Köy-Koop Haber Gazetesi 38. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 38. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi OCAK 2015 Yıl:4 Sayı:38 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Dünya Kooperatifçilik Günü’nde Köy-Koop Denizli Birliği Yeni Hizmet Binasını Açtı »» 20-21 Aralık 2014 tarihinde Dünya Kooperatifçilik Günü kapsamında Denizli’de düzenlenen etkinliklerde; Köy-Koop Denizli Bölge Birliği yeni hizmet binasını hizmete açtı. İki gün süren etkinlikler kapsamında “Türkiye Açısından Aile Çiftçiliğinin Temel Sorunları ve Çözüm Önerileri” konulu form, ikinci gününde ise “Aile Çiftçiliği ve Kooperatifçilik” konulu panel düzenlendi. 20-21 Aralık 2014 tarihinde gerçekleşen etkinliklere; Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği (KÖY-KOOP) Genel Başkanı Yakup Yıldız, Türkiye Orman Kooperatifleri (OR-KOP) Merkez Birliği Eğitim Araştırma ve Projeler Koordinatörü Ünal Örnek, Türkiye Hayvancılık Kooperatifleri (HAY-KOOP) Genel Başkanı Ahmet Ertürk, Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri (SÜR-KOOP) Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Kartal, Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (DGRV) Proje Koordi- natörü Prof. Dr. Selahattin Kumlu, Dünya Çalışma Örgütü Başdanışmanı Prof. Hüseyin Polat, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Kontrolörler Başkan Yardımcısı Kastamonu Ekonomisi İçin Büyük Birleşme; BAKAP »» Köy-Koop Kastamonu Başkanı Erol Akar, düzenlediği basın toplantısında Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı Platformu’nu (BAKAP) kurduklarını açıkladı. Düzenlenen toplantıya platforma bağlı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Kastamonu, Çankırı, Çorum, Sinop, Zonguldak ve Karabük illerini kapsayacak olan Kırsal Kalkınma Platformu’nu oluşturan kuruluşlar; Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Ziraat Odası, Veteriner Hekimleri Odası, Muhtarlar Derneği, Kooperatifler Birliği, Damızlık ‘Kooperatifleşmenin insana yakışan bir yapı’ olduğunu söyleyen, Türkiye’nin en başarılı kooperatiflerinden Tire Süt Kooperatifi’ni marka haline getiren Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük ile konuştuk. » Syf 12’de Milli Kooperatifler Birliği Öncülüğünde Çin'e Seyahat Düzenlendi Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Milli Federasyonu ACFSMC ile Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Türkiye Koop arasında yapılan ‘İyi Niyet Protokolü’ iki ülke kooperatifleri arasında karşılıklı ortak çıkarları korumayı ve »» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar 5 Aralık Dünya Toprak Günü vesilesiyle bir açıklama yaptı. Açıklamada, başta toprak olmak üzere doğal kaynakların bilinçsizce kullanımı ve bunun sonucunda meydana gelen kayıpların ürkütücü boyutlara ulaştığını, sınırlı ve sonlu olan toprak kaynaklarındaki kayıpların ve bu kayıplara karşı zamanında önlem alınmamasının ülkemize pahalıya mal olacağını bildirdi. » Syf 6’da Geofit Bahçesi Açıldı »» TMKB öncülüğünde Çin kooperatifleri ile ilk kez gerçekleştirilen işbirliğinin, yalnız kooperatiflerimiz ilişkilerine değil, genel anlamda Türkiye-Çin ekonomik ilişkilerine de önemli bir boyut kazandırması bekleniyor. Sığır Yetiştiricileri Birliği, Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği, Arı Yetiştiricileri Birliği, Kırmızı Et Üreticileri Birliği, Süt Üreticileri Birliği ve Türkiye Ziraatçılar Derneği. » Syf 4’te “Kooperatifçiliği dünya kabul etti, Türkiye de etmek zorunda” Ercan Aktaş, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Dr.Mehmet Yakut ve Pamukkale Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Bolu Üniversitesi, İzzet Baysal Üniversitesi, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi ve Adnan Menderes Üniversitesi’nden akademisyenler ve öğrenciler, Denizli Pamukkale Belediye Başkan Yardımcısı Ali Değirmenci, Pamukkale Kaymakamı Veysel Beyru ve Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Sezgin Kutlu, Köy-Koop ve HayKoop Bölge Birlik Başkanları, kooperatif ortakları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve basın mensupları katıldı. » Syf 10’da Ülkemiz Topraklarının En Önemli Sorunları Erozyon, Tuzluluk, Çoraklaşma geliştirmeyi hedef alan ticaretin geliştirilmesi ve inovasyon ve ürün geliştirme gibi konularda edinilmiş deneyimleri paylaşma ve iki halk arasındaki dostluk ve dayanışmanın güçlenmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor. » Syf 4’te »» Dünya’nın ılıman iklim kuşağındaki en büyük ve Türkiye’nin tek Geofit Bahçesi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Ekeri’in katıldığı bir törenle Yalova’da hizmete girdi. 2012 yılında Yalova’da temeli atılan, toplamda 20 bin metre kare alan üzerine kurulu ve 10 milyon TL’nin üzerinde bir yatırımla gerçekleşen Geofit Bahçesinde; 450 m2 Geofit Sergileme alanı, 500 m2 Alpin Sera, Bin 118 m2 Çoğaltma ve Yetiştirme seraları, 500 m2 idari bina, 17 bin 400 m2 açık Geofit Bahçesi, 2 bin 600 m2 kapalı alan yer alıyor. »Syf 5’te Hadi İLBAŞ Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -38» Syf 2’de Tarımı Sömüren, Çiftçiyi Yoksullaştıran Ekonomi Politikaları » Syf 14’te Yeniden Başlama Zamanı Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ünal ÖRNEK Tarımda Yitik Yıl 2014 » Syf 4’te Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Rafa Kalkıyor » Syf 5’te Avusturalya B20’den G20’ye Tavsiyeler ve Kooperatifler » Syf 19’da Dr. Neşe Nuray TOPRAK Dr. Erhan EKMEN Dr. Nezaket CÖMERT Süt İneklerinde Beslenme ve Üreme Verimliliği Arasındaki İşbirliği » Syf 9’da Geçen Yılın Ardından » Syf 16’da » Syf 8’de Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji » Syf 15’te KOOPERATİFÇİLİK Dünden Bugüne Kooperatifçilik -38»» Ve gelelim Köy-Koop Burdur Birliğine Köy-Koop Eski Genel Başkanı Bina ve Araç Durumu Hizmet Binası 2, Süt ve Süt Ürünleri İşletmesi 1, Burdur Köy-Koop Merkez Binası 1, Satış Mağazası 4, Makam Aracı 1, Çok amaçlı Binek oto 1, Tamir Bakım Aracı 1, Mobil Laboratuar Aracı 1, İlçelerdeki Temsilci Sayısı 6 ilçe Personel Durumu • Birlik liderliğinde birim kooperatiflerde daha kaliteli ve daha verimli süt üretim projesi: • Proje AB kaynaklı olup yaklaşık 3000.000,00 TL bütçeye sahiptir. • Projenin uygulanması başarı ile tamamlanmıştır. • Projenin bitiminde 17 adet teknik eleman yetiştirilmiş ve çeşitli kurum ve kuruluşlarca istihdam edilmektedir. Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Projesi Köy-Koop Burdur Birliğine ortak 19 adet kooperatife Süt Soğutma Tankı alımını içeren proje başarıyla tamamlanmıştır. Katılımcı Kooperatif Sayısı Su Ürünleri Kooperatifi 4 Tarımsal Amaçlı Kooperatif 256 Toplam 256 tarımsal Amaçlı Kooperatif yaklaşık 40.000 Çiftçi Ailesini İçerir. Hukuki Ortaklıklar ve İştirakler Köy-Koop Merkez Birliği Or-Koop Merkez Birliği Sür-Koop Merkez Birliği Burdur- Isparta Pancar Ekicileri Kooperatifi Burdur Güçbirliği %3 - sürecek - Aralık 2014 Dönemine Ait Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu Kesintisi Bildirimi ve Ödenmesi 01/01/2015 15/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait Kolalı Gazoz, Alkollü İçecekler ve Tütün Mamullerine İlişkin Özel Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/01/2015 15/01/2015 01/01/2015 15/01/2015 01/01/2015 22/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Beyanı ve Ödenmesi 01/01/2015 22/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/01/2015 22/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/01/2015 22/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait Müşterek Bahislere İlişkin Eğlence Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi ile Diğer Eğlence Vergilerine İlişkin Eğlence Vergisinin Ödenmesi Aralık 2014 Dönemine Ait Özel İletişim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi Aralık 2014 Dönemine Ait 5602 Sayılı Kanunda Tanımlanan Şans Oyunlarıyla İlgili Veraset ve İntikal Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/01/2015 22/01/2015 01/01/2015 22/01/2015 01/01/2015 23/01/2015 01/01/2015 23/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait Şans Oyunları Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi Aralık 2014 Dönemine Ait Yangın Sigortası Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Verilmesi Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık ve Ekim-Kasım-Aralık/2014 Dönemine Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı 01/01/2015 23/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı 01/01/2015 24/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık ve Ekim-Kasım-Aralık/2013 Dönemine Ait Üç Aylık Katma Değer Vergisinin Beyanı 01/01/2015 24/01/2015 1-15 Ocak 2015 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı Ödemelere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi 01/01/2015 29/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık ve Ekim-Kasım-Aralık/2014 Dönemine Ait Üç Aylık Katma Değer Vergisinin Ödenmesi 01/01/2015 29/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık ve Ekim-Kasım-Aralık/2013 Dönemine Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi 01/01/2015 29/01/2015 Aralık 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi 01/01/2015 29/01/2015 1-15 Ocak 2015 Dönemine Ait Petrol ve Doğalgaz Ürünlerine İlişkin Özel Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi YAYIN KURULU SA M LA AÇLI KOO P RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. ER V E D İ Ğ E R TA K RK IN MA LİKLERİ M E KA L Türk kooperatiflerinin davetine olumlu yanıt vererek 2015 yılı genel kurulunu Türkiye’de yapma kararı almıştır. 1013 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da yapılacak genel kurul toplantısına ek olarak bir de Küresel Konferans düzenlenecektir. Bu konferansın teması “2020’ye Doğru-Kooperatifiniz Nasıl Görünecek” olarak belirlenmiştir. ICA’nın bu Genel Kurul toplantısı ve Küresel Konferansının, Türk kooperatifçiliğinin dünya kooperatifleri ile entegrasyonu açısından önemli bir fırsat olacağına inanıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle 21 Aralık Kooperatifler Günü’nü kutluyor, tüm kooperatifçileri saygı ve sevgilerle selamlıyorum. • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Dr. Caner KOÇ • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Ünal ÖRNEK • Erol AKAR • Tevfik Fikret CENGİZ BİR de “Binyılın Hedefleri” programından sonra, 2015 sonrası kalkınma hedeflerini tartışmaktadır. Kooperatif hareket de 1 Milyar ortağı ile bu hedeflere ulaşılması konusunda Birleşmiş Milletler yardımcı olmaktadır. 2014 Ekim ayında Kanada’nın Quebec kentinde toplanan Uluslararası Kooperatifler Zirvesi sonuç bildirgesinde de bu hedeflere ulaşılması için kooperatiflerin yedi temel alanda faaliyetlerini yoğunlaştırmaları önerilmiştir. Bu alanlar arasında kalkınma ve yoksullukla savaşım, istihdam yaratılması, gıda güvenliği ve sağlık ve sosyal güvenlik hizmetleri bulunmaktadır. Tarihinde ilk kez Uluslararası Kooperatifler Birliği ICA, • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN F Birleşmiş Milletler bu günler- 01/01/2015 15/01/2015 İ AT damın % 12’sini kooperatifler yaratmaktadır. Kooperatiflerin toplam iş hacimleri de 3 Trilyon Doları bulmuştur. Bu rakamlar da göstermektedir ki kooperatifler, dünyada en kapsamlı ve yaygın sosyoekonomik kuruluşların başında gelmektedirler. Aralık 2014 Dönemine Ait Dayanıklı Tüketim ve Diğer Mallara İlişkin Özel Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Başkanı Muammer Niksarlı’ nın 21 Aralık Kooperatifler Günü Mesajı Değerli Kooperatifçiler, Ülkemizde her yıl 21 Aralık’ta kutlanmasına devam edilen Kooperatifler Günü, 1994 yılından beri Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Kooperatifler Birliği ICA’nın ortak kararı çerçevesinde tüm dünyada 21 Aralık’da değil, Temmuz ayının ilk Cumartesi günü kutlanmaktadır. 2014 yılı Kooperatifler Günü’nün teması BM ve ICA tarafından “kooperatif işletmeler herkes için sürdürülebilir kalkınma sağlar” olarak belirlenmiştir. Tüm dünyada sayıları 2,6 milyona ulaşan kooperatiflerin toplam ortak sayısı da 1 Milyarı geçmiş bulunmaktadır. Kooperatiflerin yarattığı istihdam 250 milyonu bulmuş olup, G20 ülkelerindeki istih- Aralık 2014 Dönemine Ait BSMV Beyanı ve Ödenmesi Ğİ • KÖY IRFO Projesi Birlik Müdürü 1, Muhasebe Müdürü 1, Laborant 5, Teknisyen (soğutma) 2, Şoför 2, Hizmetli 1, Yardımcı Personel 2, Gıda Mühendisi 1, İmalat Ustası 2, Bekçi 1, Satış Elemanı 2, İmalat İşçisi 2 01/01/2015 15/01/2015 01/01/2015 15/01/2015 RLİ • Birim ortak kooperatiflerinin sütlerinin pazarlanması amacıyla ihaleler yapmak ve süt alıcı firmalarla bu konuda sözleşme hazırlamak. • Birim ortak kooperatiflerin idari, mali ve hukuki konularında danışmanlık yapmak • Çeşitli projeler uygulamak ve uygulanacak projelerin sekretarya ve uygulanmasını sağlamak, yardımcı olmak. • Birim kooperatiflerin süt soğutma tanklarının bakım ve onarımlarını yapmak. • Sabit ve mobil laboratuarında her türlü süt analizlerini yapmak. • Ortak birim kooperatiflere mali destek sağlamak amacıyla avans vermek. • Ortak birim kooperatifle her türlü tarımsal girdi sağlamak. Bunlar: • Süt analiz cihazları • Süt toplama ve taşıma güğümü, • Her türlü çayır, mera, yem bitkisi tohumları • Temizlik ve dezenfektan malzemeleri, Hadi İLBAŞ OCAK-2015 DÖNEMİ vergi ve diğer yükümlülüklere ilişkin hatırlatmak istediğim en önemli konu; Anonim Şirketler ile Kooperatiflere ait Yönetim Kurulu Karar Defterlerinin noterden kapanış tasdiklerini 30.Ocak.2015 tarihine kadar yaptırmamız gerekiyor. Eğer karar defterlerinin 2015 yılına ait açılış tasdilerini 31.Aralık.2014 tarihine kadar yaptırmamış olan Anonim şirketler ile Kooperatifler varsa 30.Ocak.2015 tarihine kadar kapanış ve açılış tasdiklerini yaptırabilirler. Bİ Birliğin Faaliyetleri: Dünya Bankasınca Pilot İl olarak belirlenen IRFO PROJESİ kapsamında Burdur’daki tüm kooperatiflerin mevcut konumları incelenmiş ve gelecekleriyle ilgili hayvancılık ile ilgili plan ve projeler üretilmiştir. Proje başarıyla uygulanmış ve bitirilmiştir. Değerli Kooperatif Ortakları, Z Önce Burdur Birliğini şu anda kimlerin yönettiğini görelim: Yönetim Kurulu Başkanı - Yakup Yıldız Başkan Yardımcısı- Apdil Aksoy Yönetim Kurulu Üyesi - H. Hüseyin İnç Yönetim Kurulu Üyesi -Metim Ünsal Muhasip Üye - Hasan Uçar Köy-Koop Burdur Birliği’nin bünyesinde 141 adet Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ve 111 adet Sulama Kooperatifi bulunmaktadır. Birliğin çeşitli faaliyetleri içinde en yenisi ve en büyüğü “SÜT ÜRÜNLERİ İŞLETME TESİSİDİR.” Bu tesis Burdur Akyaka Köyü sınırları içerisinde, Köy Altı Mevkiinde 14 400 metre kare alanda 2013 yılında TKDK Burdur İl Koordinatörlüğü aracılığı ile teklif yapılmış ve 05.07.2013 tarihinde sözleşme imzalanarak uygulanmaya geçilmiştir. Projenin toplam tutarı - 5.557.748,27 TL. Faydalanıcı Katkısı - 3.752.084,90 TL TKDK Katkısı - 1.805.663,37 TL AB Katkısı %75 - 1.354.247,52 TL. Ulusal Katkı %25 - 451.415,85 TL’dir. İnşaatın Bitim Tarihi: 18.10. 2013 Makine Ekipman Montajı: 15.04. 2014 Üretime Başlama: 15. 09. 2014 tür. MUHASEBEDE BU AY E 2 Ocak 2015 Köy-Koop Haber İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96 Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Ocak 2015 ANKARA Baskı: Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA Tel: 0312. 395 95 96 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 Ocak 2015 Köy-Koop Haber TARIM Tarımda Yitik Yıl 2014 »» Türkiye 2014 yılında da tarımsal ham madde açısından dışa bağımlı kaldı, üstelik bu bağımlılık üretim açısından geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,9 küçülmeyle katlandı. Buğday üretiminin kuraklığın da etkisiyle 2014 yılı sonu itibarıyla 16-18 milyon ton düzeyine ineceği belirtiliyor. 2013’te bu rekolte 22 milyon ton düzeyinde idi. Bu bağlamda tahıl üretiminin de bir önceki yıla göre yüzde 12.7 azalacağı öngörülüyor. Baklagiller, tütün, fındık, kayısı, elma, kiraz gibi birçok üründe de üretim düşüklüğü gözlemlendi. Dokuma sanayinin önemli girdisi olan pamukta dışa bağımlılık 2014’de giderek arttı. Geçen yıl 950 bin ton olan ithalatın 2014 yılında 1 milyon tona yaklaştığı belirtiliyor. Çiftçinin elektrik borçları destekleme ödemelerinden kesildi. Hayvancılık sektöründe hayvan sayısı ve üretim artarken fiyatlardaki dalgalanmalar ise sürdü. Özellikle kırmızı et üretiminde sağlanamayan fiyat istikrarı, üreticiyi olduğu kadar tüketiciyi de olumsuz etkiledi. Diğer tarımsal girdiler yanında kaba yem ve kesif yem fiyatlarında da artış durmadı. Örneğin saman ve yemlik buğday fiyatlarının artışı enflasyonun üzerinde oldu. 2014 yılı içinde yemlik mısırda yüzde 32, besi yemi fiyatı ise yüzde 10’un üzerinde artış gösterdi. Bu durum, çok sayıda süt ve besi çiftliklerinin düşük kapasite ile çalışması yanında kimilerinin tasfiyesine neden oldu. Türkiye satılık çiftlikler ülkesine döndü. 2014 yılında da mazot, gübre, ilaç gibi girdi maliyetlerindeki artış yüksek bir seyir izledi. Buna karşılık çiftçinin eline geçen para giderek azaldı. Gıda piyasasında oligopolleşme(2,3,ya da 4 oyuncunun egemenliğinde şekillenen piyasa) doruk noktasına geldi. Bu da çiftçi eline geçen fiyatlarla tüketici fiyatları arasındaki farkı giderek artırdı. Daha Türkçesi, tüketicinin gıdaya ödediği paranın çok az bir kısmı üreticiye giderken gıda fiyatlarının belirlenmesi gıda tekellerinin denetimine girdi. Örneğin tarlada 2,62 lira olan pirinç markette 7,73 liraya,2,26 lira olan nohut 6,51 liraya pazarlandı. Gıda fiyatlarındaki artış enflasyonu da tetikledi. Arzdaki sıkıntı, her yıl olduğu gibi 2014 yılında da tarımda ithalatı gündeme getirdi. Yetkililer 2014 yılında tarımda ortaya çıkan küçülmeyi, kuraklık, sağanak yağış, dolu ve don olayları gibi olumsuz iklim koşullarına bağlıyorlar. Ancak bu açıklamalar, tarımdaki küçülmeye yeter bir gerekçe olabilir mi? Bunun ekonomi-politik yanını görmek gerekmez mi? Aksi durumda doğru politikalar üretebilir miyiz? Bu olumsuz görünümün temel nedeni, günümüzde dünya ölçeğinde uygulanan tarım politikalarının Türkiye’ye de yansıması. Bu politikalar ile küçük ve orta ölçekli işletmelerle yapılan Aile Çiftçiliği(*) tasfiye ediliyor; onların yerine çokuluslu tarım-gıda şirketleri ile yabancı sermaye güdümlü Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] Alış Veriş Merkezleri(AVM)tarafından dayatılan endüstriyel tarım ve sözleşmeli üreticilik modeli öne çıkarılıyor. Bu politikalar Türkiye’de nasıl uygulandı? • Tarımsal KİT’ ler özelleştirildi, kapatıldı ya da işlevsiz duruma getirildi. • Doğrudan desteklemeler giderek azaltıldı, istikrar kalmadı. • İç pazarda geçici olarak yükselen tarım ürünü fiyatlarını düşürmek ve terbiye etmek amacıyla dışalımlar yapıldı. • Çok sayıda çiftçi örgütleri kuruldu, ancak bu örgütlerin görev alanları çatıştırıldı. Böylelikle örgütlerin siyaset üzerinde etkileme gücü düşürüldü. Yukarıda anılan ekonomi politikalarıyla Türkiye’de bitkisel ve hayvansal üretim nüfus artışına koşut olarak artmadı. Ancak bu durum aynı zamanda kırsal kesimde önemli çözülmeleri gündeme getirdi; • Kırdan önemli ölçüde göçler oldu. Bu göçler devam ediyor. Son yıllarda milyonlarca köylümüzün kente yerleştiği belirtiliyor. • Kente yerleşen köylüler için sanayi ve hizmet sektöründe yeterince iş olanağı olmadığı için işsizlik arttı. İşsizlik, sadaka kültürünü yarattığı gibi kentlerde önemli güvenlik sorunlarını da ortaya çıkardı. • Umarsız kalan köylüler arasında dayanışma mekanizması erozyona uğramaya ve binlerce yıldan beri oluşan kültürel yapı dağılmaya başladı. Bunun sonucunda bölgecilik, etnik ve dinsel yapılanmalar gibi ayrımlaşmalar ortaya çıktı. Bu olumsuz görünüm içimizi karatmasın. Çıkış yolları var. Bunun yolları namuslu teknik adamlar, akademisyenler, örgütleri ile göstermelik muhalefet yapmayan önderleri birlikte üreticiler ve tüketicilerin bir araya gelmesiyle mutlaka bir gün bulunacak. (*)Aile çiftçiliğin yok edilmek istenmesiyle, salt Türkiye’de değil, dünyada var olan açlık tehlikesinin tetiklendiği ve doğal kaynakların yok edilmek üzere olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Birleşmiş Milletler 2014 yılını “ Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” ilan etmişti. Türkiye’de de bu konuda toplantılar düzenlenmişti. Ancak uygulanan politikalarda göze görünür değişim yok gibidir. Yoksa Timsah Gözyaşları mı dökülüyor? Bilemem. Bakanlık 20 Bin Personel Alacak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı önümüzdeki yıl 20 bin personel alarak denetim elemanı sayısını 5 binden 25 bine çıkaracak. Bakanlık böylelikle yılda 600 bin ürünü denetleyecek. Geçtiğimiz yıl 515 bin ürün ve firmaya denetimler gerçekleştiren Bakanlık, bu yılın ilk 10 ayında 438 bin denetim gerçekleştirdi. Bu kapsamda, tüketicilerin haklarının korunması için görev yapan 5 bini aşkın denetim elemanı önümüzdeki yıl genişletilecek. Denetim elemanı alımları 2015 yılında başlayarak 2018 yılına kadar 25 bin kişi olacak. Riskli Denetimlere Öncelik Verilecek Tarım Bakanlığı, özellikle şüphe ve ihbar hattı 174 üzerinden gelen çağrılardan yola çıkarak risk haritası oluşturdu. Bu harita üzerinden risk bazlı denetimlere ağırlık verecek denetmenlerin, başta insan sağlığı, hayvan sağlığı, çevre kirliliği ve sosyo ekonomik açıdan zarar verecek hiçbir üretime izin vermeyecek. Kastamonu Ekonomisi İçin Büyük Birleşme; BAKAP »» Köy-Koop Kastamonu Başkanı Erol Akar, düzenlediği basın toplantısında Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı Platformu’nu (BAKAP) kurduklarını açıkladı. Düzenlenen toplantıya platforma bağlı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Kastamonu, Çankırı, Çorum, Sinop, Zonguldak ve Karabük illerini kapsayacak olan Kırsal Kalkınma Platformu’nu oluşturan kuruluşlar Erol Akar tarafından şu şekilde ifade edildi; Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Ziraat Odası, Veteriner Hekimleri Odası, Muhtarlar Derneği, Kooperatifler Birliği, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği, Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği, Arı Yetiştiricileri Birliği, Kırmızı Et Üreticileri Birliği, Süt Üreticileri Birliği ve Türkiye Ziraatçılar Derneği. KÖY-KOOP Kastamonu Birlik Başkanı Erol Akar, platform ile birlikte Kastamonu’da özellikle kırsal alanda faaliyet gösteren ve ekonomiye katkı sağlayan kuruluşlar ile beraber bir dayanışma örgütü kurduklarını söyledi. Kurmuş oldukları platformun amacının Kastamonu’yu ilgilendiren konularda fikir birliğine vararak çözüm yolları üretmek olduğunu dile getiren Akar; “Zaman zaman bir araya gelip belirli konularda fikir üretecek, çalışma yapacak, belli şekilde Kastamonu ekonomisini ilgilendiren konularda kamuoyu ile bunları paylaşacak, koordinasyonu oluşturacak işbirliği oluşturacak bir kuruluş olarak bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye'de çoğu ilde bu tür örgütler var. Kastamonu’da da biz bunun eksikliğini hissettik. Böyle bir danışma içinde bazı konuların daha kolay çözümlenebileceği fikriyle bu kuruluşun oluşturulmasına karar verdik” diye konuştu. “Amacımız İlimizin Sorunlarının Takipçisi Olmak” Kastamonu genelinin orman ve hayvancılık ile ilgili bir ekonomisinin olduğunu sözlerine ekleyen Erol Akar, hizmeti yürüten kurum ve kuruluşlar ile koordineli olarak çalışacaklarını ve işin uzmanlarından proje üretme konusunda yardım alacaklarını dile getirdi. Akar, istemek yerine dayanışma içinde çalışacaklarını, proje üretebilecek kuruluşların desteğini alacaklarını, fizibilite çalışmaları içinde olacaklarını, konuları kamuoyu ile paylaşacaklarını ve siyasi bürokrasiye siyasete sorunları intikal ettirip takipçisi olacaklarını söyledi. “Hayvancılık Projelerinde Kastamonu Yer Almadı” Akar, hayvancılık alanında özelikle 35 ilde proje geliştirildiğini dile getirerek; "Bu 35 il arasında Kastamonu yer almadı. Kastamonu’nun bu projelerin dışında tutulması hepimizi aslında rahatsız etti. Bunları siyasetçilerimiz ile de paylaştık. Siyasetçilerimiz bize şunu dedi; ‘Bize bir fikir, yol haritası çizin, bize ne yapılabileceğiniz ile ilgili bilgi verin biz onun takipçisi olalım. Biz de bunun doğru olduğuna inanıyoruz. Ortaya somut bir şey atmadan, bir ça- lışma yapmadan bunun talep edilmesi biraz daha yüzeysel bir davranış olarak düşünülebilir dedik. Örneğin ilk çıkış noktası olan Batı Karadeniz Kalkınma Birliği Projesi’nin geliştirilmesine karar verildi. KUZKA’dan böyle bir talebimiz oldu. Onlar da çalışma yaptılar. Bu çalışmanın sonucunda değişik öneriler ortaya çıktı ve platform tarafından Batı Karadeniz Bölgesi’ndeki illeri kapsayan bir projenin Kalkınma Bakanlığı’ndan talep edilmesi şeklinde karar ortaya çıktı. Belirlenen konuların dışında Kastamonu’yu ilgilendiren de farklı farklı konular tespit ettik” dedi. Sivil toplum kuruluşları ile beraber dayanışma içinde çalıştıklarını altını çizen Akar şu şekilde konuştu; “STK’ların çoğu kendi alanında Türkiye ile mukayese ettiğimizde gerçekten başarılı örgütler ve ciddi çalışalar yapıyorlar. Hepsinin sorunları var. Biz tespit ettiğimiz sorunlarda, platformun ortak üyeleri olarak o çalışmaların tümüne destek vermeyi hedefledik. Yine burada şuna özellikle dikkat edeceğiz. Bu platformun sağlıklı yürüyebilmesi için hemfikir olunabilinecek konularda çalışmalar yapacağız. Ama kendi açısından müstakil olarak bir çalışma yapma için bir engel söz konusu değil. Çalışmalarımızın ve projelerin başarılı olması için uzmanlardan yardım alacağız. Bunlar bizim için önemli.” “Özelleştirmelerde Devlet Üreticiyi Korumalı” Kastamonu’da geçmiş tarihlerden bu güne kadar özelleştirme ile ilgili olarak sıkıntılar yaşandığını sözlerine ekleyen Erol Akar, devletin özelleştirme yaparken mutlaka üreticiyi koruması gerektiğine vurgu yaptı. Akar; “Kastamonu için gündemde olan şeker fabrikasının özelleştirmesinden vazgeçilerek fabrikanın faal tutulması gerektiğini düşünüyoruz. Platform olarak böyle bir talebimiz de var” dedi. “Özel İdare bütçesinden tarıma ayrılan miktar ile ilgili olarak ciddi bir çalışma yapılması gerekiyor” diyen Akar, STK’ların ürettiği projeler ile bu bütçenin artırılabileceğini söyledi. “Orman İle İlgili Projeler Üretilmeli” Orman ile ilgili olarak Kastamonu’nun dikili satış konusunda ciddi sorunları olduğunun altını çizen KÖY-KOOP Başkanı Erol Akar; "Orman üretiminde orman köylüsüne rağmen ihale ile ormanın üretime açılmasını doğru bulmadığımı- zı defalarca dile getirdik. Platform olarak konu ile ilgili çalışmalar yapılması hedefleniyor. Odun dışı orman ürünleri ile ilgili ciddi bir potansiyelimiz olduğunu düşünüyoruz. Bununla ilgili özel projeler geliştirilmeli. STK’lar olarak buna destek vereceğimizi ve projeleri bile yeri geldiğinde üstlenebileceğimizi söyleyebiliriz. Yenilebilir enerji konusunda özellikle çalışma yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Bunların hepsi şu anda fikir olarak ortaya konmuş şeyler. İlave başka şeylerde olabilir. Ama platform olarak bu tür çalışmaların içinde olacağımızı, bu tür çalışmalara da destek vereceğimizi söylemek istiyorum" dedi. “Yaban Hayatı İle İlgili Sorunlarımız Var” Son dönemde gündemden düşmeyen konuların başında gelen yaban hayatına da değinen Erol Akar; “Yaban hayatı ile ilgili sorunlarımız var. Tarım alanlarında, özellikle sosyal ve yerleşim alanlarında yaban hayatının sıkıntı verdiği biliniyor. Bu konuda da ciddi bir tedbir alınması ve proje geliştirmesi ihtiyacı olabilir. Bununla ilgili çalışma yapılamasının gerekli olduğunu düşünüyoruz. İlimizin eko-turizm ile ilgili çalışma yapmaya ihtiyacı var. Bunların hepsi konuşuluyor ancak ortaya somut fikirlerin konulması ile ilgili sıkıntılar var. Bu konularda bir Ar-Ge çalışması yapılmalı ve ayağı yere basan projeler ortaya konulmalı” ifadelerini kullandı. Ahşap konusu ile ilgili olarak da Akar şunları söyledi; “Borsamızın yürüttüğü ahşap ile ilgili bir projesi var. Bu projenin de yeterinde desteklenilmediğini düşünüyoruz. Bu sonuç olarak Kastamonu’nun bir projesidir. Hepimizin sahiplenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu eksikliği de belirtmek istiyorum.” “Süt Üretimi Merdiven Altından Ulusal Hale Gelmeli” Kastamonu genelinde hayvancılık ile beraber süt üretiminin de potansiyeli olduğunu söyleyen Akar; “Süt üretimi faaliyetimizde kooperatifler olarak oluşturduğumuz bir zincir var. Bunda Özel İdare'nin ve diğer bakanlıkların desteği var. Ciddi bir organizasyon yapıldı ama bunun yeterli olmadığı ve daha da geliştirilesi gerektiği kanaatindeyiz. Hayvancılığın geliştirilmesi ve sütün pazarlanması son derece önemli. Eğer hayvancılığı geliştireceksek sütün mutlaka iyi şartlarda pazarlanması ihtiyacı var. Bu güne kadar yeterince desteklenmediğini söylemek mümkün. Değerlendirmek lazım, yereldeki süt fabrikalarının desteklenmesi ve kapasitelerinin artırılması, merdiven altı üretimden daha ulusal kuruluşlar haline gelmesini istiyoruz. Bu da Kastamonu için bir kazançtır” şeklinde konuştu. Erol Akar, Kastamonu ekonomisine katkı sağlayacak her türlü kuruluşa da açık olduklarını sözlerine ekledi. Köy-Koop Haber Ocak 2015 GÜNDEM Ilıman İklimdeki En Büyük Geofit Bahçesi Açıldı »» Dünya’nın ılıman iklim kuşağındaki en büyük ve Türkiye’nin tek Geofit Bahçesi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Ekeri’in katıldığı bir törenle Yalova’da hizmete girdi. 2012 yılında temeli atılan ve toplamda 20 bin metre kare alan üzerine kurulan dünyanın ılıman iklim kuşağındaki en büyük, Türkiye’nin ise ilk ve tek Geofit Bahçesi Yalova’da törenle açıldı. 10 milyon TL’nin üzerinde bir yatırımın yapıldığı Geofit Bahçesinde 450 m2 Geofit Sergileme alanı, 500 m2 Alpin Sera, Bin 118 m2 Çoğaltma ve Yetiştirme seraları, 500 m2 idari bina, 17 bin 400 m2 açık Geofit Bahçesi, 2 bin 600 m2 kapalı alan yer alıyor. Dünyanın en büyük Geofit Bahçesi'nde farklı ekolojiler oluşturularak, bitkiler doğal ekolojisine uygun şartlarda muhafaza edilecek. Ülkemizde açılışı gerçekleşen Geofit Bahçesi'nde yürütülecek faaliyetler şöyle; • Öncelikle, Türkiye geofitlerinin tamamının koleksiyonları oluşturularak muhafazası sağlanacak ve gelecek nesillere aktarılacak. • Nesli tehlike altında olan ve hızla azalan veya nadir bulunan bitkiler; koruma altına alınacak, üretimleri yapılacak, tohumları muhafaza edilecek ve doğal popülasyonunu zenginleştirme projeleri uygulamaya konacak. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar; konferans, seminer, sergi, gösteri ve yayınlarla tanıtılacak. • Okul öncesi ve okul çağı çocukları ile lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileri ve vatandaşlarımıza yöne- lik çeşitli eğitici, öğretici, eğlendirici kurs ve programlar düzenlenecek. • Ekonomik potansiyele sahip geofitler üzerinde çeşit geliştirme çalışmaları yapılarak ülke tarımına ve ekonomisine kazandırılacak. Törenin açılış konuşmasını yapan TAGEM Genel Müdürü Doç.Dr. Masum Durak, "Sürdürülebilir bir kalkınmanın motoru AR-GE çalışmalarıdır. Ülkemizde AR-GE’ye ayrılan pay son yıllarda yüzde 1’lere yükseldi. 2023 yılında bu payın yüzde 3’e çıkartılması hedefleniyor. Bugün biyolojik çeşitliliğin korunması adına tarihi bir gün yaşıyoruz" dedi. Yalova Valisi Selim Cebiroğlu ise kısa bir konuşma yaparak Dünya’nın ılıman iklim kuşağındaki en büyük, Türkiye’nin ise ilk ve tek Geofit Bah- çesini ülkemize ve Yalova’ya kazandıran herkese teşekkür etti. Vali Cebiroğlu’nun ardından kürsüye gelen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ise konuşmasının ilk bölümünde Geofit bahçesi ile ilgili bilgiler verdi. Eker, "Bizim ekoloji perspektifimizi de, tabiat anlayışımızı da, Tabiatı koruma anlayışımızı da ortaya koyan güzel bir proje için bugün Yalova’dayız. Eker; Biz tarıma hep stratejik baktık. Hem ülkesel, hem bölgesel, hem küresel anlamda. Türkiye'nin bu sahadaki önemli bir servet alanını, kalıcı servet alanını nasıl geliştirir, nasıl zenginleştirir, nasıl dünyanın önemli ülkeleri arasına yerleştiririz diye düşündük diyerek Bakanlığın bu konudaki faaliyetleri hakkında kısa bilgi verdi. 5 Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) rafa kalkıyor »» Resmi gazetede 25.11.2014 tarihinde yayınlanan yeni ÇED yönetmeliği var olan doğa katliamını resmileştiriyor. Yeni yönetmelikte şu yapılaşmalar için ÇED raporu aranmayacaktır. (Sadece birkaç örnek veriyorum, liste çok uzun): Kentsel dönüşüm alanları, 50 bin metrekarenin altındaki alışveriş merkezleri, 100 odanın altındaki turizm tesisleri ve oteller, Golf tesisleri… Ayrıca 3. havaalanı, 3. köprü, İstanbul-İzmir otoyolu gibi projeler ÇED incelemesinden muaf bırakılmış oldu. Gelin bunlardan bir tanesi olan golf tesislerini ele alalım. Önce bazı sayılar: • Golf sahalarında bir dönüm için kullanılan yıllık tarım ilacı miktarı: 9 kilo • Tarım için kullanılan bir dönümlük alanda yıllık tarım ilacı miktarı: 1,35 kilo • Tayland’da 60.000 köylünün günlük ortalama su tüketimi: 6.500 metreküp • Tayland’daki bir golf sahasının ortalama günlük su tüketimi: 6.500 metreküp • Bir zamanlar nehir sularının taşmasıyla sulanan, ancak günümüzde nehir sularının sadece % 0.1’ini alabilen Kolorado nehri etrafındaki toplam sulak alan: 150.000 dönüm • Las Vegas’ta bulunan 60’tan fazla golf sahasının sulanması için Kolorado nehrinden çekilen 56 cm. de- Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] rinlikteki suyun kaplayacağı toplam alan: 150.000 dönüm Önceki yıllarda özellikle Antalya’da fıstık çamı ormanları yok edilerek golf sahaları yapıldı. Karşı çıkanlar da turizmi baltalamak isteyen vatan hainleri gibi etiketlendi. Golf sahalarına ancak sağlıklı bir şekilde yürütülecek ÇED çalışma ve raporları sonucu izin verilebilir. Yoksa yapacağı katliam büyük olacaktır. Bu yönetmelik iptal edilmeli. 6 Ocak 2015 Köy-Koop Haber GÜNDEM BM 5 Aralık Gününü Dünya Toprak Günü, 2015 Yılını da Uluslararası Toprak Yılı olarak ilan etti »» FAO Genel Direktörü José Graziano da Silva 5 Aralık Dünya Toprak Günü ve 2015 Uluslararası Toprak Yılı olması nedeniyle bir açıklama yaptı. José Graziano da Silva tarafından yapılan açıklamada; “Bir yıl önce, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 5 Aralığı Dünya Toprak Günü olarak belirledi ve 2015 yılı Uluslararası Toprak Yılı olarak ilan etti. Topraklar, bitki örtüsünün ve tarımın temelini oluşturmaktadır. Ormanların büyümesi için toprağa ihtiyaç vardır. Biz gıda, yem, lif, yakıt ve çok daha fazlasını elde edebilmek için toprağa ihtiyacımız var. Topraklar aynı zamanda dünyanın biyoçeşitliliğin en az dörtte birini barındırır. Karbon döngüsünde anahtar rol oynarlar, iklim değişikliğine uyum sağlamak ve onu azaltmak için bize yardımcı olurlar, su yönetiminde ve seller ve kuraklıklara karşı çabuk iyileştirme özeliğinin pekiştirilmesinde önemli bir rol oynarlar. Topraklarımızın üçte biri zaten bozulmuş durumdalar. Mevcut eğilim devam ederse, küresel bir hesaplama yapıldığında, 2050 yılında kişi başına ekilebilir ve verimli arazinin, 1960 yılındakinin dörtte biri kadar olacaktır. 2050 yılında tüm dünyada 9 milyar insandan fazla yaşayacaktır, yani bugünkü nüfusundan 2 milyar fazla. Sayı olarak daha fazla olan ve daha iyi yemek yeme isteği olan insanların ihtiyaçlarını karşılamak için gıda üretimi yüzde 60 oranında büyümek zorunda kalacaktır. Doğal kaynaklar üzerindeki baskının artırılacağı konusunda hiçbir şüphe yoktur. Topraklar bozulduğunda kolayca düzeltilebilir şeyler değildir. Bir santimetre toprağın oluşturulması bin yıla kadar bir süre gerektirebilir. Aynı toprak miktarı ise hızla erozyondan yok olabilir. Toprakların yaklaşık üçte biri kadar sudan üçte biri minerallerden ve üçte biri organik maddelerden oluşmaktadır. Sonuçta Toprak canlı bir organizmadır. sağlayacaktır çünkü bu sektör toprakların sürdürülebilir kullanımı ve korunması için çok önemlidir. Toprağı sürdürülebilir bir şekilde yönetmenin birçok yolu vardır. Dünyadaki aile çiftçilerinin çoğu tarafından kullanılan ürün çeşitlendirilmesi bunlardan biridir. Uluslararası Aile Tarım Yılı bitmiş olabilir ancak, bizim aile çiftçilerini destekleme çalışmaları daha yeni başlıyor. Uluslararası Topraklar Yılı, aile çiftçilerine devamlı destek Toprakların çok yönlü rolleri genellikle görmezden geliniyor. Topraklar sesi yoktur, ve az sayıda insanlar onlar hakkında konuşurlar. Onlar gıda üretiminde bizim sessiz müttefikimizdir. Bunları vurgulayarak ve bu sorunların tanınmasını sağlayarak Dünya Toprak Günü ve Uluslararası Topraklar Yılını kutluyoruz. 2012 yılının sonlarında Küresel Toprak Ortaklığının lansmanı da, bu çabanın bir parçasıdır. Bu ortaklık, farklı mevcut girişimler arasında koordinasyonun iyileştirilmesi ve çeşitli düzeylerde eylemlerin teşvik edilmesini sağlar. Bizim şuanda, sağlıklı toprakların önemi hakkında farkındalık yaratmak ve sürdürülebilir toprak yönetimini savunmak için yeterli platformlarımız var. Bunları kullanalım. Hepinizi, 2015 yılında ve devamında toprakların yararına olan nedenlerin teşvik edilmesine yarar sağlayan çalışmalarda aktif bir rol almanız için davet ediyoruz. Gıda güvenliği ve beslenme hedeflerine ulaşmak için, iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve genel sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için sağlıklı topraklara ihtiyacımız bulunmaktadır.” dedi. Ülkemiz Topraklarının En Önemli Sorunları Erozyon, Tuzluluk, Çoraklaşma »» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar 5 Aralık Dünya Toprak Günü vesilesiyle yaptığı açıklamada, başta toprak olmak üzere doğal kaynakların bilinçsizce kullanımı ve bunun sonucunda meydana gelen kayıpların ürkütücü boyutlara ulaştığını, sınırlı ve sonlu olan toprak kaynaklarındaki kayıpların ve bu kayıplara karşı zamanında önlem alınmamasının ülkemize pahalıya mal olacağını bildirdi. "Atalarımızın bize bıraktığı mirası iyi kullanamadık. Onlar, yerleşim yerlerini verimsiz yamaçlara kurmuşlar. Verimli arazileri de tarım için kullanmışlar. Bizden daha bilinçli ve akıllı hareket eden atalarımızdan kalan güzel mirası, hor kullanarak heba ettik. Verimli tarım arazilerini yapılaşmaya açarsak, gelecek nesilleri bu topraklar besleyemez hale gelir" diyen Bayraktar, toprağın canlıların yaşamsal ihtiyaçları için gerekli besin maddelerini temin ettikleri barındıkları ortam olduğunu belirtti. İnsanların yiyecek, giyecek, yakacak ve barınma gereksinimlerini karşılamak için doğrudan ya da dolaylı olarak toprağa bağımlı olduklarını, dünya nüfusunun artması ve sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte toprak ve su kaynaklarının kullanımın olağanüstü arttığına dikkati çekerek başta toprak olmak üzere doğal kaynakların bilinçsizce kullanımı ve bunun sonucunda meydana gelen kayıpların ürkütücü boyutlara ulaştığını bildiren Bayraktar,.“Bu olumsuzluklardan soyutlanamayan ülkemizde de toprak-su varlığındaki kullanma durumu ve buna bağlı olarak çıkan olumsuzluklar, yıllar itibariyle artma trendine girmiştir. Sınırlı ve sonlu olan toprak kaynaklarındaki kayıplar ve bu kayıplara karşı zamanında önlem alınmaması ülkemize pahalıya mal olacaktır. Atalarımızın bize bıraktığı mirası iyi kullanamadık. Onlar, yerleşim yerlerini verimsiz yamaçlara kurmuşlar. Verimli arazileri de tarım için kullanmışlar. Bizden daha bilinçli ve akıllı hareket eden atalarımızdan kalan güzel mirası hor kullanarak heba ettik. Geçmişte orman ve mera arazilerin tarıma açılması, meraları daraltmış, aşırı otlatmaya yol açmış, ot verimi ve kalitesini düşürmüştür.” dedi. Ülkemiz topraklarının en önemli sorunlarının, tarımsal arazilerimizin amaç dışı ve yanlış arazi kullanımından kaynaklanan erozyon, tuzluluk ve çoraklaşma olduğunu vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti: “Uzun yıllar boyunca milyonlarca dekar birinci ve ikinci sınıf tarım arazisi, konut, sanayi ve turizm yapılaşmaları yüzünden elden çıkmakta ve araziler kabiliyetlerine uygun kullanılmamaktadır. Tarım topraklarının haksız işgalinde karayolları, hem bizzat kapladığı geniş alanlar hem de çevre- sinde geliştirdiği endüstriyel ve kentsel yerleşim nedeniyle çok olumsuz etkide bulunabilmektedir. Karayolu bunun yanı sıra enerji ve iletişim ağlarını yakınında toplayarak bu olumsuz etkiyi hızlandırmaktadır. Alternatif olarak kullanılabilecek geniş verimsiz alanlar varken, verimli, hatta yatırım yapılarak sulamaya açılmış tarım arazilerinin tarım dışı amaçla kullanımı israftan başka bir şey değildir. Alınan tüm yasal önlemlere rağmen bu durum engellenememiştir. Tarım arazilerimiz azalmaktadır. Amaç dışı arazi kullanımları özellikle Trakya, Bursa, Kocaeli, Adapazarı, Gediz, Menemen, Salihli, Kemalpaşa, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Antalya, Tarsus, Çukurova ve Düzce gibi verimli tarım alanlarının bulunduğu bölgelerde yoğunlaşıyor. Bu da konunun önemini daha artırıyor. Böylece hem verimli tarım alanlarının kaybı söz konusu olmakta, hem de bu alanlarda daha önce büyük masraflarla yapılmış sulama ve tarımsal altyapı yatırımları heba olmaktadır. Verimli tarım arazilerini yapılaşmaya açarsak gelecek nesilleri bu topraklar besleyemez hale gelir.” Toprakların yüzde 90’ı erozyon tehdidi altındaHer yıl 1,4 milyar ton toprağın kaybolup gitmesine neden olan erozyonun ülke topraklarının en önemli sorunu olduğunu belirten Bayraktar, “Türkiye topraklarının yüzde 90’ı erozyon tehdidi altındadır. Akarsuları, birim metreküpte, ABD’den 6, Avrupa’dan 17, Afrika’dan 22 kat daha fazla toprak taşımaktadır. Bu bile tehlikenin boyutlarını ortaya sermeye yeter de artar bile. Binlerce yılda oluşan toprak bir çırpıda kaybedilmektedir” dedi. Diğer taraftan Türkiye genelinde 2,78 milyon hektar arazide tuzluluk ve drenaj, 1,5 milyon hektar arazide ise çoraklaşma problemi olduğunu bildiren Bayraktar, sadece GAP’ta sulamaya açılan sahalarda yanlış sulama, toprak ve bitki yönetiminden dolayı 15 bin hektar alanın tuzlulaştığına dikkati çekti. Yapılması gerekenler Toprak ve su kaynaklarının korunmasının insanlığın ve yaşamın sağlıklı devamlılığı için elzem olduğunu belirten Bayraktar, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Öncelikle ayrıntılı toprak etütleri tamamlanmalı, ülkesel arazi kullanım planı yapılmalıdır. Bu kapsamda tarım, turizm, sanayi ve yerleşim alanları belirlenmelidir. Toprak ve su gibi envanterinin çıkarılmasında önümüzdeki dönemlerde çok önemli konuma gelecek kaynakların devlet eliyle somut olarak bilinmesi, korunması ve geliştirmesi için yeniden Toprak-Su teşkilatları oluşturulmalıdır. Toprak Kanunu, tavizsiz ve kararlı biçimde uygulanmalı ve tüzük uygulanır hale getirilmelidir. Kanunun etkin bir biçimde uygulanabilmesi için, Toprak Koruma Kurullarında üye sayılarının tekrar düzenlenerek, çiftçi kuruluşlarının ve diğer sivil toplum örgütlerinin ağırlığı artırılmalıdır. Toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlayacak olan 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununda değişiklik yapan kanunun yönetmeliği bir an evvel çıkarılmalıdır. Sıkı kontrol ve denetimle tarım arazileri üzerinde kaçak yapılaşma önlenmelidir. Özellikle çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olan Konya ovasını sulayacak olan KOP ile GAP, DAP gibi bölgesel projeler bir an önce tamamlanmalıdır. Tuzluluk ve çoraklaşmaya neden olan bilinçsiz sulamanın önlenmesi için yöre üreticisi eğitilmelidir.” Köy-Koop Haber Ocak 2015 TARIM 2015 Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) Başvuru Süresi Haziran 2015'e Uzatılacak »» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 31 Aralık'ta sona erecek 2015 Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) başvuru süresinin 2015 Haziran ayına uzatılacağını bildirdi. Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, ÇKS süresinin 31 Aralık 2014 tarihinde sona erecek olması nedeniyle günlük 500-600 kişinin başvuru yaptığını belirtti. Geç saatlere kadar ÇKS kaydı yapmak durumunda kalındığını ancak başvuruların tamamının bitirilemediğini bildiren Bayraktar, ocak ayına gün verilmeye başlandığını vurguladı. Yaşanan olağanüstü yoğunluk nedeniyle çiftçinin zor durumda kaldığını savunan Bayraktar, şunları kaydetti: "Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızla görüşmeler yaptık. 2015 ÇKS başvurularında sürenin 31 Aralık 2014 tarihinden Haziran 2015'e çekilmesini talep ettik. Bakanlık, taleplerimize olumlu yanıt verdi. 2015 ÇKS başvuru süresi, Haziran 2015'e uzatılacak. 2014 yılı ÇKS başvuru süresi ise 31 Aralık 2014'te sona eriyor. Çiftçilerimizin 2014 başvurularını son günü beklemeden İl ve İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlükleri'ne yapmaları gerekiyor. Tarımsal desteklerden yararlanabilmek için ÇKS başvurularını yapmak zorunlu. Bu nedenle ÇKS kayıtlarının ihmal edilmemesi büyük önem taşıyor." Mayalar Monsanto’yu kovdu! »» Guatemala’da gösterilerin önünü alamayan hükümet, Monsanto’nun genetiği oynanmış tohum üretimine izin veren yasayı iptal etti. Yasa Haziran ayında kabul edilmişti. Sendikalar, çiftçiler ve kadın örgütlerinin Maya yerlilerinin başlattığı protesto hareketine güçlü destek verdiği Guatemala’da gösteriler yasa iptal edilene kadar sürdü. Göstericiler yalnızca yönetim binalarını değil yolları da işgal etti ve ulaşıma kapattı. Tohum canavarı olarak bilinen Monsanto, Latin Amerika ülkelerinde bir yenilgi daha aldı. Monsanto’nun son yenilgisi, tüm ülkede destek gören ve 10 gün süren yaygın gösterileri başlatan Guatemala yerlileri Mayaların elinden oldu. Türkiye’ye Yöneldi Bir süre önce Monsanto, AB ülkelerinden gelen tepkilerden dolayı genetiği değiştirilmiş ürün başvurularını geri çektiğini açıklamış ardından da 2020 yılına kadar 300 milyon dolarlık bir yatırımla Türkiye, Fransa, Portekiz ve Romanya’daki mevcut mısır üretim tesislerini genişletmeyi amaçladıklarını duyurmuştu. Bu duyuru çevre hareketleri ve ilgili meslek örgütleri tarafından Monsanto’nun Türkiye’ye yönelmesi olarak yorumlanmıştı. 1997 yılında Türkiye’ye giren Monsanto, 1998’de Cargill firmasının tohum bölümünü satın alarak, 1999’da da bu şirketi Asgrow ve Dekalb tohum şirketleri ile birleştirerek DEKALB çatısı altında tek marka yaptı. Ardından hem küresel hem de Türkiye özelinde tohum firmaları ile birleşerek büyümeyi sürdürdü. Bugün Bergama, Çanakkale, Antakya ve Mustafakemalpaşa’da yapılan üretim, 54 bin metrekarelik alanda kurulu olan Mustafakemalpaşa Fabrikası’nda işleniyor. Monsanto, Türkiye genelinde 150’ye yakın bayisiyle 1500’den fazla sözleşmeli çiftçi ile çalışıyor. Sürü Psikolojisi 56 Koyunu Telef Etti »» Ordu’nun Kabadüz ilçesine bağlı Kirazdere Mahallesi’nde 100 koyundan 56’sı uçurumdan atlayarak telef oldu. Kabadüz ilçesine yaklaşık 15 kilometre mesafedeki Kirazdere Mahallesi’nde Kadir Özyurt (50) koyunlarını otlatırken hayvanların 100’ü sürüden ayrıldı. Sürüden ayrılan 100 koyun, ormanlık alanda yollarını kaybetti. Bu sırada en önde giden koyun uçurumdan atlayınca diğerleri de peşinden gitti. Koyunlar ormanlık alandaki uçurumdan art arda atlayınca birbirlerini ezerek telef oldu. Yaşanan olay sonrası Kabadüz İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri olay yerine gelerek tutanak tuttu. Telef olan 56 koyunun sahibi Kadir Özyurt, koyunlarını otlatırken bir anda ormana girdiklerini gördüğünü, en öndeki koyunun uçurumdan atlamasıyla birlikte sürü psikolojisi ile diğerlerinin de atladığını söyledi. Koyunlarının başında gözyaşı döken Özyurt, emeklerinin boşa gittiğini, kredi çektiği bankanın da sigortayı ihmal etmesi sonucu büyük bir bor- cun altına girdiğini belirtti. Koyunlar için bankadan 60 bin TL kredi çektiğini ifade eden Özyurt, "Bankadan koyunlarım için 60 bin TL yem kredisi çektim. Çektiğim kredi karşılığında sigorta yapılacağı söylendi. Banka yetkilileri köye gelip inceleme yaptı, koyunların fotoğraflarını çekti. Banka evrakları tamamlayarak TARSİM’e verdiği evrakları ‘Sistem yok’ denerek kayıt altına almamışlar ve iptal etmişler. Bunun üstüne bankayı aradık, sigortanın da iptal olduğunu öğrenince bizde bittik" dedi. 7 Torku Marka Şampiyonu Oldu »» TİM’in Düzenlediği Organizasyonda İnovasyon Şampiyonları Ödüllendirildi, Konya Şeker’e Marka Geliştirme Şampiyonluğu Ödülü Verildi Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından, Ekonomi Bakanlığı’nın desteğinde, bu yıl 3’üncüsü düzenlenen ve 4 Aralık Perşembe günü İstanbul Kongre Merkezinde başlayan Türkiye İnovasyon Haftasında İnovasyon Şampiyonları ödüllerini Başbakan Davutoğlu’nun elinden aldı. Son 3 yıldır inovasyon konusunda Türkiye’de farkındalık oluşturmak amacıyla TİM tarafından düzenlenen Türkiye İnovasyon Haftası çerçevesinde bu sene İzmir, Ankara ve Gaziantep’te de etkinlikler düzenlenmiş ve yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı Anadolu turunun ardından 4 Aralık’ta 2014 yılının final etkinliği başlamıştı. Teknoloji, iş dünyası, eğitim, dünyayı yöneten Türkler, dijital medya, pazarlama, bilim ve enerji gibi konu başlıklarında sunumların yapıldığı İnovasyon Haftası’nda dünyada ve Türkiye'de fark oluşturan uluslararası profesyoneller, sanayiciler, akademisyenler ve üniversite öğrencileri bir araya gelerek; inovasyon odaklı konferans, sergi ve atölye çalışmaları ile ülkemiz sanayisinin inovatif gücünü yükseltil- mesine katkı veriyor. İnovasyon Haftası çerçevesinde AR-GE, Tasarım, Girişim, Müşteri Odaklı Hizmet, Markalaşma gibi dallarda ödül dağıtılırken 2014 yılında Türkiye’nin marka geliştirme şampiyonu Konya Şeker oldu. Konya Şeker’in marka şampiyonluğu ödülünü Başbakan Davutoğlu, Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk’a verdi. Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk ödül töreni sonrası yaptığı değerlendirmede Konya’nın yıldızının parladığını ve bu ödülün o gelişen ekonominin bir yansıması olduğunu vurguladı. Son 10 yılda Konya’nın ihracatının 10 kat arttığını belirten Başkan Konuk, özetle şunları söyledi; “Konya 172 ülkeye 104 çeşit ihracat gerçekleştiren bir ekonomiye sahip. Konya Şeker’de bu yükselen ekonominin en etkin aktörlerinden biri. Konya Şeker büyümek isteyen, dış pazarlardan daha fazla pay almak isteyen Konya ekonomisinin yüzü, yüz akı. Dış pazarlardan daha fazla pay almak, ürettiğiniz ürünün ticari itibarını kuvvetlendirmek, yaptığınız ticarete istikrar kazandırmak, katma değerli alanlarda sürekli ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için markalaşmak, kendi marka ve markalarınızı oluşturmak zorundasınız. Konya Şeker Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından 2014 yılının marka geliştirme şampiyonu seçildi. Bu Konya Şeker’in üretim altyapısındaki genişlemenin ve ürün portföyünün hızla çeşitlenmesinin tabii bir sonucudur. Sadece 10 yıl önce kristal şekerden başka üretimi olmayan Konya Şeker bugün 1.000 kalemin üzerinde ürününü üst markalarının yanı sıra yüzlerce alt marka altında ambalaj içine sokmayı başarmış bir kurumdur. Gıda sektörünün en genç markası olmasına rağmen, hem ürün çeşitliliğini hem de pazar payını en hızlı genişleten Torku sadece ülkemizin değil dış pazarlarında yükselen yıldızıdır. Bu ödül bizim şevk ve azmimizi arttırmış, heyecanımıza heyecan katmıştır. 8 Ocak 2015 Köy-Koop Haber TARIM Yeniden Başlama Zamanı »» Dünya ekonomisinde 1950 ve 1960 lı yıllar önemli değişimlerin yaşandığı yıllardır. Serbest piyasa ekonomisine geçiş o yıllarda başlamış, giderek küreselleşen bir ekonominin temelleri atılmaya başlanmış, gelişmiş ülkelerin ekonomideki hakimiyetlerini artırmaya yönelik uluslararası örgütler kurulmaya başlanmıştır. Özelleştirmelerin daha etkin olarak yapılmaya başlandığı, kamunun giderek küçültülmesi ve özel sektörün güçlendirilmesini destekleyen politikaların oluşturulduğu ve uygulamaya konulduğu yıllar olarak değerlendirilmektedir. O yıllarda bu değişimler yaşanırken, dar ve orta gelirli kesimler gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmeye başlamış, üretici ve tüketici pazarda oluşan fiyatı kabullenmek zorunda kalmış, Özel sektörün doğası gereği kar amaçlı yaklaşımı gelir dağılımını bozmuş ve sosyal sorunların artmasına neden olmuştur. Bu yıllarda dar ve orta ölçekli üreticiyi ve tüketiciyi koruyacak ulusal piyasa organizasyonları oluşturulma fikri önem kazanmış, ekonomik faaliyetleri yürütecek kooperatifler ön plana çıkmış, piyasayı regüle edecek müdahale alımları gerçekleştirilmiş, kooperatifler ise özel olarak desteklenmiştir. Ö dönemde tarımsal sanayi özelleştirmelerinde kooperatifler tercih nedeni olmuş, sanayi devrimi de özellikle AB ülkelerinde işsizliğin giderilmesinde önemli bir etken olmuştur. AB ülkelerinde ve gelişmiş ülkelerde kooperatifler gelişmelerini sürdürmeye devam etmişler, özellikle tarımsal sanayide kooperatifler etkin olmaya başlamış, sanayinin hammadde tedarikçisi olmaktan çıkmışlar, kendileri doğrudan üretime geçerek ürünlerini kendileri işleyerek doğrudan tüketiciye ulaşımı sağlayan kooperatif yapıları oluşturmuşlar ve bu gün uluslararası organizasyonları ve firmaları olan devasa kuruluşlar haline gelebilmişlerdir. Merkezi Brüksel’de bulunan ve 30.000 kooperatifin üye olduğu Avrupa Birliği Tarım Kooperatifleri Birliği’nin (COGECA) yaklaşık 9 milyon çiftçi ortağı ile 600.000’den fazla çalışanı bulunmaktadır. 210 milyar Euro ciroya sahip olan COGECA’ya bağlı kooperatifler genel olarak tarımsal Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı girdilerin temininde %50 den fazla, tarımsal ürünlerin işlenmesi ve pazarlanmasında ise %60’dan fazla pazar payına sahiptirler.* Dünyanın en çok ciro yapan ilk üç kooperatif ülkesi ise 662 milyar dolar ile ABD, 363 milyar dolar ile Fransa, 358 milyar dolar ile Japonya olarak sıralanmıştır.** Bu tablo dünyada kooperatifçiliğin ne kadar önemli bir noktada olduğunu göstermektedir. Tüm dünyada bu gelişmeler sağlandığına göre ekonomik fayda sağlama ve yaratmanın insanoğlunun genleri ile bir alakası olmadığı sadece yaklaşım meselesi olduğu kesindir. Ülkemiz insanının ekonomideki gelişimi ve girişimciliği de herhalde yadsınamaz. Yeter ki anlamsız önyargılardan kurtulup yasal ve yönetsel kısıtları kaldırarak toplumsal fayda yaratacak destekleme argümanlarını yeterince kullanabilelim. 1970 li yılların Ülkemizde de kooperatifçilik hareketinin ivme kazanmaya başladığı, kooperatifçilik adına olumlu bir kırılma noktasının yaşandığı yıllar olarak değerlendirilebilir. O yıllarda özellikle yurt dışına işçi gönderilmesinde kooperatif ortağı olanlara öncelik tanınması ve bu yöntemle köylere sermaye dönüşümünün ve birikiminin sağlanması amaçlanmıştı. Yine orman üretiminde orman kooperatiflerine öncelik verilmesi ve ek bazı hakların sağlanması orman köylüsünün örgütlenmesini sağlamıştır. Üretimden % 25 enval verilmesi için tesisinin bulunması zorunluluğu köylerde ahşap sektörünün gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Sütünü kooperatif olarak pazarlayan kooperatiflere SEK tarafından prim ödemesi yapılmış, kurumlar vergisi muafiyeti getirilmiştir. Bunlara ilave olarak küçük çaplıda olsa tarımsal sanayinin gelişmesinde kooperatifler önemli rol oynamaya başlamıştır. Bu süreçte kooperatifçilik hareketi önemli noktalara gelmiş, ithalat ve ihracat dâhil Ülke ekonomisinde önemli bir aktör olmaya başlamışken 1980 askeri hareketi ile bu gelişim maalesef duraklama noktasına sokulmuştur. Kooperatifçiliğimizin konjektürel siyasi eğilimlerden etkilenmediğini söylemek çok doğru olmaz, Ancak o dönemi o günün şartları içerisinde değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Nitekim kooperatifçiliğimizin kayıp yılları bu tarihle başlamıştır. Ülkemiz bu anlamda kooperatifçiliğimizle de yüzleşmelidir. 1980 yıllarından 2000 li yılların başlarına kadar kooperatiflerin Bölge ve Merkez birlikleri oluşturulamamış, kooperatifler, köylerde her türlü eğitimden, denetimden ve koordinasyondan uzak kalmış ve bu güne kadar siyasetin ve bürokrasinin olumsuz bakış açısına rağmen varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bu durum dahi kooperatifçiliğimizin çok önemli ve saygın kuruluşlar olduğunun kanıtıdır. *Tarım kredi Koop. Mer. Birliği ** Gümrük Tic. Bakanlığı verileri "Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi" Kuruluyor »» 9 Aralık 2014 tarih ve 29200 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Başbakanlık Genelgesi (2014/20) ile "Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi" kuruluyor. Gıda ve tarım ürünlerinin; kısa ve uzun vadeli arztalep, ihracat-ithalat ve üretim-tüketim değişimleri ile bu değişimlerin ve dağıtım zincirindeki gelişmelerin fiyatlara olası etkilerinin izlenmesi ve değerlendirilmesi, gerekli görülmesi halinde, alınacak tedbirlere ve uygulanacak politikalara ilişkin önerilerde bulunulması amacıyla kurulacak Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında; Ekonomi, Gümrük ve Ticaret, Kalkınma ve Maliye Bakanlıklarının Müsteşarları, Hazine Müsteşarı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanının katılımıyla oluşturuluyor. Komite, üç ayda bir veya gerektiğinde başkan veya üyelerden biri- sinin talebi üzerine en geç bir hafta içerisinde toplanacak ve görev alanı ile ilgili konuları görüşerek Ekonomi Koordinasyon Kuruluna raporlayacak. Komite, gerekli gördüğünde, diğer bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları ile sektör temsilcilerini toplantılarına davet edebilecek. Komite tarafından ihtiyaç duyulması halinde; alt komite, danışma grupları ile geçici ve kalıcı çalışma grupları oluşturulabilecek. Komite'nin kuruluşuna ilişkin talep, gıda fiyatlarını, yüksek düzeylerde seyreden enflasyonun önemli nedenleri arasında gösteren Merkez Bankası'ndan gelmişti. İzmir'de 96 Bin Sakız Fidanı Yetiştirilecek »» Orman Genel Müdürlüğü, Türkiye'yi sakız ağacı yetiştiriciliğinde güçlendirmek ve dünyada söz sahibi yapmak için 2014 yılında başlattığı ve 5 yıl sürecek Sakız Eylem Planı çerçevesinde çalışmalarını sürdürüyor. Kaliteli sakız üretimi sadece erkek ağaçlardan yapılabildiği için sakız yetiştiriciliğinde tohumdan üretim tercih edilmiyor. Bu amaçla çelikleme yöntemi ile İzmir Torbalı Fidanlığı'nda 2015 yılında 30 bin, 20162017 yılları arasında 55 bin ve 2018-2019 yılları arasında da 11 bin olmak üzere toplam 96 bin sakız fidanının üretiminin, İzmir Orman Bölge Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmesi hedefleniyor. 200 bin dekar sahanın envanteri yapılacak Eylem planının öngördüğü çalışmaların uygulanabileceği alanlar ağırlıklı olarak İzmir'de bulunuyor. Bu kapsamda, sakız ağacının yetiştirilmesine uygun toprakların yer aldığı İzmir'de eylem planı kapsamında toplam 200 bin dekar sahanın envanteri yapılacak. Envanter çalışmalarının 2015 yılı başlarında tamamlanması planlanıyor. Ayrıca, İzmir Orman Bölge Müdürlüğünde toplam 450 dekar aşılı fidan dikimi ile sakız ormanı kurulacak ve 150 dekarlık alanda bulunan yabani sakızlıkların da ıslahı yapılacak. Eylem planı ile bugüne kadar 100 bin dekar alanın saha ve servet envanteri gerçekleştirildi. Doğada bulunan 3 bin sakız ağacının aşılaması yapıldı ve 3 bin 500 sakız ağacının bulunduğu bir anaçlık bahçe oluşturuldu. Ayrıca, bin ferdin bulunduğu Sakız Ağacı Klon Parkı orman ağaçları da Tohum Enstitüsü Müdürlüğü tarafından tescillendi. "Çok kıymetli bir ticari ürün" Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, salgı sakızının çok kıymetli bir ticari ürün olduğunu ve asırlardan beri gıda, tıbbi-aromatik ve kozmetik amaçlı kullanıldığını hatırlattı. Eroğlu, "Bu tür, ülkemiz topraklarında yetişme alanı bulunmasına rağmen üretimi neredeyse yok olmaya yüz tuttu. Ham sakız ve sakız ürünleri ihtiyacının ithalat yoluyla karşılanması karşısında bakanlık olarak harekete geçtik. Hazırladığımız eylem planıyla ekonomik değeri yüksek bu ürünün üretimini artırarak dışa bağımlılığı azaltmayı hedefliyoruz" ifadesini kullandı. "Sakız ihtiyacı iç kaynaklardan sağlanacak" Eylem planının hayata geçirilmesi ile Türkiye'de tabii olarak yetişen sakız üretimine elverişli sakız ağaçları tespit edilerek, 5 bin sakız ağacının koruma altına alınacağını vurgulayan Eroğlu, şu bilgileri verdi: "Piyasanın ve teşkilatın ihtiyacının karşılanabilmesi maksadıyla havai daldırma metoduyla fidan üretimi yapılabilecek ve sakız bahçesi kurulacak. 425 kişiye sakız ağacı yetiştiriciliği ve sakız işleme eğitimi verilecek. Böylece bu kıymetli ürün topraklarımızda yeniden yetiştirilerek, sakız ihtiyacımız iç kaynaklardan sağlanacak. Sakız ormanlarından sürdürülebilir faydalanma sağlamak için de Sakız Üretici Birliği kurulacak." Veysel Eroğlu, ayrıca, Orman Genel Müdürlüğünün, Özel Ağaçlandırma Yönetmeliğinde "Sakız Özel Ağaçlandırması" ile ilgili düzenlemeler üzerinde çalıştığını da aktardı. TÜİK, 2014 Yılı Kasım Ayı Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’ni Açıkladı »» Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi, 2014 yılı Kasım ayında Ekim ayına göre yüzde 0,15, 2013 yılının Aralık ayına göre yüzde 8,08, 2012 yılının aynı ayına göre de yüzde 10,77 arttı. On iki aylık ortalamalara göre ise yüzde 10,99 artış gösterdi. Aylık değişim, tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 0,08 ve ormancılık ürünlerinde yüzde 3,18 artarken, balıkçılıkta yüzde 0,97 azalış olarak gerçekleşti. En fazla aylık artış tek yıllık bitkisel ürünler ana grubunda oldu. Bir önceki aya göre değişim, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 4,45, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünler ana grubunda yüzde 0,64 artış olurken, çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 10,10 azalış gerçekleşti. Alt tarım gruplarından turunçgiller bir önceki aya göre yüzde 17,29 azaldı. Alt tarım gruplarından tahıllar, baklagiller ve yağlı tohumlarda yüzde 0,54 ve seb- zelerde yüzde 9,91 artış olurken, lifli bitkiler grubunda ise yüzde 4,62 azalış gerçekleşti. Köy-Koop Haber Ocak 2015 TARIM Süt İneklerinde Besleme ve Üreme Verimliliği Arasındaki İlişki »» Bu ay sizlerle paylaşacağım yazı, öğrencilerimize 1 dönem boyunca anlatılan hem çok geniş hem de çok önemli bir konu. Ben sizlere ana hatlarıyla en önemli noktaları özetle aktarmaya çalışacağım. Konu gerçekten çok önemli çünkü, süt sığırı işletmelerinde ekonomik bir üretimin yapılabilmesi her inekten yılda 1 buzağı ile mümkün olmaktadır. Ancak günümüzde bunu başarabilen işletme sayısı maalesef azınlıktadır. Hal böyle olunca gebe kalmadan geçen her gün işletmeye ekstra masraf getirmekte başarılı ve ekonomik bir üretim yapılamamaktadır. Tüm işletme sahipleri sürülerinde üreme performansının iyileşmesini ister ancak bunu başarabilmek için besleme programı da dâhil bazı faktörlerin iyileştirilmesi gereklidir. Süt işletmelerinde sürünün üreme performansının optimize edilmesi için kuru dönem, doğumdan hemen sonraki ilk 6-8 haftayı kapsayan erken laktasyon dönemi ve sonrası oldukça önemli dönemlerdir. de rumende parçalanmayan protein kullanımı üreme üzerine etkili olabilmektedir. Mineral ve Vitaminler Dr. Neşe Nuray TOPRAK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Yağlar enerjice çok yoğun olmalarına karşın bu dönemde yemlere katılmalarındaki asıl amaç, bazı özel yağ asitlerinin üreme organları üzerine olan olumlu etkileridir. Kuruda ve yeni doğum yapmış süt ineklerinin linoleik asit kaynaklarıyla beslenmesi uterusun (rahim) eski haline dönmesine yardımcı olmaktadır. Linoleik asit pekçok yağ kaynağında bunun yanında soya fasülyesi ve pamuk tohumunda da bol miktarda bulunur. Linoleik asitten başka gebeliğin devamı için yeterli miktarda EPA ve DHA yağ asitlerine de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yağ asitleri ticari olarak elde edilebilirken balık ununda ve diğer deniz ürünlerinde de yeterli miktarda bulunmaktadırlar. Enerji Dengesi Üreme üzerine etkili en önemli besinsel etki enerji dengesidir. Süt sığırlarında doğumdan yaklaşık 1 hafta önce enerji tüketimi azalmaya başlar. Günümüzde besleme uygulamalarının hedefi, doğumdan hemen önce başlayan kuru madde tüketiminde azalmanın en aza indirilmesi ve doğumdan sonra hayvanı negatif enerji dengesinden en az zararla çıkarmaya yöneliktir. (Negatif enerji dengesi: doğumdan sonra hızla artan süt verimine karşılık hayvan yeterli düzeyde yem(kuru madde) tüketemez, vücut depolarından kullanmaya başlar ve kilo kaybeder. Bu kaçınılmaz bir süreçtir, önemli olan en kısa sürede en az zararla atlatabilmektir.) Doğumdan önce değişmeyen (azalmayan-sabit) ve doğumdan sonra artan kuru madde tüketimi buzağılamadan sonra metabolik hastalıklara yakalanma riskini en aza indirir. Kuru dönemde hedef hayvanın vücut kondüsyon skorunun 3.5’ten yüksek olmaması ve erken laktasyonda (negatif enerji dengesinde olduğu dönem) bu skorun 1 puandan fazla düşmemesidir. Negatif enerji dengesinin uzunluğu ve şiddeti üreme üzerine doğrudan etkilidir. Bu sebeple 2 önemli faktöre dikkat edilmelidir. Birincisi, doğumdan hemen önce ve sonrasında kuru madde tüketiminin optimize edilmesi, ikincisi ise bu dönemde metabolik bozuklukların en aza indirilmesidir. Yağ İlavesi Son yıllarda üreme verimliliğinin artırılmasında üzerinde durulan bir diğer konu, doğumdan önceki 3 hafta ile sonraki 3 haftayı kapsayan geçiş döneminde yemlere yağ ilavesidir. Protein Beslemesi Burada amaç, süt ineklerinin proteince özellikle de rumende parçalanabilir proteince aşırı beslenmesini önlemektir. Bunun için gösterge süt üre azotu ve kan üre azotu değerleridir. Sürüde süt üre azotu 18 mg/ dL, kan üre azotu ise 20 mg/dL’nin üzerine çıktığında önlemler alınmalıdır. Hedef, süt üre azotu için 10 - 14 mg/dL olmalıdır. Böylece hem yem masrafları hem de çevreye besin maddesi (azot) atılımı azaltılmış olacaktır. Hatta bazı araştırıcılar çevreye azot atılımını azaltmak amacıyla amino asit bakımından düzenlenmiş stratejik rasyonlarla beslenen hayvanlarda optimum süt üre azotunun 8 mg/dL’ye kadar düşebileceğini bildirmektedirler. Yüksek miktarda amonyak ve üre sperm, yumurta veya embriyo üzerine toksik etki yapabilmektedir. Rasyonlarda protein miktarının artırılması yerine amino asitlerce dengelenmiş rasyonlar ve yeterli düzey- İyi bir üreme performansı için doğumdan önce ve yetiştirme dönemi boyunca yeterli miktarda vitamin ve minerallerle beslemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Kan kalsiyum seviyesi sadece süt üretimi için değil yumuşak doku fonksiyonları için de önemlidir. Doğum öncesi kalsiyum metabolizması ile yakından ilişkili olan Süt Humması, metritis ve abomasumun yer değiştirmesi gibi bozukluklara da davetiye çıkartır. Yeterli düzeyde kalsiyum, fosfor, potasyum, magnezyum, sodyum, klor ve kükürt rasyon katyon-anyon dengesi ile ilgilidir. Aşırı fosfor yetersizliği üreme verimini olumsuz yönde etkiler. Ancak fosfor yetersizliğinde, üreme performansında gerilemeden önce hayvanın verdiği ilk tepki süt verimini azaltmaktır. Diğer taraftan fosforca zengin beslemenin üreme üzerine iyileştirici etkisi bulunmamaktadır. Uzun yıllar aşırı fosfor ile besleme yoluna gidilse de günümüzde gübre ile fosfor atılımının azaltılması, çevreye olan etkinin azaltılması ve rasyon maliyetlerinin düşürülmesi bakımından yemlerin fosfor içerikleri azaltılmaktadır. Süt sığırlarında, rasyon fosfor seviyesi % 0.38- 0.42 arasında düzenlenmektedir. Metritis ve plasentanın atılamaması gibi üreme bozukluklarıyla karşılaşmamak için rasyonda yeterli miktarda selenyum, bakır ve çinko bulundurulmalıdır. Üreme verimliliği bakımından önemli vitaminler ise A, D ve E’dir. Rasyonlara beta-karoten (A vitamininin öncüsü) ilavesinin üremeyi iyileştirdiğine ait araştırmalar bulunmakla birlikte pahalı bir uygulama olduğu unutulmamalıdır. Özetlemek gerekirse; Süt ineklerinin beslenmesinde yapılan besleme hataları sürünün gebe kalma oranını olumsuz yönde etkileyebilir. Dikkat edilecek en önemli husus, doğum öncesi ve doğumdan hemen sonra hayvanların metabolizmasında enerji alımı ve yönetimidir. Bir sonraki adım ise, kalsiyum ve fosfor metabolizmasının kontrolü ile rasyonların yeterli düzeyde selenyum, bakır, çinko, Vitamin A, D ve E içermesini sağlamaktır. Sürüde embriyo ölümleri ile karşılaşılıyorsa ve süt üre azotu değeri yüksek ise rasyonun rumende parçalanabilir protein miktarını düşürmeniz faydalı olacaktır. Tüm rasyon bileşenleri gözden geçirildikten sonra üreme performansının optimize edilebilmesi için en uygun yağ kaynağının performansı düşürmeyecek miktarda rasyona ilave edilmesi yararlı olabilmektedir. Kaynak: Maurice Eastridge, Department of Animal Sciences, The Ohio State University http://www.extension.org/pages/67213/ checklist-for-nutritionalaspects-for-improvingreproductive-efficiency#. VJfQmsBA 9 Yumurta Tebliğinde Değişiklik Yapıldı »» Türk Gıda Kodeksi Yumurta ve Yumurta Ürünleri Tebliği’ni yürürlükten kaldıran Türk Gıda Kodeksi Yumurta Tebliği, 20.12.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Diğer kanatlı hayvanlara ait yumurta ve yumurta ürünleri ile kuluçkalanmış ve pişmiş yumurtaları kapsamayan Tebliğe göre, yumurta ürünleri için Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği hükümleri uygulanacak. Tebliğe göre, doğal renk ve kokusunu kaybetmiş, çürümüş, kokuşmuş yumurta ile kuluçka işlemi uygulanmış yumurta doğrudan tüketime sunulamayacak ve gıda sanayiinde kullanılamayacak. Katkı maddeleri, bulaşanlar, pestisit kalıntıları, veteriner ilaçları kalıntı düzeyleri, hijyen, ambalajlama, etiketleme ve işaretleme konularında ilgili mevzuata uygunluk şartı aranacak. Etiketleme ve işaretleme işlemleri kapsamında ayrıca A sınıfı yumurtada işletme ve kümes numarası ile yumurtlama tarihi kolayca görülebilir, okunaklı ve en az 2 milimetre yükseklikte olacak şekilde yumurta kabuğu üzerine damgalanacak. Kümes ve işletme numarası ile yumurtlama tarihi yazılmamış olan A sınıfı yumurta toptan veya perakende olarak satışa arz edilemeyecek. A sınıfı yumurtanın ağırlık ve özellik sınıfları etikette, ürün adı ile aynı yüzde belirtilecek. Özellik sınıfı belirtilirken “A sınıfı” ifadesi veya “A” harfi kullanılacak. A sınıfı yumurtanın ağırlık sınıflarını simgeleyen harfler en az 2 milimetre yükseklikte olmak ve çevresinde en az 12 milimetre çapında bir çember bulunmak koşulu ile yumurta kabuğu üzerine de damgalanabilecek. A sınıfı yumurtanın ağırlık sınıfları, harflerle veya bunlara karşılık gelen ifadelerle veya her ikisiyle belirtilecek. A sınıfı yumurtanın etiketinde son tüketim tarihi “... tarihine kadar tüketilmelidir” veya “...tarihinden önce tüketilmelidir” ifadeleri kullanılarak yazılacak. A sınıfı yumurta, yumurtlama tarihinden itibaren 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılacak. A sınıfı yumurtanın son tüketim tarihi, yumurtlama tarihinden itibaren 28 günden fazla olamayacak. Eğer yumurtlama tarihi farklı olan yumurtalar aynı paket içinde HAL VE GİDİŞ satışa sunuluyorsa, son tüketim tarihi belirlenirken ilk yumurtlama tarihi dikkate alınacak. Paketlendiği tarihte hava boşluğu 4 milimetre veya daha düşük olan A sınıfı yumurta, yumurtlama tarihinden itibaren dokuzuncu güne kadar “ekstra taze” olarak tanımlanabilecek. Bu ifade kullanıldığında “ … tarihine kadar ekstra taze” şeklinde belirtilecek ve “…” yerine yumurtlama tarihinden sonraki dokuzuncu günün tarihi yazılacak. Ayrıca “ekstra taze” olarak nitelendirilen yumurtanın etiketi üzerinde yumurtlama tarihi yer alacak. B sınıfı yumurtanın ambalajı üzerinde “B sınıfı” ifadesi veya “B” harfi bulunacak. B sınıfı yumurtanın sınıfını simgeleyen harf, yumurta üzerine de damgalanabilecek. B sınıfı yumurtanın ambalajı üzerine son tüketim tarihi ile birlikte paketleme tarihi de yazılacak. B sınıfı yumurtanın ambalajı üzerinde, en az 2 santimetre yükseklikte büyük harflerle “GIDA SANAYİ İÇİNDİR” yazısı yer alacak. Yumurtanın üretim tarihi, yumurtlama tarihiyle aynı olacak. Yumurta etiketinin üzerinde “Satın aldıktan sonra buzdolabında/soğukta muhafaza ediniz” ifadesi yer alacak. Yumurta, yumurtlamadan sonraki 10 gün içerisinde sınıflandırılacak, işaretlenecek ve paketlenecek. Yumurta üretildiği yerde ve tüketiciye ulaştırılana kadarki tüm aşamalarda temiz ve kuru yerlerde ve yabancı kokulardan ari biçimde depolanacak, darbelerden, doğrudan güneş ışığından ve büyük sıcaklık dalgalanmalarından korunacak. Yumurtlama tarihinden sonraki 18. güne kadar yumurtanın soğutulması zorunlu olmayacak. 18. günden itibaren (+8)-(+5) derece arasında muhafaza edilecek. A sınıfı yumurtanın muhafaza edildiği alanlar yapay olarak +5 dereceden daha düşük derecelerde soğutulmayacak. Ancak 24 saatten fazla olmamak üzere sevkiyat sırasında veya 72 saatten fazla olmamak üzere perakendecide +5 derecenin altındaki bir sıcaklıkta tutulabilecek. Sait MUNZUR 10 Ocak 2015 Köy-Koop Haber GÜNDEM Dünya Kooperatifçilik Günü’nde Denizli Birliği Yeni Hizmet Binasını Açtı »» 1.Syf Haberi Köy-Koop Denizli Bölge Birlik Başkanı Mehmet Varol, açılış konuşmasında böylesine çok amaçlı kullanılabilecek bir binaya ihtiyaçları olduğunu ifade ederek, “Denizli’de sütün kalitesi iyileştikten sonra süt satımı konusunda önümüz açıldı. Belki fiyatlarımız farklı olmadı ama sütlerimiz asla elde kalmadı bir şekilde satıldı. Kooperatifçilik zor zanaattır. Birileri bu zor zanaati omuzlamak zorundaydı. Bunu yapabilmek için güven ortamının oluşması önemliydi ve inanmak önemliydi. Bu anlamda benim yanımda olan yönetim kurulu üyelerime teşekkür ediyorum. Onlar olmasaydı var olmak gibi bir şansımız olmazdı. Biz her zaman biz olmak zorundayız. Ben olduğumuzda ileriye gitme, büyüme şansımız yok. Yönetim kurulumuzu ayakta tutan tabanımızdaki kooperatiflerdir. Sahiplenme olgusunun olduğu yerde güç oluyor. Gücün olduğu yerde ise her şeyi gerçekleştirmek mümkün. Tabanımızdaki tüm kooperatiflerimize ve kooperatif ortaklarımıza teşekkür ediyorum. Kayıtlı ortak olarak 159 kooperatif bizimle beraber çalışıyor ancak faal olarak çalışan 136 tarımsal kalkınma kooperatifimiz yaşamın her alanında çalışmalarını gerçekleştiriyorlar. 15 bin 300 aile de bizim ortağımız. Biz bir gücüz ve birlikte çalışmaya ve büyümeye devam edeceğiz” dedi. Önceki hizmet binalarının çalışma anlamında kendilerini zorladığını da belirten Varol, “Bayram yerinde olan bir iş yerimiz vardı. Zor şartlarda hizmet veriyorduk. Böylesine bir binaya gerçekten ihtiyacımız vardı. Bu binayı alırken ben ekonomik anlamda sıkıntı yaşayacağımızı düşünerek cesaret edemedim ama yönetim kurulu üyelerimizin desteğiyle karar verdik ve böylesine çok amaçlı bir binayı dizayn ettik. Eğitimi çok önemsiyoruz ve bu yüzden binamızın tabanına 150 kişilik bir konferans salonu oluşturduk. 130 metrekarede bir showroom oluşturduk ve tarım makine ve ekipmanlarının demo ürünlerini buraya koyduk. Yönetim kısmıyla birlikte en önemlisi bir de laboratuvarımızı oluşturduk ki bu bizim için çok önemliydi. İnşallah bu güzel binada çok güzel işlere imza atacağız. Ben burada bulunan herkese çok ama çok teşekkür ediyorum sağolun var olun” ifadelerini kullandı. Açılış konuşmalarında; Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birlikleri Merkez Birliği (KöyKoop) Genel Başkanı Yakup Yıldız, “Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından bu yıl ilan edilen “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı; açlık-yoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir gıda güven- gerekiyor. Ancak bu desteklerin amaca uygun ve etkin kullanılabilmesi için örgütlerin birleşmesi gerekiyor. Eğer örgüt yapısını böyle dağınık bir vaziyette tutarsak, biz ‘aile çiftçisini’ nasıl güçlendireceğiz. Önce güçlü örgüt olmak gerek. Bu örgüt enflasyonuna el birliği ile bir son vermemiz gerekiyor. Bunun kimseye yararı yok. Bunun ancak tenzih ederim, böl-yönet felsefesini benimsemiş olanlara hizmeti vardır. Başkasına hizmet edemez ki. Bizde bu türlü bir yönetici anlayışının olacağını düşünmüyorum.” dedi. cesinin sağlanması, kırdan-kente göçün azaltılması ve tarımsal üretim faaliyetlerinin devamlılığı açısından çok önemli. İklim değişiklikleri, biyoçeşitlilikte azalmalar, gıda fiyatlarında dalgalanmalar, açlık ve yoksulluğun kronik küresel bir sorun haline dönüşmesi, artan enerji ve girdi maliyetleri, su kıtlığı, piyasa sistemlerinin oluşturduğu belirsizlikler ve daha birçok sorun, geçimlik düzeyde de olsa pazar için üretimde bulunmaya çalışan “aile çiftçiliğini” tehdit etmektedir. Bu bağlamda ‘aile çiftçiliği’ni bulunduğumuz her platformda gündeme daha yoğun bir şekilde getirmeye çalıştık. Bugün köylerdeki genç nüfusumuz hızla azalmakta, bu çok önemli bir sorunumuz. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan kırsaldaki nüfusumuz yüzde 46’lardan, yüzde 24’lere kadar düştüğünü görüyoruz. Türkiye Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu yüzde 50 hibeli Ipart projeleri üretiyor. Bu projelerde iştirakçinin yaşı 40 ve altında ise artı yüzde 10 daha destek veriyor. Ayrıca bu yatırımın yapılacağı yerin rakım olarak 1000 metre ve üzeri ise yüzde 5 puan daha artış sağlıyor. Dünyada da genç nüfusu kırsalda tutabilmek için birçok destekleme veriliyor. Bizler bu sorunun çözümüne katkı anlamında elimizden gelen çabayı göstermeye çalışıyoruz. 2004 yılında kurulan Denizli Birliğimiz zor şartlarda bugünlere geldi. Bugün bu hizmet binasının; süt analiz labrotuvarıyla, mobil labrotuvarıyla, satış mağazasıyla ve özellikle de eğitimler için kullanılacak olan toplantı salonuyla tüm kooperatif ortaklarımıza büyük katkılar sağlayacağını düşünüyorum. Dilerim Denizli Bölge Birliğimiz ileride daha büyük projelere imza atar. Bizler de bu konuda Merkez Birliği olarak elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu ifade ederek, tüm kooperatif ortaklarımıza ve Denizli’mize hayırlı olmasını diliyorum” dedi. Türkiye Hayvancılık Kooperatifleri Merkez Birliği (HayKoop) Genel Başkanı Ahmet Ertürk, “Güçlerimizi bir kooperatif, bir birlik disiplini altında, üretimlerimizi ve ürünlerimizi birleştirdiğimiz takdirde aşılamayacak hiçbir derdimiz, çözülemeyecek hiçbir problemimiz de olmayacaktır. Size kısaca bir bilgi notu vermek istiyorum. Önceki gün üretici temsilcisi olarak katıldığım Ulusal Süt Konseyi’nde sanayici arkadaşlarımızla önümüzdeki dönem yani 1 Ocak-30 Haziran süt fiyatını belirlemek için toplandık. Toplantıda sanayici süt fiyatlarını bu dönem için 5 krş geri çekelim teklifinde bulundu. Yani böyle ağır, hakarete varan bir duruş sergilediler. Biz Ulusal Süt Konseyi’ni kurarken sanayici ve üretici bir araya gelsin, ülkemizin her tarafında süt fiyatlarında uyum ve ahenk sağlansın, böylece sanayici de haksız rekabetlerle karşı karşıya kalmasın, düzgün bir çalışma yapalım dedik. Toplantının sonucunda tam mutabakat sağlanamadı. Fiyatlar bu şekilde devam etsin noktasına gelindi. Onu da bizler kabul etmedik. Biz en azından 10 krş’luk bir artış istedik. Sanayici de önümüzdeki kış döneminde, dondurma, yoğurt sezonu yok, ayran içimi azalıyor şeklinde savunuyor. Ancak Rusya’ya ihracat talebi ile ilgili bazı çalışmalar olduğunu, Bakanlığımızın süt regilasyonu ile ilgili çalışmalarını ve ikinci dönem eğitim-öğretim yılında Okul Sütü ihalesinin yapıldığını biliyoruz. Bütün bunlara rağmen sanayici arkadaşlarımız böyle bir tavır sergilediler. Biz orada kooperatif başkanları, örgüt başkanları olarak hep beraber bir duruş sergiledik. Üreten insanlar önemli insanlardır. Ürettiği ürünlerle bizleri besleyen, doyuran insanların hakkını hukukunu korumak için güçlerimizi birleştirmeliyiz. Tarım bizim geleceğimizdir.” diye konuştu. Türkiye Milli Kooperatifler Genel Başkanı Muammer Niksarlı, “Dünyada tarımını desteklemeyen hiçbir ülke yok. Ama bizim gibi ülkelere gelince bir takım kurallar konuyor. Biz de kraldan çok kralcılık yapıyoruz. Aile çiftçiliğinin örgütlü hali tarımsal amaçlı kooperatifçiliktir. Eğer siz aile çiftçilerini, çiftçileri destekleyecekseniz bunun yolu kooperatiflerin desteklenmesidir. Tek tek çiftçileri desteklemek madden ve fiziken mümkün değil. O halde onların örgütlenmesinin, güçlenmesinin önünü açmak ve onların vasıtasıyla tarımı ve kırsal kesimi desteklemek Niksarlı, “Laboratuvarlar kuruyorsunuz, güvenilir süt pazara sunuyorsunuz. Sütü pazara sunmuyorsunuz, sanayiciye tedarikçilik yapıyorsunuz. Sütten para kazanmak için o halde, sütü ham süt olarak değil, işlenmiş süt olarak pazara çıkmanız gerekir. Yani sütün ticari kazancından yararlanmalısınız. Sütü ticari bir meta haline getirebilmeniz için işlemeniz lazım. Bu düzlemde kaldığımız sürece ne kooperatiflerimiz büyür, ne de üreticimiz çok kazanır. Çiftçimizi üreticimizi desteklemek için dünya ülkeleri neler yapıyorsa biz de onu yapmalıyız.” dedi. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Kontrolörler Başkan Yardımcısı Ercan Aktaş, “BM’in 2014 yılını ‘Uluslararası Aile Çiftçiliği’ olarak ilan edilmesinde verilen bir mesaj var. Bu mesajda tarımın kırsalda sürdürülebilirliğinin tek temelinin aile işletmelerinin olduğudur. Aile işletmelerinin tamamının yapılandığı en iyi tarım ve güç modeli kooperatifçiliktir. Bu yıl bu tür bir organizasyonla ikinci kez karşılaşıyoruz. Burdur ilimizde kooperatiflerin emekleriyle, Bakanlığımızın da hibe desteğiyle çok güzel bir tesis kurdu. Hep söylediğimiz şuydu; ticarete konu edilen iki malzeme vardır. Birisi emtia, diğeri hizmettir. Biz kooperatifler olarak burada hangi taraftayız. Bunu çok iyi belirlememiz gerekir. Sanayiciye hammadde temin eden kooperatifçilik artık dünyada bu misyonunuvizyonunu tamamlamıştır. Değişen dünya şartlarında emtiasını; sütünü, tomruğunu kendi işletmesinde işleyen pazarlayan ve sanayicinin aldığı o karı, kendi içerisindeki ortaklarına dağıtan bir mekanizmaya ihtiyaç var. Bu hizmet binasına bir ihtiyaç var ama bence daha asıl ihtiyaç daha büyük tesisler kurulması, üretilen hammaddenin ticari bir mala dönüştürülmesi ve pazarlamanın yapılmasıdır. Bu bir başlangıçtır. ‘Birlikten kuvvet doğar’ ilkesi hepimizce benimsenmelidir. Kırsalda en fazla ihtiyaç duyduğumuz şey, bireysel olarak karşılayamadığımız ihtiyaçları maddi manevi tüm güçlerimizle bir araya gelerek ve örnek yöneticiler vasıtasıyla, o toplumda bulunan insanların refah seviyelerini yükseltmektir. Asıl amacın da bu olması gerekir.” dedi. GTB Teşkilatlanırma Daire Başkanı Mehmet Yakut, Denizli Pamukkale Belediye Başkan Yardımcısı Ali Değirmenici, Pamukkale Kaymakamı Veysel Beyru ve Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Sezgin Kutlu’nun yaptığı konuşmaların ardından hizmet binasının açılışı gerçekleşti. Köy-Koop Denizli Başkanı Mehmet Varol, davetlilere hizmet binasını gezdirdi. Öğleden sonra “Türkiye Açısından Aile Çiftçiliğinin Temel Sorunları ve Çözüm Önerileri” konulu bir form gerçekleşti. Form’a; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Dr. Özdal Köksal, BM/ILO Kooperatifçilik Başdanışmanı Prof. Hüseyin Polat, Türkiye Hayvancılık Kooperatifleri Genel Başkanı Ahmet Ertürk, Türkiye Milli Kooperatifler Genel Başkanı Muammer Niksarlı, İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mustafa Kara, Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız, DGRV Proje Koordinatörü Prof.Dr. Salahattin Kumlu, Köy-Koop Manisa Birlik Başkanı Nurettin Dingaz konuşmacı olarak yer aldılar. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Görevlisi Prof.Dr. Bülent Gülçubuk, “Sosyo Ekonomik Boyutlarıyla Aile Çiftçiliği” başlığında bir sunum gerçekleştirdi. 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü Kutlandı Etikinliklerin ikinci gününde Dünya Kooperatifçilik Günü sebebiyle, oturum başkanlığını Prof. Hüseyin Polat’ın yaptığı “Aile Çiftçiliği ve Kooperatifçilik” konulu bir panel gerçekleşti. Panele, Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Erol Akar, Prof.Dr. Bülent Gülçubuk, GTHB Tarım Reformu Kontrolörler Başkan Yardımcısı Ercan Aktaş, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’ndan Dr.Hayati Başaran, Prof.Dr. Salahattin Kumlu panelist olarak yer aldılar. İki gün süren etkinliklerde gerçekleşen form ve panelin sonunda genel bir değerledirmede bulunan Prof. Dr. Bülent Gülçubuk katılımcılara şu bilgileri aktardı: >> Köy-Koop Haber Ocak 2015 TARIM Aile çiftçiliğine bir neden sonuç ilişkisiyle bakmak gerekiyor. Aile çiftçiliğini tartışmamız bir neden midir? Yoksa gelinen sonuç mudur? Bunu tartışmamız gerekiyor. Eğer dünyada bu kadar açlık ve yoksulluk varsa, yeşil devrim-sanayileşme bazı konularda çare olamadıysa, aile çiftçiliği geldiği noktada bir sonuç olarak ortaya çıkıyor. Yeniden sorunların üstesinden gelmede bir çözüm olarak karşımıza çıkıyor. Neden aile çiftçiliği dersek; 1950’lerde bir yeşil devrim çıktı. Dendi ki, Maltus’un nüfus teorisi alt-üst oldu. Neydi bu teori? Ülkelerde nüfus aritmetik olarak artarken, üretim geometrik olarak artmıyor, ileride bu üretim ihtiyacı karşılayamayacak. Hâlbuki bunun tersi ispatlandı. Artık gıda üretimi de nüfusla beraber eşdeğer artıyor. Son on yıldır Maltus’un nüfus teorisi 40 yıl sonra yeniden hortladı. Neden? Artık dünyadaki gıda üretimi nüfus artışına yetmemeye başladı. Elimizdeki kaynak ne? On yıldır dünyada buğday ve baklagil üretimi artmıyor. Türkiye’de de 10 yıldır buğday ve baklagil üretimi artmıyor. Bu yıl itibariyle 2 milyon ton geçen yıla göre azalma var. Baklagillerde son 10 yılda yüzde 70’lik bir azalma söz konusu. Hayvan sayımız ve kırmızı et tüketimimiz artmıyor. Demek ki bir yerde sorun var. İşte bu nedir? İnsanlar tarımdan, kırsaldan koptukça; sanayi bunların bazı ihtiyaçlarına yanıt vermiyor. Batı dünyasına baktığımızda sanayi dediğimiz şey; insanları mekanikleştirmekte. Dünya gıda programları ve gıda güvencesi aslında gelecek için bir güvence oluşturmuyor. Bu yüzden biz yeniden aile çiftçiliği, yeniden kooperatifçilik diyelim, dünyadaki dengeleri yeniden sağlıyor. 17. Yüzyıldan bu yana dünya ekonomi tarihi kırk-elli yılda bir bu kapitalist süreci yaşamıştır. Ne zaman ki tıkanmıştır, hemen bir orta yol olarak aile çiftçiliğini, örgütlenmeyi güçlendirelim, kalkınmayı tabana yayalım denilmiştir. Elli yıldır böyle bir vahşi kapitalist bir süreç yaşandı. Baktılar sorunlar çözülmüyor. Ne yaptılar! Yeniden aile çiftçiliğine ve kooperatifçiliğe yöneldiler. Bu istedikleri bir şey değil, gelinen noktada bir sonuç. Bunu yapmak zorundalar. Aslında ben bunu önerenlerin içlerinden kan ağladıklarını tahmin ediyorum. Ama bir çıkış yolu bulamıyorlar. Çıkış yolu olarak kooperatifçilik, aile çiftçiliği en azından kendi karınlarını doyuracak kadar, gıda üretimini ancak bunlar aracılığıyla yapabiliriz diyorlar. Peki, bireylerin aile çiftçiliğinden son 20-30 yılda kopuşu nasıl bir maliyet getirdi? Büyük şehirlere bakın maliyet ortada. Türkiye’de köyden kente göçmek büyümeyi getirdi ama refah artışını getiremedi. Türkiye’de eğitim için harcanan paranın yüzde 92’sini, nüfusun yüzde 8’i yapıyor. Bu durumda eğitimde adalet olabilir mi? Fırsat eşitliği olabilir mi? Kırsaldaki çocuk orada durur mu? Tüm dünyada birkaç yıldır tartışılan orta gelir tuzağı diye bir kavram var. Dünyada, Amerika’daki milli gelirin yüzde 20’si kadar geliri olanlar, orta gelir grubuna giren ülkelerdir. Bu da nedir? ABD’de kişi başına düşen gelir 50-52 bin dolar, bunun yüzde 20’si 10 bin dolar. Türkiye 6 yıldır bu 10 bin dolar bandında sıkıştı kaldı. İktisatçılar; eğer Türkiye ve benzeri ülkeler önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde o 10 dolarlık bandından-tuzağından çıkamazlarsa, çok büyük krizlerle karşı karşıya kalacaktır diyorlar. Gerekçesi ne? Çünkü dünyada da Türkiye’de de orta gelir grubunu KOBİ’le oluşturuyor. Kobiler de Türkiye’de şuanda istihdamın yüzde 64’ünü sağlıyor. Siz eğer burada, 10 bin dolar tuzağından çıkartıp, rekabet edilebilir hale getiremezseniz bundan kurtulamazsınız. Şu an Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi bu; gündeme gelmiyor, sessiz tartışılıyor. Amerika’da bir çiftçinin yılda aldığı eline geçen para 34 bin dolar, yüzde yirmisi 6 bin 800 dolar. Türkiye’de şuan tarımla uğraşan nüfusun bir yılda eline geçen para ortalama 3 bin 400 dolar. Biz daha oranın, orta gelirinin yarısına bile varamamışız. Şimdi gelin de aile çiftçiliğini, kooperatifçiliği geliştirmeyin. Var mı başka bir seçeneğiniz. Üretimden kopup kente göç eden, kentteki çalışanlar üzerinde tehdit oluşturursanız. Kırsaldan kopan her nüfus kentte çalışanlar için bir tehdittir. AB son 10 yıldır ortak tarım politikasından, ortak kırsal yapı politikasına doğru bir dönüşüm içerisinde. Son 5 yıldır kırsal kalkınma bütçelerini yüzde 25 oranında artırıyor. Neden böyle bir artırıma gidiyor? AB kırsalı yerinde tutarak, ülkelerde dengeyi böyle sağlayabiliriz diyor. Bu konuda Türkiye de bir karar vermek durumunda. Aile çiftçiliği ve kooperatifçilik aslında nasıl ele alınmalıdır dediğimizde, bir soruyu kendimize sormamız gerekiyor. Biz nasıl bir kooperatifçilik istiyoruz. Ülkemizde örgütlenme kirliliği ve dağınıklığı var bunun sonucunda da sahada bir yetki karmaşası yaşanmakta. Bu durum kooperatifçiliğimize fayda mı getiriyor, zarar mı getiriyor, üzerinde düşünüp karar vermemiz gerekiyor. Dünyanın en zengin yüzde 2’si, dünya gelirlerinin yüzde 76’sını alıyor. İstanbul’un en zengin yüzde 1’inin elde ettiği gelir; Bursa, İzmir ve Adana’nın toplam gelirinden daha fazla. Bu kadar çarpık gelir dağılımının olması doğal bir şey değildir. İşte bunu dünyada azaltabilecek tek bir ekonomik model var, o da kooperatif örgütlenmesidir. Son 50 yıldır tüm dünyada biyoçeşitlilik anlamında bitki ve hayvan türlerinin yüzde 30’u yok oldu. Yapılan yeni bir çalışmaya göre de biyoçeşitlilik önümüzdeki 20 yılda bu oran yüzde 25 daha da azalacak. Bunun nedeni kırsalın boşalmasıdır. Bu durumu sahiplenecek, savunacak nüfus kırsalda yok artık. Bu açıdan bakıldığında da aile çiftçiliğini güçlendirmemizin gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu arada kooperatiflere de bir sitemim var. Tarım topraklarının amaç dışı kullanılması konusunda daha fazla seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Artık tarım toprakları üzerinde çok fazla art niyetler var. Tarım toprakları azaldıkça; tarımsal kooperatifler nerede üretim yapacaklar, hayvanlarını nerede otlatacaklar? Bitkisel üretim nerede olacak? Kooperatifler gelecekleri için bu konuyu sahiplenmeleri gerekiyor. Büyükşehir yasası kooperatifleri ve çiftçileri tehdit ediyor. Yeni ‘Bütünşehir Yasası’ yolda. Bu yasalar tarımsal üretimin geleceği açısından ne gibi tehditler oluşturuyor. Bunları enine boyuna tartışmamız gerekiyor. Türkiye’de kırsal nüfusun, orta sınıfın, yoksulun tek çözüm yolu kooperatifçilik örgütlenmesinden geçmektedir. Ayrıca bizim dünyaya örnek gösterebileceğimiz, rol model olabilecek bir kooperatifçiliğimizin olması gerekmekte. 11 Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı Üretimi, İhracatı, Sorunlar ve Öneriler »» Yıllarca zeytin tarımı desteklendi, zeytinyağı üretimi teşvik edildi. Ama şimdi zeytinlikler maden ve enerji yatırımlarına, inşaat devlerine kurban ediliyor.. Zeytinin anavatanı Güneydoğu Anadolu Bölgesi`ni de içine alan Yukarı Mezopotamya ve Güney Ön Asya`dır. Günümüzde zeytin bitkisinin anavatanı Mardin, Hatay, Suriye, Filistin ve Kıbrıs adasını içerisine alan bölge kabul edilmektedir. Türkiye bulunduğu coğrafi konum ve sahip olduğu Akdeniz iklimi özellikleriyle, İtalya, İspanya, Yunanistan ve Tunus gibi diğer Akdeniz ülkeleriyle birlikte dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreticilerindendir. Ülkemizde zeytin ve zeytinyağı üretimi daha çok Ege ve Marmara bölgesinde yapılmaktadır. Aydın, İzmir, Muğla, Balıkesir, Manisa ve Çanakkale üretimin gerçekleştiği başlıca illerdir. Zeytin ağacında periyodisite nedeniyle dolayı zeytinde yıllara göre inişli çıkışlı bir üretim gözlenmekte; üretime bağlı olarak bir yıl düşük (yok yılı) bir yıl yüksek (var yılı) ürün alınmaktadır. Son yıllarda iklim koşullarının düzelmesi, yeni zeytin fidanlarının dikimi ve zeytin üretiminin özendirilmesi konusundaki çalışmaların da etkisiyle zeytin üretimi artış göstermiştir. Ancak uygun bakım, hasat ve sulama tekniklerinin tam olarak uygulanamaması gibi nedenlerle var ve yok yılları arasındaki üretim farkı büyük olmaktadır. Tablo 1. Türkiye`de Zeytin Ağacı Sayısı ve Üretimindeki Gelişmeler YILLAR TÜRKİYE’DE ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİ Türkiye’nin İhracatı ZEYTİN (TON) Türkiye`nin zeytinyağı ihracatı, yıldan yıla zeytin ve buna bağlı olarak zeytinyağı üretimindeki dalgalanmalar nedeniyle artış ve düşüşler göstermektedir. Türkiye net zeytinyağı ihracatçısı ülkeler arasında bulunmaktadır. Parasal olarak en yüksek zeytinyağı ihracatı 2005 yılında 300 bin dolar olarak gerçekleşmiştir. Miktar bazında en yüksek ihracatın ise 2013 yılında 92 bin ton olarak yapıldığı görülmektedir. Tablo 3. Türkiye`de Yıllar İtibariyle Zeytinyağı İhracatı AĞAÇ SAYISI (BİN) YILLAR MİKTAR (TON) TUTAR (DOLAR) 2004 49.632 133.034 2005 91.461 299.999 2006 44.647 179.388 2007 40.139 134.580 2008 17.161 71.066 2009 29.685 96.202 2010 18.325 64.169 2011 12.662 49.409 2012 23.549 76.500 2013 92.094 294.526 ÜRETİM (TON) 1990 86.560 Meyve Veren 80.600 1.100.000 337.000 763.000 1995 87.581 81.437 6.144 515.000 206.000 309.000 Toplam Meyve Vermeyen 5.960 Toplam Sofralık Yağlık 2000 97.770 89.200 8.570 1.800.000 490.000 1.310.000 2001 99.000 90.000 9.000 600.000 235.000 365.000 2002 101.600 91.700 9.900 1.800.000 450.000 1.350.000 2003 102.750 92.250 10.500 850.000 350.000 500.000 2004 107.100 94.950 12.150 1.600.000 400.000 1.200.000 2005 113.180 96.625 16.555 1.200.000 400.000 800.000 2006 129.265 97.773 31.492 1.766.749 555.749 1.211.000 2007 144.329 104.219 40.110 1.075.854 455.385 620.469 2008 151.630 106.139 45.491 1.464.248 512.103 952.145 2009 153.723 109.127 44.596 1.290.654 460.013 830.641 2010 157.156 111.398 45.758 1.415.000 375.000 1.040.000 2011 155.427 117.941 37.486 1.750.000 550.000 1.200.000 2012 157.904 120.820 37.084 1.820.000 480.000 1.340.000 2013 167.030 129.161 37.869 1.676.000 390.000 1.286.000 Zeytin üretimindeki gelişmelerle birlikte son yıllarda zeytinyağı üretim miktarı ve kalitesinde de ilerleme kaydedilmiştir. 1995/96 sezonu öncesinde ortalama zeytinyağı üretimi 61 bin ton iken, bundan sonraki on iki sezonluk dönemde iki katına çıkarak ortalama 120 bin tona ulaşmıştır. 2013/14 sezonunda Türkiye`nin zeytinyağı üretimi için tahmini 180 bin tondur. Tablo 2. Sezonlar İtibariyle Dünyada Zeytinyağı Üretimi (Bin ton) SEZONLAR İSPANYA Öneriler • Zeytincilikte piyasayı regüle edici fiyat ve destek modellerinin uygulanmalı; ayrıca havza bazlı destek modelinde geleneksel eğimli alanlarda kurulu zeytinlikler için ilave destek verilmeli, • Stratejik bir ürün olması nedeniyle zeytinyağının prim sisteminin zeytinyağına değil ham dane zeytine 50 Krş ya da zeytinyağına 1-1,5 TL seviyelerine çıkarılması, İTALYA YUNANİSTAN 2007/08 1.236 510 327 72 100 85 2008/09 1.030 540 305 130 130 85 2009/10 1.401 430 320 147 150 140 2010/11 1.392 440 301 160 180 130 2011/12 1.615 400 295 191 198 120 2012/13 616 416 358 195 198 100 2013/14 1537 450 230 180 135 120 Kaynak: International Olive Oil Council TÜRKİYE SURİYE FAS ZEYTİNYAĞI (TON) • Zeytin alanlarında maden aramalarına imkan tanıyan Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılmasına dair Kanun`da değişiklik içeren yasa teklifinin geri çekilmesi, • Zeytinde hastalık ve zararlılarla mücadelede geniş spektrumlu ilaç kullanımının minimize edilmesi, organik kökenli ilaçlarla mücadelenin teşvik edilmesi, biyolojik ve biyoteknik mücadelede kullanılan preparatların destekleme kapsamına alınması, • Yerli zeytin gen kaynaklarının korunması ve fidan ithalatının engellenmeli; ayrıca "Deliceler" aşılanmalı ve 300-400 m rakımlı, bozuk orman arazilerinde zeytinlik tesisine izin verilmeli, • Zeytincilikte kullanılan girdilerden başta akaryakıt ve enerjinin ucuzlatılması, Ar-Ge çalışmalarının desteklenmesi • Zeytinyağının diğer ülkeler dikkate alındığında ciddi teşvikler alması zorunlu görülüyor.Bugün İspanya zeytinyağının litresini 8 liraya satıyor, bizde ise hammadde hali 9.5 liradır. Özden Güngör TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı 12 Ocak 2015 Köy-Koop Haber RÖPORTAJ “Kooperatifçiliği dünya kabul etti, Türkiye de etmek zorunda” Röportaj: Emel TUĞRUL »» Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, kooperatifçilik ve küçük aile işletmelerinin önemi konusuna hayatını adadı. Bu konuda yaptığı çalışmalarla, Türkiye’nin en başarılı kooperatiflerinden biri olan Tire Süt Kooperatifi’ni marka haline getiren Eskiyörük, kooperatifçilik konusunda örneklerin giderek artmasını istiyor. Eskiyörük, bugün İç ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde yaşayan hiçbir kooperatifin kalmadığının altını çiziyor ve “ Bugün Türkiye, yüzde 70 aile işletmelerinden oluşan tarımsal yapıya sahip. Ancak, bu yapının değişmesini ve büyük işletmelere dönülerek şirket tarımcılığına geçilmesini savunan bir grup insan var. Ben bu düşüncenin Türkiye için çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum” diyor. “Türkiye’de, kaynakların doğru kullanıldığı doğru bir politika oluşturabilirsek dünyaya kafa tutabileceğimize inanıyorum. Küçük aile işletmelerinin yok edilmek istenmesinin ise bir oyun olduğunu düşünüyorum. Böylece, tarımsal işletmelerimizin, yabancı sermayenin eline geçmesinin önünü açılmış olacak. Bugün yabancı sermaye nasıl zincir mağazalarımızı, bankalarımızı, süper marketlerimizi ele geçirdiyse, asıl hedefleri olan tarımsal işletmelerimizi de ele geçirmek istiyor. Çünkü dünyanın geleceğinin tarımda Mahmut Eskiyörük’e kooperatifçiliği, Türkiye’nin tarımsal yapısını, Tire Süt Kooperatifi olarak yaptıkları çalışmaları ve yenilikleri sorduk. Aldığımız yanıtlar her zamanki gibi çarpıcı ve ses getiriciydi. Köy-Koop Haber - Türkiye olarak, kooperatifleşmeye istenilen ilgiyi bir türlü göstermiyoruz. Siz bunu neye bağlıyorsunuz? Mahmut Eskiyörük - Tarım, Türkiye’nin kalkınması için en önemli sektör. Fakat ülke olarak biz, henüz yolumuzu oluşturamadık. Yüzde 70 aile işletmelerinden oluşan Türkiye tarım ve hayvancılığında, bu küçük aile işletmeleri ile Avrupa Birliği’ne giremeyeceğimizi, kaliteli üretim yapamayacağımızı, dünya pazarı ile rekabet edemeyeceğimizi (bu işletmelerin maliyetlerinin yüksek ve kalitelerinin kötü olması nedeniyle) söyleyen bir grup insan var. Bu kişiler, tarımda büyük işletmelerin çoğalması ve şirket tarımcılığına geçilmesi gerektiğini savunuyorlar. Ben bunun Türkiye için çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Tam aksine küçük işletmeleri yok ederek büyükleri yaratmaktansa, bu işletmeleri kooperatif çatısı altında birleştirerek büyük ölçek haline getirmemiz gerektiğine inanıyorum. ‘Bugün, kırsalda 5-10 inekle geçimini sağlayan ailelerin varlığını nasıl sürdürebiliriz, kaliteli üretim yapmalarını nasıl sağlayabiliriz ve üretim maliyetlerini nasıl düşürebiliriz’ sorularının yanıtını aramamız gerekiyor. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) tarafından, geçtiğimiz yıl kooperatifçilik yılı, bu yıl ise küçük aile işletmeciliği yılı ilan edildi. Çünkü dünyada doğrunun bu olduğu anlaşıldı ve dünya bunun doğruluğunu sadece ekonomik açıdan değil, toplumsal barış açısından da kabul etti. Böylece benim 20 yıldır verdiğim mücadelede ne kadar haklı olduğum ortaya çıktı. K.K. - Peki, ülkemizde kooperatifçiliğin gelişmesi için neler yapılmalı? M.E. - Türkiye'deki bu sistem içerisinde, dilek ve temennilerle kooperatifçiliğin gelişmesi mümkün değil. Öncelikle devletin bu anlayışa sahip olması ve yasal sorunların giderileceğine inanarak üreticiyi kooperatifleşmeye yönlendirebilecek teşvikler sağlaması gerekiyor. Örneğin, süte 5 kuruş prim veriliyor ve bu primden sütünü kooperatifler kanalıyla satan ya da satmayan herkes faydalanabiliyor. Şu anda Bakanlık, ‘Süt desteğini sadece kooperatifler kanalıyla satan- rüden kurtulacak. Sonuçta ne oldu? Toplumsal barış zedelendi. Geçtiğimiz günlerde, madenlerde yüzlerce insan öldü. Bu ülkede kooperatifleşme geliştirilseydi ve o köylü gençlerin oldukları yerde üreterek yaşamlarına devam etmeleri sağlansaydı, kimse köyünü terk edip o madenlere mecbur kalmayacaktı. Ekonomik kalkınma, kayıt dışının önlenmesi, gıda güvenliğinin sağlanması, üreticinin pazarlama güvencesinin sağlanması, üretimin planlanması, fiyat istikrarının sağlanması, tüketicinin korunmasına kadar hangi alana bakarsanız çözümü kooperatifleşmedir. Tire’de süt üretimi 10 yılda yüzde 400 arttı lara vereceğim ve primi de 10 kuruşa çıkaracağım’ dese, inanın Türkiye'deki kooperatifleşme kısa sürede yüzde seksen seviyelerine çıkar. Ayrıca devlet de bundan karlı çıkar. Çünkü tarım sektöründe birçok üründe kayıt dışılık problemi var ve bu yüzden birçok üründen vergi alınamıyor. Bu sayede hem hangi ürünün ne kadar üretildiğini öğrenip bir planlama yapabiliriz hem de haksız rekabeti ortadan kaldırmış oluruz. Bunun bir devlet politikası haline getirilerek, tekelleşme değil kooperatifleşme yolunda ilerlememiz gerektiğini düşünüyorum. Büyük ölçek sevdasından vazgeçilmelidir. Çünkü Türkiye'nin yapısı buna uygun değildir. Biz 5-10 başlık aile işletmelerinin devamını sağlamak zorundayız. Ülkemizde üretimin güvencesi açısından da bu işletmeler büyük önem taşıyor. Türkiye'de, kaynakların doğru kullanıldığı doğru bir politika oluşturabilirsek dünyaya kafa tutabileceğimize inanıyorum. Küçük aile işletmelerinin yok edilmek istenmesinin ise bir oyun olduğunu düşünüyorum. Böylece, tarımsal işletmelerimizin, yabancı sermayenin eline geçmesinin önünü açılmış olacak. olduğunu görüyorlar. Türkiye bu oyuna gelmemeli. Biz büyük işletmelere karşı değiliz, küçükler olmasın diyenlere karşıyız.” Bugün yabancı sermaye nasıl zincir mağazalarımızı, bankalarımızı, süper marketlerimizi ele geçirdiyse, asıl hedefleri olan tarımsal işletmelerimizi de ele geçirmek istiyor. Çünkü dünyanın geleceğinin tarımda olduğunu görüyorlar. Türkiye bu oyuna gelmemeli. Biz büyük işletmelere karşı değiliz, küçükler olmasın diyenlere karşıyız. Türkiye’de kooperatifçilik geliştirilmedi K.K. - Devlet son yıllarda tarıma büyük destekler verdi, vermeye de devam ediyor. Bu desteklere rağmen tarımsal ithalatımız da azalmıyor, artıyor. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? M.E. - Ben kırk yıllık çiftçiyim ve böyle desteklerin verildiği bir dönem görmedim. Ama sizin de söylediğiniz gibi, gelinen noktaya baktığımızda Türkiye, nüfusunun 3 katını doyurabilecek bir ülke olmasına rağmen, hala tarımsal ürün ithal eden ülke konumundan kurtulamadı. Demek ki izlenen yol doğru değil ve bu metotla sonuç alınamıyor. Ben, sonuç alınabilecek tek yolun kooperatifleşme olduğunu düşünüyorum ve dünya da bunu böyle yapıyor zaten. Bugün bizim yirmide birimiz büyüklüğündeki Hollanda, Türkiye’nin on katı tarımsal ihracata sahip. Hollanda, Japonya, Danimarka gibi ülkelere baktığımızda, tarım ve hayvancılığı kooperatifler kanalı ile sürdürdüklerini görüyoruz. Türkiye’de kooperatifçilik gelişmedi değil geliştirilemedi. Üreticiyi sömüren ve haksız kazanç sağlayan kesimler yüzünden kooperatifçilik bir öcü gibi gösterildi. ‘Ben kooperatifçiyim’ dediğiniz zaman komünist; ‘Örgütlü yapı oluşturulmalıdır’ dediğinizde anarşist gözüyle bakıldı, baktırıldı. Neden? Çünkü, bu yapılarla çiftçi emeğinin karşılığını alacak ve sömü- K.K. - İzmir kooperatifleşme açısından Türkiye’nin önünde gidiyor. İzmir’in bu başarısının sebebi nedir? M.E. - Evet, biz İzmir olarak, Türkiye’nin ilerisinde, ancak dünyanın gerisindeyiz. Bugün İç ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde yaşayan hiçbir kooperatif kalmadı. Oysa, Tire Süt Kooperatifi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ortaklaşa yürüttüğü Süt Kuzusu Projesi devlet politikası haline geldi. Süt Kuzusu Projesi kapsamında, okul öncesi yaşta çocuğu olan ailelere, 125 bin ev olmak üzere süt dağıtımı yapılıyor ve bu sütün kooperatiften alınmasıyla hem üretici zenginleşiyor hem de önemli bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleşmiş oluyor. Türkiye’de süt üretimi 10 yılda yüzde 70 artarken, Tire ilçesinde bu destek sonucunda yüzde 400 kat arttı. Belediye’nin Bayındır’dan çiçek almasıyla Bayındır gelişti. Bademli Kooperatifi’nden fidan almasıyla, kooperatif bugün yurt dışına fidan ihraç eden bir kooperatif haline geldi. Demek ki kooperatifler desteklenirse sonuç alınıyor. İzmir’de bu sonuçlar alındı. Keşke bütün Türkiye’de belediyeler bunu gerçekleştirse. Boyutu küçük anlamı büyük proje; Çiftçim Market K.K. - Tire Süt Kooperatifi olarak İzmir’de Çiftçim adıyla bir market projesi oluşturdunuz. Bu projeyle ilgili bilgi verir misiniz? M.E. - Çiftçim projesi boyut olarak küçük, fakat anlam olarak büyük bir proje. Köy-Koop Haber Ocak 2015 KOOPERATİFÇİLİK Bu marketin bütün yatırımını, Tire Süt Kooperatifi olarak biz yapmamıza rağmen, bütün kooperatiflerin ürünlerini rafa koyduk. Örneğin, bizim yoğurdumuz olmasına rağmen bölgemizdeki Foça ve Bademli Kooperatiflerinin de yoğurdunu satıyoruz. Bizim amacımız, Tire Süt Kooperatifi ile birlikte bölgedeki bütün kooperatiflerin önünü açarak kooperatifçiliğin gelişmesini sağlamak. Bu şekilde üretici daha fazla kazanıyor; tüketici ise içinde en ufak bir şüphe taşımayarak doğru ve güvenli gıda bulma şansı yakalıyor. Bu sistemi Çiftçim adıyla, bütün ilçelerde ve İzmir merkezde, bayilikler vererek çoğaltmak istiyoruz. Daha sonra da diğer illere de bunu yaymayı hedefliyoruz. Burada amaç, hem üreticiyi hem de tüketiciyi korumak; bu nedenle tüketicinin de bu oluşumları desteklemesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyoruz K.K. - Çiftçim dışında başka projeleriniz var mı? M.E. - Türkiye’de Sokak sütçülüğü çok yaygın bir alışkanlık ve insanlar da bu alışkanlıklarından vazgeçemiyorlar ki bence vazgeçmemeliler de… Çünkü bu süt aslında hiç işlem görmediği için en doğal ve doğru süt. Ancak, tabi ki içinde hiçbir zararlı etkinin olmadığı sütten bahsediyoruz. Bu sokak sütleri, yerinde kontrol edilmeden alındığı için birçok zararlı ve hastalık yapıcı bakteri ya da antibiyotik içeriyor olabilir. Biz Tire Süt Kooperatifi olarak, Türkiye'de bir ilke imza atacağız: Üzerine markamızı ve hangi çiftliğin sütü olduğunu yazarak ve çiftliğin hastalıktan ari olduğunu belgeleyerek bu sütü piyasaya süreceğiz. Böylece hem sokak sütü bu şekilde devam edecek hem de tüketici bu sütü gönül rahatlığıyla tüketebilecek. İkinci aşamada ise, sokak sütçüleri ile işbirliği yaparak bizim sütümüzü halka ulaştırmalarını sağlayacağız. Böyle bir yapılanmayla Türkiye'de bir ilki, İzmir'de gerçekleştirmiş olacağız. Tire Süt Kooperatifi olarak amacımız, üreticinin kazancını artırmak ve bu yüzden de proje üretmeye devam ediyoruz. Çünkü üretici zenginleştikçe diğer yan sektörlerin de zenginleşeceğine inanıyoruz. Kooperatifler batarken Tire Süt Kooperatifi 36 kat büyüdü K.K. - Son olarak, Türkiye’de tarımın gelişmesi ve insanların mutlu olması için sizce neler yapılmalıdır? M.E. - Ülkemizde ulusal ve kalıcı bir tarım politikası oluşturulmadan fiyat istikrarı sağlanamaz. Türkiye'deki istikrarsızlık ve plansızlık yüzün- 13 Milli Kooperatifler Birliği Öncülüğünde Çin'e Seyahat Düzenlendi »» 30 Kasım-6 Aralık 2014 tarihleri arasında, TMKB öncülüğünde Çin kooperatifleri ile ilk kez gerçekleştirilen işbirliğinin, yalnız kooperatiflerimiz ilişkilerine değil, genel anlamda Türkiye-Çin ekonomik ilişkilerine de önemli bir boyut kazandırması bekleniyor. den çiftçimiz ne ekeceğini şaşırmış durumda. Bütün tarımsal ürünler rastgele ekiliyor ve ektiği ürün para etmeyen çiftçi, bankalara borçlanarak üretimini sürdüremez hale geliyor. Yetersiz üretilen ürünlerde ise, bu açığı kapatmak için ithalat yapılıyor. Bunların hepsinin planlanması gerekir. Türkiye'nin ihracatına ve ithalatına göre ürünlere verdiğiniz desteklerle, istediğiniz miktarda üretim yapılanmasını sağlayabilirsiniz. Bizim hangi ürüne ne kadar ihtiyacımız var belirlenmeli ve üretici o nispette üretim yapmalı. Üretici de ne ekip ne kazanacağını bilmeli. Aslında Türkiye'de tarımı düzenlemek çok zor değil, benim elimde sihirli değnek yok sonuçta. Tire Süt Kooperatifi, Türkiye'deki bütün kooperatifler batarken 36 kat büyüdü. Bunun nedeni bizim amaç dışına çıkmamamız. Burası ortak menfaatlerin korunduğu bir yer ve biz de kaynakları doğru kullanarak bunu başardık. Neden, Türkiye'nin bütün ilçelerinde bir Tire Süt Kooperatifi olmasın? Çok zor değil bu. Birileri bu bir kültürdür ve Türkiye buna uygun değildir diyor ama hayır, Türkiye'de bu sistem, kültür, eğitim ve teşvikle çok rahat geliştirilebilir. Öncelikle bu sorunların kooperatifçilik ile giderilebileceğine inanmamız gerekiyor. Ben çarenin kooperatifleşme olduğuna inanıyorum. Çünkü kooperatifleşmenin insana yakışan bir yapı olduğunu düşünüyorum. Kooperatifleşmede dayanışma, yardımlaşma, işbirliği, paylaşım ve güç birliği vardır. Yani, insanların yaşam biçimine çok uygundur. Tekelleşme ise böyle değil, orada sömürü ve daha vahşi şartlar var. Bunun olduğu yerde zaten küçük işletmelerin büyük işletmeler karşısında yaşama şansı yok. Bu yüzden onların korunması gerekiyor. Ancak, birlikte çalışırlarsa kendilerini koruyabilirler. Yani siz kooperatifleşmedikçe küçük aile işletmeleri birer birer yok olacaktır. Bu yüzden kentlere yığılmalarla birlikte sorunlar da artacaktır. Türk kooperatifleri ile işbirliği teklifi, Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Ulusal Birliği (ACFSMC) tarafından TMKB temsilcilerinin de hazır bulunduğu Nisan ayında Brüksel’de yapılan Uluslararası Kooperatifler Birliği ICA’nın küresel yönetim kurulu toplantısında yapılmıştı. Bu öneri daha sonra Kanada’nın Quebec kentine 6-9 Ekim tarihleri arasında yapılan Uluslararası Kooperatifler Zirvesinde olgunlaştırıldı. Tarih ve katılımcıların sayısı konusunda mutabık kalındı. Ayrıca, ziyaret sırasında bir de iyi niyet protokolü (Memorandum of Understanding) imzalanması kararlaştırıldı. Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Milli Federasyonu ACFSMC ile Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Türkiye Koop arasında yapılan ‘İyi Niyet Protokolü’ iki ülke kooperatifleri arasında karşılıklı ortak çıkarları korumayı ve geliştirmeyi hedef alan ticaretin geliştirilmesi ve inovasyon ve ürün geliştirme gibi konularda edinilmiş deneyimleri paylaşma ve iki halk arasındaki dostluk ve dayanışmanın güçlenmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri sistemi ile işbirliği, Türk kooperatifleri açısından büyük önem taşıyor. Zira dünyanın en yaygın ve güçlü kooperatif sistemine sahip bu ülkede Ulusal Federasyona bağlı 32 eyalet, 342 kent ve 2.377 ilçe federasyonları ve 20.050 birim kooperatif bulunuyor. Buna ek olarak sistem bünyesinde değişik boyutlarda19.431 işletme ve 312 araştırma ve eğitim enstitüsü bulunuyor. 2013 yılını 31.13 Milyar Yuan kârla kapatan kooperatif sistem, 3.47 Milyon istihdam yaratmış. Kooperatif işletmeler China Co-op Group altında toplanmış olup Çin’in en büyük 500 işletmesi arasında 31. sırada yer almakta. Ayrıca, Malezya, Sri Lanka ve İran kooperatiflerinden gelen temsilcilerle de buluşulan teknik seyahatte; Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Milli Federasyonu’nun en üst düzeydeki yöneticileri, büyük mağazaların genel müdürleri, genel müdür yardımcıları, eyalet birliklerinin yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcıları ve teknik bölümlerin müdürleri ile görüşmeler yapıldı. Değerlendirme ve sonuç TMKB Danışmanı Hüseyin Polat ile Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Ulusal Federasyonu’nun Dış Ticari İlişkilerinden sorumlu Md Yardımcısı Bay Xu Mingfeng tarafından yapılan değerlendirme toplantısı sonucunda; • Genel İntiba: Çin tarafının görüşmelerden memnun kaldığı ve bundan sonra da ilişkilerin sürdürülerek ticari işbirliği alanında somut adımlar atılmasının beklendiği izlenimi edinildi. • Federasyon Genel Başkanı Bayan Wang’ın Türkiye ziyareti: Bu ziyaret, ilişkilerin geleceği açısından büyük önem taşıyor. Bu nedenle her iki tarafın da bu ziyarete iyi hazırlanmaları gerekiyor. İç Yönetmeliğe göre üst düzey yöneticilerinin bir ülkeye yapacakları seyahatin 5 iş gününü geçmeyeceği dikkate alınarak, ziyaret edilecek kooperatif işletmelerinin ona göre planlanması gerekiyor. • Zeytinyağı: Türk zeytinyağına ilginin fazla olduğu anlaşıldı. Ancak Çin kooperatiflerine China Co-op Group yolu ile yağ satabilmek için 1.000 tonluk kotaya ulaşmak gerekiyor. 1.000 tondan daha az sipariş yapılamıyor, ya da en az 1.000 ton yağ verileceğinin taahhüt edilmesi gerekiyor. Özellikle zeytinyağı konusunda vergi ve taşıma giderleri dikkate alınarak Çin pazarına girilmesi ve İspanyol ve İtalyan malları ile rekabet edilebilmesi için üst düzey (Türk hükümeti nezdinde) girişimde bulunulması önerildi. • İncir: Bu konuda kota bulunmuyor. Ancak teklifte belirli bir ölçek büyüklüğü ile sürdürülebilirliğin dikkate alınması önerildi. • Torku: Sergilenen ürünler ilgi çekti. Ancak tesisleri gördükten sonra ne kadar ve hangi tür ambalajlarda alım yapılacağına karar verilebilecek. Genel değerlendirmeye göre bu ürünler kent ve ilçelerde bulunan küçük ölçekli mağazalarda daha fazla satılma şansına sahip. • Ayçiçek yağı: Bu konuda kota bulunmuyor ancak belirli bir ölçek büyüklüğünün taahhüt edilmesi gerekiyor. • Fındık: Türk fındığı Çin’de yeni yeni bilinmeye başlamış ve bu konuda ilgi fazla. Ancak ciddi miktarda sipariş yapılabilmesi için Türkiye’de güçlü ve taahhütlerine sadık kalabilecek bir kooperatif örgütün bulunması gerekiyor. • Kayısı: Aynı şekilde, kayısı için de talep yüksek gibi gözüküyor. Ancak buradaki sorun da hem miktar hem de “sürdürülebilirlik” konularında yoğunlaşıyor. Bu her iki kuruluşun temsilcilerinin heyette bulunmaması bu ürünlere ilişkin kalite ve miktar konularında soru sorulmasını engelledi. • Sağlık gereçleri: Toplantılarda Bursa Ecza Koop’un sözünü ettiği ürünlerin satın alınması konusunda araştırma yapılacağı ve sonucunun Türkiye Koop’a bildirileceği söylendi. Konu ayrıca takip edilmeli. • Kabuklu deniz ürünleri: Güney Çin Denizi kıyısındaki kooperatif birliği ile temasa geçilerek bu tür ürünlerin Türkiye’ye satılıp satılamayacağı ve koşulları hakkında bilgi edinilerek Türkiye Koop’a bildirilecek. • Salça: Salça ve diğer domates ürünleri konusunda kendi üretimleri yeterli olduğundan Çin’e ürün satışı mümkün görünmüyor. • Antalya EXPO: 2015 yılında Antalya’da tolanacak olan ICA Kongresi sırasında düzenlenecek EXPO’ya Çin heyetinin katılması konusu Federasyon yönetimine önerilecek, ayrıca EXPO’ya katılacak Türk kooperatifleri ürünleri için de tanıtma fırsatı doğacak. Antalya’ya gelecek Çin heyetinin toplantı öncesi ya da sonrası kooperatifleri ziyareti planlanacak. • Çin kooperatiflerini tanıtan film Türk kooperatifleri ile paylaşılacak. • Sonuç olarak, TMKB öncülüğünde Çin kooperatifleri ile ilk kez gerçekleştirilen bu doğrudan temasın, yalnız kooperatiflerimiz ilişkilerine değil, genel anlamda Türkiye-Çin ekonomik ilişkilerine de önemli bir boyut kazandırması beklenmektedir. 14 Ocak 2015 Köy-Koop Haber TARIM VE ÇEVRE Tarımı Sömüren, Çiftçiyi Yoksullaştıran Ekonomi Politikaları »» Son çeyrek yüzyıldır Türk tarımı, Cumhuriyet döneminin en bunalımlı günlerini yaşamaktadır. Yüzyıllar süren bitmez tükenmez savaşların ardından ulusal kurtuluş savaşının başarıyla sonuçlanmasında Türk halkının elindeki yegane kaynak tarımdı. Cumhuriyetin kuruluşu sonrasında genç Türkiye’nin yaptığı atılımlarda tek dayanak noktası tarımdı. Bugünkü sanayileşme sürecinin temel mayası, 1930’lu yıllarda atılırken tarımdan başka basamak yapılacak bir sektör yok gibiydi. Son onlu yıllarda “sümerbankı bitirdik, yakında tarihten silinir” söylemiyle övünenlerin yetiştiği okullar ve sanayi kuruluşlarının hepsinin harcında Türk tarımının yadsınamaz payları vardır. Sanayileşmemiz onun omuzlarında yükseldi, dış ticareti, bankacılığı onunla öğrendik. Çok partili demokrasiye geçerken tarım odaklı tartışmalar hep gündemdeydi. Nasıl oldu bu? Türk ekonomisinin bu günlere gelmesinde, 1930’ların uygulamalarını eleştirenler, o günün koşullarında nasıl politikalar üretilip, yoksul bir ülkenin tek kaynağı olan tarımından nasıl bir çağdaş Türkiye Cumhuriyeti yaratıldığını anladıklarını sanmıyorum. Nedir o günlerin politikasının özü? Öncelikle tek üretim kaynağı olan toprak potansiyelini ve onun üzerindeki insan kaynağını harekete geçirebilen bir sistem yaratmak… Yer altı kaynaklarını harekete geçiren politikalara bir yana bırakıyorum. Sadece tarım kısmını şöyle bir irdeleyelim : • Öncelikle insan beslenmesinin temel kaynağı olan hububat üretimini sürekli kılan ve onu pazara ve sanayiye sürekli ürün veren bir düzen kurmak (Toprak Mahsulleri Ofisi örneği). • Ardından insanın temel giyim ihtiyacı olan pamuk ve pamuklu sanayini devreye sokmak (Tarım Satış Kooperatifleri ve Sümerbank örneği); • İnsanların önemli enerji kaynağı olan şekeri elde etme çabaları (şeker pancarı tarımını geliştirme ve şeker sanayi örneği[1]). • Yabancıların elindeki Tütün Rejisini ulusallaştırarak yüz binlerce tütün yetiştiren aileye ve yeterli geliri olmayan maliyeye önemli gelirler yaratmak (Tekel örneği). • Ayrıca tarımsal hammaddeleri kullanan sanayilerle (özel ve kamuya ait) tarım-sanayi bütünleşmesini sağlama çalışmaları. • Tarımın ve tarıma dayalı sanayilerin finans desteğini yapabilecek finans kurumlaşması örneği (Ziraat Bankasının bu amaca uygun yapılandırılması ve Tarım Kredi Kooperatifleri örneği). • Tarıma teknik girdi sağlayacak ve bunu çiftçinin tarlasına kadar ulaştıracak girdi üretimi ve dağıtım kanalları (Zirai Donatım Kurumu örneği). • Çiftçinin beyinsel gücünü, çevresindeki kaynakları algılayabilecek bir şekilde geliştiren bir eğitim ve yayım örgütünün kurulması ( Köy Enstitüleri ve Tarımsal Yayım Teşkilatı örneği)... Örnekler çoğaltılabilir . 1930’lar döneminin tarım politikalarını, daha doğrusu ekonomi politikalarını şöylece özetlemek mümkündür : “Her alanda üretimi artırmak için onun sanayisiyle, pazarıyla, hizmetler kesimiyle organik bir doku içinde çalışan bir ekonomi politikası. Zorunlu ve gerekli olarak bu politikanın en büyük aktörü Devlet olmak durumunda kalmıştır. Çünkü, yeterli sermaye, bilgi birikimi ve girişimci insan tipi yoktu. Ancak, özel girişimciyi de yolları tıkamamıştır… “ Bugün övündüğümüz tekstil sanayi , bu politikanın eseridir. Ne yazık ki, bu ülkenin bir bakanı çıkıp ta , “Sümerbankı bitirdik…” sözüne bu kesimden bir tepki beklerdim… Ne yazık ki böyle bir tepki göremedim. Bu politikaların rüzgarıyla 1980’li yıllara kadar dünyada iyi gelişen, dünyaya örnek gösterilen bir tarımsal gelişme yaşadık. Sonra ne oldu da Türk tarımı bugünkü “hazan” mevsimine girdi ? Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] Tarımda rüzgarlar niye tersine esmeye başladı? Bunun pek çok nedenleri sıralanabilir: • Tarımsal yapının bozukluğu, • Tarımı finanse eden bir bağımsız banka sisteminin olmayışı, • Türk çiftçisinin kendi öz potansiyelinin tarımda bir dinamizm yaratamaması, vb… • Vb.. pek çok nedenler ileri sürülebilir. Bunlar alt yapı sorunlarıdır. Alt yapı sorunlarının çözümü de siyasi sorumlulara aittir. AB’ye girme sorunları çözecek mi? Türkiye, AB’ye girme niyetini 1963’te ortaya koydu. 1980’de tam anlamıyla piyasa ekonomisine geçişi benimsedi. Bütçe ve dış ticaret açıkları, iç ve dış borçlanma ile kapatılmaya yönelindi. Ülke, son çeyrek yüz yıl içinde ulusal geliri boyutunda borçlandırıldı. Vergileme sistemi, adeta rant vergi sistemine dönüştürüldü. Tarım, iç ve dış ticaret hadleri aracılığı ile adeta sömürüye açıldı. Çiftçiler, kendi iç dinamiklerini harekete geçirebilecek bir eğitim sisteminden uzak kaldı. Tarım dışı kesimlerde müdahale sistemini kaldıran siyasi erkler, tarımın daha fazla sömürülmesi için, tarımsal girdi fiyatlarını yükselten, tarım ürünleri fiyatlarını düşük tutan politikalara ağırlık verdi. Çiftçi, kendini siyasi ve ekonomik konumlarda ifade edebilecek örgütlenmeden yoksun bırakıldı. Çiftçi ve işçi örgütlenmeleri üzerinde siyasi erkin uyguladıkları kafa karıştırıcı yasal düzenlemeler ve uygulamalar, emekleriyle geçinenlerin bu sömürü sistemini kavramalarını zorlaştırdı. Kısacası, kırsal kesim, kendi dinamiğini yaratmada yetersiz kaldı. Tarım kesimi, finansal alt yapısız bırakıldı. 1970’lerde Köy Koop hareketiyle yaratılan dinamizm, 1980’lerde kırıldı. Örneğin, tarım ve kooperatiflerin finans alt yapısı çeşitli bahanelerle engellendi. 1970’lerde, Köy Koop’un satın aldığı bir banka, dönemin maliye bakanı tarafından bir gecede, sermaye artırımı yapılarak, bu bankanın o yıllardaki bir başbakanın yeğenine aktarılması sağlandı. 1980’li yıllara doğru yoğunlaşan Stand-by anlaşmaları ile tarıma yapılan destekler, teker teker ortadan kaldırıldı. 2000’li yıllarda çıkarılan tütün ve şeker yasalarıyla, tarımın bu gözde sektörlerinin piyasa alanları yabancılara adeta peşkeş çekildi. Tarımsal KİT’ler özelleştirilerek, tarımın sanayi ve pazar ile ilişkileri kurumsuzlaştırıldı. Bunların yerine yeni kurumsal yapılar oluşturulmadı. Örneğin Yunanistan, Türkiye’deki TMO’sine benzer bir kurumunu özelleştirirken, bunu alabilecek ve yönetebilecek çiftçi kooperatiflerini yaratmak için 15 yıl uğraş verdi. Uluslararası anlaşmalar ve tarım? Son çeyrek yüzyıldır, Türkiye’nin siyasi sorumluları, çiftçilere Dünya ölçeğinde rekabet etmelerini söylüyorlar. 1994’de GATT Uruguay Tarım Ticaret anlaşmasını, 1995’de AB Gümrük Birliği ,Dünya Bakası ile Stand-by anlaşmaları imzalanırken tarımın mevcut yapısının Dünya rekabetine açılmaya elverişli olup olmadığı hiç düşünülmedi mi ? Düşünülmediyse, tarımın bu gün düştüğü sıkıntıdan sorumlu olanlar çiftçiler mi, yoksa, Türkiye’yi uluslararası rekabete açan anlaşmalara imza koyan siyasi sorumlular mı ? AB ile bütünleşmek elbette büyük bir proje. Bu projenin getireceği olduğu gibi götüreceği de var. 1950’lerden sonra tarıma uygulanan politikalar, çiftçiyi piyasa ekonomisine adapte olmaktan çok, 1930’ların projesi çerçevesi içinde oluşturulan kurumsal dokulardan yararlanarak, seçimden seçime biraz yükseltilen girdi ve çıktı destekleri olmuştur. Türkiye’nin mali politikaları, reel üretim yerine, rant tipi vergilendirmeye dönük olduğundan, tarım politikaları, piyasada oluşan fiyatlar yoluyla bu açığı kapatacak şekilde organize edildi. AB uyguladığı tarım politikaları ile önce kendine yeterli bir tarım yarattı. 1980’lerden sonra da bu politikalarla, tarımda ihracatçı bir konuma geldi. 1960’larda tarım ürünleri bakımından net ithalatçı olan AB, bugün net ihracatçı yapıya ulaştıysa, burada piyasa mekanizması içinde kooperatifleşmenin rolü inkar edilemez. Türkiye’nin AB müzakerelerinde en sıkıntı çekeceği dosya Tarım Dosyasıdır. Bunun nedenleri bütün ayrıntılarıyla basında yer almaktadır. Tarımda son yarım yüzyıldır yapamadığımızı şimdi AB kanalıyla yapmak durumunda kalacağız. Bu , en az bir nesil çiftçinin oldukça sıkıntılı yıllar geçireceği anlamındadır. Gelecek kuşaklar rahat edebilecekler mi? Gelecek çiftçi kuşaklarının refahı, AB ile müzakerede Türk tarafının başarısına ve uygulamalara bağlı olacaktır. Özellikle hayvancılık, tütün, pamuk, şeker ve hububat üreticilerinin oldukça sıkıntılar yaşayacağını söylemek pek te kehanet olmayacaktır. Öncelikle tarımsal alt yapıyı, tarım işletmelerini belirli bir ölçeğe getirerek rekabet gücünü geliştirmek durumundayız. Tarım- sanayi-hizmetler dizisinde yer almasını sağlayacak örgütlenme (özellikle kooperatifçilik) konusunda örgün ve yaygın eğitim verecek önlemleri almalıyız. Bugünkü rekabet düzeni içinde finansal yapıyla desteklenmeyen sektörlerin yaşama şansı zordur. Onun için Türkiye, tarımı ve onun kooperatiflerini kucaklayacak bir banka sistemi oluşturmak zorunludur. [1] Türkiye’de ilk şeker fabrikasının temeli 1925’de Uşak’ta atılmıştır; ilk şeker üretimi Alpullu şeker fabrikasında gerçekleştirilmiştir; 1933’de Eskişehir, 1934’de Turhal şeker fabrikaları devreye girmiştir. 1932 yılında Şeker Enstitüsü kurulmuştur (AÇ). Lima’da Son Dakika Uzlaşması Ormanda Taşocağı Kâbusu »» Peru’nun başkenti Lima’da yapılan BM iklim değişikliği konferansında iklim değişikliğiyle mücadelede atılacak adımlar konusunda uzlaşmaya varıldı. »» Antalya’da Hisarçandır Köyü’nün sınırında yer alan Ekizce Yaylası’nda açılan mermer ocağı için yüzlerce yıllık sedirlerin yer aldığı ormanda kesim başladı. Kesilen ağaçlar arasında yaşları 800’ü bulan ve anıtsal nitelik taşıyan çok sayıda ağacın da mevcut olduğu belirtiliyor. Delegeler, gelecek yıl Paris’te onaya sunulacak, her ülkenin atması gereken adımları belirleyen çerçeve metin üzerinde anlaştı. Ülkeler arasındaki görüş ayrılıkarı nedeniyle konferans iki gün uzadı. Çevreci gruplar, anlaşmayı yetersiz buldu ve yeni metnin iklim değişikliğiyle ilgili kuralları zayıflatacağını savundu. Görüşmeler, yoksul ve zengin ülkelerin, karbon salımlarının azaltıması konusundaki yükümlülüğü nasıl paylaşacağına ilişkin anlaşmazlık yüzünden uzadı. Görüşmeleri izleyen BBC muhabiri Matt McGrath, 194 ülkeden temsilcilerin katıldığı konferansta, “hiç bir ülkenin istediği her şeyi alamadığını, ama her ülkenin bir şeyler aldığını” söylüyor. Konferansa başkanlık eden Peru Çevre Bakanı Manuel PulgarVidal, “Mükemmel bir metin değil ama tarafların pozisyonlarını içeriyor” dedi. Toplantıda, ilk taslak me- tin zengin ülkeleri küresel ısınmayla ilgili sorumluluklarından sıyrılmaya çalışmakla suçlayan gelişmekte olan ülkeler tarafından reddedilmişti. Nihai metnin, bu kaygıları dikkate alan düzenlemeler içerdiği belirtiliyor. Taslak metin, 2015’te her ülkenin iklim değişikliğiyle mücadeleyle ilgili kapasitesini ve sorumluluklarını yansıtan kapsamlı bir anlaşma imzalanmasını, zengin ülkelerin zor durumdaki yoksul ülkelere mali yardımda bulunmasını da öngörüyor. Ekizce’de açılan mermer ocağı, bölgede faaliyet gösterecek beşinci taşocağı olacak. Köy halkı, Hisarçandır’ın heyelan bölgesi olması nedeniyle taşocakların can güvenliğini tehdit ettiğini söylüyor. Ayrıca, ocak için seçilen alan Ekizce halkının içme ve tarım için kullandığı su kaynaklarının bulunduğu bir havza niteliğinde. Bölge sakinleri mermer ocağına karşı dava açacak. Hisarçandır Köyü’nden Yaşar Cintay köyün taşocaklarına karşı çıkma nedenlerini şöyle anlatıyor: “Bizim köyümüzün heyelan bölgesi olduğuna dair raporlar var. Buna rağmen ağaç kesimleri yapılıyor. Durmadan mermer ve taş ocakları açılıyor. Taşocaklarına karşı senelerdir mücadele veriyoruz. Su kaynaklarımız kayboluyor. Yollarımız heyelandan dolayı kayıyor. Fidelerimiz, ağaçlarımız kalmadı. Ektiğimiz sebze, meyve olmaz oldu. Dinamit atılıyor evler zangır zangır sallanıyor. Taşocaklarından sonra köyümüzde birçok kanser hastası oldu. Bölgede açılan ocaklar yerleşim yerleriyle iç içe. Bölgede belki 10 köyün öğrencileri taşımalı eğitim ile gidiyor okula. Yollarımız rampa, dik yollar. Maden ocaklarının tırlarının öğrenci servislerini ezmesi de an meselesi.” Ekizce’deki Sedir ormanları aynı zamanda o bölgeye endemik şakayık bitkisinin yaşam alanı. Antalya Isparta Burdur Denizli Kaş Platformu sözcüsü Hediye Gündüz, ormanlarda tahribat sürerse Expo 2016’nın sembol bitkisi seçilen şakayığın yaşam alanının yok edileceğine dikkat çekiyor. Bölgedeki taşocaklarıyla uzun süredir mücadele ettiklerini anlatan Gündüz, “Antalya’dan Ekizce Yaylası’na kadar yaklaşık 40 km’lik mesafede dört ocak var. Çakırlar mevkinde 15 yıldır çalışan taş ocağı o bölgede yaşayan insanları çok olumsuz etkiledi. Bölgede hastalık oranı arttı, orada onlarca astım hastası ve kanser hastasıyla Sağlık Bakanlığı’na taşocağının kapanması için dilekçe verdik. Bölgedeki taşocaklarına karşı uzun süredir mücadele ediyoruz. Ekizce’de açılan ocağa karşı da dava açacağız” dedi. Köy-Koop Haber Ocak 2015 TARIM Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji Yaşamak İçin »» Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (UNGA) oybirliği ile sürdürülebilir kalkınma ve 2015 sonrası kalkınma gündeminin hazırlanmasında enerji konularının önemini vurgulayan 2014-2024 yılları arasındaki on yılı ‘‘Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji On Yılı’’ olarak ilan etti. Enerji kavramı ekonomik büyümeyi, artan sosyal eşitliği ve dünyanın gelişmesine izin veren çevreyi birbirine bağlayan değerli bir bağ görevine sahiptir. Dünya çapında 1.2 milyar insanın elektriğe erişimi bulunmadığında, 2.8 milyar insanın güvenilir gıda imkanlarına sahip olmadığında ve dünya ikliminin korunması gerekliliği gibi durumlarda sürdürülebilir enerji kullanımının önemi uluslararası kuruluşların gündemine alınmış olup, ‘‘Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji’’ elde etme gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Dünya’da her yıl eski enerji sistemleri için 1 trilyon dolardan fazla yatırım yapılmaktadır. Bu yatırımın, artık insanlığın geleceği için sürdürülebilir enerji sistemlerine yönlendirilmesi zorunluluğu dünyanın gündemindedir. Çünkü “Sürdürülebilir Enerji’’ büyüme için yeni fırsatlar sunmaktadır. İşletmelerin büyümesini, iş imkanlarının artmasını ve yeni pazarların oluşmasını sağlamaktadır. Bu enerji sayesinde, ülkeler rekabet edebilen ekonomileri ile daha dirençli bir büyüme sağlayarak, geleceğin temiz enerji ekonomilerini inşa edebilirler. Ayrıca dünyanın enerji sistemlerindeki değişim yeni trilyon dolarlık yatırım fırsatlarına yol açacaktır. Bu yatırım fırsatları da 21.yüzyılın en büyük iş fırsatlarına neden olacaktır. Dünya piyasalarındaki artan rekabet koşulları firmaları fark yaratacak yeni arayışlara yönlendirmiştir. Fark yaratmadaki en önemli enstrümanların başında “Sürdürülebilirlik” ve “Sürdürülebilir Enerji” kavramları gelmektedir. Firmaların bu kavramalara yönelik çalışmaları, çevreye dost üretim teknikleri ile ürünler üretmek ve bunları yaparken de tüketicilerle birlikte hareket etmeyi tercih etmeleri yönündedir. Günümüzdeki birçok firma, üretim yaparken doğaya bıraktıkları sera gazı miktarı açısından çevreye verilen zararın ölçüsü olan “karbon ayak izlerini” azaltmaya yönelik üretim teknolojilerini uygulama çabası içerisindedirler. Günümüzün bilinçli tüketicileri de, doğaya dost Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] üretim teknikleri uygulayan markaların ürünlerini tercih ederek üretici ve tüketici ortaklığı şeklinde sürdürebilirlik adına dünyanın geleceğini güvence altına alacak önemli katkılarda bulunmaktadır- lar. ‘‘Hepimiz İçin Sürdürülebilir Enerji’’ kolektif geleceğimiz için bir yatırımdır. Evrensel enerjiye ulaşmak, artan yenilenebilir enerji kullanımı, enerji verimliliğinin geliştirilmesi ve enerji ile sağlık, kadın, gıda, su ve diğer kalkınma konuları arasındaki bağın tüm ülkeler tarafından kalkınma gündemlerine entegre olmuş şekilde ele alınması gereklidir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon 2011 yılı Eylül ayında hükümetleri, sivil toplum kuruluşlarını ve iş dünyasını 2030 yılına kadar ‘‘Herkes için Sürdürülebilir Enerji”ye ulaşılmasını sağlamak için belirli bir taahhütte bulunmaya çağırmıştır. Bu çağrının birbirini tamamlayan üç hedefi bulunmaktadır: 1. Modern enerji hizmetlerine evrensel erişimin sağlanması, 2. Enerji verimliliğinin geliştirilmesinin küresel oranının iki katına çıkarılması, 3. Küresel enerji karmasında yenilenebilir enerji paylaşımının iki katına çıkarılması. ‘‘Herkes için Sürdürülebilir Enerji” için verilen taahhütler çeşitli kesimlerden çeşitli şekillerde olabilir. Örneğin: • Hükümetler ve uluslararası kuruluşlar sürdürülebilir enerji yatırımlarına yönelik ulusal enerji planları ve hedefleri geliştirebilirler, yatırım ve teşvikler yapabilirler, • Özel sektör, kamu ve üniversiteler ortak araştırmalar yapabilirler, • Sivil toplum kuruluşları toplumda farkındalık oluşturacak girişimlerde bulunabilirler ve sürdürülebilir enerjinin gerekliliğine dikkat çekebilirler, • Özel sektör (firmalar, yatırımcılar v.b) operasyonlarını ve tedarik zincirlerini enerjiyi daha etkin kullanabilecekleri hale getirebilirler. Ayrıca sürdürülebilir enerji ürünleri ve hizmetlerin oluşturulması için kamu ile işbirliğine gidebilirler, • Firmaların sürdürülebilirlik adına gerçekleştirdikleri eylemler firmalar arasında rekabeti oluşturarak daha faydalı sürdürebilirlik çalışmalarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Tüketiciler olarak da bu rekabete destek verilerek doğanın ve insanlığın geleceğine önemli katkılar sağlanabilir. Bu taahhütler, insanlığın ve dünyanın geleceği için aşağıdaki çeşitli faydaları sağlayabilecektir : • ‘‘Sürdürülebilir Enerji’’ ekonomik büyümeyi sağlayarak, küresel alanda yeni pazarların bulunmasına neden olacak, • Toplumların temel sosyal ihtiyaçlarına yönelik hizmetler veren yerler (okullar, hastaneler, iş yerleri v.b) güvenilir enerjiye ulaşabilecekler, • İklim değişikliği risklerinin azaltılmasına yardımcı olacak, • Gelecek için sağlıklı nesillerin oluşmasında rol oynayacak. Sonuç olarak; günümüzde enerji kaynaklarının giderek azalması, fosil yakıtların çevre sağlığını tehdit etmesi, hava kirliliğine bağlı olarak iklim değişiklikleri ve kuraklık gibi küresel sorunlar nedeniyle alternatif enerji kaynakları üzerindeki çalışılmaların sayısının arttırılması ve uygulanmasının yaygınlaştırılması gereklidir. Firmalar sürdürülebilir enerji yatırımları yaparak, sadece kâr odaklı üretim modelleri değil, aynı zamanda çevreye duyarlı ve sosyal sorumluluk ilkeleri doğrultusunda üretim modelleri üzerinde çalışmalıdırlar. Ayrıca ‘‘Sürdürülebilirlik’’ ve ‘‘Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji’’ üzerindeki çalışmaların kamu-üniversite-özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve tüketicilerin işbirliğinde gerçekleştirilmesi insan ve çevre sağlığı açısından daha güvenilir bir dünyada yaşam için oldukça önemli adımlar olacaktır. • En temel hak yaşama hakkı; • Yaşamak için hava, su, gıdaya gereksinme var (Aynı zamanda insani değerlere ve huzura) • Gıda, tarımsal uğraşı ile sağlanır, • Son 50-60 yıla kadar dünyanın pek çok yerinde kırsalda yaşayanlar (yani köylüler) çiftçilik yaparak gıdalarımızı üretiyordu ya da doğadan sağlanıyordu. Bugün; İkinci dünya savaşından sonra ucuz iş gücü yaratmak, karlarını arttırmak amacıyla ortaya çıkardıkları “sanayi tarımı” uygulamalarının bugünkü sonuçları sömürge ve yarı sömürge ya da işgal edilmiş ülkelerde: Kirlenmiş ve verimsizleşmiş topraklar, yok edilmiş bitki ve hayvan nesilleri, işsiz, çaresiz, hastalıklı milyonlar, açlıktan ve yaratılan savaşlardan dolayı milyonlarca ölüler. Bunların öğrenilip, sorgulanıp, örgütlü bir şekilde karşı konulmasını önlemek amacıyla uyuşturulan ve “sosyete cahili” yapılan kitleler. Satın alınan dönek aydınlar, katledilen öncüler. Sistemin sonu yaklaştı nasıl kurtuluruz arayışlarına tanık oluyoruz. Kurtulurken de nasıl kar ederiz arayışları var. • 2012 Dünya Kooperatifçilik Günü • 2014 Aile Çiftçiliği Yılı • 2015 Toprak Yılı Suçlu; Tertemiz toprağımızı, suyumuzu, doğamızı, emeğimizi hatta canımızı aldılar. Dünyanın en büyük tohum şirketleri aynı zamanda tarım ilacı ve kanser ilacı üretiyor. Hem ekiyor hem biçiyor, kar etmeye devam ediyor. Yetkili ve etkili yöneticilerimiz bizim uyanmamıza izin vermedi. Şan, şöhret, makam ve parayı daha cazip bulan dönek aydınlarımız bizleri yanlış yönlendirdi. Örnek; Köy enstitüleri kapatıldı. Kooperatifçilik (komünistlik) denilerek kötülendi. (Aile çiftçiliği demek kooperatifçilik demektir) Suçun yarısı onların! Kalan yarısı; Neden direnmedik, neden merak edip öğrenmedik, namuslu bilim insanlarını ve yiğitçe mücadele eden öncülerimizi neden dinlemedik? Neden tembelleştik; çalışmadan, yorulmadan, üretmeden kolay yaşama arayışına neden girdik? Bu nedenle değil midir; işsiz, çaresiz, cahil, uyuşturucu kullanan, bedenini ve hatta onurunu satanların çokluğu? Suçun yarısı da bizim! Çözüm var; Hep birlikte yapmamız gereken, bir türlü yapmadığımız ya da yapamadığımız şeyleri yapalım. Gelin canlar bir olalım! İş Güvenliği ve Sağlığı Kapsamında Yeni Tedbirler Devreye Girdi »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çeşitli meslek gruplarında çalışanlara; yoğurt, ayran, kuru üzüm ve tahin pekmezi gibi gıdalarnı günlük olarak verilmesini zorunlu kıldı. İş güvenliği ve sağlığı kapsamında yeni tedbirler devreye girdi. Bazı meslek grupları için ek önlemler alındı. Koruyucu gıda yardımı verilmesi öngörülen çalışma alanlarının bazıları şöyle; • Süne, çekirge vb. zirai müdahale faaliyetleri, zehirli yemlerin hazırlanma, bitki koruma ürünleri satış ve denetimi ile her türlü ilaçlama ve dezenfeksiyon işlemleri, • Kene, kuş gribi vb. zoonoz hastalıklarla mücadelede faaliyetleri ile karantina bölgeleri, • Tohumluk ilaçlaması yapılan selektörler, • Gübre ile temas gerektiren işler, • İthalat ihracat ve iç karantina uygulamalarında görev yapan fumigasyon operatörleri ve yardımcılarınca yürütülen faaliyetler, • Bitki koruma ürünlerinin dozunun ayarlanması ve zirai mücadele aletlerinin kalibrasyon işleri, Sürdürülebilir toprak ve arazi yönetiminin teşviki üretken bir gıda sistemi sağlamak, kırsal yaşamı geliştirmek ve sağlık bir çevre elde etmek için esastır. 15 • Tohumluk, fidan sertifikasyon ve delintasyon işleri, • Gıda, yem ve su ürünleri üretim ve depolama yerleri, • Mantar üretim ve işleme birimi, • Kimyasal, fiziksel ve biyolojik ana- liz teşhis, mikotoksin, dioksin, katkı, kalıntı,biyogenetik, moleküler, mineral, mikrobiyoloji, doku kültürü, ambalaj vb. laboratuvarlarında çalışanlar, • Ahır ve kümesler, • Numune kabul ve deney hayvanları üniteleri, • Aşı serum suni tohumlama materyali ve serolojik maddelerin üretim ve sevk işleri, • Zehirleyici ve kimyasal madde ambarları. Belirtilen işlerde çalışanlara her gün yarım kilo yoğurt yedirilecek. Yoğurt yerine, yarım litre ayran, 10 gram çekirdekli kuru üzüm, 100 gram tahin helvası veya 100 gram tahin-pekmezden biri de verilebilecek. Yönergeye göre, koruyucu gıda maddelerinin parası verilmeyecek. Personele ayni olarak verilecek gıdaların işyerinde tüketilmesi de zorunlu kılındı. Fiilen çalışılan her gün verilecek koruyucu gıda yardımı için kurum bütçelerine ayrıca ödenek konulacak. 16 Ocak 2015 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK KOOPERATİF Geçen Yılın Ardından »» Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Her yıl Ocak ayında yazılan yazılar adet olduğu üzere; geçen yılın muhasebesinin yapıldığı yılsonu ve yeni yılda nelerin hedeflendiğini belirten yılbaşı yazıları şeklinde olur. Önce geçen yıl üretici örgütleri konusunda Dünya’da neler oldu ve AB’ye uyumla ilgili ne gelişmeler yaşandı kısaca hatırlayalım. Geçen yıl sürdürülen AB’ye uyum çalışmaları üzerine en büyük etkiyi, 2013 Aralık ayında AB Resmi Gazetesinde yayınlanan yeni mevzuat yaptı. Yeni Ortak Tarım ve Ortak Balıkçılık Politikaları ve bu mevzuat ile ilgili düzenlemeler, özellikle Ortak Piyasa Düzenlemelerine ilişkin yönetmelikler kapsamında Üretici Örgütlerinin piyasadaki sorumlulukları daha da arttırıldı. Bu gelişme planlanan çalışmaların seyrine olumlu katkıda bulundu. Bunun en güzel örneği, Su Ürünleri sektöründe 2014 Şubat ayında başlayan Üretici Örgütlenmesi Kurumsal Kapasite Geliştirme başlıklı AB Eşleştirme Projesinin faaliyetleri tekrar şekillendirildi. Aynı zamanda bu gelişme, projenin yapılmasının zamanlama ve içerik açısından ne kadar isabetli bir karar olduğunu bir daha gösterdi. Bu yıl Mayıs ayında tamamlanacak projenin sonuçlarının, üretici örgütleri aracılığı ile ülkemiz balıkçılık ve su ürünleri sektörü piyasasının düzenlemesine olumlu katkılar getirecek çözüm önerileri üretebilmesini umuyorum. Özellikle de AB’nin yayınladığı İlerleme Raporunda uzun yıllardan sonra 13. Fasıl ile ilgili kısımda bu projeye yer verilerek yapısal eylemler, piyasa politikaları ve devlet yardımları konularında önemli bir adım olarak değerlendirilmesini ben de önemsiyor ve mutluluk ile karşılıyorum. Fakat bu mutluluktan öte, burada ülke olarak üstümüze yüklenen sorumluluğun stresi çok daha büyük. Çünkü proje sonunda yaşanabilecek herhangi bir başarısızlık projenin değil, ülkenin başarısızlığı olarak karşımıza çıkacak. Bu nedenle sorumluluk tek bir kuruma değil, ilgili bütün paydaşlara ait olacaktır. İster kamu tarafında, ister örgüt tarafında olsun herkesin bu konuda tam desteğine ihtiyaç bulunmaktadır. İlerleme Raporunda yer alan bu husus bir başka konuyu daha resmetmektedir. Bu güne kadar yapılan çalışmalar ve gerçekleştirilen projelere rağmen hala yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmakta bir önceki çalışmaların başarısı şimdi yapılan ve bundan sonra yapılacak çalışmalar ile atılacak adımlara bağlanmaktadır. Avrupa Birliği Genişleme Genel Müdürlüğü altında görev yapan Teknik Destek ve Bilgi Değişim Ofisi (TAIEX) tarafından aday ülkelere verilen uzman desteğinden istifade edilerek sürdürülen çalışmalar ile ilgili; biz ülke olarak bütün hazırlıkları hatta AB adına yapılması gerekenler bile tamamlamamıza rağmen ne yazık ki Brüksel bizim hızımızda çalışamıyor. Hala Zeytin Zeytinyağı sektörü ile ilgili bir uzman çalışmasını gerçekleştirebilmelerini bekliyoruz. Geçen günlerde 2015 yılında yapılacak faaliyetlere ilişkin önerilerimiz gönderildi. Umarız 2015 yılında AB TA- Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu IEX Ofisi bizim hızımıza yetişebilir. Tarım alanında kooperatiflerimizin, geçtiğimiz 5 yıldır Avrupa Birliği’ne uyum çalışmalarında sürdürülen ve her biri ince uzun bir yolun kilometre taşı kabul edilecek faaliyetlere yenileri eklenerek çalışmalara devam ediliyor Bu kapsamda, bu sene önemli faaliyetlerde bulunulduğunu söyleyebiliriz. Elbette bu çalışmalar Türkiye gibi bir ülke için yeterli değildir. Tarımsal üretim potansiyeli, ürün çeşidi, üretim miktarı ve değeri açısından ülkemiz Avrupa’da lider, Dünya’da devlerden biri konumundadır. Daha çok çalışmalı, daha fazla çözüm üretmeli ve bunları en kısa sürede çiftçimizin hizmetine sunmalıyız. Dünya’nın en büyük kooperatifçilik örgütü olan Uluslararası Kooperatif Örgütü (ICA) kapsamında ülkemiz kooperatifçileri adına ileriye dönük güzel başarılar elde etmeye devam ediyorlar. Bunlara bir yenisi 2014 yılında Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜRKOOP) tarafından gerçekleştirildi. ICA altında Dünya çapında su ürünleri kooperatiflerinin en üst teşkilatı olan Uluslararası Balıkçılık Kooperatifleri Örgütü (the International Co-operative Fisheries Organisations - ICFO) ile ülkemizde bu konuda en üst örgüt olan Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜRKOOP) arasında 2014 Haziran ayında imzalanan mutabakat ile ülkemiz ICFO üyesi olmuştur. Hızla teşkilat içinde çalışmaya başlayan SÜRKOOP, ICA’nın 2015 yılında Türkiye’de yapılacak Büyük Kongresi ile eş zamanlı olarak ICFO’nun Büyük Kongresi’nin de Türkiye’de yapılmasını sağlamıştır. Bunlar tarım kooperatiflerimizin ülkemiz adına övünç verici başarılarıdır. Umuyorum ki, bu genel kurullarda ülkemiz kooperatif temsilcileri yönetim kurullarına girer hatta başkan seçilirler. Belki de 2015 yılı için hedeflerimiz içinde en önemli olan faaliyetlerden biri bu olmalı… Ülkemizde büyük bir atılım dönemine giren kooperatifçilik hareketinin bütün sorunlarına rağmen, uluslararası ilişkileri kullanarak gelişimini artan bir hızla devam ettirmesi gerçek memnuniyet verici bir durum. Bu başarıların diğer örgütlerimize de örnek olacağına ve 2015 yılında ülkemizde bu tip yeni girişimlerin giderek artacağına inanıyorum. Birleşmiş Milletlerin üretici örgütlenmesi ile ilgili faaliyetlerinin Dünyada örgütlenme alanındaki önemli gelişmelerden biri olduğu söylenebilir. Birleşmiş Milletler son 15 yıldır ilan ettiği Uluslararası Yıllar hep tarım ve gıda ile ilgili oldu. 2012 Dünya Kooperatifler Yılı etkinliklerinden sonra ülkemizde Kooperatifçilik Strateji Belgesinin etkisiyle kooperatifçilik için farkındalığın biraz daha arttığı çalışmalar yapılmaya başladı. 2014 yılı için ilan edilen Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı da yine örgütlenmenin öneminin vurgulandığı bir etkinlik oldu. Aile çiftçiliği için ileri sürülen çözümün üretici örgütleri olmadan gerçekleştirilemeyeceği gerçeğinin tespit edilmiş olması güzel bir gelişmedir. Gerçekten de Dünyanın en az gelişmiş ve en az gelire sahip sektörünün piyasada tek başına mevcudiyetini sürdürmesi her geçen imkansızlaşmaktadır. Çiftçi ailesinin hayatta kalması için ihtiyaç duyduğu gücü ancak mensubu olduğu üretici örgüt sağlayabilecektir. Piyasada rekabet gücü sağlamak için değer zinciri içinde üreticinin rolünü artırabilmenin tek yolu ekonomik amaçlı örgütü, kooperatifidir. Bu durumun ülkemizde yapılan çalıştaylarda ortaya konulabilmesi örgütlenme adına önemli bir ilerleme olmuştur. Son söz olarak, bence 2014 yılında yaşanan en önemli gelişme, devletin her kademesinde, yapılan her işte kooperatiflerin paydaş olarak kabul ediliyor ve çözüm yollarına dâhil ediliyor olmasıdır. Bu farkındalığın 2015 yılında giderek yaygınlaşmasının kooperatifçiliğin geleceği açısından kilit önem taşıdığını düşünüyorum. Bu vesile yeni yılınızı kutluyor ve sağlıklı, mutlu, birlik ve beraberlik içinde, bol kazançlı, bereketli bir yıl diliyorum. Her 10 Ölümden Birinin Sebebi Hava Kirliliği »» Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Türkiye’de her sene hava kirliğine bağlı olarak 20-24 bin insan yaşamını yitiriyor. Diğer bir ifadeyle ise Türkiye’deki her 10 ölümden biri hava kirliliğine bağlı gerçekleşiyor Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr Recep Akdur, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) kaynaklarına göre, Türkiye’de her sene hava kirliğine bağlı olarak 20-24 bin insanın yaşamını yitirdiğini belirterek, “Bu sayı her sene meydan gelen 240 bin ölümün yüzde onuna karşılık geliyor. Yani Türkiye de her 10 ölümden biri hava kirliliğine bağlı” dedi. Akdur, yaptığı açıklamada, DSÖ’ nün son hava kirliliği raporuna göre, 2012 yılında 8 ölümden birinin nedeninin hava kirliliği olduğunu ve hava kirliliği nedeniyle 2012 yılında 7 milyon insanın erken yaşamını kaybettiğini vurguladı. Hava kirliğinin özellikle orta ve alt gelirli ülkelerde hüküm sürdüğünü dile getiren Akdur, “Neden olduğu hastalıkların başında akut solunum yolları enfeksiyonları, KOAH, kalp damar hastalığı, inme, enfark- Topraklar, gezegenimizin biyolojik çeşitliliğini destekler ve toplam çeşitliliğin çeyreğini oluşturur. tüs ve akciğer kanseri geliyor. Hava kirliliğinden özellikle yaşlılar, çocuklar ve hamile kadınlar olumsuz etkileniyor” dedi. Akdur, DSÖ raporuna göre dış hacim kirliliğine bağlı ölümlerin, yüzde 40’ı iskemik kalp hastalığı, yüzde 40’ı inme, yüzde 11’i kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), yüzde 6’sı akciğer kanseri, yüzde 3’ü ise çocuklardaki zatürreeden meydana geldiğini bildirdi. Akdur, binalardaki iç hacim hava kirliliğine bağlı ölümlerin ise yüzde 34’ü inme, yüzde 26’sı iskemik kalp hastalığı, yüzde 22’si KOAH, yüzde 12’si çocuklardaki zatürree, yüzde 6’sının ise akciğer kanseri nedeniyle meydan geldiğini dile getirdi. Topraklar, karbon döngüsünde önemli bir rol oynayarak iklim değişikliğine karşı savaşmaya ve adapte olmaya yardımcı olur. Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar Yedi Noktalı Gelincik Böceği [(Bilimsel Adı: Coccinella septumpunctata (L.) (Coleoptera takımı: Coccinellidae familyası)] Halk arasında Uçuç böceği veya Uğur böceği gibi adlarla da bilinir. Ergin böceklerde boy 0,5 cm, vücud kırmızı renkli olup üzerindeki yedi adet siyah nokta ile diğer gelin böceği türlerinden kolayca ayırt edilir. Yumurta, lavra, pupa ve ergin olmak üzere dört biyolojik dönem geçirir. Üreticiler tarafından bu farklı dönemlerine çok iyi bilinmesi gerekir. Yedi Noktalı Gelin Böceği, zararlı bir böcek değil, aksine avcı ya da predatör bir böcek olarak ünlenmiştir. Bu faydalı böceğin larva ve erginleri başta yaprak bitleri, koşniller, kırmızı örümcekler olmak üzere birçok zararlıya saldırmakta ve bu zararlıların zararını önlemektedir. Yedi Noktalı Gelin Böceği’nin ömrü boyunca 5000 adet av tükettiği göz önüne alındığında ne kadar faydalı bir tür olduğu anlaşılabilir. Sentetik tarım ilaçlarının kullanılmadığı organik tarım alanlarında bu böceği sıklıkla görebiliriz. Biyolojik mücadelenin simgesi olarak bilinen bir böcektir. Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN Köy-Koop Haber Ocak 2015 HAYVAN HASTALIKLARI Mavi Dil (BT) Hastalığı 17 »» Mavi Dil (BT); özellikle koyunlarda görülen, tatarcık denilen sokucu sineklerle nakledilen, hayvanda yüksek ateş, yüzde ve dilde şişme, dilin mavi bir görünüm alması, hırıltı ve burun akıntısı gibi belirtilerle seyreden mikrobik bir hastalıktır. Hastalık koyunlarda belirgin belirtilerle seyreder. Sığırlar genellikle bulgu göstermezler. Bunun yanında keçi, bufalo, geyik ve deve gibi diğer yabani gevişenlerde de hastalığın görülebildiği bildirilmiştir. Mevsime bağlı olarak görülür, özellikle sokucu sineklerin sayısının arttığı rutubetli zamanlarla, yağmurlu yaz günleri hastalığın en çok görüldüğü zamanlardır. Bir sürüde hastalık şekillendiğinde, hayvanların büyük bir kısmı hastalanmasına rağmen ölüm daha az görülür. Ölümlerin yanı sıra et ve yapağıda görülen kalite düşüklüğü nedeniyle ekonomik yönden önemli bir hastalıktır. Ancak kuzularda ölüm oranı yüksektir. Hastalık görüldüğünde İl/ İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerine bildirilmesi zorunlu olan bir hastalıktır. Hastalığın Bulaşması: Hastalığın direkt yolla hayvandan hayvana bulaşmadığı kabul edilmektedir. Bulaşma sadece tatarcık denilen sokucu sineklerle olmaktadır. Mikrop “Tatarcık” olarak bilinen sokucu sineklerin (Culicoides) hasta hayvandan emerek aldıkları kanda bulunur ve aynı sineğin sağlıklı bir hayvandan kan emmesi sonucu sağlam hayvana geçer. Sokucu sinekler, enfekte bir hayvandan kan emerek mikrobu almalarının ardından 7 gün içinde mikrobu vücutlarında yeterli miktarda üretip bir başka hayvanı hasta edebilecek hale gelmektedirler. Tatarcık sineklerinin insanları da ısırabildiği ancak insanlarda herhangi bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Sığırlar belirgin bir hastalık belirtisi göstermeksizin virüsü kanlarında ve semenlerinde taşırlar. Hastalığın koyunlara bulaşmasında önemli rol oynarlar. Hasta boğaların spermalarıyla da virüs sağlıklı ineklere bulaşabilmektedir ki bulaşmada dikkat edilmesi gereken önemli yollardan biridir. Hastalığın Belirtileri: Sokucu sinek tarafından kan emme sırasında etkeni alan hayvanda ilk Üreticiler, hayvanlarında Mavi Dil hastalığından şüphelendiklerinde durumu derhal Gıda Tarım ve Hayvancılık İl veya İlçe Müdürlüğü’nü bildirerek, o bölgedeki hayvanların aşılanmasını talep etmelidirler. Belgin GÜNAY Veteriner Hekim [email protected] • Dalakta büyüme, • Deride kırmızılıklar, • Yapağıda kırılma dökülme, belirtiler 7 gün sonra görülmeye başlar. Bu süre hayvanın ırkına ve bireysel direncine göre uzayıp kısalabilir. Örneğin merinoslar diğer koyun ırklarına göre çok daha duyarlıdır ve çok daha fazla etkilenir. Kuzular da koyunlardan daha duyarlıdır. • Zayıflama, kısırlık ve gelişme geriliği, Hastalığın Teşhisi: • Ciddi durumlarda başın geriye doğru dönmesi, Salya akıntısı, yüksek ateş ve solunum güçlüğü ile seyreden bazı hastalıkların birbirine çok benzemesi sebebiyle kesin teşhis laboratuvar teyidi ile yapılmalıdır. • Yavru atma veya sakat ve garip kuzu doğumları, Hastalığın Tedavisi ve Korunması: Hastalığın belirtileri: • Aniden görülen 40 – 42C ° yüksek ateş, Hastalığın direkt tedavisi yoktur. Koyunlarda aşı ile korunma sağlanmaktadır. Aşılar ilkbaharda ve kırkımdan 3-6 hafta önce uygulandığında daha fazla bağışıklık sağlar. Bu nedenle bu dönemlerde yılda 1 kez aşı yaptırarak hayvanların hastalanması önlenebilir. Ancak aşının koçlarda geçici kısırlık yapması nedeniyle koçlar, koç katımından sonra aşılanmalıdır. Mavi Dil aşısı gebe hayvanlarda da yavru atmalara ve garip kuzu doğumlarına neden olduğundan gebe hayvanlara da aşı uygulaması tavsiye edilmez. • Ateşin başlamasından hemen sonra görülen dudak emme hareketleri, • Depresyon, • Önce sulu sonra cerahatli burun akıntısı, • Fazla miktarda tükürük salgısı ve salya akıntısı, • Sindirim ve solunum mukozasında kızarıklıklar, şişme, mavileşme ve yaralar, • Dil ve dudakta şişme, özellikle dilde mavileşme ve bazen de ağızdan dışarı sarkmış halde görülebilir, • Ağızda ve burun girişinde yaralar ve kabuklu yaralar, bunun sonucunda solunum güçlüğü ve kesik kesik nefes alma, yem alınımının durması, • Ayakta tırnağın üst kısmında ve toynak yüzünde kızarıklıklar ve tırnak aralarında yaralara bağlı topallık, • Lenf düğümlerinde büyüme, benzer belirtiler görülmekle birlikte belirtiler çok daha hafiftir, bazen fark edilmeyebilir. Ancak gebe ineklerde garip buzağı doğumları ve ölü doğumlar da görülebilir. Genç hayvanlarda ishal ve bulguların görülmeye başlanmasından 8-10 gün içinde ölüm görülür. Bazı durumlarda ölüm çok daha uzun zaman sonra görülebilir. Sığırlarda Hastalığı geçiren hayvanlar 2 yıl kadar bağışıklık kazanır. Bu hayvanlar ağız sütü (kolostrum) vasıtasıyla bağışıklığı sağlayan koruyucularını yavrularına da geçirebilirler. Bu yavrular 6 ay kadar bağışık kalırlar. Bu sebeple hastalığa karşı yapılan aşıların 6 aylıktan küçük kuzulara yapılmaması gerekir. Ayrıca sineklerle ve haşerelerle mücadele gereklidir. Hastalığın salgın şeklinde görüldüğü yer ve mevsimlerde bilhassa değerli damızlık gebe hayvanların özellikle gebeliklerinin ilk döneminde uygun bir repellent (sırttan dökme, püskürtme vb.) yardımı ile sineklerden etkin şekilde korunması garip doğum ve atıkların önlenmesine katkı sağlayabilir. Hayvanlar geceleri kapalı yerde tutulmalıdır, çünkü geceleri açık yerde kalan hayvanlar daha çok sineğe maruz kalacakları için bu hastalığın bulaşma olasılığı fazla olmaktadır. Hasta hayvanların sağlıklı olan hayvanlardan ayrılması, ölen hayvanların imhası ve kontrollü hayvan hareketleri de hastalığın yayılmasını engelleyecektir. Damızlıkta kullanılan boğa ve koçların özellikle suni tohumlamada kullanılanların belli zaman aralıklarıyla muayenelerinin yapılması ve Mavidil yönünden negatif olan hayvanların kullanılması gereklidir. Aksi taktirde hastalığın çok geniş sahalara yayılması önlenemeyecektir. Kaynakça: 1. Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE), http:// www.oie.int/doc/ged/D13959.PDF 2. Dr. Vet. Hekim M. Fatih BARUT, Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Virolojik Teşhis Laboratuvarı, Mavi Dil (BT) Hastalık Kartı 3. Kıbrıs Türk Veteriner Hekimler Birliği, Mavi Dil Hastalığı, http://www.ktvhb.net/tr/ahastaliklar-mavi-dil-502; Çiğ Sütün Değerlendirilmesine Yönelik Destekleme Uygulama Esasları Tebliği Yayımlandı »» Çiğ sütün değerlendirilmesine yönelik destekleme uygulama esasları tebliği (2014/60) 23 Aralık 2014 tarih ve 29214 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. Tebliğ ile; ülkemiz süt üretiminin geliştirilmesi, kayıt altına alınması, çiğ süt arzının fazla olduğu dönemlerde çiğ sütün süt tozu yapılmak suretiyle piyasadan çekilmesi ve çiğ süt fiyatlarında istikrarın sağlanması amacıyla ihracatçı firmaların ihraç ettikleri ürünlerin bünyesinde kullandıkları süt tozunu iç piyasadan temin etmelerine yönelik süt tozu üretiminin desteklenmesi ile ilgili usul ve esasları düzenlenmesi amaçlanmaktadır. Tebliğ kapsamında; İhracı yapılan işlem görmüş ürünün elde edilmesinde hammadde olarak kullanılan süt tozunun yurt içinden temin edilmesi esas olacak. Süt tozu temini Bakanlıkça süt tozu üretim kotası tahsis edilen süt tozu üreten/ürettiren firmadan yapılacak. İhracatın gerçekleştiğinin belgelenmesi kaydıyla, süt tozu üretim kotası olan firmalardan yurt içi alımın yapılmasına imkân bulunmaması halinde, ilgili İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliğinin uygun görüşü ile Konseyce düzenlenen süt tozunun yurt içinden temin edilemediğine dair belge olması kaydıyla ithalat yapılmasına izin verilebilecek. Bakanlıkça tahsis edilen kota kapsamında süt tozu üreten veya ürettiren firmaların ihracatçı firmaya sattığı birim ton süt tozuna destekleme ödemesi yapılacak. Destekleme ödemesi ihracatçı firmaya yapılacak. Süt tozu üreten veya ürettiren ile ihracatçı firmalar arasında süt tozu alımına dair sözleşme yapılacak. Bu sözleşmenin tarihi süt tozu satış faturası ile uyumlu olması gerekecek. Ürettiği süt tozunu kendi ihracatında kullanan firmalardan destekleme ödemesi için sözleşme ve satış faturası aranmayacak. Destekleme kapsamında süt tozu kotası talep eden süt tozu üreten veya ürettiren firmalar müracaatlarını altı aylık iki dönem halinde yapacak. Firmaların süt tozu üretim kota miktarları ve kotaların bulunan stok miktarları ve tahsis edilen kotaların kullanım oranları, ihracatçı firmaların süt tozu hak ediş miktarları kota tahsisinde göz önünde bulundurulacak. dağıtım tarihleri Hayvancılık Genel Müdürlüğü tarafından belirlenecek. Firmalara taahhütleri ve kapasiteleri dikkate alınarak kota verilebilecek, arz fazlalığı oluşan bölgelerden süt alımının gerçekleştirilecek olması kota tahsisinde dikkate alınacak, kota tahsisi yapılacak aydan önce olmak şartıyla üretici örgütlerinin merkez birliklerince kendilerine üye olan alt birliklerin arz fazlası olarak pazarlayamadığı soğutulmuş çiğ sütün değerlendirilmesine yönelik talepler Konseye yapılacak, bu talepler kota tahsisinde değerlendirilebilecek. Firmaların bir önceki ay içerisinde işledikleri süt miktarları, elinde Bakanlık süt arzının yetersiz olduğu dönemlerde kota tahsisi yapmayabilecek. Kota tahsisi yapılmayan dönemlerde destekleme birim fiyatı belirlenecek ve bu aylarda gerçekleşen ihracat karşılığı oluşan süt tozu hak edişleri, bu fiyatlar üzerinden takip eden aylarda tahsis edilen kota kapsamında üretilen süt tozundan karşılanacak. Destekleme birim fiyatı, Genel Müdürlükçe belirlenecek. Birim fiyat oluşumunda; kota tahsisinin yapıldığı aydan bir önceki ay içindeki yurt dışı borsalarında oluşan yağlıyağsız süt tozu ortalama birim fiyatı ile soğutulmuş çiğ sütten üretilen süt tozu yurt içi üretim maliyeti farkı, üretici fiyatları, depolama ve taşıma fiyatları ile yurt içi ve yurt dışı süt tozu kalite farkları dikkate alınacak. Birim fiyat belirlemesinde soğutulmuş çiğ süt için referans fiyat uygu- lanacak. Konsey teklifi ile kota tahsisi yapılan ay için referans fiyat Genel Müdürlükçe belirlenecek. Süt tozu üretiminde kullanılan soğutulmuş çiğ sütün, kota tahsisi yapılan ay için belirlenen referans fiyatın altında satın alınması halinde bu süt tozunu kullanan ihracatçıya destekleme ödemesi yapılmayacak. Firmalar maliyetlerin belirlenmesine esas olacak yağlı veya yağsız süt tozu üretim maliyetlerini aylık olarak Konseye bildirecek. Süt tozu üretimi için gerekli olan soğutulmuş çiğ sütün, üretici örgütlerinden tedarik edilmesi esas kılındı. Doğrudan çiftlik bazında sütün tedarik edilmesi halinde üreticinin örgütlü olması ve bu durumun belgelendirilmesi zorunlu olacak. 1 Ocak 2015'te yürürlüğe girecek olan desteklemeden yararlanmak isteyen ihracatçı firmalar, başvurularını Bakanlıktan İşletme Kayıt Belgesi aldığı il müdürlüğüne veya süt tozu üreten veya ürettiren işletmenin kurulu bulunduğu il müdürlüklerine yapabilecek. 18 TARIM “Tarımsal Kooperatifler Pozitif Ayrıma Tabi Tutulmalı...” »» 21 Aralık 2104 Dünya Kooperatifçilik Günü Denizli’de yapılan panel ile kutlanmıştır. Etkinliklere katılan Sayın Ramazan Koca ile hem günün hem de tarımsal konularda bir söyleşi gerçekleştirdik. Kısaca kendinizi ve tarımsal üretim faaliyetleriniz hakkında bilgi verebilirmisiniz? Denizli’nin Cankurtaran Köyünde (mahallesinde) oturuyorum. Köyde ayrıca kooperatif başkanlığı yapıyorum. Mahallemiz (köyümüz) merkeze yakın olduğu için, ben dahil diğer kooperatif üyelerimizde genellikle kamudan emekli olan kişilerdir. Çoğunlukla bölgemizde büyükbaş hayvancılık yapılmaktadır ve bir kaç hane dışında büyük bir çoğunluk süt hayvancılığı yapmaktadır. Ancak tabi bölgedeki insanların tarım dışı gelirlerinin olması hayvancılık faaliyetlerinin “hobi” olarak yapılmasının en büyük nedenidir. Hayvancılıkta geçimini sağlayan bir kaç hane dışında kooperatif üyelerimizin 3-5 büyükbaş hayvanı bulunmaktadır. Kooperatifimizin 170 ortağı bulunmaktadır. Mahallenizde nasıl kooperatif kuruldu, biraz anlatırmısınız? Ben emekli olmadan öncede aynı yerde oturuyordum. O zaman köy olup şimdi ise mahalle olan Cankurtan Denizli’ye 20 km ve yol üstünde olması nedeni ile ailemle burada ikamet ediyorduk. Emekli olduktan sonra tarımla uğraşmaya başladım. Köyümüzde ağırlıklı olarak süt üretimi yapılmaktaydı. Köyün sütünü alan aracılar, üreticilerden sütü düşük fiyata alıyorlar bazende sütlerin ücretlerini üreticiye ödemiyorladı. Bende bölgemdeki bu sorunu önlemek amacıyla kooperatif çalışmalarına başladım. Bölge sütünü kooperatif aracılığıyla pazarlamak amacıyla 7 yıl önce koopeartifi kurdum ve bugun 170 ortağımızla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Emekli olduktan sonra köyde kiraz ve ceviz üretimi yapmaya başladım. Sonra hayvansal üretime yapmaya başladım. Kooperatif üyelerimizde benim gibi emekli ve küçük aile işletmesi şeklinde üretim yapmaktadırlar. Bu süre içinde tarımdan kopan çok fazla üreticimiz oldu. Kooperatifimizin ilk dönemlerinde günde 3 tonun üzerinde süt alıyorduk. Bugün ise bu miktar 2 ton veya en fazla 2,5 ton aralığında olmaktadır. Süt üretimimiz tarımdan vazgeçen üyelerimiz olduğu için etkilenmektedir. Bu düşüşün başka bir nedeni de kooperatifimizin süt üretimi dışında çalışma faaliyeti yürütmemesinden kaynaklanmaktadır. Asıl meselemiz aslında; girdi maliyetlerimiz çok yüksek olmasıdır. Türkiye’de de üreticinin en büyük sorunu bu. Çevre köylerimizdeki kooperatiflere de sorsanız bu soruyu aynı şekilde cevaplarlar. Girdi maliyetleri yüksek olması üretimin gerçekleşmesini engellemekte ve bölgemizde tarımdan kopuşlar olmaktadır. Fakat Türkiye’de, üretmek dışında çaresi olmayan çiftçilerin çoğunlukta olduğunu düşünüyorum. Bölgedeki üretim hakkında bilgi verebilirmisiniz? Bölgede ağırlıklı olarak süt üretimi yapılmaktadır. Bir kaç hanede aynı zamanda kiraz, ceviz gibi ürünlerde yetiştirilmektedir. Bölge ağırlıklı olarak süt hayvancılığı yapmasına karşın, yem bitkisi yetiştiriciliği yapan bulunmamaktadır. Bölgede su olma- Dr. Özdal KÖKSAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü [email protected] dığı için üreticiler sürekli hazır yem kullanmak durumunda kalmaktadır. Buda maliyetleri yükseltmektedir. Kooperatifimiz toplamış olduğu sütleri 1,15 TL’den piyasaya satmaktadır. Kooperatif ortaklarımız her gün (sabah-akşam araçlarıyla) getirdikleri sütü, süt toplama merkezimizdeki tanka boşaltmakta ve akşam da sevkiyatını fabrikaya gerçekleştirmekteyiz. Kooperatifimiz sütü, bölgemizde faaliyette bulunan ve yıllık sözleşme yaptığımız büyük bir süt işleyicisi olan bir firmasına satmaktayız. Ulusal Süt Konseyi’nin belirlemiş olduğu o dönemin süt fiyatını firmaya bildiriyoruz. Aynı zamanda süt karşılığında da bu firmadan yem almaktayız. Bölgedeki hayvanlarımızın tamamının kültür ırkı olduğunu belirtmeleyim. Bölgeniz açısından kooperatifçiliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kooperatifçiliğin, kooperatifleşmenin önemini ve değerini tabi ki biliyoruz. Ama bu şartlarda kooperatiflerin ilerleyeceğini sanmıyorum. Biraz önce söylediğim gibi girdi maliyetleri yüksek olunca hem üretim düşüyor hem de üretici sahadan kopuyor. Denizli, Aydın ve hatta Ege Bölgemizde süt üretimi yapan, 6000-7000 ineği olan firmalar var. İşinin gereği kar etmek üzerine kurulduğu için kooperatiflerden farklı bir durumdalar. Yarın bu firmalar zarar ederse tesislerini alıp başka yere de götürebilirler. Ama kooperatif ortakları buradalar ve burada kalmaya devam edecekler. Onun için kırsalın kalkınması, aile çiftçiliğinin koruması için tarımsal kooperatiflerin desteklenerek pozitif ayırma tabi tutulmalıdırlar. Bence ülke insanımızın en büyük sorunun güven olduğunu düşünüyorum. Bu kooperatifçilikte de aynı. Kooperatife ortak olmak isteyen kişi, eğer o kooperatif başkana güveniyor ise hemen kooperatife ortak oluyor. Yoksa ortak olmuyor. Ben yıllarca sendikacılık da yaptığım için insanları daha çok tanıma fırsatı buldum. Bu anlamda da üreticilerin şahsıma ve kooperatif yönetimimize güvendikleri için ortak bulmakta sorun yaşamıyoruz. Bazen gördüğümüz ya da duyduğumuz bazı olaylar yaşanıyor. Kooperatif batıyor, üretici parasını alamadığı için mağduriyet yaşıyor. Ama bu tür olaylarla bölgemizde çok nadir karşılaşıyoruz. Türkiye tarımının geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sizce Türkiye tarımı nereye gidiyor? Çiftçi tarımdan para kazanamadığı müddetçe tarımdan kopuyor. Benim üç tane çocuğum var. Bir tanesinin bile tarımla uğraşmasını temenni etmiyorum. Çok acı bir durum aslında. Neden ilgilenmelerini istemiyorum? Çünkü geleceklerinde bir umut ışığı görmüyorum. Sigortalı bir iş bulmaları için çaba gösteriyorum. İşte burada devlet kırsalı yerinde tutacak politikalar (sadece destekleme değil, sosyal yaşam alanlarının geliştirilmesini de kastediyorum) üretmediği sürece de bu durum böyle devam edecektir. Köy-Koop Haber gazetemiz kooperatifinize ulaşıyor mu? Gazeteye olan ilgi nasıl? Her ay sürekli gazetemiz il birliğince kooperatifimize ulaştırılıyor. Ortaklarımızın gazeteye ilgisi büyük. Çünkü kendi yaşamış olduğu sorunları, haberleri, özel konuları kooperatiflerinin gazetisinde görüyorlar. Her ne kadar insanlarımızda okuma alışkanlığı az olsa da kendi gazetelerine ilgi gösteriyorlar. Ocak 2015 Köy-Koop Haber İş Bankası'na 127 Milyon Dolarlık Fon »» Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, İş Bankası’na tarım faaliyetleri ve enerji verimliliği yatırımları için kullanılmak üzere 127 milyon dolarlık fon sağlayacak. Banka’dan yapılan açıklamada, küçük ve orta ölçekli işletmelerin Türkiye’nin ekonomisinde önemli bir rol oynadığı ve istihdamın %80’ini oluşturduğu belirtildi. Açıklamada, tarım, enerji verimliliği ve kadınların önderlik ettiği iş alanlarında Türkiye’deki küçük ve orta ölçekli işletmeleri desteklemek amacıyla kullandırılacak yeni kredinin, İş Bankasına 2013 yılında sağlanan 50 milyon dolarlık desteğin bir uzantısı olduğu bildirildi. Açıklamada görüşlerine yer verilen Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Türkiye, Güney ve Doğu Akdeniz Finansal Direktörü Sylvia GansserPotts, “İş Bankası aracılığıyla Bankamız finans desteğinin en çok ihtiyaç olduğu uzak bölgelerdeki küçük ve orta ölçekli işletmelere de uzanma imkânı buluyor. Yeni kredi desteğimiz aldığımız güçlü talebe bir karşılıktır. İş birliğimizi büyüttüğümüz için memnunuz.” dedi. İş Bankası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yılmaz Ertürk de işbirliğinin güçlenmesinden memnun olduklarını belirterek, “Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ile 2010 yılından beri işbirliği içerisindeyiz. Türk ekonomisinin büyümesinde önemli rol oynayan küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesine özen gösteriyoruz. Yeni hizmetle bu alanlardaki yatırımları ve girişimleri destekleyeceğiz.” ifadelerini kullandı. Tarım Sigortalarının Kapsamı Genişliyor »» "2015 yılında bitkisel ürün sigortası kapsamında meyve bahçeleri ve bağların korunması amacıyla tesis edilen dolu ağı ve örtü sistemleri teminat altına alınacak" "Arılı kovanlar vahşi hayvanların saldırısından doğacak her türlü zararlara karşı teminat kapsamına alınıyor" Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bitkisel ürün sigortası kapsamında bu yıl meyve bahçeleri ve bağların korunması amacıyla tesis edilen dolu ağı ve örtü sistemlerinin teminat altına alınacağını bildirdi. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, yüzde 50 destek verilen tarım sigortalarının bu yıl yağ gülünden hububat saplarına, vahşi hayvan saldırısından nakliyeye kadar daha fazla risk ve ürünü güvenceye alacağı belirtildi. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan tasarıya göre 2014 yılındaki tarım sigortaları uygulamalarına ek olarak 2015 yılında bitkisel ürün sigortasında; meyve bahçeleri ve bağların korunması amacıyla tesis edilen dolu ağı ve örtü sistemlerinin teminat altına alınacağı kaydedilen açıklamada, "İsteğe bağlı olarak yapılacak uygulama kapsamında dolu ağı ve örtü sistemlerinde meydana gelen zararlar, dolu ana riski ile birlikte; fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, sel ve su baskını riskine karşı sigortalanacak" ifadesi kullanıldı. Saplara sigorta güvencesi 2015 yılı uygulamasıyla hububatların hasat edilmeden önceki sap kısmı ve halk arasında Isparta gülü olarak bilinen "Yağ gülü"nün dolu, fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, sel ve su baskını risklerine karşı sigorta kapsamına alınacağı duyurulan açıklamada, bu şekilde samanın da dolaylı olarak güvenceye alınacağı bilgisine yer verildi. Yeni düzenlemeye göre büyükbaş hayvanların sigorta kabul yaşının 31 günden 8 güne, küçükbaş hayvanların 6 aydan 3 aya indirileceği bildirilen açıklamada, "Üreticiden gelen talep üzerine yapılan bu dü- zenleme, daha fazla yaşanan erken kayıp riskine karşı hayvanların teminat altına alınmasını hedefliyor" değerlendirmesinde bulunuldu. Arılı kovanlar da teminat kapsamına alınıyor Açıklamada, su ürünleri hayat sigortasıyla, su ürünleri üretim tesislerinin ana unsurlarından olan kafes ve ağların da her türlü doğal afet, kazalar ve diğer canlıların saldırısından meydana gelecek zararlara karşı da teminat kapsamına alınacağı ifade edilen açıklamada, arıcılık sigortasıyla arılı kovanların vahşi hayvanların saldırısından doğacak her türlü zararlara karşı teminat kapsamına alınacağı kaydedildi. Gezginci arıcılık yapan üreticilerin, poliçe vadesi içerisinde sigortalı olarak nakliye yapabilme hakkının 3'ten 4'e çıkarılacağı bildirildi. Açıklamada, 2007'de uygulama kapsamında kesilen poliçe sayısının 219 bin iken 2014 yılının ilk 10 aylık döneminde kesilen poliçe sayısının yüzde 384 artarak 1 milyon 59 bine ulaştığı bilgisine yer verildi. Köy-Koop Haber Ocak 2015 KOOPERATİFÇİLİK Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli okurlar, Sizlere bu sayıda, Güney Kore’den Dünya’nın en büyük 3. Tarım kooperatifinin hikâyesini aktarmak istiyoruz. Kaderini belirlemek için birlikte savaştığımız bu ülkenin bizim yakın tarihimizde büyük önemi bulunmaktadır. Yarım asır önce büyük yokluk içinde olan bu ülke kooperatifçiliğinde katkısıyla bugün Dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında nasıl yer aldığına ilişkin güzel bir örnek. Tarımsal pazarlama, destekleme, kredi ve bankacılık işleri hatta piyasanın en önemli hipermarket zincirine kadar sektörün her alanında dev bir yapı oluşturan bu büyük örgüt kooperatif adı altında ülkesine ve çiftçisine büyük hizmetler vermeye devam etmektedir. Bu hikâyeyi okuduktan sonra bizdeki başarı hikâyelerinin daha nerelere kadar uzanabileceği ile ilgili heyecana kapılacağınızı umuyorum. 2015 yılının sizlere ve ailenize sağlık, mutluk ve bereket getirmesini dileriz. Çok Amaçlı Sistem Aracılığıyla Kırsal Kalkınma NH Nonghyup (NACF) Kooperatifi, Güney Kore’nin Seoul şehrinde 1961 yılında kurulmuş dört temel bölümden oluşan çok amaçlı bir kooperatiftir: kooperatifin yaklaşık 109.000 çalışanı, 2.445.120 ortağı bulunmaktadır. Bu bölümler; “Tarımsal pazarlama ve destek”, “Çiftlik hayvanları pazarlama ve destek”, “Bankacılık ve sigorta” ile “Yayım hizmeti”dir. NACF Kooperatifi, 2012 yılında yaptığı yeniden yapılanma ile ortaklarına ve müşterilerine 27 iştirak ve iki bağlı şirket aracılığıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bu kooperatife üye 1165 kooperatif ve buradaki 2.44 milyon bireysel üye ile Kore çiftçilerinin %80’inden fazlası temsil etmektedir. Yarım yüzyıl önce, Güney Kore özellikle sert kırsal yaşamı ile en fakir ülkelerden bir tanesiydi. Kore Savaşı’ndan sonra yiyecek kıtlığı sıkıntısı içendeydi. Bu sıkıntıları aşabilmek için, Hükümetin önderliğinde kırsal ekonomiyi canlandırmak, yoksulluğu yok etmek ve çiftçilerin sosyo-ekonomik statüsünü geliştirmek amacıyla bir tarımsal kooperatif sistemi oluşturuldu. Hükümet bu sürecin bir parçası olarak, ülkedeki Ziraat Bankası ve mevcut tarımsal kooperatifleri birleştirerek 1961’de Ulusal Tarım Kooperatif Federasyonunu (the National Agricultural Cooperative Federation (NACF) kurdu. O zamandan beri, Kore’de Nonghyup olarak bilinen NACF, Kore ekonomisinin gelişiminde, tarımsal ve kırsal toplumların modernizasyonunda önemli bir rol oynamaktadır. Şimdi Güney Kore, dünyanın en varlıklı uluslarından birisi olup çağdaş, ekonomik ve kültürel bir güç merkezidir. Ayrıca Kore değişik elektronik markalar ile kültür popülaritesini Kore Dalgası adı altında Asya ve tüm dünyada yayarak küresel sektöre egemen olmuştur. NACF’da yaptığı faaliyetler ile oldukça başarılı bir kooperatif haline gelmiştir. Geçen seneki Dünya Kooperatif Değerlendirme Sıralamasına (Coop Monitor) göre, dünyanın en büyük 3. tarımsal kooperatifidir. Kore tarımsal kooperatif sistemi bankacılık, sigorta, tarımsal pazarlama ve yayım hizmetleri içeren benzersiz bir faaliyet çeşitliliğine sahiptir. Bu çok amaçlı sistem başlangıçta Koreli çiftçileri desteklemek amacıyla benimsendi. Çünkü bir hektarı kapsayan ortalama bir çiftlikle küçük ölçekli farklı tarım yapmak gerekiyordu. Ülkedeki tarımsal kooperatiflerin başarısı, kırsal kalkınmayı kolaylaştıran çok amaçlı doğası ve onların kırsal toplumlara kredi kooperatifleri ve tüketici kooperatifleri getirmesinden kaynaklanıyordu. Kooperatifin amacı, ortağı olan çiftçilere daha yüksek kar ve fayda sağlamak olduğu için, tarımsal pazarlama ve destek işi NACF ‘nin en temel hizmetlerindendir. Örneğin, 1990’larda, piyasa serbestleşmesi ve sonrasındaki değişikliklerle daha çok Kore’deki çiftlik ürünlerini satan indirimli toptan satış yeri olan süpermarket zinciri Hanaro Club ‘ı açtı. Üretici ve müşteri arasındaki bu doğrudan satış sistemine giriş çiftçilere adil bir gelir sağlarken perakende satış fiyatlarının düşmesine olanak sağladı. Şimdi, tüketim bölgesinde satılan tüm tarımsal ürünlerin %20’si NACF ve üye kooperatifleri tarafından yönlendirilirken, Güney Kore’deki tarımsal ürünlerin yarısından fazlası üretim bölgesinde NACF ve üye kooperatifler tarafından sevk edilmektedir. Üye kooperatifler 77,8 milyon banka hesabıyla, 27,7 milyon müşteriye bankacılık hizmeti sağlarken, NACF’nin bankacılık işi 43,9 milyon banka hesabıyla 19,3 milyon müşteriye hizmet etmektedir. 36.7 milyon müşteri göz önünde bulundurulursa, ulusal nüfusun yaklaşık %70’i hâlihazırda NH Bankasını ve onun üye kooperatiflerini kullanmaktadır. Bu geniş çaplı müşteri tabanı, özel bankacılık, bireysel bankacılık, kurumsal bankacılık, sigorta, kredi kartları, karşılıklı alacak ve en önemlisi yurt genelindeki uygun şubeleri içeren farklı banka hizmetlerinden kaynaklanmaktadır. Bunlara özellikle ticari bankalardan yeterli hizmeti almayan kırsal alanlarda ihtiyaç vardır. Kooperatif, yayım hizmeti ile ortaklarının çıkarlarını ve haklarını temsil etmeye, refahlarını desteklemeye ve kültürel aktivitelerini geliştirmeye katkıda bulunan çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Tarım alanındaki yeni teknolojiler üzerine araştırma ve geliştirmelerle de meşgul olmaktadır. Şehir ve kırsal topluluklar arasındaki değişim programları ve şehirlerin ve çiftliklerin bir arada varoluşunu destekleyen ‘‘Çiftçiliği Seviyorum’’ kampanyası yoluyla aynı zamanda ulusal ekonominin gelişme dengesine katkıda bulunmaktadır. NH Nonghyup (NACF) kooperatifi, yatırımcıya ait modelin hâkim olduğu bir ekonomik sistemde ortakları için daha büyük rekabet gücü sağlarken, gelecekte NACF için zorluk, bir kooperatif örgütü olarak kimliğine sadık kalmak olacaktır. 19 Avusturalya B20'den G20'ye Tavsiyeler ve Kooperatifler G20 ve B20 son yıllarda basında zirveleri ile karşı gösterileri ile sıkça duyduğumuz konulardan biri haline geldi. Global krizin yarattığı ekonomik ve sosyal çalkantıların hedefi olarak tepki gösterilen zirveler kurulduğu günden beri şekil ve değiştirerek üye sayılarını artırırken, ele aldığı konularda da gelişim sürecine girmeye başladı. Bu çerçevede her zirve ve hazırlık dönemi dünya basınında geniş yer buldu. Geçtiğimiz aylarda Avusturalya’nın dönem başkanlığında G20 Zirvesi gerçekleştirildi. Bu zirvede en önemli değişim bir kooperatif temsilcisinin Avusturalya B20 Yürütme Kurulu içinde yer alması ve G20 için tavsiyeler sunan B20 içinde iş dünyası içinde küçümsenmeyecek oranlarda iş gücü olan kooperatifçilerinde görüşlerini sunması idi. Günümüzde uzun dönemden beri yaşanan ve her geçen gün dünyayı bir savaşın eşiğine getiren global kriz karşısında B20 içinde kooperatiflerin görüşlerinin de dikkate alınması önemliydi. Gerçi bazı ülkelerde kooperatiflerin gücü önemsenmese de saklanmaya çalışılsa da başta gelişmiş ülkeler olmak üzere Birleşmiş Milletlerde kooperatiflerin sosyal ve ekonomik hayatımız içinde yatırımları ve hizmetleri ile yarattığı olumlu işleri görmüştür. 2012 yılını Uluslararası Kooperatif Yılı ilan ederek ve dünyada farkındalık yaratılması yönünde büyük çabalar göstermiştir. İşte Avusturalya B20 zirvesinde G20’ye yapılan tavsiyeler şu başlıklardan ve maddelerden oluşuyordu. G20 devletleri yapısal esnekliği desteklemek amacıyla şunları yapmalıdırlar: 1- Bali Ticareti Kolaylaştırma Sözleşmesini hızla uygulamaya koymalı ve onaylanmalı ve kalkınmakta olan dünya ticaret ortaklarına da aynı şekilde hareket etmeleri için kapasite oluşturma yardımı ve mali destek vermelidirler. 2- Ülkelerine özgü tedarik zinciri stratejileri geliştirmeli ve tedarik zincirindeki engelleri ülke içindeki mevzuatı yeniden düzenleyerek ve altyapı yatırımları yaparak ortadan kaldırmalıdırlar. 3- Altyapının ve özel sektörün altyapı yatırımlarındaki hayati önemini vurgulamalı ve ulusal stratejik vizyonlarına uyan beş yıllık yatırım hedefleri belirlemelidirler. 4- Bağımsız altyapı yetkilileri tarafından çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmiş ve öncelik sırasına konmuş, aynı zamanda özel sektörün finansman gücünden ve bilgisinden tam olarak faydalanan güvenilir ulusal altyapı planları hazırlamalı, yayınlamalı ve bu planları gerçekleştirmelidirler. 5- Bankalar nezdinde kabul görebilecek, yatırıma hazır altyapı projelerinin geliştirilmesini ve gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için tüm dünyada iyi uygulamaları çoğaltmaya yönelik bir Altyapı Merkezi kurmalıdırlar. 6- Ulusal bir yenilikçilik gündemi ve planı hazırlamalı ve yapısal reformlar ile desteklemelidirler. 7- Öğrenme eko sistemi ile işgücü ihtiyaçlarını daha uyumlu hale getirmeli, her ikisinin de birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini sağlamalıdırlar. 8- Girişimcilerin iş kurmalarını ve işlerini büyütmelerini zorlaştıran engelleri ortadan kaldırmalıdırlar. 9- İşgücü piyasalarında esnekliği, uyumluluğu ve hareketliliği arttıracak yapısal reformlar yapmalıdırlar. G20 devletleri ülkeler arasında serbest dolaşımı desteklemek için şunları yapmalıdırlar: 10-Himayecilik karşıtı taahhüdü uygulamaya devam etmeli, bu taahhüdün verilmesinden sonra çıkarılan yeni korumacı tedbirlerden, özellikle tarife dışı engellerden uzak durulması gerektiğini vurgulamalıdırlar. 11- Tercihli ticaret anlaşmalarının Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] daha iyi sonuç vermesi için iş dünyasına danışmalı, şeffaflığı ve tutarlılığı arttırmalı ve acil ticaret meselelerini çözmelidirler. 12- Örnek bir Yatırım Anlaşması vasıtasıyla sınır ötesi sermaye akışının ve doğrudan yabancı yatırımların daha fazla desteklenmesi ve korunması için çalışmalıdırlar. G20 devletleri mevzuatların tutarlı ve etkili olmasını sağlamak için: 13-Önemli küresel mali reformları 2014 yılında sonuçlandırmalı, 2015 yılında başlayacak uluslararası kural oluşturma süreçlerine ilişkin bir protokol tesis etmeli; hazırlanan kuralların amaca uygun olmasını sağlamak için özel sektörü bu süreçlere dahil etmeli ve kuralların reel ekonomi üzerindeki etkisini dikkate almalıdırlar. 14-Yükselen piyasa ekonomilerin, küresel standartları oluşturan kurumlarda etkili bir şekilde temsil edilmesini ve yönetmeliklerin yükselen piyasa ekonomilerinin karşılaştığı sosyal, ekonomik ve mali zorlukları yansıtmasını sağlamalıdırlar. 15- Bankacılık düzenleme ve denetleme mevzuatını gözden geçirerek, finansmana erişim konusundaki kısıtlamaların finansmanın tabana yayılımını, ticaret ve emtia piyasalarını ve KOBİ finansmanını aşırı şekilde engellememesini sağlamalıdırlar. 16- Mevzuattan kaynaklanan gereksiz kısıtlamaları kaldırarak, yerel sermaye piyasalarını ve risk ile getiriyi daha uyumlu hale getiren finansman araçları geliştirerek uzun vadeli yatırımları desteklemelidirler. 17- Dünyada önde giden uygulamalar doğrultusunda şeffaf altyapı satın alma ve onay süreçlerini uygulamaya koymalı, bu çerçevede onayların belli sürelerde verilmesi konusunda taahhütte bulunmalıdırlar. G20 devletleri ticarette dürüstlüğü ve güvenilirliği desteklemek için şunları yapmalıdırlar: 18- Yolsuzlukla mücadele kanunlarını şirketleri örnek teşkil edecek uygunluk programları oluşturmaya, uygunluk ihlallerini kendiliğinden bildirmeye teşvik edecek şekilde uyumlu hale getirme hususunda mutabakata varmalıdırlar. 19- Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütünün Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi ve BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi gibi yasal çerçeveler oluşturmalı ve her yargı dairesinde izleme ve icra görevi verilecek ulusal bağımsız yolsuzlukla mücadele mercileri oluşturmalı veya var olan mercileri güçlendirmelidirler. 20- Şirketlerin sahipliğine ve kontrolüne ve yasal düzenlemelerin şeffaflığına ilişkin G8 temel ilkelerini onaylamalıdırlar. Yukarıda açıklanan 20 öneriyi düşünürken, bir gerçeği görmeliyiz. Kooperatifler iş dünyasının bir parçası olarak diğer iş türleri ile bir arada olabilir daha dengeli bir küresel ekonomi, büyüme, istihdam ve refah sağlamada payına düşeni yapabilir ve yardımcı olabilir. Tabii bunun gerçekleştirebilmesi için kooperatif ve ortaklıklarının yatırımlarına yönelik her alanda ve seviyede çalışma alanı yaratan destekleyici yasal ve ekonomik ortamın yaratılması gereklidir. Bu yaklaşım çerçevesinde yukarıdaki önerileri kooperatifler yönüyle değerlendirecek olursak örneğin B20 önerileri arsasında bulunan Öneri 2 ‘de ülkelere özgü tedarik zinciri stratejileri geliştirmesi ve tedarik zincirindeki engelleri ülke içindeki mevzuatı yeniden düzenleyerek ve altyapı yatırımları yaparak ortadan kaldırması önerilmiştir. Öneri 6’da ulusal bir yenilikçilik gündemi ve planı hazırlaması ve yapısal reformlar ile desteklemesi önerilmiştir. Bu konuda kooperatifler ve ortaklıklarının geliştirilmesi dahil olmak üzere iş modellerinin çeşitlendirilmesi yoluyla çözüm yaratılabilir. Öneri 8’de girişimcilerin iş kurmalarını ve işlerini büyütmelerini zorlaştıran engelleri ortadan kaldırılması önerilmiştir. Bu konu dünyada genellikle ulusal mevzuat tarafından kısıtlanan kooperatif ve ortaklarının yaşadığı sorundur. Bu konuda yeterli bir yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. vardır. Yasal düzenlemeler kooperatiflere yansıtılmalıdır. Ülkemizde kooperatifçilik bankacılığına henüz başlanamamış olsa da dünya uzun yıllardır kooperatif bankacılığı konusunda çalışmalar yapmakta ve başarılar elde etmektedir. Ama bankacılık sektöründeki düzenlemeler kooperatif bankalarını yakından ilgilendirmektedir. Öneri 15’de bankacılık düzenleme ve denetleme mevzuatını gözden geçirerek, finansmana erişim konusundaki kısıtlamaların finansmanın tabana yayılımını, ticaret ve emtia piyasalarını ve KOBİ finansmanını aşırı şekilde engellememesinin sağlanması önerilmiştir. Öneri 16’da mevzuattan kaynaklanan gereksiz kısıtlamaları kaldırarak, yerel sermaye piyasalarını ve risk ile getiriyi daha uyumlu hale getiren finansman araçları geliştirerek uzun vadeli yatırımları desteklemesi önerilmiştir. Tüm bu hususlar açıkça kooperatifler ve ortaklar finansman araçlarına ulaşmak için kapasitelerini ortaya koydukları faaliyet alanlarıdır. Bu nedenle sigorta ve bankacılık sektörünü ilgilendiren özellikle kooperatifler ve ortaklıklarının birlikte gelişimini düzenlemede karşılaşılan engeller ele alınmalıdır. Son olarak öneri 5’de bankalar nezdinde kabul görebilecek, yatırıma hazır altyapı projelerinin geliştirilmesini ve gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için tüm dünyada iyi uygulamaları çoğaltmaya yönelik bir Altyapı Merkezi kurulması konusundaki öneriye dikkatleri çekmek istiyorum. Ülkemizden Pankobirlik, Tarım kredi, ORKOOP ve TMKB gibi kooperatiflerin de üyesi olduğu Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) kanalıyla küresel kooperatif hareketinin zirvelerde temsilinin sağlaması dünya için önemlidir. Nitekim tavsiye edilen ulusal innovasyon merkezlerinin oluşturulmasında kooperatiflerde katkı koyabilecek ve dünyadan destek alabilecek durumdadır. Bu önerilerdeki bazı maddeler ülkemiz kooperatifçilik hareketine uzak gibi görünen kavramlar olarak görülse de dünya kooperatifçilik hareketi sahip olduğu ekonomik büyüklük ve iş kolları ile iş dünyasının bir parçası olmayı başarmışlar ve global sorunların çözümünde rollerini iyi bilmekte ve oynamaktadırlar. Şimdi ülkemizde iş dünyasının TOBB çatısı altında görünen kooperatiflerle omuz omuza sorunlara sahip çıkma zamanıdır. Çevre ve insani değerler konusunda çözümler üretme zamanıdır. Çünkü bugüne kadar dünyada uygulanan ve yaşanan ekonomik yaklaşımların bize gösterdiği global sorunların çözümünün bu birliktelikle aşılabileceği gerçeğidir. 20 Ocak 2015 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA 10. Kalkınma Planında (2014-2018) Hayvancılık »» Sorunlar ve Darboğazlar - Emel Tuğrul/Ziraat Yüksek Mühendisi Onuncu Kalkınma Planı Hayvancılık ÖİK’sında tespit edilen sorunlar özetlenerek aşağıda sıralanmıştır. • Hayvancılık sektörü ile ilgili uzun vadeli hedef ve politika bulunmamaktadır. • Türkiye; genetik materyal, canlı büyükbaş ve küçükbaş hayvan, ana girdi maddeleri ve kırmızı et konusunda ithalatçı ülke konumunda bulunmaktadır. • Türkiye’de hayvansal ürünlerde tüketim seviyesi gelişmiş ülkelere kıyasla düşük olup, burada alım gücünün düşüklüğü en önemli etkendir. Nitekim TÜİK verilerine göre 2009 yılında en az 13 milyon kişi (yüzde 18) gıda yoksulluğu çekmektedir. • 2011 yılında hayvancılığa ilişkin ithalatların toplamına ödenen miktar, hayvancılık sektörüne ayrılan destek miktarının 2,6 katı olmuştur. • Türkiye’de halen brusellozis, tüberkülozis, şap, PPR, newcastle gibi hem ekonomik hem halk sağlığı açısından önem taşıyan hastalıklar devam etmektedir. • Türkiye pek çok önemli hastalığın aşısında dışa bağımlı olup, 2011 yılında 1,2 milyar ABD Doları değerinde aşı ithalatı yapılmıştır. • 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu kaldırılmış ve ulusal ıslah faaliyetleri yönetmelikler kapsamında düzenlenmiştir. Ek olarak, yerli genetik kaynaklarının korunması ve ıslah alanında atılan adımlar da yetersiz kalmakta, önümüzdeki yıllarda yerli ırkların ve beraberinde üstün özelliklerinin kaybolması tehlikesi artmaktadır. • Yetiştirici ve üretici örgütleri ile kooperatifler gelişmiş ülkelerdeki özerklik, kurumsal kapasite ve insan kaynakları ile hizmet seviyesine ulaşamamıştır. • Çiftçi örgütlerinin ürünlerin pazarlanması ve işlenmesindeki payları ve pazarlık güçleri yok denecek kadar düşük olup, fiyat oluşumuna etkileri bulunmamaktadır. • Hayvancılık sektörüne gençlerin ilgi duyması arz sürekliliği ve sürdürülebilir bir üretim için ana koşuldur. Ancak gerek köy koşullarındaki hayat standartlarının kentlerle çok farklı ve düşük olması, gerekse ulaşımın dahi çok kolay olmaması özellikle gençlerin sektörden kopuşunu hızlandırmaktadır. • Sektörde kalifiye eleman sıkıntısı her aşamada karşılaşılan ana sorunlardan bir diğeridir. Asgari bir eğitime sahip bakıcı, çoban ve kâhya bulunması ve çalıştırılmasında özellikle sosyal güvence ve diğer özlük haklarının sağlanması konusunda sıkıntılar baş göstermektedir. Üretici/yetiştirici örgütleri ile kooperatiflerin hem ara eleman eğitimi, hem de sosyal güvence/özlük hakları gibi konularda yeterince etkin olamaması sorunun çözülmesini geciktirmektedir. • Tarımsal danışmanlık hizmetlerine yönelik destekler ve uygulamalar bulunmakla birlikte, yetiştirici eğitimi, yenilik ve gelişmelerle ilgili yayım faaliyetleri düzenli ve yeterli düzeyde yürütülememektedir. • Türkiye hayvancılığı dış ticarette; hayvan hastalıkları, yüksek girdi maliyetleri, çalışma alanı genişleyen ama gelişimi ve dolayısıyla etkinliği sınırlı kalan, hedefleri belirlenmemiş ıslah çalışmaları ve yetiştirici/üretici örgütlenmesinin yetersizliği sebebiyle rekabet edememektedir. • Organize Hayvancılık Bölgesi yatırımlarının, Türkiye koşulları göz önüne alındığında, sosyo-ekonomik açıdan hangi tip yetiştiriciliğe hizmet edeceği detaylıca ele alınmadan hayata geçirilmemesi önerilmektedir. Ayrıca, kurulum öncesi diğer gelişmiş ülke örnekleri irdelenmediği ve Türkiye koşullarına uygun olacak şekilde yönlendirilmediği, hayvansal üretimin demografik, sosyal ve ekonomik yapısı ile hayvansal üretimdeki ana maliyet unsurlarından hayvan ve yem girdisi maliyetlerinin düşürülmesi üzerine etkileri ve entansif yetiştiriciliğin bölge koşullarındaki etkinliği değerlendirilmediği takdirde başarılı olması mümkün değildir. OHB’ler kuruldukları takdirde belirli bir bölge içerisinde artan hayvan hareketleri, karantina koşulları, hayvan hastalıklarının kontrolü, atık ve gübre yönetimi, hayvancılık işletmelerinin yem bitkileri ihtiyacının karşılanması ve kurulu ahır kapasitelerinin büyümeye açık olması dikkate alınması gereken öncelikli konulardır • Sözleşmeli üretim, ortak makine kullanımı, girdi ve destek hizmetler sağlayabilecek yetiştirici/üretici örgütlerine yönelik düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. • İstikrarsız hayvansal ürün piyasası sebebiyle bitkisel üretimle rekabet edemeyen yem bitkileri üretimi, hem bu nedenle, hem de sulanabilir alanların genişletilememesinden dolayı yeterince artırılamamaktadır. • Geçimlik ve yarı-geçimlik hayvancılık işletmeleri ile gelişime açık küçük ve orta ölçekli aile işletmeciliği bir tutulmakta, her koşulda büyük işletmelerin ekonomik olduğu kanısı ile hareket edilmesi ve politikalar oluşturulması önemli bir sorundur. • Türkiye’de hayvancılık ve birincil hayvansal ürün piyasa düzenini sağlayabilecek etkin bir yapı bulunmamaktadır. Bu da hayvansal üretimin kırılgan ve istikrarsız piyasa koşullarında yapılmasına sebep olmakta, hem ülke içinde diğer sektörlerle hem de uluslararası piyasada diğer ülkelerle rekabet edebilirliğini düşürmektedir. • AB’dekine benzer bir Coğrafi İşaretleme Sistemi olmaması hayvancılıkta pazarlama sorununun devamını sağlamaktadır. Türkiye’de uygulanan sistem etkin ve amacına yönelik çalışmamakta ve uluslararası platformdaki geçerliliği net değildir. • Gıda güvenilirliği, denetimler ve ürün kalitesi ile ilgili tüketici güveni tam sağlanabilmiş değildir. • Hayvan refahı ve hayvancılık işletmelerinin çevre üzerindeki olumsuz etkileri giderek önemli bir sorun olmaya başlamıştır. • Mevcut durumun tespitine imkan sağlayacak hayvancılık istatistiklerinin güvenilirliği halen önemli bir sorundur. Verilerin toplanmasından istatistik haline getirilmesine kadar tüm aşamalarda çok fazla tahminden yararlanılmaktadır. • Hayvancılık ile ilgili sayılan yapısal sorunların büyük kısmının, Türkiye ve dünyadaki gelişime paralel olarak özellikle dış satım olanağı bulunan alt üretim dallarında çözülmekte olduğu, ancak daha çok yerli pazara üretim yapmaya devam eden alt üretim dallarında çözümün daha fazla zaman aldığı görülmektedir. ÖNERİLER Onuncu Kalkınma Planı Hayvancılık ÖİK toplantılarında hayvancılık sektörü ile ilgili olarak dönüşüm alanları, potansiyeli yüksek yatırım alanları ile bu alanlara önerilecek teşvik politikaları, hayvancılık-sanayi entegrasyonu ve işbirliğinin sağlanması için gerekli olan adımlar tespit edilmiştir. Komisyonun belirlediği alan başlıklar: a. Kırmızı et açığının kapatılabilmesi amacıyla hayvancılık politikalarında küçükbaş et üretimi ve tüketiminin artırılmasına ağırlık verilerek kırmızı et üretiminde sığıra olan bağımlılığın azaltılması, b. Ürün bazında piyasa düzenlemesi yapılarak mevcut ürün piyasasının istikrarlı bir hale dönüştürülmesi, c. Mera alanlarının ıslah edilerek mera kalitesinin artırılması ve kaba yem üre- timinin artırılmasına yönelik önlemler daha da geliştirilerek süt-kırmızı et üretiminin artırılması, maliyetlerinin düşürülmesi, d. Ürün kalitesi artırılarak gıda güvenilirliğinin sağlanması, e. “Sığır varlığının her çevresel koşulda yüksek verimli hayvanlara dönüştürülmesine yönelik yapay tohumlama uygulamasından vazgeçilerek, bölge, yöre ve işletme koşullarına uygun damızlıklar geliştirilmesi hedefine yönlendirilmesi, f. Ekstansif ve yarı entansif üretimi zorunlu kılan koşullarda gerçekleştirilen hayvansal üretimi desteklenerek, bu alanların üretim dışı kalmasının önlenmesi ve kırsal kalkınmaya katkı sağlanması, g. Her bir ekonomik verim düzeyi için damızlık işletmelerinin geliştirilmesi, h. İhtisas Organize Hayvancılık Bölgeleri uygulamasına pilot çalışma yapılmaksızın geçilmemesi, i. Etçi koyun ıslahı kavramının köy hayvancılığı eksenine oturtulması ve kırmızı et üretimi ve köy hayvancılığında gelirlerinin artırılmasına yönelik olarak ekstansif hayvancılıkta kullanma melezlemesinin uygulanması, j. Farklı bölgelerin üretim koşulları göz önüne alınarak yem bitkileri çeşitliliğinin ve üretiminin artırılması, k. Kayıt sistemleri ve veritabanlarının aktif olarak çalıştırılması ve veri kalitesinin artırılması, l. Kalifiye ara eleman yetiştirilmesinin planlanması ve sağlanması, m. Kontrolsüz ilaç kullanımının önlenmesi ve kare kod uygulamasına geçilmesinin sağlanması, n. Kimliklendirme sisteminin tüm türleri kapsayacak şekilde genişletilmesi, o. Sulu tarım alanlarının genişletilmesi ile yem bitkileri üretiminin artırılması, p. Örgütlerin kayıt sistemi, markalaşma, pazarlama, ürün işleme konularında etkinliklerinin ve öncülük etmelerinin dönüştürülmesi, q. Yetiştirici örgütlerinde görevli veteriner hekimlerin örgüt üyelerinin işletmelerinde ilaç kullanımının sağlanması için mevzuat değişikliği yapılması, r. Yem hammaddesi olarak ithal edilen ürünlerin bu amaç dışında kullanımının önlenmesi, s. Market raflarının uygun bir oranda üretici örgütlerinin ürünlerine ücretsiz olarak tahsisini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması, t. Aile tipi (geçimlik/yarı-geçimlik) büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık işletmelerinin örgütlenme çatısı altında birleştirilerek kırsal kalkınmaya katkı sağlanması, IPARD 1 ve IPARD 2 »» Tarım ve Kırsal Kalkınmanın desteklenmesi amacıyla uygulanan IPARD programı birinci dönemi uygulaması son yılına giriyor. Bu uygulama ile üreticinin ürünlerini satabileceği yüzlerce tesisin kurulması, binlerce istihdam sağlanması yanında proje yapma kapasitesinin de gelişmesine muazzam katkı sağladığını görmek gerekir. Ankara’da Tarım Bakanlığının ve TKDK’nın yaptığı 13.ncü çağrı bilgilendirme toplantısında görüldü ki yeterince proje kadrosu ve proje birikimi oluşmuş. Gerek sayı gerekse işin özüne hakim olma anlamında. TKDK yetkililerinin de bu hususu ifade etmiş olması, 2011 yılından bugüne danışmanlık hizmetindeki gelişmeyi projelerde gördüklerini belirtmesi biz danışmanlar için de memnuniyet verici olmuştur. Bu toplantılarda IPARD programı birinci döneminin 2015 yılında biteceği, yıl sonunda veya 2016’da ikinci dönemin biraz daha farklı ancak sektörel olarak daha çeşitlenmiş olarak karşımıza geleceği ifade edilmiştir. IPARD ikinci bölümün 2020 yılına kadar devam edeceğinin de bilinmesinde fayda vardır. Çok özet olarak belirtirsek yeni programda mevcuttan farklı olarak kırsalda nüfusu 10 bin’in altında olan yerleşim alanlarında kamu altyapı yatırımları program kapsamına girecektir. 5355 sayılı yasa ile kurulan Birlikler, Köy ve Özel İdare yönetimleri, Tarımsal amaçlı OSB’ler altyapı projeleri için başvuru yapabileceklerdir. Mevcut program çağrılarında ise birkaç önemli değişiklik vardır. Bunlardan en önemlisi projelerin online giriş sisteminin değişmesidir. İlk kez uygulanacak olan sistem için sürekli danışılabilecek bir merkez oluşturulacağı belirtilmiştir. Bir diğer önemli husus da Bayındırlık poz no’larının sisteme Topraklar, suyu depolar ve süzer, böylece sel ve kuraklıklara karşı direnci geliştirir. Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] yüklenmiş olmasıdır. Proje sahipleri için önemli bir gelişme olarak düşünüyoruz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus bazı pozların A,B,C… şeklinde alt guruplara ayrıldığını bilmek ve keşif özetini hazırlarken dikkate almak gerekmektedir. Üçüncü önemli notumuz ise kira sözleşmelerinde tapuya şerh edilmesinin şart olarak olması gerektiğidir. 13.ncü teklif çağrısında konu olan “Yenilenebilir Enerji” yatırımları sadece ilgili yatırımın ihtiyacı olan enerji gereksinimini karşılamak amacıyla yapılabilecektir. Sistem sadece “fotovoltaik” ve max.1 MW olabilir. Şebekeye bağlı (on-grid) olmalı, sistemin kurulumunda kullanılacak paneller aynı olmalıdır. Yatırım uygulama alanı dışındaki yatırım harcamaları (ana şebekeye bağlama) proje kapsamında değildir. Son olarak yeni olmamakla birlikte açıklık getirilmesinde fayda görülen bir diğer konu 103-3 tedbiri kapsamında meyve sebze temizleme, sınıflandırma, paketleme yatırımlarında sadece makine alımı desteklenmektedir. Soğuk hava deposu ile birlikte ise bir dilatasyonla ayrılacaktır. Soğuk hava deposunda inşaat proje kapsamındadır. Herkese iyi yıllar diliyorum Topraklar, yenilenemez bir kaynaktır. Gıda güvenliği ve sürdürülebilir bir gelecek için korunması esastır. u. Hayvan genetik kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımında farkındalığın artırılması ve bu alandaki çalışmaların desteklenmesi ve genişletilmesi, v. Üretici örgütlerinin etkinliğinin artırılması ile yapısal sorunların çözümünde üretici sorumluluğunun ve katkısının artırılması, w. Hayvansal ürün işleme tesislerinin AB standartlarına erişmesi, x. 81 ilde Çiftlik Muhasebe Veri Ağı’nın etkinleştirilerek politika etki analizlerinin gerçekleştirilmesi, y. Veteriner hekimlerin ilaç satış yetkisinin iptal edilmesi, veteriner hekimlerin ücreti karşılığında ilaç temin ve kullanımının acil ve anlık müdahaleyi gerekli kılan hallerle sınırlandırılması, z. Tarım envanterinin çıkarılması, veri akışı sağlanarak güncel tutulması, aa. Tarım bilgi sisteminin tamamlanarak güncel ve sürdürülebilir hale getirilmesi. Kaynak: Kalkınma Bakanlığı10.Kalkınma Planı 2014-2018 Hayvancılık Özel İhtısas Komısyonu Raporu com Köy-Koop Haber Ocak 2015 SAĞLIK Kulak ve Boğaz Ağrısına Çok Dikkat Edin »» Geçirilen bir üst solunum yolu enfeksiyonu veya orta kulak iltihabı hem sizin, hem de çocuğunuzun hayatını kabusa çevirebilir. Soğuk havalardan ve enfeksiyonlardan çocuklar çok daha çabuk etkileniyor. Orta Kulak İltihabı Kulak zarının arkasındaki bölüm olan orta kulakta bulunan ve genize açılan östaki borusu, buradaki hava basıncının dengelenmesini sağlar. Bebek ve küçük çocuklarda östaki kanalı, yetişkinlerdekine kıyasla daha yatay ve kısa olduğundan boğaz ve genizdeki mikropların orta kulağa daha kolay ulaşmasına neden olur. Bu yüzden bebek ve küçük çocukların en sık hekime başvurma nedenlerinden biri orta kulak iltihabıdır. Hangi yollarla bulaşır? Sıklıkla viral ve bakteriyel üst solunum yolları enfeksiyonları sırası ve sonrasında mikropların geniz ve boğazdan; yatay, kısa östaki kanalları aracılığı ile orta kulağa ulaşması enfeksiyonu ortaya çıkarır. Alerjik eğilim, östaki kanallarının görev yapmasını olumsuz etkiler. Ayrıca bebeklerin yatar pozisyonda emzirilmeleri veya biberonla beslenmeleri de orta kulak iltihabına eğilimi artırır. Belirtileri: En önemli belirtisi ku- lak ağrısıdır. Ağrı kendini bebeklerde ağlama, huzursuzluk, beslenmeyi reddetme ile gösterirken, çocuklar zaten kulaklarının ağrıdığını söylerler. Ateş ve işitme azlığı diğer belirtiler olabilir. Basınç artışı sonucu kulak zarı delinirse, iltihaplı ve kanlı bir akıntı görülebilir. Otoskop ile yapılan kulak muayenesi kesin tanıyı koydurur. Eğer akıntı varsa kültür testi yapılır. Tedavisi Birinci amaç ağrı kesiciler verilerek ağrının ortadan kaldırılmasıdır. Sonra uygun antibiyotik seçilerek enfeksiyonun yok edilmesidir. Ortalama olarak iki hafta kadar uygulanır. Serum fizyolojik veya okyanus suyu kullanılarak burun açık tutulmalıdır. Ne yapmalı? Bebeklerde, anne sütü ile beslenme ve aşılama bağışıklık sistemini güçlü kılar. Ancak bebek emzirilirken başın yatar pozisyonda olmaması gerekir. Hasta çocukların sağlıklı olanlardan ayrı tutulması, bulaşmayı azaltması yönünden önemlidir. Ayrıca üst solunum yolu enfeksiyonu olanların burun bakımları ihmal edilmemelidir. 21 Yeni Yılda Sağlığınız İçin Yeni Kararlar Alın »» Çoğumuz yılbaşını önemli kararları uygulamak için bir başlangıç olarak kabul ederiz. Gelin sağlığımız için de bunu uygulayalım. Ama unutmayalım ki çoğumuz devamını getiremiyoruz çabuk vazgeçiyoruz. Yeni yılda sağlığımız adına alınması gereken karalarlardan bazıları; • Organik taze sebze meyve ağırlıklı besleneceğim. Çünkü; Uzun ve sağlıklı yaşayan insanlar Dünya'nın çok farklı yelerinde, oralara özgü, çok farklı bitki, meyve ve hayvanlarla besleniyor. Ortak yanlarıysa, hareketli bir yaşam ve mevsiminde yetişen ürünlerle beslenmeleri. • Kilo vereceğim insülin direncini yeneceğim. Çünkü; Diyabet, erken ölüm, kalp-damar hastalıkları, inme, böbrek hastalığı ve körlüğün önde gelen nedenlerindendir. Tip 2 diyabet hastalarının çoğu fazla kiloludur. Fazla kilolu veya obez olmak kolon, göğüs, rahim ve safra kesesi kanserleri için riskimizi yükseltir. • Bilgisayar ve cep telefonu kullanmadan yüzyüze sosyalleşeceğim! Çünkü; Bağışıklık sistemi dahil vücuttaki birçok sistem kişinin Ruhi durumuyla yakından irtibatlı çalışıyor. İyimser kanser hastalarının kandaki bağışıklık hücrelerinin kemoterapiye daha iyi yanıt verdiğini gösteren birçok araştırma var. • Sigaradan uzak duracağım. Çünkü ; Sigara damarları daraltıyor, iç tabakasını tahrip edip kolesterol yapışmasını tetikliyor, kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırıyor. Kalp krizine, inmeye, çeşitli organların damarlarında tıkanmalara yol açıyor. Kanseri tetikliyor. Sevdiklerimle kaliteli bir hayat sürdürmek için dumansız hava sahası istiyorum. • Daha çok hareket edeceğim, egzersizi hayat tarzı haline getireceğim. Çünkü; Egzersiz yapılmadan yapılan diyetlerin metabolizmayı yavaşlatıcı etkisi nedeniyle az yense de kiloların geri alınmasına neden olduğu biliniyor. Kilolu kişilerin kilo veremese de egzersize devam ettiklerinde kalp krizi, felç ve kansere yakalanma oranlarının düştüğü biliniyor. Yapılan 1 saatlik egzersizin ömrü 2 saat uzattığı da bir gerçek. • Yeni şeyler öğrenmeye çalışacağım, akıllı telefonumun beni akılsızlaştırmasına izin vermeyeceğim. Çünkü; Yeni birşeyler öğrenmeye çalışan, çeşitli kurslara katılan, çok farklı konularda bulmaca çözen, orta ve üstü yaştaki bireylerin bunama, alzheimer gibi beyin hastalıklarına yakalanma oranlarının daha düşük olduğu biliniyor. • Fazla alkol tüketiminden uzak duracağım. Çünkü; Uzun süre fazla tüketilen alkolün depresyon hafıza zayıflaması veya sara nöbeti riskini, karaciğer sirozu, kalp hastalıkları, hipertansiyon, inme ve hatta ağıziçi, gırtlak, karaciğer, pankreas, meme kanseri riskini artırabileceği biliniyor. • Yeterli ve kaliteli uykuya özen göstereceğim. Çünkü; 6-8 saatlik iyi bir gece uykusunun sağlık için önemi çok büyük. Bölünmüş, kalitesiz, eksik ya da fazla uyku şunlara yol açabiliyor: Bağışıklık sistemini ciddi derecede bozuyor. Hafızayı önemli ölçüde zayıflatıyor, dikkat dağınıklığı yaratıyor. Zihinsel ve fiziksel performansı düşürüp problem çözme yetisini azaltıyor. • Akdeniz diyetine uyacağım. Çünkü; Her yıl uzun yaşayan ülkeler sıralamasında Akdeniz ülkeleri ve Japonya çoğunlukla başı çekiyor, bunda en çok zeytinyağı, balık, mevsiminde tüketilen taze sebze, meyve, az miktarda alkol (şarap), fermente ürünler (peynir, turşu, soya sosu vb), sarımsak, soğan, az yağlı kırmızı et tüketiminin önemli olduğu düşünülüyor. Çiğ veya buğulama, haşlama pişirme yönetiminin tercihi de önemli görülüyor. Girit'te bunların dışında bol miktarda keçi peyniri tüketiliyor. Uzun yaşayan Kafkas ırkının av eti ve kımız, yoğurt gibi fermente gıda tüketimi yüksek. Eskimolar ise bol miktarda yağı av hayvanı ve soğuk su balığı tüketiyor. • Çevremdekileri, ailemi, dostlarımı da bu konularda teşvik edeceğim. Çünkü; Yalnız başına uygulanan bu karalara uyum, ilk haftalar yüzde 75 iken 6 ay sonra yüzde 40 civarına düşüyor. Üstelik dostlarımı çok seviyorum. Pazı Felç Riskini Azaltıyor »» Beyni besleyen arterlerin yırtılması veya tıkanmasıyla gelişen felç, kol ve bacak kaslarında güçsüzlük ve fonksiyon kaybına yol açıyor. Bol kalsiyum barındıran pazı, felç riskini de azaltıyor. Trabzon Hurması Kanserden Koruyor »» Rengi, kokusu ve tadı ile şifa kaynağı olan Trabzonhurmasının faydaları saymakla bitmiyor. Uzmanlar, A vitamini ve karbonhidrat bakımından çok zengin olan Trabzon hurmasının kalp-damar hastalıklarının tedavisi içinde şifa kaynağı bir meyve olduğunu söyledi. Ayrıca bağışıklık sistemini kuvvetlendirip sindirim sistemi hastalıklarına iyi gelen Trabzon hurması, antioksidanlar bakımından zengin olması sebebiyle günümüzde yaygın olarak görülen kanserden koruyor. Zaafiyet, kansızlık, vitamin eksikliği ve mide-barsak hastalarına da iyi gelen bu harika meyve ishali kesip iştahı açarken, mideyi kuvvetlendiriyor. Safra hararetini giderip mide gastri- nasyonlarını içerdiğini belirten Kandıralı, karalahana, brokoli, ıspanak gibi yeşil sebzelerinde aynı etkiyi gösterdiğini belirtiyor. Yeşil sebze tüketin Beyin sağlığı için her gün en az yarım su bardağı yeşil sebze tüketin uyarısında bulunan Kandıralı, balık, tam tahıllar, ceviz, badem ile kırmızı-mor meyvelerinde de inmeye karşı kalkan olduğunu ifade ediyor. Beslenme Alışkanlıklarımız Dünyayı Değiştiriyor tini önlerken, bağırsak iltihabını da iyileştiriyor. Faydaları saymakla bitmeyen Trabzon hurmasının yaprakları kaynatılarak saç ve yüz yıkanırsa cilt ve saçı güzelleştiriyor. Trabzon hurmasının fiyatı 1,5 ile 5 TL arasında değişiyor. Dt. Coşkan ARAS TANIMIŞ! Temel gömülü diş ameliyatı olacaktı. Diş doktoru ve hemşire, steril giysileri, maskelerini ve eldivenlerini giymiş, hazırlık yapıyorlardı. Ispanağa benzeyen sindirimi kolay, bol vitaminli, besleyici bir bitki olan pazıda, A, C ve K vitaminleri bol miktarda bulunur. Ayrıca E vitamini ile demir, magnezyum ve kalsiyum minerallerini içerir. Zararlı oksidasyonu ve plak birikimini önleyen besinler sağlıklı beyin fonksiyonları için gereklidir diyen Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı, felç riskini azaltacak besinlerin tüketimini öneriyor. Pazının güçlü vitamin, lif ve antioksidan kombi- Temel, ameliyatı yapacak doktora ve onun yanındaki hemşireye baktı ve konuştu: • Ha poşina kiyafat değiştirdinuz, masçelerinizi ciydinuz da! Hepinizi tanidum !!! »» Nature dergisinde yayınlanan “Beslenmenin Sürdürülebilir Çevre ve İnsan Sağlığı ile İlişkisi” adlı araştırma; insanların beslenme alışkanlıklarının insan ve çevre sağlığı ile olan ilişkisini küresel düzeyde ortaya koyuyor. Araştırmaya göre sağlıklı beslenmenin yaygınlaşması ile hem diyabet, koroner kalp hastalıkları gibi beslenmeye bağlı hastalıklar azaltılabilir hem de bu sayede tarımsal sera gazı emisyonları azaltılarak ve ormansızlaşmanın önüne geçilerek çevre tahribatı önlenebilir. Kaliforniya Üniversitesi Bren Çevre Bilimi ve Yönetimi Enstitüsü’nden profesör David Tilman ve Minnesota Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi Michael Clark’ın gerçekleştirdiği araştırmada; yem ve et üretiminin çevresel maliyetleri üzerine yapılmış önceki araştırma verileri ile birlikte dünyanın en fazla nüfusa sahip 100 ülkesinin 50 yıllık beslenme trendleri, beslenme ile ilişkili hastalıklardaki ölüm oranları ve nüfus artış oranları birlikte analiz edilerek sonuçlar elde ediliyor. Tilman, bulguların çoğu şaşırtıcı değil ancak küresel etkileri korkutucu. Çoğumuz yüksek kalorinin sağlık için kötü olduğunu, kırmızı et tüketiminin çevreye zarar verdiğini ve bazı beslenme çeşitlerinin daha sağlıklı olduğunu biliriz. Bu araştırmada bizi asıl şaşırtan küresel düzeydeki beslenme eğilimlerinin gezegene olan etkisinin ne kadar büyük olduğunu ve değişiminin ne kadar hızlı olduğunu görmek oldu. Beslenmenin sera gazı emisyonlarını ne düzeyde arttırdığını, tropikal ormanları ve diğer ekosistemleri ne ölçüde tahrip ettiğini görmek gerçekten şaşırtıcı. Araştırma gösteriyor ki 1961-2009 yılları arasında kişi başına et tüketimi, boş kalori alımı ve alınan toplam kalori miktarı, gelir artışı ve kentleşme gibi faktörlerin etkisi ile birlikte artış gösterdi. Beslenme eğilimi bu şekilde devam ettiği takdirde 2050 yılında beslenme içeriğini %60 oranında boş kalori, %20-50 oranında ise hayvansal gıda ve çok az bir kısmını bitkisel gıda oluşturacaktır. 2050 yılındaki bu beslenme sera gazı emisyonlarını %80 oranında attırırken tarım arazisi oluşabilmesi için ormanların yok edilmesi ve beraberinde türlerin yok edilmesine neden olacak ve ayrıca su kaynaklarına atılan kimyasal gübre ve pestisit akışı da artmış olacaktır. 22 Ocak 2015 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER OCAK-ŞUBAT 2015 TARIM FUARLARI TAKVİMİ OCAK AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Kışı ılık geçen yerlerde ilkbaharda ekilecek tarlalar sürülür ve açmalar yapılır. Ekimle birlikte gübre verilmemiş tarlalara gereken gübreler verilir. HAYVANCILIK a) Birçok yerlerde hayvanlar ahırda olduğu için ahırların bakımı önemlidir. Ahırlar temizlenmeli, havalandırmalı, hastalıklarla mücadele için önlemler alınmalıdır. b) Yeşil gübre amacıyla Güneyde bakla ekimi yapılır. c) Kabarık tarlalar loğ denilen yuvarlak silindir taşlarla bastırılır. Sık olan hububat tarlalarında filizler hayvanlara yedirilir. d) Ambarlarda gerekli koruma ve mücadele işleri yapılır. AEGEANAGRI Tarım ve Hayancılık MEYVECİLİK Tarımsal Mekanizasyon, Tarım Teknolojileri, Seracılık ve Hayvancılık Fuarı a) Fidan çukurları açılır. Bahçe toprakları uygun yerlerde derince bellenir ve gübrelenir. Tarım, Tarım Teknolojileri, seracılık, Hayvancılık, Tohum, fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri b) Fidanların sökülmeleri, katlanmaları ve dağıtım işleri yapılır. İklimi ılık olan, bölgelerde fidan dikimleri yapılır. Zeytin fidanları dikilir. Elma ve armut tohumları tavalara ekilir. Orion Fuarcılık -Denizli 08.01.2015 - 11.01.2015 c) Zeytin ve turunçgillerde budama yapılır. Kalem aşısı hazırlığına başlanır. Exponatura 2015 d) Meyve bahçelerinde kış ilaçlaması yapılır. 6.Doğal, Organik ve Sağlıklı Ürünler Fuarı e) Turunçgiller, muz ve hurma hasadı yapılabilir. Ambalaj ve pazarlama işleri devam eder. Ambarlarda tekniğe uygun bir şekilde muhafaza edilir. Doğal ve Organik Gıda Çeşitleri ve İçecekler, Doğal ve Organik Ev Ürünleri, Bitkisel İlaçlar, Doğal Vitaminler ve Enzimler, Spa, Wellness Ürünleri, Bitkisel Kozmetik ve Güzellik Ürünleri Tureks Fuarcılık 08.01.2015 - 10.01.2015 Fresh Türkiye Yaş Meyve Sebze Depolama ve Ambalaj Fuarı Yaş Meyve- Sebze, Organik Ürünler, Sert Kabuklu Meyveler, Kuruyemişler, Aromatik ve Tıbbi Bitkiler, Zirai Tohumlar ve Teknolojileri b) Hayvanlar çeşitli yemlerle beslenmeli, zararlılarla mücadele edilmeli ve havalar temiz tutulmalıdır. c) Doğum hazırlıklarına başlanır. SEBZECİLİK a) İklimi uygun yerlerde seralarda turfanda sebzecilik işleri devam eder. b) İklimi uygun bölgelerde sıcak yastık hazırlıkları başlar. Ay sonuna doğru tohumlar sıcak yastıklara ekilir. Bazı sebze fidelerinde şaşırtma yapılır. c) Geç kalmış bahçe belleme işleri tamamlanır. Çeşitli gübreler uygulanır. d) Ilık iklimli bölgelerde bazı sebzelerin ekimi yapılır. e) Seralarda ve sıcak yastıklarda sulama, uç alma ve çapalama işleri yapılır. f) Sera ve sıcak yastıklarda çeşitli zararlılarla mücadele işlemleri yapılır. g) Lahana, kıvırcık salata, pırasa, ıspanak, maydanoz gibi kış sebzelerinin hasadı yapılır. Ambarlarda ve soğuk hava depolarında sebzeler muhafaza edilir. Ambalajlanarak pazara sevkedilir. BAĞCILIK a) Ilık bölgelerde asma dipleri açılır. Boğaz kökleri temizlenir. Gübreleme yapılabilir. Bazı ılıman bölgelerde derin krizme yapılır. Start Fuarcılık 08.01.2015 - 10.01.2015 Türkiye Tohum 10. Uluslararası Tarım Sera ve Hayvancılık Fuarı- İZMİR 12-15 Şubat 2015 07.01.2015 - 11.01.2015 Türkiye Tohum Teknolojileri, Tohumculuk Fuarı Tohumculuk ve Tohum Teknolojileri, Fide, Fidan, Süs Bitkileri, Paketleme-Ambalaj Tarımsal Yazılımlar, Tarımsal Bankacılık, Bitki İslahı, Gübre Start Fuarcılık 11-15 Mart 2015 - DENİZLİ AEGEANAGRI 2015 11. Ege Tarım Sera ve Hayvancılık Fuarı Avrasya Hayvancılık 2015 5.Hayvancılık, Ekipmanları, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Fuarı Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Tüyap-İstanbul 05.02.2015 - 08.02.2015 6.Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık Akort Tanıtım - TAVUKÇULUK a) Kümeslerde sık sık havalandırma ve temizlik işleri yapılır, b) Kuluçka hazırlıklarına başlanabilir. c) Kümes hayvanları genel olarak içeride beslendiklerinde çeşitli ve uygun yemlerle beslenmelidir. d) Kümeslerde hayvanların çeşitli hastalıklara karşı koruyucu aşıları yapılmalıdır. İlaçlar yemlerle verilmelidir. ARICILIK a) Arılar devamlı olarak kovanda olduklarından kovan ağızlarının temizliği ve havalandırma yapılır. c) Arılar için yeteri yem yoksa bez parçasına toz şeker konarak kovan içine yerleştirilir. Uyuyan arıların düşüp ölmemesi için kovan ve petekler sarsılmamalıdır. d) Kovanlarda görülmesi muhtemel hastalık ve zararlılarla mücadele edilir. Mevzuat ▶▶ 27 Kasım 2014 Tarihli ve 29188 Sayılı Resmî Gazete, Tarımsal Sulamaya İlişkin Elektrik Borcu Bulunan Çiftçilere Bu Borçları Ödenene Kadar 2014 Yılında Tarımsal Destekleme Ödemesi Yapılmayacağına Dair Bakanlar Kurulu Kararı Uygulama Tebliği (Tebliğ No: 2014/9)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/49) ▶▶ 9 Aralık 2014 Tarihli ve 29200 Sayılı Resmî Gazete, Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi ile İlgili 2014/20 Sayılı Başbakanlık Genelgesi 18.02.2015 - 21.02.2015 KONYA HAYVANCILIK 2015 3. Hayvancılık, Çiftlik Ekipmanları ve Süt Endüstrisi Fuarı Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... e) Hayvan hastalıklarına karşı koruyucu aşılar yapılır. ▶▶ Aralık 2014 Tarihli ve 29195 Sayılı Resmî Gazete, Doğal Çiçek Soğanlarının 2015 Yılı İhracat Listesi Hakkında Tebliğ (No: 2014/56) Gaptarım Tarım - G.Antep OFM KTO-TÜYAP Konya Uluslararası Fuar Merkezi d) Ilık bölgelerde hayvanlar meralarda otlatılır. ▶▶ 28 Kasım 2014 Tarihli ve 29189 Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğde (Tebliğ 2013/59) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/58) 29.01.2015 - 01.02.2015 Konya Tohum 2015, Konya Sulama Teknolojileri ve Bitki Besleme Fuarı 2015, Konya Tavukçuluk, Kümes Hayvanları ve Ekipmanları Fuarı 2015 ve KET 2015 Fuarı ile eş zamanlı. b) Soğuk hava depolarında muhafaza edilen üzümler piyasaya sevkedilir. Prof.Dr. Erkan REHBER • Kooperatifçiliğin Tarihçesi • Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması • Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri • Kooperatif Teorisi • Dünya ve Türkiye'de Kooperatifçilik • Kooperatiflerin Geleceği www.ekinyayinevi.com ▶▶ 12 Aralık 2014 Tarihli ve 29203 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Zeytinyağı ve Pirina Yağı Tebliği (Tebliğ No: 2010/35)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/54) ▶▶ 13 Aralık 2014 Tarihli ve 29204 Sayılı Resmî Gazete, Zararlı Maddeler ve Karışımlara İlişkin Güvenlik Bilgi Formları Hakkında Yönetmelik ▶▶ 20 Aralık 2014 Tarihli ve 29211 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Yumurta Tebliği (2014/55) ▶▶ 20 Aralık 2014 Tarihli ve 29211 Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğde (Tebliğ 2014/43) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/57) ▶▶ 23 Aralık 2014 Tarihli ve 29214 Sayılı Resmî Gazete, Çiğ Sütün Değerlendirilmesine Yönelik Destekleme Uygulama Esasları Tebliği (No: 2014/60) ▶▶ 26 Aralık 2014 Tarihli ve 29217 Sayılı Resmî Gazete, 5957 Sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 10 uncu Maddesinde Yer Alan Parasal Sınırların Artırılmasına İlişkin Tebliğ ▶▶ 28 Aralık 2014 Tarihli ve 29219 Sayılı Resmî Gazete, Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası Tarife ve Talimatında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tarife ve Talimat ▶▶ 28 Aralık 2014 Tarihli ve 29219 Sayılı Resmî Gazete, 2872 Sayılı Çevre Kanunu Uyarınca Verilecek İdari Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (2015/1) Köy-Koop Haber Ocak 2015 SPOR-TARIM BULMACA İnsanoğlunu Teknoloji Öldürecek! 23 »» Oysa ne güzeldi bir zamanlar… Hafta sonlarını çoluk çocuk iple çekerdi, doyumsuz piknikler ve kırlarda gezmeler için. Ya şimdi? Kısaca AVM denilen alışveriş merkezlerinden çıkmaz olduk gece gündüz. Tüketimin esiri olarak, teknolojiyle dolu bir dünyada, bize ne kadar yer kaldıysa nefes almaya çalışıyoruz. Evde, sokakta, otobüste, çarşıda, pazarda, işte aklınıza gelebilecek her yerde ellerimizde 1-2 gün sonra modası geçecek teknoloji harikalarıyla yatar kalkar olduk. Yemeden, içmeden ve konuşmadan kulaklarımızda kulaklıklar, sanal bir âlemde, sanal mutlulukların peşinden koşar olduk. Daha az hareket, daha az sohbet ve çılgınca gelişen, artan teknoloji ürünleri. Neredeyse günlük hayatın tamamını birkaç tuşla halleder olduk. Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] Bu hastalıkla başa çıkmak ise son derece basit. İhtiyacımız olan sadece “HAREKET”. Hareket edebileceğimiz en kolay ve en sağlıklı etkinliğin adı da ‘Spor’ dur. Bu kadar muhteşem bir değişim, insanoğlunun yepyeni bir hastalıkla tanışmasına neden oldu. “Hypokinetic Diseases” kısaca “Hareket Azlığı Hastalıkları” için kullanılan bir terim. Son yıllarda gündeme sıkça oturan bu hastalık grubunun başını ise kalp damar hastalıkları çekiyor. Özellikle son 10-15 yılda çok can alan bu hastalık grubunu, teknolojinin gelişmesiyle, daha az hareket etmeye başlayan insanoğlu besliyor. Spor ana başlığı altında ise özellikle tavsiye ettiğim, son yıllarda moda olmaya başlayan “Doğa Sporları”, herkesin kolayca ve çok da masraf gerektirmeyen etkinlikleri barındırmaktadır. Doğa sporları, doğal bir ortamda, malzemeli ya da malzemesiz yapılabilir. İmkan bulabildiğiniz kırlık bir alanda yürüyüş bile yapmanız doğa sporlarına adım atmanız için yeterlidir. Bunların yanında, dağcılık, tırmanış, kampçılık, dağ bisikleti, rafting, doğa fotoğrafçılığı gibi etkinlikler de doğa sporlarındandır. Özellikle “Trekking” adı verilen doğa yürüyüşleri, masrafsız olmasının ya- TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- Bir sulama yöntemi. 2- En kısa zaman... Olağandan büyük... Bir orman ağacı 3- Tampon... Dünyanın en büyük çağlayanı 4Budanmış büyük meşe, ardıç ağacı... Büyük kız kardeş... Kilometre 5- Başarısız... 6- Bir mantarla bir su yosununun ortak yaşamasıyla ortaya çıkan bitkilerin genel adı... Genişlik... Su afeti 7- Dumanlekesi... Mitolojik bir çalgı... Kuzey Amerika dağ sırası 8- Bir renk... Şehirden küçük, köyden büyük 9- Büyük ve gösterişli çadır... Damızlık dişi hayvan... İsim 10- Samanaltından su yürüten... Külhanbeyi bağırması 11- Ekleme... Cem Yılmaz filmi 12- Muzuyla ünlü bir ilçemiz... Sivas’ın bir ilçesi. Yukarıdan Aşağıya 1- Bol sulu bir narenciye çeşiti 2- Hasattan sonra toprakta kalan... Bir biber çeşiti... Bir nota 3- Düzenlenmiş ağaçlı ve çiçekli büyük bahçe... Petrol çıkartılan bir dağımız 4- Kullanım süresi... Bir organımız... Olumsuzluk bağlacı 5- Tümör... Kedi köpek yavrusu... Olmamış 6- Bir balık... Dokumacılıkta kullanılan bir bitki 7- Gösterge... Hafif yükselti, tepecik 8- Dürüstlüğüyle ünlenen kimse... Dünyamızın uydusu 9- Minderli alçak sedir.... Siyah renkli değerli bir orman ağcı 10- Avuçiçi ... Bir işin yapıldığı an... Eski bir uygarlık 11- Soy... Hayvansal temel besin maddesi... Namus 12- Sermaye, kapital... Bir ilimiz nında, bireysel yapılabildiği gibi toplu halde de yapıldığında son derece sağlığa faydalı etkinliklerdendir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayımlanan ‘’Fiziksel Aktivite Raporu’’nda, yetersiz fiziksel aktivitenin birçok hastalığın gelişmesinde etkili olduğu belirtilerek, her yıl hareketsizlik nedeniyle dünyada ortalama 3,2 milyon kişinin hayatını kaybettiği ve her üç yetişkinden birinin fiziksel olarak aktif yaşam tarzı sürdürmediği ifade ediliyor. Bırakın asansörü merdiveni kullanın. Televizyonunuzu düğmesinden kapatın. Her yere arabanızla gitme alışkanlığından vazgeçin, yürüyün. Boş zamanlarınızı ailece AVM lerde geçirmek yerine doğaya gidin. Suyunuzu başkasından istemek yerine kalkın kendiniz alın. Un, şeker, tuzdan uzak durun. Tembellikten vazgeçin. Yaşam kalitenizin nasıl olacağına karar vermek sadece sizin elinizde. Durum bu kadar ciddiyken, hala teknolojiye bu kadar bağımlı yaşamaya çalışmakta ısrarcı olmak, sadece kaybedilen hayat sayısını artıracaktır. Kararınızı hemen şimdi verin: Unutmayın, zararın neresinden dönerseniz, sağlığınıza o kadar çabuk kavuşursunuz. O yüzden “HAREKET EDİN” Spor dolu günler sizinle olsun… “Bu İşten de Yüzümüzün Akıyla Çıktık” Ağanın birisi koyunlarına bakması için bir çoban tutar. Parasını peşin verir. İhtiyaçlarını karşılar. 100 Koyununu çobana teslim eder, çoban da yaylaya çıkar. Ağa bir zaman sonra koyunlarını merak eder onları görmek için yaylaya çıkar. Yaylaya çıktığında çoban; önünde yoğurdu, ekmeği katığı yemek yemektedir. Ağa sorar bizim koyunlar nerede, ne durumda? Çoban cevap verir; -Ağam, yağmur yağdı gök çatladı, 80 tanesinin ödü patladı. 9’unu verdim kasapa, O’nu koyma hesaba. Aha bir tanesinin de postu burada der. Ortada koyun göremeyen ağa sinirden kudurur. Çobanın önündeki yoğurt tabağını alır çobanın suratına çarpar. Çoban; Allahım çok şükür bu işten de yüzümüzün akıyla çıktık der. Temelin Duası Temelin ineği hastalanmış.. Hangi veterinere götürmüşse bir türlü iyileşmemiş. Temel biçare bir şekilde düşünürken ellerini açıp Allah'a yalvarmış.. -''Yarabbi sen ineğimi iyi et, iyi edersen 15 gün oruç tutarım... ". Bu hayvan iki günden fazla yasamaz diyen veterinerlere rağmen inek iyileşmiş.. Bizim temel 15 gün oruç tutmuş. 16.gün inek ölmüş. Temel ne yapacağını sasırmış. İnek ölü, havadan 15 gün de oruç tutulmuş..... Ellerini açmış : -"Yarabbi sen saniyorsun ki Temel aptaldur, hiç itiraz kabul etmem, ineğu kurbana sayar, tuttiğum oruçlari da Ramazan'dan düşerum. Hiç kusura pakmayasun...'' Küreselleş(tir)me Karşısı Bilim Politik Yazılar Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir. Kooperatifçilik Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Başka Bir Hayvancılık Mümkün Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Yayınevi: Yeni İnsan Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu sorulara cevap arıyor.
Benzer belgeler
Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL...