İndir - Acil ve Afet Derneği
Transkript
İndir - Acil ve Afet Derneği
KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ BİLDİRİ KİTABI 3 Aralık 2008 EDİTÖRLER Prof. Dr. Halil Rıdvan ÖZ Yrd. Doç. Dr. Ferhat KARACA Yrd. Doç. Dr. Fahrettin ELDEMİR İstanbul, 2009 i KBRN’08 1. Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik, Nükleer (KBRN) Kongresi 1.Basım, Ekim 2009 EDİTÖRLER Prof. Dr. Halil Rıdvan ÖZ Yrd. Doç. Dr. Ferhat KARACA Yrd. Doç. Dr. Fahrettin ELDEMİR Bu Bildiri Kitabı KBRN’2008 Fatih Üniversitesi, Mühendilik Fakültesi, 34500, Büyükçekmece, İstanbul adresinden sağlanabilir. Bu bildiri kitabını yayın hakkı Fatih Üniversitesi’ne aittir. Kitapta yayınlanan bildirilerin aynen yayınlanması, yazarlardan ve editörlerden yazılı izin almak şartı ile mümkündür. Alıntı için kaynak göstermek yeterlidir. ii DÜZENLEYENLER Fatih Üniversitesi İstanbul Valiliği İl Sivil Savunma Müdürlüğü DÜZENLEME KURULU Prof. Dr. Halil Rıdvan ÖZ (Başkan), Fatih Üniversitesi İbrahim TARI (Başkan Yrd), İstanbul İl Sivil Savunma Müdürü Can AVCI, İstanbul Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik Müdürü Yılmaz ÖRNEK, İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğü, Sivil Savunma Uzmanı Doç. Dr. Barık SALİH, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fahrettin ELDEMİR, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ferhat KARACA, Fatih Üniversitesi iii BİLİM KURULU Prof. Dr. Nevzat TARHAN, NPI Prof. Dr. Bekir KARLIK, Fatih Üniversitesi Prof. Dr. Celal TUNCER, Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. İsmail Gürhan DELİLOĞLU, Ege Üniversitesi Doç. Dr. Omar ALAGHA, Fatih Üniversitesi Dr. İlhan ÖZTÜRK, Sağlık Bakanlığı Dr. Türkay ESİN, İl Sağlık Müdürlüğü Şef Remzi ERDEN, Sağlık Bakanlığı Yrd. Doç. Dr. Nevzat UYAROĞLU, İstanbul Gelişim MYO Yrd. Doç. Dr. M. Fatih ABASIYANIK, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fahri AKBAŞ, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa PETEK, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Didem AKÇA GÜVEN, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Gökçe Tezcanlı GÜYER, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet KARABURUN, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sami GÖREN, Fatih Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. İhsan Ömür BUCAK, Fatih Üniversitesi iv KONGRE KONULARI KBRN ile ilgili Türk Ceza Kanunları ve Uluslar arası sözleşmeler Biyolojik Malzemeler Kimyasal Malzemeler Radyolojik Malzemeler Nükleer Malzemeler İnsana Etkileri Toprak, Su, Hava Kirliliği Simülasyon Kurumsal Faaliyetler v KONGRE PROGRAMI Saat 08:30-09:00 09:00-09:05 09:05-09:15 09:15-09:20 09:20-09:35 09:35-09:50 09:50-10:05 10:05-10:20 10:20-10:35 10:35-10:50 10:50-11:05 11:05-11:20 11:20-11:35 11:35-11:50 11:50-12:05 12:05-13:00 vii Kişi Bildiri ismi Kayıt İstiklal Marşı-Saygı Duruşu REKTÖR Yrd. Açılış Konuşması Didem Akça Güven Program Tanıtımı İbrahim Tarı KBRN’de hazırlık ve eğitim Kadir Çeviker Biyolojik silahların kişi toplum ve ülke açısından değerlendirilmesi Yalçın Büyük Biyolojik tehdit ve biyolojik savaş ajanlari İrem Uzonur RAPD-PCR assay to detect the genotoxic effects of chemical, radiological and nuclear exposures Ahmet Karaburun, Ali Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehlikelere Demirci karşı coğrafi bilgi sistemlerinin kullanılması Çay arası Çay arası Halil Rıdvan Öz, KBRN düzenlemeleri Nevzat Uyaroğlu Mehmet Borat Tehlikeli atıkların yönetimi Omar Alagha, İsmail İstanbul’a uzun mesafeli atmosferik taşınım Anıl Harun A. Kabul, etkilerinin araştırılması: Solunabilen partiküler Ferhat Karaca madde epizotları Aytaç Kabaklarlı Kriz yönetiminde KBRN olayları Yemek-çay Saat 13:00-13:15 13:15-13:30 13:30-13:45 13:45-14:00 14:00-14:15 14:15-14:30 14:30-14:45 14:45-15:00 15:00-15:15 15:15-15:30 15:30-15:45 15:45-16:00 16:00-16:15 16:15-16:30 16:30-16:45 Kişi Can Avcı Sayit Sargın, İsmet Deliloğlu Gürhan Türkay Esin Celal Tuncer, İslam Saruhan Gökay Atilla Bostan Turan Genç Çay arası Çay arası Sami Gören Merve Şahin, Fahrettin Eldemir Bekir Karlık, İhsan Ömür Bucak Fahri Akbaş Mehmet Şenel, M. Fatih Abasıyanık Kerem Kemerli, Erkan Alkır, Teoman Dikerler, Özlem Saklıcacı, Oytun Ulutaş Halil Rıdvan ÖZ Bildiri ismi KBRN yapılanması ve sahada karşılaşılan sorunlar Ege Üniversitesi biyomühendislik bölümü laboratuvar güvenliği faaliyetleri KBRN atakları ve İstanbul Sağlık Müdürlüğü UMKE operasyonları Biyolojik silah olarak böcekler Afet yönetiminde KBRN Tehlikeli postaya yapılacak işlemler Tıbbi atıkların bertarafı Afet yönetiminde karar verme yöntemleri Elektronik burun ve cmac bazlı yapay sinir ağlari ile tehlikeli gazların tanıma ve ikaz verme sistem tasarımı Genetiği değiştirilmiş organizmaların insan sağlığı ve çevre üzerine etkileri Kimyasal ve biyolojik silahların sensör teknolojisi kullanılarak belirlenmesi Kimyasal ve ham petrol döküntülerine müdahale operasyonları KAPANIŞ: KBRN’de kurumlar arası işbirliğinin geleceği viii Önsöz KBRN’08 kongresi 3 Aralık 2008 tarihinde Fatih Üniversitesi ve İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğünün ortaklığı ile üniversite kampüsünde düzenlenmiştir. Kongrede kimyasal, biyolojik, radyolojik, nükleer malzemeler, bunların oluşturduğu tehlikeler ve kirlilik, tespit sistemleri, müdahale planları ve karar verme sistemleri, kurumsal faaliyetler ve operayonlar ele alınmıştır. Kurumlar arası işbirliği ele alınmış ve sistemdeki tıkanma noktaları tartışılmıştır. Bu kongrenin düzenlenmesi Şubat-Mart 2008 tarihlerinde İstanbul İl Sivil Savunma Müdürlüğü ile Fatih Üniversitesi arasında imzalanan protokolün amaçlarından birisidir. Kongreye temsilcileriyle katılan kurum ve kuruluşlar şunlardır: Ege Üniversitesi, Fatih Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Gelişim Meslek Yüksek Okulu, İl Afet Yönetim Merkezi Müdürlüğü, İstanbul İl Sivil Savunma müdürlüğü, İ.S.S. Arama Kurtarma Birlik Müdürlüğü, İstanbul Sağlık Müdürlüğü, Adli Tıp, SESMEKE. Araştırma ve uygulama konusundaki işbirliğinin kongremize katılan üniversiteler ve kurumlar arasında güçlenerek devam etmesini istemekteyiz. Prof. Dr. Halil Rıdvan ÖZ (Başkan) x Teşekkür Birçok üniversite, kamu kurum ve kuruluşundan temsilciler KBRN’08 kongresine katılmıştır. Ege Üniversitesi, Fatih Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Gelişim Meslek Yüksek Okulu, İl Afet Yönetim Merkezi Müdürlüğü, İstanbul İl Sivil Savunma müdürlüğü, İ.S.S. Arama Kurtarma Birlik Müdürlüğü, İstanbul Sağlık Müdürlüğü, Adli Tıp ve SESMEKE’den gelen katılımcılara teşekkür ederiz. KBRN’08 Düzenleme Kurulu xii İÇİNDEKİLER Önsöz................................................................................................................x Teşekkür.........................................................................................................xii KBRN’de Hazırlık ve Eğitim............................................................................ 1 Biyolojik Silahların Kişi, Toplum ve Ülke Açısından Değerlendirilmesi....... 5 Biyolojik Tehdit: Biyolojik Savaş Ajanları.....................................................15 Canlılarda Kimyasal, Biyolojik, Radyoaktif ve Nükleer Maddelere Maruz Kalma Sonucu Oluşan DNA Hasarını Değerlendirmede RAPD-PCR Analizi Çalışmaları ....................................................................................................21 Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer Tehlikelere Karşı Coğrafi Bilgi Sistemlerinin Kullanılması ...........................................................................25 KBRN Konusunda Kanuni Düzenlemeler ...................................................33 Tehlikeli Atıkların Yönetimi ..........................................................................39 İstanbul Atmosferi 2008 Yılı Solunabilen Partikül Madde Değerlendirmesi .......................................................................................................................49 Kriz Yönetiminde KBRN Olayları..................................................................55 KBRN Yapılanması ve Sahada Karşılaşılan Sorunlar ................................59 Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Laboratuvar Güvenliği Faaliyetleri.....................................................................................................63 KBRN Atakları ve İstanbul Sağlık Müdürlüğü UMKE Operasyonları .........71 Biyolojik Silahlar olarak Böcekler..............................................................85 xiii Afet Yönetiminde KBRN ...............................................................................97 Tehlikeli Postaya Yapılacak İşlemler...........................................................99 Tıbbi Atıkların Bertarafı -Aksaklıklar ve Türkiye’nin Durumu-................. 101 Afet Yönetiminde Karar Verme Teknikleri ............................................... 109 Elektronik Burun ve CMAC Tabanlı Yapay Sinir Ağları İle Tehlikeli Gazları Tanıma ve İkaz Verme Sistemi ................................................................. 123 Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların İnsan Sağlığı ve Çevre Üzerine Etkileri ........................................................................................................ 129 Biyosensörlere Genel Bir Bakış ve Biyosavunmada Kullanılan Biyosensörler………………………………………………………………………………….135 Kimyasal ve Petrol Döküntüsüne Müdahale Operasyonları...................151 Biyolojik Silahlar ........................................................................................ 165 KBRN’de Kurumlar Arası İşbirliğinin Geleceği......................................... 169 YAZAR DİZİNİ.............................................................................................. 173 xiv KBRN’08 BİLDİRİLERİ xvi KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN’de Hazırlık ve Eğitim İbrahim TARI İl Sivil Savunma Müdürü, İstanbul ÖZET Eğitimle hedef KBRN’nin gerek yararlı, gerekse zararlı etkilerine karşı hazırlıklı olabilmektir. Bu sayede KBRN hazırlıklarının en önemli unsuru başarılmış olabilecektir. İhmal edilmeden sürekli eğitim AMAÇ haline getirilip, gerçekleştirildiğinde taktik amaç olan CAYDIRCILIK ta sağlanmış olabilecektir. Giriş Ülkemizin jeostratejik ve jeopolitik konumu, düzensiz bir kentleşme ile sanayileşmenin getirdiği riskler diğer ülkelere oranla bu konuda bizleri daha fazla risk altında bırakmakta ve daha fazla hazırlıklı olmayı bir gereklilikten ziyade bir zorunluluk olarak ortaya koymaktadır. Değerlendirme Soğuk savaşın sona ermesi, içinde yaşadığımız dünyayı iki kutuplu yapıdan çok kutuplu yapıya dönüştürmüş, dünya topyekun savaş ihtimaline karşı bölgesel savaşlar terörizm ve KBRN tehdidine daha açık hale gelmiştir. Bu gün gördüğümüz ise KBRN tehdidinin savaş dışında; 1. Terörist saldırılarında, 2. Sanayi kazalarında, 3. Nükleer reaktörlerden kaynaklanan kazalarda, 4. Afetlerde, 5. Teknolojinin taşınması sırasında yaşanan kazalarda olduğudur. Bütün bu tehdit çeşitlerinin, geniş halk kitlelerinin yaşamlarını olumsuz yönde tehdit ettiğini, etkilemekte olduğunu, çok sayıda insanın yaşamını yitirmesine neden olduğunu canlı hayatın sona ermesine ve değişimine neden olduğunu artık biliyoruz. KBRN maddelerinin kendisinin ve bilgilerinin kontrolsüzlüğü ve denetimsizliği bugün tehlikeyi en yüksek düzeye taşımıştır. KBRN gücünün günümüzde tehdit unsuru olarak kullanılması her düzeyde konunun güvenlik boyutunun değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Gerek savaş, gerek terörist nedenli gerekse kazaen olsun, KBRN maddeli teknolojinin yararlı, zararlı tek hedefi insandır. Bunların duyu organlarımız vasıtasıyla tespitinin zor ve çoğu zaman mümkün olmamasının kimyasal ve biyolojik madde kullanımlarında insan hayatının daha çok tehdit altında olduğunu söyleyebiliriz. Kimyasal ve biyolojik maddelerin üretimlerinin ucuz ve etkilerinin fazla olması, biyolojik maddelerin etkilerinin geç ortaya çıkması ve tespitlerinin laboratuar ortamına ihtiyaç duyması, 1 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Nükleer ve kimyasal maddelerin varlıklarının belirlenmesinde cihaz kullanımına ihtiyaç duyulması yada uzmanlar dışında etkilerine göre şüphelenilmesinde geç kalınması nedenlerinin terörist gruplarca tercih sebebi olduğu bilinmektedir. Tokyo metrosu sarin gazı taarruzu, ABD şarbon vakaları bütün bunlara örnektir. Radyoaktif kaynakların tıp, endüstri, araştırma ve eğitim alanlarında, kullanılırken yaratacağı sorunlara örnek İstanbul İkitelli’deki hurdalıktaki atık radyasyonlu kaynak olayıdır. Teknolojisi eski ve halen faaliyette olan reaktörlerin varlığı da önemli bir risk kaynağıdır. Benzer teknolojiyi kullanan Çernobil kazası hala hafızalardadır. Ülkemizin hemen yanı başlarında bulunan nükleer santrallerin durumu malumlarınızdır. Bütün bunların yanında sağlıksız kentleşme konutlar ile sanayi tesislerini iç içe geçirmiştir ki bunlarda meydana gelebilecek kazalar, terörist saldırılardan daha çok zarar verebilecektir. Çünkü depolama, üretim ve dağıtım kontrolsüzlüğü her an bir tehdit unsurudur ki içinde bulunduğumuz yılda Bayrampaşa’da bulunan bir havai fişek üretim tesisi patlamasının sonucu henüz hafızalardadır. Bir savaş durumunda düşmanın, barış durumunda ise terörizmin veya KBRN kazasının sonuçlarının son derece vahim olacağını tahmin etmek bütün bu veriler ışığında zor olmasa gerek. Ülkemizde her yıl yüzlerce geminin binlerce ton tehlikeli kimyasalla geçiş yaptığı İstanbul boğazı ve İstanbul şehri için risk her halde tahmin edilebilir. Hazırlık KBRN tehditlere karşı hazırlık dört ana başlıkta değerlendirilmelidir; 1. Tehdidin değerlendirilmesine yönelik hazırlıklar, 2. Tehdidin varlığına yönelik hazırlıklar, 3. Bilgiye yönelik hazırlık, 4. Korumaya yönelik hazırlık. Her durumda da hazırlıkların sorumluları kamu otoritesidir. Peki, ne yapacak? Tehdidin var olmasını önleyecek, halkı bilgilendirecek ve uygulamayı izleyecektir. 2 Sonuç Alınabilecek Hazırlık İçin; • Uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel riskler belirlenmeli ve bunlar doğru tanımlanmalıdır. • Bu risklerin hangi şehirlerimizi veya o şehirde hangi mahalleleri etkileyebileceği, sorun halinde tahliyenin nasıl ve hangi vasıtalarla yapılacağı önceden bilinmelidir. • Riske müdahale edecek teşkilatlar, bunların imkân ve kabiliyetleri ile bu imkânların mevcut risklere karşı yeterlilikleri belirlenerek, aralarında eşgüdüm sağlanmalıdır. • Konuyla ilgili teşkilatlar güçlendirilmeli, nitelikli personel istihdam edilmelidir. • Şehir yerleşimi içinde kalan risk içeren tesisler şehir dışına taşınmalı, sanayi bölgeleri ve özellikli tesisler ile sivil konutlar arasında güvenli mesafeler korunmalı, buralar yerleşime açılmamalıdır. • Denetim mekanizması işletilmeli bu mekanizma içinde nitelikli personel istihdamı ile denetimde kullanılacak araç ve gereçlerde yeterlilik sağlanmalıdır. • Risk içeren kurumlar ile müdahale edecek kurumlar arasında ve halkın uyarılmasında bir ikaz-alarm sistemi kurulmalıdır. • Savaşlara karşı halkı nükleer ve kimyasal tehdide karşı uyaran İkaz-Alarm afişleri ve broşürleri devlet kurumlarına, okullara ve talep eden vatandaşlarımıza dağıtılmalı, siren seslerinin anlamları her yıl verilen konferanslarla bu gruplara dinletilerek neler yapmaları hususu anlatılmalıdır. • Riski üreten kurumların bu riski minimum düzeye indirecek tedbirleri alması, öncelikli müdahaleyi yapacak organizasyonu kurması, müdahale ekiplerini eğitmesi, donanımını tedarik etmesi ve müdahaleye yönelik planlamayı yapması sağlanmalıdır. • Herhangi bir durumda çevreye yayılacak kimyasal maddelerle ilgili bilgi verecek bir bilgi bankası oluşturulmalı, serbest kalan maddeye ilişkin değerlendirme yapacak bilgisayar programları ile sürat ve etkinlik sağlanmalıdır. Bugün halkın korunmasında önemli olan bir diğer hazırlık konusu da sığınak inşasıdır. Sığınak yapımı ile ilgili esaslar; • 2/11/1985 gün, 18916 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Yönetmelik ve 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ • 25/8/1988 gün, 19910 sayılı sığınaklar ile ilgili Ek Yönetmelik, hükümlerine tabidir. Toplu korumayı sağlayan genel sığınaklar yapılmalıdır. Eğitim Eğitimleri iki başlıkta değerlendirmeliyiz. 1. Kamu ve özel tüm görevlilerin eğitimi 2. Halkın eğitimi 1. Kamu ve özel tüm görevlilerin eğitimleri ise iki ayrı başlıkta düzenlenebilir. a. Fiilen KBRN faaliyetlerinin içinde olan personelin eğitimi b. KBRN tehdidine maruz kalabilecek kamu ve özel personelin eğitimi. a) Fiilen KBRN faaliyetlerinin içinde olan personel Sivil Savunmacıdır, Sağlıkçıdır, Polistir, İtfaiyecidir ki bu personel tehlikeye maruz kalan personel kadar tehdit altındadır. Bu personelin eğitimi, kurtarılacaklar ile kurtarıcılar güvenliği ile yapılacak operasyonun başarısı için önemlidir. b) KBRN tahdidine maruz kalabilecek kamu ve özel sektör personelinin eğitimi ise tehlikenin daha başlamadan sonlanabilmesi için önemlidir. Eğitimli ve dikkatli personel tehdidin büyümesine ve tehditten fayda bekleyenlerin caymasına neden olabilecektir. 2. Halkın eğitimi KBRN tehdidine karşı savaş ve barışta en fazla tehdit altında olan sivil halktır. Halkın eğitimi ayrı bir eğitim programını ve sürecini gerektirmektedir. Halkın eğitimi konusunda toplumun tüm kesimine hizmet verebilecek kurumlar Sivil Savunma ve Sağlık teşkilatıdır. Çünkü yurt düzeyinde teşkilatlanmışlardır. Ayrıca KBRN eğitiminin yaygınlaşması için Sivil Savunma eğitimi yangın, doğal afetler ile KBRN tehditlerini de içerecek biçimde okullarda okutulmalı, yaz okulları, dershane, şoför ve güvenlik okulları gibi yerlerde bu konuların öğretilmesi önemlidir Bütün bu eğitimlerin sonunda halkımız KBRN ile ilgili uyarı işaretlerini tanımalı, temel korunma, temizlenme ve ilk yardım yöntemlerini bilmeli, kendi korunma teçhizatına sahip olması gerektiğini, satın alacağı evin sığınağının olup olmadığını, bu sığınağın filtrasyon ve donanımının yapılıp yapılmadığını sormalı, çevresini araştırarak risk merkezlerine yakın yerlerden konut almamalıdır. Ancak halkımız eğitim hususunda çoğunlukla gönüllü olmamaktadır. Özellikle konumuz ile ilgili eğitim talebi çok nadir olarak gelmekte, düzenlenen kurslara katılım az olmaktadır. Bu da bir üzücü gerçekliktir. Sonuç alınabilir bir eğitim için; • Eğitimin müfredatı belirlenmeli, • Amaçlar tespit edilmeli, • Hangi eğitim metotları ile belirlenen amaçlara ulaşılacağı düşünülmeli, • Organizasyonların nasıl yapılacağı, • Sonuçların nasıl ölçüleceği planlanmalıdır. • KBRN’nın bir ulusal güvenlik konusu olduğu düşünülerek bu bakımdan eğitim ile ilgili olarak tüm birimler tam bir işbirliği içinde olmalıdır. • Tüm eğitimler doğru hazırlanmış senaryolar ile yapılacak tatbikatlarla tamamlanmalıdır. • Bu eğitim ve tatbikatların sonucu ise başarılı görevler ile ölçülebilir. 3 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyolojik Silahların Kişi, Toplum ve Ülke Açısından Değerlendirilmesi Yaşar BAĞDATLI1, Kadir ÇEVİKER2 1 İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji A.D. 2 İstanbul Üniversitesi, Kardiyoloji Enstitüsü, Kalp Cerrahisi ÖZET Canlıların bir başka canlı tarafından doğrudan veya çeşitli ürünleri (toxin, antijen vb. virulans faktörleri) ile aktivite dışı bırakılmasında etkin olan maddelere ‘’Biyolojik Silah’’ diyoruz. Bu işin değişik mikroorganizmalar ve bunların hastalandırıcı ürünlerinin bir silah şeklinde kullanılarak yapılmasına ise ‘’Biyolojik savaş’’ veya ‘’Biyoterörizm’’diyoruz. Giriş Biyolojik silahlar insanları veya insanlar için yaşam kaynağı olabilen (hayvan, bitki, toprak, hava, su gibi) oluşumları yok edebildiği gibi biyolojik, fiziksel ve biyokimyasal bozunmalar sonucu kullanılamayacak hale getirmekte, aktivite dışı bırakarak iş gücü ve ekonomik kayıplara neden olabilmektedir. Bunlardan daha da önemlisi insanlarda strese (vücudun çeşitli iç ve dış uyaranlara verdiği otomatik tepki) neden olmakta, kitlesel depresyonlar ve panik havası oluşturmaktadır. Biyolojik Silahlar, İnsanlık Deneyimleri Nerede ise insanlık tarihi kadar gerilere dayanan biyolojik silahların tarihçesine bakacak olursak; [1] İskitli okçuların MÖ 400’de kullandığı kan, kokuşmuş ceset ve dışkı ile bulaşıklandırılmış oklar, MÖ 300’de Pers, Yunan, Romalı litaratüründe görülen su kaynaklarına ölmüş hayvan cesedi atılması, MÖ 190 Örimedon savaşında Hanibal’ın Pergamon Kralı 2. Ömenes’in gemilerine topraktan yapılmış zehirli yılan dolu kavanozlar atarak yenmesi, 12. yüzyıl Tortona savaşında Barbarossa’nın asker cesetlerini zehir olarak kullanması, 14. yüzyılda şimdiki Ukrayna sınırları içinde kalan Kaffa’yı kuşatan Tatarların, vebadan ölmüş insan cesetlerini mancınıkla şehrin surlarından içeri atarak salgın oluşturmaya çalışmaları, 1710’da Rusların yine aynı şeyi Estonya’da İsveç kuşatmasında tekrarlaması, 18 yy’da Fransa’nın Hindistan savaşında ve İngiltere’nin Kuzey Amerika’da çiçek hastalığı 5 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ sonucu ölen askerlerin battaniye ve eşyalarını yerli halka vererek aşılanmamış yerli halkın hastalandırılmasına çalışılarak, onbinlerce ölüme neden olmaları, 1900’lerde biyolojik savaş insanların yanında hayvanları da hedef seçerek daha sofistike hal almıştır. 1. Dünya savaşında Almanya biyolojik silah olarak antraks, ruam (at nezlesi), kolera (Vibrio cholera) , buğday mantarını (Puccinia graminis veya Ug99) kullanmıştır. St Petersburg’da ortaya çıkarılan veba (Yersinia pestis) salgını, Mezopotamya’da Fransız atlı birliklerine yönelik ruam (Pseudomonas mallei) aynı amaçla kullanılmıştır. 2. dünya savaşında Japonya Mançurya’da biyolojik silah araştırma merkezini kurmuş ve Çinli tutsaklar üzerinde deneyler yapmıştır [2]. Yaklaşık 3000 kurban üzerinde ruam, şarbon (Bacillus antracis), sifiliz (Treponema pallidum ) ve diğer ajanlar denenerek, hastalık ilerleyişi ve otopsilerinde de etkileri araştırılmıştır. SSCB 1950-1980 arasında biyolojik silah geliştirmeye devam etmiş, 1970’lerde Laos, Kamboçya (1975-1981), ve Afganistan’da (1979-1981) “Sarı Yağmur” isimli (Trichothecene Mycotoxin-T2) mikotoksini biyolojik silah olarak kullanılmıştır. 1979’da Sverdlovsk’ta 66 insan biyolojik silah fabrikasından filtre hatası sonucu sızan antrax nedeni ile hayatını kaybetmiştir. Bu olay 1992’ye kadar saklanmıştır. 1942’de ABD savaş araştırma birimi kurarak antrax ve botulinumun (Clostridium botulinum) biyolojik silah olarak kullanılabilirliği konusunun araştırılmaya başlandığını görüyoruz, [3] 1944’te botulinum ve antraks içerikli savaş başlıkları geliştirildi. 1942 ve 1943’de İngiltere antrax başlıklı füzelerini Gruinard adasında denedi. 1980’lerde terörist gruplar tarafından sıklıkla yiyecek ve içeceklere karıştırmak suretiyle sıkça kullanılmıştır. 1984’te Oregon’da Bhagwan Shree Rajeessh taraftarları S. Typhimurium kontamine edilmiş salata ile 751 kişiyi infekte etmişlerdir. 1985’te Irak antraks botulinum toksin ve aflatoksin üretim programını başlattı. Çöl bölgeleri operasyonlarında ABD askerleri sıkça biyolojik ve kimyasal saldırı ile karşı karşıya kalmışlar. İran savaşı sırasında Irak botulinum antrax ve aflatoksin içerikli scud füzeleri ve 2000 lt’lik havadan püskürtme uçakları olduğunu açıklamıştır. Yakın tarihte ise biyolojik silahlara ulaşım oldukça kolaylaşmış ve denetime almak zorlaşmıştır. 1992 Virginya da bir genç antrax spray kullanmış, 1994 japonya 6 Tokyo’da Aum Shinrikyo tarikatı üyesi birisi yüksek bir binadan antraks toz bırakmıştır. 1995 Minnesota özgürlük grubu risin (Keneotu, Ricinus communis tohumundan elde edilen protein yapısında olan güçlü bir sitotoksindir) gazı kullandı. 1996 Ohio’da bir kurban posta yoluyla bubonic veba’ya yakalanmıştır. Biyolojik Silahlarda Bulunması Gereken Özellikler 1- Kolay bulunabilir ve kolay üretilebilir olması, 2- Aerosol haline getirilebilmesi (1-10 mikron), 3- Ağır hastalığa veya ölüme neden olması, 4- İnsandan insana bulaşabilmesi, 5- Etkili bir tedavisi veya profilaksisi bulunmaması, 6-Çabuk etkili olmalı, 7-Çabuk yayılmalı, 8-Çabuk kaybolmalı, 9-Ortamdan temizlenebilme yöntemleri bilinmeli, Biyolojik Savaşın Silahları Biyolojik savaş amaçlı kullanılan ajanlar, 4 başlık altında incelenebilir: • Mikroorganizmalar ve Toksinler • Ara-konak Hayvanlar • Bitki Öldürücüler • Zararlı Haşerat ve Hayvanlar Biyolojik Silahların Sınıflandırılması Biyolojik silahlar belirlenen amaca bağlı olarak bazen geniş insan kitlelerinin bulunduğu ve ortaklaşa kullandığı su, hava ve beslenme araçlarını hedef alabilmekte, bazen de zamana yaya-rak süreklilik içinde sporadik vak’alar şeklinde psikolojik etkilenmelere neden olabilecek yöntemler seçilebilmektedir. Biyolojik silahlar yayılım, yaptığı hastalık ve ölüme sebep olma gücüne bağlı olarak üç grupta incelenmektedir: Grup A en yüksek risk olarak değerlendirilirken Grup C sadece hastalık etkeni olarak görülmektedir 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Kategori A Bunlar toplum ve ulusal güvenliği en yüksek derecede tehdit eden yüksek riskli organizma ve toksinleri kapsar. Çünkü, insandan insana kolaylıkla yayılır ve taşınırlar, yüksek ölüm oranlarına ve major toplum sağlığı sorunu oluşturma gücüne sahiptirler, halkta panik ve sosyal bozulma yaratmaktadırlar, toplum sağlığını bu ajanlardan korumak, uzak tutmak ve tedavi etmek için çok özel çalışmalar gerekmektedir. Antraks (Bacillus anthracis), Botulism (Clostridium botulinum toxin) , Veba (Yersinia pestis) , Çiçek hastalığı (Variola major) ,Tularemi (Francisella tularensis), Viral hemorajik ateşler (Filovirüsler [örneğin, Ebola, Marburg] ve Arenavirüsler [örneğin, [Lassa, Machupo]) Kategori B Bu ajanlar ikincil yüksek öneme sahiptirler. Çünkü, kısmen yayılabilirler, kısmen hastalık oluştururlar ve düşük ölüm oranları vardır, özel gelişmiş laboratuar çalışmaları ve gelişmiş hastalık monitörizasyonu gerektirirler. Bruselloz (Brucella türleri), Clostridium perfringens’in epsilon toksini, yiyecek güvenliğini tehdit edenler (örneğin Salmonella türleri, E. coli o 157:H7; Shigella), Ruam (Burkholderia mallei) , Melioidosis (Ruam benzeri hastalık, Burkolderia pseudomallei), Psittakoz (Chlamydia psittaci) Kategori C Bu üçüncü yüksek öneme sahip ajanlar gelecekte kitlesel yayılım için kolaylıkla geliştirilebilecek sık görülen patojenleri kapsarlar. Çünkü, kolay ulaşılabilir, üretilmeleri ve yayılmaları kolaydır, potansiyel olarak yüksek morbidite ve mortalite oranlarına sahiptirler ve ana halk sağlığı sorunu oluşturabilirler. Q humması (Coxiella burnetii), Ricinus communis'in Ricin toksini (Keneotu tohumu) Yeni!, Stafilokoksal enterotoksin B, Tifüs humması (Rickettsia prowazekii), Viral ensefalit (alfavirusler [örneğin, Venezuella ensefaliti, doğu at ensefaliti, batı at ensefaliti]), Su güvenliğini tehdit edenler (örneğin Vibrio cholerae, Cryptosporidium parvum) Mikroorganizmalar ve Toksinler Mikroorganizmalar ve toksinler, biyolojik silah amaçlı kullanılan en önemli ajanlardır. Mikroorganizmalar; bakteriler, virüsler, riketsiyalar, klamidyalar insan ve hayvanlar üzerinde, funguslar da bitkiler üzerinde kullanılabilen etkili biyolojik ajanlardır Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, NATO, Biyolojik Silahlar Konvansiyonu gibi uluslararası kuruluşlarca, 43 mikroorganizmanın insanlara karşı biyolojik silah haline getirilme özelliğine sahip olduğu saptanmıştır. Toksin tanımı Hayvan, bitki veya mikroorganizmalar gibi canlı tarafından üretilen ve diğer canlılar için zarar verici de olabilen maddelerdir. Endotoksin, Ekzotoksin , Hastalandırma gücü (virulans) yüksek olan mikroorganizmaların toksinleri de çoktur. Virulansı yüksek olan mikroorganizmaların insan vücudunda yerleştirildiği bölgeler günlük aktivitemizde en çok kullandığımız dışa açık organlarımızdır. Staphylococcus ve streptococcus gibi mikroorganizmalar eller, burun ve boğazımızda yerleşir. Toksinler ve sınıflandırılması Hayvan, bitki veya mikroplar gibi canlı organizmalar tarafından üretilen ve diğer canlılar için hem faydalı aynı zamanda zarar verici de olabilen maddelerdir. Toksinler iki grupta toplanır; 1)Ekzotoksin, 2)Endotoksin. Toksinler doğal olarak sentezlenir veya üretilirken, kimyasal ajanlar insanlar tarafından geliştirilen veya üretilen sentetik yapılardır. Toksinler doğal yapılarında uçucu değildir. Bu nedenle inhalasyon yolu ile bulaşmaları veya zarar vermeleri söz konusu olmaz ancak kimyasal ajanlar normal çevresel koşullarda uçucu özellik gösterir ve inhalasyon ile klinik bulguların gelişimine neden olabilir. Toksinler, mikotoksin dışında deri üzerinde irritan özellik taşımazlar, kimyasal ajanlar ise sıklıkla cilt toksisitesi 7 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ gösterirler. Gram toksisite olarak toksinler çok daha etkilidir, yani bir diğer ifade şekli ile toksinlerin çok daha küçük miktarları daha yüksek oranda zarar verir. Direkt olarak insanlar veya diğer canlılar hedeflenerek üretilmiş veya sentezlenmiş olan siyanid, hardal gazı, VX gibi kimyasal ajanlar, mikroorganizmaların oluşturduğu toksinler örnek alınarak hazırlanmış ve bu amaç için kullanımda benzerlik gösterirken, çeşitli yönlerden de ayrılmaktadır. Toksinlerin uçucu olmamaları biyolojik silah olarak değerlen-dirilmelerinde önem taşır. Toksinler bu doğal özellikleri nedeni ile ancak özel yöntemler kullanılarak aerosolleşen ve havaya karışabilen biyolojik silah şekline dönebilir. Toksinlerin normal şartlarda uçucu olmamaları, olası bir saldırıda sadece hedefin direkt zarar görmesine neden olur, yani kişiden kişiye bulaşma gerçekleşmez ayrıca aynı nedenden ötürü kalıcı ve geniş çaplı çevre zararları söz konusu değildir [4]. Olası açık hava saldırılarında kullanılabilirliği etkileyen bir diğer faktörde toksinin stabilitesidir. Örneğin botulinum ve tetanoz toksinleri çok büyük moleküler yapıya sahip olduğu için ısı, ultraviole ışın gibi çevresel faktörler tarafından hızla denatüre edilir. Biyolojik silah olarak kullanılabilecek toksinler botulinum, risin, stafilokokkal enterotoksin B (SEB) ve T-2 mikotoksin ile sınırlandırılmaktadır. Botulinum: Botulinum toksini, Clostridium botulinum ve diğer iki Clostridia türü tarafından üretilen birbiri ile benzer özellikler taşıyan yedi nörotoksinin ortak adıdır. Toksinlere A’dan G’ye kadar isim verilmektedir. Bilinen en güçlü nörotoksin olan botulinum, gündelik tıp hayatının kullanımına girmiş toksinlerdendir; strabismus, blefarospazm, tortikoliz ve tetanoz gibi spastik tabloların tedavisinde ve plastik cerrahi ile kozmetik alanında da özellikle yüzdeki kırışıklıkların giderilmesinde kullanılmaktadır. Doğal yaşamda botulinum toksininin etken olarak karşımıza çıktığı üç farklı klinik tablo bulunmaktadır; gıda ilişkili intoksikasyonlar, infantil ve yaranın kontaminasyonu sonrasında. Biyolojik silah olarak kullanımında ise aerosol şeklinde olabileceği gibi su veya gıda kaynaklarının kontaminasyonu da söz konusu olabilir. Botulinum toksininin aerosol şeklinde üretimi pek çok ülke tarafından gerçekleştirilmiş ve bugün 8 içinde pek çok ülke ve terorist grupların elinde bulunduğu bilinmektedir. Clostridium botulinum, Botulizm; konserve, Biyolojik silah olarak kullanımında aerosol hale getirilen toksin solunum yolu ile alınmakta ve hastalığa yol açmaktadır. Botulinal toksin nörolojik etki göstermekte, genellikle sinirin adeleyle birleştiği yerde etkili olmaktadır. Klinik : Pitozis, genel halsizlik, baş dönmesi, bulanık ya da çift görme, konuşma ve yutma güçlüğü bulguları ile seyreder. Solunum kaslarında depresyona yol açarak ölüme neden olur. Toksinin aerosol formu solunum yolu ile alındıktan 12-36 saat sonra semptomlar çıkar. Bu tip vakalarda mortalite %80 civarındadır. Tanı : Klinik olarak tanı konulan bu hastalıkta laboratuvar yöntemleri genellikle yaygın kullanılmamaktadır. Tedavi : Antitoksin, Yaşam fonksiyonlarının devamı için gerekli yaşam desteği sağlanması, Dekontaminasyon-İzolasyon : İzolasyonuna gerek yoktur. Botulinal toksin ciltten Aerosol formlardan etkilenip hasta olanlardan da hastalık bulaşmamaktadır. Dekontaminasyonu düşünülen alanların temizliğinde su-sabun ya da %0.5'lik hipoklorid ile yapılan temizlik yeterli olmaktadır. Sporların ortadan kaldırılması ise yüksek basınç altında ısı yoluyla yapılmaktadır. Salgın Kontrolu : Toksinin bulaştığı düşünülen gıdalar ya da araçları 10 dakika kaynatarak botulinal toksin etkisiz hale gelmektedir. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyolojik silah olarak kullanımı aerosol şeklinde olabileceği gibi su veya gıda kaynak-larının kontaminasyonu ile de olabilir. Botulinum toksininin aerosol şeklinde üretimi pek çok ülke tarafından gerçekleştirilmiş ve bugün içinde pek çok ülke ve terorist grupların elinde bulunduğu bilinmektedir. Risin Keneotu (Ricinus communis) tohumundan elde edilen risin protein yapısında olan güçlü bir sitotoksindir. Eldesi kolay olduğu kadar toksik etkileride çok olan risin, aerosol olarak inhale edildiğinde akut hipoksik akciğer yetmezliğine neden olur, patolojik değişiklikler ilk sekiz saatte bile çıkabilirken, genellikle 36-72 saat içerisinde solunum yetmezliği gelişir. Oral olarak alındığında gastrointestinal bulguların gelişimini takiben, dolaşım yetmezliği ve ölüm gelişir. İntravasküler yolla alınacak olursa veya daha nadiren diğer yollardan alındığında intravasküler koagülopatiye, mikrodolaşım bozukluğuna ve multi-organ yetmezliğine neden olabilir. Eski Bulgar Kralı Georgi Markov 1978 yılında Londra’da şemsiye şeklindeki silahtan verilen risin ile suikasta uğrayarak ölmüştür, ayrıca benzer şekilde 1970 ve 1980’lerin başında benzer altı ayrı suikast girişiminin daha olduğu da bilinmektedir. Stafilokokkal Enterotoksin B Stafilokokkal enterotoksin B (SEB) bu ekzotoksinlerden birisidir. SEB, diğer ekzotoksinler gibi Staphylococcus aureus tarafından üretildikten sonra hücre dışına salınmaktadır. Gıda zehirlenmesine neden olan toksinlerden birisi olan SEB alım yoluna göre değişen geniş etki spektrumuna sahiptir. Toksik şok sendrom toksini-1 (TSST-1) ve exfoliatif toksindir. T-2 Mikotoksin Fusarium bitki mantarı tarafından üretilen yaklaşık 40 toksinden birisidir. Klinik tablo, toksinin protein sentezini ve DNA replikasyonunu bloke etmesi ile ilişkilidir. Kontamine ekmeği yiyenlerde “ATA”, alimenter toksik alökia olarak adlandırılan, abdominal ağrı, ishal, kusma, halsizlik ve birkaç gün içerisinde gelişen ateş, titreme, miyalji ve özellikle lökopenini ile seyreden kemik iliği depresyonu gelişmiştir. Bu dönemi atla- tanlarda farinks ve larinkste ağrılı ülserler, ciltte peteşi ile purpuralar, ve yaygın kanamalar (melena, kanlı ishal, hematuri, vaginal kanamalar) görülmüştür. Toksinlerden korunmak Özgül bir antidotu olmayanlar için tüm tedavi yaklaşımı destekleme, semptom ve bulgulara yönelik yaklaşım şeklindedir. İlk yapılması gereken eğer özel koruyucu kıyafetler mevcut değilse kontamine olmamış su ve sabunla izole bir yerde yıkanmanın gerçekleştirilmesidir. Olası temastan sonraki 4-6 saat içerisinde yıkanma, duş mutlaka yapılmalıdır. Bu süreden sonraki yıkanma, toksinin çoğu emildiği için artık etkili olmayacaktır. Daha sonraki yaklaşım yanık vakalarına olan yaklaşım şeklinde olmalıdır. Ayrıca aktif kömür mutlaka verilmelidir. Profilaksi için fiziksel korunma (gaz maskesi, özel gözlük ve kıyafetler) olası atak sırasında tek korunma yöntemidir. Aşı veya kemoprofilaksi çalışmaları yetersiz, hayvanlar üzerinde devam etmektedir. Hastalara bakım verilirken, kontak izolasyonu, tam dekontaminasyon sağlanana kadar uygulanmalıdır. Biyolojik Silahlar (Öncelikli olanlar) WHO verilerine dayanarak 43 farklı biyolojik silah olarak kullanılabilecek ajan tespit edilmiştir ancak çok yüksek riskli olanlar; 1-Bacillus antracis (şarbon) 2-Yersinia pestis (veba) 3-Francisella tularensis (tularemi) 4-Brucella spp. (bruselloz) 5-Coxiella burnetti (Q ateşi) 6-Variola virus (çiçek) 7-Ensefalit virusu 8-Hemorajik ateş yapan viruslar 9-Botulismus toksini ANTRAKS (Bacillus anthracis) Büyük , aerop, gram (+), sporlu, hareketsiz Genellikle zoonoz etkeni İnsanlara bulaş infekte hayvan yada kontamine hayvan ürünleri ile, İnsan-insan bulaş söz konusu değil, 9 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Olabilecek infeksiyonlar kutanöz, solunumsal yada gastrointestinal antrax Patofizyoloji ; 3 virulan faktör: Antifagositik kapsül Öldürücü toksin Ödem toksin Enfeksiyon için 8000-50000 spor yeterli. Spor---makrofaj--basil--kapsül+toksin üretimi-enfeksiyon Deri antrax; İnkubasyon 1-12 gün, papül—vezikül—ülser— yaygın ödem—ülserde siyah eskar—nadiren septisemi--%1 ölüm Solunum antraks; İnkubasyon 1-6 gün, latent dönem 60 gün— nonspesifik belirtiler öksürük, ateş, halsizlik, ödem…vb— ARDS, siyanoz, stridor, göğüs ağrısı – X-ray görüntülemede mediastende genişleme, plevral efüzyon ARDS hızla (24-48 hr) şok ve ölümle sonuçlanıyor. Mortalite %90, septik şok varsa %100 Gastrointestinal Antraks; İnkubasyon 2-5 gün—lokal oral yada tonsiller ülser, ateş servikal submadibular lenfadenit, ödem sonucu ağrı, disfaji. Daha distal GİS nonspesifik ateş bulantı kusma arkasında ciddi karın ağrısı. Tedavisiz mortalite %50 Tedavi: Penisilinlere oldukça duyarlıdır, Ciprofloxacin 500 mg PO bid 60 gün, Amoxicillin at 500 mg PO tid, Doxycycline 100 mg PO bid 60 gün, Erken teşhis ile yeterli dozda antibiyoterapi tedavi için çok önemlidir. 10 VEBA (Yersinia pestis) 6. 14. 20. yy lardaki 3 büyük pandeminin baş aktörü. Zoonotik enfeksiyon etkeni, Y. Pestis enfekte fare pirelerinin insanı ısırması ile bulaşır. Gram(-), hareketsiz, sporsuz, aerop, fakültatif anaerop, oksizdaz negatif, katalaz pozitif, indol negatif, sitrat negatif, üre negatif, ornitin dekarboksilaz negatif özelliklerde kokobasil. Pire ısırması sonrası yaklaşık olarak 28000 bakteri inoküle olur. 1-10 gün arasında kuluçka dönemi sonrasında lenf dokusuna yerleşir (bubonik veba: lenf dokusuna yerleşerek lenf bezelerinde şişme ve deriye fistülize olması) Lenf sıvısı aracılığı ile kana yayılarak veba septisemisi ve akciğerlere yerleşerek pnömoni (tedavisiz mortalite %100), diğer organlara yerleşerek ilgili enfeksiyonlar meydana gelir. Epidemiyoloji ve korunma : Kemirici hayvan hastalığıdır. Bunların idrar dışkı, ölüleri ve vücut parçaları ile toprak ve suya geçebilir. Buradan hayvana ve hayvandan pirelerle insana geçer. İnsan piresi ile insan-insan yada damlacık yoluyla direkt bulaşabilir. Bulaş halkası kırılmalı, enfekte insanlar karantinaya alınmalı, risk grubunda olanlara aşı ve antibiyotik proflaksisi uygulanmalıdır. Tedavi; Geniş spektrumlu antibiyotiklerden streptomisin-sülfadiazin, tetrasiklin kullanılabilir Ağır vakalarda veba serumları kullanılabilir. Korunma: 1998 yılında F1-v antijen aşısı geliştirildi. Tularemi (Francisella tularensis) O’Hara’s disease (Japonya) Plague-like disease in rodents (California) Deer-fly fever (Utah) Glandular tick fever (IdahoveMontana) Market men’s disease (Washington, DC) 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Rabbit fever (orta Amerika) Water-rat trappers disease (Rusya) 2 x 0,7 µm boyutlarında, Hareketsiz, Aerobik, Pleomorfik gram negatif, Fakültatif hücre içi, Kokobasildir, F. tularensis’in oluşturduğu kuzey yarım küreye özgü zoonoz, Biyolojik silah olarak önemi oral 8-10 bakteri, solunum yolu ile aeresol veya direkt kontakt ile 10-50 arasında bakteri enfeksiyon için yeterli, Tedavi edilmeyen pnömoni olgularında mortalite %50’dir. Tedavi edilmeyen kutanöz hastalıkta bile % 5-6 ölümcül seyreder. WHO’nun yaptığı tahmini hesaplara göre; F. Tularensis içeren 50 kg'lık aerosolun 5 milyon nüfuslu bir kente biyolojik silah olarak atılması, 250 bin kişinin hastalanmasına ve 19 bin kişinin ölümüne sebep olacaktır. CDC'nin yaptığı benzer bir hesaplamada; “Tularemi bulutuna” maruz kalan 100 bin nüfuslu bir kentte 82 bin kişinin etkileneceği ve bakterinin 6 bin insanın ölümüne yolaçacağı öngörülmüştür. Tanı: F. tularensise karşı oluşmuş antikorlar; tüp aglütinasyon (TA), mikroaglütinasyon (MA), hemaglütinasyon ve ELISA yöntemleriyle saptanabilir. Hızlı tanı metodları; idrarda antijen arama, direkt floresan antikor boyama, 16S ribozomal prob kullanarak RNA hibridizasyonu ve polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) bunlardan bazılarıdır. Tedavi; Antibiyotik tedavisi erken dönemde başlanırsa etkili, Streptomisin 2 x 7,5-15 mg/kg IM, 7-14 gün, Gentamisin 1 x 5 mg/kg/ IV , 7-14 gün, Süpürasyon gösteren lenf bezleri ise iğne aspirasyonu veya cerrahi drenajla boşaltılmalıdır, Tularemi insandan insana bulaşmaz, bu nedenle hastayı izole etmeye gerek yoktur rutin infeksiyon kontrol önlemlerinin uygulanması yeterlidir. Ancak laboratuar çalışanları kendini en üst düzeyde korumalı ( düzey 2 ), vektör kontrolü sağlamak ve vektörlerin davranış modellerini bilmek ve genel önlemler almak, tulareminin endemik olduğu bölgelerde avcılık, doğadan toplanan yiyecekler ve su önlemler alınarak kullanılmalı, Aşı; Ölü F. tularensis suşlarından hazırlanmış aşılar antikor yanıtı oluştururlar ancak hastalıktan koruyamazlar, attenüe aşı hem hücresel hem de humoral immün yanıt oluşturmaktadır. Ancak mevcut tularemi aşısının etkinliği sınırlıdır, inhalasyon tularemisinden tamamen korumadığını gösterilmiştir, ülseroglandüler tularemi daha hafif semptom ve bulgularla seyretmiştir. Temas Sonrası Korunma: proflaksi ilk 24 saat içinde başlanması gereklidir, tularemi geçirenlerde ömür boyu bağışıklık gelişir. Türkiye’de tularemi Marmara ve Karadeniz bölgeside ağırlıklı olmak üzere Türkiye' de F.tularensis'in endemik olarak bulunmakta ve dönem dönem sporadik veya epidemik hastalığa sebep olmaktadır. BRUSELLOZ (Brucella) Brucellosis, Brucella grubu bakterilerin oluşturduğu, özellikle sığır, koyun ve keçi gibi evcil hayvanlarda yavru atma, süt veriminde azalma, damızlık değeri kaybı, kısırlık gibi zararlı etkileri yanında zoonotik, ekonomik yönden zarar verici ve halk sağlığı yönünden önem taşıyan bir hastalıktır. Malta humması, Akdeniz humması, Bang hastalığı , ondülan ateş hastalığı, Brucella biyolojik silah yapımına girişen gelişmiş ülkelerin ilk dikkatini çeken silah adayıdır, Düşük ölüm gücü, üretim kolaylığı ve kontrolsüz epidemilere sebep vermemesi önemli özellikleridir, Güneş ışığına hassasiyeti sadece gece etkili olma özelliği kazandırır, Dezavantajı; üretim sonrasında birkaç ayda yok olmasıdır. 1952‘de brucella bombası geliştirilmiş ve kobaylar üzerinde denenmiştir. Bulaş; Pişmemiş et, süt ve ürünleri, sakatatları, bütünlüğü bozulmuş ciltten direkt temas ile, ağız yolu, solunum yolu, cinsel temas ile ve laboratuvar çalışanlarında kaza sonucu bakteriler insanlara bulaşabilir. 11 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Klinik: Akut (8 haftadan az), subakut (8-52 hafta) ve kronik (52 haftadan uzun) gidişli klinik şekiller olabilir. Tanı: Hastalığın tanısı bakterinin kan kültüründe üretilmesi ile kesin olarak konur. Serolojik testlerle (Rose-Bengal, Wright testleri) veya ELISA hızlı tanı koyulabilir, Tedavi: WHO’nün önerisi ikili veya üçlü antibiyotik kombinasyonları doksisiklin, rifampisin, streptomisin gibi antibiyotiklerledir. Tedavi süresi 6 haftadan az olmamalıdır. Tedavi süresi omurga tutulumu ve endokarditte 3-6 ay, merkezi sinir sistemi tutulumunda ise 6-12 ay şeklinde uzatılabilir. Kalp damar sistemi tutulumunda çoğunlukla cerrahi tedavi gerekir. Korunma: Konakçı hayvanlarda hastalığın kontrolü ve eradikasyonu, Henüz kullanılabilir bir aşı yoktur ama aşı çalışmaları devam etmektedir, Q ateşi (Coxiella burnetii) Gram Negatif, Zoonotik, Kokobasil, Aerob, İntrasellüler, Hareketsiz, Sporlu Virülan faktörleri; Endotoksin: (O antijeni): Antijenik varyasyon sağlar. Süperoksid dismutaz enzimi Coxiella'ların fagositler içinde yaşamasını sağlar. Sporlar: Olumsuz şartlarda yaşamayı sağlar. Klinik; Akut febril hastalık, Atipik pnömoni, Hepatit, Kronik Q humması: Akut veya subakut endokardit Bulaş: Kontamine aerosollerin inhalasyonu bulaşır, çiğ süt ve süt ürünleri ile ile Tanı: Weil-Felix reaksiyonu : Riketsiyalarla infekte serum, Proteus vulgaris ile aglütinasyon vermesi prensibine dayanır. 12 Tedavi: Pnömoni için Tetracycline Endokardit için cerrahi kapak replasmanı + Doxycycline + TMP-SMZ (veya + Rifampin) Aşı: Avustralya ve Batı Avrupa’da etkili aşı (Q-Vax) mevcut Korunma : Sütlerin pastörizasyonu, hayvan plasentasının uygun şekilde yok edilmesi. ÇİÇEK (Variola) İlk görüldüğü yer Çin ve Uzak Doğu MÖ 2000, Firavun Ramses V ölüm sebebi (1157 MÖ), Avrupa MS 710 yılında tanışıyor, Amerika 1520 - 3.5 milyon Aztekin 2 yıl içinde ölümü, Orthopoxvirus ailesi, DNA virüsü, En büyük ve en kompleks virüsler arasındadır, Konak sadece insan Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1977’de çiçeğin eradike edildiğini bildirmiş, 1980’da tüm Dünya ülkelerinin çiçek aşılamasını durdurmasını istemiştir. WHO uzman konseyi tüm ülkelerden ellerindeki çiçek virüsü izolatlarının iki referans laboratuarından (Rusya’da, Moskova Viral Ürünler Laboratuarı ve ABD’de CDC’nin Atlanta’daki Viral Hastalıklar Ünitesi) birisine veya ikisine ulaştırılması istemiş, 1999 yılında tüm çiçek virüs izolatlarının yok edilmesini önermiştir. Hastalığın eradikasyonu sonrasında rutin aşı uygulamasının durdurulması, hastalığın mortalitesinin %30’lara kadar çıkması ve etkili bir tedavisinin bulunmaması, hava yolu ve temas ile kolaylıkla bulaşması variola virüsünün biyolojik silah olarak kullanımını gündeme getirmiştir. Gelişmiş ülkelerden bazılarının üretime devam ettiği ayrıca virüsün daha virülan formalarını geliştirme çalışmalarının sürdüğü söylenmektedir. Variola majör: Hemorajik ve malign çiçek mortalite % 100, 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Variola minor; Bulaş; Mukozalardan veya direkt temas ile 3-4 hafta süren ateşli, döküntülü hastalık (sentrifugal-monomorfik ), Ölüm sıklıkla dolaşımda bulunan variola antijeni ile oluşan immün komplekslerin toksisitesine bağlı olarak gelişir. Tanı: Klinik olarak konulur, laboratuar konfirmasyonu için de kullanılan nötralizan antikor, döküntünün altıncı gününden itibaren tespit edilir ve yıllarca yüksek seviyede kalır. Vezikül veya püstülden alınan sıvı örneğinin elektron mikroskopik incelemesi, Tedavi: Cidofovirin? Etkinliği ispat edilmiş tedavi yok!! Ciddi mortalitesi olan, morbiditesi ile sağlık kuruluşlarını ve ülkenin ekonomik ve fizik gücünü etkileyebilecek çiçek hastalığının biyolojik silah olarak kullanılmasına karşı alınabilecek en etkili önlem olası temas öncesi profilaksi amacıyla aşının kullanımı olabilir. Salgın halk sağlığı açısından ciddi bir tehdittir ve aşılama ile hastaların ve temas etmiş kişilerin izolasyonu dışında etkili bir korunma bulunmamaktadır. Tek bir çiçek vakasının bile tespit edilmesi, acil ihbar edilmesi gereken bir durumdur. Biyolojik saldırı durumunda hastalanacak 50 ile 100 kişilik küçük bir grup her bir siklüsta 10 ile 2o ile katlanarak yayılabilme riski taşımaktadır. Korunma: Temastan dördüncü güne kadar çiçek aşısı hastalığın gelişimini engelleyebilir veya hafif geçirilmesini sağlayabilir. Hastalığın kontrolünde izolasyon temel noktalardan birisidir, Biyolojik silah olarak kullanıldığında çiçek virüsü UV ışığa maruz kalmazsa 24 saat içerisinde, uygun koşulların varlığında da en uzun 48 saat içerisinde canlılığını yitirir. Özellikle nem oranının ve sıcaklığın yüksek olduğu ortamlarda 6 saat içerisinde canlılığını yitirmektedir. Aşının hazır tutulması ve olası saldırı durumunda erken izolasyon önlemlerinin alınması Biyolojik Silah Saldırısına Hazırlık Biyolojik silah ile yapılan saldırılara karşı bir plan hazırlanması gerekmektedir. biyolojik saldırıya hazırlıkta ana plan hatları: Hazırlık ve önleme çalışmaları. Erken farketme ve sürveyans. Biyolojik ajanın tanımlanması. Müdahale çalışmaları. 1. Hazırlık Kurumlar ve bölgeler arası işbirliği yaratarak kurum ve bu kurumlarda çalışan personelin görevlerinin belirlenmesi, Ulusal iletişim sisteminin kurulup etkin bir şekilde işletilmesi, Personel için rehberler hazırlanması ve personelin eğitimi kısımlarından oluşmaktadır. 2. Erken fark etme ve sürveyans Tehdit biyolojik silah mı? Bu ipuçları; Büyük epidemiler olması, Sağlık personelinin etkilenmesi, Yüksek morbidite ve mortalite, Bir bölgede beklenmeyen bir sendrom ya da patojenin varlığı, Açıklanamayan bir hastalığa bağlı ölüm ya da hastalık, kapalı alanlarda yaşayanlar, Özellikle kapalı devre ya da filtreli havalandırma sisteminde yaşayanlarda düşük atak hızı olarak sayılabilir. 3. Biyolojik ajanın tanımlanması Laboratuvarlar 4 kategoride değerlendirilir. Bunlar: Seviye A: İlçe-il düzeyinde kurulup bazı etkenleri tanımlayabilir. Seviye B: İl ve bölge düzeyinde kurulup doğrulama yapabilir. Seviye C: Bazı merkezlerde oluşturulup 13 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ moleküler diagnostik teknoloji kullanabilir. Seviye D : Ülkenin merkez laboratuvardır. Bu laboratuvardaki yöntemler "Seviye C" laboratuvarı ile benzer olabilir. 4. Müdahale çalışmaları İnfeksiyon önlemede alınan "Üniversal Önlemler"i ve toplumu bilgilendirme çalışmalarını kapsamaktadır. Cenova Protokolü- 1925 Biyolojik silahların; (i) Kullanımı, (ii) Geliştirilmesi, üretilmesi ve stoklanmasının uluslar arası düzeyde yasaklanması, (iii)Biyolojik silahların artmasına yönelik caydırıcı tedbirler ve ulusal politikaların geliştirilmesi hedef ? 2. Dünya savaşı ve soğuk savaş dönemi bu protokole uyulmasını engelledi? Biyolojik Silahlar Konvansiyonu-1972 [5] Biyolojik silahların Geliştirilmesi Üretilmesi, Stoklanması Elde edilmesi / satılması, Saklanması Yasaklanmiştir. Ülkeler açısından değerlendirme 1-Ekonomik kayıp 2-Prestij kaybı 3-Diğer ülkeler tarafından dışlanma 4-Halkta güven bunalımı ve buna bağlı depressif bir kitle oluşumu SONUÇ Sonuç olarak bana göre her mikroorganizma bir biyolojik silah olarak kullanılabilir. Koşullar ve varılmak istenen hedefe göre en masum bir organizma bile sorun oluşturabilmektedir. Nosokomiyal infeksiyon ajanları olan pek çok mikroorganizma yakın zamana kadar nonpatojen 14 olarak kabul edilirken bugün en çok uğraştıran patojenlere dönüşmüş durumdadırlar (Staph. Epidermidis, Enterokoklar, Stenotrofomonas maltofila vb.). Kaynaklar [1]. Christopher GW, et al. Biological warfare: a historical perspective, JAMA 1997; 78:412-7. [2]. Harris S. Japanese biological warfare research on humans: a case study of microbiology and ethics. Ann NY Acad Sci 1992;666:21-52. [3]. Manchee RJ, Steward WD. The decontamination of Gruinard Island. Chem Br. July 1998;690-1. [4]. http://www.pediatri.hacettepe.edu.tr/Ka tki/2002-1/BT.html [5]. Ann N Y Acad Sci 1992;666:177-190. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyolojik Tehdit: Biyolojik Savaş Ajanları Yalçın BÜYÜK ÖZET Adem peygamberin oğullarından Kabil’in Habil’i öldürmesi ile ilk cinayetine imza atan insanoğlu, tarihsel süreç içinde eline geçirdiği her imkanı silahları geliştirmek amacıyla kullandı. Kılıç ve oklarla başladığı süreci atom bombaları ile zirveye ulaştırdı. Süreç içinde insanoğlunun şiddet kullanımında sadece silahlar değişikliğe uğradı ve kitlesel ölümlere yol açan imha gücü yüksek silahlar bir tarafta geliştirilir iken, insanlarda hastalık yapan, geçmişte eradike edilmeleri için uğraşılan mikrobial ajanlar tekrar hortlatılarak yeni bir savaş terminolojisi oluşturuldu: biyolojik savaş. Kitle imha aracı olarak yaklaşık 20-25 bin yıldır kullanılmakla birlikte güncel teknolojik gelişmelerle birlikte genlerle oynama sonucu niteliği değiştirilmiş patojenler, yayılma alanı genişletilmiş toksinler ile gelecek için tehdit oluşturmaktadırlar. Her türden mikrobiyolojik patojen biyolojik silah aracı olarak kullanılabilir, fakat özellikle spor üreten bakteriler ve virüsler daha fazla kullanılmaktadır. 1925 yılında Cenevre Protokolü ile biyolojik ve kimyasal silah kullanımı tüm dünyada yasaklanmışsa da günümüzde en az 17 ülkede bu türden silahların olduğu ve zaman zaman kullanıldığı bilinmektedir. Biyolojik silahlar diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratmak amacıyla kullanılan bakteri, virüs ve mikrobiyolojik toksinler yine biyolojik yollarla elde edilmiş olan zehirleri kapsamaktadır. 15 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Giriş Biyolojik ajanların savaşta kullanımına dair ilk kayıtlar M.Ö.6.yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu dönemde Asurluların düşmanların savaş gücünü azaltmak için su kuyularına çavdardan elde ettikleri ergo alkaloidlerini attıkları bildirilmektedir. Romalılar ölülerini su kaynaklarına atarak düşmanlarını bu şekilde zehirlemeye çalışmış, Tatarlar tarafından 1346 yılında enfekte cesetler aracılığıyla Kafkaslara veba bulaştırılmıştır. 1346 yılında Kafa kenti (Bugünkü Kırım) kuşatması sırasında veba salgınıyla karşılaşan Tatar ordusu, vebadan ölen askerlerin cesetlerini kale duvarlarından şehre fırlatmak suretiyle hastalığın kente bulaşımını sağlamış ve böylece kentin direnişini kırmıştır. Savaş sonrası kentten ayrılan halk hastalığı Avrupa’ya yaymış ve benzer taktik 1710 yılında Ruslar tarafından İsveç ordusuna karşı kullanılmıştır. Bu anlamda kullanılan diğer bir hastalık etkeni de çiçek virüsüdür. 15.yüzyılda Güney Amerika’ya giden kâşifler yerli halka çiçek virüsü bulaşmış giyim eşyaları vermişler ve benzer şekilde çiçek virüslü battaniyelerin de İngilizler tarafından 1754 yılında Kızılderililere bulaştırılmıştır. 1.Dünya savaşı sırasında Almanlar ABD’den Fransa’ya gönderilen atlara Ruam hastalığını bulaştırmışlar, 1937 yılında Japonlar Mançurya’da kurdukları “Birlik 731” kod adlı askeri araştırma laboratuarlarında biyolojik silahlarla ilgili çalışmalar yapılmış ve bu tesis 1945 yılında yıkılmıştır. İkinci Dünya savaşı sonrasında yapılan araştırmalarda bu tesiste vahim araştırmalar yapıldığı, bu tesiste Japonlar tarafından savaş esirleri üzerinde biyolojik silah kullanıldığı (Antraks) ve 1000’e yakın ceset üzerinde de otopsi yapıldığı, tahminen tesiste yapılan çalışmalarda 3000’e kadar ölüm meydana geldiği tahmin edilmektedir. Tesiste veba etkeni Y.pestis üretiminin de gerçekleştirildiği ve bu etkeni taşıyan pirelerin uçaklarla Çin üzerine bırakıldığı da iddialar arasındadır. 1943 yılında ABD’nde biyolojik ajanların saldırı amaçlı kullanımı üzerine çalışmalara başlanmıştır. Başkan Nixon tarafından biyolojik silah üretimine son verilmiş ve 1971-1972 yılları arasında uluslar arası gözlemciler huzurunda üretilen tüm biyolojik silah stokları ve mühimmatlar yok edilmiştir. 16 1972 yılında ABD, SSCB, İngiltere arasında imzalanan “Biyolojik Silahlar Konvansiyonu” uyarınca biyolojik silahların üretimi ve kullanımı yasaklanmış ve mevcut stokların imhası öngörülmüştür. Bu anlaşmaya 140 ülke imza koymuş, ancak birçok ülkede biyolojik silah araştırmaları devam etmiştir. Bunun belirgin örnekleri arasında Güneydoğu Asya’da “sarı yağmur” olarak adlandırılan trichothecene mikotoksininin kulanımı, 1978 yılında Londra’da biyolojik bir toksin olan risinin suikast amaçlı kullanımı bulunmaktadır. 1977 yılında Rusya’da Sverdlovsk’da 66 kişi şarbon salgını sonucu ölmüş, başlangıçta enfeksiyonun enfekte et kaynaklı olduğu bildirilmiştir. Ancak, yapılan otopsilerde solunum yolundan bulaşım gösterilince olayın bir biyolojik saldırı olduğu dillendirilmiş, ancak kesin sonuca ulaşılamamıştır. 1997 yılında Texas’ta bir laboratuar çalışanının siyasi amaçlarla arkadaşlarının yemeklerine Shigella dysenteria suşu bulaştırdığı saptanmıştır [1]. Çağın vebası olan AİDS konusuna gelince, yine 1990,92 ve 94 yıllarında HİV ile enfekte kanlarla biyolojik suçlar bildirilmiştir [2]. 1978 yılında Georgi Markov isimli bir Bulgar mülteci Londra’da saldırıya uğramış, şemsiyenin sivri ucuyla bacağına vurulmuş, otopside Markov’un bacağında subkütan dokuya yerleşmiş risin adlı toksini içeren bir mikrokapsül bulunmuştur. Suikast Bulgar gizli servisinin işi olup, bu teknolojinin SSCB tarafından Bulgaristan’a verildiği iddia edilmiştir. Son 20 yıl içinde biyolojik silahlarla ilgili olarak endişeler giderek artmıştır. Eski Sovyetler birliğinin dağılmasıyla birlikte bu teknolojinin bölge ülkeleriyle terörist grupların eline geçtiği düşünülmektedir. Özellikle 1980 yılında DSÖ tarafından eradike edildiği bildirilen çiçek virüsünün bölge ülkelerinin elinde olduğuna dair kuşkular vardır. 11 eylül saldırısı sonrası Amerika’da mektuplarla gönderilen şarbon mikrobu kaynaklı 15 hastalık (7 akciğer şarbonu, 8 deri şarbonu) olgusu olduğu bildirilmiştir. Konvansiyonel kitle imha silahları oldukça pahalı iken biyolojik silahlar aynı görevi çok daha ucuza yapmaktadır. BM tarafından yayınlanan bir raporda kitle imha amaçlı olarak maliyet konvansiyonel silahlar için 2000 USD/km2, kimyasal silahlar için 600 USD/ km2, nükleer silahlar için 800 USD/ km2, ve biyolojik silahlar 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ için 1 USD/ km2 şeklinde tespit edilmiştir (1969). Bu biyolojik silah ajanlarının balistik füzelerle uzun mesafelere kadar ulaştırılmaları mümkündür. 1995 yılında Tokyo metrosunda sarin gazıyla yapılan saldırının arkasında bir tarikat bulunduğu saptanmış ve aynı tarikatın daha önce botulinum toksini ve Bacillus anthracis sporlarıyla benzer saldırılara teşebbüs ettiği iddia edilmiştir. Biyolojik Silah Olarak Kullanılabilen Patojenler • şarbon • veba • botulinum toksini • variola (çiçek) virüsü • tularemi • bruselloz • Q humması • hemorajik ateş yapan virüsler (Marbog ve Ebola gibi). • ensefalit yapan virüsler. Neden Biyolojik Silahlar? Elde edilmeleri ve üretilmeleri kolaydır. Büyük laboratuar ortamları ve imkanlarına gerek duyulmadan, 25-50 metrekarelik bir laboratuar ortamında hazırlanabilir. Orta derecede fermentasyon ve farmakolojik endüstriye sahip her ülke bu silahları üretebilir. Biyolojik silah olarak kullanılan mikroorganizmaların belli bir kuluçka süresi vardır. Bu süreye kadar anlaşılamaz. Bu dönemden sonra da spesifik olmayan belirtiler tanıyı biraz daha geciktirir ve biyolojik bir saldırı olduğu anlaşıldığında ise artık aşı için gereken zaman da geçirilmiş olacaktır Oluşacak panik ve psikolojik yıkım ağır olup, uzun süre toplumu meşgul edecektir. Saldırının ne zaman nereden geleceği bilinmediğinden korunma yöntemlerinin kullanımı da pratik anlam ifade etmeyecektir. Rüzgar altında yayılım oldukça geniş alanda toplu ölümlere yol açar. 55 kg şarbon sporu 2 km hat kaynağı boyunca 500 bin nüfuslu bir şehre esen rüzgar yönünde verilir ise 25 bin ölüme sebep olabilir!. Maliyeti düşük olduğundan fakir ülkelerin atom bombasıdır. Kitle imha silahlarının neden olacağı ortak bir yıkım için maliyetler hesaplandığında; konvansiyonel silahlarda 2000 dolar, nükleer silahlarda 800 dolar, kimyasal silahlarda 600 ve biyolojik silahlarda ise sadece 1 dolardır. Biyolojik silah üretimi ve kullanımı ucuz olup, büyük bir teknolojik yatırım da gerektirmemektedir. İnsani amaçlı işlev gören bir aşı üretim tesisi, ilaç fabrikaları, gıda üretim tesisleri, mayalı içki üretim tesisleri gibi merkezler rahatlıkla bir biyolojik ajan üretim tesisi haline getirilebilir. Çok az miktarlardaki biyolojik ajanlardan tonlarca üretebilecek fermentasyon kazanları bu tesislerde bulunmaktadır. Elde edilmiş olan ya da üretilen bu biyolojik ajanlar gıda maddeleri, su kaynakları gibi toplumsal kullanım alanlarına rahatlıkla bulaştırılabildiği gibi terörist gruplar tarafından basit cihazlarla aerosol olarak da havaya karıştırılabilir. Nasıl Kullanılır? Temel mikrobiyolojik kurallar geçerlidir. Mikropların vücuda giriş yerleri olan solunum, sindirim, deri, üreme organları, göz konjuktivaları ve vektörler aracılığı ile olabilir. Bu yollardan en çok solunum ve sindirim yolları kullanılmaktadır. Bu amaçla mekanik olarak da çeşitli yayma cihazı kullanılabileceği gibi biyolojik vektörler de yaymak için kullanılabilir. Biyolojik saldırı için başlıca kullanım şekilleri: 1. Aerosol haline hetirilmiş olan partiküllerin salınması. 2. gıda-su kaynaklarının kontaminasyonu 3. çevresel kontaminasyon Biyolojik saldırı ajanlarının bütünlüğü bozulmamış cilde temas yoluyla bulaşması oldukça zor olup, hasar görmüş deriden yüksek miktarda ajana maruziyet durumunda bulaş olmaktadır. Bu nedenle biyolojik saldırıda temas yoluyla bulaş hedeflenmemektedir. Su kaynakları ve gıda kaynaklarının kontaminasyonu sık olarak tercih edilecek bir yöntem olup, bu kaynakların dikkatle kontrolünün önemi açıktır. 17 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyolojik saldırı ürünlerinin en tehlikeli kullanım yolu aerosol yoludur. Bu yolla hedeflenen kitlesel ölümler kaçınılmaz olacaktır. Bu yöntem aynı zamanda tedbirleri de oldukça kısıtlayan bir yöntemdir. Doğal Afet ve Biyolojik Saldırı Çok sayıda insanın aynı enfeksiyon ajanıyla eş zamanlı olarak hastalanması durumunda, yani bir salgınla karşı karşıya olunduğunda, mevcut durumun doğal bir salgın mı yoksa bir biyolojik saldırı sonucu mu gerçekleştiğinin ayırımı önem taşır. Her iki durum için alınacak önlemler ve uygulanacak afet planları farklılık arz edecektir. Bu gibi durumda elde edilecek epidemiyolojik veriler ayırım için önem kazanacaktır: 1. Hastalık belirtilerinin bir çok kişide aynı anda başlaması 2. Belli bir alanda nedeni tespit edilemeyen seri ölümler 3. Bu olgulardan izole eden etken değerlendirildiğinde beklenen tablodan daha ağır klinik tabloyla karşı karşıya olma 4. İzole edilen ajana yönelik normalde beklenen tedaviye yanıtın elde edilememesi 5. Enfeksiyon ajanının bulaşım şeklin- deki farklılıklar. Normalde deri yoluyla bulaş beklenirken solunumu yoluyla bulaşı düşündüren bulguların varlığı gibi. 8. Enfeksiyon bulgularıyla başvuran kişi- lerin ortak bir bölgede bulunma öyküsü 9. Farklı ve hastalık normalde beklen- meyen suşların izole edilmesi Gibi epidemiyolojik verilen normal bir salgından ziyade bir biyolojik tehdit olduğunu düşündürtecektir. Bu durumda öncelikle normal salgınlarda da olduğu gibi mevcut durumun tanımlamasını yapmak ve olası en kısa sürede sorumlu ajanın izole edilmesine çalışmaktır. Gerçekten hasta olanlarla olayın duyulmasının yarattığı panikle ortaya çıkan ve hasta olduğunu sanan grupların etkin ayırımı da diğer önemli bir faktördür. İşte bu aşamada önemli diğer faktör de hızlıca vaka sayısı ya da beklenen olgu sayısı tahmininde bulunarak bir afet planı hazırlanmasıdır. Doğal bir salgında hasta sayısındaki artış günler içinde yavaş bir hızla beklenirken bu tür saldırılarda hasta sayısında hızlı bir artış olacaktır. Bu sayılan tüm ayırt edici olma olasılığı bulunan faktörlerle doğal bir hastalık salgınında da nadir de olsa karşılaşılabilir, ancak bu aşamada kollaboratif çalışma önem kazanacaktır, ilgili birimlerden elde edilecek istihbari veri bu ihtimali destekleyici olacaktır. Biyolojik Bir Saldırı Durumunda Yapılacak Değerlendirme • • 6. Hastalık etkeni için gerekli olan vektör organizmanın hastalığın görüldüğü bölgede normalde bulunmaması, hastalığın o coğrafi bölge için oldukça beklenmeyen bir hastalık olması, beklenen olası mevsim dışında ortaya çıkması, ya da o bölgede daha önce tespit edilmemiş olan vektörlerin birden ortaya çıkışı. 7. Eradike edilmiş ve beklenmeyen atipik ajanların yol açtığı tablonun aynı bölgede salgın halinde görülmesi (çiçek gibi). 18 • • • • • • • • Her zaman için bu ihtimalin akılda tutulması Öncelikle müdahale edeceklerin kendini koruma altına alması İlk değerlendirme Uygun dekontaminasyon Tanı En kısa zamanda tedavi planı Enfeksiyon kontrolü Bildirim Epidemiyolojik çalışma Bilgi güncellemesi Kimyasal ajanlar bir kuluçka dönemine ihtiyaç duymadan etkilerini meydana getirirler. Biyolojik 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ ajanlar için ise bu etkilerin görülebilmesi için bir kuluçka dönemine ihtiyaç vardır. Temas sonrası bulgular hemen görülüyor ise kimyasal bir saldırıyla karşı karşıyız demektir. Ancak, hastalık tablosunun başlangıç dönemi (prodrom) oldukça silik bulgularla önemsenmeden atlanmış da olabilir. Bu nedenle tanı zorlaşabilir. Biyolojik silah olarak kullanılmakta olan ajanlar genellikle 2 ana sistem bulgusuyla kendini gösterirler: solunum yolu belirtileri ve nöromüsküler sistem belirtileri. Bu nedenle bu basit iş akış şeması başlangıç olguların değerlendirmesinde fikir verici olabilir. Şarbon (antraks) Etkeni Bacillus anthracis olan şarbon esas olarak otobur hayvanların bir hastalığıdır (sığır, koyun, keçi, at gibi). Etken bakteri gram (+), sporlu bir basildir. Bulaşıcılıktan sporlar sorumludur. İnsanlara geçiş et, yün gibi kontamine ürünler yoluyla olmaktadır. İnsandan insana geçiş yoktur. En sık bulaşım cilt yoluyla gerçekleşmekte olup, özellikle yün işiyle uğraşanlarda inhalasyon yoluyla da sporlar alınmaktadır. Pişirilme kusuru bulunan etlerin tüketilmesi de oral bulaşım için etkendir. Sporları oldukça dayanıklı olup, toprakta ve sularda yıllarca yaşayabilirler. 140 derece gibi yüksek düzeylerde olmayan ısıya da dayanıklıdırlar. Biyolojik silah ajanı olarak kullanıldıklarında inhalasyon yoluyla bulaştırma hedeflenmektedir. Tarihçe: ABD’nin 1950-1960 yılları arasında biyolojik silah amaçlı olarak anthraks üretiminde bulunduğu bildirilmektedir. Sporlarının son derece dayanıklı olması nedeniyle ideal bir biyolojik savaş ajanı olmaktadır. Eski SSCB’nin ve Irak’ın da bu ajanları ürettiğine dair Amerikan kaynaklı veriler bulunmaktadır. Kullanım: Genellikle sporların aresol halinde sunulması ile sporların solunum yolundan alınması ve oldukça ağır hastalık formu olan pulmoner şarbonun gelişmesi hedeflenmektedir. Bu sporlar uçaklar aracılığıyla hedeflere gönderilebileceği gibi özel top mermileri de bu amaç için kullanılabilir. Klinik bulgular: Antraks 3 ayrı klinik form göstermektedir: Deri şarbonu (Kütanöz Şarbon), Akciğer şarbonu (Pulmoner anthraks), Sindirim sistemi şarbonu (Gastrointestinal anthraks. Eğer hastalık doğal bir yolla bulaşmış ise en sık görülen şekil kutanöz şarbon olup, oluşturduğu cilt lezyonundan dolayı da malign püstül de denmektedir. Hastalıklı hayvanlarda doğrudan temas bulaşımdan sorumludur. Deri yoluyla alınan şarbon bakterilerinin giriş yerinde ağrısız, kırmızı-kahverengi bir papül meydana getirirler. Bu papül hastalık sürecinde büyüyerek jelâtinimsi ödem meydana gelir. Sonraki süreç vezikül oluşumu ve tipik nekrotik ülserin meydana gelmesidir. Bu ülserin üstü kabukla kaplanır ve siyahımsı bir renk alır. Bu siyahımsı renginden dolayı (Yunanca antraks: kömür) hastalık antraks adını almıştır. Gastrointestinal Şarbon oldukça nadir görülen bir şarbon türü olup, bulantı , kusma, ateş gibi bulgularla başlar. Hasta hayvanın etinin iyi pişirilmeden tüketilmesi sonucu bulaşım olmaktadır. Bu klinik tablonun ölümcül potansiyeli oldukça fazla olup, bakterilerin salgıladığı toksin nekroz yapmaktadır. Oluşan barsak nekrozları ve septisemiyle hasta kısa sürede kaybedilmektedir. Pulmoner anthraks; sporların solunum yoluyla alınması sonrası gelişen ve yün işçilerinin bir hastalığıdır. Ağır bir bronkopnömoni tablosu şeklinde seyreden hastalık son süreçte solunum sıkıntısı, siyanoz, şok ve koma tablosuyla ölüme götürür. Başlangıç bulguları spesifik olmayıp, hafif ateş, halsizlik ve influenza tablosuna benzer bir prodromal dönem sonrası kısa süreli bir iyileşme dönemi görülür. Bu dönem şiddetli bir solunum sıkıntısıyla sonlanır ve kısa sürede ölümcül bulgular gelişmeye başlar. Solunum sıkıntısını takip eden 24-36 saatlik süre içinde septisemi, şok ve ölüm gerçekleşir. Biyolojik silah olarak kullanıldığında hedeflenen tablo bu tablo olup, mortal seyreden bir tabloyla ortaya çıkmaktadır. Tedavi edilmemiş deri şarbonunda mortalite % 25 iken Sindirim sistemi ve solunum sistemini tutan şarbonda bu oran % 100’dür. Hastalığın kuluçka süresi 1-6 gün olup, etkenin balgam ve kan kültürlerinde izole edilmesi mümkündür. Sindirim sistemi şarbonunda etken kan ve dışkıdan izole edilebilir. Şarbon, hastalıklı hayvanlardan insana bulaştığı için hastalıklı hayvanların ve bunlara ait ürünlerin imhası korunma açısından önemlidir. İnsandan insana bulaşan pulmoner şarbon olgusu bildirilmemiştir, ancak, biyolojik bir saldırı 19 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ şüphesi durumunda her türlü ihtimal düşünümeli ve koruyucu önlemler alınmalıdır. Hayvanların yakılarak imhası yoluna gidilmelidir. İnvaziv bir girişim ve otopsi sonrası kullanılan aletlerin dezenfeksiyonuna dikkat edilmelidir. Kullanılan dezenfektanın spor öldürücü yetisinin olması gereklidir. Doğal koşullarda bulaşmış bir şarbonda tedavi için ilk seçenek penisilin olmakla birlikte, biyolojik savaş ajanı olarak kullanıldığında penisiline dirençli suşların kulanılmış olabileceği akılda tutulmalı ve ampirik tedavide kinolonlar gibi daha geniş spektrumlu ilaçlar seçilmelidir. Kemoprofilakside de siprofloksasin iyi bir seçenek olup, olgunun antraks olduğu kesinleşirse tedaviye 4 hafta devam edilmeli ve 3 doz aşı yapılmalıdır. Aşı imkanı mevcut değilse bu temas grubu ilaçlarını 60 güne tamamlamalıdır. Tek kullanımla ömür boyu bağışıklık sağlayan aşısı bulunmaktadır. Akut temasta Ig özellikle ilk 24 saatte koruyucu olabilir. Adli Mikrobiyoloji: Başta biyoterörizm olmak üzere biyolojik kökenli suçlarda eldeki kanıtların mikrobiyolojik açıdan ayrıntılı yöntemlerle incelenmesi aracılığıyla masum insanları korumayı hedefleyen multidisipliner bir bilim dalıdır [3]. Çiçek (smallpox) Yüzyıllardan beridir bilinen, bulaşıcı, ölüm oranı yüksek, toksemi ve kendine özgü döküntüleri olan bir virüs hastalığıdır. Tarihsel süreç içinde bir çok toplumun yok oluşuna neden olacak kadar ciddi salgılar yapmış olan bu hatalık DSÖ tarafından yapılan etkin mücadele ve aşılama çabalarıyla 1978 yılından itibaren artık bu hastalığa rastlanmamıştır. İnsandan insana bulaşım oldukça yüksek olduğundan hastalık kısa süre içinde geniş gruplara yayılabilmektedir. Etken virüs canlı dokuda 270 gün kadar yaşayabilmekte ve hastalık için 10-100 adet virüs yeterli olmaktadır. Ortalama 12 günlük bir kuluçka süresi vardır. Kuluçka süresinin sonunda ani yükselen ateş, sırt ve baş ağrısı, kusma görülür. Bu toksik dönem olup, enfeksiyonun ikinci gününde mukozal bölgede döküntüler başlar. Üç güren yüksek ateş döneminden sonra döküntü dönemi başlar. Döküntüler genellikle karın, göbek altı, uyluk ve bacakların iç kısımlarında ortaya çıkar. Döküntüler 8-9 günde kabuklanarak ortası çökük düğme görüntüsü alır. Hastalık oluşturduğu komplikasyonlarla ölümcül seyreder ve bu komplikasyonlar her sistemde görülebilir. Bunlar içinde toksik miyokardit genellikle en önemli ölüm sebebidir. Hastalığın özel bir tedavisi yoktur. Destek tedavisi uygulanır. [3]. Cummings C.A, Relman D.A. Microbial 20 Kaynaklar [1]. Scutzer SE, Budowle B. Biocrimes, Microbial forensics and role of the physician. PLoS Medicine 2005, 2(12): 1242-1247. [2]. Budowle B, Murch R, Chakraborty R. Microbial forensic: the next forensic challange. International Journal of Legal Medicine 2005; 119: 317-330. forensics; Cross-examining pathogens. Science 2002;296:1976-77. KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Canlılarda Kimyasal, Biyolojik, Radyoaktif ve Nükleer Maddelere Maruz Kalma Sonucu Oluşan DNA Hasarını Değerlendirmede RAPD-PCR Analizi Çalışmaları İrem UZONUR Fatih Üniversitesi, Biyoloji Bölümü,34500, Büyükçekmece, İstanbul ÖZET Çalışmamızda, insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileri olduğu bilinen kimyasallar ve organizmaların hayatsal faaliyetleri sonucu ortaya çıkan toksik maddeler ile, nükleer ve radyoaktif tepkimeler sonucu ortaya çıkan radyasyonun moleküler ölçekte canlı DNAsı üzerinde yaptığı hasarın moleküler bir metod olan RAPD-PCR analizi ile tespiti amaçlanmıştır. Metot, özel bir yaklaşımla uygulanarak model olarak seçilen canlılarda DNA hasarının tespit edilebildiği gösterilmiştir. Giriş Endüstrinin gelişmesi insan ve yaşadığı çevre açısından bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Özellikle kimyasallar ve radyasyona maruz kalma bunların en dikkat çekenlerindendir. Öte yandan hijyen şartlarının sağlanması, gıda saklama koşullarının iyileştirilmesi ve mikrobik hastalıklarla mücadelede sağlanan başarı normal şartlarda biyolojik etmenlerden gelen tehditi kabul edilebilen düzeylere indirmiştir. Ancak, son yüzyıl içerisinde kimyasal, biyolojik, nükleer ve radyoaktif maddelerin silah olarak da kullanımı söz konusu olmuş, bu türden maddelerin endüstride ve tıpta yoğun kullanımı sırasında meydana gelen bazı kazalar ve bazen de bilinçli olarak çevreye bırakılmaları tehditi ve hatta maruziyeti zaman zaman ciddi boyutlara ulaştırmıştır. KBRN madde maruziyeti kimi zaman da topraktaki radyoaktif uranyum, toryum ve radon gazı; asbest gibi kanserojen kimyasallar ve gıdalardaki aflatoksin B1 toksini gibi doğal yollardan olmaktadır. Bu maddelere maruz kalmanın akut sonuçları olması durumunda klinik olarak gereken müdahale yapılmakta ancak semptomların ortadan kalkması ile çoğu zaman tedavi sonlandırılmakta ve takibi yapılmamaktadır. Yani, bu maddelerin yapabileceği moleküler düzeydeki patojenik ve hatta kalıtılabilecek etkilerin takibi yapılmamaktadır. Doğrudan insanı hedef almayan ancak insanın besin zincirinde yeralan diğer ekosistem elemanlarını etkileyen maruziyetler de sonunda 21 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ insanı etkileyebilmektedir. Bu yüzden, insanı ve içinde yaşadığı ekosistemi moleküler düzeyde etkileyen toksik ve radyoaktif maddelerin DNA üzerinde yaptığı hasarın tespiti hem ileride karşılaşılabilecek hayati tehdit getiren hastalıklar açısından, hem de daha sonraki nesillere kalıtılabilecek abnormaliteler açısından önem taşımakta ve içinde yaşanılan çevrenin sağlığı açısından fikir vermektedir. KBRN maddelerin organizma üzerindeki etkileri farklı farklı olduğundan herbiri ayrı incelenmelidir. Bunlardan iyonizan radyasyon DNA sarmalı kırıklarına ve oksidatif tahribata yol açmaktadır (Şekil 1). Bunun sonucunda etkilenen genlerin üretim özellikleri değişmekte, hatalı proteinler üretilebilmektedir. Hasar gören hücreler ölebilmekte, ya da genom yapısında kararsızlıklar ortaya çıkmaktadır, hücre ölümleri organ iflaslarına yolaçabilmekte; genom yapısındaki karasızlıklar ise kanserden, kalıtılabilen gen bozukluklarına uzanan bir aralıkta tıbbi sonuçlar doğurabilmektedir. Kalıtılabilen gen bozuklukları gelecek kuşakları da etkileyebileceğinden ayrı bir öneme sahiptir. Bu şekilde çevresel etkilerle DNAsı hasar görmüş hücrelerde oluşan hücresel cevap Şekil 2’de özetlenmektedir. Materyal ve Metot Çalışmada ilk adım olarak özellikle kimyasal atıklardan kaynaklanan kirliliğin DNA üzerindeki tahribatının tespiti hedeflenmiştir. Bu etkileri en iyi şekilde izleyebilmek için bazı balık türleri ve suda yaşayan canlıların yanısıra, denizlerde kirlilik tespitinde uzun süredir biyoindikatör olarak kullanılan bir tür olan kara midye (Mytilus galaprovincialis) seçilmiştir. Bu tür, kirli ortamlarda yaşayabilmekte ve deniz suyunu süzerek içerisindeki maddeleri metabolize etmektedir. Dolayısıyla kirlilik etkisinin DNA bazında incelenebilmesi için iyi bir aday organizma olarak görülmektedir. Şekil 1: DNA hasar mekanizmaları. 22 Hücresel DNA Çevresel etkiler DNA tamiri Hasarlı DNA Hasarlı DNA’nın kendini eşlemesi Hücre siklusunun durması Apoptosis Mutasyon Kanser Şekil 2: Çevresel etkilerle oluşan DNA hasarına hücresel cevap Çalışmamızda moleküler biyolojide kullanılan temel metodları ve piyasaya yeni çıkan destek ürünleri kullanarak DNA’da meydana gelen çeşitli hasarı değerlendirmek amaçlanmıştır. Bunun için çeşitli tipte in vitro ve in vivo tesirlerle DNA’sı hasar görmüş midye, balık ve hasarsız kontrol midye ve Lumbriculus variegatus DNA’sı ile çalışılmıştır. Hasarı göstermek için RAPD-PCR profillerinde oluşan bireyiçi mozaikleşme değerlendirilerek in vitro veya in vivo DNA hasarının kontrollü olarak KBRN madde maruziyeti açısın- dan uygulanabilirliği değerlendirilebilecektir. Şekil 3’de çalışmanın deneysel aşamaları özetlenmiştir. Sonuç ve Tartışma RAPD-PCR analizi metodu, özel bir yaklaşımla uygulanarak model olarak seçilen canlılarda DNA hasarının tespit edilebildiği gösterilmiştir. Çalışma ileride biyoindikatör olarak kullanılabilecek diğer canlılar ve insan için genelleştirilebilecektir. Bu aşamada DNA’da hasar meydana getiren etmenlerden mutajenik etkileri olduğu bilinen kimyasallarla çalışılmıştır. İleriki çalışmalarda iyonizan radyasyonun etkisi de aynı şekilde incelenebilecektir. Organizmanın kontrollü olarak radyasyona maruz bırakılması dışında, ayrıca bir düzenleme yapılmadan metot aynen uygulanabilecektir. Metot, yapısı gereği DNA’da meydana gelen hasar ile maruz kalınan tahrip edici etkinin şiddeti veya miktarı arasında ilişki kurulabilmesine de olanak tanıyabilecektir. Elektroforezle elde edilen bant yoğunlukları ve farklılıkları (yeni bantların ilavesi ve orjinal bantların ortadan kalkması) bu amaçla kullanılabilecektir. Ancak, bunun gerçekleştirilebilmesi için kontrollü deneylerle metod önceden kalibre edilmelidir. Şekil 3: KBRN maruziyeti ve DNA değişiminin gözlenmesi için uygulanan deneysel çalışmanın aşamaları. 23 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ [2]. Atienzar FA, Jha NA. 2006. The random amplified polymorphic DNA (RAPD) assay and related techniques applied to genotoxicity and carcinogenesis studies: A critical review. Mutation Research 613, 76–102. [3]. Uzonur I, Abasiyanik MF, Bostanci B, Şekil 4: %2’lik Agaroz jel elektroforez sonuçları. 1. kulvarda boy markörü yer almaktadır. Sağlam DNA örneği (2, 3, 4. kulvarlarda) daha sonra UV ışığına maruz bırakılarak in vitro hasara uğratılmıştır (5, 6, 7. kulvarlarda). Restoraz enzimi ile tekrar restore edildikten sonra oluşan yeni durum RAPD-PCR yaklaşımımız ile tespit edilmiştir (8, 9, 10. kulvarlarda). Kaynaklar [1]. Uzonur, Irem (2005), Genotoksik Tesirin, Mytilus galloprovincialis’de Geliştirilmiş RAPD-PCR, Yöntemi ile Takibi, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü. 24 Eyidemir M, Ocba N, Yanik C, Petek M. 2004. Re-exploring Planaria as a Model Organism for Genotoxicity Monitoring by an 'Improved Random Amplified Polymorphic DNA' approach. FEB 13, 14201426. [4]. Welsh J, McClelland M. 1990. Genomic fingerprinting using arbitrarily primed PCR and a matrix of pairwise combinations of primers. Nucleic Acid Res. 18, 7213–7218. [5]. Williams J, Kubelik AR, Livak KJ. 1990. DNA polymorphisms amplified by arbitrary primers are useful as genetic markers. Nucleic Acid Res. 18, 6531– 6535. KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer Tehlikelere Karşı Coğrafi Bilgi Sistemlerinin Kullanılması Ahmet KARABURUN, Ali DEMİRCİ Fatih Üniversitesi, Coğrafya Bölümü, 34500 Büyükçekmece, İstanbul ÖZET 21. yüzyılın ilk çeyreğinin yaşandığı günümüzde bilim ve teknoloji alanında baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır. Yeryüzündeki kaynakların daha verimli ve etkili kullanılması ve insanların yeryüzünde daha refah bir hayat sürdürebilmesi için yaşanan gelişmeler getirdikleri pek çok faydalar yanında yine insanoğlu için ciddi riskler de oluşturabilmektedir. Enerji, sağlık, güvenlik ve imâlat gibi çok çeşitli sektörlerde hammadde olarak kullanılan, üretilen, depolanan veya atık olarak ortaya çıkan çeşitli kimyasal, biyolojik ve radyoaktif maddeler gerekli önlemler alınmadığı taktirde insan sağlığı açısından büyük tehlike oluşturabilmektedir. Bu türlü maddeler hava, su ve toprak yolu ile doğal ortama karıştıklarında ekosistemde meydana getirdikleri tahribat yanında uzun yıllar insan sağlığı üzerinde kalıcı zararlar da meydana getirebilmektedir. Savaş anında ve terör amaçlı saldırılar sırasında da öncelikli hedefler arasında yer alan bu gibi maddelerin tehlikelerinden korunmak için özellikle gelişmiş ülkelerde örnekleri daha sık görülen çok çeşitli önlemler alınmaktadır. Son yılların mekânsal teknolojiler alanındaki en gelişmiş bilgisayar tabanlı sistemi olan Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) bu alanda kullanılan teknolojilerin başında gelmektedir. CBS, tehlikeli maddelerden kaynaklanan tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerden etkilenmesi muhtemel olan varlıkların ortaya çıkarılması, farklı şartlarda olası etkilerin belirlenmesi açısından senaryoların geliştirilmesi, risk haritalarının oluşturulması ve olası kazalarla en etkili mücadele yöntemlerinin belirlenmesi gibi konularda kullanılmaktadır. Bu çalışmada, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve radyoaktif maddelerden kaynaklanan tehlikelerle 25 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ mücadelede CBS’den neden ve nasıl yararlanılması gerektiği, uluslararası örnekler üzerinden aktarılarak bu konuda ülkemizde nelerin yapılabileceği konusuna ışık tutulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tehlikeli maddelerle mücadele, Coğrafi Bilgi Sistemleri, risk analizleri Giriş 21. yüzyılın ilk çeyreğinin yaşandığı günümüzde bilim ve teknoloji alanında baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır. Yeryüzündeki kaynakların daha verimli ve etkili kullanılması ve insanların yeryüzünde daha refah bir hayat sürdürebilmesi için yaşanan gelişmeler getirdikleri pek çok faydalar yanında yine insanoğlu için ciddi riskler de oluşturabilmektedir. Enerji, sağlık, güvenlik ve imalât gibi çok çeşitli sektörlerde hammadde olarak kullanılan, üretilen, depolanan veya atık olarak ortaya çıkan çeşitli kimyasal, biyolojik, radyolojik ve radyoaktif maddeler gerekli önlemler alınmadığı takdirde insan sağlığı açısından büyük tehlike oluşturabilmektedir. Tehlikeli maddeler hava, su ve toprak yolu ile doğal ortama karıştıklarında ekosistemde meydana getirdikleri tahribat yanında uzun yıllar insan sağlığı üzerinde kalıcı zararlar da meydana getirebilmektedir. Kısa sürede insan sağlığı üzerinde meydana getirdikleri olumsuz etkilerinden dolayı tehlikeli maddeler biyolojik ve kimyasal silah olarak da kullanılabilmektedir. Tehlikeli maddelerin bu yönde kullanımı hava, su ve besin yolu ile olabilmektedir. Tehlikeli maddelerin hava yolu ile insanlara ulaştırılması kısa sürede çok büyük halk kitlesini etkileyecek şekilde kötü sonuçlar oluşturabilmektedir. Bir şehre içme suyu sağlayan kaynaklara karıştırılabilecek insan sağlığı açısından tehlikeli biyolojik veya kimyasal maddeler içme suyu şebekesi yolu ile milyonlarca insanın sağlığını tehdit edebilir. Tehlikeli maddeler insan yararına kullanımları sırasında da insan sağlığı açısından önemli riskler oluşturabilirler. Farklı endüstri kollarında kullanılan ve depolanan kimyasallar, yanıcı ve patlayıcı maddeler ile nükleer enerji santralleri, kullanım amaçları insana hizmet olsa da dikkat edilmediği durumlarda sonuçları itibari ile afetlere sebebiyet verebilmektedir. 26 Şekli ve büyüklüğü ne olursa olsun tüm afetlerin ortak yanı analiz edilmesi gereken bir konumsal özelliğe sahip olmalarıdır. Kaza veya saldırı yolu ile oluşabilecek tehlikelere karşı hazırlıklı olabilmek olası tehlike durumlarının analizine imkân sağlayacak değişik sistemlerin kullanımına bağlıdır. Ortaya çıkacak tehlikeli durum acil durum yönetimi ve risk yönetimi şeklinde düşünülebilir. Risk yönetimi finansal kayıplar ile ilgili olmakta olup gayrimenkullerin korunması ve muhafaza altına alınması ile ilgili olmakta ve acil durum yönetimi ise tehlikeye maruz kalan insanların sağlık ve güvenliği ile ilgili olmaktadır. Herhangi bir tehlikeli duruma karşı hazırlıklı olmak ve bu durumu yönetebilmek, söz konusu tehlikeli durumların önceden kapsamlı bir şekilde analiz edilmesi ile mümkün olmaktadır. Bir afete hazırlanmak ya da bir afeti önlemek afet bölgesindeki risk altındaki tüm fiziki ve beşeri değerlerin belirlenmesi ile başlamaktadır. Bu amaca ulaşabilmek için izlenecek bir yöntem ise insan sayısı ve yoğunluk bilgilerinin, riske karşı duyarlı altyapı ve üst yapılara ait verilerin bir bilgi sistemi mantığı içerisinde oluşturulması ve yönetilmesidir. Son yılların mekânsal teknolojiler alanındaki en gelişmiş bilgisayar tabanlı sistemi olan Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) bu alanda kullanılan teknolojilerin başında gelmektedir [1,2]. CBS özellikle kimyasal, biyolojik, radyolojik ve radyoaktif maddelerden kaynaklanan tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerden etkilenmesi muhtemel olan varlıkların ortaya çıkarılması, farklı şartlarda olası etkilerin belirlenmesi açısından senaryoların geliştirilmesi, risk haritalarının oluşturulması ve olası kazalarla en etkili mücadele yöntemlerinin belirlenmesi gibi konularda yaygın ve etkin olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve radyoaktif maddelerden kaynaklanan tehlikelerle mücadelede CBS’den neden ve nasıl yarar- 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ lanılması gerektiği, uluslararası örnekler üzerinden aktarılarak bu konuda ülkemizde nelerin yapılabileceği konusuna ışık tutulmaya çalışılmıştır. Tehlikeli Maddeler ve Taşıdığı Riskler Tehlikeli maddeler; patlayıcı, parlayıcı, kolay yanıcı, yakıcı, zehirli, mikrop bulaştırıcı, radyoaktif, aşındırıcı, kendi kendine tutuşan, ıslandığında yanan ve diğer tehlikeleri oluşturan maddelerdir [3]. Bu maddelerin üretildiği, hammadde olarak kullanıldığı, atık olarak çıkarıldığı ve depolandığı tüm tesisler bulundukları çevre ve insan sağlığı açısından risk taşımaktadır. 11.7.1993 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Zararlı Kimyasal Madde ve Ürünlerin Kontrolü Yönetmeliği’nde tehlikeli madde özellikleri aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır: Patlayıcı: Belli bir sıcaklık ve basınçta herhangi bir hızda gaz oluşturarak kimyasal reaksiyon oluşturan ve bu yolla çevresindekilerin zarar görmesine neden olabilecek katı veya sıvı halde madde veya maddelerin karışımı. Parlayıcı sıvılar: Parlayıcı kolay yanabilen demektir. Kapalı hazne deneyinde 60.50C, açık hazne deneyinde de 65.60C altındaki sıcaklıklarda parlayıcı buhar bırakan sıvılar, sıvı karışımları, çözeltide veya süspansiyonda katı madde karışımları ihtiva eden sıvılardır. Parlayıcı katılar: Patlayıcı sınıfından ayrı olarak, taşıma şartları altında kendiliğinden kolayca yanabilen veya sürtünme sebebiyle yangına veya yangın başlamasına sebep olan katılardır. Kendiliğinden yanmaya müsait katılar: Normal taşıma koşullarında veya havayla temas halinden ısınmaya ve bu şekilde yanmaya müsait maddeler. Suyla temas halinde parlayıcı gazlar bırakan maddeler: Suyla temas durumunda kendiliğinden parlayan veya tehlikeli sayılabilecek miktarda parlayıcı gazlar bırakan maddeler. Oksitleyici: Kendilerinin yanıcı olup olmamasına bakılmaksızın, oksijen verme yoluyla diğer maddelerin yanmasına neden olan veya katkıda bulunan maddeler. Organik peroksitler: Kendi kendine hızlanan ekzotermik bozunmaya uğrayabilecek olan ısıl açıdan dengesiz organik maddelerdir. Toksik (zehirli): Yutulması veya solunması sonucu insan vücudunda düşük oranlarda bulunması ile yada deriyle temas etmesi halinde öldürücü etkiye sahip akut etkiler gösterebilecek maddeler. Enfekte edici maddeler: Yaşayan mikroorganizmalar veya onların toksinlerini içeren ve bu nedenle de insan ve hayvanlarda hastalık yaptığı bilinen ya da tahmin edilen maddelerdir. Korozif maddeler: Canlı dokuyla temas halinde kimyasal olarak, geri dönüşlü ya da geri dönüşsüz ciddi zararlar verebilen, su veya hava ile temasında korozif duman yayan, sızıntı halinde diğer mallara ya da ulaştırma araçlarına zarar verebilen hatta tümüyle tahrip edebilen veya başka türden tehlikeler yaratabilen maddeler. Hava veya suyla temas halinde toksik gaz yayılması: Hava veya su ile temas halinde tehlikeli sayılacak miktarda toksik gazlar yayan maddeler. Ekotoksik: Serbest halde bulunmaları durumunda, biyoakümülasyon yoluyla çevre üzerinde ani veya gecikmeli olarak olumsuz etkiler yaratan veya yaratabilecek olan ve/veya biyotik sistemlerde toksik etkiler yaratan veya yaratması muhtemel maddelerdir. Tehlikeli maddeler hava, su ve toprak yolu ile doğal ortama karıştıklarında ekosistemde meydana getirdikleri tahribat yanında uzun yıllar insan sağlığı üzerinde kalıcı zararlar da meydana getirebilmektedir. 1986 yılında Çernobil nükleer santralinde meydana gelen kaza bu konuda dünya genelinde tanınan büyük ölçekli bir örnek olmakla birlikte daha küçük ölçekli pek çok kaza günümüzde tüm ülkelerin gündemini meşgul etmektedir. Günümüzde ticari amaçlı kullanılan yaklaşık 100.000 kimyasal ve doğal orijinli olan binlerce kimyasalın çoğunluğu gıdalarda, ticari ürünlerde ve çevrede kirliliğe neden olmaktadır [4]. Günümüzde insan yararına kullanılan binlerce tehlikeli maddenin insana zarar vermesi çoğunlukla tehlikeli maddelerin yanlış yönetiminden kaynaklanmaktadır. Tehlikeli maddelerin üretilmesi, depolanması, nakliyesi ve atık olarak oluşan maddelerin yok edilmesi sırasında gerekli önlemlerin alınmaması olası bir afete davetiye çıkarmaktadır. Tehlikeli maddelerden oluşan riskler her zaman dikkatsizlik ve gerekli önlemlerin alınmayışından kaynaklanmamaktadır. 27 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Pekçok insana aynı anda ve süratle verebilecekleri zararlar dikkate alındığında tehlikeli maddelerin bizzat insanı öldürmek için bir silah olarak da kullanıldığı görülmektedir. Savaş anında ve terör amaçlı saldırılar sırasında tehlikeli maddelerle ilgili depo alanları öncelikli hedefler arasında yer almaktadır. Tehlikeli Maddelerden Oluşabilecek Afet Yönetimi Herhangi bir tehlikeli duruma karşı hazırlıklı olmak ve bu durumu yönetebilmek, söz konusu tehlikeli durumların önceden kapsamlı bir şekilde analiz edilmesi ile mümkün olmaktadır. Yakın zamana kadar acil durum yöneticileri tehlikeli durumlara karşı hazırlık yapmaya ve tehlike oluştuğunda verilebilecek tepki üzerine odaklanırlardı. Asıl çalışma, tehlikeli durum oluştuktan sonra başlardı. Ancak gelişen teknoloji ile beraber acil durum yöneticileri olası afetleri önlemenin araştırması içerisine girmeye başladılar. Tehlike sonrası oluşan durumun iyileştirilmesi safhasının da tehlikeli durumlara hazırlık aşamaları arasına girmesi ile birlikte acil durum yöneticilerinin rolleri genişlemeye başlamıştır. Acil durum yöneticileri zararları azaltma ve iyileştirme safhaları için polis ve itfaiye gibi birimler ile çalışırken aynı zamanda şehir plancıları, inşaat mühendisleri ve alt yapı şirketleri ile de çalışmak durumunda kalmışlardır. Tehlikeli maddelere bağlı olarak ortaya çıkan risklerin azaltılması veya ortadan kaldırılmasında aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi önemlidir. Tehlikeli maddelerin envanterinin çıkarılması (konum, hacim, içerik, tehlikeler, etkiler vb.) Olası tehlike ve risklerin tanımlanması ve farklı olasılıklar altında oluşacak durum senaryolarının gerçekleştirilmesi (olası kazalarda ne, nerede ve nasıl etkilenir?) Tehlikeli maddelerle ilgili ideal bir yönetim sisteminin belirlenmesi (girdi ve çıktılar, değişkenlerin takibi, verilerin güncellenmesi) Olası tehlikelere karşı önlemlerin alınması, Olması muhtemel kazalara karşı acil müdahale stratejilerinin belirlenmesi Afetlerle etkin mücadele, bireylerin veya çeşitli kurumların kendi başlarına yaptıkları çalışmalar ile değil, çeşitli bilgi birikimine sahip insanların ve farklı kurum ve kuruluşların, kısacası tüm 28 toplumun bir arada çalışması ile ortaya çıkarılacak etkin bir afet yönetimi ile mümkün olmaktadır [1]. Genişletilmiş afet yönetimi belli başlı aşamalara karşı kapsamlı bir planın hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Etkin bir afet yönetiminde olması gereken safhalar şu şekilde sıralanabilir [5]. 1. 2. 3. 4. 5. Tanım ve Planlama Korunma Hazırlık Karşılık Verme İyileştirme Tanım ve Planlama Safhası: Etkili afet yönetiminin en önemli aşamasından biri olan bu safha olası afet veya afetlerin neler olabileceğinin belirlenmesi ve bu afetlerin etkileyeceği fiziki ve beşeri özelliklerinin ortaya konmasıdır. Bu safhada öncelikle bir alanın ne gibi afetlere karşı risk altında olduğu tespit edilir. Bu bölgenin fiziki yönleri ile tanınması, afetin çeşitli bölgeleri ne şekilde ve ölçüde etkileyeceğinin belirlenmesi açısından önemlidir. Bu aşamada saha fiziki ve beşeri özellikleri ile birlikte ayrıntısı ile incelenir ve sahanın muhtemel afetlere karşı en riskli bölgeleri tespit edilir. Korunma Safhası: Olası afetlerin zararlarını azaltmak için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi bu safhada yapılır. Bu safha birinci safhada belirlenen araştırma ve planlara göre organize edilmektedir. Sözkonusu tedbirler afetlere yönelik yapılacak araştırmalar neticesinde tespit edilir. Olası afetlere karşı savunmasız alanların belirlenmesi ve söz konusu zayıf durumların güçlendirilmeye çalışılması bu safhada gerçekleştirilir. Hazırlık Safhası: Bir afetin zararlarının önlenmesi için belirlenen afet senaryolarına göre belli başlı tedbirlerin alınması gerekmektedir. Söz konusu tedbirler kapsamında yapılacak çalışmalar hazırlık safhasını oluşturmaktadır. Bu safhada kısaca, olası bir afete nasıl cevap verileceği, afet sırasında ve sonrasında nelerin yapılacağı ve afet ile nasıl mücadele edileceği tüm ayrıntıları ile planlanır. Karşılı Verme Safhası: Bu safha, yapılan tüm hazırlık ve önlemlerin ardından, meydana gelmiş bir afet karşısında yapılan ilk müdehaleleri 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ kapsamaktadır. Bir afete başarılı olarak karşılık verebilmek için afetin özelliklerinin ve insan ve çevreyi ne ölçüde etkilediğinin devamlı olarak gözlenmesi ve güncel verilerle bilinmesi gerekmektedir. Afet sonrasından nerelerin ne ölçüde zarar gördüğünün belirlenmesi afetle mücadeleye başlamanın en öncelikli adımıdır. Bu aşamada bir yandan afetin meydana getirdiği etkilerle ilgili güncel veriler toplanırken diğer yandan da ihtiyaç alanlarına gerekli yardımların sağlanması ile afetle mücadele başlatılmaktadır. İyileştirme : Afet yönetimin iyileştirme safhası afete maruz kalan bölgelerin afetden önceki normal haline tekrar dönmesi için yapılan çalışmalardır. Bir afetin sonrasında tüm sistemleri eski haline döndürmek iki adımlık bir süreçden oluşmaktadır. Kısa dönemli ve uzun dönemli iyileştirme. Kısa dönemli olan hayati destek sistemlerinin eski haline getirilmesi uzun dönemli olan ise toplumun yeniden inşa edilmesidir (Demirci ve Karakuyu, 2004). CBS nedir? Afet yönetiminde neden kullanılmalıdır? Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) yeryüzüne ait her türlü verinin, mekân ile ilişkileri kurularak bilgisayar ortamına aktarılması ve bu verilerin kullanılan özel programlar vasıtasıyla biriktirilmesi, sınıflandırılması, birbirleri ile karşılaştırılması, analiz edilmesi, güncellenmesi ve istenilen şekilde harita, grafik ve tablo olarak görsel hale getirilmesi işlemlerini kapsamaktadır. [6]. CBS kısaca, yeryüzündeki nesne ve olayları analiz etmek ve haritalamak için geliştirilmiş olan bilgisayar tabanlı bir araçtır. CBS’nin ne olduğu aslında bu sistemin adında, yani “Coğrafi Bilgi Sistemleri”nde yatmaktadır. Buradaki “Coğrafya” matematik konuma yani mekâna, “Bilgi”, bu mekân üzerinde incelenecek olan nesne ve olayların her türlü özelliklerine, “Sistem” ise matematik konumları belli olan bu bilgilerin, bilgisayar tabanlı bir sistem dâhilinde analiz edilmesine karşılık gelmektedir [2]. Afet Yönetimi, çok yönlü araştırmaların aynı anda yürütülmesi ve çok çeşitli verilerin bir arada değerlendirilmesini gerektirir. Bu açıdan CBS ve diğer mekânsal teknolojiler bu alanda yaygın olarak kullanılmaktadır. CBS yardımı ile deprem, sel ve yangın gibi afetlerin etkilerini gösteren haritalar hazırlanabilmekte ve arama, kurtarma çalışmaları ile gerektiğinde halkın tahliye edilmesi, en çok etkilenmiş alanlara gönderilen yardımların organize edilmesi ve güvenli barınma alanlarının kurulması gibi çalışmalar da bu yolla profesyonel bir şekilde yürütülebilmektedir. CBS’nin afetlerle ilgili çalışmalarda en etkin olarak kullanıldığı alanlardan biri de afet senaryolarının hazırlanmasıdır. Çeşitli büyüklüklerdeki depremlerin bölgeyi nasıl etkileyeceği, nerelerde ve ne büyüklükte tsunamiye neden olacağı, belli bölgelere çeşitli miktar ve sürelerde düşen yağışların oluşturabileceği sellerin hangi alanları etkileyeceği gibi konular, afetler henüz meydana gelmeden önce geliştirilen senaryolar ile görülebilmekte ve bu sonuçlara göre riskli bölgelerde afet zararlarına göre önceden önlemler alınabilmektedir. Tsunami, sel ve yangın gibi olaylar karşısında erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi konularında da CBS etkin bir şekilde kullanılmaktadır [2]. CBS’nin afetlerle ilgili çalışmalarda yaygın olarak kullanıldığı konulardan biri de afetlere karşı risk taşıyan bölgelerin belirlenmesine dayalı afet risk haritalarının oluşturulmasıdır. Afet risk haritalarının hazırlanması, afetlerle mücadelenin en önemli bölümünü oluşturur. Yangın açısından ormanlık alanlarda risk bölgelerinin belirlenmesi, ormancılara olası bir yangınla daha etkin mücadele etme imkânları sunmaktadır. Risk haritalarının hazırlanması çok çeşitli verileri gerektirmektedir. Bunlar genellikle sahaya ait jeolojik, meteorolojik ve topoğrafik veriler, geçmişte meydana gelmiş benzer afetlerin meydana gelme yerleri, özellikleri ve etki alanları, sahadaki nüfus ve yerleşme özellikleri gibi bilgileri içermektedir [2]. CBS kimyasal, biyolojik ve radyoaktif maddelerden kaynaklanan tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerden etkilenmesi muhtemel olan varlıkların ortaya çıkarılması, farklı şartlarda olası etkilerin belirlenmesi açısından senaryoların geliştirilmesi, risk haritalarının oluşturulması ve olası kazalarla en etkili mücadele yöntemlerinin belirlenmesi gibi konularda yaygın ve etkin olarak kullanılmaktadır. Bu sayede; • CBS ile farklı kurumlar tarafından elde edilen verilerin bir araya getirilmesi ve birlikte analiz edilmesi mümkün olmaktadır. 29 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ • CBS ile mekâna ait her türlü fiziki ve beşeri özellikler yeryüzündeki gerçek koordinatları ile birlikte bilgisayara aktarılabilmekte, veriler arasında çok yönlü analizler yapılabilmektedir. • CBS ile envanter çalışmaları rahatlıkla yapılabilmekte, tehlikeli maddelerin özellikleri, miktarları ve depolandığı alan özellikleri ile ilgili bilgiler bulundukları mekâna bağlı olarak sistemde tutulabilmektedir. CBS ile tehlikeli maddelerdeki değişimin, girdi ve çıktı esasına bağlı olarak takip edilmesi rahatlıkla yapılabilmekte, tehlikeli maddelerin depolanması, taşınması, alım ve satımlar gibi işlemlerden oluşan işletimi tamamen CBS tabanlı sistemler vasıtasıyla gerçekleştirilebilmektedir. Bu durum tehlikeli maddelerin yönetimini kolaylaştırmaktadır. • CBS ile tehlikeli maddelerden kaynaklanan tehlikeler ortaya çıkarılabilmekte, olası kazalara karşı risk altında bulunan canlı ve cansız varlıkların tespiti yapılabilmektedir. • Tehlikeli maddelerin farklı senaryolar altın- da oluşturacağı değişken risk durumlarına karşı etkilenmesi muhtemel alanların tesbitihde, sonuç olarak risk haritaları ve senaryolarının geliştirilmesinde CBS kullanılmaktadır. • Tehlikeli maddelerin çok çeşitli fiziki ve beşeri coğrafi faktörlere bağlı olarak en uygun depolama alanlarının belirlenmesi açısından CBS kullanılmaktadır. • Olası kazalar sırasında ve sonrasında yapı- lması gereken acil müdehalelerin belirlenmesinde CBS’den yararlanılmaktadır. Salgın Hastalıklarla Mücadelede CBS Teknolojilerinden Yararlanmaya Bir Örnek Ani gelişen ciddi bir solunum yetmezliği hastalığı olan SARS, 2003 yılında Çin’in güneyinde başlayıp kısa süre içinde diğer Güneydoğu Asya ülkelerine yayılmış ve pek çok insanın hayatını kaybetmesine, binlerce insanın karantina altında tutulmasına ve milyonlarca insanın da hastalığa yakalanma korkusu ile yaşamak zorunda kalmasına sebep olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü ve ilgili diğer uluslararası kuruluşların araştırmaları sonucunda, hastalıkla en iyi mücadelenin 30 hastalığı taşıyan kişi ve bu kişilerin oturduğu evlerden uzak durulması ile mümkün olacağı görülmüştür. Bu durumda, kimlerin SARS hastalığına yakalandığı, bunların nerelerde oturduğunun güncel olarak tespit edilmesi ve bu bilgilerin halk tarafından takip edilmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Hong Kong’ta bulunan ESRI Çin firması [7], SARS ile mücadele etmek için ortaya çıkan bu ihtiyacı CBS kullanarak karşılamak istemiş ve CBS tabanlı geliştirdikleri sistemi internetten halkın kullanımına sunmuştur. Hazırlanan web sayfası sayesinde halk, hastalanmış, iyileşmiş ve hastalıktan ölen insanların sayıları ve oturdukları evlerin harita üzerindeki konumlarını güncel olarak takip edebilmiş ve bu sayede risk altında bulunan sokak ve mahalleleri görebilmiştir. Sayfa ayrıca dünya genelinde SARS hastalığına yakalanan, iyileşen ve hastalıktan ölen insanların istatistiklerini ülkelere göre ayrı ayrı göstermiştir. Kullanıcıların hastalıkla ilgili girilen bilgiler arasında çeşitli sorgulamalar yapabilmelerine ve haritalar üretip çıktı alabilmelerine imkân veren bu sistemden günde ortalama 12 bin, krizin devam ettiği yaklaşık 20 günlük sürede ise 250 bin harita üretilmiştir (Şekil 1). İlgili site, Dünya Sağlık Örgütü’nün Hong Kong’u SARS hastalığı açısından risk taşıyan şehirlerin bulunduğu listeden çıkarması sonrasında 23 Haziran 2003’te hizmetine son vermiştir. Bu çalışma, CBS’nin sağlık açısından toplumsal bir krizin atlatılmasında ne derece önemli görevleri yerine getirdiğini göstermesi bakımından çok güzel bir örnek olarak karşımızda durmaktadır [2,7]. CBS’nin Afet Yönetiminde Kullanımı Nasıl Olmalı? Yukarıda bahsedilen imkanlardan faydalanabilmek için olası bir tehlike anında acil durum yöneticilerinin acil durum ve risk yönetimi için ihtiyaç duyulan ortak konulara ait coğrafi verilere ve bu verilere ait tüm öznitelik verilerine, istenilen yer ve zamanda ulaşılabilmesi gerekmektedir. Başarılı bir kriz yönetimi ihtiyaç duyulan verileri üreten kurumların de içinde yer aldığı bir yönetim ile mümkün olabilmektedir. Bu yömetim içerisinde CBS nin altlığını oluşturacak harita verileri üretecek olan belediyeler ve alt yapı kurumları başta olmak üzere valilik, kaymakamlık ve ilgili bakanlıkların il müdürlüklerinin de ihtiyaç duyulan 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ verileri sağlaması nedeni ile sistem içerisinde yer alması gerekmektedir. Böylece ideal bir afet yönetim sistemi, içerisinde kullanılacak verilerin üreticileri olan kurumların katılması ile sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olacaktır. Şekil 1. ESRI Çin firmasının SARS hastalığı ile mücadele için CBS tabanlı olarak geliştirdiği internet sayfasında yapılan sorgulamalardan görüntüler [7]. nı sistemi de farklı kurumların verilerini devamlı Bu kurumlar başta harita ve planlama verileri güncel tuttukları ve dolayısıyla sürekli güncel olmak üzere içme suyu ve kanalizasyon verileri, verilerin yer aldığı bir yapıda olması gerekmekulaşım verileri, doğalgaz verileri, zemin inceleme tedir. Etkin bir afet yönetim sisteminde aşağıdaki verileri, telekom altyapı verileri, meteoroloji unsurların dikkate alınması faydalı olacaktır [1]. verileri sağlık altyapı verileri gibi afet anında • Afet Yönetimi konusunda ulusal bir ihtiyaç duyulan verileri doğru ve düzenli bir politika oluşturulması ve takip edilmesi, biçimde sağlayacaktır. Böylelikle veri tekrarı ve • Planlı bir eğitim politikası ile toplumsal veri kargaşasının önüne geçilmiş olacaktır. afet bilincinin geliştirilmesi, CBS’nin afet yönetiminde etkin olarak kulla• Afet Yönetim Sistemi ile ilgili datalara nılabilmesi için belli başlı hususlara dikkat ediltüm devlet dairesi ve halkın derecelerine melidir. Bunlardan en önemlisi afet yönetiminin göre erişimlerinin sağlanabilmesi, verilerin her aşamasında kullanılacak verilerin ilgili ilgili devlet daireleri arasında paylaşımı, kurumlardan aynı formatta toplanması ve güncel • Verilerin güncellenmesi, olarak kullanıma sunulmasıdır. Afet yönetimi ile • Afet yönetiminde çeşitli kurumlar ilgili kurumların bu veri tabanına erişimlerinin arasında irtibatın güçlendirilmesi ve ortak sağlanması gerekmektedir. Bunun için de kuhareket edilmesi, rumlar arasında bir dayanışma, koordinasyon ve yardımlaşmanın olması gerekmektedir. Veri taba- 31 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ • • Afet yönetim sistemi ile yapılan planlamaların yerine getirilebilmesi için hükümet tarafından gerçekçi uygulamaların yapılması, Kurulacak afet yönetim merkezinin muhtemel bir afetten etkilenmeden işlevini yerine getirebilecek bir sisteme kavuşturulması. Sonuç Son yılların mekânsal teknolojiler alanındaki en gelişmiş bilgisayar tabanlı sistemi olan CBS bu alanda kullanılan teknolojilerin başında gelmektedir. Kaynağı, meydana geliş şekli ve büyüklüğü ne olursa olsun tüm tehlikeli durumların ortak yanı analiz edilmesi gereken bir konumsal özelliğe sahip olmalarıdır. Bir afete hazırlanmak ya da bir afeti önlemek afet bölgesindeki risk altındaki tüm değerlerin (fiziki ve beşeri) belirlenmesi ile başlamaktadır. Bunu yapmanın en kolay yolu insan sayısı ve yoğunluklarının belirlenmesi, riske karşı duyarlı altyapı ve üst yapıların CBS ile haritalanmasıdır. CBS nin tehlikeli maddelerden kaynaklanabilecek zararların tahmin planlarının yapılması, zararların azaltılması ve iyileştirme çalışmaları gibi adımlarda kullanılması tehlikeden etkilenen toplum ve çevrenin normale dönmesine imkan sağlayacak çalışmaları yönetmede ciddi kolaylıklar ve faydalar sağlayacaktır. Kaynaklar [1]. Demirci, A. ve Karakuyu, M., 2004, Afet Yönetiminde Coğrafi Bilgi Teknolojilerinin Rolü, Doğu Coğrafya Dergisi, 9(12), 67101. [2]. Demirci, A., 2008, Öğretmenler için CBS: Coğrafi Bilgi Sistemleri, Fatih Üniversitesi Yayınları, İstanbul. [3]. Resmi Gazete, 1993, 11.7.1993 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Zararlı Kimyasal Madde ve Ürünlerin Kontrolü Yönetmeliği. 32 [4]. Güler, Ç. ve Çobanoğlu, Z., 1994, Tehlikeli Atıklar, Çevre Sağlığı Temel Kaynak Dizisi, T.C. Sağlık Bakanlığı, Ankara. [5]. Greene, R. W., 2002, Confronting Catastrophe, A GIS Handbook, ESRI, California, U. S. [6]. Fitzpatrick, C., and Maguire, D. J., 2000, GIS in schools: Infrastructure, methodology and role. In: GIS: A sourcebook for schools (ed D. R. Green), pp. 61-62. Taylor & Francis 1. ESRI, 2004, ArcNews Online, Summer 2004, Alındığı tarih: 01.11.2007, http://www.esri.com/news/arcnews/summ er04articles/tracking-sars.html KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN Konusunda Kanuni Düzenlemeler Halil Rıdvan ÖZ*, Nevzat UYAROĞLU** *Fatih Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Genetik ve Biyomühendislik Bölümü, 34500 Büyükçekmece, İstanbul. **İstanbul Gelişim Meslek Yüksek Okulu. ÖZET Bu çalışmada kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer malzemelerin tanımları ve ilgili ulusal ve uluslararası kanuni düzenlemelerle ilgili bilgi verilecektir. Giriş Kimyasal Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer silahlar bir şekilde tarih boyunca kullanılmıştır. Bunlar devletler seviyesinde kullanıldığı gibi devlet dışı örgütlenmeler de bu tür malzemeleri elde edebilmiş ve kullanmışlardır. Bunlara münferit terörist hareketleri de eklemek gerekmektedir. Yine bir başka konu ise sanayi kazalarıdır. Sanayide bu tür malzemelerin yaygın bir şekilde kullanıldığı dikkate alındığında kazaların savaş veya terörist saldırı kadar etki edeceği anlaşılabilir [1]. Bu malzemeleri daha geniş bir şekilde şöyle sıralayabiliriz. Kimyasal silahlar ve zehirli endüstriyel maddeler, Biyolojik silahlar ve toksinler, Radyasyon yayan cihazlar ve radyasyon kazaları, Nükleer silahlar ve kirli bombalar, Kitle imha savaşları ve Sınai tehlikeler. Mevcut Silah Türleri ve Ülkeler Silah türleri, bu silahlara sahip olduğu bilinen, şüpheliler ve geliştirebilecek ülke listesi aşağıda verilmiştir. Atom Silahları Bilinenler: ABD, Rusya, Çin, Pakistan, İngiltere, Fransa, İsrail Şüpheliler: Kuzey Kore Geliştirebilecekler: İran, Tayvan Hindistan, Biyolojik Silahlar Şüpheliler: Çin, Rusya, Kuzey Kore, Hindistan, İsrail, İran, Güney Afrika Geliştirebilecekler: Pakistan, ABD, Kazakistan, Suriye, Mısır, Libya, Sudan 33 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Kimyasal Silahlar Bilinenler: ABD, Rusya, Hindistan, Kuzey Kore, Libya, Mısır Şüpheliler: Güney Kore, Çin, Tayvan, İran, Suriye, Habeşistan Geliştirebilecekler: Pakistan, Sudan Şekil 1’de gösterilen dünya haritasında bu silahlarla ilgili durumlar verilmiştir [2]. Buradan anlaşılacağı üzere bu tür silahlara sahip olan, sahip olmak için program geliştiren, şüpheli olan veya geliştirebilme potansiyeli olan birçok ülke vardır. Bu tür malzemeleri kontrol altına almak, çalışmaları sınırlandırmak için birçok sözleşmeye imza atılmıştır. Sonraki bölümde bunlardan bahsedilecektir. Uluslararası Sözleşmeler Kitle imha silahlarının (KİS) veya KBRN kapsamına giren malzemelerin üretilmesi, depolan- ması, el değiştirmesi, kullanılması ile ilgili aşağıdaki düzenlemeler yapılmıştır. 1972 Biyolojik Silahlar Konvansiyonu, BSS (BWC-Biological Weapons Convention), 1987 Füze Teknolojileri Kontrol Rejimi (MTCRMissle Technology Control Regime) 1993 Kimyasal Silahlar Konvansiyonu, KSS (CWC- Chemical Weapon Convention) 1925 tarihli Cenova Protokolü 1968 Nükleer Silahsızlanma Anlaşması (Nuclear Non-Proliferation Treaty, NPT) Bunlara ek olarak yine aşağıdaki kontrol rejimleri imzalanmıştır. KİS ve İlgili Malzeme ve Teknolojiler ile Bunların Fırlatma Vasıtalarının Yayılmasının Önlenmesine Yönelik İhracat Kontrol Rejimleri. Şekil 1. 2007 yılı itibariyle silah türleri ve ülkeler [2] 34 Wassenaar Düzenlemesi (WD) 1996: konvansiyonel silahlar ile çift kullanımlı malzeme ve teknolojilerin ihracatını kontrol altında bulundurmayı amaçlar. Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi: KİS’e ilişkin insansız taşıma sistemlerinin (balistik füzeler, seyir füzeleri ve insansız hava araçları), ilgili teknoloji ve malzemenin yayılmasının önlenmesi içindir. Avustralya Grubu (AG): Yayılmasını önlemeyi amaçlayan çabalar kapsamında, KSS ve BSS’den daha sıkı kontrol sağlayan bir ihracat rejimidir. Avustralya’da başladığı için bu isim verilmiştir. Nükleer Tedarikçiler Grubu (NTG): Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı bünyesinde, nükleer teknolojide kullanılan maddelerin ve çift kullanımlı malzemelerin ihracatını belirli denetim ilkelerine bağlamak içindir. Zangger Komitesi: Nükleer madde, malzeme ve teknolojileri konu alan ihracatın kontrol altına alınması, çift kullanımlı ürünler listesinin ikinci bölümü dışında kalan radyoaktif ve nükleer maddelerin ithal/ihraç listelerini hazırlamak içindir. Bu anlaşmalara taraf veya destek olan devlet sayısı yıldan yıla artmaktadır. Bazı ülkeler BSS gibi anlaşmalara, daha fazla ülke tarafından kabul edilmesi şartını öne sürerek imza atmayı geciktirmektedir. Bunlara ek olarak çift kullanımı mümkün olan malzemeler vardır. Hem araştırma, hem tedavi, hem sanayide kullanılabilecek, aynı zamanda silah olarak da kullanılabilecek olan malzemelele ilgili düzenlemeler de yapılmıştır. Bu konuda tam bir farkındalık olmamakla ve malzeme çeşidi, araştırma türleri çok fazla olmakla birlikte bu konuda da bilim dünyasında özellikle biyogüvenlik ve biyoemniyet konusunda bir ortak fikir oluşturulmaya çalışılmaktadır [3,4]. Ulusal Düzenlemeler Bu konuda Türkiye’de hazırlanan kanunlar, yönetmelikler ve diğer düzenlemeler aşağıda verilmiştir [5-9]. 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunudur. Bundan başka Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği, Türkiye’de Harp Silah ve Mühimmatı Yapan Hususi Sanayi Müesseselerinin Kontrolü Hakkında Kanun, Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğünün kurulması, Sivil Savunma Kanunu, Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlikleri ve Ekiplerinin Kuruluşu, Görevleri, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik, Sivil Savunma Servisleri ile Acil Kurtarma ve Yardım Ekiplerinin Kuruluş, Görev, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge, Sivil Savunma Hizmetlerinde Askeri İşbirliği Yönetmeliği, Belediye İtfaiye Yönetmeliği, Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması Ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun, Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretilmesinin, Stoklanmasının ve Kullanılmasının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili uluslar arası Sözleşme"4238 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan ve 29/4/1997 tarihli, 97/9320 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanmıştır. Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması Ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanunun Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar İle Kanun Kapsamındaki Toksik Kimyasal Maddeler Ve Prekürsörleri İle Farklı Kimyasal Maddelerin Bildirimlerinin Yapılması Hakkında Yönetmelik, Biyolojik silahlarla ilgili, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Yönergesi, Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliği, Türkiye atom enerjisi kanunu, Nükleer ve radyolojik tehlike durumu ulusal uygulama yönetmeliği, Radyasyon güvenliği yönetmeliği, Radyasyon güvenliği tüzüğü özel nükleer maddelerin fiziksel korunma önlemler, yönetmeliği, Nükleer maddelerin sayım ve kontrolü yönetmeliği, 35 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Nükleer alanda kullanılan malzeme,ekipman ve ilgili teknolojinin ihracatına izin verilmesine ilişkin yönetmelik, Radyoaktif madde kullanımından oluşan atıklara ilişkin yönetmelik, Nükleer ve nükleer çift kullanımlı eşyaların ihracatında izne esas olacak belgenin verilmesine ilişkin yönetmelik, Uluslararası gemi ve liman güvenliği kodu (ISPS), Çift kullanımlı ve hassas malzemelerin ticaretinin kontrole tabi tutulması hakkında kanun, Çift kullanımlı malzeme ve teknolojilere dair nihai kullanım sertifikalarının kayda alınmasına ilişkin tebliğ, Ülkemizde hazırlanmış olan birçok kanun ve yönetmelikler vardır. Görev alacak olan kurumların görevi ve bu kurumlar arası eşgüdüm ise tam olarak belirlenememiştir. Bu kurumların görev ve sorumluluklarının tam olarak tanımlanması gerekmektedir. Yine 10 Temmuz 1976 yılında İtalya’nın Seveso şehrinde bir kimya fabrikasında meydana gelen bir kazadan sonra Avrupa Birliği tarafından Seveso talimatı düzenlenmiştir. Seveso’nun önemli sonucu AB’nin Seveso Talimatı’nı çıkarmasıdır. Bu yeni bir endüstriyel düzenleme sistemidir. Türkiye bu talimatı uygulamaya koymuş ve Çevre ve Orman Bakanlığı bu konu ile ilgili çalışmalara başlamıştır. Bu talimatın hedefleri şunlardır [10]. -Direktifin gerekliliklerine uymayan bir tesisin faaliyetinin durdurulması, -Daha fazla büyük kaza riski potansiyeli taşıyan tesislerin belirlenmesi, -Tesis için dahili ve harici acil durum planlarının hazırlanması, -Tehlikeli faaliyetlere izin verilmesinde halkın katılımının sağlanması, -Olası bir kaza durumunda halka nasıl davranması gerektiği bilgisinin verilmesi, 36 -Büyük kaza riski taşıyan tesislerde bir kontrol sisteminin uygulanması Talimatın çıktıları ise şunlardır [10]. -Direktife özgü uygulama planı -Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelik Taslağı, -Denetim tebliği -Halkın Bilgilendirilmesi kılavuzu -Güvenlik raporu ve Acil durum planları kılavuzu -Proje web sayfası. -Tesislerle ilgili veritabanı Yine ilgili bakanlık bünyesinde “Tehlikeli kimyasal bulunduran tesislerin bu kimyasalları bildirmesi için bir veri tabanlı e-bildirim sistemi” (www.seveso.cevreorman.gov.tr) ve web sayfası oluşturulmuştur. E-bildirim sistemi şu anda aktif durumdadır. 565 sanayi tesisi bildirimde bulunmuştur. Şekil 2’de bildirimde bulunan en fazla kayıtlı firma olan 10 şehir gösterilmiştir. Türkiye’deki büyük endüstireyel kazaların yıllara göre dağılımı dikkate alındığında böyle bir sistemin ne kadar gerekli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır (Şekil 3) [10]. Sanayi kazaları KBRN konusunda hem barış hem de savaş zamanında çok önemli duruma gelmektedir. Sonuç KBRN konusunda uluslararası anlaşmalar ve sözleşmeler üzerinde devletlerin çalışmaları devam etmekle beraber soru işaretleri hala vardır. Bilim dünyasında, sivil toplum kuruluşlarında ve devletler seviyesinde bir fikir birliği arayışları devam etmekte, birçok sözleşme yapılmasına rağmen birtakım gerekçelerle kesin bir çözüm elde edilememektedir. Ülkemizde ise birçok kanun ve yönetmelikler hazırlanmıştır. Bu kanunlara göre kurumlararası görev dağılımı ve eşgüdüm ise tam olarak sağlanamamıştır. Kurum görev ve sorumluluklarının tanımlanması gerekmektedir. Şekil 2. Çevre ve Orman Bakanlığına kayıtlı firma ve şehirlerin bir kısmı Türkiye'deki Büyük Endüstriyel Kazalar 7 6 5 4 Kaza Sayısı 3 2 1 0 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Yıllar Şekil 3. Kazaların yıllara göre dağılımı 37 Kaynaklar [1]. http://www.riskworld.com/abstract/1 996/sraeurop/ab6ad135.htm [2]. www.proliferationnews.org [3]. 3rd Int. Roundtable: Sustaining Progress in the Life Sciences: Strategies for Managing Dual Use Research of Concern, U.S. Gov., WHO, hosted by NSABB, Bethesda, Maryland, ABD, 5-6, Kas. 2008. [4]. http://www.unog.ch/bwc/meeting. [5]. www.saglik.gov.tr [6]. www.taek.gov.tr [7]. www.dtm.gov.tr [8]. www.adalet.gov.tr [9]. www.tsk.mil.tr [10]. www.seveso.cevreorman.gov.tr 38 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tehlikeli Atıkların Yönetimi Mehmet BORAT Fatih üniversitesi, Çevre mühendisliği Bölümü, 34500 Büyükçekmece, İstanbul Giriş “Katı atık”, üreticisi tarafından atılmak istenen, toplumun huzuru ve özellikle çevrenin korunması bakımından, düzenli bir şekilde bertaraf edilmesi gereken katı maddelerdir. “Tehlikeli atık” ise kısaca, “fiziksel, kimyasal ve/veya biyolojik yönden olumsuz etki yaparak ekolojik denge ile insan ve diğer canlıların doğal yapılarının bozulmasına neden olan atıklar ve bu atıklarla kirlenmiş maddelerdir”. Tehlikeli atıkların miktarları, sayıları ve karmaşıklıkları diğer atıklar gibi giderek artmakta ve çevre için önemli bir problem olmaktadır. Olumsuz özelliklerinin yanında tehlikeli atıkların sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelere doğru sürekli şekilde taşındığı gözlenmekte ve bu durum dünya genelinde insan sağlığı ve çevre için büyüyen bir tehdit oluşturmakta, tehlikeli atıkların gelişmekte olan ülkelerde bertarafının yasaklanması gerekmektedir. Günlük hayat içinde gerçekleştirilen değişik üretim faaliyetleri sonunda sanayi tesislerinden çıkan tehlikeli atıklar yanında evlerde kullanılan böcek öldürücüler, kullanılmış pil ve bataryalar, tuz ruhu (HCl) ve otomobillerden boşaltılan fren yağları tehlikeli atık örneklerini oluşturmaktadır. Tehlikeli atıklar “zehirli, kansere ve mutasyona, yani canlılarda kalıcı değişikliklere sebep olan, patlayıcı, oksitleyici, yüksek oranda tutuşabilen, parlayıcı, kendiliğinden yanmaya müsait, suyla temas halinde parlayıcı gazlar çıkaran, korozif, oksitleyici, hava ve suyla temasında toksik gaz çıkaran, hastalık yapan, ekotoksik özellikler taşıyan atıklardır. Hastanelerden çıkan tıbbi atıklar yanında atık yağlar, poliklorürlü bifeniller, poliklorürlü terfeniller gibi atıklar da bu grup atıklar içinde yer almaktadır. Dolayısıyla tehlikeli atıklar evsel çöplerle karıştırılmamalı, çok daha özenli şekilde işlem görmeli, bertaraf edilmelidir. Tehlikeli atık yönetiminin her aşamasında sorumlu kişilerin çevre ve insan sağlığına zarar vermeyecek tedbirleri almaları gerekmektedir. Tehlikeli atıkların çevrede oluşturacakları kirlenme, bozulma ve her türlü zarardan dolayı bunları üretenler, taşıyanlar ve bertaraf edenler, yasa gereği, kusur şartı aranmaksızın sorumludurlar. Keza bu atıkların yönetiminden kaynaklanan her türlü çevresel zararın giderilmesi için yapılan harcamaların, kirleten öder prensibine göre atıkların yönetiminden sorumlu olan gerçek ve tüzel kişiler tarafından karşılanmaları dünya genelinde kabul görmektedir. Tehlikeli atık tanımı Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği bu tanımı şöylece vermektedir: 39 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Yönetmelikteki EK-1’e göre “Atık” kapsamında olan ve EK-5’te ve EK-6’da yer alan ve/veya EK-7’de belirtilen tehlikeli özelliklerden bir veya birkaçını taşıyan atıklar ile bu atıklardan kirlenmiş olan maddelerdir. Mesela standart dışı ve kullanım süresi geçmiş ürünler, kontamine olmuş, niteliği bozulmuş maddeler, atık pil ve katalizör gibi nesneler EK1’de atık olarak tanımlanmıştır. EK-5’te ise tehlikeli atık listesi olarak genel atık kategorileri verilmiştir. Örnek, Y1=Tıbbi atıklar, Y2=İlaç üretiminden ve hazırlanmasından kaynaklanan atıklar, Y7=Siyanür içeren işlemlerden kaynaklanan atıklar, Y10=Poliklorlu bifeniller(PCB). EK-6’da ulusal tehlikeli atık listesi verilmiştir. Bu da içeren bir listedir. Örnek, 1. Grup: Hastane ve tıp merkezlerinden gelen klinik atıklar(Y1) olarak detaylı şekilde ele alınmıştır. Ayrıca tıbbi atık türleri açılarak verilmiştir: a) İlaç atıkları, b) Hastane atıkları, c) Tıbbi laboratuar atıkları, d) Enfeksiyonel atıklar. EK-6’da tehlikeli özellikler de belirtilmiştir. Ayrıca listede 3.Grup yasal bertaraf etme yöntemleri gösterilmiştir. 1.yöntem yakma, 2. yöntem özel işlemli arazi depolama, 3. yöntem biyolojik arıtım. Aynı grupta kontrol edilecek atıklar da detaylı şekilde ele alınmıştır. PCB’lere ilişkin Y10’da bunların kontrol edilecek atık grupları, tehlikeli özellikleri ve yasal bertaraf etme yöntemleri tıbbi atıklarda olduğu gibi ayrı ayrı belirtilmiştir. Bu nedenle yönetmeliğin EK-6’da sayfa 218’den sayfa 272’ye kadar uzanan uzun listesinde yaralı bilgi ve uyarılar mevcuttur. EK-7’de tehlikeli atık özellikler listesi verilmiştir. Bu özellikler; Patlayıcı; Dinamit, gom1, gom 2, grizitun1, grizitun 2 Parlayıcı;Tiner, benzin Kendiliğinden yanabilen katı atıklar Su ile temas halinde parlayıcı gaz bırakan atıklar Oksitleyiciler Organikler, peroksitler Akut zehirli maddeler (PCB’ler) Enfeksiyonel maddeler 40 Korozif atıklar (asit, baz, v.d.) Atık Yönetiminin Tanımı Atık yönetimi, atığın kaynağında özelliklerine göre ayrılması, toplanması, geçici depolanması, geri kazanımı, taşınması, bertarafı, ve bertaraf sonrası tüm denetim ve işlemleri ifade etmektedir. Tehlikeli Atıkların Özellikleri 1- H1 Patlayıcı: Alev etkisi altında patlayabilen veya dinitrobenzenden daha fazla şekilde şoklara ve sürtünmeye hassas olan maddeler ve preparatlar, kendi başına kimyasal reaksiyon yolu ile belli bir sıcaklık ve basınçta hızla gaz oluşmasına neden olabilecek madde veya atıklar. 2- H2 Oksitleyici: Diğer maddelerle, özellikle yanıcı maddelerle temas halinde iken yüksek oranda ekzotermik reaksiyonlar gösteren maddeler ve preparatlar. 3- H3-A Yüksek oranda Tutuşabilenler: a) 210C’nin altında parlama noktasına sahip sıvı maddeler ve preparatlar (aşırı tutuşabilen sıvılar dâhil). b) Herhangi bir enerji kaynağı uygulaması olmaksızın ortam sıcaklığındaki hava ile temas ettiğinde ısınabilen ve sonuç olarak tutuşabilen maddeler ve preparatlar. c) Bir ateşleme kaynağı ile kısa süre temas ettiğinde kolayca tutuşabilen ve ateşleme kaynağı uzaklaştırıldıktan sonra yanmaya ve tükenmeye devam eden katı maddeler ve preparatlar. d) Normal basınçta, havada tutuşabilen gazlı maddeler ve preparatlar. e) Su veya nemli hava ile temas ettiğinde, tehlikeli miktarda yüksek oranda yanıcı gazlara dönüşen maddeler ve preparatlar. 4- H3-B Tutuşabilen: 210C ye eşit veya daha yüksek veya 550C’ye eşit veya daha düşük parlama noktasına sahip olan sıvı maddeler ve preparatlar. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ 5- H4 Tahriş edici: Deri ile veya mukoza ile ani, uzun süreli veya tekrar eden temaslar halinde yanığa sebebiyet verebilen, korozif olmayan maddeler ve preparatlar. 15- H14 Ekotoksik: Çevrenin bir veya daha fazla kesimi üzerinde ani veya gecikmeli zararlı etkiler gösteren veya gösterme riski taşıyan madde ve preparatlar. 6- H5 Zararlı: Solunduğu veya yenildiğinde veya deriye nüfuz ettiğinde belirli bir sağlık riski içeren maddeler ve preparatlar. Tehlikeli Atıklar Hakkında Yasal Düzenlemelerde Bulunan Hükümler Türkiye’de tehlikeli atıklar konusunda aşağıdaki yasal düzenlemeler yürürlükte olup değişik ve önemli hükümler ihtiva etmektedirler. 7- H6 Toksik: Solunduğunda veya yenildiğinde veya deriye nüfuz ettiğinde, sağlık yönünden ciddi, akut veya kronik risk oluşturan ve hatta ölüme neden olan madde ve preparatlar. 8- H7 Kanserojen: Solunduğunda veya yenildiğinde veya deriye nüfuz ettiğinde, kansere yol açan veya etkisinin artmasına neden olan madde ve preparatlar. 9- H8 Korozif: Temas halinde canlı dokuları tahrip eden madde ve preparatlar. 10- H9 Enfeksiyon yapıcı: İnsan veya diğer canlı organizmalarda hastalığa neden olduğu bilinen veya geçerli nedenler dolayısıyla güvenli olarak inanılan varlığını sürdürebilen mikroorganizmaları veya toksinleri içeren maddeler. 11- H10 Teratojenik: Solunduğunda, yenildiğinde veya deriye nüfuz ettiğinde, doğuştan gelen kalıtımsal olmayan sakatlıklara yol açan veya yol açma riskini artıran madde ve preparatlar. 12- H11 Mutajenik: Solunduğunda, yendiğinde veya deriye nüfuz ettiğinde, kalıtsal genetik bozukluklara yol açan veya yol açma riskini artıran madde ve preparatlar. 13- H12: Havayla, suyla veya bir asitle temas etmesi sonucu zehirli veya çok zehirli gazları serbest bırakan madde veya preparatlar. 14- H13: Yukarıda listelenen karakterlerden herhangi birine sahip olan atıkların bertarafı esnasında ortaya çıkan madde ve preparatlar. Çevre Kanunu Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi. 28 Aralık 1993 tarihli ve 3957 sayılı Kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanan bu sözleşme, 7 Mart 1994 tarihli ve 94/5419 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla 15 Mayıs 1994 tarih ve 21935 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. 14 Mart 2005 tarih ve 25755 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunan Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği. Türk Ceza Kanunu Çevre Kanunu’nun 11. maddesine göre “Tehlikeli atık üreticileri, yönetmelikle belirlenecek esaslara göre atıklarını bertaraf etmek veya ettirmekle yükümlüdürler.” 13. maddeye göre “Tehlikeli atıkların ithalatı yasaktır”, ayrıca “ Tehlikeli atıkların tanımı ile tehlikeli atıkların oluşum aşamasından itibaren toplanması, ayrılması, geçici ve ara depolanması, geri kazanılması, yeniden kullanılması, taşınması, bertarafı, bertaraf sonrası kontrolü, ihracatı, transit geçişi, ambalajlanması, etiketlenmesi, denetimi ve atık yönetim plânlarının hazırlanması ile ilgili usûl ve esaslar Çevre ve Orman Bakanlığınca yayınlanacak yönetmelikle belirlenecektir.” Diğer yandan bu madde ile “tehlikeli atıkların toplanması, taşınması, geçici ve ara depolanması, geri kazanımı, yeniden kullanılması ve bertarafı faaliyetlerinde bulunanlar, bu Kanun ile getirilen yükümlülükler açısından müteselsilen sorumludurlar. Sorumlular Kanunda belirtilen meslekî faaliyetleri nedeniyle oluşacak bir kaza dolayısıyla üçüncü şahıslara verebilecekleri zararlara karşı tehlikeli kimyasal ve tehlikeli atık malî sorumluluk sigor- 41 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ tası yaptırmak zorunda olup, faaliyetlerine başlamadan önce Bakanlıktan gerekli izni almaları gerekmektedir. Sigorta yaptırma zorunluluğuna uymayan kurum, kuruluş ve işletmelere bu faaliyetler için izin verilmez ” hükmü de getirilmiştir. Türkiye yurt dışına bertaraf edilmesi amacıyla gönderdiği tehlikeli atıklar için Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi hükümlerine uymakta, bu konuda yetkili firmalar ve eğitim almış personel ile taşıma işlemi gerçekleştirilirken yol boyunca içinden geçilen ülkeler bu taşımadan Sözleşmeye uygun şekilde haberdar edilmektedir. 7- Atıklar fiziksel, biyolojik ve kimyasal ön işlemler haricinde kesinlikle doğrudan başka bir madde veya atıkla karıştırılamaz ve seyreltilemez. 8- Bertaraf tesislerine tehlikeli atıkla karışık atıkların gelmesi durumunda bunlar öncelikle birbirlerinden ayrılmalıdır. Ayırmanın mümkün olmadığı durumda atığın tamamı tehlikeli atık olarak bertaraf edilmelidir. 9- Atıkların geçici depolanması işleminin atığı üreten tesis içinde yapılması esastır. Ancak tesis içinde uygun yer bulunamaması durumunda üreticiye ait, gerekli şartlara sahip uygun bir alanda geçici depolama yapılması mümkündür. Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine Göre Tehlikeli Atık Yönetimindeki İlkeler 1- Atıkların, serbest bölgeler dâhil, Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesine girişi yasaktır. Bazı istisnai durumlar Yönetmelikte açıklanmıştır. 2- Atıkların kaynağında en aza indirilmesi temel kuralına uyulacaktır. 3- Atık yönetiminin her safhasında sorumlu kişiler, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyecek tedbirleri almakla yükümlüdürler. 4- Atıkların oluşturduğu çevresel kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı atık üreticileri, taşıyıcıları ve bertaraf edicileri kusur şartı aranmaksızın sorumludurlar. Adı geçen sorumluların, meydana gelen zararlardan ötürü genel hükümlere göre de tazminat sorumluluğu saklıdır. 5- Atıkların yönetiminden kaynaklanan her türlü çevresel zararın giderilmesi için yapılan harcamalar “kirleten öder” prensibine göre atıkların yönetiminden sorumlu olan gerçek ve tüzel kişiler tarafından karşılanacaktır. Atıkların yönetiminden sorumlu kişilerin çevresel zararı durdurmak, gidermek ve azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre atıkların yönetiminden sorumlu olanlardan tahsil edilecektir. 6- Atıkların, Bakanlıktan lisans almış bertaraf tesisleri dışında üçüncü kişiler tarafından ticari amaçlar ile toplanması, satışı ve bertaraf edilmesi, diğer yakıtlara karıştırılarak yakılması yasaktır. Türk Ceza Kanunu’nda “Çevreye Karşı Suçlar”, “Topluma karşı Suçlar” kapsamında görülmüştür. Kanunun 181. maddesi “Çevrenin Kasten Kirletilmesi” başlığını taşımakta olup aşağıdaki hükümleri getirmiştir: (1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır. (4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. 42 Kanunun 181. maddesi ise “Çevrenin Taksirle Kirletilmesi” başlığını taşımakta olup aşağıdaki hükümleri getirmiştir: 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ (1) Çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesine taksirle neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu atık veya artıkların, toprakta, suda veya havada kalıcı etki bırakması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) İnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya taksirle verilmesine neden olan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Tehlikeli Atık Yönetiminde Temel Prensipler 1- Tehlikeli atık beşikten mezara, oluşma noktasından son olarak tabiata bırakıldığı yere kadar izlenmelidir. 2- Ülke ölçeğinden başlamak üzere bölge ve alt bölge aşamalarındaki planlama çalışmalarında endüstriyel politika belirlenmesinde tehlikeli atık yönetimi göz önünde bulundurulmalıdır. 3- Bertaraf işlemlerinde temiz teknolojiler kullanılmalıdır. 4- Mevcut üretim süreçlerinde tehlikeli atık üretimini veya oluşumunu sıfıra veya en aza indiren değişiklikler araştırılmalı ve uygulanmalıdır. 5- Tehlikeli atıklardan geri kazanma konusuna önem verilmelidir. 6- Tehlikeli atığı bertaraf etme çevre açısından ve insan sağlığı yönünden zararsız veya en az zararlı olacak biçimde gerçekleştirilmelidir. Tehlikeli Atık Yönetimindeki Problemler 1- Tehlikeli atıklara ilişkin bilgiler bu atıkları üreten, taşıyan ve bertaraf edenlerde yeterince mevcut değildir. 2- Genelde tehlikeli atıkların üretimi ve bertarafı ile ilgili bilgiler henüz yetersizdir. 3- Bazı tehlikeli atık üreticileri tehlikeli atık ürettiklerinden habersizdirler ve bu kişi ve kuruluşlar bunları çevreye atmakta veya boşaltmaktadırlar. Diğer yandan konutlardan çıkan tehlikeli atıklar hakkında vatandaşlarda yeterli bilgi ve eğitim mevcut değildir. 4- Uygun bertaraf etme teknolojileri geliştirilmiş olmakla beraber, bölgesel uygulamalar arasında farklılıklar mevcuttur. 5- Tehlikeli atıkların özellikle bileşimleri çok farklılık göstermektedir. Tehlikeli atıkların bir kısmı heterojen yapıdadır. Bunda bazı üreticilerin kasıtlı davranışları etkili olabilmektedir. Analizde kullanılan yöntemler saf kimyasal maddelere göre geliştirildiği için endüstriden çıkan heterojen haldeki tehlikeli atık uygun yeni analiz yöntemlerine ihtiyaç vardır. Tehlikeli Atıkların Bertarafı Bertaraf işlemleri geri kazanma, geri dönüşüm, düzenli depolama, yakma, ısıl parçalama ve diğer yöntemlerden oluşmaktadır. Yöntemin seçimi atığın miktar ve özelliklerine göre belirlenmektedir. Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği tehlikeli atıklar için aşağıdaki bertaraf işlemlerini vermektedir. 1- (D3) Derine enjeksiyon (örneğin: pompalanabilir atıkların kuyulara, tuz kayalarına veya doğal olarak bulunan boşluklara enjeksiyonu ve benzerleri), 2- (D4) Yüzey doldurma (örneğin: Sıvı veya çamur atıkların kovuklara, yapay olarak oluşturulmuş çukurlara, havuzlara ve lagünlere doldurulması ve benzerleri), 3- (D5) Özel mühendislik çalışmaları ile toprağın altında veya üstünde düzenli depolama (çevreden ve her biri ayrı olarak izole edilmiş ve örtülmüş hücresel depolama ve benzerleri), 4- (D8) (D3) ila (D12) arasında verilen işlemlerden herhangi biri ile bertaraf edilen nihai bileşiklere veya karışımlara uygulanan ve bu ekin başka bir yerinde ifade edilmeyen biyolojik işlemler, 5- (D9) (D3) ila (D12) arasında verilen işlemlerden herhangi biri ile bertaraf edilen nihai bileşiklere veya karışımlara uygulanan ve bu ekin başka bir yerinde ifade edilmeyen fiziksel-kimyasal işlemler (mesela buharlaştırma, kurutma, kalsinasyon ve benzerleri ), 6- (D10) Yakma, 7- (D12) Sürekli depolama (bir madende konteynırlara yerleştirilme ve benzerleri ), 8- (D15) (D3) ila (D12 ) arasında belirtilen işlemlerden herhangi birine tabi tutuluncaya 43 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ kadar atığın üretildiği alan içinde geçici depolama (ara depolama tesisleri ve toplama işlemi hariç). Türk Mevzuatında Tehlikeli Atık Yönetimi Konusunda Görev Yetki ve Sorumluluklar 14 Mart 2005 tarih ve 25755 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’nde bu atıklar için görev, yetki ve sorumluluklar sırayla 1. Çevre ve Orman Bakanlığı 2. Valilik 3. Belediye 4. Atık üreticisi 5. Bertaraf edici için ayrı ayrı belirtilmiştir. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın görev ve sorumlulukları: a) Kanun gereğince atıkların çevreyle uyumlu bir şekilde yönetimini sağlayan program ve politikaları saptamak, bu Yönetmeliğin uygulanmasına yönelik işbirliği ve koordinasyonu sağlamak, valiliklerden bölgesel yıllık rapor, izin, tesis kapatma onayı gibi her türlü bildirimi almak ve değerlendirmekle ve gerekli denetimleri yapmak, b) Bölgesel boyutta atık yönetim planı yapmak ve halkın bilgilenmesini sağlamak, c) Atıkların sınırlar ötesi taşınımı ve bertarafına ilişkin uluslararası çalışmaları yürütmek, ilgili bildirim ve taşımacılık belgelerini değerlendirmek, atık ihracatına ilişkin faaliyetleri onaylamak, uluslararası bilgi değişimini sağlamak, herhangi bir kaza durumunda diğer ülkeleri haberdar etmek, d) (EK 3) de ve/veya (EK 7) de (M) işareti ile yer alan, ancak tehlikeli atık olmadığı iddia edilen atıkların tehlikeli özelliklerden bir yada bir kaçını içerip içermediğinin akredite laboratuvarlar ve/veya uluslararası kabul görmüş kuruluşlarca yapılan analizlerle üretici tarafından tespitini sağlatmak, e) Bertaraf tesisleri yer seçimini onaylamak, bu tesislere ön lisans ve lisans vermek, bu faaliyetleri periyodik olarak denetlemek, bu tesislerde tutulan rapor ve edinilen bilgilere dayanarak ilgili yönetmeliklere aykırılık halinde gerekli cezanın uygulanmasını sağlamak ve lisansı iptal etmek, 44 f) Bertaraf tesisine ilave tesislerin planlanması halinde, bertaraf tesisini denetlemek ve izin vermek, g) Atık bertaraf tesisleri için acil önlem planlarının hazırlanmasında genel ilke ve prensipleri belirlemek, h) Kapatılan bertaraf tesislerinin yirmi yıl boyunca denetlenmesini sağlamak, ı) Atıkların çevreyle uyumlu bir şekilde yönetimine ilişkin teknoloji ve yönetim sistemlerinin kurulmasında ulusal ve uluslararası koordinasyonu sağlamaktır. Mülkü Amirlerce Alınacak Tedbirler Mahallin en büyük mülki amiri; Çevre ve Orman İlmüdürlüğü aracılığı ile aşağıdaki önlemleri alacak ve görevleri yerine getirecektir. a) İl sınırları içinde atık yönetim planlarının mahalli çevre kurullarınca uygulanmasını sağlamak, b) Kurulacak bertaraf tesislerinin yer seçimiyle ilgili başvuruları mahalli çevre kurulunun görüşünü alarak Bakanlığa iletmek, c) Ayda bin kilogramdan fazla atık üreten atık üreticisinin atıklarını nihai bertarafa kadar kendi alanlarında gerekli önlemleri alarak altı ayı geçmemek üzere geçici depolamasına izin vermekle ve bu faaliyetleri denetlemek, d) Atık taşıma formları ile ilgili olarak bu Yönetmelikle belirlenen işlemleri yerine getirmek, e) İl sınırları içinde faaliyette bulunan ve bu Yönetmelik kapsamına giren tesisleri tespit ederek Bakanlığa bildirmekle ve bunları periyodik olarak denetlemek, f) İl sınırları içinde atık taşınması ile ilgili faaliyet gösteren firmalara ve araçlara taşıma lisansı vermek, bu lisansı kontrol etmek, iptal etmek veya yenilemek, g) İl sınırları içinde atık taşıması sırasında meydana gelebilecek kazalarda her türlü acil önlemi almak ve gerekli koordinasyonu sağlamak ve kaza raporlarını yıllık olarak değerlendirerek Bakanlığa bildirmek, h) İl sınırları içinde bulunan atık ara depolama, geri kazanım tesisi ve/veya bertaraf tesislerinin Bakanlıkça verilen işletme lisansı belgelerindeki koşullar doğrultusunda işletilmelerini sağlamak, bu amaçla gerekli denetimleri yapmak, 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ tesislerin işletme bilgi, belge ve teknik raporlarını düzenli olarak kontrol etmek, değerlendirmek ve Bakanlığa rapor etmek, tesisin lisans koşullarına uygun çalışmadığının tespiti halinde gerekli yasal işlemleri yapmak ve Bakanlığa bilgi vermek, ı) Tehlikeli atık bertaraf tesisi kurulması için belirlenen yer mücavir alan dışında ise, bu yerin imar planına işlenmesini sağlamak, j) Atık üreticisinin tesisinden kaynaklanan atıklara ilişkin hazırlamış olduğu atık yönetim planlarını onaylamak, k) Üreticilerin göndermekle yükümlü olduğu bir önceki yılın bilgilerini içeren atık beyan formunu değerlendirerek, ilde oluşan atık miktarı ve bilançosunu belirleyerek her yılın Nisan ayında Bakanlığa göndermek, l) Atık üreticisinin ve belediyenin atık yönetim planlarını esas alan üç yıllık il tehlikeli atık yönetim planını hazırlayarak Bakanlığa rapor halinde sunmak. Mahalli İdarelerce Alınacak Tedbirler Belediyeler, Büyükşehirlerde ise Büyükşehir Belediyeleri; a) Evlerden kaynaklanan tehlikeli atıkların yönetimine ilişkin plan ve programlarını bu yönetmeliğin yürürlüğe giriş tarihinden itibaren altı ay içinde hazırlamakla ve kurulacak sistemi öneri halinde mahalli çevre kuruluna sunmakla, b) Atık üreticileri ve bertarafçıları ile beraber veya istemesi durumunda ayrı olarak atık bertaraf tesislerini kurmak veya kurdurmakla, c) Atıkların bertarafına ilişkin tesisler ile ilgili plan ve projeler hakkında valiliğin uygun görüşü ile birlikte Bakanlığın onayını almakla, d) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde faaliyette bulunan atık bertaraf tesislerinin inşası ve işletilmesinde bu Yönetmelikte belirtilen yükümlülük çerçevesinde gerekli önlemleri almak veya aldırmakla, e) Atıkların taşınması ve bertarafı konusunda izin almış kişi ve kuruluşlar ile yapacakları sözleşmelerde bulunduğu ilin valiliğinin uygun görüşünü almak, yapılan faaliyetin söz konusu sözleşmelere uygunluğunu denetlemek ve bu konuda Bakanlığa bilgi vermek üzere bağlı olduğu valiliğe rapor vermekle, f) Tehlikeli atık bertaraf tesisi kurulması için belirlenen yer mücavir alan içinde ise, bu yerin imar planına işlenmesini sağlamakla, g) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde faaliyette bulunan ve tehlikeli atık üreten tüm tesislere inşaat ve işletme ruhsatı verilmesi aşamasında, tehlikeli atıkların bertarafının bu Yönetmelik hükümleri doğrultusunda sağlandığının tesis sahibi tarafından belgelenmesini sağlamakla, h) Gerçek ve tüzel kişilerce kurulacak ortak atık bertaraf tesislerinin planlanması, inşaatı ve işletilmesi aşamalarında yapılacak çalışmaları desteklemekle, ilgili tedbirlerin alınmasını sağlar. Atık üreticisinin yükümlülükleri Atık üreticisi; a) Atık üretimini en az düzeye indirecek şekilde gerekli tedbirleri almakla, b) Atıkların insan sağlığı ve çevreye yönelik zararlı etkisini, bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak en aza düşürecek şekilde atık yönetimini sağlamakla, üç yıllık atık yönetim planını bu Yönetmeliğin yürürlüğe giriş tarihinden itibaren altı ay içinde hazırlayarak valilikten onay almakla, c) Bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak, atıklarını tesislerinde geçici olarak depolaması durumunda valilikten izin almakla, d) Ürettiği atıklarla ilgili kayıt tutmakla, atığını göndereceği lisanslı geri kazanım veya bertaraf tesisinin istemiş olduğu uluslararası kabul görmüş standartlara uygun ambalajlama ve etiketleme yapmakla, e) (Ek 3) ve/veya (EK 7) de (M) işareti ile yer alıp (Ek 6) da belirtilen özellikleri içermediği öne sürülen atıklar için bu atıkların tehlikeli olmadığını akredite laboratuvarlar ve/veya uluslar arası kabul görmüş kuruluşlarca yapılan analizlerle Bakanlığa belgelemekle, f) Atığın niteliğinin belirlenmesi için yapılan harcamaları karşılamakla, g) (Ek 8) de yer alan atık beyan formunu her yıl ocak ayında bir önceki yıla ait bilgileri doldurmak, iki ay içinde valiliğe göndermek ve (EK 7) de yer alan atık tanımlama kodunu kullanmakla ve bir yıl boyunca bir nüshasını saklamakla, h) Atık depolanması veya bertarafının tesis dışında yapılması durumunda; (Ek 9 A-B) deki 45 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ bilgileri içeren taşıma formunu doldurmak ve öngörülen prosedüre uymakla, ı) Atık taşımacılığında mevcut uluslararası standartlara uymakla, j) Atığı bertaraf tesisinin kabul etmemesi durumunda taşıyıcıyı başka bir tesise göndermekle veya taşıyıcının atığı geri getirmesini ve bertarafını sağlamakla, k) Bu Yönetmelikteki esaslara uygun olarak atıkların bertaraf edilmesi amacıyla belediyelerle ya da gerçek ve tüzel kişilerle ortak atık bertaraf tesisleri kurmak ve gerekli harcamalara katkıda bulunmakla, l) Atıklarını bu Yönetmelikteki esaslara uygun olarak kendi imkanları ile veya kurulmuş atık bertaraf tesisinde gerekli harcamaları karşılayarak veya belediyelerle veya gerçek ve tüzel kişilerle kurulacak ortak atık bertaraf tesislerinde bertaraf etmek veya ettirmekle, m) Atıkların fabrika sınırları içinde tesis ve binalardan uzakta beton saha üzerine yerleştirilmiş sağlam, sızdırmaz, emniyetli ve uluslararası kabul görmüş standartlara uygun konteynırlar içerisinde geçici olarak muhafaza etmekle, konteynırların üzerinde tehlikeli atık ibaresine yer vermekle, depolanan maddenin miktarını ve depolama tarihini konteynırlar üzerinde belirtmekle, konteynırların hasar görmesi durumunda atıkları, aynı özellikleri taşıyan başka bir konteynıra aktarmakla, konteynırların devamlı kapalı kalmasını sağlamakla, atıklarını kimyasal reaksiyona girmeyecek şekilde geçici depolamakla, n) Ayda bin kilograma kadar atık üreten üretici biriktirilen atık miktarı altı bin kilogramı geçmemek kaydı ile valilikten izin almaksızın atıklarını arazisinde en fazla yüz seksen gün geçici depolayabilir. Bu durumda herhangi bir tehlike halinde arazide önlem alabilmek için en az bir kişiyi görevlendirmekle ve bu kişinin, adını, telefonunu valiliğe bildirmekle, o) Bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak bertaraf tesislerine gönderilmeden önce kendi atıklarını gerekli önlemleri alarak fiziksel, kimyasal veya biyolojik işlemlerle zararsız hale getirmek, bakiye atık oluşuyor ise uygun şekilde bertaraf tesisine götürmekle veya gönderilmesini sağlamakla, p) Tesis içinde atıkların toplanması taşınması ve geçici depolanması gibi işlemlerden sorumlu 46 olan çalışanların sağlığı ve emniyeti ile ilgili her türlü tedbiri almakla, r) Kaza sonucu veya kasti olarak atıkların dökülmesi ve bunun gibi olaylar sunucu meydana gelen kirliliğin önlenmesi amacıyla, atığın türüne bağlı olarak olayın vuku bulduğu andan itibaren en geç bir ay içinde olay yerinin eski haline getirilmesi ve tüm harcamaların karşılanmasıyla, s) Kaza sonucu veya kasti olarak atıkların dökülmesi ve bunun gibi olaylar vuku bulduğunda valiliği bilgilendirmek ve kaza tarihi, kaza yeri, atığın tipi ve miktarı, kaza sebebi, atık bertaraf işlemi ve kaza yerinin rehabilitasyonuna ilişkin bilgileri içeren raporu valiliğe sunmakla, t) Faaliyetlerine yönelik inşaat ve işletme ruhsatı alınması aşamasında, tehlikeli atıklarının bu Yönetmelik hükümleri doğrultusunda bertarafının sağlandığını belgelemekle, yükümlüdür. Bertaraf edenin yükümlülükleri Bertaraf eden; a) Bertaraf tesislerini bu Yönetmelikte belirlenen standartlara uygun olarak teşkil etmekle ve proje halinde iken ön lisans almakla, b) Projeye uygun olarak kurulan tesisi işletmek ve kapandıktan sonra kontrollerini yapmak için lisans almakla, c) Bakanlığın plan değişikliği talep etmesi veya şartlı izin vermesi durumunda bu şartlara uymakla, d) Personel eğitimini yapmak, acil önlem planlarını hazırlamak, atık yönetimi ile ilgili işletme kayıtlarını tutmak ve bu kayıtları beş yıl süre ile tesiste bulundurmakla, e) İşletme planını her yıl Bakanlığa sunmakla, f) Atığın tesise girişinde bertaraf işleminden önce atığın fiziksel ve kimyasal analizini yapmakla, atığın taşıma formunda belirtilen atık tanımına uygunluğunu tespit etmekle, g) Tesisin işletilmesi ile ilgili her bölümün işletme planını yaparak uygulamakla, h) Tesisin risk taşıyan bölümlerinde çalışan personelin her türlü güvenliğini sağlamak, altı ayda bir sağlık kontrollerini yaptırmak ve bu bölümlere izinsiz olarak ve yetkili kişilerin dışında girişleri önlemekle, 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ ı) Acil önlemlerle ilgili eğitimli personel bulundurmak ve acil durum söz konusu olduğu zaman Bakanlığa bilgi vermekle, j) Kabul ettiği atığın taşıma formunu imzalamak ve otuz gün içinde üreticiye göndermekle, k) Atık taşıma formu ile ilgili olarak üretici ile arasında uyuşmazlık çıkması halinde, bu uyuşmazlık giderilemezse on beş gün içinde, uyuşmazlığı Bakanlığa bildirmekle, l) Taşıma formu olmaksızın atık kabul etmesi halinde Bakanlığa bilgi vermekle, m) Tesisin işletilmesi ile ilgili Bakanlığın öngördüğü işleri yapmakla, n)Tesisin kapatılması için kapatma planı yaparak yüz seksen gün önceden Bakanlığa bildirmekle, o) Tesisin kapatılmasından sonra 37 ve 40 ıncı maddelerde teferruatı verilen görevleri yerine getirmek, mesela depo tesisine dolgu işlemi tamamlandıktan sonra, dolgu üst depo gövdesi yüzeysel su girmeyecek şekilde sızdırmaz hale getirmek, kapatma işleminden sonra ölçüm izlemeye ilişkin raporlarını yirmi yıl süreyle her yıl sonunda Bakanlığa iletmekle, p) Atık üreticisi tarafından bertaraf tesislerine ödenecek atık bedelini, atık kategorileri ve bertaraf yöntemlerine göre, bertaraf tesisinin bulunduğu bölgede yer alan illerin sanayi odaları temsilcileri, sanayi odalarının bulunmadığı illerde ticaret ve sanayi odaları temsilcileri ile birlikte belirlemekle, r) Faaliyetleri hakkında atığın tesise kabul tarihi, atığın kaynağı, miktarı, taşınım türü ve bertaraf/geri kazanım yöntemi gibi bilgileri içeren yıllık raporlarını valiliğe göndermek ve bunları 5 yıl boyunca saklamakla, yükümlüdür. 47 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ İstanbul Atmosferi 2008 Yılı Solunabilen Partikül Madde Değerlendirmesi İsmail ANIL1, Ferhat KARACA1, Omar ALAGHA1, Harun Akif KABUK2 1 Fatih Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Büyükçekmece, 34500, İstanbul. 2 Yıldız Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Davutpaşa, İstanbul. ÖZET Bu çalışmada, 2008 yılının ilk on ayı için İstanbul’un PM10kirliliğinin bir değerlendirmesi yapılmıştır. PM10 kirliliği açısından hava kalitesinin en düşük olduğu ilçelerin sırasıyla Esenler, Kartal ve Yenibosna olduğu belirtilmiştir. Çoklu korelasyon istatistiği yöntemi kullanılarak, meteorolojik parametreler ile epizodik PM10 değerleri arasında istatistiksel olarak önemli derecede ilgileşimler bulunmuştur. Çalışmanın önemli sonuçlarından biri ise, yerel emisyonların azaltılmaması halinde Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği’nce 2019 yılında hedeflenen 50 µg/m3’lük günlük ulusal PM10 limit değerine ulaşılmasının İstanbul için mümkün olmayabileceğidir. Anahtar Kelimeler: PM10, meteoroloji, korelasyon istatistiği Giriş İstanbul, yaklaşık olarak 13 milyonluk nüfusu [1] ile Türkiye’nin en kalabalık şehri olmakla birlikte Dünyanın sayılı mega kentlerinden birisidir. Endüstri ve trafik gibi insan kaynaklı faaliyetlerin oldukça yoğun olduğu İstanbul, antropojenik emisyonlardan da bu oranda etkilenmektedir. Yerel emisyonlar özellikle partikül madde açısından İstanbul’un yerel hava kalitesini olumsuz etkilemektedir. Aerodinamik çapı 10 µm’den küçük olan solunabilir askıda partikül maddeler (PM10) için yürürlükte olan uluslararası günlük limit değerinin (50 µg/m3) (Directive 2008/50/EC) İstanbul’da zaman zaman aşıldığı bilinmektedir [2]. Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği’nce 2019 yılında hedeflenen 50 µg/m3 günlük ortalama PM10 limit değerine ulaşılması, İstanbul için mümkün olmayabilir. Çünkü İstanbul atmosferinin PM10 profiline insan kaynaklı etkilerin azaltılarak hedeflenen günlük limit değere çekilebilmesi, uzun mesafeli taşınım 49 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ etkilerinin kontrolünün mümkün olmamasından dolayı gerçekleşmesi oldukça zor bir hedeftir. Sağlık etkileri üzerine yapılan çalışmalara göre, yüksek değerlerdeki PM10 derişimleri, ciğer fonksiyonlarında azalma, astımda şiddetlenme, kardiyovasküler hastalıklar ve erken ölümler gibi kötü sağlık sorunlarına neden olmaktadır [3,4,5,6]. Bu tip sağlık etkileri nedeniyle atmosferik tozlar dikkatle incelenmesi ve genel ve/veya ulusal yönetimlerin kontrol ve yetkisinde düzenli olarak izlenerek bu konuda yapılan çalışmalar teşvik edilmelidir. Uluslararası literatür incelendiğinde gelişmiş ülkelerin tümünün, özellikle AB üyesi ülkeler ve Amerika Birleşik Devletleri’nin PM10 parametresini tüm ülke çapında birçok istasyonda izlediklerini, ve elde edilen bilgi ve veriyi üçüncü şahıslarla paylaşmak suretiyle yaygınlaştırma faaliyetlerine önem verdiklerini görmekteyiz. Materyal ve Metot 1966 yılından beri İstanbul’da, PM10 konsantrasyonları saatlik olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından çeşitli istasyonlarda izlenmektedir. Bu çalışmada, 01.01.2008 ile 31.10.2008 tarihleri arasındaki İstanbul’da ölçümü yapılan tüm istasyonlardaki günlük PM10 verisi İBB Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’nden temin edilmiştir. PM10 verisinin temin edildiği istasyonların temsil ettiği ilçeler ya da başka bir deyişle ölçülen PM10 değerlerinin ait olduğu alanlar, Şekil 1’de İstanbul’un ilçelerini belirten (idari) haritada sınırları taralı olarak gösterilmiştir. İBB bu istasyonlardaki PM10 ölçümlerini beta gauge yöntemi ile yapmaktadır. Bu yöntemin kalibrasyonunda fiziksel özellikleri ve derişim değerleri iyi bilinen polikarbon parçacıklar cihazın kalibrasyon diyaframına yerleştirilerek beta ışınlarına maruz bırakılırlar. Beta yansıma oranları ve derişim değerleri esas alınarak kullanılan sistemin kalibrasyonu yapılır. Dış ortam ölçümlerinde ise kalibrasyon sonrası, cihaz 15 dakika boyunca dış atmosferden almış olduğu örnek havayı Beta Gauge ile ölçümlere tabi tutar. Bu 50 süre içindeki ölçümlerinin ortalamasını alarak bir sonraki 15 dakikalık ortalamada ppm veya µg/m3 olarak ekrana yansıtır. Cihaz 1-1000 µg/m3 aralığında ölçüm yapabilmektedir. 01.01.2008 ile 31.10.2008 tarihleri arasındaki İstanbul genelini temsili eden saatlik sıcaklık, çiğ noktası, nem, deniz seviyesi basıncı, görüş mesafesi, rüzgar hızı ve rüzgar yönü gibi meteorolojik parametreler http://www.wunderground.com [7] adresli meteoroloji sitesinden temin edilmiştir. Bulgular PM10 Konsantrasyonlarının Değerlendirilmesi 01.01.2008 ile 31.10.2008 tarihleri arasındaki 9 istasyona ait PM10 değerleri tüm günler için ve epizot günleri için değerlendirilmiştir. Her bir istasyonun 10 aylık ortalama değerleri, epizodik konsantrasyonların ortalama değerleri ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile Avrupa Birliği’nin (EU) yürürlükte olan 50 µg/m3’lük günlük PM10 limit değeri Şekil 2’de gösterilmiştir. Şekil 2 2008 yılının ilk 10 ayındaki günlük PM10 ortalaması ve bu 10 ay içinde gözlenen 79 adet epizodik değerlerin ortalamasının istasyon bazında karşılaştırılmaları açısından önemli bulgular içermektedir. Her bir istasyon için hesaplanan bu iki farklı ortalama değerin uluslararası limit değere ne kadar uzaklıkta olduğu Şekil 2’de açıkça görülmektedir. Buna göre, çalışmanın yapıldığı tarihlerde Sarıyer ve Üsküdar ilçelerinde ölçülen günlük PM10 değerleri ortalaması uluslararası limit değerlerin altındadır. Ümraniye ilçesinin günlük PM10 değerleri ise sınır değerdedir. Diğer 6 istasyonda kaydedilen hava kalitesi düzeyi ise uluslararası limit değerler baz alındığında PM10 kirleticisi açısından istenen seviyede değildir. Çalışma süresinde İstanbul’un PM10 kirliliğinin en yüksek olduğu ilçeler sırasıyla Esenler, Kartal ve Yenibosna’dır. Özellikle bu üç ilçede PM10 kirliliğinin seviyesini düşürücü önlemlerin alınması gerekmektedir. Şekil 1. İBB’nin hava kalitesi ölçüm istasyonlarının bulundukları ilçeler. 10 Ayın Günlük PM10 Ortalamaları Episot Günleri PM10 Ortalamaları WHO ve EU Günlük Sınır Değeri (50) 140 120 PM10 değerleri (μg/m3) 121 101 100 105 84 80 60 103 80 76 69 63 58 82 73 80 66 54 46 40 50 42 20 Yenibosna Üsküdar Ümraniye Sarıyer Kartal Esenler Beşktaş Alibeyköy Aksaray 0 Şekil 2. Çalışma süresince ölçüm istasyonlarındaki PM10 kirliliği seviyeleri. 51 Epizodik PM10 Değerleri ile Meteoroloji Parametrelerinin Korelasyonları Çalışma süresindeki epizodik PM10 değerleri ile meteoroloji parametreleri arasındaki ilgileşimleri bulabilmek için çoklu korelasyon istatistiği yöntemi kullanılmıştır. Korelasyon istatistiği yöntemi, kirleticiler ile bu kirleticilerin genel kaynakları, kimyası ve atmosferdeki taşınımları arasındaki bağıntıyı ortaya koymak için sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Tüm istasyonlara ait saatlik epizodik PM10 değerleri ile saatlik sıcaklık, çiğ noktası, nem, deniz seviyesi basıncı, görüş mesafesi, rüzgar hızı ve rüzgar yönü gibi meteoroloji parametreleri arasındaki korelasyonlar Tablo 1’de gösterilmiştir. Tablo 1’e genel olarak bakıldığında, hemen hemen tüm saatlik meteoroloji verisi saatlik PM10 epizotları ile ilgileşim göstermiştir. Bu durum meteorolojik etkenlerin PM10 değerleri üzerindeki etkisini belirtmektedir. Sıcaklık parametresi tüm istasyonlardaki saatlik PM10 epizotları ile pozitif korelasyon vermiştir. Sıcaklık artışının PM10 partiküllerinin atmosferde tekrar asılı hale geçmelerine neden olduğu bilinmektedir [8]. Benzer şekilde İstanbul genelinde, sıcaklık arttıkça ölçülen PM10 değerlerinin de arttığı gözlemlenmiştir. Sıcaklığın PM10 değerlerini en çok etkilediği istasyonlar Alibeyköy, Esenler ve Sarıyer istasyonlarıdır. Nem parametresi ise sıcaklık parametresine ters olarak tüm istasyonlardaki saatlik PM10 epizotları ile negatif korelasyon vermiş, nemin yüksek olduğu zamanlarda saatlik PM10 konsantrasyonlarının düşük olduğu gözlemlenmiştir. Buna göre, atmosferik nemin PM10 partikülleri üzerinde giderici (yıkama) bir etkiye sebep olduğu düşünülebilir. Yüksek atmosferik nem koşullarında partikül maddeler nemin etkisiyle yüzeylere veya birbirlerine yapışmakta (tutunmakta) dolayısıyla da sıcaklık ve rüzgar gibi etkenler olsa bile bu patriküller atmosferde tekrar asılı hale geçememektedirler [9]. Bu durum atmosferik nem ile PM10 parametresi arasındaki negatif korelasyonu açıklayan en geçerli görüştür. Görüş mesafesi parametresi de saatlik PM10 epizotları ile negatif korelasyon vermiştir. Bu durum çok olağandır çünkü atmosferdeki toz miktarı arttıkça güneş ışınları askıda partiküllere çarparak kırılmaktadır. Bu kırılma olayının sonucunda da görüş mesafesi azalmaktadır. Atmosferdeki partikül madde miktarı ne kadar fazla ise görüş mesafesindeki azalma da aynı oranda olmaktadır. Saatlik PM10 epizotlarının görüş mesafesi bakımından en çok etkilediği istasyonlar Aksaray, Esenler ve Yenibosna istasyonlarıdır. Tablo 1. Çoklu korelasyon istatistiği tablosu. Sıcaklık (°C) Çiğ Noktası (°C) Nem (%) Aksaray ,144(**) -,232(**) -,078(**) Alibeyköy ,150(**) -,236(**) -,067(*) ,104(**) -,170(**) -,061(**) Beşiktaş 0.040 Esenler ,214(**) -,253(**) 0.030 Kartal ,146(**) -,156(**) 0.020 ,159(**) -,171(**) Sarıyer Ümraniye ,063(**) -,192(**) -,145(**) 0.010 Üsküdar ,142(**) -,166(**) -0.041 Yenibosna ,090(**) -,131(**) İstanbul ,189(**) -,270(**) -,050(*) Geneli ** % 99 güven aralığında anlamlı korelasyon * % 95 güven aralığında anlamlı korelasyon 52 Deniz Seviyesi Basınç (hPa) Görüş Rüzgar Rüzgar Yönü Mesafesi Hızı (m/s) (0-16) (km) ,082(**) 0.047 ,063(**) ,130(**) ,082(**) 0.038 ,112(**) ,106(**) 0.021 -,225(**) -0.015 -,069(**) -,247(**) -,102(**) -0.017 -,135(**) -,161(**) -,164(**) -,237(**) -,200(**) -,135(**) -,270(**) -,256(**) -,249(**) -,277(**) -,323(**) -,348(**) 0.009 0.040 ,116(**) -,048(*) -0.040 ,209(**) ,062(*) 0.026 -0.029 ,107(**) -,188(**) -,370(**) 0.035 Rüzgar hızının şiddeti arttıkça, PM10 değerinin azaldığı gözlenmiştir ve tam tersi de doğrudur. İstanbul atmosferinde kararlı atmosfer şartları düşük rüzgar hızları, kararsız şartlar ise yüksek rüzgar hızları ile karakterize edilir. Kararsız şartlar altında (karışım yüksekliğinin hakim olduğu) tüm kirleticiler kolayca seyrelebilmekte ve düşük derişim değerleri gözlenmektedir. Çalışma süresince saatlik meteoroloji verisi kullanılarak İstanbul geneli için hakim rüzgar yönü hesaplanmış ve Şekil 3’te gösterilmiştir. K KKB 16% KKD 14% 12% KB KD 10% 8% BKB DKD 6% 4% 2% B 0% D BGB DGD GB GD GGB GGD G Şekil 3. Hakim rüzgar yönlerini belirten rüzgar gülü. Şekil 3’e göre, çalışma boyunca gözlemlenen iki hakim rüzgar yönü vardır. Birinci hakim rüzgar yönü %15’lik değerle kuzeyli rüzgarlarla temsil edilirken ikinci baskın rüzgar yönü %13’lük değerle güney batı yönlü rüzgarlardır. Tartışma Atmosferik askıda partikül madde kirliliği, tüm Dünya şehirlerinde olduğu gibi endüstri ve trafik gibi insan kaynaklı faaliyetlerin oldukça yoğun olduğu İstanbul için de önemli bir çevre sağlığı problemidir. Bu çalışmada, 2008 yılının ilk on ayı boyunca İstanbul için genel bir PM10 kirliliği değerlendirmesi yapılmış olup önemli bulgulara ulaşılmıştır. Çalışma boyunca İBB tarafından dokuz istasyonda ölçülen PM10 değerlerinin, yürürlükte olan uluslararası günlük limit değer olan 50 µg/m3’ü sıklıkla aştığı görülmüştür. PM10 kirliliği açısından hava kalitesinin en düşük olduğu ilçelerin sırasıyla Esenler, Kartal ve Yenibosna olduğu sonucuna varılmıştır. PM10 kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri çerçevesinde, özellikle bu üç ilçe için PM10 emisyonlarını azaltıcı önlemlerin alınması gerektiği tavsiye edilmektedir. 2008 yılının ilk on ayı boyunca bazen PM10 değerlerinin ortalama değerlerin çok üzerinde olduğu hatta bazı günlerde uluslararası günlük limit değer olan 50 µg/m3’ün üç katından daha fazla olduğu görülmüştür. Saptanan bu yüksek değerler epizot değerler olarak kabul edilip bu epizot değerler için detaylı bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmanın orijinalliği, çalışma süresince gözlemlenen epizodik PM10 değerlerinin İstanbul’un PM10 kirliliği profiline etkisinin yanında bu epizodik PM10 değerlerine etki eden faktörlerden uzun taşınım etkisinin detaylı bir şekilde incelenmesidir. Sıcaklık, çiğ noktası, nem, deniz seviyesi basıncı, görüş mesafesi, rüzgar hızı ve rüzgar yönü gibi meteorolojik parametreler ile epizodik PM10 değerleri arasında önemli ilgileşimler bulunmuştur. Çoklu korelasyon istatistiği yöntemine göre, meteorolojik faktörlerin veya iklimsel şartları epizodik PM10 değerleri üzerinde en çok etkin olduğu istasyonların Esenler, Ümraniye, Aksaray ve Alibeyköy istasyonları olduğu belirlenmiştir. Çalışma sonucunda ortaya çıkan önemli bir sonuç ise, yerel emisyonların azaltılmaması halinde Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği’nce 2019 yılında hedeflenen 50 µg/m3’lük günlük ulusal PM10 limit değerine ulaşılmasının İstanbul için mümkün olmayabileceğidir. Uzun mesafeli ve süreli (3-4 gün) etkin olabilen atmosferik toz taşınımı İstanbul’un hava kalitesini, özellikle solunabilir yapıdaki PM10 kirliliği açısından, olumsuz yönde etkilemekte ve hedeflenen ulusal saatlik PM10 limit değerinin üç kat aşılmasına neden olabilmektedir. İstanbul’da meydana gelen episodik PM10 kirliliğine hangi bölge(ler) yada ülke(ler)nin ne kadar etkisinin olduğunun, uzun mesafe taşınım modelleri (mesela; HYSPLIT model) kullanılarak açıklanması ve/veya potansiyel kaynak etki fonksiyonu yöntemi kullanılarak belirlenmesi [10], 53 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ ileride yapılması düşünülen çalışmalar arasında yer almaktadır. Teşekkür İstanbul’daki dokuz istasyonda ölçülen 2008 yılının ilk on ayına ait PM10 verilerini bizimle paylaşan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’ne teşekkürlerimizi sunarız. Kaynaklar [1]. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Adrese Dayalı Nüfus Sayım Sonucu, İstanbul, 2009. [2]. Anıl, İ., Uygur, N., Karaca, F., Alagha, O., Kuzu, S. L., Ertürk, F., “İstanbul’da Bahar Mevsimindeki Trafik Kaynaklı PM2,5 ve PM10 Değerlendirmesi”, Ulusal Hava Kalitesi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, s. 273-282, Konya, TÜRKİYE, 30-31 Mayıs, 2008. [3]. Gold, D.R., Damokosh, A.I., ve ark., “Particulate and Ozone Pollutant Effects on the Respiratory Function of Children in Southwest Mexico City”, Epidemiology, 10 (1), s. 8–16, 1999. [4]. Harrison, R.M., Yin, J., “Particulate Matter in The Atmosphere: Which Particle Properties Are Important For Its Effects on Health?”, Science of the Total Environment, 249 (1–3), s. 85–101, 2000. [5]. Lippmann, M., Ito, K., ve ark., “Association of Particulate Matter Components with Daily Mortality and Morbidity In Urban Populations”, Research Report of the Health Effects Institute, 95, s. 5–82 (discussion 3–82), 2000. [6]. Pope IIIrd, C.A., Muhlestein, J.B., ve ark., “Ischemic Heart Disease Events Triggered by Short-Term Exposure to Fine Particulate Air Pollution”, Circulation, 114 (23), s. 2443–2448, 2006. [7]. http://www.wunderground.com [8]. Shah, M. H., Shaheen, N., “Statistical Analysis of Atmospheric Trace Metals and Particulate Fractions in Islamabad, 54 Pakistan”, Journal of Hazardous Materials, 147, s. 759–767, 2007 [9]. Chate, D.M., Rao, P.S.P., Naik, M.S., Momin, G.A., Safai, P.D., Ali, K., “Scavenging of Aerosols and Their Chemical Species By Rain”, Atmos Environ, 37, s. 2477–84, 2003. [10]. Karaca, F., Alagha, O., Erturk, F., “Statistical Characterization of Atmospheric PM10 and PM2,5 Concentrations at A Non-Impacted Suburban Site of Istanbul, Turkey”, Chemosphere, 59, s. 1183-1190, 2005. KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Kriz Yönetiminde KBRN Olayları Aytaç KABAKLARLI KBRN Okl. ve Eğt. Mrk.K.lığı İstanbul Mevcut Kriz Yönetim Mevzuatı Ve Kriz Halinin Tanımı Başbakanlık kriz yönetim merkezi yönetmeliği; Kriz durumlarında faaliyet gösterecek olan başbakanlık kriz yönetim merkezi'nin, teşkilatlanmasını, tertiplenmesini, çalışma usullerini, görev ve sorumluluklarını belirlemek ve bu suretle, krize neden olan olayların başlangıcından bitimine kadar geçen süre içerisinde; Krizi yaratan olayın önlenmesi, ortadan kaldırılması veya milli menfaatler doğrultusunda sona erdirilmesi maksadı ile gereken hazırlık ve faaliyetlerin yönlendirilmesini, hizmet ve faaliyetlerin yürütülmesinde; genelkurmay başkanlığı, ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon, işbirliği, sürat ve etkinlik sağlayarak krizin en az zararla atlatılmasını sağlamak amacıyla hazırlanmış ve yürürlükte olan başbakanlık kriz yönetim merkezi yönetmeliği mevcuttur. Başbakanlık kriz yönetim merkezi yönetmeliği; Kriz hallerinde yönetim ve birimlerin aralarındaki ilişkileri gösteren yapı, Kriz koordinasyon kurulu’nda görev alacak bakanlık, kurum ve kuruluşlar. Kriz değerlendirme ve takip kurulunda görev alacak bakanlık, kurum ve kuruluşlar. Sekretarya da görev alacak bakanlık, kurum ve kuruluşlar hakkında bilgi vermektedir. Kriz hali : Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü ile milli hedef ve menfaatlerine yönelik hasmane tutum ve davranışların, anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya hak ve hürriyetlerini ortadan kaldırmaya yönelik şiddet hareketlerinin, tabii afetlerin, tehlikeli ve salgın hastalıkların, büyük yangınların, radyasyon, hava kirliliği gibi önemli nitelikteki kimyasal ve teknolojik olayların, ağır ekonomik bunalımların, iltica ve büyük nüfus hareketlerinin ayrı ayrı veya birlikte vuku bulduğu haller olarak tanımlanmıştır. Kriz hali tanımında belirtilen olayların herhangi biri vuku bulduğunda kriz yönetimi uygulanmaya başlanacaktır. Kriz Yönetimi Kapsamındaki KBRN Olayları Kriz yönetimini gerektiren kriz halleri kapsamındaki, kbrn olaylarının; şiddet hareketleri , tabii afetler, tehlikeli ve salgın hastalıklar, radyasyon, önemli nitelikteki kimyasal ve teknolojik olaylar, gibi genel olarak tanımlandığını mutlaka fark etmişsinizdir. Genel olarak tanımlanan kriz hallerini, tsk literatüründe yer alan kbrn olayları ile birlikte incelediğimizde, 55 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Şiddet hareketlerinin (terör amaçlı kbrn madde kullanımını ve sabotaj olaylarını), • Tabii afetlerin (kbrn maddelerin kullanıldığı tesislerde meydana gelen hasar sonucu gerçekleşen sızıntıları), • Tehlikeli ve salgın hastalıkların (biyolojik harp maddesi olarak da kullanılan bakteriler, virüsler ve toksinleri), • Radyasyonun (nükleer santral kazaları ve endüstriyel alanda kullanılan radyoaktif maddelerin meydana getirdiği radyolojik olayları), • Önemli nitelikteki kimyasalların (terör maksatlı kullanımı, endüstriyel alanda kulanılan kimyasalların taşınması, depolanması ve kullanımı esnasında meydana gelen kazalar ile yangınlar) • Teknolojik olayların (bilimsel veya endüstriyel araştırma laboratuar kazaları ve sızıntıları) kapsadığını görmekteyiz. Bu inceleme sonucunda, kriz yönetimini gerektiren kriz hallerinin çoğunda kbrn olaylarının bulunduğunu, bu nedenle teşkil edilecek kriz merkezlerinin aynı anda birkaç kriz hali ile ( örneğin; hem tabii afetle (hemde afetin neden olduğu kbrn olayları ile ) aynı anda mücadele etmesi gerekeceği anlaşılmaktadır. Mükemmel bir organizasyon ve hazırlık gerektiren kriz yönetiminin, aynı anda kbrn olayları ile de mücadele edebilmesi için daha mükemmel bir organizasyon ve hazırlık gerektireceğide aşikardır. • KBRN Olaylarından Kaynaklanan Kriz Yönetimi Kapsamında Yapılan Çalışmalar Ve Alınan Tedbirler TSK KBRN Okl. ve Eğt. Mrk. K.lığının hazırladığı kbrn ihtisas harekat konseptinde öngörülen kbrn kriz yönetimi ihtiyaç teklifini müteakip genelkurmay bşk.lığının emriyle; 2001 yılında, kbrn olaylarından kaynaklanan kriz yönetiminin temel prensiplerini ortaya koyarak ihtiyaçları tespit etmek ve olası bir duruma ulusal bir organizasyon ile tepki göstermek amacıyla, söz konusu mevzuattan sorumlu tüm bakanlık, kurum ve kuruluşların temsilcilerinden oluşan kbrn savunma çalışma grubu teşkil edilmiştir. KBRN savunma çalışma grubu ; ilk üç toplantısını TSK KBRN Okl. ve Eğt. Mrk.K.lığında; (25- 56 26 ekim 2001 tarihinde birinci toplantı), (27-29 kasım 2001 tarihinde ikinci toplantı), (12-15 şubat 2002 tarihinde üçüncü toplantı), dördüncü toplantı genelkurmay başkanlığında, beşinci toplantı başbakanlıkta icra edilmiştir. Bu toplantılar sonucunda; kurumlar arası bilgi teatisinde bulunulmuş imkan ve kabiliyetler belirlenmiştir. Türkiye genelinde, kbrn kriz yönetimi konusunda, birkaç kurum hariç, çoğu kurum ve kuruluşların mevcut imkan ve kabiliyetlerini bilgi yetersizliğinden organize edemedikleri, başta eğitim olmak üzere, teşkilat, teçhizat ve malzemenin eksik olduğu, kurumlar arası koordinenin yetersiz olduğu tespit edilmiştir. Toplantılar sonucunda, tsk’nin öngörüsü ile kbrn olaylarından kaynaklanan kriz yönetiminde zaafiyet tespit edilerek gerekli tedbirlerin alınması için kriz yönetiminin planlanması ve icrasından sorumlu olan makamlara ışık tutulmuştur. Türkiye genelinde, kriz yönetiminin planlanması ve icrasından sorumlu olan makamlara, 2001 yılından itibaren TSK KBRN Okl. ve Eğt. Mrk.K.lığı, kbrn savunması konusunda eğitim desteği sağlamak suretiyle kbrn kriz yönetiminin önemi konusunda ulusal bilincin oluşması için gayret sarfetmiştir. Bu gayretlere rağmen, ilk defa nato istanbul zirvesi hazırlıklarında; kim, ne zaman, nerede, nasıl, ne yapacak gibi sorulara ciddi anlamda cevap aranmaya başlanmıştır. Nato istanbul zirvesi organizasyon komitesi başkanlığı koordinasyonunda yapılan toplantılarda, KBRN ve zehirli KBRN endüstriyel maddelerinden kaynaklanan bir kaza, yangın, tabii afet ve sabotaj sonucu ortaya çıkan olaylara müdahalenin tek bir ekip ile yapılamayacağı nihayet görülmüştür. Bu tip olaylara önceden organize olmuş farklı yeteneklere sahip birçok kurum ve kuruluşun aynı anda reaksiyon göstermesi gerektiği bir kez daha anlaşılmıştır. Ülke çapında muhtemel bir kbrn olayından kaynaklanan bir kriz anında olaya müdahale etmesi gereken kurum ve kuruluşlar sorumluluklarının farkına varmışlardır. Muhtemel KBRN saldırılarına karşı alınacak tedbirlerin öncelikle sivil kurum ve kuruluşlarca yapılmasını bir esasa bağlayan protokol yapılarak 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ bir organizasyon oluşturulmuş ve ulusal bilincin oluşması kısmen sağlanmıştır. Nato zirvesi KBRN emniyet tedbirleri protokolü; Protokol, sıcak bölge olarak adlandırılan olay mahallinde ve ılık bölge olarak adlandırılan sıcak bölgeye en yakın emniyetli bölgede, keşif, numune alma, triyaj, kaynak tespiti halinde dekontaminasyon, kurtarma, tahliye ve tedavi işlemlerini kapsamaktadır. Sıcak bölge faaliyetleri; • Radyolojik tespit görevi taek tarafından yapılacaktır. Bununla ilgili planlama ve hazırlık görevi taek’indir. • Biyolojik ve kimyasal bir olay vuku bulması durumunda keşif ve numune alma faaliyetleri sivil savunma genel müdürlüğü ve sağlık bakanlığı tarafından yapılacaktır. • Triyaj görevi sağlık bakanlığı tarafından yapılacaktır. • Sıcak bölgenin sınırları taek, sivil savunma genel müdürlüğü ve sağlık bakanlığı tarafından tespit edilecek fiziki tedbirleri emniyet genel müdürlüğünce alınacaktır. • Yangın vuku bulması halinde gereken tedbirler istanbul itfaiye daire başkanlığı tarafından alınacaktır. • Tehdit kaynağı bulunması durumunda dekontaminasyon faaliyetleri ilgili kuruluşların kontrolünde sivil savunma genel müdürlüğü ve istanbul itfaiye daire başkanlığı tarafından yapılacaktır. • Kurtarma ve tahliye görevleri emniyet genel müdürlüğü, sivil savunma genel müdürlüğü ve istanbul itfaiye daire başkanlığı tarafından yapılacaktır. • Meteoroloji genel müdürlüğü tarafından olay mahallinin meteorolojik bilgileri anında tespit edilerek ilgili kurumlara bildirilecektir. ması ve toplanması zati eşyalarının ayrı bir pakette toplanıp etiketlenmesi emniyet genel müdürlüğünce, temizleme faaliyetleri sivil savunma genel müdürlüğü tarafından yapılacaktır. Talep olması durumunda gnkur. Bşk.lığınca destek sağlanacaktır. Örtündürülme kızılay genel müdürlüğünce, bu istasyonun su ihtiyacı istanbul itfaiye daire başkanlığınca sağlanacaktır. • Temizliği yapılan personelin sağlık bakanlığı ünitelerine teslimi kızılay genel müdürlüğünce yapılacaktır. • Sağlık bakanlığı yaralıların hastahaneye nakli ve tedavisinden sorumludur. • Semptomları bulunan ayakta tedavi edilebilir ve ayakta tedavi edilemez hastaların tedavi ve tahliyeleri sağlık bakanlığı tarafından yapılacaktır. • Bunun dışında alan ve araç temizliği faaliyetleri sivil savunma genel müdürlüğü ve istanbul itfaiye daire başkanlığınca yapılacaktır. • Görevli kurumlar görevleri ile ilgili araç, gereç ve teknik donanım ihtiyaçlarını öncelikle kendi kurumlarından karşılayacaklardır. 28-29 haziran 2004 günlerinde istanbul’ da yapılan 2004 yılı nato istanbul zirvesi dolayısıyla alınacak kbrn emniyet tedbirleri protokolü, belirli bir tarihte muhtemel bir olaya karşı alınacak acil tedbirleri kapsamaktadır. Bu tarihten sonra organizasyon içinde görev alan birimler asli görevlerine dönmüştür. Anılan özel durumlar hariç, beklenmedik bir zamanda meydana gelecek kbrn olaylarına karşı aynı hassasiyette önlem alınamayacağı da gözardı edilmemelidir. Kbrn olaylarından kaynaklanan kriz hallerinde, ulusal bilincin yaygın olarak oluşması için sistematik ve bilimsel yaklaşımla, kalıcı ve etkin bir kriz yönetim modeli tesis edilmesi halen bir ihtiyaçtır. Ilık bölge faaliyetleri; Semptomları olmayan, ayakta tedavi edilebilecek hastaların dekontaminasyonu sivil savunma genel müdürlüğü tarafından yapılacaktır. • Bu temizleme esnasında yaralıların kadınerkek olarak ayrılması, elbiselerinin çıkarıl- KBRN Olaylarından Kaynaklanan Kriz Yönetimi ve Prensipler A. Kriz yönetiminin temel amacını; Kriz oluşmadan önce başlangıç safhasında önlemek, oluştuğu takdirde krizi meydana getiren olay veya olayları sınırlandırmak ve önlemek, bu mümkün olmadığı takdirde, krizi uygun şekilde • 57 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ yöneterek, asgari zararla sonuçlandırmak şeklinde tanımlamak mümkündür. B. KBRN olaylarından kaynaklanan kriz yönetiminin bu temel amaca ulaşması maksadıyla; 1. Krize sebebiyet verecek muhtemel kbrn kriz hallerinin analizi ve izlenmesi, 2. Kimyasal ve biyolojik terörizme karsı savunma tedbirlerinin alınması: 3. müdahale planlarının hazırlanması ve koordinasyonun sağlanması, 4. uygulama yönteminin çalıştırılması ile süratli ve doğru karar alabilme yeteneğine sahip olunmalıdır. Sonuç Mevcut durum analizi yapılarak yetersizliklerinin tespit edilmesi ve çözüm önerilerin ortaya konması maksadıyla genel prensipleri uygulayacak her birimin kbrn kriz yönetiminde başvuru dokümanı olarak kullanılabileceği master planı hazırlaması gerekmektedir. • Hazırlanacak master planı; o Kriz halleri bilimsel analizi Teknolojik gelişmelerin kriz haline etkisi Meydana gelmiş kbrn olayları, uygulanan kriz sonuç yönetimi ve alınan dersler, Terörist grupların kbrn silah kullanma olasılıkları, Kbrn kaynakları ve tehlike olasılıkları, Kbrn olaylarının meydana gelebileceği hedefler ve müdahale senaryoları, Kbrn olaylarının ilk ve ikincil belirtileri hakkında bilinçlenme, Kbrn olaylarının toplum üzerindeki olası sonuçları, Kbrn olaylarının olası sonuçlarının nasıl giderileceği, Kimyasal ve biyolojik terörizme karsı savunma tedbirleri • İstihbarat toplama • Maddelerin ele geçmesini engelleme • Pasif korunma tedbirlerini alma 58 o • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • Aktif savunma tedbirleri İhtimal planlarını hazırlama Kriz yönetimi için gerekli malzeme ve teçhizatın belirlenmesi, depolanması, bakımı, Ani müdahale Komuta ve kontrol Tıbbi yardım Arama ve kurtarma Tehlikeli bölgelerin belirlenmesi ve girişlerin kısıtlanması Temizleme İyileşme Bilimsel çalışmalar (yurtiçi-yurtdışı) İhtiyaç analizi Kaynak analizi Teşkilat analizi Personel analizi Eğitim-öğretim analizi Senaryolar Simülasyonlar (modelleme) Haberleşme ağı Erken ikaz ihbar ve rapor sistemi Tatbikatlar-reaksiyon süreleri İntikal planları Tahliye planları Lojistik planlar Tedarik planı Uluslararası işbirliği planı Basın ve yayın planı (halkın bilinçlendirilmesi) Rehabilitasyon ve yeniden yapılanma planı Bilgi bankası KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN Yapılanması ve Sahada Karşılaşılan Sorunlar Can AVCI Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik Müdürü, İstanbul ÖZET KBRN yapılanmasının neden istenilen boyutlarda gerçekleştirilemediğinin algılanmasına yardımcı olunması istenmektedir. Müdahale birimlerinin operasyonlarda hedefe ulaşmasında engelleyici faktörlerin farkına varılmalıdır. Olay yerinde kurumlar arası işbirliğinin önemini kavranmalıdır. Giriş Burada KBRN ile ilgili bazı bilgiler verilecektir. 1- Kbrn müdahalesinde kullanılan malzemeler ve maliyet örneklemeleri 2- Müdahale birimleri çeşitliliği ve olay yeri yönetimi 3- Karşılaşılan zorluklar KBRN müdahalelerinde kullanılan malzemeler ve maliyetlerine değinerek hem malzemeleri tanımış, hem de maliyetleri hakkında fikir sahibi olacağız. - El Tipi Tesbit Cihazı; kendi içinde bir kütüphanesi mevcuttur, bu sayede kimyasal gazları gruplandırır ve eğer kütüphanesinde tanımlıysa gazın cinsini belirler. Yaklaşık 50 farklı gazı tanımlama yeteneğine sahiptir. Fiyatı 30.000 YTL civarındadır. - Radyosyon Ölçüm Cihazı; TAEK tarafından ge-liştirilen bu cihaz yerli ürün olması nedeniyle gurur vesilesi olup ortamdaki radyasyon seviyesini ölçer, sesli ve ışıklı uyarılar verir. Maliyeti 1.500 YTL civarındadır. - Gaz Maskesi; Kimyasal ve biyolojik etkenlere karşı korunmak için kullanılır. Özel filtreleri sayesinde ajan maddelerin solunum yoluyla vücuda girmesine engel olur. Maliyeti yaklaşık 200 YTL civarındadır. Genel olarak B ve C düzeyi elbiselerle kullanılır. - Telsiz İrtibatlı Komple Solunum Sistemi; Bu sistem tamamen kapalı, kullanıcının atmosferle ilişkisini kesen ve kendi tüpündn hava beslenmesini sağlayan bir sistemdir.yüksek güvenlik prensibinin gerektirdiği ihtiyacı karşılar. Genel olarak A ve B tipi elbiselerle kullanılır. Atmosferle ilişkisini kesen kullanıcının dışarıyla iletişimini sağlayan telsiz tertibatı yeteneğiyle donatılmıştır. Fiyatı yaklaşık 6.000 YTL dir. - Tek Kullanımlık Elbise; Risk düzeyi düşük ve genelde biyolojik tehdit içeren olaylarda kullanılır. Hava geçirgenliği yoktur dayanımı düşüktür, bu 59 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ nedenle opersayon sonunda atılır veya eğitim amaçlı kullanılabilir. Fiyatı 50 YTL civarındadır. - A Düzeyi Elbise; Tam koruyuculuk sağlar dayanımı yüksektir. Kendi içinde bir solunum sistemini öngörür. Yani kullanıcının atmosferle ilişkisini keser, yüksek risk taşıyan ortamlar için dizayn edilmiştir. Operasyonlar sonrasında deforme olup olmadığını dışarıdan hava alıp almadığını kontrol için test cihazı mevcuttur. Fiyatı yaklaşık 6.000 YTL dir. - B Düzeyi Elbise; Kimyasal ve biyolojik riskler için kullanılır, sağlam plastik yapısı nedeniyle hava geçirgenliği yoktur, A düzeyi elbiseye göre daha çok hareket edebilme imkanı sağlar yani operasyonelliği yüksektir. Risk ortamına göre maske veya telsiz irtibatlı sonumum tüpüyle kullanılır. Fiyatı 750 YTL civarındadır. - C Düzeyi elbise; Özel dokunmuş ve katmanları içerisinde karbon bulunduran kumaştan imal edilmiştir. Özellikle savaş kimyasallarına içinde bulundurduğu karbon vesilesiyle tutucu özelliği vardır. Operasyonelliği çok yüksektir. Gaz yoğun ortamlarda 1-2 saat koruyuculuk sağlar vakumlu paketinden çıkarıldıktan sonra gaz bulunmayan ortamlarda 30 güne kadar özelliğini muhafaza eder ama kesinlikle ilk günkü gibi 1-2 saat tutuculuk performansı göstermez. Açıldıktan sonra gazlı ortamlarla etkileşmese bile prensip olarak 30 gün sonunda kullanılmaz eğitim amaçlı muhafaza edilebilir. Fiyatı 600 YTL civarındadır. - Kişisel Temizleme Kiti; Personelin herhangibir kirliliğe maruz kalması durumunda arınmasını sağlayacak pamuk, gazlı bez, füller toprağı, krem vb malzemelerle donatılmış bir kittir. Kullanıcıya özeldir yani birey için yeterlidir. Fiyatı yaklaşık 120 YTL dir. - Numune Alma Kiti; Operasyonel ekiplerin ortamda bulunan kimyasal ve biyolojik ajanların tanımlanması için olay yerinden numune alabilmesi için tasarlanmıştır. Kullanımı profesyonel içe-riklidir. Fiyatı yaklaşık 4.000 YTL dir. - Römorklu Arındırma Sistemi; Kirlenmiş personel, mekan, araç ve arazinin çeşitli kimyasallar kullanılarak arındırılmasını sağlayacak şekilde dizayn edilmiştir. Güç ünitesi su alma ve karıştırma-püskürtme yeteneği ,ısıtma ve 280 dereceye kadar kuru buhar yapabilme yeteneği vardır. Temel bir sistemdir yani basittir. Amaca göre geliştirilmiş sistemler mevcuttur, hatta günümüzde çok gelişmiş araç üstü, ölçümleme ve teknolojik- 60 elektronik malzemeleri zarar verme-den arındırabilme yeteneğine haiz tüm arındırma işlemlerini yapabilen (saha, personel, araç, gereç) sistemlerde mevcuttur. Temel römorkun fiyatı 200.000 YTL’dir, gelişmiş sistemler ise 4.000.000 YTL’yi bulabilmektedir. - Portatif Arındırma Ünitesi; Genelde dar ve küçük alan ve mekanların arındırılmasında vede zorda kalınırsa personel arındırılmasında kulanılan sırt ünitesidir. Fiyatı yaklaşık 5.000 YTL dir. Görüldüğü gibi 10 kişilik bir operasyon ekibi kurmanın ve bu ekibi temel ekipmanlarla donatmanın maliyeti temel arındırma sistemi kullanılsa bile 700.000 YTL civarında tutmaktadır. Gelişmiş arındırma sistemleriyle de mutlaka donatılması gereken ekibin yapılanma maliyeti 5.000.000 YTL civarındadır. İlk bakışta yüksek gibi görünen bu rakamların fayda /maliyet analizleri yapıldığında aslında çok olmadığı anlaşılacaktır.Örneğin komuta merkezleri,bilgi işlem merkezleri veya büyük ülke için stratejik önem taşıyan kurumların genel merkezleri gibi teknoloji yoğun yapılanan yerlerin kirlenmesi durumunda arındırırken onları kullanılmaz hale getirecek sistemler yanında çalışabilirliğini sağlayacak sistemlerin maliyetlerinin yüksek olup olmadığı tartışma konusudur. Bununla birlikte halen farklılığının algılanmasında zorluk çekilen diğer bir konuda hazmat araçlarıdır. Genelde bakıldığında arındırma sistemleri ile hazmat sistemleri aynıymış gibi algılanmaktadır. Ancak ZEKM (zehirli endüstriyel kimyasal maddeler) olarak adlandırılan maddelerin dökülme saçılmalarını ve etkilerini bertaraf etmek üzere toplanmalarını ve muhafazasını geçici olarak sağlayan hazmat sistemleriyle arındırma sistemleri tamamen farklı yaklaşımları işaret etmektedir. Her ikisi de birbirini tamamlayan ama ayrı görev tanımları olan ve aynı olayda kullanılabilen sistemlerdir. Yine hazmat sistemlerininde maliyeti 4-5.000.000 YTL civarındadır. Hızla ve kontrolsuz büyüyen sanayileşmenin getireceği olumsuz etkiler yani ZEKM tehditleri ile çeşitli nedenlerle artan terörist faaliyetler sonucu ortaya çıkabilecek KBRN içerikli olaylar karşısında KBRN yapılanmasını, maliyetlerini ve bu yapılanmanın Sanayileşme düzeyi,stratejik bölgeler ve nüfus yoğunlukları gibi kriterler göz önünde bulundurularak standartlarını incelemek ve tartışmaz kaçınılmaz görünmektedir. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tüm bunların yanında en geniş anlamıyla müdahale birimlerinin hazırlanması, personelin donanımını düşünecek olursak; ülke bazında askeri birimler, sivil savunma birimleri,itfaiye birimleri, emniyet güçleri ile sağlık birimleri personellerinin sadece şahsi donanımları bile çok yüksek maliyetler tutmaktadır. Üstelik bu malzemelerin raf ömürlü olduğunu, yani 5-7 yıl gibi bir zaman sonra hiç kullanılmasada imha edilmesi yada sadece eğitimlerde kullanıldığını bu nedenle yeniden temin edilmesi gerektiğini de düşünecek olursak bu konuyla ilgili yapılanmanın neden istenildiği gibi gerçekleştirilemediğini görebiliriz. Elbetteki bu yeterli ve yerinde bir gerekçe olarak görülmemekte konu ile ilgili önlemler özel bir ülke politikasını işaret etmektedir… Konu ile ilgili yapılanma eksikliğinin, gelişmekte olan ülkemizin ekonomik gücünden ve mevcutta görülebilen (savaş gibi) bir tehditin var olmamasından kaynaklandığını değerlendirmek sanırım yanlış olmayacaktır. Yapılanmayı etkileyecek diğer faktörler: -Tehdit algılaması (ulusal ve kurumsal) -Farkındalık (ulusal, kurumsal, bireysel) -Konsept değişikliği (NBC-KBRN) -Kurumların sorumlulukları ve görev tanımları (yasal mevzuatlar) Müdahale Birimleri Çeşitliliği ve Olay Yeri Yönetimi Mevcut durumda KBRN ile ilgili açık yasal düzenlemeler ve kurumsal görev tanımları bulunmamaktadır ve konu ile ilgili standartlar oluşturulmamıştır. Meydana gelen olayın çeşitliliğine, yarattığı etkiye göre çeşitli müdahale birimleri olay yerine sevk edilmektedir üstelik bu sevk olayı tek kaynaktan da yapılmamaktadır. Genel hatlarıyla değinecek olursak Sivil savunma, itfaiye, sağlık, emniyet birimlerinden birkaçı veya hepsi gerektiğinde görev yapmak durumundadır. Önceden belirlenmiş ve yetkilendirilmiş birimin olmaması nedeniyle olay yerinde görevlendirilen ekiplerin koordinasyonu ve yönetiminde sorunlar yaşanmaktadır. Bazen hiçbir grup sorumluluk üstlenmek istememekte hatta bırakın sorumluluk almayı koordinasyonu üstlenen bir grubun talimatlarına da açık olmayabilmektedir, zaman zaman yetki kargaşalarının yaşandığı da bir gerçektir. Oysaki bu denli önemli ve etkileri oldukça yaygın olabilecek KBRN içerikli olaylara müdahale disiplin, koordineli çalışma ve hızlı hareket etmeyi gerektirir. Koordinasyonda sıkıntı yaşanan ve hareket yeteneği istenilen düzeyde olmayan bir müdahale hareketinin başarısı da tartışma götürmeyecek kadar kötüdür. Bu nedenlerle görev tanımlarının açıkça yapıldığı, operasyonların özelliğine göre yetki sınırlarının düzenlendiği yasal uygulamalar duyulan ihtiyaç ortadadır. Konu ile ilgili müdahale sistemlerinin oluşturulmasına ilişkin çalışmalar devam başlatılmakla birlikte doğru, hareket yeteneği yüksek ve uygulanabilirliği olan modeller geliştirilmeli ve yasal düzenlemeleriyle birlikte biran önce hayata geçirilmelidir. Çünkü birçok kurum yasal bir zorunluluğu olmadığı gerekçesiyle konuya duyarsız kalmakta ve yapılanmayı da öngörmemektedir.Bu gelişimleri bilgilendirme eğitimleri ,hizmet içi eğitimler ve ortaklaşa eğitim ve tatbikatlarla desteklemek gerekliliği de açıktır. KBRN müdahalesinde sahada karşılaşılan sorunlar Son olarak müdahale ve olay yeri yönetimini direkt olarak etkileyen, sahada karşılaşılan sorunlardan bazılarını ana başlıklarla hatırlatmakta fayda görmekteyim. -Bilgi alma – bilgiyi ulaştırma -İletişim (kurumlar arası ve medya iletişimi) -Kurumlar arası işbirliği -müdahale sistemleri hakkında bilgi düzeyi farklılıkları -Olay yeri yönetimi ve koordinasyon zaafları -Malzeme , techizat ve donanım düzeyleri -Meteorolojik koşullar -Çoklu riskler ve etkileri (yangın, enkaz, KBRN) -Zaman kıstası Yukarıda sıralanan her başlığın sahada karşımıza sorun olarak çıkabileceği ve operasyonu direkt etkileyen faktörler olduğu değerlendirilmeli ve her bir maddenin ayrı bir tartışma /seminer konusu olduğu unutulmamalıdır. Şuan itibariyle zaman kısıtı olmayan olaylara müdahale için iyi bir planlama yaparak uy- 61 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ gulayabilecek düzeyde olduğumuzu vurgulamak ve İstanbul Tuzla’daki(Orhanlı beldesi) gömülü kimyasal madde içeren varillerin çıkarılarak bertaraf edilmesi operasyonunu örneklemek isterim; Olayın gündeme gelmesiyle birlikte İstanbul Valisi Sayın Muammer GÜLER tarafından konu ile ilgisi olan bütün birimlerin temsilcilerinin katılacağı bir toplantı tertip edildi. Sayın valinin bizzat başkanlık yaptığı bu toplantıda konu değerlendirildi ve yapılacak çalışmanın temel prensipleri karara bağlandı.Sonrasında birim yetkilileri olay yerinde incelemelerde bulunarak hızlı bir şekilde alt değerlendirme toplantıları gerçekleştirerek planlama yaptılar. Buna göre; konu direkt çevre müdürlüğünü ilgilendirdiği için çevre md.lüğü koordinatör birim oldu ve deneyimleri de göz önünde bulundurularak sivil savunma Arama Kurtarma Birlik Müdürlüğü koordinatör yardımcılığını üstlendi. Deneyimlerimiz ve imkanlarımız nedeniyle olay bölgesindeki düzenlemeler tarafımızdan yapılmış çalışma prensipleri belirlenerek diğer gruplara brifing verilmiştir. Bölgede çalışma alanı seçilmiş ,müdahale unsurlarının dizilişi planlanmış ve güvenlik alanları tespit edilerek şeritlerle işaretlenmiştir. Birim temsilcilerinden olay yeri yönetimi oluşturulmuştur. Çalışmalar ekibimizin ölçümleme faaliyetiyle başlamış ve gerekli görüldükçe ölçümleme yapılması ve talimat alınmak suretiyle çalışmaların başlaması prensibi tüm gruplara duyurulmuştur. Belediye imkânlarıyla variller çıkarılmış ve İZAYDAŞ’ın danışmanlığında özel taşıma yöntemleriyle bertaraf için yüklenerek nakledilmiştir. Olayın tüm aşamalarında kontroller zaruri tutulmuş çalışma aralarında ve gün sonunda değerlendirme ve raporlama faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Medya iletişimi planlanmış ve plan doğrultusunda hareket edilmiştir. Meteorolojik bilgiler, ölçümleme bilgileri ve analiz işlemleri ve sonuçları an be an takip edilerek çalışmalar tamamlanmıştır. Resimlerde de görüleceği üzere olması gerektiği gibi ideal ve örnek çalışma olarak nitelendirilebilecek bir çalışma ortaya konmuştur. Ancak zaman kısıtı olmayan bu operasyonda gösterilen çalışma ve koordinasyon performansı zamanla yarışmayı gerektiren bir olayda tekrarlanabilir mi? 62 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Laboratuvar Güvenliği Faaliyetleri Sayit SARGIN, İsmet DELİLOĞLU GÜRHAN Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik Bölümü, 35100 Bornova-İZMİR ÖZET Bilgi patlaması ile birlikte laboratuvar kimyasallarına maruz kalınmasının sonuçları ve laboratuvar işlemlerinin yol açabileceği tehlikelere karşı önlemler almak ve konu ilgili bilgileri güncel tutmak önemli bir gereklilik olmuştur. Her şeyden önce insan faktörünün önemli rol aldığı göz önünde bulundurularak öğrencilerin, araştırmacıların, teknik personelin ve destek personelinin laboratuvar güvenliği konusunda yeterli bilgiye sahip olması zorunluluğu vardır. Yeni ya da farklı tekniklerin, kimyasalların ve ekipmanların kullanımında dikkatli bir çalışma, talimatlara uygunluk ve uygun kullanım gerekmektedir. Biyomühendislik Bölümü kurulduğu 2000 yılından bu yana hızlı bir büyüme göstermiş ve araştırma-uygulama laboratuarlarının sayısının artmasıyla güvenli çalışma prensiplerinin bir organizasyon çerçevesinde yürütülmesi bir ihtiyaç ve zorunluluk haline gelmiştir. Bu nedenle Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik Bölümünde laboratuvar güvenliği başlığı altında, kimyasal maddelerin güvenli kullanımı, biyogüvenlik ve alet ekipmanların güvenliği konularına ayrı bir önem verilmektedir. Bu sunumda, bölümümüzde bu alanda verilen eğitim faaliyetlerinin yanı sıra güvenlik organizasyonu ve uygulamalarına değinilmektedir. Giriş Laboratuvarlarda yapılan deneylerde, hazırlanan çalışmalarda; araç ve gereçlere, makine ve donanımlara, çalışanın kendisine yönelik olarak meydana gelebilecek tehlikelere karşı, • • • Önlemler alma, Aksayan durumları belirleme, İyiye yönelik düzenlemeler adına sorunlara bilimsel yöntemlerle yaklaş- 63 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ ma sürecine LABORATUVAR GÜVENLİĞİ denir. KAZA ise, normal şartlar dışında, bir işleyişin normal sürecini engelleyen ve insana, çevreye, mala zarar veren veya verebilecek olan her türlü beklenmedik durumdur. Laboratuvarlarda medyana gelen kazaların çok azı teknik hatalar, büyük bir bölümü ise insan hatalarından kaynaklanmaktadır (8) Laboratuvar kazaları hangi etkenlerden dolayı meydana gelmektedir? Sorusunun cevabı bize bu konuda ne tür önlemler almamız gerektiği hakkında bilgi verir. Başlıca kaza etkenleri: • Bilgisizlik • Aşırı güven • Dikkatsizlik ve ihmal • Dikkatin dağılması • Olumsuz fiziksel koşullardır. (10) Görüldüğü gibi, bilgisizlik ve dikkatsizlik kazaların meydana gelmesinde başlıca rol oynayan etkenlerdir. Doğru güvenlik uygulamalarının işlerlik kazanabilmesinin yolu öncelikle laboratuvarda karşılaşabileceğimiz tehlike kaynaklarını bilmek ve daha sonra bu tehlikelerden korunma yollarını belirlenen talimatlara göre uygulamaktır. Laboratuvarda meydana gelebilecek tehlikeleri 2 gruba ayırmak mümkündür: I- Rutin Tehlikeler: • kırılmış cam parçaları, • bıçak yada benzeri kesici alet yaralanmaları, • göze kaçan çeşitli yabancı maddeler, • kırıklar, • yanıklar, • ağır materyallerin kaldırılmasıyla ortaya çıkabilecek fıtıklar, • elektrik çarpmaları. • II- Diğer Tehlikeler: • korozif, yanıcı ve toksik kimyasallar, • enfeksiyonlar, • radyoaktif maddeler ve meydana gelen kimyasal madde kaçaklarının yarattığı reaksiyonlar. 64 Laboratuvarda maruz kalınan bu tehlikeleri yaratan kaynaklar farklı laboratuvarlar için önem sırası açısından değişmekle birlikte genel olarak aşağıda gibi sıralanabilir. Laboratuvar Tehlikelerine Yol Açan Başlıca Kaynaklar • Alet ve ekipmanlar • Toksik kimyasallar • Biyolojik materyallerden bulaşan enfeksiyonlar • Yanıcı maddeler • Patlayıcı maddeler • Radyoaktif maddeler • Sıkıştırılmış gazlar ya da basınçlı gazlar • Kriyojenik gazlar olarak sıralanabilir. (7,9) Bu bildiri kapsamında laboratuvarda kaza riski oluşturan tehlike kaynakları ve bunlara karşı alınması gereken önlemler, Biyomühendislik Bölümü laboratuvar güvenliği faaliyetleri ve işleyişi hakkında bilgi verilmektedir. Laboratuvar Güvenliği Faaliyetleri Amaç ve Kapsam Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü 2000 yılında yalnızca 6 personel ile eğitim öğretim ve araştırma çalışmalarına başlamış ve kuruluşundan bu yana çok hızlı bir gelişim süreci göstermiştir. Mevcut durumda, Mühendislik dallarından (kimya, çevre, gıda, ziraat, su ürünleri) temel bilimlere (kimya, biyoloji, mikrobiyoloji, fizik) ve sağlık bilmlerine (veterinerlik, eczacılık) kadar çok farklı eğitim temellerine sahip uzmanlar birçok projede çok yetkin disiplinlerarası ekipler oluşturmuşlardır. Mevcut durumda, Biyomühendislik Bölümünde 15 öğretim üyesi, 20 öğretim üyesi yardımcısı, toplam 259 öğrenci ( 202 Lisans, 33 yüksek lisans) yer almaktadır. Yurtiçi - yurtdışı farklı kaynaklardan elde edilen araştırma desteği ile 9 adet araştırma laboratuvarında eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerini yürütmektedir. Bunun yanı sıra 2005 yılında Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı “Avrupa Araştırma Alanlarının Entegrasyonu ve Güçlendirilmesi” kapsamında, BIO- 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ ACE Projesi ile Biyomühendislik ve Biyoteknoloji alanında “Ulusal Mükemmeliyet Merkezi” olarak belirlenmiştir. Bu proje desteği ile öğretim ve araştırma faaliyetlerinde kullanılmak üzere 1 adet pilot tesis de kurulmuştur. Bölümün hızlı gelişim sürecine paralel olarak laboratuvar güvenliği kapsamına giren konular öncelikli sırada yer almış, güvenli çalışma prensiplerinin bir organizasyon çerçevesinde yürütülmesi bir ihtiyaç ve zorunluluk haline gelmiştir. Bu organizasyon ve faaliyetler çerçevesinde gerçekleşmesi beklenen temel hedefler; • Doğru ve güvenilir analiz sonuçları elde etmek, • Yapılacak analizin tam bir güvenlik içinde, en az hata ile ve olabildiğince çabuk gerçekleştirilmesi, • Laboratuvarda çok dikkatli ve düzenli çalışılmasının sağlanması, uygulanacak yöntemlerin çok iyi bilinmesi ve hata kaynaklarının minimuma indirilmesidir. Bu temel hedeflere ulaşabilmek için incelikle insan faktörü, yanlış alışkanlıkların ortadan kal- dırılması, risk algılamanın üst düzeyde tutulması esas alınmıştır. Yapılan çalışmalara göre risk algımızın zamanla değişimi Şekil 1’ de gösterilen grafikteki gibi değişmektedir (9). Risk algısının ciddi kazalar meydana gelmeksizin üst düzeyde tutulmasının başlıca yolunun, risk oluşturabilecek tehlike kaynaklarına yönelik bilgilendirme toplantıları, kurslar düzenlemek ve sürekli kontrol mekanizmalarına işlerlik kazandırmak ile mümkün olduğu yadsınamaz. Bu nedenlerle Bölümümüzde periyodik olarak, 2005 yılından bu yana yılda 2 kez olmak üzere “Hizmet İçi Eğitim Kursu”. Yılda 2 kez yangınlar konusunda uygulamalı eğitim. Yılda 2 kez ilk yardım konusunda uygulamalı eğitim verilmektedir. Bu faaliyetlerden 150’nin üzerinde lisans, lisansüstü öğrenci ve öğretim elemanı faydalanmıştır. Bunun yanısra 2008 yılında hazırlanan “Laboratuvar Güvenliği Kılavuzu” ile laboratuvar güvenliği faaliyetleri bir organizasyon çerçevesinde yürütülmeye başlanmıştır (Şekil 2). Ciddi kaza lgiila m a R isk a lg algiila m a R isk alg Ciddi kaza Zaman Zaman Şekil 1. Tehlikeler karşınında risk algılama (1). 65 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ BÖLÜM BAŞKANI LABORATUVAR GÜVENLİĞİ DENETÇİLERİ BİYOPROSES LABORATUVARI – PİLOT TESİS SORUMLUSU UYGULAMALI MİKROBİYOLOJİ LABORATUVARI SORUMLUSU ÇEVRE BİYOTEKNOLOJİSİ ve BİYOENERJİ ARAŞTIRMA LABORATUVARI SORUMLUSU ÖĞRENCİLER ve BÖLÜM ELEMANLARI MOLEKÜLER GENETİK ve GEN MÜHENDİSLİĞİ LABORATUVARI SORUMLUSU BİTKİ DOKU KÜLTÜRÜ LABORATUVARI SORUMLUSU ALGAL BİYOTEKNOLOJİ LABORATUVARI SORUMLUSU MOLEKÜLER BİYOLOJİ LABORATUVARI SORUMLUSU DOĞAL ÜRÜN ARAŞTIRMA LABORATUVARI SORUMLUSU Şekil 2. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Laboratuvar Güvenliği Organizasyon Şeması.(10) Bu organizasyon içerisinde yer alan tüm bireylerin görev ve sorumlulukları açık olarak belirlenmiş ve güvenlik denetçileri yardımıyla laboratuvar güvenliği kural ve prensiplerinin uygulanma süreçleri kontrol mekanizmasına bağlanmıştır. Güvenlik denetimlerinin faydalarını şu şekilde sıralamak mümkündür: Laboratuvar çalışmalarında güvenli bir ortamın var olup olmadığı belirlenir, • tehlikeli bölgeler belirlenir, • güvenli tesisatın (bina vs.) düzenlenmesi için yardımcı olur. • devam eden güvenlik problemleri için devamlı kayıt görevi yapar. 66 • sürekli veri akışı sağlar. (8) Gerek güvenlik denetimlerinde gerekse laboratuvar güvenliği eğitimlerinde başlıca göz önüne alınan noktaları 2 başlık altında toplamak mümkündür. 1. Kimyasal Tehlikeler ve Güvenlik 2. Biyolojik Tehlikeler ve Güvenlik Kimyasal Tehlikeler ve Güvenlik Laboratuvarlarda insan sağlığına zararlı kimyasal maddelerle çalışılır. Çalışan kişinin sağlığı açısından bu maddelerin tanınması ile bu maddelerle temas halinde oluşabilecek zararlı etki- 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ lerin önceden bilinmesi ve olası kazaların önlenmesi mümkündür. Aşağıda kimyasal maddeler ile çalışırken önem verilmesi ve bilinmesi gereken hususlar sıralanmıştır: 1. Güvenli laboratuvar çalışmaları için kulanılan kimyasallar ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmak. 2. Bu maddelerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri. 3. Alınan miktar, dağıtım ve depolama biçimi. 4. Kullanılış biçimi. 5. Maddenin ve türevlerinin atılış biçimi. 6. Öngörülen kullanım süresi. 7. İşletmede yada laboratuvardaki kişi sayısı ve bu maddelere ulaşabilirlikleri (7) Kimyasal maddeler ile güvenli çalışma prensipleri kapsamında aşağıdaki gruba giren kimyasal maddeler ile ilgili bilgilendirmelere özel bir önem verilmektedir. • Yanıcı ve Alev Alabilen Kimyasallar • Kararlı Olmayan Kimyasallar • Korozif Kimyasallar • Toksik Kimyasallar (Akut toksisite ve Kronik Toksisite) (10,7, 3, 2) Bu kimyasal maddeler ve neden olabilecekleri risklerin ortaya konulmasında Malzeme Güvenlik Bilgi Formları başlıca rehber olarak kullanılmalıdır. Malzeme Güvenlik Bilgi Formları (MSDS) yalnızca kimyasalların neden olduğu sağlık ve güvenlik tehlikelerinin azaltılmasına yarayan bir sistemin parçasıdır. Kimyasal maddeyi taşıyanların depolayanların kullananların ve üretimde çalışanların kimyasal maddelerin tehlikeleri konusunda doğru değerlendirme yapmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle kimyasalı üreten ithal eden veya dağıtımını yapanlar bir madde ilk defa alındığında veya Malzeme Güvenlik Formlarında değişiklik yapıldığında kimyasal maddelerle birlikte Malzeme Güvenlik Formlarını (MSDS) kullanıcıya vermelidirler (10, 11). Bu bilgi formları sayesinde laboratuvar çalışmalarında kullanılan/depolanan kimyasallarla ilgili olarak: • Kimyasalın Tanımı • Kimyasalın Kullanımı İçindeki Tehlikeli Kimyasalların Bileşimi Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Yangın ve Patlama Bilgileri Sağlık için Yarattığı Tehlike Bilgileri Kullanım Sırasında Alınması Gereken Önlemler • İlk yardım Bilgileri • Kontrol Önlemlerine ilişkin bilgiler yer almaktadır. MSDS formlarına ek olarak, kimyasal maddeler ile çalışan kişinin olarak kimyasal risk ve tehlike sembollerini bilmesi gerekmektedir (10, 2, 3, 4) Kimyasal maddeler ile güvenli çalışma prensipleri çerçevesinde önem verilmesi gereken noktalardan biri de kimyasal maddelerin depolanmasıdır. Kimyasal maddelerin depolanmasında dikkat edilmesi gereken hususlar aşağıda sıralanmıştır. Depo alanının organizasyonunda öncelikle kimyasal maddelerin sınıflandırılma kurallarına göre tasnif edilmeleri gerekmektedir. Bazı kimyasal maddeler birbiriyle reaksiyona girerek yangına veya şiddetli patlamalara yol açarlar ya da toksik ürünler oluştururlar. Böyle maddelere geçimsiz kimyasal maddeler denir. Kimyasal maddelerin sınıflandırılmasında alfabetik sınıflandırma yöntemi kesinlikle tercih edilmemelidir. Sadece zararlı olmayan tuzlar, şekerler, tamponlar ve diğer bazı organik kimyasallar ile standartlar (vitamin, amino asit standartları) kendi içlerinde alfabetik olarak sıralanabilirler. Depodaki tüm kimyasalların kaydedildiği bir envanter sistemi olmalıdır. Ayrıca laboratuvara alınan kimyasal maddelerin giriş tarihleri, miktarlarını gösteren formlar laboratuvar sorumluları tarafından düzenli olarak doldurulmalıdır. Kimyasal maddelerin yerleştirildiği rafların (yükseltgen maddelerin konulduğu raflar dışında) tahta olması tercih edilmelidir. • Kimyasal maddelerin depolandığı raflar duvara sıkıca tutturulmalıdır. • Tüm rafların ön kısımları deprem gibi doğal afetler sırasında şişelerin yerlere yuvarlanma riskini önlemek amacıyla bir koruma seti ile çevrelenmelidir. • • • • • 67 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ • • • Kimyasal maddeler yer düzeyinde veya ulaşılamayacak kadar yüksekte tutulmamalıdır. Raf yüksekliği 2 m’yi geçmemelidir. Depolanması özel bir durum gerektiren kimyasallar kendileri için ayrılan kabinlerde bulundurulmalıdır (örneğin parlayıcı ve yanıcı kimyasallar için patlamaya korumalı dolap kullanımı gibi) (8). Biyolojik Tehlikeler ve Güvenlik Laboratuvarda karşılaşabileceğimiz biyolojik tehlikeler ve alınması gereken önlemleri “Biyogüvenlik” başlığı altında incelemek faydalı olacaktır. Biyogüvenlik, özellikle insanlara zarar verdiği bilinen veya potansiyel risk taşıyan biyolojik materyal, enfeksiyöz mikroorganizmalar veya onların genetik ya da toksik komponentleriyle yapılan çalışmaların, insan, hayvan ve çevre için güvenli biçimde yapılmasını sağlamaya yönelik laboratuvar alt yapı, tasarım, donanım, uygulama ve tekniklerin en uygun kombinasyonu” olarak tanımlanabilir. Biyogüvenliğin amacı; çalışanın hem kendisini, hem beraber çalıştığı kişileri hem de çevreyi ve diğer insanları biyolojik zararlardan korumaktır. Korumak veya korunmak, kavramsal ifadeyle tecrit amaca uygun iki temel teknik savunma hattını kapsar. İyi laboratuvar uygulamaları, biyogüvenlik donanımlarının kullanımı ve çalışanın önceden alınan önlemlerle (gerektiğinde aşılama) korunmasına yönelik uygulamalar birincil korunma, laboratuvar dışında kalan çevrenin de korunması kaygısıyla alınması gerekli diğer önlemlerin tamamı ise ikincil korunma olarak ifade edilir. Laboratuvarların alt yapıları oluşturulurken ve alınması gerekli önlemler belirlenirken risk gruplarına paralel dört farklı biyogüvenlik laboratuvar seviye tipi belirlenmiş durumdadır. Biyogüvenlik seviye 1 (BSL-1) ve seviye 2 (BSL-2) “Temel Laboratuvarlar”dır. Biyogüvenlik seviye 3 (BSL-3) “Tecrit Laboratuvarı”, biyogüvenlik seviye 4 (BSL-4) ise “Maksimum Tecrit Laboratuvarı” olarak adlandırılır (5, 6, 9). Bölüm laboratuvarlarımız BSL-1 ve BSL-2 seviyesinde yer alan laboratuvarlar olup bu laboratuvar özelliklerine uygun prensip ve kurallar çerçevesinde çalışılmaktadır. 68 Bu bilgiler ışığında biyolojik materyaller ile çalışırken karşılaşılabilecek riskleri şu şekilde sıralayabiliriz: • parazit, virus veya bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlar; • küfler, organik tozlar, enzimler ve küçük toz böcekleri (mite)nin neden olduğu • allerjiler • zehirlenmeler • toksik etkiler • Kanser • fötal bozukluklar • kazalar • hatalı kullanım • deneyimsizlik Bu bölümde, biyolojik materyaller ile çalışılan laboratuvarlarda yaygın görülen enfeksiyon kazalarına değinilecektir. Enfeksiyon Kazaları Laboratuvar kaynaklı enfeksiyöz hastalıklarda kişiye bağlı bilgisizlik, hata ve dikkatsizlikler, laboratuvar donanımları ve alt yapı çok önemli rol oynar. Laboratuvar kazaları, uygun olmayan donanım, alt yapı veya amacı aşan ya da işlevi bozan havalandırma enfeksiyonun yayılmasına yardım eder. Hatta bazen kendileri birer enfeksiyon kaynağı haline dönüşebilirler. Bu nedenle enfeksiyonlardan korunmak için iyi laboratuvar uygulamaları yanında mikrobiyal riske uygun alt yapı, donanım ve tasarım da zorunludur. Enfeksiyöz etkenlerin insan vücuduna giriş yolları aşağıda sıralanmıştır: • hasarlı deri veya mukoz membranlar, • solunum kanalı (solunarak) • sindirim kanalı (yutularak) • hayvan ısırmaları • iğne yaralanmaları olarak sıralanabilir. Ayrıca hastaların kan ve diğer vücut sıvıları potansiyel olarak enfekte kabul edilmelidir. Laboratuvarlardan bulaşan enfeksiyonların %20 sinde olası sebepler: • Ağız pipetlemesi • Enjeksiyon kazaları 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ • • • • • • Hayvan ısırması ve Santrifüj kazalarıdır. Diğer nedenler ise; Kontamine cam malzeme ile kesikler Hayvan otopsi malzemesi ile kesikler Patojen kültürlerin döşemeye/tezgaha düşmesi veya saçılması olarak sıralanabilir. (10) Laboratuvar Enfeksiyonlarından Korunma Enfeksiyonlardan korunmanın ilk ve en önemli adımı “el yıkamak” tır. İnsan derisinde çok sayıda bakteri bulunur.Bunların çoğu sadece özel durumlarda hastalığa neden olur. Fakat zaman zaman her insan potansiyel tehlikeli germleri (stafilokok, streptokok enfeksiyonları ve gıda zehirlenmelerine ve ishale neden olan bakteriler). Doktorlar ve diğer sağlık personeli, özellikle ellerinde önemli bakterileri taşırlar. Her ne kadar viruslar deri üzerinde yerleşemezlerse de ellerde ishal ve solunum enfeksiyonlarına neden olan viruslar kişiden kişiye bulaşmaya yetecek miktarda ve sürede kalabilirler. Bakterileri ellerden uzaklaşmak için başvurulan geleneksel yöntemler bir taraftan da derinin savunma sistemine zarar verir. Fırçalamak, bakterilerin vücuda yavaşça girebilmesine, yeterli düzeyde yıpranmalara neden olur. Deterjanlar, önemli antibakteriyel özelliği olan deri yağını giderir. Su dahi, derinin yağını alır ve derinin kuru ve yıpranabilirliğine neden olur. 30 sn sabun ve su ile el yıkamak ellerdeki bakteri sayısını %58 azaltır. Alkollü el temizleyiciler (mendiller) bakteri sayısını %83 azaltır. Ancak, alkolün de deriye zarar vereceği göz önüne alınarak söz konusu mendiller ancak gerektiğinde kullanılmalıdır. • Enfeksiyonlu kişilerle olabildiğince az temas edilmeli, • Öksürür veya burnunu temizlerken mendil kullanılmalı, • Aşılanma ihmal edilmemeli, • Seyyahatlerde gerekli aşı ve ilaç uygulamaları için doktora başvurulmalı, • Egzotik ev hayvanlarından uzak durulmalı, • Hayvanlarla gereksiz temaslardan (öpmek, aynı yiyecek kabını, vb. kullanmak gibi) sakınmalı, • • • • • • • • Enfeksiyon ajanlarına karşı duyarlı olunmalı, Tüberküloz, kuş gribi gibi virulan (hızla bulaşan) bir enfeksiyon riskine varlığında iyi kaliteli solunum maskesi kullanılmalı, Personel, standart uygulamaları ve yöntemleri bilmeli ve anlamalı,. Laboratuvar güvenliği eğitimi çalışma zararlı maddeler veya toksinlerle yapılmadan önce güvenli materyal ve teknikle yapılmalı, Laboratuvar temiz ve düzenli olmalı, ve materyal çalışmanın kısıtlanmasına neden olmayacak şekilde stoklanmalı, Koruyucu laboratuvar giysileri hazır olmalı ve ziyaretçiler, öğrenciler ve laboratuvara giren veya çalışan tüm personel giymeli, Koruyucu laboratuvar kıyafetleri laboratuvar dışı bölgelerde giyilmemeli, Enfeksiyöz materyalle yapılan tüm işlemler biyolojik güvenlik kabinlerinde veya diğer fiziksel güvenlik sistemlerinde, uygun kişisel koruyucu kıyafetleri (eldiven, önlük, galoş, maske/respiratör, yüz koruyucu/kalkan, gözlük) ve malzemesi kullanılarak yürütülmelidir. (10) Sonuç Bu bildiri kapsamında, laboratuvar güvenliği konusunda Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümünde yürütülen faaliyetlerin bir kısmı sunulmuştur. Ancak konunun önemi ve kapsamı oldukça geniş olduğundan yalnızca kimyasal ve biyolojik riskler ve önlemlere değinilmiştir. Laboratuvar güvenliği açısından, yukarıda sayılan risk ve tehlikelerin yanında alet ve ekipmanlardan kaynaklanan risklerin ve bu risklere karşı alınacak önlemlere ilişkin kuralların bilinmesi de önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra kimyasal atıkların nötralizasyon işlemleri ve deşarjı ve biyolojik atıkların toplanması ya da bertarafı, koruyucu kişisel ekipmanların kullanımı ve uyarı işaretlerinin kullanımı konuları da laboratuvar güvenliği çerçevesinde ele alınan ve faaliyetlerimiz açısından önem taşıyan konulardır. Bütün bu sayılan faaliyetlerin, Bölümümüz açısından en büyük kısıt olan fiziksel alt yapısının güçlendirilmesiyle daha da üst seviyeye ulaşacağına inanmaktayız. 69 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Kaynaklar [1]. Andaç, M, Risk Değerlendirme Sunumu, www.kimyaturk.net [2]. Anon. 1999. Chemical Hygiene Plan (OSHA Laboratory Standard), Ohio University. [3]. Anon 2003. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Metalurji Fakültesi Kimyasal Hijyen Planı, Maslak, İstanbul. [4]. Anon 2007. Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Kimyasal Hijyen Planı, Bornova-İzmir. [5]. Biological Safety Principles and Practices, 2000. Edited by Diane o Fleming, Debra Hunt, ASM Pres, Washington D.C., Third edition. [6]. Ceyhan, İ., Laboratuvarlarımız Biyogüvenlik Düzeylerine Uygun Çalışıyor mu? Biyogüvenlik Kabinleri Güvenli mi? Nasıl Kontrol Edilmelidir?, 5. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi – 2007, 423-437. [7]. CRC Handbook of Laboratory Safety, 2000. Edited by A. Keith Furr, CRC Pres Washington D.C., 5th edition. [8]. Mahn, W. Fundamentals of Laboratory Safety (Physical Hazards in the Academic Laboratory), 1991., Van Nostrand Reinhold Company. [9]. Ortatatlı, M., Kenar, L., Yaren, H., Karayılanoglu, T., 2006. Biyolojik Arastırma Laboratuvarında Güvenlik, Turkiye Klinikleri, J Med Sci., 26:396-403. [10]. Sargın, S. Deliloğlu Gürhan, İ., Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik Bölümü Laboratuvar Güvenliği Kılavuzu, 2008. [11]. www.kimyaturk.net [12]. www.isguvenligi.com 70 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN Atakları ve İstanbul Sağlık Müdürlüğü UMKE Operasyonları Türkay ESİN İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, İstanbul ÖZET Bu bildiri ülkemizde gerçekleşen bazı KBRN olaylarına ait fotoğrafları ve kriz yönetiminde uygulanan faaliyetle ilişkin bilgi ve belgeleri içermektedir. Hadımköy ziraii ilaç fabrikası yangını 71 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ 10.000.000 kimyasal madde şehir içlerinde nakil edilmektedir Boğazlardan hergün yüzlerce tehlike yüklü gemi geçişi. 72 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Pendik İSKİ klor tankı patlaması 73 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Araziye gömülen kimyasal madde varilleri 74 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Araziye gömülen kimyasal madde varilleri. 75 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Sürekli şarbonlu zarf ihbarı İkitelli kumaş fabrikası siyanür 76 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN tatbikatları 77 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Türkiye’de kullanılan triaj kartı 78 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Triaj Bilgileri Yönetim Sistemi 79 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Personel görev kartı 80 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ UMKE (Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi MAG Mahalle Afet Gönüllüleri 81 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Konteyner dış görüntüsü 82 Konteyner içgörüntüsü 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Çadır: 5 x 10 m ebatında, İzolasyonlu metal aksamlı çadır 2 numaralı plastik sandık içinde, Nbc kıyafeti ve maskesi, Nbc maske filtresi ve çantası 83 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyolojik SilahlarOlarak Böcekler Celal TUNCER1, İslam Saruhan2 1 2 Selçuk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Konya Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Samsun ÖZET Hayvanlar âleminde Arthropoda şubesinin Insecta sınıfında yer alan böcekler 1 milyondan fazla tanımlanmış tür sayısı ile en büyük canlı grubunu meydana getirmektedir. Böcekler tabiatta çok değişik rollere sahip olarak karşımıza çıkarlar. Böcekler bitkilerde beslenerek ve hastalık taşıyarak önemli tarımsal kayıplar meydana getirmelerinin yanında, hayvanlar ve insanlar üzerinde beslenme ve hastalık taşıma kapasitesine de sahiptirler. İnsanlarda görülen bazı salgın hastalıkların başlıca vektörleri böceklerdir. Böceklerin bu özellikleri binlerce yıl öncesinden beri biyolojik silah olarak kullanılmalarını gündeme getirmiştir. Bugün için de böcekler asimetrik savaşın önemli unsurları arasında görülmektedirler. Böceklerin biyolojik silah olarak kullanılabilme potansiyellerini 2 ana başlık altında incelemek mümkündür: 1) Böcekler doğrudan bir savaş vasıtası olarak insanlara karşı kullanılabilirler. Bu durumda onların insanlardaki beslenme, rahatsız etme ve bulaşıcı hastalıkları yayma özelliklerinden yararlanılabilir. 2) Böcekler Agroterörizm (Tarımsal Terör) ’in başlıca unsurlarından birisi olarak kullanılabilir. Bu kapsamda böceklerin bitki ve hayvanlarda beslenerek tarımsal kayıplar meydana getirmesi, tarımsal ürün ticaretini engellemesi ve çeşitli bitki-hayvan hastalıklarını yayması söz konusudur. Bunlara ilave olarak böcekleri, bazı biyolojik terör faaliyetlerini izlemede ve mayın gibi bazı silahların yerini tespit etmede kullanma çalışmaları da yapılmaktadır. Ayrıca böceklerin içine metamorfoz döneminde yerleştirilen bazı mikrosistemler ile böceklerin yönetilmesi ve askeri amaçlı kullanımları da hedeflenmektedir. 85 Giriş Asimetrik savaş, özellikle ABD’de yaşanan 11 Eylül saldırılarından sonra gündeme gelen bir savaş yöntemi olarak görülmekle beraber esasında bu yöntemin bir vasıta olarak kulanımının geçmişi uzun yıllar öncesine dayanmaktadır. Bu yöntem genellikle savaşta zayıf olan tarafın güçlü olana karşı kullandığı bir vasıta olarak görülmektedir. Ancak pek çok asimetrik savaş vasıtasında, saldırı kaynağının daha gizlenebilir olmasından dolayı güçlü olan taraflarca da tercih edilen bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta teknolojik ve ekonomik olarak güçlü ülkelerin sahip olduğu mevcut bilimsel birikimler, onların bu sahada da bir adım ileride olmasını sağlayacak niteliktedir. Mevcut uluslar arası antlaşmalar bağlayıcı nitelikte görülse bile, birçok ülkenin geçmişte ve günümüzde asimetrik savaş yöntemleri geliştirmek için çalıştıkları da bir gerçektir. Bu yöntem güçsüz taraflar için daha zorunlu bir vasıta olarak görülmekle beraber, güçlü olan taraflar için bir seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son yıllarda yaşanan bazı gelişmeler Biyolojik Güvenlik (Biosecurity) kavramını önemli hale getirmiştir. Biyolojik Güvenlik değişik tanımlara sahip olmakla beraber, FAO (Food and Agriculutre Organization) tarafından yapılan tanım şu şekildedir: “Biyolojik güvenlik; çevresel riskleri de göz önüne alacak şekilde gıda güvenliği, hayvan hayatı ve sağlığı, bitki hayatı ve sağlığı alanlarındaki risk analizi ve risk yönetimine dair politika ve yasal düzenlemeleri (ekipman ve faaliyetler dahil) kapsayan stratejik ve entegre bir yaklaşımdır. Biyolojik güvenlik, bitki hastalık ve zararlılarını, hayvan hastalık ve zararlılarını, hayvanlardan insanlara geçebilen hastalıkları, GDO (Genetiği değiştirilmiş organizmalar)’ ların ve bunların ürünlerinin bir ülkeye girişi ve kasti olarak salımını, ve salgın yapan yabancı tür ve genotiplerin bulaşması ve mücadelesini içine almaktadır” (1). Daha yalın bir tanıma göre (2) ise, Biyolojik Güvenlik, “ekonomi, çevre ve insan sağlığının hastalık ve zararlılardan korunmasıdır”. Biyolojik güvenlik; insan, hayvan ve bitkilerde doğal olarak gelişebilecek hastalık ve zararlılardan korunmayı sağlayabileceği gibi, bunların bir biyolojik silah olarak kullanılmaları duru- 86 munda da önleyici ve tedavi edici olarak rol oynayacak bir önlemler bütünü olarak görülebilir. 1925 yılında imzalanan Geneva protokolü ile birçok ülke biyolojik silahları savaşta kullanmama konusunda bir anlaşmaya varmışlardır. Protokol biyolojik silah araştırmalarını ise sınırlandırmamıştır. ABD bu anlaşmayı 1975 yılında imzalamıştır. İnsan, hayvan ve bitkilerde hastalık ve zarar meydana getiren canlıların biyolojik silah olarak kullanılmaları fikri uzun yıllar öncesine dayanmaktadır. Özellikle insanlarda hastalık meydana getiren çeşitli patojen mikroorganizmaların bir savaş vasıtası olarak görülmesi sık karşılaşılan bir yaklaşımdır. Diğer bir yaklaşım ise değişik organizmalar kullanılarak tarımsal kaynakların hedef alınmasıdır. Burada özellikle gıda maddesi olarak kullanılan hayvansal ve bitkisel ürünlerin yanında hedef ülkelerin ekonomisine zarar vermek de amaçlardan birisidir. Toplumsal panik yaratılması diğer bir amacı oluşturmaktadır. Hastalık ve zararlıların tarımsal ürünler üzerindeki tahrip gücü bazen tahmin edilenin ötesinde sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin, patates mildiyösü hastalığı İrlanda’da 1 milyon insanın ölümüne ve diğer bir milyon insanın ise göç etmesine neden olmuştur (3). Gerek doğrudan insan sağlığı gerekse tarımsal üretimin hedef alınması amacıyla değişik organizmalar potansiyel değer taşımaktadır. İnsan, hayvan ve bitkilerde hastalık meydana getirebilen Bakteri, Virüs ve Fungus gibi organizmalar biyolojik silah olarak kullanılmaya uygun görülmektedir. Bu amaçla kullanılabilecek diğer bir canlı grubu ise böceklerdir. Böcekler hayvanlar alemi içerisinde Arthropoda şubesinin Insecta(Hexapoda) sınıfında yer almakta olup, bir milyondan fazla tanımlanmış tür sayısı ile en büyük canlı grubunu meydana getirmektedirler. Böcekler tabiatta çok değişik görevlere sahip olarak karşımıza çıkmaktadır. Böcekler çok sayıda faydalı türü içermekle beraber değişik şekillerde zararlı olan birçok böcek türü de mevcuttur. Sivrisinek, Tahtakurusu gibi bazı böcek türleri doğrudan insanlar üzerinde beslenerek yaşam kalitesini etkilemektedir. Diğer bazı böcek türleri ise insanlarda görülen bazı hastalıklıkların 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ etmeni olan patojenlerin vektörü konumundadır. Ayrıca bazı böcek ve böceklere yakın akraba olan canlı türler insanlarda korku meydana getirerek psikolojik rahatsızlık yaratmaktadır. Diğer bir kısım böcekler ise evcil hayvanlarda ve bitkiler üzerinde beslenerek ve hastalık bulaştırarak zararlı olmaktadır. Böceklerin sahip olduğu büyük genetik çeşitlilik onları pek çok teknolojik alan için ilham kaynağı haline getirmektedir. Böceklerin sahip olduğu bu özellikler onları biyolojik silah olarak kullanmaya önemli bir aday haline getirmektedir. 3300 yıl öncesine ait (İ.Ö 1335) tarihi bir kaynakta ilk biyolojik silah olarak Tularemi (tavşan ateşi veya avcı hastalığı) hastalığının Hititler tarafından kullanıldığından bahsedilmektedir. Hastalık böcekler tarafından yayılabilme özelliğine sahiptir(4). Bu makale, böceklerin ve onlara yakın akraba olan kene ve örümcek gibi benzeri canlıların bir biyolojik silah olarak askeri ve tarımsal amaçlı olarak kullanılma imkânlarını konu almaktadır. BÖCEKLERİN BİYOLOJİK SİLAH AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI OLARAK Avantajları: a) Böcekler hızlı üreme kapasitesine sahiptir. Bir yıl içinde çok sayıda nesil verebilir, her nesilde binlerce yavru meydana getirebilirler. Akdeniz meyve sineği (Ceratitis capitata) ile yapılan teorik bir çalışmada çevre direncinin olmadığı var sayıldığında 1 çift böcek bir yıl içerisinde 10x10 26 sayısına ulaşabilmektedir. Üretilip çoğaltılmaları pek çok canlıya oranla daha kolaydır. Hızlı üreme yetenekleri genetik manipülasyon çalışmalarını hızlandırabilir. b) Böceklerin önemli bir çoğunluğu uçma yeteneğindedir. Doğal yayılma yetenekleri ile salındıkları yerlerden etrafa kolayca yayılabilirler. c) Böcekler büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Tanımlanmış bütün canlı türlerinin yarısından fazlası böcektir. Tür ve fonk- siyonlarındaki çeşitlilik ve zenginlik onları muhtemel biyolojik silah çalışmaları için büyük bir kaynak haline getirmektedir. d) Böceklerin çevreye adaptasyon yetenekleri yüksektir. Soğukkanlı hayvanlardır ve vücut sıcaklıkları sabit değildir. Memeli hayvanlara göre enerjiyi daha büyük bir randımanla kullanırlar. Bu durum çevreye adaptasyon bakımından onlara büyük avantaj sağlar. Değişik çevre koşullarında biyolojik silah olarak görev alabilirler. e) Çok değişik beslenme tiplerine sahiptirler. İnsanlar, hayvanlar ve bitkilerde zarar yapabilir ve hastalık yayabilirler. f) Teşhislerindeki güçlük ve büyük çeşitlilikleri sebebiyle biyolojik silah olarak fark edilmeleri ve tanımlanmaları güçtür ve doğal sistemin bir parçası olarak algılanabilirler. Dezavantajları: a) Böceklerin belirli bir hedefe yönlendirilip kontrol altında tutulmaları güçtür. Hedef dışı alanlara kolayca yayılabilirler. b) Kitle halinde üretilmeleri bazen zor olabilir. c) Böcekler üretim aşamasında biyolojik silah olarak yetiştirildikleri ülkeler için de risk oluşturabilirler. d) Üretimden sonra depolanmaları ve saklanmaları güçtür. Genellikle ömürleri kısadır ve kısa bir süre içinde kullanılmaları gerekir. e) Hedefe gönderilmede kullanılacak yöntemler sınırlıdır. f) Mevcut karantina uygulamalarında mikroorganizmalara oranla daha kolayca fark edilip önlemler alınabilir. BÖCEKLERİN BİYOLOJİK SİLAH OLARAK KULLANILMA YOLLARI Böceklerin biyolojik silah olarak doğrudan ve dolaylı olarak kullanılabilmesi münkündür. Bu yolları şu şekilde özetlemek mümkündür. 87 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ a) İnsanlarda hastalık yapan bazı mikroroganzimaların böcekler tarafından taşındığı çok eskiden beri bilinmektedir. Hastalıkların vektörü olan böcekler kitle halinde yetiştirilerek sıcak veya soğuk savaş sürecinde kullanılabilir. Bu yöntem ülkeler tarafından kullanılabileceği gibi bazı terörist gruplar tarafından da tercih edilebilir. b) Bazı böcekler insanlar üzerinde doğrudan beslenerek veya insanları sokarak insanları rahatsız etmektedirler. Bu bakımdan insanlarda kan emen bazı Heteroptera ve Diptera takımından böcek türleri ile insanları sokarak rahatsızlıklara neden olan Hymenoptera gibi böcek takımlarında yer alan böcek türleri potansiyel değer taşıyabilir. c) Bazı böcek türleri insanlar tarafından daha çok tanınmakla beraber birçok böcek türü insan için yabancıdır ve bu nedenle huzursuzluk ya da korku kaynağıdır. Bu korku özellikle bazı insanlarda Entomophobia (böcek korkusu) düzeyindedir. Bir savaş esnasında askerlerin barınak ve faaliyet alanları çevresinde korku ve huzursuzluğa neden olacak böceklerin bulunması stres yükünü artırabilir. d) Böcekler bir ülkedeki tarımsal ürünleri hedef alacak şekilde tarımsal terör amaçlı kulanılabilir. Hedef bitki ya da hayvan olabilir. Her iki durumda da böceklerin beslenmek suretiyle zarar vermesi yanında bitki ve hayvanlara hastalık taşımalarından da yararlanılabilir. Hedef düşman ülkenin gıda kaynaklarını tahrip etmek, ekonomik zarar vermek, toplumsal karmaşaya neden olmak olabilir. e) Böcekler üzerinde yapılacak genetik çalışmalar ile hayvan ve bitkilere zarar düzeylerinin artırılması sağlanabilir. Aynı yöntem ile insanlarda hastalık taşıma kapasiteleri artırılabilir. f) Cyborg (canlı doku ile robotun bir araya getirilmesi) böcekler yaratılması çalışmalarının başarıya ulaştığına dair veriler mevcuttur. Bu yöntem ile böcekler askeri amaçlı olarak yapılacak istihbarat çalışmalarında düşmanların ve askeri mühimmatın yerinin belirlenmesinde kulanılabilir. 88 HASTALIK BÖCEKLER VEKTÖRÜ OLARAK Böcekler, keneler ve örümcekleri de içine alan çok sayıda Arthropod türünün insanlarda hastalık taşıma kapasitesinde olduğu bilinmektedir. Özellikle bazı sinekler, pireler, bitler ve keneler insanlarda görülen bazı hastalıkların önemli vektörleridir (Çizelge 1)(5). Özellikle tropik ve subtropik ülkelerde böceklerin protista, bakteri, virüs, nematot kökenli bazı hastalıkları taşıma ve yayma kapasitesi ilgi alanı olmuştur. Sıtma, sarıhumma, nehir körlüğü, leismaniasis, filariasis ve uyku hastalığı böcekler tarafından taşınabilen bazı hastalıklara örnek olarak verilebilir. İnsan vücut ve baş biti, pireler, sivrisinekler, keneler, uyuz akarları ve bazı sinek türleri hastalık taşıyan başlıca böceklerdir. Avusturalya tarafından biyolojik silah olarak kullanılabilme potansiyeli taşıyan hastalık etmenleri listesine alınan mikroorganizmaların yarısından fazlasının çoğunlukla arthropodlar (böcekler, örümcekler, keneler) tarafından taşınma özelliğinde olduğu belirtilmektedir. Bu durumda vektör kontrolunun biyolojik güvenlik içinde önemli bir yeri olduğundan bahsedilmektedir(5). Hastalık taşıyan böceklerin geçmişte biyolojik silah olarak kullanıldığına dair bazı örnekler mevcuttur. II. Dünya savaşı sırasında Naziler kamplardaki esirler üzerinde tifüs taşıyan pirelerle deneyler yapmışlar ve bu suçlarından dolayı hüküm giymişlerdir. Japonya 1945 yılında birkaç hafta içinde 100 milyon pire üretebilecek 4500 den fazla pire üretme makinası tesis etmiş, deneyleri genellikle Çinli ve müttefik askerleri üzerinde yürütmüştür(6). Japonlar veba mikrobu ile bulaşık pirelerin saldırı amaçlı kullanımı için kilden bombalar yapmışlardır. Bu bombalar 1943– 1945 yılları arasında uçaklardan atılmak suretiye Çin’e karşı kullanılmıştır. 1944 yılında bir ABD üssüne karşı hastalık taşıyan pirelerin kullanılması hedeflenmiş ancak suikast timinin gemisi batırıldığından başarıya ulaşamamıştır. Japonyanın bu amaca yönelik olarak Mançurya da kullandığı tesisler daha sonra Rusların eline geçmiş, kaçarken tesislerin imha edilmesi nedeniyle deney fareleri etrafa yayılmış ve veba salgınına neden olmuşlardır. Savaş sırasında Sovyetlerin Mogolistan’da insanlar üzerinde hastalık taşıyan pireler kullana- 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ rak deneyler yaptığı saptanmıştır. 1941 yazında üzerinde deney yapılan insanlardan birisi kamptan kaçmış ve hastalığın salgın haline gelmesine neden olmuştur. ABD’ nin de bu süre içinde özellikle bit, pire ve sivrisineklerce taşınan bazı hastalıklar üzerinde biyolojik silah üretme amaçlı çalıştığı bilinmektedir. Ancak mevcut bilgilere erişim ve yayın yasağı bu konuda daha detalı bilgi edinmeyi zorlaştırmaktadır(7). K.Kore hükümeti 1952 yılında ABD pilotlarının hastalık taşıyan bazı böcekleri ülkenin kırsal alanlarına saldığını iddia etmiştir (14). Çin Halk Cumhuriyeti bu iddialara, ABD nin kendi kırsal alanlarına da benzer şekilde biyolojik saldırıda bulunduğunu söyleyerek destek vermiştir(8). Çinli entomologlar ABD yi hastalık taşıyan Anthomidae, Collembola ve Plecoptera grubundan böcekleri uçakları kullanarak yaymakla, ayrıca bitleri, pireleri, çekirgeleri, karıcaları ve diğer bazı böcekleri kullanarak hastalık yaymaya çalışmakla suçlamışlardır. Söz konusu hastalıklar ise; veba, tifo, tifüs, paratifo, septisemi, dizanteri, kolera ve şarbon gibi hastalıklardır (7). 1950’lerde ABD bir ayda 130 milyon sarıhumma hastalığı taşıyan sivrisinek üretme kapasitesine ulaşmış ve bunları bombalara ve füze başlıklarına yerleştirerek kullanmayı planlamıştır (7,9). Bu çalışma ile Sovyetler ve müttefiklerinin önemli şehirlerinin hedef alınması düşünülmüş ve hastalık taşımayan sivrisineklerin yayılma ve sokup-emme kapasiteleri Amerikan şehirlerine gizlice böcek Salınarak test edilmiştir(10). 1962 yılında bir General kongreye tarım ilaçları ve soğuğa çok dayanıklı böcek ırkları geliştirdikleri yolunda bilgiler vermiş ve bu tarihten sonra böceklerin biyolojik silah olarak kulanımına yönelik çalışmalar hakkında bir bilgi verilmemiştir. 1960’lardan sonra mikroorganizma ve toksinlerin biyolojik silah olarak kullanımına yönelik çalışmalar, bazı hastalıkları böcek vektörleri olmadan da yayma konusunda önemli aşama kaydetmiş ve böcekleri ikinci plana itmiştir(7). Böcekler her zaman insanlar için bir felaket yaratma potansiyeli içinde olmuşlardır. 14.yy da, 75 milyon insan pirelerle bulaşan hıyarcıklı veba hastalığına maruz kalmıştır. Fakat çok az insan vebanın Avrupa’ya Mogolların Kırımdaki Kaffa şehrine pirelerle bulaşık cesetleri atmasıyla bulaştığını bilmektedir. I.Dünya savaşından sonra 5 milyon Rusun tifo nedeniyle ölümü ve 30 milyonunun da hastalanması yoluyla Sovyetlerin belini kıran Batı orduları değil bitlerdir. 1919’ da Lenin “ Ya Sosyalizm bitleri yenecek ya da bitler Sosyalizmi” demiştir ve kazanan bitler olmuştur. 1999 yazında Batı Nil Virüs’ü gelinceye kadar, Amerikalılar sadece az gelişmiş ülkelerin böceklerle taşınan hastalıklardan endişe etmesi gerektiğine inanıyorlardı. Sonraki 7 yıl boyunca ABD’nin teknolojik gücü hastalık taşıyan sivrisinekleri kontrol altında tutamadı ve 7000 insan hastalanırken 654’ü öldü. Yetkililer bu virüsün patojenik aysbergin sadece görünen ucu olduğu, bunun yanında sarıhumma, dang humması, sıtma ve çeşitli encephalitis’lere karşı risk altında olduklarını görmüşlerdir. Bu listeye özellikle keneler gibi böcek benzeri canlılar da dâhil edildiğinde, özellikle Kırım Kongo Kanamalı Ateş ve Borreliosis gibi hastalıkların yarattığı riskin yüksek olduğunu ifade etmektedirler (11). İNSANLARDA KORKU VE RAHATSIZLIĞA NEDEN OLAN BÖCEKLER Çok sayıda böcek insanlar tarafından yeterince tanınmamakta ve korku kaynağı olarak görülmektedirler. Örneğin, Irak savaşı sırasında Amerikalı askerler Solifugae örümcekleri ile karşılaştıklarında büyük korkuya kapılmışlar ve bazı askerler örümceği “hayatımda gördüğüm en tuhaf yaratık” diye tanımlamışlardır. Örümcekle ilgili korku askerler arasında gerçek olmayan hikayelerin yayılmasına ve korkunun artmasına neden olmuştur (12). Bu bakımdan özellikle Türkiye’de son yıllarda Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının vektörü olan kenelere karşı duyulan korku oldukça bariz bir örnektir. Bu korku geniş kitleleri içine almış ve onların normal yaşamlarında değişimlere neden olmuştur. Çok sayıda insan kırsal alanlarda tarımsal faaliyette bulunurken bir huzursuzluk ve gerilime maruz kalmıştır. Ayrıca milyonlarca insanın pikniğe gitme, park ve bahçelerde dinlenme gibi alışkanlıkları kene stresi yüzünden etkilenmiştir. Bu olayın toplumun ruh sağlığı üzerindeki etkileri başlı başına bir araştrma konusudur. 89 Çizelge 1. Hastalık vektörü bazı Arthropodlar ve taşıdıkları hastalıklar (5) Vektör Taşınan Hastalıklar Sivrisinekler: Aedes aegypti , A. albopticus , Culex sp. Tabanidae Pireler(Siphonaptera) Dominant vektör: Xenopsylla cheopis Bitler (Anoplura) Vucüt biti (Pediculus humanus), Baş biti (Pediculus capitis), Kasık biti (Pthirus pubis) Keneler (Ixodidae); Amblyomma americanum, A. cajennense ; Dermacentor andersoni, D. marginatus, D. variabilis ; Haemaphysalis concinna , H. spinigera ; Hyalomma marginatum ; Ixodes cookei, I.persulcatus, I ricinus Tromboculid akarlar; Leptotrombidium akamushi , Leptotrombidium deliense , Leptotrombidium fletcheri Chikungunya hemorajik ateşi, Dang humması, Eastern equine encephalitis, Japon encephalitis, Rift valley fever, Venezuelan equine encephalitis, Western equine encephalitis Sarı humma Şarbon , Tularemi Notlar Askeri önemi düşük Veba , Tifüs Tifüs , Siper ateşi (Trench fever) 15.yy-I.Dünya savaşı arasında çok sayıda askeri seferi vurmuştur. Kırım Kongo Kanamalı Ateş, Kyasanur orman hastalığı Louping hastalığı Omsk hemorrhagic fever Powassan encephalitis Lekeli humma Rusya İlkbahar-Yaz encephalitis Kenelerle taşınan encephalitis Tularemi Çalılık humması VE lerin çöküş döneminde 5-10 dolar veya birkaç parça yiyecek karşılığı tanklarını satan askerlere rastlandığı bilinmektedir. Uzmanlar tarımsal terör amacıyla kulanılabilecek yüzlerce patojen ve böceğin bulunduğunu ancak bunlar arasında birkaç düzine kadarının ekonomik bir tehdit meydana getirebileceğini belirtmektedir (13). Tarımsal ürünlerin bir savaş hedefi olarak görülmesi sürpriz olarak görülmemelidir. Çünkü her türlü silah kullanılarak yapılan bir savaşta bile kaçınılmaz olarak askerleri besleyecek gıda maddelerine ihtiyaç vardır. Sovyet- Böceklerin biyolojik silah olarak tarımsal ürünleri hedef alması birkaç şekilde gerçekleşebilir. AGROTERÖRİZM BÖCEKLER 90 (TARIMSAL TERÖR) a) Bazı böcekler evcil hayvanlar üzerinde beslenerek verimliliği tehdit edebilir ve hatta hayvanların ölümüne sebep olabilir. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ b) Bazı böcekler hayvanlarda hastalığa neden olan etmenlerin vektörüdür. Bu tip böcekler hayvan hastalıklarını yayarak tarımsal üretimi tehdit etmek amacıyla kullanılabilirler. c) On binden fazla böcek türü bitkiler üzerinde beslenmekte ve bitkisel üretimi tehdit etmektedir. Bunların ancak 500 kadarı önemli zararlılar olarak görülmekte ve yapılan her türlü mücadeleye rağmen yıllık ortalama % 13 civarında ürün kaybına neden olmaktadır. Bu kayıp oranı bazı yer ve yıllarda % 100’e ulaşabilmektedir. Böcekler doğrudan tarımsal ürünü tahrip etmek amacıyla kullanılabilirler. d) Bazı böcek türleri bitkilerde hastalık meydana getiren çok sayıda organizmanın vektörü durumundadır. Böcekler bitki hastalıklarını yaymak amacıyla kulanılabilirler. e) Böcek öldürücü ilaçlar ve bazı diğer kimyasallar tarımsal ürünleri tahrip etmek ve kimyasal olarak kirletmek amacıyla kulanılabilir. f) Genetik çalışmalar ile bazı böceklerin zarar yapma ve hastalık taşıma kapasiteleri artırılabilir. g) Saldırı amacıyla mevcut zararlı böcek türlerinin populasyonu artırılabileceği gibi, söz konusu ülkelerde var olmayan yeni türler de bulaştırılabilir. Bu durumda böceklerin zarar yapma kapasitesi çok daha yüksek olacak ve hedef ülke önemli bir sorunla karşı karşıya kalacaktır. h) Hastalık taşıyan veya korku yaratan böcekler tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilemek amacıyla kullanılabilir. Bütün bu yollarla yapılabilecek biyolojik bir saldırı ülkeleri değişik açılardan etkileyebilir. Böceklerin kullanıldığı tarımsal terörün neden olabileceği başlıca sorunlar şunlardır; a. Tarımsal üretimi azaltabilir ve beslenme sorunu yaratabilir. b. c. d. Ekonomik dengenin bozulmasına neden olabilir. Toplumsal panik yaratabilir. Uluslar arası ticareti ve ilişkileri bozabilir. Bugün teröristler için en ucuz ve en tahrip edici silahlardan birisi aynı zamanda en fazla ihmal edilmiş ve gözden uzak tutulmuş olan böceklerdir. Bu biyolojik silah unsuru sınırları kolayca aşabilir, hızla üreyebilir, hastalıkları yayabilir ve sonuçta tarımsal ürünleri tahrip edebilirler. Depolanmış hububat Kapra böceği gibi tahrip gücü yüksek böcekler tarafından imha edilebilir. Ayrıca soya, mısır, buğday gibi temel besin maddeleri veya pamuk gibi endüstriyel bitkiler tarımsal terörün stratejik hedefleri olarak görülebilir. Maliyet kolaylıkla milyarlarca doları bulabilir ve besin kaynakları tahrip edilebilir. Böylece yaşam kalitesi zarar görebilir. Hükümetler genellikle şarbon gibi hastalıklar üzerine odaklanırken böcekler ihmal edilmektedir(7). Böceklerin tarımsal hedeflere yönelik bir silah olarak kullaılmasına dair geçmişte çok sayıda örnek vardır. Sovyetler Birliği 1940’ların sonu ve 1950’lerin başında tarımsal hedeflere yönelik organizmalar üzerinde çalışmaya başlamıştır. Sovyet biyolojik silahlar araştırma kurumu Biopreparat 1973 de kurulmuş ve 10 bin kişisi tarımsal teröre yönelik olarak çalışan 32 binden fazla kişiyi istihdam etmiştir. Faaliyetler zaman içinde 40 enstitü ve 60 binden fazla kişiyi içine alacak şekilde genişletilmiştir(14). II. Dünya savaşı sırasında Fransa ve Almanya Patates böceğini düşmanların besin kaynağını imha etmek için kitle halinde üretmişlerdir ve hatta bazı iddialara göre düşmana karşı kullanmışlardır. Almanya 1941-1943 yılları arasında karton kutular içerisinde İngiltere’ye patates böceği atmakla itham edilmiştir (7). Söz konusu saldırının paniğe neden olmaması için İngiltere tarafından gizlendiği iddia edildi. 1950 yılında Doğu Almanya ABD’yi patates tarlalarına patates böceği salmakla suçladı(15). J.Carey (UCLA) böceklerin biyolojik silah olarak ABD için daha ziyade tarımsal hedeflere yönelik olarak bir tehdit olabileceğini ve bu açıdan Akdeniz meyve sineği gibi ekonomik önemi yüksek zararlıların sorun yaratabileceğini belirtmektedir (9). 1989 yılında 91 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ kendilerini Breeders olarak adlandıran bazı kişiler Akdeniz meyve sineğini kasten Los Angeles civarına saldıklarını belirten bir mektubu Los Angees belediye başkanlığına göndermişler ve saldırının boyutlarını California tarımının merkezine doğru genişletmekle tehdit etmişlerdir. Bu zararlı 300 den fazla bitki türünü tehdit eden önemli bir böcek konumundadır. Söz konusu saldırının bölgede 132.000 kişinin işinden etme ve 13.4 milyar dolar gelir kaybına neden olma potansiyeli bulunmaktadır (11). Karantinaya tabi söz konusu bu zararlının Türkiye’nin Rusya ile olan sebze-meyve ticaretinde neden olduğu büyük maddi kayıpları hatırlamakta yarar vardır. Evcil hayvanlar üzerinde ekto ve endoparazitik olarak beslenen çok sayıda böcek bulunmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde böceklerden kaynaklanan zarar evcil hayvanların deri ve etine zarar verebildiği gibi hayvanların ölümüne de neden olarak milyarlarca dolarlık kayba neden olmaktadır (6). Bu nedenle tarımsal terörün amacı bazen evcil hayvanlar ve hayvansal üretim olabilecektir. Entomolojik bir saldırı sadece gıda maddelerini tehdit etmekle kalmayabilir, mali yükü de çok ağır olabilir. Ekonomik anlamda 11 Eylül saldırısı 27.2 milyar dolar kayba neden olmuştur. Oysa 1996 yılında bulaşan Anoplophora glabripennis (Col.:Cerambycidae) isimli böceğin 2002 yılında bulunan Agrilus planipennis (Col.: Buprestidae) isimli böcekle birlikte, ABD Tarım Bakanlığına göre ülke ormanlarında 750 milyar dolardan fazla zarar yapması beklenmektedir. Hindistan, Tayland ve Doğu Afrika’nın yerli bir böceği olan the Sesemia cretica (Lep.: Noctuidae) yılda 7 nesil vermektedir. Bu böceğin ABD’ye bulaşması halinde doğu kıyısından kuzeybatı Pasifik bölgesine kadar yayılması ve ABD de yüzmilyonlarca dolar zarara ve etanola bağlı enerji endüstrisinin büyük risk altında kalmasına neden olabileceği öngörülmektedir(11). Böceklerin bitkilerde hastalık taşıması pek çok üreticinin geceyi uykusuz geçirmesine neden olmaktadır. Cicadellidae familyasından böceklerin yaydığı bir bakteri narenciyelerde bir çeşit kloroz hastalığına neden olmaktadır ve Brezilya’da 50 milyon ağacın ölümüne neden olmuştur. Vektör görevi gören böcek halen Kaliforniya’da bulunmaktadır ve tek eksik söz 92 konusu hastalık etmenidir. Böyle bir hastalığın salgın yapması ve ağaçları tahrip etmesi durumunda, portakal suyu satışlarının % 50 oranında azalması ve 5 yılllık bir süre için ABD ekonomisine maliyetinin 9.5 milyar dolar olması beklenmektedir (11). Beyaz sinekler ABD Imperial Valley’de patateste 300 milyon dolar, Kalifor-niya’da 100 milyon dolar, Rus buğday afidi 1987-1989 arasında 600 milyon dolar, Akdeniz meyve sineği 897 milyon dolar zarar neden olmuştur(15). Özellikle nüfusunun büyük kısmı tarımla uğraşan ülkeler ve bu ülkelerin fazlaca bağımlı olduğu ve ticaretini yaptığı tarımsal ürünler tarımsal terörün hedefi olabilir. Yine Buğday ve patates gibi temel besinler de stratejik hedefler olarak görülebilir. Örneğin ABD de yapılan bir çalışmada geliştirilen hayali senaryolardan birisi şudur: Pakistan dünyanın 3. büyük pamuk üreticisidir. Pakistanın ihracatının %60’ı pamuğa dayanmaktadır. Böcekler geçmişte pamuk üzerinde çok zararlı olmuştur. Yeni bir böceğin pamuğa zarar vermek için bulaştırılması sonucu: gelir azalabilir, çiftçiler daha az gelir getiren diğer ürünlere yönelebilir, herhangi bir ülke için böyle bir saldırı nükleer silahtan daha ucuz ve etkili sonuç verebilir(15). 1996 yılında bir Küba pilotu bir ABD ilaçlama uçağının Küba üzerinde uçarken bazı materyaller bıraktığını gördü. 2 ay sonra bölgede Thrips palmi isimli böcek ilk defa gözlendi. Küba BTWC anlaşmasına göre girişimde bulundu ancak bir delil elde edilemedi(8). 11 Eylül saldırısından sonra ABD hükümeti ve çiftçiler muhtemel tarımsal terör saldırıları konusunda alarma geçti ve bu yolla böceklerin yılda milyarlarca dolarlık zarara neden olabileceği öngörülmüştür (9). Amerikan iç savaşı sırasında Kuzeyliler tarafından Güney bölgesine Murgentia histrionica isimli böceğin kasten bulaştırılması ile tarımsal üründe önemli kayıplar meydana getirdiği ve daha sonra aynı böceğin Kuzey bölgesinde de önemli bir sorun haline geldiği belirtilmektedir(16). Bu durum tarımsal terörün bazen çift taraflı bıçak gibi işlev görebileceğini ortaya koymaktadır. Bir Sırp yetkili ABD’ li bir bilim adamını 1990’ların sonlarında ülkesine mısırda önemli bir zararlı olan Diabrotica virgifera virgifera isimli böceği kasten bulaştırmakla suçladı. Söz konusu 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ bilim adamı eski Yugoslavya’ya araştırma amaçlı olarak defalarca seyahat etmişti(17). Böceklerin tarıma yönelik biyolojik silah olarak geçmişi onların ileride de aynı amaçla kullanılabileceği kanaatini doğurmaktadır. BÖCEKLERİN ASKERİ AMAÇLI KULLANIMI Böceklerin askeri amaçlar için biyolojik bir silah olarak kullanılma fikri çok eskilere dayanmakla beraber, çoğu zaman mikroorganizmalar daha şanslı görülmüş ve gerek insan ve hayvanlara gerekse bitkilere karşı biyolojik silah olarak onlar üzerinde daha çok çalışılmıştır. Ancak daha önce de belirtildiği üzere böcekler en büyük canlı grubunu oluşturmaları nedeniyle büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir ve gelişen teknoloji ile beraber onların her alanda olduğu gibi bu alanda da öneminin artması beklenmelidir. Bu konuda aşağıda verilen bilimsel gelişmeler ve örnekler konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir. ABD (Gainesville, Florida )’deki Tarımsal araştırmalar servisinden Jim Tumlinson "Arıların değişik kokuları alma hususunda eğitilebileceklerini öğrendiklerini ve böylece onların patlayıcı maddelerin yerini belirlemek için eğitilebileceklerini”, projelerinin arıların mayın gibi bazı patlayıcıların ve çeşitli kimyasal maddelerin yerini belirlemek için eğitmeyi hedeflediğini belirtmektedir (9). Bir milyondan fazla böceği, kuşları ve memelileri içine alan 10.000 tür uçabilme yeteneğindedir. Bu böceklerin sahip olduğu kompleks uçuş kontrolleri ve güç kaynakları mikro uçuş aletlerinin şekli ve fonksiyonu için esaslı bir örnektir. Böylece böcekler mikro hava araçlarının (MAV) vücut dizaynı ve uçuş mekanizmasının geliştirilmesinde önemli bir role sahiptirler(18). Böceklerin bu özellikleri ayrıca Cyborg böceklerin geliştirilmesi fikrini doğurmuştur. ABD’de, Defense Advanced Research Projects Agency (DARPA) tarafından yürütülen Hibrit böcek projesinde (Hybrid Insect MEMS, HI-MEMS), böceklerin pilotsuz uçaklara dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Proje mikro-makanik sistemlerin (MEMS), başkalaşımın erken dönemlerinde böceklerin içine yerleştirilmesini ve böylece insan tarafından kontrol edilebilir böcek-makine arayüzleri oluşturulmasını hedeflemektedir. Bu cyborg böcekler basit bir gözetleme işinden askeri amaçla biyolojik silahlarla donatılmaya kadar birçok amaçla kullanılabilirler. Proje büyük bir hızla ilerlemektedir. Araştırmacılar hangi MEMS bileşenlerinin böceklere en iyi uyum sağlayacağı ve bu sistemleri böceklere aktarmak için en uygun biyolojik dönemi belirlemek için çalışmaktadırlar. Böylece böcek kokonundan çıktıktan sonra uzaktan kontrol edebilir canlı robotlara dönüşecektir(19). Mikrosistemlerin böcekler içine yerleştirileceği dönem larva ve pupa dönemlerini içine almaktadır. Böceklerde doku gelişmesinin büyük bir kısmı başkalaşımın son döneminde gerçekleştiğinden, dokuların MEMS etrafında gelişmesi sorun yaratmayacakır ve stabil bir doku-makine arayüzü meydana gelecektir. Böcek içindeki MEMS’in görevi GPS koordinatlarından veya uzaktan kumandalardan gelecek optik ve ultrasonik radyo dalgaların gönderdiği yörüngeye göre böceklerin hareketi kontrol etmektir. HI-MEMS’in amacı; değişik amaçlı MEMS’lerin (video kamera, ses mikrofonları ve kimyasal algılayıcılar gibi) yerleştirildiği böcek sürülerinin düşman hatlarına sızmasıdır. Bu böcekler böylece askerlerin yapabileceğinin ötesinde keşif ve istihbarat toplayacaktır (20,21). Bu teknoloji, düşük maliyetlerle yeni robotik sistemlerin geliştirilmesini sağlayabilir ve savunma sistemlerinde köklü değişikliklere neden olabilir. Böcek dokusu içine makinalar yerleştirlerek cyborg böceklerin elde edilmesi milyonlarca yıllık bir evrimin sonucunda gelişmiş olan kas yapısını kullanarak gizli robotların üretilmesini sağlayabilir. Bu teknolojinin sağlayacağı temel bilgi, böcek gelişmesini kontrol etmek ve böylece doğal sensörleri kullanma yollarını öğrenerek daha güçlü böcek nesilleri üretmeyi de sağlayabilir(22). Çoğu durumda, vektör olan böceklerin biyolojik silah olarak kullanılması çok karmaşık ve güvenilmez olarak gözden uzak tutulmuştur. Fakat genetik mühendisliği böceklerin biyolojik silah olarak kullanılmasına yeni kapılar açabilir. Böcekler toksik bileşikler üretmek ve sivrisinek beslenme salgısında olduğu gibi beslendikleri 93 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ canlılara bunu aktarmak üzere genetik olarak değiştirebilirler. Bu bileşikler hayatı tehdit etmeyen hastalıklardan kısırlığa ve hatta ölümcül hastalıkların oluşturulmasına kadar değişen amaçlarla geniş kitlelere yönelik olarak kullanılabilirler. Böcekleri aşı amacıyla kullanma girişimi halen başarılı olmuş ve patent almıştır. Bazı firmalarca “uçan şırıngalar” olarak isimlendirilen bu yaklaşım masraflı aşı programlarının daha az maliyetli hale getirilmesi fikrine dayanmaktadır. Genetik olarak düzenlenmiş sivrisinek veya sokucu böcekler her seferinde soktuklarında tükrük salgısı ile beraber organizmaya küçük miktarlardaki aşıları da verebilirler. Söz konusu teknik henüz başlangıç aşamasındadır. Fakat zaman içinde bu yaklaşımın uygulanabilir hale gelmesi beklenmektedir. Bununla birlikte genetik olarak değiştirilmiş böceklerin biyolojik bir silah haline gelip gelmeyeceği şimdilik bir soru olarak kalmaktadır. Bu böcekleri kontrol etmek ve sadece etkisinin hedef ülke ile sınırlı kalmasını temin etmek neredeyse imkansız gibidir. Bu böcekler belirli iklim koşullarıyla sınırlı kalacak şekilde seçilseler bile zaman içinde doğal evrim ve küresel ısınma sebebiyle kolayca diğer yerlere yayılma riskini de taşımaktadırlar (23). KAYNAKLAR 1. FAO,2003. FAO, Biosecurity for Food and Agriculture, program website, URL: http://www.fao.org/biosecurity/ (erişim 30.10.2008). 2. Anonymous,2008. Biosecurity - Protect your animals and plants from pests and disease. http://www.daffa.gov.au/animal-planthealth/pests-diseases-weeds/biosecurity (erişim 30.10.2008). 3. Rogers, P., S. Whitby and M. Dando, 1999. Biological warfare against crops. Scientific American. 280: 70-75. 4. Khamsi,R.,2007. Were 'cursed' rams the first biological weapons. http://www. newscientist.com/article/dn12960-werecursed-rams-the-first-biological-weapons.html (erişim 30.10.2008). 94 5. Arthropod Vectors of Biological Agents and Their Control. http://www.cbwinfo.com/ Biological/Vector.html. 6. Kirby, R.,2005. Using the flea as a weapon. Army Chemical Review. July-December 2005:30-36. 7. Peterson,R.K.D.,1990. The role of Insects as biological weapons. http://entomology. montana.edu/historybug/insects_as_biow eapons.htm (erişim 30.10.2008). 8. Wheelis,M.,2004. A short history of biological warfare and weapons. M.I. Chevrier, K. Chomiczewski, M.R. Dando, H. Garrigue, G. Granasztoi and G.S. Pearson, editors. The Implementation of Legally Binding Measures to Strengthen the Biological and Toxin Weapons Convention. ISO Press Amsterdam. NATO Science Series. 9. Anonymous,2003. Could Insects Be Used as Instruments of Biological Warfare? Washington 29 January 2003. http://www.voanews.com/english/archive/ 2003-01/a-2003-01-29-38-Could.cfm (erişim 30.10.2008). 10. Schneier,B., 2009. Terrorist Insects, http://www.schneier.com/blog/archives/2 007/10/ terrorist_insec.html October 24 2007. (erişim 30.10.2008). 11. Lockwood, J.A.,2007. The Bug Bombs: Why our next terrorist attack could come on six legs. The Boston Globe. October 21, 2007. 12. N.Geographics, July 2004. http://ngm.nationalgeographic.com/ngm/ 0407/feature5/index. html (erişim 30.10.2008). 13. Segerra, A.E.,2001. Agroterrorism: Options in Congress. Congressional Research Service The Library of Congress. CRS Report for Congress. Order Code RL31217. December 19, 2001. 26p. 14. Bailey,K.C., 2001. The Biological and Toxin Weapons Threat to the United States. National Institute for Public Policy. 20p. 15. Anonymous,2006. Agro-terrorism. Chronology of CBW Incidents Targeting Agriculture and Food Systems 1915-2006. http://cns.miis.edu/research/cbw/agchro n.htm (erişim 30.10.2008). 16. Anonymous,2008. Plants–A Potential Agroterrorism Target. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. http://www.extension.org/ pages/Plants-A_Potential_Agroterrorism_Target (erişim 30.10.2008). Purdue News. December 10, 2002. Purdue professor responds to accusations of U.S. agroterrorism. http://news.uns.purdue.edu/UNS/html4ev er/021210.Edwards.rootworm. html (erişim 30.10.2008). Camper,M.A.,2003. An Insect’s role in the development of micro vehicles. Colorado State University. Science. (1.4.2008). DARPA developing cyborg insects for military purposes. Lal,A.,2007. Micro and Nano ElectroMechanical Systems: Technology Engineering Metamorphosis. DARPATech, DARPA’s 25th Systems and Technology Symposium August 7, 2007. Anonymous,2008. HI-MEMS: Cyborg beetle microsystems. http://www.technovelgy. com/ct/Science-FictionNews.asp?NewsNum=1420 (erişim 30.10.2008) Anonymous,2007. Insect Cyborg Sentinels Project. Cornell University Laboratory for Insect Cyborg Sentinels Project http://lims.mae.cornell.edu/projects/hime ms.html (erişim 30.10.2008). Anonymous,2003. Emerging Technologies Genetic Engineering and Biological Weapons The Sunshine Project Background Paper #12 November 2003. http://www.sunshine-project.org/ publications/bk/bk12.html (erişim 30.10.2008). 95 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Afet Yönetiminde KBRN Gökay Atilla BOSTAN İl Afet Yönetim Merkezi, İstanbul ÖZET Günümüzde tehlikeler doğal, teknolojik ve insan kaynaklı olmak üzere üç kategoride değerlendirilmektedir. Bu ayırımı kolaylık olması açısından doğal ve suni tehlikeler olarak da tanımlayabiliriz. Tatbikat konumuz (bugünkü konumuz) olan Kimyasal, Biyolojik, Radyoaktif, Nükleer (KBRN) tehditler birincil olarak teknolojik ve insan kaynaklı yani suni bir tehlike olup, bu tehlikeyi tetikleyebilecek olası bir doğal afet sonrasında ise ikincil bir tehlike olarak da can ve mal güvenliğini tehdit edici bir unsur olarak karşımıza çıkabilir. Giriş KBRN menşeli zararlar ortaya çıktığında genel hayatı sekteye uğratacağından afet yönetimi içinde değerlendirilmek suretiyle öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılması gereken çalışmaları risk yönetimi ve kriz yönetimi farkını belirttikten sonra ana başlıklarıyla ortaya koyalım. Bütünleşik afet yönetimi sisteminde; • Kayıp ve zarar azaltma, • Hazırlık, • Tahmin ve erken uyarı, • Etki analizi gibi tehlike öncesi korumaya yönelik olan çalışmalara risk yönetimi denilirken, • Müdahale, • İyileştirme, • Yeniden yapılandırmagibi tehlikelerin meydana gelmesinden sonraki çalışmalar ise kriz yönetimi olarak adlandırılır. İşte Afet Yönetimi bu iki evreyi de kapsayan bir yönetim biçimidir. Hayati önem taşıyan tehlike öncesinde yapılması gereken çalışmaların amacını iki safhada özetleyebiliriz. Zarar Azaltma Safhası Oluşabilecek tehlikeli durum ve etkilerini yani can, mal ve üretim kaybını azaltmayı veya ortadan kaldırmayı amaçlar. Bu safhada yapılan çalışmalar aynı zamanda kişileri basit önlemler, acil durumlar ve afet konusunda eğitmek suretiyle, kayıpları azaltmaya da yöneliktir. Zarar azaltma çalışmalarının en önemli faydaları, riski azaltması, etkisini ve sonucunu hafifletmesi, ikincil tehlikenin oluşumunu önlemesi, müdahaleyi kolaylaştırması, acil yardım aşamasında genel hayat düzenini örgütlemesi ve iyileştirme aşamasında normale dönüşü kolaylaştırmasıdır. 97 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Hazırlık Safhası Bu evrenin iyi bir hazırlıkla tamamlanabilmesi halinde, tehlike sonucunda meydana gelebilecek sonuçlara karşı önlemlerin alınması sağlanır, zamanında uygun şekilde ve etkili organizasyon ve yöntemler ile müdahale edebilmeyi kolaylaştırır. Zarar azaltma safhasında alınan önlemlerle olayların durdurulması veya önlenmesi her zaman mümkün olmayacağı için hazırlık safhasında da zararların etkilerinden koruyacak faaliyetlerin yürütülmesi gereklidir. Bu faaliyetler, planlama, tatbikat, müdahale kapasitesinin arttırılması şeklinde sayılabilir. Anında ve Sonrasında Yapılması Gereken Çalışmalar: Daha ziyade can ve mal kayıplarının artmasını engellemeye yönelik kriz yönetimini gerektiren çalışmalardır. Faaliyetin ana hedefi en kısa sürede insan hayatını kurtarmak, yaralıların tedavisini yapmak, açıkta kalanların iaşe ve barınma ihtiyaçlarını en kısa ve uygun yöntemlerle yerine getirmektir. Bu safhada yapılan çalışmaları; Haberleşme, ulaşım, ihtiyaçların belirlenmesi, arama ve kurtarma, ilk yardım ve tedavi, tahliye, geçici iskan, yeme içme, giyecek, yakacak temini ve yıkıntıların kaldırılması olarak ifade edebiliriz. Kimyasal, biyolojik, radyoaktif ve nükleer içerikli olay meydana geldiğinde, her biri değişik karakter göstererek, yaralayıcı, tahriş edici, solunum ve sindirim sistemini sekteye uğratıcı sonuçlar doğurarak ölümlere sebep olurlar. Bu tehditlere karşı korunmada kişisel tedbirler son derece önemlidir. Ancak bu konunun detaylı olarak tek başına ele alınmasının daha faydalı olacağını değerlendiriyorum. Ayrıca, ayrılan vakte sadık kalmak için sizlere yalnızca bu tehlikeler esnasında nasıl bir karmaşa meydana gelebileceğini ortaya koyacak notlar iletmek istiyorum. Kimyasal tehlikeler; yanıklara, zehirlenmelere, enfeksiyonlara, yangınlara neden olabilirler. Biyolojik tehlikeler, bakteri, virüs ve parazitler yoluyla bulaşarak canlı hayatı için tehdit oluşturarak, toplumda panik yaratılmasına ve nüfusun kendi kendine barınacak yer aramasına neden olabilirler. Radyasyon ve Nükleer tehdit esnasında kendine uygun barınacak yer arama telaşı ile toplumda 98 paniğe neden olur. Bu tür tehlikeler uzun vadede ekolojiye, tarımsal üretime zarar verir. Yukarıda bahsedilen bu tehlikelerden kaynaklanabilecek zararların başta insan hayatı olmak üzere, mal-mülk, üretim hizmet ve iş sürekliliği ve çevre açısından çok büyük boyutlarda olabileceği kaçınılmazdır. İşte bu noktada afet yönetiminin önemi ortaya çıkmaktadır. Afet Yönetimi her türlü tehlikeye karşı hazır olma, zarar azaltma, müdahale etme ve iyileştirme amacıyla mevcut kaynakları organize eden, analiz, planlama, karar alma ve değerlendirme süreçlerinin tümünü kapsayan bir süreçtir. Dolayısıyla afet yönetimi, kriz yönetimini de içeren, kapsamlı ve önleyici tedbirler bütünüdür. Şöyle ki; Kriz Yönetimi krizin başlamasıyla faaliyete geçen ve krizin ortadan kaldırılmasıyla son bulan bir yönetim biçimiyken, Afet Yönetimi ise tehlikeyi önceden belirleyen, değerlendiren, zarar azaltma tedbirlerini hayata geçiren, önleyici tedbirleri ortaya koyan yani risk yönetimini de içeren bir yönetim biçimidir. Bütün bu tehlikeler ile sağlıklı mücadele yürütülebilmesi için iyi bir koordinasyona ihtiyaç vardır. Tehlikeye karşı risk yönetimi yani tehlike öncesinde yapılacak çalışmalarda ilgili kurum ve kuruluşlar kendilerine mevzuatın verdiği görev yetki ve sorumlulukları yerine getirmeye devam ederler. İl AYM’nin görevi ilgili kurum ve kuruluşlar arasındaki işbirliği ve koordinasyonu sağlamaktır. Kriz Yönetimi aşamasında ise yani tehlike oluştuktan sonra ve boyutu genel hayatı etkiler mahiyette olduğunda daha önce planlanan ilgili kurum ve kuruluşların temsilcilerinden oluşan “Değerlendirme ve Takip Kurulu” etkin koordinasyon için faaliyete geçerek İstanbul AYM marifetiyle tehlike ortadan kaldırılıncaya kadar gerekli her türlü çalışmayı yürütür. Sonuç Olası tehditlere karşı kamu, özel sektör ve bireysel olarak herkes üzerine düşen görevi eksiksiz olarak yaparak problemin çözümüne katkı vermelidir. KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tehlikeli Postaya Yapılacak İşlemler Turan GENÇ İkaz ve Alarm Şube Müdürü, İSSM, İstanbul ÖZET Bildiğiniz gibi bazı önemli kişi ve kurumlara zaman zaman şüpheli tehdit mektupları gelmektedir. Bunlardan birçoğu korkutmak, panik yaratmak amaçlı zararsız çıkarken, bazılarında da şarbon sporları görüntüsü verilen tozlu materyaller bulunmaktadır. Ancak postanın normal olduğu yada bilinen bir kandırmacayla ilişkili olduğu kesin olarak tespit edilmedikçe, inandırıcı bir tehdidin var olduğu düşünülmelidir. Giriş Şarbon bakterisi taşıdığı tespit edilen aşağıdaki mektup, 15 Ekim 2001 tarihinde Amerikalı Senatör Tom Daschle’in ofisine gelmiştir. Paniğe kapılmayın Şarbon organizmaları deride, mide-barsak sisteminde veya akciğerlerde enfeksiyon oluşturabilirler. Ancak; bunun oluşabilmesi için organizmanın hasarlı deriye temas etmesi, yutulması veya solunum yoluyla ince partiküller halinde alınması gereklidir. Şarbonun gizli bir saldırı ajanı olabilmesi için çok ince partiküller halinde havayla karışması gerekir. Bunu yapmak oldukça zordur. Çok büyük teknik yetenek ve özel laboratuar ekipmanları gerektirir. Bu küçük partiküller solunduğunda hayatı tehdit eden akciğer hastalıklarına neden olabilir. Ancak, erken tanı ve tedavi etkilidir. Hastalık şarbon sporlarıyla karşılaşılmasından hemen sonra hekim kontrolünde uygun antibiyotiklerle yapılacak bir tedaviyle önlenebilir. Şarbonun bir kişiden diğerine bulaşımı yoktur. Şüpheli Paketleri ve Mektupları Nasıl Ayırmalı • Karakteristik Özellikleri; • Fazla sayıda yollanmış olması, • Elle ve kötü yazılmış tarzda yazılar, • Hatalı unvanlar, Unvan var-isim yok, • Genel ifadelerin hatalı yazımı, • İade adresinin bulunmaması, • Görünür bozulmalar, • Aşırı ağırlık, 99 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ • • • • • • Zarf üzerinde "KİŞİYE ÖZEL" veya "GİZLİ" gibi kısıtlayıcı ifadeler bulunması, Pul üzerindeki damganın iade adresiyle alakasız şehir ismi içeriyor olması, Zarf üstünde aşırı güvenlik önlemi alınmış olması, (selobant, paket lastiği gibi) Şişkin veya düzgün olmayan zarflar kullanılması, Çıkıntı yapmış alüminyum folyo, tel gibi cisimlerin farkedilmesi,, Yağ lekeleri, uçuk renkler ve koku olması. Diğer Bir Tehdit Unsuru Olan Bombalı Mektuplar • Mektup Bombası Nasıl Patlar? • Zarf açılır ve muhtevası çıkartılır, • Düzenek kaplama kağıdı çıkartılır, • Mekanizme üzerindeki karton açılır • Ve Bomba İnfilak eder. İçinde düzenek olduğunu hissettiğiniz veya şüphelendiğiniz zarfları açmayınız, derhal güvenlik birimlerine haber veriniz. İçinde Şüpheli Toz Veya Madde Olan Zarf Açılmadan Önce Yapılacak İşlemler Ağız ve burunu kapatan toz maskesi ve plastik eldiven kullanın. Zarfı sallamayın ve şüpheli mektubun içeriğini dökmeyin. Zarfı veya paketin içindeki içeriğin sızıntısını engellemek için plastik bir torbaya veya benzer bir kaba koyun. Toz yüzeye dökülmüşse temizlemeye çalışmayın. Dökülen içeriği derhal elbise, gazete kağıdı veya çöp bidonu gibi bir şeyle kapatın ve bunu açmayın. Bedeninize dokunmayın, koklamayın, tatmayın. Bulunduğunuz bölgede ki vantilatörleri veya havalandırma birimlerini derhal kapatın. 100 Kurumunuzun böyle durumlar için kabul edilen kurallarını izleyin. Amirinizi, diğer çalışanları ve bina güvenliğini durumdan haberdar edin. Eğer evdeyseniz uzman ekiplerin gelmesi için 112 ve 155'i veya bulunduğunuz ildeki İl Sivil Savunma Müdürlüğünü arayın. İş yerindeyseniz yine uzman ekiplerin gelmesi için 112 ve 155'i veya bulunduğunuz ildeki İl Sivil Savunma Müdürlüğünü arayın. Pencereleri kapatarak, oda dışına çıkın ve kapıyı kapatın. Mümkünse kapı altını ıslak bir bezle kapatın ve uzman ekipler gelene kadar bir yere ayrılmayın. Hiç kimsenin buraya girmemesi için herkesi uyarın ve bölgeyi boşaltın. Eldivenlerinizi ters yüz ederek çıkarınız. Tozun veya şüpheli içeriğin yüzünüze bulaşmasını engellemek için, yakınınızda lavabo varsa ellerinizi sabun ve suyla yıkayın. Şüpheli mektup yada paket ilk fark edildiğinde odada bulunan herkesin bir listesini yapın. Bu listeyi hem bölgenizdeki KBRN ekipleri ile sağlık yetkililerine, hem de soruşturmayı yürütecek olan güvenlik ekiplerine veriniz. Kirlenmiş olarak nitelendirilen Posta Merkezlerindeki postaların arındırılmasında halen bilimsel olarak kabul edilen tek yöntem, İrradyasyon metodudur. (İyonize edici radyasyon moleküler düzeyde uygulanan enerjinin emilmesi olayıdır) Hart Senato Binası’nın arındırılmasının maliyeti 13.000.000 $; bina dört aydan fazla kapalı kaldı. Brentwood, Posta Merkezi Tesislerinin arındırılma maliyeti 125.000.000 $’ı aştı. Bina iki yıldan fazla kapalı kaldı. Kaynaklar [1]. Svl.Svn.Koleji Yayınları. [2]. A.B.D.Dışişleri Bak.Diplomatik Güvenlik Servisi Anti Yayınları. Terörizm Kurs Programı KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tıbbi Atıkların Bertarafı -Aksaklıklar ve Türkiye’nin DurumuSami GÖREN Fatih Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, 34500 Büyükçekmece, İstanbul ÖZET Tehlikeli atık sınıfına giren tıbbi atıkların toplanması ve bertarafı, insan sağlığı açısından çok büyük önem taşımaktadır. Bu yazıda, tıbbi atıkların tanımı, çeşitleri ve sahip oldukları riskler anlatılmıştır. Sağlık kuruluşlarında en ufak bir ihmal veya düzensizliğin nasıl büyük tehlikelere yol açacağı ve uygulamadaki aksaklıklar anlatılarak tehlikeye parmak basılmıştır. Bu aksaklıklara göre yapılması gereken uygulamalar da ayrıca anlatılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tıbbi atık, tehlikeli atık, atık bertarafı, yakma, sterilizasyon Giriş Herhangi bir üretim veya faaliyet sonucu oluşan ve sahibinin istemediği her şey atık olarak adlandırılır. Katı atıkların çeşitli türleri vardır; evsel, endüstriyel, elektronik, tehlikeli, tıbbi, radyoaktif, vs. Üretildikleri yer ve üretim şekillerine göre sınıflandırılırlar ve bu sınıflandırmaya göre özel işlem görüp görmeyecekleri belli olur. Aslında en temel sınıflandırma, tehlikeli atık ve tehlikesiz atıktır. Her ne kadar atığın her türlüsü tehlikeli olsa da, tehdit unsuruna göre sınıflandırılırlar. Evlerimizde oluşan mutfak çöpleri uzun vadede bakteri oluşumu, toprak ve yer altı suyu kirliliği oluşturma şeklinde tehditlere sahipse de, bu oluşum uzun bir sürede gerçekleşmektedir, an- cak bazı atıklar vardır ki, çok küçük miktarları bile anında hayati tehlike oluşturabilir. Endüstriyel atıklar özellikle bu türdendir. Tıbbi atıklar ise, herhangi bir sağlık kuruluşu, tedavi, bakım, araştırma merkezleri gibi noktalardan oluşan ve insan sağlığını direkt olarak tehdit eden atıklardır, bunların düzenli bir şekilde toplanması, taşınması ve yok edilmesi gerekmektedir. Tüm bu işlemlere “bertaraf işlemleri” denir. Tıbbi Atıklar Hastane, klinik, laboratuvar gibi sağlık ve araştırma kuruluşları tarafından oluşturulan tüm atıklar tıbbi atıktır ve şu kategorilere sahiptir; 101 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ enfeksiyöz atık, patolojik atık, farmasötik atık, genotoksik atık, kimyasal atık, ağır metal içeren atık, basınçlı kap, radyoaktif atıklar, kesici-delici atıklardır ayrıca evde yapılan tıbbi bakım, insülin iğneleri de tıbbi atıktan sayılır. Dünya Sağlık Teşkilatı verilerine göre, Tıbbi Atık Kompozisyonu % 85 evsel nitelikli genel atıklar % 15 patolojik ve enfekte atık % 3 kimyasal ve farmasötik atık % 1 kesici atık % 1 radyoaktif veya sitotosik atık, basınçlı kaplar, kırık termometreler ve kullanılmış piller gibi özel atıklar Tıbbi Atık Üretimi Türkiye’de Oluşan Tıbbi Atık Miktarı yatak başına günde 2.39 kg ile 4.34 kg arasında değişmektedir [1]. Bu miktar devlet hastanelerinde düşmekte, özel hastanelerde iki katına varan oranlarda artmaktadır. Bu atıkların içinde çok az bir bölümü evsel atık sınıfındadır. Tüm ülkede toplanan tıbbi atık miktarı 100.000 tona yaklaşmıştır [2]. Bunun 10.000 tondan fazlasını ayakta tedavi üniteleri oluşturmaktadır. Türkiye’de tıbbi atıkların kontrolü yönetmeliği, bu isimle ilk olarak 1993 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 2005 tarihinde revize edilerek uygulamaya koyulmuştur [3]. 22/07/2005 tarih ve 25883 sayılı Resmi Gazete yayınlanan yönetmelikte atık oluşturan yerler (Ek-1) ile bu atıkların türleri (Ek-2) detaylı olarak tanımlanmıştır. Bu atıkların geçici depolanması, taşınması ve bertaraf edilmesine ilişkin esasları kapsamaktadır. Tıbbi Atık Türleri Tıbbi atıklar, genel olarak iki kısımda incelenebilir; • Evsel Nitelikli Atıklar • Evsel Atık • Geri Kazanılabilir Atık • Tehlikeli Tıbbi Atıklar • Bulaşıcı Atık • Patolojik Atık • Diğer Tehlikeli Atık 102 Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan evsel nitelikli atık, ünitelerden atılan ancak enfekte olmamış atıkları ifade eder. Bunlar yemekhanede yemek üretim faaliyeti varsa burada oluşan mutfak atığı ve bahçe atığı türü atıklardır. Hasta odalarına giden ve tamamı yenilmeyen yemekler bu gruba girmezler, enfeksiyon riski taşıdığı için tıbbi atık olarak bertaraf edilmelidir. Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan geri kazanılabilir atık ise, ünitelerden atılan enfekte olmamış ambalaj malzemesi atıkları, kağıt, cam, plastik, metal vb. atıklardır. Bunlar çoğunlukla ofislerden kaynaklanan kağıt türü atıklardır. İlaç kutuları, hastaların kullandıkları içecek kutuları her ne kadar geri dönüşüm malzemesine sahip olsa da bu gruba girmez. Tıbbi Atıkların Yok Edilmeleri Tıbbi atıklar üretildikleri andan yok edilme işlemi sona erinceye kadar geçen süreçte, çevre ve insanla doğrudan ya da dolaylı etkileşim içindedir. O yüzden, çevreye etkileri biyolojik, kimyasal ve fiziksel nitelikte olabilmektedir ve enfeksiyon tehdidi içerir. Enfeksiyon risklerinin en geneli “hastane enfeksiyonları” adı verilen türüdür ve genellikle hasta, hastaneye yattıktan 48 ila 72 saat sonra ve/veya taburcu olduktan sonraki 10 gün içinde gelişir. Araştırmalara göre, yatan hastaların % 3-14’ünde hastane enfeksiyonları geliştiği tespit edilmiştir. Bu enfeksiyonlar, yatış süresini ortalama iki hafta uzatmakta ve hasta başına 2000-4500 Amerikan Doları ek maliyete neden olduğu saptanmıştır [4]. Dünya sağlık örgütünün yaptığı araştırmaya göre 2000 yılında kontamine şırıngaların yol açtığı enfeksiyonlar sonucu oluşan hastalıklar şöyle sıralanmıştır [4]; • 21 milyon Hepatit B (HBV) enfeksiyonu (tüm yeni enfeksiyonların % 32 ‘si) • 2 milyon Hepatit C (HCV) enfeksiyonu (tüm yeni enfeksiyonların % 40’ı) • 260.000 HIV enfeksiyonu (tüm yeni enfeksiyonların % 5’i) Bu veriler, önemsiz gibi görünen önlemlerin insan hayatı açısından ne kadar önemli olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Hijyen ile ilgili önlemlerin yanı sıra, gereksiz atık miktarı azaltma yönünde politikalarında hayatiyete geçmesi gere- 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ kir. Atık miktarını azaltma politikaları uygulayan hastanelerde, atıkla mücadelede daha başarılı olunduğu istatistikî bir gerçektir. Kaynakta Azaltım uygulamaları şunlardır; • daha az atık veya tehlikeli atık oluşmasını sağlayacak metotların ve ürünlerin kullanılmasının sağlanması. • Temizlik için kimyasal yerine fiziksel metotların kullanılması (örneğin, kimyasal yerine buharlı dezenfektasyon uygulanması) • Ürünlerin gereksiz yere kullanılmasının önlenmesi, (örneğin bakım ve temizlik işlemleri) • Hastane genelinde yönetim ve kontrol ölçümlerinin uygulanması • Tehlikeli kimyasalların tek yerden alınması • Sağlık kurulusu içerisinde kullanılan kimyasalların akısının, ham madde olarak girişinden çıkısına kadar dikkatli bir şekilde izlenmesi. Hastane Atık Minimizasyonu şu esaslara dayanır; • Bir seferde büyük miktarlar yerine sık sık küçük miktarda alınması (kararsız kimyasallar için geçerlidir). • Bir ürünü kullanmaya en eski olanından başlanması. • Her konteynırın sonuna kadar doldurulması • Yeni gelen her ürünün düzenli olarak son kullanma tarihlerinin kontrol edilmesi. • Depolamanın dikkatli bir şekilde yapılması (küçük ambalajlar). • Atık azaltımı sayesinde, atığı üreten kaynak hammadde alımında ve oluşan atıkların arıtımında bertaraf maliyetinin düşmesi ve oluşan tehlikeli atıkların riskinin azalması açısından her zaman kazançlı olacaktır. • Bütün tıbbi personel atık azaltma prosedürleri ve tehlikeli atıkların yönetimi konusunda eğitim almalıdır. Tıbbi atıkların oluştuğu noktalardaki önlemlerin yanı sıra, oluşan atığın taşınması ve yok edilmesi de (bertarafı), çok önemlidir [5]. Tıbbi Atık Bertarafı Tıbbi atıkların bertaraf yöntemleri olarak; Yakma, Isıl İşlemler, Depolama ve Sterilizasyon teknikleri mevcuttur. Yakma Özel fırınlarda yüksek sıcaklıklarda atıkların yakılarak zararsız hale getirilmesi ve hacminin önemli ölçüde azaltılması tekniğidir. Tıbbi atıklar için etkili ve güvenli bertaraf yöntemidir, ancak; tesisinin yatırım ve isletme maliyeti yüksektir ve başta dioksin ve furan olmak üzere yanma sonucu olusacak kanserojen baca gazlarının arıtılması zordur. Bu açıdan bu gazların ölçümü, analizi ve arıtılması ileri teknoloji ve yüksek maliyet gerektirir. Öte yandan prosesten çıkan tehlikeli atık olarak kabul edilen küllerin de uygun bir depolama alanında bertaraf edilmesi zorunluluğu vardır. Dünyada en fazla bu tür tesisler olmakla beraber, yakın bir gelecekte daha verimli diğer ısıl işlemlere yerini bırakacaktır. İstanbul’da bir tıbbi atık yakma tesisi bulunmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı, Atık Yönetimi Müdürlüğü’ne bağlı olan ve İSTAÇ A.Ş. tarafından işletilmekte olan bu tesis Odayeri Düzenli Depolama Alanında bulunmaktadır. 20 yatak kapasitesinin üstündeki tesislerden İSTAÇ vasıtasıyla toplanan tıbbi atıklar, bu tesise getirilmektedir. 20 yatak kapasitesinin altındaki hastanelerden ve laboratuar, klinik, dişçi türü yerlerden ilçe belediyeleri veya lisanslı özel şirketler toplayarak İSTAÇ’a teslim etmek zorundadır. Tıbbi Atık Yakma Tesisi 1995 yılında kurulmuş olup günde 24 ton tıbbi atık yakma kapasitesine sahiptir. 3 vardiya halinde 24 saat çalışarak atık imha işlemini gerçekleştirmektedir [6]. Depolama Depolama adıyla bilinen toprağa gömerek bertaraf etme yöntemi, tıbbi atık bertarafında en tasvip edilmeyen yöntemdir. Vahşi depolama ve düzenli depolama türleri mevcuttur. Vahşi depolama adı verilen düzensiz depolamada tam bir çevre felaketi yaşanmaktadır. Düzenli depola- 103 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ malarda ise atıklar kireçlenerek, özel lotlara veya doğrudan toprağa gömülürler. Toprağa gömülen yerde, önceden hazırlanan yer altı geçirimsizlik tabakası vardır ancak yine de bu işlem risk taşımaktadır. Kirliliğin; su kaynaklarına, havaya ve besin zincirine girme tehdidi mevcut olmakla beraber taşıyanlar veya çeşitli şekilde temasa maruz kalanlar için direkt olarak etkilemesi her an mümkündür. Ayrıca, taşıma esnasında da torbaların yırtılma riski de her zaman mevcuttur [7]. Sterilizasyon 22.07.2005 tarih ve 25883 sayılı Resmi Gazete ile yakma teknolojisi dışındaki alternatif teknolojilerin ülkemizde kullanılmasına izin verilmiştir. Bunu takiben 2006/7 sayılı Genelge ile alternatif teknolojiler arasında sterilizasyon yöntemi tavsiye edilmiştir. Tıbbî atıkların poşet ile taşınması bu poşetlerin yırtılma ihtimali göz önünde bulundurulduğunda muhtemel sakıncalar meydana getirmektedir. Ayrıca toplama, taşıma ve bertaraf safhalarında insan faktörünün etkisinin büyük olmasından dolayı yetersiz eğitim ve denetim olduğunda istenmeyen durumların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Sterilizasyon çesitli yöntemler ile yapılmakla birlikte tıbbî atık bertarafında en çok kullanılan yöntem otoklav yöntemidir. Bu yöntem, bakteri sporları dahil her türlü mikrobiyal yaşamın fiziksel, kimyasal, mekanik metotlar veya radyasyon yoluyla tamamen yok edilmesini veya bu mikroorganizmaların seviyesinin % 99,9999 oranında azaltılmasını sağlayan bertaraf yöntemidir [8]. Sterilizasyon çeşitleri şunlardır; Buhar Sterilizasyonu (Otoklav) Basınçlı su buharı ile sterilizasyon sağlar. Sterilizasyon ortamında nem bulunduğundan sıcaklık transferi daha etkin ve hızlı olur. Mikrodalga Sterilizasyonu Işınlama ile tıbbî atıkların içindeki nem ve suyu belli bir sürede ısıtarak gerçekleştirilen bir yöntemdir. 104 Kimyasal Dezenfeksiyon Uygun kimyasal malzemeler kullanılarak atıkların dezenfekte edilmesidir. Yüksek Isılı Buhar ile Dezenfeksiyon Tıbbî atıkların yüksek buhar altında dezenfekte edilmesidir. Kuru Isı Dezenfeksiyonu Sıcak hava sirkülasyonu ile dezenfeksiyonun sağlanmasıdır. Rotoklav Otoklavın otomatik versiyonudur. Hidroklav Proses sıcaklığın ve buharın dinamik hareketinin etkisi altında organik maddelerin hidrolizine dayanır. Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği Açısında Görev, Yetki ve Yükümlülükler Tıbbi atıkların düzenli olarak toplanıp depolanması ve uygun yöntemlerle bertarafı, sahadan başlayarak en üst kademeye kadar çıkan bir silsileler zinciridir. Aşağıda, bu yapıların görev ve sorumlulukları verilmiştir. Bakanlık Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ve 2006/7 sayılı Genelge ile 2006/25 sayılı Genelge uyarınca, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın görevleri; program ve politikaları saptamak, uygulamaya yönelik işbirliği ve koordinasyonu sağlamaktır. Bunu yapmak için, tıbbi atıkların yönetimiyle ilgili bütün faaliyetlerin denetimini yapar. Ayrıca tıbbi atık bertaraf tesisleri ile sterilizasyon tesislerine ön lisans/lisans verir. Mülki Amirler Tıbbi atıkların yönetimiyle ilgili bütün faaliyetlerin denetimini yapmak, aykırılık halinde yaptırım uygulama yetkisine sahiptir. Oluşan, toplanan ve bertaraf edilen tıbbi atık miktarlarını yıl sonunda 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ rapor halinde Bakanlığa göndermekle yükümlüdür. Bunu gerçekleştirebilmek için, atık üreticilerinden düzenli olarak raporları toplamak zorundadır. Ayrıca, tıbbi atık taşıma araçlarına taşıma lisansı vermek, tıbbi atık bertaraf ücretini belirlemek ve bertaraf tesisleri ile sterilizasyon tesislerini denetlemek de mülki amirlerin görevidir. Tıbbi Atık Üreticilerinin Yükümlülükleri Tıbbi atıkları üreten tesisler olarak, daha küçük ölçekte organizasyon yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülükler şöyle sıralanabilir; • Ünite içi atık yönetim planını hazırlamak, • Tıbbi, tehlikeli ve evsel nitelikli atıklar ile ambalaj atıklarını kaynağında ayrı toplamak, • Ayrı taşımak, • Geçici atık deposu inşa etmek/konteynır bulundurmak, • Personeli eğitmek, • Atıkların bertarafı ile ilgili harcamaları karşılamak, • Oluşan tıbbi atık miktarını kayıt altına almak, yılsonunda valiliğe göndermek. Belediyelerin Yükümlülükleri Belediyeler, atık üreticileri ile mülki amirliklerin arasındaki köprü görevini üstlenmişlerdir. Kısaca, üreticilerin düzgün bir şekilde atıkları biriktirmelerini sağlamak ve bu birikenleri toplayarak uygun şekilde bertarafını sağlamak zorundadır. Detaylı olarak şu görevler sıralanabilir; • Tıbbi Atık Yönetim Planını hazırlamak, • Tıbbi atıkları geçici atık deposundan/konteynırdan alarak taşımak, • Tıbbi atık taşıma araçları için taşıma lisansı almak, • Tıbbi atık bertaraf/sterilizasyon tesislerini kurmak, işletmek, • Tıbbi atık bertaraf/sterilizasyon tesisleri için ön lisans/lisans almak, • Geçici atık depolarına yapı ruhsatı vermek, • İlgili personeli eğitmek, • Toplanan, taşınan ve bertaraf edilen tıbbi atık miktarını kayıt altına almak, yıl sonunda valiliğe göndermek Tespit Edilen Aksaklıklar Tıbbi atıkların toplanması, bertaraf edilmesi, tesis ve uygulamaların kontrol edilmesi vazifeleri yönetmelikte açıkça ifade edilmiş olmasına rağmen, uygulamada bir çok aksaklıklar görülmektedir. Sağlık kuruluşlarında görülen bu aksaklıkların başlıcaları şunlardır: • Tıbbi atıklar ile evsel atıkların ayrımının yapılmayarak birlikte toplandığı veya tüm atıkların tıbbi atık poşetine atıldığı, • Ünitelerde belirlenen renkte tıbbi atık poşetinin kullanılmadığı, • Tıbbi atık torba ve kaplarının küçük olduğu, • Laboratuvarlar ile kan alma bölümlerinde iğne uçlarının ayrılması için kesici-delici atık kaplarının bulunmadığı, enjektörlerin uçları ile birlikte doğrudan tıbbi atık poşetine atıldığı, • Röntgen sularının doğrudan kanalizasyona verildiği, • Poşetlerin taşıma konteynırı ile taşınmadığı, özel kıyafeti olmayan kişilerce taşındığı, özel kıyafetlerde ise yazı ve amblem bulunmadığı, • Geçici atık depolarının olmadığı veya mevzuata uygun olmadığı, • Geçici atık deposunun kapısında uyarı yazısı ve amblem olmadığı, • Geçici atık deposunun çevresinin temizlenmemiş olduğu, • Geçici atık deposu yerine kullanılan konteynırde uygun depolama yapılmadığı, • Tıbbi atık konteynırında evsel atıkların da depolandığı, • Konteynırların içinin kirli olduğu, üzerlerinde tıbbi atık amblemi ve yazısının bulunmadığı, • Sorumlu personele eğitim verilmediği, • Atıkların miktarının bilinmediği ve kayıt sisteminin bulunmadığı, 105 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tıbbi atık taşıma aracının olmadığı veya mevzuata uygun olmadığı, • Tıbbi atık taşıma araçları için lisans alınmadığı, • Personelin özel kıyafet kullanmadığı, • Taşınan atıkların miktarının bilinmediği ve veri kayıt sisteminin olmadığı, • Sorumlu personele eğitim verilmediği, • Bertaraf tesislerinin bulunmadığı veya mevzuata uygun olmadığı, • Tıbbi atık miktarı bilgilerinin eksik veya tutarsız olduğu, ağırlık yerine torba sayısı bildirildiği, görülmüştür. Ayrıca kanuni yükümlülüğü olmasına rağmen ünite içi atık yönetim planını hazırlamamış kurumlar mevcuttur. Atıkların ayrı toplanması esnasında ambalaj atıkları ve tehlikeli atıklar ayrı toplanmamaktadır. Bütün bunların yanı sıra, daha genel olarak olaya bakıldığında karşılaşılan eksiklik ve aksaklıklar şu şekildedir; Henüz ülke genelinde güvenilir bir atık envanteri mevcut değildir. Kimin ne kadar hangi atıktan ürettiği ve bu atıkları hangi şartlarda ne kadar ve nasıl geçici depoladığı, nerede ve nasıl bertaraf ettiği tam olarak bilinmemektedir. Üretici atıklarını yanlış ve/veya eksik olarak beyan etmektedir. Bilinçli yada bilinçsiz olarak (atığın tanınmaması nedeniyle) atık üreticisi atıklarını idareye doğru olarak bildir(e)memektedir. Atık bertaraf tesisleri ve lisanslı taşıyıcı firmalar yetersiz sayıdadır Ortaya çıkan tıbbi atıkların bertaraf edileceği hatta geçici depolanacağı tesisler ülkemizde son derece azdır. Yatırım ve işletme maliyetleri yüzünden, yeni tesisler yapılamamakta veya çok düşük kapasiteli yapılmaktadır. Bertaraf maliyetlerinin yüksek olduğu iddia edilse de, dünyadaki uygulamalar ortadadır ve mazeret olarak kullanılmaması gerekir. Tehlikeli madde ve atıkları alternatif yakıt olarak kullanabilen lisanslı çimento fabrikaları çoğalmaktadır, ancak bunların yeterli filtre ve • 106 arıtma sistemleri olmadığı için, değişik boyutta tehlike üretmektedirler. (!!!). Lisanslı taşıyıcıların ve/veya bertaraf tesislerinin maliyetlerinin yüksekliği atığın tamamını teslim etmeye engel teşkil etmektedir. Ayrıca taşıyıcılara teslim edilen atıklar, tesise ulaşmakta da sıkıntı yaşamaktadırlar. Denetim mekanizmasının zayıf olması sebebiyle gerekli yaptırım sağlanamamaktadır. Denetim eksiğinin en büyük sebebi, kalifiye eleman ve ödenek eksikliğidir. Belediyelerin finans kaynaklarının sınırlı olması. Her türlü atık yönetimi için belediyelerin maddi kaynakları sınırlı durumdadır. Bu da belediyelerin toplamış oldukları atıkları uygun şekilde bertaraf edememesine neden olmaktadır. Gerek halk gerekse atık üreticileri çevresel risklerin tam olarak bilincinde değildir. Üretilen atıkların uygun şeklide bertaraf edilmemesi durumunda bunun bir kirliliğe yol açacağı ve nihayetinde bu kirliliğin tekrar döneceği konusunda eğitim eksikliği bulunmaktadır. Belediyelerin finans kaynaklarının sınırlı olması. Özellikle düzenli katı atık depolama alanlarının kurulması başta olmak üzere, kentsel atıksu arıtma tesislerinin kurulması gibi konularda yatırım yapması gereken belediyelerin maddi kaynakları sınırlı durumdadır. Bu da belediyelerin toplamış oldukları atıkları uygun şekilde bertaraf edememesine neden olmaktadır. Gerek halk gerekse sanayici çevresel risklerin tam olarak bilincinde değildir. Üretilen atıkların uygun şeklide bertaraf edilmemesi durumunda bunun bir kirliliğe yol açacağı ve nihayetinde bu kirliliğin tekrar döneceği konusunda eğitim eksikliği bulunmaktadır. İyi yönetilmeyen ve uygun şekilde bertaraf edilmeyen tıbbi atıklar, hem maddi hem manevi olarak daha büyük maliyet ve zarara sebebiyet vermektedir. Bu maddeler incelendiğinde, tamamen denetim mekanızmasının işletilemediği açıkça görülmektedir. Bu açığın kapanması için Bakanlık başta olmak üzere, aşağıya doğru uzanan bu zincir- 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ de, ciddi düzenlemelerin yapılması gerektiği açıktır. Sonuç Belediyelerin hazırladığı raporlarda, sadece il belediyesi hakkında bilgi verilerek, ilçe belediyeleri rapora dâhil edilmemiştir, bunun en büyük sebebi, o noktalarda denetim ve kontrolün olmamasıdır. Buna bağlı olarak, birçok ilçe belediyesi atık yönetim planı hazırlamamış ve konu hakkında bilgileri olmadığını bir mazeret gibi ortaya sunabilmektedirler. Öte yandan, tıbbi atıkları toplamak için özel donanıma sahip, lisanslı araçların kullanılması lazımdır, ancak aralarında büyük şehirlerin de bulunduğu 32 il belediyesinde lisanslı araç mevcut değildir. Toplam araç sayısının 2008 Mayıs sonu itibariyle 162 olduğu düşünülürse, ne kadar çok eksik olduğu görülmektedir. Tıbbi atık bertarafı konusunda yukarıda sayılanlardan daha da vahimi, 78 ilde yönetmeliğe uygun bertaraf tesisinin bulunmasıdır. Ancak, bakanlığın yaptığı çalışmalarla birçok ilde bertaraf tesisleri projelendirilme safhasındadır. Alınan önlemlerle daha güvenli atık yönetimi ve bertaraf sağlanması hedeflenmektedir Sağlık Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı’nın çalışmaları ve envanteri sayesinde elde edilen aksaklıklar sıralandığında insan sağlığının çok büyük tehdit altında olduğu görülmektedir. İnsan hayatını tehdit eden unsurların, her zaman düşmanlar tarafından üretilme zorunluluğu yoktur. Hatta kötü niyete bile gerek duymadan, insan hayatı ve sağlığı tehdit edilmektedir. Bu tehdidi yapanlar bazen en yakınımızdaki hastalarımız veya bilinçsizce ürettiğimiz, kontrol etmediğimiz atıklardır. Zaten durumun vahameti de buradadır. Düşman tehdidi karşısında, insan her zaman hazır, tetikte ve önlem almış vaziyettedir, ancak bilmeden maruz kaldığımız bu tehditler karşısında son derece savunmasız vaziyette olduğumuz için, atık yönetimi özellikle tehlikeli ve tıbbi atık yönetimi son derece önemlidir. [2]. İSTAÇ A.Ş. Tıbbi Atık Yakma Tesisi Teknik Klavuzu, 2005, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları [3]. Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Resmi Gazete, Sayısı: 25883, Resmi Gazete Tarihi: 22.07.2005 [4]. Dünya Sağlık Örgütü Resmi İnternet Sitesi, WHO 2000, http://www.who.int/en/ [5]. Gören Sami, Karaca Ferhat, Sağlık İşletmeleri Rehberi, Bölüm 19-Tıbbi Atık Yönetimi, Seçkin Yayıncılık 2009, ISBN: 978975-02-0979-6 [6]. İSTAÇ A.Ş., Resmi Web Sitesi, Erişim Tarihi Kasım 2008, www.istac.com.tr. [7]. Gören Sami, Sanitary Landfill, Textbook, ISBN: 975-303-020-7, Fatih University Press [8]. Tıbbi Atıkların Yönetimi İçin Uygun Teknolojiler, drs. Jan Veeken (DHV), 1B-5: T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Yayınları, 13.07.2000 Kaynaklar [1]. Türkiye İstatistik Kurumu Verileri 1996, www.tuik.gov.tr 107 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Afet Yönetiminde Karar Verme Teknikleri Fahrettin ELDEMİR, Merve ŞAHİN Fatih Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü, 34500 Büyükçekmece, İstanbul ÖZET Son yıllarda kentleşme ve nüfus artışı ile birlikte insanların afetler ile etkileşimi önemli maddi ve toplumsal kayıplara neden olduğundan afet ve toplum etkileşiminin yeni yaklaşımlarla ele alınması gerekmektedir. Afet yönetimi olgusu, ülkemiz gibi afetlerin oldukça sık ve etkili yaşandığı yerlerde sürdürülebilir kalkınma politikaları geliştirilirken mutlaka göz önüne alınmalıdır. Bu çalışmamızda karar verme, karar vermede mevcut kullanılan çok boyutlu karar verme teknikleri ve çok boyutlu karar verme tekniklerinin afet yönetiminde kullanım alanları ele alınmıştır. Afet kapsamına giren kimyasal, biyolojik, radyoaktif, nükleer (KBRN) tehlikelere maruziyet son yıllarda artış gösteren bir olgu haline gelmiştir. Bu tehlikeler yaşam alanlarının tahliyesi konusunu da beraberinde gündeme getirmiştir. Bu durumla ilgili olarak çalışmamızda İstanbul’un olası bir KBRN tehlikesi durumunda tahliyesi örnek bir vaka olarak ele alınmıştır. Örnek vaka için karar verme metotlarının değerlendirilmesi sonucunda sistem analizi yaklaşımı ve network modelleme yöntemlerinin kullanılması uygun görülmüştür. Bu bağlamda KBRN tehdidine karşılık bir deprem tahliye modeli simülasyon kullanılarak geliştirilecektir. Anahtar Kelimeler: Karar verme yöntemleri,, Yöneylem araştırması teknikleri, Simülasyon, Afet yönetimi Giriş Afetler insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal, teknolojik veya insan kökenli olaylardır. Afet olgusu karşısında planlama, araştırma ve etkilerin azaltılmasına yönelik tedbir alma ve acil müdahale için çözüm arayan geniş kapsamlı ve 109 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ disiplinler arası bir yönetim modeli afet yönetimi denilmektedir [1]. Son yıllarda afet kapsamına giren kimyasal, biyolojik, radyoaktif, nükleer (KBRN) tehlikelere maruziyet artış gösteren bir olgu haline gelmiştir. Bu nedenle KBRN ajanlarına yönelik savunma planları geliştirmek önem kazanmıştır. KBRN tehlikesi yaşam alanlarının tahliyesi konusunu da beraberinde gündeme getirmiştir. Tahliye planlarının yapılmasında ise disiplinler arası bir çalışma ve kurumlar arası işbirliği gerekmektedir. Çalışmamız kapsamında endüstri mühendisliği yaklaşımlarından olan karar verme tekniklerinin afet yönetimine ve örnek vaka olarak seçilen olası bir KBRN tehdidine karşılık İstanbul’un tahliyesi modeline uygulanabilirliği incelenmiştir. Literatür Bilgisi Karar Verme Yaklaşımı Yönetim, örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesi için yapılan faaliyetlerin tümüdür. Bu faaliyetlerin ağırlık merkezini ise karar verme süreci oluşturur. Çünkü hangi faaliyetlerin nerede, ne zaman ve nasıl yapılması gerektiğinin bir karara dayandırılması gerekir. Karar verme karar vericinin mevcut tüm seçenekler arasından amaçlarına en uygun olanını seçme sürecidir. İyi karar verme için bir anahtar, karar verme sürecine dahil olan kişilerin tercihleri ve düşünceleri ile konuyla ilgili bilgileri birleştiren yapısal bir yöntem kullanmaktır [2] . Sınırlı kaynaklarla en etkin sonuçlara ulaşabilmek için alınan yönetsel kararları sayısal analizlerle, modellerle ve simülasyonlarla desteklemek gerekmektedir. Bu bağlamda karar destek sistemleri yöneticilerin karar vermede yardımcı olacak veriye ulaşmasına, özetlemesine ve analiz etmesine yardımcı olur. Karar Vermeye Destek Olan Yaklaşımlar Karar vermede kullanılan modeller deterministik ve stokastik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Deterministik modeller karar verme problemi için gerekli tüm parametre veya girdilere sahip iken stokastik modeller kararlar verilmeden önce 110 bazı önemli değişkenlerin değerlerinin kesin olarak bilinmediğini veya olasılıklı olarak ifade edilebildiğini varsayar. Evrendeki olaylar ve objeler sadece bir değişkene göre değil, çok sayıda değişkene ve bunların ortaklaşa etkilerine göre tanımlanır. Bu nedenle çok boyutlu karar verme tekniklerine hemen her alanda başvurulabilir. Çalışmamızda bu kapsamda KBRN tehdidine karşı karar verme tekniklerinin kullanılması ele alınmıştır. Böylece çok boyutlu karar verme teknikleri olası bir KBRN tehdidine karşılık sınırlı kaynakları belirli bir amaç doğrultusunda kullanarak daha anlamlı kararlar verilmesini sağlayacaktır. Karar verme amaç, hedef ve stratejilerin, bir sistem anlayışı içerisinde bütünleşik bir şekilde algılanmasını gerektirmektedir. Hedefler, bu hedeflere ulaşılırken izlenecek yollar, bilgi kaynakları, bilgi-işlem teknikleri vb. koşullar değiştikçe her bir duruma uygun karar vermek amacıyla kullanılan çeşitli metot, analiz ve teknikler bulunmaktadır. Çok boyutlu karar verme metotları kullanım amacına göre optimizasyon, tutarlılık, matematik-istatistik esaslı olarak gruplandırılabilir [3]. Oluşturulmuş olan karar verme metotlarının sınıflandırılması Tablo 1’deki gibidir. Karar vermede birbirleriyle mantıksal bağıntıları bulunan, fakat birbirlerinden ayrı kabul edilen birtakım alt sistemlerin ele alınması ve planlanması durumunda her bir alt sistem hedeflerinin, asıl sisteme ilişkin hedeflerle (makro hedefler) tutarlı olması gerekmektedir. Böyle bir durumda tutarlılıktan söz edilmekte ve kullanılan metotlara da tutarlılık amaçlı metotlar denilmektedir. Ayrıca belli kısıtlar altında uygun hedeflerin söz konusu olduğu planlama metotları da bulunmaktadır. Bu metotlara da optimizasyon amaçlı metotlar denilmektedir [4]. Ayrıca, sayıca çok fazla olan ve her bir yöntemin kullanım amacı farklılık gösteren metotlardan en önemlileri de diğer metotlar adı altında incelenmiştir [5]. Çok Boyutlu Karar Verme Metotları Hızlı ve doğru kararlar almada sistematik bir yaklaşıma gereksinim duyulmaktadır. Bu nedenle bilimsel karar alma süreci modellere dayanmaktadır. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tablo 1: Çok boyutlu karar verme metotlarının sınıflandırılması KULLANIM AMACINA GÖRE METOTLAR KARAR VERME TEKNİKLERİ DETERMİNİSTİK MODELLER Doğrusal Programlama Dinamik Programlama Hedef Programlama Tamsayı Programlama OPTİMİZASYON AMAÇLI METOTLAR Ulaştırma (Transport) Modelleri Lagrange Çarpanları Doğrusal Olmayan Programlama Electre I tekniği Tercih (Konjoint) Analizi STOKASTİK MODELLER Analitik Hiyerarşi Süreci TUTARLILIK VE OPTİMİZASYON AMAÇLI METOTLAR Şebeke Analizi TUTARLILIK AMAÇLI METOTLAR Simülasyon PERT/CPM Tekniği Delphi Tekniği Markov Zincirleri Karar Tabloları Karar Ağaçları DİĞER METOTLAR Kuyruk Modelleri İstatistiksel Analizler Tahmin Modelleri Sistem Analizi Karar almada kullanılabilecek çok çeşitli modeller ve teknikler geliştirilmiştir. Bunlardan bazıları doğrusal programlama, ulaştırma modelleri, şebeke analizi, dinamik programlama, tam sayılı programlama olarak sayılabilir. Doğrusal Programlama (DP) Doğrusal programlama, belirli kısıtlayıcı koşullar altında, doğrusal bir amaç fonksiyonunun optimizasyonunu sağlayan değişken değerlerinin belirlenmesinde kullanılan matematiksel programlama tekniğidir. Optimizasyon, belli bir amaca en küçük masrafla ulaşmak (minimizasyon) veya belirli kaynaklarla en büyük faydayı sağlamak (maksimizasyon) anlamına gelmektedir [6]. En genel tanımıyla doğrusal programlama, kıt kaynakların optimum şekilde dağılımını içeren deterministik bir matematiksel tekniktir. Doğrusal programlamada problemin amacını ve niteliklerini belirleyen matematiksel bir model kurulur. Örneğin, Amaç fonksiyonu Karar vericinin ulaşmak istediği hedef doğrusal bir denklem ile açıklanır. Amaç fonksiyonu olarak bilinen bu denklem, karar değişkenleri ile karar vericinin amacı arasındaki fonksiyonel ilişkiyi gösterir. 111 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ n Zenb/ enk = ∑C j x j j =1 (C: fayda vektörü, X: Karar değişkenleri vektörü) Karar değişkenleri Karar vericinin denetimi altında olan niteliklere karar değişkenleri denir. Bunlar modele ilişkin bilinmeyenler olup değerleri modelin çözümünden sonra belirlenir. Bu değişkenler karar vericinin denetimi altında olduklarından bunlara kontrol değişkenleri de denir. Kısıtlayıcı fonksiyonlar (kısıtlayıcılar/kısıtlar) Karar değişkenleri ve karar değişkenleriyle parametrelerin birbirleriyle olan ilişkilerinde sağlanması zorunlu olan ilişkilerin matematiksel olarak açıklanmasıyla elde edilen denklemlere kısıtlayıcı fonksiyonlar denir. Kısıtlayıcıların değerleri kesin olarak önceden belirlenmiş olup sistemin tanımlanmasında kullanılır. Kısıtlayıcı fonksiyonlar sadece kaynakların sınırlarını değil, gereksinim ve yönetim kararlarını ifade etmekte de kullanılır. a11x1+a12x2+..................+a1nxn≤=≥b1 a21x1+a22x2+..................+a2nxn≤=≥b2 … … … … … am1x1+am2x2+................+amnxn≤=≥bm şeklinde bir matematiksel model kullanılır. Böylece DP’nın matematiksel yapısını: 1. Amaç fonksiyonu, 2. Kısıtlar oluşturmaktadır. Çözüm için Grafiksel Yöntem, Simpleks Yöntemi ve Matris Yöntemi kullanılmaktadır. DP’nın matematiksel simgeler şeklinde belirtilmesi ulaşılan sayısal sonuçlarda yöneticilerin kişisel kararlarını ortadan kaldırmakta, böylece daha objektif kararlar alınabilmektedir. Dinamik Programlama (DiP) Dinamik programlama, birbirleri ile ilişkili bir dizi kararlar alınmasını gerektiren problemlere uygulanmaktadır. DiP, problemin optimal çözümü için ilişkiler arası kararlar serisini içeren yineleme denklemli bir optimizasyon tekniğidir. Dinamik programlamada problem, alt problemlere bölünür ve her bir alt problem için optimal bir çözüm 112 bulunur. Örneğin n sayıda karar verme aşamalarına sahip bir problem, n sayıda ve her biri tek bir karar değişkenine sahip problemlere bölünür. Bir problemin tümü sistem ve alt problemler de basamak olarak düşünülebilir. Karar verici, her bir basamakta, o basamak için en iyi sonucu veren karan vermelidir. Bir karar, sistemi bir durumdan diğerine taşır. Dolayısıyla her bir basamakta verilen karar kendi başına problemin optimal çözümü olmayıp, optimal çözümün bir parçasıdır [7]. Hedef (Goal) Programlama Hedef programlama, çok sayıda amaçların veya hedeflerin bulunduğu doğrusal programlama problemlerine uygulanan bir optimizasyon tekniğidir. Her bir amacı veya hedefi dikkate alan bütünleşik bir çözüm arar. Birden fazla amacı tek bir amaca indirgeyerek oluşan model etkin bir çözüm verir [7]. Tam Sayılı Programlama Tam sayılı programlama tekniği, kısıtları bozmadan sonucun tam sayı olmasını sağlamaktadır. Doğrusal programlamanın bir uzantısı olup doğrusal programlamada meydana gelebilecek gerçekçi olmayan sonuçları ortadan kaldırmayı amaçlar. Bu nedenle DP’da değişkenlerin tam sayılı değerler almasını ifade eden bir kısıt bulunur. Bu ise amaç fonksiyonu bulunan değişkenlerin 0,1,2,3... gibi tam sayılı değerler almasını ifade eder [3]. ELECTRE I (Elimination and Choice Translating Reality) Tekniği Bu yöntemle karar verici çok sayıda nicel ve nitel kriteri karar verme sürecine dahil edebilmekte, kriterleri amaçları doğrultusunda ağırlıklandırabilmekte, kriterlerin verimlilik ölçülerinin büyüklüklerini seçebilmekte ve ağırlıklarını toplayarak en uygun alternatifi belirleyebilmektedir. Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) AHS ile karar verme sorunun olabildiğince ayrıntılı olarak ortaya konması ve daha sonra hiyerarşi olarak adlandırılan ve her biri bir dizi öğeden oluşan katmanlar halinde incelenmesi gerekir. AHS tekniğinde en üst düzeyde bir amaç 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ ve bu amacın altında sırasıyla kriterler, alt-kriterler ve seçeneklerden oluşan hiyerarşik bir model kullanılmaktadır. Şebeke (Network) Analizi Şebeke analizi birçok çözüm yöntemine sahip olan bir matematiksel programlama tekniğidir. Bu analiz sayesinde, birleşen noktalara ve düğümlere sahip olan hatlar veya kanallar sisteminde optimum veya en etkili yol bulunmaya çalışılmaktadır. Şebeke analizinde olaylar arasındaki ilişkiler stokastik (tahmini) elementler içermesine rağmen, genellikle deterministik (belirli) yapıda incelenmektedir [8]. Bir şebeke modeli nokta ve noktaları birleştiren hatlardan oluşmaktadır. Bir noktadan diğer noktaya hat boyunca akış söz konusudur. Şebeke modelinde nokta ile belirlenen yerler düğüm, hatlar da arc olarak tanımlanır. Şekil 1’de şebeke gösterimi yer almaktadır. Şekilde 1.node kaynak 5. node ise hedef olarak tanımlanır. Örneğin G=(N,A) olan kapasiteli şebekeyi ele aldığımızda N düğümler kümesi, A bağlantılar kümesidir ve diğer tanımlar aşağıdaki gibi olmaktadır. Xij=i düğümünden j düğümüne akış miktarı Ui(lij)=(i,j) bağlantısının üst (alt) kapasitesi Cij=i düğümünden j düğümüne birim akış maliyeti Fi=i düğümündeki net akış 2 1 4 5 3 Node Arc Şekil 1: Şebeke Modeli Gösterimi Aşağıda network akış problemlerinden bazıları ele alınmıştır. En kısa Yol Problemi: Kaynaktan hedefe şebeke içinde en kısa ulaşım maliyetini veya ulaşım zamanını sağlayan bir yol tanımlar. Minimum Maliyet Kapasiteli Problem: Minimum maliyet kapasiteli akış problemi, maksimum akış modelinin genellemesidir. Şebeke üzerinde mevcut arc kapasiteleriyle birim akış maliyetine dayanan ve bir veya daha fazla noktada bulunan ürünleri diğer noktalara mümkün olan en düşük maliyetle nasıl gönderebileceğimizin sorusuna cevap veren bir modeldir [9]. Tüm bağlantılar tek yönlüdür ve bir birim akış maliyeti her bir bağlantıyla ilişkilendirilir. Şebekedeki herhangi bir düğüm başlangıç veya düğüm olarak hareket eder. Maksimum Akış Problemi: Maksimum akış problemi kapasite kısıtı altında kaynak ve hedef düğümlerini bağlayan net pozitif maksimum akışlı çıkış yolunu bulmak olarak tanımlanır. Ulaştırma Problemi: Ulaştırma problemi kaynaktan hedefe taşımayla ilgili konulara değinen doğrusal programlama çeşididir. Amaç, kaynak ve hedef sınırlamalarına uyarak toplam taşıma maliyetini minimize eden ulaştırma çizelgesini belirlemektir. Etkili bir hesaplama yönteminin geliştirilmesine olanak sağlayan yapısıyla stok kontrol, işgücü çizelgeleme ve personel atama gibi diğer alanlara da uygulanabilir [7]. PERT/CPM Tekniği PERT (program değerlendirme ve gözden geçirme tekniği) ve CPM (kritik yol yöntemi) projelerin planlanması, çizelgelenmesi ve kontrol edilmesine yardımcı olmak üzere tasarlanmış şebeke esaslı modellerdir. Bir proje her birinde zaman ve kaynak harcanan birbiriyle ilişkili faaliyetlerin bir araya getirilmesidir. CPM ve PERT’ in amacı çizelgeleme faaliyetlerine analitik anlamlar kazandırmaktır. Önce projenin faaliyetlerini, faaliyetlerin öncelik ilişkilerini ve zaman gereksinimlerini tanımlanır. Daha sonra proje faaliyetlerini, faaliyetlerin öncelik ilişkilerini ve zaman gereksinimlerini tanımlanır. Daha sonra proje, faaliyetler arasında öncelik ilişkilerini gösteren bir şebekeye dönüştürülür. Son olarak da projenin zaman çizelgesinin geliştirilmesini sağlayacak belirli şebeke hesaplamaları yapılır. Birbirinden bağımsız olarak geliştirilmiş iki yöntem olan CPM Ve PERT de, CPM faaliyet sürelerini deterministik olarak kabul ederken, PERT bu sürelerin olasılıklı olduğunu kabul etmektedir. CPM’ in adımları: 1. Şebeke gösterimi 2. Kritik yol hesaplamaları 3. Zaman çizelgesinin oluşturulması 4. Projenin kritik süresinin belirlenmesidir. 113 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Delphi Tekniği Bu teknik, belirli bir sorunun çözümü amacıyla uzman kişilerin konu hakkında çok sayıda kritere göre karar vermelerine ve uzlaşmalarına olanak sağlamaktadır. Markov Zincirleri Karar verme problemlerinde belirsizliklere ilişkin olaylarla sıkça karşılaşılmaktadır. Bu belirsizlik genelde, doğal olayın belirsizliğinden veya temel değişkenin akla gelmeyen değişim kaynağından ortaya çıkmaktadır. Böyle durumlarda olay matematiksel model haline dönüştürülerek, onun değişkeni olasılık hesapları ile tanımlanabilir. Geliştirilen bu modele Markov Zincirleri denilmektedir. Geçmişteki ve şimdiki faaliyetlerin olasılıklarından yararlanılarak onların gelecekteki olasılıklarını belirlemek Markov analizinin temelini oluşturmaktadır [10]. Simülasyon (Benzetim) Simülasyon, gerçek ve karmaşık bir sistemin daha basit bir modelini kurarak bu model üzerinde sistemin işleyişini anlamayı ve değişik stratejileri denemeyi kapsayan bir model kurma ve çözme tekniğidir. Simülasyonda dört temel aşama vardır. Bunlar; 1) gerçek olayın modelini oluşturmak, 2) türetilmiş veri elde etmek, 3) verilerin analizi ve 4) sonuçların elde edilmesidir. Simülasyon, bir optimizasyon değil, temelde bir tutarlılık tekniğidir. Bu nedenle simülasyon daha çok, modellenen sistemin performans ölçülerini tahmin etmek amacıyla kullanılan bir tekniktir [3]. Karar Ağaçları Karar sorunları dinamik yapıdadır. Bir karar sorunu yeni bir karar sorunu doğurur ve aralarında ilişki vardır. Yeni sorunun olası seçenek ve olayları önceki sorunda seçilen seçeneklere bağlı olabilir. Karar ağaçları; karar vericiye sunulan seçenekler ile şansa bağlı seçimleri bir arada aşama sırasına göre görsel olarak ortaya koyan bir modelleme yöntemidir. Şekil 2’de bir karar ağacı modeli verilmiştir. 114 Karar noktaları Şans noktaları Şekil 2:Karar Ağacı Modeli Kuyruk Modelleri Kuyruk teorisi bekleyen sıraların (ya da kuyrukların) matematiksel olarak incelenmesidir. Teori, sıraya girilmesi, kuyrukta bekleme ve sıranın önünde hizmet sağlayanlar tarafından servisin sunulmasını içeren birçok ilişkili işlemin matematiksel analizine uygundur. Teori, kuyrukta ya da sistemde ortalama bekleme zamanı, bekleyen ya da alınan hizmetin beklenen değerini ve belirli durumlarda (müsait bir servis sağlayıcıya sahip olunan ya da hizmet almak için belirli bir zamanın beklendiği) bir sistemle karşılaşma olasılığını içeren birkaç performans ölçümünü hesaplamayı ve bunları türetmeyi sağlar. İstatistiksel Analiz İstatistiksel analiz sırasında veri indirgeme metotları ve sınıflama metotları kullanılarak verinin incelenmesi kolaylaştırılır. Veri indirgeme metotları; p sayıdaki değişken içeren veri setinin varyasyonunu açıklayan ve aralarında ilişki bulunmayan daha az sayıda değişkenlerle (k<p) veri yapısını açıklamayı amaçlayan metotlardır. Sınıflama metotları; populasyon özellikleri bilinmeyen yapılar hakkında prototip kümeler (grup, sınıf) belirleme çalışmalarına yardımcı olmak, daha önceden belirlenmiş gruplara yeni birimlerin atanmasını sağlamak amacıyla geliştirilen metotlardır. Karar verme için toplanan verilerin matematik ve istatistik analizlere uygun tasnifi ve gruplaması yapılır. Düzenlenmiş ve gruplandırılmış veriler tablolar ya da grafikler şeklinde sunulur. Çeşitli yöntemler kullanarak eğilimler ortaya çıkarılır, olaylar arasındaki ilişkiler bulunur ve karar verilerek sonuca ulaşılır. Uyum analizi, Diskriminant (Ayırma) analizi, Kümeleme 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ (Cluster) analizi gibi yöntemler istatistiksel analize yardımcı olan yöntemler arasında götserilebilir. Tahmin Modelleri Genel olarak tahmin modelleri geçmiş verileri matematiksel modellerde kullanarak geleceğe ilişkin kestirimlerde bulunmak olarak tanımlanır. Durum belirgin olmadığında ve çok az veri bulunduğunda niteliksel yöntemler, geçmiş verilerin yeterli olması ve bu verilerin geleceği temsil edebileceği kabul edildiğinde ise niceliksel yöntemler kullanılır. Değişken Parametreler Girdiler Girdiler Sistem Çıktılar Model Çıktılar Şekil 3: Sistemin Ana Bileşenleri Sistem Analizi Sistem analizi, karar vericilere amaçlarının belirlenmesinde, amaçları gerçekleştirecek olası seçeneklerin sistematik olarak toplam sistem açısından incelenmesi ve değerlendirilmesinde ve böylece izleyecekleri en uygun yolun seçiminde yardımcı olan bir araştırma ve problem çözme yaklaşımıdır. Karar sürecinde böyle bir yaklaşımın izlenmesi yönetimin amaçları daha iyi bir biçimde gerçekleştirmeyi ve sonuç olarak da daha etkin bir biçimde işleyen bir sistem geliştirmesini sağlar. KBRN Tehdidine Sistem Yaklaşımı Sistem Analizi Durumun Tanımı Süreci Sistem yaklaşımının uygulanıp uygulanmayacağına bu aşamada karar verilir. Eğer sistem yaklaşımı uygulanırsa ileriki aşamalarda alınacak kararları destekleyecek veriler bu aşamada toplanır. Durumun tanımı aşamasındaki incelemelerde kullanılan bazı teknik ve modeller şunlardır: Beyin fırtınası, veri analizi, neden sonuç analizi (balık kılçığı diyagramı), pareto analizi. Sistem tanımında dikkate alınacak kavram ve öğeler: Sistemin amacı, temel etkinlikler / süreçler, girdiler, çıktılar, alt sistemler, veri toplama, ilişkiler, kısıtlar, varsayımlar, değişkenler, parametreler. Sistemi oluşturan temel bileşenler Şekil 3’de verilmiştir. Sistem Tasarımı Öngörü ve Kestirim Durum ve sistem tanımlandıktan ve gerekli verilerin toplanmasından sonra tasarım aşamasının başlangıcında öngörü ve kestirim yapmak gerekir. Davranış Modellemesi Sistemi çeşitli koşullar altında getireceği yararları ve sorunları önceden belirleyebilmek için bir dinamik model kurarak benzetim yapmak gereklidir. Model kurulmasının ardından yapılan benzetimde, sistemin karşılaşabileceği türden girdiler veya sistemin kararlı davranışını etkileyebilecek gerçekçi bozucu etkiler sisteme verilir. En İyileme Modellemesi Davranış analizi sırasında kurulan benzetim modelinden elde edilen sonuçlar, çeşitli durumlarda en iyi biçimde çalışacak bir sistemin elde edilmesi amacıyla kullanılır. Bu aşamada sistemin yalnızca belli bir yönünün iyi çalışması değil, toplam performansının en yüksek düzeyde olması amaçlanmalıdır. Yönlendirme Sisteminin Kurulması Zaman içinde sistemin istenen çalışma özelliklerinden sapması halinde onu tekrar eski düzenine taşıyacak bir denetim sistemine gerek vardır. Bu denetim sistemi, genel sistemin tasarımı aşamasında tanımlanmalıdır. 115 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Güvence Sisteminin Kurulması Sistemin işletilmesi ve denetimi sırasında yapılan saptamaların sağlıklı olduğuna ilişkin güvencenin sağlanmalıdır. Geliştirme Sisteminin Kurulması Tasarlanan sistemin gelecek gereksinimleri de karşılayacak biçimde sürekli gelişme içinde tutulması onun ekonomikliğini artıracaktır. Sistemi Hazırlama Belgeleme Sistem üzerindeki düzenlemelerin ilgililere anlatılabilmesi ve yeterli iletişimin sağlanması için raporlama gereklidir. Raporlar açık ve yeterli kapsamda olmalıdır. Kurulum Tasarlanan sistemin gerçekleştirilmesi aşamasında önceden yapılan planlamalara uyulması gerekir. İyi bir tasarım, kurulum aşamasındaki sorunlar yüzünden başarısızlığa uğrayabilir. Sistemi İşletme Başlangıç İşletimi Önceden yeterli belgeleme ve eğitim çalışmaları yapılmış olmalıdır. Sistem kullanıcıları ile sistem tasarımcılarının birlikte çalışması sağlanarak olası kullanım hataları önceden belirlenmelidir. Sistemin Değerlendirilmesi Belli bir süre işletimin ardından sistem performansının öngörülere ne kadar uyduğu belirlenir. Performansın yetersiz olduğu görülürse, gerekli düzenleme yapılmalıdır. Şekil 4’ de sistemi analiz ederken kullanılan yaklaşımlar yer almaktadır [11]. Sistem Gerçek sistemle çalışma Sistemin bir modeliyle çalışma Fiziksel model Analitik çözüm Şekil 4: Sistem Analizi Yaklaşımı 116 Sayısal model Benzetim Sistem ve Modelin Bileşenleri Model: Meydana getirilecek yeni sistemin veya analiz edilecek mevcut sistemin bir temsili örneğidir. Model üzerinde yapılan incelemeler, sistemin kendisi üzerinde yapılacak düzenlemelere göre daha kısa sürede ve daha düşük maliyetle gerekli tasarım veya işletim kararlarının verilmesini sağlar. Matematiksel modeller: Sistemlerin matematiksel dille tanımlandığı ve açıklandığı modellerdir. Bir matematiksel karar modeli kurarken, sistemin performans ve maliyetiyle ilişkili tüm bileşenler dikkate alınmalıdır. Modeller ve Dolaylı Deneyler Doğrudan deneyler: Nesne, durum veya olay değişikliğe açıktır ve sonuçlar gözlenebilir. Dolaylı deneyler (benzetim): Sistem yerine bir modeli üzerinde denemeler yapılarak belli bir performans ölçütünün ekonomik olarak en iyilenmesi sağlanır. Tasarım ve işletimde model kullanılması, modellerin karar noktasına kadar belli ölçüde karar vericinin yerini alması nedeniyledir. KBRN Tehdidine Şebeke Modeli Yaklaşımı KBRN tehdidine karşılık şehrin boşaltılmasına şebeke modeli yaklaşımının uygulanması sürecinde izlenmesi gereken adımlar aşağıdaki gibi planlanmıştır.. 1. Kitle hareketleri Simülasyon ve Network Modeli kullanılarak iki şekilde modellenecek. 2. Şehrin nüfus yoğunluğunun yaşandığı yerler node (düğüm) olarak belirlenecek. 3. Havaalanları, tren istasyonları, vapur iskeleleri, şehrin otoban çıkışları gibi insanların yoğun olduğu geniş alanlar çıkış noktaları olarak seçilecek. 4. Ulaşım seçenekleri (yol, otoban, metro, metrobüs) sistemde kapasiteleri ile tanımlanarak ok (arc) olarak temsil edilecek. 5. “Birim zamanda en fazla ne kadar insan tahliye edilebileceği” hedef olarak seçildi ve mevcut arc kapasiteleri kısıt olarak alınarak lineer model oluşturulacak. 6. Oluşturulan model bağlantılardaki akış sıralamalarını ve düğümlerdeki kaynak ve hedefi karşılayacak farklı bağlantılardaki akışları belirler. Önce kapasiteli şebeke akış modelini ve bunun 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ eş değeri doğrusal programlama modeli ele alınacaktır. Doğrusal programlama modeli daha sonra şebeke akış modelini çözmek için özel kapasiteli simplex algoritmanın geliştirilmesine esas olacak şekilde kullanılacaktır. Ek 1’de İstanbul’un olası bir KBRN tehdidine karşılık tahliyesine ilişkin genel bir network modeli yer almaktadır. KBRN Tehdidine Benzetim Yaklaşımı Gerçek hayatta karşılaşılan sistemlerin bir çoğu karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu durumda, bu sistemlerin modellerini matematiksel metotlar ile çözmek mümkün değildir. Kuyruk teorisi modelleri de yalnız belli tipte dağılımlara izin verdiği için çoğu karmaşık problemlerin üstesinden gelemez. Bu nedenle bu tür sistemlerin analizi ve çözümü, benzetim modeli ile yapılır. Benzetim çalışmasında, gerçek sistemden (mevcutsa) toplanan veri, sistemin modelinin çalıştırılabilmesi için gerekli olan girdi parametrelerinin tahmininde kullanılır. Benzetim, yöneylem araştırması ve yönetim biliminde uygulama alanı geniş olan karmaşık sistemlerin tasarımı ve analizinde kullanılan en güçlü analiz araçlarından birisidir. Genel anlamda benzetim, zaman içinde sistemin işleyişinin taklididir. Zaman içinde değişiklik gösteren bir sistemin tavrı, geliştirilen bir benzetim modeli ile incelenir. Bu model, sistemin çalışması ile ilgili kabuller setinden oluşur. Bu kabuller, sistemin ilgilenilen nesneleri (varlıkları) arasındaki matematiksel, mantıksal ve sembolik ilişkiler ile ifade edilir. Bir benzetim modeli geliştirildikten ve geçerliliği sağladıktan sonra, gerçek sistem hakkındaki çeşitli sorulara (what-if) cevap aramak için kullanılır. Bir benzetim modeli gerçek sistem üzerinde yapılacak değişikliklerin etkilerini, yeni kurulacak bir sistemin performansını tahmin etmek için analiz ve tasarım aracı olarak kullanılır [12]. Üniversitelerde ve işletmelerde benzetim tekniğinin kullanımı ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Tablo 2’de bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmaların araştırma türlerine, afet yönetimi evrelerine ve kullanılan yönteme göre dağılımını gösteren istatistik bilgisi verilmiştir. Case Western Reserve Üniversitesinde-Yöneylem Araştırması Bölümünde yüksek lisans öğrencileri arasında yapılan bir araştırma sonucunda; benzetim afet yönetiminde 15 teknik arasında aşağıda görüldüğü gibi 5. sırada yer almıştır (1978). Aynı çalışmanın doktora öğrencileri ile ilgili bölümünde ise; “İstatistiksel metotlar” birinci sırada olmak üzere “doğrusal programlama” ile “benzetim” ikinci sırayı paylaşmaktadır. Tüm yapılan araştırmalar neticesinde benzetimin ve modellemenin afet yönetimi üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Benzetim aşağıda verilen amaçlardan birini veya bir kaçını gerçekleştirmek için kullanılır. Tablo 2: Afet Yönetimi (KBRN tehditlerine yönelik) Üzerine Yapılan Makalelerin Dağılımı (%) [13] Araştırma türlerine göre Teori 26,6 Model 57,8 Uygulama 15,6 Afet yönetimi evrelerine göre Hafifletme 44 Hazırlıklı olma 21.1 Karşılık verme 23.9 İyileştirme 11 Değerlendirme: Belirlenen kriterlere göre önerilen sistemin ne kadar iyi çalıştığının gösterilmesi Karşılaştırma: Önerilen sistem tasarımlarının veya politikaların karşılaştırılması Tahmin: Önerilen koşullar altında sistemin performansının tahmin edilmesi Kullanılan metodolojiye göre Matematiksel prog. 32.1 Olasılık ve istatistik 19.2 Simülasyon 11.9 Karar teorisi 10.1 Kuyruk teorisi 9.2 Duyarlılık Analizi: Sistemin performansı üzerinde hangi faktörlerin etkili olduğunu belirlenmesi Optimizasyon: En iyi performans değerini veren faktör düzeylerinin bir kombinasyonunun belirlenmesi Darboğaz Analizi: Bir sistemde darboğazların belirlenmesi 117 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Benzetimin aşamaları aşağıdaki gibidir: 1. Problemin tanımı 2. Hedeflerin ve genel proje planının belirlenmesi 3. Kavramsal modelin oluşturulması: Problemle ilgili sistemin analizi, performans ölçütlerinin belirlenmesi ve sistemin kaba bir modelinin (akış diyagramı) çizilmesi 4. Veri toplama: Modelin gerektirdiği verilerin toplanması ve analizinin yapılması 5. Modeli sayısal biçime dönüştürme: Söz konusu modelin bir simülasyon yazılımına aktarılması 6. Modelin doğrulanması: Bilgisayar modelinin hatalarının bulunması ve ayıklanması 7. Modelin geçerlenmesi: Modelin geçerliliğini incelemek amacıyla test koşumlarının (bilgisayar modelinin bir kez çalıştırılması) yapılması ve ilk adımda belirlediğimiz problemleri çözeceğine inandığımız önerilerin modele aktarılması ve çalıştırılması. 8. Sonuçların Analizi: Çözüm önerilerinin modelde çalıştırılmasından elde edilen çıktıların analizi ve yorumlanması. Uygun çözüm önerisinin seçilmesi. Karar Destek Sistemi Olarak Benzetim Herhangi bir karar sürecini etkileyen etmenler (değişkenler) zamana bağlı kesikli ya da sürekli özellikte olabilir. İncelenen konuya bağlı olarak modelleme sürecinde bu etmenler kabul ölçütleri dahilinde niteliksel olarak farklı tanımlanabilirler. Örneğin sürekli nitelikteki bir değişken modelleme sürecinde, zaman dilimleme yeterlice inceltilerek kesikli olarak tanımlanıp modele dahil edildiğinde (örneğin akış tipi üretim sistemlerinin benzetimi, havuz problemleri gibi) karar verme açısından bir sorun ortaya çıkmaz. 1950’li yıllardan itibaren sürekli nitelikte değişkenleri içeren süreçleri betimlemek için analog ve kesikli nitelikte değişkenlere ilişkin süreçleri betimlemek için sayısal nitelikte benzeticiler (kesikli olay benzetimi) geliştirilmiştir. Sürecin niteliğine bağlı her iki durumu (sürekli, kesikli) içeren benzeticiler (paket programlar) tasarlanmıştır. Yönetim biliminde yaygın olarak karar vericiler kesikli olay benzetimini kullanmaktadırlar. Benzetim için; genel amaçlı programlama dilleri, özel olarak 118 geliştirilen benzetim dilleri, genel amaçlı benzetim paket programları kullanılabilir. Alternatif olarak konuya ilişkin ayrıntılı olarak hazırlanmış yazılımlar da kullanılabili. Sonuç Günümüzde KBRN tehditlerinin artmasıyla azami zarar görmesi muhtemel olarak görülen şehir olarak İstanbul ili çalışmamıza konu olmuştur. KBRN tehditi karşısında İstanbul’un tahliye planının nasıl olması gerektiği incelenmiştir. Tahliye planlarının yapılmasında ise disiplinler arası bir çalışma ve kurumlar arası işbirliği gerekmektedir. Çalışmamızda endüstri mühendisliği yaklaşımlarından network modellemenin ve simülasyonun afet yönetimine ve örnek vaka olarak seçilen İstanbul’un olası bir KBRN tehdidine karşılık tahliyesi modeline uygulanabilirliği incelenmiştir. İlgili literatür taraması incelendiğinde farklı tahliye ihtiyaçlarının yürütülmesi için çeşitli çalışmalar yapılmış ve kullanıma hazır sistemlerin geliştirildiği görülmüştür. ABD de Maryland eyaletinin tahliyesi ile ilgili yapılan bir çalışmada [14] optimizasyon teknikleri ile simulasyon bir arada kullanılmıştır. Simülasyona ilk girdi olarak optimizasyon neticesinde bulunan en uygun sonuçlar girilerek matematiksel formüllerle tanımlanması zor olan çeşitli işlevsel kısıtları ve kullanıcı davranışını göz önünde bulunduran simülasyon modeli oluşturulmuştur. Bu model üzerine önerilen sistem simülasyon değerlendirme sonuçlarına dayanarak gerçek operasyonlar ve planlanan durum için en uygun planları uygulayarak potansiyel kullanıcıların esnekliğini sağlamıştır. Aşağıda önceki yapılan araştırmalarda tarih sırasına göre geliştirilmiş olan tahliye planları ve bu planlarda kullanılan programlar yer almaktadır. Örneğin, kuyruk uzunluğu, yoğunluklar, hızlar, akışlar ve diğer önemli trafik parametreleri arasındaki matematiksel ilişkilere dayanan tahliye sürecini simüle edebilen NETVACI, en eski tahliye planı araçlarından biri olarak 1980'lerde geliştirilmiştir [15]. Geniş açıdan bakıldığında ise, MASSVAC ve onun takipçileri (MASSVAC 3.0, MASSVAC 4.0 and TEDSS) 80'li ve 90'lı yıllarda tahliye sırasında akış dağıtımı planlanarak statik trafik atama modelleri geliştirmiştir [16]. 1980'lerin ortalarında tahliye planlama için yaygın kullanılan eleman olarak mikroskopik simü- 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ latorlar ortaya çıkmıştır. Örneğin CEMPS, IMDAS, OREMS ve diğer uygulamaları içeren sistemler vb. Çalışmamız kapsamında özellikle afet yönetiminde tahliye planlarına değinilmiş ve mevcut kaynaklar doğrultusunda olası bir KBRN tehlikesine karşılık optimum bir tahliye planı olarak geliştirilen tahliye akış planı şeması Şekil 5’de yer almaktadır [14]. Yaptığımız çalışma afet yöneti- minde yaygın olarak kullanılmayan matematiksel programlama teknikleri, simülasyon, karar destek sistemleri ve kuyruk teorisi gibi metotlar kulanılarak elde edilen sonuçlar doğrultusunda gelişmeye açık afet yönetimi sistem yaklaşımlarının ve KBRN tehdidine karşılık şehir tahliyesi modellerinin oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Şekil 5: Genel tahliye süreci Kaynaklar [1]. Özkul B., Karaman E., 2007. Doğal afetle için risk yönetimi, TMMOB Afet Sempozyumu. [2]. Stonebraker, J.S. Kirkwood, C.W., 1997. “ Formulating and solving sequential decision analysis models with continuous variables”, IEEE Trans. Eng. Manage., Air Mobility Command, Scott AFB, IL. [3]. Halaç, O. 2001. Kantitatif Karar Verme Teknikleri (Yöneylem Araştırması). (5. Baskı) Alfa Kitabevi, Bursa [4]. Geray, A.U. 1986. Planlama (Basılmamış Ders Notları). 122 s., İstanbul [5]. Daşdemir İ., Güngör E., 2002. “Çok Boyutlu Karar Verme Metotları ve Ormancılıkta Uygulama Alanları”, ZKÜ Bartın Orman Fakültesi, BARTIN. [6]. Esin, A. 1984. Yöneylem Araştırmasında Yararlanılan Karar Yöntemleri (İkinci Basım). Gazi Üniversitesi Yayın No:41, 370 s., Ankara [7]. Taha H. , 2000. Operations Research, Prentice Hall [8]. Bazaraa M. ,Jarvis J. , Sherali H. , 1998. Linear programming and network flows [9]. Ahuja, R., Magnanti, T. Ve Orlin, J. (1993), Network Flows, Theory, Algorithm and Applications, Prentice-Hall. [10]. Öztürk, A. 2002. Yöneylem Araştırması. ISBN 975-7657-53-03, Ekin Kitabevi, Bursa [11]. Akansel, M., 2007. “Sistem Simülasyonu Ders Notu”, Endüstri Mühendisliği Bölümü, Uludağ Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi 119 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ [12]. Akansel, M., 2007. “Sistem Analizi Ders Notu”, Endüstri Mühendisliği Bölümü, Uludağ Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi. [13]. Nezih Altay,Walter G. Green III , 2006. "OR/MS research in disaster operations management", School of Continuing Studies, University of Richmond, USA [14]. Ying Liu, Nan Zou, and Gang-len Chang, 2005. "An integrated emergency evacuation system for real-time operations", Proceedings of the 8th International IEEE Conference on Intelligent Transportation Systems Vienna, Austria, September 13-16. 120 [15]. Sheffi Y., Mahmassani H., Powell WP., 1982. "A transportation network evacuation model", Transportation Research Part A: General, Volume 16, Issue 3, Pages 209-218. [16]. G. Hobeika, Hanif D. Sherali, R. Sivanandan, Antoine, 1994. "A linear programming approach for synthesizing origin-destination trip tables from link traffic volumes", Transportation Research Part B: Methodological, Volume 28, Issue 3, Pages 213-233. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Ek 1: İstanbul’un olası bir KBRN tehdidine karşılık tahliyesine ilişkin network modeli Şehrin Ana Arter Yollar: Şehrin çıkış noktaları: 121 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Elektronik Burun ve CMAC Tabanlı Yapay Sinir Ağları İle Tehlikeli Gazları Tanıma ve İkaz Verme Sistemi Bekir KARLIK, İhsan Ömür BUCAK Fatih Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, 34500 Büyükçekmece, İstanbul, E-postalar: [email protected] ve [email protected] ÖZET Amacımız; kimyasal, nükleer veya ikisinin karışımı olan, insan sağlığı ve diğer canlılara zarar veren tehlikeli gazlara ait kokuların, kokunun oluştuğu ortamda tanınması ve yayılmasını önceden tespit etmektir. Nükleer veya kimyasal bomba atıldığında bunun yayılma etkisinin canlılara ulaşmadan vereceği zarara yönelik savunma yapmaya yönelik bilginin işleneceği ortama çok hızlı bir biçimde tanılayıp aktarmak hedeflenmektedir. Elektronik burunlar, gazları, gaz buharlarını ve kokuları otomatik tanıma ve sınıflandırma için kullanılırlar. Elektronik burun uygulamalarında çok çabuk değişkenlik gösteren tanınması zor kokulara ait karmaşık veriler, Yapay Sinir Ağları (YSA) kullanılarak tanınmaktadır. Bir sensör dizisi ile birleştirilmiş bir YSA’nın bileşimi, genellikle benzersiz sensor tiplerinden daha çok sayıda algılama yetisine sahiptir. Koku algılama sistemi çoklu sensörler kullanılarak çoklu analizlere sahip tanımaya yönelik kullanıldıkları alanların dışında çok değişkenli yeni alanlara da uygulanabilirler. Bu makale, CMAC (Cerebellar Model Articulation Controller) tabanlı yapay sinir ağı modeli kullanılarak tehlikeli kokuları tanımak için uygulamaya yönelik geliştirilen bir elektronik burun tasarımının ve gerçekleştirilmesinin nasıl olduğunu açıklar. Anahtar Kelimeler: Tehlikeli kokular, elektronik burun, CMAC sinir ağları, tanıma. 123 Giriş Tehlikeli gazlar; patlayıcı, parlayıcı, kolay yanıcı, yakıcı, radyoaktif, kendi kendine tutuşan, ıslandığında yanan ve diğer tehlikeleri oluşturan gazlardır. Tehlikeli madde özellikleri aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır: Patlayıcı: Belli bir sıcaklık ve basınçta herhangi bir hızda gaz oluşturarak kimyasal reaksiyon oluşturan ve bu yolla çevresindekilerin zarar görmesine neden olabilecek katı veya sıvı halde madde veya maddelerin karışımı demektir. Parlayıcı sıvılar: Parlayıcı kolay yanabilen demektir. Kapalı hazne deneyinde 60,5 0C, açık hazne deneyinde de 65,6 0C altındaki sıcaklıklarda parlayıcı buhar bırakan sıvılar, sıvı karışımları, çözeltide veya süspansiyonda katı madde karışımları ihtiva eden sıvılardır. (Örneğin, boya, vernik, cila gibi maddeleri içerip tehlikeli özellikleri nedeniyle başka bir sınıfa dahil edilmeyen maddeler içeren maddeler). Parlayıcılar sınıfına, patlayıcı sınıfından ayrı olarak, taşıma şartları altında kendiliğinden kolayca yanabilen veya sürtünme sebebiyle yangına veya yangın başlamasına sebep olan katılarda dahil olabilir. Suyla temas halinde parlayıcı gazlar bırakan maddeler: Suyla temas durumunda kendiliğinden parlayan veya tehlikeli sayılabilecek miktarda parlayıcı gazlar bırakan maddeler. Ayrıca, normal taşıma koşullarında veya havayla temas halinden ısınmaya ve bu şekilde yanmaya müsait maddelerde tehlikelidir. Oksitleyici: Kendilerinin yanıcı olup olmamasına bakılmaksızın, oksijen verme yoluyla diğer maddelerin yanmasına neden olan veya katkıda bulunan maddeler. Korozif maddeler: Canlı dokuyla temas halinde kimyasal olarak, geri dönüşlü veya geri dönüşsüz ciddi zararlar verebilen, su veya hava ile temasında korozif duman yayan, sızıntı halinde diğer mallara ya da ulaştırma araçlarına zarar verebilen hatta tümüyle tahrip edebilen veya başka türden tehlikeler yaratabilen maddeler. Hava veya suyla temas halinde toksik gaz yayılması: Hava veya su ile temas halinde tehlikeli sayılacak miktarda toksik gazlar yayan maddeler. 124 Bu tehlikeli özellikleri taşıyan çevrede bulunan ama bilinmeyen maddelerin çevre için tehlikelerini, koruma tedbirleri alabilmek için önceden tanınması gerekir. Son yıllarda çeşitli algılayıcı dizileri ve örüntü tanıma teknikleri kullanılarak koku tanıma üzerine birçok çalışma yapılmıştır [16]. Kullanılan dilde kaydı genelde kolay gözükse de, profesyonel olmayan biri için gerçek kokuların algılanmasına yönelik tanıma çok zordur. Çoklu algılayıcılardan alınan kokulara yönelik CMAC tipi Yapay Sinir Ağları (YSA) yöntemi kullanılarak oluşturulan koku algılama sistemi geniş bir uygulama alanına sahiptir. Sunulan çalışmada bir OMX-GR el algılayıcısı ve CMAC YSA yapısı kullanılarak 4 farklı tehlikeli gaz kokularına ait örüntülerinin sınıflandırılmasına ilişkin gerçek zamanlı bir koku algılama sistemi geliştirilmiştir. CMAC (Cerebellar Controller) YSA Yapısı Model Articulation CMAC yapay sinir ağı; farklı kokuların tanınması ve sınıflandırılmasında kullanılmaktadır. Geriye yayılım veya diğer birleşik sinir ağı algoritmaları ile eğitilmiş bir standart çok katmanlı ileri beslemeli ağ olarak inşa edilmiştir [7-10]. CMAC ilk olarak 1970 yılında J. Albus tarafından önerilmiştir [11]. Albus’un düşüncesi, öğrenme sürecinden sorumlu beynin cerebellum denilen kısmının modellenmesine dayanmaktaydı. CMAC, girişleri genelleştirme yapan, aktif bellek adreslerini üreten ve ağırlıklandırılmış aktif bellek adreslerinin toplamının alındığı bir çıkış üreten algoritmadır. Bu çıkış bulma süreci çeşitli adımlardan ibarettir. Şekil 1 CMAC algoritmasındaki çıkışları üreten bu dört adımı göstermektedir. Giriş durum uzayı bir veya daha fazla giriş vektörüne sahiptir. Bu vektörler farklı ayrık noktalardan oluşmuştur. Bu ayrık noktalar durum uzayı detektörleri olan CMAC’ın ikinci adımına bağlıdırlar. Durum uzayı detektörleri daha çok CMAC’in sanal belleği olarak adlandırılır [12]. Bu dönüşüm esnasında, giriş sinyalleri ilk olarak bir nicelenmiş seviye çıkışı üretmek üzere niceleme işleminden geçirilir. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Elde edilen çıkış Giriş Uzayı Σ Ağırlık Σ Ağırlıklar tablosu İstenen çıkış Şekil 1. CMAC’in blok diyagramı Niceleme çözünürlüğü, beklenen maksimum ve minimum girişlere ve niceleme seviyelerinin sayısına bağlıdır. Benzer girişlerin benzer bellek adreslerini uyarmaları CMAC sinir ağının karakteristiğidir. Bir sonraki adım, durum uzayı detektörlerinden fiziksel belleğe olan eşlemedir. Bu eşleme süreci iki farklı yolla gerçekleştirilebilir. İlki birebir eşleme ve diğeri çoktan bire olan eşleme veya rastgele eşlemedir. Şayet fiziksel bellek durum uzayı detektörlerinin sayısından küçükse bu durumda eşleme süreci çoktan teke doğru olan eşlemeyi kullanır. Bir başka deyişle eğer durum uzayı detektörleri fiziksel bellek ile birebir eşleme için yeteri kadar küçük değilse rastgele eşleme tercih edilir. Şayet durum uzayı detektörleri fiziksel bellekle olan birebir eşleme için yeteri kadar küçükseler, birebir eşleme kullanılmalıdır. Son adım çıkış vektörlerini üretmek üzere uyarılmış fiziksel bellek adreslerinin ağırlıklarının toplanmasını içerir. Eğitim esnasında, eğer CMAC çıkış vektörleri verilen bir giriş durumu için arzu edilen bir çıkış ile eşleşmezse, fiziksel adresler tarafından işaret edilmiş ağırlıklar, ikinci dereceden ve dolayısıyla tekil minimuma sahip olan bir yüzeyin gradyan aramasına eşit olan aşağıdaki basit (steepest descent) “en dik eğimli alçalış güncelleme” (LMS denilen en az ortalamalı kareler) kuralı kullanılarak güncellenir: wj ← wj + β ( yd − y ) g (1) Bu yakınsaklığı garanti edilebilen bir gözetimli öğrenme eşitliğidir. CMAC belleği (1) denklemine göre ağırlıkları ayarlamak suretiyle eğitilir [13]. Bu işlem gelecekteki eğitimlerde çıkış hatalarını azaltır. Bu ağırlık güncelleme kuralında, w j ağırlık, y d CMAC sinir ağının istenen çıkışı, y ise CMAC sinir ağının şimdiki çıkışıdır, ayrıca g ilişkili bellek hücrelerinin sayısını ve β , 0 < β ≤ 1 arasında olan sabit bir öğrenme oranını gösterir [14]. Büyük β ’lar için, öğrenme hızı iyileşecek fakat gradyan gürültüsünden dolayı hata oluşacaktır. Daha küçük bir öğrenme oranı yoklama (look-up) tablosunda daha küçük ayarlamalar ve dolayısıyla daha yavaş bir eğitim meydana getirecektir. Bir CMAC öğrenmesinin ağırlıklarının ayarlamaya karşı geleceği görülebilir; öyle ki o anki CMAC çıkışı verilen bir giriş için istenen çıkışla aynı olur. Bir çıkışı elde etmek üzere toplanmış ağırlıkların sayısı burada ağ genelleştirmesini miktarı, g, olarak ele alınır. Bir özel giriş niceleme eşlemleşmesi için, g deki bir artış birbirine komşu giriş/çıkış çiftleri arasında paylaşılmış ağırlıklar miktarında bir artış demektir. Niceleme seviyelerinin sayısındaki bir artış, qimax , daha yüksek giriş çözünürlüğüne yol açar, amma aynı zamanda sanal adres alanının boyutunu/büyüklüğünü arttıracak ve Şekil 2 den görüleceği gibi yavaşlayan bir hıza sebep olacaktır. Giriş niceleme seviyesi qi 8 qimax 7 (ximax-ximin)/qimax 6 5 ximin xima Giriş değeri xi Şekil 2. CMAC giriş nicelemesi CMAC kullanan/kullanarak koku tanıma CMAC diğer sinir ağı yapılarına göre bir takım çeşitli potansiyel üstünlüklere sahiptir. CMAC; 125 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ giriş durumu ve durum uzayı detektörleri arasındaki eşleme esnasında giriş uzayında birbirine benzer veya yakın herhangi iki giriş vektörünün durum uzayı detektörleri içersinde bir yüksek oranda çakışan/örtüşen yerlerin/konumların alt kümesini seçeceği bir özelliğe sahiptir anlamına gelen bir yerleşik yerel genelleştirmeye sahiptir. Dolayısıyla, benzer giriş vektörlerine olan CMAC’in çıkış cevabı, birçok ortak bellek yerlerinden dolayı benzerlik sergileme eğiliminde olacaktır [15]. Genelleştirme miktarı, durum uzayı detektörlerindeki çakışan bellek yerlerinin sayısına bağlıdır. CMAC hesaplamaları, iterasyon başına düşen çok sayıdaki hesaplama yerine çıkış bellek yerlerinin toplamlarından ibarettir. İterasyon başına gereken zaman geriye yayılım algoritmasına nazaran CMAC ile çok daha küçüktür. Böylece, verilen aynı sayıdaki iterasyon sayısı için, CMAC geriye yayılım algoritmasından daha hızlı olacaktır [16]. CMAC belli problemler için gerçekte çok katmanlı idrak (perceptron) mimarisine kıyasla daha az iterasyona ihtiyaç duyabilir. Çok katmanlı idrak (MLP) sinir ağları birçok iterasyona ve her bir iterasyonun bir çıkışa yakınsaması için çok fazla hesaplama zamanı gerektirir; öyle ki algoritma yavaş koşacaktır, ama CMAC gerçek zaman ve on-line uygulamalar için faydalı birçok cazip özellikler sunmaktadır. CMAC; robotik, kontrol uygulamaları, örüntü tanıma, sinyal işleme ve görüntü işleme gibi çeşitli problemlerin çözümünde kullanılmıştır [17, 18]. Bu çalışmada tehlikeli kokular, gazlar ve CO, aseton, amonyak ve çakmak gazı gibi gazların analizi için koku tanıma sistemi geliştirilmiştir. Bu sistem; CMAC sinir ağı sınıflayıcısını giriş olarak kullanmak üzere bir PC yoluyla veriyi alan OMXGR sensorundan ibarettir. CMAC sinir ağı dört farklı tehlikeli kokuyu sınıflamak üzere eğitilir. Tablo 1; β öğrenme oranı arttırıldıkça, algoritmanın giriş durumlarını doğru biçimde sınıflaması için daha kısa (öğrenme) adımlarına ihtiyaç duyulacağını gösterir. Bununla birlikte, bu başlangıç zamanının biraz artması şeklinde ilave bir maliyet, dolayısıyla öğrenme hızında bir parça kayba yol açacaktır. Öğrenme adımlarının sayısı (k bir tamsayı) algoritmanın veriyi arzu edilen hata ile sınırlı k iterasyonda veya geçişte başarılı olarak sınıflamayı öğrendiği anlamına gelir. 126 Şekil 3, 0.001’ e kadar istenen hata öğrenme oranı için hemen hemen hiç bir farka yol açmayacaktır. Bu aynı zamanda algoritmanın diğer sınıflamayı öğrenmek üzere yaklaşık olarak aynı miktarda öğrenme zamanına gerek duyması anlamına gelir. Bu ayrıca Tablo 1’deki sonuç verisinden de doğrulanabilmektedir. Bununla beraber, istenen hata daha da küçüldükçe, algoritmanın veriyi doğru sınıflamayı öğrenebilmesinde gerek duyacağı adım sayısı doğrusal olarak artacaktır; yani aynı problem için önceye nazaran öğrenmek için daha fazla adım ya da zaman ihtiyaç olacaktır. Sonuç ve Tartışma Bu çalışmada, CMAC tipi YSA modelinden yararlanılarak, öncelikle kokunun oluştuğu çevreden elektronik burunla algılanan koku bilgisini tanımaya gidilmiştir. Çalışmamızda nükleer veya kimyasal atık veya bombanın oluşturduğu kokuyu kullanmak imkânlarımız el vermediği için kullanamadık. Onun yerine OMX-GR sensor dizisinden alınan amonyak, aseton ve çakmak gazı kokuları ile farklı veya zararsız bir koku geldiği durumu göz önüne alan hiçbiri olmak üzere 4 adet sınıfa ait bilgi kayıt edildi. Burada kullanılan cihazın içinde iki adet sensor bulunmaktadır. Aslında kullanılan sensorlar daha fazla olsaydı daha fazla koku tipi için yani bir sensor dizisi biçiminde olsaydı daha iyi sonuçlar elde edilebilirdi. Diğer bir problem ise, koku bilgisini kaydeden cihazın oluşturduğu problemdir. Zira kokunun kaydedildiği ortamdaki dinamik değişiklikler yeni kaydedilen verilerde değişmelere yol açar. Bundan dolayı kayıt yapılırken mümkün olduğu kadar hızlı davranmalıdır. Ayrıca burada sadece CMAC tipi YSA modeli kullanıldı. Diğer YSA modellerde denenerek en iyi performansı veren YSA yapısı bulunabilir. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tablo 1. Koku verisi için CMAC sinir ağı algoritmasının sonuçları Niceleme Öğrenme oranı β Genişlik İstenen hata Başlangıç zamanı Öğrenme zamanı Test zamanı Adım 4 4 4 4 4 4 2 2 2 2 2 2 0.6 0.6 0.6 0.6 0.6 0.6 0.1 0.01 0.001 0.0001 0.00001 0.000001 1,359,000 1,375,000 1,391,000 1,390,000 1,391,000 1,391,000 0.453000 0.562000 0.640000 1,266,000 1,953,000 2,438,000 0.047000 0.016000 0.031000 0.015000 0.016000 0.015000 4 5 6 12 18 23 4 4 4 4 4 4 2 2 2 2 2 2 0.4 0.4 0.4 0.4 0.4 0.4 0.1 0.01 0.001 0.0001 0.00001 0.000001 1,390,000 1,375,000 1,391,000 1,359,000 1,344,000 1,375,000 0.438000 0.578000 0.640000 1,282,000 1,250,000 1,860,000 0.031000 0.031000 0.031000 0.015000 0.032000 0.031000 4 5 6 12 18 23 4 4 4 4 4 4 3 3 3 3 3 3 0.4 0.4 0.4 0.4 0.4 0.4 0.1 0.01 0.001 0.0001 0.00001 0.000001 6,047,000 5,875,000 5,984,000 5,937,000 5,875,000 5,953,000 0.391000 0.515000 0.672000 0.782000 0.938000 1,156,000 0.015000 0.016000 0.016000 0.015000 0.047000 0.016000 10 16 21 24 30 37 4 4 4 4 4 4 2 2 2 2 2 2 0.8 0.8 0.8 0.8 0.8 0.8 0.1 0.01 0.001 0.0001 0.00001 0.000001 1,391,000 1,375,000 1,390,000 1,360,000 1,407,000 1,406,000 0.469000 0.578000 0.657000 1,094,000 1,656,000 2,250,000 0.031000 0.016000 0.015000 0.031000 0.031000 0.032000 4 5 6 10 16 21 Niceleme=4, genişlik=2 ve öğrenme oranı=0.4 için İstenen hata – Öğrenme adımı 25 20 15 10 5 0 0.1 0.01 0.001 0.0001 0.00001 0.000001 Şekil 3. Niceleme=4, genişlik=2 ve öğrenme oranı=0.4 için İstenen hata–Öğrenme adımı 127 Kaynaklar [1]. Fenner, R. A., Stuetz, R. M., The application of electronic nose technology to environmental monitoring of water and wastewater treatment activities, Water Environ. Res., v. 71, no. 3, pp. 282-289, 1999. [2]. Nakamoto, T., et al. Odor recorder using active odor sensing system, Sensors and Actuators, B, 76, pp. 465-469, 2001. [3]. Negri, R.M., Reich, S., Identification of pollutant gases and its concentrations with a multisensor array, Sensor Actuat. BChem., v. 75, no. 3, pp. 172-178, 2001. [4]. Nakamoto, T., et al. Odor recorder using active odor sensing system, Sensors and Actuators, B, 76, pp. 465-469, 2001. [5]. Perera, A., et al. IpNose: Electronic nose for distributed air quality monitoring system, in Proceedings of the 3rd European Congress on Odours, Metrology and Electronic Noses, June 19-21, Paris-France, 2001. [6]. Karlık, B., “Tehlikeli ve Zararlı Kokuları Gerçek-Zamanlı Tanıma ve Koku Bilgisinin İletimi”, HITEK’2004, cilt:2, sayfa:587-590, 9-10 Aralık, , 2004, Hava Harp Okulu, Istanbul. [7]. Karlık, B. and Bastaki, Y., Real time monitoring odor sensing system using OMXGR Sensor and Neural Network, WSEAS Transactions on Electronics, April, 2004, no.2, v.1, pp.337-342 2001. [8]. Karlık, B. and Bastaki, Y., “Bad breath diagnosis system using OMX-GR sensor and neural network for telemedicine, Clin.Informat. and Telemed., v.2, pp. 237239, 2004. [9]. Loutfi, A. and Coradeschi, S., Odor Recognition for intelligent systems, IEEE Transactions on. Intelligent Systems, vol. 23, Issue 1, pp. 41 – 48, 2008. [10]. Karlık, B. and Yüksek, K., Fuzzy clustering neural networks for real time odor recognition system, Journal of Automated Methods and Management in Chemistry, pp. 1-6, Dec. 2007. [11]. Albus, J.S., A new approach to manipulator control: the cerebellar model 128 articulation controller (CMAC), Journal of Dynamic Systems, Measurement, and Control, September, 1975. [12]. Miller W. T., Real-time application of neural networks for sensor-based control of robots with vision, IEEE Transactions on Systems, Man and Cybernetics, vol. 19, no.4, pp. 825-831, 1989. [13]. Wei-Song Lin, Chin-Pao Hung, Mang-Hui Wang, CMAC based fault diagnosis of Power transformers, in Proceedings of IJCNN Conference, pp. 986-991, 2002. [14]. Handelman, D.A., et al. Integrating neural networks and knowledge-based systems for intelligent robotic control, IEEE Control Systems Magazine, pp. 77-87, 1990. [15]. Szabo, T. and Horwath, G., Improving the generalization capability of the binary CMAC, in Proceedings of the IEEE Neural Networks, IJCNN 2000, pp. 85-90, 2000. [16]. Miller, W. T., Sensor-based control of robotic manipulators using a general learning algorithm, IEEE J. Robotic and Automation, RA-3, pp. 157-165, 1987. [17]. Glanz, F.H., Miller, W.T., Kraft, L.G., An overview of the CMAC Neural Network, in Proceedings of the IEEE Conference on Neural Networks, pp. 301-308, 1991. [18]. Rudenko, O. G. and Bessonov, A. A., CMAC neural network and its use in problems of identification and control of nonlinear dynamic objects, Cybernetics and Systems Analysis, vol. 41, no. 5, pp. 647658, 2006. KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların İnsan Sağlığı ve Çevre Üzerine Etkileri Fahri AKBAŞ Fatih Üniversitesi, Genetik ve Biyomühendislik Bölümü, 34500 Büyükçekmece, İstanbul ÖZET Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) modern tarım teknikleri ve biyoteknoloji çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bir çok yeni bilimsel gelişmede olduğu gibi, transgenik ürün ve organizmaların tüketilmesi, önceden öngörülemeyen tıbbi, politik ve etik tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bu güne kadar bu ürünlere bağlı geliştiği rapor edilen tıbbi bir problem olmamakla birlikte, yine de kamu oyunda kaygı uyandırmaktadır. Risk değerlendirmesi açısından, bu ürünlerin üretilmesi, tüketilmesi, insan ve çevre ile etkileşimlerinin bilimsel yöntemlerle incelenmesi ve toplum ile sonuçların paylaşılması gerekmektedir. İnsan sağlığı üzerindeki potansiyel hedeflerinden biri immün sistem ve allerjik reaksiyonlardır. Rekombinant proteinlerin oluşturduğu ve insan savunma sisteminin daha önce karşılaşmadığı epitoplar risk taşımaktadır. Antibiyotiklere direnç gelişimi ve toksisite de risk oluşturabilecek konulardır. Genel Bilgiler Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), doğal yollarla oluşmayan, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş, yeni bir genetik materyal kombinasyonuna sahip olan herhangi bir canlı organizma olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde birçok gıda GDO içermektedir. Mısır, soya, papaya, kanola, patates, pirinç , kabak, şeker pancarı ,domates gibi bitkiler ticari olarak önemli bir pazara sahip olan gıdalar GDO’lu gıdalardır. Artan insan nüfusu, tarım arazilerinin azalması, toprağın kirlenmesi, besleyici özelliği zenginleştirmek gibi bir çok ekonomik ve çevresel nedenlerden dolayı GDO’lar yaygınlaşmaktadır. Teknik olarak, bitkide olması istenilen bir özellik seçilir ve farklı bir canlıdan ilgili gen klonlanır. Gen, virüs veya plazmid edı verilen vektörlere aktarılır ve bitkiye transforme edilir. Daha sonra tohum çaprazlama ile çoğaltılır. İstenilen özellikler, pest direnci, herbisit töleransı, viruslara 129 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ direnç, kuraklığa direnç, besleyici özelliğin artırılması, meyve ürününün arttırılması gibi özellikler kazandırılabilir. GDO’larda, ELISA yöntemi ile genetik modifikasyon sonucu eksprese edilen protein test edilebilir. PCR yöntemi kullanılarak, yabancı kaynaklı DNA parçalarını tespit etmek de mümkündür. Tarımda GDO kullanılmasının yararını savunanların görüşlerine göre, GDO kullanımı ile tarımda ürün ve kar artışı, daha az kimyasal kullanımı, doğal kaynakların daha iyi kullanımı, daha besleyici gıdaların üretimi, ürün kalitesinin artışı, bitkide donmaya direnç, bitkide hastalıklara direnç, besin değeri kalitesi artışı ve özel gıda içeriğinin zenginleştirilmesi gibi ajantajlar sağlamaktadır. Ayrıca, pestisid ve herbisid kullanımının azaltılması ile hem çevre hem de ekonomik açıdan faydalıdır. Böylelikle, özellikle gelişmemiş ülkelerde açlığa çare olabilecektir. GDO’lu gıdaların yaygınlaşmasından endişe duyan çevreler ise farklı argümanlarla karşıt görüşler öne sürmektedirler. Çevre ve gıda güvenliğini riske attığı, piyasa gücünü belli şirketlerin insafına terkettiği ve en önemlisi de etik açıdan doğaya bu tarzda bir müdahalenin doğru olmadığını savunmaktadırlar. Biyoteknoloji şirketleri tarımı kontrolü altına alabilir ve özellikle az gelişmiş bir çok ülke stratejik olarak zor duruma düşürülebilir. Yapılan araştırmalarda genetiği değiştirilmiş ürünler yetiştiren Amerikalı çiftçilerin geleneksel tarım yapan çiftçilere göre daha fazla tarım ilacı kullandıkları tesbit edilmiştir, çünkü bu bitkiler tarım ilaclarına karşıda dirençlidir. İlaca karşı dirençli olan bu bitkilerin özelliği tarım ilaçlarından zarar görmemeleridir. Dolayısıya çiftçiler bitkilerdeki haşeratı öldürmek için tarım ilaçlarını fazla miktarlarda kullanabilmekte ve bitki de bundan zarar görmemektedir: Biyoteknolojide lider olan şirketler aynı zamanda toksik tarım ilaçlarını da üretip satmaktadırlar. Bu şirketler bitkileri, özellikle genetik olarak ilaca karşı dirençli olarak dizayn etmekte ve böylece çiftçilere daha fazla tarım ilacı satma imkanı bulmaktadırlar. GDO’lu bitkiler sayesinde kontrolsüz olarak süper böcekler ve süper zararlı otlar gelişebilir. Biyo çeşitlilik geri dönülmez bir biçimde tahrip olabilir. Bazı yararlı böcek veya bakteriler üzerinde zararlı etkisi olabilir. Biyolojik zenginlik, aktarıl- 130 mış genlerin doğal bitki türüne atlayarak, bulundukları çevredeki doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına neden olabilir ve yabani türlerin doğal yapılarında sapmalara yol açabilir. Bu da eko sistemdeki tür dağılımını ve dengeleri bozar. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ekili olduğu alanlardan, genetiği değiştirilmiş polenler rüzgar, yağmur, kuşlar, arılar ve polen taşıyıcı böcekler tarafından hem organik hem de normal tarımın yapıldığı alanlara taşınmakta ve buradaki doğal türlerin genetik yapısını kirletmektedir. Organik tarımla uğraşan çifçiler genetik kirliliğin kontrol edilemeyeceğini savunmakta ve bunların yaşayan canlılar oldukları için çoğalabileceklerini, göç edebileceklerini, mutasyona uğrayabileceklerini belirtmektedirler. Allerji GDO’lu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Ancak potansiyel kötü etkilerinin başında allerji sorunu gelmektedir. Rekombinant gen ürünleri allerjen olabilir. Önlem olarak piyasaya sunulan GDO’larda ön testler yapılmaktadır. Bu testlerde allerjik ve toksik olanlar onay alamamaktadır. Ancak uzun vadeli etkileri önceden kestirilememektedir. GDO’ların allerjiyi artırdığını gösteren, destekleyen bilimsel kanıt yoktur. Toplumda bazı yanlış kanaatler, yaygın olarak allerjideki artışları GDO’lara yönlendirmektedir. Gerçek allerjenler genelde büyük protein molekülleridir ve bağışıklık sistemi bunları yanlış olarak düşman kabul eder ve saldırır. GDO’daki yabancı protein her zaman yeni bir protein değildir. Genellikle diğer bir canlının normal proteinidir. Teorik olarak her yeni protein allerji açısından belli bir risk taşır. Gıda hazırlanmasında her işleme metodu, proteinlerin özelliklerini değiştirir ve allerji risiki oluşturur. Avrupa’da en yaygın allerjik gıdalar, fıstık, yumurta, balık, kivi olarak sıralanmaktadır. Her türlü gıda maddesinin allerji oluşturma potansiyeli vardır. Temel olarak IgE aracılığı ile oluşan immün yanıt ortaya çıkar. Immün kaynaklı olmayan diğer reaksiyonlar ise gıda intöleransı olarak adlandırılır. Bu tür gıdalar arasında en fazla hassasiyet oluşturanlar arasında meyveler, fıstık, soya, yumurta, süt ve buğday sayılabilir. Bunlar tüm gıda allerjenlerinin yaklaşık %90’ını oluşturur. Bunların dışında 200 civarında allerjik gıda bilinmekterdir. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ İnsanların %30’u bir veya daha fazla gıda allerjisi ve intöleransı şikayeti yaşadığını söylemektedirler. Ancak bu kişiler ayrıntılı bir klinik inceleme ve testlere tabi tutulduğunda, gerçek alerji oranının erişkinlerde %2’ye indiği anlaşılmaktadır. Çocuklarda ise bu oran %7 civarında ve daha yüksektir. Halk arasında yanlış olarak gıda alerjisinin olduğundan çok daha yüksek olduğu ve sürekli arttığı gibi yanlış bir kanaat vardır. Avrupa’da son yıllarda ithal yolu ile gelen alerjik özelliği yüksek olan ekzotik meyveler, toplumdaki alerji şikayetlerinin artmasına yol açmıştır. GDO’lu gıdalarda kullanılan yabancı protein, aslında biyolojik fonksiyonu çok iyi bilinen ve biyokimyasal olarak karakterize edilmiş proteinlerdir. Transgenik bitkinin allerjik olma ihtimali diğer normal gıdalardan teorik olarak daha farklı değildir. GDO’lu bitkilerin allerjik özelliklerinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken kriterler belirlenmişitir. 1. Yabancı genin kaynağı, 2. Proteinin fiziksel ve kimyasal özellikleri, 3. Kullanılan proteinin bilinen allerjen proteinler ile dizi homolojilerinin bulunup bulunmadığı, 4. Genin kaynaklandığı canlının proteinlerine karşı allerjik insanların serumlarındaki IgE’nin reaksiyon verip vermediği, 5. Deri testi gibi in vitro allerji testleri ile analizler yapılmaktadır. Bazı gıdalar her ne kadar non allerjik olarak sınıflandırılsa da, daha ileri ayrıntılı bilimsel çalışmaların yapılması sonucunda sağlıklı sonuçlara gidilmesi mümkündür. Örneğin, uzun yıllardan beri bazı bitkilere B. Thuringiensis hücreleri, sporlar ve protein kristalleri karışımından oluşan spreyler uygulanmaktadır. Bt muamelesi yapılmış bitkilerin ürünlerinin besin yoluyla tüketilmesinde problem görülmemektedir. Ancak bitkilere püskürtme yolu ile B. Thuringiensis uygulaması yapan işçilerde, solunum yollarına ait allerjik reaksiyonlar gözlenmiştir. Allerjik reaksiyonlardaki diğer bir önemli nokta da proteinin konsantrasyonudur. Tüketilen gıdadaki allerjen proteinin yoğunluğu verilecek cevabı etkilemektedir ve duyarlı kişilerde daha ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Gıdaların işlenme süreçlerinde tabi oldukları fiziksel ve kimyasal uygulamalar ile mide ortamındaki asit ve proteolitik şartlar, proteinlerin stabilitesini etkilerler. Bu da besin allerjisinde kritik bir etkendir. Mide ortamına yeterinde direnç gösteren ve yapısı zarar görmeden ince bağırsaklara ulaşan allerjik proteinler, mukozadan emilir ve IgE antikorları ile etkileşirler. Midedeki sindirim ortamında, normal proteinler 30 saniyeden daha az bir sürede parçalanabilirken, alerjik proteinler iki ile 60 dakika sonucunda parçalanırlar. Mide sıvısı simülasyon testi ile gıda allerjenleri ile normal proteinler, bazı istisnaları olmakla birlikte güvenilir bir şekilde test edilebilirler. Bu güne kadar test edilen transgenik proteinler, yapılan testler ile non allerjik olarak değerlendirilmiştir. Son yıllarda allerjik proteinlerin değerlendirilmesinde bir yöntem olarak amino asit dizilerine bakılmaktadır. 200’den fazla allerjik olduğu bilinen protein, moleküler olarak karakterize edilmiştir. Amino asit dizileri karşılaştırıldığında, en az sekiz amino asitlik bazı bölgelerin allerjiye yol açtığı anlaşılmıştır. Bu bölgelere epitop adı verilmektedir. Epitoplar arasındaki benzerliklere bakarak, rekombinant proteinin potansiyel olarak allerjiye eğilimi olup olmadığı hakknda fikir edinilebilir. Toksisite GDO’ların toksisite değerlendirmelerinde, öncelikle dışarıdan ilave edilen genin ürettiği protein dikkate alınmaktadır. Sindirim ile alınan yabancı genetik materyal bir problem teşkil etmez. Çünkü DNA bütün canlı türlerinde aynı DNA yapısındadır. İnsanlar günlük beslenmelerinde yaklaşık 0.1- 1 gram kadar yabancı DNA alırlar. GDO’lu gıdalardan insan hücrelerine ve barsaklardaki bakterilere geçen DNA miktarı ihmal edilecek düzeyde azdır. Toksikolojik değerelendirmelerde ilk olarak kullanılan yabancı proteinin beslenme sonucu oluşturduğu etkidir. Örneğin, 5-enolpiruvyl-shikimate-3-phosphate synthase (EPSPS) enzimi, bitkilede herbisitlere karşı direnç kazandırır. Bakteri, mantar ve bazı bitkilerde bulunan bu gen insanda bulunmaz. Triptofan ve fenil alanin biyosentezinde rol alır. Bu proteini günlük gıdalarımızda alırız ve bilinen bir fizyolojik etkisi yoktur. Antibiyotik Direnci Tartışmalı bir diğer konu, GDO’ların taşıdığı antibiotik direnç genleridir. Bunlar gelecekte 131 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ insan sağlığı için risk oluşturabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle GDO’larda sadece belli antibiyotik direnç genlerinin kullanılmasına izin veriliyor. Bu güne kadar her hangi bir örneği olmamasına rağmen, direnç genlerinin başka canlılara aktarılması gibi bir risk göz ardı edilmemelidir. GDO’lu bitkilerin hepsinde bir antibiyotik direnç geni bulunur. Transformasyon esnasında seçiciliği sağlamak amacıyla transgenik protein oluşturma işlemlerinde kullanılır. GDO’lu bitkilerin güvenlik değerlendirmelerinde ilk olarak, aktarılan direnç geninin barsak bakterilerine aktarılıp aktarılmadığına bakılır. Kriter olarak şunlara bakılır: Kullanılan antibiyotik insanda terdavi için önemli ve tek olması, Kullanım sıklığı, Ağız yolu ile alınması, Transformasyon üzerinde seçici bir baskı oluşturması, Bakteri populasyonunda antibiyotiğe dirençliliğin seviyesi dikkate alınır. En sık kullanılan antibiyotik direnç geni “nptII” genidir ve APH(3’)II enzimini kodlar. Bu gen aminoglikozid antibiyotiklerini inaktive eder. Bu gruptan olan neomycin and kanamycin tıbbi tedavide nadir olarak kullanılan antibiyotiklerdir ve genellikle ağızdan verilmez. APH(3’)II enzimi toksik ve allerjik değildir. Farklı ülkeler, farklı kanun ve mevzuatlarla araştırma ve ürünleri piyasaya sunma çalışmalarını kontrol etmektedir. ABD ve Japonya’da gevşek olan kanunlar, AB’de daha sıkı bir çerçevede denetlenmektedir. Şimdiye kadar gıda için üretildiği bilinen GDO’lu hayvan yoktur. Yakın gelecekte de beklenmiyor. Ancak GDO’lu ürünler hayvan beslenmesinde yaygın olarak kullanılıyor. Yem olarak kullanılan soyanın %60-90’ı GDO’ludur. Salam ve sosis içeriği ve işlenmesinde GDO ürünleri kullanılıyor. Vitamin, amino asit ve enzimlerler GDO’lu bakterilerden elde ediliyor. Veterinerlikte kullanılan aşılar da genetiği değiştirilmiş canlılardan elde ediliyor. Yapılan anketlerde GDO kavramının henüz tam olarak bilinmediği, bilgi sahibi olan kesimlerin de yarar ve zararları konusunda net bir kanaate sahip olmadıkları görülmektedir. Ülkemizde yapılan bir ankete katılanların yarısı GDO’lu ürünlerin doğal olanlara göre her zaman daha riskli 132 olacağını düşünmektedir. Eğitim seviyesi yükseldikçe, GDO’lu ürünlere bakış açısı olumlu yönde artmaktadır. GDO’lu ürünlere olumlu yaklaşanların temel gerekçesinin, üretimde verimliliği arttırması nedeniyle olmaktadır. Bilgi seviyesi arttıkça daha çok katılımcı, üzerinde GDO etiketi bulunan gıdaları satın alacağını belirtmiştir, bu da bilgi seviyesi arttıkça olumlu görüşün arttığı görüşünü desteklemektedir. Katılımcıların yaşı arttıkça ürün etiketlerini okuma alışkanlığı artmakta, fakat GDO’lu ürün alırım diyenlerin oranı azalmaktadır. Bayanların ürün etiketlerini okuma alışkanlıkları erkeklerden daha fazladır. Kadınların erkeklere göre GDO’lu ürünlere karşı daha hassas oldukları ve daha şüpheci yaklaştıkları gözlenmiştir. GDO’lu ürünler hayvan besiciliğinde de kullanılmaktadır. Transgenik ürünlerin kaliteli ve ucuz besin üretiminde yararlı olacağı, özellikle üçüncü dünya ülkeleri olmak üzere tüm dünyada açlığın ortadan kaldırılmasında etkileri olacağı beklenmektedir. Balık yemi olarak genetiği değiştirilmiş gıdaların, normal türlerden elde edilen besin maddelerine göre, sindirim dereceleri ve enerji içerikleri yönünden olumlu yönde farklılık gözlenmemiştir. Bu gıdaların kullanılması ile balıklarda, broylerlerde, süt ineklerinde, besi sığırlarının gelişimlerinde ve ürünlerinde bir fark oluşturmadığı anlaşılmaktadır. Son yıllarda, balıklarda protein kaynağı olan antinutrisyonel faktörleri azaltılmış soyanın yemlerde kullanımı giderek artış göstermiştir. Genetiği değiştirilmiş soya ve geleneksel soyadan elde edilen yağı, gökkuşagı alabalığında mukayese eden bir çalışmada, oniki haftalık deneme sonucunda, genetik modifiye soyadan elde edilen yağlar ile hazırlanan yemin besin madde kompozisyonunda ve balık gelişiminde herhangi bir farklılık oluşturmadığı görülmüştür. Genetik modifiye besinlerin yemlerde kullanılması sonucu meydana gelebilecek sağlık sorunlarını incelemek için Atlantik salmonu yeminde, genetik modifiye ve geleneksel soya kullanılmış, üç aylık deneme sonucunda, ciğer ve kas kompozisyonunda, kastaki yağ asidi profilinde bir farklılık gözlenmemiştir. Sonuç olarak genetik modifiye organizmaların balık gelişimi ve sağlığı bakımından güvenle kullanılabileceği kanaatine varılmıştır. GDO’lu ürünler tavuk ve sığır besiciliğinde de kullanılmaktadır. Çiftlik hayvanlarının, yemlerden 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ optimum şekilde yararlanmalarını sağlamak için üretilen transgenik ürünler, özellikle protein miktarı ve kalitesinin, nişasta ve yağ kompozisyonunun, vitamin ve mineral içeriklerinin iyileştirilmesi ve besinsel olmayan faktörlerin içeriğinin azaltılması ile hayvanların yemden yararlanma etkinliğinde iyileşmeler sağlanmıştır. Daha bir çok üründe iyileştirme çalışmaları devam ederken, konu ile ilgili olarak bilim adamlarının da tartışmalrı devam etmektedir. Bazı araştırıcılar, bu tip ürünlerin sonraki yıllarda insan ve hayvan sağlığı üzerine toksik veya allerjik gibi olumsuz etkilerinin olabileceğini, bazıları çevre açısından önüne geçilemeyecek sorunların oluşabileceğini, bazıları da kontrollü üretim, denetim ve gerekli testlarıin yapılması durumunda herhangi bir sorunla karşılaşılmayacağını ileri sürmektedirler. Özellikle gelişmiş ülkelerde tüketicilerin GDO’lu ürünler hakkındaki düşünceleri ve beklentilerini ölçmek amacıyla anketler yapılmaktadır. GDO’lu ürünler arasında tercih ve öncelik sıralaması yapılması istenen bir ankette, gelişmemiş ülkelerdeki insanların günlük beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için demir ve beta karoten içeriği zengin genetiği değiştirilmiş çeltiğin en yüksek puan ortalamasına sahip olması, topluma doğrudan yararı olan ürünlerde katılımcıların daha hassas ve olumlu yaklaştığını göstermektedir. Puanlama yapılması istenen ürünler arasında, demir ve beta karoten içeriği zengin çeltik ve kurak şartlarda yetişebilen çilek en yüksek puanları alırken, normalden hızlı büyüyen balık ve yağsız et üreten koyun, en olumsuz puanları almışlardır. Genelde genetik mühendisliği ile hayvanların değiştirilmesine tepkinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Avrupa’da yapılan anketlerde Avrupalılar GDO’ların faydasından daha çok risk içerdiğini düşünmekteler. Doğaya müdahale edilmesi açısından etik bulmadıkları bu yöntemlerin potansiyel risklerinden kaygı duyuyorlar. Bununla beraber biyoteknolojinin yaşam kalitesini artırdığını, tıp için kullanıldığında kabul edilebilir olduğunu belirtiyorlar. Anketlerde olumsuz görüşler bildirilmekle beraber, normal yollarla üretilmiş gıda ürünleri yerine, daha ucuz olan GDO’lu ürünleri tercih ediyorlar. Kaynaklar [1]. Demir A, Pala A. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara Toplumun Bakış Açısı. Hayvansal Üretim 48(1): 33-43, 2007 33. [2]. Alinorm 03/34 Joint FAO/WHO Food Standard Programme. 2003.C. A. C.: Appendix III: Guideline for the conduct of food safety assessment of foods derived from recombinant-DNA plants; Appendix IV: Annex on the assessment of possible allergenicity. [3]. Agnolo. G.D. GMO: Human Health Risk AssessmentVeterinary Research Communications, 29(Suppl. 2) (2005) 7– 11DOI: 10.1007/s11259-005-0003-7. [4]. Bannon, G., Fu, T. J., Kimber, I. and Hinton, D. M. (2003) Protein digestibility and relevance to allergenicity. Environ. Health Perspect. 111 , pp. 1122-1124. [5]. Beever, D. E. and Kemp, F. (2000) Safety issues associated with the DNA in animal feed derived from genetically modified crops. A review of scientific and regulatory procedures. Nutr. Abst. Revs. 70 , pp. 197204. [6]. Cellini, F., Chesson, A., Colquhoun, I., Constable, A., Davies, H. V., Engel, K. H., Gatehouse, A. M. R., Krenlampi, S., Kok, E. J., Leguay, J. -J., Lehesranta, S., Noteborn, H. P. J. M., Pedersen, J. and Smith, M. (2004) Unintended effects and their detection in genetically modified crops. Food Chem. Toxicol. 42 , pp. 1089-1125. [7]. Chan, J. M., Stampfer, M. J., Giovannucci, E., Gann, P. H., Ma, J., Wilkinson, P., Hennekens, C. H. and Pollak, M. (1998) Plasma insulin-like growth factor-I and prostate cancer risk: a prospective study. Science 279 , pp. 563-564. [ csa ] [ pubmed ] [ crossref ] [8]. Chen, Z. -L., Gu, H., Li, Y., Su, Y., Wu, P., Jiang, Z., Ming, X., Tian, J., Pan, N. and Qu, L. -J. (2003) Safety assessment for genetically modified sweet pepper and tomato. Toxicology 188 , pp. 297-307. [ crossref ] [9]. Chowdhury, E. H., Kuribara, H., Hino, A., Sultana, P., Mikami, O., Shimada, N., Guruge, K. S., Saito, M. and Nakajima, Y. 133 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ (2003) Detection of corn intrinsic and recombinant DNA fragments Cry1Ab protein in the gastrointestinal contents of pigs fed genetically modified corn Bt11. J. Anim. Sci. 81 , pp. 2546-2551. [10]. Epstein, S. S. (1996) Unlabeled milk from cows treated with biosynthetic growth hormones: a case of regulatory abdication. Int. J. Health Serv. 26 , pp. 173-185. [11]. Ermakova, I. (2005) Genetically modified soy affects posterity: Results of Russian scientists' studies — Available online at: http:/www.geneticsafety.org/info.php?txtid=19&nid=776 [12]. Gürlek M., Turan F, Turan C. Genetiği değiştirilmiş organizmalar ve hayvan beslemede kullanımı. www.akuademi.net/USG/USG2007 [13]. Kuiper, H. A., Konig, A., Kleter, G. A., Hammes, W. P. and Knudsen, I. (2004) Concluding remarks. Food Chem. Toxicol. 42 , pp. 1195-1202. [14]. MacKenzie, S. A., Lamb, I., Schmidt, J., Deege, L., Morrisey, M. J., Harper, M., Layton, R. J., Prochaska, L. M., Sanders, C., Locke, M., Mattsson, J. L., Fuentes, A. and Delaney, B. (2007) Thirteen week feeding study with transgenic maize grain containing event DAS-157-1 in SpragueDawley rats. Food Chem. Toxicol. 45 , pp. 551-562. [15]. Margulis, C. (2006) The hazards of genetically engineered foods. Environ. Health Perspect. 114 , pp. A146-A147. [16]. Martin, S. A. M., Vilhelmsson, O., Mdale, F., Watt, P., Kaushik, S. and Houlihan, D. F. (2003) Proteomic sensitivity to dietary manipulations in rainbow trout. Biochim. Biophys. Acta 1651 , pp. 17-29. [17]. Murray, S. R., Butler, R. C., Hardacre, A. K. and Timmerman-Vaughan (2007) Use of quantitative real-time PCR to estimate maize endogenous DNA degradation after 134 cooking and extrusion or in food products. J. Agric. Food Chem. 55 , pp. 2231-2239. [18]. Weil, J. H. (2005) Are genetically modified plants useful and safe?. IUBMB Life 57 , pp. 311-314. KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyosensörlere Genel Bir Bakış Ve Biyosavunmada Kullanılan Biyosensörler Mustafa F. Abasıyanık*, Ergün Şakalar**, Mehmet Şenel*** Fatih Üniversitesi, Genetik ve Biyomühendislik Bölümü*, Biyoloji Bölümü**, Kimya Bölümü***, 34500 Büyükçekmece, İstanbul ÖZET Biyolojik yapıdaki analitleri algılayan sensörler biyosensörlerdir. Biyolojik Saldırı Ajanları biyolojik yapıdaki toksin, hasta yapıcı veya vücut dengesini bozucu ajanlar olup son yılların savaş ve terörist saldırılarında sıklıkla kullanılmakta veya kullanılmaları planlanmaktadır. Bilim dünyası bir yandan yeni BSA’lar üzerine çalışırken bir yandanda var olan BSA’ları kısa sürede tesbit edebilecek biyosensörler üzerine uğraş vermektedir. Nükleik asit tabanlı biyosensörler çok hassas olmalarına karşın zaman ve kusursuz bir işçilik istediğinden ani saldırıların tesbitinde yetersiz kalmaktadır. Ajanların yüzey özelliklerine göre tesbit yöntemleri gün geçtikçe geliştirilmektedir. Bu makalemizin amacı sensör ve biyosensör teknolojisini ve de BSA oriyentit dizayn edilen biyosensörlerden bazılarını ve çalışma yöntemlerini tanıtmaktır. BİYOSENSÖRLER Sensör ve biyosensör tanımları Sensörler fiziksel olguları elektrik sinyallerine dönüştüren cihazlardır. Mekanik duyu organlarıda diyebileceğimiz bu cihazlar, çalışma şekillerine göre ve dönüştürücü (ing: tranducer) adı verilen yapılarına göre çeşitlere ayrılmaktadır. Termal, mekanik, kimyasal, akustik, radyoaktif sensörler ve biyosensörler bunlardan bazılarıdır. İlgi alanımıza giren biyosensörler genel olarak, biyolojik yapıdaki analitleri hisseden sensörler veya reseptör birimi biyomoleküler yapıda olan sensörlerdir. 135 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ parçalar Biyosensörün ana gövdesini oluşturan Biyosensörler bir çok sensör gibi reseptör ve dönüştürücü olmak üzere iki ana yapıdan ibarettir. Eğer reseptör biyomoleküler bir yapıda ise buna biyoreseptör adı verilir (Şekil 1). Biyoreseptörler analiti fark edebilen biyomoleküllerdir. Dönüştürücüler ise biyoreseptörün analiti fark ettiği esnada ürettiği kimyasal veya fiziksel sinyali elektrik sinyallerine dönüştüren yapılardır. Biyosensörler sayesinde normalde uzun tahliller gerektiren analizler daha kısa sürede yapılabilmektedir. Mesela glikoz biyosensörleri kandaki glikoz seviyesini kısa sürede ölçebilmektedir. Aynı ölçüm normalde geleneksel yöntemlerle daha uzun sürede yapılabilmektedir. Kısa sürede sonuca ulaştırması ve uygulama kolaylığı biyosensörlerin en önemli avantajlarındandır [2]. Biyoreseptörler: Biyoreseptör olarak değişik biyomoleküller kullanılabilmektedir. Bu biyomoleküllerden en çok kullanılanı enzimlerdir. Enzimler hedef moleküllere karşı oldukça özgüldür. Binlerce farklı analit içinden hedef analiti seçip reaksiyon oluşturabilen bu biyokatalizatörlerin dönüştürücülere bir şekilde immobilize edilmesi yani yapıştırılması gerekmektedir. Matrikse fiziksel hapisleme veya kimyasal bağlama yöntemleri analiti tanıyan biyomoleküllerin dönüştürücülere immobilizasyonunda kullanılan stratejilerdir. Kimyasal bağlama yönteminde biyomolekül dönüştürücü yüzeyine uygun bir reaktif tarafından kovalent olarak bağlanır. Çok az sayıda biyomolekülün bağlanması bile biyosensörün etkili çalışması için yeterli olabilir. Dönüştürücüler: Biyoreseptörün analiti tanıdıktan sonra ortamda oluşan fiziksel veya kimyasal değişimi algılayıp bunu ölçülemebilir dijital sinyallere dönüştüren cihazlardır. Burada kullanılacak dönüştürücü, 3 farklı kimyasala odaklanabilen 3 farklı dönüştürücüden biri olabilir. 1. Oksijen sensörü: Ortamda kullanılan oksijen miktarını ölçer ve bunu anlaşılabilir sinyal olan elektrik akımına dönüştürür. biyoreseptör analit Dönüştürücü Şekil 1 Bir biyosensörün konfigürasyonu 2. pH sensörü: Glukonik asit ortamın pH’ını düşürür. Bir pH sensörü olan dönüştürücü ortamın pH’ına bakarak yıkılan glikoz miktarını tesbit edebilir. Dönüştürücü ile pH değişimi voltaj değişimine sebep olur. 3. H2O2 sensörü: Dönüştürücü ortamdaki H2O2 konsantrasyonunu ölçer ve elektrik akımına dönüştürür [3]. Glikoz Glikoz + O2 oksidaz Glukonik asit + H2O2 Nitelikli Biyosensörlerde Aranan Özellikler Biyosensörler sekiz parametreye göre nitelendirilirler: (i). Duyarlılık (ing:sensitivity): Cihazın anaTüm bunları bir örnekle biraz daha açalım: Glikoz litteki değişime (konsantrasyon) birebir cevap biyosensörleri kandaki glikoz konsantrasyonunun vermesi demektir. Duyarlılık yüksekse analitteki tesbitinde kullanılırlar. Burada analit glikoz iken birim değişim sensörün ekranında aynen gözüglukoz oksidaz enzimi biyoreseptör olarak kul- kür. Seçicilik (ing:selectivity): Cihazın sadece lanılır. Aşağıdaki reaksiyon şemasında görüldüğü (ii). analite özgünlüğünü gösterir. Cihaz başka reaktifgibi iki yeni ürün reaksiyon sonucunda oluşur. lere ilgi göstermez ve hatalı sonuç vermez. (iii). Ölçüm aralığı: Cihazın ölçebildiği analit konsantrasyonun aralığıdır. Analit belli bir kon- 136 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ santrasyondan az veya çoksa cihaz iyi bir duyarlılıkta sonuç vermeyebilir. (iv). Ölçüm süresi: Analit konsantrasyonundaki bir basamak değişime karşı cihazın vereceği nihayi yanıtın sadece %63’lük kısmını ölçmek için gösterdiği ölçüm süresidir. Bir tür cihazın ölçme hızını gösterir. (v). Tutarlılık: Cihazın sonuçlarındaki tutarlılığı ifade eder. (vi). Tesbit sınırı: Cihazın tesbit edebileceği en düşük analit konsantrasyonunu ifade eder. (vii). Ömrü: Cihazın, performansında gözle görülür bir azalma olmadan verdiği hizmet ömrünü ifade eder. (viii). Kararlılık: Belirli bir süre içinde cihazın duyarlılığındaki veya baz çizgisinde değişimleri dikkate alan bir kalite ölçüm değeridir [2,3]. Biyosensör Dizaynında Dikkat Edilmesi Gerekenler Biyosensör tasarımlarında önce biyosensörün hangi analiti tanıyacağı tesbit edilmelidir. Sonrasında ise aşağıdaki maddeler dikkate alınarak biyosensörler dizayn edilmelidir. Bunlar sırasıyla; (i). Analite uygun biyoreseptörün (tanıyıcı molekülün) seçimi, (ii). Biyoreseptörü dönüştürücüye sabitlemede kullanılacak uygun ve verimli immobilizasyon metodunun seçimi, (iii). Biyoreseptörün analiti tanımasıyla oluşan kimyasal veya fiziksel sinyali anlaşabilir sinyal formuna dönüştürecek olan dönüştürücünün seçimi ve dizaynı, (iv). Ölçüm aralığının, duyarlılığın ve ölçümlerdeki parazitlerin dikkate alınması, (v). Cihazın kompakt bir hale dönüştürülmesi, olarak sıralanabilir. Tüm bunları yapmak için ise bir çok alanda geniş bir bilgi birikimine ihtiyaç vardır. Mesela, birinci şık için biyokimya ve biyoloji, ikinci ve üçüncü için kimya, elektrokimya ve fizik ve dördüncü için kinetik ve kütle transferi alanları bunlardan bazılarıdır. Biyosensör dizayn edilir edilmez sıra onun elverişli imalat ve kullanma için uygun bir şekilde paketlenmesine gelir. Modern imalat teknolojileri ve stratejileri sayesinde çok daha az maliyetle biyosensör üretimi mümkün olmaktadır. Tasarıdan imalata tüm bu basamaklarda çoklu- disiplinlerin bir arada kafa kafaya çalışması son derece önemlidir [2]. Şekil 2. Clark’ın enzim elektrodu Biyosensör Uygulamaları Biyosensörler birçok alanda kullanılmaktadır. • Tıp: Metabolitlerin ölçülmesi, insulin eksikliği belirtilerinin ölçülmesi, hastane koşullarının gözlenmesi, yapay pankreasın çalışma koşullarının kontrolü, vb. • Endüstri: Endüstriyel proses kontrollerinde gereklidir. Biyoreaktörlerin kontrolü, giren hammadde ve çıkan ürünlerin ölçülmesi, vb. • Çevresel Denetim: Çevre Koruma Ajansı (ing:EPA (Environmental Protection Agency) EPA tarafından hava ve su düzenli olarak izlenmektedir. Ayrıca yerel idari mercilerin de bölgesel izleme birimleri bulunmaktadır. Bu birimler düzenli olarak hava ve suyu tahlil etmektedirler. • Savunma (askeri ve sivil): Askeri ve sivil savunma alanında kullanılmak üzere bir çok sensör ve biyosensör dizaynı ve imalatına, son körfez krizi ve 11 Eylül sonrasında hız verilmiştir. Herhangi bir biyoterör ve biyosaldırı sonrası erken tesbit ve analiz için çok güçlü ve taşınabilir biyosensörler en elzem cihazlardandır. Bu konu ilerde daha detaylı verilecektir [2]. Biyosensörlerin Kısa Tarihçesi Clark ve Lyons (1962) ilk defa biyosensör terimini ifade etmişlerdir. Enzim-elektrot kompleksini imal eden ikili, bu kompleksi glikoz sensörü olarak kullanmışlardır. Sensör, oksido- 137 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ reduktaz enzim olan glikoz oksidazın pletanyum elektroduna immobilize olmasından ibarettir. Pletenyum elektrod enzim tarafından üretilen H2O2 tarafından +0.6V’da polarize olur. İşte basitçe bu prensibe göre çalışan tarihin ilk biyosensörü 1974 yılında piyasada Yellow Spirngs Instrument (YSI) olarak görülmüştür. YSI sensörünün geliştirilmesinde ana özellik yeni nesil membranlardır. Clark burada sandeviç membran kullanmıştır. Enzim nükleopor polikarbonat membran ve selluloz asetat membran arasına hapsolmuştur. Bu membranlar normalde ortamın potansiyel yapısını etkileyecek olan diğer faktörleri elimine etmekte ve cihazın duyarlılığını ve özgünlüğünü artırmaktadır. Mesela, Clark’ın kullandığı membran H2O2’ı diffüze ederken askorbat ve diğer parazitik kimyasalların geçişini engellemektedir [2]. Biyoreseptör Molekülleri (Şekil 3) Enzimler: Başta da belirtildiği gibi biyoreseptör moleküllerinin en çok bilineni enzimlerdir. Sensörün analite olan özgünlüğü aslında biyoreseptörün analite karşı özgünlüğünden başka bir şey değildir. Enzimlerin substratlarına karşı oldukça yüksek bir özgünlüğü, afinitesi mevcuttur. Binlerce kimyasal arasından ilgili oldukları substratı seçer ve reaksiyonu katalizlerler. Tabi tüm diğer reaksiyonlarda olduğu gibi enzimatik reaksiyonlarda da ortamın sıcaklığı, pH’sı, iyonik kudreti ve diğer çevre şartları önemli rol oynar. Antikorlar: Antikorlar bir glikoproteindir. Kandaki proteinlerin %20’sini oluşturular ve immünoglobinler diye de adlandırılırlar. Y şeklinde olup iki adet antijen tanıma bölgesi ihtiva ederler. Bağışıklık sisteminde antikorlar tarafından tanınan ve immün cevap oluşumuna sebep olan yabancı moleküllere antijen adı verilir. Antikorları genelde birbirlerinden ayıran farklılık antijen tanıma bölgeleridir. Her farklı antikor kendine özgün olan antijeni tanır ve ona geçici olarak bağlanır. Kovalent olmasa da güçlü bir bağlanma yaptığından antijen-antikor bağlanma stratejisi bir çok modern tanı metodunda kullanılmaktadır. Özellikle monoklonal antikor üretim teknolojisi sayesinde artık herhangi bir antijene özgün IgG tipi monoklonal 138 antikorlar üretilmekte ve üretilen bu antikorlar biyosensör teknolojisinde de kullanılmaktadır. Aptamerler: Genel olarak aptemerler rastgele sentezlenmiş tek zincirli oligonükleotidlerdir. Önce oligonükleotid sentezleyicisine zincir dizim sekansı bakımından rastgelelik gösteren trilyon adet farklı sentetik oligonükleotid ürettirilir. Baz dizimi farklı olan herbir molekül, farklı üç boyutlu yapıya sahiptir. Dolayısıyla bu kadar farklı molekül, tanınması düşünülen analitle muamele edilir ve hangi rastgele üretilen oligomerik molekülün analite karşı yüksek bağlanma kapasitesine sahip olduğu SELEX adı verilen özel bir yöntemle tesbit edilir. Sonrasında tesbit edilen oligomerin sekansı belirlenip sentezleyiciye ikinci defa ama bu sefer bilinçli olarak bu molekülden ürettirilir; ürünler ise biyosensör teknolojisinde biyoreseptör olarak kullanılır. Monoklonal antikorlara rakip olan bu moleküller gün geçtikçe uygulamada kendini daha fazla göstermektedir. Hatta son 10 yıl içinde özel yöntemlerle üretilen aptamer proteinlerin bazılarının altın ve bakır gibi madenlere karşı bile özgün bağlanma gösterdikleri görülmüştür. Bu da, özellikle yer altı suları üzerinden maden aramaları yapmak için orijinal biyosensör imalatının yapılabileceğinin işaretini vermektedir [2]. Reseptör proteinler: Reseptör proteinler biyolojik aktif bileşikler için yüksek ama özgün bağlanma gücüne sahiptirler. Yani, herbir farklı reseptör protein yalnızca kendine has bileşiğe bağlanabilir. Bu özelliklerinden dolayı biyoreseptör olarak biyosensör teknolojisinde kullanılmaktadırlar. Mesela, normalde hücrelerdeki ölüm reseptörleri apoptosis sinyali veren ligandlara karşı kullanılır. Hücre bu ligandları bu reseptörlerle hisseder ve apoptosisi (planlı hücre ölümü) başlatır. Sensör teknolojisinde bu reseptörler kullanılarak çevremizde üretilen hangi kimyasalın apoptotik sinyale sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Diğer Adaylar: Dünyamızda, biyosensörlerde biyoreseptör olarak kullanılmaya aday bir çok biyolojik materyal bulunmaktadır. Bakteriler, hücreler, organeller, membran tabakaları bunlardan bazılarıdır. Herhangi bir biyomateryalin biyoreseptör amaçlı kullanımı için tek koşul, materyalin istenilen analiti bir şekilde özgün olarak tanıma kapasitesine sahip olmasıdır [2]. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tablo 1. Biyosensörlerde Kullanımı Muhtemel Bioreseptörler Biyoreseptör Çeşitleri Organ parçası (örn:olfaktori) Doku Hücrenin kendisi Hücre organeli (örn.:mitokondri) Biyomembran (örn.:reseptörler) Enzim Antikor Yapısal bütünlük için gerekli olan ana ihtiyaç Bozulmamış doku Besin ve oksiyen temini Üretilen sinyal çeşidi Ozmatik ve asidik kararlılık Mekanik koruma pH ve elektrolikit kararlılık pH kararlılığı Elektron zincir ürünleri Salınan içerikler Reaksiyon ürünü Antijen tutumu/ kütle farkı Biyosensörlerde Dönüştürücü Çeşitleri ve Özellikleri (Şekil 3) Geleneksel Dönüştürücüler: Geleneksel dönüştürücüler 3 çeşittir. Bunlar; H2O2 veya O2 ölçümlerine odaklanan amperometre, pH veya iyon ölçümleri yapan potansiyometre ve fiber optik kablo kullanan fotometrelerden ibarettir. Biyotanıma reaksiyonları genelde kimyasal ürünler üretir ki bunlar elektrokimyasal metotlarla kolayca tesbit edilebilirler. H2O2 (veya reaktif O2) bir çift eletrod vasıtası ile ölçülebilir. Önce referans elektrodun karşısında olan elektroda (Ag/AgCl veya Kalomel) ufgun bir voltaj uygulanır. Bu durumda hedef moleküller olan H2O2 veya O2 elektrotta yüksetkenir ve ardından bir akım oluşur ve oluşan bu akım amperametre ile algılanır. Potansiyometre ise bir membranın iki tarafındaki H+ farkına bakarak çalışır. Fotometre, oluşan ışığı sinyal olarak algılar. Fiber optik kablolar oluşan bu ışığı yönlendirmede kullanılırlar. Piezoelektrik Dönüştürücüler: Pieazoelektrik materyalleri ve yüzey akustik dalga cihazları kütle değişimine karşı hassas bir ortam sunar. Bu tip dönüştücüler, biyoreseptörde tanıma reaksiyonu sonrasında kütle artışı oluyor ise, çok uygundur. Mesela kuartz kristal mikrobalans (QCM) adı da verilen piezoelektrik silikon kristalleri hali hazırda pikogramlık kütle değişminlerini bile hissedebilmektedirler. QCM’lere sabitlenen antikorların antijenleriyle karşılaşmalarıyla oluşacak kütle değişimi işte bu şekilde algılanıp dijitalize edilir. Aksiyon potansiyeli Metabolik son ürün İletkensel Dönüştürücüler: Solusyon iletkenliğindeki değişmeler bir reaksiyonun hızını belirlemede kullanılabilir. Oluşan iyonların yaptığı haraket sonucu iletkenlikdeki değişimleri baz alan bu teknik bir çok enzim alakalı reaksiyon hızlarının ölçülmesinde kullanılmaktadır. Elektrik Kapasitans Dönüştürücüleri: Kapasitans ölçüm metodu kullanılarak oluşan bir dönüştürücüdür. Mesela, iki farklı elektrodlu levha üzerine antikorlar immobilize edilse ve bir antijenantikor reaksiyonu oluşsa sonuç doğal olarak iki levha arasındaki ortamın dielektrik sabitesinde dikkate değer bir değişim meydana gelir. Bu değişim de kolayca dijitalize edilir. Termometrik Dönüştürücüler: Bazı biyotanımlama reaksiyonları esnasında ortam sıcaklığı değişir. Bu değişim gözlenerek reaksiyon dolayısıyla analit varlığı hakkında yorum yapılabilir. Mesela ATP’nin hidrolizlenmesinde veya antijen-antikor kompleksi oluşumları esnasında meydana gelen reaksiyon sonucu ortam sıcaklığı değişir. FET Tipi Dönüştürücüler: İyon konsantrasyonlarındaki değişimi algılayabilen FET’ler oldukça kullanışlıdırlar (ing: field effect transistors: alan etkili transistörler) 139 Şekil 3. Biyosensörlerin biyoreseptör ve dönüştücü çeşitliliği BİYOLOJİK SAVAŞ AJANLARIN TESBİTİNDE BİYOSENSÖRLER (BSA) BSA 11 Eylül saldırıları sonrası artık korkulan bir saldırı türü olmaya başlamıştır. 1995’de Tokyo’da şarbon saldırısından sonra, 11 Eylül saldırılarında da yine şarbonlu mektuplar ortaya çıkmıştır. Akabinde, bir anda dikkatler BSA üzerine yönelmiştir. Terörist saldırıların yanında, 17 farklı ülkeden biyosilah üretimiyle alakalı projelerin yürüttülmekte olduğu tahmin edilmektedir. Hastalık Kontrolü ve Engellenmesi Merkezi (ing:Center for Disease Control and Prevention (CDC)) tarafından yapılan bir araştırmaya göre bir teröristin ABD şehirlerinden birine kasıtlı bırakacağı şarbonun verebileceği ekonomik zararın maliyeti 477.8 milyon-26.2 milyar $/100 bin kişi olarak hesaplanmıştır [3]. Su ve gıda kaynakları: Su ve gıdalara bulaştırılarak da BSA’lar hedefe gönderilebilir. Birçok BSA sıcak ortamda bozulduğundan soğuk işlenmiş, işlenmemiş gıdalar kullanılmakta • veya BSA işleme sonrasında gıdaya eklenmektedir. Yine su kaynaklarındaki arıtma işlemleri ajanın etkisini azalttığından (filtrasyon, dilüsyon, klorlama) şebeke suyu işlendikten sonra BSA verilmesi daha etkili olmaktadır . BSA’ların Sınıflandırma Muhtemel Biyolojik Ajanlar: Kriterleri ve BSA’lar sınıflandırılırken değişik kriterler göz önünde tutulur. a) BSA’ların Transmisyonu (Taşınması) BSA’lar değişik yöntemlerle yayılabilirler. Konvansiyel silahlar olmadığı için yine hedefe gönderilemlerinde de konvansiyonel yöntemler kullanılmamaktadır: • Aerosoller: Aerosoller BSA’ların en önemli taşıyıcılarıdır. Özellikle 1-5 μ çaplı olduklarında akciğerlere kadar nüfus edebilirler. Ama 1 μ’dan küçük partiküller akciğerde kalmadan tekrar geri verildiğinden ve 5 μ’dan büyük olanlarda mukotik sıvıda ve solunum kanalının silli ve kıllı hücrelerinde tutulduğundan dolayısıyla ajan hedefine (akciğerler) ulaşamadığından etki sınırlı olur. 140 Etkilerine göre: i. Öldürücü etkili BSA’lar ii. Şiddetli hasta yapan BSA’lar. b) Taksonomilerine göre c) Salınım Şekillerine Göre (Aerosoller, su veya yiyecekle taşınanlar, vektörlerle(Hayvan vb), direk enjeksiyonla), d) Sebep Oldukları Klinik Sendromlara Göre (sistemik hastalık ajanları, pnömoni (zaturre) ajanları vb). Potansiyel BSA ajanları CDC tarafından katogorize edilmektedir. Bu merkezde spor oluşturan gram pozitif bakterilerden (Basillus antracis, Şarbon; Yersinia pestis, Zaturre), gram negatiflere (Francisella tuleransis, tularemia), oradan bakteri kökenli toksinlere (Clostridium botulinum kökenli botulium toksini) ve bazı virüslere (çiçek) kadar bir çok ajan sınıflandırılmaktadır [2,3]. 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Tablo 1. Biyolojik Silah Ajanları Ajanlar Yayılım Yolu Semptomlar Profilaksi (korunma) Tedavi 1-6 gün – tedavi olunmazsa yüksek (%50’lerle varan) ölüm riski Saatler - tedavi olunmazsa %25’lere varan ölüm riski 3 günle 8 hafta arasıOrta derecede lethalite Ateş, zayıflama, öksürük, solunum eksikliği, pnömoni Antibiyotikler (streptomicin, gentamisin, tetrasiklin) Aşılar. Sulu gıdalar. Antibiyotik Direk temas, vücut sıvısı 7-17 gün- yüksek ölüm oranı Nosokomial (muhtemel taşıyıcılar) 2-21 gün - yüksek ölüm oranı Yüksek ateş, isilik, şiddetli ağrı, baş ağrısı, karın ağrısı Yüksek ateş, aşırı halsizlik, kansızlık, petesi (noktalı kanama), ödem, kaslarda ağrı, başağrısı İnkübasyon (kuluçta) Letalite (öldürücülük) Direk bireyden bireye bulaşma Bakteriler Plaka (pnömonik Aerosoller veya sinek veya hıyarcıklı vektörlerle veba) Kolera Su ve gıda kontaminasyonuyla Tifo Su ve gıda kontaminasyonuyla Virüsler Çiçek Kanamalı humma (Ebola, lassa, marburg) hayvan – Bireyden bireye bulaşma yok veya kısmi bulaşma söz konusu Bakteriler Şarbon Sporla, aerosoller, 1-5 gün- yüksek gıda ölüm Tularaemia Biyolojik toksinler Aflatoksin Botulinum toksini Aerosoller, kene veya böcek ısırmaları, kontamine gıda ve sular 3-14 gün-orta ölüm oranı (tedavi edilmez ise) Aerosoller, kontamine gıda ve sular Değişik sürelerdealınan doza ve yönteme göre letalite değişir Aerosoller, kontamine gıda ve sular 6 saat-14 günyüksek letalite Sulu ishal, kusma, bacakta kramplar. Ölüm saatleri alabilir. Ateş, zayırlama, ağrı ve ateş Ateş, halsizlik, öksürük, şok. Ölüm 36 saat içinde olabilir. ani akut ateşli hastalık, öksürük, zayıflama Ateş, nefes darlığı, öksürük. Karaciğer hasarları, ölü doğum, eksik doğum, kanser Bulanık görüntü, yutkunma güçlüğü, ve Aşılar. Antibiyotikler (dirençlilik artmaktadır) Aşı Desdekleyici tedavi (sıkı kontrol, VHF bariyer önleme) Aşı. Antibiyotik (siproflaksin, doksisiklin) Aşı. Antibiyotik (gentamisin, streptomisin). Eklembacaklı ısırmasına karşı koruma Tahlil, kontamine gıdanın uzaklıştırılması Erken müdahelede antitoksinler 141 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Staphylococcus enterotoxin B Aerosoller, kontamine gıda ve sular 1-6 saat- %1’den az letalite Risin Aerosoller, kontamine gıda ve sular Saatlerden günlere-yüksek letalite BSA’ların Tesbitinde Zorluklar Biyolojik saldırılarda en büyük problem, biyolojik saldırılar ile olağan hastalık belirtileri arasındaki farkın tesbit edilmesinde yatar. Yani, BSA diye algılanan esasında olağan bir enfeksiyonel hastalığın mevsimsel artması da olabilir veya daha az zararsız ajanların sebep olduğu rahatsızlıklar da olabilir. Bu soruların kısmi cevaplanmasında moleküler tekniklere oldukça büyük iş düşmektedir. “Tedavi İçin Tesbit (TİT)” ve “Koruma İçin Tesbit (KİT)” diye iki tür cihaz kullanılar. TİT’de amaç birey BSA’ya maruz kaldığı birkaç saat içinde BSA’nın tesbiti iken diğeri yani KİT BSA’nın ortama bırakılmasından birkaç dakika içinde (bulaş başlamadan) tesbitini hedefler. TİT’ler genelde hastane laboratuvarlarında kulanılan analitik cihazlar iken, KİT’ler sensör (biyosensör) türü cihazlardır [2,3]. BSA’ların Tesbitinde Biyosensörler BSA’ların tesbitinde kullanılan biyoreseptör moleküllerin ekserisi, ya analitin yüzeyine bağlanan antikor veya BSA’nın genetik materyaline bağlanan nükleik asit türü moleküllerdir. Aptamer, glikolipid ve peptidlerde kullanılmakla beraber bunların sayısı artmakla beraber oldukça azdır. 1. Nükleik Asit-tabanlı Biyosensörler (TİT tipi sensörler) Toksinler hariç bakteri, virüs gibi tüm canlıların tesbitinde kullanılabilirler. Çok hassastırlar. Her canlının kendine has DNA şifresi bulunmaktadır. 142 kaslarda zayıflık, solunum kaslarına felç Kusma, bulantı, ishal, göğüste ağrı, baş ve kas ağrısı. Ateş, solunum güçlüğü, bulantı, akciğerödemi etkilidir. Etkili ve dikkatli bakımve havalandırma Sadece etkili ve dikkatli bakımve havalandırma Sadece özel durumlar için etkili ve dikkatli bakım ve de havalandırma Dolayısıyla, PZR (ing:PCR; polimeraz zincir reaksiyon metodu) adı verilen bir metot sayesinde çok az miktardaki (femto veya attogram DNA) örnek içinden bile istenilen analitin tesbiti mümkündür [3]. O kadar ki, Hartley ve Baeumner (2003) çubuk şeklinde yaptıkları DNA temelli bir analiz yöntemi ile 12 saat içinde tek bir şarbon sporunu bile tanımlamayı başarmışlardır [3]. Versage (2003) gerçek zamanlı PZR tekniği ile bir kaç saat içinde Francieslla tularensis’in varlığını tesbit edebilmiştir [5]. Bu yür yöntemlerin kendine göre dezavantajlı yönleri de bulunmaktadır. Özellikle çapraz bulaş, yanlış pozitif sonuç ortaya çıkmasına sebep verebilir. Nükleik asit analizleri için örneklerin hazırlanmasında gerekli olanlar sırasıyla; (i) Hedef organdan alınan örnek amplifikasyon için yeterince DNA verebilecek miktarda olmalıdır. (ii) PZR’yi engelleyebilecek her türlü etken (RNaz veya DNaz gibi enzimler ve proteinler) ber taraf edilmiş olmalıdır. (iii) Nükleik asidin türüne dikkat edilmelidir (RNA’lar DNA kadar dayanıklı değildir). Minyatüre edilmiş PZR cihazları, nükleik asit tabanlı analizlerin çok iptidayi koşullarda bile yapılmasında büyük önem taşımaktadır. PZR yanında nükleik asit teknikleride biyosensör kullanılmaktadır. hibridizasyon teknolojisinde 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Şekil 4. Baumner’in Biyosensörü: A) Çubuklar 1- Pozitif kontrol (benekli bölge analitin tutuklandığını gösterir), 2- Negatif kontrol (analit olmadığı için reaksiyon ve dolayısıyla beneklenme yok), 3-Çok düşük konsanrasyonda analit içeren örnek; BBiyosensörün çalışma prensibini anlatan şekilHata! Yer işareti tanımlanmamış.. Baunmer’in biyosensörü (Şekil 4), sülfürodamine B boyalı ve alanite karşı raportör probu bulunan liposom ve yine analite karşı tutucu prob içiren polietersülfon membran çubuktan ibarettir. Yani, sandviç tekniği uygulanan bu metodda liposom, görüntülemeye uygun olan bir boya (sülfürodamine B) ve aynı zamanda şarbonun DNA sekansına (özellikle sık üretilen bir mRNA’nın özgün sekansına) özgün sekansta bir raportör prob ihtiva etmektedir. Diğer taraftan, çubuk şeklinde olan membranın belli bir bölgesine raportör probun tanıdığı, mRNA’nın başka bir sekansına özgün tutuklayıcı problar immobilize edilmektedir. Sonuçta, mRNAları izole edilmiş şarbon numuneleri amplifiye edilip liposomlarla muameleye tabi tutulduktan sonra, şekilde de görüldüğü gibi bir test tüp içersine aktarılmaktadır. Membran çubuk bu tüpün içine yerleştirilip liposom-numune solusyonuna daldırılınca oluşan liposom-mRNA kompleksleri (eğer ortamda şarbona ait mRNA varsa) kağıt kromotografi yönteminde olduğu gibi çubuk boyunca haraket etmektedir. Tutuklayıcı probların olduğu bölgeye gelinince ise tutuklanmakta ve immobilize olmaktadırlar. Liposomun içinde saklı bulunan boyar maddenin görüntülenme özelliği sayesinde de bu tutuklanma gözle rahatlıkla tesbit edilebilinmektedir. Metodun dezavantajı süredir. Yukarıda anlatılan işlemler 15 dakika da sonuçlanmakla beraber, ön hazırlık denilen ve sporların çatlatma inkübasyonundan , mRNA izolasyonundan ve amplifikasyondan ibaret olan evre takriben 4 saat sürmektedir. RNA’ların DNA’lardan 100.000 kat hassas olduğu da göz önüne alındığında bu ön hazırlık evresinin ne kadar zahmetli ve dikkat isteyen bir süreç olduğu anlaşılmaktadır [3]. DNA tabanlı yöntemlerin hemen hemen tümünde gerekli olan bu ön hazırlık evreleri otomatik örnek hazırlama (OÖH) cihazları sayesinde daha zahmetsiz ve hatasız bir hal almaya başlamıştır. Özellikle OÖH’ların analiz cihazlarıyla entekre edilmeleri bu tip biyosensörlerin boyutlarını masa üstü aksesuarı haline gelecek kadar küçültmüştür ki bir çoğu artık rahatlıkla (orduların bünyesinde) arazide sahra çadırlarının içinde bile kullanılabilecek seviyeye ulaşmıştır. Tüm DNA tabanlı metotlara baktığımızda 3 basamağın nerdeyse ortak olduğu görülmektedir: (1) Nükleik asitlerin ön hazırlığı, (2) Amplifikasyon ve işaretleme (gerekirse), (3) oluşan ürünlerin tesbiti. Bilim dünyası ikinci ve üçüncü basamakların geliştirilmesi için agresif bir mücedele içindedir. Optik ve elektrokimyasal gibi yeni dönüştürücülerin kullanımı, yeni immbolizasyon yöntemlerinin keşfi, 143 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ yeni işaretleme yöntemleri, minyotürleştirme bu mücadelenin geçtiği etkin alanlardan bazılarıdır. Sonikasyonla veya elektrikle hücrenin parçalanmasını sağlayan birkaç innovasyon dışında birinci basamakla yani ön hazırlık aşaması ile alakalı çok fazla araştırmaya rastlanmamaktadır. Eğer tüm bu basamaklar tamamen otomatizasyona alınamaz ve hepsinden öte, saatler süren bu sistemin analiz süresi dakikalara çekilemez ise nükleik asit tipi sensörler hiçbir zaman KİT tipi bir biyosensör olamazlar [2]. 2. Yüzey Özelliklerine Göre Tesbit (KİT Tipi Biyosensörler) Bir önceki tip biyosensörlerde DNA’nın ekstraksiyonuna ihtiyaç duyulurken bu sistemde herhangi bir sofistike ön hazırlık aşaması bulunmamaktadır. Tamamen analitin yüzey yapısını hedef alan bu sistemler hızlı, güvenilir, yanlış negatif sonuç vermekten uzak, özgün, hassas, kullanımı kolay, hızlı cevap vererek ideal sensör özelliklerini taşırlar [2]. Şekil 5. BioVeris geliştirdiği sandviç tipi biyosensör ve çalışma prensibi [10] Bu tip ilk ticari biyoensör BioVeris [4], Response Biomedical Corporation [5] ve QTL [6] tarafından piyasaya sürülmüştür. Bunlar, boncuklar üzerine immobilize tutuklayıcı antikorları ihtiva eden sandviç tip biyosensörler olup, aralarındaki fark 144 raportör antikorlardaki işaretleme sisteminden ve kitlerin genel formatından gelmektedir [2]. QTL’ın ürettiği biyosensör labtop kadar küçük ve hafiftir. Kartuşlar cihaz üzerine kolayca yerleştirilmekte ve sonuç, 10 dakika içinde alınabilmektedir. Aralarındaki fark işaretleme ve görüntülemede metod farklılıklarından oluşmaktadır. BioVeris elektrokemiluminesent (elektrokimyasal-ışıma) sistemini kullanmaktadır (Şekil 5-A). Manyetik boncuklara bağlı tutuklayıcı antikorlar analiti ve ona bağlı raportör antikoru tutuklar oluşan 4’lü komplex manyetik alan oluşturularak bir elektroda tutturulur ve bir potansiyel akım uygulanır. Roptörtöre bağlı özel işaretleyici madde verilen bu voltajla ışıma yapar (Şekil 5-B). Böylece indirek yoldan da olsa analitin varlığı tesbit edilir [10]. QTL ise farklı bir sistem kullanmaktadır. Burada söndürücü (quenching) moleküller ve floresan özellikte polimerler kullanılır. Floresan yapıdaki polimerler ışın verirken süper söndürücü özellikteki moleküllerle karşılaşınca bu özelliklerini yitirirler. Manyetik boncuk bu polimerleri ve söndürücüleri bir arada ihtiva eder. Ne zaman ki analit gelir ve söndürücüyü ortamdan uzaklaştırır o zaman boncuk ışıldamaya başlar ki bu analitin varlığının indirekt yoldan tesbitidir [12]. Bu innovativ yeni işaretleme metodu QTL’yi bu alanda lider konumuna çekmiştir [2]. Bu eski nesil biyosensörlere eklenen yeni nesil biyosensörlerde bir anda birden fazla analitin tesbiti mümkün olmaktadır. Bunda farklı renklerdeki işaretçiler veya farklı analiti tesbit eden farklı biyoreseptörler (protein çipler) kullanılmaktadır. Naval Araştırma Laboratuvarından Ligler ve ark. bu alanda çalışırlar ve iki farklı tipte sensör dizayn ederler. Birinci (Research International, Monroe WA, USA tarafından Analyte 2000 ve RAPTOR adında piyasaya sürüldü) prototipte 4 analit için 4 ayrı kanallı cihaz tarafından tutuklayıcı antikorlar, optik tel kablo üzerine immobilize edilir. Analit ve raportör antikorlar (floresan madde taşıyan) eklenip bağlanma ışık verilerek tesbit edilir. Bu cihazdaki en büyük yenilik fiber optik kablo kullanımıdır. Bu sayede ışığın yayılımı ve tesbiti daha efektif hale getirilir. İkinci önemli tipte ise altı adet mikro-sıvısal alanlı bölgenin her birine farklı biyoreseptör immobilize edilir. Daha sonra ise yine numuneler bu çubuksu bölgelere dik olarak muamele edilir. Numunelerin içinde biyoreseptörlerin tanıdığı analitler varsa eğer bunlar biyoreseptörlere bağlanırlar. Bu basamaktan 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ sonra ortama floresanlı raportör antikorlar gönderilir ve lazerle görüntülenir. Nerede bağlanma varsa buralarda ışıma görülür ve bu ışımalar CCD kamera tarafından bilgisayar ortamına dönüştürülerek biyosensörün analit varlığını algılaması sağlanır (Şekil 6) [7]. Şekil 6. A-NeutrAvidin kaplı yüzeye biotinli tutuklayıcı antikorlar 6 hat (çizgi) halinde dizilir. B-Numuneler bu hatlara dik olarak muamele edilir. C-Floresanlı raportör antikorlarla işaretlerinirler. D-Lasere ışıma yapan floresanslı antikorlar CCD kamera ile dijital ortama aktarılır [13]. Sandviç yönteminin dezavantajından biri ayrıca bir raportör antikor kullanılması gereksinimidir. İşaretleme gerektirmeyen yüzey plasma rezonans (SPR) gibi optik tabanlı geçici dalga cihazları, rezonant aynalar, refloktametre, Love dalga akustik sensörleri gibi akustik dalga cihazları, kuartz kristal mikrobalans ve iyon seçici alan etkili transistörler en çok kullanılan biyosensör türleridir. Bu tür cihazlardaki en esaslı problem spesifik olmayan bağlanmalarında yanlış pozitif sonuç vermesidir [2]. pM) SEB’i tesbit ederek yapılabilmiştiştir. İkincil ve üçüncül antikor kullanılarak sinyal amplifiye edildiğinde ise 100fM’lik SEB’in tesbit edilebildiği görülmüştür [8]. Texas Instruments tarafından geliştirilen SPR tipi Staphylococcus aureus enterotoksin B (SEB) algılayıcı bir biyosensörde bu dezavantaj ikinci bir referans kanal kullanılarak giderilmeye çalışılmıştır. İki kanalın biri SEB içerirken, diğeri ise referans olarak kullanıldığından bir şey içermez. Spesifik olmayan sıvıdan gelen bağlanmalar ve buna bağlı değişmeler referans kanaldan gelen verilere göre kompanse edilerek daha doğru sonuç alınmıştır. Bu sayede saatler süren bir ölçüm, 15 dakika içinde 2 ng/ml’lik (70 145 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyosensör imalatında lipid tabakaları ve bu tabakaların içinde gangliosidlerede rastlanmaktadır. Gangliosidler karbohidrat bir kafadan oluşan lipid türevlerdir. Karbohidrat kısımları vasıtasıyla Şekil 7. Mikroyapılı redoks biyosensörü. Normalde ligandlar boş iken redoks moleküler hopping (atlama) ile ferrosenler üzerinden elektro yol alır. Analit liganda bağlandığında ise bu yol kesintiye uğrar. Bu kesinti dijital sinyal olarak aktarılır [16]. Şekil 8. Mikrokantilever tabanlı biyosensör: A-Mikrokantilevere bir boncuk eklenmiştir. B-Kantilevere boncuk recombinant iki protein vasıtasıyla bağlanır. C- BoNT toksini bu iki proteinden birini (recombinant Sinaptobrevin 2) keser. Kesilme sonucu kantilever aşağı yukarı bir salınım gösterir. Salınımda kantilevere bağlı almaçlar tarafından algılanarak dijitalize edilir [17]. spesifik olarak herhangi bir analite bağlanabildiklerinden biyoreseptör olarak kullanılmaktadırlar. Bir çok toksine bağlanabilirler. Pan ve Charych, GM1 tipi gangliosid içeren polidiasetilen liposomunun kolera toksinine bağlanabildiğini ve liposomda meydana gelen konformasyonal değişim 146 sonucu liposomun renginin morumsu maviden turuncuya değiştiğini rapor etmişlerdir [9]. Lipid yüzeylere ferrosin bağlı bir diğer sensörde ise elektronlar hopping yöntemiyle bir ferrosinden diğerine taşınarak iletilir. Ne zaman ki, ferrosinlerin yanında bulunan ligandlara kolera toksin bağlanır, işte o zaman eletron transferi gerçekleşemez hale gelir ( Şekil 7). Bu yöntemin en büyük dezavantajı ise yanlış pozitif sonuçların oluşma riskinin olması olasılığıdır [10]. Bir diğer yüksek innovasyona sahip biyosensör Parpura ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir. Botulinum toksininin (BoNT) bir şekilde tesbitini konu alan yöntem oldukça ilginçtir. BoNT bir çinko-endopeptidazdır. Çinko varlığında peptidleri belli bir noktadan keser. Özellikle sinaptik sinirlerin, sinaptobrevin-2 noktasından kesilerek ayrılmasına sebep olur. Bu yöntemde mikrokantilevere (sundurma) bir boncuk immobilize edilir. Boncuğu kantilevere bağlayan iki rekombinant proteindir. Sinaptobrevin-2 bonçuğa bağlı iken sintaksin-1A kantilevere bağlıdır. Aynı zamanda normalde bu ikisi birbirine bağlı iken, BoNT bu ikisini bağlantı yerinden keser. Kesilme kantileverde titreşimli sallanmalara sebebiyet verir. Kantilevere bağlı almaçlar bunu hisseder ve dijitalleştirir (Şekil 8). Bu salınım toksinin varlığının isbatıdır. 5 pg/ml toksini 15 dakikada tesbit etme başarısına ulaşan cihaz, kinetik bir tahlil yöntemi olarak diğerlerinden farklılık gösterir [11]. BSA TESBİTİNE UYGULANABİLİR YENİ BİYOSENSÖR TEKNOLOJİLERİ Yukarda verilen biyosensörlerden hiçbiri bir asker veya sivil tarafından taşınıp riskli bölgede KİT amaçlı tarama yapacak durumda değildir. Bunda söz konusu olan en büyük engelleri şöyle sıralayabiliriz: 1) Havadaki örneğin biyosensörün çalıştığı nemli bir ortama nakli; 2) Tesbit etme alt seviyesinin aşağı çekilmesi; 3) Daha hızlı ölçüm. 1) Hava örnekleri: Biyosensörler nemli ortamlarda çalıştıkları için hava örneklerinin nemli bir ortama aktarılması gerekmektedir. Ayrıca, hava örnekle- 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ rinin kontrolünün zor olması ve potansiyel tehlike addetmelerionların nemli ortama nakillerini zorunlu kılar. Bunun yanısıra belli hacimdeki havada çok az analit olacağından nakil esnasında birim alandaki analit miktarını yoğunlaştırıcı metodlara ihtiyaç vardır. Yoğunlaştırma için iki ana teknoloji (nemlendirilmiş siklon örnekleyici (ing:wetted cyclone sampler) ve sanal darbe (ing:virtual impactor)) kullanılmaktadır. Bunlar giyilebilir biyosensörler için uygun olmasa da kapalı alan çalışmaları için yeterlidir. Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarının (ABD) geliştirdiği bir sistemde bu iki yoğunlaştırma teknolojisi BSA’ların antijen-antikor ve PZR tabanlı yöntemlerle tesbit etmek için seri olarak bağlayıp APDS (Otomatik Patojen Tesbit Sistemi (ing: Automated pathogen detection system)) geliştirmişlerdir (Şekil 9). Masaüstü kullanılabilecek kadar küçük olan cihaz, özellikle metro ve alışveriş merkezleri gibi yaygın kullanım alanlarında belli periyodlarda havayı filtre eder ve işleyip analize hazır hale getirir. Cihazdaki sanal darbe, 1-10 μm’lik zerreleri toplamakta ve ayrı bir modül olan nemlendirilmiş silikon örnekleyicide bu zerreleri konsantre etmektedir. Bundan sonrası ise toplanan analitlerin biyosensöre sunulması ve tanınmasından ibarettir [12]. Hali hazırda bu iki tip örnekleyiciden başka yöntem olmadığı için havada asıllı analitlere yönelik portatif biyosensörlerin geliştirilmesinde sıkıntılar yaşanmaktadır. Örnekleme ünitesiz sensörlerin ortamda az yoğunlukta bulunan BSA’yı tesbit etmeleri zordur. Dolayısıyla araştırmalar geniş yüzey alanlı biyosensörlere yönelmiştir. Elektronik tekstil ürünleri ve diğer akıllı kumaşların bu tip sensörlerde kullanılmasının uygun olabileceği görülmektedir. Elektronik kumaşlara bağlı biyoreseptörlerde oluşan sinyallerin yine elektronik iplik dönüştürücüler vasıtasıyla dijitalize edilmesi gibi tasarımlar bilim insanlerının zihninde canlanmaktadır. Tabi böyle bir sensörün hem kuru hava ortamında ve hem de nemli ortamda çalışması gerekmektedir. 2) Hassasiyeti artırma ve hızlı analiz etme: Cihaz hassasiyetini artırmanın üç yolu vardır. Bunlar, yüksek bağlanma denge sabiteli biyoreseptör kullanmak, belirsiz bağlantıları azaltmak ve daha hassas dönüştürücüler kullanmak olarak sıralanabilir. Yüksek afiniteli yeni biyoreseptörler üzerine yapılan araştırmalar faj görüntüleme kütüphanesi orijinli peptid, antikor ve aptamerler üzerine yoğunlaşmıştır. Özellikle aptamerler son yılların en populer alanlarından biri aline gelmiştir. Aptamerler bir tür oligonükleotid (DNA) yapısındadır. Öncelikle farklı diziye sahip milyarlarca oligonükleotid sentezlenir. Herbiri farklı üçboyutlu yapıda olduğu için her birinin bir analite bağlanma sabitesi farklıdır. SELEX adı verilen metodla hedef analite en yüksek afinite ile bağlanan oligonükleotid seçilir, sekansı öğrenilir ve yüksel oranda sentezlenip biyoreseptör olarak kullanılır. Seçim aşaması zorda olsa sentez aşaması antikor teknolojisine göre daha kolaydır. Benzer süreç peptid ve antikorlar içinde uygulanmaktadır. Fakat, bağlanma sabitesi olan Ka’nında bir sınırı bulunmaktadır. Bilinen en iyi afinite avadinin biyotine göztermiş olduğu afinitedir. Dolayısıyla en iyi Ka değerinin 1015 M-1’den düşük olamayacağı belirtilmektedir. Şekil 9. Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarının (ABD) geliştirdiği APDS (Otomatik Patojen Tesbit Sistemi (ing: Automated pathogen detection system)) cihazı Hassasiyeti artırmada oynanması gerekli olan bir diğer parametre dönüştürücülerdir. Bu da kendi arasında etiketli veya etiketsiz analit veya biyoreseptörden gelen sinyalleri dönüştürmek olarak ikiye ayrılır. Etiketli biyosensörlerden ışıldar etiketli biyosensörler (kuantum noktalar, elektrokemiluminesent moleküller, boya etiketli liposomlar, floresan supersöndürücüler (quenching) son yılların ilgi alanıdır [1,2]. 147 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Şekil 10. Nano-kablo tabanlı bir biyosensör. Birbirine parallel bu iki kablodan sadece 2 numarada analite (virus) özgün antikor bulunmaktadır. 1 numara referans olup 2 numaralı telde oluşan bağlanma reaksiyonu sonucu iletkenlikte değişim meydana gelir. Dönüştürücü bunu algılar referansın iletgenliği ile karşılaştırıp dijital uyarı haline dönüştürür [19]. Etiketsiz biyosensörlerden bir kısmı mikrokantilever sistemine odaklandırılmıştır. Mikrokantileverin dönüştücüleri, kütle değişimden doğan resonansı, yüzey sitresindeki değişimlerden doğan kantilever bükülmelerini, afinite reaksiyonlarına bağlı değişimleri hissederek dijitalize edebilir. Farklı etiketsiz yöntemlerde kullanılmaktadır. Lieber ve arkadaşları yeni geliştirdikleri bir sistem vasıtasıyla bir adet virüsün bağlanmasını bile algılayan dönüştürücü imal etmeyi başardılar. Silikon nanokablo FET’lerin kullanıldığı bu sistemde antikor bağlı iki adet kablodan ibarettir. Kablonun birindeki antikorlar analite özgün iken diğer kablodakileri antikorların anatilite bağlan- 148 ma özelliği olmadığından referans olarak kullanılır. Analitin bağlanması kablo iletkenliğinde değişime sebebiyet verir ve referansın iletkenliğiyle karşılaştırılıp pozitif sinyal olarak dijitalize edilir [13]. Kaynaklar 1. Chambers J ve ark. Current Issues of Molecular Biology, 10 (2009); sayfa:1-10 2. Gooding JJ, Analytica Chimica Acta, 559 (2006); sayfa:137 3. Shah J ve Wilkins E, Electroanalysis; 15, 3 (2003); sayfa: 157-167 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ 4. Gosden C ve Gardener D, BMJ; 331 (2005);sayfa: 395 5. K. Brown, Science; 305 (2004); sayfa:261 6. Higgins JA, Ibrahim FK ve ark., Annals of The NY of Sciences, 894 (1999); sayfa: 130 7. Hartley HA ve Baeumner AJ, Anal. Bioanal. Chem., 376, (2003); sayfa:31927. 8. Versage JL, ve ark., J Clin Microbiol., 41,12, (2003); sayfa:5492-9. 9. A.J. Baumner ve ark., Anal. Bioanal. Chem., 380 (2004) sayfa:15 10. BioVeris Corporation, URL: http://www.bioveris.com 11. Response Biomedical Corp. URL: http://www.responsebio.com 12. QTL Biosystems, URL: http://www.qtbio.com 13. C.R. Taitt ve ark., Microbial Ecol., 47, (2004), sayfa:175. 14. A.N. Naimushin ve ark., Biosens. Bioelectro., 17 (2002), sayfa:573. 15. J.J. Pan ve D. Charych, Langmuir, 13 (1997), sayfa:1365. 16. Q. Cheng ve ark., Analyst, 129 (2004), sayfa:309. 17. V. Parpura ve ark., Proc. Natl. Acad. Sci. U.S.A., 100 (2003) sayfa:13621. 18. Lawrence Livermore Natioal Laboratory, URL: http://www.llnl.com 19. F. Patolsky ve ark., Proc. 149 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Kimyasal Ve Petrol Döküntüsü’ne Müdahale Operasyonları Kerem Kemerli, Erkan Alkır, Teoman Dikerler, Özlem Saklıcacı, Oytun Ulutaş (SESMEKE, İSTANBUL) GİRİŞ MEKE Denizcilik 1978 yılında, Shell Petrol emniyet müfettişliğinden ayrılan Mehmet Kemerli tarafından kuruldu. Önceleri deniz sektörü icin iş güvenliği malzemeleri üreten firma 1980 yılında “Gemi Sintine Servisi” adıyla Türkiye’de gemilerden sıvı atık alımı hizmeti veren ilk kuruluş oldu. 1984 yılında ise Kaptan Emre Omur önderliğinde Türkiye’nin ilk petrol sızıntısına müdahale (oil spill response) firması haline gelmiş, bugün Türkiye ve Dünya’da tanınmış, lider bir çevre koruma firmasıdır. MEKE Denizcilik, yirmi yılı aşkın süredir İstanbul Boğazı ve çevresindeki deniz yollarında meydana gelen tanker kazalarına, petrol ve katı atık kirliliğine, petrol boru hatlarında meydana gelen sızıntılara, başarıyla müdahale etmektedir. 2004 yılında Amerikan SEACOR Holding ve MEKE %50 – 50 ortaklık ile SESMEKE firmasını kurdular. Sesmeke, Bakü–Tiflis–Ceyhan Boru hattının Türkiye kısmında (Kars, Erzincan, Kayseri, Ceyhan) oluşturduğu 4 acil müdahale merkezini 65 yerli ve 7 uzman yabancı personel ile işletmektedir. Sesmeke’nin aldığı önlemler ve uyguladığı acil müdahale operasyonları, çevre duyarlılığı ve müdahale hızlılığı bakımından resmi otoritelerce dünyada örnek olarak gösterilmektedir. MEKE, uluslararası acil müdahale organizasyonları ISCO, MOIG ve OSRAM’da Türkiye’yi temsil eden tek özel şirkettir. Bu organizasyonlardan MOIG ve OSRAM’ın amacı, tüm Akdeniz bölgesinde müdahale altyapısını kurmak ve olabilecek petrol tankeri kazalarında hızlı ve dünya standartlarında bir müdahale gerçekleştirerek, çevreye gelecek zararın önüne geçmektir. Katılmış olduğu operasyonlarda elde edilen deneyimlerle 9 adet çevre temizlik/acil müdahale gemisi ve 5 adet deniz yüzeyi temizleme botu olmak üzere toplam 14 adetlik filomuz MEKE mühendislerince Atık Toplama Yönetmeliği’ne ve denizlerimizin karakter yapılarına uygun olarak inşa edilmiştir. Son teknoloji ekipmanlarımız sayesinde gemi ve botlarımız acil müdahale, atık toplama ve deniz yüzeyi temizleme operasyonlarının aranılan araçları haline gelmiştir. Tuzla bölgesinde bulunan fabrikamızda çevre temizlik botları (Sac/Fiber/Alüminyum) üretimi hızla devam etmekte olup toplam 20 adet gemi ve deneyimli personelimiz ile bu alanda hizmet vermekteyiz. İkitelli’de bulunan Acil Müdahale ve Petrol Temizliği Teknolojileri Fabrikamızda dünya standartlarında petrol bariyerleri, emici bariyerler ve petrol-yağ sıyırıcıları üretilmektedir. Ayrıca yine İkitelli depolarımızda yüksek miktarlarda ve çesitlilikte acil müdahale ekipmanları hazır bulunmaktadır. MEKE bugün; · Denizde petrol kirliliğine müdahale ve temizliği, 151 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ · Karada petrol kirliliğine müdahale ve temizliği, · Tehlikeli Maddelere Müdahale (Hazmat), · Boru hattı petrol kirliliğine müdahale ve temizliği, · Gemilerden çöp ve petrol türevli atıklarının alınması, · Petrol kirliliğine müdahale gemileri üretimi, · Deniz yüzeyi temizleme botları üretimi, · Petrol yayılmasını önleyici ve temizleyici ekipman üretimi, · 5312 sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanunun Uygulama Yönetmeliği” kapsamında kıyı tesislerine; o Kıyı tesisi risk değerlendirmelerinin yapılması, o Kıyı tesisi acil müdahale planlarının hazırlanması, o İlgili personelin eğitimi, o Teknik danışmanlık, o Acil müdahale ekiplerinin eğitimleri, o Acil mudahale yönetimi, konularında başta Denizcilik Müsteşarlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de dahil olduğu birçok kamu ve özel kuruluşa geniş servis hizmeti sağlamaktadır. AMAÇ Petrol ve tehlikeli maddelere müdahale konusunda yılları aşkın tecrübesiyle, firmamızın örnek teşkil etmesi ve müdahale operasyonları ile sağlanan tecrübenin aktarılması KONU Meke Deniz Temizliği Ltd.Sti, diğer faaliyet konularının yanı sıra temel olarak petrol ve kimyasal sızıntılarına temizlik hizmeti sağlamaktadır. Petrol döküntüsüne hem karada hem de denizde müdahale etmektedir. Boru hattında oluşan sızıntılar, tank döküntüleri gibi petrolün kara- 152 da yüzeye temas etmesine sebep olan olaylar sonucu karada müdahale operasyonu gerçekleşmektedir. Denizde müdahalede ise gemi kazaları, yakıt ikmali esnasında oluşan sızıntılar, deniz altındaki boru hattında gerçekleşebilecek sızıntılar, müdahale operasyonunu gerektirmektedir. Bunların yanında, MEKE, taşımacılık ve endüstride oluşabilecek kimyasal madde döküntülerine de müdahale edebilmektedir. Döküntü ve sızıntıya müdahale operasyonu, düzenli ve sistematik bir biçimde organize edilmelidir. Müdahale operasyonu öncesinde, döküntü haberi alınır alınmaz, olayın tanımlanması yapılır. Olayın tanımlanması, olayın yeri, zamanı, miktarı, döküntü çeşidi ile ilgili detaylı bilginin toplanması işlemidir. Toplanan bilgi müdahale operasyonunu gerçekleştirecek ekibe aktarılır. Müdahale ekibi, olayı ve maddeyi tanımladıktan sonra, müdahale stratejisi geliştirirler ve olay yerine intikal ederler (mobilizasyon). Sahanın incelenmesi ve olayın analizi ile beraber müdahale stratejileri geliştirilir ve belirlenir. Sonrasında saha kurulumu yapılır ve operasyon gerçekleştirilir. Operasyondan sonra güvenlik kontrolleri yapılır ve operasyon sonlandırılarak, saha boşaltılır. PETROL DÖKÜNTÜSÜ OPERASYONLARI MEKE’nin petrol döküntüsüne müdahel ettiği operasyonlardan bazıları asağıda anlatılmaktadır. · M/V S.Panteleymon 2003 yılında Anadolu Fenerinde 27.000 tonluk kuru yük gemisinin kırılması sonucunda geminin yakıt tanklarından 437 ton petrolün denize dökülmesi sonucunda bütün koy kirlenmiştir. 150 ton petrol, 8000 varil petrole bulaşmış atık toplanmıştır. 2 adet acil müdahale gemimiz, 700 metre bariyer, 80 personel ile yapılan 6 aylık bir operasyondur. · M/V Strontsiy 2003 yılında Kilyos’ta karaya vurup parçalanması neticesinde 120 ton yakıt denize akmış petrolün yayılmasını önlemek amacıyla bariyer çevrilmiştir. 1 adet acil müdahale gemimiz, 1000 metre bariyer 12 personel ile fasılalarla yapılan 22 günlük operasyondur. 153 · M/V Normed Istanbul Dilovası’nda, mal indirmek için yanaştığı iskelenin babasına çarpması sonucu yakıt tankının delinmesi ile denize yayılan kirliliğin temizlenmesi. 154 500 adet sorbent pad, 300 metre sorbent boom, 7 kişi ile yapılan 8 günlük operasyondur. · M/V Gotia 2002 yılında Emirgan iskelesine çarpıp, yakıt tankından aldığı hasar sonucu tüm kıyı şeridini Petrole bulamıştır. Müdahalemiz sonucu deniz yüzeyi ve kısmi olarak sahil şeridi petrolden temiz- lenmiştir. 4 adet acil müdahale gemimiz, 800 metre bariyer, 85 personel ile yapılan 18 günlük bir operasyondur. 155 156 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ 157 · M/T Volgoneft 248 1999 yılının son günlerinde petrol tankerinin şiddetli lodos sebebi ile Florya’da karaya oturması ve gövdesinin yarısının batması üzerine tanklarından denize dökülen yaklaşık 1700 ton 158 petrolün toplanması ve 8 km. sahil şeridinin temizliği yapılmıştır. 2 adet acil müdahale gemimiz, 1200 metre bariyer, 300 personel ile yapılan 710 günlük bir operasyondur. 159 160 · M/T Sfakia & M/T Antarctica 2002 yılında Tuzla’da gemi demirleme sahasında iki geminin birbirlerine mal aktarırken oluşan kazada, denize 1200 ton ham petrol dökülmüştür. Petrolün yayılması önlenmiş ve sonrasında deniz yüzeyindeki petrol atıkları toplanarak deniz temizlenmiştir. 2 adet acil müdahale gemimiz, 1000 metre bariyer, 30 personel ile yapılan 5 günlük bir operasyondur. 161 · M/V Heng Shan 2001 yılında süper kargo gemisi, Karadeniz Ereğli limanı girişinde karaya oturmuştur. Gemiden denize olası yakıt sızıntısına karşın bariyer çevrilmiştir. 1 acil müdahale gemimiz, 750 metre bariyer, 10 personel ile yapılan 21 günlük bir operasyondur. · M/V Marianna 1998 yılında gemi yangını sonrası Kıyı Emniyeti Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğü ile müştereken gemi ve deniz çevresinden toplam 5000 ton kirli atık temizlenmiştir. 2 adet acil müdahale gemimiz, 700 metre bariyer, 14 personel ile yapılan 5 günlük bir operasyondur. · M/T TPAO 1997 yılında Tuzlada meydana gelen kazada geminin yanması sonucu denize dökülen petrol 162 temizlenmiştir. 1 adet acil müdahale gemimiz, 200 metre bariyer, 35 personel ile yapılan 5 günlük bir operasyondur. · M/T Nassia 1994 yılında M/T NASSIA tanker yangınında donanmaya ait iki Deniz Süpürgesinin temizlenmesi, hizmete sokulması çalışmalarıdır. 1 acil müdahale gemisi, 150 metre bariyer, 85 personel ile yapılan 17 günlük bir operasyondur. KİMYASAL MADDE DÖKÜNTÜSÜ OPERASYONLARI · Ambarlı-Silikon tetraklorür Eylül 2008 tarihinde, limanda 2 adet 20 inçlik konteynerden toplam 30 IBC tank içindeki kimyasalın transferi ve temizliği işi yapılmıştır. 163 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyolojik Silahlar Esra İMAMOĞLU, S. İsmet DELİLOĞLU GÜRHAN Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü, İzmir, 35100, Türkiye Biyolojik silah terimi bakteri, virüs gibi canlı mikroorganizmaların ya da bunların toksinlerinin, hastalık ya da ölüm amaçlanarak savaşta, ya da panik ve kargaşa yaratmak için sivil halk üzerinde kullanımını ifade eder (1). Bu tanımdan yola çıkarak; askeri yapılanmaları hedef alan saldırılar “Biyolojik Savaş", sivil halkı hedef alan saldırılar ise “Biyoterörizm" olarak tanımlanır. Biyolojik savaş amacıyla kullanılan mikroorganizmalara "Biyolojik Ajan" denir (2). Yirminci yüzyılın başlarında biyolojik silahlara karşı oluşan yoğun ilgi ve yaygın kullanım girişimleri üzerine 1925 yılında Cenova Protokolü imzalanmıştır. Bu protokolle stratejik olarak biyolojik silahların (i) kullanımı, (ii) geliştirilmesi, üretilmesi ve stoklanmasının uluslar arası düzeyde yasaklanması, ve (iii) biyolojik silahların artmasına yönelik caydırıcı tedbirler ve ulusal politikaların geliştirilmesi hedeflenmiştir (3). Ancak birçok ülke Cenova protokolünü imza tarihinden önceki faaliyetleriyle ilişkilendirmemiştir. Ayrıca 2. Dünya Savaşı ve sonrasındaki soğuk savaş ortamı biyolojik silahlanma çabalarını gündemde tutmuş ve Cenova protokolü bu anlamda başarısız olmuştur. ABD'nin 1969 yılında biyolojik silahlanma programını durdurması ile oluşan yeni ortamda 1972 yılında Biyolojik Silahlar Konvansiyonu (BWC) imzalanmıştır. Takip eden yıllarda 140'dan fazla ülke bu konvansiyonu onaylamıştır (4, 5). Etkin bir denetleme ve yaptırım mekanizmasının olmaması her iki sözleşmenin de zayıf yönleri olarak görülmektedir. Biyolojik silahların üretimleri kolay ve ucuzdur, depolama ve dış şartlara dayanıklılıkları fazladır, son derece toksiktirler, enfeksiyon yetenekleri fazla olup, salgına neden olurlar, saptanması güçtür ve duyularla anlaşılmaz, teşhis ve tedavileri güçtür, biyoteknolojik üretim ile paralel çalışılarak gizlenebilirler, terör için ideal ajanlardır. Bu ajanlar; füzeler, roketler, uçaklar, toplar, bombalar, mayınlar ile hedeflerine ulaşabilir, Posta/Kargo yolu ile, Haşarat/Böcek ile, hedef bölgenin havalandırma sistemi ile, Suya/Yiyeceklere ilave edilerek kullanılmaktadırlar (6). Başlıca Biyolojik Ajanlar şu şekilde sıralanabilir; Bacillus Anthraksis (Şarbon Etkeni), Brucelloz (“Malta Humması” Etkeni), Vibrio Cholera ( Kolera Etkeni), Clostridium Perfirenges (Gazlı Gangren Etkeni ), Salmonella Typhi (Tifo Etkeni), Yersinia Pestis (Veba Etkeni), Francisella tularensis (Tularemi Etkeni), Coxiella Burnetti ( Q Ateşi Etkeni), Smallpox Virüs (Çiçek Hastalığı Etkeni), Congo-Crimean Hemorajik Ateşi Virüsü, Ebola Virüsü, Stafilokoksik Enterotoksin B, Kriptokokoz, Kokoidomikozlar, Plazmodium vivax (Sıtma Etkeni), Risin (Keneotundan elde edilir) (6). 165 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Biyolojik Silahlardan Korunma Yolları: 4. Hedef bölgenin karantina altına alınarak dekontaminasyonu, 1. Önleme: İstihbarat çalışmaları 2. Korunma: Koruyucu elbiseler, maskeler, 3. Belirleme: Ajanın Tespiti 4. Tedavi: Duyarlı antibiyotik kullanımı 5. Dekontaminasyon-Temizleme: Biyolojik savaş ajanlarının etkilerinin ortadan kalkması yıllar alabilir (6). Güvenlik Önlemleri: 1. Primer Enfeksiyonlara karşı uygun fiziksel (kaynatma işlemi) ve kimyasal (dezenfektan kullanımı) işlemlerin uygulanması, 2. Ventilasyon filtreleri olan sığınakların ve gaz maskelerinin mevcudiyeti ve periyodik bakımı, 5. Duyarlı antibiyotik kullanımı. 6. Kişisel Koruyucu Ekipman KKE sınıflaması avantaj ve dezavantajları ile Tablo1’de yer almaktadır (7). Biyoteknoloji ve genetik mühendisliği gibi yaşam bilimlerindeki hızlı ilerlemeler toplumsal yararlar sağlasa da, terör örgütleri de bu ilerlemelerden faydalanmaktadır. Bu koşullar altında bilim insanları anahtar rolü oynamaktadır. Akademi, sanayi kökenli veya devlet kurumlarından olan her bir araştırmacı kendi araştırmalarının kasıtsız, potansiyel sonuçlarının farkında olmalıdır. Günümüzde, biyolojik bilimlerdeki araştırmacılar, çalışmalarının potansiyel bir misillemeye dönüşmesini önlemeye yönelik sorumluluk almalıdırlar. Biyoterör tehdidinin doğası kompleks olduğundan ve bilinmeyenler çok fazla olduğundan, multisistem strateji gerekli ve önemlidir. 3. Kontamine su ve yiyeceklerin imhası, Tablo 1. Kişisel Koruyucu Ekipman KKE sınıflaması KKE Düzey A B C D 166 İçerik Avantajlar Dezavantajlar Tamamen kapalı giysi ve oksijen tüplü (dışarı havasından bağımsız) solunum sistemi Kimyasal dirençli giysi, botlar, eldiven, destekli veya kişisel soluma aygıtı (dışarı havasından bağımsız) Kimyasal dirençli giysi, botlar, eldiven, tüm yüzü kapatan ve hava temizleyen maske Temas ve inhalasyonla etkili ajanlara karşı en üst düzeyde korunma Pahalı, kullanıcı eğitimi şart, hareket kısıtlılığı, ısı ve fiziksel stres yüksek, sınırlı hava desteği Yüksek düzeyde koruma, bilinmeyen ortama giriş için yeterli hareket kısıtlılığı az Hava hortumlarına bağımlı (destekli tipte) veya sınırlı hava desteği (bağımsız tipte), ısı ve fiziksel stres yüksek, kullanıcı eğitimi şart Yüksek miktarda ajan içeren ortamda veya oksijen düzeyi düşük ortamda yetersiz koruma, maliyet ve eğitim ihtiyacı orta düzeyde Kimyasal ve diğer ajanlara karşı koruma sağlamaz İş kıyafetleri, eldiven, yüz siperliği ve botlar Yüksek hareket yeteneği, azalmış fiziksel stres, uzun süre çalışmaya elverişli, belli ajanlara koruyuculuğu yüksek Yüksek hareket yeteneği, azalmış fiziksel stres, çok uzun süre çalışma, ucuz Kaynaklar [1]. Cole LA. (1997), The Eleventh Plague: The Politics of Biological and Chemical Warfare. W.H.Freeman and Company, New York. [2]. Yeşilbağ, K. Biyolojik Silahlar : I. Tehdidin Boyutu. [3]. Fidler, D.P. (1999), Facing to global challenges posed by biological weapons. Microbes Infect. 1: 1059-1066. [4]. Hamburg, M.A. (2002), Bioterrorism : responding to an emerging threat. Trends Biotechnol., 20: 296-298. [5]. Hillemann, M.R. (2002), Overwiew : cause and prevention in biowarfare and bioterrorism. Vaccine 20: 3055-67. [6]. INTERPOL (2006), Bioterrorism Prevention Training Workshop for Asian countries Singapore. [7]. AZAP, A. (2005), Biyoterörizm, Biyolojik ve KimyasalTerörizmde Hastanelerde Emniyet ve Dekontaminasyon, 4. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi, 515-526. 167 KBRN’08 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ KBRN’de Kurumlar Arası İşbirliğinin Geleceği Halil Rıdvan ÖZ Fatih Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Genetik ve Biyomühendislik Bölümü, 34500 Büyükçekmece, İstanbul. (Kapanış Konuşması) Öncelikle bu kongrede ele alınan konulardan bahsetmek istiyorum. • Kanuni Düzenlemeler • KBRN eğitimi, müdahale operasyon-ları • Afet yönetimi • KBRN silahlar, atıklar, yönetim ve tes-pit yöntemleri ve teknolojileri • Laboratuar güvenliği Bu konularda farklı kurum ve kurulışlardan temsilciler bildirilerini sunmuşlardır. Beş üniver-site iştirak etmiştir. • Ege Üniversitesi • Fatih Üniversitesi • İstanbul Gelişim MYO • İstanbul Üniversitesi • Selçuk Üniversitesi Buna ilaveten altı kurum kongreye katılmıştır. • Adli Tıp • İl Sivil Savunma Müd., İstanbul • İstanbul Sağlık Müd. • İl Afet Yönetim Merkezi Müd., İstan-bul • Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birliği Müd., İstanbul • TSK 169 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Özel sektörden de bir temsilci yer almıştır. • MEKE Kongrede ele alınan konular ve yapılan tartış-malardan sonra gerek kanun yaparken, gerek müdahale planlaması ve operasyon yaparken, gerekse teknolojik ilerleme çalışmaları yaparken devlet, zzel sektör ve üniversite hakkında şu tes-pitlerde bulunulmuştur. Devlet kurumları: görev tanımı yapılmalı ve eşgüdüm sağlanmalıdır. Özel sektör: operasyonel hız ve teknoloji akta-rımı yönünden katkı sağlayabilir. Üniversite: bilgi üretimi, aktarımı ve meslek sahibi insan yetiştirme noktasında destek vere-bilir. Üniversite lisans ders müfredatılarına KBRN ile ilgili dersler eklenebilir. Bunlar • tehlikeli maddeler • atıklar • risk analizi • risk değerlendirmesi • karar verme yöntemleri • senaryo üretimi • müdahale planları • simülasyon • CBS • sensör • laboratuvar güvenliği • etik hakkında olabilir. Yine yüksek lisans ve dok-torada KBRN konusunda tez yapılabilir. Bunlar da • tehlikeli maddeler • atıklar • risk analizi • risk değerlendirmesi • karar verme yöntemleri • senaryo üretimi • müdahale planları • afet yönetimi • atmosfer hareketleri • Yer altı su hareketleri • simülasyon • yazılım • CBS • sensör • tespit teknikleri 170 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ • laboratuar güvenliği • GDO • etik • Çift kullanımı şüpheli araştırmalar hakkında olabilir. Yine üniversitelerde Akademik farkındalık, araştırma, fikir birliği sağlanabilir Toplumsal farkındalık eğitimi verilebilir Kurumlarla ve özel sektörle ortak çalışmalar gerçekleştirilebilir Üniversiteler arası işbirliği için • Ortak program (K, B, R, N), sertifika, proje, kongre vb. Düzenlenebilir. • Uluslararası toplantılara, CWC, BWC, DURC vb. etkili katılım sağlanabilir. Burada bazı bakanlık ve kurumlarla nasıl bir işbirliğinin sağlanabileceğine dair bilgiler verile-cektir. Sağlık Bakanlığı (ve üniversiteler): • Bölgesel eğitim faaliyetleri • Bilgi toplama ve değerlendirme çalış-maları Çevre ve Orman Bakanlığı (ve üniversiteler): • Bilgi toplama ve değerlendirme çalış-maları Adalet Bakanlığı (ve üniversiteler): • Mevzuat Sivil Savunma Genel Müdürlüğü (ve üniversiteler): • KBRN eğitimi • Kongreler • Mezunlar • Araştırma ve tatbikat • Müdahale senaryoları ve simülasyon-lar • Sensör • Yazılımlar TSK (ve üniversiteler): • KBRN eğitimi • Kongreler • Araştırma ve tatbikat • Müdahale senaryoları ve simülasyon-lar • Sensör 171 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ • Yazılımlar Belediyeler (özel sektör ve üniversiteler): • Farkındalık eğitimleri • Risk haritası • Tahliye planları • Müdahale Emniyet Genel Müdürlüğü (ve üniversiteler): • Eğitim faaliyetleri • Bilgi toplama ve değerlendirme çalışmaları İtfaiye (ve üniversiteler): • Eğitim faaliyetleri • Bilgi toplama ve değerlendirme çalışmaları Bunlara ek olarak bölge ülkeleri ile işbirliği için uluslar arası kongre, çalıştaylar düzenlenebilir. Yine bir bakanlık bünyesinde Center of Dise-ase Control’a benzer (Bethesda, Maryland, ABD) Hastalık Takip ve Müdahale Merkezi kurulabilir. İşbirliğinin güçlü, geniş ve kalıcı olması dileğiyle. TEŞEKKÜR EDERİZ 172 1. KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOLOJİK, NÜKLEER (KBRN) KONGRESİ Yazar Dizini A K Ahmet KARABURUN · 25 Ali DEMİRCİ · 25 Aytaç KABAKLARLI · 55 Kadir ÇEVİKER · 5 Kerem KEMERLİ · 151 B M Bekir KARLIK · 123 Mehmet BORAT · 39 Merve ŞAHİN · 109 Mehmet ŞENEL · 135 Mustafa Fatih ABASIYANIK · 135 C Can AVCI · 59 Celal TUNCER · 85 N E Nevzat UYAROĞLU · 33 Esra İMAMOĞLU · 165 Ergün ŞAKALAR · 135 Erkan ALKIR · 151 O F Fahrettin ELDEMİR · 109 Fahri AKBAŞ · 129 Ferhat KARACA · 49 G Omar ALAGHA · 49 Özlem SAKLICACI · 151 Oytun ULUTAŞ · 151 S S. İsmet DELİLOĞLU GÜRHAN · 165 Sami GÖREN · 101 Sayit SARGIN · 63 Gökay Atilla BOSTAN · 97 H T Halil Rıdvan ÖZ · i, ii, vii, viii, 33, 169 Harun Akif KABUK · 49 Turan GENÇ · 99 Türkay ESİN · 71 Teoman DİKERLER · 151 İ Y İbrahim TARI · 1 İhsan Ömür BUCAK · 123 İrem UZONUR · 21 İsmail ANIL · 49 İsmet DELİLOĞLU GÜRHAN · 63 İslam SARUHAN · 85 Yalçın BÜYÜK · 15 Yaşar BAĞDATLI · 5 173
Benzer belgeler
Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi
kimyasal maddelerle ilgili bilgi verecek bir bilgi
bankası oluşturulmalı, serbest kalan maddeye
ilişkin değerlendirme yapacak bilgisayar programları ile sürat ve etkinlik sağlanmalıdır.
Bugün halkı...
Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında
kimyasal maddelerle ilgili bilgi verecek bir bilgi
bankası oluşturulmalı, serbest kalan maddeye
ilişkin değerlendirme yapacak bilgisayar programları ile sürat ve etkinlik sağlanmalıdır.
Bugün halkı...