sayfalar ARALIK_`2013.....1-19_opt
Transkript
sayfalar ARALIK_`2013.....1-19_opt
Kuşadasi Körfezi’nde gün doğuşu tablosu. Ali Fuat Bozkurt arşivinden [email protected] YEREL TARİH DERGİSİ ÖZEL MUHAFAZA KUTULARI İÇİNDE Yerel Tarih Dergisi’nin tüm sayıları özel muhafaza kutuları içinde satışa sunulmaktadır. Özel muhafaza kutusu ve eksik sayıları edinme adresi: Ege Mahallesi 442 Sokak No:6, Club Oliva Ergül Apartmanları B Blok, Daire 4 Kuşadası / AYDIN Tel: 0256 618 44 44 Faks: 0256 618 44 44 dahili:16 ISSN 2147-6349 A ralık ayı yerel tarih çalışmaları açısından hareketli geçiyor. Kuşadalı Kuvayı Milliyeci, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün dava arkadaşı Mahmut Esat Bozkurt ölümünün 70. yılında Kuşadası ve İzmir’de düzenlenen etkinliklerle anıldı. Yine bu ay Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği ‘’Osmanlı Mezar Taşlarındaki Meslekler ve Sembollerin Anlamları’’ sergisi Kuşadalıların ziyaretine açıldı. 40 yıl önce yapılan yerel seçimlerin yoğun gündemi oluşturduğu Aralık 1973 Ada Sesi gazetesi haberlerini Mustafa Veli yorumluyor. Geçtiğimiz ay yapılan 600. yıl panelinde Yrd. Doç Dr. Bülent Çelik’in ‘’XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kale Merkezli Bir Osmanlı Yerleşimi: Kuşadası’’ sunumunun devamı bu sayımızda. Sosyal Hizmetler Uzmanı Şadiye Dönümcü, Söke’nin sinemalarını kendine has üslubu ile aktarıyor. Sayın Dönümcü’nün yazılarını okuyucularımızla buluşturmaya devam edeceğiz. Eğitimci Fatma Kırlı doğduğu Yalçın Sokağını ve bu sokakta yaşadığı çocukluk anılarını bizlerle paylaşıyor. 11. Yüzyıldan günümüze kadar varlığını sürdüren Rumların Panagia Kurşuniatissa adını verdikleri Davutlar Beldesi sınırları içinde bulunan Kurşunlu Manastır, artık doğa ve insan kaynaklı tahribata karşı direnme noktasının sonuna gelmiştir. Ekodosd yine önemli bir uyarıda bulunuyor. ‘’Tarih Çökmeye Başladı. Dikkat !! Kimse Altında Kalmasın. Dergi kapağındaki fotoğrafta manastırın 1900’lü yıllardaki durumu görülüyor. Eğer istersek yeniden bu hale gelebilir. Ülkemiz sınırları içindeki tarihi miras bizimdir. Mirası reddetmek müflislere yakışır. ‘’Osmanlı Arşivlerinde Efes Kazıları’’ ile belgeleri tarihçi Ali Can’ın düzenlemesi ile yayınlamaya devam ediyoruz. İlgilenenlere duyuru: posterlerin tamamı Ticaret Odası toplantı salonu fuayesinde sergilenmektedir. Sedat Onar, bu ay bir İncil bilimci seyyahın Kuşadası ve çevresine ait mektuplarını yayınlıyor. Dr. Ayşe Günbey Şerifoğlu, yaklaşık 30 yıldan beri çözüm bekleyen Kuş-Atak Atıksu yönetimi ile ilgili gelişmeleri aktarıyor. Tarih ve felsefe antik çağlardan beri birlikte anılmıştır. Yazarımız eğitimci Orhan Gevrek, özel araştırma alanı içine giren felsefe ile ilgili yazılarını siz değerli okurlarımızla paylaşıyor. Dr. Ali Alkış’ın Kuşçubaşı Eşref ve Nail Topal’ın anılarla Mahmut Esat dize yazıları devam ediyor. Sağlıklı ve Mutlu Yıllar Dileriz. KUŞADASI YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI GRUBU Adına Sahibi ve Sorumlu Müdür Ali Ergül Yayın Kurulu Ali Ergül, Müjgan Şavkay, Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar, Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakrak, Ali Can Editör Nail Topal Grafik-Tasarım Nilüfer Saçar Nisa Hukuk Danışmanı Av.Nail Özazman Tercüme (İng-Frs) Duygu Sayra Ergül Redaksiyon; Nail Topal, Sedat Onar, Duygu Sayra Ergül, Alp Ergül İletişim Ege Mahallesi, 442 Sokak Club Oliva ERGÜL Apartmanları B Blok Kat:1 D:4 Kuşadası - AYDIN Tel: 0256 618 44 44 Ali Ergül: 0532 212 20 31 [email protected] www. kuyeta.org Dağıtım Pazarlama Ergül Turizm Gıda Maddeleri Ltd. Şti. Baskı Yeri Yeniyol Matbaası 1145/1 Sk. No: 50/A Yenişehir - İZMİR Tel: 0232 449 88 52 Faks: 458 62 86 [email protected] Sayı 60 Yıl 6 ARALIK 2013 KUYETA 1 Ben Buradayım Ey Tarih Aralık 1973’te Kuşadası Mustafa Veli Mavi İnsan Denizin soluk almaları sıklaştı. Kış geliyor. İçimdeki kış biraz daha sakin. Dışarıya çıkmak istemiyor. Kış yağmurları içimdeki gözyaşları oluyor. Dinlendiriyorum. Ağaçlar kuruyor yine. 10 Kasım 2013 tarihinde Atatürk'e ihanet ediliyor. Ülke muhafazakârlığa gidiyor. Tek rejim, tek ses. Çoğu sesler sonbahar yapraklarında dökülüyor. Atatürk ölümünün 75. yılında iki ayrı mevlit ile anılıyor. Kuşadası gibi yerlerde yani çok az bölgelerde meydanlarda anılıyor. Kuşadası’ndaki etkinliklerde üstümüzden savalım havasındaydı. Atı alan laikliği geçiyor. Acelecilik başladı hükümette. Oysa sonbahar yaprakları yavaş yavaş düşüyor. Özel hayatlara karışılmaya başlandı. Özel hayat diye bir şey kalmayacak. Öğrenciler ilk sırada. Aynı evlerde kalmaları istenmiyor. Kız, erkek ders çalışamayacak. Yine geleceğin ağır teorileri gözlerime çarptı kuruyan dallar gibi. Kuruyan sadece ben değilim. Ada Sesi gazetesinin Aralık 1973 yılındaki sayfaları da kuruyor. Sulamam gerek yağmurlar yağıncaya kadar. 4 Aralık 1973 Salı BELEDİYE BAŞKANI ADAYLARINI TANIYORUZ. Mercan Küçükyağcı (AP Adayı) İlçemiz Adalet Partisi Belediye Başkan Adayı olan Mercan Küçükyağcı 1341 yılında Kuşadası’nda doğmuştur. 15 yıldan beri belediye meclisinde görevli bulunan Küçükyağcı bu süre içinde encümen üyeliği ve Belediye Başkanı vekilliği yapmıştır. Evli ve 6 çocuk babası olan Mercan Küçükyağcı belediye hizmetleri yanında çeşitli sosyal ve kültürel faaliyetlerin içinde bulunmuş ve öncülük yapmıştır. Nuri Yılmaz (Bağımsız Aday) İlçemizin Bağımsız Belediye Başkanı adayı olan Nuri Yılmaz 1338 yılında Hopa da doğmuştur. 29 yıldan beri ilçemizde ikamet eden Nuri Yılmaz pansiyon işletmeciliği yapmaktadır. Kars’ın Salat, Artvin’in Şavşat köylerinde öğretmenlik yapan Nuri Yılmaz bilahare Etibank ve Tariş’te görev yapmıştır. İlçemiz Esnaf Kefalet Kooperatifinin kurucusu olan Nuri Yılmaz belediye başkanı vekilliği ve encümen üyeliklerinde bulunmuştur. Halen Aydın Belediyeler Birliği Encümen üyesi olan Nuri Yılmaz evli ve 4 çocuk babasıdır. Gürel Abacıoğlu (CHP Adayı) Emekli Zabıt Kâtibi Latif Abacıoğlu’nun oğludur. 1941 yılında Kuşadası’nda doğmuştur. İlçemiz CHP Belediye Başkan Adayı olan Gürel Abacıoğlu ilk ve Orta Okulu ilçemizde bitirdikten sonra İzmir Atatürk Lisesinden mezun olmuştur. Bilahare İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitiren Gürel Abacıoğlu vatani görevini Asteğmen olarak ifa ettikten sonra İzmir Barosunda bir yıllık avukatlık stajyerliğini tamamlamış ve ilçemizde avukatlığa başlamıştır. İngilizce lisanını konuşan Gürel Abacıoğlu bekârdır. Refik Soykut (Bağımsız Davutlar Adayı) Davutlardan Bağımsız Belediye Başkan adaylığını koyan Emekli Albay Refik Soykut 1921 yılında Kırşehir’de doğmuştur. 1941 yılında subay olarak orduya katılan Refik Soykut 1963 yılında albay iken emekli olmuştur. 1950 yılında Kore Savaşlarına katılan Refik Soykut 1956’da Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresinden mezun olmuş ve 1960 yılında memleketi Kırşehir’de Belediye Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Evli ve üç çocuk babası olan emekli Albay Refik Soykut İngilizce ve Fransızca lisanlarını konuşmaktadır. Davutlarda arazisi bulunan Refik Soykut halkın arzusu üzerine adaylığını koymuştur. Fotoğrafları da var. 2014 Mart sonunda tüm Türkiye’de de Belediye Başkanlık seçimleri var. AKP hükümeti adaylarını belirledi. CHP her zamanki gibi. CHP’de parti liderine el pençe divan durmak yok. Bakalım Belediye Başkanlığını kim kazanacak. 11 Aralık 1973 Salı BELEDİYE BAŞKANI SEÇİMİNİ AP ADAY MERCAN KÜÇÜKYAĞCI KAZANDI. Günlerdir neticesi sabırsızlıkla beklenen mahalli seçimler bütün yurtta olduğu gibi ilçemizde de geçtiğimiz Pazar günü yapılmıştır. Oy kullanma hakkına sahip 5017 seçmenden 2885 seçmenin oy kullandığı seçimlerde AP adayı Mercan Küçükyağcı 1334, CHP adayı Gürel Abacıoğlu da 1248 oy almıştır. Bağımsız aday Nuri Yılmaz 61 oy almıştır. İl genel meclisi seçimlerini de 2203 oy alan CHP adayı emekli ilkokul müdürü Sacit Sarıoğlu kazanmıştır. Rakibi AP adayı Hüsnü Seçer ise 2091 oy almıştır. Belediye meclisine Adalet Partisi 10, Cumhuriyet Halk Partisi 9 üye verecektir. Davutlar Bucağında seçimi ikinci defa Adalet Partisinden İbrahim Saka Kazanmıştır. KUYETA ARALIK 2013 2 MERCAN KÜÇÜKYAĞCI’NIN MESAJI Tabiat harikalarını sinesinde barındıran, Turizm potansiyeli yüksek güzel Kuşadamız da bana belediye başkanlığı görevi veren muhterem seçmenlerime ve seçimler akabinde beni gördükleri yerde tebrik etme lütfünde bulunan partili, partisiz aziz hemşerilerime en kalbi teşekkürlerimi sunar, cümlenize sağlık, Saadet ve işlerinizde başarılar dilerim. Mercan Küçükyağcı 12 ARALIK ÇARŞAMBA GÜNÜ MAZBATASINI ALAN MERCAN KÜÇÜKYAĞCI GÖREVİNE BAŞLAMIŞTIR. Mercan Küçükyağcı 86 oy fazlalığıyla Gürel Abacıoğlu’nu geçmiş. Fazla bir fark yok aralarında. Gazetenin sol tarafında Mercan Küçükyağcı’nın mesajı var. Bende sağlık, saadet, mutluluk temennilerimle başarılar diliyorum. Belediye Başkanlığını Mercan Bey kazandı, ancak rakibi Gürel Bey de Mercan Bey’in kızı Fahriye Hanım ile evlenerek kazandı. Oğulları Latif Abacıoğlu Kuşadası’nda eğlence sektöründe çok başarılı işletmelere imza atıyor. Mercan Küçükyağcı hakkında hiçbir yolsuzluk söylentisi çıkmadı bildiğim kadarıyla. Başkanlık değil öz Kuşadalılık yaptı Kuşadalılara.E bu hale gelinceye kadar bakalım neler yaşadı. İleriki sayılarda göreceğiz inşallah. BELEDİYE MENSUPLARI ÖMER TAYLAN SAĞNAK ONURUNA VEDA YEMEĞİ VERECEK. 2 Haziran 1968 yılında yapılan seçimlerde AP’nin aldığı 977 oy’a karşılık aldığı 1539 oy alarak belediye başkanlığına seçilen CHP adayı Ömer Tayland Sağnak şerefine belediye mensupları Çarşamba akşamı veda yemeği vereceklerdir. Dört bucuk yıl belediye başkanlığı yapan Ömer Taylan Sağnak özellikle ilk üç yıl olağanüstü gayret sarf ederek belediyeye büyük gelir sağlayacak turistik site, dükkânlar ve daha büyük hizmetler yaparak halkın sevgisini kazanmıştır. Önümüzdeki günlerde görevini yeni başkan Mercan Küçükyağcı’ya devretmesi beklenen Ö.Taylan Sağnak’a belediye dışındaki yaşantısında da sağlık ve saadetler temenni eder, başarılar dileriz. Veda yemeği 12 Aralık akşama Kazım Usta Restoranda gerçekleşmiştir. Limandaki Belediye Çarşısı Ömer Taylan Sağnak’ın bir hizmeti. Her ne kadar yeri tartışılsa da Yat Limanı da büyük ölçüde onun döneminde gerçekleşti. O zamanın Kuşadası’nda hazine arazileri imara açılmadığı için Belediye Başkanlığı pek önemli bir kar kapısı değildi. Veda yemeğinde su gibi içki içilmiş. Şiirler ve şarkılar okunmuş. Kuşadası’nın önemli bir dönemine damgasını vuran bir belediye başkanının söyleyecek çok şeyi olmalı. Yerel Tarih okuyucuları en kısa zamanda Ömer Taylan Sağnak’ın başkanlık dönemi anılarını okumak istiyor. 18 Aralık 1973 Salı BELEDİYE MECLİSİ İLK TOPLANTISINI KUŞADALILARIN HUZURUNDA YAPTI. 17 Aralık Pazartesi günü 19 üyenin 16 sının hazır bulunduğu ilk belediye meclis toplantısında Belediye Başkanı Mercan Küçükyağcı kısa bir açılış konuşması yapmıştır. Meclis üyelerinin kapalı oyla yaptıkları seçimlerle Tuğrul Kutucu ve Yakup Katma Meclis Kâtipliğine seçilmişlerdir. Sezai İlkesengil ve Hüseyin Mumcuoğlu Meclis Başkanvekilliğine seçilmişlerdir. Ö.Taylan Sağnak veda yemeği: soldan sağan: Hüseyin Arın,Cengiz Akın, Şükrü Önal,Ahmet Kulalı,Mehmet Ok, Altan İbrikoğlu,Mustafa Taka (ekselans), Ramazan (Kambur Felek),Recep Alev, Taylan Sağnak,Mehmet Eriş,Kazım Yaşar,Mehmet Öcal, Erdinç Hayırgele,Hikmet Dinç, Yusuf Karamehmet,Ümit Şakrak,İrfan Sürekçi Sabri Mumcu, Sezai İlkesengil ve Halit Şakar Encümen üyeliklerine seçilmişlerdir. Gündemin son maddesi gereğince Belediye Başkan vekilliğine Şaban Alkış seçilmiştir. Yeni göreve seçilenlere hayırlı, uğurlu olsun. Birbirleriyle uyum içinde çalışsınlar. Başları önlerinde eğik olmasın. Yan gözle insanlara bakmasınlar. (son iki cümle çok iyi bir temenni oldu. Bundan sonra yeni seçilen başkanlara böyle dilekler dilemek lazım. Sevdim yazdığım cümleleri.) KİRAZLI DAĞLARINA KAR YAĞDI. Son günlerde çevremizi etkisi altına alan şiddetli fırtına ve yağışlardan sonra havalar birden soğumuş ve Kirazlı dağlarına kar yağdığı görülmüştür. Verilen bilgiye göre, önümüzdeki günlerde havaların daha da soğuyacağı söylenmektedir. 21 Aralık 1973 Cuma BELEDİYE BAŞKANIMIZ MERCAN KÜÇÜKYAĞCI HER MAHALLEDE AÇIK OTURUM YAPACAK. Belediyenin kasasında 40 lira var. Çok güç bir icraat içinde bulunan Küçükyağcı ‘’ Belediyemiz eski itibarına kavuşacaktır.’’ diyor. Belediyeyi 40 lira ile devralan ve yüz binlerce lira borçlu olduğunu söyleyen Belediye Başkanımız Mercan Küçükyağcı, bu durum karşısında fazla bir icraatta bulunulamayacağını ancak en kısa zamanda her şeyin düzeleceğini ve belediyenin işleyebilir bir hale geleceğini söylemektedir. Yeni mali yıla kadar(Mart ayı) yapılan bütün işleri her mahallede açık oturumlar düzenleyecek olan başkan Küçükyağcı: ‘’Bu günkü belediye rayından çıkmıştır. Alacaklı olan özel ve tüzel kişiler, taşınır, taşınmaz belediye mallarını icraya vererek sattırmaktadır. Bu çok acı bir gerçektir. Bütün amacımız ve gayretimiz evvela mali sorunlarımızı halledip. Belediyemize eski itibarını tekrar kazandırmaktır.’’ demiştir. Nee koskoca belediyenin kasasında 40 lira mı var? Bir zamanlar ülke 70 cent’e muhtaç haldeydi. Demek ki o yıllarda Kuşadası da 70 liraya muhtaç haldeymiş demek. Ne oldu bu paralara? ARALIK 2013 KUYETA 3 Ben Buradayım Ey Tarih 25 Aralık 1973 Salı FAİLİ MEÇHUL HIRSIZLAR P.T.T YER ALTI TESİSLERİ TARAFINDAN ORTAOKUL YAĞMUR SUYUNDAN ISLANINCA SOYULDU. MUHABERAT FELCE UĞRADI. İlçemiz Ortaokulu 20 Aralık gecesi Yağan aşırı yağmurlar nedeni ile faili meçhul hırsızlar tarafından ilçemiz PTT telefon şebekesinin soyulmuştur. yeraltı tesislerinde dün meydana Okul kasasında bulunan 3000 lira gelen arıza dolayısıyla ilçemizin değerinde posta pulu, okul kitaplığının büyük bir kısmında telefonlar paraları ve Kızılay Kurumunun paraları çalışmamıştır. son kuruşuna kadar alındıktan sonra, RIDVAN TÜREMEN TAYİN yangın söndürme kancalarıyla EDİLDİ. okuldaki bütün dolaplar kırılmış ve İlçemiz İş Bankası okulun içi harp sahasına Müdürü Rıdvan döndürülmüştür. Türemen, İstanbul Sabah okula gelen yöneticiler Kabataş İş Bankası Bölge durumu polise bildirmişlerdir. Müdürlüğüne tayin Soyacak başka bir şey bulamadılar edilmiştir. demek. Dışarıdan gelenler yapmıştır. Yıllardır ilçemizde Kuşadası’nda yaşayanlar böyle bir şey görevli bulunan, mesai yapmaz. Onlar kendi paralarını arkadaşları arasında kaptırırlar daha Kuşadası’nı olduğu kadar halk kaptırdıkları gibi. Rıdvan Türemen arasında efendiliği ve YAĞMUR YAĞDIĞI ZAMAN BAZI dürüstlüğü ile tebarüz SOKAKLARDAN GEÇİLMİYOR. eden Rıdvan Türemen gazetemizi Kanalizasyon ve su hattı geçen bütün ziyaret ederek teknik ve idari sokaklarımızdan yağışlı günlerde yaya personelimizle vedalaşmıştır. olarak geçebilmek imkânsız hale Rıdvan Türemen Perşembe günü gelmektedir. şehrimizden ayrılacaktır. Yeni göreve başlayan belediye TURİZM BÜROSU İNŞASI başkanı ve yönetiminin bu önemli PAZARLIK USULÜ İLE YAPILACAK. soruna el atmasını bekliyoruz. ANAOKULU YENİ BİNASINA Bismillah belediye başkanı daha TAŞINDI. makamına ısınmadan sorunlar Mahmut Esat Bozkurt İlkokulunun başladı. bir odasında faaliyete geçen Bilinen bir şarkının nakaratı gibi. Anaokulu önce Eski Yedi Eylül Halen daha aynı şarkı söyleniyor. İlkokulu binasına taşınmış nihayet Sokaklar bu şarkıyı çok seviyorlar okul müdürü Mehmet Kirişlinin olmalı. yoğun çabaları ile inşaatı tamamlanan Yedi Eylül İlkokulu binasına taşınmıştır. İhtiyaçları giderilmeye çalışılmaktadır. Bu dört haberi sana yorumsuz sundum sevgili okuyucu. Sen Mehmet Kirişli yorum yapar mısın? Yağmurda ıslanma. Hasta olma. 28 Aralık 1973 Cuma İSMET İNÖNÜ’NÜN TOPRAĞA VERİLİŞİ MÜNASEBETİYLE LİSEDE ANMA TÖRENİ DÜZENLENDİ. 25 Aralık Salı günü ebediyete intikal eden ünlü Türk politikacısı ve büyük asker İsmet İnönü bugün toprağa verilecektir. Kaya Aldoğan Lisesi konferans salonunda saat İsmet İnönü( 1884-1973) 9,30 da anma töreni düzenlenmiştir. Törende İnönü’nün hayatı, askeri yönü, hürriyetçi demokrasinin yerleşmesi yönündeki çabaları anlatılacak ve kendi sesi ile İnönü Savaşları dinlenecektir. Öğrenciler tarafından İsmet İnönü ile ilgili anılar ve şiirler okunacaktır. Milli Şef, İkinci Adam. Şimdi O’na da laflar geliyor. Anıtkabir vefasızlık karları altında. Türkiye Cumhuriyeti değil mi? Unutkan toplum. Bende unutmaya başladım. Yeni Yıl geliyor. 1974. Şimdiden iyi yıllar. Bedduaların havalarda uçuştuğu günlerde 2014’ü dualarla karşılayalım. Başınız yeni yılda önünüze bakmasın. Yan gözle insanlara bakmayın. Kuşadası Yerel Tarih daim olsun. Âmin. Kuşadalıların Ankara da İsmet İnönü ziyareti 10.3.1951 (Ethem Karşit'in oğlu Av. Galip Karşit Albümü) KUYETA ARALIK 2013 4 Kuyeta Haber MAHMUT ESAT BOZKURT’U 70. ÖLÜM YILDÖNÜMÜ ANMA ETKİNLİKLERİ 20 Aralık 2013 Cuma günü, Ölümünün 70. Yılında Kendi Sözleriyle Mahmut Esat Bozkurt konulu konferans, İbramaki Sanat Galerisinde, Eğitimci Yazar ve Yerel Tarihçi Nail Topal tarafından verilmiştir. Konferans öncesi, Mahmut Esat Bozkurt’un Arvalya(Eroğlu) mevkiinde bulunan mezarı ziyaret edilerek saygı duruşu yapılmıştır. Konferans geniş bir katılımla gerçekleşmiştir. Kuşadası Kaymakamımız Sayın Muammer Aksoy, Belediye Başkan Vekil Yusuf Emik konferansa katılmıştır. Ayrıca Mahmut Esat Bozkurt’un torunları, Mahmut Esat Bozkurt, Prof. Dr. Gül Güner, Nur Akgerman, Günsel Tekand ve Prof. Dr. Yaman Tekand ve Mahmut Esat Bozkurt İlköğretim Okulundan bir gurup öğrenci de konferansı izlemişlerdir. Konferans öncesi, Kuşadası Milli Merkez Temsilciliği tarafından, Mahmut Esat Bozkurt’un yazdığı anıt değerindeki Medeni Kanunun Gerekçesi dağıtılmıştır. Konferansta Mahmut Esat Bozkurt’un” devrimcilik, laiklik, hukuk devrimleri, basın özgürlüğü ve ulus sevgisi” gibi konularla ilgili sözlerini geniş bir biçimde yorumlayan Nail Topal, Mahmut Esat Bozkurt’la ilgili Kuşadası’nda gözlemlediği yanlışları da düzeltti. Konferansın sonunda konuşmacıya teşekkür eden Kuşadası kaymakamı Muammer Aksoy Nail Topal’a çiçek verdi. Ayrıca Mahmut Esat Bozkurt da aile adına bir teşekkür konuşması yaptı. Konferansa, ADD Kuşadası Şubesi, KUYETA, Kuşadası Milli Merkez Temsilciliği ve Kuşadası Belediyesi destek vermiştir. İZMİR PANELİ 21 Aralık 2013 Cumartesi günü, Dokuz Eylül Üniversitesi Desem Bordo Salonda, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılâpları Enstitüsü ve İzmir’i Sevenler Platformu tarafından düzenlenen “Ölümünün 70. Yılında Mahmut Esat Bozkurt Paneli”ne Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılâpları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kemal Arı, İzmir’i Sevenler Platformu Başkanı Sancar Maruflu, Eğitimci Yazar Nail Topal ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Yaman Tekand konuşmacı olarak katıldılar. Geniş bir izleyici topluluğunun katıldığı panel başarılı geçti. Panel sonunda katılımcılara plaket verildi. Panel sonunda Nail Topal, Mahmut Esat Bozkurt’u anlattığı ATEŞTEN ADAM YA DA BOZKURT adlı kitabını imzaladı. “OSMANLI MEZAR TAŞLARINDAKİ MESLEKLER VE SEMBOLLERİN ANLAMLARI” SERGİSİ Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği’nin “Osmanlı Mezar Taşlarındaki Meslekler ve Sembollerin anlamları” adlı sergi 21–27 Kasım 2013 tarihleri arasında Kuşadası Ticaret Odası Sergi Salonunda ziyaretine açılmıştı. Yoğun talep üzerine aynı sergi 11–13 Aralık 2013 tarihlerinde Kuşadası Belediyesi İbramaki Sergi Salonunda 11 Aralık 2013 Çarşamba günü kaymakamımız sayın Muammer AKSOY, belediye başkan vekilimiz Yusuf EMİK, Yerel Tarih Dergisi yayın kurulu, ADA-ÇEV derneği üyeleri ve nezih bir davetli topluluğunun katılımı ile saat 14.00’de ziyaretçilere açılmıştır. Sergi 14 Aralık Cumartesi günü saat 12.00 kadar açık kalacak ve her gün 10.00–18.00 saatleri arasında gezilebilecektir. ARALIK 2013 KUYETA 5 XVII. ve XVIII. YÜZYILLAR’DA KALE MERKEZLİ BİR OSMANLI YERLEŞİMİ: KUŞADASI Yrd. Doç. Dr. Bülent ÇELİK Adnan Menderes Ü. Fen-Ed.Fak.Tarih Böl. [email protected] XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın başlarında Kuşadası kalesinde önemli bir savunma gücü bulunuyordu. 25 Cemaziyelahir 1164/20 Mayıs 1751 tarihinde yapılan bir yoklama, kale içindeki cephane hakkında bize bazı bilgiler vermektedir: 18 Yukarıdaki malzemelerin dışında 1211/1796–1797 ve 1213/1798–1799 yıllarında İstanbul’dan kaleye 55 kantar siyah barut, yine 1213 yılında 8 top keçesi, 8 top tombazı, 7 kıyyelik 50 top yuvarlağı, 3 kıyyelik 250 top yuvarlağı ve 1 kıyyelik 200 top yuvarlağı gönderilmişti. Yine 4 Zilhicce 1217/28 Mart 1803 tarihinde yapılan başka bir yoklamada ise kaledeki toplar kayda geçirilmiştir. Bu tarihte kalede bulunan toplam 29 top aşağıdaki gibi konumlandırılmıştır. 19 Aslında Kuşadası kalesi’ndeki bu savaş araç-gereçleri ile ilgili yazışmaların asıl nedeni bambaşkaydı. Sığla Sancağı kazalarından Karaosmanzade El-hac Hüseyin Ağa tarafından sefer için toplanacak zahire ve zahire bedellerinden geçmiş yıllara ait bir miktarı devletin alacağı olarak toplanamamıştı. Kuşadası’ndan da 1214/1799–1800 yılına ait 10135 guruş ve 5000 kile aynî şair (arpa) ile 1215/1800–1801 yılına ait 7500 guruş hınta (buğday) bedeli, tüm şehre tevzi edilerek tahsil edilecekti. Ancak kale neferâtı kendilerinin kalede görevli olduklarından bu dağıtıma katılmayacaklarını öne sürmüşlerdi. İşte bu neden Osmanlı yöneticilerinin dikkatlerini kaleye çekmiş ve kalede ne var ne yoksa tahriri istenmişti. Aslında yönetim bu denetleme konusunda haksız değildi. Çünkü bir süre önce kaleden 5 varil siyah barut, 17 adet eski tüfek ile 2 adet topun çalındığına dair haberler gelmişti. Yönetim bu yoklamayla söz konusu mühimmat ve silahların gerçekten çalınıp çalınmadığının, yoksa yabancı bir gemiye mi yüklenmiş olduğunun araştırılmasını istemişti. 20 3 Zilhicce 1236/31 Ağustos 1821’de Kuşadası sahillerini koruma görevinde bulunan vezir Kalender Paşa maiyetine, dergâh-ı âlî top arabacıları ocağından 4 piyade ortası gönderilmişti. Önce Çanakkale’ye gelen bu askerlerin ve yanlarındaki atların, Çanakkale’den görevli oldukları Kuşadası’na gidinceye kadarki bir günlük yiyecekleri, geçtikleri kazaların halkı tarafından karşılanacaktı. 21 Kale sadece denizden gelebilecek saldırılara karşı savunma yapma olanağı dışında, bölgede suç işleyen kişilere verilen hapis cezalarının uygulandığı bir yapı olma özelliği taşımaktaydı. Örneğin Evâhir Receb 1126/Ağustos başları 1714’de Kuşadası kalesinde kalebend olarak tutuklu bulunan Güzelhisar sakinlerinden eski müftülerden Mustafa Efendi’nin şu anda ıslah-ı nefs ettiği, bundan sonra vilayet işlerine karışmayacağı, kendi halinde ilimle meşgul olacağı yönünde Aydın ve Menteşe sancakları muhassıl-ı emvâl’i El-Hac Ahmed’in gönderdiği mektup üzerine af edildiğine dair bir hüküm Kuşadası dizdarına yollanmıştı. 22 Kuşadası kalesi, XVIII. yüzyıl’da, halen devam eden taşra ile İstanbul 18 Cevdet Askeriye; 43328. KUYETA ARALIK 2013 6 * 1 kantar=56.449 kg. ** kıyye ya da okka 1 kıyye=1.282kg. 20 Aynı belge. 21 Cevdet Askeriye; 6164. 19 Aynı belge 22 MD; 122/19. arasındaki emtia trafiğinde ve bu seyrüsefere dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehdide karşı savunma rolünde ve bu rolü iyiden iyiye benimsemiş bir askeri üs konumundadır. Belki de XV. yüzyıldan, yani bölgenin Osmanlı birliklerince kesin olarak alınmasından ve İstanbul’un ele geçirilip, Osmanlı Devleti’ne başkent yapılmasından hemen sonra başlayan bu ilişki, arada İzmir’in ortaya çıkmasına ve bölgede en önemli liman haline gelmiş olmasına rağmen, incelediğimiz döneme kadar Osmanlı devlet adamlarınca devam ettirilmeye çalışılmıştır. Limana ve kaleye yapılan geçmişteki ve ele aldığımız dönemdeki Osmanlı yatırımları, taşradan merkeze yapılan bu katkıların devamını sağlamaya yönelik olmalıdır. KAYNAKLAR Arşiv Kaynakları Cevdet Tasnifi Askeriye, 6164, 43328. Dahiliye, 6647. Evkaf, 26122. Mühimme Defterleri, 122. Tapu Tahrir Defterleri, TT 806. Basılı Kaynaklar Akok, Mahmut; “Kayseri Şehri Tarihi İç Kalesi” Türk Arkeoloji Dergisi XXIII-2, Ankara 1976. Atabay, Selma; Mühimme Defterlerine Göre XVII. Yüzyıl’da Aydın Livası. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Aydın 2008. Batmaz, Eftal Ş.; Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Anadolu’da Kalelerin İdari ve Askeri Fonksiyonları (1550-1750). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ankara 1989. Braudel, Fernand; II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Düyası. Çev: Mehmet Ali Kılıçbay, 2 cilt, Eren Yayınları, İstanbul 1989. Evliya Çelebi, Seyahatname. Haz: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Robert Dankoff. Yapı Kredi Yayınları, c.9, İstanbul 2005. Dal, Dilara; XVIII. Yüzyılda Sakız Adası. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Aydın 2008, s. 114. Faroqhi,Suraiya; Osmanlı’da Kentler ve Kentliler. Çev: Neyyir Kalaycıoğlu. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1993. Goffman, Daniel; İzmir ve Levanten Dünya (1550-1650). Çev: Ayşen Anadol, Neyyir Kalcıoğlu. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995. Ödekan, Ayla; “Kale”. Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, c.2, İstanbul 1997, s. 932-933. Tavernier, Jean-Baptiste; Tavernier Seyahatnamesi. Çev: Teoman Tunçdoğan. Kitap Yayınevi, İstanbul 2006. Telci, Cahit; “Hicri 1723 Tarihli Kuşadası Gümrük Defteri”, Tarih İncelemeleri Dergisi XII, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayını, Bornova, 1997, s.135–154. ; XV-XVI. Yüzyıllarda Ayasuluğ Kazâsı. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi. İzmir 1999. Tournefort, Joseph de; Tournefort Seyahatnamesi. 2 Kitap, Çev: Ali Berktay, Teoman Tunçdoğan. Kitap Yayınevi, İstanbul 2008 ARALIK 2013 KUYETA 7 Nostalji NE YAPSAM İÇİMDE O ESKİ SİNEMALAR Şadiye Dönümcü Sosyal Hizmetler Uzmanı [email protected] Eskiden Söke'de hayat başka türlüydü. Bir filmi görmemiş olmanın statü kaybı olduğu zamanlar... O dönemin filmleri mi? Birini saysam, diğeri eksik kalır. "İçimde O Eski Sinemalar" derken kendime soruyorum: "Nerede Eski Ben?" Sanal alemde amaçsız gezinirken yolum "Söke Belediyesi uzun süredir faaliyette olmayan ilçenin en büyük oturma düzeni ve salonuna sahip Efes Sineması'nı kiralıyor" haberinin yer aldığı sayfaya düştü. Memlekete son gidişimde yıkılmayıp, dimdik ayakta olduğunu görünce mutlu olduğum "Efes Sineması"nın Belediye tarafından kiralanarak kentin kültür hizmetlerinde kullanılacağını öğrenince sanal yolculuğumu bitirip, "Ne Yapsam İçimde O Eski Sinemalar" yolculuğuna çıkıverdim. Yaşamımızın orta yerinde televizyon değil; sinemanın olduğu yıllar... Çocukluğumun ilk okul yıllarına denk gelen 1965-70’lerde hatırladığım kadarıyla Söke’de üç kışlık, üç yazlık sinema vardı. O zamanlar sinema sadece eğlence aracı değil, yaygın eğitim aracıydı; hatta belki de okul... Sinemada oynatılmış bir filmi görmemiş olmak adeta statü kaybıydı. ŞİMDİ İŞ MERKEZİ OLAN ZAMANIN SİNEMASI 1930'lar Türkiye’sinde sinema salonu olan 23 ilçeden biri olan Söke’nin Cumhuriyet yıllarında ilk açılan sineması; çarşı içindeki açık ve kapalı salonu olan "Neşe Sinema"sıydı. Diğer iki sinemaya göre daha küçüktü, doğal olarak eskiydi, fuayesi yetersiz, üç-dört localı, özellikle balkondaki koltuk sıralarının arası çok dar, koltukları gıcırtılı ve rahatsızdı. Makine dairesinden gelen gürültü balkondan film izleme keyfini kaçırttığından bu sinemaya nadiren gider, filmi salondan izlemeyi tercih ederdik. Hiç unutmam; bu sinemada Filiz Akın’ın oynadığı "Son Mektup" filmini kardeşimin göz yaşları ve hıçkırıkları eşliğinde tam üç kez izlemiştik. Kızının Akın hayranlığını bilen babam sinema dönüşü eve geldiğimizde onun şiş gözlerini görünce "Filmin sonu da mı mutlu bitmedi?" demişti. Neşe Sineması artık yok. Çok uzun yıllar önce iş merkezi oldu. BİR DİĞER SİNEMAYI YANINCA YERİNE APARTMAN YAPTILAR İstasyon yakınındaki Dicle Sineması o dönemin en yeni sinemasıydı. Evimize yakın olduğu ve iyi filmler getirdiği için biz ailece en çok o sinemaya giderdik. Fuayesi geniş, loca sayısı fazla, koltuk kalitesi ve yerleşimi daha iyi, büfesi daha zengindi. 1987’de yanınca yerine apartman yapılmış olsa da; aynı adla açılan 116 sandalyeli yeni bir Dicle Sineması var kentte. Söke artık tek sinemalı... Çayın öte yanındaki köprüye yakın, Efes Sineması’nın binasının dış cephe mimarisi çok güzeldi. Söke’nin bu en büyük sinemasının kırmızı deri koltukları konforlu, balkonu çok hoş, locaları ise şıktı. Turkuaz renkli panjurlu kapısı olan tuvaletleri amonyak kokardı. Fuayesi genişti. Gişenin hayli yüksek olan pirinç çerçeveli penceresine ulaşmazdı boyumuz. Bağırarak "iki öğrenci" der, zıplayarak elimdeki parayı tablaya bırakmanın karşılığında saman sarısı / roze renkli "seans sonuna dek saklanması mecburi" biletimizi ve "biletle muteber" olan yer kuponumuzu alırdık. Kentin en yüksek rantı olan bölgesinde yer alan sinemayı yıkmayıp amaca uygun kullanılmasını sağlayan mal sahiplerini ve buna aracılık KUYETA ARALIK 2013 8 eden belediyeyi kutlamak gerek. Efes’in perdesi kırmızı, Dicle’ninki lacivert kadifeydi ve ikisinde de büyük puntolu "Ziraat Bankası" yazısı ve "başak"lı logoso bulunuyordu. FİLMLERİ DUYURAN GEZİCİ ARABALAR Aşı tatili ve sömestr dönemi hariç hafta içi sinemaya gidemezdik. Kış aylarında hafta sonu bu üç sinema zınga zınk dolardı. Cumartesi günü öğlen –o zamanlar öyleydi- okuldan çıkar çıkmaz koşarak sinema önünde kuyruğa girerdik. Matine iki film olduğunda saat 14:00'te, üç film olduğunda 13:00'te başlardı. Paramız olursa pazar günü de bir diğer sinemaya giderdik. Şehri gezen arabalardan yapılan anonslarla hangi sinemada hangi filmin oynadığı duyurulur, sinema önüne ve şehrin belli yerlerine bez film afişleri asılırdı. Sinema dış duvarlarındaki camekanlı çerçevelerde filmin orijinal afişi ve fotoğrafları bulunurdu. Talebin çok olduğu bazı filmlerin biletleri önceden satılırdı. Nadiren yabancı bazı filmlerin bilet fiyatı yüksek olurdu. Efes Sinemasının girişinde bilet kontrolü yapan Giritli Pepe’yi hiç unutamam. Bazen seansa yetişemeyip, geç kaldığımızda “iyi müşteri olmanın ‘bonus’u olarak” bizi içeri biletsiz alırdı. Elimizde kalan parayı bol keseden sinemanın büfesinde harcardık. Yer kuponu verilmeyip, EGO (erken gelen oturur) düzeni uygulandığı seanslarda bilet kuyruğundaki arkadaşlarımızı fuayede; ahşap çerçeveli camekanlardaki film afişlerini seyrederek beklerdik. Salona girip hırka, palto, kaşkol ile arkadaşlarımıza yer tuttuğumuz da olurdu. Yer göstericileri bahşiş vermediğimiz için biz çocuklardan hoşlanmazdı. Matinelerde balkon tümüyle, salonun da arka bölümü kadınlara ait olurdu. Seyirci salona alındığında müzik yayını yapılır, o dönemin aranjman denilen moda şarkılarına ellerimizle tempo tutarak -bazen de söyleyerek- eşlik ederdik. Film başlamasına beş dakika kala “Film başlıyor. Herkes yerine otursun” diye anons yapılırdı. TEK DEĞİŞMEYEN SİNEMA "GONG"LARI O günden bu yana değişmeyen tek şey sinema gongları galiba. Salon ışıklarının yavaş yavaş kararması... Projektörlerin perdeyi aydınlatması... Perdenin süzülerek yana doğru açılması... Alkış sesleri... Islık sesleri... Ve şölen... Salon karardığında "Pek yakında", "Gelecek program" başlığıyla yapılan film tanıtımları ve reklamlardan –hâlâ öyle- hoşlanmazdım. Nadiren sağlıkla ilgili eğitim filmleri yayımlandığı da olurdu. Önümüze uzun boylu kadınlar oturduğunda sinirlenir, boyumuzu yükseltmek için koltuğumuzun üstüne paltolarımızı koyardık. Film başladığında nefesler tutulur sessizliğe gömülür, en küçük bir sese, fısıltıya, öksürüğe, kağıt hışırtısına tepki verirdik. Filmdeki gelişmeler seyircinin iklimini etkilerdi. Mesela; "kötü adam" cezalandırıldığında, "iyi adam"a yapılan haksızlık giderildiğinde, aşıklar kavuştuğunda salondan alkış ve ıslık sesleri yükselirdi. Filmde ezan okunduğunda tüm izleyiciler yerinden kıpraşırdı. Filme ara verildiğinde gözler aydınlığa zor alışır, salonda hareketlilik başlardı. Arayı tuvalet kuyruğunda geçirmeyelim diye çabucak o işimizi bitirir, büfe kuyruğuna girerdik. Büfeden aldığımız "Neşen Gazoz"u şişesinin içine nohut (beyaz leblebi) atıp, şişmesini bekleyip öyle içerdik. Ne büyük keyifti: o tatlanmış nohutları yemek... Gazozla bayat gevrek (simit yani) de iyi giderdi. Yağlı-tuzlu patlamış mısıra bayılırdık. Paramız çoksa çikolatalı gofret de alırdık. Sinemada "Kabuklu yemiş yemek yasak" olduğundan evden götürdüğümüz kabuksuz kuru yemişleri, börek- poaçayı afiyetle yerdik. Başka sıralarda oturan arkadaşlarımızla uzaktan uzağa el-kol işaretleriyle konuşur, bazen aramızda nevale değişimi yapardık. "MA-Kİ-NİS-SSST, SES" Salon içinde boynuna iple bağlanmış tahta bir tablada yiyecek satanlara, şişelere gazoz açacağı ile vurarak “gaz-zozzz” diye bağıran, daracık koltuk aralarından geçerek sıranın ortasındaki müşteriye pervasızca ulaşmaya çalışan satıcılara sinir olurdum. Film aralarında salon doğal yöntemlerle havalandırılır, insanlar tahliye kapısının önünde sigara içerdi. Filmin devamı başladığında uzun süre salonda sessizlik sağlanamazdı. İkinci/üçüncü film başlayacağında bazı seyirciler salondan ayrıldığından rahatlardık. Film oynarken giriş-çıkışı önlemek için salon kapısının perdesi önünde görevliler beklerdi. Film koptuğunda ses-görüntü kalitesi bozulduğunda; “Ma-ki-nis-sssst; ses” diye bağırırdık. Balkon arka sırada ve sıra ortalarında oturmayı sevmezdim. Makine dairesinin altındaki o küçük pencereden çıkıp, perdeye yayılan ışık huzmesi vardır ya... Ortada oturuyorsak film ilk başladığı anda ya ayağa kalkar ya da ellerimizi havaya kaldırır, perdeye siluetimiz yansıdığında gülüşürdük. Muzurluk işte... Küçücük boyumuzla önümüzdeki kadınlardan perdedeki yazıyı göremediğimiz, görebilsek de okuma hızımız alt yazı akış hızını yakalayamadığı için o zamanlar alt yazılı filmleri sevmezdim hiç. MAKİNE DAİRESİNİ MERAK EDERDİM Kanlı, vurdulu-kırdılı, ölümlü sahnelerde kendi kendimize sansür uygular, gözlerimizi kapatır ya da kardeşimle birbirimize sarılırdık. Sinemada olağanüstü durumlarda -hatta film oynarken bile- anons yapılırdı. Önce amfilikatörün açılış sesini, ardından soluk sesleri duyardık. Bir erkek sesi: “1,2,3... Sayın felan feşmekan lütfen müdüriyete geliniz" derdi. Hiç unutmam; 7-8 yaşlarında olmalıyım. Dicle Sinemasında "Katır Tırnağı" adlı filmi izliyoruz annem ve kardeşimle. Yapılan anonsla annemin müdüriyete gelmesi istendi. Nasıl korkmuştuk. Meğer evimizin bacası tutuşmuş, sinemada olduğumuzu bilen komşular hem itfaiyeye, hem sinemaya gelip haber vermiş. Biz eve gittiğimizde baca söndürülmüştü. Makine dairesini merak eder, gelip-geçerken kafamızı uzatır, duvarındaki afişlere yerlerdeki kopmuş film parçalarına bakardık. Nargis ve Raj Kapoor’un oynadığı "Avare" filminin "Rüyalarınıza giren büyük bir aşk ve seven kalplerin hikayesi" yazan afişine bir şekilde sahip olmak kardeşimi ve beni onurlandırmıştı. Mutfak kapısının arkasına astığımız afişle kuzenlerimize epey hava atmıştık. Çıkışta güneş varsa gözlerimiz kamaşır, hava kararmışsa bulanık görürdük. Sinema çevresinden geçerken yerde bulduğumuz film parçalarını güneşe tutarak hangi filme ait olduğunu çıkartmağa çalışırdık. O zamanlar sinema salonları tiyatro, konser, panel, toplantılara da ev sahipliği yapardı. Söke’nin sosyal ve kültür hayatı o yıllar çok yoğundu. Ben Dostlar Tiyatrosunu, Aşık Veysel’i, Erol Büyükburç’u, Beyaz Kelebekler’i, Avni Dilligil Tiyatrosunu, Cem Karaca’yı, Barış Manço’yu, Edip Akbayram’ı, Rasim Adasal’ı o salonlarda izledim, dinledim. VE YAZLIK SİNEMALAR... Ve "yazlık sinema"lar... O zamanlar Söke’de Neşe, Park ve Albayrak Caddesinde Zehra Yengemlerin evinin yanındaki olmak üzere üç yazlık sinema vardı. Bazen yengemin evinin damından -bedavadan- film seyretmek bizi çok mutlu ederdik. Yazlık sinemalarda salon düzenini koruyabilmek için sandalyeler ya birbirine telle bağlanır ya da altlarından geçirilen takozla sabitlenirdi. Annem evden getirdiği ıslak toz beziyle oturmadan önce sandalyeyi siler, ŞADİYE DÖNÜMCÜ 17.7.1959- Söke doğumlu. Söke-Kocagözoğlu İlk Okulu'nda, Aydın- Ortaklar İlk Öğretmen Okulu'nda, SSYB-Sosyal Hizmetler Akademisi'nde, Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde okudu. (Mülga)SHÇEK Genel Müdürlüğünde yönetici, bağlı sosyal hizmet kuruluşlarında ise sosyal hizmet uzmanı ve yönetici olarak çalıştı. Şimdilerde ‘araştırmacı” olarak memuriyetini sürdürüyor. “bianet.org" ve "sosyalhizmetuzmani.org" web sitelerinde yaşlılık ve diğer sosyal hizmet alanları ile hayatın sair hallerine ve hayatın şiir hallerine ilişkin yazılar yazıyor. Değişik dergi, gazete ve kitaplarda yayımlanan yazıları, bilimsel toplantılarda sunduğu tebliğleri var. “Yaşlılık El Kitabı”nın (1996) editörü. “ Yaşamla Bütünleşen Bir Mesleğin Öyküsü: Sema Kut & Sosyal Hizmet (2004-Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği)” kitabını yazdı. “Türkiye’de Hak Temelli Sivil Toplum Örgütleri: Sorunlar ve Çözüm Arayışları” (2011-STGM Yayımı kitabının yazarları arasında yer aldı. “Dokunsan Kırılan Dokunmasan Kuruyan İnsanlar”(Haz.2012-Dipnot Yayınları)kitabının yazarı. TRT’de yayımlanan (2006-2007) yaşlılık dönemi sorunlarını işleyen 36 bölümlük "MAVİ" programının 'kaynak metin yazarlığı' ve danışmanlığını, TRT-2'de yayımlanan (2007-2008) yaşlılık öykülerinin işlendiği 39 bölümlük "ÖMÜR DEDİĞİN" adlı programın danışmanlığını yaptı. Amerika Birleşik Devletleri’nde yayımlanan Marquis Who’s Who in the World “Dünyada Kim Kimdir” 2010 yayınında biyografisi yer aldı. İki(z) kızı var: Bahar ve Pınar. üzerine gazete serip minder koyardı. Tahta sandalyede uzun süre oturmak insanı zorlardı. Çıkışta babam bizi kapıda beklerdi. Yazlık sinemada "kabuklu yemiş yemek serbest" olduğundan film boyunca çiğdem yerdik. Annem kabukları yere atmamız için gazete kağıdından yaptığı külahları elimize tutuştururdu. Yazlık sinema keyfini sopalı dondurma (sütsan) tamamlardı. Bazen ani başlayan yağmur yüzünden film yarıda kesilir, çıkışta müdüriyet ertesi gün için boş bilet dağıtırdı. Fatma Girik’in köylü bir kadını oynadığı ve tam tek başına dağın tepesinde doğum yapacağı sırada başlayan fırtına yüzünden film yarıda kaldığı için ağladığımı da unutmadım. Renkli ampullerle aydınlatılan yazlık sinemalar sünnet şölenlerine ve düğünlere ev sahipliği yapar, kapısına seyyar satıcılar dizilirdi. Yazlık-kışlık sinemalarda izlediğim renkli sinemaskop, siyah-beyaz ve bazı bölümleri renkli filmlerde kendimle özdeşleştirdiğim bir kahraman edinirdim. Bilim kurgu ve fantastik filmlerden pek hoşlanmaz, "salon filmi" tabir edilen filmleri, müzikalleri, polisiye, kovboy ve macera filmlerini severdim. Türk filmlerini hiç kaçırmaz (hala öyle...), gördüğüm filmlerin adını günlüğümün arka sayfalarına yazardım. O dönemin oyuncuları mı? Birilerini söylesem diğerleri eksik kalır... O dönemin filmleri mi? Birilerini saysam, diğerleri eksik kalır. Evet, "Ne Yapsam İçimde O Eski Sinemalar" derken kendime bir kez daha soruyorum: "Nerede Eski Ben?" Artık uzun süre sabit oturmaktan kaynaklanan ve "sinema hastalığı" denilen dizlerimdeki rahatsızlık yüzünden film izlerken zorlandığımdan sıkça "Nerede Eski Ben?" deyip "ahhh" çekiyorum. (ŞD/GG) * O zamanlar 52 il ve 23 ilçede sinema salonu varmış. Salonu olan ilçeler arasında Söke’nin yanı sıra Bergama, Tire, Ezine, Biga, Nazilli, Gönen ve Düzce var. Ankara’da merkezde iki salon varmış, ancak ilçelerde yokmuş. Bursa ve Adana’da 4’er, Manisa’da 3 salon varmış. ** Başlık Atila İlhan’ın "Eski Sinemalar" adlı şiirinin bir dizesi. ARALIK 2013 KUYETA 9 Anılar BİZİM SOKAĞIMIZDI YALÇIN SOKAK Fatma Kırlı Eğitimci Bizim sokağımızdı Yalçın Sokak Camiatik Mahallesindeydi. İki Oluklu Çarşısına yakındı. Babam Konyalıydı. Medrese eğitimi görmüş, askerde yeni Türkçeyi öğrenmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında okur yazar sayısı az olduğu için babamı eğitmen yapmak istemişler, ancak dedem vefat edince gidememiş tarlalar ile ilgilenmek zorunda kalmış. Daha sonraki yıllarda Kuşadası'na yerleşip inşaat işlerine başlamış ve annemle evlenmiş. Babama Konyalı Musa yada yapıcı Musa derlerdi. Tarihi çok severdi. Çok kitap okurdu. İki Oluklu kahvelerinde arkadaşlarıyla tarih sohbetleri yapardı. En iyi dostu berber Hüsnü Seçer idi. O yıllarda herkes çok mutluydu. Yardımlaşma, dayanışma, güven vardı. Kapılar açıktı “huu komşu” diyen içeri girerdi. Bizim sokakta; Sait Ağalar, Urgancılar, Arifoğulları, Kireçciler, Delibaşlar, Bakkal Şükrüler ( Şimdiki Ok Sülalesi), Çamtepeler gibi geniş aileler vardı. Biz bu geniş ailelerden değildik. Bir de ilk göç aldığımız illerden biri olan Denizli’nin Tavas ilçesinden gelmiş aileler vardı. Onlara “Davazlı” derlerdi. Artık çok uzun süre tüm Denizlililere “Davazlı” dendi. Bu deyiş aynı zamanda becerikli, bilmiş, başarılı keçesini sudan çıkaran anlamında olmuştu. Urgancıların Adnan, Delibaşların Ümit, Çamtepelerin Memet, Sait Ağaların Emral, Bakkal Şükrüler’in Emel ile yaşıttık ve birlikte oynardık. Futbol, dokuz taş, çember çevirme, çelik çomak, ip atlama, beş taş en sevdiğimiz oyunlardı. Yaz geceleri annelerimiz kapı önünde otururken saklambacın zevki başkaydı. Zeytin zamanı hafta sonu 1,5 kg yağ karşılığı zeytine gider, harçlıklarımızı çıkartırdık. Mahallemizdeki tek motorlu taşıt sağlık memuru Naşit Amcanın vosvageni idi. Ama çok nadir binerlerdi. Kuşadası'nın tek gazete bayii olan Selami Çetin amca meşhur Birinci Hoca'nın oğlu idi ve Şükrü Ok amcanın kız Annem Nahide Kırlı KUYETA ARALIK 2013 10 Babam Musa Kırlı kardeşi ile evli idi. Geniş aileler varlıklıydı; ama malvarlığı para etmezdi. Çünkü tarladaki hiçbir şey satılmazdı, tütün, zeytin hariç. Evlerdeki ve tarlalardaki meyveler herkese açıktı. Ben ilk dutu, inciri pazarda manavda satılırken görünce, çok şaşırmıştım. Biz bu meyveleri doğrudan ağacından yerdik. O yüzden mal varlığı olan da olmayan da eşitti. Aynı şeyleri giyer aynı şeyleri yerdi. Balıkçılar, balığın çok çıktığı günler olsa gerek, balığı bedava dağıtırlardı. Ramazan ayında komşuya bir kap yemek verilirdi, bu yemek etli ve özel olurdu. Bayram önü büyük aileler, dul kadınları, fakirleri çağırır, bayramda diktirip giysinler diye kumaş dağıtır, bazen dikiş parasını bile verirdi. Ben okulu bitirince 18 yaşında nişanlanmıştım. Mahalleli kızmıştı niye yabancıyla nişanlandım diye. Özellikle oğlu için beni gönlünden geçirenler. Kireçcilerin Emine Abla bir gün beni çağırdı, evlerinin üst katına çıktık. Emine Ablayı Bisikletçi Hasan istemiş, vermemişler. İkisi de bir daha evlenmemiş. Emine Abla 40 yaşın üstündeydi. Çeyiz sandığı açtı içinden dantelleri çıkardı ve bana dedi ki “sehpalar yuvarlak oldu yuvarlak, kare oldu kare, dikdörtgen oldu dikdörtgen, oval oldu oval dantel ördüm, hepsi sandıkta kaldı. İyi yapıyorsun evlenmekle beğen birini al güle güle kullan.” Ben evlendim. Benden sonra da bisikletçi Hasan amca , Emine Ablayı bir kez daha istetti bu defa muratlarına erdiler ve çok mutlu oldular. Yalçın Sokak da adaklar bile güzeldi. O zamanlar okullar tam gündü, öğleyin yemeğe eve gelinirdi. Bazen öğle yemeğine geldiğimizde, sokağın başında bir hanım:” Hadi çocuklar Çamtepelerde bulama var (etli pilav) alın evden kaşıkları.”Hepimiz sevinçle kaşıkları alır koşa koşa giderdik. Bulama tencereyle ortaya konur, biz etrafına dizilirdik, herkes önünden yer ortadaki etlere uzanmazdık. Ev sahibi etleri karıştırırsa yerdik. Bulama adaktı, ne güzel bir adak, çocuklara adanırdı. Örneğin “oğlum askerden gelsin, bulama adadım” derdi anneler. Onun çocuklara adandığı bilinirdi. Yalçın Sokak’ta kışa hazırlıkta şunlar yapılırdı: Kışlıklar elbirliği ile hazırlanırdı. Komşular her gün bir evde toplanır tarhana ovulur, makarna kesilir, yemeklik zeytinler çizilirdi. En eğlencelisi çocuklar için bulgur yapımı idi. Her gün bir evde buğday kaynar sokaklara serilen hasırların üzerine yayılır. Çocukların en büyük zevki, hasırlardan avuç avuç kaynamış buğday alıp yemekti. Buğday kuruyunca sıra bulgur yapmaya gelmiştir. Urgancılardan değirmen taşları alınır, Bakkal Şükrü Ok’un Evi komşularla birlikte değirmen taşları çevrilerek buğday öğütülür, bulgur olurdu. Artık Yalçın Sokak kışa hazırdı. Yalçın sokakta kış geceleri de özeldi: Zeytinler toplandıktan sonra, gece ev gezmelerine gelirdi sıra. Gündüzden haber gönderilirdi çocuklarla.”Bir maniniz yoksa annemgiller akşam size gelecek”. Babalar İkioluklu’nun kahvelerine, anneler çocukları ile ev gezmelerine giderlerdi. O yıllarda gece 12’ ye kadar yanan jeneratör aydınlatırdı Kuşadası’nı. Bazen bozulur gaz lambaları ile idare ederdik. Her evde ocak vardı. şimdiki şömine. Ocak yanar, ateşinde susam kavrulur, incirler susama basılır, içine ceviz konur misafire ikram edilirdi. İkioluklu Çarşısında Aşure yapımı da çok önemli geleneklerimizden biriydi. İkioluklu çarşısının Zahireci Cihan’ı vardı. Nohutu , buğdayı, fasulyeyi O verirdi. Bakkallar şeker, diğer aileler para verirdi aşure için. Fırının önüne 7 -8 kazan kurulur, akşam mahallenin erkekleri toplanır, benim babam dahil, sabaha kadar aşureyi pişirirken rakı içer eğlenirlerdi. Sabah mahalle de , kabını alan çarşıya aşure almaya giderdi. O aşurenin tadını hiç bulamadım ilerleyen yıllarda. Hala aşureyi çok severim o tadı ararım bir de kurban bayramındaki kaburga dolmasını… Yalçın Sokağı ve çocukluk günlerimi özlüyorum. Zeytin Toplarken Ekodosd’dan Al Haberi TARİH ÇÖKMEYE BAŞLADI DİKKAT!!! KİMSE ALTINDA KALMASIN Antik Dönem’in Mykale’si, günümüzün Samson Dağları’nın Kuşadası Körfezi’ne bakan yamacında kurulmuş Kurşunlu Manastırı çökmeye başladı. Her yıl yaptığımız incelemelerde sık sık gündeme getirdiğimiz manastırdaki sorunlar, önemli bir bölümün yıkılmasına neden oldu. Manastır kilisesi içinde kubbenin taşıyıcı payelerinden birinin tamamen yıkılarak tahrip olduğunu tespit ettik. Aydın İlinin Beşparmak Dağları’nda bulunan Stylos (Arapavlusu) Manastırı’ndan sonra 2. Manastırı konumundaki Kurşunlu Manastırı, Dilek Yarımadası’nın doğu kısmında ayazmaların arasında, zengin biyoçeşitlilik barındıran bir doğa alanının içinde bulunmaktadır. Manastırın son yıllardaki en büyük sorunu, kubbesinin üzerinde çıkan ağaçlardır. İyice büyümeye başlayan ağaçların kökleri manastır duvarlarını çatlatarak, taşların yerlerinden sökülmelerini sağlamaktadır. Yüksek bir tepede olan manastır iklim koşulları nedeniyle sık sık rüzgâr almakta, manastır kubbesinin üzerindeki ağaçlar rüzgârda sallanmakta ve bu durum da duvarların çatlamasına yol açmaktadır. Sonunda geliyorum diyen tehlike gelmiş ve kubbenin taşıyıcı payelerinden birinin ve taşıyıcı kemerin yarısının tamamen yıkıldığı görülmüştür. 800 yılı aşkın bir süredir ayakta kalmaya başaran Panagia Kurşuniatissa Manastırı, 1800'lü yılların sonlarında Priene'de kazı yapan Theodore Wiegand burayı ziyaret ettiğinde, bir kaç din adamı ile işlevini sürdürmekteydi. 200 yıl önce işlevini sürdüren manastırın bugünkü hali çok kötü durumdadır. Daha da önemlisi insan güvenliği açısından büyük tehlike içermektedir. Manastıra yazın safari turu yapan acenteler yoğun turist getirmekte, kış aylarında ise tarih tutkunları ve yakın yerleşimlerden mantar toplamaya gelen çocuklar buraya geldiği görülmektedir. Özellikle insanlar içindeyken manastırın çökmesi bir faciayla sonuçlanabilir. Bu nedenle acil olarak tehlike yaratan bölgelerin etrafı çitle çevrilerek uyarı tabelaları konulması gerekir. Bir yandan da manastırın kurtarılması için gerekli iyileştirmelerin yapılması lazımdır. Yoksa yöremizin bir kültür hazinesi ve Kuşadası turizmi için önemli bir tarihsel mekân olan bu manastır hızla yok olup gidecektir. Bu konuda ilgili kurumlara bilgilendirme yazısı göndereceğiz. KURŞUNLU MANASTIRI Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’nın doğusunda, eşsiz bitki zenginlikleri arasında yer alan Kurşunlu Manastırı, Bizans yapısı bir Ortodoks Manastırı olup, 11. yy. kurulduğu tahmin edilmektedir. Rumların Panagia Kurşuniatissa dedikleri manastır, Panagia sözcüğünden de anlaşılacağı üzere Meryem’e ithaf edilmiştir. Kurşuniatissa adı Türkçe kurşun kelimesinin Rumca bir ek almasıyla oluşmuş, T. Wiegand’ın belirttiği gibi muhtemelen yapıların üstünü örten kurşundan geldiği tahmin edilmektedir. Davutlar beldesine 12 km. lik bir tırmanışla ulaşılabilen manastır, ikonaperestlerin ve dinsizlerin saldırılarına karşı savunma ve eğitim amacıyla, gizlenebilmeleri ve tapınabilmelerine uygun bir coğrafyada olması nedeniyle, baskıdan kaçan din adamları tarafından kurulduğu bilinmektedir. Etrafı duvarlarla çevrili Kurşunlu Manastırı’nın merkezinde bir kilise bulunmaktadır. Manastır duvarlarının dışında 100 metre doğusunda bir mezar şapeli vardır. Kilisenin batısında, Bizans manastırlarındaki ofis binalarını akla getiren kule görünümlü üç katlı bir yapı bulunmaktadır (EKODOSD) - EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER DERNEĞİ KUŞADASI / www.ekodosd.org - 0256 614 78 11 ARALIK 2013 KUYETA 11 Osmanlı Arşivinde Kuşadası-Selçuk OSMANLI ARŞİVLERİNDE EFES KAZILARI - 5 Ali Can Tarih Öğretmeni - Efemerist [email protected] HR.TO, 239 / 47 Ayaslug ile daha önce Efes denilen Iskalonova, Gavur Köyü [Güzelçamlı, Kuşadası, Aydın] yakınındaki Eski Kale denilen Koloponyon [Panionion] şehrinde bulunan harabelerde kazı yapmak ve çıkarılacak eserleri İngiltere’ye nakletmek amacıyla Mösyö Çone Bortile Dod’a 1 Haziran 1864 tarihine kadar izin verilmesi talebiyle İngiltere Sefareti’nden Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazının tercümesi. (23 Mart 1863) KUYETA ARALIK 2013 12 HR.TO, 58 / 56 – 14, 15 ve 16 Ayaslug’da kazı yapma izni alan Mösyö God’a [John Turtle Wood] verilen fermanlarda bulunacak eserlerin yarısının Osmanlı Devleti’ne ait olduğu konusunda bir ifade olmadığı, sadece çift eserlerden birinin Osmanlı Devleti’ne bırakılacağı şartı olduğu, zaten bu hususa bu ana kadar uyulduğu, 1871 ve 1872 yıllarında Mösyö God tarafında çıkarılan birçok eserin İstanbul Müzehanesi’ne [İstanbul Arkeoloji Müzesi] teslim edildiği, Diana mabedinin ise zaten harabe halinde olduğu ve bu haraplığa kendisinin sebep olmadığı, bu mabetten alınan ve İngiltere’ye götürülmesine karar verilen taşların görevli Osmanlı memuru tarafından incelendikten sonra İngiltere’ye gönderildiği, 1871 ve 1873 yılları arasında İngiltere’ye gönderilen eşyanın listelerinin zaten İzmir’de yetkililere verildiği, Parlamento tarafından hazırlanan ve 1864 ile 1871 yılları arasında İngiltere Müzesi’ne giren eserleri gösteren raporun gönderildiği, 1871 yılındaki nakliyatta görevli Mösyö Nevton’a Aydın (İzmir) Valisi tarafından da kolaylık gösterildiği, yapılan kazılarda fermanlara aykırı bir davranışta bulunulmadığı ve böyle bir şüpheden bahs edilmesinin teessüfle karşılandığı hakkında, Vinter Con tarafından Osmanlı Devleti Londra Sefareti’ne gönderilen yazının tercümesi. (20 Haziran 1873) ARALIK 2013 KUYETA 13 Gezginlerin Kaleminden Kuşadası / 28 BİR İNCİL BİLİMCİ SEYYAHIN KUŞADASI VE ÇEVRESİNE AİT MEKTUPLARI Sedat Onar Araştırmacı [email protected] Bölüm - 1 Kitabın Adı :“Greece and the Levant or Diary of a Summer Excussion in 1834”(Cilt 2) (Yunanistan ve Levant veya 1834 Yılında Bir Yaz Gezisi ve Günlüğü) Yazar : Richard Burgess Yayınevi : Longman, Londra Kitabın Basım Tarihi : 1835 İngiliz Teolog Richard Burgess’in 1834 yılında Kuşadası’nda tespitleri Bazı seyyahların gerçek meslekleri yaptıkları gezilere yansımıştır. Nasıl bir biyolog bitkileri, bir entomolog böcekleri yaptığı seyahatlerde öne çıkarmış ise bir incil bilimci yani din bilimci bir teolog olan Richard Burgess’ta dini niteliği ağır basan bir seyahatname yazmıştır. Ancak Kuşadası bölgesinde yaptığı incelemelerde ne kadar objektif davranmaya çalışırsa çalışsın yerel Hıristiyan unsur olan Rumların tarafını ve bölgede görev yapan Hıristiyanları kayıran bir yaklaşım içinde olmuştur. Bunda biz Türklerin atalarının yabancılara karşı mesafeli yaklaşmamızın payının büyük olduğunu düşünüyorum. Richard Burgess 1796-1881 yılları arasında yaşamış bir İngiliz din adamı ve din bilginidir. Cambridge’ din eğitimi veren St.John Kolejinden mezun olmuş, diyakoz rütbesi ile göreve başlamıştır. 1828 yılında İsviçre-Cenevre’de, 1831 yılında İtalya-Roma’da bulunan İngiliz konsolosluklarında, din görevlisi olarak görev yaptı. Kuşadası’na İtalya’da görev yaptığı esnada 1834 yılında geldi. Seyahatinden sonra İngiltere’ye döndü ve çeşitli Din Eğitim Kurumlarında rektör olarak görev yaptı. İngiliz dini eğitim sisteminin hala Richard Burgess’in kurduğu sistem üzerinden eğitime devam ettiği belirtilmektedir. Burgess yaşamı boyunca çok sayıda dini içerikli kitap yazmıştır. Roma’daki görevi sırasında yapmış olduğu seyahatlerde ise iki seyahatname yazmıştır. Bunlardan ilki 1835 yılında basılan iki ciltlik “Greece and the Levant or Diary of a Summer Excussion in 1834” (Yunanistan ve Levant veya 1834 Yılında Bir Yaz Gezisi ve Günlüğü) ile 1855 yılında basılan İstanbul ve Grek Hıristiyanlığı adlı eserlerdir. Richard Burgess bölgemize Yunanistan’dan deniz yoluyla geldikten sonra Kuşadası’nda konaklamış ve o sıralar buradaki KUYETA ARALIK 2013 14 hayata dair işaretler bırakmıştır. Seyahatlerini tamamen başkalarına yazdığı mektuplar üzerinden anlatmıştır. Anlatım bütünlüğünü korumak maksadıyla Burgess’ın Kuşadası bölgesine ait izlenimlerini bölgeye gelişine ait notlardan başlayarak sizlere sunuyorum. Arada bazı saptamalarda bulundum. Koyu renkli yerler Burgess’ın anlatımlarıdır. Burgess’a göre 1834 yılının Kuşadası öyküsü: “Sisam’ın son burnunu geçtikten sonra St.Maria (Trogyllium) Burnundan Sakız yakınlarındaki bir nokta olan Bianco Burnuna(Çeşme Yarımadası’nın en batısındaki burun) kadara her tarafını engin mavi suların kapladığı, etrafı dağlarla çevrili muhteşem bir körfeze girdik. Körfezin güney yönünde bereketli toprakları ile Asya kıyıları görülür. Scala Nuova çıkıntısı üzerindeki tepelerde sayısız üzüm bağları uzanmaktadır. Biraz daha güneydeki çıkıntıda ise Panionium bulunmaktadır. Gözümüzün hizasında denizin içinden dışarı fışkırmış durumdaki kayalar görülmekte. Sol tarafımızda ise Antik Çağ’dan kalma gibi pek çok ünlü yeri olmasına rağmen bunların büyük bir kısmını bugün görebilmek mümkün değildir. Ama Notium, Lebedos, Kolophon gibi yerler yerinde durmaktadır. Kimi yerde kara parçalarının denizin koynuna, kimi yerde de denizin kara parçalarının koynuna girdiği nadir güzellikleri buralarda görmek soğuk iklimlerden buraya gelip te buralarda Asya kıyılarını görenlerin hafızalarına müthiş yansımalar kazır. Burası Efes Kilisesine giden havarilerin geçtiği ve karaya çıktıkları yerlerdir.” Richard Burgess buradan sonra Atina’daki arkadaşı avukat Richard Ingram’a yazdığı mektup üzerinden seyahat ile ilgili notlarını aktarır. MEKTUP II Atina’daki Bay Richard Ingram’a Scala Nuova, 10 Temmuz akşamı “Ege Adalarına nasıl yolculuk edeceğimiz konusunda bize anlattıklarınıza göre sizin isteğiniz doğrultusunda Attika’ya (Atina’nın da üzerinde bulunduğu yarım ada) kayıkla dönerek bir fırsatı kaçırdığımızı düşünüyorum. Ancak uzun karantina süresi ile ilgili açıklamalarından dolayı bizim kaptana Syra’ya (Attika Yarımadasına yakın bir Yunan Adası) dönünce göz dağı verildi. Bu mektup sana ulaşmadan önce seni Atina’da bırakacaklarından korkuyorum. Bunun olabileceğini düşünüyorum. Ben her akşam zamanımı gazeteye yazı yazmak için harcıyorum. Eğer daha özel olarak Scala Nuova’ya benim peşimden gelmek gibi bir niyetiniz var ise geldiğiniz taktirde size ve dostlarınıza zaman ayıracağım. Sunium Burnuna (Attika yarımadası’nın en güneyindeki burun) kadar bizim teknemizin yüklenmesi konusundaki yardımlarınıza teşekkür ederim. O tam da umduğum gibi büyük bir gayret ve özveri ile taahhütlerini gerçekleştirdi. O’nun atın üzerindeki eyerdeki oturuşu pek de heybetliydi. Kerratia’da bizim ekmeklerimizi yemek, iki şişe brendimizi dökmek gibi bağışlanabilir küçük Kitap Kapağı hatalarını saymaz isek, O’na herhangi bir kusur bulamadık. Atina’dan Marathon’a seyahatimiz sekiz saatimizi aldı; oradan Richard Burgess da Colonna Burnuna 15 saatten fazla bir zamanda gittik. Syra Adası’na yolculuğumuz ise 9 saat sürdü. Colonna Burnundan gece yarısı yelken açtık. Sert bir meltem esiyordu. Ben 3 Temmuz perşembe günü sabah uyanabildim. Çevremde kabarık mavi dalgalar gördüm. Küçük teknemiz pruvasına vuran dalgalarla güçlü bir mücadeleye tutuşmuş, adaya doğru iyi bir yol izliyordu. Andros, Tinos, Myconi, Delos ve Gyaros (Ghisura) Adalarını gördüm. Dalgaların kenarından uzaklardaki Ceos (şimdi Zca) ve Cythnos (şimdi Thermia)Adaları da seçilebiliyordu. Üç saat boyunca dalgaları ve rüzgâr dolu yelkenleri izledim. Sert rüzgâr bizi istediğimiz noktaya kadar taşıdı. Akşam saat dokuz civarında limanı tüccarlarla dolu yeni bir şehir olan Syra Adası görülür görülmez denizciler bağırarak haber verdi. Beni kayıkla Syra’da karaya çıkarması için kaptana 20 dolar vermeyi kabul ettim. Burada kaptanla yeni bir sözleşme yapacaktık. Ancak Kaptan bizi Scala Nuova’ya götürmeyi istemiyordu. Benim belirlediğim adalara uğramayacağını, Scala Nuova gibi yirmi bir günlük karantina bekleme süresi olan yerlere en az doksan dolardan daha aşağıya gitmeyeceğini söyledi. Bununla birlikte küçük tekne ve mürettebatı o kadar temizdi ki, kaptandan başka O’na yardım edebilecek altı çift el daha vardı. Ayrıca ben de onların çalışmasının üçte ikisi kadar onlara yardımcı olabilirdim. Bunları açıkça konuştuktan sonra, Kaptan’ın istediği ücrette anlaştık. Ben kendi yatağımı her gece güverteye seriyordum. Yedi gün boyunca aldığımız halis bir keyfi ömrümün hiçbir döneminde aldığımı hatırlamıyorum. Tinos Adası’nda karaya çıkışımızdaki ve Rhenea mezarını incelememizdeki eksiklikleri sana anlatacağım. Paros’daki mermer ocaklarından daha da yukarıya çıkın, eğer mümkünse Naxos Adası’nda bir gününüzü geçirin. Sisam Adası’na çıkmak için daha fazla kuşatma olmadan karaya çıkmak için Türk Amiralinden izin alabilirsiniz. Ancak Adaya şu anda abluka uygulanıyor. Ben de oraya gidene kadar durumu bilmiyordum. Antiparos adası dışındaki tüm adalarda gerekli erzak tedariklerinizi yapabilir, ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Kiklad Adalarındaki en büyük iki market Syra ve Naxos’tadır. Biz öğleden sonra saat iki civarında buraya geldik. Alev kırmızısı bir giysi giymiş bir yeniçeri tarafından apar topar bütün milletlere ait yardımcı konsolosların bulunduğu bir binaya götürüldük. Yeniçerinin başındaki türban o kadar çok kıvrımlı ve başını sarmıştı ki, yüzündeki gizli ifadeden bizi kolladığını hissediyorduk. Belindeki kuşaktaki ağır silahlar, omuzunda da büyükçe bir ceket duruyordu. Böylece diğer milletlerin konsolos yardımcılarının mekânlarında bize çaka satar gibi bir havası vardı. Yeniçeri yoldan geçerken yerli ahalinin O’na karşı derin bir saygı duyduğunu gözlemledim. Bizim dünyamızda olduğu gibi dünyanın bu bölümünde de böyle kendini önemseme maalesef vardır. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar saçma saygı gösterme gözlemlemedim. Böyle şeyleri ancak Mezopotamya, Kapadokya ve Pontus’ta rastlayabilirsiniz. Belki de Yörüklerde de benzer davranışlar vardır. Yeniçeri bizim kalan günümüzde başımızda adeta Kerberus oldu. Kuşkusuz senin bu konuda tecrüben vardır. Sen de Scala Nuova’ya geldiğinde senin de peşine bir Yeniçeri takmışlardır. Kentin dar yollarında gezerken bize yaptığının aynısını sana da yapmıştır.” Richard Burgess’ın tespitine göre 1834 yılında ilçede görev yapan tüm yardımcı konsoloslar tek bir binada kalıyormuş. Daha önce de başka gezginlerin beyanından da bu binanın şimdiki kervansaray olması ağırlık kazanmaktadır. Bir diğer konu ise o yıllarda devletin güvenliğe verdiği önemdir. İlçemize gelen her yabancıyı kontrol altında tutmak için peşlerine birer yeniçeri takılmış. Devam ediyoruz… “Buraya gelen her yabancının öncelikli hedeflerinden bir tanesi buradaki şatafatlı Yunan Kilisesini görmektir. İçeri girdiğimizde içimizi derin bir huşu kapladı. Mabetten çıktıktan sonra birkaç kişi bir yandan bir şeyler mırıldanırken bir yandan da meraklı gözlerle bizim hareketlerimizi izliyordu. Biz farkında olmadan onların önüne geçtik. Kaba taş döşeli ve kirli birkaç sokak geçtikten sonra Pazar yerine indik. Pazarda pirinç, kuru ve yaş meyveler, az da olsa manifatura malları sergileniyordu. Buradaki ticaret Yunan İsyanından önce çok canlıydı, şimdi oldukça azalmış. Zaten isyan sonrasında nüfus bile 6000 kişi azalmış. 17 Temmuz 1820 günü burasının en korkunç ve dehşet dolu kanlı mücadelesinin yaşandığı gün olarak kayıtlara geçmiştir. Kara Ali’nin Sisam bozgunundan önce bu kentte büyük bir çarpışma yaşanmıştır. Sahil hattındaki pek çok yerde kasap dükkânlarındaki manzaralardan farklı olmayan felaketler yaşanmıştır. Pazardan sahildeki çardaktan yapılmış, dalgaların köpüklerinin kıyısına vurduğu bir kahvehaneye gittik. Buradaki Müslümanlar akşam serinliğinde bu kahvehanede dinleniyordu. Az bir mesafe ilerde içinde dikili taşların bulunduğu, kıyıya çok yakın bir yamaca kurulmuş, etrafı duvarla çevrili bir mezarlık vardı. Daha yukarıda üzüm bağları ve çorak bir sırt hattı uzanıyordu. Arazinin girinti yaptığı yerde uzun kule gibi servi ağaçları içinde bir cami vardı.” 17 Temmuz 1820 tarihi Kuşadası açısından önem arz eden bir tarihtir. Zira birkaç kaynakta bu tarihten birkaç gün önce Sisam’da bulunan Türklerin Yunan isyancılar tarafından katledilmesi üzerine, bu katliamdan kurtulabilenler Sakız Adası’na ve Kuşadası’na kaçmışlardır. Türklerin Sisam Adası’nda katledildiği haberi Sisam’dan kaçanlar tarafından Kuşadası’na iletildikten sonra Kuşadası’nda Türk ve Rum taraflarının karşılıklı olarak üzücü olaylara neden oldukları anlaşılmaktadır. Ancak bu konuda elimizde yeterli derecede kaynak olmadığı için olayın bilançosu hakkında bir şey söylemek mümkün değildir. ARALIK 2013 KUYETA 15 Kurumların Tarihi DOKSANLI YILLARDAN GÜNÜMÜZE KUŞ-ATAK BELEDİYELER BİRLİĞİ VE ÇEVRE PROJELERİ - 5 : Dr. Ayşe Günbey Şerifoğlu Kimyager Bölüm - 5 KUŞ-ATAK ATIKSU YÖNETİMİ KUŞADASI, DAVUTLAR, GÜZELÇAMLI KANALİZASYON SİSTEMLERİ Birlik üyesi Kuşadası, Davutlar, Güzelçamlı Belediyelerinin Atıksu sorunlarının çözümüne yönelik yürütülen kanalizasyon projeri Belediyeler adına İller Bankası tarafından yürütülmektedir. Davutlar ve Güzelçamlı Belediyeleri Kanalizasyon sistemi ile sistemde yer alan Terfi Merkezleri inşaatları İller Bankası Genel Müdürlüğü’nce % 80 hibe ile 2010 yılında yapılan protokolle başlatılmıştır. Kuşadası Belediyesi sınırları içinde kalan bölgede çalışmalar 2004 yılından bu yana İller Bankası tarafından “Kuşadası Kanalizasyon Projesi” kapsamında yürütülmekte ve bu kapsamda 100 km üzerinde şebeke hattı döşenmiştir. Kanalizasyon ve arıtma tesisine deşarj sistemini bağlayacak terfi merkezleri de İller Bankası tarafından tamamlanmıştır. Kuşadası Belediyesi sınırları içindeki yerleşim yerlerinin kanalizasyon hattının % 100’e yakın kısmı tamamlanmıştır. Kuşadası Belediyesi sınırları üç havzaya ayrılmıştır. • Kuzey Havzası denilen Kuştur-Tusan Mevkii, • Kadınlar Denizi Mahallesi ve Merkez Mahallelerin yer aldığı Merkez Havzası • Yavansu, Karaova, Kadı Kalesi, Soğucak ve çevresinin yer aldığı Güney Havzası’dır. Kuzey Havzası’nda yerleşik nüfus bulunmamaktadır ve bölgede bulunan turistik tesislerin tekil arıtma sistemleri mevcuttur. Bu bölgede en büyük sorun Kongre Merkezinin tamamlanmasından sonra yaşanabilir. Merkez Havzası’nda toplanan atıksular, Kadınlar Denizi ve Merkez Mahallelerde bulunan turizm tesisleri, ikincil konutlar ve yerleşik nüfustan kaynaklanmaktadır. Bu sular Kasım Yaman Parkı terfi merkezine toplanmakta ve ön arıtmadan sonra denize deşarj edilmektedir. Atıksu Arıtma Tesisi devreye girdikten sonra Kadınlar Denizi terfi merkezinde toplanan atıksular Atıksu Arıtma Terfi Merkezi İnşaatı KUYETA ARALIK 2013 16 Terfi Merkezi İnşaatı Tesisi’ne basılacaktır. Merkez Havzası’ndan toplanan atıksular 1975 yılında ihalesi yapılıp 1979 yılında tamamlanan ve Güvercinada’nın güney kısmında 270 m uzunluğunda ve 30 m derinliğe deşarj edilmekteyken, 1994 yılında işletmeye alınan, Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Kasım Yaman Parkı karşısındaki keson kuyuda toplanıp 1 km uzunluğunda ve 32 m derinlikte denize deşarj edilmiştir. Kasım Yaman Parkı karşısındaki deşarj hattı çok kısa süreli hizmette kalması planlanarak 320 mm çapında çelik borudan inşa edilmiş, fakat belli bir süre sonra ihtiyaca cevap veremez duruma gelmiştir. Bu nedenle 2001 yılında yüksek yoğunluklu ve basınca dayanıklı olan 630 mm çapında HDPE 100 polietilen borulardan oluşan 1093 m boyunda 34 m derinliğe deşarj yapan yeni hat döşenmiştir. Bu Terfi Merkezi İnşaatı hattın KUŞ-ATAK Projesi tamamlandığında da sistemin acil durum tahliye hattı olarak kullanılması planlanmıştır. Bu hat devreye girdikten sonra diğer hatlar devreden çıkarılmış ve kanalizasyon inşaatı tamamlanan Kadınlar Denizi Mahallesi’nin atıksuları da Kadınlar Denizi Mahallesi Terfi Merkezi aracılığıyla bu hat üzerinden denize deşarj edilmeye başlanmıştır. 2003-2004 ve 2005 yılları içinde İller Bankası’nın yaptığı çalışmalarla daha önce bağlantı götürülemeyen Güney Havzası’na kanalizasyon hattı ulaştırılmış ve bu havzada yer alan Karaova, Yavansu ve Kadıkalesi Mahallelerinin kanalizasyon şebekesi tamamlanmıştır. Yine Zitur Sitesi önünden yapılan Derin Deniz Deşarj Hattı inşaatları tamamlanmıştır. Bu hattın atıksu arıtma tesisi kuruluncaya kadar Kuşadası Belediyesi sınırları içerisinde Güney Havzası diye tabir edilen Karaova, Kadıkalesi, Yavansu Mahallesi ve çevresinden toplanan atıksuyun deşarjında kullanılması öngörülmüştür. Böylece Zitur Sitesi önünden Güney Havzası Derin Deniz Deşarj Hattı’nın tamamlanmasıyla Kuşadası Belediyesi Karaova, Yavansu, Kadıkalesi Mahalleleri ve çevresinin kanalizasyon hattı da işletmeye alınacak ve Kuşadası Belediyesi sorumluluk alanındaki bütün nüfus kanalizasyona bağlanmış olacaktır. KUŞADASI ATIKSU ARITMA TESİSİ PROJESİ Kuşadası Atıksu Arıtma Tesisi teknik tasarımları (mimari, elektrik, mekanik projeleri, jeo teknik araştırmaları, gerekli saha çalışmalarını vb.)ve fizibilite çalışmaları Birlik tarafından İller Bankasına yaptırılarak 2007 yılında tamamlanmış, Kuşadası Belediyesi Çevre Koruma Birimi teknik personeli tarafından ÇED raporu hazırlanarak Çevre Orman Bakanlığı’ndan ÇED belgesi alınmıştır. Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi Kuşadası Türkmen Mah. Kuruköprü Mevkiinde hazineye ait 353 ada 2 parsel 18.903 m² ve aynı ada 3 parsel nolu 51.308,08 m² alanlarda Kuşadası - Davutlar - Güzelçamlı Belediyelerinin yerleşim birimlerinden kaynaklanacak evsel nitelikli atıksuların altyapı tesisleriyle toplanarak Atıksu arıtma tesisine iletilmesi ve arıtılan suların Zitur sitesi önündekiderin deniz deşarj hattı ile denize deşarj edilmesi sağlanacaktır. Arıtma tesisinden çıkan temiz suların dejarjı amacıyla “Derin Deniz Deşarj Hattı Projesi” Kuş-Atak Birliği tarafından DEÜ Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsüne 2004 yılında yaptırılmış ve İller Bankası tarafından 2006 yılı içinde başlayan inşaatı 2010 yılında tamamlanmıştır. Burada en önemli ve yeniden değerlendirilmesi gereken konu arıtılmış atıksuların denize deşerj edilmesi yerine, tarımda sulama amaçlı (Söke bu suya talib olmuştur) kullanılması sağlanmalıdır. Deşarj hattı acil durumlarda tahliye hattı olarak kullanılabileceği uzmanlar tarafından da belirtilmektedir. Arıtma tesisi temel verileri: 1. Kademe 2020 yılı 2. Kademe 2040 yılı Kış Nüfus:130.750 kişi Kış Nüfus: 231.300 kişi Yaz Nüfus: 333.800 kişi Yaz Nüfus: 477.100 kişi Debi Kış: 42.432 m³/gün 68.040 m³/gün Debi Yaz: 123.936 m³/gün 177.624 m³/gün Atıksu Arıtma Tesisi projesi ARALIK 2013 KUYETA 17 Felsefe BİLGİ AŞKI BİLGELİK SEVGİSİ YA DA TAM TERSİ Orhan Gevrek Eğitimci Felsefe bence, ele geçirilmesi en zor disiplindir. Felsefeyle ilgili bir kitaptan yüz sayfa okuduğunuz sürede, başka bir alanda beş yüz sayfa okuyabilirsiniz. Hem süre beş misli uzar hem de beyin yorgunluğu beş kat artar. Nedir ki alınan keyif ve doyum da bir o kadar fazladır. Beynimizin genişleme seslerini duyabiliriz... Ben siyasetle ve edebiyatla ilgili kitapları okumak için çok zaman harcadım. Yüksek öğrenimimi sosyoloji, psikoloji ve felsefe derslerinin ağırlıklı olduğu pedegoji - eğitim bilimi - alanında yaptım. Siyaset ve edebiyat sevgim ağır bastığı için, felsefeye gerekli zamanı ayıramadım. Şimdiki aklım olsaydı, siyasete çok az zaman ayırır; felsefe alanında doktora yapardım. Toplumumuz genelde çok okumaz. Bilime ve sanata ilgi duymaz, felsefeden tamamen uzaktır. Günah, anlamsız ve yararsız bir iş olarak görür. Modern ve teknik bir toplum olamayışımızın en temel nedeni, felsefeye uzaklığımız ve yeterince yararlanma hevesinde olmayışımızdır Çok eski çağlarda bütün bilimler felsefenin içindeydi. Bilimlerin bağımsızlaşıp kendi başlarına ortaya çıkmalarına kadar, felsefe; akla dayanan bilgi olarak anlatılmış ve anlaşılmıştır.Geometri Euklides –Öklid (İ.Ö 330-275) KUYETA ARALIK 2013 18 Archimedes –Arşimet( İ.Ö 287-212) Eukleides'in (İ.Ö 3.yy), mekanik bilimler de Archimedes’in (İ.Ö 287-212) çabalarıyla bağımsızlığa yöneliyor. Fizik bilimi Galileo ve Newton tarafından 16. ve 17. yy da geliştirildi. 18. yy da Lavoisier ile biyoloji, 19. yy da Clude Bernard ile kimya bağımsız bilim durumuna geldi.Yine aynı yy da Ruhbilim ve toplumbilim, insanla ve toplumla ilintili konuları ve sorunları; kendi özel yöntemleriyle incelemeye başladılar. Bilimlerin bu ilerleyişi, eskiden tüm bilgileri kapsayan felsefenin alanını gittikçe daralttı. Bilimler inceledikleri konularla ilgili sağlam ve kesin bilgiler verebildiler. Sağlam ve kesin bilgiler veremediği için, felsefenin işe yaramaz bir araştırma tarzı olduğunu öne sürenler ortaya çıktı. Özellikle evren, tanrı ve insan ruhu konusunda bilgi vermeye çalışan metafizikin hiçbir değer taşımadığı söylendi. Metafizik ve materyalizm konusuna kısaca değinmeden önce, felsefe nedir sorusunu en yalın biçimde yanıtlamaya çalışacağım. Felsefe sözcüğünün Yunanca aslı, philosophia dır. Philia 'sevgi* anlamına gelir. Sophia ise bilgelik Isaac Newton(1643-1727) Kimi zaman ruhbilim felsefeye dahil edilirken, kimi zamanda mantık; bağımsız bir bilim olarak görülür. Başka bir yaklaşımla felsefe ikiye ayrılır. 1Sistematik Felsefe: Metafizik ya da Varlıkbilim (Ontoloji), mantık, bilgi kuramı, ahlak felsefesi, sanat felsefesi, tarih felsefesi, toplum felsefesi, kültür felsefesi, dil felsefesi, din felsefesi, doğa felsefesi vb yer alır. Felsefe Tarihi: Filozofların yaşamlarını, öğretilerini, felsefe dönemlerini ve akımlarını, felsefe sorunlarının tarihsel art arda gelişlerini inceler. TDK sözlüğünde felsefe sözcüğü şöyle tanımlanmıştır: Madde ve yaşamayı ve bunları evren, toplum ve ruh gibi belirtilerini neden , ilke ve erek bakımından inceleyen zihin çalışması ve bu çalışmanın verimi... Buradan günlük dilimizde felsefe ve filozof ne anlama geliyor, biraz da ona bakalım. Felsefe ya da felsefe yapmak, derin ve anlaşılması güç sözler söylemek olarak anlaşılıyor. Filozof ise dünyayı umursamayan kişi ya da dinsiz olarak algılanıyor. Oysa felsefe de, filozof da bizde anlaşıldığı gibi değildir... ya da genel olarak 'bilgi' demektir. Philosophia bilgi aşkı ve bilgelik sevgisi anlamına gelir. Philosophos 'filozof ise; bilgiyi seven, bilgiyi arayan ve ona ulaşmak isteyen kişi demektir. Eski Yunancada sophia sözcüğü yalnızca bilgi anlamını değil; akıllıca davranmak, aşırılıklardan kaçınmak, kendine egemen olmak ve kötü durumlara göğüs germeyi bilmek anlamlarını taşıyor. Felsefenin amacının yalnızca kuramsal -teorikbilgiler elde etmek ve vermek değil; doğru davranmak ve ahlaklı yaşamanın yollarını öğrenmek ve öğretmek olduğunu da söylememiz gerekir. Eski Yunan düşüncesi, bilgelik, bilmek ve bildiğini Antoine Lavoisier (1743-1794) uygularken ahlaklı davranmak gerektiğini benimsiyordu. Sokrates bu nedenle, '’hiç kimse bilerek kötülük yapmaz’’ demiştir. Sokrates' in bu görüşü günümüzde ne kadar geçerlidir, üzerinde durmaya ve tartışmaya değer. Okullarda okutulduğu şekliyle felsefe, altı bölüme ayrılır: 1- Metafizik 2- Mantık 3- Bilgi kuramı 4- Etik. (Ahlak Felsefesi) 5- Estetik. (Güzeli ve sanatı konu alan felsefe) 6- Materyalizm Galileo( 1564-1642) ARALIK 2013 KUYETA 19
Benzer belgeler
sayfalar HAZIRAN_`2013.....1-19_opt
Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar,
Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakr...
sayfalar aralik_`2012.....1-19
Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar,
Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakr...
sayfalar mayis_`2012.....1-19
Mahmut Esat Bozkurt'un çalışmaları çok kısa özet olarak bunlar. Ülkesini seven bir insan olarak, bir Türk olarak,
bize hizmet eden insanları hayırla anmak ve onların adlarını yaşatmak, en önemli gö...