2006 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar
Transkript
2006 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar
KASIM 2006 SAYI: 455 FiYAT: 3.5 YTL BiLGi VE DÜÞÜNCENÝN BEDENE TESÝRÝ Özveriyle daðý yerinden oynatmak mümkün müdür? GERÇEÐÝ ANLAYANLARA NE MUTLU ÝÇÝNDEKÝLER Bilgi ve düþüncenin bedene tesiri ........ 4 Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Cilt: 38 Sayý: 455 Kasým 2006 Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Dr. Refet Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Güngör Özyiðit Yay›n Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828 Yönetim Yeri: Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul Yazýþma Adresi: Sevgi Dünyasý P.K. 471 Beyo€lu Cihangir/Ýstanbul Baský: Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ. 100. Yýl Matbaacýlar Sitesi 4.Cad. No: 38 Baðcýlar/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL Dr. Refet Kayserilioðlu Gerçeði anlayanlara ne mutlu (II) ........ 9 Ahmet Kayserilioðlu Son bir kez ......................................... 21 John Edwards Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý ............ 26 Carol Bowman Layýk olduðunuz yaþamý seçin ........... 32 Funda Ceyhan Basýn aynasýndan yansýyanlar ........... 40 Güngör Özyiðit Özveriyle daðý yerinden oynatmak ..... 45 Özenç Kayserilioðlu 3 SEVGÝ DÜNYASI SEVGÝLÝ DOSTLAR Doðru ile yanlýþ arasýnda, sýnýrlarýný kesin bir þekilde ayýracak kalýn çizgiler, bir bakýþta fark edilecek setler yoktur. Birinden diðerine gidip gelmek, geçivermek, kayývermek kendiliðindenmiþ gibi kolayca oluverir. Bu durumu göz önüne alarak her düþünce ve davranýþýmýzý, atacaðýmýz her adýmý, vereceðimiz kararlarý önceden büyük bir dikkatle tetkik etmeyi, iyice hesaplamayý unutmamalý, hep hatýrlamalýyýz. Bu esneklik ve belirsizlik ayný zamanda niyeti iyi olmayan, ayartýcý, ayrýlýkçý ve çýkarcý amaçlarla bize yaklaþmak isteyenlerin çok iþine gelir ve kolaylýk oluþturur. Çoðu zaman onlarýn dilinin daha kuvvetli, sözlerinin daha inandýrýcý olabileceði ihtimalini göz önüne alýrsak, iyi ve doðru insanlarýn dikkatli olmazlarsa, yanlýþa sürüklenebileceklerini, istismar edileceklerini tahmin edebiliriz. Bu dikkati gösterirken her þeyden þüphelenmek, herkese düþman gözüyle bakmaya baþlamak gibi bir baþka yanlýþa düþmemek gerekir. Dikkatli olmaya çalýþýrken her yol Roma’ya çýkar hesabý, tüm geliþmelerin, belli bir komplonun parçalarý olduðunu düþünenlerin çalkantýlý denizine kayývermek de hayýr getirmez. Korku, kuþku, endiþe ve sürekli olumsuz, tuzaklarla dolu senaryolar üretmek, bizi sevgiden, barýþtan, gelecek güzel günler ve zamanlar için ümit dolu olmaktan uzaklaþtýrýr. Öyle ise, kiþiler, kurumlar, tröstler, devletler hangisi olursa olsun, bize yakýn veya uzak, içeride ya da dýþarýda fark etmez, bize bir takým faydalar saðlayýp saðlamadýklarýna da fazla kanmadan, bunlarýn yaptýlarý iþlerin ve tuttuklarý yollarýn sonuçlarýna bakacaðýz. Sonuçlar, belli bir zümreyi, belli sýnýflarý ayýrmadan, insanlar arasýnda farklar koymadan, tüm insanlar için daha yararlý, daha dostça, birliðe götürücü noktalarý mý gösteriyor yoksa bir tarafý yükseltirken ötekilerin üzerine basýp, onlarý yok etmeyi gerektiriyor, bunlarý arayacaðýz. Bu güzel ülke, bu güzel dünya bizimdir, hepimizindir. Ve insanlýðýn geliþmesi, yükselmesi için fikirlerin nerelerde yeþereceði, fidanlarýn nerelerde yetiþeceði hiç belli olmaz. Kuþku ve korku hastalýðýna uðramadan, dikkatli ve tedbirli yaþamak en güzelidir. Çünkü bizler hepimiz, tüm insanlýk ailesinin fertleriyiz. En derin sevgilerimizle ÖZDEN ERDEM ÝLE KONUÞUYOR BÝLGÝ VE DÜÞÜNCENÝN BEDENE TESÝRÝ Özden ile Erdem’in diyaloglarýndan oluþan dizimizin bu bölümünde ana tema, bilgi ve düþüncenin bedene olan etkileri. Özden bilginin doðrudan bir etki olmadýðýnýn, daha çok etkiler arasýndaki iliþki olduðunun altýný çiziyor Dr. Refet Kayserilioðlu 5 SEVGÝ DÜNYASI Bilgi doðrudan tesirdir, diyemeyiz. Tesirler arasýndaki münasebettir. Daha doðrusu bizim bu münasebetler hakkýnda bir görüþe ve kanaate sahip olmamýzdýr. Yani tesirlerin bilgi olabilmesi için idrak edilmesi ve eski bilgilerle karþýlaþtýrýlmasý lâzýmdýr. Tesir ise çeþitli incelikte vibrasyonlar topluluðudur. Tabiatýyla böyle bir tesiri teþkil eden titreþimler arasýnda þuurlu ve maksatlý bir düzen vardýr. Bu düzene göre de tesir belli bir manâ taþýr. Erdem- Geçen konuþmamýzda bilgiyi duyu organlarýmýza çarpan bir tesir diye tarif etmiþtiniz. Bu duruma göre tesir nedir? düzende bir araya toplanarak bize etki yapmasý demek oluyor. Bilgi de çeþitli tesirler arasýndaki münasebetlere vakýf olmak demektir. Özden- Bilgi doðrudan tesirdir, diyemeyiz. Tesirler arasýndaki münasebettir. Daha doðrusu bizim bu münasebetler hakkýnda bir görüþe ve kanaate sahip olmamýzdýr. Yani tesirlerin bilgi olabilmesi için idrak edilmesi ve eski bilgilerle karþýlaþtýrýlmasý lâzýmdýr. Tesir ise çeþitli incelikte (sübtilitede) vibrasyonlar (yani titreþimler) topluluðudur. Tabiatýyla böyle bir tesiri teþkil eden titreþimler arasýnda þuurlu ve maksatlý bir düzen vardýr. Bu düzene göre de tesir belli bir manâ taþýr. Erdem- Yani tesir, çeþitli titreþimlerin belli bir Bilgi tesirlerin iliþkisinden doðar Özden- Evet. Geçen konuþmamýzda söylediðimiz gibi düþünce, bir takým bilgilerin bir araya getirilerek bir neticeye baðlanmasýdýr. Bu duruma göre bilgi tesirlerin münasebetinden, düþünce de bilgilerin münasebetinden doðmaktadýr. Yani böylece düþüncenin özünde bir tesir vardýr. Erdem- Siz burada düþünce bir tesir gibi etki yapar mý demek istiyorsunuz? Özden- Evet, bir tesir olarak etki yapar. Düþün- ce ruhun ve beynin faaliyetinin mahsulüdür. Bir ucu dünya maddeleri, yani þuur içinde, diðer ucu dünya maddelerinin ötesindeki üstün tesir kademeleri içinde, yani þuur altýnda bulunan geniþ spektrumlu(1) bir faaliyet halidir. Geniþ spektrumlu faaliyet hali demek, çeþitli karakterdeki tesirlerin birbirine baðlý olarak hareket etmeleri demektir. Bu geniþ spektrumlu faaliyetin, bu çeþitli hareketliliðin elbette etrafa göndereceði çeþitli titreþimleri olacaktýr. Dikkat buyrulsun, düþünce içerisinde bir tek cins titreþim deðil, derece derece sübtilleþen ve yükselen çok kademeli bir tesir kombinezonu vardýr. Erdem- Bu izahatýnýz enteresan. Yalnýz iyice anlamam için biraz aç- 6 SEVGÝ DÜNYASI On tane oku ayný anda atabilen büyük bir yay düþününüz. Bu yaya takýlan oklar aþaðýdan yukarý doðru çýktýkça incelsin, sivrileþsin, fakat daha delici ve daha süratli bir karakter kazansýn. Yani aþaðý indikçe oklar daha kalýn, daha küt ve daha az süratli oluyorlar. O takdirde oklarýn takýldýðý yayýn ipi de aþaðýdan yukarý gittikçe incelmeli ve yukarýda daha büyük bir elâstikiyet kazanacak tarzda olmalýdýr. Böyle hususi bir yay ile bu oklarýn hepsini birden ayný anda attýðýmýzý tasavvur ediniz. Ýþte o zaman düþünce spekturumunu zihninizde canlandýrmýþ olursunuz. Yani burada her bir ok bir düþünce tesirine tekâbül eder. manýzý rica edeceðim. Düþünce spektrumu Özden- Size þöyle bir misal vererek bu fikirleri canlandýrmaya çalýþacaðým: On tane oku ayný anda atabilen büyük bir yay düþününüz. Bu yaya takýlan oklar aþaðýdan yukarý doðru çýktýkça incelsin, sivrileþsin, fakat daha delici ve daha süratli bir karakter kazansýn. Yani aþaðý indikçe oklar daha kalýn, daha küt ve daha az süratli oluyorlar. O takdirde oklarýn takýldýðý yayýn ipi de aþaðýdan yukarý gittikçe incelmeli ve yukarýda daha büyük bir elâstikiyet (esneklik) kazanacak tarzda olmalýdýr. Böyle hususi bir yay ile bu oklarýn hepsini birden ayný anda attýðýmýzý tasavvur ediniz. Ýþte o zaman size anlatmak istediðim düþünce spekturumunu zihninizde canlandýrmýþ olursunuz. Yani burada her bir ok bir düþünce tesirine tekâbül eder. Erdem- Sözlerinizi anladým. Siz düþünceyi yal- nýz þuurdaki bir faaliyet olarak deðil, ayný zamanda þuuraltýnýn çeþitli kademelerinde bulunan, kombine bir faaliyet olarak tarif ediyorsunuz. Bu faaliyet beynin içinde mi olmaktadýr ve bunun ruhla münasebeti nasýldýr? Özden- Güzel bir hususu sordunuz. Bedenle ruhun münasebeti, daha önceki konuþmalarýmýzda da söylediðimiz gibi perispiri denilen ince maddelerle olur. Perispiri maddeleri dünya maddesi deðildir. Yani beynin içinde deðildir. Ve bizim þuuraltýmýz beyinden perispirinin derinliklerine kadar uzanýr. Ruh ise bütün bu kademeleri, yani hem beyni, hem perispiriyi ayný anda çalýþtýran, sevk ve idare eden bir müessir kudret tarzýndadýr. Erdem- O halde düþünceyi siz muhtelif kalýnlýkta oklar olarak gösterirken perispiri maddesini de nazarý itibara aldýnýz. Yani perispiri maddesi de düþünceye iþtirak etmektedir. 7 Düþünce esnasýnda çeþitli tesirler çýkar Özden- Evet düþünce esnasýnda çeþitli kademelerden çeþitli tesirler çýkar ve her tesir kendi sempatize olduðu (uyuþtuðu) ekrana çarpar. Buna göre düþünce esnasýnda çýkan tesirler doðrudan kendi bedenimize tesir ederken bir taraftan da hem dünyadaki insanlara, hem de bedensiz varlýklara doðru tesirler gider. Ve her varlýk kendisiyle uyuþan tesiri alýr. Erdem- O halde baþka insanlarýn ve bedensiz varlýklarýn bizim düþüncelerimizi almasý bu tarzda mý oluyor? Özden- Evet. Bedenimize uyan tesirler de empatize olduðu organ tarafýndan ayný tarzda alýnýyor. Erdem- O halde düþüncelerimizle organlarýmýzýn iþleyiþi arasýnda sýký münasebet vardýr. Özden- Elbette dostum. Ama siz bunu biliyorsunuz. Heyecanlandýðýnýz SEVGÝ DÜNYASI zaman kalbiniz çarpmaz mý? Üzüldüðünüz zaman mide ifrazatý azalarak iþtahýnýz kesilmez mi? Erdem- Demek düþünceleri, organlarý çekip çeviren, onlarý ya düzelten, ya da bozan maddi tesirler olarak kabul edeceðiz. Peki ama organlarýmýzýn birçok faaliyetinden bizim haberimiz yok. Bunlarý iþleten baþka tesirler mi? Özden- Onlar da ruhtan düþünce ve tahayyül (imajinasyon) faaliyetiyle devamlý olarak gönderilen tesirlerle iþler. Fakat bu tesirler perispiriden ve beyin kanalýndan geçerlerken transforme olarak (transformatörde olduðu gibi tesirin karakterinin deðiþtirilmesi) organlarýmýza giderler. Erdem- Peki düþüncenin her türlü vasfýnýn beden üzerine tesiri olabil mi? Yani üstün düþüncelerin baþka, aþaðý düþüncelerin baþka tesirleri mi olur? Özden- Evet, üstün, diðerkâmca, fedakâr ve iyi Düþünce esnasýnda çeþitli kademelerden çeþitli tesirler çýkar ve her tesir kendi sempatize olduðu (uyuþtuðu) ekrana çarpar. Buna göre düþünce esnasýnda çýkan tesirler doðrudan kendi bedenimize tesir ederken bir taraftan da hem dünyadaki insanlara, hem de bedensiz varlýklara doðru tesirler gider. Ve her varlýk kendisiyle uyuþan tesiri alýr. Bedenimize uyan tesirler de empatize olduðu organ tarafýndan ayný tarzda alýnýyor. 8 SEVGÝ DÜNYASI Üstün ve iyi düþüncelerin organlarýmýzý düzeltici, ahengini artýrýcý, ömürlerini uzatýcý tesirleri vardýr. Aksine aþaðý tertipte, nefsani, hodgâmca ve kötü düþüncelerimizin de bedenimizin ve organlarýmýzýn çalýþmalarýný bozan, ömürlerini kýsaltan tesirleri vardýr. Bu tesirler hormonlar vasýtasýyla veya doðrudan olmaktadýr. Diðer taraftan düþüncenin bilgilerden meydana geldiðini söylemiþtik. O halde düþünceyi meydana getiren bilgiler ne kadar çok olursa düþüncenin tesiri de o kadar geniþ ve üstün olacak demektir. düþüncelerin organlarýmýzý düzeltici, ahengini artýrýcý, ömürlerini uzatýcý tesirleri vardýr. Aksine aþaðý tertipte, nefsani, hodgâmca ve kötü düþüncelerimizin de bedenimizin ve organlarýmýzýn çalýþmalarýný bozan, ömürlerini kýsaltan tesirleri vardýr. Bu tesirler hormonlar vasýtasýyla veya doðrudan olmaktadýr. Diðer taraftan konuþmamýzýn baþýnda düþüncenin bilgilerden meydana geldiðini söylemiþtik. O halde düþünceyi meydana getiren bilgiler ne kadar çok olursa düþüncenin tesiri de o kadar geniþ ve üstün olacak demektir. Erdem- Bilgili olmanýn beden üzerine ne tesiri olabilir? Bunu pek anlayamadým. Özden- Dostum, siz bilgili, okumuþ, bir adamýn yüzüne baksanýz onun okumuþluðunu anlayamaz mýsýnýz? Erdem- Evet, bu az çok anlaþýlýr. Özden- Bunun anlaþýlmasý evvelâ onun yüz hatlarýnda hasýl olan bir incelikten dolayýdýr. Yüzdeki bu deðiþikliði hasýl eden bilgidir. Demek ki bilginin çokluðunun beden üzerine tesiri olmaktadýr. Erdem- Bu duruma göre bilgili olanlarýn bedeninin daha sýhhatli olmasý lâzýmdýr. Özden- Hayýr, bu þart deðildir. Hattâ dikkat etmezler ve menfi düþüncelere fazla yer verirlerse onlarda organ bozukluklarý daha çabuk olabilir. Çünkü düþüncelerini teþkil eden bilgilerin, yani tesirlerin miktarýnýn daha fazla olmasý dolayýsýyla düþünceleri daha müessirdir. Ama müspet düþüncelere yer verince onlarýn düzelmesi de çok süratli olur. Erdem- Bugün bence karanlýk olan birçok hususu anlamýþ oldum. Teþekkür ederim. Özden- Kimsenin kimseye teþekkür borcu yoktur, dostum. Hepimiz büyük bilgilerin naklinde sadece bir vasýtayýz. (1) Spektrum: Tayf; beyaz ýþýðý bir menþurdan geçirince hasýl olan yedi renk ve bu renklerin yayýldýðý saha. GERÇEÐÝ ANLAYANLARA NE MUTLU (II) Psikolog Ahmet Kayserilioðlu SEVGÝ DÜNYASI “YA ALÝ; VAKTÝN GELDÝ UÇ!..” K araman’da çocukluðumuzda dilden dile anlatýlan, insaný hem güldüren, hem acýndýran, hem de düþündüren gerçekten yaþanmýþ bir olay; hâlâ gündemde ki, yakýnlarda yerel gazetede tüm detaylarýyla yeniden anlatýldý. Kýsaca þöyle: Daðlýk ve verimsiz topraklarý olan köylerinden geçim kaygýsýyla Karaman’a göçen ve orada diþleriyle, týrnaklarýyla didine didine saðlam bir yer edinen üç erkek kardeþ; dinlerine çok baðlý olduklarý için, en küçükleri, dördüncü kardeþleri Ali Okur’u Ýstanbul’a, medrese eðitimine gönderirler. Gerçekten, dað köyünden Ýstanbul’a, büyük bir azim, irade ve giriþimcilik örneði. Ali Okur, emekleri boþa çýkarmaz. Arapça’yý ve Farsça’yý da öðrenerek medreseyi baþarýyla bitirir. Artýk ismi Ali Okur deðil, Hoca Ali’dir. Medresede gerçekten Hz. Muhammed’in getirdiði dini mi öðrenmiþtir Hoca Ali, yoksa yüzyýllar boyunca nesilden nesile; eksik, gedik aktarýla aktarýla insan yapýsý bir öðretiyi mi tahsil etmiþtir, bunu birazdan göreceðiz. Karaman’a dönen hocamýz, öðrendiklerini, doðru diye bellediklerini köylerde ve þehirde çocuklara, büyüklere Kuran dersleri vererek hemþehrileriyle paylaþýr, camilerde imamlýk yapar. Bu arada kendisi için de boþ durmaz. Ermiþlerden olabilmek, Yaradan’ýna daha yaklaþabilmek için bir tarikata girerek sabahlara kadar 10 süren zikir ve ibadetlere koyulur. Gönülleri arýtmak, sevgi basamaklarýnda yükseltmek için ortaya konmuþ, Mevlânalar, Yunuslar yetiþtirmiþ “Tasavvuf”un; geçen yüzyýllar içinde, bin bir tarikata bölünüp, aslýndan ve esasýndan saptýðýný, bir þekil ve merasim kalýbýna büründüðünü Hoca Ali, o devirde nerden bilecek. Akýl ve mantýk bir yana, þeyhi bir yana. O artýk verilen talimatlarýn santimi santimine uygulandýðý ve sonunda üstün insan olmayý; doðrulukta, iyilikte, çalýþmada, bilgide ve sevgide yükselmekten ziyade; mucize ve keramet sahibi olmayý hedefleyen bir öðretinin içinde gecesini gündüzüne katmaktadýr. Onca tahsiline raðmen onun baþýný belâya sokacak da tam tamýna bu keramet meraký olmuþtur. ‘HAYTA OÐUL’UN ÞAKASI Hoca Ali’nin ormancýlýk mesleðini seçen ortanca oðlu, diðer kardeþlerinin aksine, hayatý dolu dolu yaþamayý seven, þakacý ve þen mizacýndan dolayý aile çevresinde “Hayta” diye anýlan deli dolu bir delikanlý. Babasýnýn sabahlara kadar süren ibadet ve zikirlerinden mucize ve keramet dileklerinden de alabildiðince rahatsýz. Yine böyle, Hoca Ali’nin ibadet ve zikirlerle geçen gecesinin sabahýna doðru, babasýnýn dua ve abdest alma seslerinden uyanan “Hayta oðul” babasýna masum bir þaka yapmayý oracýkta planlar. Amacý sadece gülüp eðlenmektir; sonucunun ne kadar dra- 11 SEVGÝ DÜNYASI Hoca Ali’nin ibadet ve zikirlerle geçen gecesinin sabahýna doðru, babasýnýn dua ve abdest alma seslerinden uyanan “Hayta oðul” babasýna masum bir þaka yapmayý oracýkta planlar. Amacý sadece gülüp eðlenmektir; sonucunun ne kadar dramatik olacaðýný aklýna bile getirmez. Her neyse, bizim “Hayta” zikirdeki babasýnýn haberi olmadan, gizlice odanýn içindeki yüklük bölümüne süzülerek þakasýný uygulamaya baþlar. Sesine gaipten gelen bir seda olmasý için uhrevî bir hava vererek seslenir: - Ya Ali, ya kulum Ali, vaktin geldi uç! Hoca Ali, sesi duyunca önce irkilir ve beklemeye baþlar. matik olacaðýný aklýna bile getirmez. Her neyse, bizim “Hayta” zikirdeki babasýnýn haberi olmadan, gizlice odanýn içindeki yüklük bölümüne süzülerek þakasýný uygulamaya baþlar. Sesine gaipten gelen bir seda olmasý için uhrevî bir hava vererek seslenir: - Ya Ali, ya kulum Ali, vaktin geldi uç!.. Hoca Ali, sesi duyunca önce irkilir, heyecanlanýr ve beklemeye baþlar. Tek defalýk hitaplarýn þeytanî diye deðerlendirildiðini, Allah’tan gelmesi için bunun, araya fasýlalar koyarak, üç defa tekrarlanmasý gerektiðini hayta oðul evvelce babasýndan iþittiðinden, biraz bekler. Ve sesini daha da kalýnlaþtýrýp, boðuklaþtýrarak bir daha seslenir: - Ya Ali, Ya Kulum Ali, vaktin geldi uç!.. Ve böylece bu uhrevî çaðrýsýný üçe tamamlar. Hoca Ali’nin eli ayaðýna dolaþýr; ses üçlenmiþ, rahmanî olduðu kesinleþmiþtir. Oh nihayet, bunca çabasý boþa gitmemiþ, o da ermiþler katýna yük- selmiþtir. Hiç vakit kaybetmeden; besmeleler, dualarla postunu da yanýna alarak, sabahýn alacakaranlýðýnda dama çýkar. Çok þükür ki burasý, çok katlý olmayan bir evin toprak, düz damýdýr. Ucuna kadar gelip postunu serer, secdesini zikrini tamamlayýp, “Allah-u Ekber” deyip kendini boþluða býrakýr. Tabii ki, duyulan bir kanat sesi deðil, yere çakýlan Hoca Ali’nin gümleyen bedeni; feryat ve figana dönüþen acýklý iniltileridir. Hayta oðul ve sabahýn sessizliðinde yataklarýndan fýrlayan aile üyeleri hoca efendinin imdadýna koþarlar. Tedavisi epeyce bir zaman alýr. CUMHURÝYET TÜRKÝYE’SÝNDE VE ÝSLÂM ÜLKELERÝNDE ÝLÂHÝYAT EÐÝTÝMÝ Ali Hoca’nýn medrese eðitimi; Osmanlý’nýn yýkýlýþ döneminde, Ýslâm Kültürü’nün ana kaynaklarýna ulaþmanýn zor olduðu, özgür düþünce ve eleþtiri ortamýnýn bulunmadýðý bir döneme rastladýðýndan, gülyüzlü pey- SEVGÝ DÜNYASI gamberlerin temel doðrularýný, dinin özündeki saf güzelliði gözden kaçýrmalarýný anlayýþla karþýlayabiliriz. Ne var ki dinin mucize ve kerametlere indirgenmesinin, tarikat ritüelleri arasýnda kaybolup gitmesinin topluma etkisi, Hoca Ali’nin birkaç kýrýk çýkýðýnýn çok ötesinde, nice duraklama ve gerilemelerle kendini gösterir. Gerçek bir Müslüman olan, Ýstiklâl Marþýmýzýn þairi Mehmet Akif Ersoy, dinin hurafelere bürünmesinden þöyle feryat eder: Yazýk ki beyni örümcekli bir yýðýn cahil Nihayet dine oynayarak en rezil oyunu Getirdiler, ne yapýp ettiler bu hale onu Hurafeler bürümüþ en temiz menaibini (kaynaðýný) Ya bugün, köprülerin altýndan bunca sular akýp gitmiþken, Ýnternet çaðýnda her türlü bilgiye ulaþma imkâný elimize geçmiþken, demokratik zihniyetin özgür düþünme ve eleþtiri ortamýnda büyüyen Cumhuriyet Türkiye’si gençlerini, üniversitede Ýlâhiyat Fakültelerinde nasýl yetiþtiriyoruz acaba?!.. Bu hayatî soruyu 10 yýl kadar önce bir röportajýmda en yetkili kiþiye sormuþ ve uzun cevabýný aynen yayýnlamýþtým. Dinayet Ýþleri Baþkanlýðý yapmýþ, tasavvuf ve Kuran yorumlarý kitaplarý dahil, sayýsýz dinsel yayýna imza atmýþ, o dönemde Üni- 12 versitede Ýlâhiyat Fakültesinde bölüm baþkaný olan Profesör Dr. Süleyman Ateþ’e yöneltmiþtim bu soruyu. Aynen aktarýyorum: Ahmet Kayserilioðlu- Hocam, þimdi size tam içinde olduðunuz bir konuda sormak istiyorum: Ülkemizde dinsel eðitim ne durumda? Bunu hem akýl, hem de gönül eðitimi olarak cevaplamanýzý diliyorum. Öncelikle Ýmam Hatip Liseleri ve Ýlâhiyat Fakülteleri gibi meslek okullarýnda doðru ve yeterli eðitim yapýlýyor mu? Halkýmýzýn dinsel eðitimi yararlý bir yönde mi ilerliyor? Diðer Ýslâm ülkelerindeki eðitim için söyleyecekleriniz? Dünyada Ýslâm’a doðru bir yöneliþ ve öðrenme isteði görülüyor mu? Dr. Süleyman Ateþ- Çok önemli bir soru bu. Ýslâmiyet, temeli Kuran olan bir yüce mesajdýr. Tutucularýn durmadan tekrarladýklarý gibi Cehennemi doldurma aracý deðildir. Bunun tam aksine olarak Ýslâm’ýn mesajýnda insanlarý sevmek ve onlarý kardeþ bilmek emri yer alýr. Buna raðmen ne yazýk ki, pek çok savaþýn kaynaðý din oldu. Ýnsanlarýn bencillikleri, ýrkçý davranýþlarý, ilâhi mesajýn özündeki birlik ve beraberliði aldý. Kuran, bütün peygamberlerin tek bir dinin mensubu yani Müslüman olduðunu söyler. Ve hepimizi Ýbrahim’in “Tek Ýlâh’lý” dininde birleþmeye davet eder. Kitabýmýz bozulmamýþ olarak ortada duruyor. Ama din uzmanlarý tutarsýz yorumlarýyla iþi berbat bir ha- 13 SEVGÝ DÜNYASI Bugün, köprülerin altýndan bunca sular akýp gitmiþken, Ýnternet çaðýnda her türlü bilgiye ulaþma imkâný elimize geçmiþken, demokratik zihniyetin özgür düþünme ve eleþtiri ortamýnda büyüyen Cumhuriyet Türkiye’si gençlerini, üniversitede Ýlâhiyat Fakültelerinde nasýl yetiþtiriyoruz acaba?!.. Bu hayatî soruyu 10 yýl kadar önce bir röportajýmda en yetkili kiþiye sormuþ ve uzun cevabýný aynen yayýnlamýþtým. Dinayet Ýþleri Baþkanlýðý yapmýþ, tasavvuf ve Kuran yorumlarý kitaplarý dahil, sayýsýz dinsel yayýna imza atmýþ, o dönemde Üniversitede Ýlâhiyat Fakültesinde bölüm baþkaný olan Profesör Dr. Süleyman Ateþ’e yöneltmiþtim bu soruyu. le getirdiler. Ve esas acýnacak nokta, bugün ilâhiyatla ilgili meslek okullarýnda öðretilen din, iþte bu din uzmanlarýnýn berbat ettikleri dindir. Yaptýklarý açýklamalarýn çoðunun Kuran’ýn ortaya koyduðu dinle bir ilgisi yoktur. Onlarý, yetiþtikleri zaman ve saatler içinde deðerlendirerek, niçin bu þekilde yorumlar yaptýklarýný anlayabilir, hattâ bunlarý doðal karþýlayabiliriz. Ama bugün bizlerin, onlarý tabulaþtýrarak söylediklerini tartýþmasýz aynen kabul etmemizin hiçbir akýlcý yönü, baðýþlanacak tarafý yok. Neredeyse onlarý peygamberler düzeyine yükseltiyoruz. Hattâ daha da üstüne. Çünkü peygamberler bile, vahiy dýþýnda, kendilerini yanýlmaz diye takdim etmediler. Biz ise geçmiþ din yorumcularýný yanýlmaz diye tabulaþtýrarak, onlarý peygamber üstü bir duruma yükseltiyor, neredeyse “Ýlâhilik sýfatý” veriyoruz. Bu ise Kuran’ýn kesinlikle yasakladýðý Allah’a eþ koþma günahýnýn açýk deðil ama gizli bir iþlenmesine götürüyor bizleri. Hz. Mu- hammed hurma aþýsý konusunda doðaya aykýrý bir tavsiyede bulunup ürünün verimi düþünce, “Siz dünyaya ait þeyleri benden daha iyi bilirsiniz” demiþ ve vahiy dýþýnda, insan olarak yanýlabileceðini dile getirmiþtir. O halde biz Astronomi bilgisi az olan Ýmam-ý Âzam’ýn: “Dünya buz tutmuþ su üzerine döþenmiþtir.” Sözünü onu yanýlmaz sanýp ne hakla doðruymuþ gibi aktarmaya çalýþýyoruz. Buna benzer pek çok þeyde yanýldýklarý halde, bizden 500 – 1000 sene önce yaþamýþ atalarýmýzý “onlar bizden daha iyi bilir” diye yüceltmemiz büyük hatadýr. Türkiye’mizde Ýmam Hatip Okullarýnda ve Ýlâhiyat Fakültelerimizde öðretilenler iþte bu din uzmanlarýnýn ortaya koyduklarý kalýplaþtýrýlmýþ dindir. Kuran’ýn dini deðildir. Bu sebepten de birçoðu Kuran’a terstir, aykýrýdýr. Bu okutulan eserlerin yeni baþtan ele alýnmasý, Kuran ruhuyla aydýnlanmýþ kiþilerce; akýl, mantýk ve bilimin ýþýðýnda yeniden yazýlmasý gerekir. Bu yapýlmazsa, bugünkü gibi, çok SEVGÝ DÜNYASI 14 Düþünmeden, incelemeden, araþtýrmadan, kendilerine söylenenleri olduðu gibi kabul etmek. Böyle tabulaþtýrýlmýþ, geleneksel hale getirilmiþ din ile ne doðru bir noktaya varýrýz, ne de bunu uzun müddet böyle sürdürebiliriz. Aklýmýzý baþýmýza toplamanýn zamaný geldi de geçiyor bile. Aydýn, dine karþý yobaz; öbürü, dininde yobaz!.. Bu gidiþe çare bulmalýyýz. Sadece Ýslâm ülkelerinde deðil, en ileri Batý Ülkelerinde de din önderleri böyle kalýplaþmýþ öðretilerle yetiþtirildiðinden, düþünen ve gerçekleri arayan akýl sahiplerini ikna etmekten çok uzaklara düþtüler. En üst makamdaki Papa’nýn Hz. Muhammed için, bilgi ve anlayýþtan uzak, küçültücü sözleri bunun son örneði. hoþgörüsüz, çok tekelci ve geniþ düþünmekten çok uzak, þartlanmýþ bir nesil yetiþtirmeye devam eder dururuz. Sorduðunuz soruda bir de “gönül eðitimi” hususu var. Eskiden mutasavvýflar (tasavvuf önderleri) bunu çok güzel yapýyorlardý. Cüneyd-i Baðdadi, Abdülkadir Geylâni, Sülemî, Muhiddin-i Arabî, Konevi ve Mevlânalarýn temsil ettiði tasavvuf; olgunluða eriþmiþ yol göstericilerin (Mürþid-i Kâmil) eðitiminde insanlarý kin, haset, dedikodu, gýybet, düþmanlýk... gibi pek çok ilkel duygulardan kurtarýyor, onlarý kendi nefisleriyle savaþan erler haline getiriyordu. Þimdi tasavvuf da bozuldu. Çoðu, tutucu, doðru düþünme kurallarýndan uzak, saldýrgan, dedikoducu bir tavra büründü. Bir yerde baþ olmak, buyurmak ateþiyle yanýyor niceleri. Sözü yine dini okullara getirmek istiyorum. Geçmiþi tabulaþtýrmak, doktorasýný bile derme-çatma yapmýþ kiþilerle eðitimi sürdürmek yanlýþlarý içindeki bu kurumlarýmýz, gönül eðitimi yönünden de çok geri durumda. Ben is- tiyorum ki, kendini tamamen Allah’ýn emrine vermiþ, manen olgunlaþmýþ hocalarýn yönetiminde öðrenciler önce 2-3 sene gönül eðitiminden geçip saygýyý, sevgiyi iyice kendilerine benimsetmeliler. Bundan sonra da Kuran ýþýðýyla aydýnlanmýþ din uzmanlarýnýn eline verilmeliler. Þimdi bunun tam tersi yapýlýyor. Hz. Muhammed “Âlemlere rahmet” idi, biz “Âlemlere gazap” olduk. Öte yandan, dinden uzak, inançsýz hattâ din ile alay eden, dine düþmanlýk eden kiþilerin tutumlarýný da her gün yaþayýp duruyoruz. Devleti soyanlar, rüþvetle milyarlarý haksýz olarak cüzdanýna aktaranlar bizim okumuþ aydýnlarýmýz deðil mi?.. Kurtuluþumuz ruhanî eðitim görenlerle, pozitif eðitim görenlerin elele olmasýndan geçiyor. Ýlimsiz din; dinsiz ilim olmamalý!.. Ýslâm’i eðitim Türkiye açýsýndan böyle. Diðer Ýslâm ülkelerinde de maalesef farklý deðil, aynýsý. Ben 7 yýl Suudi Arabistan’da Üniversitede tefsir ve Kuran dersleri, 1 yýl da Cezayir’de Ýslâm Tasavvufu ve tefsir ver- 15 dim. Oralardan istifade ederek yurduma döndüm. Dolayýsýyla kulaktan dolma deðil, bizzat kendi tecrübelerimle konuþuyorum. Onlar da ayný tabular içindeler. Talebelerimden hâlâ mektuplar alýrým: “Hocam biz eski öðrendiklerimizi doðru bilgi sanýyorduk, siz bizi aydýnlattýnýz, gerçeði gösterdiniz” diye teþekkürlerini bildirirler. Bizde de, onlarda da hocalarýn zihniyeti ayný olduðundan böyle yanlýþ eðitimler veriyor, Kuran ile günümüz arasýnda bir perde oluyoruz. Cezayir’de öðrenciler yýl sonu toplantýsýnda sahneye koyduklarý bir eserde, Atatürk ve annesi hakkýnda tarihe ve gerçeklere aykýrý öyle þeyler söylediler ki, dayanamadým yarýsýnda çýkýp gittim. Zavallý gençler gerçeði ne bilsinler, kendilerine söylenenlerin hepsini doðru kabul ediyor ve yaþlarýnýn heyecanýyla da kin ve gazapta doluyorlar. O iftira ettikleri Hanýmefendinin, Atatürk’ün annesi Zübeyde Haným’ýn, baþý örtülü, namazýnda niyazýnda biri olduðunu, ölümünden evvel tüm taþýnmaz mallarýný Kuran Kurslarýna vasiyet ettiðini o zavallý gençler nereden bilecekler? Din eðitiminde de iþte bu tutum geçerli. Düþünmeden, incelemeden, araþtýrmadan, kendilerine söylenenleri olduðu gibi kabul etmek. Böyle tabulaþtýrýlmýþ, geleneksel hale getirilmiþ din ile ne doðru bir noktaya varýrýz, ne de bunu uzun müddet böyle sürdürebiliriz. Aklýmýzý baþýmýza toplama- SEVGÝ DÜNYASI nýn zamaný geldi de geçiyor bile. Aydýn, dine karþý yobaz; öbürü, dininde yobaz!.. Bu gidiþe çare bulmalýyýz. HANCI SARHOÞ, YOLCU SARHOÞ BÝZ NASIL AYIK KALABÝLÝRÝZ? Sadece Ýslâm ülkelerinde deðil, en ileri Batý Ülkelerinde de din önderleri böyle kalýplaþmýþ öðretilerle yetiþtirildiðinden, düþünen ve gerçekleri arayan akýl sahiplerini ikna etmekten çok uzaklara düþtüler. En üst makamdaki Papa’nýn Hz. Muhammed için, bilgi ve anlayýþtan uzak, küçültücü sözleri bunun son örneði. Ve yüzyýllar boyunca dünyanýn her tarafýndaki sahte dindarlar, düþmanlýk, gaflet; türlü hüner ve çýkarla ortaya konmuþ fesat ve kin sergileye geldiklerinden aydýn kafalarý, geniþ halk kitlelerini öðretilerden soðuttular. Þimdi moda olan inkârcý, materyalist bir hayat görüþü. Ýyi de, sonuç da ortada: “Bunalým Çaðý” Sýkýntýnýn sebebini ve çýkýþ yolunu Bizim Celselerimiz’de Rehber Varlýk ne özlü dile getirmiþti: * “Ve biliniz ki, insan sýkýntýdadýr. Ve biliniz ki þimdi gönüllerde yer eden O’nun dileðinden baþkadýr da, ondandýr hep sýkýntý ve ondandýr hep böyle ayrý ayrý, bölük bölük toplanmak. Ve iþte ondan yalan ortada. Ve iþte ondan kavga her zaman var. Ve iþte ondan düzen böyle bozuk. Böyle gidecekse, böyle duracaksa her þey yerinde, size ve kardeþlerinize ne yazýk!..” SEVGÝ DÜNYASI YUKARIDAN UZANAN YENÝ YARDIM ELLERÝ Geçmiþ bir yazýmda insanlýk manevî bilgilerden bu kadar uzaklaþmýþken gerçeði arayan kiþilere yukarýdan uzanan yeni yardým ellerinden uzunca söz etmiþtim. Yeri gelmiþken hatýrlatmamýz yararlý olacak: Yaradan’ýn ilk insan Âdem’den beri tüm peygamberlere gönderdiði Ýslâm dini Hz. Muhammed ile dinsel vahiy döneminin kapandýðýný biliyoruz. Öyleyse insanlara Yüce Âlemden yapýlacak yeni yardýmlarýn yeni bir Nebi, yeni bir din ve mezhep gönderilerek deðil, bambaþka bir yöntemle olmasý gerektiði apaþikâr ortada. Bu yeni el uzatma, insanlýðýn ulaþtýðý bilgi ve akýl seviyesine uygun olarak bilimsel yöntemlerle, sýnamaya, irdelemeye açýk, özgürlüklere saygýlý, katý kurallardan uzak, mantýðýn ve saðduyunun ýþýðýnda yapýlýrsa ancak baþarý kazanabilir. Bu nedenle tek merkezden gönderilen ve sadece belli bir gruba hitap eden öðretilerle yetinilmemeli; dünyanýn her tarafýndaki çok deðiþik toplumlara, onlarýn ihtiyacýna ve diline uygun bilgilerle çeþitlendirilmeli, hepsi bir araya getirildiðinde ayný sevgi ve ayný birlik özünün deðiþik versiyonlarý ortaya çýkmalýdýr. Böylece birbirinden tamamen habersiz ayrý ayrý yerlerde bilgilendirilen ve gönül eðitiminden geçirilen gruplar gün gelip bir araya gelince, deðiþik yöntemlerle de olsa ayný doð- 16 ruluk, iyilik, çalýþma, bilgi ve sevgi basamaklarýndan geçirilerek olgunlaþtýklarýný ve çabucak eylem birliðine kavuþtuklarýný sevinçle göreceklerdir. Aslýnda 150 yýldan beri parapsikolojik yöntemlerle insanlýk sürekli desteklenip durmuþtur ve artan bir hýzla dünyanýn her tarafýndaki birbirinden habersiz gruplar derin bir aydýnlanma ve gönül eðitimiyle rehber varlýklarca yetiþtirilip, geliþtirilmektedir. 19’ncu yüzyýlýn ortalarýnda iyice koyulaþan materyalist hayat görüþüne bir alternatif sunmak için fizik medyumlarý aracýlýyla, ruhun maddeye hakimiyeti, öte âlemin varlýðý ve onlarla haberleþmenin mümkün olduðu kanýtlanmýþ, Nobel ödüllü Fizik-Kimya bilginlerini bile inandýran maddi deliller, ispatlar ortaya konmuþtur. Ama bununla yetinilmemiþ, deðiþik Rehber Varlýklar aracýlýðýyla dünyanýn dört tarafýnda, kaybolan o nurun yeniden ortaya konmasý için ilâhî bilgiler insanlara yeniden hatýrlatýlmýþtýr. Bugün de parapsikolojik yöntemlerle binlerce yardým eli pek çok yerde “pembe atlas kumaþlar” dokuyup duruyor. Dokuma tezgâhlarý bütün hýzýyla çalýþýrken “pembe atlas kumaþlarýn” yanýsýra “kara kara çuhalar” da dokunmuyor mu acaba? Hiç kuþkusuz onlar da dokunuyor. Düalite, ikilik, O’nun deðiþmez yasasý. Doðrunun yanýnda yalan; iyinin yanýnda kötü; uyarýcý, aydýnlatýcý bilginin yanýnda baþý sonuna uymayan, akla ve mantýða aykýrý abuk sabuk bilgiler!.. Bundan kaçýnýlmaz. 17 SEVGÝ DÜNYASI Bizim Celselerimiz’de, Rehber Varlýk’la buluþtuðumuz ilk yýlda insanlarýn olgunlaþmalarý ve gerçeklere ulaþmalarýnýn üzerinde uzunca durulmuþtu. Anlamýþtýk ki, ruh, akýl ve beden üçlüsüyle dünya hayatýný sürdürürken davranýþlarýmýzý yönlendiren, tecrübeleri baþlatan kýsacasý olaylarý baþlatan irademiz, ruhumuza ait bir özelliktir. Bedenimizi dolduran ve madde ötesi özünden dolayý aletlerimizle farkýna varamadýðýmýz ruhumuz, tüm geçmiþ yaþamlarýmýzýn olgunluðunu ve eriþtiði temel doðrularý içinde barýndýrýr. Çok þükür ki doðruyu eðriden ayýracak, geliþmiþ çok akýl var yeryüzünde. Tek ki egolara esir olmadan, benlik çukurlarýna düþmeden; gerçeði, sadece gerçeði öðrenmek için sürekli iþlemeye azimli olsun. Bu gayretle yola çýkýnca “Pembe Atlas Kumaþ”la, “Kara Kaba Çuha”yý birbirinden ayýrmak o kadar güç olmayacak! RUH-TECRÜBE-AKIL-RUH Bizim Celselerimiz’de, Rehber Varlýk’la buluþtuðumuz ilk yýlda insanlarýn olgunlaþmalarý ve gerçeklere ulaþmalarýnýn mekanizmasý üzerinde uzunca durulmuþtu. Anlamýþtýk ki, Ruh, akýl ve beden üçlüsüyle dünya hayatýný sürdürürken davranýþlarýmýzý yönlendiren, tecrübeleri baþlatan kýsacasý olaylarý baþlatan irademiz, ruhumuza ait bir özelliktir. Bedenimizi dolduran ve madde ötesi özünden dolayý aletlerimizle farkýna varamadýðýmýz ruhumuz, tüm geçmiþ yaþamlarýmýzýn olgunluðunu ve eriþtiði temel doðrularý içinde barýndýrýr. Eðer o doðrulara aykýrý ise, yerine göre en yakýnlarý dahil, dýþarýdan kimsenin telkin ve baskýlarý kâr etmez, o yanlýþý yaptýrmaya hiçbirinin gücü yetmez. Duygularýmýzýn ve bizim iç sesimizin temel kaynaðý olan ruhumuz, eðer özgürce karar alýp uygulama imkânlarýna sahipse, dünya olaylarýný baþlatan ve bedenini terkettikten sonra da akýlla birlikte baþka ortamlarda yaþamýný sürdüren bizim en etkin yönümüzdür. Ruhun iradesini þu veya bu yönde kullanýp, bedeni aracýlýðýyla bir eylemi, bir tecrübeyi, gerçekleþtirmesinden sonra, sýra akýl cevherinin çalýþmasýna gelir. Evdeki hesap, çarþýya uymuþ mudur, eylemimiz istediðimiz sonucu mu, yoksa tam tersini mi bize getirmiþtir. Kendimize ve çevremize yarar veya zararý ne ölçüde olmuþtur; iþte bu ölçüp tartmalar, yerine göre derin düþüncelere dalmalar akýl terazimizin yapýp ettikleridir. Aklýn, tecrübenin ve bilginin ýþýðýnda düþüne taþýna ulaþtýðý sonuçlarý kendisinde tutmayýp, gönlüne dönerek, yani iç dünyasýna, duygu dünyasýna yönelerek ruhuna benimsetmesi, daha doðru dürüst davranýþlar sergilemesi için onu terbiye etmesi en büyük görevi- SEVGÝ DÜNYASI 18 Ruh-Tecrübe-Akýl-Ruh zincirinin, dairesel döngüsünün yeterli hýz ve ölçüde çalýþmasýdýr bizleri geliþtiren, yeni gerçeklere ulaþtýran. Ne var ki kolayýndan sýralayýverdiðimiz bu zincirin çalýþmasý otomatiðe baðlanmýþ deðildir. Kendimizden ve dýþýmýzdaki toplumdan gelen engeller, yetersizlikler ve kýsýtlamalar sebebiyle yavaþlayabilir, hattâ zaman zaman tam anlamýyla donup durabilir bile. Her þeyiyle mükemmel bir elektrik motorunu prize takmamýþ veya baþlama düðmesine basmamýþken kim çalýþtýrabilir ki? dir. Bu, her insanýn kendisiyle baþbaþa kaldýðýnda yapmasý gereken öyle bir iç söyleþisi, yerine göre öyle bir amansýz özeleþtirisidir ki; ruhun terbiyesi, olgunlaþmasý ve daha yüce gerçekleri benimsemesi için vazgeçemeyeceðimiz çok önemli bir aþamadýr. Tecrübelerin ve bilgilerin ýþýðýnda çalýþan aklýmýzýn ruhumuzu terbiye etmesi, onu kurallara ve koþullara daha uygun davranýþlara yönlendirmesiyle, yeni kararlara varýp, uygulayýp, olgunlaþma basamaklarýnda yukarýlara týrmanabiliyoruz. Kýsacasý RuhTecrübe-Akýl-Ruh zincirinin, dairesel döngüsünün yeterli hýz ve ölçüde çalýþmasýdýr bizleri geliþtiren, yeni gerçeklere ulaþtýran. Ne var ki kolayca sýralayýverdiðimiz bu zincirin çalýþmasý otomatiðe baðlý deðildir. Kendimizden ve dýþýmýzdaki toplumdan gelen engeller, yetersizlikler ve kýsýtlamalar sebebiyle yavaþlayabilir, hattâ zaman zaman tam anlamýyla donup durabilir bile. Mükemmel bir elektrik motorunu prize takmamýþ veya baþlama düðmesine basmamýþken kim çalýþtýrabilir ki? ÝÇ VE DIÞ ENGELLER Ýç ve dýþ engeller, daha ilk basamakta, tecrübe basamaðýnda karþýmýza dikilir. Ruhumuz bir eyleme, bir teþebbüse girmemiz gerektiðini, bunda kendimize ve çevreye büyük hayýrlar olduðunu içimizden seslenebilir, hattâ baðýrabilir bile. Her eylemin elbet bir emek, çaba gerektirdiðini, yerine göre riskleri, egomuza yönelik sakýncalarý olabileceðini, keyfimizi bozacaðýný biliyoruz. Eðer bu niyetimiz, ruhumuzun bütün benliðiyle yapýlmasýný istediði, bizim önceden yüzde yüz benimsediðimiz, inanç haline getirdiðimiz bir konuda ise, tereddütsüz bu niyet gerçekleþtirilir. Ne doðabilecek riskler, ne rahatýmýzýn bozulmasý, ne de çevrenin tepkisi bizi engelleyemez. Ama eðer böyle deðilse, yani söz konusu eylemde tam bir inanç halinde deðilsek, çeþitli bahaneler, aklileþtirmeler eþliðinde tembelliðimize ve egomuza yenilip eylemsiz kalabiliriz. Bu geri duruþumuzun, donup kalmamýzýn sonradan bize ve çevremize neler kaybettirdiðini, çeþitli akýl oyunlarýna baþvurmadan, tarafsýz bir iç hesaplaþmasý ile tekrar ru- SEVGÝ DÜNYASI 19 humuza gönderebilirsek, yani tecrübe ve akýl basamaklarýný kullanabilirsek yine biz kazançlý çýkarýz. Sonraki deneyimlerimizde, kendimizi zorlayarak da olsa içimizden gelen sesin arzuladýðý davranýþa geçebiliriz. Belli bir konuda ruh-tecrübe-akýl-ruh zincirini sürekli çalýþtýrýr ve ruhumuzu tam terbiye edebilirsek, bu bizim için kaybedilmeyecek gerçek bir kazanç olur. Huyumuz haline gelir. Örneðin “haksýzlýk yapmama, baþkasýnýn malýna, mülküne göz koymama” konusunda kesin bir kanýya varmýþsak, hiçbir rüþvet teklifi bizi yolumuzdan çeviremez. Gelecek hayatýmýzda “Hacý Hüsrev”de bile doðsak, ailenin yüz karasý(!) gibi ortalarda dolaþýr, hiçbir hýrsýzlýk olayýnýn faili olamayýz. Eylem ve tecrübe ancak özgürlük ortamlarýnda gerçekleþebileceðinden, çevremizin ve toplumun kýsýtlamalarý, engellemeleri, yasaklarý hepimiz için güncel bir sorundur. Ýnsanýn olgunlaþmasýnda toplumun geliþmiþlik düzeyinin büyük etkisi de buradan kaynaklanmaktadýr. Yapýlan tecrübeler ýþýðýnda aklýn çalýþma da otomatik iþleyen bir süreç asla deðildir. Akýl, tecrübe ve bilgi ile çalýþýr. Eðer toplum Yaradan’ýn deðiþmeyen ahlâk kurallarýný benimsemiþ, yaþamýný ve çocuklarýnýn eðitimini bu esaslara göre düzenlemiþse aklýn bu bilgiler ýþýðýnda tecrübelerini doðru deðerlendirip, ruhuna benimsetmesi çok daha kolay olur. Gerçeði arama ve bulma hýzýmýzýn artmasý için Reh- ber Varlýk, bir cümlede çok önemli bir anahtar vermiþti: “Kararlar nizamlara, nizamlar bozulmayan esaslara baðlanmalýdýr.” Benim de baþýndanberi asýl altýný çizmek istediðim bugün Türkiye’mizde ve dünyamýzda bu deðiþmeyen, bozulmayan ahlâk kurallarýnýn ne öðretilmesi, ne de benimsetilmesinde ciddi bir çabanýn sergilenmemiþ olmasýdýr. Her gün medyada eþler arasýndaki aldatmalar, ihanetler gündeme gelip duruyor; haklýydý, haksýzdý; doðruydu, yanlýþtý diye bol lâf ve mürekkep harcanýyor ama çok az kimse o deðiþmeyen ahlâk prensibi: “Sana yapýlmasýný istemediðini baþkasýna yapma” prensibinin ýþýðýnda olaya yaklaþmýyor. Toplumumuzdaki ve dünyadaki bu kýsýr döngünün tespit ve teþhisi, nereden kaynaklandýðýnýn anlaþýlmasý bugün yaþamsal bir öneme sahip. Ali Hoca’nýn acýklý serüvenini ve Prof. Dr. Süleyman Ateþ’in içtenlikle dile getirdiði çarpýcý gerçekleri bunun için sizlere aktardým. Aslýnda hepimiz neredeyse her gün bu üzücü örneklerle içiçe yaþayýp durmaktayýz. “Pembe Atlas Kumaþ”lardan yararlanmak bunun için çok gerekli. KRYON NE DÝYOR Bir kaç aydýr Hz.Ýsa’nýn Daðdaki Vaazý’nýn Kryon Rehber Varlýk tarafýndan yapýlan güncel yorumlarý üzerinde durmuþ, son sayýmýzda: “Gerçeði arayanlara ne mutlu, onlar SEVGÝ DÜNYASI 20 “Sevgili varlýklar, biz size tekrar tekrar niyetden söz ettik. Gerçeði arayanlar bu gece buradasýnýz, çünkü siz ruhu öðrenmeye ve kendinizi öðrenmeye niyet ettiniz. Her nereye giderseniz gidin, birlikte taþýdýðýnýz bu Tanrýsal parça kendisini bireysel olarak size göstermeye hazýrdýr. Siz bu gece Ruhun önünde otururken bile bunu arayýþýnýzdan dolayý onurlandýrýlýyorsunuz. Çünkü niyet, her þeydir. Onu gerçekten kasdetmedikçe bir þeye niyet etmeyin. Ve niyet ettiðinizde bu niyetinizi yüksek sesle ifade edin ki insanlýðýnýz bu bildirimin zevkini alabilsin. Gerçeði arayanlara ne mutlu. bulacaklardýr” Vaazýn bu dördüncü bildirisinin geçmiþteki ve günümüzdeki örneklerini sýralamýþtýk. Gerçeði aramak aslýnda hepimizin dünyaya geliþ nedenidir. Her kafadan bir sesin çýktýðý, “temel doðrularýn” bu karmaþa içinde kaybolup gittiði günümüzde, gerçeði arayýp bulmak da o denli zorlaþmýþtýr. Rehber Varlýklarýn bildirilerini yeterince incelemek, kutsal metinlerdeki deðiþmeyen ahlâk kurallarýyla aralarýnda baðlar kurmak, zorluklarý aþmamýzda bize önemli destekler saðlayacaktýr. Kryon, bu dördüncü bildirinin yorumunda “NÝYET ETMENÝN” büyük önemi üzerinde durmaktadýr: “Sevgili varlýklar, biz size tekrar tekrar NÝYET’den söz ettik. Gerçeði arayanlar bu gece buradasýnýz, çünkü siz RUH’u öðrenmeye ve kendinizi öðrenmeye niyet ettiniz. Her nereye giderseniz gidin, birlikte taþýdýðýnýz bu Tanrýsal parça kendisini bireysel olarak size göstermeye hazýrdýr. Siz bu gece Ruhun önünde otururken bile bunu arayýþýnýzdan dolayý onurlandýrýlýyorsunuz. Çünkü niyet, her þeydir. Onu gerçekten kasdetmedikçe bir þeye niyet etmeyin. Ve niyet ettiðinizde bu niyetinizi yüksek sesle ifade edin ki insanlýðýnýz bu bildirimin zevkini alabilsin. Gerçeði arayanlara ne mutlu. (Akaþa III / s:105) Ünlü Ýngiliz yazarý Bernard Shaw’ýn son günlerde okuduðum ölüm döþeðindeki þu sözleri; gerçeði arayýp, o gerçek ýþýðýnda yaþamanýn, o gerçeði kendimizin ayrýlmaz bir parçasý, huyumuz haline getirip: “o gerçek olmamýzýn” büyük önemini, çok içten, çok etkileyici bir dilek cümlesiyle ortaya koymuþ, yazýmýzýn adeta bir özeti olmuþtur: “George Bernard Shaw’a ölüm döþeðinde: ‘Hayatýnýzý yeni baþtan yaþama fýrsatýnýz olsaydý ne yapardýnýz?’ diye sorulmuþ.Shaw biraz düþünmüþ ve sonra derin bir iç çekiþle: “Olabileceðim, ama asla olmadýðým kiþi olmak isterdim” demiþ. Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor SON BÝR KEZ Geçen ay, medyumumuz John Edwards, trans okumalarýna katýlan müþterilerinin beklentileri hakkýnda bizleri aydýnlatmaya çalýþmýþtý. Edwards’a göre müþteriler medyumdan çok þey bekliyorlardý. Öte aleme geçmiþ olanlarýn tek kaygýlarý ise kendilerinin orada çok iyi olduklarýný bildirmek ve baþka ayrýntýlarla ilgilenmemekti. Yakýnlarýný kaybetmiþ olanlar her seferinde daha fazla bilgi beklediklerinde Edwards kendisinin yalnýzca yemeði sunan bir garson olduðunu, görevinin aþçýlýk olmadýðýný, bu nedenle öte alemden bildirilenler her ne ise, yalnýzca onlarý iletmekle görevli olduðunu yineliyordu. Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz. John Edwards / Çeviri: Arýn Ýnan SEVGÝ DÜNYASI rarlýydý. Beni sürekli odanýn ayný yanýna að duyusunu kulla- özellikle öndeki sýraya doðru itiyordu. O sýrada namayan birisini düþündüðüm zaman,ak- oturanlara bu kez ýsrarla lýma, aþýrý titizlik göste- ayný soruyu sordum. Ama hiç kimse üzerine ren birisi olduðu için alýnmadý. Orada oturan esas mesajý kaçýran bir bir kadýný hedef aldýðýný kadýn gelir. Bu kadýn hissederek, kadýna her bir kaç yýl önce yaptýhangi bir yakýnýný bir ðým grup okumalarýnyangýn sýrasýnda kaybedan birini cehenneme çevirmiþti. Bu seans sý- dip kaybetmediðini sordum. Kadýn böyle bir rasýnda yaklaþýk kýrk beþ dakika boyunca ya- þey yaþamadýðýný söyledi. Hal böyle olunca þarken erkek olduðunu ben de konuyu askýya tahmin ettiðim bir varalmaya karar verdim. lýk beni odanýn bir keVarlýktan, bir süreliðine narýna doðru çekerek kenara çekilerek, diðer yangýn çýkan bir odada bulunduðumu hissettir- varlýklara izin vermesini rica ettim. meye çalýþmýþtý. Gerçekten de ýsýyý hissetYangýn hissi yaþamiþtim. Odanýn bu taratan varlýk yine belirfýnda oturan kiþilere hiiyor tap etmeye çalýþarak, Bu seans öðleden sonyakýnlarýndan birini bir yangýn sýrasýnda kaybe- ra birde baþlamýþtý ve aradan tam beþ saat dip-kaybetmediklerini geçmiþti ki bana yangýn sordum. Hiç kimse hiç bir þey söylemedi. Her- hissi yaþatan bu varlýk yeniden belirdi. Odada kes birbirinin yüzüne bir kaç kiþi kalmýþtý. bakýyordu. Derken yeniden ayný hissi almaya Zaten, sayýyý azaltabilbaþladým ve sorumu yi- mek için, kendileriyle ilgili varlýklar geldikten neledim. Yine hiç bir sonra kiþilerin yavaþ yaþey olmadý. Öte alemdeki varlýk oldukça ka- vaþ odayý terk etmeleri- GELEN MESAJLARDAN HOÞNUT OLMAK S 22 ni isterim. Geriye kalan kiþilerin bir araya toplanmasýný rica ettim. Yerini terk etmeyen tek bir kiþi kalmýþtý o da seansýn baþýnda soru yönelttiðim kadýndý. Kadýna baktýðýmda oldukça yorgun ve üzgün görünüyordu. Bu kez gelen varlýk, kesinlikle bu hanýma hitap ettiðini söyledi. Ona: “Bakýn hanýmefendi, bu varlýk bana sizin kocanýz olduðunu ve bir yangýn sýrasýnda hayatýný kaybettiðini söylüyor” dedim. Kadýn: “Hayýr! Benim kocam hastanede öldü” dedi. Bunu söyledikten sonra da hýçkýrýklara boðuldu. Hem þaþýrmýþ hem de yýlmýþ bir þekilde geriye doðru dönerek karþý istikamete doðru odanýn içinde yürümeye baþladým. Sonra içimden bir þey beni dürttüðü için yeniden kadýna yönelerek bu kez: “Neden hastaneye yatmýþtý?” diye sordum. Kadýn: “Duman zehirlenmesi” dedi. Adam üçüncü derece yanýktan hastaneye yatmýþtý. Bulunduðu yerde yangýn çýk- SEVGÝ DÜNYASI 23 mýþ ama o yangýn esnasýnda deðil de getirildiði hastanede can vermiþti. Ýnsanlarýn sorgulayýcý olmalarýný isterim Elbet ki bu, insanlarýn hiç bir þeyi soru sormadan kabul etmeleri gerektiði ya da durumlarý kendilerininkine uydurmalarý anlamýna gelmemelidir. Bu nedenle insanlardan, somut gerçekler üzerinde ýsrarcý olmalarýný isterim. Asýl olan, onlarýn sinik birisi olmamalarýdýr. Gerçekten de sinik bir insan olmakla, þüpheci bir insan olmak arasýnda farklar vardýr. Þüpheci olmak, kanýtlara ulaþýncaya kadar sorgulayýcý olmak anlamýna gelir. Halbuki sinik bir insan kanýtlar önüne konulsa bile inanmak istemez. Ben de seanslarýmda mutlaka þüpheci olurum. Kanýtlar benim için önem taþýrlar. Örneðin bana gelen bir varlýðý baba, dede ya da büyük baba pozisyonunda net bir þekilde al- gýlýyorsam gruba neler hissettiðimi söylerim. Þayet müþterilerimden birisi: “Ama bu kiþi benim oðlum” derse bile hissettiklerimde yanýlmadýðýmý yinelerim. Benim burada sizinle paylaþmak istediðim konu saðlýklý þüpheciliktir. Bildiðiniz gibi Amerika Birleþik Devletlerinde Yeni Çað akýmýnýn yaygýnlaþmasýyla birlikte herkes birer medyum kesilmeye baþlamýþtýr. Beþ dolar verip de el fallarýna baktýrmayan, telefonla medyumlara ulaþmayan neredeyse kalmamýþtýr. Elbet ki amacým bu iþi yapan herkesi karalamak deðildir. Gerçekten de inanýlmaz kabiliyetlere sahip olan bir çok yetenekli medyumlar da vardýr aramýzda. Ama yine de dikkatli bir tüketici olmanýzý rica ediyorum sizden. Arabanýzý alýrken ya da her hangi bir operasyon geçirmeden önce gösterdiðiniz özeni medyumlarý seçerken de göstermenizi istiyorum. Sað duyusunu kullanamayan birisini düþündüðüm zaman,aklýma, aþýrý titizlik gösteren birisi olduðu için esas mesajý kaçýran bir kadýn gelir. Bu kadýn bir kaç yýl önce yaptýðým grup okumalarýndan birini cehenneme çevirmiþti. Bu seans sýrasýnda yaklaþýk kýrk beþ dakika boyunca yaþarken erkek olduðunu tahmin ettiðim bir varlýk beni odanýn bir kenarýna doðru çekerek yangýn çýkan bir odada bulunduðumu hissettirmeye çalýþmýþtý. Gerçekten de ýsýyý hissetmiþtim. Odanýn bu tarafýnda oturan kiþilere hitap etmeye çalýþarak, yakýnlarýndan birini bir yangýn sýrasýnda kaybedip kaybetmediklerini sordum. SEVGÝ DÜNYASI Bir keresinde ölmüþ oðlundan epeyce saðlam bilgi aldýðým bir haným müþterim olmuþtu. Ancak bu kadýn ne söylersem söyleyeyim pek ilgilenmiþe benzemiyordu. Bir süre sonra, bilmediðim bir þeyin olduðu kanýsýna vararak ona neler olduðunu ve niçin tepki göstermediðini sordum. Meðerse kadýn bir süre önce baþka bir medyuma gitmiþ ve bu medyum kadýna çocuðu hakkýnda çok kötü þeyler söylemiþ. Öyle ki çocuðu karanlýk ve soðuk bir yerde yalnýzlýk içindeymiþ ve sürekli olarak annesini arýyormuþ. Bu medyumun anýnda sahtekar birisi olduðunu anladým. 24 Sahtekarlarý gerçeklerinden ayýrmak için Sahtekarlarý gerçeklerinden ayýrmanýn kolay bir yolu vardýr. Medyumlar kesin, ayrýntýlý ve birbirini tamamlayan bilgiler verebiliyorlar mý? Bunu denemenin en iyi yolu þüpheci olmaktan geçer. Karþýnýza çýkan medyumlarýn yaptýklarý iþin kolay olduðunu zannetmelerine izin vermeyin. Þüphecilik karþýsýnda yalnýzca iyi bir medyum iþ yapar çünkü þüphecilik müþterinin düþündüðünü gösterir.. Her gerçek medyum, anlattýklarý hakkýnda kafa çalýþtýran müþteri ister. Ýþte bundan dolayý düþünen müþterileri sahtekar medyumlar pek sevmezler. Bir keresinde ölmüþ oðlundan epeyce saðlam bilgi aldýðým bir haným müþterim olmuþtu. Ancak bu kadýn ne söylersem söyleyeyim pek ilgilenmiþe benzemiyordu. Bir süre sonra, bilmediðim bir þeyin olduðu kanýsýna vararak ona neler olduðunu ve niçin tepki göstermediðini sordum. Meðerse kadýn bir süre önce baþka bir medyuma gitmiþ ve bu medyum kadýna çocuðu hakkýnda çok kötü þeyler söylemiþ. Öyle ki çocuðu karanlýk ve soðuk bir yerde yalnýzlýk içindeymiþ ve sürekli olarak annesini arýyormuþ. Bu medyumun anýnda sahtekar birisi olduðunu anladým. Verdiði zararý mutlaka ortadan kaldýrmalýydým. Kadýna, öte alemde bahis edilen bu çocuðun gerçekten kendi çocuðu olup olmadýðýný ve öteki medyumun bu konuda kesin bir kanýt verip vermediðini sordum. Kadýn: “Hayýr” dedi. Sonra ona son on beþ dakika içinde gelen bilgileri yineledim. Oðlu hiç: “Anneciðim ben burada çok ýstýrap çekiyorum!” demiþ miydi? Hayýr. Peki “Çok korkuyorum!” demiþ miydi? Hayýr. “Peki o halde çocuðunuzun neden karanlýk ve soðuk bir yerde yapayalnýz durduðu- SEVGÝ DÜNYASI 25 nu düþünüyorsunuz?” diye sordum. Sonra da oðlunun iyi ve güzel bir yerde olduðunu, kendisini iyi hissettiðini, annesini çok sevdiðini söylediðini ve merak etmemesi gerektiðini anlattým. Bunlarý ona gerçek olduklarý için anlatýyordum. Beklentilere direnmenin ilk baþlarda ne kadar zor olduðunu bilirim. Ben de bana gelen müþterilerden farklý biri deðilim. Benim de baþka medyumlara gitmiþliðim vardýr. Bir keresinde annemden bilgi almak maksadýyla bir medyuma gitmiþtim. Annem yerine babamýn ölmüþ akrabalarý geldiðinde epeyce hayal kýrýklýðýna uðradýðýmý söyleyebilirim. Ama ben bunun medyumla bir alakasýnýn olmadýðýný biliyordum. Annem benim her zaman babamýn tarafýna sýkýca tutunmamý ve onlarý daha çok sevmemi isterdi. Kendisi yerine babamýn akrabalarýný göndermesi de iþin içinde olduðunun bir iþaretiydi aslýnda. Ben de bir beklenti varlýðýyým Evet, ben de bir beklenti varlýðýyým. Bunun en güzel örneði, annem vefat etmeden kýsa bir süre önce aramýzda geçen bir konuþmadýr. Annemin odasýna girerek ona: “Anne, þu öteki taraf hikayesini seninle bir konuþmak istiyorum” demiþtim. Bu konu hakkýnda o gün annemle epeyce konuþmuþtuk ama öteki aleme geçtikten sonra birbirimizle irtibat kurup kurmayacaðýmýz üzerinde pek durmamýþtýk. Belki de özellikle bunu konuþmaktan kaçýnmýþtýk. Ona: “Aramýzda bir çeþit sembol olmalý birbirimizle irtibat kurmak için. Böylece gelenin gerçekten sen olduðunu bilebilirim” demiþtim. (Kitabýn baþýndaki beyaz kuþ sembolünden farklý bir þeyi kastetmiþtim) O gün bu sembolleri birlikte belirlediðimizi hatýrlýyorum. (Gelecek ay: Konumuza kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz..) Ben de bir beklenti varlýðýyým. Bunun en güzel örneði, annem vefat etmeden kýsa bir süre önce aramýzda geçen bir konuþmadýr. Annemin odasýna girerek ona: “Anne, þu öteki taraf hikayesini seninle bir konuþmak istiyorum” demiþtim. Bu konu hakkýnda o gün annemle epeyce konuþmuþtuk ama öteki aleme geçtikten sonra birbirimizle irtibat kurup kurmayacaðýmýz üzerinde pek durmamýþtýk. Belki de özellikle bunu konuþmaktan kaçýnmýþtýk. Geçmiþ yaþam anýlarý çocuklarý nasýl etkiler? ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI Geçen ay, Carol Bowman’ýn önce Hindu ve Budist metinleri sonra da Batý Edebiyatýndaki mistik eðilimleri incelemesine tanýk olmuþtuk. Ölüm ötesi ve reenkarnasyon ile ilgili yýðýnla kitap okuyan ve araþtýrma yapan Bowman henüz tüm sorularýnýn cevaplarýný alamadýðýna inanýyordu. Eski metinlerde yazýlý olanlarý bir türlü bugünün þartlarýna uyduramýyordu. Yýlgýn bir durumdaydý çünkü bunlarý kullanarak hayatýna nasýl bir yön çizebileceðini hala bilemiyordu. Kendisine ait olan bir parça geçmiþ yaþamlarýnda farklý deneyimler yaþamýþsa eðer, bugünkü hayatýný nasýl etkileyebiliyordu? Þayet düþünce formlarý ve deneyimler yaþamlar deðiþse bile varoluyorsa, bunlar yeni hayatýna taþýndýklarýnda nasýl deðiþtirebiliyordu? Tam bu sýrada bir arkadaþýnýn yardýmýyla hipnoterapist Norman Inge ile tanýþan Bowman’ýn hayatýnda adeta yeni bir sayfa açýlýr. Inge onun çektiði acýlarýn ve bitmek bilmeyen sorularýnýn cevabý olacaktýr adeta. Geçmiþ hayatýna hipnoz yöntemiyle döndüðü taktirde bir çok þeyin aydýnlýða kavuþacaðýna inanan Bowman bu deneyimi yaþamaya karar verir ve hasta yataðýnda ölümünü bekleyen o adamýn çocukluðuna yani geçmiþ yaþamýndaki çocukluðuna döner. Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz. Carol Bowman’ýn, “Children’s Past Lives” kitabýndan çeviren: Nelda Bayraktar SEVGÝ DÜNYASI 27 Z ihnimdeki imaj geliþmeye baþladý ve ben kendimi on yaþýndaki bir erkek çocuðu olarak görmeye baþladým. Kemerli bir tavaný ve uzun pencereleri olan bir odanýn içersindeydim. Pencereden süzülen parlak güneþ ýþýnlarý odanýn tam ortasýnda duran kuyruklu piyanonun üzerine vuruyordu. Yanýmda elini omzuma koymuþ olan yaþlý bir adam duruyordu. Bu kiþinin çok sevdiðim piyano hocam olduðunu biliyordum. Ona baktýkça ve ailemi ve müziði düþündükçe içimi bir sýcaklýk kaplýyordu. Hayatým sevgi ve müzikten oluþmuþtu adeta. Çok mutluydum. “Sonra neler oluyor?” diye sordu Norman. “Ailem, müzik eðitimi alabilmem için beni evimizden uzakta olan bir okula göndermek istiyor. Ben de gitmek istiyorum çünkü bu benim için büyük bir onur. Sonra göðsümün sýkýþtýðýný hissediyorum. Gözlerimden yaþlar boþanýyor. Aileme ve piyano hocama allahaýsmarladýk demek bana çok dokunuyor.” Norman beni cesaretlendiriyor Norman: “Þimdi daha ileri bir zamana doðru ilerle” diye beni cesaretlendirdi. “Kendimi yirmili yaþlarýmýn sonuna doðru görüyorum. Çok iyi giyinmiþ insanlarýn doldurduðu kare þeklindeki büyük bir salonda bir piyanonun baþýnda duruyorum. Oda sýcak ve nemli. Odanýn kokusunu bile duyabiliyorum. Beni hayranlýkla izleyen bir grup hanýmla piyanonun baþýnda sohbet ediyoruz. Hanýmlar yanýma yaklaþtýkça parfüm kokularýný bile alabiliyorum. Kendi kullandýðým pudranýn kokusu bile burnuma geliyor. “Bir baþka sahnede her iki koluma girmiþ olan güzel ve þýk giyimli iki hanýmla halý kaplý bir merdivenden aþaðýya doðru iniyorum. Hanýmlarýn giysileri oldukça renkli ve þatafatlý duru- yor. Merdivenin yukarýya doðru kývrýlan kavisinin tepesinden aþaðýya doðru ihtiþamlý bir avize sarkýyor. Baktýðým her yerde seçkinlik ve incelik görüyorum. Neþeli kalabalýðýn içine doðru göðsümü gere gere ilerlerken, kendisine hayranlýkla bakýlan bir piyanist olmanýn onurunu taþýyorum. Kendimi parçalanmýþ hissediyorum “Ancak sevincimi alttan alta kemiren öylesine büyük bir özlem ve üzüntü duygum var ki artýk dayanýlmaz bir hal almýþ durumda. Kendimi parçalara ayrýlmýþ gibi hissediyorum. Ýnsanlarýn bana hayranlýkla bakmasý beni mutlu ediyor ama onlar benim gerçekte kim olduðumu bilmiyorlar. Yeteneklerimin ötesindeki beni göremiyorlar. Onlar beni göremiyorlar. Geride býraktýðým ailemin sevgisini özlerken midemin boþluðunu hissedebiliyorum. Bir çok arkadaþým var. Onlar da yaptýðým müziði beðeniyor- SEVGÝ DÜNYASI Trans halim devam ederken, bana þimdiki hayatýmýn eskisinden farklý olduðu telkinini yaptý. Bir müzisyen olarak yaratýcýlýðýný müzik kanalýyla ortaya koyan bu adamýn esas ihtiyacý olan þey tam ve dengeli bir insan olmak ve insanlarla sevgi dolu iliþkiler kurabilmekti. Ne yazýk ki insanlar onun müzisyen kiþiliðinin ötesine geçip de onunla, onun istediði gibi bir iliþki kurmaktan kaçýnmýþlardý. Hastalýðý, onun sevgiye ve ihtimama duyduðu özlemin bir ifadesiydi aslýnda. Benim þimdiki hayatýmda ise sevgi dolu bir ailem, çocuklarým ve iyi arkadaþlarým vardý. Ýki tane küçük çocuðun annesi olduðum için zamanýmýn ve enerjimin çoðunu onlara ve eve harcamak zorunda kalýyor bu nedenle kendimi boðulmuþ gibi hissediyordum 28 lar. Yine de beni gönülden sevecek birisine ihtiyacým var.” Tam bu sýrada divanýn üzerinde fetus pozisyonuna sokuyorum bedenimi. Sonra da nefes almakta zorlanan, sürekli olarak öksüren ve artýk yataðýnda ölümü bekleyen o adamýn sahnesine kayýyorum. “Yataðýmýn yanýnda duran o kadýnýn benim kýzkardeþim olduðunu artýk biliyorum. Bana sevgiyle bakýyor. Adamýn ciðerlerindeki aðrýyý ve çektiði tüm sýkýntýlarý aynen hissediyorum. Bu adam, benim týpký geçen kýþ yataðýmda yatarken hissettiklerimin aynýsýný hissediyor.” Tam bu noktada fýrsatý yakaladýðýný düþünen Norman bana: “Hastalýðýnýn duygusal nedenleri neler olabilir? Ýhtiyacýn olan nedir?” diye sordu. Hiç düþünmeden : “Baþkalarýnýn ihtimamýný ve benimle ilgilenmelerini ancak böyle saðlayabilirim. Hayatým artýk dengesini yitirdi” diye cevapladým. Bu so- ruyu, adamýn bakýþ açýsýndan cevaplamama raðmen, söylediklerimin þimdiki hayatýmla ilgili gerçekleri yansýttýðýný da hissedebiliyordum. Norman da bunu görebilmiþti. Trans halim devam ederken, bana þimdiki hayatýmýn eskisinden tümüyle farklý olduðu telkinini yaptý. Bir müzisyen olarak yaratýcýlýðýný müzik kanalýyla ortaya koyan bu adamýn esas ihtiyacý olan þey tam ve dengeli bir insan olmak ve insanlarla sevgi dolu iliþkiler kurabilmekti. Ne yazýk ki insanlar onun müzisyen kiþiliðinin ötesine geçip de onunla, onun istediði gibi bir iliþki kurmaktan kaçýnmýþlardý. Hastalýðý, onun sevgiye ve ihtimama duyduðu özlemin bir ifadesiydi aslýnda. Benim þimdiki hayatýmda ise sevgi dolu bir ailem, çocuklarým ve iyi arkadaþlarým vardý. Ýki tane küçük çocuðun annesi olduðum için zamanýmýn ve enerjimin çoðunu onlara ve eve harcamak zorunda kalýyor bu nedenle de ken- SEVGÝ DÜNYASI 29 dimi boðulmuþ gibi hissediyordum. Ailemin ötesinde yaratýcýlýðýmý ortaya koyabilecek hiç bir imkaným yoktu. Ýçimde duran kaþifi, sanatçýyý ve öðretmeni besleyecek hiç bir ortama sahip deðildim. Önümde açýlan geçmiþ hayatýmýn paradoksu sayesinde: dengeli ve bütünleþmiþ bir insan olabilmem için yaþamýma yaratýcýlýðý sokmam gerektiðini anladým. Norman sonra beni adamýn ölüm anýna götürdü. Tam olarak öldüðünde kýzkardeþinin yataðýnýn baþýna oturduðunu görebiliyordum. Bu olayý aynen bir gözlemci gibi seyrediyordum þimdi. Hasta ve enerjisi çekilmiþ bedenini terk eden ruhun ne denli rahatladýðýný görebiliyordum. Tam bu sýrada ben de kendimi kuþ kadar hafiflemiþ hissettim. Sonra da cenaze töreni geldi gözümün önüne. Ayný sahneyi hasta yataðýmda yatarken bir vizyon þeklinde de görmüþtüm. Adamýn ruhu aþaðýda toplanmýþ olan kalabalýðýn üzerinde adeta yüzüyor, kendisi için aðlayan ve inleyen insanlarý seyrediyordu. Geçmiþ hayatýmdaki kýzkardeþim de aðlayanlar arasýndaydý. Onun için üzüldüm. Artýk hiç acý çekmediðimi ve bana olan sevgisinden dolayý minnettar olduðumu ona söylemeyi çok istiyordum. Norman’ýn telkiniyle ona allahaýsmarladýk derken, sevgisi için teþekkür ettim. YIKILAN HAYALLER VE KAYBOLAN YILLAR Geçmiþ hayatýmdaki adamla ilgili imajlar kaybolmaya baþladý. Norman hiç duraksamadan benim bir baþka hayata geçmem için telkin yaptý. Bunu der demez de önümde genç bir kýzýn imajý belirdi. Kýz yaklaþýk olarak on bir ila on iki yaþýndaydý. Küçük bir topluluðun önünde piyano çalýyordu. Mavi ve gri renklerden oluþmuþ bir elbise giymiþti. Bir piyano resitali veriyordu. Ailesi onun gösterdiði perfor- Norman sonra beni adamýn ölüm anýna götürdü. Tam olarak öldüðünde kýzkardeþinin yataðýnýn baþýna oturduðunu görebiliyordum. Bu olayý aynen bir gözlemci gibi seyrediyordum þimdi. Hasta ve enerjisi çekilmiþ bedenini terk eden ruhun ne denli rahatladýðýný görebiliyordum. Tam bu sýrada ben de kendimi kuþ kadar hafiflemiþ hissettim. Sonra da cenaze töreni geldi gözümün önüne. Ayný sahneyi hasta yataðýmda yatarken bir vizyon þeklinde de görmüþtüm. SEVGÝ DÜNYASI 30 “Annemi, babamý, küçük erkek kardeþimi bir tren istasyonunda görüyorum. Çevremdeki her þey koyu kahverengi ve gri renkte. Babam bana doðru uzanýyor ve beni öpüyor. Annem aðlýyor. Kardeþim hiç bir þey anlamadan bana bakýyor. Elimde kahverengi bir valiz var.” manstan dolayý çok mutluydu. Tam bu sýrada Norman’nýn: “Neler deneyimliyorsun?” sorusunu duydum. “Bu resital sayesinde konservatuara gidip gitmeyeceðime karar verilecek. Ýyi çaldýðýmý biliyorum. Benim için kolay. Sonunda gitmeme karar veriyorlar. Konservatuara gitmek benim için büyük bir onur. Ailemden uzak olacaðým ve onlarý çok özleyeceðim. “Annemi, babamý, küçük erkek kardeþimi bir tren istasyonunda görüyorum. Çevremdeki her þey koyu kahverengi ve gri renkte. Babam bana doðru uzanýyor ve beni öpüyor. Annem aðlýyor. Kardeþim hiç bir þey anlamadan bana bakýyor. Elimde kahverengi bir valiz var.” Norman: “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. “Polanya’dan Viya- na’ya gidiyorum”. Bu cevabý verir vermez içimde bir þeyler kýpýrdadý. Sonra da kendimi bir binanýn koridorlarýnda yürürken gördüm. Tavanlar oldukça yüksekti. Tepesinden ampuller sarkýyordu. Kapýlarýn üzerinde camlar vardý. “Ýþte burada müzik çalýþacaðým. Burada bir çok arkadaþlarým var. Çok mutluyum. Evim artýk burasý benim” dedim Norman’a. Sonra da imajlar bir sonraki sahneye kayarken, ruh halim de deðiþmeye baþladý. Mutluluðum yerini korkuya býraktý. “Kendimi dar bir apartman dairesinde görüyorum. Yirmili yaþlarýmýn ortasýndayým. Ýki tane küçük çocuk var yanýmda. Odanýn bir köþesinde kuyruklu bir piyano var. Kapý açýlýyor ve içeriye kafasýna bere takmýþ genç bir adam giriyor. Onun kocam olduðunu biliyorum. Endiþeli duruyor. Adeta “çok geç” diyor. Bana söyleyeceklerinin Musevi olmamla ilgili olduðunu hissediyorum. Üniversitede hoca olan kocam Alman polislerinin aleyhinde konuþmuþ. Gözlerindeki korkudan baþýmýzýn belada olduðunu hissediyorum. Neler olacaðýný görmek istemiyorum” Norman: “Devam et, lütfen” dedi. Bacaklarýmý bedenime doðru çekerek ellerimle dizlerimi tuttum, midem bulanýyordu. “Ýki çocuðumu görüyorum. Kýzým iki yaþýnda oðlum ise altý yaþýnda. Parke taþlý bir yoldayým. Her ikisinin de ellerini tutuyorum. Sokak kalabalýk. Üzerimde kestane rengi bir palto var. Tam arkamýzda yüksekçe bir duvar var. Kocam yok. Nerede olduðunu bilmi- SEVGÝ DÜNYASI 31 yorum. Onu baþka bir yere götürmüþler. Her yerde Alman askerleri var. Kendim ve çocuklarým için çok korkuyorum.” Bunlarý söylerken aðlamaya baþladým. Derin bir üzüntü dalgasý her yanýmý kaplamýþ durumda. “Bir trenin yanýnda duruyorum. Askerler ve köpekler var. Küçük çocuðumu kalçamýn üzerinde, diðerini de serbest kalan elimle sýký sýký tutuyorum. Her yerde baðrýþmalar var. Ýnsanlar sýralar halinde ilerliyorlar ama nereye gittiklerini bilmiyorlar” Bu sýrada çok kötü bir þeyin olacaðýný hisseden ruhum iyice gerilmeye baþladý. Ýnlemeye ve aðlamaya baþladým. Norman nazikçe: “Hadi devam et” dedi. Divanýn üzerinde hýçkýrýklarla aðlamaya baþladým. Artýk konuþamýyordum. Norman’dan burnumu silmek için bir mendil rica ettim. Epeyce bir aðladýktan sonra Norman yeniden devam etmemi istedi. Bacaklarýmý bedenime doðru çekerek ellerimle dizlerimi tuttum, “Þimdi bir toplama midem bulanýyordu. kampýndayým. Her yer gri renkte. Hissiz bir va- “Ýki çocuðumu ziyette dolaþýyorum. Ar- görüyorum. Kýzým iki týk neler olduðunun biyaþýnda oðlum ise altý lincine bile sahip deðiyaþýnda. Parke taþlý bir lim. Çocuklarýma ve koyoldayým. Her ikisinin cama neler olduðunu hiç de ellerini tutuyorum. bilmiyorum. Ailem yok Sokak kalabalýk. artýk, müziðim de yok. Ruhum adeta cansýzlaþ- Üzerimde kestane rengi mýþ. Artýk yaþamak iste- bir palto var. Tam miyorum. Sonra havada arkamýzda yüksekçe bir yüzdüðümü hissediyoduvar var. Kocam yok. rum. Buz gibi soðuk bir Nerede olduðunu odanýn tepesinden aþaðý- bilmiyorum. Onu baþka ya doðru bakýyorum. bir yere götürmüþler. Kendimi kývrýlmýþ bir Her yerde Alman sürü bedenin arasýnda askerleri var. Kendim görüyorum. Beni gaz ve çocuklarým için çok odasýna koymuþlar” korkuyorum.” Kaybolan yýllar Þimde bir toplama kampýndayým Son imajlarý Norman’a aktarýrken son derece duygusuz ve hissiz gibiydim. Sonra bu imajlar kayboldu. “Kaybolan yýllar” diye fýsýldadým. Bir insanýn kaybolan yýllarýydý gaz odasýnda son bulan hayatým. Gelecek Ay: Konumuza kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz. KENDÝNÝZE LAYIK BULDUÐUNUZ YAÞAMI TERCÝH EDÝN Feng Shui, alt yapýsýnda hem bir yaþamsal felsefeyi, hem bir göksel döngüyü, hem de insan psiþesinin konfor anlayýþýný barýndýrýr. Kökleri Proto-Türkler’e kadar dayanan bir ortaklýk dönemi geçiren bu felsefe, yani Rüzgar ve Su’ yun hikayesi, yüzyýllarca rüzgar ile tohumu, su ile bereketi getiren, bir düzenin peþine düþmüþ. Funda Ceyhan - Ýç MÝmar ve Feng Shui Uzmaný SEVGÝ DÜNYASI 33 Suyunu yudumlarken, onun geldiði kaynaðý anýmsa. M evsimler, doðada yapacaklarýnýn izlerini saklamadan ilerlerler. Bunu bilenler ve buna inananlar, yýllarca tahýl ambarlarýný doldurabilmenin imkanlý zamanlarýný, daha ne kadar þu ya da bu yýl ki kadar verimli yýllar geçirebileceklerini öðrenmenin yollarýný , göksel etkilere ve mevsimin toprak üzerinde býraktýðý izlere sordular. Kýtlýk mý olacaktý, yoksa hastalýktan ölümler mi ?. Devletin ya da klanýn baþýna kim geçecekti ?. Hangi ürün daha çok saðlýk ve refah getirecek, daha sonraya saklanacak neler kalacaktý ?. Yýllarca, bu ya da buna benzer pek çok yaþamsal önem taþýyan konular, doðanýn kendini kolayca gösterdiði bu etkiler ile sorgulandý. Ve doðrulandý ! Ancak bugünün teknolojik evrimi, insaný bilgisayar ve ara komutlar üzerinde gezdirirken, duygularýn gerçekliði ve hayatýn deneyimlenme amacýndaki gizi bir kenara býraktýrarak, dikkati baþka þeylere çekmiþ, kiþiyi kendi içsel yükseliþi yerine, kýlýflarý ile uðraþmaya itmiþtir. Ancak neleri feda ederek..? Feng Shui, alt yapýsýnda hem bir yaþamsal felsefeyi, hem bir göksel döngüyü, hem de insan psiþesinin konfor anlayýþýný barýndýrýr. Kökleri Proto-Türkler ' e kadar dayanan bir ortaklýk dönemi geçiren bu felsefe, yani Rüzgar ve Su’ yun hikayesi, yüzyýllarca rüzgar ile tohumu, su ile bereketi getiren, bir düzenin peþine düþmü, ve bunda haklý çýkarak , kurduðu yerleþimlerde doymak hakkýný kazanmýþ insanlýðýn, seçimlerini tarif etmektedir. Ve bugünün þartlarýnda doðadan uzaklaþmýþlýða yardým elini uzatmaktadýr. FENG SHUÝ KÝMLÝÐÝ "Bedeniniz mabetiniz- Deng Ming-Dao dir. Yüzlerce mil uzaða da gitseniz, Tanrýlar yine evlerindedir." Deng Ming-Dao Bir disiplinin, mimari bir kurallar bütünlüðünün , eðitimini almýþ ve insanlarýn minimum ve maksimumda nasýl bir yerleþimi tercih etmeleri gerektiði üzerine, uzun yýllar çalýþmýþ bir Ýç Mimar olarak , yaklaþýk 20 yýllýk spritüel çalýþmalarýmla da bildiklerimin hepsini bir etmeye çalýþtým. Ýnsan olgusunun , merkezinde kendisinin bulunduðu bir dairenin içine, tüm aksi istikametlere raðmen yeryüzünde nasýl da ýsrar ile yerleþmeye çalýþtýðýna þahit oldum. Bu süreçte, Feng Shui ' nin insanýn toplumsal statü ve kýlýflarý içerisinde, doðanýn ve evren’ in evreler’ inin gücünü, insana asla unutturmayacak bir düzenin koruyucu kimliði sýfatý taþýdýðýný da gördüm. Yeryüzündeki tüm iyileþtirme çabalarýnýn, bütünün iliþkiler zinciri- SEVGÝ DÜNYASI Feng Shui , insanýn gerçek doðasýna sonsuz saygý ve sevgi beslerken, eþyanýn doðasýnýn , insanlýðýn arzularýndan baðýmsýz bir hareket kabiliyeti ve seçim hakký olduðunu anlamasýný arzu eder. Hedefi ; insan ve doða ile evren arasýndaki enerjisel iliþkilerin gerçekliðini ispat etmek deðildir. Ancak, olmakta olana uyum saðlatmaya çalýþmak ve insan egosunun getirdiði ”olmaz ise olmazlarýn” üzerinde büyük bir döngüsel etkinin, yaratýcý gücün, deðiþmez bir þekilde var olduðunu anlatmaya çalýþmaktýr. Eþyalarýn þekil, renk, doku ve yerleri ile ilgili tüm yönlendirmeler de, bu bilgilerin ýþýðýnda þekillenmektedir. 34 ni yakalamadan tam anlamý ile gerçekleþemeyeceði benim için neredeyse kesindir. Bu yüzden bu iliþkiler zincirini bilen ve iyileþtirme çabasý içinde olan Feng Shui’ yi büyük bir saygý ile uygulamaktayým. Feng Shui, insan doðasýna sevgi besler Feng Shui , insanýn gerçek doðasýna sonsuz saygý ve sevgi besler- ken, eþyanýn doðasýnýn , insanlýðýn arzularýndan baðýmsýz bir hareket kabiliyeti ve seçim hakký olduðunu anlamasýný arzu eder. Hedefi ; insan ve doða ile evren arasýndaki enerjisel iliþkilerin gerçekliðini ispat etmek deðildir. Ancak, olmakta olana uyum saðlatmaya çalýþmak ve insan egosunun getirdiði ”olmaz ise olmazlarýn” üzerinde büyük bir dön- SEVGÝ DÜNYASI 35 güsel etkinin, yaratýcý gücün, deðiþmez bir þekilde var olduðunu anlatmaya çalýþmaktýr. Eþyalarýn þekil, renk, doku ve yerleri ile ilgili tüm yönlendirmeler de, bu bilgilerin ýþýðýnda þekillenmektedir. Feng Shui konusunda hiç bir þey bilmeyenler, ya da kulaktan dolma hatalý uyarýþlar ile, bu iki kelimenin ardýndaki gizemi anlamaya çalýþanlar da, onun bir büyüsel çalýþma olmadýðý konusunda ilk ve en önemli bilgiyi de almýþ olmalýlardýr. Göksel düzen, Astrolojik ve mevsimsel etkiler, yaþamýmýzýn her anýný özenle ve titizlikle biçimlendirmektedir. Bugünün insaný, mevsiminin dýþýnda bir meyveyi rahatça yiyebildiði için , artýk meyvenin gerçek mevsimi unutur hale gelmiþtir. Feng Shui, evleri, iþyerlerini, kullandýðýmýz tüm eþyalarý ve bizlerin çok deðerli yaþamlarýný , mevsimlerin vaktinde vermiþ olmasý gerekli bir ürünü kabul eder ve kýymetle inceler. Bu yüzden her hangi bir zamana ya da yere ait bir þey , yalnýzca bu nedenlerden dahi sahip olduðu mevsimin enerjilerini yansýtýr. Oysa bizler, týpký yediðimiz meyve ve sebzeler gibi, hayatýmýzýn en önemli anlarýný kendilerine ait olmayan mevsimlerde yaþamaya ýsrar ederek geçirmekteyiz. Gelelim titreþimlere. Titreþimler Titreþimlerin her tipinin ne kadar kalýcý sonuçlara yol açabildiðini Feng Shui ‘ ye sormaksýzýn dahi , çaðýn rahatsýzlýklarýnýn kaynaklarýna yöneldiðinizde , her seferinde benzer nitelikli sebeplere ulaþtýðýnýzý görerek öðrenebilirsiniz. Adýný anmaktan býktýðýmýz Kanser hastalýðýný , bir frekans tipi ile , bir titreþim ile tedavi etmeye çalýþan bir dünya üzerinde yaþarken, sebeplerinde kötü titreþimleri öneri olarak gösterenlere dukak bükenleri de bu noktada anlamak mümkün deðildir . Yaradýlýþýn parçacýk düzeyine baktýðýnýzda, Göksel düzen, Astrolojik ve mevsimsel etkiler, yaþamýmýzýn her anýný özenle ve titizlikle biçimlendirmektedir. Bugünün insaný, mevsiminin dýþýnda bir meyveyi rahatça yiyebildiði için , artýk meyvenin gerçek mevsimi unutur hale gelmiþtir. Feng Shui, evleri, iþyerlerini, kullandýðýmýz tüm eþyalarý ve bizlerin çok deðerli yaþamlarýný , mevsimlerin vaktinde vermiþ olmasý gerekli bir ürünü kabul eder ve kýymetle inceler. Bu yüzden her hangi bir zamana ya da yere ait bir þey , yalnýzca bu nedenlerden dahi sahip olduðu mevsimin enerjilerini yansýtýr. SEVGÝ DÜNYASI Feng Shui uzmaný olarak çok karþý çýktýðým bir konu var ki; her hangi bir Çin yada Japon kaynaklý objenin mutlak kullanýmýna dair olan yönlendirilmelerdir. Bir obje 'nin Feng Shui’nin önerdiði þekilde bir insan ya da olay üzerinde etkin olabilmesi için, (ki herþeye raðmen bu da minör etkidir ) o kiþinin içsel doðasý ile baðlantýsý olmasý gereklidir. Bir insaný hiç bir zaman Feng Shui uygulamalarýnda, bireysel dünyasýný yaratýrken, onu ruhsal olarak yeterince doyurmayan ya da bilincinde daha önce hiç etkisi olmayan bir kültürün objelerini kullanmaya zorlayamazsýnýz. 36 mikrodan makroya bir aynýlýk hali görürsünüz. Ýçinde yaþam yoktur diye kabul ettiðiniz bir objenin aslýnda titreþimleri nasýl da emip, size geri gönderebilecek kadar yaþamsal bir hafýzaya neden olduðunu , bir hatýranýzý deneyimleyerek kolayca fark edebilirsiniz. Direnen taraflarýmýz Feng Shui’ de kullanýlan her hangi bir objenin etkinliði ve bir yaþamda dönüþtürücü rol oynama yeterliliðini kabul etmeyebilir. Fakat , kaybettiðiniz bir insanýn eþyasýný avuçlarýnýza verdiðimde direnciniz hemen kýrýlacaktýr. Bu her hangi bir þeyin görsel olarak yarattýðý hafýzadan öte bir þeydir. Duygusal deneyim yükü çok olan herþey etrafa bunun sinyallerini kolayca yayar. Ve kendi gibilik halini yaþatýr. Daha önceki çalýþmalarýmda verdiðim bir örnekte olduðu gibi, eðer bu konu size direnç oluþturuyorsa, kendinize sorun üzerinde cinayet iþlenmiþ bir koltuðu evinizin en kýymetli ve en çok kullanýlacak köþesine neden koymazsýnýz? Objeler ile ilgili konu hazýr açýlmýþken, Feng Shui uzmaný olarak çok karþý çýktýðým bir konu var ki; her hangi bir Çin yada Japon kaynaklý objenin mutlak kullanýmýna dair olan yönlendirilmelerdir. Bir obje 'nin Feng Shui’nin önerdiði þekilde bir insan ya da olay üzerinde etkin olabilmesi için, ( ki herþeye raðmen bu da minör etkidir ) o kiþinin içsel doðasý ile baðlantýsý olmasý gereklidir. Bir insaný hiç bir zaman Feng Shui uygulamalarýnda, bireysel dünyasýný yaratýrken, onu ruhsal olarak yeterince doyurmayan ya da bilincinde daha önce hiç etkisi olmayan bir kültürün objelerini kullanmaya zorlayamazsýnýz. Feng Shui, bir Çin iþi dekorasyon kültürü haline getirilmeye çalýþýlan ve etkisinin Çin kaynaklý objeler ile gerçekleþtirilmesine baðlanarak , gerçek muhteþem amacýný göstermekten alýkonulan harika bir disip- SEVGÝ DÜNYASI 37 lindir. Þimdi gelelim, dünyanýn enerji alanlarýna. Geopatik stres Bizlerin enerji alanlarý ve hatlarý olduðu gibi ayný þey dünyamýz içinde geçerlidir. Bu konuda yýllardýr araþtýrma yapan bilim adamlarý, dünyanýn deðiþen enerjilerinin yansýmalarýna karþý mücadele vermek- teler. Daha önce anlam veremedikleri pek çok kaybediþin, kaynaðýnda geopatik stres'in yattýðýný fark ettiler. Kanser, Astým, Kalp problemleri, uzun zamanlý fiziksel ve mental rahatsýzlýklar, çocuklarda davranýþ bozukluklarý ya da allerjiler gibi pek çok rahatsýzlýklar, yalnýzca görünen þeylerden güç almýyordu. Daha derinde ve Dünyamýzýn da enerji alanlarý ve hatlarý vardýr. Bu konuda araþtýrma yapanlar, dünyanýn deðiþen enerjilerinin yansýmalarýna karþý mücadele vermekteler. Önce anlam veremedikleri pek çok kaybediþin, kaynaðýnda geopatik stres’in yattýðýný fark ettiler. SEVGÝ DÜNYASI Feng Shui'nin sahip olduðu derin yetenekler çok önemli bir gerçeðin açýkça görünmesine neden olmaktadýr . Biz insanlar Egolarýmýzýn ve ille de olsun diyen arzularýmýzýn iþaret ettiði yönlere giderek, çoðu zaman bu geopatik stresin kucaðýnda yaþayacaðýmýz seçimler yapmaktayýz. Oysa ki; her hangi bir þekilde yaþamsal fonksiyon gösterilebilecek bir alanda, geopatik strese baðlý çok önemli saðlýk sorunlarý ile karþýlaþabilirsiniz. Kariyerinizdeki düþüþe anlam veremezken, niye aile hayatýnýzýn bir türlü yoluna girmediðini sorup durabilirsiniz. 38 bitmeyen bir kaynaðý kullanarak üzerinde yaþayan sakinlerini hastalandýrmaya devam ediyordu. Feng Shui'nin sahip olduðu yetenekler Feng Shui'nin sahip olduðu derin yetenekler de bu noktada devreye girmektedir. Ve çok önemli bir gerçeðin açýkça görünmesine neden olmaktadýr. Biz insanlar Egolarýmýzýn ve ille de olsun diyen arzularýmýzýn iþaret ettiði yönlere giderek, çoðu zaman bu geopatik stresin kucaðýnda yaþayacaðýmýz seçimler yapmaktayýz. Oysa ki; her hangi bir þekilde yaþamsal fonksiyon gösterilebilecek bir alanda, geopatik strese baðlý çok önemli saðlýk sorunlarý ile karþýlaþabilirsiniz. Kariyerinizdeki düþüþe anlam veremezken, niye aile hayatýnýzýn bir türlü yoluna girmediðini sorup durabilirsiniz. Size yardýmcý seçtiðiniz kimseler, sekreterleriniz, temizlik elemanlarýnýz hatta pet hayvanýnýz bile yaþamýnýzýn baþlýca sorunlarýndan birini oluþturuyor olabilir. Bunun için yaþadýðýnýz mekandaki enerji aktivasyonlarýnýn trafiðini öðrenmelisiniz. Bir “Shar” enerji alaný, size tahmin ettiðinizden ve bildiklerinizden çok daha fazla sorun getirebilir. Yeryüzü, hem dikey, hem yatay olarak ortalama 5’ er m2 ‘ lik dörtgenlere kadar indirgenebilecek dev bir enerji kafesi ile çevrilidir. Magnetik alan teorileri, dünyanýn çeþitli yerlerinde noktasal ölçümler ile desteklenerek her gün yeni bir þekle dönüþmektedir. Dr. Hartmann’dan adýný alan, bu hatlarýn kesiþim noktalarý olan bölgelerde, yani Hartmann düðümü noktalarýnda bulunmak, saðlýklý bir beden sahibi olmak, iyi ve kalýcý iliþkiler ile týrmanan bir kariyer hazýrlamak mümkün deðildir. Ýþte Feng Shui , insanýn yaþamsal amaçlarýna direnç bulmayacak þekillerde var olmasýný saðlamak için, çeþitli düzenlemeler SEVGÝ DÜNYASI 39 öneriyor. Kitaplarda ve medyada gördüðünüz bilinen detaylara baktýðýnýzda, çeþitli sayýlar, yönlere göre öneriler ya da pek çok obje talebi ile karþýlaþýrsýnýz. Oysa asýl amaç; göksel döngünün Astrolojik olarak ve enerjisel düzeyde size getirecekleri ile dünyanýn kendisinin ortaya koyduðu manyetik alanlar arasýnda saðlýklý yaþamlar kurabilmektir. Bu yüzden hedefi iyi kavramak gereklidir. Ruhsal bütünlüðü bozmadan yaþama devam edecek yerler seçmek Ayrýca çok önemli bir konu daha var ki; Ruhsal bütünlüðü bozmadan uygun bir titreþim ile yaþama devam edecek yerler seçmek Feng Shui’nin iþidir. Bir þeye sahip olmak ve onu ölene dek ya da en azýndan uzun süre kimselere býrakmadan! var olma þeklimiz, bir yerde ýsrarla bulunmayý tercih etmek demektir. Oysa deðiþim kaçýnýlmazdýr. Feng Shui bunu bilir ve deðiþime ayak uydurabilmenin yollarýný insana önerir. Tüm kitap ya da yazýlý bilgilerde gördüðünüz yönler, sayýlar, renkler ya da eþyalar ideal yerleþimler oluþturmak için belirlenmiþ yöntemlerdir. Her birini kiþisel olarak kendimize indirgemeden önce, felsefesini kavramak zorundayýzdýr. Her an ve yer kendine özeldir. Her an yeni bir doðumdur. Bir mekan dünya üzerinde þekillenmiþ ve doðmuþtur. Yerini asla deðiþtirmeyebilir. Pencereleri hep ayný yöne bakabilir. Ama Güneþ sistemi içinde sürekli, hiç durmadan ve bir daha ayný yere gelmemek üzere akýp gitmekteyiz. Ve her yeni mahal bize yeni sýnavlar getirmekte. Feng Shui yardýmý ile bunun bilinciyle hareket edebilir ve yeryüzü yaþamýnda deðiþime ayak uydurma fýrsatýný kendimize tanýyabiliriz. Üstelik, doðru yerde ve doðru zamanda olmanýn þansýný kanatlarýmýzýn altýna alýr, gücümüzü ve yükseliþimizi sergilememizin avantajlarýný elde edebiliriz. Ýnsanlarýn içsel olarak kendilerine uygun olmayan yerlerde yaþama ýsrarýnýn sonuçlarý, Feng Shui’nin deðiþim gücü onlara dokunduðunda daha da belirgin olarak ortaya koyar. Ýliþkiler düzelir, kariyerler yükseliþe geçer, evlilikler ýþýldar, ruhsal titreþim deðiþir, saðlýk geri gelir ve mekanýnýzý sizin ile birlikte yaþam çabanýza ortak edersiniz. Mekan ile birlikte ve ondan güç alarak yaþamayý öðrenirsiniz. BASIN AYNASINDAN YANSIYANLAR Siyasallaþan din ÇIKAR VE KÝN Musevi dininin temel kitaplarýndan Talmud’un “Yaratýlýþ” bölümü, ilginç bir soruyla insanlarý, insanlýklarý konusunda düþünmeye çaðýrýr: “Her þeye kâdir olan Yüce Allah, niye gerçekleþtirebileceði halde, ayný anda birkaç Âdem yaratmamýþtýr?” Ve ardýndan bunu tamamlayan bir soru daha: “Bu teklik neyi simgelemektedir?” Psikolog Güngör Özyiðit SEVGÝ DÜNYASI 41 M usevi dininin temel kitaplarýndan Talmud’un “Yaratýlýþ” bölümü, ilginç bir soruyla insanlarý, insanlýklarý konusunda düþünmeye çaðýrýr: “Her þeye kâdir olan Yüce Allah, niye gerçekleþtirebileceði halde, ayný anda birkaç Âdem yaratmamýþtýr?” Ve ardýndan bunu tamamlayan bir soru daha: “Bu teklik neyi simgelemektedir?” Bilge hahamlarýnýn yorumlarýna göre amaç, hiçbir beþerin kendi atasýnýn –yani kendi Âdemi’nin- diðerlerinden daha üstün, daha güçlü, daha önemli olduðu gibi boþ iddialara kalkýþmasýnýn önünü kesmek. Tüm insanlarýn tek ve ortak bir atadan geldiðini vurgulamak. Öylece insanlar arasýnda –kim olursa olsunlar- doðuþtan herhangi bir ayrýcalýk ve üstünlük olmadýðýný belirtmek, insanýn insana farksýzlýðýnýn altýný çizmektir. Þimdi dinin bu evrensel ilkesi ile, iki askeri kaçýrýldý diye Lübnan’ý bombalayarak, çocuk- yaþlý, kadýn hasta birçok masum insanýn canýna kýyan Ýsrail Devleti’nin bu tutumu nasýl baðdaþabilir. Ne yazýk ki, din siyasallaþtýðýnda özünden uzaklaþýyor, çýkarla kirleniyor ve kutsallýðýný yitiriyor. Ancak, halkýn içinden saðduyulu insanlar, yönetimden hesap sorarak, barýþ için, küçük de olsa bir umut ýþýðý yakýyor. “Vatan” da çýkan “Ýsrailliler’den özür dile Ýsrail!” baþlýklý bir habere göre, saðcý politikasýyla tanýnan ve Ýsrail’in en çok satan gazetesi olan Yeidoth Ahronot, dün sýradýþý bir yazýya imza atarak Ýsrail Yönetimi’nin Filistinliler’den, medyadan, halktan, ordudan ve devletin kurucularýndan özür dilemesi gerektiðini yazýyor: FÝLÝSTÝNLÝLER’DEN: Barýþý reddettiðimiz için... Lübnan Savaþý yüzünden barýþ görüþmelerini unuttuk. Gazze’nin yeniden kaynamasýna sebep olduk. MEDYADAN: Hükü- met savaþ boyunca “medya þöyle yaptý, böyle yaptý” diye yakýndý. Peki medya olmasaydý savaþtaki skandallar ortaya çýkabilecek miydi? HALKTAN: Ýsrail’in kuzeyinde yaþayan halk, sürekli roket saldýrýlarýna kurban vermesine raðmen hükümet inatla olaðanüstü hal ilan etmedi. ORDUDAN: Yetersiz hazýrlýk ve istihbarat ile askerlerimizi intihar görevi için gönderdik. KURUCULARIMIZDAN: Ýsrail’i kuranlar mezarlarýnda ters dönüyor. Politik skandallar içinden çýkýlmaz bir hal aldý. Özür dilemek, yanlýþý görmenin ve düzeltmenin ilk adýmýdýr. Dileðimiz hükümetin de bu özrü kabul etmesi ve ayný yanlýþlarý yinelememesidir. KONSEY KARARI Avrupa Konseyi’nin 2 Þubat 1993 tarihli 1202 sayýlý tavsiye kararýnýn 11. maddesi “Tek Tanrý’lý üç dinin de dayandýðý ilkeler, diðer din SEVGÝ DÜNYASI baðlýlarýna karþý saygý ve hoþgörüyü içerir” diyor ve devam ediyor: “ Her insan, Tek Tanrý’nýn eseri olmasý bakýmýndan, bu sýfatý ile, dini görüþ ve inancý ne olursa olsun, saygý gösterilmesi gereken ve diðer insanlarla ayný haklara sahip olan kutsal bir varlýktýr.” YOZLAÞAN DÝN Ýnsanlarý barýþa, birliðe ve esenliðe götürmesi gereken din, ne yazýk ki onu kullananlar sayesinde düþmanlýða ve ayrýlýða neden olmuþtur. Yalnýz dinler arasýndaki kavgalara deðil, ayný din içindeki mezhepler arasýnda bile, kanlý savaþlara yol açmýþtýr. Tüm insanlarýn tek yaratýcýsý olan Allah’ý, kendi tekellerinde sanan, gönüllere sevgi yerine kin tohumu eken, Yaratan’ýn birleþtirmek istediði insanlarý inadýna ayýrmaya çalýþan dar görüþlü dinidarlar, tarih boyunca en büyük zulmü iþlemiþlerdir. Ýnsanlarý “bizler ve onlar” diye ikiye ayýran ve ken- 42 dilerinden olmayan herkesi düþman ilan eden köktendinciler, bugün bile din adýna kine hizmet etmektedirler. BA BA BA BA BA BU NASIL PAPA Bu sözlerimizi doðrularcasýna, Papa 16. Benedikt 14 Eylül’de dinakýl iliþkisini irdelediði konuþmasýnda: “Muhammed’in hangi yeniliði getirdiðini gösterin bana. Vaaz ettiði dini kýlýç ile yayma türünden kötü ve insanlýk dýþý þeylerden baþka bir þey bulamazsýn” dedikten sonra, dini þiddet ile yaymanýn nedeni olarak da Ýslâm’ýn akýl-dýþý olduðunu ileri sürüyor. Bunun üzerine 1,5 milyarlýk Ýslâm âlemi ayaða kalkýyor ve Papa’dan özür dilemesini istiyor. Papa “yanýlmaz” kabul edildiðinden özür dileyemiyor, üzgün olduðunu belirtmekle yetiniyor. Papa’nýn geçmiþine baktýðýmýzda, Papa bunu hep yapýyor. Daha Kardinal iken “Ýslâm’la demokrasi baðdaþmaz” diyor. Müslüman Türkiye’nin Avrupa’da yeri olmadýðýný dile getiriyor. Her fýrsatta Ýslâm ile diyalogun çok zor olduðundan, ortak yön bulunmadýðýndan ve Ýslâm’ýn reforma kapalý oluþundan söz ediyor. Geçtiðimiz Þubat’ta, ondan önceki Papa 11. Jean Paul’ün oluþturduðu dinler arasý diyalog komitesini kapatarak Ýslâmiyet Hýristiyanlýk iliþkisine de kapýyý kapatýyor. Papalýk, bir dinsel kurum olmanýn yanýnda, ayný zamanda bir devlet. Ve Papa, siyasal kimliði ile de, Baþkan Bush’un baþlattýðý yeni Haçlý Seferi’ne destek verdiðini, Ýslâm’a karþý giriþilen Büyük Ortadoðu Projesi’nin yanýnda yer aldýðýný göstermiþ oluyor. GEÇMÝÞÝ KANDÝLLÝ Papa, bu “yeni rolü” için tam biçilmiþ kaftan. Bir Alman olarak, babasý polis þefi olan otoriter bir ailede büyüyor. 14 yaþýndayken Hitler gençliðine katýlýyor. Nazi Ordusu’nda savaþý- SEVGÝ DÜNYASI 43 yor. ABD’lerce esir alýnýyor. Piskoposken 1968’de tüm dünyadaki öðrenci hareketlerinin baþlattýðý lâiklik akýmýnýn dine zarar vereceðini düþünerek muhafazakâr oluyor. 1977’de Kardinal olduðunda, Engizisyon Kurumu’nun devamý niteliðindeki Dinsel Öðretiler Kurulu’nun baþkanlýðýna getiriliyor. Kendisine sert çýkýþlarý nedeniyle “Tanrý’nýn Rottweiler’ý adý takýlýyor. Geçenlerde BBC’de yayýnlanan Panorama adlý programa göre 2001’de rahiplerin çocuk tacizleri ayyuka çýkýnca, o zaman “Kardinal Ratzinger” olarak bilinen bugünkü Papa, tüm dünyadaki psikologlara çok gizli bir teblið gönderiyor. Ve þöyle diyor: “KÝLÝSENÝN çýkarlarý, çocuklarýn güvenliðinden önce gelir. Piskoposlar, iþlenen suçun kurbanýný, failini ve tanýklarýný bu konu hakkýnda konuþmamaya teþvik etmeli. Kurbanlara, iddialarýný tekrar et- meleri durumunda aforoz edilecekleri söylenmeli.” Görüldüðü gibi Papa’nýn geçmiþi yüz aðartýcý olmaktan uzak, hattâ yüz kýzartýcý. Bu durumda þunlarý söylemek geliyor insanýn aklýna: Ba ba ba ba ba / Bu nasýl Papa! Dinsel þiddet konusunda daha bir bilgilenmesi için, çok entelektüel Papa Hazretlerine Avrupa’yý kana bulayan din ve mezhep savaþlarýný, Haçlý Seferlerini ve Ortaçaðýn karanlýk yüzünü sergileyen engizisyon zulmünü okumasýný öneririz.. “Zaman” Gazetesi’nden Hilmi Yavuz, Papa’nýn “Hýristiyanlýkta Tanrý ile akýl arasýnda ayrýlmaz bir bað vardýr” sözüne deðinerek, Alman Felsefe Profesörü Von Aster’i bilirkiþi gösteriyor. Prof.Von Aster “Felsefe Tarihi” derslerinde aynen þöyle diyor: “Meselâ, Hýristiyanlýktaki Allah’ýn insan þekline girdiði ve bir insan olarak ýstýrap çektiði dogmasý, akla Ýnsanlarý barýþa, birliðe ve esenliðe götürmesi gereken din, ne yazýk ki onu kullananlar sayesinde düþmanlýða ve ayrýlýða neden olmuþtur. Yalnýz dinler arasýndaki kavgalara deðil, ayný din içindeki mezhepler arasýnda bile, kanlý savaþlara yol açmýþtýr. Tüm insanlarýn tek yaratýcýsý olan Allah’ý, kendi tekellerinde sanan, gönüllere sevgi yerine kin tohumu eken, Yaratan’ýn birleþtirmek istediði insanlarý inadýna ayýrmaya çalýþan dar görüþlü dinidarlar, tarih boyunca en büyük zulmü iþlemiþlerdir. Ýnsanlarý “bizler ve onlar” diye ikiye ayýran ve kendilerinden olmayan herkesi düþman ilan eden köktendinciler, bugün bile din adýna kine hizmet etmektedirler. SEVGÝ DÜNYASI 44 Geçmiþte Dostoyevski, dinlerin insan elinde nasýl yozlaþtýðýný görerek: “Dünyayý ancak sanat kurtarabilir” der. Ve günümüzde bir fotoðraf buna tanýklýk eder: Yer: Bir Hýristiyan Kilisesi, Aya Ýrini. Sahnedeki Sanatçý: Keman virtüözü Yahudi asýllý Yehudi Menuhin. Dinleyenler: Müslümanlar!.. Bir kilisede bir musevi müzik yapýyor. Ve Müslümanlar onu hayranlýkla dinliyor. Öylece sanatýn sihirli soluðu insanlarý ortak güzelliklerde buluþturup bir ediyor. külliyen aykýrý bir tasavvur, bir paradokstur. Ayrýca Ýsa’nýn Tanrýlaþtýrýlmasý da düpedüz þirktir; yani Tanrý’ya ortak koþmadýr. Bir insan olan Papa’nýn “yanýlmaz” sayýlmasý da –bu kadar çok yanýldýðý halde- yine Tanrýlýk taslamak olup, þirke girer. Çinliler “Ýnsanýn yüzü kartvizitidir” derler. Yani insanýn içindeki anlam yüzüne yansýr. O yüzden her insan, yüzünün anlamdan sorumludur. “Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köþesinde Ataul Behramoðlu, þair duyarlýlýðýyla Papa’nýn yüzünü gözlemler. Ve þöyle der: “Din adamlýðýyla pek baðdaþmayan, sert ve ironik çizgili, fazlaca dünyevi bir yüzdü bu... Papalýk giysilerini çýkarýp normal bir kostüm giydirin, pekalâ günü- müzün bir iþ adamý görünümüne sahip olabilir...” Ve noktayý koyar: “Hayýr, Katoliklerin en büyük ruhani lideri, o dinin peygamberine, Ýsa’ya yakýþmýyor!” Çok entelektüel olan ve on dil bildiði söylenen Papa, keþke bir tek dili, sevgi dilini bilseydi, bu kendisi ve insanlýk için çok daha hayýrlý olurdu. TABLOLAR Geçmiþte Dostoyevski, dinlerin insan elinde nasýl yozlaþtýðýný görerek: “Dünyayý ancak sanat kurtarabilir” der. Ve günümüzde bir fotoðraf buna tanýklýk eder: Yer: Bir Hýristiyan Kilisesi, Aya Ýrini. Sahnedeki Sanatçý: Keman virtüözü Yahudi asýllý Yehudi Menuhin. Dinleyenler: Müslümanlar!.. Bir kilisede bir musevi müzik yapýyor. Ve Müslümanlar onu hayranlýkla dinliyor. Sanatýn sihirli soluðu insanlarý ortak güzelliklerde buluþturup bir ediyor. Þimdi de siyasallaþan Ýslâm’ýn bugününden, içler acýsý bir tablo sunalým: Yer: Ýnsanlarýn ibadet için gittiði Ýsmailaða Camii. Caminin içi: Müslümanlar ve onlara ibadetini yaptýracak olan imam. Olay: Ýki cinayet. Cemaatten biri, imamý býçaklayarak öldürüyor. Cemaatin diðerleri, öldüreni linç ediyor. Kutsal mabet cinayet mahalli oluyor. Siyasallaþan dinin, insan eliyle ne hale getirildiðine bir bakýn! Ve buyurun buradan yakýn!. ÖZVERÝYLE, DAÐI YERÝNDEN OYNATMAK MÜMKÜN MÜDÜR? Özenç Kayserilioðlu SEVGÝ DÜNYASI H aberi ilk olarak, her türlü geliþmeyi herkesten evvel duymak gibi bir özelliði olan annemden aldým. “Orhan Pamuk Nobel’i almýþ” dedi. Sözleri önce kulaðýma tatlý bir rüya cümlesi gibi geldi. “Kim söyledi?” dedim, “Demin haberlerde altyazý olarak geçti” dedi. “Hadi caným olamaz gerçek mi söylüyorsun” diye gülerek, çýðlýklarýmý boðazýmda kýsmaya çalýþarak zýplamaya baþladýðýmý hatýrlýyorum. Onun en sevdiðim yazar olduðunu bildiðinden annem sevincime gülerek bakýyordu. Arada durup “Hayýr olamaz, emin misin?” diye soruyordum. Ýnanamýyordum bir türlü. Bu ne güzel bir haber, ne güzel bir müjdeydi böyle, bir edebiyat sever ve bir Orhan Pamuk sever için… Nobel… bir Türk’ün… ilk defa… hem de edebiyat dalýnda… Bu bir rüya olmalýydý… Benimle birlikte sevinebileceðini, en azýndan sevindiðime sevineceklerini bildiðim 46 arkadaþlarýmý ve kardeþimi aradým, konuþtuk. Ama dinmedi, heyecan dalgasý kabarmýþtý bir kez. Dümdüz ovalarda, pürüzsüz, berrak ve gürül gürül akan sevinç ýrmaðýnda yýkanmak nedir, bir hayli zamandýr unutmuþ gönlüm, yavaþ yavaþ kanatlarýný açtý, ayaðýný yerden kesti. Sýrf bunun için bile, okurlarý ve sevenleri, böylesine bir coþkuyu yarattýðý için bile ona teþekkür borçludurlar mutlaka. Sonra gelsin tüm haberler, ertesi gün ve daha sonraki günlerde tüm gazeteler… Ýnsan böyle önemli olaylar karþýsýnda toplumla birlikte nefes alýp vermeye, nabzýnýn onlarla birlikte attýðýný hissetmeye ihtiyaç duyuyor. Basýnda katýksýz sevinç duyan ve onu övgüyle taktir eden birkaç kalem, birkaç kiþi vardý ve ayrýca “durun bakalým, hemen havaya girmeyelim, sevindirik olmayalým” gibi temkinli yaklaþýmlar olmakla birlikte, genel bir memnuniyet havasý ha- kimdi. Þimdiye kadar onun her adýmýnda bir bit yeniði, kendine dönük bir çýkar, bir ince plan arandýðý göz önüne alýndýðýnda, bunun þaþýrtýcý olduðu bile söylenebilir. Ama hemen ardýndan, bu ödülün ona edebi yönünden çok, sarf ettiði sözlerden dolayý verildiðini söyleyen sesler yükselmeye baþladý. Herkes belli bir uslup ve saygý çerçevesi içinde ne düþünüyorsa ifade edebilir, etmelidir elbette. Bunu teslim etmekle beraber, Nobel ödülünün bu kadar mý basit, bu kadar mý eften püften nedenlerle verilen bir ödül olduðunu düþünüyorlarmýþ diye þaþýrmadan edemiyor insan. Ödülün verildiði günün Fransýz parlamentosunun aldýðý kararla ayný güne denk gelmesini kimisi þanssýzlýk kimisi de belli bir kumpasýn ortaya çýkmasý gibi görüyordu. Aksine bu ödülün o gün verilmesi, o parlamentodaki kararýn ne kadar basit ve gülünç olduðunun, kesinleþmeden önce SEVGÝ DÜNYASI 47 Ödülün verildiði günün Fransýz parlamentosunun aldýðý kararla ayný güne denk gelmesini kimisi þanssýzlýk kimisi de belli bir kumpasýn ortaya çýkmasý gibi görüyordu. Aksine bu ödülün o gün verilmesi, o parlamentodaki kararýn ne kadar basit ve gülünç olduðunun, kesinleþmeden önce mutlaka deðiþtirileceðinin bir iþareti, göstergesi olduðunu kimse görmek istemiyordu. mutlaka deðiþtirileceðinin bir iþareti, göstergesi olduðunu kimse görmek istemiyordu. Öteden beri onu hiç sevmeyenlerin bir kýsmý… Eserlerinin insan duygularý üzerindeki derin etkisine hiçbir zaman ulaþamayacaklarýný bildiklerinden, onun etkisine karþý kendilerini savunmak için belki, onu küçümseme yoluna gidenler… Yurt dýþýnda önde gelen yazarlar arasýnda tanýnmýþlýðýný, yurt içinde ve dýþýnda belli bir okur kitlesine sahip oluþunu ve tabii ki sonuçta çok satmasýný(!) çekemeyenler… Bu haber karþýsýnda adeta çýlgýna döndüler, hasetlerinden deli oldular. Onlarýn bu çýrpýnýþlarýna “Ermeniler ve Kürtler için söylediði sözler yüzünden Nobel’i aldý” görüþü bir can simidi gibi kurtarýcý olsa da, buna samimiyetle mi inanýyorlardý acaba? Yoksa bunun sadece kendilerini kandýrmak için, duyduklarý düþmanlýðý mazur göstermek için derme çatma bir dayanak olduðunu bile bile mi bunu söylüyorlardý. Bazýlarý, artýk onu küçümsemenin komikliðini ve faydasýzlýðýný kavradýklarýndan, bu sefer Nobel ödülünün hiçbir deðeri kalmadýðýný belirtiyorlardý. Ýnkar edilemeyecek büyük baþarýlarýn karþýsýndaki çekememezlik duygusunun verdiði çaresiz- lik ne kadar hazin ne kadar acýklý olabiliyor bazen. Neden baþkalarýna deðil de ona Kimileri de çoðu yaþamayan -ve tabii yaþayan da- edebiyatçýlarý sayarak “Neden onlara deðil de, ona” diye soruyorlardý. Neden onlara deðil de ona, sorusuna cevap bulabilmek için önce onlarý, yani Türk edebiyatýnýn diðer yazar ve þairlerini okuyup anlamaya çalýþmak, sevmek ya da sevmemek, sonra Orhan Pamuk’u okuyup anlamaya çalýþmak, sevmek ya da sevmemek gerekmez mi? Ayrýca Nobel edebiyat ödülünü kazanmýþ diðer yazarlarý ve dünya edebiyatý eserlerinin hiç olmazsa bir kýsmýný okuyup onlar hakkýnda fikir sahibi olmak gerekmez mi? O zaman fark belki SEVGÝ DÜNYASI kendiliðinden belirir. Yoksa neden onlara deðil de ona sözü, bir ailenin iyi huyu, yetenekleri, güzelliði ve cazibesi ile kardeþlerinin arasýndan hemen fark edildiði, sivrildiði için talipleri çok olan küçük kýzýný beðenip almak isteyenlere “Hayýr, önce sýrada ablalarý var, onlar evlenmeden küçük kýzýmýzýn evlenmesi doðru olmaz. Önce onlar, sonra küçük kýz” demek gibi bir þey olur ki, sanat böyle kýsýtlamalarla ilgilenmez. Özellikle Nobel ödülü, edebiyata bir yenilik getirsin veya getirmesin, belli bir özelliðini, diðerlerinden farklý, kendine özgü ve belirgin bir biçimde ortaya çýkaran yazarlara verilmektedir. Bu özelliðini tüm eserlerinde gösterebilen ve edebi çizgisi geliþerek devam eden tutarlý yazarlara. Orhan Pamuk’un eserleri ve yazarlýðý hakkýnda kitap yazmýþ olan akademisyen ve öðretim görevlisi Yýldýz Ecevit “Orhan Pamuk gerçek bir kurgu sanatçýsýdýr” derken, Pa- 48 muk’un ödül aldýðýný Stockholm’de açýklayan Nobel Akademisi Daimi Sekreteri Horace Engdahl, Medyatava’nýn kendisiyle yaptýðý söyleþide yazar için þunlarý söylemiþtir: Soru- Dünyada bu kadar þahane yazar varken Akademi’nin kalbini bu kez Orhan Pamuk kazandý. Bu nasýl oldu? Engdahl- Bunun en kolay açýklamasý þu. Çok þahane romanlar yazýyor. Bu bir edebiyat ödülü baþka bir þey deðil. O, bu ödülü günümüzde romanda yeni canlýlýk uyandýrdýðý için aldý. Bu kadar basit.” Soru- Pamuk, Marquez gibi öyküler Cervantes gibi roman kahramanlarý yaratmak istediðini söylemiþti. Bunu baþarabildi mi sizce? Engdahl- Bence baþardý. Her þeyden önce þunu söylemeliyim. Onun romanlarýndaki kiþiler o denli belirgin ve canlý ki, romaný okuduktan sonra onlarý unutmak mümkün olmuyor. Ýkincisi, kitaplarýnda çift kiþiliklilik olgusuyla Batý dünyasýnda var olan roman karakterlerinin dýþýna çýkabilme ustalýðýna sahip olduðunu görüyoruz. Ayrýca anlatý sürdüðü sýra, kendileri kendilerini anlatýrken ya da baþkalarý anlatýrken yeni, çok sayýda karakterlerin daha ortaya çýktýðýný görüyoruz. Yani Pamuk'un romanlarýnda diyalektik bir iliþki var, anlatým ile roman karakterleri arasýnda. Bu, Batý romanlarýnda yok. Karakterler çok saðlam ve belirgin duruyor. Bu bize çok ilginç geliyor. Soru- Onun güncel bir yazar olduðu ama uzun soluklu evrensel bir yazar olamayacaðý yolundaki görüþe ne diyorsunuz? Engdahl- Katýlmýyorum. Onun yarattýðý kiþiler, kimlik yaratma becerisi, Batý'da görmediðimiz çift yönlü kiþilikler ve bunlarýn diyalektik anlatýmý ilgi uyandýrmayý sürdürecektir.” Edebiyat ve Nobel Ayrýca bir baþka husus var ki, biraz ilgilenenler SEVGÝ DÜNYASI 49 Her þeyden önce Orhan Pamuk’un romanlarýndaki kiþiler o denli belirgin ve canlý ki, romaný okuduktan sonra onlarý unutmak mümkün olmuyor. Ýkincisi, kitaplarýnda çift kiþiliklilik olgusuyla Batý dünyasýnda var olan roman karakterlerinin dýþýna çýkabilme ustalýðýna sahip olduðunu görüyoruz. Ayrýca anlatý sürdüðü sýra, kendileri kendilerini anlatýrken ya da baþkalarý anlatýrken yeni, çok sayýda karakterlerin daha ortaya çýktýðýný görüyoruz. iyi bilirler, Nobel edebiyat ödülü edebi çizgilerinin ve kiþiliklerinin yanýnda, içinde bulunduðu topluma, o toplumun tabularýna, ezberlerine karþý, kendi görüþlerini çýkarabilen, kendi düþüncelerini ortaya koyabilen, düzene, rejime ve bir takým uygulamalara muhalif durabilecek fikir ve etki gücüne sahip, protest ruhlu ve toplumu tedirgin etmekten çekinmeyen sanatçýlara verilir. Objektif bir politik bakýþ ve politik fikir de Nobel edebiyat ödülü için bir tercih sebeplerinden biri olabilir belki. Böyle olmayanlar iyi yazar deðildirler diyebilir miyiz? Her yazarýn kendisiyle, çevresiyle, toplumla sorunlarý vardýr mutlaka ve edebiyat derdini anlatmanýn en güzel yollarýndan biridir aslýnda. Ama bunu yaparken dilini iyi kullansýn kullanmasýn, gerçek bir söz ustasý olsun veya olmasýn, sadece kendi duygu ve düþüncelerini, sevgilerini, kýzgýnlýklarýný, öfkesini dillendirmekten öteye gidemeyen, bir de üstelik kurbaðlarý ürkütmekten çekinen bir yazara bu çapta ödüller verilmiyor. Nitekim Orhan Pamuk, kendi çizgisini çekmesini iyi bilen tavrýný, Edebiyat Komitesinin ödülün veriliþ gerekçesini -Yaþadýðý kentin melankolik ruhunu arayýþýnda Pamuk’un, kültürlerin çatýþmasý ve birleþmesinde yeni semboller bulduðu- deðerlendirirken ortaya koymuþtur ve kültürlerin çatýþmasý sözünün iyi bir söz olmadýðýný, buna inanmadýðýný, kültürlerin buluþmasýný kabul ettiðini ve kendi ülkesi- nin bunun güzel bir örneðini teþkil ettiðini belirtmiþtir. Orhan Pamuk’un edebi yanýný anlatmak bu satýrlarý aþar. Ancak onu severek okuyanlarýn ona hayranlýk duyduðunu ve yücelttiðini söyleyebiliriz. Kimi akademik çevrelerde, bir cümleye mantýklý, anlamlý ve tutarlý bir þekilde en çok kelime yükleyebilen yazar olarak bilinir. Ünlü bir müzisyen, müzik alanýnda kendisini ona benzeten bir gazeteciye “Orhan Pamuk müthiþ bir þeydir, acayiptir. Ona benzenmez” demiþtir. Ünlü bir ressamýmýza, yazar olsaydýnýz hangi kitabý yazmak isterdiniz diye sorduklarýnda “Kara Kitap’ýn yazarý olmak isterdim” diye cevap vermiþtir. Ayný ressama baþucu kitabýnýz hangisidir, diye so- SEVGÝ DÜNYASI rulduðunda “Kara Kitap” yanýtýný vermiþtir. Bunun dýþýnda çok satýyor ama okunmuyor, okunsa da anlaþýlmýyor denen yazarý bu ülkede, kitap okuma alýþkanlýðý az olmasýna raðmen, ayrýca kimilerince edebiyatýn ve hele roman okumanýn bir zaman kaybý görülmesine raðmen okuyan, anlayan, gayet iyi algýlayan bir okur kitlesi vardýr. Ece Ayhan, edebiyatçýlarýmýzdan bir orkestra meydana getirilecek olsa, kim hangi enstruman olurdu diye bir seçki yapmýþtý bir zaman. Ýsim vererek, hangi yazar ve þairi hangi müzik aleti gibi gördüðünü belirtmiþti. Bu hoþve isabetli seçkide Orhan Pamuk’u Panflüt olarak görmüþtü Ece Ayhan. Hani þu yumuþacýk sesiyle en ince duygularýmýza bile dokunabilen, orkestra içinde hemen fark edilen, güçlü çalýndýðýnda da kulaðý rahatsýz etmeden etkili, hüzünlü bir coþku veren, lirik, yalnýz, uzlaþmaz, nefesli enstrumana. 50 Ece Ayhan’ýn Panflüte benzettiði Orhan Pamuk, ayný hayatý çocuk saflýðý ve neþesiyle karþýlayan Peter Pan gibi, aramýzda, düþüncelerimizde hýzla, zekice ve deliþmence dolaþýrken, kendilerini ve her þeyi olduðundan daha önemli ve ciddi görenlerin, aðýr görüneyim de molla desinler þeklinde yaþayanlarýn, olaný biteni, gözler önünde olup duraný –mýþ gibi görüp göstereceðini zannedenlerin takkelerini teker teker devirmektedir. Bu elbette huzursuz edici bir tutumdur. Ama hem ülkemiz ve toplumumuz hem de bu toplumdan çýkan ve bize ilk Nobel’i hediye eden yazarýmýz, gerilimlerin, gerginliklerin, duygusal karmaþa ve kafa karýþýklýklarýnýn, kültür ve inanç çeþitliliði altýnda yüklenmenin ve bütün bunlarýn verdiði kaotik zenginliðin insanlarý deðil miyiz? Bu gerilimlerden ve zenginliklerden insanlýða ve kendimize daha çok güzellikler ve baþarýlar çýkarýp hediye edebiliriz. Ancak bunlar uzun soluklu ve büyük bir disiplin gerektiren çalýþmalar sonucu ortaya çýkabilirler ancak. Ayný roman sanatýnda olduðu gibi. Deðerli yazar ve eleþtirmenlerimizden Fethi Naci’ye bir gün sormuþlardý “Büyük romancý olmak için ne yapmak lazým?” diye. O hafifçe gülerek cevap vermiþti: “Büyük romancý olmak için büyük roman yazmak lazým” Daðý yerinden oynatmaya çalýþmak Orhan Pamuk bir keresinde yazý yazýþýný, koca bir daðý her gün hafif hafif, biraz bir uçtan, biraz bir baþka uçtan fiskeleyerek, itekleyerek yerinden oynatmak, bir yere götürmek için çalýþmaya benzetmiþti. Kim bilir o yazýþta ne fedakarlýklar, ne gözyaþlarý vardýr… Böyle özveriyle, büyük bir disiplinle, bitmez tükenmez enerjiyle büyük romanlar yazan yazarýmýzý yürekten kutluyoruz.
Benzer belgeler
2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Güngör Özyiðit
Yay›n Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Özenç Kayserilioðlu
Hale Ürk...
orb fenomeni - xn--sevgiyaynlar
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 38 Sayý: 455 Kasým 2006
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Güngör Özyiðit
Yay›n Kurulu...