarım sektörünün tüm dinamiklerini bir araya getiren Tarım Sektörü Rehberi, “Bakanlık, Tarımsal İçerikli Kuruluşlar, Birlikler, Üniversiteler, Uluslararası Kuruluşlar, Tarımsal Etkinlikler, Önemli Bilgiler ve Fuarlar” gibi 8 ana bölümde açılan alt başlıklarda birçok bilgiyi kullanıcılarına detaylı olarak sunuyor. Rehber, 6 Milyon Tıklama Sayısına Ulaştı Tarım mevzuatına kapsamlı olarak yer verilen rehberde, son 10 yılda yayınlanan tüm tarımsal içerikli kanunlar ile çiftçilerin yıl içinde alacakları teşvik ve desteklere ilişkin bilgilere de yer veriliyor. Kapsamlı alan çalışmasının ürünü olan Tarım Sektörü Rehberi internet sitesi 15 Kasım 2011 tarihi itibariyle 6 milyon tıklanma sayısına ulaştı. Rehberde, tarım alanındaki işletmelerin sektördeki faaliyetleri, büyüklükleri ve iletişim bilgileri de yer alıyor. Bu çerçevede 65 ayrı kategoride 2 binin üzerinde firmanın detaylı bilgilerine ulaşmak mümkün. İnternet sitesinde arama motoru da bulunan Tarım Sektörü Rehberine www.tarimrehberi.gov. tr internet adresinden ulaşılıyor. 12 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE ÇALIŞANLARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ -1- Dr. Yener ATASEVEN [email protected] Etin toptan satışında KDV %1’e indi. »»Kümes hayvanları ile küçük ve büyükbaş hayvanlar, kümes hayvanlarının etleri ve yenilen sakatatının toptan satışında Katma Değer Vergisi (KDV) %8’den %1’e indirildi. Küçük ve büyükbaş canlı hayvanlarda (arılar dahil) ise bir değişiklik yapılmadı. Düzenlemeye ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı 27.11.2011 tarih ve 28125 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı. Konu ile ilgili açıklamayı, Gıda Kongresi nedeniyle İzmir’de bulunan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Dünya Türk Girişimciler Kurultayı’nda yaptı. Etin perakende satışındaki %8’lik KDV oranında ise değişikliğe gidilmedi. Şimdi üzerinde tartışılan konu yapılan bu KDV indiriminin sektörde etkili olup olmayacağı. Bu konuda çeşitli görüşler var. Bunları aktaralım… Et ithalatçıları, toptan et alımı ve satımı yapanlar bu düzenlemeden doğrudan etkilenecek kesmi oluşturmaktadır. Nitekim, daha önceden %8 KDV oranı ile et ithal edenler, et satın alanlar ya da satanlar yeni düzenlemeden sonra %1 ile yollarına devam edecekler. »»Dünya nüfusunun giderek artması ve buna bağlı olarak talebin artması, beslenen hayvan sayısını arttırmıştır. Büyük miktarlardaki oluşan tüketimi karşılayabilmek için üretim yapılırken bazı önemli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bunlar, bu hayvanların hastalık kapması ve hayvanlardan insanlara geçen bulaşanlar nedeniylede insanların hastalanmasıdır. Hayvanlardan insanlara bulaşan birçok virüs ve bakteri sayısız hastalığa neden olabilmektedir HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE KAZALAR, HASTALIKLAR VE TEHLİKELER Hastalıklar Doğrudan Fiziksel Temas Kaynaklı Sağlık Sorunları Allerjik Kontakt Dermatit, Allerjik Rinit, Isırıklar ve Çifteler, Zehirli Hayvanların Sokması, Astım, Travma, Sıyrıklar ve Çizikler Organik Etmenlerden Kaynaklanan Sağlık Sorunları Agrokimyasal Zehirlenme, Antibiyotiklere Direnç, Kronik Bronşit, Kontakt Dermatit, İlaçlı Yiyeceklere Maruz Kalma ve Allerji, Yiyeceklerden Kaynaklanan Hastalıklar, Çiftçi Akciğeri, Zatürre, Müköz Zar İltihaplanmaları, Astım, İlaçlara Sunuk Kalmaktan Ötürü Oluşan Allerjiler, Zoonotik Hastalıklar Fiziksel Etmenlerden Kaynaklanan Sağlık Sorunları Duyma Kaybı, Makinaların neden olduğu travmalar, Metan Yayılması, Kas ve İskelet Sistemi Rahatsızlıkları ZOONOTİK HASTALIKLAR Hayvancılık sektöründe hayvanlardan insanlara bulaşan zoonotik hastalıklar bulunmaktadır. Bu hastalıklar insan sağlığını ciddi tehlikeye sokmaktadır.Son yıllarda bazı AB ülkelerinde görülen BSE (Deli Dana Hastalığı) ve ülkemizde de görülen Avian İnfluenza (Kuş Grbi) önemli zoonoz hastalıklarından ikisidir. Ülkemizde sıkça rastlanan bazı önemli zoonoz hastalıkları: Salmenonelloz Hastalığa Salmenolla bakterileri yol açar. Hayvansal besinlerle ve bunlardan yapılan gıda ürünlerinin tüketilmesi ile insanlara geçer. İnsanlarda bağırsak enfeksiyonu, karın ağrısı, kusma, bulantı,ishal olarak gözükür. Sağlık kontrolünden geçmemiş hayvansal gıdalar tüketilmemeli ve besin hijyeni kurallarına dikkat edilmelidir. Leptospira Kemirgenler, Atlar, Sığırlar, Domuzlar, köpeklerde görülür. Bakteri idrar yoluyla atılır ve vücuda mukozalardan veya yara bere olan deriden girer. Hastalık insanlara da bulaşabilir. Hastalık yazın daha sık olarak görülür. Vücuda giren bakteri iç organlara gider ve 4-10 gün süren çoğalma dönemine girer. Bu dönemin sonunda; böbrekler etkilenebilir ve bunun sonucunda böbrek yetmezliği oluşabilir, Karaciğer etkilenirse sarılık, akut hepatit veya kronik aktif hepatit şekillenebilir; pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkabilir. Listeria Listeria enfeksiyonu, Listeria Monocytogenes adı verilen bakterinin vücuda girmesiyle ortaya çıkan bir enfeksiyondur. Bakteri, toprakta, suda ve kanalizasyon sisteminde yaşayabilir ve buradan evcil hayvanlara, vahşi hayvanlara, kuşlara, sineklere ve kabuklu deniz hayvanlarına bulaşabilir. Bakteriyi taşıyan hayvanın gübresinden sebzelere ve meyvelere geçebilir. Pastörize edilmemiş sütte, peynirde, kırmızı ette, tavuk etinde ya da deniz mahsülünde bulunabilir ve insana yine bu yollarla geçebilir. Listeria Monocytogenes bakterisi insan vücuduna girdiği zaman Listeria enfeksiyonuna neden olur. Müköz Zar İltihabı Ağız-burun içi-barsak-mide-vajina ve akciğeri döşeyen zarla kaplı alanların iltihaplanması. Q ateşi Keçi, koyunlardan bulaşır.Coxiella burnetii’nin neden olduğu bir enfeksiyondur. Ateş, titreme, baş ağrısı ve kırıklık görülür. İnsanlara kurumuş dışkı, idrar veya sütlerden enfekte olan tozların solunması ile ya da mezbahanelerdeki hava damlacıklarının solunması yolu ile bulaşır. Şarbon Konunun bir başka boyutunu Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Uludağ “KDV indiriminin fiyatlar üzerindeki baskıyı bir nebze de olsa azaltacağını ancak fiyatların vatandaşa yansıması için etin perakende satışındaki verginin de %8’den %1’e indirilmesi gerektiği” sözleri ile ifade etmektedir. Şunu da belirtmek gerekir ki; toptan et satışlarındaki KDV’nin indirilmesinin yanında tüketicilerin daha ucuza et tüketebilmesinin sağlanması için etin perakende satışındaki %8’lik KDV oranının %1’e indirilmesinin yanında yem ve yem hammaddelerindeki KDV oranlarının da düşürülmesi gerekir. Lokantacılar, restoran sahipleri ise KDV’ deki indirimin müşterilere ve dolayısıyla da kendilerine olumlu yansıyacağı görüşündeler. Bu noktada bir konunun altını çizmek lazım. Yapılan indirim toptan et satışında. Yani, tüketici marketten ya da kasaptan et satın alırken ya da restoranda, lokantada hesap öderken söz konusu indirimden yararlanamayacak. Dolayısıyla, KDV indirimi tüketiciye doğrudan yansımayacak. Ancak bunların yanında KDV’deki indirimin bir yararı olacağı kesin. Kayıt dışılığın önlenmesi açısından toptan et satışlarında yapılan bu indirim önemli bir adım. Gelecek günlerde tüketiciyi bekleyen bir diğer gelişme ise temel gıda ürünlerindeki KDV düşüşü olacak. Bakan Eker bu konudaki görüşlerini “bütün temel gıda ürünlerinde KDV düşüşü ile ilgili çalışmaların başlatıldığını, bu kez yapılacak indirimin farkı, tamamen tüketiciye yansıtılacak olması. Çünkü KDV indirimi gıdada toptan ürünlere değil, tüketici ürünlerine yapılacak. Bu nedenle konuyu çok geniş bir şekilde Maliye ile birlikte ele aldık” şeklide ifade etmiştir. Son söz olarak özetle, KDV indiriminin sektörde yer alan tüm kesimler açısından ve tabi ki tüketiciler için etkili olup olmayacağını zamanla hep beraber göreceğiz. Saygılarımla… Hidatik Kist Hidatik Kist, hastalığında etken, Echinococcus multilocularistir. Köpeklerin ince barsağında yaşayan bir parazittir. Bu parazitin yumurtaları ile bulaşık yiyecek ve içecekleri alan hayvanlar ve insanların akciğer, karaciğer, böbrek, beyin, periton gibi organlarında su kesecikleri oluşur. Hastalıktan korunmak için köpeklerin antiparaziter ilaçlar ile sürekli denetim altnda tutulması gerekir Şarbon kelimesi Türkçeye Fransızcadaki charbon (kömür) kelimesinden geçmiştir; bunun nedeni şarbon hastalığının mikrobunun temasla geçen türünde deride kara lekeler oluşmasıdır. Hayvandan insana geçişi;Hayvanda oluşan şarbon yarasına temas ile, Şarbonlu hayvanın etinin yenmesi ile,Şarbon sporlarının bulunduğu havayı soluyarak olur. Mikrop yaradan girdiğinde çıbanlar, solunum yoluyla girdiğinde akciğer iltihabı, ağız yoluyla girdiğinde bağırsak enfeksiyonuna neden olur.İhbarı mecburi olup hastalığa yakalandığı tespit edilen hayvanlar itlaf edilir. Şarbon mikrobu 120 ºC’lik ısıya kadar yaşayabilir; hastalık insana 120 ºC’nin üstünde pişirilen etlerden geçmez. Şarbon sporları genellikle 1 ile 10 mikron büyüklüğünde olduğu için uzun süre havada asılı kalabilir ve solunum yoluyla havadan insana geçer.Dünyayı sarsan şarbon teröründe kullanılan mikrop ise laboratuvarda özel olarak üretilip toz haline getirilen türdendir. Kuduz Kuduz, insanlarda ve özellikle et yiyen hayvanlarda görülen, beyine yerleşerek felçlere neden olan ve ölümle sonuçlanan bir hastalıktır. İnsanlara kuduzu en çok bulaştıran hayvan köpektir. Bunun yanı sıra kurt, çakal, sırtlan, tilki, ayı ve eşek önemli bulaşma kaynaklarıdır. Hastalığın ortaya çıkması, hastalık etkeni olan virüs’ün vücuda girmesinden sonra ortalama 2-8 haftadır. Hastalık genellikle kişilik ve huy değişikliği, huzursuzluk, kırıklık, ateş yükselmesi, ısırık yerinin ve/ veya tüm vücudun kaşınması ile başlar; huzursuzluk giderek kontrol altına alınamaz; tükürük salgısı aşırı artar. Yutma ve solunum merkezlerinin felç olması nedeniyle yutma güçlüğü ve nefes almada zorluk görülür. Bu belirtilerin başlamasından 3-10 gün sonra ölüm meydana gelir.İhbarı mecburi hastalık olduğu için Gıda Tarım ve Hayvancılık İl/İlçe Müdürlüklerine haber verilir. Verem (Tuberküloz) Verem esas olarak akciğerleri tutan ve bunun yanı sıra diğer birçok organda da yerleşebilen Mycobacterium Tuberculosis (Koch basili) mikrobunun oluşturduğu bir hastalıktır.Veremli hayvanların etlerini yemek, sütlerini içmek veya solumak yoluyla insanlara bulaşır.3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’na göre ihbarı mecburi olup bu hastalığa yakalandığı tespit edilen hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir. Bruselloz Brusella bakterilerinin neden olduğu, infekte hayvanlardan insanlara bulaşabilen bir hayvan hastalığıdır. Genellikle sığır ve koyunlarda görülür ve yavru atmaya neden olur.İnsanlara kolay bulaşır.İnsanlarda ateş, baş ağrısı ve halsizlikle kendini belli eder. Hastalık tedavi edilmediği takdirde organlarda rahatsızlık, kısırlık, sakatlıklar oluşur.En sık bulaşma nedeni kaynatılmamış, pastörize edilmemiş süt ve süt ürünlerinin kullanımıdır. Çiğ etle de bulaşması mümkündür. Brusella bakterileri annenin hastalığı sırasında anne kanında bulunup, bazen anne karnındaki bebeğe bulaşır. Bu bulaşma düşük ve anne karnında bebek ölümü ile sonuçlanabilir. Bruselloz çeşitli antibiyotiklerle tedavi edilebilir.İhbarı mecburi hastalık olup hastalıklı hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir. ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ SSK TARIM İŞCİLERİNİN EMEKLİLİĞİ »» Tarım SSK’dan Emekli olacak Kadın ve Erkekler için emeklilik şartları: Tarım SSK’dan Emekli olacak ERKEKLER için emeklilik şartları: A- 08.09.1999 Gününden Önce İşe Girmiş (Sigortalı Olmuş) Olanların Durumu: 08.09.1999 günü itibari ile 13 yıl ve daha fazla prim ödemiş bulunmaları artı ile yaşlılık aylığından yararlanabilirler. Yani 08.09.1986 günü öncesi sigortalı olanlar yaşa bağlı olmadan 3600 günü tamamlamışlarsa Tarım SSK’dan emekli olabilirler. Diğerleri İse: Tarım SSK’dan Emekli olacak KADINLAR için emeklilik şartları: A: 08.09.1999 Gününden Önce İşe Girmiş (Sigortalı Olmuş) Olanların Durumu: 08.09.1986 günü öncesi sigortalı olanlar yaşa bağlı olmadan 3600 günü tamamlamışlarsa Tarım SSK’dan emekli olacaklar. Diğerleri ise, Normal Emeklilik Şartları: Normal Emeklilik Şartları: 1. Şart 2. Şart 3. Şart 1. Şart 2. Şart 3. Şart Sigorta Süresi Yaş Prim Ödeme Süresi Sigorta Süresi Yaş Prim Ödeme Süresi 08.09.1986 ve daha öncesi 15 Yok 3600 08.09.1986 ve daha öncesi 15 Yok 3600 09.09.1986-23.05.1989 arasında 15 45 3600 09.09.1986-23.05.1989 arasında 15 40 3600 24.05.1989-23.02.1990 arasında 15 46 3600 24.05.1989-23.02.1990 arasında 15 41 3600 24.02.1990-23.11.1990 arasında 15 47 3600 24.02.1990-23.11.1990 arasında 15 42 3600 24.11.1990-23.08.1991 arasında 15 48 3600 24.11.1990-23.08.1991 arasında 15 43 3600 24.08.1991-23.05.1992 arasında 15 49 3600 24.08.1991-23.05.1992 arasında 15 44 3600 24.05.1992-23.02.1993 arasında 15 50 3600 24.05.1992-23.02.1993 arasında 15 45 3600 24.02.1993-23.11.1993 arasında 15 51 3600 24.02.1993-23.11.1993 arasında 15 46 3600 24.11.1993-23.08.1994 arasında 15 52 3600 24.11.1993-23.08.1994 arasında 15 47 3600 24.08.1994-23.05.1995 arasında 15 53 3600 24.08.1994-23.05.1995 arasında 15 48 3600 24.05.1995-23.02.1996 arasında 15 54 3600 24.05.1995-23.02.1996 arasında 15 49 3600 24.02.1996-23.11.1996 arasında 15 55 3600 24.02.1996-23.11.1996 arasında 15 50 3600 24.11.1996-23.08.1997 arasında 15 56 3600 24.11.1996-23.08.1997 arasında 15 51 3600 24.08.1997-23.05.1998 arasında 15 57 3600 24.08.1997-23.05.1998 arasında 15 52 3600 24.05.1998-23.02.199 arasında 15 58 3600 24.05.1998-23.02.199 arasında 15 53 3600 24.02.1999-08.09.1999 arasında 15 59 3600 24.02.1999-08.09.1999 arasında 15 54 3600 09.09.1999 sonra Yok 60 3600 09.09.1999 sonra Yok 58 3600 İşe Başlama Tarihi B- 08.09.1999 İle 30.04.2008 Günü Arasında İşe Girmiş (Sigortalım Olmuş) Olan Tarım Ssk’lı Erkekleler Normal Emeklilik Şartları: 08.09.199 günü ve sonrası işe giren Tarım SSK’lı erkeklerin emekli olabilmeleri için 60 yaşını tamamlamak ve en az 3600 gün sayısı ile 15 yıllık sigortalılık süresi ile normal emekli olacaklardır. C- 01.05.2008 Gününden Sonra İşe Girenlerin Emeklilik Şartları: a- Normal Emeklilik Şartları: İlk defa 01.05.2008 tarihi ve sonrası işe girmiş yani sigortalı olmış ve ya olacak erkekler 7200 gün uygulanır. 7200 gün sayısını dolduğu tarihte de aşağıdaki şartları aranır. 1. 1.1.2036 ila 31.12.2037 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 61 Yaş 2. 1.1.2038 ila 31.12.2039 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 62 Yaş 3. 1.1.2040 ila 31.12.2041 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 63 Yaş 4. 1.1.2042 ila 31.12.2043 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 64 Yaş 5. 1.1.2044 ila 31.12.2045 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 65 Yaş 6. 1.1.2046 ila 31.12.2047 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 65 Yaş Olarak uygulanır b-Erkeklerin SSK’dan 5400 gün ile emeklilik şartları İlk defa 01.05.2008 tarihi ve sonrası işe girmiş erkekler 4/a bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için kısmı emeklilik şartının prim sayısı şartı 5400 gün olarak uygulanır. Emeklilik yaşının tespiti de 5400 günü tamamladıkları zamana göre belli olur. 5400 günü 31.12.2005 tarihine kadar tamamlayan erkekler 63 yaşında emekli olurlar ama diğerleri için yaş. 1. 1.1.2036 ila 31.12.2037 tarihleri arasında 5400 günü tamamlayan erkekler için 64 yaş. 2. 1.1.2038 gününden sonra 5400 günü tamamlayan erkekler için 65 olarak uygulanır. Ancak yaş hadlerinin uygulamasında 5400 prim günü sayısı şartı doldurduğu tarihte geçerli olan yaş hadleri esas alınır. İşe Başlama Tarihi B- 08.09.1999 İle 30.04.2008 Günü Arasında İşe Girmiş (Sigortalım Olmuş) Olan Tarım Ssk’lı Erkekleler a-Normal Emeklilik Şartları: 08.09.199 günü ve sonrası işe giren Tarım SSK’lo erkeklerin emekli olabilmeleri için 60 yaşını tamamlamak ve en az 3600 gün sayısı ile 15 yıllık sigortalılık süresi ile normal emekli olacaklardır. C- 01.05.2008 Gününden Sonra İşe Girenlerin Emeklilik Şartları: a-Normal Emeklilik Şartları: 13 Tarımda Çocuk İşçiliği »»ILO Sözleşmelerine göre çocuk işçiliği, çocukların gönencine zarar veren ve eğitimlerini, gelişimlerini ve gelecekte geçimlerini sağlayabilmelerini engelleyen iştir. IPEC İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Peter Hurst, küresel olarak 218 milyon çalışan çocuğun, çocuk işçi tanımına girdiğini ve ILO’nun amacının çocuk işçiliğinin tüm biçimlerini ortadan kaldırmak olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Ancak; bu çocukların birçoğu sağlıklarına, güvenliklerine ve refahlarına zarar verebilecek, genel öğrenimlerini etkileyebilecek işler yaptıklarından daha büyük bir risk altındadır. “Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimleri” sınıfına giren bu iş türünde 130 milyon çocuğun çalıştığı tahmin edilmektedir ve ILO 2016 yılı itibarıyla bu tür çocuk işçiliğini tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri iki sınıfa ayrılabilir: tehlikeli çocuk işçiliği (126 milyon) ve çocuk işçiliğinin koşulsuz en kötü biçimleri (birkaç milyon). Bu sınıflardan ikincisi suç faaliyetlerine, fahişeliğe, insan ticaretine, uyuşturucu satışına, vb. karşılık gelir. İlk sınıf olan tehlikeli çocuk işçiliği, tehlikeli işleri belirleyen ulusal listelerin oluşturulmasıyla ulusal düzeyde tanımlanır. Tehlikeli çocuk işçiliğiyle mücadelede üç genel strateji bulunmaktadır: 1. Çocukların tehlikeli çocuk işçiliğine dahil olmasının önlenmesi. Öğretmenler, ebeveynler, sendikalar, işverenler ve yerel yönetimlerle birlikte çalışma. 2. Çocukların tehlikeli işlerden çekilerek okullara veya mesleki eğitime yerleştirilmesi. Başka bir işe girmesinin engellenmesi. 3. İstihdam için asgari yaşa ulaşmış (ülkeye bağlı olarak 14 yaşında veya daha büyük) çocuklara yönelik işyerlerindeki sağlık ve güvenlik koruma seviyelerinin artırılması. İlk defa 01.05.2008 tarihi ve sonrası işe girmiş yani sigortalı olmış ve ya olacak erkekler 7200 gün uygulanır. 