mayıs-haziran 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği
Transkript
Kemaliye (Eğin) Kanyonları Babalar günü kutlu olsun. e-mail: [email protected] web sitemiz: http://ankaraagindernegi.org MAYIS-HAZİRAN 2013 ağın DÜȘÜN VE SANAT DERGİSİ Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Yayınıdır Mayıs-Haziran 2013 Yıl:27 Sayı: 257-258 Baskı Tarihi: 10/07/2013 *** Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Adına Sahibi Ahmet ÇETİN *** Genel Yayın Yönetmeni Dr. Ahmet Nihat DÜNDAR *** Yazı İșleri Müdürü Mustafa Kamil ATEȘ *** Yazı Kurulu Mevlüt ÖKSÜZOĞLU-Samettin AKBAȘ Alper BİLGİN - Ahmet DEMİRKOL-Mehmet UĞUR İletișim: Ömer ÖZTÜRK *** Yönetim Merkezi: Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Hoșdere Caddesi, Akasya Apt. No: 41-2 A Y.Ayrancı / ANKARA Tel: 0 312 426 75 90 Faks: 0 312 438 41 96 *** Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği, PTT 101843 no.lu Çek Hesabı T.C. Ziraat Bankası Ankara Yukarıayrancı Șb. IBAN No: TR26 0001 0008 3239 7751 6850 06 Hesap No: 39775168-5006 Yukarıayrancı- ANKARA *** İzin alınarak alıntı yapılabilir. Gönderilen yazılar yayımlansın, yayımlanmasın iade edilmez ve telif ücreti ödenmez. Dergide yazının yayımlanması yazarın görüșünün paylașıldığı anlamına gelmez. Yazılardaki fikirler yazarlarına aittir. *** Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın *** Grafik-Tasarım A. Fuat ATEȘCİ Armonia Reklam Ajansı 0 312 221 06 38 *** Baskı HAS-SOY Matbaacılık Bas. Tas. Tan. Ltd. Ști. İvedik O.S.B. Matbaacılar Sanayi Sitesi 1515. Sok. E Blok No: 26 Yenimahalle - ANKARA Tel: 0 312 341 59 94 / 384 03 04 *** Ağın Düșün ve Sanat Dergisi muhabirleri Ağın - Suat UYANIK • İstanbul - Ahmet SAMUR İzmir - Akın ERGÜL • Malatya - Sait YALÇIN *** Ön Kapak Güncel Konular *** Arka Kapak Tarım Bülteninden İ Ç İN D E K İL E R Türk Gençliği .....................................................3 Dr. Ahmet Nihat DÜNDAR İçimizden Biri (T.İlhami TURAN)...........................6 Mustafa Kamil ATEȘ Ağın Belgeseli ................................................10 Bülent UĞUR Ağın Kaymakamı ile Söyleși.............................13 Bülent UĞUR Ağın Gelenekleri .............................................16 Andiri (Șiir) .....................................................19 Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI Ekirek’li Șemsettin Efendi ..............................20 Nihat ERTUĞRUL Savaș ve Barıș ...............................................21 M.Cavit ALPASLAN Ağın’da Sinema Tarihi......................................25 1937 Gezi İlanı................................................26 Mırat’lara Gezi................................................27 Ahmet SAMUR Kısa Kısa Haberler..........................................29 Evlenmeler.......................................................30 Doğumlar, Ölümler..........................................31 Türk Gençliği... Dr. Ahmet Nihat DÜNDAR Büyük önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK en çok onlara güvenmiş, inanmış ve onlara: “Cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve kültür ile insanlık değerinin, vatan sevgisinin en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz. Bir gün ulusu sizin gibi beni anlamış gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve mesudum. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Vatan’ın bütün ümidi ve geleceği size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Bu belli. Fakat zekânı unut! Daima çalışkan ol... diyerek onlara her koşulda güvenini dile getirmiştir. İşte İstatistiklerle Türk Gençliği Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı” nedeniyle “İstatistiklerle Gençlik, 2012”yi yayınladı. Yayında, ülkemizdeki genç nüfusun (15-24 yaş grubu) temel özelliklerini ortaya koyan istatistiklere yer verildi. Mayıs Haziran : 2013 Türkiye nüfusunun %16,6’sı gençtir Ülkemizin toplam nüfusu 2012 yılı sonu itibariyle 75 627 384 kişi olup bunun %16,6’sını (12 591 641 kişi) gençler oluşturmaktadır. Genç nüfus oranı 1935 yılında %15,1, 1980-2000 yılları arasında ortalama olarak %20 iken bu yıldan sonra azalma eğilimi göstermiştir. Genç nüfusun %51,1‘ini genç erkekler, %48,9’unu ise genç kadınlar oluşturmaktadır. Gençlerin toplam nüfus içindeki oranı, 2075 yılında %10,1’e düşecektir Nüfus projeksiyonlarına göre, 2023 yılında genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %15,1’e, 2050 yılında %11,7‘ye, 2075 yılında ise %10,1’e düşeceği tahmin edilmektedir. Seçilmiş ülkelere göre genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranı incelendiğinde, 2011 yılında 1524 yaş grubundaki genç nüfus oranının yüksek olduğu ülkelerden birinin Türkiye (%16,8) olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği üye ülkeleri ortalamasına göre genç nüfus oranı %11,8 iken, Amerika Birleşik Devletleri’nde %14,1 ve Kanada’da %13,3’tür. Bu oran, 2010 yılında Brezilya’da %17,2 ve Meksika’da %18,3’tür. 3 Yükseköğretimde net okullaşma oranı (18-22 yaş grubu) %35’tir Yükseköğretimde 2011/’12 akademik yılında net okullaşma oranında cinsiyete göre fark görülmemektedir. Yükseköğretime devam eden gençlerde (16-24 yaş grubu) cinsiyetler arasında en önemli fark, ön lisans programında görülmektedir Lisans, lisansüstü ve tıpta uzmanlıkta 2011/’12 akademik yılında belirgin cinsiyet farkı görülmez iken, cinsiyet farkı en çok ön lisans eğitiminde görülmektedir. Örgün ön lisans programında genç erkekler (%62,5), açık öğretim ön lisans programında ise (%62,1) genç kadınlar daha fazladır. Genç işsizlik oranı 2012 yılında %17,5’tir 2012 yılında toplam nüfusun işgücüne katılım oranı %50, işsizlik oranı %9,2 ve tarım dışı işsizlik oranı %11,5 iken, gençlerde işgücüne katılım oranı %38,2, işsizlik oranı %17,5 ve tarım-dışı işsizlik oranı ise %20,8’dir. İşsizlik oranı genç erkeklerde %16,3, genç kadınlarda ise %19,9‘dur. Tarım-dışı işsizlik oranı ise genç erkeklerde %18,4, genç kadınlarda %26,1’dir. 2011 yılında anne ve babalar, 13-25 yaş grubundaki çocukları ile en çok arkadaş seçiminde (%33,7) problem yaşamaktadır. Çocuklarının harcama ve tüketim alışkanlığında problem yaşayan anne ve babaların oranı %30,6, kılık kıyafet tarzında problem yaşayanların oranı %29,4, yemek ve ev düzeni alışkanlığında sorun yaşayanların oranı ise %23,3’tür. Gençler ise anne ve babaları ile en çok harcama ve tüketim alışkanlıkları konusunda problem yaşamaktadır 2011 yılında 18-25 yaş grubundaki gençler, anne ve babaları ile en çok harcama ve tüketim alışkanlıkları konusunda problem yaşamaktadır. Yemek ve ev düzeni alışkanlıklarında problem yaşayan gençlerin oranı %24,5, arkadaş seçiminde problem yaşayanların oranı %22,7, kılık kıyafet tarzında problem yaşayanların oranı ise %22,4’tür. Gençlerin %14,8’i fazla kilolu, %3,8’i ise obezdir 2012 yılında gençlerin vücut kitle indekslerine göre %69,2’sinin normal değerlerde olduğu görülmektedir. Gençlerin, %14,8’i fazla kilolu, %3,8’i obez iken %12,2’si düşük kiloludur. Genç nüfusun %14,2’si evlidir Gençlerin %8,6’sı alkol kullanmaktadır Ülkemizde genç nüfusun %14,2‘si evlidir. 2012 yılında genç erkeklerin %5,5‘i, genç kadınların ise %23,2’si evlidir. Genç nüfusun evlenme oranı yıllara göre düşme göstermekle birlikte, evlenmede cinsiyetler arası fark hala çok yüksektir. Ortalama ilk evlenme yaşı erkekler için 26,7 iken, kadınlar için 23,5’tir. Hiç alkollü içecek kullanmamış olan gençlerin oranı, 2010 yılında %83,9’dur. Alkol kullanan genç erkeklerin oranı (%14,7), genç kadınların oranından (%2,8) yaklaşık 5 kat daha fazladır. Gençlerin %18,6’sı 14 ve daha küçük yaşta iken ilk kez alkollü içecek denemiştir. Yaşamının herhangi bir döneminde eşinden ya da birlikte yaşadığı kişiden fiziksel ya da cinsel şiddet görmüş genç kadınların oranı %35,3’tür 2008 yılında, yaşamının herhangi bir döneminde eşinden ya da birlikte yaşadığı kişiden fiziksel ya da cinsel şiddet görmüş kadın oranı %41,9‘dur. Bu oran, genç kadınlarda %35,3’tür. Son 12 ay içerisinde eşinden ya da birlikte yaşadığı kişiden fiziksel ya da cinsel şiddet görmüş kadın oranı 13,7 iken bu oran genç kadınlarda %21,3’tür. Anne ve babalar, gençler ile en çok arkadaş seçimi konusunda problem yaşamaktadır 4 Gençlerde internet kullanım oranı %67,7’dir 2012 yılında, genç erkeklerin internet kullanım oranı %80,6 iken, genç kadınlarda bu oran %55,4’tür. Gençlerin%24,1’i sıklıkla kitap okumaktadır 2011 yılında, gençlerin sosyal ve kültürel faaliyetleri değişik alanlarda incelendiğinde, gençlerin %52,2’si ara sıra kitap okurken, %24,1’i sıklıkla kitap okumaktadır. Gençlerin %52,5’i ara sıra gazete okurken, %26,4’ü sıklıkla gazete okumaktadır. Bar, gece kulübü vb. yerlere gitme alışkanlığı olan genç oranı %14,4’tür. 2013 : Mayıs Haziran Mutlu olduğunu beyan eden gençlerin oranı %64,6’dır Gençlerin %69,6’sı, 2011 yılında mutlu olduğunu beyan ederken, bu oran 2012 yılında 5 puan düşerek %64,6 olmuştur. 2011 yılında gençlerin %5,4’ü mutsuz olduğunu beyan ederken, 2012 yılında bu oran %9,4’e yükselmiştir. Gençlerin umutludur yaklaşık %84’ü gelecekten Genç erkeklerin %83,2’si, 2012 yılında umutlu olduğunu beyan ederken, genç kadınların %84,2’si umutlu olduğunu beyan etmiştir. Umut oranı 25 ve daha üstü yaştaki yetişkinlerde, gençlere oranla daha düşüktür. GEZİ PARKI OLAYLAR… İLE BAŞLAYAN SON Atalarımız diyor ki: İnsanlar EN BÜYÜK HATAYI en güçlü olduğunu ZANNETTİĞİ DÖNEMDE yaparlar… Yani hata yapmamak için kendini güçlü, vazgeçilmez ve karşı konulmaz zannetmeyeceksin, hep empati yapıp kendini karşındakilerin yerine koyacaksın… Bazılarına göre son zamanlarda insanlar korkmuştu, insanlar sinmişti, insanlar tüm tahriklere rağmen uyumluydu…. Ülkemizde yaşanan son olaylar herkesi üzdü. Herkesi gerdi… Her yer gaz ve su… Evine gidemeyen, dinlenemeyen, kendi özel sorunlarına zaman ayıramayan genç ve deneyimsiz polisler… Emirler, emirler, emirler… Korkunun yarattığı büyük bir kaos… Oysa Demokratik ülkelerde POLİS GÜVEN ve DESTEĞİNİ halktan alır. Polis temel hak ve hürriyetlerin korunması ve kullanılmasına yardımcı olur… Son günlerde polisin muhatap olduğu iddialar ve ithamlar hepimizi üzmüş, onarılması zor izlerin doğmasına yol açmıştır. Geçmiş deneyimlerimiz, zaman içinde herkesin bir kenara çekileceği, sonuçta ihalenin polis üzerinde kalacağı yönündedir. Bu hep böyle olmuş Türk Polisi 1960’lı yılların izlerini yeni yeni silmeye başlarken halkla karşı karşıya kalmıştır. Kanaatimiz o dur ki Türk Polisi Terörün bitirilmesi amacıyla Teröriste bile açılım yapıldığı bir ortamda kendi halkına karşı yalnızca yasaları uygulamalı, hukuk Mayıs Haziran : 2013 kuralları içinde kalarak ve desteğini halktan alarak, halk için yapmalıdır… Türk Polisi; Suçu önleme, suç işlendiğinde suçluları usulüne uygun şekilde yakalama ve adli merciiler önüne çıkarma, halka yardım etme olarak özetlenebilecek görevlerini hukuk kuralları içinde kalarak yapmalı, kimsenin kin, nefret ve düşmanlığını kazanmamalıdır. Bugün büyük bir çoğunluğu sokaklarda olan bu gençler bizim GELECEĞİMİZ, * Onlar bizim en büyük YATIRIMLARIMIZ, * Onlar bizim GURUR KAYNAĞIMIZ… * Onlar bizim ÇOCUKLARIMIZ … * Onları da yaptıklarımızın doğru olduğuna inandırmak, ikna etmek, bize güvenmelerini sağlamak zorundayız… * Onlar da bizimle birlikte yaşıyorlar. Onların da fikirlerine değer vermeliyiz…Hep ben bilir, ben yaparım la olmuyor… DOLDUR PINAR DOLDUR (Gelin Ağlatma Türküsü) Atlar eyerlendi anam,geldi kapıya Kız cehizin topla anam,doldur terkiye Şimdi kızlar başlar anam,yanık türküye Doldur pınar doldur anam,ben gider oldum Anamı babamı anam terk eder oldum Anam yoğurdunu anam ayran eylesin Çıksın yücelerden anam seyran eylesin Anamın oğlu var anam,beni neylesin Doldur pınar doldur anam,ben gider oldum Anamı babamı anam terk eder oldum Altın Tas içinde anam,kınam ezildi Şimşir tarağıyle anam,zülfüm çözüldü Benim yazım anam,yadellere yazıldı. Doldur pınar doldur anam,ben gider oldum Anamı babamı anam terk eder oldum Anama deyin ki anam,gele yanıma Saya altınımı anam,vere elime İşte gidiyorum anam,yarin evine Doldur pınar doldur anam,ben gider oldum Anamı babamı anam terk eder oldum 5 İçimizden Biri Tahir İlhami TURAN Mustafa Kamil ATEŞ K.ATEŞ : Ankara Ağın Derneği’ne İzmir’den gönderilen, İçimizde Yaşayan Değerlerimiz-1 isimli dosya ulaştı. Bugüne kadar tanışma şansına ulaşamadığım değerli bir büyüğümüz, Udi Bestekar sayın Tahir İlhami TURAN ile ilgili bilgilerin bulunduğu dosyayı incelediğimde heyecanlandım. Karşımda 34 tane bestesi olan, bunlardan 7 tanesi TRT repertuarında bulunan bir bestekar hemşerimiz bulunuyor. 82 yaşındaki büyümüzü dergimiz aracılığıyla benim gibi tanımayanlara tanıtmak istedim. Allah uzun ömürler vesin, kendisiyle görüşmemde aşağıdaki röportaj fikrimi kabul ettiler. Şimdi soruyorum.Tahir İlhami TURAN kimdir? Ailenizi, kardeşlerinizi tanıtır mısınız? İ.TURAN: Niksarlıgil Eşrafından Hacı Ahmet kızı Şadiye Hanım ile Reşit Kavas torunu Komiser Fikri Turan’ın 4 çocuğunda 2 . siyim. Rahmetli kız kardeşlerimden ablam Saadet Turan,küçüğüm Emekli İlköğretim Müfettişi Lütfi Uzunoğlu’nun eşi Melahat Uzunoğlu, 4.kardeşim emekli yüksek sağlık İdarecisi Gündüz Turan’dır. Ankara’da Lise 1-2 Ankara Atatürk Lisesi,son sınıf ise Gazi Lisesinde tamamladım.1953 yılında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesini kazandım. Bu fakülteyi Milli Savunma Bakanlığı bursu ile okuyarak 1957 yılında mezun oldum.1958 yılında Ankara Veteriner Akademisini bitirdim. K.ATEŞ: Eğitim ve öğretim yaşamı tamamlanmış oldu. Çalışma hayatı başlıyor.Milli Savunma Bakanlığın’dan burslu olmanız, iş arama gerektirmeyecek, Silahlı Kuvvet’lerde göreve başlıyacağınız anlamına geliyor. Çalışma hayatınız, Veteriner Hekim olarak Teğmen rütbesiyle Muvazzaf Askerlik başlamış oluyor.Görev yerleriniz nereler oldu? İ.TURAN: İlk görev yerim, Erzurum Dumlu 51.Tümen Komutanlığı Veteriner Bölüğü (1958-1961), Ankara Askeri Veteriner Ana Depo Komutanlığı (1961-1967),Gelibolu 2.Kolordu Komutanlığı Gıda Kontrolüğü (1967-1971),Erzurum 3. Ordu Levazım Amirliği (1971-1973), Balıkesir Ordu Donatım Okulu Gıda Kontrol şubesi (19731982), Ankara Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulunda müfettiş olarak görev yaptım (19821983). 1983 yılında Albay rütbesinde iken kendi isteğimle emekli oldum. K.ATEŞ: Mesleğinizi kazanmak ve belirli bir ekonomik gelire sahip olduğunuza göre ,yuva kurma yani evlilik dönemi gelmiş oluyor. Eşinizi, çocuklarınızı tanıtır mısınız? K.ATEŞ: Sizin çocukluk yılları,öğretim yaşamınız nasıl ve nerelerde geçti. Babanızın Emniyet mensubu olması nedeniyle sık sık görev yeri değişikliği olmuştur.Bu dönemler nerede geçti? İ.TURAN: 1931 Ağın doğumluyum. Öğrenim hayatına Ankara Çankaya İlkokul’unda başladım,2 ve 3.sınıfları Ağın,4-5 sınıfları tekrar Ankara Çankaya ilkokulu’unda tamamladım. Ortaokul yıllarımın tümü Elazığ Ortaokul’unda geçti.Babamın görevi nedeniyle Lise’de tekrar 6 İ.TURAN: 1970 yılında Günay Hanımla evlendim.Kendisi lise mezunu olup,ev hanımıdır.Bu evlilikten 2 tane çocuğum oldu.Çocuklarımdan Fikri Hayrun Turan 1971 doğulu olup,bekardır.Diğer çocuğum 1973 doğumlu Mehmet Haldun Turan bekardır.Çocuklarımın ikisi de İktisat Fakültesi mezunu olup serbest çalışıyorlar. Dayanıklı Tüketim Mallları bayilikleri var. K.ATEŞ: Şimdi sizin meslek dışı görünmesine rağmen zevk aldığınız, mutlu olduğunuz uğraşınız olan müzik konusuna… Bu 2013 : Mayıs Haziran uğraşınız nasıl başladı. Müzikle ilgi özgeçmişinizi, anlatır mısınız? İ.TURAN: 17 Nisan 1931 Elazığ Ağın Merkez ilçe doğumluyum. Ağın - Eğin - Arapkir üçgeninin oluşturduğu “bir yörenin kültür ve ezgileriyle çocukluğumu, yaşadım. Malatya’lı Fahri KAYAHAN, Erzurum’lu Kemani Haydar TELHÜNER, Diyarbakır’lı Celal GÜZELSES ve yöresel düğünlerde dinlediklerimle kendime küçük çapta bir dağarcık edindim. Annemin, sesi güzeldi, dayım merhum emekli öğretmen Kemal NİKSARLI keman ve ud çalardı. Eğin’li olan Vecdi BİNGÖL Sadettin KAYNAK ikilisinin muhayyer ve hüseyni ağırlıklı eserleri “bilinir ve söylenirdi. Babam Cumhurbaşkanlığı Köşkünde emniyet komiseri, olarak görev yapmakta idi İlkokul 1’i Ankara Hamamönü İsmet paşa İlkokulun’da, 2-3’ncü sınıfları Ağın’da okudum. 2’nci dünya harbi nedeniyle babam tayakkuz dönemi yaşayan ülke ortamında böyle münasip görmüştü. Savaşa girme tehlikesi azalmaya başlayınca bizi tekrar Ankara’ya aldı ve Çankaya’ya yerleştik. İlkokul 4 ve 5 orda okudum Babamın nakli nedeniyle ortaokulu Elazığ’da okudum. Gene ayni sebeple Ankara Gazi Lisesi eğitim yuvam oldu. 6 nüfuslu bir aile idik. Babamın muhalefetine rağmen aileye yük olmamak için Askeri Veteriner Okuluna girdim. Babam Atatürk dönemindeki müzikli sofraların yakın tanığıydı. Sesi güzel olmamasına rağmen o dönemin taş plaklarına mal olmuş birçok ezgileri mırıldanmasına kulak misafiri olurdum. Ancak benim musikiye yönelmeme şiddetle karşıydı. Dayımın hediye ettiği ağız mızıkası ve mandolinle ortaokul ve lise çağlarım geçti. Notayı ortaokulda tanıdım, lisede ise müzik dersi yoktu. Ancak Gazi Lise’sinde Fransızca öğretmeni merhum Muhtar ATAMAN’ın kurduğu klasik koroda Itri ve Dede Efendi’yi meşk etme fırsatı buldum. Askeri Veteriner Okulu Dışkapı Yıldırım Beyazıt Öğrenici Yurdu ile iç içeydi. Tanınmış güfte yazarlarından M. Turan YARAR ve Rauf YEKTA Beyin torunu Yavuz YEKTA Veteriner Fakültesi, son sınıfta idiler. Yavuz YEKTA’nın çalıştırdığı Klasik Mayıs Haziran : 2013 koroya korist olarak girdim. Ağabeylerim mezun olunca koro kapandı. 1954 yılında Yenimahalle’deki komşularımızın sünnet düğününde o zamanlar Necdet TOKATLIOĞLU’nun nişanlısı olan (daha sonra eşi) Birgül Hanım Efendi ile tanıştım. Halen devam etmekte olduğu Vedia TUNÇÇEKİÇ Türk Sanat Müziği (TSM) korosuna benim de katılmamı tavsiye etti. Babam 1 yıl önce vefat etmişti. Musiki dünyasına, daha rahat girmeye çalışırken bir taraftan da tahsilime devam ediyordum. Hayalimde yaşattığım İstanbul şehrini o yıl 1 haftalık bir tatil ile görme fırsatını buldum, ve 35 TL’ye satınaldığım bir ud ile döndüm. Koroda ağırlıklı olarak usul, ikinci planda meşk dersleriyle iştigal ettik. Araya şark hizmetleri ve bazı nedenlerle giren kopukluklar dışında 15 yıla aşkın süre birlikteliğimin oldu. Merhum Kemal ÖNCAN, Merhum Hüseyin GÖKMEN, Merhum Mustafa SEYRAN, Erol SAYAN ve ismi hatırıma, gelmeyen birçok dostlarım oldu. Yaşar ÖZEL benden 1 yıl sonra koroya dahil olmuştur. (1958-1961), Şark hizmeti için ERZURUM’da bulunduğum sırada vatani görevlerini yapan Erol SAYAN, Yaşar ÖZEL ve Mete SÖZEL (Kemani) ile Orduevinde fasıl kurduk. Mustafa ERSES merhum da udi ve bateristimiz idi. 1967 ile 1971 yılları arası Gelibolu’da görevli iken önce Ulvi ERGUNER ve aracılığı ile Avni ANIL Yayın Ajansını buldum. Neşriyatına abone oldum Notayı kendi kendime söktürüyordum artık. 1980 yılında emekli olmayı kafama koymuşken 12 Eylül oldu ve Emeklilik 3 yıl ertelendi. 1970 yılında evlenmiş ve 2 erkek çocuk babasıydım. 1980 de ailemi İzmir’e yerleştirmiş, kendim görev yerim Balıkesir’de kalmıştım, yirmi dört ay böyle geçti. 1982 de MSB Teftiş Kurulu Ankara’ya tayinimi çıkardı. Ocat 1983 te emeklilikler açıldı, başvurumu yaptım ve 31 Mart 1983’te sivilleri giydim. İzmir Hayatı başlıyordu. Dr. Ayhan SÖKMEN, Yılmaz YÜKSEL, Nursal ÜNSAL Şadi ÖZERDEM, Merhum Sadi HOŞSES, Ergin KAYRAN, Turhan PINAR TSM korolarında udi ve nadiren de solist olarak görev yaptım. Klasik, Neoklasik, şarkı ve türkülerle 4.000 civarında bir repertuvar yaptım. 200 kadar da saz musikisi. 1991 yılında başladığım beste çalışmalarım devam etmekte. 7 naçiz eserim TRT repertuarındadır. Sayın Turhan TAŞAN’ın öncülüğünde hazırlanan TSM Antolojinde bana da bir sayfa ayrılmasının minnettarıyım. Halen müziğin dışında yazın mütevazi yazlığımda bahçe işleri, kışın İzmir’de müzik, gazete bulmacaları ile yaşamımı sürdürüyorum, HÜDA izin verdiği sürece. Evvel giden ahbaba rahmet, kalanlara sıhhat ve afiyetler dileğiyle. 7 K.ATEŞ: Beste yapmak güçlü bir TSM bilgisi ve duygusal bir yapı gerektirir. Bunların sizde olduğu görülüyor. Bestelerinizi, okuyucularımıza tanıtmak istiyorum. İsimlerini, makamlarını elimdeki listeye göre sıralıyorum. ESERİN ADI Ah Dostum Görme Halimi Aşkındı Beni Sana Böylesine Bağlayan Aydan Parlak Yüzünü Bakışlarından Sevdim Bir Gonca Gül’ün Bir Gün Daha Dün Oldu Bir Hatıra Kalsın Diye Ey Sevgili Bir Rastlantı,Bir Bakıştı Bir Nağme Yarat Bülbüller Şakımaz Viran Bağlarda Çok Bekledim Gelmedin Vefasız Dem Bezmi Visalide Ey Melek Sima ki senden Gamlı Bir Hazan Günü Sevdim Seni Unut Sende Gideni Gül’e Sitem Güller Açmış, Bülbül coşmuş Gece Gözlüm Gün Olur Bir Hüzün Kaplar Esip Geçtin Halden Bilmez Hep Ağladım Bekledim Katre Olsam Neler Ettin Nerelerden Geliyorsun Gel Reh-i Amale Herkes Buldu Yol Seni Dünya Gözüyle Sustukça Sana Kalbime Hicran Yemyeşil Gözlerinle Ayşem Yosun Rengi Gözlerinle Yüce Dağ Başında SÖZ YAZARI Bekir S. Erdoğan Engin Çır Erman Öcal Gül Conkara Talat Nadir Yalçın Benlican Sabahattin Ergi Gül Conkara M.Nuri Gençosman M.Nuri Gençosman Sema Öztürk O.Veli Kanık O.Veli Kanık Mehmet Şendoğan Şeref Canku Erman Öcal Şeref Canku Galip Yöney Özen Gülay Atalan Özen Gülay Atalan Nazım Duman Mustafa Töngemen Kazım Kızıltuğ Ömer Kayaoğlu Efkari Şahin Çandır Engin Çır Harput Folkloru Yalçın Benlican Bekir Sıtkı Erdoğan Erman Öcal Erman Öcal Erman Öcal Mehmet Ergönül K.ATEŞ: Sizin yaş gününe rastlayan 17 nisan 2013 için Sayın Turhan Pınar’ın ‘’Bir Yaş Günü ‘’ isimli yazıyı sizi tanıtması açısından yayınlamak istiyorum. BİR YAŞ GÜNÜ Karşıyaka caddelerinde omzunda udu, ağır adımlarla yürüyen uzun boylu birini görürseniz musiki çalışmalarına gitmekte olan İlhami TURAN’ı görürsünüz. İleri yaşına rağmen amatör ruhunu kaybetmemiş büyük bir heyecanla hedefine yürümektedir. Karşıyaka Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’ndaki (KARSAV) çalışmalarımızda bilgi ve tecrübesinden çok yararlandık. O’ nun 8 MAKAMI Segah Şarkı Süzinak Şarkı Bayati Şarkı Uşşak Şarkı Hüzzam Şarkı Hüzzam Şarkı Nihavent Kürdilihicazkar Saba Şarkı Gülizar Şarkı Süznak Şarkı Hicaz Şarkı H.Hicazkar Muhayyer Şarkı Gülizar Şarkı Suzidil Şarkı Acemkürdi Şarkı Hüseyni Şarkı Hicaz Şarkı Hicaz Şarkı Saba Süzinak Şarkı Muhayyer Kürdi Rast Şarkı Karciğar Nihavent Şarkı Nihavent Şarkı Nikriz Segah Şarkı Suzidil Acemkürdi Saba Şarkı Suzinak Şarkı Hicaz Türkü USUL’Ü Düyek Curcuna Curcuna Curcuna Düyek Aksak Sofyan (TRT-12950) Düyek (TRT-13138) Aksak (TRT-12707) Sofyan Semai Aksak A.Aksak(TRT-12889) Curcuna Curcuna Curcuna-Düy Curcuna Curcuna Semai Semai Düyek-Curcuna Müsemmen Değişmeli Düyek Aksak Curcuna Aksak Düyek (TRT-13107) D.H.Sema Aksak Curcuna Y.Semai Curcuna Curcuna koroda bulunduğu günlerde çalışmalar daha neşeli ve akıcı olmaktadır. Hele program dışı anlattığı olaylar, okuduğu şarkılarla kendinizi Doğu Anadolu dağlarında gezintiye çıkmış gibi hissedersiniz. Udu’nu çok sever adeta ud onun ikiz kardeşi gibidir. Yaptığı taksimlerde makamın özelliklerini tam manasıyla vermeye çalışır. Geçkilerde Uşşak ve Hüseyni makamlarına uğramadan edemez. Eğer bu iki makamdan birini işliyorsa, çocukluğunun geçtiği sokaklarda dolaşmakta olduğunu anlarsınız. Daha sonra karar perdesinde makamı noktalar. Bestelerinde kendi kişiliği kolayca anlaşılır. Usul ve makam güfteyle uyumludur. Prozodiye çok dikkat eder. Güftelerin çoğu halk şairlerimize aittir. Bestelerinin bir 2013 : Mayıs Haziran bölümü TRT Arşivine geçmiş olup yenilerini denetimden geçirmek üzere hazırlandığını kendisinden öğrendik. Genel olarak şarkı formundaki eserlerinin bir bölümünü konserlerimizde icra ettik. Dinleyici tarafından takdirle karşılandı. Kırka yakın bestesi bulunan sn. TURAN sakin tabiatlı, ağır, başlı samimi, hoş görülü daha pek çok güzel özellikleri olan kişiliğe sahiptir. Nice sağlıklı yıllar dileyerek 82. Yaş gününü kutlarım. 17 Nisan 2013 Turhan PINAR K.ATEŞ: Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği,yayın organı olan Ağın Düşün ve Sanat Dergisi için söylemek istediklerinizi almak istiyorum. İ.TURAN: Derneğimizin yaşatılması bizi sevindirir. Derginin yazı ve tüm yayınlarını değerli buluyorum.Yaşam koşulları,apartman hayatı ve televizyon maalesef sosyal ilişkilerimizi olumsuz etkiliyor.Bu itibarla dernek yöneticileri olarak işinizin zor olduğunu biliyor ve kolaylıklar diliyorum. Derginizde müzik köşesi diye bir bölüm için naciz eserlerimin kabulünü, ilginç bulduğum özellikle yöremiz ezgilerine kaynak teşkil edecek eserler ve sahiplerinden bahsetmek benim ilgi alanımdır. Tüm hemşehrilerime Sevgi ve Saygılarımla. 8 Ocak 2013 T. İlhami TURAN Karşıyaka - İzmir K.ATEŞ: Sayın udi Bestekar İlhami Turan,sizi tanımak ve tanıtmak benim için bir görev olarak kabul ediyor, sağlıklı yeni bestelerin olduğu nice yıllar diliyorum. Saygılarımla. Yüce Dağ Başında Yüce dağ başında çiçek mor olur Tütün tütmez yüreğimde kor olur Artık senden ayrılması zor olur. Kadir bilmez bir huysuza düştüm oy Gam içinde yana yana piştim oy Aşık odur, aşık kadri bilecek Gözü yaşta, dudakları gülecek İnsan sevip günde bin kez ölecek Ay şavkını sabah oldu sandım oy Ekmeğimi yokluğa bandım oy Huzur ektim,gam çiçegi bitirdim Gül çağını,kul çağına getirdim Boyun büktüm,elim açtım oturdum Çok susuzum,Murat suyun içsem oy Serden geçtim,senden nasıl geçsem oy. İlhami TURAN Bestesinin Güfte Yazarı Şair Mehmet ERGÖNÜL’ün şiiri Güftesi Hemşehrimiz Mehmet ERGÖNÜL’e ait Yüce Dağ Başında’nın bestesi. Mayıs Haziran : 2013 9 Ağın Belgeseli’nin Arka Planı Bülent UĞUR Belgesel Fikrinin Ortaya Çıkışı ve Gelişmesi Mesleğim gereği medya alanında bir çok kişi ile tanışıyorum. Bunlardan bir bölümü sadece iş ile sınırlı kalırken, bir bölümü ile samimiyet oluşturuyorum. Hatta bazıları ile daha sonra yakın dostluğum da oluşuyor. Bunlardan birisi de TRT’den emekli yönetmen dostum Hüseyin Özden. Hüseyin ile farklı ortamlarda zaman zaman bir araya geliyoruz. Son dönemdeki en önemli ilgi alanımız ise onun, TRT Avaz için çektiği Karadeniz Belgeselleriydi. Karadeniz’in tüm şehirlerini kapsayan bu çalışması benim gıpta ile izlediğim eserlerdi. Her seferinde bizim Ağın’ın bu konudaki eksiği aklıma geliyor ve kendi kendime hayıflanıyordum. Bir gün baklayı ağzımdan çıkardım ve Hüseyin’e, “Benim ilçemin de belgeselini çeksene” dedim. Hüseyin, “olur” dedi. Ama hemen arkadan atladım, “Bizden öyle para, pul beklemeyeceksin. Bunu bir gönül işi olarak göreceksin. Biz de seni ‘Fahri Ağın’lı’ kabul edeceğiz dedim. Sevgili dostum, hiç ikiletmeden, “Tamam, ben yönetmenim, şirketimde kameraman ve kamera var, metinleri de yazarım kâr istemediğim gibi, bunlardan da bedel istemem. Ama bana para da harcatma” dedi. Bir Gümüşhane’liyi yakalamışım, bırakır mıyım, “Anlaştık” dedim ve olayın diğer ayaklarına yöneldim. 10 İlk olarak Kaymakamımız Sayın Nedim Akmeşe ile görüştüm ve düşüncemi anlattım. Sayın Kaymakamımız beni ikiletmeden, “İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş. Biz de böyle bir düşünce içindeydik. Kaymakamlık olarak üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazırız” dedi. Bu yaklaşım cesaretimi arttırdı ve bürokraside harcama zorluklarını bilen bir insan olduğum için, ayrıca da Kaymakamlığımızın bütçesini ve ilgili kalemin düşüklüğünü tahmin edebildiğim için, teşekkür ederek, minimum sayıda tutacağımız çekim ekibinin yol masrafları ile iaşe bedellerinin karşılanması ve orada yardımcı olacak bir rehber ile aracın olmasının yeterli olacağını, belgeselin sahibinin de Ağın Kaymakam’lığı olacağını kendisine ifade ettim ve konunun en önemli ayağı bu şekilde çözülmüş oldu. Sıra gelmişti, yapılan çekimlerin, kurgusu, metinlerin okunması ile ön görülmeyen masrafların karşılanmasına. Bu konuyu fazla budaklandırmadan ve insanları rahatsız etmeden halletmek için Ağın’lı 3 dostumdan maddi destek istedim. Mustafa Nevzat İlaç Fabrikası Genel Müdürü Halit Gündüz, Avukat Rüştü Köprülü ve Eczacı Asal Uçkunkaya sağolsunlar beni ikiletmeden böylesi kalıcı bir eserin içerisinde yer almayı kabul ettiler ve böylelikle de süreç başlamış oldu. Ağın’a olan borcumun hiç olmazsa bir bölümünü ödeyecek olmak beni mutlu ediyordu. Ancak, süreç sırasında önemli bir sıkıntım vardı. Yönetmenimiz Hüseyin ile İstanbul’da haftada bir 2013 : Mayıs Haziran ‘okşin’ oynarız. Hüseyin, 10 oyundan en fazla 3’ünü kazanır. Yani ezici bir üstünlüğüm vardır. Ağın’a gittiğimiz günden itibaren bizim en önemli stres atma aracımız olan ‘okşin’i ne yapıp edip saat 22:00 bile olsa oynuyorduk. Ağın’dan başlayarak, Hüseyin’in ertesi günü şevkle çekimlerini sürdürebilmesi için yenilme vazifesini üstlendim. Ancak bu yeterli değildi, işin bir de İstanbul bölümü vardı. yüzüne çıkarmaya çalıştık. Özellikle yemek kültürümüz, el sanatları v.b.. Düğün mizanseni Ağın’dan Düğün mizansenleri Beyelması Köyünde yemek Metin yazımı, kurgu ve seslendirmeler yapılacak. Sonuçta Temmuz ayı sonuna kadar yenilme işine devam edeceğim. Aslıma ise belgeselin Ağın Kaymakam’lığına tesliminden itibaren döneceğim. Ey sevgili hemşerilerim, ne zulüm içerisinde olduğumu sanırım tahmin edebiliyorsunuzdur! Çekim Süreci Çekimler için yapımcı olarak ben, yönetmen Hüseyin Özden ve kameraman Erol Zurnacı olmak üzere 3 kişilik bir ekip ile gittik. 1 hafta süren çekimlerin ilk günü Elazığ’ın içinde ve Harput’da geçti. Burada değerli hemşerimiz Günerkan Aydoğmuş’dan bilgiler aldık. Bizi karşılayan ekip, Ağın İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü Dursun Kara başkanlığında 3 kişiden oluşuyordu. Bu kişiler, daha sonra kamera asistanı olarak görevlendirdiğimiz vakıf personeli Mücahit Güler ile ulaşım görevlimiz kaymakamlık personeli Erhan Öztürk’dü. Ağın’da 5 gün süren çekimlerin ardından 7. günümüzde de Keban Barajı ve Hazar Gölü’nde çekimler yaptıktan sonra İstanbul’a döndük. Ağın’da çekimini yapmadığımız mahalle, köy, mezra kalmadı. Keban Baraj Gölü’nde, Karamağara Koyu’nda, Hoşirik Koyu’nda, Osman Tepesi’nde, Hekemat Tepesi’nde çekimler yaptık. Ağın’ın yaşayan değerlerini vurgularken, kaybolmaya yüz tutmuş kültürel değerlerini gün Mayıs Haziran : 2013 ise birçok hemşerimizi yıllar öncesine götürdü. Onların o güler yüzlü ve heyecanlı bakışlarını hiç unutamayacağım. Müzik kültürümüz ve folklorumuzu en renkli şekilde görüntüledik. Şiirler, türküler, hikayeler çekimlerimize renk kattı. Tarihi değerlerimizi, coğrafik özelliklerimizi elimizden geldiğince vurgulamaya çalıştık. Ağın’ın son dönemde başta, bademcilik, narcılık ve üzümcülük olmak üzere birçok konudaki, tarımsal ilerlemesini sadece çekmedik aynı zamanda gururlandık. Arıcılık, hayvancılık konusunda son durumu belgelendirmeye Ağın’dan Düğün mizansenleri çalıştık. İnsan ögemiz ise en dikkat çekici ve çarpıcı olanıydı. Bir Ağın’lı olarak her zaman gururlandığım o ‘Ağın’lığın’ en çarpıcı ve etkileyici yanını ekrana yansıtmaya çalıştık. Neden Belgesel, Belgesel Ne İşe Yarar Belgesel geçmişi inceleyerek, geleceğe ışık 11 tutar, tarihe belgeler bırakır. Yazar ve araştırmacıların başvuru kaynağıdır, onlara yol gösterir. 50 yıl, 100 yıl sonra bile niteliğini yitirmez. Oysa tanıtım amaçlı yapılan çekimlerde, herhangi bir kurum, kuruluş, kişi ya da maddenin reklamı vardır, anlıktır veya kısa sürelidir. Bizim çekimlerimizde sayın kaymakamımızın da ’olur’uyla kendisi de dahil olmak üzere, kimsenin ismi zikredilmedi, reklamı yada tanıtımı yapılmadı. Sade vatandaşın söylevleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü Dursun Bey, programımızı A’dan Z’ye hazırlayan kişiydi. Böylesi çekimlerde zaman çok önemlidir. Bunun en ince hesaplamasını dahi yapan Dursun Bey, dakik olarak bütün programın bir hafta içinde bitmesini sağlayan kişiydi. Özellikle köylerde ve çekim yapılacak diğer yerlerde, insanların hazır bir şekilde bizi beklemesi ve derhal çekimlere geçişimiz önemli bir detaydı. Mizansen düğün için ise gerçekten çok çalışmış. Yönetmen Hüseyin Özden fahri Ağın’lılıkla yetinmeyip, Ağın ile ilişkisini sürekli kılmak için, oğluna Ağın’dan kız bakmaya başladı. Kameramanımız Erol Zurnacı her zaman gösterdiği çalışkanlığına bu sefer daha dikkatli olmayı ve fedakarlığı da eklemişti. Kamera Asistanımız Mücahit Güler neredeyse kameramanlığa terfi etme noktasına geldi. Ulaşım görevlimiz Erhan Öztürk, o kilosuna bakmadan dağ, merdiven demedi, materyallerin taşınmasında da en büyük yardımcımızdı, yeri geldi aç kaldı sesi çıkmadı. Kaya Mezarı.(Bademli Köyü Muhtarı) Halk oyunları ekibimizin Baden Adası’nda, Ağın’a doğru oyunlarının çekimi veya mesleğini icra edenlerin öne çıkarılması bu şekilde sağlandı. Örneğin köprü yapımından ziyade, köprüye olan hasret, o hasretin dile getirildiği söylevler önemliydi. Çünkü köprünün bugün yapımı sırasında çekilen detaylı görüntüler, 3-5 yıl sonra bir anlam ifade etmeyecekti. Bunun kısa bir görüntüyle verilmesi yeterliydi. Ama o köprünün 40 yıl gecikmesi nedeniyle kaybedilenler, özlemler ve insanlarda oluşturduğu olumsuz izler önemliydi. Onun veciz sözlerle ifade edilmesi bir belgesel için anlam taşıyordu. Teşekkürler Kaymakamımız Nedim Akmeşe, daha ilk günden itibaren yanımızdaydı, desteğini her daim üzerimizde hissettik. Sadece belgesel için değil, Ağın için tüm yaptıklarına baktığımızda, iz bırakan kaymakamlar arasına şimdiden girdiğini gördük. Bir de perde arkasındaki kahraman var: Dursun Kara. 12 Sponsorumuz olan hemşerilerimiz, Halit Gündüz, Rüştü Köprülü ve Asal Uçkunkaya’ya ayrıca yürekten teşekkür ediyorum. Ama en büyük teşekkür ise tabi ki Ağın Halkına. Her gittiğimiz yerde Ağın’lı misafirperverliğini en iyi şekilde göstermenin yanı sıra, çekimlerdeki yardımlarını asla unutamayacağım. Düğünü ise gerçek bir düğün havasına büründürmeleri gerçekten çok hoştu. Bu dergi elinize geçtiğinde inşallah belgeselimiz tamamlanmış olacak. Tamamlandıktan sonra Kaymakamlığımız ve şahsi çabalarımızla birçok televizyon kanalına vererek yayınlanmasını sağlayacağız. DVD’si yapılacak. Kaymakamlığımızın sitesinde ve bazı sosyal medya organlarında izlenebilecek. Derneklerimize gönderilecek. Umarım Ağın için kalıcı bir eser sağlanmış olur. Tüm hemşerilerimi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. 2013 : Mayıs Haziran Ağın Kaymakamı Sayın Nedim AKMEŞE İle Söyleşi... Bülent UĞUR ve kendisinin de onayıyla aşağıdaki röportajı gerçekleştirdik. Umarım, Sayın Kaymakamımızı hemşerilerimize bu röportajla biraz daha tanıtmış oluruz. Nedim AKMEŞE’nin Özgeçmişi İlçemiz Kaymakamı Nedim AKMEŞE, 20.10.1980 tarihinde Sinop’un Boyabat ilçesinde dünyaya geldi. İlköğretimini Sinop Gerze’de, ortaöğretimini Samsun’da tamamladı. 2003 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi’nden mezun oldu. 2005 Şubat ayında Amasya Kaymakam adayı olarak Mülki İdare Amirliği mesleğine intisap etti. Afyonkarahisar Evciler ilçesinde vekaleten kaymakamlık görevini yürüttü. 28.03.2008 tarihinde Rize Kalkandere, 25.10.2011 tarihinde ise Elazığ Ağın İlçesi Kaymakamlığına atandı. Ağın’ın genç ve dinamik Kaymakamı Sayın Nedim Akmeşe’yi belgesel çekimi için Ağın’a gittiğimde tanıma şerefine nail oldum. Kaymakamımız zeki ve iş bitirici özelliği ile ilk etapta dikkatimi çekti. O, sakin ve dingin duruşunun arkasında, konulara hakimiyeti ve kendini geliştirmiş yapısı ve personeli ile olağanüstü olumlu ilişkileri dikkat çekiciydi. Başladığı ve bitirdiği projelerle de bana göre Ağın’ın unutulmayacak kaymakamları arasına girmeyi çoktan hak etmişti. Ama bana göre en önemlisi Ağın’ı ve Ağın’lıları kısa sürede çok iyi tanımıştı. Görev süresinin sona yaklaştığını öğrenince kendisi ile röportaj yapmaya karar verdim Mayıs Haziran : 2013 Ağın Halkı nezaketiyle beni çok etkiledi... B.UĞUR : Gelmeden önce Ağın hakkında ne biliyordunuz? Gelince ne buldunuz? Sizi en çok etkileyen ne oldu? N.AKMEŞE: Öncelikle hoş geldiniz diyorum. Tayinim çıkmadan önce Ağın hakkında çok az bilgiye sahiptim. Keban Baraj Gölü kenarında küçük bir ilçe olarak biliyordum. İlk geldiğim zaman da şirin bir sahil kasabası izlenimi uyandırdı. Geneli kıraç olan bir coğrafyada yeşilliğini muhafaza edebilmiş bir vaha gibiydi. Fakat beni en çok etkileyen Ağın’dan ziyade Ağın’lılar oldu. Nezaketle yoğrulmuş konuşmalar ve insanlarının kendilerini ifade etme biçimlerindeki düzey şaşırtıcıydı. B.UĞUR: Şu ana kadar gerçekleştirdiğiniz en önemli proje nedir? Görev süreniz bitmeden önce gerçekleştirmeyi planladığınız en önemli proje ne olacaktır? N.AKMEŞE: Ağın kısa bir süre görev yaptığım bir ilçe. Nüfusu da az olduğundan bütçe imkanları kısıtlı. Ancak, kabul ettirebildiğimiz projelerle, bu imkanı genişletebiliyoruz. Ağın eğitimli halkıyla tanınan, çok sayıda nitelikli, yetişmiş insan gücüne 13 sahip bir ilçe. Yalnız, yaşanan yoğun göç ve diğer bazı nedenlerle bu durumun değiştiğini, eğitimde öncülük etme ve örnek olma vasfının kaybolduğunu görüyoruz. Ulaşım imkanlarının sınırlı olması da çocuklarımızı şehirlerdeki imkanlardan mahrum bırakmış. Öğrencilerimiz rekabet ortamından uzak dar bir çevrede sınırlı imkanlarla başbaşa kalmış. Bunu aşmak düşüncesiyle bir proje geliştirdik. 33 öğrencimizi tamamen objektif kriterlerle seçtik ve dersaneye gönderdik. Ağının öğrenci sayısına oranla 33 öğrenci ciddi bir sayı. Çocuklarımız Cumartesi sabah gittiler pazar akşam döndüler. Dershane, ulaşım, konaklama masraflarının tümü proje kapsamında karşılandı. Bu proje büyük şehirlerde pek anlam ifade etmeyebilir ama bence Ağın için önemliydi. Çocuklarımız ülke genelinde sınava giriyorlar ama diğer bölgelerdeki öğrencilerin imkanlarına sahip değillerdi. Bu projeyle fırsat eşitliği sağlanmış oldu. Maddi imkanı olan aileler dahi ulaşım sıkıntısı ve mutat vasıtaların yetersizliği nedeniyle çocuklarını dershane imkanından faydalandıramıyordu. Hatta bu yüzden göç eden aileler azımsanamayacak sayıda. Çalışmalarımızı yaptık inşallah önümüzdeki sene de çocuklarımız bu imkandan yararlanacak. Yine eğitime yapılan yatırım gibi geleceğimize yapılan yatırımların en önemlilerinden ağaçlandırma çalışmasına kısaca değinmek gerekir. Sınırlı imkanlara rağmen yaklaşık 60.000 ağaç diktik. Orman ve Su İşleri Bakanlığının 250 hektarlık alanı ağaçlandırması için aracı olduk. Bu vesileyle bahsettiğimiz ve bahsetmediğimiz tüm çalışmalarda emeği geçen mesai arkadaşlarıma teşekkür ederim. B.UĞUR: Ağın’da görev yapan kaymakamlar arasında verdikleri hizmetler ile asla unutulmayacaklar vardır. Size göre siz de bunlar arasında yer alabilir misiniz? Neden? N.AKMEŞE: Bu soruya müsade ederseniz cevap vermeyeyim. Bunun takdirini Ağın halkına bırakmak lazım. Ama söylediğiniz gibi başarıyla hizmet etmiş kaymakamlarımızı da sizlerin aracılığıyla bir kez daha anarken, vefat edenlere rahmet, kalanlara da sağlık ve afiyet diliyorum. B.UĞUR: Ağın’ın en büyük eksiği sizce nedir? Neyin gerçekleşmesini istersiniz? N.AKMEŞE: Ulaşımdır. Yol medeniyettir, gelişmenin, kalkınmanın olmazsa olmazıdır. Katıldığım bir tabir var, “Keban Barajı tüm memleketi aydınlattı ama Ağını kararttı” diye. Baraj Ağının hayat damarlarını kesmiş ama bu talih şimdi değişiyor. Köprü inşa halinde, yollarımız yapılıyor. 14 Tüm bu çalışmalar tamamlandığında Elazığ’a 45-50 dakikada ulaşabileceğiz. Bir de ulaşım problemine paralel giden göç ve nüfus azlığı problemi mevcut. Bütçeden nüfusa oranla pay alıyoruz. Bu da bizi zorluyor. Yine nüfusun yeterli olmadığı bölgelerde icra edilen projelerin atıl kalma riski maalesef yüksek. B.UĞUR: Ağın’ın ekonomisi hangi yönde ilerliyor? Gelecekte Ağın’ı bu anlamda ne bekliyor? N.AKMEŞE: Ağın ekonomisi de ülkemizin diğer kırsal bölgelerinde yaşanan problemlere benzer sorunlar yaşıyor. Bu durumu aşmak için yapılan çalışmaları önemsiyorum. İnanıyorum ki Ağın, bademcilik alanında marka olacak. Yine bal ve polen üretiminde öne çıkacak. Şu anda zor ama yaklaşık 70 km. kıyı şeridine sahip olan ilçemiz, yakın gelecekte turizmden de pay alacaktır. Buna yönelik çalışmalarımız, yeni olmakla beraber ümit verici. B.UĞUR: Ağın’da sosyal yaşam nasıl? Bunu geliştirme yönünde yaptıklarınız ve planladıklarınız neler var? N.AKMEŞE: Sosyal yaşam biraz kısıtlı tabi. Yalnız Ağının güzel insanı bu problemi bertaraf ediyor. Festival, konferans, konser, tiyatro ve iftar programlarıyla sosyal yaşamı zenginleştirme gayretimiz var. Düzenlenen programlara katılım hususunda Ağın’lı hemşerilerimize de görev düştüğünü belirtmeliyim. Çünkü bu tür organizasyonların devamı katılıma bağlı. Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da sevgili Ağın’lıların dilek ve önerilerine açığız. B.UĞUR: Görev süreniz ne kadar? Uzamasını ister misiniz? Mevkidaşlarınıza Ağın’da görev yapmayı tavsiye eder misiniz? N.AKMEŞE: Görev süremiz 2 sene ve bu sene doluyor. Uzamasını isterdim ama bu pek mümkün değil. Bakanlığımızın politikası bu yönde ve Ağın’a gelme niyetinde olan çok sayıda kaymakam var. Bazı meslektaşlarım beni aradı ve şiddetle tavsiye ettim. Umarım herkes için hayırlısı olur. B.UĞUR: Bir bürokrat olarak Ağın’da yaşamanın zorluk ve kolaylıkları neler? N.AKMEŞE: Bütçe kısıtlılığı, maddi imkansızlıklar, ulaşım problemi, nüfus azlığı gibi sorunlar zaman zaman bizi zorluyor. Kolaylığı ise nitelikli insanı. Nihayetinde muhatabımız insan ve anlaşabildiğimiz müddetçe çoğu problem kendiliğinden çözülür. 2013 : Mayıs Haziran Ağın’ın doğal güzelliği de ayrıca bizi motive eden bir unsur. B.UĞUR: Bir haftanızı nasıl geçiriyorsunuz? Özel merak ve uğraşlarınız neler? N.AKMEŞE: Mesaimize devam ediyoruz. Hafta sonları ise fırsat buldukça il merkezinde dostlarımızla vakit geçiriyorum ve yakın çevredeki tarihi ve doğal güzelliğe sahip yerleri ziyaret ediyorum. Kitap, gazete okumayı ve spor yapmayı seviyorum. Ayrıca sinemaya da ilgim var. B.UĞUR: Kaymakamlık olarak, Ağın için bir belgesel hazırladığınızı biliyorum. Konu hakkında neler söylemek istersiniz. N.AKMEŞE: Evet. Uzun zamandır Ağın’ı layıkıyla tanıtacak, dört başı mamur bir belgesel hazırlama niyetimiz vardı. Siz aradığınızda, “doktor iyi olacak hastanın ayağına geldi” diye düşündüm. Çünkü bahsettiğiniz yönetmen Hüseyin Beyin çalışmalarına kısmen vakıftım ve tam istediğimiz gibi bir çalışmanın ortaya çıkacağı inancı bende en baştan oluşmuştu. Belgeselin çekim aşaması tamamlandı ve şimdi yayınlanmak üzere hazırlanıyor. İnanıyorum ki ulusal hatta uluslararası kanallarda yayınlanacak kalitede, bundan onlarca sene sonrasında dahi keyifle izlenecek bir çalışma ortaya çıkacak ve Ağın’ın tanıtımına önemli katkı sunacak. Bu çalışmayı uygun her platformda öne çıkarmak ve ulusalyerel kanallarda yayınlanmasını sağlamak ise bizim kadar bu konuda imkanı olan çok sayıda Ağın’lının da görevi diye düşünüyorum. Başta karşılıksız ve hiçbir maddi beklenti içinde olmadan bu çekimi gerçekleştiren Hüseyin Bey ve ekibine, yine hiçbir maddi beklenti içinde olmadan, ilçenize hizmet etme amacıyla bu çalışmaya vesile olduğunuz için size, Köylere Hizmet Götürme Birliği Müdürü Dursun Bey ve diğer mesai arkadaşlarıma, maddi katkı sağlayan Ağın’lı işadamlarımıza ve çekim esnasında bize inanan, büyük katılım ve destek sağlayan Ağın’lı hemşerilerime ilçemiz adına ayrı ayrı teşekkür ederim. B.UĞUR: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? N.AKMEŞE: Ağın’da ve Ağın dışında yaşayan tüm okurlarınıza ve hemşerilerimize saygı, selamlarımı sunuyor, sağlık, mutluluk ve afiyet diliyorum. Duyuru Değerli Hayırsever hemşerilerimiz; Günümüzde bir ülkenin kalkınabilmesi ve ilerlemesi o ülkenin sahip olduğu nitelikli insan gücüne bağlıdır. Derneğimizin başlatmış olduğu yüksek öğrenim öğrencileri için burs verilmesi bu ana düşünceden doğmuştur. Ülkemizin kalkınmasında, bireyin yaşam kalitesinin yükselmesinde, ekonomik özgürlüğe kavuşmasında tam olarak güvence olmamasına rağmen eğitim almanın önemi, çok büyüktür. Eğitime büyük önem veren Ağın’lılar olarak, gerekli ekonomik güce sahip olamayan hemşeri çocuklarının yüksek öğrenim görmeleri büyük önem kazanıyor. Bu amaçla Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Üniversite eğitimi gören veya görecek öğrencilerimize destek olmak amacı ile karşılıksız burs vermeye başlamıştır. Dinimiz ve peygamber’imizin okumaya ne kadar önem verdiği malumunuz, bütün bu nedenlerden dolayı ekonomik durumu uygun olan hemşehrilerimizin burs verme konusunda duyarlı olacaklarını düşünüyoruz. Ayrıca bazı hayırsever hemşerilerimizin bireysel olarak öğrenci Mayıs Haziran : 2013 okuttuklarını duyuyoruz. Öğrenim bursunun, kurumsal özelliğe sahip olan derneğimizin belirleyeceği kurallara göre verilmesi daha objektif olacaktır.Yardımların bir kaynakta toplanması daha geniş kitlelere ulaştırma şansını getirecektir. Bu kaynaklar ancak sizlerin parasal katkıları ile güçlenecektir. Yardım yapmak veya yardım almak isteyenlerin derneğimize telefon veya mail adresinden irtibata geçebilirler. Burs verme koşulları, dergimiz aracılığı ile kamu oyuna duyurulacaktır. Derneğimiz, kendi hesap numarası dışında sadece eğitim bursu için açmış olduğu hesap numaralarına yardımlarınızı yapabilirsiniz.Şimdiden hayırlarınızın, hayırlara vesile olmasını cenabı haktan dileriz. Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Yönetimi T.C.Ziraat Bankası Yukarıayrancı Şubesi Hesap No: 39775168-5005 İban No: TR53 0001 0008 3239 7751 6850 05 T.C. Ziraat Bankası Ağın Şubesi Hesap No: 39775168-5004 İban No: TR72 0001 0005 4019 7751 6850 01 Hesaplarına bağışlarınızı yatırabilirsiniz. 15 Ağın Gelenekleri Kaynak: Ağın Haber KIŞ YARISI İMECE Bu gelenek Ağın ve köylerinde çatılı evler çoğaldıkça azalmaya ve zamanla unutulmaya başlandı. Kışın yarısına gelindiği zaman çocuklar ve gençler ağzı açılmış toliğe (Kabak) uzun bir ip bağlayarak evin damına çıkarlar, bunu bacadan aşağıya sarkıtırlar. O anda ocak başında oturmakta olan ev sakinleri evde olan çerez türü yiyeceklerden ne varsa, bestil, sucuk, ceviz, leblebi gibi bunları toliğin içerisine koyduktan sonra toliği yukarıya çekerler. Bazende bacadan sarkıtılan toliğe ocak başında yakacak olarak kullanılan tezek konulur. Bunu farkeden çocuklar tezeği bacadan aşağı atarlar. Yurdumuzun çeşitli yerlerinde yaygın olan ve yardımlaşmanın en güzel örneği olan birlikte çalışma “imece” yöremizde de yapılmaktadır. Genellikle çiftçilikle uğraşanların yarım kalan işleri diğer komşular tarafından büyük bir neşe ve gayretle yapılır. Bu yardımlaşmanın bir örneği de ev yapılırken görülür. Toprak damlı evlerin “püşürüğü” (evin tamamını kapatan çamur) yapılırken yardıma gelinir. Hezan, döşeme ve direklerin üzeri mertekler, Sal taşları, hasır ve çalı çırpıyla kapatılır. Bir gün önceden saman karıştırılarak hazırlanan damı kapatacak kadar bol miktardaki püşürük (çamur) gelen insanlar tarafından kürekle dama atılır. İşin erbabı olan usta çamuru düzgün bir şekilde tesviye eder. Çamur belli bir zaman kuruduktan sonra (loğla) silindir biçimindeki ağır taşla sıkıştırılır. Yağan suların aşağıya sızması önlenir. Yöremizde imece türü yardımlaşmalar; üzüm dererken, pişirirken, tarla dererken, bulgur kaynatılırken, leblebi yaparken, pekmez yaparken, kısacası çok insanla yapılacak işlerde yapılır. ÇİÇİ MAMA(CİCİ ANA) Bu gelenekte Bahar aylarında yağmur yağmayıp mevsim kurak geçtiği zaman yapılır. Çocuklar bezden yapmış oldukları korkulukla-Çiçi mama ne ister, Allah’tan yağmur ister, yağ küpünden yağ ister, bal küpündün bal ister, ver Allahım ver bir hayırlı yağmur diyerek kapı kapı dolaşırlar. Çocukların yanlarında taşımış oldukları torbaya ev sahipleri tarafından bulgur ve yağ konulur, bundan sonra korkuluğun üzerine bir tas su dökülür, bir evin önüne gelinerek oluğun altında ocak kurulur, burada pilav pişirilerek yenilir. CİRİT OYUNU Bu oyun Orta Asya’dan gelen bir gelenektir. Cirit oyunu genellikle düğünlerde oynanır, düz bir alana çekilen atların etrafına seyirciler birikir, sürücüler sırasıyla meydana çıkarak, ellerinde çubuktan yapılmış ciritleri eşlerine vurmaya çalışıp onları oyun dışı bırakmak isterler. Bu oyun da en son kalan kazanır.Burada atın ve binicinin ustalığı büyük rol oynar. Eskiden Ağın ve Civar köylerinde oynanan cirit oyunları düğünlerin vazgeçilmez eğlencesi idi. Yakın zamana kadar ise bu oyun İlçemiz Altunayva köyünde, düğünlerde oynanır ve çevre köylüler tarafından zevkle izlenirdi. HERFANE (HERFENE) Köy ve mahalledeki gençlerin (özellikle erkeklerin) eğlence amaçlı devam ettirdikleri en güzel geleneklerden biri “herfanedir. Herfane yapmak için çoğu kez bir neden vardır. Askerden gelen biri için, okulu bitiren öğrenci için, şifa bulmuş bir hasta için, müjdeli bir haberden sonra herfane için gençlere oğlak (gıdik) horoz gibi bir armağan vaadedilir. Ayrıca düğünde gelin giderken alınan armağanlar herfanenin yapılmasına yeterlidir. Herfane, akran olan gençlerin köyün dışında soğuk su başlarında geceleri yapılır. Yapılacak yemeklerin malzemesi ve araç gereçler herkesin eşit olarak katılımıyla temin edilir. Ay ışığı, fener ve lüks aydınlatma araçlarıdır. Aşçılığı kendi aralarından tecrübeli olan yapar. Bu birlik beraberliklerinden aileler de memnun olur. Bu nedenle gençlerin sabahlamalarına izin verirler. KİRVELİK Yöremizde canlılığını koruyan geleneklerden biri “kirvelik” tir. Sünnet olacak erkek çocuğu sünnet anında tutarak yardımcı olan erkek o çocuğun kirvesidir. 16 2013 : Mayıs Haziran İki aile arasında konuşularak kirveliğe karar verilir. Kirve ve ailesi en yakın akraba kadar önem kazanır. Bu nedenle çocuklar arsında evlilikler yapılmaz. Kirvenin görevi sünnet olacak çocuğun sünnetliklerini almak. Sünnet anında çocuğu tutmak, korumak kollamak. Nişanında, Düğününde kendine düşen görevi yapmaktır. İki aile karşılıklı hediye alıp vererek her işlerine yardımcı olurlar. Kirve akrabalardan olduğu gibi, çok değer verdikleri başka insanlardan da olabilir. SAĞDIÇLIK Sağdıçlık geleneği özellikle köylerimizde devam eden bir başka yararlı gelenektir. Gelin olacak genç kıza ve damat (güveği) namzetine düğün sırasındaki hal ve hareketlerini ve evliliğin ilk gecesinde nasıl davranacaklarını sağdıçları öğretir. Yöremizde damadın sağdıçlığını evli olan en yakın arkadaşı yapar. Genç kızın sağdıçlığını da damadın sağdıcının eşi yapar. Başka yörelerde sağdıçlığı bekar arkadaşları yapmaktadır. Evlilik deneyimi olmayan birinin evlenecek birine öğreticilik yapması yanlıştır bize göre. Denilebilir ki düğün zamanı damadın sağdıcı damattan, gelinin sağdıcı gelinden sorumludur. Bu nedenle hiç yanlarından ayrılmazlar. Gerdek odasına kadar götürüp, sağlıklı haberleri bekleyenlere duyurduktan sonra sağdıçlık görevi tamamlanmış olur. SÜNNET Dinimiz gereği erkek çocuklarımızın sünnetinde gelenek halinde yaptığımız işlemler tüm yurtta olduğu gibidir. Kirve belirlendikten sonra sünnet günü , akraba ve tanıdıklara duyurulur. Sünnetçiye haber verilir. Sünnet yapılacak evde mevlüt okutulur. Yemekler yapılır. Sünnet olan çocuğa herkes konumuna ve maddi durumuna göre hediye ve para verir.Durumu müsait olan aileler çalgı getirterek bir günlük sünnet düğünü yaparken, bazı aileler normal evlilik düğünlerini fırsat bilerek gelin eve geldikten olacak çocuğu sünnet ettirirler. Eski dönemlerde son derece sağlıksız bir şekilde yapılan sünnetlerin yerini modern tıptan yararlanarak yapılan sünnetler almıştır. KIZ İSTEME SÖZ KESME Ağın’da evlilikler genellikle görücü usülü ile yapılır. İstenilecek kız komşularından sorulup kız ve ailesi hakkında tatmin edici bilgiler toplandıktan sonra, oğlanın yakınlarından birkaç kadın kızı görmeye giderler. Kız evine gelince kız gelenlerin elini öper, onlara kahve ikramında bulunur. Bu arada görücü kadınlar kızı yakından görme fırsatı bulurlar, kızı beğendikten sonra, görücü kadınlardan biri Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınızı, oğlumuza Mayıs Haziran : 2013 istiyoruz der. Kız tarafı niyetli ise Allah nasip etmişse ne diyelim diye cevap verirler. Bu arada kız evine On, on beş gün düşünme fırsatı verilir. Kız tarafı, oğlan ve ailesi hakkında , oğlan tarafının komşularından bilgi ve görüş aldıktan sonra netice olumlu ise, oğlan evinden kız evine tekrar gidilir. Kız verildikten sonra söz kesilir. Kıza dilbağı (söz) olarak bir yüzük takılır ve hayırlı bir sonuca bağlandıktan sonra kız evi tarafından hazırlanan şerbet içilir. Kız ve oğlan taraflarının birlikte kararlaştırdıkları bir tarihte dini nikah kıyılır ve ardından kız evinde yapılan sade bir törenle nişan yapılıp yüzük takılır. Resmi nikah ta kıyıldıktan sonra, düğün tarihi tesbit edilip kız ve oğlan evinde düğün hazırlıklarına başlanır. DÜĞÜN Düğün telaşı ve hazırlıkları günler, hatta haftalar öncesinden başlar, düğün için kesilecek hayvanlar hazırlanır. Yemeklerin yapılmasında ve düğüne gelen misafirlerin ağırlanmasında düğün evine komşuların büyük desteği olur. Düğünler Salı veya Cuma günleri tutulur, iki gün ve iki gece devam eder. Mevsim olarak düğünlerin yapılması ise yaz aylarında olur ve özellikle harman sonuna bırakılır. Ancak günümüzdeki düğünler ekonomik sebepler yüzünden bir gün ve bir gece yapılmaktadır. Biz bu ara geçmişe dönelim. Günerkan Aydoğmuş’un; Ak topraklar Üzerinde Bir İlçe Ağın adlı kitabının 1900’lü yıllarında Ağın’da düğün başlığı altında derlemiş olduğu bilgileri sunalım. 1900’lü yıllarda Ağın’da düğün çalgısız olurmuş, gelin dualar ve aminlerle güveyi (damat) evine getirilirmiş, 1915-1920’li yıllardan sonra Ağın’a ilk çalgı Elazığ’ın Üngüzek köyünden getirilmiş, o yıllardaki düğünleri hatırlayanlar defçi Aziz diye birinden bahsederler. Bu kişi düğünlerde şaklabanlık yaparak halkı güldürürmüş. Yaşlılardan derlenen bilgilere göre, Müdürris Hüseyin Efendi Mahallesi arazisi içinde bulunan Çarıkkol mevkisinde küçük bir köy varmış, Bu gün halen binaların göl kenarındaki duvarları görünmektedir. Bu köyden Ağın’a gelin getirildiği zaman düğüncüler üç dutlar mevkisini dolanarak, burada durak yapıp eğlendikten, çalıp oynadıktan sonra Ağın’a yollanırlarmış. Tekrar günümüze dönelim. Düğün tutulacağı ilk gün ikindi sularında çalgıcılar yöreye özgü havalar çalarak çevreyi dolaşırlar, halkı düğüne davet ederler. Yöremizde buna Köy Çağırma denir. Köylerimizde ise düğünün tutulmasından bitimine kadar olan süre içerisinde halkımızın; vatana, bayrağa sevgi ve bağlılığın bir ifadesi olarak Şanlı Bayrağımız düğün evinin yüksek bir yerinde nazlı nazlı dalgalandırılır. Gelin almaya gidilip dönüldüğü zamanda Bayrak bir genç tarafından düğüncülerin ön tarafında taşınır. Birinci akşam düğün için düzenlenip, ışıklandırılan alanda gençler ve düğüne gelen misafirler halay çekip oynarlar. Ertesi günde öğlene kadar, çalınıp 17 oynandıktan sonra, atlar hazırlanır, düğüncülerle birlikte kız evine çeyiz almaya gidilir. Yöremizde buna Sesgane alma denir. Gelinin eşyaları ata yüklenip getirilmeden önce gelinin evi önünde bir süre halay çekilerek oynanır, sonra sesgane ile birlikte güveyinin evine dönülür. İkinci akşam düğün daha da kalabalık olur. Çalgılar çalınıp halaylar çekildekten sonra güveyinin (damat) oynaması beklenir. Yaşı 40’ın üzerinde olanlar iyi hatırlar eskiden düğünlerin ikinci gecesinde güveyi oynamadan önce Müderris Hüseyin Efendi Mahallesinden Uzun Süleyman ve ekibi tarafından yöremizde zeybek diye adlandırılan seyirlik oyunları oynanırdı. Vücudunun belden yukarısı çıplak, vücudu ve yüzü tencere karasıyla tanınmayacak derecede boyanmış bir zeybek oyuncusu, bacaklarının arasına almış olduğu uzun bir sırık ve elinde yanan meşalesiyle ve düğün alanına hızla yaklaşır, harman şeklinde bir daire çizerek düğün ahalisini dağıtır ve Zeybeğin oynanmasına zemin hazırlardı. Daha sonra Uzun Süleyman ve diğer oyuncular almış oldukları rollere ve temsil ettikleri kişilıklere göre orta yere gelir ve oyunlarını sergilerlerdi. Bu oyunlar düğün ahalisi tarafından büyük bir coşku ve heyacanla izlenirdi. Ağın düğünlerinde; Dede ve kızları, Kız İsteme, Kervancı, Çingene, Berber ve Çifte bebekler adlı seyirlik oyunlar temsil edilirdi. Zeybeğin oynamasından sonra güveyi ve arkadaşları her iki ellerinde tabaklar da yanan mumlarla çayda çırayı oynayarak düğün alanına gelirler, oyun biraz devam ettikten sonra halaya dönüşür, halay büyüğerek devam eder. Bu arada güveyiğe paralar yapıştırırlır. Güveyinin oynamasından sonra, kalabalık dağılmaya başlar. Ama çalgı susmaz, oyunlar oynanıp, halaylar çekilir. Eğlence geç vakitlere kadar devam eder. Geç vakitlerde kalabalık iyice dağıldıktan sonra, düğün evindeki müsait bir odaya girilerek güveyinin arkadaşları tarafından oyunlar oynanıp paralar yapıştırılır. Güveyi ve gençler tarafından ellerine kına yakıldıktan sonra uyumak üzere misafirler evlere taksim edilirler. Düğünün ikinci ve son günü gelin alma hazırlıkları başlar. Öğlene doğru yola çıkan düğüncüler, gelin evine çalıp oynayarak giderler. Gelin baba ocağından çıkacağı zaman kız evinde hüzün başlar, bu hazırlıklar devam ederken dışarıda klarnetin yanık sesi duyulur. Atlar eğerlendi anam geldi gapuya Gız cehizin topla anam doldur terkiye Şimdi gızlar başlar anam yanık türküye Doldur pınar doldur anam ben gider oldum Anamı, babamı terkeder oldum. Gelin ağlatma havası ile evden çıkan gelin ata bindirildikten sonra, düğüncüler yola koyulurlar 18 ve çalgının vurmuş olduğu yol havası ile yola devam ederler. Bu arada kız evi ile erkek evi arasında çocuklar ve gençler tarafından düğüncülerin önleri kesilir ve bahşişler alınır. Güveyi, Sağdıç ve arkadaşları evin damında düğüncüleri bekler. Gelin eve gireceği zaman kapıda durur, güveyi ise mendil içerisine konan elma, leblebi ve bozuk paraları gelinin başına atar, yere düşen paralar çocuklar tarafından kapışılır. Bundan sonra gelinle güveyi içeri alınır. Kapıda duran Kaynana Gelin ve Güveyinin üzerine Kuran ve ayna tutar. Çalgı ise bir süre cezayir havası çalmaya devam eder. Bahçeye geçilir, çalgı yöremize ait ağır hava büyük cevizin dibi, leylani gecegü havalaranı çalmaya başlayınca gençler halaya kalkar, oyun oynandığı esnada sağdıç güveyiyi halaya getirir, halay giderek kalabalıklaşır, Breeey, Maşallah, maşallah nidalarıyla düğün tamamlanmış olur. GELİN GÖRE ( YÜZ AÇIMI) Düğünlerin bitmesinden bir gün sonra Ağın ve çevresinde önceden hazırlanan düğün evine yakın bir bahçede gelin göre yapılır. Çevremizde buna yüz açımıda denir. Çevredeki kadınların ve kızların çoğu gelin göreye gelirler. Yüz açımına gelenler geline; para, altın, eşya gibi hediyeler getirirler. Gelin kendine ayrılan bir yerde sandelyede oturur. Bütün gözler gelinin üzerinde toplanır. Buna gelinin süzülmesi denir. Gelin için bu sıkıcı bir durumdur. En sonunda gelin oyuna kaldırılır. Yemekler yenip gelin helvası dağıtıldıktan sonra yüz açımı son bulur. Ağın ve çevresinde ki düğünlerde klarnet, keman, cümbüş ve davul çalınır. Düğünlerde oynanan oyunlar ise şunlardır. Leylani, Gecegü, Büyük cevizin dibi, Ağır hava, Hayriye, Kol havası, Zurna havası, Maya havası, Çayda Çıra, Dik hava, Delilo, Nurey, Tamzara, Tirnanna ve Çiftetelli. YAĞMUR YAĞMASI İÇİN UYGULAMALAR Harput ve çevresinde kurak geçen belirli aylarında yağmurun yağmasını sağlamak için, yöre halkının kültürleme yoluyla dünden bugüne taşıyarak yaygın bir şekilde yaşattığı değişik uygulamalar mevcuttur. Bu uygulamalardan Molla Potik, veya ölü kafasını suya vermek, kırk bir adet taşa okumak, kırk adet tomurcuğa okuyup , kırk tane kelin adını saymak, diken batırılan akrebi ters çevirmek gibi yöre halkının inanç ve düşüncelerine dayanan davranışlar canlı bir şekilde varlığını sürdürmektedir.Yörede mevsim itibariyle kuraklığın baş gösterdiği günlerde, mahallenin çocukları bir araya gelerek Molla Potik adını verdikleri apaç, ip ve paçavralardan hazırlanan insan suretini kapı kapı, mahalle mahalle dolaştırırlar, Bu sırada: Molla Potik ne ister, Allah’tan yağmur ister,Tenekeden gavurma ister,Küpden bulgur ister, Çiniden yağ ister, Molla Potik ne ister, Allah’dan yağmur ister, Gökten rahmet ister, Küpden bulgur 2013 : Mayıs Haziran ister Tenekeden gavurma ister,Çiniden yağ ister Tekerlemesini hep bir ağızdan söyleyerek, evlerden bulgur, kavurma ve yağ toplayarak bir akarsuyun kenarında veya havuz başında toplanırlar. Burada topladıları gıda maddelerinin hep birlikte pişirip yedikten sonra Molla Potik’lerini sulayarak akarsuya veya havuza atarlar. Birbirlerini sulayan bu çocuklar, yaptıkları hal, hareket ve davranışlara yağmur bulutlarının geleceğine ve yağmurun yağacağına inanırlar. Bu inanç büyüklerde de vardır. Zira ev ev dolaşan çocukların istedikleri erzak verildiği zaman bazı kadınların Molla Potik denilen sureti su serperek ıslattıkları da ifade edilmektedir. Bugün Anadolunun muhtelif yörelerinde , Çömçe Gelin, Godi Godi, Kepçe Gelin, Bodi Bodi, Bodi Bostan, Çomça Gelin olarak adlandırılan ve tamamen yağmurun yağmasını sağlamak amacıyla yapılan uygulamalar vardır. Yörede taşlarla ilgili olarak yağmur yağdırma pratiklerine de rastlanmaktadır. Harput’ta Akyol mezarlığında Hacı Ali Efendi namı ile bilinen ulu bilge kişinin mezarından alınan nohut büyüklüğündeki kırk bir adet taşın her birine, yedi defa Yasin-i Şerif okuduktan sonra, bez bir torbanın içine bırakılır. Torbanın akarak su da gitmemesi için suyun kenarına çakılan bir kazığa bağlanır. Bu davranışlardan sonra yağmurun yağacağına inanan yöre halkı yağmurun şiddetli olarak yağması halinde veya yağmurun durdurulması için taş dolu torbayı sudan çıkarır. Torbadaki taşlar tekrar eski toprağına iade edilir. Böylece yağmurun yağacağına inanılır. Yörede yağmur yağdırma ile ilişkili bir diğer uygulama da henüz tomurcuk halindeki söğüt ağacından kırk tomurcuklu bir dal kesilip, bu tomurcukların her birine bilinen dualar okunduktan sonra akarsuya bırakılmasıdır. Bununla yağmurun yağacağına inanan yöre halkı , bu uygulamada özellikle seçilen söğüt ağacının seçilme sebebini maalesef bilmemektedir. Esasen su kenarlarında yetişip serpilen söğüt ağacının, suyu kendisine çekme özelliği be bu itibarla su ile olan ilgili ve temas çok tabi bir düşüncedir. Harput ve çevresinde yağmurun yağdırılmasına dair bir diğer uygulamada, yılanın yakılması ile ilgilidir. Kuraklık baş gösterdiği zaman, bir yılan öldürülüp ateşin içine atılarak yakılır. Sebebini bilmeden yapılan bu davranışla ilgili olarak, yörede yaptığımız araştırmada yılana, adı ile hitap edilmediğini ona uzun lakabının verildiğini görüyoruz. Harput’ta yağmur yağdırmak için, kırk tane kelin adı yüksek sesle çağırılır. Bu pratiği uygulayan kişi elinde tuttuğu ipliğe, her bir kelin adını çağırdığında bir düğüm atarak bildiği duayı okur. Daha sonra bu iplik evin kıble yönünde bulunan yağmur oluğuna bağlanır. Bu davranışla yağmurun yağacağına inanılır. Yağan yağmurun dindirilmesi içinde bir miktar eritilmiş yağ dökülür yahut söz konusu ipliğe atılan düğümler yine kırk elin adları çağrılarak sökülür Andiri Prof.Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI Vay göresim geldi Berçenek seni Dumanlı dumanlı oy bizim eller ……….. Otursam ağlasam delidir derler Aşık Mahzuni Bahardır Şimdi Sular Coşkulu Akar Çiçek Açmıştır Bademler Toprak Tavındadır Döl Kokar Kent Hayellerimizi Süslerdi Ninemin Ninnisi Kulağımda “Kesik Baş” Okurduk Geceleri Dünyamız Göklerdi Gözkırpardı Yıldızlar Dalardık Saman Yoluna Olmayan Diyarlara Giderdik Okuduk Kentlere Dağıldık Köy Anılarımızda Kaldı Gün Biter Yanlığınızla kalırsın Bir Sızı duyarsın Yüreğinde Andiri’dir Ananın ak sütü ANKARA 28.05.2013 Mayıs Haziran : 2013 19 Ekirek’li Şemsettin Efendi Nihat ERTUĞRUL Rahmetli Şemsettin Amcam’ı telefon ile aradığımda kendisine ‘Selamınaleyküm Ekirek’li Şemsettin Efendi’ derdim. Cevabı Aleyküm selam Ekirek’li Nihat Efendi olur. Amcamın uzun bir kahkahası sonrasında muhabbetimize başlardık 1927 yılında o zamanlar Ağın’ın köyü olan Ekirek’de (Başpınar mahallesi) doğan amcam namı değer Ekirek’li ‘Dayı’ ve Feride bacı’nın 2 ci çocuğu olarak Dünya’ya gelmiştir. Harp yıllarının tüm yokluğunu 4 kardeşi gibi derinden yaşayan amcam daha sonra kendisinden önce baba ocağından aileye destek olmak için gurbete çıkan ağabeyi Hüsamettin Ertuğrul’un yanına Kırıkkale’ye gider. Bu gidiş o kadar kolay olmaz. Amcam, bu gidişini anlattığı o zamanlar yaşadığı açlığı,yokluğu ve perişanlığıda tabiki açmadan geçemezdi.İnsanoğlunun en önde gelen ve hiçbir zaman vazgeçilmez olan bu derdi geçim derdini çok yakından tanımasını sağladı. Kırıkkale yıllarını her anlatışında da koca adam olmama rağmen yaşadıklarından dolayı kendisine çok acırdım, bazen gözlerim dahi dolardı. Amcam anlatırdı da anlatırdı. Bense dinlemeye doyamazdım o yılları, o fakirliğin diz boyu olduğu yılları. için aynı uğraşı vermektedir. Amcam Şemsettin o zamanlar hem yaştan ufak hemde gösterişsiz bir çocuk. Fabrikanın kapısına her gidişinde kendisine sen daha küçüksün denerek geri çevrilmekte. Ağabeyinin tüm uğraşları ve o çevrede bulunan hemşeriler ve ‘Torpil’ sonrasında kapağı Fabrikanın ‘Tapa’ bölümüne atar Şemşettin. 14 yaşındaki bir çocuktur daha. GENÇLİK BURADA GİTTİ Gençliğini Ağabeyi ile Kırıkkale Silah Fabrika’sına verir Amcam. Daha sonra Askerlik gelir ve 4 yılda böyle, yine aynı yer aynı Fabrika.Daha sonra teskere, ama teskere öncesi kendi kendine verilen bir söz ile alınan teskere. Amcam askerlikten ayrılırken kendi kendine söz vermiş ‘Şu Askerlikten bir kurtulayım, Askeriye’nin çeşmesinden su içmeyeceğim.’ Hayat zor, hayat acımasız söz verilen sözleri dahi tutturmamış amcama. Daha sonra yine askeriye bu kez Ankara 5 Kademe Ana Tamir Fabrikası bu kez sivil memur, ustalık, derken evlilik ve 1954 yılında dünya’ya gelen ilk çocuk. Güler,zekai ve Gülay işte amcamdan geriye kalanlar... Güler, Erhan Paşa ile evli, Zekai Turgut’luda öğretmen, Gülay ise Ankara’da. GENÇ YAŞTA GELEN EMEKLİLİK 1968 yılında 41 yaşında emekli oldu amcam. Daha sonra Mamak’ta açtığı ufak bir tamirci dükkanı Şemsettin efendinin. Buda sırf vakit geçirmek için. Hemen hemen 15 yıl bu dükkanda geçen bir ömür. Biriyantinli ve özen ile taranmış şaçları, boynundan düşürmediği kravatı her Sabah olduğu Sinek kaydı traşı ile tam bir Cumhuriyet insanı idi amcam. 27 yılını Asker olmamasına rağmen Askerlerin arasında geçirmişti. Belkide o sahip olduğu disiplini oradan almıştı. Bir diz boyu çamurda yürümesine karşı paçalarında en ufak bir çamur parçası bulunmazdı amcamın bu durumuna hep şaşardık. Şemsettin ERTUĞRUL ÇOCUKKEN ÇIKILAN GURBET 14 yaşında Kırıkkale’ye indiğini anlatan amcam buradaki hayata başlanğıcı ağabeyi’nin ellerinden tutuşu ile başlar. Kendisinden 3 yaş büyük ağabeyi Hüsamettin uzun uğraşlar sonucu Kırıkkale Silah Fabrikasına işçi olarak girmiş ve şimdi de kardeşi için, yani onunda bu fabrikaya girmesi 20 Amcam Şemsettin efendi Ankara’nın Mamak semtinde şürdürdü hayatını. Etrafı hep hemşerileri ile doluydu. Orası benimde sıkıştığım anlarda sığındığım bir liman olmuştu her zaman için, Kendimi o çatının altında hep güvende hissettim. Orası Amcamın evi idi, mütavızı ama çok sıcaktı benim için. Ne zamana kadarmı ayrılığın geldığı 1 Mayıs 2012 tarihine kadar. Nur içinde yat Ekirekli Şemsettin efendi. Ruhun şad olsun Amcam Şemsettin Ertuğrul 2013 : Mayıs Haziran Savaş ve Barış M.Cavit ALPASLAN Lev Tolstoy’un romanlarının en ünlüsüdür. Bu roman ünlü yazarın 1804 lerde başlayan Fransız -Rus savaş dönemini anlatan yapıtının adıdır. Yazar, savaş sözcüğüyle: Yıkıcılığı, açlığı, sefaleti ve daha öte ölümü anlatır. Barış ise,savaşa yıkıcılığa,açlığa ölüme rağmen; insanlar arasında barışın sevginin ve dostluğun da sürdürebileceğini dile getirir. Romanı okuyanlar veya filmini izleyenler acıların ve sevginin nasıl paylaşıldığını gözyaşlarıyla izlerler. Şavaşı hem kazanan hem de kaybeden taraflar; acıları ortak yaşarlar. PİRUS ZAFERİ: Yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zaferin adıdır. Bu ad savaş terminolojisinde simgeselleşmiştir. M.Ö.280 -270 Yunan kralı Prus, Roma’ya saldırır ne pahasına olursa olsun,savaşı kazanmak için her şeyini feda eder. Sonuçta savaşı kazanır ama ordusunu ve herşeyini kaybetmiştir. Binlarce asker ve personelden kalan on beş kişiyle Atina’ya dönebilmiştir. Prus bu zaferin ardından ; ‘’Tanrım bir daha bana böyle bir zafer verme’’ dediği söylenir! BÜYÜK İSKENDER: M.Ö :323-281 Adı doğu efsanelerde yaşayan dünyanının yarısını 13 yılda fethetmiş, Dünyanın en güçlü devleti olan Pers İmparator’luğunu yenmiş; yaşadığı 12 yılda on milyonlarca insana boyun eğdirerek o gün dünyanın tamamı olan üç kıtada hüküm sürmüştür. Yaşadığı 13 yıl boyunca öylesine parlak ve büyük fetihler gerçekleştirmişdi ki büyüklüğü, şan ve şerefi; yaşadığımız bu günlere kadar 23 Yüz yıl dilden dile dolaştı. Bugün hala değişik dinlerdeki insanlar çocuklarına onun adını verebiliyorlar. Bunları niye anlatıyorum. Anlatıyorum Çünkü O, BÜYÜK İNSAN’ın savaşa katılan bir erin’in anasına yazdığı mektubu sunacağım sizllere Mayıs Haziran : 2013 İSKENDER ORDU’SUNDA BİR ERİN ANNESİNE MEKTUBU Bu mektup İsa’dan önce 333 yılında İskender ordusunda Nakliye eri Symmachos tarafından Megara’da anası Agariste’ye yazılmıştır: Sevgili anam, elime fırsat geçmişken yine sana bir mektup ulaştırayım, dedim. İlkin şunu haber vereyim ki şu sırada bir Fars köyü olan Gogemela’da bir barbarın evinde hasta yatıyorum. Ama doğrusu bir Helen askerine yakışacak şekilde iyi bakılıyorum. Haftalar var ki burada müthiş bir meydan savaşı olmuştu, orada yaralandım. Hekim artık yakında ayağa kalkacağımı söylüyor, yazık ki yalnız tek ayağımın üstüne kalkacağım, çünkü biri sizlere ömür! Neyse bundan daha sonra konuşuruz. Evet, komutanımız batıya bir posta kıtası yollanacağını söyleyince (Galiba Fars’lıların ulu yolundan bir küçük Asya limanına) size bir haber yetiştireyim, dedim. Kreon, filozof Theofrast’ın kâtibi, şimdi yanımda oturuyor, ben ne dersem kaymak gibi bir papirüs kâğıdına yazıyor. Bu pek değerli kâğıttan ganimet arasında elimize top top geçti. Okkası bir mine, yalan söylüyorsam sütün bana haram olsun! Benden aldığınız son haber kim bilir ne kadar eskiydi? Gerçi İssus (İskenderun) savaşında sakatlanıp geri yollanan mızrakçı Agathon’a Atina’ya vardığında Megara’ya da uğrayıp sizi ziyaret etmesini tenbih etmiştim ama serserinin bu zahmete katlandığını hiç sanmam. Ana, küçücük Megara’nızda bizlerin buralarda neler görüp geçirdiğimizi dünyada tasavvur edemezsiniz. Dionysos ve Astarte’ye yemin olsun ki edemezsiniz! Hey gidi deli zaman heyy! Hem ana, bu Astarte dediğim Suriye yahut Babil tanrıçasına öyle güzel din törenleri yapıyorlar ki sorma, bunların yanında bizim Helen’li Dionysos’a asma dalları, oyuncular ve sarhoş kızlarla yapılan ayinler hiç kalır. Anacığım, sakın küçük kardeşim Agathon’a askerlik hevesi aşılama, benim izimden yürümeye kalkmasın. Davulun sesi uzaktan hoş geliyor, macera 21 ve kahramanlık hikayeleri adamın başını döndürüyor ama çektiğimizi bir biz biliriz, bir de Tanrılar bilir. Her kahramanlık menkibesinin ardında ne kadar acı, ne kadar gözyaşı ve ne kadar kan saklıdır, kimse ondan söz etmez. Bizler bile onları pek tez unutuyoruz. Ben şimdi ıstırap döşeğinde uzun uzun yatıyorum da olup bitenler hep gözümde canlanıyor. İssus zaferinden sonra bize kıralın orduyu ikiye ayıracağını, asıl ordu general Parmenio emrinde Suriye yolundan Şam’a doğru giderken İskender’in de yardımcı Helen kıtaları ve atlılarıyle kıyı boyunca güneye ineceğini söylediler. Ben arabamın üstünde hep ordunun toz bulutunu kovalıyarak iki yanı diz boyu oyulmuş tozlu yollardan ilerliyordum. Sarı kum dan ve tozdan göz gözü görmüyor, ancak günde bir defa ya kötü bir göle ya da yıkılmış bir sarnıca raslanıyordu. Susuzluk hayvanlara insanlardan çok dokunuyor, acı acı bağrışıp duruyorlardı. Önümüze çıkan kulübelerde dişe dokunur bir şey yoktu, önden gidenler herşeyi silip süpürmüşlerdi. Pek çok şehir ele geçirdik, şimdi adlarını bile hatırlamıyorum. Fakat biz ağırlık erleri sırtımızda Fenike erguvanı, parmaklarımızda mücevher yüzüklerle dolaştığımız günler çok oldu. Sonra Parmenio geri gelmiş, şimdi Tyrus şehri üstüne gidilecekmiş dediler. Bu liman şehrinin adını duymıyan yoktur. Hani biz de bir zaman Piraus’da sivri külâhlı, uzun esvaplı, kıvrım kıvrım sakallı yabancı gemicilere gülerdik; işte onlar bunlardan Sidon yahut Tyrus’lu Fenikeli’lerdi. Belki Kartaca’lı da ola bilirlerdi, çünkü Kartaca, Fenike’liler tarafından kurulmuş bir koloni imiş. Tyrus şehrine girdiğimizde ahalinin korkup kaçmasın diye Tanrı Baal’i, oturduğu taşa sımsıkı bağladığını gördük ve gülüştük, Amma bu şehri almak bize pek çok emeğe mal oldu, kalın ve yüksek duvarlarında dişimiz söküle yazdı. Tyrus denize doğru bir kara çıkıntısı üzerine kurulmuş. Bizim binbaşının dediğine göre burasını almayınca da olmazmış, çünkü Fars donanması burada üslendiğinden buraya hâkim olan denize de hâkim olurmuş. Makedonya’lılar tam yedi ay Tyrus duvarlarına saldırdılar. Sonunda bizim kurnazlar şehre yine ancak bir hile ile girebildiler: Atina’lı mühendisler denize doğru bin adım uzunluğunda bir set ve yol yaptılar da o sayede işi başardılar. Şehirde çok mal yağma edildi amma, ne çare, gemileri yakalıyamadık. Sonra yine sonsuz yürüyüşler başladı: Kızgın çöl yürüyüşleri! Durmaz dinlenmez kıralımızın ardından adım adım ilerledik. Doğrusu onun için yine sunturlu küfürler duydum, üç askerden ikisi muhakkak sövüyordu. Fakat bereketli Mısır toprağına ayak 22 basılınca bütün acılar unutuldu. Hey anam hey, bu Mısır denilen ülkenin bir eşi daha dünyada bulunmaz! Şehirlere, muazzam tapınaklara, muhteşem saraylara baktıkça şaşkınlıktan ağzım açık kalıyordu. Bu dev yapıların yanında bizim Tanrılar durağı Akropolis bile pek küçük ve sönük kalır, anacığım, inan bana! Mısır halkı bizi dost ve kurtancı gibi karşıladı, belki uzun boylu Fars köleliği altında yaşamış olmasından. Hem binbaşımızın dediğine göre iki yüz yıl önce Yunanlı tutmalar Pelusium’da Mısır’lıların hürriyetini barbarlara karşı başarıyla savunmuşlar. Bu olay geçmişine pek düşkün olan Mısır’lılarca hiç unutulmamış. O zamandan beri Mısır toprakları üstünde koloni kurmak Helen’lere serbest olmuş. Ahalisi sırf Helen olan bu şehirlerden Nokratis’i ben de gördüm, tıpkı bizim Megara gibi, yalnız belki dört kat daha büyük. Kıral yaveri General Kleomenes’i Mısır’a komutan yaptı. Kendisi kısa bir dinlenmeden sonra daha heyecanlı yeni bir maceraya hazırlandı: Libya çölünde, vaktiyle Fars kıralı Kambyses’in boşuna aradığı Zeus’un kutsal yeri «Ammanium» u yanında bir avuç atlı ile bulmaya çıktı. Tapınağı pek kutsal sayılan bu yer ağaçsız çölün ortalarında bir vahada imiş. İskender ne murat eder de elde etmez! Aradığını bulmuş ve dediklerine göre Zeus tapmağında Tanrılar sırasına girmiş, oranın kutsal rahipleri İskenderi Zeus’un oğlu ilân etmişler. Biz uyanık Helen’ler öyle hikâyelere gülüp geçiyoruz, ama gel de bunun Mısır’lılarla Asya’lılar üzerindeki etkisine bak! O zaman bu zaman ona bir Tanrı’ya bakar gibi bakıyorlar ve çoğu yanına dizin dizin sürünerek yaklaşıyorlar. Eh, bunun da bize faydası var, zararı yok. İskender’in kendisi bu dînî saygı gösterilerini yalnız hoşgörmekle kalmıyor, hatta onları arıyor, özel ressamı Apelles’i Ephesus’dan getirterek kendini «Yıldırım fırlatan Zeus» şeklinde tasvir ettirdi. Bunu birçokları dinsizlik sayıyorlar.. Ben görmedim ya, resim pek dehşetli imiş. Bundan sonra artık iki İskender bulunacağını söylüyorlar: Biri Kıral Filip’in yenilmez oğlu, biri de Apelles’in tasvirindeki. Ressam da sanatını öyle ucuza satmamış ha! Tartmaca yirmi talent altın almış diyorlar. Usta Lysippos’da burada idi, o da yeni bir İskender heykeli dikti; ama Tanrılık iddia eden İskenderi değil de tanrısal yiğit İskenderi! Hem bu tapma ve kutlama törenleri benim ve arkadaşlarımın hoşumuza gidiyordu. “Nasıl gitmesin ki, böyle şölen ve törenlerden biz küçüklere de hayli kırıntı düşüyordu. İssus aşkına böyle, anacığım. Pharos karargâhtnda geçirdiğimiz yağlı günleri hatırladıkça hâlâ ağzım sulanıyor. Pharos dediğim Nil ağzı yakınında bir ada olup oraya Mısır’lılar 2013 : Mayıs Haziran bizim için yassı sandallarıyle erzak getirirlerdi, çünkü orası ırmak kolları, kanallar ve koylarla ağ gibi örülüdür. Bize düşen bütün iş bunları pişirmek, hazırlamak ve yemekten ibaretti. Hem de nasıl yemek ve içmek: Çatlarcasına!. Çoğumuz bu arada Suriye’den getirdiği yağma mallannı da kumarda yedi bitirdi. Her tarafta arı gibi, karınca gibi çalışan yalnız «Bilim Kurmayları» idi. Arkadaşım Agisthes böyle bir Expedition heyeti ile ta güneyde bir yere gönderilmek bahtsızlığına uğramıştı. Meğersem İskender’e hocası Aristo, o bilgin oda bekçisi, ta Atina’dan Nil ırmağı’nın kaynağını bulmasını yazası imiş. Kitap ehlinin ise İskender üzerinde nüfuzu büyük olduğundan onların hiçbir arzusu geri kalmaz. İşte bu sebepten ötürü bizim zavallı Agisthes kara Habeş ilini boyladıydı. Bu bilginlerin dolaşmadığı yer, yapmadığı iş yok. Kimi tutar taş toplar, kimi de ot ve hayvan! Akıllarınca içinde ne bulacaklar sa bu hayvan ve bitkileri kesip doğrayıp duruyorlar. Bu satırı yazan Kâtip Kreon diyor ki, bu bilgin av köpekleri, kokusunu aldıklan herşeyi böyle toplar, güzel papirüs kâğıtlarına dikkatle not eder, sonra hepsini Atina’da Aristo’nun lisesine yollarlarmış. Aristo da onlardan yeni bilgiler düzer koşarmış. Aristo’nun yeğeni Kallisthenes de bizim ordunun tarihçisi, ordu ile dolaşıp olanı biteni yazıyor, kitap yapıyor. Kıralın Memphis şehrinde olimpiyat oyunları tertip edip de bizi uzakta bıraktığını duyunca nasıl üzüldüğümüzü kolayca tasavvur edebilirsin anacığım. Fakat İskender bir Nil filosu ile adamıza gelip de karargahımızı ziyaret edince biz de şeref payımızı almış olduk. Sevgili Homeros İlias kitabında meğersem bu adayı aramakta imiş. Kâtip Kreon da o yeri biliyor ve işte yazıyor: «Nil ağzından ilerde, köpüklü dalgalar arasında bir ada varki Mısır’lılar ona Pharos diyorlar.» Kıral buraları adamlarıyla birlikte birkaç gün dolaştı. Sonra Nil’in kumsallaşmamış en batı kolu üzerinde bulunan balıkçı köyü Rhakotis’i kendi adını taşıyacak bir şehir haline getirmiye karar vermiş. Eğer bu emir yerine gelirse burası içinde daha çok Helenle’rin oturduğu ve üç kıta ticaret gemilerinin buluştuğı büyük bir dünya pazarı olacakmış diyorlar Kreon diyor ki, şehrin plânını Milet’li şehircilik ustası Hippodamos ile kıral kendisi yapmış. Saray mimarı Deinokrates de büyük tapınaklar sanat enstitüleri, resmi binalar, liman tesisleri ve bir de göğe baş kaldıran fener kulesi yapmak emri almış. Biz Helen’lerin beğendiği bi cihet de bu İskenderiye’nin demokratik bi yasa ile idare edilmesi kararıdır. Nil ağzında ve Pharos adasında inşaat Mayıs Haziran : 2013 başlamış, biz biraz dil öğrenip yerli halkla kaynaşmaya başlamıştık ki’(doğrusunu istersen ana, işin içinde bir Mısır kızı da var). «Ordu hazırlansın, doğu’ya doğru sefer var» diye tellâllar bağırtıldı. Şimdi sen ol da kızma. Aman yine; sövüp saymalar oldu! Yalnız varları yokları kumarda üttürüp yeni yağma fırsatı arayan serseriler bu habere sevindi. Tekrar Suriye’ye vardığımızda Ulu Fas kıralından barış teklifi alındı: Barış uğruna bize Fırat ırmağın’dan Çanakkale boğazına kadar bütün ülkeler, sayısız altın veriliyordu. Tanrılara şükür, İskender ortaya çıkalıberi barbarların büyük kıralları DARA ve SERHAS zamanında bize yaptıklarını kat bat fazlasıyle ödettik. O büyük kırallar şimdi mezarlarında, ters dönseler yeridir. Barışın pahası da bizi sevindirecek kadar yüksekti, daha doğrusu biz öyle sandık. Bizim gibi düşündüğü anlaşılan general Parmenio kırala: «Ben İskender olsam teklifi hemen kabul ederdim», deyince o ne cevap verse beğenirsin? «Parmenio olsam ben de ederdim!» demiş. Bu nükteye bol bol gülündü, barış teklifine aldırış eden olmadı. Haydi yeniden yollara düş. Yürü babam yürü! Bir gün on mil, ertesi gün bir on mil daha! Şu dağı çık şu tepeyi in, şu yaylayı aş, şu ovayı geç!. Sonra hepsine yeniden başla! Tepende kızgın güneş, ayak altında kum ve tozlu toprak! Haftalarca kaderimiz hep bu idi. Bereket versin, halk hiçbir yerde bize düşmanlık göstermedi, hatta bazı yerde bizi kurtarıcı gibi şenlikle karşıladı. Yem ve erzak sıkıntısı çekilmedi. Haftalarca böyle yürüyüp gittikçe daha güçleşen dağlık bölgeleri aştıktan sonra nihayet Asur’ların yurduna, Fırat kıyılarına, en sonunda da ünlü Dicle ırmağına ulaştık. Gördüğümüz harikaları artık anlatmıyacağım, pek uzun kaçar, fakat şuncağız deyim ki bizden önceki hiçbir kuşak yeryüzünden bu kadar çok şey görmemiştir. Büyük Fars kıral’ının son meydan savaşını vermek için bütün kuvvetlerini topladığı haberi yayıldığı zaman, yurdumuzdan ne kadar uzakta ve uçsuz bucaksız Fars ilinin neresinde bulunduğumuzu bilen, hele denize ve Helen sahillerine ne kadar zamanda varılacağını hesap edebilen yoktu. Zırh gömlekli, sivri külahlı Fars atlıları görülmiye başlamıştı, artık sürüden ayrılanı kurt kapıyordu. Bana uğursuz gelen o Gogamela üzerine vadi boyu inerken Dicle’nin öbür kıyısında öyle bir ordu gördük ki, benzeri dünya’da bulunmaz. Biz nakliyecileri ilkin bir korku kapladı ama az sonra yanımızdan geçen mızrakçı kıtalarının şen kavga türkülerini duyduğumuz vakit kendimizi topladık. Hele İskender’in kısa hitabesine karşı onbinlerce ağızdan gök gürültüsü gibi çıkan «Yaşa, varol!» sesleriyle büsbütün korkuyu attık. Ordunun böyle 23 şevkli olduğu yerde zaferden emin olunabilirdi. Yine Kreon’nun dediğine göre general Perdikkap ile general Parmenio bu üstün düşman kuvvetine gece baskın yapmayı teklif etmişler. ‘İskender demiş ki: «Fars devletini ben çalacak değilim ki! Zaferimi varsın güneş de görsün» ve geceyi çocuk gibi mışıl mışıl uyuyarak geçirmiş. Ertesi sabah Parmenio ona: «Sanki zaferi kazanmış gibi uyudun» deyince: «Öyle değil mi ya dostum? Artık Darius savaşı kabul etti, dağlardan, ovalardan ve çöllerden onu kovalamıya artık ihtiyacımız kalmadı.» diye şevkle gülmüş. Güneş arabası Medya dağlarını aşıp gelirken hücum boruları çalındı. Anacığım, kardeşim, bizim çelikten Phalanks kıtalarımızın düşman saflarına doğru atılışının insanda yarattığı duygu ve heyecanları ne ben anlatabilirim, ne de siz tasavvur edebilirsiniz. İlk çarpışmanın göğe çıkan gürültüsü yükselen toz bulutları arasından gelen at kişnemeleri, vuruşan insanların haykırışları, çarpışan kılıçların şakırtıları bütün duygularımızı zaptetmiş iken süvari bölüklerinin nal sesleri yeri gümbürdetti. Darius’un savaş arabası takımının kendisine doğru geldiğini gören İskender dayanamayıp at sürdü, kızgın savaş meydanına daldı. Bir de baktım, ortalık birbirine karıştı, at ve insan gövdeleri yumaklar gibi birbirine sarıldı. Biz nakliyeciler kısa mızraklarımız elimizide, toplu ağırlık arabalarının yanında nöbeti bekliyor ve kıyameti uzaktan seyrediyorduk. Fars Ordusu’nun birdenbire ikiye bölündüğünü ve delice bir kaçışmaya başladığını gördük. Bunu görür de kim dayanır? Yerimizde sıçrayıp dururken, birer ikişer ileri fırlamıya, ölenlerin teçhizatını soymıya koyulduk... Derken ansızın bir zırhlı süvari kıtasının üstüme geldiğini gördüm. Kendimi toplamaya vakit kalmadan bu hergelelerden biri mızrağını bacağıma sapladı. Yine talihim varmış ki, bir arkadaş yaramı sarıp beni bu eve taşıdı da ölümden kurtuldum, şimdi bu mektubu sana yazdırabiliyorum. Yara çok geçmeden kangrene çevirdiği için cerrah Ktesias kemiği testere ile kesip attı. Ama canım pek acımadı, çünkü bu kasaplıktan önce bana bolca haşhaş suyu içirip yarı uyuttular. Ama ameliyattan sonraki günlerin, haftaların azabını ne siz sorun ne de ben anlatayım. Şimdi deniyor ki, kıral bütün sakatları yurda geri yollıyacak, orada «Kleruch» (emekli asker) muamelesi yaptıracakmış. Söylenti gerçekleşirse bütün serüven benim için bitmiş olacak. Bu güne kadar çektiklerim yetmiyormuş gibi, şimdi eve dönmek fikri beni sevindirmiyor. İskender’in Ordusunda bir Helen eri olmak, barbarlara hürriyet ve medeniyet götürmek kolay ele geçer bir şeref, bir 24 saadet midir? Buralarda gördüğümüz ihtişama ne derece hayran olursak olalım, Şarkın iç ve dış âlem hakkındaki bilgisi Kreon’un dediği gibi ne kadar parlak olursa olsun, hiçbir topluluk içinde kişilerin kanun güvenliği altında istediği gibi yaşadığı bizim Helen topluluğumuzla boy ölçüşemez. Ama dediğim gibi bütün bunlar benim için bitti, yeni bir hayat başlıyor: Kleruch, (emekli asker) oluyorum. İskender gibi kıralım var, o emekli ve sakat yiğitlerinin hayatını en iyi şekilde güven altına almış bulunuyor. Yurdumuzda bizlere bedelsiz toprak, faizsiz kredi ve vergiden muaflık hakkı tanınacakmış. Böyle olursa sevgili anacığım, tarlalarımızdaki rehin taşlarını kaldırır, şehirde bir iş tutarım. Orduya katılmadan önce çanakçılığı öğrenmiştim, Kleomahos’un vazo imalâthanesinde bir kontrol ödevi bulurum herhalde. İskender, bu Tanrılar sevgilisi, biz yaralıları ziyaret edip hatırımızı sordu elimizi sıktı, yatağımın yanında durup bana birkaç lâkırdı söylediği zaman biz askerler üzerindeki o eşsiz nüfusunun sırrını ansızın kavradım, bize çektirdiği bütün ıstıraplara rağmen onu neden bu derece sevdiğimizi, ona neden canımızı seve seve verdiğimizi anladım. İskender yabancılar için «Yıldırım fırlatan bir Zeus» bir «Tanrı Oğlu» olabilir, fakat biz Helenler için o ne Tanrıdır ne erguvan mantolar, altın sırmalar içinde insanüstü bir Şark hükümdarıdır, biz onda bizimle omuz omuza yürüyen, bizim gibi yorulup savaşan, aynı katığı yiyip, eziyet ve ganimetleri bizlerle paylaşan bir genç yiğit, yenilmez bir kahraman başbuğ görmekteyiz. Kısacası o bizdendir, biz ondan. Onun için ey aziz ana, izin ver de bu mektubu, İskender’den ve onun yiğit savaşçılarından ayrılmanın acısıyle akan gözyaşlarımla kapatayım. Mübarek ellerini öper, yakında kavuşmamızı Tanrılardan dilerim,» Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme Sen dağları seyret. Yenik düşüyorsan özlemlerine aldırma. Kalbindeki o uçsuz bucaksız sevgiyi hisset. Işıklar sönmüşse ve karanlıksa ona da aldırma,ay ışığını seyret, SABRET… Sabret ki her şey hissettiğin kadar derin ve sonsuz olsun… Sabret ki her şey gönlünce olsun… MEVLANA 2013 : Mayıs Haziran Ağın’da Sinema Tarihi (Kaynak AĞIN HABER) Ağın’ın yakın tarihinine bakıldığında, üç ayrı ticari amaçlı sinema işletmesinin olduğu görülür. Bunlar aynı dönemde açılan rakip işletmeler olmayıp, dönemin imkanları ölçüsünde genelde yazlık olarak açık havada açılan sinemalardır. İlk ikisinin açıldığı ve hizmet verdiği tarihler Keban Baraj Gölü’nün su tutmaya başlamasından önceki dönemlerdir. Bu dönemlerde ilçenin, özellikle köylerinin, nüfusu bugüne oranla daha fazladır. Açılan sinemaların birincisi 1963 yılında Muharrem Demirkol, Mehmet Odabaşı ve Ziya Uzunoğlu tarafından açılmıştır. Gösterilen ilk film “Yetim Ömer” filmidir. Bugünkü Öğretmen Abdullah Lütfü İlköğretim Okulu’ nun yanındaki bir bahçede açılan sinema fazla uzun ömürlü olmamıştır. İlçenin ilk gazete bayiliğini de yapan İsmail Şemsettin Korkmaz ve Muharrem Demirkol tarafından açılan ikinci sinema daha uzun soluklu olmuştur. İlçede sinema denince akla gelen sinema da budur. 1965 veya 1966 yılında Ağın Şenpınar Sineması adıyla açılan sinema, faaliyetlerine 1972 yılına kadar devam etmiştir. İlçenin eski aşağı çarşısında, Aşağı Camii’nin karşısında yazlık sinema olarak açılmıştır. Cami’nin karşısındaki arsa tahta çitlerle çevrilmiş ve film gösterileri bu alanda yapılmıştır. İlçede elektrik yaygın olmadığından sinema jeneratör yardımı ile çalıştırılabilmiştir. 200 kişilik oturma kapasitesine sahip olan alan, ilgi gören bir film olduğunda eklemelerle 400 kişi alabilmiştir. Gösterilen filmler dönemin siyah-beyaz Türk filmleridir. Sinemanın açık olduğu dönem boyunca hiçbir yabancı film gösterilmemiştir. Bu dönemde yıllık çekilen Türk filmlerinin sayısı da günümüze kıyaslandığında bir hayli fazladır. Siyah-beyaz filmlerin yanında bazen renkli filmler de gelmiş ve en çok ilgiyi bunlar görmüşlerdir. Ağın’a ilk gelen renkli film “Tarkan” ilk gün 400 kişi toplamıştır. Film gösterimi akşamları yapılmış ve günde bir gösterim gerçekleştirilebilmiştir. Filmle birlikte gelen afişler sinemanın dış cephesine asılıyor, ayrıca afişlerin bir kısmı da çerçeveleniyor ve ilçenin gençleri tarafından mahalle aralarında dolaştırılıyordu. Gençler bu arada megafon gibi araçlarla da yeni gelen filmi halka duyuruyorlardı. Sinema gösterilerinin en canlı olduğu dönem Ağın’ da yapılan arkeolojik kazılar sırasında yaşanmıştır. Kazı ekibinde bulunan görevliler ilçenin sosyal Mayıs Haziran : 2013 hayatının en önemli yansıması olan sinemeya yoğun ilgi göstermişlerdir. Açık olduğu süre zarfında yıllık ortalama 45 - 50 film gösteren sinema 1972 yılında sinema olarak kullanılan alanın satılması üzerine kapanmıştır. 1973 yılından itibaren dönemin Belediye Başkanı Sadi Kapısız’ın girişimleri ile 1973 yılından itibaren de bir müddet sinema gösterileri devam etmiştir. 1980-1981 dönemlerinde inşa edilmeye başlanan ve bugün Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Kültür Merkezi olarak kullanılan binanın sinema salonu olarak kullanılması düşüncesi de vardı. 1980’lerden günümüze gelene kadar da belki televizyonun yaygınlaşması ile sinemanın eski etkinliğini yitirmesinin sonucu olarak Ağın’da ticari anlamda sinema salonu açılmamış sinema gösterimi yapılmamıştır. Sadece Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Kültür Merkezi’ nin restorasyonundan sonra özellikle yatılı öğrencilere yönelik eğitim amaçlı film gösterileri yapılmıştır. DEVE: Tüm canlıları bedeninde taşır…. Gözlerini ceylandan, başını attan, kuyruğunu boğadan, kulaklarını sincaptan, bacaklarını zürafadan, karnını filden almıştır. Yani çevresel temsil yeteneği var… Boynu ırmak, omuzları yayla, hörgüçleri dağdır. Görüşü keskindir… Üç göz kapağı vardır, kum fırtınasında saydam olan gözkapağını kullanarak gözü kapalıyken de görür… Bilgedir…Beyin yapısındaki olağanüstü GPS sistemi ile birbirine benzeyen milyonlarca kum tepesi arasında asla kaybolmaz, yolunu bulur… Ariftir…’’Nerem doğrudur ki’’ diye en doğru yanıtı veren de… gitmek ’’Bir eşeğin peşinden koyuyor’’diyen de odur. 25 1937 yılında Şehir Hatları Vapur İşletmesi’nin haftasonu gezisi için vermiş olduğu ilan. 26 2013 : Mayıs Haziran “Mırat’lara Gezi” Ahmet SAMUR Okulda büyük bir heyecan ve sevinç vardı. Öğrenciler derslere daha neş’eli giriyor, teneffüslerde hararetli sohbetler ediyorlardı. Mevsim İlkbahar, aylardan Nisan’dı. Ancak bütün öğrencileri bu kadar sevindiren neden bu değildi. Büyük sınıfların geçen yıllarda yaptıkları, küçük sınıfların ilk defa yapacakları, “MIRAT’LARA GEZİ”duygusu hepsini ortak heyecana sürüklenmiştir. Bir hafta sonra Pağnik Köyü önüne, Mırat’lara (Karasu) gezi yapılacaktı okulca. Geçmek bilmeyin bir hafta ne kadar uzun gelmişti çocuklara... Ellerinde ekmek torbaları, evden çıkarken annelerinin bin bir çeşit uyarıları, okula yaklaşınca herkesin yüzündeki heyecan çocukları bir başka değiştirmişti sanki. Çok mutluydular. Havanın, bilmem kimin ‘ suratı gibi “kapkara”olduğunun farkında bile değillerdi. Zil çaldı.Bahçede sıra oldular. Hemen yola çıkmak istiyorlardı, öğretmenlerinin de yüzleri pek iyi gözükmüyordu. Çok beklemediler. Açıklama yapıldı. “Hava pek iyi gözükmüyordu. Her an yağmur yağabilirdi. Gezi iptil edilmişti. Başka bir gün gidilecekti.” Sanki bir felaket olmuştu. Çocukların yüzü havadan da çok kararmıştı, isteksizce sırayla sınıflara girdiler. Bir ders sonra neş’eleri yerine gelmişti. İlk defa öğle paydosunda iyi birşeyler yiyeceklerdi. Her zamankinden farklı yiyecek koyulmuştu çantalarına. Ahmet’in aklı ablasının çantasında kalan haşlanmış yumurtadaydı. Annesi Papbagil’den ödünç almıştı iki yumurtaydı. Biri ablasına, biri kendisine. Öğle paydosunda iştahla yedi yumurtayı. Geziyi unutmuştu bile. Eve döndüğünde annesi çok kızmıştı gezi olmadı diye. Boşu boşuna iki yumarta borçlanmışlardı. Yumurtanın yerine arpa verecekti simdi... Bir hafta sonra geziye giderken torba falan almamışlardı. Ya gezi gene yapılmazsa diye! Aman olmazsa olmasındı. Hiçmi malları otarırken aç kalmamıştı. Dayanırdı elbet. Mırat’lara gidek de, gerisi heç” diyordu. Şarkılarla türkülerle Mazaratlar’dan, Bozoğlan Deresin’den, Kurtkaya’dan geçtikten sonra sesler azalmaya başladı. Hem yorulmuşlardı, hem Ağın’dan uzaklaştıkça yabancılık çekiyorlardı. Yeşillikler arasından geçip Mırat’ları görünce yorgunlukları unutuldu. Mayıs Haziran : 2013 “Anaaa ne kadar büyük bir şuymuş Mırat”... Yazın değirmenlerde gördüğü Çayın suyu gibi berrak ve az olacağını sanıyordu Ahmet. Oysa çamur akıyordu Mırat. Hemde gürültülü. “Hiç kimse karşıya taş atamaz, karşıya geçiremez” diye içinden geçiriyordu. Biraz sonra suyun gürültüsüne alışmaya başladılar. Öğretmenler tehlikeli gördükleri yerlere nöbetçi öğrenciler yerleştirdiler. Oyun alanlarını sınırladılar. Herkes kendi kendine arkadaş gurupları oluşturmuş gezinin tadını çıkarıyordu. İp atlıyorlar, uzun atlama, yüksek atlama, uzun eşek. güvercin taklası yapıyorlardı. En sevdikleri oyunları oynama zamanları boldu. Kızların bir kısmı aç kapıyı bezirgan başını oynarken, bir kısmı “yağ satarım bal satarım” bir kısmıda “evcilik oyunları” oynuyorlardı. Kısacası değişen çevreye çabucak alışmışlardı. Öğretmenler oturdukları yerden haber gönderip “herkes yemeğe” diyene kadar yemek akıllarına bile gelmemişti. Yeni bir heyecan başladı. Akşamdan hazırlanan, her zamankinden bol ve değişik yemekleri, kırlarada, birlikte yemenin tadı bir başkaydı elbette... Ahmet’in yemeksiz geldiğinin kimse farkında değildi. Kız arkadaşları ablasını aralarına almış oturmuşlarda. Herkes yemeklere öyle heyecanla saldırdı ki kimsenin kimseyi göreceği yoktu. O’nun istediği de buydu zaten. Kimse farkında olsun istemiyordu. Karnı çok acıkmıştı. “Keşke geçen haftaki yumurtayı yemeseydim” diye içinden geçirdi. Minicik yüreği eziliyor, başının dönmesini “Mırat’a fazla baktığından” sanıyordu. “Bir kaya. yada bir ağaç olsaydı şurada, kimse göremezdi”diye düşünürken Mevlüt öğretmenin kendisine seslendiğini duydu. Duymamazlıktan geldi. “İşte anladı. Beni yemeğe çağırıyor. Ben onlarla nasıl yerim” diye düşünüyordu. El kol hareketleriyle aç olmadığını anlatmaya çalışıyordu. Öğretmen öyle sert bir sesle çağırdı ki çaresiz yürümeye başladı. Hem yürüyor hem de “İnşallah yanlarına oturtmazlar, elime bir parça ekmek verirler, bırakırlar” diyordu içinden. Tam yanına yaklaştığında: “Sen karnını doyurmuşsun her halde. Dolanıp duruyorsun. Al şu çaydanlığı, bak şuradan su doldur getir haydi”dediğinde içindeki sıkıntılar, Mırat suyu gibi aktı gitti. Biraz önce çektiği sıkıntıların yerini büyük bir mutluluk ve gurur almıştı. Öğretmenlerine 27 Mıratlarda su getiren tek kişi oydu. işe yaramıştı. Çocukluk ne güzel... Yokluk ne kötü... Bu olayı çok uzun seneler sonra annesine anlattığımda, annesi hiç bir şey söylemedi. Sadece ağladı, ağladı, ağladı... Yanlışlara mı, yokluklara mı yoksa eğitimsizliğe mi ağlıyordu. Kimbilir... Belki de hepsine ağlıyordu. BAYRAMLIK Yurdumuzun her yöresinde geleneksel, çok güzel komşuluk ilişkileri vardır. Ağın’daki her mahallenin komşuluk ilişkileri akraba ilişkileri kadar kuvvetli ve güzeldir. Biribirilerinin her türlü işine severek yardıma koşarlar. Her türlü eşyayı ödünç alıp verirler. Hamur mayasından, ateş almaya, bulgur kazanından, bir yumurtaya kadar her şey alınır, verilir. Aliuşağı Mahallesinde ise bu durum daha da farklıdır. Her evin kapısı açıktır. Kapalı, yani kilitli ise, anahtarın yerini bütün komşular bilir. Kendileri evde bulunmadığı zamanlarda, komşunun ihtiyacı olan eşyayı rahatça alması için bu yöntem uygulanırdı. Öğretmen Ahmet Efendiler (Tuncer) her şubat tatilinde ve dinlenme tatilinde mahalleye geldiğinde, çantaları komşulara dağıtılacak eşya ile dolu olurdu. Genç kızların çoğu cehiz sandıklarına güzel kokular veren portakal kabuklarını onlar sayesinde koymuşlardır. Her eve belki ancak bir’tane düşerdi ama, portakalla tanışmaları bu komşuları sayesinde daha erken olmuştur. Bu mahallede herkes akraba gibi davranırdı birbirlerine. İşte gene okullar tatil olmuş, Ahmet Efendiler eşyalarını katırlarla Arapkir’den getirmişlerdi. Bir gün sonra komşulara bir şeyler dağıtmıştı. Akşamın alaca karanlığında mal otarmaktan gelen Ahmet’e: “Bak sana ne getirmişler...” diye portakal rengindeki çizmeleri gösterdi annesi. Bu çizmeler öğretmen Ahmet Efendinin küçük kızının bir yıl giydiği çizmelerdi. Ama olsundu. Hem yeni gibiydi, hem böyle bir şeyi nerde bulacaktı. Ayağına giydirdiler. Tam da ayağına göre oldu. Yürümesine, arkadaşlarına göstermsine bile fırsat vermediler. “Bunları bayramda giyersin” diyerek, çıkardılar çizmeleri... Aradan bir hayli zaman geçmiş, Ahmet çizmeleri unutmuştu bile. Kilerde bir şeyler ararken, saklandığı yerden çizmeleri görünce cok sevindi “Bunları arkadaşlarıma bir gözterem hele” diye aldı çizmeleri. İşliğinin (gömlek) altına sokarak kimseye görünmeden evden uzaklaştı. Mahallenin dışında, Uzungile giden yolda bir hayli bekledi. Akşama doğru arkadaşlarıyla “davar öyüne” giderlerdi her gün. Eşeklere binip süvaricilik oynuyorlardı. Her akşam Elekçi Bahçesine kadar yalın ayak gidiyordu. 28 Bu akşam çizmelerle gidecekti. Çok geçmeden Fuat, Bedrettin ve İbrahim geldiler.Onlara uzunca bir “şşiiiiit” çektikten sonra, karnında, işliğinin altında sakladığı çizmeleri itinayla yere indirip giydi. Elinin içiyle, kedi yavrusunu sever gibi okşadıktan sonra, durumu onlara anlattı. Kimse kimseye bir şey söylemeyecekti. Verdikleri sözü hiç bozmazlardı. İçi rahat etti. Uzungile doğru yürürken tam bir kumandandı. Fakat gözlerini çizmeden ayıramıyordu. Bir iki koşmayı denedi. “Yalın ayak daha iyi koşarım” diye düşündü. Arkadaşlara söylemedi. Çizmeyi götülerler diye korktu. Her akşam Uzungil Mahallesinden geçerken oradaki çocuklarla mutlaka bir muharebe yaparlardı. Biri birilerine zarar vermezler, ancak rahatta durmazlardı. Hangi taraf kala-balıksa o taraf galip gelirdi. Mahalleye yaklaşınca yokuşun başında durup etrafı kontrol ettiler. Kimseler gözükmüyordu. Ahmet, hep çizmelerini düşünüyordu. “Şimdi onlar çizmeyi gördülermi ayağımdan alırlar, hem bunlarla iyi koşamıyorum da” diyerek ayağından çıkardı. Yolun kenarındaki çalıların altına sakladı.”Dönüşümüzde burdan aluruh devül mü la” diye arkadaşlarının olurunu aldıktan sonra içi rahat etti. Tam mahalleye girdiklerinde, Kamilgilin duvarın arkasına saklanmış olan İsmet, Hikmet, Ünal, Orhan ve Osman’lar “Ihın gelirler” diye onlara doğru fırlayınca hiç tereddütsüz geri doğru kaçmaya başladılar. Kaçarken daha düz olan alt yoldan kaçıyorlardı. Yokuş yukarı koşmak hem zordu, hem de çalıların altındaki çizmeyi görüp alırlardı neme lazım. Yakalayamayacaklarını anlayınca koşmaktan vazgeçtiler. Aradan bir hayli vakit geçmiş, davar gelmişti. Ahmet gene üst yoldan çizmeleri almaya gittiğinde karanlık bastırmıştı. Çalıların altını tek tek aradı. Bulamamıştı. Sabah erken, davar giderken tekrar gelerek aradı, aradı. Hiç kimseye soramıyordu. Arkadaşlarına da anlatamadı. Gitmişti bayramlıklar Bayramdan üç dört gün önce evdekilerde gizli bir takım konuşmalar oluyordu. Çizmeden konuşulduğunu anlıyordu. O’na belli etmemeye çalışıyorlardı. Unuttuğunu sanıyorlardı. Açıklayıp üzülmesini istemiyorlardı. 0 ise anlarlar diye korkuyor, bayramda caka satamayacağına üzülüyordu. Ahmet, hala o yoldan geçerken bilmem kaç defa kesilmiş olan çalıların dibine bakmaktan kendini alamıyor.”Bir de bakarsın çizmelerim bayramlıklarım orda” diye Tüm çocuklara yeni bayramlıklar alınsın ve de kaybolmasın bayramlıkları... 2013 : Mayıs Haziran Kısa Kısa Haberler... * Ağın Uzungil Mahallesinden Lingirgilin Nadire - Hikmet ŞAHİN’in oğulları Oğuz ŞAHİN ile Dünürleri Mine – Emin ÇİMENDAĞ’ın kızları Z. Şamil ÇİMENDAĞ 29.06.2013 günü Malatya Destan Düğün salonunda yapılan Kına Gecesi, 30.06.2013 tarihinde Vezir Düğün Salonunda yapılan düğün töreniyle dünya evine girdiler. Genç çiftlere ömür boyu mutluluklar dileriz. * Ağın - Hacıyusuf Mahallesi’nden Kadıngilin Fatma - Ziya Yılmaz’ın oğulları, Beyhan Mayda,Gülcan Şahin ve rahmetli İbrahim Yılmaz’ın kardeşleri, Songül Yandımata,Temel Yılmaz ve Şenel Kortikoğlu’nun sevgili babaları, Meliha Yılmaz’ın değerli eşi, Ağın sevdalısı emekli öğretmen Kemal Yılmaz, 19 Haziran 2013 Çarşamba günü Ağın’da geçirdiği elim bir kaza sonucunda yaşamını yitirmiş ve ertesi günü Ağın’da toprağa verilmiştir. Ölene Tanrı’dan rahmet, tüm sevenlerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. KÖYDES Projeleri Başladı Köydes Projeleri kapsamında içme suyu problemi bulunan Bahadırlar ve Bademli köylerinde sondaj çalışmaları başladı. 2012 yılı Köydes İçme Suyu Programı çerçevesinde ihale edilen iki köyümüzde sondaj çalışmaları ile su probleminin çözümü amaçlanmaktadır. Konu ile ilgili bir açıklama yapan ilçe kaymakamı Sayın Nedim AKMEŞE “Bahadırlar ve Bademli köylerindeki içme suyu sıkıntısının giderilmesi için Bahadırlar köyünde 80 metre, Bademli köyümüzde ise 130 metrede su bulmayı umut ediyoruz dedi. Bulunacak su ile birlikte tesislerin yapımına hemen başlanacak diyen Sayın AKMEŞE, 2013 yılında yatırımların büyük oranda tamamlanacağını” belirtti. Hatice Uçkunkaya Çeşmesi Restore Edildi İlçemiz Üçdut Sokak’taki Ağın Belediye’si Hatice Uçkunkaya Çeşme’si Restore edilerek hizmete açıldı. Mayıs Haziran : 2013 29 EVLENENLER (MAYIS - HAZİRAN 2013) MAHALLEKÖY Yedibağ Köyü Kuzgeçe Mah. Dibekli Köyü Altınayva Köyü Bahadırlar Köyü Tatarağası Mah. Modanlı Köyü Hacıyusuf Mah. Beyelması Köyü Balkayası Köyü Pul Köyü Bahadırlar Köyü Yedibağ Köyü Akpınar Mah. Müd. Hüs. Ef. Mah. Pul Köyü Yenipayam Köyü Dibekli Köyü Balkayası Köyü Balkayası Köyü Demirçarık Köyü Altınayva Köyü Beyelması Köyü Altınayva Köyü Müd. Hüs. Ef. Mah. Saraycık Köyü Saraycık Köyü Yedibağ Köyü Öğrendik Köyü Öğrendik Köyü Akpınar Mah. Yenipayam Köyü Uzungil Mah. Başpınar Mah. Şenpınar Mah. Yenipayam Köyü Şenpınar Mah. Şenpınar Mah. Yedibağ Köyü Hacıyusuf Mah. Bademli Köyü Modanlı Köyü Tatarağası Mah. Saraycık Köyü Demirçarık Köyü Müd. Hüs. Ef. Mah. Saraycık Köyü 30 ADI SOYADI Berat AYDIN Suat EREN Metin TURKUT Nurcan PERKTAŞ Semra UZUN Mustafa KINACI Betül YAKAR Yeşim ULUDAĞ Fatma Seza ÇELİK İnci ERDEM Öner ÖZER Zeynep SALTIK Sabiha Büşra ÇAKAR Erolcan ERDOĞAN EVL. ADI SOYADI Fatma ELEN Nurgül İNAÇIN Gülhan BEKDAŞ Mustafa UĞUZ Erdal ALTAŞ Tatiana CHELEŞ Emre TUNÇ Uğur KOCA Yörük DİVANOĞLU Görkem SARI Büşra TOPCU Güven DESTEBAŞI Egemen YELKANAT Başak MERT EVL. YERİ Üsküdar Malatya Gaziosmanpaşa Beykoz Elazığ Ataşehir Bornova Seferihisar Çankaya Esenler Fatih Ataşehir Üsküdar Gölbaşı/Ankara EVL. TARİHİ 28.04.2013 03.05.2013 04.05.2013 04.05.2013 06.05.2013 07.05.2013 08.05.2013 09.05.2013 11.05.2013 12.05.2013 12.05.2013 13.05.2013 16.05.2013 19.05.2013 Mustafa Bülent ÖCAL Çiğdem AYCAN Küçükçekmece 19.05.2013 Hatice ÖZER Vedat ÇELİK Sinan EYCAN Nurettin ERCAN Serkan BİLGİN Zeynep ÖZTÜRK Veli ERDOĞAN Candan KARADAĞ Burcu AKTAŞ Nihat ÇAKAR Esin ÖZDEMİR Gülşah ŞAHİN Ebru ORHAN Serpil POLAT Selda KARA Ayşe Esra ERDOĞAN Hakan KAYA Oğuz ŞAHİN Bülent SELÇUK Kübra GÜNDOĞDU Duygu SERTTAŞ Osman Alp YILMAZ Bahadır YALÇIN Esra ERDOĞAN Ayşegül HİÇCAN Melek YALÇIN Burak YILMAZ Hasan Hüseyin DÖNÜK Ali İKİNCİ Emre ÖZTÜRK Esra BİÇİCİ Hilal ŞAHİN Mustafa UÇAR Burcu AKAR Kader ÖZER Hülya ALPAY Başak KARAÖN İsa TOKTAŞ Zeynep YEŞİLYURT Ali GÜLSÜM Gökhan DERECİ Nahide AYDIN Onur GÜRTEKİN Yakup TAŞ Ahmet ÇİKO Önder SELÇUK Eren ÇAKIRLI Umut GÜNEŞ Asiye CEBECİ Zeliha Şamil ÇİMENDAĞ Esra Begüm ÇEKİNMEZ Cengiz Kemal ÖZBEK Oğuzhan PİRPİROĞLU Burcu ERGÜL Esra ÖZGÖBEK Ali DOĞAN Sezgin OKKIRAN İlker HÜYÜKLÜ Nilüfer ÖZTÜRK Hava FIRAT Hayriye POLAT Hikmet Öznur KAYACAN Serdar GÜNAYDIN Mehmet GÜRSES Esenler Ağın Küçükçekmece Ümraniye Fatih Bahçelievler Kartal Pendik Bahçelievler Yalova Arapgir Elazığ Buca Malatya Çigli Malatya Tuzla Malatya Sarıyer Buca Yenimahalle Milas Meram Kadıköy Çankaya Konak Silivri Malatya Bingöl Fatih Güngören Kartal 19.05.2013 21.05.2013 22.05.2013 26.05.2013 02.06.2013 02.06.2013 02.06.2013 03.06.2013 04.06.2013 04.06.2013 06.06.2013 07.06.2013 07.06.2013 07.06.2013 08.06.2013 09.06.2013 10.06.2013 11.06.2013 12.06.2013 13.06.2013 14.06.2013 15.06.2013 16.06.2013 16.06.2013 16.06.2013 18.06.2013 17.06.2013 21.06.2013 21.06.2013 21.06.2013 22.06.2013 23.06.2013 2013 : Mayıs Haziran DOĞUMLAR (MAYIS - HAZİRAN 2013) MAHALLE- KÖY ÇOCUĞUN ADI SOYADI BABA ADI DOĞUM YERİ Saraycık Köyü Saraycık Köyü Saraycık Köyü Bademli Köyü Pul Köyü Müd. Hüs. Ef. Mah. Yenipayam Köyü Pul Köyü Hacıyusuf Mah. Samançay Köyü Pul Köyü Balcılar Mah. Samançay Köyü Yedibağ Köyü Bademli Köyü Aşağıyabanlı Köyü Pul Köyü Şenpınar Mah. Bahadırlar Köyü Altınayva Köyü Tatarağası Mah. Altınayva Köyü Beyelması Köyü Demirçarık Köyü Müd. Hüs. Ef. Mah. Hacıyusuf Mah. Bademli Köyü Saraycık Köyü İclal PERKTAŞ Muhammet Aşık PERKTAŞ Yiğit Emre DEMİR Çınar ÖZDEN Enes YALÇİN İsmail Güney TOKMAK Merve AYTEKİN Mustafa Emre ÇELİK Mert TAYAZ İdil AYDIN Mustafa YALÇİN Atakan DEMİR Kerem Ali KÖKSAL Elif Rabia Nur KAYA Berat AYDIN Yusuf Sirac TOPALOĞLU Livza ÖZER Ada DEMİREZER Gül Mine ŞAHİN Salih GÜLTEKİN Yasin Yusuf KÜÇÜK Nil Mina PEKTAŞ Aybars KORKMAZ Ahmet Halit METİN Ege DİNCER Ayten MÜCAHİTOĞLU Elif Ada EKER Yiğit KÜÇÜKER Konak Konak Torbalı Melikgazi Yenimahalle Sarıçam Bafra Sultangazi Yenimahalle Şişli Altındağ Denizli Yenimahalle Ereğli / Konya Mamak Arnavutköy Malatya Ataşehir Malatya Ağın Elazığ Beşiktaş Elazığ Güngören Maltepe İskenderun Çankaya Ümraniye Cengiz Cengiz Hacı Özden Tayfun Tayfun Hakan Hüseyin Özer Serdar Murat Erkan Berkan Özkan Haluk Savaş Hakan Ali M. Yavuz Mahmut Fatih Gökhan Davut Bahadır Fatih Mürşit İbrahim Gökmen Onur Süleyman DOĞUM TARİHİ 10.04.2013 10.04.2013 26.04.2013 27.04.2013 29.04.2013 30.04.2013 02.05.2013 03.05.2013 06.05.2013 07.05.2013 15.05.2013 24.05.2013 24.05.2013 24.05.2013 25.05.2013 05.06.2013 05.06.2013 06.06.2013 09.06.2013 12.06.2013 13.06.2013 14.06.2013 14.06.2013 15.06.2013 16.06.2013 17.06.2013 18.06.2013 21.06.2013 ÖLÜMLER (MAYIS - HAZİRAN 2013) MAHALLE -KÖY ADI SOYADI DOĞUM TARİHİ ÖLÜM YERİ ÖLÜM TARİHİ Pul Köyü Samançay Köyü Altınayva Köyü Öğrendik Köyü Saraycık Köyü Yenipayam Köyü Dibekli Köyü Akpınar Mah. Aşağıyabanlı Köyü Yenipayam Köyü Müd. Hüs. Ef. Mah. Altınayva Köyü Beyelması Köyü Başpınar Mah. Pul Köyü Altınayva Köyü Nisa Nur ORHAN Mehmet Vedat TÜRKER Yağmur KAYA Fahri ÖZER İbrahim ERZURUMLU Duran GÜLER Duriye YETKİN Mustafa TÜRKMEN Ayşe ÜÇER Ahmet SERTTAŞ Hadice ERSOY Emine ÖZER Salih ÖZPEK İrem Ayşe YILMAZ Recep KARAKAŞ İlhami ÖZEL 11.04.2011 05.09.1934 04.04.2013 30.01.1939 21.06.1927 03.03.1940 01.07.1935 01.07.1930 20.10.1946 25.02.1940 16.02.1946 03.06.1924 01.07.1933 10.06.2001 12.01.1971 01.03.1938 21.04.2013 04.05.2013 19.05.2013 22.05.2013 24.05.2013 28.05.2013 29.05.2013 03.06.2013 05.06.2013 07.06.2013 12.06.2013 15.06.2013 16.06.2013 16.06.2013 17.06.2013 24.06.2013 Mayıs Haziran : 2013 Sincan Çankırı Küçükçekmece Nilüfer Ağın Ağın Zeytinburnu Ağın Karabağlar Keçiören Elazığ Ağın Ağın Malatya Konak Beylikdüzü 31 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Bülteni Şubat 2013 sayısından alınmıştır.
Benzer belgeler
sayı: 209-210 - mayıs-haziran 2009
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Yayınıdır
Mayıs-Haziran 2013 Yıl:27 Sayı: 257-258
Baskı Tarihi: 10/07/2013
ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ
Mevlüt ÖKSÜZOĞLU-Samettin AKBAȘ Alper BİLGİN - Ahmet DEMİRKOL-Mehmet UĞUR
İletișim: Ömer ÖZTÜRK
sayı: 213-214 - kasım-aralık 2009
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Yayınıdır
Mayıs-Haziran 2013 Yıl:27 Sayı: 257-258
Baskı Tarihi: 10/07/2013
sayı: 205-206 - ocak-şubat 2009 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği Yayınıdır
Mayıs-Haziran 2013 Yıl:27 Sayı: 257-258
Baskı Tarihi: 10/07/2013
kasım - aralık 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği,
PTT 101843 no.lu Çek Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Ankara Yukarıayrancı Șb.
IBAN No: TR26 0001 0008 3239 7751 6850 06
Hesap No: 39775168-5006
Yukarıayrancı- ANKARA
eylül - ekim 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği,
PTT 101843 no.lu Çek Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Ankara Yukarıayrancı Șb.
IBAN No: TR26 0001 0008 3239 7751 6850 06
Hesap No: 39775168-5006
Yukarıayrancı- ANKARA
mart - nisan 2013 - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği
Ağın Kültür ve Dayanıșma Derneği,
PTT 101843 no.lu Çek Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Ankara Yukarıayrancı Șb.
IBAN No: TR26 0001 0008 3239 7751 6850 06
Hesap No: 39775168-5006
Yukarıayrancı- ANKARA