genç emekçilerden film gösterimi
Transkript
genç emekçilerden film gösterimi
MERHABA GENÇ YOLDAÞLAR; Geride býraktýðýmýz 2012 yýlý, devrimin kendini iyiden iyiye hissettirdiði bir yýl oldu. Bahar her zaman bir isyan dönemi olmuþtu; bu yýl her gün bahar oldu. Ne iþçiler terketti direniþ alanlarýný ne kadýnlar çekildiler evlerine; ne Kürt halký boyun eðdi faþizme ne de Aleviler... Ve gençler; liselerden, üniversitelerden, atölyelerden sokaklara çýktýlar, faþizme karþý Deniz oldular, Yusuf oldular, Hüseyin oldular. Ýþte ODTÜ... Vietnam Kasabý Comer’in arabasýný yakan gelenek, ODTÜ’de yaþamaya devam ediyor. ODTÜ bir anda bütün gözlerin çevrildiði yer haline geldi ve gençlik dört bir yandan ODTÜ eylemcilerini, eylemlerle selamladý. Bir kez daha gördük ki gençlik devrimcidir, devrimin en hareketli, en enerjik, en militan gücüdür. Faþizm bu yýl da ev iþaretlemeleriyle yeni katliamlara hazýrlandýðýný gösterdi; ona en güzel cevabý ise sokaklarda emekçiler ve gençler verdi. 19 Aralýk, Maraþ ve Roboski katliamlarý için halklar sokaktaydý. Ve bir kez daha kanýtladýlar ki, katletseler de, yaksalar da, uçaklardan bombalar da yaðdýrsalar devrimi engelleyemeyecekler. Emperyalist savaþ en yakýcý haliyle gündemde kalmaya devam ediyor. Patriotlarýn gelmesi savaþýn sadece Suriye’ye yönelik deðil, Çin-Rusya ve ABD arasýnda gerçekleþecek küresel bir savaþýn hazýrlýklarýnýn sürdüðü gerçeðini ön plana çýkarýyor. 1 Ocak 1959’dan beri Yüzyýlýn Komünü Küba 54 yýldýr emperyalizme ve kapitalizme karþý, devrimin, sosyalizmin bayraðý olmaya devam ediyor. Viva Cuba ! Viva Socialismo ! Genç Yoldaþ’ý bütün üniversitelere, liselere, atölyelere... Kýsacasý gençliðin olduðu her yere ulaþtýrma kampanyamýz devam ediyor. Bütün Genç Yoldaþ okurlarýný, bu kampanyanýn aktif örgütleyicileri olmaya davet ediyoruz. Bir sonraki sayýmýzda görüþmek üzere. Hoþçakalýn. ULUSAL SORUNDA GERÇEK ÇÖZÜM UMUT GÜNEŞ Birleþik devrimin örgütlenmesinin propagandasý þimdi çok büyük bir önem kazanmýþtýr. Zira anayasal hayaller burjuvazinin egemenliðinden ötürü belli bir güç kazansa da emekçi kitleler ve gençlik bu hayallere tenezzül etmemektedir. Gençlik Denizlerin yolundan gitmektedir. Denizlerin ODTÜ’ye yazdýðý “DEVRÝM” hedefi onlarýn yoludur. Denizlerin idam sehpasýnda söyledikleri son söz bizlerin yapmasý gerekenlerdir. Ne diyordu Deniz idam sehpasýnda “Yaþasýn Türk ve Kürt Halklarýnýn birlikte mücadelesi” 2 Yeni yýla girilmesi ile birlikte devlet Ýmralý ile görüþmeye baþladý ve bu siyasetin gündemine oturdu. Bu görüþmeler belli bir kesimde sürekli hüsrana uðrayan “barýþ umutlarýný” yeniden canlandýrmýþ olsa da, baþta Kürt gençleri ve analarý olmak üzere, pek çok hareket bu sürece temkinli yaklaþýyor. DTK eþ baþkaný Aysel Tuðluk açýktan þunu söylüyor “ (Oslo) Görüþmelerin ardýndan Roboski katliamý ve toplu gerilla katliamlarý gerçekleþtirildi. Bu nedenle artýk halkýn hükümetten yana ne umudu kaldý ne de güveni kaldý.” Bu önemli bir vurgudur, çünkü burjuvazinin þu an hükümet olan partisine olan güven ne kadar az olur ve yok olursa Kürt halký o kadar özgürlüðüne yakýn olacaktýr. Ama yine de reformist ve oportünist hareketler “silahlar sussun”, “barýþ olsun” diye dua etmekte ve kitlelere burjuvaziden medet ummayý öðütlemektedir. Peki, yeni yýlýn daha ilk dakikalarýnda devlet neden böyle bir adým attý ve biz devrimci gençlik bu sürece nasýl yaklaþ malýyýz? Sermaye Sýnýfýnýn Açmazý Bu soruya cevap vermek için bir kaç ay gerilere gitmek ve geçen yýlýn olaylarýný þöyle bir gözden geçirmek yerinde olur. Çünkü yaþanýlan her olay ve olgu tekelci sermaye sýnýfýný ve faþist devletinin sonunu yaklaþtýrmaktadýr. Sermaye sýnýfý büyük bir açmazda ve kendine bir çýkýþ yolu bulmaya çalýþýyor ama nafile!Öyleyse bu açmazýn nedenlerini aþaðýda bir bir ele alalým: Birincisi; Sermaye sýnýfý yoðun bir ekonomik politik kriz yaþýyor ve þimdilik bu krizden bir çýkýþ yolu gözükmüyor. Zira sermaye sýnýfýnýn önüne koyduðu her çözüm yolu daha büyük bir problemle karþýsýna çýkýyor. Ýkincisi;Kitlelerin devrimci mücadelesi sürekli artýyor, yoðunlaþýyor ve giderek faþizmin karþýsýnda bir birleþik güç yaratýyor. Bu kitle gücü Türkiye ve Kürdistan’da ezilen ve sömürülen her kesimi içine almaktadýr. Üçüncüsü; Kürt halký artýk eskisi gibi deðildir. Kürt halký devrimci bir halktýr ve gerekirse evlatlarýný daðda, gerekirse dört duvar arasýndan söküp alabileceðini göstermiþ durumdadýr. Zindanlara yönelen bir Kürt halký, devrime yönelmiþ durumdadýr. Dördüncüsü; Tüm bu mücadelenin bir sonucu olarak tekelci sermaye sýnýfý ve faþist devlet içinde bulunduðu krizden ve yükselen devrim belasýndan kurtulmak için önüne savaþ gibi bir seçeneði koydu. Ama bu politikasý da hüsrana uðradý ve sonunda pek çok ülke ile savaþ durumuna geldi. Beþincisi; Kürt halký kendisine en lazým olaný, devrimci ve proleter bir yöntemle sorununun çözüm örneðini yine geçen yazýn baþlarýnda Rojova devrimi ile gördü. Ve bu halk devrimi ezilen bütün halklara moral olduðu gibi, devrim seçeneðini de halklarýn önüne koymuþ oldu. Bu sürecin sonunda Kürt halký bölgesel anlamda ciddi bir güç haline geldi ve bölgesel devrimlerin de önünü açtý. Altýncýsý; Türkiye ve Kürdistan’da gençliðin devrimci potansiyeli son ODTÜ eylemleri ile bir kez daha görüldü ve ülkenin tüm gündemini kapladý. Ýþte tüm geliþmeler göz önüne alýnýnca sermaye sýnýfýnýn açmazý kendiliðinden ortaya çýkýyor. Devrim sermaye sýnýfýnýn ensesinde, soluðunu hissettirmektedir. Sermaye sýnýfý ne yapsa altýndan kalkamýyor. Sermaye Sýnýfýnýn Korkusu Emekçi ve ezilen halklarýn devrimleri sermayenin bitmez korkusudur. Ve Ýmralýyla yapýlan görüþmeler bu korkunun bir ifadesi olarak ortaya çýkmaktadýr. Ayný zaman diliminde yeniden baþlayan anayasa yapma görüþmeleri büyük bir umut kaynaðý olarak karþýmýza kondu yine. Hem de burjuva partilerinin ortak görüþleri ile, çünkü tüm burjuva partileri gidiþatýn pek de iyi olmadýðýný görmekte ve sermayenin egemenliði söz konusu olduðunda hiçbir þekilde ayrýlýkçý durmayýp emekçilere, ezilenlere karþý nasýl birleþtikleri ortada. Sermaye sýnýfý yaný baþýndaki örnekten, Rojava devriminin kendi sýnýrlarý içerisinde yaþanmasýndan inanýlmaz korkmaktadýr. Anayasa görüþmeleri de, imralý ile yapýlýn görüþmeler de bu nedenledir. Burjuvazinin dillendirdiði ve burjuvalardan tutunda pek çok reformist yapýnýn savunduðu “Kürt sorununun barýþçýl- anayasal çözümü” mümkün müdür? Buna evet diyenler var, ama onlar Kürt halkýna karþý yalnýzca katliam ve baský gördüler. Roboski katliamý buna örnektir, ya da bu görüþmeler baþladýðýnda 10 gerillanýn katledilmesi de bir örnektir. Tüm bu yaþananlardan sonra burjuvazinin bu sorunun anayasal çözümü mümkündür demeleri, kendi egemenliklerini korumaktan öte bir anlam taþýmýyor. Ve biz devrimci öðrenci ve iþçi gençlik olarak bu “çözüm” den yana deðiliz. Çünkü bu bizi burjuvazinin þemsiyesi altýna sokar. Bizim savunduðumuz çözüm ulusal sorunun Marksist çözümüdür. Bizce Uluslarýn Kendi Kaderinin Tayin Hakký gerçekleþmeden Kürt ulusal sorunu gerçekten çözülmüþ olmayacaktýr. Ýþçi ve öðrenci gençliðimiz, halklarýmýz bu aldatmaya daha fazla katlanmamalý ve halklarýn birlikte yapacaðý devrimi örgütlemelidir. Kürt halkýnýn güvenebileceði tek güç Türkiye iþçi ve emekçileri, Dünya iþçi sýnýfý ve halklarýdýr. Bunun dýþýndaki her güç onu ya yarý yolda býrakacaktýr ya da onu arkadan hançerleyecektir. Þimdi gençliðimiz birleþik devrimin örgütlenmesine hýz vermelidir. Devrimci bir süreçte devrimci örgüt- lenmelerin inþasý ne kadar zayýf olursa, ilerlemek de o kadar zor olur. Birleþik devrimin örgütlenmesinin propagandasý þimdi çok büyük bir önem kazanmýþtýr. Zira anayasal hayaller burjuvazinin egemenliðinden ötürü belli bir güç kazansa da emekçi kitleler ve gençlik bu hayallere tenezzül etmemektedir. Gençlik Denizlerin yolundan gitmektedir. Denizlerin ODTÜ’ye yazdýðý “DEVRÝM” hedefi onlarýn yoludur. Denizlerin idam sehpasýnda söyledikleri son söz bizlerin yapmasý gerekenlerdir. Ne diyordu Deniz idam sehpasýnda “Yaþasýn Türk ve Kürt Halklarýnýn birlikte mücadelesi” Ýþte bu mücadele ile birlikte gelen, sonunda faþizmin yýkýldýðý ve emekçilerin özgür olduðu bir yerde, emekçilerin iktidarýnda bu sorun gerçek çözümüne kavuþur. Ve bugün için sokaklar bu kadar “yeryüzünün lanetlileri” ile doluyken; emperyalist kapitalist sistem büyük bir yýkýlýþ içinde iken Denizlerin bizlere gösterdiði yol gerçek devrimci yoldur. Þimdi Türk ve Kürt gençliði, halklarýn mücadele birliði için sokaklara çýkma zamaný. Bizim savunduðumuz çözüm ulusal sorunun Marksist çözümüdür. Bizce Uluslarýn Kendi Kaderinin Tayin Hakký gerçekleþmeden Kürt ulusal sorunu gerçekten çözülmüþ olmayacaktýr. Ýþçi ve öðrenci gençliðimiz, halklarýmýz bu aldatmaya daha fazla katlanmamalý ve halklarýn birlikte yapacaðý devrimi örgütlemelidir. 3 GENÇLİĞİN İÇİNE SIZAN SAĞ SAPMALAR-3 K.ÇİÇEK İÇLİ 4 Hiçbir insan haklarý ve anayasal düzenleme kapitalizmi yerinden etmeyecektir. Bunlar olmadan kurulacak bir gelecek ise yalnýzca sosyalizmle mümkündür. Sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýyla baþlayacak bir toplum gerçek özgürlüklerin ve bireyin çok yönlü geliþiminin ilk adýmý olacaktýr. DEVLETÝN SÖNÜMLENMESÝ MÝ, DERHAL ORTADAN KALDIRILMASI MI? Marx’a göre devlet, bir sýnýf egemenliði örgütüdür. Engels, devlet için “toplumun geliþmesinin belirli bir aþamasýndaki ürünüdür” der. Devletin sýnýflarýn ortaya çýkýþýyla birlikte var olmaya baþladýðý gerçeði bize, sýnýflarýn tümden ortadan kaldýrýlmasýyla da yok olacaðý gerçekliðini verir. Ancak bu basitçe bir matematiksel düzenleme deðildir. Devlet sýnýflar arasýndaki uzlaþmaz çeliþkilerin içinden doðup, bir sýnýfýn diðer sýnýflar üzerindeki baský örgütü biçiminde olagelmiþtir. Yani; mahkemeleri, zindanlarý, parlamentosu, ordusu, bürokrasisiyle toplumun üstünde yer alan ve ona yabancýlaþmýþ bir zor aygýtýdýr devlet. Marx ve Engels, Paris Komünü olmadan önce devletle ilgili olarak onun bir devrimden sonra yok olacaðýný ortaya koyuyorlardý. Komün devrimi onlara devletin bir zor aygýtý olarak önce parçalanmasý gerektiði derslerini vermiþtir. Lenin Marx’ýn düþüncelerini þöyle toparlar: “Erek olarak devletin ortadan kalkmasý konusunda anarþistler ile en küçük bir uzlaþmazlýk içinde deðiliz. Biz bu ereðe eriþmek için, sömürücülere karþý devlet iktidarý alet, araç ve yöntemlerinden geçici olarak yararlanmanýn zorunlu olduðunu söylüyoruz; týpký sýnýflarý ortadan kaldýrmak için, ezilen sýnýfýn geçici diktatörlüðünü kurmasýnýn zorunlu olmasý gibi.” Peki neden, hemen yok etmek yerine parçalamak ve yýkmaktan söz eder Marx ve Lenin? Marksizm-Leninizm yeni bir toplum tasarlama iþini yapmaz, eski toplumdan yeni topluma geçiþ biçimini doðal tarih süreci içinde ele alýr. Devletin ol- madýðý bir dönem yaþanmýþtýr tarihte ve devletin ortaya çýkýþýnýn sýnýflarla birlikte oluþu, sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýyla da devletin ortadan kaldýrýlacaðý gerçeðinden hareket ederler. Sýnýflarýn ortadan kalkabileceði gerçeðini ise Marx kapitalist ekonomiyi incelerken ortaya koymuþtur. Üretimin toplumsallýðý üretim araçlarýnýn da toplumsallaþtýrýlmasýný zorunlu kýlmaktadýr, üretim araçlarý üzerindeki özel mülkiyet kabuðu üretimin toplumsallýðýna dar gelmektedir, kapitalist üretim ve mülkiyet biçimi, toplumsal üretimin ve toplumun ileri gitmesinin önündeki en büyük engeldir, derken somut gerçeklerden hareket etmiþtir. Ve Marx tüm bunlarý ortaya koyarken aslýnda devletin tamamen ortadan yok olmasýnýn da ekonomik temelini anlatmýþtýr. Bu engelin kaldýrýlmasý ise en otoriter þeyi gerektirir, yani bir devrim otoriterliðini. Günümüzde kimi “sosyalistler” devrimi, toplumun deðiþimini bir dizi reformlar, restorasyonlar biçiminde ele almaktadýr. Mesela þöyle demektedirler: “Bakýn, Sovyetler de bir devrim yaptý ama onu inceleyin bu devrimin onlarca reform ve restorasyon olduðunu göreceksiniz!” Bu algýya yönelik oynan kurnazca bir oyundur. Evet, Sovyetler Lenin’in öncülüðünde devrimin ilk yýllarýnda ve sonraki yýllarda da onlarca yüzlerce reform- restorasyon yapmýþtýr. Ama bu baylar tüm bunlarý teker teker sýralarken en önemli þeyi atlarlar; Sovyetlerin en otoriter þeyi kullandýðý, yani bir devrimi gerçekleþtirdiði, iktidarý proletaryanýn ele aldýðýný ve üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine son verdiðini, bunu korumak için zoru elden býrakmadýðýný unutturmak istemektedirler. Lenin, iktidarýn bir devrimle bir kez proletarya tarafýndan ele geçirilmesinden sonra devlet makinesinin “birdenbire” hemen parçalanmasý gerektiðinden söz eder. Çünkü der, proletaryanýn ihtiyacý olan halktan ayrý, halka karþý olan kapitalist devlet deðildir ama devrimci bir iktidara, bir devlete gereksinim vardýr. Ýþte bundan sonrasýnda, yani proletaryanýn iktidarý almasýndan sonra onlarca reform- restorasyon gerçekleþir. Örneðin memurculuðu, çürümeyi her yerde, tamamen birdenbire yok edemezsiniz, ama “tüm memurculuðun kerte kerte ortadan kalkmasýný saðlayan yeni bir yönetim makinesinin kurulmasýna vakit geçirmeden baþlamak için eski yönetim makinesini birdenbire parçalama”yý gerçekleþtirebilirsiniz ve gerçekleþtirilmesi gerekir. Kapitalist bürokrasiyi (memurculuðu) ortadan kaldýrabilmenin ilk adýmý, memurlarýn her iþe seçimle gelip, her an görevden geri alýnabilmeleri, maaþlarýnýn normal bir iþçi ücreti kadar yapýlmasý gibi demokratik önlemlerdir bunlar. Kapitalizm devlet makinesinin iþletilmesini öylesine basitleþtirmiþtir ki, proleter iktidar, yani üretim araçlarýnýn kapitalist özel mülkiyetine son veren proleter iktidar, demokratik önlemler alarak da devletin sönümlenmesi iþini baþarýyla yürütebilir. Lenin bir devlete ihtiyacýmýz var derken, toplumsal üretime ve üretim araçlarýnýn toplumsallaþtýrýlmasýna uygun düþen, yani toplumun sosyalist yeniden örgütlenmesine ve en sonu komünizme varacak olan siyasal geçiþ biçimlerini anlatmak istemektedir. Anarþistlerle Marksist- Leninistler arasýndaki en önemli fark birincilerin ütopyacý oluþu, ikincilerin ise gerçekçi, nesnel oluþudur. Anarþistler devrimden hemen sonra tüm otoritenin ortadan kaldýrýlmasýný isterken, bir devrimin kendi otoriterliðine bile karþýtlýk oluþtururlar. Onlara Engels’in sözleriyle cevap verebiliriz: “bir gemiyi, bir büyük fabrikayý otorite olmadan iþletin bakalým.” Asla unutmamak gerekir ki devrim, kapitalizmin kokuþmuþ ve çürümüþ atmosferi içinde, kapitalist sistem tarafýndan yetiþtirilmiþ ama yine onun tarafýndan ezilmiþ, aþaðýlanmýþ, sömürülmüþ ve böylece onu yýkmakta çelikleþmiþ ve bilenmiþ ezilen bir emekçi yýðýnla gerçekleþtirilecektir. Özgürlük henüz, tarihsel ve toplumsal koþullarýn ve zorunluluðun kavranmasý biçiminde vardýr. Gerçek özgürlüðe giden yol buradan geçmektedir. Sonuç yerine: Yüz binlerce, milyonlarca genç bugün kapitalizmin en vahþi sömürü ve baskýsý altýnda geleceðini kurmaya çalýþýyor. Ancak kapitalizmin onlara biçtiði gelecek bugünden daha vahþi ve barbarcadýr. Kapitalizmi yýkmaya yönelmemiþ her eylem, onun ömrünü uzatmaktýr; dolayýsýyla vahþiliði ve barbarlýðý yok etme de nafile bir çabadýr. Sorunu salt bireylerin sorunu olarak ele almak, temele bireyin özgürlüðü, geliþimi düþüncesini koymak aslýnda kapitalizm tarafýndan ortaya atýlmýþ ve her giriþim de onun tarafýndan yýkýntýya uðratýlan bir düþünden baþka bir þey deðildir. Ýþçi, iþsiz, öðrenci ve yoksul gençlik, iþçi sýnýfýnýn saflarýnda yer aldýðý sürece köklü bir deðiþimin motor gücü olacaktýr. Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen, köle ve köleleþtiren… Tüm bunlar bugün hayatýmýzdaysa, bu kapitalizmin, sýnýflý toplum düzeninin bizlere sunduðu biricik yaþam biçimidir. Hiçbir insan haklarý ve anayasal düzenleme kapitalizmi yerinden etmeyecektir. Bunlar olmadan kurulacak bir gelecek ise yalnýzca sosyalizmle mümkündür. Sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýyla baþlayacak bir toplum gerçek özgürlüklerin ve bireyin çok yönlü geliþiminin ilk adýmý olacaktýr. Yazýmýzýn þu ana kadar ki üç bölümünde, “anarþist-troçkist-nihilist” düþüncelerin bir karmasý biçiminde karþýmýza çýkan “akým”ýn gerçekleri nasýl ters yüz ettiðini, temel olanla tali olan þeyleri nasýl yer deðiþtirdiðini göstermeye çalýþtýk. Elbette buradaki ele alýþ yeterli deðildir. Biz sadece olaylara, olgulara, insanlara ve toplumlara, tarihe ve geleceðe bakarken, tüm bunlarý incelerken materyalist diyalektik bir bakýþ açýsýyla ele almanýn gerektiðini anlatmaya çalýþtýk. Nesnelliðinden, tarihsel geliþiminden koparýlmýþ bir ele alýþ daima bizi yanlýþ sonuçlara ve ütopyacýlýða götürecektir. 5 ODTÜ; YÝNE, YENÝ, YENÝDEN! 1 6 8 aralýk günü ODTÜ yerleþkesinde bulunan TÜBÝTAK araþtýrma merkezine R.T.Erdoðan’ýn gelmesiyle çýkan çatýþmalarda baþýna isabet eden gaz bombasý nedeniyle hastaneye kaldýrýlan bir öðrenci uzun süre yoðun bakýmda kaldý. Bir çok kiþi gaz bombalarýnýn isabet etmesi ve plastik mermilerin kullanýlmasý nedeniyle yaralandý ve hastaneye kaldýrýldýlar. Devletin kolluk güçleri, 100 metre uzaktayken henüz sadece slogan atarak yürüyen kitleyi hedef gözeterek gaz bombalarýyla saldýrýya baþlayýp -normal þartlar altýnda saldýrmadan önce en azýndan nezaketen uyarý anonsu geçilirdi-, yarým saate kalmadan atmaya baþladýðý onlarca ses bombasý kullandý, üst üste attýðý çeþitli gaz bombalarýna ek olarak 8 TOMA’yla öðrencileri kuþatýp 3 yerden sýkýþtýrmaya çalýþtý, sonlara doðru köpüklü ve boyalý su kullanmaya kadar gitti ve okuldan çýkana kadar da saldýrýlarýna devam etti. Özellikle niþan alýnarak atýlan gaz ve ses bombalarýna raðmen öðrenciler akþamýn geç saatlerine kadar polisin saldýrýlarýna karþýlýk verdi ve polis okuldan gidene kadar çatýþma þiddetini arttýrarak aralýksýz sürdü. En son okuldan çýkarken polis, Teknokent çýkýþýnda bir grup öðrenciye aðza alýnmayacak küfürler ederek coplarla saldýrýp, yerde yatan öðrencilerin arasýna gaz bombasý atarak kaçtý. Saat 22:00’de kampüsün her yerinden bir el arabasý kadar toplanan, ki bunlar sadece gecenin bir yarýsý görülüp de toplanabilenlerdi, boþ gaz bombasý kapsülleri Rektörlük binasýnýn önüne getirildi. Bir kiþinin hala hastanede yatmasýna neden olan bu kapsüller binanýn camlarýna atýldý. Polisler gittikten sonra Rektörlük binasýna CHP’den gelen bazý milletvekilleri daha konuþmaya fýrsat bulamadan ‘hiçbir düzen partisinin yanýmýzda iþi yok, defolun’ diyen öðrenciler tarafýndan yaka paça kovuldular. Daha sonra þanslarýný tekrar deneyen CHP’li milletvekillerinin aralarýndan iki kiþi daha geldi, ancak yine ayný cevapla geri gönderildiler. Bunlarýn ardýndan öðrenciler tüm bunlarýn hesabýný sormak için Rektörle görüþmek istediler, ancak dakikalar sonra gelebilen Rektörle öðrenciler gece 2’ye kadar tartýþtýlar ve ardýndan Rektör bu olaylarý zoraki kýnadýðýný söylemek zorunda kaldý. Çatýþmanýn ertesi günü ülke genelinde çeþitli okullardan destek eylemleri yükselirken, ODTÜ öðrencileriyle birlikte öðretim elemanlarý ve diðer çalýþanlar bu saldýrýyý kýnamak ve öðrencilerin yanýnda olduðunu göstermek amacýyla dersleri boykot etme kararý aldýlar. Perþembe günü Hazýrlýk öðrencileri ve öðretim görevlileri baþta olmak üzere okuldaki hemen hemen her fakültedeki öðrenciler, asistanlar ve öðretim görevlileriyle birlikte okuldaki DÝSK’li iþçiler ve çalýþan emekçiler bu boykota katýlarak destek verdi. Fizik binasý önünde yapýlan basýn açýklamasý sýrasýnda özellikle iþçilerin öðrencilerin yanýnda olmasý öðrenciler için moral kaynaðý oldu. Söz alan bir iþçi, ODTÜ öðrencilerinin geçen dönem TOGO ayakkabý fabrikasýndaki iþçilerin direniþlerine destek vermelerinin devamý olarak bu günlerde öðrencilerin yanýnda olmalarýnýn önemli olduðunu söyledi. Basýn açýklamasýnýn ardýndan öðrenciler, ODTÜ çalýþanlarý ve akademisyenleriyle birlikte Fizik bölümündeki U3 amfisine geçtiler. Amfi o güne kadar belki de hiç görmediði kadar yoðun ve coþkuluydu. Çoðu öðrenci ve akademisyen içeri bile giremediler ama buna raðmen içerde ve dýþarda hep bir aðýzdan sloganlar atýldý ve marþlar söylendi. Eylemlerin sosyal paylaþým sitelerinde ve medyada yankýlarý büyürken 21 aralýk sabahý bir çok üniversite öðrencisinin evleri TEM ekipleri tarafýndan basýldý, izinleri olmamasýna raðmen evleri arandý, eþyalarýna el kondu ve 12 öðrenci gözaltýna alýndý. Öðlen saatlerine doðru ODTÜ’lü öðrenciler ve Eðitim-Sen’li akademisyenler gözaltýlarýn serbest býrakýlmasý için birkaç saat içerisinde tüm okulu dolaþýp afiþ ve bildirilerle herkese eylem çaðrýsý yaptýlar. Ve sadece birkaç saat içinde yüzlerce kiþi Fizik önünde toplanýp saat 16:30’da A1 kapýsý önüne yürüyüþe geçildi. BDP’li milletvekillerinin de katýldýðý eylemde ODTÜ Eðitim-Sen temsilcisi bir öðretim görevlisinin basýn açýklamasýný okumasýnýn ardýndan ayarlanan otobüslerle Kýzýlay’da bir çok siyasi oluþumun katýldýðý eyleme gidildi. YKM önünden Baþbakanlýk’a yürümek isteyen kitle polis barikatlarýyla ve TOMA’larla karþýlandý. Basýn açýklamasý yapýlýrken ve sonrasýnda oradan gitmek istemeyen ve Baþbakanlýk’a yürümek isteyen kitle KESK’li kiþilerce sürekli ‘eylem amacýmýzý saptýrmayalým’, ‘buradaki iradeye uyalým’ gibi söylemlerle deyim yerindeyse yatýþtýrýlmaya çalýþýldý ve eylem uzlaþmaya varýlarak sonlandýrýldý. Gelinen otobüslerle ODTÜ öðrencileri ve eðitimcileri okulun yanýnda bulunan, çoðu evlerde öðrencilerin kaldýðý 100.yýl Ýþçi Bloklarýnda otobüslerden inerek okulun A4 kapýsýna doðru yürüyüþe geçti. Yurtlar Bölgesi dolaþýlarak sonradan katýlan öðrencilerle birlikte 2.yurdun kantinine geçildi. Kantinde, sonradan katýlan öðrencilerle birlikte 18 Aralýk ve sonrasýndaki eylemlerin deðerlendirmesi yapýlýrken, bundan sonraki süreçlerde ne yapýlacaðýna dair bir forum gerçekleþti ve bir sonraki gün Adliye’de buluþulmak üzere foruma son verildi. Gözaltýndaki öðrenciler Cumartesi günü Terörle Mücadele Þubesinden Ankara Adliyesine getirilip burada ifadeleri alýndý. Bütün gün boyunca Adliye binasýnýn önünde bekleyen öðrenciler, bina dýþýnda sürekli þarkýlarla ve sloganlarla arkadaþlarýnýn yanýnda olduklarýný ve onlarý almadan bir yere gitmeyeceklerini söylediler. Gün boyu süren ifadelerden sonra öðrencilerin 8’i tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedildi. Gece geç saatlere kadar süren mahkeme sonucunda dýþarda bekleyen kitlenin kararlýlýðý ve her yerden gelen destek eylemlerinin de etkisiyle mahkemeye sevkedilen tüm öðrenciler serbest býrakýldý. Her Yer ODTÜ, Her Yer Direniþ ODTÜ’de yaþanan bu süreç, bütün üniversitelerdeki fitili ateþleyen kývýlcým oldu. Ýlk önce Galatasaray Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Mimar Sinan GSÜ, ÝTÜ ve YTÜ rektörlerinden gelen ortak kýnama, rektörlük iþgallerine sahne oldu. Galatasaray Üniversitesi öðrencileri bu kýnamanýn ardýndan dersleri boykot ettiler ve rektörlük binasýný kuþatarak rektörden imzasýný çekmesini ve ardýndan istifasýný istediler. Kendi aðzýyla bu kadarýný beklemediðini söyleyen rektör en sonunda “ben de olaylardan üzüntü duyuyorum ama yanlýþ anlaþýldým” dedi ve özür dilemek zorunda kaldý. Galatasaray Üniversitesi’nden sonra Mimar Sinan GSÜ’nde çalýþan 144 akademisyen ve çalýþan yaptýklarý basýn açýklamasýnda Üniversitenin ODTÜ’yü kýnarken onlara danýþmadýðýný, tüm bu kýnamalara raðmen ODTÜ’nün yanýnda olduklarýný ve bundan sonra da olacaklarýný söylediler. Ayný hafta içinde baþta Ýzmir ve Ýstanbul olmak üzere birçok üniversiteli ve hatta liseli öðrenciler, öðretim elemanlarý, sendikalar, odalar, sanatçýlar, aydýnlar, yazarlar ODTÜ’ye destek eylemleri düzenlerken, 27 aralýk perþembe günü binlerce kiþi ODTÜ’de ‘ODTÜ ayakta’ demek için biraraya geldi. Öðlen saatlerinde Hazýrlýk Binasýndan baþlayan yürüyüþ sýrasýnda ilk önce Hazýrlýk ÖTK’sýnýn, daha sonra Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi öðrencilerinin korteje katýlmasýyla artan coþku, diðer üniversitelerden gelen öðrencilerin de Yurtlar Bölgesinde kitleye katýlmasýyla birlikte doruða ulaþtý ve binlerce öðrenci ve akademisyen birlikte Devrim Stadyumuna geçtiler. Öðrenciler tarafýndan sahada büyük harflerle ‘ODTÜ ayakta’ yazýldý ve ardýndan stadyuma çýkýldý. Akþama kadar süren programda birçok sanatçý ve aydýn marþlarla, türkülerle, þiirlerle ve konuþmalarýyla destek mesajlarýný ilettiler. Neden: Yalnýzca Bir Uydu? Tüm bunlar yaþanýrken ODTÜ öðrencileri burjuva medyada Göktürk-2 uydusunun atýlmasýný istemeyen, çantasýnda molotof kokteylleri bulundurduðu için polisin ‘müdahale etmek zorunda kaldýðý’ bir grup marjinal öðrenci olarak yansýtýlmaya çalýþýldý. Çoðu yerde özellikle haberi bile yapýlmayan bu eylemlerin hepsi sadece Baþbakan ODTÜ’ye geldi diye mi oluyor? Ya da sadece öðrencilerin AKP iktidarýndan duyduklarý memnuniyetsizliklerinden veya teknoloji düþmanlýklarýndan mý? Yoksa biz gerçekten çok mu marjinaliz? Biz biliyoruz ki 18 aralýk ve sonrasý geliþen bu süreç, sürekli var olan ve son zamanlarda Patriot füzelerinin yerleþtirilmesi ve NATO askerlerinin gelmesiyle iyice yoðunlaþan savaþ gündeminin, yeni YÖK yasa tasarýsýnýn, deðiþen kanunlarla iþçi ve emekçilerin üzerinde daha da artan baskýlarýn, 19 Aralýk’ýn, Maraþ’ýn, Roboski’nin devamýdýr. Bu ne ilkti ne de son olacak. Biz bir þeyler yapmadýðýmýz sürece bu haberler sýradanlaþacak. Gözaltýlarla, tutuklamalarla aramýzdan hergün zindanlara birkaç kiþiyi daha göndermek bizim için bir rutin haline gelecek. Okulda sýrada otururken camlardan içeri gaz bombalarýnýn yaðmasý olaðan olacak. Mezun olduðumuzda güvencesiz þartlar altýnda çalýþtýrýlacaðýz ya da daha mezun olmadan bir zaman sonra çoðumuz sermaye sýnýfý çýkarlarý uðruna cepheye gönderilecek. 18’inde ve sonrasýnda yapýlan ve yapýlmaya devam edecek olan eylemlilikler tüm bu süreçleri kapsýyor. Öðrenciler de týpký iþçi ve emekçiler gibi, baþta Kürt halký olmak üzere ezilen tüm halklar gibi artýk tekelci sermaye tarafýndan yönetilmek istemiyorlar. Ve biz birþeyler yaptýðýmýz süre içinde de daha fazla ‘tehdit’ oluþturacaðýz. Bundan dolayýdýr ki devlet gözünde biz de ciddi bir düþmana dönüþüyoruz. Üstelik kendini tehlikede hissettirecek kadar ciddi bir düþman... Devlet hem saldýrýp hem de bunun üstünü çamurla kapatmaya çalýþýyor ama asýl örtmeye çalýþtýðý gerçek hergün giderek artan korkusudur. Bu öyle bir korku ki uzaktan görünen silüetimiz bile onu bu kadar azgýnca saldýrmaya itiyor. Kendi- ni 3000 küsür çevik polisle, kimyasal silahlarla, ses bombalarýyla, zýrhlý araçlarla koruma ihtiyacý duyuyor. Köþeye sýkýþmýþ yaralý vahþi bir hayvan gibi, kendini koruma içgüdüsüyle, sürekli kan kaybederken önüne gelene saldýrýyor ve hýncýný alamayýnca daha azgýnca saldýrmaya devam ediyor. Ve biz biliyoruz ki gün geçtikçe artan saldýrýlarý onun gücünün deðil, aksine güçsüzlüðünün göstergesidir. Ona atýlan her taþ çatlaklarýnýn yalnýzca daha da derinleþmesine neden oluyor. 2010 yýlýnda yine bu zamanlarda R.T. Erdoðan’ýn ODTÜ’ye gelmesiyle birlikte çýkan olaylarda 1000 kadar polisle öðrenciler karþý karþýya gelmiþlerdi. Çoðu insan o günleri polis barikatýnýn önünde çekilen uzun eþek pozlarýndan hatýrlar belki ama o günün ve devamýnda gelen Baþkaldýrýyoruz eyleminin ve yaþanan son olaylarýn ODTÜ için ciddi deneyimler olduðunu söylemek yanlýþ olmayacaktýr. 2 sene önce öðrenciler arasýnda meþru olup olmamak tartýþýlýyorken, bugün saatlerce süren direniþin ardýndan, iþçiler ve emekçiler, diðer üniversitelerden öðrenciler ve daha düne kadar kendimizi haklýyken haksýz duruma düþürdüðümüzü iddia ederek yanýmýzda olmayan akademisyenler sürece dahil olmuþ durumda. Bu süreç sermaye cephesinden gelen saldýrýlarý þiddetlendiriyor ama bu beraberinde ODTÜ öðrencilerine de politik ve pratik anlamda yeni deneyimler kazandýrýyor. 7 ÝÞSÝZLÝK KADER MÝ ? 8 Hemen herkesin sahip olduðu genel bir algý var; okuyorsan iyi çocuksun, okumayýp çalýþýyorsan kötü. Sanki bu bizim elimizdeymiþ gibi, sanki çalýþmak çok yanlýþ bir þeymiþ gibi. Peki, çalýþanlara bile böyle bakýlýrken, çalýþmayanlara, iþsizlere nasýl bakýlýyor; bir de onu düþünün. Ýþsizseniz eðer, aylarca kapý kapý dolaþýp iþ de arasanýz da, sürekli kýsa süreli iþlere girip çýkýyor olsanýz da yaþam sizin için çok zordur; iþten deðil yaþamdan kovmuþlardýr seni. Yaþamak, geçimini saðlamak için her gün her saat uðraþýrsýn, bir yol bulmaya çalýþýrsýn. Bir yol bulamayanlarsa umutsuzluða sürükleniyorlar. Aralýk ayýnda Ankara’da bir iþsizin canýna tak ediyor, tek baþýna çöp kutularýyla yol kesiyor ve çöpleri yakarak eylem yapýyor. Sonuç beklenildiði gibi, polisler yaka paça gözaltýna alýyorlar. Bu durum sadece bize özgü deðil; Tunus’ta ayaklanmanýn fitili üniversite mezunu bir iþsizin kendini yakmasýyla baþlamýþtý. Kimilerimiz için, okulu býrakýp çalýþmanýn sebebi okuldaki eðitimdir. Kimimiz için ise daha farklý. Üstelik ilkokuldan sonra liseye baþladýðýmýzda; ailelerimizin üstünde öyle bir toplumsal baský oluþuyor ki; eðer anadolu lisesini “kazanýrsan” akýllýsýn, zekisin; eðer “kazanamazsan” meslek lisesine gider, meslek öðrenir çalýþýrsýn. Burada hiç kimse sizin yeteneklerinizi, isteklerinizi düþünmez. Böyle bir eðitimin olduðu bir ülkede okumak gerçekten zordur. Kýsaca yukarýda bahsettiðim þeyleri yaþamýþsanýz ve bu yüzden çalýþýyorsanýz eðer, aslýnda çok þanslýsýnýz. Çünkü burada okuyup okumamak belki sizin seçiminiz olur. Peki, ya tercih yapamayacak durumda olanlar? Yoksulluk sýnýrýnýn 3,208 tl, asgari ücretinse, belli yaþ gruplarýna göre deðiþmekle birlikte, 760 tl civarýnda olduðu bir ülkede, dört kiþilik bir ailenin “yoksulluk sýnýrýna” yaklaþabilmesi için herkesin çalýþmasý gerekiyor. Anne, baba ve iki çocuk çalýþacak ki, aile “yoksul” olsun. Biri bile çalýþmasa, siz “açlýk” sýnýrýndasýnýz demektir. Sendikalarýn yaptýðý araþtýrmalardan çýkan sonuç bu. Koþullar bu kadar aðýrken, bir çocuk ne kadar okumak isterse istesin, ailesi onu okula göndermeyi ne kadar isterse istesin; gerçekleþme þansý nedir? Köylerden tutun da, þehirlere kadar çok küçük yaþta çalýþmaya baþlamak bir zorunluluktur. Köyde anneniz sizi evde yalnýz býrakamaz, sýrtýna baðlar sizi ve tarlaya çalýþmaya gider; siz de daha yürümeye baþlar baþlamaz tarlalarda çalýþmak zorunda kalýrsýnýz.Bu durum köylerde eskiden daha yaygýndý ama köylerde çiftçilik, hayvancýlýk vs. öyle bir duruma geldi ki, kimse ürettiðini satamýyor, sürekli zarar ediyor. Aylarca çalýþýyorsunuz, ürün elinizde kalýyor. Bugün saman bile yurtdýþýndan getiriliyor; köyde nasýl yaþansýn? Köyde tutunamayan aileler, son umut- larýyla tasý taraðý toplayýp þehirlere göç ediyor. Þehirlerde de durum farklý deðil, hiçbir þey yapmadan, sadece yaþamak bile o kadar pahalý ki. Hiçbir þeyi düþünmeyin, temiz su bile parasý olmayana yok; yaþam þartlarý çok daha aðýr. Yani köylerde çalýþmak zorunluydu; þehirde çalýþmazsan yaþayamaz hale geliyorsun. Çalýþmak zorunda kalýyoruz, bir tercih olarak deðil; bir zorunluluk olarak; ya bir esnafa çýrak oluyoruz ya atölyelere, þantiyelere gidiyoruz. Gidiyoruz da; iþ var mý? Herkes geçimini saðlayabileceði ya da sadece yaþamaya devam edebilmesini saðlayak bir iþ bulabiliyor mu? Ýþsizlik konuþulduðu zaman, bakanlar hep þöyle derler; “Ýþsizler yok, iþ beðenmeyenler var.” Öyle bir lüksümüz var mý gerçekten? Çalýþmak zorundasýn, çalýþmazsan yaþayamýyorsun ama biz iþ beðenmediðimiz için iþsiz kalmayý, açlýktan ölmeyi seçiyoruz; öyle mi? Hadi küçük yaþta çalýþmaya baþlayanlarý bir kenara koyalým, ne de olsa vasýfsýz elemanýz, biz hak ettik bunu, öyle deðil mi bakan? Kimiz ki biz, en yoksullar biziz, sizin yanýnýzda lafýmýz bile edilmez; bugün üniversite bitirenler iþsiz. Yýllarca, “en iyi üniversitelerimiz” dediðiniz üniversitelerde dirsek çürütmüþler, sabahlara kadar sýnavlara hazýrlanmýþlar; onlar da mý “Ýþ beðenmiyorlar?”. En güzel örnek atamasý yapýlmayan öðretmenler. Yýllardýr bekliyorlar ve iþin aslý þu; okulda öðrencilerin öð- retmeni yok. Birçok yerde öðrenciler öðretmen bekliyorlar; o öðretmenler de atama bekliyor. Sadece bu örnek bile “iþ beðenmeme” lafýnýn yalan olduðunu kanýtlamaya yeter. Peki, bakanlar bilmiyorlar mý böyle olduðunu? Biliyorlar, hem de bizden çok daha iyi biliyorlar. Ama biz biliyoruz ki, milletvekilleri, bakanlar yoksul halkýn yanýnda deðiller, bizi yalnýzca seçim zamaný geldiðinde oy istemek için hatýrlarlar. Onlar her zaman kapitalistlerin çýkarlarýný savunurlar. Kapitalistler iþsizliði neden isterler? Kapitalistlerin her zaman tek düþündüðü paradýr, “Nasýl daha fazla kazanabilirimdir?” . Bunun en kolay yolu ise, daha az iþçiyi daha düþük maaþa, daha çok çalýþtýrmaktýr. Ama günde 12-14 saat, üç kuruþ maaþa, bu kadar aðýr koþullarda çalýþmak herkesin kabul edeceði bir þey deðil. Ýþte bunu yapmak için her zaman iþsiz sayýsýnýn çok olmasýný isterler. Çünkü iþsiz sayýsý ne kadar çok olursa, çalýþanlarýn üzerinde “Sen çalýþmazsan, dýþarýda adam çok, onlar çalýþýr.” diyerek baský kurabilirler. Ýþte iþsizlik öyle bir þeydir ki, çalýþanlarý bile etkiler. Ne kadar çok iþsiz varsa, çalýþanlarýn koþullarý o kadar aðýrlaþýr. Buradan çalýþanlar ile iþsizler arasýnda bir karþýtlýk olduðu sonucu çýkmaz; aslýnda çalýþanlar da, iþsizler de ayný sýnýfýn üyesidirler, emekçidirler. Bugün çalýþan biri, yarýn iþsiz kalabilir; okulu býrakýp iþ aramak zorunda kalabilirsiniz; çalýþtýðýnýz atölye, fabrika vs. kapanabilir. Hiçbir zaman unutmamamýz gereken bir þey var, bu sorunlar “böyle gelmiþ böyle gidecek” denebilecek sorunlar deðil; küçük yaþlarda çalýþmaya baþlamamýzýn da, iþsizliðin de, aðýr çalýþma koþullarýnýn da sebebi ortaktýr; kapitalizm. Kapitalizm dünyaya egemen oldukça önemli olan toplum için üretmek olmayacak. Üretimin amacý toplumun geliþmesi, yaþam koþullarýnýn iyileþmesi olmadýkça, iþsizlik de olacak, aðýr çalýþma koþullarý da. Kapitalizmi ortadan kaldýrýrsak bütün bu sorunlarýmýzý çözebiliriz ve bunu ancak bir devrimle gerçekleþtirebiliriz; devrimi gerçekleþtirir, kapitalistlerin iktidarýna el koyar, fabrikalarý, atölyeleri kamulaþtýrýrsak; iþte o zaman özgürce kendimiz için çalýþabilir, herkese iþ bulabiliriz. Genç emekçiler, genç iþsizler! Genç Emekçiler Birliði’nde örgütlenerek devrim mücadelesini yükseltelim. GEB sizi sokaða, kavgaya, devrime çaðýrýyor! GENÇ EMEKÇÝLERDEN FÝLM GÖSTERÝMÝ Genç Emekçiler Birliði olarak, 23 Aralýk Pazar günü, Gazi mahallesinde bulunan Emeðin Dünyasý gazetesinin etkinlik salonunda, bir film gösterimi gerçekleþtirdik. Genç iþçi ve emekçilere gösterilen film, 1960’lý yýllarda çekilen ve iþçi sýnýfýnýn haklarýný ele alan ilk filmlerden olan, “Karanlýkta Uyananlar” filmiydi. Film bir boya fabrikasýnda iþçilerin patronlara ve kendi içlerindeki hainlere karþý verdikleri mücadeleyi anlatýyor. Filmde sürekli sendikal örgütlenme çaðrýsý ve örgütlü olamayan iþçinin patron karþýsýnda nasýl zayýf kaldýðý ifade ediliyor. Daha sonra fabrikanýn yabancý bir þirkete satýlmasý gündeme geliyor ve iþçilerin aylarca maaþlarý ödenmiyor. Sendikal örgütlenmeye karþý olan iþçiler de, koþullar artýk dayanýlmaz hale gelince birlikte olmanýn bilincine varýyor ve grev kararý alýyorlar. Film bitiminde grevin neyle sonuçlandýðý tam ifade edilmemiþ, sadece yabancý bir þirkete satýlan fabrikanýn iþçileri, ödenmemiþ maaþlarýný almak için 20 gün boyunca fabrikayý kendileri için çalýþtýrmalarý ile bitiyor. Film gösterimi bittikten sonra, film üzerine sohbet ettik ve bugüne dair kendi adýmýza dersler çýkardýk. En baþta genç olan iþçilerin örgütlenmesinin ne kadar önemli olduðunu ve mücadeleyi genç iþçilerin omuzladýðýný ve omuzlamasý gerektiði üzerine vurgu yaptýk(Filmde aile babasý olan iþçilerin greve ve sendikaya katýlma konusundaki kararsýzlýklarý da iþlenmiþ.) Sonrasýnda en az örgütlenme kadar, ne için örgütlenmek gerektiðinin de önemli olduðunu vurguladýk. Ýþçileri iþsizlik belasýndan, yoksulluktan ve sefaletten kurtaracak olanýn hangi sistem olduðunu iyi ifade etmemiz gerektiði üzerine durduk. Ýþçilerin yalnýzca iþçi sýnýfýna güvenebileceði ve sermaye sý- nýfýndan bir þey ummamasý gerektiði de ifade edildi. Filmde iþlenen konulardan biri de yabancý sermayenin ülkeye girerek, ciddi bir iþsizlik sorununu doðurmasýydý. Bu süreci bugün de yaþamaktayýz. Özelleþtirmeler yoluyla iþçilerin nasýl iþlerinden olduðunu ve daha az ücrete çalýþtýrýldýklarý üzerine de konuþtuk. Genç emekçilerle olan sohbetimizi, iþçi gençliðin örgütlenme sorununu çözmesi gerekenin, yine bilinçli genç emekçilere düþtüðünü ve bu konuda genç ve bilinçli tüm iþçilerin görev üstlenmesi gerektiðini ifade ettik. Genç iþçilerin örgütlenme sorunlarýný ele alan ve “Genç Ýþçiler Buluþuyor” adýnda daha büyük bir etkinliði önümüze koyarak sohbetimizi sonlandýrdýk. Genç emekçiler; örgütlenip kapitalist sömürüye karþý mücadeleyi yükselterek özgürleþebiliriz. Gazi Mahallesinden Bir GEB’li R O Y Ü R Ü D L Ö Ý R E ÝL Ç ÝÞ M KAPÝTALÝZ “Dünyada günde yaklaþýk 1 milyon emekçi iþ kazasý geçiriyor. 5.500 emekçi iþ kazasý, meslek hastalýklarý nedeniyle hayatýný kaybediyor.” Kapitalist toplumda burjuvazi, nasýl daha çok para kazanabileceðinin en küçük ayrýntýsýna kadar hesabýný yaparken, emekçiler ölmeye devam etmekte ve yüz binlerce iþçi-emekçi hala önlem alýnmaksýzýn, saðlýk güvencesi olmadan çalýþtýrýlýyor. Savaþta bile bu kadar çok ölüm gerçekleþmezken, biz bu sisteme neden sesimizi çýkarmýyoruz? Sesimizi çýkarmamýz için sýranýn bize gelmesini mi bekliyoruz? Biz üreten iþçi-emekçi sýnýfýnýn; üretmeyip, tüketen ve dünyanýn bütün zenginliklerini elinde biriktiren asalaklar sýnýfý olan burjuvaziye ihtiyacý yoktur. Henüz hiçbir þey için geç deðilken, Genç Emekçiler Birliði’nde örgütlenmeli ve bizi sömüren, kanýmýzý içen sermaye sýnýfýnýn kalelerini yýkmak için, anti-kapitalist, anti-faþist bir mücadele ile iþçi sýnýfýnýn iktidarý için mücadele etmeliyiz. Denizler’den Seyitlere GEB Yürüyor, Devrim Büyüyor! Nurtepe’den GEB’li Bir Ýþçi 9 SERMAYENÝN P ARLAK FÝKRÝ: “SERBEST KIYAFET” Eðitimin yapýsý serbest kýyafetten önce de sýnýflýydý; sadece bu uygulamayla da bu durum daha da derinleþecek. Bu konuda gençliðe düþecek görev eðitimin sýnýflý yapýsýný yok etmektir; bu da ancak devrimle gerçekleþebilecektir. 10 Þu sýralar gündemimizi epey meþgul eden, liselilerin de en çok konuþtuðu konu “serbest kýyafet uygulamasý”. Yasa tasarýsý kabul edilen ve önümüzdeki sene uygulanmaya baþlayacak- kimi okullarda baþlanmýþ- olan bu tasarýnýn altýnda yatan sebeplerin kirli olduðunun herkes farkýnda. Þurasý açýk ki, devlet öðrencilere “Bunlar okul kýyafetlerinin içinde çok bunaldý, biraz serbest kalsýnlar da rahatlasýnlar” diyerek bu yasayý çýkarmadý. Peki öðrenciler rahatlasýnlar diye çýkarmadýysa bu yasa hangi amaçla çýkarýldý? Þimdi bazýlarýmýzýn aklýna “var olan sýnýf farklýlýklarýný okullara da yansýtmak amacýyla çýkarýlmýþ olabilir” cevabý gelebilir. Evet, zaten yaþamýn her alanýnda mevcut olan bu ayrým; þimdi okullarda küçük yaþtaki çocuklar da dahil hepimize yansýyacaktýr. Öðrencilerin yerleri daha okula baþladýklarý gün belli olacaktýr. Burjuva çocuklarýyla emekçi çocuklarý arasýndaki çizgi okullarda da belirgin hale gelecektir. Ama sorun bu deðil. Biz zaten hayatýmýzýn her alanýnda bu sýnýf çeliþkilerini yaþýyoruz. Zengin – fakir ayrýmý sýralara da yansýyacak, gibi itirazý olanlara Milli Eðitim Bakaný ne dedi? “Merak etmeyin, zengin ve fakirlerin çocuklarý zaten ayný okullara gitmiyor”. Çok doðru söyledi bakan, bizim okullarýmýz bile farklý gerçekten de. Yani serbest kýyafet uygulamasý, sýnýf farklýlýklarýnýn çok küçük bir kýsmýný oluþturuyor. Kimileri özel okullarda, en iyi þartlarda okurken, okula lüks arabalarla býrakýlýrken, kimimiz de dolmuþ parasýný nasýl bulacaðýmýzýn derdini yaþýyoruz. Bazýlarýmýz yan gelip yatarak gelecekteki “patron” konumuna hýzla ilerlerken, bazýlarýmýz da hem okul paramýzý çýkarmak hem de ailelerimize destek olmak için çýraklýk yapýyoruz, çalýþýyoruz. Ya da birimiz kantinden hiçbir þey yiyemezken, birinin bir simit bile alýp yemesi bize sýnýflarýmýzý hatýrlatabiliyor. Kýsacasý sýnýflý toplumlar var olduðundan bu yana sýnýf farklýlýklarý da her zaman vardý ve sýnýflar ortadan kaldýrýlmadýðý sürece de var olacaktýr. Þimdi serbest kýyafet uygulamasý baþladýðýnda nelerle karþýlaþacaðýz, bu konuya göz atalým. Kim güvenli olmayan bir yerde okumak ister? Öðrencilerle dýþarýdaki insanlarýn arasýndaki fark nasýl anlaþýlacak? Olayýn bir baþka boyutu da bu. Þu an bile güvenli olmayan okullarýmýz bu uygulama ile bir kez daha güvensiz bir hale gelecek. Þu an okullarýmýz da bulunan polisler ile iþbirliði halinde yürütülen gençleri uyuþturma faaliyeti þimdi alenen yapýlýr hale gelecek. Uyuþturucu satanlar okullarýmýza rahatça girebilecekler. Bu konunun bir baþka boyutu da þöyle; serbest kýyafet deniliyor ama bu kavram kime ve neye göre þekilleniyor? Vücut hatlarýný belirten kýyafetler, diz üstü etekler, kýsa kollu ve askýlý bluzlar, dar paça pantolonlar yasak. Serbestlik bu uygulamanýn neresinde? Bu saydýðýmýz þartlarý göz önüne aldýðýmýzda topluma dayatýlan gericiliðe baþta kadýn öðrenciler olmak üzere bütün gençliðin hapsedilmeye çalýþýldýðýný görüyoruz. Yazýnýn en baþýnda sormuþtuk; bu uygulamanýn ortaya çýkýþ amacý nedir diye, hepimiz kapitalizmin tekelleþme ile birlikte çürümeye doðru gittiðinin farkýndayýz. Bir yanda gittikçe yoksullaþan halklar, bir yanda daha da zenginleþenler; bir yanda iþten çýkarmalar, maaþlarda kesintiler, bir yanda sürekli zam gelen faturalar, kiralar, elektrik, doðalgaz vs... Maðazalarýn depolarýnda biriken ve çürümeye yüz tutan ürünler gitgide artarken, kapitalistler de daha fazla kar istiyorlar. Bu durumda akýllarýna parlak bir fikir gelmiþ olacak ki, öðrencileri “pek mutlu edecek” bir haberle karþýmýza çýktýlar. Yasa tasarýsýndan bahsettiler ve komik denebilecek kadar kýsa bir süre sonra yasa kabul edildi. Her gün farklý kýyafetler giymek isteyecek öðrenciler ve aileleri her hafta sonu maðazalara akacak, yýlda bir yapýlan okul kýyafeti alýþveriþi her hafta, her ay yapýlacak. Bu kýyafetleri kimler alabilecek? Yine burjuvalarýn çocuklarý. Yani bu durumdan en karlý çýkacak olanlar büyük markalar, tekeller ve sermaye sýnýfý olacak. Belirtilen kurallara göre kýyafet hazýrlayýp, pazarlamalarýný yapacaklar. Peki her gün deðiþik bir kýyafet demek olan serbest kýyafet uygulamasýnda kýyafeti olmayan ya da alamayan çocuklar ne yapacak? Belki utanacak, sýkýlacak, bu yüzden okulunu býrakacak ve çalýþmaya baþlayacak, belki ailesiyle kavga etmeye baþlayacak; çocuðuna istediði ayakkabýyý alamadýðý için intihar eden iþsiz anne-babalarý düþünün; bu uygulamanýn farklý sonuçlarý mý olacak? Öðrenci gençliðin büyük bir kýsmý serbest kýyafet uygulamasýnýn altýnda yatan kirli planlarýn farkýndadýr. Bu planlarýn bütün kirli yanlarý sokakta, okulda her yerde herkese teþhir edilmelidir. Ama bunu yaparken öðrenci gençliðe götüreceðimiz politikalar çok önemlidir. Bu konuda söylenecek söz, “Serbest Kýyafete Hayýr” vb. þeyler olmamalýdýr. Okul formalarý olduðunda bu ayrýmlar yok muydu? Okula forma ile giderken hiç sorun yaþamýyor muyduk? Eðitimin yapýsý serbest kýyafetten önce de sýnýflýydý; sadece bu uygulamayla da bu durum daha da derinleþecek. Bu konuda gençliðe düþecek görev eðitimin sýnýflý yapýsýný yok etmektir; bu da ancak devrimle gerçekleþebilecektir. Gençliðin etrafýnda birleþeceði þiar “Gençlik Devrimle Özgürleþecek” olmalýdýr. Gençlik eðitimdeki tüm sýnýfsal çeliþkilerin çözülmesinin tek koþulunun devrim olduðunu bilmeli ve buna göre hareket etmelidir. Ankara’dan Liseli DÖB’lü Öðrenciler “ALÝ TOPU AT” CÜMLESÝ ARTIK SOSYALÝZM PROPAGANDASI SAYILABÝLÝR! Merhaba Genç Yoldaþlar; Eminim Þeker Portakalý kitabýný birçoðunuz biliyorsunuzdur. Yakýn zamanda bir 7.sýnýf öðretmeni öðrencilerine “performans ödevi” olarak kitabý okumalarýný söylüyor. Öðrencilerden birinin velisi kitabýn ‘’ Türk örf ve adetlerine uygun ‘’ olmadýðý, “çok fazla küfür ve argo sözcük barýndýrdýðý” ve bu sözcüklerden sonra “Bunlarý kullanmak için yaþýn çok küçük, hiç hoþ deðil” gibi telkinlerin yer almadýðý, bahanesiyle Ýlçe Milli Eðitim Müdürlüðü’ne dilekçe veriyor, öðretmen hakkýnda soruþturma açýlmasýný istiyor ve soruþturma açýlýyor. Ýþin komik tarafý bu kitap, Milli Eðitim Bakanlýðý tarafýndan belirlenen 100 Temel Eser içerisinde. Komikliklerin ardý arkasý kesilmiyor, bu sefer de J.Steinbeck’in “Fareler ve Ýnsanlar” kitabýný, Ýzmir Ýl Milli Eðitim Müdürlüðü Kitaplarý Ýnceleme ve Deðerlendirme Komisyonu “sakýncalý” buluyor ve sansürlenmesini istiyor. Tesadüfe bakýn ki, bu kitap da 100 Temel Eser içerisinde. Evinde “Komünist Manifesto” ve Marx, Engels, Lenin’in kitaplarý bulunan insanlarýn, devlet tarafýndan “terörist” ilan edilerek, tutuklanmasý artýk sýkça duyduðumuz, neredeyse alýþtýðýmýz bir durum olmuþtu. Böyle bir ülke de, bunlarýn yaþanmasý þaþýrtýcý mý? Aslýnda hiç þaþýrmadým. Bu gidiþle artýk “kitap okumak” baþlý baþýna bir “suç” haline gelecek. Herhalde bundan sonra “Ali, topunu arkadaþlarýyla paylaþtýðý, beraber oynadýklarý için”, “Ali topu at.” cümlesi “sosyalizm propagandasý” sayýlacak, Ali’yi de tutuklayacaklar. Belki komik geliyor, bunu okurken gülüyorsunuz; ama bu haber gerçek. Dünya Klasiklerine de sansür uygulanmaya baþlanmasý, hatta yasaklanmasý, eðer elimiz kolumuz baðlý oturursak gerçek olacak. Ankara’dan bir Genç Yoldaþ Okuru 11 GENÇLÝK DEV 12 18 Aralýk ve sonrasýnda ODTÜ’de yaþananlar bir anda herkesin konuþtuðu tek konu haline geldi. Banka kuyruðunda bekleyenlerden, otobüslere; televizyondaki tartýþma programlarýndan, sosyal medyaya kadar her yerde herkes ODTÜ’yü konuþuyordu. Peki, bu eylemin gölgesinde kalan, ayný gün Ankara’da yapýlan bir baþka eylemden haberiniz var mý? Ankara’nýn en lüks bölgesinde çalýþan emekçiler oradan evlerine gitmek için otobüs beklerken, soðukta otobüsler saatlerce gelmeyince, 2 bin emekçi Ankara’nýn en iþlek caddelerinden birinde yolu “Ya otobüs gelecek ya Gökçek gelecek” diyerek kesiyor; tam iþ çýkýþý saatine denk gelen bu eylem o kadar etkili oluyor ki, “müdahale etmek(!)” için yola çýkan polisler bile eylem yerinden kilometrelerce ötede trafiðe sýkýþýp kalýyor. Belediyenin göndermek zorunda kaldýðý boþ otobüslerin gelmesiyle eylem sona eriyor. En son söylenecek olaný en baþta söyleyelim; bu kesiþen iki eylem kitlelerin taþýdýðý devrimci potansiyelin bir göstergesidir. Emekçiler, gençler devrimcidir. Kendiliðinden geliþen bu eylemler, buna ODTÜ’ye destek eylemlerini, 19 Aralýk, Maraþ, Roboski eylemlerini de katmak gerek. Devrimin güçlü bir nesnel zemini var ve gençlik, emekçiler devrim istiyor! Devrim neden güçlüdür? Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýyla beraber, kapitalizmin “tarihin sonunu” ilan etmesinin üzerinden çok sular aktý. Yüzyýllardýr iktidarýný sürdüren bir sýnýf, en büyük düþmanýný yendiðini ve sonsuzluðunu ilan ettikten birkaç yýl sonra, birleþik ordusu NATO 21. yüzyýlý “ayaklanmalar yüzyýlý”, kendi varlýk sebebini ise “ayaklanmalarýn bastýrýlmasý” olarak ilan ediyor, aradan bir süre daha geçtiðindeyse neredeyse ayda bir konusu “Ne yaparýz da paçayý kurtarabiliriz?” olan büyük toplantýlar düzenlemek; hatta bu toplantýlarý “güvenlik” sebebiyle yer altýnda veya kimsenin yanlarýna gelemeyeceði yerlerde yapmak zorunda kalýyorlar. Ne kör talih! Bütün ihtiþamýyla, bütün servetiyle en tepede bulunanlar, gittikleri her yerde halklarýn “Hoþ geldiniz” ayaklanmalarýyla karþýlanýyorlar. Her sömürücü sýnýfýn kaderinde yükselmek ve oradan tepe taklak yuvarlanmak vardýr. Kapitalistlerin yükseliþi çok hýzlý ve görkemli oldu; çöküþleri de bir o kadar hýzlý ve görkemli oluyor. Öyle uzaklara gidip, Latin Amerika’daki halk hareketlerinden, Avrupa’dan, Mýsýr’dan, Tunus’tan bahsetmeyelim; sadece son birkaç ayda bu topraklarda yaþananlar bile bütün emekçilerin ve gençlerin bir þekilde, baþka bir koldan kapitalistler ve onlarýn faþist devletiyle bir kavganýn içinde olduðunu gösteriyor. Ýþte bu olanlar, kitlelerin artýk eskisi gibi yönetilmek istemediklerini ve egemenlerin de eskisi gibi yönetemediklerinin göstergesidir. Bir egemen sýnýf her yerde kendisine yönelik hareketlerle karþýlaþýyorsa ve sadece polisiyle, jandarmasýyla, yargýsýyla onlara saldýrmaktan baþka bir þey yapamýyorsa, en tepesindeki adam yanýnda 3800 polis olmadan bir üniversiteye bile giremiyorsa, bunun bir tek adý vardýr; yaþadýðýmýz dönem devrimci bir dönemdir. Çünkü baþka hangi koþullar kitleleri bu kadar çabuk ve öfkeli sokaklara çýkartabilir? Dünyada ve bu topraklarda gençliði, emekçileri sokaklara iten nesnel koþullar bize devrimin güçlü olduðunu ve devrimin nesnel zemininin ne kadar uygun olduðunu gösteriyor. Nesnel Koþullarýn Uygunluðu Yeterli midir? Ýþte kritik soru bu. Madem koþullar devrimci, kitleler devrimci; eksik olan ne? Bu öyle dokunup geçerek, etrafýndan dolaþarak, süslü sözlerle geçiþtirilemeyecek bir sorudur. Bu soruya yanýt vermeden önce, ODTÜ eylemlerinden sonra bir akademisyenin ODTÜ öðrencilerine yönelttiði soruyu aktarmak yerinde olacaktýr. Eylemlerden bir- iki gün sonra þunu sormuþtu öðrencilere; “Eðer Erdoðan ODTÜ’ye gelmemiþ olsaydý, biz bugün ne yapýyor olacaktýk?” Cevabý olmayan bu soru, kendiliðindenliðin göstergesidir. Gençlik, herkesin gündemine oturacak, bütün gözleri üstüne çevirecek güce sahip, bunu bir kez daha gördük. Bunun yanýnda birçok kitle gösterisinin ve devrimci eylemliklerin hala kendiliðinden bir karakter taþýdýðý da bir gerçek. Bu eylemlerin, ayaklanmalarýn çok güçlü nesnel zemini var. Yoksa bu kadar uzun süreli ve tekrar tekrar ortaya çýkamazdý. Ama bu gücün eyleme dönüþmesi için eðer yalnýzca karþý- devrim cephesinin hareketlerini bekliyor, kendi çizgimizi oluþturamýyorsak; bu politik alanda burjuvazinin peþinden sürüklenmek anlamýna gelir Sürüklenmek demekse, bizi sorunlarýmýzýn çözümüne, devrimci politikaya deðil, “sistem içi muhalefet” çizgisine götürür. Ve bu sorun sadece gençliðin deðil: Sendikalardan tutun da kadýnlarýn sorunlarýna kadar her yerde bir eksiklik olarak karþýmýzda durmaktadýr. Sonuçta nesnel koþullar ne kadar uygun olursa olsun, kendiliðindenlik aþýlmadýðý sürece baþarýlý bir devrimi yapmak mümkün deðildir. Ne Yapmalý? Her þeyden önce bahsettiðimiz baþarýlý bir devrimden bahsederken, emekçilerin ayaklanmalarýnýn sonunda ve devrimlerinin sonunda politik iktidarýn sahibi olmasýndan bahsediyoruz. Ve bu konuda dün yaþananlar, yarýn yaþanacak olanlar için çok önemli dersler taþýyor. Bunlardan ilki, yukarýda da bahsettiðimiz politik derslerdir. Eðer sorunlara gerçek çözümler isteniyorsa “muhalefet” çizgisi aþýlmalýdýr. Peki, nasýl aþýlacak? Yerine ne konacak? Bu sorunun cevabýna, sýnýflarla baþlamak gerek. Madem yaþadýðýmýz sistem kapitalizm, o zaman esas olan iki sýnýf ve onlarýn arasýndaki iliþkidir; bir yanda kapitalistler ve onlarýn politik çiz- VRÝM ÝSTÝYOR! gisi, bir yanda da iþçi sýnýfý ve onun politik çizgisi. Burada artýk “orta yol” yoktur, ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun, politikalarýn altý ne kadar “süslü” cümlelerle dolarsa dolsun, ya kapitalistlere hizmet edecek, onlarýn iktidarýný koruyacak ve bugün yaþananlarýn devam etmesi istenecektir; ya da kapitalistlerin tarihsel karþýtý olan iþçi sýnýfýna güç verecek, onun devrim ve sosyalizm mücadelesine katký saðlayacaktýr. Bu ise ancak, sorunlarýmýzýn temel sebebine inerek, sorunlarýmýzýn tümünün kapitalistlerden ve onlarýn faþist devletinden kaynaklandýðý bilinciyle bir mücadele örgütleyerek olabilir. Peki, sadece bu bilinç yeter mi? Hayýr, yetmez! Bu bilincin yaný sýra güncel mücadelede, reformistlerin ve oportünistlerin, ya da kýsaca ortalama solun yaptýðý gibi; “somut çözümler sunmak” adýna muhalefet etmek bizi bir sonuca götürmez. Bu politik hat, devrimci durumun olduðu yerde bir tek anlama gelir; kapitalistlere güç vermek, onlarý korumak. Bir diðer yol ise; devrimi yarýn gerçekleþecek bir umudun hayali olarak deðil, bugünün gerçeði, temel sorunu ve hedefi olarak görmektir. “Somut çözümler” isteniyorsa eðer; iþte somutlarýn en somutu, her devrimin en temel sorunu iktidar sorunudur; ilk hedef kapitalistlerin iktidarýný devrimle yýkmak olmalýdýr. Ancak faþizmi yýkarak, polisin sadece okullarýmýzdan ayrýlmasýný deðil, polisin, ordunun daðýtýlmasý saðlanabilir; ancak böyle YÖK tamamen ortadan kaldýrýlabilir ve ancak böyle cumhurbaþkanýnýn atadýðý rektörlerin deðil, çalýþanýyla, akademik personeliyle ve öðrencisiyle beraber yönetilen, gerçekten bilimsellikten bahsedebileceðimiz, Özerk- Demokratik Üniversiteler kurulabilir. Ya da genç emekçiler, kapitalistlerin daha fazla artý- deðer üretmesi için en aðýr koþullarda, günde 12-14 saat sendikasýz, sigortasýz, kayýt dýþý çalýþýyorsanýz ve bu kapitalistlerin kendi yasalarýna bile aykýrý olmasýna raðmen, devletin hiçbir kurumu kýlýný dahi kýpýrdatmýyorsa, bunun sebebi iktidarýn kapitalistlerde olmasýndandýr. Çözüm kapitalistlerin iktidarýný bir devrimle yýkmakta ve halk iktidarýný kurmaktadýr. Bu, “üzümü yemektense”, “baðcýyý dövmekle” ilgilendiðimiz için deðil; “üzümü yemenin” tek yolunun “baðcýyý dövmek” olmasýndandýr. Yaþananlardan çýkartýlmasý gereken ilk ders; gençliðin devrimi hedeflemesidir. Derslerden biri de pratiðe dairdir: ODTÜ çatýþmalarý gençliðin pratik mücadele konusunda çözümler üretmesi gerektiðini bir kez daha ortaya çýkardý. Kapitalistlerin güçleri, uzun zamandýr kitle eylemlerinden dersler çýkartýyor ve bunlarý uyguluyor; gençlik de, eðer devrimi istiyorsa, artýk okulu, mahallesi, meydaný hiç fark etmez, buralarda büyük çatýþmalar yaþayacaðýný düþünerek hareket etmelidir. Her gün her yerde, bir þekilde çatýþmalar çýkýyor ve devlet güçleri hep ayný taktiði uyguluyorlar; artýk o barikatlarý yýkýp geçmenin günü gelmedi mi? Kendi okullarýmýzý, mahallelerimizi, sokaklarýmýzý onlardan daha iyi biliyoruz ve yalnýzca bu “bilme” ve “mekana hakim olma” avantajýný kullanmak bile, bizi “çatýþmayý kazanan” konumuna getirebilir. Bu sorunun çözümü baþka bir zaman daha detaylý olarak ele alýnabilir ve alýnmalýdýr da; ne olursa olsun gençlik yaratýcýlýðýyla buna her yerde farklý çözümler üretebilir, üretmelidir! Bir diðer konu ise þudur; devrimi baþarmak için örgütlenmemiz gerçeðidir. Gençlik her yerde kendi örgütlülüklerini kurmalýdýr; 3 kiþi, 5 kiþi, hiç fark etmez; kendini hiçbir þeyle sýnýrlamayan, kendi kararýný veren, hýzlý, esnek örgütlenmelere ihtiyaç her gün kendini daha fazla dayatýyor. Bunlarý fakültelerde, mahallelerde, atölyelerde kurmak ve birbirleriyle bað kurmalarýný, emekçilerle, Kürt halkýyla beraber hareket etmelerini saðlamak; iþte günün en acil görevi budur. Sokak savaþlarýný kazanmak da, okullarýmýzdan faþistleri, polisleri kovmak da, parasýz, bilimsel bir eðitim de, genç emekçilerin özgürleþmesi de ancak böyle saðlanabilir. “Devrimler, ezilenlerin bayramýdýr” diyordu Marx, bayram günü hiç bu kadar yakýn olmamýþtý. 13 ODTÜ’YE DESTEK HER YERDE Geçtiðimiz günlerde Orta Doðu Teknik Üniversitesi öðrencilerinin gerçekleþtirmiþ olduðu eyleme dört bir yandan destek geldi. Destek amaçlý eylemlerde öðrencilere, ODTÜ’lü akademisyenlere destek verilirken, YÖK yasa taslaðý ve AKP’nin politikalarý eleþtirildi.Ankara’da Eðitim Sen 5 No’lu Þube’nin çaðrýsýyla Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde öðrenciler ve akademisyenler, Ýstanbul’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öðrencileri, Pamukkale Üniversitesi Mimarlýk Fakültesi önünde toplanan öðrenciler ve Karadeniz Teknik Üniversitesi öðrencileri YÖK yasa tasarýsýný ve ODTÜ’yü kýnayan rektörlerini protesto etti. Kocaeli Üniversitesi’nin Umuttepe Kampüsü’nde protesto gösterisi yapýldý. Okunan basýn bildirisinde ODTÜ öðrencilerini yaptýklarý eylemden dolayý kýnayan üniversiteler eleþtirildi. Van Yü- 14 züncü Yýl Üniversitesi’nde öðretim üyeleri ODTÜ’de yaþanan polis terörünü protesto etti. Ýstanbul’da ODTÜ’ye destek için yürüyüþ yapýldý. Yýldýz Teknik Üniversitesi Beþiktaþ Kampüsü’nde toplanan kitle sloganlar atarak Beþiktaþ’a kadar yürüdü. Burada basýn açýklamasý yapan kitle rektörlerinin süreçteki tutumuna tepki gösterdi ve rektörlerini istifaya çaðýrdý. Galatasaray Üniversitesi’nden 139 öðretim üyesi yayýnladýklarý bildiride ODTÜ’lü akademisyen ve öðrencilerin yanýnda yer aldýklarýný bildirdiler. Ayrýca 300 öðrenci rektörlük binasýnýn önüne gelerek ODTÜ’yü kýnayan rektör Prof.Dr Ethem Tolga’yý protesto etti. Yürüyüþe birçok örgütün yaný sýra Fenerbahçe Sol Açýk ve Beþiktaþ’ýn Çarþý grubu destek verdi. Akdeniz Üniversiteli öðrenciler de Akdeniz Üniversitesi Olbia Çarþýsýnda AKP iktidarýnýn baskýcý politikalarýný ve savaþ çýðýrtkanlýðýný protesto ettiler. Muðla Üniversitesi öðrencileri ODTÜ’ye destek amaçlý düzenlediði eylemde ‘’Yandaþlar AKP’nin, Muðla ODTÜ’nün yanýnda’’ pankartý açtýlar. Ege Üniversitesi öðrencileri ODTÜ’deki polis þiddetine tepki gösterdi. Sloganlarla öðrenci çarþýsýna yürüyüp burada bir basýn açýklamasý yaparak ODTÜ’ye desteklerini dile getirdiler. Eskiþehir’deki bir grup üniversite öðrencisi, ODTÜ’de yaþanan olaylar nedeniyle üniversitelilere destek eylemi yaptý. Çeþitli öðrenci örgütlerinin öncülüðünde Adalar’da gerçekleþen eyleme, çok sayýda üniversiteli katýldý. ODTÜ’de Baþbakan Erdoðan’ý protesto eden öðrencilerden 12’sinin gözaltýna alýnmasýna tepki gösteren grup, sloganlar atarak yürüyüþ gerçekleþtirdi. ODTÜ’de yaþanan olaylar yankýsýný sürdürürken ODTÜ’ye bir destek de Kuzey Kýbrýs’tan geldi. ODTÜ Kuzey Kýbrýs Kampüsü’nde gerçekleþtirilen eylemlerde ODTÜ’ye destek verildiði açýklandý ve Türk hükümetinin eðitim politikalarý eleþtirildi. Eylem yoðun bir katýlýmla gerçekleþti. ODTÜ’ye bir destek de TMMOB’dan geldi. Yapýlan açýklamada “Polisin bu saldýrýsýný kýnýyor, bilimsel, özerk, demokratik üniversite için mücadele ederken saldýrýya uðrayan ve saldýrýlara direnen öðrencilerimizin ve akademisyenlerimizin yanýnda olduðumu- zu belirtiyoruz.” dendi. Kiev’de bir grup Türk Konsolosluðu önünde ODTÜ öðrencilerine destek vermek amacýyla eylem yaptý. Ayrýca RedHack, yeni yýlýn ilk saatlerinde YÖK’ün resmi sitesini hackleyerek ODTÜ eylemine selam gönderdi. Ayrýca ODTÜ öðrencilerine karþý bildiri yayýnlayan Bitlis ve Yozgat üniversitelerinin de sitelerini hacklediklerini duyurdular. RedHack YÖK sayfasýna býraktýðý bildiride þu ifadelere yer verdi; “Baþbakan’a tavsiyemiz 3500 polisle deðil, 350 puan alarak ODTÜ’ye girmeyi denesin ;) Duyduk ki “haraç” mafyasý YÖK, ODTÜ’yü kýnýyormuþ. :) ODTÜ bir kaledir! 68’den bu güne parasýz bilimsel eðitim isteyenlerin, Mahir’lerin, Deniz’lerin, Ýbrahim’lerin, Sinan’larýn, Taylan’larýn ve daha birçok devrimcinin, ‘holding patronlarýný’ kampüse sokmayanlarýn, emperyalist ajanlarýn “arabasýný” yakanlarýn, okulunda ticaret istemeyenlerin, yumurta ile þeytan taþlayanlarýn, Uzay’a komþu devletleri tehdit etmek, savaþ çýkarmak için deðil bilim için “uydu” gönderenlerin, okulda dizilerden bahsetmeyen, ülke sorunlarýna kafa yoranlarýn, karizma, para kazanmak, “mevki” için arkadaþ satmayan, arkadaþý için ölüme, idam sehpasýnda kendi sehpasýna tekme atanlarýn,”dünyanýn sonu geldi” “ideolojiler öldü” diyerek gençliði uyutmaya çalýþanlara “nanik” yapanlarýn diktatörlere, padiþahlara, elinde jop bulunanlara “kral çýplak” diyerek dalga geçenlerin, orantýsýz “þiddet” gösterenlere “orantýsýz” zekâ gösterenlerin yýkýlmaz kalesidir! ODTÜ kaledir! Anadolu gibi, surlarýný aþmak için sadece güç ve zekâ deðil; onur, namus cesaret gereklidir! Ýnsan olmak gereklidir! ODTÜ bir kaledir ve Redhack onun sýradan bir neferidir! “BU SATIRLARI AÐLAYARAK YAZIYORUM!” Biliyorum artýk kelimelerin kifayetsizliðini… 28 Aralýk 2011 tarihinde Uludere’nin Roboskî köyünden sýnýr ticareti yapan 34 köylü, dönüþ yolunda TSK’ye ait F-16 savaþ uçaklarý tarafýndan bombalandý. Bombalarýn etkisiyle köylülerin kimi sýðýndýklarý kayalýklarýn altýnda kalarak can verdi, kimi ise kurtulma umudu ile el ele tutuþtuklarý sýrada bedenleri parçalandý. Çoðunluðu çocuk 34 kiþi hayatýný kaybetti. Aileler, parçalanan insan bedenlerini, katýrlarýn üzerine yükleyerek taþýmak zorunda kaldý. Katliamýn olduðu günlerde sýnýr ticareti serbestti. TSK bu durumdan haberdardý. 28 Aralýkta Gülyazý Köyü tabur komutaný sýnýr ötesine giden 34 insanýn kaçaða gittiðini biliyordu. Geri dönerken jetler tarafýndan bombalanmaya baþlandý. Acý bir korku vardý. Bombalanan 34 kiþinin hemen hemen hepsi akraba idi. Hangisine koþacaðýmýza, hangisi için gözyaþý dökeceðimize þaþýrdýk. Ben kendim aylarca bu kaybediþin etkisi altýnda kaldým. Hatta buna bir yýl da diyebiliriz. Kabullenilemeyecek bir vahþet. Öfke, acý, hüzün hepsi bir arada… Ömür boyu kanayacak olan bir yaram var. 34 insanýn hayatýný kaybettiði haberi uzun saatler medyada yer almadý. Bu yaramýzý daha çok kanattý. Bu katliama bu vahþete sessiz kaldýlar. Nasýl bir vicdandýr anlayamýyorum. Daha neler var aslýnda içimden kopup kopup gelen ve anlatmak istediðim. ROBOSKÎ katliamýnýn birinci yýlýný geride býraktýðýmýz þu günlerde katil ve failler belli olduðu halde devlet korumasý altýnda olduðunu görmek içimizi acýtýyor; bu da þu soru iþaretlerini doðuruyor: Acaba AKP bir terör örgütü olabilir mi? Bir halk neden kaçakçýlýk yapmak zorunda kalabilir? Bu noktada demokratik bir devletin birinci görevi halkýný korumak ve kimsenin kesin bir þekilde “suçlu” olduðunu anlamadan infazýný yapmamakla yükümlü olmaktýr. 2012 yýlýný geride býraktýðýmýz þu günlerde teknoloji son sürat giserken, füzelerimiz nokta atýþý yaparken, gece vakti yolda yürüyen bir kitlenin “terörist” mi “halk” mý olduðunu -sözüm ona- tespit edememesi de ayrýca düþünülmesi gereken bir þey... Oradaki insanlarýn amacý ticaret, kaçakçýlýk, sýnýr ticareti ya da her ne olursa olsun o ayrý bir tartýþma konusu... Ancak ne olursa olsun çoðu ufacýk çocuklardan oluþan bir kitlenin üzerine bombalar yaðdýrýlmasý kabul edilebilir bir durum deðildir asla!.. HÝÇBÝR DEMOKRATÝK ÜLKE KENDÝ TOPRAKLARINDA KENDÝ COÐRAFYASINDA YAÞAYAN BÝR HALKI SAVAÞ UÇAKLARI KULLANARAK KENDÝ KENDÝNÝ BOMBALAMAZ... Ancak maalesef ki bunu benim ülkemde kana susamýþ bir takým koltuk sevdalýlarý yaptý... Katliamdan sorumlu olanlar yargýlanmazken, adalet talebini yükselten aileler saldýrýya uðradý, gözaltýna alýndý, tutuklandý. Uludere Kaymakamý’na yapýlan saldýrý nedeniyle baþlatýlan soruþturma kapsamýnda çok sayýda kiþi tutuklandý. Biliyorum artýk kelimelerin kifayetsizliðini çünkü Roboski hala kanýyor... Bu acýyý yazýya dökmek çok zor… Annelerimizin acýlarý dinmez, kucaklarýndan çocuklarýnýn fotoðraflarý inmez oldu. Geriye gözü yaþlý anneler ve çaresiz babalar kaldý... Bu satýrlarý aðlayarak yazýyorum! Roboski anneleri siyaha büründü, siyah dýþýnda hiçbir renk giyemez oldular. Bir umut bekliyorlar; çocuklarýnýn katillerinin cezalandýrýlmasýný istiyorlar, tek talepleri bunlar. Hiçbir özür bunun telafisi olamaz… “Tazminat deðil, çocuklarýmýzýn katillerini istiyoruz”. Roboski’den Bir Okur GÖKYÜZÜNÜ AYDINLATAN 34 YILDIZ 34 ölüden biriymiþim gibi düþün… Yaþým ya 12 ya da 28, inan daha büyük deðil. Ölen 34 candan biriyim. Hangisi deme, sen hangisinin yerine koyarsan iþte kalem senin elinde...Ya öðrenciyim ya da evine ekmek götürmek isteyen gencecik bir yürek iþte. Ama dönemedim evime, karanlýktý her yan… Yýldýzsýzdý gökyüzü ve gece sessizdi. Sonra aniden gecenin karanlýðýný bölen bir ýþýk, kulaklarý saðýr eden bir gürültü koptu...Ve bozuldu gecenin can alýcý sessizliði. Bombalar yaðdýrdýlar üzerimize, paramparça þimdi küçücük bedenim, kanlar içinde. Acý hissetmiyorum bedenimde, bedenimi hissetmiyorum beynimle. Annem, annem nerde? Korkarým karanlýktan gürültüden ve yýldýzsýz gecelerden… Korkarým… Hani daha çocuðum ya daha 12 yaþýndayým ya korkarým! Düþünmedi beni kimse geceden, karanlýktan, ölümden korkar mý diye düþünmediler. Genceciktim hayallerim vardý benim, belki de bir sevdiðim… Bir daha kavuþamayacaðým sevdiðime, dönemeyeceðim okul sýralarýma, arkadaþlarýma, sokaklarýma ve bir daha asla top oynayamayacaðým, kavga edemeyeceðim arkadaþlarýmla... Büyük hayallerim vardý benim… Sabah olmadan dönecektim evime, kazandýðým parayý sayacaktým babamýn eline, kaynayacaktý aþýmýz... Ama kýzacaktý annem, göndermeyecekti artýk beni sýr ardýna, bir yaz baþý tamircide çýrak olarak baþlayacaktým iþe. Annemin gül yüzü solmasýn diye. Ama olmadý... Þimdi hayalsizim iþte. Sadece hayalsiz deðilim, katilsiz bir cinayetim. Ben faili meçhul olmak istemiyorum. Sesinizle ses olun bana, beni üniformalý amcalar bombaladý! Emir büyük yerden diye... Yakalayýn onlarý baþka çocuklarýn, baþka gençlerin, baþka anne ve babalarýn hayallerini de çalmasýnlar ne olur sesiz kalmayýn bu çýðlýðýma... Bulun katillerimi... Adana’dan Bir DÖB’lü 15 TACÝZ, TEHDÝT VE ÜNÝVERSÝTELER Kadýn yada erkek olmanýz farketmiyor. Doðrudan fiziksel þiddete maruz kalsanýz da sadece bunu okusanýz da bu sizi ‘sorumlu’ yapýyor. Yarýn bir gün böyle bir þeye tanýk olduðunuzda arkanýzý dönüp gidecek misiniz? Eðer duyduklarýnýzdan, okuduklarýnýzdan ya da þahit olduklarýnýzdan bir parça rahatsýz oluyorsanýz sesinizi çýkarmanýn vakti geldi. 16 Üniversite denilince akla ilk ne gelir? Genellikle ailelerin gýptayla baktýðý, geleceðin mimarlarýnýn mühendislerinin yetiþtiði, her ailenin çocuðunu göndermek isteyeceði bir okuldur. Bir de giriþ puanlarý yüksek bir üniversiteyi kazandýðý zaman bir öðrenci, ailesinin gözü arkada kalmaz, kendini ve geleceðini kurtarmýþ gözüyle bakýlýr. Eðitimi kaliteli, insanlarý kalitelidir; bir anlamýyla öyle görülür. Ama bu sýrada kimse haberlere yeni yeni yansýyan taciz olaylarýna bakmaz. Geçen senelerde Türkiye’nin sayýlý bir okulunda okuyan bir öðrencinin kadýn öðrencilere yaptýðý tehdit ve þantajlarýn üstü örtülür ve nerdeyse bir yýl sonra iki satýrlýk bir haberi çýkar gazetelere. O olay okullardaki tacizlere ne ilk örnekti ne de son olacak. Her geçen gün bu haberleri duymaya devam edeceksiniz. Geçen günlerde bunlara bir yenisi daha eklendi; ODTÜ’de okuyan bir kadýn öðrenci, okulun mail grubunda bir mail paylaþtý: “Ben ODTÜ’de okuyan bir kadýn olarak, ODTÜ’de okuyan bir adam tarafýndan 1,5 yýldýr taciz ve tehdit ediliyorum. Bu topraklarda yaþayan bir kadýn olarak; taciz ve tehditlerin, tecavüz ve öldürmelere dönüþmeden sesimi sadece bir azýnlýðýn duyacaðýnýn farkýndayým. Aldýðým ölüm ve tecavüz tehditleri yüzünden herhangi resmi bir kuruma baþvurmayý da, sokak ortasýnda tecavüze uðrayan ve devlet korumasýndayken öldürülen kadýn istatistiklerinin güncelliðini bile takip edemez durumda olduðum için reddediyorum.” Son bir kaç yýlda tavan yapan o istatistiklerden haberdarýz hepimiz. Bir ev kadýný olsun, çalýþan bir kadýn olsun, ya da ODTÜ gibi bir okulda okuyan bir kadýn olsun yaþadýklarý ya da toplumun bakýþ açýsý deðiþmiyor. Hatta çoðu zaman bahsi bile geçtiðinde tepki alabiliyoruz. Kadýna her türlü þiddet toplumun tabu olarak baktýðý konulardan olup çýkýveriyor. Kadýn olmak yeterince aðýr gelirken bir de üstüne maruz kaldýðýnýz þiddet ekleniyor. Yoldan geçen herhangi biri tarafýndan þiddete maruz kalabiliyorsunuz; babanýz evden çýktýðýnýzda hesap sorup, geç kaldýðýnýzda aklýna ‘bin bir türlü þey’ geldiði için hýncýný yine sizden çýkartabiliyor; evde kocanýz sizi iþ yerinde çalýþan erkeklerden kýskanýp hem severim hem döverim diye size küçük bir uyarýda bulunabiliyor ya da eylemlerde polisten cop yiyip, üstüne devlet erkanlarý tarafýndan kadýn mýdýr kýz mýdýr diye aþaðýlanabiliyorsunuz. Peki, maruz kaldýðýnýz þiddet size erkekler tarafýndan uygulanýyor diye buna sadece erkek þiddeti olarak mý bakmak gerekir? ‘Erkek deðil mi hepsi ayný’ demek ne kadar doðru? Ayný kadýn arkadaþ mailin devamýnda bunu þöyle açýklýyor: “...Maruz kaldýðým þiddetin salt bir adam tarafýndan üretilmediðinin, kalabalýklar tarafýndan beslendiðinin farkýndayým. Yapýlan her tacizin, insanýn tüm hayatý boyunca gerçekleþtirdiði eylemlerinin hepsi gibi politik olduðunun, tacizciye ve tacize sessiz kalanlarýn anlýk hatalar yapmadýðýnýn, onlarýn politik ve dolayýsýyla da etik olarak suçlu olduklarýný biliyorum.” Gerçekten de bu sadece bir kiþinin yaþadýðý ya da bir kiþinin yarattýðý bir sorun deðildir. Ku- rulu düzen sokakta olsun ya da okulda olsun yozlaþmýþ, çürümüþ, içi boþ bir nesil yaratýyor. Medya tarafýndan beslenen ve aile içi onaylanan bu düþünceler okulda okuyan öðrencilere de sokaktaki genç bir insana da ayýrt etmeden ayný þekilde empoze ediliyor. Sonuç itibariyle iyi bir üniversitede okuyan bir öðrenci de el deymeden paketlenip okula gönderilmiyor. O da, atölyelerde çalýþan gençler de ayný ortamlarda yetiþiyorlar. Dünyaya bakýþ açýlarý okula gelmeden þekilleniyor. Ayný þekilde kadýnlara karþý düþüncelerini de, örneðin kadýný bir meta olarak baþka bir deyiþle tüketici toplum yapýsýndan kalma kullan-at bir eþya gibi- görmeleri vb. okuldan önce kazanýyorlar. Doðalýnda bu bakýþ açýsýný gittikleri her yere taþýyorlar. Ýyi bir okulda okuyabilirsiniz, iyi bir geleceðinizin olacaðýný düþünebilirsiniz. Ya da bir anneyseniz, bir babaysanýz çocuðunuzun kendini garantiye aldýðýný da söyleyebilirsiniz. Ama yarýn bir gün baþýnýza bir þey gelmeyeceðinin garantisini verebilir misiniz? Kimseye karýþmam etmem iþimde gücümde bir insaným demeniz sizi kurtaracak mý? “...Ben tacize uðrayan bir kadýn olarak üzgün deðilim, aðlamýyorum ve korkmuyorum. Çünkü tüm bunlar beni maðdur yapar. Maðduriyeti kabul etmekse, beni sorumlu yapar...” Etrafýmýzda sürekli duyduðumuz, yaþadýðýmýz olaylardan bu sadece küçük bir örnekti. Kadýn ya da erkek olmanýz fark etmiyor. Doðrudan fiziksel þiddete maruz kalsanýz da sadece bunu okusanýz da bu sizi ‘sorumlu’ yapýyor. Yarýn bir gün böyle bir þeye tanýk oldu- ðunuzda arkanýzý dönüp gidecek misiniz? Eðer duyduklarýnýzdan, okuduklarýnýzdan ya da þahit olduklarýnýzdan bir parça rahatsýz oluyorsanýz sesinizi çýkarmanýn vakti geldi. Þiddetin kaynaðý erkek cinsi deðildir. Kadýn polislerden þiddet görmeyeceðinizi mi düþünüyorsunuz? Erkeklerin yaþamadýðý bir dünyada þiddetin olmayacaðýný söyleyebilir misiniz? Böyle bir düþünce ütopyadan öteye gidemez. Bizlerin düþmaný erkekler deðildir, onlarý öcü gibi gösterip sorunun ana kaynaðýný gözden kaçýrmamalýyýz. Kadýnlar üzerindeki bu algý erkek egemen toplumdan kaynaklýdýr, bu doðru. Fakat bu algýnýn sürmesini saðlayan sadece erkekler deðildir. Devlet tüm imkanlarýný bunun kalýcýlaþmasý için zorlar. Çünkü ayakta kalabilmesi için dayandýðý noktalardan biri de budur. Kadýnlara her türlü þiddet kapitalizmden gelir. Kapitalizm kadýnlarý ikincil cins olarak görür, aþaðýlar ve mümkün olduðunca sömürür. Ayakta kalmak adýna onlarý sonuna kadar kullanýrken seslerini çýkarmamalarý için baský ve þiddet uygular. Kadýn öðrenciler de sonuçta geleceðin iþçileri ve emekçileridir. Patronlarýna para kazandýrma aracýdýrlar. Bu yüzden çalýþmaya baþladýktan sonra size ‘bu kadýn iyi bir okuldan geldi, onu daha az sömürelim’ demeyecekler. Belki de ileride patronunuz bir kadýn ola- cak. Mesela Ümit Boyner ya da Güler Sabancý da kadýn deðiller mi? Onlar kadýn çalýþanlarýyla kadýn dayanýþmasý mý yapýyorlar yoksa sýnýflarýna özgü davranýp yine onlarý aþaðýlayýp sömürüyorlar mý? Fiziksel þiddet uygulamasalar da kadýn emekçileri de erkek emekçiler kadar sömüren taraftadýrlar. Bu nedenle þiddet sorunu sadece kadýnlarýn sorunu deðildir. Kadýnlarýn tek baþlarýna mücadele etmeleri yeterli deðildir. Cinsiyet ayrýmý yapmaktan çok bu ‘sorumlu’ luðumuzun bilincine vararak þiddete karþý kendi sýnýfýmýzdan, bizle ayný sorunlarý yaþayan ve ayný þekilde etkilenen kadýnlarla ve ayný zamanda erkeklerle birlikte mücadele yürütmek gerekir. Çünkü sorunun temeli kapitalizmdir ve onu hep birlikte yok edeceðiz. Üniversiteli kadýnlar kadýn sorununun gerçek çözümü için sorumluluk almalý ve örgütlenmeliler. Mücadele içinden erkekleri kovmak, kadýnlarý yalnýzlaþtýrmak yerine onlarý da bunun içine katarak, birlikte mücadele ederek bir sonuca varabiliriz. Merhaba Genç Yoldaþlar; 9 Ekim Che eyleminden sonra burjuvazinin baskýlarý gittikçe arttý. Eylemden sonra kimlik sorgusunun ardýndan polisler okul aracýlýðý ile aileme ulaþtýlar. Aileme Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin yasadýþý eylemler yaptýðýný iddia ederek, eylemde çekilmiþ fotoðraf ve videolar göstererek benim de bu yürüyüþlere katýldýðýmý ve böyle devam ederse ileriki zamanlarda suç iþleyeceðimi, söylediler. Daha sonra ellerinde çikolatalarla evimize kadar geldiler. Bu þekilde Ayýþýðý Sanat Merkezi ve DÖB’e yönelik karalamalarda bulunarak ailem tarafýmdan üzerimde bir baský uyguladýlar. Ama bu baskýlarýn bizi yýldýramayacaðýný onlar da anladýlar. Bir süre sonra hiç beklemediðim bir anda okula tekrar geldiler. Ben dersteyken velimin geldiðini söyleyerek beni çaðýrdýlar. Aþaðý indiðimde velimi beklerken daha önce gelen polislerden ikisini karþýmda buldum. (Gelen velim deðil ÞÝLAN MAÝ polislerdi ve okul idaresi beni “velin geldi” diye çaðýrmýþtý.) Niçin geldiklerini, sorduðumda benim nasýl olduðumu merak ettiklerini söylediler. Konuþmalarý bittiðinde ellerinde getirdikleri poþeti bana vermek istediler. “Bu ne” dediðimde bana hediye getirdiklerini söylediler. Getirdikleri hediyeyi kabul etmeyince bu þekilde bizi etkileyemeyeceklerini anladýlar ve gittiler. O an yüzlerindeki ifadeyi görmenizi çok isterdim. Bu olanlardan sonra onlarýn bizden ne kadar korktuðunu, bizi mücadeleden uzaklaþtýrmak için her þeyi yapacaklarýný bir kez daha görmüþ oldum. Ama onlarýn bu çabalarý bizi hiç bir zaman yýldýrmayacak. BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ... Antep’ten bir DÖB’lü 17 SAÐLIKTA DÖNÜÞÜMÜN EÐÝTÝM AYAÐI Saðlýk alanýnda yapýlan “Saðlýkta Dönüþüm – Kamu Hastaneleri Birliði” gibi uygulamalarýn saðlýkta yarattýðý yýkýmlar, saðlýk alanýnda okuyan öðrencilere de yansýmaya baþladý. Bu süreci üniversitelerdeki Bologna süreci de eklenince saðlýk öðrencilerinin sorunlarý ikiye katlandý. Bu kapsamda Hacettepe Üniversitesi Hemþirelik Fakültesi öðrencileri bir araya gelerek sorunlarýný tartýþtýlar. Öðrenciler uygulama alanýndaki (stajdaki) sorunlarý, Bologna sürecinin saðlýk bölümlerine yansýmasýný, ders saatlerinin yoðunluðu gibi konularý ele aldýlar. Öðrencilerin aile hekimliðinden önce, “Halk Saðlýðý” dersinin stajý için gideceði evler, daha önce belirlenirken; aile hekimliði ile birlikte artýk her öðrenci mahallelerde evleri tek tek dolaþýp hasta arýyorlar. Bu süreçte öðrenciler özellikle yozlaþtýrýlmýþ, geri býrakýlmýþ mahallelere gönderiliyorlar ve bu mahallelerde kimi zaman uyuþturucu çetelerinin evlerine, kimi zaman kadýn ticareti yapýlan yerlere, kimi zaman da çetelerin silahlý çatýþmalarýna rast geliyorlar ve bu olaylar karþýsýnda öðrenciler; böyle durumlarda hiçbir güvencelerinin olmadýðýný, okullarýnýn ve öðretmenlerinin kendilerini bu konuda yalnýz býraktýklarýný düþünüyorlar. Stajlarda ucuz iþ gücü olarak saatlerce çalýþtýrýlan öðrenciler, bu emeðin karþýlýðýný alamýyorlar. Öðrenciler bu sorunlarý dile getirdiklerinde de okul yönetimi bu staj uygulamasýnýn öðrenciler için bir nimet olduðunu belirtiyor. Tabiî ki saðlýk öðrencilerin sorunlarý bunlarla bitmiyor; staj yaparken de hastanelerde çalýþan diðer personellerce eziliyorlar ve onlarla çatýþmalar yaþýyorlar. Bu çatýþmalarda haklý olmalarýna raðmen öðrenciler bunlarý ispat edemiyor ve not kaygýsýndan ötürü seslerini çýkaramýyorlar. Bologna süreci kapsamýnda hemþirelik fakültesine getirilen intörnlük sistemiyle de bir dönem boyunca hastanelerde sadece staj yapacak öðrencilerin, emeklerinin karþýlýðý hiçbir þekilde verilmediði gibi; bu uygulamanýn bir diðer dezavantajý da artan ders yükleri oldu. Neredeyse haftada 40 saate varan derslerin yükleriyle de öðrenciler maðdur ediliyor. Stajlarda sigorta, yol, yemek karþýlanmamakla birlikte, hastanelerde güvencesiz çalýþmak durumunda kalan stajyer öðrenciler, herhangi bir iþ kazasý yaþadýklarý durumda çalýþtýklarý hastane sigorta olmadýðý için buna müdahale edemez duruma geliyor. Tüm bu sorunlarý tartýþan öðrenciler, öðretim görevlilerinin de dahil olacaðý bir panel yapma kararý aldýlar ancak; öðretim görevlerinin iþ yoðunluðu bahanesiyle bu panel gerçekleþemedi. Öðrenciler bu sorunlarýn çözümü konusunda kararlý olduklarýný, gerekirse dersleri ve stajlarý boykot edeceklerini ama bu sorunlarý çözmek için ne gerekiyorsa yapacaklarýný dile getiriyorlar. Geliþmeleri aktarmaya devam edeceðiz. Hacettepe Üniversitesi Hemþirelik Fakültesi Öðrencileri ALL ÝS WELL(HER ÞEY YOLUNDA) 18 27 Aralýk Perþembe günü Çukurova Üniversitesi’nde Ýktisat Kulübü olarak 3 Ýdiots filminin gösterimini gerçekleþtirdik. Aralýðýn ikinci haftasýnda gerçekleþtirdiðimiz Savaþ Ekonomileri adlý panelin etkisinin sürdüðü süreçte film gösterimini yapmak çalýþmalarýmýzýn verimini arttýrdý. Savaþ Ekonomileri panelinde olduðu gibi yoðun katýlýmlý bir film gösterimi oldu. Bu bizlere üniversitede sindirilmeye çalýþýlan, hatta çoðu kez bizler tarafýndan da “sindirilmiþ” olarak görülen gençliðin aslýnda bir çok þeye aç olduðunu, belki de bir þeyler yapmak için bir kývýlcýmýn yanmasýný beklediðini gösteriyor. Gösterimini yaptýðýmýz film, Hindistan’ýn en iyi mühendislik okulunda okuyan Ranço ve arkadaþlarýnýn eðitim sistemini sorgulayýþlarýný, baþlarýndan geçenleri anlatan komedi tarzýnda bir film. Ezberci eðitim sistemine, ailelerin çocuklar üzerinde kurduðu baskýya ve okuldaki not sistemine eleþtirel bakýþ açýþý getirdiði için tüm öðrencilerin izlemesi gereken bir film olduðunu düþünüyoruz. Keyifli geçen saatlerden sonra yeniden baþka bir etkinlikte buluþma dileði ile gösterimimizi sonlandýrdýk. Ç.Ü. Ýktisat Kulübü M A C ÝÞÇÝLERÝ E Þ ÞÝ EYLEMDE Merhaba Genç Yoldaþlar, bir süredir Topkapý Þiþe Cam iþçileri fabrikalarýný iþgal etmiþlerdi. Direniþlerinin 9. gününde sabah erken saatlerde yüzlerce çevik kuvvet fabrikayý ablukaya aldý. Sabah saatlerinde duyulan bu haber üzerine bizler de Genç Emekçiler Birliði olarak haberi duyar duymaz fabrika alnýna gittik ve orada bir iþçi ile yaptýðýmýz röportajý yayýmlýyoruz. -GEB: Biraz süreçten bahseder misiniz? -Fehmi Taþ: Ben burada 15 yýllýk iþçiyim. Þiþe cam fabrikasýnda 570 iþçi çalýþýyor. Bunlarýn 420 tanesi sendikalý. Diðerleri memur statüsünde, 50 kiþi ise geçici iþçi, yani 4C kapsamýnda çalýþýyor. Ýþverenin yapmak istediði buradaki fabrikayý 31.12. 2012 tarihi itibari ile kapatmak. Dolayýsý ile bu tarihte fabrikayý kapattý ve iþ aktimizi fesh etti. Bizim Eskiþehir’e gitme koþulumuz yok. Bizim istediðimiz burada iþverenin hali hazýrda çalýþan fabrikalarý var, 11 tane. Bizi buraya tüm haklarýmýzla birlikte devretsin çalýþalým diyoruz. Ýþveren bunu kabul etmiyor. Eskiþehir’e gelen iþçilere asgari ücret ile iþe baþlatacaðýný söylüyor. Önceki gün yaptýðýmýz toplantýda iþveren Eskiþehir’e gelmek isteyen herkesi götüreceðini, artý 180 lira kira yardýmý yapacaðýný,söyledi. Ama bunu teklif ederken bizim on beþ yýllýk emeðimizin üstüne yatýyor. Burada kalan haklarýmýzdan hiç bahsetmiyor. Bugün sabah erken saatlerde polis baskýn yaptý. Çok yoðun bir þekilde polis gelmiþti. Onlar içeriye girince bizde AJ Lorînên me pêçandine Mezrabotanê Em bê ziman bune bi bejna Dijlê Di dîroka xwede bi xwîn herekiye Ferat Çiyayên me bilind mane ji piyên me re. Li cihên ku me nasname nîþ daye Ji me re digotin terorparêz. em bune xwefroþên welatê xwe Tu caran nehatiye fêmkirin lorîkên dayîka min Ji zimanên xwe aj buye zimanên dina li ajê jiyana xwe ji dest da dayîka min Di zimanekê dinê de. çatýya çýktýk. Kendimizi iþletmeye kilitledik. Bazý arkadaþlarýmýz kendilerini makinelere kilitledi. Bu durumda polis müdahale edemedi. 9 gündür direniþteyiz. -GEB: Bu sürede evi nasýl geçindiriyorsunuz: -Fehmi Taþ: Eve gitmiyoruz. Eþimiz, çocuklarýmýzla ilgileniyor. Hatta bazý arkadaþlarýn çocuklarý bazen çadýrda babalarýyla ders çalýþýyor. -GEB: Peki siz burada hakkýnýzý almak istiyorsunuz, polis size neden müdahale etti: -Fehmi Taþ: Buradaki taþýnmazlarý, büyük makineleri vs. Eskiþehir’e taþýmak istiyor. Haklarýmýzý vermedikten sonra, bizi götürmedikten sonra biz makineleri taþýmayacaðýz ve taþýmanýza izin vermeyeceðimizi söyledik ve makineleri býrakmadýk. Patron ne kadar iyi niyetli olduðunu söylese de, 24 tane aracý fabrikaya sokarak iyi niyetini göstermiþtir. -GEB: Teþþekür ederiz. Ýstanbul’dan GEB’li Ýþçiler SÜRGÜN Aðýtlarýmýz sarmýþ Mezopotamya’yý, Dilsiz olmuþuz Dicle boyu. Fýrat kanlý akmýþ tarihince. Daðlarýmýz hep yüksek kalmýþ ayaklarýmýza, Kimliðimizi gösterdiðimiz her yerde terörist denilmiþ adýmýza Ve kendi topraklarýmýzýn haini olmuþuz Annemin aðýtlarý anlaþýlmamýþ hiç bir zaman Kendi dilinden sürgün edilmiþ baþka dillere Ve sürgünde ölmüþ annem baþka bir dilde.. Adana’dan bir DÖB’lü 19 KAVGADA AÝLEYÝ KAZANMAK Yoðun bir emek harcayarak aileyi kapitalist toplumun en temel birimi olmaktan çýkarýp, devrimin en önemli birimlerinden biri haline getirmeliyiz. Þunu asla unutmamalýyýz ki; bizlerle birlikte ailelerimizi de özgürleþtirecek olan tek þey devrimdir, sosyalizmdir. 20 Devrimci mücadelede en ileri düzeyde örgütlü faaliyet yürüten gençlerden tutun da, “devrim” kelimesini yeni yeni aðzýna almaya baþlamýþ gençlere kadar hemen hemen herkesin ortak bir sorununu ele alacaðýz: Mücadelede aile engeli… Tüm toplumsal sistemlerde olduðu gibi içinde yaþadýðýmýz toplumsal sistemde de ailenin düþündükleri ve çocuklarýna aktaracaklarý egemen sýnýfýn çýkarlarý doðrultusunda þekillenir . Yani aile sistemin en küçük yapý birimidir, bu yüzden emekçi ailelerin sýnýflar savaþýmýnda üstleneceði rol hayati önemdedir. Yani aile hem kapitalizmi kökünden kazýyabilecek hem de bu sistemin devamýný saðlayabilecek bir güçte etkiye sahiptir. Biraz açmak gerekirse her aile çocuðuna kendi bildiklerini aktarmakla, kendince doðru olaný çocuðuna öðretmekle yükümlüdür. Yani bizleri yetiþtiren kiþiliðimizin biçimlenmesini saðlayan ve toplumsal iliþkilere temelden hazýrlandýðýmýz yerdir ailelerimiz. Peki dönüp yaþadýðýmýz coðrafyaya baktýðýmýzda ailelerimize dayatýlan ve ailelerimizin de bizi bu dayatmalar doðrultusunda yetiþtirmeye çalýþtýðý þeyler nelerdir? “Aman ha! Suya sabuna dokunma, sen kendi yoluna bak…”, “Okulunu bitir iyi bir meslek sahibi ol, iþ güç sahibi olduktan sonra düþünürsün istediðini…”, “ Sen þimdi küçüksün aklýn yetmez, baþýný belaya sokayým deme, hepimizi yakarsýn…” vb. örnekler çoðaltýlabilir. Baþta da söylediðimiz gibi ailelerimiz bu sistemin devamlýlýðýný saðlayan en küçük birimler olduðu için ailelerimiz onlara dayatýlan þeyler çerçevesinde bakarlar dünyaya; bizi de buna yöneltmeye çalýþýrlar. Peki gençlik neresinde yer alýyor bu durumun? Gençlik bir yandan devrime kan pompalama görevini üstlenmiþken öte yandan da ailenin gözbebeði, geleceðe yatýrýmýdýr. Yani yýllarca emek verilerek büyütülmüþ ve sistemin aileye , ailenin de kendisine yaptýðý baskýlar sonucunda kendini sisteme ve devlete hizmet etmeye zorunlu hissedecek bir gençlik modeli oluþturulmaya çalýþýlmaktadýr. Ama gelin görün ki artýk gençlik bunlarý kabul etmiyor; ailesinin kendisine verdikleriyle yetinmiyor, her geçen gün devrimci saflara akýn ediyor ve karþýsýnda Che’yi, Denizleri, Sinanlarý buluyor ve onlarýn devrimci mücadelesini örnek alýyor. Gençlik açýsýndan durum böyle olunca elbette ailenin de buna tepkisi oluyor. Bir yandan on yýllardan beri onlara ve topluma aþýlanan düþüncelere aykýrý olan þeyleri kendi çocuklarýndan duymak, öteki yandan da on yýllardýr ödenen bedelleri görmek aileyi bu yaþananlarýn çocuðunun baþýna da gelebileceði korkusuna düþürüyor. Hatta karþýmýza öyle örnekler çýkýyor ki; aile bu konuda taviz vermez bir tavýr almaya baþlayabiliyor, bazen daha ileri gidebiliyor, sýnýflar savaþýmýnda karþý-devrimci bir rol üstlenebiliyor. Bu durumda görüyoruz ki gençliðin üzerine düþen görev ikiye katlanýyor: Bir, kesintisiz bir örgütlenme faaliyeti yürütmek; iki, aileyi ilerletmek ve kazanmak. Peki gençlik bunu nasýl baþaracak? Bu sorunun kesin ve net bir cevabý olmamakla birlikte aileden aileye farklýlýk göstermektedir. Ama unutmamalýyýz ki, annelerimiz de babalarýmýz da birer emekçidir ve emekçiler bu devrimin birer öznesidir; bizim öncelikli görevimiz de onlarý kazanmanýn yol ve yöntemlerini bulmaktýr. Bunun yaný sýra her gencin yapmasý gereken bir þey varsa o da kararlý ve dimdik durmaktýr. Bu yola baþ koyduðunu, geçmiþten aldýðý devrimci mirasý geleceðe taþýyacaðýný ailelere anlatmaktýr. Ailelerin karþýt tutumunun; sistemin her türlü rezillik ve kepazeliðine sessizce göz yummak anlamýna geleceði, her an her saat insanlarý sömüren, katleden, zindanlara atan bu sistemin kabul edilmesi anlamýna geldiði kararlýlýkla anlatýlmalýdýr. Yine de aile devrimci saflarda yer almamýz konusunda taviz vermez bir karþýtlýk içerisindeyse, gençlik de bu konuda taviz vermez bir netlik ve kararlýlýk içerisinde olmalýdýr. Ama bu demek olmuyor ki tüm aileleri karþý-devrimci ilan etmeli ve onlara karþý mücadele içinde olmalýyýz. Ailelerimizi devrimcileþtirmeye, hiç olmazsa bizi olduðumuz gibi kabul etmelerini saðlamalýyýz. Dýþarýda devrim gitgide büyürken ailemizin ricasý üzerine evde oturamayýz; yani devrim ve aile arasýnda kalýp, geri olaný tercih edemeyiz. Yoðun bir emek harcayarak aileyi kapitalist toplumun en temel birimi olmaktan çýkarýp, devrimin en önemli birimlerinden biri haline getirmeliyiz. Antep’teki yoldaþlarýmýzýn evlerini çiçeklerle, çikolatalarla giden polisleri unutmayalým, eðer biz ailelerimizi kazanmazsak burjuvazi bunu en alçak yöntemleriyle gerçekleþtirecektir. Þunu asla unutmamalýyýz ki; bizlerle birlikte ailelerimizi de özgürleþtirecek olan tek þey devrimdir, sosyalizmdir. Ankara’dan Bir Liseli DÖB’lü n e d n ’ i p i T DTCF F Merhaba Genç Yoldaþlar; Ben DTCF’de okuyan DÖB’lü bir öðrenciyim. Hepimizin de bildiði gibi, okuduðum fakültede sürekli çatýþma çýkmaktadýr. Medya durumu “karþýt görüþlü öðrencilerin çatýþmasý” olarak söylese de, asýl sorun özellikle Kürt ve devrimci öðrencilere yönelik saldýrýlardýr. Polislerin yönlendirmesiyle belli dönemlerde faþistler özellikle Kürt öðrencilere, devrimcilere küfür ve tehditlerde bulunuyor ve öðrencilerin buna sessiz kalmamasý ile beraber çatýþma çýkýyor, polisler okula giriyorlar, faþistleri koruma altýna alýp onlarý okuldan çýkarttýktan sonra, devrimci öðrencilerle polisler arasýnda çatýþma çýkýyor. DTCF’de okuyan devrimci öðrenciler çatýþma sýrasýnda okula alýnmazken, ülkü ocaklarý ve diðer üniversitelerden gelen faþistleri özel güvenlikçiler içeri alýyorlar. Bu da okul yönetiminin de faþistler ve polislerle iþbirliði içerisinde olduðunun göstergesidir. Bu çatýþmalar sonrasýnda da devrimci öðrenciler gözaltýna alýnýr ve tutuklanýrlar. Bunun en son örneði de Kasým ayýnda çýkan çatýþmadan bir hafta sonra evleri basýlarak gözaltýna alýnan ve tutuklanarak Sincan F Tipi’ne gönderilen 13 öðrencidir. 29 ve 30 Kasým günleri çýkan çatýþmalardan dolayý okula 7 Aralýk cuma gününe kadar ara verilmiþ ve sýnavlar ertelenmiþti. 10 Aralýk pazartesi okula geldiðimizde bizi ise hiç de þaþýrtmayan bir durumla karþýlaþtýk; DTCF F Tipi adýna yakýþýr “önlemler” almýþtý. Okula giriþ kapýsýnda güvenlikçiler arama cihazlarýyla bizi karþýladýlar. Ýlk önce üstümüzü aradýktan sonra kiþisel haklarýmýza taciz ederek bir de çantalarýmýzý aradýlar. Zaten dýþarýda sürekli beklemelerine alýþtýðýmýz çevik kuvvet ise bu sefer okulun içindeydi. Okulun içinde arkanýzdan her an bir telsiz sesi gelebilir; çünkü okulun içi sivil polis kaynýyor. En son önlemde okulun duvarlarýna demirlikler ekleyip, etraflarýný dikenli tellerle çevirmeleri oldu. Bütün bunlar gösteriyor ki, ben üniversite deðil, F Tipi Cezaevi kazanmýþým. Bütün bunlar karþýsýnda devrimci öðrenciler olarak tepkimizi gösterdik. 12 Aralýk günü sabah okula toplu giriþ yaptýk. Amacýmýz üstümüzü aratmamak, onlarýn uygulamalarýna baþ eðmediðimizi göstermek ve okuldaki diðer öðrencilerin de dikkatini çekmekti. Bunun üzerine güvenlikçiler arkamýzdaki kapýlarý kapatýp, önümüze de çevik kuvveti getirerek bizi sýkýþtýrmak istediler. Kýsa bir arbededen sonra dekan geldi ve kararlý tavrýmýz karþýsýnda okula üstümüzü aratmadan girebileceðimizi söyledi. Bir hafta sonra okula geldiðimizde ise kapýlara X-Ray cihazlarý konmuþtu. Bu da yetmezmiþ gibi, üstümüzü yine arama cihazlarýyla aradýlar. 27 Aralýkta ise, Roboski Katliamý için tiyatro oyunu planlanmýþtý. Oyun için dýþarýdan getirilen projeksiyon cihazý, ses sistemi, tef, saz gibi çalgýlar ve oyun kýyafetleri okula güvenlikçiler tarafýndan alýnmadý. Bunun üzerine Tiyatro Bölümü öðrencileri tefleriyle kapýda eylem yaptýlar. Daha sonra içeri sadece kýyafetler alýndý, orta bahçede tiyatro gösterisi de tef ve saz yerine yemekhaneden alýnan yemek tabaklarý ve çatal kaþýk kullanýlarak yapýldý. DTCF’de baskýlar ne olursa olsun mücadele etmeye kararlýlýkla devam ediyoruz. Baskýlar Bizi Yýldýramaz! DTCF’den bir DÖB’lü Bazen Afrikalý bir çocuk oluyorum Aç bilaç. Bazen Kürdistanlý bir çocuk oluyorum Panzer ezmesin diye koþarken Nefes nefese… Bazen bir tutsak oluyorum 19 Aralýk’ta cayýr cayýr… Ve her seferinde kavga oluyorum Umut umut Çiçek çiçek Sevda sevda Çoðu kez yüz yüze, Göðüs göðüse Yumruk yumruða… Þili’de bir öðrenci çatýþmasýnda, Fabrikada elim kesik halde, Madende göçük altýnda Ya da bekleyen bir Cumartesi Annesi olup aðlarken buluyorum kendimi! Her seferinde de Kavgada buluyorum kendimi! Antep’ten bir DÖB’lü 21 Merhaba Genç Yoldaþlar, Kapitalist düzenin kendi egemenliðini devam ettirebilmek için giriþmediði alçaklýk ve düzenbazlýk yoktur. Düþmanýn kurnaz ve kirli planlarý bazen örgütlü olan kiþileri bile etkisi altýna alabiliyor. Bilinç eksikliðinden kaynaklanan bu tür olaylar, aslýnda daha genel bir sorunu ortaya koymaktadýr. Kapitalist düzen insanlarýn beynine saldýrýyor. Hayallerini dahi çalýyor… Onlarý kendi burjuva kültürüyle etki altýna alarak, gereksiz tüketim alýþkanlýðý yaratmakta, yoksulluk sýnýrýnda olan gençlere lüks ve þaþaalý hayatlarýn reklamýný yapmaktadýr. Oysa hiçbir zaman kapitalist düzende iþçi ve emekçiler öyle bir hayata sahip olamayacaklar, insanlar dizilerden tutun da, filmlere ve daha pek çok þeyle bu yaþam tarzýna özendiriyorlar. Bu saldýrýlarýn baþarýsýzlýða uðradýðý söylenemez çünkü özendirici etkinin verdiði “güzel” hayata ulaþma çabasý bu günkü sistemde mümkün olmadýðý gibi, kiþinin bu durumda uðradýðý hüsran þöyle bir psikoloji yaratabiliyor; bezginlik ve salt boþ vermiþlikle dolu hayatlar... Önünü göremeyen, hayatýndan mutsuz ve yaþama azmini yitirmiþ olan insanlarýn kötü alýþkanlýklar edinmesinin yolu böylece sonuna dek açýlmýþ oluyor. Ýstediði ve mutlu olabileceði dünyayý ancak hayaller dünyasý ile mümkün kýlabiliyor. Ahlak çürümüþlüðünde doruk noktasý olan kulüp ortamlarýnda geçirilen umarsýz vakitler ya da kullanýlan uyuþturucu maddeler, kiþiyi hayallerinde mutlu yapýyor ama gerçekte daha büyük bir bataklýðýn ve çözümsüzlüðün içine sokuyor. Bir zaman sonra bulabildiði tek çözüm, mutlu olabilmek için ancak bu uyuþturucu maddelerini kullanmalarý oluyor. Aslýnda bu gerçeði görmemek için bir kaçýþtýr. Böylece gençler içinde yaygýnlaþtýrýlan bu yoz kültür gençliðin tüm enerjisini almakta, onu hayaller aleminde yaþatarak içinin boþalmasýna sebep olmaktadýr. Her bireyin düþlediði güzel ve mutlu bir yaþam kapitalizmde mümkün deðildir. Çünkü bütün çürümüþlüðün sebebi kapitalizmdir. Ezilen ve sömürülen halk, genç emekçiler ve öðrenciler ancak paylaþýmcý bir toplumla, yani sosyalizmde insani bir hayat sürebilir. Kapitalizmin yaratmaya çalýþtýðý boþ vermiþ ve bezgin kitleler oluþturma çabalarýna karþýn; “sosyalist gençlik” savaþçý ve istediðini alabilen bireyler yaratma çabasý içinde, daha üst bir toplum için alýnteri dökmekle meþguldür. Kurulacak olan sosyalist toplumun savaþçý ve atýlgan bireylere ihtiyacý vardýr. Genç emekçiler, öðrenci gençlik ve proletaryanýn savaþ azmi, bugünü yadsýyacak ve sosyalist toplumu kuracaktýr. Zafer yakýn ve onun bir parçasý olmaksa kaçýnýlmazdýr. STAJ SÖMÜRÜSÜ Merhaba Genç Yoldaþlar; 22 Ben Ankara’da okuyan bir meslek lisesi öðrencisiyim. Sizlere meslek liselerinin sorunlarýndan bahsetmek istiyorum. Bütün meslek lisesi öðrencileri 4. sýnýfa geldiklerinde staj yapmaya baþlarlar. Mesleki eðitim stajlarý iþverenler için çok iyi bir durumdur; çünkü, bu ucuz iþgücüdür. Ýþyeri sahipleri gerektiðinden fazla öðrenci alýr ve iþ yerindeki baþka iþleri yapmaya zorlarlar. Eðer bu iþleri yapmazsanýz ya kovulursunuz ya da staj dosyanýzda “Stajý tamamlamadý.” yazar ve mezun olamazsýnýz. Bu verilen iþler genç kadýnlar ve erkekler için ayrýlmýþtýr. Erkekler için yük taþýmak, tuvalet temizlemek; kadýnlar içinse temizlik, çay ve yemek yapmaktýr. Kadýn öðrencilerin bir diðer sorunu ise staj yapacak yer bulamamasýdýr. Ýþyeri sahipleri genellikle erkek öðrencileri iþe alýr ve bir kadýn öðrenci kýrk GEB’li Bir Ýþçi erkek öðrenci arasýnda ne kadar rahat çalýþabilir? Çalýþtýðýnýz yerde haftada üç gün boyunca, orada kaç saat çalýþýlýyorsa çalýþýrsýnýz ve size aylýk sadece 80 tl ödenir. Bizler için önemli olan ödenen 80 tl deðil, okulda öðrendiðimiz mesleki bilgimizi kullanmak ve emek vermek önemlidir. Kapitalizm öðrencilerin teorik alanda öðrendiklerini pratiðe dönüþtürmesini engellemekte ve niteliksiz eleman yetiþtirilmesini teþvik etmektedir. Bizler sesimizi Genç Yoldaþ aracýlýðýyla bütün okurlara duyurmak istedik. Nitelikli eðitimin ve emeðin karþýlýðýnýn devrimle saðlanabileceðini biliyor ve tüm gücümüzü devrim yoluna adýyoruz. Ankara’dan Meslek Liseli bir DÖB’lü FİLM TANITIM ATEÞKES- JOYEUX NOEL Alman Teðmen Horstmayer: Karýnýzýn durumunu dün gece öðrendim. Ýsterseniz ona mektubunuzu ulaþtýrabilirim. Fransýz Teðmen Audebert: Bunu neden yapasýnýz ki? Yakalanýrsanýz… Horstmayer (sözünü keser): Bir mektup savaþý kazanmamýzý engellemez. Hem Paris’i aldýðýmýzda ve savaþ bittiðinde, bize Rue Vavin’de bir içki ýsmarlarsýn. Audebert: Bir içki içmek için Paris’i iþgal etmenize gerek yok. I. Dünya savaþý sýrasýnda Fransýz cephesinde Alman, Fransýz ve Ýskoç askerlerinin müziðin etkisi ile Noel gecesinde kardeþleþmesini anlatan, yaþanmýþ bir olaydan esinlenerek yapýlmýþ bir film. Alman cephesindeki askerlerden biri olan Sprink ünlü bir tenordür. Sevgilisi Anna noel gecesini onunla geçirebilmek için Veliaht prensini cephede konser vermeye ikna eder ve cephe yakýnlarýnda bir çiftlikte üst rütbelilerin katýldýðý bir eðlence düzenlenir. Sprink’te konser vermek için cepheden alýnýr, eðlence yerine çaðrýlýr. Orada þarkýlarýný okuduktan sonra cepheye gidip, oradakilere de þarký söylemeye karar verirler, bu sýrada Ýskoçlar gayda çalýp, türkü söyleyerek eðlenmekte ve bu diðer cephelere moral bozukluðu saðlamaktadýr. Sprink gelip þarkýya baþladýðýnda Ýskoçlar da onlara kulak veririler ve bir süre sonra gayda ile eþlik etmeye baþlarlar. Sprink bunu duyunca tarafsýz bölgeye çýkar, ortaya bir çam aðacý býrakýr ve kimse ona ateþ etmez. Böylelikle zirve toplanýr ve bir geceliðine ateþkes yapmaya karar verirler. O gece karþý cephedeki askerler birbirleri ile her þeylerini paylaþýr.. Ateþkes bittiðinde herkes cepheye geri döner, ama artýk eskisi gibi savaþmak kolay olmayacaktýr. Kim için ve neden dün kardeþleþtikleri insanlarý vuracaklarýný, sorgulamaya baþlarlar. O günden sonra birkaç kez daha ateþkes ilan edebilmek için farklý taraflardan bahaneler öne sürülür ve bu durum üst rütbeliler tarafýndan fark edilince cephelerin daðýtýlmasýyla son bulur. Savaþýn kapýda olduðu, sýnýf kardeþlerimize deðil de kendi burjuvazimize silahlarý doðrultmamýz gerektiði þiarýný her alanda dile getirmemiz gereken böylesi bir süreçte, gerçekte yaþanmýþ bir kardeþleþmeyi ele alan bu filmin mutlaka izlenmesi ve izletilmesi gerektiðini düþünüyoruz. 23 Kitap Tanıtım KOMÜNÝST ENTERNASYONAL’DE KADRO SORUNU ÜZERÝNE Yazarlar: E.Yaroslavski, L.Slepov, A.Krayevski 24 “Komünistler, öteki proleter Partilerinden yalnýzca þunlarla ayrýlýrlar: Bir yandan ülke proleterlerinin çeþitli ulusal savaþýmlarýnda, milliyetten baðýmsýz, tüm proletaryanýn ortak çýkarlarýný vurgular ve bunlarý öne çýkarýrlar. Diðer yandan iþçi sýnýfýnýn burjuvaziye karþý savaþýmýnýn geçtiði çeþitli geliþme aþamalarýnda, her zaman, tüm hareketin çýkarlarýný temsil ederler. Komünistler, demek ki, pratik olarak, bütün ülkelerin iþçi Partilerinin en kararlý, daima ileri itici kesimidirler; teorik olarak, proletaryanýn diðer kitlesinden önce hareket hattýný, koþullarý ve proleter hareketin genel sonuçlarýný kavrama üstünlüðüne sahiptirler.”* Komünistleri diðer partilerden ayýran þey nedir sorusuna Marx ve Engels Komünist Manifestoda bu cevabý vermekteler. Elimizdeki kitap da Komünist partilerin kadrolarýnýn yetiþtirilmesi ve geliþtirilmesi sorununa cevap arýyor. Bu arayýþta ele aldýðý konularý þöyle özetlemek mümkün; Parti Komünistten Ne Ýstiyor? Kadrolarýn Seçimi Teþvik ve Daðýlýmý, Kadro Siyasetinin Bazý Sorunlarý Üzerine… Bir komünistin sahip olmasý gereken nitelikler, Komünistin Parti ile iliþkileri gibi konular ayrýntýlý olarak ele alýnarak, bir kadrodan her zaman geçerli olan temel taleplerin neler olduðu ortaya konuluyor. Her komünistin kendini Marksist-Leninist eðitim, disiplin, Enternasyonal eðitim gibi konularda yetiþtirmek için çabalamasý gerektiði vurgulanýyor. Bir komünistin özel yaþamýnda olsun, toplumsal mücadelede olsun içinde bulunduðu hareketin ileri bir örneði olmak durumunda olduðu belirtiliyor. “Komünistin yaþamýndaki özel olan þeyin onun toplumsal çalýþmasýyla, komünizmin programý uðruna mücadelesiyle iç içe geçmiþ olmasý, özel yaþamýný toplumsal yaþamýyla yekpare, uyumlu bir bütün içinde birleþtirmeyi bilmesi; istenen iþte budur.” Lenin, devrimin zaferi için bir mücadele örgütünün ve iþçi sýnýfýnýn içinden çýkmýþ savaþkan genç kadrolarýn ne denli önemli olduðunu ortaya koyuyor. “Genç güçlere gereksinim var. Burada insan olmadýðýný söylemeye cesaret eden herkesi doðrudan duvara daya- mayý tavsiye ederim. Rusya’da sayýsýz insan var, yeter ki geniþ yürekli ve cesur, cesur ve geniþ yürekli ve bir kez daha cesur bir þekilde, onlardan korkmadan, onlarý kazanmak için gençlik arasýnda propaganda yürütülsün.” Özetlemek gerekirse Komünist Enternasyonal’de Kadro Sorunu Üzerine kitabýnda yazarlar Marksizm-Leninizmin ustalarýnýn gösterdiði yollar çerçevesinde Kadro sorununu inceliyorlar. Kadro sorunu örgütlenme ve örgütün sýnýf mücadelesindeki görevleri gibi konularla doðrudan ilgili bir sorundur. Dolayýsýyla bu kitap da her devrimcinin okumasý ve üzerinde tartýþmasý gereken bir yapýt olarak karþýmýzda duruyor. *Komünist Parti Manifestosu
Benzer belgeler
Merhaba Genç Yoldaş!
devrimden hemen sonra tüm otoritenin ortadan kaldýrýlmasýný isterken, bir
devrimin kendi otoriterliðine bile
karþýtlýk oluþtururlar. Onlara Engels’in sözleriyle cevap verebiliriz:
“bir gemiyi, bir ...