7200 gün sayısını dolduğu tarihte de aşağıdaki şartları aranır. 1. 1.1.2036 ila 31.12.2037 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 59 Yaş 2. 1.1.2038 ila 31.12.2039 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 60 Yaş 3. 1.1.2040 ila 31.12.2041 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 61 Yaş 4. 1.1.2042 ila 31.12.2043 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 62 Yaş 5. 1.1.2044 ila 31.12.2045 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 63 Yaş 6. 1.1.2046 ila 31.12.2047 tarihleri arasında 7200 günü tamamlayan erkeler için 64 Yaş 7. 1.1.2008 tarihlerinde itibaren ise 65 olarak uygulanır. b-Bayanların SGK’dan 5400 gün ile emeklilik şartları: İlk defa 01.05.2008 tarihi ve sonrası işe girmiş yani sigortalı olmuş 4/A bendi kapsamındaki sigortalı sayılanlar için kısmı emeklilik şartı 5400 gündür. Emeklilik yaşlarının tespitinde 5400 günü tamamladıkları zamana göre belli edilir. Buna Göre: 5400 günü 31.12.2035 tarihine kadar tamamlayan bayanlar 61 yaşında emekli olurlar ama diğerleri için yaş. 1. 1.1.2036 ila 31.12.2037 Tarihleri arasında kadın için 62. 1.1.2038 ila 31.12.2039 Tarihleri arasında kadın için 63. 1.1.2040 ila 31.12.2041 Tarihleri arasında kadın için 64. 1.1.2042 tarihinden itibaren ise kadın için 65 Olarak uygulanır . Dünyada istihdam için asgari yaş 14-17 olarak belirlenmiştir. Ülkelerin çoğunda 15 yaş ve yukarısı esas alınır ancak kalkınmakta olan pek çok ülkede bu rakam 14’tür. 182 sayılı Sözleşmede 18 yaşın altında hiçbir çocuğun tehlikeli işler yapamayacağı şart koşulurken, 138 sayılı Sözleşme yeterli sağlık ve güvenlik talimatı verilmesi ve bu yolla çocukların tehlikeli faaliyetlerde bulunmasının önlenmesi koşuluyla 16 yaşından itibaren çocukların çalışmasına izin verir.” Hurst ayrıca, tüm çocuk işçilerin %70’ten fazlasını barındıran, yaşları 5 ile 14 arası toplam 132 milyon çocuğun çalıştığı tarım sektöründe çocuk işçiliği sorununun ele alınmasının önemini vurguladı. Hurst; “bu sektör aynı zamanda çocuk işçiliğinin tehlikeli biçimlerinin en çok ortaya çıktığı ve önemli kız-erkek eşitsizliklerinin bulunduğu bir sektördür. Ağır yükler ve böcek ilaçlarıyla uğraşan çocukların maruz kaldıkları sağlık riskleri genellikle yaşamın ileri aşamalarından önce ortaya çıkmamaktadır. Kırsal bölgelerde öğrenim kalitesinin düşük olması ve okul çocuklarının genellikle uzun mesafeler gitmek zorunda olmaları, öğrenime erişimi sınırlı kılmakta ve sorunu daha da ağırlaştırmaktadır” dedi. Hurst, piyasadaki eğilimin çocuk işçiliğinden arındırılmış bir arz zincirine yönelik talepte artış yönünde ilerlediğine işaret etti ve buradaki güçlüğün, kırsal alanlarda gençlerin güvenli ve üretken bir şekilde istihdam edilmesine uygun bir çevrenin nasıl yaratılacağı olduğu ve işveren kuruluşlarının çocuk işçiliği ve kırsal yoksulluğa karşı mücadelede önemli bir rol oynadığını söyledi. (tisk yayınları) 14 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Dünya Kooperatifçilik Günü »»Prof. Dr. Celâl ER Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bugün 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik günü, bir hafta boyunca bütün dünyada ve Türkiye’de gerek Sivil Toplum Kuruluşları (STK), gayet doğaldır ki başta kooperatifler ve kooperatif üst kuruluşları olmak üzere, gerek eğitim öğretim kurumları, gerekse il ve ilçelerde mülki ve idari teşkilatlar kooperatifçiliğin ve kooperatiflerin mana ve önemini herkese anlatmaya çaba göstereceklerdir. Kooperatifçilik yardımlaşma, dayanışma, maddi ve manevi güç ve kuvvetleri, zeka ve maharetleri bir araya getirme ve birleştirmek demektir. Türkçemizdeki en önemli sözlerden biri “birlikten kuvvet doğar”dır, gerçekten öyledir, “bir elin nesi var, iki elin sesi var!” Bugünkü kooperatifçilik anlayışı, her ne kadar 19.yy’da (1845) İngiltere’de Roshdale’deki 28 maden (kömür) işçisinin 21 Aralık günü bir araya gelerek kurdukları bir tüketim kooperatifine ve kooperatifçiliğine dayanıyor ise de, gerek bizim kültürümüzde ve sosyal yaşamımızda ve gerekse bütün toplumlarda yardımlaşma, birlıkte ve beraber iş yapma ve çalışma, dayanışma duygu ve düşüncesi insanlık tarihi kadar gerilere gitmektedir. Hemen hemen her ulus bilincine erişmiş toplumun bu konuda büyük deneyimleri ve uygulamaları bulunmaktadır. Türk toplumunda da imece, karşılıksız birlikte iş yapma ve başarma duygusu, alışkanlığı ta ilk çağlara dayanmakla birlikte, daha sonraları da özellikle Anadolu’ya gelindiğinde ve yerleşik kültüre geçildiğinde bu anlayış daha da disipline edilmiş ve 12, 13. yüzyıllarda ve sonrasında tam anlamı ile kurumsallaşmıştır. Kooperatifçilik ruhu bilhassa Anadolu ve Ortadoğu’da, akabinde Balkanlar’da ve Akdeniz havzasında esnaf ve sanatkârlar arasında Ahilik Teşkilatı olarak gelişmiş; ustalık, kalfalık ve çıraklık düzeni kurularak disipline edilmiş, yardımlaşma HAL VE GİDİŞ - Tarla Bitkileri Bölümü ve dayanışma esnafın ve küçük çiftçinin desteklenmesi anlayışı şeklinde en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Halk, bir taraftan en yüksek kaliteli ve sağlıklı gıdaları en uygun fiyatlarla temin ederken, diğer taraftan da ihtiyacı olan her türlü eşya, giysi ve diğer mal ve metayı istediği yerden değeri ile alabilmiş, bütün bu emteanın tedarik ve dağıtıcıları da makul bir şekilde kazanç temin edebilmişlerdir. Daha ileriki zamanlarda bu kooparasyon anlayışı artmış ve fazla önem kazanmıştır. Devlet ve hükümet otoritesi bu hususlarda gerekli düzenlemeleri yapmış ve mevzuatı geliştirmiştir. Sağlıksız gıda, hileli ve kusurlu mal ve meta alımı ve satımının çok ciddi geleneksel ve örfi cezaları teşekkül etmiş ve uygulanıştır. Nitekim 15. ve 17. yüzyıllarda bütün Osmanlı mülkünde, Vilayet ve Sancaklarda hem üreticiler hem de tüketiciler meslek odaları ve Loncalarda birleşmiş, belli standart ve ölçülere uygun mal ve hizmet üretmiş, tüketiciler de rahatlık ve huzur içerisinde ihtiyaçları olan ürünleri bulabilmişlerdir. Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıldan sonra kurulu olan bu sosyal ve iktisadi düzen ve sistem yer yer bozulmaya ve dejenerasyona uğramaya başlamıştır. Her alanda batılılaşma ve yenilik hareketleri ile birlikte 19. asır sonlarına doğru bizim toplumumuzda da bugünkü kooperatifçilik örnekleri görülmeye başlanmış ve değişik yerlerde tüketim kooperatifleri başta olmak üzere her alanda kooperatifçilik hamleleri yapılmış ve Roshdale kooperatifçilik prensipleri uygulanmaya başlamıştır. Daha sonra topyekun siyasi, ekonomik ve sosyal değişim ve gelişmelerle birlikte Cumhuriyet Dönemine geçilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte her alanda olduğu gibi, iktisadi ve sosyal alanlarda da yapılacak yenilik ve yapılacak hamlelere büyük önem verilmiş, özellikle tarım alanında, yani kırsal kesimde hem üretim ve tedarik hem de tarım satış ve pazarlama kooperatifleri, kırsal kalkınma kooperatifleri süratle yayılmış ve çoğalmıştır. Nitekim 1935’lerden sonra bu konularda ihtiyaç duyulan mevzuat da geliştirilmiş Tarım Kredi, Tarım Satış, Kalkınma ve Destek, Ulaştırma, Turizm, Taşıma ve benzeri kooperatifler süratle yayılmıştır. 1969 yılında 1163 sayılı kooperatifçiler kanunu çıkarılarak ve daha ileriki zamanlarda gerekli düzeltme ve değişiklikler yapılarak kooperatifçilikte evrensel anlayış benimsenmiştir. Pek çok ürün için değişik kooperatifler kurulmuştur. Bugün iktisadi ve sosyal yapılanmaya bakıldığında uygulanan liberasyon ve özel sektör anlayışı öne çıkmakla beraber, dar gelirli aileler ve işletmeler için çoğu yer ve zamanda kamusal anlayış da önemini yitirmiş değildir, hatta buna ihtiyaç da vardır. Ayrıca üçüncü bir sektör olarak çok değişik alanlarda kooperatifçilik de oldukça fonksiyoneldir. Gerek konut kooperatifçiliği, gerek organize sanayi siteleri kooperatifçiliği, Tarım Kredi, Tarım Satış, Tarımsal kırsal kalkınma kooperatifleri; gerek kefalet ve kredi, tedarik ve dağıtım, turizm ve ekolojik üretim, kalkınma ve güzelleştirme kooperatifleri çok büyük görevler yapmaktadırlar. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ), küçük ve dağınık (parçalı) araziye sahip çiftçiler, arıcılık, mantar üretimi, sera ve örtü altı sebze üretimi yapanlar; özellikle ihtihsal ettikleri ürünleri pazarlamakta güçlük çekenler, aynı şekilde üretimlerini ekonomik olarak yapabilmek bakımından gerekli girdileri uygun ve ucuz bir biçimde temin etmek durumunda kooperatifçiliğe büyük ihtiyaç vardır. Dünya kooperatifçilik günü ve haftası münasebetiyle bu konuların dile getirilmesinde yarar vardır. 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü Hepimize, Herkese Kutlu Olsun. Mehmet VAROL Köy-Koop Merkez Birliği Genel Başkan Vekili Kooperatifçilik birleşmedir, dayanışmadır birlikte üretip birlikte tüketmektir. Kooperatif amaç değil ARAÇTIR. Tek başımıza yapamadığımız işleri birleşerek yapma refleksidir. Kooperatifçilik ihtiyaçtan doğar. Kooperatifçiliğin geliştiği bölgelere şöyle bir baktığımızda, kooperatiflerin vahşi kapitalizmin yaygın olduğu bölge ya da ülkelerde gelişmesi daha sağlıklı olmuştur. Antı-Demokratik olduğu söyleniyor, katılıyorum. 61 Anayasasına göre birey hak ve özgürlüklerine, katılımcılığa bakıldığında daha anti-demokratik, 24 Anayasına bakıldığında 60 Anayasası anti-demokratik. Yanı her dönemde kan kaybediyoruz. Bireyin hak ve özgürlükleri, katılımcılığı her dönemde daha da kısıtlanıyor. “Bir kere memlekette topraksız köylü bırakmamalıdır. Bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiç bir sebep ve suretle bölünemez bir mahiyet alması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınırlanması gerekir.” M.Kemal ATATÜRK Birikim ve deneyimden doğan büyük güç. Pamuk küspesi üretiminde lider kuruluş. Ve … Bugün yeni Anayasamız hazırlanıyor. Konular ile ilgili konunun sahiplerine soran yok. Birileri siyaseten yazıyor-çiziyor. Gün gelecek mecliste kabul edilecek, ya da bizlerin yani halkın oyuna sunulacak. Evet diyenler vatan evladı, “ben bu Anayasanın içinde kendimi göremedim” hayır diyeceğim diyenler vatan haini… Bize bu hep yapıldı yapılmaya da ısrarla devam ediliyor. Dünyada kriz dönemlerine bir baktığımızda, krizden en az etkilenen ülkeler kooperatifçiliğin yaygın olduğu ülkelerdir. Krizlerden en az etkilenen bankalar kooperatif bankalarıdır. 2008 Dünyada yaşanan ekonomik krize bir bakın orada kooperatifçiliğin önemini görürsünüz. Yasa yapıcılar sizlere sesleniyorum. Lütfen bir defacık olsun doğruyu yapın ve bizleri dinleyin. Bizimde görüşlerimizi alın. Kişi hak ve özgürlüklerinin ve kooperatifçiliğin geliştirilmesine bizler de katkı koyalım. Birileri, yani Birleşmiş Milletler bunu gördü. Dünyada yaşanan krizleri daha güvenli göğüsleyebilmek, parayı, gıdayı, doğayı kurtara bilmek için 2012 yılını Dünya Kooperatifçilik yılı ilan etti. Görenlere teşekkürler… Bakıp ta görmeyenlere ne demeli? Çıkartılan torba Kanunda, neidüğü bilinmeyen birileri torbaya bir zarf atıyor, Kooperatifçilik Kanunun 90 maddesi görüşmeye imkân verilmeden oylattırılıyor, hep birlikte imece usulü el kaldırılıyor, madde kanunlaşıyor. Ama maddenin, neler içerdiğini bilen yok. Birleşmiş Milletlerin kararı, bu karar bağlı olarak bir araya gelen Dünya Kooperatifler Birliği, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği ve bizlerin de katkı koyduğumuz, katkı koyarak birlikte hazırladığımız; “Kooperatifçilik Strateji Belgesi” 2012 Yılına gelmiş olmasına rağmen helâ imzalanmadı. İmzalanmadığı gibi, geleceğinin ne olacağı belli değil. Mevcut Anayasamızın, yani 1982 Anayasamızın, Daha da önemlisi, kooperatiflerden sorumlu yüksek makamda bulunan bir yetkili “Kooperatifçilik Bizim Kültürümüze Uymuyor” diyebiliyor ise… sözün bittiği yerdeyiz. Ama, her şeye rağmen bizler halâ umutluyuz. 2012’nin hepimizin de umudu olmasını temenni ediyor, üreten ve tüketen herkesin, 2012 Kooperatifçilik yılını kutluyorum. Saygılarımla. Politikacı olmak her şeyi bilmek anlamına gelmez. En iyi bilen, bir fiil yaşayandır. 322 4591212 www.serinler.com ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Köy-Koop, Hay-Koop Denizli Birliği 15 »»S.S.Denizli Bölgesi Hayvancılık Kooperatifleri Üst Birliği 2004 yılında 7 Tarımsal Amaçlı Kooperatifin bir araya gelmesi ve Tarım Bakanlığı’nın 01.11.2004 tarih, 673 sayılı onayı ile kurulmuş, 2005 yılında KÖY-KOOP Merkez Birliği’ne ortak olmuş üst birliktir. Bugün itibari ile 18 ilçede 148 kooperatifin katılımı ile, Kooperatif ortağı ortak sayımız 15.600‘e ulaşarak Denizlinin en güçlü Tarımsal örgütü haline gelmiştir. Denizli’nin fizyolojik konumu ve iklim yapısına uygun olarak Tarımsal üretim yelpazesi çok geniştir. Denizli İlimiz; Tarım ve Hayvancılık adına yapılanlarla Türkiye’ye örnek olmaktadır. Başka illerimizde hayal bile edemedikleri çalışmalar, ilimizde sonuçlandırılarak hayata geçirilmektedir. 7 yıldan bu yana hayvancılıkta özellikle süt inekçiliğinde Denizli İli, Ülkemizin parlayan yıldızı olmuştur. sürelerde hazırlayarak kooperatiflerimizin en yüksek oranda desteklemelerden faydalanmalarını sağladık. Bunun yanı sıra birlik büromuzda kooperatiflerimizin talepleri ile laboratuar ve danışmanlık hizmetleri veriyoruz. Tarımda; Bakanlığın dahi sunumlarında kullandığı “olması gerekenler” diye söz ettiği toprak ve yaprak haritaları çıkartılmış, bütün bölgelerde köy ve kasabalarımız dahil olmak üzere toprak analizleri yapılmış, üreticilerimizin önü açılmıştır. Kooperatif ortaklarımız meyvecilikten, sebzeciliğe, ormancılıktan, hayvancılığa her alanda üretim yapmakta, bir kısmını kooperatifimizin işletmelerinde yarı mamül ya da mamüle dö- En önemlisi 2007 yılında Sayın Valimiz İl Tarım Müdürümüz ile yaptığımız ortak çalışmalara tüm kamu kurum ve kuruluşlarını da dahil ederek ülkemizde ilklerden birini başardık. Denizli de üretilen 750 ton/gün sütü soğuk zincire aldık. nüştürülmekte ya da kooperatiflerimiz ve üst birliğimiz aracılığı ile pazarlanmaktadır. Denizli Bölgesi, Ege bölgesi ve Türkiye genelinde düzenlenen fuarlara birim kooperatiflerimizin de katılımıyla ürün tanıtım stantları açarak bölgemizi, ürünlerimizi, kooperatiflerimizi, projelerimizi Ege ve Türkiye çapında tanıtma imkanı sağladık. Kooperatiflerimizin çalışmalarını ve ürünlerini tanıtmak amacı ile Ulusal ve Yerel Televizyon kanallarında canlı yayın konuğu olarak katıldık, Denizlimizin bilinmeyen potansiyellerini Türkiye ye tanıttık. Soğutulmuş sütün ulusal firmalara pazarlanması organizasyonunu yapan Birliğimiz, Bölgemizde kalite ve istikrarın oluşmasını sağlamıştır. Kooperatiflerimize ait Anaç Sığır ve Süt desteklemesi evraklarını bakanlığın belirlediği Sayın Denizli valimiz ve Denizli Tarım il Müdürümüzün Fuar Ziyareti Biz buna her zaman var olduk, var oluşumuzu yaptıklarımızla ve başardıklarımızla ispat ettik. Misyonumuz bu idi, Türk Köylüsünün yaşam koşullarını iyileştirmek, ekonomik, sosyal ve kültürel yönden Vizyonumuz ‘ u böyle belirledik, Eğitimli, çağdaş ve sosyal güvencesi olan, milli gelirden hak ettiğini payı alan, Tarım ve Hayvancılığı yaşam biçimi gibi gören, milli değerleri, Ülke ve insanlarına sahip çıkan, ekonomik düzeyi yüksek, birlikte üretme, birlikte paylaş- İl Özel İdare kaynaklarını kullanarak 2007 2008 yıllarında 134 kooperatifimize soğutma tankları edindirdik, bu başarı topyekün bizim değil, katkı koyan Sayın Valimiz başta olmak üzere İl Tarım Müdürlüğümüz, İl Genel Meclisimiz, Özel İdaremiz kısacası katkı koyan tüm Denizli nin başarısıdır. 11 Ocak -14 Ocak 2012 tarihleri arasında Antalya ALVA DONNA otelinde Birim Kooperatiflerimizin Yönetim ve Denetleme Kurulu üyelerini, Bakanlığımızın, İl Tarım Müdürlüğümüzün, Merkez Birliğimiz Köy-Koop’un katılımları ile 4 günlük eğitim programına aldık, amacımız doğru bilgiler ile daha iyiyi yakalamaktır. Kooperatifimize Ait Bir Süt İnekçiliği İşletmesi kalkınmalarını sağlamak amacı ile ortak kooperatifler ve ortaklarının ürettiği ürünleri değerinde pazarlamak, müşterek menfaatlerini korumak yönünde, çalışmalar yaptığı gibi, iç ve dış pazarlarda pazarlar araştırıp, pazarlamasını yapmaktır. ma bilincine sahip, ürettiği ürünleri Dünya pazarlarında görebilen, Örgütlü üreticiler yetiştirmektir. Birliğimizin Çivril Cumhuriyet İlköğretim Okulunda Bir sömestr boyu 250 öğrenciye uyguladığı “Okul Sütü Projesi” 16 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ DENİZLİ’DE TARIM »»Denizli horozuyla, beyaz cennet Pamukkale’siyle, ihraç ettiği tekstil ve mermer ürünleriyle ünü tüm dünyaya yayılmış bir ilimizdir. İlimiz sahip olduğu güçlü sanayisinin yanı sıra son yıllarda gerçekleştirilen büyük atılımlar sayesinde tarımda da iddialı olduğunu herkese göstermiştir. Denizli ülkemizin coğrafi bölgeleri içinde her ne kadar Ege bölgesinde görünse de, Ege, Akdeniz ve Geçit bölgesi iklim özelliklerini taşıması nedeniyle narenciye ve tropik ürünler dışında hemen her türlü ürünün yetiştirilebileceği bir konumdadır. Tarımsal alanda rakım 170 m’den başlayarak 1.350 m’ye kadar çıkmaktadır. İlimizde 376.738 ha. alanda tarım yapılmaktadır. İklim ve ekolojideki bu farklılıktan dolayı ilimizde toplam 124 türde tarla ve bağ-bahçe ürünü ticari amaçla yetiştirilmektedir. İlimizde ülkemizin geleneksel ürünü olan hububat alanları, toplam ekim alanlarının % 44’ünü kapsamaktadır. Hambat, Baklan, Tavas ve Merkez ovalarımız adeta bir buğday ambarıdır. Sulanan alanlarda buğday verimi dekara 1.000 kg’a kadar çıkabilmektedir. Yem ve yağ sanayinde önemli bir yeri olan dane ve silajlık mısır tarımı hem ana ürün hem de ikinci ürün olarak 12.027 hektarlık bir alanda yapılmaktadır. Çoğunlukla Merkez, Sarayköy ve Honaz ilçelerimizde yapılan mısır tarımı son yıllarda Baklan ovasının sulamaya açılmasıyla Baklan, Çal ve Çivril ilçelerimizde de hızla yayılmaktadır. Pamuk ilimizin en önemli tarım ürünlerindedir. Verim, kalite ve lif randımanı yönüyle Türkiye’de ilk sırada yer almaktadır. Ekiliş alanlarında son yıllarda büyük azalmalar olsa da, 2011 yılında artış olmuştur. Pamukta verim dekara 400–500 kg. arasındadır. İlimiz ıtri bitkilerden kekik de 78.390 Dekar ekiliş alanı ile ülkemizin lokomotifi durumundadır. Tütüne alternatif olarak ilimizde yaygınlaştırılan kekik, Merkez Gözler kasabasında kurulan Tarımsal Kalkınma Kooperatifine ait Kekik İşleme tesisinde Baharat ve Kekik Yağı olarak işlenerek yurt dışına ihraç edilmektedir. Nohut üretimimizin büyük çoğunluğu Acıpayam, Tavas ve Serinhisar ilçelerimizden gerçekleştirilmekte ve genellikle leblebi olarak işlenmektedir. Ülkemizde üretilen ve ihraç edilen leblebinin %80 ine yakını ilimizden yapılmaktadır. Bu üretimin tamamına yakını Serinhisar ilçesi ve Tavas ilçemize bağlı Kızılca beldemizde gerçekleştirilmektedir. Son yıllarda ekim alanlarında büyük daralmalar olmasına rağmen ülkemizin en kaliteli tütünü Denizli’de üretilmektedir. Başta Tavas, Kale, Acıpayam olmak üzere neredeyse tüm ilçelerimizde tütün tarımı aile işletmeciliği şeklinde yapılmaktadır. Çerezlik ayçiçeği ekim alanları üç yıl içinde12.861 hektara ulaşmıştır. Baklan, Çal ve Çivril ilçelerimizde çok kaliteli çerezlik ayçiçekleri yetiştirilmekte ve bölgede bulunan özel sektöre ait tesislerde işlenerek yurtiçi ve yurtdışına pazarlanmaktadır. Sanayi bitkisi olan şeker pancarı, anason, kimyon ve haşhaş ilimizde üretimi yapılan diğer ürünlerdendir. dünya standartlarının üzerinde olan üzümünü eylül sonunda hasat etmektedir. Ülkemizin yaş çekirdeksiz üzüm ihracatının büyük bir kısmı ilimizden yapılmaktadır. Üretilen üzümlerin daha iyi değerlendirilmesi ve katma değerinin artırılması amacıyla Çal Hancalar Tarımsal Kalkınma Kooperatifine bünyesinde kurulan Pekmez İşleme Tesisi ve Soğuk hava Deposuyla ürünler değerlendirilmekte, çiftçimiz alın terinin karşılığını alabilmektedir. Yusuf GÜLSEVER Denizli Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Kalkınma Kooperatifi bünyesinde kiraz soğutma, boylama ve ambalajlama tesisi kurulmuştur. Tesiste yörenin ve ilimizin kirazlarıyla birlikte diğer illerden getirilen kirazlar ile birlikte şeftali, üzüm gibi başka meyvelerde işlenerek yurtdışına gönderilmektedir. İlimiz son yıllarda kiraz ihracatında söz sahibi olmuştur. İlimiz üzümleri saray sofralarının vazgeçilmezidir. Güney, Çal, Baklan ve Bekilli ilçelerimiz sofralık üzümlerinin yanı sıra kaliteli şaraplık üzüm çeşitleriyle de bilinmektedir. Yörede son yıllarda şaraplık bağ alanlarının hızla artması nedeniyle birçok şarap fabrikası kurulmuş ve bu tesislerde üretilen şaraplar şaraplarıyla ünlü Fransa’ya bile ihraç edilmektedir. İlimiz, son yıllarda sebzecilikte büyük gelişme göstermiştir. Kavun ve Karpuzuyla Acıpayam ilçemizin adını yurdumuzun dört bir yanına duyurmuştur. Yine bu ilçemizde bulunan Çakır köyünde en lezzetli havuçlar üretilmektedir. Tadıyla ve etli yapısıyla Kale biberi araştırmalara konu olmuştur. Sarayköy ve Buldan sebzecilikte öne çıkan diğer ilçelerimizdir. İlimizde tavukçulukta hayli ilerlemiş durumdadır. 34 ticari işletmede, 1.139.300 adet broiler yetiştiriciliği yapılarak 12.000 ton/yıl beyaz et üretilmektedir. 10 ticari işletmede, 1.240.858 adet tavuk mevcudu vardır. Yıllık yemeklik yumurta üretimi 379.665.322 adettir. İlimizde günlük süt üretimi 1.400 tona yükselmiştir. Üretilen bu sütün tamamına yakını bakanlığımız ve valiliğimizin destekleriyle kurulan süt soğutma ve toplanma merkezlerinde toplanmakta soğuk zincir ve süt kalitesi korunduğu için bu sütler il içi ve il dışı 34 firma tarafından alınmaktadır. İç sularımızda 124 adet tesiste yıllık 2.852 ton/ yıl alabalık üretilmekte ve ilimizde bulunan alabalık tütsüleme ve fleto tesisinde işlenerek ihraç edilmektedir. Denizimiz yok belki ama Avrupa’ya füme balık ihraç ediyoruz Denizli ülkemizin en büyük elma üretici illerinden biridir. Son yıllarda eski klasik anaçlı çeşitler yerlerini yarı ve tam bodur anaçlı yeni çeşitlere bırakmaya başlamışlardır. İlimizde yaklaşık 1,5 milyon sayıda meyve veren elma ağacı bulanmaktadır. Çivril ilçemiz; uçsuz bucaksız elma bahçeleriyle en büyük elma üretim bölgemizdir. Soğuk hava depoları ve elmayı en son teknoloji kullanılarak yerinde işleyen tesisleri ile göz kamaştırmaktadır. Çivril Emirhisar Tarımsal Kalkınma kooperatifi bünyesinde kurulan elma tasnif ve ambalajlama tesisi Türkiye’de bir ilktir. İlimiz gerek çekirdekli gerekse de çekirdeksiz üzüm üretimiyle önemli bir ihracat potansiyeline sahiptir. 44.577 ha bağ alanı ile Türkiye’nin Manisa’dan sonra en büyük üretici ili durumundadır. Yenicekent Beldemizde ülkemizin ilk turfanda sultani çekirdeksiz üzümünü Temmuz’da pazara sürerken, Çal yöresi kalitesi, tat ve aroması Denizli Gerek doğal su kaynakları gerekse de yeraltı su kaynakları ile oldukça şanslı bir il konumundadır. Sarayköy ve Gölemezli’den fışkıran jeotermal su kaynakları bunun en büyük göstergesidir. Sarayköy Kızıldere’de bulunan yaklaşık 1.009 dekarlık jeotermal alanı Tarım İhtisas Organize Sanayi bölgesi ilan edilmiştir. Yakın gelecekte ilimiz örtüaltı sebzecilikte de adından çokça söz ettirecektir İlimizde organik tarımı yaygınlaştırma çalışmaları devam etmektedir. Organik tarıma uygun bölgelerinde şahıslar veya firmalar bazında projeler uygulanarak 2011 yılı itibariyle 7.849 dekar alanda organik üretim faaliyeti yürütülmektedir. Başlıca organik ürünlerimiz çekirdeksiz kuru üzüm, zeytin, kekik, şaraplık üzüm ve şarap, çeşitli meyveler, pamuk ve kestanedir Baklan Ovasında bir ayçiçeği tarlası Denizli’de elmadan şeftaliye, erikten kiraza, Üzümden Nar’a kadar hemen her türlü meyve yetiştirilmektedir. İlimizde kiraz plantasyonları hızla artmaktadır. Honaz ilçemiz ve Çivril Gümüşsu beldemiz kiraz üretim merkezi durumundadır. Bu yörelerimizden her yıl binlerce ton kaliteli kiraz yurt dışına ihraç edilmektedir. Bu amaçla en son teknoloji kullanılarak Gümüşsu Tarımsal bir önem kazanmıştır. Son yıllarda özellikle damızlık süt sığırcılığında % 87’lik bir artış sağlanmış ve büyükbaş hayvan sayısı 204.536’ya ulaşmıştır. Bunun tamamına yakını kültür ırkı hayvanlardan oluşmaktadır. İlimiz yakın bir gelecekte damızlık temininde bir üs haline gelecektir. Özel sektöre ait hayvancılık yatırımları hızla artmaktadır. Ayrıca 374.310 küçükbaş hayvan varlığımız bulunmaktadır. İlimizde son yıllarda hayvancılığın alt yapısı olan yem bitkisi ekilişlerindeki artış oranları, çayır ve mera ıslah çalışmaları, yeni uygulamaya konulan projeler, kurulan süt soğutma ve işleme tesisleri ile hayvancılığımızda büyük bir ilerleme kaydedilmiştir. Bakanımız Sayın M.Mehdi EKER Beyin açılışını yaptığı Canlı Hayvan Borsası ile ilimizdeki hayvancılık ayrı İlimizde Merkez dahil 19 ilçe ve 199 köyde 696 aile arıcılık yapmaktadır. 2010 yılı istatistiklerine göre 255 adet eski usul kovan, 64.809 fenni kovan vardır. İlimizde Arı Üreticileri Birliği kurdurulmuştur. Birliğin halen 696 üyesi bulunmaktadır. İlimizde yeni teknolojileri çiftçilere tanıtmak amacıyla çeşitli konularda ve yerlerde demostrasyonlar yapılmaktadır. Özellikle yeni bitkisel çeşitlerin çiftçilere tanıtılması ve üreticilerimizin daha bilinçli tarım yapmalarının sağlanması amacıyla, eğitimler bire bir olduğu gibi basılı ve görsel yayınlarla aralıksız yapılmaktadır. İlimizde çiftçi örgütlenmesine büyük önem verilmektedir. Bakanlığımız çalışma alanına giren 224 adet Tarımsal Kalkınma, 79 Adet Sulama ve 4 adet Su Ürünleri Kooperatifi olmak üzere toplam 307 kooperatif hukuken faaliyetini devam ettirmektedir. İlimizdeki kooperatif sayısı 2003 yılında 162 iken 2011 yılı sonunda bu rakam 307’ye yükselmiştir. Kooperatiflerin toplam ortak sayısı 41.635 çiftçi ailesidir. Ortak çiftçi sayısı 21.750 den 44.256 e yükselerek %103 bir artış göstermiştir. İlimiz genelinde ekonomik anlamda bitkisel ve hayvansal üretimin yapıldığı tüm yerleşim birimlerinde kooperatifleşme tamamlanmıştır. Yeni teknik ve teknolojilerle çiftçilerimizin buluşması için Ege bölgesinde tek ve ilk olan tarım fuarı 2003 yılından beri her yıl artan katılımcı ve ziyaretçi sayısıyla beş yıldır bölge çiftçisini ilimizde buluşturmaktadır. Hedefimiz sanayi ve turizm de olduğu gibi gelecekte en stratejik sektör olacak tarımda da el ele vererek DENİZLİ’yi zirveye taşımaktır. ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ S.S. GÖZLER KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ »»Gözler ve çevresindeki köyler hernekadar Denizli merkeze bağlı olsada şehir merkezine uzak ve kıraç arazide tarım yapan insanların yoğun olduğu bir bölgedir. 17 S.S. KURTLUCA KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ »»Köyümüz 1200 rakımda Denizli merkeze bağlı bir köydür. Köyümüzde arpa, buğday, kekik, anason tütün ve hayvancılık vardır. Mustafa ACAT 01.02.1968 doğumlu ilkokul mezunuyum. Çiftçilik ve hayvancılık yapmaktayım, aynı zamanda Kooperatif Başkanlığı yapıyorum. 29.12.2003 yılında 9 gün içersinde Kooperatifimizi kurduk 2004 yılının Kasım ayında sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfının uyguladığı 100 aileye 2’şer baş süt sığırcılığı projesi kapsamındaki hayvanları dağıttık. Bu dağıtılan sığırlardan 2005 yılının Şubat ayında Kooperatif merkezinde süt toplamaya başladık.01.02.2005 günü toplanan süt miktarı 400 litre’dir. 20.12.2011 tarihi itibariyle süt miktarı 6800 litreye ulaşmıştır. Köyümüzde proje uygulamadan önce 3 tane kahvehane vardı. Kadınlar pamuk toplamaya giderdi, kışın erkekler kahvede kumar oynardı şuan köyümüzde bir kahvehane var o bile çoğu zaman kapalı oluyor insanların uğraşacağı bir şey olunca çoğu alışkanlıklardan vazgeçiyor. Köylü insanının elinden tutuğun zaman yapamayacağı başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını bizler ispat etmiş olduk. Proje uygularken çoğu kişiler bu köyde val, bunlara ek kömür ve gübre de satılmış olup bunlardan sadece 2010 yılında 228.000 TL KDV ödenmiştir. Köyümüzde daha önce kooperatif yoktu ama az da olsa hayvancılık vardı süt satardık müstahsil makbuzu bilmezdik süt primi almazdık yem alırdık fatura 2000’li yıllara kadar geçiminin büyük bir kısmını tütünden elde eden bölge 2000’li yılların başında çıkartılan tütün kanunu ile tütün ekemez duruma düşmüşler idi. 2010 yılın da toplanan süt miktarı 1930, 889 ton ,satılan yem miktarı 19,377 çuO bölgede Güney ilçesi ve Çal ilçesinin aynı havzada bulunan bölgelerinde tütüne alternatif olarak geliştirilen bir proje ile kültür kekikiği yaygınlaştırılmış, 2001 yılında 5 bin dekar ile başlayan kültür kekiği bugün; 37 bin dekara ulaşmıştır. İşte burada Gözler kasabasında kurulan Gözler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi aracılığı ile kekik işleme fabirkası kurulumuştur. Denizli merkez ilçeye bağlı Gözler Kasabası’nda Belediye Başkanımız Sayın Ali AKKAYA öncülüğünde ve başkanlığında 2002 yılında kurulan kooperatifimiz; üyelerine destek olmak, bulunduğu bölgede daha verimli ve modern tarımın yapılmasını sağlayarak tarımda kalkınmayı gerçekleştirmek ve ürünlerini iyi bir tanıtım sonrası tüm Türkiye ve dünyaya pazarlamak hedefiyle yola çıkmıştır. Bölgede üretim miktarı yaklaşık 700 ton/yıldır. Ancak, Gözler kooperatifimiz yıllık ortalama 150 ton kültür kekiğini fabrikasında işleyerek kekik yağı, kekik suyu ve kekik baharatı üretmekte, iç ve dış pazarlara sunmaktadır. 2011 yılında üretiminin büyük bir kısmını Hollanda, İsviçre ve Yunanistan’a ihraç etmiş, geri kalan kısmını da iç pazara sunmuştur. 2011 yılında kooperatifimiz teknolojisini biraz daha geliştirebilemek için, Güney Ege Kaklınma Ajansına proje hazırlayarak 118 bin TL makina ekipman desteği almıştır. bilmezdik bu gün itibari ile aldığımız yemlerin hepsi faturalıdır, sattığımız sütlerin hepsi müstahsil makbuzludur. Kooperatifin 5 çalışanı olup şuan ortak sayısı 210 tanedir. bu proje başarılı olmaz diyordu. Bizler onlara inat başardık. Yalnız başarırken köylü olarak süt sığırcılığından yeterince para kazanamadık ama devletten aldığımız krediyi kuruşu kuruşuna ödedik. Kendimiz kazanmadık, hayvanlarımızı heder etmedik KDV’leri düzenli olarak ödeyerek devlete kazanç sağladık. Şimdi kooperatifte, üyelerden alınan süt bir yıldır barkot sistemine geçilerek getirmiş olduğu sütlerin bir gramı dahi hesaplarına aynen yazılmaktadır. S.S. BAHARLAR KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ »»Denizli ili Tavas ilçesi Baharlar kırsalında bir belde ve keçeliler köyü ile birlikte geliri tamamen kuru tarıma dayalı bir yerleşim yerinde 2000 yılında 7 kurucu üye ile birlikte Sınırlı Sorumlu Baharlar Kasabası-Keçeliler Köyü Tarımsal Kalkınma Koopetifi ünvanı ile tarımsal kalkınma kooperatifi kurulmuştur. 7 Kurucu üye ve ilk kuruluş genel kurulunda sonra 52 üyesi bulunan kooperatifimiz 2011 yılı sonu itibaiyle 351 kayıtlı üyeye ulaşmıştır. İlk yıllarda üyelerine yem satışı ile başlayan faaliyetimiz özellikle 2006 yılında alınan 100x2 süt sığırcılığı projesi uygulaması ile tavas bölgesinin kooperatif bazında en çok hayvan sayısına ve üretimine ulaşmıştır. 2002 Yılında süt toplama için aracı olmadığından süt toplama işini ihale yaparak temin eden kooperatifimiz 2011 yılı sonunda aktifinde kayıtlı 11 aracı, bu araçlardan 1 tanesi 2011 model-bir tanesi 2012 model sıfır kilometre ve kendi imkanlarıyla alır hale gelmiştir. 2011 Yılı sonu itibariyle 2.873,000, Litre süt satışı ve 3.000,000,00 Tl. Hasılatımız meydana gelmiş, bu işlerin neticesinde 200.000,00 TL’Ye yakın vergi+kdv. Ve 25.000,00 TL’ye varan Sgk Primi ve bünyemizde çalıştırılan personele 55.000,00 TL’ye yakın ödeme yapılarak 5 adet işçiye istihdam sağlanmıştır. Kooperatifimizn bugünlere gelmesinde sadece yönetim kurulumuzun özverili çabası yeterli olmamıştır. Bu yapılanmayı ve büyümeyi bir ekip çalışması olarak gördüğümüz için, başta kooperaifimiz üyeleri, tarım bakanlığı il ve ilçe müdürlükleri, haykoop. Ve köy-koop. Yönetim kurulu ve başkanlarına ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Kooperatifimizin Misyonu Kooperatifimizi ve ortaklarımız daha ileri götürmektir. Kooperatifimizin misyonu ve hedefi şudur ki ; beldemiz ekonomisin gelişmesine destek olmak, üyelerimizin haklarını korumak, ekonomik yapılarını güçlendirmek, kaliteli ve kusursuz hizmet sağlamak ve kurumsal yönetim ilkelerini esas almak kaydıyla kooperatifimize daha ileriye götürmek olacaktır. 18 ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ Kooperatifçiliğe Kadınlar Öncülük Etmeli »»Köy-Koop Manisa Birliği’ne bağlı ortakları kadınlardan oluşan S.S. Manisa Merkez Tarımsal Kalkınma Kadın Kooperatifi başkanı Nilgün Beşirik ile kadınların kooperatifciliğe bakışı hakkında konuştuk. Evli ve bir çocuk annesi olan kooperatif başkanı Nilgün Beşirik, kooperatif mahallinde kooperatifçiliğe gönülden bağlı olduğu ve kadınların kooperatif hareketinde öncü durumunda olması gerektiğini söyleyerek sorularımızı içtenlikle cevap vererek kadın kooperatiflerinin sorunlarını dile getirdi. Kooperatifçilik ile ilk ne zaman tanıştınız? Köy Koop Manisa Birliğin’de 2000 yılında halı öğretmeni olarak çalışmaya başladığımda kooperatif örgütü ile tanıştım. Baktım ki bu yapının içinde kadınlar ya yoktu, ya da yok denecek kadar azdı. Kooperatifte kadınlarda olmalı diye düşündüm. Üreten kadını, kooperatif yapısı ile buluşmalıydı. Ev eksenli çalışan kadınlardan başlamayı tercih ettim. Evinde boş vaktini değerlendirmek için el becerileriyle üretim yapan kadınların ürettikleri ürünlerin değerlendirilmesini, kendilerine sosyo-ekonomik yönden gelir getirici bir faaliyet içerisine; gelişi güzel değil de örgütlü bir yapı altında toplanmak isteği ile kooperatifçilik çatısını oluşturduk. Kooperatifleşmeyi nasıl sağladınız? Öncelikle erkek egemen bir toplumda kadınları örgütlü bir yapı içerisine dahil etmek belli başına bir sorundur. El sanatları ve el becerilerimizi tanıtmak, bu alanda faaliyet göstermek için 15 kadın bir araya gelerek 2008 Yılında Köy Koop Manisa Birliği desteği ile ilimizde ilk Kadın kooperatifini kurduk. Kadınların üreten ve ürettiğini pazara Kaç ortağınız var? - 71 ortağımız var, 15 ortağımız erkek. Hangi alanlarda üretim yapıyorsunuz? - El sanatları alanında ilimizin hediyelik eşyası olması yolunda olan folklorik bebek, Manisa Bezi, el dokuması kumaş, yöresel takı, yöresel gıdalar üzerine çalışmalar yapmaktayız sunabilen, ekonomik açıdan kadınları kendine yetebilen bireyler olarak organize edebilmek için kooperatif çatısı altında örgütledik. Kurulum aşamasında ne gibi sıkıntılarınız oldu? - Kadınlar kooperatifçiliğe öncülük etmelidir. Öncelikle erkek egemen bir toplumda kadınları örgütlü bir yapı içerisine dahil etmek belli başına bir sorundur. Kooperatifçilik de erkeklerin hakim olduğu bir saha ve bu sahada da kalabilmek için yoğun bir çaba harcamalasınız. Çevremizden kadın kooperatifi kurmaktan vazgeçmemizi söylediler. Altı aylık bir süreçte vaz geçmiyeceğimizi gördüklerinden kooperatif kurmamız için çevreden destek aldık. Örgütlü bir gücün bu şekilde hak alması doğru bir yolda olduğumuzu bizlere gösterdi. Sizleri destekleyen kimler oldu? Birkere paramız yoktu, ama üretiyorduk fikirlerimiz projelerimiz çoktu hayata geçirebileceğimiz atölyemiz yoktu. Herşeyden önemlisi resmi bir yapımız oluşmamıştı. Bir avuç kadın hayal kuruyorduk. İlk destek Köy Koop Manisa Birliği’nden başkanımız sayın Nurettin Dingaz’dan geldi. Parasal sorunumuzu birlikten borçlaranarak temin ettik. 10 Temmuz 2008 yılında kooperatif olmayı başardık. Üretime, birlik binasının bir bölümünü atölye gibi kullanarak çözdük. Ürettik ama pazalama ve tanıtım imkanımız yoktu. Bu amaçla çeşitli fuarlara katıldık. Gerekli tanıtımızı sağlamaya çalıştık. Ürün Grupları ve Markaları Nelerdir? El Sanatları, Folklorik bebek, yöresel takı, örgü, ipek şal- el dokuma kumaştan tasarlanmış dekorasyon ürünleri. Hediyelik eşya tasarımları. Ev Erünleri olarak; ev tarhanası, erişte, salça, salamura yaprak, pekmez, üzüm reçeli, zeytin ve zeytin yağı, ev turşusu gibi yöresel ürünler. Kooperatif olarak neler yapıyorsunuz ? Ortaklarımıza yönelik eğitim çalışmaları ve seminerler yapmaktayız. Bu çalışmalarla kadınlarımızı daha aktif üretime teşvik etmekteyiz. Farklı projeler üretmekteyiz. Kaybolmaya yüz tutmuş Manisa Bezi için bir proje gerçekleştirdik. 2 dokuma tezgahı oluşturduk. Proje sorumlusu hocamız Fadik Zengin tarafından kadınlarımız eğitim gördüler. Tezgah sayımızı 15 tezgaha çıkarmaçalışmalarımız devam etmektedir. Bunun yanında Halı ve Kilim dokuması yaparak değişik tasarımlar ile Manisa Hediyelik eşyası oluşturmada yenilikler getirmeyi hedeflemekteyiz. Bu proje için kimlerden destek aldınız? Manisa Bezi dokuması uygulaması ile ilgi İstanbul Kadının Emeğini Değerlendirme Vakfına 2009 yılında bir proje yarışmasına katılarak 4 kadın kooperatifi arasına girdik. Projeden 7500 TL fon almayı başardık. İki tezgah ile bir yıldır el dokuma kumaş ve ipekli şal dokuması yapmaktayız. Bu yıl bir firma ile görüşmelerimiz sonucunda yılda 10.000 adet şal siparişi almayı başardık. Fakat kapasitemizi arttırmamız gerekiyor, kapasimizi arttırabilirsek hem üretim hem de kadın istihdamımız artacak. Ürettiğiniz ürünlerin satışını nasıl yapıyosunuz? Manisa merkez adresimizde bu hediyelik yöresel eşyaları toptan ve perakende satışını yapmatayız. Kadın kooperatifçilerinize sosyal alandaki çalışmalarınız nelerdir? Sağlıklı beslenme zayıflama ve diyet, hasta hakları ve sağlık hizmetleri, 5 Yıllık stratejik Plan nasıl hazırlanır? Kadına şiddette Farkındalık Eğitimi, Proje Hazırlama Eğitimi verdik. Özellikle kadını ve kadının sorunlarını içeren birçok faaaliyeti kooperatif çatıısı altında örgütlü bir yapı içinde vermeye çalışıyoruz. Koopreatifleşmenin kadına olan artıları nelerdir? Kooperatifleşen kadın ortaklarımız kendi ayakları üzerinde durabilen, kendine güvenen ve üreten kadınlar olma yolunda çok mesafe kaydettiler. Kooperatifçilikte kadınların rolü ve önemi ortaya çıktı. Kooperatif olamamış kadınlar için neler söylemek istersiniz? Kadınların üretime katkıda bulunmaları ve meslek edinmeleri, ekonomik güç kazanmaları açısından örgütsel bir güç olan kooperatifçilik çatısı altında buluşmaları gerekmektedir. Bu yolda önlerine çıkabilecek sorunlar yılgınlık yarartmamalı. Birlikten kuvvet doğduğunu unutmamaları gerekiyor. Kooperatif kurmak isteyen kadınlar kime, nereye başvurmalılar? Öncelikle bizimle iletişime geçebilirler. Bu konularda Köy-Koop Merkez Birliğinin birçok desteği oluyor. Onları arayabilir, Köy-Koop Merkez Birliğinden görüş ve pazarlama konusunda bilgi alabilirler. Teşekkür ederiz. Kadın Kooperatifçilerimize çalışmalarınızda başarılar dileriz. Ümmiye Koçak, Arslanköy Kadınlar Tiyatrosu kurucusu, öykü yazarı, yönetmen… »» Ümmiye Koçak, 2001 yılında Arslanköy Kadınlar Tiyatrosunu kurdu, onlarca oyunda rol aldı, oyunlar ve öyküler yazdı. Arslanköylü Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun kurucu oyuncularından Ümmiye Koçak (53) köy kadınlarının günlük yaşamını, uğradıkları aile içi şiddeti bir kız çocuğunun gözünden anlattığı ‘Yün Bebek’ adlı öyküsünü senaryolaştırdı. Eğer destekçi bulurlarsa, ‘Yün Bebek’ filmi, erkek karakterler de dahil tüm karakterleri köy kadınlarının canlandıracağı ilk sinema filmi olacak. Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu kurucusu Ümmiye Koçak, kamera arkasına da geçerek Mersin’de 19-20 Kasım’da düzenlenen Narenciye Festivali’ne destek amacıyla çekilen klibi yönetti. Bugüne kadar çok sayıda oyun yazan ve sahneleyen Ümmiye Koçak,’’Mersin Seni Festivale Çağırır’’ adlı türküye gelen teklif üzerine senaryo yazdı. Kamera arkasına geçen Koçak, aynı zamanda klipte de rol aldı. Koçak, amacının narenciyenin ve Mersin’in gerek Türkiye gerekse dünya çapında tanıtılmasına katkı sağlamak olduğunu belirtti. NEDİM SABAN (Köyde Hamlet) Mersin ‘e 60 kilometre uzaklıkta bir dağ köyü Arslanköy. Bu köyde bir tiyatro devrimi yaratan, sekiz yıldır ona yakın oyun, yirmibeş öykü yazan ilkokul mezunu Ümmiye Koçak, altı köylü kadının oynadığı Hamlet’i sahneleyerek, dünya basınına konu oldu. Muhsin Hoca’nın düşlerinin kahramanıdır Ümmiye hanım. Ben ise, saatlerce tırmandığım yolları inerken sadece utanıyordum!Köy ensitüleri kapatılmasaydı, halkevlerinin önü kesilmeseydi, Anadolu nice Ümmiye Koçak’lar yetiştirecekti. Köylü adamların kahvelerde oturduğunu sandık bizler. Kimi zaman tarikat okullarından, kimi zaman cinayet romanlarından, kimi zaman varoşların intikam öykülerinden üçüncü sayfa haberi olarak köylüler! Neredeydiler? Üretmiyorlar mıydı? Kuşkusuz üretiyorlardı, ama sesleri duyulmuyordu. Herkes Ümmiye Hanım değildi ki, bir yandan ocağa gözleme atarken, bir yandan yüreğimizi dağlayan öykünün inceliklerini en dinamik ve en esprili biçimde anlatadursun… Ümmiye Koçak, üç çocuk annesi. Arslanköy’e otuz yıl önce gelin gelmiş. Sekiz yıl önce almış kalemi eline. Hayatında hiç tiyatro izlemediği halde ilk oyunu Çiçekler Solmasın’ı yazmış. Ardından, kadına şiddet temalı bir oyun gelmiş. “Şiddet mi yaşamış ki, yazmış?” İlgisi yok. Eşiyle gül gibi geçinip gidermiş. Nasıl tiyatroyu bilmeden tiyatro eseri yaratabilmişse, şiddet görmeden de yazabilecek kadar derin bir ruha sahip bir aydın köy kadını o. Sadece son öyküsünde, belki de yakından yaşadığı bir felaketi dile getirmiş: Spastik bir oğlu var. O da, son öyküsünde yaşayan bir kız çocuğunu dillendiriyor. Bazı anneler kızlarını hiç okutmazken, bu anne kız çocuğunu okula taşıyor…. Çocuk büyüyor, ağırlaşıyor, anne yaşlanıyor. Bu kez fedakar anne çocuğu bir yük arabasıyla sürüklüyor okula! Bu kurgu Çukurova’nın ünlü bir ressamını öyle etkilemiş ki, resmetmeye hazırlanıyormuş öyküyü. Ümmiye Hanım’ın meme kanseri, ozon tabakasıyla ilgili oyunları, öyküleri de var. Oyunlarını sahnelemek için oluşturduğu köy tiyatrosuyla Afife Jale ödülü bile almış, fakat her nedense bu ödül oyunu yazan Ümmiye Hanım’a değil de, köy okulunun müdürüne verilmiş. Çağdaş Yaşam Derneği üyelerinin ona getirdiği kitaplar sayesinde Afife Jale’nin yaşamını incelemiş. Ödül almak umurunda değil ama keşke bu onurlu kadının adını ben taşısaydım diyor! Köy tiyatrosu yaparken, bir gün muhtardan, “yahu tiyatro nasıl bir şey, bizi tiyatroya götürüver hele” diye rica edivermiş. Mersin’e “Fehim Paşa Konağı’”nı izlemeye gitmişler. Oyuncular, “tiyatro ne hale geldi, köylülerin eline düştü” diye aşağılamış Arslanköylü kadınları. Günlerce ağlamış lastik ayakkabılı, şalvarlı Ümmiye Hanım…Ama leyleği havada görmüş. Pelin Esmer, onun tiyatro macerasını bir belgesel haline getirerek, San Sebastian Festivali’nde ödül almış. Ümmiye Hanım, Mersinli tiyatrocuların küçümsediği şalvarı ve lastik ayakkabılarıyla festivalde ayakta alkışlanmış. Ümmiye Hanım’ın, Shakespeare’i seçmesinin nedeni, koca koca sözlere anlam katabilmek. “Bugüne kadar benim yazdıklarım artık küçük kaldı, şimdi büyük bir adamın büyük sözlerinden ders çıkarma zamanı” diyor. Ancak köylülerin meseleyi yadırgamaması için, kılıçlar oklavadan yapılmış, taçlar tahtadan kesilmiş. Ophelia Feraye olmuş, Hamlet Hamit! Oyunda basma elbiseler , lastik ayakkabılar giyiliyor.Provalar, marul dikerken yapılmış. Marul diktiğiniz zaman ayaklarınız su içinde kalırmış! Yani lastik ayakkabı olmazsa olmaz. Ümmiye Hanım, oyunu en az otuz kez okuduğunu söylüyor. Shakespeare’in diğer oyunlarını da okumuş. Othello, Venedik Taciri’nden keyif almış. Macbeth’i bir türlü bulamamış. Tüm bunları da mum ışığında yapmış. Çünkü bir sır gibi saklıyor ama evinin elektriğini dört aydır ödeyemiyor. Evinin üstü toprak, duvarları naylon. Benim ziyaret ettiğim gün Mersin’de hava 40 derece sıcakken, Arslanköy’de rüzgar esiyordu. Kışın ise kar ve fırtınadan yollar kapanırmış! Neden Hamlet peki? Ümmiye Hanım, Hamlet’i seçmelerinin nedenini Shakespeare’in çıkarcılık ve bencilliği zarif bir dille anlatmasına yoruyor. “Sakıp Sabancı bile olsa, parayı mezara götüremiyor” diye devam ediyor. Paraya tamah olmamak, kardeşin kardeşi vurmaması, üfürükçüler, büyücülere inanılmaması oyunun diğer temaları. Arslanköy’ü ziyaret eden ilk tiyatrocuymuşum. Arslanköy’den gece karanlığı basmadan ayrıldım. Benden biraz sonra Ümmiye Hanım’ın eşi gündelikten dönmüş. Eve günlük ekmek parasını getirmiş. Yeni belediye başkanı (Arslanköy belde olmuş) da beni ertesi gün arayarak, Arslanköy’e bir halk eğitim merkezi yapacağının ve Ümmiye Hanım’ın topluluğunun devletin özel tiyatrolara desteğinden yararlanması için girişimde bulunacağının müjdesini verdi. Bakanlığın politikasında Anadolu’daki tiyatroların desteklenmesinin olduğunu bildiğim için içim rahat. Nice Ümmiye Koçak’ların yetişmesi dileğiyle ̇ ̇ Aralık 2011 Köy-Koop Merkez Birliği GÜNCEL 19 SPOR YAPMAYA MECBURSUNUZ...! Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] BAŞLARKEN… Obezite, kalp, damar, şeker, tansiyon, kolesterol vs. Son yıllarda bu sözcüklere etrafınızda, sohbet ortamlarında ve medyada sıkça rastladığınızı gayet iyi biliyoruz. Peki ne anlama geliyor bu sözcükler ve neden bu kadar gündemde? Anlamı şu, spor yapmayan, spor yapmayı alışkanlık haline getirmeyen ya da başka deyişle sporu hayatının bir parçası haline dönüştüremeyen bireyler ve toplumlar için yukarıda sayılan sözcükler sık rastlanılan duraklardır. Bu sözcüklerden başlangıç için sadece OBEZİTEyi ele aldığımızda Türkiye için tehlikeli rakamlarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Genel anlamıyla vücutta yağ oranının normalden fazla artması anlamına gelen Obezite ile Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği ile Obezite ve Lipit Hipertansiyon Grubunun, 3 yılda 7 bölgede 24 ilde 10 binden fazla insan üzerinde yaptığı araştırma sonuçları günden güne şişmanlayan bir toplum olduğumuzu ispatlamaktadır. Araştırma sonuçlarına göre her 100 Türk kadınından 40 ı ve her 100 Türk erkeğinden 20 si obez. Acı olan bu sayının yıldan yıla artma- TARLA ZİRAATI a) Kışı ılık geçen yerlerde ilkbaharda ekilecek tarlalar sürülür ve açmalar yapılır. Ekimle birlikte gübre verilmemiş tarlalara gereken gübreler verilir. ▶▶ 7 Aralık 2011 Tarihli ve 28135 Sayılı Resmî Gazete, Sebze ve Meyve Ticareti ile Hal Kayıt Sistemi Hakkında Tebliğ (2011/1) b) Yeşil gübre amacıyla Güneyde bakla ekimi yapılır. ▶▶ 9 Aralık 2011 Tarihli ve 28137 Sayılı Resmî Gazete, Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2011/53) c) Kabarık tarlalar loğ denilen yuvarlak silindir taşlarla bastırılır. Sık olan hububat tarlalarında filizler hayvanlara yedirilir. d) Ambarlarda gWerekli koruma ve mücadele işleri yapılır. ▶▶ 14 Aralık 2011 Tarihli ve 28142 Sayılı Resmî Gazete, 2011/2511 Van’da Meydana Gelen Depremler Nedeniyle Zarar Gören Hayvan Yetiştiricilerine Yem Desteği Ödenmesi Hakkında Karar MEYVECİLİK a) Fidan çukurları açılır. Bahçe toprakları uygun yerlerde derince bellenir ve gübrelenir. b) Fidanların sökülmeleri, katlanmaları ve dağıtım işleri yapılır. İklimi ılık olan, bölgelerde fidan dikimleri yapılır. Zeytin fidanları dikilir. Elma ve armut tohumları tavalara ekilir. ▶▶ 22 Aralık 2011 Tarihli ve 28150 Sayılı Resmî Gazete, Van’da Meydana Gelen Depremler Nedeniyle Zarar Gören Hayvan Yetiştiricilerine Yem Desteği Ödenmesi Hakkında Uygulama Esasları 1 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 2 3 4 5 6 7 • Fazla kalorilerinizin yakıldığını ve zayıfladığınızı göreceksiniz, • Kolay ve kaliteli uykuyla tanışacaksınız, • Kas gücünüzün ve dayanıklılığınızın arttığını göreceksiniz, • Değişen fiziksel görünümünüz sizi daha mutlu edecek, • Kendinize güven duyacaksınız. Özetle, spor yaptıkça, sıkıntılarınızın azaldığını, varsa fazla kilolarınızdan kurtularak neşelendiğinizi ve hayattan daha fazla zevk aldığınızı göreceksiniz. En başında söylendiği gibi tüm bunlar için SPOR YAPMAYA MECBURSUNUZ..! Spor dolu günler sizinle olsun….. OCAK AYI TARIM TAKVİMİ Mevzuat TARIM BULMACA sıdır. Sonuçlar ilginç bilgileri de beraberinde getirmiş.İllere bakıldığında en çok obez vatandaşın Çanakkale ilinde ve en az obez vatandaşında Van ilinde olduğunu ortaya çıkmış. Ve en tehlikeli ölçülerden biri olan bel çevresi en geniş olanların yaşadığı ilin Antalya olması, hafif ve sağlıklı kabul edilen Akdeniz mutfağının göründüğü kadar da masum olmadığının ispatıdır. Elbette bu oranlarda kişi başına düşen gelir, beslenme alışkanlıkları gibi etkenler doğuya doğru gidildikçe obez sayısının azalmasını bir ölçüde açıklıyor. Gelelim en tehlikeli sonuçlara! Çocuk ve gençlerdeki obezleşme oranının yurt genelinde % 25-30 lara ulaşması sporun gerekliliği konusunda bizi bir kez daha haklı çıkartıyor.Hareketsizlik, gereğinden fazla süre bilgisayar ve televizyon karşısında zaman geçirme, sağlıksız okul kantinleri ve fast food denen beslenme alışkanlıkları ve daha bir sürü nedenden dola- yı günden güne obezleşen bir çocuk gençlik var önümüzde.Sorunun apaçık ortaya konulduğu konuda ise çözüm basit ve tek… SPOR YAPMAYA MECBURSUNUZ..! Spor yaptığınızda başınıza geleceklerden sadece birkaçı: • Yaşam kaliteniz artacak, • Performansınız gelişecek, • Kalp rahatsızlığı riskiniz azalacak, • Yüksek tansiyon riskiniz azalacak, • Kanınızdaki iyi kolesterol (HDL) artacak • Kalp damar dolaşımınız gelişecek, • Kalp krizi geçirirseniz hayatta kalma şansınız artacak, • Kalbiniz daha verimli pompalama işlevi yapacak, • Kalp atım sayınız düşecek, • Çarpıntı riskiniz azalacak, • Baş ağrılarınızdan kurtulacaksınız, • Kabızlık,bel ağrısı,kas ağrısı gibi birçok rahatsızlığa elveda diyeceksiniz, • Stresle daha kolay başa çıktığınızı göreceksiniz, • Varsa şeker hastalığınızın gelişme riskini azaltacaksınız, • Eklem rahatsızlıklarından kurtulduğunuza şahit olacaksınız, • Kemik erimesi rahatsızlığınız varsa riskin gelişmesi azalacak, c) Zeytin ve turunçgillerde budama yapılır. Kalem aşısı hazırlığına başlanır. d) Bütün meyve bahçelerinde kış ilaçlaması yapılır. e) Turunçgiller, muz ve hurma hasadı yapılabilir. Ambalaj ve pazarlama işleri devam eder. Ambarlarda tekniğe uygun bir şekilde muhafaza edilir. SEBZECİLİK a) İklimi uygun yerlerde seralarda turfanda sebzecilik işleri devam eder. b) İklimi uygun bölgelerde sıcak yastık hazırlıkları başlar. Ay sonuna doğru tohumlar sıcak yastıklara ekilir. Bazı sebze fidelerinde şaşırtma yapılır. c) Geç kalmış bahçe belleme işleri tamamlanır. Çeşitli gübreler uygulanır. d) Ilık iklimli bölgelerde bazı sebzelerin ekimi yapılır. e) Seralarda ve sıcak yastıklarda sulama, uç alma ve çapalama işleri yapılır. f) Sera ve sıcak yastıklarda çeşitli zararlılarla mücadele işlemleri yapılır. g) Lahana, kıvırcık salata, pırasa, ıspanak, maydanoz gibi kış sebzelerinin hasadı yapılır. Ambarlarda ve soğuk hava depolarında sebzeler muhafaza edilir. Ambalajlanarak pazara sevkedilir. BAĞCILIK a) Ilık bölgelerde asma dipleri açılır. Boğaz kökleri temizlenir. Gübreleme yapılabilir. Bazı ılıman bölgelerde derin krizme yapılır. b) Soğuk hava depolarında muhafaza edilen üzümler piyasaya sevkedilir. HAYVANCILIK a) Birçok yerlerde hayvanlar ahırda olduğu için ahırların bakımı önemlidir. Ahırlar temizlenmeli, havalandırmalı, hastalıklarla mücadele için önlemler alınmalıdır. b) Hayvanlar çeşitli yemlerle beslenmeli, zararlılarla mücadele edilmeli ve havalar temiz tutulmalıdır. c) Doğum hazırlıklarına başlanır. d) Bazı ılık bölgelerde hayvanlar meralarda otlatılır. Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- Merkez Birliğimize üye olanlara verilen ad... 2- Afrika’da bir ülke... Lakırtı, kelam. 3- Bir milyar metreye eşdeğer metrik uzunluk birimi.... Silah olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzı da keskin bıçak... Şaşma, şaşkınlık bildiren bir söz. 4- İsim... Karakter... İçi boş, değersiz, bilgisiz... 5- Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü... Çok karşıtı... Düşünce 6- Köpek... Bir nota... Tezgâhta, halının düz dokunmasını sağlayan araç 7- Eksiklik, noksan, nakısa... En kısa zaman...8- Su kanalı... Nağme, hava 9- Bir binek hayvanı... Mesafe... Arının yaptığı 10- Bir nota... Bir sulama yöntemi... 11- Mal, ticaret malı... Mikroskop camı 12- Sözünün eri, güvenilir kimse... Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan. Yukarıdan Aşağıya 1- Tarımsal üretimin insana ve çevreye zarar vermeden, doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik bir tarım yöntemi... 2- Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse... İskambilde koz... Bir cetvel. 3- Uzaklık belirtir... Satrançta bir taş... Doğal içeceğimiz... İngilizcede mister’in kısaltılmışı... 4- Asya kıtasındaki toprağımız... Tane... 5- Kıdemin kısaltılmışı hali... Ağrı dağı... 6- Fal... Petrol çıkan dağımız 7- Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak 8- Ay takviminin dokuzuncu ayı... Yavru, çocuk 9- Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalanı 10- Dumanın bıraktığı... Macun... Güney Amerika’ya özgü bir hayvan 11- Köylülerin çeşitli toplantılar yaptıkları yer... 12- Amaca ulaşma, başarma.... İtalya’nın başkenti. e) Hayvan hastalıklarına karşı koruyucu aşılar yapılır. TAVUKÇULUK a) Kümeslerde sık sık havalandırma ve temizlik işleri yapılır, b) Kuluçka hazırlıklarına başlanabilir. c) Kümes hayvanları genel olarak içeride beslendiklerinde çeşitli ve uygun yemlerle beslenmelidir. d) Kümeslerde hayvanların çeşitli hastalıklara karşı koruyucu aşıları yapılmalıdır. İlaçlar yemlerle verilmelidir. ARICILIK a) Arılar devamlı olarak kovanda olduklarından kovan ağızlarının temizliği ve havalandırma yapılır. c) Arılar için yeteri yem yoksa bez parçasına toz şeker konarak kovan içine yerleştirilir. Uyuyan arıların düşüp ölmemesi için kovan ve petekler sarsılmamalıdır. d) Kovanlarda görülmesi muhtemel hastalık ve zararlılarla mücadele edilir. Sultangazi Pirinçli Köyü Yolu Üstü No.15 Habibler/İSTANBUL • Tel: 0212 595 15 31 • Fax: 0212 595 48 30 • www.tulsanmakine.com.tr • www.milkingmachinery.com SÜT SAĞIM SİSTEMLERİ TULSAN
Benzer belgeler
ULUSLARARASI KOOPERATİFLER BİRLİĞİNDEN (ICA) MESAJ VAR
Bakanlıkca gerekli görülmesi halinde kooperatifler ve üst kuruluşlarını olağanüstü genel kurul toplantısına çağırır. Kooperatif üst kuruluşlarının olağan ve olağanüstü genel kurul
toplantılarında B...