Dünyada Menşe Kurallarının Bir Dış Ticaret Politikası Aracı Olarak
Transkript
Dünyada Menşe Kurallarının Bir Dış Ticaret Politikası Aracı Olarak
T.C. BAŞBAKANLIK Gümrük Müsteşarlığı AT ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü DÜNYADA MENŞE KURALLARININ BİR DIŞ TİCARET POLİTİKASI ARACI OLARAK KULLANILMASI VE DÜNYA TİCARETİNE ETKİLERİ, TÜRKİYE İÇİN ÖNERİLER (UZMANLIK TEZİ) Kerim TOKGÖZ Avrupa Topluluğu Uzman Yardımcısı ANKARA - Eylül 1998 KISALTMALAR ABD AKÇT AKP APEC AT BKK DGÖ DTÖ EFTA EKÜ GATT ICC MDAÜ MKK MKTK NAFTA O.J. OKK R.G. STA TPD UÇP UNCTAD - Amerika Birleşik Devletleri - Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu - Afrika, Karayip, Pasifik - Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği - Avrupa Topluluğu - Bakanlar Kurulu Kararı - Dünya Gümrük Örgütü - Dünya Ticaret Örgütü - Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi - En Çok Kayrılan Ülke - Ticaret ve Tarifeler Genel Anlaşması - Uluslararsı Ticaret Odası - Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri - Menşe Kuralları Komitesi - Menşe Kuralları Teknik Komitesi - Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi - Official Journal - AT Resmi Gazetesi - Ortaklık Konseyi Kararı - T.C. Resmi Gazete - Serbest Ticaret Anlaşması - Tarife Pozisyonu Değişikliği - Uyumlaştırma Çalışma Programı - Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı GİRİŞ İkinci dünya savaşı sonrası dönemin ticaret konsepti, en çok kayrılan ülke (EKÜ) ilkesi çerçevesinde iki temel slogan üzerine oturtulmaya çalışılmıştır: ayırımcı olmayan ve liberal ticaret (Ticaret ve Tarifeler Genel Anlaşması - GATT’ın I. ve II. maddeleri). Küresel ticaretin 80’lerin başından itibaren baş döndürücü bir hızla artmasıyla birlikte, uluslararası üretim ağlarının büyük ölçüde çokuluslu şirketlerin faaliyetleri ile doğru orantılı olarak genişlemesi ise zamanımızın temel tecrübelerindendir. Bu üretim ağlarının denizaşırı ülkelere ulaşmasında, firma üretim programlarında ülke içi kaynaklar dışındaki almaşıkların da cazibe kazanmış olmasının payı azımsanamaz. Bu durumun nedeni, çokuluslu ya da uluslararası sanayi yatırımları bulunan şirketlerin, üretim alanı veya fabrika kuruluş yeri seçimi gibi temel yatırım değişkenlerini, hammadde ve işgücü sağlama, taşımacılık ve pazara ulaşım koşulları gibi sabitlerle değerlendirirken sadece kurulu bulundukları ülkeyi değil, hukuksal düzenlemeleri ve ekonomik koşulları elverişli diğer ülkeleri de hesaba katabilmeleri olanağıdır. Proje geliştirilirken bakış açısı artık tek bir ülkeye değil, dünyanın önemli bir bölümüne yönelmiştir. Bu arada kendini gösteren en önemli olgulardan biri, neredeyse hiç bir ürünün, üretim sürecinin başından sonuna kadar tek bir ülke sınırları içinde üretilmemesidir. Bir serbest ticaret alanının ayrıcalıklarından yararlanabilmek veya yerli sanayiye zarar veren belirli bir ülke menşeli ürünün ithalatına karşı korunma önlemini uygulayabilmek için, söz konusu ürünün menşeinin doğru tespit edilebilmesi gerektiği dikkate alındığında, yaşanılan dönem bu tür bir tespit için yeterince karmaşık ilişkiler sunmaktadır. O halde, bir ürünün üretilmesinde pek çok ülkenin -hammade sağlanması, işgücü sağlanması, makinesinin kullanılması, ambalaj maddesi sağlanması, taşınması gibi aşamalarda- payının bulunduğu bir durumda, dış ticarete konu ürünün menşei hangisi olacaktır? Omurgası ve teknesi Türkiye’de inşa edilmiş, direkleri, sabit donanımı ve İsveç yapısı motoru Yunanistan’da monte edilmiş, yelkenleri Fransa’da biçilerek dikilmiş ahşap bir yelkenli uluslararası ticarete konu olduğunda hangi ülke menşeli olduğuna hükmedilecektir? Sadece Avustralya’da yetişen tik ağacının teknenin güvertesinde, Rus yapısı bir aygıtın doğrama işlemlerinde kullanılmış olması, teknenin Fransa’da boyanıp denize indirilmiş olması bu hükmü değiştirecek midir? Tekne Türkiye’deki bir müşteriye satılırsa, Türk gümrük idaresi, ticareti -varsa- bu ülkelerden hangisine uyguladığı kotaya dahil edecektir? Ülkeden ülkeye değişen, antidamping vergisi ya da fark giderici vergi uygulaması gibi yaptırımlardan hangi ülke ile ilgili olanına tabi tutulacaktır? Teknenin kamu amaçları için kullanılmak üzere bir kamu kuruluşunca sipariş edildiği varsayılırsa ve örneğin Türk kamu alımları mevzuatı “ahşap yelkenli” satınalımı için Türkiye’de inşa edilmiş olma şartı getiriyorsa, tekne satınalınabilecek midir? Bu sorulardan basit bir çıkarım yapılacak olursa, yanıtları belirleyen kurallara, aslında büyük ölçüde farklılaşmış tarife oranları ve diğer ticari önlemlerin, yani ayırımcı ticaretin ve hedef ülke gözetilerek konulmuş korunma önlemlerinin mevcudiyetinden dolayı ihtiyaç duyulduğu anlaşılır. Bir ülkenin, diğer bütün ülkelerden gelen ithal eşyasına hiç bir imtiyaz tanımadan aynı tarife ve ticaret önlemlerini uyguladığı varsayılırsa, (ki cari durumla karşılaştırıldığında bu oldukça idealist bir varsayımdır) bu soruları sormak anlamını yitirecektir. Dolayısıyla, gümrük birlikleri, serbest ticaret alanları ve diğer tercihli ticaret alanlarının tezahürü, bu alanlar kapsamında yapılan ticaretin diğerlerinden ayrıştırılması ihtiyacını doğurmuştur. Bu karmaşık üretim ilişkileri ağı aktifliğini korurken, GATT 1994 - Menşe Kuralları Anlaşması, Dünya Ticaret Örgütü üyesi ülkeler arasında geçerli olacak birörnek menşe kurallarının bir an önce tespit edilerek uygulamaya geçilmesi konusu üzerinde hassasiyetle dursa da, dünya üzerinde tercihli ticaret düzenlemelerinin mevcudiyeti gözardı edilmemiş, bu düzenlemelere "ticaret serbestisi"ni bozucu etkileri olmamak kaydıyla izin verilmiştir. "Ticaretin serbestleştirilmesi" hedefinin, ülkelerin dış ticaret politikalarını kontrol etmek üzere kullanageldikleri tüm klasik enstrümanlara (gümrük duvarları, tarife dışı engeller, döviz kuru ayarlamaları vs.) başvurmalarını yasakladığı bu süreçteki yeni arayışların sonuçlarından biri, menşe kurallarına bir "politika aracı" kimliği kazandırılması olmuş gibi görünmektedir. Menşe kurallarının görünüşte dış ticaret üzerinde doğrudan etkisi olmayan, istatistik amaçlı ayrıntılardan ibaret olması ise, bu yöntemi kamufle edebilmektedir. Üstelik, bağımsız araştırmalarla ortaya konulmuş olsa bile, ülkeler birbirlerine karşı "menşe kuralları yoluyla ticareti kısıtladıkları"nı resmen iddia etmekte zorlanmaktadırlar. Bu panorama içinde karşılıklı tercihli ticaret düzenlemeleri ile, Dünya Ticaret Örgütü'nün sınırlarını çizdiği hareket alanından "kurtarılmış" bir alan yaratmanın, bu alanı da özgürce tespit edilen ve uygulanan tercihli menşe kuralları ile kontrol etmenin cazibesi ülkeleri etkilemiş olmalı ki, bu tür ticari ilişkiler hızla yaygınlaşmaktadır. Böylece, Dünya Ticaret Örgütü'nün belirleyip, yakın gelecekte uygulatacağı tercihsiz menşe kurallarının etki alanı gittikçe küçülmektedir. Dünyadaki pek çok serbest ticaret alanının son 10 yıl içinde oluşturulmuş/derinleştirilmiş olmasını da bu tezle açıklanabilir. Bu çalışmanın temel varsayımı, menşe kurallarının doğalarında bir ticaret politikası aracı potansiyeli bulunduğudur. Zira menşe kuralları öncelikle oldukça teknik, ama uygulamada da bir o kadar politik bir doğaya sahiptir. Teknik ve karmaşık yapıları, bu kuralların, ülkelerin politika hedeflerine ulaşmak üzere kullandıkları birer enstrümana dönüşmelerine yol açmıştır. Çalışmada mümkün olduğunca birincil kaynaklardan veri sağlanmıştır. Bunun yanında, bu alanda daha önce yapılmış inceleme ve araştırma sonuçlarından da geniş ölçüde yararlanılmıştır. Ülkeler bazında yapılan araştırmalar için, dünyadaki en önemli ticaret ülkeleri olmaları ve bölgeselleşme hareketlerindeki nüfuzları bakımından ABD, AT, Avustralya, Kanada ve Japonya seçilmiştir. Ancak, çalışmada söz konusu olan, bu ülkelerin uygulamaları arasında bir karşılaştırma denemesi değildir. Sadece, ortaya konulan tez açısıdan örnekler derlenirken, anılan ülkelerin kaynaklarına başvurulmuştur. Çalışmamızın ilk bölümünde, 'menşe' ve 'menşe kuralı' kavramlarına, bunların ortaya çıkış ve var oluş nedenlerine değinilecek ve ileri bölümlere doğru bir adım olarak bu kurallar üzerindeki ilk sorgulama yapılacaktır. İkinci bölümde ise, menşe kurallarının yapıları, türleri, her bir türün üstünlük ve zayıflıkları ile, menşe kümülasyonu kavramına değinilecektir. Üçüncü bölümde, dünyadaki menşe kuralı mevzuatı, uygulamaları ve ülkelerin dış ticaret politikasının yürütülmesinde bu kurallara nasıl bir yer verdiği incelendikten sonra, menşe kurallarının dış ticaret politikalarına alet edilmelerinin uluslararası tabanda bir uyumlaştırma ile çözülüp çözülemeyeceği tartışılacaktır. Son olarak, dünyadaki uygulamalar ve uluslararsı düzenlemeler ışığında Türkiye'nin menşe kuralları mevzuatı ve uygulamaları incelenecek, bu kuralların geleceği hakkında bir öngörüde bulunulacaktır. BÖLÜM I MENŞE KURALLARI 1. Menşe ve Menşe Kuralı Kavramları Menşe, uluslararası hukuk kaynaklarında tanımlanmış olmasa da, kabaca, bir ürünün1 ekonomik milliyeti olarak tanımlanabilir. Menşe bilgisi, dış ticaret istatistiklerinin derlenmesi amacına hizmet eder. Fakat aslında öncelikle dış ticarette bir eşyanın menşe bilgisi, gümrükte ithalat uygulaması açısından mutlaka gerekli üç unsurdan biridir2 ve dış ticaretin kontrolü amacıyla kullanılan günümüz araçlarından kota, gözetim, koruma, antidamping gibi uygulamaların takibi açısından önemlidir. Bir eşyanın menşei bilindiğinde, ithalatçı ülke tarafından ülkeler bazında tespit edilmiş ticaret önlemleri (serbest ticaret alanı menşeli eşyanın ülkeye vergisiz ithal edilmesi, kotaya tabi bir ülke menşeli eşyanın miktar kısıtlaması ya da belirli bir ülke menşeli ve belirli bir firma tarafından üretilmiş bir eşyaya antidamping vergisi uygulanması vb.) uygulanabilir. Farklı ülkelerden gelen ürünlerin uygulamada farklı muameleye tabi olması, menşe kurallarına ihtiyacın doğmasına neden olmuştur. Ülkeler arasında 1 2 ticari ilişkilerin artması ve dünya ekonomisinin Bu çalışmada ürün, mal ve eşya aynı anlamda kullanılmıştır. Diğer iki unsur, eşyanın tanımı (tarife pozisyonu) ve eşyanın kıymetidir (vergi oranının uygulanacağı matrah). küresel bir zemine oturmasının bir sonucu olarak, menşe kurallarının önemi hızla artmaktadır. Ticarete konu malların tabi olduğu uygulamalar çeşitlendikçe, ürünlerin menşeinin belirlenmesi, farklılaşmış menşe kuralı uygulamalarının varlığı yüzünden gittikçe daha karmaşık ve zahmetli bir iş haline gelmektedir. Araştırmamızın ulaştığı bulgular, ülkelerin menşe kurallarını öncelikle yerli malları yabancı olanlardan ayırmak için kullandığını göstermiştir. Bu sayede derlenen istatistikler, hükümetlere ülkelerine giren ve çıkan eşyanın kaynağını belirleyebilmelerine ve arz ve talep kaynaklarının analizini yapabilmelerine imkan vermektedir. Menşe kurallarının ikincil, ama görece daha önemli işlevi ise yerli olmayan ürünler arasında yapılan ayırımda ortaya çıkar. Bir ithalatçı ülke, ne sebeple olursa olsun eşya ithal ettiği ülkeler arasında bir ayırıma gitmeyi planladığında, farklı muamele yapmayı düşündüğü ürünlerle ihraç ülkesi arasında bir bağlantı kurmak zorundadır. Bu nedenle, ithal eşyasının yerli menşeli olmadığının tespit edilmesi, (sadece birincil işlevi açısından menşe kuralı kullanılması) tek başına yeterli değildir. Hangi koşullar altında eşyaya tercihli (ayırımcı) muamele yapılması ve bu suretle hangi koşullarla ayrıcalıklı ülke statüsünün verileceğinin de tanımlanmış olması gerekir. Bu saik, ticarette başat olan ülkelerin farklılaşmış tarife uygulamalarını yürürlüğe sokmaları ile güçlenmiş ve "menşe", yeniden tanımlanmasına gereksinim duyulan bir kavram olarak ortaya çı kmıştır. Böylece menşe düzenlemeleri ve tespitleri, ticaret ortakları arasındaki ayırımcı muamelenin uygulanmasında en etkin rolü oynamaya, bu yolla elde edilen istatistikler sayesinde her iki taraf sanayileri hakkında elde edilen bilgiler de ödemeler dengesi amaçları açısından kullanılmaya başlanılmıştır. Dış ticaretteki ağırlığının artması, uygulanmakta olan bu kurallar bütününün tanımını da getirmiştir. Kyoto Sözleşmesi’nde3 menşe kuralı; “ulusal mevzuat veya uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş ilkelerden hareketle geliştirilmiş ve bir ülke tarafından eşyanın menşeini tespit etmek amacıyla kullanılan spesifik hükümler” olarak tanımlanmaktadır. GATT-1994 Uruguay Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri sonunda kabul edilen anlaşmalardan biri olan, Türkiye’nin de taraf olduğu Menşe Kuralları Anlaşması’nın 1(1). maddesi ise menşe kurallarını; “tarife tercihlerinin verilmesine yol açan akdi ve otonom ticaret rejimleri ile ilgili olmaması koşuluyla, üyeler tarafından malların menşe ülkesinin tespit edilmesi için 3 International Convention on the Simplification and Harmonization of Customs Procedures (Kyoto Convention), Annex D.1, Definitions (a). Sözleşme 18 Mayıs 1973’te Kyoto (Japonya)’da imzalanmıştır. uygulanan yasa, yönetmelik ve genel uygulamaya ilişkin idari tespitler” (tercihsiz menşe kuralları) ve Ek-II paragraf 2; “tarife tercihlerinin verilmesine yol açan akdi ve otonom ticaret rejimleri kapsamında malların tercihli muamele için uygun olup olmadıklarını tespit etmek için herhangi bir üye tarafından uygulanan yasa, yönetmelik ve genel uygulamaya ilişkin idari tespitler” (tercihli menşe kuralları) olarak tanımlanmaktadır. Doğru tarifelendirme ve istatistik veri derleme gibi sınırlı idari işlevler yanında, 1980'lerle birlikte menşe kurallarından beklenen işlevler evrilmeye başlamıştır; öyle ki bu evrimden sonra, menşe kuralları sadece ülke bazında ticari kısıtlama önlemleri ya da kamu alımlarındaki “yerli malı satın alınması” kuralı gibi idari imtiyaz politikaları açısından değil, ekonomik sonuçları açısından da önem kazanmıştır. Normal olarak bir malın yalnız bir ülkede üretildiği ve oradan ihraç edildiği dönemlerde, malın üretim yerini saptamak için menşe kurallarını kullanmak oldukça kolaydır. Ama imalat teknolojilerindeki yatırımlarının da artmasını gerektiren ilerlemeler, sermaye geniş uzmanlık alanlarının oluşmasına yol açmıştır. Bu ise, çoklukla nihai ürün üzerinde ismi belirtilen imalatçıdan bağımsız olarak çalışan komponent üreticilerinin sayısının hızla artmasına neden olmuştur. Bir çok durumda, komponentlerin çoğunu tedarik eden taşeron imalatçılar, nihai ürün imalatçısı ya da ihracatçısı ile aynı gümrük alanında yerleşik olma gereği bile duymaz ve fakat işgücü gibi önemli üretim kaynaklarının ekonomik olarak temin edilebildiği ülkelerde faaliyet gösterirler. Bu durum, menşe düzenlemelerini tasarlarken üretim faktörlerinin göreli ağırlıkları sorununu ortaya çıkarmaktadır. İmalat yöntemlerinin oldukça çeşitlenmiş olması nedeniyle kuralların temelinde yer alacak ölçütlere ulaşmak gittikçe zorlaştığından, menşe tespit ihtiyacını karşılamak daha hassas hale gelmiştir. Bu sorunlar, menşeye atıf yapılması gereken durumların çeşitliliği ile daha da karmaşıklaşmış ve kötüye kullanılmaları için bir potansiyel yaratmıştır. Durumu daha yakından inceleyebilmek için, menşe tespitini zorunlu kılan ticaret önlemlerini gruplandırarak göz atmak yararlı olabilir: adil olmayan ticareti düzeltici önlemler (antidamping vergisi, telafi edici vergi vs.) yerli sanayii korumak üzere oluşturulan önlemler (sübvansiyon vb.) (a) gelişmekte olan ülkelerin ürünlerine, (b) EKÜ muamelesi yapılan ülkelere, ve (c) tercihli ticaret alanlarında tercih tanıyan düzenlemeler. Ayrıca menşe kuralları; “yerli malı yürütülmesinde, satın alma” politikasının karşılıklı pazar ulaşım pazara giriş aracı olarak, ve siyasi amaçların bir yaptırımların uygulanmasında düzenlemelerinde, uzantısı olarak kullanılmaktadır. Sonuçta, bu politika araçlarından herhangi biri harekete geçirildiğinde, ilgili menşe kuralı bu politikanın icrasındaki en önemli unsur olmaktadır. Ticaret akışının artmasıyla birlikte, ülke ya da politika bazında menşe kuralları kullanılmaya başlanmıştır, ki bugün çok çeşitlilik gösteren hatta zaman zaman çatışan, ulusal sanayii korumaya yönelik menşe kuralları mevcuttur. Dolayısıyla, kendileri ekonomik bir doğaya sahip olmasalar da, menşe kuralları güçlü bir ekonomik etkiye sahiptirler ve diğer ekonomi politikalarını takviye etmek amacıyla etkin bir şekilde kullanılabilmektedirler. Öyle ki, işaretleme, etiketleme, hileli veya yanıltıcı reklam mevzuatı ile vergi iadesi hükümleri, kamu alımları, üretim patentleri, korunma önlemleri, miktar kısıtlamaları ithalat yasakları ticaret ambargolarının uygulanmalarında da önemli rol oynayan menşe kuralları, tüm bu alanlardaki ihtilafların da merkezinde durmaktadır. 2. Tarihte Menşe Kuralları Geçmişe bakıldığında, ilk tercihli düzenlemelerle birlikte, menşe kuralı uygulamalarının da eşzamanlı olarak başlamadığını görüyoruz. 1910 tarihli bir Fransız yasasının, hükümete Birleşik Devletler ve Porto Riko menşeli bal, kahve, kakao, bakır, nikel ve tarım makinesi gibi bazı ürünlerin ithalatında taviz uygulaması için yetki verdiği görülmektedir.4 Ancak bu düzenlemede, ürünlerin Birleşik Devletler'de ya da Porto Riko'da üretilip üretilmediğini saptamaya yarayan ölçütlere rastlanmamaktadır. Benzer bir uygulama ise, Britanya imparatorluğu tarafından yürürlüğe konulmuş olan 1919 Maliye Kanunu (Finance Act) 'nda görülmektedir. 5 Bu kanuna ekli cetvelin ikinci sütununda yer alan ve imparatorluk topraklarında yetiştirilen, üretilen veya imal edilen ürünlere indirilmiş oranlar uygulanmıştır. Kanunun dikkati çeken yanı, ürünlerin imparatorluk toprakları içinde üretilip üretilmediğini sınayan ölçütleri de, yani menşe kurallarını da içeriyor olmasıdır. Buna göre, değerinin Ticaret Kurulu'nca saptanmış belli bir oranı, Britanya İmparatorluğu’nda gerçekleştirilen işçiliğe tekabül etmeyen ürünler, İmparatorluk'ta üretilmiş kabul edilmemiştir. ABD'nin 1930'da Filipinler ve Porto Riko'ya tercih tanıyan özel uygulamasına ise, aynı tarihli tarife kanununda rastlanır.6 Bu kanun 4 Loi relative d’application du tarrif des douanes aux produits originaires Etats-Unis d’Amerique 29 Mars 1910 ‘dan Hironori Asakura: The Harmonized System and Rules of Origin, 27 JWT 4 (Aug. 1993), 5-21. 5 Ibid. 6 Ibid. Filipinler ya da ABD girdilerinden veya bunların bileşiminden üretilmiş Filipinler ürünlerinin, toplam kıymetlerinin %20'si oranında yabancı menşeli girdi kullanılmış olmasına izin vererek ve ödenmiş gümrük vergilerinin iadesini de yasaklayarak ABD'ye vergisiz ithal edilmesine cevaz vermiştir. 3. GATT ve Menşe Kuralları Uluslararası ticaretin gereksinimleri, önü alınamaz bir çeşitliliğin yolunu açmıştır. Genel olarak tek taraflı, iki taraflı ve çok taraflı şekilde meydana gelen ticaret düzenlemelerine tercihli anlaşmalar, serbest ticaret alanları ve genelleştirilmiş preferanslar sistemi (GPS) şeklinde rastlanmaktadır. Bu çeşitlilik ve onun yol açtığı ticaret akışı bozuklukları ile dar pazarlara bölünmüş dünyanın, uluslararası düzeyde bir işbirliği çerçevesinde daha serbest bir ticaret düzeni ile yeniden yapılandırılması amacı, GATT'ın oluşturulması yönündeki baskıların en temel nedeni olmuştur. Bu çeşitlilik, GATT sayesinde akit ülkeler arasında EKÜ sistemi ile ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bu çaba içinde, öncelikle akitlerin yürürlüğe yeni özgün düzenlemeler sokmaması şartıyla, mevcut düzenlemenin sürmesi kararlaştırılmış ve tarifelerin indirilmesi ile tercihli düzenlemelerin ağırlığının tedricen ortadan kaldırılması öngörülmüştür. Ancak, GATT'ın XXIV. maddesi, serbest ticaret bölgeleri ve gümrük birliklerine, diğer koşulların yanısıra, üye ülkelerce uygulanan vergiler ve “başka ticari düzenlemeler”in bu tür bir oluşumdan önce uygulananlara göre daha kısıtlayıcı olmamak kaydıyla izin vermiştir. Aynı şekilde GPS düzenlemelerine de izin verilmesi konusunda mutabakat sağlanmıştır. Sonuç olarak, GATT görüşmelerinin başlangıcından bu yana hep bazı istisnalar, farklılaştırmalar, bazı ticaret ilişkilerinin ayrı tutulması gereği ve tabii tüm bu çeşitliliğin kaçınılmaz sonucu menşe belirlemesi gereği göz önüne alınmıştır. İstisnalara izin veren hükümler, bu istisnaların gittikçe kurumsal hale gelmesine yol açmıştır: Öncelikle hiç bir ülke, ülke bazındaki düzenlemelerini ya da kotalarını kaldırmamıştır. ikinci olarak, tekstil alanında özel bir rejim yaratılmıştır. Üçüncüsü, yerli firmalara kamu ihalelerinde ayrıcalıklar getirilmiştir. (ABD'de "Buy American Act" adıyla tanınan yasa örneğinde olduğu gibi.) Sonuçta, GATT ticarette farklılaştırmaları yasaklamış olsa bile, bu yasaklama şimdilik hedefine yaklaşamamıştır. Diğer taraftan, GATT-1994 öncesinde menşe kurallarının sadece gerektiği zaman kullanılmasını ya da bunların birörnek bir şekilde oluşturulmasını garanti eden bir mekanizma da yoktur. Aksine, yıllar boyunca hükümetler tarafından, dış ticaret akışını kendi lehlerine çevirmek için farklı kurallar uygulamaya konulmuştur. Tercihli ticaret alanlarının zorunlu kıldığı, farklı kaygılarla oluşturulmuş farklı kurallarla da durum gittikçe daha girift hale gelmiştir. Tüm kontrol ve denetleme işlerinde sorumlu bir idari kurum olması gibi, menşe sorunları da hep ulusal gümrük idarelerinin yetkisinde olmuştur. Menşe kurallarını birörnek hale getirme konusundaki ilk çabalar, GATT’ın ilk toplantılarında gündeme gelmiş, ancak konu ulusal gümrük idarelerinin direnişi ile karşılaşmıştır.7 Buna rağmen, GATT'ta su yüzüne çıkan düşünceler ve ortaya konulan öneriler, -kurallar değil ama- bazı ilkeler üzerinde anlaşılmasını sağlamış, 1973 - Kyoto Sözleşmesi'ni doğurmuştur. 25 Eylül 1974’te yürürlüğe giren Kyoto Sözleşmesi’nin menşe hükümleri, GATT 1994’ün kabulüne kadar bu alandaki en önemli çok taraflı yüklenimleri temsil etmiştir. Sözleşme, dönemin Gümrük işbirliği Konseyi (bugünkü Dünya Gümrük Örgütü - DGÖ) tarafından Mayıs 1973’de onaylanmıştır.8 Kyoto Sözleşmesi, şeffaflık, EKÜ ilkesi, ulusal muamele gibi GATT benzeri ilkeleri kapsamakta, 3’ü menşeye ilişkin olmak üzere 31 adet ek içermektedir. Menşe kuralları ile ilgili Ek D.1, 6 Aralık 1977’de yürürlüğe girmiş olup, çoğu bölgesel ticaret rejimine yabancı olmayan, tamamen elde edilmişlik ve esaslı dönüşüm ölçütlerini temel almıştır. GATT'taki ilk menşe tartışmalarından yaklaşık kırkbeş sene sonra bugün ise menşe, GATT kuralları altına alınmış bir konudur ve Uruguay Turu'nda kendisine ayrılan zaman dilimi içerisinde görüşmeleri tamamlanabilmiştir. Bu turun başarılı sonuçlarından biri 7 E. Ivan Kingston, “The Economics of Rules of Origin”, Rules of Origin in International Trade: A Comparative Study, E.Vermults, P.Waer ve J.Bourgeois (eds.), The University of Michigan Press (1994), 9. 8 Mariana C. Silveira: “Rules of Origin in International Trade Treaties, Comparative Study of NAFTA and MERCOSUR, and a general overview of the European Union” (LLM Thesis), Toward Seamless Borders: Making Free Trade Work in the Americas, Boris Kozolyck (ed.), National Law Center for Inter-American Free Trade (1993). olarak kabul edilebilecek Menşe Kuralları Anlaşması, menşe konusunun artık bir GATT disiplini haline geldiğinin kanıtıdır. GATT disiplininde tercihsiz menşe kuralları, “en çok kayrılan ülke” (EKÜ) kuralı uyarınca DTÖ üyesi ülkelere tavizli vergi uygulanabilmesi için esas alınan menşe kurallarıdır. Bir başka deyişle, tespit edilecek kurallara uyan ve DTÖ üyesi bir ülkeden gelen eşya için ülke ayırımı yapılmaksızın tavizli vergi oranı uygulanır. Ayrıca, “tercihsiz menşe kuralı" kavramı GATT-1994, Madde VI kapsamında antidamping ve telafi edici gümrük vergilerinin, Madde XIX kapsamında koruma önlemlerinin, Madde IX kapsamında menşe işaretleme gerekliliklerinin ve ayırımcı miktar kısıtlamaları veya tarife kontenjanlarının uygulanmasında olduğu gibi, tercihsiz ticari politika aracı olarak kullanılan tüm menşe kurallarını ve kamu alımlarında ve ticaret istatistiklerinde kullanılan menşe kurallarını da içerir.9 Tercihsiz menşe kurallarının GATT’ın belirlediği bu politikalar için nasıl belirli bir hedefe yöneltilerek formüle edildiğine ve yorumlandığına, Bölüm III’de ayrıntıları ile değinilecektir. 4. “Kurtarılmış Alan”a Giriş: Tercihli Menşe Kuralları II. Dünya savaşından sonra artan bölgeselleşme hareketleri, 1960’lı yıllarda daha da hız kazanmış, 1980’lere gelindiğinde de iktisadi birleşmeler Kuzey Amerika ve Asya’ya yayılmaya başlamıştır. 1948-1994 yılları arasında GATT’a bildirilen serbest ticaret bölgesi ve 9 Menşe Kuralları Anlaşması, Madde 1(2). gümrük birliği sayısı 109’dur.10 Bunların bütünleşme düzeyleri ve başarıları önemli farklılıklar gösterse de, GATT istisna hükümlerinden yararlanma konusunda genel ve güçlü bir eğilimin göstergesidirler. Dünya milli gelirinin yaklaşık üçte biri Avrupa Topluluğu (AT)’nda, üçte biri Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA)’nde, yarısı ise Asya-Pasifik Ekonomik işbirliği (APEC) (NAFTA dahil olmak üzere) ülkelerinde üretilmektedir. Ekonomilerin diğer etkenler yanında diş ticaret eksenindeki hareketlere bağımlılığı göz önüne alındığında, yaratılan bu gelirde, tercihli ticaretin payı yadsınamaz. Çeşitli kıtalarda kurulmuş tercihli ticaret alanlarından bazıları Tablo 1’de görülmektedir. Çoğu zaman ülkelerin birden çok tercihli düzenlemesi vardır ve bazıları da tek taraflı düzenlemelerdir. Örneğin AT, 1971’de oluşturulan GPS gibi tek taraflı uygulamalar yanısıra, 90’lı yılların başından itibaren geliştirdiği Doğu Avrupa ülkeleri ile yapılan serbest ticaret anlaşmaları kapsamında olduğu gibi karşılıklı tercihli uygulamalara da sahiptir. Aynı anda da, Türkiye ile bir gümrük birliği içerisindedir. Tablo 1: Bazı Tercihli Ticaret Alanları AVRUPA Avrupa Topluluğu (AT) Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA) 10 Aylin EGE: “Ekonomik Yönden Bölgesellleşme: Avrupa Birliği (AB), NAFTA, APEC", ıKV 140, Ocak-Nisan (1998), 49-54. Avrupa Ekonomik Alanı (EEA) Avrupa Anlaşmaları Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri (MDAÜ) ve Baltık Ülkelerinin STA’ları AMERİKA Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA) Latin Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (LAFTA) Andean Paktı (Andean Group) Orta Amerika Ortak Pazarı (CACM) Karayipler Ortak Pazarı (CARICOM) Güney Yarımküresi Ortak Pazarı (MERCOSUR) AFRİKA Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (CEAO) Mano Nehri Birliği (MRU) Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) Orta Afrika Gümrük ve Ekonomik Birliği (UDEAC) Doğu ve Güney Afrika Tercihli Ticaret Alanı (PTA) Büyük Göller Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (CEPGL) ASYA Güneydoğu Anlaşması Asya Ulusları Birliği (ASEAN), Bangkok OKYANUSYA Avustralya-Y.Zelanda (ANCZERTA) Yakın Ekonomik ilişkiler Ticaret Anlaşması KITALARARASI Asya Pasifik Ekonomik işbirliği (APEC) Bu noktada, yine GATT XXIV. madde kapsamında bulunsalar da serbest ticaret alanlarından teorik olarak farklılıklar gösteren gümrük birliklerinin, menşe açısından gösterdiği ayrılığa değinildikten sonra tercihli menşe kuralları konusunda biraz daha derinleşilecektir. Bir STA ve gümrük birliği arasındaki farklılıklar incelendiğinde, STA içi ticarette menşe kurallarının önemini koruduğu görülür. Gümrük birlikleri, birlik üyesi ülkeler arasında menşe kuralı uygulamazlar ve fakat üçüncü ülkelere karşı üyelerin aynı menşe kurallarını uygulamaları ticaret saptırıcı etkilerin önlenmesi bakımından gereklidir. Birlikte “serbest dolaşım” ilkesi geçerlidir ve teorik olarak da hiç bir gümrük kontrolü yapılmaz. Serbest dolaşıma girmiş bir malın gerekli gümrük vergileri ödenmiştir ve herhangi bir iade söz konusu değildir. Ancak bu durum, o malın menşe kazandığı anlamına gelmez. İki ya da çok taraflı STA’larda ise menşe kuralı uygulaması kaçınılmazdır. Zira ülkeler arasında, gümrük birliklerine kıyasla daha basit bir bütünleşme modeli kurulduğundan, birbirlerinden ithal edilen ürünlerin tercihli muameleye kabul edilebilmeleri, ürünlerin tercihli menşeine bağlıdır ve gümrük kontrolü gerek menşe bakımından gerek diğer işlevleri bakımından her zaman söz konusudur. Üçüncü ülkelere karşı ise aynı kuralları uygulama zorunlulukları yoktur. EKÜ ilkesinin birer istisnası olan tercihli ticaret uygulamaları, genellikle EKÜ uygulamalarında aranan menşe kurallarına dayanmaz. GATT-1994 Menşe Kuralları Anlaşması’nda tercihli menşe kurallarının tanımına yukarıda değinilmişti. “Tercihsiz" diye adlandırılan, yani bir ayrıcalığa dayanmayan11 ticaretin söz konusu olduğu alanda kullanılan menşe kurallarından farklı olarak, tercihli tarife uygulaması için, tercihten yararlanan ülkenin ticarete konu üründeki katkısının genelde daha yüksek olması 11 Bu çalışmada “ayrıcalık” ya da “farklılaşmış” kavramından, GATT-1994 Madde I, para.1 hükümlerinin uygulama alanı dışında kalan tercihli uygulamalar anlaşılmalıdır. şartı aranır. Bir başka ifadeyle, tercihli menşe kurallarını yerine getirmek, tercihsiz olanlara kıyasla daha katı koşulların sağlanmasına bağlıdır. Üründe gerekli görülen dönüşümün ağırlığına ve ikili, bölgesel ya da global tabanda farklılık gösteren kümülasyon olanaklarına bağlı olarak, ülkeler, tanıdıkları tercihin derecesini kontrol etmek üzere menşe kurallarını kullanmaktadır.12 Eğer tercihli menşe kuralları, diğer menşe kurallarından daha büyük bir ürün işlemesini veya işçiliğini şart koşuyorsa, bu durumda menşe kurallarının ticareti kısıtlayan bir ayırımcı politika aracı işlevinden bahsedilebilir. Buraya kadarki açıklamalarımıza göre, farklılaşmış ticaret rejimlerinin uygulanabilmesi için menşe kuralları "olmazsa olmaz" vasıtalardır ve ülkelerin benzer ürünlere sadece nerede üretildiklerini dikkate alarak farklı muamele yapmaları bu kuralların önemini ortaya koymaktadır. Buradan sonraki adım, aslında bu anlamda farklılaşmış menşe kurallarının meşruiyetinin, EKÜ dışı ticaret politikası önlemlerinin meşruiyeti ile aynı temele dayanmakta olduğu sonucudur. Çünkü kurallar, bu önlemlerin işletilmesine hizmet etmektedir. Bu kurallarla, tercih tanıyan ülkenin, tercihin fayda alanını, tercih tanınan ülke ekonomisi ile sınırlayarak etkin bir şekilde kontrol etmesi amaçlanır. Mesela, toplam ticaretlerinin %75'inin STA kapsamındaki tercihten yararlandırıldığı AT ve EFTA arasındaki ticarette, menşe kuralları bu işlevi gösterebilmekte ve bu anlaşmanın alanını diğer ticaretten ayırmaktadır. O halde sonuç her zaman 12 Örneğin, AT’nin AKP ülkelerine uyguladığı menşe kuralları, tercih tanınan ülkeler arasında verici ülke ilkesine ve tam (global) kümülasyona izin vermekte iken, GPS menşe kuralları sınırlı düzeyde bir kümülasyona izin vermektedir. Bkz. BÖLÜM III. olumlu mudur? Yani bu kurallar her zaman ticaret alanını tercih tanınan ülke ekonomisi lehine mi kontrol eder? Tercihli ticaret ortakları ve diğer ülkeler arasında ayırıma gidildiği sürece, menşe kuralları mamul maddelerin ticaret akışı üzerinde bazı bozucu etkilere de sahip olacaktır. Karşılıklı tercihli ticaret anlaşmaları, teoride, ticaret yaratıcı bir sonuç doğurmalıdır. Ancak, ticaret bozulmalarının önünü almak üzere, tercihsiz olanlara göre daha sıkı formüle edilen ve uygulanan tercihli menşe kurallarının kendileri de ticaret ve yatırım sapmaları yaratabilmektedir. AT'nin Afrika-Karayib-Pasifik (AKP) ülkeleri ile yaptığı Dördüncü Lomé Sözleşmesi13 'nin menşe kuralları ya da benzer hükümler içeren 1/98 sayılı AT - Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı14 'nın balıkçılık ürünlerine ilişkin menşe kuralları, menşe kurallarının genel olarak sorgulanması için bir soru işareti doğurabilecek niteliktedir. Bu düzenlemelere göre balık konservelerinin tercihli muameleden yararlanabilmesi için balıkların “tamamen bu ülkelerde elde edilmiş” olmaları, bunun için de; "bu ülkelerin kendi gemileri ile avlanmış olmaları", gemilerin kendi gemileri sayılabilmesi için "bir AKP (Türkiye) veya AT ülkesine kayıtlı olmaları, bir AKP (Türkiye) veya AT ülkesinin bayrağını taşımaları, mülkiyetlerinin en az %50'si AKP 13 Dördüncü AT-AKP Sözleşmesi 15 Aralık 1989 tarihinde Lomé’de imzalanmıştır. Protocol 1 concerning the definition of the consept of “originating products” and methods of administrative cooperation, madde 2 para.2, O.J. No L84/8, (1990). 14 O.J. No L35, 13.2.1996. (Türkiye) veya AT vatandaşlarına veya yönetim merkezi taraflardan birinde bulunan, müdür veya müdürleri, yönetim kurulu veya denetleme kurulu başkanı ve bu kurullar üyelerinin çoğunluğu AKP (Türkiye) veya AT vatandaşı olan, ortaklık veya limited şirket durumunda, sermayesinin en az yarısı AKP (Türkiye) veya AT ülkelerine veya bu ülkelerin kamu kuruluşları ya da vatandaşlarınca konulmuş bir şirkete ait olmaları”, tekne kaptan ve mürettebatının en az %50’sinin AKP (Türkiye için %75) ülkeleri ya da AT ülkeleri uyruklu olmaları gerekmektedir. Bu kurallar, tercihten yararlanan ülke için fazlasıyla ağır koşullar içermektedir ve amaçlanan hedeflere15 ulaşmak yönünde birer araç gibi görünmemektedir. Kuralın yol açabileceği olası bir sonuç, balıkların menşeli16 kabul edilebilmesi için konulan mülkiyet ve personel koşulları tarafından belirlenecektir. Kuralın açıkça teşvik ettiği şey, AT firmalarının, mevzuatı müsait AKP ülkelerinde balıkçılık yatırımlarına girişmesi, bunların sahip olduğu gemilerle üretim yapması, daha sonra bu üretimin çıktılarını tercihli rejimle Topluluk’a ihraç etmesidir. Daha önemlisi, eğer AKP ülkelerine ya da Türkiye'ye tanınan bu tercih -ki serbest ticaret alanlarında bu tercih genellikle sıfır vergi ile ithalat demektir- AKP veya Türk balıkçılık sektörünün faydalanması için yaratılmış ise, neden AT gemilerinin avladığı balıkların da AKP ya 15 Örn.Bkz. Concil Decision of 27 April 1998 concerning the conclusion of Agreement amending the fourth ACP-EC Convention of Lomé, signed in Mauritius on 4 November 1995, O.J. No.L 156, 29 March 1998. 16 “Menşeli” kavramı, “gerekli menşe kuralını sağlamış” anlamında kullanılmaktadır. da Türkiye menşeli balık konservelerinde kullanılabiliyor olmasına izin verilmiştir? Bu aslında serbest ticaret alanlarının bir karakteristiğidir; ancak yanıtın iki boyutu vardır: AT'nin hammadde ihracatçısı balığını AKP ülkelerine ya da Türkiye'ye ihraç ederken, vergisiz ithalat dolayısı ile rakip ülke ihracatçılarına göre pazarda bir üstünlük kazanır. Bu yolla AKP veya Türkiye menşei kazanmış konserveler yine tercihli olarak AT'ye ithal edilirken de, sıfır vergi dolayısı ile düşük maliyetli olarak iç piyasaya arz edilerek, AT hammaddesi kullanılmadan üretilmiş rakip ülkeler menşeli konservelere göre bir üstünlük elde edilmiş olur ki, bu da ikinci avantajdır. Peki bu mekanizma tersine, yani AKP ya da Türkiye lehine de işlemez mi? Menşe kuralının altında yatan saikin ne olduğu düşünülürken, aynı zamanda kaç AKP ülkesinin tanımlanan nitelikte gemilere sahip olduğunun da araştırılması ilginç sonuçlar verebilir. Öte yandan bu kural karşısında daha şanslı olduğu bir gerçekse de, Türkiye'nin de tanımlanan türde açık deniz balıkçı gemilerine sahip olmadığı (ya da yeterince sahip olmadığı) bilinmektedir.17 Bu duruma çok çarpıcı bir faktör daha eklemek gerekirse, Türkiye ve AT arasındaki ticaret açısından düşünüldüğünde, AT menşeli işlenmemiş balık üretimi çok sınırlı ise, örneğin Topluluk, iç pazarının ihtiyacını ancak karşılayabiliyor ise, menşe kuralı neye yol açar? Böyle bir durumda, Türkiye’de ithal işlenmemiş balıktan ürettiği konserveleri Topluluk’a satmakta olan bir firma, menşe kuralı dolayısıyla, tercihten yararlanabilmek için Topluluk hammaddesi kullanmak zorunda 17 Niyazi ÖNEN ve Haluk ARPAD (Dardanel A.Ş.) ile mülakat (Ankara, 10 Temmuz 1998). olduğundan, Topluluk hammaddesinin fiyatının yükselmesi beklenmelidir. Çünkü, aynı nitelikteki hammadde, Uzakdoğu ya da AKP pazarında çok daha düşük fiyattan temin edilebilse de, Türkiye’de yerleşik firma, bu hammaddelerden ürettiği konserveyi Topluluk’a tercihli rejimle ihraç edemeyecektir. Bu durumda teorik olarak, AT hammadde tedarikçisi, Türk firmasına sağladığı hammaddenin fiyatını, Türk firması tercihli rejimden aldığı faydayı “değersiz” bulana dek yükseltecektir. Koşullara bir varsayım daha ekleyelim; genel olarak AT balıkçı gemileri %75’lik AT uyruklu personel koşulunu sağlamıyorsa, bunun Türk ihracatçısına etkisi ne olacaktır? Bu durumda AT’den bu gemilerle avlanmış balıkların ithal edilerek konserve imalatında kullanılmasının hiç bir özelliği kalmayacaktır. Çünkü bu koşulu sağlayamayan işlenmemiş balıklardan üretilen konservenin, AT’ye tercihli rejimle ihracı imkansızdır. Sonuç: Menşe kuralı, tercihli rejimin uygulanmasına engel oluşturmaktadır. Şu halde bu örnek, menşe kurallarının, tercihin fayda alanını sınırlayarak bu alanı etkin bir şekilde kontrol etmesi amacını desteklemekle birlikte, bu sınırlamanın her zaman tercih tanınan ülke lehine olmayabileceğinin işaretidir. BÖLÜM II MENŞE KURALLARININ YAPISI VE EKONOMİK SONUÇLARI 1. Menşe Kuralı Sınama Yöntemleri Bir ürünün menşeini tespit etmek gerektiğinde, yanıtlanması gereken ilk sorun, ürünün tamamen bir ülkede elde edilip edilmediği ya da üretilip üretilmediğidir; ya da diğer bir ifadeyle, ürünün imalat sürecinde başka bir ülkenin bulunup bulunmadığıdır. Eğer ürün tamamen tek bir ülkede üretilmiş veya elde edilmişse, açıkça o ülke menşeini kazanmış olur. Buna karşılık, bir ürünün üretilmesine iki veya daha fazla ülkenin katıldığı durumlarla ilgili menşe kurallarını formüle etmekte başvurulan genel kavram, ürünün, en son “esaslı dönüşüm”ün gerçekleştiği yerin menşeini almış olması koşuludur.18 Bir üretim faaliyetinin girdiler ve/veya hammadde üzerinde esaslı bir dönüşüm yaratıp yaratmadığını belirlemek için uygulamada başlıca üç yöntem kullanılır. - Ürünün tarife pozisyonunda değişiklik sınaması 18 Başlıca gelişmiş ülkelerdeki menşe uygulamalarına hukuk perspektifinden bir bakış için bkz. E. A. Vermulst., Rules of Origin as Commercial Policy Instruments - Revisited, JWT 26(2), (1991), 61-102. - Teknik sınama - üretim yönteminin spesifik olarak belirlenmesi - Katma değer sınaması Şimdi kısa tanımlamalarla bu yöntemlere değinilecek, daha sonra da uygulama yönleri ele alınacaktır.19 1.1. Tarife Pozisyonunda Değişiklik Sınaması İhracatçı ülkede gerçekleşen üretim faaliyeti, ara girdilerinden farklı bir gümrük tarife pozisyonunda20 sınıflandırılan bir nihai ürünle sonuçlanırsa, bu sınama yeni ürünün menşe kazandığı sonucunu verir. NAFTA kapsamında ticarete konu ürünler, ağırlıklı olarak bu sınamaya tabidirler. AT’nin tercihli anlaşmalarında da kullanılan tarife pozisyonu değişikliği (TPD) sınaması, ‘ürünün imalatında kullanılan tüm girdilerin, ürünün yer aldığı belirli bir eşya nomanklatürü (listesi) pozisyonundan başka bir pozisyonunda sınıflandırıldığı imalat’ kuralını getirmektedir. Böylece, ürünün menşeinin değişebilmesi için yeterli işleme tabi tutulup tutulmadığını ölçmek için genel bir kural konulmuş olmaktadır. Sınıflandırmadaki değişiklik, her zaman pozisyon (4 hane) düzeyinde olmayabilir. Bu nedenle, TPD sınamasının hangi düzeyde (pozisyon - 4 hane, altpozisyon - 6 hane, altayırım - 8 hane ...) kullanılacağı, menşe kuralının oluşturulması sırasında göz önüne alınır. 19 20 Son iki sınamaya bazen üretim süreci ölçütü - process criterion denildiği de olur. “Pozisyon”, bir ürünün gümrük tarife cetvelinde sınıflandırılan yerini ifade eder ve Armonize Eşya Tanımı ve Kodlama Sistemi (Armonize Sistem - AS) ’nde dört haneli kodlara tekabül eder. Bu genel kurala, genellikle bir ‘istisnalar listesi’ eklenir. Çünkü, bazı durumlarda tarife pozisyonu değişikliği kuralı, menşein değişip değişmediğini ölçmede yetersiz kalabilir ve ek koşullar konulması gerekebilir. Örneğin, bir nomanklatürde dökme pirincin pozisyonu, paketlenmiş olandan paketlenmesiyle farklı menşeinin ise, değişmiş bu kritere olduğuna göre pirincin karar verilmesi gerekirken, aslında paketleme işlemi menşe değiştirici bir işlem olarak kabul edilmemektedir. Bu durumda, pirinç için bazı ek ölçütlere gerek duyulur. Bazen de bazı ürünler için pozisyon değişikliği söz konusu olmasa bile, bir ülkede ürün ya da girdi üzerinde esaslı işlemler gerçekleştirilmişse veya örneğin önemli derecede katma değer yaratılmışsa, yeni menşe kazanması gerektiği düşünülebilir; ancak yöntem bu tür durumları ölçecek duyarlılıkta değildir.21 Böyle durumlarda da, yöntem ek kriterlerle birlikte kullanılır. 1.1.1. Avantajları TPD sınamasının üstünlüğü, kavramsal basitliği, uygulama kolaylığı ve idari takdire mahal bırakmayışıdır. Ayrıca, AS’nin pek çok ülke tarafından benimsenmiş olması, bu ülkelerde TPD sınamasının benzer şekilde uygulanmasının menşe tespitlerinde 21 Kimyasal ürünlerle ilgili olarak bu duruma sıkça rastlanılır. Örneğin, her biri farklı ürünler olmasına karşın kalsiyum tiyosiyanat ve amonyum tiyosiyanat AS’de 28.38 pozisyonunda sınıflandırılır. Ancak ithal amonyum tiyosiyanattan kalsiyum tiyosiyanat elde edildiğinde, yeni ürünün menşeine bu ölçütle karar vermek mümkün değildir. birörnekliğe imkan vermesi anlamına gelmektedir. Uruguay Turu görüşmelerinde ABD’nin ısrarıyla, Gümrük İşbirliği Konseyi’ne tevdi edilmiş menşe kurallarının uyumlaştırılmasının, ilke olarak AS bazlı TPD sınamasına oturtulması kararı da bu saikin ürünü olmak gerekir.22 Bu yöntem, menşe tespiti için gerekli koşullara nesnel bir formülasyon getirmektedir. Kuralın uygulanmasında, hem kamu görevlileri, hem de ticaret çevrelerince bilinen, ortak bir referans noktası, gümrük tarife cetveli kullanılır. Dolayısıyla, menşenin kanıtlanması gerektiğinde, üretici, eşyanın gerekli koşulları gerçekten sağladığını gösteren verileri derlemekte zorlanmaz. 1.1.2. Dezavantajları İstisnalar listesinin hazırlanması genellikle zahmetli bir iştir ve bu listelerin teknolojik gelişmeler ve ekonomik şartlara göre düzenli olarak güncelleştirilmesi gerekir. Üretim sürecinin ve bir ürünün niteliklerini artırıcı işlemlerin tanımlanması da, gereksiz yere karmaşık bir şekilde yapılmamalıdır. Nitekim bu durum üreticilerin taahhüt ve beyanlarında bazı iyi niyetli hatalara da yol açabilir. Ayrıca, menşe belirlenirken bir eşya nomanklatürünün kullanılabilmesinin ön koşulu, hem ihraç ülkesi hem de ithal ülkesinin, 22 Bkz. David Palmeter, The U.S. Rules of Origin Proposal to GATT: Monotheism or Politheism?, 24 J.W.T.2 (April 1990), 25-36 tarifelerinde aynı nomanklatürü benimsemiş olmaları ve birbirlerine paralel şekilde uyguluyor olmalarıdır.23 1.2. Teknik Sınama: Belirli üretim faaliyetlerinin yeni bir menşe statüsü kazandırdığı ya da kazandırmadığı hükmünü veren bir kurala dayalı sınamadır ki, bunlardan birincisi “olumlu sınama - positive test”, diğeri “olumsuz sınama - negative test” olarak bilinir.24 Teknik sınama, genellikle, üretim tekniklerini veya işçiliklerini her bir ürün için, yeterince önemli (nitelik artırıcı işlem) olmaları açısından tek tek belirleyen işlem/işçilik listelerinin kullanılmasına dayanır. Örneğin, bir televizyonun, halihazırda menşe statüsü bulunan ekran tüpünden üretilmesini şart koşan menşe kuralı, televizyona özgü bir kural getirmiş demektir. Üretilen televizyonun tüpü yabancı menşeli ise, üretimle ilgili diğer özelliklere bakılmaksızın, televizyonun, üretildiği yer menşeini kazanmamış olduğu kabul edilir. 23 Genel olarak bakıldığında, bu durum bir dezavantajdır. Bugün dünyada, kendi özgün eşya listelerini kullanan ülkeler hala bulunsa da, bir çok ülke Armonize Eşya Tanım ve Kodlama Sistemi adındaki ortak nomanklatürü kullanmakta olduğundan, bu dezavantaj Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu ülkeler arasındaki ticarette kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Ayrıca Armonize Sistemi uygulamayan ülkelerin çoğu da, DGÖ’ye sisteme katılmak üzere başvurmuşlardır. Bkz. Atakan M., Sözdinler V., Tokgöz K.: Sorularla Dış Ticarette Menşe Kuralları, İKV Yayınları No: 149 (Şubat 1998), 6. 24 Bu sınama, özgün olaylarla ilgili kararları vermek için en donanımlı kuralı sağlar, ancak bu özelliği nedeniyle de kötüye kullanılmaya müsaittir. 1.2.1. Avantajları: Bu yöntemin üstünlükleri, genel olarak 1.1.1’de açıklanan tarife pozisyonu değişikliği sınamasının üstünlükleri ile aynıdır. Bir ürünle ilgili olarak hangi işlemin menşe kazandırıcı olduğu veya olmadığı, ürüne özgü olarak belirlenmiştir ve hiç bir tereddüte yer bırakmaz. 1.2.2. Dezavantajları Üretim yansıtılması teknolojisi değişikliklerinin zorunluluğu bulunması zaman gibi, içinde TPD kurala sınamasının sakıncalarının bu yöntem için de geçerli olmasının yanısıra, bu listeler görece çok uzun ve çok ayrıntılıdır. Bütün ürünler için teknik sınamanın tüm formlarını tasarlamak oldukça karmaşık bir iştir. Dolayısıyla gelişmelerin hazırlanmaları dikkate zordur alınarak, ve listelerin üretim sürekli teknolojisindeki güncelliklerini korumaları gerektiğinden takibi oldukça güçtür. İleri bölümlerde değinileceği üzere, bu tür kurallar ürüne veya ürün grubuna özgü olarak oluşturulduklarından, belirli bir ürün veya ürün grubu ile ilgili bir politika hedefine doğrudan hizmet edecek şekilde kolayca formüle edilebilirler. 1.3. Katma Değer Sınaması Bu sınama, ürün üzerinde yapılan en son işlem ve/veya işçiliğin belirli bir katma değer yüzdesi yaratıp yaratmadığını ölçer. "Ad- valorem yüzde yöntemi" de denilen yöntemle menşe tespit etmek için, bir ülkede gerçekleşen işlem veya işçiliğin, eşyaya ilave ettiği değer açısından ele alınması gerekir. Bu katma değer belirli bir yüzdeye eşit olduğunda ya da bu yüzdeyi aştığında, eşya, işçilik veya işlemin gerçekleştirildiği ülke menşeini kazanır. Tahmin edilebileceği gibi bu sınamanın uygulanması bir üretim maliyeti analizi gerektirir ve genellikle üç şekilde veya bunların bileşimi ile formüle edilir. Kuralda; (a) ithal parça ve malzeme kullanımına izin veren en yüksek oran gösterilebilir. (b) yerli katma değerin ulaşması gereken en az yüzde oranı gösterilebilir. (c) girdilerin toplam kıymetine oranla, ürünün içermesi gereken en az menşeli girdi yüzde oranı gösterilebilir. (a) varyantında katma değer, eşyanın üretiminde kullanılan yabancı menşeli madde veya girdiler dikkate alınarak hesaplanır. Eşya üretildiği ülkenin menşe statüsünü, ancak, yabancı menşeli madde veya girdilerinin değerleri, nihai ürünün değerinin belli bir yüzdesini geçmediği durumda taşıyabilir. (b) varyantında da, eşyanın üretiminde kullanılan yerli girdiler, işçilik ve kar payı toplamı esas olarak belirleyicidir. (c) varyantı ise, sadece toplam girdi kıymeti içinde yerli girdi kıymetinin oranını esas alır. İthal veya menşei belirlenmemiş girdilerin kıymetleri çoğunlukla ithal anındaki gümrük kıymeti veya satış fiyatından bulunur. Nihai ürün ihraç edilirken de kıymet, üretim maliyeti, fabrika çıkış fiyatı veya ihraç fiyatı kullanılarak hesaplanır. Katma değer sınaması; - hem istisnalar listesi, hem de işlem / işçilik listesi ile birlikte kombine olarak; - her bir ürün için ayrı bir yüzde gösteren bir liste ile değil de, tek bir yüzdeyi öngören genel bir kural olarak da formüle edilebilir. Bu kombinasyonlar ülkeler arasında çeşitlilik gösterir ve bazen aynı olaylar, farklı ülkelerde farklı sonuç veren tespitlere yol açabilir. Bazen de aynı ülkede, uygulanması düşünülen mevzuatın amacına bağlı olarak, farklı sonuçlar alınabilmektedir. Ürüne yeterli düzeyde katma değer ilave edilip edilmediğinin ölçülmesi yöntemi, ithalatçı ülkede yatırımların teşvik edilmesi, basit montaj hatlarının değil, mümkün olduğunca sofistike üretim teknolojilerinin ve süreçlerinin kurulmasını özendirmek için kullanılagelmiştir. 1.3.1. Avantajları: Teknik açıdan bu yöntemin temel üstünlüğü, basitliğidir. İthal veya menşeli olmayan girdilerin değerleri ticari kayıt ve belgelerden tespit edilebilir. İhraç edilen eşyanın değeri fabrika çıkış fiyatı veya ihraç fiyatına dayandırıldığında, her iki fiyat da belirlenmiş olur ve faturalar ve ticari kayıtlarla desteklenebilir. 1.3.2. Dezavantajları: Bu yöntemin, özellikle gümrük sahalarında gerçekleşen fiziki kontrollerde, katma değeri öngörülen yüzdelerin az farkla altında ya da üstünde kalan eşyanın, menşe kazanma koşullarını sağlamasına ya da sağlayamamasına yol açması ihtimali her zaman vardır. Zira bu yöntemle menşe tespiti, büyük ölçüde dünya piyasalarındaki hammadde fiyatlarının ve kambiyo kurlarının hareketlerine bağlıdır. Bazen bu hareketlilik öyle çarpıcı sonuçlar doğurabilir ki, bu yönteme göre formüle edilmiş menşe kurallarının uygulanması amacından sapabilir. Bir başka önemli sakınca ise, katma değer esasında göz önüne alınan üretim maliyeti veya kullanılan girdilerin toplam maliyeti gibi unsurların tespitinin de belirli bir maliyet yaratması ve bu konuda ihraç ülkesi ile ithal ülkesinde farklı düzenleme veya yorumlamaların bulunabilmesidir. Örneğin, bazı faktörlerin, özellikle de sabit maliyetlerin malın maliyetine mi, mal satış giderlerine mi ya da dağıtım giderlerine mi dahil edileceği konusunda uyumsuzluk çıkabilir. Bu da, ithalatçı ülkenin eşya menşei hakkındaki sonradan kontrol taleplerinin karşılanması sırasında, ihracatçının kanıtlama kabiliyetini zayıflatabilir. Tablo 2, menşe kuralı sınamalarının ticari etkilerine geçmeden önce, AT ve ABD’nin uygulamakta olduğu menşe kurallarını göstermektedir. TABLO 2: AT ve ABD’de Kullanılmakta olan Sınamalar Tip AT ABD Tercihsiz Teknik sınama ve/veya TPD, teknik sınama katma değer sınaması. Tercihli TPD, TPD ve katma Katma değer, NAFTA değer ve/veya teknik için TPD ya da katma sınama, katma değer ve değer sınamaları. teknik sınama. 2. Menşe Kuralı Sınamalarının Uygulama Sorunları 2.1. Tarife Poizsyonu Değişikliği (TPD) Sınaması Üretim süreci, menşeli olmayan parça ve girdilerin dahil olduklarından farklı AS kodunda sınıflandırılan bir ürünle sonuçlanıyorsa TPD sınamasının menşe kazanıldığına hükmettiğine değinilmişti. TPD sınaması AT’nin tercihli menşe kuralları ve NAFTA için temel sınama yöntemidir. Japon tercihsiz menşe kuralları da TPD sınamasını geniş ölçüde kullanır. Fakat AS, DGÖ tarafından başlangıçta eşya sınıflandırması ve istatistik sistemi olarak tasarlanmıştır ve menşe statüsü tespiti için her zaman uygun bir zemin olmayabilir. Bu durum ithalatçı ülkelerce de farkedilmiş ve iki tür istisna listesi oluşturulmuştur: a) TPD sınamasının menşe değişikliği için yetersiz olduğu, bu nedenle, (i) yerli girdi, ithal girdi, zorunlu girdi sınamaları ve/veya (ii) belirli imalat işlemlerinin gerçekleşmiş olma koşullarına bağlı olduğu ürünler listesi, ve b) Menşe kazandıran işlem ve işçilikler listesi ile birlikte bir istisnalar listesi. TPD sınamasının bir başka özelliği, sadece ihraç ülkesi gümrük yetkililerinin değil, üretici ve ihracatçıları için de nihai ürün ve hammaddeler hakkında derinlemesine bir AS bilgisi gerektirebilmesidir. 2.2. Teknik Sınama Teknik sınama, menşe statüsü kazandırabilen (olumlu sınama) veya kazandıramayan (olumsuz sınama) bazı üretim süreçlerini öngörür. Teknik sınama, ABD'de tercihsiz ve yerli girdi sınamasıyla kombine olarak tercihli alanda, AT tarafından da ürüne özgü tercihsiz menşe kurallarında, yer yer olumsuz sınamalar da içererek, çoğunlukla kullanım alanı bulmuştur. Teknik sınama, ilgili üretim sürecinin özgün vasıfları ile ilişki kurar ve üç sınama yöntemi içinde en donanımlı olandır. Ancak, ABD Ticaret Bakanlığı ve AT'nin, entegre devre menşeini difüzyon işleminin gerçekleştiği yere bağlaması gibi yerli menfaatler lehine kötüye kullanılabilir.25 Olumsuz teknik sınamanın bir sakıncası, sadece menşe kazandırmayan üretim süreçlerini belirlemesi, bunu yaparken başka üretim süreçlerinin menşe kazandırma yeteneği hususunu cevapsız bırakmasıdır. Bu eksiklik açık bir belirsizliğe neden olur.26 GATT1994 Menşe Kuralları Anlaşması ise, ilke olarak olumsuz teknik sınamanın kullanımını yasaklar; fakat hemen ardından iki istisnaya izin verir.27 Buna göre; a) Olumlu sınamanın daha açık ifade edilmesi amacıyla, b) Olumlu menşe tespitinin gerekmediği münferit olaylarda olumsuz sınama yöntemi kullanılabilecektir. Burada ilginç olan, ikinci istisnanın lafzının, ithalatçı ülkelerin menşe kuralı oluştururken veya ad hoc uygulamalarda olumsuz teknik sınamalara sığınmaları konusunda hala ciddi bir takdir hakkı vermekte olmasıdır. 2.3. Katma Değer Sınaması: Yüzde Ölçütü, İthal Girdi ve Yerli Girdi Yöntemleri 25 Bkz. Bölüm III. Örn. AT’nin fotokopi makinaları için düzenlediği ürüne özgü menşe kuralı. Bkz Bölüm III. 27 Madde 2(f): “[Üyeler, Bölüm IV’de yer alan menşe kurallarının uyumlaştırılmasına ilişkin çalışma programı tamamlanana kadar,] menşe kurallarının pozitif bir standarda dayanmasını sağlayacaklardır. Hangi unsurların menşe vermediğini belirten menşe kurallarına (negatif standart), pozitif bir standarda ilişkin açıklamanın bir parçası olarak veya ayrı ayrı durumlarda pozitif bir menşe tespiti gerekli olmadığında izin verilecektir.” 26 Değinildiği üzere, yüzde ölçütü üç biçimde ortaya çıkmaktadır. İlk yöntem, ürün içindeki ithal parça ve maddelerin izin verilebilir en yüksek oranı aracılığı ile ithal girdilerin kullanımına bir tavan koyma yöntemidir. Örneğin, AT’nin Avrupa Anlaşmaları’nın ekindeki menşe protokollerinde, 13.01 AS kodlu ürünler için şu kural öngörülmüştür:28 AS Kodu 1301 Ürün Tanımı Lak; tabii sakızlar, reçineler, sakız reçineler ve yağ reçineler (pelesenkler gibi) Menşe Kuralı Kullanılan 13.01 pozisyonundaki girdilern kıymetinin, ürünün fabrika çıkış fiyatının % 50'sini geçmediği imalat. Bu kuralın açılımı şudur: AS 13.01 pozisyonundaki bir ürünün, AT’ye tercihli rejimden yararlanarak ithal edilebilmesi için, üretiminde kullanılan yine aynı pozisyonda bulunan aynı veya başka üçüncü ülke girdilerinin kıymetleri toplamının, nihai ürünün fabrika çıkış fiyatının %50’sini geçmemiş olması gerekir. İkinci yöntem, yerli girdi sınaması olarak da adlandırılabilecek olan, ürünün işlem veya işçilik gördüğü en son ülkede karşılanması gereken en az katma değer yüzdesi yöntemidir. Örneğin, NAFTA menşe kurallarında AS pozisyonu 28.01-28.24 arasında olan ürünler (bazı kimyasallar) için; 28 Örn; Bkz. AT - Romanya Avrupa Anlaşması, Protokol 4, EK-II (AT - Romanya Ortaklık Konseyi 1/97 sayılı Kararı ile değişik, O.J. No L54, 24 Şubat 1997). AS Kodu Menşe Kuralı 28.01-28.24 - 28 – 38. Fasıllar haricinde herhangi bir Fasıldan, 2801.10 – 2824.90 altpozisyonlarına değişiklik, veya - 2801.10 - 2824.90 altpozisyonlarına, bu altpozisyonlar dahil 28 – 38. Fasıllardan değişiklik, [ayrıca] başka fasıldan değişiklik olsun olmasın, bölgesel girdi kıymetinin, (a) eşya işlem kıymeti kullanıldığında %60 (b) eşya net maliyeti kullanıldığında %50’den az olmaması. Bu kuralın açılımı şudur: 28.01-28.24 arasındaki pozisyonlardan birinde yer alan ve NAFTA kapsamında ithal edilmek istenen bir ürünün, –Anlaşma’nın diğer koşulları yanında– 28 - 38. Fasıllar dışındaki herhangi bir fasılda yer alan girdilerden 2801.10 - 2824.60 altpozisyonlu bir ürüne dönüştürülmüş olması (TPD), ürün bu koşul kapsamına girmiyor ya da girse de sağlamıyor ise; 28 - 38. Fasıllarda bulunan girdilerden bu altpozisyonlara dönüştürülmüş olması, buna ilaveten de eşya işlem kıymeti esasına göre en az %60, net maliyet esasına göre en az %50 bölgesel (NAFTA) girdi içermelidir. Üçüncü yöntem ise, girdi kıymeti sınamasıdır ve toplam girdi kıymeti içerisinde menşeli girdiler kıymetinin belirli bir eşiğe ulaşıp ulaşmadığını ölçer. Bu yöntemde, aslında sadece menşeli ve menşeli olmayan girdiler arasında bir kıyas söz konusudur ve işlem, işçilik, montaj maliyeti ve sabit maliyetler gibi giderler ihmal edildiğinden çok adil bir ölçüt değildir. Bu yönteme, uygulamada çok sık rastlanılmadığı için burada yalnızca tanımı verilmekle yetinilecektir. Yüzde ölçütü, doğrudan (salt yerli girdi sınaması) ya da dolaylı (salt ithal girdi sınaması) şekilde, ürünün menşe statüsü kazanabilmesi için son üretim sürecindeki belirli bir katma değerin gerekli olduğunu belirtir. Eğer böyle bir yüzdeye ulaşılmamışsa, son üretim süreci menşe kazandırmaz. Bu durumda, ticaretin statüsüne göre ayrı hüküm verilir: söz konusu sınama tercihsiz kurallar için yapılıyorsa menşe başka bir ülkeye verilir, tercihli kurallar için yapılıyorsa hiç bir ülkeye verilmez.29 Yüzde ölçütü, özellikle ithal girdi varyantında, bir üretim maliyeti tahlili gerektirir. Burada, üretim maliyetlerini nitelendirebilecek birçok değişik muhasebe tekniğinin bulunduğuna dikkat edilmelidir. Bu konuda daha fazla ilerlemeden önce, üretim maliyeti kalemlerini kısaca gözden geçirmek üzere aşağıdaki özet yararlı olacaktır.30 Toplam üretim maliyeti, üretim giderleri ve sabit giderler olarak ayrılabilir. Üretim giderleri ise, girdi maliyeti ile direkt işçilik ve genel üretim giderleri olarak bölünebilir. Girdi maliyetleri, parçalar, komponentler gibi üretim maddelerinin fiyatları ile belirlenir. Yüzde ölçütünün uygulanması 29 Örneğin, son üretim süreci GPS kapsamındaki bir ülkede gerçekleşmiş, ancak esaslı dönüşüm ölçütü olarak gerekli katma değer yaratılamamış ise, tercihli muamele talebi ithal gümrüğünce reddeilir. Ancak bunun ötesinde “ürünün ‘gerçek’ menşei .... ülkesidir.” şeklinde bir değerlendirmeye gidilmez. 30 Bu özette, maliyet muhasebesi standartlarına ya da genel muhasebe ilkelerine uyulduğu iddiası bulunmamaktadır. Özet, yalnızca çalışmamızdaki bakış açısını ortaya koymaktadır. bakımından, menşeli girdilerle menşeli olmayan girdilerin maliyetleri/fiyatları arasında önemli bir ayırım vardır. Değinildiği üzere, yüzde ölçütü, ya en yüksek izin verilebilir menşeli olmayan girdi kıymetini, ya da gerekli en düşük yerli (menşeli) girdi kıymetini hesaplar. Her iki halde de menşeli olmayan girdilerin kıymetlendirilmesinde hangi maliyet düzeyinin (fabrika çıkış fiyatı, FOB kıymet, CIF kıymet, alıcıya fabrikasında teslim fiyatı) dikkate alınacağı sorunu ortaya çıkmaktadır.31 Bu sorunun çözümü, birbirinin ardından gelen maliyet düzeyleri arasındaki seçime bağlıdır. Alıcıya fabrikasında teslim fiyatına yaklaşıldıkça, seçilen her düzey daha yüksek bir kıymete tekabül edeceğinden, yerli girdi sınaması karşısında ithal girdi sınamasının sağlanması olasılığı daha yüksek olacaktır. Menşe tespiti açısından ele alındığında, CIF üzerinden kıymetlendirme, girdilerin fabrikadan ithalatçı ülke sınırına kadar gönderilmesinden doğan tüm maliyetlere ‘menşeli olmayan maliyetler’ olarak, ithalatçı ülkedeki iç navlun, gümrük vergileri, dolaylı vergiler vb. sınırın geçilmesinden sonraki tüm maliyetlere ‘menşeli maliyetler’ olarak muamele edilmesi anlamına gelir. FOB üzerinden kıymetlendirme ise, dış navlun ve sigortanın ‘menşeli maliyetler’ kalemini oluşturmasını sağlar. 31 Avrupa Anlaşmaları’nda ve Türkiye’nin bunlara paralel olarak yaptığı serbest ticaret anlaşmalarında fabrika çıkış fiyatı dikkate alınmaktadır. Menşeli girdiler, normal olarak fabrikaya girişleri itibariyle kıymetlendirilir. Tablo 3’teki gider kalemlerinin toplamı, toplam üretim maliyetini oluşturur; toplam maliyet + kar = satış fiyatıdır. İthal girdi maliyeti, menşeli olmayan tüm girdilerin FOB veya CIF kıymetlerinin toplanmasıyla hesaplanabilir. Yerli girdi maliyeti ise, hem satış fiyatından menşeli olmayan girdilerin maliyetinin çıkarılmasıyla32, hem de tüm yerli katma değer kalemlerinin toplanmasıyla33 bulunabilir. Bu iki hesaplama yönteminin teorik olarak aynı sonucu vermesi beklenir. Uygulamada ise,durum her zaman böyle olmayabilir. Tablo 3: Toplam Maliyet Unsurları Doğrudan işçilik giderleri Üretim giderleri Genel giderler -Taban ücret -İlk madde ve malzeme -Satış giderleri -Fazla mesailer -Dolaylı işçilik --Dış navlun ve -İkramiyeler -Denetleme sigorta ---Kanuni -Teşvik ödemeleri -Amortisman harçlar -Vardiya ücretleri -Royaltiler --Satış finansman -Konut/tatil ödemeleri -Üretimle (hammadde, maliyeti -Emeklilik/Sosyal işçilik, üretim hattı vb..) --Diğer tipik satış Sigorta Programları ilgili finansman giderleri -İşçiyle ilgili diğer giderleri --Faaliyet dışı zararlar 32 Bu tespit, AT’nin GPS ve diğer tercihli düzenlemelerinden yapılmıştır. Bkz. IV. Lomé Sözleşmesi, Protokol 1. 33 ABD ve Avustralya GPS kurallarından tespit eden Vermulst (1994), 439. harcamalar -Kira/Enerji --Kambiyo Farkları (-) -Bakım/ Onarım -Yönetim giderleri -Ürünle ilgili Ar-Ge --Yönetici ücretleri giderleri --Haberleşme -Vergi resim ve harçlar Örneğin AT’nin Avrupa Anlaşmaları’nda, ithal girdilerin ürün bünyesindeki izin verilebilir en yüksek yüzdelerine bir tavan koyan ‘ithal girdi sınaması’ geniş ölçüde kullanılmıştır. Bu düzenlemelerde sözgelimi %40 ithal girdi kullanımına izin veren bir menşe kuralı, %60 yerli girdi kullanım şartına eşit bir etki yaratır. Ancak, örneğin ABD’de yerli girdilerin tamamı GPS amaçları açısından uygun telakki edilmez, yerli girdi yüzdesi hesabından hariç tutulur; böyle olunca da, ‘satış fiyatı - menşeli olmayan girdiler maliyeti’ işlemi ile, toplam yerli katma değer hesaplamaları farklı sonuçlar verecektir. Yüzde ölçütü sınamalarında satış fiyatı nadiren payda olarak kullanılır. Bir çok ülkenin uygulaması, satış fiyatında bazı ayarlamalar yapılmasını gerektiren farklı paydalara dayanır. Bu konuda da bir kaç örnek yararlı olacaktır. Avrupa Topluluğu, fabrika çıkış fiyatını kullanır. Bu fiyat ürünün fabrikayı terkettiği andaki fiyatıdır ve fabrika çıkışı sonrası masraflar düşüldükten sonraki satış fiyatına eşittir.34 Örnek olarak, 34 Avrupa Anlaşmaları’nın eki menşe protokollerinde “fabrika çıkış fiyatı”, ürün için AT veya [diğer taraf ülke]’de, nihai işçilik veya işlemin gerçekleştirilmesini üstlenen imalatçıya fabrika bir satışın koşulları “CIF 100 ABD$, 30 gün” ise, 100 ABD$ satış fiyatı, ihracat ülkesindeki iç navlunu (limana kadar), deniz/hava navlun maliyetini, tedarikçi mahallinden itibaren ithal ülkesi sınırına kadar sigorta masraflarını ve yine tedarikçinin katlandığı 30 günlük kredi maliyetini içerir. O halde fabrika çıkış fiyatına ulaşmak için bu giderler ve -varsa- vergi iadelerinin satış fiyatından düşülmesi gerekir. Vermulst’un çalışması (1994), Japon GPS mevzuatının, kısmen FOB ihracat fiyatına dayandığını ortaya koymaktadır. FOB ihracat fiyatı = fabrika çıkış fiyatı + iç navlun + ihracatçı ülkedeki elleçleme35 giderleridir. Buna göre satış fiyatı her zaman olmasa da, fabrika çıkış fiyatına veya FOB fiyata denk olabilir; ki bu da satış koşullarına bağlıdır. NAFTA kapsamında ise, taraf ülke gümrük idareleri, üretici ya da ihracatçının isteğine bağlı olarak, yerli girdi sınamasının bir örneği olan “bölgesel girdi kıymeti – regional value content” ni iki şekilde hesaplarlar. Bu iki şekil, “eşya işlem kıymeti – transaction value content” ve “eşya net maliyeti – net cost value content” dir. Bölgesel çıkışı itibariyle ödenen, kullanılan bütün girdi fiyatlarının dahil edilmiş olduğu, elde edilmiş ürünün ihracında geri ödenmiş veya ödenecek yurtiçi vergilerin tenziliyle bulunan fiyat olarak tanımlanmaktadır (Madde 1, para.(f)). 35 Elleçleme deyimi; gümrük denetimi altındaki eşyanın asli nitelikleri değiştirilmeden istiflenmesi, yerinin değiştirilmesi, büyük kaplardan küçük kaplara aktarılması, kapların yenilenmesi veya tamiri, havalandırılması, kalburlanması, karıştırılması ve benzeri işlemleri ifade eder. girdi kıymeti, yaklaşık olarak FOB kıymete tekabül eden eşya işlem kıymeti kullanıldığında36 İK - MOK BGK = --------------- x 100 İK formülü ile, eşya net maliyeti kullanıldığında ise, aynı formülde İK yerine NM değeri konularak hesaplanır.37 Ancak doğal olarak, ürüne özgü menşe kurallarında İK ve NM almaşıkları için farklı yüzde eşikleri konulmuştur. Örneğin, eşya işlem kıymetinin (yaklaşık FOB kıymet) kullanıldığı durumda sağlanması gereken bölgesel girdi kıymeti yüzdesi %60 iken, eşya net maliyeti kullanıldığında %50’dir, AT’nin tercihli menşe kuralları sıklıkla, TPD ölçütüne ek olarak bir ithal girdi sınamasına dayanır. AT’nin uyguladığı payda ise, girdi maliyeti, doğrudan işçilik ve sabit üretim giderlerine ilaveten net genel giderler (fabrika çıkışına kadar), royaltiler, ambalajlar38 ve birim karı içine alır. Yukarıda açıklandığı üzere, AT’nin yerli girdi sınamasının payı, yine AT’nin ithal girdi sınamasının payının tam simetriği 36 BGK: bölgesel girdi kıymeti (yüzde değer ifade eder.) NM: eşya net maliyeti MOK: üretimde kullanılan menşeli olmayan girdiler kıymeti İK: eşya işlem kıymeti 37 Kıymet takdiri, ABD-Kanada STA kapsamında (1 Ocak 1994’e kadar), Birleşik Devletler Gümrük İdaresi - U.S.Customs Service tarafından yapılmakta idi. Böyle bir durum, yabancı bir üretici ya da ihracatçı için, ürününün yerli girdi yüzdesini karşılayıp karşılayamayacağını önceden kesin olarak tespit etmesinin her zaman mümkün olmayacağı anlamına gelmektedir. 38 Ambalaj menşeinin ürün menşeini takip etmesi dışında, ürünün perakende satıldığı durumda ambalajının da yerli girdi hesaplamasında dikkate alınacağını gösteren Kyoto Sözleşmesi (Annex D.1, Standard 9 ve Recommended Practice 10) ile karşılaştırınız. olduğundan, her iki yöntem de aynı sonucu verir. Yani, bu sistemde %60’lık bir yerli girdi koşulu %40’lık bir ithal girdi koşuluna denktir. Görüldüğü üzere, ad-valorem yüzde ölçütünün iki unsuru, pay ve paydanın, mevzuatta yapılan kıymet tanımlarına bağlı olarak vereceği sonuç değişebilmektedir. İzin verilebilir ithal girdi yüzdesi ve zorunlu yerli girdi yüzdesinin, her ülkenin uygulamasında, düzenleniş amacına bağlı olduğu görülen farklılıkları vardır. AT ve ABD uygulamalarına göre, aynı maliyet koşullarının faklı yerli girdi oranları doğuracağı açıktır. Diğer koşullar değişmemek şartıyla, AT ve Japon39 yerli girdi hesaplama yöntemleri, diğer ülkelerinkilere göre daha liberaldir. Bunlar, fabrikayı terk anındaki ürün fiyatında odaklanan en mantıklı yöntemlerdir ve yerli girdi olarak ülke içi genel harcamaları ve karı hesaba katarlar. NAFTA’daki sistem bir boyutu itibariyle, AT sistemine göre biraz daha kayırıcıdır. NAFTA almaşık paydalarından biri, eşyanın fabrika çıkış fiyatı değil, eşya işlem kıymetidir (yaklaşık FOB fiyat). FOB fiyatın kullanımının sakıncası, herhangi bir limandan uzakta olan firmalar için, önemsiz de olsa haksız bir üstünlük sağlamasıdır. Örneğin, Mexico City’de yerleşik A fabrikasının, Saint John (Kanada) limanına teslim edeceği mal için Veracruz limanına kadar katlanacağı 39 Japon tercihsiz menşe kurallarında ise, ad-valorem yüzde kuralına yer verilmemiştir. Bkz. Asıa-Pacıfıc Economıc Cooperatıon Compendıum On Rules Of Orıgın, http://www.apecsec.org.sg/ , 41-47.(10 Eylül 1998). iç navlun, liman çevresinde yerleşik ve fabrika çıkış fiyatı aynı olan rakip B fabrikasına göre muhtemelen yüksek olacağından, NAFTA eşya işlem kıymeti hesap yöntemi, B fabrikası için A’ya göre daha yüksek bir payda yaratacaktır. Avustralya ve Kanada uygulamaları da montaj hattı çıkış maliyetini hesaplar, ancak bunun en azından aynı düzeyde tespit edilen uygun bir payda ile böler.40 Bu teknik açıklamalar ışığında özetle söylenebilecek olan, yüzde ölçütünün menşe tespitinde yaratacağı sonucun, ölçüt tanımının içinin nasıl doldurulduğuna bağlı olduğudur. Bu tanımın ülkeden ülkeye değiştiği göz önüne alındığında, bir ülke hesabına göre menşeli olan bir ürün, aynı yüzde ölçütü kullanılmak kaydıyla başka bir ülkede menşeli kabul edilmeyebilir. Ülkeler arasında yüzde ölçütünün uygulanmasında belirli bir uyumun olmayışı bir yana, yüzde ölçütünün önemli bir dezavantajı, görece düşük işgücü ve montaj maliyeti olan veya verimli üretim yapısını cezalandırmasıdır. Örneğin, bir renkli televizyon üreticisi için %40 yerli girdi koşulunu sağlamak AT’de Tayland’a göre daha kolaydır, çünkü yerli katma değere dahil olan işgücü maliyeti AT’de daha yüksektir. Öte yandan AT açısından, “yerli” ifadesi 15 üye ülkenin geniş olanaklarını kapsar. Üstelik, yerli girdi ve ithal girdi hesaplamaları 40 dünya Vermulst (1994), 476. hammadde piyasalarındaki ve döviz kurlarındaki dalgalanmaların sonuçlarına bağlı olarak günden güne değişim gösterebilir. 41 Son olarak yerli girdi hesapları kamu görevlilerine bir parça takdir alanı bırakır ve teknik olarak verilerin doğruluğunun kontrolü için yerinde (firma kayıtlarında) denetimler gerektirebilir. 3. Menşe Kümülasyonu Aralarında STA bulunan ülkelerin ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi amacıyla, menşe statüsü kazandırma kurallarında, menşe kümülasyonu ile esneklikler getirilebilmektedir. Genel olarak, kümülasyon olanağı, anlaşmaya taraf ülkelerden biri menşeli ürünlerin diğer taraf menşe statüsünü kazanmaları için orada yeterli işleme tabi tutulmalarına gerek kalmamasıdır. Menşe kümülasyonunun amacı, tercihli ilişkiler içinde bulunan ülkeler arasındaki ticaretin arttırılmasını sağlamaktır. Kümülasyon sisteminde, bölge menşeli ürünlerin, hiçbir zaman menşe statüsü kazandırmayacak işlemlerin (asgari işçilik ve işlemler olarak kabul edilen, parçaların basit montajı gibi işlemler) ötesinde bir işleme tabi tutulmaları yeterli olup, ayrıca yeterli işlem ve işçilik görmelerine, yani bir menşe kuralını sağlamalarına gerek yoktur. Kümülasyonda, yerli ya da menşeli girdi kavramı için sadece işlemlerin yapıldığı ülke değil kümülasyon sistemine dahil ülkelerden oluşan bölge dikkate alınmaktadır. Bu yolla, tek bir anlaşmaya taraf çok sayıdaki ülke ya da benzer anlaşmaların aynı menşe kuralları ile birbirlerine bağlı çok 41 Bu tehdit özellikle fiyatları dalgalanmaya çok müsait olan temel ürünler için daha yüksektir. sayıdaki ülke, birbirleri menşeli girdileri üretimlerinde serbestçe kullanabilirler. Bu avantajın iki yönlü etkisi vardır: (1) üreticiler STA kapsamında vergisiz ithal ettikleri girdileri serbestçe üretimlerinde kullanarak, bu girdilerle ürettikleri ürünlerini, yine STA kapsamında başka bir kümülasyon ülkesine serbestçe satabilirler; (2) üçüncü ülke girdilerinin üründe kullanılması, bunlar için belirlenmiş katma değer ya da teknik sınamaların aşılmasını gerektirdiğinden, kümülasyon bölgesi girdilerinin kullanılması özendirilmiş olur. Böylece, teoriye de uygun olarak, serbest ticaret bölgesi içine doğru bir ticaret sapması hedeflenir. Dünyada kümülasyon uygulamaları oldukça yaygındır. PanAvrupa kümülasyon sistemi olarak adlandırılan, AT-EFTA-MDAÜ arasındaki çapraz kümülasyon, Avrupa Ekonomik Alanı çerçevesindeki tam kümülasyon, AT’nin Lomé Sözleşmesi kapsamında AKP ülkeleri arasında uyguladığı tam kümülasyon, Avustralya’nın GPS kapsamında uyguladığı tam kümülasyon, NAFTA menşe kurallarındaki tam kümülasyon42 ve doğaları gereği kural olarak tüm STA’larda karşılaşılan ikili kümülasyon gibi örnekler verilebilir. 3.1. İkili kümülasyon Kümülasyon modelleri içinde en basiti olan ikili kümülasyon, iki ülke arasında işler ve sadece bu iki ülke menşeli mallara uygulanır. 42 NAFTA madde 404. “Verici ülke kavramı – donor country concept” olarak da adlandırılan ikili kümülasyon, belirli bir ülkenin girdilerinden üretilen nihai ürün, girdilerin tedarik edildiği ülkeye ihraç edilirken tercihli rejimden yararlanılabilmesini sağlar. Örneğin, İsrail-AT tercihli ticaret ilişkisinde, İsrail menşeli girdiler ve AT menşeli mikroçiplerin İsrail’de monte edilmesiyle üretilen entegre devreler (AS pozisyonu: 85.42), İsrail menşeli sayılır ve AT’ye ihraç edilirken tercihli muameleden yararlanabilir. Burada montajın esaslı dönüşüm sayılıp sayılmaması sonucu etkilemez. Ancak, üretimde üçüncü ülke menşeli girdiler de kullanılacak ise üçüncü ülke menşeli girdilerin esaslı dönüşüme uğrayıp uğramadıkları sınanır. 3.2. Çapraz kümülasyon Çapraz kümülasyon ikiden fazla ülkenin tek bir anlaşmaya taraf olduğu ya da -Pan Avrupa Sistem’inde olduğu gibi- birçok ülkenin benzer anlaşmalarla birbirlerine bağlı oldukları durumlarda, bu ülkelerden herhangi biri menşeli girdinin nihai ürünün imalatında kullanımına izin verilmesi anlamına gelir. Örneğin, Macar, AT ve Polonya menşeli komponentlerin montaji ile Polonya’da üretilmiş bir televizyon (AS pozisyonu: 85.28), AT’ye ihraç edilirken ‘kümülasyon bölgesi’ menşeli sayılır ve tercihli muameleden yararlanır. Televizyonun bu bölge içinde hangi ülke menşeli sayılacaği ise, çapraz kümülasyon hükümlerinin konusudur. 3.3. Tam kümülasyon Taraf ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin daha ileri bir şeklini sunar. Tam kümülasyon hesaplamasında kümülasyon bölgesinde yapılan tüm işlem ve işçiliklerin toplanmasına olanak verilir. Avrupa Ekonomik Alanı Anlaşması ya da AT/AKP düzenlemeleri tam kümülasyonun uygulamasına birer örnek olarak verilebilir. 3.4. Teknik Farkliliklar Çapraz kümülasyon, belirli bir tercihli ticaret grubu arasında işler. Bu gruptan bir veya birden çok ülke menşeli girdiler, asgari işlem ve işçilikten öte olmak kaydıyla, diger bir grup ülkesinde bu ülke menşeli imiş gibi üretime sokulabilir. Tam kümülasyon, bu imkana ek olarak, bir ülke grubunda gerçekleştirilen işlem ve işçiliğin diğerlerinde gerçekleştirilenlere ilave edilerek, tamamının “son işlem ve işçilik” olarak kabul edilebilmesini sağlar. Gümrük işlemleri açısından düşünüldüğünde, sınır gümrüklerinin eşya menşeinin kontrolünde hiç bir rolü olmadığı görülür. Bir eşyanın menşeinin doğru olarak tespiti, ilgili ekonomik uygulayıcının (ihracatçı/ithalatçı) gerekli koşulların yerine getirildiğini gümrüğe -sonradan da olsa- kanıtlayabilme yeteneğine bağlıdır. Ürün bileşimindeki temel girdilerin menşeli olduğu uygulayıcı tarafından kanıtlanamazsa, bu girdilerin menşeli olmadığı kabul edilir. Tam kümülasyon çerçevesinde, gümrük açısından çapraz kümülasyona göre daha ayrıntılı bir kontrol biçimi gereklidir. Bir menşe ispat belgesi, kümülasyonun her türünde, ticaret ortağı ülkede işlem görmüş menşeli eşyaya eşlik eder. Burada durum açıktır: Eşya menşelidir veya değildir. Ancak tam kümülasyon koşulları altında, bir uygulayıcının menşeli girdiler kıymetini ya da başka bir grup ülkesinde menşeli olmayan girdiler üzerinde yürütülen dönüştürme işleminin ölçüsünü (katma değerini) dikkate alması gerektiğinde, ek olarak bir çok belgelendirme ve kanıtlama yükümlülüğü vardır. Teorik olarak, tercihli menşe kuralları tercihten yararlanan ülkenin yerli sanayi altyapısını geliştirmek üzere kullanılırlar. Bu amaca ulaşıldıktan sonra, daha bütünleşik bir ticaret ilişkisine geçilebilir. Çapraz kümülasyon ise, girdi ve parça üretiminin yerli menşeli olmasını teşvik eder ve bu anlamda yerel sanayinin oluşmasına yardımcıdır. Yerel sanayi oluştuğunda ise, tam kümülasyon, nihai ürünün üretilmesinde uygulanacak işlem ve işçilik unsurlarının seçimi bakımından bir esneklik sunarak, oluşan sanayi yapısından tam anlamıyla yararlanabilmeyi özendirir. Bu nedenle, tam kümülasyon, ticaret ortaklarının yakın düzeyde ekonomik ve endüstriyel gelişime sahip oldukları hallerde karşılıklı fayda sağlar. İki eşitsiz ticaret ortağı arasındaki bir tam kümülasyon mekanizması, sadece güçlü ortağın fayda sağlamasına ve zayıf ortağın gelişmemişlik düzeyini sürdürmesine neden olabilir. BÖLÜM III BİR TİCARET POLİTİKASI ARACI OLARAK MENŞE KURALLARI 1. Yeni Bir Politika Aracı Arayışı Daha önce de değinildiği gibi, menşe kurallarının varoluş nedeni uluslararası ticarette ayırımcı önlemlerin varlığıdır.43 Gerçekten tamamıyla açık bir dünya ekonomisinde mal ve hizmetlerin menşei sorunsalı çok anlamlı olmayacağından, menşe kurallarına da ihtiyaç olmayacaktır. 43 Ticaret önlemleri ayırımcı olmayacak şekilde E.A. Vermulst: “Rules of Origin as Commercial Policy instruments - Revisited” [1991], JWT 26(2), 61-102. Yazar, kısıtlamaların bu açıdan tek istisnasının miktar kısıtlamaları olduğunu, zira miktar kısıtlamalarının her zaman ayırımcı olmayabileceğini belirtmektedir. uygulandığı görece kapalı bir dünya ekonomisinde de, menşe kurallarının önemi de sınırlı olacaktır. Çokuluslu ticari oluşumlar ve dünyanın farklı yerlerinde üretilmiş parçaların kullanıldığı çok aşamalı üretim süreçlerinde mal üretiminin artması, menşe kurallarını korumacılığın etkin bir aracı olarak kullanma fırsatı yaratmıştır. Malların dünyanın pek çok yerinden gelen girdilerle üretildiği bir "üretim evreni"nde, tek ve doğru bir menşe tespitinden söz edilemez. Hatta, bir yazar tarafından, “bir ürünün gerçek menşei” ile “bir ürünün menşe ülkesini belirlemek için başvurulan belirli hükümlerin sonucu” kavramları arasında ayırım yapılmıştır.44 Bir malın menşei, başvurulan menşe kurallarının formülasyonuna ve uygulanmasına bağlıdır. Böyle bir dünyada, menşe kuralları en azından iki şekilde etkin bir koruma aracı işlevi yüklenebilir. İlki, tercihli menşe kurallarının tamamen kısıtlayıcı bir anlayışla uygulanması, son işlemini tercih tanınan ülke veya ticaret bölgesinde görmüş bir ürünün, bu ülke menşeini kazanmadığı sonucunu doğurarak, tercihli muamele talebinin reddini sağlayabilir. İkincisi, tercihsiz menşe kuralları öyle bir anlayışla uygulanabilir ki, ürünler üçüncü bir ülkede esaslı dönüşüme uğrasalar dahi, kurallar kayırılmayan bir ülke menşeli oldukları sonucunu doğurarak, bu 44 Nicholas Zaimis: EC Rules of Origin, European Practice Library (1992), 3. kayıtılmayan ülke bazında konulan kısıtlayıcı önlemlere tabi tutulabilirler, aksi durumda da bu tedbirlerden muaf tutulabilirler. Pek çok insanın içinde bulunduğu yanılgı, menşe kurallarının oluşturulmasının ve uygulanmasının teknik, nesnel bir sürecin sonucu olduğudur. Menşe kurallarının oluşturulması ve uygulanışına çok az insan dikkat etmektedir. Bu duruma yol açan önemli bir etmen, menşe kurallarının kısıtlayıcı amaçlarla kullanılabildiğinin farkedilmesini güçleştiren kompleks ve teknik doğalarının, yeterince saydam hale gelmelerine engel olmasıdır. Diğer taraftan GATT, ülkelerin tarifeleri ve geleneksel tarife dışı engelleri kullanarak yerli sanayilerini dış rekabete karşı koruma yeteneklerini gittikçe daraltırken, -GATT tarihi için oldukça uzun bir dönem- menşe kurallarını düzenleyememiştir. Böylece menşe kurallarına ticareti kısıtlayıcı etkileri için başvurulması, ülkelerin dış rekabete karşı korunma isteyen yerli sanayi baskılarını da massedici bir araç olmuştur. Kurallar oluşturulmasının ve menşe tespitinin teknik, nesnel bir iş değil, ve fakat politik nüfuz alanına giren ve saydam olamayan yöntemlerle alınan kararlar olmasının avantajıyla, hükümetler yerli sanayilerini görünmez ve etkili bir biçimde koruyabilmişlerdir. Ticarette yeni önlemler arayışının, menşe kuralları alanında küresel bir düzenleme eksikliğinin ve kuralların etkin koruyuculuk potansiyelinin bir sonucu olarak, hükümetler bu kuralları gittikçe daha çok korumacı bir mekanizma haline dönüştürmüşlerdir. Dünyada ekonomistlerin dahi menşe kurallarına ilgisi görece yenidir, ancak bu ilgiyi EKÜ tarifelerinin gittikçe azalan önemi, ayırımcı müdahalelerin bunların yerini alması ve tercihli ticaret düzenlemelerinin yaygınlaşması kışkırtmaktadır. Özellikle 90’ların başından itibaren, menşe kurallarının bu düzenlemeler kapsamında hangi saikle belirlenip uygulandığı, sağladıkları koruma etkisi ve sonuçta ticaretin ne derecede saptırıldığı ya da bu kuralların ithalatçı ülke refah düzeyi üzerindeki direkt etkileri konusunda çalışmalar yapılmıştır. 45 Menşe kurallarının, dünya ticaretinin gittikçe daha büyük bir kesirini doğrudan etkisi altına aldığını belirttikten sonra, bu kurallara giderek daha çok önem atfedilmesinin bağlı olduğu nedenleri gruplandırmak yararlı olabilir: 1) Daha seçici bir korumacı dalganın ortaya çıkışı, 2) Dünya ekonomisinin, ticaret bloklarının kriterleri ile bölgeselleşmesi, 3) Olumlu yönde ayrımcı tedbirlerin oluşturulması (GPS). Araştırmamızda, menşe kurallarının, ayırımcı ticaret rejimlerinin etkinliğini destekleyen “olmazsa olmaz” bir araç olduğu konusunda -bu tür rejimlerin gerekliliği veya arzulanır oluşu hususunda aykırı görüşler olsa da- bir uzlaşı olduğu gözlenmiştir.46 45 Örn, bkz. Rod Falvey and Geoff Reed (University of Nothingam): Rules of Origin as Commercial Policy Instruments, NBER Working Papers, (First Draft September 1997); veya bkz. Jiandong Ju and Kala Krishna: Market Access and Welfare Effects of Free Trade Areas Without Rules of Origin, NBER Working Papers No 5480, (March 1996). 46 Örn; Bkz. Vermulst (1991), Vermulst, Waer, Bourgeois (1994), Krueger (1993). Ancak dış ticaretin menşe kuralları sahasının, belirlenmiş bir mekanizma ile değil, geçen onbeş yılda kendiliğinden ısındığı ve üzerindeki tartışmaların artışıyla birlikte, ticareti kısıtlayıcı bir hal de aldığını gösteren işaretler mevcuttur. Örneğin AT ve ABD, üçüncü ülkede üretilen, ancak üçüncü ülke menşei kazanmamış olan eşyanın, antidamping uygulamasının söz konusu olduğu başka bir ülkenin menşeini koruduğu gerekçesiyle, ihracatına antidamping vergisi koyma yönündeki hukuksal tasarruflarda menşe kurallarını dayanak olarak kullanmışlardır. Bu yargılara, genelde üçüncü ülke ihracatçısının fiyat kırıp kırmadığı ya da bir zarara sebep olup olmadığı konusunda herhangi bir gerekçe gösterilmeden ulaşılmıştır. Diğer taraftan genel olarak menşe kurallarının işlevi, bu konuda yeterince net bir uluslararası hukuksal taban eksikliğinin de katkısıyla, üçüncü ülkelerden yapılan ihracata antidamping vergisi koymak için, etkin ve kestirme bir yol olacak biçimde genişletilmiştir.47 Menşe kuralları, uluslararası ticaret akışını da yönlendirebilecek etkinliktedir. Bu önerme, ithalatçı ülke hükümetlerince kabul edilmesi zor bir iddia içermektedir; zira sorun yaşanan olaylardaki ithalatçı ülke açıklamaları, menşe kurallarının formüle edilişinin ve somut olaylara uygulanışının teknik çalışmalara dayandığını ve politik kaygıların bunda bir rolü olamayacağı savını kullanırlar. Bu açıklamanın aksini ispatlamak, bağımsız bir takım araştırmalarla 47 Vermulst, Waer, Bourgeois (1994), 434. ortaya konulabilse de, güçtür ve çoğu zaman resmi kanallarla “menşe kuralları uygulamalarıyla ticaretin engellendiği” öne sürülmek zorundadır, ki bu itirazın kabiliyeti zayıftır. 2. Menşe Kurallarının Ticaret Engeli Olarak İşlevi Teorik olarak, bir firma, tercihli ticaret avantajlarından yararlanmak üzere, tercih tanınan bir ülkede asgari işlem ve işçilik ya da yalnızca montaj yapmak için bir fabrika kurduğunda, bir ticaret sapması ortaya çıkacaktır. Çünkü genellikle tercihli menşe kuralları, esaslı dönüşüm için sağlanması gerekenden daha sıkı ölçütler içerirler. Menşe kuralları, ticaretin bozulmasını engellemek maksadını aşan bir sıkılıkta uygulanırsa, diğer ülkelerdeki ticari kolaylıklar ne olursa olsun, üreticiler tercihli ticaret bölgesindeki işlem, işçilik ve montaj faaliyetleri ile üretilen ara mal ve girdi kullanımını artırmaya itilmiş olacaktır ki, bu da ekonominin rekabet gücünü artırıcı bir etki yaratır.48 Kısıtlayıcı menşe kurallarının ticareti ve yatırımı saptırıcı etkisi, kuralı sağlamanın güçlüğüne, pazarın büyüklüğüne, gerekli teknik kabiliyetin derecesine, işgücünün eğitim düzeyine ve tercihli anlaşmaya uygun olmamanın “ceza”sına bağlıdır.49 Eğer tercihli menşe kuralını yerine getirmemenin “ceza”sı (maliyeti) hatırı sayılır bir tarife tercihinin ya da geniş bir pazara ulaşım imkanının kaybı gibi 48 49 Bkz. Bölüm I. Joseph A. LaNosa III, An Evaluation of the Uses and Importance of Rules of Origin, and the Effectiveness of the Uruguay Round’s Agreement on Rules of Origin in Harmonizing and Regulation Them, Harvard Jean Monnet Working Paper 1/96, Harvard Law School (1996), 5. önemli bir “ceza” ise, çokuluslu ticari oluşumlar, üretim ve montaj için kaynak temini konusunda büyük ölçüde tercihli alana yoğunlaşacaktır. Eğer tercihin getirisi, küçük bir pazar için küçük bir vergi tavizinin söz konusu olması gibi, önemli bir değere tekabül etmiyorsa bunun tersi geçerli olacaktır. Diğer bir ifadeyle, tanınan tercih, bundan yararlanmaya değecek nitelikte değilse veya ürünün bir çok ülkeye ihracı söz konusu ise, firma davranışı olasılıkla tercihli anlaşmayı dikkate almamak ve karmaşık menşe mevzuatı ile meşgul olmamak yönünde olacaktır. Bununla beraber, tamamiyle kısıtlayıcı tercihli menşe kuralları, geleneksel ticari engelleme yöntemlerinin aksine, nihai ürün üreticilerini korumak üzere tasarlanmazlar. Daha çok, ara mal üretimi ve montajı konusunda yatırım miktarını artırmak ve mevcut ara mal üreticilerinin pozisyonlarını korumak geliştirmek üzere biçim verilirler.50 Ara mal üreticileri üzerindeki bu koruma, nihai ürün üreticilerinin ara mal tedarikini bu üreticilerden yapmalarını özendirerek bir ticaret sapması yaratır. Bu da genellikle tercihli alan dışındaki ülkelerin tepkisine yol açar Öte yandan, kurala uygunluk gereklilikleri idari ve teknik açıdan tarife dışı bir engel yaratacak güçlükler taşıdığında, menşe kuralları, yerli nihai ürün üreticilerinin korunması gibi geleneksel ticaret engellerinin işlevlerini de yerine getirirler. Teknik güçlükler ve menşe kanıtlamanın yüksek maliyeti nedeniyle hiç bir firma tercihten 50 Bkz. Bernard Hoekman, “Rules of Origin and Goods and Services: Conseptual Issues and Economic Considerations”, 27:4 JWT 81, 81 (Aug. 1993). yararlanmayı göze almayacağından, kurallar, tanınan tercihi hükümsüz kılacaktır. Eğer bir tercihli alan üyesinin pazarı, diğer üyelerin pazarlarına göre çok daha büyükse, bu kez firmalar, menşe mevzuatından kaçmak için fabrikalarını bu ülkede kurma eğilimine gireceklerdir (yatırım saptırıcı etki); çünkü nihai ürünün büyük bir oranı olasılıkla bu pazara yönelmektedir. Menşe kuralları sadece ithal ürünlere uygulandığından, eğer ürün yerel olarak üretilir ve satılırsa, menşe tespiti de gerekmez. Ancak, doğal olarak, bu ürünün ithal parça ve girdileri, ilgili tarife ve kota mevzuatı yanında, ilgili menşe kuralını da karşılamak zorundadır.51 3. Menşe Tespitlerine İtiraz Prosedürleri Tercihli ve tercihsiz menşe kurallarının oluşturulması, yorumlanması ve uygulanmasının, politika hedefleri doğrultusunda nasıl yapıldığı konusunda çeşitli örnekler ve değerlendirmelere geçmeden önce, bu yorumlama ve uygulamaların ekonomik operatörlerce önceden bilinebilmesi ve idari tasarruflara itiraz mekanizmalarına genel bir bakış yararlı olacaktır. Çünkü, menşe kurallarının ad hoc yorumlamalara maruz kalmaması ve idari takdir etkilerinden soyutlanabilmesinde, itiraz mekanizmalarının gelişmişlik düzeyinin son derece önemli olduğu düşünülmektedir. 51 Menşe kurallarının firma kar maksimizasyonu üzerindeki etkileri için bkz. LaNosaIII (1996), 7-8. Avrupa Topluluğu AT kurumları ve üye ülkeler arasındaki güçler ayrılığının bir sonucu olarak, üye ülke idarelerinin kararları haricinde, AT Komisyonu'nun da karar alma ve bu suretle uygulamaları birleştirme rolü vardır. Menşe konusunda da, Komisyon’un Vergilendirme ve Gümrük Birliği Genel Müdürlüğü (DGXXI) nezdinde ve bir Komisyon yetkilisinin başkanlığında kurulu bulunan Gümrük Kodu Komitesi altında, Gümrük Politikası Müdürlüğü (Directorate B) Menşe Bölümü (B4)52 faaliyet göstermektedir. Topluluk gümrük mevzuatında, her kişinin, gerçekte planlanan bir ihracat ya da ithalat işlemi ile ilgili olmak kaydıyla, gümrük idarelerinden uygulamaya ilişkin bilgi talep etme hakkı vardır.53 Bu bilgi türlerinden birisi “bağlayıcı menşe bilgisi - binding origin information” adı verilen ve gümrük işlemleri tamamlanmış eşya üzerinde üç yıl süreyle gümrük idaresini bilgi sahibine karşı bağlayan bir menşe tespit kararıdır.54 Ancak bu tespit, sonradan; (a) yeni bir düzenlemeye veya Topluluk tarafından yapılan bir anlaşma hükümlerine, (b) - Topluluk düzeyinde, Adalet Divanı’nın bir yargısı ile ya da kuralların yorumlanması amacıyla benimsenmiş açıklama notları veya görüşleri, - uluslararası düzeyde, GATT-1994 Menşe Kuralları Anlaşması ya da bu Anlaşma’nın yorumlanması amacıyla benimseniş açıklama notları ya da menşe görüşlerine (vurgular K.T.) uyumsuz duruma düşerse geçerliliğini yitirir. Aslında bu esnek hüküm her ne kadar gümrük idaresinin, verdiği bilgi ile bağlandığını belirtiyorsa da, bilginin verilmesinden sonra Komisyon tarafından yapılacak yeni bir “yorumlama” ya da yürürlüğe 52 Bu birimin kodu, Haziran 1998’den önce B2’dir. 53 Council Regulation (EEC) 2913/92 of 12 October 1992 establishing the Community Customs Code, Article 11. O.J. No L302, 19.10.1992. 54 Ibid. Article 12 (Regulation (EC) No 82/97 ile değişik). konulacak -örneğin tercihsiz menşe tespiti konusunda- bir düzenleme, bağlayıcılığı ortadan kaldıracaktır ve özellikle “yorumlama” hususunda idari takdir yetkisinin genişliği sınırlanmamaktadır. Bilgi verilmeden önceki açıklama notları ya da yorumlamaların, örneğin, Topluluk sektörlerinden birinin aleyhine olduğu farkedilir veya bu yönde bir şikayet alınırsa, yeni bir “yorumlama”ya gitme, yeni bir düzenleme yolu açıktır. Bunun dışında, bir üye ülke gümrük idaresinin menşe tespit kararından olumsuz yönde etkilenen bir firmanın, öncelikle üye ülke nezdinde yasal yolları kullanması gerekir. Bu ise, gümrük işlemlerini birkaç AT ülkesinde tamamlamış yabancı bir ihracatçının aynı anda birkaç üye ülkede dava açması anlamına gelir.55 Ulusal mahkeme davayı Adalet Divanı’na sevkedebilir. AT sisteminde, en azından ilk etapta ulusal dava sonuçları arasında uyuşmazlık oluşabildiğinden, menşe tespitlerinden etkilenen taraflar için de inanılmaz ölçüde masraflı ve zaman alıcı bir usül söz konusudur. AT tercihli menşe kurallarında ise, EFTA ya da MDAÜ ile yapılan anlaşmalar gibi akdi ve karşılıklılık temeline dayanan tercihli ticaret anlaşmaları ile GPS gibi tek taraflı ya da otonom tercihli ticaret anlaşmaları arasında bir ayırım yapılmalıdır. Menşe ile ilgili kararlar, ilkinde, anlaşma ile kurulan ve akit tarafların temsil edildiği Ortaklık Konseyleri’nde, diğerinde ise otonom olarak Komisyon birimleri 55 Örn.Bkz. Yoshida Davası. infra tarafından alınmaktadır. Yargı yolu ise, her iki düzenleme kapsamında da, daha önce anlatıldığı şekilde aynıdır. ABD ABD’de ise, Hazine Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan Gümrük İdaresi, hem tercihli hem de tercihsiz menşe kurallarından sorumludur ve idari kararları üç üst mahkemede sırasıyla temyiz edilebilir. ABD mevzuatına göre de, ihracatçı veya ithalatçılar ithalat öncesinde, Gümrük İdaresi'nden uygulanacak kuralı öğrenebilirler (advance ruling procedure). İlgili kural taraflara yazı ile bildirilir; ancak -eğer bu bilgi geniş bir çıkar grubunu ilgilendiriyorsa- idarenin bülteninde (Customs Bulletin) ‘Karar’ olarak yayımlanır. İlgili tarafların yorumları alındıktan sonra ‘Hazine Kararı’ olarak benimsenir ve ‘Federal Register’da yayımlanır. 56 Avustralya Avustralya’da ise menşe tespitleri Gümrük İdaresi’nce yapılmaktadır. Herhangi bir ithalatçı, yapacağı ithalatın tercihli rejimden yararlanıp yararlanamayacağı hakkında önceden Gümrük İdaresi’nden bilgi talep edebilir. Ancak Gümrük idaresi verdiği görüşle kendisini bağlı addetmemektedir. Tercihli rejim talebini reddeden bir idari kararın çeşitli yollarla temyizi mümkündür. Ancak, şu an için üst mahkemelerde bir temyizin kabul edilebilirliği de açık değildir.57 56 Bkz. Vermults (1994), Chapter 2, sections 3.-3.1.2. 57 Bu yorumun kaynağı (Vermulst, 1994), Avustralya’da tercihsiz menşe tespiti üzerine idari Kanada Menşe kuralları mevzuatı Kanada'da Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi tarafından tarafından yönetilir. 1988’e kadar Kanada'da menşe soruşturmaları belli bir prosedüre bağlı olmadan yürütülmüş ve tespitler de idari olarak yapılmıştır. Bu durum, ABD-Kanada STA’nın ihdası ile değişmiştir. Anlaşma ile gümrük tarifesi değiştirilmiş ve menşe tespiti için resmi bir prosedür başlatılmıştır. Buna göre, ithalatçılar veya temsilcileri, "Ulusal Gümrük Muktezası - National Customs Ruling" prosedürü çerçevesinde menşe tespit kararı için, doğrudan Kanada Gelir İdaresi - Revenue Canada'ya başvurabilmektedirler; bu kararla hem başvuran hem de idare bağlıdır.58 Kanada’da, ithal eşyasının menşeinin tespiti, ithalattan önceki ve sonraki 30 gün içinde Kanada gümrüklerince yapılabilmektedir. Bunun dışında, ithalatçının talebiyle, ithalattan sonra iki yıl içinde Gelir İdaresi’nce yeniden bir menşe tespiti yapılmazsa, bu tespit nihaidir. Nihai tespit kararının hukuki açılardan temyizi mümkündür. Ayrıca Gelir İdaresi, talep üzerine bağlayıcılığı olmayan menşe görüşü de verebilir. kararların çoğunun, ne idari temyiz mahkemesine ne de Federal Mahkeme’ye temyiz edildiğini aktarmaktadır. 58 U.S. Department of Commerce - International Trade Administration, itaiep.doc.gov/nafta/7406.htm. (18 Ağustos 1998) www. Japonya Japonya’da ise, menşe Maliye Bakanlığı’nca tespit edilir, tebliğler şeklinde duyurulur, kurallar gümrüklerce uygulanır. Japon gümrüklerinin herhangi bir kararına iki ay içinde itiraz edilebilir. İtiraz kabul edilmezse Maliye Bakanlığı’na temyize, buradan çıkacak karar için de mahkemeye başvurulabilir. Japonya’da - tek tercihli rejim olan- GPS çerçevesinde, Japon gümrüklerinin tespit taleplerine verdiği resmi cevaplar bir yıl süre ile geçerli kalmaktadır. Bu ülkelerdeki uygulamalarda da görüldüğü gibi, menşe kuralları genelde ulusal gümrük idarelerince yönetilmektedir. En şeffaf hukuksal usul ise ABD’de gibi görünmektedir.59 Hatta, Hazine Kararları taslaklarının önceden yayımlanması, diğer bir çok ülke tarafından da benimsenmesi gereken olumlu bir uygulamadır. Ayrıca GATT-1994 Menşe Kuralları Anlaşması ile zorunlu hale gelmiş olan talep üzerine mukteza verilmesi usulü60, Anlaşma imzalanmadan önce sadece ABD’de mevcuttur.61 4. Tercihli Menşe Kuralları 59 Vermulst (1994), 453, dn.64. Diğer taraftan ABD uygulamalarının daha çok içtihat hukukuna (case law) dayanmakta olduğu, bunun da benzer olaylara uygulanması muhtemel olan sonuçların firmalarca önceden tahmin edilmesini güçleştirdirği yorumları yapılmaktadır. 60 61 Menşe Kuralları Anlaşması Madde 2(h). AT’’nin bağlayıcı menşe bilgisi uygulaması, Cuncil Regulation (EEC) 2913/92’de değişiklik yapan Regulation (EC) No 82/97 of 19 December 1996 ile mevzuatına girmiştir. Tercihli menşe kuralları sadece, tercih tanınan ülkede üretilen söz konusu ürünün tercihten yararlanmak üzere gerekli nitelikleri taşıyıp taşımadığını tespit etmekte kullanılırlar. Diğer bir deyişle, tercihli kurallar, aynı ürünlerin kota veya antidamping gibi ticari kısıtlamaların kapsamına girip girmedikleri hususunda tamamıyla önemsizdirler. Örneğin, Malezya’da üretilmiş bir diskçaların GPS’den yararlanıp yararlanamayacağının tespiti, GPS tercihli menşe kuralları tabanında yapılır.62 Buna karşılık, aynı diskçaların bir Japon üreticisince Malezya’da üretilmiş olmasının, Japon menşeli diskçalarlara konulmuş olan antidamping vergisine karşı bir hile teşkil edip etmediğinin tespiti, örneğin AT’de -kümülasyonun mümkün olmadığı- tercihsiz menşe kuralları ile, ABD’de ise üçüncü ülke hilelerine özel hükümlerle yapılacaktır. Çalışmamızın başından bu yana, tercihli menşe kuralları ifadesi, bu anlamı ile kullanılmıştı. Ancak, bazen bu ifade de, ülkelerin uyguladığı ‘menşe kuralı setleri’ne atıf yapılırken yetersiz kalabilmektedir. Örneğin bir araştırma, 1994 yılı itibariyle, ABD’nin 6, AT’nin 14, Avustralya’nın 5 ve Kanada’nın 6 farklı tercihli menşe kuralı seti bulunduğunu ortaya çıkarmıştır.63 Dünyada en yaygın tercihli rejim GPS’dir. Oysa bu çalışmada, başını AT’nin çektiği birçok ülkenin yine birçok tercihli anlaşmasından bahsedilmişti. Tüm bu anlaşmalar da, kendi menşe kuralı setlerini hakkındaki içermektedir. yaygın inanca bu Menşe kurallarının çeşitliliğin de karmaşıklığı katkısı olduğu düşünülmektedir. 62 Bu tespit, GPS tercihli rejimi uygulayan her ülkenin kendi kuralına göre yapılır. Buradaki örnekte ithalatçı ülke ABD veya Japonya ise ASEAN girdileri, Avustralya veya Kanada ise tüm GPS ülkelerinin girdileri kümüle edilebilecektir. Bu kümülasyon ithalatçı ülke mevzuatından kaynaklanır. 63 Vermulst (1994), 435. GPS işlemleri için oldukça temel bir soruyla karşı karşıyayız: GPS menşe kuralları, tercihsiz menşe kurallarından ve diğer tercihli menşe kurallarından daha katı olmalı mıdır?64 ABD, AT ve Japonya için sorunun cevabı olumludur. ABD tercihsiz menşe kuralları sadece esaslı dönüşüm ölçütüne dayanırken, GPS, Karayip Havzası İnisiyatifi (otonom), Andean Ticaret Tercihleri ve İsrail STA kuralları esaslı dönüşüm ölçütü yanında -görece düşük bir yüzde de olsa- %35 yerli girdi sınaması getirmektedir65 ve kümülasyon olanağı sınırlıdır. Japonya’da ise tercihsiz TPD sınaması, GPS kurallarındaki benzerlerine kıyasla daha serttir; çifte işlem (double processing) zorunlulukları, katma değer ve karma sınamaları içerir. AT’de de, sanayi ürünleri için 1 Ocak 1995’e, tarım ürünleri için de 1 Ocak 1997’ye kadar66 GPS kurallarının genel olarak tercihsiz kurallardan daha katı olduğu gözlenir. Bu katılığın gerekçesi, Adalet Divanı tarafından şöyle açıklanmıştır:67 “[Daha katı GPS kuralları,] ... genelleştirilmiş tarife 64 ABD tercihsiz menşe kuralları ile ilgili kısımda, esaslı dönüşümün derecesi ile politika hedefi arasındaki ilişki tartışılmıştır. 65 Takdir edilen kıymetin %35’i. Bilgi için bkz. U.S. Customa Service General Notice, Federal Register 26 June 1998. 66 Council Regulation (EC) No 3281/94 of 19 December 1994 ve Council Regulation (EC) No 1256/96 of 20 June 1996. 67 Case 385/85, S.R. Industries v. Administration des Douanes, (1986) ECR 2929. tercihlerinin, sadece gelişmekte olan ülkelerde kurulu ve ana üretim sürecini bu ülkelerde yerine getiren sanayilerin tercihten yararlanabilmesi amacına ulaşmak için gereklidir.” AT’nin gelişmekte olan ülkelerin yerel kalkınmaları ile ilgili bu “kaygı”sı, gelişmekte olan ülkeler arasındaki bir kümülasyon konusunda o dönemde gösterdiği isteksizlik ile bir ölçüde çatışmış görünmektedir. Çünkü bu durum, UNCTAD tarafından da arzulanan, iki veya daha fazla gelişmekte olan ülke girdisi içeren ürünlerin GPS tercihinden yararlanması olanağının reddi anlamına gelmektedir. AT’nin GPS menşe kurallarının kısıtlayıcı özelliklerine ilginç bir örnek de, 1988’de mikrofon ya da görsel ve işitsel pek çok gereç için koyduğu, tüm transistörlerin menşeli olması zorunluluğudur.68 Aşırı ölçüde Japon transistörünün kullanımını engellemek üzere benimsendiğinde şüphe olmayan kural, sonuç olarak uygulamada birçok ürünün GPS tercihinden yararlanamamasına sebep olmuştur; zira pek çok transistör sadece Japonya’da üretilmektedir. Kural, AT transistör sanayiini kayırıcı etki de yapamaz. Çünkü AT o dönemde verici ülke kavramını GPS tabanında uygulamamaktadır; dolayısıyla kuralın nihai ürünlerde AT transistörü kullanılmasına yöneltici etkisi sıfırdır.69 68 Bkz. Commission Regulation 693/88 of 4 March 1988 on the definition of the concept of originaitng products for purposes of the application of tariff preferences granted by the EEC in respect of certain products from developing coutries, O.J. (1988) L77/1. 69 Bu nedenle, AT’de GPS’den yararlanma oranının %2! gibi düşük bir seviyede olması da bunu desteklemektedir. Bkz. Vermulst (1994), 461. Ancak, AT'de 1971’de uygulanmasına başlanan GPS projesi, periyodik bir gözden geçirme ve yenilenme sürecine tabi olmasının bir sonucu olarak, sanayi ürünleri hakkında benimsenen 3281/94 sayılı Konsey Tüzüğü ile tarım ürünleri hakkında benimsenen 1256/96 sayılı Konsey Tüzüğü durumu değiştirmiştir. Şu andaki uygulamaya göre, ürünlerin büyük bir bölümü tamamen GPS ülkesinde elde edilmiş (yetiştirilmiş, çıkarılmış vb.) olmalıdır. Tamamen elde edilmemiş girdilerden üretilen ürünlerse, bünyelerine giren ithal girdilerle ilgili menşe kurallarını sağlamalıdır.70 Bunun ötesinde, AT menşeli bir ürün, bir GPS ülkesinde daha fazla işçiliğe tabi tutulursa, bu da AT’ye ihraç edilirken menşeli kabul edilir (verici ülke ilkesi - ikili kümülasyon)71. Öte yandan Topluluk gümrük yetkililerinin GPS ticaretine yaklaşımı da diğer tercihli ticaretlerden biraz farklı bir görüntü vermektedir. GPS’nin bir özelliği, gümrük idarelerinin, gerekli menşe kuralının sağlandığının ithalat sonrası kontrolüne özel önem vermeleridir.72 AT’nin muhtemelen sanayi ürünleri için 1999 başından , tarım ürünleri için de Temmuz 1999 başından itibaren yürürlüğe koyacağı 70 Bu kuralların listesi için bkz. Commission Regulation (EEC) No 2454/93, Annex 15. 71 Commission Regulation No 2454/93, Article 67. 72 Aslında AT tercihli rejim uygulamalarının tamamına yaygınlaştırılan ithalat sonrası kontrol işlemleri, bu konuya atfedilen önemi de artırmış ve ulusal düzeyde özel mekanizmaların geliştirilmesine neden olmuştur. yeni dönemde ise, GPS menşe kurallarının (ürüne özgü yeterli işlem ve işçilik tanımlarının), Avrupa Anlaşmalarındaki tanımlara denk hale getirilmesi planlanmaktadır. Halen Komisyon’un Gümrük Kodu Komitesi’ne bağlı Menşe Bölümü’nde çalışmaları süren plan hayata geçirilirse, AT ikili tercihli düzenlemelerinde mevcut yeterli işlem ve işçilik tanımlarını GPS için de geçerli kılmış olacak, böylece, karşılıklılık ilkesine dayalı tercihli düzenlemeler ile otonom GPS kurallarının yerine getirilmesi, büyük ölçüde eşit zorluk derecesine sahip olacaktır. Diğer taraftan Avustralya ve Kanada’nın uyguladığı GPS katma değer oranları %50 ve %60 ise de, bu ülkelerin uyguladığı kümülasyon olanağı ve verici ülke kavramı, daha liberal bir tercih sistemi yaratmaktadır. Bu noktada, tercihli düzenlemelerinin politika hedeflerine değinilecektir. Bazı çevreler, NAFTA menşe kurallarının sadece Kuzey Amerika mallarının satın alınması yönünde bir koşullandırma yarattığını ve Asya mallarına karşı sanal bir ambargo etkisi doğurduğunu ileri sürmekte, bunu “bölgesel bir ksenofobi” olarak adlandırmaktadırlar.73 Örneğin otomotiv ürünleri için NAFTA kapsamında konulan menşe kuralları, TPD veya yerli girdi sınamasını, 73 Silveira (1993), 62. bazen de her ikisini birden öngörmektedir.74 Mamul otomobiller ise, en kısıtlayıcı menşe kurallarından birine, %62,5'lik bir yerli girdi sınamasına tabidir. Bu yüksek oran, sadece Japon otomobillerinin ABD'de üretilmesini kısıtlamamış, NAFTA kapsamındaki otomotiv sektörü yatırımlarını da artırıcı etki göstermiştir. Ancak bu yüksek orana rağmen, MERCOSUR ile yapılan ticaret görüşmelerinde, ABD otomobil sanayii bundan daha yüksek bir oran talep etmiştir. Bu talebin ardında yatan ise, olasılıkla MERCOSUR üyesi Brezilya'nın büyük bir pazar olması ve otomobil parçalarında rekabet gücü yüksek tedarikçileri bulunmasıdır.75 Ülkeler dünyanın kilit bölgelerinde serbest ticaret müzakerelerini sürdürürken, yeni korumacılığın da etkileriyle, malları bloklar arasındaki serbest dolaşımından alıkoyan ve ticaretin libere edilmesi vizyonunu bozan bir dizi bölgesel ticaret engelini de tesis edebilmektedirler. Bu arada, menşe kurallarına da bazı görevler biçilmiş, mecburi yatırımlara bir teşvik unsuru olmalarının yanısıra, yabancı yatırımcıları bölge içinde üretim araçlarına yatırım yapmaya teşvik etmenin ya da bölgeyle hiç ticaret yapmamalarını sağlamanın yollarından biri olmuştur. Bölgesel ticaret anlaşmalarının tarihinde, menşe kuralları yatırımı teşvik edici ve yerel üreticiler ya da yüksek teknoloji endüstrilerini 74 koruyucu ticaret politikası araçları olarak Otomotiv ürünleri ile ilgili özgün menşe kuralları, NAFTA madde 403 ve 403 1 - 3 sayılı Eklerde belirlenmiştir. 75 Silveira (1993), 71. kullanılmışlardır. AT, menşe kurallarının, yerli girdi ve kaynakların kullanımını ve bölge içindeki üretim işlemlerini güçlendirici birer ticaret politikası aracı olarak kullanılmasının öncülüğünü yapmıştır.76 NAFTA da, Meksika’nın katılmasından önce, kendi menşe kuralları ile, Japonya veya başka ülkelerin ABD pazarına girebilmek için Meksika’yı bir ihracat platformuna dönüştürmelerine engel olmaya çalışmıştır.77 Otomobil, elektronik ürünleri, tekstil, telekomünikasyon, makine aksamı, işlenmiş maden, ev aletleri, mobilya ve diğer bazı sektörlerde, NAFTA menşe kuralları ürün kıymetlerinin hatırı sayılır bir oranının NAFTA girdisi içermesini şart koşar. Bazı ülkeler, GATT’ın ayırımcı olmama ilkesi (Madde III), ticaret engellerinin eliminasyonu (Madde XI) ve bölgesel ticaret düzenlemelerinin oluşturulması için gerekli koşullar (Madde XXIV) ile çelişen bu durumun, NAFTA öncesi duruma kıyasla korunma düzeyini yükselttiği şeklinde şikayetlerde bulunmuşlardır.78 "Pahalı" tercihli muamele Endüstriler ve üreticiler de bu durumdan şikayetçidirler. Kıymetlendirme ve sınıflandırma formaliteleri, çoğu zaman ciddi bir karmaşaya dönüşebilmekte bir çok durumda menşe kuralına uyum sağlama işi, firmaları, satış maliyetini artırıcı bazı formaliteleri yerine getirmeye zorlamaktadır. Çok durumda ihracatçı, tercihsiz vergiyi ödemeyi yeğlemektedir. Örneğin, otomobiller için, üreticilerin NAFTA 76 Örneğin, AT’de monte edilen yarı iletkenler yıllarca AT menşeli kabul edildikten sonra, menşei AT’de gerçekleştirilen difüzyon işleminin belirlediğini kabul eden bugünkü kural geçerli olmuştur. 77 Ibid. 78 Ibid., 63. katma değer sınamasını sağladıklarını kanıtlamak külfeti yerine, %2,5’lik ABD tercihsiz vergisini ödedikleri, benzer bir durumun %5 vergi ile televizyonlar için de geçerli olduğu ileri sürülmektedir.79 Aynı şekilde, birçok EFTA üreticisinin, tercihli kurallara uyum sağlama yükünün, tercihin getirisinden fazla olduğu gerekçesiyle, tercihli menşe ayrıcalıklarını kullanmadıkları bildirilmektedir.80 Avrupalı sanayicilerin tercihli düzenlemeler konusunda en çok yakındıkları hususun, bu düzenlemelere uyum maliyetinin yüksekliği olduğu, İngiliz Gümrük İdaresi tarafından da ifade edilmiştir.81 Özellikle yüzde kurallarının geçerli olduğu AT elektronik sektörünün, bu kurallara uyumlu olduklarını kanıtlayabilmeleri bir takım ek külfetler getirmektedir. Bu endüstride ürün bileşenleri, gerek Topluluk gerekse başka ülkelerdeki çok çeşitli kaynaklardan tedarik edilmekte, fiyatlar sürekli değişiklik göstermektedir. Kambiyo kurları dalgalanmaktadır. Kanıtlayıcı belge olarak, üreticiye girdi temin eden tedarikçinin, bu girdinin de menşeli olduğu konusunda bir beyan vermesi gerekmektedir (“suppliers’ declaration”). Böylece yüzde kuralının sağlandığını göstermek, maliyet artırıcı özellikler sergilemektedir. İngiltere’deki pek çok sanayicinin, ürünleri için 79 Gümrük yetkililerinin görüşü ise farklıdır: Bazıları mevcut sistemden şikayet ederken, diğerleri, menşe kurallarının ayrıntılı ve girift olmadan da ticaret hayatına bir belirginlik getirdiğini söylemektedirler. (http://www.nifcosynergy.com/Company/origin/basic_quotes. html) 80 Herin, Rules of Origin and Differences Between Tariff Levels in EFTA and in the EC (1986)’dan aktaran Vermulst (1990). 81 M.Waight (Team Leader-Origin, HM Customa&Excise): “PAN-EUROPEAN CUMULATION: The Way Forward for a Better Understanding & Application of Rules of Origin” (Seminer) Tallinn (Estonya), 23-24 July 1998’deki sunuşu. tercihli muamele talebinde bulunma seçeneklerini bir yana bıraktıkları bildirilmektedir. Ancak şikayetlerin ardında çok ilginç bir görüntü yatmaktadır: Bu şikayetlerin sahiplerinin ürünleri, genel olarak menşe koşulunu sağlamaktadırlar; sorun bunu kanıtlamanın güçlüğüdür. Yine İngiliz gümrüklerinden resmi ağızlar, tercihli menşe kurallarının basitleştirilmesi için sanayicilerinin sürekli baskı yaptıklarını ifade etmektedirler. Öte yandan istatistikler, yürürlüğe girdiğinden bu yana NAFTA Anlaşması kapsamındaki serbest ticaretin artmakta olduğunu gösterse de, bu ticaretin çok küçük bir payının küçük ve orta ölçekli sanayiciler tarafından gerçekleştirilebildiğinden yakınılmaktadır.82 Bu ilginç sonucun muhtemel nedenlerinden biri, tercihli vergiden yararlanabilmek için sağlanması gereken koşulların ağırlığıdır. Dikkate değer bir başka konu, kimi ülkelerde, menşe şahadetnamelerinin hatalı düzenlenmiş olmaları sonucu gümrük idarelerinin çok sert cezalar uygulamalarıdır.83 Böyle durumlarda, tercihli uygulama talebinde bulunan ithalatçının, kayıtlarındaki bir hata yüzünden çok ciddi belge veya cezalara çarptırılma riskini her zaman göze almaları gerekir. 82 83 “Free trade isn’t for owner of small bussiness” - http://beachnet.org/chiletrade/nafta.htm ABD Gümrük İdaresi, vergi kaybı olmamasına rağmen, ihmalden kaynaklanan belge hatalarıyla ilgili pek çok durumda yetkisini önemli cezalar uygulama yönünde kullanmaktadır. Bu cezalar, şahadetname başına 10.000 Dolar’a, hatta ilgili malın kıymetine kadar çıkabilmektedir. http://www.dttus.com/dttus/publish/tradenew/1995/citn95-.htm Tercihli ticaret alanları Avrupa Topluluğu Konseyi, 1993 Kopenhag ve 1994 Essen zirvelerinde alınan kararlar doğrultusunda, tüm Avrupa ülkelerini içine alacak ve bu ülkeler kaynaklı ürünlerin kümülasyonuna izin verecek bir sistemin kurulması yönünde bir çalışma başlatmıştır. Ortaklık ilişkisinde bulunulan ülkelerin, üyelik için gereken ekonomik yükümlülüklerini yerine getirmelerini kolaylaştırmak ve Avrupa Anlaşmaları’nın tüm potansiyelini kullanabilmek amacıyla “Pan Avrupa Modeli” adı altında yürütülen bu çalışmalarda en önemli amaç Avrupa pazarının bölünmüşlüğünün ortadan kaldırılmasıdır. Böylece, tercihli menşe kuralları benzeri düzenlemelerin, serbest ticaret anlaşmalarının yürütülmesinde önemli rol oynadığı ve taraflar arasındaki ticari ve sınai ilişkilerin boyutunun etkin bir göstergesi olduğu vurgulanarak, Avrupa’da kümülasyon olanakları geliştirilmiş ve uyumlaştırılması tamamlanmış menşe kuralları vasıtasıyla, AT, EFTA, CEFTA gibi ticaret bölgelerinin daha ileri düzeyde entegrasyonunun sağlanması "Pan-Avrupa Kümülasyon Sistemi" olarak anılan menşe esasına dayalı bir ticaret sistemi geliştirilmiştir. Bu girişimin temel nedeni, eşyanın serbest hareketini engelleyen ve uygulamada çeşitli sorunlara neden olan farklı menşe kurallarının ortadan kaldırılması şeklinde açıklanmaktadır. Serbest ticaret anlaşmaları, taraf ülkelerden biri menşeli mallara tercihli vergi hadleri üzerinden karşı taraf ülke pazarına ulaşma imkanı verir. Menşe tespiti için gerekli ölçütler ise, ilgili anlaşma müzakereleri esnasında belirlenir. Yani bir anlaşmaya göre menşeli sayılan bir ürün, başka bir anlaşmaya göre üçüncü ülke eşyası kabul edilebilir ve söz konusu ürüne tavizli vergi oranı uygulanmayabilir. Bu nedenle, Avrupa’da birçok anlaşmanın imzalanmış olması ve bunların da kendi menşe kurallarının bulunması, “Avrupa’nın menşe bloklarına bölünmesi ve serbest mal akışının engellenmesi” olarak değerlendirilmiş ve Topluluk otoritelerini harekete geçiren temel güdü olmuştur. İlk olarak, çapraz kümülasyonun AT ve tüm Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri'ni (MDAÜ) kapsayacak şekilde genişletilmesi amaçlanmıştır. Bunun için, ilk aşamada dört Visegrad ülkesi84 ile Avrupa Anlaşmaları’nın menşe ile ilgili bölümleri güncelleştirilmiş ve uygulama basitleştirilmiş, Bulgaristan, Romanya ve Baltık ülkeleri de sisteme dahil edilmiş, tüm bunlara paralel olarak, İsviçre ile tam kümülasyon sağlanmıştır. İkinci aşamada ise, EFTA ülkelerinin de bu kümülasyon sistemine dahil edilmesi için, AT/EFTA grubu ile MDAÜ arasında çapraz kümülasyon oluşturulması ve ”No-drawback”85 kuralının ilgili tüm anlaşmalarda yer alması sağlanmıştır. Üçüncü ve nihai asamada ise taraflar arasında tam kümülasyonun başlatılması öngörülmektedir. AT, EFTA güçlendirecek bu 84 85 ve MDAÜ arasında ekonomik işbirliğini stratejinin uygulanması, ilgili ülkelerin tek bir Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya. Sözkonusu menşe protokolleri “menşeli ürünlerin imalatında kullanılan menşeli olmayan maddeler Taraf ülkelerde her ne türde olursa olsun gümrük vergilerinin veya eş etkili vergilerin geri ödenmesine veya bunlardan muafiyete tabi değildir” hükmünü içermektedir. sistem üzerinde anlaşmalarına, aralarındaki bütün anlaşmaları tamamlamalarına ve bu anlaşmalarda aynı menşe kurallarına yer vermelerine bağlıdır. Sistem öncesi Avrupa’sında her bir STA (Polonya/Macaristan/ Çek Cumhuriyeti / Slovak Cumhuriyeti (CEFTA) kümülasyonu ve Estonya/Letonya/Litvanya kümülasyonu dışında) diğerlerinden farklı içeriktedir ve ürün kapsamı ile indirim listeleri de anlaşmadan anlaşmaya farklılık göstermektedir. Ayrıca, bu gruplar arasındaki ilişkilerde de tercihli hiç bir bağlantı bulunmamaktadır. Pan Avrupa Menşe Kümülasyonu ile oluşturulan yeni sistem, AB ve EFTA, serbest ticaret alanlarını 10 MDAÜ’ye genişletmiş ve bunların her biri de aralarında, aynı tercihli menşe kurallarına dayalı serbest ticaret ilişkisi kurmuşlardır. Avrupa Konseyi’nin yukarıda açıklanan düşünceler ile bu tür bir girişimi başlatması ve hayata geçirmesinin, özellikle yeni dışa açılan MDAÜ ile ticaretin geliştirilmesi açısından önemi inkar edilemez. Ancak AT’yi bu tür bir bloklaşmaya iten başka sebepler de mevcuttur. AT’nin başta Polonya olmak üzere, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Romanya, Macaristan, Hırvatistan, Estonya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya, Makedonya, Arnavutluk ve Bosna Hersek’e 1996 yılındaki toplam ihracatı 69,5 milyar, 1997’nin ilk yarısında da 39,7 milyar ECU’dür. 86 Ticaret dengesi ise, 1996 için 20,0 milyar dolar, yine 1997’nin ilk yarısı için 11,7 milyar AT lehinedir; tek tek üye ülkeler bazında da dış ticaret fazlası mevcuttur. MDAÜ’ye yönelik toplam ihracatın %86’sını mamul maddeler, bunun %41’ini ise makina ve taşıma ekipmanları oluşturmaktadır. AT’nin bu ülkelerden toplam ithalatı ise kümülasyonun başladığı 1997 yılının ilk yarısı için 27.9 milyar ECU’dür ve bu değer, 1996 yılının aynı dönemine göre %16,1’lik bir artışa tekabül etmektedir. Bu ithalatın %84’ünü yarı mamuller, bunun %15’ini ise hammaddeler oluşturmaktadır. Bu verilere göre, Pan Avrupa tercihli ticaret alanının en önemli faydasının AT lehine olduğu ve ucuz hammadde tedariki sayesinde uluslararası rekabet ortamında önemli bir getirisi bulunduğunu söylemek mümkündür. “Verici ülke kavramı - donor country concept” da AT lehine işlemektedir. Avrupa kıtasında bu yeni bloklaşma hareketleri sürerken, Amerika kıtasında da NAFTA öncülüğünde genişletilmiş bir kıtasal bloğun siyasi ve teknik hazırlıkları sürmektedir.87 Bu konuda temel kaygı, kıtasal tabana genişletilmiş bir bütünleşmeye ulaşmak üzere, uygulamaların armonizasyonudur. Özellikle ABD tarafından, bu 86 87 “EU EXPORTS TO CEECs SOAR”, EUROSTAT Press Bulletin, N° 1698 - 2 March 1998. NAFTA çatısı altında kıtasal bir bütünleşme fikri karşısında, Uruguay, Arjantin ve Brezilya gibi ülkelerin ihtiyatlı ve koşullu tavırları hakkında bkz. Silveira (1993), 65-70. çabaların NAFTA gibi bir çatı altında gerçekleşebileceği fikri yayılmaktadır.88 NAFTA menşe kurallarının, olası bir “Amerika Serbest Ticaret Bölgesi” nde uygulanması düşüncesi, bir ölçüde idealist bir yaklaşımın ürünü gibi görünmektedir. NAFTA’nın ürüne özgü katma değer kurallarının tüm Amerika kıtasında uygulanması, ABD’li ya da Kanadalı meslektaşları kadar sofistike ve üretim teknikleri açısından branşlaşmış olmayan Güney Amerikalı firmalar ve gümrük yetkilileri için bir kabus etkisi yaratabilecektir. Bu tür bir bütünleşme sonrasında, anlaşmaya katılan her ülke, ürettikleri otomobil, tekstil ürünü, makine aksamı ve elektronik ürünlerinin bileşenlerinin büyük bir bölümünü, menşe kurallarına takılmamak için, NAFTA ülkelerinden tedarik etmek zorunda kalacaklardır. Coğrafi olarak yakın ülkelerden daha ucuz ya da nitelikli ara mal tedarik etme imkanı sonucu değiştirmeyecektir. 5. Tercihsiz Menşe Kuralları Avrupa Topluluğu AT Gümrük Kodu’nun 24. maddesi, tercihli düzenlemeler dışında kalan tüm ticari amaçlar için, menşe tespitine genel bir çerçeve çizer. Buna göre, üçüncü ülkeden ithal edilen bir ürün, birden fazla ülkede işlem ve işçiliğe tabi tutulmuşsa, ürün menşei; a) ekonomik bir temeli/anlamı olan, 88 Paul A. O’Hop, Jr.: “Hemispheric integration and the elimination of legal obstacles under NAFTA-based system”, Harvard International Law Journal (Winter 1995). b) o üretim amacı için özel olarak donanmış bir fabrikada gerçekleşen, c) yeni bir eşya üretim işleminin sonucunda meydana gelen veya bu işlemin önemli bir aşamasını temsil eden, d) son esaslı işlem ve işçiliğin gerçekleştiği ülkedir.89 Buna göre, nihai ürünün, üretim işlemleri öncesinde sahip olmadığı, kendine ait bir özelliği ve bileşimi bulunmalıdır. Bunun olmadığı hallerde, gerçekleşen üretim faaliyeti, toplam üretim içinde önemli ölçüde nitelik artırıcı bir işlem olmalıdır. Bunun için de menşe tespiti, her bir 1 Council Regulation No 2913/92 establishing the Community Customs Code, Article 24. Bu madde hükmü, esasen “ekonomik bir temeli/anlamı olma” ve “o üretim amacı için özel olarak donanmış bir fabrikada üretilme” koşullarını içermeyen Kyoto Sözleşmesi, Ek D.1, 3. Standard’la çelişse de, bu iki koşul, hükümleri sonradan Council Regulation No 2913/92’ye dahil edilen Regulation 802/68’e temel oluşturan ulusal menşe mevzuatlarının, uyumlu şekilde Topluluk mevzuatına dönüştürülmesinden kaynaklanmıştır. 89 Council Regulation No 2913/92 establishing the Community Customs Code, Article 24. Bu madde hükmü, esasen “ekonomik bir temeli/anlamı olma” ve “o üretim amacı için özel olarak donanmış bir fabrikada üretilme” koşullarını içermeyen Kyoto Sözleşmesi, Ek D.1, 3. Standard’la çelişse de, bu iki koşul, hükümleri sonradan Council Regulation No 2913/92’ye dahil edilen Regulation 802/68’e temel oluşturan ulusal menşe mevzuatlarının, uyumlu şekilde Topluluk mevzuatına dönüştürülmesinden kaynaklanmıştır. AT MENŞE ABD KANADA Amaçlar İthalatta: EKÜ, AD, FG, İtK, İK, TK, Tİ, KA Mevzuat Community Customs KA, Mİ, EKÜ, tekstil Code ürünleri ile ilgili U.S.C.Commission Regulations yasa ve C.F.R.-federal tüzük -' ler Sorumlu Kurum -mevzuat - AB Parlamentosu, Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu -uygulama - Komisyon ve üye ülke gümrük idareleri İthalatta: KA, EKÜ, Mİ, İK(tekstil için) AVUSTRALYA JAPONYA İthalatta: EKÜ, AD, FG, İK, Mİ, Tİ, KA İthalatta: AD, FG, Mİ, Tİ İthalatta: EKÜ, İtK, Mİ, Tİ İhracatta: MŞ Customs Act Customs Tariff Customs Regulations Customs Act 1901 Customs Directive of General Provisions for Implementing the Customs Law, Import Circular No 34-10. - ABD Kongresi - Revenue Canada - Customs Service - Ministry of Finance, Ministry of International Trade and Industry (MITI) - Başkan ve Federal Hükümet Birimleri - Revenue Canada - Customs Service -Customs, MITI Menşe Tespiti İthalatçı beyanı, gümrük onayı, kanıtlayıcı belgeler, sonradan kontrol mekanizması İthalatçı beyanı, gümrük onayı, kanıtlayıcı belgeler İthalatçı beyanı, kanıtlayıcı belgeler (NAFTA kapsamında menşe işaretleme, ayrı kurallara tabidir.) İthalatçı beyanı, gümrük onayı, ticari faturalar ve diğer belgeler İthalatçı beyanı, gümrük onayı, menşe şahadetnamesi ve diüer belgeler İtiraz Gümrük uygulamalarına karşı ulusal düzeyde dava açılabilir. Temyiz yolu açıktır. İdari yol: Customs Service Adli yol: U.S Court of International Trade Temyiz: U.S. Court of Appeals Üst temyiz: U.S. Supreme Court İlgili kişiler, bir menşe kararını tarife tercihi açısından temyiz edebilirler. İlgili kişiler, kararı Federal Mahkeme'ye temyiz edebilirler. Herhangi bir kişi, gümrüğe itirazda bulunabilir ve Minister of Finance'a temyize gidebilir. AD: Antidamping Vergisi MŞ: Menşe Şahadetnamesi İtK: İthalat Kontrolü Mİ: Menşe İşaretleme Tİ: Ticaret İstatistikleri FG: Fark Giderici Vergi KA: Kamu Alımları EKÜ: En çok kayrılan ülke uyg. TK: Tarife kotası İK: İthalat Kotası Tablo 4: Bazı ülkelerdeki menşe mevzuatı 76 Kaynak: AT ve APEC (1997) ürünün kendine özgü girdi ve malzemelerinin niteliklerine bağlı olarak, işlenmiş ürünle hammadde arasında gerçek ve nesnel bir ayırıma dayalı olmalıdır (c). Madde hükmünde esaslı dönüşümün açık bir tanımı bulunmamaktadır. Bu durumda neyin esaslı dönüşüm olduğuna karar verilirken, sadece "yeni ürün meydana gelmesi" veya "üretimin önemli bir aşamasının temsil edilmesi" ölçütlerinden öteye bir araç yoktur. O zaman da, önemli bir nitelik değişimi yaratmasa da, ciddi bir katma değer yaratan işlemlerin "esaslılığı", bu hükme göre şüphelidir. Diğer bir ifade ile, ucuz ve hiç bir muameleye tabi tutulmamış bir hammadde üzerinde maliyetli bir makine ve insan işçiliği ile sağlanan önemli bir katma değer artışının ve hammaddenin bu işçilik sayesinde dönüştürülmesinin sanayide (yüksek kullanılabilir teknoloji bir gerektiren ara mala kimyasalların saflaştırılması işlemleri gibi), “ekonomik bir anlamı” vardır, ancak bu hükme göre menşe kazandırıcı değildir. Bu pahalı işlem ve işçilik olmadan, hammaddenin sanayi amaçları açısından çok fazla bir değerinin olmaması sonucu değiştirmeyecektir. Ancak burada (c) ve (d) ölçütleri arasında çok sıkı bir bağ bulunduğuna dikkat edilmelidir. (d) ölçütünü sağlayan her işlem ve işçilik, her zaman (c) ölçütünü sağlamasa da, rasyonel açıdan bunun tersi her zaman geçerli olmak zorundadır. Yani yeni bir ürün doğuran ya da yeni ürünün işlemleri içerisinde önemli bir aşamayı temsil eden her işlem ve işçilik, esaslı bir dönüşüm sağlayacaktır. Bu genel kural yanında özel kurallar da mevcuttur. Örneğin üçüncü ülkeler menşeli tekstil ürünleri esas olarak TPD sınamasına tabidir.90 Ancak bazı tekstil ürünleri, tarife pozisyon değişikliğine uğramış olmalarına bakılmaksızın, doğrudan özgün kurallara tabidir.91 Bu hallerde TPD koşulu değil, özgün kuralın sağlanması zorunludur. Bunun yanında tercihsiz amaçlarla ürüne özgü menşe kuralları, başta tekstil ürünleri olmak üzere, üzüm suyu, şarap, vermut, ayakkabı, seramik ürünleri, saat kayışı, radyo ve televizyon alıcıları, kasetçalar, fotokopi makinaları ve entegre devreler gibi sınırlı sayıda eşya için yapılmıştır.92 Ürüne özgü tercihsiz menşe kuralları oluşturulurken93, AT yetkilileri ithalatçıya veya ihracatçıya değil, sadece Topluluk sanayicilerine danışmaktadır.94 Bu da tespit kararının yerli üreticiyi korumaya yönelik saiklerle şekillendirilmesinde önemli role sahiptir. Ancak bunun ötesinde, DGXXI tarafından benimsenen ürüne özgü bazı menşe kuralları95, genel olarak menşe kurallarını mercek altına 90 Commission Regulation (EEC) No 2454/93 of 2 July 1993 laying down provisions for the implementation of Council Regulation No 2913/92 establishing the Community Customs Code, Article 37, para.1. 91 Ibid. Article 37 ve Annex 10. 92 Ibid. Annex 10 ve 11. 93 Komisyon’da, üye ülke temsilcilerinin önerisi üzerine oy çokluğuna dayalı normal karar alma prosedürü dışında, çeşitli Komisyon birimlerince re’sen başlatılan inceleme veya soruşturmaların bulguları da, Gümürk Kodu Komitesi’nde ele alınarak, ilgili raporun oybirliği ile kabul edilmesi halinde üye ülkelere duruma göre tavsiye veya uyarı gönderilmesi gibi bir usül de izlenebilmektedir. 94 Helga J. Zahra: Preferantial Rules of Origin as an EC Trade Policy Instrument with Particular Referrence to Malta, (paper submitted), College of Europe - Bruge (May 1996), 7. 95 Commission Regulatin (EEC) No. 288/89 of 3 February 1989 on determining the origin of integrated itmiş, kasıtlı olarak ticareti kısıtlayıcı hale getirildikleri inancının doğmasına neden olmuştur. Ürüne özgü menşe kurallarının ve hükümlerinin gözden geçirilmesi, AT kurumlarının ve Menşe Bölümü’nün96 tercihsiz menşe kurallarında daha çok teknik sınamayı tercih ettiğini, bazen de bunu katma değer veya TPD sınamaları ile desteklediğini ortaya koymaktadır.97 Özgün menşe kuralı bulunan tekstil ürünlerinin çoğunluğu teknik sınamaya tabi iken, tekstil ürünleri dışında belirlenmiş 28 ürüne özgü kuraldan yalnızca 5'i (linter pamuğu, ses kaydediciler, radyo ve televizyon alıcıları, saat kayışları) katma değer sınaması içermektedir. Ürüne özgü kuralların içinde sadece 3'ü (seramikler, üzüm suyu, keçe ve dokunmamış mensucat), TPD'ye dayalı teknik sınama içermektedir. Ürüne özgü tercihsiz menşe kurallarının en son benimsenenlerinden entegre devreler ve fotokopi makinaları ile ilgili olanlar, Topluluk’un ticaret ortaklarınca çok eleştirilmiştir. ABD ve Japonya, bu iki kuralla ilgili düzenlemelerin nesnel bir ölçüt getirmekten çok, Topluluk üreticilerince uygulanan üretim işlemlerine circuits, O.J. L33/23 (1989); Commission Regulatin (EEC) No.2071/89 of 11 July 1989 on determining the origin of photocopying aparatus, incorporating an optical system or of the contact type, O.J. L196/24 (1989). 96 Aslında ürüne özgü tercihsiz menşe kuralları çalışmalarının büyük bir bölümü, Gümrük Kodu Komitesi’nden önce bu konuda faaliyet gösteren Menşe Komitesi tarafından gerçekleştirilmiş olup, Gümrük Kodu’nun Konsey’ce benimsenmesinden sonra bu kuralların idaresi Gümrük Kodu Komitesi görevleri arasında kalmıştır. 97 Örn. bkz. Yoshida I (Case 34/78 [1979] ECR 115) ve II (Case 114/78 [1979] ECR 151), Brother (Case 26/88 [1989] ECR 4253) Adalet Divanı bu davalarla ilgili karalarında, sonradan yerini AT Gümrük Kodu’nun aldığı 27 Haziran 1968 tarihli, 802/68 sayılı Konsey Tüzüğü’nün 5. Maddesini (Gümrük Kodu’nda Madde 24’e tekabül eder.) yorumlayarak karar vermiştir. Bkz. supra. göre ayarlandığını veya dolaylı olarak "AT üretimini teşvik ettiğini", bu nedenle de "korumacı" düzenlemeler olduklarını iddia etmişlerdir.98 Entegre devreler Entegre devrelerle ilgili AT kuralı, montaj ve deneme işlemlerini esaslı dönüşüm işlemi olarak kabul etmemekte, bunun yerine difüzyon işleminin menşei belirleyeceğini varsaymaktadır. Burada, montaj ve deneme işinin emek-yoğun olması ve bu işçiliklerin en az difüzyon kadar katma değer yaratması dikkate alınmamıştır. Bu unsurları değerlendirince, kural, difüzyondan sonraki üretim aşamalarını üçüncü ülkelerde yaptıran AT üreticilerinin lehine, aynı işlemleri AT'de yaptıran Japon üreticilerin aleyhine çalışmaktadır.99 Ancak yine de buraya kadar, kuralın doğurduğu sonuç çok açık değildir. Bu kural benimsenmeden önce, üye ülke gümrük idareleri, AT'de gerçekleşen montaj ve deneme safhalarının "son esaslı işlem" olduğunu kabul etmişlerdir. 1987 yılında açılan bazı antidamping soruşturmalarının bulgularına bakılırsa100, gümrük idarelerinin bu tespitleri, Topluluk üreticisi açısından bir yıkım olabilecektir. Dolayısıyla, bu soruşturmaların ertesine rastlayan bir dönemde 98 Edwin A. Vermulst and Paul Waer: European Community Rules of Origin as Commercial Policy Instruments?, J.W.T., (1990), 55-99. Diğer taraftan, iddia sahiplerinden ABD Ticaret Bakanlığı, Gümrük İdaresi'nin gümrük açısından montaj ve deneme işlemlerinin menşe kazandırıcı olduğu yolundaki tespitini, antidamping amaçları açısından kabul etmeyerek difüzyonun menşe belirleyici olduğuna karar vermiştir. Ibid., 66, dn. 62. (D.Palmeter’in açıklaması.) 99 Bu değerlendirme, kuralın kabul edildiği 1989 yılındaki üretim yapıları üzerinedir. 100 EPROMs (Japan) O.J.(1987) C101/10 ve DRAMs (Japan) O.J. (1987) C181/ 3. Bkz. Vermulst (1994), 140. benimsenen entegre devrelere özgü menşe kuralının işlevi, montaj ve deneme aşamalarını AT'de gerçekleştirseler de, Japon üreticilerin AT'deki fabrikalarından çıkan ürünlere Japon menşei verilmesini sağlamak ve gerektiğinde antidamping vergisi tahsiline dayanak yaratmaktır.101 Kural diğer bir yönüyle de, yabancı üreticilerin AT pazarında entegre devre satabilmeleri için, üretim yapılarını Topluluk üreticilerine benzeterek, montaj ve deneme işlemlerini ucuz işgücü bulunan ülkelere kaydırmalarını sağlayıcı bir etki de yapabilir. Çünkü AT'de yapılan montaj ve deneme işçiliğinin menşe vermek adına hiç bir katkısı yoktur ve bu durumda hiç bir firma pahalı işgücünü seçmez. Yine, 1994 yılında Japon menşeli televizyon kamerası sistemlerine konulan antidamping vergisine karşı bir hilenin söz konusu olup olmadığının saptanması için 1998’de açılan yeni bir soruşturmanın da, entegre devreler olayındakine benzer şekilde sonuçlanması için güçlü kanıtlar mevcuttur.102 Kanıt olarak, 1994’de başlatılan antidamping vergisi uygulamasından 1997’ye kadar, Topluluk içindeki Japon ithalatçı/montajcıların gerek satış düzeyleri, gerekse ciro ve pazar payları değişmez ya da artarken, Japonya’dan TV kamerası ithalatının önemli ölçüde düştüğüne dikkat çekilmekte, 101 İlginçtir ki, Vermulst-Waer çalışmasından (1994), kuralın benimsenmesi sırasında kural ve antidamping soruşturmaları arasında hiç bir ilişki kurulmadığı öğrenilmektedir. Ibid. 66. 102 Commission Regulation (EC) No 1178/98 of 5 June 1998 initiating an investigation concerning the alleged circumvention of anti-dumping measures imposed by Council Regulation (EC) No 1015/94 on imports of certain television camera systems originating in Japan and making the latter imports subject to registration, O.J. No L163, 6 June 1998. antidamping önleminin dışında kalan TV kamerası modülü, kiti ve demonte parçalarının ithalatı ile Topluluk’ta üretilen kameraların daha düşük fiyatlı oldukları belirtilmektedir. Daha da önemlisi, Topluluk’ta Japonya’dan gelen modül, kit ve parçaların montajı ile elde edilen kameraların en az %60 Japon girdisi içerdiği, Topluluk katma değerinin ise, toplam maliyetin %25’inden fazla olamayacağı ifade edilmektedir. Bu olaydaki kanıtlar da, entegre devrelerle ilgili soruşturmanın sonucuna dayanak oluşturan kanıtlarla benzeşmektedir. Fermuarlar Benzeri bir olay, fermuarlara özgü bir menşe kuralı konulması girişiminde yaşanmıştır. Bu özel menşe kuralının, 1973’de Komisyon tarafından başlatılan bir antidamping soruşturmasına uzanan bir öyküsü vardır. 1975’de, Topluluğa yönelik fermuar ihracatının önemli boyutlara ulaştığı ve yerli sanayiye zarar verdiği gerekçesiyle, Komisyon tarafından bu ticarete gözetim önlemi başlatılmış, bunun üzerine ihracatçı Japon firması Yoshida, ihraç fiyatını yükseltme ve ihracatının belirli bir tavanı aşmaması garantisi vermiştir. Ancak Yoshida’nın ihracatı artmaya devam etmiştir. Özgün menşe kuralı düşüncesine, büyük ölçüde, İtalyan yetkililerin Yoshida fermuarlarının Danimarka üretilmekte ve Almanya olduğunu fabrikalarında keşfetmesi neden Japon parçalarından olmuştur. Böylece Komisyon’un koyduğu menşe kuralı “tutamak veya diğer kenetleme elemanlarına şekil verilmesi ve kaydırıcı imalatı ile birlikte, tutamak veya diğer kenetleme elemanlarının şeritler üzerine yerleştirilmesi dahil montaj işlemleri” şeklindedir.103 Yoshida, bu kuralın geçerliliği hususunda hem Danimarka hem de Almanya ulusal mahkemelerinde davalar açmak zorunda kalmış, bunların sonuçları da, davaların Adalet Divanı’na sevki şeklinde olmuştur. Sonuçta Adalet Divanı, -burada anılmaya değmeyecek ölçüdeki ayrıntılarla- söz konusu fabrikaların işlemlerini “son esaslı işlem veya işçilik” olarak kabul etmiş ve bu işlemlerin “nesneleri, özellikle kumaş parçalarını bağlamada kullanılan ve tekrar ayırabilen, yeni ve orijinal bir ürün” le sonuçlandığı sonucuna vararak, Komisyon’un düzenlemesinin geçerli olmadığını beyan etmiştir. Daha da önemlisi, bu kararında Divan, “ürünün tüm bileşenlerinin esasen Topluluk menşeli olması gereği, menşe belirleme kurallarının nesnelliğinin yadsınması anlamına geldiğini, bu olgudan hareketle Komisyon’un yetkisini aştığını” açıklamıştır.104 Fotokopi makinaları Genel ifadelerle kaleme alınmış olsa da, fotokopi makinaları için konulmuş tercihsiz menşe kuralı da, Japon üretici Ricoh'nun ABD'deki üretim koşullarını hedeflemiştir. Japon fotokopi makinalerına kesin antidamping vergisi konulmasının ardından105, DGXXI tarafından Ricoh'nun Kaliforniya'daki üretim işlemleri 103 Bkz. Regulation (EEC) No 2067/77 of the Commission of 20 September 1977 concerning the determination of the origin of slide fasteners. O.J. (1977) L 242/5. 104 Bkz. Yoshida I, Case 34/78 (1979) ECR 115 ve Yoshida II Case 114/78 (1979) ECR 151’ den aktaran Vermulst (1994), 112-115. 105 O.J.(1987) L54/12 (definitive). üzerine yapılan bir soruşturma sonucunda, söz konusu üretim işlemleri ABD menşei kazandırmak için yeterli görülmemiş ve makinaların Japon menşeli olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuçta benimsenen ve olumsuz teknik sınama kullanılan fotokopi makinalarına özgü menşe kuralı, donatım, toner şarjörü, silindir, kenar levhaları, silindir yatakları montajı ve vida-somun işçiliğiyle fotokopi makinası üretiminin menşe kazandırmayacağına hükmetmektedir ve tanımlanan bu üretim süreci, Ricoh'nun o dönemde ABD'deki üretim faaliyetine tekabül etmektedir.106 Kuralın Japon üreticilerine AT pazarını kısıtlayıcı özelliği yanında, burada dikkat edilmesi gereken bir nokta, ABD'deki mevcut ve potansiyel Japon yatırımlarını da tehlikeye düşürücü bir yaklaşımın habercisi olmasıdır. Et ve sakatat ürünleri Et ve sakatat ürünleri ile ilgili menşe kuralı ise, kesim öncesinde aynı ülkede belirli bir besi dönemini (iki veya üç ay) zorunlu kılmaktadır. Ancak kural, kesim sonrası hangi işlemlerin menşe kazandıracağını belirlememiştir. Bu yüzden örneğin, kesim sonrası bazı temizleme işlemleri, satışa hazır hale ve boyuta getirme işlemlerinin vereceği sonuç belli değildir. Sadece bu işlemleri yaparak ihracat yapmak isteyen firmaların bu sonucu önceden kestirmesi ise güçtür.107 106 107 DGXXI soruşturmasının bulguları için bkz. Vermulst (1994), 140-141, 466-471. Kesim sonrası perakende satışa hazırlama işlemlerinin esaslı işlem sayılamayacağı yönünde bir içtihat mevcuttur. Bkz. Zentrag Case 93/83 (1984) ECR 1095. Radyo ve televizyon alıcıları AT Menşe Komitesi’nin radyo ve televizyon alıcıları ile ilgili menşe kuralı hakkındaki yaklaşımı çarpıcı bir varsayım içermektedir: Bu kural, montaj işlemlerinin yarattığı kıymet artışının, nihai ürünün fabrika çıkış fiyatının en az %45’i oranında olmasını şart koşar. Bunun sağlanmadığı hallerde ise, menşe ülke, ürün bünyesindeki parçaların kıymet bakımından en az %35’ini temsil eden ülkedir. Düzenlemenin yürürlüğe girdiği 1970 yılında ise, montaj, son işlemler ve kontrol işlemlerinin maliyeti ile kar ve genel giderlerle oluşan fabrika çıkışı fiyat içinde bu oranların, AT’da ihracat amacıyla üretilen televizyon alıcıları için %40, radyo alıcıları için toplam %35 olduğu tahmin edilmektedir.108 Montaj maliyetlerinin %40 ve %35’e tekabül ettiği varsayıldığında, kuraldaki oran Philips ya da Grundig gibi Avrupalı üreticilere maliyetteki dalgalanmalara göre küçük sorunlar yaşatabilecek ise de, kabaca Topluluk üreticisi için uygun bir oran sayılabilir. Ancak, antidamping vergisi ya da kota gibi ticari kısıtlamalardan bağımsız olarak AT’ye ihracat yapmak isteyen yabancı ihracatçılar bu varsayımı yapamayabilirler ve montaj ve diğer maliyetleri kendi fiili durumlarına göre hesaplamak zorundadırlar. Özellikle Tayland, Malezya, Hong-Kong ve Endonezya gibi düşük maliyetli ülkelerde, montaj maliyetleri birçok durumda AT endüstrisi için varsayılan yüzdelerin oldukça altındadır. O zaman da menşe, en 108 Vermulst (1990), 64-75. azından televizyonlar için, fabrika çıkış fiyatının yaklaşık %35’ini temsil eden resim tüplerinin menşeine bağlı olacaktır.109 “Yazılı” olmayan kural ! Ürüne özgü “yazılı” menşe kuralları yanında, ilginç bir örnek olarak bazı ABD’li kaynaklarca, AT’de otomobillerle ilgili yazılı olmayan bir menşe kuralının uygulandığından bahsedilmektedir.110 Hatta bu kuralın, Japon otomobilleri söz konusu olduğunda %75’lik bir yerli girdi sınamasına dahi dayandırıldığı iddia edilmektedir. ABD ABD’de ise, temel tercihsiz menşe kuralı, esaslı dönüşüm ölçütüdür. Esaslı dönüşüm, 1907 tarihli bir Yargıtay - Supreme Court kararında tanımlanmıştır.111 Buna göre, “ayırıcı bir adı, karakteri ve kullanımı bulunan, yeni ve farklı bir ürünün üretim süreci” esaslı dönüşüm koşulunu sağlayacaktır. ABD menşe kuralları uzmanı Palmeter’in ABD içtihat hukuku üzerindeki çalışmaları112, esaslı dönüşüm sınamasının daha çok teknik sınama ile yapıldığını ortaya koymuştur. Diğer taraftan Palmeter, ne yargının ne de gümrük idaresinin, menşe tespiti konusunda tutarlı bir yorum geliştirebildiklerini öne sürmektedir. 109 Dünyada renkli televizyon tüpleri Japonya, G.Kore, AT, ABD, Malezya, Çin ve Litvanya gibi sınırlı sayıda ülkede üretilebilmektedir. 110 Silveira (1993), 53. 111 Anheuser-Busch Brewing Association v. United States, 207 US 556 (1907) ‘den aktaran Vermulst (1994), 454. 112 David Palmeter, The U.S. Rules of Origin Proposal to GATT: Monotheism or Politheism?, 24 J.W.T.2, April 1990, 25-36. Birden çok menşe ABD uygulamasında ilginç olan, bir hükmün politik amacının, tercihsiz menşe kazandıracak olan bir esaslı dönüşümün derecesini belirlemede etkili olabilmesidir. Diğer bir deyişle, vergi iadesinin yasaklanması, menşe işaretleme hükümleri, EKÜ oranları, tekstil kotaları gibi farklı amaçlar açısından, bir ürünün menşeinin tespiti için kullanılan kural, her amaç için ayrı bir esaslı dönüşüm derecesini getirebilir mi? Nesnellik ve tutarlılık adına böyle bir yaklaşımın pek uygun olduğu düşünülemez; ancak A ülkesinde üretilmiş bir mensucat, B ülkesinde biçilmiş ve C ülkesinde giysi haline getirilmiş ise, ABD menşe mevzuatına göre giysi, işaretleme ve vergilendirme amaçları açısından A ülkesi, tekstil ve hazır giyim kotaları açısından B ülkesi, antidamping mevzuatı açısından ise C ülkesi menşeli kabul edilmektedir.113 ABD’de, tekstil ve hazır giyim ürünleri ile ilgili yeni menşe kuralları, 1 Ocak 1996’dan bu yana yürürlüktedir114; ancak bazı değişikilikler getirmiş olmasına karşın, bu “çok standartlı” durum sürmektedir. Düzenlemenin getirdiği temel değişiklik, mensucat biçme işlemlerinin değil, biçilmiş kumaşın birleştirilmesinin menşe kazandırıcı kabul edilmesidir. Üretimde birden fazla ülkenin söz konusu olması halinde de, menşe “en önemli birleştirme işlemi” veya “en önemli imalat işlemi” nin gerçekleştirildiği ülkedir. Ama bu kural, 113 Palmeter (1990), 30. 114 Nellis Crigler, “Made In The USA ? Origin Rules Create Complex Web For Traders”, Export Observer, UNZ&CO, November, 1996. muktezalar ya da yargı kararları aracılığı ile sadece olay bazında uygulanabilmektedir. Bu durum, -daha önce de değinildiği üzereithalatçı ve üreticilerce önceden tahmin edilemeyen sonuçlara sebep olabilmekte, üretim ya da sevkiyat maliyetleri tahminlerini yanıltabilmektedir. Avustralya Avustralya mevzuatı, tercihsiz menşe kuralı olarak ürünün fabrika çıkış fiyatının en az %25’i ila %75’inin Avustralya veya son işlem veya işçiliğin yapıldığı ülke menşeli girdi kıymetine ve/veya işgücü maliyetine tekabül etmesini şart koşar.115 Bu kuralı ilginç yapan yönler ise şunlardır: Katma değer sınamasının bu kadar zorlu olması, Avustralya tercihsiz menşe kuralının ticareti oldukça kısıtlayıcı olduğunu ortaya koymaktadır; zira %25’lik oran sadece Avustralya’da üretilemeyen mallar için geçerlidir. İkincisi, kuralda içerilen verici ülke kavramı - donor country concept116, GPS hükümlerinden uyarlanmış gibi görünse de, GPS açısından GATT’a aykırı değildir; ancak tercihsiz menşe kuralları açısından GATT’ın ulusal muamele ilkesi ile çatışmaktadır. Çünkü bu kural, 115 116 Avustralya’ya ihracat yapan üreticileri üçüncü ülke Vermulst (1994), 456. Yerli girdi sınaması. Verici ülke kavramı, esasen tercih tanıyan ülke menşeli girdinin, menşe hesaplamasında ‘menşeli’ olarak kabul edilmesini ifade eder (iki taraflı kümülasyon). kaynaklarından çok Avustralya girdilerini tercih etmeye zorlamakta, bu da Avustralya sanayisi için göreli bir üstün durum yaratmaktadır. Son olarak, %75 yerli girdi zorunluluğunun, Avustralya’da üretilmeyen bir ürün söz konusu olduğunda %25’e kadar düşürülebilmesi de, yoruma açık bir konudur. Zira, ithalatçı ülkede bazı ürünlerin üretilemediği durumlarda, bu ürünlerin menşeinin tespiti daha da önem arzeder. Kanada Verici ülke kavramı, aynı şekilde Kanada tercihsiz menşe kuralında da ortaya çıkmaktadır: İthal edilen ürünün üretim maliyetinin en az %50’sinin, EKÜ’den yararlanan ülke ya da ülkelerde veya Kanada’da oluşmuş olması gerekmektedir. Ancak Avustralya’daki uygulanışından farklı olarak bu kavram, buradaki uygulamasında EKÜ ülkeleri arasında sınırsız bir kümülasyona müsaade ettiğinden, GATT ulusal muamele ilkesi ile ilgili bir sorun burada ortaya çıkmamaktadır. Japonya GPS dışında tercihli menşe kuralı uygulanmayan Japonya tercihsiz menşe kuralları ise, bazı olumlu ve olumsuz sınama listeleriyle117 birlikte esasen TPD kuralına dayanmakta olup, hiç katma değer kuralı içermemektedir.118 Ayrıca, Japon tercihsiz menşe kuralları ile ilgili olarak, çelişki arz eden veya bir bu çalışmanın konusu açısından ilginç olan bir yöne rastlanmamıştır. 6. Antidamping Uygulamaları ve Menşe Kuralları 117 Olumlu listeleme: Bir TPD sözkonusu olmasa bile menşe veren işlem ve işçilikler listesi. Olumsuz listeleme: Bir TPD sözkonusu olsa bile menşe vermeyen (asgari) işlem ve işçilkler listesi 118 APEC Rules of Origin Compendium (1997), 41. Antidamping önlemlerinin yaygınlaşan kullanımı, menşe kurallarının formülasyonunda ve uygulanmasında da etkili olmaktadır ve menşe kurallarının ticaret politikası aracı olarak kullanımı ile ilgili pek çok ihtilafın da nedenini oluşturmaktadır.119 Bu durum, 80’ler ve 90’ların en önemli -ve neredeyse tek- ticaret politikası aracı olan antidamping hukukunun ortaya çıkışı dikkate alındığında hiç de şaşırtıcı değildir.120 Bunun ilk nedeni, antidamping soruşturmalarının normal olarak belirli bir ülke menşeli ürünlere antidamping vergisi konulması üzerine açılmasıdır. Bu işlem, antidamping mevzuatının yürütülmesinden sorumlu ithalatçı ülke yetkililerinin, soruşturmaya veya antidamping vergisine konu ürünlerin menşei konusunda bir hüküm vermesini gerektirir. İkinci olarak, damping şikayeti, aynı ürünü üreten ithalatçı ülke endüstrisinden gelmiş olmalıdır. Gittikçe artan sayıda antidamping soruşturmasında, yabancı üreticiler ve bunların ithalatçıları, ithalatçı ülkedeki yerli sanayi tarafından yürütülen üretim faaliyetinin gerçekten ürüne menşe vermek için yeterli olup olmadığını sorgulamaktadır. Üçüncüsü, pek çok hile sorununun çözümüne de, menşe kuralları yoluyla ulaşılmaktadır. 119 Vermulst ve Waer, somut antidampimg olaylarının soruşturulması sırasında, AT Komisyonu ve Konseyi’nin sık sık menşe sorunuyla karşı karşıya geldiğini, bu nedenle menşenin hem soruşturma hem de soruşturma sonrası için önemli olduğunu belirtmektedirler. (1990), 74. 120 Bkz. John H. Jackson and Edwin A Vermulst. (eds.), Antidumping Law and Practice: A Comparative Study, Ann Arbor: The University of Michigan Press (1989). Ancak, bazı ülkeler menşe konusunda çoklu standart uygulamaktadır. Bir taraftan pek çok idare, antidamping vergilerinin yabancı bir ülke menşeli ürünlere konulması gerektiğini düşünürken, öte yandan, aynı idareler, ithalatçı ülkenin şikayetçi üreticilerinin gerçekten konusunda yerli sanayi aynı niteliğini menşe taşıyıp kurallarını taşımadıklarını kullanmakta tespit isteksizlik göstermektedirler. Bu yaklaşım, Uruguay Turu’nda, menşe kurallarının uluslararası düzlemde uyumlaştırılması amacına yönelik olarak ABD tarafından sunulan önergede de korunmuştur.121 Önergede; “Bir ülke tarafından uygulanan tüm menşe sistemleri, eşya menşeinin her sistemin kendi içinde tutarlı bir şekilde tespit edilmesini sağlarlar.” (vurgular K.T.) ilkesi sunulmuştur. Kuşkusuz tutarlılık sadece itiraz edilemez değil, arzulanır bir özelliktir. Ancak her bir sistemin kendi tutarlılığı, evrensel bir tutarlılığa ne kadar yakındır? Öte yandan bu çoklu yaklaşıma, Menşe Kuralları Anlaşması tarafından da bir ölçüde göz yumulmuştur. Madde 1(2)’de, Anlaşma’nın antidamping vergilendirmelerinde uygulanacağı hüküm altına alınmakta ve fakat hemen ardından 2 numaralı dipnotla bir istisna getirilmektedir: 121 Rules of Origin, Communication from the United States, MTN-The Uruguay Round, 27 September 1989. “Bu hükmün, ‘yerli sanayi’ veya ‘yerli sanayinin benzer ürünleri’ veya nerede uygulanırsa uygulansın benzer terimlerin tanımlanması amacıyla yapılan tespitleri etkilemediği kabul edilir.” AT'de ise bir antidamping soruşturması kapsamında yapılması gereken, belirli bir ülke menşeli ve düşük fiyatlı ithal ürünün, aynı ürünü üreten yerli sanayiye zarar verip vermediğini tespit etmektir. Bu tür bir tespit, en azından teoride, öncelikle üçüncü ülke üreticisi A'nın kendi ülkesi menşeli ürünler ürettiği ve AT sanayiinin yine benzer ürünleri Topluluk menşeli olarak ürettiği gibi bazı ön tespitlerin yapılmasını gerektirir. Soruşturmanın ardından, AT sanayii, muhtemelen A ülkesindeki yabancı bir üreticinin, aynı ürünleri şimdi de üçüncü bir ülkede veya Topluluk'ta ürettiği (veya monte ettiği) konusunda Topluluk yönetimine şikayette bulunacaktır. Burada da, söz konusu üretimin gerçek bir üretim olup olmadığı veya antidamping vergisinden kaçınma teşkil edip etmediği gibi sorular ortaya çıkar. 6.1. Benzer ürünün üçüncü ülkede üretilmesinin tespiti Yabancı üreticilerin, gerçekten kendi yerel pazarlarında üretim yaparak AT pazarında fiyat kırıp kırmadığı sorusu, 1980'lerin ortalarına kadar AT’de ciddi bir soruna yol açmamıştır. Ne zaman ki ortaya, 122 Tayland'dan gelen rulmanlar122 ve Tayvan'dan Certain ball bearings from Thailand O.J. L59/30 (notice of termination) (1985). gelen elektronik daktilolar123 gibi iki olay çıkmıştır, Komisyon bu olaylarla ilgili antidamping soruşturmalarını, bu ülkelerde gerçekleştirilen üretim faaliyetlerinin sırasıyla Tayland ve Tayvan menşei vermeye yeterli olmadıkları yönünde sonuçlandırmıştır. Rulmanlarla ilgili soruşturma, bunlara özgü menşe kuralının varlığı nedeniyle kolay bir hükme varmıştır. Buna göre rulmanlar, ısıl işlem, iç ve dış halkaların yatak alıştırma işlemleri ve parlatılmasını da içeren montajın gerçekleştirildiği ülke menşeli sayılmaktadır.124 Bu kural anlamında, Tayland'da gerçekleştirilen işlem ve işçilik, bu ülke menşei kazandırmaya yeterli görülmemiştir. Elektronik daktilolarla ilgili soruşturmada ise, Tayvan'da gerçekleştirilen işlemlerin maliyetinin, söz konusu eşyanın Tayvan menşei kazanmasını sağlamak için gerekli son önemli işlem ve işçiliği oluşturmaya yetecek düzeyde olmadığına ve buna göre ithalat yapılmasına verilmiştir. Bu bulguların pratik sonucu ise şudur: Tayland ve Tayvan'da monte edilen söz konusu ürünler, girdilerinin büyük bölümünün tedarikçisi olan Japonya menşeli kabul edilecektir ve bu ürünler, Japon menşeli ürünler için konulmuş bulunan antidamping vergilerine de facto olarak tabidirler. 123 124 Electric typewriters from Taiwan, O.J. 140/52 (notice of termination) (1986). Commission Regulation No. 1836/78 of 27 July 1978. (Commission Regulation (EC) No 2464/93 ile mülga. Bugün de korunan aynı kural için bkz. Annex 11.) Burada, Komisyon’un 1986’da Japon üretici Brother’ ın Tayvan’daki üretim faaliyetlerine karşı açtığı ve Tayvan’da üretilen daktilo makinalarının bu ülke menşeini kazanmadığı kararı ile sonuçlandırdığı soruşturmanın etkilerine değinmek yararlı olabilir125. Soruşturma sonrası, üye ülkeler geriye yönelik antidamping vergisi uygulamışlardır.126 Brother bu karara itirazında, Tayvan’da ürettiği daktilo makinalarının bu ülke menşeini kazandığını, zira parçaların çoğunun Japonya’dan getirilmekle beraber, Tayvan’da tam donanımlı bir fabrikada bir araya getirilerek monte edildiğini ve kullanıma hazır hale dönüştürüldüğünü, olamayacağını, çünkü herhangi fabrikanın bir uzun hilenin bir söz konusu süredir mevcut bulunduğunu (soruşturmanın hemen ardından kurulmadığını) ve daktilo makinalarının 1982’den beri Topluluk’a buradan ihraç edildiğini savunmuştur. Adalet Divanı, Kyoto Sözleşmesi D.1 Eki’nde tanımlanan “basit” montaj işlemlerine atıfla127, bu işlemlerin vasıflı işgücü, makina parkı ya da özel olarak donatılmış bir fabrika gerektirmediğinden menşe kazandırıcı olamayacağı sonucuna varmıştır. Karara göre sadece; (1) ürüne özgün karakterini kazandıran ve üretimin belirleyici bir aşamasını temsil eden montaj işlemleri, ve (2) önemli katma değer ilavesi yaratan montaj işlemlerinin menşe kazandırabileceğini belirtmiştir. 125 Typewriters from Taiwan, O.J. (1986) L140/52 (termination). 126 Vermulst, Brother’ın bu karardan altı yıl sonra dahi İngiltere, Hollanda ve Almanya’da ulusal ölçekte açılan davalarda davalı olarak yer aldığını kaydediyor. (1994), 468. 127 Kyoto Convention, Annex D.1, Standard 6. Divan, 802/68 sayılı Tüzük’ün 6. Maddesini (Gümrük Kodu’nda madde 25)128 ülkeden, tek başına montaj işleminin parçaların üretildiği fabrikaların kurulu bulunduğu başka bir ülkeye taşınmasının, antidamping vergisine karşı bir hile oluşturmayacağı şeklinde yorumlamıştır. Ancak Divan, vergi koyan bir düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile montaj işlemlerinin başka bir ülkeye transferinin zamansal olarak çakışması durumunu bundan istisna tutmuştur. Ona göre, böyle bir durumda üreticinin –antidamping vergisine karşı hile dışında- montaj işlemlerinin yerini değiştirmesi konusunda sağlam nedenleri olmalıdır. Mahkeme’nin kararı dönemin 802/68 sayılı Tüzük’ün 6. Maddesinin (Gümrük Kodu Madde 25) mantıklı bir sonucu olsa da, bu noktada, antidamping vergisi için menşe sorununu “bahane” etmiş gibi görünmektedir. Çünkü bu karar, kendi içinde, montaj işlemi menşe koşulunu sağlasa bile, bu işlemlerin bir hile oluşturabileceği mantığını barındırmaktadır. Yine Malezya ve Singapur’dan gelen diskçalarlarla ilgili bir olayda Komisyon, yerel imkanlarla üretilen diskçalarların yerel menşeye değil, Japon menşeine sahip olacağına hükmederek, antidamping vergilerinin geriye yönelik tahsilatını telkin etmiştir. 6.2. Yerli sanayi tanımı 128 “Esas amacının, Topluluk tarafından belirli ülkelerin eşyasına uygulanan hükümleri aşmak olduğu tespit edilen veya yapılan araştırma sonucunda hakkında bu yönde kanaat oluşturan bir işçilik ve işlemle üretilmiş eşya, […] o ülke menşeli sayılmaz.” Yerli sanayinin tanımlanması aslında bir menşe sorunudur. Antidamping vergisine tabi bir nihai ürünün ihracatçısı, bu ürünün bileşenlerini veya parçalarını birleştirilmek üzere bir başka ülkeye gönderebilir. Bu "bir başka ülke" bazen, nihai ürünün ihraç edileceği ülkenin kendisi de olabilir. Eğer, birleştirme/montaj işlemleri yeni ve farklı bir ürün oluşturarak menşe ölçütünü sağlıyorsa, ürün antidamping vergisinden kaçınmış olacaktır. Eğer montaj işlemleri, "tornavida" işçiliğinden öteye geçemiyorsa, başka bir ülke çıkışlı veya hedef ülkede monte edilmiş olsa da ürüne antidamping vergisi uygulanır. ABD'de antidamping vergisine tabi televizyon ihracatçıları, bu vergiden kaçınmak için televizyonları kitler/parçalar halinde ihraç etmeyi denediklerinde, demonte parçalara televizyon muamelesi yapılması, bu arada antidamping vergisi de tahsil edilmesi gerektiği yönündeki Ticaret Bakanlığı tespiti de buna dayanmaktadır.129 Bir antidamping soruşturmasının menşe konusunu kritik hale getiren ikinci alanı, yerli sanayinin tarif edilmesidir. Antidamping yasaları, gerçekten yerli piyasada üretilen ve satılan ürünler için, zarar verici ve düşük fiyatlı ithal ürünlere karşı bir koruma sağlamak üzere tasarlanır. Avustralya antidamping mevzuatı, menşe kurallarına bir analoji yaparak, Avustralyalı bir üreticinin yerli üretici sayılabilmesi için Avustralya'da yaptığı üretimine en az %25 değer katması şartını 129 Palmeter (1990), 31-32. getirmiştir. Buna benzer bir hukusal hüküm, AT mevzuatında bulunmamaktadır. Ancak bu sorun, fotokopi makinaları, küçük ekranlı televizyonlar, entegre devreler gibi bazı ilginç olaylarda AT'de de ortaya çıkmıştır. Bu olaylarda ortaya çıkan sorunlar, AT üreticilerinin pozisyonları veya soruşturma konusu üreticiler tarafından sahip olunan ya da bunlarla bağları bulunan üretim zeminlerinin pozisyonlarından kaynaklanmıştır. Fotokopi makinaları soruşturması AT sınamalarındaki karışıklığı ortaya koyması bakımından da iyi bir örnek sunmaktadır. Bu olayda Topluluk makamları, Canon ve Rank Xerox'un AT'deki üretim faaliyetlerinin yerli sanayi kapsamına girip girmediğini araştırmışlardır. İdari soruşturma sırasında, en önemli şikayetçilerden Rank Xerox ‘un yerel kaynak kullanımının yeterliliği konusunda bazı sorular sorulmuştur. Rank Xerox'un, yerel kaynak kullanımını artırma sözü vermesiyle, Soruşturmanın AT endüstrisi sonuçlanmasından tanımına sonra, dahil Japon edilmiştir. üreticilerin Topluluk’taki üretim faaliyetleri aleyhine bir başka soruşturma açılmış, bunda da hilenin mevcudiyeti %60/40 girdi kıymeti sınaması ile saptanmıştır.130 Japon üretici Fuji Xerox’la bağlantısı bulunan Rank Xerox ise soruşturma dışında tutulmuştur. Ancak diğer taraftan Komisyon Gümrük ve Dolaylı Vergiler Genel Müdürlüğü (DGXXI) tarafından, Mita ve Ricoh’nun Hong Kong ve ABD’deki üretim faaliyetleri soruşturma kapsamına alınmıştır. Burada da, Japonya ile 130 AT antidamping mevzuatında, yerli üreticiye antidamping vergisi uygulayabilmenin bir koşulu, üretimde en az %60 oranında, antidamping vergisi konulan ihracatçı ülke menşeli girdi kullanılıyor olmasıdır. ilgili olarak konulan antidamping vergilerine karşı Mita ve Ricoh tarafından hile yapılıp yapılmadığını tespit etmek üzere, DGXXI tarafından tercihsiz menşe kuralları kullanılmıştır. Ricoh davasında Komisyon’un çıkardığı yönetmelik, Ricoh’nun ABD’de yürüttüğü bazı üretim faaliyetleri (donatım, toner şarjörü, silindir, kenar levhaları, silindir yatakları montajı, vida ve somun işçilikleri) eşliğindeki montajın hiç bir şekilde menşe kazandırmayacağını hükme bağlamıştır.131 AT’nin, Hong Kong’dan gelen küçük ekranlı televizyonlarla ilgili antidamping soruşturması da, hedef ülkeye konan antidamping vergilerinin sebep olduğu sorunlara iyi bir örnek teşkil etmektedir. Komisyon, soruşturmasının, Hong Kong’da üretilen küçük ekranlı televizyonların Hong Kong menşeine sahip olmadığını gösterdiğini açıklamıştır, fakat üye ülke “gümrük idarelerinin . . . beyan edilenden farklı bir menşe tespit edebileceği” ni anımsatmıştır. Yani gümrük idareleri, televizyonlar gerçekte Güney Kore menşeli ise, Güney Kore’ye uygulanan antidamping vergisini bu televizyonlara da uygulayabilecektir, ya da televizyonlar örneğin AT132 menşeli ise hiç vergi uygulanmayabilecektir. 131 Commission Regulation (EEC) No 2071/89 of 11 July 1989 on determining the origin of photocopying apparatus, incorporating an optical system or of the contact type, O.J. (1989) L 196/24. Vermulst , bu yönetmeliğin, Uruguay Turu görüşmelerinde, Taslak Menşe Kuralları Anlaşma’sında olumsuz - negative menşe kuralına izin verilmemesi yönündeki ABD ve Japonya’nın ısrarlarının en önemli nedeni olduğu yorumlamaktadır. (1994). 132 Eğer Hong Kong üreticileri AT televizyon tüpü kullanırlarsa, %35’lik girdi sınamasını göz önüne alınca, televizyonların AT menşeli kabul edileceğini görmek zor değildir. Araştırmamızda, Avustralya’da antidampingle ilgili olarak menşe kurallarının dikkat çekici ölçüde ihtilaflara yol açtığı örneklere rastlanmamıştır. Bir üreticinin yerli sanayinin bir parçası sayılabilmesi için, sadece montajın yeterli olduğunu kabul eden Kanadalı otoriteler ise, diğerlerine kıyasla yerli sanayi tanımı konusunda daha esnek bir tutum içindedirler. İthalatçı ülke hilesi de Kanada’da ciddi bir sorun gibi görünmemektedir. ABD’de -AT’de olduğu gibi-, belirli bir ülke menşeli ürünlere konulan vergilere karşı davalar açılmaktadır. Ticaret Bakanlığı Department of Commerce, antidamping vergisi mevzuatının yürütülmesinden sorumludur ve ABD mahkemeleri de, Gümrük İdaresi ve Hazine Bakanlığı tarafından çıkarılan menşe tespit kararlarından farklı da olsa, antidamping konularında Ticaret Bakanlığı’nın menşe tespit yetkisini tanımaktadırlar. Örneğin, Hazine Bakanlığı için yarı iletkenlerin menşei montaj ve deneme ülkesine bağlı iken, Ticaret Bakanlığı'nın antidamping amaçları açısından menşe, üretimdeki difüzyon sürecine bağlıdır. Japonya'da ise, koyulan çok az sayıdaki antidamping vergisinde menşe kuralları önemli bir rol oynamamıştır. 7. Menşe Kuralları Politikası Menşe kuralları, destekleyicisi olduğu mevzuatın politik amaçları doğrultusunda farklılık göstermeli midir? Aslında bu soru, menşe kurallarının sadece diğer ayırımcı ticari önlemleri desteklemek için mi, kendilerinin bir ayırımcı önlem - bir ticaret politikası aracıolarak mı kullanıldıkları tartışmalarının çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu konuyu incelemek için, menşe kuralları politikasının oluşturulması ile uygulanması arasında ayırım yapmak yararlı olabilir. AT’nin televizyonlar için GPS menşe kuralına göre: (1) kullanılan tüm (menşeli olmayan) girdilerin kıymetinin, televizyonun fabrika çıkış fiyatının % 40’ını geçmemesi (ithal girdi sınaması), (2) 85.29 pozisyonlu girdilerin kıymetinin, televizyonun fabrika çıkış fiyatının %5’ini geçmemesi (zorunlu girdi sınaması), (3) kullanılan menşeli olmayan tüm girdilerin kıymetinin, menşeli girdilerin kıymetini aşmaması (girdi kıymeti sınaması) ve (4) 85.41 pozisyonlu tüm transistörlerin menşeli olması (zorunlu girdi sınaması) gerekmektedir. AKP menşe kurallarına göre ise televizyonların menşe kazanması için sadece, (1) kullanılan (menşeli olmayan) tüm girdilerin kıymetinin, televizyonun fabrika çıkış fiyatının %40’ını geçmemesi ve (2) kullanılan menşeli olmayan tüm girdilerin kıymetinin, menşeli girdilerin kıymetini aşmaması yeterlidir. Yani, Zaireli bir üretici istediği kadar Japon ya da AT133 transistörü kullanabilir; fakat Bangladeşli bir üretici bir tane bile kullanırsa, GPS’den yararlanmayı talep etme olanağını kaybeder. Politika oluşturma düzeyinde kuralların sertliğindeki bu yöntemsel ayrımcılık ve farklılaştırmalar, aslında menşe kurallarının gerçekten ticareti saptırıcı etkileri olduğunun, idari otoritelerce örtülü olarak kabulü anlamına gelmektedir.134 Üstelik bazı tercihli menşe kuralları gerçekte yerel kalkınmaya yardım etmek üzere geliştirilmektedir. Örnekten devam edersek, yabancı bir yatırımcı, Bagladeş’te Zaire’dekinden daha çok yerel kaynak kullanmak zorunda olduğuna göre, fabrika kuruluş yeri seçimi için Zaire’yi Bangladeş’e tercih edebilir. O halde bu menşe kuralları, bazı ülkelerdeki yabancı sermayeyi değil de, diğer bazı ülkelerdekini beslemek üzere şekillendirilmiş bir kayırıcılığı ifade etmektedir. Politika uygulama düzeyinde tercihsiz menşe kurallarının tarafsız olmadığı hususu, ABD’de çok belirgindir. İdari tespitler ve pek çok mahkeme kararı göstermiştir ki, esaslı dönüşüm, yasal hükümlerin altında yatan politika amaçlarına bağlı olarak değişebilmektedir.135 AT’de ise tercihsiz menşe kuralları tüm politika amaçları için aynı olmakla birlikte, fermuarlar, entegre devreler ve fotokopi makinalarında olduğu gibi bazı ürüne özgü menşe kuralı yönetmeliklerinin AT sanayinin yararına yönelik olduğu ve özellikle 133 Verici ülke kavramı. 134 Vermulst, bazı ülkelerin idari otoritelerinin, politikaları ile ilgili beyanlarının ardında bir ikiyüzlülük gösterdikleri yorumunu yapmaktadır. (1994), 474. 135 Bu konu, Tercihsiz Menşe Kuralları başlığı altında tartışılmıştır. Japon üreticilerinin aleyhine işlediği yadsınamaz. Gerek ABD’de, gerek AT’de tercihsiz menşe kurallarının ticareti kısıtlayıcı şekilde yorumlanması potansiyeli, “esaslı dönüşüm” ve “son esaslı işlem” ölçütlerinin bulanıklığı ile yakından ilintilidir. Menşe Kuralları Anlaşması ise, en azından üç yıllık geçiş dönemi süresince, tarafların “menşe kurallarının, Madde 1’de belirtilen şekildeki tüm amaçlar için eşit olarak uygulanmasını” sağlamasını şart koşmaktadır.136 DGÖ bünyesinde sonuçlanacak başarılı bir uyumlaştırma programı da, ABD veya AT’dekiler gibi kesif standartları, en azından genel bir kural olarak TPD sınaması ile değiştirerek ortadan kaldıracaktır. Dikkat edilmesi gereken bir nokta da Anlaşma’nın tercihli menşe kurallarının uyumlaştırlımasını öngörmemesidir. Tercihli menşe kurallarını uyumlaştırmanın kapsamına sokma olasılığı ya da isteği açısından muhakkaktır ki farklı fikirler mevcuttur; ancak gittikçe yayılan, adeta bir salgın halindeki tercihli ticaret bloklarının, Anlaşma’nın uygulama alanında açtığı büyük delik göz önüne alındığında, bu blokların “kurtarılmışlığına” dokunmak pek az DTÖ üyesinin menfaatine olacaktır. Özetle politika oluşturma düzeyinde, -bu çalışmada değinilendünyanın önemli ticaret ülkeleri, menşe kurallarını politika amaçları doğrultusunda kullanmaktadırlar ve Menşe Kuralları Anlaşması’nın 136 Madde 3(a). Bu hüküm, adeta ABD’yi hedef alarak, Gümrük İdaresi ile Ticaret Bakanlığının değişik menşe kuralları yaratmalarının önünü kesmek amacıyla konulmuş gibidir. bu sorunu çözme olasılığı da düşüktür. Politika uygulama düzeyinde ise, ABD ve AT’deki müphem tercihsiz menşe kuralları, ticareti saptırıcı ve kısıtlayıcı yorumlamalara yol açmaktadır. DGÖ bünyesindeki başarılı bir uyumlaştırma, gelecekte bu olumsuzlukların meydana gelmesine engel olabilecektir. 8. Menşe Kurallarının Uyumlaştırılması 8.1. Menşe Kuralları Anlaşması Bu çalışmada gözlemlenen en önemli olgulardan biri de, 90’lı yılların başına dek, menşe kurallarının genellikle yasal prosedürü olmayan ve formülasyonlarına ve uygulanmalarına bürokratların karar verdiği, belirsiz bir hukuk alanı durumunda oluşudur. Menşe kuralları üzerindeki tartışmalar, yabancı şirketler bir yana hiçbir özel şirketin katılmadığı bir hükümet işidir. Menşe kurallarının teknik değerlendirmeler temelinde, konunun teknisyenlerince uygulanan teknik kurallar olduğu şeklindeki yaygın anlayış, bu alana olan ilgi eksikliğinin en büyük kaynağı olmuştur. Diğer taraftan, GATT'ın ilk yıllarından bu yana menşe kurallarının uluslararası bir standarda kavuştuulması yönündeki bazı inisiyatif ve öneriler, çeşitli nedenlerle başarılı olamamıştır. Örneğin 1953'te, GATT taraf ülkelerine, mamul ürünlerin milliyetlerinin tespiti için uluslararası bir tanımının benimsenmesini öneren Uluslararası Ticaret Odası (ICC)'nın çabası, menşe kurallarını uyumlaştırmak için ilk girişimdir. Ancak, bazı taraf ülkeler böyle bir standarda gerek olduğunu düşünürken (Fransa, Almanya ve İtalya), diğer bazıları, menşe kurallarının "farklı ülkelerde farklı olmasının kaçınılmaz ve ulusal ekonomi politikaları ile bağlı bulunduğu" değerlendirmesini yapmışlar (Yeni Zelanda ve İngiltere), dolayısı ile bu öneri GATT tarafından kabul edilmemiştir.137 Bunu dikkate alınca da, neden ilk GATT görüşmelerinde menşe kurallarının anlaşma kapsamına dahil edilmeye değer görülmediği sorusu kendiğinden yanıtlanmış olmaktadır: “... en çok kayrılan ülke hükmünün uygulanması amacıyla, eşyanın gerçekte belirli bir ülke menşeli olup olmadığını tespit etmek, kendi mevzuatına uygun olarak, her bir ithalatçı üye ülkenin yetkisindedir.”138 1970'lerde ise, bir başka uyumlaştırma girişimi Kyoto Sözleşmesi ile karşımıza çıkmaktadır. Eşya menşeinin tamamen elde edildiği ülke veya son esaslı işleme tabi tutulduğu ülke olacağı belirlenen Sözleşme'de de, ICC önerisinde olduğu gibi, bir çok ülke kuralları kendi uygun gördükleri şekilde belirlemek hakkını ellerinden bırakmamışlardır.139 1947 ile 1989 arasında UNCTAD, OECD, Gümrük İşbirliği Konseyi140 ve GATT gibi farklı düzlemlerde bazı ortak ilkelerde 137 Edurne Navarro, “Rules of Origin in the GATT”, Rules of Origin in International Trafe: A Comparative Study, E.Vermults, P.Waer ve J.Bourgeois (eds.), The University of Michigan Press (1994), 358. 138 Jackson, World Trade and the Law of GATT [1969] ‘dan aktaran Vermulst (1994), 472. 139 Sadece temel ilkelerin belirlendiği Sözleşme’nin D.1 ekindeki pek çok rezerv, bunu doğrulamaktadır. 140 Bugünkü Dünya Gümrük Örgütü. anlaşma yolları aransa da, bunların hiç biri sonuç vermemiştir.141 Zira, bu çalışmanın çeşitli kısımlarında değinildiği üzere, Menşe Kuralları Anlaşması’ndan önce, ABD ve özellikle AT tarafından formüle edilen ve yorumlanan menşe kurallarının politik saikler etkisi altında kaldığını veya ticareti kısıtlayacak ya da bozacak derecede dallandığını gösteren bir çok unsur bulunmaktadır. Pek çok ülkenin Uruguay Turu’nda menşe kuralları üzerinde bir mutabakata vararak, Menşe Kuralları Anlaşması'na imza koyabilmesi ise dikkate değer bir aşamadır.142 8.2. “Uyumlaştırma Çalışma Programı - UÇP”143 Tercihsiz menşe kurallarının uyumlaştırılması çalışmasının, Menşe Kuralları Anlaşması'nın 4. maddesinde tanımlanan, DTÖ nezdindeki Menşe Kuralları Komitesi (MKK) ve Gümrük İşbirliği Konseyi (GİK=DGÖ)144 nezdindeki Menşe Kuralları Teknik Komitesi (MKTK) bünyesinde yürütülmesi hükme bağlanmıştır (madde 9.2(b)). 141 Bu alanda özellikle UNCTAD’ın dikkate değer çalışmaları olmuştur. Bkz. Digest of Rules of Origin, UNCTAD/TAP/133/Rev.6 (1990). Çalışmamızın ana konusunu uyumlaştırma süreci oluşturmadığından, bu belgelerle ilgili ayrıntıya girilmemiştir. 142 Vermulst, bu mutabakatın şaşırtıcı ölçüde hızlı gerçekleştiğini belirtmektedir. (1994) 143 Menşe Kuralları Anlaşması’nın kurallar konusunda getirdiği düzenlemelere, çalışmanın diğer yerlerinde açıklama yapıldığından, bu başlık altında yalnızca UÇP’ye değinilecektir. 144 1952’de kurulan Gümrük İşbirliği Konseyi - Customs Cooperation Council (GİK - CCC), 1994’te, Örgüt’ün dünya çapındaki statüsünü ve niteliğini daha belirgin kılmak amacıyla, gayriresmi bir çalışma ismi olarak Dünya Gümrük Örgütü adını kabul etmiştir. Bugün Örgüt’e, eşit hak ve yükümlülüklere sahip 145 ülke üyedir. MKK, her DTÖ üyesinin temsil hakkı bulunduğu, kendi başkanını seçen, üyelere Anlaşma'nın I, II, III ve IV. Bölümleri'nin işleyişleri ile ilgili konularda istişare ortamı sunan, Mal Ticareti Konseyi'ne düzenli raporlar veren bir organdır. MKTK'dan, Anlaşma ile ilgil konularda bilgi, tavsiye ya da uygun göreceği çalışmaları isteyebilr. Anlaşma ile kurulan diğer bir organ olan MKTK'da ise, yine DTÖ üyesi ülkeler temsil edilebilir; temsilcilerle birlikte danışmanlar da toplantılara iştirak edebilir. DTÖ üyesi olmayan DGÖ üyeleri ise, toplantılarda yalnızca gözlemci olarak bulunabilmektedirler. Bunun yanında, DTÖ sekretaryası, DGÖ Genel Sekreteri, MKTK Başkanı'nın onayına tabi olarak DGÖ üyesi olmayan hükümet temsilcileri ve uluslararası ticaret örgütlerinin temsilcileri de toplantılara davet edilebilmektedir. Bir üyenin talebi üzerine menşe kurallarının idaresiyle ilgili teknik sorunları incelemek ve bu konularda tavsiyelerde bulunmak, bir üyenin veya MKK'nın telebi ile eşya menşeinin tespiti hakkında tavsiyede bulunmak, Anlaşma'nın işleyişi ile ilgili teknik konularda düzenli raporlar hazırlamak, Anlaşma'nın I. ve III. Bölümleri'nin uygulanmasını teknik açıdan her yıl gözden geçirmek MKTK'nın görevleridir.145 Menşe Kuralları Anlaşması'nın 9(2)(a) maddesi uyarınca, Uyumlaştırma Çalışma Programı (UÇP), 20 Temmuz 1995 tarihinde 145 Menşe Kuralları Anlaşması, Ek-I(1): Menşe Kuralları Teknik Komitesi. resmen başlatılmış, Anlaşma'da öngörüldüğü üzere üç yıllık bir çalışma dönemi sonunda (20 Temmuz 1998) tamamlanması hedeflenmiştir. Bu süre boyunca gayriresmi toplantılar haricinde MKTK 13, MKK ise 18 çalışma toplantısı gerçekleştirmiştir. UÇP'de, MKTK'nın teknik çalışmaları ana çatıyı oluşturmakta ve gelinen aşama hakkında üç aydan az olmamak şartıyla MKK'ya rapor verilmektedir. Bu raporlar, çalışmaların içeriği üzerine genel bir bilgilendirmeden sonra, AS sınıflandırmasına göre üyelerin ürün bazındaki menşe kuralı önerilerini içeren çizelgelerden oluşmakta, bu arada üzerinde anlaşılamayan noktaların da görülmesine aracılık etmektedir. UÇP'de bugüne kadar kaydedilen aşama, bazı hususlarda ülkelerin mutabakatının sağlandığını göstermektedir. Buna göre, uyumlu menşe kurallarının mimari yapısı ve genel kurallar, "tamamen elde edilmiş ürün" tanımına dahil edilecek ürünlerin büyük bir bölümü, asgari (menşe kazandırmaya yeterli olmayan) işlem ve işçilikler tanımı hususları belirginleşmiştir. Ancak UÇP, Anlaşma'da öngörüldüğü gibi 20 Temmuz 1998 tarihine kadar sonuçlanamamış, çalışmaların tamamlanacağı süre olarak Kasım 1999 açıklanmıştır146. DTÖ tarafından bu duruma gerekçe olarak "konuların giriftliği" gösterilmiştir.147 Fakat "bu 146 Anlaşma henüz taslak halindeyken “bu sürenin gerçekçi olmadığı ve GİK’in sınırlı kaynak ve personeli ile UÇP'nin yetiştirilmesinin mümkün görünmediği” yorumu için Bkz. Vermulst (1994). 147 World Trade Organization Press Release, PRESS/106, 9 July 1998. giriftliğe rağmen, ürüne özgü menşe kuralları üzerindeki teknik çalışmaların büyük bir bölümümnün tamamlandığı", "MKTK tarafından hazırlanan ve olası kurallar için almaşıklar sunan taslakların, teknik olarak çözülememiş konuların, MKK tarafından ticaret politikası temelinde ele alınmasında çok yararlı olacağı" da yine DTÖ tarafından beyan edilmiştir.148 Menşe kurallarının salt teknik olduğu düşünülen doğalarının, aslında ne denli politik sonuçları olduğu tezini işlemeye çalışan bu çalışmada öne sürülen argümanlar, DTÖ'nün bu açıklamasıyla resmi desteğini de bulmuş olmaktadır. Çözüme kavuşturulamamış hususlara da göz atıldığında, durum daha da belirginleşmektedir. MKTK'nın çözümsüz bıraktığı alanlar arasında; -tekstil sektöründe (AS: 50-63. fasıllar); kardeleme, taraklama, eğirme, emdirme, boyama, ağartma, baskı işlemleri gibi en temel işlemleri de içeren ip ve iplik üretiminden hazır giyim ürünlerine kadar geniş bir aralıkta 73 ana konu, -tarım sektöründe (AS: 1-24. fasıllar); besi işlemleri, hayvan kesimi, kurutma, soğutma-dondurma gibi pek çok temel üretim sürecini de kapsayan 111 ana konu149, 148 149 Ibid. para.2. Tarım ürünlerinde üzerinde anlaşılamamış çok ilginç konular bulunmaktadır. Burada bu konudaki tartışmalarla ilgili olarak bir örnek vermek, tüm ülkelerce üzerinde mutabık kalınmış menşe kurallarını oluşturmanın güçlüğü konusunda fikir verecektir: Yumurta sarısının ayrılması -mineral ürünler sektöründe (AS: 25-27) 6 temel konu, -dericilik sektöründe (AS: 41-43) 7 temel konu da bulunmaktadır ve bu konular nihai karar için MKK'ya sunulmuştur. MKK çalışmaları ise, Ağustos 1998 itibariyle, tarım ve tekstil sektörleri ile ilgili konular üzerinde sürmektedir. Bunun yanıda pek çok fasıldaki ürüne özgü menşe kuralları üzerinde karar verilememiş olmakla beraber, 13-16, 33-40, 59-64, 74-90, 93-97. fasıllar kapsamı ürünlerle ilgili kurallara henüz karar verilmemşitir. Özetle, 97 fasıllık AS nomanklatürünün yarısından fazlası üzerindeki çekişme sürmektedir. Dünya ticaret kompozisyonunun en önemli kalemlerine tekabül eden bu ürünler üzerinde, özellikle ABD, AT, Kanada, Japonya ve Avustralya gibi önemli ticaret bloklarının temsilcileri arasındaki ihtilafların sona erdirilememesi ve sorunların siyasi bir organ niteliğindeki MKK'ya intikali, başat ülkelerin dış ticaret üzerindeki menşe olgusuna atfettiği önemin kanıtıdır. Gelinen nokta, uyumlaştırılmış menşe kurallarının uygulanabilmesinin, görüşmeler sırasında oluşacak ayrılıklar nedeniyle gecikmesinin menşe kazandırır mı? (Unresolved Issue No.24) Bu "sorun" hakkında, yumurta sarısının ayrılmasının, ciddi bir know-how ve uygun bir teknoloji gerektiren kompleks bir işlem olduğuı ve elde edilen ürünün öncekinden farklı olduğu gerekçesiyle "son esaslı işlem ve işçilik" sayılması gerektiği savunulmaktadır (Kanada, Japonya, Avustralya, Malezya ...). Antitez ise, yumurta akı ve sarısının iki doğal bileşen olduğu ve kolayca birbirinden ayrılabildikleri, dolayısıyla işlemin "esaslı" sayılamayacağı yönündedir.(ABD, AT, ...) Bkz. WTO, G/RO/22/Add.1, 13 March 1998. kuvvetle muhtemel olduğu ve tüm çözümsüz konuların siyasi tercihlerle çözüleceği yönündeki tahminleri haklı çıkarmıştır.150 UÇP toplantılarında en temel anlaşmazlıklar, menşe kuralı tekniklerine yaklaşım farklılıklarından doğmuştur. Bunların içinde en öne çıkan uyuşmazlık, AT'nin -özellikle elektronik ürünlerinde, ama genel bir yaklaşım olarak- katma değer sınamalarındaki ısrarlı tutumu, buna karşılık ABD'nin katma değer hesaplamalarının gerek hükümet gerek özel sektör açısından idari bir yük getireceği ve kuralın belirsizlik yaratacağı gerekçesiyle151 bu önerilere direnmesi ve daha çok TPD sınamasını tercih etmesidir.152 UÇP düzlemi dışında da olsa, DTÖ menşe kurallarının ağırlıklı olarak katma değer esasına dayanması halinde, ABD kongresinin bu kuralları reddetmesinin söz konusu olabileceği yorumları dahi yapılmıştır.153 UÇP müzakerelerinde dikkati çeken görüş ayrılıklarından biri de, AT'nin özellikle tekstil ve hazır giyim sektöründe teknik sınamaya dayalı menşe kuralı önerileri üzerindedir. Mensucattan mamul 150 Bkz. Myles Harmon (Director of International Nomenclature, U.S. Customs Service)’un Washington Trade Bar’daki konuşmasından “WTO Negotiations on Rules of Origin”, White&Case, Washington,(October 18, 1995). 151 NAFTA ürüne özgü menşe kurallarının da önemli ölçüde katma değer sınaması içermesi dikkat çekicidir. Zira, tercihsiz bir menşe kuralı olarak katma değer sınamasına getirilen teknik eleştirilerin hemen hemen tamamı tercihli ticaret için de geçerli olabilecek niteliktedir. 152 ABD, UÇP kapsamında MKK’ya sunduğu önerilerden birinde (Ocak 1997, non-paper), yüzde oran her ne olursa olsun, katma değer sınamasına uyumlu olmanın ticaretle ilgilenenelere, %2 -5 aralığında ek vergi yüküne eşit bir külfet getireceğinin tahmin edildiğini, bu yöntemin kullanıldığı ürünlerin, fiyat ve kur hareketlerine bağlı olarak, bir gün A ülkesi, ertesi gün B ülkesi menşeli olabileceği savlanmaktadır. Ancak yine de, NAFTA’ya da temel oluşturan ABDKanada STA menşe kuralları, bu iki ülkenin politik çıkarlarının bir uzlaşmasını yansıtan TPD sınamsına dayanmakta olduğuna dikkat edilmelidir. 153 Ibid. ürünlerin önemli bir bölümünde "iplikten itibaren üretim" koşulunu (teknik sınama) öneren AT, müzakereler boyunca bu konuda açıklamalar yapmak zorunda kalmaktadır. Benzer şekilde Japonya da, emdirme/boyama/baskı işlemlerinin menşe kazandırmaya yeterli işlemler olduklarını savunurken sürekli bir destek arayışı içindedir. Son olarak, Menşe Kuralları Anlaşması'nda öngörülen ve DTÖ üyesi ülkeler arasındaki ticarette (tercihsiz) geçerli olacak menşe kurallarının, dünya ticaretine etkilerinin ne olacağı konusundaki tartışmalara değinilecektir. Bu konuda, MKK çalışmaları kapsamında, menşe kurallarının uyumlaştırılması için verilen temel önerilerin tekstil ve giyim ürünlerindeki uluslararası ticaret akışına etkilerinin DTÖ sekretaryasınca analiz edilmesi yönündeki Hindistan önerisi dikkat çekicidir.154 Bu öneride, Anlaşma'nın 1(2). maddesi uyarınca menşe kurallarının tüm ticaret politikası araçları açısından eşit şekilde uygulanması gerektiği ve Anlaşma'nın merkezinde yatan amacının "menşe kurallarının gereksiz ticaret engeli yaratmamasını sağlamak" ve "bu kuralların uluslararası ticaret üzerinde kısıtlayıcı, bozucu ve engelleyici etkiler yaratmaması gerektiği" hatırlatılarak, belirtilen türde bir analizin, menşe kurallarının miktar kısıtlamaları, menşe işaretleme gerekleri, antisübvansiyon önlemleri vs. ile ilgili olarak pazar ulaşımlarındaki etkilerini ortaya çıkarması bakımından yararlı olacağı belirtilmektedir. 154 Preperation of an Analysis Paper by the Secretariat with Regard to the Major proposals of origin in the Textile and Clothing Sector, WTO, G/RO/W/30, 7 may 1998. Ancak, sadece bazı az gelişmiş ülkelerin desteğini alabilen bu öneriye, özellikle ABD, AT, Kanada tarafından, DTÖ'nün tarafsızlığına gölge düşürebileceği, bu tür bir analizin çeşitli yorumlamalara gitmeden yapılabilmesinin imkazsızlığı, her ülkenin istedği sektörle ilgili olarak kendi analizini kendisinin yapması gerektiği gibi gerekçelerle itiraz edilmiştir. Uyumlaştırılmış menşe kurallarının dünya ticaretindeki muhtemel etkilerinin, aslında gerçekten irdelenmeye muhtaç bir konu olduğu bir çok resmi ağız tarafından dile getirilmekle beraber, bu itirazın nedeninin, UÇP çalışmalarının sonuçlanmasından önce yapılacak böyle bir analizin çalışmaları geciktirebileceği, zira bazı ülkeler aleyhine olabilecek yönlerin önceden teşhis edilmesinin özellikle az gelişmiş ülkeler tarafından endişe ile karşılanabileceği ihtimalinin olduğu düşünülmektedir. Tam anlamıyla uyumlaştırılmış menşe kuralları, düşük maliyet yapılı gelişmekte olan ülkelerde emek yoğun üretim yapısı, yüksek maliyet yapılı gelişmiş ülkelerde de sermaye yoğun üretim yapısı kurarak, bu üretim tabanından tüm dünyaya ihracat yapan uluslararası girişimler için (küresel üretim) çok büyük bir faydayı temsil edecek, daha rasyonel bir kaynak kullanımı ve üretim planlaması ile, bu girişimlerin aynı anda farklı ülkelerin tercihsiz menşe koşullarına sağlayacaktır. uyumlu olma gereğinden kurtulmalarını 8.2.1. Uyumlaştırmanın Temeli Olarak Tarife Poziyonu Değişikliği Menşe Kuralları müzakerelerinde Anlaşması, mümkün GİK’deki olduğu ölçüde uyumlaştırma TPD sınamasını kullanılmasını şart koşar.155 Ancak, ABD-Kanada menşe kuralları, Japon tercihsiz menşe kuralları ve AT’nin tercihli menşe kurallarından elde edilen tecrübeler (ki bu üç örnek de baskın olarak TPD sınaması kullanırlar), münhasıran TPD’ye bel bağlamanın yeterli olmadığını ortaya koymuştur. Birçok durum için, teknik sınama ve yüzde ölçütleri ile yapılacak bileşikler kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle, gelişmekte olan ve düşük maliyet yapılı ülkelerin ise, uyumlaştırma görüşmelerinde, bu iki sınamanın korumacı politika yaklaşımları için büyük bir potansiyelinin bulunduğuna dikkat etmeleri gerekmektedir. Zira, başlıca ticaret birimleri olan ABD, AT ve Japonya, muhtemel menşe kurallarının içeriklerinin nasıl olması gerektiği konusunda, daha Anlaşma taslak halindeyken, ilgili sanayi sektörleriyle danışmalara başlamışlardır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin, görüşmelerdeki oldu-bittilere izin vermemesi gerekmektedir. 8.2.2. Katma Değer Hesaplama Yönteminin Uyumlaştırılması Bölüm II’de ülkeler arasındaki hesaplama farklılıklarına değinilirken, (1) pay, (2) payda/bölen (3) menşeli olmayan parça ve girdilerin izin verilebilir en yüksek yüzdesi (ithal girdi sınaması) ya da yerli/menşeli parça ve girdilerin en az kullanım zorunluluğunu 155 Madde 9(2)(ii). belirleyen yüzde (yerli girdi sınaması) arasındaki farklar ortaya konulmuştu. Bu farklılıkların sonuçları gözönüne alındığında, kuralın altında yatan hesaplama yöntemlerinin uyumlaştırılamaması, aslında kuralın kendisinin de uyumlaştırılamamsı anlamına gelecektir.156 9. GPS Kurallarının Uyumlaştırılması Tercih tanınan ülkeler GPS uygulamalarının başladığı yaklaşık 1970’den beri, GPS’nin uyumlu/armonize olmamasının kasıtsız da olsa, bu çerçevedeki ticarete engel teşkil ettiğini öne sürmektedirler157 Ancak bu ülkeler, neredeyse otuz yıldır GPS menşe kurallarının uyumlaştırılması konusunda baskı oluşturmaya çalışırken, UNCTAD’ın bir çalışması, 1992 itibariyle tedarikçi ülkelerin GPS uygulamaları arasında ciddi farklılıkların mevcudiyetini ortaya çıkarmıştır.158 GPS açısından, Avustralya ve Kanada’nın uyguladığı geniş anlamlı ya da ABD ve AT’ın uyguladığı dar anlamlı kümülasyon, verici ülke ilkesinin kabul edilmesi veya edilmemesi, menşe kurallarının sıkılığı veya gevşekliği gibi ana meselelerin, GPS olanaklarından yararlanabilme oranı üzerinde doğrudan bir etkisi 156 Madde 9 (2)(iii), 4 numaralı dipnotta, sadece “kıymet yüzdesi ölçütünün öngörülmesi halinde, menşe kurallarında bu yüzdenin hesaplama yönteminin de gösterileceği” hüküm altına alınmıştır. 157 Bkz. Consultatin on Harmonization and Improvement of Rules of Origin, Report by the UNCTAD Secretariat, TD/B/C.5/141, 1 (1992); Report of the Secretary-General of UNCTAD to the ninth session of the Conference, Chapter II: Promotıng Internatıonal Trade As An Instrument For Development In The Post-Uruguay Round World, TD/366.Rev1, 27 April-11 May 1996. 158 UNCTAD, TD/B/C.5/141 (1992). vardır. Her konuda olduğu gibi GPS açısından da yöntem ve içeriğe (usül ve esasa) ait ayrıntılar, tedarikçi ülkelerin hassas ürünlerinin örtülü olarak korunmasını sağlayacak zorlu menşe gereklilikleri ile kullanılabilmektedir. Bu nedenle, yöntemsel açıdan, ABD, AT ve Japonya, gelişmekte olan ülkeler arası bütünleşmeler açısından önemli etkileri olan sınırlı kümülasyon olanaklarını yeniden ele almalıdırlar.159 GPS’nin ardındaki güç olan UNCTAD, aynı zamanda sistemin fayda alanının geliştirilmesinin ve kurallarının uyumlaştırılmasının tartışıldığı sürekli, açık bir forum niteliğindedir. UNCTAD’ın 1992’deki raporu,160 “basitliği ve açıklığı” nedeniyle ithal girdi sınamasına dayanan bir yüzde ölçütünün tercih edilir olduğu, dolayısı ile tam bir uyumlaştırma için en iyi yaklaşım olabileceği sonucuna varmıştır. Ancak bu sonucun yeterli olup olmadığı konusunda düşünülmelidir. Öncelikle ithal girdi yüzdesi sınamasının, ithal girdi fiyatının nasıl kıymetlendirileceği konusunda, ithalatçı ülke yetkililerine takdir hakkı tanıması gerekecektir. Ayrıca, en azından o tarihte (1992), tercih tanıyan ülkeler arasında ithal girdinin kıymetlendirilme düzeyi ve yüzde hesabına esas payda açısından (FOB, CIF, vb.) bir uyum bulunmamaktadır. Etkili bir uyumlaştırma ise, bu 159 Bkz. 1990 UNCTAD Report, Report of the Special Committee on Preferences, on its Seventeenth Session, UNCTAD, TD/B/1263, (1990). Rapor, ABD ve AT’ye, verici ülke ilkesini ve GPS ülkeleri arasında sınırsız kümülasyonu kabul etmelerini tavsiye etmektedir. 160 Bkz. dn. 159 supra.. noktalarda da bir uzlaşmayı gerektirir. Bu nedenlerle, en azından GPS amaçlarına uygun üretim süreci ölçütleri ile, uyumlaştırma hedefine doğru daha hızlı adım atılabilecektir. Son olarak, TPD sınaması temelinde bir tercihsiz menşe kuralları uyumlaştırmasının yeğlenmesi ve ülkelerin çoğu tarafından Armonize Sistem’in kabul edildiği göz önüne alınarak, GPS uyumlaştırılmasının da aynı yöntemle yapılması daha olumlu sonuç doğuracaktır. Böylece UNCTAD sadece DGÖ tarafından yürütülen çalışmalardan değil, özelikle ABD, AT ve Japonya çıkarlarının çatıştığı Örgüt’teki güç dengelerinden de yararlanmış olacaktır. Bu çıkar çatışmaları, tercih tanıyan ülkelerce tek yanlı olarak karar verilenlerden daha adil kurallar için belirli ölçüde bir garanti sağlayacaktır. Gerçekten, eğer tedarikçi ülkeler tercihli ve GPS menşe kuralları için TPD sınamasını kullanmaya ikna edilirlerse, bu, tercih tanınan ülkeler için önemli bir zafer olacaktır; çünkü bu durum, GPS kurallarının tercihsiz kurallardan daha titiz/katı olması gerektiği yönündeki ABD, AT ve Japon politikasının tersine çevrilmesi anlamına gelecektir. 10. STA’lar İçin Farklı Menşe Kuralları GPS’nin otonom karakterinin aksine, STA’lar karşılıklılık temeline dayanır. Bu da, anlaşmaların, menşe kurallarının da dahil olduğu özgün hükümlerinin ülkeler arasında müzakere edildiği anlamına gelir. Farklı ekonomik çıkarlar yüzünden, bu menşe kurallarının oldukça özgün ve ticaret bloku üyesi ekonomilere münhasır çıkarların oluşturduğu paternlere göre şekillenmeleri hemen hemen kaçınılmaz gibidir. GATT’ın XXIV(4). maddesi, gönüllü mutabakatlar ve bu anlaşmalara taraf ülke ekonomileri arasındaki daha yakın bütünleşmeler yoluyla ticaret serbestisinin artırılmasının arzulandığını ilke olarak kabul etmiştir. XXIV. maddenin geri kalan kısmı ise, serbest ticaret alanları ve gümrük birliklerinin uymak zorunda oldukları çeşitli zorunluluklar getirmiştir. Özellikle vergiler ve bölgesel blokun diğer ticari düzenlemeleri, üçüncü ülkelere kıyasla daha önce mevcut olanlardan daha yüksek ya da kısıtlayıcı olmamalıdır. Dolayısı ile, XXIV. maddenin ruhu ticaret sapmalarından kaçınmanın ötesinde, ticaret yaratıcıdır.161 STA’nın bir parçası olarak müzakere edilen tercihli menşe kuralları açısından sorulması gereken şey, bu kuralların ticareti blok dışındaki ülkeler aleyhine saptırıp saptırmadığıdır. Çok sert menşe kuralları, teorik olarak, tercihten yararlanabilmek için blok üyesi ülkeleri daha fazla yerli girdi kullanmaya -ve tabii daha az ithal girdi kullanmaya- zorlayacağından ticaret sapmasına yol açar.162 Blok üyeleri, birbirleri menşeli girdi ve parça kullanımı konusunda yoğunlaşacakları için, verici ülke ilkesi de hemen hemen aynı sonucu 161 Jackson, The World Trading System (1989)’den E.Navarro “Rules of Origin in the GATT” Vermulst, Waer, Bourgeois (ed.) (1994). 162 Bu tür bir kısıtlayıcı etki için bkz. AT-Türkiye balıkçılık ürünleri menşe kuralı örneği, Bölüm I. Diğer taraftan bu önermede, tercihli anlaşmanın faydasının, bundan yararlanabilmek için gerekli koşulları sağlamaya değecek nitelikte olduğu varsayılmaktadır. Görece düşük düzeydeki gümrük tavizleri bu varsayımı etkisiz kılacaktır. verir. Öte yandan, gevşek menşe kuralları, muhtemelen daha az ticaret saptırıcı olmakla birlikte farklı yeni sorunlara yol açacaktır. 11. Antidamping Aracı Olarak Menşe Kuralları Üzerinde anlaşılamayan bir sorun da, antidamping vergilerine karşı hilelerin tespitinde menşe kurallarına ihtiyaç olup olmadığıdır. En azından teorik olarak, ithalatçı ülke veya üçüncü ülke üretimi, yerel olarak üretilmiş bir ürünün menşe statüsü kazanacağına hükmeden kurallarla yerine getiriliyorsa, parçaların veya üçüncü ülke ihracatının dampinge uğradığı ve ithalatçı ülke sanayiine zarar verdiği, tam bir soruşturma ile açıkça gösterilmedikçe, menşe kuralları antidamping vergilerine alet edilmemelidir. Hilenin gerçekleşip gerçekleşmediğine karar verilecek düzlem, özel olarak hileye karşı yaratılmamış menşe kuralları olmalıdır. Antidamping mevzuatını kullanan diğer başat ülkeler, yerli sanayi tanımlamasını menşe kurallarına tabi kılmakta isteksizdirler ve ne yazık ki Menşe Kuralları Anlaşması da buma göz yummuştur. Dolayısı ile yerli sanayi, teknik değil daha çok yeni politik açılımlar sunan yumuşak ölçütlerle tanımlanmaya devam edecektir. 12. Menşe Kuralları Anlaşması ve İdareden Bilgi Talep Hakkı Anlaşma’nın ve eki Ortak Bildiri’nin en ilginç yeniliklerinden biri, mukteza hazırlama zorunluluğudur. Bugün dünyadaki önemli ticaret ülkelerinde değişebilen derecelerde, talep halinde menşe hakkında önceden bilgilendirme mekanizmaları mevcuttur. Ancak bu mekanizmalar zaman alıcı (AT), bağlayıcı olmayan türde (Avustralya, Kanada) ve bulanıktırlar (hemen hemen tamamında). Anlaşma’nın, idareler için 150 günlük süre kısıtı ve yayınlama zorunluluğu163 gibi oldukça ayrıntılı olan şartları, gerek tercihli gerek tercihsiz kurallar bakımından, ülkeleri bir bilgilendirme mekanizması oluşturmaya zorlayacaktır. Böyle bir mekanizma, ABD taslak Hazine Kararları modelinde olduğu gibi, ilgili tarafların görüşlerinin nihai karar verilmeden önce bilinmesini içermelidir. Tarafların, sunulan ticari sicille ilgili bilgilerin gizlilik muamelesine tabi olması164 gibi usul hakları yanısıra, gizli olmayan dosyalara ulaşma, taslak muktezaların dayandığı esas değerlendirme, dayanakların izahını sorabilme ve taslağın kabul edilmesinden önce hakkında yorum yapabilme hakları olmalıdır. Ayrıca, aksine bir tespit kararı çıkması halinde ilgili tarafların temyize başvurabilmeleri de mümkün olmalıdır. 13. Kural Merkezli Bir Yapı Menşe tespit kararları, yatırım ve kaynak kullanım stratejilerini, uluslararası ticaret akışlarını daima etkileyecektir, Diğer taraftan, bu 163 Aslında Anlaşma, idareleri sadece muktezalarını kamuya açık olarak yapmalarını şart koşuyor. Ancak bu şaartı yerine getirmenin en etkili yolu muktezaların resmi gazetelerde yayımlanması olacaktır. 164 Menşe Kuralları Anlaşması, Madde 2(k) ve 3(i) ile karşılaştırınız. tespitlerin uyumlu/tutarlı olması kadar, saydam, depolitize ve öngörülebilir olmaları da önemlidir. Tercihsiz menşe kuralları açısından, uluslararası alanda politika oluşturulması ve uygulanmasına ilişkin olarak, kural merkezli bir sistemin kurulması yolunda ilk adım, Menşe Kuralları Anlaşması ile atılmıştır. 165 Öte yandan, her bir ülkenin kendi içinde ya da ülkeler arasında bir uyumlaştırmaya ulaşılmadığı ve ithalatçı ülke idareleri en azından politika oluşturma düzeyinde hukuka “a la carte”166 yaklaşmakta özgür oldukları sürece, tercihli menşe kuralları kaynakların rasyonel dağılımına engel oluşturmaya devam edecektir. 165 Ancak tercihli menşe kurallarının uyumlaştırma sürecinden dışlanması, politik hedefler gözetmenin devamı için bir hareket serbestliği bırakmıştır. 166 Deyim, E.A.Vermulst’a aittir. BÖLÜM IV TÜRKİYE’DE MENŞE KURALLARI 1. Menşe Mevzuatı 1.1. İç Mevzuat Türk mevzuatında menşe kurallarına ilişkin ana düzenleme 1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun 67. maddesinde “Eşyanın Menşeinin Tayin ve Tespiti” başlığı altında yapılmıştır. Bu madde çerçeve hüküm niteliğinde olup, ayrıntılı bir düzenleme içermemektedir. Bu maddede anlaşmalardan faydalanacak eşyanın akit memleket menşeli olduğunu veya o memlekette gördüğü değişiklik ve işlemler dolayısıyla öyle sayılması gerektiğini bildiren menşe şahadetnamesinin verilmesi şart koşulmuş olup, bu şahadetnamelerin tayin olunacak mercilerce tasdik edilmesini istemeye Gümrük Müsteşarlığı’nın yetkili olduğu belirtilmektedir. Daha sonra tamamen bir ülkede elde edilmiş veya üretilmiş eşya tanımı yapılmaktadır. Tamamen bir ülkede elde edilmiş eşya tanımı açısından 67. madde diğer ülkelerde görülen kurallarla koşut sayılabilecek hükümler içermektedir. Eşyanın başka bir ülkede gördüğü değişiklik ve işlem dolayısıyla o ülke menşeli sayılabilmesi için; -bu değişiklik ve işlemler sonucunda kıymetinin %100 oranında artmış bulunmasının, veya -bu değişiklik ve işlemler sonucunda tarife pozisyonlarının değişmiş olmasının, veya -o ülkede esaslı değişiklik sayılabilecek önemli işçiliğe ve işlemlere tabi tutulmasının, gerekli bulunduğu belirtilmektedir. Bu madde hükmü, 1995 yılında istihsal edilen 564 sayılı KHK’nin yürürlüğe girişine dek, Türkiye’nin menşe kuralı niteliğinde bir çerçeve çizen tek hükümdür. Teorik olarak, birden fazla ülkede işlem görmüş eşyanın menşei konusunda maddenin getirdiği kurallardan biri katma değer sınamasıdır. Buna göre bir eşyanın ithal edildiği ülke menşeli sayılabilmesi için, tamamen bu ülkede üretilmemişse, o ülkede kıymetine %100 oranında bir katkıda bulunulmuş olması gerekmektedir. Katma değer koşulunun bu denli yüksek bir oranla benimseniş olmasının nedenleri hakkında çok fazla ipucu olmasa da, gümrük amaçları açısından menşe bilgisinden beklenen faydaya atfedilen önemin, kuralın benimsenişinde gösterilen duyarlılığın derecesini de belirlediği söylenebilir. Diğer taraftan, 1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (Gümrük Yönetmeliği)’in 261. maddesinde, Rusya ile Türkiye arasındaki 8.10.1937 tarihli Ticaret ve Seyrüsefain Anlaşması’na atıfla, bu anlaşmada söz konusu oranın 1/3 (≅%33) olarak kabul edildiği, EKÜ taahhütlerimiz dolayısı ile de bu oranın bütün anlaşmalı ülkelere uygulanacağı hükmü mevcuttur. Dolayısı ile Türkiye’nin EKÜ kapsamındaki (tercihsiz) ticaretinde tamamen bir ülkede elde edilmemiş eşyanın menşe tespitinde bu oran geçerlidir. 67. maddeyi ilginç kılan diğer bir husus da, katma değer ve TPD ölçütlerinin birer esaslı dönüşüm ölçütü olarak algılanmamış olmasıdır. Menşe ilk iki ölçütle belirlenemediğinde, önemli bazı işlem ya da işçiliklerin aranması, böylece menşe kazandırabilecek diğer işlemlerin de kavranması amacı ile konulmuş olması muhtemel ise de, yasa koyucu, eşyanın belirlenen oranda katma değer kazanmasını veya tarife pozisyonunun değişmesini, esaslı değişikliğe tabi tutulmasından farklı bir olgu olarak değerlendirmiştir. Bu durum, madde hükmünün yaratacağı sonuçlara etkimemekle beraber, esaslı değişiklik yaratıcı işlem ve işçiliklerin belirli bir tanımı bulunmamaktadır. Dolayısı ile bir ürünün son işlem gördüğü ülkede, kıymeti gerekli oranda artmamış ve tarife pozisyonu değişmemiş (örneğin kimya sektörü ürünlerinde sık rastlanılan bir durumdur) olması halinde esaslı değişikliğe uğrayıp uğramadığını sınamaya yarayan herhangi bir ölçüt bulunmamaktadır. Bu boşluk ise, ancak idari tespitle doldurulabilecektir. Diğer taraftan, her tarife değişikliği yaratan işlem ve işçilik, esaslı dönüşüm yaratacak nitelikte olmayabilmektedir.167 67. madde hükmü bu olayları ölçmeye yeterli duyarlılıkta görünmemektedir. Yine aynı maddede menşe şahadetnamesi aranacak durumlara iki istisna getirilmiştir: - değeri Gümrük Müsteşarlığı’nca tespit edilecek CIF kıymeti geçmeyen ve taşıdıkları marka ve alametler itibariyle menşei gümrüklerce tesbit edilen eşya, - üzerlerinde imal edildikleri fabrika marka ve alametleri bulunan ve ticari mahiyette olmayan eşya. Öte yandan, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 28. maddesinde, Karar’ın yürürlüğe girdiği tarihte Türkiye’nin, 2913/92 sayılı AT Gümrük Kodu ile 2454/93 sayılı uygulama yönetmeliğinin eşya menşei ile ilgili hükümlerini benimseyeceği hükmü yer almaktadır. Buna göre, 26.07.1995 tarihli 22355 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 564 sayılı, 30.06.1995 tarihli Kanun Hükmünde Kararname ile, 1/95 sayılı Türkiye-AT Ortaklık Konseyi Kararı yükümlülüklerinin kısmen yerine getirilmesini teminen, menşe konusunda iki düzenleme yapılmıştır. Bu KHK’nın 17. maddesi ile Gümrük Kanunu’nun 67. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere; 167 (Bkz. Bölüm III) DGÖ nezdindeki UÇP toplantılarında bu konuda bir çok örnek sunulmuş, ve TPD sınamaları ciddi tartışmalara yol açmıştır. “Esas amacının, Türkiye tarafından belirli ülkelerin eşyasına uygulanan hükümleri aşmak olduğu tesbit edilen veya yapılan araştırma sonucunda hakkında bu yönde kanaat oluşturan bir işçilik ve işlemle üretilmiş eşya, üçüncü fıkra hükümlerine göre o ülke menşeli sayılmaz.” fıkrası eklenmiştir.168 Yine bu KHK’nin 18. maddesi ile, 67. maddeden sonra gelmek üzere 67/a maddesi eklenmiştir169: “Eşyanın Tercihli ve Tercihli Olmayan Menşei: Madde 67/aTercihli tarife uygulamalarından yararlandırılmak istenen eşyaya; a) Türkiye’nin anlaşma yaptığı bazı ülke veya ülke grupları için tercihli bir tarife uygulaması gerektiğinde, bu anlaşmalar ile; b) Türkiye’nin tek taraflı olarak bazı ülke ve ülke grupları için tanıdığı tercihli tarife uygulamalarında, Bakanlar Kurulu Kararı veya ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde alınan önlemlerle, belirlenen menşe kuralları uygulanır. Yürürlükte bulunan Gümrük Tarifesinde yer alan veya ilgili mevzuat hükümleri ile konulan eşya ticaretine ilişkin tarife dışı önlemlerin uygulanması bakımından, eşyanın tercihli olmayan menşei 67. çerçevesinde belirlenir.” 168 Bu fıkra, AT Gümrük Kodu’nun 25. maddesinden alınmıştır. 169 Bu madde, AT Gümrük Kodu’nun 27. maddesinden uyarlanmıştır. madde hükümleri Böylece, Türkiye’nin menşe kuralları konusunda çerçeve niteliğindeki mevzuatı bu hükümlerle genişletilmiş, gerek otonom gerekse karşılıklı tercihli ticaret düzenlemeleri ile benimsenecek menşe kurallarının bu tercihli uygulamalarda gözönüne alınacağı, bir iç düzenleme ile kabul edilmiştir. Mevcut mevzuata göre, tercihsiz ticarette 67. maddenin uygulanmakta oluşu, Türkiye’nin 1/95 sayılı OKK yükümlülüklerini henüz tamamlamadığını ortaya koymaktadır. Zira, 1/95 sayılı OKK’nın 28. maddesi uyarınca, eşya menşeine ilişkin Topluluk düzenlemelerini, bu arada tercihsiz menşe kurallarını kabul etmek Türkiye’nin yükümlülükleri arasındadır. Gümrük Yönetmeliği’nde ise menşe konusu ile ilgili olarak şu maddelerde düzenleme yapılmıştır: Madde 240: Eşyanın Menşei ve Geldiği Memleket170 Madde 261: Menşe Şahadetnamesi Madde 262: Menşe Şahadetnamesi Aranacak Haller Madde 263: Menşe Şahadetnamesi Aranılmayacak Haller Madde 264: Menşe Şahadetnamelerinde Bulunacak Bilgiler Madde 265: Menşe Şahadetnamelerinin Sonradan Getirilmesi Madde 266: Menşe Şahadetnamesi Verilmesinde Esaslar 170 564 sayılı 30.06.1995 tarihli Kanun Hükmünde Kararname’nin 10 ve 11. maddeleri ile Kanun’a yapılan eklemeler Yönetmeliğe de yansıtılmıştır. Madde 267: Hatalı Taviz Uygulaması Madde 268: Menşe Şahadetnamesi Uygulanmasındaki Esaslar Madde 269: Menşe Şahadetnamelerinin İncelenmesi Madde 270:Menşe Şahadetnamelerinde Konsolosluk Tasdikinin Aranması Görüldüğü gibi, uygulama hükümlerinin yer aldığı Gümrük Yönetmeliği’nde de, daha çok belge düzenine ilişkin düzenlemeler bulunmakta, tavizlerden yararlanma dışında, ticaret önlemleri açısından menşe bilgisinin nasıl değerlendirileceği hususunda özel hükümlere rastlanmamaktadır. Menşe, dış ticarette uygulayıcıların ispatına bırakılmış bir husus olup, gümrük idaresinin usulüne uygun olarak düzenlenmiş bir menşe şahadetnamesine göre işlem yapması esastır. Diğer bazı ülkelerde rastlanan, gümrük idaresinin menşe tespiti yapması ile ilgili özel bir hüküm bulunmamaktadır. 1.2. Anlaşmalardan Kaynaklanan Mevzuat Türkiye Cumhuriyeti'nin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile 8 Ekim 1937 tarihinde imzaladığı Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması halen yürürlüktedir.171 Bu anlaşmada taraflarýn birbirleri menşeli doğal veya mamül mallarinın ithali esnasında, eşyanın taraf ülke menşeli olduğunu gösteren menşe şahadetnamelerinin kullanılması ve tarafların birbirlerine EKÜ muamelesi uygulaması hususları hüküm altına alınmıştır. Bunun yanında, yabancı menşeli malların anlaşma 171 R.G. No 3906, 3.05.1938. kapsamında tavizli olarak ithal edilebilmeleri için, taraflardan birine ithalinden sonra geçirdiği işçilik ve işlemlerden dolayı kıymetinin 1/3 artması gerekmektedir.172 Bu oranın EKÜ taahhütleri dolayısı ile anlaşmalı tüm ülkelere uygulandığına daha önce değinilmişti. Türkiye, GATT çerçevesinde, Bangladeş, Uruguay, Şili, Meksika, Peru, Mısır, Tunus, İsrail, İspanya, Yugoslavya, Yunanistan, Hindistan, Pakistan, Kore ve Filipinler'in karşılıklı tavizlerini içeren "Gelişme Yolundaki Ülkelerarası Ticaret Müzakerelerine Dair Protokol" ü, 7/4349 sayılı ve 25 Nisan 1972 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile benimsemiştir.173 Protokol’de yeralan tavizlerin uygulanışı, esas olarak, katma değer ve TPD sınamalarına dayanan kurallara ve yetkili makamlarca düzenlenmiş özel menşe şahadetnamesinin ibrazına bağlanmıştır.174 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) ile imzalanan ECO Tercihli Tarifeler Protokolü ise 1991 yılından beri yürürlüktedir. ECO Tercihli Tarifeler Protokolü, Türkiye, İran ve Pakistan arasında bölge ticaretinin karşılıklı çıkarlara dayalı olarak geliştirilmesi amacıyla 23 Mayıs 1991 tarihinde Tahran’da imzalanmış, 17 Mayıs 1992 tarihinde de yine Tahran’da ECO Tercihli Tarifeler Hakkında Ek Protokol imzalanmıştır.175 172 Dursun Türkdoğan, Avrupa Toplulukları’nda ve Türkiye’de Menşe Kuralları, Rapor, 34-35. 173 R.G.: No 14214, 13.06.1972. 174 Dursun Türkdoğan, Avrupa Toplulukları’nda ve Türkiye’de Menşe Kuralları (Rapor), 34-35. 175 Daha sonra kurucu üyelerin dışında Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın da katılımıyla Teşkilat genişlemiştir. Bu Protokole göre; akit bir ülke diğer bir akit taraftan ithal edeceği o ülke menşeli mallarda, karşılıklı mutabakata dayalı olarak ve dış ticaret rejimi çerçevesinde gümrük tarifesi indirimi yapacaktır. Anlaşma kapsamındaki ticarette tercihli rejimden yararlanılabilmesi için ECO Menşe Şahadetnamesi kullanılır.176 ECO menşe kuralları, doğrudan nakliye koşulunu da getirerek, tamamen bir ülkede üretilmiş ürünler ve FOB kıymetin %50’si oranında yabancı girdi sınamasını sağlayan ürünlerin tercihli muameleden yararlanabileceğine hükmeder. Türkiye'nin gümrük birliği sürecinden önce üçüncü ülkelerle yaptığı tercihli düzenlemelere kısaca değindikten sonra, bu kısımda da menşe açısından AT ile arasındaki ticari ilişki, ileri kısımlarda da 1/95 yükümlülükleri dolayısıyla gerçekleştirdiği STA’lar üzerinde durulacaktır. Bilindiği gibi, Türkiye ile AT arasindaki gümrük birligi kapsamına giren sanayi ürünleri ticaretinde serbest dolaşım ilkesi geçerlidir.177 10 Belge düzenine ilişkin Tebliğ 02.05.1993 tarihinden geçerli olmak üzere, 22.07.1994 tarih ve 21998 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 177 Katma Protokol 7-35. maddeler. Gümrük birliğinde sanayi ürünlerinin “menşe”ine bakılmaksızın serbest dolaşımı esas olarak kabul edilmiştir. Buna göre, üçüncü ülke çıkışlı ve gümrük birliği alanına girerken ithalat işlemleri tamamlanmış, gerekli vergi ve resimleri tahsil edilmiş ve kısmi de olsa bir vergi iadesinden yararlanmamış eşya serbest dolaşımdadır. Bir ürünün vergilerinin ödenmesi ile ithal edildiği ülke menşei kazanması mümkün değildir. Türkiye ile AKÇT arasında ise, “AKÇT Anlaşması’nın Kapsamına Giren Ürünlerin Ticareti ile ilgili Anlaşma” 25 Temmuz 1996 tarihinde Brüksel’de imzalanmıştır.178 Anlaşma kapsamına giren ürünlerle ilgili menşe ispatına ilişkin yönetmelik, 12.08.1996 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır; 1 Ağustos 1996 tarihinden bu yana yürürlüktedir. İlgili Menşe ispat belgesi yönetmeliği ise 12 Ağustos 1996 terih ve 22725 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Tarım ürünleri ticareti de, Ortaklık Konseyi tarafından tespit edilen kapsam ve usullerle tercihli rejime dayalı olarak yapılmaktadır.179 4/72 sayılı OKK, tarım ürünleri ticaretinde Türkiye menşeli ürün tanımını getirmiştir.180 1/75 sayılı OKK ise181, 4/72 sayılı Karar’ın tamamen elde edilmiş ürün tanımında düzeltme yaparak, Topluluk menşeli girdilerin de nihai üründe Türkiye menşeli gibi kullanılabilmelerine olanak tanımış, yani ikili kümülasyona izin vermiştir. 1/98 sayılı OKK ise182, Topluluk ve Türk menşeli tarım ürünlerinin tercihli ithalat rejimlerini düzenleyen Protokol 1 ve Protokol 2'den ve menşe kurallarını belirleyen Protokol 3'ten oluşmaktadır. Yani bu Karar'la, AT'den Türkiye'ye tarım ürünü ithalatında uygulanacak menşe kuralları da belirlenmiş olmaktadır. 178 Anlaşma, 96/8373 sayılı Karar ile 30 Temmuz 1996 tarihinde onaylanmış, 1 Ağustos 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 179 Katma Protokol Madde 35. Türkiye’nin, Topluluğun ortak ticaret politikasına uyumu gerçekleştiğinde tarım ürünlerinde de serbest dolaşım esası geçerli olacaktır 180 4/72 sayılı OKK'da, Katma Protokol, Birinci Kısım, 6 sayılı Ek hükümlerinin uygulanabilmesi için Türkiye menşeli ürünler kavramı tanımlanmıştır. O.J. No L59, 5 March 1973. 181 O.J. No L142, 4 June 1975. 182 O.J. No L86, 20 March 1998. Bu Karar'la benimsenen menşe kuralları, Avrupa Anlaşmaları'nda benimsenenlerle aynıdır. 2/78 sayılı OKK, ticaret sapmalarının önüne geçilmesini teminen, yine sadece Türkiye tarafından ihraç edilen bazı tekstil ürünlerinin menşe kanıtlamalarına ilişkin bir düzenleme getirmiştir.183 Bu Karar’da, tekstil ürünlerinin menşeinin Topluluk tarafından belirlenen menşe kurallarına tabi olacağı ve Türkiye’de serbest dolaşımda bulunup da Türkiye menşeli olmayan tekstil ürünlerinin ithalatında ise Toplulukta geçerli olan menşe kurallarının uygulanacağı öngörülmüştür. Ancak bu Karar, Türkiye’nin, 1/95 sayılı OKK’nın 12(2). maddesinde yer alan yükümlülüklerini yerine getirmiş olması nedeniyle 2/98 sayılı OKK ile yürürlükten kaldırılmıştır.184 2. Menşe Uygulamaları Türkiye’deki uygulamalarda, menşe konusunun gümrük amaçlarına yardımcı bir unsur olarak değerlendirildiği, dış ticaret politikaları üzerinde doğrudan sonuç yaratabilecek bir olgu olarak görülmediği gözlemlenmektedir. Aslında bu görüntünün oluşumunda en büyük pay mevzuatındır. Zira gümrük birliği başlayana dek, Türkiye’de menşe uygulamalarını gümrük amaçları açısından birinci derecede önemli bir düzeye taşıyacak, ulusal ya da uluslararası bir düzenlemeye rastlanmamaktadır. 183 184 O.J. No L309, 1 November 1978. O.J. No L86, 20 March 1998. Türkiye’nin, menşe konusundaki temel uluslararası ilkelerin belirlendiği, 18 Mayıs 1973 tarihinde yürürlüğe giren Kyoto Sözleşmesi’ne ve bu Sözleşme'nin 31 ekinden 6’sına taraf olması, 2.9.1994 tarihli ve 4035 sayılı Kanunla uygun bulunmuş olmasına rağmen185, Sözleşme’nin menşe ile ilgili “D” işaretli eklerine katılınmamıştır. Kanımızca, Türkiye’de menşe mevzuatı ve uygulamalarının derinleşmemiş ve yeterince gelişmemiş olmasında, anılan Sözleşme’ye uzun yıllar iştirak edilmemiş olmasının ve geç de olsa taraf olunurken menşe konusunun dışarıda bırakılmasının da payı yadsınmamalıdır. Menşe belgelendirilmesi konusunda ise, ilk olarak ikili ticaret ve ödeme veya seyrüsefain anlaşmalarının uygulamalarında yaşanılan deneyim göze çarpmaktadır. Çoğunluğu GATT üyesi olan ülkelerle yapılan ikili anlaşmaların uygulanmasında, menşe şahadetnamesi ibrazı isteğe bağlı tutulmuştur; ibraz edilmediğinde tercihli muameleden yararlandırılmamaktadır. İlginç bir yaklaşım örneği olarak, bu anlaşmaların bazıları kapsamındaki ticarette menşe şahadetnamesi aranması zorunlu tutulmuştur; herhangi bir tercihten yararlanılması söz konusu olmasa bile, menşe şahadetnamesi ibraz edilmediğinde gümrük işlemleri yapılmamaktadır.186 Dünyanın pek çok ülkesinde belirli ülkelerden yapılan ithalatın kontrolü amacıyla menşe takibi yapılmıştır. Bu 185 İlgili Bakanlar Kurulu Kararı 22.04.1994 gün ve 22266 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, Sözleşme yürürlüğe girmiştir. 186 Bkz. Gümrük Yönetmeliği, Madde 262. sebeple, ithalatın kontrolü açısından bakıldığında, bu hüküm anlamlı görünmektedir. Ancak Gümrük Yönetmeliği'nin 263(2). maddesi, 1615 sayılı kanunun 67. maddesinde öngörülen şahadetname aranılmayacak durumları genişleterek, "vergi muafiyetinin söz konusu olması" durumunu da kapsamıştır. Dolayısı ile, 262. maddenin bir amacının belirli ülkeler menşeli eşyanın ithalatının kontrolü olabileceği, 263(2). madde dikkate alındığında muhtemel görünmemektedir Nitekim, 1990 yılında menşe şahadetnamesi ibraz zorunluluğunun sebep olduğu bir soruna, gümrük idaresinin bulduğu çözüm, bu hükmün ithalatın kontrolü kaygısına hizmet etmediği düşüncesini pekiştirmektedir. Söz konusu olay, bir ithalatçýnin, 1954 Dogu Alman yapımı bir hurda gemiyi, Rusya'dan Türkiye'ye ithal etmek istemesiyle yaşanmıştır. O dönemde, Gümrük Yönetmeliği'nin 5 sayılı ekinde, Demokratik Almanya Cumhuriyeti, "Aramızda mevcut ticaret ve ödeme anlaşmalarına göre menşe şahadetnamesi ibrazı gerekli bulunan memleketler" arasında gösterilmiştir. İlgili gümrük idaresi, 5 sayılı ek kapsamındaki ülkelerden gelen her türlü eşya için (bu ülkeler dışındaki ülkelerden gelmesi durumunda dahi) menşe şahadetnamesi ibrazını şart koşan 1989/65 sayılı Genelge uyarınca, Rusya'dan ithal edilmek istenen hurda gemi için Doğu Alman menşeli olduğunu gösteren şahadetnameyi aramıştır. Firmanın itirazı üzerine merkezi idarenin konu hakkındaki değerlendirmesinde, Gümrük Yönetmeliği'nin 263(2). maddesine dayanılmış, böylece istihsal edilen 1990/199 sayılı Genelge ile hurda gemilerin vergiden muaf olduğu hatırlatılmış, -bunun dışında herhangi bir dış ticaret önleminin mevcudiyetine ya da yokluğuna atıfta bulunulmadan- hurda gemi ithalinde menşe şahadetnamesi aranmayacağı belirtilmiştir. Hukuksal açıdan doğru olmasına karşın, gerek zorunlu menşe kanıtlaması gerekse vergiden muaf eşyanın menşeinin kanıtlanmasına gerek bulunmaması, menşe bilgisinden dünyadaki örneklerine göre daha az yararlanıldığını göstermektedir. Öyle ki, eşyanın cinsi ne olursa olsun, vergiden muafiyet, menşe kanıtından da muafiyet olarak yorumlanmış, dolayısı ile kota, gözetim ve korunma, antidamping vergisi gibi tarife dışı önlemler gibi diğer ithalat önlemlerinin uygulanışı ile menşe bilgisi arasındaki organik bağ ihmal edilmiştir. Ancak, bu değerlendirme yapılırken, Türk dış ticaret politikasında tarife dışı önlemlere çok fazla başvurulmamasının da payı olduğu gözden kaçmamalıdır. Öyleyse, Türkiye'de, menşe kurallarının ticareti ve yatırımı saptırıcı/yönlendirici etkilerinden yararlanma veya bu etkinin bilinciyle dış ticaret hadlerinin kendi aleyhine dönmesine sebep olabilecek diğer ülke uygulamalarına karşı önlemler geliştirme amacının gözetilmediğini düşünmek mümkündür. Menşe konusunda yaşanan sorunlara ve gümrük idaresi ile ticaret dünyası arasındaki uyuşmazlıklara göz atıldığında, ortaya çıkan sorunlar kabaca şu şekilde genellenebilir: -Gerektiği halde menşe şahadetnamesi ibraz edilmemesi, -Menşe şahadetnamelerinin veya geçerlilik şartı olan mühürün sahte olması, -Menşe şahadetnamelerinin ilgili ülkenin yetkili kılınan makamlarınca düzenlenmemiş olması, ve -Gerektiği halde menşe şahadetnamelerinin ilgili konsolosluk tasdikini taşımaması. Gümrük idaresinin eşya menşeine ilişkin incelemeleri, daha çok belgelendirmenin doğru olarak yapılıp yapılmadığı, diğer bir ifade ile "evrakta sahtecilik" araştırmalarına yönelik olmuştur. Bu çalışmada, bunların yanında menşe şahadetnamelerinin hangi ölçütlere göre düzenlendiği, varsa ölçütlerin doğru uygulanıp uygulanmadığı üzerine yaşanmış herhangi bir ihtilaf bulgusuna rastlanmamıştır. Aynı şekilde, örnekleri dünya ticaretinde bulunduğu üzere, usulüne uygun olarak düzenlenmiş bir menşe şahadetnamesinin, Türk menşe kurallarına (örneğin 67. maddeye) dayanılarak gümrük idaresince kabul edilmediği ve yeniden menşe tespitine gidildiği örnek bir olay da saptanamamıştır. Gümrük idaresinin bu tespiti güçlendiren bir yorumu ise 1997 yılında yapılmıştır. 1997/27 sayılı Genelge ile, Türkiye'nin ticaret ve ödeme anlaşmalarına göre, tarafların birinden diğerine ihraç edilecek mallar için yetkili makamlarca düzenlenmiş bir menşe şahadetnamesinin ekleneceği hatırlatılarak, menşe şahadetnamesi ibrazının iki ülke arasındaki doğrudan mübadeleye konu eşya için zorunlu olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle, zorunlu ülkeler listesi (5 sayılı ek) kapsamı dışındaki ülkelerden gelen eşya için, bu ek kapsamı ülkeler menşeli oldukları gerekçesiyle şahadetname istenilmemesi gerektiği bildirilmiştir. O halde, Tunus'tan ithal edilmiş Tunus menşeli bir ürünün Cezayir'e kesin ithali yapıldıktan sonra Türkiye'ye ithalatı sırasında, eşyanın menşeinin değişmediği gerekçesiyle menşe şahadetnamesi aranmayacaktır; yani ürünün hala Tunus menşeli olup olmadığı önemli değildir. Uluslararası bir anlaşmadan da kaynaklansa, bu düzenleme, menşe olgusunun, aynı zamanda 67. maddenin işlevselliğini büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır. Tüm bu gözlemler, Türkiye'de menşe kurallarının, onlara dünyada yüklenilen bir çok işlevden yalnızca bir kaçı, istatistik veri işlevi ve tavizden yararlandırma işlevi açısından itibar edildiğini göstermektedir. 3. 1/95 sayılı OKK Yükümlülükleri Doğrultusunda Akdedilen Tercihli Ticaret Düzenlemeleri Bu kısımda, Türkiye'nin 1/95 sayılı OKK'nın 16. maddesi yükümlülükleri doğrultusunda akdetmiş oldukları ile beraber, mevcut STA'lara kısaca değinilecektir. Türkiye-EFTA Serbest Ticaret Anlaşması, 10.12.1991 tarihinde imzalanarak 01.04.1992 tarihinde yürürlüğe girmiştir187. Bu Anlaşma’nın 3. maddesi gereğince “Eşyanın Menşei Kavramının 187 Türkiye-EFTA Serbest Ticaret Anlaşması 92/2881 sayılı kararla onaylanarak, 212031 sayılı 18.04.1992 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Tanımına ve İdari İşbirliği Metodlarına İlişkin Protokol B”de iki taraf arasındaki ticari düzenlenmiştir.188 ilişkilerde geçerli olacak menşe kuralları EFTA ile Türkiye arasındaki ticarette EUR.1 Dolaşım Sertifikaları kullanılır. EUR.1 Sertifikası tercihli vergi ve kota uygulaması için yazılı delil niteliğindedir. Türkiye ile İsrail arasında 1992 yılında başlayan müzakereler, 1994-1996 yılları arasında devam etmiş, 14 Mart 1996 tarihinde TelAviv’de bir STA imzalanmıştır. ABD, Kanada, AB ve EFTA ile serbest ticaret anlaşmaları imzalamış tek ülke olan İsrail ile imzalanan bu anlaşma, sadece İsrail pazarı değil ABD pazarına da giriş açısından önem taşımaktadır. Bu Anlaşma Bakanlar Kurulu’nun 18 Temmuz 1997 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Kararı ile, 1 Mayıs 1997 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olup, menşe kurallarına ilişkin uygulama yönetmeliği de 25 Temmuz 1997 günlü Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu kapsamdaki ticarette de, menşe ispat belgesi olarak EUR.1 Dolaşım Sertifikaları kullanılmaktadır. Bunlarla birlikte, 1/95 sayılı OKK'nın 16. maddesi uyarınca Türkiye'nin imzaladığı STA'larına ilişkin son durum Tablo ?'da gösterilmiştir. Tablo 5: Eylül 1998 itibariyle Türkiye’nin serbest ticaret anlaşmaları. ÜLKE 188 İMZA TARİHİ YÜRÜRLÜK TARİHİ MENŞE YÖNETMELİĞİ Bu Protokol’ün uygulanmasına ilişikin usul ve esasları belirleyen EUR.1 Dolaşım Sertifikaları Yönetmeliği 21235 mükerrer sayılı 22.05.1992 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. EFTA* 1991 01 Nisan 1992 İSRAİL** 14 Mart 1996 8 Ocak 1997 01 Mayıs 1997 1 Nisan 1998 ROMANYA 29 Nisan 1997 2 Şubat 1998 LİTVANYA 02 Haziran 1997 1 Mart 1998 ESTONYA 03 Haziran 1997 1 Temmuz 1998 LETONYA ÇEK CUM. 16 Haziran 1998 03 Ekim 1997 İşlemler 1 Eylül 1998 SLOVAK CUM. 20 Ekim 1997 1 Eylül 1998 MACARİSTAN** * SLOVENYA BULGARİSTAN TARİHİ 22 Mayıs 1992 25 Temmuz 1997 RG:M-23060 14 Nisan 1998 R.G:23313 15 Şubat 1998 R.G:23259 1 Nisan 1998 R.G: 23304 4 Ağustos 1998 R.G.23423 sürüyor. 29 Ağustos 1998 R.G.23448 29 Ağustos 1998 R.G.23448 sürüyor. Sürüyor. 5 Mayıs 1998 İşlemler 11 Temmuz İşlemler 1998 POLONYA Müzakereler sürüyor. MAKEDONYA Müzakereler sürüyor. * EFTA ile Pan Avrupa Kümülasyonuna uygun menşe protokolüne ilişkin Ortak Komite Kararı, 01.07.1998 tarihinde imzalanmış olup, 1.1.1999’dan itibaren yürürlüğe girmesi beklenmektedir. ** İsrail Pan Avrupa Kümülasyonuna dahil değildir. *** Macaristan ile yapılan menşe protokolü, AT’nin Pan Avrupa kümülasyonu çerçevesinde menşe protokollerini revize etme tarihinden önce imzalanmış olması nedeniyle, yeni sisteme uyumlu değildir. Uyum çalışmaları sürdürülmektedir. İşlemesi, aynı menşe kurallarının uygulanmasına bağlı olan Pan Avrupa kümülasyonu sisteminin altyapısının Türkiye açısından da tamamlanmış olması gerektiği göz önünde bulundurularak, bu serbest ticaret anlaşmalarının eki menşe protokollerinde sistemin kuralları aynen benimsenmektedir. Ancak, Türkiye’nin başlangıçta bu sisteme dahil edilmesi AT tarafından öngörülmediğinden, protokollere, sistemin dayanağını oluşturan “Çapraz Kümülasyon” hükümlerinin, sistemdeki bütün ülkelerle karşılıklı düzenlemeler tamamlandığında uygulanacağının belirtildiği bir Ortak Deklarasyon metni eklenmektedir. 4. Türkiye ve Pan-Avrupa Menşe Kümülasyon Sistemi Türkiye ve AT arasında oluşturulan gümrük birliğinin, ticari engellerin kaldırılması yoluyla taraflar arasında ticaret olanaklarının arttırılmasını ve ortak ülkelerin üyelik yükümlülüklerini yerine getirmelerini kolaylaştırmayı amaçladığı göz önünde bulundurulduğunda, Topluluğun kurduğu bu yeni yapının Türkiye’yi de içerecek biçimde şekillendirilmesi gerektiği açıktır. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16. maddesinin 1. ve 2. fıkraları189 ile 28. maddesinin 1(a) bendi190 konuyla ilgili özel bir önem taşımaktadır. Bu hükümler Topluluk'un tercihli ve tercihsiz menşe düzenlemelerinin 189 Türkiye tarafından benimsenmesini MADDE 16: “1. Türkiye, bu Karar’ın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde, ticaret politikasını Topluluğun Ticaret Politikası ile uyumlu hale getirmek amacıyla, Topluluğun tercihli gümrük rejimine aşamalı olarak uyum sağlayacaktır. Bu uyum hem otonom rejimleri hem de üçüncü ülkelerle tercihli anlaşmaları kapsayacaktır. Bu amaçla, Türkiye gerekli önlemleri alacak ve ilgili ülkelerle karşılıklı çıkar temeline dayanan anlaşmalar müzakere edecektir. Ortaklık Konseyi, kaydedilen gelişmeleri düzenli olarak gözden geçirecektir. 2. Birinci paragrafta belirtilen her durumda, bu tarife tercihlerinin tanınması, ürünlerin menşeine ilişkin hükümlerin Topluluk tarafından verilen tercihleri düzenleyen hükümlerle uyumlu olması şartına bağlıdır ....” 190 MADDE 28: ”1. Bu Kararın yürürlüğe giriş tarihinde, Türkiye, Topluluk Gümrük Kodu’nu oluşturan (EEC) 2913/92 sayılı ve 12 Ekim 1992 tarihli Konsey Yönetmeliği ile onun uygulama hükümlerini belirleyen (EEC) 2454/93190 sayılı ve 2 Temmuz 1993 tarihli Komisyon Yönetmeliğini temel alan aşağıdaki konulara ait hükümleri benimseyecektir: a) eşyanın menşei ...” gerektirmektedir. Karar’da, İsrail, Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Polonya, Çek ve Slovak cumhuriyetleri, Estonya, Letonya, Litvanya, Fas, Tunus ve Mısır’la yapılacak tercihli anlaşmalara öncelik verileceği Türkiye tarafından beyan edilmiştir. 5. Türkiye’nin Pan-Avrupa Sistemine Katılımı Gerekli midir? Sisteme dahil olma talebi, Türkiye tarafından Gümrük İşbirliği Komitesi, Avrupa Komisyonu Gümrük Kodu Komitesi ve Ortaklık Konseyi gibi düzlemlerde dile getirilmiş, ilk tepki olarak AT tarafından, bu konunun siyasi otorite kararı gerektirdiği, ancak her şeyden önce Türkiye’nin 1/95 sayılı OKK’nın 16. maddesi gereğince tamamlaması gereken tercihli anlaşmalarını sonuçlandırması gerektiği öne sürülmüştür. Oysa, siyasi bir karar büyük ölçüde teknik bir altyapıya dayanır ve eurocratların ikna olduğu ve ön çalışmasını tamamladıkları bir düzenlemenin, siyasi konjonktür izin verdikçe Konseyce benimsenmemesi olasılığı düşüktür. Topluluğun ise Türkiye ile ilgili siyasi kararlarını, teorik olarak da olsa gümrük birliği gibi ileri bir entegrasyon ilişkisini kurmadan önce vermiş olması gerektiğinden -ki gerçek bir gümrük birliğinin ötesi tam ekonomik entegrasyondur-, konunun siyasetle ilgisini yitirmiş olması gerekir. Baltık ülkeleri, Çek ve Slovak cumhuriyetleri gibi birçok ülke sistemin işlemeye başlaması için gerekli tüm anlaşmalarını tamamlanmadan sistem içinde değerlendirilirken, Türkiye için böyle bir koşulun öne sürülmesi Topluluğun yapıcı bir yaklaşım göstermediğini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde Türkiye’nin sisteme dahil olmasının ilgili diğer ülkelerin izni ya da rızasına bağlanması da kabul edilemez bir tavırdır. Zira, bu sistemin oluşturulmasında ilgili diğer ülkelerin, bazı maddeleri kabul etmekte gecikmeler göstermeleri dışında herhangi bir ciddi müdahalesi ya da katkısı olmamıştır. Olduğu varsayılsa dahi, bir serbest ticaret bölgesinin hiç bir surette bir gümrük birliği için referans noktası olamayacağından yola çıkarak, Topluluğun, gümrük birliği ilişkisi içinde bulunduğu Türkiye lehinde inisiyatif göstermesini beklemek, şaşırtıcı olmamalıdır. Bu noktadan hareket eden Türkiye, Topluluk yetkilileriyle konu ile ilgili görüşmelerini sürdürmüş ve geç de olsa 1997 Nisan ayındaki 38. Ortaklık Konseyi’nde Türkiye’nin de gümrük birliği kapsamı ürünlerde Pan Avrupa Kümülasyon Sistemi’ne dahil olacağı belirtilmiş, daha sonra da Komisyon’da Avrupa Anlaşmaları’nın kümülasyon hükümlerinin, tarım ürünleri hariç olmak üzere Türkiye’yi de içerecek şekilde revize edilmesi çalışmaları başlamıştır. Bugün gelinen noktada, tüm Avrupa Anlaşmaları’nın menşe protokolü eklerinin kümülasyonla ilgili hükümlerinin Türkiye’yi de içerecek şekilde değiştirilebilmesi için hazırlanan karar tasarısı, Konsey onayını beklemektedir.191 191 Proposal[s] for Council Decisions on a Community position on an amendment to Protocol 4 on the definition of the “originating products” and methods of administrative cooperation set out in the Europe Agreement[s . . . ], 17.07.1998 COM(1998)389 final. Ancak, şu an için Topluluk Türkiye’nin sisteme katılımını 1 Ocak 1999 itibariyle sadece sanayi ürünlerinde öngörmektedir. Topluluk ile aramızdaki ilişkide, gümrük birliği kapsamında olmayan tarım ürünleri alanında taviz görüşmeleri sonuçlanmış olup, panavrupa menşe kurallarına dayalı bir ticaret sistemi kurulmuş bulunmaktadır.192 Ancak bu düzenlemenin önemli bir özelliği, tarım ürünlerinde kümülasyon olanağının şimdilik bulunmayışıdır; tarım ürünlerinde kümülasyon uygulamasının 1 Ocak 2000 tarihi itibariyle başlaması öngörülmektedir.193 Benzer şekilde, 1 Ağustos 1996’dan beri yürürlükte bulunan ve AKÇT ürünlerinin tercihli ticaretini düzenleyen anlaşmanın menşe hükümleri de, kümülasyon çapraz olanağını içermemektedir. 1 Ocak 1999 tarihi, bu kapsamdaki ürünlerin tercihli ticaretinde kümülasyon başlangıcı olarak öngörülse de, ilgili hükümlerin anlaşmaya eklenmesi için gerekli prosedürün bu tarihe kadar tamamlanmış olması şartına bağlıdır. 192 Decision No 1/98 of the EC-Turkey Association Council of 25 February 1998 on the trade regime for agricultural products, O.J. No L86/1-38, 20 March 1998. 193 Aslında, Türkiye ve AT gümrük birliğinin hipotetik paternlere uyan bir gümrük birliği olması durumunda, halihazırda iki farklı gümrük bölgesi üzerinde işleyen birlikte, tek bir bölge sözkonusu olacaktır. Türkiye’nin, Topluluk ile tek bir gümrük bölgesine sahip olmasının sonuçlarına hazırlıklı olup olmadığı bir yana, böyle bir yapı “Türkiye menşeli” veya “Topluluk menşeli” ürün ayrımını kendiliğinden ortadan kaldıracak, “Topluluk ve Türkiye gümrük bölgesi menşeli ürün” kavramı hayata geçecektir. Böyle bir durumda ise, Türkiye’nin Pan Avrupa sistemine dahil olup olmaması gibi bir sorun yaşanmayacaktır. Türkiye’nin sisteme dahil olmaması, örneğin AT’ye ihraç edilen bir yarı mamul ya da hammaddenin, EFTA veya MDAÜ’ye tamamlanmış ürün bünyesinde yeniden ihraç edilirken üçüncü ülke menşeli olarak muamele görmesine, yani tercihli tarifeden yararlanamamasına yol açacak ve Avrupa pazarında, kümüle edilemeyen Türkiye menşeli girdiler, AT/EFTA/MDAÜ menşeli girdilere göre dezavantajlı konuma itilmiş olacaktı. Aynı şekilde, Türkiye’de önemli ölçüde AT menşeli girdi ya da hammaddelere bağımlı endüstrilerin ürünlerinin, Türkiye’de menşe statüsü kazanmadan EFTA ya da MDAÜ’ye tercihli rejimle girme imkanı olmayacaktı. Bu ürünler, AT menşeli sayıldıklarında ise -AT ile sözkonusu ülkeler arasında aynı menşe kuralları geçerli olsa dahitercihsiz muamele göreceklerdi. Bu durumun bir sonucu da, Türk üreticilerinin, işlerini tüm Avrupa’yı kapsayacak şekilde planlamalarına olanak verecek ölçek ekonomilerine ulaşmalarının engellenmesi ve üretim aşamasında kullanılacak kaynak seçeneklerinin daraltılması olacaktı. Önümüzdeki yıllarda Avrupa kıtasının ticaretini etkileyecek, belki de kompozisyonunu değiştirecek Pan Avrupa menşe kümülasyonu sistemi, mal hareketlerini tercihli uygulamalar yönünde saptıracaktır. Bu sapmalar, kümülasyon bölgesindeki ticareti ve yatırımı artırıcı/teşvik edici yönde olacaktır. Çevre ülkeler ise çok cazip fiyatlar sunamadıkları takdirde, tercihli muamele uygulanan Avrupa ülkelerine almaşık olamayacaklardır. Aynı şekilde, girdisi, hammaddesi ya da yarı mamulü kümüle edilemeyen ülkeler, sistem içindeki ülkelere kıyasla önemli rekabet gücü kaybına uğrayacaktır. Dış ticaret ekonomilerin pazarı hedefleri sistem dışından açısından Avrupa’ya pazarda söz odaklanmış sahibi olmaları güçleşecektir. Bu panoramada Türkiye’nin sistem içinde olmamasının sonuçlarına yukarıda değinilmişti. Böyle bir durumun, ekonomisini dış ticaret eksenine oturtmuş ve ticaretinin yarısı söz konusu coğrafi bölgeye yönelmiş bir ülke açısından doğuracağı sonuçlardan en önemlisinin pazar kaybı olacağı açıktır. Bu arada, Pan Avrupa Sistemi’ne dahil ülkeler arasındaki ilişki serbest ticaret alanı şeklinde iken, sisteme sonradan dahil edilecek olan Türkiye’nin diğer ülkeler ile serbest ticaret alanı ilişkisi, AT ile ise sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük birliği, AKÇT ve tarım ürünlerinde serbest ticaret alanı ilişkisi içinde olması sistemin uygulanmasında -özellikle belgelendirmelerde- sorunlara neden olabilecektir. 6. Türkiye ve Menşe Kuralları Anlaşması Türkiye, 3.2.1995 tarihli ve 95/6525 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile DTÖ Kurulu? Anlaþmasi’na, bu arada Ek-1A kapsamındaki Menşe Kuralları Anlaşması’na 31.12.1994 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere taraftır.194 Dolayısı ile, Menşe Kuralları Anlaşması’nda öngörülen UÇP’ye Türkiye de katılmaktadır. UÇP kapsamındaki toplantılar, daha önce değinildiği gibi, hem teknik hem de politik yönleri olan derinlikli tartışmalara sahne olmaktadır. Burada öne sürülen savlar ve bu savların gücü, büyük ölçüde ülkelerin menşe ve dış ticaretle ilgili kamu birimlerinin birikimlerine, buralardaki uzmanlaşmalara ve en önemlisi bu birimleri üretim teknolojileri bilgisi bakımından besleyen özel sektörlerin desteğine bağlıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, her ne kadar eşit oy hakkına sahip olunsa ve karar almada uzlaşma(konsensüs) esası geçerli olsa da, ABD, AT, Kanada gibi kurumsal açıdan görece üstün ülkelerin programa katılım yoğunlukları ile, özellikle az gelişmiş ülkelerin katılımları eşit değildir. 194 R.G. No 22213, 25 Þubat 1995. (26.1.1995 tarih ve 4067 sayýlý kanun ile onaylanmýþtýr.) Türkiye’nin UÇP’ye olabildiğince aktif katılımını sağlayabilmek adına, Gümrük Müstesarlığı’nca 1996 yılından itibaren çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında özel sektörle, bu sektörleri temsil eden kuruluslarla ve ilgili kamu kurumları ile olabildiğince danışmalarda bulunulmuş, menşe kavramının ve UÇP kapsamındaki müzakereler sonucunda benimsenecek menşe kurallarının ne ifade edeceği bu kesimlere anlatılmaya çalışılmıştır. Gerek Türk gümrük örgütü için, gerekse Türk özel sektörü için ilginç bir deneyim oluşturan bu çalışmalardan yapılabilecek en önemli tespit, özellikle özel sektörün menşe konularına oldukça uzak olduğu, bu alanda dünyadaki uygulamalar konusunda da çok fazla bilgi birikimi olmadığıdır. Aslnda bu durum, zaten dışa açık büyüme tezleri ile 1980’lerden sonra yakınlaşan ve dış ticaret girişimlerini bu yönde teşvik eden Türkiye’nin özel sektörünün bir “kusur”u degildir. Zira zaman içinde, özel sektörün menşe konuları ile yakınlasmasını gerektiren veya bu konudaki bilgiyi ödüllendiren herhangi bir uygulama/politika/yönlendirme olmamıştır. Menşe konusundaki mevzuata daha önce değinilmişti. Bu mevzuat kaynaklı menşe uygulamalarına, çok dar bir çerçevede basvurulması ve dış ticarete konu bir ürünün menşeini bilmenin ifade ettiği seye atfedilen küçük önemin de bu “ilgisizlik”te rol oynadığına inanılmaktadır. Türkiye’nin UÇP’ye katılımı da bu altyapının izin verdiği ölçüde olabilmektedir. Türkiye adına kimyasallar (AS: 28-40. fasillar), tekstil ürünleri (AS: 50-63. fasillar), makina ve elektronik ürünleri (AS: 8485.fasillar) ve otomotiv ürünleri (AS: 87. fasıl) için menşe kuralı önerileri getirilmiştir. Tarım ürünleri konusundaki çalışmalar ise sürmektedir. Son olarak, AT yetkililerinin, gümrük birliği dolayısı ile Türkiye’nin UÇP kapsamındaki AT önerilerine paralel menşe kurallarını savunması gerektiği savına değinilecektir. Bu sav, teorik olarak uygun gibi görünse de, Türkiye’nin tercihsiz menşe kuralları konusunda birçok sektör açısından AT ile aynı menşe kurallarını savunması gereği, 1/95 sayılı OKK ile son aşaması tesis edilen bir gümrük birliğine dayandırılamayacağı düşünülmektedir. Bir gümrük birliği, üçüncü ülkelere karşı uygulanan tüm menşe kurallarının aynı olmasını gerektirir. Dolayısı ile ideal durum, gümrük birliği ilişkisi içinde olan tarafların DTÖ gibi düzlemlerde tek oy hakkına sahip olmasıdır. Ancak, gerek sektörel yapıları gerekse karar alma mekanizmaları farklı olan Türkiye ve AT’nin aynı menşe kuralı önerilerini savunmaları düşünülemez. Zira, Topluluk, tercihsiz menşe kuralı önerilerini tartışırken ve bu hususta karar alırken, bu mekanizma içinde Türkiye bulunmamaktadır. Diğer taraftan uyumlaştırılmış tercihsiz menşe kuralları her iki tarafça da uygulanacaktır. 7. Türkiye’de Menşe Uygulamalarının Geleceği Önceki başlıklar altında değinilen noktalar ışığında, Türkiye’nin menşe uygulamaları açısından, gümrük birliğine kadar olan dönem ve gümrük birliği sonrası dönem için bir ayırıma gidilmesi yanlış olmayacaktır. Gerçekten, gümrük birliğinin başladığı 1996 yılına kadar Türkiye’de menşe uygulamaları, yukarıda bahsedilen nedenlerle çok fazla göz önünde olmamış, bu uygulamaların geliştirilmesi ve işlevselliğinin artırılması için de özel bir lüzum ve çaba ortaya çıkmamıştır. Gümrük birliğini hayata geçiren 1/95 sayılı OKK gereği, -ki bu gereklilik teorik olarak da zorunludur- Türkiye, dış ticaret politikalarının ötesinde, AT’nin tüm gümrük uygulamalarını üstlenme yükümlülüğü altındadır. Bu açıdan bakıldığında, AT gümrük uygulamalarında menşe konusu ne kadar ağırlıklı ise, Türkiye’de de aynı ağırlıklı yerini almalıdır. İkinci olarak, aynı OKK gereğince Türkiye’nin üstlenmesi gereken tercihli düzenlemeler, menşe konusunu bugüne dek hiç olmadığı kadar gündeme taşımıştır. Her ne kadar geçmişte menşeye dayalı tavizli uygulamalar195 konusunda belirli bir tecrübe edinilmiş olsa da, yeni imzalanan ve yürürlüğe giren STA’larla birlikte Türk dış ticareti ve gümrük işlemleri, menşe kavramının yeniden ele alınmasını ve belki de potansiyel işlevleri açısından yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir. Bu STA’larla, karşılıklı ticaret hacminin önemli ölçüde yükseltilmesi, MDAÜ’den hammadde tedarik eden Türk sanayicilerinin üretim maliyetlerinin azaltılması, Türk sanayicilerin MDAÜ pazarında yine MDAÜ ve AT’deki rakipleriyle eşit rekabet 195 Bu uygulamalar, genel olarak bakıldığında, tavizlerin “menşe”ye değil, “menşe şahadetnamesi”ne dayandyryldy?ýný akla getirmektedir. şansı yaratılması, Doğu ve Batı Avrupa’da ortak ticaret ve yatırım olanaklarının sağlanması amaçlanmaktadır. Tüm bu amaçlara, Türkiye’nin Avrupa genelinde oluşturulmuş bulunan menşe kümülasyonu içerisinde yer alması, bu çerçevede Türkiye men?eli ürünlerin, menşe engeli olmaksızın AT/EFTA/MDAÜ’deki üretim imkanlarından yararlanması ve bu pazarda işlenen nihai ürünlerin söz konusu ülkelere tercihli ticaret rejimi çerçevesinde ihraç edilebilmesi ile ulaşılabilecektir. Genelde menşe kümülasyonu, özelde ise Pan-Avrupa menşe kümülasyonu konusunda önceki bölümlerdeki açıklamalar da dikkate alındığında, bir STA’dan beklenen verimin tam olarak alınabilmesinin, ilaveten çok taraflı bir STA etkisi yaratacak olan panAvrupa kümülasyon mekanizmasının sağlıklı işleyebilmesinin, büyük ölçüde menşe tespit, belgelendirme ve kontrollerine bağlı olduğunu görmek güç değildir. Pan-Avrupa kümülasyon sisteminin etkinliği ve başarısı, sisteme dahil ülkelerin menşe tespit uygulamaları ve kontrollerinde gösterdikleri başarı ile doğru orantılıdır. Sistemin getirdiği mevzuat yükü, birçok açıdan Türkiye için yenidir. Hatta, Türkiye gümrük birliği dalgasından sonra, dış ticaretini en az onun kadar etkileyecek bu yeni sistemin gerektirdiği menşe uygulamalarına bir ölçüde -deyim yerindeyse- “hazırlıksız yakalanmıştır”. Bunun birçok göstergesi vardır. Öncelikle, yeni imzalanan STA’lardan kaynaklanmamakla beraber, AT’ye yönelik ton balığı konservesi, meyve suları, havyar, domates salçası gibi bazı tarım ürünleri ihracatında uç veren ve her an yeni kalemlerin eklenmesi ihtimali de bulunan bir sorunlar dizisi, menşeye dayalı tercihli ticaretin hassasiyetini sergilemiş olması bakımından son derce önemlidir. Bu deneyimlerin gösterdiği üzere, sadece ithalatta değil ihracatta da menşe takibi ve kontrolünün başarısı, karşı taraf ülkelerin olası karşı önlemlerini de önleyecektir. Aynı şekilde, gerekli kuralı sağladığı onanmadan düzenlenmiş olası menşe ispat belgelerinin tespit edilebilmesi ve gerektiğinde yeniden menşe tespitine gidilmesi gerekmektedir. Üçüncü ülke girdilerinin tercihli ticaretin ayrıcalıklarından yararlanmasını, sisteme dahil tüm ülkeler adına önlemek için bu kaçınılmazdır. Bu nedenle, gerek gümrük görevlilerinin gerekse mağdur olmalarını engellemek açısından ticaret çevrelerinin bilgi ve deneyim eksikliği olabileceğinden, bu hususta yeterince eğitililmiş olmaları önemlidir. Bir menşe ispat belgesinin sahte olup olmadığının veya mührünün geçerli olup olmadığının tespiti, diğer evrakta sahtecilik olaylarından çok farklı değildir ve güç değildir. Bunun yanısıra, örneğin, A ülkesinden gelen, ithalat hacmi önemli olan veya belirli bir dönem itibariyle dikkat çekici bir artış gösteren “x” eşyasının üretim sürecini takibe alıp, girdi-çıktı ilişkileri hakkında bilgi toplamak ve muhtemel bir “menşe sahteciliği - origin fraud” ni tespit etmek, gelişmiş bir risk analizi sistemini, bu sistemin bir parçası olarak da, şüpheli ülkeleri, şüpheli eşya ve nihayet şüpheli ihracatçı ve ithalatçı verilerinin yönetilmesini zorunlu kılar. Bunun dışında, bu veri tabanının DGÖ ve diğer gümrük idarelerinin tespitleri ile de beslenmesi gerekir. Böyle bir uygulama ise, çoğu zaman eşya üzerindeki salt fiziki incelemelerle mümkün değildir. Pan- Avrupa sisteminin, gelişmiş bir kümülasyon türü olarak kabul edilen çapraz kümülasyona dayanması da, “yeni” menşe mevzuatının yeniliklerinden biridir. Çapraz kümülasyon, çoğu zaman bir menşe ispat belgesinin, bir başka menşe ispat belgesini temel alarak düzenlenmesini gerektirecektir. Örneğin, Çek çeliğinden Macaristan’da imal edilmiş profilin Türkiye’ye ihracı sırasında Macar gümrüklerince düzenlenecek menşe ispat belgesi, -ürüne özgü menşe kuralı da dikkate alınmak kaydıyla- Çek gümrüklerinin hammadde çelik için düzenlemiş olduğu menşe ispat belgesine dayanacaktır. Dolayısıyla bir ürünün tercihli ticareti, bir kaç gümrük idaresinin ardışık tespitlerine tabidir. Aynı şekilde, tercihsiz ticarette mümkün olmayan, ama kümülasyon kuralları gereği karşılaşılabilecek, bir gümrük idaresinin başka bir kümülasyon ülkesi menşeini gösteren menşe ispat balgesi düzenleyebilmesi olasılığı, bu uygulamalarda ek bir dikkati zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla, ciddi aksaklıkları olduğu bilinen, yeni STA’lardan yararlanabilmek için gerekli menşe ispat belgesi “EUR.1 Dolaşım Sertifikaları” nın Türkiye Odalar Birliği’nce verilmesi, fiili ihracat sırasında da gümrükçe vize edilmesi yöntemi gözden geçirilmelidir. Diğer taraftan, yeni STA’lar ile ilgili olarak hazırlanan ithalat rejimi ek kararlarının uygulanması da yeni bir soruna gebe gibi görünmektedir. İthalat rejimi ek kararları “ ... [ülkesi] menşeli ve çıkışlı ürünlere uygulanır.” hükmünü içermektedir.196 Kümülasyon kuralları gereği, bir ürünün B ülkesi çıkışlı olup, burada geçirdiği işlem ve işçiliklerin menşe kazandırmaya yeterli olmaması dolayısı ile, işlem ve işçilikler öncesi ithal edildiği A ülkesi menşeli olması ve bu doğrultuda menşe beyan edilmesi halinde hangi ithalat rejimi uygulanacaktır? Benzer şekilde, ithalatçılar tarife kontenjanlarından yararlandırılırken hangi ülke ile ilgili kontenjan esas alınacaktır? Örneğin, B ülkesi çıkışlı, ancak menşe kuralı gereği A ülkesi menşeli, her iki ülke için de tarife kontenjanına tabi bir ürünün ithalinde, her iki ülke için de “ ... menşeli ve çıkışlı olma” koşulu sağlanmayacaktır. Bu durumda, ürün ne çıkış ülkesi ne de menşe ülkesi kontenjanından yararlanabilir. Pan-Avrupa sisteminin “yeni”liklerinin dışında, tercihsiz ticaret açısından da bir takım önlemlerin alınması, üçüncü ülkelere karşı uygulanan kota, gözetim, koruma ve antidamping önlemlerinin etkinliği için gerekli görülmektedir. 1/95 sayılı OKK çerçevesinde, ortak ticaret politikasına uyum kapsamında, belirli ülke menşeli ürünler ile belirli tekstil ürünleri için bazı miktar kısıtlamaları veya gözetim önlemleri uygulanmaya başlamıştır.197 Bu mevzuattan önce, gümrük birliğine hazırlık 196 Örneğin Bkz. İthalat rejimi Kararına Ek Karar (BKK No 98/11258), R.G. No 23381, 23.6.1998, Madde 1: “... II sayılı listenin 25-97. fasılları kapsamında bulunan meddelerin Macaristan menşeli ve çıkışlı olanların[a] [...] gümrük vergisi sıfır olarak uygulanır.” (vurgu K.T.); Romanya Menşeli ve çıkışlı Bazı Tarım Ürünleri İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanmasına İlişkin Tebliğ, R.G. No 23287, 15.3.1998. 197 “İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemleri ile Kota İdaresi ve Tarife Kontenjanı Hakkında Karar” (BKK No 95/6814, 30.04.1995); “Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar” (BKK No 95/6815, 30.04.1995); “İkili Anlaşmalar, safhasında da gözetim ve korunma önlemlerine ilişkin bir mevzuat hazırlanmış olmakla birlikte, söz konusu mevzuata göre herhangi bir uygulama yapılmamıştır.198 Buna göre, Türkiye’ye ithal olunduktan sonra AT’ye ihraç edilecek çesitli ülkeler menşeli ürünlerin ithalatında 01.01.1996 tarihinden itibaren miktar kısıtlaması uygulanmaya baslanmıştır. Türkiye’de ithalatta haksız rekabetin önlenmesine ilişkin olarak oluşturulan yasal düzenlemeler ise, 01.07.1989 tarihli ve 3577 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun ve bu kanuna istinaden çıkarılan 89/14506 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Karar ile ilgili yönetmeliktir. 3577 sayılı kanun, ithalatta haksız rekabet hallerinden dampinge ve/veya sübvansiyona konu olan ithalatın sebep olacağı haksız rekabete karşı bir üretim dalının korunması ve/veya piyasanın bozulmasının önlenmesi amacıyla yapılacak işlemleri kapsamaktadır. Bu tür ticaret önlemlerinin başarısı ve tesirinin, bu politikaların etkisinden kaçınmak için başvurulabilecek menşe sahtecilikleri veya kanuna karşı hileler (circumvention) ile zayıflamaması için menşe Protokoller veya Diğer Düzenlemeler Kapsamı Dışında, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkinda Karar” (BKK No 95/6816, 30.04.1995); “Belirli Ülkeler Menşeli Mallarin İthalatinda Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar” (BKK No 95/7348, 06.10.1995), R.G. No 22300, 01.06.1995; 198 Hüseyin Öztürk, “Korunma Önlemleri İle Diğer Ticaret Politikası Araçlarının Birlikte İrdelenmesi”, Dış Ticaret Dergisi, Nisan 1998, (http://www.foreigntrade.gov.tr/TICARET/ DTDERGI/nisan98/ korunma.htm). takibi son derece önemlidir. Bu bakımdan, “Esas amacının, Türkiye tarafından belirli ülkelerin eşyasına uygulanan hükümleri aşmak olduğu tespit edilen veya yapılan araştırma sonucunda hakkında bu yönde kanaat oluşturan bir --işçilik ve işlemle üretilmiş eşyanın, . . . o ülke menşeli sayılma[yacağına]” hükmeden 1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun 67. maddesinin dördüncü fıkrasının işlevsellik kazanması da buna bağlıdır. Önceki bölümlerde değinildiği gibi, dünyadaki örnekler, bu tür ticaret önlemlerinin hatırı sayılır bir kısmının menşe tespitine dayandığını göstermiştir.199 199 Uzun vadede Türkiye AT ticaret politikasına tam uyum sağladığında, AT’nin örneğin Japon veya Kore menşeli otomobillere karşı aldığı bir tarife dışı önlem, Türkiye’de Japon ve Kore menşeli parçalardan üretilen otomobillerin menşeinin sorgulanmasını gerektirebilir.??? SONUÇ Farklı ülkelerden gelen ürünlerin uygulamada farklı muameleye tabi olması, menşe kurallarına ihtiyacın doğmasına neden olmuştur. Ülkeler arasında ticari ilişkilerin artmasının ve dünya ekonomisinin küresel bir zemine oturmasının bir sonucu olarak, menşe kurallarının önemi hızla artmaktadır. Ticarete konu malların tabi olduğu uygulamalar çeşitlendikçe, ürünlerin menşeinin belirlenmesi, farklılaşmış menşe kuralı uygulamalarının varlığı yüzünden gittikçe daha karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir iş haline gelmiştir. Bu konudaki temel yanılgı, menşe kurallarının oluşturulmasının ve uygulanmasının teknik, nesnel bir sürecin sonucu olduğu inancıdır. Bu duruma yol açan önemli bir etmen, menşe kurallarının kısıtlayıcı amaçlarla kullanılabildiğinin farkedilmesini güçleştiren kompleks ve teknik doğalarının, yeterince saydam hale gelmelerine engel olmasıdır. Dünyada hemen hemen hiç bir ürünün üretim sürecinin başından sonuna dek tek bir ülkede üretilmemesi ve imalat teknolojilerindeki ilerlemeler, sermaye yatırımlarının da artmasını gerektiren geniş uzmanlık alanlarının oluşmasına yol açmıştır. Bu ise, çoklukla nihai ürün üzerinde ismi belirtilen imalatçıdan bağımsız olarak çalışan komponent üreticilerinin sayısının hızla artmasına neden olmuştur. Bugün dünyadaki üretim modellerinin çoğunda, komponentleri tedarik eden taşeron imalatçılar, nihai ürün imalatçısı ya da ihracatçısı ile aynı gümrük alanında yerleşik olmak zorunda değildir ve fakat işgücü gibi önemli üretim faktörlerinin ekonomik olarak temin edilebildiği ülkelerde faaliyet gösterirler. Bu durum, menşe düzenlemelerini tasarlarken üretim faktörlerinin göreli ağırlıkları sorununu ortaya çıkarmaktadır. İmalat yöntemlerinin oldukça çeşitlenmiş olması nedeniyle kuralların temelinde yer alacak ölçütlere ulaşmak gittikçe zorlaştığından, menşe tespit ihtiyacını karşılamak daha hassas hale gelmiştir. Bu sorunlar, menşeye atıf yapılması gereken durumların çeşitliliği ile daha da karmaşıklaşmış ve kötüye kullanılmaları için bir potansiyel yaratmıştır. Çokuluslu ticari oluşumlar ve dünyanın farklı yerlerinde üretilmiş parçaların kullanıldığı çok aşamalı üretim süreçlerinde mal üretiminin artması, menşe kurallarını korumacılığın etkin bir aracı olarak kullanma fırsatı yaratmıştır. Malların dünyanın pek çok yerinden gelen girdilerle üretildiği "küresel bir fabrika" da, tek ve mutlak bir menşe tespitinden söz edilemez. Bu nedenle, bir malın menşei, başvurulan menşe kurallarının formülasyonuna ve uygulanmasına bağlıdır. Böyle bir “evren”de, menşe kuralları en azından iki şekilde etkin bir korunma aracı işlevi yüklenebilir: İlki, tercihli menşe kurallarının tamamen kısıtlayıcı bir anlayışla uygulanması, son işlemini tercih tanınan ülke veya ticaret bölgesinde görmüş bir ürünün, bu ülke menşeini kazanmadığı sonucunu doğurarak, tercihli muamele talebinin reddini sağlayabilir. İkincisi, tercihsiz menşe kuralları öyle bir anlayışla uygulanabilir ki, ürünler üçüncü bir ülkede esaslı dönüşüme uğrasalar dahi, kurallar koruma tedbiri uygulanan bir ülke menşeli oldukları sonucunu doğurarak, bu ülke bazında konulan kısıtlayıcı önlemlere tabi tutulabilirler, aksi durumda da bu tedbirlerden muaf tutulabilirler. AT’nin, menşe kurallarını ticari politika amacı güderek kullandığı gibi bir pozisyonda olmadığı düşünülebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, fermuarlar, tekstil ürünleri, entegre devreler ve fotokopi makinaları gibi bazı ürünlerle ilgili özgün menşe kuralları nedensiz doğmamıştır. Bu örneklerde, diğer ticaret politikası araçları ile bağlantılı olarak birer menşe kuralına gerek duyulmuştur. Bütün taraflar açısından “nötr-tarafsız” bir menşe kuralı geliştirmek imkansızdır. Ancak, belirli bazı ürüne özgü menşe kurallarının, Topluluk dışı üreticilere “Avrupa girdisi satın aldırma” politikalarını sırtladığı yadsınamaz. Dolayısıyla, burada menşe kurallarının bir ikame etkisi yarattığı da ortaya çıkmaktadır. Tercihli menşe kurallarının ticareti ve yatırımı saptırıcı etkisi, (1) kuralı sağlamanın güçlüğüne, (2) pazarın büyüklüğüne, (3) gerekli teknik kabiliyetin derecesine, (4) işgücünün eğitim düzeyine, ve (5) tercihli anlaşmaya uygun olmamanın “ceza”sına bağlıdır. Eğer tercihli menşe kuralını yerine getirmemenin maliyeti hatırı sayılır bir tarife tercihinin ya da geniş bir pazara ulaşım imkanının kaybı gibi önemli bir maliyet ise, çokuluslu ticari oluşumlar, üretim ve montaj için kaynak temini konusunda büyük ölçüde tercihli alana yoğunlaşacaktır. Eğer tercihin getirisi, küçük bir pazar için küçük bir vergi tavizinin söz konusu olması gibi, önemli bir değere tekabül etmiyorsa bunun tersi geçerli olacaktır. Diğer bir ifadeyle, tanınan tercih, bundan yararlanmaya değecek nitelikte değilse veya ürünün bir çok ülkeye ihracı söz konusu ise, firma davranışı olasılıkla tercihli anlaşmayı dikkate almamak ve karmaşık menşe mevzuatı ile meşgul olmamak yönünde olacaktır. Bununla beraber, tamamiyle kısıtlayıcı tercihli menşe kuralları, geleneksel ticari engelleme yöntemlerinin aksine, nihai ürün üreticilerini korumak üzere tasarlanmazlar. Daha çok, ara mal üretimi ve montajı konusunda yatırım miktarını artırmak ve mevcut ara mal üreticilerinin pozisyonlarını korumak geliştirmek üzere biçim verilirler. Ara mal üreticileri üzerindeki bu koruma, nihai ürün üreticilerinin ara mal tedarikini bu üreticilerden yapmalarını özendirerek bir ticaret sapması yaratır. Öte yandan, kurala uygunluk gereklilikleri idari ve teknik açıdan tarife dışı bir engel yaratacak güçlükler taşıdığında, menşe kuralları, yerli nihai ürün üreticilerinin korunması gibi geleneksel ticaret önlemlerinin işlevlerini de yerine getirirler. Teknik güçlükler ve menşe kanıtlamanın yüksek maliyeti nedeniyle hiç bir firma tercihten yararlanmayı göze almayacağından, kurallar tanınan tercihi hükümsüz kılacaktır. Eğer bir tercihli alan üyesinin pazarı, diğer üyelerin pazarlarına göre çok daha büyükse, bu kez firmalar, menşe mevzuatından kaçmak için fabrikalarını bu ülkede kurma eğilimine gireceklerdir (yatırım saptırıcı etki); çünkü nihai ürünün büyük bir oranı olasılıkla bu pazara yönelmektedir. Menşe kuralları sadece ithal ürünlere uygulandığından, eğer ürün yerel olarak üretilir ve satılırsa, menşe tespiti de gerekmez. Ancak, doğal olarak, bu ürünün ithal parça ve girdileri, ilgili tarife ve kota mevzuatı yanında, ilgili menşe kuralını da karşılamak zorundadır. Ülkeler dünyanın kilit bölgelerinde serbest ticaret müzakerelerini sürdürürken, yeni korumacılığın da etkileriyle, malları bloklar arasındaki serbest dolaşımından alıkoyan ve ticaretin libere edilmesi vizyonunu bozan bir dizi bölgesel ticaret engelini de tesis edebilmektedirler. Bu arada, menşe kurallarına da bazı görevler biçilmiş, yabancı yatırımcıları bölge içinde üretim araçlarına yatırım yapmaya teşvik etmenin ya da bölgeyle hiç ticaret yapmamalarını sağlamanın yollarından biri olmuştur. AT, menşe kurallarını AT girdi ve kaynaklarının kullanımını ve bölge içindeki üretim işlemlerini güçlendirici birer ticaret politikası olarak kullanılmasının öncülüğünü yapmıştır. NAFTA da, Meksika’nın katılmasından önce, kendi menşe kuralları ile, Japonya veya başka ülkelerin ABD pazarına girebilmek için Meksika’yı bir ihracat platformuna dönüştürmelerine engel olmaya çalışmıştır. Politika oluşturma düzeyinde kuralların sertliğindeki yöntemsel ayrımcılık ve farklılaştırmalar, aslında menşe kurallarının gerçekten ticareti saptırıcı etkileri olduğunun, idari otoritelerce örtülü olarak kabulü anlamına da gelmektedir. Üstelik bazı tercihli menşe kuralları gerçekte yerel kalkınmaya yardım etmek üzere geliştirilmektedir. Örneğin AT’nin aynı mal için GPS ve Lomé Sözleşmesi kapsamındaki farklı menşe kuralları sayesinde, AT'ye ihracat hedefleyen yabancı bir yatırımcı, Bagladeş’te Zaire’dekinden daha çok yerel kaynak kullanmak zorundadır; bu nedenle fabrika kuruluş yeri seçimi için Zaire’yi Bangladeş’e tercih edebilir. O halde söz konusu menşe kuralları, bazı ülkelerdeki yabancı sermayeyi değil de, diğer bazı ülkelerdekini beslemek üzere şekillendirilmiş bir kayırıcılığı ifade etmektedir. Ticaret kısıtlamaları ve tercihleri, ürün maliyetini etkilediğinden ve ürün veya girdilerin bir ülkeye girişini sınırlayabildiğinden, firmalar nereden girdi tedarik edeceklerini belirlemeden önce, hedef pazara göre nihai ürün menşeini önceden hesaplarlar. Ticaret tercihleri ve kısıtlamaları, göreli ve mutlak üretim maliyetlerinin tahlilinde dikkate alınması gereken birçok üretim faktöründen biridir Özetle politika oluşturma düzeyinde, -bu çalışmada değinilendünyanın önemli ticaret ülkeleri, menşe kurallarını politika amaçları doğrultusunda kullanmaktadırlar ve GATT-1994 Menşe Kuralları Anlaşması’nın bu sorunu çözme olasılığı da düşüktür. Politika uygulama düzeyinde ise, özellikle ABD ve AT’deki müphem tercihsiz menşe kuralları, ticareti saptırıcı ve kısıtlayıcı yorumlamalara yol açmaktadır. DGÖ bünyesindeki başarılı bir uyumlaştırma, gelecekte bu olumsuzlukların meydana gelmesine engel olabilecektir. Konusu ne olursa olsun, uyumlaştırma zor bir iştir. Menşe kurallarının uyumlaştırılması da, bu genel kuralın dışında değildir. Ancak UÇP, Anlaşma'da öngörüldüğü gibi üç yıllık sürede sonuçlanamamış, çalışmaların tamamlanacağı süre olarak Kasım 1999 açıklanmıştır. Menşe kurallarının salt teknik olduğu düşünülen doğalarının, aslında ne denli politik sonuçları olduğu tezini işlemeye çalışan bu çalışmada öne sürülen argümanlar, DTÖ'nün bu açıklamasıyla resmi desteğini de bulmuş olmaktadır. Çözüme kavuşturulamamış ve siyasi bir organ niteliğindeki Menşe Kuralları Komitesi’ne iletilmiş hususlar bunu daha da belirginleştirmektedir. Menşe tespit kararları, yatırım ve kaynak kullanım stratejilerini, uluslararası ticaret akışlarını daima etkileyecektir. Diğer taraftan, bu tespitlerin uyumlu/tutarlı olması kadar, saydam, depolitize ve öngörülebilir olmaları da önemlidir. Tercihsiz menşe kuralları açısından, uluslararası alanda politika oluşturulması ve uygulanmasına ilişkin olarak, kural merkezli bir sistemin kurulması yolunda ilk adım, Menşe Kuralları Anlaşması ile atılmıştır. Herhangi bir sakıncası olmayan menşe kuralı yoktur. Ancak bazı almaşıkların diğerlerine göre daha fazla sakıncası vardır. İyi bir menşe kuralının standardı, uzmanlar ve uygulayıcılar (ithalatçı/ihracatçı) açısından uygunluk olmalıdır. Belirlenen menşe kuralı ne olursa olsun, temel kaygı tutarlılık olmalıdır. Tutarlılık, uygulayıcılara, belirli bir ülke menşeli olarak gösterilmesi gereken ticarete konu bir ürünün, ithalat kotasına, antidamping vergisine veya diğer ticaret önlemlerine tabi olup olmadığını önceden görebilmelerini sağlar. Bu pratik sonuçların ötesinde tutarlılık, menşe kuralı sisteminin, onun sonuçlarından etkilenenler gözünde saygınlığını ve güvenilirliğini artırır. Olay bazında belirli ilkelere bağlı olmadan verilen a la carte kararlar ise, hem sistemin hem de hukuk kurallarının itibarını zedeleyebilir. Kuralların yürütülmesinden sorumlu idareler, kuralları tarafsız ve tutarlı bir şekilde uyguladıkları, benzer olaylara benzer şekilde muamele ettikleri ve idari normların uygulanmasının sonuçlarına razı oldukları ölçüde güvenilirlik artacaktır. Bunlar, uluslararası bir menşe kuralı sistemi arayışlarında da dikkate almaya değer ölçülerdir. Gelecekte, GATT’ın baskısıyla tercihsiz (EKÜ) oranların daha da aşağıya çekilebilmesi, tercihli anlaşmaların önemini azaltabilir. Çünkü, tercihli muamelenin getirisi küçüldükçe, tercihli muamele taleplerinde de buna göre düşüş beklenmelidir. Tercihsiz oranlar, tercihli muamele için gerekli koşul ve masraflara katlanmayı gereksiz kılacak düzeye düştüğü zaman, STA bloklarının cazibesi kaybolacaktır. Türkiye’ye gelince, Dış Ticaret Müsteşarlığı kaynaklarına göre, 1980 yılında dünya ihracatından aldığı payı % 0,15’ten 1996 yılında %0,42’ye çıkarmıştır. Türkiye yaklaşık 170 ülkeye ihracat yapmakla birlikte toplam ihracatının % 50’sinin AT’ye (15 ülkeye) yönelik olması ihracatta bölgesellik ve pazar bağımlılığının aşılamadığının bir göstergesidir. Bu durumda yukarıda değinildiği üzere, tercihli ticaret kapsamında büyük bir pazara bağımlılık, hammadde ve girdi taleplerinin de bağımlılığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla gümrük birliği kapsamı dışında bulunan tarım ve AKÇT ürünlerinin AT'ye tercihli ihracatı, tercihli menşe kurallarının yerine getirilmesine bağlıdır.Bu kurallara göre tercihli ihracat yapabilmek, kümülasyon hükümleri gereğince AT ya da MDAÜ girdilerinin kullanılmasını gerektirmektedir. Aynı şekilde Türkiye de, kümülasyon hükümlerini uygulayarak tercihli muamele taleplerini kabul veya reddedecektir. Ancak Türkiye, 1/95 yükümlülükleri çerçevesinde yürürlüğe koyduğu STA’larla başlayan bu yeni döneme, pek de hazırlıklı girmemektedir. Gerek uygulamalarındaki kamu yetersiz kuruluşlarının tecrübeleri gerekse, tercihli bazı menşe korunma önlemlerinin ilk kez uygulanıyor olması, bugün yaşanan bazı sorunlarla gelecekteki olası menşe sorunlarını da haber vermektedir. Deneyimler, Pan Avrupa Sistemi’ne taraf bazı Doğu Avrupa ülkelerinin gümrük idarelerinin, gümrük uygulamaları ve özellikle risk analizi konusunda dikkate değer bir başarı grafikleri olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, bu ülkeler menşeli eşya için tercihli muamele taleplerinin çok iyi analiz edilerek, bu alandaki ürüne özgü sayısız menşe kuralının sağlandığı kontrol edilmelidir. Bu açıdan da bakıldığında, Türk gümrük idaresi diğer gümrük işlemlerindeki risk analizi deneyimlerini, menşe alanında göstereceği performansa da yansıtması halinde, sistemin iyi çalışmasına hizmet eden bir yapı olduğunu gösterebilecektir. Ayrıca diğer ülkelerce konulmuş korunma önlemlerinden kaçınmak, özel sektörün ve kamu kuruluşlarının işbirliğini gerektirir. Bu nedenle, bu “yenilik”lere alışırken, menşe konusundaki bilgi ve tecrübe eksikliklerinin, gerek üyesi bulunulan DGÖ, gerekse teknik yardımlaşma çerçevesinde AT ile işbirliği yapılarak giderilmesi son derece önemlidir. KAYNAKÇA Kitaplar ve Makaleler -AKMAN M.Sait, DARTAN Muzaffer: “The Political Economy of Regionalism in World Trade: Is it Compatible with Multilateralism?”, 5 Avrupa Araştırmaları Dergisi 1-2, Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü (1997). -ASAKURA Hironori.: “The Harmonized System and Rules of Origin”, 27 J.W.T 4 (Aug. 1993), 5-21. -ATAKAN M., SÖZDİNLER V., TOKGÖZ K.: “Pan-Avrupa Menşe Kümülasyonu ve Sisteme Türkiye'nin Katılımı”, Gümrük Dergisi 22, (Eylül 1997), 29-35 -ATAKAN M., SÖZDİNLER V., TOKGÖZ K.: Sorularla Dış Ticarette Menşe Kuralları, İKV Yayınları No. 149 (Şubat 1998). -CRIGLER, Nellis, “Made In The USA ? Origin Rules Create Complex Web For Traders”, Export Observer, UNZ&CO, November, 1996. -DRÁBEK Zdenek ve diğerleri: Regionalism and the Global Economy: The Case of Central and Eastern Europe, Jan Joost Teunissen (ed.), FONDAD (1997) -EGE Aylin: “Ekonomik Yönden Bölgeselleşme: Avrupa Birliği (AB), NAFTA, APEC”, İKV 140 (Ocak-Nisan’98), 49-54. -FALVEY R. and REED G. (Nothingam University), Rules of origin as Commercial Policy Instruments, NBER Working Papers No 9720 (First Draft September 1997). -HARMON, Myles (Director of International Nomenclature, U.S. Customs Service), Washington Trade Bar’daki konuşması, “WTO Negotiations on Rules of Origin”, White&Case, Washington,(October 18, 1995). -HOEKMAN Bernard: “Rules of Origin and Goods and Services: Conseptual Issues and Economic Considerations”, 27 J.W.T 4, 81 (Aug. 1993). -JACKSON John H. and VERMULST Edwin A. (eds.): Antidumping Law and Practice: A Comparative Study, Ann Arbor: The University of Michigan Press (1989). -JU Jiandong and KRISHNA Kala: Maket Access and Welfare Effects of Free Trade Areas Without Rules of Origin, NBER Working Papers No. 5480 (March 1996). -KIRDAR, Ayhan: “Dış Ticarette Korumacılık, İthalatta Gözetim ve Korunma Tedbirleri”, Araştırmalar, Gümrük Kontrolörleri Derneği Yayını No.8 (Ocak 1997), 119-182. -KRISHNA Kala, KRUEGER Anne: Implementation Free Trade Areas: Rules of Origin and Hidden Protection, NBER Working Paper Series No. 4983 (Jan. 1995) -LaNOSA III Joseph A.:An Evaluation of the Uses and Importance of Rules of Origin, and the Effectiveness of the Uruguay Round’s Agreement on Rules of Origin in Harmonizing and Regulation Them, Harvard Jean Monnet Working Paper 1/96, Harvard Law School (1996). -NELL Philippe G., Extension of the European Union/EFTA Regional Trading Bloc to Central and Eastern Europe, World Competition - Law and Economics Review, Kluwer Law International, 20-3 (March 1997) -NSOULI S. M., BISAT A., KANAAN O.: "The European Union’s New Mediterranean Strategy”, Finance & Development (September 1996),14-17. -O’Hop Paul A. Jr.: “Hemispheric integration and the elimination of legal obstacles under NAFTA-based system”, Harvard International Law Journal (Winter 1995). -ÖZTÜRK Hüseyin, “Korunma Önlemleri İle Diğer Ticaret Politikası Araçlarının Birlikte İrdelenmesi”, Dış Ticaret Dergisi, (Nisan 1998) -PALMETER David: The U.S. Rules of Origin Proposal to GATT: Monotheism or Politheism?, 24 J.W.T.2 (April 1990). -PALMETER David: “Rules of Origin and The Uruguay Round’s Effectiveness in Harmunizing and Regulating Them”, 96 The American Journal of International Law (1996), 625-640. -SILVEIRA Mariana C.: Rules of Origin in International Trade Treaties, Comparative study of NAFTA and MERCOSUR, and a general overview of the European Union (LLM Thesis), National Law Center for InterAmerican Free Trade (1993) -VERMULST E. A., “Rules of Origin as Commercial Policy Instruments – Revisited”, J.W.T 26(2), 61-102 (1991) -VERMULST E.A. and WAER Paul : “European Community Rules of Origin as Commercial Policy Instruments?”, J.W.T., (1990), 55-99. -VERMULST E. A., WAER P., Bourgeois J. (eds): Rules of Origin in International Trade: A Comparative Study, The University of Michigan Press (1994) -ZAHRA Helga J.: Preferantial Rules of Origin as an EC Trade Policy Instrument with Particular Referrence to Malta, (paper submitted), College of Europe - Bruge (May 1996) -ZAIMIS Nicholas: EC Rules of Origin, European Practice Library (1992) Yayımlanmamış Kaynaklar -BÜYÜKTAŞKIN Şener: Dünya Ticaret Sistemi ve Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri (Uruguay Round), A.Ü. SBF Ders Notları (1993). -European Commission: “PAN-EUROPEAN CUMULATION: The Way Forward for a Better Understanding & Application of Rules of Origin” (Seminer) Tallinn (Estonya), 23-24 July 1998. -The EC Report, WTO Aspects of EU Preferential Trade Agreements with Third Countries, http://www.europa.eu.int/en/comm/dg01/public37.htm -TÜRKDOĞAN, Dursun (Gümrük Müsteşarlığı): Avrupa Toplulukları’nda ve Türkiye’de Menşe Kuralları, (Rapor), 34-35. -White&Case: WTO Negotiations on Rules of Origin, (Rapor) Washington, (October 18, 1995). Resmi Belgeler AT -Avrupa Anlaşmaları, Protocol 4. -Avrupa Topluluğu Komisyonu, Vergilendirme ve Gümrük Birliği Genel Müdürlüğü, Gümrük Kodu Komitesi Menşe Bölümü Çalışma Belgeleri -Communications from the Commission to the Council (çeşitli) -Council Regulation (EEC) 2913/92 of 12 October 1992 establishing the Community Customs Code -Commission Regulation (EEC) No 2454/93 of 2 July 1993 laying down provisions for the implementation of Council Regulation No 2913/92 establishing the Community Customs Code. -Council Regulation (EC) No 82/97 of 19 December 1996 -Decision No 1/95 EC-Turkey Association Council, O.J. 13.02.1996, L/35 -Decision No 4/72 EC-Turkey Association Council, O.J. 05.03.1973, L59 -Decision No 1/75 EC-Turkey Association Council, O.J. 04.06.1975, L142 -Decision No 2/78 EC-Turkey Association Council ,O.J. 1.11.1978, L309 -Decision No 1/98 EC-Turkey Association Council, O.J. 20.3.1998, L86 -Decision No 2/98 EC-Turkey Association Council, O.J. 20.3.1998, L86 -IV. Lomé Sözleşmesi, Protokol 1. O.J. No (1990) L84/8 Türkiye -1615 sayılı Gümrük Kanunu, R.G. 01.08.1972 tarih, 14263 - 564 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, R.G. 26.07.1995 tarih, 22355 -1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun Uygulanmasına Yönetmeliği, R.G. 03.02.1973 tarih, 14437 Dair Gümrük -1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Gümrük Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Yönetmeliğe Bazı Maddeler ile 64, 65 ve 66 Numaralı Eklerin İlave Edilmesine İlişkin Yönetmelik, R.G. 29 Aralık 1995 tarih, 22508 -GATT 1994 Menşe Kuralları Anlaşması, R.G. 25.02.1995 tarih, 22213(Mükerrer) -Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Tercihli Tarifeler Protokolü, R.G. 24.12.1992 tarih, 21999 -Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Tercihli Tarifeler Protokolü Belge düzenine ilişkin Tebliğ, R.G. 22.07.1994 tarih, 21998 -Türkiye-EFTA Serbest Ticaret Anlaşması, R.G.18.04.1992 tarih, 212031 -Türkiye-EFTA Serbest Ticaret Anlaşması Menşe Protokolü uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirleyen EUR.1 Dolaşım Sertifikaları Yönetmeliği R.G.22.05.1992 tarih, 21235(Mükerrer) -Türkiye ile AKÇT arasında AKÇT ürünlerine ilişkin Anlaşma, R.G.01.08.1996 tarih ve 22714(Mükerrer) -Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması, R.G. 18.07.1997 tarih, 23053(Mükerrer) - Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması, R.G. 17.01.1998 tarih, 23233(Mükerrer) -Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Cumhuriyeti Arasındaki Anlaşma, R.G. 24.02. 1998 tarih, 23268(Mükerrer) -Türkiye Cumhuriyeti ile Litvanya Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması, R.G. 01.03.1998 tarih, 23273(Mükerrer) -Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması, R.G.06.03.1998 tarih, 23278(Mükerrer) -Türkiye Cumhuriyeti ile Slovk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması, R.G.06.03.1998 tarih, 23278(Mükerrer) -Menşe İspat Belgeleri Yönetmeliği, R.G. 15 Şubat 1998 tarih, 23259 -Romanya Menşeli ve çıkışlı Bazı Tarım Ürünleri İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanmasına İlişkin Tebliğ, R.G. No 23287, 15.3.1998. -İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemleri ile Kota İdaresi ve Tarife Kontenjanı Hakkında Karar (BKK No 95/6814, 30.04.1995) -Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar (BKK No 95/6815, 30.04.1995) -İkili Anlaşmalar, Protokoller veya Diğer Düzenlemeler Kapsamı Dışında, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar (BKK No 95/6816, 30.04.1995) -Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar (BKK No 95/7348, 06.10.1995) Diğer -Committee on Rules of Origin: Preperation of an Analysis Paper by the Secretariat with Regard to the Major proposals of origin in the Textile and Clothing Sector, WTO, G/RO/W/30, 7 may 1998. -Communication from the United States, Rules of Origin, MTN-The Uruguay Round, 27 September 1989 -Digest of Rules of Origin, UNCTAD/TAP/133/Rev.6 (1990).) -Dünya Gümrük Örgütü Çalışma Belgeleri -Dünya Ticaret Örgütü Çalışma Belgeleri -International Convention on the Simplification and Harmonization of Customs Procedures (Kyoto Convention), Annex D.1, Customs Cooperation Council -North American Free Trade Agreement Between The Government of Canada, The Government of the United Mexican States and The Government of the United States of America, http://www.sice.oas.org/trade/nafta/naftatce.stm -Report by the UNCTAD Secretariat, Consultation on Harmonization and Improvement of Rules of Origin, TD/B/C.5/141, 1 (1992). -U.S. Customs Service General Notice, Federal Rgister 26 June 1998. -1990 UNCTAD Report on its Seventeenth Session, Report of the Special Committee on Preferences, UNCTAD, TD/B/1263, (1990) -World Trade Organization Press Releases İnternet Kaynakları (Mart-Eylül 1998) -APEC Home Page - http://www.apecsec.org.sg -AUSTRALIAN CUSTOMS SERVICE - http://www.customs.gov.au -BEACHNET - http://beachnet.org -Deloitte&Touche - http://www.dttus.com -DEPARTMENT OF TRADE AND INDUSTRY (DTI) - http://www.dti. gov.uk -DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI – http://www.foreigntrade.gov.tr -EUR-LEX Home - EU Law - http://europa.eu.int/eur-lex -EUROSTAT Home Page - http://www.europa.eu.int/en/comm/eurostat/ srvfr/home.htm -HM CUSTOMS c&ehome.htm & EXCISE - http://www.open.gov.uk/customs/ -INTERNATIONAL TRADE CENTER (UN-WTO) - http://www.intracen. org/itc -JAPAN CUSTOMS - http://www.mof.go.jp/~customs/conte.e.htm -THE NAFTA HOME PAGE - http://www.ita.gov/nafta/nafta2.htm -National Bureau of Economic Research (NBER) - http://www.nber.org -NATIONAL LAW CENTER FOR INTER-AMERICAN FREE TRADE http://www.natlaw.com (Ağustos 1998) -ORIGIN - NAFTA Complience Software - http://www.nifcosynergy.com -ORGANIZATION OF AMERICAN STATES Information System - http://www.sice.oas.org - Foreign Trade -REVENUE CANADA - http://www.rc.gc.ca -UNCTAD Home Page - http://www.unicc.org/unctad/en/enhome.htm -U.S. CUSTOMS SERVICE - http://www.customs.ustreas.gov -U.S. DEPARTMEMT OF COMMERCE Administration - http:// ita.doc.gov - International -U.S. DEPARTMENT OF COMMERCE - http://www.doc.gov -WCO - http://www.wcoomg.org -WTO - http://www.wto.org Trade
Benzer belgeler
Pan-Avrupa Menşe Kümülasyon Sistemi
Kyoto Sözleşmesi’nde3 menşe kuralı;
“ulusal mevzuat veya uluslararası anlaşmalarla
belirlenmiş ilkelerden hareketle geliştirilmiş ve bir ülke
tarafından eşyanın menşeini tespit etmek amacıyla
kulla...