TEMA Kamu-Özel Ortaklığında Müşavirlik Hizmetleri
Transkript
TEMA Kamu-Özel Ortaklığında Müşavirlik Hizmetleri
Temmuz 2014 - SAYI: 32 3 ayda bir yayımlanır Ücretsizdir TEMA Kamu-Özel Ortaklığında Müşavirlik Hizmetleri ETKİNLİKLERİMİZDEN TürkMMMB 9. Teknik Müşavirlik Kongresi’nin Ardından... KÜLTÜR-SANAT Ilısu Baraj Bölgesi'nin Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi ‹Ç‹NDEK‹LER EDİTÖRDEN EDİTÖRDEN Kamu-Özel Ortaklığı ve Cumhuriyet Bayramımızın 90. Yılını Kutlarken ................................2 Teknik Müşavirlerin Önemi..........................................2 ISSN 1303 – 2585 ISSN 1303 – 2585 İmtiyaz Sahibi Türk Müflavir Mühendisler ve Mimarlar Birli€i İmtiyaz Sahibi ad›na Mühendisler Yönetim Kurulu Baflkan› Birli€i Türk Müflavir ve Mimarlar Demir Kurulu İNÖZÜBaflkan› ad›na Yönetim Demir İNÖZÜ Yazı İşleri Müdürü Salih Bilgin AKMAN Yazı İşleri Müdürü Salih BilginKurulu AKMAN Yayın Salih Bilgin AKMAN Yayın MunisKurulu ÖZER SalihOktay BilginAKAT AKMAN Munis DÖNMEZ ÖZER Mehmet OktayDALGIÇ AKAT Metin Mehmet DÖNMEZ Pelin ERDOĞAN Hülya YalçınEKSERT KALAÇ Pelin ERDOĞAN Türk Müşavir ve Yalçın Mühendisler KALAÇ Mimarlar Birliği Ahmet RasimMühendisler Sokak No:35/2 Türk Müşavir ve Çankaya – 06550 Ankara Mimarlar Birliği Tel: (312)Sokak 440 89No:35/2 70 Ahmet Rasim Faks: (0312) 440Ankara 89 72 Çankaya – 06550 Tel:[email protected] (312) 440 89 70 e-posta: Faks: (0312) 440 89 72 url: www.tmmmb.org.tr e-posta: [email protected] url: www.tmmmb.org.tr Grafik-Tasarım Yusuf MEfiE (Ajans-Türk) Grafik-Tasarım Yusuf MEfiE (Ajans-Türk) Basımevi Basımevi Ajans-Türk Gazetecilik Matbaacılık İnşaat Sanayii A.Ş. İstanbul YoluGazetecilik 7. Km. İnönü Mahallesi Ajans-Türk Matbaacılık Necdet Evliyagil Sk. Sanayii No: 24 Batıkent / ANKARA İnşaat A.Ş. Yolu Km. İnönü Mahallesi Tel:İstanbul 0312 278 087.24 - Fax: 0312 278 18 95 Necdet Evliyagil Sk. No:- 24 Batıkent / ANKARA www.ajansturk.com.tr [email protected] Tel: 0312 278 08 24 - Fax: 0312 278 18 95 Basım Tarihi www.ajansturk.com.tr - [email protected] 15.11.2013 Basım BasımTarihi Yeri 17.07.2014 ANKARA Yayım Türü Basım Yeri Yerel Süreli ANKARA 3 ayda bir yayımlanır Yayım Türü Yerel Süreli “Yazıların ve reklamların içeriğinden sahibi 3 ayda bir yayımlanır sorumludur; TürkMMMB veya Yayın Kurulu sorumlu tutulamaz.” “Yazıların ve reklamların içeriğinden sahibi “Yayımlanan yazıların, her sorumludur; TürkMMMB veyahakkı Yayınsaklıdır. Kurulu sorumlukoşuluyla, tutulamaz.” Kaynak belirtmek yazılarından, toplamda yazıların, çeyrek sayfayı geçmeyen alıntı “Yayımlanan her hakkı saklıdır. Kaynak belirtmek koşuluyla, yapılabilir. Bununyazılarından, dışında, seritoplamda olarak çeyrek sayfayıçeyrek geçmeyen alıntı yapılabilir. çoğaltılması, sayfadan fazla alıntı Bunun olarak Yayın çoğaltılması, çeyrek veyadışında, kopya seri yapılması, Kurulu’nun sayfadan fazla alıntı veya kopya yapılması, yazılı iznine bağlıdır” Yayın Kurulu’nun yazılı iznine bağlıdır” Dergimiz, 2000 2000 adet adet basılıp basılıp dağıtılmaktadır. dağıtılmaktadır. Dergimiz, BAŞKANDAN BAŞKANDAN Soma Maden Faciası-Kamu Özel Ortaklığı....................3 Cumhuriyetimizin 90. Yılında İnşaat Sektörümüz ..........................3 TEMA Teknik Müşavirlik Açısından KÖO Projeleri, TEMA Avrupa’da Umut, Türkiye’de ???....................................4 Cumhuriyet’in 90. Yılında Kamu Özel Sektör Ortaklığı (PPP) Modelinin Kadın Mühendis ve Mimarlarımız ........................................................................4 Başarısında Yalın Yönetim İlkelerinin Etkisi.................8 Türkiye’de Kamu Özel İşbirliği Sürecine Bakış...........12 Birliğimizin Kurucusu Sayın M. Orhan URAL'ın Anıları... ............8 Havalimanları Yapım ve İşletmesinde Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ)...........................................14 50 Yıl Öncesinden Bugünlere... ............................................................................12 ÜYELERİMİZDEN Kamu Özel İşbirliği (PPP) Uygulamaları ve İZLENİMLER Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu (İzmit Köprüsü ve Bağlantı Dahil) ..............16 FIDICKörfez Barselona Konferansı ve 100.Yolları Yıl Kutlamaları Projesi Finansman Modeli...........................................18 ETKİNLİKLERİMİZDEN ÜYELERİMİZDEN TÜRKMMMB 9. Teknik Müşavirlik Aral Denizi’ni Doldurmak ............................................................................................20 Kongresi’nin Ardından................................................22 BİRLİĞİMİZDEN Kentsel Dönüşüm Süreci / Ülkemizdeki Gelişmeler ..................24 2014 - 2016 Dönemi Yönetim Kurulu...........................................................26 KÜLTÜR - SANAT KÜLTÜR - SANAT 90. Baraj Yılında Cumhuriyet Getirilerine Özet Bakış ............................28 Ilısu Bölgesi’nin Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi..............................28 BİRLİĞİMİZDEN HABERLER BİRLİĞİMİZDEN HABERLER...........................3232 ............................................................................ 2014-2016 Dönemi Yönetim Kurulu Salih Bilgin AKMAN Kamu-Özel Ortaklığı ve Teknik Müşavirlerin Önemi EDİTÖRDEN... meden yaptıkları hatalar. Bilgi ve deneyimi hala en düşük bedelle tedarik etmeye çalışan, proje paydaşlarını kalite odaklı değil maliyet esasına dayalı olarak seçen hem kamu ve hem de özel sektör işverenlerinde ciddi zihniyet değişimi gerekiyor” diyerek uygulamadaki temel düşünce sistematiğine vurgu yapmaktadır. Sayın Hülya Eksert “Türkiye’de Kamu Özel İşbirliği Sürecine Bakış” konulu yazısında “Algılama farklılıklarını ortadan kaldırmanın yolu farkındalıkları arttırmaktır. Bilim ve teknoloji kökenli uygulamalar finansman modellerinden bağımsız konulardır, finansman modeli ne olursa olsun, teknik uygulamanın kalitesi ve etkinliği ancak teknik müşavirlik sektörü gelişmiş ülkelerde sağlanabilmektedir” diyerek teknik müşavirlerin Kamu-Özel işbirliğindeki önemini belirtmektedir. Ülkemiz için tüm bilgi birikimlerini kullanarak teknik müşavirlik yapmak için gönülden fedakarlıklarda bulunan bizler, Soma Faciası ile kaybettiklerimiz için yüreklerimizde duyduğumuz acıyı, bilgilerimizi bu felaketlerin önlenmesi için kullanamamamızın verdiği imkansızlıklarla daha da ağır hissetmekteyiz. Sayın Başkan Demir İnözü yandaki baş yazısında bu konuyu vurgulamaktadır. Teknik Müşavirlik dergimizin teması olarak seçtiğimiz Kamu-Özel Ortaklığında Müşavirlik Hizmetleri konusu sektörümüzün temel uygulamalarındaki konumunu yeniden düşünmek ve görev bilincimizi arttırarak karar vericiler üzerindeki etkin yönlendirici gücümüzü kullanmak gereğini Soma Faciası ile birlikte tüm açıklığı ile gözler önüne sermiştir. Türk Müşavirleri, Mühendisleri ve Mimarları olarak yapacağımız işleri görev bilinci ile dikkatle ve özenle hayata geçirmek insanımızın can güvenliğini korumak için daha etkin olmamızı tekrar hatırlamak bilinci içinde sizlere tm dergisinin 32. sayısını sunmaktayız. Ülkemizde Kamu ve Özel Sektör Kurumları’nca görüşüne başvurulan güvenilir, yetkin ve etkin bir sivil toplum kuruluşu olan Birliğimiz görev bilinci ile çalışmalarına devam etmektedir. Tema konumuzla ilgili Dergimize katkıda bulunan Sayın Raşit Ünüvar’a, Sayın Haluk Doğançay’a, Sayın Hülya Eksert’e, Sayın Munis Özer’e, Üyelerimizden haberlerde Sayın Azmi Tıraş’a, Kültür-Sanat köşemiz için hazırladığı özel yazı için Sayın Prof. Dr. Hayat Erkanal’a teşekkürlerimizi sunarız. Bu makalelerin yazarlarının özgeçmişlerine sayfalarımızda yer verilmiştir. Sayın Raşit Ünüvar “Teknik Müşavirlik Açısından KÖO Projeleri, Avrupa’da Umut, Türkiye’de ???” konulu yazısıda Teknik Müşavirin uluslararası boyutta görevlerini açıklamaktadır ve ülkemizdeki hazin duruma atıfta bulunmaktadır. Sayın Haluk Doğançay “Kamu Özel Sektör Ortaklığı (PPP) Modelinin Başarısında Yalın Yönetim İlkelerinin Etkisi” konulu yazısının son bölümünde “Buradaki temel sorun, modelin kendisi değil, modeli uygulayanların modelin felsefesi ve gerekliliklerini özümse- 2 SAYI32 Sayın Munis Özer “Havalimanları Yapım ve İşletmesinde Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ)” konulu yazısında “Türk Mimar, Müşavir ve Mühendislik sektörünün KÖİ modeliyle gerçekleştirilen ve sözleşme büyüklükleri itibarıyla ilk sırada yer alan havaalanı projelerinde; İdare adına avan projelerin ve ihale dosyasının hazırlanması, Proje ve yapım sürecinde idare adına müşavirlik ve kontrolluk hizmetleri, Yatırımcı ile birlikte master plan ve tatbikat projelerinin hazırlanması, Kabul, devreye alma ve test aşamalarındaki müşavirlik” hizmetlerinin ülkemizdeki müşavirlere yaptırılarak sektördeki yeterli payın sağlanmasında Kamu’nun etkin bir görevi olduğu açıklanıyor. Sayın Azmi Tıraş “Kamu Özel İşbirliği (PPP) Uygulamaları ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu (İzmit Körfez Köprüsü ve Bağlantı Yolları Dahil) Projesi Finansman Modeli” konulu yazısında ülkemizdeki önemli projelerden biri olan İzmit Körfez Köprüsü ve Bağlantı Yolları için uygulamadan güzel bir örnek vermektedir. Kültür ve Sanat köşemizde Sayın Prof. Dr. Hayat Erkanal “Ilısu Baraj Bölgesi’nin Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi” adlı yazısında Mezopotamya’nın M.Ö. 4. bin yıl sonlarında yeni bir uygarlığın ortaya çıkışını gerçekleştirdiği ve bu ekonomik gelişmenin ulaşım teknolojisini etkileyerek en doğal ulaşım imkanını veren nehir ulaşım sistemlerinin geliştirildiği bilgisini bizlerle paylaşmaktadır. Sayın Erkanal’ın yazısı bizleri sanat tarihinin derinliklerine götürmekte ve ülkemizin geçmişini bizlere hatırlatarak “Bu merkezler sadece Anadolu’nun değil, tüm insanlığın bugüne kadar bilinen en eski yerleşim yerleridir” diye ifade etmektedir. Sayın Erkanal’ın yazısının dikkatlice okunmasıyla, Anadolu’nun geçmişindeki uygarlık izlerini ögrenmemiz sağlanacaktır. Dergimizin yayına hazırlanmasında emeği geçenlere, yayın kurulu üyelerimize, reklam vererek dergimizin yayınlanmasına sponsorluk yapan üyelerimize ve özel sektörümüze teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunarız. Yayın Kurulu olarak 34. Genel Kurulumuz’da göreve gelen yeni Yönetim Kurulumuz’a başarılar dileriz. Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle... Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB), müşavir mühendislik ve mimarlık kavramının önemini ilgili kurumlara ve topluma anlatmak, müşavirlik hizmetlerinin ilerlemesine ve gelişmesine çalışmak, uluslararası uygulamaları ülkemize taşımada öncülük ederek, bu konuda en yüksek uluslararası teknolojik ve örgütsel seviyeye erişmek amacıyla, 25 Nisan 1980 tarihinde kurulmuştur. Birlik, bağımsız müşavirlik hizmeti veren mühendis ve mimarları temsil eden dernek statüsünde bir sivil toplum kuruluşudur. TürkMMMB, 1987 yılında Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu – FIDIC’e ve 2001 yılında Avrupa Müşavir Birlikleri Federasyonu - EFCA’ya üye olmuştur. Her iki federasyonun Türkiye’deki tek temsilcisidir. TürkMMMB, amaçları doğrultusunda; gelişmiş ülkelerde yaygın ve kurumsallaşmış olarak kabul gören, ancak ülkemizde henüz eksiklikleri olan bağımsız teknik müşavirlik sektörünün geliştirilmesi ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların Türkiye’ye kazandırılması için gerek üyelerine, gerekse toplumun tüm kesimlerine yönelik yoğun çalışmalar yapmaktadır. Uluslararas› kabul görmüfl tan›m›yla FIDIC standartlar›yla ba€›ms›z müflavir mühendislik yapan firmalar›n bir araya geldi€i çat› kuruluflu olan TürkMMMB’nin, inflaat sektörünün farkl› alanlar›nda de neyimli 200’e yak›n üyesi bulunmaktad›r. 2014 – 2016 Dönemi Yönetim Kurulu Demir İNÖZÜ - Başkan Salih Bilgin AKMAN - Başkan Yardımcısı Sedef ERDOĞAN - Başkan Yardımcısı Hamdi AYDIN - Başkan Yardımcısı M. Sinan AKER - Başkan Yardımcısı Munis ÖZER - Sekreter Üye H. Cemal KARAOĞLU - Sayman Üye Ahmet Süreyya URAL - Üye Hülya EKSERT - Üye Demir İNÖZÜ Soma Maden Faciası-Kamu Özel Ortaklığı Kamu Özel Ortaklıkları (KÖO) kaynakların, risklerin, kazançların ve sorumlulukların, uzmanlık konularına bağlı olarak ortaklar arasında uygun şekilde dağıtılmasını gerektirir. Sağlıklı bir KÖO uygulamasında ortaklığın amaçları ve amaç- bakım, onarım ve güvenlik masrafları, çalışanların maliyetleri en aza indirilerek kömürün üretim maliyeti düşürülmüştür. Burada rödövansçı kadar kömürü rödövansçılardan alarak piyasaya sunan TKİ’nin de büyük kazançlar elde ettiği, ancak yeterli denetimi yapmadığı gerçeği lara ulaşmak için izlenecek yollar sürdürülebi- gözden kaçırılmamalıdır. lirlik ilkeleri doğrultusunda belirlenmeli, riskler Soma’da etkin ve yeterli kamusal denetimin tanımlanmalı, taraflar bu risklerin kendilerine yüklediği sorumlulukların bilincinde olmalı, sorumluluklar bu risklerin üstesinden en uygun şekilde gelebilecek ortaklara aktarılmalı ve gerekleri yerine getirilmelidir. 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma kömür madeninde meydana gelen ve yüzlerce madencimizin ölümüne yol açan facia, Kamu Özel Ortaklığı modelinin Türkiye’de madencilik sektöründe yaygın olarak uygulanan türlerinden biri olan “Rödövans” yönteminin neden olduğu, acısını yaşam boyu hissedeceğimiz ve unutmayaca- BAŞKANDAN... Değerli Okurlarımız, sağlanamamış olması, yaptırımların uygulanmaması, işletmecinin üretim ve kâr hırsıyla, gereken iş ve işçi güvenliği önlemlerini almaması sonucunda yaşadığımız bu felaket, Türkiye’de madencilik sektöründe KÖO uygulamalarının mercek altına alınmasını gerektirmektedir. Türkiye, maden kazaları ve ölümleri sıralamasında dünyada ilk sırada yer almaktadır. Madencilik, özellikle yeraltı kömür madenciliği, büyük güvenlik riskleri içeren; teknoloji, deneyim ve uzmanlık gerektiren; devletin madenler- Ülkemizde KÖO uygulamalarında genel olarak karşılaşılan ana sorunlar; mevcut yasal mevzuatın eksiklikleri ve yetersizlikleri, kurumsal kapasite ve idari altyapının eksikliği, ilgili kurumlar arasında yetki karmaşası oluşması, kamunun de çalışanların can güvenliğini sağlamakla ve riskleri özel sektöre yükleme eğilimi, bürokra- gerekli denetimleri yapmakla yükümlü olduğu; siden kaynaklanan zorluklar ve kamu dene- iş güvenliği ve işçi sağlığı konularındaki en kü- timinin yetersizliği olarak sıralanabilir. Kamu çük bir ihmalin büyük facialara yol açtığı çok sektörünün yeterli kaynak ayıramaması nede- tehlikeli bir iş koludur. Teknolojiye, ekipmana, niyle gerçekleştirilmesinde sıkıntı yaşanan pro- çalışanların eğitimine ve sosyo-ekonomik ko- jelerin özel sektör sermayesi katkısıyla süratle şullarının iyileştirilmesine, sağlıklı çalışma ko- tamamlanmasını, kamu hizmetlerinin verimli ve şulları sağlanmasına yatırım yapılması gerekir. kaliteli olarak sunulabilmesini, yabancı yatırım- Madencilikte risklerin belirlenmesi, değerlendi- cıların ve dış sermayenin de katkısının artması rilmesi, izlenmesi ve gereken ölçümlerin sürekli yoluyla teknoloji transferi sağlanmasını, özel olarak yapılması; risk ve kriz yönetimi, yangınla sektörün uzmanlık alanlarının çeşitlendirilmesi- mücadele, acil durum ve eylem planlarının ha- ni ve deneyiminin artmasını, yatırımlara yöne- sarrufuna bırakılmaktadır. Soma örneğinde zırlanması büyük önem taşımaktadır. Buna yö- len varlık ve birikimlerin daha geniş bir tabana işletmeci (rödövansçı) şirkete kalan miktar nelik olarak ilgili kamu kuruluşları, bakanlıklar yayılmasını hedefleyen Kamu Özel Ortaklıkları, için de Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) belli bir ve özel şirketler bu süreçleri yönetebilecek, ge- Türkiye’de yeterli altyapının oluşmaması nede- bedel üzerinden kömür alım garantisi vermiş- rekli denetimleri ve koordinasyonu sağlayacak niyle bazı alanlarda yeterince başarılı olama- tir. Soma’da ocak kapasitesi ve yıllık ortalama idari yapıları oluşturmalıdır. maktadır. Doğru projelerin seçilmesi, risklerin ğımız korkunç bir olaydır. Rödövans sözleşmeleriyle kamuya ait maden ruhsat alanlarının işletme izni, tüm hukuki hak ve sorumlulukları devlette kalmak koşuluyla, sözleşme ile özel sektöre belli bir süre için belli koşullarla devredilmekte, yani kiralanmaktadır. Çıkarılan maden, işletme iznini alan kişinin mülkiyetine girmekte, üretilen madenin belli bir bölümü sözleşmede ton başına ödenmesi taahhüt edilen tutar (kira) olarak devlete (Soma örneğinde Türkiye Kömür İşletmeleri’ne) gitmekte, kalan miktar ise işletmeci şirketin ta- üretim potansiyeli belli. İşletmeci şirket, bu ocaklarda daha önce devletin tonunu 136 $’a ürettiği kömürün üretim maliyetini 23.8 $’ düşürdüklerini, üretim miktarını da arttırdıklarını söylüyor. Rödövansçı maliyeti düşürmek ve kâr marjını artırmak için üretimi artırmış, kömürün 3213 sayılı Maden Yasası’nın birçok hükmüne aykırı uygulamalar içeren rödövans sözleşmelerinin tam olarak bir yasal düzenlemeye kavuşturulamaması, rödövansçıların kiraladıkları alanları taşeronlara vermeleri sonucunda incelenmesi, kaliteli tasarımlar hazırlanması, uygun yüklenicilerin ve işletmecilerin seçilmesi için her aşamada yetkin teknik müşavirlik hizmetlerinin alınmasının KÖO projelerinin başarısında büyük rol oynadığı unutulmamalıdır. madenciliğimiz, deneyimsiz ve bu konunun uz- Son söz olarak Soma’daki faciada yaşamlarını manı olmayan, iş güvenliği ve işçi sağlığını göz yitiren maden şehitlerimizi saygıyla ve rahmetle ardı eden, teknik ve finansal kapasiteleri yeter- anıyor, ailelerine başsağlığı, yaralananlara acil şulları zorlamış, vardiya sayısını artırmış, aynı siz, riskleri üstlenmeyen, hiçbir kurala ve dene- şifalar diliyorum. Hem özel hem de kamu sek- anda daha fazla işçiyi yeraltına sokmuş, riskle- time bağlı olmayan, kısa süreli çıkarları ve para töründeki ihmallerin ve hukuksuzlukların sonu- rin artması yoluyla kârını artırmıştır. Ekip başları hırsları için insan hayatını hiçe sayan kişiler ve cunda meydana gelen bu felakete yol açan, (dayıbaşılar) vasıtasıyla işçilerin teminini sağ- şirketlere teslim edilmiştir. KÖO’nın ilkelerine, insani değerlere saygısını yitirmiş, görevlerinin layan “dolaylı taşeronluk” sistemiyle bir kısım hedefleri ve beklentilerine aykırı olan rödövans gereğini yapmayan sorumsuz yetkilileri şiddet- işçiler düşük ücretlerle çalışmaya razı olmuş- uygulamasından vazgeçilmesi madencilik sek- le kınıyor, suçluların saptanıp mutlaka cezalan- lar; razı olmak zorunda bırakılmışlardır. İşletme, törümüz için yaşamsal önem taşımaktadır. dırılmalarını beklediğimizi belirtiyorum. kendiliğinden yanabilir yapısından dolayı tehlike oluşturması nedeniyle kullanıma kapatılmış olan kömür alanlarında da üretim yapmış, ko- TEMMUZ2014 3 Raşit ÜNÜVAR TEKNİK MÜŞAVİRLİK AVRUPA’DA UMUT, Türkiye’deki Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) Projelerinin Türk Teknik Müşavirlik Sektörüne Katkısı Var Mıdır? 1. Giriş 2. KÖO (PPP) Kamu Özel Ortaklığı / Türkiye’de Uygulamaları a) İlave Kapital Sağlama; Bu değerin; Yukarıdaki değerlerden de görüldüğü üzere kamu yatırımları toplam inşaat yatırımlarının % 50’sidir. Yani yatırımın sadece yarısını Kamu finanse edebiliyor. Bu durum, Kamuyu, kurumları, kişileri ek finans sağlama yöntemlerini araştırmaya yöneltmiştir. • % 8.9’u İnşaat Yatırımıdır. (İnşaat, ekipman, servis, bakım onarım, vs..) 8.900.000.000.000.- USD b) Alternatif Yöntem ve Uygulama Becerisi Sağlama; Dünyada son yıllarda kamu ve özel sektör arasında altyapının geliştirilmesi ve işletilmesi için işbirliğinde ekonomik faaliyetlerin geniş bir yelpazesinde belirgin etkin bir artış görülmektedir Dünyanın 2012 yılına ait bazı değerlerini vurgulayarak konumuzun önemini anlamaya çalışalım;1 Dünyanın Toplam yıllık gayrisafi hasılası GDP (GSHY) : 100.000.000.000.000. - USD (Yüz Trilyon Amerikan doları) dır. • Kamu Yatırımları ( yaklaşık) %4.45 ( İnşaat, ekipman, servis, bakım onarım,vs..) kısmını oluşturmaktadır. 4.450.000.000.000.- USD • Mühendislik hizmetleri ise ( planlama, mimari, mühendislik, çevre vs..) yaklaşık % 0.445, 445.000.000.000.-USD’dır. (İnşaatın % 5’i) • % 5‘lik bir bölümü ise; yanlış satın alma, gecikmeler, rüşvet, iflaslar yoluyla kayıp olmaktadır. Bu da; 222.500.000.000.-USD ‘ye karşılık gelmektedir. Kamu-Özel Sektör Ortaklığı (PPP) düzenlemeleri için kamu fonlarındaki sınırlamalar ve yatırımcıların çabaları ile bu yatırımlardan faydalanacak olan halkın yaşam kalitesinin artırılması düşünüldüğünde, her yatırımın kamu bütçesinden ele alınması durumunun göz ardı edilmesine neden olmuştur. Proje finansman modelleri oluşturmak için yatırımcılar çaba göstermişlerdir. Yatırımcılar; • Tasarla, Yap, Finansını sağla ve İşlet (Design, Build, Finance and Operate (DBFO)) • Yap, İşlet, Transfer et (Build, Operate, Transfer (BOT)) • Yap, İşlet, Sahip Ol (Build, Operate, Own (BOO)) • Özel Finans bulma Girişimi (Private Finance Initiative (PFI)) • Kamu Özel Ortaklığı (Public Private Partnership (PPP)), gibi Proje Finansmanı modellerini uygulamaya koyarak Kamunun daha az etkin ancak onsuz olunamayacak bir sistem çabası içinde de olmuşlardır. Yukarıda sıralanan proje finansman modellerinden KÖO-Kamu Özel Ortaklığı (Public Private Partnership PPP) bu seferki yazımızın konusunu oluşturacak ve bu konu içerisinde de Teknik Müşavirin rolü ve bizlere sağladığı veya sağlaması umulan yararlarını irdelemeye çalışacağız. 1 4 SAYI32 WB 2012 raporundan alınmıştır. Şekil1 Şekil 1 geleneksel olarak kamunun bir projeyi finanse etmesi durumudur. Yatırım bedeli kamu tarafından karşılanmakta ve olası riskler de kamunun sorumluluğundadır. İlk yatırım süresi finansman temin etme de dahil olmak üzere 10 yıl olarak tahmin edilmektedir. KÖO (PPP) ise kısaca bizim toplumumuzda Kat Karşılığı Yap-Sat modeli olarak bilinen modeldir. Yani vatandaşın bir arsası varsa, bir müteahhit bunun üzerine binayı yapacaksa ve pazarlık usulü ile ne kadar arsa sahibinden koparabilirse alacaktır. Ülkemiz bu sisteme yabancı değildir. Belediyelerin su ve atıksu şebekelerinin yapılıp işletilmesi, büyük şehirlerde otopark yapılıp işletilmesi gibi bazı yatırımlar için yasal düzenlemeler bile yapılmıştır.2 (1987) Şimdilerde ise ülkemizde çok sık kullanılan bir proje finansmanı yöntemi olmuştur. Şehir Hastaneleri Kampüsleri inşaatlarının bu yöntem ile yapıldığı söylenmektedir. Ancak Kamu, özel ile ortaklık yapamaz, fikrinden vazgeçemediği için, bu finansman sistemine uzun süre Kamu Özel İşbirliği tabirini kullanmıştır. Şimdilerde ise Sağlık Bakanlığı’nın Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı bile vardır. Hastanelerde; tıbbi hizmetlerin haricinde kalan otelcilik hizmetleri, laboratuvar, mikrobiyoloji, röntgen, otopark, ambulans hizmetleri vb.. Okullar; hapishaneler, su, atıksu, katı atık vb… yatırımları KÖO finansman sistemi ile rahatça yapılabilmektedir. Bu proje finansmanı sağlama modeli ile a.İlave kapital b.Alternatif yönetim ve uygulama becerisi c.Tüketiciye ve kamuya yüksek ölçüde artı değer d.İhtiyaçların iyi tanımlanması ve kaynakların optimum kullanılmasının sağlanması hedeflenmektedir. 2 07.05.1987 ve 3359 sayılı kanun Fizibilite Raporu hazırlanmış olan projelerin uygulamaya geçirilmesi ve işletmeye alınması hızlı bir süreç gerektirmektedir. Hem projenin gelir getirmeye başlaması hem de kendi kendine finansmanını geri ödemesi istenilen bir durumdur. Bu yüzden konvansiyonel inşaat metotları ile işin yapılması uzun süre alabilecektir. Alternatif modern yöntemler ve uygulama becerileri gerekmektedir. c) Tüketiciye ve Kamuya Yüksek Ölçüde Artı Değer Sağlama; Kamunun atıl şekilde kalmış ve kullanılmayan gayrimenkullerinin ortaklığa katkı sağlayarak değerlendirilmeleri ve alternatif modern yöntemler ve uygulama becerileri ile tüketiciye rahatlık, Kamuya da kendini geliştirme ve modern uygulama yöntemleri becerisini kavrama olanağı sunulmaktadır. d) İhtiyaçların İyi Tanımlanması ve Kaynakların Optimum Kullanılmasının Sağlanması ile Proje Uygulanması; Kamunun ihtiyaçları iyi tanımlayabildiğini söylemek biraz güçtür. Politik baskılar ve kıt mali imkanlar bu ihtiyaçların tespitinde hep konservatif davranılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Keza kaynaklar KÖO sistemi ile optimum kullanılmaktadır. Öyle olması da gereklidir. Bununla paralel olmak üzere T.C. Sağlık Bakanlığı ülkemizdeki KÖO sisteminin kurucusu konumundadır. T.C. Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasındaki şu bilgilere birlikte bakalım; Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 5683 sayılı Kanunun 09 Haziran 2007 tarih ve 26547 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile; 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 17/C Maddesi’nin (k) bendine göre Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı adı altında müstakil Daire Başkanlığı olarak kurulmuştur. TEMA AÇISINDAN KÖO PROJELERİ, TÜRKİYE’DE ??? Sağlık sektöründe Kamu-Özel Ortaklığı (KÖO) Finansman yönteminin uygulanması ile; 4. AB Komisyonu ne yapıyor? a) Özel sektör finansman kaynaklarının kamu yatırımlarında kullanılması, Her şeyden önce AB komisyonu bu sistemi desteklemektedir. Destekleme nedenleri şöyle sıralanabilir; b) Özel sektörün hızlı karar alma ve bu kararları uygulamaya koyma becerisi ile yaratıcılığının proje sürecine entegrasyonu, riskin paylaşılması, • Açık piyasa erişimi ve adil rekabeti sağlamak; c) Her kesimin en iyi bildiği ve uzman olduğu ana işini yapabileceği bir altyapının oluşturulması, • Kamu yararını korumak ve katma değeri maksimize etmek, d) Sağlık tesisi faaliyete geçirilinceye kadar kamu adına herhangi bir maliyet üstlenilmemesi, e) Ödenek yetersizliği nedeni ile kamuda ortalama 8-10 yılı bulan bina yapım sürelerinin kısaltılması, f) Kısıtlı kamu kaynakları üzerindeki yatırım yükünün kira bedeli ödeme düzeyinde uzun yıllara yayılması, g) Tıbbi hizmetler dışındaki hizmet ve alanların işletilmesinin özel sektöre yaptırılması gibi, Temel unsurları ve avantajları içeren, uygulamanın esasını KÖO’nun oluşturduğu ve birçok uygulama alternatifi bulunan modeli esas alan 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na ilave bir madde eklenerek oluşan 5396 sayılı Kanun, 15 Temmuz 2005 tarih 25876 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Şekil 2 Kamu yatırımlarında 10 yıl olarak tahmin edilen ilk yatırım süreci burada 1-3 yıl olarak düşünülmüştür. Çünkü; yatırımcının işletmeye alma için acelesi vardır. Şekil 2’yi incelersek; Proje maliyetini Yatırımcı karşılamaktadır. Olası riskler ise yatırımcı ve işletmeci tarafından üstlenilmektedir. Kamunun ilk yatırım bedeli (arsa payı) ise işletme süresi boyunca geri ödenmektedir. • Hibe finansmanları optimal düzeyini tanımlayan bir uygulanabilir ve sürdürülebilir proje gerçekleştirmek ve hibe edilen bedelin projede kullanıldığına emin olabilmek, • Belirli bir proje için KÖO uygulayarak işi hızlandırmak için, bu sistemi desteklemektedir. EFCA ise; • Kamu Alımları (Public Procurement ) konusunda sürekli çalışmalar yapmaktadır. Burada; ilk yatırım bedelinin yatırımcıya geri ödenmesi (20 – 30 yıl) ile mülk kamunun malı olmaktadır İşletme bedelinin belirli bir miktarını da Kamu almaktadır. Kamunun Yatırımcı/İşletmeci seçme kriterleri (ihale) burada devreye girmektedir. • Üye Birliklerini gelecekte çok kullanılacak olan KÖO sisteminde Müşavir Mühendisliğin önemi konusunda bilgilendirmekte ve projelerde etkin rol almayı önermektedir. “Sağlık Tesisleri’nin, Kiralama Karşılığı Yaptırılması ile Tesislerdeki Tıbbî Hizmet Alanları Dışındaki Hizmet ve Alanların İşletilmesi Karşılığında Yenilenmesine Dair Yönetmelik”; Sağlık Bakanlığı’nın 19.4.2006 tarihli ve 2652 sayılı yazısı üzerine, 07/05/1987 tarihli ve 3359 sayılı Kanunun ek 7’nci maddesine göre, 03/07/2006 tarihinde karara bağlanan 2006-10665 sayılı Bakanlar Kurulu kararı, 22 Temmuz 2006 tarih ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 3. Avrupa’da (AB’de) KÖO EFCA kendisine üye olan Teknik Müşavirlerin bu sistemden olabildiğince yararlanması için AB Komisyonu nezdinde çalışmalar yapıyor/ yapmakta. 2006 yılında Green Paper diye tanımlanan bir Duruş Manifestosu (Position Paper) yayınlamıştır. Bu çerçeveden olmak üzere TC Sağlık Bakanlığı Türkiye genelinde Hastane Kampüsleri adı altında oldukça iddialı projeleri gündeme almıştır. Dünya ölçeğinde bile hayal edilemeyecek büyüklüktedirler. Bazıları; İhale süreci tamamlananlar;3 Ankara Etlik, Bilkent ve Kayseri (toplam 8811 yatak); Pazarlık sürecinde olanlar; Elazığ, Konya, Manisa,Yozgat (toplam 2909 yatak) Teklif Sürecinde olanlar ise; 14418 yatak olmak üzere tüm KÖO Proje büyüklüğü 26.618 yatak olmaktadır. “Vur deyince öldür” sanırım buna denir! Bu projelerin tamamlanma süresi ile ilgili bilgilere sahip değiliz ama bu projeler sağlıklı olarak bitirilirse aşağıda sunacağım PPP Avrupa Ligi’nde sanırım şampiyonluğa oynarız! Macaristan; hapishane uygulamasını yapan ülkedir. Aşağıdaki şekilde belirtildiği üzere; İngiltere bu sistemin başını çekmektedir. İkinci dünya harbinden sonra Mahalle Yenileştirmesi (Yeniden Yapılanma) konusunda bu modeli çok kullanmıştır. Arıtma Tesisleri, örneğin Thames Nehri’nden su alınıp arıtılarak Londralı’ya verilmesi de KÖO projesidir. İspanya; hastaneler ve otoyollar konusunda çok kullanmıştır. • Üyelerini gelişmeler konusunda sürekli bilgilendirmektedir. Yazının ilerleyen bölümlerinde, Teknik Müşavirin KÖO Projelerindeki konumu bölümünde detaylıca, KÖO finans sisteminin Müşavirlerle ilgisi açıklanacaktır. 5. KÖO Projeleri’nin İşleyişi ve proje bileşenleri Gelelim KÖO sisteminin açıklanmasına. T.C. Sağlık Bakanlığı web sayfasındaki bilgileri özetler ve şekil ile anlatırsak: (28.05.2014 tarihli TC Sağlık Bakanlığı, Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı Web sayfası www.kamuozel.gov.tr bilgilerine göre) 3 Şekil 3: KÖO Takımı TEMMUZ2014 5 Raşit ÜNÜVAR Şekil 4: Bir KÖO takımını oluşturan proje bileşenleri Şekil 5 Şekil 3’de gösterilen Proje Takımının, Kredi Kuruluşları ve Kamu ile iç içe bir ilişkisi vardır. (Bkz. Şekil 4) 1. Ortaklar: Projeyi üreten ve yatırıma geçmesine niyetlenen kişi, kuruluş ve/veya firmalar topluluğu. 2. Konsesyon Firması/ Borçlanan: Yukarıdaki ortaklar tarafından oluşturulmuş ve seçilen proje için kurulmuş olan özel firma. Concession yani Özel Amaçlı (Special Purpose) iş için kurulan ve yatırımın yapımı için gerekli bedeli borçlanan firma. 3. Borç Vericiler (Bankalar, kredi kuruluşları) 4. Hizmet Alıcı Firma/ Kamu (Off taker) 5. Anahtar Teslimi Yüklenici (EPC): Tasarla, Temin et ve Yap (Engineer, Procure and Construct Turnkey ) Şartlarına göre işi yapacak olan Yüklenici 6. İşletme Firması: İşletme sürecinde görev alacak olan bu konuda deneyimli firma 7. Malzeme Temin Ediciler 6. Bu takım içinde Teknik Müşavirin yeri neresidir? Önce Projenin önemli bir niteliği olan Proje Finansmanı’nın Süreç Döngüsüne (Life Cycle) bakalım (Şekil 5) Proje Finansmanı Süreç Döngüsünde başlangıç Projenin Tanımlanmasıdır, Proje tanımlanırken Takım da kurulacaktır. Bu arada Fizibilite Çalışması yapılacak ve Ön Tasarımlar hazırlanacaktır. Bu etap Projenin fiyatlandırılması ve kritik kararların alınması içindir. Detay tasarımlar yapılırken finansman arama işlemleri yapılır. Uygulama safhasında ise bulunan bu finansman kullanılır. Bu süreye inşaat yapım süreci diyebiliriz. Testlerin başarılı sonuçlanması ile proje işletmeye alınır. İşletmeye alma döneminde ise finansmanın geri ödemesi yapılır. 6 SAYI32 Şekil 6 Proje döngüsünü detaylandırırsak Teknik Müşavir Şekil 6’da görüldüğü üzere; 1. Konsesyon ortakları içerisinde; tasarım ve fizibilite çalışmalarında yapmak amacı ile 2. Kamu’nun sağlıklı ve güvenilir satın alma yapmasını sağlamak üzere, Kamun’un Teknik Müşaviri Olarak 3. Banka ve/veya Finansörün Yatırıma/Projeye finans sağlaması safhasında Projenin güvenilir olduğu ve geri ödemesinin yapılabilirliğinin kontrolü amacı ile Finans kurumuna danışmanlık yapması amacı ile 4. İnşaatın yapımı sırasında İşveren Yönetiminin içerisinde tasarım, inşaat ve malzeme tedarikinde kontrol olarak 5. İşletme/servis süreci içerisinde işletmenin kurallara uyup uymadığının kontrolü bakım ve onarım işlerinin düzgün yapılıp yapılmadığının kontrolü amacı ile TEMA Teknik Müşavir KÖO Projelerinde doğrudan işin içinde olup her aşamada görevde olmalıdır. İşte bu yüzden, AB Komisyonu ve Avrupa’nın Teknik Müşavirlerle ilgili kuruluşu EFCA, AB nezdinde çalışmalar ve lobi yaparak KÖO projelerinde Teknik Müşavirin yerinin sağlamlaştırılmasına çalışmaktadır. Daha önce değinmiş olduğum 2006 yılında yayınlanan;4 Green Paper - Duruş Manifestosu’ nda (Position Paper) belirlenen bazı hususlar, aşağıda ilginize sunulmaktadır. 6.1. KÖO Projelerinde Danışmanlık Kapsamı Mühendislik ve a) Projelerin tanımlanması ve ilk karar verilmesi safhasındaki ilişkili tekliflerin hazırlanması b) İşverenler için hizmetler: • Proje tanımlama için teknik destek • Belirlenen projelerin fizibilite çalışmaları • Belirlenen projenin fiyatlandırılması • Performans tanımı veya projenin fonksiyonel gereksinimleri için teknik yardım • Sunulan tekliflerin teknik yardım değerlendirilmesi • Teknik yardım teklifi ile inşaat uygunluk değerlendirmesi ve / veya inşaat sırasında sözleşmenin şartlarının sağlanması • Operasyon sırasında performans veya fonksiyonel gereksinimleri ile projenin uygunluğunun değerlendirilmesi için teknik yardım. Anahtar performans göstergelerinin irdelenmesi c) Konsesyon firmasına hizmetler: • Projenin tasarımı • Projenin kalite kontrolu d) Yatırımcılara / bankalara finans temin, işletme ve yapım aşamasında öneriler. 6.2. KÖO’larda Tasarımın Önemi Konsesyon Firmasına tasarım ya da kalite kontrol hizmeti veren mühendislik ve danışmanları taşeron olarak bu işlemi yapmaları önerilir. Projeler büyük olduğundan dolayı sorumluluk tanımlanmalıdır. • Projenin estetik etki yapması ve proje inşaat maliyetini etkileyen düzeni, şekli, boyutları, malzeme ve proje yapılabilirliği ile, projenin operasyonel özellikleri ve operasyonel maliyet programını etkileyen hususları ele almalıdır. • Ayrıca; projenin güvenliğini (H&S) Mühendislik danışmanlık firmaları tarafından ele alınmalıdır. 4 Position Paper on Public-Private Partnerships (PPPs) 26.3.2006 7. Sonuç Gelelim Türkiye’deki KÖO Projelerinden Teknik Müşavirlerin Faydalanması ve bu grupların içerisinde olmasına. KÖO sisteminin en büyük işvereni olan T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan / yapılacak olan yatırımları gördük. Fizibilite raporu hazırlama aşamasında olan projelerde Teknik Müşavirlik kuruluşlarına pek çok iş olması gerekliliğinden bahsettik. Yapım aşamasında olan inşaatlarda ve konsesyon firmasının bünyesinde de Teknik Müşavir olması bir gerekliliktir. Kredi/Finans Kuruluşları kredi vermeden önce Teknik Müşavirin görüşüne itibar edecektir. İşveren (Kamu) Sağlık Bakanlığı işin sağlıklı ve şartnamelere uygun yapılıp yapılmadığını kontrol etmek üzere bir veya birkaç Teknik Müşavir Kuruluşunu istihdam etmelidir. Raşit ÜNÜVAR ODTÜ Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümünden mezun oldu. 35 yıldan uzun süredir kurucu ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Tempo Altyapı Mühendislik, Müşavirlik A.Ş. ve Teknik Tempo Uluslararası Mühendislik A.Ş.’nde Tamam bunların hepsi doğru ancak Türkiye için geçerli değildir. Bugüne kadar duyumunu aldığımız herhangi bir Teknik Müşavirlik firmamız ciddi olarak, profesyonelce bu projelerde görev almamışlardır. Ahbap çavuş ilişkisi içerisinde Bölge Müdürlükleri’nden emekli mimarların projeleri, mühendislerin statik hesapları ve başka bir şehirde inşaat yapanın öbür şehirde kurduğu Teknik Müşavirlik şirketleri vasıtasıyla işler düzene uygun bir şekilde yürütülmektedir. Yani bu projelerin Türk Müşavir Mühendislik Sektörüne katkısı kocaman bir sıfırdır ve fiyaskodur. Yabancı Müşavirlik kuruluşlarının katkısı var mı yok mu onu bilmiyorum. O da bu yazımızın konusu değil zaten. birçok büyük ölçekli ve özellik arz Ayrıca bir de KİK kanunundaki Teknik Müşavirin Müteahhitle - evlere şenlik - müteselsilen 1015 yıl sorumluluk maddesi var ki, milyar Avro değerindeki projelerdeki müteselsiliyeti sizler hayal edin….. 2002-2008 yılları arasında TMMMB Sonuç olarak; hendisler Birlikleri Federasyonu)’da Bütün yukarıda okuduklarınız herhangi bir ülkede, gerçek bir KÖO Projesi yapılacağında doğru olan teorik ve uygulamaya esas bilgilerdir. Verdiğim örneklerde; İngiltere’de, İspanya’da, Macaristan’da Teknik Müşavirler Projelerin içinde etkin bir şekilde hizmet vermişlerdir. İşte bunun için AB ve EFCA bu konuda çalışmış ve çalışmaktadır. Bu yazı sizleri bilgilendirmek amacıyla yazılmıştır. Türkiye için geçerli değildir……. eden yerli ve uluslararası proje yönetti ve yönetmektedir. Raşit Ünüvar, periyodik olarak FIDIC uluslararası konferanslarına katılmakta olup, ayrıca Londra’da ve Lahey’de düzenlenmiş olan uluslararası ”The New FIDIC Contract Conditions” seminerlerine katılmıştır. Londra’da 1998 yılında düzenlenen Yeni FIDIC Sözleşmeleri Seminerinde Kitapların son redaksiyon çalışmalarında bulunmuştur. Yönetim Kurulu başkanlığını yürütmüştür. 2004 – 2012 tarihleri arasında da EFCA (Avrupa Müşavir MüYönetim Kurulu üyeliğinde bulunmuştur. Halen FIDIC ve EFCA’nın değişik komitelerinde görev yapmaktadır. Raşit Ünüvar, ODTÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünde - Ankara ve Kuzey Kıbrıs Kampüslerinde- “FIDIC & Ethical Rules “ konusunda ders vermektedir. TEMMUZ2014 7 Haluk DOĞANÇAY Kamu Özel Sektör Ortaklığı Yalın Yönetim K amu ile Özel Sektörün Ortaklığı olarak ifade edilen PPP (Public Private Partnership) modeli ve türevlerinde hangi kritik özellikler varsa, Özel Sektörde uygulanan D&B (Design and Build) ve türevleri olan IDB (Integrated Design and Build) ve IPD (Integrated Project Delivery) modellerinde de ayni kritik özellikler, yani ayni DNA (*) var. Sadece sektörleri ve uygulama alanları farklı. İnşaat sektöründe popüler bir örnek vardır: Pencerede suyu içeri sızdıran yer, cam ile doğramanın birleşim yeridir. Özellikle proje ölçekleri büyümeye başladığından bu yana inşaat sektörünün en temel sorunu, tasarım ile inşaat süreçlerinin uzmanlaşma nedeniyle birbirinden kopması olarak tanımlanır. Bu kopma nedeniyle, tasarım aşamasında inşaatçının, yapım aşamasında ise geleneksel rolünden uzaklaşmış olan tasarımcının deneyim ve katkısından yararlanmak güçleşmiştir. Olmazsa olmaz bu işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere yeni bir mesleki disiplin olan “proje yöneticileri” devreye girmek zorunda kalmıştır. İşverenlerin bu sorunlara çözüm arayışı ve işleri “yalınlaştırma” arzusunun, tasarımcı ile inşaatçıyı aynı odada birlikte çalıştırmak, işbirliği ve koordinasyonu doğal akışında sağlamak, cam ile doğramanın birleşim detayını en sağlıklı olacak şekilde bütünleştirmek, yani “tasarım ve yapım süreçlerini bir modelde çakıştırmak” şeklinde ortaya çıktığını görüyoruz. PPP Modelinin Yükselişi ve Geleneksel İnşaat Sektörünün Düşüşü PPP (Kamu Özel Sektör Ortaklığı), kamunun temel iş alanı dışında kalan ve özellikle büyük ölçekli yeni fiziki yatırımlarında özel sektörün kaynaklarından yararlanma amacıyla geliştirdiği bir uygulama modeli. 8 SAYI32 Gelişmiş ülkelerde giderek yaygınlaşmasına rağmen, ülkemizde maalesef az sayıda sektörde kısıtlı uygulama alanı bulabildi. Uygulamanın yaygınlaşmamasında yasal düzenlemelerin gecikmesinin payı olsa da, uygulama süreçlerinde ve sonuçlarında, yaşanan sorunların payının daha çok olduğunu görüyoruz. Ancak, bu başarısız sonuçların elde edilmesinde modelin değil modeli uygulayanların önemli payı olduğunu göz ardı ediyoruz. Geleneksel inşaat sektörü, 2000 yıldır, hep taşı taş üzerine koyarak hayallerini gerçekleştirmeye çalışmış ve sonuçta, diğer sektörlerle arasındaki gelişmişlik ve verimlilik farkı giderek açılmış. Yapılan bir araştırma, son 50 yıldır, tarım dışı diğer tüm sektörlerde verimlilikte %200’ün üzerinde artışlar yaşanırken, inşaat sektörünün malzeme, işgücü ve parasal kayıplarıyla verimlilikte sürekli düşüş yaşadığını gösteriyor. Deliliğin tanımı: “Hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuç beklemektir.” Albert Einstein. PPP gibi D&B esaslı modellerin ABD, Japonya, İngiltere, Avrupa Birliği gibi gelişmiş ülkelerin kamu yönetimlerince hızla benimsenmesinin ardında, farklı şeyler yaparak farklı sonuç elde etmeyi hedefleyen ve öncelikle inşaat sektöründe bir “devrim” ihtiyacı duyan özel sektörün itici gücünün yattığından hiç kuşku yok. İnşaat Sektöründe Devrim İhtiyacı ve Yeni Gelişmeler 80’li yıllarda pek çok ülkede kamu yönetimleri sektörde “uluslararası rekabetin” ve “sürdürülebilirliğin” sağlanması amacıyla ilk adımları atmaya başladı. Örneğin, 90’lı yılların başında dönemin İngiliz Hükümetince akademisyenler ve uzmanlar heyetine hazırlatılan oldukça kapsamlı raporun sektörde büyük ses getirdiğini hatırlıyoruz. Aynı yıllarda ABD, Japonya vb. farklı ülke kamu yönetimlerinin, üniversitelerin ve meslek örgütlerinin çalışmaları da giderek yoğunlaştı ve sektörde bir tür “devrim” oluşturacak pek çok yeni fikir, teori, anlayış, kavram,metodoloji, teknoloji, araç ve teknikler ortaya çıktı. Bunların son 20 yılda en popüler hale gelenleri şunlar; - Kritik Yörünge Metodu (CPM) ile Proje, Program ve Portföy Yönetimi, - Kazanılan Değer Analizi (EV), - Yaşam Döngüsü Maliyeti (LCC), - Kısıtlar Teorisi (ToC) ve Kritik Zincir Modeli, - Tasarla ve Yap Modeli (D&B), - Değer Analizi ve Değer Mühendisliği (VA/VE), - Kurumsal Kaynak Yönetimi (ERP), - Anahtar (KPI), Performans Kriterleri - Bina Bilgi Modellemesi (BIM), 3D, 4D, 5D vb. - Yeşil Bina (LEED, Breeam vb) Sertifikasyon Sistemleri, TEMA (PPP) Modelinin Başarısında İlkelerinin Etkisi - Yalın İnşaat (LEAN Construction) ve Toyota Üretim Modelinin İnşaat Sektörüne Uyarlanması, ve tasarım aşamasında başladığını ve uygulama ve işletme ile etkileşimli ve bütünleyici olduğu gerçeği ile karşı karşıya geliyoruz. - En İyi Tedarik Değeri (BVP) ve Performans Bilgi Tedarik Sistemleri (PIPS), Tasarımın Yapım Süreciyle Birlikte Ele Alınmasının Yalın Yönetim İlkeleri ile İlişkisi -vb. Kamunun PPP modelinde olduğu gibi özel sektör İşverenleri de, işbirliği ve verimliliğin anahtarını Tasarım ve Yapım sürecinin entegrasyonunda buluyor. Dünyada giderek daha yaygın bir biçimde Tasarla-Yap Modeli uygulanıyor. Ancak kurumların ve projelerin özellik ve ihtiyaçlarına uygun farklı modeller geliştiriliyor: - Entegre Proje Teslimatı (IPD), Tüm bu yeni kavramlarda ve PPP ve D&B’nin IDB, BOT, DBO, DBFO vb. farklı versiyonlarının temelinde yatan ilk ve en önemli husus, tasarım-tedarik-yapım ve işletmenin “bütünsel” bir şekilde ele alınması. Örneğin Toyota Modelinde, Japon Kalite Sisteminin Toyota Fabrikalarında uygulanan üretim sistemine etkilerinden yola çıkarak ABD inşaat sektöründe de LEAN (Yalın İnşaat) yaklaşımının yeni bir trend oluşturduğunu görüyoruz. Geleneksel Tasarla-Yap Modelinden, Bütünleşik Tasarla-Yap ve Bütünleşik Proje Teslim Modellerine Geçiş Keza, ABD ve Avrupa’da birbirini izler şekilde gelişmeye başlayan BIM (Bina Bilgi Modellemesi)’inde, inşaatın daha tasarım aşamasında 3 boyutlu olarak sanal ortamda gerçekleştirilmesi, tasarım sürecinde giren bilginin uygulama sürecinde kapsam, süre (4D), maliyet (5D) ve kalite yönetimi ile işletme sürecinde doğrudan etkileşimli olarak kullanılabilirliği mümkün oluyor. Yine Dr. Eli Goldratt’ın 90’larda üretim sanayiinde parlayan Theory of Constraints (ToC) ve Kritik Zincir (Critical Chain) yaklaşımının, 2008’den itibaren Japon kamu inşaat sektörünün %80’inden sorumlu LTI (Arazi, İ n ş a a t , U l a ş t ı r m a , Tu r i z m Bakanlığı)’nın tüm projelerinde zorunlu olarak kullanılmaya başladığına şahit oluyoruz. Sürdürülebilirlik ve Yeşil Bina konusunda, LEED, Breeam vb. sertifikasyon sistemlerinin fikir TEMMUZ2014 9 Haluk DOĞANÇAY İşverenler, “Geleneksel D&B (TasarlaYap) modelinde, Yapımcıyı taşeronu durumundaki Tasarımcısıyla aynı odaya koyup işbirliği yapma fırsatı veriyor, ancak bu “işbirliği fırsatının” Yapımcının Tasarımcısını en düşük bedel yöntemiyle seçmesi durumunda, bu yöntemin arzu ettiği “işbirliğinin garantisi” olmadığını görüyor. İşverenler bu kez, “Bütünleşik Tasarla - Yap - IDB” modeline geçiş yapıp Yapımcıyı Tasarımcılarıyla iş ortakları haline getiriyor. Kurumlarda ciddi bir anlayış değişimi gerektiren bu modelle BIM (Bina Bilgi Modellemesi) şeffaf veri tabanı, bilgi paylaşımı ve işbirliği yönetimi ile Yapımcının tasarımcı ve yapımcı ile daha sıkı bir işbirliği yapmasını hedefliyor. Ancak, süreçte kendisi daha çok söz sahibi olabilmek amacıyla tasarım aşamasını 2’ye böldüğünde ya da sözleşme tarafı olan Tasarımcı-Yapımcı Ortaklığını kendisi yine “en düşük bedel” yöntemiyle seçtiğinde, yine amacına ulaşamıyor. Son yıllarda İşverenlerin yatırım projelerini işbirliği, şeffaf iletişim, etkin yönetim ve verimlilik ilkeleriyle ve “yalın” prensipleriyle yönetmek amacıyla sarıldığı en yeni model ise “Bütünleşik Proje Teslimatı” yani IPD (Integrated Project Delivery): Bir tür risklerin ve birlikte yaratılan değerin ödülünün paylaşılması. Bu modelde, İşverenYapımcı-Tasarımcının sektör için sıra dışı ama gerçek bir iş ortaklığı sözleşmesi söz konusu. Ancak, işin başında “Hedef Maliyet” adıyla, Garanti Edilen En Yüksek Bedel-GMP‘ye benzer bir bedel birlikte belirleniyor. Şayet maliyetler bu hedefi aşarsa, aşan bedel Tasarım ve Yapımcının kar havuzuna indirim olarak yansıyor. 10 SAYI32 Maliyetler hedefin altında kaldığında İşveren ve proje ortakları karı paylaşıyor. Hedefin çok üzerine çıkıp kar havuzunu sıfırlamış ise, kalan maliyeti İşveren üstleniyor. Sonuç Özetle, fiziki yaşamda yansımasını bulan ve ortaya çıkan aksaklıkların, farklı süreçlerin veya elemanların birleşim noktalarında ortaya çıktığı gerçeğine dayanan bu yaklaşım, inşaat sektöründe bizi tasarım, uygulama ve işletme süreçlerinin kesişim-birleşim noktalarını bütünsel biçimde ele almaya zorluyor. Yani, tasarımcı, inşaatçı, işletmeci gibi ana oyuncuları bir arada, bir ortak gibi çalışmaya ve işbirliği yapmaya yönlendiriyor. Bu yaklaşım, sadece alışık olmadığımız bir sözleşme modelini uygulamaya değil, ayni zamanda gerçekçi ve etkili bir sorumluluk paylaşımına, uzun vadeli ve şeffaf işbirliğine, paydaşlar arası iletişim yönetimine, yaşam boyu maliyet döngüsünü gözetmeye, risk ve ödülün adil paylaşımına, yaratıcılığa ve yaratılan değere, salt süreye değil, kaynakların verimli kullanımı ve optimal paylaşımına dayanıyor. Buradaki temel sorun, modelin kendisi değil, modeli uygulayanların modelin felsefesi ve gerekliliklerini özümsemeden yaptıkları hatalar. Bilgi ve deneyimi hala en düşük bedelle tedarik etmeye çalışan, proje paydaşlarını kalite odaklı değil maliyet esasına dayalı olarak seçen hem kamu ve hem de özel sektör işverenlerinde ciddi zihniyet değişimi gerekiyor. (*) DNA terimini özellikle ve tasarımın onu izleyen diğer süreçlerle (yapım, finansman, işletme vb.) paralel ve iç içe olması özelliğini ifade etmek amacıyla kullandım. Haluk DOĞANÇAY Galatasaray Lisesi’ni ve İTÜ Mimarlık Fakültesini bitirdi. Aynı Üniversitede Bina Programlama dalında yüksek lisansını tamamladı. Yurtiçi ve dışında, proje ve inşaat yönetimi, işletme, finansman ve pazarlama alanlarında eğitim programlarına katıldı. Kariyerine Petlas Lastik Fabrikasında şantiye şefi olarak başladı. Bu dönemde ADMMA’da yarı zamanlı öğretim görevliliği yaptı. Sonraki yıllarda yurtiçinde ve dışında çeşitli projelerde Proje Yöneticisi olarak görev aldı. 1990 yılından bu yana kurucusu olduğu PY Grup şirketleri ile inşaat ve gayrimenkul sektöründe planlama, geliştirme, tasarım, mühendislik, proje yönetimi, proje finansmanı, eğitim, bilgi teknolojisi destek ve danışmanlık hizmetleri vermekte ve mesleki deneyimlerini üniversitelerde ve seminerlerde gençlerle paylaşmaktadır. AMPD ve IPYD’nin kurucuları arasında yer aldı. 1996 yılından itibaren yönetiminde görev aldığı TürkMMMB’nin 2000 - 2002 dönemi Yönetim Kurulu Başkanlığını, FIDIC’in Uluslararası Müşavir - İşveren İlişkileri Komitesi ve EFCA’nın Proje Finansmanı Komitesi üyeliğini yaptı. Hülya EKSERT TÜRKİYE’DE KAMU ÖZEL K amuda yatırım yöneticisi olarak edindiğim deneyim bana; kamu sektörünün, ister işletmeci ister yatırımcı olsun üstlendiği rolleri yürütmek için daima finansman kaynağına ihtiyaç duyduğunu ve çoğunlukla bu ihtiyacın karşılanmasına yönelik olarak özel sektör ile çeşitli işbirliği modelleri arayışına girdiğini öğretti. Bu doğrultuda özelleştirme sözcüğü ile ilk kez kamuya ait su ve kanalizasyon idarelerinden birinin başında mühendis yönetici olarak görev yaparken 25 yıl önce karşılaştım. Özelleştirmeden o yıllarda bizim anladığımız; kamu tarafından üstlenilen bazı rollerin özel sektöre devredilmesi ve ilgili konuda özel sektörden iş veya hizmet satın alınması idi. Özelleştirme kamu işletmeciliğinin verimliliğini arttıracak bir araç olarak kullanılacak, kamu bu amaçla bazı rollerini özel sektör ile riskleri de paylaşarak yürütecekti. Esasen, çalıştığım Dünya Bankası dış finansmanlı çeşitli su sektörü projelerinde krediyi temin edenlerin ya da garantörlerin temel sorunu, ilgili kamu işletmesinin yatırımlara kendi katkı paylarını koymaması, denetlenebilir şeffaflıkta yönetsel ve mali mekanizmaları yaratamaması idi. Bu olumsuz etkileşim, yıllar önce çalıştığım bir projede Dünya Bankası’nın geri ödemesiz dönemde yatırımını gerçekleştiremeyen İdareye ait kredisinin projenin yarısında iptal edilmesi ile sonuçlandı ve devlet uluslararası platformda sağladığı kredibiliteyi kaybetmekle kalmadı, ek mali ve idari yükleri de üstlenmek zorunda kaldı. Kamunun karar mekanizmalarındaki atalet ve değişkenlikten kaynaklandığı sonucuna varılan bu ve benzer olumsuz deneyimler; uluslararası finansman kuruluşlarınca sadece kentsel altyapı servislerini sağlayan kamu kurum ya da iktisadi işletmelerinin değil, bunlarla etkileşimli çalışan merkezi yatırımcı kuruluşların kurumsal yapılanmalarının ve yönetsel açıdan proje etkinliklerinin yeniden gözden geçirilmesine yol açtı. Nitekim yıllar içinde Dünya Bankası ülkemizde su sektöründe doğrudan Belediyelere hazine garantisi olsa dahi kredi vermemeye, onun yerine kurumsal kapasitenin yeniden yapılandırılması amacıyla özelleştirme ve/ veya finansman modelleri alternatifleri araştırmaya başladı. Antalya su ve kanalizasyon işletme modeli bu araştırmanın sonrasında 1996-1997 yıllarında ortaya çıktı. Bu modelde, kamunun rolü yatırım sorumluluğu dışında daha çok yönlendirici, yönetici ve karar verici seviyede bırakılırken, kamu ve özel sektörün ortak olduğu bir proje ve yatırım yönetim şirketi kurulmuş ve ilgili şirket tüm proje yönetimini ilgili kamu idaresi adına yapmak ve yürütmekle görevlendirilmiştir. Su ve kanalizasyon tesislerinin işletmeciliği 12 SAYI32 Ülkemizde ise, kamunun hala en büyük işveren olduğu günümüzde, “kamu hizmeti” ve “özel sektör” kavramlarının sınıflandırması ve bir arada kullanılması bakımından oldukça karşıt uygulamalar geliştiği bir süreçten geçiyoruz. . ise, kamu özel ortaklığı modeline benzeyen bir modelle yabancı özel işletmeciye devredilmiştir. Bu yapılanma, Hazine garantörlüğünde Dünya Bankası ile imzalanan İkraz Anlaşması’na yürürlük şartı olarak yer almıştır. Benzer bir model, iki belediyenin kurduğu birliğe verilen bir kredi ile yine Dünya Bankası finansmanı ile Çeşme-Alaçatı’da 2002 yılında uygulamaya başlanmıştır. Her iki uygulamada da; belirlenen bir yatırım programı dâhilinde yatırımların gerçekleştirilmesi kamunun üstlendiği bir görev olup, işletmeci bakım, onarım gibi teknik işlerle, tahakkuktahsilat gibi idari ve mali görevleri üstlenmiştir. Bu tür yönetim modeli, mevzuatta kamu özel işbirliği modellerinden “işletme haklarının devri” kapsamında değerlendirilebilir. Bu modellerde mülkiyet her zaman kamuya aittir, yatırım programını uygulamak da kamunun görevidir. Kamu ve özel işletmeci görevleri özel işletme sözleşmelerinde ayrı ayrı belirtilmiş, risklerin dengeli paylaşımına çalışılmıştır. Model, aynı zamanda yerel yetkin işletmecilerin oluşmasını da hedeflediğinden, yabancı su işletmecilerinin yerli ortak alması şartı da koşulmuştur. Sistem, yatırımların öngörülen süre ve kapsamlarda gerçekleştirmemesi durumunda özel işletmeciye hak talebi fırsatı yaratmakla beraber, kamu ile özel sektörün birbirini bir denge dâhilinde kontrol ettiği bir mekanizma ile çalışması öngörülmüştür. Dünyada temel olarak uygulanan üç özelleştirme modeli olduğunu biliyoruz: Özelleştirmeyi finansman aracı olarak gören Latin Amerika Modeli, ekonominin sistematik dönüşümü için kullanılan Doğu Avrupa Modeli ve özelleştirmeyi etkinlik eksenine oturtmuş bir Batı Avrupa Modeli. Özellikle son beş altı yılda sağlık, enerji ve ulaşım sektöründe, uluslararası özelleştirme modellerinin karması diyebileceğimiz nitelikte kamu özel ortaklığı (KÖO) modelleri uygulamaları görmekteyiz. İngilizce tabiriyle Public Private Partnership (PPP) kısaltma anlamında dünyaca kabul edilmiş bir kavram olup, ülkemizde PPP karşılığı olmak üzere, Kamu Özel Ortaklığı yanında Kamu Özel Sektör İşbirliği gibi kavramlar da kullanılmaktadır. Kısaca PPP kamu hizmetlerinin devletçe klasik yollardan temini ile tüm hizmet temininin özel sektör aracılığıyla yapılmasının arasındaki yelpazede yer alan, devlet ve özel sektörün rol ve risk paylaşımı açısından birlikte katılımını öngören tüm mal ve hizmet teminlerini içeren bir üst kavramdır. İngiltere öncülüğünde yaygınlaşan PPP modeli, başta AB ülkeleri olmak üzere, tüm gelişmiş ülkelerde en önemli proje finansman yöntemlerinden biridir. Ülkemizde, sağlık sektöründe, ilgili Bakanlığa özgü bir yasa ile 2003 yılında başlatılan kamu özel ortaklığı projeleri hızla sürdürülmektedir. Son yıllarda en ileri örneğini Sağlık Bakanlığı bünyesinde 2007 yılında kurulan Kamu Özel Dairesi biriminde büyük çaplı sağlık kampusu projeleri, bu model çerçevesinde ihale edilmeye başlanmıştır. İhalelerin sonuçlanması kısa sürse de, finansman anlaşmalarının kesinleşmesi ve sözleşmelerin yürürlüğe girmesi oldukça uzun bir süreç almaktadır. Uygulama çok yeni başladığı için, ülkemizde henüz bu modelle yapımı tamamlanıp işletmeye açılmış bir sağlık tesisi bulunmamaktadır. Diğer yandan, hukukçular tarafından ifade edildiğine göre ülkemizdeki PPP modellerinin hukuki altyapısı oldukça karmaşıktır. 1980’den beri her model için ayrı düzenlenen mevzuat, her ne kadar özelleştirme çerçevesi altında birleştirilmeye çalışılmış ise de, bu modellerin Özelleştirme Hukuku kapsamında düzenlenmesi uygulamada sorunlar yaratmaktadır. Diğer yandan, hukukçuların temel bir eleştirisi de, proje ya da uygulama bazlı mevzuat yaklaşımlarından öte, ülkemizde uzun yıllar kullanılabilecek bir çerçeve hukuki altyapının kurulması yönündedir. Hâlihazır durumda, her kurumun kendi kamu özel ortaklık modelini uygulamaya geçirmek için teşebbüs içinde olduğu, ya da hukuki altyapının uygulama ile şekillendirilmeye çalışıldığı kaygıları vardır. PPP, temelinde risklerin dengeli paylaşımı esasına dayandığından, dikkatle üzerinde durulması gereken en önemli husus, bence fizibilite çalışmalarının hem kamu hem de özel sektör tarafından bağımsız olarak yapılıp değerlendirilmesinin sağlanmasıdır. Esasen sadece fizibilite aşamasında değil, fizibiliteden tasarıma, tasarımdan proje ve inşaat yönetimine, uygulama izleme ve denetiminden ihale ve işletme süreci danışmanlığına kadar oldukça geniş bir yelpazede teknik müşavire düşen roller bulunmaktadır. Bu roller, hem kamu idaresine hem de özel sektör müşterisine karşı üstlenilebilir. Ancak hâlihazırda uygulanan PPP ihalelerinde, kendi özel ihale yöntemlerini uygulayan idareler, teknik müşavirlerini ne KİK Danışmanlık ihale usulüne göre, ne de kalite ve maliyet bazlı uluslararası satın alma kurallarına göre seçmektedirler. Düzenlenen yeterlik koşulları yabancı müşavir zorunluluğu getirirken, sözleşme koşulları ve müteselsil sorumluluk riskleri, uluslararası hukuk kurallarına uygunluktan oldukça uzaktır. Kamu özel ortaklığı mevzuatı içerisinde bağımsız teknik müşavir kullanımına yönelik herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Yeni bir gelişme olarak, 2013 Mart ayında yürürlüğe giren bir yasa ile PPP modeli uygulamasının finansman ayağında Hazine garantisi getirilerek, yatırımcı açısından uygulamadaki mali riskler aşılmaya çalışılmıştır. Yetkililerce PPP modelinin sağlık sektöründeki uygulamaları ile kamu yararına birçok projenin hızla devreye sokulması hedeflendiği gibi, eğitim ve ulaşım gibi sektörlere de modelin yaygınlaşacağından bahsedilmektedir. Görünen odur ki, ülkemizdeki PPP uygulamalarında sadece devlet ile özel sektör değil, yerel ve uluslararası çeşitli sektörler ve çoklu meslek disiplinleri bir araya gelmektedir. Özellikle hukuk ve mali müşavirlerinin önemli görevler üstlendiği projelere, biz teknik müşavirler penceresinden bakıldığında, modelin kurumsal yapılanmasında bizler açısından taşların henüz tam yerine oturduğunu söyleyemeyiz. Son söz: Ülkemizde hukuki ve idari altyapı ne kadar hazır hale getirilirse getirilsin, kamu ve özel ortaklıkları modeli ile yaptırılacak işlerin uygulamada beklenen kalite, verimlilik ve etkinlik hedeflerine erişebilmesi için, kamu ve özelin birbirlerine bakışlarında temel bir anlayış değişikliği gerektiği görüşündeyim. Algılama farklılıklarını ortadan kaldırmanın yolu farkındalıkları arttırmaktır. Bilim ve teknoloji kökenli uygulamalar finansman modellerinden bağımsız konulardır, finansman modeli ne olursa olsun, teknik uygulamanın kalitesi ve etkinliği ancak teknik müşavirlik sektörü gelişmiş ülkelerde sağlanabilmektedir. Kamunun kendi teknik müşavirlik sektörü için, kamu özel işbirliği modeli içindeki projelerin çeşitli aşama ve dönemlerinde bağımsız teknik müşavirlik hizmeti alacak sistemi kurmasını veya mevzuat değişiklikleri için üzerinde düşünmesini gündeme getirmenin zamanı gelmiştir, kanısındayım. TEMA İŞBİRLİĞİ SÜRECİNE BAKIŞ Hülya EKSERT 1980 ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümü mezunu olup, hem kamu hem de özel sektörde büyük ölçekli kentsel su ve çevre projelerinde proje çalışanı, yöneticisi ve bireysel danışman olarak görev yapmıştır. Görev hayatına 1980’de Ege Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsünde kıyı mühendisliği ile başlamış, su ve çevre projelerine 1984 de kurulan İZSU’da çeşitli görevlerle devam etmiş, kamudaki görevini 1995‘de İZSU Genel Müdür Yardımcılığı görevinden ayrılarak sonlandırmıştır. Bu süreçte, on yıl süreyle uluslararası finansmanlı İzmir içme suyu ve kanalizasyon projelerini Dünya Bankası’nın kredi anlaşması gereği kurulan Proje Yönetim Birimlerinde çalışan ve başkan olarak sürdürmüştür. 1996-2000 yılları arasında yarı-özel bir kuruluş olan ALDAŞ Genel Müdürü olarak, Antalya su ve çevre projesinin gerçekleşmesi ile su işletmeciliğinin özelleşmesinde çalışmıştır. 2000-2003 yılları arasında Dünya Bankası’nın yarı-zamanlı danışmanı olarak Çeşme-Alaçatı Birliği’ne su ve atık su yatırımlarının gerçekleşmesi ile su işletmeciliğinin özelleşmesi sürecinde tip sözleşme geliştirme ve uluslararası işletmecilik ihalesi ve sözleşme müzakeresi süreçlerinde hizmet sunmuştur. Bu safhada, kentsel altyapının mekânsal bilgi sistemleri ile şeffaflaşmasına yönelik olarak çeşitli fizibilite çalışmalarına katılmıştır. AB’nin hibe değerlendirme programında bağımsız değerlendirici olarak da görev yapan Hülya Eksert, 2005’den bu yana Prota Mühendislik A.Ş. de, uluslararası sözleşmeler ve iş geliştirme konularında görev yapmayı sürdürmektedir. FIDIC sözleşmelerine, Dünya Bankası satın alma kılavuzlarına, AB nin PRAG satın alma usullerine, yerel satın alma mevzuatına hâkimdir. Kentsel altyapı ve çevre projelerinde ihtiyaç analizi, yatırım planlama, fizibilite, YİD, KOÖ gibi özelleştirme modelleri, su işletmelerinin performans değerlendirmesi ve iyileştirmesi gibi konularda makro ölçekte deneyim sahibidir. TEMMUZ2014 13 Munis ÖZER HAVALİMANLARI YAPIM VE İŞLETMESİNDE U luslararası literatürde kısa adıyla PPP (3P) olarak bilinen KamuÖzel İşbirliği (KÖİ) modelleri, dünyada ve ülkemizde artan altyapı yatırım ihtiyacını karşılamak için kamu kaynaklarının yanında alternatif finansman modeli olarak son yıllarda sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda ulaştırma, enerji, telekomünikasyon ve sağlık sektörlerindeki büyük ölçekli altyapı projeleri KamuÖzel İşbirliği yatırımlarının büyük bölümünü oluşturmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin altyapı yatırımlarını gerçekleştirmek için gerekli finansman ihtiyacı, son yıllarda KÖİ’ye olan ilgiyi arttırmaktadır. Bu nedenle TM dergimizin Temmuz 2014 sayısının temasının “KÖİ Yatırım Modelleri” olarak belirlenmesi çok önemli ve memnuniyet vericidir. Her ne kadar KÖİ tanımı, yapısı ve avantajları dergimizdeki diğer yazılarda yer alsa da, çok kısa olarak KÖİ’nin tanımına ve en belirgin özelliğine kısaca değinmek isterim. KÖİ, “bir sözleşmeye dayalı olarak, yatırım ve hizmetlerin, projeye yönelik maliyet, risk ve getirilerinin, kamu ve özel sektör arasında paylaşılması yoluyla gerçekleştirilmesini” ifade etmektedir. KÖİ yöntemini diğer klasik yöntemlerden ayıran en önemli özellik, özel sektör ile işbirliğinin sadece inşaat aşamasında değil işletme sürecinde de devam etmesi ve özel sektör inşaat ve işletme sinerjisinin oluşturulmasıdır. Ülkemizde, 1986 yılında enerji projeleriyle birlikte KÖİ modelleri yatırımlarda kullanılmaya başlanmış olup, özellikle 2003 yılı ve sonrasında Yap-İşlet, Yapİşlet-Devret, Yap-Kirala ve İşletme Hakkı Devri Modelleriyle farklı sektörlerde de uygulama sözleşmeleri imzalanmıştır. KÖİ Uygulama sözleşmelerinin sektörel dağılımlarına bakıldığında sayısal olarak, enerji sektörünün ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Sözleşme büyüklüklerinin sektörel dağılımına bakıldığında ise özellikle İşletme Hakkı Devir bedellerinin oldukça yüksek seviyelerde seyretmesine bağlı olarak havaalanı projelerinin enerji projelerinin önünde ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Onları takip eden karayolları projeleriyle birlikte toplam portföyün %90’lık kısmını bu üç sektör 14 SAYI32 oluşturmaktadır. Liman ve yat limanı projeleri ise sayıca çok olmasına rağmen proje büyüklüğü açısından ancak %2’lik kısmı oluşturmaktadır. Projelerin modellere göre dağılımına bakıldığında ülkemizde en yaygın olarak kullanılan KÖİ modelinin Yap-İşletDevret olduğu görülmektedir. İşletme hakkı devredilen projeler daha düşük pay alırken, Yap-İşlet modelinin sınırlı sayıda kullanılmış olduğu görülmektedir. Şu anda ihale aşamasında olan entegre sağlık kampüsü projelerinin hayata geçmesiyle birlikte Yap-Kirala modeli uygulamaları da başlayacaktır. Kalkınma Bakanlığı’nın KÖİ projeleri hakkındaki raporu maalesef güncel değildir ve 2012 yılına dayanmaktadır. KÖİ projelerinin tutarı 2013 yılında İstanbul 3.Havaalanı projesi ile birlikte 46 Milyar Dolara yükselmiştir. Çeşitli kaynaklardan elde edilen güncel verilere göre, ülkemizde kamu ile özel sektör 28 yılda 167 proje için güçlerini birleştirmişlerdir. Büyüklükleri 87,5 Milyar Doları bulan bu projeler içinde en büyük pay ise toplam 51.6 milyar dolar yatırımla havaalanı projeleridir. Diğer bir deyişle, KÖİ sektörel olarak ele alındığında; Aslan Payını Havaalanları Almıştır! Kamu-Özel Sektör, 28 yılda ülkemizde 17 havaalanı projesi için 51.6 milyar dolarlık yatırım yapmıştır. Ülkemizde KÖİ yönetimi ile Yap-İşletDevret (YİD) veya İşletme Hakkı Devir (İHD) modelleriyle sözleşmesi imzalanmış önemli havaalanı projelerini şöyle sıralayabiliriz; • İstanbul 3. Havaalanı • İstanbul Atatürk Havaalanı - İç ve Dış Hatlar Terminali, Katlı Otopark, Genel Havacılık Terminali • İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı - İç ve Dış Hatlar Terminali, Otopark, Yer Hizmetleri, Kargo, Yakıt • Ankara Esenboğa Havaalanı - İç ve Dış Hatlar Terminali • İzmir Adnan Menderes Havaalanı - İç ve Dış Hatlar Terminali • Antalya Havaalanı - İç ve Dış Hatlar Terminali • Antalya Gazipaşa Havaalanı • Muğla Dalaman Havaalanı - Dış Hatlar Terminali • Muğla Milas-Bodrum Havaalanı - Dış Hatlar Terminali • Çukurova Havaalanı • Zafer (Kütahya-Uşak-Afyon) Havaalanı • Zonguldak Çaycuma Havaalanı • Aydın Çıldır Havalimanı Bunun yanısıra özel sektörümüz çeşitli ortaklarla Gürcistan, Tunus, Makedonya, Kosova, Letonya, Hırvatistan, Suudi Arabistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde KÖİ modelleriyle havaalanı yapım ve işletmelerini üstlenmiştir. TEMA KAMU-ÖZEL İŞBİRLİĞİ (KÖİ) Havaalanı projelerinde KÖİ modeli özelleştirme kapsamına bağlı olarak değişik kategorilerde gerçekleştirilmektedir. Havaalanındaki hizmetler, Hava Tarafı (Air Side) ve Kara Tarafı (Land Side) olmak üzere iki ana unsurdan oluşmaktadır. Hava Tarafındaki Hizmetler; • ATC-Air Traffic Control - Hava Trafik Kontrolü • GTC-Ground Traffic Control-Yer Trafiği Kontrolü • Runway-Pist • Taxiway-Taksiyolu • Apron-Apron, olarak tanımlanmaktadır. Kara Tarafı Hizmetleri ise; • Terminal-Terminal Binası • Parking-Otopark • Hotel-Otel, hizmetleridir. Grafikte görüldüğü gibi KÖİ projelerinde havalimanları için özelleştirme kapsamına bağlı olarak dört değişik model uygulanmaktadır. • Hava ve kara tarafı dahil tüm hizmetleri içeren maksimum özelleştirme kapsamı, • Hava Trafik Kontrol Hizmetleri dışındaki standart tüm özelleştirme kapsamı, • Hava ve Kara Trafik Kontrol Hizmetleri dışındaki standart tüm özelleştirme kapsamı, • Sadece Kara Tarafı (Terminal, otopark, otel) hizmetlerini içeren kapsam Ülkemizde Hava Trafiği ve Uçak Yer Trafiği DHMİ tarafından yürütüldüğü için havalimanı projelerinde genelde son iki yöntem uygulanmaktadır. Yukarıdaki özelleştirme modellerine bağlı olarak KÖİ projelerinin kapsamı, havalimanı veya terminal olarak belirlenmektedir. Öngörülen iç ve dış hat yolcu ücretine ve beklenen yolcu sayısına bağlı olarak işletim süresi belirlenmekte- dir. Bazı sözleşmelerde yıllık artış oranı baz alınarak yolcu sayısı garantisi sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra sabit veya ciroya bağlı olarak imtiyaz/kira bedeli ödenmektedir. Havaalanlarında, yolcu başına alınan ücret dışında; konma, konaklama, köprü, aydınlatma, ısıtma-soğutma, emniyet tedbiri, follow-me, tahsis, kira ve reklam, kontuar, CIP, toplantı ve konferans salonu gelirleri ile bilet satışı, büro tahsis, otopark, telefon, anons emniyet tedbirleri, yer hizmetleri gelirleri vardır. Türkiye’deki yıllık yolcu sayısı 76 milyon iç hat, 73 milyon dış hat yolcusu olmak üzere 150 milyona ulaşmıştır. Toplam yolcu artışında grafikten görüleceği üzere, 2002-2013 yılları arasında %14 birleşik yıllık büyüme gerçekleşmiştir. Bu oran Batı Avrupa ülkelerinde %2 ila %5 arasında değişmektedir. DHMİ’nin gelecek yıllara ilişkin yolcu beklentisi %11 birleşik büyüme oranıyla 2023 yılında 350 milyon yolcu olarak hedeflenmiştir. KÖİ modeliyle gerçekleştirilen ve işletilen İstanbul Atatürk Havalimanı, tüm ülke yolcu trafiğinin %35’ini karşılamaktadır TEMMUZ2014 15 Munis ÖZER ve 2013’te yıllık 51 milyon yolcunun üzerinde hizmet vermiştir. 2000 yılından bu yana Atatürk Havalimanı, Avrupa’daki en işlek 6. Havalimanına dönüşmüş ve yoğunluk bakımından dünyada 17. sıraya yükselmiştir. Anadolu yakasında bulunan İstanbul’un 2.Havalimanı Sabiha Gökçen, yine 2009 yılında KÖİ modeliyle tamamlanan yeni terminal binası ve apronuyla, İstanbul hava trafiğinin üçte birine hizmet vermektedir. Antalya Havalimanı ise 2013 yılı son verilerine göre yolcu trafiği sıralamasında dünyada 52., Avrupa’da ise 13. sıraya yükselmiştir. Ana yerli taşıyıcı, Türk Hava Yolları (THY), üç kat büyüyerek yolcu trafiği açısından IATA üyeleri arasında ilk 10’a girmiştir. En büyük ikinci yerel havayolu Pegasus da yüksek bir büyüme hızı yakalayarak 47 uçaklık mevcut filosuna 100 ilave uçak daha sipariş etmeyi planlamaktadır. Yolcu trafiğinde öngörülen bu artış, ülkemizdeki mevcut havaalanlarının hizmet vereceği yolcu sayısını ve servis seviyesini artırmak amacıyla geliştirilmesini ve yeni havaalanı projelerinin hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla İstanbul’da 150 milyon yolcu kapasitesine hizmet verecek ve birbirinden bağımsız altı adet pisti olacak şekilde 3. Havaalanı projesi KÖİ modeliyle gerçekleştirilmektedir. İlk aşamada 90 milyon yolcuya hizmet verecek ve dört etapta tamamlanacak olan İstanbul 3. Havaalanı’nın dünyanın en yüksek kapasiteli havaalanı olması beklenmektedir. Türk yatırım ve yapım şirketlerinin gerek yurt içinde gerekse gelişmekte olan diğer ülkelerde, son yıllarda büyük ivme kazanan KÖİ modeli havaalanı projelerinde yer alması, sektörümüz açısından çok büyük önem arz etmektedir. Ülkemizdeki havalimanlarına ait yatırım projeleri T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na ait Altyapı Yatırım (Eski DHL) Genel Müdürlüğü ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir. KÖİ projeleri, proje gelişimi, uygulaması ve yönetimi açısından konvansiyonel inşaat projelerinden farklılıklar göstermek- 16 SAYI32 te; mimar, müşavir ve mühendisler KÖİ projelerinin tasarım, inşaat ve devreye alma süreçlerinde önemli roller almaktadırlar. Yeni planlanan havaalanı projeleri dışında, özel sektör mevcut havaalanlarında kamuya ait tesisleri devralarak modernize etmekte ve belirlenen ihtiyaçlara göre yeni yatırımlar yapmaktadır. Bu yatırımlar genelde ilerideki ihtiyaçlara göre genişletilebilen modüler yapılardan oluşmaktadır. Kapsamlı ve ileri teknoloji gerektiren havaalanı projeleri tasarım ve mesleki kontrolluk hizmetleri için Türk mimar, mühendis ve müşavirlik şirketlerinin yanı sıra, uluslararası üne sahip tasarım ve müşavirlik firmaları da KÖİ modeliyle gerçekleştirilecek havaalanı projelerinden pay alabilmek için büyük çaba göstermektedirler. Havaalanı KÖİ projelerinde İdare, bir Avan Proje hazırlatarak planlanan kapasite ve tesislere ait kriterleri belirlemektedir. Bu avan proje, Yüklenici tarafından seçilen mimarlık ve mühendislik firmaları tarafından hazırlanan master plan çalışmaları doğrultusunda geliştirilerek, uygulama projeleri hazırlanmaktadır. Ayrıca, son tasarlanan havaalanlarında “Engelsiz Havaalanı Konsepti” ön planda tutulmuş ve 24 kuruluş sertifikalarını almıştır. Tasarım ve inşaat kontrolluğunda ise genelde idarenin atadığı bağımsız bir mühendislik müşavirlik firması görev almaktadır. Sonuç olarak; Türk Mimar, Müşavir ve Mühendislik sektörünün KÖİ modeliyle gerçekleştirilen ve sözleşme büyüklükleri itibarıyla ilk sırada yer alan havaalanı projelerinde; • İdare adına avan projelerin ve ihale dosyasının hazırlanması, • Proje ve yapım sürecinde idare adına müşavirlik ve kontrolluk, • Yatırımcı ile birlikte master plan ve tatbikat projelerinin hazırlanması, • Kabul, devreye alma ve test aşamalarındaki müşavirlik, hizmetlerinden yeterli payı alabilmesini ümit ediyor ve İşveren İdarelerimizin bu konuda yeterli tecrübe ve deneyimi olan Türk Mimar, Müşavir ve Mühendislik sektörüne destek olmalarını temenni ediyorum. Munis ÖZER 1976 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun olan Munis Özer, 1980 yılında yine Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamıştır. 19771987 yılları arasında, GEMAŞ A.Ş.’de, uluslararası önemli projelerde ve NATO’ya ait çeşitli havaalanı projelerinde proje müdürü olarak çalışmıştır. 1987’de iki meslektaşı ile birlikte TMA Mühendislik Ltd. Şti’yi kurmuş ve sayısız projede Proje Müdürü ve Üst Düzey Yönetici olarak görev almıştır. TMA Mühendislik Ltd. Şti ortağı olarak, gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında pek çok projenin yönetiminden sorumludur. Libya’da 8 yıl süreyle aralıksız yönettiği projeler, su taşıma sistemleri pompa istasyonlarının, otoyolların, alt yapı çalışmalarının, tüm hidrolik, altyapı, yapısal, elektrik ve enstrumantasyon tasarımlarını içerir. Amerikan Hava Kuvvetleri ve Amerikan Büyükelçiliği ile ilgili projelerde ise yine projelerin koordinasyon ve inşaat tasarımlarından sorumlu olarak çalışmaktadır. Libya’daki demokrasi savaşından sonra, Priştina Adem Jashari Havaalanı projesinde “Proje Müdürü”olarak görev almıştır. Şu anda Mısır Kahire Havaalanı ve KKTC Ercan Uluslararası Havaalanı projelerini yönetmektedir. Munis Özer, TürkMMMB Kurumsal üyesi ve Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi’dir. Aynı zamanda DEİK Uluslararası Teknik Müşavirlik İş Konseyi’nde Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Azmi TIRAŞ KAMU ÖZEL İŞBİRLİĞİ (PPP) UYGULAMALARI VE (İZMİT KÖRFEZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI K amu hizmetlerinin özel sektörle işbirliği çerçevesinde gerçekleştirilmesinde imtiyaz, iltizam, Yap-İşlet-Devret (YİD), Yap-İşlet (Yİ), İşletme Hakkı Devri gibi yöntemler günümüze kadar uygulanmıştır. Ülkemizde de kamu ile özel sektörün işbirliğine yönelik uygulamalar Cumhuriyet öncesine kadar uzanmaktadır. Kamu hizmetlerine duyulan ihtiyacın nitelik ve nicelik olarak artması, yatırımlara ayrılan kaynakların yetersiz kalması veya bu kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasında görülen eksiklikler, klasik anlayışıyla gerçekleştirilen kamu hizmetlerinin istenen kalite ve düzeyde gerçekleştirilememesi nedeniyle alternatif modellerin uygulanması söz konusu olmuştur. Kamu-Özel İşbirliği modeli ülkelerin altyapı yatırımlarının karşılanması için ihtiyaç duyulan finansmanı sağlamak üzere başvurulan bir yol olarak ortaya çıkmıştır. Kamu-Özel İşbirliği modeli zamanla kamunun planlama, denetleme, koordinasyon; özel sektörün yatırımın hızlı gerçekleştirilmesi ve işletmecilik becerilerinin öne çıktığı bir model haline gelmiştir. Altyapı projeleri için yeni sermaye kaynaklarını devreye sokmak, farklı yönetim ve uygulama yöntemlerine imkan vermek, önceliklerin daha doğru şekilde belirlenmesini ve kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlamak Kamu-Özel İşbirliği modelinin avantajları olarak sıralanabilir. Buna ilave olarak yatırımın bedelinin esas olarak o hizmetten yararlananlarca karşılanması sağlanmakta, toplumun tamamından toplanan vergilerin, toplumun tamamının yararlanacağı alanlarda kullanılmasının önü açılmaktadır. Kamu hizmetlerinin özel sektör eliyle farklı modellerle gerçekleştirilmesine yönelik yasal düzenlemelerin yapılmasına 1980’li yıllarda başlanmıştır. Bu yasal düzenlemelere ilişkin ilk örnekler 3096 sayılı “Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun”, 3465 sayılı “Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) yapımı, Bakımı ve İşletilmesi İle Görev l e n d i r i l m e s i Hakkında Kanun” ve 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yapİşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Gerçekleştirilmesi Hakkında Kanun” olarak sayılabilir. Başlangıçta Yap- 18 SAYI32 İşlet-Devret modeli olarak ortaya çıkan, Kamu-Özel İşbirliği uygulamalarına daha sonra Yap-İşlet, İşletme Hakkı Devri ve YapKirala gibi modeller de ilave olmuştur. 3465 sayılı “Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) yapımı, Bakımı ve İşletilmesi İle Görevlendirilmesi Hakkında Kanun” uyarınca sadece otoyollar üzerinde bulunan 23 adet hizmet tesisinin YİD Modeli ile gerçekleştirilmesi sağlanmıştır. Ülkemizde Kamu-Özel İşbirliği modeline ait yasal düzenlemelerin yapılmasından itibaren enerji ve havayolu ulaşımı sektörlerinde gerçekleştirilen uygulamalar haricinde özel sektör katılımının istenen seviyelere ulaşamadığı görülmektedir. Özellikle Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yanında diğer birçok kuruluşun da uygulayabildiği 3996 sayılı kanun uyarınca gerçekleştirilen proje sayısı oldukça azdır. Bunun başlıca nedenleri olarak mevzuattaki boşluk veya belirsizlikler, uygulama alanının kısıtlı olması, muafiyet ve garantiler konusundaki eksiklikler, risk paylaşımındaki sorunlar sayılabilir. Bu sorunlar zaman zaman yapılan yasal ve mevzuat düzenlemeleri ile ortadan kaldırılmaya çalışılmış olup; 3996 sayılı kanun uyarınca yapılacak YİD projeleri için yapılan önemli düzenlemeler aşağıda sıralanmıştır. • 5762 sayılı Kanun ve 6456 sayılı Kanun ile 3996 sayılı kanuna yeni uygulama alanları ve sektörler ilave edilmiştir. • “İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak” şartı 5762 sayılı Kanun ile “İleri teknoloji veya yüksek maddi kaynak” olarak esnetilmiştir. • Sermaye şirketi veya yabancı şirket (Görevli Şirket) ile imzalanacak uygulama sözleşmelerinin Yüksek Planlama Kurulunca onaylanması gerekliliği 6111 sayılı Kanun ile yetkili idarelerin bağlı, ilgili veya ilişkili olduğu Bakan tarafından onaylanma olarak değiştirilmiştir • 4493 sayılı Kanun ile sermaye şirketi veya yabancı (Görevli Şirket) şirket arasında yapılacak sözleşmelerin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı düzenlenmiştir. • 6111 sayılı Kanun ile Görevli Şirketçe üretilen mal ve hizmetler için idare tarafından talep garantisi verilebilmesi imkanı getirilmiştir. • 5762 sayılı Kanun ile Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri tarafından sözleşmeye bağlanan katkı paylarının karşılığı, ilgili idarelerin yılı bütçelerine ödenek olarak konulması ve yatırım bedelinin idare veya hizmetten yararlananlarca ödenmesinin mümkün olduğu Yap-İşlet-Devret projelerinde, sözleşme tarafı merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, işletme süresi içinde taahhüt ettikleri garanti kapsamında doğabilecek ödeme yükümlülüklerinin sınırlamalara tabi olmadan idare bütçelerinden ödenmesi imkanı getirilmiştir. • 6288 sayılı Kanun ile, 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Mo- deli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanuna göre yap-işlet-devret modeli çerçevesinde gerçekleştirilecek projelerde, projeyi üstlenenlere yatırım döneminde proje kapsamında yapılan mal teslimleri ve hizmet ifaları için katma değer vergisi istisnası getirilmiştir. • 6288 ve 6428 sayılı Kanunlar ile Görevli şirket ile yapılacak sözleşmede, sözleşmenin feshedilerek yatırım ve hizmetin süresinden önce ilgili idare tarafından devralınması hükmünün bulunması hâlinde, yatırım ve hizmetlerin gerçekleştirilmiş kısmına tekabül eden yurt dışından sağlanan finansmanın ve varsa bu finansmanın teminine yönelik türev ürünlerden kaynaklananlar da dâhil olmak üzere mali yükümlülüklerin idare tarafından üstlenilmesine, gerçekleştirilmemiş yatırım ve hizmetlere ilişkin kısmının ise idarenin talebine bağlı olarak kullanılabileceğine ilişkin hükümlere yer verilebilmesi imkanı getirilmiştir. • 6288 sayılı Kanun ile Genel bütçe dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile bağlı ortaklıklar ve mahalli idareler tarafından gerçekleştirilen yatırım ve hizmetlere yönelik sözleşmelerin feshedilerek yatırım ve hizmetin süresinden önce ilgili idareler tarafından devralınması halinde, yatırım ve hizmetlerin finansmanı amacıyla temin edilen dış finansmanı üstlenmeye söz konusu idare; bu idarenin, özel bütçe kapsamında olması halinde, söz konusu dış finansmanın, Hazine Müsteşarlığı tarafından üstlenilmesine karar vermeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. • Yukarıda belirtilen dış finansman için, 6428 sayılı kanunla değişik 4749 sayılı kanunla Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından 3996 sayılı Kanun hükümlerine göre yap-işlet-devret modeli ile gerçekleştirilmesi planlanan ve tutarı asgari bir milyar Türk Lirası olması öngörülen yatırım ve hizmetlere ilişkin uygulama sözleşmelerinde yukarıda belirtilen şartlarda, Hazine Müsteşarlığı üstlenim imkanı getirilmiştir. Mevzuatta yukarıda belirtilen düzenlemelerden sonra 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşletDevret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun”a göre yap-işlet-devret modeli çerçevesinde büyük altyapı projelerinin gerçekleştirilmesi imkanı artmıştır. Gebze-Orhangaziİzmir Otoyolu İstanbul–Orhangazi İzmir Otoyolu’nun ilk etabını oluşturan (Anadolu Otoyolu-Dilovası) Ayr.-Orhangazi (İzmit Körfez Köprüsü dahil) Otoyolu projesinin 3996 sayılı kanun kapsamında Yap-İşlet-Devret Modeli çerçevesinde yaptırılması ve bu konuda Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yetkili kılınması 18.05.1995 tarih ve 95/T-33 sayılı YPK kararı ile kararlaştırılmıştır. Ancak söz konusu kesimin YİD modeli ile gerçekleştirilmesi için iki defa ihaleye çıkılmasına rağmen yukarıda belirtilen olumsuzluklar henüz giderilmediğinden bir sonuç alınamamıştır. Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez Geçişi Köprüsü Ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu projesinin 3996 sayılı kanun kapsamında Yap-İşlet-Devret Modeli çerçevesinde yaptırılması ve bu konuda Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yetkili kılınması 6.2.2008 tarih ve 2008/T-4 sayılı YPK kararı ile kararlaştırılmıştır. ÜYELERİMİZDEN GEBZE-ORHANGAZİ-İZMİR OTOYOLU DAHİL) PROJESİ FİNANSMAN MODELİ 7.5.2009 tarihinde yapılan ihale sonucunda Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay Ortak Girişimine görevlendirme yapılması için 02.07.2009 tarihinde karar verilmiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü ile Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay Ortak Girişimi arasında parafe edilen Sözleşme 24.9.2010 tarih ve 2010/T-34 sayılı YPK kararı ile onaylanarak 27 Eylül 2010 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşmenin imzalanmasıyla birlikte Görevli Şirket finansman temin çalışmalarına başlamıştır. Projenin, yatırım kredilerinde Hazine garantisi olmayan bir YİD projesi olduğu dikkate alındığında bankaların hazırlanmasını zorunlu tuttukları dokümanların sayıları ve hacimleri çok önemli boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenle altı ayı aşkın bir sürede yaklaşık 5,000 sayfayı bulan bu dokümanların hazırlanması için çalışıldıktan sonra, bu çalışmaların ürünü olan “Bilgi Dokümanı” tüm yabancı ve yerli bankalara sunulmuştur. UniCredit, WestLB, BNP Paribas, Calyon, Dexia, Mizuho, SACE, JBIC, NEXI, IFC, EBRD, BIIS, Yapı Kredi, İş Bankası, Finansbank, Akbank, Citibank gibi uluslararası kredi - finans kuruluşları ve bankalardan olumlu yanıtlar alınmış ve aralarından en iyi şartlarda katılım için ön teklif veren bankalar ile prensipte anlaşılmıştır. • 6111 sayılı Kanun ile 3996 sayılı Kanun kapsamında gerçekleştirilecek yatırım ve hizmetlerle ilgili olmak üzere görevli şirketin kullanımına bırakılacak olan mülkiyeti kamu kurum veya kuruluşlarına (kamu iktisadi teşebbüsleri dâhil) ve Hazineye ait taşınmazlar ile bedeli idare tarafından ödenmek suretiyle kamulaştırılarak tapuda idare veya Hazine adına tescil ya da tapudan terkin edilen taşınmazlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan diğer yerler için kullanım bedeli ve hasılat payı alınmayacağı düzenlenmiştir. TEMMUZ2014 19 Azmi TIRAŞ Köprüsü’nün de dahil olduğu Gebze – İznik Kavşağı arası belirlenmiş olup; Faz1 maliyeti 2.8 milyar ABD Doları olarak tespit edilmiştir. Mevzuata göre özkaynak / kredi oranı %20 / %80 olabilirken projenin bu fazı için 1.4 milyar ABD Doları Ana Kredi, 1.4 milyar ABD Doları da özkaynak sağlanmıştır. Uluslararası mali piyasalarda süregelen krizin etkisi ile ortaya çıkan likidite sıkıntısı ve yükselen faiz oranlarının yanı sıra bu kadar büyük bir miktarı toparlamak için birçok bankanın katılımını sağlamak ve tüm bu bankaların isteklerini belli bir oranda karşılayabilmek için müzakereler uzun sürmüştür. Diğer taraftan Sözleşmenin süresinden önce sonlandırılması halinde kullanılmış kredilerin Karayolları Genel Müdürlüğünce üstlenimi söz konusu olduğundan ve Karayollarının kendi özel geliri olmadığından borç üstlenimi halinde bunun ödenmesine ilişkin kredi verenleri tatmin edecek destek mektubu vb. konuların çözümü için çalışmalar sürdürülmüştür. İlk olarak 16 ticari ve 5 uluslararası finans kuruluşu ile ana koordinatör bankalar ile “Yetkilendirme (Mandate) Anlaşmaları” imzalanmıştır. Başlangıçta uluslararası finans kuruluşları ve bankaların katılımı ile projenin tamamının finansmanının bir paket olarak temini yolunda çalışmalara başlanmış olmasına rağmen; çok büyük proje maliyeti, Dünyadaki finansman krizi ve bankaların isteksiz davranışı, Görevli Şirket ortaklarından istenen çok yüksek nakit ve gayri nakit talepleri gibi nedenlerle finansman temin stratejisinde değişikliğe gidilmiştir. Yeni finansman stratejisinde projenin fazlar halinde finansmanı, Görevli Şirket ortaklarının tahammül edebileceği yükümlülükler ve sadece yerli bankalardan finansman temini ön plana çıkmıştır. Bu arada 6288 sayılı kanunla yapılan düzenleme ile sözleşmelerin feshedilerek yatırım ve hizmetin süresinden önce ilgili idareler tarafından devralınması halinde kullanılmış kredilerin Hazine Müsteşarlığınca üstlenimi imkanı getirilmiştir. Faz 1 olarak Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez Geçişi Köprüsü Ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu projesinin İzmit Körfez 20 SAYI32 Kredi temin sürecinde Finans Tarafları ile Görevli Şirket, Karayolları Genel Müdürlüğü ve Hazine Müsteşarlığı arasında oldukça uzun süren müzakereler neticesinde Kredi Anlaşması (Facility Agreement), Uygulama Sözleşmesi Doğrudan Anlaşma (Implemention Contract Direct Agreement), Borç Üstlenim Anlaşması (Debt Assumption Agreement), Alacaklılararası Anlaşma (Intercreditor Agreement), Teminat Anlaşmaları (Security Agreements) gibi çok sayıda anlaşma ve doküman hazırlanmıştır. Sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi halinde söz konusu yatırım ve hizmetlerin finansmanı amacıyla temin edilen dış finansmanı üstlenmeye Hazine Müsteşarlığı’nın yetkili kılınmasına ilişkin 11.03.2013 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nın alınmasını müteakip ilgili taraflar arasında yukarıda belirtilen anlaşmalar 15.03.2013 tarihinde imzalanmıştır. Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez Geçişi Köprüsü ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Projesi’nin YİD modeli ile gerçekleştirilecek ilk otoyol projesi olması ve daha önce benzer dokümanların hazırlanmamış olması nedeniyle Faz 1’in finansman temin süreci oldukça uzun sürmüştür. Bundan sonraki uygulamalarda bu süreç çok daha kısa sürecektir. Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez Geçişi Köprüsü ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Projesinin Faz 2b olarak adlandırılan İznik Kavşağı – Bursa arası için 600 milyon ABD Doları tutarındaki finansman temin çalışmaları halen devam etmektedir. Azmi TIRAŞ 1959 yılında Kahramanmaraş’ta doğan Azmi TIRAŞ, 1983 yılında Anadolu Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi İnşaat Bölümünden mezun olmuştur. 1984 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü Otoyolu Köprüler Şubesi Müdürlüğünde Yapım Mühendisi olarak göreve başlamıştır. 1996– 2003 yılları arasında Proje Kontrol Teknik Şefi, Yapım Teknik Şefi ve Sanat Yapıları Yapım Teknik Şefi, 2003–2011 yılları arasında Otoyolu Köprüler Şubesi Müdür Yardımcılığı görevlerini yürütmüştür. Bu dönemde yapım ve projelendirme çalışmaları devam eden önemli otoyol projelerinde sanat yapılarının uygulama projelerinin kontrolünde ve Karayollarındaki ilk yapişlet-devret projeleri olan 11 adet Otoyol Hizmet Tesisinin gerçekleştirilmesinde görev almıştır. 18 Şubat 2011 tarihinde Yapım ve Köprüler Şubesi Müdürü olarak atanmıştır. Karayolları Genel Müdürlüğünün ilk büyük ölçekli YİD projeleri olan GebzeOrhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu ve Kuzey Marmara Otoyolu, Odayeri-Paşaköy (3.Boğaz Köprüsü dahil) Kesimi projelerinde önemli görevler üstlenen Azmi TIRAŞ 16 Eylül 2013 tarihinde emekli olmuştur. Halen Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu YİD projesinde Müşavirlik hizmetini yürüten Yüksel Proje-Emay-Chodai İş Ortaklığında Proje Başmühendisi olarak çalışmaktadır. Japon Uluslararası İşbirliği Ajansında (JICA) Köprü Mühendisliği Eğitim Programına (1992-Japonya) ve Büyük Köprülerin Sismik Takviyesi Eğitim Programına (2004-Japonya) katılmıştır. İyi derecede İngilizce bilen Azmi TIRAŞ evli ve bir çocuk babasıdır. TÜRKMMMB 9.TEKNİK MÜŞAVİRLİK TürkMMMB - Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği tarafından düzenlenen Teknik Müşavirlik Kongreleri’nin dokuzuncusu, 26 - 27 Mart 2014 tarihlerinde Ankara’da “Yenilikçilik ve Araştırma - Geliştirme” teması ile gerçekleştirilmiştir. İnşaat sektörünün tüm paydaşlarının bir araya geldiği Kongre’de yapılan sunumların yanı sıra, Prof. Dr. Üstün DÖKMEN katılımcılara ilgi çekici bilgiler aktarmıştır. T ürkMMMB - Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği 2003 yılından bu yana inşaat sektörünün paydaşlarını buluşturmak, Teknik Müşavirlik hizmetlerinin farkındalığını artırmak ve işlenen çeşitli temalar kapsamında bilgilendirme yapmak amacıyla “Teknik Müşavirlik Kongreleri” düzenlemektedir. dığına dikkat çekerek, gelişmişlik düzeyi ve rekabet gücünün artması için yaratıcı fikirlerin desteklenmesi ve özellikle gençlere sistematik bilgi aktarımının sağlanması gerektiğini ifade etmiştir. Eğitime, bilgiye, insana, kaliteye ve teknolojiye yatırım konularında zayıf durumda olduğumuzu vurgulamıştır. Bu yıl 26 – 27 Mart 2014 tarihlerinde Ankara Ambassadore Otel’de dokuzuncusu gerçekleştirilen Teknik Müşavirlik Kongresinde, “Yenilikçilik ve Araştırma - Geliştirme” teması işlenmiştir. Demir Bey’in konuşmasının ardından kürsüye müteahhitlik sektörünün temsilcilerinden TMB-Türkiye Müteahhitler Birliği’nin o dönemki Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Emin SAZAK davet edilmiştir. Sayın SAZAK konuşmasında, müteahhitlik sektörünün Türkiye’ye dünya çapında kattığı artı değerlerden, sektörde yaşanan sıkıntılardan ve teknik müşavir/müteahhit/imalatçı işbirliğinin Türk firmalara ve ülkemize sağlayacağı katkılardan bahsetmiştir. İNTES - Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Başkan Vekili Mustafa DEMİR ise sayısal verilerle inşaat sanayiciliğinin mevcut durumuna değinerek, yenilikçiliğin bir devlet politikası olması gerekliliğini ifade etmiştir. Daha sonra söz alan İMSAD- Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dündar YETİŞENER, Türk firmalarının dünya çapında ulaştıkları başarıda yenilikçi uygulamaların ve özellikle tasarım aşamasında Ar-Ge’nin önemli rol oynadığını vurgulamıştır. Ayrıca, toplantıda bir araya gelen üç alt sektör arasındaki işbirliğinin faydalarından ve özellikle bu sektörleri temsil eden sivil toplum örgütleri arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinin öneminden bahsetmiştir. Hazırlıklarına aylar öncesinden başlanan Kongre’de, özellikle Teknik Müşavirlik, müteahhitlik ve inşaat malzemesi sanayisindeki yenilikçi yaklaşımlar ile araştırmageliştirme çalışmaları ve uygulamalarını irdelemek hedeflenmişti. 9.TEKNİK MÜŞAVİRLİK KONGRESİ: “YENİLİKÇİLİK, ARAŞTIRMAGELİŞTİRME” 9.Teknik Müşavirlik Kongresi’ne özel sektörde faaliyet gösteren müteahhitlik firmaları, inşaat malzemesi üreticileri, TürkMMMB üyesi ve üye olmayan Teknik Müşavirlik firmaları temsilcileri ile ilgili Bakanlık ve Kamu Kurumları temsilcileri, üniversitelerden, sektöre ilişkin sivil toplum örgütlerinden ve finans kuruluşlarından yoğun bir katılım olmuştur. Yenilikçilik, Araştırma-Geliştirme temasının işlendiği “9. Teknik Müşavirlik Kongresi” açılış konuşmaları ile başlamıştır. Ev sahibi TürkMMMB Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Demir İNÖZÜ, yenilikçi çalışmalar ve Ar-Ge uygulamalarının önemini vurguladığı konuşmasında, ülkemizin küresel inovasyon(yenilikçilik) endeksi sıralamasında henüz istenilen düzeyde olma- ODTÜ Rektör Yardımcısı ve ODTÜ TEKNOKENT Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Volkan ATALAY, Kongre’nin Ana Konuşmacısı olarak “Yenilikçilik, Araştırma-Geliştirme ve Üniversite” konulu bir sunum gerçekleştirmiştir. Sayın ATALAY sunumunda, Türkiye’deki Ar-Ge çalışmalarından ve bu çalışmalara üniversitelerin katkılarından bahsederek ODTÜ TEKNOKENT özelinde önemli istatistiki bilgiler sunmuştur. Kongrenin “Yenilikçi Bakışlar” başlıklı ilk oturumunda, TOBB Türkiye Teknik Müşavirlik Meclis Başkanı ve TürkMMMB Geçmiş Dönem Başkanı Sayın Fatma ÇÖLAŞAN, “Teknik Müşavir Seçim Yönteminin İnovasyon ve Sürdürülebilirlikle İlişkisi” başlıklı ilgi çekici bir sunum yapmıştır. Sayın ÇÖLAŞAN örneklerle mühendislik hizmetlerinin sürdürülebilir olmasının öneminden bahsederek, bu hizmetlerin ömür boyu maliyetler baz alındığında çok ufak maliyetlere sahip olduğunu, ancak yapım ve işletme-bakım maliyetlerine çok önemli etkileri olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle, dünyadaki uygulamalara da değinerek Teknik Müşavir seçiminin bedel değil kalite odaklı yapılmasının proje başarısı için en önemli unsurlardan olduğunu ifade etmiştir. İlk oturumun diğer konuşmacısı KAGİDER-Türkiye Kadın Girişimciler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Devrim G. EROL “Kadın Girişimciler ve Yenilikçi Yaklaşımlar” konulu sunumu ile iş dünyasında kadınların yeri ile ilgili dünyadan örnekler vererek, kadın girişimcilerin sayısının ülkemizde düşük seviyelerde olduğunu, nedenleri ile göstermiştir. Ülkemizde ye- nilikçi projelerle başarıya ulaşan kadın girişimcilerden örnekler vererek, başarı öykülerini artırmak için erkeklere de önemli görevler düştüğünü belirtmiştir. “1. Oturum”un ardından katılımcılar öğle yemeğinde bir araya gelerek tanışma olanağı bulmuşlardır. ETKİNLİKLERİMİZDEN KONGRESİ’NİN ARDINDAN... Dünyasında ve Özel Yaşamda Kaliteli İletişim, Yaşama ve Çalışma Sevinci” konulu değerli konuşmasında, ilginç uygulamalar ışığında aktardığı bilgilerle tüm katılımcılara verimli ve eğlenceli saatler yaşatmıştır. Katılımcıların büyük ilgi gösterdiği bu bölümde, günlük hayatta doğru bildiğimizi sandığımız birçok yanlış bilgiye sahip olduğumuzu farkettik. Kongrenin “Yenilikçi Uygulamalar” başlıklı ikinci ve son oturumunda mühendislik alanında TürkMMMB üyesi firmaların uyguladıkları yenilikçi yöntemler içeren projelerin sunumu yapılmış ve bu yöntemlerin amaçları ve projeye faydaları vurgulanmıştır. Yüksel Proje Uluslararası A. Ş. firmasından Sayın Özgür UĞURLU, İzmir Körfezi’nin iki yakası arasında ulaşım bütünlüğünün sağlanması amacı taşıyan “İzmir Körfez Geçiş Projesi”ni tanıtmış ve sunumundaki görseller ve animasyonlar ile katılımcıların ilgisini toplamıştır. Öğleden sonra Konuk Konuşmacı Psikolog, Yazar, Eğitimci Prof. Dr. Üstün DÖKMEN sahnede yer almıştır. TürkMMMB Teknik Müşavirlik Kongreleri’ne davet edilen Konuk Konuşmacılar ile katılımcıların kongreye hakim olan teknik konulardan uzaklaşarak, ilgi çekici sosyal konularla rahatlaması amaçlanır. Sayın DÖKMEN “İş Prota Mühendislik Proje ve Danışmanlık Hizm. A. Ş. firmasından Sayın Jozef KUBİN, “Sağlık Yapılarında Sismik Yalıtım Tasarımı ve Yerel Uygulamalar” konulu sunumunda özellikle deprem kuşağında yer alan ülkemizde oldukça önemli olan sismik yalıtım tasarımına ilişkin bilgi vererek, yenilikçi yöntemlerden örnekler vermiştir. Kongrenin son konuşmacısı Es Proje Mühendislik Müşavirlik Ltd. Şti. firmasından Sayın Altuğ AKMAN ise “Barajlarda 3-Boyutlu Dinamik Analiz Metodolojisi” konulu bir sunum gerçekleştirmiştir. Özellikle baraj tasarım ve yapımı alanında çalışan firma temsilcilerinin ilgi gösterdiği sunumunda Sayın AKMAN detaylı teknik bilgilere yer vermiştir. TEMMUZ2014 23 ARAMA TOPLANTISI: “TÜRK TEKNİK MÜŞAVİRLİK FİRMALARININ ÜLKE PAZARINDA KARŞILAŞTıKLARI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ”: Kongrenin ikinci günü TürkMMMB üyelerinin katılımına açık bir Arama Toplantısı gerçekleştirilmiştir. “Türk Teknik Müşavirlik Firmalarının Ülke Pazarında Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm Önerileri”ni tartışmayı amaçlayan bu toplantıda beş ayrı alt konu oluşturulmuş ve TürkMMMB üyelerinin hazırlık yapabilmesi için bu bilgiler öncesinde üyeler ile paylaşılmıştı. Aşağıdaki beş ayrı alt başlığın tartışıldığı beş ayrı grup oluşturulmuştur. • Türk teknik müşavirlik sektörünün kamu sektörüne yaptıkları işlerde karşılaştıkları sorunlar • Türk teknik müşavirlik sektörünün özel sektöre yaptıkları işlerde karşılaştıkları sorunlar • Uluslararası teknik müşavirlik şirketleri ile ülke pazarında gitgide artan haksız rekabet ortamı • Yüklenicilerin iç ve dış pazarda tercihlerini Türk teknik müşavirlerden yana kullanmamaları • KİK Danışmanlık ihalelerinde uygulamada kaliteyi seçememe, fiyatı temel alan seçime doğru gidiş Her grubun elde ettiği değerlendirmeler grup sözcüleri aracılığı ile tüm katılımcılar ile paylaşılmış ve Birliğimizin çalışmalarına ışık tutması amacıyla derlenerek “Arama Toplantısı Sonuç Bildirgesi” oluşturulmuştur. 34. OLAĞAN GENEL KURUL K ongre ertesinde, TürkMMMB’nin yıllık Olağan Genel Kurul toplantısı üyelerin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Seçimli Genel Kurul toplantısında Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine tekrar Sayın Demir İNÖZÜ getirilmiş ve önümüzdeki iki yıl süresinde görev yapacak Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve Onur Kurulu yedek ve asil üyeleri belirlenmiştir. Toplantıda ayrıca TürkMMMB tüzüğünde yapılması öngörülen değişiklikler görüşülmüş ve yeni tüzük metni karara bağlanmıştır. Ayrıca, Birliğimizde üyeliklerinin 25. Yılını dolduran üyelerimize Birliğimizin sembolü olan kırlangıç heykelleri takdim edilmiştir. 24 SAYI32 2014-2016 Dönemi Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin 34. Olağan Genel Kurul Toplantısı, 27 Mart 2014 tarihinde yapılmıştır. 2014-2016 çalışma dönemi için seçilen Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve Onur Kurulu asıl ve yedek üyeleri şöyledir. Yönetim Kurulu Asıl Üyeleri: 1. Demir İNÖZÜ 2. Salih Bilgin AKMAN 3. Sedef ERDOĞAN 4. Hamdi AYDIN 5. M. Sinan AKER 6. Munis ÖZER 7. H. Cemal KARAOĞLU 8. A. Süreyya URAL 9. Hülya EKSERT Denetim Kurulu Asıl Üyeleri: 1. Oktay AKAT 2. Zafer KINACI 3. Mehmet OKUTAN Onur Kurulu Asıl Üyeleri: 1. Fatma ÇÖLAŞAN 2. Osman ÖZKAN 3. Raşit ÜNÜVAR Yönetim Kurulu Yedek Üyeleri: 1. Yüksel TONGUÇ 2. Ertuğrul DİZDAR 3. Mehmet DÖNMEZ 4. Erol YÜCELEN 5. Kerim ORHON 6. Edip ÖZTÜREL 7. Hüseyin TEKİN 8. Atilla ÖZDİKMEN 9. Enis ÖNCÜOĞLU Denetim Kurulu Yedek Üyeleri: 1. İsmail Hakkı BAYDUR 2. Orhan ULUDAĞ 3. Nesim SÖNMEZ Onur Kurulu Yedek Üyeleri: 1. Haluk DOĞANÇAY 2. Erkan ŞAHMALI 3. Cemal AKÇA 26 SAYI32 Demir İNÖZÜ 1952 yılında Ankara’da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 1975 yılında Lisans, 1977 yılında Yüksek Lisans (Su Kaynakları Mühendisliği) dereceleri ile mezun oldu. Mesleki yaşamına 1975 yılında başladığı Temelsu Mühendislik Şirketi’nde 1989 yılına kadar çeşitli baraj, hidroelektrik santral, tünel, su ve toprak kaynakları geliştirme projelerinde master plan, fizibilite, kesin proje ve uygulama projeleri aşamalarında Proje Mühendisi ve Proje Müdürü olarak çalışmış, ayrıca nehir havzalarının geliştirilmesine yönelik projelerde ve eniyileme çalışmalarında kullanılan çok amaçlı baraj işletme programları yazmıştır. 1989 yılından bu yana şirket ortağı olduğu Temelsu Uluslararası Mühendislik Hizmetleri A.Ş.’nde 1989-2011 yılları arasında Genel Müdür olarak görev yapmış, yöneticilik görevlerinin yanı sıra Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan ve Tacikistan’da finansmanları uluslararası bankalarca sağlanan çeşitli projelerin Proje Direktörlüğü görevini üstlenmiş, Orta Asya Cumhuriyetleri ve Kafkaslar’da iş olanaklarının araştırılması ve geliştirilmesi çalışmalarında aktif olarak yer almış ve şirketin bu çalışmalarını yönlendirmiştir. Halen Temelsu Uluslararası Mühendislik Hizmetleri A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı olan İNÖZÜ evli ve iki çocuk babasıdır. TürkMMMB’nin 2012-2014 Döneminde de Yönetim Kurulu Başkanı olan Demir İNÖZÜ, Başkanlık görevine 2014-2016 döneminde de devam etmekte olup, Eylül 2013’den bu yana Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Uluslararası Teknik Müşavirlik İş Konseyi Başkanı olarak da görev yapmaktadır. Salih Bilgin AKMAN 1946 yılında Yozgat’ta doğan Salih Bilgin AKMAN, 1968 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi’nden İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun olmuştur. Mesleki hayatına Etibank Genel Müdürlüğü İnşaat Daire Başkanlığı’nda başlamış, Hüseyin Tabak-Güngör Arel Müşavirlik Bürosu’nda Proje Grup Şefi olarak çalıştıktan sonra Tabar Mühendislik Ltd. Şti.’nin ortağı olarak bir çok baraj, regülatör, hidroelektrik santral, içme ve kullanma suyu temini, dere ıslahı, sanayi tesisleri, çimento fabrikaları, demir-çelik üretim tesisleri, ulaşım tesisleri kati ve uygulama projelerinin hazırlanmasında Proje Müdürü olarak görev almıştır. ES PROJE Proje Mühendislik Müşavirlik Limited Şirketi’ni 2000 yılında kuran Salih Bilgin AKMAN, Şirket Genel Müdürü olarak çalışmalarına devam etmektedir. Baraj, hidroelektrik santral, gölet, sulama şebekesi, içmesuyu ve sanayi tesisler ile çelik, betonarme, ön ve ard germeli üst yapı projelerinde uzmanlığa sahip olan AKMAN; yurtiçi ve yurtdışındaki bir çok projenin mühendislik ve teknik müşavirlik hizmetlerinin yürütülmesinde projeler baş danışmanlığı ve koordinatörlüğü görevlerini üstlenmektedir. Salih Bilgin AKMAN evli ve iki çocuk babasıdır. Sedef ERDOĞAN 1967 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini T.E.D. Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra, 1989 yılında ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl, SU-YAPI Mühendislik Müşavirlik A.Ş. camiasındaki proje mühendisliği görevine başladı. Bir yıl baraj ve hidroelektrik santral bölümünde çalıştı. 1990-1991 yıllarında, Belçika’da uluslararası büyük bir mühendislik firmasının, kentsel alt yapı departmanında mühendislik yaptı, yoğun Fransızca eğitimi aldı. Daha sonra tekrar SU-YAPI’ya dönerek, 1991 yılından itibaren kentsel alt yapı ve ulaşım bölümünde, Türkiye’nin önemli ve büyük çaplı planlama ve projelendirme çalışmalarında görev alma imkanı buldu. Bu projeler arasında GAP Bölgesel Altyapı Geliştirme Projesi; (GAÇ) Güney ve Batı Anadolu Sahilleri Çevre Projesi, (BAKAY)Büyük Ankara Kanalizasyon ve Yağmursuyu Projesi, Büyük İstanbul İçmesuyu Projesi Melen Sistemi, Adana Atıksu Arıtma Tesisleri Fizibilite Projesi, Malatya Atıksu Arıtma Tesisleri Müşavirlik Hizmetleri, (HROD) Batman, Siirt ve Van Belediyeleri için İnsan Kaynakları ve Organizasyon Yapısı Geliştirme Projesi, (TINA) Türkiye Ulaşım Altyapısı İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi, Demiryolu Boğaz Tüp Geçişi (Marmaray Projesi) ve NABUCCO Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Türkiye Bölümü Mühendislik Hizmetleri projeleri sayılabilir. Ayrıca firmanın yurt içinde ve dışında, iş geliştirme ve teklif hazırlama bölümünü yönetti; halen firmanın Yönetim Kurulu Üyesidir ve Genel Müdür Yardımcılığı görevini sürdürmektedir. Evli ve bir çocuk annesidir. Hamdi AYDIN 1962 yılında Trabzon’da doğdu. Ruhr Üniversitesi Bochum, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 1986 yılında Yüksek Lisans derecesi ile mezun olmuştur. 1980-1986 yılları arasında eğitimi sırasında hem EMAY bünyesinde, hem de Batı Almanya’da ulaşım sistemleri konusunda muhtelif proje çalışmalarında görev almıştır. 1986 yılından bugüne kadar EMAY Uluslararası Mühendislik ve Müşavirlik A. Ş.’nin Şirket Ortağı ve Şirket Müdürü olarak görev yapmış, ayrıca bu süre zarfında başta karayolları, raylı sistemler, kentsel toplu taşıma sistemleri, köprüler, viyadükler ve tüneller olmak üzere yurtiçinde ve yurtdışında birçok altyapı, ulaştırma ve bina projelerinin mimari / mühendislik hizmetleri, fizibilite etütleri, ulaşım / trafik planlama ve tasarımı, proje yönetimi, BİRLİĞİMİZDEN Yönetim Kurulu inşaat ve saha kontrolluğu ve yönetimi hizmetlerinin yürütülmesinde bilfiil çalışmıştır. Evli ve iki çocuk babası olan Hamdi AYDIN, TürkMMMB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısıdır. M. Sinan AKER 1959 yılında Ankara’da doğan Sinan Aker, ilk, orta ve lise öğrenimini T.E.D. Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra 1983 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden Makina Mühendisi olarak mezun olmuştur. Surrey Universitesi’nden İşletme dalında Yüksek Lisans derecesi almış olan Aker, 1983 yılından itibaren çalışmaya başladığı, su ve toprak kaynakları, enerji, ulaşım, çevre, binalar gibi çeşitli alanlardaki projelerin master plan, fizibilite, proje ve inşaat kontrolü aşamalarında Türkiye’nin yanı sıra Pakistan, Azerbaycan, Hindistan, Gürcistan, KKTC, Bosna-Hersek, Irak, Özbekistan, Turkmenistan ve Suudi Arabistan gibi çeşitli ülkelerde Müşavirlik ve Mühendislik hizmetleri sunmakta olan DOLSAR Mühendislik A.Ş’de proje mühendisi, proje direktörü, proje koordinatörü gibi çeşitli görevlerde bulunmuştur. 1998 yılından beri DOLSAR Mühendislik Şirket Müdürü görevini yürütmektedir. Dünya Bankası, AB, EBRD, EIB, kfW gibi uluslararası finansman kuruluşları tarafından finanse edilen projelerde ve FIDIC sözleşmelerinde tecrübe sahibidir. TOBB Türkiye Teknik Müşavirlik Meclisi, DEİK Uluslararası Teknik Müşavirlik İş Konseyi, Dünya Su Konseyi, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, International Hydro Association, Su Enerjisi Birliği, Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği, Kalite Derneği gibi çeşitli ulusal ve uluslararası dernek ve birliklerde firma temsilcisi olarak görev almıştır. TürkMMMB 2012-2014 Dönemi Yönetim Kurulunda Başkan Yardımcısı olarak görev alan Sinan Aker bu görevini 2014-2016 döneminde de sürdürmektedir. Sinan Aker evli ve iki çocuk babasıdır. Munis ÖZER 1976 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun olan Munis Özer, 1980 yılında yine Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamıştır. 1977-1987 yılları arasında, GEMAŞ A.Ş.’de, uluslararası önemli projelerde ve NATO’ya ait çeşitli havaalanı projelerinde proje müdürü olarak çalışmıştır. 1987’de iki meslektaşı ile birlikte TMA Mühendislik Ltd. Şti’yi kurmuş ve sayısız projede Proje Müdürü ve Üst Düzey Yönetici olarak görev almıştır. TMA Mühendislik Ltd. Şti ortağı olarak, gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında pek çok projenin yönetiminden sorumludur. Libya’da 8 yıl süreyle aralıksız yönettiği projeler, su taşıma sistemleri pompa istasyonlarının, otoyolların, alt yapı çalışmalarının, tüm hidrolik, altyapı, yapısal, elektrik ve enstrumantasyon tasarımlarını içerir. Amerikan Hava Kuvvetleri ve Amerikan Büyükelçiliği ile ilgili projelerde ise yine projelerin koordinasyon ve inşaat tasarımlarından sorumlu olarak çalışmaktadır. Libya’daki demokrasi savaşından sonra, Priştina Adem Jashari Havaalanı projesinde “Proje Müdürü”olarak görev almıştır. Şu anda Mısır Kahire Havaalanı ve KKTC Ercan Uluslararası Havaalanı projelerini yönetmektedir. Munis Özer, TürkMMMB Kurumsal üyesi ve Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi’dir. Aynı zamanda DEİK Uluslararası Teknik Müşavirlik İş Konseyi’nde Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. H. Cemal KARAOĞLU 1965 İzmir doğumlu olan Cemal KARAOĞLU, ilk ve orta öğrenimini TED Ankara Kolejinde tamamladıktan sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümüne girmiş, 1987 yılında lisans, 1990 yılında yüksek lisans (Kıyı ve Liman Yapıları) dereceleri ile aynı üniversiteden mezun olmuştur. Mesleki yaşamına 1990 yılında başladığı Yüksel Proje Uluslarası AŞ.’de, Kefken Limanı, Fethiye Limanı, Çeşme Limanı, İskenderun Limanı Rehabilitasyonu gibi Kıyı Yapıları başta olmak üzere, Ankara’daki ilk metro hattı AnkaRay’ın da yer aldığı altyapı projelerinde Proje Mühendisi olarak görev yapmıştır. 1996 yılında Yüksel Proje Yönetim Kurulu Üyeliğine getirilen Cemal Karaoğlu, 2007 yılından bu yana Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir. Yöneticilik görevinin yanı sıra Türkiye ve aralarında Azerbaycan, Gürcistan ve Kuzey Irak’ın da bulunduğu birçok ülkede altyapı projelerinin mühendislik, müşavirlik ve kontrollük hizmetlerini gerçekleştirmiştir. Kendisi, Yüksel Proje’nin yurt içi ve yurt dışında iş geliştirme ve teklif hazırlama konularından da sorumludur. İstanbul menkul kıymetler borsasına kayıtlı İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (İŞGYO) firmasının 2010 yılından bu yana Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olan Karaoğlu, evli ve iki çocuk babasıdır. Ahmet Süreyya URAL 1963 yılında Ankara’da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 1986 yılında Lisans, Bilkent Üniversitesi İşletme Mühendisliği bölümünden 1988 yılında (MBA) İşletme Yüksek Lisans dereceleri ile mezun oldu. Mesleki yaşamına 1986 yılında başladığı GEMAŞ Genel Mühendislik ve Mimarlık A.Ş ’nde 1990 yılına kadar aralarında Anadolu TEM Otoyolu muhtelif kesimleri ve İzmit Kent geçişi, NATO Askeri Hava Meydanları fizibilite, kesin proje ve uygulama projeleri aşamalarında Proje Mühendisi ve Proje Müdürü yardımcısı olarak çalışmıştır. 1990 yılında askerlik görevini tamamlamasını takiben URAL Mühendislik Ltd. firmasının kurucu ortağı ve Şirket Müdürü olarak görev almıştır. Firmada yöneticilik görevinin yanı sıra Türkiye ve aralarında Rusya, Libya, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Moldova, Gürcistan ve Ukrayna’nın da bulunduğu birçok ülkede Sağlık, Ticaret, Konut Otel, Ofis, AVM ve benzeri büyük üst yapı yatırım projelerinin inşaat mühendisliği, müşavirlik ve kontrollük hizmetlerinin yürütülmesi hizmetlerini gerçekleştirmiştir. Halen URAL Mühendislik Ltd. Şti’nin Genel Müdürü URAL eşi Çiğdem Ural ile evli ve bir çocuk babasıdır. Hülya EKSERT Hülya Eksert, 1980 ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümü mezunu olup, hem kamu hem de özel sektörde büyük ölçekli kentsel su ve çevre projelerinde proje çalışanı, yöneticisi ve bireysel danışman olarak görev yapmıştır. Görev hayatına 1980’de Ege Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsünde kıyı mühendisliği ile başlamış, su ve çevre projelerine 1984 de kurulan İZSU’da çeşitli görevlerle devam etmiş, kamudaki görevini 1995‘de İZSU Genel Müdür Yardımcılığı görevinden ayrılarak sonlandırmıştır. Bu süreçte, on yıl süreyle uluslararası finansmanlı İzmir içme suyu ve kanalizasyon projelerini Dünya Bankası’nın kredi anlaşması gereği kurulan Proje Yönetim Birimlerinde çalışan ve başkan olarak sürdürmüştür. 1996-2000 yılları arasında yarı-özel bir kuruluş olan ALDAŞ Genel Müdürü olarak, Antalya su ve çevre projesinin gerçekleşmesi ile su işletmeciliğinin özelleşmesinde çalışmıştır. 2000-2003 yılları arasında Dünya Bankası’nın yarı-zamanlı danışmanı olarak Çeşme-Alaçatı Birliği’ne su ve atık su yatırımlarının gerçekleşmesi ile su işletmeciliğinin özelleşmesi sürecinde tip sözleşme geliştirme ve uluslararası işletmecilik ihalesi ve sözleşme müzakeresi süreçlerinde hizmet sunmuştur. Bu safhada, kentsel altyapının mekânsal bilgi sistemleri ile şeffaflaşmasına yönelik olarak çeşitli fizibilite çalışmalarına katılmıştır. AB’nin hibe değerlendirme programında bağımsız değerlendirici olarak da görev yapan Hülya Eksert, 2005’den bu yana Prota Mühendislik A.Ş. de, uluslararası sözleşmeler ve iş geliştirme konularında görev yapmayı sürdürmektedir. FIDIC sözleşmelerine, Dünya Bankası satın alma kılavuzlarına, AB nin PRAG satın alma usullerine, yerel satın alma mevzuatına hâkimdir. Kentsel altyapı ve çevre projelerinde ihtiyaç analizi, yatırım planlama, fizibilite, YİD, KOÖ gibi özelleştirme modelleri, su işletmelerinin performans değerlendirmesi ve iyileştirmesi gibi konularda makro ölçekte deneyim sahibidir. TEMMUZ2014 27 Hayat ERKANAL ILISU BARAJ BÖLGESİ’NİN KÜLTÜREL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ M evcut araştırmalara göre Mezopotamya geliştirdiği yeni ekonomik sistem sayesinde M.Ö. 4. bin yıl sonlarından itibaren yeni bir uygarlığın ortaya çıkışını gerçekleştirmiştir. Bu yeni ekonomik sistem ihtiyacı olan hammaddeyi ve mamul eşyayı temin etme amacıyla özellikle kuzey bölgeleriyle bağlantı kurmak mecburiyetinde kalmıştır. Hammadde olarak maden mevcut ekonominin can damarını oluşturmaktadır. Eşya üretimi dışında maden çeşitleri, bozulma derecelerine göre tasnif edilmiş, başta altın olmak üzere ekonomik sistemin temelini oluşturmuştur. Halka veya külçe haline getirilen maden çeşitleri bir çeşit para şeklinde kullanılmış, satın alma ve yaptırım gücüne sahip olmuştur. Ancak M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren külçeler damgalanarak ait oldukları ülkeler için bir çeşit devlet garantisi oluşturulmuştur. Diğer ülkeler gibi Mezopotamya’da da kara ulaşımı büyük güçlüklerle gerçekleştirilmiştir. Doğal yollar kullanılarak nakil işlerinde araba, hayvan ve hatta insan kullanılmıştır. Yol şartlarının zorluğu ve taşınan yükün azlığı büyük sıkıntılara neden olmuş, çok defa nakil işlemleri sekteye uğramıştır. Bu nedenle deniz ve akarsular üzerinden ulaşım ve nakliye konusu da, çok erken dönemlerden itibaren önem kazanmıştır. Dicle ve Fırat nehirleri gölet, baraj ve kanallar aracılığıyla sulama konusunda 28 SAYI32 Mezopotamya’ya farklı bir karakter kazandırmıştır. Az yağış alan bölgeler sulanarak elde edilen artık ürün, yeni ekonomik yapılaşmanın temelini oluşturmuş, uygulanan sistem sayesinde yeni uygarlığın temeli atılmıştır. Dicle ve Fırat ile bazı önemli kolları, sulama dışında nehir ulaşımında da hayati önem taşımıştır. Karum Nehir Limanı Nehir tekneleriyle kuzey bölgelerinden Mezopotamya’ya mamul eşya yanında özellikle başta maden olmak üzere hammadde taşınmıştır. Güneydeki nehir limanlarına ulaştırılan bu tür eşyalar, nehir yerleşimlerine ticari bir canlılık kazandırmıştır. “Karum” adı verilen nehir pazarları sayesinde ilgili kentler hem ekonomik, hem de siyasi yönden değer kazanmıştır. Nehir tekneleri akıntı doğrultusunda ancak kuzeyden güneye gidebilmektedir. Kuzeye, yani seyahatlerin başlangıç noktasına geri gelmeleri mümkün değildir. Ünlü tarihçi Herodot Mezopotamya nehir tekneleri hakkında şu bilgiyi vermektedir: “Şimdi başkentleri de dahil olmak üzere tüm ülkeyi ilgilendiren çok garip bir olaydan bahsedeceğim. Akıntı doğrultusunda aşağıya doğru Babil’e gelen tekneler yarım daire şeklinde olup tamamen deriden yapılmıştır. Assur Bölgesi’nin üst kısmında, kuzeyinde bu teknelerin ıskarmozları söğüt ağacından yapılmakta, üzeri ayrıca bir mekânın zeminini örtüyormuş gibi hayvan derisiyle kaplanmaktadır. Iskarmozlar sadece ön kısımda bulunmakta, geriye doğru uzatılmamaktadır. Böylece tekne bir kalkan gibi yuvarlak bir şekil almaktadır. İçi ayrıca samanla doldurulmakta, saman üzerine de yük yerleştirilmektedir. Yük olarak genellikle Finike şarap testileri taşınmaktadır. Tekne iki dümen küreğiyle yönetilmektedir. Ayakta duran iki kişiden birisi küreği kendine doğru çekerken, diğeri uzaklaştırmaktadır. Bu tekneler ufak olabildikleri gibi daha büyük boyutlara da sahip olabilmektedir. Her tekne içinde bir canlı eşek bulunur. Büyük teknelerde eşek sayısı daha fazla olabilir. Ulaşılan pazarda getirilen yükle birlikte ıskarmozlar ve saman da satılmakta, bunun yanında hayvan derisi toplanarak eşeğe yüklenmektedir. Daha sonra eşeklerle birlikte kuzeye seyahatin başlangıç noktasına gidilir. Akıntı güçlü olduğundan kuzeye aynı teknelerle gitmek mümkün değildir. Bu nedenle de teknelerde ağaç yerine hayvan derisi kullanılmıştır. Eşekler başlangıç KÜLTÜR - SANAT noktasına geldiğinde yeni tekneler inşa edilerek tekrar yola çıkılır.” Bu tür teknelerin dışında, tulumlar üzerine yerleştirilen ve “kelek” adını alan nehir ulaşım araçları da yakın bir zamana kadar Güneydoğu Anadolu bölgesinde kullanılmıştır. (Bakınız Resim 1: Ninive’de ele geçen bir kabartma üzerindeki kelek tasviri, MÖ 705/681 yılları.) Ayrıca Assur kaynakları daha farklı tekne tiplerini tüm ayrıntılarıyla yansıtmaktadır. Ilısu Baraj Bölgesi Diyarbakır, Batman, Siirt, Şırnak ve Mardin illerini kapsamaktadır. Bu bölge Mezopotamya kültürlerinin tamamen etkisi altında kalmıştır. Hatta bazı yerleşim yerleri Mezopotamyalılar tarafından gerek siyasi, gerekse ekonomik nedenlerle bizzat kurulmuştur. Fakat kuzeydeki bu bölgeye ulaşım, nehirlerin ters akıntıları nedeniyle ancak kara yollarıyla mümkündür. Ancak bölge Batı Suriye düzlüğünden, dolayısıyla Mezopotamya’dan Mardin Eşiğiyle ayrılmaktadır. Daha çok kireç taşından oluşan Mardin Eşiği, Orta Çağ’da Tur Abdin adını taşımaktadır. Klasik Çağ’da ise yazılı kaynaklarda Masius olarak karşımıza çıkar. Mardin Eşiği, Mardin’in doğusunda dik güney yamaçlarına sahiptir. Doğuda ise derin Dicle Vadisi’ne dayanmaktadır. Kuzeyi tedrici olarak Diyarbakır ovasına açılmakta, batısında ise Karaca Dağ bulunmaktadır. karşımıza çıkan bu yerleşim, aslında Dicle ile birleşen Sufrandere’nin doğduğu yerdir. Assur kralları özellikle kuzeye, Urartu bölgelerine sefere çıktıklarında Subnat kaynağına gelmekte, burada törenlerle stellerini diktikten sonra Kaşyari yolu adını verdikleri dağ yoluna yönelmektedir. Bu yol Midyat’a geldikten sonra, bir taraftan Assurca adı Suru olan Savur’a devam ederken, diğer taraftan Hasankeyf’e, dolayısıyla Dicle Vadisi’ne uzanmaktadır. Midyat Mardin Eşiği’nin merkezinde bulunmakta olup bölgenin en büyük merkezidir. Assur kaynaklarında adı Matiate’dir. Assur kaynakları bu doğal engeli Kaşyari Dağı olarak tanımlamaktadır. Bu isim M.Ö. 3. bin yılda Akad belgelerinde, M.Ö. 2. bin yılda Boğazköy kökenli Hitit metinlerinde de karşımıza çıkar. Köklü ve geleneksel Mezopotamya kültürleri bu doğal engeli, yani Kaşyari Dağı’nı aşarak varlıklarını daha kuzey bölgelerinde, bir yerde Ilısu Baraj Bölgesi’nde sürdürmüştür. Bu aşma olayı başlıca 3 ana yolla gerçekleştirilmiştir. Üçüncü yol ise Mardin’den çıkarak Savur üzerinden Dicle Vadisi ile birleşmektedir. Bu yollardan bir tanesinin başlangıç noktası, Cizre’nin 20 km güneybatısında bulunan Babil Köyü’ndedir. Assur kaynaklarında Subnat kaynağı olarak Resim 1 : Ninive kabartması İkinci yol Mardin Eşiği’nin güneyinde bulunan Nusaybin, Assurca Naşibina üzerindedir. Nusaybin’den çıkan bu yol adı Assurca Nabula olan Girnavaz üzerinden Çağ Çağ Vadisi’ne (Assurca Harmiş) girmekte ve Midyat’a kadar uzanmaktadır. Kültürel, stratejik ve ekonomik özellikleriyle büyük önem taşıyan Mardin Eşiği veya Assurca adıyla Kaşyari Dağı, dik yamaçlarıyla Ilısu Baraj Gölü’nün güney kenarını oluşturmaktadır. Kaşyari Dağı’nın kuzeyi büyük çapta Dicle Nehri tarafından kesilmiş, hatta bir ölçüde oyulmuştur. Dicle’nin kuzeyi ise daha çok alçak ve düz bir arazi yapısına sahiptir. Özellikle Bismil-Batman arası ova görünümündedir. Bu bölgede Batmansu Dicle ile birleşmektedir. Buna karşın Hasankeyf-Ilısu arası, yani Mardin Eşiği’nin doğusu derin bir vadi görünümündedir. Bu vadi içinde Dicle Nehri’nin kolları Botan ve Garzan çayları kuzeye doğru uzanmaktadır. Baraj gölünün şekli de gerek Dicle Nehrine, gerekse kollarına uyum sağlamaktadır. Dicle Vadisi ve çevresindeki arazi üzerinde sulu tarım yapılması, ayrıca Dicle’nin nehir ulaşımında kullanılması nedenleriyle çevresindeki yerleşim yerlerinin sayısı çoğalmıştır. Bu çoğalma arazi yapısı nedeniyle özellikle BismilBatman arasında dikkati çekmektedir. Assur eyalet merkezi Tuşhan’da büyük olasılıkla aynı bölgede bulunan Ziyaret Tepe üzerinde yer almaktadır. Gene aynı bölgede bulunan Giricano’da yapılan kurtarma kazısında ele geçirilen Yeni Assur Devri’ne ait çivi yazılı belgeler, bölgenin tarihi coğrafyası hakkında önemli bilgiler vermiştir. Yapılan kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda bölgede Akeramik Neolitik Çağ’dan (M.Ö. 9.-10. bin yıllar) Orta Çağ’a kadar hemen hemen her devre ait kültür safhalarının mevcudiyeti ortaya konmuştur. Bu arada her safhada Mezopotamya kültürlerinin ağırlığı açık bir şekilde tespit edilebilmektedir. TEMMUZ2014 29 Hayat ERKANAL bilmektedir. Önasya’da nehir ulaşımının varlığını ortaya koyan çok sayıda kaynak bulunmaktadır. Fakat bu nehir ulaşımıyla bağlantılı bir liman tesisi bugüne kadar açık bir şekilde karşımıza çıkmamıştır. Çattepe nehir limanı bu konuda bizi aydınlatan tek örnektir. Botan Çayı ile birleşen Başur Çayı kenarındaki Başur Höyük, özellikle Mezopotamya kültürlerini yansıtması nedeniyle büyük önem taşır. Hasankeyf Hasankeyf bilindiği gibi Orta Çağ kökenli mevcut kültürel özelliklerin yanında, Roma ve hatta büyük olasılıkla Assur dönemlerine ait kalıntı ve buluntuları da içermektedir. Cizre’den çıkarak Mardin Eşiği’ni aşan tarihi Assur Kaşyari yolunun Hasankeyf ile bütünleştiği alan henüz tespit edilememiştir. Yolun Gercüş’ün batısından bölgeye ulaştığı mevcut höyüklere dayanarak söylenebilir. İlgili uzmanların Hasankeyf Bölgesi’nde yapacağı araştırmalar konuya açıklık getirecektir. Son yıllarda yapılan kazı çalışmaları sonucunda Dicle’nin kuzeyindeki höyükte Akeramik Neolitik Çağ’a ait bir yerleşim yeri açığa çıkarılmıştır. Üretim öncesine dayanan bu yerleşim, Hasankeyf’e 10-12 bin yıllık yeni ve çok önemli bir boyut kazandırmıştır. sayısı ve karakterleri henüz tespit edilememiştir. Fakat oluşturdukları yükselti Roma Devri’nde ve Orta Çağ’da bir kale olarak değerlendirilmiş, etrafı oldukça düzgün taşlarla örülerek güçlü bir savunma sistemi ortaya çıkarılmıştır. Bu savunma sisteminin dışında, Dicle’ye açılan güneyinde, gene taş örgüye sahip bir iskele bulunmaktadır. Ayrıca iskeleden yukarıya çıkışı sağlayan bir merdiven mevcuttur. Burası bir nehir limanıdır. Yanaşan teknelerin akıntıya kapılmalarını önleyen farklı bir düzenleme de bu iskelede görüle- Mezopotamya’da M.Ö. 4. bin yıl sonlarında ortaya çıkan ekonomik sistem sayesinde ilk şehir kültürü ortaya çıkmıştır. Kent mimarisi, para anlayışı, sanatsal gelişim, yazı ve çok tanrılı din anlayışı bu yeni yaşam şeklinin en önemli ürünleridir. Ekonomik sistem ve siyasi yaşam artık mabet çatısı altında yönlendirilmektedir. Bu yeni sistem Güney Mezopotamya’daki Uruk şehrinde tespit edilmiş, bu nedenle de “Geç Uruk Çağı” adını almıştır. M.Ö. 3. bin yılın ilk çeyreği içinde sisteme siyasi güç egemen olmaktadır. Saray ve siyasi otorite aynı ekonomik yapıyı devam ettirmiş, her konuda aşama kaydedilerek yerleşim alanları şehir devletlerine dönüştürülmüştür. Bu gelişim sonucunda Mezopotamya uygarlığı geleneksel yapısına kavuşmuştur. Siyasi gücün haki- Botan Vadisi içinde yer alan üç kazı, Anadolu kültür tarihi dışında, insanlık kültür tarihi açısından da büyük önem taşımaktadır. Çattepe, Gusir Höyük ve Başur Höyük bu yönüyle ele alınarak değerlendirilmelidir. Çattepe, Botan Çayı’nın Dicle ile birleştiği yerde bulunmaktadır. Bir yarımada görünümünde olan tepe, çok sayıda tarih öncesi tabakanın üst üste gelmesiyle oluşmuştur. Bu tabakaların 30 SAYI32 Çattepe Nehir Limanı KÜLTÜR - SANAT miyeti nedeniyle, bu döneme “Er Hanedanlar Devri” denmiştir. Ortaya çıkan çivi yazısında kullanılan dil nedeniyle bu uygarlık Sumerlere mal edilmiştir. 1973 yılında Türkiye’ye döndüm ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinde uzman olarak çalıştım. Aynı yıl Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne asistan olarak atandım. Bu görevde 1976 yılına kadar hizmet verdim. Başur Höyük, Mezopotamya ve insanlık kültür tarihi açısından büyük önem taşıyan bu her iki devri de bünyesinde bulundurmaktadır. Mimari özellikler yanında devirlerin en karakteristik buluntularına da sahip olan Başur Höyük, bölge arkeolojisine yeni boyutlar kazandırmıştır. Gene Botan Vadisi içinde yer alan Gusir Höyük, günümüze kadar bilinen en eski üretim öncesi yerleşim yeridir. Akeramik Neolitik Çağ’a ait olan bu merkez tahminen günümüzden 12.000 yıl öncesine aittir. Kazılar sonucunda ortaya çıkan yapı grupları, gelişmiş bir toplum anlayışına işaret etmektedir. Hasankeyf, Gusir Höyük ve Batman’ın batısında bulunan Körtiktepe Ilısu Baraj Bölgesi’ne çok önemli yeni bir boyut kazandırmıştır. Her 3 merkez de üretim öncesi Akeramik Neolitik Çağ’ı temsil etmektedir. Bu merkezler sadece Anadolu’nun değil, tüm insanlığın bugüne kadar bilinen en eski yerleşim yerleridir. Bölgede yürütülen kurtarma kazılarında açığa çıkartılan maddi kültür değerlerini sergileme amacıyla 3 müze inşa edilmiştir. Bunlar arasında bulunan Batman Müzesi’nin sergileme işlemleri tamamlanmıştır. Diyarbakır Müzesi’nde tahsis edilen bir binanın teşhir ve tanzim çalışmaları devam etmektedir. Hasankeyf Müzesi’nin ve Kültürparkı’nın inşaat çalışmaları devam etmektedir. Hasankeyf Müzesi tüm baraj bölgesinin hem arkeolojik, hem de etnografik değerlerine yer verecektir. Kültürpark içinde ise mimari özellikler sergilenecektir. Bu müzecilik faaliyetleri sonucunda Ilısu Baraj Bölgesi kültür değerlerinin büyük ölçüde genç nesillere tanıtılması sağlanmış olacaktır. Prof. Dr. Hayat ERKANAL 10 Kasım 1940 yılında Mediha ve Hilmi Erkanol’un ikinci çocuğu olarak İzmir’de dünyaya geldim. Ankara’da Kurtuluş Lisesi’nden mezun olduktan sonra, 1959 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi kürsüsünde eğitime başladım. Öğrenciliğim sırasında Prof. Dr. Nimet Özgüç, Prof. Dr. Tahsin Özgüç, Prof. Dr. Sedat Alp, Prof. Dr. Halil Demircioğlu, Prof. Dr. Afet İnan ve Prof. Dr. Firuzan Kınal’dan Arkeoloji, Hititçe ve Eski Çağ Tarihi ile ilgili konularda derslere katıldım. 1964 yılında “Babil Silindir Mühürlerinde Tanrı EA” konulu lisans teziyle Üniversiteyi “PEKİYİ” derece ile bitirdim. 1963-64 yıllarında Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde çeşitli görevlerde çalıştım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursunu kazanarak 1966-1973 yılları arasında Batı Almanya’ya Doktora yapmak üzere gönderildim. “Zentralanatolische metallwaffen im 2. Jahrtausend” konulu doktora tezimi, Prof. Dr. B. Hrouda ve Prof. Dr. K. Bittel başkanlığında hazırlayarak, “PEKİYİ” derece ile Doktor ünvanını aldım. Almanya’da Prof. Dr. Barthel Hrouda, Prof. Dr. Kurt Bittel, Prof. Dr. Annalise Kammenhuber, Prof. Dr. Einer von Schuler ve Dr. Eva Strommenger’den dersler aldım ve çeşitli seminerlere katıldım. Askerlik görevimi topoğrafya servisinde yedek subay olarak tamamladıktan sonra, Araştırma Görevlisi olarak girdiğim Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı’nda halen Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktayım. 1979 yılında “Anadolu’da Tunç Dönemlerinde Kesici Aletler” konulu tezle Doçent oldum. 1988 yılında Profesörlüğe yükseltildim. 1982 yılından bu yana Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün muhabir üyesiyim. 1986-1990 yıllarında, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Dekan Yardımcılığı görevinde bulundum. 1989 yılında Almanya’nın Münih kentinde Ludwig Maximilians Üniversitesinde “Güneydoğu Anadolu Arkeolojisi” üzerine bir sömestr ders verdim. 1999 - 2006 yılları arasında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüttüm. 2000 – 2007 yılları arasında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanlığı görevini yürüttüm. Ankara Üniversitesi Su Altı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni (ANKÜSAM) kurarak, 2006-2007 yıllarında merkez müdürü olarak görev yaptım. 1964 yılından beri Prof. Dr. Armağan Erkanal (Öktü) ile evliyim. TEMMUZ2014 31 Bİ RLİĞİMİ Z D E N H ABE R L E R EFCA 2014 Konferansı – Varşova, Polonya EFCA 2014 Konferansı 21 - 23 Mayıs 2014 tarihleri arasında Polonya’nın başkenti Varşova’da gerçekleştirilmiştir. Konferans ve Genel Kurul toplantısına TürkMMMB’yi temsilen EFCA EEA (European External Aid) Komitesi temsilcimiz Raşit ÜNÜVAR ile Birlik Yöneticimiz Pelin ERDOĞAN katılmıştır. TürkMMMB-İMSAD-TMB Yönetim Kurulları Buluşması İNTES Yönetimi ile Toplantı Sektörün üç önemli paydaşının Yönetim Kurulu Başkanları ve Üyeleri, 23 Mayıs 2014 tarihinde TMB Genel Merkez binasında bir toplantı gerçekleştirmişlerdir. Toplantıda mevcut işbirliğinin artırılması kararlaştırılmış, beraber düzenlenecek etkinliklere yönelik çalışmaların detayları görüşülmüştür. TürkMMMB Yönetim Kurulu Üyeleri 12 Mayıs 2014 tarihinde İNTES’e bir nezaket ziyareti gerçekleştirerek, İNTES Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri ile görüşme yapmışlardır. 11.Teknoloji Ödülleri – ENDECO Mühendislik Firmasının Aldığı Ödül İki yılda bir TÜBİTAK, TTGV – Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı ve TÜSİAD tarafından organize edilen Teknoloji Ödülleri’nin onbirincisi gerçekleştirilmiş ve kazananlara 21 Mayıs 2014 tarihinde ödülleri verilmiştir. Üyelerimizden ENDECO Mühendislik firmasının bir diğer girişimi olan NOVİTAS Yapı Teknolojileri firmasının, jeodezik kabuk sistemlerle geliştirilen «Jeodezik Afet Evi Tasarımı» başlıklı projesiyle mikro ölçekli firma/ ürün kategorisinde ödül kazandığını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Emeği geçenleri tebrik eder, başarılar dileriz! Barajlar Kongresi Ödül Töreni TürkMMMB organizasyonunda DSİ yetkilileri ile 28 Nisan 2014 tarihinde Ankara’da bir yemekli toplantı gerçekleştirilmiştir. Söz konusu yemekli toplantıda, DSİ Genel Müdürü Akif ÖZKALDI başkanlığında düzenlenen 2. Barajlar Kongresi ödül töreninde Oturum Başkanları, İcra Kurulu ve DSİ Emekli Genel Müdürleri’ne plaketleri verilmiştir. Dünya Bankası Ziyareti Dünya Bankası yetkililerinden oluşan bir heyet 24 Nisan 2014 Perşembe günü Birliğimize bir ziyarette bulunmuşlardır. Ankara ofisi yetkilileri ile birlikte Dünya Bankası Washington DC ofisinden bir yetkili de söz konusu ziyarete katılmıştır. Yeni Üyelerimiz FAMER Mühendislik firmasından Mehran REZAZADEH bireysel üye olarak, ALPKON Yapı Tasarım Müşavirlik Mühendislik Mimarlık A.Ş. firması tüzel üye olarak Birliğimize katılmışlardır. 32 SAYI32 Dünyada doğa harikaları, WILO’da mühendislik harikaları… Cebelitarık Boğazı Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans ve verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin. www.wilo.com.tr APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS