sayfalar HAZIRAN_`2013.....1-19_opt
Transkript
sayfalar HAZIRAN_`2013.....1-19_opt
1954-55 DERS YILI MAHMUT ESAT BOZKURT İLKOKULU 4. SINIF ÖĞRENCİLERİ EFES KÜLTÜR GEZİSİ 1-Süleyman Kaplan(Başöğretmen),2-Şükriye Erdoğan(sınıf öğretmeni), 3-Hami Yakut(Öğretmen),4-Hüsnü Çelik, 5-İbrahim….., 6-Ruşen Akten, 7-Mustafa Küçük, 8-Ali….., 9-……..,10- Muhittin Palamutçu, 11-Ali Pancar, 12-Çoşkun….., 13-Hidayet Hamaloğlu, 14-Önder Konuk, 15-Mehmet……, 16-Mehmet Bölük, 17-Hüseyin Kemikli, 18-Cemal Tahsin Özenmiş, 19-Mustafa Şefik Gürkök, 20Hüseyin Seçer, 21- Hüseyin Alev, 22- Mustafa Ertan, 23-Özdemir Yoldaş,24………., 25-……… 26-………, 27-……. 28-….. Topuz, 29 İclal Bozdoğan, 30-…….., 31-……., 32- Nuran Kutbay, 33-…….., 34-…….., 35-……..36-……..,37- Kamuran….., 38-……., 39Mesut Temel, 40- Gürbüz Arıkan, 41- İlhami Akalın, 42- Fatma Sabırlı, 43-Cenibe Temiz, 44-Remziye Baykal, 45-Nuran….., 46-Mekiye Bozkurt(Çetiner), 47-Nermin Çetiner(Karaca), 48-Ayhan….., 49-……Yakut, 50- Ege Kipural, 51-Dilek İstemi,52-Nurten….., 53-Musa Doyuran, 54-Dilek Özsürücü(Egel), 55-Serpil….., 56-Ata Şakrak, 57-Cezayir Ege, 58-……….. [email protected] Yerel Tarih Dergisi 2008-2009 ve 2010 -2011 sayıları iki cilt halinde derlenmiştir. Ciltlenmiş Yerel Tarih Dergilerini edinme adresi Ege Mahallesi 442. Sokak No 6, Club Oliva Ergül Apartmanları B Blok Daire 4 Kuşadası / Aydın Tel: 0 256 618 44 44 Faks: 0 256 618 44 67 ISSN 2147-6349 K uşadası Kuvayı Milliye Reisi, Atatürk’ün dava arkadaşı, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda önemli görevler üstlenen hemşerimiz Mahmut Esat Bozkurt’un kızı Gün Tekand Bozkurt’u ebediyete uğurladık, Yaşamı boyunca babasını her platformda en iyi şekilde temsil eden Gün Hanım’a tanrıdan rahmet kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği Başkanı Mahmut Ökçesiz’in ‘’Kuşadası Adalızade Osmanlı Mezar Taşları’’ araştırması basılarak kitapçı raflarında yerini aldı. 1973 Yılı Haziran ayının olayları ile Kuşadası Belediye Başkanı Sayın Taylan Sağnak’ın faaliyet raporunu önemli bir tarihi belge olarak Mustafa Veli’nin ‘’Ben Buradayım Ey Tarih’’ köşesinde okuyabilirsiniz. Kuşadası sevdalısı Sevim Türemen köşe yazısında turunç çiçeği kokan sokakları özlemle anıyor. Genç yazarlarımız, Kamil Sarhanlı ve Eray Şenöz bizi Efes’in yamaç evlerinde küçük bir gezintiye çıkarıyorlar. Selçuklu Efemerist ve tarih öğretmeni Ali Can, Efes kazıları ile ilgili Osmanlı arşivindeki belgeler ile hazırladığı posterleri önümüzdeki günlerde Selçuk Kent Belleği Merkezinde sergileyecek. İlgi çekeceğine inandığımız çalışmayı Kuşadası Yerel Tarih Dergisinde bu sayımızdan itibaren yayınlamaya başladık. Gezginlerin Kaleminden Kuşadası’nda bu ay Amerikalı seyyah John Lloyd Stephens’in Kuşadası izlenimlerini Sedat Onar yorumu ile sunuyoruz. Antik çağlarda Milet ve Didim tapınaklarında kullanılan mermerlerin çıkarıldığı ocakları Ekodosd’un rehberliğinde geziyoruz. Değerli yazarımız Dr. Ali Alkış’ın, Teşkilatı Mahsusa’nın önde gelen isimlerinden Kuşçubaşı Eşref Sencer ile ilgili yaptığı ve kitaplaştırdığı araştırmasını bu sayıdan itibaren bölümler halinde yayınlıyoruz. Nail Topal, Mahmut Esat Bozkurt’tan anıları yayınlamaya devam ediyor. KUŞADASI YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI GRUBU Adına Sahibi ve Sorumlu Müdür Ali Ergül Yayın Kurulu Ali Ergül, Müjgan Şavkay, Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar, Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakrak, Ali Can Editör Nail Topal Grafik-Tasarım Nilüfer Saçar Nisa Hukuk Danışmanı Av.Nail Özazman Tercüme (İng-Frs) Duygu Sayra Ergül Redaksiyon; Nail Topal, Sedat Onar, Duygu Sayra Ergül, Alp Ergül İletişim Ege Mahallesi, 442 Sokak Club Oliva ERGÜL Apartmanları B Blok Kat:1 D:4 Kuşadası - AYDIN Tel: 0256 618 44 44 Ali Ergül: 0532 212 20 31 [email protected] www. kuyeta.org Dağıtım Pazarlama Ergül Turizm Gıda Maddeleri Ltd. Şti. Baskı Yeri Yeniyol Matbaası 1145/1 Sk. No: 50/A Yenişehir - İZMİR Tel: 0232 449 88 52 Faks: 458 62 86 [email protected] Sayı 54 Yıl 6 HAZİRAN 2013 KUYETA 1 Ben Buradayım Ey Tarih Haziran 1973’te Kuşadası Mustafa Veli Mavi İnsan Duvarda üç boyutlu bir resim. Katı sanatı tekniğiyle yapılmış. Eski bir taş ev. Ev’in önünde çınar ağacı. Aylardan Haziran olmalı. Kapıdan giriyorum. İki yaşlı insan uyuyor. Arka pencere sokaklara bakıyor. Bir sokaktan gençler ellerinde pankartlarla yürüyor. Tek yol devrim. Belediye binasının arkasında da 1 Mayıs kutlaması var. Belediye işçileri. Kurabiye ve kola. Bir müzik topluluğu “1 Mayıs İşçinin ve Emekçinin Bayramı” diyor. Diğer grup Belediye’nin önünden Uğur Mumcu Anıtı’na yöneliyor. Yıllardır söylenen şarkıları genç çocuklar dudaklarında biriktirmiş. Başlarındaki yürüyüşü idare edenler patron. Hepsinin maddi durumu iyi. İşçinin Bayramı Patronun Bayramı olmuş 2013 yılının Mayıs ayında. Ayrımcılık ve kabızlık. Birbiri ile selamlaşmadan iki grup dağılıyor. Bir grup ki gerçek kızıllar İzmir’e, diğer gruplar kola içmeye. Devrim hangi yolda? İki yaşlı insan uyuyor. Takvimde Ada Sesi Gazetesi’nin Haziran 1973 sayıları. 1 Mayıs ilk hangi yıl kutlandı Kuşadası’nda? Çınar ağacında sabah güneşi. 1 Haziran 1973, Cuma. ORTAOKUL VE İLKOKULLARIMIZ DÜN YAZ TATİLİNE GİRDİ. Bütün yurtta olduğu gibi ilçemizde de Kaya Aldoğan Ortaokulu 1972-73 ders yılını dün kapamıştır. Yaz dönemi sınavları 5 Haziran'da başlayıp 30 Haziranda sona erecektir. İlkokullarımız da dün yaz tatiline girmişlerdir. Bitirme sınavları 4 Haziran pazartesi günü başlayacak 10 Haziran’da sona erecektir. Tütün toplamak dururken kaç tane öğrenci yaz tatilini deniz kenarında geçirdi ki? NİLÜFER KOÇYİĞİT KUŞTUR’DA. Beraberinde ablası Feryal Koçyiğit olduğu halde birkaç günlüğüne Kuştur'a gelen Nilüfer Koçyiğit, Kuştur Tatil Köyü yöneticilerinin ve personelinin kendilerine gösterdikleri ilgi üzerine Kuştur'da kalış sürelerini 11 Haziran'a kadar uzatmışlardır. Önceki gece Kuştur idaresi tarafından alakart restoranda şerefine bir akşam yemeği verilen Nilüfer Koçyiğit, yemekten sonra İstanbul'a telefon ederek ablası Hülya Koçyiğit ile konuşmuş, tatillerini mutlaka Kuştur'da geçirmeleri için tavsiyede bulunmuştur. Yarın akşam Kuştur'da düzenlenecek programda Nilüfer Koçyiğit sahneye çıkacaktır. Hülya Koçyiğit’in kardeşi. Ilımlı gülücük. 5 Haziran 1973, Salı. 5 İNCİ TURİZM FESTİVALİ TEMMUZ AYININ İLK HAFTASINDA YAPILACAK. 3 gün devam edecek festival için hazırlıklara başlandı- film ve sahne yıldızları davet edilecek. Kaymakamımız İsmail Güzeliş'in öncülüğünde ilçemiz turizm festivalinin temmuz ayının ilk haftasında yapılacağını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Festivalin düzgün bir organizasyonda yürütülmesi için Nilüfer Koçyiğit KUYETA HAZİRAN 2013 2 kaymakamımız İsmail Güzeliş'in başkanlığındaki komite çalışmalarına şimdiden başlanmıştır. Muhtemelen 1-2-3 Temmuz tarihlerinde düzenlenecek festivale ünlü film ve sahne yıldızlarının da davet edileceği öğrenilmiştir. Festivalsiz olmaz. İllaki Festival. YAZ MESAİSİ DÜN BAŞLADI. Aydın Valiliği’nin yaptığı tebligatla vilayet ve çevresindeki resmi dairelerde olduğu gibi ilçemizde de yaz mesaisi dünden itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Buna göre, resmi dairelerde sabah saat 6.20 de mesai başlayacak 14.00'e kadar devam edecektir. Cumartesi günleri eskiden olduğu gibi 9.00–13.00 arası mesai yapılacaktır. Cumartesi öğleye kadar okul da vardı değil mi? Kaldırıldı. Devrim için çok yoruldu insanlar. Devrim hala pahalı. İşçiler ucuz mu? 8 Haziran 1973, Cuma. BELEDİYE MECLİSİ TOPLANTISI PAZARTESİ GÜNÜNE ERTELENDİ. 2 üye eksik olduğu için yapılamayan toplantıda belediye başkanı Taylan Sağnak tarafından reye sunulacak faaliyet raporunu yayınlıyoruz. Belediye Başkanı Sayın Taylan Sağnak'ın 1973 Yılı Faaliyet Raporu Belediye Başkanlığı 5. intihap devrem olan 6 Haziran 1972 tarihinden itibaren bütçemizin imkânları nispetinde Sayın Kuşadası halkına hizmet edebilmek amacı ile Mayıs 1973 ayı sonuna kadar bir yıllık çalışma devremiz içinde; Kuşadası Hükümet önü- Yat Limanı arası sahil yolu ve kulüp 33- Kadınlar Plajı arası sahil yolu inşası için 16.983.00TL. Pazar yerinde inşa edilen 22 adet hal dükkânı ve yeni balıkhane inşası, Turistik site içindeki eksik inşaatların tamamlanması için yapı, tesis ve büyük onarım giderleri olarak 202.144.79 TL, geçen yıllardan inşası devam eden ve 1972 Temmuz ayı başında halkın hizmetine açılarak 1972 yılı sonunda inşası tamamen sona eren belediye sarayı inşası için 168.049.62 TL. Hükümet Meydan’ında inşası tamamlanarak 1972 yılından itibaren belediyeye yılda 147.522.00 TL, Belediye Sarayı salonuna formika banko yapımı için 26.670.00 TL, trafo ölçü merkezi inşası için 36.375,00 TL, elektrik şebekesinin ilave ve ıslahı için 98.043,45 TL, su şebekesinin ilave ve ıslahı için 86.785,20 TL harcanarak bu inşaatların ikmali sağlanmış, ayrıca su kapasitesini arttırmak maksadı ile 30.000.00 TL sarfıyla manastır suyu membaı onarımı işi yapılmıştır. Belediye motorlu vasıtalarına yeni parça alımı, tamiri ve akaryakıt alımı için 142.829,12 TL, itfaiye vasıtalarına parça alımı ve onarımı için 12.175,30 TL harcanmış, sokakların aydınlatılmasında kullanılmak üzere 15.898,50 TL ampul alınmıştır. Demirbaş alımları olarak 27.456.00 TL harcanmıştır. Kalafat Dağı mevkiinde Ahmet Moral'dan 6 dönüm miktarındaki zeytinlik çöp toplama yeri olarak 18.000.00 TL istimlâk edilmiştir. Şehrimizin zaruri ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile teşkilatlandırılan temizlik işçileri için 282.656,85 TL. Tarım ve Bayındırlık işçileri için 293.804.35 TL, mezbaha kesicileri için 46.471,95 TL, garaj ve itfaiye işçileri için 74.144,20 TL, bando müzisyenler için 20.290,00 TL ve bütün bu işçilerin sigorta ek tediye, giyim kuşam ve yiyecek sosyal yardımları olarak 279.731,44 TL. Elektrik teknisyeni ve işçilerine 158.966,98 TL, su usta ve işçilerine 74.253,72 TL, bu işçilerine 33.530,25 TL ödenmiştir. Kadastro giderleri olarak 97.024,70 TL harcanmıştır. Mülk ve iskele vergileri olarak 31.598,09 TL, ölçü ve ayar memuru maaşına iştirak payı olarak 3.850.00TL, muhtaç çocukları koruma payı olarak 15.920,00 TL, İller Bankası ortaklık payı olarak 40.636,00 TL, geçmiş yıllar borcu olarak 24.187,95 TL, İller Bankasına istikraz ödemeleri olarak 299.494,00 TL. Kemal Kutucu'dan istimlak edilen gecekondu önleme bölgesi arsasının 1972 yılı borç taksiti olarak 21.165,00 TL ödenmiştir. Şehrimiz sakinlerinden aciz durumda oldukları mahalle muhtarları ve zabıta amirliği tarafından bildirilenlere para ve erzak yardımı olarak 10.820,75 TL, muhtaç asker ailelerine yardım olarak 75.165,00 TL, veremli hastalara ilaç yardımı olarak 500,05 TL ve haşaratla mücadele gideri için 4.785,90 TL harcanmıştır. İller Bankasına Belediyemiz borçlanarak 4.500.000,00 TL kanalizasyon işleri birinci inşaatı bitirilmiş, ikinci kısım keşfi yaptırılmış ve yakında inşaata başlanacaktır. Şehrin sahildeki yol ve meydanların asfaltlanması karayolları ile müştereken sağlanmıştır. Turizm Bakanlığından vidanjör alımı için 240.000,00 TL, kredi sağlanmış olup, para belediyemiz adına Aydın Vilayetine gönderilmiş bulunmaktadır. İmar planı tadilatı yapılarak Turizm Bakanlığına turizm enformasyon binası yaptırılması işi sağlanmıştır. Sahil yolu ikinci kısmın elektrik şebekesi için gerekli malzemeler alınmış olup, tesis inşasına önümüzdeki günlerde başlanacak Belediye moteline belge almak için faaliyete geçilmiştir. Şehir trotuarlarının intizamı sağlanmıştır. Şehir içi su şebekesinin İller Bankasınca yeniden inşası sağlanmıştır. Faaliyetlerimiz bundan ibaret olup, saygılarımı sunar, teşekkürlerimi arz ederim. Ömer Taylan Sağnak Belediye Başkanı HAZİRAN 2013 KUYETA 3 Ben Buradayım Ey Tarih Başkan’ın faaliyet raporu okunmalı. Ada Sesi Gazetesi’nin iç sayfalarından 2 haberi aktarıyoruz: CHP Aydın İl Başkanlığı’na eski Söke Savcısı Sadettin Demirayak Sadettin Demirayak getirildi. İzmir, İstanbul ve Ankara'da günde 54 ton ekmek çöp tenekesine atılıyor. 12 Haziran 1973, Salı. BELEDİYE MECLİSİ DÜN AKŞAM TOPLANDI. Başkanı Sağnak'ın bir yıllık faaliyeti ittifakla kabul edildi. Yeni seçimler yapıldı- Naci Akdoğan Belediye Başkan Vekilliğine, encümen üyeliklerine: Mustafa Kayadan, Sadık Soyes, İsmail Ünüvar, meclis kâtipliklerine Raif Temel, Nuri Yılmaz. Meclis Başkan Vekilliğine Mustafa Berberoğlu ve Kenan Demiroğlu seçilmişlerdir. Ne güzel kavga çıkmamış. ZEKİ AYDINLI İZMİR’E TAYİN EDİLDİ. İlçemiz ilköğretim müdürü Zeki Aydınlı kendi isteği üzerine İzmir Halk Eğitim müdürlüğüne atanmıştır. FESTİVAL HAZIRLIKLARI HIZLANDI. Kaymakamımız İsmail Güzeliş öncülüğünde İlçemiz Turizm ve Tanıtma Derneği tarafından düzenlenecek olan 5. Turizm festivali ile ilgili çalışmalara devam edilmektedir. Bu konuda Turizm ve Tanıtma Bakanlığından talep edilen 20 bin lira ilçemiz Turizm Derneği emrine gönderilmiştir. 1 Temmuz'da başlayacak festival 3 Temmuz gecesi sona erecektir. Kısa haberler okudun sevgili okuyucu. Şehir durumları. İnsan ve Festival. 15 Haziran 1973, Cuma. KERVANSARAY BİR GÜNLÜĞÜNE FESTİVALE TAHSİS EDİLDİ!.. Club Meditarenee yetkilileri 1 Temmuzda başlayacak olan 5. Turizm Festivalinde opera ve tiyatro gösterileri için bir günlüğüne Kervansaray'ı festival komitesine tahsis ettiklerini açıklamışlardır. Duvarda yaşlı kadının peştamalı. Kırmızı üzerine ince siyah kareli. Yaşlı adamın seki köşeli şapkası. Evde kimse yok. LÜTFİ BAKIŞOĞLU ÖLDÜ. 2 Yıl önce ilçemizde emniyet komiserliği görevinde bulunan, daha sonra Selçuk ve Tepeköy'e atanan Lütfi Bakışoğlu geçirdiği kalp krizi sonucunda vefat etmiştir. HÜLYA KOÇYİĞİT FESTİVALE KATILIYOR. 1 Temmuzda başlayacak festivale davet edilen Hülya Koçyiğit olumlu yanıt vermiştir. Bir ayrılık, bir bekleme. Bugün Cuma. Yaşlı adam Pazar’a gitti. Hülya Koçyiğit, Nilüfer Koçyiğit’in ablası. Lütfi Bey sıkıntılı bir iş miydi polislik? Zeki Aydınlı KUYETA HAZİRAN 2013 4 Biber gazı var mıydı o zamanlar? Tek Yol Devrim sulanıyor. Bağımsız Türkiye… Nerede? 19 Haziran 1973, Salı. FESTİVAL İKİ GÜNE İNDİRİLDİ. Zamanın çok az kalması nedeniyle festival 1 ve 2 Temmuzda yapılacak- program için azami hassasiyet gösteriliyor. Festival komitesine yardımcı olunmamasından şikayet ediliyor. Birlik, bütünlük ve paylaşım olmadan festival yapılamaz ki! Kuşadası halkından yaz tatillerini bırakıp da festival komitesinde yer almaları beklenebilir mi? Onlar seyreder. Her şeyde olduğu gibi. Birileri yapar, birileri seyreder. Mutfaktaki eski tel örgülü dolapta tencere ve tavanın seyretmesi gibi. Tokmak onlara bakıyor. 22 Haziran 1973, Cuma. Festivale Bursa Kılıç Kalkan Ekibi İştirak Ediyor. Olgunlaşma Enstitüsü mankenleri Kervansaray'da özel bir defile düzenleyeceklerTurgutlu Mehter Takımı da geliyor. Görselliklerimiz gösterilmeli. Unutturulmamalı. BAŞ KOMİSER M. EMİN ÖZÇELİK AYDIN’A TAYİN EDİLDİ. İki yıl önce ilçemizde göreve başlayan Emniyet Baş komiseri M. Emin Özçelik, Aydın'a tayin edilmiştir. M. Emin Özçelik'in yerine Kuyucak ilçesi Emniyet Komiseri Hasan Uluçay getirilmiştir. Komodinin çekmecesinde bir Arkeoloji Müzesi Aydın’da. Aydın ve çevresindeki tarihi eserler sergileniyor. Hititler’den kalma dünyada sadece üç adet bulunan “Fırtına Tanrısı” heykelciğinin bir tanesi özel bir bölmede sergileniyor. Parmak boyunda. Kuşadası Kadı Kalesi’ndeki kazılarda bulunmuş. Müze’ye bayılıyorum. Bu kadar mı geniş ve ferah olur. Kuşadası’nda neden yapılamadı şimdiye kadar böyle bir müze? Kıskançlıkla çekmeceyi kapatıyorum. Müze açılalı bir yıl olmuş. Kolayca kapanıyor çekmece. 26 Haziran 1973, Salı. YENİ EMNİYET KOMİSERİMİZ HASAN ULUÇAY GÖREVE BAŞLADI!.. Evli ve üç çocuk babası olan Hasan Uluçay ''Güven ve huzuru halkımızın desteği ile en iyi şekilde sağlamak için çalışacağız.'' dedi. Yaşlı adamın filesinde Klüp Rakısı. Ağzındaki sigara düştü. Sıcaktan dudakları kurumuştu. Çınar ağacına akşam güneşi çökmek üzere. Yaşlı kadın tahta iskemleye oturdu. Kocasını bekliyor. FESTİVAL HAZIRLIKLARI TAMAMLANDI!.. Kadın festivale gidemez. Kocası da. Domateslerin kokusu yayılacak birazdan. UMUMİ HELALARIN BAKIMSIZLIĞINDAN ŞİKAYET EDİLİYOR. İlçemiz umumi helâlarının bakımsız ve pislik içinde olduğu yapılan şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Turizm Bürosu yanındaki umumi helânın girilemeyecek derece pis oluşu yapılan şikâyetlerin başında gelmektedir. Belediye Zabıta Amiri Sayın Ali Mumcu'nun bu konuda gerekli talimat vermesi ve umumi helâların yeni baştan badanası yapılarak pırıl pırıl bir hale getirilmesi hususunda titizlik göstereceği ümit edilmektedir. Hangi yıl bakıldı ki? Kırk yıl olmuş halen daha umumi helâ özürlüyüz. İnsan giremiyor. Cami helâları da dâhil buna. Umumi helâ kültürümüz yok çünkü. Duvar’a işemek varken helâya ne gerek var? Büyük abdest için deniz kenarındaki kayalıklar ne güne duruyor? 29 Haziran 1973, Cuma. SOĞUCAK KÖYÜ CİVARINDA DÜN AKŞAM YÜZ BİNLERCE ZEYTİN AĞACI YANDI. Dün saat 18.00 sıralarında ilçemiz Hacı Kerim mevkiinde başlayan ve Dört bucuk saat devam eden korkunç yangın Milli Park Şefi Nuri Yetmişbeş, orman işçileri, jandarma ve itfaiyenin desteği ile güçlükle söndürülebildi.- 5 bin hektar arazi tamamen yandı- Soğucak Köyü büyük tehlike atlattı. Yaz yangınları. Yaşlı adamın sigarası. Küçük bir duman. Adam bir taş’a oturdu. Ayağını sigaranın üstüne koydu. Duman kesildi. 6. TURİZM FESTİVALİ PAZAR GÜNÜ BAŞLIYOR. 5 Haziran sayısında 5. Turizm Festivali yazıyordu, şimdi 6. oldu. Başlarken 7. olur, bitince 8. Bıkkınlık mı var? Hem isteniyor, hem istenmiyor mu? Resmin içinden çıkıyorum. Kadın halen bekliyor. Çınar ağacı akşam ürpertisinde. Kargalar öte ağaçlarda ötüşüyor. Ocak’taki ateş sönmek üzere. Kadın’ın yaşlı göz yaşlarını görmemek için Temmuz ayına koşuyorum. Bacağımda kırmızı bir flama. Haziran kızıl’ı. Tek yol Festival!. HAZİRAN 2013 KUYETA 5 Anılar, Anılar KUŞADASI SOKAKLARI ARTIK TURUNÇ ÇİCEKLERİ KOKMUYOR Sevim Türemen T.K.B Kuşadası Şb. Kurucu Başkanı Unutamadığımız Belediye Başkanımız rahmetli “ Lütfü Suyolcu” Kuşadası’nın sorunlarının tartışıldığı toplantıları açarken genelde şu cümle ile başlardı —Kimilerine göre güzelleşmiş, kimilerine göre çirkinleşmiş Kuşadası… Bu sözünü hep hatırlarım sevgili Suyolcu’nun. Düşünürüm Kuşadası güzelleşti mi? Çirkinleşti mi? Bir kentin doğal olarak gelişmesi için o kent yeniliklere açık olmalı, idareciler de bunu üstlenmeli… Tartışılmaz… Suyumuzu kuyudan çekmeyi, gaz lambası ile aydınlanmayı istemeyiz hemen hemen her evde iki araba olan günümüzde geniş yollara ihtiyaç olduğunu biliyoruz ve yine bu ihtiyaçların uygun şartlarla donanmış güzel evlerde oturmayı da isteriz. Ankara doğumlu, İstanbul kökenli bir kişi olarak Ankara ve İstanbul’da doğanın kıyımını ve zorbalığını görüyorum. Ancak Kuşadası’nda bu kıyım ve zorbalık daha insaflı olamaz mıydı? 1971’te Kuşadası’na yerleştiğimizde kent masal gibi idi. Bazı şeylerin eksikliğini yaşamıyor muyduk? Elbette yaşıyorduk. Ama mutluyduk. Rahat soluklanıyorduk. Türkmen Sokağı’na girdiğimizde, o zaman adı cadde değildi. O daracık sokakta sıra sıra avlu içinde evler, her evin bahçesinde begonviller, hanımelileri, mandalina ve güzelim turunç ağaçları vardı. Turunç çiçekleri mis gibi kokuları ile genzinizi okşardı. Geceleri hanımelilerinin kokuları etrafı sarardı… Sıra sıra dükkânlar yoktu. Sıra sıra avlu içindeki evlerin bahçe kapıları hep açık durur bir perde gerilirdi. Bahçede hanımlar sohbet ederdi. İnsanlar birbirini tanır selamlaşır, hal hatır sorulurdu. İlerdeki fırından taze ekmek kokusu hele hele evlerde yapılıp fırına pişirilmesi için gönderilen ev ekmeklerinin mis gibi kokusu gelirdi… Sahildeki bir iki çay bahçesinde çay içmenin, denizin çırpıntısını dinlemenin keyfine doyum olmazdı. Kısaca mutluyduk hoşnuttuk. “Duygularla kavranabilen güzellikler mutluluktur” diye bir sözü çok severim yine kullanmak isterim. Hele gönül verdiğimiz yörede, sanatla, kültürle, tarihle ve o yörenin gelenek görenekleri ile kucaklaşmanın keyfini yaşarsak, daha mutlu oluruz. “Kent imgesi o kentin yaşam tarzıdır yani sokakları, parkları, kütüphaneleri, müzeleri, tarihi değerleri ve kalıtsal mimarisi ile…” Bu orada yaşayan topluma yaşama keyfi verir, bizi o yöreye bağlar. Bu o kentin kişiliğidir, böyle bir beldeyi severiz ve KUYETA HAZİRAN 2013 6 sahipleniriz. Ama bu kimliği bozarsak yanlış bir turizm anlayışı ile ve sadece para gelsin düşüncesi ile bir 5 yıldızlı oteller şehri olursa gelen biraz kalır gider ve hatta o beldenin sahipleri bile eğreti bir yerleşim içinde olurlar. Kuşadası’nın 30–40 yıl öncesini anımsayanlar bu kaygıyı daha iyi görürler. Hele hele orada doğup yaşlananlar… Güzelim zeytinlikler, şeftali ve narenciye bahçeleri bir bir yok edilerek “affınıza sığınarak ölü bir yatırım “ diyeceğim yazlık sitelere dönüştürüldü. Ve bu evler küçük arazilere çok ev sığdırmak amacı ile sırt sırta omuz omuza yapıldı. Verandalarda yemek yerken neredeyse komşular birbirlerinin tuzluğunu kullanabilir durumda oturur oldular… Yoğun ve cazip talep karşısında güzel kentin o güzelim alanları imara açıldı ve çarpık kentleşme Kuşadası’nın bakir güzelliğini alıp götürdü. Şehir merkezi sırt sırta yapılan otellerle doldu. Kuyumcular, halıcılar ve dericiler kenti oldu… Her tür müzik yayınları kulakları tırmalar oldu… Gönül isterdi ki o sevimsiz oteller yerine geniş alanlara yayılan butik oteller olsaydı. Yeşillikler yok olmasaydı O yeşillikler arasından o butik otellerin kırmızı kiremitli çatılarını görseydik… Gelen turiste hangi yöresel sanatımızı ve kültür değerimizi gösterebiliyorsunuz? Kuşadası’na özgün bir obje var mı hatıralık eşya diye sattığımız? Toprağın, suyun, ağacın, denizin kıymetini bilmeyen mümkün olduğunca ve elbirliği ile tahrip eden bir toplumuz. Avrupa’nın hala bakir saydığı kıyılarımızda bilinçsizce avlanma yaparak altın fiyatına balık yememiz de işin çabası. Bunca yanlış meziyetlerimizden sonra da yönetimleri suçlamak da en büyük özelliğimiz. Eğer biz kendi kimliğimize sahip çıkamıyorsak sokak kapımızın güzelim tokmağını, merdivenlerimizin tırabzanlarını, penceremizin sardunya ve fesleğen dolu cumbasını söküp atıyorsak yönetimi suçlamak niye. Kişi yaşadığı yerin değerini bilip ona sahip çıkarsa o yer onundur. Aksi halde kolay alınıp, satılan bir yer olur hep kirada oturulan bir mekân gibi benimsenemez… Acaba tren kaçtı artık bu yöre düzelmez diye mi düşünelim? Yoksa az da olsa kalan çevre değeri ve kültürel mirasa dayalı kimliğimizi arayıp bulup sahip çıkmaya mı başlayalım? Yok, bitti diye yakındığımız çevrelerde belki bazı şeyler bulabiliriz. Dağ mahallesinin güzelim merdivenli sokaklarında omuz omuza vermiş birbirine saygılı akraba evlerde belki geçmişimizden kırıntılar bulabiliriz. Birçok etnik grupların yaşadığı masal kokan o evlerde onların kültürlerini yakalayabiliriz. Yöresel yemeklerimizi, gelenek göreneklerimizi bu evleri restore ederek sergileyebiliriz. Özellikle etnik grupların yaşamış olduğu bu evlerde Girit, İstanköy, Moralı dostların bilgilerinden istifade edip onlara ait yemekleri gelen turist gruplarına sunabiliriz. Yine o evlerde oda konserleri niteliğinde özgün müziğimizi “kesinlikle oryantal olmayan” dinletebiliriz. Bilmiyorum hayal mi görüyorum? Ama kesinlikle değil bunlar olmayacak şeyler değil. Önce yanlışları bulup sonra doğruları bulmak işi kolay hale getirir diye düşünüyorum. Ve de Kuşadası’na gönül vermiş uzman dostların önderliğinde bu güzellikleri düşünmek iyi olur demek istiyorum. Evet, sevgili Lütfü Suyolcu. Sevgili Efsane belediye başkanımız nur içinde yat. Kuşadası çirkin demiyorum. Ama güzel de diyemiyorum. Sokaklarda yine Begonviller, turunç ağaçları, hanımelileri ve hatta birkaç tane kalmış olsa bile sakız ağaçları görmek istiyorum…. Bağışla Beni Tüm Dostlara Gönül Dolusu Saygılar… Kuyeta Haber ADALIZADE MEZARTAŞLARI KİTABI ÇIKTI Kuşadası Adalızade Mezarlığında Osmanlı döneminden günümüze kadar gelebilen, mezar taşlarındaki yazılar incelenerek kitap haline getirildi. Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği'nin, Adalızade Mezarlığı'nda 500 mezar taşı üzerinde yaptığı çalışmada ilginç bilgilere ulaşıldı. 'Mezar Taşlarını Çözmek' isimli proje çerçevesinde ilk aşamada 100 mezar taşının üzerindeki yazılar Türkçeye çevrildi. Mezar taşlarının meslekler, tarikatlar, sülaleler, hastalıklar, göç, mimari gibi birçok özellikleriyle farklılık gösterdiğini söyleyen Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği Başkanı ve 'Kuşadası Adalızade Osmanlı Mezar Taşları' kitabının yazarı Mahmut Ökçesiz, şunları söyledi: "Yaklaşık iki yıl önce başladığımız 'Mezar Taşlarını Çözmek Projesi' kapsamında Adalızade Mezarlığı'ndaki tüm mezar taşlarının fotoğraflarını çekerek kayıt altına aldık. Yarısı kadınlar, yarısı erkeklere ait 100 mezar taşı üzerinde yaptığımız inceleme Kuşadası'nın bir dönemiyle ilgili çok önemli ipuçları verdi. Örneğin 1812–1813 yıllarında Kuşadası'nda büyük bir veba salgını olmuş. Osmanlı Dönemi'nde bu bölgede üç tarikat öne çıkıyor. Bugün 8'i devam eden 64 sülale yaşamış. Bir diğer önemli tespitimiz sadece İzmir ve bazı ilçelerinde görülen cami tasvirli mezar taşları Adalızade Mezarlığı'nda da yer alıyor. Diğer mezar taşları üzerindeki yazıların günümüze tercümesiyle çok önemli bulgulara daha ulaşılabileceğini düşünüyoruz.’’ Kuşadası Adalızade Osmanlı Mezar Taşları' kitabı bin adet basılmış ve kitapçı raflarında yerini almıştır. MAHMUT ÖKÇESİZ 1956 yılında Kayseri'de doğdu. 1979 yılında Konya YDYO İngilizce Öğretmenliğinden mezun oldu. 1983 yılında İngiltere Leeds üniversitesinde kısa bir eğitim gördü 22 yıl İngilizce öğretmenliğinden sonra devlet memurluğunu bırakmak zorunda kaldı. Öğretmenliği ve idareciliği sırasında birçok yeniliğin öncüsü oldu. İlçemizde 30 yıldır yaşamaktadır. Kuşadası Özel Naci Akdoğan Lisesi Kurucu Müdürüdür. 18 yıldan beri İngilizce Profesyonel Turist Rehberidir. 5 yıl Kaya Aldoğan Lisesi'nde ve 7 yıl Kuşadası Halk Eğitim Merkezinde öğretmen olarak görev yapmıştır ve son 8 yıldan beri de AB projelerinde çalışmaktadır. Kuşadası Halk Eğitim Merkezi AB projeleri koordinatörü idi. Türk Ulusal Ajansı bursları ile Almanya, İngiltere ve Estonya'da kurslara katılmıştır. Evli ve 2 kız çocuğu babasıdır. Kuşadası'nın bir dünya kenti olmaya aday olduğuna inanmakta ve sürekli olarak projeler üreterek yaşadığı bu kente faydalı olmayı amaçlamaktadır İlçemizin geleceğine ilişkin çalışmalarda etkin görevler üstlenmeyi istemektedir ve buna bilhassa kültür ve sanat projeleri ile hazır olduğunu belirtmektedir. Profesyonel Turist Rehberi, AB projeleri danışmanı, Proje yazarı ve yöneticisi ve eğitimcidir. 25 AB projesini bizzat yazmış veya proje koordinatörü olarak yönetmiştir. Ayrıca Kalkınma Ajansı projeleri ile yakından ilgilenmekte ve proje yazarlığı yapmaktadır. GEKA2011 çağrısında 1 projesi asil, 1 projesi de yedek olarak kabul edilmiştir." Kuşadası Şehir içi Yürüyüş Turu " nun mucididir. Turizme yeni destinasyonlar kazandırmak ve bilhassa Aydın ilinin yeni bir kültür turizmi destinasyonu olması için çalışmalar yapmakta ve büyük gayret göstermektedir. 2011 yılında Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği'ni kurmuş ve Mezar Taşlarını Çözmek adlı bir gençlik projesi ile Adalızade Osmanlı mezar taşlarına dikkat çekmiş ve bu proje en başarılı proje seçilmiş ve İstanbul proje fuarında özel stand ile tüm ülkeye tanıtılmıştır. En büyük hayali Osmanlı Mezar Taşları Türkiye Kataloğu Projesidir. Bu yöndeki araştırmalarına ve çalışmalarına devam etmektedir. HAZİRAN 2013 KUYETA 7 Özel Araştırma GEÇMİŞİN KARANLIK SIRLARI Kamil Sarhanlı Arkeolog [email protected] Tarihsel geçmişimiz, dolaylı bilgilerden oluşuyor. Kazılar, eski metinler, mağara çizimleri, efsaneler ve benzer pek çok öğeden bir hipotez yaratıldı. Tüm bu malzemeyle, etkili ve ilginç bir mozaik hazırlandı. Fakat bu eserin parçaları, ancak önceden tasarlanmış bir düşünce biçiminin ışığında birbiriyle örtüşebiliyordu. Arkeologların görevi ise olanı biteni sorgulamak. Her düşünce örgüsüne, her hipoteze kuşkuyla yaklaşmalılar. Eğer mevcut düşünceler sorgulanmıyorsa, araştırmacılığın ipini çekmişiz demektir. Buna göre, tarihsel geçmişimizin sadece kısmen doğruluğundan bahsedebiliriz. YAMAÇ EVLERİ Bülbül Dağı'nın kuzey yamacında tespit edilen yerleşim izleri, mezarlık olarak kullanılmış olan bu alanda Arkaik Çağa (M.Ö. 7.-6. yy.) kadar uzanmaktadır. KUYETA HAZİRAN 2013 8 Eray Şenöz Araştırmacı [email protected] Helenistik dönemde ( yaklaşık M.Ö. 200) yamaç pek çok terasla donatılarak sonrasında ufak bölmeli ve plansız bir yapıyı barındırmıştır. Yamaç Ev 2 günümüzde yaklaşık 4.000 m² lik büyük bir ada insula (pek çok kişiye kiralanan bir ev) olarak tanımlanabilir: Üç teras üzerinde her birinin girişi ayrı olan altı farklı oturma birimi bulunmaktadır. Adanın her iki yanında 27.5 m.lik bir seviye farkını telafi eden iki tane sokak vardır. Yamaç Ev 2’nin kuzey cephesi Kuretler Caddesi üzerinde bir sıra taberna (dükkan) ile sınırlanmakta, Ephesos şehrinin ızgara planını takip eden Yamaç Ev Caddesi de güney sınırı oluşturmaktadır. Erken Roma İmparatorluk döneminde (M.S. 20 civarı) inşa edilmiş olan oturma birimleri çok katlı, sıra sütunlarla çevrili (peristil), etrafında oturma ve ev idaresi ile ilgili çalışma mekanlarının gruplandığı birer merkezi avlu ile karakterize edilmiştir. Su ihtiyacı ve gideri kuyularla sağlandığı gibi, pek çok kola ayrılan bir kanal sistemi de mevcuttu. Evin resmi kabul salonu veya odaları zengin süslemelerle donatılmışken, mutfak ve tuvalet gibi, evin çalışma ve kullanıma yönelik kısımları daha basittir. Özellikle günümüze ulaşmayan üst katların lüks içinde olduğunu tasavvur etmek gerekir; kaldı ki bu üst kat odaları ziyaret ve ziyafet amacıyla kullanılmaktaydı. Pek çok ufak tefek ve tek tek tadilatın yanı sıra Yamaç Ev 2’yi tümden etkileyen toplamda dört ya da beş tane yapı evresi saptanabilmiştir. Bu yeniden şekillendirmelerde orta terastan iki adet oturma birimi yaratılmış, bunun da ötesinde oturma Birimi 4’ün toplam alanını hayli küçülten bir de kent sarayı inşa edilmiştir. M.S. 3. yüzyılda art arda meydana gelen depremler sonucunda Ephesos’un şehir merkezinde barınmak imkansızlaşır. Bu öngörülemeyen doğal afet sonucunda Tahribat tabakalarında evlere ait her tür eşya kısmen de olsa koruna gelmiştir. Geç Antik Çağda harabe acil ihtiyaçlara cevap verecek şekilde uyarlanarak kullanılmış, ancak M.S. 5. yüzyıl süresince birtakım mimari önlemler alındığı görülmektedir. Alanın tamamıyle yeniden düzenlenmesi ise ancak M.S. 7. yüzyılın başında