orb fenomeni - xn--sevgiyaynlar
Transkript
orb fenomeni - xn--sevgiyaynlar
AÐUSTOS 2014 Sayý: 548 Fiyat: 7 TL SHASTA, Yaz Iþýðý Konferansý ORB FENOMENÝ SEZGÝ DÝLÝNÝ ÖÐRENMEK GEREK ÝÇÝNDEKÝLER Sezgi Dilini Öðrenmek Gerek ............. 2 Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Cilt: 46 Sayý: 548 Aðustos 2014 Dr. Refet Kayserilioðlu Yalanla Yaþayanlar ve Hz. Hûd ............................................... 7 Ahmet Kayserilioðlu Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri: 0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri: Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap. No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst. Baský: Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 7 TL Yýllýk Abone: 80TL Yurt Dýþý: 100 TL Aklýn Özgürlüðü ................................ 13 Güngör Özyiðit Deniz Bitiyor ...................................... 19 Cem Gürdeniz (Aydýnlýk’tan) Antik Helenlerde Kitap ...................... 22 (Kitap Yakan Ýnsan da Yakar) Yalçýn Kaya “Bir Hristiyan Masalý” ......................... 27 (Kitap Tanýtýmý) Seyhun Güleçyüz Orb Fenomeni ................................... 34 Yalan - II ............................................ 39 Çeviren: Nelda Bayraktar Shasta, Yaz Iþýðý Konferansý........................... 43 (Canlý Kryon Celsesi) Dergimizin internet sitesini www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz SEVGÝ DÜNYASI Sevgili Dostlar Bir keresinde denmiþti ki bize: “Sabýrlý ve istekli olanlar için hiçbir zorluk yoktur... Yalnýz siz, o gülyüzlüler gibi üstün ahlâkýn yüceliklerine ulaþýnýz...” Sonra bir yerde yine eklenmiþti: “Siz varolanlarýn þüphesiz ki, en mükemmelisiniz. Güzellik sizin þeklinizde deðil, aklýnýzda ve ahlâkýnýzdadýr. Ahlâký en iyi olan, kötülüklerin her çeþidinden korkandýr” Bu iki prensip bize her zaman yön göstermiþ, Bizi Sevgisinden Vareden’in bizden nasýl bir ahlâk istediðini bildirmiþtir. Bunun içinde insan ayýrýmý yoktur, bunun içinde cins ayýrýmý yoktur, bunun içinde cinsellikle ilgili bir gönderme yoktur. Bunun içinde doðru ve yanlýþ ayýrýmý bile yoktur. Sadece iyilik ve onun çeþitleri, kötülük ve onun çeþitleri vardýr. Düþüncelerini üstün bilgiler yönünde eðitip geliþtiren kiþilerin þimdi ahlâk adýna, din adýna ve hattâ maalesef Allah adýna yapýlanlarý sindirmeleri, doðru bildikleri adýna sabýrlý olmalarý gittikçe güçleþmektedir. Ama ne denmiþti? Sabýrlý ve istekli olanlar için hiçbir zorluk yoktu. Öyleyse Gülyüzlüler’in hayatlarýný tek tek incelemeli, onlarýn her türlü insan ve davranýþ karþýsýnda nasýl hareket ettiklerini, neden ve ne uðruna sabrettiklerini, neden durmadan inandýðýný vermeye çalýþtýklarýný anlamaya çalýþmalýyýz. Onlarýn Yaradan’la iliþkilerindeki temel noktalarý bulmaya çalýþmalýyýz. Fikren de olsa onlarýn dünyalarýna bir kez adým atmak bile bizi bambaþka bir insan haline getirecektir. Onlarýn gülyüzlü, yani peygamber oluþlarý, onlarý örnek alma yönünde bizi durdurmamalýdýr. Zaten bilgi verirken ayný zamanda örnek olmak için de gelmiþlerdir. Hz. Muhammed için söylenen “Emrolunduðun gibi ol!” sözü onun þahsýnda hepimiz için söylenmiþtir. O halde ahlâklý olmak için birilerinin din adýna, töreler adýna söylediklerini benimsemek, yapamadýðýmýz için suçluluk duymak yerine, O’nun gerçek sözlerine ve gülyüzlülerinin zamanlar üstü yaþamlarýna eðilmeliyiz. O zaman kin, nefret, ölüm ve gözyaþý yerine yavaþ yavaþ özlediðimiz düzenin taþlarýný yerleþtirebiliriz. En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI 1 SEVGÝ DÜNYASI 2 Sezgi dilini herkes öðrenebilir ve öðrenmesi gereklidir. Sezginin bilgi, tecrübe ve düþünce ile yakýn iliþkisi vardýr. Sezgi düþüncenin ulaþamadýðý bölgeden gelen bir haberdir. O haberi alabilmek için düþünceyi ulaþabileceði yere kadar götürmek gerekir. Dr. Refet Kayserilioðlu Sezgi Dilini Öðrenmek Gerek SEVGÝ DÜNYASI V aktiyle bilgili bir kýlavuz, yanýndaki gezginle birlikte bir yoldan bir yere gidiyorlardý. Yoldaki izlere bakan kýlavuz: "Buradan üstünde genç bir sürücüsü olan, sað gözü kör, sað arka ayaðý topal ve sol diþleri noksan, yaþlýca bir deve geçmiþ" dedi. Gezgin hayret ve merakla sordu: "Dostum, haydi ayak izlerine bakarak buradan bir devenin geçtiðini söyledin. Ama bu devenin arka sað ayaðýnýn topal olduðunu nereden bildin? Ya sað gözünün kör, sol diþlerinin noksan olduðunu nasýl söyleyebilirsin? Ve görmeden devenin yaþlý olduðunu nasýl iddia edebildin? Hele üstündeki sürücünün genç bir adam olduðunu söyeleyebilmen için, senin gizlilikleri bilen bir kâhin olman gerekir." Kýlavuz kendinden ve bildiðinden emin bir ifadeyle: "Bu deveye ilk konakta yetiþeceðimizi tahmin ederim. Sözlerimin doðruluðunu görürsün" dedi ve gülümsedi. Gezgin meraklý ve þüpheci bakýþlarla baktý. Belki o deveyi daha önce görmüþtür þimdi bana bilgiçlik taslýyor diye düþündü. 3 Ayak izlerine bakýlarak bu kadar bilgi verilebilir miydi? Yoksa bu adamda telepati veya durugörü gibi bir yetenek mi vardý? Bu tereddütler içinde bir süre yol aldýlar, baþka konulara daldýlar. Bir zaman sonra bir konaklama yerine vardýlar. Orada kýlavuzun tarif ettiði deveyi ve genç sürücüsünü buldular. Deve de, sürücüsü de bu yöreye ilk kez geliyorlardý ve bizim kýlavuza hiç rastlamamýþlardý önceden. Gezginin hayreti arttý, þüpheleri kayboldu ve merakla sordu: "Siz nasýl bilebildiniz bunca ayrýntýyý?" Kýlavuz nasýl bilebildiðini, daha doðru bir deyimle nasýl sezebildiðini þöyle anlatmaya baþladý: "Bu devenin sað arka ayaðýnýn topal olduðunu, o ayaðýn izlerinin yarým olmasýndan anladým. Sað gözünün kör olduðunu yolun hep soluna kaçmasýndan, sol diþlerinin olmayýþýný, otlarý ýsýrýrken hep sol tarafa isabet edenlerin iyi kopmamasýndan sezinledim. Devenin yaþlý olmasýný, bu kadar sakatlýðýn ancak yaþlý bir devede olacaðýndan çýkardým. Üstündeki sürücünün gençliðini de, bu denli yaþlý ve sakat deveyi hep yolun ortsýna çekmeye ve hýzlý yürütmeye çalýþmasýndan tahmin ettim." Böyle küçük delillerle bu kadar çok çok doðru sonuca ulaþabilmek için çok tecrübeli, çok bilgili ve çok düþünen olmak gerekirdi. Burada kýlavuz küçük ipuçlarýna tutunarak, tecrübelerinin ve o güne kadar edindiði bilgilerin yardýmýyla doðru vargýlara ulaþabilmiþti. Elbette delilleri deðerlendirmiþ, onlar üzerinde düþünmüþtü. Ama vardýðý sonuçlar düþünce alanýn dýþýna taþmýþtý. Kendisi nasýl sonuca vardýðýný olaðan bir þey gibi açýklamýþtýr ama bunlar düþünerek varýlacak sonuçlar deðildir yalnýzca. Ýþin içine sezgi de girmiþtir. Öyleyse sezgi, düþüncenin ulaþamadýðý gerçekleri yakalayabilmek yeteneðidir. Sözlüklerde sezgi için þu tarif yapýlmaktadýr: "Aklýn yardýmý olmadan gerçeðin doðrudan görülmesidir." Aslýnda bu tarif tam doðru deðildir. Aklýn yardýmý hiç SEVGÝ DÜNYASI 4 olmuyor deðil, bir yere kadar oluyor. Bilgi ve tecrübelerin de yardýmý oluyor. Ama sezgi, düþünceyle varýlan mantýkî bir sonuç deðildir. Öyle sezgiler vardýr ki, mantýða ve düþünceye aykýrý gibi görünür ama sezen kiþi onlarýn doðruluðunu bir iç bilgiyle hisseder. Baþýna bir kazanýn veya olayýn geleceðini sezen ve bunun sýkýntýsýný duyan kiþiler vardýr. Sezgilerinin doðru çýktýðýný bir çok tecrübeler onlara göstermiþtir. Ve onlar kuvvetle iddia ederler. Ama burada bazý vehim ve kuruntularý ya da akýl hastalýðý nedeniyle aldýklarý yanlýþ mesajlarý doðru sananlarý ayýrt etmek gerekir. Sezginin Ýngilizce karþýlýðý "perception", Fransýzca ve Ýngilizce diðer bir karþýlýðý da "intuition" dýr. Osmanlýca karþýlýðý ise "tahaddüs" tür. Bunlarý yazmam, sezginin ilhamla karýþtýrýlmasýný önlemek içindir. Ýlham (esin) Ýngilizce ve Fransýzcasý "inspiration". Kelimelerin anlamlarýný iyice belirtmeden berrak bir sonuca varmak zor olur. Sezgiyi tek doðru olarak kabul eden felsefe ekolü vardýr: Sezgicilik (Intuitionism). H.Bergson sezgicilik ekolünün baþlýca temsilcisidir. Onlara göre sezgi, mantýksal akýl yürütmeye baþvurmaksýzýn gerçeði doðrudan kavrama yeteneðidir. Sezgiyle en doðru sonuçlara varýlabilir diyorlar. Onlara karþý olanlarsa, sezginin bir araþtýrma metodu olamayacaðýný söylüyorlar. Son devir düþünürleri ise: "Gerçeði birdenbire kavrama yeteneði, aslýnda tecrübe ve bilgilerin insanda birikmesi sonucu olmaktadýr" demektedirler. SEZGÝ GEREKLÝ MÝDÝR? Sezgi, yükselme yolundaki insanýn önünü aydýnlatan bir fener gibidir. O fener olmadan insan çok yanlýþ yollara sapabilir ve çok yanlýþ iþler yapabilir. Sezgi, bilmekten, kesin olarak doðruluðuna kani olmaktan önceki ilk adýmdýr. Bir þeyin varlýðý önce sezilir, sonra bilinir. 5 duyu organýmýzla algýlayamadýðýmýz bazý þeyleri sezgi yardýmýyla hisseder, ona göre önlemler alýrýz. Sezgi bize bir þeylerin varlýðýný hissettirir ve bizi o yönde araþtýrmalara yöneltir. Ýnanca vara- bilmek için de önce sezgi gerekir. Sonra düþünceler ve araþtýrmalarla inanýlacak þeyin doðruluðu görülür. Ýnanca, þüphe tünelinden geçilerek varýlýr. Þüphe kiþiyi düþünmeye yöneltince gerçekler önce sezilmeye baþlanýr. Deliller çoðaldýkça, sezgilerin doðruluðu ortaya çýktýkça, o konuda bir inanç doðmaya baþlar. Ýþte bu sebepten sezgi, inanmanýn da, bilmenin de öncüsüdür. Bu açýklamalar eþliðinde sezgiye, bulanýk bir bilme, tam berrak olmayan bir bilme de diyebiliriz. Yahut da ispatlanmamýþ bir bilmedir. Sezgi, ilmi araþtýrmalarda çok önemlidir. Araþtýrmacý, gerçeðin ne ve nerede olduðunu sezer önceden, sonra o yönde yürümeye baþlar. Sezgi bir sanat eseri meydana getirenlerin de en büyük yardýmcýsýdýr. Sezgi yöneticilerin, liderlerin ve kumandanlarýn baþarýlý olmalarýnda en büyük etkendir. Sezgi sahibi olan liderler ve komutanlar daima büyük olmuþlardýr. Bunu Atatürk'ün kendi ifadelerinde de görmek mümkündür. Bir gün Atatürk'e gücünün ve baþarýsýnýn sýrrý sorul- SEVGÝ DÜNYASI duðunda, "durur,durur dinlerim" demiþtir. Fazla düþünmeye ve araþtýrmaya imkân olmayan durumlarda, verilmesi gereken ani kararlarda kiþiye sezgisi yardým eder. SEZGÝ NASIL OLUÞUR? Bir bilginin veya bir gerçeðin akla veya ruha doðuvermesi nasýl olur? Bunu hazýrlayan ve kolaylaþtýran etkenler nelerdir? Sezgi herkeste neden farklý derecelerdedir? Bu bir Allah vergisi midir? Görüyoruz ki sezgi çocuklarda hattâ hayvanlarda da vardýr. Bir hayvan kimin dost kimin düþman olduðunu çoðu kez sezinler. Küçük bir bebek de kendisini sevenlerin kucaðýna atýlýr. Sezgi, geliþmiþ, bilgisini ve tecrübesini arttýrmýþ kimselerde daha çoktur ve daha büyüktür. Öyleyse sezginin bilgi ve tecrübe ile yakýn iliþkisi vardýr. Ayrýca sezginin akýl, düþünce ve tahayyüllerle de ilgisi büyüktür. Düþünen, bir olayý veya bir iþi zihninde yaþayan kiþiye gelecek sezgiler elbette daha büyüktür. Demek ki bilginin, 5 tecrübenin ve düþünmenin sezgiyi hazýrladýðý ve kolaylaþtýrdýðý bir gerçektir. Sezgi doðuþtan gelen bir yetenek olabilir. Ama o da geçmiþ hayatlarýmýzda edindiðimiz bilgi ve tecrübelerden güç almaktadýr. Aklýn temeli de bilgi ve tecrübelerdir. Sezgi Allah'ýn iltimasla verdiði bir yetenek deðildir. Sezgi yeteneðini herkes geliþtirebilir ve sezgi dilini herkes öðrenebilir. Sezginin herkeste farklý olmasýnýn sebebi, kiþilerin farklý bilgi ve tecrübelere sahip oluþlarýna baðlý olduðu gibi, bazýlarýnýn daha çok araþtýran, daha çok bulmaya çalýþan ve daha çok düþünen olmalarýdýr. Bir sezgiyi alan þahýs yolun yarýsýný, bazen de yarýdan daha fazlasýný kendi çabasýyla yürümüþtür. Yürüyemediði kýsýmlarda sezgi onun yardýmýna gelmektedir. Sezgi düþünce yordamýyla yolu bulma iþlemidir. Nasýl karanlýkta el yordamýyla yol bulursak, bilinmeyen alanda da düþünce yordamýyla ile doðrularý bulabiliriz. Yalnýz hemen belirtmeliyim ki, sezgi mantýklý bir düþünce ve akýl yürütme sonucu varýlan bir vargý ve karar deðildir. Aksine düþüncenin ulaþamadýðý bölgeden gelen bir haberdir. Ama o haberi alabilmek için düþüncemizi ulaþabileceðimiz yere kadar götürmemiz gerekmektedir. Bizim Celselerimiz'de bu çok kýsa bir cümleyle çok güzel belirtilmiþtir: "Düþünen insana yardýmcý çoktur." Bu yardýmcýlar insanlar, bedensiz varlýklar olabildiði gibi olaylar da olabilir. Çünkü yaþam, varlýklar ve olaylar bir zincirin halkalarý gibi birbirine baðlýdýrlar. Zincirin bir halkasýna sýký tutununca ondan sonra gelenler size kendini belli etmeye baþlar. Yaþamý, varlýklarý ve olaylarý iyi bilmek, onlar arasýndaki baðlantý ve iliþkileri iyi görmek, görmediklerimizi bize buldurmada büyük yardýmcýdýr. ÝLHAM, SEZGÝ VE RUHÝ ALIÞLAR Sezgi, ruhun ve aklýn dilidir. Sezgiyi akýl ve ruh alýr. Öyleyse sezgiyle ilhamýn benzerliði ve ayrýlýðý nedir? Kanaatime göre ilham (esin), haberci rüya, içe doðma sezginin daha ileri bir safhasýdýr. Ýlhamda bir bildirme söz SEVGÝ DÜNYASI 6 YANLIÞ SEZGÝ OLABÝLÝR MÝ? konusudur. Bize yardým eden ruhsal bir varlýðýn yardýmý, bir mesajýdýr. Belki de bizim aracýlýðýmýzla insanlýða bir yardýmdýr. Bunun bir medyumun bilgi iletmesinden hiç farký yoktur. Ruhsal alýþlar ise telepati, durugörü, duruiþiti, radyestezi, psikometri ve telekinezi gibi melekeler, önce ruh yönümüzün aldýðý ve beyne bildirdiði haberlerdir. Bunlarý da sezginin bir ileri þekli olarak yorumlayabiliriz. Aradaki fark, sezgide bilgi, tecrübe ve düþüncelerle gerçeklere bir el uzatma vardýr. Ruhsal alýþlarda ise, ruhsal yeteneklerin ve alýcýlýðýn bir geliþmesi söz konusudur. Elbette olabilir. Bu sebeple aldýðýmýz sezgilerin doðruluðunu mutlaka araþtýrmak gerekir. Yanlýþ sezgi, eksik bilgi ve tecrübelerimizden olabildiði gibi, etraflý ve derin düþünmeden acele karar vermemizden de olabilir. Yolun yarýsýný veya daha fazlasýný biz alýyoruz, gerisini ise sezgi tamamlar demiþtim. Yürüdüðümüz yarý yanlýþsa, ondan sonraki sezgiler de yanlýþ olacak demektir. Onun için düþüncelerimizin, bilgilerimizin doðruluðunu her zaman araþtýrmamýz, tecrübelerle doðrulamamýz gerekir. Akýl hastalarý ise, onlarý etkisinde bulunduran (obsede eden) geri ruhlarýn gönderdiði bilgileri devamlý olarak alýrlar ve bunlarýn doðruluðunu irdelemeden inanýrlar. Hattâ onlardan gelen bu direktifleri aynen uygulamaya kalkarlar. Bunlarýn aldýklarýný sezgiyle asla karýþtýrmamak lâzýmdýr. Resim: “Aziz Matthew’un Ýlham Almasý” Caravaggio (1602). SEZGÝ NASIL GELÝÞÝR? Sezgi dilini öðrenmek isteyen kimseler her olaya, her rüyaya, her fikre ve her kiþiye çok dikkat etmelidir. Her tecrübeden ve geçirilen her kazadan, belâdan, her yapýlan hatadan alýnacak dersleri iyice almalý, bunlarýn nedenlerini araþtýrmalýdýrlar. Nedenlerle sonuçlar arasýndaki baðlarý görmeye baþlayan kiþi sezgi kanallarýný da açmaya baþlamýþ demektir. Öðrenmek, bilgi edinmek, edinilen bilgileri denemek, uygulamak ve varýlan sonuçlarý etraflý bir þekilde düþünerek deðerlendirmek sezgileri arttýrýr. Araþtýrýcý ve inceleyici bir düþünce, insana yeni bilgilerin, üstün bilgilerin yolunu açar. Sezgiler araþtýrýlýp, uygulanýp doðruluðu kanýtlanýnca bizim için denenmiþ bilgiler olurlar ve onlar yeni sezgilere basamak teþkil ederler. Evet sezgi, içimize doðuveren, aklýmýza geliveren bilgilerdir. Ama onlarýn gelivermesi ve doðuvermesi, bizim önceki çalýþma, araþtýrma, öðrenme ve düþünmelerimize baðlýdýr. SEVGÝ DÜNYASI 7 Gülyüzlülerden Ýbretler: 9 Yalanla Yaþayanlar ve Hz. Hûd Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog GÖSTERÝÞ ÝÇÝN NAMAZ KILANLAR Yedi âyetlik çok kýsa bir sûre olmasýna raðmen, Prof. Dr. Yaþar Nuri Öztürk Kuran'daki Mâûn Sûresi üzerine koca bir kitap yayýnladý. Amacý açýk: Dini yalanlayanlarýn Yaradan tarafýndan ortaya açýkca konmuþ yaþam biçimlerini, davranýþlarýný gözler önüne sermek. Dini yalanlayanlar denince insanýn aklýna ilk ön; sözleriyle, yazýlarýyla tüm peygamberleri ve onlarýn vahiyle aldýklarý mesajlarý, kitaplarý inkâr edenler gelir öyle deðil mi?.. Ama söz konusu sureyi okuyunca, Yaradan'ýn öyle sözler, yazýlar üzerinde durmayýp, davranýþlarýmýza göre bizleri yargýladýðý açýkca anlaþýlmaktadýr. Çünkü namaz kýldýklarý halde, hem de baþkalarýnýn gözüne soka soka ibadetlerini sergiledikleri halde, Mâûn sûresinde yine de birçoklarýnýn Yaradan tarafýndan dini yalanlamakta suçlandýklarýný görmekteyiz. Ýþte Prof. Öztürk'ün çevirisinden o sûre: ** "Gördün mü o, dini yalan sayaný? Ýþte odur yetimi itip kakan!.. Yoksulu doyurmayý özendirmez o. Vay haline o namaz kýlanlarýn ki, namazlarýndan gaflet içindedir onlar! Riyaya sapanlardýr onlar / gösteriþ yaparlar. Ve onlar kamu hakkýna/ yardýma/ zekâta/ iyiliðe engel olurlar." Mâûn sûresinde sözleriyle çok dindar göründükleri halde, dini yalanlayanlardan söz edilir. Zamanýmýzdan çok önce sadece davranýþlarýyla deðil sözleriyle de Allah'ýn dinini yalanlayan putperestler çoðunluktaydý. Yaradan'ýn doðru, ahlâklý yaþama kurallarýnýn çiðnendiði, her tarafýn yalanlar, yanlýþlar, zulümlerle dolu olduðu bir beldede, dönemin gülyüzlü peygamberi onlarý Allah'ýn doðru yolundan çýktýklarý için lânetliyordu. Bu lânet atalarýnýn tek Allah'a inanýp, O'nun buyruklarýna göre yaþadýklarý adaletli düzenleri adým adým unutan toplumlarýna idi. Yüce Allah'ýn hiçbir devirde 8 deðiþmeyen ahlâk kurallarýný terkedenlereydi. Onun yerine kendi elleriyle özene bezene yaptýklarý putlara tapan, türlü hüner ve çýkarla ortaya koyduklarý fesat ve kinleri din diye nesilden nesile aktaran toplumlarda, düzen diye, adalet diye birþey söz konusu olabilir miydi? Bunun yerine egolarýna göre yaþayan, maddeye ve servete kulluk eden yalancý, dedikoducu, ayrýmcý, iftiracý, rüþvet ve haksýz mal edinenlerin her tarafý sardýðý, adaletin yerlerde süründüðü, zalim bir toplum resmi ortaya çýkýyordu. Ama tarih þahittir ki, böyle toplumlarda bile, tek tük de olsa bu gidiþattan yürekleri yanan, çýkýþ yolu bulmak için tenhalarda derin düþüncelere dalan iyi gönüllü bireyler de yaþamamýþ deðildi. Toplumlarý tarafýndan ayrýksý, iþe yaramaz hattâ biraz da "deli midir nedir" diye garipsenen bu kiþilerdir ki, çaresizliklerinin en SEVGÝ DÜNYASI dibine vurduklarý bir anda Rab'leri tarafýndan peygamber olarak görevlendirilmiþlerdir. Bizim Celselerimizde bundan ne güzel söz edilir, tekrar hatýrlayalým: "Önceki gülyüzlüler önce varedildiler ve onlar ne için varolduklarýný bir zaman bilmediler. Yaþadýlar olaylar içinde ve sizi üzerinde rahatça dolaþtýranýn üstünde gezindiler. Sonra gözlerini açýp baktýlar etraflarýna biteviye. Onlarý ürküten, onlarý korkutan, onlara yanlýþ gelen vardý çok, her yerde ve herkes onlardan uzakta idi, onlarýn içlerinden bildiklerinden. Sonra uzun bir müddet düþünceye vardýlar, etraflarý için hayýr aradýlar. Kendilerini düþünceye verdiler, beklediler, beklediler... Bir zaman geldi, artýk düþündüklerinden, O'na, her yerleri ve her yönleri ile açýk oldular. Ýþte o zaman vermek için aldýlar, aldýlar, aldýlar... Her güçlüðe göðüs gerip yalnýz verdiler." EÞSÝZ BÝR BELDEDE YAÞAYAN ÂD KAVMÝ Nuh Tufanýn üzerinden epeyce yüzyýllar geçmiþti. Kuran'da Âd diye anýlan bir kavim tufandan kurtulanlarýn ve Nuh ailesinin neslinden türemiþ ve çoðalmýþ insanlardan oluþuyordu. Tanrý'nýn binbir bereketle donattýðý, Kuran'da "Ahkaf" diye anýlan Arap Yarýmadasýnýn en güneyindeki bir bölgeye yerleþmiþlerdi. Umman denizi, Aden ve Umman körfezleri arasýnda, denize yüzlerce kilometre sahili olan; baðlar, bahçeler, SEVGÝ DÜNYASI ýrmaklarla dolu, þimdi Yemen diye bildiðimiz bu coðrafyada yaþamak ne kadar da keyifliydi. Þiirlere, mesellere konu olmuþ ünlü Ýrem baðlarý, bahçeleri onlarýn eseriydi. Sütunlar üzerine kurduklarý yüksek binalarda refah içinde bir ömür sürüyorlardý. Kuran da bunlarý aynen onaylar: ** "Görmedin mi, ne yaptý Rabbin Âd kavmine, sütunlarla dolu Ýrem'e. Ki beldeler içinde onun benzeri yaratýlmamýþtý..." (89/6-8) Sanki Bizim Celselerimizde sözü edilen þu beldeye çok da uyan bir yer orasý: "Hani bir zaman, bir yerde o deniz kenarýndaki ülkede her þeyin en güzeli vardý ya. Hani insanlar son derece mutlu, Güneþ altýnda hür, neþe içindeydiler ya. Ýþte bu rahatlýk onlarý zaman içinde yanlýþ düþünceye itti de, birbiri aralarýnda kýskançlýk hasýl oldu. Ve onlar bu kýskançlýk yüzünden yalan söylemeye baþladýlar. Sonlarý kapkaranlýk, kupkuru günler oldu biliyorsunuz. Öyleyse siz o günlere varmamak için hayýrla çalýþýnýz..." 9 Âd insanlarý boylu poslu, güçlü kuvvetli bir nesil olduklarý için, komþu kavimlerden de pek çok esir devþirmiþlerdi. Az çalýþarak günlerini gün etmenin tadýyla mutlu, mesut yaþamak için her þeyleri mevcut. Kendilerini bilime, sanata, edebiyata adamak, doðru dürüst insanca bir düzen kurmaya çabalamak için de her þeyleri mevcut. Ama ne yazýk ki, dünyamýzýn pek çok þanslý ülkesinde defalarca yaþandýðý ve yukarýdaki celsede anlatýldýðý gibi rahatlýk batmýþ, kýskançlýkla birbirlerinin elindekine göz dikerek, en önde olmak için binbir yalan, hile ve tuzaðýn yapýcýsý olmuþlardý... Halbuki yaþamlarýnda sadece þu öðüdü öne alabilselerdi sonlarý ne güzel olacaktý: "Her istediðinizi elde etmek istiyorsanýz, onun en kýsa yolu, kendinizi yükseltmektir. Kötülerin zannettiði gibi, baþkalarýný hiçbir þey yapamaz hâle getirmek deðil." Düzenlerine, daha doðrusu düzensizliklerine geçerlilik, meþruiyet kazandýrmak ve kendilerini saðlama almak zorunluydu onlar için. Allah'ýn gerçek dini iþlerine gelmezdi. Öyleyse sahte bir din oluþturmalýydý. En kolayý elleriyle yaptýklarý putlarý Allah yerine koyup, çýkarlarýna uygun bir takým kurallarý dinî bir kisveye büründürmek. Ve ortaya koyduklarý bu þeytani düzene baþkaldýracak her kiþiyi de dinsizlikle suçlayýp kýsa yoldan icabýna bakmak. 10 HÛD PEYGAMBER Ýþte Hûd, rahatlýðýn battýðý, düzenin, adaletin bozulduðu, yalanýn, kýskançlýðýn, zalimliðin ve ayrýmcýlýðýn her yeri kapladýðý böyle bir zamanda yaþama adým atmýþtý. Aslýnda deðerlendirebilse ne þanslý bir doðumdu onunkisi. Hükümdara en yakýn bir yakýn ailedendi. Dileseydi yan gelip yatarak, gül gibi bir yaþam sürebilirdi. Ama o büyüyüp, aklý etrafýnda olup bitenleri kavrayacak yaþa gelince, bunalýmdan bunalýma düþmeye baþlamýþtý. Gönlünden gelenler ve için için bildikleriyle, þu etrafýnda gördüðü yalan-dolan, zalimlik, acý, gözyaþý birbirine hiç uymuyordu. Düþünüyor, taþýnýyor çare arýyordu ama bunu konuþabileceði, onu anlayacak ne kadar az kiþi var etrafýnda. Hemen herkes: "Böyle gelmiþ böyle gider..." umutsuzluðundaydý sadece. Ýþte her gülyüzlünün yaþadýðý gibi, çare aradýðý fakat bulamadýðý derin düþüncelerinin en dip noktasýnda, Yüce Melek ona SEVGÝ DÜNYASI Yaradan'ýn emir ve dileðini vahyetmeye baþlamýþtý. Peygamber olarak doðru yaþama bilgilerini, iyiliði, çalýþmayý, bilgiyi ve sevgiyi, yani gerçek islâmý teblið edecek, insanlarý putlardan uzaklaþtýracak, Âlemlerin Sahibi ve yaratýcýsý tek Allah düþüncesi ve ahlâkýnda onlarý birleþtirecekti... Hz. Hûd, önce fikren yakýn bulduklarýndan, sonra da zor bir yaþam süren, gece gündüz çalýþmaktan bitap düþmüþ kölelerden iþe baþladý. Gizli gizli biraz olsun taraftar toplayabilmiþti. Ama toplumun hâkim zümresi onlar deðildi ki!.. Düzenlerinin bozulacaðýndan korkan kodamanlarýn onu kabul etme olasýlýðý çok azdý. Hükümdar ailesinden ve güçlü bir kabileden olduðu için, kan davasýndan korkanlar caný ile oynayamazlardý. Ama yakýnlarý dahil onu dinleyenlerin fazla olacaðý boþ bir ümit olarak görünüyordu. Kuran'da Âraf sûresi 65-69 âyetlerinde bu þöyle anlatýlýr. ** "Âd'a da kardeþleri Hûd'u gönderdik. Dedi ki: 'Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O’ndan baþka ilâhýnýz yok, hâlâ sakýnmýyor musunuz?' Toplumunun inkârcý kodamanlarý dediler ki: 'Biz seni bir beyinsizliðe düþmüþ görüyoruz ve kesinlikle yalan- SEVGÝ DÜNYASI cýlardan olduðunu düþünüyoruz.' Hûd dedi: 'Ey toplumum! Bende beyinsizlik yok, ben Âlemlerin Rabbin'den bir resûlüm. Rabbimin mesajlarýný size teblið ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öðütçüyüm. Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracýlýðýyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine þaþtýnýz mý? Hatýrlayýn ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptý ve yaratýlýþta size daha fazla bir boy bos verdi. Allah'ýn nimetlerini anýn ki kurtulabilesiniz." Âyetler açýkca anlatýyor ki, peygamberin vahiyle aldýðý bilgileri inceleyip bunlardaki derin anlamlar üzerinde kafa çalýþtýrmadan peþinen onu reddediyor ve yalancýlýkla suçluyorlar. Biraz kulak verseler gerçek huzuru, doðru düzeni Hûd'un getirdiklerinde bulacaklar ama derin düþünen ne kadar az aralarýnda. Birkaç yýl üst üste yaþadýklarý kuraklýk ve kýtlýktan da bir ders çýkaracaklarý yok. Bunca çabasýna raðmen kölelerden epeyce ama kendi kavminden pek az kiþi yandaþý olmuþtu. Çoðunluk ona ancak bir mucize gösterdiði takdirde inanabileceðini söylüyordu. Peygamber ise mucizenin kendi gücüyle asla gerçekleþemeyeceðini, ancak Yaradan dilerse bunun mümkün olabileceðini söylüyordu. Gerçekte bu peþ peþe yaþadýklarý kýtlýklarýn da onlara bir kanýt olmasý gerektiði üzerinde duruyordu. Çok geçmiþ yüzyýllarda Hz. Nuh'un tufan mucizesi dilden dile anlatýlarak onlara kadar ulaþmýþtý ama bunlara, eskilerin masallarý gözüyle baktýklarýndan pek kulak asmýyorlardý. 11 MUCÝZE BAZEN AZAP DAVETÝYESÝDÝR Âlemleri ve hepimizi yaratan Yüce Rabbimiz için mucize göstermek aslýnda ne kadar kolay bir iþtir. Ama mucizeyi görmelerine raðmen yine de inanmadýklarý takdirde, azap hükmünün çabuklaþacaðýndan dolayý Yaradan bunu öne almýyordu. Kuran'da Hz. Muhammed'e de bir örnek teþkil etmesi için Ýsra 59'da bu þöyle anlatýlýr: ** "Bizi mucizeler göstermekten alýkoyan daha öncekilerin onlarý yalanlamýþ olmasýndan baþka bir þey deðildir..." Hz. Hûd'un, böyle çirkin,vahþi yaþamlarýný sürdürürlerse Tanrý'nýn gazabýna uðrayacaklarý tehditlerini de alayla karþýlayýp: "Haydi göster öyleyse" diyerek meydan okuyorlardý. Kendilerine kurtulmalarý için verilen süre dolmuþ, azap hükmü çok yaklaþmýþtý. Ahkaf sûresi 21-24 de bundan söz edilir: ** "Âd (toplumunun) kardeþi (Hûd'u) hatýrla!.. O, kendinden önce ve sonra uyarýcýlarýn gelip geçtiði Ahkaf'ta, toplumunu þöyle uyarmýþtý: 'Allah'tan baþkasýna kulluk/ ibadet etmeyin! Gerçek þu ki, ben sizin büyük bir günün azabýna uðramanýzdan korkuyorum' Dediler: 'Sen bizi, tanrýlarýmýzdan yüz geri etmek için mi geldin? Eðer doðru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiðin þeyi ortaya getir.' Dedi: 'Ýlim, ancak Allah katýndadýr. Ben size, bana vahyedileni teblið ediyorum. Fakat sizin, cahillik 12 edip duran bir toplum olduðunuzu görüyorum.' Nihayet onu, vadilerine doðru gelen geniþ bir bulut halinde görünce: 'Ha, bu bize yaðmur getirecek bir bulut' dediler. Hayýr o, aceleden istediðiniz þeyin ta kendisi. Bir rüzgâr ki, içinde acýklý bir azap var." Hz. Hûd ve ona inananlar, Rabbin bir sözü ile önceden o beldeden uzaklaþtýrýlýp kurtarýldýktan sonra Kuran'da Hâkka sûresi 6-8 âyetlerde anlatýlanlar ise Âd kavminin acý sonudur: ** "Âd ise gürleyen sesle gelen soðuk rüzgarlý bir fýrtýnayla mahvedildi. Onu, onlarýn üzerine 7 gece 8 gün hiç ara vermeden saldý. Topluluðu orada yerlere serilmiþ görürsün. Ýçleri boþaltýlmýþ hurma kütükleri gibidirler." ...YA ÞÝMDÝ NE HALDEYÝZ?!.. Geçen sayýmýzdaki Nuh ve þimdi de Hûd peygamberin toplumlarýnýn Yaradan'ýn deðiþmeyen ahlâk prensiplerinden çok uzaklara düþmüþ yaþamlarýný ve Mâûn sûresinde dinlerin nasýl yalanlandýðýný okurken, günümüzde de islâm ülkelerinde ve daha pek çok yerde nice yanlýþlarýn, zulümlerin sergilenip durduðunu kuþkusuz üzülerek düþünmüþünüzdür. Haklýsýnýz. Bir yandan enerji ve çevre sorunlarý, nüfus artýþý, kirlenen toprak, su ve denizler. Öte yandan bitmeyen çekiþmeler, savaþlar... birkaç dünyayý yok edecek nükleer silâhlar... bütün bunlarý düþündüðümüzde Rabbimizden, birbirimizden ve hattâ SEVGÝ DÜNYASI bizzat kendimizden ne kadar uzakta ve ayrýlýkta yaþamakta olduðumuzu görüp dehþete ve ümitsizliðe düþmemek imkânsýz. Yazýnýn sonunda insanlýðýn bugünkü sýkýntýlý durumunun nedeni Bizim Celselerimiz'den aktaracaðým mesajda özlü bir þekilde dile getirilmektedir. Böyle yokoluþa doðru hýzla sürüklenirken, Yaradan'ýn ve ilâhi âlemdeki onun yüce görevlilerinin seyirci gibi bir kenarda durup: "Ne halleri varsa görsünler" demeyecekleri muhakkak. Çünkü dünyamýza iyi kullarýn mirasçý olacaðý ve Din Gün'ünden sonra O'nun dileðinin bütün gönüllerde yer alacaðý, göklerin melekûtunun yeryüzünde de yaþanacaðý bizlere Kutsal Kitaplarda yeminlerle vaat edilmedi mi? Bunlar çok önceden insanlýðýn kader planýnda ve Levhi mahfuzda kalýn harflerle yazýlmýþ ve silinmez. O vaadinde durucudur. Gelecek sayýmýzda Salih peygamber ve Semud kavmini anlattýktan sonra bu konu, yani yaþayacaðýmýz büyük günler üzerinde ana baþlýklar halinde duracaðým. Þimdi ise son olarak Bizim Celselerimiz'den günümüzün gerçek fotoðrafý: "Ve biliniz ki insan sýkýntýdadýr. Ve biliniz ki, þimdi gönüllerde yer eden O'nun dilediðinden baþkadýr da, ondandýr hep sýkýntý ve ondandýr hep böyle ayrý ayrý, bölük bölük toplanmak. Ve iþte ondan yalan ortada. Ve iþte ondan kavga her zaman var. Ve iþte ondan düzen böyle bozuk. Böyle gidecekse, böyle duracaksa her þey yerinde, size ve kardeþlerinize ne yazýk!.." SEVGÝ DÜNYASI 13 Aklýn Özgürlüðü Güngör Özyiðit, Psikolog D ünya gezegeninde aklý olan ve bu yüzden böbürlenen tek varlýk insan. Ama ne yazýk ki, en akýlsýz iþleri yapan da yine insan! Doðru ve özgürce kullanýldýðýnda, insana en büyük avantajý ve ayrýcalýðý saðlayan akýl, kullanýlamadýðýnda veya yanlýþ kullanýldýðýnda dezavantaja dönüþür. Akýl, insaný varlýklarýn en onurlusu konumuna yükselten tanrýsal bir armaðan. ÝNSANIN DEÐERÝ Shakespeare bunun bilincinde olarak insaný þöyle tanýmlar: Ýnsan, ne yaman bir yapý! Akýl gücüyle ne soylu bir varlýk! Düþünme yetenekleri ne sonsuz! Duruþu, kýmýldanýþý ne anlamlý, ne güzel! Ne melekçe davranýþlarý ne Tanrýca kavrayýþlarý var SEVGÝ DÜNYASI 14 Evrenin gözbebeði insan, canlýlarýn baþ tacý!.. Þeyh Galip ise, insanýn yüceliðini, ondaki can mumunun çýkardýðý ýþýðýn, gökyüzünün fanusuna sýðmayacaðýný belirterek dile getirir: Bir þûlesi var ki þem-î canýn Fânûsuna sýðmaz âsumânýn Pascal'ýn dediði gibi, insan bedeni ile cýlýz, ince, narin bir kamýþ. Ama aklý ve gönlü ile evreni içine alacak kadar güçlü ve soylu bir varlýk. Diðer varlýklar, doða yasalarý ve içgüdülerle donatýlmalarý sayesinde çevreleriyle rahatça uyum saðlayabilirler. Ýnsan ise, içgüdülerin azalmasý, uyum için doðal donanýmlarýnýn olmamasý nedeniyle çevreye uymakta zorlanýr. Ne var ki, insanýn bu güçsüzlüðü, onun gücünü oluþturur aslýnda. Ýnsan kendiliðinden çevreye uyamayacak kadar güçsüz olduðundan, çevreyi kendine uydurmak için akýllanmak ve aklýný kullanmak zorunda kalýr. Böylece beyni büyüyüp, aklý geliþerek, evrim zincirindeki en yakýn canlýya, hayvana fark atar. Böylece insanla hayvan arasýnda bir nitelik ayrýlýðý olduðu ortaya çýkar. Gerçi insanýn hayvanla ortak bir yaný vardýr. Ama insan denen varlýk, bu hayvanlýk sýnýrýný aþtýktan sonra baþlar. Hayvanýn her organý çevreye uyum saðlamaya yönelik olduðu halde, insanýn hiçbir organý çevreye uyum için ayarlanmýþ deðildir. Ýnsan yaþamýný çevreye uymakla deðil, çevreyi kendine uydurmakla sürdürür. Ýþte insaný insan yapan, aklý ile baþardýðý bu etkinliktir. Baþý yukarda dik yürümesiyle, insanýn elleri serbest kalýr ve çevresine karþý bir ölçüde özgürleþir. Akýl ve ellerin birlikteliði ise yapýcý ve yaratýcý eylemlere yol açar. Ýnsan özgürlüðünü, yapabilme gücünü, büyük ölçüde akýl ile ellerin iþbirliðine borçludur. Böylece insan çevre koþullarýný deðiþtirebilir, doða yasalarýný öðrenme ve kendi yararýna kullanma yoluyla ona egemen olabilir. Bu anlamda, aklýn üretimi olan kültürle, insan doðayý deðiþtirebildiði gibi, ona katký da saðlar. Ýnsana özgü dil sayesinde insan dýþ dünyayý sözcüklerle içselleþtirir; öylece dýþ dünyanýn aðýrlýðýndan ve yükünden kurtulur. Dili ona büyük bir özgürlük saðlar. Dil, insana eðitim yollarýný açar. Kültürü sonraki kuþaklara aktarma olanaðý saðlar. Ve insanýn yükselmesine hýz kazandýrýr. AKIL VE BÝLGÝ Görüldüðü üzere bütün geliþmelere damgasýný vuran, insaný insan yapan akýl ve bilgidir. Akýl, öðrenmeye açýk yaný ile bilici, bulucu, yapýcý ve yaratýcý Tanrýsal bir güç. Aklý, Tanrýsal bir töz (cevher) olarak sonsuz gözenekleri olan bir bal peteðine benzetebiliriz. Her gözenek, bir yeteneðe karþýlýktýr. Tecrübe ve bilgi ile beslenen akýl yapýsý gereði geliþir, gözenekleri açýlýr. Yetenekler, SEVGÝ DÜNYASI beceriler, ustalýklar ortaya çýkar. Yapýcý ve yaratýcý güçler kendini gösterir. Burada beyin aklýn yüksek düzeyde bir enstrümanýdýr. Beyne piyano dersek, akýl da onu çalan piyanisttir. Bilgi ile aklýn iliþkisine gelince, bilgi aklýn yapýtaþý deðildir. Akýl bilgiden yararlanýr ve bilgi ile geliþir. Bilgi akla ýþýk tutar, yol gösterir. Akýl bilgiyi kullanarak doðruyu bulur ve onu ruha benimsetir. Ruh da özgür iradesi ile aklýn gösterdiði yolda uygulamaya geçer. Yani bilgi olaya doðrudan girmez, olayýn meydana gelmesine yardýmcý olarak katalizör rolünü üstlenir. Böylece akýl da içinde saklý özellikleri, tecrübe, bilgi ve düþünceyle geliþtirir. Akýl, ayný zamanda doðruyu, yanlýþý, iyi ile kötüyü ayýrt eden yönüyle, davranýþlarýmýzý düzenleyen pratik akýl olarak ahlâký meydana getirir. Öylece akýl yönüyle özgür ve serbest olan insan, sorumluluk yüklenir. Eylemlerimizde özgür olup olmadýðýmýz, ahlâk felsefelerinin tartýþýlan konularýndan biridir. Psikolojik olarak insan eylemde bulunurken, kendini gözlediðinde, hür olduðunu yani yaptýklarýný öyle istediði için yaptýðýný hisseder. Toplumsal bir varlýk olarak insanýn eylem ve davranýþlarý onun özgür olduðu varsayýmýna dayanýr. Toplumsal iliþkiler bu temel üzerine kurulur. Ona göre anlaþmalar yapýlýr, sözler verilir. 15 Bütün bu iliþkilerde insanýn kararlarýný özgür olarak verdiði kabul edilir. Hukuk, özellikle ceza hukuku insanýn yaptýklarýnýn sorumluluðunu taþýdýðý ilkesinden hareket eder. Sorumluluk ise özgürlük kavramýna gönderme yapar. Çünkü hareketlerinde hür olmayan bir insan, davranýþlarýndan ötürü sorumlu tutulamaz. Ahlâk alanýnda insandan birtakým kurallara, buyruklara uymasý istenir. Böylece örtülü olarak, onun uyup uymama konusunda özgür olduðu belirtilir. Keza din alanýnda Tanrý, Peygamberler kanalýyla bize yapmamýzý ve yapmamamýzý istediði buyruklar gönderdiðine, ayrýca dinde zorlama olmadýðýný bildirdiðine göre, inanýp inanmama veya istediðimize inanma konusunda da özgürüz demektir. Eðitim de, insanýn eðer isterse deðiþebileceðine, istenilir davranýþlar edinebileceðine olan inançtan kaynaklanýr. Ýnsanýn iradesini kullanarak, bir þeyi yapmak üzere çaba göstermesi, ceht içinde olmasý, kendini zorlamasý da özgür olduðumuzun bir baþka kanýtýdýr. Sanat alanýndaki yaratýcýlýk ise, özgürlüðün eser halinde görülmesidir. Çünkü yaratýcýlýk, daha önce olmayan bir þeyi ortaya koymak, doðaya katkýda bulunmaktýr. Bu da engin düþünceyle derin duygunun iþbirliðinde, güzele gönül vermiþ sanatçýnýn bir hüneridir. 16 Eylemlerimizde özgür ve sorumlu olduðumuzun karþý tezi, davranýþlarýmýzýn belirli nedenlere baðlý olduðunu, o yüzden zorunlu olarak o þekilde davrandýðýmýzý ileri süren belirleyiciliktir. Leibnitz'e göre hareketlerimizin mutlaka bir nedeni vardýr. Ýrade, onu harekete sürükleyen sebepler arasýndan en aðýr basanýný seçer. Ýrade bir teraziye benzetilirse, onun kefelerinde sebepler bulunmaktadýr. En kuvvetli sebep aðýr basacaktýr ve irade oraya yönelecektir. Öyleyse irade hür deðildir; kendini sürükleyen sebeplerle zorunlu olarak o þekilde davranýr. Diðer bir filozofa, Spinoza'ya göre de, hareketlerimizde hür deðiliz. Ýç ve dýþ nedenler bizi zorunlu olarak harekete sürükler. Dýþ dünyadan aldýðýmýz her türlü algý bizi etkiler. Ýç dünyamýzda arzu ve ihtiraslarýmýz da bizi peþinden sürükler. Buna raðmen biz, bilgisizliðimiz ve kibrimiz nedeniyle kendimizi özgür sanýrýz. ÝKÝSÝNÝ UZLAÞTIRMA ya da SENTEZ Eylemlerimizde özgürüz teziyle, davranýþlarýmýz belli sebeplerle belirlenir antitezinin içlerindeki doðruluk paylarýný bulup çýkararak bir senteze ulaþýr, iþi tatlýya baðlayabiliriz. Buna göre biz üç yönümüzden baðlý, ama bir yönümüzle, aklýmýzla hürüz. Ve serbest býrakýlan bu yönümüzle sonsuz düþünebilme özelliðine sahibiz. SEVGÝ DÜNYASI Baðlý bulunduðumuz üç yanýmýzdan birincisi, biz bilmeden baþlangýçta varolmamýz ve evren yasalarýyla kuþatýlmamýz. Ýkincisi, istemimiz dýþýnda, kendiliðinden çalýþan organlarýmýz. Üçüncüsü, her zaman bir çekime tabi olduðumuz. Yani durduramayacaðýmýz bir deðiþimin ve evrim sürecinin içinde bulunmamýz. Ýþte üç yanýmýzla baðlý olduðumuz evrensel çerçeve içinde aklýmýzla, genelin içindeki detaylarý deðiþtirebiliriz ancak. Bu ise, insana aklýný özgürce kullanma sorumluluðunu yüklediði kadar, haddini de bildirir. Aklýný her detayda hayra kullanmak insanýn elinde. Ama insan çoðu kez aklýný özgürce kullanamaz da o yüzden hem kendine hem çevresine zarar verir. ÖZGÜRLÜÐÜN ANLAMI Aklýn özgürlüðünü sorumlu bir þekilde kullanmak, özgürlüðü doðru tanýmlamakla eþanlamlýdýr. En geniþ anlamda özgürlük, insanýn düþündüðünü ve istediðini mutlak olarak yapabilmesidir. Ancak böylesine uçsuz bucaksýz bir özgürlük olsa olsa mutlak varlýk Tanrý için düþünülebilir. Ýnsanlar bu enginlikte sýnýrsýz bir özgürlüðe hiç bir zaman sahip olmamýþlardýr ve olamazlar da. Çünkü evrenin kendisi doðal yasalarla kuþatýlmýþtýr ve evrenin bir parçasý olarak insan da ona baðýmlýdýr. Örneðin dünyaya gelip gelmemek insanýn elinde deðildir. Geldikten sonra da uzun süre SEVGÝ DÜNYASI korunmak, bakýlmak, beslenmek ve büyütülmek zorundadýr. Büyüdükten sonra da yine fizik ve toplumsal çevrenin etkisi ve denetimi altýndadýr. Doða yasalarý ve insan iliþkileri üzerinde bilgisi arttýkça, fizik ve toplumsal çevre içinde özgürce davranma olanaklarý geniþler. Demek ki özgürlük bilgiyle geniþlemekte, ona koþut (paralel) bir açýlým göstermektedir. Ýnsan bir yandan kiþisel özgürlüðünün bilincine varmaya çalýþýrken, diðer taraftan özgürlük bilincini topluma yaymak gibi bir çabayý göze almak zorundadýr. Nedir kiþisel özgürlük? Ýnsanýn, baþkalarýna zarar vermeksizin, diðerlerinin özgürlüðünü çiðnemeksizin, dilediðini yapmasý. Daha açalým. Zengin bir tecrübe çeþitliliði içinde, kiþinin kendi yolunu kendi seçmesi, yeteneklerini alabildiðine ve serbestçe geliþtirme olanaklarýna sahip olmasý. Yani özgürce düþünüp inana- Resim: “Ve O Zaman Özgürlüðü Bildim” Mijaafa 17 bilmesi, düþünce ve inançlarýný söz, yazý ve diðer yollarla yayabilmesi, ayný düþünce ve inancý paylaþabilenlerle örgütlenebilmesi Ve yönetimi denetleyip, genel oy gücüyle gerektiðinde deðiþtirebilmesi. Böylece yönetimde söz sahibi olmasý. Bunlar kiþinin doðal, dokunulmaz vazgeçilmez ve devredilemez hak ve özgürlükleri olarak görülmüþtür. Özgürlük için verilen uðraþ, neredeyse insanlýk tarihi ile yaþýttýr. Ýnsanlarýn kendilerini kuþatan siyasal, toplumsal, ekonomik ve eðitsel baðlardan kurtulma çabalarý tarihi oluþturmuþtur denilebilir. Üretenlerin baskýsýna karþý yönetenlerin "kiþisel hak ve özgürlüklerini" koruma olarak baþlattýklarý bu uðraþ; yönetenlerin etkilerini sýnýrlama, yönetimden pay alma ve ona katýlmaya doðru giderek geniþlemiþ ve siyasal özgürlükten sonra toplumsal, ekonomik ve eðitsel özgürlükler gibi yeni içerikler kazanmýþtýr. 18 Özgürlük uðraþýnýn özünde birbirini tamamlayan iki öðe bulunmaktadýr: Ýlki; insanýn yetilerini serbestçe ve alabildiðine geliþtirmesi, kendini yenileyip aþabilmesi ve kiþiliðini kaybetmeden toplumla kaynaþabilmesi demek olan kiþisel özgürlük. Buna özgürlüðün olumlu yaný da diyebiliriz. Ýkincisi ise, aslýnda ilkinin gerçekleþmesi için, onu önleyen dýþ baskýlardan kurtulma çabasý. Kiþinin zengin bir tecrübe çeþitliliði içinde serbestçe geliþip yücelmesini elveriþli kýlan siyasal, toplumsal, ekonomik ve düþünsel koþullarýn saðlanmasýdýr. Bu çaba özgürlüðün ön koþulu olmakla beraber, tek baþýna yeterli deðildir. Ne var ki, daha çok dýþ baskýlardan kurtulma, özgürlük ortamýný saðlama yolunda yürütülen ve bugün de sürdürülen özgürlük savaþýmý, özgürlüðün özünü, insanýn kendini gerçekleþtirmesi demek olan olumlu yanýný unutturmuþa benzer. Tüm çabalarýn, baskýnýn her türlüsüne karþý odaklanmýþ olmasý, insanlarda sanki baskýdan kurtulunursa özgürlüðe kendiliðinden kavuþulabilir sanýsýný uyandýrmýþtýr. Özgürlüksüz yaþanamayacaðý anlaþýlmýþtýr ama özgürlük içinde nasýl yaþanacaðý konusunda henüz yeterince hazýrlýk yapýlmamýþtýr. AKLI ÖZGÜR KULLANMAK ÝÇÝN... Ýnsan akýl yönü ile hür ve sorumludur. Zaten sorumluluk, hür ve akýllý olan kimsenin kendi hareketlerinin SEVGÝ DÜNYASI sonuçlarýna katlanmasýdýr. Bir baþka deyiþle, özgür bir seçimle, bilerek ve isteyerek yaptýklarý karþýsýnda, o davranýþla ilgili yaptýrýmlara konu olmasýdýr. Sorumluluðun koþullarýnýn oluþabilmesi için önce yapýlmasý ve sakýnýlmasý gereken belli kurallarýn olmasý lâzým. Sonra o kurallarýn insanlarca bilinmesi. Özgür seçim ve niyetle karara varýlmasý. En sonunda eylem olarak uygulamaya dökülmesi gerekir. Bir yerde irade, sonuç almak üzere, bir maksada yönelik olarak, deðiþik seçenekler içinde, akla en uygun olanýný yapmak kararý ve hareketidir. Azim, bu kararýn gücünü, hareketin sürekliliði ise sebatý gösterir. Bilgi akla yol gösterdiðine göre aklýn öncelikle inanýp baðlanacaðý bilgilere ihtiyacý var. Çünkü insan ancak, akýl ve gönülle baðlandýðý, yani inandýðý þeyi yapabilir. Ýnsana aklý veren kaynak, onu nasýl kullanacaðýnýn bilgisini de vermiþtir. Ve bu bilgiler akýlla da doðrulanmýþtýr. Öyleyse aklýn özgürlüðü yüce deðerlere inanmakla baþlar. Doðruda ve iyide olup, çalýþýp öðrenerek, herkesi ve her þeyi severek geliþir. Yalandan kaçmakla özünü ve özgürlüðünü zedelemekten korur. Ve Yaradan'ý anmak, O'na yönelmek ve O'nu içinde duymakla taçlanýr. Buda "Gerçek sizi özgür kýlacaktýr" der. Doðru bilgilerin ýþýðýnda aklýný özgürce kullanan tüm gerçeðe varýr, evrenle bir ve hür olur. Ýþte bunu baþarmak, insanýn ödevi olduðu kadar, mutluluðudur da ayný zamanda. SEVGÝ DÜNYASI 19 Deniz Bitiyor Cem Gürdeniz (Aydýnlýk’tan) P asifik Okyanusu'nda Hawaii Adasý'nýn 600 mil kuzeyinde, Türkiye büyüklüðünde yeni bir ada oluþtu. 1970 'li yýllardan itibaren oluþmaya baþlayan bu ada plastik çöplerden oluþuyor. Endüstriyel medeniyetin insanlýða büyük armaðaný. Denizler ve okyanuslardaki katý atýklar son 40 yýlda 100 kat arttý. Yapýlan bilimsel çalýþmalara göre günümüzde dünya okyanus ve denizlerinde her 3 km²'ye 40,000 plastik çöp düþüyor. Sadece Pasifik'te 18 milyon plastik çöpün dolaþtýðý deðerlendiriliyor. Denizlere ve okyanuslara her saat baþý, yarýsý plastik olan 700 ton çöp atýlýyor. Sadece katý atýklar deðil, denizleri sývý atýklar, özellikle kimyasal atýklar da mahvediyor. Her yýl 450 milyar m³ arýtýlmamýþ endüstri atýðý deniz suyuna salýnýyor. Okyanus ve denizlerdeki bu kirliliðin bir çok nedeni var. Endüstri atýklarý arasýnda petrol/gaz sondaj tesisleri (özellikle oluþan kazalar sonucu) ile kara içlerinde nehirlere verilen 20 kimyasal ve biyolojik atýklar öne çýkarken, katý atýklar içinde tsunamiler sonrasý denize çekilen materyal; denizlerde dolaþan yaklaþýk 50 bin civarýndaki büyük tonajlý ticaret gemisinin katý atýklarý ile Amazon, Missisipi, Yangtze, Nil, Hindus, Ganj, Tuna gibi dünyanýn sayýlý büyük nehirlerine, kara içlerinde býrakýlan katý atýklar rol oynu-yor. Bu arada denizin üzerinde görülen çöplerin yaklaþýk 10 katý deniz ve okyanus diplerinde davetsiz misafir olarak bekliyor. Bir plastik su þiþesinin denizde 200 yýlda çözülebildiðini hatýrlarsak bu misafirlik biraz uzun sürecek gibi. Üç okyanusu kürekle geçen, rekor sahibi Türk kürekçi, yakýn dostum Erden Eruç bir sohbetimizde okyanus geçiþlerinde en yakýn karanýn 1500 milde olduðu alanlarda bile plastik çöpler gördüðünü söylemiþti. Atýklarýn okyanuslarýn ortasýnda oluþma nedeni de akýntýlar. Biriken bu atýklar doðaya zararlý yeni bir habitat oluþturarak, deniz ve okyanuslardaki besin zincirini ve dengeleri alt üst edecek yeni mikrobiyolojik bir dünya kurulmasýna da neden oluyor. Bunun dýþýnda insanoðlunun aç gözlülüðü ve zengin ülkelerdeki hedonistlerin sýnýr tanýmaz ve tatmin edilemez haz ihtiraslarý sonucu okyanus ve denizlerdeki balýklar da tükenme aþamasýna geldi. 1950 yýlýndan bu yana denizlerdeki ticari deðeri olan balýk stoklarý % 90 oranýnda düþtü. 2012 yýlýnda 250 kiloluk bir mavi kanat orkinos Japonya'da 1,5 milyon SEVGÝ DÜNYASI dolara alýcý buldu. Balýk kaynaklarýný sýnýrsýzca kullananlar arasýnda lider ülkenin Japonya olduðunu ekleyelim. DOÐAL DENGE BOZULUYOR Ýnsanoðlu son 50 yýlda milyonlarca yýlda oluþan okyanuslardaki doðal dengeyi bozmayý baþardý. Kirlilik, aþýrý avlanma, habitat yýkýmý ve iklim deðiþikliði okyanus ve denizlerdeki canlý hayatýný yok ediyor. Endüstriyel medeniyet, daha çok kazanmak, daha çok yemek ve tüketmek için torunlarýmýzýn yaþayacaðý dünyayý mahvediyor. BM'’ye baðlý 194 üyeli Hükümetlerarasý Ýklim Deðiþikliði Panelinin geçen ay yayýnlanan raporu, son derece moral bozucu. Bu rapor özellikle CO2 salýnýmlarýnýn doðaya verdiði zararý ortaya koyuyor. Son 50 yýlda CO2 salýnýmlarý her 10 yýlda bir, ikiye katlanarak büyümüþ. Bunun ana nedeni, fosil yakýt kullanýmý. Bu salýnýmda en büyük katkýyý ABD ve Çin saðlýyor. ABD, önlem alýnmasý için gerekli baðlayýcý tedbirleri dikte eden Kyoto Protokolü'nün onayýný Senatosunda bekletiyor. Çin, devasa sosyal projeleri içinde en çok hava kirliliði, su kýtlýðý ve çevre felaketleri ile uðraþýyor. CO2 salýnýmlarýnýn önlenemez yükseliþi, sadece iklim deðiþikliðine neden olmuyor. Okyanus ve denizlerde asitleþmeyi de artýrýyor. Bu da, soluduðumuz havadaki oksijenin % 75'ini saðlayan deniz/okyanus dibi SEVGÝ DÜNYASI planktonlarýn yok olmasýna neden oluyor. Aþýrý asitleþme ve özellikle suni gübre atýklarýnýn nehirler yolu ile okyanus ve denizlere karýþmasýnýn büyük rol oynadýðý kirlenme nedeniyle, Meksika Körfezi'nden Baltýk Denizi'ne kadar halen okyanus ve denizlerin 600 deðiþik bölgesinde, her biri Hollanda büyüklüðünde biyolojik hayat olmayan, çöl alanlar oluþtu. ZENGÝNLER DOÐAYI KATLEDÝYOR Dünya nüfusu her hafta 1,5 milyon artýyor. Ýnsanlarýn sürekli tükettiði doðal kaynaklarýn yenilenme hýzý ise geride kalýyor. Bugünkü tüketim seviyesi böyle devam ederse, çok deðil 15 yýl sonra çok ciddi kaynak sorunlarý ile karþýlaþýlacak. Zira tarým alanlarý, otlaklar, balýkçýlýk alanlarý ve ormanlar doðanýn yaþam kaynaklarý olarak hýzla 21 tükeniyor. Bu kaynaklarý bazý ülkeler hoyratça kullanýp, diðer ülkelerin haklarýný dolaylý olarak gasp ediyor ve böylece toplumlar arasý sözleþmeyi de yok ediyorlar. Geliþmiþ ülkeler geliþmekte olan ve geliþmemiþ ülkelere nazaran, doðayý 5 kat daha fazla kullanýyor ve tahrip ediyor. Dünya Doðal Hayatý Koruma Vakfýna (WWF) göre, fert baþýna en çok CO2 salýnýmý yapan ilk üç ülke Katar, Kuveyt ve BAE. Dünya uygarlýðýna hiçbir katkýlarý olmaksýzýn, sadece petrol ve doðal gaz ihraç eden bu orta çað devletleri, deniz suyundan tatlý su yapmak için bile petrol kullanýyor. Bu üç ülke insanýnýn ortalama CO2 salýnýmýný dünyadaki her insan yapsaydý, yaþam için 5 yeni gezegene ihtiyacýmýz olurdu. Özetle, doðal sermaye hýzla tükeniyor. Son 40 yýlda gelir eþitsizliði, fakirlik ve doðanýn emsali görülmemiþ boyutlardaki tahribatý, neoliberalizmin insanlýða armaðaný oldu. Tek kutuplu düzenin artýk ortadan kalktýðý yeni dünya düzeninde, insanlýðýn en acil sorunu doðayý yeniden kazanmak olmalýdýr. SEVGÝ DÜNYASI 22 Kitap Yakan Ýnsan da Yakar: 2 Antik Helenlerde Kitap Yalçýn Kaya “Bir kitabý yok etmek bir insaný öldürmekle eþdeðerdir. Bir insaný öldüren akýllý bir yaratýðý, Tanrý'nýn yansýmasýný öldürmüþ olur. Bir kitabý yok eden ise aklýn kendisini öldürmüþ olur…” John MÝLTON Antik Helen Ýlk Çaðýnda Kitap Ýlk Çað kitabýný iyi anlayabilmek için günümüzle ilgili modern anlayýþý bir kenara býrakmak gerekir. Ýlk Çaðda her kitap bir kendine özgüydü; çünkü istenilen sayýda ve birbirinin eþi olan iki kopyayý bile bulma olanaðý yoktu. Ýlk kitaplar rulolardan oluþuyordu. Kaðýt, kumaþ veya papirüs tabakalarý birbirine tutturularak uzun bir þerit oluþturuluyor ve rulo halinde sarýlarak saklanýyordu. Metin genellikle bir yüze yazýlýyor ve "paginae" adý verilen yazý alanlarýna ayrýlýyordu. Rulolara, Latince rulo yapmak sözcüðünden türeyen "volumen" adý veriliyordu. Ve rulonun dýþ kýsmýna, "titulus" adý verilen ve üzerinde rulonun içeriðini betimleyen bir notun bulunduðu bir kaðýt parçasý iliþtiriliyordu. Rulonun sarýlmasý ve açýlmasý zordu ve belli bölümlere ulaþabilmek hiç de kolay olmuyordu. Sonunda kitaplar akerdeon tarzýnda katlanmaya baþladýlar. Bu, modern kitabýn ilk öncüsüydü. SEVGÝ DÜNYASI Bunun yerini, M.S. 200 - 400'lü yýllarda iç içe konan ve kýrýlarak birbirini izleyen formalarla oluþturan "codex" aldý. Bu biçimsel deðiþim bir bakýma Gutenberg'in matbaasý kadar önemli bir buluþtur. Çünkü volumen biçiminde yazýlmýþ bir kitabýn okunmasý oldukça zordu; bir defa iki elle tutulmasý þarttý, elbette bu durumda okuyanýn not almasý olanaðý yoktu. Kodeks, bir yapraðýn ikiye katlanýp dört sayfa edilmesi ve sonra bunlarýn sýrt tarafýndan birbirine tutturulmasý biçiminde oluþturuluyordu. Ýstenen sayfalara kolaylýkla ulaþabilmeyi saðlayan kodeksler ayný zamanda daha rahat taþýnabiliyordu. Ýlk Hýristiyanlar kodeks kitap formunu benimsediler. Bazý tarihçiler kodeksin Hýristiyan metinlerini Yahudi rulolarýndan ayýrmak için bilinçli olarak kullanýldýðýný söylüyorlar ama kodeks formundaki bir kitabýn daha kullanýlýþlý olduðunu da kabul etmek gerekir. Kodeks biçimindeki kitap daha kullanýlýþlý olmasýna karþý tek mahzuru vardý: Parþömen kullanmak zorunluydu zira papirüs rulolarýndan kodeks formu yaratmak son derece zordur. Bazý araþtýrmacýlar, kodeks biçiminin Hýristiyan dini açýsýndan çok önemli olduðunu vurgular, ilk Hýristiyanlarýn dinlerinin yasaklý dönemlerinde kutsal metinlerin kolayca saklanabilmesi, kolay taþýnabilmesi gibi nedenler yüzünden bu biçimini yeðlediklerini savlarlar. 23 En ünlü kodeks kitaplarýndan biri yaklaþýk M.S.800 yýlýnda hazýrlanmýþ olan Kells Ýncili'dir. Ýrlanda'ya özgü tarzda resimlenmiþ olan bu þaheserde, üzerinde metin olmayan tam sayfa süslemelerden oluþan ve "ara-kapak sayfasý" [carpet page] denilen sayfalar vardýr. Arakapak sayfalarý 4 Ýncili birbirinden ayýrmak için kullanýlýr. Yazar ve yayýncý hakký o çaðlarda bilinmez, her yazar metnin çoðaltýlmasýný ayný zamanda birden çok yayýncýya býrakabilirdi. Bir kitaba sahip olan herkes dilerse ona eklemeler yapýp bazý sayfalarý içinden çýkarabilirdi. M.S.IV. yüzyýlda þair Symmachus, dostu Ausonius'a yazdýðý bir mektupta þöyle diyordu. "Belli sayýda þiiri teslim ettiðin zaman, onlar üzerindeki tüm hakkýný yitirirsin; bir söylev bir kez yayýnlandýðýnda, o artýk herkese ait olan bir þeydir." Yazara ücret ya da telif hakký diye bir þey ödenmezdi, yayýncýlar bu iþten para kazanýrken yazarýn tek kazancý þan ve ün idi. Klasik çaðda ve Hellenistik dönemde, bugünkü anlamýyla kitap 24 Sunmaya çalýþtýðýmýz konunun ana temasý; düþünce özgürlüðünün bir çeþit simgesi ya da simgelerinden birisi olan kitap'týr. Kitap, bilginin kaynaðý, düþünce özgürlüðünün simgesi olarak sunulmakta, tarih boyunca yapýlagelen kitap düþmanlýðýnýn incelenmesi, baðnazlýðýn tarihi olarak deðerlendirilmektedir. Düþünme: Tefekkür, Ýdrak, Teemmül, Zihin, Us, Þuur, Pensée (Fr), Gedanke (Alm), Thought (Ýng), Pensiero (Ýta), Reflexion, Reflection Felsefe kitaplarýnda düþünme için: "Usun kendi kendisini bilgi konusu yaparak, zihinsel (ansal) çalýþmayý incelemesi." biçiminde bir taným yapýlmaktadýr. Fransýzca düþünce anlamýna gelen pensée sözcüðü Latince tartmak, karþýlaþtýrmak anlamlarýný taþýyan pensare kökünden türetilmiþtir, düþünceleri ölçerek ve kýyaslayarak incelemek anlamýna gelir. Bir bakýma düþünme eylemi bilgiye yönelen tüm ussal olaylarý dile getirir; algýlama, duyma, kavrama, isteme, tasarlama, imgeleme gibi bilinç olgularý'nýn tümünü içerir. SEVGÝ DÜNYASI ticareti diye bir þey yoktur, ancak bazý yazýlý belgelerden; özellikle Atina, Bergama (Pergamon) ve Teos, Ephesos gibi kentlerin Agora'larýnda kitap satan belirli yerler olduðunu öðreniyoruz. Antik Helen Uygarlýðýnda Kitap Kýyýmý Antik Çað araþtýrmacýlarý çoðu zaman eski Helen ve Ýyon uygarlýklarýnda kitap ve düþünce suçu düþmanlýðýnýn hiçbir zaman olmadýðýný öne sürerlerse de bazý örnekler bu konuda onlarýn pek de haklý olmadýklarýný ortaya koymaktadýr. Ancak kitap yasaklamalarý ile ilgili olarak elimizdeki örnekler genellikle Ege Denizi'nin Batý kýyýsýndaki Helen uygarlýðýna aittir, Ege'nin Doðu kesiminde yer alan Ýyon uygarlýðýnda bu türlü bir kitap yasaklamasýna bu güne deðin rastlanamamýþtýr. Atinalý aydýn devlet adamý Perikles'in dostu Abderalý Protagoras (M.Ö 481- SEVGÝ DÜNYASI 411) yazdýðý Peri Teon (Tanrýlar Üzerine) adlý kitapta "Tanrýlarýn ne var olduklarýný ne de var olmadýklarýný, ne de þekillerini bilmeye gücüm yeter; çünkü onu bilmeme birçok þeyler engel oluyor; özellikle bu sorunun karanlýðý ve insan ömrünün kýsalýðý. Oysa insan üzerine çok þey söyleyebilirim. Çünkü insan her þeyin ölçüsüdür." biçiminde bir tümce kullanýr. Bu kitabý o günkü geleneklere göre dostu Euripides'in evinde okuduðu zaman orada hazýr bulunan karþýt görüþlü bir politikacý, toplum düzenini bozduðu iddiasýyla Protagoras hakkýnda dinsizlik davasý açar. Bu dava sonunda kitap yakýlmaya mahkûm olur, Protagoras ise Sicilya'ya kaçarken bir gemi kazasýnda ölür. Ünlü trajedi yazarý Euripides, Palamedes adlý trajedisinde bu ölümü þöyle dile getirir: "Heyhat o bilgeyi, esin perilerinin o günahsýz bülbülünü öldürdünüz." Protagoras'ýn kitaplarýnýn yakýldýðý Atina Agora'sýnda bu kitaplar yakýlýrken ayný Agora'da yasaklanmýþ baþka bir kitabýn da açýkça satýlmasý Antik Helenlerde kitap yasaklama iþleminin pek fazla ciddiye alýnmadýðýnýn, sadece mahkeme kararýnýn uygulanmasý açýsýndan göstermelik yasaklamalar yapýldýðýnýn göstergesidir. "Ýyonya'nýn Klazomenai kentinde (Ýzmir ilinin Urla ilçesinin bugünkü adý ile Kilizman beldesi) doðan, sonralarý Atina'ya felsefe dersleri vermek üzere giden Anaksagoras (M.Ö.500-428), yazýlarýnda, söylemlerinde "halkýn taptýðý tanrýlara inanmadýðýný" açýkça dile 25 Düþünme anlamýna gelen ikinci sözcük olan reflexion ise Latince reflexio kökünden türetilmiþtir, asýl anlamý yansýma demektir. Düþüncenin baþlangýcýnda kuþku vardýr, bize öðretilen kavramlarýn nedenselliðini, birbirleriyle iliþkilerini, neden ve sonuçlarýný kuþku ile karþýlamaya baþladýðýmýz anda düþünce baþlamýþ demektir. Alman düþünürü Kant, düþünmek yargýlamaktýr biçiminde bir taným yaparken, Ýngiliz düþünürü J. Locke düþünmeyi bilincin kendi üstüne dönerek kendi iþlemleri hakkýnda bilgi edinmesi olarak tanýmlar. Bu taným iki katlý bir düþünmeyi yani düþünmenin düþünülmesini (Osmanlýca teemmül, Fr. reflexion) anlatýr ve normal düþünme olan, Osm. tefekkür, Fr. pensée'den ayrýlýr, buna "iç düþünme" adý da verilir. Aristoteles'e göre düþünme, insaný hayvandan ayýran belirgin bir özniteliktir, usun baðýmsýz ve kendine özgü eylemidir, ayýrma, karþýlaþtýrmalar yapma, birleþtirme, baðlantýlarý ve biçimleri kavrama yetisidir. 26 Düþünme özgürlüðünün bir anlam taþýyabilmesi için onun düþündüðünü açýklayabilme özgürlüðüyle birlikte olmasý gerekir. Özgürlük baðlý olmamak, baðýmlý bulunmamak demektir, Descartes'in "Düþünüyorum öyleyse varým." deyiþi bir anlamda insan varlýðýnýn düþünme ile birlikteliðini de vurgular. Düþüncenin ön ölçütü olan yaratýcý oluþ onun özgür olmasýyla olanaklýdýr. Düþünce özgürlüðü, doðuþtan var olan ama çevrenin peþin yargýlarýyla, inanç, korku, kaný, umutlarýn etkisiyle kolayca kaybedilebilecek bir özgürlüktür. O beraberinde yeni düþünceler getireceðinden ve bu güne deðin toplumda yerleþmiþ bulunan kabulleri, inançlarý sarsmaya yöneleceðinden insanlar ve toplumlar düþünce özgürlüðünü kimi zaman bilinçsizce ve kimi zaman bilinçli bir biçimde fakat genellikle güdümlü olarak tepki ile karþýlamýþlardýr. Çaðýmýzda en uygar ülkelerde düþüncelerini açýklayabilme özgürlüðü doðal ve olaðan bir durum gibi görülür. Bizler bunu doðal bir hak gibi saymaya alýþmýþýz, oysa bu hakký almak insanoðlunun yüzyýllarca süren uðraþýlarý sonucunda var olabilmiþ, ona varmak için aþýlan yollar kan deryalarýndan geçmiþtir. Bazý toplumlarda günümüzde bile bu özgürlüðün olmadýðýný hatýrlayalým. Bir toplumca kabul edilmiþ ilkelerin nedeni ve niçini hakkýnda yerli yersiz sorular soran insanlar her dönem zararlý kiþiler sayýlýrlar. Düþünce özgürlüðüne karþý oluþun belli baþlý nedenlerinden biri de budur. SEVGÝ DÜNYASI getirdiði için "kutsal þeylere dil uzatma yasasý" uyarýnca mahkûm edilir. Sonra da Peri Fysesos adlý yapýtý yasaklanýr, kendisi de yüklü bir para cezasýna çarptýrýlýr. Perikles gibi önemli bir dostu olmasaydý belki de ölüm cezasýna çarptýrýlacaktý. Anaksagoras Atina'dan kaçarak Lampsakos'a (bugünkü Lapseki) sýðýnýr, üstelik orada hayli itibar görür ve okulunu açarak gençlere felsefe öðretir. Ölümünden sonra Lampsakos Agora'sýna heykelinin dikildiði de söylenir. "Abderalý atomcularýn en ünlüsü sayýlan Demokritos'un atomcu görüþü çaðdaþý birçok filozofun olduðu gibi ünlü Platon'un da eleþtirisine uðramýþtýr. Birçok eserinde bu görüþü eleþtiren Platon'un Demokritos'un bütün yapýtlarýný satýn alarak yakmaya kalkýþtýðý þeklinde söylenceler vardýr. "Aydýn devlet adamý olarak tanýdýðýmýz Perikles'in, Atinalýlarýn Ispartalýlara yenildiði ünlü Peleponnes savaþýný tarafsýz bir görüþle yazdýðý için tarihçi hukidides'i (M.Ö.460-395) sürgüne yolladýðýný satýrlarýmýzýn arasýna ekleyelim. Ne gariptir ki her devirde en çok zulme uðrayan düþünce adamlarý olduðu halde zulüm ve adaletsizliði destekleyen, despotlara yeþil ýþýk yakan, fetva, aforoz yetkisi verenler gene filozof, aydýn ve ulema olmuþtur. En iyi niyetli devrimcileri yolundan saptýran onlarý çýkmazlara sürükleyen onlar olmuþtur. Biz buna aydýnlarýn ihaneti diyebiliriz. SEVGÝ DÜNYASI 27 Bir Kitap: Bir Hristiyan Masalý Seyhun Güleçyüz Deðerli araþtýrmacý yazar Mine G. Kýrýkkanat'ýn "Bir Hýristiyan Masalý" adlý araþtýrma kitabýndan çok etkilendim. Sizinle paylaþmak istedim, beðeneceðinizi umarým. Ý nsanlar tarih boyunca birbirleriyle savaþtýlar. Bu savaþlar iyi ile kötü, doðru ile yanlýþ arasýndaydý. Karþý taraf düþmandý. Öteki taraf da karþýsýný düþman gördü. Yani çatýþmak için, düþman olmak için birinci þart ötekileþtirmektir. Ötekileþtirmek birlik bozar, ayrýþtýrýr ve eninde sonunda çatýþtýrýr insanlarý. 20 yy'a kadar din ve ýrk savaþlarý yaptýlar. Irka dayalý savaþlar yeryüzünde iki dünya savaþýna yol açtý. Daha önce de din ve baþka topraklara sahip olmak, ulus olmak için savaþtýlar. Þimdi ise siyasal ve ekonomik egemenlik kavgasýný yine dinler, mezhepler, etnik kökenler, milletler üzerinden veriyorlar. Yazarýn kitabýndan anlatacaklarým, son 2000 yýllýk Dünya tarihini deðiþtirme özelliði taþýmaktadýr. M.S. 300 yýllarý civarýnda Batý Roma Ýmparatorluðu yorgun, fakir durumda idi. Ýktidar mücadeleleriyle çöküþü yaþýyordu. I. Konstantin (232-337) M.S. 306'da babasý ölünce "Agustus Cesar" Yüce Sezar ilan edildi. Roma Ýmparatorluðu 28 çok geniþ olduðu için birden fazla sezarla idare ediliyordu. Konstantin Ýmparatorluðu tek elde topladý. Tarih onu artýk "Büyük Konstantin" diye anmaya baþladý. Kendi pagandý çoðu Roma'lý gibi ama Hýristiyan oldu. M.S. 313'de "Milano Fermaný" ile hýristiyanlara uygulanan yýldýrma politikasýna son verdi. Aziz Petrus'un Vatikan tepesine gömüldüðü efsanesini yayýp ilk San Pietro bazilikasýný inþa ettirdi. Büyük Konstantin pagan Roma'yý hýristiyanlýðýn Kudüs'ten sonraki merkezi yapmak istedi ama aklý fikri Doðudaydý. Ordularýyla yola çýktý feth ede ede Haliç kýyýlarýndaki Byzantium'a geldi. Çok az nüfuslu ve göz kamaþtýrýcý zenginliði olan bu bu þehri kolay zaptetti. M.S. 324'te Doðu Roma Ýmparatorluðunu kurdu, baþþehrine de "Nova Roma" adýný verdi. Ama daha sonra "Konstantinopolis" dendi bu muhteþem þehire. Þehir yenilenmeye baþladý. M.S. 330'da ilk Ayasofya'nýn temelini attýrdýðýnda o yerde o zaman Apollon Tapýnaðý vardý ve bu uygarlýk M.Ö. 600 yýllarýndan beri oradaydý. M.S. 325'te Ýznik'de I. Ekümenik (küresel) Konsil'in toplantýsýný yaparak hýristiyan öðretisindeki ilk anlaþmazlýðý çözdü Ýncil'lerin 4'e inmesini saðladý. Bu toplantýya Doðu Kiliselerinden gelen 300'den fazla din âlimi katýldý. Bu konsilde onaylanan "Ýnanç Bildirisi" M.S. 325 yýlýndan beri tüm hýristiyan mezheplerinin ortak kabulüdür. M.S.381'de ise hýristiyanlýðý 600 yýl ayný çatý altýnda tutacak beþ devletin SEVGÝ DÜNYASI patrikleri ile "Beþli Hükümet" yönetimine geçildi. Bunlarýn içinde derecelenme vardý. Bunlar Roma, Konstantinopolis, Ýskenderiye, Antakya, Kudüs, kiliseleri diye sayýlýyordu. Konstantinopolis böylece Roma'dan sonra ikinci sýraya yerleþmiþti. Fakat Konstantin Patriðinin onursal önceliði vardý ve son karar yetkisi ve atamalar Ýmparator Konstantin'e aitti. Bir baþka deyiþle hýristiyanlýðýn güç merkezi ister istemez Ýstanbul olmuþtu. Ýmparator eseri olan bu kenti Bakire Meryem'e ithaf etti. M.S. 330'da Aya Ýrini'deki görkemli ayin Roma Ýmparatorluðu'nun yeni baþkenti Konstantinopolis'in (Ýstanbul) tarihe doðuþu sayýldý. Roma'nýn resmi dili Latince olmasýna karþýn fetih topraklarýnda daima Yunanca vardý ve yer adlarýndan dinsel tanýmlara her iki dil daima iç içeydi. Ýkinci tek tanrýlý dinin adý da (Hristos'dan) Yunanca konuþulan Antakya'da konuldu. 31 yýllýk hükümdarlýktan sonra M.S.337'de ölen Büyük Konstantin'den sonra Batý Roma'nýn son imparatoru Flavius Romulus Germenlere esir düþtü ve tahtan feragat edince Batý Roma çöktü. Doðu Roma Ýmparatoru Zenon Roma emperyal otoritesinin tek meþru varisi oldu. Þehir týpký þimdiki Vatikan gibi hýristiyanlýðýn güç merkeziydi. Yeni Roma'nýn tahtýnda 527-565 yýllarý arasýnda hüküm süren Ýmparator I. Justinianus kaybedilen topraklarý geri alarak Doðu ile Batý'yý tekrar birleþtirdi. Roma Ýmparatorluðu neredeyse eski sýnýrlarýna kavuþtuktan sonra tüm Akdeniz havzasý Greko Romen sanat ve kültürünün etkisi altýna girdi. Justinianus hukuk ve devlet yöneti- SEVGÝ DÜNYASI minde yaptýðý reformlarla Antik Roma'nýn sonuncu büyük Ýmparatoru olarak tarihe geçti ve Konstantinopolis dünya baþkenti olarak en parlak dönemini yaþadý. Ne yazýk ki varisler zamanýnda devam edemedi. 8. yüzyýla gelindiðinde Hz. Ýsa'yý çarmýha gerdirten ýrk olduklarý gerekçesiyle Yahudi düþmanlýðý baþlamýþtý ve Ýslâmiyet henüz 100 yaþýndaydý. Batý Roma uzun süredir emperyal otorite boþluðu yaþýyordu ve bir yandan da Germen saldýrýlarýyla boðuþuyordu. Kiliseyi temsil eden ama korumasýz kalan Roma'daki Papalýk makamý kurtuluþ için çare aradý ve Hýristiyanlýðý çok etkileyen, krallarýn üzerinde güçlendiren çareyi buldu. Papalýðý Doðu Roma Ýmparatorluðundan (Konstantinopolis'ten) otoritesinden çýkarcak ve Batý'ya getirecekti. Ama nasýl? Bunu ancak güçlü bir Ýmparator yapabilirdi. Sene 754 yýlý idi. Öyle bir yalan olmalý ki, güçlü bir referansa dayansýn ve herkes inansýn. Nihayet yalanýn kýlýfý Papalýk danýþmanlarýnýn aklýna geldi: Büyük Konstantin'in hüküm sürdüðü 314-335 yýllarý arasýnda ilk Roma Papalýðýný yapmýþ olan olan eski Roma Patriði Silvestro güya Konstantinopolis'te iken ölmek üzere olan Ýmparator Konstantin'i vaftiz ettiðinde kendine vasiyetini teslim etmiþti, üstüne bir de Ayný Silvestro'nun Büyük Konstantin'i cüzzam hastalýðýndan iyileþtirdiði mucizesi eklenmiþti. Bunu yazýp ortaya çýkarmak da o devrin usta hattatlarýna býrakýlmýþtýr. On sayfalýk bu sahte belge tarihe "Donatio Constantini" 29 Konstantinin Baðýþý olarak geçecekti ve Dünya tarihini deðiþtirecekti. Böylece Papa Stefano'nun yalan dolanla baþlattýðý plan Büyük Konstantin'in ölümünden 417 yýl sonra bulunmuþ gibi ortaya çýkarýlýp 754 de ilk desteði Fransa Kralý kýsa Pepin'in desteðiyle halka sunulmuþtu. Kral Pepin'e bunun karþýlýðýnda "Batý Roma Ýmparatoru" ünvanýný önerdi. Ne yazýk ki Konsatantin 337'de ölmüþ ve bu vasiyeti teslim aldýðý söylenen Papa Silvestro ise 335 yýlýnda. Bu durumda Ýmparator Konstantin'i vaftiz edemezdi çünkü yaþamýyordu. Yalanýn delili buradan baþlýyordu. Tarihin ilk 1000 yýlýnda eðitim sýký sýkýya kilisye baðlý ve okur yazarlýk tamamen ruhban sýnýfýn tekelindeydi. Krallar bile okuma yazma bilmiyordu. Böylece tarihten coðrafyaya, gökbilimden týbba her bilim Kilisenin kontrolü altýndaydý. Ayrýca pagan bilgin ve düþünürlerin býraktýðý yazýlý kayýtlar, Hýristiyan olmadýklarý için yasaktý. Ama ruhban sýnýfý bu kadim bilgileri yine de sakladý. O dönemde pagan bilgileriyle uðraþanlar, tedavi yapanlar büyücü, cadý veya þeytanla iþbirlikçi kabul edilip yakýlýyordu. Bilgiye eriþimi özenle engellenen halk her türlü hurafeye kolayca inandýrýlýyordu. Böylece Konstantin'in Baðýþý yazýtý kabul gördü ama hemen sýkýca saklandý. Kilise'nin bilgi üstündeki tekelini kýracak matbaanýn icadýna ve aydýnlýða yani Rönesans'a da daha 700 yýl vardý. 30 Peki bu Papa kararýyla kralý Ýmparator yapacak kadar deðerli vasiyette neler yazýyordu? 1) Doðu Roma Ýmparator Konstantin öldükten sonra Ekümenik (küresel) Papanýn yani tüm kiliselerin üstündeki mevki olan Baþ Papalýðý Roma Patrik'i olan Aziz Silvestro'ya býrakýyordu. 2) Dünya durdukça Aziz Petrus'un tahtýna oturanlarýn Ekümenik Papa olacaðýný söylüyordu. Yani Hýristiyanlýðýn dini merkezini Konstantinopolis'ten alýp Roma'ya veriyordu. 3) Ýtalya'daki tüm kentlerin yönetimini de Aziz Silvestro'ya býrakýyordu. 4) Herkesi Kutsal Roma Kilisesi'nin kanunlarýna tabi kýlýyordu. 5) Diðer dört kiliseyi (Antakya, Ýskenderiye, Kudüs, Konstantinopolis) Roma'ya baðlýyor. Böylece son söz hakký olan Doðu Roma Kilisesi'ni geriye çekip Batý Roma Kilisesi'ni lider yapýyordu. 6) Roma Ýmparatorluðu'nun eski vilayetlerindeki bazý gayrýmenkulleri ve bugünkü Vatikan ile Roma kentinin sýnýrýný oluþturan Laterno Sarayýný, imparatorluk ile senato armalarýný taþýma iznini Papalýk maiyetine miras býrakýyordu. Papa Stefano'nun yalan dolanla baþlattýðý bu planla Konstantin'in ölümünden 417 yýl sonra bir yerlerde bulunmuþ gibi ortaya çýkarýlan bu belge " Konstantinin Baðýþý" diye halka sunuluyordu. SEVGÝ DÜNYASI Þimdi size soruyorum, Ýmparator Konstantin Doðu'da yeni bir baþkent kurup imparatorluðunu buradan idare ediyorken malýný mülkünü ve Ekümenik Papalýðýný neden emrindeki Roma Patriðine býraksýn? Mantýklý mý? Bunlar yetmemiþ gibi Franklarýn Kralýna rüþvet olarak Batý Roma Ýmparatoru payesini veriyor. Kýsa Pepin ise buna karþýlýk Doðu Roma Ýmparatorluðu topraklarýný savaþla kazanýp bu devletlerin anahtarlarýný Papa'ya teslim ediyor. Böylece mülkiyetler Hýristiyan Roma'nýn kurucusu ve resûlüne devrediliyor. "Papa Devletleri" diye anýlan bir kurum böylece kuruluyor. Özetle Vatikan'ýn temelleri atýlýyor. Sahte vasiyete bakýn neler yaptýrýyor!.. Daha bitmedi... Böylece Ýtalya Resûl Petrus'un selefleri Papalarýn egemenliðine giriyor. Papa Silvestro (sahtekâr) aziz ilan ediliyor. Bir 31 Aralýk gecesi öldüðü için tüm Hýristiyan âlemi 31 Aralýk gecesini Aziz Silvestro bayramý diye hâlâ kutluyor. 768'de Fransýzlarýn atalarý Franklarýn tahtýna Kýsa Pepin'in oðlu Þarlman (Büyük Þarl) oturuyor. Þarlman bu vasiyetin çakma olduðundan emindi ve Batý Roma'yý, güçlerini aldýktan sonra, Doðu Roma'dan koparmak için planlandýðýný biliyordu. Bu yüzden Papalýk Devleti'nin varlýðýný reddetti. Roma'yý fethetti. Avrupa'ya sahip olmak istediði için önce dil ve din birliðini saðladý. Böylece dinsel ayin dilini kadim Roma Kilisesi geleneðine göre Latinceye uyarladý. Roma Kilisesi onunla anlaþma yaptý. Rüþvet olarak savaþ ganimetleri altýnlarý verdi. Þarlman hem zengin hem SEVGÝ DÜNYASI de Roma Kilisesi'nin koruyucusu oldu. Orta Avrupa ve Balkanlarý istila etti. Ordularýna Slav ve Germenleri kattý. Sarayýný Almanya Aachen'de kurdu. Avrupa tarihinin ortak efsanesi olan Þarlman 19 yüzyýl Victor Hugo'nun "Yüzyýlýn Efsanesi" kitabýnýn kahramaný olmaktan öte Birleþik Avrupa hayalinin atasýdýr. Avrupa Topluluðunun kurucu üyeleri tam da Þarlman'ýn kurduðu imparatorluðun üyeleridir: Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Ýtalya, Lüksemburg. Bakýn daha bizim sahte vasiyet sayesinde neler oluyor!.. 800 yýlýnda Papa Leo Þarlman'ý "Romalýlarýn Ýmparatoru" ilan etti. Yani Papalýk meþruiyetini saðlayýp, mülkün tapusunu sunan vasiyete dayanarak. Böylece Ortaçaðýn karanlýðý krallarý da etkisi altýna aldý, kraldan çok kralcý Papalýk sayesinde. Ayrýca Vatikan'ýn gizli arþivlerinde yer alan bu sahte belge Dünya tarihinin en büyük sahtekârlýðý ile Asya'yý Avrupa'dan ayýran siyasal coðrafyanýn da temelini attý. Yazýlý halini çok az kiþinin gördüðü bu düzmece baðýþ belgesi, toplumsal belleðe atýflarla yerleþtirildi ve zamanla alýþtýrýlýp tartýþýlmaz hâle getirildi. 809'da Þarlman, Ýmparator Konstantin'in topladýðý Ýznik Konsil'inde alýnan Kredo (inanç birliði= Ýsa Tanrý'nýn özünden varedildi) dogmasýný bozup yerine Filioque = Baba Tanrý ile oðul Ýsa'nýn irade aynýlýðý diye özetlenen kuramý yerine koydu. Böylece Doðu ve Batý Kiliselerinde ayrýlýk çanlarý çalmaya baþladý. Bu arada Roma ruhban sýnýfýnýn 31 dokunulmazlýðýný saðlamak için 833 yýlýnda Roma'nýn ilk Hýristiyan Ýmparatoru Konstantin'in zamanýnda kayda geçmiþ çakma fetvalar hazýrladý. Bu fetvalar Kilise'yi baþtan aþaðýya "yargýlanamaz" zýrhýyla donattý. Sonunda 979'da 7. Benedictus tarfýndan söze döküldü ve varlýðý kayýtlara geçti. Peki bu arada kadýn nerdeydi? Tabii ki adý bile yoktu. Onu Tanrý annesi (Hz. Meryem) aziz, kahraman yaptýlar ölü olarak, canlý olarak ise ancak 6 yüzyýlda dini görevli diye manastýrlara soktular. Batý ve Doðu Roma Kiliseleri arasýndaki rekâbet Konstantin zamanýndan beri vardý ve giderek arttý. En önemlisi de dil rekâbetidir. Doðu Roma halký Yunanca konuþuyordu ama devletin resmi dili Latinceydi. Bu yüzden Doðu Roma'ya Greko Romen de deniyordu. Zaten Ýncil'in þimdiye kadar bulunan en eski yazýlý örneðinde, Eski Ahit Ýbranice, Yeni Ahit Yunanca idi. Yeni Ahitte sadece sýnýrlý sayýda Aramice bölümler vardý. 1054'deki bu bölünmede Roma Kilisesi önce Latinceyi kabul ettiði için Latin Roma Kilisesi adýný aldý, sonra da Katolik kelimesini kullandý Latin yerine. Katholike = Evrensel anlamýna geliyor Yunanca. Latince evrensel= Universalist'dir, bunu beðenmediler. Böyelce 16. yüzyýldan itibaren Katolik Kilisesi oldu. Batý Roma Kilisesi'nin dili Latincedir. Doðu Roma Hýristiyanlarýn da Greko Romen Kilisesi temsil etti ve diller Yunanca oldu. Tüm Hz. Ýsa dinini kabul edenlere hýristiyan dendi. Hristos Yunanca Ýsa demektir. 32 "Birbirinizi sevin" diyen sevgi peygamberi Hz. Ýsa'ya karþý 754'de ortaya çýkan sahte vasiyetden 400 yýl sonra bu kiliseler, temelde siyasal egemenlik olan, din kavgalarýný uluslararasý savaþlara dönüþtürdüler. 1095'den 1270'e kadar 100 yýl savaþtýlar. Latin Hýristiyan haçlýlar Doðu Roma Ýmparatorluðunu talan ettiler. Buralardan temel eserleri, kutsal emanetleri ve çok büyük bilgi birikimini, ganimetleri Avrupa'ya getirdiler Ýskenderiye Kütüphanesi’nden sonraki en zengin ve deðerli kitaplarýn bulunduðu Konstantinopolis Kütüphanesini, Patrikhane binasýný ve Fenerli Azize Meryem Kilisesi'ni talan ettikten sonra yaktýlar. Hazineyi Roma'ya taþýdýlar. Haçlýlar, Roma ve krallar zengin oldu. Roma Kilisesi krallara borç verir hâle geldi. En önemli geliþme Avrupa'ya uygarlýðýn temellerini taþýdýlar, ticarette söz sahibi oldular. Yani Güneþ Doðudan doðmuþtur. Bitmedi þu çakma vasiyetin yaptýklarý.... 1204'de Haçlý iþgâli sýrasýnda Doðu Roma'dan kaçabilen Roma soylularý, biri "Trabzon Ýmparatorluðu" diðeri "Ýznik Ýmparatorluðu" olarak iki ayrý devlet kurdular. Konstantinopolis Ekümenik Patrikliði makamý ve merkezi Ýznik'de yapýlandý. Doðu Roma'dan artakalan saraylýlarýn Fener Patrikhanesine dönüþü 1261 yýlýnda olmuþtur. Papa'nýn atadýðý Latin Patrik ve papazlar kentten kovuldu. Kiliseler tekrar Ortodoks ritüellere dönüp Ekümenik Patrikliðe baðlandýlar. 1054'de 4. Haçlý seferinden sonra Doðu ve Batý Roma Kiliseleri iki mezhebe ayrýldý. Ekümenik konsillerin kurallarýna uyan hýristiyanlara Ortodoks, yani doðru yolu SEVGÝ DÜNYASI izleyenler deniyordu. Bunlar Ýsa öðretisini Yunanca yazýp okuyordu. Ýsa öðretisini Latince yazýp okuyan Batý Romalýlarýn mezhebiyse "Latin Rumlar" diye anýldý. Görüyoruz ki, Büyük Konstantin'in Ýstanbul'a yerleþmesi nelere malolmuþ. Peki Ýmparator ya Batý Roma'da kalsaydý neler olabilirdi? Katolik Roma Papalýðý ile kendi kurdurduðu Kutsal Roma-Germen Ýmparatorluðu'nun arasý bozuldu. Bunun sebebi Papalýðýn , 1455'de Gutenberg'in matbaayý bulmasýyla halkýn aydýnlanmasýna direnmesidir. Büyük dil bilgini Lorenzo Valla'nýn 1440 yýlýnda yazýmýný bitirdiði "Konstantin'in Sahte ve Yalan Baðýþýna Dair Bildiri" adlý incelemesinin matbaadaki ilk baskýsý 1506'da, ölümünden elli yýl sonra yapýldý. Kutsal metinlere eleþtirel bakýþýn geliþtiði ve bilimsel buluþlarýn birbirini izleyeceði Aydýnlanma baþlýyordu. Toplumda protestolar arttý. Germen çoðunluðun kararýyla Protestan Kilisesi kuruldu. Mücadeleleri 1520'den 1787'ye kadar 250 yýl sürdü. Papalýk taraftarlarýndan çok zulüm gördüler. Liderleri Martin Luther'dir. Bu sýralarda Ýngiltere de kendi Angilikan Kilisesini kurdu ve Angilikan mezhebini benimsediler. Gelelim Doðu Roma'ya. Yüz yýl süren Haçlý Seferleriyle çok güçsüzleþti ve 1453'de Osmanlý Sultaný II. Mehmet (Fatih) tarafýndan feth edildi. Bu fetihten yüz yýl sonra 1557'de Latince yazýlan bir kitapta 1123 yýl Doðu Roma diye bilinen bir imparatorluktan Bizans diye bahsedildi. SEVGÝ DÜNYASI Batý Roma 476'da yýkýldý ve Batýlýlarýn hiçbir zaman benimseyemedikleri Doðu Roma Ýmparatorluðu 1123 yýl ayakta kaldý. Roma ordularýnýn M.Ö.189'da feth ettiði bu topraklardaki varlýðý 1642 yýllýk bir tarihe yayýlýr. Doðu Roma'dan önce bu topraklarda 600 yýldýr Bizans'lýlar vardý ve Konstantin Ýstanbul'u küçük ve çok zengin Bizanslýlardan aldý. Doðu Roma Ýmparatorluk halký yaþadýðý devlete Yunanca "Basileia Rhomaion" (Roma Ýmparatorluðu) kendilerine ise "Romalý" adýný verdiler. Osmanlýlar tam mülküne sahip olduklarý bu bu eski imparatorluða ve tebaasýna "Rumeli ve Rum" dediler. Peki 1557 yýlýnda Hieronymus Wolf adlý Alman tarihçisi, Doðu Roma Ýmparatorluðu üzerine yaptýðý bir çalýþmayý "Corpus Historiae Byzantinae" diye yayýnladý. Neden "Bizans" demeye baþladýlar bu kadim imparatorluða? Sahte vasiyetin tesiriyle Doðu Roma Ýmparatorluðu'na küçücük Bizantion'dan türeterek "Bizans"n adýný verdikleri batýnýn perdesini kaldýrýnca altýndan bakýn ne çýkýyor?! Latin Katoliklerin Hýristiyanlýk âlemi liderliðini Grek Ortodokslardan çaldýktan sonra giriþtikleri ikinci büyük sahtekârlýk, bu yapay adlandýrmadýr. Wolf elbette Katolik bir Almandýr. Latince yazdýðý Bizans Tarihi, Roma Katolik Kilisesi'nin Ortodoks Roma'yý inkâr kurgusuna çok deðerli bir katkýdýr. 33 Diðer bir sebebi, Ekümenikliðin kaynaðýný unutturmak. 6. Yüzyýldan beri "ekümenik" yani "küresel" sýfatýný taþýyan Konstantinopolis Ekümenik Patrikliði'nin hýristiyan âlemine öncülük yetkisini 8. Yüzyýlda düzmece bir vasiyetle "Katolik" adýný (evrensel) alan Roma Papalýðý'na kaptýrdý. Bir baþka sebepse, Osmanlýlarýn koca bir Doðu Roma Ýmparatorluðu'nu fethetmek yerine küçük bir Bizans'ý zaptetmesini zihinlere yerleþtirmek, Osmanlýyý küçültmek. Buna raðmen gerek tarihçiler gerekse halklar bir yüz yýl daha Fatih'in baþkentini alarak yýktýðý devlete Doðu Roma Ýmparatorluðu demeye devam etmiþlerdir. 17. Yüzyýldan itibaren Doðu Roma tamamen uyduruk bu adla anýlmaya baþlanýr. Bir diðer önemli nokta da, Doðu Roma Ýmparatorluðu'nun ortodoks ahalisi baþta Ukrayna, Rusya, Belarus slavlarý, Gürcü, Bulgar, Sýrp, Makedon, Rumen ortodoks kiliseleri en üst makam olan Konstantinopolis Patrikliði'ne baðlýydýlar. 1448'de Moskova Patrikliði kendi baðýmsýzlýðýný ilan etti. Zamanla "Üçüncü Roma, Moskovadýr" iddiasýna dönüþtü. Moskova Patrikhanesi halen iddiasýný sürdürüyor. Okuduðum, sizlere anlattýðým bunca belgeli bilgilerden sonra söyleyeceðim tek söz: Hiçbir þeyin deðiþmediðidir tarih boyunca... SEVGÝ DÜNYASI 34 Orb Fenomeni H iç fotoðraflarýnýzda sise veya dumana benzer, yuvarlak þekilli, içi görünür þeffaf baloncuklara rastladýnýz mý? Bazý baloncuklar flaþlý fotoðraflarda kendini göstermektedir. Bazýlarý ise akþamlarý daha belirgin olup, gündüz çekiminde daha transparan (þeffaf) bir þekilde görünürler. Onlara Ýngilizce'de 'orb' denilmesinin sebebi küreye benzeyen þekillerinden ileri gelmektedir. 'Orb' anlam olarak 'küre, daire, gökcismi' demektir. Ne olduklarina dair birden fazla sav var: * Ölen kisilerin ruhlarý * Doða enerjileri * Çok boyutlu ýþýk varlýklarý * Elektromanyetik ýþýmalar * Bir takým belirlenemeyen bilinçli varlýklar * Fotoðraf anomalisi * Havadaki toz zerreciklerinden yansýyan flaþ ýþýðý Þekillerine göre üç gruba ayrýlýyorlar: 1. Orblar 2. Huniler (funnels) 3. Plazmalar Resim: Jacquie tarafýndan Güney Avustralya’da çekilmiþtir. SEVGÝ DÜNYASI Genel Özellikleri: * Sürü halindeler ve organikler/canlýlar. * Soðana benzer cok katlý derinlikleri var. * Hem fiziksel hem de eterik bedenleri var. * Zekâ ve Bilince sahipler: Bazý medyumlar onlarla konuþabiliyor. * Hýzlýlar… Çok çok hýzlýlar. Baþka bir boyuttan geldikleri düþünülüyor, bazý bilim adamlarý bizim boyutumuzda görünür olabilmek için bazý ruhlarýn titreþimlerini özellikle düþürdüklerini ileri sürüyorlar. Ve NASA'da görevli bilim adamlarýndan Prof Klaus HEINEMANN fotoðraflardaki paranormal orblar gerçeðini desteklediðini açýklamýþtýr. Prof. Klaus HEINEMANN, "Daily Mail"in "Strange orbs of light" baþlýklý incelemesine katýlan birkaç bilim insanýndan biridir. Prof. HEINEMANN, kendisiyle konuþan bir gazeteciye, ruhsal þifacýlarýn bir toplantýsýnda, karýsýnýn çektiði fotoðraflarda minyatür Ay'a benzer ýþýk dairelerinin bulunduðunu gördüðü zaman çok þaþýrdýðýný söylemiþtir. Prof. HEINEMANN önce, bu ýþýklý lekeleri su ve toz parçacýklarýyla ortaya çýkmýþ oluþumlar sanmýþsa da, sonra merakýný yenemeyerek yakýndan incelediði zaman onlarýn bu kadar basit bir oluþum olmadýklarýný anlamakta gecikmemiþtir. Mikroskop 35 teknolojisinde de epeyce bir deneyim ve birikime sahip olan Prof. HEINEMANN, resimlerin çekildiði kamerada da bir arýza bulamamýþtýr. "Bununla da yetinmeyen Prof. HEINEMANN" diyen H. COURTENEY, Daily Mail'e hazýrladýðý araþtýrma yazýsýný þöyle sürdürüyordu: "Bu gizemli dairelere neyin neden olduðunu düþünmeyi sürdürdü. Bunun için karýsýyla birlikte orada burada yüzlerce dijital resim çekti durdu. Bu oluþuma neden olan gizemli etkiyi keþfetmek istiyordu. Pek çok çekimden sonra buldular. Ýnanýlacak gibi deðildi ama yakýn gerçek buydu: Evet, bu gizemli daireler ("orb"lar) sadece, kendilerinden kameraya görünmeleri rica edildiði zaman ortaya çýkýyorlardý! Ayrýca, spritüel nitelikli toplantýlarda onlarý çekme þansýna daha çok sahip oluyorlardý." Prof. HEINEMANN bu ilk baþarýlý sonuca ulaþtýktan sonra durmadý ve bu sefer daha sýký ve kontrollü koþullar altýnda çekimlerde çift kamera kullanmaya baþladý. Bu þekilde ve bu ikinci aþamada "orb" larýn saatte 500 mil hýzla hareket edebildiðini saptadý ve beklenen ilk açýklamasýný yapmakta gecikmedi: " Bence artýk hiç kuþku yok ki, orblar, pekâlâ þimdiye kadar insanlýðýn tanýk olduðu, bu realitenin ötesiyle ilgili bir oluþum olabilir. Þimdiye kadar ruhsal âlemin varlýðý yokluðu konusunda ciddi ya da gayrý ciddi pek çok þey söylendi. Bence bu konunun 36 SEVGÝ DÜNYASI lâyýktýr. Elimizdeki birikim sadece birkaç orb fotoðrafý deðildir. Dünyanýn dört bir yanýndan gelen yüzbinlerce gerçek orb fotoðrafý bulunuyor elimizde." þakaya gelir yaný yok. Fiziksel olmayan ama gerçek bir fenomenle karþý karþýya bulunuyoruz. Artýk sayýlarý giderek artan saygýn bilim insaný 'orblar' konusunu kabul ediyor." Gazetenin bu konudaki ayrýntýlý haberine göre, 2007'nin baþlarýnda "orblar" üzerine ilk uluslararasý konferansý Arizona'da yapýlmýþtýr. Dünyanýn birçok üniversitesinden konuyla ilgili profesörlerin katýldýðý bu konferansta aðýrlýklý görüþ "orblar"ýn paranormal kökenli olmalarýyla ilgiliydi. Konferansa bildiri sunanlardan teorik fizik profesörü, madde ve þuur araþtýrmalarý konusunda Stanford Üniversitesinde uzman bir araþtýrmacý olan William TILLER, Dünyada beþeri olarak bizlerin, görünen evrenin sadece onda birini algýlayabildiðimizi söylemiþtir. Ýrlanda Ulusal Üniversitesi'nden teoloji profesörü Miceal LEDWITH de, "Bana göre, hiç kuþkusuz bu orb fenomeni gerçektir ve ciddi çalýþmalara Vatikan'da Uluslararasý Teoloji Komisyonu Üyelerinden olan Mr. LEDWITH'in sadece kendi özel orb resim koleksiyonu 100.000 parçadan oluþuyormuþ. "Her boydan orb var: 3-5 santimden, çapý 90 cm, 1 metreye kadar deðiþenler var. Ayrýca renk olarak da çeþitlilik gösteriyorlar. Beyazdan altýn sarýsýna kadar her renkte olaný var. Zamanla kendi çekimlerimde anladým ki, çekimlerde flaþ gerekiyor, gün ýþýðýnda bile. Çünkü orblar floresan ýþýkta daha iyi görülebiliyorlar; bildiðiniz gibi, fotoðraf flaþýnda da floresan yayýný vardýr." Mr. LEDWITH'e göre bir kýsmý bedensiz varlýklara, bir kýsmý da enkarne olmak üzere sýra ve zaman bekleyen bedensiz varlýklara aittir. Yine Mr. LEDWITH'e göre orblar, fiziksel ortamlara henüz hiç enkarne olmamýþ bir tür enerji varlýklara ait oluþumlar da olabilirler… Psiþik önemi olan mekânlarda "orblar"ýn fotoðraflarý daha güzel çekilmektedir. Spiritüel amaçlý ve ruhsal konulu toplantýlar "orblar"ýn görüntülenmesi için ideal fýrsatlardýr. Orblar, ruhsal þifa celselerinde de þifacýnýn yakýn çevresinde ve yoðun olarak da þifacýnýn elleri civarýnda görülür. SEVGÝ DÜNYASI Deneyimli fotoðrafçý Anna DONALDSON da konferansa katýlanlar arasýndaydý. A. DONALDSON ünlü medyum Keith WATSON'un da çalýþmadayken birçok fotoðrafýný çekmiþtir. Ayrýca, A. DONALDSON büyükannesinin Batý Sussex'teki evi yakýnýnda oynarken kaçýrýlan Sarah PAYNE olayýnda da araþtýrmacýlara yardým etmiþti. Kaçýrýlan Sarah'ýn, A. DONALDSON tarafýndan çekilen en son resimlerinden birinde sanki alev alev yanan ýþýklý ve gizemli bir nokta da ortaya çýkmýþtý. A. DONALDSON konferansta yaptýðý konuþmada: "Benim aslýnda paranormal ile aram açýktýr, inanmam. Bu ýþýklý lekenin bulunduðu kareden dolayý makinemi tekrar tekrar kontrol ettim, hiçbir bozukluk yoktu. Eðer makine de bir þey olmuþ olsaydý, çektiðim tüm resimlerde sýradýþý bir þey olmasý gerekirdi." Nihayet deneyimli fotoðrafçý medyum K. WATSON'u, çocuðun kaçýrýldýðý o noktada bir daha çekmeye karar verdi ve o karede de mavi bir orb görünmüþtü medyumun görüntüsünün yanýnda. Ertesi gün ayný yerde çekilen resimlerde de orblar vardý ama renkleri deðiþik: Bu kez turuncu renkte. Arizona Üniversitesi'nden psikiyatri profesörü Dr. Gary SCHWARTZ da konferansýn konuþmacýlarý arasýndaydý. G. SCHWARTZ "orblar"la ilgili çalýþmalarýný Katherine CREATH adlý optik bilimci ile birlikte yapmýþ. 37 Konferansýn sonunda tekrar söz alan Prof. HEINEMANN, orblar konusundaki araþtýrmalarýn henüz emekleme aþamasýnda olduðunu ama eldeki fotoðraflarýn daha þimdiden spritüel gerçekliðin bilimsel kanýtlarýný oluþturduðunu söylemiþtir. Orblar Hakkýndaki Diðer Görüþler ** Ýnsanlar sadece belli bir frekans aralýðýnda duyabilmekte ve görebilmektedirler. Melek, Peri, Cin ve diðer ýþýk varlýklar ise farklý bir frekansta titreþirler. Çok sayýda insan, sadece somut olana inandýðýndan, ruhsal varlýklarýn olmadýðýný düþünüp, yok sayarlar. Bunun sonucunda bu varlýklarýn sunduklarý yardým elinin farkýna varmadan, umutsuz bir yaþam sürerler. Melekler ve Yükselmiþ Üstatlar insanlarýn dikkatlerini çekebilmek için, Orb olarak görünmeye baþlamýþlardýr. Böylece hem insanlara bir kanýt sunulacak, hem de Orb gören kiþi ile temas kurulabilecektir. ** Orblarýn daire þeklinde olmasýnýn sebebi nedir? Bir Orb görüntüsü yakaladýðýnýzda, siz ýþýk varlýðýn enerji alanýný görmektesiniz. Iþýk beden veya Merkabah normalde 6 köþeli yýldýz þeklindedir. Varlýk geliþtikçe daire þeklini almaya baþlar. Bu ise tamlýðý ve bütünlüðü simgeler. Ayrýca küre diðer þekillerden daha yüksek bir enerjiye sahiptir ve enerji akýþýný kýsýtlayacak köþeleri yoktur. Ýçindeki varlýðý korur ve seyahati sýrasýnda zarar görmesini engeller. 38 ** Orblar bir futbol topu büyüklüðüne kadar çýkabilen bir ruhani bir enerjidir. Çok yoðun, yüksek frekanslý yaþam enerjisini içermektedir. Orb fiziksel bir nesne deðildir, ama saf bir enerjiden oluþmaktadýr. Yaþam enerjisi için bir anten gibi çalýþýr ve devamlý bir þekilde enerji üretir. Neden Her Fotoðrafta Orblar Görünmez ? Orblar daha çok kutsal alanlarda, þifa seanslarýnda, ekin çemberlerinde ya da belli bilinç seviyesindeki kiþilerin çektikleri resimlerde belirirler. Sevgi iþin anahtarýdýr. Orblarý Nasýl Görüntüleyebiliriz ? Sadece kalbinizi açýn, melekleri ve varlýklarý düþünün fotoðrafýnýza davet edin. Sonuca þaþýrabilirsiniz. Birçok SEVGÝ DÜNYASI boyut bulunduðu ve hepsi farklý frekansta titreþtiðinden bir çok deðiþik renk ve þekilde orblar görülebilir. Her melek, baþmelek, ruh kendine özel bir þekle ve renge sahiptir. Her Orb merkez bölgesinden ilâhi enerjiye baðlýdýr ve en saf ilâhi ýþýðý yansýtýr. Dýþ hat korunma hattýdýr. Korunma halkasýnýn dýþýnda aura bulunur ve bu bölge sizin auranýzla temas eder. Böylece aranýzda bilgi alýþveriþi saðlanýr. Orblarýn Renklerine Göre Anlamlarý: 1. Pembe: Doðruluk, dürüstlük 2. Açýk Kýrmýzý: Yüksek enerji 3. Kýrmýzý: Stres, huzursuzluk 4. Altýn rengi: Serbest akamakta olan enerji, tolerans 5. Sarý: Ýkaz, uyarý 6. Yeþil: Þifa 7. Turkuaz: Eðlence, neþe 8. Açýk Mavi: Huzur 9. Koyu Mavi. Koruyucu 10. Lavanta: Tanrý ile barýþýk olmak 11. Beyaz: Yüksek frekans koruma 12. Gümüþ rengi: Telekinetik güç KAYNAK: Psychic News Resim: Özenç K. tarafýndan Kuþadasý’nda çekilmiþtir. SEVGÝ DÜNYASI 39 Yalan - II Çeviren: Nelda Bayraktar Geçen ay, "Yalan Söylemek ve Etik Teoriler" baþlýðý altýnda "Sonuç Odaklý Etik Teoriler" ve "Evrensel Yasalarý Temel Alan Etik Anlayýþ" konularýný incelemiþtik. Konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz. ERDEM ETÝÐÝ Erdem etiði, iyi ve erdemli insanlarýn yaptýklarý þeylere bakar. Eðer dürüstlük belli bir sistem içinde erdem sayýlýyorsa, yalan söylemek de kötü bir þeydir. Bu yaklaþýmla ilgili zorluk, erdemli kiþinin baþka bir erdem uðruna (belki de þefkat) yalan söyleyebilmesidir. Çözüm, ideal kiþinin belli þartlarda nasýl davranabileceðini dikkate almak olabilir. 40 FÝLOZOFLARIN YALAN ÝLE ÝLGÝLÝ GÖRÜÞLERÝ Immanuel Kant 18. yüzyýl filozofudur. Kant, yalan söylemenin her zaman yanlýþ olduðunu savunmuþ bir filozoftur. Bu görüþünü de yalan söylemenin söyleyen için bir araç olduðuna dayandýrmýþtýr. Çünkü yalancý, yalanýný istediði þeye ulaþmak için bir araç olarak kullanan kiþidir. Kant ayrýca, bir þeyin evrensel yasalara uygun olduðunda, iyi sayýlabileceðini öne sürmüþtür. Eðer yalan söylemenin doðru bir þey olduðunu söyleyen evrensel bir yasa olsaydý, o zaman hayat herkes için zor olurdu, çünkü o zaman kiþi yalan söylemekte ya da eðer dilerse doðruyu söylemekte özgür olurdu. Böylece insanlar neyi ciddiye alacaklarýndan hiçbir zaman emin olamayacaklarýndan, toplum çöküþe doðru gidecekti. St. Augustine "Her yalancý, bir baþkasýný kandýrmak için gönlündekine aykýrý olaný söyler". Bir Hristiyan Teologu olan St. Augustine (354-430) yalan söylemenin her zaman yanlýþ olduðuna inanmýþ bir düþünürdü. Ancak bununla birlikte gerçek hayatta insanlarýn buna gerçekten uyarak yaþamalarýnýn zor olduðunu da itiraf etmiþti. St. Augustine, Tanrýnýn, insanlara, birbirlerine düþüncelerini aktarabilsinler diye, konuþma yeteneði bahþettiðini, bundan dolayý da konuþma yeteneðini kulla- SEVGÝ DÜNYASI narak baþkalarýný kandýrmanýn, günah olduðunu iddia etmiþti. Yalan söylemenin günah olmasýnýn temelinde bir baþkasýný bilerek aldatmak vardý. Augustine, bununla birlikte yalan söylemenin yapýlabilecek en doðru eylem olmasý durumunda, bazý yalanlarýn affedilebileceðine inanýyordu. Augustine'e göre yalanlar onlarý affetme derecemize göre sekiz sýnýfa ayrýlabilirdi: * Din'i öðretirken söylenen yalanlar (Takiyye) * Birisini inciten ve baþka hiç kimseye yararý dokunmayan yalanlar * Birisini inciten ancak bir baþkasýna yarar saðlayan yalanlar * Birisini salt kandýrmak adýna söylenen yalanlar * Bir konuþma esnasýnda gönülleri hoþ etmek için söylenen yalanlar * Hiç kimseyi incitmeyen ancak bir baþkasýna yarar saðlayan yalanlar * Hiç kimseyi incitmeyen ve bir baþkasýnýn tövbe etme olasýlýðýný açýk býrakarak ona yarar saðlamayý amaçlayan yalanlar * Hiç kimseyi incitmeyen ve bir baþka kiþiyi fiziksel lekelenmeden korumak amacýyla söylenen yalanlar St Augustine, tüm yalanlarýn yanlýþ olduðunu inanýyor ancak, bununla birlikte yalanlarýn da kendi aralarýnda hiyerarþik bir sýnýflandýrmasýnýn olduðunu ve en altta olanlarýn da affedilebileceðini söylüyordu. Buna göre belli baþlý yalanlar þunlardý: SEVGÝ DÜNYASI * Ýçinde kötülük olan yalanlar: Baþkasýna zarar vermek için söylenen yalanlardýr. Kötü yalanlar ölümcül günahlardýr. * Þaka amaçlý yalanlar: Bunlar affedilebilir yalanlardýr. * Ýþgüzarlýk amacýyla söylenen yalanlar: Bunlar bazen yarar saðlayabileceðinden affedilebilir. * Ciddi bir tehdit altýndayken söylenen yalanlar: Örneðin bir esir kampýnda yalan söylemek kiþiye avantaj saðlayabilir. Ýnsanlardan en fazla sempati toplayan yalan çeþidi: O yalaný söylemediðinizde sizin veya bir baþkasýnýn baþýna korkunç bir þey geleceðidir. Bu yalanlar diðerlerine göre daha az kötüdürler çünkü daha büyük bir zarardan korumaktadýrlar. Bunlar masum bir kurbanýn kendisini savunma amaçlý eylemleridir. Hangi tarz durumlarda yalanlarýn kabul edilebileceði düþünülebilir: Bir yalanýn iyi sonuçlarý kötü sonuçlarýndan daha fazla olduðunda. Bu tarz yalanlar, aksi takdirde korkunç adaletsizliklere maruz kalacak olan, masum insanlarý korumak amacýyla söylenir. Öyle ki söylenmediðinde, geriye dönüþsüz zararlar meydana getirebilir. Ancak bu tarz zorlayýcý durumlar çok nadirdir, öyleyse yalanýn yanlýþ bir eylem olduðu inancýna zarar vermez diye düþünülür. Bu tarz yalanlar çok acil durumlarda söylenir ve söyleyen 41 kiþinin o an baþka hiçbir alternatifinin olmadýðý bir zamandýr bu. Tehdit edici durumlar acil durumlara benzemez, çünkü uzun vadeyi kapsayan tehdit edici þartlar mevcut olabilir. Böyle bir durumda yalan söylemek kiþiye hayatta kalma þansý verebilir. Gulag ve diðer konsantrasyon kamplarýnda esirler yetenekleriyle ilgili veya esir arkadaþlarýnýn eksiklikleriyle/yanlýþ davranýþlarýyla ilgili onlarý ele verecek en ufak bir þey söylemezlerdi. * Düþmanlara Yalan Söylemek Ýki ülke birbiriyle savaþtýðýnda, doðruyu söyleme zorunluluðu da ortadan kalkmýþ olur. Çünkü her iki ülke de savaþ stratejisi gereði birbirini yanýltmak için elinden geleni yapacaktýr. Ayný þekilde, her iki savaþan taraf da birbirlerine gerektiðinde doðrularý gizleyecek ve yalan söyleyecek olan ajanlar yollayacaklardýr. Düþmanlara yalan söylemenin iki temel argümaný vardýr: Düþmanlar zarar vermek amaçlý olduklarýndan arkadaþlar veya dostlar sýnýfýna sokulmazlar ve ayný davranýþlara layýk görülmezler. Düþmanlara yalan söylemek diðer pek çok kiþinin zarar görmesini engeller. Böylece iyi sonuçlar terazide daha aðýr basar. 42 DÝÐER YALAN TÜRLERÝ “Karýmý asla aldatmadým” (Geçen Perþembe hariç) “Kekleri ben aþýrmadým” (Tamam, belki o gün deðildi ama diðer günler aþýrmýþtým ve ben kek aþýrma iþlemini hep yapýyorum. Fark edilinceye kadar iþler yolunda gidiyor) “Resme dokunmadým” (Eldivenlerim dokundu) Birinci kiþi karýsýný asla aldatmadýðýna dair yemin ediyor, çünkü onu sadece geçen Perþembe gününün dýþýnda hiç aldatmamýþ. Ýkinci kiþi o gün kekleri ben aþýrmadým diyerek spesifik durum için doðruyu söylüyor ama aslýnda o hep kek aþýran bir kiþi. Belki o gün yapmadýðýný söyleyerek doðruyu söylüyor ama genelde tersini yaþýyor. Kekleri aþýrdýðý gün, keklerin aþýrýldýðýnýn fark edildiði güne denk gelmeyince kendince yalan söylememiþ oluyor. Üçüncü kiþi ise resme dokunuyor ama dokunmadým diyor, çünkü yemin etse baþý aðrýmaz misali, elindeki eldivenlerin dokunduðunu söylüyor. Sisela Bok, benzer söylemin doktorlara hastalarý için önerildiðini söylüyor kitabýnda. Ateþi çýkmýþ bir hasta, doktora ateþinin kaç olduðunu sorduðunda, doktor aslýnda tersi doðru olduðu halde: "Ateþiniz bugün normal" diye- SEVGÝ DÜNYASI cek ama gerçek doðruyu yalnýzca kendisi bilecekti. DOÐRUYU HÝÇBÝR ÞEKÝLDE BÝLMEYE HAKLARI OLMAYANLAARA YALAN SÖYLEMEK Alman Filozofu ve hukukçusu Hugo Grotius (1583-1645) kiþi hiçbir þekilde doðruyu bilme hakkýna sahip deðilse, ona yalan söylemenin gerçekten yanlýþ olmayacaðýný söylemiþti. Bu, bir þeyin gerçekten yanlýþ ve adaletsiz olabilmesi için bir baþkasýnýn haklarýný ihlal etmesi gerektiði fikrinden doðmuþ olan bir vargý idi. Eðer birisinin doðruyu bilmeye hiçbir hakký yoksa, o zaman yalan söylendiðinde, onlarýn haklarý da ihlal edilmemiþ olmaktadýr. Bu argüman, bir soyguncuya, paranýzýn olmadýðý yalanýný söylemenin asla yanlýþ olmadýðýný ifade eder. Ya da bir ölüm timine, aradýklarý kurbanýn nerede saklandýðýný söylememek de, etik olmayan bir davranýþ sýnýfýna girmeyecektir. Gelecek Ay: "Yalancýlara Yalan Söylemek", "Aldatmayan Yalanlar Günah Ýçerir mi?" "Beyaz Yalanlar", "Týbbi Yalanlar" Baþlýklarýyla konumuza devam edeceðiz. SEVGÝ DÜNYASI 43 Shasta Yaz Iþýðý Konferansý 2014 Kryon Celsesi, Medyum: Lee Carroll, Çeviren: Necati Tarýman 15 Haziran 2014 Shasta Daðý S elâmlar sevgili varlýklar, ben Manyetik Hizmetten Kryon. Partnerim, bu mesajý senin bedenin aracýlýðý ile vermek zorundayýz. Onun için uyum faktörünü biraz düzeltsen iyi olur. Partnerim bir þeyler hissediyor. Ona bugün hakkýnda bilgi vermedim, ona derinlik ve hikmet verdim. Sorun olan onun bu akþam paratoner görevini üstlenmek istemeyen tarafý. Partnerim bu akþam dinleyicilerin arasýnda olmak istiyor ve sahne ýþýklarý altýnda olmayý arzu etmiyor. Nereden baþlasam acaba? Bu son günlerde size verilmiþ olan bilgiler muazzamdýr ve dolayýsýyla sizlerin hazmetmeniz gereken çok þey var. Burada oturup size daha fazla bilgi ver- mek yerine biraz tarih ve burada gerçekte nelerin olduðu hakkýnda konuþacaðýz. Bu o kadar da uzun sürmeyecek sevgili varlýklar. Galaksinizin merkezinde bir olay var. Biz buna olay diyoruz ve bu, eskiden olan veya daha sonra olacak bir þey deðil, olan ve her zaman olmaya devam edecek bir þeydir. Bu zamansýz olan bir olaydýr. Her zaman vardý. Biliminiz ona baktýðýnda onun Galaksinizin tam ortasýnda olduðunu görmektedir. Bilim insanlarý onun ne olduðunu anlayabilmek için ellerinden gelenin en iyisini yaptýlar ve nihayet onun bir tür tekillik olduðunu, bir çeþit merkezi kuvvet olduðu söylediler ve kara delik olarak nitelendirdiler. 44 SEVGÝ DÜNYASI Size yýllar önce onun bir kara delik olmadýðýný söylemiþtik. Böyle bir þeyi düþünmenin bile saçmalýk olduðunu çünkü en büyükten hücresel sisteme ve DNA'ya kadar fizikte her yasanýn ve her þeyin çift olarak ortaya çýktýðýný söylemiþtik ama sizler Galaksinin tam ortasýnda tek bir þeyin olduðuna karar verdiniz. Oysa bu doðru deðildir. Galaksinin merkezinde bir çift vardýr ve bu size açýklanamaz çünkü henüz gerekli olan bilime sahip deðilsiniz. Aslýna bakarsanýz, onun ne olabileceði ile ilgili kavrama bile sahip deðilsiniz. Bugün fizikçileriniz Galaksiye bakýyorlar ve gördükleri her þeyi üç boyutlu Newton tavrý çerçevesinde açýklamaya çalýþýyorlar. Fizikçiler çok boyutlu enerjilerin ve hattâ karanlýk maddenin bile (ki ne karanlýktýr, ne de maddedir ama görünmezdir.) Newton fiziðine uygun olduðunu iddia ediyorlar çünkü açýklayabilmek için ellerindeki tek þey bu. Onlarýn bildikleri tek þey bunlarý bir yapý içine yerleþtirmektir. Oysa yapýlmasý gereken þimdiye dek bilinenden daha büyük olan bir þey oluþturmaktýr. Bugün size Ruh'tan, Tanrý'dan, büyük merkezi Güneþten, kaynaktan veya buna her ne demeyi seçerseniz, ondan kaynaklanan sürekli bir yayýn olabileceðine dair imâlar yapýldý, buna iþaret eden þeyler söylendi. Daha önceki celselerden birinde, sizin 3 boyutunuz dýþýnda kalacak boyutlararasý biçimde fiziði tanýmlamýþ ve bunu itme-çekme enerjisi olarak adlandýrmýþtýk. Bunu þimdiye kadar hiç tanýmlamadýk, hiç açýklamadýk ve þimdi de yapamayýz. Bununla birlikte, söyleyebileceðimiz þey orada bir çift olduðu ve sürekli yayýn yaptýðýdýr. Galaksinin kuantum halinde olmasý, onun geniþlemesine ve hattâ dönüþüne bile bir açýklama getirebilir. Hýzlar hep aynýdýr. Her þey orada ama matematik henüz yok. Ancak matematiðe henüz sahip olmamanýzýn bir sakýncasý yok, çünkü kýsa süre içinde elinizde olacak. Dolayýsýyla, þu aþamada siz siyah, beyaz ve grinin tonlarýný görüyorsunuz ama benim size anlatacaðým renkli bir hikâyem var. Bunu þu anda gerçek anlamda göremez ve anlayamazsýnýz. Bu nedenle size bilgileri vermekle yetineceðim ve size bir gün bu celseyi dinleyip her þeyi anlayacaðýnýzý söyleyeceðim. Size daha önce söylemiþ olduðumuz gibi, 3 boyut ötesine geçerseniz ve orada çok boyutlu þekilde ne olduðunu gerçek anlamda görebilirseniz, þimdiye göre çok daha fazla görebilecek durumda olacaksýnýz. Sizler þu anda bunun tam kenarýna kadar geldiniz. Bir süre sonra daha iyi açýklayabilecek durumda olacaðýz çünkü fizikçileriniz neyin ne olduðunu daha iyi kavrayacaklardýr. Fizikçiler, fizikte iki yasa eksiktir. Aslýnda bunu bilmeniz gerekir. Her þey 12'li sistemde gerçekleþir. Bunun farkýndasýnýz. Eskilerin ölçü sistemlerine bir göz atýn. Onlar onlu sistem kulanýyorlardý çünkü el ve ayak parmaklarýnýzý saymak gibi bir kolaylýðý vardý. Daha sonra 12'li sistem geldi ve bunun bir nedeni vardý. Bu Galaksinin ve evrenin sistemidir. 360 derece de Galaksinin ve evrenin sistemidir. Kutsal sayýlara bir göz atýn. DNA'ya SEVGÝ DÜNYASI bir bakýn. Her þey 12 ile ilgilidir ve iþleri biraz anlamaya baþladýðýnýzda bu çok boyutlu fizikte önemli bir yer tutacaktýr. Her yerde itme-çekme enerjisi vardýr ve bu sayede hayýrsever ve güzel enerji yayýnlanmaktadýr. Bunun hepsini burada alabiliyorsunuz. Bu sizin Güneþiniz tarafýndan sürekli olarak yayýnlanmakta ve dünyanýn heliyosferinden geçerek doðrudan manyetik aða, doðrudan insan bilincine ve doðrudan tüm gün boyunca üzerinde konuþtuðumuz o görünmez dokuya gitmektedir ve bu her þeyi deðiþtirebilir. Bilim bir gün görünmez kuvvetin, sizin 3 boyutta bildiðiniz her þeyden çok daha büyük olduðunu anlayacaktýr. Bunun gerçek gücü görünmezdir ve büyücek bir kýsmý sizden kaynaklanmaktadýr. Bu sizin için yeni haber deðil herhalde. O zaman þimdi biraz geriye çekilelim. Gündönümlerinin deviniminde kadim halklar dünyanýn yalpalamasýný dikkate alarak bir takvim geliþtirdiler ve belirli bir tarih itibarýyla eski enerjinin devrinin biteceðini ilan ettiler. Bunun þerefine bir tören gerçekleþtirdiniz ve buna "Lemuryalý Koro" adýný verdiniz. O yerde ve o gün sizlere Epifizi kullanma talimatý verilmiþti. Sesler Üstat Yawee tarafýndan sezgisel ve Akaþ kaynaklý hatýralar temeline dayalý olarak oluþturulmuþtu. Bu sesleri kullanýp merkezi kaynaða þarký söyleyerek çok boyutlu enerjiler yarattýnýz ve böylece Galaksinin geri kalan bölümüne gerekli noktaya varmýþ olduðunuzu ilan ettiniz. O gün yapýlan bir celsede size anahtarý kilidin içinde döndürmüþ 45 olduðunuzu söylemiþtim. Sevgili varlýklar, kapýyý açmakla, sadece anahtarý kilidin içinde döndürmek arasýnda ciddi fark vardýr. Sizler benimle birlikte kapýyý açma aþamasýndasýnýz. Bunu tanýmlamak çok zordur. Son üç yýlda yeryüzünde 24 adet mekan belirledik ve bunlarý sýfýr ve düðüm noktalarý olarak adlandýrdýk. Bunlar çifter çifter gruplandýrýlýrsa, Dünyaya sizin tohum ebeveynleriniz tarafýndan yerleþtirilmiþ olan 12 adet itme-çekme enerjisi zaman kapsülü oluþmaktadýr. Þimdi bir an için duralým çünkü sizler tohum ebeveynlerini anlayana kadar daha ileri gitmek istemiyorum. Bu varlýklarla þimdiye dek hiç karþýlaþmamýþ olduðunuzdan emin olabilirsiniz veya onlarla hiç karþýlaþmamýþ olduðunuzu düþünebilirsiniz veya böyle bir þey size tuhaf ve garip gibi görünebilir veya yeniçaðcý olduðunuz için ET'lere (dünya dýþý varlýklara) inanmak zorunda olduðunuzu düþünebilirsiniz. Ama gerçek sizin soyunuzun yýldýzlardan geliyor olmasýdýr. Bunu daha açýk bir þekilde ifade etmek mümkün deðil sanýrým. Sizin kimyanýz bu dünyaya ait olabilir ama içinizdeki Pleiadeslidir. Bu nedenle, eðer Pleiadeslilere bakýp onlara tuhaf isimler verirsiniz, onlardan korkar ve onlarýn buraya fethetmek amacý ile geldiklerini söylersiniz. Sizlerin Pleiadesli olduðunuz gerçeðinin farkýnda varmanýzý istiyorum. Bundan daha açýk ifade edilebilir mi? Onlar sizi çok seven ruhsal ebeveynlerinizdir ve bu Dünyada sizin kendi bilincinizi oluþturabilmeniz ve DNA'nýzý kendiniz geliþtirebilmeniz için sizden uzak durmalarýný gerektiren bir politika belirlemiþlerdir. 46 Bunu ister beðenirsiniz, ister beðenmezsiniz ama önceden belirlenmiþ kader yoktur. Kadim insanlar sizin iþaret noktasýný geçeceðinizi, dört seferde oluþmuþ olan kalýbý beþinci seferde kýracaðýnýzý ve insan bilincinde ilerleyeceðinizi tahmin etmiþlerdi. Bunu bir kez daha söyleyeceðim. Aslýnda bunu siz duymaktan usanana kadar tekrar tekrar söyleyeceðim. Tarihçiler bu zamaný sayfanýn çevrilmiþ olduðu zaman olarak belirleyecekler ve bundan öncesini barbarlýk çaðý olarak adlandýracaklardýr. Ýþte potansiyeller bu kadar farklýdýr. Uyanmanýn yerli yerine oturmasý için uzun yýllarýn geçmesi gerekecektir. Nesiller gelip geçmeli, eski enerji ve eski düþünce tarzý topraða karýþmalý ve yeni düþünce tarzý ayný topraktan yeþerip çýkmalýdýr. Ezoterik açýdan sizler artýk kapýyý açmaya hazýrsýnýz. Bir gün sonra bu odada büyük Epifiz toplantýsýnda þarkýlar terennüm edilecek, provalar yapýlacak, celseler gerçekleþtirilecek, alýþtýrmalar yapýlacaktýr. Eðer siz ve ben þu anda burada bir þey yapmazsak hiçbiri iþe yaramayacaktýr. Adý zaman kapsülü olan 12 çift itme-çekme enerjisi vardýr ve onlarýn içinde hiçbir þey yoktur. Zaman kapsülü ifadesi onlarýn içinde zamanla ilgili olan bir þeylerin olduðuna iþaret etmek amacýyla mecaz olarak kullanýlmýþtýr. Zaman þimdi gelmiþtir. Bu kapsüller açýldýklarýnda kapý gibi iþlev görürler ve hiçbir þey iletmezler. Onlar aslýnda alýcý olarak iþlev göreceklerdir. Bugün de duyduðunuz gibi, bilimden söz ederken kesir sistemlerinin tekrarý, SEVGÝ DÜNYASI küçüðün en küçüðünden büyüðün en büyüðüne gitmektedir. Küçüðün sadeliðinin içinde bulduðunuz þey yankýlanýp tekrarlanarak hayal edebileceðiniz en büyük þeye, içinde bulunduðunuz Galaksiye gitmektedir. Büyük merkezi kaynaktan yükseliþ statüsüne geçmiþ olan ve hepsinde alýcýlar bulunan özgür irade gezegenlerine iletilen itme-çekme enerjisi böyle çalýþmaktadýr. Alýcý olmadýðý zaman düdüklü tencere gibisiniz. Sizin alýcýlarýnýzýn ortaya çýkýp birinci yýlda süreci baþlatabilmesi için iþaret noktasýný geçmeniz gerekiyor sevgili insanlar. Biz bu nedenle o 12 çifti belirliyoruz. Ýtme-çekme enerjisinin ne olduðunu size izah edebilmeyi isterdim. Aslýnda itme ve çekme ile hiç ilgisi yok ama yapabileceðimin en iyisi budur. Bu ifadeyle size belirli nedenden dolayý ileri geri gidip gelen bir sistem olduðu söylenmek isteniyor. Sýfýr ve düðüm noktalarýnýn çift olarak nerede bulunduklarýný belirlediðinizde, çift halinde iþ görebilmek için bunlar arasýnda en iyi iletiþim yolunun havadan deðil topraktan geçtiðini anlayacaksýnýz. Toprak içinde yapýlan iletiþim! Tesla'ya selâm olsun demek gerekir. Dolayýsýyla, eðer çiftlerden biri bir yerde, diðeri de dünyanýn ters tarafýnda olursa, bu sizi þaþýrtmasýn. Þimdiye kadar üç çifti belirleyip size bildirdik. Siz sistemin çalýþmasý için neyin gerekli olduðunu bilmiyorsunuz ama 12 çift içinden üçünün belirlenmiþ olmasý sistemin devreye girmesi için SEVGÝ DÜNYASI yeterli deðildir zira kapsüllerin devreye girmeleri ve alýcý olarak görev ifa etmeye baþlamalarý için belirli bir yüzdenin tutturulmasý gerekmektedir. Sizin henüz bilmediðiniz ama bir gün elbet öðreneceðiniz formül bunu gerektiriyor. Korolar üçünü devreye girmeye hazýr hale getirdiler. Bu odada þarký söyleyecek olan koro, bu çifti devreye almýþ olacaktýr ama henüz buradakinin çifti belirlenmedi. Ben bu çiftin diðer yarýsýný belirlediðimde, dört çift görev ifa etmeye hazýr gelmiþ olacaktýr. Dördüncü çift devreye girer girmez, hepsi alýcý olarak görev ifa etmeye baþlayacaklardýr. Bu gezegende daha yüksek bilince giden hýzlý þeritli yol olacaktýr. Çünkü bu sizin arzunuzdur, çünkü bu sizin niyetinizdir ve çünkü bu sizin bu odada sahiplendiðiniz inançtýr. Daðýn gölgesinde yaklaþýk 500 kiþinin toplanmýþ olmasý tesadüf deðildir. Bu akþam Adamus'un burada olmasý, Aurelia'nýn burada olmasý tesadüf deðildir. Onlar uzun zamandýr bunu bekliyorlardý. Tohum ebeveynlerinizin etrafta duruyor ve zamanýn geldiðini söylüyor olmalarý tesadüf deðildir. Þimdi en yeni çifti devreye sokacaksýnýz. Bu gerçekleþtiðinde, bazýlarýnýz bunu hissedecektir. Þimdi Shasta Daðýnýn çiftini ilan etmek istiyorum. Bir düðüm noktasý olan Shasta Daðýnýn çifti, itme-çekme sýfýr noktasý olan Türkiye'deki Aðrý Daðýdýr. Partnerim, anlaþýlan artýk Türkiye'ye gitmen gerekiyor. Bu söylediklerimden dolayý senaryolar yazmayýn lütfen. 47 Bunlar biraraya getirilip yerleþtirildiðinde Türkiye diye bir ülke yoktu. Bunlar biraraya getirildiðinde ABD diye bir ülke de yoktu. Bunu anlayabildiðinizi sanýyorum. Bunlarýn yerlerinin belirlenmesi aþamasý ile ilgili olarak sýnýrlara önem atfetmeyin çünkü gezegenin coðrafyasýnda, içindeki coðrafya ile ilgili daha büyük nedenler vardýr. Size çiftin nerede olduðunu biraz önce söyledim ama baðlantý henüz yapýlmadý. Baðlantý yapýldýktan sonra yeterli yüzdeye ulaþýlmýþ olacak ve süreç baþlayacaktýr. Sürecin 2013 yýlýnda deðil de, 2014 yýlýnda baþlamasý daha makul deðil mi? Baþlama zamanýnýn karmaþa, yeniden ayarlanma ve yeniden düzenleme dönemi deðil de, þimdi olmasý daha makul deðil mi? Sözü edilen karmaþýklýk buradaki pek çok kiþi için ortadan kalkmaya baþlamýþtýr. Þimdi hepinizin bana el vermenizi istiyorum. Burada pek çok kiþi ne yaptýklarýný bilmeyecektir ve eðer bu onlarý rahatsýz ediyorsa, o zaman yapmamalarý daha iyi olur. Diðerlerinin ise buraya gelme nedeni budur. Bu odada tutarlýlýk ve uyum olmasýný istiyorum. Ekranda gösterileni gördünüz mü? Kalbin neler yapabileceðini duydunuz mu? Ýnsan bilincinin farkýnda mýsýnýz? Sizlerin toplu olarak sahip olduðunuz görünmez kuvveti biliyor musunuz? Bundan sonraki anlarda yapacaklarýnýz bu gezegeni çevirim içi hâle getirecektir. Yarýn haberlere göz attýðýnýzda onlarýn bugünkü haberlerden veya dünkü haberlerden farklý olmadýðýný 48 göreceksiniz. Çünkü bu iþlerin sonuçlarý çok yavaþ ortaya çýkar. Ýþler nesiller boyu sürer ama gezegen, Galaksi etrafýndaki yörüngesinde yeni yerlere geldikçe almasý gerekeni almaya baþladýðýnda, her þey yoluna girmeye baþlar. Hýzlý þeritte hareket size yardým için buradadýr. Odada uyum istiyorum. Adamus burada. Þu anda sessizlik içinde odaklanmanýzý istiyorum. Sevginizi gösterebilir misiniz? Kalbinizdeki o malum yere gidebilir misiniz? Çekirdeðinize ulaþabilir misiniz? Bunu beraberce yapmanýza ihtiyacýmýz var. Odadaki inanç amaca uygundur. Rastgele biraraya getirebileceðimiz herhangi bir grupta olabilecekten fazla inanç var þu anda burada. Uyum oluþtu. Ýþte baþlýyor. Louise bunun için sana teþekkür ediyorum. Adamus buradayýz. Olmasýný ümit ettiðin þey oldu. Grup uyum içindedir. Grup dað üzerinde yoðunlaþýyor. 4 çiftin yeterli yüzdeyi oluþturarak çalýþmaya baþlamasý ile tepedeki þehir ortaya çýkacak, 4 çift de uyanacak ve zamanla diðerleri de uyanýp devreye girecekler ve bilgi almaya baþlayacaklardýr. Eðer insanlýk o bilgilere uyanmak isterse, o bilgiler insanlýða yardýmcý olacaktýr. Ýnsanlýk tarihi boyunca hiç olmadýðý kadar hazýrdýr buna. Bu binada ve bu uyum ve sevgi içinde olanlar sonunda korkuyla deðil, sevinçle ve birbirlerini tebrik ederek, DNA'larý aynen onlarda olduðu gibi olduðu için Pleiadeslileri tohum ebeveynleri olarak kabul etmektedirler. SEVGÝ DÜNYASI Bu odada ortaya çýkmýþ olan sevginin tepedeki þehre gönderilmesine izin verin. Bu ikisinin, sýfýr ile düðüm noktasýnýn, biraraya gelmelerine izin verin. Bu odada bazýlarý bunu sadece hissetmekle kalmýyorlar. Burada büyük bir þifa enerjisi ortaya çýkmýþtýr. Burada pek çok þey olabilir, eðer böyle olmasýný seçerseniz. Sizleri bunu hissetmeye davet ediyorum. Sizler doðru zamanda ve doðru yerdesiniz. Burada 500 kiþi uyum içindedir. Bu uyum bu odada bulunan herkesi ve bizim için ayný anda ve onlar için daha sonraki bir zamanda bunu dinleyenleri etkileyecektir. Þu anda bir enerji vardýr. Baþtan beri burada bulunan maiyet þu anda kutlama yapmaktadýr. Bazýlarýnýz bu gece iyi uyuyamayacaksýnýz çünkü sizin baþarmýþ olmanýz nedeniyle þu anda daðýn içinde bir parti veriliyor. Çiftin tamam olmasýna izin verin. Bu gezegenin ilerlemesine izin verin. Benim burada olmamýn nedeni budur. Hepimizin bir düzeyde sahnede olmamýzýn nedeni budur. Þu anda þimdiye dek hiç olmadýðý kadar ümit vardýr. Acaba bu fazla ezoterik mi? Bazýlarý için öyle olabilir. Gelecekte benim bu akþam sözünü ettiðim þeylere tuhaf denecek kadar benzeyen bilim olacaktýr. Burada çok önemli bir þeyin olduðunu ve sizin de bunun bir parçasý olduðunuzu bilerek buradan ayrýlmanýzý istiyorum. Sevgili yaþlý ruh, doðru zamanda ve doðru yerde olmandan dolayý sana teþekkür ediyorum. Partnerim beklenti içinde olmasýna þaþmamalý. O sizlerle birlikte olmak istedi. Ve öyledir. “Lütfen Yeni Yýlda Aboneliðinizi Yenilemeyi Unutmayýnýz!..” Deðerli Okuyucularýmýz Sevgi Dünyasý Dergimiz Haziran 2007 tarihinden baþlamak üzere yalnýzca abonelerimize ulaþmaktadýr. Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz, Haberleþme Adresi: [email protected] En içten sevgilerimizle Sevgi Dünyasý Adý, Soyadý: Adres: Posta Kodu: Ýlçe: Ýl: Tel: 2014 yýlý için tek Abone ücreti: ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... dergi fiyatý: 7.00 TL Yurt içi 80 TL Yurt dýþý 100 TL Posta Çeki No: 10214085 (Sevgi Yayýnlarý) Ýþ Bankasý IBAN: TR77 0006 4000 0011 0180 6837 24
Benzer belgeler
2008 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar
ÝÇÝNDEKÝLER
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 40 Sayý:475 Temmuz 2008
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðl...