İMLÂ ve KOMPOZİSYON BİLGİLERİ
Transkript
İMLÂ ve KOMPOZİSYON BİLGİLERİ İMLÂ ( YAZIM - NOKTALAMA) Konuşmada ifadelerimizi kuvvetlendirmek ve daha etkili kılmak için, bazı hareketlerden, jest, mimiklerle tonlamadan faydalanırız. Yazıda, yazının anlaşılmasını kolaylaştırmak, cümleleri ayırmak, anlamı kuvvetlendirmek için kullanılan noktalama işaretleri, anlamı aydınlatır, yanlış anlaşılmaların önüne geçer, okumayı düzenler. Yazdığımız bir yazıdan noktalama işaretlerini kaldırırsak yazının anlamının bozulduğunu, anlamsızlığını, kapalılığa düştüğünü görürüz. Noktalama işaretleri yazı ahenginin normal akışını sağlayan ve düzenleyen öğeleridir diyebiliriz. Noktalama İşaretleri ve Tarihi : Bizans filoloğu Aristophanes'ten başlar. Bu işaretlerin kullanılmasına 16. yüzyılda matbaanın yaygınlaşmasıyla başlanmıştır. 19. yüzyılda ise noktalama işaretleri genelleşmiş ve kesin kurallara bağlanmıştır. Bizde ise, Tanzimat'a kadar noktalama işaretleri kullanılmamıştır. Tanzimat yazarlarından Şinasi'nin Şair Evlenmesi (1860) adlı eserinin bazı yerlerinde kullandığını görüyoruz. Türkiye Türkçesi yazı dilinde kullanılan başlıca noktalama işâretleri şunlardır: 1. Nokta ( . ) : a. Bir fikri, bir dileği, bir isteği, bir haberi ifâde eden tam olarak bitmiş cümlelerin sonuna konur. "Doğu olsam, batı olsam, göklere çıksam senden bir nişâne bulmadıkça dirildikten bir nişâne bile yok bana." Mevlâna. "Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz." K. Atatürk. " Kısacası, mutlu olmak herkesin hakkıdır." b. Kısaltmalardan sonra konur. Kısaltma kelimelerinin de çoğunluk tarafından bilinmesi gerekir. "T. (Türkçe), Dr. (doktor), Yard. Doç. (yardımcı doçent), Prof. (profesör)" gibi. Ancak, bazı kısaltmalarda nokta kullanılmaz. "TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi), TDK (Türk Dil Kurumu)." gibi. c. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur. " I., 1., A., a., II., 2., B., b.” örneklerindeki gibi. ç. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur. "3. (üçüncü), II. Mehmet, XV. yüzyıl, 2. cadde " örneklerindeki gibi. d.Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur. " 29. 5.1453, 29. X. 1923 " örneklerindeki gibi. e. Tarih yazarken ay adlarını yazıyla yazabiliriz. Bu durumda ay adlarından önce ve sonra nokta kullanılmaz. "24 Şubat 1461, 29 Mayıs 1453” örneklerindeki gibi. f. Cadde ve sokak numaralarından sonra mutlaka nokta konulmalıdır. " 4. cad., 16. Sokak” örneklerindeki gibi. Rakamların önüne nokta konulmadığında anlam bozulur. " 4 adet cadde, 16 adet sokak” gibi anlaşılır. g. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için nokta konur. "Otobüs 08.15'te kalktı. Ders saat 10.15'te başlayacak.” örneklerindeki gibi. h. Bibliyografik künyelerin sonuna konur. " Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, " Ankara 1960. ı. Çok rakamlı sayı gruplarını yazarken okumada insanların güçlük çekmemesi için sağdan itibaren üçer üçer ayırıp aralarına nokta konulur. " 22. 565.650, 13.551.000 " i. Matematikte çarpı işareti yerine konur. " 45.3=135, 4.5=20 " j. Herhangi bir yazı yazarken, yazımıza başkalarının alıntı yapıp parantez ya da tırnak içinde gösterdiğimiz cümlelerde, konumuz bitiyorsa nokta, parantez veya tırnak işaretinin dışına; bitmiyorsa içine konur. " Atatürk'ün de dediği gibi; "Genç demek, genç fikirli demektir ". Burada cümle bittiği için nokta tırnak işaretinden sonradır. " Büyük Türk bilgini Kaşgarlı Mahmud : "Erdemin başı dildir."diyor. Burada cümle bittiğinden dolayı nokta tırnağın içindedir. Noktanın Kullanılmadığı Yerler : a. Gazete, dergi, mecmua, şiir, yazı ve bölüm başlıklarının bitiminde kullanılmaz. " Orta Doğu, Milliyet, Sessiz Gemi " gibi. b. Kuruluş adlarından sonra nokta kullanılmaz. " Karadeniz Teknik Üniversitesi, Kültür Bakanlığı " gibi. c. Levha ve tabelalarda nokta kullanılmaz. " Azerî Lokantası, Danışma, Durak, Çıkış " gibi. 2. Virgül ( , ): Cümlelerde birbirini takip eden isimleri, zamirleri, sıfatları kısacası hem görev hem de çeşit bakımından ayrı olan kelimeleri birbirinden ayırmak için aralarına konan işaretlerdir. Virgülün Kullanıldığı Yerler. a. Fiilleri ayırır. " Her canlı gibi insan, doğar, büyür, ölür. " b. Nesneleri ayırır. " Ben, yurdumu, milletimi, bayrağımı canımdan çok severim. " c. Özneleri ayırır. " Sokaklar, caddeler, evler ve dükkânlar bayraklarla donatıldı. " ç. Tümleçleri ayırır. " Yüksek tepelerden, dağlardan, ovalardan, derelerden geçerek dar bir yere indik. " d. Sıfatları ayırır. " Onlar, çalışkan, dürüst, akıllı, zeki çocukları çok severler. " e. Eşit isim tamlamalarını ayırır. " Milletimizin ilerlemesi, yurdumuzun kalkınması, insanlığın mutluluğu için var gücümüzle çalışmalıyız. " f. Tırnak içinde olmayan alıntı cümleler için kullanılır. " İstanbul'a yarın gideceğim, dedi. " g. Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bildiren hayır, yok, yoo, evet, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur. " Evet, kırk seneden beri Türkçe, merhale merhale Türkleşiyor. Y. Kemal BEYATLI" h. Cümlede kesin olarak vurgulanması gereken öğelerden sonra konur. "Mamafih, ben her araçtan, yalnız ve ancak, milletimizin yararı için istifade ederim." ı. İsimlerden önce gelen işaret zamirlerinin önüne konur. Böylece işaret sıfatı ile karışması önlenir. " Bu, ön odaya geçsin. " i. Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmada kullanılır. "12,58 (on iki tam, yüzde elli sekiz) " gibi. j. Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basım evi vb. maddelerden sonra konur. " Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara 1958." gibi. k. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur. " Sayın Başkan, Sayın Vali, " "Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele, müsademe demektir. M. Kemal ATATÜRK" l. Ve bağlacının kullanılabileceği yerlere yani cümle içindeki eş vazifeli kelimelerin arasına konur. " Tatilde Antalya'ya, İzmir'e ve Trabzon'a gideceğim. " gibi. m. Yazışmalarda, yer adlarını tarihlerden ayırmak için konur. " Trabzon, 24 Şubat 1461 ", " Bilecik, 22 Mart 1299 " n. Bazen nidalardan sonra ünlem işareti yerine konur. " Yavaş, kayarsın. " o. Cümlede "değil" kelimesi ile doğan çelişkiden sonra da kullanılabilir. " Bağımsızlık ve eşitlik zıt değil, birbirini tamamlayan iki kavramdır. " gibi. ö. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur. "Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam ! A.Haşim " Ancak, ikilemelerde kelimeler arasına virgül konmaz. " akşam akşam, koşa koşa " gibi. Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de, sonra davirgül konulmaz. 3. Noktalı Virgül ( ; ) : Noktalı oluşuyla cümle sonunu, virgüllü olmasıyla da o cümlenin bitmediğini gösteren işarettir. Noktalı virgülden sonra özel isimler hariç hiç bir kelime büyük harfle yazılmaz. a. Birbirine bağlı olduğu halde ; her biri kendi içinde yarı bağımsız cümleleri ayırmada kullanılır. " Vatan için ölmek; ölümlerin en güzelidir. ", " Sırrın senin esirindir; ifşa ettiğin vakit sen ona esir olursun.Hz. Ali " b. Virgülle ayrılmış örnekleri farklı örneklerden ayırmak için konur. " Türkiye, Ankara, İstanbul; İngiltere, Londra; Azerbaycan, Baku " gibi. c. Kendilerinden evvelki cümle ile ilgi kuran " ancak, yalnız, fakat, lâkin, çünkü, yoksa, bundan dolayı, binaenaleyh, sonuç olarak, bununla birlikte, öyleyse vb." cümle başı bağlaçlarından önce konur. "Bir millet ordusunu kaybedebilir, bağımsızlığını da kaybedebilir; fakat dilini sakladıkça o millet yaşıyor demektir. H. Nihal ATSIZ, Türk Ülküsü " Sıralı cümleler arasında ancak, fakat, çünkü vb. cümle başı bağlayıcılarından önce yazar, araya nokta, virgül, noktalı virgül koymakta serbesttir. Bu husus, yazarın üslûptaki tercihiyle ilgilidir. 4. İki Nokta ( : ) : Kendisinden sonra ya misal ya da açıklama yapılacağını gösterir. a. Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümle ve cümlelerin sonuna konur. "Kelimeleri üç başlık altında toplamak mümkündür: a) İsimler b) Fiiller c) Edatlar ", "Hikâye : Olmuş ya da olabilecek olayların kâğıt üzerine veya sözlü olarak aktarılmasına denir." örneklerindeki gibi. b. "Dedi ki, şöyle ki, diyor ki " kelimelerinden sonra konur. "Atatürk diyor ki: Muhtaç olduğun kan asil damarlarında mevcuttur." , " Mevlâna der ki: Aşk geldi. Damarımda, derimde kan kesildi." örneklerindeki gibi. c. Kütüphanecilik sahasında eser ile yazar başlığı arasına veya yazar ile eser arasına konur. "Türkçenin Sırları: Nihad Sami BANARLI, Sevinç ÇOKUM : Derin Yara, ATSIZ: Yolların Sonu, TERCÜMAN : 1001 Temel Eser " örneklerindeki gibi. ç. Matematikte bölme işareti olarak kullanılır. " 50:5=18, 48:6=8 " örneklerindeki gibi. d. Edebî eserlerde karşılıklı konuşma yapıldığında, konuşmacının adından sonra konulmaktadır. "Bilge Kağan: Türklerim işitin! üstten gök çökmedikçe, alttan yer delinmedikçe, ülkenizi, törenizi kim bozabilir sizin? Koro : Göğe erer başımız, başınla senin! A. Turan OFLAZOĞLU, Anıtkabir " , " Heyecanlı bir şekilde : -Ahmet Bey, hey Ahmet Bey!... diye haykırdı." örneklerinde olduğu gibi. 5. Üç Nokta ( . . . ) Kullanıldığı Yerler a. Tamamlanması okuyucuya bırakılan kelimeler yerine konulur. " Ondan öyle nefret ederdi ki ... " b. Cümlede sakıncalı görülen veya söylenilmesi istenmeyen kelime yerine konur. " Gündüz caddede Ö...'ü gördüm. " c. Yazılarda örnek tasniflerinin devam edebileceği manasında konur. " Ahmet Bey, her sanatçıyı taklitte ustaydı. Zeki-Metin, Cilâlı İbo... " ç. Yazılarda eksik olan bilgilerin yerine konur. " O, ... /1277 tarihleri arasında yaşamış." d. Değişik yazılardan alınan bölümleri belirtmek için sıra noktaların yerine kullanılır. e. Karşılıklı konuşmalarda, kâfi gelmeyen, eksik bırakılan cevaplamalarda kullanılır. " -Tanıdık yok! - Kimsin? -Mehmet ... " 6. Sıra Noktalar. Üç noktanın kullanıldığı yerlerde hemen hemen kullanılmaktadır. 7. Ünlem İşareti ( ! ) : Şaşırma, acıma, heyecan, neşe, sevinç, emir vb. düşünce ve duyguları gösteren ve ünlem olarak kullanılan sözlerden sonra kullanılır. Kullanıldığı Yerler. a. Seslenme, hitap, uyarı, ikaz sözlerinden sonra konur. " Ey Türk gençliği! K. ATATÜRK” , " Şurası unutulmamalıdır ki, Türk âleminin en büyük düşmanı komünizmdir !... Her görüldüğü yerde ezilmeli!... K. ATATÜRK " örneklerinde olduğu gibi. b. Alay, kinaye, küçümseme anlamı kazandırmada ünlem işareti ayraç içinde kullanılır. "İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) Ama ne yazık ki vakti yokmuş (!) " , "Adam, akıllı (!) olduğunu söylüyor. " c. Kesin emir ve dileklerden sonra ünlem işareti kullanılır. " Sağa dön, marş, marş! " , " Dur yolcu ! " ç. Ünlemli cümleler bazen yarıda kesilir. Sonuna ünlem işareti yanında iki veya üç nokta ile birlikte kullanılır. " Atatürk, barış yolunu dünyaya gösterdi!.. İlk defa Atatürk dedi: " Yurtta sulh, cihanda sulh!.." d. Acı, neşe, hoşlanma bildiren kelimelerden sonra konur. " Ah! ..Çok yazık. " , " Aferin!.. Çok güzel." 8. Soru İşareti ( ? ) : Soru bildiren cümle veya kelimelerin sonuna konulmaktadır. Soru eki mI "dır. Ekin ünlüsü geldiği kelimenin ünlüsüne göre ( mı, mı, mu, mü şeklinde) ince veya kalınya da dar veya yuvarlak olur. Soru kelimeleri de şunlardır: neden, nereden, kim, kimden, ne zaman, hangi, kaç, kiminle vb. Kullanıldığı Yerler. a. Soru bildiren kelime veya cümlelerin sonuna konur. "Acaba bizimkiler de onların arasında mıydı? Sevinç ÇOKUM, Derin Yara " , " Sular mı yandı ? Neden tunca benziyor mermer ? A. HAŞİM, Merdiven" örneklerinde olduğu gibi. b. Soru, vurgularla belirtilirse de soru işaretini kullanırız. "Yayın dairesi müdürü ayağa kalktı. -Adınız? " c. Herhangi bir bilginin tereddütle karşılandığı veya kesin olmadığı hallerde soru işareti yay ayraç içinde kullanılır ( ? ) . " 1496 (?) senesinde doğan Fuzulî... " ," Trabzon'dan Giresun'a 2,5 (?) saatte gitmiş." ç. Bilinmeyen yer, tarih gibi durumlarda kullanılır. " Yunus Emre(1240 ?1320), (doğum yeri?) " mı /mi eki -ınca / -ince mânâsında zarf fiil olarak kullanıldığında soru işareti konmaz " Akşam oldu mu sürüler döner. Hava karardı mı eve döneriz. TDK Yayınları: 525" Bir cümlede soru cümleleri veya kelimeleri ard arda geliyorsa soru işareti cümlenin sonuna konur. " Nasıl, kiminle, neden gelmiş?" 9. Kısa Çizgi ( - ) : Kullanıldıkları yerlere göre sıralayabiliriz. a. Satırlara sığmayan kelimelerin hecelerden bölünmesinde kullanılır. “ Esma sofrayı hazırlıyordu. Bir ara çocukları azarladı. Durmadan şeker yedik-leri için. Sevinç ÇOKUM, Derin Yara” b. Dilbilgisinde kökleri eklerden ayırmak için kullanılır. “ yap-ma, kal-sın, göz-lük, gör-gü-süz-lük “ c. Dil bilgisinde eklerin başlarına konulur. “ -ten, -luk, -ış, -ak “ ç. Kelimeler arasında “ -den, -a, ve, ile, ilâ, arasında ” anlamlarını vermek için kullanılır. “ Türkçe-İngilizce Sözlük, Trabzon- Gümüşhane yolu, TürkAzeri ilişkileri, Trabzonspor-Beşiktaş karşılaşması, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı “ gibi. d. Adres yazarken semt ile şehir arasına konulur. “ Kadıköy- İstanbul “ e. Matematikte çıkarma işareti olarak kullanılır. “ 100-75=25, 78-2=76 “ f. Bazı terim ve kuruluş adlarında kelimeler arasına konur. “ Dil veTarihCoğrafya Fakültesi, zarf-fiil “ g. Dil bilgisinde fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır. “ ver-, ser-, kal-, başar-, okut-, taşla- “ h. Farsça kurallara göre yapılan isim ve sıfat tamlamalarında, ilk kelimenin sonuna gelen ünlüden (-i,-ı, -ü, -u) önce kullanılır. “ Ömr-i Muhayyel, ebnayı zaman gibi. “ ı. Arapça tamlama harfi denilen et’; at’lı tamlamalar; bu tanım harfinin başına ve sonuna birer küçük çizgi konularak yazılır. “Tacü’t-Tevarih, Mantıku’t-Tayr” gibi. 10. Uzun Çizgi ( __ ) : Türkçe yazılarımızda, yazılarımızın başına konulan bu çizgilere konuşma çizgisi denir. Kullanıldığı Yerler. a. Karşılıklı konuşmaların başında kullanılır “ - Size Ahmet geldi mi ? - Bilmiyorum. “ b. Oyunlarda uzun çizgi konuşanın adından sonra konabilir. “ Sıtkı Bey -Oğlum ben kalenin teslimini düşünmüyorum. İslâm Bey- Kurtarmağa çare... kavga... ederiz...ölürüz... teslim olmayız. “ Konuşmalar tırnak içinde verildiği zaman uzun çizgi kullanılmaz. 11. Eğik Çizgi ( / ) Kullanıldığı Yerler. a. Dil bilgisinde eklerin değişik durumlarını göstermek için kullanılır. ” -a/ e,-ın/-in, -luk/lük, -madan/ -meden ” b. Bölme işareti olarak kullanılabilir. “ 46/2=23, 100/4=25 “ c.Şiirlerden yapılan alıntılarda, dizelerin yan yana yazılması gereken durumlarda eğri çizgi kullanılır. “ Ne sen, ne ben/ Ne de hüsnünde toplanan bu mesa. A. HAŞİM, O Belde “ ç.Adres yazılırken apartman numarası ile daire numarası arasına konur. “Gökalp Sokağı, Nu: 29/9 “ d.Adares yazılırken semt ile şehir arasına konur. “ Karanfil Sokak, Nu:8/3 Kızılay/Ankara “ 12. Noktalı Çizgi ( .- ): Konu başlarını ayırmak için satır başındaki boşluklardan sonra konulur. 13. Tırnak İşareti ( “ ” ): a. Cümlelerimizde hangi sözlere dikkat çekeceğimizi belirtmede kullanılır. Osmanlı İmparatorluğunun altın padişahı “ Fatih Sultan Mehmet” diyorlar. b. Yazılarımızda başkalarına ait sözler tırnak işareti içinde gösterilir Zira “hâl” olmaksızın “ kaal” ile gönül müşkülleri çözülemez. Mevlâna c. Tırnak içine alınan sözün bitiminde konu bitiyorsa cümlenin noktalama işareti dışına, şayet bitmiyorsa içine konur. Deveye, “Niçin boynun eğridir?” diye sormuşlar. Sezar’ın söylediği gibi: “Geldim, gördüm, yendim.” ç. Yazılan cümle içindeki ifadeler tam bir cümle ise büyük harfle, cümlenin ortasından alınan parçaysa küçük harfle başlar. Ziya Osman Saba bir şiirinde: “ ...çocuk kalbim ne kadar iyiydiniz. Ne kadar temizdiniz, sınıf arkadaşlarım.” diyordu. d. Yazılarda geçen, kitap, dergi, mecmua, gazete, broşür için kullanılır. Benim en sevdiğim kitap ”Gün Olur Asra Bedel” dir. Tırnak içine alınan sözlerden sonra kesme işareti kullanılmaz. 14. Parantez (Ayraç) : a. Cümle içinde geçen herhangi bir sözün o cümleden ayrı bir şekilde açıklanmasını veya Türkçenin dışında bir dilden karşılığını parantez içinde gösteririz. Renk adları, bazı renklerle ( -mtrak, -msi, -sı,-ce) sıfat görevinde kullanılır. Dün, gece sinemasında “Mean” (Anlam) filmini seyrettim. örneklerinde olduğu gibi. b. Madde madde yazılan yazılarımızın başında kullanılır. Bu maddeler rakamla veya harfle olabilirler 1), 2), 3), a), b), c) gibi. c. Dikkat çekmek için özel isimlerle yabancı kelimeler parantez içine alınır. 15. Kesme İşareti ( ’ ) : a. Özel isimlere getirilen ekler şayet satır sonuna geliyorsa, yalnız kesme işareti kullanabiliriz . “......... Fatih’in ................” b. Kişi, ülke, memleket vb. gibi özel isimlerden sonra, kesme (’) işereti kullanılır. İzmir’e, Türkiye’ye, Merve’ye c. Sayılardan sonra ekler, kesme işareti ile ayrılır. ç. Şiirde ölçü ( vezin ) gereği düşünülen harfin yerinde kullanılır. “Acep bu yerde var m’ola (var mı ola) Şöyle garip bencileyin “, “Kara tren gelmez m’ola (gelmez mi ola)”, “Düdüğünü çalmaz m’ola ( çalmaz mı ola)” örneklerinde olduğu gibi. 16. Köşeli Parantez ( [] ) : a. Parantez içindeki bir açıklamada yeni bir açıklama için tekrar bir parantez açmak gerektiğinde kullanılır. “Fakat sonunda... (Daha beyce, daha kuvvetli, daha sert [ en sert] ) olabileceğini kaydetmiştir. “ Yazıda parantez içine alınmış sözlerin içinde tekrar parantez açmak gerekirse köşeli parantez açmak gerekir.Parantez, köşeli parantez ve tırnak işaretleri birbirlerinin yerine kullanılabilir. 17. Yıldız İşareti ( * ) : Bir konunun bölümlerini saymadan ayırmak için satır aralarına konur. Tek ya da üç yıldız olarak kullanılır. Bugün bu yıldızların yerini numaralandırma yöntemi almıştır. 18. Denden (’’) : Üst mısradaki bir kelime veya sayı alt sıralarda tekrarlanıyorsa bu işaret kullanılır. Fen- Edebiyat Tıp Veteriner Fakültesi ’’ ’’ gibi. 19. Çengel İşareti (§) : Bir konunun ayrı ayrı maddelerini, konuyla ilgili misalleri saymadan ayırmak için kullanılır. Satır başında veya ortasında olabilir. 20. Diğer İşaretler + : Toplama işareti, artı. x : Çarpma işareti, çarpı. = : Eşit işareti. % : Yüzde işareti. ƒ : Paragraf işareti. § : Paragraf işareti. / : Çeviriniz. * : Kelimeden sonra dipnot işareti; kelimeden önce farazîlik işareti. ° : Derece işareti. =>: Devam işareti. —>: Devam işareti; gönderme işareti. ~ : Benzerlik, yaklaşıklık işareti (alternasyon). < : Büyük ; gramerde çıkma işareti. >: Küçük; gramerde gelişme işareti. = : Yaklaşık olarak eşit. . : Bitti. ***: Bölüm sonu işareti. ± : Eksiği veya fazlası. NOT: &işareti İngilizceye özgüdür. Türkçede “ve” için böyle bir işaret kullanılamaz. İMLÂ KURALLARI Anlatımımızı başarılı ve güzel yapan unsurların başında, imlâ kurallarına uyulması gelir. Anlatımımızın ana malzemesi dildir. Dilimizin de yapı taşları kullandığımız kelimelerdir. Bir kişinin kelime hazinesinin zenginliği onun sözlü ve yazılı ifade gücünün artması demektir. Ancak bu bilinen kelimelerin doğru telâffuzunu ve yazılmasını da bilmemiz gereklidir. Telaffuzu ya da yazımını bilmediğimiz kelimenin sayısı ifade de önemli değildir, aksine ifadenin bozukluğuna sebep olur. Türkiye Türkçesinin başlıca imlâ kuralları şunlardır: 1. Büyük Harflerin İmlâsı: A.Cümle büyük harfle başlar: Ak akçe kara gün içindir. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. (Atatürk) Cümle içinde tırnak veya yay ayraç içine alınan cümleler büyük harfle başlar ve sonlarına uygun noktalama işareti (nokta, soru, ünlem vb.) konur: Atatürk "Muhtaç mevcuttur!" diyor. olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz. (Nurullah Ataç) UYARI: İki çizgi arasındaki açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz: Bir zamanlar -bu zamanlar çok da uzak değildir, bundan on, on iki yıl önce- Türk saltanatının maddi sınırları uçsuz bucaksız denilecek kadar genişti. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Bu sefer de onları -her zamanki yerlerinde bulmak ihtimaliylefarkında olmadan aramıştım. (Ahmet Hamdi Tanpınar) İki noktadan sonra gelen cümleler büyük harfle başlar: Menfaat sandalyeye benzer: Başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan yükseltir. (Cenap Şahabettin) UYARI: İki noktadan sonra cümle ve özel ad niteliğinde olmayan örnekler sıralandığında bunlar büyük harfle başlamaz: Bu eskiliği siz de çok evde görmüşsünüzdür: duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler... (Memduh Şevket Esendal) UYARI: Rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime özel ad değilse büyük harfle başlamaz: 2007 yılında Türk Dil Kurumunun 75. yılını kutladık. Örnek niteliğindeki kelimelerle başlayan cümlede de ilk harf büyük yazılır: "Banka, bütçe, devlet, fındık, kanepe, menekşe, şemsiye" gibi yüzlerce kelime, kökenleri yabancı olmakla birlikte artık dilimizin malı olmuştur. "Et-, ol-" fiilleri, dilimizde en sık kullanılan yardımcı fiillerdir. B. Dizeler büyük harfle başlar: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. (Muhibbi) Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. (Mehmet Akif Ersoy) Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. (Yahya Kemal Beyatlı) C. Özel adlar büyük harfle başlar: 1. Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar: Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ahmet Haşim, Sait Faik Abasıyanık, Yunus Emre, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Wolfgang von Goethe, Vilhelm Thomsen vb. Takma adlar da büyük harfle başlar: Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman), Demirtaş (Ziya Gökalp), Tarhan (Ömer Seyfettin), Aka Gündüz (Hüseyin Avni, Enis Avni), Kirpi (Refik Halit Karay), Deli Ozan (Faruk Nafiz Çamlıbel), Server Bedi (Peyami Safa), İrfan Kudret (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli Kanık) vb. 2. Kişi adlarından önce ve sonra gelen unvanlar, saygı sözleri, rütbe adları ve lakaplar büyük harfle başlar: Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kaymakam Erol Bey, Dr. Alâaddin Yavaşça; Sayın Prof. Dr. Hasan Eren; Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali Çiçekçi; Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel; Mimar Sinan, Fatih Sultan Mehmet, Genç Osman, Deli Petro vb. Akrabalık adı olup lakap veya unvan olarak kullanılan kelimeler büyük harfle başlar: Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan, Nene Hatun; Gül Baba, Susuz Dede, Telli Baba vb. UYARI: Akrabalık bildiren kelimeler küçük harfle başlar: Tülay ablama gittim. Ayşe teyzemin keki çok güzel. 3. Cümle içinde özel adın yerine kullanılan makam veya unvan sözleri büyük harfle başlar: Uzak Doğu’dan gelen heyeti Vali dün kabul etti. 4. Saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve makam, mevki, unvan bildiren kelimeler büyük harfle başlar: Sayın Bakan, Sayın Başkan, Sayın Rektör, Sayın Vali, Mektuplarda ve resmî yazışmalarda hitaplar büyük harfle başlar: Sevgili Kardeşim, Aziz Dostum, Değerli Dinleyiciler, 5. Hayvanlara verilen özel adlar büyük harfle başlar: Boncuk, Fındık, Minnoş, Pamuk vb. 6. Millet, boy, oymak adları büyük harfle başlar: Alman, Arap, İngiliz, Japon, Rus, Türk; Kazak, Kırgız, Oğuz, Özbek, Tatar; Hacımusalı, Karakeçili vb. 7. Dil ve lehçe adları büyük harfle başlar: Türkçe, Almanca, İngilizce, Rusça, Arapça; Oğuzca, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Tatarca vb. 8. Devlet adları büyük harfle başlar: Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, Azerbaycan, Kırım Özerk Cumhuriyeti vb. 9. Din ve mezhep adları ile bunların mensuplarını bildiren sözler büyük harfle başlar: Müslümanlık, Müslüman; Hristiyanlık, Hristiyan; Musevilik, Musevi; Budizm, Budist; Hanefilik, Hanefi; Katoliklik, Katolik vb. 10. Din ve mitoloji ile ilgili özel adlar büyük harfle başlar: Tanrı, Allah, İlah, Cebrail, Zeus, Osiris, Kibele vb. UYARI: “Tanrı, Allah, İlah” sözleri özel ad olarak kullanılmadıklarında küçük harfle başlar: Eski Yunan tanrıları. Müzik dünyasının ilahı. “Amerika'da kaçakçılığın allahları vardır.” (Tarık Buğra) 11. Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar: Merkür, Neptün, Satürn; Halley vb. UYARI: Dünya, güneş, ay kelimeleri gezegen anlamı dışında kullanıldıklarında küçük harfle başlar: Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş. (Hüseyin Cahit Yalçın) 12. Düşünce, hayat tarzı, politika vb. anlamlar bildirdiğinde doğu ve batı sözlerinin ilk harfleri büyük yazılır: Batı medeniyeti, Doğu mistisizmi vb. UYARI: Bu sözler yön bildirdiğinde küçük yazılır: Bursa’nın doğusu, Ankara’nın batısı vb. 13. Yer adları (kıta, bölge, il, ilçe, köy, semt vb.) büyük harfle başlar: Afrika, Asya; Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu; İstanbul, Taşkent; Turgutlu, Ürgüp; Akçaköy, Çayırbağı; Bahçelievler, Kızılay, Sarıyer vb. 14. Yer adlarında ilk isimden sonra gelen ve deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci isimler büyük harfle başlar: Ağrı Dağı, Aral Gölü, Asya Yakası, Çanakkale Boğazı, Dicle Irmağı, Ege Denizi, Erciyes Dağı, Fırat Nehri, Süveyş Kanalı, Tuna Nehri, Van Gölü, Zigana Geçidi vb. UYARI: Özel ada dâhil olmayıp tamlama kuran şehir, il, ilçe, belde, köy vb. sözler küçük harfle başlar: Konya ili, Etimesgut ilçesi, Uzungöl beldesi, Taflan köyü vb. 15. Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak kelimeleri büyük harfle başlar: Halit Rifat Paşa Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi, Karaköy Meydanı, Zafer Meydanı, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı, Nene Hatun Caddesi, Cemal Nadir Sokağı, İnkılap Sokağı vb. 16. Saray, köşk, han, kale, köprü, kule, anıt vb. yapı adlarının bütün kelimeleri büyük harfle başlar: Dolmabahçe Sarayı, İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata Köprüsü, Mostar Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı vb. 17. Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğunda, yer adının ilk harfi büyük yazılır: Hisar’dan, Boğaz’dan, Köşk’e vb. 18. Kurum, kuruluş ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle başlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi; Anadolu Kulübü, Mavi Köşe Bakkaliyesi; Türk Ocağı, Yeşilay Derneği, Muharip Gaziler Derneği, Emek İnşaat; Bakanlar Kurulu, Türk Dili Dergisi Yayın Danışma Kurulu, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı; Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü vb. 19. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının her kelimesi büyük harfle başlar: Medeni Kanun, Türk Bayrağı Tüzüğü, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği vb. 20. Kurum, kuruluş, kurul, merkez, bakanlık, üniversite, fakülte, bölüm, kanun, tüzük, yönetmelik ve makam sözleri asılları kastedildiğinde büyük harfle başlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi her yıl 1 Ekim’de toplanır. Bu yıl ise Meclis, yeni döneme erken başlayacak. Türk Dil Kurumu çalışmalarını titizlikle sürdürüyor. Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Kurumun 21 Mayıs 2009 tarihinde Kars’ta düzenlediği toplantıda kullanıma açıldı. 2876 sayılı Kanun bu yıl yeniden gözden geçiriliyor. Yazarlara ödenecek telif ücreti, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği’ne göre düzenlenmektedir. Yapılan işlem Yönetmelik’in 4’üncü maddesine aykırı düşmektedir. 21. Kitap, dergi, gazete ve sanat eserlerinin (tablo, heykel, beste vb.) her kelimesi büyük harfle başlar: Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Anadolu Notları, Sinekli Bakkal; Türk Dili, Türk Kültürü, Varlık; Resmî Gazete, Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Yeni Asır; Kaplumbağa Terbiyecisi; Yorgun Herkül; Saraydan Kız Kaçırma, Onuncu Yıl Marşı vb. UYARI: Özel ada dâhil olmayan gazete, dergi, tablo vb. sözler büyük harfle başlamaz: Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi, Halı Dokuyan Kızlar tablosu vb. UYARI: Kitap, makale, tiyatro eseri, kurum adı vb. özel adlarda yer alan kelimelerin ilk harfleri büyük yazıldığında ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de sözleriyle mı, mi, mu, mü soru eki küçük harfle yazılır: Mai ve Siyah, Suç ve Ceza, Leyla ile Mecnun, Turfanda mı, Turfa mı?, Diyorlar ki, Dünyaya İkinci Geliş yahut Sır İçinde Esrar, Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe, Ben de Yazdım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu vb. Özel adın tamamı büyük yazıldığında ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de sözleriyle mı, mi, mu, mü soru eki de büyük harfle yazılır: DİL VE TARİHCOĞRAFYA FAKÜLTESİ vb. 22. Ulusal, resmî ve dinî bayramlarla anma ve kutlama günlerinin adları büyük harfle başlar: Cumhuriyet Bayramı, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Nevruz Bayramı, Miraç Kandili; Anneler Günü, Öğretmenler Günü, Dünya Tiyatro Günü, 14 Mart Tıp Bayramı, Hıdırellez vb. 23. Kurultay, bilgi şöleni, çalıştay, açık oturum vb. toplantıların adlarında her kelimenin ilk harfi büyük yazılır: VI. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Kitle İletişim Araçlarında Türkçenin Kullanımı Bilgi Şöleni, Karamanlı Türkçesi Araştırmaları Çalıştayı vb. 24. Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar: Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele, Cilalı Taş Devri, İlk Çağ, Lale Devri, Cahiliye Dönemi, Buzul Dönemi, Millî Edebiyat Dönemi, Servetifünun Dönemi’nin, Tanzimat Dönemi’nde vb. 25. Özel adlardan türetilen bütün kelimeler büyük harfle başlar: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Asyalılık, Darvinci, Konyalı, Bursalı vb. UYARI: Özel ad kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz: acem (Türk müziğinde bir perde), hicaz (Türk müziğinde bir makam), nihavent (Türk müziğinde bir makam), amper (elektrik akımında şiddet birimi), jul (fizikte iş birimi), allahlık (saf, zararsız kimse), donkişotluk (gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışma) vb. UYARI: Para birimleri büyük harfle başlamaz: avro, dinar, dolar, lira, kuruş, liret vb. UYARI: Özel adlar yerine kullanılan "o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz. UYARI: Müzikte kullanılan makam ve tür adları büyük harfle başlamaz: acemaşiran, acembuselik, bayati, hicazkâr, türkü, varsağı, bayatı vb. 26. Yer, millet ve kişi adlarıyla kurulan birleşik kelimelerde sadece özel adlar büyük harfle başlar: Antep fıstığı, Brüksel lahanası, Frenk gömleği, Hindistan cevizi, İngiliz anahtarı, Japon gülü, Maraş dondurması, Van kedisi vb. Ç. Belirli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar: 29 Mayıs 1453 Salı günü, 29 Ekim 1923, 28 Aralık 1982’de göreve başladı. Lale Festivali 25 Haziran’da başlayacak. Belirli bir tarihi belirtmeyen ay ve gün adları küçük harfle başlar: Okullar genellikle eylülün ikinci haftasında öğretime başlar. Yürütme Kurulu toplantılarını perşembe günleri yaparız. D. Tabela, levha ve levha niteliğindeki yazılarda geçen kelimeler büyük harfle başlar: Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Başkan, Doktor, Otobüs Durağı, Dolmuş Durağı, Şehirler Arası Telefon, 3. Kat, 4. Sınıf, 1. Blok vb. E. Kitap, bildiri, makale vb.nde ana başlıktaki kelimelerin tamamı, alt başlıktaki kelimelerin ise yalnızca ilk harfleri büyük olarak yazılır. F. Kitap, dergi vb.nde bulunan resim, çizelge, tablo vb.nin altında yer alan açıklayıcı yazılar büyük harfle başlar. Açıklayıcı yazı, cümle niteliğinde değilse sonuna nokta konmaz. 2. Sayıların İmlâsı: a. Bir veya iki haneli sayılar kelime, ikiden fazla haneli olanlar ise rakam halinde yazılır. " Odamızın büyüklüğü üç metrekaredir. Villamızın büyüklüğü doksan sekiz metrekaredir. 1985'de Trabzon'un nüfusu 76.000 idi. " b. Günün zamanını bildiren sayılar rakam halinde yazılır. " Atatürk, saat 9.05'te Dolmabahçe'de öldü. " c.Birden fazla kelimeden oluşan sayılar ayrı yazılır: iki yüz, üç yüz altmış beş, bin iki yüz elli bir vb. Buna karşılık para ile ilgili işlemlerle senet, çek vb. ticari belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır: 650,35 (altıyüzelliTL,otuzbeşkr.) ç. Derece gösteren sıfat ve zarflar rakam halinde yazılmaz, kelime halinde yazılır. " Apartmanın beşinci katına çıktı. Elif, okuma yarışmasında birinci oldu. " d. Kitap sayfa ve ciltlerini, telefon, sokak, dergi, şahıs ve numaraları gösteren sayılar kaç haneli olursa oldun devamlı rakamla yazılır. "Servet-i fünûn " dediğimiz edebi akımın, nesirdeki baş ustası Halit Ziya Uşaklıgil'dir. Cenap Şahabettin ona yakın bir anlayışa sahiptir. (Ahmet KABAKLI, Türk Ed., c.1, s.279) Onun telefon numarası 2332167'dir. Vaktiyle Çeşmeönün'de 4228'inci sokakta, 14 numaralı evde oturmuşlardı. " e. Cümleye rakamla başlanmaz. " 230 öğrenci dün tatile çıktı. İki yüz otuz öğrenci, dün tatile çıktı. -yanlış-doğru- f. Yaklaşık ve ihtimalli sayılar mutlaka kelime halinde yazılır. " Stadyumda 35.000 seyirci vardı. Stadyumda otuzbeşbin seyirci vardı. -yanlış-doğru-" g. Sıra halinde miktarlar üçten az hane de olsa, rakamla yazılır. " Dün marketten 4 kg pirinç, 15 biberon, 8 çay kaşığı aldım. " ğ. Tarihler, gün aydan sonra geliyorsa kelime, ay günden sonra geliyorsa rakam halinde yazılır. Odunumuz Nisan'ın yirmisinde bitti. Odunumuz 20 Nisan'da bitti. " h.Yıl bildiren sayılar daima rakamla yazılır. " " 1453, 1411, 1950. " 3. Ek olan "-ki" ile bağlaç olan " ki " "nin imlâsı : a. Bir isim veya isim soyundan bir kelimeyi sıfatlaştıran "-ki" eki, kelimeye bitişik yazılır. " Elindeki kalem senin mi? Okuldaki dersler çok zevki geçiyor. " b. Bağlaç olan "ki" kelimesi, cümle içerisinde devamlı bağımsız bir kelime olarak ayrı yazılır. " Çok koşma ki, yorulmayasın. Bu çocuk için öğretmenler diyorlar ki, ' Bu çocuk iyi okur.' Şamil, derslerine çok çalışmalı ki, ikmale kalmasın. " Fakat, Türkçede " Oysaki, sanki, halbuki gibi" bazı bağlaçlarda "ki" kelimesi kalıplaşmıştır, bunlar bitişik yazılırlar. "ki" eki, Türkçede ünlü uyumlarına uymaz. Bazen son hecesinde, ince ve dar-yuvarlak sesli "ü" bulunan kelimelerle bitişik yazılan "-ki" ekinin "i" sesi "ü"ye dönüşür. Geçen günkü, öbürkü, dünkü gibi.. İlgi zamiri görevinde bulunan "ki" eki, kendinden önceki kelimeye bitişik olarak yazılır. " Şamil'in elbisesi Alper'inkinden daha yenidir. Benimki senin kitabından ince. Seninki onunkinden kolaydır. Elif'inki daha değişik Beşininki de eşit " 4. Soru eki mi' nin imlâsı : a. Soru eki "mi" daima kendinden önceki kelimeden ayrı yazılır. " Gülsüm'ün gönderdiği kitabı aldın mı? Emine Işınsu'nun Çiçekler Büyür adlı kitabını okudunuz mu? " b. "mi" den sonra gelen ekler "mi" ile bitişik yazılır. " Bugün Trabzon'a gidiyor musunuz? Onlar da sizinle geziye katılmışlar mıydı? Ümmü benim dediğimi yapmış mıdır? " 5. "dA " Bağlacı ile Bulunma Hal Eki "-DA"nın imlâsı : Türkçedeki "dahi" anlamındaki "dA" bağlacı ile bulunma hal eki olan "-DA"nın imlâsı genellikle birbirine karıştırılır. Bundan dolayı da cümlede anlam bozuklukları meydana gelir. a. Cümle içinde "dahi" anlamına gelen "dA" bağlacı, daima ayrı bir kelime olarak yazılır. Bağlacın ünsüzü durumunda olan d sesi hiçbir zaman ünsüz uyumuna girerektolmaz. Yalnız, ünlüsü durumundaki ses kalınlıkincelik uyumuna girerekaya daeolarak yazılır. " Çok okusam da anlamıyorum. Şiirde düşünce kadar duygunun da önemli bir yeri vardır. Cemre'nin de Banu'nun da söyledikleri doğrudur. " b. İsmin bulunma hâl durum eki olan -DA daima kendinden önceki kelimeye bitişik olarak yazılır. Ekin ünsüzü ve ünlüsü geldiği kelimenin ünlü ve ünsüzüne göre uyuma girerek -ta/-te, -da/-de şekillerinde yazılır. " Elbisenizde küçük küçük lekeler var. Ortalıkta pervane gibi dönüyor. " 6. "ile" Bağlacının İmlâsı : Edat olan "ile" kelimesi, "ve" anlamını karşıladığı yerlerde bağlaç olur. İkisinin de yazılışı arasında bir fark yoktur. "ile" kelimesi, cümle içinde tek başına ya da kendinden önceki kelimeye bağlanan ek durumunda yazılabilir. Bugün dilimizde daha çok ek biçiminde kullanılmaktadır. "ile" kelimesinin ek olarak kullanılış şekillerini maddeleştirelim. a. Sesli harfle biten kilemeler "ile" kelimesi getirilince, başındaki "i" sesi düşerek, araya bir "y" koruyucu ünsüzü girer ve ek, eklendiği kelimenin ses uyumuna uyar. " Ahmet İhsan'ın, eviyle, arabasıyla, bahçesiyle uğraşamaz. " b. Ünsüzle biten kelimelere ek olarak getirilen "ile" bağlacının başındaki "i" sesi düşer ve ekler gibi ses uyumuna uyar. " Arabamız, mazotla değil benzinle işliyor. Aslı'ya ateşle oynamamasını söyledim. " c. Sonunda üçüncü şahıs iyelik eki bulunan kelimelere "ile" getirildiği zaman, bu kelime ekleşerek "-yle" biçimini alır ve ses uyumuna uymaz. " Onun kardeşi-yle görüşmedim. İrem'in üzüntüsü-yle ilgilenmeliyiz. " 7. İmek Fiilinin imlâsı ( idi, imiş, ise, iken ) : Eskiden, "imek" ek-fiilinden türeyen "idi, imiş, ise, iken" kelimeleri "hasta idi, tembel ise, gider iken" biçiminde bağımsız olarak yazılırlardı. Bugün bu kelimeler kendilerinden önce gelen kelimelere ek olarak bitiştirilmektedir. a. imek fiilinin hikaye şekli "(I4)dI4" nın ünlüsü geldiği kelimenin ünlüsünün özelliğine göre ı, i, u, ü şekillerinde kullanılır. "-dI4" şeklinde ek olarak kendinden önceki kelimeyle bitişik yazılır. " O günlerde Serdar'ın evine giderdi. Arada bize de gelirdi. Ağabeyim onu sık sık limana götürürdü. " b. imek fiilinin rivayet şekli olan "-(I4)mI4ş"ın ünlüsü, geldiği kelimenin ünlüsünün özelliğine göre ı, i, u, ü biçiminde, kendinden önceki kelimeye ek olarak bitişik yazılır. " Aslı, erken evden çıkmış. Serpil, Gürsel'i tiyatroda görmüş. " c. imek fiilinin şart şekli olan "IsA" nın ünlüleri geldiği kelimenin ünlüsünün özelliğine göre uyuma girerek ısa/ise şekillerinde yazılır. "-sA" durumundaki ek biçimi, kendinden önceki kelimeyle bitişik yazılır. " İrem bugün daireye gelirse, evde beklediğini söylerim. " ç. "iken" zarf fiili imek fiilinin diğer şekillerinde olduğu gibi kalıplaşarak "-ken" biçiminde bitişik olarak yazılır. Ünlü uyumuna uymaz daima -ken şeklinde kullanılır. " Arabayla giderken, kaza yaptım. Kitap incelerken, gözlerim karardı. " 8. Fiil Kök ve Gövdelerine Getirilen Bazı Eklerin İmlâsı : a. "-(I)yor" şimdiki zaman ekinin imlâsı: Ekin geldiği fiil kök ya da gövdesi bir ünsüzle bitiyorsa araya I koruyucu ünlüsü girir. Eğer düz ya da yuvarlak bir ünlüyle bitiyorsa y sesinin daraltıcı tesiriyle daralarak ı, i, u, ü olur. "alma>almıyor, gitme>gitmiyor, gülme>gülmüyor, yap-ıyor, geliyor, bul-uyor, gör-üyor. " b. -(y)ArAk Zarf Fiilinin İmlâsı: -ArAk zarf fiili geldiği kök ya da gövdenin ünlüsünün kalınlık-incelik vasfına göre uyuma girerek a/e şekillerinde kullanılır. " Gel-erek, sat-arak, yap-arak, ol-arak. " Eğer ünlü ile biten bir kelimeye geliyorsa araya -y- koruyucu ünsüzü girer. " Gitme-y-erek, gelme-y-erek, yapma-y-arak." c. "-AcAk" gelecek zaman ekinin imlâsı : Gelecek zaman eki -AcAk'ın ünlüsü geldiği kelimenin ünlüsünün kalınlık-incelik vasfına göre a/e şekillerinde kullanılır. " Kalma-y-acak, satma-y-acak, kalk-acak." Görüldüğü gibi, ünlü ile biten fiil kök ve gövdelerine eklenen gelecek zaman eki önüne "-y" koruyucu ünsüzünü almaktadır. Ek ünsüzle biten kelimelere doğrudan eklenir. "Gel-ecek, bat-acak, vur-acak, kal-acak. ç."-An" Sıfat Fiilinin imlâsı: Sonu ünlü ile başlayan bir fiile geldiğinde -An sıfat fiil ekinden önce araya -y- koruyucu ünsüzü girer. "İnle-y-en, yapma-y-an, gelme-y-en." 9. Edatların İmlâsı : Edatlar müstakil kelimeler oldukları için kendilerinden önce gelen kelimelerden ayrı yazılırlar. " Gökçe sabaha kadar uyumadı. Merve gördüğü için saklamam. Elif'e göre dersleri çok kolay. Betül'ün işinden dolayı size gelmiyor. Aslı gideli beri işlerim bozuk gidiyor. İrem sabah'a dek ağladı. " 10. Bazı Birleşik ve Ayrı Yazılması Gereken Kalıplaşmış Kelimeler: A)Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler 1. Etmek, edilmek, eylemek, olmak, olunmak yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiiller, ilk kelimesinde herhangi bir ses düşmesi veya türemesine uğramazsa ayrı yazılır: alt etmek, arz etmek, azat etmek, dans etmek, el etmek, göç etmek, ilan etmek, kabul etmek, kul etmek, kul olmak, not etmek, oyun etmek, söz etmek, terk etmek, var olmak, yok etmek, yok olmak vb. 2. Birleşme sırasında kelimelerinden hiçbiri veya ikinci kelimesi anlam değişikliğine uğramayan birleşik kelimeler ayrı yazılır. a. Hayvan türlerinden birinin adıyla kurulanlar: ada balığı, ateş balığı, dil balığı, fulya balığı, kedi balığı, kılıç balığı, köpek balığı, ton balığı, yılan balığı; acı balık, bıyıklı balık, dikenli balık vb. ardıç kuşu, arı kuşu, çalı kuşu, deve kuşu, muhabbet kuşu, saka kuşu, tarla kuşu, yağmur kuşu; alıcı kuş, boğmaklı kuş, makaralı kuş vb. ağustos böceği, ateş böceği, cırcır böceği, hamam böceği, ipek böceği, uçuç böceği, uğur böceği; ağılı böcek, çalgıcı böcek, sümüklü böcek vb. at sineği, et sineği, meyve sineği, sığır sineği, su sineği, uyuz sineği vb. deniz yılanı, ok yılanı, su yılanı; Ankara keçisi, dağ keçisi, yaban keçisi; fındık faresi, tarla faresi; dağ sıçanı, tarla sıçanı; Beç tavuğu, dağ tavuğu; ada tavşanı, yaban tavşanı; kaya örümceği, şeytan örümceği; bal arısı, yaprak arısı; Pekin ördeği, deniz ördeği; Ankara kedisi, bozkır kedisi; Afrika domuzu, yer domuzu vb. b. Bitki türlerinden birinin adıyla kurulanlar: ayrık otu, beşparmak otu, çörek otu, eğrelti otu, güzelavrat otu, kelebek otu, ökse otu, pisipisi otu, taşkıran otu, yüksük otu; acı ot, sütlü ot vb. ateş çiçeği, çuha çiçeği, güzelhatun çiçeği, ipek çiçeği, küpe çiçeği, lavanta çiçeği, mum çiçeği, yayla çiçeği, yıldız çiçeği; ölmez çiçek vb. avize ağacı, ban ağacı, dantel ağacı, kâğıt ağacı, mantar ağacı, öd ağacı, pelesenk ağacı, tespih ağacı vb. altın kökü, eğir kökü, helvacı kökü, meyan kökü; ek kök, saçak kök, yumru kök vb. dağ elması, yer elması; çalı dikeni, deve dikeni; köpek üzümü, kuş üzümü; çakal armudu, dağ armudu; at kestanesi, kuzu kestanesi; can eriği, gövem eriği; kuzu mantarı, yer mantarı; su kamışı, şeker kamışı; dağ nanesi, taş nanesi; ayı gülü, Japon gülü; Antep fıstığı, çam fıstığı; sırık fasulyesi, soya fasulyesi; Amerikan bademi, taş bademi; Afrika menekşesi, deniz menekşesi; Japon sarmaşığı, kuzu sarmaşığı; Hint inciri, kavak inciri; armut kurusu, kayısı kurusu; kaya sarımsağı, köpek sarımsağı; şeker pancarı, yaban pancarı vb. kuru fasulye, kuru incir, kuru soğan, kuru üzüm vb. UYARI: Çiçek dışında anlamlar taşıyan baklaçiçeği (renk), narçiçeği (renk), suçiçeği (hastalık); ot dışında anlamlar taşıyan ağızotu (barut), sıçanotu (arsenik); ses düşmesine uğramış olan çöreotu ve yazımı gelenekleşmiş olan semizotu, dereotu bitişik yazılır. c. Nesne, eşya ve alet adlarından biriyle kurulan birleşik kelimeler: alçı taşı, bileği taşı, çakmak taşı, Hacıbektaş taşı, kireç taşı, lüle taşı, Oltu taşı, sünger taşı, yılan taşı; buzul taş, damla taş, dikili taş, kayağan taş, yaprak taş vb. arap sabunu, el sabunu; kahve değirmeni, yel değirmeni; kahve dolabı, su dolabı; müzik odası, oturma odası; duvar saati, kol saati; duvar takvimi, masa takvimi; kriz masası, yemek masası; itfaiye aracı, kurtarma aracı; masa örtüsü, yatak örtüsü; el kitabı, okuma kitabı; Frenk gömleği, İngiliz anahtarı, İngiliz sicimi; alt geçit, tüp geçit, üst geçit; çekme demir, çekme kat, dolma kalem, dönme dolap, kesme kaya, toplu iğne, vurmalı çalgılar, vurmalı sazlar, yapma çiçek vb. afyon ruhu, katran ruhu, lokman ruhu, nane ruhu, tuz ruhu vb. ç. Yol ve ulaşımla ilgili birleşik kelimeler: Arnavut kaldırımı; çevre yolu, deniz yolu, hava yolu, kara yolu, keçi yolu; köprü yol vb. d. Durum, olgu ve olay bildiren sözlerden biriyle kurulan birleşik kelimeler: açık oturum, açık öğretim, ana dili, Ay tutulması, baş ağrısı (hastalık), baş belası, baş dönmesi, çıkış yolu, çözüm yolu, dil birliği, din birliği, güç birliği, iş birliği, iş bölümü, madde başı, ses uyumu, yer çekimi vb. e. Bilim ve bilgi sözleriyle kurulan birleşik kelimeler: anlam bilimi, dil bilimi, edebiyat bilimi, gök bilimi, halk bilimi, ruh bilimi, toplum bilimi, toprak bilimi, yer bilimi; dil bilgisi, halk bilgisi, ses bilgisi, şekil bilgisi vb. f. Yuvar ve küre sözleriyle kurulan birleşik kelimeler: göz yuvarı, hava yuvarı, ısı yuvarı, ışık yuvarı, renk yuvarı, yer yuvarı; hava küre, ışık küre, su küre, taş küre, yarı küre, yarım küre vb. g. Yiyecek, içecek adlarından biriyle kurulan birleşik kelimeler: bohça böreği, talaş böreği; badem yağı, kuyruk yağı; arpa suyu, maden suyu; tulum peyniri, beyaz peynir; Adana kebabı, tas kebabı; İnegöl köftesi, İzmir köftesi; ezogelin çorbası, yoğurt çorbası; irmik helvası, koz helva; acı badem kurabiyesi; Kemalpaşa tatlısı, yoğurt tatlısı; badem şekeri, kestane şekeri; balık yumurtası, lop yumurta vb. burgu makarna, yüksük makarna; kakaolu kek, üzümlü kek; çiğ köfte, içli köfte; dolma biber, sivri biber; esmer şeker, kesme şeker; süzme yoğurt; yarma şeftali; kuru yemiş vb. ğ. Gök cisimleri: Çoban Yıldızı, Kervan Yıldızı, Kutup Yıldızı, kuyruklu yıldız; gök taşı, hava taşı, meteor taşı vb. h. Organ veya organ yerine geçen sözlerden biriyle kurulan birleşik kelimeler: patlak göz, süzgün göz; aşık kemiği, elmacık kemiği; serçe parmak, şehadet parmağı, yüzük parmağı; azı dişi, köpek dişi, süt dişi; kuyruk sokumu, safra kesesi; çatma kaş, takma diş, takma kirpik, takma kol; ekşi surat, kepçe surat; gaga burun (kimse), karga burun, kepçe kulak vb. ı. Benzetme yoluyla insanın bir niteliğini anlatmak üzere bitki, hayvan ve nesne adlarıyla kurulan birleşik kelimeler: çetin ceviz, çöpsüz üzüm; eski kurt, sarı çıyan, sağmal inek; eski toprak, eski tüfek, kara maşa, sapsız balta, çakır pençe, demir yumruk, kuru kemik vb. i. Zamanla ilgili birleşik kelimeler: bağ bozumu, gece yarısı, gün ortası, hafta başı, hafta sonu vb. 3. -r / -ar / -er, -maz / -mez ve -an / -en sıfat-fiil ekleriyle kurulan sıfat tamlaması yapısındaki birleşik kelimeler ayrı yazılır: bakar kör, çalar saat, çıkar yol, döner sermaye, güler yüz, koşar adım, yazar kasa, yeter sayı; çıkmaz sokak, geçmez akçe, görünmez kaza, ölmez çiçek, tükenmez kalem; akan yıldız, doyuran buhar, uçan daire vb. 4. Renk sözü veya renklerden birinin adıyla kurulmuş isim tamlaması yapısındaki renk adları ayrı yazılır: bal rengi, duman rengi, gümüş rengi, portakal rengi, saman rengi; ateş kırmızısı, boncuk mavisi, çivit mavisi, gece mavisi, limon sarısı, safra yeşili, süt kırı vb. 5. Rengin tonunu belirtmek üzere renkten önce kullanılan sıfatlar ayrı yazılır: açık mavi, açık yeşil, kara sarı, kirli sarı, koyu mavi, koyu yeşil vb. 6. Yer adlarında kullanılan batı, doğu, güney, kuzey, güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu, aşağı, yukarı, orta, iç, yakın, uzak kelimeleri ayrı yazılır: Batı Trakya, Doğu Anadolu, Güney Kutbu, Kuzey Amerika, Güneydoğu Anadolu, Aşağı Ayrancı, Yukarı Ayrancı, Orta Anadolu, Orta Asya, Orta Doğu, İç Asya, İç Anadolu, Yakın Doğu, Uzak Doğu vb. 7. Kişi adlarından oluşmuş mahalle, bulvar, cadde, sokak, ilçe, köy vb. yer ve kuruluş adlarında, sondaki unvanlar hariç şahıs adları ayrı yazılır: Yunus Emre Mahallesi; Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı; Nene Hatun Caddesi; Fevzi Çakmak Sokağı, Cemal Nadir Sokağı; Koca Mustafapaşa; Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Sütçü İmam Üniversitesi vb. 8. Dış, iç, sıra sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır: ahlak dışı, çağ dışı, din dışı, kanun dışı, olağan dışı, yasa dışı; ceviz içi, hafta içi, yurt içi; aklı sıra, ardı sıra, peşi sıra, yanı sıra vb. 9. Somut olarak yer belirten alt ve üst sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır: deri altı, su altı, toprak altı, yer altı (yüzey); böbrek üstü bezi, tepe üstü (en yüksek nokta) vb. 10. Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan, karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol, peşin, bir, iki, tek, çok, çift sözlerinin başa getirilmesiyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır: alt kurul, alt yazı; üst kat, üst küme; ana bilim dalı, ana dili; ön söz, ön yargı; art damak, art niyet; arka plan, arka teker; yan cümle, yan etki; karşı görüş, karşı oy; iç savaş, iç tüzük; dış borç, dış hat; orta kulak, orta oyunu; büyük dalga, büyük defter; küçük harf, küçük parmak; sağ açık, sağ bek; sol açık, sol bek; peşin fikir, peşin hüküm; bir gözeli, bir hücreli; iki anlamlı, iki eşeyli; tek eşli, tek hücreli; çok düzlemli, çok hücreli; çift ayaklılar, çift kanatlılar vb. B)Bitişik Yazılan Birleşik Kelimeler Belirtisiz isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isnat grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıplaşmış çekimli fiillerden oluşan ifadeler yeni bir kavramı karşıladıklarında birleşik kelime olurlar. Birleşik kelimeler belirli kurallar çerçevesinde bitişik veya ayrı olarak yazılır. Birleşik kelimeler aşağıdaki durumlarda bitişik yazılırlar: 1. Ses düşmesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır: birbiri (< biri biri), kaynana (< kayın ana), kaynata (< kayın ata), nasıl (< ne asıl), niçin (< ne için), pazartesi (< pazar ertesi), sütlaç (< sütlü aş) vb. 2. Özgün biçimleri tek heceli bazı Arapça kökenli kelimeler etmek, edilmek, eylemek, olmak, olunmak yardımcı fiilleriyle birleşirken ses düşmesine, ses değişmesine veya ses türemesine uğradıklarında bitişik yazılır: emretmek, menolunmak, cemetmek, kaybolmak; darbetmek, dercetmek, hamdetmek; affetmek, hissetmek, reddetmek vb. 3. Kelimelerden her ikisi veya ikincisi, birleşme sırasında anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır. a. Bitki adları: aslanağzı, civanperçemi, keçiboynuzu, kuşburnu, turnagagası, açıkağız, akkuyruk (çay), alabaş, altınbaş (kavun), altıparmak (palamut), beşbıyık (muşmula), çobançantası, karnıkara (börülce), katırtırnağı, kuşyemi, şeytanarabası, yılanyastığı, akşamsefası, camgüzeli, çadıruşağı, ayşekadın (fasulye), hafızali (üzüm), havvaanaeli, meryemanaeldiveni vb. b. Hayvan adları: danaburnu (böcek), akbaş (kuş), alabacak (at), bağrıkara (kuş), beşparmak (deniz hayvanı), çakırkanat (ördek), kababurun (balık), kamçıkuyruk (koyun), kamışkulak (at), karagöz (balık), karafatma (böcek), kızılkanat (balık), sarıkuyruk (balık), yeşilbaş (ördek), sazkayası (balık), sırtıkara (balık), şeytaniğnesi, yalıçapkını (kuş), bozbakkal (kuş), bozyürük (yılan), karadul (örümcek) vb. c. Hastalık adları: itdirseği (arpacık), delibaş, karabaş, karabacak vb. ç. Alet ve eşya adları: balıkgözü (halka), deveboynu (boru), domuztırnağı (kanca), horozayağı (burgu), kargaburnu (alet), kedigözü (lamba), leylekgagası (alet), sıçankuyruğu (törpü), gagaburun (gemi), kancabaş (kayık), adayavrusu (tekne) vb. d. Biçim, tarz, tür, motif vb. adlar: ayıbacağı (yelken biçimi), balıksırtı (desen), civankaşı (nakış), eşeksırtı (çatı biçimi), kazkanadı (oyun), kırlangıçkuyruğu (işaret), koçboynuzu (desen), köpekkuyruğu (yağlı güreş), sıçandişi (dikiş), balgümeci (dikiş), beşikörtüsü (çatı biçimi), turnageçidi (fırtına) vb. e. Yiyecek adları: hanımgöbeği (tatlı), kadınbudu (köfte), kedidili (bisküvi), dilberdudağı (tatlı), tavukgöğsü (tatlı), vezirparmağı (tatlı), bülbülyuvası (tatlı), kuşlokumu (kurabiye), alinazik (kebap) vb. f. Oyun adları: beştaş, dokuztaş, üçtaş vb. g. Gök cisimlerinin adları: Altıkardeş (yıldız kümesi), Arıkovanı (yıldız kümesi), Büyükayı (yıldız kümesi), Demirkazık (yıldız), Küçükayı (yıldız kümesi), Kervankıran (yıldız), Samanyolu (yıldız kümesi), Yedikardeş (yıldız kümesi) vb. ğ. Renk adları: baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü, fildişi, gülkurusu, kavuniçi, narçiçeği, ördekbaşı, ördekgagası, tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapurdumanı, vişneçürüğü, yavruağzı vb. h. Oğlu, kızı sözleri: çapanoğlu, eloğlu, hinoğluhin, elkızı vb. 4. -a, -e, -ı, -i, -u, -ü zarf-fiil ekleriyle bilmek, vermek, kalmak, durmak, gelmek ve yazmak fiilleriyle yapılan tasvirî fiiller bitişik yazılır: düşünebilmek, sevebilmek; alıvermek, gülüvermek; uyuyakalmak; gidedurmak, yazadurmak; çıkagelmek, süregelmek; düşeyazmak, öleyazmak vb. 5. Bir veya iki ögesi emir kipiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: albeni, ateşkes, çalçene, çalyaka, dönbaba, gelberi, incitmebeni, sallabaş, sallasırt, unutmabeni; batçık, çekyat, geçgeç, kaçgöç, kapkaç, örtbas, seçal, tutkal, veryansın, yapboz, yazboz vb. 6. -an/-en, -r/-ar/-er/-ır/-ir, -maz/-mez ve -mış/-miş sıfat-fiil ekleriyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: alaybozan, cankurtaran, çöpçatan, dalgakıran, demirkapan, gökdelen, yelkesen; akımtoplar, altıpatlar, barışsever, basınçölçer, özezer, pürüzalır; baştanımaz, değerbilmez, etyemez, hacıyatmaz, kadirbilmez, karıncaezmez, kuşkonmaz, külyutmaz, tanrıtanımaz, varyemez; çokbilmiş, güngörmüş vb. 7. İkinci kelimesi -dı (-di / -du / -dü, -tı / -ti / -tu / -tü) kalıplaşmış belirli geçmiş zaman ekleriyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: albastı, ciğerdeldi, çıtkırıldım, dalbastı, fırdöndü, gecekondu, gündöndü, hünkârbeğendi, imambayıldı, karyağdı, külbastı, mirasyedi, papazkaçtı, serdengeçti, şıpsevdi, zıpçıktı vb. 8. Her iki kelimesi de -dı (-di / -du / -dü, -tı / -ti / -tu / -tü) belirli geçmiş zaman veya -r /-ar /-er geniş zaman eklerini almış ve kalıplaşmış bulunan birleşik kelimeler bitişik yazılır: dedikodu, kaptıkaçtı, oldubitti, uçtuuçtu; biçerbağlar, biçerdöver, göçerkonar, kazaratar, konargöçer, okuryazar, uyurgezer, yanardöner, yüzergezer vb. Aynı yapıda olan çakaralmaz kelimesi de bitişik yazılır. 9. Somut olarak yer bildirmeyen alt, üst ve üzeri sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: ayakaltı, bilinçaltı, gözaltı (gözetim), şuuraltı; akşamüstü, ayaküstü, bayramüstü, gerçeküstü, ikindiüstü, olağanüstü, öğleüstü, öğleüzeri, suçüstü, yüzüstü; akşamüzeri, ayaküzeri vb. 10. İki veya daha çok kelimenin birleşmesinden oluşmuş kişi adları, soyadları ve lakaplar bitişik yazılır: Alper, Birol, Gülnihal, Gülseren, Şenol, Varol; Abasıyanık, Adıvar, Atatürk, Gökalp, Güntekin, İnönü, Karaosmanoğlu, Tanpınar, Yurdakul; Boynueğri Mehmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa, Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Yedisekiz Hasan Paşa vb. 11. İki veya daha çok kelimeden oluşmuş il, ilçe, semt vb. yer adları bitişik yazılır: Çanakkale, Gümüşhane; Acıpayam, Pınarbaşı, Şebinkarahisar; Beşiktaş, Kabataş vb. Şehir, köy, mahalle, dağ, tepe, deniz, göl, ırmak, su, çay vb. kelimelerle kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz isim tamlaması kalıbındaki yer adları bitişik yazılır: Akşehir, Eskişehir, Suşehri, Yenişehir; Atakent, Batıkent, Konutkent, Korukent; Çengelköy; Yenimahalle; Karadağ, Uludağ; Kocatepe, Tınaztepe; Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz; Acıgöl; Kızılırmak, Yeşilırmak; İncesu, Karasu, Sarısu; Akçay vb. 12. Kişi adları ve unvanlarından oluşmuş mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş adlarında, unvan kelimesi sonda ise gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır: Abidinpaşa, Bayrampaşa, Davutpaşa, Gazi Osmanpaşa (mahalle); Ertuğrulgazi (ilçe), Kemalpaşa (ilçe); Mustafabey (cadde), Necatibey (cadde) vb. 13. Ara yönleri belirten kelimeler bitişik yazılır: güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu 14. Dilimizde her iki ögesi de asıl anlamını koruduğu hâlde yaygın bir biçimde gelenekleşmiş olarak bitişik yazılan kelimeler de vardır: a. Baş sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: başağırlık, başbakan, başbayan, başçavuş, başeser, başfiyat, başhekim, başhemşire, başkahraman, başkent, başkomutan, başköşe, başmüfettiş, başöğretmen, başparmak, başpehlivan, başrol, başsavcı, başyazar vb. b. Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki başı sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: aşçıbaşı, binbaşı, çarkçıbaşı, çeribaşı, elebaşı, mehterbaşı, onbaşı, ustabaşı, yüzbaşı vb. c. Ağa, baba, bey, efendi, hanım, nine vb. sözlerle kurulan birleşik kelimeler: ağababa, ağabey, beyefendi, efendibaba, hanımanne, hanımefendi, hacıağa, kadınnine, paşababa vb. ç. Biraz, birçok, birçoğu, birkaç, birkaçı, birtakım, herhangi, hiçbir, hiçbiri belirsizlik sıfat ve zamirleri de gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır. 15. Ev kelimesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: aşevi, bakımevi, basımevi, doğumevi, gözlemevi, huzurevi, kahveevi, konukevi, orduevi, öğretmenevi, polisevi, yayınevi vb. 16. Hane, name, zade kelimeleriyle oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: çayhane, dershane, kahvehane, yazıhane; beyanname, kanunname, seyahatname, siyasetname; amcazade, dayızade, teyzezade vb. 17. -zede ile oluşturulmuş birleşik kelimeler bitişik yazılır: depremzede, afetzede, selzede, kazazede vb. 18. Farsça kurala göre oluşturulan sözler bitişik yazılır: âlemşümul, cihanşümul; darıdünya, ehlibeyit, ehvenişer, erkânıharp, gayrimenkul, gayrimeşru, Kuvayımilliye, Misakımillî, suikast; cürmümeşhut, hamdüsena, hercümerç, hüsnükuruntu, hüsnüniyet vb. 19. Arapça kurala göre oluşturulan sözler bitişik yazılır: aliyyülâlâ, ceffelkalem, darülaceze, darülfünun, daüssıla, fevkalade, fevkalbeşer, hıfzıssıhha, hüvelbaki, şeyhülislam, tahtelbahir, tahteşşuur; aleykümselam, Allahualem, bismillah, fenafillah, fisebilillah, hafazanallah, inşallah, maşallah, velhasıl vb. 20. Müzikte kullanılan makam adları bitişik yazılır: acembuselik, hisarbuselik, muhayyerkürdi vb. UYARI: Bir sıfatla oluşturulan usul adlarında sıfat ayrı yazılır: ağır aksak, yürük aksak, yürük semai vb. 21. Kanunda bitişik geçen veya bitişik olarak tescil ettirilmiş olan kuruluş adları bitişik yazılır: İçişleri, Dışişleri, Genelkurmay, Yükseköğretim Kurulu, Açıköğretim Fakültesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi vb. 22. Renk adlarıyla kurulan bitki, hayvan veya hastalık adları bitişik yazılır: akağaç, alacamenekşe, karadut, sarıçiçek; alabalık, beyazsinek, bozayı; aksu, akbasma, mavihastalık, maviküf vb. İkilemelerinyazımı İkilemeler ayrı yazılır: adım adım, ağır ağır, akın akın, allak bullak, aval aval (bakmak), çeşit çeşit, derin derin, gide gide, güzel güzel, karış karış, kös kös (dinlemek), kucak kucak, şıpır şıpır, tak tak (vurmak), takım takım, tıkır tıkır, yavaş yavaş, kırk elli (yıl), üç beş (kişi), yüz yüz elli (yıllık) vb. bata çıka, çoluk çocuk, düşe kalka, eciş bücüş, eğri büğrü, enine boyuna, eski püskü, ev bark, konu komşu, pılı pırtı, salkım saçak, sere serpe, soy sop, süklüm püklüm, yana yakıla, yarım yamalak vb. m ile yapılmış ikilemeler de ayrı yazılır: at mat, çocuk mocuk, dolap molap, kapı mapı, kitap mitap vb. İsim durum ekleri ve iyelik ekiyle yapılan ikilemeler de ayrı yazılır: baş başa, diz dize, el ele, göz göze, iç içe, omuz omuza, yan yana; baştan başa, daldan dala, elden ele, günden güne, içten içe, yıldan yıla; başa baş, bire bir (ölçü), dişe diş, göze göz, teke tek; ardı ardına, boşu boşuna, günü gününe, peşi peşine, ucu ucuna vb. Deyimlerin yazılışı Deyimler ayrı yazılır: akıntıya kürek çekmek, çam devirmek, çanak tutmak, gönlünden geçirmek, göz atmak, kulak asmak, kulak vermek, çantada keklik, devede kulak, yağlı kuyruk, yüz görümlüğü vb. Yabancı Özel Adların Yazılışı Latin Harflerini Kullanan Dillerdeki Özel Adlar 1. Latin harflerini kullanan dillerdeki özel adlar özgün biçimleriyle yazılır: Beethoven, Byron, Cervantes, Chopin, Eminescu, Grimm, Horatius, Molière, Puccini, Rousseau, Shakespeare; Bologna, Buenos Aires, Iorga, Ile-de-France, Karlovy Vary, Latium, Loire, Mann, New York, Nice, Rio de Janeiro, Vaasa, Wuppertal vb. Ancak Batı dillerinde kullanılan adların okunuşları ayraç içinde gösterilebilir: Shakespeare (Şekspir) vb. 2. Eskiden dilimize yerleşmiş bazı Batı kökenli kişi ve yer adları Türkçe söylenişlerine göre yazılır: Napolyon, Şarlken, Şarl (Demirbaş Şarl); Atina, Brüksel, Cenevre, Londra, Marsilya, Münih, Paris, Roma, Selânik, Venedik, Viyana, Zürih; Hollanda, Letonya, Lüksemburg vb. 3. Yabancı özel adlardan türetilmiş akım adları Türkçe söylenişlerine göre yazılır: Dekartçılık, Epikürcülük, Kalvenci, Kalvencilik, Kalvenizm, Kartezyenizm, Lüterci, Lütercilik, Marksçılık, Marksist, Marksizm vb. 4. Ait olduğu dilde ayrı yazılan yer adları Türkçede de ayrı yazılır: Buenos Aires, Frankfurt am Main, Freiburg im Breisgau, Hyde Park, Mont Blanc, New Orleans, New York, Rio de Janeiro, San Marino, Wiener Neustadt, Titov Veles vb. Arapça ve Farsça Özel Adlar Kökeni Arapça ve Farsça olan kişi ve yer adları Türkçenin ses ve yapı özelliklerine göre yazılır: Ahmet, Bedrettin, Fuat, Mehmet, Necmettin, Nizamettin, Ömer, Rıza, Saadettin; Cezayir, Fas, Filistin, Mısır, Suudi Arabistan; Bağdat, Cidde, Erdebil, Halep, İsfahan, İskenderiye, Medine, Mekke, Şam, Şiraz, Tahran, Tebriz, Trablusgarp vb. Yunanca Özel Adlar Yunanca adlar yazılırken Yunan harflerinin ses değerlerini karşılayan Türk harfleri kullanılır: Homeros, Herodotos, Euripides, Pindaros, Solon, Sokrates, Aristoteles, Platon, Venizelos, Karamanlis, Papandreu, Onasis vb. Ancak Herodotos, Sokrates, Aristoteles, Platon, Pythagoras, Eukleides adları dilimize Herodot, Sokrat, Aristo, Eflatun, Pisagor, Öklid biçimlerinde yerleşmiştir. Rusça Özel Adlar Rusça özel adlar yazılırken Rus harflerinin ses değerlerini karşılayan Türk harfleri kullanılır: Bolşevik, Brejnev, Çaykovski, Çehov, Dostoyevski, Gogol, Gorbaçov, İlminskiy, İlyiç, Katayev, Klyaştornıy, Malov, Mendeleyev, Prokofyev, Puşkin, Şolohov, Tolstoy, Yeltsin; Moskova, Omsk, Orenburg, Petersburg, Volga, Yenisey vb. Uzak Doğu Dillerindeki Özel Adlar 1. Çince adlar, Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Huangho, Kanton, Nankin, Pekin, Şanghay. Çincede soyadları küçük adlardan önce gelir. Soyadları çoklukla tek hecelidir, küçük adlar ise bir veya iki heceden oluşur. Bu adlar büyük harfle başlar; heceler arasına çizgi konur: Sun Yat-sen, Lin Yu-tang. Yalnız Konfüçyüs gibi yaygınlık kazanmış adlar bitişik yazılır. 2. Japonca adlar da Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Tokyo, Hiroşima, Nagazaki, Osaka, Kyoto; Hirohito, Kayako Hayashi, Sbuishi Kato, Masao Mori. Türk Devletleri ve Topluluklarındaki Özel Adlar Türk devletleri ve topluluklarındaki kişi ve yer adları Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Azerbaycan, Özbekistan; Taşkent, Semerkant, Bakü, Bişkek; Abdullah Tukay, Abdürrauf Fıtrat, Bahtiyar Vahapzade, Baykonur, Cafer Cebbarlı, Cemal Kemal, Cengiz Aytmatov, İslam Kerimov, Muhtar Avazov, Osman Nasır vb. KOMPOZİSYON BÖLÜMÜ Kompozisyon kelimesi, dilimize Fransızcadan geçmiştir. Sözlükte kompozisyon, iki şekilde tanımlanmıştır. 1. Ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma biçimi ve işi. 2. Öğrencilere duygu ve tasarımlarını sıraya koyup açık ve etkili bir biçimde anlatmalarını öğretmek amacını güden ders, bu dersle ilgili çalışma, tahrir, kitabet .1 Bu iki tanımdan bizim için gerekli olanı ikinci tanımda yer alan hususlardır. Kısaca kompozisyonun tanımı bir ders bütünlüğü içerisinde alıp, değerlendirmek durumundayız. Öğrencilerin duygu, düşünce ve tasarımlarını bir düzen içerisinde sözlü ya da yazılı bir şekilde ortaya koyması için kompozisyon dersini bir şuur olarak vermek durumundayız. Çünkü verilen bilgilerle oluşturulacak kompozisyon dersi, sadece dersle sınırlı kalmayıp öğrencinin hayatının her döneminde yararlanacağı bir şuur olacaktır. Kompozisyonun Amacı. Bütün öğretim kurumlarında okutulan her dersin bir amacı olduğu gibi, kompozisyon dersinin de bir amacı mutlak vardır. Her ne kadar öğrenciler bu amacı, öğrenim gördüğü yıllar içerisinde tam olarak algılayamasalar da kompozisyon derslerinin amacının sadece teoriden ibaret kalmadığı ya da bir üst sınıfa geçmek şeklindeki değerlendirmelerin yanlış olduğu çok iyi bilinmelidir. Kompozisyon derslerindeki asıl amaç; öğrencilerin bir konu üzerindeki gözlem, duygu ve Türkçe Sözlük, TDK, C:2, s:890 1 düşüncelerini hem yazılı hem de sözlü olarak anlatabilme yeteneklerini ortaya çıkarıp geliştirmektir. Bu amacı gerçekleştirebilmek için öncelikle ana dilimizin sözlü ve yazılı güzel eserleriyle öğrencileri karşı karşıya getirmek gerekmektedir. Öğrencinin kompozisyon yeteneğini geliştirmek için yapılan sözlü ve yazılı anlatımlarda da amaç: öğrencilere düşüncelerini topluluklar karşısında çekinmeden sözlü olarak anlatabilme alışkanlığını kazandırabilmektedir. Aynı şekilde yazılı anlatımda da öğrencilere bir konu üzerindeki düşüncelerini yazı ile tam olarak anlatma becerisini ve kağıdı güzel kullanma alışkanlığını kazandırmaktır. Kompozisyonda Başarılı Olmanın Yolları : Kompozisyonda başarılı olmak için aşağıda belirtilen özellikleri taşımak gerekmektedir. Gözlem: Gözlemin kompozisyon yazmadaki önemi büyüktür. İnsanları, tabiatı, olayları, gerçekleri anlamak ve anlatmak için onları incelemek, incelerken objektifliği bırakmamak gerekir. Fakat görmekle bakmak arasındaki farkı iyi kavramadan gözlem yapmak imkânsızdır. Bakmak, çevreyi dikkatle incelemek, anlamaya çalışmak, karşılaştırmak demektir. Bakmak, gördüğümüz şeyleri şuurlu ve iradeli olarak gözden geçirmektir. Gözlem yapmak için de bakmak gerekmektedir. Çünkü bakarak gözlem yapan insan, çevresiyle kaynaşan, yaşamayı seven, hayatına anlam katan, tabiatı kucaklayan insandır. Kompozisyon yazmada insana en geniş malzemeyi gözlemler verir. Tabiat, eşya ve insan dışındaki canlı varlıkların gözlemi tasvir, insanın dış görünümü ve iç dünyası ile ilgili gözlemler portre türü kompozisyonlarda önemli malzemedir. Ayrıca hikayelerde, romanlarda ve diğer edebi türlerde de gözlem yoluyla elde edilen birikimler, bilgiler önemli yer tutmaktadır. Kısaca iyi bir kompozisyon yazabilmek için iyi bir gözlemci olmak esastır. Çevreyle ilgilenmek, onlara yaklaşmak, görmek, bakmak, incelemek ve bu eylemleri yaparken dikkatli olabilmeyi başarmak yazımda işimizi kolaylaştırmaktadır. Düşünme : Gözlemden sonra düşünce de iyi bir kompozisyon yazmada önemli yer tutmaktadır. İnsan okuyarak, gözlemleyerek ya da eğitim, öğretim yoluyla elde ettiği bilgileri zihnine alır. Gördüğü ya da yaşadığı olayları da zihnine depolar. Daha çok okuyan, gözlemleyen eğitim alan kişilerin zihinleri de o kadar çok geniş olur. Görülen her orjinallik ve yenilik, zihindeki yerini alırsa, insanın düşünce ufku da o kadar gelişir. Okunan her kitap, insanın düşünce boyutlarını biraz daha genişletir. Düşünebilmek insanın en üstün niteliklerinden ve farklılıklarından biridir. Descartes " Düşünüyorum, o halde varım" sözü düşünce ile varlık arasında bağlantıyı ifade eden ne kadar güzel bir sözse Dikson'un "Güzel yazmak, iyi düşünmek demektir" sözü de düşüncenin önemini ortaya koyan o kadar güzel bir sözdür. Düşünme yoluyla zihnimizde iyiyi, doğruyu, güzeli yakalamaya çalışırız. Düşünmeyen daha doğrusu düşünme için zihninde alt yapısı olmayan insan kısırlıktan kurtulamaz. Öğrencilerimizin bir kısmının kompozisyon yazamamaları ve bu dersi başarısızlıklarından dolayı lüzumsuz görmeleri de bu kısırlıktan kaynaklanmaktadır. Okumak: Okuma, insanın düşüncenin gücünü arttırır, fikir ve hayal dünyasını genişletir. Gözlemlerini, gördüklerini, yaşadıklarını anlamlı hale getirir. Kitap okumanın ne kadar önemli olduğunu herkes bilmektedir ve başarının sırrının da okumaktan geçtiği konusunda kimsenin bir şey söyleyeceğini de ummuyoruz. Fakat kitap okuma oranının düşük olmasını nasıl izah etmeliyiz? Kitap okuma oranını nasıl yükseltmeliyiz? Tabiatıyla bu soruların cevaplarını vermek hepimize düşmektedir. İyi bir kompozisyon yazabilmek için, topluluklar önünde düşüncelerimizi, gözlemlerimizi iyi bir şekilde ifade edebilmek için kitap okuma alışkanlığını mutlaka kazanmalıyız, kazandırmalıyız. Anadili iyi kullanmak: İyi bir kompozisyonda anlatımın mutlaka sade, açık ve etkili olabilmesi esastır.Bunun için de kompozisyon yazarının kendi anadiline ait dil bilgisi kurallarını çok iyi bilmesi gerekmektedir. Kullanılacak kelimeleri titizlikle seçmeli, cümle kuruluşlarına özen gösterilmelidir. Yazıda geçen atasözlerinin ve deyimlerin anlamını tam olarak bilmek ve yerinde kullanmak da önemlidir. Anadilini iyi bilmeyen dolayısıyla da kullanamayan kişinin iyi bir kompozisyon yazması mümkün değildir. Kompozisyon Yazmada Yöntem Konuyu Belirlemek: Öncelikle yazılacak kompozisyonun konusunu belirlemek gerekir. Konu belirlendikten sonra yapılacak ilk işlem belirlenen konuyu anlamak ve kavramaktır. Üzerinde söz söylenilen ve yazı yazılan her nesne, her düşünce ve olay, konudur. Konu, sözün ve yazının ana nedenidir. Konu bazen tabiatın mükemmelliği karşısında duygulanır, hayran kalırız, duygu ve düşüncelerimizi ortaya koymaya çalışırız. O zaman konumuz tabiat olur. Tarık Buğra'nın "Küçük Ağa " romanı hakkında inceleme yaptığımız zaman da konu bu sefer "Küçük Ağa" olur. Konuyu kavramak ve anlamak çok önemlidir. Söz gelimi şu atasözünü ele alarak konunun anlaşılmasının ve kavranmasının önemini ortaya koyalım. Atasözümüz "Bülbülü altın kafese koymuşlar: "ah vatanım!..."demiş". Burada konu ne "bülbül" ne de "altın kafes"tir. Bu atasözümüzün konusu "vatanseverlik, vatan sevgisi"dir. Demek oluyor ki verilen konuyu anlamak kompozisyon yazmadaki hedefe vardırır. Konunun Sınırını Çizmek: Konu bir bütün olduğuna göre aynı zamanda da geneldir. Bu genel konuyu kendimize göre bölümlere ayırır, daha özel hale getirirsek konunun sınırını çizmiş ve konunun hangi yönü üzerinde duracağımızı da belirlemiş oluruz. Sözgelimi verilen konu "deniz" olsun. Bu konu kendine özgü türlü özellikleri bulunan genel bir konudur. Konuyu kafamızda tasarlamaya başladığımızda "deniz"konusunu bütün yönleriyle ele almanın imkansız olacağı ortaya çıkacaktır. Konuyu belki genel olarak işlemek mümkündür. Ama ortaya çıkan yazı hiçbir zaman başarılı bir kompozisyon olamaz. O zaman yapılacak iş, konuyu genelden özele indirgemektir. Konuyu sınırlandırıp "deniz ve çevre" olarak ele aldığımızda yazarın işi kolaylaşacak tereddütler ve bocalamalar ortadan kalkacak, konu da sınırlandırılmış olacaktır. Konuyu sınırlamadan yazılan yazıda başarıyı aramak mümkün olamayacağına göre sınırlandırdığımız konu ile ilgili kendi birikimlerimizle yazacağımız yazı da o kadar başarılı olacaktır. Ana ve Yardımcı Düşünceleri Belirlemek: Konuyu bulduktan ve sınırını çizdikten sonra yapacağımız iş, kompozisyon konumuzdaki ana düşünce ve yardımcı düşünceleri belirlemektir. Kompazisyonun ana düşüncesini belirleyip ortaya koymak tamamen yazarın kendi görüş ve düşüncelerine dayanmaktadır. Yazar, vermek istediği mesajı ele aldığı konunun işlenişinde temel tuttuğu ve okuyucusuna vermek istediği şekilde ana düşünce haline getirir. Ana düşünceyi desteklemek, geliştirmek amacıyla kullanılan diğer düşünce ve görüşler ise yardımcı düşüncelerdir. Ana ve yardımcı düşünceyi belirlemeyi bir örnek ile açıklayacak olursak "Orman konusunda bir kompozisyon yazınız" denilmiş olsun. Burada konu "orman"dır. Şimdi verilen konunun ana düşünce ve yardımcı düşüncelerini belirleyelim. Ana düşünce: "Orman, kişi ve toplum için birçok yararlar sağladığından özenle korunmalıdır." şeklinde olabilir. Buna göre yardımcı düşünceleri şu şekilde sıralamak mümkündür a- Orman, ülke ekonomisi için çok önemli bir kaynaktır. b- Orman, iklim şartlarını düzenler. c- Orman, ülkemiz topraklarının baş düşmanı erozyonu önler. d- Orman, iç ve dış turizmde çok önemli bir unsurdur. e- Orman, ülkemizin akciğeridir. f- Orman, çeşitli hayvan türlerini barındırırlar. Bu yardımcı düşünceleri geliştirmek, çoğaltmak mümkündür. Her yardımcı düşünceyi ayrı bir paragraf halinde ele almak iyi bir kompozisyon yazmak için şarttır. Buluş Yapmak : Yazacağımız kompozisyonun konousunu belirleyip sınırını çizdikten ve de anadüşünce, yardımcı düşünceleri de zihnimizde tasarladıktan sonra konu hakkındaki bilgi, düşünce ve gözleme dayanan birikimlerimizi, kullanacağımız materyalleri ortaya koymalıyız. Zihnini düşünmeye alıştıran, bol okuyan, gözlem yapan kişiye düşen artık konu ile ilgili buluş yapmaktır. Sanatta, edebiyatta dolayısıyla dolayısıyla kompozisyondaki özgünlük, kişinin ortaya koyduyu buluşlardaki zenginlikten ve orjinallikten kaynaklanır. Buluş, bir anlamda insanın zekasının, farklılığının belirtisidir. Sözgelimi konumuz "Vatan Sevgisi" olsun. Önce ana fikri bulmalıyız. Sonra bu yazıda kendi birikimlerimizi ortaya koymak için konu ile ilgili buluşlar yapmalıyız. 1- Vatan bir bütündür, parçalanamaz. 2- Vatanım dünyanın en güzel vatanıdır. 3- Herkes vatanı için şehit olmak ister. 4- Vatan kutsaldır. 5- Vatansız yaşamaktansa ölmeyi tercih ederiz. 6- Vatan huzurdur. Bu buluşları çoğaltmak mümkündür. Bütün mesele konuyu anlamak, konuyu yaşamak, konuyla bütünleşmek ve konuyla ilgili bütün birikimleri ortaya koyacak şekilde konudan başka bir şey düşünmemektir. Plân :Kompozisyonda plân yapmak mutlaka gereklidir. Bir kompozisyon yazarken konuyla ilgili bütün çalışmaları yaptıktan sonra bunları bir düzene koymak için plâna ihtiyaç vardır. Çünkü konuyla ilgili yaptığımız çalışmalar ve zihnimizdeki birikimler ne kadar mükemmel olursa olsun eğer bunu bir plân dahilinde kağıdımıza yerleştiremiyorsak yazdığımız yazı amacına ulaşmamış olur ve vermek istediğimiz ana düşünceyi de okuyucusuna sağlıklı bir şekilde ulaştıramamışız demektir. Plânın Yararları. * Konu birliğini sağlar. * Tekrarlarda, çelişkilerden kurtarır. * Dağınıklığı engeller, özü yakalamaya yardımcı olur. * Yazılacak kompozisyonun kolay okunmasını ve düşüncelerin açık olarak anlaşılmasını sağlar. * Duygu ve düşüncelerin önem derecesine göre sıraya konulmasını sağlar. * Kişinin kompozisyon yazma dışında, hayatında da planlı olmasını sağlar. Plânın Bölümleri: Her kompozisyonda üç bölüm vardır. 1- Giriş Bölümü 2-Gelişme Bölümü 3- Sonuç Bölümü Giriş bölümünde; savunulan ya da bildirilen konu, düşünce ve görüşler ayrıntılara girilmeden ortaya konur. Giriş bölümünde kesinlikle örnek verilmez. Açık ve herkesin anlayabileceği bir ifade kullanılır. Yazılarda giriş bölümü, genellikle üç-dört cümleyi aşmamalıdır. Gelişme bölümünde; giriş bölümünde ortaya atılan kanunun düşünce ve görüşler tüm detayları ile ele alınır. İşlenen konu çeşitli yönlerden işlenir. Konunun her yönünü ayrı bir paragraf halinde vermek okuyucuya konu ile ilgili bilginin en güzel şekilde verilmesini sağlar. Gelişme paragrafları altıyedi cümleyi geçmemelidir. Konu ile ilgili geliştirilen yardımcı düşünceler bu bölümde verilmelidir. Sonuç bölümünde; konunun giriş ve gelişme bölümünde ortaya konulan düşünce ve görüşler ışığı altında yazı bir ana düşünceye bağlanır. Yazar, sonuç bölümünde ana düşünceyi okuyucusuna sunar. Bundan dolayı bu bölümün açık ve kesin bir anlatımla kısa bir biçimde yazılması gerekmektedir. Sonuç bölümü iki-üç cümleyi geçmemelidir. Plân Örnekleri: İyi bir plân yapma ve plânlı yazı yazmayı öğrenmenin en geçerli yolu, güzel bir plânla yazılmış yazıları bol okumakla sağlanır. Bu okumanın sonunda plân kavramı kafamızda, girişiyle, gelişmesiyle ve sonucuyla kendiliğinden şekillenir. İnsan, yazacağı yazının konu planını en güzel şekilde yapmaya başlar. Öğrencilerin plânlı bir kompozisyon çalışmalarına ışık tutmak amacıyla aşağıda verilen örneklerin dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Örnek: HALILAR Giriş bölümü: Asıl olan halılar değildir, evde oturanlardır. Senin halın solacak diye ben güneşsiz kalamam. Biz, yüzden peçeyi bunun için, pencereden kafesi bunun için attık. Onların yerini perdeler alacaksa perdelerin de layığı yırtılmaktır: Peçe gibi... kornişlerin de layığı kırılmaktır: Kafes gibi. Sana benden ültimatom: Ya halılar, ya insan. Gelişme bölümü: II. Verem pusu kurmak için yalnız peçe altını, yalnız kafes ötesini seçmez. Perde arkasından da pek hoşlanır. Hele astarı yüzünden pahallı kalın perdelerin gün görmedik yerlerine bayılır. Bir de halıların dallarına yuva yaptı mı evden sen çıkarsın da o kolay kolay çıkmaz. Halı lükstür, sıhhat lüks değildir. Eller, kollar, gözler, yürekler sağ oldukça eskilerinden daha şahane nice halılar dokunur. Ama ben gidersem beni hangi tezgahta dokuyacaksın? Ekonomi ise, en sağlamı “bir insan için on halı feda olsun” diyebilen ekonomidir. Sen halısız kalacaksın diye ben güneşsiz olamam.Halı senin her şeyin olabilir. Benim sadece ayaklarımla çiğnediğim şeydir.Halının yerini keçe de, savan da, hasır da tutabilir. Fakat insanın yerini senin gibi, insan kıymeti bilmeyenler tutamaz. Halıyı rafa koyarak da korumak mümkündür. Insan rafa konmaz. Hiç bir babanın halıyı çoçuğundan çok düşünmeye hakkı yoktur. Nedir halıya bu itibar? Yarın hastayı ziyarete gelecekleri ve hekimi halılarla döşeli bir odaya kabul etmek için mi? Zaten doğrusunu ararsan, boyasına güvenen halılar, güneşten senin korktuğun kadar korkmazlar. Eğer pek kıymetliyseler, bütün halılarını tavan halısı yap ki, çiğnenmekten de kurtulsunlar, solmaktan da. Ve sen o zaman sana en yakışan pozu olarak sırtüstü yatan, tavanlarının seyrine bakarsın. Sonuç bölümü: I. III. Hem neden yalan söylüyorsun? Bu yalnız halıların solması meselesi değil, senin güneşe pek de alışık olmayan ela gözlerinin kamaşması meselesidir. Öyle değil mi? Sana söz: Perdeleri böyle anlıyorsan, perdelerin layığı da yırtılmaktır: Peçe gibi... kornişin layığı da kırılmaktır: Kafes gibi. Arif Nihat ASYA Kompozisyona Başlık Koyma: Kompozisyonun başlığı, yazıda işlenen ya da işlenmesi düşülünen ana düşüncenin yansıması şeklinde olmalıdır. Her varlığın, her nesnenin nasıl bir adı varsa her kompozisyonun da bir başlığı olmalıdır. Her hikayenin, romanın, şiirin ya da diğer edebi türlerle kaleme alınmış eserin adı mutlaka olmalıdır. Başlıksız yazı olmayacağı kesin olarak bilinmelidir. Yazılan yazıya başlık koyarken özen göstermeli ve okuyucunun ilgisini çekecek çarpıcı, etkili başlıklar konmalıdır. Okuyucu yazıyı okumaya başlamadan başlığı okuyacağına göre, seçilen başlığın önemi de ortaya çıkmış olur. Kompozisyona başlık, yazıya başlamadan konulabileceği gibi yazının bitiminden sonra da konulabilir. Fakat baştan konulursa kompozisyonun çerçevesini belirleyeceği için daha yararlı olduğu söylenebilir. Adı Soyadı Numarası Okulu Bölümü : Sınıfı Konu - : Tarih : : : : --------------------------------------------------------------------------------------- BAŞLIK Giriş Paragrafı veya Paragrafları ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Gelişme Paragrafları ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------Sonuç Paragrfı --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Kağıdın solunda 3 cm diğer kenarlarında ( üst, alt ve sağ) ise en az 2 cm'lik boşluk bırakılmalıdır. PARAGRAF: Bir düşünce ekseni etrafında kümelenen cümleler topluluğuna paragraf denir. Paragraf kelimesi dilimize Latinceden geçmiştir. “para” bölüm,”graf” da yazı anlamına gelir. Buna göre paragraf, yazı bölümü anlamına gelir. Paragraf tek bir cümle olabileceği gibi, konunun genişliğine göre, bir kaç cümleden de meydana gelebilir. Bu yüzden bir yazıda ne kadar satırbaşı varsa, o kadar paragraf var demektir. Her paragrafta bir düşünce savunulur. Paragrafın bir bütün oluşturabilmesi için cümlelerin de yapı ve anlam yönünüden bütünlük oluşturması gerekir. Paragraftaki düşünceler, hem kendi aralarında birbirine bağlı hem de ana düşünceye bağlıdırlar. Paragrafın Bölümleri: 1- Giriş Bölümü: Giriş bölümleri genellikle bir cümle olur. Giriş bölümünde açıklanacak, anlatılacak, hikaye edilecek, tartılaşacak "konu" verilir. Gelişme bölümleri giriş bölümüne bağlıdır. Giriş bölümlerinin kısa, sade ve ilgi çekici bir cümle olması gerekmektedir. 2- Gelişme Bölümü: Giriş cümlesinde verilen konunun aydınlatıldığı, yardımcı düşüncelerle beslendiği, içinde bağlantı öğeleri bulunan cümle ya da cümlelerden oluşur. 3- Sonuç Bölümü: Paragrafın son cümlesidir. Paragraftaki ana düşünceyi özetleyen cümle ya da cümlelerdir. Sonuç cümlesi genelde tek cümleden oluşur. Paragraftaki en etkili en çarpıcı cümleyi sonuç bölümünde yerinde olur.Bazen paragrafın ana düşüncesi başka bir şekilde sonuç bölümünde yer alabilir. ANLATIM ÖZELLİKLERİ Anlatımda amaç; işlediğimiz konu hakkında duygu ve düşüncelerimizi okuyucuya en güzel biçimde aktarmak, onların yazımızdan zevk almasını sağlamaktır. Bunun için de anlatımın birtakım niteliklere sahip olması gerekmektedir. Şimdi sırasıyla güzel bir anlatımın nasıl özellikler taşıması gerektiğini sırasıyla inceleyelim. Anlatımda Duruluk: Bir yazıda ya da sözde anlatılmak isteneni tam olarak anlatabilecek kelimelerden fazlasına yer vermemek anlatımda duruluğu sağlar. Kısaca, cümleden çıkarıldığında anlamda bir daralma, eksiklik oluşmuyorsa bu cümle duru cümleye örnek oluşturur. Atasözleri ve özdeyişler duru anlatımın en güzel örnekleridir. “Ne mutlu Türküm diyene” , “İşleyen demir pas tutmaz.”vb. “Okuduğumuz sınıf, okulumuzun üst katında geniş bir sınıftır.” Bu örnekte verilen cümle ise duru bir cümle değildir. İçinde gereksiz kelimeler vardır.” Sınıf” iki defa kullanılmıştır. “Okuduğumuz sınıf” denmiş; aslında “sınıfımız” demek yeterliydi. Bu cümleyi duru bir cümle haline getirdiğimizde; “ Sınıfımız okulumuzun üst katındadır.” olur. Anlatımda Açıklık : Kolay anlaşılan, amacı açık olarak ortaya koyan anlatımdar. Yorumlama gerektiren, hem şu hem bu anlama gelen anlatımlarda açıklık bulunmaz. “Kendimize seçeceğimiz arkadaşın tutmuş olduğu yolu dikkat altında bulundurmalıyız” cümlesindeki anlatım açık bir anlatım değildir. Cümlenin açık ve anlaşılır duruma gelmesi ancak şu şekilde mümkün olur. “Arkadaş seçeceğimiz kişinin davranışlarına dikkat etmeliyiz.” Anlatımda Sadelik : Anlatımın sade ve doğal olması gerekmektedir. Anlatıman sade ve doğal olması; anlatılan olay, duygu ve düşüncelerin gösterişten, süsten uzak, yalın olarak ifade edilmesi demektir. Edebîsanatlara fazla yer vermemek, benzetmelerde abartma yapmamak anlatımda sadeliğin şartlarından biridir. Söz gelimi “ Eve baktı.” demek yerine “Eve bir şahinin avına baktığı gibi baktı.” demek, hem anlamsız hem gereksizdir, anlatımda sadelik ilkesine aykırıdır. Anlatımda İçtenlik : Anlatımın içten olması demek ancak inancımıza, düşüncemize uygun şekilleri tüm samimilikle ortaya koymak demektir. Doğruluğuna inandığı şeyleri yazan ve bunları yazarken hatır, gönül ve korku taşımayan kişi anlatımda içtenliği yakalamış olur. “Yazarlıkta ilk öğretmenim annemdir. Annem Istanbullu’ydu. Anadolu’yu yakından tanımıştı. Okur yazardı ama dil bilgisi bilmezdi. Edebiyat bilgisi kıt bir kadındı. Sezgisi güçlüydü. Yazdıklarımı anneme okur, nasıl olduğunu sorardım. Yazdıklarımın kimi yerlerini ‘burası olmamış’ diye eleştirirdi. Nedenini sorduğumda, ‘böyle denmez de ondan’ derdi.” (ÖSS-1984) Yukarıda verilen örnekte de görüldüğü gibi parçanın yazarı tüm içtenliği ile annesinin durumunu ortaya koymakta ve halkın doğal söyleyiş ölçüsüne vurarak eleştiri yapmaktadır. Anlatımda Akıcılık : Anlatımda akıcılık da çok önemlidir. Anlatımın akıcı olabilmesi, akışı bozan, söylenmesi zor olan kelimelerin kullanılmamasına bağlıdır. Akıcılıkta düşüncelerin anlaşılır biçimde sıralanması, iyi bir yazı düzeni ortaya konmasıyla sağlanır. Meselâ savaştaki Mehmetçik’in kahramanlığını anlatan bir hikâyede, gözlüğün önemi ile ilgili cümlelerin anlatıma sokuşturulması akıcılığı bozar. Anlatımda Şahsîlik : Nitelikçe diğerlerinden ayrılan, başkalarının anlatımına benzemeyen, kendi kişiliğini, karakterinin özelliklerini örnek diye gösterebilecek değerde bulunan anlatım şahsî diğer bir deyişle özgünanlatımdır. Özgün anlatımını ortaya koyan kişi, diğerlerinden farkını ve kendi tarzını oluşturan kişidir. Aşağıdaki parçada anlatım özgünlüğünün nasıl sağlandığını görebiliriz. ANLATIM BOZUKLUKLARI (DİL YANLIŞLIKLARI) Önceki bölümde verdiğimiz “Anlatım Özellikleri” konusunda iyi bir anlatımın özelliklerini sıralamış ve örnekler vermiştik. Anlatım Bozuklukları bölümünde de öğrencilerin daha doğrusu konuşan, yazan herkesin sıkça yaptıkları dil yanlışları üzerinde duracağız. Üniversite sınavlarında da geniş bir soru potansiyeline sahip anlatım bozuklukları konusunda hem yapılan yanlışları ortaya koyacağız hem de iyi bir anlatım için bu yanlışlıkların nasıl düzeltileceğini örnekler vererek açıklayacağız. Anlatım Özellikleri Açısından Yanlış Kullanımlar Eş Anlamlı Kelimelerin Bir Arada Kullanılması: “Aralarında nüans farkı vardır.” Nüans ve fark eş anlamlı kelimelerdir. Dolayısıyla biri fazladır. “Sözün anlam ve mânâsı tutarlı olmalıdır.” Anlam ve mânâ eş anlamlı kelimelerdir. “Sağlıklı ve sıhhatli olmak çok güzeldir.” Sağlıklı ve sıhhatli eş anlamlı kelimelerdir. “ neşeli - şen “ , “ iri kocaman“ , “ ölçü - vezin “ Bu kelimeler de eş anlamlıdır ve aynı cümlede bir arada kullanılmaz. Aynı Anlama Gelen Sözlerin Kullanımı: “Beklenmedik bir sürprizle karşılaştık. “ Beklenmedik ve sürpriz aynı anlama geldiği için bir arada kullanılması anlatım bozukluğuna neden olur. “ Saatlerce yaya yürüdük. “ Yürümek eylemi zaten yaya olacağına göre bu iki kelimeyi bir arada kullanmak yanlıştır. “ Hırsız mücevherleri gizlice çalmış.” Hırsızlık gizlice yapıldığına göre bu kelime de gereksiz kullanılmıştır. “ Benim düşüncem sizinkinden farklı.” “Düşüncem”de zaten I. tekil şahıs eki kullanılmıştır. “benim “ gereksizdir. Aynı Görevi Üstlenen Ek ve Kelimelerin, Gereksiz Eklerin Kullanılması: “ Birçok kitaplar almıştım. “ Birçok kelimesinde zaten çoğulluk vardır. Bu nedenle kitap kelimesindeki +lAr ekigereksiz olup anlatım bozukluğuna sebep olmaktadır. Noktalama Eksikliği ya da Yanlışlığı: “ Yaralı doktora baktı. “ “yaralı” kelimesinden sonra virgül konulmadığında anlam farklılaşır ve anlatım açısından yanlış olur. Doğrusu, “Yaralı, doktora baktı.” olmalıdır. “ Ağaçtan aşağısını seyrediyorduk.” Doğru cümle şu şekilde olmalıdır. “Ağaçtan, aşağısını seyrediyorduk.” “ Genç kıza doğru yürüdü.” Bu cümlede de virgül konulmadığı için anlatım bozukluğu ortaya çıkmıştır. Doğrusu şu şekilde olmalıdır: “Genç, kıza doğru yürüdü.” Sözdizimi Yanlışlığı: “ Çok başım ağrıyor.” İnsanın çok başı olmadığına göre bu cümle söz dizimi bakımından yanlış kurulmuştur. Doğrusu, “ Başım çok ağrıyor.” olmalıdır. “ Eski Ankara milletvekili Trabzon’a geldi.” Bu cümlede de söz dizimi yanlışlığı vardır. Çünkü eski olan Ankara değil milletvekilidir. Doğrusu “ Ankara eski milletvekili Trabzon’a geldi.” olmalıdır. Mantık Yanlışlığı: “Korkarım sağlığınız iyidir.”Korkarım yanlış kullanılmış, anlatımı bulanıklaştırmış, bozmuştur. “ Asansöre binerken ve inerken kapıyı iyice kapatın. “ Bu cümledeki mantık da tamamen yanlıştır. “ Asansöre bindikten sonra kapıyı iyice kapatınız, inmek için de iyice açınız.” şeklinde olması gerekir. Kelimelerin Yanlış Anlamda Kullanılması: Bu bölümdeki yanlışlıklar kelimelerin anlamlarının çok iyi bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. “ Aramızda ikilem çıktı. “ “ İkilem” burada yanlış anlamda kullanılmıştır. Doğrusu “ikilik” tir. “ Çalıştı buna karşın başardı.” Doğrusu: “karşılık” tır. “Bütün basın mensupları oradaydı.” “basım” yanlış kullanılmıştır. Doğrusu “basın” şeklindedir. Birbirleriyle karıştırılan bazı kelimeler : son-sonuç, resim-fotoğraf, yayınyayım, iddia etmek-ileri sürmek, kapsamak-kaplamak, sağlamak-neden olmak, büyümek-uzamak gibi kelimeler birbirleriyle karıştırılmaktadır. Bu karışıklığı önlemek için sözlük ve imlâ kılavuzu kullanma alışkanlığını kazanmalıyız. Deyimlerin Yanlış Kullanılması: “Sevinçten etekleri tutuşmuştu.” Etekleri tutuşmak yerine sevinç sözcüğü ile ilgili “zil çalıyordu” deyimi kullanılmalıydı. “ Öfkesi saman alevi gibiydi, dinmek bilmezdi.” “saman alevi”deyimi gelip geçici anlamına gelmektedir. Cümledeki “dinmek bilmezdi” ifadesi ile ters düştüğü için yanlış kullanılmıştır. DİL BİLGİSİ YANLIŞLIKLARI : Anlatımda sıkça yapılan yanlışlıklardan biri de dil bilgisi kurallarına uymamaktır. Bunun nedeni de dil bilgisi kurallarını iyi bilmemek, sağlam bir cümle kuruluşu hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaktan kaynaklanır. Anlatım bozukluğunu ortadan kaldırmak için cümlenin dil bilgisi yönünden sağlam olması çok önemlidir. Özne Yanlışları: Öznesi olmayan ya da yanlış kullanılan cümleler anlatım açısından bozuk cümlelerdir. “Bu eksikleri saymakla bitmez.” Cümlede özne yanlışı vardır. Öznesi belli değildir. Eksikleri yerine eksikler kelimesini yerleştirdiğimizde özne açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. “ Sanığa yumruk atan ve ağlayan şoföre engel olunarak odadan çıkarıldı.” Cümle anlatım yönünden yanlıştır. “Sanığa yumruk atan ve ağlayan şoföre engel olundu ve şoför odadan çıkarıldı.” şekliylecümlenin doğru kurulmasıyla anlatım da düzelecektir. Yüklem Yanlışları: Fiiller, fiilimsiler yerinde kullanılmadığında ya da eksik bırakıldığında da anlatım bozukluğu ortaya çıkar. “ Sen beni; ben de seni unutmayayım.” Bu cümlenin yüklemi eksik bırakıldığından anlam da bozulmuştur. Çünkü “ sen beni ve ben de seni” kelimeleri tek yükleme bağlanmış ve “sen beni unutmayayım” gibi yanlış bir anlam ortaya çıkmıştır. Doğrusu, “ Sen beni unutma; ben de seni unutmayayım.” olmalıdır. “ Sinemamızda sigara, gazoz ve çekirdek yenmez.” “sigara, gazoz” içilen şeylerdir, çekirdek de yenen bir üründür. Fakat üç nesne de tek yükleme bağlanmış. Sigara ve gazoz yeneceği gibi yanlış ifade ortaya çıkmıştır. Halbuki cümle “ Sinemamızda sigara, gazoz içilmez; çekirdek yenmez. “ şeklinde olmalıydı. Tümleç Yanlışları: Bu tür yanlışlara genelde bağlı, sıralı ve birleşik cümlelerde rastlamak mümkündür. Geçişli ve geçişsiz nesne alabilen ya da alamayan fiillerin uygun bir şekilde bağlanmaması da tümleç yanlışlarını ortaya çıkarır. “ Buna ancak okurlar karar verir, uygular.” İlk bakışta doğru gibi görünen bu cümlede tümleç yanlışı vardır. Çünkü cümlenin ilk bölümünde “buna” denmiş. Fakat ikinci cümledeki “uygular” fiiliyle “ buna”nın uyum sağlayamadığı görülebilir. “Buna ancak okurlar karar verir, bunu uygular.” ifadesiyle tümleç yanlışını da ortadan kaldırabiliriz. “ Onu aradım ve söyledim. “ Bu örnekte de “söyledim” fiilinin başına “ona” getirilerek yanlış düzeltilmelidir. “Onu aradım ve ona söyledim.” doğru cümledir. Tamlama Yanlışlıkları: İsim ve sıfat tamlamalarında tamlayan ve tamlananın yanlış, yersiz ve de gerekli tamlayan eki almadan kullanılmasından kaynaklanan yanlışlıklardır. “ Bu durum düzeltilmedikçe, Türkiye’de bir ilmî ve kültürel inkişâflara (gelişmeler) ümitvar olmak boşunadır.” “bir ilmî inkişaflar” tamlamasında tamlayan “bir” olduğuna göre tamlanan durumundaki “ inkişaf” sözcüğünün de tekil olması gerekir. Cümle şu şekilde “ Bu durum düzelmedikçe, Türkiye’de bir ilmî ve kültürel inkişafa ümitvar olmak boşunadır.” olursa tamlama yanlışı da ortadan kalkar. Özne-Yüklem Uyuşmazlığı: Türkçede özne ile yüklemin uyumu ile ilgili kurallar vardır. Konuşma dilinde bu kurallara pek uyulmadığı için bu tür yanlışlıklar yazı diline de bir alışkanlık olarak girmiştir. Özne-yüklem uyuşmazlığı ile ilgili bazı kuralları hatırlayarak bu tür yanlışlıkların kaynaklarını ortaya koymak gerekmektedir. 1. Bir cümlede özne tekilse yüklem de tekil olur. 2. Özne çoğulsa yüklem de çoğul olur. 3.İnsan adlarının çoğul eki almış olanları özne görevini üstlenmişse, yüklem tekil de olur çoğul da. 4. İnsan dışındaki varlıklar, soyut kavramlar, el-kol ve gövde organ adları vb. çoğul ise ve özne görevini üstlenmişlerse yüklem mutlaka tekil olur. 5. Sayılarla belirtilmiş olan öznelerin yüklemleri tekil olur. Bu kurallardan sonra, özne-yüklem uyuşmazlığıyla ortaya çıkan anlatım bozukluklarına şu örnekleri verebiliriz. “ Amcamla ikimiz, ayrılmaz ikiliyim.” Bu cümlede iki kişi bulunmasına rağmen kişi ekinin I. tekil kullanılması yanlıştır. “ Amcamla ikimiz, ayrılmaz ikiliyiz.” olmalıdır. “Evimizdeki muhabbet kuşları ne güzel ötüşüyorlardı.” Kuralda da verdiğimiz gibi insanların dışındaki varlıkların özne durumunda olmasıyla yüklem tekil olması gerekirdi. “ Evimizdeki muhabbet kuşları ne güzel ötüşüyordu.” gibi. “ Hiç kimse ders çalışmıyor, top oynuyordu.” Birinci cümlenin öznesi; hiç kimse’dir. Fakat ikinci cümlenin öznesi olmadığı için bu cümlenin öznesi de “ hiç kimse “ oluyor ki “ hiç kimse top oynuyordu” ifadesi yanlıştır. Şu şekilde “ Hiç kimse ders çalışmıyor; herkes top oynuyordu.” olsaydı özneyüklem uyuşmazlığı da ortadan kalkacaktır. ANLATIM BİÇİMLERİ Kompozisyonumuza başlamadan önce yapacağımız iş hangi anlatı yolunu seçmek olmalıdır. Kompozisyon yazan kişi, işlediği türe ve amacına göre anlatım biçimlerinden bir tanesini ve birkaç tanesini kullanabilir. Yazılı ve Sözlü Kompozisyonda Kullanılan Başlıca Anlatım Biçimleri: a) Hikâye biçimi ile anlatma (Tahkiye) b) Tasvir biçimi ile anlatma c) Konuşma biçimi ile anlatma ( Diyalog) ç) Açıklama biçimi ile anlatma (Disertasyon) d) Özlü anlatma biçimi ile anlatma ( îcâz) e) İspatlama biçimi ile anlatma f) Manzum biçimi ile anlatma (şiir) g) Portre biçimi ile anlatma a) Hikâye Biçimi İle Anlatma ( Tahkiye): Olmuş ya da olabilecek bir olayın söz veya yazıyla anlatılmasına hikâye denir. Roman, seyahat, hikâye, hatırat, otobiyografi ve biyografi gibi edebî türlerde temel anlatma biçimi olarak kullandığımız “hikâye etme” üç ana esas üzerine kurulmuştur. 1. Hikâyede Olay (Hadise, Vak’a): a. Giriş (serim) b Gelişme (düğüm) c. Sonuç (çözüm) 2. Hikâyede Kişiler3. Mekân ve Zaman 1. Olay: Hikâyede umumîyetle, anlatmak istediklerimizi bir olaya bağlayarak anlatırız; bu olayın meydana geliş sebebini oluşması ve sonucunu, bir plân içerisinde hikâye ederiz. Hikâye etmede olaylar üç bölüm çerçevesinde gelişir. a. Giriş (serim): Anlattığımız hikâyenin olayının ortaya koyduğu, diğer bir şekliyle yazının yazının başlangıç, giriş bölümüdür. Hikâyede anlattğımız olay, olayın geçtiği yer ve zaman ile kişiler umumîyetle bu bölümde tanıtılır. Hikâyede giriş bölümü, gelişme bölümüne göre kısa, fakat sonuç bölümüne göre daha uzundur. b. Gelişme (düğüm) : Hikâyede ortaya konulan olayın açıldığı, okuyucuyu merakta bırakacak şekilde geliştirildiği bölümdür. Hikâyenin bu bölümünde okuyucunun merakı hat safhaya çıkar. Sonucun ne olacağını devamlı düşünmeye başlar. Gelişme bölümünde merak en yoğun olduğu bölümdür ve uyanan merakın hikâye son buluncaya dek sürdürmek yazar için çok önemlidir. c. Sonuç (çözüm) : Anlatılan hikâyedeki olay ve olayların düğümlerinin çözüldüğü, okuyucuunun merak ettiği konunun ortadan kalktığı bütün meselelerin halledildiği bölümdür. Hikâyede “sonuç” da “giriş” gibi kısa ve öz olur. 2. Hikâyede Kişiler: Anlatılan hikâyedeki olaylar genelde kişi ve kişilerin başından geçer. Hikâyede nasıl olaylar tasarlanmış ise, kişiler de aynı şekilde tasarlanmış olabilirler. Yalnız hikâyede tasarlanmış kişi ve kişiler en ince noktalarına kadar, tüm nitelikleri ile okuyucunun belleğinde canlandırabilecek şekilde tanıtılmalıdır. Hikâyedeki kişi ve kişilerin tanıtımını yapan konuşmacı veya yazar tasvirlerinde en çok dikkât edeceği husus kişi ve kişilerin ruhî portrelerini yaptığı fizîki portrelerini de çizer. Yazar veya konuşmacı bu portre çizgilerini tamamlarken hikâye kahramanlarının davranışlarıyla konuşmalarından da yararlanır. Hikâyeci gerekirse kahramanları diyalog yoluyla da konuşturabilir. Bu konuşmalar gerçeğe uygun ve inandırıcı olmalıdır. Hikâyedeki kahramanlar konuşturulurken, onların sosyal ve kültürel durumları, yaşadıkları bölgenin ağız özellikleri (Anadolu, Azerî, Karadeniz vb. ağız özellikleri) göz önüne alınmalıdır. Böylece hikâyenin anlatımına cazibe, canlılık ve akıcılık kazandırılmış olur. 3. Mekân ve Zaman: Anlatılan hikâyedeki kişi veya kişiler çevresinde dönen olaylar, belirli mekân, belirli zaman veya zaman dilimleri içerisinde geçer. Hikâyeyi anlatan yazar veya konuşmacı zaman kavramını çok iyi kullanmalı olayın akıcılığını, canlılığını, cazibesini engellemeyecek bir şekilde ifâde etmelidir. Hikâyede herhangi bir olay üç şekilde anlatılır: a. Kişi olayı, kendi başından geçer gibi anlatır. Bu anlatımda kişi “ben” dir. b. Kişi olayı, üçüncü bir kişinin başından geçmiş gibi anlatır. Bu anlatımda kişi “o”dur. c. Kişi olayı, başkasından duymuş gibi anlatır. Tasvir Biçimi İle Anlatma: Canlı ve cansız varlıkların ayırıcı vasıflarıyla tanıtılmasına tasvir denir. Bir bakıma sözle resim yapmadır. Tasviri bağımsız olarak yazabildiğimiz gibi kompozisyonun diğer türleri gibi de yazabiliriz. Tasvirde başarılı olabilmemiz için kesin olarak gözlemlerimiz sağlıklı olmalıdır. Gözlemlerimizle elde ettiğimiz bilgileri okuyucunun gözünde canlandıracak şekildeanlatmak lâzımdır. Dil sâde ve herkesin anlayabileceği bir biçimde kullanılmalıdır. Tasvirde dikkât edeceğimiz hususların biriside anlatılan şey hakkında verilen bilgiler aslına uygun olmasıdır. Mübalağa yolunu seçmemelidir. Bunun sebebide gereksiz yere girilen ayrıntı ve mübalağalar can sıkıcı olur ve tasvirimiz başarısızlıkla sonuçlanır. Tasvirde anlatacaklarımız mutlaka bir sıraya konulmalıdır. Tasvirde önce genel nitelikler, daha sonra özel ayrıntıları tasvir etmek lâzımdır. Herhangi bir yazlığı tasvir edeceksek, önce yazlığın çevresini ve fizîki görünüşünü, daha sonra iç kısmını ele alırız. Bunu şöyle ifade edebiliriz ;bir yazlığı gezerken önce kapıdan gireriz sonra yazlığın iç plânına göre dolaşırsak tasvirde de aynı plânı uygulamalıyız. Tasvir yaptığımız yeri hiç bilmeyen bir kişi yazılanı okudumu yazlığı gezmiş gibi olmalıdır. Yazlık tasvirimizde başarılı olabilmemiz için yazlığın (mimarisini, kullanılan malzemeyi, plânı, odalarda kullanılan malzemelerin cinslerini, durumlarını vb.) belirtilmesi gereklidir. Konuşma (Diyalog) Biçimiyle Anlatma Biçimi: Birden fazla kimsenin herhangi bir konu üzerinde karşılıklı konuşturulmasına konuşmalı anlatım denir. Bu anlatım başta tiyatro eserleri olmak üzere hikâye, roman, röportaj, mülâkat, sohbet, açık oturum türlerinde konuşmayla anlatma çok sık rastlanır. Tiyatro eserlerinin hepsi bu anlatımla yazılır. Konuşmalı anlatım;”Manzum hikâye” gibi şiir türlerinde de kullanılan bir anlatım türüdür. Konuşmalı Anlatımda Dikkât Edilecek Başlıca Hususlar: 1- Konuşmalar konuşanların kişiliklerine ve toplum içi durumlarına uygun olmalıdır. 2- Diyaloglar tek taraflı değildir. Şâyet tek taraflı diyaloglar kişinin iç dünyasını yansıtırsa can sıkıcı bir hâl alır. 3- Uzun konuşmalarla konuyu dağıtıp konu dışına çıkmamalıdır. Şâyet konu dışına çıkılırsa okuyucu ve dinleyici sıkılır. 4- Konuşmalı anlatımda çekicilik, akıcılık, duruluk ve kelimelerin cümle içinde yerli yerinde kullanılması çok önemlidir. Tiyatro eserlerinde karşılıklı konuşmalarda önce konuşan kişinin adı belirtilir. Önüne “-” işareti getirildikten sonra konuşmaya yer verilir Roman, masal, hikâye gibi türlerde konuşmacının isminin bulunduğu yere satır başına gelmek üzere sadece bir konuşma çizgisi getirilir. Açıklama Biçimi ile Anlatma (Disertasyon) : Kapsamı çok geniştir. Edebiyat, felsefe ve ahlâka ait bir gerçeği ispatlamaya; atasözü veya vecizelerin ifade ettiği duygu ve düşünceleri belirtmeye ve tüm konularda açıklayıcı bilgi vermeye denir. Günlük hayatımızın her safhasında başvurduğumuz bir açıklama biçimidir. Herhangi bir atasözü veya vecizenin açıklanmasındaysa ilk önce kelimelerin hangi anlama geldiğini belirlemek gerekir. Zira atasözleri, milletlerin uzun bir tarih mazisinde çeşitli deney ve tecrübelerle ulaştıkları sonuçları, özlü bir şekilde ifade eden en güzel formüllerdir. Vecizeler de, büyük fikir, sanat, bilim ve devlet erkânının söyledikleri ve yazdıkları, düşündürücü özlü ve güzel sözlerdir. Atasözleri ve vecizelerde az sözle çok şeyler anlatılmıştır. Amaç da budur. Ayrıca, atasözlerinde kullanılan kelimeler, hem sözlük hem de mecaz anlamındadır. Mecaz anlamı kişiye , hayatla ilgili ya bir ders verir ya da bir öğüt verir. Meselâ “Ateş düştüğü yeri yakar” atasözünde kullanılan bütün kelimeler mecaz anlamdadır. Şimdi bu atasözünün kelimelerini tek tek açıklayalım. 1. “Ateş” insanın hayatında karşılaştığı çeşitli acılar, elemler, kederler. 2. “düştüğü yer” acıyı, elemi, kederi çeken kişi ya da kişiler. 3. “yakar” üzer anlamında kullanılmıştır. Yani bu atasözü “ ateş nasıl düştüğü yeri yakarsa, acı, elem, keder de kişi veya kişileri ilgilendiriyorsa onları üzer, başka kişi veya kişileri üzmez, etkilemez” anlamını taşımaktadır. Atasözlerine göre vecizeler daha açıktır. Vecizelerde kelimeler genelde kendi anlamında kullanılmıştır. Atasözü veya vecizeleri açıklarken, önce konuyu belirleriz, daha sonra da kompozisyon plânı çerçevesinde işi ele alırız. Yani giriş, gelişme, sonuç bölümleriyle olayları tamamlarız. Özlü Anlatım (îcâz) : Eskilerimizin îcâz adını verdikleri özlü anlatımda gayeyi şöyle belirlemişler, az sözle çok iş yapmaîcâz anlatımla meydana getirilen sözlere “ mûcez, veciz, mecaz” denir. Bütün atasözleri, vecizeler ve vecize niteliğindeki manzum parçalar özlü anlatımla meydana getirilir. Özlü anlatım, az kelimelerle kurduğumuz cümlelere çok anlam yüklemek olduğuna göre açıklık esas unsurdur. Şayet kullandığımız kelime ve tamlamalar açık değilse anlamın kavranması çok güçleşir hatta kavranamaz. Böyle olunca da özlü anlatımın amacı gerçekleşmemiş olur. Özlü anlatım, okuyucunun ve dinleyicinin üzerindeki tesiri çabuk ve çok etkilidir. İspatlama Biçimi ile Anlatım: İspatlama biçimi ile anlatım, okuyucuyu veya dinleyiciyi istediğimiz düşünceye veya davranışa yönlendirmek amacıyla başvurduğumuz bir anlatım türüdür. Bu anlatım türünün kullanılma sebebinin en önemlisi, ortaya atılan düşünce, görüş, tez veya yargı konusunda okuyucuyu veya dinleyiciyi inandırmaktır. İspatlama yoluyla anlatım biçimi, makale, deneme, tenkit, röportaj ve fıkra gibi yazı türlerinde, açık oturum, tartışma, konferans ve özellikle münazara gibi sözlü kompozisyon türlerinde sık sık başvurulan bir anlatım biçimidir. Zira, “suyun 100°kaynadığı, 0° derece donduğu; iki kere ikinin dört ettiği; tıp ilminin insan hayatında çok önemli bir yeri olduğu; demirin ağır sanayinin temel maddelerinden birini teşkil ettiği” dünyanınn her yerinde tartışmasız kabul edilecek gerçekleridir. Bunda tüm dünya insanları hem fikirdir. Ama “bir ülke yalnız ziraatle kalkınır” veya “ kadın, ev içinden başka bir yerde çalışmamalıdır” gibi yargılar insanlar tarafından tartışılmaya her zaman elverişlidir. Manzum (şiir) Biçimi ile Anlatım: Bir kompozisyonda ele aldığımız konunun, ölçülü, kafiyeli veya serbest dizelerle anlatılmasına manzum anlatım denir. Bütün şiirler bu yöntemle yazılır. Ayrıca, hikâye, tiyatro, masal ve destan türlerinde de manzum anlatım biçimine sık sık rastlamak mümkündür. Tarihin ilk çağlarında oluşan destanların ve tiyatroların hemen hemen hepsinde manzum anlatım biçimi kullanılmıştır. Duygularımızın, düşüncelerimizin, hayallerimizin, ölçülü, kâfiyeli ve serbest bir çağrışımla ahenkli ve güzel bir biçimde anlatımına imkân veren manzum anlatım biçimi, önceleri çok muazzam ilgi görmüştür. Fakat günümüzde manzume dışındaki edebî türlerde pek kullanılmamaktadır. Portre Biçimi ile Anlatım: İnsanı konu alan tasvirlere portre denilir. Portrede amaç tasvirde olduğu gibi tanıtılanların göz önünde canlandırılmasıdır. Portre serbest bir yazı olabileceği gibi, bir anlatım biçimi olarak da diğer kompozisyon yazı türlerinin içinde de yer alabilir. Portreler, kişinin ele alınacak yönüne göre üçe ayrılır: 1. Fizikî Portre: Kişi veya kişilerin sadece dış görünüşünün tasvir edilmesidir. 2.Ruhî Portre: Kişi veya kişilerin sadece iç dünyasının, tutum ve davranışlarının tasvir edilmesidir. 3. Fizikî ve Ruhî Portre: Kişi veya kişilerin aynı anda hem dış hem de iç görünüşünün bir arada tasvir edilmesidir. Genelde edebî eserlerde fizikî ve ruhî portrelere rastlanmaktadır. SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ A. Günlük ve Hazırlıksız Konuşma B. Hazırlıklı Konuşma: 1-Münazara 2-Açık Oturum 3-Panel 4-Forum 5-Sempozyum 6-Nutuk 7-Konferans 8-Tebliğ 9-Seminer 10-Brifing 11-Kongre 12-Müzakere 13-Meşveret Konuşmalar, günlük yaşantımızı devam ettirmek ferd ile çevresini birbirine bağlamak, bilgi ve fikir aktarmasında bulunmak, herhangi bir konuyu detaylarıyla açıklamak vb. değişik gayelerle yapılır. A. Günlük ve Hazırlıksız Konuşma Konuşmacı: Herhangi bir alanda konuyu seçen veya seçilmiş bir konuyu aktaran kişiye denir. Konuşmanın Öğeleri: 1-Konuşmacı 2- Gelişigüzel konuşmalar 3- Hazırlıklı Konuşmalar 4- Dinleyici 5-Ortam 6-Konu Günlük ve Hazırlıksız Konuşma: Önceden düşünülüp tasarlanmayan, planlanmayan gelişigüzel konuşmalardır. İnsan evde, pazarda, gezmede, yolda kısacası hayatının her kesitinde konuşma ve dinleme mecburiyetinde kalır. Umumiyetle “merhaba, günaydın, nasılsınız?, ne yapıyorsunuz?, nereye gidiyorsunuz?” gibi hitaplarla başlayan günlük konuşmalarımız gönül kırıcı, iğneleyici, tatsız, boş olabilmektedir ve bu konuşma olabilmektedir. Fakat en iyisi insanların onurunu kırmadan tatlı sohbet etmektir. Günlük konuşmaların en belirgin özelliği kesinlikle samimi olmasıdır. Günlük konuşmayı, samimi bir şekilde ince zeka ve kıvraklık da katılırsa dinleyen bu konuşmadan çok zevk alır. Aynı zamanda konuşmacı dinleyenin gönlünü fetheder. Konuşma esnasında karşımızdakine de söz hakkı vermeliyiz. Onu can kulağı ile dinlemeli ve söz kesici olmamalıyız. Günlük konuşmalarda temel olan “ben”i üste çıkarmamalıyız. “Biz” i ön plâna çıkarmalıyız. B. Hazırlıklı Konuşma Hazırlıklı Konuşma : Belirli bir dinleyici karşısında, herhangi bir konu üzerinde önceden hazırlanıp yapılan konuşmalardır. Hazırlıklı konuşma, başarı yüzdesini kesinlikle yükseltir ve konuşmada disiplini, düşünce etkinliğini, heyecanlanmayı önler. Kişinin kendine güvenini sağlar. Hazırlıklı Konuşmada Plan: Diğer kompozisyon türlerinde olduğu gibi a. Giriş b. Gelişme c. Sonuç olmak üzere üçe ayrılır. a.Giriş Bölümü: “Kıymetli misafirlerimiz” “Saygıdeğer dinleyicilerim” gibi değişik hitap cümleleri kullanılır. Bu hitap cümlelerinden sonra konuşmacı konuyu ortaya koyar. Çok net bir şekilde konuşmacının amacı belirlenir. Hazırlıklı konuşmanın giriş bölümüne “tanıtma” bölümü de diyebiliriz. b.Gelişme Bölümü: Konu ile ilgili çeşitli görüş ve düşünüşler ortaya konur. Detaylara inilir. Bir takım incelemelerde bulunulur. Şayet gerekirse konu ile ilgili hatıralardan, gözlemlerden, incelemelerden bahsedilir ve hikâyeler anlatılır. Var ise belgeler sıralanır. c.Sonuç Bölümü: Konuşmacı bu bölümde derlenip toparlanır. Konuşmacı konunun başındaki amacı kesin yargılarla tekrarlar. Sonuç bölümü kısa olmasıyla dinleyiciyi en çok etkisi altında bırakan bölümdür. Hazırlıklı Konuşma İçin Plân Şeması: 1. Giriş a. Hitap Cümlesi b. Konunun ve Amacın Açıklanması 2. Gelişme a. Konunun Açılması b. Çeşitli Görüş ve Tezlerin İleri Sürülmesi c. Bu Görüş ve Tezlerle İlgili Hatıra, Bilgi, Örnekler, Belgeler, Olaylar ve Hikâyeler ç. Konu ili İlgili konuşmacının kendi görüş ve düşüncelerinin açıklanışı 3. Sonuç Konuşmayı bağlama Münazara: Jüri önünde herhangi bir tez veya konu hakkında iki ayır gurubun tartışmasıdır. Bu yönü ile münazara gurup halinde söz söyleme yarışmasıdır. Münazarada konuşmacılar belli bir zaman dilimi içersinde konuşmalarını yaparlar. Guruplardaki kişilerin birer konuşma hakları vardır. Gurup başkanları iki defa konuşur. Münazaranın sonunda kazanan tarafı jüri başkanı ilan eder. Münazara şeklindeki tartışmalar daha çok orta öğretim öğrencileri arasında düzenlenmektedir. Açık Oturum: Herhangi bir konunun çeşitli yönleriyle ortaya konulmasıdır. Guruplar konuyu enine boyuna tartışırlar. Açık oturumda bir başkan en az üç konuşmacı bulunur. Başkan, açık oturum konusunu dinleyiciler önünde açar ve konuşmacılara sırayla söz hakkı verir. Açık oturumdaki her konuşmacının on ya da on beş dakika konuşma hakkı vardır. Konuşmalar karşılıklı bir sohbet havası içinde geçer. Açık oturumunu gayesi bir konuda herhangi bir sonuca varmak değil, herkes tarafından merak edilen bir konuyu açıklığa kavuşturmaktır. Forum, sempozyum ve paneller de birer açık oturum türleridir. Yalnız bunların sunuluş şekilleri biraz farklıdır. Panel: Herhangi bir konunun çeşitli yönleriyle ele alındığı konuşmalardır. Panelde bir başkan ve üç konuşmacı bulunur. Panele başlarken, başkan konuyu ve konuşmacıları dinleyicilere tanıtır. Sıra ile konuşmacılar söz alır. Konuşmalar bittikten sonra konuşmacılar birbirlerine soru sordukları gibi, seyirciler de birbirlerin soru sorabilirler. Panelde her konuşmacıya on-on beş dakikalık bir zaman verilir. Paneldeki konuşmacılar, konunun uzmanları olması lâzımdır. Panelin gayesi konunun bir sonuca bağlanması veya ispat edilmesi değil, bir konuyu çeşitli yönleriyle dinleyicinin gözleri önüne sermektir. Forum: Büyük toplulukların tartışmasıdır. Herhangi bir panelin sonunda tartışmaya dinleyiciler de katılıp fikirlerini beyan edebilirler. Sempozyum:Herhangi bir konunun çeşitli yönleriyle ele alınıp konuşulmasıdır. Sempozyumda konu geneldir ve tektir. Konuşmacılar değişik meslek guruplarından olabilirler ve konuya yaklaşım tarzları değişiktir. Sempozyumda, bir başkan ve en az üç ile altı konuşmacı bulunur. On-yirmi dakikalık sürelerle konuşulur. Sempozyumda konuşmalar sırayla seri bir şekilde yapılır. Konuşmacılar tebliğler sunarlar. Nutuk (Hitabet): İnsanları herhangi bir konuda heyecanlandırmak, harekete geçirmek veya bir şeye inandırmak için yapılan konuşmalardır. Nutuk verecek kişinin topluluk tarafından sevilmesi, beğenilmesi, sayılması lazımdır. Konferansta duygu ön plandadır. Beş çeşit nutuk vardır: 1- Askerî nutuk 2- Hukukî nutuk 3- Siyâsî nutuk 4- Dinî nutuk 5-Akademik nutuk Konferans: Fransızca “conférence” kökenlidir. Bu terim dilimize başlıca iki kavramı ile yerleşmiştir. Birincisi; dinleyicilere edebiyat, bilim, sanat vb. gibi konularda bilgi vermek ve açıklamalı anlatıma dayalı konuşma yapmak anlamındadır. Bugün bu kavramı ile kullanılmaktadır. İkincisi; diplomatik sahada milletlerarası bir meselenin tartışılması ve incelenmesi amacıyla meydana getirilen toplantıdır. Konferansı veren kişiye konferansçı denir. Konferans planı şöyle belirtilir: 1-Hitap cümlesi 2-Konunun sunuluşu 3-Konferansın amacı 4-Konunun açılması ve anlatılması 5-Sonuç 6-Sorular ve Cevaplar Tebliğ: Sahasında uzman ve yetkili bir ilim adamının kongre ve sempozyum gibi toplantılarda daha önceden belirlenen konu ile ilgili yeni çalışmalarını ve buluşlarını ve tekliflerini yazılı, sözlü olarak sunmasına tebliğ denir. Tebliğ metninin esasını araştırma ve inceleme sonucu hazırlanan makaleler meydana getirir. Tebliğin gayesi, yeni ilmî gelişmelerden ve icatlardan ilim dünyasını ve kamu oyunu bilgilendirmek ve haberdar etmektir. Tebliğin nasıl olacağı, tebliği yazarken hangi ölçülere uyulacağı konusunda uygulamalar açısından tam bütünlük sağlanamamıştır. Buna mukabil yine de askaride birleşilmiştir. Seminer: Kelime anlamı semendir ve tohum mânâsına gelir. Seminarium, fidanlık mânâsına gelir. Bu yönüyle “seminer” kavramından “ yetiştirme” “geliştirme” anlamlarına gelebilir. Öğrenci ve mesleğe yeni başlamış kişilerin yetiştirilmesi gayesiyle hazırlatılan araştırma ve incelemelere seminer denilir. Seminerler, daima bir üst yetkililere ve ilgili meslektaşlara sözlü veya yazılı olarak verilir. Bir kişinin herhangi bir konuyu çeşitli kaynaklardan bilgi toplayarak bir bütün halinde anlatması bir seminerdir. Seminerin, sunuluş bakımından tebliğler gibidir. Brifing: Özel veya resmî herhangi bir kurumun yetkilisi tarapından devletin üst düzey yöneticilerine veya bir üst düzey yetkililerine takdim edilen dokümanter bilgileri ihtivâ eden konuşmalardır. Kongre: Herhengi bir teşkilata bağlı insanları, bir ilim dalına bağlı uzman veya uzmanların, toplanıp çeşitli konular üzerinde topluca karar alınmasına kongre denir. Kongre ikiye ayrılır. a. Siyasî partilerin ve teşkilâtlarının kongresi: Bu kongrede siyasî parti ve teşkilâtlarına mensup kişiler görüşlerini açıklarlar. Yeni bir takım kararlar alırlar. Yapılan kongrenin sonunda bazı kişilere teşkilâtla ilgili tebliğler sunarlar ve iş bölümleri yapılır. b. İlmî Kongre: İlmî alanda yapılan kongrelerdir. Tıp Kongresi, Erzurum Kongresi, Türkoloji Kongresi, İktisat Kongresi gibi. YAZILI ANLATIM TÜRLERİ Mektup: Kişinin duygularını, düşüncelerini, izlenimlerini özgür bir şekilde anlatabildiği türdür. Mektup, bir haberleşme aracıdır. Birbirinden uzakta bulunan kişiler arasındaki duygu, düşünce alışverişine dayanır. Teknolojinin gelişmesiyle önemi her geçen gün azalan bir anlatım türü haline dönüşmüştür.İnsanlar mektupla bütün düşüncelerini, duygularını içtenlik ve özgür bir şekilde nuhataplarına ulaştırırken, bugün mektubun işlevinin azalması nedeniyle bu alışveriş yerini monotonluğa, soğukluğa bırakmıştır. Mektup yazmak, mektubu zarflayıp postalamak tamamen zaman kaybettiren, insanı sıkan bir duruma gelmiştir. Mektuplar, yazıldığı yere, konusuna göre, amacına ve anlatımına göre üç başlık altında toplanır: Özel Mektuplar: Birbirine yakın dost, akraba, arkadaşlar arasında yazılan mektuplara özel mektup denir. Özel mektuplarda yazılan konular, düşünceler yazanla yazılan arasında kalması gereken konulardır. Bazı sanatçıların birbirlerine çeşitli konularda görüşlerini belirtmek amacıyla yazdıkları mektuplara edebî mektup denir. Edebî mektuplar her ne kadar özel mektuplar kadar içtenlik ve gizlilik taşımasa da özel mektup başlığı altında değerlendirilmesi uygun görülmüştür. Telgraf: Her geçen gün kullanımı azalmasına rağmen telgraf, çabuk ulaştırılması gereken bilgi ve haberlerin duyrulması için kullanılır. Telgraflarda anlatım çok kısa ve öz olmalıdır. Üç çeşit telgraf vardır: Normal, acele ve yıldırım. Telgrafın ücreti ve yerine ulaşma süresi, çeşidine göre değişir. En pahalı ve en hızlı ulaşan telgraf türü yıldırım telgraftır. Tebrik: Bayram, yılbaşı, düğün, nikâh, yaş günü vb. mutlu günlerde gönderilen kartlara tebrik denir. Tebrik kartları basılı olabileceği gibi, kartpostalların arka yüzüne elle de yazılabilir. Elle yazılan tebrik kartlarında dolma kalem kullanılması gerekmektedir. Tebrikte kısa ve sade anlatım kullanılmalıdır. Neyin kutlandığı belirtilir. Örnek: Kurban Bayramınızı kutlar, Türk-İslâm âlemine vesile olmasını dilerim. Mustafa Keskin Davetiye Mektubu: Sevinçli ve mutlu bir günümüz dolayısıyla düzenlenen bir toplantıya yakınlarımızı ve dostlarımızı davet etmek için yazılır. Davetiye metni birden fazla kişiye gönderileceği için ortak ifadelerin kullanılması gerekir. Davetiye metnini matbaa harfleriyle yazmada bir sakınca yoktur. Davetiyelerde yarı resmî yarı samimî bir üslûp kullanmak gerekir. Davetiyeler düğün, nişan, nikâh, açılış, kutlama ve toplantılar için yazılabilir. Davetiye Örneği:1 07.07.1997 Sayın, Hatice Akşener, Trabzon, Kültür Yurdu’nda 24.07.1997 Çarşamba günü saat 14.00’te verilecek olan “Tarihî Gelişmeler Açısından Geleceğimizin Yapısı” konulu konferansa teşriflerinizi bekler, saygılar sunarım. Tuncay Tuna Trabzon Lisesi Tarih Öğretmeni Özür Mektubu: Sevdiğimiz, saydığımız kişi veya kişilerden herhangi bir durum vesilesiyle özür dilemek için yazılır. Yazılış düzeni bakımından davetiye mektubuna benzer. Özür mektubu dolma kalemle de yazılabilir. Bir özür mektubu yazılırken şöyle bir sıra takip edilebilir: a. Tarih b. Şahsın ismine hitap cümlesi c. Özür metni d. Saygı ve sevgi ifadesie. İsim ve imza Teşekkür Mektubu: Görmüş olduğumuz bir iyilikten, bir yardımdan dolayı, teşekkür etmek maksadıyla yazılır. Yazılış tekniği bakımından davetiye, özür, tebrik mektuplarına benzer. Teşekkür Mektubu Örneği İstanbul 1997 Sayın, 15. 7. Prof.Dr. O. Fikri SERTKAYA 9. Türkoloji Kongresi için göndermiş olduğunuz ‘Davet Mektubu’nu aldım. Nezaketinize teşekkür ederim. Çalışmalarınızın başarılı geçmesini diler, saygılar sunarım Dr. İsmail DOĞAN Resmî Mektuplar: Devlet kuruluşları ya da tüzel kişilik taşıyan kuruluşların birbirlerine yazdıkları ve vatandaşların başvurularına verdikleri yazılı cevaplara resmî mektup denir. Resmî mektuplar eğer kurumlar arasında ise çizgisiz beyaz kâğıda ve daktiloyla yazılır. Vatandaşların adı geçen kurumlara yazdığı resmî mektuplar ise daktilo ile yazılabileceği gibi mürekkepli dolma kalemle okunaklı bir şekilde yazılmalıdır. Resmî mektuplarda ciddi bir üslûp kullanılır. Gereksiz ayrıntıya, mübalâğalı istek ve ifadelere yer verilmez. Konu açık, sade bir şekilde ortaya konulmalıdır. Resmî Mektup Örnekleri T.C. Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı Sayı:520/45 Konu: Harç Kredisi Formu hk. 22 Ekim 1997 Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanlığına, Rektörlükten Fakültemize gelen harç kredisi formlarından 25 adet, bölümünüz öğrencilerine dağıtılmak üzere ekte gönderilmiştir. İstekli öğrencilere birer adet dağıtılarak dekanlığa bilgi verilmesini rica ederim. Ek. 25 adet harç kredisi formu Prof.Dr. Yaşar GÖK Dekan Dilekçe: Kişinin herhangi bir devlet dairesine yazdığı, istek ve şikâyetlerini bildirdiği bir tür iş mektubudur. Dilekçede ya bir işin yapılması istenir, ya bir konu hakkında şikâyette bulunulur veya toplumu ilgilendiren bir durum hakkında ilgili devlet dairesi bilgilendirilerek gereğinin yapılması istenir. Dilekçe normal ölçüdeki beyaz kâğıda, okunabilir bir yazı ile ve mürekkepli kalem kullanılarak yazılmalıdır. Dilekçenin verileceği ilgili devlet dairesi kâğıdın üst ortasına yerleştirilir ve altına da dilekçenin yazıldığı tarih yazılır. Dilekçenin metin bölümünde, dilekçe yazılmasını gerektiren istek, şikâyet ya da durum kısa, açık cümlelerle verilmelidir. Dilekçenin metninde ciddî ve sade anlatım kullanılmalıdır. Amaç tam olarak metinde yer aldıktan sonra metnin sağ alt köşesine ad, soyad yazılır ve imza atılır. Dilekçenin sağ alt köşesine de dilekçe yazan açık adresini yazmak zorundadır. Kurallara uygun ve yasal bakımdan sakıncası bulunmayan dilekçeler ilgili devlet dairesi tarafından kayıt numarası ile işleme konulur. Dilekçe sahibinin, ilgili devlet dairesinden kayıt numarasını alması ve dilekçesini bu kayıt numarasıyla takip etmesi uygun olanıdır. Dilekçe Örneği Milli Eğitim Bakanlığına ANKARA Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü 1996-1997 öğretim yılında bitirdim. Bakanlığınızca açılan “Öğretmenlik Yeterlik Sınavına” katılmak isitiyorum. Gereğini arz ederim. Adres Hilâl Konut Evleri C Blok Kat:3 No: 7 Şana/TRABZON Ek. 1- Özgeçmiş 10.08.1997 Şükür Görmüş imza Özgeçmiş Örneği: ÖZGEÇMİŞ 1942 yılında Trabzon ilinin Maçka ilçesine bağlı Sukenarı köyünde doğmuşum. İlköğrenimimi (1952-57) Yukarıköy Köyü İlkokulunda, ortaöğrenimimi (1957-1965) Trabzon Lisesinde, yüksek öğrenimimi de 1968-1973 Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladım. 1971 yılında Nene Hatun İlköğretmen Okulunu hariçten bitirdim. 1971-1972 öğretim yılında üniversitede öğrenci iken Erzurum ili Horasan ilçesine bağlı Azap Köyü İlkokulunda öğretmenlik yaptım. Fakülte mezuniyet tezimi "Azap Köyü Folklor ve Etnoğrafyası " konusunda yaptım. 1973 yılında Sürmene Lisesi edebiyat öğretmenliğine atandım. Aynı yıl İstanbul Büyük Çekmece Lisesinde açılan "pedagojik formasyon kursu"na iştirak ettim. 1975'de İzmir ili Bornova ilçesinde kısa dönem yedek subaylık görevimi yaptım. 1975-1976 öğretim yılında Maçka Lisesinde, 1976-1977 öğretim yılında Rize Eğitim Enstitüsünde, 1977'den 1979'a kadar Fatih Eğitim Enstitüsünde, 1979-1980 öğretim yılında Maçka İmam Hatip Lisesinde, 1980-1982'ye kadar Fatih Yüksek Öğretmen Okulunda ve 1982'den 1985 yılına kadar da Trabzon Ticaret Lisesinde öğretmenlik yaptım. 1985 yılından itibaren Karadeniz Teknik Üniversitesinde Türk Dili okutmanı olarak görev yapmaktayım. Evli ve dört çocuk babasıyım. Saygılarımla. Şükür Görmüş Türk Dili Okutmanı İş Mektupları: Ticaret ve sanayi kuruluşlarının birbirlerine veya kişilerin bu kuruluşlara gönderdikleri mektuplara iş mektupları denir. İş mektuplarının kullanımı oldukça yaygındır. İş mektuplarında anlatımın sade, öz ve kesin olması gerekmektedir. Özel terimler, konu, teknik ifadeler de bu tür mektuplarda yer alabilir. İş mektubu, yazının uzunluğuna veya kısalığına göre tam veya yarım çizgisiz kâğıda genelde de daktilo ile yazılmalıdır. İş yerleri, mektuplarını firma adlarını taşıyan başlıklı (antetli) kâğıtlara yazarlar. Rapor, Tutanak, Karar: Rapor: Herhangi bir iş, olay hakkında bilgi vermek, düşünceleri bildirmek, bazı durumları açıklamak, konu ile ilgili önerilerde bulunmak amacıyla kullanılan anlatım türüdür. Doktor raporu, bilirkişi raporu, mühendis raporu gibi iş, meslek, araştırma raporları gibi birçok rapor türü vardır. Her rapor türünün kendine göre yazım kuralı vardır. Genel kural ise rapor yazarının konunun uzmanı olması, konu ile ilgili bilgi ve birikime sahip olması gerekir. Rapor yazabilmek için, objektif gözleme sahip olmak, konu ile ilgili kişisel tecrübelere sahip olmak, raporla ilgili geniş kaynaklar taramak, kaynakları toplamak, not almak ve sonunda da bütün materyalleri rapor esaslarına uygun bir araya getirmek gereklidir. Raporda kullanılan anlatımın; açık, duru, yalın olması, kapalı ifadelere yer vermemesi gerekir. Raporun sonunda mutlaka yararlanılan kaynaklara yer verilmeli ve raporun her bölümünde objektiflik temel olmalıdır. Tutanak: Yasama meclisleri, mahkemeler, kongreler vb. yerlerde söylenen sözleri, yaşanan olayları ve sonuçlarını ortaya koyan yazılardır. Tutanağın en önemli özelliği, tutanakta söylenen sözlerin, yaşanan olayların ve sonuçların hiç bir görüş beyan edilmeden olduğu gibi yazıya geçilmesidir. Karar: Çeşitli amaçlarla kurulan komisyonların yaptıkları çalışmalarda vardıkları sonuçlara karar denir. Karar, bir kuruluşun kendi tüzük ve yönetmeliğinde belirtilen kurallara ve yasalara uygun bir şekilde alınır ve yazıya geçirilir. Karar alımında oluşturulan yönetim kurulunun, komisyonun ya da mahkeme heyetinin oy çokluğuyla karar alması esastır. Haber: Gazetelerde yer alan okuyucunun bilgisine sunulan yazılardır. Radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçları da haber bültenleriyle yazılı metinleri, sunucuları aracılığıyla izleyicilerine aktarmaktadır. Televizyon ve radyonun son gelişmeleri anında izleyicilerin aktarması buna karşın gazetedeki haberlerin bir gün önceye ait olması televizyon ve radyoları daha etkin hale getirmiş gibi görülebilir. Fakat gazetedeki haberlerin yazılı olması, fotoğrafların kalıcı olması, radyo ve televizyondaki görüntü ve sesin geçici olması nedeniyle gazetelerin haber konusundaki önemini arttırmaktadır. Haber olma niteliğini taşıyan özellikler şunlardır: 1. Haber ilginç ve farklı olmalıdır. 2. Doğru ve tarafsız bir bakışla yazılmalıdır. 3. Kaynakların sağlam olması gerekmektedir. 4.Kısa cümlelerle açık, sade ve kesin bir anlatımla yazılmalı, herkesin rahatlıkla anlaması düşünülmelidir. 5. Bütün ayrıntılar açık bir anlatımla haberde yer almalıdır. Not Almak: Herhangi bir yazıyı okurken, birisini dinlerken, ders çalışırken veya bir iş yaparken önemli bulduğumuz noktaları yazıya aktarmak demektir. Not alınan kitabın, yazının, dersin, konferansın konusu iyice kavranmalıdır. Tutulan notlara bakıldığında konunun hemen hatırlanması gerektiği şekilde not tutulmalıdır. Notun nereden alındığı açıkça belirtilmeli ve notlar konularına göre sınıflandırılmalı, gerektiğinde dosyalanmalıdır. Makale : Herhangi bir konuda bir görüşü, bir düşünceyi savunmak, desteklemek ya da ispatlamak amacıyla yazılmış yazılardır. Makaleler, sanat, edebiyat, bilim, siyaset ve toplumu ilgilendiren her konuda yazılabilir. Fakat her makale belirli bir alandaki uzmanlığın ürünü olmalıdır. Makale yazarının konusunu rahat, açık bir biçimde anlatabilmesi için, geniş ve zengin bir bilgi, düşünce birikimine sahip olmasına bağlıdır. Makalenin giriş, bölümünde konunun ne olduğu açıklanmalı "gelişme" bölümünde konu ile ilgili görüşler ya da bilgiler ispatlanarak verilmelidir. "Sonuç" bölümünde ise tüm anlatınlanlarla ilgili kısa bir değerlendirme yapılmalıdır. Fıkra : Bu bölümde söz konusu "fıkra" gazete ve dergilerde yayımlanan düşünce yazıları olan "fıkra" lardır. "Fıkra" yazma makale yazmaya göre daha kolaydır. "Fıkra" yazarı öne sürdüğü görüşleri ispatlamak, verdiği bilgilerin doğruluğunu belgelemek zorunda değildir. Yazdığı konu ile ilgili kendi düşüncelerini, görüşlerini, duygularını rahatlıkla anlatabilir. Bazen de yazısında övgülü, yergili, taşlamalı, alaylı öğelere yer verebilir. Fıkra, konu açısından, günlük olaylarla daha ilgilidir. Ancak günlük olayları ele alan fıkra yazarı, konunun derinliğine fazla inmez. Konular, giriş bölümünde çarpıcı bir biçimde ortaya konur. Gelişme bölümünde de okuyucunun ilgisinin sürmesini sağlar. Sohbet : Yazarın, herhangi bir konu üzerindeki kendine özgü düşüncelerini, duygularını, okuyucularıyla karşılıklı konuşuyormuş gibi içten bir anlatımla ortaya koyan anlatım türüne "sohbet" diyoruz. Sohbet, gazete ve dergilerde yayınlanır. Sohbet yazısında kesin kalıplar ve kurallar yazar tarafından ortaya konmaz. Aynı konu hakkında başkalarının değişik düşünceleri olabileceği gözönünde bulundurulur. Sohbet de konuşma diline uygun kısa cümleler kullanılır, atasözleri, fıkra ve deyimlerden yararlanılır. Yazar, zaman zaman yazının içinde konuyu açıklayacak bazı soruları kendine sorar ve cevaplar vererek okuyucunun konuyu daha rahat anlamasını sağlar. Deneme : Deneme, seçilmiş bir konu üzerinde yazarın kesin yargılara varmadan,kendi düşüncelerini serbest bir biçimde ortaya koyduğu yazılardır. Denemeler, sanat, edebiyat, felsefe, sevgi gibi soyut konular üzerinde yazılır. Denemede, makalede olduğu gibi savunulan düşünceyi ispatlamak gibi zorunluluk yoktur. Yazar, konu ile ilgili düşüncelerini, duygularını, birikimlerini rahat bir söyleyişle önyargısız olarak açıklar. Denemeci aynı zamanda bir dil ustasıdır. Yazdıklarında dilin tüm inceliklerinden yararlanır, güzel bir anlatım ortaya koyar. Eleştiri (Tenkit) : Bir eserin yapısını, özünü, gerçek değerini belirtmek ya da herhangi bir konu üzerindeki düşünce ve görüşleri ortaya koymak amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir. Eleştirmen adını verdiğimiz eleştiriyi yapan kişinin eleştirdiği konu hakkında yeterli bilgiye sahip olması zorunluluktur. Eleştiri, bugün toplumumuzda anlaşıldığı gibi sadece kötülemek değildir. Eleştiri eserin ya da kişinin iyi, kötü, eksik, mükemmel yönlerini tarafsız bir şekilde ortaya konmasıdır. İnceleme : Bir eseri, konuyu en ince özelliklerine kadar anlatan, tanıtan, ayrıntılarını ortaya koyan yazı türlerine "inceleme" denir. İnceleme yapmak için üzerinde inceleme yapılacak eseri, konuyu, objeyi görmek, tanımak ve hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. İncelemek, ayrıntıları yakalamak, sonuçlardan bir düşünce geliştirmek olduğuna göre dikkatli bir zekaya sağlam bir mantık düzenine ihtiyaç vardır. Bir inceleme yazısı, iyi ve planlamaya dayanır. İnceleme yapacağımız konu ile ilgili tüm materyalleri toplayıp değerlendirdikten sonra bir plan dahilinde inceleme yazısını yazmalıyız. Anı (Hatıra) : Öğretici ya da bilgi kazandırıcı yazı türlerinden biri de anılardır. Bir kimsenin başından geçen, kendi döneminde ortaya çıkan olay ve gelişmeleri bilgi, gözlem ve birikimleriyle birleştirerek anlattığı yazılara " anı " diyoruz. Anılarda esas, yaşanılanı değil, yaşanılmışı anlatmaktır. Anılar geçmişi anlattığı için geçmişe ışık tutar. Bir döneme ayna tutar, aydınlatır.Anı yazarı, gerçeklerden hareket etmek zorundadır. Fakat anlattıklarını belgelemek ispatlamak gibi bir zorunluluğu yoktur. Bir yönüyle tarihe benzeyen anının, tarihten ayrıldığı özellik anıcının yazısına kendi izlenimlerini de katmasıdır. Gezi (seyahat) : Yurt içinde veya yurt dışında gezilen, görülen yerleri, insanların ve çevre özellikleriyle canlı bir şekilde anlatılmasıyla ortaya çıkan yazılı anlatım türüne gezi yazıları denir. Anket : Herhangi bir konu hakkında araştırma ve inceleme yapmak üzere sorular hazırlamaya ve soruları çeşitli kişilere sorarak cevaplar almaya "anket" denir. Anket ekonomik, sosyal, kültürel, bilimsel kısaca her konuda yapılabilir. Anketlerden amaç, belirlenen konu üzerinde yapılan anket çalışmasıyla olayların, durumların neden ve sonuçlarını ortaya koymaktır. Çıkan sonuçlar yapılan araştırma ve incelemelere yön göstermektir. Röportaj : Gazete ve dergilerde yayınlanan güncel olay ve sorunlardan seçilmiş bir konu üzerinde o konuyla yakından ilgisi bulunan kişilerle yapılan konuşmaların yazıya aktarılmasına röportaj denir. Biyogfrafi :Bir kimsenin hayatını anlatan yazı türleridir. Biyografisi yazılan kişinin ünlü olması, sevilen, sayılan ve topluma hizmetleri olan bir kişi olması gereklidir. Biyografi yazmak için ele alınan kişi hakkında sağlam bilgilere sahip olunmalı ve hakkında geniş araştırmalar yapılmalıdır. Kişinin doğum yeri, tarihi, çocukluk ve eğitim durumu, eğilimleri, yetenekleri, başarısının sırları, çevresiyle ilgisi, meslek hayatı üzerinde çok titiz ve tarafsız bir çalışma yapmak biyografinin ana temelleridir. Bu araştırma ve toplama işlemlerinden sonra bütün iş biyografi yazarına düşmektedir. Çünkü biyografiyi okuyucusunun zevkle okuyabileceği bir yazı haline dönüştürmek de başka bir maharet gerektirmektedir. Dışarıdan bakıldığında kolaymış gibi görünen bu anlatım türünün tüm başarısı biyografi yazarından kaynaklanmaktadır. Biyografi örneği SÜLEYMAN NAZİF (1870-1927) Diyarbakır'da doğdu. Istanbul'da öldü. Babası tarihçi Said Paşa'dır. Özel bir öğrenim gördü. Bazı manzumelerinde " Ibrahim Cehdi" imzasını kullanırdı. Şiirlerinde, Servet-i Fünûn topluluğuna katılmadan evvel, Namık Kemal ve Tanzimat şairlerinin kuvvetli etkisi görüldü. Servet-i Fünûn topluluğuna katıldıktan sonra şiirlerindeki hava değişir: Millî ve toplumsal konuları işlemeye başlar. Süleyman Nazif'in esasen en kuvvetli şiirleri millî ve vatanî olanlarıdır. Diğer şiirlerinde genel olarak içe kapanık ve heyecansızdır. Süleyman Nazif, edebiyatımızda daha çok nesir üstadı olarak isim yapmıştır. Süleyman Nazif bir medenî cesaret abidesidir. Tok ve heyecanlı bir nesil dili vardır. Vatan için her şeyi göze alır. ... Piyer Loti hitabesinden dolayı Malta'ya sürgün edilir ve yirmi iki ay orada kalır. Daüssıla adlışiirini, vatan hasretiyle Malta'da yazmıştır. Evet, Ahmet HAŞIM'in dediği gibi : Süleyman Nazif "kelimelerin serdarı" idi. "Kelime"ler şimdi onsuz başı boş bir sürüdür. H. Fethi GÖZLER Otobiyografi: Sanat, edebiyat, siyaset ya da başka alanlarda tanınmış bir kişi kendi hayat hikâyesini kendi ağzından anlatırsa yani yazarsa buna otobiyografi diyoruz. Otobiyografisini yazan kişi bütün geçmişini, anılarını, yaşadığı dönemin olay ve gelişmelerini anlatırken samimî olması, gerçeklere bağlı kalması gereklidir. Otobiyografik Roman: Kişinin kendi hayatını roman şeklinde yazması da otobiyografik roman türüne girer. Halit Ziya Uşaklıgil’in “Kırk Yıl”, Ahmet Rasim’in “Falaka”, Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” adlı eserleri otobiyografik eser örnekleridir. Roman: Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayları, durumaları, geniş tasvir ve tahlillerle zenginleştiren anlatım türüdür. Romanın başlıca özelliği ve hikâyeden ayrılan özelliği uzun oluşu, kahramanlarının çokluğu ve bu kahramanların teferruatlı bir anlatımla ortaya konmasıdır. Romanlar konusuna göre türlere de ayrılır: 1. Tarihî romanlar, 2. Macera romanları, 3. Sosyal romanlar, 4. Psikolojik romanlar, 5. Korku romanları 6. Otobiyografik romanlar 7. Polisiye romanlar 8. Aşk romanları 9. Egzotik romanlar Hikâye (Öykü): Gerçek ya da hayalde tasarlanan olayların anlatıldığı kısa yazılardır. Hikâye gerçek olmasa bile gerçeğe yakın olmalıdır. Hikâyedeki kahraman sayısı azdır ve bunlar her yönüyle değil, bir kaç yönden belirtilir. Çevre tasvirleri basit ve ayrıntısızdır. Olaylar azdır ve olaylar kısa zaman dilimini kapsar. Anlatım sade ve canlı olmalı. Kısa cümlelere yer verilmelidir. Masal: Olması mümkün olmayan gerçek dışı ve olağanüstü olaylarla yazılı anlatıma masal denir. Yazarı belli değildir. Masal kahramanları; insanlar, hayvanlar ve eşyalar gibi somut varlıkların yanında dev, cin, peri, gulyabani gibi hayalî varlıklardır. Yer ise ya belirsiz ya da hayalîdir. Zamanın sınırı yoktur. Masallar tekerleme ile başlar ve (-mişli) belirsiz geçmiş zamanla anlatılır.Masalların da giriş, gelişme, sonuç bölümleri vardır. Masallarda amaç, insanlara ibret vermektir. Bu yüzden masallarda ahlâkî değerlerin yüceltilmesi, iyilerin her zaman kazanması esas alınmıştır. Fabl: Kahramanları hayvanlar, bitkiler ya da cansızlar olan masallardır. En önemli özelliği de bu kahramanların konuşturulması ve insan davranışlarını göstermesidir. Fabllerin amacı, insanlara öğüt vermek ve ibret almalarını sağlamaktır. Bu bakımdan fabller de masallar gibi özellikle çocuk eğitimine olumlu katkılarda bulunur. Fabller düz yazı ile yazıldığı gibi manzum olarak da yazılır: Canlı, akıcı, sürükleyici, mizahî öğelerle donanmış nükteli bir anlatımla donanır. Fabl örneği: KARGA İLE TİLKİ Bir dala konmuştu karga cenapları; Ağzında bir parça peynir vardı. Sayın tilki kokuyu almış olmalı, Ona nağme yapmaya başladı: "- Ooo ! Karga, cenapları merhaba! Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz ! Gözüm kör olsun yalanım varsa. Tüyleriniz gibiyse sesiniz, Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın." Keyfinden aklı başından gitti bay karganın. Göstermek için güzel sesini ! Açınca ağzını düşürdü nevalesini. Tilki kapıp onu dedi ki: !Efendiciğim, Size güzel bir ders vereceğim : Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir, Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir.! Karga şaşkın, mahçup, biraz da geç ama, Yemin etti gayri faka basmayacağına. Tiyatro: Sahnede oynanmak üzere yazılmış, insan yaşamını, insanlar arasındaki ilişkileri, olayları, durumları, eylem içinde oyuna dönüştürülerek yansımasına tiyatro diyoruz. Tiyatro, göze ve kulağa aynı anda hitab eden bir kompozisyon türü olduğu için toplum üzerinde büyük etki meydana getirir. Tiyatro, insanı hem eğlendirir hem de eğitir. Tiyatro eseri yazmak çok kolay bir durum değildir. Tiyatro yazarının iyi bir gözlemci olması, araştırmacı olması, insan psikolojisini ve toplumsal yapıyı çok iyi bilmesi gerekir. Tiyatroda kullanılan bazı terimler ise şunlardır: Tiyatro oyuncusunun el ve kol hareketine “jest”, yüz hareketine “mimik” denir. Kişilerin oyunda karşılıklı konuşmalarına “diyalog”, bir kişinin tek başına konuşmasına “monolog” ve kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri coşkulu uzun sözlere de”tirad” denir. Tiyatro türleri : a.Trajedi: Önemli ya da soylu kişilerin başlarına gelen kötü durumları konu alan oyunlardır. Anlatımda “Üç birlik” dediğimiz “tek olay, bir gün, bir yer” kuralına uyulur. b.Dram: Acıklı olay ve olguların üç birlik kuralı gözönünde bulundurulmadan konu edildiği tiyatro türüdür. Dramda sıradan kişiler kahraman olarak yer alabilir. c. Komedi: İnsan hayatının gülünç yanlarını alaycı bir tutumla sahnede sergilenmesi, güldürücü ve neşeli oyun biçiminde verilmesidir. Komedi, bir anlamda güldürürken düşündürmeyi amaçlamaktadır. d. Epik tiyatro: Klâsik tiyatronun öğeleri olan; dekor ve sahne anlayışına, oyuncuların oyunun havasına kapılıp gitmelerine karşı çıkar. Bu oyunda seyirciden oynanan şeyin bir oyun olduğunun unutulması istenir. Sorular sorularak ya da doğal sahneler hazırlanarak ilgi yaratılır. Eleştiriye ağırlık verilir. Müzikli Tiyatro: Müzikle oyunun iç içe bulunduğu oyun türüdür. Hem tiyatro öğeleri hem de orkestra vardır. Opera, operet bu türdendir. Radyofonik piyes: Radyo skeci, radyo oyunu, radyo temsili de denilen radyofonik piyes, radyoda oynanmak için yazılmış tiyatro eserlerine verilmiş genel addır. Dinleyiciye sadece kulak yoluyla hitap eden bir tiyatro türü olduğu için bazı farklılıklar taşır. Bu tür piyeslerde az sayıda oyuncu ve olay vardır. Konuşmalı anlatım esasına dayanan radyofonik piyeslerde ses tonunda meydana gelecek değişmeler, duraklamalar ayrıntılı olarak verilir. Jest ve mimikler görülemiyeceği için efekt adını verdiğimiz doğa seslerinden faydalanılır. Radyofonik piyesler, dinleyicinin ilgisi düşünülerek otuz-kırk dakika biçiminde yazılır. Senaryo: Bir film konusunun yazılı anlatımına senaryo denir. Sesli filmin ortaya çıkmasıyla bir ihtiyaç haline gelen senaryo, filmin kâğıt üzerindeki kabataslak halidir. Eser yazmak ayrı bir şeydir, eserin sinemaya aktarılması ayrı bir şeydir. Senaryo yazarı yani senarist, film tekniğini, kurgusunu, planını çok iyi bilen kişi demektir. Filme konu olan eserin mükemmelliği ile senaryonun mükemmelliği birleşmediği zaman kusurlu bir film ortaya çıkar. Şiir: İnsanoğlunun duygu, düşünce ve hayallerini anlatmada kullandığı en eski anlatım yoludur. Şiirin çok çeşitli tanımları yapılmıştır. Şiir Türleri: 1. Epik Şiir: Kahramanlıkları, kahramanları konu alan şiirlerdir. Destanlar, yiğitlik, yurt sevgisi, inanç konularını işleyen şiirlere epik şiir denir. Epik Şiir Örneği KAHRAMANLIK Kahramanlık ne yalnız bir yükseyliş demektir, Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir. Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir; Kahramanlık: saldırıp bir daha dönmemektir., Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından, Koşaradım gitmeli onların arkasından. Kahramanlık: Içerek acı ölüm tasından, Ileriye atılmak ve sonra dönmemektir. Yırtıcılar az yaşar ... uzun sürmez doğanlık ... Her ışığın ardında, gizlidir bir karanlık; Atsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık; Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir. Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, Ne de güneşler gibi parlayıp sönmemektir. Bunun için ölüme bir atılış gerekir. Atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir. H. N. ATSIZ Lirik Şiir: Duygu ve düşünceleri coşkun bir dille anlatan şiirlerdir. Aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı gibi kişisel konular lirik şiire girer. Lirik Şiir Örneği: GERİ GELEN MEKTUP Ruhun mu, ateş yoksa o gözler mi alevden ? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuşt ? Pervane kendini gizler mi alevden; Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu... Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse; Her şey silinip kaybolurken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse ... Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla ! ... Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince, Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım; Gözlerle günâh işlemenin zevkini tattım. Gözler ki sende birer parçasıdır İlâh'ın, Gözler ki en katı zulmün ve silahın, Vur şanlı silâhınla, gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin! Bir başka füsûn fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden . Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı! ... Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. Dinmez ! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu ! Dönmez! Ebedî özleyişin bestesidir bu ! Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı, Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı. Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler, Tek bendeki volkanları söndürse denizler ... Hâlâ yaşıyor gizlenerek ruhuma "Kaabil"; İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil Sırretmeye elden seni bir perde olurdum. Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum. Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur. En hisli şiirden de örülmez bu güzellik. Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur, Kalbin işidir , gözle görülmez bu güzellik. H. Didaktik Şiir: Eğitici, öğretici şiirlere denir. N. ATSIZ Didaktik Şiir Örneği Bir kez gönül yıkdun- ısa bu kılduğun namaz değül Yitmiş iki millet dahı elin yüzün yumaz değül Kanı erenler geldi geçdi bunlar yurdı kaldı göçdi Pervâz urup Hakk'a uçdı hümâ kuşıdur kaz değül Yol oldur ki toğrı vara göz olur ki Hakk'ı göre Er oldur alçakda tura yüceden bakan göz değül Toğrı yola gitdün ise er eteğin tutdun- ısa Bir hayır da itdün-ise birine bindür az değül Yûnus bu sözleri çatar sanki balı yağa katar Halka mata'larun satur yüki gevherdür tuz değül Yunus EMRE Pastoral Şiir: Tabiatı, çobanların hayatını anlatan şiirlerdir. Pastoral Şiir Örneği KIR TÜRKÜSÜ Yayılır karanlık sisler engine, Korkarım, bakamam sana ben yine. Yıllarca dalardım solgun rengine Güneşten nur uman gözler yanmasa ! Vadide bir hazin nağme ürperdi; Bu ıssız dağların sen misin derdi ? Üstünde yabanî güller biterdi Dereler, tepeler seni anmasa ... Coşarak ruhumun bütün hevesi Yükseldi uzaktan bir çoban sesi. Bence bir, kırların ye'si, neşesi, Kollarınboynuma halkalanmasa F. N.ÇAMLIBEL Dramatik Şiir: Tiyatrolarda acıklı olayları anlatan şiirlerdir. Dramatik Şiir Örneği İSTEMİ HAN Gittiler mi? Tanrı'nın başıyçin, çocuklarım, Söyleyin, doğru mudur, benim bu duyduklarım ? Onlar mı söylediler ? Bana mı öyle geldi ? Onların bir sözü mü iki ömre bedeldi ? Niçin susuyorsunuz ? Kaçtınız, gittiniz mi ? Yoksa işittiğimi siz de işittiniz mi ? Onlar dediler mi ki: "Kızını ver Tanrı'ya!..." Ben de: "Verdim kızımı, götürün!" dedim mi ya? Yalan, böyle şey olmaz, doğrusunu söyleyin, "İstemi Han Tanrı'ya bile kız vermez !" deyin. Onlar bunu ister de ben bunu kabul eder miyim ? "Haydi alın kızımı, kurban edin !" dir miyim ? Söyleyin nasıl yaşar bana söylenir de bu ? Susmayın, hayır deyin haydi ... (Üç genç başını eğmiştir, İstemi Han heyecanla bağırır.) Ah ! Demek doğru !.. Demek bütün bu sözler burada geçti, gitti, Demek bütün bunları kulağınız işitti, Gördü geçen bu kızıl bulutu gözlerimiz ? ... Demek bunların hepsi doğru ?... Cevap veriniz! Yok, hayır, söylemeyin ... acısını bu yasın Zavallı kulaklarım iki defa duymasın. Beni öldürmek için birisi fazla bile ... Ancak onun elinden çıkar böyle haile, Bu iş Tanrı işidir benzemiyor yalana, Yoksa kul bir vuruşta kıyamaz iki cana"!... Demin ağladığınız kimdi, bakın, şimdi kim ? Kızımız önü sıra yürüyecek kimdi, kim ?... Suna yalnız gidemez .. Bu işte ben de gittim ... ( Suna sahneye girer) Kızım ! (Suna) Bir şey söyleme ... Ben hepsini işittim. (Istemi Han) Bu hepsini işitmiş ... Sen gün günden ağırsın ! Gönlüm sana derdini daha nasıl bağırsın ? Ey Tanrı, senin di mi boşaldı deryaların ? Senin de kalmadı mı bir teselli pınarın ? Biz senin rahmetini bekliyorken ufuktan Bizler gibi sen de mi bunaldın susuzluktan ? En sonra, Gök Tanrısı, Su Tanrısı'yken adın Suna'nın bir içimlik kanına mı susudın ? F.N.ÇAMLIBEL BİBLİYOGRAFYA BİBLİYOGRAFYA Akalın, Mehmet, Tarih Türk Şiveleri, Atatürk Üni.Yay., Sevinç Matbaası, Ankara, 1979. Aksan, Doğan, Anlam Bilim ve Türk Anlam Bilimi, AÜ.DTCF.Yay., 2.Bas, Ankara 1978. _______ , Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim,I-II-III. C., TDK Yay. 2.Bas, Ankara 1979. _______ , Türkçenin Söz Varlığı, Engin Yayınevi, Ankara, 1996. Banguoğlu, Tahsin, Türkçenin Grameri, Baha Matbaası, İstanbul, 1974. _______ , Ana Hatlarıyla Türk Grameri, Klavuz Kitab, Dergah Yayınları, 2.Bas, İstanbul 1979. Caferoğlu, Ahmet, Türk Dil Tarihi, Enderun Kitabevi, İstanbul 1984. Cemiloğlu, İsmet, Dilbilgisi, Ankara 1979. Çağatay, Saadet, Türk Lehçeleri Örnekleri, I-II-III. C., AÜ.DTCF.Yay. Ankara, 1977. Develioğlu, Ferit, Osmanlıca Türkçe AnsiklopedikLûgat, 13.Bas., Aydın Kitabevi, Ankara, 1993. Dilaçar, Agop, Anadili İlkeleri ve Türkiye Dışındaki Başlıca Uygulamalar, TDK Yay. Ankara, 1978. Doğan, Ahmet, Osmanlıca Türkçe Sözlük, Akçağ Yayınları, Ankara, 1995. Doğan, İsmail, Yabancı Ülkelerde Yayınlanmış Bibliyografyası, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990. Türkolojiyle İlgili Makaleler Duymaz, Recep, Uygulamalı Kompozisyon Bilgileri, Seda Yay. İstanbul, 1984. Emir, Sabahat, Örneklerle Kompozisyon Yazma Sanatı, İstanbul, 1985. Eraslan, Kemal, Eski Türkçede İsim Fiiler, İstanbul Üni.Yay. 1980. Eren, Hasan, - Zülfikar, Hamza, Türk Dili I-II-III-IV, Anadolu Ünv. Açıköğretim Fak. Yay. Ankara, 1987. Ergin, Muharrem, Türk Dil Bilgisi, Boğaziçi Yay. 5. Bas., İstanbul, 1980. ________ , Üniversiteler İçin Türk Dili, Boğaziçi Yay. İstanbul, 1986. Ertan, Ali, Örneklerle Sözlü ve Yazılı Yeni Kompozisyon, Ak Kitabevi, İstanbul, 1970. Garipoğlu, Kemal, Örnekli Kompozisyon Bilgileri, Serhat Dağıtım, 12. Bas., İstanbul 1981. Gökşen, E.Naci, Kompozisyon İlkeleri ve Antolojisi, Murat Ders. Yay., İstanbul, 1990. Gözler, H.Fethi, Kompozisyon Bilgileri, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1978. Gülensoy, Tuncer, Türkçe Ders Notları I, Elazığ, 1985. ________ , Türkçe El Kitabı,2.Bas, Kayseri, 1995. Gülsevin, Gürer, Türkoloji Kaynakları ve Bibliyografyası, İnönü Üni.Eğt.Fak. Malatya, 1986. ________, - Gülsevin, Selma, Kâmûs-ı Türkî'ye Göre Türkçede Yapım Ekleri ve Kullanılışları, I.Fiilden İsim Yapan Ekler, Malatya, 1993. Güzel, Abdurrahman, - Özsoy, B.S.- Yıldız, S.,- Yontar, M.H., - Tonka, B.N., Üniversiteler İçin Türk Dili Ders Kitabı, Çanakkale Onsekiz Mart Üni.Yay. No:1, Çanakkale 1995. Hacıeminoğlu, Necmettin, Türk Dilinde Edatlar, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1984. ________ , Yapı Bakımından Türk Dilinde Fiiller, Cönk Yay., İstanbul, 1984. Harmatta, Janos, (Çev:Hicran Akın), Avarların Dili Sorununa Dair, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara. 1988. Hatipoğlu, Vecihe, Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü, AÜ.DTCF Yay. 3. Bas Ankara, 1978. ________ , Türkçenin Ekleri, TDK Yay. 2.Bas, Ankara, 1981. İmla Kılavuzu, TDK Yay. Ankara, 1996. Karaalioğlu, S. Kemal, Türk Şiir Sanatı, İnkılap Yay. İstanbul, 1980. Karamanlıoğlu, Ali Fehmi, Türk Dili, Dergah Yay., 2.Bas, İstanbul, 1978. Kıran, Zeynep, Dilbilim Akımları, Yabancı Diller Kitap ve Yayın Merkezi, Ankara, 1986 Kırzıoğlu, Fahrettin, Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, TTK Yay. Ankara, 1992. Korkmaz, Z.- Akalın, M, - Ercilasun, A.B.- Zülfikar, H. - Gülensoy, T. - Parlatır, İ. Birinci, N., Yüksek Öğretim Öğrencileri İçin Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri,Ankara, 1990. Kutlu, Şemsettin, Türk Romanları, Toker Yay. İstanbul, 1976. Kuzgun, Şaban, Hazar ve Karay Türkleri, 2.Bas, Ankara, 1993. Kükey, Mazhar, Uygulamalı Örneklerle Türkçenin Sözdizimi, Kardeş Matbaası, Ankara, 1975. ________ , Yazım Kuralları, Karacan Yay. Ankara, 1982. Levend, Agah Sırrı, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, 3.Bas, TDK Yay. Ankara, 1972. Lyons, John, Kuramsal Dilbilimine Giriş (Çev:Ahmet Kocaman), TDK Yay., Ankara, 1983 Mikail-Baştu İbn Şams Tebir (Çev:Avidan Aydın), Şan Kızı Destanı, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1991. Okan, Orhan, - İsen, M. - Toparlı, R., Türk Dili I-II, Erzurum, 1986. Öner, Sakin, Kompozisyon Sanatı, Veli Yay. İstanbul, 1981. Özdemir, Emin, Sözlü Yazılı Anlatım Sanatı Kompozisyon, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1983. Özkan, Mustafa, Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi,Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995. Paçacıoğlu, Burhan, Türk Dili ve Kompozisyon, Sivas, 1994. ________ , Orta Türkçe,Sivas, 1995. Şener, Hasan, Çağatay Edebiyatı ve Ali Şir Nevai, Fırat Üni.Sosyal Bil.Enst., Doktora Semineri (Yayınlanmamış) Elazığ, 1996. Tekin, Talat, Tuna Bulgarları ve Dilleri, TDK Yay. Ankara, 1987. _______ , Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, TDK Yay. Ankara, 1988. Timurtaş, Faruk Kadri, Türkçemiz ve Uydurmacılık, Boğaziçi Yay. 2.Bas, İstanbul, 1977. Toparlı, Recep, Karataş,T.-Vural, H., Türk Dili, Seyrin Yay. Sivas, 1994. Tuna, Osman Nedim, Türk Halkları I (Modern),İnönü Üni. Eğt. Fak. Malatya 1985. _______ , Türk Dilbilgisi (Fonetik ve Morfoloji),İnönü Üni.Eğt.Fak. Malatya, 1986. _______ , Orta Türkçe Ders Notları, İnönü Üni. Eğt.Fak. Malatya 1987-1988. Türkçe Sözlük,TDK Yay. 6.Bas, Ankara 1982. Türk Dili ve Edebiyatı Kompozisyon I-II-III-IV,Milli Eğitim Bakanlığı Yay. Ankara, 1993. Yakupbovskiy, A.Yu, (Çev:Hasan Eren) Altın Ordu ve Çöküşü, TTK Yay. Ankara, 1992. Yavuz, Kemal, - Yetiş, K. - Birinci, N., Üniversite Türk Dili ve Kompozisyon Dersleri,Bayrak Basım Yayım, İstanbul, 1996. Yüzbaşıoğlu, Muammer, İmlâ Kuralları ve Noktalama İşaretleri, İstanbul 1968. Zülfikar, Hamza, Yüksek Öğretimde Türkçe Yazım ve Anlatım, Ankara, 1981. _______, Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları, TDK Yay. Ankara, 1991.
Benzer belgeler
Devlet adları büyük harfle başlar
gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz. (Nurullah
Ataç)
UYARI: İki çizgi arasındaki açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz:
Bir zamanlar -bu zamanlar çok da uzak değild...
TDK YAZIM KURALLARI
milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz." K. Atatürk. " Kısacası, mutlu olmak
herkesin hakkıdır."
b. Kısaltmalardan sonra konur. Kısaltma kelimelerinin de çoğunluk
tarafından bilinmesi gerekir.
"T. (...
2. dönem türk dili dersi ders notları
sadece sonuncu rakamdan sonra nokta konur:
―5, 6 ve 7. maddeler, XV- XVI. Yüzyıllar arasında…‖
4. Tarih yazarken gün, ay, yıl arasına nokta konur: 31. 08. 2001
5. Saat bildiren sayıları yazarken, s...
Yazım Kuralları
eğridir?” diye sormuşlar. Sezar’ın söylediği gibi: “Geldim, gördüm,
yendim.”
ç. Yazılan cümle içindeki ifadeler tam bir cümle ise büyük harfle, cümlenin
ortasından alınan parçaysa küçük harfle başl...
Büyük Ünlü Uyumu
A. Cümle büyük harfle başlar: Ak akçe kara gün içindir.
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.
(Atatürk)
Cümle içinde tırnak veya yay ayraç içine alınan cümleler
büyük harfle başlar ve sonlarına u...