gerçekleşmiş, Roma dönemi evlerinin üzerinde değirmenler, nalbantlar ve çömlekçilerin olduğu bir erken Bizans dönemi el sanatları mahallesi kurulmuştur. HAZİRAN 2013 KUYETA 9 Kuyeta Haber KUŞADASI ÖNEMLİ BİR DEĞERİNİ DAHA KAYBETTİ 12 Haziran 2013 Çarşamba günü saat 15.30 sıralarında Gazeteci Nazan Bozkurt Hanım telefon etti. “Nail Bey, Gün Hala’yı kaybettik” dedi. Bu aralar Kuşadası’nda bir yaprak dökümü sürüyor… Sözü edilen kişi Gün Bozkurt Tekand’tı. Gün Abla, Kuşadası Kuvayı Milliye Reisi, İzmir Milletvekili, 1. Türkiye İktisat Kongresinin düzenleyicisi İktisat Bakanı, Medeni Kanunun ve diğer çağdaş içerikli kanunların yapımcısı, devrimci Adalet Bakanı, Bozkurt-Lotus davasının kahramanı, Atatürk İhtilali yazarı, Üniversitelerde Hukuk profesörü, Kuşadalı Mahmut Esat Bozkurt’un en büyük çocuğuydu. Diğer kardeşleri Yüksel ve Ay daha önce sonsuzluğa göçmüşlerdi. Cenaze, 14 Haziran Cuma günü, İzmir Alsancak Hocazade Camii’nde öğle namazının ardından kılınacak cenaze namazından sonra, Kuşadası Arvalya’da bulunan aile mezarlığına getirilecek ve burada babasının yanında toprağa verilecekti. Anılan gün ve saatte mezarlıktaydık. Başta sayın Kaymakamımız Mustafa Ayhan olmak üzere, kalabalık bir Kuşadalı hemşeri topluluğu, , Gün Bozkurt Tekand’a son görevimizi yaptık. Gün Bozkurt Tekand, tam bir Cumhuriyet kadınıydı. Atatürk’ün Devrimci Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un kızı olarak, Atatürk İlke ve Devrimlerine yürekten bağlı, donanımlı bir insandı. O’nu sanırım 2004 yılından başlamak üzere daha yakından tanıdım. ADD Kuşadası Şubesi’nin önceki yöneticilerinden biri olarak, Mahmut Esat Bozkurt’la ilgili yapılan her etkinlikte, O’nu yanımızda gördüm. 8 Eylül 2006 tarihinde “Kuşadası Cephesi ve Önderleri” Panelinde, babası Mahmut Esat Bozkurt’u anlatan bir konuşmacıydı. 2007 yılında Mahmut Esat Bozkurt’un ölüm yıldönümünde, Derici Otel’de yapılan ve Prof. Dr. Zeki Arıkan’ın konuşmacı olarak yer aldığı bir etkinlikten sonra, bir grup arkadaşla toplandık. Mahmut Esat Bozkurt Çalışma Grubu’nu oluşturduk. Grupta, Gün Bozkurt Tekand, Nail Topal, Mustafa Dinçoğlu, Ali Ergül, Süleyman Aslantürk, Akan Evren, Zerrin Bağcivan, Nilgün Öğünçlü , Ahmet Altınsoy , Mucize Özünal ve Nizamettin Öğ yer aldılar. Her ayın ikinci Salı günü, ADD Kuşadası Şube binasında toplanacaktık. Çalışma Grubu Başkanı olarak beni seçtiler. Toplantıda Mahmut Esat’ı anlatan ve küçük hacimli bir kitap yazılarak öğrencilere dağıtılması kararı alındı. Mahmut Esat Bozkurt Çalışma Grubu, yedi ay boyunca çalıştı. Grubun iki üyesi hiç devamsızlık yapmadı. Biri her ay İzmir’den gelerek toplantıya katılan Gün Bozkurt Tekand diğeri de ev sahibi olarak bendim. Kitabı yazma ve oluşturma görevi bana verildi. Her ay, hazırladığım taslağı arkadaşlara sundum. Onların eleştiri ve değerlendirmelerini aldım. Sonunda “Kuşadalı Mahmut Esat Bozkurt” adlı kitabım yazılmış oldu. Kitap, Ağustos 2007’de ortaya çıktı. Kitap Ada Başarı Dershanesi Yayınları olarak 1000 adet basıldı ve öğrencilere parasız olarak dağıtıldı. İki yıl sonra da Mustafa Dinçoğlu, kitabın ikinci baskısını yaptırarak, öğrencilere parasız olarak ulaştırılmasını sağladı. Gün Abla’yla en son 21 Aralık 2012 tarihinde İbramaki Sanatevi'nde bir aradaydık. Mahmut Esat Bozkurt’un 69. Ölüm yıldönümünde,” Kuşadası Cephesi ve Mahmut Esat Bozkurt” konulu bir konferans verdim. Ayrıca yazdığım “Ateşten Adam Ya Da Bozkurt” adlı kitabımın imza gününü yaptım. Daha önce de kendisini telefonla arayarak, İzmir’deki adreslerine kitabımı gönderdim. Çok sevindiler, beni överek onurlandırdılar. Toplantıda söz alarak babasıyla ilgili anılarını anlattılar. Elimde İzmir’i Sevenler Platformu’nun hazırladığı bir belge var(1) Bu belgede,” 2004 yılı, Dr. Behçet Uz Başarılı Türk Kadını Onur Ödülü’nün 60 yıldan beri, babası büyük devlet adamı, Atatürk’ün Adalet ve İktisat Vekillerinden MAHMUT ESAT BOZKURT’U yaşatmak ve unutturmamak amacıyla emsalsiz hizmetler ortaya koyan Mahmut Esat Bozkurt’un kızı; GÜN BOZKURT TEKAND’a verilmesi oybirliğiyle saptanmıştır” denmektedir. 14 Haziran 2013 tarihinde sonsuzluğa uğurladığımız Gün Bozkurt Tekand Hanıfendi’ye Tanrıdan rahmet, ailesine, yakınlarına, tüm Kuşadası’na ve ülkemize başsağlığı diliyorum. Işıklar içinde yat Gün Abla! Ulusumuz ve Kuşadalılar, yaptığınız hizmetleri unutmayacaktır. NAİL TOPAL KUYETA HAZİRAN 2013 10 Genel Bilgi HAZİRAN 2013 KUYETA 11 Osmanlı Arşivinde Kuşadası-Selçuk OSMANLI ARŞİVLERİNDE EFES KAZILARI-1 Ali Can Tarih Öğretmeni - Efemerist [email protected] “Efes civarında yaşanan en önemli gelişmelerden biri kötürüm bir rahibenin rüyalarından yola çıkılarak, Meryem Ana Evi’nin bulunması oldu. Efes’i hiç görmemiş olan Katherine Emmerich’in düşlerinin yardımı ve 1891 yılında İzmir’deki Lazarist Koleji Başkanı Eugene Poulin’in isteğiyle; Peder Henry Yung, Peder Vervault, Thomaso ve kılavuzları Pelekas ile yöreden kendilerine katılan zenci bir Müslüman kılavuz eşliğinde Efes’te aramalar başladı. Osmanlı Devleti Lazaristlerin çalışmalarını yakından izlemiştir. MF.MKT, 172 / 23 -1 İzmir’de yaşayan Lazaristlerin (Hristiyanlığa ait dini bir topluluk), Ayaslug’da [Selçuk] satın aldıkları arazide gizlice hafriyat yaparak bazı yazılı taşlar ele geçirdiklerine dair alınan haberin incelenip; konunun asılsız olduğunun anlaşılması ve Aydın Vilayeti’nden Maarif Nezareti’ne durumun bildirilmesi. ( 4 Zilhicce 1310 / 18 Haziran 1893) KUYETA HAZİRAN 2013 12 Meryem Ana Evi’ni keşfeden Peder Henry Yung Evin yeri tespit edildikten sonra, bu yerleri satın alan rahibe Marie de Mandat Grancey Meryem Ana Evi’ne çıkıyor. -1892 29 Temmuz günü, araştırma grubu, Çirkinceliler’in tanımlarıyla, denizi gören bir ev kalıntısına ulaştı. 12 Ağustos 1891’de kalıntıların başına gelen Lazarist rahibi Poulin, her şeyi inceleyerek İzmir’e döndü. 19 ve 25 Ağustos 1891 tarihlerinde yeniden incelenen kalıntıların fotoğrafları çekildi, çizimleri yapıldı. Böylelikle, Hazreti İsa’nın çarmıha gerili iken annesini Havari Yahya’ya emanet edişi, onun da Hıristiyanlık öğretisini yaymak üzere, kendisine en zor dinsel inanış çevresi olan Artemis’in Ephesosunu seçerek, Hz. Meryem ile buraya gelmesine dair anlatılanlar güç kazandı. Ancak, Lazaristlerin satın aldıkları arazilerde gizlice kazı yaptıkları yönünde şikayetler artınca, Osmanlı Devleti konunun dikkatle incelenmesini emretmiştir. İzmir’de yaşayan Lazaristlerin Ayaslug’da [Selçuk, İzmir] satın aldıkları arazide kazı yaptıkları haberinin gerçeği yansıtmadığı şayet böyle bir durumla karşılaşılırsa hemen durumun engellenmesi gerektiğinin Maarif Nezareti’nden Müze-i Hümayun Müdüriyeti’ne bildirilmesi. (18 Mayıs 309/ 30 Mayıs 1893) HAZİRAN 2013 KUYETA 13 Gezginlerin Kaleminden Kuşadası / 22 KUŞADASINA GELEN İLK EŞCİNSEL GEZGİN JOHN LLOYD STEPHENS Sedat Onar Araştırmacı [email protected] Kitabın Adı : “Incidents of Travel in Greece, Turkey, Russia and Poland” (Yunanistan, Türkiye, Rusya ve Polonya Seyahatlerinde Başımdan Geçenler) (Cilt 1) Yazar : John Lloyd Stephens Yayınevi : William and Robert Chambers, Edinburg Kitabın Basım Tarihi: 1839 John Lloyd Stephens Türkiye’ye Osmanlı İmparatorluğu’nun en karışık döneminde gelmiştir. Tahtta II. Mahmut vardır. Yenilikçi ve İmparatorluğu var gücüyle kurtarmaya çalışan bir hükümdardır. İmparatorluk 1828–1829 yılında Rusya ile yapılan savaştan yeni çıkmıştır. Ülke üzerinde Avrupa Devletlerinin bir oyunu bitmekte başka bir oyunu başlamaktadır. Yunan İsyanı bir Yunan Devleti kurulması ile sonuçlanmış, Rusya ile yapılan savaş sonucunda Sırplar özerklik elde etmiştir. Ruslar tarafından Navarin’de donanmamız yakıldığı için Akdeniz ve Ege Denizi bir korsan yatağı haline gelmiştir. Rus Orduları doğuda Erzurum’a, batıda Edirne’ye kadar gelmiştir. Fransızlar Cezayir’i işgal etmiş, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa İmparatorluğa isyan ederek Kütahya önlerine kadar gelmiştir. Bu dönemde devlet otoritesi ülke topraklarının birçok yerinde eşkıya gruplarının eline geçmiştir. Müslüman olmayan unsurlar ülke içinde devlet otoritesinin azalmasıyla ters orantılı ülke içerisinde yerel otoriteler oluşturmaya ve kısmi egemenlik alanları kurmaya başlamışlardır. Stephens böyle bir ortamda Kuşadası’na gelmiştir. Önce Stephens’in kim olduğundan kısaca bahsedelim. John Lloyd Stephens, Amerikalı başarılı bir diplomat, kâşif ve arkeologdur. 1805 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin New Jersey’e bağlı Shrewsbury kasabasında doğmuştur. New York’un Columbia Koleji’ni bitirdikten sonra Connecticut’da hukuk doktorası yapmıştır. 1822 yılında eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli işlerle uğraşmış ve 1834 yılında iki yıl sürecek Mısır, Arabistan, Filistin, Polonya, Rusya, Yunanistan ve Türkiye seyahatine başlamıştır. Stephens’in en önemli özelliği gezdiği, gördüğü yerleri bir bilim adamı ağzı yerine halkın anlayacağı şekilde anlatarak tarihe popüler bir nitelik kazandırmasıdır. Yazdığı tüm kitaplar kolay okunur şekilde yazıldığı için geniş rağbet görmüştür. Ancak Stephens’i KUYETA HAZİRAN 2013 14 dünya çapında üne kavuşturan en önemli iki olay ise; birincisi Güney Amerika’daki Maya uygarlığı hakkındaki çalışmaları, diğeri ise Panama’ya demiryolu döşenmesini sağlamasıdır. Maya uygarlığı hakkında dünyada yapılan ilk bilimsel çalışmalara başlamış, Maya uygarlığına ait birçok eseri gün ışığına çıkararak bu konuda daha sonraları çalışma yapacak bilim adamlarına öncülük etmiştir. Stephens, Mısır, Arabistan ve Filistin’e yaptığı seyahatleri iki ciltlik Incidents of Travel in Egypt, Arabia, Petrea and Holy Land (Mısır, Arabistan ve Kutsal Topraklara Yapılan Seyahatlerde Başımdan Geçenler)adı altında 1837 yılında; Yunanistan, Türkiye, Polonya ve Rusya’ya yaptığı seyahati ise yine iki ciltlik Incidents of Travel Greece, Turkey, Russia and Poland (Yunanistan, Türkiye, Rusya ve Polonya Seyahatlerinde Başımdan Geçenler) başlığı altında 1838 yılında yayınlamıştır. Güney Amerika’daki Mayalar hakkındaki araştırmalarını ise Incidents of travel in Central America, Chiapas and Yucatan (Orta Amerika, Chiapas ve Yucatan Seyahatlarinde Başımdan Geçenler)ve Incidents of Travel in Yucatan (Yucatan Seyahatinde Başımdan Geçenler) başlıkları altında toplam 4 cilt olarak yayınlamıştır. Stephens, 1852 yılında da karaciğer yetmezliğinden New York’ta ölmüştür. John Lloyd Stephens’in Kuşadası’nı anlatımında gizli bir Yunan hayranlığını vurguladığını, Türklere karşı peşin hükümlü olduğunu anlamaktayız. Bölgemizle ilgili anlatımlarında devamlı olarak erkeklerin yakışıklılığını vurgulaması ise bizim kafamızda çeşitli soru işaretlerinin doğmasına yol açmıştır. Zira Stephens’ın hayatı boyunca hiç evlenmemiş olduğunu biyografilerinden okuduk, ama özel hayatının diğer yönü ile ilgili bir bilgi bulamadık. Bence teşhisimiz bizi yanıltmıyorsa John Lloyd Stephens Kuşadası’na gelen ilk eşcinsel gezgin olması açısından kayda değer bir şahsiyet. Çünkü kitabının satır aralarında erkeklere olan özel ilgisini devamlı vurgulamıştır. Kitabının Rusya ve Polonya ile ilgili bölümlerinde özellikle “gaylardan” bahsetmesi bizde bu fikre yol açtı. Cinsiyet ayrımcılığı yapmak için söylemiyorum ama Stephens’in bu yanını da belirtmeden geçmek olmazdı. Neyse, 2000’li yıllarda Kuşadası Limanı’na gelen ve “gayları” taşıyan turistik geminin yolcuları dönemin hükümeti tarafından gemiden indirilmemişti. Oysa bundan 268 yıl önce bu topraklara gelen benzer şahıslar hoşgörü ile karşılanmış. İlginç… Türklere karşı ön yargılı oluşunun arkasında ise Türklerle fazla diyalog kurmamış olması vardır. Seyahatleri esnasında devamlı Müslüman olmayan unsurlarla veya yabancı devletlerin temsilcileri ile diyalog kurmuştur. Dolayısıyla Kuşadası seyahati bize o dönemlerdeki Kuşadası’nda yaşayan yabancı ve gayrı Müslim unsurlar hakkında bilgi vermektedir. İşte John Lloyd Stephens’in anlatımlarıyla 1835 yılının Kuşadası… “Efes’ten Scala Nova’ya geldik. Deniz kenarında kurulmuş güzel bir kent. Kent, buraya 4 milden daha uzak olmayan Sisam Adası’nın harika manzarasına hâkim bir yerde kurulmuş. Bir Yunanlı tüccarın yardımcı olması için yanımda mektup getirmiştim. Bana yardımcı olarak John Lloyd Stephens buranın yöneticisi ile tanıştırdı. Yönetici alışıldığı üzere bir divanın üzerinde oturuyordu. Bize yer göstererek yanına oturmamızı istedi. Ardından 14 yaşlarında, iyi giyimli, omuzlarına kadar saçları dökülen, iki yakışıklı Rum genci bize kahve ve nargile getirdi ve önümüzdeki sehpaya koydu. Kollarını birbirine bağlayarak bizim kahveyi bitirmemizi beklediler. Daha sonra genç bir delikanlı üçüncü bir konuk olarak geldi. Bu sefer aynı yakışıklılıkta ve aynı giyim tarzında başka bir hizmetkâr aynı biçimde O’na da servis yaptı. Her misafire bir hizmetkâr verilmesi Türklerin itibarlı misafirlerine uyguladıkları bir gelenektir. Ama kimleri kapsadığını tam olarak bilemiyorum. Ama bize yapılan uygulama bunun gelenekleşmiş olduğunu gösteriyor. Bizim dışımızda bir veya ikiden daha fazla konuk gelmiş olsaydı, mahiyetteki kölelerin hizmet için yetmeyeceğini de düşündüm. Yönetici bana, ülkemin neresi olduğunu, kralımın kim olduğunu sordu. Ben de yöneticiye: kralımızın olmadığını, cumhuriyetçi bir başkanımın olduğunu söyledim. Bana bunun çok iyi bir şey olduğunu söyleyerek hüsnü kabul gösterdi. Bizim başkanımızla kendi padişahlarının çok yakın arkadaş olduklarını söyledi. Ben de o’nun bu tevazu dolu yaklaşımını bir kompliman olarak kabul ettiğimi belirttim. Ben, bizim Fransızlarla kavga edecek olduğumuzdan, zatıalilerinin bizim yanımızda yer alması halinde Fransızları kolaylıkla alt edebileceğimizden bahsettim. Daha sonra ben kendi hesabıma İngiliz Konsolosunu çağırdım. Bu küçük yerdeki konsoloslar orijinal tiplerdi, hiçbir şey yapmadılar. Onlar kapılarının üzerine işlenmiş hanedan armaları, başlarındaki üç köşeli şapkaları, üzerindeki üniformaları, kasılarak yürüyüşleri, bilgiççe bakışları ile kendi hükümetleri hakkında konuştular. Kendi hükümetlerinin ne düşündüğünü bilemeyeceklerini söylediler. Bana durumu hükümetlerine ileteceklerini ve oradan gelecek cevaba göre hareket edebileceklerini söylediler. Bunlardan biri de Fransızca ve İtalyanca konuşan yaşlı bir Malta konsolosuydu. Bizi hoş karşıladı. Kendisinin misafiri olmam için çok üsteledi. Ben O’na İngiliz olmadığımı, konukseverliği için teşekkür ettiğimi, ancak kalacak yerimin olduğunu söyledim. Fakat O, fark etmeyeceğini, burada aynı zamanda tüm milletleri temsil ettiğini, misafiri olursam onur duyacağını söyledi. Saat üç civarında konsolosa veda edip ayrıldım. Kapının dışında atlarla beni bekleyen Rum arkadaşımın yanına gittim. Baba daha önceden benimle çalışmış bir arkadaşımın beni görmek istediğini usulca söyledi. Birden heyecanlandım. Ben o arkadaşımla karşılaşıncaya kadar mutluluğun ne demek olduğunu bilmiyordum. O’nun sayesinde mutluluğun ne demek olduğunu anlamıştım. Derhal O’nu görmek istediğimi kendisine söyledim. Meğerse yakındaymış, yanıma geldi. Birbirimizi sımsıkı kucakladık. Gözyaşlarına boğulduk. İki saat boyunca birbirimizden ayrılmadık. Kafa ve ruh yapılarımız sanki birbirinin ikiziydi. Bu arkadaşım 50 yaşlarında birisiydi. İri yapılı, toplucaydı. Geniş omuzları, pala bıyıkları vardı. O’nun güzelliğini anlatabilmek için kelimeler yetersizdi. Bütün bu duygu alışverişi beni ziyadesiyle mutlu kılmıştı. Benim dostum olan bu pala bıyıklı, uzun favorili, iri kıyım Rum tercümanla aramızda tarifi mümkün olmayan bir duygusal bağ oluşmuştu. Saat 4’te dönüş için yola koyulduk. Saat 7’de de etrafı dağlarla çevrili güzel bir vadide mola verdik. Dağ tarafında Türklere ait birkaç çadır gördük. Bu çadırın sahibinin yanına gittik. Ancak çadır sahibi şimdiye kadar gördüğüm tüm insanlardan daha kötü birisiydi. Çadırın zemininde ne bir hasır ne başka bir şey vardı. Çatısı dallardan yapılmış, her rüzgâr estiğinde inip kalkıyordu. Duvarları ise çamurdandı. O benden önce ekmek ve yoğurttan ibaret akşam yemeğini yemeye başladı. Sanırım, benim yemek yemem O’nu eğlendirdi. Benim rehberime benim hakkımda pek çok soru sordu. Tüfeğimi eline alıp, baktı. Kendi sarığını başından çıkardı, traşlı başına benim şapkamı koydu; bu haliyle kesinlikle gözü pek ve dost canlısı biri gibi göründü. Ama yine de tipinde bir sinsilik vardı. Ben bir şey yenirken, içilirken, uyunurken insanların birbirine saygılı davranması gerektiğine inanırım. Ama bu çadır sahibi Türk’te bundan eser olmadığını gördüm. Yemekten sonra gece yarısında kalktım ve açık havada yürümeye başladım. Gece yıldızların ışıklarıyla pırıl pırıl parlıyordu. Bu gök kubbenin altında her yer adeta benim yatağım gibiydi. İstediğim her yerde yatıp uyuyabilirdim. Çadır sahibinin toprak zemininde uyuyacağıma bu gök kubbenin altındaki yeşil çimler üzerinde uyumaya karar verdim. Ben uyurken atlarımızda aynı çimlerde otlanmaya devam edecekti. Benim Türk tercümanım da evden 100 metre uzaklıkta açık havada atının yanında uyuyordu. Ben de onun yanında yatmaya karar verdim. Yanına gittim ve uzandım. Yaklaşık iki saat uyudum. Sabaha karşı soğuk ile uyandım. Bencilce Türk tercümanımı dürterek uyandırmaya çalıştım. Uyandırmak hiç de kolay bir mesele değildi. Biraz uğraştıktan sonra uyandırabildim. Atları eyerlemesini istedim. Yunanlı yol arkadaşımı da uyandırmam kolay olmadı. Hatta uyandırmamdan dolayı rahatsızlık duyduğunu belli etti. Beraberce yola koyulduk. İki saat kadar sonra Sultan’ın gönüllü askerlerine rastladık. Elli kişi kadarlardı. Bunlardan bir kısmının asker kaçakları olduğunu el ve ayaklarına vurulmuş zincirlerden anladık. Yakaladıkları asker kaçaklarını askerlik yapmaya götürüyorlardı. Onlar da bizim gibi İstanbul yoluna devam ediyordu. Onları görünce birden gülümsedim. Aslında onlara gülmemiştim. Onları kışkırtmak için gülmemiştim; aklıma bir süre önce bir Avrupa gazetesinde Sultan’ın yeni vergiler koyduğu hakkındaki yazılmış bir makale gelmiş, acaba bu vergiler yürürlüğe girmiş mi diye gülmüştüm. Onlar da Türk siyasetine Avrupalıların nüfuz etmesi konusunda bir takım yorumlar yaptılar. Bu konu hakkında yaklaşık saat dört’e kadar konuştuk. Daha fazla uzatmamak için konuyu kapattım. Kendimi kaldığımız hanın kapısında buldum. Üstüm başım toz toprak içindeydi. Hanın sahibi akıllı İsviçreli benden bin bir defa özür dileyerek içeri girmeden üstümü başımı silkelememi istedi.” İşte 1835 yılının Nisan ayında Amerikalı John Lloyd Stephens’in Kuşadası’nda gördükleri bunlar. Her ne kadar doğuluları ve Türkleri küçümseyen, küstah bir bakış açısıyla yazılmış olsa bile o dönemin bir fotoğrafını vermesi açısından bence önemli hususlar. HAZİRAN 2013 KUYETA 15 Ekodosd’dan Al Haberi ANTİK MERMER OCAKLARI Doğa ve tarih cenneti Bafa Gölü çevresinde 4,5 saat boyunca tepeler aştık, dereler geçtik, doğanın tüm güzelliklerini gördük. Kendimizi yeryüzünde cennette hissettik. Miletos’un Antik Dönem’deki kasabası İoniapolis’in bulunduğu Belen Tepesi’ne bakarak, tarihin kapısından içeriye girdik. Göl kıyısındaki manastır rahiplerinin yaşamlarını düşündük, kaldıkları yerleri inceledik. Beşparmak Dağları’na gölün aynasından bakarak, Dünyalar yakışıklısı Çoban Endymion ve Ay Tanrıçası Selene’nin arasında geçen mitolojik aşkı düşündük. Göl sularından dışarıya bir füze gibi fırlayıp tekrar suya düşen kiloluk kefalleri ve yüzlerce sakar mekenin kanatlarını çırparak çıkardığı sesleri dinledik, suda oluşturdukları izleri gözlemledik. KUYETA HAZİRAN 2013 16 Bafa Gölü’nün güneyindeki tepelere girdiğimizde, pek fazla bilinmeyen ancak bir dönem için çok önemli olan tarihin gizli sırlarıyla karşılaştık. Binlerce yıl önce Bafa henüz Ege Denizi’nin Latmos körfeziyken, buradan başlayan ve Didim’in Dünyaca ünlü Apollon Tapınağı’nda biten yolculuğun hikâyesini, Antik Miletos Mermer ocaklarında anlattık. Tapınak yapı belgelerinde yazdığı gibi, Antik Dönem’de Miletos’un mülkiyeti altında olan ocaklardaki geçen çileli yaşamları anlattık. Buradaki iş gücünü kendilerine para verilmeyen, ancak yemek ve barınma olanağı sağlanan tapınak kölelerinin acılı dramlarını düşündük. Apollon Tapınağı’nın sütunları için usta işçiliklerle hazırlanan tonlarca ağırlığındaki bu kasnakların, insanın yürümekte zorlandığı bu araziden, döneminin deniz kıyısına nasıl ulaştırdıklarını hayret ettik. Antik Dönem’in taş ustalarının yonttuğu sütun kasnaklarına baktığımızda, bu işçiliğin gerisindeki çileli yaşamları, olağanüstü yetenekleri, zor arazi koşullarını, inanılmaz gücü ve muhteşem teknikleri görerek, o dönemin insanlarına hayranlık duyduk. Yürüyüşümüz bittiğinde Bafa’nın en güzel köşelerinden biri olan Kahve Asar Adası’nın karşısına geldik. Bafa’nın kıyısında sadece tabiatın güzelliklerinin değil, tarihin inanılmaz hikayelerinin yattığını, her kıyısında ayrı bir kültür hazinesinin olduğunu, Neolitik Dönem’den günümüze kadar gelen insan yaşamlarının izleriyle dolu olduğunu gördük. Dünyada çok az rastlanabilen özelliklere ve güzelliklere sahip Bafa Gölü’nün, Beşparmak Dağları’yla bütünleşen muhteşem doğal peyzajını doğal teraslardan seyrettik. Çeri’nin Yeri’nde, çorbalarımızı içtik, soğuk mezelerimizi, salatalarımızı, böreklerimizi, balıklarımızı, helvalarımızı yiyerek, çaylarımızı içtikten sonra Kuşadası’nın yolunu tuttuk. (EKODOSD) - EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER DERNEĞİ KUŞADASI / www.ekodosd.org - 0256 614 78 11 HAZİRAN 2013 KUYETA 17 Özel Araştırma Ben Teorisyen Değil Eylem Adamıyım... KUŞÇUBAŞI EŞREF SENCER 1883–1964 Dr. Ali Akış Bölüm - 1 ÖNSÖZ Osmanlı İmparatorluğu’nun itibarını kaybettiği, ihtilaller, harpler ve isyanların birbirini takip ettiği, padişahların öldürülüp azledildiği, ordunun fiilen politika bataklığı içine sürüklendiği, cephelerden mağlubiyet haberlerinin geldiği, dış borçların ödenemeyecek seviyelere yükseldiği, yabancı devletlerin Osmanlı topraklarını paylaşma hesapları yaptığı bir dönemde doğup büyüyen, cereyan eden olayların fiilen içinde bulunmuş, Padişaha ters düştüğü için zindanlara atılmış Taif ve Malta’ya sürülmüş, o zaman ki baş komutan Enver Paşa ile iç içe yaşamış, birçok cephede (Arabistan, Libya, Trakya) çarpışmış, Paris’te, Makedonya’da, ittihatçılarla faaliyet göstermiş, Teşkilatı Mahsusa’da görev almış, bölge sorumlulukları üstlenmiş, Edirne’nin kurtuluşu ve Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayan heyetlerde görev almış, Milli Mücadele Karakol Teşkilatı’nda ve Adapazarı isyanlarının bastırılmasında önemli hizmetler görmüş, 150’liklere dahil edilip yurt dışına sürgün gitmiş Panislamizm ve Pan Türkizm faaliyetlerinde fiilen bulunmuş, Kardeşi Sami Bey’in Enver Paşa ile Türkistan, Afganistan ve Kafkasya’daki mücadelelerini organize etmiş, inanılmaz cesaret ve atılganlıklarla işler yapmış, kimilerinin kahraman, kimilerinin eşkıya, haydut damgasını vurduğu bir kişinin biyografisini yazabilmenin güçlüğünü bilen bir insan olarak sıkıntılı aylar geçirdiğimi ifade etmek isterim. Bu işi yapmaya çalışırken 46 kitap, bir o kadar, hatta daha fazla sayıda bilgisayarda yayınlanmış makaleler defalarca okunarak lehte aleyhte yazılar karşılaştırılmış ve hemşehrimiz olan kızı Sayın Diktam Aktay ile birçok defa görüşmeler yapılmış, elde edilen veriler birkaç kez yazıya dökülmüş, değiştirilmiş olmasına rağmen, mezarı halen Kuşadası Granta yokuşu civarında, yola nazır ve Sökeliler’in özel mezarlıklarına yakın olan bir yerde bulunan Kuşcubaşı Eşref Sençer Bey hakkında, hala meçhullerin olduğunu ifade etmek zorundayız. Bu endişeyi yaratan pek çok ve haklı sebep vardır. 1. Eşref Bey’in, Baş Komutan Enver Paşa’ ya KUYETA HAZİRAN 2013 18 direk bağlı, gizli, fakat hükümetin sadrazamının yani Hükümet Başbakanı ile birçok bakanının bile varlığını bilmediği bir teşkilatta çalışması. 2. Muntazam olarak tuttuğu ve Sayın Cemal Kutay’a teslim ettiği söylenen hatıralarının büyük bölümünün bir yangında yanıp kül olması. 3. Bu konuda pek çok bilgiye sahip olan Cemal Kutay’ın hayatta olmaması, 4. Kardeşi Hacı Sami Bey‘e ait kayıtların, mahkeme zabıtlarının adliye binasının yanmasından dolayı elde edilememesi ve o tarihlerde gazetelerde yayınlanan ifadelere dayandırılması.. İşte bu yüzden Eşref Sencer Bey’in hayatının bazı safhaları, hem olaylar hem de tarih yönünden karanlığını ve karışıklığını muhafaza etmekte olmasına rağmen, yine de etraflı sayılabilecek bir derleme ile taraflı tarafsız düşünceleri içine alan bir sunu yapabildiğimizi sanıyorum. Okunan ve incelenen eserler arasında başta Türkçeye de çevrilen Dr. Hippi H. Stoddard’ın (Teşkilat-ı Mahsusa) ve Sayın Cemal Kutay’a’ ait olan ve seri halinde basılmış ve isimleri kaynakça bölümünde yazılı kitaplar ve Teşkilat-ı Mahsusa teşkilatının kurucularından ve başkanlığını yapmış olan Sayın Hüsamettin Ertürk’ün İki Devrin Perde Arkası isimli eseri ile Yrd. Doç. Dr. Yonca Anzerlioğlu’nun Emniyet raporlarında 150 liklerden Kuşçubaşı Eşref ’in faaliyetleri isimli yayınları, güvenilebilecek yayınların önemlilerindendir sanıyorum. Bu sözlerimiz diğer yazarların eserlerinin önemsiz ve güvensiz olduğu anlamını taşımaz. Yabancı dilde yazılan Ph. H. Stoddard’ın kitabı, hem bir üniversite tezi olarak hazırlanmış ve hem de Arabistan’a, Mısır’a gidilerek orada Eşref Sençer Bey’i tanıyanlarla görüşmeler yapılarak hazırlanmıştır.. Sayın Cemal Kutay ise onun dostu olduğundan, kitaplarının bir kısmı Eşref Bey’in sağlığında yayınlanmış, kendisine ait beyanları ihtiva emekte olup Eşref Kuşçubaşı bu hatıralarının bir kısmını Malta’da yazdığını ve temize çekmede kendisine yardım edenlerin isimlerini verdiğinden, bizce önem taşımaktadır. Şüphesiz olayları yaşadığını iddia edenlerin şahsi görüşlerinin ne denli bir belge olabileceği tartışmalıdır düşüncesi, her zaman olduğu gibi geçerliliğini korumaktadır. Bu kanaat, Divanı Harplerde hâkimsiz, avukatsız, temyizsiz, zorla imzalatılan ifadeler varken verilen kararlar için de geçerlidir. Maznun ve şahit ifadelerinin hele zorla ve baskı altında alınanlarının her zaman geçerli olamayacağı ne kadar doğru ise, o devirde hükümet erkânının verdiği raporların da her zaman doğruluğuna inanmak güçtür. Ama elde müracaat edilecek bir başka kayıt yoksa, bulunanlara göre hüküm yürütmek zarureti de kaçınılmazdır. Bir olay veya bir dönem için doğruyu gösterecek değerlendirmeler yapılırken ortaya çıkan en büyük güçlük bundan kaynaklanmaktadır. Nitekim bu husus tarihin doğruluğunu bile zaman zaman tartışılır hale getirmektedir. Bir örnek vermek gerekirse; Abdülaziz Han öldü mü? Öldürüldü mü? Sorusuna verilecek cevapta gayet net görülmektedir. O zamanki hükümet raporları ile başkalarının kitaplarına akseden görüşler birbirinin tamamen zıddı anlatımlarla doludur. Sırası gelince kitabımızın bazı bölümlerinde bunların örnekleri verilecektir. Kuşçubaşı Eşref Sençer Bey ile ilgili olayların, iyi anlaşılabilmesi için Teşkilat-ı Mahsusa denilen kurumun kabaca da olsa bilinmesi gerektiğinden, bu kurumla ilgili yayınları toparlamaya çalışılarak bir bölüm halinde sunulmuştur. Bu kurumu tam olarak aydınlatabildiğimizi de sanmıyoruz. Bütçeden tahsisat alan, dünyanın birçok yerine yayılmış, başbakanın ve bakanların önemli bir bölümünün bile bilmediği, sadece Harbiye nazırından emir alan böyle bir teşkilatı, bütün ayrıntıları ile açıklayabilmenin ne kadar güç, hatta imkânsız olduğunun kabul göreceğini umuyoruz. Ancak o devirde, hafiye teşkilatı olarak isimlendirdiğimiz kaç tane teşkilat vardı, bunlar kimlere bağlı idi dediğiniz zaman, buna da cevap verebilecek durumda olmadığımızı itiraf etmek zorundayız. Padişahın ve ittihatçıların her birinin, ayrı hafiye teşkilatlarının bulunduğunu birçok yazar ısrarla belirtmektedir. Haber alma ve işlevlerini, bunlara göre düzenleme sadece memleketi yönetenlerin değil, başka kurumların da müracaat ettiği bir davranış gereğidir. Haber alma örgütlerinin, görevlerini iyi yapabilmeleri için gizliliğe önem vermeleri temel prensiplerden biridir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın bu konuda başarısız olduğunu söylemek mümkün değildir. Nitekim bizim ailemizin sağ olan fertleri bile, babamızın bir istihbarat elemanı olarak çalıştığını yıllar sonra onun ölümünden sonra, benden öğrenmişlerdir. Bir istihbarat elemanı, bazen karşı tarafın adamı gibi de görünebilir. Hakkında değerlendirme yapılırken, bunları dikkate almak gerekir. Onun için istihbarat nedir bilmeyen istihbaratçıyı da anlayamaz. Bu yüzden bu kitabı okumaya başlarken okurlarımızın önce Teşkilat-ı Mahsusa bölümünü, Sayın Erdal Şafak’ın Türkiye’de İstihbaratçılık ve MİT, Sayın Tuncay Özkan’ın Milli İstihbarat Teşkilatı Mit’in Gizli Tarihi isimli kitaplarını okumaları faydalı olur kanısındayız.. Lozan Antlaşması’ndan sonra konulan bir madde ile bu tarihe kadar işlenen suçlara ait genel bir af çıkarılması zorunlu hale gelmiş ve buna 150 kişilik bir istisna protokolü eklenmiştir. Bu liste ise 23 Nisan 1924 tarihinde kesinleşmiştir. 23 Mayıs 1927 yılında ise bu 150 kişi, bir kanunla vatandaşlıktan çıkarılmış, 26 Haziran 1938’de 3527 sayılı kanunla da yurda dönebilmeleri mümkün hale gelmiştir. Buna rağmen bu kanunla da bazı istisnalar getirilmiştir. Bu kitabın hazırlanmasında, bulamadığımız eserlerden yararlanmamız için, bendenize kitaplıklarını açan değerli yazar Veysel Dikmen Beyefendi’ye, Sayın Prof. Dr. Enver Konukçu’ya, öğretmen ve arkadaşımız Sayın Nail Topal ile sayın yazar Mehmet Niyazi Bey’e, erişemediğimiz birçok bilgileri aktaran ve Sayın Cemal Kutay‘ın bazı kitaplarını ve bu konu ile ilgili bazı yayınları istifademize sunan Eşref Kuşcubaşı‘nın kızı Sayın Diktam Aktan ile eşi Sedat Aktay beyefendiye, bulamadığımız bazı kitapların temininde ilgilerini esirgemeyen Sayın Avukat Ali Tabak ve yardımcısı Adnan Güzelcik’e, düzeltmeleri yapan arkadaşımız Sayın Nail Topal ile Sayın Can Karabulut’a teşekkürlerimizi ve saygılarımızı iletmek isterim. Dr. Ali Alkış Kuşadası 30 Eylül 2012 HAZİRAN 2013 KUYETA 19
Benzer belgeler
sayfalar ARALIK_`2013.....1-19_opt
Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakrak, Ali Can Editör Nail Topal Grafik-Tasarım Nilüfer Saçar Nisa
Hukuk Danışmanı Av.Nail Özazman Tercüme (İng-Frs) Duygu Sayra ...
sayfalar mayis_`2012.....1-19
Mahmut Esat Bozkurt'un çalışmaları çok kısa özet olarak bunlar. Ülkesini seven bir insan olarak, bir Türk olarak,
bize hizmet eden insanları hayırla anmak ve onların adlarını yaşatmak, en önemli gö...
sayfalar NISAN_`2013.....1-19_opt
Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar,
Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakr...