ASKERÎ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ DERGİSİ
Transkript
ASKERÎ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ DERGİSİ
ASKERÎ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ DERGİSİ (Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kararları Dergisi) Sayı : 27 Ankara GENELKURMAY BASIMEVİ 2012 Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Dergisi Yayın Kurulu: Hâk.Alb.Yüksel DOĞAN Hâk.Yb.Kıymet AYYILDIZ Hv.Hâk.Yb.Hakan ABBAN Dz.Hâk.Bnb.Metin YILMAZ Hâk.Yzb.Murat GÜNDOĞAN Svl.Me. İlhami ERKAN Svl.Me. Sait ABALI İletişim Adresi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığı Devlet Mah. Merasim Sok. Yücetepe / ANKARA Gensek Faks : +90.312.4172992 Tel : 0 .312.4106649 / 4106585 Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Dergisi, Mahkeme Başkanlığınca yılda bir sayı olarak yayınlanan ve bilimsel incelemeler ile AYİM kararlarına yer veren bir dergidir. AYİM Dergisinden edinmek isteyenler, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığının TC. Ziraat Bankası Saraçoğlu Şubesindeki 1059/3420326-5001 No’lu hesabına istenen her kitap için 15 (onbeş) TL. yatırdıktan sonra, alacakları makbuz sureti ile birlikte doğrudan Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığından yazılı olarak talepte bulunduklarında, istenen sayılar adreslerine gönderilir. *Dergide yer alan yazılarda ileri sürülen görüşler yalnızca yazarlara aittir, yayınlayan kurumu bağlamaz. GENELKURMAY BASIMEVİ YAYIN NUMARASI : 2012/ II İÇİNDEKİLER SAHİFE V ÖNSÖZ AYİM İNTERNET SİTESİNİN İÇERİĞİ VE ADRESİ VII ASKERÎ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE DAVA AÇMA USUL VE YOLLARI İLE DİLEKÇE IX-XXIII ÖRNEKLERİ YARARLANMA AÇIKLAMASI XXVII YAZILARINIZI BEKLİYORUZ XXIX KONU FİHRİSTİ XXXI BİLİMSEL İNCELEMELER * AİHM KARARLARI IŞIĞINDA İDARENİN İNTİHAR OLAYLARINDAN KAYNAKLANAN TAZMİN SORUMLULUĞU 3-12 H.Hasan MUTLU Hâkim Kıdemli Albay AYİM Başsavcısı * AİHM İÇTİHATLARI IŞIĞINDA ASKERİ İDARİ 13-25 YARGI Hakan ABBAN Hava Hâkim Yarbay AYİM 3’üncü Daire Raportörü III AYİM KARARLARI SAHİFE NU I. USUL 31-55 II. ESAS 57-543 544-550 III. KAVRAM FİHRİSTİ IV ÖNSÖZ Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde açılan davalar sonucunda verilen kararların toplu bir şekilde derlenerek bilgi edinilmesi maksadıyla Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Dergisinin 27’inci sayısı hazırlanarak ilgililerin istifadesine sunulmuştur. Daha önceki yayınlarda olduğu gibi, derginin bu sayısının da başta Üniversitelerimiz, Yüksek Yargı Organlarımız ve Barolarımız olmak üzere hukuk çevrelerine, askeri yargıçlara, Silahlı Kuvvetlerimizin Tugay seviyesine kadar olan birlik ve kurumlarına, Silahlı Kuvvetler Kütüphanelerine dağıtılması planlanmıştır. Halen www.msb.gov.tr sitesi içerisinde ayrı bir alt başlıkta yer alan internet sitemizde 7-27’inci sayılarda yer alan kararların özetleri, tam metinleri ve bu önsözün sonunda yer alan AYİM internet sitesi fihristinde belirtilen konular yer almaktadır. Aynı site ayrıca TSK İntranet içerisinde yine www.msb.bak sitesinin alt başlığında yer almaktadır. Yüksek Mahkemeler içerisinde, yayınlanan kararlarını internet ortamına aktaran ilk mahkeme olmak çalışmalarımıza ayrı bir heyacan katmıştır. Söz konusu çalışmalarımız nedeniyle gerek yazılı olarak, gerek telefonla ya da şahsen tebrik ve övgülerini dile getiren kişi ve makam sahiplerine şükranlarımı sunarım. Dergimizin bu sayısı da önemli hukuki konulara temas eden bilimsel incelemelerle zenginleştirilmiştir. Bu sayıda 2 adet bilimsel inceleme ve 124 adet karar yer almaktadır. Anayasanın 157’nci maddesinden kaynağını alan ve 40 yıldır faaliyetini sürdüren Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Anayasa ve 1602 Sayılı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun belirlediği görev ve amaç doğrultusunda ilk ve son derece mahkeme olarak yargısal denetim yapmaktadır. Askeri idari işlem ve eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde öğretiyi kendisine rehber edinen mahkememiz, verdiği kararlarla Türk İdari Hukukuna katkı yapıcı yönde çaba göstermektedir. Pek çok bilimsel eser ve incelemede Mahkememiz kararları üzerinde müspet değerlendirmelerde bulunulmuş ve idare hukukuna yapılan katkılar dile getirilmiştir. Bilim adamlarının ve hukukçuların bilimsel nitelik ve içerikte eleştiri ve uyarılarıyla "Hukuk Devleti" yolunda kendisine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirebileceğine inanan Mahkememiz; bu yöndeki değerlendirmelerin idarî yargının daha da gelişmesinde yapıcı bir fonksiyon ifa ettiğini benimsemekte ve bunu tabii kabul etmektedir. Bu bakımdan, bilim adamları ve hukukçularımızın Mahkememiz kararları üzerinde ki ya da İdare Hukuku ve Anayasa Hukukuna ilişkin her türlü yazı ve incelemelerini beklediğimizi ifade etmek isterim. V Dergimizin tüm hukukçulara, idare birimlerindeki görevlilere ve okurlarına yararlı olması bizler için en büyük mutluluk kaynağı olacaktır. Dergimizin yayınlanmasında yardım ve desteklerini esirgemeyen Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı Korgeneral Sayın Ümit DÜNDAR’a şükranlarımı sunar, yayında emeği geçen başta Yayın Kurulu Başkanı, Genel Sekreter Hâk.Alb. Yüksel DOĞAN olmak üzere Yayın Kurulu Üyeleri, Hâk. Yb. Kıymet AYYILDIZ, Hv.Hâk.Yb.Hakan ABBAN, Dz.Hâk.Bnb. Metin YILMAZ ve Hâk.Yzb. Murat GÜNDOĞAN’a ve Yayın Kurulu Müdür Vekili Svl.Me.İlhami ERKAN’a basımını kısa sürede isteğe uygun şekilde gerçekleştiren Genelkurmay Basımevi Müdürü Tnk.Alb. Nejat GÜNGÜNEŞ ile Basımevi mensuplarına teşekkür ederim. Abdullah ARSLAN Hâkim Tuğgeneral As.Yük.İd.Mah.Bşk. VI AYİM İnternet Sitesinin İçeriği ve Adresi Türk Yargı Düzeni İçindeki Yeri Tarihi Gelişim AYİM’nde Dava Açma Usül ve Yolları Yayın (Dergi) Faaliyetleri AYİM’nin Bibliyografyası 1602 Sayılı AYİM Kanunu AYİM İçtüzüğü AYİM’nin Bağımsızlığı ve Tarafsızlığına Ait AİHM Kararı AYİM Dergilerini Nasıl Edinebilirsiniz (Abonelik) AYİM İletişim Adresi AYİM Dergisi Kararları, İçtihatı Birleştirme Kararları, Makaleler. İNTERNET ADRESİ www.msb.gov.tr altında AYİM altbaşlığında TSK INTRANET ADRESİ www.msb.bak altında AYİM altbaşlığında VII ASKERÎ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE DAVA AÇMA USUL VE YOLLARI İLE DİLEKÇE ÖRNEKLERİ* a. Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin Niteliği: Askerî Yüksek İdare Mahkemesi 4.7.1972 tarih ve 1602 sayılı kanunla kurulmuş, Türk Milleti adına askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, askeri kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapan bir yüksek mahkemedir. (Anayasa m.157 ve 1602 s.K. m.20). b. Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde Kimler Dava Açabilir: Askerî Yüksek îdare Mahkemesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askerî memur, astsubay, askerî öğrenci, er ve erbaşlar, uzman çavuş ve uzman jandarma çavuşlar ile sivil memurlar dava açabilirler. (1602 sayılı K. m.20). Bunların dışındaki şahıslar, özellikle sivil kişiler, askerî hizmete ilişkin idarî eylem ve işlemlerden menfaatleri ihlal edilmiş yahut hakları muhtel olmuş olsa bile bu mahkemede dava açamazlar. Askerlik yükümlülüğünden doğan davalarda ise, davacının asker kişi olması koşulu aranmaz. c. Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde Hangi Çeşit Davalar Açılır: Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî eylem ve işlemlerden doğan iptal ve tam yargı davalarına bakılır. Suç ve ceza ile ilgili davalara bu mahkemede bakılmaz. İptal davaları, idarî bir işlemin iptalini,Tam yargı davaları ise, idare hukuku alanında ihlal edilmiş bir hakkın yerine getirilmesini veya maruz kalınan bir zararın tazminini (ödettirilmesini) hedef alan davalardır. Tam yargı (tazminat) davaları idari işlem ya da idari eylem kaynaklı olabilir. Menfi sicil tanzimi, terfi ettirilmeme, kademe ilerlemesi yaptırılmama, emekliye sevk v.b. işlemlerin iptali istemleri iptal davalarına, araç devrilmesi sonucu ölüm ve yaralanma olayları, emeklilik işleminin iptali sebebiyle açılan tazminat davaları tam yargı davalarına misal olarak gösterilebilir. Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler, Yüksek Askerî Şûra'nın kararları (Anayasa değişikliği ile 07.05.2010 tarih ve 5982 sayılı kanunun 11.maddesi gereği, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.) yargı denetimi dışındadır. Askeri Yargıtay Onursal Daire Başkanı (E) Hak. Alb. Hulusi ÖZBAKAN’ın yazmış olduğu “TSK Personel Kanunu” (Ankara-1986) adlı eserin 436-443 üncü sahifeleri arasında yer alan bölüm, güncelleştirilip genişletilmek suretiyle bu metne esas alınmıştır. IX Askeri Yüksek İdare mahkemesinde tespit ve yorum davaları açılamaz. d. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Dava Açma Şartı: Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde açılacak iptal davalarında; idarî eylem ve işlemin yetki, sebep şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olması ve davacının menfaatini ihlal etmesi, tam yargı davalarında; dava konusu idarî eylem ve işlemin hukuka aykırı olması ve davacının hakkını ihlal etmesi şarttır. Olayda hukuka aykırılık ve menfaat yahut hak ihlali bahis konusu değilse dava reddolunur. e. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Dava Açma Usulü: Asker kişilerle ilgilî idari eylem ve işlemlere ilişkin idari davalar, Askerî Yüksek îdare Mahkemesi Başkanlığına hitaben yazılmış dilekçeler ile açılır. (Dilekçe örnekleri için bahsin sonuna bakınız.) Dilekçeler Askerî Yüksek îdare Mahkemesi Başkanlığına doğrudan elden verilebileceği gibi (1602 s.h. 36/f 1), dilekçeler ile savunmalar ve davalara ilişkin her türlü evrak, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına gönderilmek üzere en yakın amirlere, Bölge ve îdare Mahkemesi Başkanlıklarına, Bölge ve îdare Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Hakimliklerine yabancı memleketlerde Türk Konsolosluklarına verilebilir. (1602 s.k. 37), ya da posta ile doğrudan gönderilebilir (Örneğin APS ile). Bu yerlere verilen dilekçeler, en geç üç gün içinde Askerî Yüksek îdare Mahkemesi Başkanlığına taahhütlü olarak gönderilir. (1602 s.k. m.39). Posta yoluyla doğrudan göndermelerde, dava dilekçesinin mahkeme kaydına geçtiği tarih, davanın açılma tarihi olarak kabul edilir. Dilekçelerde: a) Tarafların ad ve soyadları ile sınıf ve rütbeleri, duhulü, nasbı, adresleri ve unvanları; varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları ile adresleri ve unvanları; b) Davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı deliller; c) Davaya konu olan idarî eylem ve işlemin yazılı bildirim tarihi; d) Tazminat davalarında uyuşmazlık konusu miktar gösterilir. Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla olur. (Davalı bir ise iki; iki ise üç nüsha gibi) Jandarma Genel Komutanlığı mensuplarının açacakları davalarda, hasım (davalı) olarak İçişleri Bakanlığı, Kara, Deniz, Hava K.K.lığı mensuplarının açacakları davalarda hasım (davalı) olarak Milli savunma Bakanlığı gösterilir. Ayrıca davanın konusuna göre husumetin Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Emekli Sandığı, OYAK Gn. Md.lüğü ve Milli Eğitim Bakanlığına da yöneltilmesi gerekir. Dilekçelerin tüm nüshalarının imzalı, ekli evrakın örneklerinin mümkün ise tasdikli (evrakı veren makam veya noterlerce, avukatla takip edilen işlerde avukatlarca) olması gerekir. X Yukarıdaki şartlardan birinin yerine getirilmemesi halinde dilekçenin reddi cihetine gidilir. Her idarî eylem ve işlem aleyhine ayrı dilekçe ile dava açılır. Ancak aralarında maddî ve hukukî bakımdan bağlılık varsa, aynı şahsı ilgilendiren birden fazla eylem ve İşlemler aleyhine bir dilekçe ile de dava açılabilir. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılacak davalar harca tabidir. Ayrıca gerekli tebligat masraflarını karşılamak üzere, posta gideri alınır. Davaların harç ve posta giderlerini para olarak değil, harç pulu ve posta pulu olarak, dava dilekçeleriyle birlikte ikmal etmeleri gerekir. Yargı harçları her yıl Resmi Gazete’de yayınlanarak ilan edilmektedir. Bir örnek olmak üzere 2011 yılı için AYİM’de açılacak davalarda ödenecek harç ve posta giderleri aşağıya çıkarılmıştır: HARÇ MİKTARLARI (HARÇ PULU OLARAK) 1. İptal Davalarında: a. Yürütmeyi durdurma istemi olmayan iptal davalarında alınacak harç miktarı : 76,30 TL. b. Yürütmeyi durdurma istemi de bulunan iptal davalarında alınacak harç miktarı: 111,10 TL. 2. Tam Yargı (Tazminat) Davalarında: Başvurma Harcı (32,40 TL) + talep edilen maddi-manevi tazminat miktarı üzerinden nispi harç (Talebin binde 59,4’ünün ¼’ü) alınır. Nispi harç 21,15 TL ’den aşağı olamaz. Tam yargı davası toplam harcı da (başvurma+nispi harç) 53,55 TL.’den aşağı olamaz. 3. Karar Düzeltme Taleplerinde: Karar düzeltme istemleri de harca tabi olup; 2012 yılı için öngörülen karar düzeltme harcı 43,90 TL.’dir. POSTA GİDERLERİ (POSTA PULU OLARAK) İptal Davalarında: Davalı Milli Savunma Bakanlığı ise alınacak posta pulu miktarı 50,00 TL. Davalı diğer bakanlıklar ya da kurumlar ise alınacak posta pulu miktarı 60,00 TL. Tam Yargı (Tazminat) Davalarında: Davalı Milli Savunma Bakanlığı ise alınacak posta pulu miktarı 100.00 TL, Davalı İç İşleri Bakanlığı ise alınacak posta pulu miktarı 120.00 TL alınmaktadır. XI Karar Düzeltme davalarında posta pulu olarak 25.00 TL alınmaktadır. Harç ve posta giderlerinin pul olarak dava dilekçesiyle birlikte karşılanmaması halinde, dilekçeler işleme alınmaz ve davacıdan bu eksikliğin tamamlanması talep edilir. Bu talebe rağmen söz konusu eksiklik ikmal edilmezse davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde açılacak davalarda (iptal ve tam yargı) davanın “duruşmalı” görülmesi de mümkündür. Taraflarca duruşma talebinde bulunulmazsa ve mahkemece re’sen gerek görülmezse, yargılama evrak üzerinden yapılır. Duruşma talebinin mutlaka dava dilekçesinde (davalı idare için 1. Savunma layihasında) yapılması gerekir. Daha sonra yapılacak taleplerin kabulü, ilgili Dairenin uygun ve gerek görmesine bağlıdır(1602 S.K.md. 48). f. Askeri Yüksek İdare Mahkemesince Verilecek Kararlar: Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılan davalar; dilekçenin reddi, davanın kabulü (işlemin iptali), davanın reddi, bir karar ittihazına mahal olmadığı, dosyanın işlemden kaldırılması, davanın açılmamış sayılması, davanın ehliyet ya da görev yönünden reddi veya tam yargı (tazminat) davalarında belli bir miktar maddi-manevi tazminata hükmedilmesi şeklinde bir kararla sonuçlanır. Dilekçenin reddi kararları daha ziyade 1602 sayılı K.nun 36 ve 38 inci maddelerine aykırılık hallerinde verilir ve davanın reddi mahiyetinde olmadığından davacının 30 gün içinde eksikliği ikmal ile davayı yeniden açmak hakkı vardır. İptal davalarında davanın kabulü, İşlemin iptali demektir. Tam yargı davalarında ise davanın kabulü halinde idare verdiği zararın tazminine mahkûm olur. Davanın reddi kararı, davacının talebinde haklı olmadığını gösterir. Dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davalarda da, davanın haklılığı incelenmeden süre aşımı sebebiyle davanın reddine karar verilir. Dava görülmekte iken davacının davasından feragat veya davalının kabulü halinde dava konusu kalmamış olduğundan ilgili daire veya Daireler Kurulunca bir karar İttihazına mahal görülmez. Bunlardan ayrı olarak dava esnasında ölüm veya başka herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliklerinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar ve gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idare mirasçılar aleyhine takibi yenileyinceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.(1602 S.K.m.61). Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal olunur. Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması halinde, yeni adresini bildirinceye kadar dava dosyası işlemden kaldırılır. g. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kararlarının Hukukî Sonuçları: Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Daireleri ile Daireler Kurulu kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl ederler. Bu kararlar aleyhine ancak yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi talebinde bulunulabilir. XII Karar düzeltme istemleri, ilamın tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde yapılabilir. Karar düzeltme isteminin kabulü için 1602 sayılı Kanunun 66 ncı maddesinde belirtilen hallerin gerçekleşmiş olması lazımdır. Karar düzeltme istemi harca tabidir. Gerek karar düzeltme, gerekse yargılamanın yenilenmesi dilekçelerinin de, dava dilekçeleri gibi karşı taraf (davalı) sayısından bir fazla olarak verilmesi ve tüm nüshalarının ilgililerce imzalanması şarttır. İdare, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138 inci maddesi gereğince, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ilamlarının (kesinleşmiş kararlarının) icaplarına göre işlem veya eylem tesis etmeye mecburdur. Tam yargı davaları hakkında Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden çıkan ilamlar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ilamlarının icaplarına göre eylem veya işlem tesis etmeyen idare aleyhine Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde tam yargı davası açılabilir, (1602 s.K. m.63) h. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Dava Açma Süresi: Askeri Yüksek îdare Mahkemesinde dava açma süresi, her çeşit işlemlerde yazılı bildirim (tebliğ) tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür. (1602 S.K. m.40). Askeri Yüksek îdare Mahkemesi Genel Kurulu 5.12.1983 tarih ve E. 1983/1, K. 1983/17 sayılı îçtihatları birleştirme kararında, hangi hallerin yazılı bildirim sayılacağı hususunda ilke olabilecek halleri aşağıdaki şekilde karara bağlamıştır: -"İdarece tebliği zorunlu ve tebliğ edilmeden uygulama imkanı bulunmayan işlemlerde, tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır. -İdarenin tebliğle kendi kendini sınırlayarak bağladığı ve fakat tebliğ edilmeden uygulama imkanı bulunmayan işlemlerde, gene tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır. -İhtiyari başvuru yoluna gidilmesi, yazılı bildirimin yapıldığının bir karinesidir. Uyuşmazlık konusu idari işlem tarihi belirtilerek imza karşılığı tebliğ edilmemiş yahut Tebligat Kanunu'na göre geçerli bir tebligat yapılmamışsa, bu takdirde ihtiyari başvuru tarihi yazılı bildirim tarîhi olarak kabul edilmelidir. Sayılan hallerin dışındaki işlemlerde ise; işlemin uygulanması, bu uygulama ile kişinin statüsünde bir değişiklik olması ve bu değişikliğin kişi tarafından bilinmesi halinde uygulama tarihi yazılı bildirim tarihi olarak kabul edilmelidir. Yukarıda sıralanan esaslara göre; öğrenme (muttali olma) hususunun yazılı bildirim olarak kabulü, ancak istisnai hallere inhisar etmekte ve istisnalar dışındaki hallerde yazılı bildirimin tebliğ suretiyle yerine getirilmesi zorunlu olmaktadır.” XIII Ancak bugün uygulamada dava konusu olabilecek bazı işlemler için idarece yazılı bildirim yoluna gidilmemektedir. Mesela terfi sırasında bulunan personele terfi edemediği veya kademe ilerlemesi yapamadığı hususları bazen idarece kendiliğinden bildirilmemektedir. Bu gibi ahvalde ne suretle hareket edilecektir? Artık idarenin yazılı bildirimini beklemeye mahal yoktur. Çünkü, terfi ya da kademe ilerlemesine esas tarihler 30 Ağustos itibariyle hüküm ifade ettiğinden, ilgililerin bu tarihten itibaren dava açma süresi içinde ya doğrudan doğruya Askerî Yüksek îdare Mahkemesine müracaatla dava açmaları yahutta haklarında tesis edilmiş olan idarî işlemin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasını, bu işlemi yapmış olan makamlardan idarî dava açma süresi içinde (60 gün) istemeleri gerekir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Altmış gün içinde cevap verilmez ise istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddi halinde; red yazısının tebliği tarihinden, şayet müracaat idarece cevaplandırılmamış ise 60 günlük bekleme süresinin bitiminden itibaren dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır. Dava açacak olanların geçmiş olan süreyi 60 güne tamamlayan müddet içinde davalarını mutlaka açmaları gerekir. Aksi halde dava açma süresi kaçırılmış olur. Bir misal ile açıklamak gerekirse, 30.8. 2012 tarihinde terfi sırasında olupta terfi edemeyen ve terfı edemediği hususu kendisine yazılı olarak bildirilmeyen (Keyfiyet yazılı olarak bildirilmişse dava açma süresi bu tarihten başlar) bir personelin 10 Eylül 2012 tarihinde hakkındaki bu işlemin kaldırılarak terfiinin sağlanması hususunda ihtiyari bir müracaatta bulunduğunu farz edelim. 31 Ağustos ile 10 Eylül tarihleri arasında dava açma süresinden sayılan 10 gün geçmiş bulunmaktadır. (Müracaat tarihi olan 10 Eylül günü dava süresine dahil edilmez). Bu şahsın müracaatına idarece 29 Eylül 2012 tarihinde cevap verildiğini ve keyfiyetin aynı gün kendisine tebliğ edildiğini biran için farz edecek olursak, bu şahsın artık 30 Eylül 2012'dan itibaren 50 gün içinde davasını açması lazım gelir. Müracaatı idarece cevaplandırılmamış ise 10 Eylül tarihinden itibaren 50 gün beklemesi ve bu sürenin bitiminden itibaren yine 50 gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesi nezdinde davasını açması gerekir. Bugün uygulamada idarî işlemlerden menfaatleri haleldar olan bir çok personelin genellikle bir dîlekçe ile müracaat ederek haklarında yapılmış olan işlemin "nedenini" sordukları, bilhassa terfi edememe ve kademe ilerlemesi yapmama işlemlerinin sebebinin bildirilmesini (Terfî edemememin Kademe ilerlemesi yapamamamın sebeplerinin bildirilmesini) üst makamlardan talep ettikleri ve aldıkları cevap üzerine dava açtıkları görülmektedir. XIV Yapılan müracaat, alınan cevap ve dava açma işlemleri 60 gün içine sığdırıldığı takdirde dava açma süresini geçirme gibi bir tehlike ile karşılaşılmazsa da, bazı personelin ya idareye geç müracaat etmeleri veya müracaatlarına idarece verilen cevabın geç kalması gibi nedenlerle bu sürenin dışına çıktıkları görülmekte ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde açtıkları davaların süre aşımı sebebi ile reddi cihetine gidilmektedir. 1602 sayılı Kanunun 35 inci maddesine göre personel dava açma süresini geçirmemek için müracaat dilekçelerinde dava konusu yapacakları işlemin nedenini sormaktan ziyade işlemin "geri alınması", "kaldırılması", '"'değiştirilmesi" veya "yeni bir İşlem yapılmasını'" istemeleri gerekmektedir. Ancak bu nitelikteki müracaatlar işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Bir de müracaatın "işlemi yapmış olan makamlardan" istenmesi şarttır. K.K.K.lığınca tesis edilmiş olan bir idari işlem için Gnkur. Bşk.lığına veya MSB.lığına yapılan müracaat kanuni anlamda (dava açma süresini keser nitelikte) bir müracaat sayılmaz ve işlemeye başlamış olan süreyi durdurmaz. İlgililerin 1602 sayılı Kanunun 35 inci maddesine göre idareye (kesin işlemi yapmış olan makama) yalnız bir defa müracaat hakları vardır. İdarenin cevap vermemesi veya verilen cevaptan tatmin olunmaması halinde idareye ikinci defa yapılan müracaat tekrar işlemeye başlamış olan dava açma süresini yeniden durdurmaz. Birden ziyade yapılan müracaatlarda da durum aynıdır. Uygulamada birçok personelin idareye birden ziyade müracaatla dava sürelerini geçirdikten sonra dava açtıklarına şahit olunmaktadır. Kesin idari işlemlerin Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava konusu yapılabilmesi için idareye muhakkak müracaat mecburiyeti yoktur. Kanun bu nev'iden müracaatları "ihtiyari müracaat" olarak kabul etmiş ve ilgililerin İhtiyarlarına (seçim haklarına) bırakmıştır. ı. Yürütmenin Durdurulması: Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde açılan davalarda, dava konusu işlemin veya kararın iptali ile birlikte yürütmenin durdurulması da talep olunabilir. Herhangi bir idari işlemin veya kararın iptali talep olunmadan başka bir deyimle o işlem veya karar dava konusu yapılmadan başlı başına o işlemin veya kararın yürütülmesinin durdurulması Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden istenemez. Davanın haklılığının İlk nazarda anlaşılması ve idari İşlemin uygulanması halinde telâfisi güç veya imkansız zararların ortaya çıkmasının muhtemel bulunması hallerinde yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. Yürütmenin durdurulması kararı, dava konusu işlemi, yapıldığı andan önceki duruma, başka bir deyimle eski hale getirir. XV Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için talep şarttır. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi davacının haklılığını ilk nazarda anlasa bile talep olmadıkça kendiliğinden bu yolda bir karar veremez. Bu talebin dava dilekçesiyle yapılması mümkün olduğu gibi, davanın ileriki aşamalarında da harcı yatırılmak kaydıyla her zaman yapılabilmesi imkan dahilindedir. Yürütmenin durdurulmasına karar verilen davalar öncelikle görülür. Doksan gün içinde yürütmenin durdurulmasına yeniden karar verilmez ise durdurma kararı kendiliğinden ortadan kalkar. Bu konuda yeniden karar vermek için ilgilinin bir dilekçe ile doksan günlük süre dolmadan talebini yenilemesi şarttır. (1602 S.K.m.62). İlgililer (davacılar) birden fazla sayıda yürütmeyi durdurma isteminde bulunabilirlerse de; bu konudaki her talep ayrı harca tabidir. (Dava açıldıktan sonra, ayrı bir dilekçeyle yapılacak yürütmeyi durdurma istemli iptal Davalarında; 2012 yılı için, Başvurma Harcı : 32,40 + İlam Harcı: 43,90 + Y.Durdurma : 34,80 = 111,10 TL.’lik harca tabidir). Olağanüstü haller sebebiyle alınan tedbirlerin uygulanmasında görevlendirilen kamu personelinin naklen atanmalarına ilişkin iptal davalarında yürütmeyi durdurma kararı verilemez (1602 S.K. md. 62) Yürütmeyi durdurma kararları da, iptal kararları gibi idarece en geç 60 gün içinde yerine getirilmek mecburiyetindedir (1602 S.K. md. 63). XVI İPTAL DAVASI DİLEKÇE ÖRNEĞİ *(Duruşma istemi zorunlu değildir) (1) (Yürütmenin durdurulması istemi zorunlu değildir ) (2) ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA ANKARA DAVACI : Adı Soyadı ve TC.Kimlik Nu. Sınıf ve Rütbesi (Sicili), Statüsü (Sivil memursa görev yaptığı karargâh - Gnkur., MSB.ya da Kuvveti), Kuvveti, Açık Birlik Adresi (3) VEKİLİ :.......................(4) DAVALI : Milli Savunma Bakanlığı - ANKARA (5) DAVA KONUSU : 2012 yılı genel atamaları ile Kıbrıs Garnizonu’ndan Diyarbakır Garnizonu’na yapılan atama işleminin iptali istemi YAZILI BİLDİRİM TARİHİ: 2. 6. 2012 (6) OLAYLAR : 1. 1989 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra 1989-1990 yıllarında sınıf okulunda, 1990-1994 yılları arasında İzmit Garnizonu’nda, 1994-1996 yılları arasında Şırnak garnizonunda,1996- 2000 yılları arasında Ankara garnizonunda, 2000-2002 yılları arasında Hakkari garnizonunda, 2002-2004 yılları arasında Kırklareli garnizonunda, 2004-2007 yılları arasında Kıbrıs garnizonunda görev yaptıktan sonra, KKK.lığının 2012 yılı genel atamalarıyla Kıbrıs garnizonundan 3’üncü derece garnizon olan Diyarbakır garnizonuna atandım. 2. 2012 yılına ait doldurduğum Atama istek formunda Diyarbakır garnizonunu tercih etmedim. Emsallerimden de bu garnizonu tercih eden olmadı. XVII 3. Oysa benimle birlikte işlem gören emsallerim P. Yzb.lardan (A), (B) ve (C) nin safahat hizmet puanı benim safahat hizmet puanımdan daha yüksektir. Bu emsallerimin atama safahatları gözetildiğinde, bana nazaran çok daha yüksek dereceli garnizonlarda görev yaptıkları buna rağmen 2012 yılı atamalarında 1 ve 2’nci derece garnizonlara atandıkları görülecektir. Oysa benim safahatımın bu kişilere nazaran çok daha kötü olduğu ortadadır. HUKUKSAL NEDENLER: 1. 926 sayılı Kanun’un 118 ve 119 uncu maddeleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Mensup Subay ve Astsubayların Atanma ve Yer Değiştirmeleri Hakkındaki Yönetmeliğin 6, 14 ve 54 üncü maddelerinde 3’ncü derece garnizonlara atama esaslarını öngörmektedir. 2. Gerek benim, gerekse emsal gösterdiğim subayların atama safahatları dikkate alındığında, benim dava konusu yaptığım atamamda bu mevzuat hükümlerine uyulmadığı açıkça görülecektir. SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenlerle ve mahkemenizce re’sen saptanacak gerekçelerle, 2012 yılı genel atamalarında atama istek formunda belirttiğim garnizonlara atamamın yapılmayarak, 3’üncü derece garnizon olan Diyarbakır garnizonuna yapılan atama işleminin İPTALİNE, (2.8.2012 tarihine kadar ilişiğimin kesilmesi emredildiğinden, ailemi ve evimi atandığım garnizona taşımam halinde büyük maddi-manevi zarara uğrayacağımdan, öncelikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA) (7) Yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasına karar verilmesini, (Yargılamanın duruşmalı yapılmasını) (8) Saygılarımla arz ve talep ederim. 25.6.2012 .. İmza Adı-SOYADI Sınıf ve Rütbe EKLER: EK-A : Atama Emri Fotokopisi EK-B : Atama İstek Formu fotokopisi EK-C : Atama Safahatına İlişkin Belge Fotokopileri XVIII DİPNOTLAR: *(1) İdari yargıda duruşma zorunlu olmayıp,yargılamanın duruşmalı yapılması isteniyorsa bu ibare dava dilekçesinin hitap başlığının altına (1 numaralı yere duruşma isteniyorsa) bu bölümüne yazılacaktır. (2) Yürütmenin durdurulması isteniyorsa bu ibare dava dilekçesinin bu bölümüne yazılacaktır. (3) Davacı arzu ediyorsa tebligat adresi olarak, kıtası dışında bir başka adres de (örneğin bir ev adresi) bildirebilir. (4) Bu bölüm avukatla takip edilen davalarda doldurulacaktır. (5) Davacı J. Gn. K.lığı mensubu ise davalı olarak İçişleri bakanlığı yazılır. Emeklilik işlemlerinde TC. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, OYAK işlemlerinde Ordu Yardımlaşma Kurumu Genel Müdürlüğü hasım mevkiinde gösterilmelidir. (6) Dava konusu yapılan idari işlem davacıya ne zaman tebliğ edilmişse, bu bölüme söz konusu tebliğ tarihi yazılacaktır. (7) Parantez içindeki metin, davada ancak yürütmenin durdurulması istemi varsa yazılacaktır. (8) İdari yargıda duruşma zorunlu olmadığından,Parantez içindeki metin ancak davanın duruşmalı yapılması talep ediliyorsa yazılacaktır. - Tüm Davalarda 666 sayılı KHK gereği 02.11.2011 tarihinden itibaren haksız çıkan davacı veya davalı aleyhine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifelerine göre vekalet ücretine hükmedilecektir. XIX TAM YARGI DAVASI DİLEKÇE ÖRNEĞİ *(Duruşma istemi zorunlu değildir) (1) ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA ANKARA DAVACI : Adı-Soyadı ve TC.Kimlik Nu. Sınıf ve Rütbesi (Sicili) Açık Birlik Adresi (2) VEKİLİ :....................... (3) DAVALI : Milli Savunma Bakanlığı- ANKARA (4) DAVA KONUSU : 20.000 TL. maddi, 5.000 TL manevi tazminat istemi YAZILI BİLDİRİM TARİHİ: Davalı idareye yaptığım mecburi idari müracaatımın reddine ilişkin yazı ....................tarihinde tarafıma tebliğ edilmiştir (veya mecburi idari müracaatıma davalı idarece 60 gün içinde cevap verilmemiştir). (5) OLAYLAR : 1. Özel Kuvvetler Komutanlığı 2. A. 1. Tb. 2. Bl. K.lığı emrinde görev yapmaktayken, ............... tarihinde Hakkari-Uludere ilçesi kırsal yöresinde operasyon ve arazi taraması esnasında bir grup teröristle girişilen silahlı çatışmada ağır yaralandım. Bu olaya ilişkin tutanak ve belgeler EK’tedir. 2. EK’te sunduğum belge ve raporlardan görüleceği üzere, bu yaralanma nedeniyle 6 ay hastanede yatarak tedavi gördüm ve 14 ay istirahat kullandım. Sonuçta GATA Sağlık Kurulu’nun 6. 12. 2012 tarih ve 3140 sayılı raporuyla “Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamaz” kararı verildi ve bu karar üzerine 4.2.2012 tarihinde vazife malülü olarak emekliye sevkedildim. 3. Bu yaralanma ve emeklilik işlemi nedeniyle 15.2.2012 tarihinde Emekli Sandığı’nca tarafıma ..............................TL. vazife malüllüğü aylığı bağlandı ve ..................TL emekli ikramiyesi aldım. XXI HUKUKSAL NEDENLER: 1. Vazife başında maruz kaldığım bu idari eylem nedeniyle sol bacağım diz altından, sağ kolum da omuzdan kesildi. Şu an suni protez takılı bulunmaktadır. 2. Henüz mesleğimin başında iken ve 55 yaşına kadar görev yapma imkanı varken, genç yaşımda ve rütbemde TSK.den uzaklaşma durumunda kaldım. Bu olay nedeniyle bana idarece yapılan yardımlara (nakdi tazminat) ve bağlanan emekli aylığına rağmen, karşılanmayan büyük maddi ve manevi zararlara uğramış bulunuyorum. 3. Uğramış olduğumu değerlendirdiğim 20.000 TL maddi ve 5.000 TL. manevi zararın tarafıma ödenmesi için, hakkımdaki kat’i sağlık kurulu raporunun onaylanması tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde kalan .................. tarihinde davalı idareye yazılı olarak başvurdum. İdarece tarafıma gönderilen ve ................tarihinde tebellüğ ettiğim yazıda söz konusu tazminat taleplerimin reddedildiği belirtilmektedir. 4. Bir kamu hizmetinin ifası sırasında uğradığım bu idari eylemden doğan zararlarımın davalı idarece “kusursuz sorumluluk” ilkesine göre tazmini gerekli olup; sayın mahkemenizin içtihatları da bu doğrultudadır. SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 20.000 TL maddi ve 5.000 TL. manevi tazminatın HÜKÜM ALTINA ALINMASINA, (Maddi tazminata emekli edildiğim tarihten itibaren, manevi tazminata olay tarihinden itibaren YASAL FAİZ İŞLETİLMESİNE) (6) Yargılama giderlerinin davalı idareye yükletilmesine, (Yargılamanın duruşmalı yapılmasına) (7) karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. 3.4.2012 İmza Adı-SOYADI Sınıf ve Rütbe EKLER: EK-A : Olaya ilişkin tutanak ve belgeler EK-B : Sağlık Raporları ve Emeklilik işlemlerine ilişkin belgeler EK-C : MSB.na yapılan mecburi idari müracaat dilekçesi EK-D : MSB.nın ...................... tarihli cevabi yazısı XXII DİPNOTLAR *(1) Yargılamanın duruşmalı yapılması isteniyorsa bu ibare dava dilekçesinin bu bölümüne yazılacaktır. (2) Davacı görevdeyse bu bölüme görev (kıta) adresini yazabileceği gibi, kıt’ası dışında bir başka adres de (örneğin ev adresi) bildirebilir. (3) Bu bölüm avukatla takip edilen davalarda doldurulacaktır. (4) Tazminat istemi bir idari işlemden (örneğin atama, sicil, emeklilik vb.) kaynaklanıyorsa; idari işlemi tesis eden idareye göre (MSB., İçişleri Bakanlığı, OYAK, Em. Snd. Gn. Md.lüğü) davalı (hasım) taraf gösterilecektir. Eğer tazminat istemi bir idari eylemden (yaralanma, ölüm vb.) kaynaklanıyorsa; maruz kalınan eylemin mahiyeti ve davacının (mirasçılarının) kuvveti dikkate alınarak, davalı olarak MSB veya İçişleri Bakanlığı belirtilecektir. (5) İdari işlemden doğan tam yargı davaları, 1602 sayılı Kanun’un 42. Maddesi uyarınca 60 günlük dava açma süresine tabidir. Buradaki örnekte olduğu gibi, idari eylemden doğan bir tam yargı davası söz konusuysa, ilgililerin öncelikle bir yıllık süre içinde idareye başvurarak haklarının giderilmesini talep etmeleri zorunlu bulunmaktadır. (Mecburi idari müracaat). Bu bir yıllık idareye başvuru süresi, ölüm olaylarında ölümün duyulduğu tarihten, yaralanma ve sakatlanmalarda ilgili hakkındaki kat’i sağlık kurulu raporunun onay tarihinden itibaren başlamaktadır. Mecburi idari müracaatta bulunulduktan sonra, idarece 60 gün içinde bir cevap verilmezse 60 günün dolduğu tarihten itibaren 60 gün içinde AYİM’de tam yargı davası açılmalıdır. Eğer idarece bir cevap verilirse, bu cevabın tebliğinden itibaren 60 gün içinde aynı şekilde AYİM’de tam yargı davası ikame edilmelidir. İlgililer idareye vaki müracaatındaki maddi ve manevi tazminat miktarlarıyla bağlı değildirler. Bu istemlerin idarece reddinden itibaren 60 gün içinde AYİM’de açacakları davada maddi ve manevi tazminat miktarlarını arttırarak talepte bulunabilirler. (6) Faiz istemi talebe bağlıdır. Dava dilekçesinde talep edilmezse, mahkemece re’sen faize hükmedilemez. Bu nedenle parantez içindeki metin, davada ancak faiz istemi varsa yazılacaktır. (7) Parantez içindeki metin, davanın duruşmalı yapılması talep ediliyorsa yazılacaktır. XXIII DİKKAT KARAR ARAMA YÖNTEMİNE İLİŞKİN ARKA SAHİFEDEKİ AÇIKLAMAYI OKUMANIZI ÖNEMLE ÖNERİRİZ KARAR ARAMA YÖNTEMİ Sayın Okuyucu, Eğer AYİM Dergisini belirli bir konuda açılmış bir davada Mahkemenin nasıl bir karar verdiğini öğrenmek için incelemekte iseniz, kitabın başında yer alan fihrist bölümünde, konu fihristinden aradığınız konuyu bulun. Örneğin aradığınız karar askeri öğrencilik ile ilgili bir konu ise (A) harfinden "Askeri öğrenci işlemleri" başlığını bulun. Bu başlığın altında alt başlıklar göreceksiniz. Aradığınız konu örneğin bir askeri öğrencenin disiplinsizlik nedeniyle askeri okuldan çıkarılması ile ilgili ise, alt başlıkları taramaya başlayın. Orada "Okuldan çıkarılma" başlığını bulacaksınız. Ancak okuldan çıkarılma birçok nedenlerle olabilir. Siz ise disiplinsizlikten çıkarılmayı arıyorsunuz. Okuldan çıkarılma başlığının altında yine birçok başlık göreceksiniz. İşte bunlardan biri disiplinsizlik nedeniyle okuldan çıkarılmadır. Bunun karşısında numaralar göreceksiniz. Bunlar sahife değil karar numaralarıdır. Dergide bulunan Usüle ve Esasa ilişkin kararlar (1)'den (124)'e kadar, numaralandırılmıştır. Aradığınız karara ulaşmış olacaksınız. Aradığınız konu atama, sicil, nasıp, işlemleri vs. olabilir. Bu takdirde ilgili harften aradığınız konuyu, varsa alt başlığını bulup karşısındaki karar numarasını öğrenin ve karar numarasını bularak AYİM kararını inceleyiniz. XXVII YAZILARINIZI BEKLİYORUZ Sayın bilim adamları, sayın yargıç ve avukatlar, tüm hukukçular; dergimizde yayımlanmak üzere İdare Hukuku ve Anayasa Hukuku ile ilgili yazılarınızı bekliyoruz. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Dergisinde yayımlanması istenen yazılarınız, a."Bu yazı, aynı veya başka bir başlık altında hiçbir yerde yayımlanmamıştır ve yalnızca Askeri Yüksek idare Mahkemesi Dergisine gönderilmiştir" cümlesini taşıyan bir dilekçeye ekli olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına gönderilmelidir. b. Gönderilen yazılar, iki nüsha olarak kağıdın bir yüzüne bilgisayarda yazılmış olacaktır.Yayınlanması istenilen bu tür makale/yazılar 30 sayfayı geçmeyecektir. c. Gönderilen yazıların dergide yayınlanıp yayınlanmayacağı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığının takdirindedir. ç. Yayımlanmayan yazılar dilekçede gösterilen adrese iade edilecektir. Katkılarınıza bugünden sonsuz teşekkürler. XXIX KONU FİHRİSTİ SIRA NU KARAR NU. I. USUL SAHİFE NU. 1 DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI 1 31-33 2 DİĞER MÜTEFERRİK KARARLAR 2 34-35 3 DİLEKÇE REDDİ 3 35-36 4 FERAGAT 4 36-37 5 GÖREV 5 38-41 6 KARAR DÜZELTME 6 42-49 7 SÜRE 7,8 50-55 XXXI II. ESAS SIRA NU. A ASKERİ ÖĞRENCİ İŞLEMLERİ 1 DERSTEN BAŞARISIZ SAYILMA 2 HARP AKADEMİSİNE GİRİŞ SINAVI 3 OKULDAN ÇIKARILMA 1 2 3 4 KARAR NU. 9 10 11,12,13 ASKERLİK KANUNUNDAN DOĞAN İŞLEMLER ASKERE SEVKEDİLME 14,15, ASKERLİK HİZMETİNİN TESPİTİ 16 DÖVİZLE ASKERLİK 17 SEVK TEHİRİ YAPILMAMASI 18 ASTSUBAYLIĞA GEÇİRİLME UZMAN JANDARMALIKTAN VE 19 UZMAN ERBAŞLIKTAN ASTSUBAYLIĞA GEÇİRİLME ATAMA 1 ATAMADA ÇOCUKLARIN EĞİTİM DURUMU 2 ATAMADA DEĞİŞİK GARNİZONLARDA GÖREV YAPMA İLKESİ 3 ATAMADA EŞ DURUMU 4 ATAMADA İSTEKLİ OLUNAN YERLERİN DİKKATE ALINMAMASI 5 ATAMADA SAĞLIK DURUMU 6 İL İÇİ ATAMA 7 İNTİBAK ATAMASI 8 SIRALI HİZMET GARNİZONU KAT’İ HAZIRLIK TEBLİGATI 9 SIRALI HİZMET GARNİZONUNA ATAMA 10 3’ÜNCÜ DERECE GARNİZONA ATAMA AYIRMA 1 DİSİPLİNSİZLİK VE AHLAKİ DURUM NEDENİYLE AYIRMA 2 MAHKUMİYET HÜKMÜNE DAYALI OLARAK AYIRMA 3 UZMAN ERBAŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİ XXXII SAHİFE NU. 58-63 63-65 66-83 84-91 92-93 94-97 98-102 103-105 20,21 106-111 22 111-114 23 24 115-118 118-123 25 26 27 28 123-127 127-130 130-132 132-134 29 135-138 30 138-145 31,32,33,34,35 146-168 36 169-174 37,38 175-180 AYLIK VE AYLIĞA İLİŞKİN İŞLEMLER 1 ASKERÎ HÂKİM AYLIĞI 39 2 BÖLÜK VE TABUR KOMUTANLIĞI 40 TAZMİNATI 3 ÖZEL HAREKÂT VE OPERASYON 41,42 TAZMİNATI 4 SAĞLIK PERSONELİ TAZMİNATI 43 5 UÇUŞ TAZMİNATI 44,45 6 UZMAN ERBAŞ İKRAMİYESİ 46 7 YAN ÖDEME 47 D DEVLET MEMURLARI İLE İLGİLİ İŞLEMLER 180-183 184-186 187-196 197-201 201-210 210-214 215-219 1 ADALET HİZMETLERİ TAZMİNATI 48 219-225 2 ATAMA 3 DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARILMA 4 GÖREVLENDİRME 5 İSTİSNAİ MEMURLUĞA ATANDIRILMAMA 6 İZİN 7 NÖBET HİZMETİ 8 SINIF VE ÜNVAN DEĞİŞİKLİĞİ 9 SİCİL İPTALİ 49,50,51,52,53 54 226-247 248-250 55 56 251-254 254-258 57,58 59 60 61 258-265 265-270 271-276 276-279 1 2 3 4 1 2 3 4 5 926 SAYILI KANUNUNDAN DOĞAN DİĞER İŞLEMLER İHTİSAS KAPSAMINDAN ÇIKARILMA 62 İZİNLE İLGİLİ İŞLEMLER 63 SINIF DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMAMASI 64 ŞERİT -ROZET VERİLMEMESİ 65 E EMEKLİLİK 2330 SAYILI KANUNA GÖRE EMEKLİLİK 3713 SAYILI KANUNA GÖRE EMEKLİLİK ADİ MALULİYET EMEKLİLİK HİZMET SÜRESİ VAZİFE MALULİYETİ XXXIII 280-282 282-285 285-290 290-295 66 296-299 67 299-301 68,69 70 71,72 301-309 309-311 311-318 G GATA KANUNUNDAN DOĞAN İŞLEMLER 1 TIPTA UZMANLIK SINAVINA GİRİŞ 73 İÇİN YAPILAN BAŞVURUNUN KABUL EDİLMEMESİ 2 TIPTA UZMANLIK VE YANDAL 74 3 YARDIMCI DOÇENTLİK DENEME 75 SINAVI H HARCIRAH YURTİÇİ GEÇİCİ GÖREV YOLLUĞU 76,77 K KAMU KONUTLARI (LOJMAN) 1 AYNI GARNİZON İÇİNDE İNTİBAK 78 ATAMASI NEDENİYLE KONUTTAN KONUTA NAKİL 2 KONUTLARIN TAHSİS ZAMANI 79 1 2 3 4 KIDEM-YURTİÇİ/YURTDIŞI ÖĞRENİM İZNİ DOKTORA KIDEMİ 80 İLAVE LİSANSÜSTÜ ÖĞRENİM KIDEMİ 81 LİSANSÜSTÜ ÖĞRENİM KIDEMİ 82,83 ÜSTÜN BAŞARI KIDEMİ 84 KİMLİK KARTI, SAĞLIK FİŞİ, SİLAHLA İLGİLİ İŞLEMLER 1 EMEKLİ SUBAY-ASTSUBAY KİMLİK 85,86 KARTLARI 2 SİLAH TAŞIMA VE BULUNDURMA 87 İZİN BELGESİ 319-327 328-332 332-340 340-348 349-351 351-357 358-361 362-365 366-373 374-378 378-383 384-407 N NASIP NASIP DÜZELTİLMESİ 88,89,90,91 408-425 O OYAK İŞLEMLERİ BAĞIŞA DAYALI EMEKLİLİK 92 425-426 Ö ÖZEL KANUNLARDAN DOĞAN İŞLEMLER 1 KAMP MÜRACAATI 93 XXXIV 427-428 2 NAKDİ TAZMİNAT 3 NÖBET HİZMETİ 4 PARAŞÜTÇÜLÜK HİZMET SÜRESİ VE PARAŞÜT TAZMİNATI 5 PERSONEL VE AMORTİSMAN GİDERLERİ 6 SAKATLIK TAZMİNATI 7 TEMSİLDE PROTOKOL SIRALAMASI UÇUCULUK VE UÇUŞ EĞİTİMİNE 8 İLİŞKİN İŞLEMLER R RÜTBE VE TERFİ RÜTBE BEKLEME SÜRESİ 94 95,96,97 98 429-432 432-445 445-448 99 448-451 100 101 451-452 452-457 457-461 102 103 461-464 104 465-467 SİCİL-KADEME İLERLEMESİ 1 OBJEKTİF VERİLEN SİCİL 105 2 SİCİLDE YETKİ UNSURU 106 3 SÜBJEKTİF VERİLEN SİCİL 107 467-469 469-472 472-484 S SAĞLIK İŞLEMLERİ MALÜLEN EMEKLİ TSK PERSONELİNE ( TSK SYY 31 md. Göre) SAGLIK DURUMUNA UYGUN BİR GÖREV VERİLMESİ SÖZLEŞMELİ SUBAY/ASTSUBAY İŞLEMLERİ 1 SÖZLEŞMELİ 108 SUBAYLIKTAN,MUVAZZAF SUBAYLIĞA GEÇİŞ İŞLEMİ 2 SÖZLEŞMELİ SUBAY ADAYLIĞINA 109 SON VERİLME (DENEME SÜRESİ) 485-487 488-495 T TAM YARGI (TAZMİNAT) DAVALARI 1 İDARİ EYLEMLERDEN DOĞAN TAM YARGI DAVALARI 110,111,112,113,114,115 XXXV 495-519 2 İDARİ İŞLEMLERDEN DOĞAN TAZMİNAT DAVALARI 116,117, İPTAL DAVASI SONUNDA VERİLEN 118,119,120 KARARI TAKİBEN AÇILAN TAM YARGI DAVASI Y YARGI DENETİMİ DIŞI İŞLEMLER DİSİPLİN SUÇ VE CEZALARI YARGILAMANIN YENİLENMESİ YARGILAMANIN YENİLENMESİ 519-533 121 533-534 122 535-537 YEDEK SUBAY KANUNUNDAN DOĞAN İŞLEMLER YEDEK SUBAY ADAYI STATÜSÜNDEN 123,124 ÇIKARILMA 537-543 XXXVI BİLİMSEL İNCELEMELER -1- -3- AİHM. KARARLARI IŞIĞINDA İDARENİN İNTİHAR OLAYLARINDAN KAYNAKLANAN TAZMİN SORUMLULUĞU H.Hasan MUTLU *1 Hâkim Kıdemli Albay Avrupa Konseyi üyesi devletlerin askerlik sistemleri birbirinden önemli farklılıklar göstermektedir. Bir ülkede askerlik hizmetinin yasal zorunluluk olarak düzenlenip düzenlenmediği askerlik sisteminin belirlenmesinde önem arz etmektedir. Ülkemizde askerlik hizmeti Anayasa ve yasalarla erkek vatandaşlar için ‘zorunlu’ hak ve ödev olarak düzenlenmiştir. Avrupa Konseyi Üyesi devletler içinde Türkiye ile birlikte 16 devlet daha askerlik hizmetini zorunlu kılmıştır. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden Rusya, Almanya, Avusturya, Sırbistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Gürcistan, Moldova, Norveç, İsviçre, Yunanistan ve Güney Kıbrıs yasalarında askerlik hizmeti ‘zorunlu’ olarak yer almaktadır. Zorunlu askerliği kabul eden bu 17 Avrupa Konseyi üyesi devletten, Türkiye hariç hepsinde silah altına alınmaya alternatif (sivil kurumda çalışma şeklinde) askerlik hizmeti düzenlemesi vardır. Ülkemizde ise askerlik hizmetini, sadece silâh altına alınma şeklinde yerine getirmek mümkündür. Türkiye’de henüz silah altına alınmaya alternatif askerlik hizmeti düzenlemesi bulunmamakla birlikte bu konuda çalışmalar olduğu bilinmektedir. Askerlik yükümlülüğünün zorunlu olması ve silâhaltına alınma şeklinde ifa edilmesi, silah altında iken kışlada meydana gelen ölüm olaylarında idarenin sorumluluğunu ortaya koymada ve belirlemede önem taşımaktadır. Kışlada meydana gelen ölüm olayları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal eden dosya sayısı bakımından Türkiye ilk sıradadır. Türkiye hakkındaki ölüm olaylarından kaynaklanan 29 dava esastan incelenmeye değer bulunmuş olup, 22 yeni başvuru inceleme aşamasındadır. Kışlada ölüm olayları ile ilgili davalar bakımından Türkiye’yi Rusya, Azerbaycan ve Moldova izlemektedir. Zorunlu askerlik hizmetine tabi iken silah altında yaşamını kaybeden kişilerle ilgili olarak AİHM.ne yapılan başvurular üç alt grupta toplanmaktadır. 1.İntihar 2.Cinayet 3.Kaza olayları * Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Başsavcısı. 1 -3- AİHM.ne başvuruların mutlak çoğunluğunu intihar olayları oluşturmaktadır. Cinayet ve kaza olaylarının sayısı bakımından Türkiye, diğer ülkelerin silahlı kuvvetlerinden çok fazla farklılık göstermemekle birlikte, intihar olaylarının fazla olması ve AİHM.’ne intikal eden davaların çoğunun intihar olaylarından kaynaklanması, zorunlu askerliğin, intihar olaylarında etkisinin olup olmadığının incelenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. AİHM. Kararlarında intihar olaylarında temel sorun şu şekilde ifade edilmektedir; “Zorunlu askerlik hizmetine tabi kişilerin gerçek ve mevcut intihar riski taşıyıp taşımadıklarının objektif olarak saptanmaması; böyle bir risk varken, askeri yetkililerce bu riskin gerçekleşmesini önleyebilecek makul önlemlerin alınmaması” TEMEL SORUNUN BİRİNCİ BOYUTU; İNTİHAR OLAYI MEYDANA GELMEDEN ÖNCEKİ SORUMLULUK: İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin “Yaşam Hakkı”nı düzenleyen 2 nci maddesi “1. Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bir cezanın infaz edilmesi dışında, hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez.” hükmü ile temel hak olarak yaşam hakkını koruma altına almıştır. Bu düzenleme, idareye (askeri idare dahil) “yaşama hakkını koruma” yükümlülüğü getirmektedir. Askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ölüm olaylarında fiilin, adli (askeri) soruşturma makamlarınca “intihar” olarak nitelendirilmesi, askeri idareye Sözleşme’nin 2 nci maddesi gereği yüklenen “yaşama hakkını koruma” borcunu ortadan kaldırmamaktadır. Bu sorumluluk çerçevesinde gözetilmesi gereken en önemli ilke “herkesin yaşam hakkı yasal düzenleme yoluyla korunur” ilkesidir. AİHM. yerleşik içtihatlarında “yasal düzenleme havramı; açısından en geniş anlamıyla yorumlanması gereken bu ilke, askerlik hizmeti alanında üç evrede değerlendirilmektedir. 1. Askerliğe elverişliliğin ilk tespiti aşamasındaki sorumluluklar; a. Askerlik çağına giren yükümlülerin, askere sevk edilmeden önce, psikolojik açıdan askerlik görevini yerine getirmeye elverişli olup olmadıklarının başka bir deyişle psikolojik yeterliliklerinin ve/veya rahatsızlıklarının tespiti için erken tanı koymaya elverişli tıbbi kontrol mekanizmasını kurmak ve bu çerçevede makul sayılabilecek tüm tıbbi muayene ve tetkikleri gerçekleştirmek sorumluluğu idarenin üzerindeki ilk sorumluluktur. AİHM Kararlarında bu evrede yapılan son yoklama muayenelerinin yüzeyselliği idarenin aleyhine karine teşkil eden bir husus olarak kabul edilmektedir. -4- Aslında ülkemizdeki asker alma sisteminde, son yoklama aşamasında, yükümlülerin askerliğe elverişli olup olmadıklarının ilk tespiti, gerekli görülenlerin askeri hastaneye sağlık kurullarına sevki ile askerliğe elverişlilik durumunun tespiti öngörülmüş olmakla birlikte, intihar olaylarının sayısı, sevkten önceki kontrol sisteminin yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. b. Yükümlünün celbinden önce sağlık kuruluşlarında konmuş bir tanı, gördüğü bir tedavi varsa bu bilgilerinin sevk sırasında veya muayene sırasında askeri yetkililere ulaşımını sağlayacak (tıbbi bilgilerin gizliliği ilkesine saygılı olmak koşuluyla) merkezi bir sistemi oluşturma ve işletme sorumluluğu, idarenin başka bir sorumluluk alanını oluşturmaktadır. Bu konuda Milli Savunma Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında 02 Ağustos 1999 tarihinde bir protokol imzalanarak askere sevk edilmeden önce Sağlık Bakanlığı kurumlarında psikolojik tanı konan ve/veya tedavi olan askerliğini yapmamış vatandaşlarımızın kimlik ve hastalıklarının ilgili askerlik şubesine bildirilmesi karara bağlanmış, ancak bu protokol, pratikte uygulama alanı bulmamış, hiçbir sağlık kurulunca uygulamasına rastlanmamıştır. 2. Her türlü psikolojik rahatsızlık askerliğe elverişsizlik sonucunu doğurmamaktadır. Silah altına alınmasında engel olmadığı anlaşılarak sevk edilen yükümlülerin askere alındıktan sonraki aşamadaki yaşam hakkını korumaya yönelik sorumluluklar şu başlıklar altında sayılmaktadır. a. Askerlik hizmeti boyunca, davranış bozuklukları ve diğer psikolojik sorunların ortaya çıkmasını ve önlemesini sağlayacak düzenli ve periyodik bir muayene gözetim sisteminin kurulması sorumluluğu, 1 b. Bu sistem sayesinde tespit edilecek bulguların ve izlenmesi gereken tedavi ihtiyaçlarının doktorlar tarafından açık biçimde askeri yetkililere iletilmesi sorumluluğu; 2 c. Yükümlüye silah verilmesi gereken durumlarda yukarıda açıklanan muayene/gözetim sisteminin çok daha sıkı şartlara tabi tutulması sorumluluğu; 3 1 AİHM.nin 24470/09 Syl. Havva Dudu Albayrak hk. 21 Haziran 2011tarihli kararında, Psikolojik olarak ciddi rahatsızlıkları olduğunu söyleyen ve iki tane doktor raporuna rağmen askere alınan er Sinan Albayrak’ın iki kişiyi öldürdükten sonra intihar etmesi olayında Mahkeme, askere alınmadan önce düzgün yapılmamış olan doktor kontrolünü eleştirerek ihlal kararı vermiştir. 2 AİHM.nin 46252/99Syl. Ataman hk. 27 Nisan 2006 tarihli kararında: psikolojik sorunları olan bir askere kesinlikle silah verilmemesi gerektiğinin önemi vurgulanıyor ve yapılan soruşturmanın eksikliği eleştiriliyor. Mahkeme şöyle demiştir ;Askeri Savcı tarafından yürütülen soruşturmanın yetersizliği, Savcı'nın Ankara'da bulunan Askeri Hastane'nin psikiyatri servisi ile maktulün üstleri -5- d. Genel olarak kışlada silah ve silah depolarına ulaşımın çok daha sıkı kurallara bağlanması sorumluluğu; 4 e. Silah altındaki yükümlülere insan onuru ile bağdaşmayan kötü muamelelere karşı korumak için gerekli tedbirleri alma sorumluluğu; 5 TSK.’de anlatılan sorumluluklar kapsamında tedbir olarak birliklerde oluşturulan RDM (Rehberlik danışma merkezleri)’de yapılan mülakatlarla psikolojik sorunlu birçok yükümlünün durumu tespit edilip uzman doktorun bulunduğu merkezlere sevk edilerek, üzücü olayların önü kesilmeye çalışılmaktadır. Keza birliklerde psikolojik sorunlu personele gözetmen verilmek suretiyle (body-sistemi) sorunlu personelin 24 saat gözetim altında tutulması son yıllarda üzücü olayların azalmasında büyük katkı sağlamıştır. Bununla birlikte, intihar olaylarının diğer ordulardan sayısal ve oransal olarak fazla olması bu alandaki tedbirlerin artırılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. arasındaki iletişim kopukluğunun nedenlerini araştırmaması hususunda ortaya çıkmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak yapılacak bir araştırma, yetkili mercilerden her birinin sorumluluklarının tespit edilmesi bakımından belirleyici olabilirdi. Mikail Ataman hasta olmasına ve bunun bilinmesine rağmen silah mı verildi ?Yoksa Mikail Ataman'ın hastalığı ile ilgili askeri yetkililere yeterince detaylı bilgi verilmedi mi? 3 AİHM.nin 22427/06 Syl. Acet hk. 18 Ekim 2011tarihli kararında çok ciddi psikolojik rahatsızlıkları olan kişi askere alınmış. Hastalığı kısa sürede fark edilip ilaç tedavisi uygulanmış ancak kendisine verilen silahla intihar etmiş olması bu konuda yeterli tedbir alınmadığı gerekçesiyle ihlal kararı verilmiştir. 4 AİHM.nin 23164/09 syl Kurt hk. 22 Kasım 2011tarihli kararında: halüsinasyonlar gören er'e silah verilmemiş ama kendisini başkasının tüfeğiyle vurmuş (aslında askerin biraz rahatsız olduğu fark edilip komando yapılmamış ama Gülyazı Jandarma komutanlığına gönderilmiş); bu kararda mahkeme, böyle bir kişiye nöbet bile tutturulmaması gerektiğini ve askerden muaf tutulmasını daha doğru olacağı vurgulamıştır.Keza31149/09 Dülek 3 Kasım 2011: askerin psikolojik rahatsızlığı tespit edilmesine rağmen komando yapılmış. Rahatsızlığı fark edilip hastaneye bile gönderilmiş ama basit bir ilaç tedavisi verilip tekrar bölüğüne geri göndermişler ve asker kendini kısa sürede asmış olması ihlal sebebi sayılmıştır. 5 AİHM’nin 21899/02 Syl. Yılmaz hk. 17 Haziran 2008 tarihli kararında: bu başvuruda intihar eden er Maşallah'ın birliğine katılmadan önce psikolojik rahatsızlığının ve intihara eğiliminin olduğunu kestirecek herhangi bir ibare yer almamaktadır. Ancak, çayı fazla demli yaptı diye komutanı tarafından ciddi biçimde dövülen er Maşallah bunu kaldıramayıp intihar' etmiştir. İntihar edeceğini söyleyerek uzaklaşan er'e sakinleşmesi için yardım edeceği yere çavuş Avcıl, Maşallah'ın kendisine saldıracağı korkusuyla yakınında bulunan bir piyade tüfeğinin kurma kolunu çekerek Maşallah'a doğrultmuştur. Maşallah bu hareketin ardından intihar etmiştir. -6- Psikolojik sorunlu yükümlülerin tespitinden sonra ilgiliye silah verilmemesi, stres ortamının hakim olduğu görevlerden uzak tutulması, tedavi sürecinin takip edilmesi idareye yüklenen diğer bir sorumluluktur. İNTİHAR OLAYI MEYDANA GELDİKTEN SONRAKİ SORUMLULUK Yaşam hakkının yasal düzenleme yoluyla koruması ilkesi, ölüm olayının meydana gelmesinden sonra başka bir anlam kazanmaktadır. Ölüm olayından sonraki sorumluluğu genel olarak cezai sorumluluk ve hukuki sorumluluk (tazminat Sorumluluğu) olarak ayırmak mümkündür. 1. Cezai Sorumluluk İntihar olaylarında soruşturma makamları, bu olaya sebep olabilecek doğrudan veya dolaylı mesleki kusur ve ihmal olup olmadığı hususu ile TCK 84 md. Anlamında “intihara yönlendirme” suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığı konularında yoğunlaşmaktadırlar. Adli yargı açısından yapılan soruşturmada ihmal veya kusur tespit edilememesi veya intihara azmettiren bulunmaması halinde “Kovuşturmaya Yer Olmadığı” kararı verilmektedir. Halbuki, İdarenin hukuki sorumluluğunu tespit açısından hukuk mahkemelerinin başvurduğu temel delil de bu soruşturma makamlarının kararıdır. KYOK kararlarında hakkında ceza davası açılacak sorumlu kimse veya dava açmaya yeterli delil tespit edilemediğinden (ve intihar suç olmadığından) soruşturma sonlandırılmaktadır. Hukuk mahkemelerinde, hukuki sorumluluk tespit edilirken, idarenin yaşam hakkını yasal düzenleme yoluyla korunması konusunda yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin ayrıntılı olarak incelenmesi, ceza sorumluluğu gerektirmese bile hukuki sorumluluğu tespite yarayacak ihmal ve kusurları ortaya çıkaracak delillerin toplanması gerekmektedir. AİHM. kararlarında; askeri amirlerin bir intihar olayının oluşumundaki mesleki ihmal ve kusurlarının tespiti imkanı sağlayan ve böyle bir tespit halinde caydırıcı idari ve cezai yaptırımlar gerektiren mekanizmanın yeterince iyi işlememesi ile intihar edenin yakınlarının veya avukatlarının hadisenin oluş biçimi ve savcılık soruşturmaları ilgili verilere sağlıklı şekilde ulaşamamaları sorun olarak belirtilmektedir. 2. Hukuki Sorumluluk; T.C. Anayasası’nın 125nci maddesinin son fıkrasında “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır. Bu hükümle idare, her türlü idari faaliyetten kaynaklanan birey zararlarını ödemeyip üstlenmeyi taahhüt etmiştir. İdare faaliyetlerden kaynaklanan zararların karşılanacağı Anayasa’da düzenlenmiş olmakla birlikte bu zararın miktarının nasıl tespit edileceği veya nasıl hesaplanacağı -7- hususunda yasal boşluk doldurulmamış olup mahkeme içtihatları ile boşluk doldurulmaya çalışılmıştır. İdari bir faaliyet olduğu konusunda tartışma bulunmayan askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ve iş gücü kaybına neden olan sakatlanmalar ile yakınlarının destekten yoksun kalmasına neden olan ölüm olayları nedeni ile doğan zararların zarar gören üzerinde bırakılmayıp tüm topluma yayılması hakkaniyet gereğidir. Silâhaltında intihar edenlerin yakınları tarafından açılan destekten yoksun kalma nedeni ile uğranılan zararın tazmini istemli tam yargı davalarında; daha önce intihar edenin kendi eyleminden kaynaklanan zararın idareye yüklenemeyeceği doğrultundaki AYİM İçtihatları son yıllarda AİHM İçtihatlarının da etkisiyle zorunlu silah altına alınmanın doğurduğu hukuki sorumluluk nedeni ile tazminat verilmesi gerektiği doğrultunda değişim göstermiştir. İntihar olaylarından sonra, yakınlarının olayı hukuki boyutuyla yargıya taşıması aşamasında sözleşmenin 13 üncü maddesinde tanımlandığı şekilde etkili bir tatmin yolunun sağlanması gerekmektedir. Sözleşmenin 13. md. “Bu sözleşmede tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvuru hakkına sahiptir” ilkesiyle silah altında intihar edenlerin hakkında KYOK kararı verilenlerin büyük çoğunluğuna idari yargıda tazminat verilmemesi etkin başvuru hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir. Diğer taraftan bazı durumlarda davacılar ile avukatlarının intihar fiilinin ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini açıkça ortaya koyan belgelerle bilgilere ulaşmakta karşılaştığı sorunlar ile mahkemelerce sürelerin salt ölüm olayından başlatılarak otomatik olarak davacıların ölüm olayından haberdar olduğunun kabulü idari yargı alanındaki sorunlardan biri olarak kabul edilmektedir. ALINACAK YASAL ÖNLEMLER: Temel sorunun çözümüne yardımcı olabilecek yasal önlemler: 1) Bilgi akışı ile ilgili önlemler: a. Devlet birimleri arasındaki bilgi akışı ile ilgili bildiğimiz tek düzenleme 02 Ağustos 1999 tarihli, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 12639 sayılı genelgesiyle Valiliklere gönderilen "Psikiyatrik sorunu bulunan askerliğini yapmamış vatandaşlarımızın kimlik ve hastalıklarının Askerlik Şubelerine bildirilmesine ilişkin Protokol'dür ("Protokol"). -8- Bu Protokol gereği bildirim için "hasta, veli veya vasilerinin rızası" aranmakta, "askeri ortamda kendisinin ve bulunacağı toplumun can ve mal güvenliğini tehlikeye sokabilecek hastalar" hakkında ise bildirim hastanın rızası aranmaksızın re'sen yapılabilmektedir. Bu Protokolün ne derece etkili uygulandığı tartışmaya açık bir konudur. Anılan Protokol'ün en etkin biçimde ve yaygın olarak uygulanması sağlanmalıdır. Bu konuda Tabipler Birliği'nin hasta-hekim ilişkisinin gizliliğine yönelik eleştirileri bir engel olarak görülmemelidir. Asker adayının ruh sağlığının ve yaşamının korunmasındaki menfaat ile tıbbî gizliliğin korunmasındaki menfaat arasındaki dengeyi AİHM rahatça değerlendirebilir. Mühim olan, bu bilginin sağlık kuruluşları ve askeri idarenin içinde gizli kalmasıdır. Ayrıca, "Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkındaki Bilgi Formu" 'na gereğinden fazla güvenmek doğru değildir. Ruh sağlığı bozuk birisinden bu formu sağlıklı bir şekilde doldurması beklenemez. b. Kırsal alanda, ruhsal bir elverişsizliğin hekim tarafından tespit edildiği haller nadirdir. Bunun sebebi hem sağlık teşkilatının istenilen düzeyde olmaması hem de kültüreldir. Bu bağlamda, yükümlüden doldurması beklenen formun neredeyse hiçbir değeri olmayabilir. Kırsal alanda, yükümlülerin bilinen arızaları ile ilgili olarak muhtarların bir bildirim borcu olduğundan bahsediliyorsa da, buna ilişkin hiçbir somut örnekle karşılaşılmamıştır. Bu konuda, muhtarlara bir eğitim ve sorumluluk verilmesi gerekli gözükmektedir. 2) Son yoklama muayenesi ile ilgili önlemler: a. Mutlak surette yapılması gereken, Milli Savunma Bakanlığı'nın kendi içerisinde ruh sağlığı muayene/gözetim hizmeti verecek birimlerinin sayısını arttırması, askerlik şubelerinin bu alanda asgarî donanıma sahip kılınmasıdır. Askerlik Meclislerinde yer alan iki doktordan ya biri bu alanda uzman olmalı, ya da doktor sayısı, biri psikiyatr olmak üzere, üçe çıkarılması düşünülmelidir. b. îlk sağlık muayenesinin nasıl yapılacağına ilişkin olarak Yönetmeliğin md. 5 f. 1 hükmü şöyle bir yöntem öngörüyor : " Ruh ... durumları dikkatle gözden geçirilir ...". -9- Bunun dışında hiçbir protokol öngörülmediği gibi ruh sağlığı alanındaki herhangi bir muayene veya gözetim protokolüne atıf da yapılmamaktadır. Bu eksiklik, modern tıbbî normlar dikkate alınarak hemen giderilmeli, ruhsal muayenenin hangi tekniğe uygun olarak yapılıp hangi tetkikleri kapsaması gerektiği açıkça yazılmalıdır. Bu konuda en çarpıcı husus TSK. Sağlık Yeteneği Yönetmeliği’nin Hastalık ve Arızalar Listesi'nin B ve D dilimlerinin (askerliğe engel arızaları belirten dilimler) incelenmesiyle ortaya çıkmaktadır: B ve D dilimlerindeki arazları taşıyan kişiler duruma göre askere alınamayacağına göre, ilk muayenenin bu tip arazları teşhis etmeye de yeterli olması beklenir. Oysa B ve D dilimlerinde anılan arazlar psikiyatri alanında bilinen bütün önemli arazları kapsamakla birlikte, askerlik şubelerinde bunların teşhisine yönelik bir muayene yapılmamaktadır. c. Yine yönetmeliğin md. 5, f. 3'de şöyle bir sorun var : "Yükümlü tarafından beyan edilmeyen çeşitli hastalık ve arızaların ortaya konması veya taranması için ... İleri tetkikler yapılması gerekmez." Oysa, bazı durumlarda gerekebilmelidir. Bu hüküm ya kaldırılmalı, ya da en azından, Formun ruhsal sağlık ile ilgili kısımları doktorlar tarafından bizzat doldurulmalı ve tasdik edilmelidir. d. Hüküm söyle devam ediyor : "Yükümlülerin bu şekilde gerçekleştirilen sağlık muayenelerinde askerliğe elverişli bulunmaları, kendilerinin muayene tarihinde tam sağlıklı olduklarını göstermez ...". Bu şekilde gerçekleştirilen sağlık muayenesinin yeterliliğinin ispat etme külfeti askeri idarede olmalıdır. e. Askerlik hizmeti sırasında yükümlünün ruhsal sağlığının gözetimi de öncelikle Milli Savunma Bakanlığı'nın bu alanda hizmet verecek birimlerinin sayısını kışla seviyesinde arttırması ile mümkündür. Yasal düzenleme olarak ise, sadece "şoför olacak erlerin sağlık nitelikleri" arasında yer alan "ruhsal durum" değerlendirmesi ile ilgili esasların (Yönetmelik md. 13, f. 14, b. D (e) son), tüm yükümlüler için geçerli kılınması dahi önemli bir adım olacaktır: "Devamlı olarak ve özellikle eğitim ve öğrenim başlangıcında [şoförlüğe] ayrılmış erlerin kendilerine verilmiş göreve karşı olan tavır ve hareketleri, amirleri ve kıt'a tabipleri «tarafından dikkatli ve yakından tetkik ve takip edilerek, yetersizlik gösterenler, [şoförlük] görevinden - 10 - uzaklaştırılırlar. Beden ve ruh yeteneklerinde en küçük bir şüpheyi uyandıranlar, izleyenler tarafından bir anketle uzman tabibe gönderilirler." Bu dikkatli gözetim faaliyetinin yaygınlaştırılması ve tüm yükümlüler hakkında uygulanması, birçok üzücü olayı meydana gelmeden önleyebileceği değerlendirilmektedir. Yaşam hakkını korumaya yönelik olarak idareden beklenen diğer bir husus da, kamu görevini yürütenlerin insan hakları konusunda eğitimi ve hak ihlali niteliğindeki davranışlarda bulunacaklara caydırıcı yasal düzenlemelerin tamamlanması ve eksiksiz uygulanmasıdır. İDARENİN TAZMİN SORUMLULUĞU; T.C. Anayasasının 125 nci maddesine göre, idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu suretle idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Ancak idarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği Anayasa’da belirtilmediği için bu boşluk yargı kararları ile doldurulmaya çalışılmıştır. Yargı içtihatlarında ve öğretide; idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır ve İster hizmet kusuru isterse kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın, genel olarak idarenin tazmin borcunun doğabilmesi için bir zararın mevcudiyeti, zarara yol açan eylemin veya işlemin idareye yüklenebilir nitelikte olması ve zarar ile eylem veya işlem arasında illiyet bağının bulunması şartları aranmaktadır. Bu şartlardan birinin yokluğu idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırır. Bu nedenle ortada bir zarar yoksa veya meydana gelen zararın idari eylem ve işlemle ilgisi bulunmuyorsa, idari faaliyet zararın gerçek nedenini, illiyetini teşkil etmiyorsa, arada illiyet bağı mevcut değilse veya zarara yol açan eylem veya işlem idareye yüklenebilir nitelikte değilse, idarenin sorumluluğu ortadan kalkmaktadır. İdare hukuku alanında idarenin sorumluluğunun dayanağı önceleri hizmet kusuru iken, bu dayanak, idarenin üstlenmiş olduğu hizmetlerin artması ve karmaşık bir hal alması ile birlikte yetersiz kaldığından ve özellikle “Sosyal Devlet İlkesi”nin benimsenmesi ile birlikte Devlet (İdare) yeni hizmetler üstlendiğinden, kişilere zarar verme olasılığı da artmış ve bunun sonucunda idari davranış ile zarar arasında nedensellik bağı bulunması halinde, hizmet kusuru şartı aranmaksızın idarenin sorumlu tutulması kabul edilmiştir. Günümüzde İdare Hukukunda kusursuz sorumluluk; “Tehlike (Risk) İlkesi” ve “Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi (Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi)” olmak üzere iki ilkeye dayandırılmaktadır. - 11 - Özel Hukuktan İdare Hukukuna aktarılan “Tehlike İlkesi”, “her nimetin bir külfeti vardır” düşüncesine dayanmakta ve tehlikeli işlerle uğraşanların herhangi bir kusurları olmasa dahi, ortaya çıkan zararlı sonuçlardan sorumlu tutulmalarını öngörmektedir. “Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi (Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi)”ne gelince; İdare, kamu yararını gerçekleştirmek, toplumsal ihtiyacı karşılamak için kamu hizmeti yürütmektedir. İdarenin bu hizmetinden tüm toplum yararlanmaktadır. Ancak, tüm toplumun yararlanacağı bu hizmet, belli kişi ya da kişilerin bir külfet altına sokmuş, onları kamu yararı lehine özel bir fedakarlığa katlanmak zorunda bırakmış olabilir. İşte bu durumda, bozulan kamu külfetlerinin dağılımındaki dengenin, bir denkleştirme ile yeniden kurulması gerekmektedir. Bu denkleştirme ise; kamu yararını gerçekleştirmek maksadı ile kamu hizmetinin ifası sırasında zarara uğrayan kişi ya da kişilerin, hizmet kusuru bulunmasa dahi idarece tazmin edilmek suretiyle gerçekleştirilebilecektir. Anayasa’da “hak ve ödev “ olarak düzenlenmiş olan askerlik hizmetinin, “zorunlu “ olması nedeniyle kamu adına yürütülen bir hizmet olduğu ve bu yükümlülük süresince hizmet halinde olduğunun kabulü gereklidir. AİHM. Kararlarında da benimsendiği üzere, zorunlu silah altındaki yükümlülerin yaşam hakkını koruma sorumluluğunu idareye yüklenen temel sorumluluktur. Kışlada intihar olayları ile ilgili adli soruşturma makamlarınca yapılan soruşturmalarda, adli açıdan hakkında cezai sorumluluk gerektirecek bireysel kast veya kusuru, ihmali olan sorumluların bulunmaması, idarenin yaşam hakkını koruma sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı kabul edilmektedir. Bu nedenle AİHM, başvuranlara ait olaylarda, intihar eyleminin adli yönünden farklı olarak, yaşam hakkını korumaya yönelik savunmasını dikkate almaktadır. Yaşam hakkını korumaya yönelik sorumlulukları tam olarak yerine getirmeyen devletlerin hem sözleşmeyi ihlal etiğine hem de istem bulunması halinde tazminat ödemesine de hükmedilmektedir. - 12 - AİHM İÇTİHATLARI IŞIĞINDA ASKERİ İDARİ YARGI Hakan ABBAN*1 Hava Hâkim Yarbay AİHM’nin görev alanını, AİHS ve Ek Protokollerindeki hak ve özgürlüklerin korunması ve ihlali iddialarının incelenmesi oluşturmaktadır. AİHM, AİHS’nin amacını göz önünde tutarak, özerk yorum yoluyla AİHS ve Ek Protokollerde korunan bir hak veya özgürlüklerle ilgili olduğu ölçüde, idari uyuşmazlıkları incelemektedir. AİHM, AİHS’nin kapsadığı hak ve özgürlüklerin yorumunda, taraf devletin iç hukukunda belirlediği şekilde kendisini bağlı görmemekte, anlamı özerk yorum yaparak belirlemektedir.2 Bu noktada AİHS’de korunan hak ve özgürlüklerin, iç hukuktaki anlamları önemli olmakla birlikte, çelişki çıkması halinde, AİHS’deki anlamı ve dolayısıyla bu anlamı belirleyen AİHM içtihatlarındaki değerlendirmenin göz önünde bulundurulması gerekir. Anayasanın 90/son maddesinde; “…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.3 Böylece AİHS’de düzenlenen temel hak ve özgürlükler ile iç hukuk uygulamalarından kaynaklanan yorum farklılıklarının ortaya çıkardığı uyumsuzluklarda Sözleşme hükümleri esas alınacaktır.4 AYİM 1982 Anayasasının yüksek mahkemeler bölümünün “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” başlıklı 157’nci maddesinde düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre AYİM, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin olan işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkları ilk ve son derece mahkemesi olarak çözmekle görevlidir ve kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının özlük ve disiplin işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı, hakimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine5 göre * Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) 3’üncü Daire Raportörü 1 2 Oğuz SANCAKTAR, “AİHM Kararlarının Türk İdare Hukukuna Etkileri Konusunda Genel Gözlemler”, Amme İdaresi Dergisi, C.38, S.1, Mart 2005, s. 89. 3 07.05.2004/5170 S.K., md.7. 4 İbrahim ŞAHBAZ, “AİHS’de Kişi Özgürlük ve Güvenliği, TBB Dergisi, S.55, 2004, s.202. 5 “Askerlik hizmetinin gereklerine göre” bölümü 07.05.2010/5982 S.K.’nun 21’inci maddesiyle Anayasa metninden çıkarılmıştır. kanunla düzenleneceği ifade edilmiştir. 04.07.1972 tarihinde kabul edilen 1602 sayılı AYİM Kanunu6, 25 12.1981 tarih ve 2568 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerle bugünkü şeklini almıştır. AYİM, ülkemizde askeri idari yargısal denetimin yapıldığı ilk ve son derece merciidir. Yüksek mahkeme sıfatıyla yargısal bir faaliyet yürüten AYİM’in kuruluş ve işleyişle ilgili öncelikli değerlendirmenin AİHS’nin 6’ncı maddesinde düzenlenen “adil yargılama” ilkesi kapsamında yapılması gerekir. Sözleşmenin 6/1 maddesinde; “1. Herkes gerek medeni hak ve yükümlülükle ilgili nizalar gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.” denilmektedir. 1. KURULUŞ YÖNÜNDEN AYİM’İN DEĞERLENDİRİLMESİ: Herkesin “kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” tarafından yargılanma hakkına sahip olduğuna işaret eden “adil yargılanma hakkı”nın mahkeme, kanunilik, bağımsızlık ve tarafsızlık olarak dört koşulu ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda; AYİM’in Anayasa’nın “yargı” bölümünde düzenlenmiş olması, belli usul izleyerek ve hukuk kurallarına dayanarak karar vermesi (yargısal rol), kararlarının idare tarafından yerine getirilmek zorunda olması (adli fonksiyon) sebebiyle mahkeme koşulunun yanı sıra, yürütmenin düzenleyici tasarrufu ile değil, bir kanunla kurulması karşısında kanunilik koşulunu da sağladığı noktasında şüphe yoktur.7 Bağımsızlık ise, başka bir kişi veya organdan emir almamak ve tarafların ve özellikle yürütme organının etki alanının dışında olmak şeklinde tanımlanmaktadır. AİHM, bir mahkemenin bağımsızlığını araştırırken, üyelerinin atanma ve görevden alınma usulüne, görev süresine, üyelere emir verme yetkisine sahip bir makamın bulunup bulunmadığını araştırmaktadır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesine üyelerin atanma usulü 1982 6 26.12.1981/17556 sayılı R.G. 7 Kemal GÖZLER, Askeri Yargı Organlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Uygunluğu Sorunu, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 21-22, 1999-2000, s.79. (www.anayasa.gen.tr/gozler/askeriyargi; 01.05.2004) - 14 - Anayasasının 157 ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 7-9 maddelerinde düzenlenmiştir.8 AİHM, Hüsnü Yavuz/Türkiye davasında9, AYİM’in bağımsız bir mahkeme olup olmadığını ayrıntılı olarak irdelemiştir. Mahkeme öncelikle, AYİM'e atanan askeri hakimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili yasa hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma usulleri yönünden, askeri hakimlerin gerek idareye gerekse dava taraflarına karşı yargı bağımsızlığının katı kurallarına uyarak görevlerini icra etmelerini engelleyecek hiçbir durumun olmadığı sonucuna varmıştır. Bu sonuca ulaşırken, AYİM'de üye statüsündeki askeri hakimlerin atanmaları, yaş haddine kadar başka göreve tayin edilememeleri, hiçbir şekilde kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda olmamalarını, disipline ilişkin konuların idari makamlarca değil, AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlanmasını göz önünde bulundurmuştur. AYİM'e üye olarak atanan sınıf subayları yönünden ise; salt bunların Genelkurmay Başkanlığınca önerilen üç aday arasından seçilmesi sebebiyle bu üyelerin bağımsızlığının zedelendiğinin söylenemeyeceği, bu üyelerin nihai atama yetkisinin Cumhurbaşkanında olduğu, atandıktan sonra aynen askeri hakimler gibi anayasal güvence altında görev yaptıkları, görevleri süresince askeri veya idari yetkililerin kararı ile görevlerinden alınamadıkları, en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmalarının sağlanması ve disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları suretiyle idareye karşı bağımsızlıklarının güçlendirildiği, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye (sicil almamaları) tabi tutulmadıkları, bütün bunların bağımsızlıklarının sağlanması bakımından yeterli olduğu görüşündedir.10 AİHM tarafından, subay üyelerin bağımsızlığı konusunda yeterli güvenceler bulunduğu tespit edilmekle beraber, subay üyelerin amiri durumunda olan makamlar, genellikle iptali istenen idari işlemleri tesis eden makamlar olup, Mahkeme önünde davalı konumundadır. Genelkurmay Başkanlığının bir işleminin iptalinin istenildiği bir davada, Genelkurmay Başkanlığı tarafından mahkemeye üye olması için önerilen subay üyeler ne 8 Kemal GÖZLER, s.80. 9 Hüsnü Yavuz /Türkiye, Karar Tarihi: 22.05.2000, Başvuru No: 29870/96. 10 Gözler; subay üyelerin 4 yıllık görev süresi dolunca tekrar hiyerarşi içerisindeki görevlerine dönmeleri, kendi asıl görevlerinde tayin ve terfilerinin tamamen kendi hiyerarşik üstlerinin takdirine bağlı olması nedeniyle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görev yaptıkları sürece daha sonraki kendi asıl görevlerinde iyi yerlere tayin olmayı ve terfi etmeyi düşünen üyelerin hiyerarşik amirlerinin etkisi altında kalmasının pek muhtemel olduğu, bu görüntü içerisinde subay üyelerin bağımsız olmadıkları görüşündedir. (s.82) - 15 - kadar objektif olurlarsa olsunlar, davacılar tarafından bağımsız ve objektif olduklarının kabulü zor görünmektedir. Bu algıyı kısmen de olsa ortadan kaldırmak için subay üyelerin mahkemede görev yapmalarının alt sınırının belirlenmesi (en az 2 yıl ya da 4 yıl görev yapmak üzere seçilmesi gibi) gerektiği düşünülmektedir. Tarafsızlık kavramı, AİHM kararlarında objektif ve sübjektif olmak üzere ikiye ayrılarak incelenmektedir. Sübjektif tarafsızlık, mahkeme üyesi hakimin birey sıfatıyla kişisel tarafsızlığıdır. Objektif tarafsızlık ise, kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenim, yani hak arayanlara güven veren, tarafsız bir görünüme sahip bulunmasıdır. Hüsnü Yavuz/Türkiye kararında, AİHM AYİM'deki yargılamanın ve AYİM'in başvuranların istemleri hakkında verdiği kararın tarafsızlığını kuşkulu hale koyacak hiçbir durumun tespit edilmediği sonucuna varmıştır. Öte yandan, Şenay Aksoy (Eroğlu)/Türkiye davasında da 11, AYİM’deki askeri hakim ve subay üyelerin hakim teminatı bakımından yeterli teminata sahip olduğu, mahkemenin bağımsız ve tarafsız bir görünüm sergilediği belirtilmiştir. Ancak 1602 sayılı Kanunun 2’nci maddesi kapsamında AYİM’in organik olarak MSB Müsteşarlığına bağlı olması, Müsteşarın üyeler üzerinde sicil veya disiplin cezası ile ilgili yetkilerinin bulunmamasına rağmen, idari ve mali konularda yetkilerinin bulunması, Mahkemenin harcamalarının MSB Müsteşarı tarafından gerçekleştirilmesi, buna karşın görülen davaların önemli bir kısmında davalı tarafın MSB.lığı olması gözetildiğinde, bu görünüm ve organik bağın, objektif tarafsızlığı tartışmalı hale getirdiği ve bu durumun da ileride AİHS’nin ihlaline yol açabilecek bir içtihada sebebiyet verebileceği değerlendirilmektedir.12 2. İŞLEYİŞ YÖNÜNDEN AYİM’İN DEĞERLENDİRİLMESİ: AİHM kararları dikkate alındığında, AYİM’in yargılama yöntemi şu başlıklar halinde incelenmiştir: Gizlilik dereceli belgelerin taraflara incelettirilmesi, Başsavcılık düşüncesinin taraflara tebliği, AYİM kararlarının denetimi(temyiz), oda hapsi disiplin cezasının yargısal denetimi ve adli yardım. a. Gizlilik Dereceli Belgelerin Taraflara İncelettirilmesi AYİM’in yargılama yöntemiyle ilgili olarak; gizli belgelerin incelettirilmesi, Başsavcılık düşüncesinin taraflara tebliği, kararların denetimi (üst mahkemeye başvuru) adli yardım ve son olarak kişi özgürlüğünden yoksun bırakan disiplin yaptırımların yargısal denetiminin adil yargılama ilkesi kapsamında incelenmesidir. 11 Şenay Aksoy Eroğlu/Türkiye, KT: 03.11.2005, BN: 59741/00. 12 Kemal GÖZLER, s.83. - 16 - 1602 sayılı AYİM Kanunun 52/1 maddesinde; “Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden…” isteyebileceği düzenlemiş, değişiklik öncesinde son fıkrası; “görevli daire ve kurul veya kanunsözcüleri tarafından getirtilen ve ya idarece gönderilen gizli her türlü belge ve dosyalar… taraf vekillerine incelettirilmez.” şeklinde düzenlenmişti. Buna göre Mahkeme, idarenin “gizli” kaydıyla gönderdiği belgeleri davacıya göstermeksizin, bu belgelere istinaden kararını verebilecektir. Bu uygulamanın, Sözleşme hükümlerinin tipik bir ihlali olduğu noktasında şüphe yoktur. Hakkaniyete uygun bir yargılama için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin getirdiği bir takım şartlar vardır. Bu şartlardan en önemlisi, tarafların arasında "silahların eşitliği ilkesi"dir. Diğer bir ifadeyle, mahkeme önündeki süreçte taraflar arasında tam eşitlik olmalı ve bu eşitlik yargılama boyunca devam etmelidir. Uygulamada Milli Savunma Bakanlığı birinci cevap dilekçesinin ekinde 52’nci madde kapsamında değerlendirilmek üzere, "gizli" kaydıyla bir takım belgeleri Mahkemeye sunmakta ve bu gizli belgelere göre yaptığı işlemin hukuka uygun olduğunu ileri sürmekte, davanın reddedilmesini istemektedir. Mahkeme de, bu belgeleri davacıya tebliğ etmeden, davacıdan idarenin cevabına karşı savunma yapmasını istemektedir. Sonuçta davacı bu gizli belge ve bilgileri incelemeden, idarenin iddialarının delillerini görmeden, idarenin cevabına cevap veremez. Burada davacı, idarenin sunduğu delilleri tartışma ve çürütme imkanına sahip değildir. Dolayısıyla hakkaniyete uygun yargılamanın diğer bir şartı olan "çelişiklik ilkesi" de ihlal edilmektedir. Davacının yargılama sürecine gerçek anlamda katılımı söz konusu değildir. Öte yandan bu şekilde sözleşmesinin öngördüğü "alenilik" şartının da ihlali söz konusudur. Sonuçta, Mahkemenin kararına dayanak teşkil eden belgeler gizli kalmakta, tarafların ve kamunun bilgisi dahiline ulaşmamaktadır.13 AİHM bir kararında 14, milli güvenlik, misilleme riski altında olan tanıkları koruma, soruşturma metotlarını gizli tutma, başka bir bireyin temel haklarını veya kamu yararını koruma gibi gerekçelerle bazı belgelerin veya delillerin davacının bilgisine sunulmamasının adil yargılanma ilkesine aykırılık oluşturmayacağını, ancak böyle durumlarda dahi izlenen yargılama usulüyle sınırlanan savunma hakkının telafi edilmesi gerektiğini, ceza davalarında uygulanması gerekli olan bu usulün ağır disiplin suçlarında (memuriyetten çıkarma) da uygulanması gerektiğini belirtmektedir. 13 Feyyaz GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Göre Doğru Yargılama, A.Ü.S.B.F. İnsan Hakları Merkezi Yayınları, Ankara 1995, s.33. 14 Kahraman/Türkiye, KT:31.10.2006, BN:60366/00. - 17 - AİHM’nin ihlal kararları üzerine 1602 sayılı Kanunun 52’nci maddesinin son fıkrasında 19.06.2010 tarih ve 6000 sayılı Kanunla 15 değişiklik yapılmış ve maddeye yeni fıkralar eklenmiştir. Yapılan yasal değişiklik ile adil yargılama ilkesini karşılayacak yeni güvenceler getirilmiş, bu kapsamda; ilke olarak bütün belgelerin taraflara açık olduğu belirtildikten sonra, istisnaları sayılmış, bu istisnaların yerinde olup olmadığı konusunda ise taraflara itiraz hakkı tanınmış ve son söz Mahkemeye bırakılmıştır. b. Başsavcılık Düşüncesinin Taraflara Tebliği 1602 sayılı Kanunun 47’nci maddesi; “Dilekçeler ve savunmalar alındıktan veya cevap süreleri geçtikten sonra, dava dosyaları Genel Sekreterlikçe Başsavcılığa verilir. Başsavcılığın düşüncesi alındıktan sonra dosyalar, görevli Daire veya Daireler Kuruluna Genel Sekreterlik aracılığı ile gönderilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Mevzuatta AYİM Başsavcılık düşüncelerinin taraflara tebliğ edilmesine, tarafların düşünceye karşı beyanlarının alınmasına ilişkin düzenleme bulunmamaktadır. Yargılama usulündeki bu durumun adil yargılama ilkesini ihlal edip etmediği konusu AİHM tarafından tartışılmış ve AYİM uygulaması hakkında Dikel/Türkiye davalarında16 karara bağlanmıştır. Bu kararlarda; AYİM savcısının gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapabilmesine ve her yerden bilgi talebinde bulunabilmesine imkan tanıyan geniş yetkilere sahip olduğunu, davanın kabulü ya da reddi yönünde görüş bildirdiğini, adil yargılamanın, mahkemenin kararını etkilemek amacıyla bağımsız bir yargı görevlisi tarafından bile olsa sunulan her türlü delil ve mütalaa hakkında tarafların bilgi sahibi olmasını ve bunlarla ilgili görüş bildirmesi hakkını da içinde barındırdığını, tarafların her zaman için dosyayı inceleme hakkına sahip olmalarının yeterli güvence sağlamadığını, çünkü düşüncelerin ne zaman hazırlandığından tarafların haberdar olmadığını, tarafların dosyaya yeni bir unsur eklenip eklenmediği konusunda sürekli mahkeme kalemine gitmelerinin beklenemeyeceğini, bunun taraflara orantısız bir yük getireceğini, ayrıca düşünceye karşı diyecekleri için taraflara makul bir süre tanınması gerektiğini gerekçe göstererek, Başsavcılık düşüncesinin taraflara tebliğ edilmemesini adil yargılama ilkesinin ihlali olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla Başsavcılığın yazılı görüşünün (düşünce) taraflara tebliğine ilişkin yasal düzenlemenin öncelikle yapılması önem arz etmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Nisan 2012 tarihinde uygulama değişikliğine gidilmiştir. Yasalarda engel bir hüküm bulunmadığını 15 30.06.2010/27627 sayılı R.G. 16 Dikel/Türkiye, KT: 29.09.2009, BN: 8543/05 Arslantay/Türkiye KT: 14.12.2010, BN:9548/06. - 18 - ve aynı mahiyette değerlendiren AYİM Başkanlık Makamının direktifiyle17, 02.05.2012 tarihinden itibaren AYİM’de açılacak tüm davalarda hazırlanacak Başsavcılık düşüncesinin, taraflara tebliğ edilmesi ve savunma imkanının sağlanması yönünde olumlu bir uygulama başlatılmıştır. Direktif gereği Başsavcılık makamı tarafından yapılacak bu tebligat işleminin yerinde ve ihlali önleyici nitelikte olduğu düşünülmektedir. c. AYİM Kararlarının Denetimi(temyiz) 1982 Anayasasının 157’nci maddesine göre AYİM ilk ve son derece mahkemesidir ve kararlarına karşı başka bir mahkemeye başvurulamaz. Esasen bu durum AİHS'ne aykırılık oluşturmamaktadır. Zira Sözleşmenin 6’ncı maddesinde temyiz hakkından bahsedilmemektedir. Bu durumda AYİM'nin tek dereceli yargılama sistemi 6’ncı maddeye aykırılık teşkil etmemektedir. Ancak Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün18 2’nci maddesi; "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan sorumlu bulunan her şahıs bu sorumluluk kararını yahut mahkumiyet hükmünü daha üst derecede bir mahkemeye inceletmek hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılması, kullanabilme şartları da dahil olmak üzere kanunla düzenlenir. Bu hakkın kullanılmasına, kanunun öngördüğü hafif suçlar bakımından yada ilgilinin ilk derece en yüksek dereceli mahkeme tarafından yargılanmış olması halinde veya beraatını müteakip bu karara karşı bir kanun yoluna başvurulması üzerine sorumluluk ve mahkumiyet kararı verilmesi hallerinde istisna getirilebilir." şeklinde düzenlenmiştir. Düzenleme gereği, üst mahkemeye başvuru hakkını sağlayan dereceli yargılama sistemi ceza davalarında zorunludur. Ancak hangi uyuşmazlıkların cezai nitelikte olduğunun tespitinde ülkelerin iç hukuklarının önemi bulunmamaktadır.19 AİHM uyuşmazlığın niteliğinin değerlendirmesini kendisi yapmaktadır. Bu bağlamda ağır disiplin yaptırımlarında da ceza yargılamasındaki usulün uygulanması gerektiği yönünde kararı20 mevcuttur. Burada AYİM ile ilgili önemli bir sorun, mahkemenin kendi iç işleyişindeki karar düzeltme istemine ilişkin incelemelerde yaşanmaktadır. Düzeltilmesi istenen karar, yine uyuşmazlığı karara bağlayan heyet tarafından incelenmektedir. Bariz maddi hatalar dışında karar değişmediğinden, inceleme işlevsellikten uzak kalmaktadır. 17 AYİM Başkanlığının 27.04.2012/9000-457-12/İda.İşl.Ş. sayı ve “Başsavcılık Düşüncesinin Tebliğe Çıkarılması” konulu yazısı. 18 Türkiye 7 Nolu Protokole imza koymamıştır. 19 Feyyaz GÖLCÜKLÜ, s.20. 20 Kahraman/Türkiye, KT:31.10.2006, BN: 60366/00. - 19 - d. Oda Hapsi Disiplin Cezasının Yargısal Denetimi. Kişi özgürlüğünün, tüm özgürlüklerin temelini oluşturduğunda şüphe yoktur. Bu nedenle kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı çeşitli uluslararası sözleşmelerde önemli bir insan hakkı olarak düzenlenmiştir. AİHS’nin kişi özgürlüğünün düzenlendiği 5’nci maddesinde iki grup hükme yer verilmiştir. Bunlardan ilki, “kişi özgürlüğü ve güvenliğinin tanınması”, diğeri de “kişi özgürlüğü ve güvenliğini korumak için alınan önlemler”dir. Maddede öngörülen özgürlük kısıtlamasının içeriği bireyin fiziki yahut beden özgürlüğü hakkıdır. Düzenlemeyle gözaltına alma ve tutuklama sürelerini kısıtlayarak ve bazı şartlara bağlayarak, kişi özgürlüğünün devlet tarafından keyfi bir şekilde ihlal edilmesinin önlenmesi amaçlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile getirilen güvence sisteminin yargılama organı olan AİHS, Hollanda’ya karşı Engel ve diğerleri21 kararında askeri disiplin cezalarının niteliğini tartışmıştır. Mahkeme, Sözleşmenin yalnız sivilleri değil askerleri de kapsadığını, sözleşme kurallarının askerlere uygulanırken, askerliğin kendine has özelliklerinin göz önünde tutulması gerektiğini belirtmiştir. Mahkemeye göre askerlik hizmeti tek başına hürriyeti kısıtlayan bir durum değildir. Her devlet kendi askeri disiplinini düzenlemekte serbesttir. Dolayısıyla bir sivile uygulandığında özgürlüğü kısıtlayıcı kabul edilen bir durum askerlere uygulandığında özgürlüğün kısıtlandığı anlamına gelmeyebilir. Böyle olmakla birlikte silahlı kuvvetlerin bünyesindeki yaşamın normal sınırlarını aşan kısıtlamalar Sözleşmenin 5’nci maddesi kapsamına girer. Mahkeme, askeri disiplin yaptırımının, Sözleşmeci Devletlerin silahlı kuvvetlerdeki normal yaşam şartlarından açıkça ayrılan kısıtlama biçimini alıp almadığını tespit etmek için, tartışma konusu ceza veya tedbirin niteliği, süresi, etkileri ve uygulanma tarzı gibi çeşitli faktörleri dikkate almaktadır.22 Mahkeme'ye göre; cezayı alan personelin mesai saatleri dışında askeri tesislerde kalma zorunluluklarının bulunmasına rağmen, kilit altında tutulmamaları ve görevlerini yapmaya devam etmeleri karşısında, göz hapsi cezasının icrası özgürlükten yoksun kılmaz. Zira bu personel az veya çok askeri yaşamın rutin çalışma sistemi içinde kalmaktadır. Ancak, personelin gündüz ve gece bir odada, hiçbir görev icra etmeksizin kilit altında tutulmaları şeklinde icra edilen oda hapsi özgürlükten yoksun bırakma niteliğindedir. Bu içtihadın Türkiye ile ilgili görülen davalardaki somut sonucu olarak; AİHM, oda hapsi cezası ile cezalandırılan bir astsubayın Türkiye’ye karşı yapmış olduğu başvuruda, disiplin amiri tarafından verilen 21 gün süreli oda hapsi cezasının23, yine bir başka kararında Disiplin 21 Engel/Hollanda, KT:08.06.1976, BN:5100/71. 22 Durmuş TEZCAN-Mustafa Ruhan ERDEM-Oğuz SANCAKTAR, AİHS Işığında Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, Seçkin Yayınevi, Ankara 2004, s.209. 23 A.D/ Türkiye, KT: 22.12.2005, BN:29986/96. - 20 - Mahkemesi tarafından verilen 30 ve 45’er günlük oda hapsi cezalarının24 kişi özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir. Sonuç olarak; AİHM kararları çerçevesinde oda hapsi cezası niteliği itibariyle hürriyeti bağlayıcı bir cezadır. Göz hapsi cezası ile izinsizlik cezası ise, askerlik yaşamının olağan sınırları içerisinde kaldığı ve kişinin fiziki olarak kapatılması sonucunu doğurmadığı için hürriyeti bağlayıcı ceza kabul edilmemektedir. AİHS’nin 1’inci maddesi kapsamında Devletler, Sözleşmenin tanımlanan hak ve özgürlükleri, kendi yargı yetkisinde olan herkese tanıma yükümlülüğü altındadır. Bu haklardan etkili başvuru hakkının düzenlendiği AİHS’nin 13’üncü maddesinde; sözleşmede tanınmış hak ve özgürlükleri engellenen kişinin, engelleme resmi görevli kimselerce görevlerinin yerine getirilmesi sırasında yapılmış olsa dahi, ulusal bir makama fiilen başvuru hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Madde metnine göre, disiplin cezasına idari itiraz durumunda, itirazı inceleyen makam cezayı kaldırma yetkisine sahipse, ilk cezayı verenin denetimi ve baskısı altında değilse, yapılan idari başvuru yolu etkili bir başvuru yoludur. 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununda disiplin amirinin verdiği disiplin cezalarına karşı md.188 ve devamı maddelerde itiraz hakkı düzenlenmiş, hatta 191’inci maddede üst disiplin amirine (bazı durumlarda) müracaat olmasa dahi kendiliğinden disiplin cezasını kaldırma(veya değiştirme) yetkisini tanınmıştır. Sonuç olarak, disiplin cezalarına karşı yapılan itirazların, ilk cezayı verenin denetimi ve baskısı altında bulunmayan üst disiplin amiri tarafından incelenmesi ve cezayı kaldırma veya değiştirme yetkisi bulunması sebebiyle etkili başvuru yolu olduğu düşünülmektedir. İç hukukumuz yönünden; Anayasa’nın 38’inci maddesinde idarenin kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran müeyyide uygulayamayacağı belirtildikten sonra, “Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.” şeklindeki düzenlemeyle, TSK’nın iç düzenine yönelik olarak, kanunla düzenlenmek kaydıyla, hürriyetin kısıtlanmasına yönelik disiplin cezaları verilebilmesi mümkündür. Anayasa Mahkemesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplin amirleri tarafından rütbeli personele25 veya sivil personele26 hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesinde Anayasaya aykırılık görmemiştir. Gerekçe olarak; Anayasa koyucunun, Anayasa’nın 38’inci maddesini düzenlerken “Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni” kavramını kullandığını, burada “silahlı kuvvetler mensupları” ya 24 İrfan BAYRAK / Türkiye, KT: 03.05.2007, BN: 39429/98. 25 AYM, KT.28.06.1966, E. : 1965/42, K : 1966/30, R.G. 28.06.1967, Sy.: 12633. 26 AYM, KT.25.11.2005, E. : 2000/34, K : 2005/91, R.G. 08.11.2006, Sy.: 26340. - 21 - da dar ve teknik anlamda “askerî personel” şeklindeki kavramların tercih edilmediğini, böylece kişi hürriyetinin idare tarafından kısıtlanabilmesine izin veren istisnai düzenlemelerin kapsamına kimlerin gireceği belirlenirken “şahıslar”a değil, aksine “silahlı kuvvetlerin iç düzeni” kavramına vurgu yapıldığını, diğer bir ifadeyle Anayasanın 38’inci maddesi düzenlenirken “şahıslar” değil, “yapılan işin” esas alındığını, Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından gerekli olması halinde kanunla getirilecek istisnai hükümlerle TSK’de görevli bulunan gerek asker ve gerekse sivil personel hakkında idare tarafından kişi hürriyetini bağlayıcı yaptırımların uygulanabilmesine olanak tanıyan düzenlemelerin yapılmasında, Anayasanın 38’inci maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle Anayasaya aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. AİHS’nin “adil yargılama” başlıklı 6’ncı maddesine göre; her şahıs gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan yasal, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkına sahiptir. Buna göre, adil yargılanma hakkının, medeni hak ve yükümlülükler ile suç isnadına ilişkin konularda tanınması sebebiyle, idari işlemler ve dolayısıyla da disiplin hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar kapsam dışında kaldığı söylenebilir. Ancak AİHM, önüne gelen uyuşmazlığın “cezai yada medeni” nitelikte olup olmadığını iç hukuktan bağımsız olarak kendisi belirlemekte ve iç hukukta disiplin cezası olarak kabul edilse dahi, uyuşmazlığı “cezai veya medeni” bir uyuşmazlık olarak kabul edebilmektedir. Mahkeme’ye göre, özgürlükten mahrum bırakan cezalar, “suç isnadı” kapsamına girmekte ve incelenmektedir.27 İç hukukumuzda askeri disiplin cezalarından dolayı açılan davalarda, Sözleşme ile iç hukuk çatışmasının sonucunda, Anayasanın 90’ıncı maddesi gereği iç hukuk normlarının ihmal edilebilme ve dolayısıyla “mahkemeye başvuru hakkı” gereği disiplin cezalarına karşı yargı yolu açılması halinde, 6’ncı maddenin yargı denetimini genişletici etkisi ortaya çıkmaktadır. Konunun teknik boyutu ve mevzuatımız yönünden önemi dikkate alındığında, kişi özgürlüğü ile birlikte incelenmesi gerekmektedir. AİHS’nin “Kişi Özgürlüğü” başlıklı 5’nci maddesine göre; kişi özgürlüğünün sınırlanması ancak mahkeme kararına dayanmalıdır. Aksi takdirde özgürlüğü sınırlanan kişiye, mahkemeye başvurma hakkı tanınmaktadır. Mevzuatımızdaki oda hapsi disiplin cezası ise mahkeme kararına dayanmamakta, disiplin amirinin yetkisiyle tesis edilmiş bir idari işleme dayanmaktadır. Öte yandan 1602 sayılı AYİM Kanununun 21’inci maddesi disiplin amirleri tarafından verilen diğer disiplin cezaları ile birlikte oda hapsi disiplin cezasına karşı da yargı yolunu kapalı tutmuştur. Anayasanın 129’uncu maddesinde; disiplin cezalarının yargı denetimi dışı 27 Kemal GÖZLER, s.78. - 22 - bırakılamayacağı belirtildikten sonra, Silahlı Kuvvetler mensupları hakkındaki hükümler saklı tutulmuştur. Dolayısıyla, doğrudan disiplin kararlarına yargı yolunun kapatılması söz konusu olmadığından, ortada AİHS ile Anayasanın çatışması olmayıp, sözleşme ile kanun çatışması bulunduğu noktasında şüphe yoktur. Kanaatimizce, bu çatışmanın çözümü ise Anayasanın 90’ıncı maddesinde düzenlenmiştir. 5170 sayılı Kanunla, Anayasanın 90/5 maddesine; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” cümlesi eklenmiştir. Bu durumda temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası bir andlaşma hükmüyle, bir yasa kuralı arasında çatışma olduğunda andlaşma hükmü üstün sayılacak ve ulusal yasa kuralı ihmal edilerek uygulanmayacaktır. Esasen bu Anayasa hükmü gereği, oda hapsi disiplin cezasına karşı yargı yolunu kapatan 1602 sayılı AYİM Kanununun 21’inci maddesinin ihmal edilerek uygulanmaması ve doğrudan AİHS’nin 5’inci maddesi(4 ve 5’inci fıkraları) uygulanarak oda hapsi disiplin cezasının yargı yerince denetlenebilmesi mümkündür. Ancak bu çözüm yolunun uygulanması halinde dahi, AYİM’in mevcut oluşumu itibariyle tek dereceli bir yargı mercii olması, diğer bir deyişle kararlar kesin olup, bu karara karşı bir temyiz mekanizmasının bulunmaması sebebiyle, adil yargılanma standartları ve AİHM kararları kapsamında ihlal ortadan kalkmayacaktır. Bu noktada, oda hapsi cezasının disiplin cezaları kapsamından çıkarılması28 ya da 1602 sayılı Kanunun 21/3 maddesinde değişiklik yapılması uygun olacaktır. 1602 sayılı AYİM Kanununun 21’inci maddesi kapsamında, disiplin cezaları yargı denetimi dışında olduğundan, en uygun çözüm yolunun ise, hürriyeti bağlayıcı disiplin cezalarının yargı teminatı sunan bir makam tarafından verilmesinin (veya denetime tabi olmasını sağlayan bir mekanizmaya dahil edilmesinin) yerinde olacağı düşünülmektedir. e. Adli Yardım AİHS’nin 6/1 maddesi kapsamında, davaların “medeni hak ve yükümlülüklerine” ilişkin kararlar haklarında mahkemeye erişim hakları, 28 Halen taslak halinde bulunan ve kanunlaşmayı bekleyen Askeri Disiplin Kanunu’nda, oda hapsi cezası; “savaşta tüm personele, barışta iken Türk karasuları dışında bulunan gemilerde görev yapan personele sadece buralarda bulunduğu süre içerisinde işledikleri disiplin suçları ve disiplin tecavüzleri için on güne kadar verilebilir. Barışta alınan cezanın karasuları dışında iken infaz edilmeyen kısmı zamanaşımına uğrar. Bu cezayı alanlar cezayı belirli bir hapis odasında geçirirler. Cezalı olduğu sürece emir veremezler ve genel hizmet yapamazlar.” şeklinde düzenlenmiştir. - 23 - taraf devletlerin güvencesi altındadır. Bu konuda kullanılacak araçların seçimi devlete bırakılmıştır. 1602 sayılı AYİM Kanununun 56’ncı maddesinde, kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, birçok yargılama müessesesiyle birlikte “HUMK’nun adli yardıma ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 334 ve devamı maddelerinde düzenlenen adli yardımdan yararlanabilmek için; kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun kimselerin, iddia ve savunmalarında haklı oldukları yolunda kanaat uyandırmaları gerekmektedir. Mevzuata göre talep sahibinin bu hükümden istifa edebilmesi, yargılama masraflarının, kişisel mali durumuna oranla yüksek olması ve istem tarihindeki mevcut delil durumuna göre iddiasındaki haklılığı noktasında kuvvetli karine bulunmasına bağlıdır. Son dönemde Türkiye aleyhine çok sayıda ihlal kararı veren AİHM, adli yardım ile ilgili içtihatlarında; devletin kamu kaynaklarından sadece gerçekten ihtiyacı olan davacılara adli yardım yapmak istenmesinin meşru bir kaygı olduğuna işaret etmekle birlikte, öncelikli olarak adli makamların red gerekçelerini ayrıntılı açıklamalarına önem atfetmektedir. Bu bağlamda, dikkati çeken bir husus da, mahkemenin bir kararında29, Türk Yasama erki tarafından yürürlüğe konulan adli yardım sisteminin, yargılanabilir kişileri keyfilikten koruyacak tüm güvenceleri sunmadığı noktasında yaptığı olumsuz tespittir. Burada kastedilen, talep konusundaki incelemenin mahkemenin takdirine sunulmasına rağmen, talebin yerindeliği noktasında mahkemelerin takdirine itiraz imkanı sunulmamasıdır. Zira 6100 sayılı HMK’nın 337/2 maddesinde bu konudaki talebin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamayacağı şeklinde düzenleme mevcuttur. AİHM yine bir kararında30, talep sahiplerinin bir duruşma çerçevesinde dinlenmemeleri ve itirazlarını sunma imkanının tanınmaması sebebiyle ihlalin bulunduğunu belirtmiştir. Burada da yazılı belgeler temelinde yapılan tek bir incelemenin yanı sıra, kararın nihai olmasının ihlale yol açtığına işaret edilmiştir. AİHM bir diğer kararında 31, AİHS’nin amacının teorik ya da hayali hakları değil, gerçek ve etkili hakları korumak olduğundan, ilgili ekonomik veriler açısından, istenen mahkeme harç miktarının (1265 Euro), başvurana aşırı yük yüklediğine, muhtar tarafından başvuran adına düzenlenen fakirlik belgesinin, başvuranın maddi durumunu belirlemek için yeterli olduğuna, başvuranın bir avukat tarafından temsil edilmesinin, yargılama masraflarının tamamını karşılayacak imkanlara sahip olduğunun göstergesi olmayacağına, AYİM tarafından verilen kararın gerekçelendirilmemiş olduğuna, keza ilk derece mahkemesi tarafından 29 Açış/Türkiye, KT:01.02.2011, BN:7050/05. 30 Bek/Türkiye, KT:20.04.2010, BN:23522/05. 31 Özdemir/Türkiye, KT:20.05.2010, BN:4574/06. - 24 - yargılamanın ilk safhasında adli yardım talebinin reddedilmesinin, başvuran davasını bir mahkeme önünde görülme imkanından tamamen yoksun bıraktığına işaret edilmiştir. Yine AİHM bir kararında32, asgari ücretin 666. TL olduğu dönemde 2384TL mahkeme harcını ödeyemeyeceğini belirterek fakirliğini kanıtlayan belge sunmasına rağmen, Talebin AYİM tarafından, kararda bir sebep gösterilmeden ilgili mevzuata atıfta bulunarak reddedilmesi, davanın mahkemeye taşınma olanağını ortadan kaldırdığından, mahkemeye erişim hakkı üzerinde orantısız bir sınırlamanın söz konusu olduğunu belirterek, Sözleşme ihlalinin bulunduğuna işaret etmiştir. Sonuç itibarıyla, AİHS mahkemeye erişim hakkının etkin kullanımı için araçların seçimi ve güvence altına alınması için alınacak tedbirleri taraf devletlere bırakmakla beraber, AİHM kararlarına kapsamında, bu hakka getirilen kısıtlamalar, makul bir amaç taşıdığı ve kullanılan araç ile amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi mevcut olduğu sürece, AİHS’ne uygun düşecektir. Bu bağlamda, sınırlama mali nitelikte bile olsa hakkın kullanımını önemli oranda etkilemediği sürece sorun yoktur. Ancak bu noktadaki önemli görevin, her davanın özel olay ve koşullarına göre değerlendirme yapılması gereğinden dolayı uygulayıcılara düştüğü düşünülmektedir. Zira, adli yardım talebi özü itibarıyla, soyut kriterlere göre yapılacak bir değerlendirmeyi zaruri kılmaktadır. AİHM’nin içtihatlarına göre; davacıdan yargılama gideri adı altında talep edilen meblağ miktarının(bilhassa dava açılan yargı yeri ilk derece mahkemesiyse), davacının kişisel durumuna göre, mahkemeye erişim hakkının kullanımından alıkoymaması gerekmektedir. Bu noktada mali durumuna ilişkin olarak ibraz edeceği belge, mutlak surette gerekçeli değerlendirilmelidir. Yapılacak mali değerlendirmede, davacının avukat marifetiyle temsil edilmesi olumsuz bir kriter olarak kabul edilmemektedir. Son olarak, 6100 sayılı HMK’nun 337/2 maddesinde yapılacak değişiklikle, adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara, en az bir defaya mahsus olmak üzere itiraz imkanının tanınmasının yerinde olacağı düşünülmektedir. 32 Kıran/Türkiye, KT:10.01.2012, BN:23321/09. - 25 - - 26 - AYİM KARARLARI - 27 - - 28 - I. USUL 1. DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI -1ÖZETİ: Noksan harç ve posta pulu yatırması gerektiğine muttali olan davacının süresinde olmak üzere noksan harç ve posta pulu miktarını yatırmadığı anlaşılmakla, 1602 sayılı Kanunun 56’ncı maddesine atfen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı madde 4’üncü fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Davacı, 02 Haziran 2011 tarihinde Ümraniye Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi kaydına, 13 Haziran 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; İstanbul garnizonundan Ağrı – Doğubeyazıt garnizonuna atanma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek dava konusu atama işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı idare tarafından savunma yapılmadan önce, davacı tarafından 19 Aralık 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dilekçe ile davasından feragat ettiği ve dava dosyasının AYİM Genel Sekreterliğinin 23 Aralık 2011 tarihli yazısıyla, feragat konusunda karar verilmek üzere Dairemize gönderildiği anlaşılmaktadır. AYİM Genel Sekreterliği tarafından dava dosyası, davacının feragatı hakkında karar verilmek üzere Dairemize gönderilmiş ise de, öncelikle açılmış bir dava bulunup bulunmadığı hususunun irdelenmesi gerekmektedir. 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 56’ncı maddesindeki gönderme nedeni ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı maddesinin 4’üncü fıkrasında “Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava açılmış olması halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu Daire Başkanı veya görevlendireceği tetkik hâkimi, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.” düzenlemesi mevcuttur. Davacının 13 Haziran 2011 tarihinde kayda geçen dava dilekçesine istinaden dava açılırken harç ve posta pulu miktarının noksan yatırıldığı; bunun üzerine AYİM Genel Sekreterliği tarafından 16 Haziran 2011, 5 Ekim 2011 ve 26 Ekim 2011 tarihlerinde noksan harç ve posta pulunun yatırılması için tebligat çıkarıldığı görülmektedir. Davacı tarafından noksan harç ve posta pulu tamamlanmadığı ve 19 Aralık 2011 tarihinde kayda geçen - 31 - dilekçeyle davasından “feragat” ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekte, davacı tarafından usulüne göre açılmış bir davanın bulunmadığı, açılmış bir davanın varlığı için harç ve posta pulu miktarının önceden noksansız olarak yatırılması gerekmektedir. Bu şekilde, noksan harç ve posta pulu miktarıyla açıldığı varsayılan dava için yapılması gereken tek işlem, 1602 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi atfıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun (İYUK) 6’ncı maddesinin 4’üncü fıkrası uyarınca yapılması gereken işlemdir. Bu bağlamda, davacının “feragat” beyanını, noksan harç ve posta pulu miktarının yatırılmayacağı, dolayısıyla bu dava yolunun bilerek terk edildiği ve bu davayı açmaktan vazgeçildiği şeklinde anlamak gerekir. Başka bir anlatımla, usulüne uygun açılmamış bir davadan feragat mümkün olmadığı gibi, bu durumda yargı yeri tarafından verilecek kararın çerçevesi de, 2577 sayılı Kanunun 6/4 maddesi tarafından çizilmektedir. Zira, davacının usuli işlemini “davadan feragat” kabul etmek, dava konusu hakkında düşümüne yol açarken; açılmamış sayılması sadece bu takibin başvurusuz kılınması sonucunu doğuracaktır. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, noksan harç ve posta pulu yatırması gerektiğine muttali olan davacının süresinde olmak üzere noksan harç ve posta pulu miktarını yatırmadığı anlaşılmakla, 1602 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi atfıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 6’ncı madde 4’üncü fıkrası uyarınca DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA, kararın bir suretinin diğer tarafa da tebliğine, gereği için dosyanın Genel Sekreterliğe iadesine, 27 ARALIK 2011 tarihinde Üye Hâk.Yb. Cemil ÇELİK’in Karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Davacı 02 Haziran 2011 tarihinde Ümraniye Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine vermiş olduğu dilekçe ile İstanbul’dan Ağrı Garnizonuna yapılan atama işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir. Bu dilekçesi 13 Haziran 2011 tarihinde AYİM kayıtlarına girmiş, dosyaya esas numarası verilmiştir. Dosyanın esas numarası da 2011/1894’tür. Ancak noksan harç ve posta pulu olması nedeniyle AYİM Genel Sekreterliği tarafından davacıya eksik harcı ve posta pulunu ödemesi hususunda tebligat yapılmış, davacı ise davasından feragat ettiği yönündeki 15.12.2011 tarihli dilekçesini AYİM’e göndermiş, bu dilekçe 19 Aralık 2011 tarihinde AYİM kayıtlarına girmiştir. Çözülmesi gereken hukuki problem; bu aşamada davacının talebi hakkında feragat hükümlerinin mi yoksa davanın açılmamış sayılmasına ilişkin hükümlerin mi uygulanması gerektiğidir. Harç ve posta pulunun eksik yatması durumuyla ilgili olarak; 1602 sayılı AYİM Kanununun 39’uncu maddesinde; dilekçelerin, harç ve posta ücretleri alındıktan sonra defter kayıtlarının yapılacağı; aynı Kanunun 88’inci maddesinde; tebliğ işlemlerine ilişkin ücretlerin ilgililer tarafından peşin olarak ödeneceği belirtilmektedir. 1602 sayılı Kanunun 56’ncı maddesi atfı ile uygulanan 2577 sayılı İYUK’nun 6’ncı maddesinin 4’üncü fıkrasında da; “Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava açılmış olması halinde otuz gün içinde harcın ve ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu daire başkanı veya - 32 - görevlendirileceği tetkik hâkimi, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.” hükmü yer almaktadır. Davacının, davasından feragat etmesi halinde ise; 1602 sayılı AYİM Kanunun 56’ncı maddesi atfıyla, feragate ilişkin mülga HUMK’un 9195’inci maddeleri Askeri Yüksek İdare Mahkemesindeki davalarda da uygulanmaktaydı. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun 447/(2). maddesinde; yürürlükten kaldırılan 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamaların, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. Buna göre, yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun feragate ilişkin 307–313 maddeleri Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde de uygulanmaya başlamıştır. Anılan maddelere göre davadan feragat; iki taraftan birinin talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. Buna göre davacının davasından feragat etmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona ermektedir. Zira feragat kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını doğuran bir irade beyanıdır. Davacı hangi aşamalarda davasından feragat edebilecektir?. Kanun koyucu bu soruya da cevap vermiştir. HMK’nın 310. maddesinde; “Feragat ve kabul, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir.” denmektedir. Burada belirtilen “her zaman” tabirini, dilekçenin kayda alınmasından sonraki aşama olarak anlamak gerekir. Harç ve posta pulu eksik olsa dahi, davacının vermiş olduğu dilekçe kayda alınmış, esas numarası verilmiş ve yargılamadaki süreç başlatılmıştır. Artık bu durumda kayda giren feragat talebi üzerine, başka işlem yapılmadan, davacının bu talebinin karara bağlanması gerekir. Bu nedenle, davacının feragat dilekçesi üzerine, davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına kararı verilmesi gerekirken, feragat dilekçesinin davacının harç ve posta pulunu yatırmayacağı anlamında yorumlanarak, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini feragat müessesinin mantığıyla uyumlu bulmadığım için sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım. 27.12.2011 ÜYE Dr. Cemil ÇELİK Hâk.Yb. (AYİM.1.D.,27.12.2011; E 2011/1894, K.2011/ 1975) - 33 - 2. DİĞER MÜTEFERRİK KARARLAR -2ÖZETİ: Davacı 08.07.2011 tarihinde ve 25.07.2011 tarihinde kayda geçen dilekçeleri (davacının bu dilekçelere yönelik herhangi bir harç yatırmadığı görülmüştür) ile Genel Sekreterlik tarafından istenen 50,00 TL posta pulu ücretini 28.12.2010 tarihinde yatırdığını ve dekontunu yitirdiğini, Şubat 2011 tarihinde para alınmadığı için geri havale yapıldığını, öğrendiğinde 21.04.2011 tarihinde 50,00TL’yi tekrar havale yolu ile gönderdiğini belirterek dekont fotokopisini ekleyerek davanın açılmamış sayılması kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununda davacının talep ettiği gibi mahkeme kararının iptal edilmesine yönelik her hangi bir kanun yolu bulunmamaktadır. Bu sebeple talep hakkında bir karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Davacı 13.12.2010 tarihinde AYİM’ de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 2010 yılı sicil işleminin iptaline karar verilmesini talep ettiği posta pulu eksik yatırılarak dava açılması ve yapılan 2 tebligata rağmen bu eksikliğin giderilmemesi nedeniyle AYİM 1’inci Dairesinin 31.05.2011 gün ve 2011/938-1109 E-K sayılı ilamı ile davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, ilamın 10.06.2011 tarihinde nöbetçi astsubayına tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Davacı 08.07.2011 tarihinde ve 25.07.2011 tarihinde kayda geçen dilekçeleri (davacının bu dilekçelere yönelik herhangi bir harç yatırmadığı görülmüştür) ile Genel Sekreterlik tarafından istenen 50,00 TL posta pulu ücretini 28.12.2010 tarihinde yatırdığını ve dekontunu yitirdiğini, Şubat 2011 tarihinde para alınmadığı için geri havale yapıldığını, öğrendiğinde 21.04.2011 tarihinde 50,00TL’yi tekrar havale yolu ile gönderdiğini belirterek dekont fotokopisini ekleyerek davanın açımlamamış sayılması kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir. - 34 - AYİM Genel Sekreterliği 12.09.2011 tarihli yazısı ile talep konusunda bir karar verilmek üzere dava dosyasının Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır. 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunun 66’ncı maddesine göre, Daireler ile Daireler Kurulunca verilen kararlar hakkına bir defaya mahsus olmak üzere, ilamın tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde Kanunda belirtilen sebepler ile kararın düzeltilmesi istenebilir. 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununda davacının talep ettiği gibi mahkeme kararının iptal edilmesine yönelik her hangi bir kanun yolu bulunmamaktadır. Bu sebeple talep hakkında bir karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; TALEP HAKKINDA BİR KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 18 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 1.D, 18.10.2011; E. 2011/938, K. 2011/1109) 3. DİLEKÇE REDDİ -3ÖZETİ: Dava dilekçesi ile buna ekli evrak örneklerinin karşı taraf sayısından bir fazla (2 suret) olması gerekirken olmadığı anlaşıldığından 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 45’inci maddesinin (B) bendi ve 36’ıncı maddesi (A) bendi gereğince dilekçenin reddine karar verilmesi gerektiği. 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun, bu Mahkemede açılacak davalara ait dilekçelerin neleri kapsayacağını belirten 36 ncı maddesi; “Dilekçelerde; a) Tarafların ad ve soyadları ile sınıf ve rütbeleri, duhulü, nasbı, adresleri ve unvanları, varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları ile adresleri ve unvanları; b) Davanın konusu ve sebepleri ile dayanağı, deliller; c) Davaya konu olan idari eylem ve işlemin yazılı bildirim tarihi; - 35 - d) Tazminat davalarında uyuşmazlık konusu miktar gösterilir. Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla olur.” hükmünü amirdir. Davacının, 15.11.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesi neticesinde; dava dilekçesi ile buna ekli evrak örneklerinin karşı taraf sayısından bir fazla (2 suret) olması gerekirken olmadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla;1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 45 nci maddesinin (B) bendi ve 36 ncı maddesi (A) bendi gereğince, (30) gün içinde dava açılmak şartıyla DİLEKÇENİN REDDİNE, dilekçe ve eklerinin İADESİNE, peşin harç alındığından noksanlar tamamlanarak yeni bir dava dilekçesi verildiği takdirde HARÇ ALINMAMASINA, 30 KASIM 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. (AYİM 2.D., 30.11.2011; E. 2011/1488, K. 2011/1431) 4.FERAGAT -4ÖZETİ: Davacının davasından feragat etmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona erer. Zira, feragat kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını doğuran bir irade beyanıdır. Davacı, 30 Mayıs 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; 2007 yılında Harp Okulundan mezun olduğunu, 2007 – 2008 yılları arasında sınıf okulunda, 2008 – 2009 yılları arasında İzmir Foça J.Komd.Okl.K.lığı ve Gaziantep İl J.K.lığı emrinde görev yaptığını, 2009 yılı genel atamalarıyla 5’inci dereceli garnizon olan Hakkari Çukurca Hakantepe Sınır Bl.Mrk. Sınır Tk.K. vekili olarak atandığını, 22 Şubat 2010 tarihinde Helikopter Subay Temel Kursuna başladığını, 26 Ağustos 2010 tarihinde Ankara J.Hv.Grp.K.lığı emrine katıldığını, 17 Ocak 2011 tarihinde Helikopter Subay Temel Kursunu bitirdiğini, evleneceği kişinin Ankara’da Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde Fizyoterapist olarak görev yaptığını, evlenmek için tarih aldığını ve Eryaman’da ev tuttuğunu, Ankara garnizonunda bir yıl bile kalmadan Aydın garnizonuna atamasının yapılmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek dava konusu atama işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulması yönündeki talebi, AYİM 1’inci Dairesinin 07 Haziran 2011 gün ve Gensek No:2011/2448, Esas No:2011/1027 sayılı kararıyla reddedilmiştir. - 36 - Davacı, 21 Ekim 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dilekçesinde dava konusu atama işleminden feragat ettiğini açıkça belirtmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (HMK) 447/(2) maddesinde, yürürlükten kaldırılan 18 Haziran 1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamaların, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı düzenleme altına alınmıştır. Bu bağlamda, 1602 sayılı AYİM Kanununun 56’ncı maddesi atfıyla davadan feragatla ilgili uygulanacak hükümler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 307 – 312’nci maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan yasal düzenlemelere göre davadan feragat; iki taraftan birinin (davasının) netice-i talebinden vazgeçmesidir. Davasından vazgeçen davacı, bununla dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan (talepten) vazgeçmektedir. Davacının davasından feragat etmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona erer. Zira, feragat kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını doğuran bir irade beyanıdır. Ayrıca, hüküm kesinleşinceye kadar davadan feragat edilmesi mümkündür. Bu bağlamda davacının açık ve şartsız bir şekilde usulüne uygun olarak davasından feragat ettiği açıktır. Açıklanan nedenlerle; Davacının davasından feragat etmesi nedeniyle DAVANIN ESASI HAKKINDA BİR KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 01 KASIM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.1.D.,01.11.2011; E 2011/1027, K. 2011/1697) - 37 - 5. GÖREV -5ÖZETİ: Davacının 1602 sayılı Kanunun 20’nci maddesi kapsamında asker kişi olduğu, ancak dava konusu YÖK’ün sağlık kurumları işletmeciliği bilim dalında görülen yüksek lisans öğreniminin hemşirelikte bir üst öğrenim olarak sayılmaması kararına ilişkin işlemi ile buna bağlı intibak işleminin askeri hizmete ilişkin olmadığı, dolayısıyla davanın görev ve çözüm yönünden AYİM’de değil Genel İdari Yargı Yeri’nde görülmesinin uygun olduğu, bu nedenle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği. Davacının, 23.08.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Kütahya Asker Hastanesi Başhemşireliği emrinde klinik ve poliklinik hemşiresi olarak yapmakta iken 30.07.2010 tarihinde Ahmet Yesevi Üniversitesi Sağlık Kurumları İşletmeciliği dalında yüksek lisans öğrenimini tamamladığını, müteakiben özlük hakları ve sair maddi haklarının tadili için komutanlığa müracaat ettiğini, bu müracaatı üzerine kademe ilerlemesinin 5’inci derece 2’nci kademeden, 5’inci derece 3’üncü kademeye yapıldığını, ancak yüksek lisans eğitiminin, hemşirelikte üst öğrenim olup olmadığına cevap verilmediğini, hatta üst öğrenim olarak kabul edilmesi durumunda alacağı yan ödeme ve tazminat ödemeleri hakkında da bir açıklama yapılmadığını, bunun üzerine 05.01.2011 tarihinde yazılı olarak Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığına müracaat ettiğini, bu müracaatı neticesinde kendisine 13.01.2011 tarihli yazı ile söz konusu yüksek lisans öğreniminin hemşirelikte bir üst öğrenim sayılmadığına karar verildiğinin bildirildiğini, bunun üzerine de davacının YÖK’ün sağlık kurumları işletmeciliği bilim dalında görülen yüksek lisans öğreniminin hemşirelikte bir üst öğrenim olarak sayılmaması kararına ilişkin işlemin iptal edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyası AYİM Genel Sekreterliğinin 17 Ekim 2011 gün ve GENSEK:2011/3879 İda.İşl.Md. sayılı yazısı ile dava konusunun AYİM’in görevine girmemesi ve dilekçe ile buna ekli evrak örneğinin karşı taraf sayısından bir fazla (3 suret) olmamasından bahisle ve bu hususta bir karar verilmek üzere AYİM 2’nci Dairesine gönderilmiştir. - 38 - 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununa göre, davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı ilk inceleme sırasında davanın esasına girilmeden incelenecek hususlar arasında sayılmıştır. Zira görev kamu düzeni ile ilgili olup davanın her safhasında dikkate alınması hukuk alanında ihtilafsız kabul edilen bir keyfiyettir. Bu nedenle işin esasına girilmeden davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı hususu incelenmiştir. Anayasanın, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevleri, üyelerinin seçimi ve özlük hakları, kuruluşu, işleyişi ile yargılama usullerine ilişkin 157’nci maddesinde “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimi yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” hükmü bulunmaktadır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevlerini belirleyen, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 2508 sayılı Kanunla değişik 20’nci maddesinde, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda, ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz. Bu kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlardır” hükmü, aynı kanunun idari davalar ve yargı yetkisinin sınırı başlığı taşıyan 21 nci maddesinde de, 20 nci madde de belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlemi ve eylemden dolayı açılacak iptal ve tam yargı davalarının doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde çözümlenip karar bağlanacağı hükmü yer almaktadır. Anayasanın ve 1602 sayılı Kanunun bu hükümleri karşısında bir davaya Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde bakılabilmesi için; 1. İdari işlemin bir asker kişi göz önünde tutularak tesis edilmesi veya idari eylemin bir asker kişiye yönelmiş olması, yahut uyuşmazlığın askerlik yükümlülüğünden doğmuş olması, 2. Dava konusu idari işlem ve eylemin askeri hizmete ilişkin bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması gerekir. Kütahya Asker Hastanesinde sivil memur hemşire olarak görev yapmakta olan davacının asker şahıs olduğu hususunda herhangi bir tereddüt yoktur. Burada açıklığa kavuşturulması gereken husus dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin olup olmadığıdır. - 39 - Kuruluş Kanunu gerekçesinde de belirtildiği üzere, asker kişinin statü bakımından farklı konumu, askeri hizmetin kendine özgü kurallarla yürütülmesi ve bu nedenle asker kişiyi ilgilendiren, askeri hizmete ilişkin idari işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin, söz konusu statü farklılığını ve askerlik mesleğinin değişik yapı ve koşullarını bilen, bu koşulların içinde yaşayan uzman bir kuruluş tarafından yapılması amaçlanmıştır. Anayasada ve Mahkemenin kuruluş kanununda asker kişileri ilgilendiren ve askeri makamlarca tesis edilen tüm işlemler değil de yalnızca askeri hizmete ilişkin olanlardan söz edilmesinin anlamlı olduğu açıktır. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında, Devlet Memurları Kanununda statüleri belirlenmiş olan personel hakkında Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli olsalar bile askeri hizmete ilişkin işlem tesisinin istisnai ve oldukça sınırlı sayıda olduğu sonucuna varılacaktır. Çünkü, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının statülerini belirleyen 926 Sayılı Kanunun kapsamını belirleyen 1’inci maddesi bu kanunun subaylar, astsubaylar, Harp Okulları, Fakülteler, Yüksek Okullar ve Astsubay Okullarında öğrenim yapan öğrenciler hakkında uygulanacağını, TSK’nde görevli sivil kişilerin kendi özel kanunlarına tabi olduklarını açıklıkla belirtmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, askeri hizmetin ve askerlerin tanımını yapan, hizmetin yürütülme koşullarını tüm mesleklerden farklı bir konumda düzenleyen, askerlere özgü disiplin ve hiyerarşi esaslarını saptayan 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 1, 2 ve 3’üncü maddeleri de keza sivil memurları kapsam dışı bırakmaktadır. Bu nedenledir ki, sivil memurlar hakkındaki idari işlemler istisna olarak “askeri hizmete ilişkinlik” vasfı taşırlar. Keza, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun TSK’nde görevli memurlara uygulanmayacak maddeleri belirleyen 232’nci maddesi bu kapsamda yalnızca çalışma saatleri hakkındaki 99’uncu, günlük çalışma saatlerinin tespiti hakkındaki 100’üncü, günün 24 saatinde devamlılık gösteren hizmette çalışma saat ve usulünün tespiti hakkındaki 101’inci, fazla çalışma ücreti hakkındaki 178’inci ve görevden uzaklaştırmaya yetkilileri belirleyen 138’inci maddeleri saymakta, davaya konu uyuşmazlığa ilişkin herhangi bir ayrık hüküm içermemektedir. Öğretide ve Uyuşmazlık Mahkemesi ile AYİM içtihatlarında genel kabul gören görüşe göre; idari işlemin görevli yargı yerinin tespiti yönünden “askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise, bu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğu kabul edilmelidir. Daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemler; idarece bir asker kişinin askeri yeterlik ve yetenekleri, tutum ve davranışları, askeri geçmişi, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevleri, askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural gerek ve gelenekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemlerdir. - 40 - Bu kapsamda bir işlem Askeri makamlarca asker şahıslar hakkında tesis edilmiş olsa bile, bu işlemin askeri makamlar dışındaki bir başka kamu kurum ya da kuruluşunca kendi personeli hakkında tesis edilmiş olan işlemden nitelik yönünden herhangi bir farkı bulunmuyorsa, bu işlem askeri hizmete ilişkin bir işlem olmayıp, bu işleme ilişkin davaların görüm ve çözüm yerinin de AYİM değil genel idari yargı yeri olması gerekir. Başka bir anlatımla bir idari işlemin askeri hizmete ilişkin olabilmesi ve yargısal denetiminin AYİM’de yapılabilmesi için, işlemin yargısal denetiminde askerlik mesleğinin gereklerini yakından bilmenin önem taşıması gerekmektedir. Açılan iptal davasında, asker kişi hakkında tesis edilen işlemden doğan dava ve onun çözümüyle varılacak sonuç ile, aynı durumdaki sivil kişi hakkında aynı işlemden doğan dava ve onun çözümüyle varılacak sonucun farklı olmaması halinde davanın çözüm yeri AYİM değil Genel İdari Yargıdır. Davaya konu uyuşmazlık, davacının 2010 yılında bitirdiği İşletme lisans programının, üst öğretim olarak kabul edilip edilmeyeceği ve buna bağlı olarak davacının intibakının yapılıp yapılmayacağı hususudur. Bu yönüyle sorun sadece TSK.da görevli ve durumları davacı gibi olan personelle sınırlı olmayıp Kanunda 657 sayılı Kanun kapsamında görev yapan ve davacıyla aynı durumda olan personelin tamamını ilgilendirmektedir. Davanın çözümünde ne davacının 1602 sayılı Kanunun 20’nci maddesi uyarınca asker kişi sayılmasının, ne de görev ve hizmet yerinin TSK kadrolarında yer almasının en ufak bir etki ve önemi yoktur. Kamu’da 657 sayılı Kanun kapsamında görev yapan ve davacıyla aynı konumda olan personelin üst öğreniminin kabulü ile üst öğrenim nedeniyle intibak işlemleri hangi esas, usul ve mülahazalara göre takdir ve tespit edilmiş ise, davacı ve davaya konu ettiği uyuşmazlık da aynı esas, usul ve mülahazalara göre takdir ve tespit edilecektir. Bir diğer deyişle uyuşmazlıkla ilgili uygulanacak kuralın öngörülmesinde, askeri hizmetin gereklilikleri hiç mi hiç gözetilmeyecektir. Tüm bu sebeplerle davacının 1602 sayılı Kanunun 20’nci maddesi kapsamında asker kişi olduğu, ancak dava konusu YÖK’ün sağlık kurumları işletmeciliği bilim dalında görülen yüksek lisans öğreniminin hemşirelikte bir üst öğrenim olarak sayılmaması kararına ilişkin işlemi ile buna bağlı intibak işleminin askeri hizmete ilişkin olmadığı, dolayısıyla davanın görev ve çözüm yönünden AYİM’de değil Genel İdari Yargı Yeri’nde görülmesinin uygun olduğu, bu nedenle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. - 41 - Açıklanan nedenlerle ; Davanın GÖREV YÖNÜNDEN REDDİNE, 19 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2.D., 19.10.2011; E. 2011/1342/84, K. 2011/1289) 6. KARAR DÜZELTME -6ÖZETİ: Davacı vekilince cevap layihasında duruşma isteminde bulunulduğundan, davanın duruşmalı görülmesi gerektiği, duruşma yapılmaksızın yargılamanın sonuçlandırılmasının, 1602 sayılı AYİM Kanunun 48’inci maddesine ayıkırlık oluşturduğu değerlendirilmekle, davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ve duruşma günü verilmesi cihetine gidilmiştir. Davacı vekili, 09 Mayıs 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen karar düzeltme istemini içeren dilekçesinde özetle; savunmanın dayanağı olarak gösterilen belgelerin ayrı bir yazı ekinde mahkemeye gönderildiğini, ancak kendilerine tebliğ edilmediğini, 20 Ağustos 2010 tarihli cevaba cevap layihasında yargılamanın duruşmalı yapılmasını istediklerini, ancak duruşma yapılmadan karar verildiğini, ayrıca dava konusu atama işleminin kadro rütbesi yönünden değil, dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesinde belirttikleri sebeplerle de hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın düzeltilmesini talep etmiştir. 1602 Sayılı AYİM Kanununun 66’ncı maddesinde; “a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda karşılanmamış olması. –b) Bir ilamda birbirine aykırı hükümler bulunması. –c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması” sebeplerinin varlığı halinde karar düzeltmenin talep edilebileceği belirtilmiştir. Davacı vekili tarafından 20 Ağustos 2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde kayda geçen cevaba cevap layihasında duruşma isteminde bulunulduğu, ancak yargılamanın sehven duruşma günü verilmeksizin ve duruşma yapılmaksızın sonuçlandırıldığı, 1602 sayılı AYİM Kanununun “Duruşma” başlıklı 48’inci maddesinin, ikinci fıkrasında; iptal davalarında ve miktarı ikiyüzbin lirayı aşan tam yargı davalarında - 42 - taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılmasının öngörüldüğü ve üçüncü fıkrasında da; duruşma isteminin, dava dilekçesi ve cevap layihalarında istenebileceğinin öngörüldüğü, iptal davası niteliğindeki işbu davada da davacı vekilince cevap layihasında duruşma isteminde bulunulduğundan, davanın duruşmalı görülmesi gerektiği, duruşma yapılmaksızın yargılamanın sonuçlandırılmasının, yukarıda belirtilen 1602 sayılı AYİM Kanunun 48’inci maddesine ayıkırlık oluşturduğu değerlendirilmekle, davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ve duruşma günü verilmesi cihetine gidilmiştir. Davacı ve vekili, 26 Mayıs 2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dava ve cevaba cevap dilekçelerinde özetle; 1998 yılında subay nasbedildiğini, 31.12.1998 -11.08.2002 tarihleri arasında ERZURUM/MSB. İnşaat Emlak Bölge Başkanlığında görev yaptıktan sonra 2002 yılı genel atamaları ile ANKARA/MSB. İnş. Eml. ve NATO Güv. Yatırımları D.Bşk.lığına atandırıldığını, 12.08.2002 tarihinde başladığı bu görevde 18.09.2004, 24.06.2005 ve son olarak 18.05.2009 tarihinde 3 kez intibak ataması gördüğünü, 2010 yılı genel atamalarına esas olmak üzere doldurduğu atama istek formunda; İstanbul, Eskişehir, İzmit, Balıkesir ve Çorlu garnizonlarına atanmak isteğini belirttiğini, ancak 2010 yılı genel atamaları ile Diyarbakır / MSB.İnş. Eml.Blg.Bşk.Ş.Ş.Md.(Ş.Md.) kadrosuna atandırıldığını, tesis edilen bu atama işleminin hukuka aykırı olduğunu, kendisi ile birlikte 4 mühendis için kadro ve görevlerin kritik olması, görevin icrasının tecrübe ve süreklilik arz etmesi nedeniyle MSB.lığı tarafından 1 yıl daha karargahta görev yapmaları yönünde olumlu kanaat bildirildiğini ve K.K.K.lığına atama erteleme teklifinde bulunulduğunu, 1998 -2002 yılları arasında Erzurum garnizonunda görev yaptığını, 2006 yılından önce bu garnizonun 2 nci Bölge Garnizonu olduğunu, 2006 yılından sonra 3 ncü derece garnizona çevrildiğini, 2006 yılında K.K.K.lığınca yapılan düzenleme ile garnizonların 5 ayrı dereceye göre sınıflandırılması neticesinde mühendis sınıfı personel için 4’üncü ve 5’inci derece garnizonda herhangi bir kadro bulunmadığından 2006 yılından sonra personelin sıralı garnizon hizmet görevi yapma imkanının ortadan kalktığını, mühendis sınıfı personel için en elverişsiz şartlara sahip bölge olarak 3’üncü derece garnizonlar bulunduğunu, bu nedenle daha önce 3’üncü derece garnizonda görev yapmasına ve emsallerinin henüz 3’üncü derece garnizonda görev yapmamalarına rağmen dava konusu atama işlemi ile ikinci kez 3’üncü derece garnizon statüsünde olan Diyarbakır garnizonuna atandırıldığını, 2010 yılı genel atamalarından önce K.K.K.lığının 19.04.2010 gün ve PER: : 3160-20668-10/Per.Pl. ve Ynt.D.Kdr. ve Anlz.Ş. (3.7) (123780) sayılı ve “Kadro Düzenlemesi” konulu yazısı ile atandığı kadronun rütbesinin; “yarbay” rütbesinden “binbaşı” rütbesine düşürüldüğünü, kendisinin 2007 yılında yüzbaşı rütbesine nasbedildiğini ve 3 yıl sonra (2013 yılında) binbaşı rütbesine terfi edeceğini, bu nedenle 3’üncü derece garnizonda daha önce hizmeti bulunmayan binbaşılar var iken kendisinin söz konusu kadroya atandırılmasının hukuka aykırı olduğunu, 1994 neşetli subaylardan - 43 - Müh.Bnb….., Müh.Bnb….., Müh.Bnb….1995 neşetli subaylardan Müh.Yzb. …, 1996 neşetli subaylardan Müh.Yzb…., Müh.Yzb…., Müh.Yzb….., 1997 neşetli subaylardan Müh.Yzb…., Müh.Yzb…., 1998 neşetli subaylardan Müh.Yzb…., Müh.Yzb. …ve 1999 neşetli subaylardan Müh.Yzb….’ın 3’üncü derece garnizon hizmeti bulunmadığını, 2000 neşetli subaylardan Müh.Yzb….’in 2001 yılında ilk atamasının yapıldığı Ankara MSB. İnş.Eml. ve NATO Güvenlik Yatırımları Dairesi Başkanlığındaki görevini 9 yıldır sürdürmekte olduğunu, MSB.lığı tarafından kendisi ile birlikte bu personelin de kadro ve görevinin kritik olması, görevin icrasının tecrübe ve süreklilik arz etmesi nedeniyle 1 yıl daha karargahta görev yapması yönünde olumlu kanaat bildirilerek K.K.K.lığına atama erteleme teklifinde bulunulduğunu, 2010 yılı genel atamalarında atama görmeyen bu personelin 1 nci derece garnizon hizmeti dışında herhangi bir garnizon hizmetinin bulunmadığını, saymış olduğu bu personellerin 3’üncü derece garnizon hizmeti bulunmamasına rağmen 3’üncü derece garnizona atanmayıp, daha önce 3’üncü dereceli garnizonda görev yapmış olan kendisinin tekrardan 3’üncü derece garnizona atandırılmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yürütmenin durdurulması yönündeki talebin Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1’inci Dairesinin 29 Haziran 2010 gün ve Gensek Nu:2010/2184, Esas Nu: 2010/626 sayılı kararıyla yeniden yürütmenin durdurulması talebinin ise Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Nöb. Dairesinin 27 Ağustos 2010 gün ve Gensek Nu: 2010/2184, Esas Nu: 2010/330 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; 19982002 yılları arasında Erzurum garnizonunda ve 2002-2010 yılları arasında da Ankara garnizonunda görev yapan ve Ankara garnizonunda 8 yıllık garnizon hizmet süresini 2010 yılında tamamlayan davacının, 2010 yılı genel atamaları ile Diyarbakır /MSB. İnş. Eml. Blg. Bşk. İnş.Ş.Ş.Md. kadrosuna atandırılması üzerine, atama işleminin iptali istemiyle işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunun 118’inci maddesinde; “Subay ve astsubayların atama ve yer değiştirmelerinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, sosyal, iklim ve ulaşım durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önünde tutularak tespit edilen bölge ve garnizonlara –(a) meslek programları, meslek içi ve kadro ihtiyacı-(b) Sağlık durumu -(c) İdari, asayiş ve zaruri sebepler –(d) istekte bulunduğu yerler” dikkate alınarak sıra ile yapılacağı belirtilmektedir. Aynı Kanunun 119’uncu maddesi de; “Yukarıdaki maddede yazılı esaslar dâhilinde bölge ve garnizonların tespiti, bölgelerin ve garnizonların - 44 - değişen şartlara göre yeniden tespiti, buralarda kalma süreleri, atanma ve yer değiştirmelerde dikkate alınacak sair hususlar Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca hazırlanacak yönetmelik ile tespit edilir.” şeklinde düzenlenmiştir. 926 sayılı TSK Personel Kanunun 119’uncu maddesi uyarınca çıkarılan ve 01 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin (18 Aralık 2005 tarih ve 26027 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır) 14’üncü maddesinde; "Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır. a) Meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, b) Kadro ihtiyaçları, c) Kıta hizmeti zorunluluğu, ç) Terfi durumu, d) Sınıf, branş ve ihtisasları, e) Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, f) İdari, asayiş ve zaruri sebepler, g) Personelin atanma isteğinde belirttiği yerler. Subay ve astsubaylar, kendileriyle eşlerinin memleketleri ve daimi ikametgahlarının bulunduğu garnizonlar dahilinde, mümkün olduğu kadar, sıkıyönetim hizmetleri, sosyal tesis (orduevi, özel eğitim merkezi, askerî gazino, ve benzeri), levazım amirlikleri, ihale / muayene ve kabul komisyon üyelikleri, inşaat-emlak, asker alma ile jandarma (eğitim görevleri hariç) ve sahil güvenlik hizmetleri gibi halkla doğrudan ilişkili görevler veya mal ve hizmet alımı ile ilgili görevlere verilmez veya atandırılmazlar. Ancak, son genel nüfus sayımına göre büyükşehir belediye/belediye hudutları içindeki nüfusu 500.000'i aşan yerler için bu fıkra hükmü uygulanmaz.” hükmü mevcuttur. Aynı Yönetmeliğin 5’inci maddesinde; “Atamalarda kadro görev yerinin özellikleri esas alınır. Bu Yönetmelikte ve bu Yönetmeliğe dayalı olarak çıkarılan Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı atama yönergelerinde gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kadrosu olmayan bir görev yerine atama yapılmaz. Barışta kıta, karargâh ve kurumlara kadrolarda belirtilen rütbelerden ast rütbe ile asil olarak kimse atanamaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlıklı 6’ncı maddesinde; “Subay ve astsubaylar; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hizmet ihtiyacı esas alınarak ve bu Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulurlar.” hükmüne, yer verilmiştir. Yönetmeliğin “Atamada planlı değişim ilkesi” başlıklı 7’nci maddesi; “Subayların atanmaları, bu Yönetmelik esaslarını ve meslek programlarının maksadını gerçekleştirecek şekilde hazırlanmış sınıf/branş/ihtisas, mesleki - 45 - gelişim plan / paternlerine uygun olarak, atamada planlı değişimi sağlayacak şekilde yapılır “ hükmünü içermektedir. Davacı ve vekili tarafından atama işleminin hukuka aykırı olduğu yönünde ileri sürülen hususların tek terk irdelenmesi gerekmektedir. Davacı, 2010 yılı genel atamalarına esas olmak üzere doldurduğu atama istek formunda İstanbul, Eskişehir, İzmit, Balıkesir ve Çorlu garnizonlarını tercihte bulunduğunu, ancak dava konusu atama işlemi ile tercihleri dışında Diyarbakır garnizonuna atandırıldığını öne sürmüş ise de; bilindiği üzere, 926 sayılı TSK Personel Kanununun 118’nci maddesinde ve Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde “personelin atanma isteğinde belirttiği yerler”; atamalarda dikkate alınacak bir kriter olmakla birlikte, tek başına veya diğer atama kriterlerine göre öncelikle dikkate alınması gereken bir kriter olmayıp, diğer atama kriterleri ile birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir kriterdir. Öte yandan atama kriterlerinden birisi de “kadro ihtiyaçları”dır. Diyarbakır MSB. İnşaat Emlak Bölge Başkanlığı İnşaat Şube Müdürlüğü Şube Müdürü kadro ihtiyacının giderilmesi maksadıyla davacının sınıf ve branşı nazara alınarak hizmet ihtiyacı bulunan söz konusu kadro görev yerine atanması nedeniyle davacı tercihlerine atandırılamamıştır. Bu nedenle davacının tercihte bulunduğu garnizonlardan birisine atandırılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı değerlendirilmiştir. Davacı, daha önce 1998-2002 yılları arasında Erzurum garnizonunda görev yaptığını, 2006 yılından itibaren bu garnizonunun 3’üncü dereceli garnizon statüsüne alındığını, 2006 yılında garnizon derecelerinin sınıflandırılması neticesinde mühendis sınıfı personel için 4’üncü ve 5’inci derece garnizonlarda herhangi bir kadro bulunmadığından 2006 yılından sonra mühendis sınıfı personelin sıralı hizmet garnizonunda görev yapma imkanının kalmadığını, bu nedenle Erzurum garnizonunda 1998-2002 yılları arasında yaptığı görevin 3’ncü dereceli garnizon hizmeti olarak sayılması gerektiğini, buna göre daha önce 3’üncü dereceli Erzurum garnizonunda görev yapmasına rağmen dava konusu atama işlemi ile tekrardan 3 ncü dereceli garnizona (Diyarbakır garnizonuna) atandırılmasının hukuka aykırı olduğunu öne sürmüş ise de; Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi; “Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce 2’nci bölge garnizonu iken bir tarihten sonra Sıralı Hizmet Garnizonları arasında yer almayan ve garnizon hizmet süresi artan veya değişmeyen garnizonlarda bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte görev yapan personel eski garnizon hizmet süresine tabidir. Bu personel görev süresi sonunda sıralı hizmet garnizonu görevini yapmış kabul edilir.” hükmü ile aynı Yönetmeliğin Geçici 4’üncü maddesi; “Personel, geçmişte yaptığı 2’nci bölge hizmet sayısı, sırası ve varsa müktesebi, Sıralı Hizmet Garnizonu sayısı, sırası ve müktesebi olarak 15 Temmuz 2006 tarihinden sonra da kullanır. Bu Yönetmelik yürürlüğe girmesinden sonra, - 46 - Geçici 2’nci maddede belirtilen durumlar dışında personelin daha önceki yıllarda yaptığı görevlerine yönelik olarak, garnizonların yeni hizmet süreleri ve statüleri esas alınarak geriye dönük bir hak doğurmaz.” hükmü nazara alındığında; davacının 1998-2002 yılları arasında Erzurum garnizonunda yaptığı görevin 1’inci sıralı hizmet garnizonu görevi olduğu, davacının iddia ettiği gibi bu garnizonundaki hizmetinin 3’üncü derece garnizon hizmeti olarak kabul edilemeyeceği, diğer yandan mühendis sınıfı personel için 2006 yılından sonra sıralı hizmet garnizonlarında (4’üncü ve 5’inci dereceli garnizonlarda) kadro görev yeri bulunmamasının da davacının 1998 -2002 yılları arasında Erzurum garnizonundaki hizmetinin 3’üncü dereceli garnizon hizmeti olarak kabul edilmesini gerektirmeyeceği gibi hizmet ihtiyacına binaen sıralı hizmet garnizonlarında mühendis sınıfı personel için ileriki yıllarda idarece kadro ihdasının imkan dahilinde bulunduğu, bu takdirde davacının 1’inci sıralı hizmet garnizonu görevinin idarece nazara alınacağı, belirtilen nedenlerle davacının 1998-2002 yılları arasında Erzurum garnizonundaki hizmetinin 3’üncü dereceli garnizon hizmeti olarak kabul edilemeyeceğinden, safahatında sıralı hizmet garnizonu ve 1’inci dereceli garnizon hizmeti bulunan, 3’üncü dereceli garnizon hizmeti bulunmayan davacı hakkında tesis edilen dava konusu atama işleminde bu açıdan da hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı, Müh.Bnb…. (1994-Yd.14), Müh.Bnb…. (1994-4), Müh.Bnb…. (1994-Yd.9), Müh.Yzb… (1995-1), Müh.Yzb.… (1996-3), Müh.Yzb…. (1996-3), Müh.Yzb…. (1996-2), Müh.Yzb…. (1997-2), Müh.Yzb…. (1997-Yd.1), Müh.Yzb…. (1998-Yd.19), Müh.Yzb…. (199825), Müh.Yzb…. (1999-Yd.1) ve Müh.Yzb…. (2001-Yd.9)’i emsal göstererek bu personellerin 3 üncü derece garnizon hizmeti bulunmadığını, Diyarbakır garnizonuna kendisi yerine bu personellerden birinin atanabileceğini öne sürmüş ise de; Davalı idarenin savunmasından anlaşılacağı üzere; Müh.Bnb….., Müh.Yzb….. (1995-1, Müh.Yzb….., Müh.Yzb….. ve Müh.Yzb….. branşının “Elektrik Mühendisi” olduğu, Müh.Bnb…. ve Müh.Bnb…..’ın branşının “Makine Mühendisi” olduğu, Müh.Yzb….’in branşının “Mimar Mühendis” olduğu, ayrıca bu personellerden Müh.Yzb…. ve Müh.Bnb…..’nın 2010 yılı atama döneminde 3 üncü dereceli garnizonlarda rütbesine ve branşına uygun kadro bulunmadığı, Müh.Bnb…., Müh.Yzb…. ve Müh.Yzb….. bulundukları garnizonlarda garnizon hizmet sürelerini tamamlamadıkları, Müh.Bnb….. ve Müh.Yzb…..’in ise garnizon hizmet sürelerini tamamlamadıkları gibi bulundukları garnizonlarda 5 yılını da tamamlamadıkları, söz konusu bu personellerin kendi branşlarına (elektrik ve makine) göre safahat döngüsü içerisinde atama görebilecekleri, ayrıca Müh.Yzb…. (Mimar Mühendis branşlı)’in görev ihtiyacı nedeniyle atamasının bir yıl ertelendiği, davacı ile aynı branştan (İnşaat Mühendisi branşı) olan personellerden Müh.Yzb…..’in garnizon hizmet süresini doldurmakla birlikte hizmet safahat puanının davacıdan daha düşük olduğu, ayrıca K.K.K. tarafından atamasının görev ihtiyacı nedeniyle 1 yıl ertelendiği, Müh.Yzb…..’un 2 nci dereceli garnizon - 47 - olan Çorlu garnizonunda görev yaptığı, bulunduğu garnizonda garnizon hizmet süresini tamamlamadığı gibi bulunduğu garnizonda 5 yılını da doldurmadığı, Müh.Yzb….. ve Müh.Yzb…..’in bulundukları garnizonlarda garnizon hizmet sürelerini tamamlamadıkları ve davacı ile aynı neşetli olmakla birlikte hizmet safahat puanlarının davacıdan daha düşük olduğu, Müh.Yzb……’ın 1’inci dereceli İzmir garnizonunda görev yapmakta olduğu ve garnizon hizmet süresini tamamlamadığı, davacıdan daha küçük neşetli olup hizmet safahat puanının davacıdan daha düşük olduğu, bu itibarla; davacının emsal gösterdiği personellerden bir kısmının farklı branşlardan olması, kendi branşlarından olanların ise safahat puanlarının kendisine göre düşük olması ve inşaat mühendislerinin rotasyonuna uygun olarak atanmış olmaları nedeniyle davacıya emsal teşkil etmeyecekleri değerlendirilmiştir. Öte yandan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 54’üncü maddesinin 5’inci fıkrası gereğince atama durumunda olan personelden; Elazığ Merkez, Erzurum Büyükşehir Merkez, Diyarbakır (Büyükşehir Merkez ve Orgeneral Bilge Garnizonu), Erzincan Merkez, Şanlıurfa Merkez, Malatya (Merkez ve Battalgazi), Gaziantep (Merkez, Nizip ve Oğuzeli), Sivas Merkez, Kahramanmaraş ve Osmaniye garnizonlarına safahat itibariyle atanabilecek personel miktarının az olması veya sınıf, rütbe ve branş bazında bu garnizonlardaki kadroları karşılamaması durumunda; ihtiyaç duyulan nasıplılar arasında 1 ve 2’nci derecedeki garnizonlarda en az 5 yılını tamamlayanlardan (sıralı hizmet garnizonu sırasında olanlar ile ertesi yıl sıralı hizmet garnizonuna gidiş sırası kesin olarak gelecekler ve kritik görevlere seçilenler hariç), toplam safahat puanı en fazla olandan başlamak üzere görev ihtiyaçları göz önüne alınarak, bulundukları garnizonda garnizon hizmet süresi tamamlama şartı aranmaksızın personel atandırılması öngörülmüş ise de; Davalı idare savunmasından anlaşılacağı üzere, inşaat mühendisi branşlı toplam 10 Bnb. rütbeli personelden; 2’sinin hem bulundukları garnizonda 5 yılını doldurmadıklarından hem de 2010 yılında Yarbay rütbesine terfi edeceklerinden, 6’sının bulundukları garnizonda 5 yılını doldurmadıklarından (ayrıca bu personellerden birinin sağlık nedeni, 1’nin 2011’de daimi göreve gideceği, birinin de devam eden adli işlemleri bulunduğu), 1’inin halen 3’üncü dereceli garnizonda bulunuyor olmasından ve 1’sinin de sicilinde “müstakil görev yapamaz”, “bir üst göreve hazır değildir, yapamaz” ve “inşaat emlak teşkillerinde çalışmasının uygun olmadığı değerlendirilmektedir” şeklinde menfi kanaatler bulunduğundan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 22’nci maddesinde öngörülen atama yapılacak kadronun gerektirdiği niteliklerin dikkate alınması kuralı nazara alınarak kadroya ait nitelikleri taşımadığından dolayı 2010 yılı atama planına dahil edilemedikleri, 2010 yılı atama döneminde inşaat mühendisi branşından garnizon hizmet süresini dolduran personellerden; Müh.Alb…..’in 30.08.2010 tarihi itibariyle kadrosuzluktan emekli olacağı, Müh.Alb….. ve Müh.Alb…..’in ise Ankara dışında atanabilecek kadrosunun bulunmadığı, Müh.Yzb…. (1996-2)’nın da muvazzaf subay seçim tutanağında bulunan “yeterince gürcüce öğretmeni temin edilene kadar Kara - 48 - Lisan Okulunda istihdam edilecektir.” maddesi gereğince yeterince gürcüce öğretmeni bulunmadığından (davalı idare savunma ekinde bulunan K.K.Lisan Okulu Komutanlığı 2010-2011 Öğretim Yılı Ders Dozajlarını ve Öğretmen Durumu’nu gösterir çizelgeden gerekli gürcüce öğretmeni sayısı 4 olmasına rağmen muvazzaf subay olarak sadece 2 gürcüce öğretmeni mevcudunun bulunduğu ve 2 gürcüce öğretmeni ihtiyacının olduğu anlaşılmaktadır.) dolayı atama adayı olmadığı, kalan diğer personel arasında en yüksek safahat puanına sahip personel konumunda Müh.Ütğm……’nin olduğu ve bu personelin de 2010 yılı genel atamalarında hizmet ihtiyacına binaen Diyarbakır garnizonuna atandırıldığı, davacının da en yüksek safahat puanlı 2’nci personel konumunda olduğu ve buna istinaden dava konusu atama işlemi ile hizmet ihtiyacı bulunan Diyarbakır garnizonuna atandırıldığı anlaşılmaktadır.. Yukarıdaki açıklamalar ışığında yukarıda belirtilen hususlar açısından dava konusu atama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmış ise de davacının “yüzbaşı” rütbesiye, “Binbaşı” kadro görevine atandırılmasının ayrıca irdelenmesi gerekmektedir. 926 TSK Personel Kanunun 117’nci maddesinin 1’nci fıkrasında “Barışta kıta, karargah ve kurumlara kadrosunda gösterilen rütbelerden ast rütbe ile asil olarak kimse atanamaz” amir hükmü bulunmaktadır. Dairemiz tarafından alınan 15 Mart 2011 tarihli ara karar gereği gönderilen 31 Mart 2011 tarihli cevabı yazıda, 2010 atama döneminde davacının içinde bulunduğu 93 personelin ast rütbeyle kadro rütbesi yüksek olan görev yerlerine “ asaleten” atandıkları görülmektedir. Kanun düzenlemesine aykırı olarak bir işlemin nicelikli olarak yoğun bir şekilde tesis edilmesinin dava konusu işlemi de hukuka uygun hale getirmeyeceği tüm tartışmalardan uzaktır. Davacının 926 Sayılı Kanununun 117/1 maddesinin amir hükmüne aykırı olarak ast rütbe ile üst kadro rütbe görevine atanması durumuna bağlı olarak dava konusu işlemin yalnız bu yönüyle hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. 1602 Sayılı AYİM Kanunun 66’ncı maddesi uyarınca davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabul edilmesi sonucu AYİM 1’inci Dairesinin 12 Nisan 2011 gün ve E:2010/626, K:2011/863 sayılı kararın KALDIRILMASINA, 2.Hukuka aykırı olan atama işleminin İPTALİNE, 01 Kasım 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM1.D., 01.11.2011; E. 2011/1198, K. 2011/1692) - 49 - 7. SÜRE -7ÖZETİ: Davacı hakkında aleyhe nasıp düzeltilmesi işlemi 2001 yılında tesis edilmiş ve aynı yıl içinde davacıya tebliğ edilmiştir. Davacının, 11 Mart 2011 tarihinde idareye başvurarak, nasbının düzeltilmesini istemesi ve bu talebine davalı idare tarafından cevap verilmesi, 2001 yılında tesis edilen işlem açısından süreyi canlandırmamaktadır. Bu bağlamda, 1602 sayılı AYİM Kanununun 40’ncı maddesi uyarınca işlem tarihinden sonra altmış gün içinde dava açma zorunluluğu altında bulunan davacının, aradan yaklaşık 10 (On) yıl gibi bir süre geçtikten sonra dava açtığı görülmekle, davada süre aşımı bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 14 Ekim 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; 2000 yılında GATA GATF’den tabip teğmen olarak mezun olduğunu, mezuniyet sonrasında 114. dönem stajyer teğmen olarak Sahra Sıhhiye Okul Komutanlığında stajını başarıyla tamamladığını, staj sonrası 04 Aralık 2000 – 28 Mart 2001 tarihleri arasında GATA Komutanlığında icra edilen mesleki staj eğitimine devam ettiğini, ancak başarısız olduğunu, stajı 115. dönemde tekrar aldığını ve başarılı olduğunu, stajda başarısız olanlar hakkında nasıp durdurma işlemi uygulandığını ve bu nedenle nasbının bir yıl durdurulduğunun kendisine aynı yıl içinde bildirildiğini, bu nedenle üsteğmenlik rütbesine 30 Ağustos 2001 tarihi yerine 30 Ağustos 2002 tarihinde nasbedildiğini, 27 Ocak 2011 tarihinde İstanbul’da dil kursunda iken, tesadüfen 114. dönem stajer teğmenlerden dokuzunun stajda başarısız olduğunu ancak kendisi dâhil üç kişi hakkında aleyhe nasıp düzeltilmesi yapıldığını öğrendiğini, bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, altı Tabip Teğmenin stajda başarısız olmasına rağmen aleyhe nasıp düzeltilmesi yapılmadığını, söz konusu adaletsizliğin giderilmesi ve 11 Mart 2011 tarihinde nasbının düzetilmesi için Kara Kuvvetleri Komutanlığına başvuruda bulunduğunu ve üsteğmenlik nasbının emsalleriyle aynı tarihe götürülmesini talep ettiğini ancak 11 Temmuz 2011 tarihinde verilen cevabi yazıda, talebinin kabul edilmediğini, ayrıca bu yazıda 114. dönem Tabip Teğmenler arasında neden farklı bir uygulama yapıldığının açıklanmadığını, belirterek nasbının düzetilmemesi işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. - 50 - Dava dosyasının AYİM Genel Sekreterliği tarafından davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle bu konuda bir karar verilmek üzere Dairemize gönderildiği anlaşılmaktadır. 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunun 40’ncı maddesinde; ”Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren Kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür” hükmü yer almaktadır. Aynı kanunun 35/a maddesinde; “Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması, üst makamdan yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur./Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır./ İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.” hükmü bulunmaktadır. Davacı hakkında aleyhe nasıp düzeltilmesi işlemi 2001 yılında tesis edilmiş ve aynı yıl içinde davacıya tebliğ edilmiştir. Davacının, 11 Mart 2011 tarihinde idareye başvurarak, nasbının düzeltilmesini istemesi ve bu talebine davalı idare tarafından cevap verilmesi, 2001 yılında tesis edilen işlem açısından süreyi canlandırmamaktadır. Bu bağlamda, 1602 sayılı AYİM Kanununun 40’ncı maddesi uyarınca işlem tarihinden sonra altmış gün içinde dava açma zorunluluğu altında bulunan davacının, aradan yaklaşık 10 (On) yılı gibi bir süre geçtikten sonra dava açtığı görülmekle, davada süre aşımı bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davanın süre aşımı nedeniyle REDDİNE, 25 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 1.D.,25.10.2011; E. 2011/1553, K. 2011/1662) - 51 - -8ÖZETİ: Davacının AYİM’in yerleşik içtihatlarına göre zararın öğrenildiği tarih kabul edilen GATA K.lığınca hakkında düzenlenen “Askerliğe elverişli değildir” kararlı raporun onay tarihi olan 08.06.2009 tarihinden itibaren bir yıl içinde maddi ve manevi tazminat istemiyle davalı idareye başvurması gerekirken bu süre geçtikten sonra 12.11.2010 tarihli dilekçesiyle doğrudan idari yargı yerinde dava açtığı 1602 Sayılı Kanun’un 45’inci maddesi gereğince bu tarihin idareye müracaat tarihi olarak kabul edildiği, bu durumda zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl içerisine davalı idareye başvurulması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra doğrudan idari yargı yerine açılan davada süre aşımı bulunduğu. Davacı vekili, 12.11.2010 tarihinde Trabzon İdare Mahkemesinde, 22.11.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinin AYİM İkinci Dairesince reddi üzerine, 28.02.2011 tarihinde Trabzon İdare Mahkemesinde, 07.03.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen yenileme dilekçesinin AYİM 2. Dairesince görevli merciie tevdiinden sonra, 20.07.2011 tarihinde Trabzon İdare Mahkemesinde, 26.07.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; davacının Türk Silahlı Kuvvetleri Jandarma Genel Komutanlığı Manisa ili Kırkağaç ilçesi 6 ncı Jandarma Er Alay Komutanlığında görev yapmakta iken, eğitim ve talim sırasında yapılan atışlar sonrasında kulak uzvunda çınlama başladığını ve buna bağlı işitme kaybının oluştuğunu, davacının olay sonrası işitme uzvunda meydana gelen şikayetlerinin (gürültü, çınlama, uykusuzluk, sürekli ağrı) artması neticesinde askeri hastane kliniğine sevk edildiğini, askeri sağlık kuruluşlarında tedavi edildiğini, sonuç alamayınca 26.02.2009 tarihinde GATA hastanesine sevk edildiğini tedavisinin yapılarak 26.02.2009 tarih ve 1062 sayılı kararı ile C/19 SMK raporuyla bir ay hava değişimi iznine ayrıldığını, bu sırada davacının işitme uzvundaki işitme kaybının yavaş yavaş artması nedeniyle periyodik olarak tedavi gördüğünü, davacının askerlik hizmeti devam ettiğinden Diyarbakır Asker Hastanesinden GATA’ya sevk edildiğini, 27.04.2009 tarih 1549 nolu rapor ile KBB klinik konseyinin görüşü alınarak “bilaterel sensörinöral işitme kaybı” tanısı ile hakkında B/19 F-2 askerliğe elverişli değildir kararı verildiğini bu karara istinaden 09.07.2009 tarihinde 2.J.Komd.Tb. 3.J.Komd.Bl.K.lığından Silvan-Diyarbakır terhis edildiğini, davacının görev yaptığı askeri birliğinden terhis olduktan sonra da tedavi gördüğünü, bu - 52 - amaçla 29.09.2010 tarih ve 9262 protokol numarası ile giriş yaptığı Trabzon ili Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tam teşekküllü sağlık kurulu raporu ile yapılan tetkiklerde işitme uzvunda %34 işlev kaybı, tüm vücut fonksiyonlarında ise %12 oranında fonksiyon kaybı oluştuğunu, davacının askerlik görevi öncesi ile askerlik görevi içerisinde fakat tedavi öncesinde söz konusu uzvuyla ilgili hiçbir sorunu ve şikayeti bulunmadığını, bu durumun askere alınmadan önce yapılan sağlık muayenesi ile sabit olduğu, davacının kulak uzvundaki sakatlık nedeniyle 1 yıl iş ve güçten mahrum kaldığını belirterek davacının uğradığı zararların tanzimi için 55.000 TL. maddi ve 50.000 TL. manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının AYİM Genel Sekreterliğince 06.09.2011 gün ve Gensek No.:2011/3455/İd.Ks.İşl.Md. sayılı yazısı ile rapor tarihinden itibaren bir yıl içerisinde davalı idareye başvurulmadığından bahisle bu konuda bir karar verilmesi için Dairemize intikal etmiştir. 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununa göre, davanın süresinde açılıp açılmadığı ilk inceleme sırasında davanın esasına girilmeden incelenecek hususlar arasında sayılmıştır. Zira dava açma süresi kamu düzeni ile ilgili olup davanın her safhasında dikkate alınması hukuk alanında tartışmasız kabul edilen bir zorunluluktur. Bu nedenle Kurulumuzca davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususu incelenmiştir. 1602 sayılı AYİM Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlığını taşıyan 43/1 nci maddesi “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler” hükmünü amirdir. 1602 sayılı AYİM Kanununun 45 nci maddesinin (A) bendinde ise, süresi dışında açılan davaların reddine karar verileceği belirtilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacı terhisli J.Er….’in 2 nci Jandarma Kom.Tb.3.J.Kom.Bl.K.lığı SilvanDİYARBAKIR emrinde askerlik hizmetini yapmakta iken kulaklarından rahatsızlanması üzerine tedavisinin başlanıldığı, bir dizi tedaviyi müteakip davacının GATA K.lığı Sağlık Kurulunun 27.04.2009 gün ve 1549 nolu Sağlık Raporuyla “Bilateral sensoriol işitme kaybı” teşhisiyle askerliğe elverişli olmadığına karar verildiği, bu raporun 08.06.2009 tarihinde onanarak kesinleştiği, davacının 27.04.2009 tarihinde sağlık raporuna istinaden terhis edildiği, terhisten sonra 29.09.2010 tarihinde Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurarak %12 oranında vücut fonksiyon kaybı olduğuna ilişkin rapor aldığı ve davalı idareye müracaat - 53 - etmeden ilk kez 12.11.2010 tarihinde Trabzon İdare Mahkemesinde 22.11.2010 tarihinde kayda geçen dilekçe ile iş bu davayı açtığı anlaşılmıştır. Bu durumda davacının AYİM’in yerleşik içtihatlarına göre zararın öğrenildiği tarih kabul edilen GATA K.lığınca hakkında düzenlenen “Askerliğe elverişli değildir” kararlı raporun onay tarihi olan 08.06.2009 tarihinden itibaren bir yıl içinde maddi ve manevi tazminat istemiyle davalı idareye başvurması gerekirken bu süre geçtikten sonra 12.11.2010 tarihli dilekçesiyle doğrudan idari yargı yerinde dava açtığı 1602 Sayılı Kanun’un 45. Maddesi gereğince bu tarihin idareye müracaat tarihi olarak kabul edildiği, bu durumda zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl içerisine davalı idareye başvurulması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra doğrudan idari yargı yerine açılan davada süre aşımı bulunduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davanın SÜRE AŞIMI YÖNÜNDEN REDDİNE, 28 EYLÜL 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ 27.04.2009 tarihli raporla davacı….’in askerliğe elverişli olmadığına” karar verilmiş, bu rapor 08.06.2009 tarihinde onaylanarak kesinleşmiştir. Kesinleşen bu rapor davacıya tebliğ edilmediğinden davacının raporun hangi tarihte onanarak kesinleştiğini bilebilmesi mümkün değildir. Davacının kendi inisiyatifi ve bilgisi dışında gelişen bir idari işlem olan sağlık kurul raporunun onaylanarak kesinleşmesi işleminden bilgisi varmış gibi değerlendirme yapılıp, bu tarih itibarıyla idari işlemden zarara uğradığını öğrendiğinin kabul edilerek, sürenin bu tarihten itibaren başlatılması hukuka uyarlı değildir. Bir an için davacının askerliğe elverişli olmadığına ilişkin raporun tanzim tarihi olan 27.04.2009 tarihinde “askerliğe elverişli olmadığını” dolayısıyla bu tarih itibarıyla idari işlemden doğan zararı öğrendiği düşünülse de; 27.04.2009 tarihli rapor kesinleşmediğinden davalı idarenin bu rapora itiraz ederek davacıyı kontrol muayenesine gönderme hakkı bulunduğundan rapor onaylanarak kesinleşmeden önce sürenin başlatılmaması uygulaması doğru bir uygulamadır. Hukuka uygun davranan çağdaş bir devletin yapması gereken şey kesinleşen raporun davacıya tebliğ edilerek, dava açma süresinin kesinleşen raporun tebliğ tarihinden itibaren başlatılmasıdır. Zira T.C. Anayasasının 40 ncı maddesi; “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. (Ek:3.10.2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. - 54 - Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rûcu hakkı saklıdır.” hükmünü amir olup, bu hükme göre idarenin kesinleşen rapor ile birlikte davacının bu rapor üzerine hangi kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve başvurma süresini de davacıya bildirmesi gerekir. Dava konusu olayda davacının askerliğe elverişli olmadığına ilişkin kesinleşen sağlık kurulu raporu davacıya tebliğ edilmediğinden, davada süre aşımı bulunmamaktadır. Bu nedenle, davanın esastan incelenerek karara bağlanması gerektiği kanaatinde olduğumdan aksi yönde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmadım. 28.09.2011 ÜYE Kenan KENAN Hak.Alb. (AYİM 2.D.,28.09.2011; E 2011/1058., K. 2011/1263) - 55 - - 56 - II. ESAS ASKERÎ ÖĞRENCİ İŞLEMLERİ 1.DERSTEN BAŞARISIZ SAYILMA -9ÖZETİ: Harp okullarında yapılacak bütünleme ve tek ders sınavlarına, ancak “harp okulu öğrencilerinin” girebileceği, öğrenci statüsünü herhangi bir şekilde yitirmiş olanların ise bu sınavlara alınmalarına hukuken imkan olmadığı, davacı da istifa etmek suretiyle 18.06.2010 tarihinde harp okulu öğrencisi statüsünden çıktığı, dolayısıyla bu tarihten sonra yapılacak herhangi bir sınava girmesinin mümkün olmadığı, mevzuatta öğrencilik statüsünü yitirenlerin harp okulunda bütünleme ve tek ders sınavlarına girebilmelerine imkan tanıyacak başkaca herhangi bir düzenleme olmadığından, davacının anılan sınavlara alınmaması yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı. Davacı velili, 09.08.2010 tarihinde AYİM’de kayıtlara geçen dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Deniz Lisesinde 4 yıl okuduktan sonra direk olarak Deniz Harp Okuluna geçtiğini ve burada ilk yıl 2 dersten başarısız olarak sınıfta kaldığını, ikinci yıl ise final sınavlarına girdikten sonra 18.06.2010 tarihinde kendi isteği ile askeri öğrencilikten ayrıldığını, ancak girdiği tüm sınavların başarılı geçtiğini ve bu nedenle sınav sonuçlarının açıklanmasını beklemediğini, müteakiben 24.06.2010 tarihinde sınav sonuçlarının açıklanmasıyla kimya ve fizik derslerinden kaldığını öğrendiğini, bu sonuçlara itiraz etmeleri üzerine kimya dersinin notunun düzeltildiğini ve bu dersi geçtiğini, ancak fizik dersinden 45 not ile başarısız sayıldığını, oysa ders geçme notunun 50 olduğunu, müvekkilinin diğer yükseköğrenim kuruluşlarına yatay geçiş hakkının bulunduğunu, ancak yönetmelik uyarınca bu hakkı kullanabilmesi için 100 üzerinden en az 60 not ortalaması tutturmasının gerektiğini, başarısız olduğu fizik dersi nedeniyle bu ortalamayı tutturamadığını, oysa fizik sınavının çok iyi geçtiğini ve 70-80 gibi bir not beklediğini, yaptırılacak tarafsız bir bilirkişi incelemesi sonucunda durumun açıklığa kavuşacağını, bu bilirkişi incelemesi sonucunda sınav notunun yine 50’nin altında kalması halinde ise, kendisine tek ders ve bütünleme sınavlarına giriş hakkı tanınmasının gerektiğini, davalı idarenin aksi yöndeki red yanıtının hukuka aykırı olduğunu, davacı her ne kadar okuldan ayrılmak suretiyle mezun olma hakkını yitirmiş ise de, 60 ortalamayı tutturduğu takdirde yatay geçiş hakkı kazanacağını ve bunda hukuki menfaati bulunduğunu beyan etmiş ve davacının Deniz Harp Okulu birinci sınıf fizik dersinden başarısız sayılması işlemi ile kendisine bütünleme ve tek ders sınav hakkı tanınmaması işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; Deniz Lisesindeki öğrenimini müteakip 2008-2009 yılında Deniz Harp Okuluna giren ve ilk yıl sınıfta kaldığından, müteakip 2009-2010 yılında Harp 1’inci sınıfı tekrar okuyan davacının, ikinci yarıyıl bitirme sınavlarının tamamlanmasının ardından, henüz sınav sonuçları da açıklanmadan 18.06.2010 tarihinde kendi isteğiyle okuldan ayrıldığı ve böylece öğreniminin son bulduğu, 24.06.2010 tarihinde açıklanan sınav sonuçlarına göre ise, Kimya-2 ve Fizik-2 derslerinden 50’nin altında not alarak başarısız olduğu, bunun üzerine davacının sınav sonuçlarına itiraz ettiği ve yapılan değerlendirme sonucunda, Kimya-2 dersinden geçer nota ulaştığının anlaşıldığı, ancak Fizik-2 dersinden aldığı notun ise değişmediği, bilahare davacının babası aracılığıyla 01.07.2010 tarihli dilekçeyi verdiği ve üniversitelere yatay geçiş hakkını kaybetmemesi için kendisine bütünleme ve tek ders sınav hakkın tanınmasını talep ettiği, ancak Deniz Eğitim ve Öğretim K.lığının 05.07.2010 tarihli yazısı ile bu talebinin reddedilmesi üzerine, süresi içinde işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 4566 sayılı Harp Okulları Kanunun “Lisans düzeyinde öğretim” başlığını taşıyan 37 nci maddesinde; harp okullarında lisans eğitim ve öğretim süresinin 4 yıl olduğu, öğrencilerin lisans eğitim ve öğrenimini sağlık nedenleri hariç beş yılda, sağlık nedenleri dahil azami altı yılda tamamlamalarının gerektiği, öğrencilerin hangi şartlarda o eğitim ve öğretim yılını kaybetmiş sayılacaklarının ve harp okullarındaki sınav, değerlendirme ve sınıf geçme esaslarının çıkarılacak yönetmelikte düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun, “Disiplin ve okuldan çıkarılma” başlığını taşıyan 38 inci maddesinin son fıkrası ise; “Harp okullarında okuyan öğrencilerden, bu Maddede belirtilen nedenlerle okuldan çıkarılanlar ile 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 115 inci Maddesi gereğince kendi isteğiyle okuldan çıkarılar, hiçbir şekilde başka askeri yükseköğretim kurumlarına alınmazlar ve Türk Silâhlı Kuvvetlerinde istihdam edilemezler. 21.6.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 16.6.1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu hükümleri saklıdır. Bu öğrencilerin kimlikleri bütün askeri yükseköğretim kurumlarına emniyet makamlarına ve ilgili askerlik şubelerine, alınan çıkarma kararı ile birlikte bildirilir.” düzenlemesini taşımaktadır. Yukarıda sözü geçen 926 sayılı TSK Personel Kanununun “Askeri öğrencilerin istifa hakları” başlıklı 115 nci maddesi de; “(Değişik:19.6.20106000/18 md.) a) Türk Silahlı Kuvvetleri eğitim-öğretim kurumları ile yurt içi ve yurt dışı fakülte ve yüksek okullarda öğrenim gören askeri öğrenciler; 1) Lisans seviyesinde 4 üncü sınıfın, - 59 - 2) Ön lisans seviyesinde 2 nci sınıfın, 3) Ortaöğretimde son sınıfın, Temmuz ayının son gününe kadar okul masraflarını, b) Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarından mezun olup da astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlar, yemin ettikten itibaren astsubay nasbedilinceye kadar geçecek süre içerisinde kendilerine yapılan masrafları, ödemek suretiyle istifa edebilirler. Yapılan hesaplamada personel ve amortisman giderleri hariç, masraflar sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre için kanuni faizi ile birlikte hesaplanır. İntibak eğitimi sırasında yapılan masraflar ödemeye dahil edilmez. Ayrıca, intibak eğitimi sırasında yapılan tedavi masrafları ile vefat edenlerin cenaze masrafları, Devlet tarafından karşılanır.” hükmüne amirdir. 4566 sayılı Kanuna dayanılarak hazırlanan Harp Okulları Yönetmeliğinin “Tanımlar” başlıklı 3 üncü maddesinin (y) bendindeki tanıma göre Harp Okulu Öğrencisi: “Öğrencilerin ant içme törenini müteakip, harp okulundan mezun oluncaya veya herhangi bir nedenle harp okulu ile ilişiği kesilinceye kadar sahip oldukları statüyü” ifade etmektedir. Yönetmeliğin “Bütünleme, Not Yükseltme, Tek Ders Sınavları” başlıklı 53 üncü maddesi de; “Akademik yıl sonunda sınıf geçme koşullarını gerçekleştiremeyen ve doğrudan sınıfta kalmayan öğrenciler, bütünleme veya not yükseltme sınavlarına katılabilirler. Bütünleme ve not yükseltme sınavları, diğer yaz dönemi faaliyetleri dikkate alınarak müştereken veya önce bütünleme, sonra not yükseltme olmak üzere farklı dönemlerde yapılabilir. a) Bütünleme Sınavları: Akademik yıl sonunda, sınıf geçme koşullarını gerçekleştiremeyenlerden, doğrudan sınıfta kalmamış olanlar; yarı yıllarda "F" başarı harfi aldıkları kredili ve katsayılı derslerden bütünleme sınavlarına girerler. Bütünleme sınavları, en erken ikinci yarı yıl sınavlarının bittiği günü takip eden yedinci gün başlatılabilir. Bütünleme sınavları sonunda; 1) Sınıf geçme koşullarını yerine getirenler bir üst sınıfa devam ederler. 2) İki ve daha fazla kredili, katsayılı dersten başarısız olanlar sınıfta kalırlar. 3) Bütünlemeli olduğu kredili derslerin hepsinden geçer not alan öğrencilerden; akademik kredi ortalaması 2.00'a ulaşamayanlar; not yükseltme sınavlarına girerler. 4) Kredili bir dersten başarısız olan öğrencilerden; (a) 2.00 akademik kredi ortalamasına ulaşanlar, tek ders sınavına katılmaya hak kazanırlar. (b) 2.00 akademik kredi ortalamasına ulaşamayanlar, not yükseltme sınavlarına girer. Not yükseltme sınavları sonucunda 2.00 akademik kredi ortalamasına ulaşamayanlar, sınıfta kalırlar. - 60 - b) Not Yükseltme Sınavları: Akademik yıl sonu kredi ortalaması 2.00'nin altında kalan öğrenciler, kredi ortalamalarını yükseltmek amacıyla, her iki yarı yılda "DD" ve "DC" başarı aldıkları derslerden istedikleri kadarını seçerek, bunlardan not yükseltme sınavına girerler. Öğrenciler hangi derslerden not yükseltme sınavına girmek istediklerini, yıl sonu başarı durumlarının ilanından sonra bir gün içinde bir dilekçe ile başvurarak belirtirler. Not yükseltme sınavlarında, ilk notundan daha düşük not alan öğrencilerin bu notları dikkate alınmaz. 1) Kredili ve katsayılı hiç bir dersten "F" başarı harfi olmayan ve 2.00 akademik kredi ortalamasına ulaşanlar, bir üst sınıfa devam hakkı kazanırlar. Ulaşamayanlara, kredili derslerden ek not yükseltme sınavına girme hakkı tanınır. 2) Kredili bir dersten başarısız, durumda olanlardan 2.00 akademik kredi ortalamasına ulaşanlar, tek ders sınavına girmeye hak kazanırlar. Ulaşamayanlar, sınıfta kalırlar. c) Ek Not Yükseltme Sınavları: Bütünleme ve not yükseltme sınavları sonucunda katsayılı dersler dahil olmak üzere hiç bir dersten "F" almayan, ancak 2:00 kredi ortalamasına ulaşamayan öğrenciler, bütünleme ve not yükseltme sınavları dahil olmak üzere; "DD" ve "DC" aldıkları kredili dersler arasından seçecekleri azamî üç dersten ek not yükseltme sınavına girerler. Öğrenciler hangi derslerden ek not yükseltme sınavına girmek istediklerini, sonuçların tebliğini müteakip bir gün içinde bir dilekçe ile başvurarak belirtirler. ç) Tek Ders Sınavı: Bütünleme ve not yükseltme sınavları sonucunda kredili derslerden birinden "F" notu olan ve 2.00 kredi ortalamasını tutturan öğrenciler, "F" aldıkları kredili dersten tek ders sınavına katılırlar. d) Tek ders ve ek not yükseltme sınavları, bütünleme ve not yükseltme sınavlarının bitiminden sonra en erken üçüncü gün başlatılabilir. Tek ders ve ek not yükseltme sınavları sonunda sınıf geçme koşullarını yerine getirenler, bir üst sınıfa geçmeye hak kazanırlar; getiremeyenler, sınıfta kalır. e) Bütünleme, not yükseltme, ek not yükseltme ve tek ders sınavlarının birinden veya birkaçından alınan krediler toplamı, 2.00 kredi ortalamasını geçse bile, akademik yıl sonu başarı değerlendirmesine esas kredi tutarı 2.00'a tamamlanacak şekilde, Harp okulları sınav geçme ve değerlendirme yönergesi kapsamında belirlenecek esaslara göre işlem yapılır. 2.00 kredi ortalamasının üzerinde kredi notu olan, ancak bütünlemeye kalan öğrencilerin bütünleme imtihanlarında aldıkları notların kredi toplamı, yarı yıl başarı notlarını etkilemez. Sadece, bütünlemeye kaldıkları derslerden sınıfı geçmek için gerekli asgarî not kadarı kabul edilir. - 61 - Notların hesaplanmasında ve sınıf geçme kredilerinin belirlenmesinde kolaylık sağlamak maksadıyla; öğrencinin sınavdan geçmesi veya sınıfı geçmesi için gereken asgarî kredi tutarları ve notları dikkate alınarak hesaplanacak yarı yıl akademik yıl sonu başarı notunun 2.00 ortalamayı aşması kabul edilebilir. 2.00 üzerinde kredi ortalaması olup, bütünleme imtihanına kalanlar için de aynı yöntem uygulanır.” düzenlemesini taşımaktadır. Aynı Yönetmeliğin “Okuldan Çıkma” başlıklı 63 üncü maddesi; “(Değişik:20.2.2010-27499/3 md.) Öğrenciler; 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 115 inci maddesi uyarınca harp okullarına giriş tarihlerinden, intibak eğitimi başlangıcından itibaren dördüncü sınıfın Temmuz ayının son gününe kadar olan sürede okul masraflarını ödemeleri kaydıyla başka bir şart aranmaksızın okuldan çıkabilirler. Yapılan hesaplamada masraflar, sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre için kanunî faizi ile birlikte hesaplanır. Bu dönem içerisinde 18 yaşını tamamlayan öğrenciler kendi müracaatları ile, tamamlamayan öğrenciler ise velilerinin muvafakati ile okuldan çıkabilirler. Bu süreyi geçirdikten sonra öğrenciler, yapılan masrafları ve kanunî faizlerini ödeseler de okuldan çıkamazlar.” hükmünü ve “Diğer Yüksek Öğretim Kurumlarına Giriş” başlıklı 65 inci maddesi de; “Harp okullarında okuyan öğrencilerden, bu Yönetmelikte belirtilen nedenlerle okuldan çıkarılanlar ile 27 Temmuz 1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 115'inci maddesi gereğince kendi isteği ile okuldan çıkanlar, hiç bir şekilde başka askerî yüksek öğretim kurumlarına alınmazlar ve Türk Silâhlı Kuvvetlerinde istihdam edilemezler. Bunlar hakkında; 16 Haziran 1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 21 Haziran 1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu hükümleri saklıdır. Bu öğrencilerin kimlikleri, alınan çıkarma kararı ile birlikte; bütün askerî yüksek öğretim kurumlarına, emniyet makamlarına ve ilgili askerlik şubelerine bildirilir.” hükmünü içermektedir. Davacı vekilinin istemi üzerine davacı ….’ın başarısız olduğu 2009-2010 Eğitim öğretim yılı birinci sınıf fizik-2 Dersi Bitirme sınav kayıtlarının değerlendirilmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. Fizik Dersi için tayin edilen Öğ.Kd.Alb……. yaptığı inceleme sonucunda özetle; öğrencinin 51 puan aldığını beyan etmiştir. Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporlarına, davalı idare tarafından 18 Nisan 2011 gün ve MAİY: 42812-3c-3-22-2010/Huk.Müş.ve Dav.D./M.P.A. sayılı yazı ile itiraz edilmiştir. Her ne kadar puan artışına sebep olan 1, 8, 9 ve 12’nci sorulara bilirkişi tarafından verilen puanlara itiraz edilmiş olsa da bilirkişi tarafından hazırlanan rapor ilmi verilere ve mahkememizin içtihatlarına uygun olduğu değerlendirildiğinden davalı idarenin bu yöndeki itirazı kabul edilmemiştir. Ancak davacının bilirkişi raporu uyarınca fizik-2 dersi bitirme sınavında 51 puan alması durumunda dahi, davacının yıl sonu geçme puanının 49,36 olduğu ve fizik-2 dersi geçme notu olan 50.00 puana ulaşamadığı görülmüş ve davacının fizik-2 dersinden başarısız olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. - 62 - Harp okullarında yapılacak bütünleme ve tek ders sınavlarına, ancak “harp okulu öğrencileri” girebilirler, öğrenci statüsünü herhangi bir şekilde yitirmiş olanların isebu sınavlara alınmalarına hukuken imkan yoktur. Davacı da istifa etmek suretiyle 18.06.2010 tarihinde harp okulu öğrencisi statüsünden çıkmıştır. Dolayısıyla bu tarihten sonra yapılacak herhangi bir sınava girmesi mümkün değildir. Mevzuatta öğrencilik statüsünü yitirenlerin harp okulunda bütünleme ve tek ders sınavlarına girebilmelerine imkan tanıyacak başkaca herhangi bir düzenleme olmadığından, davacının anılan sınavlara alınmaması yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 04 MAYIS 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2.D., 04.05.2011; E. 2011/81, K. 2011/659) 2. HARP AKADEMİSİNE GİRİŞ SINAVI -10ÖZETİ: Davacının özetlenen disiplin durumu ve ceza yargılamasına konu olan eyleminin vehamet derecesi dikkate alınarak, sınav müracaatları konusunda nihai değerlendirmeyi yapmak yetkisi ile donatılan KKK.lığı tarafından yönetmeliğin 40/c maddesinde yer alan takdir hakkı kullanılmak suretiyle davacının 2010 yılı Kara Harp Akademisi sınavına katılmak yönündeki müracaatının reddedilmiş olmasında mevzuata ve hukuka aykırı bir yön bulunmadığı. Davacı, 09.02.2011 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 2009 yılında nitelik belgesinin olumsuz düzenlenmiş olması nedeniyle Harp Akademisi sınavına katılamadığını, 2010 yılında açılan sınava katılmak için müracaat ettiğini, hakkındaki nitelik belgesinin olumlu düzenlediği ve sınava katılmasını engelleyecek menfi bir durumun bulunmamasına rağmen sınava katılmasına izin verilmediğini, bu durumun hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek 2010 yılı Harp Akademisi giriş sınavına kabul edilmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasındaki mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2010 yılı Kara Harp Akademisi sınavına süresinde müracaat eden davacının talebinin, K.K.K.lığının nihai değerlendirmesi sonucunda uygun bulunmaması üzerine AYİM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. - 63 - 3563 sayılı Harp Akademileri Kanununun 10’uncu maddesinde Harp Akademilerine Giriş Esasları belirlenmiştir. Maddenin 10/a maddesi: “Kuvvet Harp Akademilerine, Harp Okulu Mezunu olup, nitelikleri ve seçim esasları yönetmelikle gösterilecek subaylar katılır. “ hükmünü amirdir. Aynı Kanunun 11’inci maddesinde Harp Akademilerine girişe engel haller (4) bend halinde “a) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasnii, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın ve erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tabii mukarenet, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçlar ile kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarından birisinden mahkûm olanlar – b) Firar, üste hakaret, emre itaatsizlikte ısrar, mukavemet, amir veya üste fiilen taarruz, fesat, isyan suçları ile Askeri Ceza Kanununun 148’inci maddesinin (A) işaretli fıkrasında yazılı suçlardan mahkûm olanlar. – c) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, yukarıdaki fıkralarda sayılanların dışındaki suçlardan mahkemeler, disiplin mahkemeleri veya birden fazla disiplin amirlerince toplam olarak 21 gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile mahkum olanlar veya cezalandırılanlar, - cezaları ertelenmiş, para cezasına çevrilmiş, veya özel af yasaları kapsamına girmiş, adli sicilden hükümlülükleri çıkartılmış olsalar da Harp Akademilerine kabul edilmezler. – d) Sıralı üç sicil amirinden en az ikisi tarafından kendisi veya eşinin tutum ve davranışlarından dolayı Akademiye girmeye layık görülmeyerek hakkında olumlu nitelik belgesi verilmeyen subaylar Kuvvet Harp Akademilerine alınmazlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı hüküm Harp Akademileri Yönetmeliğinin 38’inci maddesinde de tekrarlanmıştır. Harp Akademileri Yönetmeliğinin “Giriş Şartları” başlıklı 37’nci maddesinde; “Kuvvet Harp Akademilerine alınacak subayların nitelik değerlendirilmesine ve sınava tabi tutulacakları, her subayın 6 defa müracaatta bulunma hakkı olduğu” belirtilmiştir. Harp Akademileri Yönetmeliğinin 40’ıncı maddesi; “Kuvvet Harp Akademilerine aşağıdaki şekilde müracaat edilir: a) Akademilere girmeye istekli subay bir dilekçe ile en yakın amirine müracaat eder. Dilekçeye 4,5x6 boyutlarında kendisine, eşine ve 12 yaşından büyük çocuklarına ait dörder adet vesikalık fotoğraf eklenir. b) Müracaat eden subaylardan sadece hakkında olumsuz değerlendirme yapılacak personel için, sıralı üç sicil amiri tarafından "GİZLİ" gizlilik dereceli ve EK-B’deki örneğe uygun birer "Harp Akademisi Nitelik Belgesi" doldurulur. Sicil amirleri nitelik belgesinin kanaat bölümüne "Kurmay subay adayı olmaya lâyık değildir" şeklinde kanaatlerini belirtirler. c) Müracaat eden subayın Kuvvet Harp Akademileri sınavlarına girip girmeyeceği hakkındaki nihaî karar, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığında; şahsî dosyalarına ve nitelik belgelerindeki kanaatlara göre Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel - 64 - Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı personel başkanlıklarınca yapılacak nitelik değerlendirilmelerine göre Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca verilir. d) Sınava girmeye lâyık görülenlerin kimlikleri ile hangi sınav merkezinde sınava girecekleri; Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca Harp Akademileri Komutanlığı ile ilgili komutanlıklara bildirilir ve Genelkurmay Başkanlığına bilgi verilir. e) Müracaatın hangi tarihte yapılacağı ve müracaat evraklarının komuta kademelerinde bulundurulacağı tarihler ile sınavların yapılacağı tarihler EK-C çizelgede belirtilmiştir.” hükmünü içermektedir. Davacı hakkında sıralı sicil üstleri tarafından düzenlenen nitelik belgesinin müspet olduğu ve davacının diğer nitelikleri bakımından bu sınava girişine engel bir hali bulunmadığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davacının disiplin durumu ile halen derdest bulunan ceza yargılamasına konu eylemi gözetilerek Kuvvet K.lığı tarafından sınav başvurusunun reddedilmesinin hukuka uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten 2003 neşetli olan davacının, emre itaatsizlik, usulsüz müracaat ve kısa süreli kaçma suçları nedeniyle disiplin amirleri tarafından değişik tarihlerde disiplin cezası ile cezalandırılmış olduğu, ayrıca 2’nci sicil üstü olduğu bir uzman erbaş hakkında 1’nci sicil üstü tarafından tanzim edilen sicil belgesini imha edip bunun yerine yeni bir sicil belgesi tanzim ettiği ve bu belgede 1’nci sicil üstünün imzasını taklit etmek suretiyle resmi evrakta sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla J.Asyş.Kor.K.lığı Askeri Mahkemesinde davacı hakkında kamu davası açıldığı, neticede davacının atılı suçtan hapis ile cezalandırılmasına ve TSK’dan çıkarılmasına karar verildiği, hükmün temyiz aşamasında bulunduğu görülmektedir. Davacı hakkında diğer nitelikler bakımından Harp Akademisi sınavına giriş için engel bir durum bulunmamakta ise de yukarıda özetlenen disiplin durumu ve ceza yargılamasına konu olan eyleminin vehamet derecesi dikkate alınarak, sınav müracaatları konusunda nihai değerlendirmeyi yapmak yetkisi ile donatılan KKK.lığı tarafından yönetmeliğin 40/c maddesinde yer alan takdir hakkı kullanılmak suretiyle davacının 2010 yılı Kara Harp Akademisi sınavına katılmak yönündeki müracaatının reddedilmiş olmasında mevzuata ve hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 28 EYLÜL 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2.D.,28.09.2011; E. 2011/583, K. 2011/1255) - 65 - 3. OKULDAN ÇIKARILMA -11ÖZETİ: Davacının disiplin ihlalinin davacının askeri öğrencilik için gerekli nitelikleri kaybettiğini kabule yeterli ağırlıkta bir eylem olarak değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeye bağlı olarak davacının askeri okuldan çıkarılması, ölçülülük ilkesini ihlal ettiği, zira disiplin cezası ile cezalandırılması ile yetinilebilecek bir eylem, statüden çıkarma gibi ağır bir işleme temel teşkil ettiği, davacının harp okulu son sınıf öğrencisi olması ve okulu ile ilişiği kesilene dek akademik yönden başarılı ve disiplinli bir öğrenci olması da dava konusu işlemin ölçüsüzlüğünü arttırdığı, bu çerçevede dava konusu idari işlemin sebep ve amaç unsurları bakımından hukuka aykırı olduğu. Davacı vekili, 04.11.2010 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Deniz Harp Okulu 4’ncü sınıf öğrencisi olan davacının Yüksek Disiplin Kurulunun kararı ile ve askeri öğrenci olma niteliklerini kısmen kaybettiği gerekçesi ile askeri öğrencilikten çıkarıldığını, yapılan bu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek davacının Deniz Harp Okulu’ndan çıkarılma işleminin öncelikle yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini talep ve dava etmiştir. AYİM 2’nci Dairesinin 29.12.2010 gün, 2010/1286 E. sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile davalı idarece 1602 sayılı Kanunun 52’nci maddesinin son fıkrası kapsamında gönderilen belgelerin incelenmesinden; Deniz Okulu 4’ncü sınıfında öğrenim görmekte olan davacının, sevk edildiği Yüksek Disiplin Kurulunun 28.10.2010 gün ve 052010/2011 sayılı kararı ile; 4566 sayılı Harp Okulları Kanununun 38’nci maddesi, Harp Okulları Yönetmeliğinin 61’nci maddesinin b fıkrası ile DEY 178-3 Deniz Harp Okulu Disiplin Yönergesinin 2’nci Bölüm 1, 2 ve 3’ncü maddeleri ile 5’nci Bölüm 1’nci maddesi (Öğrenimleri süresince muhafaza ve geliştirme yükümlü oldukları nitelikleri kaybettiklerine karar verilenler) bendi gereği Harbiyelide bulunması gereken nitelikleri kaybettiğinden bahisle okuldan ilişiğinin kesilmesine ve ilişik kesme işlemi onay makamınca onaylanıncaya kadar okuldan uzaklaştırılmasına karar verildiği, işbu kararın Dz.K.K.nı tarafından onaylanmasını müteakip de davacının okulu ile ilişiğinin kesilmesi üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 4566 sayılı Harp Okulları Kanununun “Disiplin ve okuldan çıkarılma” başlıklı 38’nci maddesi; “Harp okullarına alınan her öğrenciye disiplin notu - 66 - verilir. Hangi cezalar için disiplin notundan ne miktarda düşüleceği yönetmelikte belirtilir. Harp okullarında eğitim ve öğrenim gören öğrenciler aşağıdaki hallerde okuldan çıkarılırlar; a) Bu Kanun hükümlerine göre çıkarılacak yönetmelik gereğince her öğrenciye verilen disiplin notunu kaybedenler, b) Yönetmelikte belirtilecek esaslar dahilinde, öğrenci niteliğini kaybettiklerine dair yüksek disiplin kurulunca haklarında karar verilenler, c) Bu Kanunun 37 nci maddesinin (a) bendinde belirtilen süreler içerisinde eğitim ve öğrenimlerini tamamlayamayanlar, d) Mahkeme kararı ile öğrencilik hukukunu kaybedenler, e) Sağlık kurullarınca verilecek raporlara dayalı olarak sağlık durumları bakımından harp okulu öğrenimine devam imkânı kalmayanlar, f) Giriş ile ilgili nitelikleri taşımadıkları öğrenim sırasında anlaşılanlar veya öğrenim süresi içinde bu nitelikleri değişenler. Sağlık durumu nedeniyle okuldan çıkarılanlar hariç, diğer nedenler ile çıkarılanlara, kendileri için Devlet tarafından yapılan masraflar faizleri ile birlikte ödettirilir. Harp okullarında okuyan öğrencilerden, bu maddede belirtilen nedenlerle okuldan çıkarılanlar ile 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 115 inci maddesi gereğince kendi isteğiyle okuldan çıkanlar, hiçbir şekilde başka askeri yükseköğretim kurumlarına alınmazlar ve Türk Silâhlı Kuvvetlerinde istihdam edilemezler. 21.6.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 16.6.1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu hükümleri saklıdır. Bu öğrencilerin kimlikleri bütün askeri yükseköğretim kurumlarına emniyet makamlarına ve ilgili askerlik şubelerine, alınan çıkarma kararı ile birlikte bildirilir.” hükmüne, Harp Okulları Yönetmeliğinin “Harp Okulları Giriş Koşulları” başlıklı 44’ncü maddesi; “Harp okullarına, aşağıdaki koşulları taşıyan öğrencilerden, ihtiyaç duyulması hâlinde, yapılacak sınav veya benzer seçme usulünde başarılı olanlar alınır. Aşağıda belirtilen bu koşullar dışındaki diğer giriş koşulları, kuvvet özelliklerine göre her yıl ilgili kuvvet komutanlığınca belirlenir ve yayımlanır. a) Türk vatandaşı olmak, b) Genelkurmay Başkanlığınca onaylanan sivil liselerin birinden diploma almaya hak kazanmış olmak, c) Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin; - 67 - 1) Tutum ve davranışları ile yasa dışı, siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması, 2) Türk Silâhlı Kuvvetlerinin manevî şahsiyetine gölge düşürmemiş ve askerliğin şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayacak fiil ve hareketlerde bulunmamış olması, 3) Toplumca tasvip edilmeyen ve uygun görülmeyen kazanç yollarında çalışmamış ve hâlen çalışmamakta olması, 4) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasnii, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tâbiî mukarenet, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç olmak üzere kaçakçılık, resmî ihâle ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından birinden mahkûmiyetinin bulunmaması, 5) Yapılacak arşiv araştırması ve resmî güvenlik soruşturması sonucunda şüpheli ya da sakıncalı hâllerinin bulunmaması, ç) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, affa veya zamanaşımına uğramış yahut para cezasına çevrilmiş veya ertelenmiş hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adlî sicilden çıkartılmış olsa bile bir cürümden hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak, d) Nişanlı, evli, dul, hamile, çocuklu olmamak veya herhangi bir kadınla veya erkekle nikâhsız olarak birlikte yaşamamak, e) Bir askerî okuldan, çıkmış veya çıkarılmış olmamak; sivil okullardan ise, çıkarılmamış olmak, f) Okula karşı yönergede belirtilen uygun nitelikte sorumlu bir veli göstermek, g) Kuvvet özelliklerine göre, Türk Silâhlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine uygun olarak, tam teşekküllü bir askerî hastaneden "Askerî Öğrenci Olur" raporu almak, ğ) Harp okullarında yapılacak olan sınav, mülâkat ve diğer seçim işlemleri sonundaki değerlendirme sıralamasında önceden belirlenen kontenjan içinde bulunmak, h) "Askerî Okullara Alınan Öğrenciler ile Silâhlı Kuvvetler Hesabına Fakülte ve Yüksek Okullarda Okuyan Öğrenciler İçin Yüklenme Senedi Düzenlenmesine ve Bu Okullardan Çeşitli Sebeplerle Ayrılacak Öğrencilere veya Kefillerine Ödettirilecek Tazminata Dair Yönetmelikte belirtilen yüklenme ve kefalet senetlerini düzenlemek.” hükmüne, - 68 - Anılan Yönetmeliğin “Disiplin Nedeniyle Okuldan Çıkarılma” başlıklı 61’nci maddesi; “Harp okulu öğrencileri aşağıdaki hallerde yüksek disiplin kurulu kararıyla okuldan çıkarılırlar. a) Disiplin notunun tamamını kaybedenler, b) Disiplin notuna bakılmaksızın; 1) Harp okulu öğrenci adaylarından, intibak süresi içinde harp okulu öğrencisi olma niteliğini kazanamadıkları bölük ve tabur komutanlarının (Hava Harp Okulunda muadillerinin) ortak kanaat raporu ile belgelenenler, 2) Harp okullarına giriş koşullarını taşımadıkları öğrenimleri sırasında anlaşılanlar ile öğrenimleri süresince bu koşulları kaybedenler, 3) (Değişik:16.7.2004-25524) Sınavlarda, verilen ödevlerde, proje, tez, yayım ve bu gibi çalışmalarda ikinci kez kopya yaptıkları eğitim ve öğretim yüksek kurulu kararıyla kesinleşenler; diğer ahlâka aykırı (homoseksüelik, gayri tabiî mukarenet ve benzeri) davranışlarda bulunduğu tespit edilenler ve harp okulu öğrencilerinin öğrenimleri süresince muhafaza ve geliştirmekle yükümlü oldukları nitelikleri kaybettiklerine karar verilenler. Yukarıdaki fıkra uyarınca okuldan çıkarılan öğrencilerle ilgili yüksek disiplin kurulu kararı, ilgili Kuvvet komutanının onayı ile kesinleşir. Bu madde uyarınca askerî öğrencilikle ilişiğinin kesilmesine karar verilen öğrenciler, kararın kesinleşmesine kadar okul komutanlıklarınca gerekli görüldüğü takdirde, işlemleri tamamlanmadan önce de okuldan uzaklaştırılabilirler. Bu durumdaki öğrenciler, bu süre içinde resmî elbise giyemezler, ancak askerî öğrencilik statüleri devam eder.” hükmüne amirdir. Davacı hakkında tesis edilen dava konusu okuldan çıkarılma işleminin, 4566 sayılı Kanunun 38’nci maddesinin 1’nci fıkrasının (b) bendi; “Yönetmelikte belirtilecek esaslar dahilinde, öğrenci niteliğini kaybettiklerine dair yüksek disiplin kurulunca haklarında karar verilenler” hükmü ve Harp Okulları Yönetmeliğinin 61’nci maddesinin (b) bendinin 3 nolu alt bendi; “… harp okulu öğrencilerinin öğrenimleri süresince muhafaza ve geliştirmekle yükümlü oldukları nitelikleri kaybettiklerine karar verilenler” ve DEY 178-3 Deniz Harp Okulu Disiplin Yönergesinin 2’nci Bölüm 1,2 ve 3’ncü maddeleri ile 5’nci Bölüm 1’nci maddesi (Öğrenimleri süresince muhafaza ve geliştirme yükümlü oldukları nitelikleri kaybettiklerine karar verilenler) hükmüne istinaden tesis edildiği, davacının harp okulu öğrenciliği öğrenim süresince muhafaza ve geliştirmekle yükümlü olduğu nitelikleri kaybetmesine gerekçe olarak da alt sınıftaki bir kısım bayan öğrencilere karşı, yetkileri olmadığı halde baskı ve tehdit kullanmak suretiyle okul disiplinini bozucu tutum içine girmek şeklindeki davranışlar olarak tanımlanmaktadır. Ancak, davacının şahsi dosyasında ve davalı idare tarafından gönderilen savunma belgelerinde davacının disiplin ihlalleri incelendiğinde, verilen görevi layığıyla yapmamak, içtimaya geç kalmak, izinsiz yemeğe katılmamak gibi basit ve sayıca çok az (toplam 5 eylem) eylemlerden ibaret olduğu, başka sınıf öğrencilerine karşı kötü muamele yaptığı - 69 - veya yetkisi olmayan hususlarda müdahalede bulunarak okul disiplinini ihlal ettiğini düşündürecek bir eylemi nedeniyle disiplin işlemine muhatap olmadığı görülmektedir. Ayrıca, davacının ayırma işlemine dayanak olan eylemini 26.10.2010 tarihinde gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Davacının bu tarihten önce ise benzer bir eylemi bulunmadığı görülmektedir. Davacının bu eyleminin, bir disiplin ihlali olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak bu disiplin ihlalinin davacının askeri öğrencilik için gerekli nitelikleri kaybettiğini kabule yeterli ağırlıkta bir eylem olarak değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeye bağlı olarak davacının askeri okuldan çıkarılması, ölçülülük ilkesini ihlal etmektedir. Zira disiplin cezası ile cezalandırılması ile yetinilebilecek bir eylem, statüden çıkarma gibi ağır bir işleme temel teşkil etmiş bulunmaktadır. Davacının harp okulu son sınıf öğrencisi olması ve okulu ile ilişiği kesilene dek akademik yönden başarılı ve disiplinli bir öğrenci olması da dava konusu işlemin ölçüsüzlüğünü arttıran birer vakıadır. Diğer taraftan, davacının Deniz Harp Okulu 3’ncü sınıf öğrenimine devam ederken aynı gerekçe ile (ve fakat başka bir eylemi nedeniyle) okuldan çıkarılmasına dair işlemin iptali ile açılan idari dava sonunda AYİM 2’nci Dairesinin 29.10.2010 gün, 2010/165-1171 E.K. sayılı ilamı ile iptal edilmesinden hemen sonra bu kez farklı bir eylemi esas alınarak ve yine aynı hukuki sebeple davacının askeri öğrencilik statüsüne son verilmiş olması da dikkat çekici ve dava konusu bu son işlemin objektifliği hususunda tereddüt yaratıcı bir husustur. Bu çerçevede dava konusu idari işlemin ölçülülük ilkesini ihlal ettiği ve sebep ve amaç unsurları bakımından hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı….’nın, İPTALİNE, Deniz Harp Okulundan çıkarılması İŞLEMİNİN 04 MAYIS 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Davacının Deniz Harp Okulu 3’ncü sınıf öğrenimine devam ederken askeri öğrenci niteliklerini kaybetmiş olması gerekçesi ile (başka bir eylemi nedeniyle) okuldan çıkarıldığı, bu işlemin iptali ile açılan idari dava sonunda AYİM 2’nci Dairesinin 29.10.2010 gün, 2010/165-1171 E.K. sayılı ilamı ile iptal edildiği ve davacının okuluna döndüğü maddi bir vakıadır. Buna karşılık somut davaya konu olan bir işlem ile davacı yine askeri öğrenci niteliklerini kaybetmekten dolayı okuldan çıkarılmıştır. Öncelikle, okuldan çıkarma işlemi yetki, sebep, şekil unsurları açısından değerlendirildiğinde, yetkili kurul ve amirlerce, gerekli detaylı araştırma ve tahkikatlara dayanarak ve şeklen de uygun olarak davacının askeri öğrenci niteliğini kaybetmiş olması nedeniyle tesis edilmiş olduğu görülmektedir. - 70 - Diğer taraftan, dikkat çekilmesi gereken önemli bir husus da çıkarma işlemine karar veren Yüksek Disiplin Kurulu üyelerinin her iki olayda yarıya yakın olarak farklı kişilerden meydana geldiğidir. Sayın çoğunluk kararında ve başsavcılık düşüncesinde belirtildiği gibi Yüksek Disiplin Kurulunun davacı hakkında farklı olaylarda aynı gerekçelerle aynı doğrultuda işlem tesis etmesinin objektiflik hususunda tereddüte neden olduğu ifade edilmekle birlikte, Yüksek Disiplin Kurulu üyelerinin terkibindeki bu farklılığa rağmen farklı konularda da olsa davacı hakkında aynı sonuca ulaşılmış olmasının objektifliği zedeleyici değil bilakis kuvvetlendirici bir unsur olduğu kanaatindeyim. Ayrıca askeri öğrenci niteliklerini kaybetmiş olmak nedeniyle okuldan çıkarılan ve dava duruşması esnasında mesleğini sevdiğini açıkça ifade eden ve Mahkeme kararıyla okuluna geri dönmesinden sonra, bir öğrenciden normal hayatın akışı içerisinde beklenen, üstün bir disiplin anlayışı ve gayret ile Okul’un huzur ve düzenini bozmayacak, güven telkin edecek ve örnek davranışlar sergileyecek, yaşadıklarından olumlu yönde ders aldığını ortaya koyacak yaklaşım ve tavırlar içinde olmasıdır. Ancak, dava dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde bunun böyle olmadığı, davacının alt sınıflardaki öğrencilere sistematik şekilde baskı uyguladığı, üstleri ve amirleri hakkında yakışıksız sözler sarf ettiği, huzur ve düzeni bozucu davranışlar sergilediği açıkça görülmekle, davacının en başta kendisine duyulacak güven unsuru olmak üzere askeri öğrenci olma niteliklerini yitirdiği anlaşılmakla, davacının okula dönmesinde ve mezun olarak deniz subayı olmasında artık kamu yararının bulunmadığı görülmektedir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelere istinaden, idarenin bahse konu tasarrufunda hakkaniyet, eşitlik ve ölçülülük ilkelerinin gözetilmediğini söylemek mümkün olmadığı gibi, tesis edilen işlemin, detaylı tahkikat ve sorgulamalar sonucunda, yetki sahibi kurullar ve emir komuta zinciri içerisinde kurumun başındaki Komutan’a kadar giden onay süreci ile tamamlanarak, “takdir hakkı” nın objektif olarak kullanıldığı ve hukuka aykırı bir yön bulunmadığı kanaatine vardığımdan, davacı hakkında tesis edilen Deniz Harp Okulundan çıkarılması işleminin iptali yönünde alınan çoğunluk kararına katılmadım. 04.05. 2011 ÜYE M.Nuri ÇİMENOĞLU Dz.Kur.Alb. . (AYİM 2.D., 04.05.2011; E. 2010/1286, K. 2011/606) - 71 - -12ÖZETİ: Davacının Temel Askerlik ve Muvazzaf Astsubaylık Anlayışını Kazandırma Eğitimine 29.03.2010 tarihinde katılış yaptığı, 40 (kırk) tam disiplin puanı ile başladığı, ilk disiplin cezasının verildiği 09.06.2010 tarihine kadar disiplin cezası almadığı, 09.06.2010 tarihinden itibaren ve yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen kısa aralıklarla ve çeşitli nedenlerle yedi ayrı disiplin cezasının verilerek disiplin notunun (-1)’e düşürüldüğü, cezalandırma işleminde ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği, öğrenim yılı sona ermekte iken yapılan işlemle kişi yararı ve kamu yararının gözetilmediği, kişi yararı olmadığı gibi kamu yararının da olmadığı disiplin cezası işlemi yolu ile tesis edilen okuldan çıkarma işleminin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu. Davacı vekili, 11.10.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinin AYİM 2’nci Dairesinin 20.10.2010 gün ve 2010/1167 Esas, 2010/1149 Karar sayılı kararı ile 30 gün içinde dava açılmak şartıyla reddi üzerine, 11.11.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen yenilenen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, 27.02.2009 tarihinde vatani görevini yaptığı sırada K.K.K.lığı tarafından yapılan muvazzaf astsubaylık sınavına katıldığını, yazılı fiziki yeterlilik sınavlarını kazanan ve mülakatı da geçen müvekkilinin kurumun güvenlik soruşturması devam ederken muvazzaf astsubaylık eğitimi için K.K.K.lığı Öğrenci Alayı Asttasak Eğt.Tb.K.lığına “Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimi”ne çağrıldığını, 29.03.2010 tarihinde katılış yaptığını, müvekkilinin temel askerlik eğitimi aldığı 14.05.2010 tarihine kadar ve öncesinde vatani görevinde bile hiçbir disiplinsiz hareketi görülmediğini, yatakhanesini, yatağını, dolabını aynı özen ve ihtimamla kullandığını, herhangi bir uyarı veya ceza almadığını, hatta eğitimin bittiği gün Bl.K.nı tarafından takdir ile onurlandırıldığını, tüm eğitimin bitmesine yaklaşık 14-15 gün kala müvekkilinin tertip ve düzeni ile eğitimdeki başarısı hiçe sayılarak adeta sudan bahanelerde dolap düzensizliğinden, kalk saatine riayetsizliğinden, eğitime hazırlıksız çıkmasından cezalar verilmeye başlandığını, bu cezaların verilmeye başlanmasındaki asıl gerekçenin güvenlik soruşturmasının sonradan tamamlanması ile öğrenilen Bafra Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/373 Esas sayılı dosyası üzerinden görülen “Korku, Kaygı veya Panik Yaratabilecek Tarzda Silahla Ateş Etme” suçundan açılan dava olduğunu, ancak müvekkilinin bu suçtan beraat ettiğini, tesis edilen K.K.Astsubay Meslek Yüksek Okulundan çıkarılma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. - 72 - Davacı vekilinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, AYİM 2’nci Dairesinin 12.01.2011 tarih ve 2011/1320 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinde; Astsubay Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimine 29.03.2010 tarihinde, toplam 40 disiplin notu ile başlayan davacının, 08.06.2010 tarihinde işlediği “Yatağını Dağınık Bırakmak” suçundan savunması alınarak Bl.K.nı tarafından 09.06.2010 tarihinde “Uyarı” cezası verilerek 1 disiplin notunun kırıldığı, 15.06.2010 tarihinde işlediği “Elbise ve Eşya Dolabını Temiz ve Düzenli Bulundurmamak veya Müsaade Edilmeyen Eşya Bulundurmak” suçundan savunması alınarak Bl.K.nı tarafından 17.06.2010 tarihinde “Bir Hafta Sonu İzinsizlik” cezası verilerek 2 disiplin notunun kırıldığı, 16.06.2010 tarihinde işlediği “Derse Dersle İlgili Emredilen Malzemeyi Getirmemek” suçundan savunması alınarak Bl.K.nı tarafından 23.06.2010 tarihinde “İki Hafta Sonu İzinsizlik” cezası verilerek 4 disiplin notunun kırıldığı, 13.07.2010 tarihinde işlediği “İzinsiz Olarak Dershanede Bulunmamak” suçundan savunması alınarak Bl.K.nı tarafından 15.07.2010 tarihinde “Uyarı” cezası verilerek 1 disiplin notunun kırıldığı, 14.07.2010 tarihinde işlediği “Dershane Düzenini Bozmak ve Uymamak” suçundan savunması alınarak Bl.K.nı tarafından “Uyarı” cezası verilerek 1 disiplin notunun kırıldığı, 21.07.2010 tarihinde işlediği ”Eğitime Hazırlıksız Gelmek” suçundan savunması alınarak Tb.K.nı tarafından “5 Gün Oda Hapsi” cezası verilerek 20 disiplin notunun kırıldığı ve 02.08.2010 tarihinde işlediği “Elbise ve Eşya Dolabını Temiz ve Düzenli Bulundurmamak” suçundan savunması alınarak Bl.K.nı tarafından “3 Gün Oda Hapsi” cezası verilerek 12 disiplin notunun kırıldığı, almış olduğu disiplin cezaları sonucunda disiplin notu (-1)’e düşen davacının, sevk edildiği K.K.Astsubay Meslek Yüksek Okulu Yüksek Disiplin Kurulunun 12.08.2010 gün ve 2009/2010 Eğitim Öğretim Yılı için/5 no.lu kararı ile disiplinsizlik (disiplin notunun tamamını kaybetmesi) nedeni ile okuldan çıkarılmasına karar verildiği, bu kararın Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından 13.08.2010 tarihinde onaylanmasını müteakip de ilişiğinin kesildiği, ilişiğinin kesilmesi üzerine vekili aracılığı ile AYİM’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 926 sayılı TSK Personel Kanununun 68’inci maddesine dayanılarak hazırlanan Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliğinin “Amaç” başlıklı 1’inci maddesi; “Bu Yönetmeliğin amacı, kendi nam ve hesabına en az iki yıl süreli yüksekokul, meslek yüksekokulu veya fakülteleri bitirenlerden Türk Silâhlı Kuvvetlerinde muvazzaf astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine alınacaklarda aranacak nitelikler, bunların tâbi tutulacakları seçme sınavları ile astsubay adaylarının yetiştirilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” hükmüne, Anılan Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesi; “Bu Yönetmelikte geçen deyimlerden; a) Muvazzaf Astsubay Aday Adayı: Nitelikleri itibariyle astsubay adayı olmak üzere başvuru hakkına sahip kişiyi, - 73 - b) Muvazzaf Astsubay Adayı: Kendi nam ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokullarını bitirenlerden Türk Silâhlı Kuvvetlerinde muvazzaf astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine alınanları, c) Temel Askerlik ve Muvazzaf Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimi: Muvazzaf astsubay adaylarına verilecek temel askerlik eğitimi ile onlara muvazzaf astsubaylık anlayışını kazandırmak amacıyla yaptırılacak eğitimi ifade eder.” hükmüne, Yönetmeliğin “Astsubaylığa Nasıp” başlıklı 10‘uncu maddesi; “ En az iki yıl süreli yüksekokul, meslek yüksekokulu veya fakülteleri kendi nam ve hesabına bitiren ve muvazzaf astsubay olmak için başvurup, başvuruları uygun bulunanlardan temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimini başarıyla bitirenlerin astsubaylığa nasıpları, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 28/5/2003 tarihli ve 4861 sayılı Kanunla değişik 82’nci maddesi ile Astsubay Sicil Yönetmeliğinin ilgili maddeleri esaslarına göre yapılır.” hükmüne, Yönetmeliğin “Yetiştirme” başlıklı 9’uncu maddesi; “Muvazzaf astsubay adaylarının yetiştirilmesiyle ilgili esaslar aşağıda belirtilmiştir: a) Muvazzaf astsubay adayları, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaçları doğrultusunda astsubay meslek yüksekokulu, sınıf okulu, okul veya eğitim merkezlerinde temel askerlik eğitimine ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine tâbi tutulurlar. b) Muvazzaf astsubay olabilmek için uygulanacak temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimini başarı ile bitirmek gereklidir. c) Askerlik hizmetini yerine getirmiş olanların temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine ilişkin esaslar ile eğitim süresinin ne kadar olacağı; ihtiyaçlar göz önüne alınarak kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönergelerde belirlenir. ç) Uygulanacak olan eğitimin kapsamı, şekli ve üç aydan az olmamak üzere süresi; kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönergelerde belirlenir. d) Çeşitli sebeplerle temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitiminin ders, eğitim yapılan toplam gün sayısının üçte birine katılmayanlar başarısız sayılırlar. e) Sağlık sebebiyle temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitiminin ders, eğitim yapılan toplam gün sayısının üçte birine katılmayanlar müteakip eğitim döneminde eğitime katılırlar. Bu dönemde de sağlık sebebiyle başarısız olmaları hâlinde, başarısız sayılırlar. f) Muvazzaf astsubay adayları, temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimi süresince eğitim ve öğretim, disiplin ve diğer idarî - 74 - konularda; Türk Silâhlı Kuvvetleri Sınıf Okulları Yönetmeliğinin bu Yönetmeliğe aykırı olmayan hükümlerine tâbi olurlar.” hükmüne, Türk Silahlı Kuvvetleri Sınıf Okulları/Eğitim Merkezi Komutanlıkları Yönetmeliğinin “Disiplin esasları ve ceza hükümleri” başlıklı 22’nci maddesi; “ (1) Disiplinin tesisi ile ilgili ilkeler şunlardır: a) Subaylar, sözleşmeli subaylar, astsubaylar, sözleşmeli astsubaylar, uzman jandarmalar ve uzman erbaşlara disiplin amirlerince 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu ve 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun esaslarına göre ceza verilir. b) Sözleşmeli/muvazzaf subay adayları, yedek subay adaylar ile sözleşmeli/muvazzaf astsubay adaylarının tabi olacakları disiplin esasları; 1) Her adayın okula kabulü ile birlikte 40 disiplin notu verilir. Belli cezalar karşılığı kırılan notlar bundan düşülmek suretiyle adayın o andaki disiplin notu ortaya çıkarılır. Bu disiplin notunun tamamının kaybedilmesi halinde adaylar disiplin kuruluna sevk edilir. Disiplin notunda hangi eylemlerden dolayı kaç puan düşüleceği yönergeler ile düzenlenir. 2) Adaylara; Uyarı, İzinsizlik, Oda hapsi cezaları verilir. 3) Adaylara verilen uyarı cezası karşılığında 1 disiplin notu, izinsizlik cezası karşılığında bir hafta sonu tatiline karşılık 2 disiplin notu, disiplin amirlerince verilecek oda hapsi cezası karşılığında her bir gün oda hapsi cezası için 4 disiplin notu, disiplin mahkemesince verilecek oda hapsi cezası karşılığında her bir gün için 5 disiplin notu kırılır. (2) Adayların astlık ve üstlük münasebetleri yönergeler ile düzenlenir.” hükmüne, KKY 51-19 Astsubay Temele Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimi Yönergesinin 5’inci Bölüm , 2’inci maddesi; “a. Disiplin amirleri, 1632 Sayılı Askerî Ceza Kanununun 171’inci maddesine bağlı çizelgede belirtilen yetkiler dâhilinde kursiyerlere ceza verebilecekleri gibi, işledikleri suçlar nedeniyle disiplin mahkemesine de sevk edebilir. b. Muvazzaf/Sözleşmeli astsubay adaylarının (Uzman erbaş kaynaklılar hariç) tabi olacakları disiplin esasları; (1) Her adaya, eğitim başlangıcında 40 disiplin notu verilir. (2) Belli cezalar karşılığı kırılan notlar bundan düşülmek suretiyle adayın o andaki disiplin notu ortaya çıkarılır. (3) Bu disiplin notunun tamamının kaybedilmesi halinde adaylar disiplin kuruluna sevk edilir. (4) Adaylara, disiplin tecavüzlerinde hangi cezaların verileceği EK-A’da gösterilmiştir (Adaylar tarafından, EK-A listede yer almayan disiplin tecavüzleri - 75 - işlendiğinde, disiplin amiri tarafından Askerî Ceza Kanunu hükümlerine göre uygun bir ceza takdir edilir). (5) Adaylara; uyarı, izinsizlik, oda hapsi cezaları verilir. (6) Adaylara verilen; (a) Uyarı cezası karşılığında 1 disiplin notu, (b) İzinsizlik cezası karşılığında bir hafta sonu tatiline karşılık 2 disiplin notu, (c) Disiplin amirlerince verilecek oda hapsi cezası karşılığında her bir gün oda hapsi cezası için 4 disiplin notu, (ç) Disiplin mahkemesince verilecek oda hapsi cezası karşılığında her bir gün için 5 disiplin notu düşülür. c. Astsubay adaylarının hâl, hareket, tutum ve davranışları ile disiplin derecesinin ölçüsü olan disiplin notundaki düşmeye göre şu işlemler uygulanır: (1) Disiplin tam notunun 10’unu kaybeden kursiyere Bölük Komutanı tarafından, (2) Disiplin tam notunun 15’ini kaybeden kursiyere Tabur Komutanı tarafından yazılı ikaz yapılır. (3) Disiplin tam notunun 20’sini kaybeden kursiyere Öğrenci Alay Komutanlığı/Eşiti K.lıkça yazılı ikaz yapılır. (4) Disiplin notunun tamamını kaybedenler disiplin kuruluna sevk edilirler. ç. Uzman erbaş kaynaklı adayların disiplin değerlendirmesi: (1) Uzman erbaş kaynaklı astsubay adaylarının, ASTTASAK Eğitimi süresince “Uzman Erbaş” statüsü devam etmektedir. (2) Ancak, uzman erbaş kaynaklı adaylara da, yalnız ASTTASAK Eğitimi sürecince kullanılmak üzere; eğitim süresince disiplin durumlarını tespit edebilmek ve eğitim sonunda diğer adaylarla birlikte yapılacak başarı sırlamasında/derecelendirmede değerlendirmeye almak maksadıyla, eğitimin başlangıcında 40 disiplin puanı verilir. Uzman erbaş kaynaklı adayların cezalandırılması hâlinde yukarıda (2’nci madde, b fıkrası 6’ıncı bend) belirtilenler kadar puan düşülür.” hükmüne, Anılan Yönergenin 5’inci Bölüm, 4’üncü maddesi; “a. Disiplin amiri; disiplin tecavüzünde bulunan, disiplin suçu/kabahati işleyen kursiyerin savunma hakkını kullanmasına müsaade eder. Savunma sözlü olarak alınmış ise en kısa zamanda yazılı hale dönüştürülür. b. Kurs Tb.K.lığı kursiyerlerinin sıralı disiplin amirleri; (1) Kurs Takım Komutanı (Astsubaylar hariç), (2) Kurs Bölük Komutanı, (3) Kurs Tabur Komutanı, (4) Öğrenci Alay Komutanı/Eşiti Komutan, (5) Astsubay Meslek Yüksek Okulu Komutanı/Sınıf Okl.K./Sınıf Okl.ve Eğt.Mrk.K., (6) Astsubay Meslek Yüksek Okulu/Sınıf Okl.K./Sınıf Okl.ve Eğt.Mrk. Komutanının bağlı olduğu sıralı komutanlardır.” hükmüne, - 76 - Yönergenin 5’inci Bölüm, 5’inci maddesi; “a. Disiplin kurulu, eğitimin icra edildiği, okul//Snf.Okl./Snf.Okl. ve Eğt.Mrk.K.lıklarının tabi olduğu mevzuat esasları çerçevesinde teşkil edilen disiplin kurulları, ASTTASAK eğitiminde bulunan muvazzaf/sözleşmeli astsubay adaylarının disiplin durumlarını karara bağlamakla yetkilidir. Disiplin kurulunun toplanma ve çalışma usulleri ilgili mevzuata göre yürütülür. b. Görevleri: Disiplin Kurulu, kurula sevk edilen muvazzaf/sözleşmeli astsubay adaylarının disiplin ile ilgili safahatını ve yapılan işlemlerin ilgili mevzuata uygunluğunu inceleyerek, disiplinsiz olduğuna/adaylığın sona ermesine ya da yapılan işlemlerin yeniden incelenmesine karar verir. Kurul bu maksatla; (1) Disiplin bozucu hareketlerde bulunan, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmayanların, (2) Tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen hizmetin gerektirdiği şekilde düzenlemeyenlerin, (3) İçkiye, kumara, borçlanmaya ve şahsi menfaatlerine aşırı derecede düşkün olanların, (4) Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi şahsiyetine gölge düşürücü davranışta bulunanların, (5) Tutum ve davranışları ile yasa dışı görüşleri benimsedikleri anlaşılanların, (6) Askerliğin şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayacak eylemlerde bulunanların, durumlarını görüşür. c. Disiplinsiz olduğuna karar verilenler hakkındaki karar, Kara Kuvvetleri Komutanının onayı ile yürürlüğe girer. Kararın kesinleşmesini müteakip fesih ve ilişik kesme işlemleri yapılır. ç. Disiplin kurulu kararları gerekçeli olarak yazılır. Düzenlenen tutanak kurula katılan tüm üyelerce imzalanır. Kararlar, gerekli delil ve belgeleriyle birlikte, onaylanmak üzere yetkili makamlara gönderilir. “ hükmüne amirdir. Görüldüğü üzere; kendi nam ve hesabına yüksekokul, meslek yüksekokulu veya fakülteleri bitirenlerden Türk Silahlı Kuvvetlerinde muvazzaf astsubay nasbedilmek üzere dış kaynaktan temin edilen muvazzaf astsubay adaylarının, muvazzaf astsubay nasbedilebilmeleri için temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimini başarı ile bitirmeleri gerekmektedir. Öte yandan temel askerlik ve muvazzaf astsubaylık anlayışı kazandırma eğitimine katılan adaylara eğitimin başlangıcında 40 disiplin notu verilmekte olup, bu disiplin notunun tamamının kaybedilmesi halinde adaylar disiplin kuruluna sevk edilmektedirler. Sevk edilecek disiplin kurulu ise eğitimin icra edildiği Okul/Snf.Okl./Snf.Okl. ve Eğt.Mrk.K.lıklarının tabi olduğu mevzuat esasları çerçevesinde teşkil eden disiplin kurullarıdır. Yetkili disiplin kurulunca disiplinsiz olduğuna karar verilen adayların ilişikleri, söz konusu disiplin kurulu kararının K.K.K.nın onayını müteakip kesilmektedir. Adaylara; uyarı, izinsizlik ve oda hapsi cezaları verilebilmekte ve “uyarı” cezası karşılığında 1 disiplin notu, “izinsizlik” cezası karşılığında bir hafta sonu - 77 - tatiline karşılık 2 disiplin notu, “disiplin amirlerince verilecek oda hapsi” cezası karşılığında her bir gün için 4 disiplin notu, “disiplin mahkemesince verilecek oda hapsi” cezası karşılığında her bir gün için 5 disiplin notu düşülmektedir. . Bu tespitler doğrultusunda davacının durumu irdelendiğinde; davacının Temel Askerlik ve Muvazzaf Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimine 29.03.2010 tarihinde katılış yaptığı, 40 (kırk) tam disiplin puanı ile başladığı, ilk disiplin cezasının verildiği 09.06.2010 tarihine kadar disiplin cezası almadığı, 09.06.2010 tarihinden itibaren ve yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen kısa aralıklarla ve çeşitli nedenlerle yedi ayrı disiplin cezasının verilerek disiplin notunun (-1)’e düşürüldüğü, cezalandırma işleminde ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği, öğrenim yılı sona ermekte iken yapılan işlemle kişi yararı ve kamu yararının gözetilmediği, kişi yararı olmadığı gibi kamu yararının da olmadığı disiplin cezası işlemi yolu ile tesis edilen okuldan çıkarma işleminin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı….’in Kara Kuvvetleri çıkarılma İŞLEMİNİN İPTALİNE, Astsubay Meslek Yüksek Okulundan 15 HAZİRAN 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Temel Askerlik ve Muvazzaf Astsubaylık Anlayışı Kazandırma Eğitimine 40 (kırk) tam disiplin puanı ile başlayan davacının, muhtelif tarihlerde işlemiş olduğu (7 adet) çeşitli disiplin suçları sebebiyle savunması alınmak suretiyle yetkili disiplin amirleri tarafından usulü dairesinde cezalandırıldığı, davacıya verilmiş olan disiplin cezalarının tümünün yetkili disiplin amirlerince ve yetki hudutları dâhilinde verildiği, davacıya savunma hakkı tanınıp savunmalarının alındığı, disiplin notunun kırılması ve notların toplanmasında maddi bir hata yapılmadığı, ceza verme işlemlerinde ceza kararlarını ağır derecede sakatlayacak ve hukuken yok hükmünde sayılmalarını gerektirecek, keza davacıya hissi nedenlerle okuldan çıkarılmasına zemin hazırlamak amacıyla kasti ceza verildiğine ilişkin bilgi ve belge bulunmadığı, okuldan çıkarılmasına ilişkin usulü işlemlerde bir hata yapılmadığı anlaşılmakla, dava konusu işlemin tüm unsurlarıyla hukuka uygun olduğu sonuç ve kanaatine vardığımızdan işlemin iptali yönünde alınan çoğunluk kararına katılmadık. 15.06.2011 ÜYE M.Nuri ÇİMENOĞLU Dz.Kur.Alb. ÜYE Selçuk DEMİRÖZ P.Kur.Alb. (AYİM 2.D. 15.06.2011; E 2010/ 1320, K 2011/ 877) - 78 - -13ÖZETİ: Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulunda öğrenim görmekte olan davacı hakkında Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesi kapsamında, yaptırılan güvenlik soruşturması, davalı idare tarafından olumsuz (menfi) kabul edilerek davacının okuldan çıkarılmasına karar verilmiş ise de, davalı idarenin savunması ekinde yer alan ‘’Gizli’’ gizlilik dereceli belgelerin incelenmesinde; güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgilerin somut nitelik taşımadığı, genel hukuk ilkelerine uymadığı, davacının okuldan çıkarılması sonucunu doğuracak nitelikte yeterli bilgi ve belgeler olmadığı değerlendirilerek, bu nedenle okuldan çıkarılma işleminin, sebep ve amaç yönünden mevzuata ve hukuka aykırı olduğu. Davacı vekili, 09.05.2011 tarihinde İzmir Nöbetçi İdare Mahkemesinde ve bu kanalla 12.05.2011 tarihinde AYİM’de kayıt altına alınan dava dilekçesinin, AYİM 2.D.nin 25.06.2011 tarih ve 2011/738-696 E-K sayılı Kararı ile reddedilmesi üzerine, 14.06.2011 tarihinde İzmir Nöbetçi İdare Mahkemesinde ve bu kanalla 21.06.2011 tarihinde AYİM’de kayıt altına alınan yenileme dilekçesinde özetle; müvekkilinin Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulunda astsubay adayı öğrenci iken, öğrencilikten ayrılmasını gerektiren herhangi bir neden bulunmadığı halde, hukuka aykırı bir şekilde okuldan çıkarıldığını beyanla, anılan işlemin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM Nöbetçi Dairesinin 17.08.2011 tarih ve 2011/296 Esas sayılı Kararı ile yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile davalı idarece 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 52 nci maddesi kapsamında gönderilen belgelerin incelenmesinden; Astsubay yetiştirilmek üzere 2010-2011 Eğitim ve Öğretim yılında Hava Teknik Okullar K.lığı bağlısı Hava Astsubay Meslek Yüksek Okuluna kabul edilen davacı hakkında, bu öğrenimi sırasında yaptırılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle askeri öğrenci olma şartlarını taşımadığı anlaşıldığından, 30.03.2011 tarihinde toplanan Yüksek Disiplin Kurulunda durumunun görüşüldüğü ve okulla ilişiğinin kesilmesine karar verildiği, bu kararın Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından 20.04.2011 tarihinde onaylandığı ve böylece anılan işlemin iptali istemiyle süresi içinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 67’nci maddesinde, astsubay kaynaklarının; a) Astsubay meslek yüksek okulları, b) - 79 - Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulları olduğu belirtilmiş, aynı Kanunun 68’inci maddesi 2’nci fıkrası (b) bendinde; astsubay okullarına girişte aranacak nitelikler, okulların öğrenim, eğitim süre ve şekilleri, öğrencilerin azami öğrenim süresiyle görev ve sorumlulukları ve ilgili diğer hususların yönetmelikle düzenleneceği hükmü öngörülmüştür. Yine aynı Kanunun 68’inci maddesi 2’nci fıkrası (d) bendinde; öğrencilik niteliğini kaybettiren haller sayılmış, sayılan haller arasında Yönetmelikte tespit edilecek esaslar dahilinde askeri öğrencilik niteliklerini kaydettiklerine dair disiplin kurullarınca haklarında karar verilenler ile Yönetmelikte tespit edilecek giriş koşullarına uymadıkları sonradan anlaşılanlar da belirtilmiştir. Maddenin 2’nci fıkrası (e) bendinde; bu maddenin (d) bendi gereğince öğrencilik niteliğini kaybedenlerin ilişiklerinin kesileceği, (f) bendinde ise, astsubay okulu öğrencilerinin ilişiklerinin kesilmesi ve ilişikleri kesilenler ile ilgili diğer hususların yönetmelikle düzenleneceği hükümleri yer almıştır. 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununun 29’uncu maddesinin son fıkrasında; “Astsubay meslek yüksek okullarına giriş koşulları, yabancı ülke öğrencilerinin seçimiyle ilgili esaslar ve kayıt kabul şartları ile ilgili hususlar yönetmelikle düzenlenir. “ hükmü yer almakta; aynı Kanunun 31’inci maddesinin f fıkrasında; Astsubay Meslek Yüksek Okullarında öğrenim gören öğrencilerin giriş koşullarını taşımadığı, öğrenim sırasında anlaşılanların okuldan çıkarılacakları hüküm altına alınmıştır. Astsubay Meslek Yüksekokulları Yönetmeliğinin “Giriş Şartları” başlıklı 44’üncü maddesinin 1’inci bendinin c fıkrasında; ” Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin; 1) Tutum ve davranışları ile yasa dışı, siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması, 2) Türk Silâhlı Kuvvetlerinin manevî şahsiyetine gölge düşürmemiş ve askerliğin şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayacak fiil ve hareketlerde bulunmamış olması,3) Toplumca tasvip edilmeyen kazanç yollarında çalışmamış ve hâlen çalışmamakta olması,4) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikap, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasnii, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tabii mukarenet, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç olmak üzere kaçakçılık, resmi ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma suçlarından birinden mahkûmiyetinin bulunmaması,” giriş koşulları arasında sayılmıştır. Aynı Yönetmeliğin 61’inci madde, (b) bendi, 2 numaralı alt bendinde; astsubay meslek yüksek okullarına giriş koşullarını taşımadıkları öğrenim sırasında anlaşılanlar ile öğrenimleri süresince bu koşulları kaybedenlerin okuldan çıkarılacağı öngörülmüştür. Silahlı Kuvvetlere alınacak askeri öğrenciler hakkında yapılacak güvenlik soruşturmasının esasları ise Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesinde (MY 114-1(B)) düzenlenmiştir. - 80 - Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesinin 3 ncü Bölüm, 1 nci Kısım 9/d-2-11 maddelerinde; “Öğrencinin kendisi, annesi,babası veya kardeşlerinden herhangi birisi hakkında, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak’’, “ Öğrencinin kendisi, annesi, babası veya kardeşlerinden herhangi birisinin tarikat,dergah, yasadışı faaliyet gösteren örgüt, dernek vb. gizli ve açık teşekkül veya gruplarla iltisaklı bulunduklarına dair haklarında MIT Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Mahalli Emniyet Müdürlükleri ve İl Jandarma Alay Komutanlıklarından herhangi biri tarafından bilgi verilmişse” denilerek sayılan sakıncalı hallerin askeri öğrenci olmaya engel teşkil edeceği belirtilmiştir. Yasal mevzuat doğrultusunda davacı hakkında yapılan işlem değerlendirildiğinde; Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulunda öğrenim görmekte olan davacı hakkında Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesi kapsamında yaptırılan güvenlik soruşturması, davalı idare tarafından olumsuz (menfi) kabul edilerek davacının okuldan çıkarılmasına karar verilmiş ise de, davalı idarenin savunması ekinde yer alan ‘’Gizli’’ gizlilik dereceli belgelerin incelenmesinde; güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgilerin somut nitelik taşımadığı, genel hukuk ilkelerine uymadığı, davacının okuldan çıkarılması sonucunu doğuracak nitelikte yeterli bilgi ve belgeler olmadığı değerlendirilerek, bu nedenle okuldan çıkarılma işleminin, sebep ve amaç yönünden mevzuata ve hukuka aykırı bulunduğu kanaatine varılarak, işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı……’nin Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulundan çıkarılması İŞLEMİNİN İPTALİNE, 26 EKİM 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu’nun “Kaynak ve giriş şartları” başlıklı 29’uncu maddesi 3’üncü fıkrasında; astsubay meslek yüksek okullarına giriş koşulları, yabancı ülke öğrencilerinin seçimiyle ilgili esaslar ve kayıt kabul şartları ile ilgili hususların yönetmelikle düzenleneceği, “Disiplin ve okuldan çıkarılma” başlıklı 31’inci madde 2’nci fıkrasında; astsubay meslek yüksek okullarında öğrenim gören öğrencilerin okuldan çıkarılmalarını gerektiren hallerin sayıldığı, bu hallerden olmak üzere maddenin (f) bendinde “Giriş koşullarını taşımadıkları öğrenim sırasında anlaşılanlar veya öğrenim süresi içinde bu niteliklerini kaybedenler.” hükmüne yer verildiği anlaşılmaktadır. - 81 - Bahsedilen yasa hükümlerine istinaden çıkarılan Astsubay Meslek Okulları Yönetmeliğinin 44’üncü maddesi, (c) bendi, 5 numaralı alt bendinde; yapılacak arşiv araştırması ve resmi güvenlik soruşturması sonucunda şüpheli ya da sakıncalı hallerin bulunmaması giriş koşullarından birisi olarak düzenlenmiştir. Aynı Yönetmeliğin 61’inci madde, (b) bendi, 2 numaralı alt bendinde; astsubay meslek yüksek okullarına giriş koşullarını taşımadıkları öğrenim sırasında anlaşılanlar ile öğrenimleri süresince bu koşulları kaybedenlerin okuldan çıkarılacağı öngörülmüştür. Silahlı Kuvvetlere alınacak askeri öğrenciler hakkında yapılacak güvenlik soruşturmasının esasları ise Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesinde (MY 114-1(B)) düzenlenmiştir. Güvenlik soruşturması ve arşiv yönetmeliğinin; 9 ncu maddesi; “Türk Silahlı Kuvvetlerinin kadro ve kuruluşlarında yer alacak personelin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Türk Silahlı Kuvvetlerince bu yönetmeliğe uygun olarak hazırlanacak yönerge uyarınca yapılır.” Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma Koruyucu Güvenlik Ve İşbirliği Yönergesinin (MY-114-1B) Üçüncü Bölüm, Birinci Kısım 9-a maddesi; “Silahlı Kuvvetlerde mevcut muhtelif askeri okullarla, Silahlı Kuvvetler adına fakülte ve yüksek okullarda öğrenim yaptırılacak öğrencilerin kendisiyle birlikte annesi, babası ve kardeşleri hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılır. Yaptırılacak olan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla ilgili ayrıntılar müteakip fıkralarda açıklanmıştır.” Aynı yönergenin “Askeri öğrenci olmayı engelleyen sakıncalı haller” başlığını taşıyan 9’ncu madde (d) bendi (2) nci fıkrasında; “Öğrencinin kendisi, annesi, babası veya kardeşlerinden herhangi birisi hakkında, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak, bu tür faaliyetlerde bulunan yerli veya yabancı dernek, grup, kulüp, teşkilat ve benzeri teşekküllerden herhangi birine üye olmak veya bunlarla sıkı işbirliği içinde bulunmak, desteklemek veya bunların sempatizanı olmak gibi faaliyetleri nedeniyle MİT Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Mahalli Emniyet Müdürlükleri ve İl Jandarma Alay Komutanlıklarından herhangi biri tarafından bilgi verilmişse”, (11) inci alt bendinde de; “Öğrencinin kendisi, annesi, babası veya kardeşlerinden herhangi birisinin tarikat, dergah, yasadışı faaliyet gösteren örgüt, dernek vb. gizli veya açık gruplarla iltisaklı bulunduklarına dair haklarında MİT Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, mahalli Emniyet Müdürlükleri ve İl Jandarma Alay Komutanlıklarından herhangi biri tarafından bilgi verilmişse“ şeklindedir. - 82 - İç Hizmet Kanunun 43’üncü maddesi “Türk Silahlı Kuvvetlerini her türlü siyasi tesir ve düşüncelerin dışında ve üstündedir.” şeklinde olup bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplinin muhafazası ve idamesi için, bünyesine aldığı kişilerde farklı özellikler aranması ve askeri öğrenci olarak alınacakların sadece kendilerinin değil, yakın aile çevresinin de idari normlar uyarınca araştırılmasının Silahlı Kuvvetlerin üstlendiği seçkin kamu hizmetinin bir gereği olduğu, ileride Silahlı Kuvvetler de bilfiil görev alacak personelin kanun ve nizamlara uyan, kendileri veya yakınları hakkında geçmişleri ile ilgili de olsa söylenti çıkarılmayacak kişilerden seçilmesi ve kendilerini etkileyecek yakın aile çevresinde, yönetmelik ve yönergede belirtilen askeri öğrenci olmayı engelleyen sakıncalı halleri görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden çıkarılmalarının mevzuata ve kamu yararına uygun düştüğü dolayısıyla devlet ve kamu yararı olduğu açıktır. Davalı idarece 1602 sayılı Kanunun 52’nci maddesi uyarınca “Gizli” gizlilik derecesiyle gönderilen bilgi ve belgeler incelendiğinde, davacının okuldan çıkarılmasına gerekçe teşkil eden yeterli bilgi veya belge ibraz edildiği görülmüştür. Bu durumda, davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının menfi sonuçlandığı ve buna istinaden tesis edilen Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulundan çıkarılması işleminde hukuka ve mevzuata aykırı bir cihetin bulunmadığı sonuç ve kanaatine vardığımızdan işlemin iptali yönünde alınan çoğunluk kararına katılmadık. 26.10. 2011 ÜYE ÜYE Selçuk DEMİRÖZ P.Kur.Alb. O.G.Bora OĞURLU Dz.Kur.Alb. (AYİM 2.D. 26.10.2011; E 2011/926, K 2011/1318) - 83 - ASKERLİK KANUNUNDAN DOĞAN İŞLEMLER 1. ASKERE SEVK EDİLME -14ÖZETİ: 31.12.2009 tarihinde kadar 1111 sayılı Askerlik Kanununun 36’ncı madde hükmüne göre sevk tehiri bulunan davacının müteakip yıl (2010 yılında) üniversite sınavına gireceğini beyan etmesi halinde sevkinin önce Ağustos 2010 celbine, sınavı kazanmasına göre Kasım 2010 celbine bırakılacağı, davacının sınav öncesi şubesine müracaat etmemesinin aleyhine değerlendirilerek, üniversite sınavlarına giren ve başarı göstererek Şanlıurfa Meslek Yüksek Okulu Gıda Teknolojisi bölümünü kazanan davacının bu kazanımını vaki olmamış kabul ederek, öğrenciliği sebebiyle ertesi yıla terk işlemi yapılması yerine, askere sevk işlemi yapılması hukuka ve mevzuata uyarlı görülmemiştir. Davacı, 17.02.2011 tarihinde Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi’nde, 22.02.2011 tarihinde de AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 1987 doğumlu olduğunu, 17.06.2006 tarihinde ŞANLIURFA/Hilvan Lisesi’nden mezun olduğunu, liseyi bitirdikten sonra askerlik hizmetini tecil ettirmesi gerekirken şehir dışında çalışması münasebetiyle 2007 yılında yoklama kaçağı olarak askerlik hizmetini tecil ettirdiğini, daha sonra dershaneye gidip üniversite sınavlarına hazırlanmaya başladığını, 2010-ÖSYS sonucunda ŞANLIURFA/Harran Üniversitesi Gıda Teknolojisi bölümünü kazandığını, kayıt için istenen askerlik durum belgesi almak için ŞANLIURFA/Hilvan Askerlik Şubesi Başkanlığı’na gittiğinde bakaya kaldığı, askere gitmesi gerektiği, sülüsü aldıktan sonra askerlik durum belgesi verecekleri, üniversiteye kayıt yaptırdıktan sonra üniversiteyi dondurup askere gitmesi gerektiğinin bildirildiğini, bunun üzerine üniversiteye kayıt yaptırdıktan sonra sülüsünü aldığı halde dondurmayıp okuluna devam ettiğini, ancak üniversite tarafından kendisinden askerlik durum belgesi istendiğini, getirmediği takdirde kaydının silineceğinin bildirildiğini, okul yönetim kurulu tarafından kaydının askerlik süresince dondurulduğunu, acemi eğitimini MANİSA/1’inci P.Eğt.Tug.Avc. Eğt.Tb. 3’üncü Bl.K.lığında yaptığını, usta birliğinin ANKARA/Güvercinlik Kr.Hvcl.K.lığı Loj.Des.K.lığı olduğunu, eğitim hakkını kullanabilmesi için askerlik hizmetinin tecil edilmesi gerektiğini, askerlik hizmetinin tecil edilmemesi işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. - 84 - Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi AYİM 2’nci Dairesinin 15.06.2011 gün ve 2011/723 Gensek, 2011/360 Esas sayılı kararıyla kabul edilmiştir. Dava dosyasındaki mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; 1987 doğumlu olup 01.01.2006 tarihinde askerlik çağına giren davacının, 15.10.2007 tarihinde son yoklaması yapılarak askerliğine karar alındığı, lise mezunu olduğundan sevk tehir hakkını kullanmak istemesi üzerine 1111 sayılı Askerlik Kanununun 36’ncı maddesi hükmüne istinaden sevkinin 31.12.2009 tarihine kadar tehir edildiği, aynı tarihte (15.10.2007 tarihinde) 02.01.2010 tarihinde sevke tabi olduğu yönünde adına çıkarılan askere sevk için çağrı tebligatının tebliğ edildiği, 02.01.2010 tarihinde sevke icabet etmediğinden bakaya olarak aranmaya başlandığı, 2010 yılı ÖSYS sonuçlarına gire Harran Üniversitesi Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojisi bölümünü kazandığı, kayıt için gerekli olan askerlik durum belgesini almak maksadıyla 06.10.2010 tarihinde ŞANLIURFA/Hilvan Askerlik Şubesi Başkanlığı’na gittiğinde, bakaya olarak arandığı belirtilerek aynı tarihte (06.09.2010 tarihinde) sevk evrakları verilerek Manisa’daki eğitim birliğine sevk edildiği, Harran Üniversitesi Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu Yönetim Kurulunun 05.01.2011 gün ve 2011/1-3 sayılı kararı ile de kaydının askerlik süresince dondurduğu anlaşılmıştır. 1111 Sayılı Kanunun 35/C maddesi; Askeri mekteplerle nizamname ve talimatnamelerine göre devam mecburiyeti olan resmi ve yüksek mekteplerle liseler ve orta mekteplerde ve tali meslek mekteplerinde veya bu derecelerde olduğu Maarif Vekaleti tarafından veya müdürlüklerinden tasdik edilen hususi ecnebi mekteplerde ve aynı vasıfta bulundukları Maarif Vekaletince tasdikli memleket harici mekteplerde okumakta oldukları anlaşılanlar (Bunların ertesi seneye terki en çok 29 yaşını bitirinceye kadar uzar. Bu yaşa kadar tahsillerini bitirmemiş olanlar, iki sene üst üste sınıf geçemeyenler, yüksek bir mektebi bitirdikten sonra diğer yüksek bir mektebe veya ihtisas şubelerine ayrılmış müesseselerin ve Üniversitenin bir şubesini bitirdikten sonra diğer şubesine girenler; ertesi seneye bırakılmayıp asker edilirler. İşbu talebenin derslerine muntazaman devam etmeleri şartıyla tahsil saatleri haricinde memuriyet, vazife, sanat, ticaret ve ziraatle iştigalleri tecillerine mani teşkil etmez.) Son yoklama sırasında orta veya yüksek bir mektebi bitirerek memleket içinde ve dışında daha yüksek mekteplere kabul zamanı olmadığından dolayı girmemiş olanlar o sene içinde girerek lazımgelen vesikaları gösterdikleri takdirde ertesi seneye bırakılırlar. 29 yaşına kadar ertesi seneye terkedilecek talebeler bir seferberlik halinde lüzum ve ihtiyaca göre, doğum sırasıyla asker edilir.” hükmüne, Aynı Kanunun 36 ncı maddesi; “Ertesi seneye bırakılanlar, erteleme süreleri dolmadan kendi istekleri ile veya ertesi seneye bırakılma sebeplerinin ortadan kalkması halinde o yıl askere sevk edilebilirler. Ancak son yoklama sırasında lise veya dengi okulu bitirerek yurt içinde veya yurt dışında daha yüksek bir okula aynı yıl içerisinde giremediklerinden askerliklerine karar alınanların istekleri halinde askere celp ve sevkleri iki yıl geri bırakılır. Üç yıl - 85 - veya daha aşağı öğrenim veren yüksek okullardan mezun olanlarla, öğrenim gördükleri fakülte ve yüksek okulları bitiremeyerek ayrılanlardan, ayrıldıkları yıl askerliklerine karar alınanlardan öğrenime devam etmek isteyenlerin askere celp ve sevkleri bir yıl geri bırakılır. İki ve üçüncü fıkralarda durumları açıklananlar müteakip yılın Aralık ayının son gününe kadar bir yüksek öğrenim kurumuna girdiklerine dair belge getirmeleri halinde haklarında alınan karar, askerlik meclisi toplu değilse idare kurullarınca ertesi seneye terk şeklinde değiştirilir. Ertesi seneye terk edilenlerden mezun olanlar ile çeşitli nedenlerle okulları ile ilişiği kesilenlerin bu durumları fakülte ve yüksek okullar tarafından iki ay içinde kayıtlı bulundukları askerlik şubelerine bildirilir. Dört yıl ve daha uzun süreli yüksek öğrenim kurumlarından yahut bunların dengi olduğu kabul edilen okullardan mezun olan yükümlülerin askere sevkleri, istekleri halinde mezuniyet tarihinden itibaren iki yıla kadar, yüksek lisans eğitimini tamamlayanların ise bir yıla kadar tehir edilebilir. Yurt dışındaki öğrenim kurumlarından mezun olanlara, talepleri halinde, denklik işlemlerini tamamlayabilmeleri için ayrıca bir yılı geçmemek üzere sevk tehiri hakkı tanınabilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Milli Savunma Bakanlığınca belirlenir.” hükmüne, 86 ncı maddesi;” Son yoklamada bulundukları yerdeki askerlik meclisine veyahut elçilik ve konsolosluklara gelmeyen ve 26 ncı maddede yazılı mazeretlerini bildirmeyen ve birlikte askerlik muamelesine tabi oldukları doğumluların celb ve sevkine kadar da ele geçmeyen mükellefler, elde edildiklerinde bulundukları yerde veyahut yol masrafı kendileri tarafından verilmek üzere en yakın yerde bulunan iki askeri hekime (birisi sivil olabilir) muayene ettirilir. Muayene neticesinde askerliğe elverişli oldukları anlaşılanlar askerlik meclislerince ve toplu değilse idare heyetlerince numarasız asker edilirler ve askerlik meclisleri çalışmadığı zamanlarda sınıfları ve mürettebleri, mıntıkasında bulundukları kolordularca tesbit edilerek muvazzaf hizmetleri yaptırılmak üzere derhal işbu mürettebata sevk olunurlar (35 yaşını bitirmiş olanlarla daha yukarı yaşta bulunanlar geri hizmetlerde istihdam olunurlar). Sıhhatleri muvakkaten askerliğe elverişli olmadığı anlaşılanlar keza askerlik meclisi veya idare heyetlerince numarasız asker edilir ve sevkleri geri bırakılır. Bunların sonradan yaptırılan muayenelerinde sıhhi halleri, askerlikten büsbütün çıkarılmalarını icab ettirirse 41 inci madde hükmüne tabi tutulurlar. Askerliğe elverişli olduklarını gösterirse sınıfları ve mürettebleri yukarıdaki gibi tesbit olunarak hemen sevkedilirler. Sıhhi hallerinden dolayı ilk muayenede askerlikten büsbütün çıkarılmaları icab edenler 41 inci madde hükmüne tabi tutulurlar. 86 ncı madde hükmüne girenler askeri mahkemelere verilir. ”hükmüne, 87 ncı maddesi; “Son yoklama sırasında ertesi seneye terki mucib mekteblerde okumakta olupta bulundukları mahal askerlik meclislerine veya şubelerine tahsil derecesi hakkında tasdikli şehadetname göndermemiş olanlar 15 lira para cezasına tabi tutulur ve ertesi seneye bırakılır.”hükmüne amirdir. 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 12 nci maddesinde bakaya ”………..son yoklamada bulunarak numara ile veya numarasız asker edildikleri halde - 86 - istenildikleri sırada gelmeyenlere veya gelip de askerlik yapacakları kıtalara gitmeksizin toplandıkları yerlerden veya yollardan savuşanlara (bakaya),…….“ şeklinde tanımlanmıştır. 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 89 ncu maddesinde “Numaralı veya numarasız asker edilmiş mükellefler, yapılan davet üzerine birlikte sevkedilecekleri arkadaşlarının sevki gününe kadar gelmez ve bunun da 47 nci maddede yazılı özürlerden ileri gelmediği tasdik edilmiş bulunursa veya sevkedilirken askerliğini yapacağı kıtaya gitmeksizin kaçarlarsa askerî mahkemelere verilirler ve elde edilenler hemen sevkolunurlar.“ şeklinde hüküm bulunmaktadır. Milli Savunma Bakanlığı Askeralma Yönergesinin (MSY:70-1C) Dördüncü Bölüm Üçüncü Kısım, Üçüncü maddesinin a.(6) ncı bendinde lise ve dengi okullar ile 2-3 yıl süreli yüksek okul mezunları, fakülte ve yüksek okulları bırakanların sevk tehir işlemleri ile ilgili olarak; “Yoklama kaçağı veya bakaya olmamak kaydıyla, aşağıda durumları belirtilenden o yıl ÖSYS sınavına katılacaklarını belgeleyenlerin sevkleri önce Ağustos celbine, daha sonra ÖSYS sınavını kazandığını (105.000 veya daha fazla yüksek puan alanlar) belgelemeleri halinde Kasım celbine kadar, uzman erbaş ve uzman jandarma yetiştirilmek üzere yapılan sınavlarda başarılı olduğunu belgeleyenlerin sevkleri ise Kasım celbine kadar tehir edilir. Sevk tehir süreleri sona erdiğinden ENL’ne alınanlar, sevkleri daha önce 36 ncı madde kapsamında bir defa tehir edildiğinden, ikinci kez sevkinin tehiri mümkün olmayanlardan ENL’ne alınanlar, açık lisenin son sınıfında okuyanlar, daha önce sevkinin tehirini talep etmeyerek ENL’ne alınanlardan YÜSEM listelerinin yayım tarihinden sonra yeniden sevkinin tehirini talep edenler. Askerliğine karar aldıranlardan sevklerinin tehirini talep etmeyenler de tabi oldukları celp döneminin son gününe kadar bir sınırlama olmaksızın yeni bir okula kayıp yaptırabilirler. Meslek Yüksek Okulu ve Açık öğretim ön lisans programlarından mezun olarak, lisans programına devam edebilmek için “Dikey Geçiş Sınavına” girecekler ile sınavsız olarak kayıt hakkı kazananlardan, Şubat-Mayıs ve Ağustos celplerinde sevke tabi olanların sevkleri 86 ve 89 ncu maddelere tabi olmamaları kaydıyla Kasım celbine ertelenir. “ hükmü getirilmiştir.Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri çerçevesinde davacının durumu değerlendirildiğinde; 31.12.2009 tarihinde kadar 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 36 ncı maddesi hükmüne göre sevk tehiri bulunan davacının müteakip yıl (2010 yılında) sınava gireceğini beyan etmesi halinde sevkinin önce Ağustos 2010 celbine, sınavı kazanmasına göre Kasım 2010 celbine bırakılacağı, davacının sınav öncesi şubesine müracaat etmemesinin aleyhine değerlendirilerek, Üniversite sınavlarına giren ve başarı göstererek Şanlıurfa Meslek Yüksek Okulu Gıda Teknolojisi bölümünü kazanan davacının bu kazanımını vaki olmamış kabul ederek, öğrenciliği sebebiyle ertesi yıla terk işlemi yapılması yerine, askere sevk işlemi yapılması hukuka ve mevzuata uyarlı görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; - 87 - Davacının öğrenciliği sebebi ile ertesi yıla terk işlemi yapılmaması İŞLEMİNİN İPTALİNE, 14 EYLÜL 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. AYRIŞIK OY GEREKÇESİ Yukarıda açıklanan sayın çoğunluk görüşüne katılmamakla birlikte; 2010 yılı ÖSYS sonuçlarına göre Harran Üniversitesi Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojisi bölümünü kazanan ve 1987 doğumlu olduğundan henüz 29 yaşını da doldurmayan davacının, dava konusu askere sevk işleminin tesis edildiği 06.09.2010 tarihi itibariyle 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35/C maddesi kapsamında yüksekokul öğrencisi olarak ertesi yıla terk hakkına haiz olduğu, her ne kadar davacı söz konusu yüksekokul öğrenim hakkını kazanmadan önce 02.01.2010 tarihinde sevke tabi olduğuna dair askere sevk için çağrı tebligatı kendisine 15.10.2007 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen celbe icabet etmediğinden 03.01.2010 tarihinden itibaren bakaya durumuna düşmüş ise de; gerek dava konusu askere sevk işleminin tesis edildiği 06.09.2010 tarihi itibariyle, gerekse halen yürürlükte bulunan 1111 sayılı Askerlik Kanununun 89’uncu maddesinin birinci fıkrası; “Sınıf ve tertibatı belirlenmiş olanlardan, yapılan bildirim veya duyuru üzerine birlikte sevk edilecekleri emsallerinin sevk tarihinin son gününe kadar gelmeyen ve bu durumları 47 nci maddede yazılı özürlerinden ileri gelmediği belirlenenler ile sevk edildikten sonra askerliğini yapacağı kıtaya gitmeksizin kaçanlardan elde edilip de erteleme hakkı bulunmayanlar derhal sevk olunurlar.” hükmüne amir olduğundan, (son yoklamada bulunarak numara ile veya numarasız asker edildikleri halde istenildikleri sırada gelmemek veya gelipte askerlik yapacakları kıtalara gitmeksizin toplandıkları yerlerden veya yollardan savuşmak suretiyle) bakaya durumuna düşen yükümlülerin, (kendiliğinden gelerek veya yakalanarak) ele geçirildiklerinde derhal sevk edilebilmeleri için erteleme haklarının bulunmaması gerekmektedir. Bu durumda, bakaya durumunda olup da ele geçirildiklerinde erteleme hakkına sahip bulunan yükümlülerin derhal sevke tabi tutulmamaları, söz konusu erteleme hakkına istinaden sevklerinin tehir edilmesi gerekmektedir. Zira, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 89’uncu maddesinin yukarıda belirtilen birinci fıkrasının amir hükmü ile aynı maddenin üçüncü fıkrasının “Bakaya iken ertelemesi yapılmış olanlar, ertelemelerinin bittiği tarihi takip eden ilk mesai günü sevk edilirler” şeklindeki amir hükmü birlikte değerlendirildiğinde; bakaya durumunda olan yükümlülerin, her durum ve şartta erteleme hakkını yitirecekleri şeklinde bir sonuca varılamayacağı, bakaya durumunda olmanın (aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde) sevk tehirine engel teşkil etmeyeceği, öte yandan davacının durumunda olduğu gibi yüksekokul öğrencisi olan yükümlülerin sevklerinin ertelenerek ertesi seneye bırakılması hususunu düzenleyen 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35/C maddesinde bakaya durumunda olanların sevklerinin ertesi seneye bırakılmayacağına dair herhangi bir hüküm bulunmadığı, eğer kanun koyucu bakaya durumuna düşen yükümlülerin, daha sonradan yüksekokul öğrencisi statüsü kazanmaları - 88 - durumunda sevklerinin ertesi seneye bırakılmamalarını amaçlamış olsaydı, bunu 1111 sayılı Askerlik Kanununun konu ile ilgili 35/C maddesinde veya 89’uncu maddesinde düzenleyeceği, ancak yukarıda da belirtildiği üzere gerek bu maddelerde ve gerekse diğer maddelerde bu yönde bir düzenlemenin bulunmadığı, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35/E maddesi kapsamındaki yükümlülerin sevk tehirleri ile ilgili olarak 35/E maddesinde; açıkça “86’ncı veya 89’uncu maddelere tabi olanların sevkleri tehir edilmez.” hükmüne yer verilmek suretiyle yoklama kaçağı veya bakaya durumunda olan yükümlülerin, 35/E maddesinde belirtilen nedenlerle sevklerinin tehir edilemeyeceğinin düzenlendiği, ancak 35/C maddesinde bu şekilde bir düzenlemeye yer verilmediği, bu itibarla; bakaya durumunda olmakla birlikte dava konusu askere sevk işleminin tesis edildiği tarih itibariyle henüz 29 yaşını doldurmayan ve yüksekokul öğrencisi olan davacının 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35/C maddesi kapsamında erteleme (ertesi seneye bırakılma) hakkı bulunduğundan, hakkında ertesi yıla terk işlemi yapılması gerekirken askere sevki yönünde tesis edilen dava konusu işlemin bu yönüyle de hukuka aykırı olduğu görüşünde olduğumuzdan, gerekçe yönünden sayın çoğunluk görüşüne katılamadık. 14.09.2011 ÜYE ÜYE Selçuk DEMİRÖZ Kenan KENAN P.Kur.Alb. Hak.Alb. (AYİM 2.D.14.09.2011; E 2011/360, K 2011/1120) -15ÖZETİ: İdarenin her faaliyeti idari işlem değildir. Başka bir işlemin varlığına gerek olmaksızın doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuran işlemler idari yargıda iptal davasına konu olurlar. Bilgi verici, açıklayıcı, tavsiye niteliğindeki yazılar, iç düzen ve hazırlık işlemleri idari davaya konu olamazlar. 1602 sayılı kanunun 40’ncı maddesinde, kanuna göre ilanı gereken düzenleyici ve genel tasarruflara karşı ilan tarihini izleyen altmış günden itibaren veya bu tasarrufların kendilerine uygulanması halinde düzenleyici tasarruf veya işleme karşı veya her ikisi aleyhine dava açılabileceği belirtilmiş olup, TSK Sağlık Yeteneğinin iptali talep edilen düzenlenmesi davacıya uygulanmadığından, anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içerisinde açılmayan davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerekir. - 89 - Davacı vekili 05.05.2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kayıtlarına geçen dava ve cevap dilekçelerinde özetle; davacının hastalık sebebiyle 27.08.2010 tarihine kadar askerliğinin ertelendiği, muhtemel sevk tarihinin 30.11.2010 olduğunu, davacıda Wolff Parkinson White Sendromu rahatsızlığının tespit edildiğini, TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 42’nci maddesinde yer alan bu rahatsızlığın erbaş ve erleri için askerlikten muaf tutulmasını gerektirdiğini ancak 2 numaralı sınıflandırma çizelgesinde bu rahatsızlığı olan subayların yardımcı sınıflarda görev yapabileceğinin düzenlendiğini, aynı hastalıktan dolayı erbaş ve erler askerlikten muaf olurken üniversite mezunu yedek subay aday adaylarının askerlikten muaf olmamasının Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, davacının hastalık nedeniyle askerlikten muaf tutulması için Askerlik Şubesine yaptığı başvurunun red edildiğini, bunun hukuka aykırı olduğunu belirterek WPW hastalığına sahip yedek subay aday adayı yükümlülerin yardımcı sınıflarda görev yapabileceğine ilişkin Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 2 numaralı sınıflandırma çizelgesindeki düzenlemenin iptaline, davacının askerlik hizmetinden muaf tutulduğu yönünde karar ittihazına, yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Daireler Kurulunun 14.05.2010 tarih Gensek:2010/1778 Esas No:2010/32 sayılı kararı ile şartları bulunmadığından yürütmenin durdurulması isteminin reddine, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği hükümlerinin Milli Savunma ve İçişleri Bakanlığınca yürütülmesi nedeniyle İçişleri Bakanlığının da husumet makamına alınmasına karar verilmiştir. Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının Askerlik meclisinde yapılan muayenesinde askerliğe elverişlidir kararı verildiği, yedek subay aday adayı olarak askerliğine karar alındığı, sevk sırasında rahatsızlığını beyan ettiği, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Sağlık Kurulunun 28.08.2009 tarih 833 sayılı ve ön uyarılma sendromu teşhisli raporu ile bir yıl sevk geciktirmesi kararı verildiği, Gürün Askerlik Şubesi Başkanlığının 31.03.2010 tarihli askerlik durumu konulu belgesinde davacının askerlik işlemleri yönünden 30.11.2010 tarihe kadar bir sakınca olmadığının belirtildiği, davacının 02.04.2010 tarihli dilekçesi ile Askerlik Şubesine müracaat ederek hastalık nedeni ile askerlikten muaf tutulmasına karar verilmesini talep ettiği, Gürün Askerlik Şubesi Başkanlığının 16.04.2010 tarihli yazısı ile yükümlülerin askerlik işlemlerinin 1111 sayılı kanun ve Askeralma Yönergesi hükümlerine göre yapıldığı, Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinde yedek subay aday adaylarına ertesi yıla terk kararı verilen tanıların bazılarında, 15 aylık erbaş ve erlere askerliğe elverişli değildir kararı verilen maddelerin bulunduğu, sevk geciktirme raporu bitiminde tekrar sağlık muayenesine tabi tutulacağının bildirildiği, bu işlemin ve Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine ekli 2 nolu sınıflandırma çizelgesinde WPW Sendromu bulunan subayların yardımcı sınıflarda görev yapabileceğine ilişkin düzenlemenin iptalinin dava konusu yapıldığı anlaşılmıştır. - 90 - İdari işlem kamu gücü kullanılarak bir hukuki durum doğurmak, var olan bir hukuki durumu değiştirmek ya da ortadan kaldırmak için yapılan irade açıklamaları olarak tanımlanmaktır. İdari işlem yöneldiği sonucun niteliğine göre yükümlendirici veya yararlandırıcı olabilir, ilgilinin hukuki statüsünde bu yönde değişiklik yaratır. İdari işlem icrailik vasfına sahiptir, başka bir işlemin varlığına gerek olmaksızın çeşitli hukuki sonuçlar doğurur. İdarenin her faaliyeti idari işlem değildir. Başka bir işlemin varlığına gerek olmaksızın doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuran işlemler idari yargıda iptal davasına konu olurlar. Bilgi verici, açıklayıcı, tavsiye niteliğindeki yazılar, iç düzen ve hazırlık işlemleri idari davaya konu olamazlar. Somut olayda hastalık nedeniyle askerlik hizmetinden muaf tutulması için dilekçe verilmiş, Askerlik Şubesi Başkanlığınca mevzuat hükümleri belirtilmek suretiyle ertesi yıla erteleme kararından sonra askeri hastane tarafından verilecek rapora göre işlem yapılacağı bildirilmiştir. Askerlik Şubesi Başkanlığının yazısı bilgi mahiyetindedir, kişinin statüsünü etkileyen hukuki sonuç doğuran icrai bir işlem değildir. Ara kararı ile davacının akibeti sorulmuş, erteleme bitim tarihinde sevk edildiği GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi sağlık kurulunun 27.08.2010 tarih ve 810 sayılı raporu ile yeniden bir yıl sevk geciktirmesi verildiği bildirilmiştir. Davacının askerlik hizmeti ile ilgili olarak kesin işlemli bir raporun olmadığı, buna bağlı olarak askerlikten muaf tutulup tutulmadığı hakkında bir karar verilmediği anlaşılmıştır. 1602 sayılı kanunun 40’ncı maddesinde kanuna göre ilanı gereken düzenleyici ve genel tasarruflara karşı ilan tarihini izleyen altmış günden itibaren veya bu tasarrufların kendilerine uygulanması halinde düzenleyici tasarruf veya işleme karşı veya her ikisi aleyhine dava açılabileceği belirtilmiştir. Davacı hakkında kesin işlemli rapor düzenlenmediğinden Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneğinin iptali talep edilen düzenlenmesi davacıya uygulanmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 2 Numaralı Sınıflandırma Çizelgesinde en son 16.07.2008 gün ve 26938 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan düzenleme ile değişiklik yapılmıştır. Değişikliğin yayımlandığı tarihi takip eden almış gün içerisinde dava açılabilir. Bu sürenin geçmesinden sonra dava açıldığından söz konusu istemle ilgili davada süre aşımı bulunduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1.İdari davaya konu olabilecek kesin icrai bir işlem bulunmadığından DAVANIN REDDİNE, 2.Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği 2 nolu sınıflandırma çizelgesi 42 B maddesi ilgili düzenlemenin iptali isteminin süre aşımı nedeniyle REDDİNE 18 Şubat 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.D.K.,18.02.2011; E. 2010/32, K. 2011/9) - 91 - 2. ASKERLİK HİZMETİNİN TESPİTİ -16ÖZETİ: Davacının 1906 doğumlu babasının vefat ettiği 2007 yılına kadar askerlik hizmetini yapmamış ve buna rağmen davalı idarece aranıp sorulmamış olmasının hayatın olağan akışına aykırı düştüğü, kayıtlarda firar ettiğine veya askerlik hizmetinden ayrı kaldığına dair bilgi de bulunmadığından, askerlik hizmetini yaptığının kabulü gerektiği ve davacının babasının askerlik hizmetini yapmış sayılmama şeklinde inşa edilen işlemin hukuka uygun olmadığı. Davacı 17.10.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; babası…’un İZMİT/Gölcük’te askerlik hizmetini yaptığını, babasının askerlik hizmetini borçlanacağından dolayı babasının askerlik hizmetini yaptığını dair tarafına belge verilmesi talebine davalı idarece kayıtlarda olmadığı belirtilerek olumsuz cevap verildiğini, tesis edilen babasının askerlik hizmetini yapmış sayılmama işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının; (01.07.1906 doğumlu, Ankara/Polatlı İlçesi Beyceğiz Köyü nüfusuna kayıtlı ve 04.10.2007 tarihinde vefat eden) babası….’un askerlik hizmetini yaptığına dair tarafına belge verilmesi talebine davalı idarece….’un askeralma kayıtlarında askerlik hizmetine ait bilgi ve belge bulunamadığından bahisle olumsuz cevap verilesi üzerine AYİM’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Anayasanın 72 nci maddesinde vatan hizmeti, her Türk için hak ve ödev olarak kabul edilmiş, yükümlülerin sahip bulundukları niteliklere göre bu hak ve ödevlerini, hangi statü altında, nasıl yerine getirecekleri (geneli itibariyle) 1111 Sayılı Askerlik Kanunu ile 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda öngörülmüştür. Sözü edilen Kanunlar incelendiğinde askerlik çağına giren yükümlülerin, yoklama döneminden başlayarak, muvazzaflık hizmeti için çağrılmaları ve sevkleri, muvazzaflık hizmetini bitirenlerin terhisleri, kıtalarından izinli ayrılacaklar, cezalı askerlik ve firar ve izin tecavüzünü suçunu işleyenler hakkında yapılacak işlemlerin neler olduğu ayrıntılı biçimde düzenlemiştir. Askerlik hak ve ödevi idarenin hüküm ve tasarrufu altında kanunlarda belirtilen hallere uygun olarak belli süre kadar, belli bir yerde hizmet görmek suretiyle yerine getirilen bir kamu hizmetidir. Bu yönüyle de bir yükümlülüktür. İdarenin hüküm ve tasarruf alanında yerine getirilen bu hizmetle ilgili tüm kayıt ve kuyudatın idare tarafından tutulması ve kişi hak ve hallerine ilişkinliği nedeniyle de sonuna dek saklanması korunması gerekir. Somut olaya yönelik olarak dava konusu işlem değerlendirildiğinde; ….oğlu Ankara/Polatlı İlçesi Beyceğiz Köyü nüfusuna kayıtlı, 01.07.1906 - 92 - Beyceğiz doğumlu, nüfusa tescili 06.11.1932 tarihinde yapılmış olan ve 04.10.2007 tarihinde vefat eden davacının babası ….(T.C. No:….)’un askerlik hizmetini yaptığına dair askerlik şubesinde hiçbir bilgi ve belgenin mevcut olmaması ve Milli Savunma Bakanlığı Arşiv Müdürlüğünde de terhisine ilişkin bir kayıt bulunamamış olmasının, askerlik kayıtları gibi önem arz eden bilgi ve belgelerin tam zamanında ve doğru olarak tutmakla görevli olan idarenin kayıtları gereği gibi tutup muhafaza edemediğinden kaynaklandığı, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 5’nci maddesinin 4’ncü fıkrasına göre muvazzaflık hizmetini yapmadıkça hiçbir ferdin askerlik çağından çıkarılamayacağı, askerlik çağından çıkarılmayan yükümlülerin kütük kayıtlarının açık tutularak askerlikle ilgili tüm belgelerinin muhafaza edilmesi gerektiği, ancak davacının babasının askerlik hizmetine ilişkin hiçbir bilgi ve belge bulunamadığı için, askerlik hizmetini yaptığının ve çağ dışına çıktığının kabul edilmesi gerektiği, hizmetin iyi işlememesinden doğan zararlı neticenin davacıya yükletilmesinin düzenli idare ilkesine ve hakkaniyete uygun olmayacağı, diğer taraftan, 1906 doğumlu bir şahsın vefat ettiği 2007 yılına kadar askerlik hizmetini yapmamış ve buna rağmen davalı idarece aranıp sorulmamış olmasının hayatın olağan akışına aykırı düştüğü, kayıtlarda firar ettiğine veya askerlik hizmetinden ayrı kaldığına dair bilgi de bulunmadığından, dava dosyasında mevcut beyan ve bilgilerden davacının babasının Gölcük/İZMİT’te 1926 yılında askere alınan 1906 doğumlu emsalleri gibi 18 ay piyade er olarak askerlik hizmetini yaptığının kabulü gerektiği ve davacının babasının askerlik hizmetini yapmış sayılmama şeklinde inşa edilen işlemin hukuka uygun olmadığı kanaat ve sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı …’un babası, …oğlu Ankara/Polatlı İlçesi Beyceğiz Köyü nüfusuna kayıtlı, 01.07.1906 Beyceğiz doğumlu, nüfusa tescili 06.11.1932 tarihinde yapılmış olan ve 04.10.2007 tarihinde vefat eden …..(T.C. No:…..)’un, 1926 yılında askere alınan 1906 doğumlu emsalleri gibi 18 ay piyade er olarak tamamladığı kabul edilerek, askerlik hizmetini yapmış sayılmama ve kayıtların bu şekilde düzeltilmemesi şeklinde inşa edilen İŞLEMİN İPTALİNE, 18 MAYIS 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir. (AYİM.2.D., 18.05.2011; E. 2010/1222, K 2011/673) - 93 - 3. DÖVİZLE ASKERLİK -17ÖZETİ: Davacının dövizle askerlik hizmeti kapsamına alındıktan ve fakat yükümlülüklerini henüz tamamlamadan önce, Türkiye’ye gelip bir daha yurt dışına çıkmadığı, bu tarihte yurda kesin dönüş yapmış bulunan davacının dövizle askerlik kapsamından çıkarılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı. Davacı vekili, 04.06.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesi ile bu dilekçesinin AYİM 2’nci Dairesinin 09.06.2010 gün, 2010/727745 E.K. sayılı kararı ile reddedilmesi üzerine 16.06.2010 tarihinde sunduğu yenileme dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle yurt dışında yaşayan ve çalışan müvekkilinin yaptığı başvurunun davalı idare tarafından kabul edilerek dövizle askerlik kapsamına alındığını, bu kapsamda 15.09.1995-15.10.1995 tarihleri arasında temel askerlik eğitimini tamamladıktan terhis edildiğini, 15.10.2007 tarihinde de bakiye döviz borcunu ödeyerek yükümlülüklerini tamamladığını, ancak davalı idarenin 18.05.2010 tarihli bir işlem ile davacının bir takvim yılında 6 aydan fazla süreyi Türkiye’de geçirdiği gerekçesi ile dövizle askerlik kapsamından çıkarıldığını, davacının dövizle askerlik kapsamından çıkarılması işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek işlemin iptaline karar verilmesini yürütmenin durdurulması istemiyle birlikte talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi Dairemizin 07.09.2010 gün 2010/809 E. sayılı kararı ile kabul edilmiş, bilahare Dairemizin 03.10.2010 gün ve aynı sayılı kararı ile bu kez davalı idarenin yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması yönündeki talebi kabul edilmiş, daha sonra davacı vekilinin tekrar yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmesi üzerine bu kez Dairemizin 08.12.2010 gün ve aynı sayılı kararı ile bu talebin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinde; 13.03.1995 tarihinde dövizle askerlik başvurusunda bulunan ve başvurusunun kabul edilmesi üzerine ilk taksit ödemesini yapıp 15.09.1995-15.10.1995 tarihleri arasında temel askerlik eğitimini tamamlayan ve 15.10.2007 tarihinde bakiye döviz borcunu da ödeyerek yükümlülüklerini tamamlayan davacının, Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Pasaport Hudut İltica Dairesi Başkanlığı kayıtlarına göre, dövizle askerlik hizmeti kapsamına alındıktan ve fakat yükümlülüklerini henüz tamamlamadan önce, 25.06.1999 tarihinde Türkiye’ye gelip bir daha yurt dışına çıkmadığı, bu şekilde dövizle askerlik kapsamındaki yükümlülüklerini tamamladığı 15.10.2007 tarihine kadar olan süreyi yurt içinde geçirdiği anlaşılmıştır. - 94 - 1111 sayılı Askerlik Kanununun 5380 sayılı kanunla değişik EK-1 inci maddesi “Oturma veya çalışma iznine sahip olarak işçi, işveren sıfatıyla veya bir meslek ya da sanatı icra ederek, yurt içinde geçirilen süreler hariç olmak üzere, toplam en az üç yıl süre ile fiilen yabancı ülkelerde bulunan bu Kanun ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununa tâbi yükümlüler, 38 yaşını tamamladıkları yılın sonuna kadar durumlarını ispata yarayan belgelerle birlikte bağlı bulundukları Türk konsoloslukları aracılığı ile askerlik şubelerine başvurmaları, 5.112 Euro veya karşılığı kadar yönetmelikte belirtilecek yabancı ülke parasını, başvuru tarihinden itibaren 38 yaşını tamamladıkları yılın sonuna kadar ödemeleri ve 21 gün süreli temel askerlik eğitimine tâbi tutulmaları hâlinde muvazzaf askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılırlar. Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak üzere başvuranlar; öngörülen dövizi başvuru sırasında def'aten ödeyebilecekleri gibi, dörtte birini başvuru sırasında, kalanını 38 yaşını tamamladıkları yılın sonuna kadar olan süre içinde en çok üç eşit taksitte ödeyebilirler. Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak üzere yaptıkları başvuruları kabul edilen yükümlülerden, gereken şartları taşımadıkları anlaşılanlar, ödemeleri gereken yabancı ülke parasını yönetmelikte belirtilen sürelere uygun ödemeyenler, belirtilen yaş sınırı sonuna kadar temel askerlik eğitimini yapmayanlar, ücret veya maaşları yurt içinden transfer edilenler, yabancı ülkelerde resmî görevle bulunanlar, dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak için gereken yükümlülüklerinin devamı süresince toplam olarak her takvim yılının yarısından fazlasını yurt içinde geçirenler, yurda kesin dönüş yapanlar veya dövizle askerlik hizmetinden yararlanma şartlarını kaybedenler, istekleriyle vazgeçenler, askerliğe elverişsiz olduğu tespit edilenler Millî Savunma Bakanlığı tarafından dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkartılarak durumlarına uygun askerlik işlemine tâbi tutulurlar. Her ne sebeple olursa olsun 38 yaşını tamamladıkları yılın sonuna kadar dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak üzere başvurmayanlar ile başvurdukları hâlde döviz ödemelerini veya yönetmelikte belirtilen süre içinde temel askerlik eğitimlerini yapmadıkları için dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkartılanlar, 7.668 Euro veya karşılığı kadar yönetmelikte belirtilecek yabancı ülke parasını, başvuru sırasında defaten ödemeleri ve 21 gün süreli temel askerlik eğitimine tâbi tutulmaları kaydıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanırlar. Yukarıda belirtilen döviz miktarlarını yarısına kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Euro dışındaki diğer paralarla yapılacak ödemelerin miktarı, her yıl başındaki çapraz kurlar esas alınarak Millî Savunma Bakanlığı tarafından tespit ve ilân edilir. Yükümlülerin ödemiş oldukları dövizler, dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkartılmaları hâlinde tâbi oldukları statüde askerlik hizmetini tamamladıktan sonra temel askerlik eğitimi sırasında veya daha önce; ölmeleri, - 95 - askerliğe elverişsiz hâle gelmeleri, Türk vatandaşlığından çıkmalarına izin verilmesi veya Türk vatandaşlığını kaybetmeleri durumunda ise, talepleri hâlinde kendilerine, vekillerine veya kanunî mirasçılarına iade tarihindeki kurdan Yeni Türk Lirası olarak yurt içinde gösterecekleri banka hesabına ödenir. Temel askerlik eğitimini tamamladıktan sonra; ölenlere, askerliğe elverişsiz hâle gelenlere, Türk vatandaşlığından çıkmalarına izin verilenlere, Türk vatandaşlığı kaybettirilenlere, yükümlülüklerini tamamladıktan sonra dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkartılmalarını talep edenlere geri ödeme yapılmaz. Savaş veya savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi hâlinde, bu Kanuna tâbi yükümlülerin askerlik hizmetini yerine getirmek üzere silâh altına alınmalarının esasları Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir.” hükmünü içermektedir. Kanunda belirtilen esaslara göre dövizle askerlik hizmetinden istifade edebilecek veya edemeyecek yükümlüler ile ilgili şartların, ödeme işlemlerinin, toplanan dövizin kullanılmasının, celp, sevk, eğitim, izin, sağlık, özlük hakları, geçici ve kesin terhis işlemlerinin, geri ödeme ile ilgili işlemlerin, hizmet hesabının, olağanüstü hallerde göreve çağırmanın, beyan edilen bilgi ve belgelerin doğruluğunun araştırılmasının, yurt içinde ve yurt dışında yürütülen faaliyetlerin denetlenmesi usulleri ile diğer işlemlerin, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikte düzenleneceği 3802 sayılı Kanunla değiştirilen 1111 Sayılı Askerlik Kanunun EK-3 üncü maddesinde belirtilmiştir. 1111 Sayılı Askerlik Kanununun EK-3 üncü maddesi gereğince çıkartılan 2008/13171 sayılı Dövizle Askerlik Hizmeti Uygulanma Esasları Hakkında Yönetmeliğin 29 uncu maddesinde Dövizle askerlik hizmetinden çıkarılma koşulları düzenlenmiş olup buna göre; “(1) Aşağıda durumları belirtilen yükümlüler dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkarılır ve bunların askerlik hizmetleri, tabi olacakları diğer askerlik hizmet şekillerinden biri ile tamamlattırılır. a) Kanunda belirtilen temel askerlik eğitimini yapmış ve ödeme yükümlülüğünü yerine getirmiş olsalar dahi; Kanunda ve bu Yönetmelikte belirtilen şartlara sahip olmadıkları halde, dövizle askerlik hizmetinden yararlandıkları daha sonra anlaşılanlar. b) 38 yaş sınırı içinde başvuranlardan; 1) Her ne sebeple olursa olsun 38 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar ödemelerini tamamlamayanlar. 2) 38 yaş sınırı içinde öngörülen dövizin tamamını ödemiş olsalar dahi, 39 yaşını doldurdukları yıl içindeki en son celp döneminde de temel askerlik eğitimini yapmayanlar. c) 38 yaş sınırını aşanlardan başvuru işlemlerini tamamladıkları tarihi takip eden ilk veya ikinci celp döneminde temel askerlik eğitimini tamamlamayanlar. ç) Dövizle askerlik hizmetinden yararlanılmasına esas teşkil eden süre içinde ve dövizle askerlik hizmeti kapsamında yükümlülüklerinin devamı süresince; - 96 - 1) Ücret veya maaşları yurtiçinden transfer edilenler. 2) Yabancı ülkelerde resmî görevle bulunanlar. d) Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak için gereken yükümlülüklerinin devamı süresince; 1) Temel askerlik eğitiminde geçen süre hariç olmak üzere, her takvim yılının toplam olarak yarısından fazlasını yurtiçinde geçirenler. 2) Yurda kesin dönüş yapanlar. 3) Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak için oluşturulması gereken şartları kaybedenler. 4) Yabancı ülkede oturma veya çalışma iznine sahip olsalar dahi meslek ve sanatlarını yurtiçinde icra edenler. 5) Dövizle askerlik hizmetinden kendi istekleriyle vazgeçenler. 6) Askerliğe elverişsiz olduğu tespit edilenler. (2) Dövizle askerlik hizmeti kapsamından birinci fıkranın (b) bendinde yazılı sebeplerden dolayı çıkartılanlar hariç olmak üzere, diğer sebeplerle kapsamdan çıkartılanlar, gereken şartları tekrar oluştursalar dahi, bir daha dövizle askerlik hizmetinden yararlanamazlar, bunlar yurtiçinde durumlarına uygun askerlik işlemine tabi tutulurlar.” hükmüne amirdir. İşlem tarihinde yürürlükte olan Dövizle Askerlik Hizmetinin Uygulanması Esasları Hakkında Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4’ncü maddesinin (Z) fıkrasının 4 ncü bendinde aynen “Kesin dönüş: bulundukları yabancı ülkelerden yurda naklihane etmeyi veya dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak için gereken yükümlülüklerini tamamlamadan her takvim yılında toplam altı aydan fazla yurt içinde bulunmayı ifa eder” biçimindedir. Mevzuatın amir hükümleri karşısında davacının son taksit ödemesini yaptığı 05.10.2007 tarihine kadar yükümlülükleri devam ettiğine göre 25.06.1999 tarihinde yurda kesin dönüş yapmış bulunan davacının dövizle askerlik kapsamından çıkarılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle ; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 30 MART 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2. D.,30.03.2011; E. 2010/809, K. 2011/435) - 97 - 4. SEVK TEHİRİ YAPILMAMASI -18ÖZETİ: Davacının bakaya olarak aranırken bir yıl sonra Diyarbakır Spor ile sözleşme imzaladığı, Kasım 2009 celbinde sevke tabi olduğu halde celbe icabet etmediği, sevke tabi olduğu celbin son gününe kadar da erteleme kapsamındaki bir kulübün oyuncusu olmadığı, bu nedenle dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu. Davacı, 03.06.2011 tarihinde AYİM.’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Diyarbakırspor Kulübü ile profesyonel futbolcu sözleşmesi imzaladığını, bakaya kalması nedeniyle tehir işleminin yapılamayacağı yazısının kulübüne tebliğ edildiğini, askerlik ertelemesini Gaziantep Büyükşehir Belediye Spor Kulübünün yaptığını, şu anda ise Diyarbakırspor Kulübü ile sözleşmesi olduğunu, askerlik hizmetinin tecil edilmesi gerektiğini iddia ederek, işlemin iptalini ve yürütmenin durdurulmasını talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, AYİM Nöb. D.nin 04.08.2011 tarih ve 2011/43 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 1984 doğumlu olan davacının,1111 sayılı Askerlik Kanununun 36’ncı maddesine göre sevkinin 31.12.2006 tarihine kadar tehir edildiği, Futbol Federasyonunun teklifi üzerine MSB.nin 06.03.2008 tarihli yazısı ile 31.03.2009 tarihine kadar profesyonel futbolcu olduğundan sevkinin tehir edildiği, Futbol Federasyonu tarafından erteleme bitim tarihine kadar yeni bir sevk tehirine dair teklif yapılmaması üzerine Kasım 2009 celbinde sevke tabi tutulduğu, sevke icabet etmemesi sebebiyle bakaya olarak arandığı, bakaya olarak aranmakta iken bir yıl sonra 20.08.2010 tarihinde Diyarbakırsporla sözleşme imzaladığı, tekrar sevk erteleme talebinde bulunduğu, talebinin reddi sonrasında işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Anayasanın 72’nci maddesinde; vatan hizmetinin, her Türk’ün hakkı ve ödevi olduğu ve bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Bu hükme istinaden yükümlülerin sahip bulundukları niteliklere göre bu hak ve ödevlerini hangi statüde, nasıl yerine getirecekleri 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda düzenlenmiştir. Bahse konu Kanun hükümlerine göre; askerlik çağına giren yükümlülerin, yoklama döneminden başlayarak muvazzaflık hizmeti için çağrılmaları ve sevkleri, muvazzaflık hizmetini bitirenlerin terhisleri, kıtalarından izinli ayrılacaklar, cezalı askerlik, firar ve izin tecavüzü suçunu işleyenler hakkında yapılacak işlemlerin neler olduğu ayrıntılı şekilde belirtilmiştir. Askerlik hak ve ödevi idarenin hüküm ve tasarrufu altında Kanunlarda belirtilen hallere uygun olarak belli süre kadar, belli bir yerde - 98 - hizmet görmek suretiyle yerine getirilen bir kamu hizmetidir. Bu yönüyle de bir yükümlülüktür. 1111 sayılı Askerlik Kanununun “Ertesi Seneye Bırakma” başlıklı 35’inci maddesinin (E) fıkrası; “Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde; 1) 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olup hizmetinin özelliği sebebiyle sevkinin tehirine ihtiyaç duyulan kamu personelinin, 2) Devlet veya kendi hesaplarına yurt içinde veya yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların, bağlı oldukları bakanlığın, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi herhangi bir bakanlığa bağlı veya ilgili bakanlığı bulunmayan kurum personeli ile staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların ilgili kurum amirinin teklifi üzerine, 35 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar, “3) Aktif spor hayatının aşağıda belirtilen şartlarda devam ettiğinin belgelendirilmesi ve müteakip sevk tehirleri için Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek oran kadar kadroya girmek kaydıyla; a) Olimpiyat oyunları, Dünya ve Avrupa şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporcuların, b) A Büyükler Milli Takım kadrolarında yer alan sporcuların, c) Türkiye Profesyonel 1’inci veya 2’nci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcuların, ç) Üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor dallarında, en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında, en üst ligde yer alan takımların uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcuların, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün veya ilgili özerk federasyon başkanlıklarının teklifi üzerine, 38 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar, askere celp ve sevkleri tehir edilebilir. 86’ncı veya 89’uncu Maddelere tabi olanların sevkleri tehir edilmez. Ancak, 86’ncı veya 89’uncu Maddeye tabi olan yükümlülerden, sevk tehir işlemine neden olan görev, staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora öğrenimi ile sporcuların erteleme kapsamındaki kulüpleri ile sözleşme başlangıç tarihleri, yoklama kaçağı veya bakaya kaldıkları tarihten önce olanların sevk tehiri işlemi yapılabilir. Askere celp ve sevki tehir edilenler, tehir müddetinin bitiminden önce sevk tehirine sebep olan çalışmalarını veya öğrenimlerini bıraktıklarında veya sözleşmesi feshedilen, hak mahrumiyeti cezası verilen, erteleme kapsamında - 99 - bulunmayan liglerdeki takımların kadrolarına geçen sporcuların durumu, tehir teklifini yapan makamlar tarafından, iki ay içinde Milli Savunma Bakanlığına bildirilir. Bu yükümlülerin sevk tehir işlemleri, Milli Savunma Bakanlığınca iptal edilir. Sevk tehirinin iptalini gerektiren durumun zamanında Milli Savunma Bakanlığına bildirilmemesi, teklif yapan makamların ve hakkında sevk tehiri teklifinde bulunulanların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Sevk tehiri şartlarını taşımadığı, bilgi veya belgeleri gerçeği yansıtmadığı halde askere sevkinin tehir edildiği tespit edilenlerin askerlik işlemleri, sevk tehiri işlemi yapılmadan önceki durumları, sevk tehiri şartlarını kaybettiği tespit edilenlerin ise, sevk tehiri şartlarını kaybettikleri tarihteki durumları dikkate alınarak yürütülür. Askerlik işlemlerinin yürütülmesine ilişkin görevlerini veya sorumluluklarını zamanında yerine getirmediği tespit edilenler hakkında 92’nci, 93’üncü veya 100’üncü Maddeler gereği gerekli kovuşturmalar başlatılır, ancak bu durum yapılacak olan diğer adli işlemlere engel teşkil etmez. Sevk tehiri işlemlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” hükmünü amirdir. Milli Savunma Bakanlığı Sevk Tehiri Yönetmeliğinin “Aktif Spor Hayatı Devam Eden Sporcuların Sevk Tehiri İşlemleri” başlığını taşıyan 16’ncı maddesinde; “(1) Aktif spor hayatı devam eden sporcuların sevkleri, aşağıdaki şartları taşımaya devam ettikleri sürece, sevk tehiri teklif yazılarının tarihinden itibaren birer yıllık sürelerle, 38 yaşını doldurdukları yılın sonunu geçmemek üzere, tehir edilebilir. a) Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporcular; 1) İlk defa yapılacak sevk tehiri işleminde; son bir yıl içerisinde yapılan Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye girmek veya bu dereceleri alan takımların kadrosunda bulunmak, 2) Müteakip sevk tehirlerinde; bir önceki sevk tehiri dönemi içerisinde yapılan Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye girmek veya bu dereceleri alan takımların kadrosunda bulunmak şartıyla sevk tehiri hakkından yararlanabilirler. Ancak, sevk tehiri süresi içinde Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonası ile uluslararası müsabaka yapılmamış ise bir defaya mahsus bu şart aranmaz. b) A/Büyükler Millî Takım kadrolarında yer alan sporcular; 1) İlk defa yapılacak sevk tehiri işleminde; son bir yıl içerisinde en az bir kez A/Büyükler Millî Takım kadrosunda yer almak, - 100 - 2) Müteakip sevk tehirlerinde; bir önceki sevk tehiri dönemi içerisinde yapılan uluslararası müsabakaların en az birinde Millî Takım kadrosunda bulunmak şartıyla sevk tehiri hakkından yararlanabilirler. Ancak, sevk tehiri süresi içinde Millî Takım düzeyinde müsabaka yapılmamış ise bir defaya mahsus bu şart aranmaz. c) Türkiye Profesyonel 1’inci ve 2’nci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcular; 1) İlk defa yapılacak sevk tehiri işleminde; Türkiye Profesyonel 1’inci ve 2’nci futbol liginde yer alan takımlardan birisi ile sözleşmesi bulunmak, 2) Müteakip sevk tehirlerinde; halen kadrosunda bulunulan takımın bir önceki sevk tehiri dönemindeki 1’inci ve 2’nci futbol ligi müsabakalarının en az 1/3 ünde takım kadrosunda bulunma şartı aranır. 3) Sezon başında, Futbol Federasyonunca isimleri bildirilecek olan üçüncü kalecilerin müteakip sevk tehiri tekliflerinde 2’nci bentte belirtilen şart aranmaz. ç) Üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor dallarında, en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında, en üst ligde yer alan takımların uluslararası kuralların ön gördüğü sayıdaki sporcular, 1) İlk defa yapılacak sevk tehiri işleminde; üç ve daha fazla ligi bulunan spor dallarında en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında en üst ligde yer alan takımlardan birisi ile profesyonel sözleşmesi bulunma veya o takımın kadrosunda yer almak, 2) Müteakip sevk tehirlerinde; halen kadrosunda bulunulan takımın, bir önceki sevk tehiri dönemindeki resmî müsabakaların en az yarısında, takım kadrosunda bulunmak şartıyla sevk tehiri hakkından yararlanabilirler. (2) Bir defada üç aydan fazla hak mahrumiyeti alan sporcuların sevk tehirleri iptal edilir ve bunlar hakkında bir daha sevk tehiri teklifi yapılmaz. (3) Sezon içerisinde veya sonunda, yurt içinde erteleme kapsamındaki veya yurt dışındaki bir başka takıma transfer veya geçici transfer nedeniyle gidenlerden, bir sefere mahsus olmak üzere bir önceki sevk tehiri dönemindeki 1’inci ve 2’nci futbol ligi müsabakalarının en az 1/3, diğer spor dalları resmî müsabakalarının en az yarısında takım kadrosunda bulunma şartı aranmaz. (4) Üç ve daha fazla ligi olan spor dallarında en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında en üst ligde yer alan takımların kadrolarında bulunan sporcuların sevklerinin tehir edilebilmesi için, 1’inci ve 2’nci ligin en az sekiz takımdan oluşması gerekmektedir. (5) Üç ay veya daha fazla süreli sakatlık geçiren sporcuların durumlarını heyet raporuyla belgelendirmeleri halinde, sevk tehirleri erteleme süresi sonuna kadar devam eder. Bunlardan müteakip sene yeniden sevk tehiri teklif edileceklerden spor dalına göre 1/3 veya 1/2 oranında takım kadrosunda bulunma şartı aranmaz. - 101 - (6) Sevk tehiri süresi içerisinde sözleşmesi sona eren ve ilk transfer döneminin sonuna kadar yeni sözleşme yapmayan sporcuların sevk tehirlerinin iptali için, teklif makamınca Millî Savunma Bakanlığı Askeralma Dairesi Başkanlığına sevk tehiri iptal teklifinde bulunulur. (7) Yoklama kaçağı veya bakaya durumunda iken sevklerinin tehiri teklif edilen sporculardan, yoklama kaçağı ve bakaya durumuna düşmeden önce kulüpleri ile sözleşme imzalamış olan ve sözleşme tarihinden teklif tarihine kadar geçen süre içinde gerekli diğer şartları da taşıdıkları anlaşılanların sevkleri tehir edilebilir” hükmü bulunmaktadır. Görüldüğü üzere, dava konusu işlem tarihinde ve halen yürürlükte bulunan 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35/E maddesi gereğince Türkiye Profesyonel 1’inci ve 2’nci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcuların Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’nın teklifi üzerine 38 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar askere celp ve sevklerinin tehir edilebileceği, ancak bunlardan 86’ncı (yoklama kaçağı) veya 89’uncu (bakaya) maddelere tabi olanların sevklerinin tehir edilmeyeceği, erteleme kapsamındaki kulüpleri ile sözleşme başlangıç tarihleri, yoklama kaçağı veya bakaya kaldıkları tarihten önce olanların ise sevk tehiri işlemlerinin yapılabileceği öngörülmüştür. Keza, sevk tehirine neden olan sözleşmenin feshedilmesi, hak mahrumiyeti cezası verilmesi veya erteleme kapsamında bulunmayan bir kulüple sözleşme yapılması halinde durumun iki ay içinde ilgili birim tarafından (somut olayda TFF) MSB’ye bildirilmesi ve MSB.lığı tarafından da sevk tehirinin iptal edilmesi gerekmektedir. Dava konusu olay incelendiğinde; davacının Gaziantep Büyükşehir Belediyesporla 31 Mayıs 2009 tarihinde biten sözleşmesine istinaden sevkinin MSB'nin 06 Mart 2008 tarihli yazısı ile 31 Mart 2009 tarihine kadar tehir edildiği, sevkinin tehirli olduğu tarihten önce 02 Şubat 2009 tarihinde, erteleme kapsamında bulunmayan 3’üncü lig takımlarından Erzincansporla 31 Mayıs 2009 tarihine kadar sözleşme imzaladığı, gerek erteleme kapsamındaki Gaziantep Büyükşehir Belediyesporla, gerekse erteleme kapsamında bulunmayan 3’üncü lig takımlarından Erzincanspor ile yapmış olduğu geçici transfer sözleşmesinin 31 Mayıs 2009 tarihinde bittiği, ilk transfer döneminde (01 Haziran 2009-01 Eylül 2009) tarihleri arasında herhangi bir kulüple sözleşme imzalamamış olduğu, erteleme kapsamındaki herhangi bir takımının bulunmaması nedeniyle de Millî Savunma Bakanlığı Sevk Tehiri İşlemleri Yönetmeliğinin yukarıda belirtilen hükmü gereğince Kasım 2009 celbinde sevke tabi tutulduğu, ancak, katılmadığından bakaya olarak aranmaya başlandığı, bakaya olarak aranmakta iken, bir yıl sonra 20 Ağustos 2010 tarihinde Diyarbakırsporla sözleşme imzaladığı, Kasım 2009 celbinde sevke tabi olmasına rağmen celbe icabet etmediği, sevke tabi olduğu Kasım 2009 celbinin son günü olan 04 Aralık 2009 tarihine kadar erteleme kapsamındaki bir kulübün oyuncusu da olmadığı, davacının askere sevk işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmakla, davanın reddine karar verilmesinin gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. - 102 - Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 19 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir. (AYİM 2.D.,19.10.2011; E. 2011/821, K. 2011/1352) ASTSUBAYLIĞA GEÇİRİLME UZMAN JANDARMALIKTAN VE UZMAN ERBAŞLIKTAN ASTSUBAYLIĞA GEÇİRİLME -19ÖZETİ: Her yıl düzenli olarak yapılan ve uzun süre Kara-net ortamında yayında kalan sınav şartları ile ilgili duyurunun, imza karşılığı tebliğ edilmemesi personele yeniden müracaat hakkı vermez. Davacı 08.03.2011 tarihinde Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi ve bu yolla 14.03.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle: 3’üncü Komd. Tug. Loj. Ds. Köpek Eğt. ve Des. Mfz. K.lığında mayın köpeği eğitici personeli olarak görev yapmakta olduğunu, 2010 yılında uzman erbaşlıktan muvazzaf astsubaylığa geçiş sınavlarının icra edilmesine ilişkin K.K.K.lığının 21.06.2010 tarihli emrinin, 2’nci Or. K.lığı vasıtasıyla J.Asyş. Kor. K.lığına gönderildiğini, ancak belirtilen emrin J. Asyş. Kor. K.lığı tarafından 3’üncü Komd. Tug. K.lığına yayınlanmadığını, bu sebeple emrin tarafına tebliğ edilmediğini, söz konusu emri tebellüğ etmediği için, sınava müracaat hakkını da kullanamadığını, müteakiben 02.08.2010 ve 26.11.2010 tarihli dilekçelerle davalı idareye başvurarak mağduriyetinin giderilmesini istediğini, bu talebinin K.K.K.lığının 12.01.2011 tarihli cevabi yazısıyla reddedildiğini belirterek, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden; 2010 yılında uzman erbaşlıktan muvazzaf astsubaylığa geçiş sınavlarının icra edilmesine ilişkin K.K.K.lığının 21.06.2010 tarihli emrinin 2’nci Or. K.lığı vasıtasıyla J.Asyş. Kor. K.lığına gönderildiği, 2’nci Ordu Komutanlığı tarafından daha önce 11.11.2009 ve 12.03.2010 tarihli emirlerle dağıtım planlarında değişiklik yapıldığı, sözkonusu değişikliğin İdari Şube Müdürlüğü tarafından J. Asyş. Kor. K.lığı karargah ve bağlı birimlerine yayınlanmadığı, bu sebeple “uzman erbaşlıktan muvazzaf astsubaylığa geçiş” konulu emrin 3’üncü Komd. Tug. K.lığına tamim edilmemesi sebebiyle 3’üncü Komd. Tug. Loj. Ds. Köpek Eğt. ve Des. Mfz. K.lığında mayın köpeği eğitici personeli olarak görev yapan davacıya emrin tebliğ edilemediği, 30.07.2010 tarihinde dolan müracaat tarihinden sonra - 103 - davacının 02.08.2010 ve 26.11.2010 tarihli dilekçelerle davalı idareye başvurarak kendisine sınav hakkı verilmesini talep ettiği, davacının bu talebinin K.K.K.lığının 12.01.2011 tarihli cevabi yazısıyla; “davacıya tebliğ edilmeyen emrin 28.06.2010-30.07.2010 tarihleri arasında Karanet üzerinden tüm personele ilanen tebliğ edildiği ve mevzuatta müktesep sınav hakkı verilmesi ile ilgili bir hüküm bulunmadığı” belirtilerek reddi üzerine süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, uzman erbaşlıktan muvazzaf subaylığa geçiş için açılan sınavın son müracaat tarihinin dolmasından sonra yeni sınav hakkı verilip verilemeyeceği noktasındadır. Davacı emrin kendisine tebliğ edilmemesi sebebiyle yeni sınav hakkı verilmesi gerektiğini belirtmesine rağmen, idare emrin Karanet ortamında yayınlanması sebebiyle tebligatın geçerli olduğunu belirtmektedir. 28 Haziran – 30 Temmuz 2010 tarihleri arasında Karanet ortamında yayımlanan duyuruda özetle; dördüncü hizmet yılını tamamlayan uzman erbaşların sekizinci hizmet yılını tamamlayacakları yıla kadar geçecek süre zarfında muvazzaf astsubaylığa geçiş için müracaat edebildiği, 2010 yılı uzman erbaşlıktan muvazzaf subaylığa geçiş sınıf ve kontenjanlarının sunulduğu, başvuruda bulunmak isteyen personelin bağlı bulunduğu birlik komutanlığı, karargah ve kurum amirliğine müracaat edeceği, kurumsal kullanıcı yetkilileri tarafından Karanet üzerinden bilgilerin doldurulması suretiyle 30.07.2010 tarihine kadar yapılacağı, uzman erbaşların dış kaynaktan müracaat edenlerin kullanacağı internet sitesindeki adresi kullanmayacağı, başvurusu kabul edilen adayların dış kaynaktan temin edilecek muvazzaf astsubay adayları ile birlikte yazılı sınav ve ikinci seçim sınavlarına alınacaklarının bildirildiği görülmektedir. İlan kapsamından; uzman erbaşlıktan ve dış kaynaktan muvazzaf astsubay alımı için duyuru yapıldığı, dış kaynaktan ve uzman erbaşlardan müracaat edenlerin aynı sınava tabi tutulduğu, uzman erbaşların Karanet ortamından, dış kaynaktan müracaat edeceklerin internet ortamından müracaat etmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. Her yıl yapılan personel temini kapsamında duyuru yapılmıştır. Yapılan bu duyuru birel bir idari işlem olmayıp sınav esaslarının ve yapılacağı tarihin ilgililere ilan edilmesidir. Her yıl yapılan ve personel alımı için şartları sağlayan personelin ilgili duyuruları takip ederek müracaatını yapması gerekir. İlgilenen personelin görebilmesi için Karanet ortamında bir ay süre ile yayında kalan bir duyurunun tebliğ edilmemesi ilgili personele yeniden müracaat hakkı vermez. Kanun ve yönetmelik hükümlerinde bu yönde bir düzenleme bulunmamakta olup yapılan işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, - 104 - 06 EKİM 2011 tarihinde üye J. Kur. Alb. Güven ŞAĞBAN’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Dava konusu “uzman çavuşluktan astsubaylığa geçiş sınavları”nın icra edilmesi için TSK’nın yetkili birimleri marifetiyle çıkarılacak bir emre ihtiyaç duyulduğu dikkate alındığında; belirtilen emrin davacıya tebliğ edilip edilmemesinin, davanın esasına etkili bir konu olduğu açıktır. Bu bakımdan, belirtilen sınavın yapılmasına ilişkin emrin niteliği ve ne şekilde yayınlanması gerektiği konusunda mevzuat hükümlerine bakmak gerekirse; 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanununun 21’inci maddesi: “Emirler, kaideten birbirine bağlı makamlar ve kumandanlar tarafından bir silsile takip edilerek verilir. Müstacel ve zaruri hallerde bu sıraya riayet edilmeden de emir verilebilir. Bu takdirde âmir atlanmış olan kademelere en kısa zamanda bilgi verir. Ve böyle bir emri alan ast da kendi âmirini haberdar eder” hükmüne; TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 30’uncu maddesi ise: ‘”Emirler açık, kısa ve kesin olmalı ve astın verilen emri tamamen anlayacağına ve anladığına dair emir veren âmire kanaat gelmelidir. Bir vazife veya hizmetin yapılması için yalnız emir vermek yetmez; verilen emri zamanında takip etmek ve istenilen işin başarılmasını emniyete almak her âmirin vazifesidir. İcabında verilen emrin ne vakte kadar yapılması lâzım geldiği ve emrin yapılma tarzı da açıkça bildirilmelidir. Bu vakti tayin ve tehditte âmir çok hesaplı ve toleranslı davranmalı, olmayacak veya vazifeyi eksik bırakacak vakit darlığına meydan verilmemelidir” hükmüne amirdir. Davacıya tebliğ edilmeyen emrin, Kara-net ortamında yayınlanmasını, davacı açısından geçerli bir tebligat saymanın mümkün olmadığı; belirtilen emrin davacının görev yaptığı birliğe yayınlanmamış olması nedeniyle, sınav başvurusunu yapamayan davacıya herhangi bir kusur izafe edilmeyeceği gözetildiğinde, söz konusu unutkanlığın aleyhe sonuçlarının davacıya yükletilmesinin hakkaniyetle bağdaşmayacağı, tüm bu nedenlerle kendisine emir tebliğ edilmediği için sınava başvuramayan davacının, kullanamadığı sınava giriş hakkının talebi üzerine kendisine teslimi gerekirken, aksi yönde tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu değerlendirdiğimden sayın çoğunluğun kararına katılmadım. 06.10.2011 ÜYE Güven ŞAĞBAN J.Kur.Alb. (AYİM.3.D., 06.10.2011; E.2011/927, K. 2011/2186) - 105 - ATAMA 1.ATAMADA ÇOCUKLARIN EĞİTİM DURUMU -20ÖZETİ: Davacının tercihi dışında çocuğunun nakline ve öğrenimine engel bir garnizona atandırıldığı göz önüne alındığında; davalı idarece takdir yetkisinin kişi yararı ile kamu yararı arasındaki denge gözetilmeksizin kullanılmış olması nedeniyle dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı vekili 29.06.2011 tarihinde kayıt altına alınan dava dilekçesinde özetle; İstanbul Silivri ilçe J.K.lığı emrinde görevli olan müvekkilinin 2010 yılında sıralı hizmet garnizon sırası gelmesi nedeniyle Bingöl İl J.K.lığı emrine atandığını, aynı yıl oğlunun, özel yetenek sınavı ile girilebilen Tekirdağ Valiliği Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi Resim Bölümünü kazanarak bu liseye kaydını yaptırdığını, Bingöl iline giderken ailesini Tekirdağ ilinde bıraktığını, Bingöl ilinden 2011 yılında batıya atanacak olması nedeniyle oğlunun okuduğu güzel sanatlar ve spor liseleri bulunan iller arasında atama tercihi yapan müvekkilinin davalı idare tarafından Antalya İl J.K.lığı emrine atandığını, bu ilde davacının oğlunun nakledilebileceği bir okul bulunduğunu fakat atama işlemini müteakip bu ildeki okula nakil için müracaat edildiğinde Antalya Güzel Sanatlar ve Spor Lisesinde resim bölümü 10’ucu sınıf için boş kontenjan bulunmadığından nakil işleminin gerçekleştirilemediğini, bu suretle müvekkilinin aile bütünlüğünün tehlikeye girmesi üzerine davalı idareye müracaat ederek Antalya’ya yapılan atamadan sarfınazar edilerek oğlunun eğitim görmekte olduğu Tekirdağ iline atamasının yapılmasını talep ettiğini, Çanakkale’de boş kontenjan olduğu için Tekirdağ olmasa bile atamasının Çanakakale’ye yapılmasını telefonla da atama makamına bildirdiğini, ancak davalı idarenin bu talebe istinaden Antalya iline yapılan atamadan sarfınazar ederek müvekkilini bu kez Gaziantep’e atadığını, müvekkilinin oğlunu bu ilde nakledilebileceği bir okul bulunduğunu fakat 10’ncu sınıf resim bölümü için kontenjan bulunmadığından bu ildeki okula da naklinin mümkün olmadığını, bu nedenle müvekkilinin mağdur olduğunu öne sürerek Gaziantep iline yapılan atama işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, AYİM Nöb. Dairesinin 10.08.2011 gün ve 2011/177 E. Sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; davacının 2010 yılında sıralı hizmet garnizon sırası gelmesi nedeniyle Bingöl İl J.K.lığı emrine atandığı, oğlunun aynı yıl, özel yetenek sınavı ile girilebilen - 106 - Tekirdağ Valiliği Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi Resim Bölümünü kazanarak bu liseye kaydını yaptırdığı, 20.05.2011 tarihli genel atamalar ile SHG hizmet süresini tamamlaması nedeniyle Antalya İl J. K.lığı emrine atandığı, bu atama işleminden sonra Antalya Kepez Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’ne nakil için yapılan müracaatın boş kontenjan bulunmaması nedeniyle reddedildiği, müteakiben davacının atamasının Tekirdağ’a yapılması için 27.05.2011 tarihli dilekçe ile davalı idareye müracaat ettiği, ancak bu müracaat üzerine 22.06.2011 tarihli dava konusu atama işlemi ile Antalya iline yapılan atamadan sarfınazar edilerek Gaziantep İl J.K.lığı emrine atandırılması üzerine bahse konu atama işleminin iptali istemiyle AYİM’de bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 19’uncu maddesi; “Atamalar Jandarma Genel Komutanlığının teklifi ve İçişleri Bakanının onayı ile yapılır. İllerde görev yapmak üzere atanacaklar iller emrine, diğerleri doğrudan görev yapacakları birlikleri emrine atanır. İller emrine atananların görev yerleri İl Jandarma Alay komutanının teklifi, valinin onayı ile belirlenir, diğer birliklere atananların görev yerleri ise ilgili komutanlarınca belirlenir./ (Değişik İkinci Fıkra:27.2.2008-5744/1 md.) Uzman Jandarma Okulunu başarı ile bitirenler, altı ay süre ile stajyer olarak görevbaşı eğitimine tabi tutulmak üzere kura ile atanır. Sağlık durumu, idari, asayiş ve diğer zorunlu sebepler dışında atandıkları görev yerlerinde asgari iki yıl kalmayanlar yeniden atamaya tabi tutulmaz. İl içindeki yer değiştirme işlemleri bu şarta tabi değildir. / Atamayla ilgili diğer hususlar yönetmelikte belirtilir.” hükmünü amirdir. Uzman Jandarma ve Atama Sicil Yönetmeliğinin 8’inci maddesi; “Hizmetin aksatılmadan yürütülmesine bağlı olarak, uzman jandarmaların atama ve yer değiştirmelerinde aşağıdaki hususlar dikkate alınır. / a)Hizmet ihtiyacı, / b)Kıt’a hizmeti zorunluluğu, /c)Meslek içi eğitimle kazanılan ihtisas, /ç) Kendisinin, eşinin ve velayeti altındaki çocuklarının çok önemli sağlık durumu, / d)Atanma istek kartlarında belirtilen yerler, / e) İdari, asayiş ve diğer zaruri sebepler. / Eşleri Devlet kuruluşlarında görevli uzman jandarmaların atamalarında, eşlerin memuriyet görevi göz önünde tutulur. Talep ettikleri garnizonlara atanmaları; muvazene, kadro ve ihtiyaç durumu ile bölge hizmet sırası dikkate alınarak öncelikle yapılabilir.” düzenlemesi mevcuttur. Aynı Yönetmeliğin 11’inci maddesi; “Uzman jandarmalar; aşağıda belirtilen sebeplerden herhangi birinin bulunması durumunda 9’uncu maddede belirtilen bölge ve garnizon hizmet sürelerini bitirmeden diğer bölge ve garnizonlara atandırılabilir, a) Lağv, tensik, kadro ve konuş değişikliği, / b) Kendisinin, eşinin veya velayeti altındaki çocuklarının sağlık durumu, / c) İdari, asayiş ve diğer zaruri sebepler, / ç) Kazandığı ihtisasla ilgili göreve atanma, / d) İkinci coğrafi bölge hizmet sırasında bulunma, / e) 68’inci madde gereğince yapılacak atamalar (yetersizlik). Uzman jandarmaların, birinci coğrafi bölgede iken bulundukları garnizon statüsü ve derecesi değiştiği hallerde atanmaları, birinci coğrafi bölgeye en son atandığı tarihten sonra görev yaptığı garnizonların - 107 - herhangi birinde kaldıkları süre, kalınması gereken sürenin 2/3 si veya daha fazla ise o garnizon, aksi taktirde (2/3’sinden daha az ise) yeni garnizon hizmet süresine göre hesaplanarak yapılır. Bu hesaplamada hizmet süresi aynı olan garnizonlar birlikte değerlendirilir. Ancak, bu şekildeki yer değişikliklerinde personel; garnizonların hiç birinde kalınması gereken sürenin 2/3’sini tamamlayamamış ise en son bulunduğu garnizon hizmet süresine tabi tutulur.” düzenlemesi bulunmaktadır. Aynı Yönetmeliğin 28’inci maddesi de; “Uzman jandarmaların kendisi, eşi ve çocukları için aldığı sıhhi raporu ile hastalığın gerektirdiği muayyen uzmanların bulunduğu yerlere atanmaları gerekenlerin, atanacakları yerlerde yalnız askeri hastaneler değil, Devlet sağlık müesseselerindeki uzmanlardan da istifade edileceği göz önüne alınarak atamaları yapılır. / Sağlık nedeniyle faal kıt’a görevi yapamayacağı raporla belgelenenler, karargah ve kurumlarda istihdam edilir. / Birlik komutanları, karargah ve kurum amirleri ile mülki amirlerce yer değiştirmelerde personelin şahsi ve ailevi durumları (sağlık durumları, çocukların tahsil durumları vs. gibi) mevcut imkanlara göre dikkate alınır. Yönetmelikte geçen personel hizmetlerine ait müracaat ve şikayetlerin incelenmesi J.Gn.K.lığı Personel Başkanlığınca yapılır. Komutana bilgi verilerek alınan emir gereğince personele cevap verilir.” hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerine nazaran uzman jandarmaların atama ve yer değiştirme işlemlerinde, çocuklarının tahsil durumunun ve buna bağlı olarak atanma isteğinde belirttiği yerlerin de dikkate alınmasının gerektiği anlaşılmaktadır. Davalı idarece, davacının ataması ile ilgili müracaatı üzerine, çocuğunun Gaziantep ilinde eğitim ve öğrenimine devam edebileceğinin okul yetkilileri ile yapılan telefon görüşmesi sonucunda tespit edildiği bildirilerek Antalya iline yapılan atamasından sarfınazar edilip Gaziantep’e atandırılmış olduğu öne sürülmüş bulunulmaktadır. Ancak, bahse konu atama işleminden sonra davacının müracaatı üzerine Gaziantep Ticaret Odası Güzel Sanatlar ve Spor Lisesinin 23.06.2011 tarih ve 510/234 sayılı yazısından bu okulda da boş kontenjan bulunmadığı, dolayısıyla davacının çocuğunu Gaziantep iline naklettirebilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla; davalı idarece dava konusu işlem tesis edilirken, davacının çocuğunun naklinin mümkün olacağı illerin tespitine yönelik resmiyet ve bağlayıcılık taşımayan iletişim yöntemleri ile ve ihtimallere dayalı olarak yapılan araştırmaların esas alınmış olduğu, buna bağlı olarak davacının tercihi dışında çocuğunun nakline ve öğrenimine engel bir garnizona atandırıldığı göz önüne alınarak davalı idarece takdir yetkisinin kişi yararı ile kamu yararı arasındaki denge gözetilmeksizin objektif bir şekilde kullanılmamış olması nedeniyle dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. - 108 - Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı olan atama işleminin İPTALİNE, 25 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. AYİM.1.D., 25.10.2011; E. 2011/1200, K.2011/1707) -21ÖZETİ: Davacının kızının Sağlık Meslek Lisesi öğrencisi olduğu ve Sivas garnizonunda öğrenimine devam edebileceği biri il merkezinde, diğeri Suşehri ilçesinde olmak üzere toplam iki Sağlık Meslek Lisesinin bulunduğu; davacının, ilk istihdam işlemi öncesinde bu durumu (ve Suşehri’nde uygun kadro bulunmadığını) gözeterek Sivas İl Merkezinde istihdam edilmesi yönünde tercihte bulunduğu, buna rağmen Sağlık Meslek Lisesi bulunmayan İmranlı İlçesinde istihdamına karar verildiği, oysa Sivas İl Merkezinde davacının atanabileceği uygun kadroların mevcut olduğu, buna rağmen davacıyı İmranlı İlçesine atayan davalı idarenin, davacının İmranlı ilçesine atanmasını zorunlu kılan herhangi bir somut neden ileri süremediği dolayısıyla tesis edilen il içi atama işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Davacı, AYİM Başkanlığına havale edilmek üzere 14.07.2011 tarihinde Isparta İdare Mahkemesinde kayda geçirdiği dava dilekçesinde özetle: J.Gn.K.lığının 2011 yılı genel atamalarıyla Sivas İl J.K.lığı emrine atandığını ve çocuklarının öğrenim durumlarını da gözeterek, Sivas İl merkezindeki boş kadrolara atanmak konusunda JNET üzerinden istekte bulunduğunu, buna rağmen yapılan il içi atamalar ile İmranlı İlçe J.K.lığı Asayiş İstihbarat Kısım Amirliği kadrosuna atandığını, atandığı garnizonda çocuğunun öğrenime devam edebileceği okul bulunmadığını, dolayısıyla atama işleminin hukuka aykırı olduğunu beyanla, anılan işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dairemizin 13.09.2011 tarihli kararı ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. - 109 - Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden; Denizli İl J.K.lığı Bozkurt İlçe J.K.lığı İdari İşler Astsubayı olarak görev yapmakta iken, J.Gn.K.lığının 2011 yılı genel atamaları ile Sivas İl J.K.lığı emrine atanan davacının, 23.06.2011 tarihli işlem ile İmranlı İlçe J.K.lığı Asyş.İsht.Ks.Amiri kadrosunda istihdamına karar verilmesi üzerine süresi içinde işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Bilindiği üzere, dayanağını 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanununun “... nokta ataması yapılmayıp, İl Jandarma Komutanlıkları emrine atanan astsubay ve uzman jandarmalardan emniyet ve asayiş görevi alacak olanların istihdam yerleri ve il içi yer değiştirmeleri İl Jandarma Komutanının teklifi üzerine Valinin onayı ile belirlenir.” hükmünü içeren 14’üncü maddesinden alan Jandarma personelinin il içi atama (ilk istihdam) işlemlerine, aynı Kanunun 24’üncü maddesi uyarınca çıkartılan Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin “Atamada ve Yer Değiştirmede Uygulanacak Esaslar” başlıklı 183’üncü maddesinin göndermesi uyarınca Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği ile Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönergesi hükümleri uygulanmaktadır. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 43’üncü maddesinde; Atama durumundaki personelin çocuklarının yüksek öğretim, özel ve yatılı okullar hariç olmak üzere eğitim ve okul durumlarına bağlı isteklerinin, emsallerine nazaran avantaj sağlamamak kaydıyla imkanlar nispetinde karşılanabileceği hükme bağlanmıştır. Bu açıklamalara ışığında dava konusu incelendiğinde: Davacının kızı…..’in Sağlık Meslek Lisesi öğrencisi olduğu ve Sivas garnizonunda öğrenimine devam edebileceği biri il merkezinde, diğeri Suşehri ilçesinde olmak üzere toplam iki Sağlık Meslek Lisesinin bulunduğu; davacının, ilk istihdam işlemi öncesinde bu durumu (ve Suşehri’nde uygun kadro bulunmadığını) gözeterek Sivas İl Merkezinde istihdam edilmesi yönünde tercihte bulunduğu, buna rağmen Sağlık Meslek Lisesi bulunmayan İmranlı İlçesinde istihdamına karar verildiği, oysa Sivas İl Merkezinde davacının atanabileceği uygun kadroların mevcut olduğu, buna rağmen davacıyı İmranlı İlçesine atayan davalı idarenin, davacının İmranlı ilçesine atanmasını zorunlu kılan herhangi bir somut neden ileri süremediği dolayısıyla tesis edilen il içi atama işleminin hukuka aykırı olduğu ve iptalinin gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan, davacının İmranlı İlçe Jandarma K.lığı emrinde istihdam edilmesine dair işlemin İPTALİNE, 15 KASIM 2011 tarihinde Üye P.Kur.Alb. İbrahim ÖZER ve Üye Hv.Mu.Kur.Alb. Ali BOZKURT’un Karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 110 - KARŞI OY GEREKÇESİ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen atama işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oykullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 15.11.2011 ÜYE Ali BOZKURT Hv.Mu.Kur.Alb. ÜYE İbrahim P.Kur.Alb. ÖZER AYİM.1.D.,15.11.2011; E. 2011/1353, K. 2011/1729) 2. ATAMADA DEĞİŞİK GARNİZONLARDA GÖREV YAPMA İLKESİ -22ÖZETİ: Davacının garnizon hizmet süresini doldurduğundan bahisle rotasyon gereği tesis edildiği belirtilen dava konusu işlemin, Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlıklı 6’ncı maddesi ile korunan “değişik garnizonlarda görev yapma” ilkesine aykırı olduğu, bu bağlamda takdir yetkisi kullanılırken “kamu yararı” ile “birey yararı” arasındaki dengenin gözetilmediği, bu itibarla dava konusu atama işleminin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Davacı, 12.05.2011 tarihinde Kocaeli 2’nci İdare Mahkemesinde, 17.05.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle: 12.06.2001 tarihinde TSK’dan sicilen emekliye ayrıldığını; AYİM 1’inci Dairesinin 09.04.2002 tarih ve 2011/1146 – 2002/567 sayılı kararıyla emeklilik işlemi iptal edilerek göreve iadesinin yapıldığını; 31.07.2011 tarihinde Ristab K.lığına iadei itibar adı altında yeni görevine başladığını; Aralık 2002 tarihinden itibaren atama istek formu doldurarak İzmir’e tayin olmak istemesine rağmen, İzmir garnizonuna tayin edilmediğini; 2006 yılından itibaren doldurduğu atama istek formlarına İzmir garnizonu dışında bir görev yerine atanmak istemediğini yazdığını; idarece, mahkeme kararıyla göreve dönmüş olması sebebiyle kendisini cezalandırma mahiyetinde ve önyargılı atama işlemleri tesis edildiğini; 22 yıllık meslek hayatına rağmen, halen önceki yönergeye göre 1/A, mevcut yönergeye göre 1’inci derece garnizonda görev yapmamış olmasının bu önyargının en açık kanıtı olduğunu; kendisinden çok daha kıdemsiz aynı sınıf ve branştaki astsubayların, çok daha önceki tarihlerdi 1/A veya 1’inci dereceli - 111 - garnizonlara atanmış olmalarına rağmen, kendisinin, halen mesleki safahatı itibariyle 1’inci derece garnizona atanmamış olmasının hakkaniyetle bağdaşmadığını; bu iddiasına emsal astsubayların kimliklerini bildirmek suretiyle kendisine haksızlık yapıldığını; dava konusu atama işlemiyle, daha önceden görev yapmış olduğu 2’nci dereceli bir garnizona yeniden atanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek işlemin yürütmesinin durdurulmasına ve iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dairemizin 28.06.2011 tarihli kararı ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Dosyanın incelenmesinden; 1989 – 1996 yılları arasında İzmir-Foça garnizonu (1/C); 1996 – 1998 yılları arasında İskenderun garnizonu (1/B); 1998 – 2003 yılları arasında Aksaz-Marmaris Muğla garnizonu (1/D); 2003 – 2011 yılları arasında Kocaeli garnizonu (1/C) görev yaptıktan sonra, 2011 yılı genel atamaları ile 2’nci derece garnizon olan Kdz. Ereğli garnizonuna atandığı, bilahare bu son atama işleminin iptali istemiyle işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Bilindiği üzere, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 118’inci maddesi; subayların ve astsubayların atanma ve yer değiştirmelerinin, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, memleketin ekonomik, sosyal, iklim, ulaştırma, kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önüne alınarak tespit edilecek bölgelere ve garnizonlara; meslek programları, meslek içi eğitim esasları, kadro ihtiyacı, sağlık durumu, idari, asayiş, zaruri sebepler ve istekli bulunulan yerler dikkate alınarak sıra ile yapılacağını buyurmaktadır. Aynı Kanunun 119’uncu maddesi uyarınca çıkarılan ve 01.01.2006 tarihinde yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde de buna paralel bir hüküm yer almaktadır. Aynı Yönetmeliğin “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlıklı 6’ncı maddesi: “Subay ve astsubaylar; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hizmet ihtiyacı esas alınarak ve bu Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulurlar.” hükmünü; “Garnizon derecelerinin tespiti” başlıklı 17’nci maddesi: “Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca 16’ncı madde esasları çerçevesinde tespit edilecek garnizonlar Subay ve Astsubay Atama Yönergelerinde gösterilir. Yeni ihdas edilecek garnizonlar ile derecelerinde değişiklik yapılması gereken garnizonlar Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından Yönergedeki ilgili listeye dahil edilir.” hükmünü; ‘Garnizon hizmet süreleri’ başlıklı 65’inci maddesi: “‘Subay ve Astsubayların kara ve yüzer birliklerdeki hizmet süreleri: /a) Kara birliklerinde 1 ve 2’nci derece garnizonlarında asgari 3 yıl, 3 ve 4’üncü derece garnizonlarında ise asgari 2 yıl kalış süresi uygulanır. Hizmetin gereği ve benzeri zaruri sebeplerle personelin kara birliklerinde kalış sürelerinin uzatılması veya kısaltılması mümkündür. / b) Yüzer birlikler 5 inci garnizon derecelerindendir. Yüzer birliklere yönelik olarak muharip sınıf subay ve astsubaylar için hizmetin yüzer birliklerde geçirilmesi esastır. Yüzer birliklerde garnizon kalış süresi - 112 - uygulanmaz.’ hükmünü; Geçici 2’nci maddesi: ‘Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı mensubu subay ve astsubaylardan bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce atananlar, yürürlükten kaldırılan Yönetmeliğin eki yönergede gösterilen garnizon hizmet derece ve sürelerine tabidir.’ hükmünü içermektedir. Yukarıda serdedilen mevzuat hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirmede: Kocaeli garnizonunda garnizon hizmet süresini doldurduğu ve Kocaeli garnizonunda hâlihazırda davacıdan daha uzun süreli görev yapan personel bulunmadığı nazara alındığında 2011 atamalarında atama istemeyen davacının re’sen garnizon dışına atama görmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı görülmektedir. Davacının atandığı garnizon yönünden yapılanan değerlendirmede: Öncelikle, davacının safahatında 1’inci derece (1/A) garnizonunda çalışmadığı kabul edilmek gerekmektedir. Nitekim davalı idare de dava dilekçesine verdiği cevapta aynen “(davacının) … 2003 yılından dava konusu atama işleminin yapıldığı 2011 yılına kadar da (1/C) garnizonu olarak Kabul edilen Kocaeli garnizonunda 8 yıl görev yaptığı, birinci bölge içerisinde (1/A) ve (1/E) garnizon hizmetinin bulunmadığı böylece davacının meslek hayatının B,C,D garnizonlarında geçtiği görülmüştür.” ifadesine yer vermiştir. Davalı idare Dairemizce yürütmenin durdurulmasına karar verilmesinden sonra sunduğu cevaba cevap dilekçesinde ise, bu kez, 2006 yılında vaki Yönetmelik değişikliği sonrası Kocaeli garnizonunun 1’inci derece garnizon statüsünü alması nedeniyle davacının 2006 -2011 arasındaki hizmetinin 1’inci derece hizmeti olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Oysa Subay Astsubay Atama Yönetmeliğinin Geçici 2’nci maddesinin ‘Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı mensubu subay ve astsubaylardan bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce atananlar, yürürlükten kaldırılan Yönetmeliğin eki yönergede gösterilen garnizon hizmet derece ve sürelerine tabidir.’ hükmü karşısında önceki Yönetmelik yürürlükte iken Kocaeli garnizonuna atanmış olan davacı yönünden burada geçen hizmetinin ilke olarak 1’inci derece garnizon hizmeti olarak kabulü mümkün değildir. Bu itibarla, davacının Kocaeli garnizonunda 2006 yılından sonra yaptığı görev sadece 1’inci derece garnizonda (ve Kocaeli garnizonunda) hiç görev yapmamış emsali neşette bir astsubayla karşılaştırılırken bir olgu olarak nazara alınabilecektir. Yoksa bu görevi doğrudan 1’inci derece garnizon görevi olarak kabul etmek mümkün değildir. Bu kabul doğrultusun yapılan değerlendirmede, davacının meslek yaşantısının 22’nci yılında olduğu, 2011 atamalarında İzmir garnizonuna Kd. Bçvş. kadrosuna atanan M.Ö’nün ise 2002 neşetli Kd. Üçvş. olduğu ve bu kişinin atanma nedeninin 1’inci derece garnizon hizmetinin bulunmaması olarak açıklandığı nazara alındığında, meslek hayatının son safhalarında olan davacı istemediği bir garnizon olarak belirttiği Zonguldak garnizonuna atanırken meslek yaşantısının sonraki aşamalarında 1’inci derece garnizona atanabilecek olan bir personelin 1’inci derece garnizona atanmasında takdir yetkisinin hukuka ve mevzuata aykırı olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Diğer taraftan davalı - 113 - idare davacının atama istemediğine, 1’inci derece garnizona atanan diğer personelin ise atama istediğine vurgu yapmış ise de, davacının 2011 yılı Atama istek formunda Atama istemediğini beyan etmiş olması, garnizon hizmet safahatı ile uyumlu olmayacak şekilde atanmasını gerektirecek bir durum değildir. Sonuç olarak davacının garnizon hizmet süresini doldurduğundan bahisle rotasyon gereği tesis edildiği belirtilen dava konusu işlemin, yukarıda belirtilen tespitler ışığında, Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlıklı 6’ncı maddesi ile korunan “değişik garnizonlarda görev yapma” ilkesine aykırı olduğu, bu bağlamda takdir yetkisi kullanılırken “kamu yararı” ile “birey yararı” arasındaki dengenin gözetilmediği, bu itibarla dava konusu atama işleminin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan atama işleminin İPTALİNE, 18 EKİM 2011 tarihinde Üye P.Kur.Alb. İbrahim ÖZER’in Karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili gizli belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen atama işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadım. 18.10.2011 ÜYE İbrahim ÖZER P.Kur.Alb. (AYİM 1.D.,18.10.2011; E. 2011/967, K. 2011/1611) - 114 - 3. ATAMADA EŞ DURUMU -23ÖZETİ: Davacının eşinin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğretim görevlisi olarak görev yapması ve İzmir Garnizonuna atanmasındaki zorluklar davacı hakkındaki atama işlemini hukuka aykırı hale getirecek bir engel teşkil etmemektedir. Eşin atanma durumu ve buna bağlı olarak aile bütünlüğünün korunması atama işleminde dikkate alınması gereken ilkelerden ise de, bu ilkeler tek başına atama işleminin esasını oluşturan ölçüt değildir. Söz konusu ilkeler, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi, sıra esası, muvazene, kadro ve hizmet ihtiyacı gibi esaslar yönünden dikkate alınabilecek ancak ilgilinin emsallerine göre üstünlük sağlamayacak ilkelerdir. Bu bağlamda 16 yıllık meslek yaşantısının 13 yılı Ankara Garnizonunda geçen davacının, İzmir Garnizonunda oluşan hizmet ihtiyacı esas alınarak yapılan atama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, davalı idare tarafından takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 20 Haziran 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; atama emrinde ataması ile ilgili kişilerin hangi kanuni yollara ve mercilere başvuracağını ve süresini belirtmek zorunda olduğunu, ayrıca atama işleminin Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılması gerektiğini, bu nedenle yapılan işlemin yetki gaspı olduğunu beyan ederek yapılan atamanın usul yönünden hukuka aykırı olduğunu, Ankara Garnizonu hizmet süresinin ilk 7 yılında pratisyen hekim statüsünde görev yaptığını, son bir yılında ise uzman hekim statüsünde görev yaptığını, pratisyen hekim statüsünde geçirmiş olduğu garnizon hizmet süresinin statü değişikliği olmasına rağmen aynı hesaba dahil edilmesinin idare hukukunun temel prensiplerine aykırı olduğunu, sadece garnizon hizmet süresini dikkate alarak işlem tesis edildiğini, eş durumu, mesleki gelişim vb. diğer ilkelerin hiç nazara alınmadığını, bu nedenle kendisinin Ankara'dan İzmir'e atanmasının hizmet ihtiyacı ile açıklanamayacağını atama işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek, dava konusu atama işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. - 115 - Davacının yürütmenin durdurulması yönündeki talebi, AYİM 1’inci Dairesinin 26 Temmuz 2011 gün ve Gensek Nu:2011/2858, Esas Nu:2011/1157 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; 1994 yılında teğmen nasbedilen davacının 1994-1995 yılları arasında Ankara, 19951998 yılları arasında Kars, 1998-2011 yılları arasında Ankara garnizonlarında görev yaptığı 2011 yılı genel atamalarıyla İzmir garnizonuna atandığı, bu atama üzerine işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunun 118’inci maddesinde; “Subay ve astsubayların atama ve yer değiştirmelerinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, sosyal, iklim ve ulaşım durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önünde tutularak tespit edilen bölge ve garnizonlara –(a) meslek programları, meslek içi ve kadro ihtiyacı-(b) Sağlık durumu-(c) İdari, asayiş ve zaruri sebepler –(d) istekte bulunduğu yerler” dikkate alınarak sıra ile yapılacağı belirtilmektedir. Aynı Kanunun 119’uncu maddesi de; “Yukarıdaki maddede yazılı esaslar dâhilinde bölge ve garnizonların tespiti, bölgelerin ve garnizonların değişen şartlara göre yeniden tespiti, buralarda kalma süreleri, atanma ve yer değiştirmelerde dikkate alınacak sair hususlar Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca hazırlanacak yönetmelik ile tespit edilir.” şeklinde düzenlenmiştir. 926 sayılı TSK Personel Kanunun 119’uncu maddesi uyarınca çıkarılan ve 01 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin (18 Aralık 2005 tarih ve 26027 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır) 14’üncü maddesinde; "Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır. a) Meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, b) Kadro ihtiyaçları, c) Kıta hizmeti zorunluluğu, ç) Terfi durumu, d) Sınıf, branş ve ihtisasları, e) Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, f) İdari, asayiş ve zaruri sebepler, g) Personelin atanma isteğinde belirttiği yerler. Subay ve astsubaylar, kendileriyle eşlerinin memleketleri ve daimi ikametgahlarının bulunduğu garnizonlar dahilinde, mümkün olduğu kadar, sıkıyönetim hizmetleri, sosyal tesis (orduevi, özel eğitim merkezi, askerî gazino, ve benzeri), levazım amirlikleri, ihale / muayene ve kabul komisyon üyelikleri, inşaat-emlak, asker alma ile jandarma (eğitim görevleri hariç) ve sahil güvenlik hizmetleri gibi halkla doğrudan ilişkili görevler veya mal ve hizmet alımı ile ilgili görevlere verilmez veya atandırılmazlar. Ancak, son genel nüfus sayımına göre büyükşehir belediye / - 116 - belediye hudutları içindeki nüfusu 500.000'i aşan yerler için bu fıkra hükmü uygulanmaz.” hükmü mevcuttur. Aynı Yönetmeliğin 5’inci maddesinde; “Atamalarda kadro görev yerinin özellikleri esas alınır. Bu Yönetmelikte ve bu Yönetmeliğe dayalı olarak çıkarılan Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı atama yönergelerinde gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kadrosu olmayan bir görev yerine atama yapılmaz. Barışta kıta, karargâh ve kurumlara kadrolarda belirtilen rütbelerden ast rütbe ile asil olarak kimse atanamaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlıklı 6’ncı maddesinde; “Subay ve astsubaylar; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hizmet ihtiyacı esas alınarak ve bu Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulurlar.” hükmüne, yer verilmiştir. Yönetmeliğin “Atamada planlı değişim ilkesi” başlıklı 7’nci maddesi; “Subayların atanmaları, bu Yönetmelik esaslarını ve meslek programlarının maksadını gerçekleştirecek şekilde hazırlanmış sınıf/branş/ihtisas, mesleki gelişim plan/paternlerine uygun olarak, atamada planlı değişimi sağlayacak şekilde yapılır “ hükmünü içermektedir. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin "Subay ve astsubaylardan eşleri muvazzaf/sözleşmeli askerî personel olan ya da devlet kuruluşunda görevli olanların atamaları" başlıklı 43’üncü maddesi;/"Esleri Devlet kuruluşlarında görevli subay ve astsubayların atanmalarında eslerinin memuriyet görevi göz önünde tutulur. Talep ettikleri garnizonlara atanmaları muvazene, kadro ve ihtiyaç durumu ile safahatı ve sıralı hizmet garnizonu hizmet sırası dikkate alınarak öncelikle yapılabilir./Atama durumuna girmiş personelin çocuklarının yüksek öğretim, özel ve yapılı okullar hariç olmak üzere eğitim ve okul durumlarına, bağlı istekleri, emsallerine nazaran avantaj sağlamamak kaydıyla imkânlar nispetinde karşılanabilir." hükmünü amirdir. Davacı 1998 yılı genel atamalarında Ankara garnizonuna atanmış ve 10 Ağustos 1998-17 Temmuz 2005 tarihleri arasında pratisyen tabip olarak 7 yıl görev yapmıştır. Daha sonra tıpta uzmanlık sınavını kazanan davacı 18 Temmuz 2005-18 Mart 2010 tarihleri arasında GATA/Ankara'da 5 yıl uzmanlık eğitimine katılmıştır. Uzmanlık eğitimini müteakip davacının eş durumu da dikkate alınarak 8 yıl olan Ankara Garnizonu hizmet süresini tamamlaması maksadıyla eğitimi müteakip mikrobiyoloji uzmanı tabip olarak GATF Eğt.Tüst. Dahili Tıp Bilimleri Böl. Bşk. Enf. Hstl. ABD Bşk. Kan EM ve Kan Bank. Kan Lab. ve Dğt. Ks. (Uzm. Tbp.) Ankara kadrosuna atanmış ve burada 19 Mart 2010-29 - 117 - Haziran 2011 tarihleri arasında görev yapmıştır. Davacı Ankara Garnizonu'nda toplam 13 yıl (5 yıl uzmanlık öğrenciliği dahil) görev yapmıştır Davacı Ankara garnizonunda toplam 13 yıldır görev yapmaktadır. Garnizon hizmet süresini tamamladığından şüphe bulunmamaktadır. Davacının eşinin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğretim görevlisi olarak görev yapması ve İzmir garnizonuna atanmasındaki zorluklar davacının hakkında atama işlemini hukuka aykırı hale getirecek bir engel teşkil etmemektedir. Eşin atanma durumu ve buna bağlı olarak aile bütünlüğünün korunması atama işleminde dikkate alınması gereken ilkelerden ise de, bu ilkeler tek başına atama işleminin esasını oluşturan ölçüt değildir. Söz konusu ilkeler, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi, sıra esası, muvazene, kadro ve hizmet ihtiyacı gibi esaslar yönünden dikkate alınabilecek ancak ilgilinin emsallerine göre üstünlük sağlamayacak ilkelerdir. Bu bağlamda 16 yıllık meslek yaşantısının 13 yılı Ankara garnizonunda geçen davacının İzmir garnizonunda oluşan hizmet ihtiyacı esas alınarak yapılan atama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, davalı idare tarafından takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 18 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 1.D.,18.10.2011; E. 2011/1157, K. 2011/1621) 4. ATAMADA İSTEKLİ OLUNAN YERLERİN DİKKATE ALINMAMASI -24ÖZETİ: Davalı idarenin bu takdir yetkisini hukuka uygun ve objektif kullanmadığını gösterir somut bir delil sunulmadığı, dolayısıyla hizmetin aksatılmadan yürütülmesi ilkesi çerçevesinde ve “atamada sıra esası” gözetilerek tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Davacı, 13.05.2011 tarihinde Marmaris 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesinde kayıt altına alınan ve bu kanalla 31.05.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne ulaşan dava dilekçesinde ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; 1995 yılında Deniz Astsubay Sınıf - 118 - Okulundan radar astsubayı olarak mezun olduğunu ve 1999 yılına kadar TCG Nusret K.lığında radar astsubaylığı görevi yaptığını, 1999 yılında tefrik edildiği Helikopter Uçuş Operatör Özel İhtisas Kursunu başarıyla tamamlayarak “Helikopter Uçuş Operatörü” olduğunu ve bu nedenle 2007 yılına kadar 351’inci Dz.Helikopter Filo K.lığında çalıştığını, aynı yıl yapılan sağlık kontrolü sonucunda miyop astigmat rahatsızlığı yüzünden uçuculuk niteliğinin kaybettiğinin anlaşılması üzerine 2008 yılına kadar 1 yıl süreyle Dz.Hv.Üs K.lığında Hrk.Astb. görevini yürüttüğünü, mevcut uygulamada Dz.Hv.Üs K.lığı ve bağlılarının ihtiyacı olan Muhabere Destek ve Muhabere Hizmet Destek Birliklerindeki (Hava Trafik Kontrol Operatörlüğü, Karargah, Eğitim Birimi, Simülatör Eğitmeni/Öğretmeni vb. görevlerde) Deniz Helikopter Filosu ve Dz.Hv.Filosu kadrolarından aktif uçucu personel atanabildiğini ve bunun da aktif olarak göreve gidebilecek uçuş operatörü sayısını azaltarak, uçuş operatörleri üzerindeki görev yoğunluğunun artmasına neden olabildiğini, ayrıca bahse konu görevlere verilen uçuş operatörlerinin de uçuş ünsiyetlerini azalttığını, kendisinin uçuş operatörlüğü niteliğini sağlık nedeniyle yitirmiş olması ve sahip olduğu 9 yıllık bilgi birikim ve tecrübesiyle bu görevleri layıkıyla yerine getirebileceğini, böylece kendisinin uçuş operatörü olarak yetiştirilmesi için gönderildiği kurslar nedeniyle yapılan masrafların da boşa gitmemiş olacağını, bu nedenle 2011 yılı atama istek formunda bu durumu belirterek anılan kadrolara atama talep ettiğini, ancak Dz.K.K.lığının 2011 yılı genel atamalarıyla isteği olan kadro görev yerlerine değil, yüzer birlik olan TCG Akar K.lığı bünyesine atandığını, anılan atama işleminin hukuka aykırı olduğunu öne sürerek işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 1995 neşetli radar astsubayı olan davacının, 1999 yılına kadar TCG Nusret K.lığında (yüzer birlik) görev yaptığı ve aynı yıl tefrik edildiği kursta başarı göstererek Helikopter Uçuş Operatörü olması üzerine 1999 yılında Dz.Hv.Üs K.lığı (Kocaeli) (kara birliği) bünyesine Helikopter Uçuş Operatörü olarak atandığı ve bu görevi 2007 yılına kadar sürdürdüğü, 2007 yılında yapılan sağlık muayeneleri sonucunda uçuşa elverişsiz olduğunun anlaşılması nedeniyle aynı yıl Dz.Hv.Üs K.lığı Hrk.ve Mu.Ş.Hrk.Ks.Rad.Astsb. (Marmaris-Muğla) (kara birliği) kadrosuna atandığı, burada 1 yıl görev yaptıktan sonra 2008 yılı genel atamalarıyla TCG Akar K.lığı SHM Branşı Rad.Astsb. kadrosuna (yüzer birlik) atamasının gerçekleştirildiği, burada da 1 yıl çalışmasının ardından psikolojik rahatsızlığı nedeniyle sevk edildiği askeri hastane tarafından verilen “1 yıl süreli kara görevi” raporu nedeniyle 2009 yılında aynı garnizonda kara görevine alınarak Aksaz Dz.Üs K.Üs Svn.Brl.K.Üs Svn.Hrk.Mrk.Hrk.Mrk.Ks.E/O ve S/Ü.Rad.Konsl.Opr. kadrosuna atandığı, bu kadroda da 2 yıl görev yapmasının ardından Dz.K.K.lığının 2011 yılı genel atamaları ile yeniden TCG Akar Shm.Brş.Rad.Astsb. (Marmaris-Muğla) (yüzer birlik) kadrosuna atandığı ve anılan atama işleminin iptali amacıyla süresi içinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Dava konusu atama işleminden sonra davacının, Aksaz Asker Hastanesinde yapılan muayenesi sonunda 08.09.2011 tarih ve 286 numaralı - 119 - Sağlık Kurulu Raporu ile, “Unipolar Depresyon” tanısına bağlı olarak “Bir yıl süreyle denizin kara teşkillerinde görevlendirilmesi uygundur” şeklinde karar verilmesi üzerine, 28.10.2011 tarihli atama emriyle yeniden kara birliğine alındığı ve Çanakkale Boğaz K.Üs Svn.Brl.K.Üs Svn.Hrk.Mrk.A.Kumkale SGR İst.K. Hrk.Ks.Rad.Astb. (Kumkale-Çanakkale) kadrosuna atandığı anlaşılmakta ise de; tesis edilen bu yeni atama işleminin, dava konusu atama işlemini tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırıcı ve uyuşmazlığı sonlandırıcı niteliğinin bulunmadığı, dolayısıyla davayı kabul anlamına da gelmediği, işbu davanın konusuz kalmadığı ve uyuşmazlığın devam ettiği, dolayısıyla işin esastan incelenerek karara bağlanmasının gerektiği değerlendirilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli subay ve astsubayların atamasında dikkate alınacak hususlar, 926 sayılı TSK Personel Kanununun 118’inci maddesinde ve aynı Kanunun 119’uncu maddesine dayanılarak çıkarılan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinde düzenlenmiş bulunmaktadır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunun 118’inci maddesi; “Subayların ve astsubayların atanma ve yer değiştirmeleri, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak; memleketin ekonomik, sosyal, iklim ve ulaştırma durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları gözönüne alınarak tespit edilecek bölgelere ve garnizonlara aşağıdaki esaslar da dikkat nazara alınarak sıra ile yapılır: a) Meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacı, b) Sağlık durumu, c) İdari, asayiş ve zaruri sebepler, d) İstekli bulunduğu yerler.” hükmünü taşımaktadır. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlıklı 6’ncı maddesi; “Subay ve astsubaylar; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hizmet ihtiyacı esas alınarak ve bu Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulurlar.” hükmüne, Aynı Yönetmeliğin 14 üncü maddesi; “Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır. a) Meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, b) Kadro ihtiyaçları, c) Kıta hizmeti zorunluluğu, ç) Terfi durumu, d) Sınıf, branş ve ihtisasları, - 120 - e) Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, f) İdari, asayiş ve zaruri sebepler, g) Personelin atanma isteğinde belirttiği yerler. Subay ve astsubaylar, kendileriyle eşlerinin memleketleri ve daimi ikametgahlarının bulunduğu garnizonlar dahilinde, mümkün olduğu kadar, sıkıyönetim hizmetleri, sosyal tesis (orduevi, özel eğitim merkezi, askerî gazino, ve benzeri), levazım amirlikleri, ihale / muayene ve kabul komisyon üyelikleri, inşaat-emlak, asker alma ile jandarma (eğitim görevleri hariç) ve sahil güvenlik hizmetleri gibi halkla doğrudan ilişkili görevler veya mal ve hizmet alımı ile ilgili görevlere verilmez veya atandırılmazlar. Ancak, son genel nüfus sayımına göre büyükşehir belediye / belediye hudutları içindeki nüfusu 500.000'i aşan yerler için bu fıkra hükmü uygulanmaz.” hükmüne, Yine aynı Yönetmeliğin “Garnizon dereceleri” başlıklı 63’üncü maddesi; “Deniz Kuvvetleri mensupları için atama bakımından kadrolarda mevcut hizmet yerleri Kara Birlikleri ve Yüzer Birlikler olarak ikiye ve bu kapsamda 5 ayrı dereceye (Kara Birlikleri 1, 2, 3 ve 4’üncü dereceler, Yüzer birlikler 5 inci derece) ayrılmışlardır. Garnizonların Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca belirlenen derecelerine ait liste Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Atama Yönergesinde gösterilir.” hükmüne, Aynı Yönetmeliğin “Garnizon hizmet süreleri” başlıklı 65 inci maddesi; “Subay ve Astsubayların kara ve yüzer birliklerdeki hizmet süreleri: a) Kara birliklerinde 1 ve 2’nci derece garnizonlarında asgari 3 yıl, 3 ve 4’üncü derece garnizonlarında ise asgari 2 yıl kalış süresi uygulanır. Hizmetin gereği ve benzeri zaruri sebeplerle personelin kara birliklerinde kalış sürelerinin uzatılması veya kısaltılması mümkündür. b) Yüzer birlikler 5’inci garnizon derecelerindendir. Yüzer birliklere yönelik olarak muharip sınıf subay ve astsubaylar için hizmetin yüzer birliklerde geçirilmesi esastır. Yüzer birliklerde garnizon kalış süresi uygulanmaz.” hükmüne amir bulunmaktadır. Anılan Yönetmelik uyarınca çıkarılmış olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Atama Yönergesi (DKY 51-18) ile de, kara birliklerinin bulunduğu garnizonlar ve dereceleri belirlenmiş, Yönetmeliğin 65’inci maddesi hükmü tekrarlanarak 1 ve 2’nci derece garnizonlarda hizmet süresinin asgari 3 yıl, 3 ve 4’üncü derece garnizonlarda ise asgari 2 yıl olacağı, yüzer birliklerde garnizon kalış süresi bulunmadığı belirtilmiştir. Yine aynı Yönergenin; Birinci Bölüm 5’inci maddesinin (b) bendi; “Subay ve astsubaylar; TSK’nin hizmet ihtiyacı esas alınarak ve TSK Subay Astsubay Atama Yönetmeliği ile bu Yönergede düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek - 121 - hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulurlar.” hükmünü, Birinci Bölüm 5’inci maddesinin (c) bendi; “Subayların ve astsubayların atanmaları, TSK Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği esaslarını ve meslek programlarının maksadını gerçekleştirecek şekilde hazırlanmış sınıf/branş/ihtisas mesleki gelişim plan/paternlerine uygun olarak, atamada planlı değişimi sağlayacak şekilde yapılır.” hükmünü, İkinci Bölüm 2’nci maddesinin (a) bendi; “Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak EK-A’da belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır. (1) Meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, (2) Kadro ihtiyaçları, (3) Kıt'a hizmeti zorunluluğu, (4) Terfi durumu, (5) Sınıf, branş ve ihtisasları, (6) Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, (7) İdari, asayiş ve zaruri sebepler, (8) Personelin atamaya esas bilgi formlarında belirttiği yerler.” hükmünü, İkinci Bölüm 2’nci maddesinin (c) bendi; “Atama planlamalarında; istek, aile bütünlüğü, çocuklarının ilk ve orta öğrenimi ile devamlılık arz eden tedaviler, kadro ihtiyaçları ölçüsünde göz önüne alınır, personele eşit ve dengeli olarak görevde / bölgede kalış süresi uygulanır.” hükmünü, İkinci Bölüm 2’nci maddesinin (ç) bendi; “Atamalarda hizmet ihtiyacının yanında; personelin kişisel nitelikleri ile imkanlar nispetinde kendisi eş ve çocuklarının durumları göz önüne alınarak hizmetin zorlukları ve kolaylıklarını personele eşit olarak dağıtacak şekilde planlama ve uygulama yapılır. Bu kapsamda personel, Atamaya Esas Bilgi Formunu doğru, eksiksiz ve zamanında doldurmaktan ve Personel Bilgi Sistemindeki kişisel bilgilerini doğru ve eksiksiz olarak zamanında güncellemekten sorumludur.” hükmünü, İkinci Bölüm 3’üncü maddesinin (ç) bendi; “Atamalar, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi, kadro yerleri ve personelin sınıfı / branşı ile hizmet safahatı esas olmak üzere mesleki gelişim paternine uygun olarak kara ve yüzer birlikler arasında/dahilinde yapılır.” hükmünü taşımaktadır. Yukarıda yer verilen düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının Dz.K.K.lığı bünyesinde radar astsubayı (muharip sınıf) olarak görev yaptığı ve emsali radar astsubaylarının şimdiye kadar 10-14 yıl süreyle yüzer birliklerde görev yapmış olmalarına rağmen, davacının henüz 5 yıllık yüzer - 122 - birlik görevinin bulunduğu, daha önce yüzer birliklerde görevlendirilmesini engelleyen “Helikopter Uçuş Operatörü” ihtisasından 2007 yılında sağlık nedeniyle çıkarıldığı ve dava konusu atama işleminin tesis edildiği tarih itibariyle yüzer birliklerde görevlendirilmesini engelleyen başka bir mazeretinin de bulunmadığı gözetildiğinde, yüzer birlik görevi açısından emsallerine yetiştirilmesi ve böylece subay ve astsubay atamaları konusundaki en temel prensip olan “sıra ile atama” prensibinin gerçekleştirilmesini sağlayacak şekilde 2011 yılı genel atamalarıyla yüzer birliklerden TCG Akar K.lığına ve rütbe, kıdem, sınıf ve ihtisasına uygun bir göreve atamasının yapıldığı, davacının daha önce 8 yıl süreyle helikopter uçuş operatörü ihtisasıyla yapmış olduğu görevlerden kaynaklanan tecrübelerinden yararlanılabilmesi amacıyla, Dz.Hv. Üs K.lığı bünyesindeki uygun bir göreve atandırılıp atandırılmaması konusundaki takdir yetkisinin ise davalı idareye ait olduğu ve anılan Komutanlıktaki hizmet ihtiyacını mevcut personel vasıtasıyla giderdiği ve davacının burada hizmetine ihtiyaç duymadığı anlaşılan davalı idarenin bu takdir yetkisini hukuka uygun ve objektif kullanmadığını gösterir somut bir delil sunulmadığı, dolayısıyla hizmetin aksatılmadan yürütülmesi ilkesi çerçevesinde ve “atamada sıra esası” gözetilerek tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 06 ARALIK 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 1. D.,06.12.2011; E. 2011/1217, K. 2011/1881) 5. ATAMADA SAĞLIK DURUMU -25ÖZETİ: Tesis edilen atama işleminde takdir yetkisinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi prensibine ve davacının sağlık raporuna uygun olarak kullanıldığı ve dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı, 23.12.2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde kayda geçen dava dilekçesinde ve cevap dilekçelerinde özetle; geçirdiği bel fıtığı ameliyatı sonrasında 12.12.2007 tarihinde Kasımpaşa Asker Hastanesi Baştabipliğince düzenlenen sağlık kurulu raporu ile “Lomber disk hernisi ameliyatlısı” tanısı ile “63/B F-6. Kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapması uygundur. 1 yıl süreyle temel savaş ve beden eğitimi faaliyetlerinden muaf tutulması uygundur” kararı verildiğini, zira anılan tarih itibariyle kademeli başçavuş rütbesinde olması nedeniyle kendisine sınıf - 123 - değişikliği kararı verilemediğini, 2008 yılı genel atamalarıyla 8’inci Mknz.P.Tug.Topçu Tb.İsth.Astsb.lığı görevine atandığını, ancak görev yerinin Tekirdağ iline uzaklığı ve göreve gidiş gelişlerin sağlığını olumsuz etkilemesi yüzünden, tayin dairesi yetkilileriyle kurduğu telefon irtibatına istinaden 3.dereceli garnizonlardan Diyarbakır, Malatya, Erzincan ve Elazığ Garnizonlarına atama talebinde bulunduğunu, 2009 yılı genel atamalarıyla da 16’ncı Mknz.P.Tug.Topçu Tb. Per. Astsb.lığına atandığını, ancak Tekirdağ Garnizonunda yaşadığı sıkıntıyı Diyarbakır Garnizonunda da yaşadığını, zira görev yaptığı birliğin ikametgahına yaklaşık 2,5-3 saat mesafede olduğunu, gidiş geliş sırasında yolda geçen süre zarfında rahatsızlığının ilerlediğini, bunun sonucunda ayrıca kendisinde bir de boyun fıtığı oluştuğunu ve fizik tedavi görmeye başladığını, bilahare 2010 yılında birlik içi atamaya tabi tutularak ikmal astsubaylığı görevine getirildiğini, atandığı kadronun isminde “komutanlık” ifadesinin geçmemesinin, söz konusu görev yerinin kıta komutanlığı görevlerini yapmamasını engellemediğini, ayrıca atandığı bu kadronun Kadro Görev ve Kriter Tanım Formuna göre temel kriterinin “kıta görevi yapmasını engelleyecek sağlık raporu bulunmamak” olduğunu, buna rağmen kendisinin anılan kadroya atanmasının hukuka aykırı düştüğünü, tüm bu nedenlerle 2010 yılı Eylül ayında yapılan atamasından sonra yaptığı idari müracaatının KKK.lığının 12.10.2010 tarihli cevabi yazı ile reddedildiğini, işlemin tesisi sırasında sıhhi geçmişinin dikkate alınmadığını, bu haliyle halen atamalı olduğu kadro görevini tam olarak yerine getiremediğini, TMK’ya göre barış kadrosu 19 ve sefer kadrosu 84 olan ikmal astsubayının, bu kadar kişinin eğitim, atış, bakım ve spor faaliyetlerini yürütmekle yükümlü olduğunu, oysa sağlık durumunun buna elvermediğini, mevcut rahatsızlığının gün geçtikçe arttığını, buna bir de hepatit rahatsızlığı nedeniyle karaciğer enzim yüksekliğinin eklendiğini, anılan yeni rahatsızlığı nedeniyle de 17.02.2011 tarihinde kendisine “kıta komutanlığı olmayan görev yerlerinde görev yapması uygundur” kararlı sağlık kurulu raporu verildiğini,12.04.2011 tarihli raporda uzun süreli araba yolculu yapmasının sakıncalı olduğuna karar verildiğini,her gün görev yerine gidebilmek için 2-2,5 saat yolculuk yapmak zorunda kaldığını beyanla, atama talebinin reddi işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasındaki mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; 2007 yılında geçirdiği bel fıtığı ameliyatının ardından Kasımpaşa Asker Hastanesinin 12.12.2007 tarih ve 1961 numaralı Sağlık Kurulu Raporu ile; “Toplam 4 kez lomber disk hernisi ameliyatlısı” tanısı konularak, “63/B F-6. Kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapması uygundur. 1 yıl süreyle temel ve savaş beden eğitimi faaliyetlerinden muaf tutulması uygundur.” kararı verildiği, raporun ardından 2008 yılı genel atamalarıyla 8’inci Mknz. P. Tug. Topçu Tb. Tb.Kh.İsth.Ks. (İsth.Astsb.) kadrosuna atandığı, ancak 2009 yılı genel atamaları öncesinde dilekçeyle müracaat ederek, 3’üncü dereceli garnizonlardan olan Diyarbakır, Malatya, Erzincan ve Elazığ Garnizonlarına atama istemesi üzerine Diyarbakır’da konuşlu 16’ncı Mknz.P.Tug.Topçu Tb.Tb.Kh.Per.Ks.(Per.Astsb.) görevine atandığı, burada 1 yıl görev yaptıktan sonra 2010 yılı Eylül atamalarıyla 16’ncı - 124 - Mknz.P.Tug.Topçu Tb.Tb.Kh.ve Hiz. Bl. İkm. Ks. (İkm.Astsb.) görevine atandığı, bunun üzerine 30.09.2010 tarihli dilekçe ile müracaat ederek, mevcut sağlık raporundaki karar ile atandığı kadronun uyumlu olmadığından bahisle atamasının iptal edilmesini ve mağduriyetinin giderilmesini talep ettiği, ancak Kara Kuvvetleri Komutanlığının 12.10.2010 tarihli yazısı ile atama talebinin reddedilmesi üzerine işbu davayı açtığı, Diyarbakır Asker Hastanesinin 17.02.2011 tarihli Sağlık Kurulu Raporu ile; 45/B/F16;“63/B F-6. 1. Atamaya esas durum teşkil etmez .2.Sınıfının Kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapar. 3. 1 yıl süreyle şınav mekik uzun atlama yüksek atlama pentatlon uzun koşu ve uzun yaya intikal savaş beden eğitimi gibi faaliyetlerinden muafiyeti uygundur.” kararı verildiği, ayrıca Diyarbakır Asker Hastanesinin 12.04.2011 tarihli Sağlık Kurulu Raporu ile” Hastanın uzun süreli araba yolculuğu yapması sakıncalıdır. Uzun süre ayakta durması sakıncalıdır. Ağır spor yapması sakıncalıdır. ” kararı verildiği anlaşılmıştır. TSK’de görevli Subay ve Astsubayların atanmasında dikkate alınacak hususlar 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Kanununun 118’inci maddesinde şöyle sıralanmıştır.“- a. Meslek programları, meslek içi eğitim esasları ve kadro ihtiyacı, -b. Sağlık durumu, -c. İdari, asayiş ve zaruri sebepler, -d. İstekli bulunduğu yerler,” Atama sırasında dikkate alınacak faktörler bu şekilde belirlendikten sonra, aynı Kanunun 119’uncu maddesi ile de, bölge ve garnizonların tespiti, bölge ve garnizonlarda personelin kalma süreleri, atama ve yer değiştirmelerde dikkate alınacak sair hususların Milli Savunma Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının müştereken çıkaracakları Yönetmelikte belirleneceği öngörülmüştür. 926 sayılı Kanunun 119’uncu maddesine dayanılarak da Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği çıkarılmış olup, atama ve yer değiştirme esasları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. 926 sayılı Kanunun 119’uncu maddesi uyarınca çıkarılan ve 01.01.2006 tarihinde yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin (RG. 18.12.2005/26027) 14ncü maddesi ; “Subay ve astsubayların atamaları hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır: a)Meslek programları, meslek içi eğitim esasları, b)Kadro ihtiyaçları, c)Kıt’a hizmeti zorunluluğu, ç)Terfi durumu, d)Sınıf, branş ve ihtisasları, e)Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, f)İdari, asayiş ve zaruri sebepler, g)Personelin atanma isteğinde belirttiği yerler.” hükmüne yer vermektedir. KKK. Subay ve Astsubay Atama Yönergesinin (52–3) (B) “Atamaların planlanması” başlıklı 11’inci bölümünün 1’inci maddesinin “intibak atamaları” - 125 - alt başlıklı “c” bendinde; “Subay ve astsubayların görev yaptığı garnizonda farklı bir kadro görev yerine atanmasıdır. Aşağıdaki durumlarda, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi, kadro, rütbe, branş ve personelin ihtisası ile safahatı da dikkate alınarak intibak atamaları yapılır. 1) Lağıv, 2) Kuruluş ve kadro değişikliği, 3) Terfi, 4) Kadro - rütbe uyumsuzluğu, 5) Bir yıl ve uzun süreli yurt içi veya yurt dışı kursa seçilme, 6) Düşük sicil (% 60’ın altında sicil notu alınması durumunda), 7) Birlik teklifleri, 8) Sınıf değişikliği, 9) Gördüğü kurs ve öğrenimle ilgili kadroya atama, 10) Sağlık nedenleri, 11) Diğer idari ve zaruri sebepler (Görev ihtiyacı, emeklilik, subaylığa seçilme, açık, tutuklu, firar vb.).” hükmüne yer verilmiştir. Diğer taraftan, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 31’inci maddesinin 5 numaralı bendi de; “(Değişik bent: 30/01/1997 - 97/9106 K.; Değişik bend: 06/12/2004 - 2004/8202 S.Yön/7. mad) Sekel haline gelmiş olan hastalık ve arızaları için sınıflandırma çizelgelerinde (x) işareti bulunan subay ve astsubaylar hakkında, ilgili uzmanın gerekli gördüğü aralıklarla kontrol muayenesi yapılmak üzere, sağlık kurullarınca kendi sınıflarının kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yönergelerde belirlenecek kıt'a komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapma kararı verilir….” düzenlemesini içermektedir. TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliği hükmü uyarınca çıkartılan “Hastalık, Arızaları ve Organ Kaybı Sebebiyle Kıt'a Komutanlığı Olmayan Kadro Görev Yerlerinde İstihdam Edilecek Subay ve Astsubaylara Ait Yönerge (KKY 160– 1)”nin EK-C’sinde yer alan liste ile kıta komutanlığı olmayan kadro görev yerlerinde görevlendirilecek astsubaylar için 47 adet görev yeri saptanmıştır. Anılan Listenin 41’inci maddesinde; “Tb/Bl/Bt. Bak.Ks./İk ve Bak.Ks. kadro görevleri” sayılmaktadır. Bu düzenlemelere nazaran somut olay incelendiğinde; 2009 yılında 16’ncı Mknz. P. Tug. Topçu Tb.Tb.Kh.Per.Ks.(Per.Astsb.) görevine atanan ve hakkında “Kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapması uygundur. “kararlı sağlık raporu bulunan davacının, atandığı personel astsubaylığı kadrosunun personel sınıfına geçirilmesinden dolayı 2010 yılı Eylül atamaları ile intibak atamasına tabi tutularak 16’ncı Mknz.P.Tug.Topçu Tb.Tb.Kh.ve Hiz.Bl.İkm.Ks.(İkm.Astsb.) görevine atandığı, davacının atandığı İkmal Astsubaylığı görevinin, (KKY 160-1) Hastalık, Arızaları ve Organ Kaybı Sebebiyle Kıt'a Komutanlığı Olmayan Kadro Görev Yerlerinde İstihdam Edilecek Subay ve Astsubaylara Ait Yönergenin EK-C’sinde yer alan listenin 41’inci maddesinde sayılan “Tb/Bl/Bt. Bak.Ks./İk ve Bak.Ks. kadro görevleri” kapsamında olduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar kadronun açıklamalarında “kıta görevi yapmasını engelleyecek sağlık raporu bulunmamak” şartı aranmakta ise de, davacının raporlarında “kıta görevini yapamaz” şeklinde bir kayıt bulunmadığı, sadece “Kıta Komutanlığı” olmayan kadro görev yerlerinde çalıştırılmasının uygun olacağının belirtildiği, davacının da “Kıta Komutanlığı olmayan” kadro görev yerine atandığı açıktır. - 126 - Sonuç olarak; davalı idarece tesis edilen atama işleminde takdir yetkisinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi prensibine ve davacının sağlık raporuna uygun olarak kullanıldığı ve dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun bulunan DAVANIN REDDİNE, 12 TEMMUZ 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 1.D.,12.07.2011; E. 2011/271, K. 2011/1289) 6. İL İÇİ ATAMA -26ÖZETİ: İdarece takdir yetkisinin, objektif kıstaslara bağlı kalınarak, kişi yararı ile kamu yararı arasında denge gözetilerek, takip edilen kamu yararı amacına, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi ve kamu hizmetinin etkinliği ve verimliliği prensiplerine uygun olarak kullanıldığı söylenemeyeceğinden, dava konusu il içi atama işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı vekili, 04.07.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 2007 yılı genel atamaları ile Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı emrine atanan ve Gebze İlçe J.K.lığı 7’inci J.Trf.Tim K.nı olarak istihdam edilen davacının, 2009 yılı il içi atamalarında Gebze İlçe J.K.lığı 9’uncu J.Trf.Tim.K.nı olarak atandırıldığını, 2011 yılı il içi atamaları öncesinde, görev yaptığı kadro görev yeri olan 9’uncu J.Trf.Tim.K.lığı kadrosunun boş gözüktüğünü gören müvekkilinin 15.06.2011 tarihli dilekçesi ile Kocaeli İl J.K.lığına müracaat ederek lojmanda oturduğunu, büyük kızı….’nin bu yıl İlköğretim 8’nci sınıfa devam edeceğini ve J.Gn.K.lığı emirleri gereğince SBS son sınava girecek öğrencilerin eğitim durumunun gözetilmesi gerektiğini belirterek il içi atamasının yapılmamasını talep etmesine rağmen 2011 Haziran ayı il içi atamaları ile Kandıra İlçe J.K.lığı 12’nci J.Trf.Tim.K.nı olarak atandırıldığını, Gebze İlçe J.K.lığında 4 adet trafik timi bulunduğunu, 7/1’inci J.Trf.Tim.K.lığına; J.Kd.Bçvş. C.Ç’nin 2011 yılı genel atamaları ile Şırnak İl J.K.lığına atama görmesi üzerine Kandıra İlçe J.K.lığı 12’nci J.Trf.Tim.K.nı olarak görev yapmakta olan J.Kd.Bçvş. R.K.’nın atandırıldığını, 7/2’nci J.Trf.K.lığı görevinin 2009 yılından itibaren J.Kd.Bçvş. M.C. tarafından yürütüldüğünü, J.Kd.Bçvş. M.C.’nin ilköğretim birinci sınıfa giden bir çocuğu bulunduğunu, 8’nci J.Trf.Tim.K.lığı görevinin 2007 yılından itibaren J.Kd.Çvş. İ.E. tarafından yürütüldüğünü, J.Kd.Çvş. İ.E.’nin okula giden çocuğu bulunmadığını, müvekkilinin 2009 yılından itibaren görev yaptığı 9’uncu - 127 - J.Trf.Tim K.lığı görevine, genel atamalar ile Kocaeli İl J.K.lığı emrine atanan J.Kd.Bçvş. H.A.’nın il içi atama ile atamasının yapıldığını, Kandıra İlçe J.K.lığı 12’nci J.Trf.Tim.K.nı olarak görev yapmakta olan J.Kd.Bçvş. R.K.’nin Gebze İlçe J.K.lığı 7/1’inci J.Trf.Tim K.lığına atamasının yapılmasındaki görev gerekleri ile çocuklarının eğitim durumlarının incelenmesini, müvekkilinin yerine 9’uncu J.Trf.Tim.K.lığına atanan J.Kd.Bçvş. H.A.’nın görev gerekleri ile çocuklarının eğitim durumlarının incelenmesini, müvekkili ile aynı tarihte (2007 yılında) göreve başlayan Gebze İlçe J.K.lığı 8’nci J.Trf.Tim.K.nı J.Kd.Çvş. İ.E.’nin görev gerekleri ile çocuklarının eğitim durumlarının incelenmesini, Gebze İlçe J.K.lığı 7/2’nci J.Trf.Tim.K.nı olarak görev yapan J.Kd.Bçvş. M.C.’nin görev gerekleri ile çocuklarının eğitim durumlarının incelenmesini ve Kocaeli Merkez 2’nci J.Trf. Timine ataması yapılan personelin görev gerekleri ve çocuklarının eğitim durumlarının incelenmesini talep ettiklerini, müvekkilinin Gebze 9’uncu J.Trf.Tim K.nı olarak görev yaptığı süre içerisinde adli, idari ve askeri konularda herhangi bir uyarı, savunma, ceza vs. görev açısından olumsuz nitelilkte hiçbir yaptırımla karşılaşmadığını, tersine övgüler aldığını, il içi atama isteğinde de bulunmadığını, mevcut atama işleminde herhangi bir idari, asayiş ve zaruri neden ile açıklanabilecek bir olgunun bulunmadığını, davalı idarenin müvekkilini Kandıra İlçesi 12’nci J.Trf.Tim.K.nı olarak atadığı işlemi yapmaya yönelten nedenleri açıklaması ve kanıtlaması gerektiğini, tesis edilen il içi atama işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM Nöbetçi Dairesinin 10.08.2011 gün ve 2011/3097 Gensek, 2011/203 Esas sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2007 yılı genel atamaları ile Kocaeli İl J.K.lığına atanan ve Gebze İlçe J.K.lığı 7’inci J.Trf.K.nı olarak istihdam edilen davacının, 2009 yılı il içi atamaları ile atandığı Gebze İlçe J.K.lığı 9’uncu J.Trf.K.lığı görevinden alınarak 2011 yılı Haziran ayı il içi atamaları ile Kandıra İlçe J.K.lığı 12’nci J.Trf.Tim K.nı olarak atandırılması üzerine, bu il içi atama işleminin iptali istemi ile vekili aracılığıyla süresinde AYİM’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Davalı idare, dava konusu il içi atama işlemini “hizmet ihtiyacı” ve “idari zorunluluk” nedenine dayandırmıştır. Bilindiği üzere, dayanağını 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanununun “... nokta ataması yapılmayıp, İl Jandarma Komutanlıkları emrine atanan astsubay ve uzman jandarmalardan emniyet ve asayiş görevi alacak olanların istihdam yerleri ve il içi yer değiştirmeleri İl Jandarma Komutanının teklifi üzerine Valinin onayı ile belirlenir.” hükmünü içeren 14’üncü maddesinden alan Jandarma personelinin il içi atama işlemlerine, aynı Kanunun 24’üncü maddesi uyarınca çıkartılan Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin “Atamada ve Yer Değiştirmede Uygulanacak Esaslar” başlıklı 183’üncü maddesinin göndermesi uyarınca Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği ile Jandarma Genel Komutanlığı Atama Yönergesi hükümleri uygulanmaktadır. - 128 - Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 183’üncü maddesinde ve Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde; “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi”nin temel esas olduğu belirtildikten sonra “İdari, asayiş ve zaruri sebepler” atama işlemlerinin tesisinde nazara alınacak kriterler arasında sayılmıştır. Aynı yönetmeliğin “Garnizon hizmet süresini tamamlamadan atandırılmayı gerektiren haller” başlıklı 24’üncü maddesinin (h) bendinde de “idari, asayiş ve zaruri sebepler” bir atama nedeni olarak belirtilmiştir. Yukarıda serdedilen mevzuat hükümlerinden açıkça anlaşıldığı üzere idare, atama işlemini tesis ederken “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi” ilkesini gözetmek durumundadır. Dolayısıyla hizmetin gerektirdiği yani idari, asayiş ve zaruri nedenlerin mevcut olması durumunda kişinin görevinden alınıp aynı garnizonda başka bir göreve ya da başka bir garnizona atanması mümkündür. Yasal ve idari düzenlemelerde hizmetin zorunlu kıldığı durumların (idari, asayiş ve zaruri sebeplerin) neler olduğu belirtilmediğinden, bunların hukuki ve maddi olay olarak ne zaman gerçekleşmiş sayılacağı ve böylece atama işlemi tesis etmenin gerekip gerekmediği konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açıktır. Kuşku yok ki, diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi idarenin takdir yetkisi de kamu yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır. Yukarıda belirtilen açıklamalar ve mevzuat hükümleri ışığında dava konusu işlem irdelendiğinde; davalı idarece, dava konusu il içi atama işleminin gerekçesini teşkil eden “idari zorunluluk” sebebine somut olgu olarak; 2011 yılı genel atamaları ile Kocaeli İl J.K.lığı emrine atanan J.Kd.Bçvş. H.A.’nın çocuğunun fen lisesinde öğrenim görmesi ve Kandıra İlçesinde fen lisesi bulunmaması nedeniyle fen lisesi bulunan garnizona çocuğunun öğrenim durumu gözetilerek il içi atama işlemine tabi tutulması zarureti doğması ve bu nedenle anılan bu personele kadro görev yeri açmak maksadıyla davacının Kandıra İlçe J.K.lığı 12’nci J.Trf.Tim.K.lığına, J.Kd.Bçvş. H.A.’nında davacıdan boşalan Gebze İlçe J.K.lığı 9’uncu J.Trf.Tim.K.lığına atandırıldığı öne sürülmüş ise de; davalı idarece aksi savunulmayan davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinden ve dilekçesine eklediği Gebze İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün 05.09.2011 tarihli yazısından; J.Kd.Bçvş. H.A’nın çocuğunun İSTANBUL/Kadıköy Fen Lisesi’nde iki yıldır yatılı olarak öğrenim görmekte olduğu ve Gebze ilçesinde fen lisesinin bulunmadığı nazara alındığında; davacının bulunduğu 9’uncu J.Trf.Tim.K.lığı görevinden alınmasını gerektirir ortada idari bir zorunluluk bulunduğundan söz edilemeyeceği, bu itibarla; idarece takdir yetkisinin, objektif kıstaslara bağlı kalınarak, kişi yararı ile kamu yararı arasında denge gözetilerek, takip edilen kamu yararı amacına, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi ve kamu hizmetinin etkinliği ve verimliliği prensiplerine uygun olarak kullanıldığı söylenemeyeceğinden, dava konusu il içi atama işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan il içi atama işleminin İPTALİNE, - 129 - 07 ARALIK 2011 tarihinde Üye P.Kur.Alb. İbrahim ÖZER ve Üye Hv.Mu.Kur.Alb. Ali BOZKURT’un Karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili gizli belgeler muvacehesinde,idarece tesis edilen atama işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 07.12.2011 ÜYE ÜYE Ali BOZKURT Hv.Mu.Kur.Alb. İbrahim ÖZER P.Kur.Alb. (AYİM.1.D 07.12.2011; E. 2011/1230, K. 2011/1880) 7.İNTİBAK ATAMASI -27ÖZETİ: Yeniden düzenlenen kadronun sınıf/rütbe/branş ve ihtisas açılarında öncekiyle bir farkının bulunmadığı ve davacının sınıf/rütbe/branş ve ihtisasıyla birebir uyumlu olduğu, yapılan bu değişiklik sonrasında davacının söndürülen bir kadroda istihdamına olanak kalmadığından, yeniden düzenlenen Harekat Şube Müdürlüğü kadrosuna atanması ihtiyacının doğduğu ve bu ihtiyaç doğrultusunda gerçekleştirilen atama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Davacı, 24.05.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde kayıt altına alınan dava dilekçesinde özetle; Dz.K.K.lığının 2011 yılı genel atamaları ile, Akdeniz Bölge K.lığı Harekat ve Muhabere Şube Müdürlüğü görevinden, Akdeniz Bölge K.lığı Harekat Şube Müdürlüğü görevine atandığını, oysa önceki görevine 2010 yılında atandığını ve anılan atama işleminin iptali amacıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açtığı dava sırasında idarece yapılan savunmada, ileride kendisinin TCG İskenderun gemisine komutan olarak atanmasının planlanabilmesi amacıyla Harekat ve Muhabere Şube Müdürlüğüne atandığının bildirildiğini, sonuçta AYİM tarafından davanın reddedildiğini, buna - 130 - rağmen 2011 yılı genel atamalarıyla TCG İskenderun Komutanlığına atanmadığını ve Dz.K.K.lığı tarihinde hiç görülmemiş şekilde üçüncü kez Harekat Şube Müdürlüğü görevine getirilmiş olduğunu, kurmay subay yetiştirme programına uygun davranılması halinde, normal şartlarda bu yıl TCG İskenderun gemisine komutan olarak atanmasının gerektiğini, ancak idarece bunun engellenebilmesi amacıyla, hali hazırdaki gemi komutanı albayın görev süresinin teamüllere aykırı şekilde uzatıldığını, dolayısıyla hakkında tesis edilen atama işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, anılan işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dairemizin 31.05.2011 tarihli kararı ile yürütmenin durdurulması istemin reddine karar verilmiştir. Dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Dz.K.K.lığının 2010 yılı atama işlemleri kapsamında Akdeniz Bölge K.lığı Harekat ve Muhabere Şube Müdürlüğü (Mersin) kadrosuna atanan davacının, Dz.K.K.lığı tarafından anılan kadronun Harekat Şube Müdürlüğü kadrosuna dönüştürülmesi üzerine, 10.05.2011 tarihli 2011 yılı genel atama emriyle, Akdeniz Bölge K.lığı Harekat Şube Müdürlüğü (Mersin) kadrosuna atandığı ve böylece anılan atama işleminin iptali istemiyle süresi içinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 926 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerine Mensup Subay ve Astsubayların görev ve sorumluluklarının TSK İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği ile diğer kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, talimname ve hizmet kadrolarının açıklamalarında gösterileceği hüküm altına alınmıştır. Bu doğrultuda İç Hizmet Kanununun 74’üncü maddesinde; “Hangi rütbe sahibinin hangi birlik ve askeri kurumda ne gibi vazife alacağı kadrolarda tespit edilir.” denilmektedir. Aynı şekilde İç Hizmet Yönetmeliğinin 359’uncu maddesinde “... kıtaların kuruluşları ve hangi rütbe sahibinin hangi kıtaya komuta edeceği de standart kadrolarında tespit edilmiştir.” hükmü yer almaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde; 2010 yılı genel atamaları ile davacının rütbesine ve paternine uygun şekilde Akdeniz Bölge K.lığı Harekat ve Muhabere Şube Müdürlüğü kadrosuna atandığı, ancak Dz.K.K.lığı bağlısı bölge/boğaz/üs komutanlıklarının kuruluş, teşkilat ve kadrolarına yönelik çalışmalar sonunda standardın sağlanması, benzer kuruluş/kadro yapısına kavuşturulması ve değişen görev ihtiyaçları kapsamında, bölge/boğaz/üs komutanlıklarının kuruluş, teşkilat ve kadrolarının yeniden yapılandırılması cihetine girildiği ve bu kapsamda davacının görev yaptığı Akdeniz Blg.K.lığı Harekat ve Muhabere Şube Müdürlüğünün kadrosunun da Harekat Şube Müdürlüğü şeklinde yeniden düzenlendiği, yeniden düzenlenen bu kadronun sınıf/rütbe/branş ve ihtisas açılarında öncekiyle bir farkının bulunmadığı ve davacının sınıf/rütbe/branş ve ihtisasıyla birebir uyumlu olduğu, yapılan bu değişiklik sonrasında davacının söndürülen bir kadroda istihdamına olanak kalmadığından, yeniden düzenlenen Harekat Şube Müdürlüğü kadrosuna atanması ihtiyacının doğduğu ve bu ihtiyaç doğrultusunda gerçekleştirilen atama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, her ne kadar davacı 2011 yılında - 131 - TCG İskenderun K.lığı görevine atanmasının gerektiğini ileri sürmekte ise de; anılan kadronun rütbe karşılığının albay olduğu gözetildiğinde, bu kadroya atanmamış olmasının hukuka aykırılığından bahsedilemeyeceği, keza davacının dilekçesinde belirttiği ve kendisine karşı Dz.K.K.lığı bünyesinde hukukla ve belge ile aldatma tertiplerinin uygulandığı şeklindeki sair iddia ve beyanlarının dava konusuyla doğrudan ilgisinin bulunmadığı, dolayısıyla dava konusu atama işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 18 Ekim 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM1.D., 18.10.2011; E. 2011/977, K. 2011/1608) 8. SIRALI HİZMET GARNİZONU KAT’İ HAZIRLIK TEBLİGATI -28ÖZETİ: Davacının sıralı hizmet garnizonu hizmet puanı ve bir önceki sıralı hizmet garnizonuna giriş tarihi esas alınarak emsalleri ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda; “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi” çerçeve normuna uygun olarak “sıralı hizmet garnizon görevi ihtiyacı”na binaen 2011 yılı atamalarına esas olmak üzere sıralı hizmet garnizonu kati hazırlık tebligatı yapılmış olmasının hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu anlaşıldığından, tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 21.01.2011 tarihinde kayda geçen dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; Sakarya İl J.K.lığında görev yaparken garnizon hizmet süresinin dolması üzerine 2008 yılı genel atamaları ile Ankara İl J.K.lığı emrine atandığını, sağlık sorunlarına bağlı olarak verilen hava değişimleri nedeniyle bu görev yerine gecikmeli olarak 30.12.2009 tarihinde katılabildiğini, Ankara Şereflikoçhisar İlçe J.K.lığında istihdam edildiğini ve buradaki görevine devam ederken 2011 yılı atamaları için doğu illerine atanamaya yönelik kat’i hazırlık tebligatı yapıldığını, atama mevzuatına göre bir garnizonda 2 yıldan az görev yapanların atamaya tabi tutulamayacağını, kendisinin Ankara Şereflikoçhisar’daki görev süresinin ilişik keseceği Temmuz 2011 tarihinde 18 ay olacağını, bu nedenle kendisine doğu illerine atanmak üzere kati hazırlık tebligatı verilmesi işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. - 132 - Dairemizin 15.02.2011 tarihli, 2011/347 Esas sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Ankara İl J.K.lığı emrinde görev yapmakta olan davacıya, davalı idarece 2011 yılı genel atamalarına esas olmak üzere sıralı hizmet garnizonuna kat’i hazırlık tebligatı yapılması üzerine işbu kati hazırlık tebligatı işleminin iptali istemi ile davanın açıldığı anlaşılmıştır. J.Gn.K.lığı Atama Yönergesi’nin 5’nci Bölüm 3/e maddesi; “"Sıralı Hizmet Garnizonları Hazırlık Tebligatları: (1) Genel atamalarda sıralı hizmet garnizonlarına gidecek subay, astsubay ve uzman jandarma miktarları, sınıf ve branşlarına uygun olarak kadro, ihtiyaç ve o yılın birlik destekleme oranları doğrultusunda tespit edilir. İstifa ve emekli miktarı dikkate alınarak sırası gelen yeterli sayıda personele her yılın en geç Mart ayı sonuna kadar "Kati" veya "Muhtemel" tebligatları verilir. Ancak, asayiş görevi ve zorunlu durumlarda tebligat şartı aranmaz. (2)Sıralı hizmet garnizonlarına ilk defa gideceklerin atamaları kur'a ile veya kur'a ile belirlenen sıralı hizmet garnizonuna giriş öncelik sırasına göre yapılır. (3) Hazırlık tebligatları ihtiyaç duyulan rütbe ve kıdem ihtiyacını karşılayan nasıplılar arasından, (a)Sınıf/Branş/İhtisas, (b)Rütbe, (c)Tamamlanmış hizmet sayısı, (ç)Sıralı hizmet garnizonuna en son gidiş yılı, (d)Nasıp, (e)Mezuniyet Sıralı hizmet garnizonu hizmet puanı göz önünde bulundurularak ve bu öncelik sırasına göre verilir. (4)Hazırlık tebligat sırası statülerine göre aşağıda belirtilen rütbe ve kıdem aralıklarında planlanır. (a)Subaylar: … (b)Jandarma Astsubaylar Ile Teknik ve Yardımcı Sınıf Astsubaylar: (I) II Kademeli Kıdemli Başçavuşlar (II) I Kademeli Kıdemli Başçavuşla (III) Kıdemli Başçavuşlar (IV)Kademeli Başçavuşlar (V) Başçavuşlar (VI) Kıdemli Üstçavuşlar (VII)Üstçavuşlar (VIII) Astsubay Kıdemli Çavuşlar (IX)Astsubay Çavuşlar” (6) 1,2 ve 3'üncü derece garnizonlar içerisinde atama gören personele bulunduğu yeni garnizonda iki yılını doldurmamışsa tebligat verilmez. Ancak; (a) Kendi isteğiyle 1,2 ve 3'üncü derece garnizonlar içerisinde atama gören personel, - 133 - (b) Kendi kusuru sonucu (Disiplinsizlik, bulunduğu görevde saygınlığını yitirmek vb.sebeple) "Sıralı sicil üstlerince görevde verimli olmadığı tespit edilen"personelden (yapılanikaz ve cezalara rağmen düzelmeyen) görevden alınarak, başka bir garnizona atandırılanlara iki yılını doldurması beklenmeden tebligat verilebilir.” hükmünü amirdir. Davacı, Atama Yönetmeliği’nin 4 ve 8’inci maddelerinde yer alan düzenlemeler karşısında 30.12.2009 tarihinde katıldığı Ankara garnizonundan iki yıldan önce ilişik kesmesine yol açacak şekilde atama tebligatı yapılmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Ancak, davacının Sakarya’dan Ankara’ya ataması 2008 yılı atamaları kapsamında yapılmış, davacı 30.12.2009 tarihine kadar rahatsızlığı nedeniyle hava değişimi verildiği için yeni birliğine katılamamıştır. Davacının bu durumu ile ilgili olarak Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nin 15’inci maddesinde düzenleme yer almaktadır. Buna göre özetle, bulundukları garnizona hava değişimi gibi zorunlu nedenlerle 30 Eylül tarihinden sonra katılanlar, 31 Aralık tarihi itibariyle hizmet süreleri tamamladıkları takdirde o yılın atama planlamasına alınabilmektedirler. Paralel bir düzenleme, Jandarma Atama Yönergesi’nin 3’üncü bölüm 3/g maddesinde de yer almaktadır. Bu nedenle, 2008 yılı atamaları ile atandığı Ankara garnizonuna sağlık sorunları nedeniyle 30.12.2009 tarihinde katılan davacıya, 31.12.2011 tarihinde 2 yıllık asgari süresini tamamlayacak olması karşısında, sıralı hizmet garnizonu hizmet puanı ve bir önceki sıralı hizmet garnizonuna giriş tarihi esas alınarak emsalleri ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ve “hizmetin aksatılmadan yürütülmesi” çerçeve normuna uygun olarak “sıralı hizmet garnizon görevi ihtiyacı”na binaen 2011 yılı atamalarına esas olmak üzere sıralı hizmet garnizonu kati hazırlık tebligatı yapılmış olmasının hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu anlaşıldığından, tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 04 EKİM 2011 tarihinde karar verildi. (AYİM.1.D., 04.10.2011; E 2011/347., K. 2011/1557) - 134 - 9. SIRALI HİZMET GARNİZONUNA ATAMA -29ÖZETİ: Davacının Bosna-Hersek Türk Barış Gücü G/K Komutanlığı bünyesinde geçen 120 günlük sürenin J.Gn.K.lığının 06.06.1994 gün ve PER:4031-232-94/Tyn.Ş. (10804) sayılı emrinde görev süresinin “Uzm.J.Çvş.ların 2’nci Coğrafi Bölge hizmet süresinden sayılacağının” belirtilmiş olduğu, bu itibarla sayılmayan 269 günlük sürenin de SHG hizmetinden sayılması ve buna bağlı olarak davacının 4’üncü SHG hizmetini tamamlamış olduğunun kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla, davalı idarece aksi kabulle davacının 3 tam SHG hizmetinin ve 4’üncü SHG için ancak müktesep hak olarak artan puanının oluştuğu gerekçesiyle 4’üncü SHG hizmeti için Tunceli Garnizonuna yapılan atama işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı, 25.05.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde kayda geçen dava dilekçesi ile özetle; 1991 yılında Uzman Jandarma Okulundan mezun olduktan sonra, kura ile Van İl J.K.lığına atandığını, 1991 – 1996 yılları arasında Van İl J:K.lığında, 2000 – 2004 yılları arasında Mardin İl J.K.lığında SHG hizmetini ifa ettiğini, bu şekilde toplam 9 yıl E garnizonunda görev yaptığını, bu nedenle 4 SHG hizmeti yapmış olduğunun kabulü gerektiğini, buna rağmen 2011 yılı genel atamalarıyla İzmir garnizonundan Tunceli garnizonuna tekrar SHG hizmeti için atandığını, 1994 – 1995 yılları arasında Bosna – Hersek Türk Barış Gücü K.lığı emrinde geçici görev yaptığını; davalı idarece bu görev süresinin 120 gününün sıralı hizmet garnizonundan sayıldığını yaklaşık 250 günün ise 1’inci coğrafi bölgeden sayıldığını, bu nedenle eksik puanının bulunduğunun bildirildiğini, J. Gn. K.lığının 06.06.1994 tarihli emrine göre, belirtilen yurt dışı görevinin 2’nci coğrafi bölge hizmetinden sayılması gerektiğini öne sürerek SHG’ye yapılan bahsekonu atama işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dairemizin 05.07.2011 tarih ve 201/2479 Gensek., 2011/1029 Esas sayılı kararı ile davacının yürütmenin durdurulması talebinin kabulüne karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 1991 – 1996 yılları arasında Van İl J. K.lığında, 2000 – 2004 yılları arasında Mardin İl J.K.lığında SHG hizmetini ifa ettiği ve bu arada 23.06.1994 – 17.07.1995 tarihleri arasında da Bosna-Hersek Türk Barış Gücü G/K Komutanlığı bünyesinde görev yapmış olduğu anlaşılan davacının 2011 yılı genel - 135 - atamalarıyla 4 ncü kez SHG hizmeti için İzmir garnizonundan Tunceli garnizonuna atandırılması üzerine bahse konu atama işleminin iptali istemiyle AYİM’de bu davayı açmış olduğu anlaşılmıştır. Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 10‘uncu maddesi; “Uzman Jandarmalar atamaları ile ilgili olarak coğrafi bölgeler ve garnizon dereceleri yönünden subay ve astsubaylarla aynı hükümlere tabi olup, bölge ve garnizonlardaki hizmet süreleri aşağıda gösterildiği gibidir. ... b.İkinci Coğrafi Bölgede: A Garnizonları 6 yıl, B-C Garnizonları 5 yıl, D-E Garnizonları 4 yıl. c. İkinci coğrafi bölge hizmetini iki defa yapanlardan 3’üncü ve müteakip defa gidenlerin bu bölgedeki hizmet süresi; E garnizonlarında 2, diğer garnizonlarda 3 yıldır. İkinci coğrafi bölgede 1’inci ve 2’nci hizmet süresi, 6 yıllık garnizonlarda geçen hizmet süresi 0,5 emsal ile, 5 yıllık garnizonlarda geçen hizmet süresi 0,6 emsal ile, 4 yıllık garnizonlarda geçen hizmet süresi 0,75 emsal ile, 3 ve müteakip defa hizmet süresi, E garnizonlarında 1,5 emsal diğer garnizonlarda 1 emsal ile çarpılarak hesap edilir….” hükmünü içermekte iken, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun “Atamalar” başlıklı 19‘uncu maddesinin 2’nci fıkrasında 12.06.2003 tarihli ve 4892/6 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile Uzman Jandarmaların sağlık durumu, idari, asayiş ve diğer zaruri sebepler dışında atandıkları görev yerlerinde asgari kalacakları süre 4 yıldan 2 yıla indirilmiştir. Bu değişiklik sonrasında Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 10’uncu maddesinde 05.08.2003 tarihli karar ile yapılan değişiklikle garnizon hizmet süreleri en az bekleme süresi 2 yıl olacak şekilde yeniden belirlenmiştir. Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin yukarıda belirtilen 05.08.2003 tarihli karar ile değişik. 10’uncu maddesi; “Uzman Jandarmaların atamaları ile ilgili olarak coğrafi bölgeler ve garnizon dereceleri yönünden subay ve astsubaylarla aynı hükümlere tabi olup, bölge ve garnizonlardaki hizmet süreleri aşağıda gösterildiği gibidir. ... b.İkinci Coğrafi Bölgede: A-B Garnizonları 4 yıl, C-D Garnizonları 3 yıl, E Garnizonları 2 yıl. c. İkinci Coğrafi bölge hizmetini iki defa yapanlardan 3’üncü ve müteakip defa gidenlerin bu bölgedeki hizmet süresi tüm garnizonlarda 2 yıldır. İkinci Coğrafi bölgedeki hizmet süresi; 1 ve 2’nci hizmet süreleri için 4 yıllık garnizonlarda geçen hizmet süresi 0,75, 3 yıllık garnizonlarında geçen - 136 - hizmet süresi 1, 2 yıllık garnizonlarda geçen hizmet süresi 1,5 emsal ile, 3’üncü ve müktesep defa hizmet süreleri için tüm garnizonlarda 1,5 emsal ile çarpılarak hesap edilir. …… Emsal değerler kullanılarak hesaplanan itibari hizmet süresini (1095) 30 Eylül tarihi itibarıyla tamamlamayan personel, bu Yönetmeliğin 11, 16 ve 22’nci maddelerinde belirtilen istisnalar hariç olmak üzere, o yılın atama planına alınmazlar.” hükmünü içermektedir. Garnizon hizmet sürelerinde yapılan bu değişikliğin ne şekilde uygulanacağı ise, aynı Yönetmeliğin Geçici 3’üncü maddesinde; “4892(12.06.2003) sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ve kademeli geçiş süresi (2004-2007) içerisinde ikinci coğrafi bölgede hizmet yapan Uzman Jandarmaların bu hizmetleri müteakip ikinci coğrafi bölge hizmetine gidecekleri zaman garnizon dereceleri için belirlenen, 10’uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen puanlar ile çarpılır ve her 1095 puan bir hizmet sayılır. Artan puanı müktesep hak olarak ikinci coğrafi bölge hizmetine aktarılır”. şeklinde belirtilmiştir. Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin Geçici 3’üncü maddesinde açıkça belirtildiği üzere hizmet puanı yeniden hesap edilirken Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin (05.08.2003 Dğşk.) 10’uncu maddesinin 2’nci fıkrasında belirtilen puanlar (katsayılar) kullanılacaktır. Diğer taraftan davacının ayrıca 23.06.1994-17.07.1995 tarihleri arasında toplam 389 gün süreyle Bosna-Hersek Türk Barış Gücü G/K K.lığı bünyesinde görev yapmış olduğu; davacının görev yaptığı tarihte yürürlükte bulunan TSK.’ne Mensup Subay ve Astsubayların Atanma ve Yer Değiştirmeleri Hakkındaki Yönetmeliğin 30’uncu maddesinin ‘’ Yurtdışındaki Türk Silahlı Kuvvetleri kıt’alarında geçen hizmet süreleri, 1 nci bölgenin (C) garnizon hizmetinden (Deniz Kuvvetleri Yüzer Birlikleri hariç), savaş ve savaşı gerektiren hallerde ise 2 nci bölge (E) garnizon hizmetinden sayılır. 2 nci bölge (E) garnizon hizmetini daha önce yapmış olanlar için bu süre daha sonraki 2 nci bölge hizmetlerinde dikkate alınır’’ hükmünü, halen yürürlükte bulunan Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 28 nci maddesi 2 nci fıkrasının da’’ Yurt dışındaki Türk Silahlı Kuvvetleri kıtalarında geçen hizmet sürelerinin hangi garnizon derecesinden sayılacağı, Genelkurmay Başkanlığınca yayımlanan ilk görevlendirme emrinde belirtilir. Buralarda geçen sürelerin garnizon dereceleri ihtiyaca göre Genelkurmay Başkanlığınca değiştirilebilir. Sıralı hizmet garnizonu görevini daha önce yapmış olanlar için bu süre daha sonraki sıralı hizmet garnizonu görevlerinde dikkate alınır.’’ hükmünü içermekte olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan mevzuat hükümlerine nazaran; davacının Bosna-Hersek Türk Barış Gücü G/K Komutanlığı bünyesinde 23.06.1994 – 17.07.1995 tarihleri arasında ifa ettiği görevi nedeniyle davalı idarece sadece 120 günlük sürenin SHG hizmetinden sayıldığı, sayılmayan 269 günlük süreye nazaran 4’üncü SHG hizmeti için 1005 artan puanının bulunduğu; davacının görev yaptığı tarihte - 137 - yürürlükte bulunan “TSK.’ne Mensup Subay ve Astsubayların Atanma ve Yer Değiştirmeleri Hakkındaki Yönetmeliğin” 30’uncu maddesi uyarınca Gnkur. Bşk.lığının 27.05.1994 gün ve HRK.:1700-310-94/Pl.Hrk.D.Mp.Ş. sayılı emrine atfen J.Gn.K.lığının 06.06.1994 gün ve PER:4031-232-94/Tyn.Ş. (10804) sayılı emrinde ise söz konusu görev süresinin “Uzm.J.Çvş.ların 2’nci Coğrafi bölge hizmet süresinden sayılacağının” belirtilmiş olduğu, bu itibarla sayılmayan 269 günlük sürenin de SHG hizmetinden sayılması ve buna bağlı olarak davacının 4’üncü SHG hizmetini tamamlamış olduğunun kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla, davalı idarece aksi kabulle davacının 3 tam SHG hizmetinin ve 4’üncü SHG için ancak müktesep hak olarak artan puanının oluştuğu gerekçesiyle 4’üncü SHG hizmeti için Tunceli garnizonuna yapılan atama işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı olan atama işleminin İPTALİNE, 06 ARALIK 2011 tarihinde Üye P.Kur.Alb. İbrahim ÖZER’in karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Dava konusu atama işleminde İdarece takdir yetkisinin objektif kullanıldığı ve söz konusu atama işleminin hukuka uygun olduğu görüşünde bulunduğumdan aksine gerçekleşen sayın çoğunluk kararına katılmadım. 06 Aralık 2011 ÜYE İbrahim ÖZER P.Kur.Alb. (AYİM1.D., 06.12.2011; E. 2011/1029, K. 2011/1855) 10. 3’ÜNCÜ DERECE GARNİZONA ATAMA -30ÖZETİ: 2011 yılı genel atamalarında 3’üncü dereceli garnizonlara atama ihtiyacı olan istihkam sınıfı albay kadro sayısının 5(beş) olduğu, garnizon hizmet süresini tamamlamış olup hizmet safahatında 3’üncü derece garnizon hizmeti bulunmayan, garnizon hizmet süresini tamamlamış ve safahatı itibariyle 3’üncü derece garnizonlara atanabilecek personeller arasında hizmet safahat puanı itibariyle 4’üncü sırada aday olan davacının, mevzuata ve hukuka uygun bir şekilde 3’üncü derece garnizonlara atandırılmış olduğu anlaşılmaktadır. - 138 - Davacı, 27.05.2011 tarihinde İzmir Nöbetçi İdare Mahkemesi Başkanlığı’nda, 03.06.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; 2001 yılında atanmış olduğu Ankara garnizonunda 4 yıl süreyle görev yaptıktan sonra 2005 yılı genel atamaları ile 2’nci dereceli garnizon olan İzmir/Menteş garnizonuna atandığını, 2005 – 2010 yılları arasında Menteş’te görev yaptıktan sonra, 2010 yılı genel atamaları ile İzmir İs. Okl. Ve Eğt. Mrk. K.lığı Doktrin Şube Müdürlüğüne atandığını, ancak burada bir sene görev yapamadan 2011 yılı genel atamaları ile isteği dışında Erzincan garnizonuna atandığını, İzmir’e 2010 yılında intibak ataması şeklinde bir yıllığına atanmadığını, davalı idarenin ileri sürdüğü garnizon statüsü değişti şeklindeki gerekçenin kendisi için geçerli olamayacağını, 2010 yılında gerçekleşen atamanın bir yıl süreli olduğuna dair tarafına tebligat yapılmadığını, davalı idarece intibak ataması gerekçesi olarak Menteş ve İzmir ‘in yeni statüde aynı derecede 1’inci derece garnizon olduğunun ifade edildiğini, bu nedenle ikinci derece garnizon hizmetinin noksan senesinin birinci derece garnizonda tamamlatıldığının belirtildiğini, 2010 yılında rütbe uyumsuzluğu nedeniyle Menteş’ten zaten tayin olacak olduğunu, 2010 yılındaki atamasının intibak ataması sayılamayacağını, atandığı İzmir garnizonunun 1’inci dereceli bir garnizon olması nedeniyle bu garnizon derecesine bağlı olarak garnizon hizmet süresinin hesap edilmesi gerektiğini, 2011 yılında doldurduğu AİF’da atama istemediğini ve annesinin bakımını da üstlenmiş olması nedeniyle 1’inci derece garnizon hizmetini İzmir’de tamamlamak istediğini belirttiğini, 1’inci derece garnizonda 15 yıl görev yapmış personel varken kendisinin 4 senelik 1’inci derece garnizon Ankara safahatı bulunduğunu, idarenin kendisini garnizon hizmet puanının yüksek olması gerekçesiyle 3’üncü derece garnizona atadığını iddia etmekte olduğunu, oysa kendisinden önce 3’üncü derece garnizona atanması gereken pek çok personel bulunduğunu, kendisinin iki kez şark görevi yaptığını, İstihkam sınıfı albaylar içerisinde 2’nci şarkını yapmayanların bulunduğunu, dolayısıyla garnizon hizmet puanının yüksek olamayacağını, İzmir garnizonuna 2010 yılında girdiği için temdit dilekçesi de vermediğini, dava konusu atamayla garnizon hizmet süresinin henüz birinci yılında iken atandırıldığını, oysaki personelin asgari iki yıl görev yapabilecek şekilde atandırılması gerektiğini, kendisi gibi daha önceki yıllarda Menteş’ten İzmir’e atandırılan pek çok personelin İzmir garnizon hizmet süresinin sıfırdan başlatıldığını, davalı idarece onlara Menteş garnizon süresini İzmir’de tamamladınız denilmediğini, tüm bu nedenlerle 2011 yılı genel atamalarıyla 3’üncü derece garnizon olan Erzincan garnizonuna atandırılması işleminin - 139 - hukuka aykırı olduğunu öne sürerek iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM 1’inci Dairesinin 12.07.2011 tarih ve 2011/2561 - 1067 E - K. sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinde; 1987 neşetli İs.Alb. sınıf ve rütbesinde görev yapmakta olan davacının sınıf okulundan mezuniyetini müteakip sırasıyla 1988 – 1992 yılları arasında 2-D garnizonu olan Artvin/Borçka’da; 1992 – 1998 yılları arasında 1-B garnizonu olan Tekirdağ garnizonunda; 1998 – 2001 yılları arasında Kars(2-B) garnizonunda; 2001 – 2005 yılları arasında 1/A garnizonu olan Ankara’da görev yaptıktan sonra 2005 yılında 2’nci derece garnizon statüsünde olan İzmir/Menteş garnizonuna atandığı, bilahare 2010 yılı genel atamalarıyla İzmir garnizonuna atandığı, müteakiben 2011 yılı genel atamalarıyla İzmir garnizonundan 3’üncü derece garnizon statüsünde olan Erzincan garnizonuna atanması üzerine bahse konu atama işleminin iptali istemiyle AYİM’de bu davayı açmış olduğu anlaşılmıştır. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunun 118’inci maddesinde; “Subay ve astsubayların atama ve yer değiştirmelerinin hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına bağlı olarak, sosyal, iklim ve ulaşım durumları ile kültür ve sağlık durumları ve bunlara benzer yer ve bölge şartları göz önünde tutularak tespit edilen bölge ve garnizonlara, (a) meslek programları, meslek içi ve kadro ihtiyacı (b) Sağlık durumu (c) İdari, asayiş ve zaruri sebepler (d) istekte bulunduğu yerler dikkate alınarak sıra ile yapılacağı” belirtilmektedir. 926 sayılı TSK Personel Kanunun 119’ncu maddesi uyarınca çıkarılan ve 01 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe giren (18 Aralık 2005 tarih ve 26027 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan) Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 14’üncü maddesinde; "Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır. a) Meslek programları ve meslek içi eğitim esasları, b) Kadro ihtiyaçları, c) Kıta hizmeti zorunluluğu, ç) Terfi durumu, - 140 - d) Sınıf, branş ve ihtisasları, e) Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının atamaya esas hayati önemi haiz sağlık durumları, f) İdari, asayiş ve zaruri sebepler, g) Personelin atanma isteğinde belirttiği yerler…’’ hükmünü, Aynı Yönetmeliğinin “Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi” başlıklı 6’ncı maddesi: “Subay ve astsubaylar; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hizmet ihtiyacı esas alınarak ve bu Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulurlar.” hükmünü, “Atamada planlı değişim ilkesi” başlıklı 7’nci maddesi: “Subayların atanmaları, bu Yönetmelik esaslarını ve meslek programlarının maksadını gerçekleştirecek şekilde hazırlanmış sınıf/branş/ihtisas, mesleki gelişim plan / paternlerine uygun olarak, atamada planlı değişimi sağlayacak şekilde yapılır.” Hükmünü, “Bütün garnizonlarda görev yapma esası’ başlıklı 53’üncü maddesi: “Subay ve astsubayların, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi, kadro, rütbe, branş ve personelin ihtisası ile safahatı esas alınarak, Kara Kuvvetleri Atama Yönergesinde belirtilen her dereceli garnizonda görev yapmaları esastır. 4 ve 5’inci derecedeki garnizonlar sıralı hizmet garnizonlarıdır. Personel sıralı hizmet garnizonlarına idare tarafından belirlenecek bir sıraya göre atanır. Personelin kadro, sınıf, rütbe ve branşı itibarıyla karşılaşılacak tahditler nedeniyle atamada bu iki derecedeki garnizonlar birlikte değerlendirilir. 24’üncü maddede belirtilen hâllerin yanında Kara Kuvvetleri Komutanlığı için "3’üncü derece garnizonlara atama ihtiyacı", garnizon hizmet süresini tamamlamadan atandırılmayı gerektiren haller arasındadır.” hükmünü; Aynı Yönetmeliğin ‘Garnizon hizmet süreleri’ başlıklı 54’üncü maddesi: “Subay ve astsubayların derecelere göre garnizonlardaki garnizon hizmet süreleri aşağıda belirtilmiştir. a) 1'inci derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi 8 yıl, b) 2‘nci derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi 6 yıl, c) 3’üncü derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi; garnizonlara bağlı olarak 4-5 yıl, - 141 - ç) 4’ üncü derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi 3 yıl, d) 5’ inci derecedeki garnizonlarda garnizon hizmet süresi 2 yıl, e) Kıbrıs 2’nci derece, Gökçeada ve Bozcaada garnizonlardır. Bu garnizonlarda hizmet süresi 2 yıldır. 3‘üncü derece Bu garnizon sürelerinin sınıf ve rütbelere göre tatbikine ilişkin esaslar idarenin ihtiyaçları doğrultusunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı Atama Yönergesinde düzenlenir. Hizmetin özelliğine göre garnizonlardaki bu süreler Yönetmeliğin 23’ üncü maddesinde belirtilen bağlayıcı sebepler mevcut değilse, benzer durumdaki diğer subay ve astsubayların haklarını ihlal etmemek kaydı ile sıralı hizmet garnizonuna atandırılacak olanlar hariç 1’ inci derece garnizonlar için idarenin ihtiyacına, diğer garnizonlarda personelin isteğine istinaden her seferinde 1 yıl olmak üzere en fazla iki kez Kuvvet Komutanlığınca uzatılabilir. 1’’inci derecedeki garnizonlarda görev yapan personelden, garnizon hizmet süresinin asgari 2’nci yılını tamamlayan ve geçerli bir mazerete istinaden kendi isteği ile atanmak üzere dilekçe ile müracaat eden personelin, kadro imkânları ve personelin safahatı göz önüne alınarak idarenin ihtiyaç duyduğu diğer bir garnizona atandırılması değerlendirilir. Bu personelin 1’inci derecedeki diğer bir garnizona atanması durumunda, garnizon hizmet süresi önceki 1’inci derece garnizonda görev yaptığı süre ile toplanarak toplam 8 yıl olarak uygulanır. Atama durumunda olan personelden; Elazığ Merkez, Erzurum Büyükşehir Merkez, Diyarbakır (Büyükşehir Merkez ve Orgeneral Bilge Garnizonu), Erzincan Merkez, Şanlıurfa Merkez, Malatya (Merkez ve Battalgazi), Gaziantep (Merkez, Nizip ve Oğuzeli), Sivas Merkez, Kahramanmaraş, ve Osmaniye garnizonlarına safahat itibarıyla atanabilecek personel miktarının az olması veya sınıf, rütbe ve branş bazında bu garnizonlardaki kadroları karşılamaması durumunda; ihtiyaç duyulan nasıplılar arasında, 1 ve 2’nci derecedeki garnizonlarda en az 5 yılını tamamlayanlardan (sıralı hizmet garnizonu sırasında olanlar ile ertesi yıl sıralı hizmet garnizonuna gidiş sırası kesin olarak gelecekler ve kritik görevlere seçilenler hariç), toplam safahat puanı en fazla olandan başlamak üzere görev ihtiyaçları göz önüne alınarak, bulundukları garnizonda garnizon hizmet süresi tamamlama şartı aranmaksızın personel atandırılır. - 142 - 1 ve 2’ nci derecedeki garnizonlarda en az 5 yılını tamamlayanlardan, beşinci fıkrada belirtilen garnizonlara atama isteyen personele öncelik verilir. Subay ve astsubayların 1, 2 ve 3’üncü derecelerdeki garnizonlarda görev yaparken, bulundukları garnizon statüsü ve derecesi değiştiği hallerde atamaları, değişmeden önceki garnizonda kaldıkları süre, kalınması gereken sürenin üçte iki (2/3)si veya daha fazlası ise evvelki garnizon hizmet süresine, üçte iki (2/3)sinden daha az ise yeni garnizon hizmet süresine göre hesaplanarak yapılır…’’ hükmünü, K.K.K.lığı Subay ve Astsubay Atama Yönergesi’nin 11’inci bölümünün 1/b-10’uncu maddesi de: “Elazığ, Erzurum, Diyarbakır, Erzincan, Şanlıurfa, Malatya, Gaziantep (Merkez, Nizip ve Oğuzeli), Sivas, Kahramanmaraş ve Osmaniye Garnizonları’na sınıf/branş ve kadro görev yerlerinin özelliğine göre ihtiyaç duyulan nasıplılar arasından yapılacak atama planlamasında aşağıdaki personel dikkate alınır. (a) 1’inci derece garnizonlarda iki yılını veya 2’nci derece garnizonlarda beş yılını tamamlamış ve atanması mümkün olan istekli personel, (b) 3’üncü derece garnizonlarda garnizon hizmet tamamlayanlardan atanması mümkün olan istekli personel, süresini (c) Garnizon hizmet süresini tamamlayan ve safahatı itibarıyla bu garnizonlara atanabilecek personel, (ç) 1’inci ve 2’nci derece garnizonlarda en az beş yılını tamamlayan personel (Garnizonda en fazla kalandan başlamak üzere (7, 6, 5 yıl), hizmet safahat puanına göre sıralanan personel istek durumuna bakılmaksızın 3’üncü derece garnizon atama planlamasına dahil edilir.)…’’ hükmünü içermektedir. Davacı 3’üncü derece garnizon olan Erzincan garnizonuna atanmış olduğu cihetle, dava konusu olayda 3’üncü derece garnizonlara ilişkin atanma kriterlerine uyulup uyulmadığı, saptanmalıdır. Davacı, 2’nci derece garnizon statüsünde ve 6 yıllık garnizon hizmet süresi olan Menteş garnizonuna 2005 yılında atanmıştır. Ancak, ‘’garnizon derecelerinin güncellenmesi’’ kapsamında KKK.lığının 24.02.2010 tarihli emriyle Menteş garnizonu İzmir garnizonu ile birleştirilmiş olup buna bağlı olarak 01.01.2010 yılından itibaren Menteş garnizonu şeklinde ayrı bir garnizon kalmamıştır. Diğer bir ifadeyle; bu tarihten itibaren Menteş garnizonu, İzmir garnizonu içerisinde yer almakta olan 1’inci derece garnizon niteliğine kavuşmuştur. - 143 - Diğer taraftan davacının, 30.08.2010 tarihinden itibaren albay rütbesine terfi edecek olmasından dolayı bu tarihten itibaren Menteş’te yürütmekte olduğu görevi ile ilgili olarak kadro rütbe uyumsuzluğunun ortaya çıkacak olması ve İzmir garnizonu ile Menteş garnizonunun birleştirilmiş olması nedenleriyle 2010 yılı genel atamalarıyla İzmir garnizonundaki bir başka kadroya atanmış olduğu anlaşılmaktadır. Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin 54’üncü maddesinin 7’nci fıkrasında yer alan ‘’Subay ve astsubayların 1, 2 ve 3’üncü derecelerdeki garnizonlarda görev yaparken, bulundukları garnizon statüsü ve derecesi değiştiği hallerde atamaları, değişmeden önceki garnizonda kaldıkları süre, kalınması gereken sürenin üçte iki (2/3)si veya daha fazlası ise evvelki garnizon hizmet süresine, üçte iki (2/3)sinden daha az ise yeni garnizon hizmet süresine göre hesaplanarak yapılır’’ hükmü göz önüne alındığında davacının Menteş’te, 01.01.2010 tarihine kadar evvelki garnizon hizmet süresi olan 6 yıllık sürenin 2/3’ünü tamamlamış olması karşısında evvelki garnizon hizmet süresine tabi olduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, davacının rütbe kadro uyumsuzluğu nedeniyle 2010 yılında Menteş’ten İzmir’e atanmış olmasının, farklı garnizonlar arası yeni bir atama işlemi olarak değil aynı garnizon içerisinde 2’nci dereceli garnizon hizmet süresinden eksik kalan 1 yılını tamamlamak üzere tesis edilen bir intibak ataması olarak kabulü gerekmektedir. Zira, 01.01.2010 tarihinden itibaren Menteş şeklinde ayrı bir garnizon kalmamış(İzmir içerisinde yer alan 1’inci derece garnizon statüsüne kavuşmuş) olup, bu yönüyle de 2010 yılı genel atamalarıyla tesis edilmiş olan bahse konu atama işleminin bir intibak ataması olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada, davacının atamaya tabi tutulmayıp 2010 yılından itibaren Menteş garnizonundaki görevine devam etmesi ya da dava konusu olayda olduğu üzere aynı garnizon içerisinde atamaya tabi tutulmuş olması garnizon hizmet süresi hesabında bir farklılık yaratmayacaktır. Sonuç olarak, davacının 2010 yılındaki İzmir garnizonundaki bir başka kadroya yapılan atama işleminin garnizonlar arası yeni bir atama işlemi olarak kabul edilip 8 yıllık garnizon hizmet süresine tabi olduğunun ve buna bağlı olarak garnizon hizmet süresinin de 2018 yılında sona ereceğinin kabulü mümkün bulunmamaktadır. Bu itibarla, davacının 2011 yılı genel atamaları esnasında 6 yıllık 2’nci derece garnizon hizmet süresini tamamlamış olması nedeniyle ‘’atama durumunda olan personel ‘’ statüsünde olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda; davalı idarece davacı, Atama Yönergesinin 11’inci bölüm 1/b-10’uncu madde (a) ve (b) bentlerinde öngörülen 3’üncü derece garnizonlara atanmaya yeterli sayıda ‘’istekli personel’’ bulunmadığından (c) bendinde yer alan ‘’ Garnizon hizmet süresini tamamlayan ve safahatı itibarıyla bu garnizonlara atanabilecek personel,’’ kapsamında değerlendirilmiş bulunmaktadır. Zira davacı, garnizon hizmet süresini tamamlamış olup hizmet safahatında 3’üncü derece garnizon hizmeti de bulunmamaktadır. Bu çerçevede; 2011 yılı genel atamalarında 3’üncü dereceli garnizonlara atama ihtiyacı olan istihkam sınıfı albay kadro sayısının 5(beş) olduğu; garnizon - 144 - hizmet süresini tamamlamış ve safahatı itibariyle 3’üncü derece garnizonlara atanabilecek personeller arasında hizmet safahat puanı itibariyle davacının 4’üncü sırada aday olduğu, 1’inci sırada aday olan İs.Alb…., 2’nci sırada aday olan İs.Alb…., 3’üncü sırada aday olan İs.Alb…., 5’inci sırada aday olan İs.Alb. ….ve davacı olmak üzere tümünün mevzuata ve hukuka uygun bir şekilde 3’üncü derece garnizonlara atandırılmış oldukları anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, davacı tarafından emsal olduğu öne sürülen personellerden İs.Alb….’in İzmir garnizonuna 2009 yılı genel atamalarıyla atanmış olduğu ve garnizon hizmet süresini tamamlamadığı, İs.Yb……’ın çocuğunun atamaya esas sağlık kurulu raporu nedeniyle garnizon hizmet süresinin bir yıl ertelendiği, İs.Alb. …ile İs.Alb….’nun 2008 yılında atanmış ve 2008 yılında Menteş garnizonunun statüsü değişmemiş olduğundan atamalarının garnizonlar arası atama olduğu, İs.Alb….’ın 2006 yılında atanmış ve 2006 yılında Menteş garnizonunun statüsü değişmemiş olduğundan atamasının garnizonlar arası atama olduğu, İs.Yb….’nin 2005 yılında atanmış ve 2005 yılında Menteş garnizonunun statüsü değişmemiş olduğundan atamasının garnizonlar arası atama olduğu, İs.Alb….’ın 2004 yılında Menteş’e atandığı müteakiben 2006 yılında sırası geldiğinden SHG’ye atandığı ve bu yıllarda Menteş garnizonunun statüsü değişmediğinden atamasının garnizonlar arası bir atama olduğu, İs.Alb….’ın 2003 yılında Menteş’e atandığı ve müteakiben sırası geldiğinden 2007 yılında SHG’ye atandığı, İs.Alb…..’ın da çocuğuna ilişkin atamaya esas sağlık kurulu raporu nedeniyle garnizon hizmet süresinin 2010 yılında bir yıl süreyle temdit edilmiş ve 2011 yılı genel atamalarıyla 3’üncü derece garnizona atanmış olduğu hususları göz önüne alındığında bahse konu personellerin davacıya emsal teşkil etmeyeceği, dava konusu işlemde bu yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 18 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.1.D.,18.10.2011; E. 2011/1067, K. 2011/1680) - 145 - AYIRMA 1. DİSİPLİNSİZLİK VE AHLAKİ DURUM NEDENİYLE AYIRMA -31 ÖZETİ: Davacı hakkında “Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir” sicil belgesi düzenlenmesi ve bu sicil belgesine istinaden Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 70’inci ve 71’inci maddeleri kapsamında ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı ve dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı vekili, 27.12.2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 1997 yılında göreve başlayan müvekkilinin, 10.11.2010 tarihinde TSK’dan ilişiğinin kesildiğini, müvekkilinin Söğüt İlçe J.K.lığına atandığı 10.05.2008 tarihine kadar hiçbir ceza almadığını, sıralı sicil üstlerinden yüksek sicil aldığını, bu yüzden muntazaman yükselmelerinin yapıldığını, istihbarat kursunu kazanıp başarılı olmasını müteakip istihbarat elemanı olarak da üstün hizmet yaptığını, aldığı takdirlerin müvekkilinin başarılı olduğunu ortaya koyduğunu, müvekkilinin Bilecik’te görev yaparken eşi ile arasında geçimsizlik ortaya çıktığını, açtığı boşanma davasının aleyhine sonuçlandığını, bu yüzden istihbarat elemanı olmasına rağmen kendi isteği ile il içi atamaya tabi tutularak Söğüt İlçe J.K.lığı emrine atandırıldığını, eşinin kendisini aldattığı inancı ile araştırmalar yapmak isteyen müvekkilinin, eşi ile ilgisi olan kişilerin kimlik adreslerini nüfus idaresinden aldığını, bu yüzden hakkında dava açıldığını, dava sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, ancak bu kararın henüz kesinleşmediğini, zira Bilecik Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/764 sayılı kararı ile kararın kesinleşmediğine, duruşmanın devamına karar verildiğini, bu nedenle söz konusu kararın dava konusu işleme esas alınamayacağını, müvekkilinin mahkumiyetine ait kesinleşmiş hiçbir mahkeme kararı bulunmadığını, ayrıca müvekkili hakkında silahla tehdit suçlaması ile dava açıldığını, bu dava nedeniyle açığa alındığını, ancak bu suçtan beraat ettiğini ve açığa alınma kararının kalktığını, müvekkilinin bu suçlardan dolayı sicilinin bozulduğunu ve TSK’dan ilişiğinin kesildiğini değerlendirdiklerini, ancak müvekkili hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmadığını, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının TSK’dan ilişiğinin kesilmesine sebep teşkil etmeyeceğini, henüz kesinleşmeyen mahkeme kararına istinaden ayırma işlemi tesisinin yasadışı ve keyfi bir uygulama olduğunu, Söğüt İlçe J.K.nın müvekkilinin sicilini keyfi, - 146 - kasti ve kendisini koruma amaçlı olarak bozduğu kanaatinde olduklarını, ayrıca 17.08.2009 tarihinde Söğüt İlçe J.K.lığından ayrılan ve 28.07.2010 tarihinde Zonguldak’taki yeni birliğine katılan müvekkiline, ilişiğinin kesildiği 10.11.2010 tarihine kadar yeni birliğince sicil verilmesinin hizmet sürecinin kısalığı sebebiyle imkansız olduğunu, tesis edilen dava konusu ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM 1’inci Dairesinin 11.01.2011 gün ve 2010/6633 Gensek, 2011/3 Esas sayılı kararı ile davacı vekilinin yürütmenin durdurulması yönündeki istemi reddedilmiştir. Dava, özlük ve sicil dosyalarında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Uzman Jandarma Okulu’ndan mezun olmasını müteakip 30.08.1997 tarihinde Uzm. J.Çvş. nasbedilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmaya başlayan davacının, Uzm.J.IV.Kad.Çvş. sınıf ve rütbesi ile Zonguldak İl J.K.lığı İstihbarat Şube Md.lüğü Terör Oly. Tim.K.lığı emrinde ASOF İsth.Elm. olarak görev yaptığı esnada, 27.08.2010 tarihinde sıralı sicil üstlerince Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 70’inci maddesinin (a),(b),(c) ve (e) fıkraları gereğince hakkında ayırma (Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir) sicili düzenlendiği, bu sicilin, Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 71’nci maddesi gereğince Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde oluşturulan komisyonda incelendiği, komisyonun 04.11.2010 gün ve 44 nu.lı kararıyla sicil belgesinin yetkili üstlerce düzenlendiği, sicil belgesine belge eklendiği ve eklenen belgelerin yeterli bulunduğu, sicil üstleri arasında kanaat ayrılığı bulunmadığı, davacının disiplin bozucu hareketlerde bulunduğu, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmadığı, hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyemediği, aşırı derecede menfaatine düşkün olduğu ve Türk Silahlı kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğunun anlaşıldığı belirtilerek 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 15’inci maddesi, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 39’uncu maddesinin (e) fıkrası ve Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 70’nci maddesinin (a),(b),(c) ve (e) fıkraları gereğince sicil yolu ile Silahlı Kuvvetlerden ayırma işleminin yapılmasının uygun olacağı hususunun Komutanın tasvibine sunulmasına oybirliği ile karar verildiği, bu kararın Jandarma Genel Komutanı tarafından 09.11.2010 tarihinde onaylandığı ve işlemi 10.11.2010 tarihinde tebellüğ eden davacının aynı gün Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği, davacının söz konusu ayırma işleminin iptali istemiyle süresinde vekili aracılığı ile işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Davacı hakkında tesis edilen ayırma işleminin hukuki dayanağını 3466 Sayılı Uzman Jandarma Kanunu’nun 15’inci maddesi ve Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliği’nin 70’inci maddesinin (a), (b), (c) ve (e) fıkrası teşkil etmektedir. - 147 - 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu’nun 15’inci maddesinde; “Disiplinsizlik ve ahlakî durumları nedeniyle ‘Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir’ şeklinde sicil düzenlenen Uzman Jandarmalar meslekten hemen çıkarılırlar ve haklarında Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Anılan Kanunun 32’nci maddesine dayanılarak çıkartılan Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin, disiplinsizlik ve ahlâkî durumları nedeniyle ayırma usullerini düzenleyen 70’inci maddesi ise; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Silâhlı Kuvvetlerde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyen uzman jandarmalar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır : a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmaması, / b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi ,/c. Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması,…. / e.Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması,…..” hükmünü içermektedir. Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin “Disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma” başlıklı 71’nci maddesinde ise ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince başlatılabileceği ve bunun ne şekilde olacağı düzenlenmiştir. Buna göre ayırma sicilinin süre söz konusu olmaksızın her zaman düzenlenebileceği, sicil üstlerin sicil belgesine not vermeden, disiplinsizlik ve ahlâkî durumlardan hangisine göre kesin kanaate vardıklarını belirttikten sonra “Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” kanaatini yazarak, J.Gn.K.lığı Per.Bşk.lığına gönderecekleri, buradaki incelemeden sonra, oluşturulmuş komisyon tarafından sicil belgelerinin ve diğer belgelerin değerlendirileceği, değerlendirme sonunda verilen kararın J.Gn. Komutanının arzına sunulacağı ve alınacak onaya göre işlem yapılacağı düzenlenmiştir. Dava konusu işlemin yetki ve şekil unsurları yönünden yapılan incelemeye ilişkin olarak; Yukarıda belirtildiği üzere, ayırma işleminin, Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 71’nci maddesinde öngörülen usule uygun olarak; sıralı sicil üstlerince 18.02.2010 tarihinde düzenlenen sicile dayanılarak başlatıldığı, davacının durumunun J.Gn. K.lığı bünyesindeki Komisyonun incelemesinden geçirilip, Komisyonun kararının uygun olduğuna dair J.Gn. Komutanının onayı da alınarak ayırma işleminin tesis edildiği, dolayısıyla dava konusu işlemde yetki ve şekil unsurları yönünden herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı saptanmıştır. İşlemin diğer unsurları yönünden yapılan incelemeye ilişkin olarak; - 148 - Dava ve özlük dosyalarında bulunan bilgi ve belgelerden; 1997 yılında Uzman Jandarma Okulunu bitirerek Türk Silahlı Kuvvetlerine katılan davacının, 1997-2010 yılları arasında 13 ayrı sicil döneminde sicil üstlerince sicil değerlendirmesine tabi tutulduğu, sicil not ortalamasının çok iyiye çok yakın “iyi” seviyede olduğu, 1998,1999 ve 2000 yıllarında sicil üstlerince hakkında olumlu kanaatler belirtildiği, 2003 ve 2010 yıllarında ise sicil üstlerince hakkında çeşitli menfi kanaatler belirtildiği, meslek hayatı boyunca 1998 yılında (2) kez, 2004 yılında (2) kez, 2005 yılında (2) kez, 2006 yılında (2) kez, 2007 yılında (2) kez, 2008 yılında (3) kez ve 2009 yılında da (2) kez olmak üzere toplam (15) adet takdirname ile ödüllendirildiği, 2006 yılında alındığı “İstihbarat” ihtisası kapsamından, İhtisaslaşma Değerlendirme Kurulunun 05.07.2010 tarihli kararı ile disiplinsizlik nedeniyle çıkarıldığı, - Bilecik 8’inci J.Eğt.Bl.K.lığı emrinde görevli iken, 08.02.2005 tarihinde üstünün yanında astı ile tartışması nedeniyle Bl.K.lığınca savunması alınarak 10.02.2005 tarihinde “uyarı” cezası, - Bilecik / Söğüt İlçe J.K.lığı emrinde görevli iken, 12.07.2008 günü saat 20,40’da Söğüt İlçe J.K.lığında hazır bulunması emredilmesine rağmen aynı gün saat 22.00’da hazır bulunması nedeniyle İlçe J.K.lığınca savunması alınarak 16.07.2008 tarihinde “uyarı” cezası, - Aynı birlikte görevli iken, 26.11.2008 tarihinde mıntıka temizlik ve kontrol alanlarını temizletmediği ve kontrol etmediğinin tespit edilmesi nedeniyle İlçe J.K.lığınca savunması alınarak 29.11.2008 tarihinde “1/40 maaş katı” cezası, - Aynı birlikte görevli iken, 13.10.2009 tarihinde izin almadan garnizonu terk ettiğinin tespit edilmesi nedeniyle İl J.K.lığınca savunması alınarak 16.10.2009 tarihinde “5 gün göz hapsi” cezası ile cezalandırıldığı, - Aynı birlikte görevli iken, 31.10.2009 tarihinde Cezaevi Nöbetçisi olmasına rağmen 21.00-24.00 saatleri arasında yapılan kontrolde cezaevinde olmadığı, saat 01.10’da cezaevine gelerek nöbetine başladığının tespit edilmesi nedeniyle Bilecik 2’nci J.Eğt.Tug.K.lığı Disiplin Mahkemesinin 10.12.2009 gün ve 2009/144 Esas, 2009/137 Karar sayılı kararı ile “Emre İtaatsizlik” suçundan “10 gün oda hapsi” cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu kararın 16.12.2009 tarihinde kesinleştiği, - Söğüt İlçe J.K.lığı emrinde görevli iken, ayrı yaşadığı eşi ile boşanma davasının devam ettiği süreçte eşinin kendisini aldattığını düşündüğü K.Ç. ve K.Ç.nin kardeşi C.Ç.’nin Eskişehir ilinde umumi bir lokantada yanlarında kadın olduğu halde yemek yerlerken bilgi ve istekleri dışında 05.04.2009 tarihinde resimlerini çektiği, bu eylemi nedeniyle “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etmek” suçunu işlediği iddiası ile hakkında açılan dava sonucunda Eskişehir 3’üncü Sulh Ceza Mahkemesinin 03.12.2009 gün ve 2009/359 Dosya No, 2009/1486 - 149 - Karar No sayılı kararıyla; “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etmek” suçunu işlediği sabit görülerek 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu ceza ile ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 20.01.2010 tarihinde kesinleştiği, - Aynı birlikte görevli iken, 10.04.2009 tarihinde K.Ç ve C.Ç isimli kardeşleri arayarak bu şahıslar ile buluştuğu, K.Ç. ye daha önce K.Ç. ve C.Ç.nin yanlarında bir kadın olduğu halde iken çekmiş olduğu fotoğrafları göstererek “benim karıyı alıp dağ başına götüreceksin, orada birlikteyken ben sizin yüzünüze tüküreceğim, bu şekilde bu dava bitecek yoksa sizinle uğraşır, fotoğrafları karın K.Ç.ye gösteririm” dediği, bu nedenle K.Ç ve C.Ç ile aralarında tartışma çıktığı, bu eylemleri nedeniyle hakkında “Şantaj” ve “Silahla Tehdit” suçundan hakkında dava açıldığı, görülen yargılama neticesinde Bilecik Asliye Ceza Mahkemesinin 06.07.2010 gün ve 2009/383 Dosya No, 2010/257 Karar No sayılı kararıyla; “Silahla Tehdit” suçundan davacı tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine, “Şantaj” suçundan ise davacı tarafından işlendiği sabit görülerek neticeten 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve bu ceza ile ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 13.09.2010 tarihinde kesinleştiği, davacının “Silahlı Tehdit” suçundan 15.01.2010 – 23.07.2010 tarihleri arasında açıkta kaldığı, - Yine aynı birlikte görevli iken, ayrı yaşamakta olduğu eşinin K.Ç. isimli şahıs ile ilişkisi olduğundan şüphelendiğinden K.Ç. ve K.Ç.nin kardeşi C.Ç.nin nüfus bilgilerini öğrenmek istediği, bu nedenle 30.04.2009 tarihinde Bilecik Merkez Nüfus Müdürünü arayarak bu şahısların nüfus kayıt örneklerini görev yaptığı Söğüt İlçe J.K.lığı faksına gönderttiği, bu eylemi nedeniyle hakkında “Kişisel Verileri Hukuka Aykırı Olarak Ele Geçirmek” suçundan dava açıldığı, görülen yargılama neticesinde Söğüt Asliye Ceza Mahkemesinin 28.04.2010 gün ve 2009/87 Dosya No, 2010/74 Karar No sayılı kararıyla; “Kişisel Verileri Hukuka Aykırı Olarak Ele Geçirmek” suçunu işlediği sabit görülerek neticeten 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu ceza ile ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 06.07.2010 tarihinde kesinleştiği, davacının bu karara karşı 30.11.2010 tarihli dilekçesi ile kararın yüzüne karşı okunmadığını ve karardan haberinin olmadığını beyan ederek itirazda bulunması üzerine Bilecik Ağır Ceza Mahkemesinin 21.12.2010 gün ve 2010/764 Değişik İş No.lu kararıyla, Tebligat Kanununun 35’inci maddesine göre yapılan tebligatın geçersiz olduğu, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 22.07.2010 gün ve 6008 sayılı Kanunun 7’inci maddesiyle 5271 sayılı CMK’nun 235’inci maddesinin 6’ncı fıkrasının sonuna “sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” hükmünün getirildiği, Söğüt Asliye Ceza Mahkemesi tarafından davacıya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediği hususunun sorulmadığı belirtilerek davacının itirazının kabulü ile Söğüt Asliye Ceza Mahkemesinin 28.04.2010 gün ve 2009/87 Dosya No, 2010/74 Karar No sayılı kararının kaldırılmasına karar verildiği tespit edilmiştir. - 150 - Kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkânı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. Bu açıklamalar ışığında dava konusu ayırma işlemi değerlendirildiğinde; davacının mahkeme kararlarına dayanılarak ayırma işlemine tabi tutulmadığı, takdir yetkisi dahilinde yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen içinde bulunduğu eylemlerinden dolayı disiplinsizlik ve ahlaki durumu nedeniyle TSK’dan ilişiğinin kesildiği, yargılandığı suçlarla ilgili hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararlarının hukuki etkisinin, tesis edilen ayırma işlemiyle bir ilgisinin bulunmadığı, bu nedenle yargılandığı suçlarla ilgili HAGB kararlarının verilmiş olmasının ve HAGB kararları ile sonuçlananların dışında mahkemelerce verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünün bulunmamasının hakkında ayırma işlemi tesis edilmesine engel teşkil etmediği, disiplinsizlik durumu ve yargılama konusu olan eylemlerinin nitelikleri dikkate alındığında; jandarma sınıfından olması hasebiyle kolluk görevi bulunan ve bu bağlamda suç ve suçlularla mücadele etmesi gereken davacının, disiplin bozucu hareketlerde bulunduğu, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmadığı, hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini aynı zamanda birer ikaz mahiyetinde olan cezalara rağmen düzenleyemediği ve özellikle ayrı yaşadığı ve aralarında boşanma davası devam ettiği süreçte eşini boşanma davasında zor duruma düşürmek maksadıyla üçüncü kişilerin kişisel verilerini hukuka aykırı olarak ele geçirmek, bu kişilerin özel hayatlarının gizliliğini ihlal edici davranışlarda bulunmak ve bunları kullanarak bu kişilere karşı şantaj teşkil edecek davranışlarda bulunmak şeklindeki eylemleri birlikte değerlendirildiğinde; Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunduğu, statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bu durum karşısında davacının kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği, sonuç olarak; davacı hakkında “Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir” sicil belgesi düzenlenmesi ve bu sicil belgesine istinaden Uzman Jandarma Atama ve Sicil Yönetmeliğinin 70’inci ve 71’inci maddeleri kapsamında ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanıldığı ve dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, - 151 - 27 EYLÜL 2011 tarihinde Üye Hâk.Yb. Fikret ERES’in karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ 1997 yılında Uzman Jandarma Okulunu bitirerek TSK’ne katılan davacının sicil notları ortalamasının üst sınıra yakın “iyi” seviyede olduğu, meslek safahatı süresince almış olduğu disiplin suç ve cezalarının nitelik ve nicelik itibariyle hakkında ayırma işlemi tesis edilmesini gerektirir vahamette olmadığı, diğer taraftan toplam on beş adet takdirname ile ödüllendirilmiş olduğu; hakkında “özel hayatın gizliğini ihlal etmek” ve “şantaj” suçlarından açılan kamu davaları sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, “kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek” suçundan dolayı ise hükmün kesinleşmemiş olması itibariyle yargılamanın halen devam etmekte olduğu, “silahlı tehdit” suçundan dolayı ise suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine ve bu davaya katılanlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiş olduğu; bunların yanı sıra davacı hakkında sözü edilen suçlardan dolayı kamu davası açılmasına esas olayların tümünün, eşiyle ilişkisi olduğunu düşündüğü kişilerden ve eşi ile arasında mevcut olduğu anlaşılan özel ailevi problemlerinden kaynaklandığı, nitekim davacının ayırma işleminin tesisinden önce 14.07.2010 tarihinde kesinleşen kararla eşinden boşanmış olduğu hususları hep birlikte göz önüne alındığında hakkında “ayırma” işlemi tesis edilmesinde kamu yararı-birey yararı arasındaki dengenin sağlanamadığını, ölçülülük ilkesi sınırları içinde kalınmadığını değerlendirdiğimden aksi yönde oluşan sayın çoğunluk kararına katılamadım. 27.09.2011 ÜYE Fikret ERES Hâk.Yb. (AYİM.1.D.,27.09.2011; E 2011/03, K. 2011/1543) -32ÖZETİ: Ayırma sicili tanzimi için belli bir süre birlikte çalışma şartı yok ise de, davacı hakkında 10.03.2010 tarihinde tanzim edilen ayırma sicil belgesinin Subay Sicil Yönetmeliğinin 9’uncu maddesi uyarınca yetkili sicil üstlerince düzenlenmemiş olması karşısında buna bağlı olarak tesis edilen ayırma işleminin yetki unsuru açısından hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. - 152 - Davacı vekili 11.10.2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesiyle özetle; müvekkilinin başarılı bir personel olduğunu, ayırma işleminin mesnedinin hakkında düzenlenen iddianame olduğunu, hakkında Van J.Asyş.Kor.K.lığı As.Savcılığının 05.11.2009 tarihli iddianamesi ile kamu davası açıldığını, yargılamanın halen devam ettiğini, iddianamedeki hiçbir şüphelinin açığa alınmadığını, iddianamenin eksik ve hatalı delillere dayalı olarak hazırlandığını, yargılamada “rüşvet, kaçakçılığa kasten göz yummak, görevi kötüye kullanmak, kaçakçılık konusu eşyayı satmak, saklamak’’ suçlarının “görevi ihmal veya görevi kötüye kullanmak” suçlarını oluşturduğu gerekçesiyle As.Savcılıkça ek sorgu ve savunma alınmasının talep edildiğini; tanzim edilen ayırma sicil belgesinin müvekkilinin görevlendirilmiş olduğu ve fiilen görev yapmakta olduğu yerdeki sicil üstlerince değil KKK.lığınca atamalı olduğu yerdeki sicil üstlerince Subay Sicil Yönetmeliğinin 9’uncu maddesine aykırı surette düzenlendiğini, zira dava dilekçesi ekinde sunulan belgelerden müvekkilinin son görev yaptığı 18’inci Mknz.P.Tug.K. 1’inci Mknz. P.Tb. Kh. Kh. Hrk. ve Eğt.Ks. (Hv.Sb. (S-2, S-3)) görevine K.K.K. lığının genel atama emriyle atandığının ve bu göreve Ağustos 2009 ayı içerisinde başladığının, bu görevini sürdürdüğü sırada, 18’inci Mknz.P.Tug. K.lığının 09 Ekim 2009 tarih ve MRK.Ş.:1280-1024-09 sayılı “Personel Görevlendirmesi” konulu emriyle Tugay Karargahı Hrk. ve Eğt. Ş.Md.lüğü emrine geçici olarak görevlendirildiğinin, bu görevlendirme emri incelendiğinde görevlendirmenin herhangi bir süreye bağlı olarak yapılmadığının, şahsi dosyasının da Tugay Komutanlığına gönderilmesinin istenildiğinin, müvekkilinin bu göreve 12 Ekim 2009 tarihinde başladığının, hakkında TSK.’den ayırma işleminin başlatıldığı Mart 2010 ayı içerisinde, fiilen Tugay Karargahında çalışmasına rağmen ayırma sicil belgesinin fiilen çalışmadığı 1’inci Mknz. P. Tb. Hrk. ve Eğt. Ks.A ve Tb.K. tarafından tanzim edildiğinin anlaşıldığını, bu hususun Subay Sicil Yönetmeliğine açıkça aykırı olduğunun idare tarafından fark edilmesi üzerine eski tarihli ve gerçeği yansıtmayan bir görevlendirme emrinin çıkarılmasına karar verildiğini, çıkarılan 09 Ekim 2009 tarihli bu yeni görevlendirme emrinin arka sayfasındaki evrak giriş kaşesinde yer alan tarihin 10 Mart 2010 tarihi olduğunu ve Tabur Komutanının paraf tarihinin de 10 Mart 2010 tarihini taşıdığını; bu sebeplerle müvekkili hakkında tesis edilen ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu öne sürerek iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dairemizin 26.10.2010 tarih 2010/1148 sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmiştir. - 153 - Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile özlük ve sicil dosyalarının incelenmesinden; 1997 yılında subay naspedilen davacının 6’ncı Hd. A. 3’üncü Hd. Tb. 10’uncu Hd. Bl. K.nı olarak görevli olduğu sırada, Van J. Asyş. Kor. K.lığı Askeri Savcılığının 05.11.2009 tarih ve 2009/752 – 1242 E-K sayılı iddianamesi ile 2007-2009 yılları arasındaki çeşitli tarihlerde “1) Kaçakçılığa kasten göz yummak, 2) Zincirleme kaçakçılık konusu eşyayı satmak, saklamak, 3) Rüşvet almak, 4) Astlarına suç yapmak için emir vermek, 5) Görevi kötüye kullanmak, 6) Zincirleme memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı; bu suçları sebebiyle 09.03.2009 – 06.05.2009 tarihleri arasında tutuklu kalan davacının yargılamasının J.Asyş. Kor. K.lığı Askeri Mahkemesinde halen devam etmekte olduğu; bilahare 2009 yılı genel atamalarıyla 18’inci Mknz. P. Tug. 1’inci Mknz. P. Tb. Tb. Kh. Hrk. Ve Eğt. Ks.(Hv.Sb.(S2S3)) görevine atandığı; 18’inci Mknz. P.Tug. K.lığı bünyesinde görev yapmakta iken hakkında 10.03.2010 tarihinde “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” sicil belgesi tanzim edildiği, bu sicil belgesinin Kara Kuvvetleri Komutanlığında oluşturulan Komisyonda 01.06.2011 tarihinde incelenerek TSK’dan disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ilişiğinin kesilmesi hususunun komutanın tasvibine sunulmasına karar verildiği, davacı hakkındaki bu kararın 08.06.2010 tarihinde K.K.K.’nı, 17.06.2010 tarihinde de Genelkurmay Başkanınca uygun görüldüğü; MSB.lığının 15.08.2010 tarih ve 2010/66 sayılı kararnamesinin de 15.08.2010 tarihinde Cumhurbaşkanınca onaylanmasını müteakip 25.08.2010 tarihinde TSK. ile ilişiği kesilen davacının vekili aracılığıyla AYİM’de bu davayı açmış olduğu anlaşılmıştır. 926 sayılı TSK Personel Kanununun 50’nci maddesinin c fıkrası; “Disiplinsizlik veya ahlaki durum sebebiyle ayırma: Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. ” hükmünü, aynı maddenin son fıkrası ise; “Bu sebeplerin neler olduğu ve bunlar hakkında sicil belgelerinin nasıl ve ne zaman tanzim edileceği, nerelere gönderileceği, inceleme ve sonuçlandırma ile gerekli diğer işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı subay sicil yönetmeliğinde gösterilir. Bu gibi subaylardan durumlarının Yüksek Askeri Şüra tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askeri Şura kararı ile yapılır.” hükmünü, Subay Sicil Yönetmeliğinin 91’inci maddesi; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır: - 154 - a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması, b. Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi, c) Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması, d. Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke genelinde yaşanan olağanüstü ekonomik dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmesi, e. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması, f. Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü, irticaî ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar.” hükmünü içermektedir. Anılan Yönetmeliğin ‘’Atandıkları görev yerleri dışında çalıştırılanların sicil üstleri’’ başlıklı 9’uncu maddesi ; ’’ Kıt’a hizmetine tâbi subaylardan kıt’a görevine atananlar, atandıkları görev yeri dışında çalıştırılamazlar. Ancak zorunlu durumlarda bu gibi personelden, Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının yetki vereceği makamın emri ile başka bir kıt’ada geçici olarak görevlendirilenlerle, bulundukları kıt’a ile birlikte kuruluş bağlantısı dışında başka bir birlik veya kurumun emir veya desteğinde görevlendirilenlerin; kıt’a görevini tamamlamış olan yahut kıt’a görevi zorunluluğu bulunmayan diğer subaylardan, zorunlu nedenlerle atandıkları görev yeri dışında çalıştırılanların ya da başka bir kıta veya kurumda geçici olarak görevlendirilenlerin, birliği ile birlikte başka bir birliğin emrine veya desteğine verilenlerin sicil üstleri, geçici görevlendirme süresi 3 ay ve daha fazla ise görev yaptıkları yerin kuruluş bağlantısına göre saptanır. Geçici görev emirleri, sicil belgelerine eklenir. Üç aydan az süreli geçici görev ile kurs ve yurt içinde lisansüstü öğrenim yapmak maksadıyla görevinden ayrılan personel hakkında sicil belgesi atamalı olduğu birlik veya kurumca düzenlenir.’’ hükmünü, Aynı Yönetmeliğin disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesinde uygulanacak usullerden “ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince başlatılması” usulünü düzenleyen 92’nci maddesinin (a) bendi de; “Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin düzenlenmesinde, süre söz konusu olmayıp, her zaman düzenlenebilir……Sicil üstleri,…sicil belgelerinin temel nitelikler ve son bölümdeki kendilerine ait olan - 155 - kanaat hanelerine bu Yönetmeliğin 91’inci maddesindeki disiplinsizlik ve ahlâkî durumlardan hangisine göre kesin kanaate vardıklarını belirttikten sonra “Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” kanaatini yazarak imzalar ve gerekli belgeleri ekleyerek, bekletmeden sıralı sicil üstlerinin tümünün kanaatlerinin yazılmasını sağladıktan sonra, Kuvvet Komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlığına gönderirler. .../Kuvvet Komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlıklarına gelen bu siciller,……komisyona sevk edilir. …. Komisyon, yapmış olduğu inceleme ve değerlendirme sonucunda almış olduğu kararı, bir tutanak ile Kuvvet Komutanı veya Jandarma Genel Komutanının onayına sunar ve alınacak onaya göre işlem yapılır… “ hükmünü içermektedir. Dava konusu işlem yetki ve şekil unsurları yönünden incelendiğinde; Yukarıda belirtildiği üzere davacı hakkındaki ayırma işlemi, hakkında 10.03.2010 tarihi itibariyle ayırma sicil belgesi tanzim edilerek Subay Sicil Yönetmeliğinin 92’nci maddesinin (a) bendi uyarınca başlatılmıştır. Bahse konu ayırma sicil belgesinin, 1’inci sicil üstü olarak Hrk. ve Eğt.Ks.A., 2’nci sicil üstü olarak 1’inci Mknz. P. Tb. K. ve 3’üncü sicil üstü olarak da Tug. K. tarafından tanzim edildiği görülmektedir. Ancak , davacı 2009 yılı genel atamalarıyla 18’inci Mknz.P.Tug.K. 1’inci Mknz. P. Tb. Kh. Kh. Hrk. ve Eğt.Ks. (Hv.Sb. (S-2, S-3)) görevine atanmasını müteakip 18’inci Mknz.P.Tug. K.lığının 09 Ekim 2009 tarih ve MRK.Ş.:12801024-09 sayılı görevlendirme emri ile Tug. Hrk.ve Eğt.Ş.Md.lüğü emrine Pl. Sb. olarak görevlendirilmiş bulunmaktadır. Her ne kadar davalı idarece, davacının Tugay K.lığının 09.10.2009 tarihli ve MRK.Ş:1280-1024-09 sayılı emri ile Tugay Karagahı Hrk.ve Eğt.Ş.Md. emrine ikiz görevli olarak görevlendirildiği ve özlük haklarının atamalı olduğu birlik komutanlığı tarafından takip edileceğinin görevlendirme emrinden anlaşıldığı öne sürülmüş ise de; konu ile ilgili olarak aynı tarih ve sayılı (18’inci Mknz.P.Tug. K.lığının 09 Ekim 2009 tarih ve MRK.Ş.:1280-1024-09 sayılı) ancak farklı içerikli 2 farklı görevlendirme emrinin mevcut olduğu; bunlardan 12.10.2009 evrak geliş ve parafe tarihini taşıyan 1’inci görevlendirme emrinde davacının yeni görevine 12.10.2009 tarihinde başlayacağının ve Hrk.ve Eğt.Ş.Md.lüğü emrine şahsi dosyası da Tug. K.lığına gönderilecek şekilde görevlendirilmiş olduğunun belirtildiği, keza davacıya verilmiş olan mevcut 04.12.2009, 27.01.2010, 29.01.2010, 04.03.2010 ve 19.03.2010 tarihli takdir belgelerine nazaran da davacının şahsi dosyasının bu dönemde Tug. Hrk.ve Eğt.Ş.Md.lüğünde muhafaza edilmiş olduğu, diğer taraftan 2’nci görevlendirme emrinde ise davacının Tug. Hrk.ve Eğt.Ş.Md.lüğü emrine ikiz görevli olarak görevlendirildiği ve özlük haklarının atamalı olduğu birlik komutanlığınca takip edileceği belirtilmiş olmakla beraber bu görevlendirme emrinin evrak geliş ve parafe tarihinin ise 10.03.2010 olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda Dairemizce - 156 - alınan ara karara istinaden gönderilen 18’inci Mknz. P:Tug. K.lığının 07.07.2011 tarih ve MRK.Ş:1460-369-11 sayılı cevabi yazısı ile de ‘’…sicil işlemlerinde herhangi bir karışıklığa neden olmaması maksadıyla mevcut emrin 09 Ekim 2009 tarihli MRK.Ş:1280-1024—09 sayılı ikiz görevlendirme konulu olarak yeniden düzenlenmiş” olduğu bildirilmiştir. Bu itibarla, davacının 12.10.2009 tarihinde başladığı Tug. Hrk.ve Eğt.Ş.Md.lüğü emrindeki yeni görevini; ikiz görevli olarak değil, şahsi dosyası da gönderilmek bir diğer ifade ile özlük hakları görevlendirilmiş olduğu Hrk.ve Eğt.Ş.Md.lüğünce takip edilmek üzere yürütmüş olduğu sonucuna varılmıştır. Bu itibarla davacı hakkında ayırma sicil belgesinin tanzim edildiği 10.03.2010 tarihi itibariyle yetkili sicil üstlerinin atamalı olduğu yerin kuruluş bağlantısındaki sicil üstleri olmayıp 3 aydan daha fazla süreyle görev yaptığı Tug Hrk. ve Eğt.Ş.Md.lüğündeki sicil üstleri olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, ayırma sicili tanzimi için belli bir süre birlikte çalışma şartı yok ise de, davacı hakkında 10.03.2010 tarihinde tanzim edilen ayırma sicil belgesinin Subay Sicil Yönetmeliğinin 9’uncu maddesi uyarınca yetkili sicil üstlerince düzenlenmemiş olması karşısında buna bağlı olarak tesis edilen ayırma işleminin yetki unsuru açısından hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yetki unsuru bakımından hukuka aykırı olan ayırma işleminin İPTALİNE, 14 EYLÜL 2011 tarihinde Üye P. Kur.Alb. İbrahim ÖZER’in Karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ 09.10.2009 tarihli emirde davacı geçici olarak Tug.Kh.Hrk.Eğt.Ş. Md.lüğünde görevlendirilmiş ise de Tug.K.lığının 09.10.2009 tarihli emriyle bu görevlendirme ikiz göreve dönüştürülmüştür. Bu nedenle davacı hakkında ayırma sicili düzenleyen amirle de en azından bir gün çalışma imkânı bulmuştur. Ayırma sicilinde süre şartı aranmadığından yetki unsuru açısından hukuka aykırılık bulunmadığını değerlendirmekteyim. Bu nedenle sayın çoğunluğun kararına katılamadım.14.09.2011 ÜYE İbrahim ÖZER P.Kur.Alb. (AYİM.1.D., 14.09.2011; E. 2010/1148, K. 2011/1425) - 157 - -33ÖZETİ: HAGB kararına konu eylemin niteliğinin davacının Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesilmesini gerektirecek seviyede vahim olmadığı dikkate alındığında; olay tarihinden yaklaşık 6 yıl, HAGB kararının kesinleşmesinden yaklaşık 1 yıl gibi bir süre geçtikten sonra (2002 yılından itibaren TSK.’de görev yapan ve çok iyi seviyede sicil safahatına sahip olan) davacı hakkında içinde bulunduğu yargılamaya konu eylem esas alınarak ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif sınırlar için kullanılmadığı, ölçülülük ilkesine uyulmadığı ve kamu yararı birey yararı arasındaki dengesinin sağlıklı bir şekilde kurulamadığı değerlendirildiğinden, ayırma isteminin hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davacı vekili, 13.01.2001 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; davacının 30.08.2000 tarihinde astsubay çavuşluğa nasbedildiğini, sınıf değiştirdiği 2007 yılına kadar çeşitli birliklerde başarılı bir şekilde görev yaptığını, İskenderun Deniz Hastanesinin 25.07.2006 tarihli Sağlık Kurulu Raporuyla “Diskromatopsi” teşhisi konularak Ordudontım ikmal sınıfına geçirildiğini, sınıf değişikliği yapıldıktan sonra da 3 yıl başarılı bir şekilde görev yaptığını, 9 yılı aşkın hizmet süresince bir kez 5 gün oda hapsi cezası aldığını, Kilis Ağır Ceza mahkemesinin 22.10.2009 tarihili kararıyla basit zimmet suçundan 8 ay 10 gün hapis cezası aldığını, ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının mahkumiyet kararı olmadığını, Genelkurmay Başkanlığı tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen personel hakkında ayırma işlemi yapılmaması yönünde emir verildiğini, davacının suç tarihinden sonra da başarılı bir şekilde görev yaptığını, davacı hakkında ayırma işlemi uygulanmadan önce hareketlerini düzeltmesi konusunda yapılmış bir ikaz bulunmadığını, isnat edilen suçun sübuta ermesi halinde dahi TSK’dan çıkarma cezasının uygulanmaması gerektiğini, idare tarafından taktir yetkisinin objektif olarak kullanılmadığını, ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu, belirterek hukuka aykırı olan ayırma işleminin yürütmesinin durdurulmasına ve iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur. AYİM 1’inci Dairesinin 25.01.2011 gün ve 2011/219 Esas nolu kararı ile davacı vekilinin yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmiştir. - 158 - Dava dosyasından, özlük ve sicil dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerden; davacının 30.08.2001 tarihinde Astsb Çvş nasbedildiği, çeşitli birliklerde görev yaptıktan sonra son olarak Trabzon İl Jandarma Komutanlığı Kh. ve Bağlı Brl. K. Yrd.lığı Brl.Mal Saym. Ord.Mal.Srm. olarak görev yaparken 13.09.2010 tarihinde sıralı sicil üstlerince hakkında ayırma (Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir) sicili düzenlendiği, 1’inci ve 2’inci sicil üstlerinin bu kanaate katılmadıkları, 3’üncü sicil üstünün ayırma kanaatine katıldığı, düzenlenen bu sicil üzerine durumu Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61’inci maddesi uyarınca J.Gn.K.lığı bünyesinde oluşturulan komisyonda incelenerek, Komisyonun 17.12.2010 tarihli kararıyla 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununu 94/b ve Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60’ıncı madde (c ve e) fıkraları uyarınca disiplinsizlik ve ahlaki durumu nedeniyle Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemine tabi tutulmasının uygun olacağı hususunun Komutanın tasvibine sunulmasına oybirliğiyle karar verildiği, 17.12.2010 tarihinde J.Gn. Komutanı tarafından tasvip gören bu kararın, İçişleri Bakanınca 31.12.2010 tarihinde uygun bulunarak ayırma işleminin tamamlandığı, davacının 06.01.2011 tarihinde ilişiğinin kesildiği anlaşılmaktadır. Dava konusu işlemin hukuki sebebini teşkil eden; 926 sayılı Kanunun 94’üncü maddesinin (b) fıkrası; “Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir. 926 Sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60’ıncı maddesinde: “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik ve ahlaki durumları gereği Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır a) Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz ve cezalara rağmen ıslah olmaması, // b) Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi, c) “Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması”; //… // e) Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunması” düzenlemesi yer almaktadır. Aynı yönetmeliğin 61’inci maddesinde ise disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin düzenlenme ve uygulanacak usuller ile ayırma işleminin iki şekilde yapılabileceği ayrıntılı bir şekilde hüküm altına alınmıştır. Yukarıda belirtildiği üzere, ayırma işleminin, Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61’inci maddesinin (a) fıkrasında öngörülen usule uygun olarak; sıralı sicil üstlerince (3’üncü sicil üstü) düzenlenen sicile dayanılarak başlatıldığı, J.Gn.K.lığı bünyesindeki Komisyonun incelemesinden geçirilip, Komisyonun işlemin uygun olduğuna dair kararı, J.Gn. Komutanının tasvibi ve Bakan’ın oluru alınarak işlemin tesis edildiği, dolayısıyla dava konusu işlemde yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı saptanmıştır. Yukarıda ifade edilen komisyon kararında açıkça belirtildiği üzere, davacı hakkında tesis edilen ayırma işleminin hukuki dayanağını 926 sayılı TSK - 159 - Personel Kanunun 94’üncü maddesi ve Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60’ıncı maddesinin c ve e fıkraları teşkil etmektedir. Yukarıda özetlenen hükümde yer alan ve işlemin nedenini oluşturan olguların gerçekleşip gerçekleşmediği yönünden yapılan incelemede; Davalı idarenin, davacının içinde bulunduğu yargılamaya konu eyleminin, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek ahlak dışı davranış olarak kabul ettiği ve davacının aşırı derecede menfaatine, içkiye düşkün olduğunu kabul ettiği, takdir yetkisini bu yönde kullandığı anlaşılmıştır. Orantılılık, elverişlilik ve gereklilik alt ilkelerini içeren “ölçülülük” ilkesi çerçevesinde; davalı idarenin uyuşmazlık konusunu oluşturan “ayırma” işleminde takdir yetkisini objektif kullanıp kullanmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Davacının içinde bulunduğu HAGB kararına konu eylem ile ulaşılmak istenen kamu yararı amacı arasında adil bir dengenin ve orantılılığın bulunup bulunmadığı, kamu yararı-birey yararı dengesinin korunup korunmadığı, kamu yararı amacının sağlanmasında ve takdir yetkisinin kullanılmasında yapılan değerlendirme ve seçimin gerekli ve elverişli olup olmadığı halleri “ölçülülük” ilkesine uyulup uyulmadığının açık göstergelerini oluşturacaktır. Davalı idare tarafından gözetilen kamu yararına yönelik amaç, disiplin ve ahlaki yönden kamu görevini kullanması sakıncalı sayılan kişilerin kurum içinde bırakılmaması ve bu kişilerin hizmet içinde yer almasının önlenmesi maksadıdır. Ancak kanun koyucu tarafından bir takım somut eylemlerden kaynaklanan soyut kriterlere bağlı olarak konulan bu amacın sağlanmasında idarenin takdir yetkisini “ölçülülük” ilkesine uygun davranması idarenin hukuk kuralları içinde hareket serbestisinin zorunlu bir sonucudur. Aksi bir durum anılan ilke çerçevesinde tesis edilen işlemin hukuka aykırılığının idari yargı yeri tarafından tespitini gerektirecektir. Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde dava konusu olay irdelendiğinde; davacının 2002 yılından 2010 yılına kadar sicil aldığı, 2002 yılı sicilinin “iyi”, 2003 yılı sicilinin “çok iyi”, 2004, 2005, 2006, yılları sicillerinin “iyi”, 2007 ve 2008 sicillerinin “çok iyi”, 2009 sicilinin “iyi” 2010 sicilinin “çok iyi” siciller niteliğinde olduğu, safahatında olumsuz kanaat bulunmadığı, 2006 yılında Kilis’de görev yaparken üniformalı olarak dolaştığı sırada kep takmaması nedeniyle 5 gün oda hapsi cezası verildiği, başka disiplin cezasının olmadığı, hakkında düzenlenen “Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir” siciline 1 ve 2’nci sicil üstlerinin katılmadığı, 2006 yılında 1, 2007 yılında 1 ve 2008 yılında 1 olmak üzere 3 takdir belgesi ile taltif edildiği anlaşılmaktadır. Ayırma işleminin yapılmasına konu olay ise: Kiliste görev yaparken kolluk görevini yürüttüğü sırada bir arama esnasında, arama görevini ifa ederken ele geçirdiği 5 adet viskiyi, özel aracının bagajında sakladığı, olayın anlaşılması üzere Kilis Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı, 13.12.2005 tarihinde mahkum olduğu, kararın temiyiz edilmesi üzerine Yargıtay’ın 16.06.2009 tarihinde 2007/495 Esas, 2009/346 Karar sayılı ilamla hükmün açıklanmasının - 160 - geri bırakılması hususunda değerlendirme yapılmak üzere bozulmasına karar verdiği, bu karar sonrasında Kilis Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2009 tarihinde 2009/141 sayılı karar ile davacının zimmet suçundan 5237 sayılı TCK’nın 247/1’inci maddesi uyarınca 5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, davacının eşyaları soruşturma başlamadan iade etmesi nedeniyle verilen cezadan TCK’nın 248/1’inci maddesi uyarınca 2/3 oranında indirim yapılmasına, suç konusu malzemenin değerinin az olması nedeniyle verilen cezadan TCK’nın 249/1.maddesi uyarınca 1/2 oranında indirim yapılmasına karar verildiği, Mahkeme tarafından takdiri indirim sebebine dayanılarak da indirim yapılarak davacının sonuç olarak 8 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, verilen hükmün CMK’nın 231’inci maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, verilen kararın 30.10.2009 tarihinde kesinleştiği, davacının bu yargılama sırasında 05.01.2005-05.05.2005 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, ancak açığa alınmadığı anlaşılmaktadır. HAGB kararına konu eylemin niteliğinin davacının Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesilmesini gerektirecek seviyede vahim olmadığı dikkate alındığında; olay tarihinden yaklaşık 6 yıl, HAGB kararının kesinleşmesinden yaklaşık 1 yıl gibi bir süre geçtikten sonra 2002 yılından itibaren TSK.’de görev yapan ve çok iyi seviyede sicil safahatına sahip olan, hakkında içinde bulunduğu yargılamaya konu eylem esas alınarak ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif sınırlar için kullanılmadığı, ölçülülük ilkesine uyulmadığı ve kamu yararı–birey yararı arasındaki dengesinin sağlıklı bir şekilde kurulamadığı değerlendirildiğinden, ayırma isteminin hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kaldı ki davacı hakkında menfi kanaat bulunmamaktadır. Ayrıca davacı hakkında düzenlenen ayırma siciline 1 ve 2’nci sicil amirleri de katılmamışlardır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan ayırma isteminin İPTALİNE, 05 TEMMUZ 2011 tarihinde Üye Topçu Kur.Alb. Cumhur BALKAN ve Üye Hâk.Yb.Dr.Cemil ÇELİK’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkânı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. Davacının safahatına baktığımızda; her ne kadar olumsuz kanaat bulunmadığı, 2006 yılında bir kez disiplin cezası aldığı, hakkında düzenlenen - 161 - “Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir” siciline 1 ve 2’nci Sicil üstlerinin katılmadığı anlaşılmakta ise de; Kiliste görev yaptığı sırada kolluk görevini yürütürken bir arama esnasında, arama görevini ifa ederken ele geçirdiği 5 adet viskiyi, vatan hizmetini yapan askeri, kötü emeli için aracı kılarak, viskileri mal edinmek kastıyla kendi özel aracının bagajına koydurması eylemi; davacının, aşırı derecede menfaatine düşkün olduğunu, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunduğunu ve statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiğini göstermektedir. Zira isnat edilen eylem basit bir eylem değildir. Davacı kolluk görevi yerine getiren bir kişidir. Olay sırasında da arama yapan birliğin komutanı durumundadır. Yani arama işlemi yerine getirilirken aynı zamanda mahiyetindeki personelin yasalara uygun davranmasını sağlamakla, onların herhangi bir suça vücut verecek eylemlerde bulunmasını engellemekle de görevlidir. Ancak aksine kendisi arama sırasında bulunan malzemelerden 5 adet viskiye tenezzül ederek bunları mal edinmek maksadıyla özel aracına koymuştur. Bu hal, davacının bu konudaki karakter yapısını ortaya koymaktadır. Mal edinilen malzemenin değerinin düşük olması kişinin bu yöndeki karakterini ortadan kaldırmamaktadır. Aksine olay tarihinde değeri düşük malzemelere tenezzül eden bir kişi başka bir soruşturmayla ilgili, yapılacak aramalarda bulunacak yüklü miktardaki paralar karşısında nasıl davranacaktır! Ayrıca jandarma olması nedeniyle de devamlı olarak kendisine kamu malı zimmetlenecektir. Diğer yandan bu tür eylemlerde bulunan bir kişi hakkında bu türden sabıka olması halinde dahi, çocuğunun kamu görevlisi yapılmaması gerektiği yönünde kararların bulunduğu bir ortamda, bizzat bu suçlara ilişkin eylemi gerçekleştirmiş bir kişinin kamu görevlisi olarak görevine devam etmesinin kabul edilmesi de bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır. Açıkladığımız nedenlerle, davacının kamu personeli olarak istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği, sonuç olarak, davacı hakkında Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 94/b ve Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60’ıncı maddesi (c ve e) bendleri uyarınca tesis edilen ayırma işleminde takdir yetkisinin objektif ölçütlerle, hizmet gereklerine uygun, kamu yararı-birey yararı dengesi gözetilerek ve ölçülü bir şekilde kullanıldığı, dolayısıyla tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı kanatinde olduğumuzdan, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılmadık. 05.07.2011 ÜYE ÜYE Dr. Cemil ÇELİK Hak.Yb. Cumhur BALKAN Topçu Kur.Alb. (AYİM.1.D., 05.07.2011; E 2011/219., K. 2011/1273) - 162 - -34ÖZETİ: Davacının, kaydettiği özel görüntülerin özel alanından üçüncü kişiler tarafından rızası hilafına ele geçirildiği gözetildiğinde, disiplin ve ahlaki zafiyetinin kamu hizmetinde istihdamını imkânsız kılacak vahamet düzeyinde olmadığı, bu bağlamda durumunun normal sicil işleminde değerlendirilmesi vb. orantılı bir yaptırım uygulanması olanağı varken hakkında tesis edilen ayırma işleminde birey ve kamu yararı dengesi gözetilmediği, ölçülülük ilkesine uyulmadığı, dolayısıyla dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonuca varılmıştır. Davacı vekili, 31.03.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin başarılı bir meslek safahatının olması ve takdirlerle ödüllendirilmiş olmasına rağmen özel hayatının kayda alınmış olması gerekçe gösterilerek TSK’dan ilişiğinin kesildiğini, oysa müvekkilinin bu olayda mağdur sıfatını taşıdığını, görüntülerin bu kişilerin eline nasıl geçtiği hususunda bilgi sahibi olmadığını, adına yazılan notlardan da habersiz olduğunu, Anayasanın 20’nci maddesine göre özel hayatın gizliliğine dokunulamayacağını, tüm bu nedenlerle ayırma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava ve özlük dosyalarında yer alan belgelerden; 30.08.2006 tarihinde Dz. sınıfı Teğmen naspedilen davacının, en son İzmir-Foça Çıkarma Gemileri K.lığı emrinde TCG Ç-138 Komutanı olarak görev yaptığı sırada 10.11.2010 tarihinde sıralı sicil üstlerince hakkında ayırma (Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir) sicili düzenlendiği, bu sicil üzerine durumu Subay Sicil Yönetmeliğinin 92’nci maddesi uyarınca Dz.K.lığı bünyesinde usulüne uygun olarak oluşturulan komisyonda incelenerek, Komisyonun 10.11.2010 tarihli kararıyla; 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununu 50’nci madde (c) fıkrası, 5434 sayılı Kanunun 39’uncu madde (e) fıkrası ve Subay Sicil Yönetmeliğinin 91’inci madde (e) fıkrası uyarınca Silahlı Kuvvetlerden disiplinsizlik nedeniyle ilişiğinin kesilmesinin uygun olacağı hususunun Komutanın tasvibine sunulmasına karar verildiği, kararın 10.11.2010 tarihinde Dz.K.K tarafından uygun bulunduğu ve 11.02.2011 tarihli ve 112 sayılı üçlü kararname ile “Sicilen Re’sen” emekliye sevk edildiği, 04.03.2011 tarihinde de ilişiğinin kesildiği anlaşılmıştır. Dava konusu işlemin yasal dayanağını teşkil eden mevzuata bakıldığında; 926 sayılı Kanunun 50’nci maddesinin (c) fıkrasının; “Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların - 163 - hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmünü, Subay Sicil Yönetmeliğinin disiplinsizlik ve ahlâkî durumları nedeniyle ayırma sebeplerine yer veren 91’inci maddesinin; “Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır: .../... /e. Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunması,/ …” hükmünü içerdiği görülmektedir. Kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkânı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. Kuşkusuz idarenin bu yöndeki takdir yetkisi de yargı denetimine tabidir. Takdir yetkisinin hukuka uygunluğunun denetiminde açık hata, orantısızlık, dengeleme, makul ölçü gibi kavramlara müracaatla, bu hâllerin varlığı hâlinde takdir yetkisinin objektif kullanılmadığı kabul edilmektedir. İdari yargı hâkimi, idari ihlal ile yaptırım arasında adil bir dengenin bulunup bulunmadığını, başka bir deyişle ölçülülük esasına uyulup uyulmadığını denetlemek durumundadır. Bu açıklamalar çerçevesinde dava konusu işlem irdelendiğinde: Davalı idarece 1602 sayılı AYİM Kanunun 52’nci maddesi kapsamında savunma ekinde gönderilen gizlilik dereceli belgelerden, davacının üniformalı iken sivil bir bayanla oral yoldan girdiği cinsel teması kayıt altına aldığı, bu kaydı bir süre bilgisayarında sakladığı, bilahare bu video kaydının (ve davacı hakkında tutulmuş bazı notların) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250. Maddesi ile Yetkili) yürütülen soruşturma kapsamında bir fuhuş çetesine yönelik yapılan operasyonlar sırasında fuhuş çetesi ile irtibatlı olduğu belirlenen Alb…..’e ait ikamette yapılan aramada el konulan dijital verilerin içinde bulunduğu; dosya kapsamında video kaydını üçüncü kişilere davacının verdiğine ilişkin bir olgu ya da iddia bulunmadığı, aksine davacıya ait görüntülerin ele geçtiği bu kişiler hakkında “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal” ve “Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Elde Edilmesi” suçlarından dava açıldığı, davacının söz konusu dava da müşteki sıfatıyla yer aldığı anlaşılmıştır. İç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendinde, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan ‘’iyi ahlak sahibi olmak’’ vasfı; ‘’Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve - 164 - kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker.” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere asker şahıslar için ahlaki değerlerin ve (özel hayatını da kapsayan) yaşam biçiminin özel bir önemi bulunduğu kuşkusuzdur. Ne var ki, ahlaki yönden kınanmayı gerektiren bir davranışın veya TSK disiplinine aykırı bir davranışın niteliği ve niceliği nazara alınmadan her durumda ilgilinin TSK’den çıkarılmasını gerektirdiğini ileri sürmek mümkün değildir. Diğer bir anlatımla oranlılık, elverişlilik ve gereklilik alt ilkelerini kapsayan ölçülülük ilkesine uygun hareket edilmelidir. Bu yönüyle yapılan değerlendirmede, davacının, sivil bir bayanla üniformalı iken oral yoldan girdiği cinsel teması kayıt altına aldığı, bu kaydı günümüz teknolojisiyle ulaşılabilmesi kolay olan bir ortamda saklayarak kötü niyetli kişilerin eline geçmesine olanak tanıdığı gözetildiğinde ahlaki ve disiplin yönünden zafiyetinin olduğunu kabul etmek gerekse de 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında sicil değerlendirmesine tabi tutulan davacının sicil notlarının genel olarak tam not veya tam nota çok yakın seviyede gerçekleştiği; mesleki safahatında 10’a yakın takdir belgesi ile taltif edildiği ve herhangi bir disiplin cezasının bulunmadığı; kaydettiği görüntülerin özel alanından üçüncü kişiler tarafından rızası hilafına ele geçirildiği gözetildiğinde, disiplin ve ahlaki zafiyetinin kamu hizmetinde istihdamını imkânsız kılacak vahamet düzeyinde olmadığı, bu bağlamda durumunun normal sicil işleminde değerlendirilmesi vb. orantılı bir yaptırım uygulanması olanağı varken hakkında tesis edilen ayırma işleminde birey ve kamu yararı dengesi gözetilmediği, ölçülülük ilkesine uyulmadığı, dolayısıyla dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonuca varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan TSK’den resen ayırma işleminin İPTALİNE, 25 EKİM 2011 tarihinde Üye P.Kur.Alb. İbrahim ÖZER ve Üye Hv.Mu.Kur.Alb. Ali BOZKURT’un Karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen ayırma işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 25.10.2011 ÜYE Ali BOZKURT Hv.Mu.Kur.Alb. (AYİM1.D., 25.10.2011; E. 2011/786, K. 2011/1660) - 165 - ÜYE İbrahim ÖZER P.Kur.Alb. -35ÖZETİ: Davacının özel hayatına ilişkin görüntülerin, disiplin ve ahlaki zafiyetinin kamu hizmetinde istihdamını imkânsız kılacak vahamet düzeyinde olmadığı, bu bağlamda durumunun normal sicil işleminde değerlendirilmesi vb. orantılı bir yaptırım uygulanması olanağı varken hakkında tesis edilen ayırma işleminde birey ve kamu yararı dengesi gözetilmediği, ölçülülük ilkesine uyulmadığı, dolayısıyla dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonuca varılmıştır. Davacı vekili, 22.03.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle: Müvekkilinin, içeriği tamamen özel hayatına ilişkin, hiç kimseyle paylaşmadığı, hukuka aykırı şekilde bilgisayarından çalınan 2006 yılına ait görüntüler nedeniyle TSK’dan ilişiğinin kesildiğini; müvekkilinin görüntüleri karşı tarafın rızası ile kaydettiğini; müvekkiline ait dijital medyayı ele geçirenler hakkında “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal” ve “Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Elde Edilmesi” suçlarından dava açıldığını; müvekkilinin bu suçların müştekisi olduğunu; Anayasanın 20’nci maddesi ile özel hayatın korunduğunu, tüm bu nedenlerle işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek yürütmenin durdurulmasına, işlemin iptaline ve maddi ve manevi tazminata ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava ve özlük dosyalarında yer alan belgelerden; 30.08.1997 tarihinde Astsb. Çvş. nasbedilen davacının, en son Bçvş. rütbesi ile İstanbul – Beykoz Kurtarma Grup K., Kur. Görev Birim K., Kur. Mlz. Ks. olarak görev yaptığı sırada 10.11.2010 tarihinde sıralı sicil üstlerince hakkında ayırma (Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir) sicili düzenlendiği, bu sicil üzerine durumu Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61’inci maddesi uyarınca Dz.K..lığı bünyesinde usulüne uygun olarak oluşturulan komisyonda incelenerek, Komisyonun 10.11.2010 tarihli kararıyla, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununu 94’üncü madde (b) fıkrası, 5434 sayılı Kanunun 39’uncu madde (e) fıkrası ve Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61’inci madde (e) fıkrası uyarınca Silahlı Kuvvetlerden disiplinsizlik nedeniyle ilişiğinin kesilmesinin uygun olacağı hususunun Komutanın tasvibine sunulmasına karar verildiği, kararın 10.11.2010 tarihinde Dz.K.K tarafından uygun bulunduğu ve en son 17.01.2011 tarihli kararname ile “Sicilen Re’sen” emekliye sevk edildiği, 14.02.2011 tarihinde de ilişiğinin kesildiği anlaşılmıştır. Dava konusu işlemin hukuki sebebini teşkil eden; 926 sayılı Kanunun 94’üncü maddesinin (b) fıkrası; “Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen astsubayların hizmet sürelerine - 166 - bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir. Keza, Astsubay Sicil Yönetmeliğinin disiplinsizlik ve ahlâkî durumları nedeniyle ayırma usullerini düzenleyen 60’ıncı maddesinin (e) fıkrasında, “Türk Silahlı Kuvvetlerin itibarını sarsacak ahlak dışı hareketlerde bulunması” nedenleri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında emeklilik işleminin uygulanacağı belirtilmektedir. Kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkânı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır. Kuşkusuz idarenin bu yöndeki takdir yetkisi de yargı denetimine tabidir. Takdir yetkisinin hukuka uygunluğunun denetiminde açık hata, orantısızlık, dengeleme, makul ölçü gibi kavramlara müracaatla, bu hâllerin varlığı hâlinde takdir yetkisinin objektif kullanılmadığı kabul edilmektedir. İdari yargı hâkimi, idari ihlal ile yaptırım arasında adil bir dengenin bulunup bulunmadığını, başka bir deyişle ölçülülük esasına uyulup uyulmadığını denetlemek durumundadır. Bu açıklamalar çerçevesinde dava konusu işlem irdelendiğinde: Davalı idarece 1602 sayılı AYİM Kanunun 52’nci maddesi kapsamında savunma ekinde gönderilen gizlilik dereceli belgelerden, davacının yabancı uyruklu bir bayanla girdiği cinsel ilişkiyi kayıt altına aldığı, bu kaydı bir süre bilgisayarında sakladığı, bilahare bu video kaydının (ve davacının kız arkadaşı ve bazı başka kişilerle çekildiği resimlerin) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250. Maddesi ile Yetkili) yürütülen bir soruşturma kapsamında bir fuhuş çetesine yönelik yapılan operasyonlar sırasında fuhuş çetesi ile irtibatlı olduğu belirlenen Alb….’e ve diğer bazı kişilere ait ikamette yapılan aramada el konulan dijital verilerin içinde bulunduğu; bu kişiler hakkında “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal” ve “Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Elde Edilmesi” suçlarından dava açıldığı, davacının söz konusu dava da müşteki sıfatıyla yer aldığı anlaşılmıştır. İç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinin ikinci fıkrasının (h) alt bendinde, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve manevi vasıflardan ‘’iyi ahlak sahibi olmak’’ vasfı; ‘’Askerin ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar, - 167 - namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker.” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere asker şahıslar için ahlaki değerlerin ve (özel hayatını da kapsayan) yaşam biçiminin özel bir önemi bulunduğu kuşkusuzdur. Ne var ki, ahlaki yönden kınanmayı gerektiren bir davranışın veya TSK disiplinine aykırı bir davranışın niteliği ve niceliği nazara alınmadan her durumda ilgilinin TSK’den çıkarılmasını gerektirdiğini ileri sürmek mümkün değildir. Diğer bir anlatımla oranlılık, elverişlilik ve gereklilik alt ilkelerini kapsayan ölçülülük ilkesine uygun hareket edilmelidir. Bu yönüyle yapılan değerlendirmede, davacının, yabancı uyruklu bir bayanla girdiği cinsel ilişkiyi kayıt altına aldığı, bu kaydı günümüz teknolojisiyle ulaşılabilmesi kolay olan bir ortamda (bilgisayarında) saklayarak kötü niyetli kişilerin eline geçmesine neden olduğu gözetildiğinde ahlaki ve disiplin yönünden zafiyetinin olduğunu kabul etmek gerekse de, davacının bekâr olduğu, kaydettiği görüntülerin özel alanından üçüncü kişiler tarafından rızası hilafına ele geçirildiği, içeriğin tamamen davacının özel hayatına ilişkin olduğu, gözetildiğinde disiplin ve ahlaki zafiyetinin kamu hizmetinde istihdamını imkânsız kılacak vahamet düzeyinde olmadığı, bu bağlamda durumunun normal sicil işleminde değerlendirilmesi vb. orantılı bir yaptırım uygulanması olanağı varken hakkında tesis edilen ayırma işleminde birey ve kamu yararı dengesi gözetilmediği, ölçülülük ilkesine uyulmadığı, dolayısıyla dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonuca varılmıştır. Davacı vekili her türlü maddi ve manevi tazminat hakkının saklı tutulmasını talep etmiş ise de, tam yargı davasına (maddi ve manevi tazminat davasına) ilişkin usul ve esaslar 1602 sayılı Kanunun 42’nci maddesinde belirtilmiştir. İdari yargıda maddi ve manevi tazminat hakkının saklı tutulması usulü bulunmamaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hukuka aykırı bulunan TSK’den resen ayırma işleminin İPTALİNE, 25 EKİM 2011 tarihinde Üye P.Kur.Alb. İbrahim ÖZER ve Üye Hv.Mu.Kur.Alb. Ali BOZKURT’un Karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen ayırma işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 25.10.2011 ÜYE ÜYE Ali BOZKURT İbrahim ÖZER Hv.Mu.Kur.Alb. P.Kur.Alb. (AYİM 1.D., 25.10.2011; E. 2011/648,K. 2011/1661) - 168 - 2. MAHKUMİYET HÜKMÜNE DAYALI OLARAK AYIRMA -36ÖZETİ: : 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 16’ncı maddesinin (d) bendinde; “mülkî, adlî ve askerî görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlardan (6) aydan fazla hapis cezasına hüküm giyme” halini TSK’dan ilişik kesme sebebi olarak belirtirken, “ertelenmiş olsa dahi” şeklinde bir ibareye yer vermediğinden, “mülki, adli ve askeri görevlerin yapılışı sırasında işlenen suçlardan ertelemeli (6) aydan fazla hapis cezasına hükümlülük” hali, 16/1-d maddesi kapsamında TSK’dan ilişik kesilme sebebi olarak kabul edilemez. Davacı vekili, 08.02.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin HAKKARİ 21’inci J. Snr.Tug.K.lığı AKTÜTÜN 1’inci J.Snr. Tb.K.lığı emrinde görevli iken, MALATYA 2’nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 22.09.2010 gün ve 2010/20 Esas, 2010/383 Karar sayılı hükmü ile hakkında “Memuriyet Görevini Kötüye Kullanmak” suçundan As.C.K. 144’üncü maddesi atfıyla 5237 sayılı T.C.K. 257/1,43/1,62,51/1,51/3 maddeleri uyarınca “Bir Yıl Onbeş Gün” hapis cezası ile cezalandırılmasına ve söz konusu cezanın ertelenmesine karar verildiğini, o tarihlerde Aktütün/Ergültepe Üs Bölgesinde bulunması ve en yakın asliye mahkemesine ulaşım imkanı bulunmaması nedeniyle müvekkilinin bu karara karşı temyiz yoluna başvuramadığını,anılan hüküm esastan ve uygulama noktasından hatalı olmasına rağmen kesinleşmesi sonucunda müvekkilinin TSK’dan çıkarılması sonucunu doğurduğunu, kesinleşmiş bu mahkumiyet kararı üzerine J.Gen.K.lığının 27.12.2010 tarihli ve PER:1950-146964110/Tyn. D.Uzm.J./Uzm.Erb.Tyn.Ş. sayılı onay emri ile 20.01.2010 tarihinden geçerli olmak üzere müvekkilinin TSK’dan çıkarıldığını, müvekkiline isnat edilen eylemin; ADIYAMAN/Tut İlçe J.K.lığında Temmuz-Aralık 2006 tarihlerinde çay ocağı işletmesinden ve muhasebesinden sorumlu olarak görevli olduğu sırada çay ocağı işletmesi hesaplarını usulüne uygun tutulmaması, usulüne uygun işletme defteri tutmaması,yapılan harcamaları belgelendirmemesi ve bu görevi kendisinden sonra görevlendirilen personele usulüne uygun devretmemesi, böylece kamuyu zarara uğrattığı yönünde olduğunu, kendisine verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışan müvekkilinin müsnet suçu işlemediğini,kusurlu bir davranışı olmamasına rağmen müvekkili hakkında mahkumiyet kararı verildiğini, söz konusu mahkumiyet ile ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi mümkün iken mahkemece “yasal imkansızlık sebebiyle sanık hakkında HAGB hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına” karar verildiğini,müvekkilinin mahkemedeki - 169 - sorgusunda lehine olan tüm hükümlerin tatbikini talep ettiğini, müvekkilinin aleyhine olan hükmün kanun yararına bozulması için MSB’lığına talepte bulunduklarını, bu talep sonucunun bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini, diğer yandan müvekkiline verilen hükmün, 5237 sayılı TCK’nın 51/1’inci maddesi uyarınca ertelenmiş bir ceza olması nedeniyle TSK’dan çıkarılma sebebi yapılamayacağını,zira 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunun “İlişik Kesme” başlıklı 16ncı maddesinin16/d maddesinde;” Mülkî, adlî ve askerî görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlardan (6) aydan fazla hapis cezasına hüküm giyenler”in TSK’dan ilişiklerinin kesileceğinin öngörüldüğünü, bu hükümde, verilen hapis cezasının paraya çevrilmiş veya ertelenmiş olması ile ilgili ayrık bir durum bulunmadığına göre, ertelenmiş bir cezanın bu kapsama girmeyeceğini, nitekim aynı Kanunun 16/f fıkrasında “ertelenmiş, para cezasına veya tedbire çevrilmiş, affa uğramış olsa bile” denildiğini, 16/d fıkrasında bu yönde bir düzenleme olmadığına göre ertelenmiş mahkumiyet halinin 16/d fıkrası kapsamında TSK’dan ilişik kesme sebebi yapılamayacağını, tesis edilen TSK’dan çıkarılma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline, öncelikle yürütmenin durdurulmasına ve anılan işlem nedeniyle yoksun kalınan tüm özlük haklarının (aylık, SGK kesintisi, OYAK kesintisi vb.) tahakkuk (hak etme) tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, AYİM. 1’inci Dairesinin 22.02.2011 tarih ve 2011/464 Gensek, 2011/380 Esas sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyası ile özlük ve sicil dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; 30.08.2000 tarihinde Uzman Jandarma Çavuşluğa nasbedilerek göreve başlayan davacının, MALATYA 2‘nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 22.09.2010 gün ve 2010/20 Esas, 2010/383 Karar sayılı kararı ile “Memuriyet Görevini Kötüye Kullanmak” suçundan As.C.K. 144’üncü maddesi atfıyla 5237 sayılı T.C.K. 257/1,43/1,62,51/1,51/3 maddelerinin tatbiki suretiyle “Bir Yıl Onbeş Gün” hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezanın ertelenmesine karar verildiği, işbu hükmün 08.11.2010 tarihinde kesinleştiği,bu karara istinaden J.Gn.K.lığının 27.12.2010 tarihli onayı ile 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 30/1-A ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 16/d maddeleri gereğince TSK.’den çıkartılarak 20.01.2011 tarihinde ilişiğinin kesilmesi üzerine AYİM’de işbu davanın açıldığı, davanın açılmasından sonra Milli Savunma Bakanı’nın 08.08.2011 tarihli kanun yararına bozma istemi üzerine davacı hakkındaki MALATYA 2‘nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 22.09.2010 gün ve 2010/20 Esas, 2010/383 Karar sayılı kararının, Askeri Yargıtay 1’inci Dairesinin 21.09.2011 gün ve 2011/762 Esas, 2011/759 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verildiği, bu bozma ilamından sonra MALATYA 2‘nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 23.11.2011 gün ve 2011/277 Esas, 2011/190 Karar sayılı kararı ile “Memuriyet Görevini Kötüye Kullanmak” suçundan davacı hakkında As.C.K. 144’üncü maddesi atfıyla 5237 sayılı T.C.K. 257/1, 43/1 ve 62’nci maddelerinin tatbiki ”Altı Ay Yedi Gün” hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 5271 sayılı C.M.K. 231/5-6 - 170 - maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararın 03.12.2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Öncelikle, MALATYA 2‘nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 22.09.2010 gün ve 2010/20 Esas, 2010/383 Karar sayılı kararında davacı hakkında “Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma” şeklinde bir fer’i cezaya hükmedilmediğinden; davalı idare tarafından tesis edilen dava konusu işlemin, bir yargı yeri ilamının infazına yönelik olmadığı, doğrudan doğruya kamu gücüne dayanılarak tek taraflı olarak tesis edilen bir işlemin söz konusu olduğu tüm tartışmadan uzaktır. Eğer davalı idare bir yargı yeri ilamının infazından ibaret bir işlem tesis etmiş olsaydı, buna bağlı olarak idari yargı denetimi gündeme gelmeyecekti; zira böyle bir durumda idarenin tesis edeceği ayırma işleminin hukuki sebebini ceza yargısı ilamı oluşturacak ve mahkeme kararı hiçbir suretle değiştirilemeyeceğinden idare açısından ilamdan kaynaklanan bağlı yetki söz konusu olacaktı. Askeri Ceza Kanunun 22.03.2002 gün ve 4551 sayılı Kanunun 6’ncı maddesi ile değişik “Türk Silahlı Kuvvetlerinden Çıkarma Cezası” başlıklı 30’uncu maddesinin A) fıkrası ; “Aşağıda yazılı hallerde subay, astsubay, uzman jandarmalar ve özel kanunlarında bu cezanın uygulanacağı belirtilen asker kişiler hakkında, askeri mahkemeler veya adliye mahkemelerince asıl ceza ile birlikte, Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezası da verilir. Bu husus mahkeme hükmünde Kuvvetlerden çıkarmayı gerektirir. belirtilmemiş olsa dahi, Silahlı A) Taksirli suçlardan verilen cezalar hariç olmak üzere ölüm, ağır hapis, bir seneden fazla hapis cezası ile hükümlülük halinde “ hükmünü içermektedir. MALATYA 2‘nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 22.09.2010 gün ve 2010/20 Esas, 2010/383 Karar sayılı kararı ile davacının 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezasının ertelenmesine karar verilmesi üzerine; davalı idarece 5237 sayılı TCK’nın 51/8’inci maddesinde yer alan “Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır” hükmü esas alınarak, davacı hakkındaki mahkumiyetin ortadan kalkmadığı kabul edilmiş ve As.C.K.’nun 30’uncu maddesinin “…Bu husus mahkeme hükmünde belirtilmemiş olsa dahi, Silahlı Kuvvetlerden çıkarmayı gerektirir. A) Taksirli suçlardan verilen cezalar hariç olmak üzere ölüm, ağır hapis, bir seneden fazla hapis cezası ile hükümlülük halinde” hükmü kapsamında hapis cezasının bir yıldan fazla olması ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunun “İlişik Kesme” başlıklı 16’ncı maddesinin (d) fıkrasının “Uzman jandarmaların aşağıda yazılı herhangi bir durumun ortaya çıkması halinde Jandarma Genel Komutanının onayı ile ilişkileri kesilir. … d) Mülkî, adlî ve askerî görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlardan (6) aydan fazla hapis cezasına hüküm giyenler,“ hükmü kapsamında da hapis cezasının altı aydan fazla olması dikkate alınarak davacı hakkında dava konusunu teşkil eden Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma işlemi tesis edilmiştir. - 171 - İdare hukukunda, ilgililerin bulunduğu statüye girmesi veya bu statüden çıkarılması ilgilinin tabi olduğu statüyü düzenleyen Kanun uyarınca tespit ve tayin olunur. Davacının tabi olduğu statü ve bu statü şartlarını belirleyen Kanun 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunudur. Davacının statüden çıkışı bu Kanun hükümleri çerçevesinde “usulde paralellik” ilkesi çerçevesinde belirlenmeli ve buna bağlı olarak hakkında tesis edilen idari işlemin idari yargısal denetimi gerçekleştirilmelidir. MALATYA 2‘nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince davacı hakkında As.C.K.’nun 30’uncu maddesi gereğince “Türk Silahlı Kuvvetlerden çıkarılma” fer’i cezası tesis edilebileceği imkan dahilinde iken, böyle bir fer’i ceza uygulanmamıştır. Davalı idarenin aynı Kanunun 30’uncu maddesinde belirtilen hükme (….Bu husus mahkeme hükmünde belirtilmemiş olsa dahi Silahlı Kuvvetlerden çıkarmayı gerektirir.) dayanarak ayırma işlemi tesis etmesi, usulde paralellik ilkesine aykırılık teşkil etmekte ve davacının tabi olduğu statüyü düzenleyen 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun “İlişik Kesme“ başlıklı 16’ncı maddesi karşısında tartışmalı hale gelmektedir. Bir statüler hukuku olan idare hukukunda davacının statüden çıkarılma işleminin de 3466 sayılı Kanun çerçevesinde irdelenmesi gerektiği açıktır. Esasen, As.C.Kanunun 30’uncu Maddesinin A) fıkrasında yer alan; “… Bu husus mahkeme hükmünde belirtilmemiş olsa dahi, Silahlı Kuvvetlerden çıkarmayı gerektirir.” hükmü; “… mahkemece fer’i cezaya hükmedilmemiş ve fer’i ceza, hükümde belirtilmemiş olsa dahi, hükümlü için kazanılmış hak doğurmayacak ve çıkarma işlemi idarece re’ sen uygulanacaktır.” şeklindeki madde gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde; mahkeme tarafından statü dışına çıkarılmasına hükmedilmemiş sanık hakkında bu hususun kazanılmış hak doğurmayacağı, aksine idarenin kişiyi statü kanununa dayanarak gerek bağlı gerekse takdir yetkisiyle statü dışına çıkarabileceğine dair idareye verilmiş ruhsat olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla; davacının statüden çıkarılmasını gerektiren herhangi bir yargı yeri kararı olmaması gerçeği karşısında, davalı idarenin As.C.K.nun 30’uncu maddesi kapsamında tesis ettiği işlemin sebep unsuru açısından hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenlerle, davalı idarenin ertelenmiş olsa bile 5237 Sayılı TCK gereği cezanın infaz edilmiş sayılacağı ve mahkumiyetin ortadan kalkmadığı yönündeki savunması tartışma konusu yapılmamıştır. Zira, davacı hakkındaki ceza; mahkemece ertelenmemiş olsa dahi, yargı yerince Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılma cezası verilmediği müddetçe usulde paralellik ilkesi gereğince davacının statüden çıkışında As.C.K.nun 30’uncu maddesi değil, statü Kanunu olan Uzman Jandarma Kanunu hükümlerinin esas alınması gerekmektedir. 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun “İlişik Kesme” başlıklı 16’ncı maddesi de; ‘’Uzman jandarmaların aşağıda yazılı herhangi bir durumun ortaya çıkması halinde Jandarma Genel Komutanının onayı ile ilişkileri kesilir. a) Stajyer olarak görev başı eğitimine tabi tutulanlardan başarısız olanlar, b) Mahkeme kararları ile rütbesi geri alınanlar, - 172 - c) Askeri Ceza Kanununun üçüncü Bap Beşinci Faslında yeralan askerî itaat ve inkiyadı bozan suçlardan herhangi birinden (6) aydan fazla şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm olanlar, d) Mülkî, adlî ve askerî görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlardan (6) aydan fazla hapis cezasına hüküm giyenler, e) Hapis cezası ile birlikte (6) aydan fazla memuriyetten mahrumiyet cezasına hüküm giyenler. f) Ertelenmiş, para cezasına veya tedbire çevrilmiş, affa uğramış olsa bile, Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, Askeri Ceza Kanununun 131’inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen az vahim hali hariç, basit veya nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas, iftira gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı nitelikteki suçlardan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarından hüküm giyenler. Uzman Jandarmalardan, 15’inci maddeye göre haklarında ayırma işlemi yapılanlar ile birinci fıkranın (a) bendi hariç olmak üzere diğer hükümleri uyarınca ilişiği kesilenler, yükümlülük sürelerinin eksik kısmı ile orantılı olarak kendilerine yapılmış olan öğrenim masraflarının iki katını tazminat olarak öderler. 15’inci maddeye göre meslekten çıkarılan veya bu madde gereğince ilişikleri kesilen uzman jandarmalar yedekte, er kaynağına alınırlar.’’ hükmüne amir bulunmaktadır. Davalı idarece, dava konusu idari işleme dayanak olarak bir başka yasa hükmü olarak 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 16/1-d maddesi hükmü gösterilmiştir. Anılan Kanunun 16’ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde; “mülkî, adlî ve askerî görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlardan (6) aydan fazla hapis cezasına hüküm giyme” hali, uzman jandarmalar için TSK’dan ilişik kesme sebebi olarak düzenlenmiştir. Ancak, “mülki, adli ve askeri görevlerin yapılışı sırasında işlenen suçlardan ertelemeli (6) aydan fazla hapis cezasına hükümlülük” hali bu kapsamda değerlendirilemez. Zira, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun “İlişik Kesme” başlıklı 16’ncı maddesi incelendiğinde; kanun koyucu, (f) bendinde; (bu bentte) sayılan suçlardan hüküm giymeyi “ertelenmiş, para cezasına veya tedbire çevrilmiş, affa uğramış olsa bile” demek suretiyle TSK’dan ilişik kesilme sebebi olarak öngörmesine rağmen, (d) bendinde; “mülkî, adlî ve askerî görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlardan (6) aydan fazla hapis cezasına hüküm giyme” halini TSK’dan ilişik kesme sebebi olarak belirtirken, “ertelenmiş olsa dahi” şeklinde bir ibareye yer vermediğinden, “mülki, adli ve askeri görevlerin yapılışı sırasında işlenen suçlardan ertelemeli (6) aydan fazla hapis cezasına hükümlülük” hali, 16/1-d maddesi kapsamında TSK’dan ilişik kesilme sebebi olarak kabul edilemez. Bu kapsamda dava konusuna dönüldüğünde; her ne kadar davacının,askeri görevini yaptığı esnada işlediği “Memuriyet Görevini Kötüye Kullanmak” suçundan MALATYA 2‘nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 22.09.2010 gün ve 2010/20 Esas, 2010/383 Karar sayılı kararı ile - 173 - 6 aydan fazla olacak şekilde 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ise de; aynı hüküm ile bu cezasının ertelenmesine karar verildiğinden, davacının durumunun 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 16/1-d maddesinde düzenlenen “mülkî, adlî ve askerî görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlardan (6) aydan fazla hapis cezasına hüküm giyenler” kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacının ertelenmiş hapis cezasına konu suçu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 16/1-f maddesinde sayılan suçlardan olmayıp “Memuriyet Görevini Kötüye Kullanmak” suçu olduğundan, davacının durumunun 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 16/1-f maddesi kapsamında da değerlendirilemeyeceği, bu itibarla; davalı idarenin As.C.K.nun 30’uncu ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 16/1-d maddeleri kapsamında tesis ettiği dava konusu ayırma işleminin sebep unsuru açısından hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. Hukuka aykırı bulunan ayırma işleminin İPTALİNE, 2. Statü dışında geçen sürede mahrum kalınan aylık ve özlük haklarının, hak ediş tarihlerinden ödeme tarihine kadar YASAL FAİZİYLE BİRLİKTE ÖDENMESİNE, 20 ARALIK 2011 tarihinde Üye P.Kur.Alb. İbrahim ÖZER ve Üye Hv.Mu.Kur.Alb. Ali BOZKURT’un Karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Dava konusu ayırma işleminde İdarece takdir yetkisinin objektif kullanıldığı ve söz konusu ayırma işleminin hukuka uygun olduğu görüşünde bulunduğumdan aksine gerçekleşen sayın çoğunluk kararına katılmadım. 20.12.2011 ÜYE ÜYE Ali BOZKURT Hv.Mu.Kur.Alb. İbrahim ÖZER Kur.Alb. (AYİM1.D., 20.12.2011; E. 2011/380, K. 2011/1991) - 174 - 3. UZMAN ERBAŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİ -37ÖZETİ: Davacının içinde bulunduğu disiplinsizlik eylemleri ve en son “askeri eşyayı kasten tahrip etmek” suçundan dolayı almış olduğu mahkumiyeti göz önüne alındığında; davacıdan artık istifade edilemeyeceğinin, kamu hizmetini verimli bir şekilde yürütemeyeceğinin anlaşıldığı, davalı idare tarafından takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kamu yararı gözetilerek kullanıldığı değerlendirilmekle, dava konusu sözleşme fesih işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 28 Şubat 2011 tarihinde Trabzon Bölge İdare Mahkemesi kaydına, 07 Mart 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; İstediği tarihte izne gidememesi ve psikolojik rahatsızlığı sebebiyle havaya bir şarjör ateş ettiğini, yedi gün tutuklu kaldıktan sonra Askeri Mahkemece üç ay hapis cezası ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğini, sözleşmesini yenilemek istemediğine dair dilekçe verdikten sonra sözleşmesinin fesh edildiğini, tesis edilen sözleşme feshi işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek sözleşme fesih işleminin iptalini ve statü dışında geçirilen süreye ilişkin özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesini talep ve dava etmiştir. Davacının, yürütmenin durdurulması yönündeki talebi, AYİM 1’inci Dairesinin 05 Nisan 2011 gün ve Gensek No:2011/913, Esas No:2011/669 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava ve özlük dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; 17 Nisan 2000 tarihinde uzman erbaş sözleşmesi imzalayarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde uzman erbaş olarak görev yapmaya başlayan davacının görev mahallinde silahı ile havaya ateş ettiği ve amir ve üstüne saygısız sözler söylediği, Hv.K.K.lığı As.Savcılığınca yapılan soruşturma sonrasında askeri eşyayı kasten tahrip suçundan kamu davası açıldığı, amir ve üste saygısızlık suçu ile ilgili görevsizlik kararı verildiği, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 12’nci ve Uzman Erbaş Yönetmeliğinin 13’üncü maddeleri gereğince “Kendisinden İstifade Edilemeyeceğinin Anlaşılması” nedeniyle sözleşmesinin feshedilerek 28 Ocak 2011 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesilerek terhis edilmesi üzerine işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 12’nci maddesinde; “(Değişik:10.2.2004-5085/7 md.) Sözleşmenin imzalanmasından sonra ilk beş - 175 - aylık intibak dönemi içerisinde göreve intibak edemeyenler ile ayrılmak isteyenlerin sözleşmeleri feshedilerek, Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Peşin olarak ödenen aylık ve aylık ile birlikte ödenen diğer tüm özlük haklarının çalışılmayan günlere ait kısmı geri alınır. Görevde başarısız olanlarla, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan veya kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar, yedekte er kaynağına alınırlar. Görevde başarısız olma, intibak edememe ve kendilerinden istifade edilememe hâlleri ve bunlara yapılacak işlemler, çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir. Ayrıca; / a) Almış oldukları sicile göre kademe ilerlemesi yapamayanların, / b) Verilen ceza, tecil edilse veya para cezasına çevrilse dahi; / 1) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasniî, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tabiî mukarenet, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile istimal ve istihlâk kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, firar, amir veya üste fiilen taarruz, emre itaatsizlikte ısrar, üste hakaret, mukavemet, fesat, isyan suçlarından dolayı mahkûm olanların, / 2) Askerî Ceza Kanununun 148 inci maddesinde yazılı suçlardan mahkûm olanların, / c) Taksirli suçlar hariç olmak üzere diğer suçlardan adlî veya askerî mahkemeler tarafından otuz günden daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olanların, / ç) Taksirli suçlar nedeniyle altı ay veya daha fazla süre ile hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm olanların, / d) Disiplin mahkemeleri veya en az iki disiplin amirinden disiplin cezası aldığı tarihten geriye doğru son bir yıl içerisinde toplam otuz günden daha fazla hürriyeti bağlayıcı disiplin cezası alanların, / e) Yabancı uyruklu kişilerle evlenenlerden; bu evlilikleri, ilgili yönetmelikte belirtilen esaslar dahilinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından uygun görülmeyenlerin, / f) Çeşitli nedenlerle Türk vatandaşlığını kaybedenlerin veya Türk vatandaşlığından çıkartılanların, sözleşmeleri feshedilmek suretiyle Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Her ne sebeple olursa olsun, sözleşmesi feshedilerek Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilen uzman erbaşlar, tekrar Türk Silâhlı Kuvvetlerine alınmazlar.” Hükmü mevcuttur. Uzman Erbaş Yönetmeliğinin 13’üncü maddesi de; “Sözleşmenin imzalanmasından sonra ilk beş aylık intibak dönemi içerisinde göreve intibak edemeyenler ile ayrılmak isteyenlerin sözleşmeleri feshedilerek, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Peşin olarak ödenen aylık ve aylık ile birlikte ödenen diğer tüm özlük haklarının çalışılmayan günlere ait kısmı geri alınır. / Görevde başarısız olanlar ile kendisinden istifade edilemeyeceği (atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildikleri kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamayan ve aşırı derecede borçlananlardan bu durumu rapor, tutanak ve her türlü belge ile kanıtlananlar, mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı - 176 - içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmeyenler) anlaşılan, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir…” düzenlemesi yer almaktadır. Davacı hakkında, İzmir Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 03 Mart 2010 gün ve E:2010/601, K:2010/494 sayılı gerekçeli kararıyla “Askeri eşyayı kasten tahrip etmek” suçundan dolayı, neticeten 2 ay, 15 gün hapis cezası verildiği ve cezanın ertelendiği, kararın 30 Kasım 2010 tarihinde kesinleştiği, davacının meslek safahatı boyunca toplam “44 gün oda hapsi”; “7 gün izinsizlik”; “8 gün Göz Hapsi” disiplin cezalarıyla cezalandırıldığı, davacının bu durumu gözönüne alınarak 25 Ocak 2011 tarihinde kendisinden istifade edilemeyeceği gerekçesiyle sözleşmesinin feshedildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında; davacının içinde bulunduğu disiplinsizlik eylemleri ve en son “askeri eşyayı kasten tahrip etmek” suçundan dolayı almış olduğu mahkumiyeti, gözönüne alındığında, davacıdan artık istifade edilemeyeceğinin, kamu hizmetini verimli bir şekilde yürütemeyeceğinin anlaşıldığı, davalı idare tarafından takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kamu yararı gözetilerek kullanıldığı değerlendirilmekle, dava konusu sözleşme fesih işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, hukuka aykırı bir yönü bulunmadığı tespit edilen bir işlemle sözleşmesi feshedilen davacıya özlük haklarının ödenmesinin de hukuken mümkün olmadığı açıktır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 20 EYLÜL 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 1.D.,20.09.2011; E. 2011/669, K. 2011/1443) -38ÖZETİ: Davacıda mevcut olan işitme kaybı rahatsızlığı, TSK’da görev yapmasına ve dolayısıyla uzman erbaş olarak TSK’da istihdamına engel teşkil ettiğinden, davalı idarece bağlı yetkiye istinaden sağlık nitelikleri uygun olmayan davacı hakkında tesis edilen sözleşme yenilenmeme işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı vekili 21.03.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen yenileme dava dilekçesinde özetle; herhangi bir sağlık sorunu olmaksızın sağlam olarak TSK’da sözleşmeli uzman erbaş olarak görev yapmaya başlayan müvekkilinin, - 177 - görev yaptığı Eskişehir 1’inci Ana Jet Üs K.lığında görev yerinin koşulları, idarenin gerekli güvenlik ve sağlık tedbirlerini almaması nedeniyle her gün uçakların yoğun gürültüsüne maruz kalması sonucunda sağlık sorunları yaşamaya başladığını, Eskişehir Asker Hastanesi’nde yapılan muayenesi neticesinde “Bilateral Orta Derecede Sensörinoral İşitme Kaybı” teşhisi konularak “Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görev Yapamaz” kararı verildiğini, müvekkilinin iki yıllık sözleşme süresi dolduğunda yeniden bir sözleşme yapılmadığını, 14.11.2010 tarihi itibari ile TSK ile ilişiğinin haksız olarak kesildiğini, müvekkilinin TSK’ya girerken sağlam olduğunun ve herhangi bir sağlık probleminin olmadığının GATA raporu ile sabit olduğunu, sonradan ortaya çıkan bu rahatsızlığın görev sırasında ve idarenin gerekliği tedbirleri olmadan ve sağlıklı çalışma ortamını sağlamadan müvekkilini çalıştırması sonucu ortaya çıktığını, müvekkilinin sağlık durumuna uygun başka bir alanda ve görevde istihdam edilmesi mümkün iken görev esnasında yaşadığı sağlık problemlerini gerekçe göstererek TSK ile ilişiğinin kesilmesinin haksız ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek müvekkilinin sözleşmesinin sağlık nedeniyle yenilenmemesi ve terhis belgesi verilmesine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyası ile kıt’a şahsi dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; 14.11.2008 tarihinden itibaren 2 yıl süreyle sözleşme imzalayarak 3269 sayılı Kanuna tabi uzman erbaş statüsüyle görev yapmaya başlayan davacı hakkında, sevk edildiği Eskişehir Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 06.09.2010 gün ve 306 sayılı raporu ile “Bilateral orta derecede sensörinal işitme kaybı’’ teşhisi ile “B/19 F-2 Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görev Yapamaz’’ kararı verildiği, davacının bu rapora itirazı üzerine kontrol muayenesi için sevk edildiği Ankara Mevki Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 01.10.2010 gün ve 516 sayılı raporu ile de aynı teşhis ve kararın verilmesini müteakip Eskişehir 1’inci Ana Jet Üs K.lığının 10.11.2010 gün ve PER.: 1930 29792-10 sayılı yazısı ile sağlık nedeniyle uzman erbaşlık sözleşmesi yenilenmeyerek 14.11.2010 tarihinde TSK’dan ilişiği kesilmesi üzerine bahse konu uzman erbaşlık sözleşmesinin yenilenmemesi işleminin iptali istemiyle AYİM’de bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. 3269 Sayılı Uzman Erbaş Kanunun 5’inci maddesi; " Uzman erbaşlar; iki yıldan az, beş yıldan fazla olmamak şartıyla sözleşme yaparak göreve başlar ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler. Bunlardan; a) İstihdam edildikleri kadronun görev özelliklerine göre sınıf ve branşları ile ilgili sağlık nitelikleri uygun olanların, b) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında malul olanlardan istekleri, bilgi ve tecrübelerinin sınıfı için faydalı olması ve fiziki noksanlıklarını kapatabilmesi şartıyla mensup olduğu kuvvet komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığınca uygun görülenlerden, istihdam edilecekleri kadronun sağlık niteliklerini taşıyanların, müteakip sözleşmeleri, bir yıldan az, beş yıldan fazla - 178 - olmamak şartıyla azami kırkbeş yaşına girdikleri yıla kadar uzatılabilir...." hükmüne amir bulunmaktadır. Uzman Erbaş Yönetmeliğinin 12’nci maddesi; ".Uzman erbaşlar, sözleşme süresinin bitiminde terhis edilirler. Bunlardan sözleşmelerinin yenilenmesini isteyenlerin istekleri, müteakip sözleşme süreleri bir yıldan az, beş yıldan fazla olmamak kaydıyla, aşağıdaki şartlar altında kabul edilir: a) Taahhüt ettiği sürenin bitimine en az üç ay kala (yurt dışı geçici göreve gidecek uzman erbaşlar için altı ay kala) hizmet süresini uzatmak istediğine dair bir dilekçe ile müracaat etmiş olmak, b) Almış oldukları son sicil notu, sicil tam notunun yüzde altmış (%60) ve daha yukarısında olmak, c) Fiilî kadroda münhal bulunmak, ç) İstihdam edildikleri veya edilecekleri kadronun görev özelliklerine göre sınıf ve branşları ile ilgili 8/10/1986 tarihli ve 86/11092 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinde belirtilen sağlık niteliklerine sahip olmak. Bu suretle işlemleri tamamlanan uzman erbaşların sözleşmelerinin uzatılması, istihdam edildikleri tugay, bağımsız tugay, tümen, jandarma bölge (ve eşidi) komutanlıklarınca veya eşidi kurum amirlerince, eşidi eğitim merkezi komutanlıklarınca; ordu ve kolordu (ve eşidi) doğrudan bağlı birlikleri ile eşidi kurum amirlikleri için kurmay başkanlarınca; kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı ile Millî Savunma Bakanlığına doğrudan bağlı birlikleri için personel başkanlarınca veya yetki verilen komutanlıklarca; Sahil Güvenlik Komutanlığında ise Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından tasdik edilir ve ilgili kuvvet komutanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bildirilir. Bu şekilde sözleşmelerin uzatılması tasdik edilenler, yeni bir taahhütname imzalayarak göreve devam ederler. Uzman çavuş ve uzman onbaşıların sözleşmeleri azamî 45 yaşına girdikleri yıla kadar uzatılabilir" hükmünü içermektedir. Açıklanan mevzuat hükümlerine nazaran; uzman erbaşların sözleşme süresinin bitiminde terhis edilecekleri ancak ilgilinin talebi olması ve mevzuatta belirlenen şartları taşıdığının anlaşılması durumunda sözleşmenin süresinin uzatılacağı ve nihayetinde sözleşmesinin uzatılması uygun görülenlerin, yeni bir taahhütname imzalayarak göreve devam edecekleri belirtilmektedir. Ancak, uzman erbaşların, “istihdam edildikleri kadronun görev özelliklerine göre sınıf ve branşları ile ilgili sağlık niteliklerine uygun olmaları” şartını; gerek başlangıçta statüye alınmada ve gerekse statüye alındıktan sonra statünün devamında ve sözleşme yenilenmesinde sağlamaları gerekmektedir. Davacı hakkında düzenlenen Eskişehir Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 06.09.2010 gün ve 306 sayılı raporu ile davacının bu rapora itirazı üzerine kontrol muayenesi için sevk edildiği Ankara/Mevki Asker Hastanesi Sağlık - 179 - Kurulunun 01.10.2010 gün ve 516 sayılı raporundan anlaşılacağı üzere; davacıda mevcut olan işitme kaybı rahatsızlığı, TSK’da görev yapmasına ve dolayısıyla uzman erbaş olarak TSK’da istihdamına engel teşkil etmektedir. Bu itibarla; davalı idarece bağlı yetkiye istinaden sağlık nitelikleri uygun olmayan davacı hakkında tesis edilen sözleşme yenilenmeme işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun davanın REDDİNE, 18 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.1.D.,18.10.2011; E. 2011/763 , K. 2011/1629) AYLIK VE AYLIĞA İLİŞKİN İŞLEMLER ASKERÎ HÂKİM AYLIĞI -39ÖZETİ: Askeri hakim statüsündeki davacıya taban ve kıdem aylığı ödenmesine engel teşkil eden hüküm, yalnızca yabancı dil tazminatı yönünden Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiğinden, 375 sayılı KHK uyarınca taban ve kıdem aylığı ödemesi mümkün değildir. Davacı 04.02.2011 tarihinde İzmir Nöbetçi İdare Mahkemesi ve bu yolla 11.02.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesiyle, 20.05.2011 tarihinde kayda geçen ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; halen Hava Eğitim K.lığı Askeri Savcılığında yardımcı askeri savcı olarak görev yaptığını, 2802 sayılı Kanunun Ek Geçici 2 nci maddesi uyarınca mali haklar yönünden 2802 sayılı Kanun kapsamında görev yapan hakim ve savcılar için düzenlenmiş olan hükümlerin kendisi hakkında da aynen uygulandığını, hakim ve savcıların özlük haklarının ise 2802 sayılı Kanunun 103 ve devamındaki maddelerde düzenlediğini, keza 357 sayılı Kanunun 18 inci maddesinde de, askeri hakimler ve savcılar ile yardımcılarının ve adayların maaş derecelerinin, maaş yükselmelerinin ve diğer özlük haklarının subaylar hakkındaki kanun hükümlerine tabi olduğunun belirtildiğini, kamuda görevli personele 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca bir takım mali haklar getirildiğini, anılan KHK’nın 1 inci maddesine göre, sayılan diğer personelle birlikte 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa göre maaş almakta olan personele 1.000 gösterge rakamı üzerinden memuriyet taban aylığı ödendiğini ve birinci fıkra kapsamına girenlere ise her bir hizmet yılı için 15 (20) gösterge rakamı karşılığı - 180 - kıdem aylığı ödendiğini, buna karşın 2802 sayılı Kanunun 106/5 inci maddesindeki engelleyici düzenleme nedeniyle hakim ve savcılara 375 sayılı KHK kapsamındaki bu mali hakların ödenmesinin durdurulduğunu, ancak bilahare Anayasa Mahkemesinin 20.11.2008 tarih ve E:2007/104, K:2008/164 sayılı Kararı ile 2802 sayılı Kanunun 106/5 inci maddesinde geçen “375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yapılan ödemeler” ibaresinin iptal edildiğini ve iptal kararının 03.04.2009 tarihli Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe girdiğini, dolayısıyla bu tarihten itibaren hakim ve savcılara 375 sayılı KHK kapsamında hak ettikleri mali hakların ödenmesini engelleyecek yasal düzenlemenin ortadan kalktığını, buna rağmen kendisine anılan KHK kapsamında hak ettiği taban aylığı ve kıdem aylığının ödenmediğini, her ne kadar savunmada, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında, anılan hükmün yabancı dil tazminatı açısından Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiği, dolayısıyla hakim ve savcılara yabancı dil tazminatı ödenebileceği, ancak 375 sayılı KHK kapsamındaki sair ödemelerin yapılamayacağı belirtilmekte ise de, Anayasa Mahkemesinin karar gerekçesinin bu açıdan bağlayıcılığının bulunmadığını, zira düzenlemenin iptal edilmekle yürürlükten kalktığını ve artık uygulanamayacağını belirterek, aylığının 375 sayılı KHK’dan kaynaklanan mali haklar dikkate alınmaksızın eksik ödenmesi işleminin iptaline ve Anayasa Mahkemesi Kararının yürürlüğe girdiği 03.04.2009 tarihinden bu yana eksik ödenen aylık farklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; halen Hava Eğitim K.lığı Askeri Savcılığında yardımcı askeri savcı olarak görev yapan davacının, kendisine 375 sayılı KHK’den kaynaklanan taban ve kıdem aylığı gibi mali hakların da ödenmesi gerektiği iddiasıyla bu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 375 sayılı KHK’nin 1’inci maddesinde düzenlenen taban aylığı ile kıdem aylığının ödenip-ödenmeyeceği noktasındadır. Davacı bu özlük haklarının askeri hakimlere ödenmesine engel düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile yürürlükten kalktığı ve halen subaylara ödenen bu özlük haklarının Askeri Hakimler Kanununun 18’inci maddesi uyarınca kendisine de ödenmesi gerektiğini belirtmesine karşın, davalı idare Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında da sözkonusu özlük haklarının askeri hakimlere ödenmesini engelleyen düzenleme yönünden yürürlükte olduğunu belirtmektedir. 357 sayılı Askeri Hakimler Kanununun “Özlük hakları” başlıklı 18’inci maddesinin 12inci fıkrası; “Askeri hâkimler ve askeri savcılar ile yardımcılarının ve adayların maaş dereceleri, maaş yükselmeleri ve diğer özlük hakları subaylar hakkındaki kanun hükümlerine tâbidir.” hükmünü içermekle birlikte, 13.07.1993 tarih ve 486 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 13’üncü maddesi ile 2802 sayılı Kanuna eklenen Ek Geçici 2’nci maddede; “Kendi kanunlarında gerekli değişiklik yapılıncaya kadar, aylık, ek göserge, ödenek, mali, sosyal ve diğer özlük hakları bakımından; - 181 - a) Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanları ve Başsavcıları, Askeri Yargıtay İkinci Başkanı ile bu yüksek yargı organlarının daire başkanları ve üyeleri; sırasıyla Yargıtay Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Birinci Başkanvekili, Daire Başkanları ile üyeleri, b) (Değişik: 29/6/2006-5536/6 md.) Birinci sınıfa geçirildikten sonra, bu sınıfta bir yılını tamamlamış ve askerî yüksek yargı organı üyeliklerine seçilme niteliklerini kaybetmemiş olan askerî hâkim ve savcılar; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu hükümleri uyarınca birinci sınıf hâkim ve savcılar, c) (Değişik: 29/6/2006-5536/6 md.) Birinci sınıfa geçirilmiş ve askerî yüksek yargı organı üyeliklerine seçilme hakkını kaybetmemiş olan askerî hâkim ve savcılar; birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay-Danıştay üyeliklerine seçilme hakkını kaybetmemiş diğer hâkim ve savcılar, d) Yukardakilerin dışında kalan askeri hakim ve savcılar; aldıkları aylık derecesine eşit bulunan sınıf ve derecedeki (Ek ibare: 24/7/2008 – 5793/46 md.) (9 uncu derecede bulunan askeri hakim ve savcılar, 103 üncü maddedeki aylık ödeme oranı % 39 olarak uygulanmak ve yargı ödeneği de bu oran üzerinden hesaplanacak brüt aylıkları esas alınarak verilmek üzere 8’inci derecedeki) diğer hakim ve savcılar, e) Askeri adalet müfettişleri;adalet müfettişleri, f) Askeri hakim adayları; hakim ve savcı adayları, hakkındaki hükümlere tabidirler.” düzenlemesi yer aldığından ve 357 sayılı Kanunda herhangi bir değişiklik de yapılmadığından, hali hazırda askeri hakim ve savcılara, emsali diğer hakim ve savcılar gibi aylık ödenmekte, 357 sayılı Kanunun 18’inci maddesinin birinci fıkrasının bu anlamda bir işlevi bulunmamaktadır. 2802 sayılı Kanunun 102’nci maddesinde, hakim ve savcılara sağlanacak mali hakların aylık ve yargı ödeneğinden oluşacağı, mali hakların hesaplanmasında kullanılacak “Kıstas aylık”ın; en yüksek Devlet memuruna mali haklar kapsamında fiilen yapılmakta olan ödemeler toplamanın brüt tutarını, “Yargı ödeneği”nin ise, görevin niteliği ve gereği olarak brüt aylığın 106 ncı maddede gösterilen oranda hesaplanan tutarını ifade edeceği belirtilmiştir. Kanunun 103 üncü maddesinde düzenlenen “Aylık tablosu”na göre de; davacı gibi dördüncü derecede bulunan hakim ve savcılara, kıstas aylığı oluşturan her bir ödeme unsurunun %49’u oranında ödeme yapılması gerekmektedir. Sonuç itibarıyla, 2802 sayılı Kanunda 5536 Kanun ile yapılan değişiklikle, hâkim ve savcıların aylıkları ile yargı ödeneği ve ek ödemelerinden oluşan mali hakları için yeni bir sistem oluşturulmuştur. Buna göre, 2802 sayılı Kanunun 106’ncı maddesinin beşinci fıkrasında, hâkim ve savcılara 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yapılan ödemeler ile temsil, makam ve yüksek hâkimlik tazminatlarının ödenmeyeceği belirtilmiştir. Bu tazminatların içine dava konusu taban ve kıdem aylığı da girmektedir. Böylece askeri hâkim ve savcılara da önceki mevzuata göre ödenmekte olan dava konusu tazminatların, yeni ücret sistemi içerisinde ödenmesine son verilmiştir. - 182 - 2802 sayılı Kanunun 106’ncı maddesinin birinci fıkrasında; “103 üncü maddede unvanları belirtilenlere aynı maddeye göre ödenmekte olan brüt aylıklarının % 10'u oranında yargı ödeneği verilir.” şeklinde düzenleme bulunmakta, aynı maddenin bu uyuşmazlığın temelini oluşturan 106’ncı maddesinin 5 inci fıkrası ise; “Bu maddeye ve 103 üncü maddeye göre ödeme yapılanlara; 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yapılan ödemeler ile temsil, makam ve yüksek hâkimlik tazminatları ödenmez ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152’nci maddesi uyarınca ödeme yapılmaz. (Ek cümle: 24/7/2008 – 5793/5 md.) Ancak, hakim ve savcı adaylarına 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1’inci maddesinde öngörülen taban aylığının ödenmesine devam olunur.” düzenlemesini içermekte iken; Anayasa Mahkemesinin 20.11.2008 tarih ve E:2007/104, K:2008/164 sayılı Kararı ile fıkrada geçen “… 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yapılan ödemeler …” ibaresinin, yabancı dil tazminatı yönünden Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verildiği, iptal kararının 03.04.2009 tarihli Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe girdiği anlaşılmaktadır. Mevcut durum itibarıyla yapılan incelemede; Anayasa Mahkemesinin kararı ile uyuşmazlık konusu normun iptaline karar verildiği görülmekte ise de, iptal kararının gerekçesi; “… yabancı dil bilmeleri nedeniyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında olanlarla aynı hukuksal durumda bulunan hakim ve savcılara yabancı dil tazminatının ödenmemesinin Anayasanın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu …” şeklinde açıklanmıştır. Ancak bu iptal kararı 2802 sayılı Kanunun 106’ncı maddesinin 5’inci fıkrasında yer alan “… 375 sayılı Kanun Hükmümde Kararname kapsamında yapılan ödemeler…” ibaresini tamamıyla yürürlükten kaldırmamıştır. Yabancı dil tazminatı dışındaki ödemeler yönünden söz konusu ibare halen yürürlüktedir. Bu husus ilamın kısa kararında da “… yabancı dil tazminatı yönünden Anayasaya aykırı olduğuna…” şeklindeki ifadeyle açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla askeri hakim statüsündeki davacıya, 375 sayılı KHK uyarınca taban ve kıdem aylığı ödenmesine engel teşkil eden ve yürürlükte bulunan 2802 sayılı Kanunun 106’ncı maddesinin 5’inci fıkrasına uygun olarak tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 20 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 3.D., 20.10.2011; E. 2011/777, K. 2011/2296) - 183 - 2.BÖLÜK VE TABUR KOMUTANLIĞI TAZMİNATI -40ÖZETİ: Atama emriyle tabur komutanlığı görevine başlayan davacının, bilahare birlik içi görevlendirme emriyle görev yerinin değiştirilmesi mümkün olmadığından, tabur komutanlığı ek hizmet tazminatının ödenmesi gerekir. Davacı 27.12.2010 tarihinde Kayseri 1 inci İdare Mahkemesi ve bu yolla 31.12.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesi ile 07.04.2011 tarihinde kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde özetle; 21.09.2010 tarihinde rahatsızlığı nedeni ile Kayseri Asker Hastanesinden bir ay hava değişimi raporu aldığını, 15.10.2010 tarihinde maaşını aldığında 300 TL ’yi bulan bir eksik ödemenin olduğunu görünce 12 inci Üs K.lığı Maliye Şubesini aradığını, maaşını neden eksik aldığını sorduğunda, tabur komutanlığı tazminatının kesildiğini söylediklerini, sebebini sorduğunda ise Üs.K.nın emriyle Des.Grp.K.lığı emrine görevlendirildiğini ve bu yüzden ödeme yapılmadığını söylediklerini, Hv.K.K.lığı atamaları ile tabur komutanı olarak atandığından görevlendirmenin asli görevi uhdesinde kalmak kaydıyla yapılabileceğini ve görevlendirilen yerde rütbesine uygun bir kadronun olmadığını öğrenince durumun düzeltilmesi için Per.Şb.ni aradığını, ancak Üs’den atama istemesinden dolayı Üs.K.nın kendisini Des.Grp.K.lığı emrine görevlendirdiğinin tarafına iletildiğini, bunun üzerine atama istemesinin suç olmadığını, o birlikten atamasının çıkıp ilişiğinin kesildiği güne kadar maaşını görev yaptığı kadrosuna göre kesintisiz alması gerektiğini, hatta hava değişiminde iken bu görevlendirmenin yapıldığını, tarafına yazılı tebliğ bile yapılmadığını söylediğini, hava değişiminin bitmesine üç gün kala atamasının isteği doğrultusunda Hv.K.K.lığınca 2 nci HİBM K.lığı Des.Grp.K.lığı Yer Harekat Kısım Amiri olarak yapılması üzerine 12 nci Hv.Ulş.Ana Üs K.lığından 24.11.2010 tarihinde ilişiğini kestiğini, 24.11.2010 tarihli dilekçe ile EkimKasım 2010 aylarına ait ödenmeyen Tb.K.lığı ek tazminatının ödenmesini talep ettiğini, 12 nci Hava Ulaştırma Ana Üs K.lığının 30.11.2010 tarihli cevabi yazısı ile talebine olumsuz cevap verildiğini belirterek, tabur komutanlığı ek hizmet tazminatının Ekim-Kasım 2010 aylarında ödenmemesi işleminin iptaline ve ödenmeyen söz konusu tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 2010 yılı genel atamalarıyla KAYSERİ 12 nci Hv.Ulş.Ana Üs K.lığı Des.Grp.K.lığına Ulş.Tb.K.nı olarak atanan davacının 07.09.2010 tarihli dilekçesiyle yeniden atama talep ettiği, bilahare Kayseri Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 21.09.2010/709 sayılı raporu ile “reaktif anksiyete bozukluğu” teşhisi ile SMK’lı 1 ay istirahat aldığı, istirahat halinde iken 12 nci Hava Ulaştırma Ana Üs K.lığının 23.09.2010 gün ve PER:1470-18670-10 sayılı görevlendirme emri ile bulunduğu tabur komutanlığı görevinden alınarak 22.09.2010 tarihinden geçerli olmak üzere Des.Grp.K.lığı - 184 - emrinde görevlendirildiği ve 15.10.2010 tarihli aylığından itibaren tabur komutanlığı ek hizmet tazminatının kesildiği, 28.10.2010 tarihinde yeniden atama gören davacının hava değişiminin devam etmesinden dolayı atamayla ilgili bir tebligat yapılamadığı, Kasım 2010 ayında da söz konusu ek hizmet tazminatı ödenmeyen davacının hava değişiminin bitimi sonrası birliğe katıldığı 24.11.2010 tarihli itibarıyla davalı idareye müracaat ederek Ekim-Kasım 2010 aylarına ait tabur komutanlığı ek hizmet tazminatının tarafına ödenmesini talep ettiği, 12 nci Hv.Ulş.Ana Üs K.lığının 06.12.2010 tarihinde tebliğ edilen 30.11.2010 tarihli cevabi yazısı ile davacıya olumsuz cevap verilmesi üzerine AYİM’de bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 926 sayılı TSK Personel Kanunun Ek-17 nci maddesi; “(Ek:2/2/1981-2379/2 md.;Değişik:19/12/1996-KHK-568/2 md.) A) Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu uyarınca aylık tazminat alanlar, hakim ödeneği alanlar ve Yurtdışına sürekli görevle gönderilenler hariç olmak üzere; Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan ve aşağıda rütbeleri belirtilen personele hizalarında gösterilen oranların, Orgeneral aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda Hizmet Tazminatı ödenir. … (Değişik:2.8.1998-4376/5 md.) Bu Kanunun 121 nci maddesi gereğince, Tabur Komutanlığı ve Bölük Komutanlığı görevleri ile bu görevlerin Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşidi görev yerlerine asaleten veya boş kadrolara asaleten vekil olarak atamaları yapılan subay ve astsubaylara, Orgeneral aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının % 15'i oranında ek hizmet tazminatı ayrıca ödenir. … D) Bu maddede belirtilen tazminatlar aylıklarla birlikte ödenir ve damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi değildir. Söz konusu tazminatların hak edilmesinde ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır.“ hükmüne, 926 sayılı TSK Personel Kanunun 121 nci maddesi; “Subay ve astsubayların atanmaları: a) (Değişik:29/7/1983-2870/10 md.) Asteğmen-albay rütbelerindeki subaylar ile astsubayların atanmaları; Kuvvet Komutanlıklarınca, … yapılır. … “ hükmüne amirdir. Mevzuat uyarınca, 926 sayılı TSK Personel Kanunun Ek-17 nci maddesinin (A) bendinin ikinci fıkrasında; 926 sayılı TSK Personel Kanununun 121 nci maddesi kapsamında Kuvvet Komutanlıklarınca tabur veya bölük komutanlığı görevleri ile bu görevlerin Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşidi görev yerlerine asaleten (veya asaleten vekil olarak) atananlara, orgeneral aylığının brüt tutarının % 15'i oranında ek hizmet tazminatı ödenmesi öngörülmüştür. - 185 - Yapılan incelemede; 2010 yılı genel atamalarıyla 12 nci Hv.Ulş.Ana Üs K.Des.Grp.K.Oto Ulş.Tb.K.V. görevine atanan davacı, her ne kadar 07.09.2010 tarihli dilekçesi ile Kayseri garnizonu içerisinde bir başka göreve atanma talebi ile Hv.K.K.lığına müracaat etmiş ve bu müracaatı üzerine Hv.K.K.lığının 28.10.2010 tarihli atama emri ile Kayseri garnizonunda başka bir birliğe atandırılmış ise de; tabur komutanlığı görevinden ilişiğini kestiği 24.11.2010 tarihinde kadar başka bir görev icra etmemesi sebebiyle 926 sayılı TSK Personel Kanunun Ek 17 nci maddesinin (A) bendinin ikinci fıkrası kapsamında tabur komutanlığı ek hizmet tazminatına müstahak olan davacıya bu tazminatın ödenmesi gerekmektedir. Her ne kadar davacı, Kayseri 12 nci Hv.Ulş.Ana Üs K.lığının 23.09.2010 tarihli görevlendirme emri ile Des.Grp.K.lığı emrine görevlendirilmiş ise de; öncelikle bu görevlendirme emri davacıya tebliğ edilememiş, keza davacı tabur komutanlığı görevinden ilişiğini keserek Des.Grp.K.lığı emrine de katılmamış, Hv.K.K.lığının 28.10.2010 tarihli atama emri üzerine 24.11.2010 tarihinde tabur komutanlığı görevinden ilişiğini keserek ayrılmıştır. Dolayısıyla davacı sıhhi sebeplerden ötürü geçici olarak çalışamadığı dönem haricinde 24.11.2010 tarihine kadar tabur komutanlığı görevine devam etmiş, birlik komutanlığının yaptığı söz konusu görevlendirme işlemi de fiilen uygulanmamıştır. Kaldı ki anılan görevlendirme işlemi 926 sayılı Kanunun 121 nci maddesi kapsamında Hv.K.K.lığınca yapılmadığından, tabur komutanlığı ek hizmet tazminatının kesilmesine dayanak olmayacaktır. Davacıya, tabur komutanlığı görevinden ilişiğini keserek ayrıldığı 24.11.2010 tarihine kadar ek hizmet tazminatının ödenmesi gerektiğinden, aksi yönde tesis edilen işlemin hukuk ve mevzuata aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1.Tabur komutanlığı ek hizmet tazminatı ödenmemesi işleminin İPTALİNE, 2.15.10.2010 tarihinden ilişik kesme tarihine (24.11.2010) kadar ödenmeyen tazminatların, hak ediş tarihinden ödeme tarihine kadar yasal faiziyle birlikte ödenmesine, 20 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 3.D.,20.10.2011; E. 2011/514, K.2011/2299) - 186 - 3. ÖZEL HAREKÂT VE OPERASYON TAZMİNATI -41ÖZETİ: 375 sayılı KHK’nin 28/A maddesi kapsamında, fiilen görev yapılan süre ve bu süre ile orantılı olarak ek tazminat ödenebileceğinden, Kara Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı bir birlikte uçucu personel olarak görev yapan davacıya, 1’nci derece kritik illerde özel hareket ve operasyon ile görevlendirildiği gün sayısı yerine, gün sayısına bakılmaksızın bir aylık süre üzerinden özel harekat ve operasyon tazminatı ödenmesi mümkün değildir. Davacı 02.05.2011 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; Genelkurmay Özel K. K.lığının emri ile 01.04.2009-22.04.2009, 15.07.2009-05.08.2009, 30.12.2009-13.01.2010, 31.03.2010-16.04.2010, 09.06.2010-23.06.2010, 16.08.2010-03.09.2010, 13.12.2010-29.12.2010, 23.02.2011-09.03.2011 tarihleri arasında muharebe arama-kurtarma, operasyon, iç güvenlik harekatı, sıhhi tahliye gibi havacılık görevlerini icra etmek üzere Silopi/Şırnak özel kuvvetler harekat üssüne helikopter pilotu olarak görevlendirildiğini, icra edilen görevin tazminatının bir sonraki ayın 15’inde hesabına yatırıldığını, özel harekat ve operasyon tazminatının (Ek tazminatın) ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirlenen Başbakanlık olurunun 4/f maddesine göre kendisine tam ay üzerinden özel harekat ve operasyon tazminatı ödenmesi gerekirken görev gün sayısı üzerinden tazminat ödenmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, özel harekat ve operasyon tazminatının eksik ödenmesi işleminin iptaline ve görevli olduğu dönemlerde eksik ödenen özel harekat ve operasyon tazminatının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; Davacının Ankara Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı, Özel Hava Alayı Özel Helikopter Tabur Komutanlığında görevli olduğu, 01.04.2009-22.04.2009, 15.07.2009-05.08.2009, 30.12.2009-13.01.2010, 31.03.2010-16.04.2010, 09.06.2010-23.06.2010, 16.08.2010-03.09.2010, 13.12.2010-29.12.2010, 23.02.2011-09.03.2011 tarihleri arasında muharebe arama kurtarma, operasyon, iç güvenlik harekatı, sıhhi tahliye gibi havacılık görevlerini icra etmek üzere Silopi/Şırnak Özel Kuvvetler Harekat Üssüne helikopter pilotu olarak görevlendirildiği, davacıya görev bitimini takip eden aybaşında görev yaptığı gün sayısı dikkate alınarak özel harekat ve operasyon tazminatının ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirleyen Başbakanlık oluruna ekli (2) sayılı cetvelin A/b maddesine göre özel harekat ve operasyon tazminatı ödendiği, özel harekat ve operasyon tazminatının eksik ödenmesi işleminin iptali ile, eksik ödenen özel - 187 - harekat ve operasyon tazminatının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle bu davayı açtığı anlaşılmıştır. Davacıya 375 sayılı KHK'nın 28/A maddesi kapsamında ek tazminat (özel harekât ve operasyon tazminatı) ödeneceği konusunda uyuşmazlık bulunmamakla birlikte uyuşmazlığın davacıya 1'inci derece kritik illerde özel harekât ve operasyon görevi ile görevlendirildiği gün sayısı üzerinden mi, yoksa ay içinde görevli olunan gün sayısına bakılmaksızın bir aylık süre üzerinden mi özel harekât ve operasyon tazminatı ödeneceği noktasında odaklandığı anlaşılmaktadır Özel Harekat ve Operasyon Tazminatının ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirleyen 375 sayılı KHK.nın 28/A maddesi 1, 2 ve 5’inci fıkraları “sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan edilen bölgeler veya Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken belirlenecek kritik yörelerde özel harekat ve operasyon timi olarak görev yapan; Emniyet Genel Müdürlüğü emniyet hizmetleri sınıfı kadrolarında bulunanlar ile sözleşmeli uçuş personeline, subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlara ve operasyonları fiilen sevk ve idare eden karargah ve bürolardan bu fıkra uyarınca alınacak Başbakan onayında belirtilenlerden görevlendirilen personele….. fiilen görev yapıldığı sürece ve bu süre ile orantılı olarak ek tazminat, B fıkrasında yer alan tazminata ilave olarak ayrıca ödenir.” Tazminat ödenecek yerleşim birimleri, aylık veya günlük olarak ödenecek tazminat miktarları, tazminatın ödeme susul ve esasları, hangi hallerde kesileceği Milli Savunma ve İçişleri Bakanlarının müşterek teklifi, Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Başbakan onayı ile tespit edilir. Bu tazminat kapsam dâhilinde fiilen görev yapılan sürelere göre hesaplanır ve ay sonunda ödenir.” düzenlemesini içermektedir. 375 sayılı KHK'de öngörülen tazminatın verilmesiyle ilgili usul ve esaslar "özel harekât ve operasyon tazminatına ilişkin esaslar" adı altında 25 Mayıs 2009 tarihli "Ek tazminat" konulu Başkanlık oluru ile yürürlüğe konulmuştur. Özel Harekât ve Operasyon Tazminatına İlişkin Esasların (1) sayılı cetvelinde kritik iller dört dereceye ayrılmış, Şırnak ili 1'inci derece kritik il kapsamında sayılmış (2) (3) ve (4) sayılı cetvelde de hangi birlik personelleri ve hangi görev unvanları için hangi gösterge rakamı üzerinden ek tazminat (özel harekât ve operasyon tazminatı) ödeneceği düzenlenmiştir. 2010 ve 2011 yılında çıkarılan Başbakanlık olurunda da aynı nitelikte düzenlemeye yer verilmiştir. Aynı esaslara ekli (2) sayılı cetvelin « Jandarma ve diğer askeri personel » başlıklı A maddesinin (a) fıkrasında «birinci derece kritik illerde konuşlandırılmış özel harekât ve operasyon birliği olarak tespit edilmiş Kara - 188 - Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı birliklerinde görevli personelden denildikten sonra, «1. Komando ve Dağ komando tugayı, alayı, taburu ve bölüklerinde, 2. Özel Kuvvetler Komutanlığı birliklerinde, 3. İç Güvenlik Harekâtında görevlendirilen zırhlı birlik ile piyade/mekanize piyade/motorlu piyade birliklerinde (emrine veya harekât kontrolüne verilen birlikler dâhil), 4. Jandarma Komando birliklerinde, 5. Jandarma Özel Harekât timlerinde, 6. Mekanize Jandarma Komando timlerinde 7. Sınır birliklerinde il ve ilçe belediye hudutları dışındaki iç güvenlik karakollarında, 8. İstihbarat birimlerinin terörle mücadele kadrolarında görevli olup, fiilen haber kaynağında bulunan subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlara, 9. Muharebe görev uçuşuna fiilen katılan; helikopter pilotları, teknisyenler, kapı makineli tüfek nişancıları, ambulans helikopterleri sağlık personeli, havacılık birimlerinden görevlendirilen diğer personele, 10. Patlayıcı madde imha uzmanı kadrolarında patlayıcı maddeleri zararsız hale getirme ve yok etme hizmetlerinde fiilen çalışan bomba imha uzmanları ile mayın temizleme timlerinde fiilen çalışan subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlara tazminat ödeneceği belirtilmiştir. Özel Harekât ve Operasyon Tazminatına İlişkin Esasların “ödenecek ek tazminat başlıklı 3’üncü maddesinde; a) Birinci derece kritik illerde özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapanlar ile 2’nci maddenin (c) bendinde sayılan personele, bu illerde fiilen görev yaptıkları sürelerle orantılı olarak her ay için ekli (2) ve (4) sayılı cetvellerde yer alan b) 2’nci maddenin (a) ve (b) bendinde sayılan personelden ekli (3) sayılı cetvelde belirtilenlere, terörle mücadele amacıyla yapılacak harekât ve operasyona fiilen katıldıkları her gün için, bu cetvelde yer alan, gösterge rakamlarının aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda ek tazminat ödenir.” düzenlemesi mevcuttur. Özel Harekât ve Operasyon Tazminatına İlişkin Esaslarını düzenleyen Başbakanlık olurunun 4/ç maddesinde bu tazminatın ödenmesini gerektiren görevler dışında bir işlev görevlendirme, kapsam dâhilindeki iller dışında veya içinde olmakla birlikte bu esaslar kapsamında ek tazminat ödenmeyen bir işle geçici görevlendirme hallerinde bu tazminatın ödenmeyeceği belirtilmiştir. “Özel Harekât ve Operasyon Tazminatına İlişkin Esasların 4/e maddesinde “Terörle mücadeleye yönelik olarak yapılacak harekât ve operasyonlara katılmak üzere, kapsam dışı ilerden geçici olarak görevlendirilen personele de, kapsam dâhilindeki illerde görev yaptıkları süre ile orantılı olarak ekli (2) ve (3) sayılı cetvele göre ek tazminat ödenir. Kapsam dâhilindeki iler arasındaki bu tür görevlendirmelerde, personele daha yüksek tazminat ödenen il için öngörülen miktarda ödeme yapılır.” 4/f maddesinde de “(2) sayılı cetvelin A/b maddesinde belirtilen personel ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı Birliklerinde görevli personelden muharebe görev uçuşuna fiilen katılan helikopter pilotları, teknisyenler ve kapı makineli tüfek - 189 - nişancılarına, birliklerin konuş yerlerine bakılmaksızın 1’inci derece kritik illerde operasyon icra etmeleri halinde ekli (2) sayılı cetvele göre aylık olarak 2, 3 ve 4’üncü derece kritik illerde operasyon icra etmeleri halinde ise ekli (3) sayılı cetvele göre günlük olarak ödeme yapılır. Ay içinde hem 1’inci derece hem de 2, 3 ve 4’üncü derece kritik illerde operasyon icra edilmesi halinde de ekli (2) sayılı cetvele göre aylık olarak ödeme yapılır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Söz konusu “Özel Harekât ve Operasyon Tazminatına İlişkin Esaslar” konulu “Başbakanlık olur”u bir bütün olarak incelendiğinde illerdeki terör olayı ve faaliyetlerinin yoğunluk derecesi, birliklerin özellikleri, özel harekât ve operasyon birliği olarak tespit edilmiş olup olmadığı, birliklerin her an operasyonel faaliyetlere katılma riski, personelin görev yeri ve patlayıcı madde uzmanlığı gibi yaptığı görevin niteliği ve önemi gibi etkenler dikkate alınarak farklı birlik ve personel için farklı tazminat miktarının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Yine bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere esas olarak 1'inci derece kritik illerde konuşlandırılmış ve harekât ve operasyon birliği olarak tespit edilmiş birliklere operasyon tazminatı ödenmesi düzenlenmiş, bunun yanında bölgede fiilen konuşlu bir birlikte görevli olmamakla birlikte operasyonda ihtiyaç duyulacak birlik ve personelin de kapsam dışı illerden geçici olarak bölgede görevlendirilmesi ve ek tazminat ödenmesi öngörülmüştür. Davacı özel harekât ve operasyon tazminatına ilişkin esasları düzenleyen Başbakanlık oluruna ekli (2) sayılı cetvelin A maddesi (a) fıkrası 9'uncu bendinde sayılan ve 4/e maddesinde düzenlenen terörle mücadeleye yönelik olarak yapılacak harekât ve operasyonlara katılmak üzere, kapsam dışı illerden geçici olarak görevlendirilen personel durumundadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 128/2’nci maddesinde memurların ve diğer kamu görevlilerinin aylık, ödenek ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Dolayısıyla memur ve diğer kamu görevlilerine kanunla açıkça öngörülmeyen bir ödemenin yapılması mümkün değildir. 375 sayılı KHK’nin 28/A maddesinde açıkça Milli Savunma ve İçişleri Bakanlığınca müşterek belirlenecek kritik yörelerde özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan personele fiilen görev yapıldığı sürece ve bu süre ile orantılı olarak ek tazminat (özel harekât ve operasyon tazminatı) ödeneceği düzenlenmiştir. Özel harekât ve operasyon tazminatının ödenme usul ve esaslarını düzenleyen Başbakanlık olurunun 3’üncü ve 4/e maddesinde de bu kanun hükmüne paralel bir düzenleme yapılarak kritik illerin kritiklik derecesi ve fiilen görev yapılan süre dikkate alınarak ek tazminat ödeneceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla açıklanan bu hükümlere göre davacının 7920 gösterge rakamı - 190 - üzerinden aylık (30 günlük) ek tazminata hak kazanabilmesi için 1’nci derece kritik il olan Şırnak/Silopi’de 1 ay süreyle görev yapmış olması gerekli olup, fiilen birliği ile konuşlu olarak veya şahsen, belirlenen 1’inci derece kritik illerde ayın tamamı boyunca bulunmasa bile helikopter pilotları, teknisyenler ve kapı makineli tüfek nişancısı olarak görev yapan personele aylık olarak ödeme yapılmasını öngören Başbakanlık olurunun 4/f maddesi 375 sayılı KHK’nin 28/A maddesine aykırıdır. Kaldı ki 1’inci derece kritik illerde görevli birliklerin uzun süreli bölgede kalabilecekleri dikkate alınarak genel olarak ek tazminat ödenmesinin aylık olarak her ayın onbeşinde yapılacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda ay içerisinde belirli bir süre özel harekat ve operasyon faaliyetlerine iştirak ettikten sonra ayın geriye kalan günlerinde özel harekat ve operasyon tazminatı ödenebilecek kritik iller dışında ve nispeten terör tehlikesinin daha az olduğu bir ilde (Ankara’da) konuşlu birliğine dönen ve olağan faaliyetini sürdüren davacıya aynı ay içerisinde 30 gün süre ile 1’inci derece kritik ilde özel harekat ve operasyon faaliyetine devam eden personel ile aynı ödemenin yapılmasının mümkün olmadığı, davacıya 1’nci derece kritik ilde görev yaptığı gün sayısı kadar ve bu sürelerle orantılı olarak özel harekat ve operasyon tazminatı ödenmesinin kanunun amir hükmü gereği olduğu, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 28 Ekim 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.3.D 28.10.2011, E. 2011/1273, K. 2011/2250) -42ÖZETİ: Davacının 1’nci derece kritik ilde konuşlu bir birlikte görev yapmakla beraber, özel harekat ve operasyon timi olarak görevlendirildiğine veya operasyonun planlamasında, sevk ve idaresinde görevli olduğuna dair bilgi ve belge olmadığından, 375 sayılı KHK’nin 28/A maddesi kapsamında özel harekat ve operasyon tazminatı ödenmesi mümkün değildir. Davacı 15.07.2011 tarihinde Mardin İdare Mahkemesi kaydına, 25.07.2011 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; 05.05.2010 tarihinden itibaren 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığı karargâhında Kurmay Başkanı olarak görev yaptığını, 06.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren Başbakanlık oluru kapsamında kendisine özel harekât ve operasyon tazminatı ödenmesi için 21.06.2011 tarihinde yaptığı başvurunun reddedildiğini, Başbakanlık oluruna - 191 - göre birinci derece kritik illerde görevli olan KKK.lığı birimlerinde görev ifa eden tüm kademe ve sınıflardaki personelin bir ayrım gözetilmeksizin özel harekât ve operasyon timi olarak belirlendiğini, bu durumda 1’inci derece kritik il olan Mardin ilinde görev yapan KKK.lığı personelinin tamamının özel harekât ve operasyon timi olduğunu, 2’nci Or. K.lığına bağlı birliklerinden operasyonel faaliyette bulunanların tespitine ilişkin emrinin idari faaliyete yönelik bir emir olduğunu, bu emrin hiçbir şekilde tazminat ödemeleri konusunda kıstas alınamayacağını, hafta içi her gün yaklaşık 16 saat süre ile fazla mesai yaparak çalıştığını, iç güvenlik görevi yapan komutanın emirlerine binaen gelen evrakları takip ettiğini, iç güvenlik görevi ile görevlendirildiği belirtilen birliklerin görevlerini yerine getirebilmesi için idari lojistik ve harekât açısından amiri olduğu karargâh tarafından desteklendiğini, kendisinin tazminat ödenmesi konusunda farklı muameleye tabi tutulduğunu, tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek, özel harekât ve operasyon tazminat ödenmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; davacının Mardin 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığı Karargâhında Kurmay Başkanı olarak görevli olduğu, 375 Sayılı KHK’nın 28/A maddesi kapsamında kendisine özel harekât ve operasyon tazminatı ödenmesi için 21.06.2011 tarihinde idari müracaatta bulunduğu, 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığının 04.07.2011 tarih ve HRK:3080-855-11/İGHM sayılı yazısı ile davacının talebinin reddedilmesi üzerine süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Özel harekât ve operasyon tazminatının (Ek tazminatın) ödenmesine ilişkin usul ve esasları düzenleyen 375 Sayılı KHK’nin 28’inci maddesi; “A)Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan edilen bölgeler veya Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken belirlenecek kritik yörelerde özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan; Emniyet Genel Müdürlüğü emniyet hizmetleri sınıfı kadrolarında bulunanlar ile sözleşmeli uçuş personeline, subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ve sözleşmeli erbaş ve erlere ve operasyonları fiilen sevk ve idare eden karargâh ve bürolardan bu fıkra uyarınca alınacak Başbakan onayında belirtilenlerde görevlendirilen personele 9000, erbaş ve erlere 4500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık tutarı geçmemek üzere, fiilen görev yapıldığı sürece ve bu süre ile orantılı olarak ek tazminat, (B) fıkrasında yer alan tazminata ilave olarak ayrıca ödenir. Tazminat ödenecek yerleşim birimleri, aylık veya günlük olarak ödenecek tazminat miktarları, tazminatın ödenme usul ve esasları, hangi hallerde kesileceği Milli Savunma ve İçişleri Bakanlarının müşterek teklifi, Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Başbakan onayı ile tespit edilir…” B) Mahalli idareler ile bunlara bağlı kuruluşlarda çalışanlar hariç, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu, 3269 sayılı Uzman Erbaş - 192 - Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel ile Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğünde görevli sözleşmeli personel Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığında görevli kadro karşılığı sözleşmeli personel ve geçici köy korucularından; Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücavir iller ile İçişleri Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Başbakan onayı ile belirlenecek diğer illerde görevli olanlara her yıl bütçe kanunlarında gösterilen miktarı geçmemek üzere aylık ek tazminat ödenebilir. Ek tazminatın hangi görevlerde bulunanlara ne miktarda ödeneceği, hangi hallerde kesileceği, ödemeye ilişkin diğer usul ve esaslar, görev mahallinin özelliği, görevin önem ve güçlüğü, personelin teminindeki zorluklar, personelin zorunlu hizmete tabi olup olmaması ve Devletin mali imkânları dikkate alınarak, ilgili bakanlıkların talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Başbakan onayı ile tespit edilir.” hükmüne yer verilmiştir. Açıklanan bu kanun hükmüne göre; Türk Silahlı Kuvvetleri Personelinden olağanüstü hal bölgesi ve mücavir iller ile İçişleri Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Başbakan onayı ile belirlenecek diğer illerde görev alan personele özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapma şartı aranmaksızın sırf Başbakanlık onayında belirlenen kritik illerde görev yapıyor olmaları sebebiyle 375 sayılı KHK’nin 28/B maddesine göre ek tazminat ödenmesinin, Başbakanlık onayı ile kritik illerde görevli olmakla birlikte aynı zamanda özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan personele ise; 375 sayılı KHK’nin 28/B maddesinde ödeneceği belirtilen ek tazminata ilave olarak 375 sayılı KHK’nin 28/A maddesi uyarınca ayrıca ek tazminat ödenmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. 375 sayılı KHK’nin 28/A maddesinde öngörülen Ek tazminatın ödenmesi ile ilgili usul ve esasların yeniden düzenlenerek 06.01.2011 tarihli “Başbakanlık oluru” ile yürürlüğe konulduğu, Başbakanlık Oluruna ekli (1) sayılı cetvelde kritik illerin dört dereceye ayrıldığı ve Mardin ilinin 1’inci derece kritik iller arasında gösterildiği, Ekli (2) sayılı cetvelin A maddesinde de 1’inci derece kritik illerde konuşlandırılmış, harekât ve operasyon birliği olarak tespit edilmiş Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı Birliklerinde görevli personele ve ek (4) sayılı cetvelde belirtilen birliklerin karargâhında operasyonların bizatihi planlanması, sevk ve idaresinde görevli olan personele ek tazminat ödeneceğinin düzenlendiği görülmektedir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere özel harekât ve operasyon tazminatı ödenebilmesi için 1’inci derece kritik illerde konuşlu özel harekât ve operasyon birliği olarak tespit edilmiş birliklerde özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapıyor olmak veya Başbakanlık onayına ekli (4) sayılı cetvelde yer alan birliklerin karargâhında operasyonların bizatihi planlanması, sevk ve idaresinde görevli olmak gereklidir. - 193 - Davacının 1’inci derece kritik il olarak tespit edilmiş olan Mardin ilinde konuşlu bir birlikte görev yaptığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Mardin garnizonunda 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığı birliklerinin tamamı iç güvenlik harekâtında görevlendirilmemiştir. 2’nci Or. K.lığının 276610 B OCA 10 tarih ve HRK:3080-87-10/İç Güv. Hrk. Şb. sayılı emrinden anlaşıldığı üzere Mardin garnizonunda 2’nci Mknz. P. Tb. İs. Svş. Bl.den bir PMKİ timi ve bir METİ timi, Mu. Bl.den bir Mu. İrtibat timi, Tug. Kh. Bl.den gözcü timi, Bakım Birliğinden 2’nci Bkm.Bl. ile Jandarma birlikleri ile 4’üncü Hd. A.nın İç güvenlik harekâtında özel harekât ve operasyon timi olarak görevlendirilmiştir. Dosyada mevcut KKK.lığının 20.09.2011 tarihli yazısı ile Mardin 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığının 04.07.2011 tarihli yazılarında da Tugay K.lığınca yürütülen iç güvenlik faaliyetlerinin planlanması ve sevk idaresinin Tug. K.nın emir ve komutasında Midyat’ta konuşlu bulunan Tug. Hrk. Mrk. ve İl J. K.lığı Kh. tarafından yapıldığı, davacının operasyonu planlaması, sevk ve idaresinde görevli olmadığı, Kurmay Başkanlığı Karargâhının özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapacak birlikler arasında gösterilmediği belirtilmiştir. Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde davacının özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan birlikte görevli olmadığı, operasyonların planlanmasında, sevk ve idaresinde görevli olduğuna dair hiçbir bilgi ve belgenin mevcut olmadığı, terörle mücadele dışındaki genel kolluk ve güvenlik hizmetleri çerçevesinde yürütülecek mutat ve asli işlem niteliğindeki görevlerin ek tazminat ödenecek görevler kapsamında değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla 375 Sayılı KHK’nın 28/A maddesinde öngörüldüğü şekilde özel harekât ve operasyon görevi bulunmayan davacıya ek tazminat ödenmesinin mümkün olmadığı, tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1. Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 2. 02.11.2011 tarih ve 28103 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 659 Sayılı KHK’nın 14’üncü maddesi ve Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca 1.100,00 Türk Lirası (Binyüz Türk Lirası) Avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye VERİLMESİNE, 15 Aralık 2011 tarihinde Üye Hâkim Albay Mehmet AKBULUT’un davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği yönündeki karşı oyu, Üye Jandarma Kurmay Albay Güven ŞAĞBAN ve Üye Hava Savunma Kurmay Albay Sadrettin AÇIKSÖZ’ün işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği yönündeki karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 194 - KARŞI OY GEREKÇESİ Özel harekât ve operasyon tazminatı ödenmemesi işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar verilmiş, 1602 sayılı Kanunun 71’inci maddesinde avukat marifetiyle takip olunan davalarda tarifesine göre avukatlık ücretinin haksız çıkan tarafa yükletileceği hüküm altına alınmıştır. 4353 sayılı Maliye Vekâleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğü’nün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanunun “İdari Davalarda Temsil” başlıklı 22. maddesinde yer alan “İdari davaların açılması, idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaası daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirliğine ait olup Danıştay daki duruşmalarda bu daireler kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmayan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunur. Hazineyi ilgilendiren işlerde bu vazife Hazine Müşavir veya avukatları tarafından yapılır. Lüzumu halinde Maliye Bakanlığının alakalı servisine mensup veya Maliye Bakanlığı tarafından tensip edilecek bir memur Hazine Avukatı ile birlikte duruşmaya iştirak ettirilebilir” hükmü nedeniyle yerleşik Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında (AYİM 1’inci Dairesinin 02.10.2007 tarih 2007/951-910 E.K., AYİM 2’nci Dairesinin 09.01.2002 tarih 2001/911 E, 2002/20 K, AYİM 3’üncü Dairesinin 09.04.2009 tarih 2009/235-439 E.K. 17.02.2005 tarih 2005/248-220 E.K. sayılı kararları) özetle; haksız çıkan tarafa yüklenen avukatlık ücretinin esas itibariyle diğer tarafın vekalet/avukatlık sözleşmesi ile temsil olunmasından doğan masrafların karşılığı olduğu, yasal temsilciler bakımından ancak kanunun açıkça öngördüğü vekalet ücretine takdirde hükmedileceği, 278 sayılı KHK ve 4350 sayılı kanun hükümleri ile genel bütçeli idareleri avukat sıfatıyla temsil yetkisinin münhasıran hazine avukatlığına ait olduğu, bakanlıklarda çalışan memur avukatların temsil yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davalı idare lehine vekalet ücreti verilmemiş, duruşmalarda hazine vekili tarafından idarenin temsil edilmesi ve davanın reddine karar verilmesi halinde idare lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir. Danıştay Beşinci Dairesinin 30.12.2009 tarih 2007/6474 E, 2009/8007 K. sayılı kararında 4353 sayılı yasanın 22’inci maddesi ile idari davaların açılması, idarelere karşı açılan davaları izleme ve savunma yetkisinin daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine hasredildiğinden davayı avukat aracılığı ile izleyen Bakanlık lehine vekâlet ücretine hükmetme olanağı bulunmadığı belirtilerek davalı idarenin vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle yaptığı temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. 02 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinde idarelerin taraf oldukları davaların usul ekonomisine uygun olarak imkânlar ölçüsünde idarelerde istihdam edilen hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibinin esas olduğu, 4’üncü maddesinde idarelerdeki hukuk birimlerinin idarenin taraf olduğu adli ve idari - 195 - davalarda idareyi temsil edeceği, 6’ncı maddesinde idarelerin kendi iş ve işlemleriyle ilgili olarak açılacak adli ve idari davalar ile tahkim yargılaması ve icra işlemlerinde taraf sıfatını haiz olduğu, idareleri adli ve idari yargıda vekil sıfatı ile temsil yetkisinin hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri, muhakemat müdürleri ve avukatlara ait olduğu, 14’üncü maddesinde tahkim usulüne tabi olanlar dâhil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri tarafından yapılan takip ve duruşmalar için bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet ücreti takdir edileceği, vekâlet ücretinin dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’inin ödeneceği belirtilmiştir. 659 sayılı KHK’nin 18’inci maddesinde 08.01.1943 tarihli 4353 sayılı Maliye Vekâleti Başhukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün vazifelerine, Devlet davalarının takibi usullerine ve merkez vilayetler kadrolarında bazı değişiklikler yapılmasına dair kanunun yürürlükten kaldırıldığı, 19’uncu maddesinde bu KHK’nin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. İdari davalarda vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi 4353 sayılı kanun ile münhasıran hazine vekiline verilmiş iken 659 sayılı KHK ile idarelerde görevli avukatlara vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi tanınmış, bunlar tarafından takip edilen davaların idareler lehine neticelenmesi halinde idareler lehine vekâlet ücreti takdir edilmesi hüküm altına alınmıştır. KHK’nin 19’uncu maddesinde de bu hükümlerin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. İdarelerde görevli avukatların idareyi temsil sıfatı, kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun yürürlük tarihinden önceki tarihte yapılan savunmalar kamu ajanı, devlet memuru sıfatı ile temsil yetkisi olmadan yapılmıştır. KHK’den önceki dönemde yapılan savunmaların bu mahiyette olduğu yukarıda belirtilen AYİM kararlarında vurgulanmıştır. Aksine düzenleme bulunmadığı takdirde kanunlar gelecek için hüküm doğururlar. 1136 sayılı Avukatlık kanununun 164’üncü maddesinde Avukatlık ücretinin avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. 1136 sayılı kanunun 164 ve 1602 sayılı kanunun 71’inci maddesi dikkate alınarak vekâlet ücretine hükmedilmesi için davanın vekil (temsilci) aracılığı ile takip edilmiş olması ve yargılamanın lehine sonuçlanması gerekir. İdarelerde görevli avukatlara 659 sayılı KHK ile idareyi temsil yetkisi tanındığından bu KHK’nin yayımı tarihinden sonra yapılan savunmalar (avukatın hukuki yardımları) nedeniyle vekâlet ücretine hükmedilebilir. 659 KHK’nin yayımı tarihinden önce idare tarafından yapılan savunmaların temsilci vasıtasıyla yapıldığı kabul edilirse KHK hükümleri geçmişe geçerli hale getirilerek geçmişe etkili uygulanmış olur. Vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin 659 sayılı KHK hükümleri ilgilisine hak doğurucu, karşı taraf yükümlendirici niteliktedir. Bu nedenle davanın idare lehine sonuçlanması halinde KHK’nin yayımı tarihinden sonraki savunmalar için vekâlet ücretine hükmedilebilir. - 196 - Dava dosyasında 659 sayılı KHK’nin yayımı tarihinden sonra idarede görevli temsilci sıfatına haiz avukatlar tarafından yapılmış bir savunma olmadığından idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği görüşü ile aksi yönde oluşan çoğunluğa katılmadım. 15.12.2011 ÜYE Mehmet AKBULUT Hâkim Albay (AYİM. 3.D.,15.12.2011; E. 2011/1915, K. 2011/2547) 4. SAĞLIK PERSONELİ TAZMİNATI -43ÖZETİ: Özlük haklarının kanuniliği ilkesi gözetilerek, sağlık hizmetleri tazminatı ödenecek personel kapsamında sağlık başçavuş statüsü yer almadığından, davacıya söz konusu tazminatı ödenmesi mümkün değildir. Davacı 24.02.2011 tarihinde Diyarbakır 3’üncü İdare Mahkemesi ve bu yolla 28.02.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; Diyarbakır Asker Hastanesi Baştabipliğinde cerrahi teknisyeni olarak görev yaptığını, kendisine sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi için müracaatta bulunduğunu, bu müracaatının Malatya Sağlık Hizmetleri Bölge K.lığının 08.12.2010 gün ve PER.: 9690-39-11 sayılı yazısı ile reddedildiğini, 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesinde değişiklik yapıldığını, 5947 sayılı Kanun’da sadece tabipler için değil sağlık hizmetinin yürütülmesinde katkısı bulunan personele de tazminat ödenmesinin öngörüldüğünü, ancak TSK’da görevli yardımcı sağlık personeli ve hastane çalışanları için aynı düzenlemenin yapılmadığını, sağlık hizmetinin sadece tabiplerin verdiği bir hizmet olmadığını, söz konusu düzenleme ile diğer sağlık personelinin yok sayıldığını, TSK’da görev yapan ve işin zorluğuna göre kendilerine tazminat ödenen uçucu personel, balık adam, komando vb. birçok personel bulunduğunu, kendilerine tazminat ödenmesinin evrensel hiçbir hukuk kuralına uymadığını, belirtilen düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtmek suretiyle, başvurusunun reddine ilişkin idari işlemin iptaline ve ayrıca dava konusu işleme esas alınan Kanunun Anayasanın 10,11,49,55 ve 128’nci maddesi hükümlerine aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesine müracaat edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. - 197 - Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Diyarbakır Asker Hastanesi’nde sağlık sınıfından başçavuş rütbesiyle cerrahi teknisyeni olarak görev yapan davacının, 02.11.2010 tarihli dilekçesiyle davalı idareye başvurarak, 30.01.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine eklenen (Ç) bendi uyarınca kendisine sağlık hizmetleri tazminatının ödenmesini talep ettiği, bu talebinin Malatya Sağlık Hizmetleri Bölge K.lığının 08.12.2010 tarihli yazısı ile reddedilmesi üzerine davacı tarafından süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 30.01.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine (C) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (Ç) bendi “(Ek:21.01.2010-5947/12 md.) Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan ve aşağıda rütbeleri belirtilen personelden öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara hizalarında gösterilen oranları geçmemek üzere orgeneral aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenir. TAZMİNAT ORANLARI(%) Tabip/Tıpta Öğretim Üyesi uzmanlık Uzman RÜTBELER Tabip-Diş Diş mevzuatına Diş Tabibi/Uzman Tabibi Tabibi göre uzman Tabip olanlar General/Amiral 585 455 390 260 Kıdemli Albay 550 425 365 230 Albay 545 415 360 220 Yarbay 515 380 345 215 Kıdemli 500 370 340 210 Binbaşı Binbaşı 500 370 340 210 Kıdemli 460 320 305 175 Yüzbaşı Yüzbaşı 460 320 305 175 Kıdemli 420 280 285 165 Üsteğmen Üsteğmen 420 280 285 165 Teğmen 380 250 280 160 Asteğmen 370 240 270 130 - 198 - Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli sivil öğretim üyesi tabiplere ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak görev yapan uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip ve diş tabiplerine aşağıda belirtilen oranları geçmemek üzere en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenir. DERECE 1 2-3 4-5 6-7 8-9 TAZMİNAT ORANLARI (%) Tabip/Tıpta Öğretim Üyesi uzmanlık Tabip/Uzman mevzuatına Tabip göre uzman olanlar 535 400 520 390 480 340 440 300 400 270 Uzman Diş Tabibi Diş Tabibi 365 360 325 305 300 235 230 195 185 180 Sağlık hizmetleri tazminatının oranları ile usul ve esasları, personelin rütbesi, unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, görev yeri ve özellikleri, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ve mesleki uygulamaları ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi hizmete katkı unsurları esas alınarak Maliye Bakanlığının görüşü, Genelkurmay Başkanlığının uygun görüşü üzerine Milli Savunma Bakanlığınca belirlenir. Sağlık hizmetleri tazminatından yararlanan personele, bu maddenin (C) fıkrası ile 17/11/1983 tarihli ve 2957 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, 10/6/1985 tarihli ve 3225 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre ödeme yapılmaz.” şeklinde bir düzenleme getirmiş olup 5947 sayılı Yasanın 20/b maddesi gereğince bu hüküm, Resmi Gazetede yayın tarihinden 6 ay sonra 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anayasa’nın 128/2’nci maddesinin; “ Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.“ hükmü ile getirilen “Özlük haklarının kanuniliği” ilkesi uyarınca, kamu personeline yapılacak her türlü ödemenin dayanağını yasal düzenlemelerden alması gerekmektedir. 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine eklenen (Ç) bendi uyarınca, sağlık hizmetleri tazminatı ödenecek personel kapsamında sağlık başçavuş statüsündeki davacı yer almamaktadır. Bu nedenle davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi yönünde tesis edilen işlemin mevzuata uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı da kendisinin yasa kapsamında - 199 - sayılan personel olmadığını kabul etmekte ancak sivil kurumlardaki emsali ile aynı işi yapıyor olmasına rağmen, sağlık hizmetleri tazminatı ödenecek personel kapsamı dışında tutulmasının, Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürmekte ve bu eksikliğin giderilmesi amacıyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını talep etmektedir. Somut olayda, davacının, Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ettiği yasa hükmü, 30.01.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak 30.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine eklenen (Ç) bendi olup, bu düzenleme uyarınca, TSK’da görevli tabip, uzman tabip, diş tabibi, uzman diş tabibi ve öğretim üyesi tabip olan askeri personel ile tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olan personel için sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesinin öngörüldüğü; TSK’da görevli sağlık subayı, sağlık astsubayı, eczacı, hemşire, ebe, hizmetli vb. sağlık personelinin tazminat ödenecek personel kapsamına alınmadığı; bu personelin, Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilen 926 sayılı Kanunun Ek 17’nci maddesine eklenen (Ç) bendinin öznesi konumunda olmadığı; dolayısıyla, sağlık başçavuş statüsündeki davacının, yasa koyucu tarafından düzenlenmeyen bir hukuki durumla ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunulduğu; başka bir deyişle, davacının, “TSK’da görevli Tabipler, Tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar ve diş tabipleri haricinde kalan diğer sağlık personeline sağlık hizmetleri ödenmesine ilişkin düzenleme yapılmamasının” Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ettiği; bu itibarla, Anayasa’ya aykırılık iddiasının, Yasa koyucunun düzenlemediği bir alana ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Anayasanın 10’uncu maddesinde; herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda oldukları belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında eşitlik ilkesinin eylemsel değil hukuksal eşitlik olduğu, eşitlik ilkesi ile aynı durumda olan kişilere aynı hukuki kuralların uygulanmasının amaçlandığı, farklı statüde bulunanlara farklı hükümlerin uygulanabileceği kabul edilmektedir. 5947 sayılı Kanunun 12’nci maddesi ile 926 sayılı Kanunun Ek-17’nci maddesine eklenen (Ç) bendinde davacının statüsüne sağlık hizmeti tazminatı ödenmesini yasaklayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak özlük haklarının kanuniliği ilkesi gereği davacının statüsü sağlık hizmetleri tazminatı ödenecekler arasında sayılmadığı için bu haktan yararlanamamaktadır. Dolayısıyla burada eşitliğe aykırı bir düzenleme söz konusu olmayıp eksik düzenlemeden bahsedilebilir. Anayasa Mahkemesinin 24.11.1987 tarih 1987/24-32 E.-K., 02.05.1989 tarih 1988/51 E., 1984/18 K.sayılı kararlarında; Anayasa Mahkemesinden ancak Anayasa’ya aykırı olan bir yasa hükmünün uygulama alanından kaldırılmasını sağlamak için iptal kararı istenebileceği, özde Anayasa’ya aykırı düşmeyen bir kuralın uygulama alanının genişletilmesi amacıyla iptal isteminde - 200 - bulunulamayacağı, itiraz konusu hükümle tanınan hakkın iptal kararı ile kaldırılarak değil, öteki kesimlere de aynı hakkı tanıyan tamamlayıcı yasama işlemiyle düzeltilmesinin, düzenleme eksikliklerinin bu yöntemle giderilmesinin Anayasa’ya daha uygun ve tutarlı yol olacağı, inceleme konusu hükmün iptal edilmesi halinde bile iptal isteminin hukuksal dayanağını oluşturan adaletsizliği gidermiş olamayacağı belirtilmiştir. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde Anayasa’ya aykırılık iddiası değerlendirildiğinde; söz konusu yasa hükmünün iptal edilmesi halinde dahi, davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesini sağlamayacağı, yasama erkinin düzenlemediği, suskun kaldığı bir alanın, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine götürülebilmesinin, “açılmış olan davada uygulanma kabiliyeti bulunan bir kural bulunmaması” sebebiyle mümkün bulunmadığı kanaatine varıldığından davacının Anayasa’ya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun davanın REDDİNE, 27 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM. 3.D.,27.10.2011; E. 2011/887, K. 2011/2295) 5. UÇUŞ TAZMİNATI -44ÖZETİ: Helikopter makineli tüfek nişancısı olarak doğrudan hava aracını uçurmaya yönelik görevi bulunmayan davacının, aldığı özel eğitimin niteliği, atandığı ve ifa ettiği görevin hava aracı ile yerine getirilmesi, uçucu personelin sağlık niteliklerine sahip olması karşısında, uçuş ekibi personeli olarak kabul edilerek, uçuş tazminatı ödenmesi gerekir. Davacı 11.04.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına giren yenileme dilekçesinde özetle; 2010 yılı genel atamaları ile Gnkur. Öz. Kuv. Öz. Hv. A. K.lığına pencere makinalı tüfek nişancısı olarak atandığını, halen helikopter makineli tüfek nişancısı olarak görev yapmakta olduğunu, bu görevi nedeniyle uçuş ekibinden sayılarak uçuş tazminatı ödenmesi gerekirken davalı idarece aksi yönde tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu öne sürerek, bu işlemin iptaline ve uçuş görevine başladığı tarihten itibaren ödenmesi gereken uçuş tazminatının ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmektedir. - 201 - Dava dosyasının incelenmesinden; davacının Kara Kuvvetleri Komutanlığının 2010 yılı uzman erbaş genel atama emriyle halihazırda görev yaptığı birliğe helikopter makineli tüfek nişancısı olarak atandığı, 14.09.2010 tarihli ‘’görevli olarak uçar’’ raporu ile uçuş görevlerine başladığı, Milli Savunma Bakanlığının 08.11.2005 gün ve MLY:5010.1-36-05/Mali Ynt. (4) Ö (530) (3007) sayılı yazısı ile helikopter makineli tüfek nişancısı personelin; bir hava vasıtasında fiilen uçmakla beraber, uçuş vazifesinin yerine getirilmesine bir katkı sağlamadıkları, uçuş esnasında kendilerine verilen çeşitli görevleri icra ettikleri, dolayısıyla uçuş ekibi olarak değerlendirilemeyeceği, bu personele 2629 sayılı Kanunun 4 ve 7. maddelerine göre tazminat ödenemeyeceği, ancak 9. maddede belirtilen “diğer personele ödenecek tazminatı” alabilecekleri konusunda görüş bildirildiği, dolayısıyla personelin uçuş ekibine dâhil edilmediği ve aylık uçuş tazminatı ödenmesi yapılmadığı, bunun üzerine davacının 10.10.2010 tarihinde uçuş ekibine dâhil edilerek özlük haklarının buna göre ödenmesi talebiyle idari müracaatta bulunduğu, talebinin 16.12.2010 tarihli ve aynı tarihte tebliğ edilen yazıyla reddedilmesi üzerine 04.01.2011 tarihinde kayıtlara geçen dilekçe ile dava açıldığı, dilekçenin reddine karar verildiği, dilekçenin yenilendiği anlaşılmaktadır. . Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup pilot, silah sistem operatörü uçuş ekibi personeli, paraşütçü, denizaltıcı, dalgıç ve kurbağa adamlar ile adaylarının; niteliklerinin, hizmet sürelerinin, tazminatların ödenmesine ilişkin esas ve yöntemleri düzenleyen 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanununun 3. maddesinin (c) bendinde; “Uçuş ekibi: Uçmakta olan bir hava vasıtasının içinde pilot ile beraber bulunarak uçuş vazifelerinin yapılmasına katılmalarının gerekli olduğu kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca, onaylanan kimse veya kimselerdir.”, (h) bendinde “Uçuş hizmet süresi: Uçucuların, okul veya uçuş kurslarında ilk uçuşa başlama tarihlerinden itibaren uçuculuktan ayrılmalarına kadar geçen uçuculuk süreleridir.” şeklinde tanımlanmış, Kanunun 4. maddesinde; “...d) Uçuş ekibi personeline kıstas aylığının % 65’i, ... uçuş tazminatı ödenir.”, 7. maddesinde “... uçuş ekibi personelinin uçuş tazminatı alabilmeleri için bir yılda en az; uçuş hizmeti 10 yıldan az veya tüm uçuşu 1 500 saatin altında olanların 60 saat, uçuş hizmeti 10-20 yıl veya tüm uçuşu 1 500-2 500 saat arasında olanların 30 saat, uçuş hizmeti 20 yıldan veya tüm uçuşu 2 500 saatten fazla olanların 15 saat uçuş yapmaları şarttır.”, 8. maddesinde “...sekiz uçuş hizmet yılını tamamladıktan sonra daimi olarak yer hizmetine nakledilen pilotlara, silah sistem operatörlerine, oniki uçuş hizmet yılını tamamladıktan sonra daimi olarak yer hizmetine nakledilen uçuş ekibi personeline,... Silahlı Kuvvetlerde görevde bulundukları sürece uçuş,...görevlerinden ayrıldıkları tarihteki derece ve kademelerinin ödenme tarihindeki karşılığının (ek gösterge dahil) %10'u tutarında aylık yıpranma tazminatı ödenir.”, 9. maddesinde “Hangi meslek ve sınıftan olursa olsun, uçak veya denizaltı vasıtaları içinde fiilen uçmak veya dalmak suretiyle bu vasıtaların uçmasında veya dalmasında görev alanlar ile bu vasıtaları kontrol ve tecrübe maksatları için görevlendirilen ve aylık uçuş veya dalış tazminatı almayan personelin her uçuş veya dalış saati başına kıstas - 202 - aylığın % 1'i kendilerine tazminat olarak ödenir. Ancak bu şekilde görev yapanlara bir ay içinde ödenecek tazminat miktarı, kıstas aylığın % 10'unu geçemez.” 11. maddesinde “Silahlı Kuvvetlerde uçucuların, paraşütçülerin ve denizaltıcıların bu hizmetlerini yapacakları uçak (sabit veya döner kanatlı) ve gemi tipi, görev ve ihtiyaca göre kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca saptanır..” düzenlemesine yer verilmiştir. Dava konusu uyuşmazlığın çözümünde; 2629 sayılı Kanunda yer verilen “uçuş ekibi” tanımından neyin anlaşılması gerektiğinin açıklığa kavuşturulması, bu kapsamda Kanunun 3’üncü maddesinde uçuş ekibi tanımında yer verilen “pilot ile beraber bulunarak uçuş vazifelerinin yapılmasına katılmaları gerekli olan kimse veya kimseler” ifadesinden hangi personelin anlaşılmasının gerektiği önem taşımaktadır. Günümüzde hava araçlarının teknolojik gelişmelere paralel olarak önemli değişiklikler gösterdiği ve askeri ihtiyaçlar doğrultusunda çeşitlendiği, yine teknolojik gelişmelere bağlı olarak askeri teknik, taktik ve stratejilerin değişiklik gösterdiği, bu gelişmelerin doğal sonucu olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde özellik arz eden belirli görevlerin başarılmasında özel donanımlı hava araçları ile özel eğitimli personel ihtiyacının doğacağı ve teknolojik gelişmelere paralel olarak görevlerin çeşitliliği karşısında hangi görevde hangi özellikte personel görevlendirileceğinin kanun koyucu tarafından önceden tek tek belirlenmesinin ya da ihtiyaç duyulan personele göre sık sık kanun değişikliği yapılmasının mümkün olmadığı her türlü izahtan varestedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bulunan hava araçlarının çeşitliliği nedeni ile bu araçların uçuş vazifelerinin yapılmasına katılması gereken bir diğer ifadeyle “uçuş ekibi” olarak belirlenecek personelin farklılık göstermesi tabiidir. Nitekim Kanunun 11. maddesi ile Silahlı Kuvvetlerde “uçucuların”, bu hizmetlerini yapacakları uçakların (sabit veya döner kanatlı) görev ve ihtiyaca göre Kuvvet Komutanlıklarınca saptanacağı hükmüne yer verilmiş bu düzenlemeye uygun olarak Kanunun 3. maddesinin (c) bendi ile “uçuş ekibinin belirlenmesinde” Kuvvet Komutanlıklarına takdir yetkisi tanınmıştır. Bu nedenle yasa koyucunun sayma yoluyla uçuş ekibi için bir belirlemede bulunmadığı ve Kuvvet Komutanlıklarına takdir yetkisi verdiği anlaşılmaktadır. Ancak takdir yetkisinin Kanunun belirlediği sınırlar içerisinde ve yasa koyucunun amacı doğrultusunda kullanılması gerektiği açıktır. Dava konusu uyuşmazlığa uygulanacak olan 2629 sayılı Kanunun 3. maddesinin (h) bendinde “Uçuş hizmet süresi’’: “uçucuların”, okul veya uçuş kurslarında ilk uçuşa başlama tarihlerinden itibaren uçuculuktan ayrılmalarına kadar geçen uçuculuk süreleri” olarak tanımlanmıştır. Yine Kanunun 4. maddesinde “uçuculara” ödenecek tazminat miktarı düzenlenmiş ve pilot, silah sistem operatörü ile uçuş ekibi olarak belirlenen personele, kıstas aylığa göre belirlenen oranlardaki “uçuş tazminatının” “aylık” ödeneceği öngörülmüştür. - 203 - Madde metninde ayrıca, “jet pilotu, pervaneli pilot, silah sistem operatörü ile adaylarına ve uçuş ekibi personeline uçuş görevlerinin ağırlığına göre ödenecek tazminat oranı belirlenmiş, bu tazminatın da “hizmet yılları” karşılığında gösterilen oranda personele ödeneceği, bunun yanı sıra Kanunun tazminatın ödenme şartlarını düzenleyen 7. maddesi uyarınca; pilot, silah sistem operatörü, uçuş ekibi personeline “uçuş tazminatı” ödenebilmesi için yıllık olarak uçuş hizmet sürelerine göre tespit edilen ”belirli bir uçuş süresini tamamlamalarının gerektiği belirtilmiş ayrıca Kanunun 8. maddesi ile bu personele belirlenen “uçuş hizmet yıllarını” tamamlamış olmak kaydıyla aylık yıpranma tazminatının verileceği şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Belirtilen bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; “uçuş ekibine” dâhil edilecek personelin “uçucu olarak”; okul veya uçuş kurslarında ilk uçuşa başlama tarihlerinden itibaren uçuculuktan ayrılmalarına kadar geçen uçuculuk sürelerinin uçuş süresi olarak hesaplanması, bu süreye bağlı olarak Kanunun 4 ve 7. maddelerinde belirtilen aylık uçuş tazminatının ödenebilmesi için ”yıllık olarak uçuş hizmet sürelerine göre tespit edilen” belirli bir uçuş süresini tamamlamalarının gerektiği, Kanunun 8. maddesi ile belirlenen “uçuş hizmet yıllarını” tamamlamış olmak kaydıyla aylık yıpranma tazminatının verilmesinin öngörüldüğü görülmektedir. Bir diğer ifadeyle, Kanunun 3. maddesinin (h) bendinde uçuş hizmet süresinin uçucuların, okul veya uçuş kurslarında ilk uçuşa başlama tarihlerinden itibaren uçuculuktan ayrılmalarına kadar geçen uçuculuk süreleri olarak tanımlandığı dikkate alındığında; uçuş ekibi personelinin de pilot ve silah sistem operatörleri gibi uçuş tazminatı ve yıpranma tazminatının ödenebilmesi için uçuş hizmet sürelerinin hesaplanmasının ve bu hesaplamanın da ancak okul veya uçuş kurslarında ilk uçuşa başlama tarihlerinden itibaren uçuculuktan ayrılmalarına kadar geçen sürelerin dikkate alınması gerektiği görülmektedir. Personelin Kuvvet Komutanlıklarınca uçuş ekibi olarak belirlenebilmesi için “uçuş hizmet süresinin” hesaplanabilmesinin mümkün olması bir diğer ifadeyle uçucu olmasının gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu düzenlemelere karşın, Kanunun “diğer personele” ilişkin 9. maddesinde “uçak içinde fiilen uçmak suretiyle bu vasıtaların uçmasında görev alma” yeterli sayılmıştır. Kanunun 9. maddesine göre “diğer personele” tazminat ödenebilmesi için; hangi meslek ve sınıftan olursa olsun, “uçak içinde fiilen uçmak suretiyle bu vasıtaların uçmasında görev alması veya bu vasıtaları kontrol ve tecrübe maksatları için görevlendirilmesi” yeterli görülmüş, “tazminat” ödenebilmesi için yıllık olarak belirli bir uçuş süresini tamamlamaları gibi başkaca bir koşul aranmamış, ayrıca bunlara yıpranma tazminatı verilmesi de öngörülmemiştir. Madde düzenlemesinde ödenecek tazminatın üst sınırı belirlenmiş ve bir ay içinde, kıstas aylığın %10'unu geçmemesi koşuluyla uçuş saati başına “tazminat” ödeneceği öngörülmüştür. Madde düzenlemesinde “diğer personel” statüsünde bulunanlara ödenmesi öngörülen “tazminat uçuş tazminatı” - 204 - olarak isimlendirilmemiş ve her ay düzenli olarak ödenmesi gereken bir “tazminat” olarak düzenlenmemiştir. Hemen belirtilmesi gerekir ki Kanunun 9. maddesi kapsamında görev yapan personelin bu görevlerini sürekli olarak yapması uçuş ekibi içerisinde yer almasını gerektirmemektedir. Zira 2629 sayılı Kanun gereğince bu personelin belirli bir uçuş süresini tamamlama zorunluluğu bulunmamaktadır. Ayrıca yasa koyucu bu personelin sürekli görev yapma durumunu dikkate alarak bu şekilde görev yapanlara bir ay içinde ödenecek tazminatı sınırlandırarak kıstas aylığın %10'unu geçmeme düzenlemesini getirmiştir. Yukarıda yer verilen bu düzenlemelerden pilot, silah sistem operatörü ve uçuş ekibi personelinin uçuş görevlerini devamlı olarak ve kanunda belirlenen sürelerle yapmak zorunda oldukları, “diğer personelin” ise verilen görevler kapsamında “hava aracının uçmasında görev almasının” yeterli olduğu, ancak bu görevlerin sürekli ya da arızi olarak yapılmasının bir öneminin olmadığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere hava aracı içerisinde pilot ve silah sistem operatörü dışında görevli olarak iki ayrı statüde daha personel bulunmaktadır. Bunlar uçuş ekibi ve “uçak içinde fiilen uçmak suretiyle bu vasıtaların uçmasında görev alan” personeldir. Dolayısıyla yasa koyucunun bu yönde bir ayrıma gitmesinin; bir uçuş vazifesinin yapılmasında yerine getirilen görevlerin farklılığından kaynaklandığı, ödenecek tazminatın belirlenmesinde ve sağlanan haklar bakımından bu nedenle ayrık bir düzenlemede bulunduğu görülmektedir. Yasa koyucunun, pilot, silah sistem operatörü ve uçuş ekibine tanınan haklar bakımından kendi arasında ayrık kurallar getirmesi gerekse uçak içinde fiilen uçmak suretiyle bu vasıtaların uçmasında görev alan “diğer personel” bakımından tamamen farklı bir düzenlemeye gitmesi yapılan görevin niteliğinden kaynaklanmaktadır. 10.02.2004 tarih ve 5085 sayılı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 10. maddesi ile 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunun 16. maddesinde değişiklik yapılarak, Uzman erbaşların 2629 sayılı Kanunda öngörülen tazminatlardan yararlanma imkânı getirilmiştir. Bu düzenlemeden sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığının 10.09.2004 gün ve Hrk.: 1739-548-04/Kr. Hvcl. D. İd. Ş. (362743) sayılı emri ile helikopter kapı/pencere makineli tüfek nişancıları uçuş ekibine dâhil edilerek uçuş tazminatı ödenmeye başlanmış, ancak mevzuatta hiçbir değişiklik olmamasına rağmen Milli Savunma Bakanlığının 08.11.2005 gün ve MLY:5010.1-36-05/Mali Ynt. (4) Ö (530) (3007) sayılı yazısı ile, söz konusu personelin, bir hava vasıtasında fiilen uçmakla beraber, uçuş vazifesinin yerine getirilmesine bir katkı sağlamadıkları, uçuş esnasında kendilerine verilen çeşitli görevleri icra ettikleri, dolayısıyla uçuş ekibi olarak değerlendirilemeyeceği, bu personele 2629 sayılı Kanunun 4 ve 7. maddelerine göre tazminat ödenemeyeceği, ancak 9. maddede belirtilen “diğer personele ödenecek tazminatı” alabilecekleri konusunda görüş bildirmesi üzerine helikopter - 205 - kapı/pencere makineli tüfek nişancıları uçuş ekibinden çıkarılmıştır. Davalı idarenin uçuş vazifelerinin yerine getirilmesinde helikopter kapı/pencere makineli tüfek nişancılarına ihtiyaç bulunmadığına ve bu personelin hava araçlarında görevlendirilmediğine ilişkin olarak ya da helikopter kapı/pencere makineli tüfek nişancılarının neden Kara Kuvvetleri Komutanlığınca her yıl yayımlanan uçuş ekibi listesine dâhil edilmediğine dair hizmet gerekleri ile örtüşen objektif bir gerekçe ve savunma ortaya konulmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca belirtmek gerekir ki 14.06.2005 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanınca imzalanarak yürürlüğe giren Kara Kuvvetleri Devamlı Emirler Muhtırasının (KKM 368-1(A)) Kara Havacılık konularını düzenleyen Sekizinci Bölüm 41/b.1 maddesinde, pencere/kapı makineli tüfek nişancılarının uçuş ekibine dahil olduğu açıkça belirtilmektedir. Buraya kadar yapılan tespit ve değerlendirmeler karşısında; davacının Gnkur. Özel Kuvvetler Özel Hava Alay Komutanlığı emrinde helikopter makineli tüfek nişancısı olarak görev yapması nedeniyle doğrudan doğruya hava aracını uçurmaya yönelik bir görevi bulunmamakla birlikte, aldığı özel eğitimin niteliği, atandığı ve ifa ettiği görevin hava aracı ile birlikte yerine getirilmesi zorunluluğu ve uçucu personel sağlık niteliklerine sahip olduğu dikkate alındığında, davacının uçuş ekibi personeli olarak kabulü ile uçuş tazminatının ödenmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle daha önce Kara Kuvvetleri Komutanlığının 04.01.2005 tarihli emri ile makinalı tüfek nişancısı personelin uçuş ekibine dâhil personel olarak belirlenmesine yönelik takdir hakkının Kanunun belirlediği sınırlar içinde yasa koyucunun amacı doğrultusunda kullanılmasına rağmen, her ne kadar davacının talebi reddedilmiş ise de; hali hazırda davacının uçuş ekibi personeline dâhil edilmemesini haklı gösterecek bir sebep gösterilmediği, takdir yetkisinin gerekçeli olarak kullanılmadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla; davalı idarece davacının uçuş ekibine dâhil edilmemesi, buna bağlı olarak da 2629 sayılı Kanunun 4. maddesinde öngörülen aylık uçuş tazminatının ödenmemesi işleminin; sebep, konu ve maksat yönleriyle hukuka aykırı olduğu anlaşıldığından, işlemin iptaline karar verilmesinin gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1. Davacının uçuş ekibine dâhil edilmemesi işleminin İPTALİNE, 2. Davacının 10.10.2010 tarihinden itibaren hak ettiği tazminatının, hak ediş tarihinden itibaren davacıya ÖDENMESİNE, 22 EYLÜL 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.3.D.,22.09.2011; E. 2011/1187, K. 2011/1910) - 206 - uçuş -45ÖZETİ: İndirilmiş uçuş saatleri üzerinden hesaplanan fazla uçuş tazminatlarına ilişkin yapılan toptan ödemenin, Sayıştay Sorgusu gerekçe gösterilerek; yokluk, yalan beyan, hile veya açık hata sözkonusu olmadığı olayda, dava açma süresinin geçmesinden sonra aylıktan resen kesilmesi, idari istikrar ilkesi uyarınca hukuka aykırıdır. Davacı 24.03.2011 tarihinde Ümraniye 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi ve bu yolla 01.04.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; 2629 sayılı Kanunun 7/i maddesi gereğince pilot ve uçuş ekibi personeline, zorunlu uçuş saatinden fazla uçulan her uçuş saati için uçuş hizmet yılının son ayındaki aylık uçuş tazminatının %4 ü oranında her yıl toptan ödeme yapıldığını, K.K.K.lığının 26.11.2009 gün ve PER.:1010-314225-09/Tyn.D.YİS.Ş.İd.İşl.Ks. sayılı “Zorunlu Uçuş/Dalış Saatleri İle Atlayış Miktarlarının Azaltılması” konulu emrine atfen zorunlu uçuş saatinin 60 saatten 20 saate düşürüldüğünü, 20092010 yılı içerisinde toplam 158:15 saat uçuş yaptığını ve tarafına 28.09.2010 tarihinde 4.933,20 TL tutarında uçuş tazminatı tahakkuk ettirilerek hesabına yatırıldığını, ancak K.K.K.lığının 22.02.2011 gün ve MLY.:0230-58382-11/Mali Ynt.Ş. (199) sayılı emri ile kara havacılık birliklerinin denetlenmesi neticesinde, 2629 sayılı Kanunun 7/a maddesi gereğince ödeme yapılması gerekirken 7/d maddesinin özüne aykırı olarak zorunlu uçuş saatlerinin azaltılarak personele fazla ödeme yapıldığı belirtilerek, fazla alınan tazminat farkının Saymanlık Müdürlüklerine yatırılmasının sağlanmasının istendiğini, bu emir gereğince azaltılan uçuş saatlerinin iptal edildiğini, 60 saate göre zorunlu uçması gerektiğinin tarafına tebliğ edildiğini ve aradaki fark olan 898,25 TL ve yasal faizinin Ümraniye Mal Müdürlüğüne yatırıldığını, tesis edilen bu işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline ve geri alınan miktarın yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Gnkur. Başkanlığının 05.11.2009 tarihli onay emrine istinaden, K.K.K.lığının 26.11.2009 gün ve “zorunlu uçuş/dalış saatleri ile atlayış miktarlarının azaltılması” konulu emriyle 20092010 Eğitim yılında yıllık zorunlu uçuş/dalış ve atlayış sürelerinin indirildiği, 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanununun 7/i maddesi kapsamında ödenen fazla uçuş tazminatının indirilmiş uçuş saatleri üzerinden hesaplanarak ödendiği, başka bir uçuş birliğinin 2009 yılı hesaplarının Sayıştay denetimi sırasında, fazla uçuş tazminatlarının indirilmiş uçuş saatleri üzerinden hesaplanarak yapılan toplu ödemelerin kamu zararına yol açtığından bahisle sorgu çıkarılması üzerine, K.K.K.lığı tarafından tüm kara havacılık birlikleriyle harcama yetkisi yönünden bağlı oldukları komutanlıkların uçucu personele ödenen uçuş tazminatları yönünden 05.01.2011-11.02.2011 tarihleri arasında denetlendiği, toplam 776 - 207 - uçucu personele 701.843,12 TL fazla ödeme yapıldığının tespit edilerek, K.K.K.lığının 22.02.2011 gün ve “kara havacılık birlik komutanlıkları denetlemeleri” konulu emrinin yayımlandığı, sözkonusu emirde; sorumlu kişilerin mali ve hukuki yaptırımlara maruz kalmaması için personele fazla ödenen tutarların 15.04.2011 tarihinde kadar saymanlıklara yatırılmasının sağlanmasının belirtildiği, anılan hususun davacının görev yaptığı birlik komutanlığı tarafından 25.02.2011 tarihli birlik içi emir şeklinde düzenlenerek tüm personele tebliğ edildiği, bu kapsamda davacının 15.03.2011 tarihli aylığından 898,25 TL’nin yasal faiziyle birlikte Ümraniye Mal Müdürlüğüne yatırılması üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı; Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanununun “Tazminatın Ödeme Şartları ve Kesilmesi” başlıklı 7/a maddesinde; uçucu ve uçuş ekibi personelinin aylık uçuş tazminatlarının tamamını alabilmeleri için, uçuş hizmeti 10 yıldan az, tüm uçuşu 1500 saat aralığında olanların yılda en az 60 saat, uçuş hizmeti 10-20 yıl, tüm uçuşu 15002500 saat aralığında olanların yılda en az 30 saat, uçuş hizmeti 20 yıl ve üzeri, tüm uçuşu 2500 saatin üzerinde olanların yılda en az 15 saat uçuş yapmaları gerektiği öngörülmüş, maddenin d bendinde; ilgili kuvvetlerin, Gnkur. Başkanlığının onayını alarak, “malzeme, araç ve teknik zorunluluk veya imkânsızlıklar nedeniyle veya olağanüstü durumlarda” yıllık zorunlu uçuş saatinin azaltılabileceği belirtilmiş, keza i bendinde ise; uçucu ve uçuş ekibi personelinden yıllık zorunlu uçuş saatinin üzerindeki her uçuş saati (150 saate kadar) için, ilgili uçuş hizmet yılının ağustos ayındaki uçuş tazminatının % 4 oranında hesaplanacak fazla uçuş tazminatı (toptan ödeme) olarak verileceği hükme bağlanmıştır. Dava konusu uyuşmazlık; 2009-2010 Eğitim Yılındaki Uçuş Saatine göre hesaplanan ve Eylül 2010 ayı içerisinde ödenen fazla uçuş tazminatının bir kısmının geri istenmesinin iptali istemidir. Bu noktada öncelikle, tazminatın bir kısmının geri istenmesinin idari işlem olup olmadığı ve idari yargı yerinde dava konusu yapılıp-yapılamayacağı belirlenmelidir. İdari işlem, kamu gücü kullanılarak bir hukuki durum doğurmak, var olan bir hukuki durumu değiştirmek ya da ortadan kaldırmak için yapılan irade açıklamaları olarak tanımlanmaktadır. İdari işlem yöneldiği sonucun niteliğine göre yükümlendirici veya yararlandırıcı olabilir. İlgilinin hukuki statüsünde bu yönde bir değişiklik yaratır. İdari bir karar alınması için ilgili kişinin rızasının alınmasına gerek yoktur. İdarenin tek yanlı irade açıklaması ile tamamlanır. İlgili kişinin kabulüne gerek olmaksızın hukuk düzeninde değişikliğe yol açar. Kamu görevlilerine yapılan ödemelerin geri istenmesinde kamu gücü kullanılarak bir değerlendirme yapılmak suretiyle idari bir karar alınmış ise, yapılan ödemelerin geri istenmesi idari bir işlemin geri alınması olarak kabul edilebilir. İdari bir karar olmadan, bir statünün verdiği haklardan doğmayan, sehven veya hata sonucu yapılan ödemelerin geri istenmesi sebepsiz iktisap - 208 - olarak değerlendirilebilir. Bu durumda ilgililere yapılan ödemelerin geri istenmesi idari bir işlem mahiyetinde değildir. İdari davaya konu olmaksızın sebepsiz iktisap hükümlerine göre ilgiliden tahsisi yoluna giderilmesi gerekir. Somut olayda, K.K.K.lığı 2629 sayılı Kanunun 7/d maddesinin tanıdığı takdir yetkisinden istifade ederek, zorunlu uçuş saatlerinin indirilmesi yönünde karar almış ve ihdas ettiği emirle bunu uçuş birliklerine duyurmuştur. Uçuş eğitim yılı sonundaki fazla uçuş tazminatlarının hesabında da indirilmiş uçuş saatleri dikkate alınarak toptan ödeme tahakkuk ettirilmiştir. Ancak başka bir uçuş birliğinin Sayıştay tarafından yapılan hesap teftişinde, bir önceki uçuş eğitim yılındaki bu uygulamanın hatalı olduğu ve kamu zararına yol açtığı yönünde değerlendirme yapılmış, denetçi tarafından sorgu çıkarıldığı bilahare öğrenilmiştir. Bunun üzerine kendi uygulamasının mali ve hukuki yaptırım sonucunu doğurabileceğini değerlendiren K.K.K.lığı yeni bir kararla işlemini sonradan geri almış ve yeni bir emirle tazminatların fazla ödendiği değerlendirilen kısmının iadesini istemiştir. Eylül 2010 ayında ödenen bu tazminatın geri istenmesi kamu gücü kullanılarak oluşturulmuş tek taraflı bir idari karardır. İdari davaya konu edilmesi mümkündür. Dava konusu uyuşmazlığın idari yargı usul ve esaslarına göre çözümlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle dava konusu uyuşmazlığın esastan incelenmesine geçilmiştir. Tesis ettiği idari işlemlerin doğruluğu ve hukuka uygunluğu aslolan idarenin, hukuka aykırı olan idari işlemleri yeni bir irade açıklamasıyla geri alarak hukuka uygunluğu sağlaması hukuk devleti uygulamasının doğal bir sonucudur. Ancak, idari işlemleri geri alma yetkisinin, idari istikrar sağlayabilmek, hukuki güvenliği ve kazanılmış hakları koruyabilmek için belli koşullara bağlı tutulması da hukuki bir zorunluluktur. Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulunun, idari işlemlerin geri alınması koşullarını belirleyen 22.12.1973 gün ve 1968/8 E., 1973/14 K. nolu hükmünde açıklandığı üzere; dava açma süresi içinde, hukuka aykırı tüm işlemlerini geri almaya yetkili olan idarenin, dava açma süresi geçtikten sonra, ancak yok hükmündeki idari işlemleri ile ilgililerin gerçeğe aykırı beyanı veya hilesi nedeniyle ve açıkça hataya düşerek tesis ettiği idari işlemlerini, süre kaydı aranmaksızın geri alması mümkündür. Subjektif sonuç doğurmuş ve kanuna uygun olarak tesis edilmiş idari işlemlerin geri alınması idare hukuku ilkelerine göre mümkün olmadığı gibi, Anayasanın 2’nci maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesinin unsurlarından olan hukuki güvenlik ilkesine aykırılık teşkil eder. Ancak, anılan İBK kararı ile yasaya aykırı hatalı işlemlerin her zaman değil, makul bir sürede geri alınabileceğine işaret edilmiş, yokluk, açık hata ve işlemden yararlananın hilesinin sözkonusu olması halinde idarenin işlemi her zaman geri alabileceği öngörülmüştür. Zira bu tür işlemlerin ilgililer lehine hak doğurması mümkün bulunmadığı gibi, bu nitelikleri itibarıyla istikrar yaratmaları da mümkün değildir. - 209 - Açıklamaların ışığında yapılan incelemede; uyuşmazlık konusu olayda, dava açma süresi geçtikten sonra hukuka aykırı olduğu ileri sürülen idari işlemin geri alınması sözkonusu olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktada, geri alınan işlemin idare tarafından davacının gerçeğe aykırı beyan veya hilesi nedeniyle veya açıkça hataya düşerek tesis edilip edilmediği veya yok hükmünde olup olmadığının tespit ve tayini gerekmektedir. Zira anılan işlem bu nitelikte ise, davacı lehine hak doğurması mümkün olmadığından, dava açma süresi geçmiş olsa bile her zaman geri alınması mümkündür ve bu tür uygulamanın idari istikrar ilkesine aykırı düşmeyeceği açıktır. Davacıya Eylül 2010 ayında fazla uçuş tazminatı (toptan ödeme) yapılmıştır. Bu tazminatın belirlenmesinde esas alınan fazla uçuş saati de indirilmiş uçuş saatleri üzerinden hesaplanmıştır. Davalı idare, tazminatın hesaplanmasında kanunda belirtilen zorunlu uçuş saatinin değil, indirilmiş uçuş saatleri üzerinden yapılan hesaplanmanın hatalı olduğu değerlendirmesiyle, 1602 sayılı AYİM Kanununun 40’ncı maddesinde düzenlenen altmış günlük dava açma süresi geçtikten sonra tazminatın bir kısmı geri istenmiştir. Ortada parasal hak ödenmesini düzenleyen mevzuatın yorumlanmasından kaynaklanan farklılık söz konusu olup, idarenin açık hatası veya davacının gerçek dışı beyanı, hilesi bulunmamaktadır. Yokluk da söz konusu değildir. Bu durumda davacının elde ettiği hakkın, idari istikrar ilkesi uyarınca korunması gerekmektedir. Sonuç itibarıyla dava açma süresi geçtikten sonra, ödenen fazla uçuş tazminatlarının bir kısmının geri istenmesi işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1. Fazla uçuş tazminatının bir kısmının geri istenmesi işleminin İPTALİNE, 2. Davacıdan alınan 898,25 TL’sının davacıya geri ÖDENMESİNE, yapılacak iadeye geri alınma tarihinden iade tarihine kadar yasal faiz UYGULANMASINA, 24 KASIM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 3.D., 24.11.2011; E. 2011/1025, K. 2011/2522) 6. UZMAN ERBAŞ İKRAMİYESİ -46ÖZETİ: Uzman erbaş olarak görevli iken kendi kusurundan dolayı sözleşmesi yenilenmeyen davacının, sağlık hizmetlerinden yararlandırılması, ayrıca ikramiye ve yol tazminatı ödemesi yapılması mümkün değildir. - 210 - Davacı vekili 13.07.2010 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen yenileme dava dilekçesi ve cevap dilekçelerinde özetle; davacının uzman erbaş olarak görev yaptığını, sözleşme bitim tarihi olan 12.03.2010 tarihinde sözleşmesi yenilenmemek suretiyle ilişiğinin kesildiğini, hakkındaki mahkumiyet kararının kesinleşmediğini, verilen cezanın davacının ilişiğinin kesilmesini gerektirmediğini, davacının sözleşmesinin yenilenmemesinin bir dayanağının bulunmadığını, davacıya ilişik kesme sonrası ikramiye ödenmediğini, harcırah karşılığı tazminat da ödenmediğini, 3269 sayılı kanunda uzman erbaşların ilişik kesilmesinden sonra asker hastanelerinde ücretsiz muayene ve tedavi edileceklerine dair hüküm bulunduğunu, davacıya ikramiye ve yol tazminatı ödenmesi gerektiğini belirterek davacının ve ailesinin sağlık hizmetlerinden yararlandırılmama işleminin, 3269 sayılı kanunun 16’ncı maddesi uyarınca davacıya ikramiye ödenmemesi işleminin, 3269 sayılı kanunun 18 ve 375 sayılı KHK’nin 1/D maddesi uyarınca tazminat ödenmemesi işleminin iptaline, sağlık cüzdanlarının geri alınarak sağlık hizmetlerinden yararlandırılmama işlemi hakkında yürütmenin durdurulmasına, ikramiye ile tazminata ilişik kesme tarihinden itibaren yasal faiz ödenmesine karar verilmesini, yargılamanın duruşmalı yapılmasını talep etmiştir. AYİM Nöbetçi Dairesinin 27.08.2010 tarih Gensek No:2010/3018, Esas No.2010/2 sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının 12.03.2001 tarihinde uzman erbaş olarak göreve başladığı, 12.03.2009 tarihinde sözleşmesinin yenilenmeyerek terhis edildiği, davacıya ikramiye ve yol tazminatı ödenmediği, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerine ilişkin sağlık fişlerinin geri alındığı, 12.04.2010 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dilekçe ile dava açıldığı, dilekçenin reddine karar verildiği, davacı vekilinin 11.05.2010 tarihinde davalı idareye müracaat ettiği, altmış gün içerisinde cevap verilmediğinden 13.07.2010 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dilekçe ile bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 10’uncu maddesi; “… Uzman erbaşlardan; a) Kendi kusurları olmaksızın idare tarafından sözleşmeleri yenilenmeyenler ile sözleşme süresi içinde vefat, bir yıl içerisinde Kanunda belirtilen süreden daha fazla hava değişimi süresini geçirme, bulunduğu kadronun kaldırılması, istihdam edildiği kadronun sağlık niteliğini kaybetme nedenleriyle sözleşmeleri sona erenler ve bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin, Türk Silâhlı Kuvvetlerinde uzman erbaş olarak hizmet edilen süre kadar ve on yılı geçmemek üzere, b) Sözleşme süresi sonunda kendi istekleriyle sözleşmeleri yenilenmeyenler ile istihdam edildiği kuvvetinin değiştirilmesi yahut sınıfının kaldırılması sebebiyle kendi istekleri üzerine sözleşmesi feshedilenler ve - 211 - bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin ise Türk Silâhlı Kuvvetlerinde uzman erbaş olarak hizmet edilen sürenin yarısı kadar ve beş yılı geçmemek üzere, (Değişik Paragraf:11.6.2008-5768/4 md.) Muayene ve tedavi hizmetleri asker hastanelerinde, asker hastanelerinin bulunmadığı garnizonlarda ise garnizon komutanlıklarından sevk alınmak şartıyla kamu sağlık kuruluşlarında ücretsiz olarak verilmeye devam edilir. Bunların sağlık giderleri Millî Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarının ve sosyal güvenlik kurumlarının sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı doğanlar, bu hakları mevcut olduğu sürece bu maddeye göre sağlanan sağlık hizmetlerinden ve asker hastanelerinden yararlanamazlar. (Ek:11.6.2008-5768/4 md.) Görevde iken işledikleri ve 12 nci maddenin dördüncü fıkrasının (b), (c), (ç) ve (d) bentlerinde belirtilen hususlar nedeniyle haklarında dava açılan ancak, yargılama sırasında sözleşme süresinin bitmesi nedeniyle kendi istekleri ile ayrılan uzman erbaşlardan, yargılama sonucunda anılan bentlerde belirtilen şekillerde mahkûm olanlar ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin, karar kesinleşme tarihinden itibaren asker hastanelerinden veya kamu sağlık kuruluşlarından ücretsiz yararlanmalarına son verilir“ hükmü bulunmaktadır. 3269 sayılı kanunun 16’ncı maddesinde; “Kendi kusurları olmaksızın hizmet sürelerinin uzatılmaması sebebiyle veya sözleşme süresini bitirip ayrılanlardan; hizmet süresi beş yılı geçmeyenlere, ayrıldıkları tarihte almakta oldukları net maaşları tutarının (375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci maddesinde belirtilen ek tazminatlar ile 14.7.1964 tarihli ve 500 sayılı Kanuna göre ödenen tazminat ve lojman tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç) iki katının toplam hizmet yılı ile çarpımından bulunacak miktarda ikramiye verilir. Hizmet süresi beş yılı geçenlere ise beş yıllık hizmetleri için yukarıdaki esasa göre hesaplanacak tutara; ayrıldıkları tarihte almakta oldukları net maaşları tutarının (375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci maddesinde belirtilen ek tazminatlar ile 500 sayılı Kanuna göre ödenen tazminat ve lojman tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç), beş yıldan fazla olan hizmet yılı toplamı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın ayrıca ilâve edilmesi suretiyle tespit edilecek miktarda ikramiye verilir. Ancak, uzman erbaşlara ödenecek ikramiye, hiçbir suretle ayrıldıkları tarihte almakta oldukları ikramiye ödenmesine esas net maaşlarının yirmi katını geçemez. İkramiyelerden; damga vergisi hariç, vergi kesilmez. Emeklilik hakkı kazanan uzman erbaşlara bu ikramiye ödenmez ve bunlar hakkında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır“ hükmü yer almaktadır. Davacı sözleşme bitim tarihinden önce sözleşmesini yenilemek istemiş, talebi uygun görülmeyerek sözleşmesi yenilenmemiştir. Sözleşmenin yenilenmemesi işleminin iptali konusunda dava açılmış, bu dava sonucunun beklenilmesine karar verilmiştir. AYİM 1’inci Dairesinin 18.01.2011 tarih 2010/449 E, 2011/61 K. sayılı kararı ile mevcut bilgiler ve belgeler ışığında davacının disiplin safahati ve ceza yargılamasına konu eyleminin niteliği ve niceliği göz önüne alındığında Türk Silahlı Kuvvetlerindeki hizmete - 212 - yabancılaştığı, tutum ve davranışlarının kendisinden istifade edilemeyecek bir seviyeye ulaştığı değerlendirilmekle davacı hakkında tesis edilen sözleşme yenilememe işleminde davalı idarenin takdir yetkisini objektif kriterler içinde kullandığı ve dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Davacı hakkındaki ceza yargılaması sonucu ara kararı ile sorulmuş, Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 18.02.2010 tarih 2010/23-49 E.K.sayılı kararının Askeri Yargıtay 4’üncü Dairesinin 19.04.2011 tarih ve 2011/357-351 E.K. sayılı ilamı ile bozulduğu, yargılamanın devam ettiği bildirilmiştir. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 10’uncu maddesi ile kendi kusurları olmaksızın idare tarafından sözleşmesi yenilenmeyenler ile sözleşme süresi içerisinde vefat, bir yıl içerisinde kanunda belirtilen süreden daha fazla hava değişimi süresini geçirme, bulunduğu kadronun kaldırılması, istihdam edildiği kadronun sağlık niteliklerini kaybetme halinde uzman erbaşlar ile bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin hizmet edilen süre kadar, sözleşme süresi sonunda kendi istekleriyle sözleşmesini yenilemeyenler ile istihdam edildiği kuvvetin değiştirilmesi yahut sınıfının kaldırılması sebebi ile istekleriyle sözleşmesi feshedilenler ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin hizmet süresinin yarısı kadar süre ile sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlandırılması öngörülmüştür. Kanunda bu hizmetten yararlanma halleri tek tek sayılmıştır. Davacı sözleşmesini yenilemek istemiş ancak talebi idare tarafından kabul edilmemiş, bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar verilmiştir. AYİM 1’inci Dairesinin kararı ile davacının sözleşmesinin yenilenmemesinin kendi kusurundan kaynaklandığı anlaşılmıştır. Davacının kendi kusuru sonucu sözleşmesinin yenilenmemesi ve kanunda sayılan bulunduğu kadronun kaldırılması ve sağlık niteliklerini kaybetme gibi diğer şartlarında oluşmaması nedeniyle davacının sağlık hizmetinden yararlandırılması mümkün değildir. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 16’ncı maddesi uyarınca uzman erbaşlara ikramiye ödenebilmesi için kendi kusuru olmaksızın hizmet süresinin uzatılmaması veya sözleşme süresini bitirip ayrılmış olmak gerekmektedir. Davacının kendi kusuru nedeniyle sözleşmesinin yenilenmediği, AYİM 1’inci Dairesinin kararı ile belirlenmiştir. Kendi kusuru olmaksızın sözleşmesinin yenilenmemesi nedeniyle davacıya ikramiye ödenme şartları oluşmamıştır. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 18’inci maddesinde kendi kusurları olmaksızın hizmet sürelerinin bitiminde ayrılanlara 6245 sayılı Kanun ve Bütçe Kanunu esaslarına göre harcırah verileceği belirtilmiştir. 6245 sayılı Kanunun 10’uncu maddesi 2 nolu bendinde yer alan “Emekliliğini isteyen veya emekliye sevk olunan yahut haklarında toptan ödeme hükümleri uygulanan memur ve hizmetlilere, Türkiye dahilinde ikamet edecekleri yere kadar ve yalnız bir defaya mahsus olmak üzere, yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer değiştirme masrafı verileceği” düzenlemesi 31.07.2003 tarih ve 4969 sayılı kanun ile yürürlükten kaldırılmış, bu gibi personele 375 sayılı KHK’nin 1/D maddesi ile yol tazminatı verilmesi öngörülmüştür. Bütçe kanunlarında da harcırah ödenmesi ile ilgili bir düzenleme yer almamaktadır. Davacıya yol tazminatı ödenip - 213 - ödenmeyeceği davacının ilişik kesme tarihinde yürürlükte bulunan 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir. Davacının Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği tarihte yürürlükte bulunan 375 sayılı KHK’nin 1/A ve 1/D maddesi: A) Aylıkların 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa göre almakta olan personele 1000 gösterge rakamı üzerinden memuriyet taban aylığı ödenir. D) (A) bendi kapsamına giren personel ile 22/01/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi ekli (II) sayılı cetvelde yer alan personel ve kamu kurumlarında işçi olarak istihdam edilenlerden; emekliliğini isteyen veya emekliye sevk olunanlara, haklarında toptan ödeme hükümleri uygulananlara, emekli iken yeniden hizmete alındıktan sonra cezaen olmamak üzere görevlerine son verilenlere ve terhis olan yedek subaylara ve bunlardan görevde iken ölenlerin kanuni mirasçılarına damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaksızın beşyüz milyon lira tutarında tazminat ödenir.” şeklindedir. 3269 Sayılı kanunun özlük hakları başlıklı 16’ncı maddesinde uzman erbaşlara yan ödeme, silahlı kuvvetler tazminatı, aile yardımı ödeneğinin 926 sayılı kanuna göre ödeneceğinin belirtilmesi nedeniyle uzman erbaşların 375 sayılı Kanun Hükmünde kararnamenin 1/A maddesi kapsamında olduğu kabul edilmiştir. 375 sayılı KHK’nin 1/D maddesi uyarınca yol tazminatı ödenebilmesi için ilgilinin emekliliğini istemesi, emekliye sevk edilmiş olması veya hakkında toptan ödeme hükümlerinin uygulanmış olması gerekmektedir. Davacı emekliliğini isteyen ve emekliye sevk edilen personel değildir. Davacı hakkında toptan ödeme hükümleri uygulanıp uygulanmadığı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından ara kararı ile sorulmuş, dosya içerisinde bulunan bu kurumun 22.06.2011 tarihli yazısında davacının toptan ödeme kapsamında bulunmadığı bildirilmiştir. Davacıya yol tazminatı ödenmesini gerektiren şartlar oluşmadığından tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1. Yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 2. Davanın duruşmalı görüldüğü ve idarenin Hazine Avukatı tarafından temsil edildiği dikkate alındığında karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2,200 TL (İkibinikiyüz Türk Lirası) avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye ÖDENMESİNE, 27 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM. 3.D., 27.10.2011; E. 2010/1451, K. 2011/2306) - 214 - 7. YAN ÖDEME -47ÖZETİ: Geçici görevlendirmeyle icra edilen görevde, atamalı kadroda fiilen görev yapmak şartı gerçekleşmediğinden, eleman temininde güçlük zammının artırılarak ödenmesi mümkün değildir. Davacının 08.04.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; 29.12.2010-01.03.2011 tarihleri arasında Diyarbakır Lice 2’nci Mot.P.Tug.K.lığında 2 ay süre ile görev yaptığını, eleman temininde güçlük zammının yüzde yüz artırılmış olarak ödenmesi için yaptığı başvurunun red edildiğini, 2010 yılı yan ödeme kararnamesinde eleman temininde güçlük zammından faydalanma şartlarının gösterildiğini, çalışmakta olduğu mühimmat tahrip teknisyeni kadrosunun görev tanım formunun ekte sunulduğunu, karargahta görev yaptığı halde AR-GE çalışmaları kapsamında patlayıcı maddenin zararsız hale getirilmesi faaliyetinin yürütülmesi görevlerinden iç güvenlik harekatı ve yurtdışı EOD görevlerinde görevlendirildiğini belirterek red işleminin iptaline, 2010 yılı Yan Ödeme Kararnamesi uyarınca eleman temininde güçlük zammının 2 aylık görev süresince yüzde yüz artırımlı olarak ödenmesine, yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiş, 27.06.2011 tarihinde kayıtlara geçen dilekçesi ile 2011 yılı yan ödeme kararnamesinde eleman temininde güçlük zammının Genelkurmay Başkanlığınca belirlenen birliklerde görev yapanlar için %150 artırılarak ödenmesi düzenlendiğinden 2011 yılı Ocak ve Şubat ayları için eleman temininde güçlük zammının % 150 artırılarak ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. . AYİM 3’üncü Dairesinin 21.04.2011 tarih ve Gensek No:2011/1465, Esas No:2011/996 sayılı kararı ile şartları bulunmadığından yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının Hava Kuvvetleri Komutanlığı karargahına atamalı mühimmat tahrip teknisyeni olarak görev yaptığı, AR-GE çalışmaları kapsamında Diyarbakır Lice 2’nci Mot.P.Tug.K.lığına geçici görevle gönderildiği, eleman temininde güçlük zammının yüzde yüz artırımlı olarak ödenmesi için yaptığı başvurunun red edildiği, bu işlemin iptali için dava açtığı anlaşılmıştır. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu tarifler başlıklı 136 ncı maddesinde eleman temininde güçlük zammının temininde, görevde tutulmasında veya belli yerlerde istihdam edilmesinde güçlük bulunan elemanlar için ödenen parayı ifade ettiği, aynı kanunun EK-3 ncü maddesinde temininde, görevde tutulmasında veya belli yerlerde istihdam edilmesinde güçlük bulunan elemanlara temininde güçlük zammı ödeneceği, bu zamların hangi işi yapanlara, hangi görevde bulunanlara ödeneceği, miktarı, ödeme usul ve esaslarının her yıl Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığının müştereken lüzum göstermesi üzerine Maliye Bakanlığının görüşü alındıktan sonra Millî Savunma - 215 - Bakanlığının teklifi ile Bakanlar Kurulunca yılda bir defa tespit edileceği ve tespiti izleyen mali yılbaşından itibaren yürürlüğe gereceği belirtilmiştir. 926 Sayılı Kanun’un EK–3 üncü maddesi hükmüne dayanılarak çıkartılan 2011 Mali Yılı Askeri Personel Yan Ödeme Kararnamesinde, eleman temininde güçlük zammının ödenme usul ve esasları ayrıntılı ve açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan Kararnamenin EK-2 Çizelgesinin 4 üncü maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında patlayıcı madde keşif ve imha uzmanı, patlayıcı madde keşif ve imha elemanı, tahrip uzmanı, tahrip elemanı olarak çalışan astsubaylara 9.000 puan “Eleman Temininde Güçlük Zammı” verileceği, ayrıca bu puanın; terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadeleye yönelik iç güvenlik harekatında Genelkurmay Başkanlığınca belirlenen birliklerde üçüncü seviye patlayıcı madde keşif ve imha uzmanı olarak bilfiil görev yapan personele %150 oranında arttırılarak verileceği belirtilmektedir. Eleman temininde güçlük zammının ödenebilmesi için bu kadroya atanmak ve fiilen bu görevi yapmak gerekmektedir. Davacı Hava Kuvvetleri Komutanlığı karargahına atanmış olup fiilen patlayıcı madde uzmanı olarak görev yapmamaktadır. Davacı için fiilen görev yapması şartı gerçekleşmemiştir. Belirli süre ile geçici görevlendirme de bu birliğe atamalı kapsamında değerlendirilemez. Davacı terörle yaygın ve yoğun bir şekilde mücadeleye yönelik iç güvenlik harekatında Genelkurmay Başkanlığınca belirlenen görevlere atanmamış olduğundan davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1. Yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 2. 02.11.2011 tarih ve 28103 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK’nin 14’üncü maddesi ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1,100 TL (Binyüz Türk Lirası) avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye VERİLMESİNE, 24 KASIM 2011 tarihinde üyeler Hâkim Albay Muhittin KARATOPRAK ve üye Hâkim Albay Mehmet AKBULUT’un vekalet ücreti ödenmesi hususunda karşı oyları ve OYÇOKLUĞU diğer hususlarda OYBİRLİĞİ ile karar verildi. - 216 - KARŞI OY GEREKÇESİ Eleman temininde güçlük zammı ödenmemesi işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar verilmiş, 1602 sayılı Kanunun 71’inci maddesinde avukat marifetiyle takip olunan davalarda tarifesine göre avukatlık ücretinin haksız çıkan tarafa yükletileceği hüküm altına alınmıştır. 4353 sayılı Maliye Vekaleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğü’nün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanunun “İdari Davalarda Temsil” başlıklı 22. maddesinde yer alan “İdari davaların açılması, idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaası daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirliğine ait olup Danıştay daki duruşmalarda bu daireler kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmayan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunur. Hazineyi ilgilendiren işlerde bu vazife Hazine Müşavir veya avukatları tarafından yapılır. Lüzumu halinde Maliye Bakanlığının alakalı servisine mensup veya Maliye Bakanlığı tarafından tensip edilecek bir memur Hazine Avukatı ile birlikte duruşmaya iştirak ettirilebilir” hükmü nedeniyle yerleşik Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında (AYİM 1’inci Dairesinin 02.10.2007 tarih 2007/951-910 E.K., AYİM 2’inci Dairesinin 09.01.2002 tarih 2001/911 E, 2002/20 K, AYİM 3’üncü Dairesinin 09.04.2009 tarih 2009/235-439 E.K. 17.02.2005 tarih 2005/248-220 E.K. sayılı kararları) özetle; haksız çıkan tarafa yüklenen avukatlık ücretinin esas itibariyle diğer tarafın vekalet/avukatlık sözleşmesi ile temsil olunmasından doğan masrafların karşılığı olduğu, yasal temsilciler bakımından ancak kanunun açıkça öngördüğü vekalet ücretine takdirde hükmedileceği, 278 sayılı KHK ve 4350 sayılı kanun hükümleri ile genel bütçeli idareleri avukat sıfatıyla temsil yetkisinin münhasıran hazine avukatlığına ait olduğu, bakanlıklarda çalışan memur avukatların temsil yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davalı idare lehine vekalet ücreti verilmemiş, duruşmalarda hazine vekili tarafından idarenin temsil edilmesi ve davanın reddine karar verilmesi halinde idare lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir. Danıştay Beşinci Dairesinin 30.12.2009 tarih 2007/6474 E, 2009/8007 K. sayılı kararında 4353 sayılı yasanın 22’inci maddesi ile idari davaların açılması, idarelere karşı açılan davaları izleme ve savunma yetkisinin daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine hasredildiğinden davayı avukat aracılığı ile izleyen Bakanlık lehine vekalet ücretine hükmetme olanağı bulunmadığı belirtilerek davalı idarenin vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle yaptığı temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. 02 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinde idarelerin taraf oldukları davaların usul ekonomisine uygun olarak imkanlar ölçüsünde idarelerde istihdam edilen - 217 - hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibinin esas olduğu, 4’üncü maddesinde idarelerdeki hukuk birimlerinin idarenin taraf olduğu adli ve idari davalarda idareyi temsil edeceği, 6’ncı maddesinde idarelerin kendi iş ve işlemleriyle ilgili olarak açılacak adli ve idari davalar ile tahkim yargılaması ve icra işlemlerinde taraf sıfatını haiz olduğu, idareleri adli ve idari yargıda vekil sıfatı ile temsil yetkisinin hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri, muhakemat müdürleri ve avukatlara ait olduğu, 14’üncü maddesinde tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri tarafından yapılan takip ve duruşmalar için bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edileceği, vekalet ücretinin dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’inin ödeneceği belirtilmiştir. 659 sayılı KHK’nin 18’inci maddesinde 08.01.1943 tarihli 4353 sayılı Maliye Vekaleti Başhukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün vazifelerine, Devlet davalarının takibi usullerine ve merkez vilayetler kadrolarında bazı değişiklikler yapılmasına dair kanunun yürürlükden kaldırıldığı, 19’uncu maddesinde bu KHK’nin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. İdari davalarda vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi 4353 sayılı kanun ile münhasıran hazine vekiline verilmiş iken 659 sayılı KHK ile idarelerde görevli avukatlara vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi tanınmış, bunlar tarafından takip edilen davaların idareler lehine neticelenmesi halinde idareler lehine vekalet ücreti takdir edilmesi hüküm altına alınmıştır. KHK’nin 19’uncu maddesinde de bu hükümlerin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. İdarelerde görevli avukatların idareyi temsil sıfatı, kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun yürürlük tarihinden önceki tarihte yapılan savunmalar kamu ajanı, devlet memuru sıfatı ile temsil yetkisi olmadan yapılmıştır. KHK’den önceki dönemde yapılan savunmaların bu mahiyette olduğu yukarıda belirtilen AYİM kararlarında vurgulanmıştır. Aksine düzenleme bulunmadığı takdirde kanunlar gelecek için hüküm doğururlar. 1136 sayılı Avukatlık kanununun 164’üncü maddesinde Avukatlık ücretinin avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. 1136 sayılı kanunun 164 ve 1602 sayılı kanunun 71’inci maddesi dikkate alınarak vekalet ücretine hükmedilmesi için davanın vekil (temsilci) aracılığı ile takip edilmiş olması ve yargılamanın lehine sonuçlanması gerekir. İdarelerde görevli avukatlara 659 sayılı KHK ile idareyi temsil yetkisi tanındığından bu KHK’nin yayımı tarihinden sonra yapılan savunmalar (avukatın hukuki yardımları) nedeniyle vekalet ücretine hükmedilebilir. 659 KHK’nin yayımı tarihinden önce idare tarafından yapılan savunmaların temsilci vasıtasıyla yapıldığı kabul edilirse KHK hükümleri geçmişe geçerli hale getirilerek geçmişe etkili uygulanmış olur. Vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin 659 sayılı KHK hükümleri ilgilisine hak doğurucu, karşı taraf yükümlendirici niteliktedir. Bu nedenle davanın idare - 218 - lehine sonuçlanması halinde KHK’nin yayımı tarihinden sonraki savunmalar için vekalet ücretine hükmedilebilir. Dava dosyasında 659 sayılı KHK’nin yayımı tarihinden sonra idarede görevli temsilci sıfatına haiz avukatlar tarafından yapılmış bir savunma olmadığından idare lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiği görüşü ile aksi yönde oluşan çoğunluğa katılmadık.24.11.2011 ÜYE ÜYE Muhittin KARATOPRAK Hâkim Albay Mehmet AKBULUT Hâkim Albay (AYİM. 3.D., 24.11.2011; E. 2011/996, K. 2011/2424) DEVLET MEMURLARI İLE İLGİLİ İŞLEMLER 1. ADALET HİZMETLERİ TAZMİNATI -48ÖZETİ: Gardiyan olarak görev yapan sivil memur statüsündeki davacının görevinin niteliği itibariyle; “süreklilik” arz edecek şekilde ve “münhasıran” bu görevle görevli kılınmış olduğu da dikkate alındığında, davacının, “askeri yargıda görev yapan memur” kabul edilmesi gerektiği ve davacının adalet hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminin iptalinin gerektiği. Davacı, 22.03.2011 tarihinde İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi Başkanlığı’nda, 28.03.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde, özetle; 26.02.2001 tarihinde Gümüşsuyu Asker Hastanesi’nde, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Servisinde Genel İdari Hizmetler Sınıfı ve Gardiyan kadrosunda göreve başladığını; 15.11.2010 tarihine kadar 05.05.2006 tarih ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının III sayılı cetvelinin F/1/f maddesi uyarınca %66 oranı üzerinden adalet hizmetleri tazminatı aldığını; 15.11.2010 tarihinden aynı kararın III Sayılı Cetvelinin G/B-2 maddesine göre tazminat ödenmeye başladığını; bunun üzerine 27.12.2010 tarihli dilekçeyle davalı idareye başvurarak kendisine %66 oranı üzerinden tazminat ödenmesi talebinde bulunduğunu; bu talebinin Genel Kurmay Başkanlığının 26.01.2011 tarihli emriyle reddedildiğini; TSK Sağlık Komutanlığı’nın 06.06.2008 tarihli emri uyarınca Gümuşsuyu Asker Hastanesi’nde bulunan üç yataklı tutuklu koğuşunun sadece psikiyatri hastası tutuklular için tahsisi edilmesinin emredildiğini; Askeri Hastane Yönetim Yönergesi’nin 13/ğ maddesi uyarınca gardiyanın görevleri arasında tutuklu koğuşundan da sorumlu olduğunun belirtildiğini; 5237 Sayılı - 219 - Türk Ceza Kanunu’nun 63’üncü maddesi uyarınca tutuklu ve hükümlülerin hastanede gözetim ve adli kontrol altında geçen sürelerinin cezadan mahsup edileceğinin yazılı olduğunu; bu sebeple, kendisine 05.05.2006 tarih ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının III sayılı cetvelinin F/1/f maddesi uyarınca %66 oranı üzerinden tazminat ödenmesi gerekirken bu gerekliliğe riayet edilmediğini belirtmek suretiyle bu işlemin iptalini ve hak ettiği özel hizmet tazminatlarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 19.02.2001 tarihinde 1’inci Ordu K.lığı Gümüşsuyu Asker Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Servisi’ne gardiyan olarak atanan davacıya, 15.11.2010 tarihine kadar 05.05.2006 tarih ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının III sayılı cetvelinin F/1/f maddesi uyarınca %66 oranı üzerinden adalet hizmetleri tazminatı ödenmesine rağmen, 15.11.2010 tarihinden itibaren III Sayılı Cetvelinin G/B-2 maddesine göre tazminat ödenmeye başladığı; bunun üzerine 27.12.2010 tarihli dilekçeyle davalı idareye başvurarak kendisine %66 oranı üzerinden tazminat ödenmesi talebinde bulunduğu anlaşılan davacının bu talebinin, Genel Kurmay Başkanlığının 26.01.2011 tarihli emriyle reddedilmesi üzerine; davacı tarafından süresinde AYİM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152 nci maddesi; “... II. Tazminatlar: A - ÖZEL HİZMET TAZMİNATI: ... Teknik Hizmetler Sınıfına dahil kadrolarda bulunan personelden açık çalışma mahallerinde fiilen çalışanlara, bulundukları kadrolar esas alınmak suretiyle, çalışılan her gün için belirlenecek oranlarda ve üçer aylık dönemler itibariyle toplam 60 puanı aşmayacak şekilde, dönem sonlarında ödenmek üzere ek özel hizmet tazminatı verilebilir. .... III –Ortak Hükümler: Bu zam ve tazminatların hangi işi yapanlara ve hangi görevlerde bulunanlara ödeneceği, miktarları, ödeme usul ve esasları ilgili kurumların yazılı isteği ve Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine Maliye Bakanlığınca bütün kurumları kapsayacak şekilde ve 154’üncü madde uyarınca katsayının Bakanlar Kurulunca değiştirilmesi durumu hariç yılda bir defa olmak üzere hazırlanır ve Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulur...” hükmüne amirdir. - 220 - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152’nci maddesine göre “Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara İlişkin Karar”ın Bakanlar Kurulu’nca 17.04.2006 tarihinde 2006/10344 sayılı kararla kararlaştırılarak 05.05.2006 gün ve 26159 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği ve bahse konu Bakanlar Kurulu Kararının 1’inci maddesinin: “(1) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile aynı Kanunun ek geçici 9 uncu maddesi kapsamına giren kurumlardan aylık alanlara, bu Kanunun 152 nci maddesine göre 2006 yılında; a) Ödenecek “İş Güçlüğü, İş Riski, Temininde Güçlük ve Mali Sorumluluk Zammı”, bu Karara ekli I sayılı Cetvelde, b) Ödenecek “Özel Hizmet Tazminatı”, bu Karara ekli II sayılı Cetvelde, c) Ödenecek “Diğer Tazminatlar”, bu Karara ekli III sayılı Cetvelde, ç) Teknik ve sağlık hizmetler sınıflarına dahil kadrolarda bulunan personele, bazı yörelerde verilecek ek zam ve tazminatların belirlenmesinde esas alınacak yerleşim birimleri “Kalkınmada Öncelikli Yörelerin Dereceleri” başlığı ile, bu Karara ekli IV sayılı Cetvelde, d) Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Mesleki ve Teknik Okul ve Kurumlardan, ilave Eğitim-Öğretim Tazminatı ödenecek olanların listesi, bu Karara ekli V sayılı Cetvelde gösterilmiştir.” hükmünü; Karara ekli III Sayılı Cetvelin Adalet Hizmetleri Tazminatı: “F ADALET HİZMETLERİ TAZMİNATI. Yüksek Mahkemeler, Yüksek Seçim Kurulu, Sayıştay, İl ve İlçe Seçim Kurulları ile adli,idari ve askeri yargıda (Ceza İnfaz Kurumları ve İcra Müdürlükleri personeli dahil) fiilen görev yapan memurlardan; 1- Genel İdare Hizmetleri Sınıfında bulunanlardan; a-Anayasa Mahkemesi Genel Sekreter Yardımcısı..... :180 b- Müdür ve Sayman kadrolarına atananlardan; -1 inci dereceden aylık alanlar......................................:175 -2 nci dereceden aylık alanlar.......................................:155 -3 üncü dereceden aylık alanlar....................................:130 -4 üncü dereceden aylık alanlar....................................:120 -5, 6 ve 7 nci derecelerden aylık alanlar.......................:110 -Diğer derecelerden aylık alanlar.................................:70 c- Müdür Yardımcıları ve Sivil Savunma Uzmanlarından; -1 inci dereceden aylık alanlar......................................:165 - 221 - -2 nci dereceden aylık alanlar......................................:145 -3 üncü dereceden aylık alanlar..................................: 125 -4 üncü dereceden aylık alanlar....................................:115 -5, 6 ve 7 nci derecelerden aylık alanlar.......................:105 -Diğer derecelerden aylık alanlar..................................::65 d- Uzman, Şef, Programcı ve Çözümleyicilerden 1, 2, 3 ve 4 üncü derecelerden aylık alanlar …………… :110 e- Zabıt Katiplerinden;-1, 2 ve 3 üncü dereceden aylık alanlar..:100 -4 üncü dereceden aylık alanlar................................ :75 -5-9 uncu derecelerden aylık alanlar......................... :56 -Diğer derecelerden aylık alanlar...............................:54 f- İnfaz ve Koruma Başmemurları ile İnfaz ve Koruma Memurlarından;1-4üncü dereceli kadrolara atanmış olanlar..............................................................................:100 -1-4 üncü derecelerden aylık alanlar .....................:75 -5-9 uncu derecelerden aylık alanlar.................. ...:66 -Diğer derecelerden aylık alanlar..........................: 64 g- Diğerlerinden (yukarıdaki sıralardan faydalanamayanlardan); -1-4 üncü dereceli kadrolara atanmış olanlar........:100 -1-4 üncü derecelerden aylık alanlar .....................:58 -5-9 uncu derecelerden aylık alanlar......................:56 -Diğer derecelerden aylık alanlar............................:54 2- Genel İdare Hizmetleri ve Yardımcı Hizmetler Sınıfları dışındaki diğer hizmet sınıflarına göre tazminat alanlardan; -1-4 üncü derecelerden aylık alanlar....................:22 -5-9 uncu derecelerden aylık alanlar....................:20 -Diğer derecelerden aylık alanlar.........................:15 3- Yardımcı Hizmetler Sınıfında bulunanlar ile Teknik Hizmetler Sınıfında bulunup da Teknik Hizmetler Bölümündeki Özel Hizmet Tazminatından yararlanamayan diğer personelden; -1-4 üncü derecelerden aylık alanlar......................... :56 -5-9 uncu derecelerden aylık alanlar..........................:55 -Diğer derecelerden aylık alanlar..............................:53 - 222 - 4- Cezaevi Müdürü, İdare Memuru, İnfaz ve Koruma Başmemuru, İnfaz ve Koruma Memurlarından; a- Özel eğitim ve iyileştirme tatbik edilen cezaevleri, D ve F tipi cezaevleri ile Ankara kapalı, Bayrampaşa ve Buca cezaevlerinde görevli olanların tazminat oranlarına 13’er, b- Diğer cezaevlerinde görevli olanlar ile 3/7/2005 tarihli ve 5402 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca kurulan Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğünde görevli olanların tazminat oranlarına 10’ar, puan ilave edilir. G. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen hizmet sınıflarında çalışıp da özel hizmet tazminatı ile bu cetvelin yukarıdaki sıralarında sayılan tazminatlardan yararlanamayan personelden; a) Kadroları Yardımcı Hizmetler Sınıfında bulunanlardan; -8-15 inci derecelerden aylık alanlar……………………..:44 -Diğer derecelerden aylık alanlar.......................................:45 b) Diğer hizmet sınıflarında bulunanlardan; 1- Kadro unvanları Müdür ve Müdür Yardımcısı, Sayman, Şef, Antrenör, Borsa Komiseri, Bölge Amiri, Kısım Amiri, Koruma ve Güvenlik Amiri, Kontrolör, Ekonomist, Danışman, Müşavir, Aktüer, Araştırmacı, Muhasebeci ve Muhasip, Raportör, Uzman, Hukuk Müşaviri, Programcı, Çözümleyici, Bilgisayar İşletmeni, Başkatip, Zabıta Amiri ve Yardımcısı, Zabıta Başkomiseri ve Komiseri, İtfaiye Amiri, İtfaiye Başçavuşu, Çavuşu ve Onbaşısı ile Kontrol Memurları .............................. :50 2- Diğerlerinden;-8-15 inci derecelerden aylık alanlar..:.48 -Diğer derecelerden aylık alanlar.................................: 49” hükmünü içermektedir. Dava konusuna dönüldüğünde; davacı ile davalı idare arasındaki ihtilaf, Gümüşsuyu Asker Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Servisi’ne gardiyan olarak görev yapan davacının, Adalet Hizmetleri Tazminatının 5.5.2006 tarih ve 10344 sayılı “Devlet Memurluğuna Ödenecek Zam ve Tazminatlarına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının” ın III sayılı Cetvelinin F/1-f maddesinde belirtilen oran üzerinden mi, yoksa aynı cetvelin G/b-2’inci maddesi üzerinden mi tazminat ödenmesi gerektiği noktasındadır. Dava konusu uyuşmazlığın çözümü için davacının “askeri yargıda (Ceza İnfaz Kurumları ve İcra Müdürlükleri personeli dahil) fiilen görev yapan memur” statüsünde olup olmadığının irdelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Davacının “askeri yargıda fiilen görev yapan memur” statüsünde olup - 223 - olmadığının tespiti için ise, öncelikle Askeri hastane tutuklu koğuşunda fiilen ifa ettiği ‘gardiyanlık’ görevinin, askeri yargıya ilişkin bir görev olup olmadığının tespiti gerekir. 4301 Sayılı Ceza İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun’un 2’nci maddesinin “e” bendi uyarınca “Ceza İnfaz Kurumları: Kapalı ve açık cezaevleri ile çocuk ıslahevleri” şeklinde tanımlanmış olup Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Kurumların Türleri Ve Kurulması” başlıklı 8‘inci maddesi çerçevesinde: Ceza ve İnfaz Kurumları’nın türleri: “(1) Kurumlar; kapalı, yüksek güvenlikli kapalı, kadın kapalı, çocuk kapalı, gençlik kapalı, gözlem ve sınıflandırma merkezleri ile açık ceza infaz kurumları ve çocuk eğitimevleridir.” şeklinde belirlenmiştir. Bu duruma ek olarak 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un Ceza İnfaz Kurumlarının Türleri ‘nin sayıldığı 2’nci Bölümünde: İnfaz Kurumları, “Kapalı Ceza İnfaz Kurumları, Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumları, Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumları, Çocuk Kapalı Ceza İnfaz Kurumları, Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumları, Gözlem Ve Sınıflandırma Merkezleri, Açık Ceza İnfaz Kurumları, Çocuk Eğitimevleri” şeklinde sayılmıştır. Davacının konumunu doğrudan doğruya ilgilendiren düzenleme ise; Askeri Ceza ve Tutukevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Yönetmelik olup, söz konusu Yönetmelik’in 4’üncü maddesinin a bendi uyarınca “a. Askeri Ceza ve Tutukevi : Askeri Ceza Kanunu ile diğer kanunlara göre verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların ve tutuklama kararlarının infaz edildiği, hükümlü ve tutuklulara tahsis olunan ve askeri kurum sıfatını haiz olan yerlerdir.”şeklinde tanımlandığı; bu tanım uyarınca; “Gümüşsuyu Asker Hastanesi’nin ‘Tutuklu” koğuşunda ‘gardiyan’ olarak görevli davacının, “Askeri Yargıda görev yapan memur” statüsünde olup olmadığının anlaşılabilmesi için, ifa ettiği hizmetin niteliğine bakılmasına ihtiyaç bulunduğu; davacının yaptığı hizmetin “münhasıran” ve “süreklilik” arz edecek bir biçimde “askeri yargıya ait bir hizmet niteliğinde” olması halinde, ifa ettiği “gardiyanlık” görevi nedeniyle “askeri yargıda görev yapan memur” statüsünde sayılması gerekeceği sonucuna varmak mümkündür. Dava konusu ihtilafa bu açıdan bakıldığında; dava dosyasında mevcut Genelkurmay Başkanlığı’na ait 06.05.2008 tarihli emirde “3/b: Müşahade altında tutulması gereken tutuklu sanıklara, GATA H. Eğitim Hst. K.lığınca dört aya varan sürelerde randevu verildiği; bu durum yargılamanın sürüncemede kalmasına, tutukluluk halinin uzamasına ya da bu nedenle tahliye edilen sanığın bilahare adli gözlem için çağrıldığında ele geçirilmemesi gibi nedenlerle adli işlemlerin aksamasına neden olduğu ifade edilerek: (1) Gümüşsuyu As. Hst. Bştbp. liği TMK’sında daha fazla psikiyatri uzmanı tabip kadrosu bulunması nedeniyle Gümüşsuyu Asker Hastanesi’nde - 224 - bulunan üç yataklı tutuklu koğuşunun sadece psikiyatri hastası tutuklular için tahsisi edilmesi … teklif edilmiştir.” şeklinde tespitlerde bulunulduktan ve “Yapılan inceleme neticesinde 1’inci Or. K.lığınca yapılan teklifler uygun bulunmuştur.” denildikten sonra, “Gümüşsuyu Asker Hastanesi’nde bulunan üç yataklı tutuklu hasta koğuşunun psikiyatri hastaları için kullanılacağı” hususunun emredildiği görülmektedir. Belirtilen emirdeki ayrıntılı açıklamalar dikkate alındığında; Gümüşsuyu Asker Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Servisi’nde Genel İdari Hizmetler Sınıfından “gardiyan” olarak görev yapan sivil memur statüsündeki davacının, tutuklu koğuşu olarak ayrılan koğuşlarda ifa ettiği gardiyanlık görevinin, “tutuklu psikiyatri hastalarının tedavilerinin sağlanması” amacına yönelik olmadığı; ilk ataması ‘gardiyan’ olarak yapılan davacının, asli görevinin, münhasıran, Askeri Mahkemeler tarafından “TCK’nun 32’inci maddesinden istifade edebilmelerinin mümkün olup olmadığı ile askerliğe elverişli olup olmadıklarının tespiti” ne gerek görülen tutuklu sanıkların “hastanede kaldıkları süreç içerisinde kaçmalarını önlemek” şeklinde açıklanabileceği; askeri mahkemelerce ihtiyaç duyulan, ceza usul hukukuna ilişkin ‘adli gözlem’ işlemleri sırasında, hastanede bulunan tutukluların kaçmasını önlemekle görevli kılınan ve kendisine başkaca bir görev tevdi edilmeyen davacının, ifa ettiği hizmetin “müşahade altında tutulan tutuklu sanıklara ‘gardiyanlık’ yapmak ” olarak şeklinde de ifade edilebileceği; söz konusu görevin niteliği itibariyle; davacının, “süreklilik” arz edecek şekilde ve “münhasıran” bu görevle görevli kılınmış olduğu da dikkate alındığında; davacının, ifa ettiği görevin yukarıda belirtilen nitelikleri itibariyle “askeri yargıda görev yapan memur” kabul edilmesi gerektiği ve davacının adalet hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminin iptalinin gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle ; Davacı…’e adalet İPTALİNE, hizmetleri tazminatının ödenmemesi 29 HAZİRAN 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.2.D., 29.06.2011; E. 2011/538, K. 2011/905) - 225 - işleminin 2.ATAMA -49ÖZETİ: Annesinin sağlık sorunları sebebiyle atamaya tabi tutulabilmesi için hizmet bölgesindeki zorunlu çalışma süresini tamamlaması gerekmeyen davacının, annesinin hastalığı nedeniyle tedavi hizmetinden faydalanabileceği uzman doktor / sağlık kuruluşlarının bulunduğu garnizondaki bir kadro görev yerine atanması gerekirken, bu yöndeki talebinin Yönetmeliğin 11’inci maddesine aykırı bir biçimde reddedilmesi suretiyle tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu. Davacı, 02.12.2010 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde, özetle; Aşkale Askerlik şubesi başkanlığı emrinde sivil memur olarak görev yaptığı sırada, annesi …’in 2008 yılında yanında kalmakta olduğunu, annesinin ilerlemiş düzeyde hepatit-C hastalığı nedeniyle yürüyemez hale geldiğini ve sürekli bakıma ihtiyaç duyduğunu, Aşkale’de uzman doktor olmaması sebebiyle annesine ilaç yazdırmak için sürekli Erzurum merkeze gitmesi gerektiğini, Konya – Akşehir Sulh Hukuk Mahkemesi kararı ile annesine vasisi olarak atandığını, söz konusu karada annesinin bakıma muhtaç olduğunun ve hiçbir mali gelirinin bulunmadığının yazılı olduğunu, annesinin sağlık sorunları nedeniyle atamaya esas sağlık raporu alabilmek için yaptığı başvurunun dahi reddedildiğini, söz konusu mazereti nedeniyle yapmış olduğu atanma talebinin, Erzurum ASAL Bölge Başkanlığının 15.10.2010 tarihli yazısı ile reddedildiğini, belirtmek suretiyle atama isteminin reddi işleminin yürütmesinin durdurulmasına ve iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulması istemi Dairemizin 12.01.2011 tarih ve Esas No.:2010/1339 sayılı kararıyla kabul edilmiş, davalı idarenin yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması istemi Dairemizin 09.02.2011 tarih ve Esas No.:2010/1339 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerden; davacının, 26.09.2007 tarihinden itibaren Erzurum Aşkale Askerlik şubesi başkanlığı emrinde sivil memur olarak görev yaptığı; annesi…’in sağlık mazeretleri nedeniyle devamlı surette kendisinin bakımına muhtaç olmasını ve hastalıkları nedeniyle uygun sağlık hizmetlerini alabileceği, ilgili uzman doktorların bulunduğu bir garnizondaki kadro görev yerine atanmayı talep eden davacının, bu talebinin Erzurum ASAL Bölge Başkanlığının 15.10.2010 tarihli yazısı ile reddedilmesi ve bu cevabın 01.11.2010 tarihinde kendisine tebliğ edilmesi sonrasında, davacı tarafından, iş bu atama isteminin reddi işleminin iptali istemiyle AYİM’de bu davayı açtığı anlaşılmıştır. - 226 - Anayasanın 128’inci maddesinde: “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği” belirtilmektedir. Anayasanın belirtilen kuralı gereğince yürürlüğe konulan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, “Yer Değiştirme Suretiyle Atanma” başlıklı 72’nci maddesinin 1’inci fıkrası; “Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır.” hükmünü amirdir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesini düzenleyen 76’ncı maddesi ise; “Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit 68’nci maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler. Memurlar istekleri ile kurumlarında kazanılmış hak derecelerinin en çok üç derece altında aynı ve başka yerlerdeki kadrolara atanabilirler.” hükmünü öngörmektedir. Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan “Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atamalarına İlişkin Yönetmeliğinin “Temel ilkeler” başlıklı 5’inci maddesi: “(1) Yer değiştirme suretiyle atamalarda esas alınacak temel ilkeler şunlardır; a) Bu Yönetmelik kapsamındaki Devlet memurları için hizmet alanlarındaki görevin sürekliliği esastır. b) Yer değiştirme sureti ile atamalarda, atanmak istenilen hizmet bölgesi ve alanındaki kadro imkânları ile ayrılmak istenen yerdeki hizmet ihtiyacı öncelikle dikkate alınır. c) Kurumun hizmet ihtiyacı nedeniyle hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma sürelerine bakılmaksızın belirli bir süre görev yapmak üzere sürekli görevle atama yapılabilir. ç) Hizmet ihtiyacı nedeniyle yapılacak atamalarda, görevin özelliğine göre hizmet bölgeleri ve alanları arasında memurların adil ve dengeli dağılımının sağlanması esastır. d) Atama isteklerinin değerlendirilmesinde birlik komutanı veya kurum amirlerinin görüşleri de dikkate alınır. e) Atanacak memurun asaletinin onaylanmış olması gerekir.” hükmünü; - 227 - Yönetmeliğin “Bölgelerdeki zorunlu çalışma süreleri” başlıklı 6’ncı maddesi: “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki memurların atanma istekleri; birinci hizmet bölgesinde dört yıl, ikinci hizmet bölgesinde üç yıl, üçüncü hizmet bölgesinde ise iki yıllık zorunlu çalışma süresi tamamlanmadan dikkate alınmaz. (2) Özürlü Devlet memuru olarak göreve alınan personel, adaylık süresinin sona ermiş olması kaydıyla, birinci fıkrada belirtilen zorunlu çalışma sürelerine tabi değildir. “ hükmünü; “İsteğe bağlı yer değiştirmeler” başlıklı 11’inci maddesi: “(1) Aşağıda belirtilen öncelik sırası esas alınarak, hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma süreleri tamamlanmadan memurun isteği üzerine yer değiştirme suretiyle atama; a) Sağlık Durumu: Memurun sağlık durumuna dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; kendisinin veya kanunen bakmakla yükümlü olduğu kimselerden birinin, bulunduğu yerde kalmasının sağlık durumunu tehlikeye koyacağını ya da tam teşekküllü hastane bulunan bir yerde oturma zorunluluğu bulunduğunu, tam teşekküllü resmi hastaneden alınacak sağlık kurulu raporu ile belgelendirmesi halinde, b) Eş Durumu: Memurun eş durumuna dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; eşinin 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi bir kurumda memur statüsünde çalıştığını, görev yeri belgesi ve vukuatlı nüfus kayıt örneği ile belgelendirmesi halinde, yapılabilir.“ hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen Yönetmelik hükümlerinden anlaşılacağı üzere; devlet memurlarının yer değiştirme sureti ile atanmalarının; devlet memurunun, istekli olmasının yanı sıra Yönetmeliğin 11’inci maddesinde belirtilen koşulları haiz olmasının da gerekli olduğu “isteğe bağlı atamalar” ve devlet memurunun istekli olup olmadığına bakılmaksızın gerçekleştirilen “hizmet ihtiyacından kaynaklanan atamalar” olmak üzere iki türde düzenlendiği görülmektedir. Ayrıca Yönetmeliğin 8’inci maddesi uyarınca, devlet memurlarının atamalarının, Yönetmeliğin 9, 10 ve 11 inci maddelerde yer verilen nedenler hariç olmak üzere, her yıl Haziran - Eylül aylarını kapsayan dönemde yapılacağı; 11’inci maddede belirtilen nedenlerden (sağlık durumu ve eş durumu) birinin varlığı halinde ise “hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma süreleri tamamlanmasa bile atamanın yapılabileceği” nin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Davanın tarafları arasındaki ihtilaf, “davacının, vâsisisi olduğu annesinin sağlık mazeretlerine binaen, annesinin tedavisini sürdürebilecek branşta uzman doktorların bulunduğu garnizondaki bir kadro görev yerine atanmasının gerekip gerekmediği” noktasındadır. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; GATA K.lığının 08.04.2010 tarihli raporu ile Aşkale İlçe Hastanesi - 228 - Baştabipliğinin 03.11.2010 tarihli raporundan anlaşılacağı üzere; davacının annesi…’in, “Kompanse karaciğer sirozu, kronik hepatit C virüsü hepatiti ve Romatoit Artrit” rahatsızlıklarına duçar olduğu ve Gastroentroloji, dahiliye, ramatoloji ve fizik tedavi rehabilitasyon alanlarında uzman olan doktorların tedavisine ihtiyaç duyduğu halde, davacının bu branşlarda uzman doktorun bulunmadığı Aşkale ilçesindeki Askerlik Şubesinde görev yaptığı; keza, Akşehir Sulh Hukuk Mahkemesinin 09.02.2010 tarih ve 2009/1140 Esas, 2010/67 Karar sayılı kararı ile davacının, TMK 405’inci maddesi uyarınca, annesi …’in vasisi olarak tayin edildiği konularında herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun “Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı“ başlıklı 405’inci maddesi: “Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır. Görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.” Hükmünü içermektedir. Davalı idare tarafından, “davacının, annesinin vasisi olarak atanmış olmasının, Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atamalarına İlişkin Yönetmelik kapsamında geçerli bir mazeret olmadığı ve davacının annesinin, 5510 sayılı Kanun kapsamında tanımlanan ‘bakmakla yükümlü olunun kişi’ kapsamında olmadığı“ iddia edilmekte ise de; Akşehir Sulh Hukuk Mahkemesinin 09.02.2010 tarih ve 2009/1140 Esas, 2010/67 Karar sayılı kararında yer verilen tespitlerden anlaşılacağı üzere; Ankara Numune Hastanesinin 11.12.2009 tarihli sağlık kurulu raporu ile hastalığı nedeniyle “sürekli bakıma ihtiyaç duyduğu” belirlenen davacının, annesi…’in, bu nedene bağlı olarak kısıtlanmasına karar verildiği ve bu kararın, kararın gerekçe bölümünde yer verilen açıklamalar itibariyle, “TMK’nun 405’inci maddesi uyarınca” alındığı anlaşılmaktadır. Davacının, annesi…’in, kısıtlanma sebebinin TMK’nun 405’inci maddesinde yazılı hale dayanması itibariyle, davacının vasisi olduğu annesinin, sürekli olarak davacının bakımına ihtiyaç duyduğu konusunda tereddüt bulunmadığı; ayrıca, davacının vesayeti altında bulunan annesine karşı, TMK’nın 396’nci vd. maddelerinde yazılı görevler itibariyle birçok konuda sorumluluğunun bulunduğu; belirtilen sorumluluklarının içerdiği görevler ve kanuni yükümlülükler ile davacının annesinin, vesayet altına alınmasına yol açan sağlık sorunları nedeniyle devamlı surette davacının bakımına ihtiyaç duyduğu da dikkate alındığında; davacının, annesine “bakmakla yükümlü olan” personel statüsünde olduğunun kabulü gerektiği; bu kabulün bir gereği olarak, Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atamalarına İlişkin Yönetmeliğinin 11’inci maddesi uyarınca, annesinin sağlık - 229 - sorunları sebebiyle atamaya tabi tutulabilmesi için hizmet bölgesindeki zorunlu çalışma süresini tamamlaması gerekmeyen davacının, annesinin hastalığı nedeniyle tedavi hizmetinden faydalanabileceği uzman doktor / sağlık kuruluşlarının bulunduğu garnizondaki bir kadro görev yerine atanması gerekirken, bu yöndeki talebinin Yönetmeliğin 11’inci maddesine aykırı bir biçimde reddedilmesi suretiyle tesis edilen dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı…’in annesinin hastalığı ile ilgili olarak uzman sağlık kuruluşu bulunan garnizona atandırılma isteminin kabul edilmemesi İŞLEMİNİN İPTALİNE, 23 MART 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir. (AYİM.2.D., 23.03.2011; E. 2010/1339, K. 2011/391) -50ÖZETİ: Doktora Programını kazanan davacı, bu eğitim durumu nedeniyle, halihazırda görev yapmakta olduğu Çankırı ili ile aynı statüde olan (1’inci hizmet bölgesi statüsünde) İstanbul iline atandırılmaması, Anayasanın “eğitim ve öğrenim hakkı”nın düzenlendiği 42’nci maddesi de nazara alındığında; davacının, talebi doğrultusunda eğitim durumuna dayalı olarak halihazırda görev yapmakta olduğu Çankırı ili ile aynı statüde (1’inci hizmet bölgesi statüsünde) olan İstanbul iline atandırılmasının gerektiği. Davacı vekili, 20.09.2010 tarihinde AYİM.’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; halen Çankırı 28’inci Mknz.P.Tug.K.Yrdc.lığı emrinde Askeri Yüksek Hemşire olarak görev yapmakta olan müvekkilinin, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Doktora Programını kazandığını ve 25.08.2010 tarihinde bu bölüme kaydını yaptırdığını, müvekkilinin kazandığı doktora eğitimini tamamlayabilmesi için en az iki yıl süreyle İstanbul’da derslere devam etmesi gerektiğini, bu nedenle müvekkilinin İstanbul iline atanmayı talep ettiğini, bu talebine davalı idarece garnizon hizmet süresini tamamlamadığı gerekçesi ile olumsuz cevap verildiğini, müvekkilinin görev yaptığı Çankırı ilinin ve atanmayı talep ettiği İstanbul ilinin 1 inci bölge olduğunu, 1 inci bölgede zorunlu çalışma süresi 4 yıl olduğundan, müvekkilinin kalan 3 yılını İstanbul ilinde tamamlayabileceğini, İstanbul iline atanma talebinin reddi yönünde tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. - 230 - Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; K.K.K.lığının 10.06.2008 gün ve PER.:12010-186555-08/Tyn.D.Yd.Sb Svl.Me.İd.İşl.Ş. (Svl.Me.) sayılı atama işlemi ile Çankırı 28 inci Mknz.P.(BG) Tug.K.Yrdc.lığı emrine atandırılan Svl.Me. (Hemşire) statüsüne haiz olan davacının, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Doktora Programını kazanmasını müteakip 27.07.2010 tarihli dilekçe ile davalı idareye müracaat ederek İstanbul iline atamasının yapılmasını talep ettiği, davalı idarenin 27.08.2010 tarihli cevabi yazısı ile olumsuz cevap verilmesi üzerine AYİM.’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Anayasanın “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı 42 nci maddesi; “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz. İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır. Özel ilk ve orta dereceli, okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir. (Ek Yedinci Fıkra:9.2.2008-5735/2 md.) Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir. Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez. Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır.” hükmüne, - 231 - Anayasanın 128 nci maddesinin ikinci fıkrası; “…(Değişik ikinci fıkra:7.5.2010-5982/12 md.) Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır….” hükmüne, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Yer değiştirme suretiyle atanma” başlıklı 72 nci maddesi; “ Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır. (Değişik: 9/4/1990 - KHK - 418/5 md.; İptal: Ana. Mah.'nin 5/2/1992 tarih ve E. 1990/22, K. 1992/6 Sayılı Kararı ile; yeniden düzenleme: 18/5/1994 KHK/527/5 md.) Yeniden veya yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak memur olan diğer eşin de isteği halinde ataması, atamaya tabi tutulan memurun atandığı yere 74 ve 76 ncı maddelerde belirtilen esaslar çerçevesinde yapılır. Yer değiştirme suretiyle atanmaya tabi memurun atandığı yerde eşinin atanacağı teşkilatın bulunmaması ya da teşkilatı olmakla birlikte niteliğine uygun münhal bir görev bulunmaması ve ilgilinin de talebi halinde, bu personele eşinin görev süresi ile sınırlı olmak üzere aşağıdaki şartlarda izin verilebilir. (Ek: 9/4/1990 - KHK - 418/5 md.; İptal: Ana. Mah.'nin 5/2/1992 tarih ve E. 1990/22, K. 1992/6 Sayılı Kararı ile; yeniden düzenleme: 18/5/1994 KHK/527/5 md.) Bu suretle izin verilenlere, aylık ve diğer ödemelerine karşılık olarak, aylık (taban ve kıdem aylığı dahil), ek gösterge, zam ve tazminatlarının kanuni kesintiler düşüldükten sonraki net miktarının, eşleri; a) Olağanüstü Hal Bölgesine dahil illerle bu illere mücavir olarak belirlenen illerde görevli olanlara % 60'ı, b) Kalkınmada 1 inci derecede öncelikli yörelerde görevli olanlara % 50'si, c) Kalkınmada 2 nci derecede öncelikli yörelerde görevli olanlara % 25'i, kurumlarınca kadro tasarrufundan ödenir. Eşleri diğer yörelerde görevli olanlar ise ücretsiz izinli sayılır. (Ek: 9/4/1990 - KHK - 418/5 md.; İptal: Ana. Mah.'nin 5/2/1992 tarih ve E. 1990/22, K. 1992/6 Sayılı Kararı ile; yeniden düzenleme: 18/5/1994 KHK/527/5 md.) Yukarıda sayılanların kadroları eşlerinin görevlendirme süresiyle sınırlı olarak saklı tutulur. Ancak, bu süre memuriyet boyunca 4 yılı hiç bir surette geçemez. Bunların kademe ilerlemesi; emeklilik ve diğer bütün - 232 - hakları ve yükümlülükleri devam eder. Ancak ücretsiz izin verilenlerin bu sürelerinin emeklilikten sayılabilmesi için kesenek ve kurum karşılıklarının her ay kendileri tarafından T.C. Emekli Sandığına yatırılması gerekir. (Değişik: 29/11/1984 - KHK - 243/13 md.) Memurların atanamayacakları yerler ve bu yerlerdeki görevler ile kurumların özellik arz eden görevlerine atanabilmeleri için hangi kademelerde ne kadar hizmet etmeleri gerektiği ve yer değiştirme ile ilgili atama esasları Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir. Kurumlar atamaya tabi olacak personeli için bu yönetmelik esaslarına göre Devlet Personel Başkanlığının görüşünü almak suretiyle bir personel ve atama planı hazırlar.” hükmüne, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesi” başlıklı 76 ncı maddesi; “Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit veya 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst, kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler. Memurlar istekleri ile, kurumlarında kazanılmış hak derecelerinin en çok üç derece altında aynı veya başka yerlerdeki kadrolara atanabilirler. Aşağı dereceye atananların 68 inci maddede yazılı süre kaydı aranmaksızın eski derecelerine tekrar atanmaları mümkündür. Kazanılmış hak derecelerinden aşağı derecelere atananların aylık derece ve kademeleri genel hükümlere göre tespit edilmekle beraber, atandıkları bu derecelerde geçirdikleri süreler (kesenek ve karşılık farklarının kendileri tarafından her ay T.C. Emekli Sandığına gönderilmesini kabul etmeleri şartiyle) emeklilik yönünden eski derecelerinde değerlendirilir.” hükmüne, 26.02.2010 gün ve 27505 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevle Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin “Amaç” başlıklı 1 nci maddesi; “(1) Bu Yönetmeliğin amacı; Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarının Karargâhları ile bağlı birlik, kurum ve kuruluşlarında görevli Devlet memurlarının yer değiştirme suretiyle atanmalarının usul ve esaslarını belirlemektir.” hükmüne, Anılan Yönetmeliğin “Kapsam” başlıklı 2 nci maddesi; “(1) Bu Yönetmelik; Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarının Karargâhları ile bağlı birlik, kurum ve kuruluşlarında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak çalışan Devlet memurlarını kapsar. (2) Aday memurlar bu Yönetmelik hükümlerine tabi değildir.” hükmüne, - 233 - Yönetmeliğin “Dayanak” başlıklı 3 ncü maddesi; “(1) Bu Yönetmelik, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 72 nci maddesine istinaden hazırlanmıştır.” hükmüne, Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4 ncü maddesi; “(1) Bu Yönetmelikte geçen; a) Hizmet alanı: Hizmet bölgelerindeki görevin yapıldığı yeri, b) Hizmet bölgesi: Bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 Hizmet Bölgeleri Cetvelinde gösterilen illerin gruplarını, c) Kurum: Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarının karargâhları ile bağlı birlik, kurum ve kuruluşlarını, ç) Yer değiştirme suretiyle atama: Aynı kurumda çalışan memurların, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 76 ncı maddesindeki esaslar çerçevesinde atanmasını, d) Zorunlu çalışma süresi: Her hizmet bölgesinde zorunlu olarak çalışılması gereken asgari süreyi ifade eder.” hükmüne, Yönetmeliğin “Temel İlkeler” başlıklı 5 nci maddesi; “(1) Yer değiştirme suretiyle atamalarda esas alınacak temel ilkeler şunlardır; a) Bu Yönetmelik kapsamındaki Devlet memurları için hizmet alanlarındaki görevin sürekliliği esastır. b) Yer değiştirme sureti ile atamalarda, atanmak istenilen hizmet bölgesi ve alanındaki kadro imkânları ile ayrılmak istenen yerdeki hizmet ihtiyacı öncelikle dikkate alınır. c) Kurumun hizmet ihtiyacı nedeniyle hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma sürelerine bakılmaksızın belirli bir süre görev yapmak üzere sürekli görevle atama yapılabilir. ç) Hizmet ihtiyacı nedeniyle yapılacak atamalarda, görevin özelliğine göre hizmet bölgeleri ve alanları arasında memurların adil ve dengeli dağılımının sağlanması esastır. d) Atama isteklerinin değerlendirilmesinde birlik komutanı veya kurum amirlerinin görüşleri de dikkate alınır. e) Atanacak memurun asaletinin onaylanmış olması gerekir.” hükmüne, Yönetmeliğin “Bölgelerdeki zorunlu çalışan süreler” başlıklı 6 ncı maddesi; “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki memurların atanma istekleri; birinci hizmet bölgesinde dört yıl, ikinci hizmet bölgesinde üç yıl, üçüncü hizmet bölgesinde ise iki yıllık zorunlu çalışma süresi tamamlanmadan dikkate alınmaz. (2) Özürlü Devlet memuru olarak göreve alınan personel, adaylık süresinin sona ermiş olması kaydıyla, birinci fıkrada belirtilen zorunlu çalışma sürelerine tabi değildir. “ hükmüne, - 234 - Yönetmeliğin “Atamalarda göz önünde bulundurulacak hususlar” başlıklı 9 ncu maddesi;” (1) Atamalarda aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur: a) Atamalarda aile bütünlüğünün muhafaza edilmesi bakımından, eş ve sağlık durumları, ilgili kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak dikkate alınır. b) Aynı kurumda çalışıp da atanma talebinde bulunan eşlerden ast durumunda olanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir. c) Farklı kurumlarda çalışıp da atanma talebinde bulunan eşlerden unvan, kadro ve görev bakımından daha aşağıda bulunanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir. ç) Önceki görev yerinden disiplinsizlik ve ahlaki nedenlerle atamaya tabi tutulan memurların, eski görev yerlerine yeniden atanma istek ve teklifleri dikkate alınmaz. d) Özürlü memurların atanmak istedikleri yerde boş kadro bulunması halinde kadroları ile birlikte atamaları yapılabilir. e) Terör eylemleri etkisi ve sebebiyle şehit olan veya çalışamayacak derecede malul olan ya da malul olup da çalışabilir durumda olan kamu görevlileri ile er ve erbaşların, Devlet memuru olarak görev yapan eş ve çocukları ile anne, baba ve kardeşlerinin; yer değiştirme suretiyle atanma talepleri, bu durumlarının ilgili yerlerce belgelendirilmiş olması kaydıyla, kadro imkânları da dikkate alınmak suretiyle bu Yönetmelikteki kısıtlayıcı hükümlere bakılmaksızın öncelikle gerçekleştirilir.” hükmüne, Yönetmeliğin “İsteğe bağlı yer değiştirmeler” başlıklı 11 nci maddesi; “(1) Aşağıda belirtilen öncelik sırası esas alınarak, hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma süreleri tamamlanmadan memurun isteği üzerine yer değiştirme suretiyle atama; a) Sağlık Durumu: Memurun sağlık durumuna dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; kendisinin veya kanunen bakmakla yükümlü olduğu kimselerden birinin, bulunduğu yerde kalmasının sağlık durumunu tehlikeye koyacağını ya da tam teşekküllü hastane bulunan bir yerde oturma zorunluluğu bulunduğunu, tam teşekküllü resmi hastaneden alınacak sağlık kurulu raporu ile belgelendirmesi halinde, b) Eş Durumu: Memurun eş durumuna dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; eşinin 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi bir kurumda memur statüsünde çalıştığını, görev yeri belgesi ve vukuatlı nüfus kayıt örneği ile belgelendirmesi halinde, yapılabilir. (2) İlk defa Devlet memurluğuna atananlardan kuruma son başvuru tarihinden sonra veya görevde yükselme ve unvan değişikliği ile atananlardan yerleştirmeye esas tercihlerin yapıldığı son başvuru tarihinden sonra birinci fıkrada belirtilen özür halleri ortaya çıkanlar, atanmak istedikleri yerde münhal kadro bulunması kaydıyla, bu Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki süreleri tamamlamadan durumlarına uygun yere atanabilirler. - 235 - Başvuru ya da tercihlerini eşinin görev yaptığı garnizon dışındaki bir yer için yapanların atanma istekleri değerlendirmeye alınmaz. (3) Eğitim Durumu: Memurun eğitim durumuna dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; durumunu belgelendirmesi şartıyla mevcut tahsil seviyesinin üzerinde en az ön lisans düzeyinde eğitim görmek üzere sınavı kazanmış olması gerekir. Bu durumda eğitim-öğretim yapılacak yüksek öğretim kurumlarının bulunduğu bölgeye sınıf ve unvanına uygun kadro bulunması halinde ataması yapılabilir. Ancak bölgelerdeki zorunlu çalışma süreleri tamamlanmadan, bu istek dikkate alınmaz. “ hükmüne amirdir. Anayasanın 42 nci maddesinde; kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı, öğrenim hakkının kapsamının konunla tespit edilip düzenleneceği, kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimsenin yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyeceği, bu hakkın kullanımının sınırlarının konunla belirleneceği öngörülmüştür. Yukarıda belirtilen Anayasa, Yasa ve Yönetmelik hükümleri kapsamında dava konusuna dönüldüğünde; davacı, 2008 yılında 1’inci bölge statüsündeki Çankırı iline atanmış ve henüz 4 yıllık zorunlu hizmet süresini doldurmamış ise de; Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Doktora Programını kazanan davacı, bu eğitim durumu nedeniyle halihazırda görev yapmakta olduğu Çankırı ili ile aynı statüde olan (1’inci hizmet bölgesi statüsünde) İstanbul iline atanmak istediğinden ve davalı idarece davacının atanmak istediği İstanbul ilinde sınıf ve unvanına uygun kadro görev yeri bulunmadığı da öne sürülmediğinden, Anayasanın “eğitim ve öğrenim hakkı”nın düzenlendiği 42’nci maddesi de nazara alındığında; davacının, talebi doğrultusunda eğitim durumuna dayalı olarak halihazırda görev yapmakta olduğu Çankırı ili ile aynı statüde (1’inci hizmet bölgesi statüsünde) olan İstanbul iline atandırılmasının gerektiği, “eğitim durumuna dayalı atanma isteklerinin, bölgelerdeki zorunlu çalışma süreleri tamamlanmadan dikkate alınmayacağı”na dair yönetmelik hükmünün; farklı hizmet bölgeleri arasında (eğitim durumuna dayalı) atanma isteklerinin, zorunlu çalışma süreleri tamamlanmadan dikkate alınmayacağı şeklinde anlaşılması gerektiği, zira davacının durumunda olduğu gibi halihazırda görev yapılan ilin hizmet bölgesi ile aynı statüdeki hizmet bölgelerinden bir ile atanma durumunda, kalan zorunlu çalışma süresinin atanılan ilde tamamlanabileceği, bu yorumun Anayasanın 42’nci maddesinde düzenlenen eğitim ve öğretim hakkına uygun olacağı gibi aksi yöndeki kabulün eğitim ve öğretim hakkının düzenlendiği Anayasanın 42’nci maddesine uygun düşmeyeceği, bu itibarla; 1’inci hizmet bölgesi statüsündeki Çankırı ilinden yine 1’inci hizmet bölgesi statüsündeki İstanbul iline eğitim durumu nedeniyle atanmayı talep eden davacının talebinin reddi yönünde tesis edilen dava konusu işlemin sebep ve amaç unsurları yönünden hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. - 236 - Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1. Davacının İstanbul iline atanma talebinin reddi İŞLEMİNİN İPTALİNE, 2. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca 2.200,00 TL. ( İKİBİNİKİYÜZ TÜRK LİRASI) maktu avukatlık ücretinin DAVALI İDAREDEN ALINARAK, DAVACIYA VERİLMESİNE, 04 MAYIS 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ K.K.K.lığının 10.06.2008 gün ve PER.:12010-186555-08/Tyn.D. Yd.Sb. Svl.Me. İd.İşl.Ş. (Svl.Me.) sayılı atama işlemi ile Çankırı 28 inci Mknz.P.(BG) Tug.K.Yrdc.lığı emrine atanmıştır. Svl.Me. (Hemşire) statüsüne haiz olan davacının, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Doktora Programını kazanmasını müteakip 27.07.2010 tarihli dilekçe ile davalı idareye müracaat ederek İstanbul iline atamasının yapılmasını talep ettiği ve davalı idarenin 13.09.2010 tarihli cevabi yazısı ile MSYNT 52-2 Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atamalarına İlişkin Yönetmeliğine göre garnizon hizmet süresini tamamlamadığından atama istemini kabul etmediği anlaşılmaktadır. Davacının garnizon hizmet süresini tamamladığından, 26.02.2010 gün ve 27505 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevle Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin “Amaç” başlıklı 1 nci maddesi; “(1) Bu Yönetmeliğin amacı; Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarının Karargâhları ile bağlı birlik, kurum ve kuruluşlarında görevli Devlet memurlarının yer değiştirme suretiyle atanmalarının usul ve esaslarını belirlemektir.” hükmü gereğince takdir hakkının yerinde kullanıldığı atama isteğinin reddine ilişkin işlemin hukuka uygun olduğunu değerlendirdiğimizden, sayın çoğunluk kararına katılmadık. 04.05.2011 ÜYE ÜYE M.Nuri ÇİMENOĞLU Dz.Kur.Alb. Selçuk DEMİRÖZ P.Kur.Alb. (AYİM.2.D.,04.05.2011; E. 2010/1087, K. 2011/660) - 237 - -51ÖZETİ: Davacının, serbest meslek sahibi eşi nedeniyle Gölcük Garnizonundan, İzmir Garnizonuna tayin talebinde bulunduğu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 33/1 maddesinde belirtilen kadrosuz memur çalıştırılamayacağına dair amir hüküm karşısında ve İzmir Garnizonunda, hemşire olarak atanabileceği kadronun olmaması sebebiyle atama talebinin reddinin, kamu yararına uygun olduğu bu sebeple tesis edilen işlemde hukuka aykırılık olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 17.12.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve davacı vekili 11.04.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde özetle; davacının 2001 yılında GATA SMYO’dan mezun olduktan sonra 2002 yılında Malatya Asker Hastanesi’nde görev yapmaya başladığını, bu dönemde evlendiğini, halen Gölcük Asker Hastanesi Baştabipliği emrinde görev yaptığını, 2006 yılında eşinden boşanmasına rağmen halen aynı hastanede çalıştığını, 19.08.2010 tarihinde yeni bir evlilik yaptığını, eşinin özel sektörde çalışmakta olduğunu, 26.08.2010 tarihli dilekçeyle davalı idareye başvurarak eşinin bulunduğu garnizona atanma talebinde bulunduğunu, bu müracaatının atama dönemi olmaması sebebiyle reddedildiğini, bunun üzerine 07.10.2010 tarihinde tekrar müracaatta bulunduğunu, 1’inci ve 2’nci sicil amirlerinin atanma talebini uygun bulmalarına rağmen İstanbul Sağlık Hizmetleri Bölge K.lığının 20.10.2010 tarihli yazısıyla talebinin reddedildiğini, çalıştığı kurumda tuttuğu nöbetler nedeniyle eşiyle hafta sonu dahi bir araya gelme imkanı bulamadığını, 30 yaşında olmasına rağmen halen çocuk sahibi olamadığını, aile bütünlüğünün temini açısından atama talebinin kabul edilmesi gerektiğini, atama ve yer değiştirme istemlerinde amacın kamu yararı olduğunu, davalı idarece, davacının atamasına onay verilmesi gerekirken takdir yetkisinin hukuka aykırı ve adaletsiz bir şekilde kullanıldığını, davacı ile aynı durumda olup da ataması yapılan birçok personel bulunduğunu belirtmek suretiyle atanma talebinin reddi yönünde tesis edilen işlemin iptaline karar verilmesini, yürütmenin durdurulması istemiyle talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, AYİM 2’nci Dairesinin 23.03.2011 tarih ve 2010/116 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Gölcük Asker Hastanesi Baştabipliği emrinde sivil memur hemşire olarak görev yapmakta olan davacının, 19.08.2010 tarihinde özel sektörde çalışan bir şahısla evlenmesi sonrasında 07.10.2010 tarihli dilekçeyle davalı idareye başvurarak eşinin görev yaptığı İzmir garnizonuna atanmayı talep ettiği, bu talebinin İstanbul Sağlık Hizmetleri Bölge K.lığının 20.10.2010 tarihli yazısıyla - 238 - reddedilmesi üzerine davacı tarafından atanma talebinin reddi yönünde tesis edilen işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle süresinde AYİM’de iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Konu ile ilgili mevzuat incelendiğinde; Anayasanın 128’inci maddesi memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtmektedir. Anayasanın belirtilen kuralı gereğince yürürlüğe konulan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Kadroların tespiti” başlıklı 33’üncü maddesinin 1’inci fıkrası; “Kadrosuz memur çalıştırılamaz.” hükmünü, “Yer değiştirme suretiyle atanma” başlıklı 72/1’inci maddesi; “Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır.“ hükmünü, “Memurların kurumlarınca görevlerinin ve yerlerinin değiştirilmesi” başlıklı 76’ncı maddesi ise; “Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit 68’nci maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler. Memurlar istekleri ile kurumlarında kazanılmış hak derecelerinin en çok üç derece altında aynı ve başka yerlerdeki kadrolara atanabilirler.” hükmünü öngörmektedir. Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin, “Temel ilkeler” başlıklı 5’inci maddesi: “(1) Yer değiştirme suretiyle atamalarda esas alınacak temel ilkeler şunlardır; a) Bu Yönetmelik kapsamındaki Devlet memurları için hizmet alanlarındaki görevin sürekliliği esastır. b) Yer değiştirme sureti ile atamalarda, atanmak istenilen hizmet bölgesi ve alanındaki kadro imkânları ile ayrılmak istenen yerdeki hizmet ihtiyacı öncelikle dikkate alınır. c) Kurumun hizmet ihtiyacı nedeniyle hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma sürelerine bakılmaksızın belirli bir süre görev yapmak üzere sürekli görevle atama yapılabilir. ç) Hizmet ihtiyacı nedeniyle yapılacak atamalarda, görevin özelliğine göre hizmet bölgeleri ve alanları arasında memurların adil ve dengeli dağılımının sağlanması esastır. d) Atama isteklerinin değerlendirilmesinde birlik komutanı veya kurum amirlerinin görüşleri de dikkate alınır. - 239 - e) Atanacak memurun asaletinin onaylanmış olması gerekir.” hükmünü Aynı Yönetmeliğin “Atamalarda göz önünde bulundurulacak hususlar” başlıklı 9’uncu maddesi; “(1) Atamalarda aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur: a) Atamalarda aile bütünlüğünün muhafaza edilmesi bakımından, eş ve sağlık durumları, ilgili kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak dikkate alınır. b) Aynı kurumda çalışıp da atanma talebinde bulunan eşlerden ast durumunda olanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir. c) Farklı kurumlarda çalışıp da atanma talebinde bulunan eşlerden unvan, kadro ve görev bakımından daha aşağıda bulunanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir. ç) Önceki görev yerinden disiplinsizlik ve ahlaki nedenlerle atamaya tabi tutulan memurların, eski görev yerlerine yeniden atanma istek ve teklifleri dikkate alınmaz. d) Özürlü memurların atanmak istedikleri yerde boş kadro bulunması halinde kadroları ile birlikte atamaları yapılabilir. e) Terör eylemleri etkisi ve sebebiyle şehit olan veya çalışamayacak derecede malul olan ya da malul olup da çalışabilir durumda olan kamu görevlileri ile er ve erbaşların, Devlet memuru olarak görev yapan eş ve çocukları ile anne, baba ve kardeşlerinin; yer değiştirme suretiyle atanma talepleri, bu durumlarının ilgili yerlerce belgelendirilmiş olması kaydıyla, kadro imkânları da dikkate alınmak suretiyle bu Yönetmelikteki kısıtlayıcı hükümlere bakılmaksızın öncelikle gerçekleştirilir” hükmünü; Yine aynı Yönetmeliğin “İsteğe bağlı yer değiştirmeler” başlıklı 11’inci maddesi: “(1) Aşağıda belirtilen öncelik sırası esas alınarak, hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma süreleri tamamlanmadan memurun isteği üzerine yer değiştirme suretiyle atama; a) Sağlık Durumu: Memurun sağlık durumuna dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; kendisinin veya kanunen bakmakla yükümlü olduğu kimselerden birinin, bulunduğu yerde kalmasının sağlık durumunu tehlikeye koyacağını ya da tam teşekküllü hastane bulunan bir yerde oturma - 240 - zorunluluğu bulunduğunu, tam teşekküllü resmi hastaneden alınacak sağlık kurulu raporu ile belgelendirmesi halinde, b) Eş Durumu: Memurun eş durumuna dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; eşinin 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi bir kurumda memur statüsünde çalıştığını, görev yeri belgesi ve vukuatlı nüfus kayıt örneği ile belgelendirmesi halinde yapılabilir. (2) İlk defa Devlet memurluğuna atananlardan kuruma son başvuru tarihinden sonra veya görevde yükselme ve unvan değişikliği ile atananlardan yerleştirmeye esas tercihlerin yapıldığı son başvuru tarihinden sonra birinci fıkrada belirtilen özür halleri ortaya çıkanlar, atanmak istedikleri yerde münhal kadro bulunması kaydıyla, bu Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki süreleri tamamlamadan durumlarına uygun yere atanabilirler. Başvuru ya da tercihlerini eşinin görev yaptığı garnizon dışındaki bir yer için yapanların atanma istekleri değerlendirmeye alınmaz.(Ek cümle: 18/03/201127878 S.R.G Yön/1.md.) Ancak memurun atamasının yapıldığı sırada veya yapıldıktan sonra eşinin görev yaptığı garnizonun değişmesi durumunda, atanma istekleri değerlendirmeye alınır. (3) Eğitim Durumu: Memurun eğitim durumuna dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunabilmesi için; durumunu belgelendirmesi şartıyla mevcut tahsil seviyesinin üzerinde en az ön lisans düzeyinde eğitim görmek üzere sınavı kazanmış olması gerekir. Bu durumda eğitim-öğretim yapılacak yüksek öğretim kurumlarının bulunduğu bölgeye sınıf ve unvanına uygun kadro bulunması halinde ataması yapılabilir. Ancak bölgelerdeki zorunlu çalışma süreleri tamamlanmadan, bu istek dikkate alınmaz.” hükmünü içermektedir Belirtilen mevzuata göre; devlet memurlarının kurum içindeki atamaları konusunda idarenin belli bir takdir yetkisi bulunmakta, bu yetkinin ise, kamu hizmetinin verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge kurulmak suretiyle objektif şekilde kullanılması gerekmektedir. Ayrıca mevzuata göre, kadrosuz memur çalıştırılmasına imkan bulunmamaktadır. Dava konusu işlemde, davacının, serbest meslek sahibi eşi nedeniyle Gölcük Garnizonundan, İzmir Garnizonuna tayin talebinde bulunduğu, mevzuat hükümleri uyarınca takdir yetkisinin objektif kullanılıp kullanılmadığı değerlendirildiğinde, davacının halen görev yaptığı Gölcük Asker Hastanesi’nin hemşire branşında 93 adet kadronun bulunmasına rağmen, sadece 58 personel çalıştığı, kurum amirliğince, “yerine personel verilmesi durumunda atamasının uygun olacağı” hususunun bildirildiği, davacının atanmak istediği İzmir Garnizonunda hemşire branşında kadro sayısının 173, çalışan personel sayısının 173 olması nedeniyle atanabileceği boş bir kadro bulunmadığı anlaşıldığından davalı idarece, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 33/1 maddesinde belirtilen kadrosuz memur çalıştırılamayacağına dair amir hüküm karşısında ve - 241 - İzmir Garnizonunda, hemşire olarak atanabileceği kadronun olmaması sebebiyle atama talebinin reddinin, kamu yararına uygun olduğu, davalı idarenin dava konusu atama talebinin reddi işlemini, 657 sayılı Kanunun 76’ncı maddesinden kaynaklanan takdir yetkisine dayanarak yaptığı ve takdir yetkisini kullanırken kamu yararı ve hizmet gereklerini dikkate aldığı, ayrıca davalı idarenin takdir yetkisini hukuka aykırı şekilde sübjektif kullandığına dair somut bir delilin bulunmadığı, bu sebeplerle tesis edilen işlemde hukuka aykırılık olmadığı kanaatine varılmakla, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesinin gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 15 HAZİRAN 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.2.D., 15.06.2011; E .2011/116, K. 2011/836) -52ÖZETİ: Davalı idarenin naklen atanma işlemine muvafakat vermemede kamu yararı yönünde takdir yetkisini objektif kullandığı, Devlet Memurluğu Kanununun 74’üncü maddesinde aranan “karşılıklı muvafakat verme” şartının da oluşmaması nedeniyle dava konusu işlemde bu yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı. Davacı, 08.02.2011 tarihinde kayda giren dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; 2005 yılından itibaren veri hazırlama ve kontrol işletmeni sivil memur olarak Tokat J.Blg.K.lığı bünyesinde çalışmakta olduğunu, Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü mezunu olması nedeniyle 23.11.2010 tarihinde davalı idareye müracaat ederek Osmaniye İl Defterdarlığı bünyesindeki kadrolara naklen atanmak için muvafakat talep ettiğini, davalı idare tarafından naklen atamasına muvafakat verilmesine ilişkin talebin personel yetersizliği nedeniyle reddedildiğini ve bu suretle mesleği ile ilgili olarak özlük hakları ve statü bakımından daha iyi durumdaki bir kadroda çalışmasının engellendiğini belirterek, kurumlar arası nakil talebine muvafakat verilmemesi işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; 2005 yılından itibaren veri hazırlama ve kontrol işletmeni ve mali işler memuru statüsünde sivil memur olarak Tokat J.Blg.K.lığı bünyesinde çalışmakta olan davacının, 23.11.2010 tarihinde davalı idareye müracaat ederek Osmaniye İl Defterdarlığı kadrolarına naklen atanmak için muvafakat talep ettiği, davalı idare tarafından naklen atamasına muvafakat - 242 - verilmesine ilişkin talebin reddedilmesi üzerine de AYİM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Devlet Memurlarının bir kurumdan diğerine nakillerine ilişkin usul ve esaslar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 74’ncü maddesinde yer alan "Memurların, bu Kanuna tabi kurumlar arasında kurumların muvafakati ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya 68’nci maddede ki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi suretiyle bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan bir kadroya nakilleri mümkündür" hükmü ile düzenlenmiştir. Buna göre, kurumlar arası nakil işleminin tesisi için ilgili kurumların muvafakatinin gerektiği açıktır. Dava konusu olayda, davacının kurumlar arası nakli için Bayındırlık ve İskan Bakanlığının muvafakatinin bulunduğu fakat davalı Milli Savunma Bakanlığınca muvafakatin verilmediği görülmektedir. 657 Sayılı Kanunun 74’ncü maddesi gereği davalı idarenin davacının kurumlar arası nakli için muvafakat verip vermeme hususunda takdir yetkisinin bulunduğu ortadadır. Ancak idareye tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp, takdir yetkisinin objektif ölçütler doğrultusunda kamu yararı ile birey yararı gözetilerek kullanılması gerekir. İdare, işlem ve eylemlerini yaparken “kişi yararı” ve “kamu yararı”nı göz önünde bulunduracak, yasal sınırlar içerisinde takdir hakkını bu amaçları gerçekleştirmek amacı ile kullanacaktır. Ancak, söz konusu yetkinin kullanılma biçim ve esasları ile sınırı ne olmalıdır ki, atamaya yetkili makam hukuka uygun hareket etmiş olsun. Şu halde, söz konusu takdir hakkının davalı idarece hangi kriterlere göre kullanılması halinde hukuka uygun düşeceği hususu hukuka uygunluk denetimi açısından önem arz etmektedir. Bilindiği üzere, idareye tanınan takdir hakkı (yetkisi) hiçbir zaman mutlak ve sınırsız değildir. Kamu hizmetinin verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge kurulması zorunluluğu, bu hak ve yetkinin sınırını oluşturmaktadır. Takdir hakkının, idarece takip edilen amaca uygun olarak kullanıldığı, keyfilikten, kişisel ve duygusal, sübjektif değerlendirmelerden kaçınıldığı ve uzak olduğu, objektif ve gerçek kıstaslara bağlı kalındığı sürece, yargı denetimi dışında tutulması gerektiğinde kuşku yoktur. Ne var ki, idarenin takdir hakkını yerinde kullanmadığının iddia edilmesi halinde, bu sınırların aşılıp aşılmadığının idari yargı organınca denetlenmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, Anayasanın 125’nci maddesinin 3’ncü fıkrasında düzenlenmiş bulunan “İdarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” tarzındaki hükmün; idarenin sınırsız ve mutlak takdir hakkına sahip olduğu ve böylece takdir hakkının idari yargı denetimine tabi olmadığı yönünde yorumlanması ve uygulanması, yine Anayasa ile öngörülen “hukuk devleti” ilkesi ile bağdaşamaz. Bu nedenle, anılan yetkinin sınırlarının (takdir hakkının) özellikle “yüksek mahkemelerce” olmak koşuluyla, yargı yerlerince - 243 - çizilebileceği ve hatta bu konuda hiçbir yasal sınırlamanın kabul görmeyeceğinin benimsenmesinde kamu yararı bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Dava konusu olayda davalı idarenin takdir yetkisini hukuka uygun olarak kullanıp kullanmadığının tespiti; için davacının çalıştığı kadro ve ihtiyaç durumu bu kadroya atanacak kişilerde aranacak nitelikler, davacının atanmayı talep ettiği görev ile halen yaptığı görevin davacı yönünden karşılaştırılmasının yapılması gerekmektedir. Davacı her nekadar görev yaptığı kadronun veri hazırlama kontrol işletmeni olduğunu iddia etse de, davalı idare davacının 31.08.2005 tarihinden beri Mali işlemler Memuru unvanıyla Maliye Ş.Md.lüğü emrinde görev yaptığını belirtmiş ve savunmaya ek olarak gönderilen görev tanım formundan da Kadro görev unvanının Mali işlemler Memuru olduğu anlaşılmıştır. Davacının da mezun olduğu üniversite ve bölüm göz önüne alındığında görev yaptığı kadronun ve niteliklerinin uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davacının J.Gn.K.lığında görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğine göre J.Gn.K.lığında da uzman ve Ş.Md.lüğü kadrolarına yükselebileceği göz önüne alındığında, kamu hizmetinde aksamalara yol açmaması açısından davalı idarenin naklen atanma işlemine muvafakat vermemede kamu yararı yönünde takdir yetkisini objektif kullandığı, Devlet Memurluğu Kanununun 74’üncü maddesinde aranan “karşılıklı muvafakat verme” şartının da oluşmaması nedeniyle dava konusu işlemde bu yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 22 HAZİRAN 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.2.D., 22.06.2011; E. 2011/464, K. 2011/882) -53ÖZETİ: İdarenin bu takdir yetkisini kullanırken kendisini sınırlayacak genel ve objektif kurallar içeren düzenleyici işlemlerde bulunmasının (Yönetmelik ve yönerge gibi) hukuka aykırılık teşkil etmediği gibi hukuka bağlı devlet ilkesinin gereği olduğu, davacının bu sebeplerle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 68/B maddesinden faydalandırılmaması işleminin hukuka uygun olduğu. Davacı, 19.07.2010 tarihinde Denizli İdare Mahkemesi, 23.07.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde - 244 - özetle; Denizli Askerlik Şubesi Başkanlığında veri hazırlama ve kontrol işletmeni olarak görev yaptığını, MSY:52-10 Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurları Hakkında 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Yönerge hükümleri gereğince derece yükseltilmesi için kendisinin teklif edildiğini, ancak veri hazırlama ve kontrol işletmeni unvanı nedeni ile derece yükselmesinin ilgili komisyonun aldığı karar gereğince uygun görülmediğini belirterek uygun görülmeyen derece yükseltilmesinin yapılarak geriye dönük olarak uğradığı hak kaybının yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesini, ayrıca söz konusu idari kararın iptali ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına dair talepleri AYİM 2 nci D.nin; 24.11.2010 tarih ve 2010/1279 E. ile 12.01.2011 tarih ve 2010/1279 E. sayılı kararlarıyla reddolunmuştur. Dava dosyasının incelenmesinden; davacı hakkında sicil amirlerince bir derece ilerlemesi yapılması için teklifte bulunulduğu, teklifin MSB.lığının 05.04.2010 tarihli yazısıyla uygun görülmediğinin bildirildiği, bir derece yükseltme işleminin yapılması için 14.05.2010 tarihli dilekçeyle yapılan idari müracaata menfi cevap verilmesi üzerine 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesinden faydalandırılmama işleminin iptali istemli davanın açıldığı anlaşılmıştır. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun Derece Yükselmesinin Usul Ve Şartları başlığını taşıyan 68’nci maddesinde “(Değişik madde: 12/02/1982 2595/5 md.) A) Derece yükselmesi yapılabilmesi için: a) (Değişik alt bent: 26/06/1984 - KHK 241/4 md.) Üst dereceden boş bir kadronun bulunması, b) Derecesi içinde en az 3 yıl ve bu derecenin 3 üncü kademesinde 1 yıl bulunmuş, c) Kadronun tahsis edildiği görev için öngörülen nitelikleri elde etmiş, d) Sicil bakımından üst dereceleri yükselebilecek nitelikte bulunduğunun saptanmış, olması şarttır. B) (Değişik bent: 04/05/1984 - KHK 199/1 md.) Eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı hariç, sınıfların 1, 2, 3 ve 4 üncü derecelerindeki kadrolarına, derece yükselmesindeki süre kaydı aranmaksızın, atanmasındaki usule göre daha aşağıdaki derecelerden atama yapılabilir. Ancak, bu şekilde bir atamanın yapılabilmesi için ilgilinin; a. 1 inci dereceli görevlerden ek göstergesi 650(5300) ve daha yukarıda olanlar için en az 12 yıl, b. 1 ve 2 nci derece görevlerden ek göstergesi 650(5300)'den az olanlar için en az 10 yıl, c. 3 ve 4 üncü dereceli görevler için en az 8 yıl, - 245 - (Ek fıkra: 26/08/1993 - KHK - 501/1 md.; İptal Anayasa Mahkemesinin 06/10/1993 tarihli ve E.1993/32, K.1993/32 sayılı kararı ile) (Değişik fıkra: 27/06/1989 - KHK - 375/7 md.) 08/06/1984 tarih ve 217 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesi kapsamına dahil kurumlarda fiilen çalışmış olması ve yüksek öğrenim görmüş bulunması şarttır. Ancak dört yıldan daha az süreli yüksek öğrenim görenler için yukarıdaki sürelere ikişer yıl ilave edilir. Yasama Organı Üyeliğinde, Kanunlarla kurulan fonlarda, muvazzaf askerlikte ve okul devresi dahil yedek subaylıkta ve uluslararası kuruluşlarda geçen sürelerin tamamı ile yüksek öğrenim gördükten sonra özel kurumlarda veya serbest olarak çalıştıkları sürenin 6 yılı geçmemek üzere 3/4'ü yukarıdaki sürelerin hesabında dikkate alınır. Bu bent hükümlerine göre atananlar atandıkları kadronun aylık (Ek gösterge dahil) ve diğer haklarından yararlanırlar. Bu suretle üst dereceye atananların bu kadrolarda geçirdikleri her yıl kademe ilerlemesi ve her "3" yıl derece yükselmesi sayılmak suretiyle kazanılmış hak ve emeklilik keseneğine esas aylık derecelerinin yükselmesinde gözönüne alınır. Ancak atandıkları kadro aylıkları, başka görevlere atanma halinde kazanılmış hak sayılmaz.” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır. Bu düzenleme incelendiğinde, maddenin (B) bendinde, daha alt derecelerden üst derecelere yükseltme hususunda “…atama yapılabilir” denmek suretiyle davalı idareye takdir hakkı tanındığı görülmektedir. Davalı idare tarafından yürürlüğe konulan MSY 52-10 Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurları Hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 68/B Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Yönergenin 2’nci Bölümünde yer alan uygulama esaslarını belirleyen 4’ncü maddesinde derece yükseltilmesinden yararlandırılacak devlet memurlarını belirlenmesine yönelik kriterler belirlenmiştir. Yönergenin anılan maddesinin (a) bendinde “657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 68’nci madde (B) fıkrası, devlet memurlarının görevde iken kurum yararına yapmış oldukları üstün başarı ve hizmetlerinin derece terfi yapılmak suretiyle değerlendirilmesine olanak sağlamıştır. Derece yükseltilmesi yapılabilmesi için üst dereceden boş fiili kadronun bulunması dikkate alınarak teklif edilecek devlet memurunda öncelikle; 1. Görevinin, bağlı olduğu Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlığı çapında, kapsamlı ve etkin olması, 2. Görevinin hukuki, mali, teknik veya idari sorumluluk içermesi, 3. Görevinde temayüz etmiş olması, 4. 2 yıl veya daha fazla süreli yüksekokul veya fakülte mezunu olması 5. Son sicil notunun olumlu ve son 6 yıllık sicil notu ortalamasının 95 ve üzerinde olması 6. Uyarma, kınama, aylıktan kesme cezaları hariç diğer disiplin cezalarını almamış olması ve taksirli suçlar hariç paraya çevrilmiş veya tecil edilmiş olsa bile mahkumiyeti bulunmaması şartları aranır” hükmüne yer verilmiştir. - 246 - Davalı idarenin davanın esasına ilişkin savunması içeriğinden, davacının derece yükseltilmesinden yararlandırılmamasının, yaptığı görevin etkili ve kapsamlı bir görev olarak kabul edilmemiş olması hukuki sebebine dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, devlet memurlarının üst dereceye yükseltilmeleri hususunda davalı idareye bir takdir hakkı tanınmış olmakla beraber, bu takdir hakkının objektif ve hukuka uygun şekilde kullanılması gerekmektedir. Davalı idarenin bunu sağlamak amacıyla takdir hakkını kullanırken uyacağı esasları yönetmelik veya yönerge hükümleri ile önceden belirlemesi ise bu gerekliliği temine yönelik bir yükümlülüktür. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 68/B maddesi ile idareye 1,2,3,4 ncü derecelerdeki kadrolara kazanılmış hak sayılmamak kaydıyla süre kaydı aranmaksızın daha alt derecelerde bulunan personelden atama yapabilme imkanı tanındığı, bu durumun genel kural değil, istisnai bir durum olduğu, idarenin kanunda yazılı şartları taşıyan herkesi bu imkandan yararlandırma zorunluluğu bulunmadığı ancak ihtiyaç duyulan alanlarda ve temininde güçlük çekilen personel yönünden bu imkanı kullanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, idarenin bu kadrolara atama yapabilmesi için kanunda yazılı kısıtlamalar dışında geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu, idarenin bu takdir yetkisini kullanırken kendisini sınırlayacak genel ve objektif kurallar içeren düzenleyici işlemlerde bulunmasının (Yönetmelik ve yönerge gibi) hukuka aykırılık teşkil etmediği gibi hukuka bağlı devlet ilkesinin gereği olduğu, davacının bu sebeplerle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 68/B maddesinden faydalandırılmaması işleminin hukuka uygun olduğu, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle ; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 16 MART 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.2.D.,16.03.2011; E. 2010/1279, K. 2011/387) - 247 - 3. DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARILMA -54ÖZETİ: Davacının Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği tarihteki statü ve konumuna aynen döneceği, bu tarihten göreve tekrar başlatıldığı tarihe kadarki dönemde devlet memurluğu statü ve konumunu (farazi olarak) koruyacağı, hizmetle hiç ilişkisi kesilmemiş gibi işlem görerek, zaman içindeki iyileştirmeler de dahil, tüm aylık ve özlük haklarını alması gerektiği kuşkusuzdur. Bu bakımdan, aksi yönde tesis edilen davalı idare işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı. Davacı vekili, 16.06.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinin, AYİM 2 nci Dairesinin 23.06.2010 gün ve 2010/785-805 E.K. sayılı kararı ile reddedilmesi sonrasında, 05.07.2010 tarihinde kayıt altına alınan yenileme dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması üzerine memuriyetten çıkarılması üzerine açtıkları iptal davası sonunda AYİM 2 nci Dairesinin 31.03.2010 tarih ve 2010/683-442 E.K. sayılı kararı ile işlemin iptaline hükmedildiğini, bu karara bağlı olarak davacının tekrar memuriyete başladığını, bu şekilde haksız olarak statü dışında geçirdiği süreye ilişkin özlük haklarının davacıya yasal faizi ile beraber ödenmesi gerektiğini, fakat davalı idarenin, davacının statü dışında geçirdiği süreye ilişkin özlük haklarını ödemediğini belirterek davacının 28.05.2009 tarihinden itibaren statü dışında geçirilen süredeki özlük haklarının yasal faizi ile beraber ödenmemesi, kademe ilerlemesinin yapılmaması, sosyal güvenlik sigorta primlerinin yatırılmaması işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. Yapılan yargılama sonucunda AYİM İkinci Dairesinin 22.12.2010 tarih ve 2010/1361-1361 E.K. sayılı kararı ile davacının 28.05.2009 tarihinden tekrar göreve başladığı 12.05.2010 tarihine kadar statü dışında geçirdiği süreye ilişkin özlük haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmemesi işleminin iptaline karar verilmiştir. Davacı vekili 18.01.2011 tarihinde kayıt altına alınan dilekçesi ile, davacının memuriyetten çıkarılması kararının iptali istemi ile açtıkları idari dava sonunda işlemin iptaline karar verilmesine bağlı olarak açtıkları bu ikinci davada davacının statü dışında geçirdiği süreye ilişkin özlük haklarının yasal faizi ile beraber ödenmesini ve davacının özlük haklarında gerekli düzeltmenin yapılmasını talep ettikleri halde, dava sonunda sadece statü dışında geçirilen süreye ilişkin özlük haklarının tazmini yönünde hüküm tesis edildiğini, özlük haklarında düzeltme yapılması talebi ile ilgili hüküm kurulmadığı gibi hükümde vekalet ücretine de yer verilmediğini bu durumun yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek karar düzeltme talebinde bulunmuştur. AYİM İkinci Dairesinin 23.02.2011 tarih ve 2011/237-300 E.K. sayılı kararı ile davacı vekilinin karar düzeltme isteminin yerinde olduğu - 248 - kanaatine varılarak, karar düzeltme isteminin kabulüne ve AYİM İkinci Dairesinin 22.12.2010 tarih ve 2010/1361-1361 E.K. sayılı kararının kaldırılmasına, yargılamaya kaldığı yerden devam edilmesine karar verilmiştir. Dava dosyasındaki belgelerin incelenmesinden; davacının 2007 yılında açıktan atama yoluyla KKK.lığı bünyesinde devlet memuru olarak göreve başladığı, 2009 yılında açılan sözleşmeli subaylık sınavlarına katıldığı, bu kapsamda yaptırılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması üzerine MSB.lığının 30.04.2009 tarihli ve 24 sayılı kararı ile, davacının memuriyete giriş için gerekli şartlardan birini kaybetmesi nedeniyle memuriyetine son verildiği, bu işlemin iptali için açılan dava sonunda AYİM 2 nci Dairesinin 31.03.2010 tarih ve 2010/683-442 E.K. sayılı kararı ile işlemin iptaline karar verildiği ve davacının 21.04.2010 tarihinde bu kararı tebellüğ ederek memuriyete başladığı, ancak statü dışında geçirdiği süreye ilişkin özlük haklarının ödenmemesi üzerine, 28.05.2009 tarihinden tekrar göreve başladığı 12.05.2010 tarihine kadar statü dışında geçirilen süredeki özlük haklarının yasal faizi ile beraber ödenmemesi, kademe ilerlemesinin yapılmaması, sosyal güvenlik sigorta primlerinin yatırılmaması işleminin iptali istemli davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Öğretide ve idari yargı uygulamasında tartışmasız bir şekilde genel kabul gördüğü üzere, iptal kararı sakat (hukuka aykırı) işlemi geri yürür (makabline şamil) bir biçimde ortadan kaldırır. İptal edilen bir tasarruf hiç yapılmamış sayıldığından, iptal kararı da zorunlu olarak geçmişe etkili karakter taşır. Geri yürürlük ilkesini gerçekleştirerek ortaya çıkmış olan hukuka aykırılıkların kaldırılabilmesi için, iptal kararı üzerine sakat işlem yapılmadan önceki hukuksal durumun geri gelmiş olacağı, sakat işlemin hiç yapılmamış sayılacağı ilkelerinden yararlanılır. Bu kuram ve kabulün doğal sonucu olarak da, kamu görevlisi statüsüne son verme işleminin iptalinde, kamu görevlisi hiç görevinden ayrılmamış gibi değerlendirilerek açıkta geçirdiği sürelere ilişkin tüm aylık ve özlük haklarına tam olarak müstahak olur. Davalı idare savunmasında; ücretin bir iş karşılığı ödenebileceği, davacının statü dışında iken bir kadro işgal etmediği gibi ücrete hak kazanacak bir çalışma da yapmadığı, bu itibarla statü dışında geçirdiği süreye ilişkin özlük haklarının ödenmesine olanak bulunmadığını, fiilen görev yapmadığı sürenin emekli keseneği esas aylığı ile kazanılmış hak aylığından sayılmasına olanak bulunmadığını iddia etmektedir. Gerçekten de 657 sayılı Kanunun 36 ncu maddesinin “Ortak Hükümler” başlıklı bölümünün (c) bendinde; hangi hizmetlerin kazanılmış hak ve aylık derece ve kademesinin tespitinde değerlendirileceği belirtilmiş olup söz konusu madde ve intibaklarla ilgili ek geçici maddelerde açıkta geçen sürelerin hizmet intibakından sayılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ayrıca 657 sayılı Kanunun 64 ncü maddesinde kademe ilerlemesinin koşulları belirlenmiştir. Buna göre kademe ilerlemesi yapılabilmesi için; a. Memurun o kademe en az bir yıl çalışmış olması, - 249 - b. O yıl içinde olumlu sicil olması, c. Çalıştığı derecede daha ileri bir kademenin bulunması gerekmektedir. Yine 657 sayıl Kanunun derece yükselmesinin usul ve şartları başlıklı 68/A maddesinde derece yükselmesi yapılabilmesi için, a. Üst derecede boş bir kadro bulunması, b. Derece içinde en az 3 yıl ve bu derecenin 3 ncü kademesinde 1 yıl bulunmuş, c. Kadronun tahsis edildiği görev için öngörülen nitelikleri elde etmiş, ç. Sicil bakımından üst derecelere yükseltilebilecek bulunmazlığının saptanmış olması şartları aranmaktadır. nitelikte Davacının 28.05.2009-12.05.2010 tarihleri arasında fiilen çalışmadığı ve o yıl için olumlu sicili bulunmadığı hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak davacı, idarenin hukuka aykırı bir ayırma işleminden dolayı kendi iradesi dışında bu süreler içerisinde fiilen çalışamamış ve sicil alamamıştır. Yani davacının fiilen çalışamaması ve olumlu sicil alamaması idarenin hukuka aykırı ayırma işleminden kaynaklanmakta olup bu işlemin doğal bir sonucudur. Davacı hakkındaki devlet memurluğundan çıkarılma işlemi AYİM 2 nci Dairesi tarafından iptal edildiğine göre; davacının devlet memurluğundan çıkarılması fiilen gerçek olmasına karşın, hukuken ara vermeksizin görevde kaldığını kabul etmek zorunluluğu vardır. Bunun doğal sonucu olarak da, davacının Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiğinin kesildiği tarihteki statü ve konumuna aynen döneceği, bu tarihten göreve tekrar başlatıldığı tarihe kadarki dönemde devlet memurluğu statü ve konumunu (farazi olarak) koruyacağı, hizmetle hiç ilişkisi kesilmemiş gibi işlem görerek, zaman içindeki iyileştirmeler de dahil, tüm aylık ve özlük haklarını alması gerektiği kuşkusuzdur. Bu bakımdan, aksi yönde tesis edilen davalı idare işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. Davacı Svl.Me…..’ın statü dışında geçiridiği süredeki özlük haklarının yasal faizi ile beraber ödenmemesi, kademe ilerlemesinin yapılmaması, sosyal güvenlik sigorta primlerinin yatırılmaması işleminin İPTALİNE, 2. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1.100,00 TL. (BİNYÜZ TÜRK LİRASI) maktu avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, 16 MART 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2.D., 16.03.2011; E. 2011/300, K. 2011/381) - 250 - 4. GÖREVLENDİRME -55ÖZETİ: Davalı idarenin yasal mevzuat ve bu mevzuata dayanarak davacı ile yapmış olduğu sözleşme hükümlerine uygun olarak görev yapan davacıyı Jandarma Okullar Komutanlığı Öğretim Başkanlığında görevlendirilmesi işleminin hukuka uygun olduğu.. Davacı vekili, 19.07.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; davacının 03.10.2005 tarihinden itibaren Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okullarında (JAMYO) Türk Dili dersi öğretmeni olarak görev yapmakta olduğunu; unvanının öğretim görevlisi olarak düzeltilmesi ve özlük haklarının bu unvana göre verilmesi için AYİM’de açtığı dava devam ettiği sırada ikinci bir idari işlemle JAMYO K.lığının 14.07.2010 tarihli emri ile Jandarma Okullar K.lığı Öğretim Başkanlığı’nda görevlendirildiğini; 16.07.2010 tarihinden itibaren burada görev yapmaya başladığını; özlük haklarına ilişkin olarak AYİM’de açtığı iptal davası devam etmekte iken yapılan söz konusu görevlendirme işleminin, özlük haklarını almasını engellemek amacına yönelik olduğunun açık olduğunu; yapılan görevlendirme neticesinde dava konusu ettiği öğretim görevlisi unvanına ilişkin statüsünün engelleneceğinin düşünüldüğünü; bu işlemin özlük haklarını zarara uğratma amacının açık olduğunu; idarenin dava konusu görevlendirme işlemini art niyetli bir biçimde gerçekleştirdiğini; Astsubay Meslek Yüksekokulları Kanunu’nun 32’nci maddesi uyarınca sivil öğretim elemanlarının özlük haklarının 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu hükümlerine göre ödeneceğinin öngörüldüğünü; 06.06.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin Esaslar’ın 6’ncı maddesi uyarınca sözleşmeli personelin görev yeri dışında çalıştırılamayacağının öngörülmüş olmasına rağmen yapılan görevlendirmenin hukuka aykırı olduğunu; davalı idarenin, hizmet sözleşmesinin 1’inci maddesine istinaden J. Okullar K.lığı Öğretim Başkanlığı’ndaki ihtiyaca binaen görevlendirme yaptığı yönündeki savunmasının gerçeği yansıtmadığını belirterek Jandarma Okullar K.lığı emrinde görevlendirilme işleminin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekilinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi AYİM 2’nci Dairesinin 27.07.2010 gün, 2010/916 E. Sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının 03.10.2005 tarihinde Jandarma Okullar Komutanlığı ile yaptığı sözleşmeyle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/b maddesine göre uzman görevinde “sözleşmeli personel” statüsünde göreve başladığı göreve başlamasını müteakip “Türk Dili Ders Öğretmeni” olarak Jandarma Astsubay Meslek Yüksek - 251 - Okulunda görevlendirildiği, birer yıllık sürelerle sözleşmesinin yenilenerek son olarak 01.01.2010-31.12.2010 tarihlerini kapsayacak şekilde uzatıldığı, JAMYO K.lığının 14.07.2010 tarihli emri ile JAMYO ile ilişiğinin kesilerek Jandarma Okullar K.lığı Öğretim Başkanlığı’nda görevlendirilmesi üzerine iş bu görevlendirme işleminin iptali istemiyle AYİM’de bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Anayasanın 128/2 nci maddesinde “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” hükmü yer almaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “İstihdam Şekilleri” başlıklı 4 üncü maddesi, “kamu hizmetlerinin memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle yürütüleceğini” belirttikten sonra, Sözleşmeli personeli “Kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan, zaruri ve istisnai hallere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde, kurumun teklifi üzerine Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşleri alınarak Bakanlar Kurulunca geçici olarak sözleşme ile çalıştırılmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir. (36 ncı maddenin II - Teknik Hizmetler Sınıfında belirtilen görevlerde yukarıdaki fıkra uyarınca çalıştırılanlar için, işin geçici şartı aranmaz.)” şeklinde tanımlamıştır. Aynı maddede devamla; “Bunlara ödenebilecek ücretlerin üst sınırları ile verilecek iş sonu tazminatı miktarı, kullandırılacak izinler ve bu hususlara ilişkin esas ve usûller Bakanlar Kurulunca kararlaştırılır. Ancak, yabancı uyrukluların; tarihi belge ve eski harflerle yazılmış arşiv kayıtlarını değerlendirenlerin mütercimlerin; tercümanların; Millî Eğitim Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması hallerinde öğretmenlerin; dava adedinin azlığı nedeni ile kadrolu avukat istihdamının gerekli olmadığı yerlerde avukatların, kadrolu istihdamın mümkün olamadığı hallerde, Bakanlar Kurulunca tespit edilecek esas ve şartlarla tabip veya uzman tabiplerin; Adli Tıp Müessesesi uzmanlarının; Devlet Konservatuvarları sanatçı öğretim üyelerinin; İstanbul Belediyesi Konservatuvarı sanatçılarının; Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve dış kuruluşlarda belirli bazı hizmetlerde çalıştırılacak personelin de zorunlu hallerde sözleşme ile istihdamları caizdir.” hükmü getirilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/b maddesine dayanılarak 06.06.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan “Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar” ile de konu düzenlenmiş, “mevzuatına uygun olarak birinci maddede belirtilen kuruluşlarda sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kamu görevlileridir.” şeklinde tanımlanan sözleşmeli personelin işe alınmasında uyulacak usuller, bunlarda aranacak - 252 - nitelikler, ödenecek ücretler, çalışma yerleri ve koşulları, hak ve yükümlülükleri gibi konularda ayrıntılı düzenleme getirilmiştir. Sözleşmeli personel çalıştırılmasının Esaslarını düzenleyen Bakanlar Kurulu Kararının 4’üncü maddesi:”Personel, sözleşmelerinde belirtilen görev yeri dışında çalıştırılamaz” hükmünü; Aynı kararın 6’ncı maddesinin ise “ilgililer, sözleşmelerinde belirtilen görev dışında başka bir işle çalıştırılamaz” hükmünü içermekte olup, belirtilen hükümler uyarınca, sözleşme ile istihdam edilecek personelin “görev yeri” nin ve “yapmakla mükellef kılındığı görevleri” nin de somut ve açık bir biçimde belirlenmesi zorunluluğu da bulunmaktadır. Diğer taraftan, 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununun “Öğretim Görevlileri” başlıklı 20’nci maddesi: “Astsubay meslek yüksek okullarında bu Kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi bulunmayan dersler veya herhangi bir dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen konularının eğitim, öğretim ve uygulamaları için kendi uzmanlık alanlarındaki çalışma ve eserleriyle tanınmış asker veya sivil kişiler görevlendirilebilirler. Asker öğretim görevlileri tayinle veya geçici görevle, sivil öğretim görevlileri ise atanacakları ilgili bölüm başkanlıklarının görüşü alınarak, astsubay meslek yüksek okulu komutanının önerisi üzerine; Genelkurmay Başkanlığı, ilgili kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığının izni ile boş öğretim görevlisi kadrolarına atanabilirler veya sözleşmeli olarak çalıştırılabilirler.” hükmünü içermektedir. Açıklanan yasal mevzuat çerçevesinde davacının durumu incelendiğinde; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/b maddesi ve 06.06.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Sözleşmeli personel çalıştırılmasının Esaslarını düzenleyen Bakanlar Kurulu Kararnamesine tabi olacak şekilde “sözleşmeli personel” statüsünde çalışmakta olan davacının, 01.01.2010 – 31.12.2010 tarihleri arasında geçerli olacak şekilde imzaladığı hizmet sözleşmesinde; sözleşmenin tarafları olan “Kurum” un Jandarma Okullar K.lığını; “İlgili” nin ise ….isimli sözleşmeli personeli tanımladığı belirtildikten sonra, bu sözleşmesinin 1’inci maddesinde: “ İlgili (sözleşmeli personelin) kurumca (Jandarma Okullar K.lığı) gösterilecek görev yerlerinde mevzuat ve verilecek emirler çerçevesinde görevleriyle ilgili kendisine verilen tüm işleri yapmayı taahhüt eder” şeklinde hükmün yer aldığı, davacının, sözleşmedeki bu hükme istinaden, davalı idarenin 12.07.2010 tarihli emri uyarınca JAMYO’dan alınarak J.Okl.K.lığı Öğretim Başkanlığı emrine verildiği ve söz konusu emir ile davacı ile birlikte JAMYO’da sözleşmeli personel olarak görev yapan tüm personelin JAMYO ile ilişiğinin kesilerek Jandarma Okullar K.lığı emrinde görevlendirilmesinin emredildiği, anlaşılmaktadır. JAMYO bilimsel özerkliğe sahip bir yüksek okul olmakla birlikte, idari anlamda Jandarma Okullar Komutanlığı bünyesinde faaliyet göstermektedir. 4752 sayılı Kanunun 20 nci maddesine göre Astsubay Meslek Yüksek Okullarında, bu Kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi bulunmayan dersler veya herhangi bir dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen eğitim öğretim ve uygulamaları için kendi uzmanlık alanlarındaki çalışma ve eserleriyle tanınmış - 253 - sivil personelin daimi olarak veya sözleşmeli olarak öğretim görevlisi olarak atanabilmeleri için; ilgili bölüm başkanlıklarının görüşü, JAMYO Komutanının önerisi ve Genelkurmay Başkanlığı ve ilgili Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığının izni gerekmektedir. Oysaki davacı JAMYO Bilgisayar Dersi öğretmenliği görevine bu prosedüre uyularak değil, Jandarma Okullar Komutanlığı ile yaptığı sözleşmeye dayanılarak Jandarma Okullar Komutanlığınca getirilmiştir. Dolayısıyla davacının sözleşme gereği görev yeri JAMYO Komutanlığı değil, Jandarma Okullar Komutanlığıdır. Bu durumda davalı idarenin yasal mevzuat ve bu mevzuata dayanarak davacı ile yapmış olduğu sözleşme hükümlerine uygun olarak görev yapan davacıyı Jandarma Okullar Komutanlığı Öğretim Başkanlığında görevlendirilmesi işleminin hukuka uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 09 ŞUBAT 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir. (AYİM 2.D.,09.02.2011; E. 2010/916, K. 2011/227) 5. İSTİSNAİ MEMURLUĞA ATANDIRILMAMA -56ÖZETİ: Davacının, 28.01.199706.01.2006 tarihleri arasında yaklaşık 8 yıl süre ile Hukuk İşleri Müdür Yardımcısı (Avukat) olarak görev yaptığından, anılan Yönergenin EK-B’sinde yer alan “İstisnai Memurlar Değerlendirme Formu”nun 7’nci maddesi gereğince, Değerlendirme Kurulunca değerlendirme puanı tespit edilirken davacının puanına 5 puan ilave edilmesi gerektiği, bu puanın ilave edilmesi halinde puanının, 50’yi aştığı ve aranan diğer şartları taşımasına rağmen en az 50 puan alma şartının gerçekleşmediğinin kabulüyle davacının istisnai memurluk kadrosuna atandırılmaması işleminin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu. Davacı, 07.09.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; J.Gn.K.lığı Adli Müşavirliği emrinde “G126 İstisnai Memurdur” açıklamasını ihtiva eden avukat kadrosunda 28.01.1997 tarihinde şube müdür yardımcısı unvanıyla göreve başladığını, 2005 yılı içerisinde müdür yardımcılığı unvanının kaldırılması nedeniyle halen avukat olarak görev yapmakta olduğunu, - 254 - 18.06.2010 tarihinde istisnai memur olarak atanacakları belirlemek amacıyla yapılan Sivil Memur Değerlendirme Kurul Toplantısı sonucunda “Hukuk İşleri Müdür Yardımcısı (Avukat)” olarak görev yaptığı sürelere ilişkin toplam 5 puanının puanlamaya dahil edilmemesi nedeniyle istisnai memur olmak için gereken 50 puanı sağlayamadığından istisnai memur kadrosuna atamasının yapılamadığını, konuyla ilgili yapmış olduğu müracaata davalı idarece olumsuz cevap verildiğini, 17.12.1996 tarihli naklen atama onayından anlaşılacağı üzere J.Gn.K.lığı Adli Müşavirliği Hukuk İşleri Müdür Yardımcısı (Avukat) olarak atamasının yapıldığını, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli İstisnai Memurlar Hakkında Yönerge’nin EK-B’sinde yer alan “İstisnai Memurlar Değerlendirme Formu”nda bulunan “Değerlendirme Kriterleri”ne bakıldığında 7 no.lu bentte, yönetici kadrolarında (Md./Md.Yrdc.) çalışılan her yıl için (en fazla 5 puan) 1 puan değerinin belirlendiğinin görüldüğünü, bu durumda Adli Müşavirlikte göreve başladığı 27.01.1997 tarihinden bu kadronun kaldırıldığı 2005 (ya da 2004) tarihine kadar bilfiil Hukuk İşleri Müdür Yardımcısı (Avukat) olarak 7 yıl görev yaptığı halde 5 puan ilave edilmesi gerekirken edilmediğini, 5 puanın puanlamasına ilave edilmesi ve bunun sonucunda istisnai memur kadrosuna atamasının yapılması gerektiğini, aksi yönde tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Maliye Bakanlığı bünyesinde Programcı olarak görevli iken J.Gn.K.lığı emrine avukat olarak naklen atanma isteğinde bulunan ve J.Gn.K.lığının 17.12.1996 tarihli onayı ile J.Gn.K.lığı Adli Müşavirliği Hukuk İşleri Müdür Yardımcısı (Avukat) olarak naklen ataması yapılan davacının, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli İstisnai Memurlar Hakkında Yönergenin EKB’sinde yer alan “İstisnai Memurlar Değerlendirme Formu”ndaki kriterlere göre yapılan puanlamasına, 7 yıl Md.Yrdc. olarak görev yaptığından anılan formun 7’nci maddesi kapsamında 5 puan ilave edilmesi gerekirken ilave edilmediğini, 5 puan ilave edildiğinde istisnai memurluk kadrosuna atandırılması için gerekli olan 50 puanı tamamlamış olacağından istisnai memur kadrosuna atandırılması gerekeceğini belirterek istisnai memur kadrosuna atandırılmama işleminin iptaline karar verilmesi istemi ile AYİM’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun "İstisnai Memurluk" başlıklı 59'uncu maddesinde; "...Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Kadrolarında veya kadro açıklamalar bölümünde özel nitelikli olarak gösterilen görev yerlerine bu Kanunun atanma, sınavlar, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesine ilişkin hükümleriyle bağlı olmaksızın tahsis edilmiş derece aylığı ile memur atanabilir..." hükmü mevcuttur. Aynı Kanunun 60’ıncı maddesi ise; “İstisnai Devlet memurluklarına 48’inci maddede yazılı genel şartları taşıyan kimselerden atanmalar yapılabilir. Kuruluş kanunlarındaki özel hükümler saklıdır. - 255 - Ancak, Devlet sanatçılarında aranacak nitelikler bir yönetmelikle belirtilir. Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğine atanabilmek için ise, bir yabancı dili çok iyi bilmek ve özel yönetmeliğinde belirtilecek diğer nitelikleri taşımak şarttır.” hükmünü içermektedir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 59’uncu maddesine göre istisnai memurluk kadro görev yerlerinin “özel nitelikli” görev yerleri olduğunun belirlendiği, aynı Kanunun 60’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan “İstisnai devlet memurluklarına 48’inci maddede yazılı genel şartları taşıyan kimselerden atanmalar yapılabilir.” şeklindeki düzenlemeye de bu konuda idareye takdir yetkisi tanınmış olduğu anlaşılmaktadır. Keza, kuruluş kanunlarında özel hükümler mevcut ise bu hükümler de saklı tutulmuştur. Bu itibarla; istisnai memuriyet konusunda kanun koyucunun, istisnai memurlukları teker teker sayma yoluna gitmediği, ilgili bakanlık ve birimleri saydıktan sonra bu kurumlara kendi kadrolarında düzenleme yapma takdir yetkisinin tanındığı, dolayısıyla kurum ve kuruluşların ilgilerde belli şartları arayabileceği ve bu konuda düzenlemeler yapılabileceği öngörülmüş bulunulmaktadır. Bu açıklamalar ışığında; Milli Savunma Bakanlığı ile TSK kadrolarında istisnai memur istihdam edilecek kadro yerlerini belirlemek, bu kadro görev yerlerine atanacak devlet memurlarının niteliklerini değerlendirmek, yapılacak atamalardaki usul ve esasları belirlemek, bu personelin sosyal tesislerden yararlanma ile protokol münasebetlerini düzenlemek amacıyla MSB.lığının 30.03.2009 gün ve 0180-833-09/Per.D.Per.Ynt.Ş.Ynt.Ks. sayılı emri ile “MSB.lığı ile TSK’nde Görevli İstisnai Memurlar Hakkında Yönergesi (MSY/52 - 2(A)” yürürlüğe konulmuştur. Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli İstisnai Memurlar Hakkında Yönergenin(MSY 52/2-(A)) 2’nci Bölüm 1’inci maddesinin ”İstisnai Memur Kadrolarının Tespiti" başlıklı 1'inci maddesinde; "a. Kadronun fikir ve proje üretimine dayalı özellikleri taşıması kaydıyla, özel ihtisas tecrübe ve yetenek gerektiren bir kadro olması, b. Bu kadrolara; Türk silahlı Kuvvetleri bünyesinden yetiştirme suretiyle personel tedarikinin kısa sürede mümkün olmaması c. Görevin ilgili karargah, komutanlık veya makam için kapsamlı ve etkin olması, ç. Bu kadronun süreklilik arz eden ve konusunda uzmanlaşmış bir personel ile yürütülmesinde zorunluluk bulunması, d. Türk Silahlı kuvvetlerinin nitelik ve görev özellikleri itibariyle birbirine benzeyen kadrolar arasında dengesizlik yaratmaması ve emsal teşkil etmemesi, e) Kadronun; hukuki teknik, mali ve idari alanlarda birinin veya birkaçının sorumluluk ve yetkisini içermesi..."gerektiği hüküm altına alınmıştır. Aynı yönergenin 3'ncü bölümünün "Atamada Özel Şartlar" başlıklı 2’nci maddesi ise; - 256 - “a. En az dört yıl süreli fakülte ve yüksekokul mezunu olması, b. Tercihen kadronun gerektirdiği lisansüstü eğitimi görmüş olması, c. Görev tanım formunda belirtilen şartları taşıması, ç. Gerekli mesleki bilgi, yetenek ve tecrübeye sahip olması d. Yabancı dil gerektiren kadrolarda Kamu Personeli Dil Sınavından 60 ve daha yukarısında puan almış olması, e. İlk defa memuriyete alınacaklarda ve naklen atamalarda yaptırılacak güvenlik soruşturmasının olumlu olması, f. İlk defa memuriyete alınacaklarda ve naklen atamalarda tam teşekküllü askeri hastaneden “Türk Silahlı Kuvvetlerinde devlet memuru olarak görev yapar” kararını içeren rapor alması, g. Naklen ve kurum içinden yapılacak atamalarda, son üç yılın sicillerindeki not ortalamasının 95’in üzerinde olması, h. Naklen atanacak personel için görevli bulunduğu kurumun olurunun alınmış olması, ı. Uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezaları hariç diğer disiplin cezalarını almamış olması ve taksirli suçlar hariç, paraya çevrilmiş veya tecil edilmiş olsa bile mahkumiyetinin bulunmaması, j. Değerlendirme Kurulu tarafından doldurulacak Ek-B'deki istisnai memur değerlendirme formuna göre en az 50 puan almış olması gerekir. Naklen yapılacak atamalarda Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri personeli olanlar için e ve f bentlerindeki şartlar aranmaz" hükmünü içermektedir. Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli İstisnai Memurlar Hakkında Yönergenin (MSY 52/2-A) EK-B’sinde yer alan “İstisnai Memurlar Değerlendirme Formu”nda değerlendirme kriterleri arasında 7’nci maddede; “yönetici kadrolarında (Md./Md.Yrdc.)” çalışılan her yıl için (en fazla 5 puan olacak şekilde) 1 puan ilave edilmesi öngörülmüştür. Davaya konu ihtilafın, davacının Hukuk İşleri Müdür Yardımcısı (Avukat) olarak 28.01.1997- 06.01.2006 tarihleri arasında yaklaşık 8 yıl süre ile görev yaptığı döneme ait “İstisnai Memurlar Değerlendirme Formu”nda değerlendirme kriterleri arasında 7’nci maddede; “yönetici kadrolarında (Md./Md.Yrdc.)” çalışılan her yıl için (en fazla 5 puan olacak şekilde) 1 puan ilave edilmesini öngören düzenlemesine göre, davacıya 5 puanın eklenmesinin gerekip gerekmediği olduğu anlaşılmaktadır. Davacının puanının kaç olduğunun ve nasıl hesaplandığının tespit edilebilmesi amacıyla AYİM 2’nci Dairesinin 10.04.2011 tarih ve 2010/1056 Esas sayılı ara kararıyla 18.06.2010 tarihinde yapılan İstisnai Memurlar Toplantısı nedeniyle davacı hakkında düzenlenen “İstisnai Memurlar Değerlendirme Formunun” aslının gönderilmesi istenilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığının 12.05.2011 gün ve PER:9140-209062-11/Mrk.D.Svl.Me.İşçi Tyn.Ş. sayılı yazısı ekinde gönderilen “İstisnai Memurlar Değerlendirme - 257 - Formu”nun incelenmesi neticesinde davacının toplam puanının 47,9 olduğu ve değerlendirme kriterleri arasında 7’nci maddede; “yönetici kadrolarında (Md./Md.Yrdc.)” çalışılan her yıl için (en fazla 5 puan olacak şekilde) 1 puan ilave edilmesini öngören düzenlemesine hiç puan verilmediği, böylece en az 50 puan alma şartının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Davacının, 17.12.1996 tarihli onay ile J.Gn.K.lığı Adli Müşavirliği Hukuk İşleri Müdür Yardımcısı (Avukat) kadrosuna naklen atandığı ve 28.01.1997 tarihinde göreve başladığı, bu kadroda 06.01.2006 tarihine kadar görev yaptığı, Adli Müşavirlik kadrolarında yapılan düzenleme ile (A164 Avukattır) açıklama kodlu Md.Yrdc. kadroları ayrıştırılarak “Şb.Md.Yrdc.” ve “Avukat” olarak iki ayrı unvanla TMK’ya dahil edilmesini müteakip “Avukat” unvanı ile 06.01.2006 tarihinde intibak atamasının yapıldığı, 28.01.1997- 06.01.2006 tarihleri arasında yaklaşık 8 yıl süre ile Hukuk İşleri Müdür Yardımcısı (Avukat) olarak görev yaptığından, anılan Yönergenin EK-B’sinde yer alan “İstisnai Memurlar Değerlendirme Formu”nun 7’nci maddesi gereğince, Değerlendirme Kurulunca değerlendirme puanı tespit edilirken davacının puanına 5 puan ilave edilmesi gerektiği, bu puanın ilave edilmesi halinde puanının, 50’yi aştığı ve aranan diğer şartları taşımasına rağmen en az 50 puan alma şartının gerçekleşmediğinin kabulüyle davacının istisnai memurluk kadrosuna atandırılmaması işleminin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu ve işleminin iptaline karar verilmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı ….’ın istisnai memurluk kadrosuna atandırılmaması İŞLEMİNİN İPTALİNE, 01 HAZİRAN 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2.D., 01.06.2011; E 2010/1056, K. 2011/752) 6. İZİN -57ÖZETİ: TSK bünyesinde, “eğitim-öğretim hizmetleri sınıfında” sivil memur öğretmen ünvanıyla görev yapan davacının öğretmenlerin icra edecekleri eğitsel ve idari faaliyetler (seminer, kurs, bütünleme sınavı vb.) sonrasında yıllık izinlerini kullanacakları ve eğitim kurumunun özelliğine göre kalan boş zaman yıllık izin süresinden fazla ise bu tatiller süresinde izinli sayılacakları anlamını içerdiği, davacının yıllık izin süresini aşan bir boş zaman olmadığı anlaşılmakla yasal dayanaktan yoksun davanın reddinin gerektiği. - 258 - Davacı, 23.07.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve 08.11.2010 tarihinde yine AYİM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde özetle: davacının 14.01.2005 tarihinden itibaren Jandarma Okul K.lığında istihbarat ders öğretmeni olarak görev yaptığını, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinin Tarih Öğretmenliği bölümü mezunu olduğunu ve ünvanının öğretmen olduğunu, öğretmenlerin izinli sayıldığı yarıyıl tatili ve yaz tatili dönemlerinde izinli sayılması gerektiğini, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 102’nci ve 103’üncü maddeleri, 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu’nun 33’üncü ve 116/c maddesi dikkate alındığında öğretmen ünvanıyla görev yapan davacıya yaz tatili ve yarı yıl tatilinde izin kullandırılmaması yönündeki davalı idarenin 29.04.2010 tarihli emrinin belirtilen mevzuata açıkça aykırılık teşkil ettiğini, Dz.K.K.lığı bünyesindeki aynı işi yapan öğretmenlere belirtilen yaz tatili ve yarıyıl tatili dönemlerinde izin kullandırılmasına rağmen müvekkiline izin kullandırılmamasının Anayasa’daki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirtmek suretiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden; J.İsth.Okl.K.lığında öğretmen unvanıyla görevli sivil memur statüsündeki davacının, eğitim – öğretim dönemi faaliyetleri dışında kalan yaz tatili ve yarı yıl tatillerinde izinli sayılmayı talep etmesi sonrasında, Jandarma Genel K.lığının 29.04.2010 tarihli yazısı ile davacının ”657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 102’nci maddesinde belirtilen süreler dışında izin kullanmasının mümkün olmadığı” gerekçesiyle talebinin reddedildiği, bunun üzerine davacının, vekili aracılığıyla işleminin iptali istemiyle AYİM’de dava açtığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında, davacının statüsünün “öğretmen” olduğu konusunda bir ihtilaf bulunmamakla birlikte, dava konusu uyuşmazlık, davacının belirtilen statüsüne rağmen, görev yaptığı J.İsth. Okl. K.lığının yıllık eğitim – öğretim planı nedeniyle MEB. lığı bünyesindeki öğretmenler gibi yaz tatili ve yarı yıl tatillerinde izinli sayılması gerekip gerekmediği noktasındadır. Anayasanın 128’inci maddesinde: “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği” belirtmektedir. 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanunu’nun 116’ncı maddesi: “Sivil personelin, bu kanunun askerlere tanıdığı hak ve salahiyetlerden faydalanmaları ve mükellefiyetleri yerine getirmeleri aşağıdaki esaslar dahilinde olur:. b) Bu kanunun 33 üncü maddesinde gösterilen izin hakkındaki hükümlere aynen riayetle mükellef olup senelik izinleri hususi kanunlardaki esaslara göre tayin ve tanzim olunur.” hükmünü, 926 Sayılı TSK Personel Kanunu’nun 1’inci maddesi: - 259 - “Bu kanun, Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup subaylar, astsubaylar ile harb okulları, fakülteler, yüksek okullar ve astsubay okullarında öğrenim yapan asker öğrencilere uygulanır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli diğer asker ve sivil kişiler kendi özel kanunlarına tabidirler.” hükmünü, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Yıllık İzinlerin Kullanılışı” başlıklı 103’üncü maddesi: “Yıllık izinler, amirin uygun bulacağı zamanlarda, toptan veya ihtiyaca göre kısım kısım kullanılabilir. Birbirini izliyen iki yılın izni bir arada verilebilir. Cari yıl ile bir önceki yıl hariç, önceki yıllara ait kullanılmayan izin hakları düşer. Öğretmenler yaz tatili ile dinlenme tatillerinde izinli sayılırlar. Bunlara, hastalık ve diğer mazeret izinleri dışında, ayrıca yıllık izin verilmez. Hizmetleri sırasında radyoaktif ışınlarla çalışan personele, her yıl yıllık izinlerine ilaveten bir aylık sağlık izni verilir. “ hükmünü, TSK İzin Yönetmeliği’nin “Genel Esaslar” başlıklı 4’üncü maddesi 4’üncü bendi ise: “4) Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde görevli 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi aylıklı sivil memurların izinleri bu Kanuna göre, diğer personelin (ücretli, sözleşmeli ve yevmiyeli) izinleri ise özel mevzuat hükümlerine göre verilir.” hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri uyarınca; davacının TSK bünyesinde, “eğitim – öğretim hizmetleri sınıfında” sivil memur öğretmen ünvanıyla görev yapmakta olduğu konusunda kuşku bulunmamakla birlikte, J. İsth. Okl. K.lığında yaz tatili ve yarıyıl tatili olarak ifade edilebilecek bir ara verme sözkonusu olmadığı, kurs planlanmayan bir dönem sözkonusu ise de, bu zaman diliminde de kurslara ilişkin idari faaliyetlerin icrası ile uğraşıldığı, 657 sayılı Kanundaki “…yaz tatili ile dinlenme tatillerinde izinli sayılırlar. Bunlara, hastalık ve diğer mazeret izinleri dışında, ayrıca yıllık izin verilmez…” ibaresinin de öğretmenlerin icra edecekleri eğitsel ve idari faaliyetler (seminer, kurs, bütünleme sınavı vb.) sonrasında yıllık izinlerini kullanacakları ve eğitim kurumunun özelliğine göre kalan boş zaman yıllık izin süresinden fazla ise bu tatiller süresinde izinli sayılacakları anlamını içermektedir. Somut olayda davacının yıllık izin süresini aşan bir boş zaman olmadığı anlaşılmakla yasal dayanaktan yoksun davanın reddinin gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı…’in yaz tatili ve yarıyıl tatili verilmemesi işleminin iptali istemiyle açtığı davanın REDDİNE, 30 MART 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 260 - KARŞI OY GEREKÇESİ TSK bünyesinde, “eğitim – öğretim hizmetleri sınıfında” sivil memur öğretmen ünvanıyla görev yapmakta olduğu konusunda kuşku bulunmayan davacının, 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanunu’nun 116’ncı maddesi, 926 Sayılı TSK Personel Kanunu’nun 1’inci maddesi ve TSK İzin Yönetmeliğinin 4’üncü maddesi uyarınca, özlük hakları kapsamında olan yıllık izin hakları konusunda statüsü itibariyle ilişkilendirildiği 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olduğu; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 103’üncü maddesinin “Öğretmenler yaz tatili ile dinlenme tatillerinde izinli sayılırlar” şeklindeki açık hükmü uyarınca; davacının, görev yaptığı J. İsth. Okl. K.lığındaki ana eğitim – öğretim döneminde ara vermeye denk gelen yaz tatili ve dinlenme tatillerinde izinli sayılması gerektiği; davalı idarece, savunmalarda, “davacının görevli olduğu okulun eğitim öğretim programında ara verme ve yaz tatili dönemleri bulunmaması sebebiyle davacının talebinin reddedildiği” belirtilmekte ise de; bu durumun, iptali talep edilen dava konusu işlemin gerekçesi ile uyuşmadığı; başka bir deyişle davacının ara verme ve yaz tatilinde izinli sayılması konusundaki talebinin, “J.İsth. Okl. K.lığındaki eğitim öğretim takviminde böyle bir dönem olmadığı” gerekçe gösterilmek suretiyle değil, davacının ”657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 102’nci maddesinde belirtilen süreler dışında izin kullanmasının mümkün olmadığı” gerekçe gösterilmek suretiyle reddedildiği; dava konusu işlemin red gerekçesi itibariyle hukuka aykırı olduğunun açık olduğu; davacının TSK bünyesinde, eğitim – öğretim hizmetleri sınıfında “sivil memur öğretmen” ünvanıyla görev yapmakta olması nedeniyle 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 103’üncü maddesinin “Öğretmenler yaz tatili ile dinlenme tatillerinde izinli sayılırlar” hükmünden istifade suretiyle, görev yaptığı J.İsth. Okl. K.lığında örgün eğitim ve öğretim faaliyetlerine ara verildiği yaz tatili ve dinlenme tatillerinde izinli sayılması konusunda yasal hakkının bulunduğu; kanuni dayanaktan yoksun olan aksi yöndeki dava konusu işlemin ise hukuka aykırı olduğu kanaatinde olduğumdan işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken aksi yönde oluşan sayın çoğunluk kararına katılamadım. 30.03.2011 ÜYE Kenan KENAN Hak.Alb. (AYİM2.D.,30.03.2011; E. 2011/137, K. 2011/457) - 261 - -58ÖZETİ: Usulüne uygun doktor raporuna rağmen, yasa gereğince doğum öncesi verilmesi gereken 8 haftalık doğum izninin 5 haftalık kısmının davacının, bu süre içerisinde kullanıldığı yıllık kanuni izin gerekçe gösterilerek, doğum sonrasına aktarılmaması işleminin hukuka aykırı olduğu, aynı şekilde davacının aylıksız izin kullanacağı gerekçesiyle 2011 yılı yıllık izninin kullandırılmaması işleminin ve Aylıksız izninin doğum izni ve 2011 yılı yıllık izninden sonra başlatılmaması işleminin hukuka aykırı olduğu. Davacı 10 Şubat 2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Aralık 2009 tarihinden itibaren TSK Foto Film Mrk.K.lığında "Video Montaj Uzmanı" olarak görev yaptığını 2010 yılı Mart ayında hamile olduğunu öğrendiğini, hamileliğinin 32'nci haftasında hakkında, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinin 14 Eylül 2010 tarihli ve 73893 sayılı" raporu ile; "14.09.2010 tarihi itibari ile 32 haftalık gebeliği olan hastanın çalışmasında sakınca yoktur. 8 (sekiz) haftalık doğum öncesi yasal izninin 5 (beş) haftasının doğum sonrasına aktarılması uygundur" şeklinde karar verildiğini, 2010 yılı içerisinde yıllık iznini kullanmamış olması ve izninin bir sonraki yıla aktarılmaması için 16 Eylül 2010 tarihinde yıllık izne ayrıldığını, yıllık izninin bitimini müteakip, 08 Ekim 2010 tarihinde göreve başladığını, doğum yapma tarihine 3 hafta kala; 01 Ekim 2010 tarihinde de dilekçe ile müracaat ederek doğum iznine ayrıldığını, 01.11.2010 tarihinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde doğum yaptığını, doğum sonrası hakkında; 02 Aralık 2010 tarihli ve 96381 sayılı heyet raporu ile "Hastanın 01.11.2010 tarihinden itibaren 60 (altmış) gün istirahatı uygundur. Doğum öncesi 5 (beş) hafta yasal izninin doğum sonrasında kullanılması uygundur." şeklinde karar verildiğini, doğum öncesinden aktarılacak 5 haftalık süre ile doğum sonrası 8 haftalık yasal doğum iznimin bitmesinden sonra (1) yıl ücretsiz izine ayrılmayı düşündüğünden, özlük hakları bakımından sıkıntı yaşanmaması için, yasal izin süreleri dolmadan 21 Aralık 2010 tarihinde idareye müracaat ederek, doğum öncesinde kullanmadığı 5 haftalık yasal doğum izin süresinin, doğum sonrası 8 haftalık süreye eklenmesi, yasal doğum izninin bitiminde 2011 yılına ait 20 günlük yıllık iznimin verilmesi ve müteakiben bir yıllık ücretsiz izine ayrılma talebinde bulunduğunu, 24 Aralık 2010 tarihli ve PER.: 1360-3539-10/Mrk.D.Svl.Me. ve İşçi Ş. Sayılı yazıyla ücretsiz izin süresinin 27.12.2010 tarihinde başlayacağı ve 27.12.2011 tarihinde sona ereceğinin tarafına bildirildiğini, yapılan bildirimden doğum öncesinde kullanmamış olduğu 5 haftalık yasal doğum iznimin doğum sonrasına eklenmediği ve 2011 yılı yıllık izni konusunda bir değerlendirilme yapılmadığı - 262 - anlaşıldığından, durumunun yeniden incelenmesi için 11 Ocak 2011 tarihinde dilekçe ile müracaatta bulunduğunu, davalı idarece 37'nci haftaya ait tabip raporunun olmadığı ve doğum öncesi 8 haftalık süre içerisinde 24 günlük yasal izin kullanmış olduğu gerekçesi ile hakkında tesis edilen işlemde hata bulunmadığı ve ücretsiz izninin 27.12.2010 tarihinde başladığının 24 Ocak 2011 tarihli yazı ile bildirildiğini, davalı idare tarafından 16 Eylül 2010-08 Ekim 2010 tarihleri arasında yıllık izin kullandığı gerekçesi ile 5 haftalık sürenin doğum sonrasına eklenmediğini, yıllık izin ile doğum izni birbirinden farklı kavramlar olup 657 sayılı yasada da ayrı ayrı düzenlendiğini, doğum izninin yasada da belirtildiği gibi, mazeret izinleri arasında yer aldığını, son 3 haftaya kadar çalışabilir raporu alan bir kimsenin yıllık izin kullanmasını engelleyici bir hüküm bulunmadığını, çalışmış olduğu kurum ile yapmış olduğu şifahi görüşmelerde de son üç haftaya kadar çalışabilir raporu aldıktan sonra yıllık izin kullanmış olduğu gerekçesi ile doğum öncesi 5 haftanın doğum sonrasına aktarılmadığının bildirildiğini, bu durumun hukuka aykırı olduğunu belirterek, doğum öncesi kullanmadığı 5 haftalık doğum mazeret izninin doğum sonrasına eklenmemesi işleminin, 2011 yılında yıllık izin kullanma talebinin dikkate alınmaması işleminin ve ücretsiz izin tarihinin 27.12.2010 tarihinden başlatılması işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının Aralık 2009 tarihinden itibaren TSK Foto Film Mrk.K.lığında "Video Montaj Uzmanı" olarak görev yaptığı, 2010 yılı Mart ayında hamile olduğunu öğrendiği, hamileliğinin 32'nci haftasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinin 14 Eylül 2010 tarihli ve 73893 sayılı" raporu ile hakkında "14.09.2010 tarihi itibari ile 32 haftalık gebeliği olan hastanın çalışmasında sakınca yoktur. 8 (sekiz) haftalık doğum öncesi yasal izninin 5 (beş) haftasının doğum sonrasına aktarılması uygundur" şeklinde karar verildiği, 2010 yılı içerisinde yıllık iznini kullanmamış olması nedeniyle 16 Eylül 2010 tarihinde yıllık izne ayrıldığı, yıllık izninin bitimini müteakip, 08 Ekim 2010 tarihinde göreve başladığı, doğum yapma tarihine 3 hafta kala; 1 Ekim 2010 tarihinde de dilekçe ile müracaat ederek doğum iznine ayrıldığı, 01.11.2010 tarihinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde doğum yaptığı, doğum sonrası 02 Aralık 2010 tarihli ve 96381 sayılı heyet raporu ile hakkında "Hastanın 01.11.2010 tarihinden itibaren 60 (altmış) gün istirahatı uygundur. Doğum öncesi 5 (beş) hafta yasal izninin doğum sonrasında kullanılması uygundur." şeklinde karar verildiği, 21 Aralık 2010 tarihinde idareye müracaat ederek, doğum öncesinde kullanmadığı 5 haftalık yasal doğum izni süresinin doğum sonrası 8 haftalık süreye eklenmesi, yasal doğum izninin bitiminde, 2011 yılına ait 20 günlük yıllık iznimin verilmesi ve müteakiben bir yıllık ücretsiz izine ayrılma talebinde bulunduğu, davalı idarenin 24 Aralık 2010 tarihli ve PER.: 1360-3539-10/Mrk.D.Svl.Me. ve İşçi Ş. Sayılı onay yazısıyla ücretsiz izin süresinin 27.12.2010 tarihinde başlayacağı ve 27.12.2011 tarihinde sona ereceğinin davacıya bildirildiği, yapılan bildirimde doğum öncesinde kullanmadığı 5 haftalık yasal doğum izninin doğum sonrasına eklenip, eklenmediği ve 2011 yılı yıllık izni konusunda bir değerlendirilme yapılmadığından durumunun yeniden incelenmesi için 11 Ocak 2011 tarihinde - 263 - dilekçe ile müracaatta bulunduğu davalı idarece; 37'nci haftaya ait tabip raporunun olmadığı ve doğum öncesi 8 haftalık süre içerisinde 24 günlük yasal izin kullanmış olduğu gerekçesi ile hakkında tesis edilen işlemde hata bulunmadığı ve ücretsiz izninin 27.12.2010 tarihinde başladığının 24 Ocak 2011 tarihli yazı ile bildirilmesi üzerine iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “yıllık izinlerin kullanılmasını” düzenleyen 103’üncü maddesinin 1 inci fıkrası; “Yıllık izinler, amirin uygun bulacağı zamanlarda, toptan veya ihtiyaca göre kısım kısım kullanılabilir. Birbirini izliyen iki yılın izni bir arada verilebilir. (Değişik cümle: 06/07/1995 KHK - 562/2 md.) Cari yıl ile bir önceki yıl hariç, önceki yıllara ait kullanılmayan izin hakları düşer.” hükmünü, “mazeret izini” başlıklı 104 ncu maddesinin 1 nci fıkrası; “A) (Değişik bend: 12/02/1982-2595/7 md;) (Değişik bend: 14/07/2004 - 5223 S.K./1.mad) *1* Memura doğum yapmasından önce 8 hafta ve doğum yaptığı tarihten itibaren 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta süre ile aylıklı izin verilir. Çoğul gebelik halinde, doğumdan önceki 8 haftalık süreye 2 hafta süre eklenir. Ancak sağlık durumu uygun olduğu takdirde, tabibin onayı ile memur isterse doğumdan önceki 3 haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, memurun çalıştığı süreler, doğum sonrası sürelere eklenir. Yukarıda öngörülen süreler memurun sağlık durumuna göre tabip raporunda belirlenecek miktarda uzatılabilir. Memurlara, bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilir. Süt izninin kullanımında annenin saat seçimi hakkı vardır.” hükmünü “Aylıksız izin” başlıklı 108 nci maddesinin 3 üncü fıkrası; “…(Değişik fıkra: 14/07/2004 - 5223 S.K./2.mad) Doğum yapan memurlara istekleri halinde 104 üncü maddenin (A) bendinde belirtilen sürelerin bitiminden itibaren 12 aya kadar aylıksız izin verilir.” hükmünü amirdir. Anayasanın 50 nci maddesine göre; Dinlenmek çalışanların hakkı olup, ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir. Anayasal bir hak olan dinlenme hakkı kapsamında düzenlenen yıllık izin ile mazeret izni kapsamında düzenlenen doğum izni farklı kavramlar olup, yıllık izinler özlük hakları yönünden çalışılan sürelerden sayılır. Bu nedenle yıllık izinler ile diğer izinler birbirinden mahsup edilemez. Hizmet süresine bağlı olarak verilen yıllık izinler yasal bir hak olup, yasal bir engel bulunmadıkça bu iznin verilip verilmemesi konusunda davalı idarenin takdir yetkisi bulunmamaktadır. Nitekim Adalet Bakanlığının 01 Ocak 2006 tarihli ve 76 numaralı "Yıllık, Mazeret, Hastalık ve Doğum İzinleri" genelgesinde "doktor raporu ile çalışabileceği belirtilen süre içerisinde yıllık izin veya mazeret izni kullanılması durumunda izinli geçirilen sürelerin doğum sonrası mazeret iznine ekleneceği, ancak anılan süre içerisinde rapor alınmak suretiyle geçirilen sürelerin doğum sonrası mazeret iznine eklenemeyeceği belirtilmektedir. Her ne kadar bu Genelgenin MSB.lığı yönünden bağlayıcılığı olmamakla birlikte, idare bir bütün olup aynı yasa maddesinin herhangi bir özel düzenleme bulunmadıkça, idarenin farklı birimlerinde, farklı şekilde - 264 - uygulanması Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu nedenle usulüne uygun doktor raporuna rağmen, yasa gereğince doğum öncesi verilmesi gereken 8 haftalık doğum izninin 5 haftalık kısmının davacının, bu süre içerisinde kullanıldığı yıllık kanuni izin gerekçe gösterilerek, doğum sonrasına aktarılmaması işleminin hukuka aykırı olduğu, aynı şekilde davacının aylıksız izin kullanacağı gerekçesiyle 2011 yılı yıllık izninin kullandırılmaması işleminin ve Aylıksız izninin doğum izni ve 2011 yılı yıllık izninden sonra başlatılmaması işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle ; 1.Davacı Svl.Me…..’in doğum öncesi kullandığı 5 haftalık mazeret izninin doğum sonrasına aktarılmaması İŞLEMİNİN İPTALİNE, 2. Davacının 2011 yılı için yıllık izin kullanım talebinin reddine ilişkin İŞLEMİN İPTALİNE, 3. Davacının doğum sonrası aylıksız izninin doğum sonra izni ve 2011 yılı yıllık izninden sonra başlatılmaması İŞLEMİNİN İPTALİNE, 29 HAZİRAN 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2.D.,29.06.2011; E. 2011/353, K. 2011/916) 7. NÖBET HİZMETİ -59ÖZETİ: Eşi olmayan, iki çocuğundan biri özürlü durumda olan davacının, günün 24 saatini kapsayacak şekilde, mesai saatleri dışındaki nöbet hizmetinden muaf tutulmaması yönündeki işleminin “kişi yararı” ile “kamu yararı” arasındaki denge gözetilmeden, objektif kıstaslara uygun olmayacak biçimde kullanıldığı, nöbet hizmetinden muaf tutulmama işleminin hukuka aykırı olduğu. Davacı vekili, 24.01.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; GATA K.lığında Svl.Me.(hemşire) olarak görev yapan müvekkilinin eşinin trafik kazasında vefat ettiğini, biri özürlü iki çocuğunun bulunduğunu, Anayasa, Özürlüler Kanunu ve Başbakanlık Genelgesinde yer alan hükümlere göre davacının nöbet hizmetinden muaf tutulması yolundaki talebinin haksız ve hukuka aykırı olarak reddedildiğini belirterek, söz konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. - 265 - Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; GATA K.lığı Kardiyoloji Kliniğinde Svl.Me.(hemşire) olarak görev yapan ve eşi vefat etmiş olan davacının, iki çocuğunun bulunduğu, çocuklarından birisi olan 1996 doğumlu …..hakkında GATF 1000+200 Yt.Eğt. Hst.ce düzenlenmiş 04.12.2009 tarih ve 1448 sayılı Sağlık Kurulu Raporunda “Mental Retardasyon (Hafif Derece) (F70)” teşhisinin konularak, özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon oranının %50 olarak belirtildiği, nöbet hizmetinden muaf tutulmasına dair talebinin reddi üzerine Başbakanlık Bilgi Edinme Merkezinden verilen cevap karşısında yeniden 01.10.2010 tarihli dilekçeyle idari müracaatta bulunarak aynı istemini tekrar ettiği, talebin reddi üzerine nöbet hizmetinden muaf tutulmamasına yönelik işlemin iptali istemi ile işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Konu ile ilgili mevzuat hükümlerinin incelenmesinde; 211 sayılı İç Hizmet Kanununun 76’ncı maddesi; “Nöbet; askerlikteki müşterek hizmetlerin yapılmasını ve devamını sağlamak maksadı ile bu hizmetlerin belli bir sıra ve süre ile subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, erbaş ve erler ile Silahlı Kuvvetler Teşkilatı içinde vazifeli olan bilumum sivil şahıslar tarafından yapılmasıdır. Nöbetçi : Nöbet hizmetinin yapılması için görevlendirilen şahıstır.” hükmüne, 211 sayılı İç Hizmet Kanununun 77’nci maddesi; “Kıtalarda, karargahlarda ve askeri kurumlarda nöbet hizmetine tabi tutulacak personelin kimler olacağı, nöbet hizmetlerinin yapılış tarzı ile şekli ve nöbetçilere ait vazifeler talimatname ile tâyin ve tesbit olunur.” hükmüne, 211 sayılı İç Hizmet Kanununun 116’ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi; “Sivil personel Silahlı Kuvvetlerde gördükleri hizmetlerin hususiyetleri göz önüne alınarak bu Kanunun 77’nci maddesi gereğince nöbet hizmetlerine sokulabilirler. hükmüne, İç Hizmet Yönetmeliğinin 382’nci maddesi; “(Değişik:5.10.1968-13019) Kıtalar, Karargâhlar ve kurumlarda belirli bir sıra ve süre ile subay, askerî memur, astsubay, askerî öğrenci, erbaş ve erler ile Silâhlı Kuvvetler Teşkilâtı içinde vazifeli olan bilumum sivil şahıslar tarafından nöbet tutulur. Nöbetler Karargâh ve kurumlarda sabah saat 09.00’dan ertesi günü saat 09.00’a kadardır. Kıtalarda kıtanın özelliğine göre, komutanın münasip göreceği zamanda başlar ve nöbet 24 saati geçemez. Nöbet hizmetine aşağıdaki rütbe ve makam sahipleri dahil edilemezler. a. Albay ve birinci sınıf askerî memurlar, b. (Mülga:15.3.1984) - 266 - c. (Değişik:20.4.2000-24026) Alay (Deniz ve Hava'da eşidi) komutan muavini ile kurum amiri muavinleri, (Askerlik dairesi ile aynı bina veya kışla içindeki askerlik şubesi başkanları ile bir kışla nizamında konuşlu bulunan kışla komutanı dışındaki askerlik şubesi başkanları hariç.) d. Kurmay Başkanları veya vekilleri, askerî hâkimler, disiplin subayları ile kadrosunda emir subayı bulunan komutanlık emir subayları, e. Birlik komutanı veya kurum amirlerince, görevleri ve sorumlulukları icabı nöbete dahil edilmemesine karar verilen mal saymanı ve mal sorumluları ile aynı şekilde ek görev olarak mal saymanlığı ve mal sorumluluğu yapanlar, f. Aldığı görevin özelliği sebebiyle nöbet hizmetinden affedilenler, g. (Değişik:26.8.2005-25918/1 md.) Uzman tabip raporuyla belgelemek koşulu ile hamileliğin tespit edilmesinden itibaren doğumun gerçekleşmesini müteakip çocuğun bir (12 ay) yaşını doldurmasına kadar geçen süre içinde bayan subaylar ile Türk Silâhlı Kuvvetlerinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre istihdam edilen bayan Devlet memurları. h. (Ek:3.4.2003-25068) İki kademeli kıdemli başçavuşlar.” hükmüne, İç Hizmet Yönetmeliğinin 718’inci maddesinin (d) bendi; “Silahlı Kuvvetler teşkilatında vazifeli erkek ve kadın tüm sivil personel gördükleri hizmetlerin hususiyetleri gözönüne alınarak emir komutayı icap ettirmeyen nöbet görevlerinde, asker kıt’a, karargah ve kurumlarda nöbetçi heyetlerinde yardımcı olarak istihdam edilirler.” hükmüne amirdir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; askerlikteki müşterek hizmetlerin yapılmasını ve devamını sağlamak maksadıyla bu hizmetlerin belli bir sıra ve süre ile subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, erbaş ve erler ile Silahlı Kuvvetler Teşkilatı içinde vazifeli olan bilumum sivil şahıslar tarafından yapılmak üzere nöbet hizmeti düzenlenmiş olup, kıtalar, karargâhlar ve kurumlarda belirli bir sıra ve süre ile subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, erbaş ve erler ile Silahlı Kuvvetler Teşkilatı içinde vazifeli olan bilumum sivil şahıslar tarafından nöbet tutulması öngörülmüştür. 211 sayılı İç Hizmet Kanununun 116’ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile de sivil personelin Silahlı Kuvvetlerde gördükleri hizmetlerin hususiyetleri göz önüne alınarak İç Hizmet Kanununun 77’nci maddesi gereğince nöbet hizmetlerine sokulabilecekleri, İç Hizmet Yönetmeliğinin 718’inci maddesinin (d) bendi ile de Silahlı Kuvvetler teşkilatında vazifeli erkek ve kadın tüm sivil personelin gördükleri hizmetlerin hususiyetleri gözönüne alınarak emir komutayı icap ettirmeyen nöbet görevlerinde, askeri kıt’a karargah ve kurumlarda nöbetçi heyetlerinde yardımcı olarak istihdam edilmeleri öngörülmüştür. Anayasanın 10’uncu maddesi; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. - 267 - (Değişik ikinci fıkra:7.5.2010-5982/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. (Ek üçüncü fıkra:7.5.2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. (Değişik beşinci fıkra:9.2.2008-5735/1 md.) Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmüne, Anayasanın 17’nci maddesi; “Herkes, yaşama, maddî ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” hükmüne, Anayasanın 61’inci maddesi; “Devlet harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır. Yaşlılar, Devletçe korunur. Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir. Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur. ” hükmüne, 5378 sayılı Özürlüler Kanununun 4’üncü maddesi; “Bu Kanun kapsamında bulunan hizmetlerin yerine getirilmesinde aşağıdaki esaslara uyulur: a) Devlet, insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, özürlülerin ve özürlülüğün her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirir. Özürlüler aleyhine ayrımcılık yapılamaz; ayrımcılıkla mücadele özürlülere yönelik politikaların temel esasıdır. b) Özürlülere yönelik olarak alınacak kararlarda ve verilecek hizmetlerde özürlülerin, ailelerinin ve gönüllü kuruluşların katılımı sağlanır. c) Özürlülere yönelik hizmetlerin sunumunda aile bütünlüğünün korunması esastır. d) Kurum ve kuruluşlarca özürlülere yönelik mevzuat düzenleme-lerinde Özürlüler İdaresi Başkanlığının görüşünün alınması zorunludur. ” hükmüne, - 268 - Aynı Kanunun 6’ncı maddesi; “Özürlü kişilerin yaşamlarını öncelikle bulundukları ortamda sağlık, huzur ve güven içinde sürdürmesi, toplum içinde kendi kendilerini idare edebilecek ve üretken hâle gelebilecek şekilde bakım ve rehabilitasyonlarının yapılması, bunlardan ihtiyacı olanların geçici veya sürekli bakım altına alınması veya bunlara evde bakım hizmeti sunulması esastır. ” hükmüne amirdir. 30.01.2010 tarihli ve 27478 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2010/2 sayılı Sendikal Gelişmeler Doğrultusunda Alınacak Önlemler Hakkında Başbakanlık Genelgesinin 3’üncü maddesinde “Kamu çalışanlarının kanunen bakmakla yükümlü olduğu özürlü aile bireyinin bakıma muhtaç olduğunun ilgili mevzuatına göre alınmış geçerli özürlü sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmesi kaydıyla bu durumdaki personele; özürlü aile ferdinin günlük bakımı için izin kullanımında gerekli kolaylık sağlanacak ve personel mesai saati dışındaki nöbet görevinden ve gece vardiyasından muaf tutulacaktır ” ifadesi yer almıştır. Yukarıda belirten mevzuat hükümlerine göre; sivil memur olan davacının, belirttiği özrü nöbet hizmetinden muaf durumlar arasında sayılmamıştır. Yönetmelikten daha üst norm olduğu bilinen İç Hizmet Kanununun 116’ncı maddesinde sivil personelin nöbet hizmetlerine sokulabileceği ifade olunmak suretiyle idareye bu hususta takdir yetkisi tanındığını kabul etmek gerekir. Ancak idareye tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp, takdir yetkisinin objektif ölçütler doğrultusunda kamu yararı ile birey yararı gözetilerek kullanılması gerekmektedir. İdare, işlem ve eylemlerini yaparken “kişi yararı” ve “kamu yararı”nı göz önünde bulunduracak, yasal sınırlar içerisinde takdir hakkını bu amaçları gerçekleştirmek amacı ile kullanacaktır. Ancak, söz konusu yetkinin kullanılma biçim ve esasları ile sınırı ne olmalıdır ki, yetkili makam hukuka uygun hareket etmiş olsun. Şu halde, söz konusu takdir hakkının davalı idarece hangi kriterlere göre kullanılması halinde hukuka uygun düşeceği hususu hukuka uygunluk denetimi açısından önem arz etmektedir. Bilindiği üzere, idareye tanınan takdir hakkı (yetkisi) hiçbir zaman mutlak ve sınırsız değildir. Kamu hizmetinin verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge kurulması zorunluluğu, bu hak ve yetkinin sınırını oluşturmaktadır. Takdir hakkının, idarece takip edilen amaca uygun olarak kullanıldığı, keyfilikten, kişisel ve duygusal, sübjektif değerlendirmelerden kaçınıldığı ve uzak olduğu, objektif ve gerçek kıstaslara bağlı kalındığı sürece, yargı denetimi dışında tutulması gerektiğinde kuşku yoktur. Ne var ki, idarenin takdir hakkını yerinde kullanmadığının iddia edilmesi halinde, bu sınırların aşılıp aşılmadığının idari yargı organınca denetlenmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, Anayasanın 125’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında düzenlenmiş bulunan “İdarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” tarzındaki hükmün; idarenin sınırsız ve mutlak takdir hakkına sahip olduğu ve böylece takdir hakkının idari yargı denetimine tabi - 269 - olmadığı yönünde yorumlanması ve uygulanması, yine Anayasa ile öngörülen “hukuk devleti” ilkesi ile bağdaşamaz. Bu nedenle, anılan yetkinin sınırlarının (takdir hakkının) özellikle “yüksek mahkemelerce” olmak üzere yargı yerlerince çizilebileceği ve hatta bu konuda hiçbir yasal sınırlamanın kabul görmeyeceğinin benimsenmesinde kamu yararı bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Belirtilen mevzuat hükümlerine ve yapılan açıklamalara göre; eşi olmayan, iki çocuğundan biri özürlü durumda olan davacının, günün 24 saatini kapsayacak şekilde, mesai saatleri dışındaki nöbet hizmetinden muaf tutulmaması yönündeki işleminin “kişi yararı” ile “kamu yararı” arasındaki denge gözetilmeden, objektif kıstaslara uygun olmayacak biçimde kullanıldığı, nöbet hizmetinden muaf tutulmama işleminin hukuka aykırı olduğu, iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle ; 1. Davacı…’in nöbet hizmetinden muaf tutulmamasına yönelik İŞLEMİN İPTALİNE, 2. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince maktu olarak tespit edilen 1.100,00 TL. (BİNYÜZ YENİ TÜRK LİRASI) avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, 06 TEMMUZ 2011 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ 926 sayılı TSK Personel Kanunu, TSK İzin Yönetmeliği ve TSK İç Hizmet Yönetmeliği hükümlerine göre 2010/2 sayılı Başbakanlık Genelgesinin TSK personelini kapsamadığı, personelin nöbet hizmetinden muaf tutulacağına ilişkin hukuki düzenlemenin bulunmadığı, dava konusu işlemin hukuka uygun kanaatinde olduğumdan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde oluşan çoğunluk kararına katılamadım. 06.07.2011 ÜYE Cumhur BALKAN Topçu Kur.Alb. (AYİM 2.D.,06.07.2011; E. 2011/258, K. 2011/932) - 270 - 8. SINIF VE ÜNVAN DEĞİŞİKLİĞİ -60ÖZETİ: Geçmek istediği teknik hizmetler sınıfında uygun boş kadro ve hizmet ihtiyacı bulunan, atanmak istediği teknik hizmetler sınıfı/kadrosuna ait öğrenim ve diğer nitelikleri haiz bulunan ve geçmek istediği sınıfın görevlerini yapamayacağına dair hakkında olumsuz bir kanaat bulunmayan davacının, sınıf değiştirmek için yaptığı başvurunun, davalı idarece “işleme konulmamak” suretiyle reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu. Davacı, 24.12.2010 tarihinde Çorlu 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, 04.01.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde, özetle: 14.11.1990 tarihinde MSB Çorlu İnşaat Emlak ve NATO Enfrastrüktür Bölge Başkanlığı Genel İdari Hizmetler sınıfı kadrosunda şoför olarak göreve başladığını; 25.06.2009 tarihinde Mehmet Rüştü UZEL Endüstri Meslek lisesinin Elektrik bölümünden mezun olduğunu; bunun üzerine 01.04.2010 tarihli dilekçeyle, bitirmiş olduğu bölüm itibariyle uygun bir teknik kadroya atanması için, öncelikle çalıştığı kurumda uygun bir boş kadroya, bunun mümkün olmaması halinde ise 5’inci Kor. K.lığı Loj. Sos. Tes. Md. lüğünde boş bir kadroya atanmasına yönelik talepte bulunduğu; bu talebine herhangi bir cevap verilmemesi üzerine 25.10.2010 tarihli 2’nci bir dilekçeyle bu talebini yinelediğini; Çorlu İnşaat Emlak ve NATO Enfrastrüktür Bölge Başkanlığı’nın 26.10.2010 tarihli yazısı ile “Talebinin MSB. lığının 17.09.2010 tarihli emri uyarınca işleme konulmadığı”nın bildirildiğini; yapılan işlemin hukuka aykırı olduğunu belirtilerek dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerden; 05.11.1990 tarihinde MSB Çorlu İnşaat Emlak ve NATO Enfrastrüktür Bölge Başkanlığı’nda Genel İdari Hizmetler sınıfı kadrosunda şoför olarak göreve başladığı anlaşılan davacının, 25.06.2009 tarihinde Mehmet Rüştü UZEL Endüstri Meslek lisesinin Elektrik bölümünden mezun olduğu; 01.04.2010 tarihli dilekçeyle, öncelikle çalıştığı kurumda uygun bir boş kadroya, bunun mümkün olmaması halinde ise 5’inci Kor. K.lığı Loj. Sos. Tes. Md.lüğünde bulunan boş kadroya atanması için talepte bulunduğu; bu talebine herhangi bir cevap verilmemesi üzerine 25.10.2010 tarihli 2’nci bir dilekçeyle talebini yinelediği, Çorlu İnşaat Emlak ve NATO Enfrastrüktür Bölge Başkanlığı’nın 26.10.2010 tarihli yazısı ile “Talebinin MSB.lığının 17.09.2010 tarihli emri uyarınca işleme konulmadığı” hususunun bildirilmesi üzerine AYİM’de süresinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. - 271 - Anayasanın 128 inci maddesi, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceğini belirtilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Tesis edilen sınıflar” başlıklı 36 ncı maddesi; “Bu Kanuna tabi kurumlarda çalıştırılan memurların sınıfları aşağıda gösterilmiştir. I - GENEL İDARE HİZMETLERİ SINIFI: Bu Kanunun kapsamına dahil kurumlarda yönetim, icra, büro ve benzeri hizmetleri gören ve bu Kanunla tespit edilen diğer sınıflara girmeyen memurlar Genel idare Hizmetleri sınıfını teşkil eder. II - TEKNİK HİZMETLER SINIFI: Bu Kanunun kapsamına giren kurumlarda meslekleriyle ilgili görevleri fiilen ifa eden ve meri hükümlere göre yüksek mühendis, mühendis, yüksek mimar, mimar, jeolog, hidrojeolog, hidrolog, jeofizikçi, fizikçi, kimyager, matematikçi, istatikçi, yöneylemci (Hareket araştırmacısı), matematiksel iktisatcı, ekonomici ve benzeri ile teknik öğretmen okullarından mezun olup da, öğretmenlik mesleği dışında teknik hizmetlerde çalışanlar, Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi veya bölümlerinden mezun şehir plancısı, yüksek şehir plancısı, yüksek Bölge Plancısı, 3437 ve 9/5/1969 tarih 1177 sayılı Kanunlara göre tütün eksperi yetiştirilenler ile müskirat ve çay eksperleri, fen memuru, yüksek tekniker, tekniker teknisyen ve emsali teknik unvanlara sahip olup, en az orta derecede mesleki tahsil görmüş bulunanlar, Teknik Hizmetler sınıfını teşkil eder. …” hükmünü, “Bir sınıftan başka bir sınıfa geçme” başlığını taşıyan 71’inci maddesi; “Memurların eşit dereceler arasında veya derece yükselmesi suretiyle sınıf değiştirmeleri caizdir. Bu şekilde sınıf değiştireceklerin geçecekleri sınıf ve görev için bu Kanunda veya kuruluş kanunlarında belirtilen niteliklere sahip olmaları şarttır. Bu durumda sınıfları değişenlerin eski sınıflarının derecesinde elde ettikleri kademelerde geçirdikleri süreler yeni sınıflardaki derecelerinde dikkate alınır. Kurumlar, memurlarını meslekleri ile ilgili sınıftan genel idare hizmetleri sınıfına veya genel idare hizmetleri sınıfından meslekleri ile ilgili sınıfa, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle atayabilirler. Eski sınıflarında, görev alacakları yeni sınıfa göre memurluğa daha yüksek bir derece ve kademeden başlamış olup da sınıf değiştirenlerin yeni görevlerindeki ilk ilerleme süreleri eski sınıflarında kazandıkları derece ve kademelere tekabül eden süre kadar uzatılır ve bu süre tamamlanıncaya kadar kendilerine sınıf değiştirmeleri sırasında bulundukları derecede kademe ilerlemesi verilmez.” hükmünü içermektedir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin Ek maddelerinde unvan değişikliği ile ilgili - 272 - düzenlemelere yer verilmiştir. Anılan Yönetmeliğin Ek-1 nci maddesi;”Kurumlar aynı unvana veya bu unvanın bulunduğu aynı alt gruptaki diğer unvanlara veya daha alt unvanlara naklen atama yapabilir. Diğer personel kanunlarına tabi olanların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi görevlere atanmalarında ihraz ettikleri unvanlar, aynı unvanın olmaması halinde öğrenim durumu ve ihraz ettiği unvanla birlikte atanacağı unvan ve Devlet Personel Başkanlığının olumlu görüşü dikkate alınır. İlk defa açıktan atamalarda bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.” hükmünü, Ek-3 ncü maddesi; bu Yönetmelik kapsamındaki personelin, en az ortaöğretim düzeyinde mesleki veya teknik eğitim sonucu ihraz edilen unvanlara ilişkin görevlere atanmaları, bu Yönetmeliğin üçüncü bölümünde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde eğitime tabi tutulmaksızın yapılacak unvan değişikliği sınavı sonundaki başarısına göre gerçekleştirilir. (Değişik İkinci Fıkra:1.3.2010-2010/192-14 md.) Unvan değişikliği sınavları, kurumlarca belirlenecek görev alanları ve atama yapılacak görevin niteliğine ilişkin konularda yazılı olarak yaptırılır ve bu sınavlara katılacaklarda, kurumda veya öğrenim durumları ile ilgisi bulunmayan görevlerde belirli süre hizmet yapmış olma şartı aranmaz. Unvan değişikliği sınavı kapsamındaki görevlere, sadece kurumun kendi personeli başvurabilir. (Ek Üçüncü Fıkra:1.3.2010-2010/192-14 md.) Unvan değişikliği sınavında yüz puan üzerinden en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılır. (Ek Dördüncü Fıkra:1.3.2010-2010/192-14 md.) Bu Yönetmelik kapsamındaki personelden doktora öğrenimini bitirmiş olanlar, unvan değişikliği sınavına katılmaksızın öğrenimle ihraz edilen görevlere atanabilirler.” hükmüne amirdir. Milli Savunma Bakanlığı Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Devlet Memurlarının Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin “amaç” başlıklı 1 nci maddesinde Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliklerine ilişkin usul ve esasların belirleneceği belirtilmesine rağmen Yönetmelikte Görevde Yükselmeye ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş ancak unvan değişikliğine ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Milli Savunma Bakanlığı Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Görevli Sivil Memurların sınıf ve unvan değişikliği konusunda başkaca bir mevzuat bulunmamaktadır. Bu konudaki tek düzenleme MSB.lığının 05.08.2008 tarihli ve “Sınıf ve Unvan Değişikliği konulu emirdir. Bu emre göre; “(1) Geçmek istenilen yeni sınıf ve/veya unvanda uygun boş kadro ve hizmet ihtiyacının bulunması, (2) Memurun yeni sınıfına ve atanacağı kadroya ait öğrenim ve diğer nitelikleri haiz bulunması, - 273 - (3) Sınıf ve unvan değişikliği talebinde bulunan sivil memurun geçmek istediği sınıfın ve/veya unvanın görevlerini yapabileceğine dair Başkanlık/ Karargah, Birlik komutanlığının kanaatinin olumlu olması, (4) Sivil Memurun Son altı yıllık sicil notu ortalamasının en az 85 olması (5) Asgari altı yıl kamu hizmetinin bulunması” şartlarının olumlu olması halinde Sınıf ve Unvan değişiklik teklifleri ve personel dilekçelerinin her yıl Genel atamalarında değerlendirilmek üzere Personel Daire Başkanlığı’nda bulundurulabileceğinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtilen yasal ve idari düzenlemeler uyarınca davacının sınıf değişikliğinin yapılıp yapılmaması noktasında idarenin takdir yetkisi bulunduğu açıktır. Buna göre, idarenin sınıf değişikliği talebinde bulunan kişinin nitelik ve özellikleri kamu hizmetinin gerekleri, kadro ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak sınıf değişikliği işleminin tesisi yönünde takdir yetkisinin mevcut olduğu söylenebilir. Ancak idareye tanının bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp takdir yetkisinin objektif ölçütler doğrultusunda kamu yararı ile birey yararı gözetilerek kullanılması gerekir. İdare, işlem ve eylemlerini yaparken “kişi yararı” ve “kamu yararı”nı göz önünde bulunduracak, yasal sınırlar içerisinde takdir hakkını bu amaçları gerçekleştirmek amacı ile kullanacaktır. Ancak, söz konusu yetkinin kullanılma biçim ve esasları ile sınırı ne olmalıdır ki, atamaya yetkili makam hukuka uygun hareket etmiş olsun. Şu halde, söz konusu takdir hakkının davalı idarece hangi kriterlere göre kullanılması halinde hukuka uygun düşeceği hususu hukuka uygunluk denetimi açısından önem arzetmektedir. Bilindiği üzere, idareye tanınan takdir hakkı (yetkisi) hiçbir zaman mutlak ve sınırsız değildir. Kamu hizmetinin verimliliği, etkinliği ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge kurulması zorunluluğu, bu hak ve yetkinin sınırını oluşturmaktadır. Takdir hakkının, idarece takip edilen amaca uygun olarak kullanıldığı, keyfilikten, kişisel ve duygusal, sübjektif değerlendirmelerden kaçınıldığı ve uzak olduğu, objektif ve gerçek kıstaslara bağlı kalındığı sürece, yargı denetimi dışında tutulması gerektiğinde kuşku yoktur. Ne var ki, idarenin takdir hakkını yerinde kullanmadığının iddia edilmesi halinde, bu sınırların aşılıp aşılmadığının idari yargı organınca denetlenmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, Anayasanın 125 nci maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiş bulunan “İdarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” tarzındaki hükmün; idarenin sınırsız ve mutlak takdir hakkına sahip olduğu ve böylece takdir hakkının idari yargı denetimine tabi olmadığı yönünde yorumlanması ve uygulanması, yine Anayasa ile öngörülen “hukuk devleti” ilkesi ile bağdaşamaz. Bu nedenle, anılan yetkinin sınırlarının (takdir hakkının) özellikle “yüksek mahkemelerce” olmak koşuluyla, yargı yerlerince çizilebileceği ve hatta bu konuda hiçbir yasal sınırlamanın kabul görmeyeceğinin benimsenmesinde kamu yararı bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Yukarıda belirtilen 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 71/2’nci maddesinin “Kurumlar, memurlarını meslekleri ile ilgili sınıftan genel idare hizmetleri sınıfına veya genel idare hizmetleri sınıfından meslekleri ile ilgili - 274 - sınıfa, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle atayabilirler.” hükmünün verdiği takdir yetkisine binaen, MSB. lığının 05.08.2008 tarihli “Sınıf ve Unvan Değişikliği” konulu emir marifetiyle sınıf değiştirmenin esaslarının belirlendiği, bu emir ile, memurların sınıf değiştirmesinde “Geçmek istenilen yeni sınıf ve/veya unvanda uygun boş kadro ve hizmet ihtiyacının bulunması, Memurun yeni sınıfına ve atanacağı kadroya ait öğrenim ve diğer nitelikleri haiz bulunması, Sınıf ve unvan değişikliği talebinde bulunan sivil memurun geçmek istediği sınıfın ve/veya unvanın görevlerini yapabileceğine dair Başkanlık/ Karargah, Birlik komutanlığının kanaatinin olumlu olması, Sivil Memurun Son altı yıllık sicil notu ortalamasının en az 85 olması, Asgari altı yıl kamu hizmetinin bulunması” şartlarının aranmasında herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı ve belirtilen koşulların, idareye belirli bir takdir yetkisi kullanımı hakkı verdiği açıktır. Dava konusu olayda davalı idarenin takdir yetkisini hukuka uygun olarak kullanıp kullanmadığının tespiti; için davacının çalıştığı kadro ve ihtiyaç durumu, bu kadroya atanacak kişilerde aranacak nitelikler, davacının atanmayı talep ettiği görev ile halen yaptığı görevin davacı yönünden karşılaştırılmasının yapılması gerekmektedir. Yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca, dava konusu işlem incelendiğinde; davacının atanmak istediği teknik hizmetler sınıfı memuriyet kadrolarına atanabilmek için teknik hizmetler sınıfının gerektirdiği öğrenim ve diğer nitelikleri haiz bulunduğu ve asgari altı yıl kamu hizmetinin olduğu bu duruma ek olarak, davacının atanmayı talep ettiği MSB Çorlu İnşaat Emlak ve NATO Enfrastrüktür Bölge Başkanlığında davacının öğrenim durumuna uygun boş kadro bulunmamakla birlikte davacının atanmayı talep ettiği diğer birlik olan 5’inci Kor. K.lığı Loj. Sos. Tes. Md. lüğünde TMK Kodu M021 6209 olan boş teknisyen kadrosunun bulunduğu bu nedenle dava konusu olayda, “Geçmek istenilen yeni sınıf ve/veya unvanda uygun boş kadro ve hizmet ihtiyacının bulunması” şartının da gerçekleşmiş olduğu kanaatine varılmıştır. Her ne kadar davalı idarece “Davacının gördüğü kamu hizmetinin önem ve sürekliliği ve personel ihtiyacının temininde yaşanan güçlük sebebiyle idareye tanınan takdir yetkisi” kapsamında davacının talebi reddedilmiş ise de; yukarıda belirtilen mevzuat ve açıklamalar itibariyle, sınıf değiştirilmesine izin verilmesi halinde daha üstün özlük haklarına tabi olacağında kuşku bulunmayan ve halen genel idari hizmetler sınıfı/ şoför kadrosunda istihdam edilen davacının, “gördüğü kamu hizmetinin önem ve sürekliliği” gibi soyut sebeplerin, dava konusu işlemi haklı kılmaya yeterli olmadığı; öte yandan, davalı idare tarafından ileri sürülen “personel ihtiyacının temininde yaşanan güçlükler” in de davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 71’inci maddesi uyarınca kendisine tanınan sınıf değiştirme hakkını bertaraf etmeye elverişli bir sebep mahiyetinde olmadığı; tüm bu nedenlerle; geçmek istediği teknik hizmetler sınıfında uygun boş kadro ve hizmet ihtiyacı bulunan, atanmak istediği teknik hizmetler sınıfı/ kadrosuna ait öğrenim ve diğer nitelikleri haiz bulunan ve geçmek istediği sınıfın görevlerini yapamayacağına dair hakkında olumsuz bir kanaat bulunmayan davacının, sınıf - 275 - değiştirmek için yaptığı başvurunun, davalı idarece “işleme konulmamak” suretiyle reddedilmesinin, hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı Svl.Me. ….’in halen şoför olarak görev yaptığı Genel İdari Hizmetler Sınıfından, Teknik Hizmetler Sınıfında Elektrik Teknisyeni olarak atandırılmama İŞLEMİNİN İPTALİNE, 15 HAZİRAN 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2.D.,15.06.2011; E. 2011/183, K. 2011/851) 9.SİCİL İPTALİ -61ÖZETİ: Davacı, hakkında aynı yıl şerh düşülen olumlu kanaatler ile uyuşmamakta ve sicil işlemi kendi içinde çelişkili bir görünüm arzettiği, tüm bu nedenlerle, söz konusu 2008 yılına ait 2’nci sicil amirinin sicil notunun hukuka aykırı olduğu, davacının dava konusu 2006 yılı sicillerine ilişkin sicil amirlerinin takdir yetkisini keyfi biçimde kullandığına dair bilgi, belge, emare veya delile de ulaşılamadığından; davacının 2006 yılı sicil işlemlerinin hukuka aykırı olmadığı. Davacı, 31.01.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 2010 yılında yapılacak uzmanlık sınavı için başvuruda bulunması sonrasında son üç yıllık sicil notu ortalamasının 90’ın altında olduğunu öğrendiğini; söz konu sicil notlarının tebliğini talep emesi üzerine bu notların 22.12.2010 tarihinde kendisine tebliğ edildiğini; yapılan tebligat neticesinde 2006 ve 2008 yıllarına ait sicil notlarının haksız yere düşük verildiğini öğrendiğini; dava konusu sicil notlarının safahatı ile bağdaşmayacak şekilde düşük verildiğini; kendisi hakkında olumlu kanaatlere yer verilmiş olmasına rağmen düşük sicil notuna layık görülmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmek suretiyle 2006 ve 2008 yıllarına ilişkin sicil işlemlerinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 15.08.1991 tarihinde devlet memurluğuna atan davacının, 2010 yılında yapılacak uzmanlık sınavı için başvuruda bulunması sonrasında son üç yıllık sicil notu ortalamasının 90’ın altında olması nedeniyle başvurusunun reddedildiği; söz konu sicil notlarının tebliğini talep emesi üzerine bu notlar kendisine 22.12.2010 tarihinde kendisine tebliğ edilen davacı tarafından, dava konusu 2006 ve 2008 yıllarına ilişkin sicillerin iptali istemiyle AYİM’de, - 276 - süresinde iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 113’üncü maddesi; “Sicil amirleri, belli zamanlarda düzenleyecekleri sicil raporlarında, memurların liyakat derecesini not esasına göre kıymetlendirerek tespit ederler.” 115nci maddesinde; “Sicil amirleri maiyetlerindeki memurların sicil raporları ile birlikte, bunların genel durum ve davranışları bakımından da olumlu ve olumsuz nitelikleri, kusur ve eksiklikleri hakkında mütalaalarını bildirirler.” Hükmünü; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 121’inci maddesi; “Devlet memurunun mesleki ehliyetinin tespiti amacı ile sicilinde bulunacak bilgiler, ayrılış sicilinin verileceği haller, sicil raporlarının şekli, taşıyacağı sorular, düzenleme zamanı, uygulanacak not usulü ve bunların derecelendirilmesi, muhafaza ile görevli makamlara dair esaslar ile itiraz ve bunu inceleyecek merciler; Vali ve Kaymakamların hangi memurların birinci, ikinci ve üçüncü sicil amirleri olduğu, hangi memurlar hakkında da ek sicil raporu verecekleri ve diğer hususlar genel yönetmelikle düzenlenir.” hükmünü içermektedir. Devlet Memurları Sicil Yönetmeliğinin 17’inci maddesi; “Sicil amirleri sicil raporunu doldurdukları her memuru; a) Dış görünüşü (Kılık, kıyafet), b) Zeka derecesi ve kavrayış kabiliyeti, c)Azim ve sebatkarlık, dürüstlük, sır saklamada güvenirlilik ve beşeri münasebetlerdeki başarısı, d) Alkol, kumar, vb. alışkanlıkları memuriyetle bağdaşmayacak ölçüde sürdürme gibi halleri, e) Güvenilir olmama, şahsi menfaatlerini aşırı ölçüde düşünme, yalan söyleme, dedikodu yapma, kıskançlık, kin tutma gibi kötü huy ve davranışları, bakımından genel bir değerlendirmeye tabi tutarlar. Sicil döneminde edinilen bilgi ve müşahedelerden yararlanılarak yapılacak değerlendirme sonuçlarına göre memurların olumlu ve olumsuz yönleri, kusur ve noksanları hakkındaki düşünceler sicil raporunun şahsiyet değerlendirilmesine ait bölümüne ayrı, ayrı açık ve gereğine göre kısa veya teferruatlı olarak yazılır. Sicil amirlerinin memurların genel durum ve davranışları hakkındaki düşünceleri not takdirlerinde dikkate alınır.” Hükmünü; Aynı Yönetmeliğin, “Sicil raporu doldurmak için gereken süre” başlıklı 13’üncü maddesi: “Haklarında sicil raporu düzenlenecek memurların, değerlendirilmelerini yapacak sicil amirlerinin yanında en az altı ay çalışmış olmaları şarttır. Üç sicil amiri bulunan memurlar hakkında sicil verecek amirlerden bir veya ikisinin bulunmaması halinde mevcut amirlerin raporuna itibar edilir. İki sicil amiri bulunan memurlar hakkında da yukarıdaki fıkrada belirtilen durumda birinci veya ikinci sicil amirinin dolduracağı sicil raporu o yıl için - 277 - geçerli sayılır. Bir sicil amiri bulunan memurlar değerlendirmesine göre işlem yapılır. hakkında o sicil amirinin Sicil amirlerinin hiçbirinin bulunmaması veya sicil verecek süre görevde kalmamaları halinde sicil raporları sonradan göreve atananlar veya vekilleri tarafından üç aylık bir sürenin sonunda derhal doldurulur. Bu uygulama sonunda da memura o yıl için sicil raporu verme imkanı bulunmazsa sicil raporu, düzenleme döneminde üç aydan az olmamak üzere memurla en fazla çalışan sicil amiri tarafından doldurulur. Sicil amirinin yanında çalışırken alınan mazeret izinleri ile yıllık izinler ve doktor veya sağlık kurulu raporuna dayanan hastalık izinleri, hizmet içi eğitimde geçen süreler, sicil raporu düzenlenmesi için gereken 6 aylık süreye dahildir. Şu kadar ki amirin yanında 3 ay fiilen çalışmış olmak şarttır. Hizmet içi eğitimin veya hastalığın sicil raporu doldurmak için gerekli sürenin geçmesine imkan vermeyecek kadar uzun sürmesi ve dolayısıyla memur hakkında sicil raporu doldurma imkanının bulunmaması halinde, bir defaya mahsus olmak üzere geriye doğru en çok üç yılın sicil notlarının ortalaması esas alınır..” Hükmünü; Sicil amirinin sorumlulukları başlıklı 11’inci maddesi: “Sicil amirleri sicil raporlarını itinalı, doğru ve tarafsız bir şekilde düzenlerken; Devlete sadakat ve bağlılığı, memuriyet sıfatının gerektirdiği şeref ve itibar ile hizmetlerin süratli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini; güvenilir ve yetenekli memurların yükselmelerini, diğerlerinin ise kamu hizmetlerinden uzaklaştırılmaları gerektiğini esas alır. Sicil amirlerinin maiyetlerinde çalışan memurları değerlendirmedeki başarıları üst sicil amirleri tarafından kendisinin değerlendirilmesinde de dikkate alınır. Garez veya özel amaçla sicil raporlarını gerçeğe aykırı doldurdukları anlaşılan sicil amirlerinin cezai sorumlulukları saklıdır.” Hükmünü içermektedir. Yukarıda belirtilen ölçütler ile dava konusu edilen 2006 ve 2008 yıllarına ait sicil işlemleri değerlendirildiğinde; davacının, mesleğe başladığı 1992 tarihinden itibaren 1996 yılı dahil “iyi” seviyesinde, 1997 yılından itibaren 2006 ve 2008 yılları hariç olmak üzere “çok iyi” seviyesinde siciller ile değerlendirilmiş olmasının yanı sıra, sicil amirleri tarafından da hakkındaki kanaat hanelerine hep olumlu kanaatler yazılmış olduğu görülmüştür. Dava konusu olan 2006 ve 2008 yıllarına ait sicillerde davacı, 1’inci sicil amirleri ve 2006 yılı 2’nci sicil amiri tarafından “iyi” seviyesinde, 2008 yılı 2’nci sicil amiri tarafından ise “orta” seviyesinde sicil notu ile değerlendirilmiştir. Her iki yılı içinde sicil amirlerince davacı hakkındaki düşünce hanesine olumlu kanaatler yazılmıştır. 2007 yılında davacı, 1’inci ve 2’nci sicil amirleri tarafından “çok iyi” seviyesinde sicil notu ile takdir edilmiş ve düşünce hanesine olumlu kanaatler - 278 - yazılmıştır. 2008 yılında ise, 2007 yılında “çokiyi” seviyesinde sicil notu veren 2’nci sicil amiri tarafından bu kez “orta” seviyesinde sicil notu verilmiş ve her iki sicil amirince de olumlu düşünceler kanaat hanesine yazılmıştır. Davacının, mesleki safahatı itibariyle çoğunlukla “çok iyi” seviyesinde sicil notları ile değerlendirilmesine ve hakkında, dava konusu çokiyi ve iyi seviyesinde sicillerin verildiği yıllar da dahil olmak üzere hep olumlu kanaatlerin şerh düşülmesine rağmen, dava konusu yıllardan 2008 yılında 2’nci sicil amirince “orta seviyesinde” sicil ile değerlendirilmesinin mesleki safahatıyla bağdaşmadığı; dava dosyasında, belirtilen ani ve bariz bir düşüşü gerektiren bir ceza tutanağı ya da görev performansı düşüklüğünü haklı kılan bir somut vakıa ya da bilge ve belgenin de bulunmadığı tespit edilmiştir. 2007 yılında “çok iyi” seviyesinde sicil notu veren 2’nci sicil amiri tarafından, 2008 yılında bu kez “orta” seviyesinde sicil notu verilmiş olması 2008 yılı sicil notu verme işlemlerinde 2’nci sicil amirinin sübjektif saiklerle değerlendirme yaptığının bir göstergesidir. Bu duruma ek olarak, söz konusu sicil notu, davacının, hakkında aynı yıl şerh düşülen olumlu kanaatler ile de uyuşmamakta ve sicil işlemi kendi içinde çelişkili bir görünüm arz etmektedir. Tüm bu nedenlerle, söz konusu 2008 yılına ait 2’nci sicil amirinin sicil notunun hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı tarafından iptali talep edilen 2006 yılı sicil notlarının ve davacının performansına ilişkin olarak sicil üstünce yapılan değerlendirmelerin, mevzuata ve hukuka aykırı olduğuna veya işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları itibariyle sakat olduğuna dair bilgi, belge, delil ya da emareye rastlanılmamıştır. Ayrıca, bu dönemde, her iki sicil amirince davacı hakkında herhangi bir menfi kanaate işaretleme yapılmadığı tespit edilmiştir. Davacı soyut bir biçimde kendisine objektif sicil verilmemiş olduğunu iddia etmesine rağmen, mesleki safahatı ile uyumlu olacak şekilde tesis edilen sicil işlemlerine ilişkin olarak; bu iddiasını somut vakıalarla desteklemiş, kanıtlayabilmiş ve hukuki zemine oturtabilmiş değildir. Esasen, davacının dava konusu 2006 yılı sicillerine ilişkin sicil amirlerinin takdir yetkisini keyfi biçimde kullandığına dair bilgi, belge, emare veya delile de ulaşılamadığından; davacının 2006 yılı sicil işlemlerinin hukuka aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1. Davacının, 2008 yılı 2’nci sicil üstü sicil notunun İPTALİNE, 2. 2006 yılı 1 ve 2 nci sicil notlarının ve 2008 yılı 1 nci sicil üstü sicil notunun iptali isteminin REDDİNE, 21 EYLÜL 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 2.D.,21.09.2011; E. 2011/285, K. 2011/1257) - 279 - 926 SAYILI KANUNU'NDAN DOĞAN DİĞER İŞLEMLER 1.İHTİSAS KAPSAMINDAN ÇIKARILMA -62ÖZETİ: Jandarma Genel Komutanlığında istihbarat branşına seçildikten sonra, İstihbarat İhtisas Uzman Jandarma Temel Kursunda başarısız olan davacının, ilgili yönerge hükümlerine göre ihtisas kapsamından çıkarılmasında ve ayrıca idarenin diğer branşlarda farklı olarak istihbarat kursu bitirme not ortalamasını 80 puan alarak takdir etmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Davacı vekili, 11.04.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin görev yaptığı 9 yıl boyunca bir kez ceza aldığını, buna karşılık 5 kez takdirle ödüllendirildiğini, 2009 yılında istihbarat branşına seçilmesinin ardından İstanbul İl J.K.lığı İstihbarat Şube Müdürlüğü AKOM kısmına atandığını, istihbarat kursunu 78 not ortalaması ile bitirdiğini, davalı idare tarafından, müvekkilinin kursta başarısız olduğunu gerekçe gösterilerek kurstan sarfınazar edildiğinin bildirildiğini, müvekkilinin J.Gn.K.lığı İhtisas Değerlendirme Kurulu toplantısı sonucunda ihtisas kapsamından çıkarıldığını ve müteakip dönemlerde açılacak olan ihtisas sınavına müracaatının kabul edilmeyeceğinin bildirildiğini, temel kurs niteliğindeki bir eğitimde başarı puanının 80 olarak belirlenmesinin ölçülülük ve orantılılık ilkesine aykırı olduğunu, tesis edilen ihtisas kapsamından çıkarılma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına ve J.Gn.K.lığı İstihbarat Okul K.lığı Yönergesi JGY: 180-6 (B)’nin 4’üncü Bölüm, Üçüncü Kısım, b maddesi, (2) fıkra, (a) bendinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM 3’üncü Dairesinin 21.04.2011 gün ve 2011/1482 Gensek, 2011/995 Esas sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; J.Gn.K.lığı bünyesinde “istihbarat” branşına seçilen davacı hakkında 04.11.2010 tarihli İstihbarat Okulu K.lığının Öğretmenler Kurulu Toplantısında "Bitirme not ortalamasının 78 olduğundan bahisle, kursta başarısız olduğu" tespit edilerek, 11’inci dönem İstihbarat İhtisas Uzman Jandarma Temel Kursundan ilişiğinin kesildiği ve kararın 05.11.2010 tarihinde İstihbarat Başkanınca onaylandığı, İstanbul J.BIg.K.lığının 09.12.2010 tarih ve PER.:1460-37059-10/Özl.İşl.Ks. sayılı, "İhtisas Kapsamından Çıkarılması Teklif Edilen Personel" konulu yazısı ile J.Gn.K.lığına teklifte bulunulduğu, teklifin İhtisas Değerlendirme Kurulu - 280 - toplantısında görüşüldüğü, 25.02.2011 tarihinde toplanan J.Gn.K.lığı İhtisaslaşma Değerlendirme Kurulunca oy birliğiyle ihtisas kapsamından çıkarılmasına karar verildiği, J.Gn.K.lığının 25.02.2011 tarihli ve PER.:144088516-11/Tyn.D.J.Astsb.Tyn.Ş. sayılı, "İhtisas Değerlendirme Kurulu Toplantı Sonucu" konulu yazının ilgili birliklere yayınlandığı, istihbarat ihtisası kapsamından çıkarılması üzerine, vekili aracılığı ile AYİM’de işbu davayı açtığı anlaşılmıştır. Davacı vekili her ne kadar J.Gn.K.lığı İstihbarat Okul K.lığı Yönergesi JGY: 180-6 (B)’nin 4’üncü Bölüm, Üçüncü Kısım, b maddesi, (2) fıkra, (a) bendinin iptalini talep etmekte ise de; dava dilekçesinde metin halinde bahsettiği bu bölümün, ilgili düzenleyici işlemin 4’üncü Bölüm, 3’üncü madde, (a) fıkrası, (1’inci) bendi (a) alt bendinde yer aldığı, davacı vekili tarafından sehven farklı gösterildiği ve işleme esas teşkil eden düzenleyici tasarruf olan “JGY: 180-6 (B)’nin 4’üncü Bölüm, 3’üncü madde, (a) fıkrası, (1’inci) bendi (a) alt bendi”nin iptali istediği hakkında öncelikle açıklama yapmak gerektiği değerlendirilmiştir. İdare gördüğü kamu hizmetinin daha etkin ve daha verimli sunulması için genel düzenleyici işlemler yapmaktadır. Söz konusu işlemlerin kamu hizmetinin özelliklerine göre oluşturulmasında idarenin geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Not seviyesini 80 puan olarak belirleyen yönerge hükmünde getirilen bu uygulamanın görülen hizmetin gereklerine uygun bir değerlendirme olduğu, takdir yetkisinin kullanılma sürecinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı görülmekle bu istemin reddine karar verilmiştir. İstihbarat ihtisasından çıkarılma işlemi incelendiğinde; JGY:52-11 (A) J.Gn.K.lığı Jandarma Astsubay ve Uzman Jandarma İhtisaslaşma Yönergesinin ikinci bölümünün 3/g-3’üncü maddesinde; “Başarısızlık nedeniyle personelin ihtisas dalındaki görevinin etkin bir şekilde yürütülmesini sağlayan teknolojik gelişmeye paralel olarak envantere yeni giren silah, malzeme, araç, gereç ve teçhizatların kullanımı hususunda verilen meslek içi uygulama ve görev başı eğitimini başarı ile bitirememesi" hükmü, Aynı Yönergenin ikinci bölümünün 3/g-5’inci maddesinde; "ihtisası ile ilgili gönderildiği kursta, özel alan veya alt uzmanlık eğitiminde başarısız olması (Sağlık nedeniyle kursu bitiremeyenler hariç) halinde" hükmü, Aynı Yönergenin ikinci bölüm, 2’nci maddesinin 8’inci bendinde; "....3/g maddesinin 1-7 bentleri arasında belirtilen haller nedeniyle ihtisas kapsamından çıkarılan personel, müteakip yıllarda tekrar aynı veya farklı bir ihtisas dalına alınmaz." hükmü, J.Gn.K.lığı Kurslar Yönergesinin ikinci bölüm 5-e maddesinde; “İhtisasa yönelik kurslara katılan personelin kurs başarı ortalaması en az 80 - 281 - olmalıdır. 79 ve daha aşağı not alan personelin ihtisas durumu Tayin Daire Başkanlığınca değerlendirmeye alınır.” hükmü, Aynı Yönergenin ikinci bölüm 6-b/5 maddesinde "J.Astsb. ve Uzm. J. ihtisas dallarına ilişkin kurslarda başarısız olan personel J.Gn.K.lığınca ihtisaslaşma kapsamından çıkarılır." hükmü düzenlenmektedir. J.Gn.K.lığı Jandarma Astsubay ve Uzman Jandarma İhtisaslaşma Yönergesinin ikinci bölümünün 3/g-3 üncü maddesinin "Başarısızlık nedeniyle personelin ihtisas dalındaki görevinin etkin bir şekilde yürütülmesini sağlayan teknolojik gelişmeye paralel olarak envantere yeni giren silah, malzeme, araç, gereç ve teçhizatların kullanımı hususunda verilen meslek içi uygulama ve görev başı eğitimini başarı ile bitirememesi" hükmü ve aynı Yönergenin ikinci bölümünün 3/g-5 inci maddesinin "ihtisası ile ilgili gönderildiği kursta, özel alan veya alt uzmanlık eğitiminde başarısız olması (Sağlık nedeniyle kursu bitiremeyenler hariç) halinde" hükmü, nedeniyle ihtisas kapsamından çıkarılmasında mevcut Yönerge hükümlerine aykırı bir husus bulunmamaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 27 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM. 3.D., 27.10.2011; E.2011/995, K.2011/2249) 2. İZİNLE İLGİLİ İŞLEMLER -63ÖZETİ: Astsubay rütbesindeki davacının eşi eğitim sebebiyle yurt dışına gönderilen bursiyer öğrenci statüsünde olup, kamu personeli sıfatı bulunmadığından, davacıya eş yönünden yurtdışı aylıksız izin verilmesi mümkün değildir. Davacı vekili 16.03.2011 tarihinde kayda geçen dava dilekçesi ile 17.06.2011 tarihinde kayda geçen cevap dilekçesinde özetle; davacının eşinin Ahi Evran Üniversitesi nam ve hesabına lisansüstü eğitim yapmak üzere burslu olarak 31.08.2014 tarihine kadar yurt dışına (Amerika Birleşik Devletleri) gönderildiğini, bunun üzerine davacının da eşi ile beraber bu ülkeye gidebilmek için 926 sayılı kanunun Ek 20’nci maddesinden yararlanarak ücretsiz izin talebinde bulunduğunu, ancak davalı idarenin 15.02.2011 tarihli bir işlem ile davacını eşinin anılan yasa hükmünde aranılan şartları taşımadığından (statü kanunlarına tabi kamu personeli olmadığından) bu talebinin reddedildiğini, - 282 - yapılan bu işlemin hukuka ve Anayasaya aykırı olduğunu belirterek, işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmektedir. AYİM 3’üncü Dairesinin 24.03.2011/866-1050 sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması talebini reddine karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde muvazzaf astsubay olan davacının eşinin Ahi Evran Üniversitesi nam ve hesabına lisansüstü eğitim yapmak üzere burslu olarak 04.04.2008 tarihinde yurt dışına gönderildiği, 31.08.2014 tarihine kadar eğitime devam hakkının olduğu, davacının 24.01.2011 tarihli idari müracaatı ile eşinin eğitim süresinin sonuna kadar ücretsiz izin talebinde bulunduğu, ancak davalı idarenin 15.02.2011 tarihli cevabi yazısıyla, eşinin kamu personeli olmadığından bahisle talebinin reddedilmesi üzerine süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. 926 sayılı kanunun 10’uncu maddesi; “Subayların ve astsubayların sıhhi izin sürelerini ve diğer izinleri hakkında bu kanun hükümleri uygulanır.”, Ek20’nci maddesi ise; “(Değişik birinci fıkra: 12/6/2003 - 4891/1 md.) Bursla gidenler de dahil, yetiştirilmek üzere veya sürekli görevle yurt dışına gönderilen personel kanunlarına tabi kamu personelinin; Türk Silahlı Kuvvetlerinde subay, astsubay veya Devlet memuru olarak görevli eşlerine, hizmet safahatları süresince her defasında bir yıldan az olmamak üzere en çok dört yıla kadar aylıksız izin verilebilir. (Değişik ikinci fıkra:18.6.2003-4902/29 md.) Aylıksız izin; Genelkurmay Başkanlığına bağlı olanlara, Genelkurmay Başkanlığınca; Millî Savunma Bakanlığına bağlı olanlara, Millî Savunma Bakanlığınca; Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı olanlara, Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığınca; Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde olmayan memurlara ise, yetkili kurumlarınca verilir. İzin süresinin bitiminde personel derhal görevine dönmek zorundadır. İzin süresinin bitiminde görevine dönmeyen subay ve astsubaylar hakkında Askeri Ceza Kanununun ilgili maddeleri uygulanır. Aylıksız izin alanların, izinli oldukları süre içerisinde, kademe ilerlemesi, rütbe kıdemliliği ve rütbe terfii işlemleri yapılmaz. Bu süre, bekleme sürelerinden ve mecburi hizmet sürelerinden sayılmaz. Aylıksız izin alanlara bu kanun ve diğer kanunlarla tanınan özlük hakları verilmez” şeklinde düzenlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri İzin Yönetmeliğinin “Mazeret Nedeniyle Verilecek Yurtdışı İzinleri” başlıklı 16’ncı maddesi de paralel hükümler içermektedir. - 283 - 926 sayılı kanun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun herhangi bir sınırlama öngörmeyen 108/D maddesinden ayrık bir düzenleme getirmiştir. Yasal düzenlemeye göre, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin, eşinin yurtdışı eğitiminden dolayı aylıksız izin alabilmesi için, eşin personel kanunlarına tabi bir kamu personeli olması gerekmektedir. Yapılan incelemede, davacının eşinin 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun uyarınca, burslu statüde Milli Eğitim Bakanlığı hesabına ve Ahi Evran Üniversitesi adına Sistematik Botanik dalında eğitim gören bir bursiyer olduğu, hâlihazırda eğitiminin devam ettiği, ancak kamu personeli statüsünün bulunmadığı anlaşılmaktadır. 926 sayılı Personel Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İzin Yönetmeliğinin konu ile ilgili hükümleri bir arada değerlendirildiğinde, anılan izinden istifade edebilmek için burslu olarak yetiştirilmek üzere (veya daimi göreve) gönderilen eşin, personel kanunlarına tabi bir kamu personeli olması gerekmektedir. Buna göre eşin yurtdışına gönderilme sebebiyle statüsü davaya konu iznin verilmesi yönünden önem arz etmektedir. Davacının eşi, eğitim sebebiyle yurtdışına gönderilen bursiyer öğrenci olup, kamu personeli değildir. Bu durumda düzenleme kapsamına girmeyen eş yönünden, yasal şartları sağlamayan davacının talebinin reddi doğrultusunda tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön görülmemiştir. Davacı vekili, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda benzer izin talepleri yönünden herhangi bir kısıtlama olmamasına rağmen, 926 sayılı Personel Kanununda, davaya konu olumsuz işleme esas teşkil eden kısıtlamanın, idarenin birliği, bütünlüğüne ve istikrarını zedelediğini, Anayasanın “eşitlik” ilkesine aykırı bir durum oluşturduğunu belirterek, ilgili hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını talep etmektedir. Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış kararlarında da işaret edildiği üzere, Anayasanın 10’uncu maddesinde yer verilen herkesin dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşit olduğuna ilişkin hükmüyle; vatandaşların yasalar önünde hukuki yönden eşit sayılmaları amaçlanmıştır. Maddedeki eşitliğin bir anlamı da, yasaların koyduğu kurallara uyarlık bakımından, kişisel nitelikleri ve durumları benzer olanlar arasında değişik uygulama yapılmamasıdır. Buna göre, durum ve konumlardaki farklılıklar ile hukuki statülerdeki özellikler, değişik kurallar ve değişik uygulamaları mümkün kılmaktadır. Silahlı Kuvvetler mensuplarının özlük haklarının ve yükümlülüklerinin belirlenmesinde, ifa ettikleri görevin önemi ve özelliği dikkate alınarak diğer kamu görevlilerinden farklı şekilde düzenlemeler yapılması, bu bağlamda birtakım kayıtlamalara ve kısıtlamalara tabi tutulması, Anayasanın eşitlik ilkesini ihlal etmemektedir. Diğer bir anlatım ile temel vazifesi yurt savunmasına katılmak olan asker kişilerin, ücretsiz izin almak suretiyle uzunca - 284 - süre görevlerinden ayrı kalmalarının, yasa koyucu tarafından diğer kamu görevlilerinin aynı şekilde görevlerinden uzaklaşmaları haline göre daha az tercih edilen bir durum olarak kabul edilmesi ve bu suretle ücretsiz izin almanın daha sıkı şartlara bağlanmasının, Anayasanın eşitlik ilkesi ile çelişen bir yönü bulunmamaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 29 Eylül 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 3.D., 29.09.2011; E. 2011/866, K.2011/1973) 3. SINIF DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMAMASI -64ÖZETİ: Davacının mensubu olduğu sınıftaki personele sıralı Hizmet Garnizonunda ihtiyaç duyulan ve hali hazırda hizmetin etkinliğini bu şekilde tesis eden idarenin, davacının mühendis sınıfına geçirilmesi işleminin reddine dair işlemiyle takdir hakkının kullanmasında objektiflikten uzaklaştığı söylenemez. Davacının 21.06.2011 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi ve bu yolla 24.06.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; 1995 yılında Hava Harp Okulunun uçak mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra, 1998 yılında subay temel eğitimini tamamladığını, 1999-2002 yılları arasında ODTÜ Havacılık ve Uzay Mühendisliği bölümünde Hv. K.K.lığı nam ve hesabına yüksek lisans eğitimi yaptığını, 2006-2009 yılları arasında Hava Harp Okulu Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü Uçak Mühendisliği bölümünde yine Hv. K.K.lığı nam ve hesabına yurtdışı bağlantılı doktora eğitimi yaptığını, 2009 genel atamaları ile Diyarbakır’a atandığını, halihazırda öğrenimiyle ilgisi olmayan bir kadro görev yerinde çalıştığını, helikopter aerodinamiği, tasarımı ve analizi konularında doktora yapmış ilk ve tek personel olarak; TSK bünyesine yürütülen uçak ve helikopter projelerinde, ikmal bakım merkezlerinin ilgili birimlerinde ya da bakım komutanlıklarında mühendis olarak görevlendirilmesi halinde daha verimli olacağını değerlendirdiğini, daha önce yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayıp mühendis sınıfına geçirilen birçok emsal personel olduğunu, 02.05.2011 tarihinde mühendis sınıfına geçirilmek için yaptığı müracaatına; garnizondaki kalış süresinin dolmadığı, mühendis sınıfına geçirildiği takdirde Diyarbakır garnizonunda istihdam edileceği kadro görev yerinin bulunmadığından bahisle 13.06.2011 tarihli - 285 - yazıyla olumsuz cevap verildiğini, idarenin takdir hakkını kullanırken kamu yararına uygun davranmadığını, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı hareket ettiğini ve sınıflandırma talebinin reddine dair işlemin iptalinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, yeniden sınıflandırılması talebinin reddine dair işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının 1995 yılında Hava Harp Okulu Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olduğu, 1998 yılında kontrolör sınıfı subay temel eğitimini tamamladığı ve Merzifon Garnizonuna atandığı, garnizondaki hizmet süresinin 2/3’ünü tamamlamaksızın 1999 yılında Hv.K.K.lığı nam ve hesabına Ortadoğu Teknik Üniversitesinde başladığı yüksek lisans eğitimini 2002 yılında tamamladığı ve aynı yıl Ankara Garnizonuna atandığı, 2006 yılında Diyarbakır Garnizonuna atandığı, bu garnizona katılış yaptıktan bir ay sonra talebi doğrultusunda Hava Harp Okulu Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsünde (HUTEN) Hv.K.K.lığı nam ve hesabına doktora eğitimine başladığı, bu eğitimi kapsamda 2007 yılında ABD’de doktora programına devam ettiği, 2009 yılındaki mezuniyetinin ardından aynı yıldaki genel atamalarla halihazırda görev yaptığı Diyarbakır garnizonuna atandığı, 2010 yılındaki sınıf değişikliği talebine idare tarafından bilahare değerlendirileceği şeklinde cevap verildiği, davacının 02.05.2011 tarihli idari müracaatıyla yeniden mühendis sınıfına geçirilmesi isteminde bulunduğu, Hv.K.K.lığının 13.06.2011 tarihli cevabi yazısıyla; garnizon hizmet süresini doldurmadığından bahisle olumsuz cevap verildiği, işlemin 16.06.2011 tarihinde tebliği üzerine, yeniden sınıflandırmama işleminin iptali istemiyle süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacının mensubu olduğu kuvvetin nam ve hesabına gördüğü eğitim sonrası, bu eğitimine uygun sınıfa geçirilmemesi işleminin hukuka uyarlı olup-olmadığı noktasında olduğu görülmektedir. 926 TSK Personel Kanununun “Subay Sınıfları” başlıklı 21’nci maddesinde; “Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup subayların sınıfları ve bu sınıflardan hangilerinin muharip, hangilerinin yardımcı sınıflara dahil bulunduğu Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilir ve Subay Sınıflandırma Yönetmeliğinde gösterilir. Subayların sınıfları hizmet ihtiyaçları nedeniyle ilgili kuvvet komutanlıklarının teklifi ve Genelkurmay Başkanının onayı ile değiştirilebilir, kaldırılabilir veya yeni sınıflar ihdas edilebilir.” hükmüne; “Sınıflandırma” başlıklı 22’nci maddesinde; “Askeri öğrenciler ve subaylar test ve mülakat sonuçlarına, beden kabiliyetlerine, isteklerine ve kadro ihtiyaçlarına göre iki şekilde sınıflandırılırlar: a) İlk sınıflandırma b) Yeniden sınıflandırma” hükmüne; - 286 - “Yeniden Sınıflandırma” başlıklı 24’üncü maddesinin (d) bendinde ise; “ikinci bir tahsil yapanlar: Subay iken Silahlı Kuvvetler hesabına üniversite veya yüksek okullardan birini bitirenler tahsilleri ile ilgili sınıflara geçirilebilirler...” hükmüne yer verilmiştir. Subay Sınıflandırma Yönetmeliğinin “Sınıflandırma faktörleri başlıklı 8’nci maddesinde ise; “Personelin ilk ve yeniden sınıflandırılmasında genel olarak aşağıdaki faktörler dikkate alınır: 1) Sınıfların kadro ihtiyacı, 2) Personelin sağlık durumu, 3) Zihni kabiliyetleri, 4) Tahsili, sivil mesleği, tecrübesi, alakaları, 5) Fiziki profili, 6) İsteği” hükmüne; Aynı Yönetmeliğin 10/d-(1) maddesinde ise; “Subay iken Silahlı Kuvvetler hesabına üniversite veya yüksek okullardan birini bitirenler tahsilleri ile ilgili sınıflara geçirilebilirler.” hükmüne yer verilmiştir. Mevzuat hükümlerinden de anlaşıldığı üzere, personelin yeniden sınıflandırılmasında idarenin takdir yetkisi bulunmaktadır. Kamu hizmeti, kamu yararına uygun olacak şekilde yürütülür. Hizmetin hangi ve ne nitelikteki personel eliyle yürütüleceğine karar vermede, takdir hakkı hiç kuşkusuz idareye aittir. İdare kamu hizmetini gördüreceği personeli seçerken hizmetin özelliklerini, hizmetin gereksinme duyduğu sınıf ve görev yerindeki personelin niteliklerini ve personelin sınıf mevcudunu göz önünde bulundurmak durumundadır. Hizmetin etkinliğinin sağlanması için gerekli önlemleri alma konusunda idare takdir yetkisini kullanacaktır. Takdir yetkisi sınırsız değildir, yargı denetimine tabidir. Bu yetkinin objektif ve nesnel ölçülerle kullanılmadığının ortaya konulması gerekir. Yapılan incelemede; davacının 1999-2002 yılları arasında yüksek lisans, 2006-2009 yılları arasında doktora eğitimlerini Hv. K.K.lığı nam ve hesabına tamamladığı, her bir eğitimi öncesi, sıralı hizmet garnizonunda görev yaptığı ve bu eğitimlere tefrik edilmeden önce bulunduğu garnizondaki hizmet sürelerini tamamlamadığı ve idarenin, davacının sınıf değişikliği talebine karşılık, garnizon hizmet süresinin tamamlamasını müteakip yeniden müracaat halinde sınıf değişikliği isteminin yeniden değerlendirileceğini belirttiği, ancak halihazırda bu istemin uygun görülmediği anlaşılmaktadır. Somut olayda idare, mevzuat hükümleri çerçevesinde ve hizmet ihtiyaçlarını gözeterek sınıflandırma kurulu vasıtasıyla takdir hakkını kullanmıştır. Davacının müracaat tarihi itibarıyla, doktora eğitimini tamamlayan 11 personel mühendis sınıfına geçirilmiş olup, Hv. K.K.lığının nam ve hesabına yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan bütün personelin kıta hizmeti (veya garnizon hizmet süresi) dikkate alınmaksızın mühendis sınıfına - 287 - geçirildiğine dair iddiasının gerçeği yansıtmadığı, dolayısıyla eşitlik ilkesine aykırı bir durum sözkonusu olmadığı görülmektedir. İdare, kamu hizmetinin daha iyi ve verimli işlemesi için yeni işlemler tesis edebilecektir. Ancak halihazırda, davacının mensubu olduğu sınıftaki personele sıralı hizmet garnizonunda ihtiyaç duyan, bu aşamada hizmetin etkinliğini bu şekilde tesis eden idarenin, kişi kamu yararı dengesini gözetmediğini söyleyebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla, davalı idarenin sınıfların görev yerlerine göre kadro ihtiyacını dikkate alarak, davacının mühendis sınıfına geçirilmesi isteminin reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, idarenin hizmetin etkinliğini gözeterek takdir yetkisini kullanırken objektiflikten ve nesnellikten uzaklaştığına dair delil bulunmadığından, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 24 KASIM 2011 tarihinde vekâlet ücreti ödenmesi hususunda üyeler Hâkim Albay Muhittin KARATOPRAK ve Hâkim Albay Mehmet AKBULUT’un karşı oyları ve OYÇOKLUĞU diğer hususlarda OYBİRLİĞİ ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Sınıf değişikliği talebinin reddi işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar verilmiş, 1602 sayılı Kanunun 71’inci maddesinde avukat marifetiyle takip olunan davalarda tarifesine göre avukatlık ücretinin haksız çıkan tarafa yükletileceği hüküm altına alınmıştır. 4353 sayılı Maliye Vekâleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğü’nün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanunun “İdari Davalarda Temsil” başlıklı 22. maddesinde yer alan “İdari davaların açılması, idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaası daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirliğine ait olup Danıştay daki duruşmalarda bu daireler kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmayan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunur. Hazineyi ilgilendiren işlerde bu vazife Hazine Müşavir veya avukatları tarafından yapılır. Lüzumu halinde Maliye Bakanlığının alakalı servisine mensup veya Maliye Bakanlığı tarafından tensip edilecek bir memur Hazine Avukatı ile birlikte duruşmaya iştirak ettirilebilir” hükmü nedeniyle yerleşik Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında (AYİM 1’inci Dairesinin 02.10.2007 tarih 2007/951-910 E.K., AYİM 2’nci Dairesinin 09.01.2002 tarih 2001/911 E, 2002/20 K, AYİM 3’üncü Dairesinin 09.04.2009 tarih 2009/235-439 E.K. 17.02.2005 tarih 2005/248-220 E.K. sayılı kararları) - 288 - özetle; haksız çıkan tarafa yüklenen avukatlık ücretinin esas itibariyle diğer tarafın vekalet/avukatlık sözleşmesi ile temsil olunmasından doğan masrafların karşılığı olduğu, yasal temsilciler bakımından ancak kanunun açıkça öngördüğü vekalet ücretine takdirde hükmedileceği, 278 sayılı KHK ve 4350 sayılı kanun hükümleri ile genel bütçeli idareleri avukat sıfatıyla temsil yetkisinin münhasıran hazine avukatlığına ait olduğu, bakanlıklarda çalışan memur avukatların temsil yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davalı idare lehine vekalet ücreti verilmemiş, duruşmalarda hazine vekili tarafından idarenin temsil edilmesi ve davanın reddine karar verilmesi halinde idare lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir. Danıştay Beşinci Dairesinin 30.12.2009 tarih 2007/6474 E, 2009/8007 K. sayılı kararında 4353 sayılı yasanın 22’inci maddesi ile idari davaların açılması, idarelere karşı açılan davaları izleme ve savunma yetkisinin daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine hasredildiğinden davayı avukat aracılığı ile izleyen Bakanlık lehine vekâlet ücretine hükmetme olanağı bulunmadığı belirtilerek davalı idarenin vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle yaptığı temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. 02 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinde idarelerin taraf oldukları davaların usul ekonomisine uygun olarak imkânlar ölçüsünde idarelerde istihdam edilen hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibinin esas olduğu, 4’üncü maddesinde idarelerdeki hukuk birimlerinin idarenin taraf olduğu adli ve idari davalarda idareyi temsil edeceği, 6’ncı maddesinde idarelerin kendi iş ve işlemleriyle ilgili olarak açılacak adli ve idari davalar ile tahkim yargılaması ve icra işlemlerinde taraf sıfatını haiz olduğu, idareleri adli ve idari yargıda vekil sıfatı ile temsil yetkisinin hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri, muhakemat müdürleri ve avukatlara ait olduğu, 14’üncü maddesinde tahkim usulüne tabi olanlar dâhil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri tarafından yapılan takip ve duruşmalar için bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet ücreti takdir edileceği, vekâlet ücretinin dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’inin ödeneceği belirtilmiştir. 659 sayılı KHK’nin 18’inci maddesinde 08.01.1943 tarihli 4353 sayılı Maliye Vekâleti Başhukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün vazifelerine, Devlet davalarının takibi usullerine ve merkez vilayetler kadrolarında bazı değişiklikler yapılmasına dair kanunun yürürlükten kaldırıldığı, 19’uncu maddesinde bu KHK’nin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. İdari davalarda vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi 4353 sayılı kanun ile münhasıran hazine vekiline verilmiş iken 659 sayılı KHK ile idarelerde görevli avukatlara vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi tanınmış, bunlar tarafından takip edilen davaların idareler lehine neticelenmesi halinde idareler lehine vekâlet - 289 - ücreti takdir edilmesi hüküm altına alınmıştır. KHK’nin 19’uncu maddesinde de bu hükümlerin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. İdarelerde görevli avukatların idareyi temsil sıfatı, kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun yürürlük tarihinden önceki tarihte yapılan savunmalar kamu ajanı, devlet memuru sıfatı ile temsil yetkisi olmadan yapılmıştır. KHK’den önceki dönemde yapılan savunmaların bu mahiyette olduğu yukarıda belirtilen AYİM kararlarında vurgulanmıştır. Aksine düzenleme bulunmadığı takdirde kanunlar gelecek için hüküm doğururlar. 1136 sayılı Avukatlık kanununun 164’üncü maddesinde Avukatlık ücretinin avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. 1136 sayılı kanunun 164 ve 1602 sayılı kanunun 71’inci maddesi dikkate alınarak vekâlet ücretine hükmedilmesi için davanın vekil (temsilci) aracılığı ile takip edilmiş olması ve yargılamanın lehine sonuçlanması gerekir. İdarelerde görevli avukatlara 659 sayılı KHK ile idareyi temsil yetkisi tanındığından bu KHK’nin yayımı tarihinden sonra yapılan savunmalar (avukatın hukuki yardımları) nedeniyle vekâlet ücretine hükmedilebilir. 659 KHK’nin yayımı tarihinden önce idare tarafından yapılan savunmaların temsilci vasıtasıyla yapıldığı kabul edilirse KHK hükümleri geçmişe geçerli hale getirilerek geçmişe etkili uygulanmış olur. Vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin 659 sayılı KHK hükümleri ilgilisine hak doğurucu, karşı taraf yükümlendirici niteliktedir. Bu nedenle davanın idare lehine sonuçlanması halinde KHK’nin yayımı tarihinden sonraki savunmalar için vekâlet ücretine hükmedilebilir. Dava dosyasında 659 sayılı KHK’nin yayımı tarihinden sonra idarede görevli temsilci sıfatına haiz avukatlar tarafından yapılmış bir savunma olmadığından idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği görüşü ile aksi yönde oluşan çoğunluğa katılmadık. 24.11.2011 ÜYE ÜYE Muhittin KARATOPRAK Hâkim Albay Mehmet AKBULUT Hâkim Albay (AYİM 3. D., 24.11.2011; E. 2011/1672, K.2011/2812) 4. ŞERİT -ROZET VERİLMEMESİ -65ÖZETİ: Personelin görev ve başarısının, mevzuatta belirlenen esaslara uygun olupolmadığı noktasında sıralı amirlerin takdir etme yetkisi bulunduğundan, davacı ile ilgili şerit rozet teklif yazılarını KKK.lığına göndermeyen komutanlığın, takdir yetkisini objektif kullanmadığını gösteren olgu bulunmadığından, işlemde hukuka aykırılık yoktur. - 290 - Davacı, 28.12.2010 tarihinde Erzincan 2.Asliye Hukuk Mahkemesinde ve bu yolla 31.12.2010 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesi ile 06.05.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen cevap dilekçesinde özetle; 20012009 yılları arasında 1’inci Ana Bkm.Mrk.K.lığı emrinde Atölye İkmal Ks.Amiri olarak görev yaptığı süreçte, tamamen milli ve özgün tasarımı ile yerli üretim olan T-155 Kundağı Motorlu Fırtına Obüsünün üretim ve imalat aşamasında bizzat görev alması ve başarılı çalışmaları nedeniyle 2004 yılında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve Fabrika Müdürü tarafından iki adet takdirname ile taltif edildiğini, Şerit Rozet Yönergesinin gerek 2004 yılında yürürlükte bulunan hükümlerine ve gerekse halen yürürlükteki hükümlerine göre bu başarısı nedeniyle İdari ve Lojistik Hizmet Şerit Rozeti almayı hak ettiğini, ancak 2004 yılındaki amirlerince bu yönde bir teklif yapılmadığını, nihayet 2010 yılında Karargah Destek Grup K.P.Alb…. imzasıyla 15.07.2010 tarihinde şerit rozet teklif formu hazırlanarak, K.K.K.lığına iletilmek üzere 3’üncü Ordu K.lığına gönderildiğini, keza 03-07 Mayıs 2010 tarihleri arasında 3’üncü Ordu K.lığına bağlı birlikler arasında düzenlenen atış seçme müsabakalarında en yüksek puanı alarak birinci olduğunu, bu nedenle de Atış Şerit Rozeti almayı hak ettiğini, Karargah Destek Grup K.P.Alb…. imzasıyla 02.06.2010 tarihinde şerit rozet teklif formu hazırlanarak, K.K.K.lığına iletilmek üzere 3’üncü Ordu K.lığına gönderildiğini, ancak her iki formun da K.K.K.lığına iletilmesi yerine, bu konuda yetkisi bulunmayan 3’üncü Ordu K.lığı tarafından hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini belirterek, İdari ve Lojistik Hizmet Şerit Rozeti ile Atış Şerit Rozeti teklif yazılarının K.K.K.lığına gönderilmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden; Halen 3’üncü Ordu Kh.ve Ds.Grp. Loj.Des.K.Bkm.Bl.K.lığı bünyesinde görev yapmakta olan davacının, daha önce 2001-2009 yılları arasında 1’inci Ana Bkm.Mrk.K.lığı emrinde Atölye İkmal Ks.Amiri olarak görev yaptığı ve bu süre zarfında yerli üretim olan T-155 Kundağı Motorlu Fırtına Obüsünün üretim ve imalat aşamasında bizzat görev alması ve başarılı çalışmaları nedeniyle 19.04.2004 ve 22.04.2004 tarihlerinde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve Fabrika Müdürü tarafından iki adet takdirname ile taltif edildiği, bu dönemde hakkında İdari ve Lojistik Hizmet Şerit Rozeti teklifi yapılmadığı, bilahare yeni görev yerinde amiri konumunda bulunan Karargah Destek Grup K.P.Alb…. imzasıyla 15.07.2010 tarihinde İdari ve Lojistik Hizmet Şerit Rozeti teklif formu hazırlanarak 3’üncü Ordu K.lığına gönderildiği, keza K.K.EDOK K.lığı sorumluluğunda Ankara’da 10-16 Mayıs 2010 tarihleri arasında icra edilmesi planlanan K.K.K.lığı Ateşli Silahlar Şampiyonasında 3’üncü Ordu K.lığını temsil edecek atış takımını seçmek üzere 03/07.05.2010 tarihleri arasında 3’üncü Ordu K.lığı düzeyinde seçme müsabakaları yapıldığı ve davacının da bu müsabakalara katılarak “tabanca” kategorisinde en yüksek puanı alması nedeniyle 4 kişilik 3’üncü Ordu Atış Takımına seçildiği, seçme müsabakasındaki bu başarısı nedeniyle Karargah Destek Grup K.P.Alb…. imzasıyla 02.06.2010 tarihinde davacıya Atış Şerit Rozeti verilmesi teklifini içeren teklif formunun düzenlendiği ve 3’üncü Ordu K.lığına gönderildiği, ancak 3’üncü Ordu K.lığınca yapılan değerlendirme - 291 - sonucunda Şerit Rozet Yönergesi hükümlerine uygun görülmeyen her iki teklif formunun da K.K.K.lığına gönderilmemesi üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. TSK Personel Kanununun EK-15 inci maddesinde; “Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına verilecek şerit rozetlerin verilme usul ve esasları yönetmelikte belirtilir.” hükmüne yer verilmiş olup, Kanunda sözü edilen Türk Silahlı Kuvvetleri Şerit Rozet Yönetmeliğinin 1 inci maddesinde Yönetmeliğin amacı; “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun EK-15 nci maddesi uyarınca, Silahlı Kuvvetler mensuplarına çeşitli hizmet ve başarılar karşılığı verilecek şerit rozetlerin verilme usul ve esaslarını tespit ve başarıya teşvik etmektir.” şeklinde belirtilmiştir. Yönetmeliğin 7 nci maddesinde de; “Şerit rozetlerin şekilleri ve boyutları, beratları teklif formları, şerit rozetle taltif teklifinde bulunmaya ve şerit rozet vermeye yetkili komutanlık ve makamlar, verilme ve takılmasının usul ve esasları, şerit rozet grupları kapsamına giren şerit rozetlerle hak sahibi olabilme şartları Yönetmeliğin genel uygulanmasıyla kuvvetlere göre özel uygulamaya ilişkin diğer ayrıntılar Türk silahlı Kuvvetler Şerit Rozet Yönergesinde gösterilir.” hükmü yer almaktadır. Yönetmelikte sözü edilen MY 53–3(A) Türk Silahlı Kuvvetleri Şerit Rozet Yönergesinin “Şerit Rozetlerin Verilme Şekli” başlıklı 4 üncü maddesinin a-4 numaralı bendi; “ATIŞ ŞERİT ROZETLERİ (Şekil : 4a, 4b, 4c, 4d) (a) Birlik kadrosunda bulunan hafif ve/veya ağır silahlarla; Kuvvet Komutanlıkları, J.Gn.K.lığı ile S.G.K.lığı veya ana ast birlik denetleme ve değerlendirme heyetlerince yaptırılan denetlemeler ile atışlı tatbikatlarda atış hakemleri tarafından belirlenen puan seviyesinin %95 ve üzerinde (K.K.K.lığı ve J.Gn.K.lığında %90) başarı elde eden, birlik (Gemi ve uçak dahil) komutanları ile atışlarda başarıya doğrudan katkısı olduğu birlik (Gemi ve uçak dahil) komutanlarınca değerlendirilen atış organizasyonunda görevli atış personeline, (b) TSK bünyesinde asgari Or.K.lığı (Dz.K.K.lığı ve Hv.K.K.lığında eşidi, J.Gn.K.lığında ise J.Eğt.K.lığı) seviyesinde yapılan atış yarışmalarında, takım veya ferdi olarak ilk üç dereceye giren personele (en fazla dört defaya mahsus olmak üzere), (c) Ulusal ve uluslararası atış yarışmalarında takım veya ferdi olarak ilk üç dereceye giren personele, Gnkur.Bşk.lığı, Kuvvet K.lıkları, J.Gn.K.lığı ve S.G.K.lığınca verilir.” düzenlemesini, Yönergenin 4 üncü maddesinin a-5 numaralı bendi; “İDARİ VE LOJİSTİK HİZMET ŞERİT ROZETLERİ (Şekil : 5a, 5b, 5c, 5d) (a) Birlik, karargah ve kurumların lojistik hizmetleri (ikmal, bakım, ulaştırma, istihkam, inşaat, tahliye, sıhhiye, veteriner, gemi inşa/onarım ) kapsamında; (I) Birliklerde mevcut araç ve gereçleri, silah ve mühimmatı, kolaylık tesislerini, sorumlu olduğu her türlü tesisi, bakım, tertip, düzen, kullanma - 292 - kolaylığı ve faal halde bulundurulması konularında üstün bir seviyeye getirenlere, (II) Çalışmaları ile devlet malının kullanılmasında önemli tasarruf sağlayanlara, (III) Lojistik açıdan yararlı yenilikler ortaya koyan personelden sıralı sicil amirlerince bir sicil döneminde en az iki takdir almış olanlara, (b) Karargâh ve kurumlarda görevi ile ilgili hususlarda; (I) Her türlü görevi büyük bir başarı ve titizlikle yerine getirenlere, (II) Yürütülen faaliyetlerin başarısına önemli katkısı olanlara, (III) Görev yaptığı ortamda birlik ve beraberlik duygularını geliştirenlere, (IV) Faaliyetlerin kontrol ve koordinesinde aksaklığa meydan vermeyecek şekilde dikkatli, titiz, istekli çalışmalarda bulunan ve örnek teşkil edenlere, (V) Yaptığı ve planladığı faaliyetlerle tasarruf sağlayan ve yararlı yenilikler ortaya koyanlardan sıralı sicil amirlerince bir sicil döneminde en az iki takdir almış olanlara, Gnkur.Bşk.lığı, Kuvvet K.lıkları, J.Gn.K.lığı ve S.G.K.lığınca verilir. Şerit Rozet yıldızları 2 mm. kabartma gümüş renkli metaldir.” düzenlemesini içermektedir. Yönergenin 4 üncü maddesi; a .“Şerit rozetler personele asgari alay komutanı (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında eşidi) ve daha üst taktik veya idari birlik komutanları ile en az albay rütbesinde askeri kurum ve karargâh emirleri tarafından ismen ve yazılı olarak düzenlenmiş teklif formlarına istinaden verilir.” b. “Şerit rozet teklifleri sıralı amirliklerce personelin görevi ve başarısının yönergede belirtilen esaslarla uyumlu olması bakımından yapılacak inceleme ve değerlendirmeyi müteakip, taltifi gerektiren olayı ve Şahsı belirleyecek tarzda ve her takdiri gerektirme halinin hemen akabinde EK –D’deki forma uygun olarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına gönderilir.” şeklinde düzenlenmiştir Yönerge hükümlerine göre; TSK bünyesinde asgari Or.K.lığı seviyesinde yapılan atış yarışmalarında, takım veya ferdi olarak ilk üç dereceye giren personele Atış Şerit Rozeti, lojistik açıdan yararlı yenilikler ortaya koyan personelden sıralı sicil amirlerince bir sicil döneminde en az iki takdir almış olanlara da İdari ve Lojistik Hizmet Şerit Rozeti verilmesi gerekmektedir. Öte yandan, şerit rozetler asgari alay komutanı ve daha üst taktik veya idari birlik komutanları ile en az albay rütbesinde askeri kurum ve karargah amirleri tarafından ismen ve yazılı olarak düzenlenmiş teklif formlarına istinaden verilmekte, şerit rozet tekliflerinin sıralı amirliklerce personelin görevi ve başarısının yönergede belirtilen esaslarla uyumlu olması bakımından yapılacak inceleme ve değerlendirmeyi müteakip, taltifi gerektiren olayı ve şahsı belirleyecek tarzda ve her takdiri gerektirme halinin hemen akabinde Kuvvet Komutanlıkları, J.Gn.K.lığı ve Sahil Güv.K.lığına gönderilmesi gerekmektedir. - 293 - Atış Şerit Rozeti ile ilgili olarak yapılan incelemede; davacı K.K.EDOK K.lığı sorumluluğunda Ankara’da 10/16.05.2010 tarihleri arasında icra edilmesi planlanan K.K.K.lığı Ateşli Silahlar Şampiyonasında 3’üncü Ordu K.lığını temsil edecek atış takımını seçmek üzere 03/07.05.2010 tarihleri arasında yapılan seçme müsabakalarına katılmış ve bu müsabakalarda “tabanca” kategorisinde en yüksek puanı almıştır. Ancak bu organizasyon KKK.lığı çapında yapılacak şampiyonada yarışacak ferdi ve takım yarışmacılarını seçmeye yöneliktir. Kaldı ki seçme müsabakaları sonunda derecelendirme yapılmamış, herhangi bir belge verilmemiştir. Bu yarışmanın tek amacı en yüksek puan alan kontenjan sayısı kadar personele 3’üncü Or.K.lığını temsil yetkisinin verilmesidir. Dolayısıyla ferdi ve takım seçmelerine yönelik bu yarışma Yönergenin aradığı anlamda bir yarışma olmadığından, takdir yetkisini kullanarak teklif yazılarına KKK.lığına göndermeyen 3’üncü Or.K.lığı işleminde hukuka aykırılığın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. İdari ve Lojistik Hizmet Şerit Rozeti ile ilgili olarak yapılan incelemede; davacının tamamen milli ve özgün tasarımı ile yerli üretim olan T-155 Kundağı Motorlu Fırtına Obüsünün üretim ve imalat aşamasında bizzat görev aldığı ve bu kapsamdaki başarılı çalışmaları nedeniyle Nisan 2004 ayında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve Fabrika Müdürü tarafından iki adet takdirname ile taltif edildiği, bu haliyle Yönergenin 4/a-5 inci maddesinin (III) numaralı bendi kapsamında olduğu noktasında şüphe yoktur. Ancak davacının önceki görev yerindeki sıralı amirleri şerit rozet teklifinde bulunmamışlardır. Bilahare yeni görev yerindeki amirleri tarafından, davacı ile ilgili teklif yazısı, onay yetkisine sahip Kara Kuvvetleri Komutanlığına gönderilmek üzere 3’üncü Ordu Komutanlığına gönderilmiş, ancak 3’üncü Ordu Komutanlığınca söz konusu teklif MY 53-3 (A) Türk Silahlı Kuvvetleri Şerit Rozet Yönergesinin 5(b) maddesinde belirtilen esaslar dahilinde yapılan inceleme ve değerlendirmesinin sonucunda Kara Kuvvetleri Komutanlığına gönderilmemiştir. Zira sıralı amirliklerin, şerit rozet tekliflerinin personelin görevi ve başarısının Yönergede belirtilen esaslarla uyumlu olup olmadığı noktasında bir değerlendirme ve takdir hakkı bulunmaktadır. Sonuç itibarıyla takdir yetkisinin objektif kullanılmadığını gösteren olgu bulunmadığından teklif yazılarını KKK.lığına göndermeyen 3’üncü Ordu Komutanlığı işleminde hukuka aykırılığın olmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 21 TEMMUZ 2011 tarihinde Üyeler Hâkim Albay Ayhan AKARSU ve Hâkim Albay Mehmet AKBULUT’un karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 294 - KARŞI OY GEREKÇESİ MY 53-3 (A) Türk Silahlı Kuvvetleri Şerit Rozet Yönergesinin düzenlemesinden anlaşıldığı üzere; TSK bünyesinde asgari Or.K.lığı seviyesinde yapılan atış yarışmalarında, takım veya ferdi olarak ilk üç dereceye giren personele Atış Şerit Rozeti verilmesi gerekmektedir. Şerit rozetlerin verilmesi ve kullanımına ilişkin olarak ise, asgari alay komutanı ve daha üst taktik veya idari birlik komutanları ile en az albay rütbesinde askeri kurum ve karargah amirleri tarafından ismen ve yazılı olarak teklif formlarının düzenlenmesi, keza şerit rozet tekliflerinin, sıralı amirliklerce personelin görevi ve başarısının yönergede belirtilen esaslarla uyumlu olması bakımından yapılacak inceleme ve değerlendirmeyi müteakip, taltifi gerektiren olayı ve şahsı belirleyecek tarzda ve her takdiri gerektirme halinin hemen akabinde Kuvvet Komutanlıkları, J.Gn.K.lığı ve Sahil Güv.K.lığına gönderilmesi gerekmektedir. Yapılan incelemede; Yönerge hükmüne göre personele atış şerit rozeti verilmesi için, asgari ordu komutanlığı seviyesinde yapılan atış yarışmalarında ilk üç dereceye girmiş olmak gerekmektedir. Davacı K.K.EDOK K.lığı sorumluluğunda Ankara’da 10/16.05.2010 tarihleri arasında icra edilmesi planlanan K.K.K.lığı Ateşli Silahlar Şampiyonasında 3’üncü Ordu K.lığını temsil edecek atış takımını seçmek üzere 03/07.05.2010 tarihleri arasında yapılan seçme müsabakalarına katılmış ve bu müsabakalarda “tabanca” kategorisinde en yüksek puanı alarak birinci olmuştur. Esasen buradaki seçme müsabakalarının Yönergenin aradığı anlamda bir “atış yarışması” niteliğinde olduğu noktasında şüphe yoktur. Zira bu müsabakalara da davacıyla birlikte pek çok yarışmacı katılmış ve müsabaka kuralları çerçevesinde yarışarak, sonuçta dereceye girenler 3’üncü Ordu K.lığını temsil etme yetkisiyle ödüllendirilmiştir. Davacının bu seçmelerde tabanca dalında en yüksek puanı alarak birinci olması dolayısıyla, kendisine Atış Şerit Rozeti verilmesi için teklif formunun K.K.K.lığına gönderilmesi gerekmektedir. Şerit rozet teklif formunun gönderilmesi için Yönergede aranan diğer şartları da taşıyan davacı hakkındaki teklif formunun K.K.K.lığına gönderilmesi gerektiği halde, hatalı değerlendirmeyle formu K.K.K.lığına göndermeyen 3 üncü Ordu K.lığı işleminin hukuka aykırılıkla sakatlandığını düşündüğümüzden çoğunluk görüşüne iştirak edemedik. 21.07.2011 (AYİM 3.D.,21.07.2011; E. 2011/672, K. 2011/1784) - 295 - EMEKLİLİK 2330 SAYILI KANUNA GÖRE EMEKLİLİK -66ÖZETİ: İç güvenlik harekatı ile görevlendirilen birliğin, terörle mücadeleye yönelik motorlu intikali sırasında, gece meydana gelen araç kazası sonucu vefat eden personelin yakını olan davacılara 2330 sayılı Kanun kapsamında malüllük ve muhtaçlık şartı aranmaksızın vazife malüliyet aylığı bağlanması gerekmektedir. Davacı vekili 01.12.2010 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin oğlu P. Er ….’nın 70’nci Mknz. P. Tug. 2’nci Mknz. P. Tb. K.lığında görevli iken Mardin/Dargeçit ana üs bölgesinden Bostanlı karakoluna intikal esnasında içinde bulunduğu aracın devrilmesi sonucu vefat ettiğini, ölüm olayının asayiş ve güveni sağlama görevinden kaynaklandığını, olayın 2330, 3713 sayılı kanun ve 5434 sayılı kanunun 72/son maddesi kapsamında olduğunu belirterek müvekkillerine 3713 ve 2330 ve 5434 sayılı yasa kapsamında maaş bağlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava ve tahsis dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; Davacıların oğlu P.Er..’nın Mardin/Dargeçit 70’nci Mknz. P. Tug. 2’nci Mot. P. Tb. 4’ncü Mot. Pl. K.lığında askerlik vazifesini yaparken 09.06.2010 günü saat 22:00’de 2’nci Mot. P. Tb. K.lığı tarafından hazırlanan harekât emri gereği operasyon faaliyeti kapsamında birliği ile Dargeçit üs bölgesinden Çaysit tepe üs bölgesine intikal ile görevlendirildiği, Bl. K.nın emri ile bilahare intikalin motorlu intikale dönüştürüldüğü, 10.06.2010 günü saat 21:00’de temin edilen 2 sivil minibüs aracı ile Bostanlı Karakoluna intikal sırasında Klavuz deresi mevkiinde araç şoförünün aracın kontrolu kaybetmesi ile aracın şarampole yuvarlanması sonucu meydana gelen kazada P. Er…’nın hayatını kaybettiği, davalı kurumun 29.09.2010 tarih ve 336 sayılı kararı ile P. Er…’nın vazife malulü kabul edildiği, davacının P. Er..’nın 3713 sayılı kanun kapsamında vazife malulü kabul edilmesi için 21.10.2010 tarihli dilekçesi ile idari müracaatta bulunduğu, davalı kurumun 09.12.2010 tarih ve SAYI:B.13.2.SGK.0.12.04.01/ 90.326.073 sayılı yazısı ile davacının 3713 ve 2330 sayılı kanun hükümlerinden yararlanmasının mümkün olmadığı, ancak 5434 sayılı kanunun 72’nci maddesi uyarınca malul ve muhtaç olmasını belgelemesi halinde kendisine aylık bağlanabileceği belirtilerek talebinin reddedilmesi üzerine 2330 ve 3713 sayılı kanun kapsamında vazife malulü kabul edilmeme işleminin iptali istemiyle bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. - 296 - Davacı vekili ölüm olayının 2330 ve 3713 sayılı kanunlar kapsamında meydana geldiğini, vazife malullüğü aylığının bu kapsamda bağlanması gerektiğini ileri sürmüştür. Davacıların oğlunun vazife malulü olduğu konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. 3713 sayılı Terörle Mücadele kanununun 1’nci maddesinde; “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden” eylemler şeklinde tarif edilmiştir. Aynı Kanununun “Yardım” başlıklı 21 nci maddesinin birinci fıkrasında “Memur ve kamu görevlilerinden yurtiçinde ve yurtdışında görevlerini ifa ederlerken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini yapmalarından dolayı terör eylemlerine muhatap olarak yaralanan, sakatlanan, ölen veya öldürülenler hakkında 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun uygulanır. Ayrıca; a) Malûl olanlarla, ölenlerin aylığa müstahak dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı, bunların görevde olan emsallerinin almakta oldukları aylıklardan; emekli olanların öldürülmeleri halinde ise, dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı ve Kanuna göre kendisine bağlanabilecek emekli aylığından az olamaz...” hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, bu yardımlardan yararlanmanın asıl ve en önemli şartı “terör eylemlerine muhatap” olmaktır. Terörle Mücadele Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/802) (S.Sayısı:554) Genel gerekçe bölümünün madde gerekçelerinin 23. maddesine “Maddede, kamu görevlilerinden yurtiçinde veya dışında görevlerini ifa ederlerken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini yapmalarından dolayı terör suçluları tarafından yaralanmaları veya sakat bırakılmaları halinde kendilerine veya öldürülmeleri durumunda eşi ve çocuklarına bağlanacak aylık veya yapılacak yardımlar düzenlenmektedir.” şeklinde bir gerekçe getirilmiştir. Davacıların oğlunun ölüm olayının herhangi bir terör eylemine muhatap olma sonucu meydana gelmediği açıktır. Bu nedenle ölüm olayının 3713 sayılı kanun kapsamında kabul edilmesi mümkün değildir. 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun “Amaç” başlığı altındaki 1’nci maddesinde “Bu kanunun amacı, barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle görevli olanların bu görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet - 297 - nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları halinde ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerinin düzenlenmesidir.” şeklinde hükme yer verilmiştir. Kanunun 2’nci maddesinde ise; iç güvenlik ve asayişin korunması veya kaçakçılığın men, takip ve tahkikle görevlendirilen personelle kimlerin amaçlandığına açıklık getirilerek Silahlı Kuvvetler mensupları kanun kapsamında bulunan personel olarak sayılmıştır. 5434 Sayılı Kanunun 4049 Sayılı Kanunla değişik 72 nci maddesinin son fıkrasında “Bu Kanunun 64 ncü maddesinin (a, b, c, ç, d ve e) fıkralarında açıklanan durumlardan dolayı veya 3.11.1980 tarih ve 2330 Sayılı Kanun ile bu Kanuna ek 2566 Sayılı Kanun kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle geride dul ve yetim bırakmadan hayatlarını kaybetmiş bulunan iştirakçilerle, bunlardan aylık almakta iken ölenlerin baba veya analarına ölüm tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır” hükmü yer almaktadır. Belirtilen kanun metninden de anlaşılacağı üzere, aylık bağlanması için getirilen ölçüt, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 64/a-e maddesi ya da 2330 sayılı Nakdi Tazminat Ödenmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında mütalaa olunabilecek bir görevden dolayı yaşamın yitirilmiş olmasıdır. Dava konusu olaya dönüldüğünde: Davacının görev yaptığı birliğin Mardin/Dargeçit’te konuşlu iç güvenlik harekâtı ile görevli bir birlik olduğu, vefat olayının terörle mücadeleye yönelik motorlu intikal faaliyeti sırasında geceleyin, zorluğu ve riski yüksek operasyon görevi sebebiyle meydana geldiği, operasyon görevi çerçevesinde gece icra edilen intikal faaliyetinin de devlete, topluma, kişilere ve onların mallarına yönelik tehlikeleri önlemeye, dirlik ve düzenin sağlanmasına yönelik 2330 sayılı kanun kapsamında bir görev olduğunun kabulünün gerektiği, bu halde davacılara 5434 sayılı kanunun 72/son maddesi ve 2330 sayılı kanun kapsamında davacılar yönünden malullük ve muhtaçlık şartı aramaksızın aylık bağlanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacılara 2330 sayılı kanun kapsamında vazife malullüğü aylığı bağlanmaması işleminin iPTALİNE, 15 EYLÜL 2011 tarihinde üye Üye Hâkim Albay Mehmet Aydan AL’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 298 - KARŞI OY GEREKÇESİ 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanunun 1’inci maddesinde yer verilen düzenlemeden anlaşıldığı üzere, nakdi tazminat ödenebilmesi için vefat olayının iç güvenlik ve asayişin korunması, kaçakçılığın men, takip ve tahkiki, terörle mücadele ve 2935 sayılı Kanunda belirtilen görevleri icra ederken bu görevlerden dolayı meydana gelmesi gerekmektedir. Dava konusu uyuşmazlıkta vefat olayının karayolunda intikal sırasında araç şoförünün kontrolü kaybetmesi nedeniyle aracın şarampole yuvarlanması sonucu meydana gelmesi, kazanın oluşumunda yerine getirilen emniyet ve asayiş görevinin sebep ve tesirinin bulunmaması nedeniyle 2330 sayılı yasa kapsamında vazife malullüğü aylığı bağlanması isteminin reddine karar verilmesi gerekirken işlemin iptali yönünde oluşan sayın çoğunluk kararına katılamadım. 15.09.2011 ÜYE Mehmet Aydan AL Hâkim Albay (AYİM 3.D., 15.096.2011; E.2011/1770, K.2011/1909) 2. 3713 SAYILI KANUNA GÖRE EMEKLİLİK -67ÖZETİ: Terörle mücadele kapsamında yürütülen pusu-gözetleme faaliyeti sırasında, bir askerin kusuruyla roketatarın patlaması neticesinde yaralanarak malül hale gelen davacının maluliyeti terör eylemine muhattap olmaktan kaynaklanmadığından 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Davacı vekili 30.05.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde kayıtlara giren dava dilekçesinde özetle; davacının askerlik görevini yaparken 14.12.2008 tarihinde icra edilen pusu ve gözetleme faaliyeti sırasında bir başka erbaşın kaza ile ateşlediği bir roketatar mermisinin mevziisine isabeti sonucunda yaralandığını, tedavi sürecinde hava değişimi verilen müvekkilinin bu süre içinde askerlik hizmetini tamamlayarak terhis edildiğini, ancak hava değişimi süresi sonunda yapılan muayenesi sonunda askerliğe elverişsiz hale geldiğinin tespit edilmesi üzerine davalı kurum tarafından davacının vazife malulü sayıldığını, maluliyetin 3713 sayılı Kanun kapsamında icra edilen bir görevden kaynaklanması nedeniyle 02.11.2010 tarihli dilekçe ile 3713 sayılı Kanun kapsamında vazife maluliyeti hükümlerinin tatbikini talebinin davalı kurumun - 299 - 28.12.2010 tarihli işlemi ile reddedildiğini, davacının keşif, gözetleme ve pusu faaliyeti icra ettiği sırada yaralanması nedeniyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu hükümlerinin bir bütün olarak yorumlanarak uygulanması gerekirken tesis edilen olumsuz işlemin hukuka, hak ve nesafet ilkelerine aykırı olduğunu belirterek, iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava ve tahsis dosyasının incelenmesinden; 4’üncü Mot.P.Tb. 3’üncü Mot.P.Bl.K.lığının Halis Tepe Üs Bölgesinde pusu ve gözetleme faaliyeti icra etmek üzere görevlendirildiği, bu görevin ifası esnasında 14.12.2008 tarihinde saat 15:00 sularında 14 numaralı mevzi gece nöbetçisi P.Çvş….’ın gece görüş cihazına pil aramak maksadıyla 2 numaralı mevziiye geldiği, uyarıları dikkate almayarak mevzii içerisinde duvara dayalı roketatarı omzuna aldığı, kurarak tetiğe bastığı, patlama sonucu seken taşların mevzii girişinde ayakta bekleyen P.Er…’in yaralanmasına neden olduğu, askerliğe elverişsiz hale gelen davacının vazife malulü olarak kabul edildiği, 02.11.2010 tarihli dilekçe ile 3713 sayılı Kanun kapsamında vazife malulü kabul edilmesi isteminin davalı kurumun 28.12.2010 tarihli işlemi ile reddedildiği, Ankara 16’ncı İdare Mahkemesinin 29.03.2011 gün E.2011/47 K.2011/299 sayılı kararı ile davanın görev yönünden reddine karar verildiği anlaşılmıştır. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1’inci maddesinde;“Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir” düzenlemesine, 21’inci maddesinin a fıkrasında;“Memur ve kamu görevlilerinden yurtiçinde ve yurtdışında görevlerini ifa ederlerken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini yapmalarından dolayı terör eylemlerine muhatap olarak yaralanan, sakatlanan, ölen veya öldürülenler hakkında 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Ayrıca; a) Malûl olanlarla, ölenlerin aylığa müstehak dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı, bunların görevde olan emsallerinin almakta oldukları aylıklardan; emekli olanların öldürülmeleri halinde ise, dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı ve Kanuna göre kendisine bağlanabilecek emekli aylığından az olamaz. Yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak ve başkasının yardım ve desteğine muhtaç olacak derecede malûl olanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet memuru aylığı üzerinden, diğerlerine mevcut aylıkları üzerinden, 30 yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesi ödenir. Bu bent hükümlerine göre ilgililere fazla olarak yapılan ödemeler, faturası karşılığı ilgili sosyal güvenlik kuruluşlarınca Hazineden tahsil edilir” düzenlemesine yer verilmiştir. - 300 - Belirtilen hükümlerden anlaşıldığı üzere maluliyetin 3713 sayılı Kanun kapsamında olduğunun kabul edilebilmesi için “terör eylemine muhatap” olma koşulunun gerçekleşmesi gerekmektedir. Davacının yaralanmasına ve malûl hale gelmesine neden olan olayın doğrudan bir terör eylemine muhatap olma sonucu meydana gelmediği, terörle mücadele kapsamında yürütülen pusu ve gözetleme faaliyeti sırasında bir diğer askerin kusurlu davranışıyla roketatarın patlaması sonucu seken taşlar nedeni ile meydana geldiği, 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 24 KASIM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.3.D., 24.11.2011; E. 2011/1732, K.2011/2387) 3. ADİ MALULİYET -68ÖZETİ: Uzman erbaş olan davacının, psikiyatrik rahatsızlığından dolayı kullandığı hava değişimi süresinin üç ayı geçmesi üzerine sözleşmesinin feshi sonrasında, asker hastanesi sağlık kurulu raporuyla yine aynı rahatsızlıktan dolayı TSK’da görev yapamayacağına karar verilmesi karşısında, maluliyetinin görevde iken gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Davacı vekili, 07.03.2011 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 03.06.2002 tarihinde Tnk.Uzm.Onb. olarak TSK’de göreve başladığını, müvekkilinin görevde iken psikotik bozukluk teşhisi ile 2008 yılında rahatsızlandığını, 08.02.2008 tarihinde 1,5 ay, 16.05.2009 tarihinde 1,5 ay, 04.11.2009 tarihinde 1 ay, 25.01.2010 tarihinde 3 ay hava değişiminin uygun görüldüğünü, sağlık sebebiyle 08.06.2010 tarihli sözleşme fesih onayı ile 31.05.2010 tarihinden geçerli olarak sözleşmesinin feshedildiğini, 15 Mayıs 2010 tarihinde ödenen görev aylığının 15 günlük kısmının geri alındığını, müvekkilinin 03.06.2002-31.05.2010 tarihleri arasında 10 yıl 1ay 6 gün hizmet süresinin bulunduğunu, emekli olabilmesi için gerekli 10 yıllık süreyi tamamladığını, GATA Asker Hastanesinin 19.10.2010 tarihli raporu ile “psikotik bozukluk” teşhisi ile askerliğe elverişli olmadığına karar verildiğini, davacının sandık iştirakçisi iken başlayan rahatsızlığı nedeniyle görevini yapamayacak hale geldiğini belirterek adi malûl aylığı bağlanmaması ve emekli aylığı ödenmemesi işleminin iptaline ve emekli aylığı emekli ikramiyesinin hak ediş tarihinden itibaren ödeme tarihine kadar işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. - 301 - Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; davacının 03.06.2002 tarihinde sözleşmeli uzman erbaş olarak göreve başladığı, görev sırasında rahatsızlandığı ilk olarak Çorlu Asker Hastanesinin 08.02.2008 tarih ve 134 numaralı raporu ile “kısa psikotik bozukluk” teşhisiyle 1,5 ay hava değişiminin uygun görüldüğü, bilahare GATA Haydarpaşa Asker Hastanesinin 04.05.2009 tarih ve 3218 numaralı raporu ile “Bipolar bozukluk” teşhisiyle 1,5 ay hava değişimi, Çorlu Asker Hastanesinin 16.10.2009 tarihli raporu ile 7 gün istirahat, 04.11.2009 tarih ve 1109 sayılı raporu ile “psikotik bozukluk” teşhisiyle 1,5 ay hava değişimi, 25.01.2010 tarih ve 109 numaralı raporu ile “psikotik bozukluk” teşhisiyle 3 ay hava değişimi verildiği, 25.01.2010 tarihli bu rapora davacının itirazı üzerine yapılan muayene sonucunda Gümüşsuyu Asker Hastanesinin 31.03.2010 tarih ve 74 numaralı raporu ile “psikotik bozukluk” teşhisiyle davacının üç ay istirahatinin uygun görüldüğü, 1’inci Ordu Komutanlığının 08.06.2010 tarih ve PER: 1980-7-10/Mrk.Ş.Svl.Me.İşçi Erb. ve Er İlş. Ks. sayılı emri ile 31.05.2010 tarihinden geçerli olarak 3269 Sayılı Kanunun 10’uncu maddesi uyarınca sağlık sebebiyle sözleşmesinin feshedildiği, bilahare 1’inci Ordu Komutanlığının 16.09.2010 tarih ve PER:1980-1610/Mrk.Ş.Svl.Me.İşçi Erb. ve Er İşl. Ks. sayılı emri ile bu kez davacının üç aylık hava değişimi ve istirahat süresinin bitim tarihi olan 18.03.2010 tarihi itibariyle sağlık nedeniyle sözleşmesinin feshine karar verilerek 08.06.2010 tarihli sözleşme fesih onayının iptal edildiği ve 18.03.2010-31.05.2010 tarihleri arasında personele ödenen maaşların davacıya borç çıkarılarak geri istendiği, ancak davacı tarafından herhangi bir maaş iadesi yapılmadığı, davacının sözleşmesinin feshedilmesinden sonra da muayene ve tedavisine devam edildiği, Samsun Asker Hastanesinin 19.10.2010 tarih ve 450 numaralı raporu ile “Bir hecmeden fazla tekrarlayan psikotik bozukluk” teşhisiyle “B/15 F-2 TSK’da görev yapamaz” kararı verildiği, davacının 23.11.2010 tarihli dilekçesi ile adi malûl olarak emekli edilmesi için idari müracaatta bulunduğu davalı kurumun 27.12.2010 tarihli işlemi ile talebinin reddedilmesi üzerine süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Her ne kadar davalı idare tarafından davacının 15.06.2002-15.04.2010 tarihleri arasında fiili hizmet zammı ve 506 sayılı kanuna tabi 39 günlük hizmeti dahil 9 yıl 10 ay 24 gün hizmetinin bulunduğu, hizmeti 10 yıldan az olduğundan açıkta iken malûliyet durumunun incelenemeyeceği ileri sürülmüş ise de; 5434 sayılı Kanunun 44/1’inci maddesi: “Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hâsıl olan arızalar veya duçar oldukları tedavisi imkânsız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamayacak duruma giren iştirakçilere (Malûl) denir ve haklarında bu kanunun malûllüğe ait hükümleri uygulanır.” hükmünü amirdir. Yukarıda izah edildiği üzere davacı görevde iken ilk defa Çorlu Asker Hastanesinin 08.02.2008 tarih ve 134 numaralı sağlık kurulu raporu ile davacıya “psikotik bozukluk” teşhisi konulduğu, tedavisi devam ettiği halde, kendisine - 302 - verilen istirahat ve hava değişimleri süresinin 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunun 10’uncu maddesinde belirtilen üç aylık süreyi geçmesinden dolayı yasal zorunluluk sebebiyle ilişiğinin kesildiği, davacının ilişiğinin kesilmesinden sonra GATA Asker Hastanesinin 30.06.2010 tarihli raporu ile “psikotik bozukluk” teşhisiyle iki ay istirahatinin uygun görüldüğü, müteakiben Samsun Asker Hastanesinin 19.10.2010 tarihli raporu ile yine aynı teşhisle TSK’da görev yapamayacağına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacı görevde iken başlayan hastalığı sebebiyle memuriyetten ayrılmak zorunda kalan bir iştirakçidir. Davacının TSK’da görev yapmasına engel olan rahatsızlığı görevde iken mevcut olan rahatsızlığı ile aynıdır. Davacının bu hastalığı sebebiyle TSK’dan ayrılması sebebiyle zorunlu olarak malûliyet durumu statüden ayrıldıktan sonra tespit edilmiştir. Davacı 5434 Sayılı Kanunun 87’nci maddesinde belirtilen belli sebeplerle TSK’dan ayrılmış değildir. Bu sebeplerle davacının malûliyetinin görevde iken oluştuğunun kabulünün gerektiği, bu malûliyetinin açıkta iken malûliyet hali ile ilişkilendirilemeyeceği değerlendirilmiştir. 5434 sayılı Kanunun 53/1’inci maddesinde; “Adi malûllük aylığı, fiili hizmet müddetleri en az 10 yılı tamamlamış bulunan iştirakçilerin fiili ve itibari hizmet müddetleri toplamına göre ve malûllük dolayısıyla vazifeden ayrıldıkları tarihteki keseneğe esas aylık veya ücretleri ve 15’inci maddenin (g) fıkrasında yazılı olanların tam aylık veya ücretleri tutarları üzerinden aşağıda gösterilen nispetlerde bağlanır.” hükmü bulunmaktadır. Aynı Kanunun 89/1’inci maddesinde de emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlananlara emekli ikramiyesi ödeneceği, düzenlenmiştir. 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 31’inci maddesinin ilk fıkrasında fiili hizmet; "...iştirakçinin, mülga 30’uncu madde gereğince bu Kanunla tanınan haklardan faydalanmaya başladığı tarihten itibaren tam kesenek vermek suretiyle geçirdiği müddettir." şeklinde tarif edilmiştir. 5434 sayılı Kanunun 14’üncü maddenin (a) fıkrası; "İştirakçilerin emeklilik keseneğine esas aylık tutarları üzerinden her ay kesilecek %16 emeklilik kesenekleri Ay başlarından sonra vazifeye girenlerin o aya ait eksik aylık veya ücretlerden kesenek alınmaz. Ay başlarından sonra vazifeden ayrılanların eksik aylık veya ücretlerinden tam kesenek alınır." şeklindedir. 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre; iştirakçilerin bu kanunda belirtilen haklardan yararlanmaya başladığı tarihten itibaren tam kesenek vermek suretiyle, geçirilen süre fiili hizmet olarak tarif edilmiştir. Ay başlarından önce vazifeye girenlerden kesenek alınmayacak, ay başlarından sonra vazifeden ayrılanlardan tam kesenek alınacaktır. Tam kesenek alınan aylar da fiili hizmetten sayılacaktır. - 303 - Her ne kadar 1’inci Ordu Komutanlığının 16.09.2010 tarihli yazısı ile davacının sözleşmesinin 31.05.2010 tarihi itibariyle feshine ilişkin emrinin iptal edildiği, davacının sözleşmesinin 18.03.2010 tarihinde feshedildiği bildirilmiş ise de; Pınarhisar/Kırklareli 1’inci Ordu Tatbikat Merkez Komutanlığının 05.10.2011 tarih ve PER:1980-1185-11/Per.Ks. sayılı yazısında davacıya Mayıs 2010 tarihi dahil maaş tahakkuk ettirildiği, davacıya 18.03.2010-31.05.2010 tarihleri arasındaki dönemde ödenen ve borç çıkarılan 4.847,55 TL.sinin davacıdan geri alınmadığı ve bu hususta açılmış bir davanın da mevcut olmadığı, dosyada mevcut 2010 yılına ait şahıs emeklilik kesenekleri icmal bordrosunda da davacıdan Nisan 2010 ve Mayıs 2010 ayında tam kesenek alındığının belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu halde 5434 Sayılı Kanunun 14 ve 31’inci maddeleri uyarınca hizmet bitim tarihinin 14.06.2011 tarihi olarak alınması gerekirken 15.04.2010 tarihi olarak alındığı, bu halde davacının 10 yıllık hizmet süresini doldurduğu, dolayısıyla davacıya adi malûllük aylığı bağlanabilmesi için 5434 Sayılı Kanunun 53/1’inci maddesinde belirtilen gerekli 10 yılık fiili hizmetin bulunması koşulunun da davacı yönünden gerçekleştiği anlaşıldığından davacıya adi malûl aylığının bağlanması, buna bağlı olarak 5434 Sayılı Kanunun 89’uncu maddesi uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bilindiği üzere, konusu bir miktar paranın ödenmesinden ibaret olan borçlarda, borcun doğduğu veya muaccel olduğu tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar, kısa veya uzun bir süre geçmiş olabilir. İşte faiz borçlunun böyle bir süreden faydalanması dolayısıyla alacaklıya, kanun veya sözleşme gereğince ve bir oran dâhilinde olmak üzere ödenmesi gerekli olan para miktarıdır. Faiz borcu hukuki mahiyeti itibariyle Fer’i bir borçtur. Faiz, alacağın bir bölümü olmayıp onun fer’i niteliğinde ve fakat ayrı bir alacaktır. Davacının adi malûl aylığı ile emekli ikramiyesini hak ettiği tarih ile ödeme tarihi arasında bu paradan mahrum kaldığı sürede bu paranın kullanılamaması dolayısıyla yoksun kaldığı kazancın karşılığı olarak, ödenmesi gereken adi malûllük aylığı ve emekli ikramiyesine hak ediş tarihinden ödeme tarihine kadar yasal faiz ödenmesi gerektiğine karar verilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacıya adi malûl aylığı bağlanmaması İŞLEMİN İPTALİNE, 17 Kasım 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.3.D., 17.11.2011; E. 2011/1812, K. 2011/2349) - 304 - -69ÖZETİ: Uçucu statüsündeki davacının pilotaj muayenesinde belirlenen ve uçuculuğunun devamına engel teşkil eden ailesel yüksek kolestrol rahatsızlığının, iştirakçi olduğu anda kendisinde mevcut olduğu anlaşıldığından adi malül olarak emekliye sevki mümkün değildir. Davacı vekili 26.07.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 1990 yılında Askeri Lise, 1994 yılında Hava Harp Okuluna giren müvekkilinin hakkında sağlık yönünden engel bulunmaması nedeniyle hakkında uçucu olur kararı verilerek Hava Harp Okuluna kaydının yapıldığını, mezuniyetinin ardından her yıl kendisinin periyodik olarak muayeneye tabi tutulduğunu ve pilotaja elverişlidir kararlı sağlık kurulu raporları düzenlendiğini, bu bağlamda; 2009 yılı sonuna kadar pilot olarak görev yapan müvekkili hakkında 24.11.2009/983 ve 19.01.2010/154 tarih/sayılı sağlık kurulu raporları ile “Familyal Hiperkolesterolemi” (ailesel kolesterol yüksekliği) teşhisi ile TSKSSY Mad.41/B F1 uyarınca “pilotaja elverişli değildir” kararlarının verildiğini, adi malul olarak emeklilik talebinde bulunulduğunu, ancak maluliyete esas rahatsızlığı olan ailesel kolesterol yüksekliğinin kalıtsal olması ve sandığa tabi göreve girmeden önce de mevcut olduğu hususunun tıbben bilindiği gerekçesiyle malul olmadığına karar verildiğini, ancak Hava Kuvvetleri Komutanlığında 11 yıl fiilen pilot olarak görev yapan müvekkilinin rahatsızlığının bundan sonra ortaya çıktığını bu sebeple, tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek işlemin iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi AYİM Nöb.D.sinin 06.08.2010 tarih ve E.2010/3 E. sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2’nci Ana Jet Üs K.Uçş.Eğt.K.Hrk.Eğt.K. 121’inci FI. 2’nci Kol.K.lığında Hv.Plt.Yzb.rütbesiyle görev yapan davacı hakkında, son olarak pilotaj muayenesinde, 19.01.2010 tarih ve 154 sayılı sağlık kurulu raporu ile “familyel hiperkolesterolemi” teşhisi ile arızasının uçuştan olmadığına ve pilotaja elverişli bulunmadığına karar verildiği, raporun 31.03.2010 tarihinde onaylandığı, maluliyet işlemleri için başvuran davacının talebi üzerine davalı idare Sağlık Kurulunun 25.06.2010 tarih ve 16821 sayılı kararı ile davacının rahatsızlığının sandığı tabi göreve girmeden önce var olması nedeniyle, malul olmadığına karar verilerek talebinin reddedildiği, 13.07.2010 tarihinde işlemin tebliği üzerine, 26.07.2010 tarihinde kayda giren dilekçe ile işlemin iptali istemiyle davanın süresinde açıldığı anlaşılmaktadır. 5434 sayılı Kanunun 5335 sayılı Kanunla değişik “malûllük” başlıklı 44’üncü maddesi; “Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya duçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini - 305 - yapamayacak duruma giren iştirakçilere (Malûl) denir ve haklarında bu kanunun malûllüğe ait hükümleri uygulanır. (Değişik fıkra: 28/06/2001 - 4699 S.K./25. md.) Şu kadar ki, bunlar yazı ile istedikleri takdirde haklarında bu Kanun hükümleri uygulanmaksızın malûllüklerinin mani olmadığı başka vazife ve sınıflara nakil suretiyle tayinleri yapılmak üzere istifa etmiş sayılırlar. Bunların, istifa etmiş sayıldıktan sonra dahi, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasını istemek hakları mahfuzdur. Ancak, kurumlarında başka vazife ve sınıflara nakli mümkün olanlardan özel kanunlarına göre yükümlülük süresine tabi olanlar, bu yükümlülüklerini tamamlamadıkça veya malûliyetlerinin yeni vazifelerine de mani olduğuna dair 50’nci madde uyarınca yeniden rapor almadıkça bu haklarını kullanamazlar. (Değişik fıkra: 21/04/2005 - 5335 S.K./3.mad) İştirakçilerden; talim, manevra, seferberlik veya harp dolayısıyla vazifeleri ile ilgileri kesilmeksizin silah altına alındıkları dönemde malûl olup, bu malûllükleri asıl vazifelerini yapmaya mani olmayanlar ile Sandığa tâbi göreve atandıkları tarihten önce malûl sayılmayı gerektiren hastalık veya sakatlığı olduğu belirlenenler hakkında, bu hastalık veya sakatlıkları sebebiyle bu Kanunun malûllüğe ilişkin hükümleri uygulanmaz.” hükmünü amirdir. Yukarıda belirtilen 44’üncü maddenin 5335 Sayılı yasa ile değişik 3’üncü fıkrası incelendiğinde; iki grup iştirakçiye malûllük hükümlerinin uygulanmayacağının hüküm altına alındığı, bunlardan birinci grubun; “talim, manevra, seferberlik veya harp dolayısıyla vazifeleri ile ilgisi kesilmeksizin silah altına alındıkları dönemde malûl olup, bu malûllükleri asıl vazifelerini yapmaya mani olmayanlar” olduğu, ikinci grubun ise; “Sandığa tabi göreve atandıkları tarihten önce malûl sayılmayı gerektiren hastalık veya sakatlığı olduğu belirlenenler” olduğu, bu ikinci grup için önceden var olan hastalık veya sakatlıkları sebebiyle malûllük hükümlerinin uygulanmayacağı anlaşılmaktadır. Davacıdaki rahatsızlığın “ailesel kolesterol yüksekliği” olduğu, bunun da önceden var olduğu konusunda anlaşmazlık yoktur. Mevcut yasal durumu itibariyle tesis edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davalı idarece bu rahatsızlığın, doğuştan gelen bir rahatsızlık olduğu ve kuruma tabi göreve başladığı sırada da davacıda bulunduğu kabul edilirken, davacı bunun aksini iddia ederek, davacının görevini yapamayacak hale görevde iken geldiği ve on yıllık süre prim ödemesi nedeniyle adi malul aylığına hak kazandığını belirtmektedir. Davacı tarafça ileri sürülmemesine rağmen AYİM Başsavcılığının uyuşmazlığın hallinde kullanılacak normun Anayasa’ya aykırılığı belirtilmiş olmakla değinilmesi gereken bir husus da, uyuşmazlığın hallinde kullanılacak yasa maddesinin Anayasaya aykırılığı sorunudur. Kamu hizmetleri görevleri ve hangi görevlerin hangi nitelikteki personel eliyle gördürüleceği yasalar ve düzenleyici işlemlerle önceden belirlenmiştir. Bu hizmetlere girişteki genel şartlardan biri de sağlık şartıdır. Görevin gerektirdiği sağlık şartlarını haiz olarak kamu görevine başladıktan sonra sağlık şartlarını - 306 - kaybederek görevini yapamaz hale gelen görevliler için kanunda aranan diğer şartlar mevcut ise bu kimselere sosyal güvence sağlanması bakımından 5434 sayılı kanunda düzenlemeler yapılmıştır. Bu sosyal güvenceden yararlanmak için öncelikle görevin gerektirdiği sağlık şartlarına başlangıçta haiz olmak gerekir. Başlangıçta göreve alınmasına engel rahatsızlığı olan kimselerin kanunun sağladığı bu güvenceden yararlandırılması mümkün değildir. Bu kapsamda devletin, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir olması bakımından personel politikasını belirlemede büyük önemi olan emeklilik düzenini sigorta ve risk esaslarına ilişkin dengeleri gözeterek belirlemesi ve buna göre düzenlemeler yapması doğaldır. Sandığa tabi göreve atandıkları tarihten önce malul sayılmayı gerektiren hastalık veya sakatlığı olduğu belirlenenler hakkında, bu hastalık veya sakatlıkları sebebiyle kanunun malullüğe ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağını öngören 5434 sayılı kanunun 44/3’üncü maddesi sosyal güvenlik sisteminin kimi aksaklıklara yol açmadan sürdürülmesi amacına yöneliktir. Yukarıda belirtilen nedenlerle bu konudaki iddia ciddi görülmeyerek normun iptali konusunda Anayasa Mahkemesine başvurulmasına gerek görülmemiştir. İşin esası ile ilgili olarak ise; 5434 Sayılı Kanunun 44/3 madde ve fıkrası nazara alınarak davacı da belirlenen maluliyet halinin aynı şekilde görev başlangıcında da olup olmadığı hususunda, AYİM 3’ünci D.nin 2010/1598 Esas ve 03 Şubat 2011, tekiden 18 Mayıs 2011 tarihli ara kararları ile Davacı hakkındaki raporların bir heyet tarafından incelettirilmesi yoluna gidilmiş, GATA tarafından Davacının tetkiklerinin tekrar yapılması ve bu tetkikler sonrası cevap verilmesinin uygun olacağı şeklinde cevap verilmiştir. Bunun üzerine 21 Temmuz 2011 ve tekiden 13 Ekim 2011 tarihli ara kararlar ile GATA Hastanesi Baştabipliğinden; davacıda tespit edilen ailesel kolesterol yüksekliği rahatsızlığının tek etkeninin genetik olup olmadığı, beslenme ve çevresel ile diğer faktörlerin rahatsızlığın ortaya çıkmasına etkisinin olup olmadığı, rahatsızlığın seviyelerinin ve çeşitlerinin olup olmadığı, kalıtsal genetik rahatsızlığın ne anlama geldiği, bu rahatsızlığın nasıl tespit edildiği, hangi seviyeden itibaren teşhis konulduğu, ileri yaşlarda ortaya çıkmasının mümkün olup olmadığı, kalıtsal hastalığın doğuştan itibaren aynı seviyede var olduğunun söylenip söylenemeyeceği, davacıda tespit edilen hastalığın TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliği Hükümlerine göre davacının göreve başladığı 1998 yılında bu hastalığın mevcut olup olmadığı ve pilotaja elverişli değildir kararının verilmesini gerektirecek derecede olup olmadığının tespitinin mümkün olup olmadığı hususlarında düzenlenecek tıbbi görüşün gönderilmesi”, davacı vekilinden ise; GATA Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığı ile irtibata geçilerek istenilen gün ve saatte davacının müracaatının sağlanması istenmiştir. Yukarıda belirtilen yazımıza istinaden GATA Hastanesinden gelen 17 Kasım 2011 tarihli tıbbi görüş yazısında; “Ailesel Hiperlipidemi” hastalığının genetik bir rahatsızlık olduğu, beslenme bozukluğunun değerlerin artmasına katkı sağladığı, küçük yaşlarda tanı koymanın hastalığın hafif seyretmesi nedeniyle zor - 307 - olduğu ancak ileri yaşlarda hastalığın belirgin hale gelmesiyle tanısının konulabildiği, literatürde bu hastalığın tanısının % 85 oranında konulamadığı gibi bir bilginin olduğu belirtildiğinden, sözkonusu rahatsızlığın Kanun uyarınca iştirakçi olunduğu anda da davacıda var olduğu hususunun anlaşıldığı, bu nedenle davacının zikredilen mevzuat hükmünce adi malul emekli aylığı bağlanarak emekli edilmesine olanak bulunmadığı anlaşılmakla buna uygun olarak tesis edilen işlemde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 08 ARALIK 2011 tarihinde, Başkan Hâk. Alb. Gürbüz GÜMÜŞAY ile Üye J. Kur. Alb. Güven ŞAĞBAN’ın karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ 5434 sayılı yasa hükümlerine göre, her ne suretle olursa olsun vücutlarında meydana gelen arızalar veya tedavisi imkânsız hastalıklar nedeniyle vazifesini yapamaz duruma gelen iştirakçilere malul denilmekte, sandığa tabi göreve atandıkları tarihten önce malul sayılmayı gerektiren hastalık ve sakatlığı olduğu belirlenenler hakkında bu hastalık sebebiyle malullüğe ilişkin hükümler uygulanmamaktadır. (Değişik fıkra: 21/04/2005 – 5335 S.K./3.mad) “İştirakçilerden; talim, manevra, seferberlik veya harp dolayısıyla vazifeleri ile ilgileri kesilmeksizin silah altına alındıkları dönemde malul olup, bu malullükleri asıl vazifelerini yapmaya mani olmayanlar ile sandığa tabi göreve atandıkları tarihten önce malul sayılmayı gerektiren hastalık veya sakatlığı olduğu belirlenenler hakkında, bu hastalık veya sakatlıkları sebebiyle bu kanunun malullüğe ilişkin hükümleri uygulanmaz” şeklinde düzenlenmiştir. Davacı, 1990 yılında askeri liseye girmiş, daha sonra Hava Harp Okulundan mezun olmuş ve 2009 yılına kadar pilot olarak görev yapmıştır. 24.11.2009 ve 19.01.2010 tarihli sağlık kurulu raporları ile “famillyel hiperkolesterolemi” teşhisi konulmuş ve “pilotaja elverişli değildir” kararı verilmiştir. Ara kararı ile istenen GATA’nın 17 Kasım 2011 tarih ve 8040–117– 11/1607 sayılı tıbbi görüş yazısında “Hastalık genellikle erken çocukluk yaşlarında ortaya çıkar. Ailesinde yüksek lipid değerleri olan kişilerin 2–3 - 308 - yaşlarından itibaren takibi önerilmektedir” ifadesinin yanı sıra “Bu hastalık davacıda 1988 yılında var mıydı?” sorusuna karşılık “…bu sorunun cevabı elimizde o tarihte yapılmış bir tetkik olmadığı için net olarak verilemez” ifadesine yer verilmiştir. 5434 sayılı Kanunun 44/3’üncü maddesine göre; malul sayılmama için, davacıdaki rahatsızlığın sandığa tabi göreve girişinde malul sayılmayı gerektirecek nitelikte olması gerekmektedir. 1990 yılında askeri okula giren davacının, bu yıldan itibaren pilotaj muayeneleri ile birlikte pek çok sağlık kontrolünden geçmiş olmasına rağmen, hastalığın 2009 yılında tespit edilmesinin, yukarıdaki bilgiler ışığında sandığa tabi göreve girmeden önce bulunduğuna dair somut bilgileri içermediğini değerlendirdiğimizden, sayın çoğunluğun kararına katılmadık. 08.12.2011 BAŞKAN ÜYE Gürbüz GÜMÜŞAY Güven ŞAĞBAN Hak.Alb. J.Kur.Alb. (AYİM.1.D., 08.12.2011; E. 2010/1598, K. 2011/2499) 4. EMEKLİLİK HİZMET SÜRESİ -70ÖZETİ: Mevzuattaki emeklilik yaş hadleri ile ilgili düzenlemelere işaret ederek, 52 yaşında emekli edilip edilmeyeceğini öğrenmek için dilekçe veren davacıya, idare tarafından mevzuat hükümlerine göre işlem yapılacağına dair verilen cevabi yazı, bilgi mahiyetinde olup, halihazırda hukuki sorun doğuran kesin ve icrai bir işlem niteliğinde olmadığından idari davaya konu olması mümkün değildir. Davacının 07.10.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; 1980 yılında astsubay sınıf okulundan mezun olduktan sonra, 1992 yılında 926 Sayılı Personel Kanununun 109’uncu maddesi uyarınca subaylığa nasbedildiğini, 2008 yılında 4 yıllık fakülteden mezun olduğunu ve 926 sayılı Kanunun Ek Geçici 80’inci maddesinden istifade ederek 30.08.2008 tarihinde binbaşı rütbesine terfi ettiğini, 926 sayılı Kanunun 109’uncu maddesi - 309 - uyarınca astsubaylıktan subaylığa geçen personel için emeklilik yaş haddinin 55 olmasına rağmen, yine bu statüde olanlardan 4 yıllık fakülte bitirenlerde emeklilik yaş haddinin 52 olduğunu, fakülte bitirenlerin adeta cezalandırıldığını, Personel Kanununun Ek Geçici 80’inci maddesiyle 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 40/Ç maddesindeki yaş hadleri konusundaki düzenlemeler arasında çelişki bulunduğunu, kendisine 5434 sayılı Kanun hükmünün uygulanarak 52 yaş haddi üzerinden emekli edileceği düşüncesinin moral motivasyonunu etkilediğini, bu sebeple idari müracaatta bulunduğunu, 24.08.2011 tarihinde verilen cevabi yazıda; kendisine muvazzaf subaylar hakkındaki hükümlerin uygulanacağını, buna göre binbaşılar için yaş haddinin 52 olduğunun ve sözkonusu mevzuatla ilgili bir çalışma bulunmadığının bildirildiğini, harp okulu kaynaklı binbaşılara göre geç yaşta binbaşı olduklarını, aynı yaş haddine tabi tutulmalarının adil olmadığını belirterek, kendisine 52 yaş haddine dayalı emeklilik işleminin uygulanacağına dair bildirimde bulunan 24.08.2011 tarihli işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmektedir. AYİM Genel Sekreterliğinin 13.10.2011/4398 sayılı yazısıyla; dilekçede belirtilen hususun idari davaya konu yapılmasının mümkün olmaması, idari işlem iptali talebinin bulunmaması, talep sonucunun terditli olması, talep sonucunun açık ve belirgin olmaması sebebiyle bir karar verilmesi için dava dosyasının Dairemize gönderildiği görülmektedir. Yapılan incelemede; davacının rütbe bekleme süreleri ve yaş hadleriyle ilgili olarak 03.08.2011 tarihinde idari müracaatta bulunduğu, 05.09.2011 tarihinde tebliğ edilen 24.08.2011 tarihli cevabi yazıda; davacı ile aynı konumda olan binbaşılar için yaş haddinin 52 yaş olduğu, 52 yaşını doldurduktan sonra üst rütbeye terfi edemeyen personel için emeklilik işlemi uygulandığı, davacının bulunduğu rütbe ve fakülte bitirme tarihi karşısında 926 Personel Kanununun Ek Geçici 46 ve Ek Geçici 80 kapsamında olmadığı, keza bu konudaki mevzuatla ilgili bir değişiklik bulunmadığına dair bilgi verildiği, mevcut durum itibarıyla 52 yaş haddine tabi tutulacağını öğrenen davacının bu işlemin iptali için dava açtığı, dava dilekçesinde 01.03.1960 doğumlu olduğunu beyan eden davacının 24.08.2011 tarihli cevabi yazıya göre emeklilik tarihinin 01.09.2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır. İdari işlem kamu gücü kullanılarak bir hukuki durum doğurmak, var olan bir hukuki durumu değiştirmek ya da ortadan kaldırmak için yapılan irade açıklamaları olarak tanımlanmaktır. İdari işlem yöneldiği sonucun niteliğine göre yükümlendirici veya yararlandırıcı olabilir, ilgilinin hukuki statüsünde bu yönde değişiklik yaratır. İdari işlem icrailik vasfına sahiptir, başka bir işlemin varlığına gerek olmaksızın çeşitli hukuki sonuçlar doğurur. İdarenin her faaliyeti idari işlem değildir. Başka bir işlemin varlığına gerek olmaksızın doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuran işlemler idari yargıda iptal davasına konu olurlar. Bilgi verici, açıklayıcı, tavsiye niteliğindeki yazılar, iç düzen ve hazırlık işlemleri idari davaya konu olamazlar. - 310 - Somut olayda davacı, mevzuattaki emeklilik yaş hadleri ile ilgili farklı düzenlemelere işaret ederek, bu bağlamda 52 yaşında emekli edilipedilmeyeceğini öğrenmek için dilekçe vermiş, ilgili Kuvvet Komutanlığı tarafından mevzuat hükümleri belirtilmek suretiyle, davacının 52 yaşını doldurduğu anda yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre işlem yapılacağı bildirilmiştir. İşlem makamının bu yazısı bilgi mahiyetinde olup, davacının statüsünü etkileyen, halihazırda hukuki sonuç doğuran kesin ve icrai bir işlem değildir. Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin yargı görev ve yetkisi, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Henüz yaş haddini doldurmayan davacı ile ilgili bir işlemin bulunmadığı, emekliliğine dair bir kararın verilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ortada AYİM tarafından denetlenebilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem bulunmamaktadır Yukarıda açıklanan nedenlerle; İdari davaya konu denetlenecek DAVANIN REDDİNE, bir işlem bulunmadığından 20 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.3.D.,20.11.2011; E. 2011/2278, K. 2011/2182) 5. VAZİFE MALULİYETİ -71ÖZETİ:Davacının gözünden yaralanarak malul hale gelmesinin, nöbet talimatlarına aykırı hareket ederek tüfeğini tam dolduruşa getirmesinden kaynaklanması sebebiyle vazife maluliyet hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Davacı vekili, 11.05.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde, özetle; 14’üncü Mknz. P. Tug. Topçu Tb. K.lığı emrinde görev yaptığı sırada, 19.10.2008 tarihinde 13.00 – 15.00 saatleri arasında nöbetçi olduğunu; bu nöbeti için doldur boşalt işlemi yaptığı sırada, genel olarak silahsız bakımsız ve eski olduğundan bir merminin namluya sıkıştığını; mekanizma ile çıkarılan merminin fırlayarak müvekkilinin sağ gözüne geldiğini; tedavi görmesine rağmen müvekkilinin sağ gözünün görme kaybına uğradığını; olayı müteakip tutulan tutanağa göre, müvekkili tarafından yapılan işlemlerin komutanların denetiminde yapıldığını ve işin yöntemine uygun olduğunu; iş bu tutanakta emir dışı ve emir - talimatlara aykırı bir durumun ortaya konulmadığını; müvekkilinin Isparta Devlet Hastanesine başvurarak Özürlü Sağlık Kurulu raporu aldığını; raporda tüm vücut kaybının oranının %40 olarak belirlendiğini; müvekkilinin vazife malulü sayılması için kuruma yapılan - 311 - 10.11.2010 tarihli başvuruya dava açma süresi içinde bir cevap verilmemek suretiyle bu talebinin reddedildiğini belirtmek suretiyle davacının hukuka aykırı bir biçimde vazife malulü sayılmaması işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyası ve tahsis dosyasındaki belgelerin incelenmesinden; davacının,19.10.2008 tarihinde saat 13.00 – 15.00 saatleri arasında nizamiye nöbetçisi olduğu; nöbeti esnasında tüfeği yarım dolduruşta olması gereken davacının, saat 14.30 sularında, tüfeğiyle oynadığı sırada, tüfeğini tam dolduruşa getirdiği; müteakiben tüfek namlu yatağına sürülen mermiyi geri çıkarmak için uğraştığı sırada, namluyu havaya kaldırıp merminin çıkış noktasına baktığı esnada merminin sağ gözüne sıçraması sonucu sağ gözünden yaralandığı; olay nedeniyle gördüğü tedavi sonrasında GATA Hastanesinin 14.05.2009 tarih ve 1792 sayılı sağlık kurulu raporu ile “Sağ göz penetran yaralanma sekeli + vitrektomi ameliyatlısı” tanısı ile “D/6 F/6 Askerliğe elverişli değildir” kararı verildiği; davacının eylemi sebebiyle yapılan disiplin soruşturması neticesinde: 14’üncü Mknkz. P. Tug. K.lığı Disiplin Mahkemesinin 17.04.2009 tarih ve 2009/2 – 16 Esas – Karar sayılı kararı ile maddi olayın belirtildiği şekilde cereyan ettiğinin tespit edilmesinden sonra davanın düşmesine karar verildiği; davacının vazife malulü sayılması için kuruma yapılan 10.11.2010 tarihli başvuru sonrasında; davalı kurum Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 30.03.2010 tarih ve 26 sayılı kararı ile “vazife malullüğü hükümlerinin uygulanmasına imkân bulunmadığına” karar verildiği ve dava açma süresi içinde bir cevap verilmemek suretiyle bu talebin reddedildiği; bu işlemin iptali istemiyle AYİM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Maluliyet ve vazife malullüğünün düzenlendiği, 5434 Sayılı Kanunun 56’ıncı maddesi; “Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silâh altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malûlü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36’ıncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının, % 80’i üzerinden aylık bağlanır....” hükmünü içermektedir.44’üncü ve 45’inci maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 25’inci maddesi: “Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma - 312 - gücünün en az % 60'ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az % 60'ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalı, malûl sayılır.…” hükmünü; Aynı Kanun’un ‘Vazife Malûllüğü‘ başlıklı 47’inci maddesi ise: “ - (Değişik madde: 17/04/2008-5754 S.K./27.mad) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olanlar için aşağıdaki hallerde vazife malûllüğü hükümleri uygulanır. 25 inci maddede belirtilen malûllük; sigortalıların vazifelerini yaptıkları sırada veya vazifeleri dışında idarelerince görevlendirildikleri herhangi bir kamu idaresine ait başka işleri yaparken bu işlerden veya kurumlarının menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken ya da idarelerince sağlanan bir taşıtla işe gelişi ve işten dönüşü sırasında veya işyerinde meydana gelen kazadan doğmuş olursa, buna vazife malûllüğü ve bunlara uğrayanlara da vazife malûlü denir. Vazife malûllükleri; a) Keyif verici içki ve her çeşit maddeler kullanmaktan, b) Kanun, tüzük ve emir dışında hareket etmiş olmaktan, c) Yasak fiilleri yapmaktan, d) İntihara teşebbüsten, e) Her ne suretle olursa olsun kendisine veya başkalarına menfaat sağlama veya zarar verme amacından, doğmuş olursa bunlara uğrayanlar hakkında vazife malûllüğü hükümleri uygulanmaz. …” hükmünü içermektedir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerden; davacının gözünün yaralanması sonrasında tutulan olay tutanağı, davacının disiplin soruşturması sırasında alınan beyanları, idari tahkikat raporu ve nöbet talimatları birlikte değerlendirildiğinde; davacının gözünün yaralanması sonucu malul hale gelmesinin ‘nöbeti esnasında kendisine tebliğ edilen emir ve talimatlara aykırı hareket ederek tüfeğini tam dolduruşa getirmiş olması ve akabinde namlu yatağına sürülen mermiyi çıkarmak istemesi’ nden kaynaklandığı; davacının maluliyetine neden olan iş bu olayın 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 47’inci maddesinin 2/b maddesinde belirtildiği üzere “Kanun, tüzük ve emir dışında hareket etmiş olmaktan,” kaynaklanması nedeniyle hakkında vazife malullüğü hükümlerinin uygulanmaması işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 28 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 3.D., 28.10.2011; E. 2011/1343, K. 2011/2246) - 313 - -72ÖZETİ: Bahar yaz tertiplenmesi kapsamında 17.03.2010 tarihinde Rahmo Tepesindeki Üs Bölgesine birliği ile intikal eden davacılar yakını personelin, çadırında meydana gelen ve Adli Tip Marifetiyle de sebebi tespit edilemeyen vefatının; herhangi bir hastalığının olmaması, vazifenin sebep ve tesirini ortadan kaldıracak bir olgunun bulunmaması, olayın mart ayında zor doğa koşullarında gerçekleşmesi karşısında askerlik hizmetinin neden ve etkisi sonucu gerçekleştiği vicdani kanaatine ulaşılmıştır. Davacılar vekili 20.04.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde kayıtlara giren dava dilekçesinde özetle; davacılar …ile ….'in oğulları, …ile ..`in kardeşleri olan…’in olay tarihinde Dağ ve Komando Tugayı 4'üncü Komando Taburu 10'uncu Komando Bölük Komutanlığı'nda telsiz operatörü olarak askerlik görevini yerine getirdiği sırada zor doğa koşulları altında 17.3.2010 tarihinde Rahmo Tepesi Üs Bölgesine intikal ettiğini, tüm gece bölgenin zor hava koşulları altında pusu mevziinde görev yaptığını, ertesi gün saat 11.30'da kaldığı çadırın girişinde yatar vaziyette bulunduğu ve aynı gün vefat ettiğini, Askeri Savcılık tarafından yapılan soruşturma sonucunda ölümün ani fizyolojik ölüm olduğu, müteveffanın ölümünde her hangi bir asker kişinin illiyet bağı kurulabilecek bir eyleminin kusurunun veya ihmalinin bulunmadığı sonucuna ulaşıldığını, karara itiraz sonucu hakkında henüz bir bildirimde bulunulmadığını, olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 5434 sayılı Kanunun 56'ncı maddesinde yedek ve gönüllü askerlerin silah altında bulundukları esnada maluliyete uğramaları halinde şartları varsa vazife malulü olabileceklerinin hükme bağlandığını, müteveffanın askerlik görevini yaptığı sırada ve askeri bir hizmet olan pusu görevini icra ederken bir diğer ifadeyle görevin etkisiyle vefat ettiğinden vazife malulü sayılmasının gerektiğini, 5434 sayılı Kanunun 67’nci maddesinde vazife maluliyetinden dolayı yetim aylığının kimlere bağlanabileceğinin belirtildiğini, Sosyal Güvenlik Kurumunun 05.04.2011 tarihli yazısı ile, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1’inci İhtisas Kurulunun 01.09.2010 tarihli otopsi raporunun sağlık kurulunca incelenerek ölümün vazifesinin neden ve etkisiyle meydana gelmediğine karar verilmesi nedeniyle vazife maluliyeti aylığı bağlanması isteminin kabul edilmediğini, gerek askere sevk edilirken sağlam olan, gerekse askerlik hizmeti sırasında hiç bir rahatsızlığı bulunmayan, otopsi sonucunda da herhangi bir hastalığı tespit edilemeyen müteveffanın ölümünün vazife neden ve etkisiyle meydana gelmediğinin kabul edilmesinin hukuka uyarlı olmadığını belirterek 1602 sayılı Kanunun 56'ncı maddesinin göndermesi ile HUMK'nun 465'inci maddesi gereğince adli yardımdan yararlandırılmasına, vazife maluliyeti nedeniyle yetim aylığı bağlanmaması işleminin iptaline ve - 314 - başvuru tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM 3’üncü Dairesinin 28.04.2011 gün ve E.2011/1128 sayılı kararı ile, davacıların iddiasında haklı olduğunu gösterecek dosyada yeterli delilin bulunmaması ve muhtaçlık belgesinin muhtar ve iki aza tarafından imzalanmaması nedeniyle adli yardım isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; müteveffa P.Çvş…..’in Dağ ve Komando Tugayı 4'üncü Komando Taburu 10'uncu Komando Bölük Komutanlığı'nda telsiz operatörü olarak görevli olduğu, bahar yaz tertiplenmesi kapsamında 17.3.2010 tarihinde Rahmo Tepesinde bulunan Üs Bölgesine birliği ile beraber intikal ettiği, 18.03.2010 günü saat 11.30'da kaldığı çadırın girişinde vefat ettiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1’inci İhtisas Kurulunun 01.09.2010 tarih ve Sayı:B.03.1.ATK.0.06.00.01-101.01.02-2010/26.08.2010/61108-3057 sayılı raporunda ölüm nedenin belirlenemediğine karar verildiği, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığınca yapılan hazırlık soruşturması sonucunda müteveffanın askerlik süresi boyunca herhangi ciddi bir rahatsızlık geçirmediği, 18.03.2010 tarihinde meydana gelen ölüm olayının zehirlenme, donma, hastalık veya travmatik bir etkiden kaynaklanmadığı, ölümün ani fizyolojik ölüm olduğu, ölümünde herhangi bir asker kişinin illiyet bağı kurulabilecek bir eyleminin, kusurunun veya ihmalinin bulunmadığı değerlendirilerek 31.12.2010 tarih ve E.2010/809 K.2010/208 sayılı kararı ile Kovuşturmaya Yer Olmadığına karar verildiği, 20.03.2010 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na aylık bağlanması talebinde bulunulduğu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın 07.06.2010 tarih ve PER.:9640-16856610/Per.İşl.D.Şht.Gz.İşl.Ş.Nak.Tav.veÖz.Hak.Ks. sayılı yazısı ile Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan kanuni varislere ayılık bağlanıp bağlanmayacağının bildirilmesinin istenildiği, müteakiben Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın 05.10.2010 tarih ve PER.:9640-284734-10/Per.İşl.D.Şht.Gz.İşl.Ş.Nak.Tav.ve Öz.Hak.Ks., 14.01.2011 tarih ve PER.:9640-131125-10/Per.İşl. D. Şht. Gz. İşl. Ş. Nak.Tav.ve Öz.Hak.Ks. sayılı yazıları işlem sonucunun sorulduğu, Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Kurulunun 16.02.2011 tarih ve 4022, Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 25.03.2011 tarih ve 156 sayılı kararı ile ölümün vazifesinin neden ve etkisiyle meydana gelmediğine karar verildiği, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 05.04.2011 gün ve Sayı:B.13.2.SGK.0.12.04. 01/89.521.059 sayılı yazısı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve davacı….’e Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 25.03.2011 tarih ve 156 sayılı kararının gönderildiği, davacılar vekilince 04.02.2001 tarihli dilekçe ile müracaat edilerek ….ve….’e 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu uyarınca vazife malullüğü aylığı bağlanılmasının talep edildiği, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 16.04.2001 gün ve Sayı:B.13.2.SGK.0.12.04.01/89.521.059 sayılı yazısı ile Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 25.03.2011 tarih ve 156 sayılı kararı uyarınca aylık bağlanması talebinin reddedildiğinin bildirildiği anlaşılmıştır. 5434 sayılı T.C.Emekli Sandığı Kanununun 44’üncü maddesinde;“Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar - 315 - oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamayacak duruma giren iştirakçilere (Malül) denir ve haklarında bu kanunun malullüğe ait hükümleri uygulanır. Şu kadar ki, bunlar yazı ile istedikleri takdirde haklarında bu Kanun hükümleri uygulanmaksızın malullüklerinin mani olmadığı başka vazife ve sınıflara nakil suretiyle tayinleri yapılmak üzere istifa etmiş sayılırlar. Bunların, istifa etmiş sayıldıktan sonra dahi, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasını istemek hakları mahfuzdur. Ancak, kurumlarında başka vazife ve sınıflara nakli mümkün olanlardan özel kanunlarına göre yükümlülük süresine tabi olanlar, bu yükümlülüklerini tamamlamadıkça veya maluliyetlerinin yeni vazifelerine de mani olduğuna dair 50 nci madde uyarınca yeniden rapor almadıkça bu haklarını kullanamazlar. İştirakçilerden; talim, manevra, seferberlik veya harp dolayısıyla vazifeleri ile ilgileri kesilmeksizin silah altına alındıkları dönemde malûl olup, bu malûllükleri asıl vazifelerini yapmaya mani olmayanlar ile Sandığa tâbi göreve atandıkları tarihten önce malûl sayılmayı gerektiren hastalık veya sakatlığı olduğu belirlenenler hakkında, bu hastalık veya sakatlıkları sebebiyle bu Kanunun malûllüğe ilişkin hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesine, 45’inci maddesinde;“44’üncü maddede yazılı malullük; a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa; b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa; c) Kurumların menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul edilmesi şartıyla); ç) Fabrika, atelye ve benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa; Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara uğrayanlara da (Vazife malülü) denir.” düzenlemesine, 56’ncı maddesinde “Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36’ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce devlet memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,%70'i üzerinden aylık bağlanır. Bu suretle bağlanacak aylıklarına, maluliyet derecelerine göre, 55’inci maddede gösterilen nispetlerde zam yapılır. Askerlik vazifesini veya yedek subaylık hizmetini başkasının yerine yaptığı anlaşılanlara aylık bağlanmaz.” düzenlemesine, 66'ncı maddesinde;”Dul ve yetim aylıkları:...e) Erlerden 56’ncı madde gereğince vazife mâlûllüğü aylığı alanlardan (Aylığa müstahak duruma girip de henüz bağlama yapılmamış olanlar dâhil) ölenlerin,...Ölüm tarihinde bu kanuna göre aylığa müstahak dul ve yetimlerine bağlanır.” düzenlemesine, 67’nci maddesinde;” 66’ncı maddede sözü geçen dul ve yetimler şunlardır: a) Karı; b) Koca; c) Çocuklar; ç) Ana; d) Baba” düzenlemesine, 72’nci maddesinde;” (Değişik: 3284-7.5.1986) Ölen iştirakçilerin,iştirakçi bulunmayan dul ve muhtaç anaları ile iştirakçi olmayan ve ölüm tarihinde muhtaç ve (65) yaşını doldurmuş bulunan babalarına Sandığa - 316 - müracaat tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır. Muhtaç babalardan çalışarak geçimini sağlayamayacak derecede mâlûl olanlar için yaş kaydı aranmaz. Muhtaç olması sebebiyle aylık bağlanan babanın ölümünde aylığı, muhtaç olması şartı ile Sandığa müracaat tarihini takip eden aybaşından itibaren öz anaya bağlanır....(Değişik son fıkra: 4354-1.4.1998) (Değişik ibare: 5754-17.4.2008 / m.75/1-Yürürlük m.93/b) "5510 sayılı Kanun'un 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen" durumlardan dolayı veya 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Kanun ile bu Kanuna ek 18.12.1981 tarihli ve 2566 sayılı Kanun kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle hayatlarını kaybetmiş bulunan iştirakçilerle bunlardan aylık almakta iken ölenlerin baba veya analarına, ölüm tarihini takip eden aybaşından geçerli olarak aylık bağlanır. Babaya bağlanan aylık, dul ve yetimlerin bulunması hali de dahil, ana ve babaya eşit olarak paylaştırılarak ödenir. Dul ve yetimlerle beraber baba veya anaya aylık bağlanması halinde, eş ve çocukların aylıkları baba veya ananın bulunmadığı durumlarda bağlanacak aylıktan az olamaz. 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Kanun ile bu Kanuna ek 18.12.1981 tarihli ve 2566 sayılı Kanun kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle bağlanan aylıklar Bakanlar Kurulu Kararıyla iki katına kadar çıkartılabilir. Ödenecek aylığın Bakanlar Kurulunca artırılması halinde, bağlanan aylıkta meydana gelecek farklar ile dul ve yetimlerle beraber aylık bağlanması halinde, baba veya anaya bağlanan aylıklar da sosyal güvenlik kurumlarınca Hazineden tahsil edilir. (Ek cümle: 5754 - 17.4.2008 / m.75/2 - Yürürlük m.93/b) Yukarıdaki hükümler 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılar ile hak sahipleri hakkında ilgisine göre uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Belirtilen hükümlerden de anlaşıldığı üzere muvazzaflık hizmetini yapan erlere vazife malullüğü hükümlerinin uygulanabilmesi ve yetimlerine aylık bağlanabilmesi için, bunların silah altında bulundukları esnada, celp ve terhislerinde veya sevkleri sırasında vazifelerinden doğan ve vücutlarında hasıl olan arızalar veya duçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamayacak duruma gelmeleri, dul ve yetimlere 5434 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanabilmesi için iştirakçi olmayan babanın muhtaç ve 65 yaşını doldurmuş ya da malul olması, iştirakçi olmayan ananın ise dul ve muhtaç olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra yetimlere 2330 sayılı Nakdi Tazminat Ödenmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında aylık bağlanabilmesi vefat olayının emniyet ve asayiş görevi sırasında bu görevin sebep ve tesiri ile meydana gelme koşulunun gerçekleşmesi yeterli olmakta, bunun dışında başkaca bir koşul aranmamaktadır. Dul ve yetim aylığı bağlanmasına ilişkin işlemlerde aşamalı olarak öncelikle vazife malullüğüne ilişkin bir işlem tesis edilmekte, müteveffanın vazife malulü olduğuna karar verildikten sonra aylık bağlanmasına yönelik işlem tesis edilmektedir. - 317 - Dava konusu uyuşmazlıkta Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından müteveffanın vazife malulü olmadığına karar verildiğinden öncelikli koşulun gerçekleşmemesi nedeniyle yetim aylığı bağlanması hususunda ayrıca bir işlem tesis edilmemiştir. Bu nedenle dava konusu uyuşmazlık davacıların kanuni yakını müteveffa P.Çvş….’in vazife malulü kabul edilmemesi işlemi ile sınırlandırılmış, esasa ilişkin inceleme ve değerlendirme bu kabule göre yapılmıştır. Müteveffa P.Çvş…..’in bahar yaz tertiplenmesi kapsamında 17.3.2010 tarihinde Rahmo Tepesinde bulunan Üs Bölgesine birliği ile beraber intikal ettiği, 18.03.2010 günü saat 11.30'da kaldığı çadırın girişinde vefat ettiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1’inci İhtisas Kurulunun 01.09.2010 tarih ve Sayı:B.03.1.ATK.0.06.00.01-101.01.02-2010/26.08.2010/61108-3057 sayılı raporunda ölüm nedenin belirlenemediğine karar verildiği, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığınca yapılan hazırlık soruşturması sonucunda müteveffanın askerlik süresi boyunca herhangi ciddi bir rahatsızlık geçirmediği, meydana gelen ölüm olayının zehirlenme, donma, hastalık veya travmatik bir etkiden kaynaklanmadığı, ölümün ani fizyolojik ölüm olduğu tespitine yer verildiği, müteveffa P.Çvş….’in vefatının vazifenin sebep ve tesiri ile ilgisini ortadan kaldıracak bir rahatsızlığının bulunmadığı, keyif verici içki ve her çeşit maddeler kullanmaktan, kanun, tüzük ve emir dışında hareket etmiş olmaktan, yasak fiilleri yapmaktan ve intihara teşebbüsten, her ne suretle olursa olsun kendisine veya başkalarına menfaat sağlamak veya zarar yapmak maksadından kaynaklanmadığı, vefat olayının mart ayı içerisinde zor doğa koşullarının hakim olduğu bir bölgede gerçekleştiği, bunun dışında bir sebeple yaşamını yitirdiğine ilişkin hiçbir kanıt ve bilgi bulunmadığı dikkate alındığında Müteveffa P.Çvş…..’in askerlik hizmetinin sebep ve tesiri ile vefat ettiği vicdani kanaatine ulaşıldığından vazife malulü kabul edilmeme yönünde tesis edilen işlemin sebep ve konu unsurları bakımından hukuka aykırı olduğunun kabulü ile iptaline karar verilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Müteveffa….’in vazife malûlü kabul edilmemesi işleminin İPTALİNE, 18 KASIM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM 3.D.,18.11.2011; E. 2011/1128, K.2011/2329) - 318 - GATA KANUNU'NDAN DOĞAN İŞLEMLER 1. TIPTA UZMANLIK SINAVINA GİRİŞ İÇİN YAPILAN BAŞVURUNUN KABUL EDİLMEMESİ -73ÖZETİ: Davacının işlemiş olduğu suçtan dolayı almış olduğu 25 günlük hapis cezası aynı kararla 500,00 TL. adli para cezasına çevrildiği, 5237 sayılı TCK’nun 50’nci maddesi gereğince hapis cezalarının adli para cezasına ve başka tedbirlere çevrilmesi durumunda asıl mahkumiyetin hapis cezası değil, adli para cezası veya tedbir olduğu, bu durumda GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin 1’inci fıkrasının “c” bendine göre TUS sınavına müracaat için engel haller oda hapsi veya hapis cezası olup, davacının cezası ise adli para cezası olduğundan, Yönetmeliğin bu hükmüne dayanılarak tesis edilen işlemin hukuka uyarlı olmadığı. Davacı 04.04.2011 tarihinde AYİM ‘de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 1996 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne girdiğini, J.Tbp.Tğm. olarak 2003 yılında mezun olduğunu, 6. Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığı Kırkağaç/Manisa’da Baştabip olarak görev yaptığını, 2011 yılı Tıpta Uzmanlık Sınavına (TUS) girmek için başvuruda bulunduğunu, ancak 25.03.2011 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığı emrinde görev yapan ve TUS sınavına hak kazanan personel arasında isminin olmadığını öğrendiğini, sınava kabul edilmeme gerekçesi olarak, GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin “c” bendi uyarınca ceza mahkumiyeti bulunması nedeniyle sınava katılma hakkının bulunmadığının belirtildiğini, T.C. Anayasanın, 3’üncü Bölüm Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler başlığı altında bulunan, Eğitim ve Öğretim Hakkı bölümünün, 42’nci maddesinde; “Kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksan bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir” hükmü olmasına rağmen, sınava girme yönündeki başvurusunun yönetmelik gerekçe gösterilerek reddedildiğini, oysa ki Anayasa’da açıkça yazılı olduğu üzere, öğrenim hakkının kapsamının Kanunla düzenlenmesi gerektiğini, 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nun 44.maddesine göre lisansüstü öğrenim şartları arasında ceza ilgi ilgili hüküm bulunmadığını, hukukun temel normlar hiyerarşisine aykırı olarak(alt norm, üst norma aykırı olamaz) eğitim hakkının sadece bir yönetmelikle engellendiğini, yapılan işlemin hukuka kesinlikle aykırı olduğunu, kaldı ki , GATA Kanunu’nun 44’üncü maddesinde belirtilen lisansüstü öğretim usul ve şartlarını taşıdığını, GATA Kanunu’nun 44.maddesine göre yönetmeliğin üniversitelerarası kurul tarafından - 319 - tespit edilecek esaslar dikkate alınarak hazırlanmasının gerektiğini, ilgili Yönetmeliğin 131/c bendinde yapılan değişikliğin 2008 yılında getirildiğini, değişikte bu yönde bir kurul kararı veya görüşü bulunmadığını, düzenleyici idari işlem yetki yönünden sakat olduğunu, iptal edilmesi gerektiğini, GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin ilgili fıkrasının kanuni dayanaktan yoksun olduğunu, yüksek öğrenim (TUS) ile ilgili olarak (sınava girişi hakkı) kanunda herhangi bir içerik ve atıfta bulunma olmadığını, askeri mahiyette bir cezadan kaynaklı olarak sınava giriş hakkının idarece engellenmesinin, bilimsel temelli olan TUS sınavına giriş hakkının engellenmesiyle çeliştiğini, icra ettiği birincil görevin doktorluk olduğunu, bununla birlikte idarenin yaptığı işlemin anılan Kanunun 44’üncü maddesinin b fıkrasına aykırı olduğunu belirterek, J.Gn.K.lığının 21 Mart 2011 tarihli PER.:1410-125515-11 Tyn.D.Pl.Ş.Krs.ve Grv.Ks. sayılı ve “2011 yılı Tıpta Uzmanlık Sınavına Katılması Uygun Görülen Personel Kimlikleri” konulu emri ile TUS sınavına giriş hakkının engellenmesi kararı ile kararın dayanağı olan Gülhane Askeri Tıp Akademisi Yönetmeliği’nin 131/c maddesi’nin öncelikle yürütmesinin durdurulmasına ve iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM 2 nci Dairesinin 13.04.2011 gün ve 2011/567 Esas sayılı kararıyla yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden; halen 6.Jandarma Komando Eğitim Alay K.lığı 30 Yataklı İaşeli Revir Baştabibi (Kırkağaç/Manisa) J.Tbp.Yzb.olan davacının 2011 Mayıs ayında yapılan Tıpta Uzmanlık Sınavına (TUS) müracaat ettiği, bu müracaatının 22.09.2008 tarihinde işlemiş olduğu asta müessir fiil suçundan dolayı J.Asyş.Kolordu K.lığı Askeri Mahkemesinin 04 Kasım 2009 gün ve 2009/1486 E, 2009/1758 K. sayılı kararıyla mahkum olması nedeniyle GATA Yönetmeliğinin 131 nci maddesinde yazılı şartları taşımadığı gerekçesiyle J.Gn.K.lığının 21 Mart 2011 gün ve PER.:1410-125515-11/Tyn.D.Pl.Ş.Krs.ve Grv.Ks. sayılı emriyle reddedilmesi üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. İşlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan GATA Yönetmeliğinin 131 inci maddesi; “Tıpta Uzmanlık Tüzüğü esasları doğrultusunda Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavlarına; stajlarının bitimini müteakip teğmen, üsteğmen ve yüzbaşı rütbesindeki subaylardan aşağıda belirtilen şartları haiz olanlar kabul edilirler. a) Kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığınca şahsî dosyasının ve nitelik belgesindeki kanaatlerin incelenmesi sonucunda sınava girmesi uygun bulunmak, b) Tutum ve davranışları ile yasadışı siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü, ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlere karışmamış olmak, c) Taksirli suçlar hariç olmak üzere mahkemeler, disiplin mahkemeleri veya birden fazla disiplin amirince toplam olarak yirmi bir gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile cezalandırılmamak veya hükümlü olmamak, - 320 - ç) Devletin güvenliğine karşı işlenen suçlarla, 25/7/1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda belirtilen suçlar ile zimmet, rüşvet, irtikap, hırsızlık, nitelikli hırsızlık, dolandırıcılık, nitelikli dolandırıcılık, sahtecilik, görevi kötüye kullanma, güveni kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, suç uydurma, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, cinsel saldırı, cinsel taciz, gayri tabii mukarenet, fuhuş, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma suçlarından birisinden hükümlü olmamak, d) Firar, üste hakaret, emre itaatsizlikte ısrar, mukavemet, amir veya üste fiilen taarruz, fesat, isyan suçları ile 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 148 inci maddesinde yazılı suçlardan biriyle hükümlü olmamak. Birinci fıkranın (ç) ve (d) bentlerinde sayılan suçlardan gözaltına alınanlar, tutuklananlar veya haklarında kamu davası açılanlar, bu durumlarının devamı süresince sınava alınmazlar. Bunlar hakkında soruşturma emri verilmemesi, soruşturma sonunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi veya yargılama neticesine göre beraat etmeleri halinde diğer şartları da haiz olmaları kaydıyla sınava kabul edilirler. Söz konusu tabiplere sınava giremedikleri süre kadar, yüzbaşılığın sonundan itibaren başvuru hakkı tanınır. Birinci fıkranın (c), (ç) ve (d) bentlerinde sayılan suçlar nedeniyle almış oldukları cezalar ertelenmiş, para cezasına çevrilmiş, genel veya özel af kanunları kapsamına girmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adlî sicilden çıkarılmış olsa dahi, bu suçlardan mahkum olanların başvuruları kabul edilmez. Boş bulunan uzmanlık dallarının kadroları Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığınca Genelkurmay Başkanlığına bildirilir. Genelkurmay Başkanlığınca, kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığının personel temin ve yetiştirme planları da dikkate alınarak hazırlanan beş yıllık uzman tabip temin ve yetiştirme planlarında yer alan ve her yıl için ayrı ayrı belirlenen uzmanlık dalı kontenjanları sınav tarihinden en az dört ay önce Türk Silahlı Kuvvetlerine yayım yolu ile duyurulur. Tıpta uzmanlık sınavları her yıl Yükseköğretim Kurulunun belirleyeceği zamanlarda ve açacağı sınav merkezlerinde, merkezi sistemle veya Yükseköğretim Kurulunca belirlenecek herhangi bir seçme sınavı ile Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca yapılır. Genelkurmay Başkanlığınca belirlenen kontenjanlar, Yükseköğretim Kurulunca sınavdan önce yayımlanacak Tıpta Uzmanlık Sınavlarına Müracaat Kılavuzunda yer alması için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına gönderilir. Sınavlar için başvuracak muvazzaf adaylar, kadroların duyurulmasını müteakip otuz gün içerisinde dilekçe ile müracaatlarını yaparlar. Sınavlara girebilmek için birinci, ikinci ve üçüncü sicil amiri tarafından bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-A'da verilen örneğe uygun olarak nitelik belgesi düzenlenmesi gerekir. Haklarında olumsuz nitelik belgesi doldurulanlar için olumsuz nitelik belgesini de içeren gerekli belgeler eklenir. Dilekçe ve nitelik - 321 - belgeleri silsileler yoluyla ilgili kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığına gönderilir. Müracaat eden subayların sınavlara girip giremeyeceği hakkındaki nihai karar, kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığındaki şahsi dosyalarının ve nitelik belgelerindeki kanaatlerin incelenmesinden sonra ilgili kuvvet komutanlığınca ve Jandarma Genel Komutanlığınca verilir. Yapılacak değerlendirme sonucunda sınava girmesine izin verilen muvazzaf personelin kimlikleri, Genelkurmay Başkanlığına ve müracaat eden subaylara tebliğ edilmek üzere, birliklerine bildirilir. Genelkurmay Başkanlığınca bu listeler, Yükseköğretim Kurulu ve Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlıklarına gönderilir. Sınava girmesine izin verilen personel, müracaatını Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına şahsen yapar. Sınava girmesine izin verildiği Genelkurmay Başkanlığınca bildirilen personel haricinde, izin almadan müracaat etmiş olanların başvuruları kabul edilmez. Sınavlar, yabancı dil ve meslek grubu olmak üzere iki ayrı kısımda yapılır. Önce yabancı dil sınavı yapılır ve bu sınavda başarılı olamayanlar meslek sınavına giremezler. Yabancı dil ve meslek sınavını kazandıkları halde yapılan başarı sıralamasında Türk Silahlı Kuvvetlerince ihtiyaç duyulan kontenjan miktarı dışında kalanlar, tıpta uzmanlık öğrenimi için müteakip senelerde yeniden tıpta uzmanlık sınavlarına girmek zorundadır. Sınav sonuçları, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca Genelkurmay Başkanlığına ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığına bildirilir. Sınavı kazanan adayların uzmanlık eğitimlerini Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığı bünyesindeki hangi eğitim hastanesinde yapacakları, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığınca belirlenir ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığına bildirilir. Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığınca sınavlarda başarılı olanlardan ilân edilen kontenjan kadarı, tıpta uzmanlık öğrencisi olarak ataması yapılmak üzere, kuvvet komutanlıklarına ve Jandarma Genel Komutanlığına bildirilir. İzin verilmediği halde, sınava girerek başarılı olanların, sınav sonuçları geçersiz sayılır ve uzmanlık öğrencisi olarak atamaları yapılmaz. Uzmanlık eğitimine giriş şartlarından herhangi birini taşımadığı sonradan anlaşılanlar ile uzmanlık eğitimi sırasında bu şartlardan birisini kaybedenlerin eğitimlerine son verilir. Sınavı kazanan subaylar tıpta uzmanlık eğitimine; 1) İki yıllık kıt'a, kurum ve karargâh hizmetini tamamlayanlar sınavın yapıldığı yıl, 2) İki yıllık kıt'a, kurum ve karargâh hizmetini tamamlamayanlar ise iki yıllık hizmetlerini tamamladıktan sonra katılabilirler. Ancak, temel tıp bilimlerinden tıbbi biyoloji, tıbbi genetik, anatomi, psikoloji, fizyoloji, patoloji, tıbbi farmakoloji, tıp tarihi ve deontoloji, anesteziyoloji ve reanimasyon, sualtı hekimliği ve hiperbarik tıp, halk sağlığı, sahra sıhhiye hizmetleri ile acil ve - 322 - zorunlu ihtiyaç bulunan branşlar ve günün şartları ve teknolojik gelişmelere uygun olarak kurulacak yeni birimlerin uzman personel ihtiyacını karşılamak amacıyla aranan kıt'a, kurum ve karargah hizmeti gerektiğinde Genelkurmay Başkanlığınca kısaltılabilir. Askerî sağlık personelinden tabip, diş tabibi, veteriner hekim, eczacı, biyolog ve kimyagerlerin ait olduğu branşlardan herhangi birinin tıpta uzmanlık sınavı kısmen veya tamamen Yükseköğretim Kurulunca yapılmadığı takdirde, bu sınavlar her yıl Yükseköğretim Kurulu ile koordine edilerek Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilecek tarihlerde, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığı tarafından yukarıdaki esaslara ilâve olarak aşağıda belirtilen şartlar çerçevesinde yapılır: 1) Sınavlar için başvuracak adaylar başvurularını sınav tarihinden on beş gün önce Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığında bulunacak şekilde silsileler yoluyla yaparlar. 2) Yabancı dil sınavları İngilizce, Almanca, Fransızca ve Akademi Kurulunun uygun göreceği bir başka dilde yapılır. Sınavlar Gülhane Askerî Tıp Akademisi Akademi Kurulunca her yabancı dil için görevlendirilecek üç öğretim üyesi tarafından yapılır. Sınavda başarılı olabilmek için o yabancı dildeki tıbbî yayınları kolayca okuyup anlayabilecek, Türkçe'ye çevirebilecek derecede o dili bilmek ve 100 üzerinden en az 60 not almak zorunludur. Sınavda ilgili yabancı dilin sözlüğü kullanılabilir. 3) Meslek sınavları ise, Akademi Kurulunca her uzmanlık dalı için ayrı ayrı seçilecek beş öğretim üyesinden oluşacak kurullar tarafından uygulamalı ve teorik olarak yapılır. Bu sınavlarda; uygulama ve teorik notların ortalaması 100 üzerinden 85 ve daha yukarı not alanlar sınavı kazanmış sayılırlar. Notların eşitliği halinde sıralama yabancı dil notu ve kıdem sırasına göre yapılır. Sınavı kazanan adayların uzmanlık eğitimlerini hangi eğitim hastanesinde yapacakları, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığınca belirlenerek Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığına bildirilir. Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığınca sınavlarda başarılı olanlardan ilân edilen kontenjan kadarı, tıpta uzmanlık öğrencisi olarak atandırılmak üzere, kuvvet komutanlıklarına ve Jandarma Genel Komutanlığına bildirilir. Genelkurmay Başkanlığınca belirlenen kontenjanlar dolmadığı veya müracaatın olmaması halinde, Genelkurmay Başkanlığınca acil ihtiyaç duyulan branşlara, uzmanlık sınavını kazanan, ancak tercih ettiği branşlara giremeyen adaylar diledikleri takdirde ön kayıt sistemi ile en yüksek puan alandan başlamak suretiyle yerleştirilir. Tıpta uzmanlık eğitim-öğretim süresi, Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde belirtilen süreler kadardır. Yıllık kanuni izin süresi dışında öğrenimde geçmeyen süreler Tıpta Uzmanlık Tüzüğündeki sürelere eklenir. Askerlik şubesi yoklamalarında geçen süreler öğrenim süresinden sayılmaz. - 323 - Tıpta uzmanlık öğrenimine başlayanlar, bu Yönetmelikte düzenlenen hükümler hariç olmak üzere, Gülhane Askerî Tıp Akademisi dışında bir başka göreve atanamaz. Ancak, Genelkurmay Başkanlığınca ihtiyaç duyulması hâlinde ve olağanüstü hâl, seferberlik ve savaş hâlleri dolayısıyla tıpta uzmanlık öğrenimine ara verilebilir. Bu durumların ortadan kalkması hâlinde, dört aya kadar geçen süreleri öğretimden sayılmak üzere, öğrenimlerini tamamlamak için Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığına iade edilirler. Ayrıca, tıpta uzmanlık eğitimi yapan bayan subaylardan doğum yapanlara istekleri hâlinde, en fazla altı aya kadar aylıksız izin verilebilir. Aylıksız izinde geçen süreler, öğretim süresinden sayılmaz. Tıpta uzmanlık öğrenimi görenler, hazırlayacakları tezlerini öğrenimlerinin bitiminden iki ay önce Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığına sunmak zorundadır. Bu tezlerin; bilime yenilik getirme, yeni bilimsel yöntem getirme veya bilinen bir yöntemi yeni bir alana uygulama niteliklerinden birisini yerine getirmesi gerekir. Tezler Akademi Kurulunca seçilen beş öğretim üyesinden oluşan bir kurul tarafından incelenir. Öğrencinin anabilim veya bilim dalı başkanı, Kurulun tabii üyesidir. Kurul, tezi 30 gün içinde inceler ve sonucu bir raporla Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığına bildirir. Tezleri kabul edilmeyenler Kurul tarafından tayin edilecek bir süre içinde yeniden bir tez hazırlayarak veya eski tezleri geliştirip tamamlayarak verirler. Ancak, Kurul tarafından tayin edilecek bu süre en az 3, en fazla 6 aydır. İkinci defa hazırladıkları tezleri de kabul edilmeyenlerin öğrenimlerine son verilir ve durumları bağlı oldukları kuvvet komutanlığı veya Jandarma Genel Komutanlığına bildirilir. Tezi kabul edilen öğrenciler, öğrenim süresinin sonunda uzmanlık bitirme sınavına girerler. Bu sınavlar, tezi inceleyen Kurul tarafından yapılır. Sağlık durumları sınava girmeye elverişli olmayanlar ile sınavlarda başarılı olamayanlar hakkında Akademi Kurulu her defasında üçer ay olmak üzere 2 kez süre uzatımına karar verebilir. Süre uzatıldığı takdirde süre bitiminde sınav tekrarlanır. Bu sınavda da başarılı olamayanların öğrenimlerine son verilir ve durumları bağlı oldukları kuvvet komutanlığı veya Jandarma Genel Komutanlığına bildirilir. Uzmanlık bitirme sınavında başarılı olanların sınav tutanakları usulüne göre düzenlenip onaylanarak gerekli işlemleri yapılmak üzere personelin bağlı oldukları kuvvet komutanlığı veya Jandarma Genel Komutanlığına gönderilir. Sağlık Bakanlığınca düzenlenen ve tescil edilen tıpta uzmanlık belgeleri, kuvvet komutanlığı veya Jandarma Genel Komutanlığınca sağlanır. Kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığınca ihtiyaç duyulan, fakat Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığında bulunmayan veya eğitim verilmeyen anabilim ve bilim dallarında üsteğmen ve yüzbaşı rütbesindeki tabip, diş tabibi, eczacı ve veteriner hekimlerin tıpta uzmanlık eğitimleri Genelkurmay Başkanlığının izni - 324 - ile Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığı dışındaki üniversitelerin ilgili anabilim veya bilim dallarında yaptırılabilir” hükmünü taşımaktadır. Davalı idarenin savunmasından anlaşılacağı üzere; davacının, J.Asyş.Kor.K.lığı Askeri Mahkemesince yirmibeş gün hapis cezasıyla cezalandırıldığı ve cezasının adli para cezasına çevrildiği, cezanın bilahare kesinleştiği, GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin birinci fıkrasının (c ) bendi ile dördüncü fıkrası gerekçe gösterilerek TUS sınavına kabul edilmediği anlaşılmıştır. Davacının işlemiş olduğu suçtan dolayı almış olduğu 25 günlük hapis cezası aynı kararla 500,00 TL. adli para cezasına çevrilmiş olup, 5237 sayılı TCK’nun 50 nci maddesi gereğince hapis cezalarının adli para cezasına ve başka tedbirlere çevrilmesi durumunda asıl mahkumiyet hapis cezası değil, adli para cezası veya tedbirdir. Bu durumda GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin 1’inci fıkrasının “c” bendine göre TUS sınavına müracaat için engel haller oda hapsi veya hapis cezası olup, davacının cezası ise adli para cezası olduğundan, Yönetmeliğin bu hükmüne dayanılarak tesis edilen işlemin hukuka uyarlı olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Hernekadar davacı GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin 1’inci fıkrasının “c” bendinin de iptalini talep etmiş ise de; davacının iptalini talep ettiği GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin GATA Kanununun 44 ncü maddesine dayanılarak tesis edildiği, yapılan düzenlemenin genel ve herkese uygulanan hükümler içerdiği, kişiye özel uygulamalara olanak tanımadığı Anayasanın 10 ncu Maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin aynı statüde olan kişiler arasında eşitliği kapsadığı, TSK’da görev yapan tabip subayların aynı zamanda asker kişi olmaları nedeniyle davalı idarece TUS sınavı için tabip subaylarda sivil tabiplere oranla bir takım farklı özellikler aramasının Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olmadığı bu nedenle anılan yönetmeliğin hukuka uyarlı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; 1. Davacı J.Tbp.Yzb….’in 2011 Mayıs döneminde yapılan TUS sınavına yaptığı başvurusunun kabul edilmemesi İŞLEMİNİN İPTALİNE, OYBİRLİĞİ ile, 2. Davacının GATA Yönetmeliğinin 131 nci maddesinin 1 nci fıkrasının “c” bendinin iptali isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞU ile, 21 EKİM 2011 tarihinde karar verildi. - 325 - KARŞI OY GEREKÇESİ Davacı işlemin iptali yanında GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin 1’inci fıkrasının “c” bendinin de iptalini talep etmektedir. Yönetmeliğin 131’inci maddesinin ilk paragrafında, Tıpta Uzmanlık Tüzüğünden bahsolunmakta ise de, Tıpta Uzmanlık Tüzüğü, 31.12.2009 tarih ve 27449 7.Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2009/15708 sayılı Tıpta Uzmanlık Tüzüğünün Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tüzük ile yürürlükten kaldırılmıştır. Tıpta Uzmanlık Tüzüğünün yürürlükten kaldırılması nedeniyle ortaya çıkan boşluğu dolduran ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 19’uncu maddesinin son fıkrasına istinaden Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkarılan 29.06.2009 tarih ve 2009/15153 sayılı Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği incelendiğinde, “Kapsam” başlıklı 2’nci maddesi; “Bu Yönetmelik; tıp ve diş hekimliği alanlarında eğitim vermeye yetkili kurum ve kuruluşları ve uzmanlık eğitimi ile ilgili kişileri kapsar.“ hükmünü, “Tanımlar ve Kısaltmalar” başlıklı 4’üncü maddesinin (h) bendi; “Kurum veya eğitim hastanesi: Tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile Gülhane Askeri Tıp Akademisini, Bakanlıkça uzmanlık eğitimi vermeye yetkili kılınan sağlık kurumlarını ve Adli Tıp Kurumunu ifade eder.” hükmünü düzenlemiştir. Bu ifadalerden, Yönetmeliğin sivil ya da asker ayrımı yapmaksızın TUS’a girecek tüm tabiplere ilişkin düzenlemeler içerdiği anlaşılmaktadır. Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğinin “uzmanlık eğitimine giriş sınavlarına başvuru şartları” başlıklı 16’ncı maddesi; “(1) Uzmanlık eğitimine giriş sınavlarına başvurabilmek için aşağıdaki şartlar aranır; a) Uzmanlık eğitimine giriş sınavlarının yapıldığı tarih itibarıyla Türkiye'de tabiplik veya diş hekimliği mesleğini yapmaya yetkili olmak, b) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48’inci maddesinin (A) fıkrasının (4) ve (5) numaralı bentlerinde sayılan şartlara sahip bulunmak, c) Askerlikle ilişiği bulunmamak veya askerlik hizmetini yapmış ya da yedek sınıfa geçirilmiş yahut 1111 sayılı Askerlik Kanununun 86’ncı ve 89’uncu maddelerinde öngörülen durumlardan birine girmemiş olmak, ç) Meslek ve sanatını uygulamasına ve uzman olmak istediği dalda çalışmasına engel teşkil edebilecek bedeni ve ruhi bir hastalığı olmamak, d) 1111 sayılı Askerlik Kanununa ve 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununa göre askerlik hizmetini yapmakta olanlar için, bu hizmetlerini uzmanlık eğitimine giriş sınavı gününden itibaren üç ay içinde bitirebilecek durumda olmak, görevden çekilen veya çekilmiş sayılan memurlar için yeniden kamu görevine girebilmek için belirlenen kanuni süresi uzmanlık eğitimi giriş sınavı gününden itibaren üç ay içinde bitecek durumda bulunmak.” olarak düzenlenmiştir. - 326 - GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinin “TUS’a girişi çeşitli şartlara bağlayan ve idareye geniş bir takdir yetkisi veren” hükümlerinin yasal dayanağı bulunmamaktadır. Bu durum, hem normlar hiyerarşisi kuralına, hem de Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükmünü düzenleyen 13’üncü maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğinde, askeri tabiplerin TUS’a girmelerine ilişkin ayrık bir düzenleme bulunmadığına göre, davacının durumunda bulunan askeri tabipler, hem GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesinde sayılan şartları sağlayarak TUS’a müracaat edebilmek için Kuvvet Komutanlıklarından veya Jandarma Genel Komutanlığından izin alacaklar, hem de bu iznin üstüne sınava girebilmek için Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğinin 16’ncı maddesinde sayılan şartları yerine getirmek zorunda olacaklardır. TUS’a girebilmek için sivil tabipler ile askeri tabiplerde aranan şartların farklılık göstermesi, en başta Anayasanın 10’ uncu maddesinde ifadesini bulan “eşitlik” ilkesinin ihlali anlamına gelecektir. GATA Yönetmeliğinin 131’inci maddesiyle, sadece Tıpta Uzmanlık Sınavının ne şekilde icra edileceğine ilişkin ilke ve esasların belirlenmesi mümkün iken, sınava girecek personelin seçimine ilişkin bir takım farklı şartlar öngörülmüş olmasının yasal bir dayanağının bulunmadığı, ayrıca bu durumun Anayasada koruma altına alınan “Bilim ve Sanat Hürriyeti” ile “Eğitim ve Öğretim Hakkı”nın yönetmelik ile sınırlanması sonucunu doğurduğundan, sözü edilen 131’inci maddenin TUS’a giriş koşullarını düzenleyen ve davacı hakkında uygulanan hükümlerinin hukuka aykırı olduğu ve iptalinin gerektiği kanaatinde olduğumdan Yönetmelik iptali yönünden sayın çoğunluk görüşüne katılmadım.21.09.2011 ÜYE Kenan KENAN Hak.Alb. (AYİM.2.D.,21.09.2011; E. 2011/567, K. 2011/1212) - 327 - 2. TIPTA UZMANLIK VE YANDAL -74ÖZETİ: İlgili emir davacıya tebliğ edilmediğinden davacının kendi alanında boş yan dal uzmanlık eğitimi kadrosu bulunup bulunmadığı, bulunuyorsa bu konuda ne zaman nereye başvurulacağını öğrenemediği, bu nedenle yan dal uzmanlık eğitim ve sınavı için süresi içerisinde kuruma müracaat etmediği gerekçesiyle yan dal uzmanlık eğitim ve sınavına alınmaması işlemi hukuka aykırıdır. Davacı 30.03.2010 tarihinde AYİM’de kayda giren dava dilekçesinde özetle; ÖSYM tarafından gerçekleştirilen ve tamamen bilimsel bilgiye dayalı olarak yapılan YDUS'a gerek sicil ve nitelik, gerekse bilimsel yönden tüm şartları taşımasına rağmen sınava girmek için yaptığı başvurunun kabul edilmediğini, kabul edilmeme gerekçesi olarak zamanında başvuru yapmamasının gösterildiğini, oysa ki, K.K.K.Iığınca gönderilen emrin Kayseri Askeri Hastanesi Baştabipliğince kendisine tebliğ edilmemesi nedeni ile sınava zamanında müracaat edemediğini, bu nedenle KKK.lığına başvurduğunu, ancak talebinin reddedildiğini belirtilerek, işlemin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM 2.D.nin 07.04.2010 tarih ve 2010/450 E. sayılı, kararıyla idarenin savunması alındıktan sonra yeniden gözden geçirilmek üzere yürütmenin durdurulmasına ve AYİM 2 nci D.nin 26.05.2010 tarih ve 2010/450 E. sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; işlem tarihinde 1999 sicilli, Hv.Tbp.Yzb. olan davacının, Kayseri As.Hst.nde görevli olduğu, 2010 yılı Tıpta Yandal Uzmanlık Sınavı (YDUS)nın ÖSYM tarafından 23.05.2010 tarihinde planlanması üzerine bu husustaki K.K.K.lığının 05.01.2010 tarihli emrinin 08.01.2010 tarihinde Kayseri As.Hst.nin kayıtlarına geçtiği, emirde YDUS’ye girme hakkı bulunan tabip subaylara tebliğ edilmesi konusunun yazılı olmasına rağmen baştabibin “personele tebliğ” ibaresi yerine “dosya” ibaresini yazması sebebiyle tebligatın yapılamadığı, dolayısıyla son müracaat tarihi olarak belirlenen 10.02.2010 tarihinden davacının haberdar olmadığı, bu nedenle davacının belirtilen süre içerisinde müracaatta bulunamadığı harici olarak sınav yapılacağını öğrenen davacının müracaat dilekçesini son müracaat tarihi olarak bildirilen tarihten sonra ancak sınav tarihinden 1,5-2 ay kadar önce 15.03.2010 tarihinde Kayseri As.Hst.Bştbp.liğine verdiği, K.K.K.lığının 26.03.2010 tarihli - 328 - yazısıyla müracaatının uygun olmadığının bildirildiği, sonrasında işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Tıpta Uzmanlık Tüzüğü hükümlerine göre Sağlık Bakanlığınca çıkarılan ve Yan dal uzmanlık eğitimi konusunda genel düzenleme olan “Yan dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı Yönetmeliği”nin “sınavların ilanı, sınavlara müracaat ve sınava başvurma şartları” başlıklı 7, 8 ve 9 ncu maddeleri” madde 7-(1) Sınavlar, ÖSYM tarafından kurumun internet sayfası ve yurt genelinde yayın yapan günlük bir gazetede ilan edilir. İlanda, kurumlar itibariyle yan dal eğitimi alınacak birimler, yan dal uzmanlık eğitimine alınacak uzman tabip sayıları, başvurunun yapılacağı yer, başvuru için istenilen belgeler, son başvuru tarihi ile sınavın yapılacağı yer, tarih ve saat belirtilir. Madde 8 - (1) Her aday ilan edilen sınavda uzmanı olduğu ana dal bünyesinde olan yan dallar için tercihte bulunarak müracaat eder. (2) Adaylar bağlı oldukları ana dal bünyesi içerisinde toplam olarak en fazla on tane birim tercihi yapabilirler. Madde 9 - (1) Yan dal giriş sınavına başvuracaklarda; a) Türkiye'de tıp doktorluğu mesleğini yapmaya yetkili olmak, b) Sınavına başvuracağı yan dalın bağlı olduğu ana dalda uzman unvanını almış olmak, c) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci Maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (4) ve (5) numaralı alt bentlerinde sayılan şartlara sahip bulunmak, ç) Devlet memurluğundan ve kamu görevinden çıkarma cezası almamış olmak, d) Devlet memurluğundan çekilen veya çekilmiş sayılanlar için 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 97 nci Maddesine göre atanmasına engel hali bulunmamak, e)İlgili yan dalda yapacağı eğitimle ilgili sağlık engeli bulunmamak, şartları aranır. (2) Yan dal uzmanlık eğitimine giriş sınavı şartlarını taşımaksızın sınava girenler, sınavda başarılı olsalar bile yan dal uzmanlık eğitimine başlatılmazlar. Bu şartlardan herhangi birini taşımadığı sonradan anlaşılanlar ile yan dal uzmanlık eğitimleri sırasında bu şartlardan birini kaybedenlerin eğitimlerine son verilir.” hükmünü içermektedir. Yan dal uzmanlık eğitimi konusunda özel düzenleme olan GATA Yönetmeliğinin 133 ncü maddesi ise; "(Değişik:30.10.2008-27039/4 md.) Gülhane Askerî Tıp Akademisinde, Tıpta Yan Dal Uzmanlık eğitimöğretimi Tıpta Uzmanlık Tüzüğü esaslarına göre yapılır. Tıpta yan dal uzmanlık eğitimi giriş sınavı başvurusunda aşağıdaki şartlar aranır. - 329 - a. Kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığınca şahsî dosyasının ve nitelik belgesindeki kanaatlerin incelenmesi sonucunda sınava girmesi uygun bulunmak, b. Tutum ve davranışları ile yasadışı siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü, ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlere karışmamış olmak, c. Bir ana dalda tıpta uzmanlık unvanı almış olmak, ç.Taksirli suçlar hariç olmak üzere mahkemeler, disiplin mahkemeleri veya birden fazla disiplin amirince toplam olarak yirmi bir gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile cezalandırılmamak veya hükümlü olmamak, d. Devletin güvenliğine karşı işlenen suçlarla, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda belirtilen suçlar ile zimmet, rüşvet, irtikap, hırsızlık, nitelikli hırsızlık, dolandırıcılık, nitelikli dolandırıcılık, sahtecilik, görevi kötüye kullanma, güveni kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, suç uydurma, cinsel saldırı, cinsel taciz, gayri tabii mukarenet, fuhuş, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma suçlarından birisinden hükümlü olmamak, e. Firar, üste hakaret, emre itaatsizlikte ısrar, mukavemet, amir veya üste fiilen taarruz, fesat, isyan suçları ile 1632 sayılı Askerî Ceza Kânununun 148 inci maddesinde yazılı suçlardan biriyle hükümlü olmamak. Birinci fıkranın (d) ve (e) bentlerinde sayılan suçlardan gözaltına alınanlar, tutuklananlar veya haklarında kamu davası açılanlar, bu durumlarının devamı süresince sınava alınmazlar. Bunlar hakkında soruşturma emri verilmemesi, soruşturma sonunda hükmün açıklanmasının gen bırakılmasına veya kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi veya yargılama neticesine göre beraat etmeleri halinde diğer şartları da haiz olmaları kaydıyla sınava kabul edilirler. Birinci fıkranın (ç), (d) ve (e) bentlerinde sayılan suçlar nedeniyle almış oldukları cezalar ertelenmiş, para cezasına çevrilmiş, genel veya özel af kanunları kapsamına girmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adlî sicilden çıkarılmış olsa dahi, bu suçlardan mahkûm olanların başvuruları kabul edilmez. Boş bulunan yan dal uzmanlık dallarının kadroları Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığınca Genelkurmay Başkanlığına bildirilir. Genelkurmay Başkanlığınca, kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığının personel temin ve yetiştirme planları da dikkate alınarak hazırlanan beş yıllık uzman tabip temin ve yetiştirme planlarında yer alan ve her yıl için ayrı ayrı belirlenen yan dal uzmanlık kontenjanları sınav tarihinden en az dört ay önce Türk Silahlı Kuvvetlerine yayım yolu ile duyurulur. Tıpta yan dal uzmanlık sınavları her yıl Sağlık Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulunun belirleyeceği zamanlarda ve açacağı sınav merkezlerinde, merkezi sistemle veya Yükseköğretim Kurulunca belirlenecek herhangi bir seçme sınavı - 330 - ile Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca yapılır. Genelkurmay Başkanlığınca belirlenen kontenjanlar, Yükseköğretim Kurulunca sınavdan önce yayımlanacak Tıpta Yan Dal Uzmanlık Sınavlarına Müracaat Kılavuzunda yer alması için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına gönderilir. Sınavlar için başvuracak muvazzaf adaylar, kadroların duyurulmasını müteakip 30 gün içerisinde dilekçe ile müracaatlarını yaparlar. Sınavlara girebilmek için birinci, ikinci ve üçüncü sicil amiri tarafından bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-A'da verilen örneğe uygun olarak nitelik belgesi düzenlenmesi gereklidir. Haklarında olumsuz nitelik belgesi doldurulanlar için olumsuz nitelik belgesini de içeren gerekli belgeler eklenir. Dilekçe ve nitelik belgeleri silsileler yoluyla ilgili kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığına gönderilir. Müracaat eden subayların sınavlara girip giremeyeceği hakkındaki nihai karar, kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığındaki şahsî dosyalarının ve nitelik belgelerindeki kanaatlerin incelenmesinden sonra Kuvvet Komutanlıklarınca ve Jandarma Genel Komutanlığınca verilir. Yapılacak değerlendirme sonucunda sınava girmesine izin verilen muvazzaf personel kimlikleri Genelkurmay Başkanlığına ve müracaat eden subaylara tebliğ edilmek üzere, birliklerine bildirilir. Genelkurmay Başkanlığınca bu listeler Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı ile Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına gönderilir. Sınava girmesine izin verilen personel, müracaatlarını Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına şahsen yaparlar. Sınava girmesine izin verildiği Genelkurmay Başkanlığınca bildirilen personel haricinde, izin almadan müracaat etmiş olanların başvuruları kabul edilmez." hükmüne amirdir. Davacı Yan dal uzmanlık eğitim ve sınavına katılabilmek için Yönetmeliklerde aranan şartlara haiz olup, davacı ile davalı idare arasındaki ihtilaf davacının süresinde başvurmaması nedeniyle yapmış olduğu yan dal uzmanlık müracaatının kabul edilmemesi işlemine ilişkindir. Genel Yönetmelikte; kurumlar itibarıyla yan dal eğitimi alınacak birimler, Yan dal uzmanlık eğitimine alınacak uzman tabip sayıları, başvurunun yapılacağı yer, başvuru için istenen belgeler, son başvuru tarihi ile sınavın yapılacağı tarih ve saat’in ilan ile duyurulacağı, GATA Yönetmeliğinin 133 ncü maddesinde de; boş bulunan yan dal uzmanlık dallarının kadroları ve her yıl için ayrı ayrı belirlenen yan dal uzmanlık kontenjanlarının sınav tarihinden en az dört ay önce Türk Silahlı Kuvvetlerine yayın yoluyla duyurulacağı belirtilmesine ve KKK.lığının 05/345BOCA10 TSG.lı PER.:1440-30510/Muh.Hiz.Des.Snıf.Tyn.S. (Sağ.Ks.) sayılı ve “2010 Yılı Tıpta /Diş Hekimliğinde Uzmanlık ve Yan dal Uzmanlık Sınavları” konulu mesaj emrinde de bu emrin, TUS, DUS ve YDUS’a girme hakkı bulanan Tabip ve Diş Tabibi Subaylara tebliği edileceği bildirilmesine rağmen, bu emrin davacıya tebliğ edilmediği, emir davacıya tebliğ edilmediğinden davacının kendi alanında boş yan dal uzmanlık eğitimi kadrosu bulunup bulunmadığı, bulunuyorsa bu konuda - 331 - ne zaman nereye başvurulacağını öğrenemediği, bu nedenle de süresi içerisinde müracaatta bulunamadığı, daha sonra tesadüfen bu hususları öğrenmesi üzerine başvuruda bulunduğu, davacının süresi içerisinde başvuruda bulunmamasının kendi hatasından değil davalı idare ajanlarının hata ve ihmalinden kaynaklandığı, dolayısıyla davalı idare ajanlarının hata ve ihmalinden kaynaklanan olumsuz neticenin davacıya yükletilmesinin hukuk düzenince korunmayacağı, kaldı ki sınav ÖSYM tarafından yapılacağından, davacının ÖSYM’ye başvurma tarihine kadar her zaman için kendi kurumuna başvuru yapabileceği, emirde belirtilen son başvurma tarihinin ÖSYM’ye başvurya tarihinden çok önceki bir tarih olduğu ve ÖSYM’ye başvuruyu etkilemediği, bu nedenle davacının Yan dal uzmanlık eğitim ve sınavı için süresi içerisinde kuruma müracaat etmediği gerekçesiyle yan dal uzmanlık eğitim ve sınavına alınmaması işleminin hukuka aykırı olduğundan iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Davacı…’ün Yan Dal Uzmanlık sınavına alınmaması İŞLEMİNİN İPTALİNE, 02 ŞUBAT 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.2.D.,02.02.2011; E. 2010/450, K. 2011/174) 3. YARDIMCI DOÇENTLİK DENEME SINAVI -75ÖZETİ: Davacı Deneme dersine katılan jüri üyelerince davacının ve diğer adaylara takdir edilen notların gerekçeleriyle ortaya konulmamış olması, ayrıca deneme dersi esnasında adayların performanslarının ve bu performansın jüri üyelerince değerlendirilmesinin objektif kriterlere göre yapılıp yapılmadığının bilirkişilerce denetlenebilmesine imkan sağlayacak şekilde teknolojik imkanlardan yararlanılarak sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmaması nedeniyle yardımcı doçent kadrosuna yapılacak atama kapsamında yapılan deneme dersi sınavının hukuka aykırı olduğu. Davacı, 26.11.2010 tarihinde KTBK. K.lığı Askeri Mahkemesinde, 06.12.2010 tarihinde de AYİM.’de kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 29.09.2010 tarihinde GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Enfeksiyon - 332 - Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD.’da yapılan yardımcı doçentlik deneme dersi sınavına katıldığını, derste başarılı olup olmadığının yazılı olarak tebliğ edilmediğini, dersin bitiminde komisyon başkanı tarafından sözlü olarak başarısız olduğunun söylendiğini, başarısız sayılmasının gerekçesinin sonradan belirtildiğini, sınavı yapan heyetin kendisini yeteri kadar tanımadığını, diğer adayların dosyaları incelendiğinde yapılan bilimsel çalışmaların karşılaştırılması halinde keyfi uygulamanın ortaya çıkacağını, objektif kriterlerin göz ardı edildiğini, deneme dersini süresinden önce bitirmediğini, dersi anlatırken yansı arka zemininde mavi renk kullanmasının eleme kıstası olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, sesli-görüntülü olarak kayda alınmayan keyfi, yanlış hesaplama ve notlandırmalar yapılan demene dersi sınavının hukuka aykırı olduğunu belirterek deneme dersi sınavının bütün neticeleri ile beraber iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 03 Mayıs 2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde de özetle; ses tonu, ilgi toplama vb. gibi yorumların, jüri üyelerinin kişisel, ön yargılı ve sübjektif değerlendirmelerinden ibaret olduğunu, bunun yanı sıra dersin ana bölümlerini belirtmediği ve bazı kelimeleri Türkçe ve İngilizce karışık olarak kullanıldığı iddiasının doğru olmadığı, giriş, tanı, klinik seyir ve tedaviyi ayrı başlık ve bölümlerde sunduğunu ve anlattığını, konunun öğrenci seviyesinde anlatımının esas olması nedeniyle, bazı yabancı kelimelerde açıklayıcı Türkçe bilgi olmasının kaçınılmaz olduğunu, slaytlarda karıştırma iddiasının doğruluktan uzak olduğunu, sadece bir defasında otomatik slayt değiştiricinin tuşlarındaki elektronik temas sorunu nedeniyle iki slayt ileri gittiğini, hemen hiçbir uyarıya mahal vermeden, konu bütünlüğünü ve anlatımı bozmadan bir slayt geriye normal sırasına dönerek birkaç saniye içerisinde sunumuma devam ettiğini, bunun bir hata olarak sunulmaya çalışmasının, hiçbir hata bulunamaması nedeniyle, öyle yada böyle bir hata bulma çabası ve iyi niyetten uzak bir yaklaşım olduğunu, ders boyunca öğrenciler ile göz teması kurulmaması iddiasına yönelik olarak uygulama gereği öğrencilere değil, jüri üyelerine karşı anlatılan bir değerlendirme dersi olarak uygulanmadığını, buradaki esas amacın farklı olduğunu, mesleki sevgi ve askeri ananeler gereği en kıdemli olan ile ağırlıklı göz teması kurmanın doğal olduğunu, katılmış olduğu deneme dersinin de objektif veriler ile kayıt altına alınmadığını, hatta sınav öncesinde sözlü olarak yaptığı kayıt altına alma teklifinin değerlendirmeye dahi alınmadığını, jüri teşkili 2955 sayılı GATA Kanun’a uygun görülmekle birlikte, en azından daha önce birlikte çalışan diğer adaya iltimas geçildiği görüntüsünü verdiğini bu yönüyle objektif tarafsızlık ilkesini zedelediğini beyan etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; halen Girne Asker Hastanesi’nde Enf.Has. ve Kl.Mikrobiyoloji Uzmanı olarak görev yapan davacının, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji servisinde boş bulunan bir adet Yardımcı Doçentlik kadrosuna için 29.09.2010 tarihinde yapılan ve yardımcı doçentlik kadrosuna atama amacıyla nihai seçimi için adayların dosyalarının Gnkur.Bşk.lığına gönderilebilmesi için ön şart niteliğindeki deneme dersi sınavına katıldığı, deneme dersi sınavı sonrası - 333 - başarısız olduğunun kendisine bildirildiği, sonrasında süresi içinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun “Yardımcı doçentliğe atama” başlıklı 19 uncu maddesi; “Gülhane Askerî Tıp Akademisinde açık bulunan yardımcı doçentlik kadroları, isteklilerin başvurması için Genelkurmay Başkanlığınca ilân edilir. Müracaat eden adayların durumları; Genelkurmay Başkanlığınca şahsî kayıtları, görevin icapları, istihbarî bilgi, belge ve kayıtlar ile temin ve yetiştirme plânlarına uygunluk bakımından değerlendirilerek, uygun görülenler sınavlarının yapılması için Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığına bildirilir. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanı; fakültede fakülte dekanı, eğitim hastahanesinde eğitim hastahanesi komutanı, yüksekokulda yüksekokul müdürü ve enstitüde enstitü müdürünün de görüşlerini alarak biri o birimin yöneticisi, diğerleri o birimin dışından olmak üzere üç profesör veya doçent tespit ederek bunlardan, adayların her biri hakkında yazılı mütalaa ister. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanı; fakülte dekanı, eğitim hastahanesi komutanı, yüksekokul ve enstitü müdürünün görüşlerini de alarak atamanın yapılması için Genelkurmay Başkanlığına öneride bulunur. Önerilenlerden, kadro miktarı kadarının yardımcı doçentliğe atanmaları Genelkurmay Başkanlığınca yapılır. Yardımcı doçentliğe önermede ve atamada askerî personele öncelik verilir. … Yardımcı doçentliğe atamada aranacak şartlar şunlardır: a) Doktora yapmış veya tıpta uzmanlık unvanını almış olmak. b) Askerî personel için doktora veya tıpta uzmanlık unvanını aldıktan sonra fiilen en az iki yıl kıt’a hizmeti yapmış olmak. c) Merkezî sistemle yapılacak yabancı dil sınavında yüzde altmış veya daha yukarısında not almış olmak. d) Deneme dersinde başarılı olmak. e) Tutum ve davranışları ile yasadışı siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü, ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlere karışmamış olmak. f) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda belirtilen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, suç tasnii, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın ve erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tabii mukarenet, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile kaçakçılık, resmi alımsatımlara fesat karıştırma suçlarından birisinden hükümlü olmamak. g) Firar, üste hakaret, emre itaatsizlikte ısrar, mukavemet, amir veya üste fiilen taarruz, fesat, isyan suçları ile 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 148 inci maddesinde yazılı suçlardan biriyle hükümlü olmamak. h) Taksirli suçlar hariç olmak üzere yukarıdaki bentlerde sayılanların dışındaki suçlardan mahkemeler, disiplin mahkemeleri veya birden fazla disiplin - 334 - amirince toplam olarak yirmibir gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile hükümlü olmamak veya cezalandırılmamak. …”hükmünü içermektedir. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Yönetmeliğinin “Yardımcı Doçentlik Kadrolarının İlânı, Başvuru, Sınav, Değerlendirme ve Atama Esasları” başlıklı 34 üncü maddesi ise; “Gülhane Askerî Tıp Akademisinde açılması istenen yardımcı doçentlik kadroları, her eğitim öğretim döneminde iki defa olmak üzere, ilgili ana bilim dalı, bilim dalları ile servis ve kısımların ihtiyaç belirtmesi, bu ihtiyaçların akademi kurulunca uygun bulunması üzerine, akademi komutanının teklifi ve Genelkurmay Başkanlığının onayı ile ilân edilir. Genelkurmay Başkanlığı tarafından sınav tarihleri ile açılan kadrolar, sınavdan dört ay önce Türk Silâhlı Kuvvetlerine yayımlanır. Askerî personel ve 14 Temmuz 1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi Türk Silâhlı Kuvvetleri kadrolarında görevli devlet memuru statüsündeki personel; başvurularını, sınav tarihinden iki ay önce Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığında bulunacak şekilde silsileler yoluyla yapar. Genelkurmay Başkanlığı; askerî personel ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi Türk Silâhlı Kuvvetleri kadrolarında görevli devlet memuru statüsündeki personel tarafından başvuruda bulunulmayan veya atama yapılmadığı için boş kalan yardımcı doçent kadrolarını, Türk Silâhlı Kuvvetleri dışından sivil şahısların başvurabilmesi için, Yönetmeliğin 50 nci maddesinin üçüncü fıkrasına uygun olarak ilân eder. Başvurular, Genelkurmay Başkanlığı tarafından değerlendirilir ve uygun bulunanlar sınava çağrılırlar. Yardımcı doçentliğe başvuruda ve atamada aranacak şartlar aşağıda belirtilmiştir : 1) Doktora yapmış veya tıpta uzmanlık unvanını kazanmış olmak, 2) Askerî personel için, doktora veya tıpta uzmanlık unvanı aldıktan sonra fiilen en az iki yıllık kıt’a hizmetinin tamamlanmasına, sınav tarihi esas alınarak altı ay veya daha az süre kalmış olmak (Atamaları bu süreyi doldurmayı müteakip yapılır.); sivil personel için bu unvanları kazandıktan sonra, ilgili uzmanlık alanında en az iki yıl hizmet yapmış olmak, 3) Askerî personel ile Türk Silâhlı Kuvvetlerindeki devlet memurları hakkında birinci, ikinci ve üçüncü sicil amiri tarafından EK-A'da yer verilen örneğe uygun olarak bir nitelik belgesi düzenlenmiş olmak, 4) Sivil şahıslar için askerlik ile ilişkisi olmamak, 5) Üniversitelerarası Kurul tarafından merkezî sistemle yapılmakta olan Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı(ÜDS)’ndan veya son beş yıl içinde Kamu Personeli Yabancı Dil Sınavı(KPDS)’ndan 100 üzerinden 60 ve daha yukarısında not almış olmak. 6) Sınav ve değerlendirme aşamalarında başarılı olmak, 7) Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü, ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlere karışmamış olmak, 8) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ve 25 Temmuz 1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda belirtilen suçlar - 335 - ile basit ve nitelikli zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, suç tasnii, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın ve erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tabiî cinsî mukarenet, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile kaçakçılık, resmî alım-satımlara fesat karıştırma suçlarından birisinden hükümlü olmamak, 9) Firar, üste hakaret, emre itaatsizlikte ısrar, mukavemet, amir veya üste fiilen taarruz, fesat, isyan suçları ile 22 Mayıs 1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 148 inci maddesinde yazılı suçlardan biriyle hükümlü olmamak, 10) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, yukarıdaki bentlerde sayılanların dışındaki suçlardan; askerî ve adlî yargıya tâbi mahkemeler, disiplin mahkemeleri veya birden fazla disiplin amirince toplam olarak 21 gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile hükümlü olmamak veya cezalandırılmamak. Yukarıda yazılı suçlardan dolayı almış oldukları cezaları para cezasına çevrilmiş, ertelenmiş, genel veya özel af kanunları kapsamına girmiş, adlî sicilden hükümlülükleri çıkarılmış olsa dahi yardımcı doçentliğe müracaat eden personel, yardımcı doçentliğe kabul edilmezler. Genelkurmay Başkanlığı tarafından müracaat eden adayların durumları; şahsî kayıtları, görevin icapları, istihbarî bilgi, belge ve kayıtlar ile temin ve yetiştirme plânlarına uygunluk bakımından değerlendirilerek, uygun görülenlerin sınavlarının yapılması için Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığına bildirilir. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanı; fakültede fakülte dekanı, eğitim hastahanesinde eğitim hastahanesi komutanı, yüksekokulda yüksekokul müdürü ve enstitüde enstitü müdürünün de görüşlerini alarak, biri o birimin yöneticisi, diğerleri o birimin dışından olmak üzere üç profesör veya doçentten oluşan jüriyi tespit eder. Jüri, önce adayın deneme dersi sınavını yapar. Deneme dersinde başarılı olan aday, sınavı takip eden üç gün içinde öz geçmişini, bilimsel çalışması ve varsa yayınlarını dört nüsha olarak Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığına teslim eder. Jüri üyeleri; her aday hakkında adayın özgeçmişini, bilimsel çalışması ve varsa yayınlarını değerlendirerek mütalâasını hazırlar ve sıralamasını yapar. Gülhane Askerî Tıp Akademisi komutanı; fakültede dekanın, eğitim hastahanesinde komutanın, yüksekokul ve enstitüde müdürün görüşlerine ve jüri üyelerinin mütalâalarına göre, adayları kendi aralarında sıralandırır. Her aday için kendi görüşünü de ekleyerek ilgili belgeler ile birlikte Genelkurmay Başkanlığına gönderir. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığınca önerilen adaylar; sıralamadaki yerleri, jüri üyelerinin ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi komutanının mütalâaları, kadro durumu, bilimsel puanları, KPDS/ÜDS yabancı dil notu ve şahsi kayıtlarında yer alan objektif ve denetlenebilir nitelikleri dikkate alınarak, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılacak değerlendirmeye göre atanır. … - 336 - Yardımcı doçentliğe önermede ve atamada, askerî personele öncelik verilir. …” düzenlemesini içermektedir. Görüldüğü üzere, yardımcı doçentlik kadrolarına atanabilmek için aranan şartlardan bir tanesi de “deneme dersinde başarılı olmak”tır. Dolayısıyla deneme dersinden başarısız olan bir adayın atanabilmesine imkan yoktur. Söz konusu deneme dersi ise, GATA K.lığı tarafından tespit edilen ve biri ilgili birim yöneticisi üç kişilik bir jüri tarafından yapılmakta, deneme dersinde başarılı olan adaylarla ilgili olarak bu jüri üyeleri; adayların özgeçmişi, bilimsel çalışmaları ve varsa yayınlarını değerlendirmekte ve bir mütalaa hazırlayarak sıralama yapmakta, GATA Komutanı ilgili fakülte dekanı, eğitim hastanesinde komutan, yüksekokul ve enstitüde ise müdürün görüşlerini de alarak, jüri üyelerinin mütalaalarına göre adayları kendi aralarında sıralayarak ilgili belgelerle birlikte Genelkurmay Başkanlığına sunmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı tarafından da, önerilmiş olan bu adaylar; sıralamadaki yerleri, jüri üyelerinin ve GATA Komutanının mütalaaları, kadro durumu, bilimsel puanları, KPDS/ÜDS yabancı dil notu ve şahsi kayıtlarında yer alan nitelikleri dikkate alınarak değerlendirilmekte ve atama böylece yapılmaktadır. Davalı idarenin sunduğu belgelerden anlaşıldığına göre de; sözü edilen deneme dersi sınavında her bir adayın; -Dersin amacını ve ana hatlarını açık bir biçimde belirtmesi, -Dersi bir bütünlük içinde ve mantıklı bir sırayla sunması, -Dersin konusunu ayrıntılı ve anlaşılır biçimde açıklaması, -Dersinde Türkçe’nin kurallarına uygun konuşması, sözcükleri seçmesi, -Öğrencilerin düzeyine uygun ders vermesi, -Konu ile ilgili iyi seçilmiş örnekler vermesi, -Derste anlattıklarını ara ve sonuç özetleri şeklinde toplaması, -Ders konusu ile ilgili kaynakları belirtmesi, -Dersi yeni kaynaklar ve güncel bilgiler ışığında sunması, -Öğrencilerin daha önce karşılaşmadıkları sözcük ve terimleri açıklaması kriterlerine göre “Dersi Planlama ve İşleme Sürecinin” değerlendirildiği, -Ses tonu ve konuşma hızı, -Öğrencilerle göz teması kurması, -Beden dilini başarılı bir biçimde kullanması, -Öğretme konusunda istekli ve coşkulu olması, -Yazı tahtasını etkin bir biçimde kullanması, -Görsel etkin araçlarını etkin bir biçimde kullanması, -Derse katkıda bulunmaksızın konuşan bir slayt gibi ders vermemesi, -Ders boyunca öğrencilerin ilgisini canlı tutması, -Ders konusunu sunmada etkili olması, - 337 - -Dersi belirlenen zamanda bitirmesi kriterlerine göre de “Ders Verme Etkinliğinin” değerlendirildiği, yukarıda sıralanan her bir kriter için Çok iyi (3), Yeterli (2), Kısmen Yeterli (1) ve Yetersiz (0) şeklinde notlar verildiği, yine iki ayrı bölümün her birinden en az 20 puan alan adayın başarılı kabul edildiği görülmektedir. Yine mevzuatta, sözü edilen deneme dersi sınavının sesli veya görüntülü olarak kayıt altına alınacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Davacı ise; yapılacak olan bu sınavın objektif kriterlere göre değerlendirilmeyeceği, alınacak adayın sınavdan önce zaten belli olduğu endişesiyle davalı idareye başvurarak “sınavın kayıt altına alınmasını” talep etmiş, ancak talebi reddedilmiştir. İdarenin bütün işlemlerinin iptal davasına konu edilmesi mümkün değildir. Bu işlemlerden ancak kesin ve icrai (yürütülmesi gerekli) ve tek yanlı olanlar iptal davasına konu olabilir. Bu tür işlemlerin iptal davasına konu edilebilmesi için ayrıca tamamlanmış olmaları da gereklidir. Adayın yardımcı doçentlik kadrosuna atanabilmesi şartlarından birisi de “Deneme dersinden başarılı olması”dır. Eğer aday bu dersten (sınavdan) başarısız olmuşsa, mevzuata göre atanma şansı zaten yoktur. Dolayısıyla, davaya konu deneme dersi sınavı ve bu sınavdan başarısız sayılma işlemlerinin tek başına icrai, kesin ve yürütülebilir birer idari işlem oldukları, davacının menfaatini ve dolayısıyla hukukunu doğrudan etkiledikleri, bunların idari davaya konu olabilmeleri için başkaca bir makamın onay ya da işlemine gerek bulunmadığı, bu nedenle idari davaya konu olabilecekleri sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Anayasasının 2 nci maddesinde ifadesini bulan “hukuk devleti” ilkesi; vatandaşlara hukuk güvenliği sağlanmasını, idarenin hukuka bağlı hareket etmesini, kamu gücünün sınırsız, ölçüsüz ve keyfi kullanılmamasını ve idarenin her türlü işleminin yargı denetimine tabi tutulmasını zorunlu kılmaktadır. Anayasanın 125 inci maddesinde de, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu kuralına yer verilmiştir. Her türlü idari işlemin yargısal denetime açık olması, “hukuk devleti” ilkesinin zorunlu bir sonucu olduğuna göre, idarece tesis edilen işlemlerin bu denetimi mümkün kılacak şekilde tesis edilmesi gerekmektedir. Aksi halde “hukuk devletinden” veya “devletin hukuka bağlılığından” söz etme imkanı kalmayacaktır. Somut olayda da, deneme dersi sonucunda tesis edilen işlemin, diğer tüm idari işlemlerin yargısal denetiminde olduğu gibi yetki, şekil, sebep, konu ve amaç olmak üzere tüm unsurları yönünden yargısal denetime tabi tutulması esastır. İdari işlemin yetki, şekil gibi salt usule ilişkin unsurları ile sınırlı olmak üzere yapılacak bir yargısal denetimin hukuk devleti ilkesinin sağladığı güvenceyi temin etmeyeceği açıktır. Dolayısıyla, yapılan deneme dersi sınavının ve sınav sonucunda tesis edilen “başarısız sayılma” işleminin yargısal denetimi için gerekli tüm unsurların oluşturulmasını sağlamak; hukuka bağlı idarenin en önde gelen görevidir. Yukarıda da belirtildiği üzere hukuk devleti ilkesinin, - 338 - idarenin yargısal denetiminin yapılmasını ortadan kaldıracak, imkansız kılacak ya da güçleştirecek şekilde bir idari işlem tesis edilmesine izin vermesi mümkün değildir. Oysa somut olayda; yapılan bu sınavın ve sınav sırasında kullanılan takdir yetkisinin hukuki denetimine elverişli ve yeterli verilerin ibraz edilmediği görülmektedir. Davalı idare tarafından 1602 sayılı Kanun 52/Son maddesi kapsamında gönderilen belgeler dışında, yargısal denetime konu olabilecek bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Davalı idarenin savunmasında davacının bir takım hususları eksik yapması nedeniyle deneme dersinde başarısız olduğu beyan edilmiş, davacı cevaba cevap dilekçesinde belirtilen hususlarda herhangi bir eksikliğinin olmadığının iddia etmiştir. Dava dosyasında tarafların iddialarını değerlendirecek bu hususta karar verebilecek yeterlilikte bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bu durumda, her bir adayın değerlendirmesinin objektif olarak yapılıp yapılmadığının, yani yargısal denetiminin, ancak sınavın teknolojik imkanlardan yararlanılarak kayıt altına alınmak (elektronik ortamda görüntülü ve/veya sesli kayıt gibi) suretiyle yapılabileceği kuşkusuzdur. Bu şekilde idari bir işlem niteliği taşıyan deneme dersi sınavının yargısal denetime imkan sağlayacak şekilde teknolojik imkanlardan istifade edilerek kayıt altına alınmasının her türlü şaibe ve söylentinin de önüne geçeceği, böylelikle bu durumun jüri üyelerini de rahatlatacağı ve sonuç olarak, çağın en önemli prensiplerinden birisi olan “şeffaflık” prensibinin uygulanmasıyla kurumun akademik saygınlığının da artacağı açıktır. Diğer taraftan akademik yeterlilik sınavları, tez savunmaları ve mülakat sınavlarının dahi Danıştay kararları ile yargısal denetime açık olduğu sabitken, sadece bir yardımcı doçentlik kadrosuna atanmak için yapılan deneme dersi sınavının akademik dokunulmazlık şeklinde bir izahatla yargısal denetimin yapılamayacağını düşünmenin de mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Kaldı ki deneme dersi sınavı uygulanmasının mevcut haliyle yardımcı doçentlik kadrosuna atama işleminde nihai karar mercii olan Genelkurmay Başkanlığının tüm adayları objektif kriterlere göre değerlendirmesine engel olduğu ve nihai karar mercii olan Genelkurmay Başkanlığının takdir yetkisini kısıtladığı, bu yönüyle de hukuka aykırı olduğu değerlendirilmektedir. Zira normal şartlarda başvuran tüm adayların deneme dersinden başarılı olmaları halinde tüm adayların dosyaları bu konuda nihai karar mercii olan Genelkurmay Başkanlığına gönderilecek ve Genelkurmay Başkanlığı adayların bilimsel yeterlilikleri, sicil durumu, aldığı ödüller ve cezalar gibi değişik faktörlerle tüm adayları değerlendirecek, uygun gördüğü adayın bu kadroya atamasını yapacaktır. Oysa ki GATA K.lığında oluşturulan jüri tarafından tek bir aday deneme dersinden başarı sayılıp diğer adaylar başarısız sayılmakta, böylece GATA K.lığınca adaylar arasında herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın deneme dersinden başarılı sayılan aday mecburen anılan kadroya atanmakta, böylece nihai karar mercii olan Genelkurmay Başkanlığının tercih hakkına müdahale edilmektedir. Sonuç olarak deneme dersine katılan jüri üyelerince davacının ve diğer adaylara takdir edilen notların gerekçeleriyle ortaya konulmamış olması, ayrıca - 339 - deneme dersi esnasında adayların performanslarının ve bu performansın jüri üyelerince değerlendirilmesinin objektif kriterlere göre yapılıp yapılmadığının bilirkişilerce denetlenebilmesine imkan sağlayacak şekilde teknolojik imkanlardan yararlanılarak sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmaması nedeniyle yardımcı doçent kadrosuna yapılacak atama kapsamında 29.09.2010 tarihinde yapılan deneme dersi sınavının hukuka aykırı olduğundan tüm sonuçlarıyla birlikte iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları AD.Başkanlığında boş bulunan 1 adet yardımcı doçentlik kadrosuna yapılacak atama kapsamında 29.09.2010 tarihinde yapılan deneme dersi sınavının tüm sonuçlarıyla birlikte İPTALİNE, 05 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.2.D., 05.10.2011; E. 2011/135, K. 2011/1303) HARCIRAH YURTİÇİ GEÇİCİ GÖREV YOLLUĞU -76ÖZETİ: Oşinografik bir faaliyetin icrası için belli bir süreyle tahsis edilen gemi ve görevli mühendisleri kıta halinde intikal eden personel olarak kabul etmek mümkün olmadığından, davacıya il veya bölge dışında görev yaptığı süreçte yevmiye ödenmesi gerekir. Davacı, 03.02.2011 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinin AYİM 3’üncü Dairesinin 03.03.2011 tarih ve 2011/700 – 972 Esas- Karar sayılı kararı ile reddedilmesinden sonra, 29.03.2011 tarihinde yine AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde, özetle: müvekkiline 01.10.2010 tarihli emir ile 12.10.2010 – 23.10.2010 tarihleri arasında görev mahalli olan İstanbul dışında icra ettiği görevin on günü için gündelik ödenmediğini; 11.11.2010 tarihli dilekçeyle gündeliğin ödenmesi için yapılan başvurunun davalı idare tarafından 23.12.2010 tarihli yazı ile reddedildiğini; 6245 sayılı Kanun’un 50’inci maddesinde belirtilen görevleri yapan müvekkile, belirtilen görevi nedeniyle gündelik yevmiye ödenmesi gerektiği halde, intikalin kıta halinde yapıldığı gerekçe gösterilmek suretiyle bu ödemeden imtina edildiğini; yapılan işlemin, biçim, yetki, şekil ve amaç unsurları yönünden hukuka aykırı olduğunu; müvekkilinin görev yaptığı Çubuklu gemisinde bulunan personelin ‘kıta’ olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını; Seyir, hidrografi ve Oşinografi Daire başkanlığı kurulduğundan beri, bu tür görevlerde tazminat yerine gündelik ödendiğini belirtmek suretiyle müvekkiline, İstanbul dışında görevlendirildiği - 340 - 14.10.2010 – 23.10.2010 tarihleri arasındaki müddet için yevmiye ödenmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Deniz Kuvvetleri K.lığı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’nda görevli Sivil Memur statüsündeki davacının, Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’nın 01.10.2010 tarihli emri ile, 12 – 26. Ekim 2010 tarihleri arasında oşinografik mesaha eğitim ve çalışmalarını icra etmek üzere Güney Ege – Akdeniz’de görevlendirildiği; bir mühendis subay ve 4 sivil memurla birlikte, 14.10.2010 – 23.10.2010 tarihleri arasındaki on günlük zaman zarfında, memuriyet mahalli olan İstanbul il sınırları dışında oşinografik mesaha eğitim ve çalışmaları icra eden davacının, 11.11.2010 tarihli dilekçeyle davalı idareye başvurarak 10 günlük gündeliğinin ödenmesini talep ettiği; davacının bu talebinin, davalı idarenin 23.12.2010 tarihli yazısı ile reddedilmesi üzerine AYİM’de süresinde iş bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili hükme varmadan önce, konuyu ilgilendiren yasa maddelerini zikretmek gerekmektedir. 6245 sayılı kanunun 6’ıncı maddesinde “Muvakkat vazife harcırahı (Yol masrafı ve yevmiye)” başlıklı 14’üncü maddesi de; “Aşağıda gösterilen memur ve hizmetlilere muvakkat vazife harcırahı olarak yol masrafı ile yevmiye verilir ve hamal (Cins ve adedi beyannamede gösterilmek suretiyle) bagaj ve ikametgah veya vazife mahalli ile istasyon, iskele veya durak arasındaki nakil vasıtası masrafları da ayrıca tediye olunur: Birinci maddede yazılı kurumlara ait bir vazifenin ifası maksadiyle muvekkaten yurt içinde veya dışında başka bir yere gönderilenlere;” şeklinde, yine aynı Kanunun “Askeri Birliklerde Harekatta Harcırah” başlıklı 15’inci maddesi ise; “Kıta halinde ve bir kumanda altında hareket eden askeri birliklere mensup subay ve askeri memurlarla astsubaylara ve sivil memur ve hizmetlilere yol masrafı ve yevmiye verilmez. Ancak bu hareket, kıtanın daimi yer değiştirmesi veya diğer kuruluşa girmesi için olursa bunlara aile ve yer değiştirme masrafı verilir.” şeklindedir. Yukarıda belirtildiği gibi, 6245 sayılı Harcırah Kanununda, “kıta halinde intikal” deyimi ile neyin ifade edildiği açıkça gösterilmemiştir. Buna karşın, 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanununun 12’nci maddesinin (a) fıkrasında bulunan; “kıt’a: görevin yapılması için taktik ve idari birlikleri kapsayan ve bir kumanda altında toplanan teşkillere kıta denir.” şeklindeki tanıma nazaran; kıta halinde intikalden bahsedilebilmesi için taktik ve idari birliklerden oluşan bir teşkilin bütün halinde yer değiştirmesinin gerektiği anlaşılmaktadır. Keza İç Hizmet Kanununun 12’nci maddesinde “Taktik Birlik” ve “İdari Birlik” tanımları da yapılmıştır. - 341 - Ancak, davanın tarafları arasındaki ihtilafın çözümü için 6245 sayılı Harcırah Kanunu’nun 50’nci maddesinin göz ardı edilmemesi gerekmekte olup, söz konusu düzenleme: “Aşağıdaki bentlerde gösterilen memur ve hizmetlilere asıl görevlerinin bulunduğu il (Bölge kuruluşuna dahil bulunanlarda bölge) sınırları içinde her türlü arazi üzerinde fiilen çalıştıkları günler için harcırah gündeliği yerine kadro derece ve görevlerinin özelliklerine göre, bütçe kanunlarında belirlenecek miktarlarda gündelik tazminat olarak ödenir. Asıl görevlerinin bulunduğu il veya bölge dışında görevlendirilmeleri halinde ise bu tazminat yerine genel hükümlere göre gündelik ödenir.(Değişik bent: 16/06/1983 - 2851/7 md.) Harita almak veya harita almakla ilgili işleri görmek üzere araziye çıkan Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü personeli ile, 1738 sayılı Seyir ve Hidrografi Hizmetleri Kanununun 3 üncü maddesinde yazılı seyir ve hidrografi işlerini denizler, göller, diğer su yolları ve arazide yapmakla görevlendirilen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi personeli. …” hükmünü içermektedir. Davacının, Dz. KK.lığı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığının 01 Ekim 2010 gün ve TEK GR. 3600-233-10/Oşi.Ş emri ile 12-26 Ekim 2010 tarihleri arasında İstanbul ve Güney Ege Akdeniz Oşinografik Mesaha Eğitim Çalışmaları için Çubuklu gemisi ile görevi icra etmek üzere bir binbaşı komutasında bir kısım mühendis ile birlikte gönderildiği hususu sabittir. Yine emirden ve davacının çalıştığı faaliyetin bizzat kendisinden anlaşılacağı üzere, yapılan faaliyet 6245 Sayılı Kanunun 15’inci maddesinin uygulanmasını gerektirebilecek bir kıt’a faaliyeti olmayıp tamamen 1738 Sayılı Kanun uyarınca icra edilen oşinografik bir faaliyettir. Bu nedenle oşinografik bir faaliyet için belli bir sürede görevlendirilen gemi ve içindeki görevlileri (bu faaliyeti icra eden mühendisleri) kıt’a halinde intikal eden kişiler olarak görmek mümkün değildir. Belirtilen kanuni düzenleme uyarınca; 1738 Sayılı Seyir ve Hidrografi Hizmetleri Kanunu’nun 3’üncü maddesinde belirtilen işleri, asıl görevlerinin bulunduğu il veya bölge dışında yapmak üzere görevlendirilenlere, “tazminat” yerine genel hükümlere göre “gündelik” ödeneceği hüküm altına alınmıştır. Belirtilen kanuni düzenlemede, “görevlendirmenin kıta halinde olup olmamasına göre farklı sonuçların doğmasını” gerektirecek bir istisna bulunmayıp, söz konusu şartların oluşmasında, intikalin ne şekilde gerçekleştiğinin esasa etkisinin olmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtilen kanuni düzenlemeler ve konuyla ilgili yapılan açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, davacının 1738 sayılı kanun uyarınca il veya bölge dışında görev yaptığı sürede (14.10.2010-23.10.2010 tarihlerinde) kendisine 6145 sayılı Kanunun 50’inci maddesi uyarınca yevmiye ödenmesi gerekirken bunun aksine düzenlenen işlemde isabet görülmemiştir. - 342 - Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacıya belirtilen tarihlerde günlük (yevmiye) ödenmemesi işleminin iptaline, talep ile bağlılık ilkesi uyarınca (216 TL’yi geçmemek üzere) hesaplanacak miktarın davacıya ödenmesine, 03 KASIM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.3.D.,03.11.2011; E. 2011/1127 , K. 2011/2280) -77ÖZETİ: Geçici görevle yurt içinde kursa gönderilen davacıya bir yıllık dönem zarfında 180 günden fazla gündelik ödenmeyeceğine ilişkin kanun hükmüne rağmen sehven bir yıllık süreçte tam ödeme yapılması açık hata niteliğinde olduğundan, dava açma süresine bakılmaksızın idare tarafından fazla ödemenin geri alınmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Davacı 19.06.2008 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; Seferhisar J.Mu.Eğt.Tb.K.lığında Takım Komutanı olarak görevli iken 25.09.2006 ile 24.08.2007 tarihleri arasında ODTÜ’de açılan Bilgi sistem Subayı temel Eğitimi Kursuna katıldığını, bu süre zarfında 6245 sayılı Harcırah Kanununun 37 nci maddesine istinaden tarafına günlük 17 YTL kurs harcırahı ödendiğini, JGY:14/2 (B) Mali Yönetim Esasları ve Uygulama Yönergesinde yapılan değişiklik doğrultusunda katıldığı kursun 180 günlük süreyi aşan kısmı için yapılan harcırah ödemelerinin faizi ile birlikte geri ödenmesinin istenildiğini, söz konusu parayı geri ödeyebilecek maddi olanaklara sahip bulunmadığını, olayda ihmal ve hatasının da bulunmadığını, yapılan değişikliğin, hukukun geriye yürümezliği ilkesine ters düştüğünü, harcırahın geri ödenmesi şeklindeki idari işlemin öncelikle yürütmesinin durdurulmasına ve iptaline karar verilmesini talep etmiştir. AYİM Nöbetçi Dairesinin 03.09.2008 tarih Gensek No:2008/1942, Esas No:2008/315 sayılı kararı ile şartları bulunmadığından yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının Seferihisar J.Mu.Eğt.Tb.K.lığı emrinde görevli iken 25.09.2006-24.08.2007 tarihleri arasında ODTÜ’de açılan Bilgi Sistem Subayı temel eğitimi kursuna katıldığı, bu sürede yolluk ve gündeliklerinin tam olarak ödendiği, Sayıştay Genel Kurulunun 12.07.2007 tarih 5181/2 sayılı kararında Mesleki bilgilerini artırmak üzere memuriyet mahalli dışında açılan kurs ve okullara gönderilenlere - 343 - ödenecek gündeliklerin 6245 sayılı kanunun 42’nci maddesindeki sınırlamalara tabi olduğuna karar verildiği, Jandarma İkmal Merkezi Başkanlığının 30.04.2008 tarihli yazısı ile Ankara Garnizonunda 2007 yılında kurs görüp ödemesi yapılan personelin tespit edildiği, 2007 yılına ilişkin Sayıştay denetçilerinin denetiminin sürdüğü, sorgu gelinceye kadar fazla ödemelere ilişkin gecikme faizi tahakkuk edeceği, personelin mağdur olmaması için görevli bulunduğu Saymanlık/Mal Müdürlüğüne kişi borcu olarak faizi ile birlikte fazla ödemeleri iade etmelerinin, borcun ödenmemesi halinde kesinleşecek sorguya müteakip doğrudan ilgili personelden talep edileceğin bildirildiği, bu yazının davacıya 27.05.2008 tarihinde tebliğ edildiği, Ankara Jandarma Saymanlık Müdürlüğünün 2007 yılı hesabına ilişkin Sayıştay Başkanlığının 10.12.2009 tarih ve 737 sayılı ilamı ile davacıya yapılan ödemeden olayı 3.463 TL kamu zararı çıkarıldığı, bu kararın gerçekleştirme görevlisi tarafından temyiz edildiği, tazmine ilişkin ilamın 17.10.2010 tarihinde kesinleştiği, davacıya çıkarılan borcun yatırıldığı anlaşılmıştır Davaya konu edilen uyuşmazlık davacıya ödenen gündeliklerin bir kısmın geri iadesi istemidir. Gündeliklerin geri istenmesinin öncelikle bir idari işlem olup olmadığının ve idari yargı yerinde dava konusu yapılıp yapılamayacağının ortaya konulması gerekir. İdari işlem; kamu gücü kullanılarak bir hukuki durum doğurmak, var olan bir hukuki durumu değiştirmek ya da ortadan kaldırmak için yapılan irade açıklamaları olarak tanımlanmaktadır. İdari işlem yöneldiği sonucun niteliğine göre yükümlendirici veya yararlandırıcı olabilir. İlgilinin hukuki statüsünde bu yönde değişiklik yaratır. İdari bir karar alınması için ilgili kişinin rızasının alınmasına gerek yoktur. İdarenin tek yanlı irade açıklaması ile tamamlanır. İlgili kişinin kabulüne gerek olmaksızın hukuk düzeninde değişikliğe yol açar. Kamu görevlilerine yapılan ödemelerin geri istenmesinde kamu gücü kullanılarak bir değerlendirme yapılmak sureti ile idari bir karar alınmış ise yapılan ödemelerin geri istenmesi idari bir işlemin geri alınması olarak kabul edilebilir. İdari bir karar olmadan, bir statünün verdiği haklardan doğmayan, sehven veya hata sonucu yapılan ödemelerin geri istenmesi sebepsiz iktisap olarak değerlendirilebilir. Bu durumda ilgililere yapılan ödemelerin geri istenmesi idari bir işlem mahiyetinde değildir. İdari davaya konu olmaksızın sebepsiz iktisap hükümlerine göre ilgiliden tahsili yoluna gidilmesi gerekir. Danıştay 11 nci Dairesinin 07.02.2005 tarih 2002/2860 Esas, 2005/415 karar sayılı kararında mühendis olarak görev yapan davacıya daha önce çalıştığı kurum tarafından bildirilen sözleşme ücreti esas alınarak aylığının hesaplandığı ancak davacının daha önce çalıştığı kurumun sözleşme personel ücretlerini ilgili yasa ve tebliğde öngörülen prosedüre uymadan artırdığı böylece davacıya fazladan ödendiği anlaşılan aylık farklarının geri istenmesi, Danıştay 11 nci Dairesinin 04.10.2006 tarih 2006/4558-5872 E.K. sayılı kararında Açık Öğretim Fakültesi Ön Lisans mezunu davacıya sehven mesleki yüksek öğrenim görmüş sağlık - 344 - personeline uygulanan oranlar göz önüne alınarak yapılan ödemelerin geri istenmesi idari işlemin geri alınması olarak kabul edilmek suretiyle dava idari yargıda görülmüştür. Danıştay 10 ncu Dairesinin 28.11.1995 tarih 1994/6775 Esas, 1995/6194 sayılı kararında re’sen emekli edilip yargı kararı üzerine göreve başlatılan davacıya emeklilik durumu ortadan kalktığından bahisle ödenen ikramiye ile kanuni faizin Muhasebe Müdürlüğüne yatırılması aksi halde kanuni yollara başvurulacağına ilişkin yazının icrai kabiliyeti bulunmadığı gerekçesi ile idari davaya konu olamayacağı belirtilmiştir. Somut olayda davacı geçici görevle kursa gönderilmiş, kurs süresince JGY:14-2 (B) Mali Yönetim Esasları ve uygulama yönergesinde yer alan düzenleme dikkate alınarak gündelikleri tam olarak ödenmiştir. İdare tarafından ilgiliye gündeliklerin ödenmesi idari bir işlemdir. Davacıya yapılan ödeme yılına ilişkin Sayıştay denetim sonucu gelmeden davacıya yapılan ödemenin geri istenmesi de kamu gücü kullanılarak oluşturulmuş tek taraflı idari bir karardır. Dava konusu uyumazlığında idare hukuku kriterleri esas alınarak çözümlenmesi gerekir. Bu nedenle dava konusu uyuşmazlığın esası incelenmiştir. Bir idari işlem, idarenin yapacağı yeni bir idari işlemle geçmişe etkili olarak kaldırılabilir. İşlemin geri alınması da idare tarafından yapılan bir irade açıklamasıdır, geçmişe etkili olarak yürürlükten kaldırılması amaçlanmaktadır. Hak yaratıcı olmayan bireysel işlemler idare tarafından geri alınabilir. Hak yaratıcı olan işlemlerin geri alınması durumunda bu işlemin ilgilere sağladığı haklar ortadan kalkacaktır. Bu durum da hukuki güvenlik ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 21-22 Aralık 1973 tarih 1968/8 E. 1973/14 karar sayılı kararında İdarenin yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı ve hilesi hallerinde süre aranmaksızın kanunsuz terfi veya intibaka dayanılarak ödenen meblağın her zaman geri alınabileceği, ancak belirtilen istisnalar dışında kalan hatalı ödemelerin istirdadının hatalı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi içerisinde geri alınabileceği, bu süre geçtikten sonra geri alınamayacağı içtihat edilmiştir. Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesinin unsurlarından birisi de hukuki güvenlik ilkesidir. Bireyin hukuki güvenliğinin sağlanmaması bireyin idareye güven duymamasına yol açar. Bu durum istikrarsızlığı beraberinde getirebilir. İdareye güven ve idarede istikrarın sağlanması için ilgilisine hak doğurmuş bireysel idari işlemler açık hata, ilgilinin hilesi, yokluk, gerçek dışı beyan dışında idari dava açma süresi içerisinde geri alınmalıdır. 6245 Sayılı kanunda; “Madde 42 - (Değişik madde:11.12.1981-2562/17 md) Geçici bir görev ile başka bir yere gönderilenlere, görev mahalline varış tarihinden itibaren bu kanuna göre verilen gündelikler: a. Yurtiçinde Bir yıllık dönem zarfında aynı yerde, aynı iş için ve aynı şahsa 180 günden fazla verilemez. İlk 90 gün için tam, takibeden 90 gün için 2/3 oranında ödenir. b. Yurtdışında ilk 180 gün tam ve müteakip günler için 2/3 oranında - 345 - ödenir. Geçici görevlendirmelerde meydana gelecek ara vermeler bu müddetleri veya gündelik miktarını artırmaya neden olamaz” hükmü yer almaktadır. 2002 Tarihli JGY:14-2(A) Jandarma Genel Komutanlığı Mali Yönetim Esasları Uygulama Yönergesinde kurs gündeliklerinin 23 Şubat 1955 gün ve 2228/4 sayılı Sayıştay Genel kurul kararına göre kanunun 42’nci maddesinde öngörülen 90 ve 180 günlük sınırlamaya tabi olmayıp kursun devamı müddetince yevmiyenin tamamının ödeneceği belirtilmiştir. 2007 tarihli JGY:142 (B) Jandarma Genel Komutanlığı Mali Yönetim Esasları Yönergesinde kurs gündeliklerinin Sayıştay Başkanlığının 12.03.2007 gün ve 5181/2 sayılı Genel Kurul kararı gereğince 6245 sayılı kanunun 42’nci maddesinde öngörülen 90 ve 180 günlük sınırlamalara tabi olduğu düzenlenmiştir. Anayasanın 128’inci maddesi uyarınca kamu görevlilerinin hak ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri kanunla düzenlenir. Kamu görevlilerine yapılacak ödemeler kanunda belirtilen esaslara göre yapılır. 6245 sayılı kanunun 42’nci maddesinde 11.12.1981 tarih ve 2562 sayılı kanunla yapılan değişik hali yürürlükte bulunmaktadır. Bu madde de açıkça yurt içinde bir yıllık dönem zarfında aynı yerde aynı iş için aynı şahsa gündeliklerin 180 günden fazla verilmeyeceği, ilk 90 gün için tam, takibeden 90 gün için 2/3 oranında ödeneceği belirtilmektedir. Düzenleme yoruma yer vermeyecek kadar açık olmasına rağmen davacıya tam ödeme yapılması açık hatadır. Normlar hiyerarşisi uyarınca ödemelerde kanun hükümleri esas alınır. Kanuna aykırı yönerge hükümlerine göre işlem tesis edilmemelidir. Açık hataya dayalı işlemler altmış günlük süreye bağlı olmaksızın idare tarafından geri alınabileceğinden yapılan işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 08 ARALIK 2011 tarihinde üyeler Hâkim Albay Muhittin KARATOPRAK ve üye Hâkim Albay Mehmet AKBULUT’un davalı idareye vekalet ücreti ödenmemesi gerektiği hususunda karşı oyları ve OYÇOKLUĞU diğer hususlarda OYBİRLİĞİ ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Ödenen harcırahın bir kısmının iadesi istemiyle açılan davanın reddine karar verilmiş, 1602 sayılı Kanunun 71’inci maddesinde avukat marifetiyle takip olunan davalarda tarifesine göre avukatlık ücretinin haksız çıkan tarafa yükletileceği hüküm altına alınmıştır. 4353 sayılı Maliye Vekaleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğü’nün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanunun “İdari Davalarda Temsil” başlıklı 22. maddesinde yer alan “İdari - 346 - davaların açılması, idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaası daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirliğine ait olup Danıştay daki duruşmalarda bu daireler kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmayan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunur. Hazineyi ilgilendiren işlerde bu vazife Hazine Müşavir veya avukatları tarafından yapılır. Lüzumu halinde Maliye Bakanlığının alakalı servisine mensup veya Maliye Bakanlığı tarafından tensip edilecek bir memur Hazine Avukatı ile birlikte duruşmaya iştirak ettirilebilir” hükmü nedeniyle yerleşik Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında (AYİM 1’inci Dairesinin 02.10.2007 tarih 2007/951-910 E.K., AYİM 2’inci Dairesinin 09.01.2002 tarih 2001/911 E, 2002/20 K, AYİM 3’üncü Dairesinin 09.04.2009 tarih 2009/235-439 E.K. 17.02.2005 tarih 2005/248-220 E.K. sayılı kararları) özetle; haksız çıkan tarafa yüklenen avukatlık ücretinin esas itibariyle diğer tarafın vekalet/avukatlık sözleşmesi ile temsil olunmasından doğan masrafların karşılığı olduğu, yasal temsilciler bakımından ancak kanunun açıkça öngördüğü vekalet ücretine takdirde hükmedileceği, 278 sayılı KHK ve 4350 sayılı kanun hükümleri ile genel bütçeli idareleri avukat sıfatıyla temsil yetkisinin münhasıran hazine avukatlığına ait olduğu, bakanlıklarda çalışan memur avukatların temsil yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davalı idare lehine vekalet ücreti verilmemiş, duruşmalarda hazine vekili tarafından idarenin temsil edilmesi ve davanın reddine karar verilmesi halinde idare lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir. Danıştay Beşinci Dairesinin 30.12.2009 tarih 2007/6474 E, 2009/8007 K. sayılı kararında 4353 sayılı yasanın 22’inci maddesi ile idari davaların açılması, idarelere karşı açılan davaları izleme ve savunma yetkisinin daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine hasredildiğinden davayı avukat aracılığı ile izleyen Bakanlık lehine vekalet ücretine hükmetme olanağı bulunmadığı belirtilerek davalı idarenin vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle yaptığı temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. 02 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinde idarelerin taraf oldukları davaların usul ekonomisine uygun olarak imkanlar ölçüsünde idarelerde istihdam edilen hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibinin esas olduğu, 4’üncü maddesinde idarelerdeki hukuk birimlerinin idarenin taraf olduğu adli ve idari davalarda idareyi temsil edeceği, 6’ncı maddesinde idarelerin kendi iş ve işlemleriyle ilgili olarak açılacak adli ve idari davalar ile tahkim yargılaması ve icra işlemlerinde taraf sıfatını haiz olduğu, idareleri adli ve idari yargıda vekil sıfatı ile temsil yetkisinin hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri, muhakemat müdürleri ve avukatlara ait olduğu, 14’üncü maddesinde tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri tarafından yapılan takip ve duruşmalar için bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edileceği, vekalet ücretinin dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, - 347 - hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’inin ödeneceği belirtilmiştir. 659 sayılı KHK’nin 18’inci maddesinde 08.01.1943 tarihli 4353 sayılı Maliye Vekaleti Başhukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün vazifelerine, Devlet davalarının takibi usullerine ve merkez vilayetler kadrolarında bazı değişiklikler yapılmasına dair kanunun yürürlükden kaldırıldığı, 19’uncu maddesinde bu KHK’nin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. İdari davalarda vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi 4353 sayılı kanun ile münhasıran hazine vekiline verilmiş iken 659 sayılı KHK ile idarelerde görevli avukatlara vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi tanınmış, bunlar tarafından takip edilen davaların idareler lehine neticelenmesi halinde idareler lehine vekalet ücreti takdir edilmesi hüküm altına alınmıştır. KHK’nin 19’uncu maddesinde de bu hükümlerin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. İdarelerde görevli avukatların idareyi temsil sıfatı, kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun yürürlük tarihinden önceki tarihte yapılan savunmalar kamu ajanı, devlet memuru sıfatı ile temsil yetkisi olmadan yapılmıştır. KHK’den önceki dönemde yapılan savunmaların bu mahiyette olduğu yukarıda belirtilen AYİM kararlarında vurgulanmıştır. Aksine düzenleme bulunmadığı takdirde kanunlar gelecek için hüküm doğururlar. 1136 sayılı Avukatlık kanununun 164’üncü maddesinde Avukatlık ücretinin avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. 1136 sayılı kanunun 164 ve 1602 sayılı kanunun 71’inci maddesi dikkate alınarak vekalet ücretine hükmedilmesi için davanın vekil (temsilci) aracılığı ile takip edilmiş olması ve yargılamanın lehine sonuçlanması gerekir. İdarelerde görevli avukatlara 659 sayılı KHK ile idareyi temsil yetkisi tanındığından bu KHK’nin yayımı tarihinden sonra yapılan savunmalar (avukatın hukuki yardımları) nedeniyle vekalet ücretine hükmedilebilir. 659 KHK’nin yayımı tarihinden önce idare tarafından yapılan savunmaların temsilci vasıtasıyla yapıldığı kabul edilirse KHK hükümleri geçmişe geçerli hale getirilerek geçmişe etkili uygulanmış olur. Vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin 659 sayılı KHK hükümleri ilgilisine hak doğurucu, karşı taraf yükümlendirici niteliktedir. Bu nedenle davanın idare lehine sonuçlanması halinde KHK’nin yayımı tarihinden sonraki savunmalar için vekalet ücretine hükmedilebilir. Dava dosyasında 659 sayılı KHK’nin yayımı tarihinden sonra idarede görevli temsilci sıfatına haiz avukatlar tarafından yapılmış bir savunma olmadığından idare lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiği görüşü ile aksi yönde oluşan çoğunluğa katılmadık.08.12.2011 ÜYE ÜYE Muhittin KARATOPRAK Mehmet AKBULUT Hâkim Albay Hâkim Albay (AYİM .3.D.18.12.2011; E. 2008/743, K. 2011/2519) - 348 - KAMU KONUTLARI (LOJMAN) 1. AYNI GARNİZON İÇİNDE İNTİBAK ATAMASI NEDENİYLE KONUTTAN KONUTA NAKİL -78ÖZETİ: İntibak ataması gördükten sonra sıra tahsisten kalan oturma süresini konutunda tamamlamak isteyen davacının, yönerge değişikliği sonrası lojmandan çıkarılması yönünde tesis edilen işlem, konuta giriş yaptığı tarihteki mevzuata göre kazanılmış hakların korunması ve idari işlemin geriye yürümezliği ilkeleri kapsamında hukuka aykırıdır. Davacı, 05.07.2011 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; TSK. Konut Yönergesi gereğince 5 yıllık lojman kullanma hakkının kalan 2 yılını da aynı lojmanda devam ettirmesi gerektiğini iddia ederek konuttan konuta nakil işleminin iptalini ve yürütmenin durdurulmasını talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına dair talebi, AYİM 3’üncü D’nin 14.07.2011 tarih ve 2011/1702 E. sayılı kararıyla kabul edilmiş, yürütmeyi durdurma kararının kaldırılması talebi, AYİM 3’üncü D’nin 22.09.2011 tarih ve aynı sayılı kararıyla reddedilmiş, yeniden yürütmenin durdurulması talebi, AYİM 3 üncü D’nin 13.10.2011 tarih ve aynı sayılı kararıyla kabul edilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının 2008 yılı atamalarıyla Cumhurbaşkanlığı Muh.A.K.lığı Bando K.lığında göreve başladığı ve kışla güvenlik sınırları dışındaki Cumhurbaşkanlığı Muh.A.K.lığı konutlarına sıra tahsisli olarak girdiği, 2010 yılı Eylül atamalarında aynı garnizonda bulunan K.K.K.lığı Dent. Ve Değ.Bşk.lığı’na atanması sonrası müracaatı üzerine aynı lojmanda oturmaya devam ettiği, 20.05.2011 tarihinde MSY 319-2(B) TSK. Konut Yönergesinde yapılan değişiklik sonrası lojmanı tahliye ederek lojman tercihi yapmasının 05.07.2011 tarihinde bildirildiği, aynı gün bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu uyuşmazlık ile ilgili MSY 319 (B) TSK Konut Yönergesinin 7’nci maddesi; “Sıra tahsisten kalan yasal oturma süresi bulunan ve konut tahsis sorumluluğu olan müşterek birlik karargah ve kurumlar arasında bu birlik, karargah ve kurumlar ile Kuvvet K.lıkları/J.Gn.K.lığı/Sah.Güv.K.lığı bağlısı diğer tahsis makamları arasında veya aynı Kuvvet K.lıkları/J.Gn.K.lığı/Sah.Güv.K.lığına bağlı farklı tahsis makamları veya konut grupları arasında intibak ataması gören personelden: - 349 - a. Kışla güvenlik sırırları içindeki konutlarda oturanlar ile Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı tahsis yetkisindeki konutlarda oturanlar, konuttan konuta nakil işlemine tabi tutulur…” hükmüne amir iken, MSB.nın 20 Mayıs 2011 tarihli, MİY.:1630-723-11/Per.D.Dismor. Sos.İş..Ş. sayılı ve “Yönerge Değişikliği” konulu emir ile (a) fıkrası; “a. Kışla güvenlik sırırları içindeki konutlarda oturanlar ile Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı tahsis yetkisindeki konutlarda oturanlar, konuttan konuta nakil işlemine tabi tutulur…” şeklinde değiştirilmiştir. Davacıya anılan Yönerge esasları doğrultusunda Cumhurbaşkanlığı Muh.A.K.lığının 25.08.2008 tarihli, PER.:1630-1369-08 sayılı ve “Konut Tahsisi” konulu yazısı ile Cumhurbaşkanlığı Muh.A.K.lığının tahsis sorumluluğunda bulunan ve kışla güvenlik sınırları dışında Çankaya lojmanlar bölgesindeki Erman Apartmanı 12 numaralı daire, 25.08.2008 tarihinden itibaren tahsis edilmiştir. 2010 yılı Eylül atamalarıyla K.K.Dent. ve Değ.Bşk.lığı emrine atanan davacı, TSK Konut Yönergesi’nin 3 üncü bölüm 7/a maddesinin o tarihte yürürlükte olan hükümlerine göre sıra tahsisten kalan süresini tamamlamak üzere ikamet ettiği lojmanda oturmaya devam etmiştir. Yönergede 20.05.2011 tarihinde yapılan değişiklik ile Cumhurbaşkanlığı Muh.A.K.lığının dağıtım sorumluluğunda bulunan lojmanlardan kışla güvenlik sınırları içinde olmayanların da intibak ataması görülmesi durumunda nakil işlemine tabi tutulacağının emredilmesi üzerine 24.06.2011 tarihli yazı ile davacının lojmanı tahliye ederek başka bir konuta nakil işlemine başlaması bildirilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Muh.A.K.lığında 2008 yılında göreve başlayan davacıya TSK. Konut Yönergesi hükümlerine ve davacının tercihine göre kışla güvenlik sınırları dışında konut tahsis edilmesi, 2010 yılında Ankara’da bir başka birliğe atamasının yapılması sonrasında Yönerge hükümlerine göre aynı konutta oturmaya devam etmesi, ancak 2011 yılında ilgili Yönerge maddesinde değişiklik yapılarak kışla güvenlik sınırları dışındaki konutların da Cumhurbaşkanlığı Muh.A.K.lığı tahsis yetkisine verilmesi yönünde değişen hüküm doğrultusunda davacının lojmandan çıkarılmasına yönelik işlemin lojmana ilk giriş yaptığı tarihteki Yönerge hükümlerine, kazanılmış hakların korunması ve idari işlemin geriye yürümezliği ilkelerine, dolayısıyla hukuka ve hakkaniyete uyarlı olmadığı değerlendirilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının konuttan konuta nakil işleminin İPTALİNE, 02 ARALIK 2011 tarihinde üye Hava Savunma Kurmay Albay Sadrettin AÇIKSÖZ’ün davanın reddi gerektiği yönündeki karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. - 350 - KARŞI OY GEREKÇESİ Görevi gereği kendisine kışla içinde lojman tahsis edilen personelin, mevcut görev yerinden başka bir yere tayin olduğunda daha önce o birlikte görev yaptığı için kendisine ayrıcalık yapılarak verilen lojmandan çıkarılmasının hukuken uygun olduğunu değerlendirdiğimden ayrıca, düzenleyici ilgili Yönergede de bu kapsamda değişiklik yapıldığından işlemin iptali yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılamadım. 02.12.2011 ÜYE Sadrettin AÇIKSÖZ Hv.Svn.Kur.Alb. (AYİM. 3.D., 02.12.2011; E. 2011/1702, K.2011/2481) 2. KONUTLARIN TAHSİS ZAMANI -79ÖZETİ: Boş ve boşalacak konutlar için yapılacak öneri ile öneriye cevap verecek personele tercih için tamamlanacak süre arasında, TSK Konut Yönergesi gereği en az beş iş günü süre tanımak gerektiğinden bu süreye uymaksızın yapılan 5.8.2011 tarihli konut dağıtım toplantısında tahsis edilen bütün konutlarla birlikte davacıya yapılan ön tahsis işleminin de iptalinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Davacı 16.08.2011 tarihinde AYİM’de kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; 06.06.2011 tarihli emirle, konut tahsis makamı olan Bozdağ Sahil Gözetleme Radar İstasyon K.lığı tarafından, halihazırda bölgede görev yapan hak sahibi personele yönelik 05.08.2011 tarihinde konut tahsis toplantısı yapılacağının bildirildiğini ve toplantıya katılacak personelin gerekli belgeleri 02.08.2011 tarihine kadar idari büroya teslim edeceklerinin ve zamanında belgelerini teslim etmeyenlerin toplantıya kabul edilmeyeceğinin belirtildiğini, bu toplantıda boş ve boşalacak konut sayısının 8 olduğunu ve 05.08.2011 tarihinde, gerekli şartları sağlayan yedi personelin katılımıyla toplantının gerçekleştirildiğini, üç personelin ise bahse konu şartları sağlamadığı için toplantıya katılımlarının konut tahsis makamınca uygun görülmediğini, zira emre göre konut başvurularının 02.08.2011 tarihine kadar Personel Bilgi Sistemi üzerinden yapılmasının ve alınan bilgisayar çıktısının amirlere onaylatılıp idari büroya teslim edilmesinin gerektiğini, bu üç personelin ise gerekli belgeleri zamanında hazırlamadıklarını ve ibraz etmediklerini, bilahare 04.08.2011 tarihinde, geçmiş tarihli (01.08.2011 tarihli) birer beyannameyi elle hazırlayarak, - 351 - birinci sicil üstlerine usulsüz şekilde onaylattıklarını ve bu belge ile toplantıya katılmak istediklerini, ancak bunun kabul görmediğini, bu şekilde icra edilen toplantı sonucunda kendisine, halen ikamet ettiği konutun yeniden tahsis edildiğini, ancak toplantıya alınmayan üç personelin müracaatları üzerine, Bozdağ SGR İstasyon K.lığının 08.08.2011 tarihli işlemiyle 05.08.2011 tarihli lojman toplantısının iptal edildiğini ve yeni toplantının 19.08.2011 tarihinde yapılacağının bildirildiğini, gerekçe olarak da MSY 319-2 (B) TSK Konut Yönergesinin Üçüncü Bölüm 3 üncü madde esaslarına göre yeterli tercih süresi (en az 5 gün) verilmemiş oluşunun gösterildiğini, oysa verilen sürenin 06.06.2011 tarihinde başladığını ve yaklaşık 2 ay sürdüğünü, dolayısıyla gerekçenin dayanaksız kaldığını, ayrıca evrakta sahtecilik yaparak eski tarihli beyanname ibraz eden diğer 3 personelin, Yönergenin Üçüncü Bölüm 1 inci madde esaslarına göre iki yıl süreyle konut tahsislerinden men edilmeleri gerekirken, yeniden yapılan bu toplantıya anılan personelin kabul edildiğini ve kendilerine tahsis yapıldığını, böylece daha önce konut alan personelin mağdur edildiğini belirterek, 05.08.2011 tarihli konut tahsis toplantısı sonuçlarının geri alınması ve tahsis toplantısının yenilenmesi işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacının yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi, AYİM 3.D.nin 29.09.2011/2109 Esas sayılı kararı ile reddedilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; Bozdağ Sahil Gözetleme Radar İstasyon K.lığı emrinde görevli olup, 2006 yılından bu yana aynı Komutanlık tahsis yetkisinde bulunan Poyraz Apt. 6 numaralı konutta sıra tahsisli olarak ikamet eden davacının, 5 yıllık yasal oturma süresinin 2011 yılında dolacak olması nedeniyle, 05.08.2011 tarihinde yapılacağı bildirilen konut tahsis toplantısına katılmak için gerekli belgeleri zamanında tahsis makamına sunduğu ve anılan tarihte toplantıya katıldığı, bu toplantıda boş durumdaki 5 konut ve konutta 5 yıllık oturma süresini dolduran personelin ikametindeki 3 konutun (toplam 8 konut) tahsis edilmesinin planlandığı ve konut tahsis makamı olan Bozdan SGR İstasyon K.lığının 06.06.2011 tarihli mesaj emriyle, 5 yıllık yasal oturma süresini dolduracak personelin Personel Bilgi Sistemi (PERBİLSİS) üzerinden dolduracakları konut başvuru beyannamesini, halen Karaburun/İzmir bölgesinde lojman için sırada bekleyen hak sahibi personelden daha önce müracaatta bulunmayanlar ile bölgeye yeni atanan personelden 01.08.2011 tarihine kadar yeni görev yerlerine katılanların, PERBİLSİS üzerinden dolduracakları konut başvuru beyannamesinin imzalı nüshasını, konut puan taşıma kartını ve puanlamaya esas diğer bilgilerini en geç 02.08.2011 tarihinde idari büroya teslim etmelerinin gerektiğinin personele duyurulduğu, davacının gerekli müracaatı yaparak 05.08.2011 tarihli toplantıya katıldığı, kendisiyle birlikte bu toplantıya 7 personelin katıldığı ve yapılan ön tahsis sonucunda davacıya 5 yıldır ikamet ettiği Poyraz Apt. 6 numaralı konutun tahsis edildiği, katılan diğer altı personele de konut tahsisi yapıldığı ve böylece 1 konutun boş kaldığı, tahsis emrinin aynı tarihte yayınlandığı, ancak 2011 yılı genel atamalarıyla bölgeye atanan ve 01.08.2011 tarihi itibariyle katılış işlemlerini yapan 3 personelin (….,…..ve….), PERBİLSİS üzerinden konut başvuru - 352 - beyannamesi çıktısı almalarına sistemin izin vermediğinden bahisle konut tahsis toplantısına katılamadıklarını ve bu nedenle mağdur edildiklerini içeren sözlü müracaatları üzerine, konut tahsis makamı tarafından yapılan tahsis işlemlerinin 08.08.2011 tarihinde yeniden incelendiği ve personele tercih için yeterli süre verilmediği (Yönergeye göre an az 5 gün süre verilmesi gerekirken, 3 gün verildiği) gerekçesiyle, 05.08.2011 tarihli tahsis işleminin geri alınmasına, yeni tahsis toplantısının 19.08.2011 tarihinde yapılmasına, başvuruların ise 12.08.2011 tarihine kadar tamamlanmasına karar verildiği, buna rağmen davacının yeniden yapılan tahsis toplantısına iştirak etmediği ve geri alma konusundaki 08.08.2011 tarihli idari işlemin iptali amacıyla süresi içinde bu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; 05.08.2011 tarihli konut dağıtım toplantısında yapılan tahsislerin geri alınması dolayısıyla davacıya yapılan konut tahsisinin iptal edilmesi işleminin hukuka uyarlı olup-olmadığı noktasındadır. Davalı idare, davacının yeniden yapılan konut tahsis toplantısına katılmaması sebebiyle ortada menfaati ihlal eden bir işlem bulunmadığından bahisle, inceleme kabiliyeti bulunmayan davanın reddinde karar verilmesi gerektiğini belirttiğinden, öncelikle bu usulü itiraz değerlendirilmiştir. Dava dilekçesinin incelenmesinden, davacının 05.08.2011 tarihindeki dağıtımın 08.08.2011 tarihli karar ile iptalini dava etmektedir. Davanın konusu budur. İptal edilen bu dağıtımda davacıya konut tahsis edildiğinden menfaatinin ihlal olduğu noktasında ise şüphe yoktur. Davacının katılmadığı 19.08.2011 tarihli konut dağıtım toplantısıyla ilgili hiçbir talebi sözkonusu olmadığından davalı idarenin usulü itirazı kabul edilmemiştir. 2946 sayılı Kamu Konutları Kanununun 3’üncü maddesinde; konut tahsisinin yapılmasına ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği, Kamu Konutları Yönetmeliğinin 8 ve 9’uncu maddelerinde; TSK’ya ait görev tahsisli ve sıra tahsisli konutların tahsisinin, konutun kullanımına verildiği askeri birlik, karargah ve kurumların komutanları, kurmay başkanları veya yetki verecekleri amirler tarafından puan esasına göre yapılacağı, keza 14/son maddesinde; TSK personelinin konut tahsis talebi ve değerlendirilmesine dair usul ve esasların Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıkları tarafından düzenleneceği belirtilmiştir. Bu mevzuat hükümlerine istinaden ihdas edilen TSK Konut Yönergesi (MSY/3192(B) 12.04.2006 tarihili onayı müteakip yürürlüğe konulmuş olup, halen Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin kamu konutlarıyla ilgili her türlü işlemi bu Yönerge esaslarına göre yürütülmektedir. Yönergenin Üçüncü Bölüm 1/1 maddesi; “Göreve katılmayı müteakip konut puanlamasına dahil edilmek üzere Konut Başvuru Beyannamesi (EK-E) ile konut tahsis makamına veya yetki vereceği birimlere başvuruda bulunulur. Konut başvuru beyannamesine son iki garnizona ait konut puan taşıma kartlarının aslı da eklenir. Konut tahsis makamınca veya yetki vereceği birimlerce başvuru belgelerinin incelenmesini müteakip doğru ve noksansız tanzim edilen belgelere istinaden İkinci Bölüm 1’inci madde esaslarına göre puanlama yapılır. Taşınan - 353 - veya yeniden hesaplanan puandan personelin lehine olanı işleme alınır.”, Üçüncü Bölüm 3/3 maddesi ise; “Boş ve boşalacak konutların önerisi; görev ve hizmet tahsisli makama atananlar ile sıra tahsisli konut için bekleyen personele yazılı olarak tebliğ edilmek üzere bağlı olduğu komutanlık veya kuruma bildirilir. Personel öneri emrinde belirtilen süre içerisinde (bu süre beş iş gününden az olamaz) ve belirtilen şekilde tercihte bulunur.” şeklinde düzenlenmiştir. Yapılan incelemede; konut tahsis makamı 05.08.2011 tarihinde yapılan konut tahsis toplantısı öncesinde, öneriye katılan personelin tamamına mevzuatta önerilen beş iş gününün tanınmaması sebebiyle bu tarihte yapılan konut dağıtımlarının tamamını 08.08.2011 tarihinde iptal etmiş, işlemini geri almıştır. İdari işlemin, o işlemi yapan organ ya da makamın iradesi ile sona ermesi yollarından biri olan geri alma; işlemin yapıldığı tarihten itibaren ortadan kaldırılması, başka bir deyişle, işlemin yapıldığı tarih ile geri alındığı tarih arasında meydana getirdiği hukuki durumların geçersiz hale getirilmesinin sağlanmasıdır. Esasen bu işlemler, idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına uygun olması gereğinin bir sonucudur. Somut olayda; davacı 2006 yılında sıra tahsisli olarak girdiği konuttaki oturma süresini doldurmuş ve 05.08.2011 tarihinde yapılan konut tahsis toplantısında bu konutun yeniden kendisine ön tahsisle verilmesini beklemektedir. 2011 genel atamaları sonrası 01.08.2011 tarihinde birliğe katılış yapan personel sonrası, konut dağıtım toplantısına katılacak personel sayısı 10, dağıtılacak konut adedi ise 8’dir. Davacı dışında 2 personel daha ön tahsis beklentisindedir. 2011 genel atamaları ile 01.08.2011 tarihinde birliğe katılan personelden, konut dağıtım toplantısına iştirak etmek isteyen 3 personel bürokratik işlemleri tamamlayamamış ve toplantıya katılamamışlardır. Şifahi müracaatlar neticesinde konu incelenmiş ve Yönerge’nin üçüncü Bölüm 3/3 maddesinde öngörülen “beş iş günü” süresine uyulamadığından 05.08.2011 tarihinde yapılan konut dağıtımları 08.08.2011 tarihinde iptal edilmiş, bir idari işlem başka bir idari işlemle hükümsüz hale getirilmiştir. Davacı, boş ve boşalacak durumdaki konutları 06.06.2011 tarihli mesaj emri ile birlikleri duyurulduğundan esasen Yönergedeki beş günlük sürecin atamalarla gelecek personele de fazlasıyla tanınmış olduğunu belirtmektedir. 06.06.2011 tarihli mesaj emri incelendiğinde; emrin atamalar ve yasal oturma süresini dolduran personel sonrası boşalması muhtemel konut önerisine ilişkin bir planlama mahiyetinde olduğu görülmektedir. Öneriye çıkarılması planlanan konutların kesin durumlarının, atamalar sorası ayrılış-katılış işlemlerinin tamamlanmasını müteakip netleşeceği şüphesizdir. Dolayısıyla, mevzuattaki “beş iş günü” süresinin mesaj emrinin yayın tarihinden başlatılması mümkün değildir. Kaldı ki somut olayda, genel atamalar sonrası 01.08.2011 tarihinde birliğe katılış yapan, birliğin bilgi işlem sistemi (PERBİLSİS) tarafından katılış onayları ancak 02.08.2011 tarihinde gerçekleşen ve bu onay sonrası konut dağıtım toplantısına katılım için gereken belge çıktısını dağıtımdan 1 gün önce 04.08.2011 tarihinde temin edebilen personel, müracaat için son tarih olan - 354 - 02.08.2011 tarihini geçirmiş ve bunun sonucunda toplantıya alınmamışlardır. Tayinen birliğe yeni gelen bu personele, konut tercihi için Yönergenin öngördüğü “beş iş günü” süresinin birliğe katılış yapmadan önceki bir tarihte başlatılması, yanı sıra uygulamada yaşanabilecek muhtemel aksaklıklar da göz önüne alındığında, somut olayda olduğu gibi hakkaniyete aykırı olacaktır. Tahsis makamının bu hukuka aykırı durumu tespit ve değerlendirerek, kısa sürede (dava açma süresi içerisinde), yetkide ve usulde paralellik ilkesine uygun olarak yeni bir idari işlemle geri alması, bu işlemin meydana getirdiği haksız durumu gidermesi nedeniyle kamu yararına uygundur. Bu işlem neticesinde, 05.08.2011 tarihli konut dağıtım toplantısında tahsis edilen diğer konutlarla beraber, davacıya yapılan ön tahsis işleminin iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 22 ARALIK 2011 tarihinde vekâlet ücreti ödenmesi hususunda üyeler Hâkim Albay Muhittin KARATOPRAK ve Hâkim Albay Mehmet AKBULUT’un karşı oyu ve OYÇOKLUĞU diğer hususlarda OYBİRLİĞİ ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ 05.08.2011 tarihli konut dağıtım toplantısında yapılan tahsislerin geri alınması işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar verilmiş, 1602 sayılı Kanunun 71’inci maddesinde avukat marifetiyle takip olunan davalarda tarifesine göre avukatlık ücretinin haksız çıkan tarafa yükletileceği hüküm altına alınmıştır. 4353 sayılı Maliye Vekâleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğü’nün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanunun “İdari Davalarda Temsil” başlıklı 22. maddesinde yer alan “İdari davaların açılması, idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaası daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirliğine ait olup Danıştay daki duruşmalarda bu daireler kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmayan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunur. Hazineyi ilgilendiren işlerde bu vazife Hazine Müşavir veya avukatları tarafından yapılır. Lüzumu halinde Maliye Bakanlığının alakalı servisine mensup veya Maliye Bakanlığı tarafından tensip edilecek bir memur Hazine Avukatı ile birlikte duruşmaya iştirak ettirilebilir” hükmü nedeniyle yerleşik Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında (AYİM 1’inci Dairesinin 02.10.2007 tarih 2007/951-910 E.K., AYİM 2’nci Dairesinin 09.01.2002 tarih 2001/911 E, 2002/20 K, AYİM 3’üncü Dairesinin 09.04.2009 tarih 2009/235-439 E.K. 17.02.2005 tarih 2005/248-220 E.K. sayılı kararları) - 355 - özetle; haksız çıkan tarafa yüklenen avukatlık ücretinin esas itibariyle diğer tarafın vekalet/avukatlık sözleşmesi ile temsil olunmasından doğan masrafların karşılığı olduğu, yasal temsilciler bakımından ancak kanunun açıkça öngördüğü vekalet ücretine takdirde hükmedileceği, 278 sayılı KHK ve 4350 sayılı kanun hükümleri ile genel bütçeli idareleri avukat sıfatıyla temsil yetkisinin münhasıran hazine avukatlığına ait olduğu, bakanlıklarda çalışan memur avukatların temsil yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davalı idare lehine vekalet ücreti verilmemiş, duruşmalarda hazine vekili tarafından idarenin temsil edilmesi ve davanın reddine karar verilmesi halinde idare lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir. Danıştay Beşinci Dairesinin 30.12.2009 tarih 2007/6474 E, 2009/8007 K. sayılı kararında 4353 sayılı yasanın 22’inci maddesi ile idari davaların açılması, idarelere karşı açılan davaları izleme ve savunma yetkisinin daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine hasredildiğinden davayı avukat aracılığı ile izleyen Bakanlık lehine vekâlet ücretine hükmetme olanağı bulunmadığı belirtilerek davalı idarenin vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle yaptığı temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. 02 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinde idarelerin taraf oldukları davaların usul ekonomisine uygun olarak imkânlar ölçüsünde idarelerde istihdam edilen hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibinin esas olduğu, 4’üncü maddesinde idarelerdeki hukuk birimlerinin idarenin taraf olduğu adli ve idari davalarda idareyi temsil edeceği, 6’ncı maddesinde idarelerin kendi iş ve işlemleriyle ilgili olarak açılacak adli ve idari davalar ile tahkim yargılaması ve icra işlemlerinde taraf sıfatını haiz olduğu, idareleri adli ve idari yargıda vekil sıfatı ile temsil yetkisinin hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri, muhakemat müdürleri ve avukatlara ait olduğu, 14’üncü maddesinde tahkim usulüne tabi olanlar dâhil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri tarafından yapılan takip ve duruşmalar için bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet ücreti takdir edileceği, vekâlet ücretinin dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’inin ödeneceği belirtilmiştir. 659 sayılı KHK’nin 18’inci maddesinde 08.01.1943 tarihli 4353 sayılı Maliye Vekâleti Başhukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün vazifelerine, Devlet davalarının takibi usullerine ve merkez vilayetler kadrolarında bazı değişiklikler yapılmasına dair kanunun yürürlükten kaldırıldığı, 19’uncu maddesinde bu KHK’nin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. İdari davalarda vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi 4353 sayılı kanun ile münhasıran hazine vekiline verilmiş iken 659 sayılı KHK ile idarelerde görevli avukatlara vekil sıfatı ile idareyi temsil yetkisi tanınmış, bunlar tarafından takip edilen davaların idareler lehine neticelenmesi halinde idareler lehine vekâlet - 356 - ücreti takdir edilmesi hüküm altına alınmıştır. KHK’nin 19’uncu maddesinde de bu hükümlerin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. İdarelerde görevli avukatların idareyi temsil sıfatı, kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun yürürlük tarihinden önceki tarihte yapılan savunmalar kamu ajanı, devlet memuru sıfatı ile temsil yetkisi olmadan yapılmıştır. KHK’den önceki dönemde yapılan savunmaların bu mahiyette olduğu yukarıda belirtilen AYİM kararlarında vurgulanmıştır. Aksine düzenleme bulunmadığı takdirde kanunlar gelecek için hüküm doğururlar. 1136 sayılı Avukatlık kanununun 164’üncü maddesinde Avukatlık ücretinin avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. 1136 sayılı kanunun 164 ve 1602 sayılı kanunun 71’inci maddesi dikkate alınarak vekâlet ücretine hükmedilmesi için davanın vekil (temsilci) aracılığı ile takip edilmiş olması ve yargılamanın lehine sonuçlanması gerekir. İdarelerde görevli avukatlara 659 sayılı KHK ile idareyi temsil yetkisi tanındığından bu KHK’nin yayımı tarihinden sonra yapılan savunmalar (avukatın hukuki yardımları) nedeniyle vekâlet ücretine hükmedilebilir. 659 KHK’nin yayımı tarihinden önce idare tarafından yapılan savunmaların temsilci vasıtasıyla yapıldığı kabul edilirse KHK hükümleri geçmişe geçerli hale getirilerek geçmişe etkili uygulanmış olur. Vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin 659 sayılı KHK hükümleri ilgilisine hak doğurucu, karşı taraf yükümlendirici niteliktedir. Bu nedenle davanın idare lehine sonuçlanması halinde KHK’nin yayımı tarihinden sonraki savunmalar için vekâlet ücretine hükmedilebilir. Dava dosyasında 659 sayılı KHK’nin yayımı tarihinden sonra idarede görevli temsilci sıfatına haiz avukatlar tarafından yapılmış bir savunma olmadığından idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği görüşü ile aksi yönde oluşan çoğunluğa katılmadık. 22.12.2011 ÜYE ÜYE Muhittin KARATOPRAK Hâk.Alb. Mehmet AKBULUT Hâk.Alb. (AYİM.3.D., 22.12.2011; E. 2011/2109, K. 2011/2817) - 357 - KIDEM-YURTİÇİ/YURTDIŞI ÖĞRENİM İZNİ 1.DOKTORA KIDEMİ -80ÖZETİ: Subay Sicil Yönetmeliğinin 116’ncı madde birinci fıkra (b) bendinin 5 no’lu alt bendinin; “Aynı bilim dalında yüksek lisans eğitimi yapmaksızın doğrudan doktora yapanlardan; daha önce farklı bir bilim dalında yüksek lisans öğrenim kıdemi almış olanların bir yıl daha önce yüksek lisans kıdemi almamış olanlara iki yıl … kıdem verilir.” hükmü tartışmaya imkân vermeyecek bir şekilde dava konusu uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak düzenleme olup, buna göre yapılan değerlendirme sonucu daha önce gördüğü yüksek lisans öğreniminden farklı bir dalda doktora yapan davacıya yüksek lisans öğreniminden bir yıl kıdem verilmiş olması ve doktora eğitimi nedeniyle bir yıl daha kıdem verilmesi gerekirken aksine tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu kararına varılmıştır. Davacı, 23.05.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; Kara Harp Okulundan 1993 tarihinde çok iyi derece ile mezun olarak Kr.Hvc.Tğm. rütbesi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve başladığını, 09.11.1998 -15.10.1999 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Uluslararası Bilgisayar Enstitüsü ile Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkez Biriminde "OBİ Subay Temel Kursu"na katılmasını müteakip 2000 yılı Kasım ayında muhabere (OBİ) sınıfına geçirildiğini, 12.10.1999 tarihinde Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Uluslararası Bilgisayar Anabilim Dalı (Uluslararası Bilgisayar Enstitüsü) yüksek lisans programını 21.07.2003 tarihinde başarıyla bitirdiğini, bu eğitimi nedeniyle bir yıl lisansüstü öğrenim kıdemi aldığını, 14.09.2005 tarihinde yine Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsüne bağlı olarak lisansüstü eğitim veren Bilgisayar Mühendisliği Anabilim Dalında başladığı doktora eğitimini 13.09.2010 tarihinde tamamladığını, 05.11.2010 tarihli dilekçesi ile idareye müracaat ederek yapmış olduğu doktora eğitimi nedeniyle lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesi talebinde bulunmasına rağmen daha önce yapmış olduğu ve bir yıl kıdem aldığı yüksek lisans eğitimine dayalı veya devamı niteliğinde olmadığı gerekçesi ile müracaatının reddedildiğini, ancak Ege Üniversitesinin Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinin 7’nci maddesine göre, yüksek lisans eğitimini başvurdukları doktora programından farklı alanda yapmış olanların bilimsel hazırlık programına alındıklarını, kendisinin yaptığı yüksek lisans eğitiminin - 358 - farklı alanda olmaması nedeniyle bilimsel hazırlık programına tabi tutulmaksızın doktora eğitimine kabul edildiğini, aynı Yönetmeliğin 24üncü maddesine göre de, bir öğrencinin doktora öğrenim süresinin yüksek lisans derecesi ile kabul edilmişse altı, lisans derecesi ile kabul edilmişse sekiz yarıyıldan az olamayacağının düzenlendiğini, ayrıca farklı alanda yüksek lisans yapanların doktora için alması gereken ders kredisinin 42 olarak kabul edilirken, aynı alanda yüksek lisans eğitimi almış olanların doktora için alması gereken ders kredisinin 21 olarak kabul edildiğini, kendisinin ders kredisinin de 21 olduğunu, buradan anlaşılacağı üzere yapmış olduğu doktora eğitiminin yüksek lisans eğitimine dayalı bir eğitim olduğunu, bu doktora eğitiminin yüksek lisans eğitimine dayalı olduğu kabul edilmese dahi Subay Sicil Yönetmeliğinin 116ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin 5inci alt bendinden hareketle değerlendirme yapılarak bir yıl kıdem alması gerektiğini, zira bu bentte, yapılan doktora eğitimin daha önce yapılan yüksek lisans eğitiminden farklı olması ve farklı olan yüksek lisans eğitimi nedeniyle kıdem verilmiş olması halinde, yapılmış olan bu doktora eğitimine bir yıl daha kıdem verileceğinin tereddüde mahal bırakmayacak biçimde açıklandığı ileri sürülerek, yaptığı doktora öğrenimi nedeniyle lisansüstü öğrenim kıdemi verilmemesi işleminin iptalini ve kıdem verilmemesi nedeniyle, doktora kıdemi müracaatı yaptığı 05.11.2010 tarihinden itibaren alamadığı maaş farklarının ödenmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; daha önceden Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Uluslar arası Bilgisayar Anabilim Dalında yüksek lisans öğrenimini tamamlayarak bir yıl kıdem alan davacının, Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Anabilim Dalında 14.09.2005 tarihinde başladığı, doktora öğrenimini 13.09.2010 tarihinde tamamlayıp, dilekçeyle bir yıl doktora kıdemi verilmesi için davalı idareye yaptığı başvurusu reddedilen davacının bir yıl doktora kıdemi verilmemesi işleminin iptali istemiyle işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun “Nasıp Düzeltilmesi” başlıklı 36’ncı madde 1’inci fıkra (d) bendi 5621 sayılı yasa ile değişik haline bakıldığında; “Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personel temin ve yetiştirme planlarında belirtilecek ihtiyaç duyulan bilim dallarında yüksek lisans öğrenimi yapanlardan; yüksek lisans eğitimi bitiriş notu, eğitimi bitiriş notu, sicil notu ortalaması, mükafatlar ve cezalar ile Türk Silahlı Kuvvetleri Lisansüstü Öğrenim Yönetmeliğinde belirtilen diğer şartlar esas alınarak yapılacak sıralamada Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı namına ve kendi namına olmak üzere ayrı ayrı olarak bilim dalı karşılığında tahsisi yapılan kontenjanlara giren subaylara bir yıl, bunlardan doktora yapanlara bir yıl, doğrudan doktora yapanlara iki yıl, doçent olanlara ayrıca bir yıl olmak üzere toplam üç yıl; tıpta uzmanlık belgesi alanlara, diş tabipliğinde, veterinerlikte, eczacılıkta uzman belgesi alanlara veya doktora yapanlara iki yıl, bunlardan doçent olanlara ayrıca bir yıl olmak üzere toplam üç yıl kıdem verilir.” hükmünü amir olduğu görülmektedir. - 359 - Subay Sicil Yönetmeliği’nin 09.06.2008 tarihinde değiştirilen 116’ncı madde birinci fıkra (b) bendinin 4, 5 ve 6’ncı bentleri ise; “ 4) Kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının personel temin ve yetiştirme planlarında belirtilecek bilim dallarında yüksek lisans (bilim uzmanlığı, yüksek mühendislik, yüksek mimarlık, master) öğrenimi yapanlardan; yüksek lisans eğitimi bitiriş notu, lisans eğitimi bitiriş notu, sicil notu ortalaması, mükâfatlar ve cezaları ile Türk Silahlı Kuvvetleri Lisansüstü Öğrenim Yönetmeliğinde belirtilen diğer şartlar esas alınarak yapılacak sıralamada, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı namına ve kendi namına olmak üzere ayrı ayrı olarak bilim dalı karşılığında tahsisi yapılan kontenjanlara giren subaylara bir yıl kıdem verilir. Bu şekilde kıdem almış olanlardan, kıdem almış olduğu yüksek lisans bilim dalına dayalı olarak doktora yapanlara bir yıl daha, doçent olanlara ayrıca bir yıl olmak üzere toplam üç yıl kıdem verilir. 5) Aynı bilim dalında yüksek lisans eğitimi yapmaksızın doğrudan doktora yapanlardan; daha önce farklı bir bilim dalından yüksek lisans öğrenim kıdemi almış olanlara bir yıl, daha önceden yüksek lisans öğrenim kıdemi almamış olanlara iki yıl, bunlardan doçent olanlara ayrıca bir yıl daha olmak üzere toplam üç yıl kıdem verilir. Doğrudan doktora nedeniyle iki yıl kıdem alan personel, yüksek lisans eğitimi kıdemini de almış sayılır. 6) Temin ve Yetiştirme Planlarında belirlenen bilim dallarından birinde kendi nam ve hesabına yüksek lisans yapanlardan, bu Yönetmelikteki ve Türk Silahlı Kuvvetleri Lisansüstü Öğrenim Yönetmeliğindeki şartları taşımaması nedeniyle kıdem alamayan personele, yüksek lisans eğitimine dayalı olarak daha sonra bitireceği doktora nedeniyle de kıdem verilmez. Ancak 17 Kasım 2007 tarihine kadar başvurarak yüksek lisans kıdemi almış olan personele; yüksek lisans kıdemi aldığı bilim dalının, doktora kıdemi almak için müracaat ettiği tarihteki temin ve yetiştirme planında bulunması koşulu ile, kıdem almış olduğu yüksek lisans eğitimine dayalı olarak yapacağı doktora için bir yıl kıdem verilir.” hükmünü amirdir. Dava konusu uyuşmazlığın çözümü davacının doktora öğrenim kıdemi verilmesi yönündeki talebinin Subay Sicil Yönetmeliğinin yukarıda ifade edilen 4,5 ve 6’ncı maddelerinden hangisine göre değerlendirilmesi gerektiği yönünde düğümlenmektedir. Subay Sicil Yönetmeliğinin 116’ncı madde birinci fıkra (b) bendinin 5 nolu alt bendinin; “Aynı bilim dalında yüksek lisans eğitimi yapmaksızın doğrudan doktora yapanlardan; daha önce farklı bir bilim dalında yüksek lisans öğrenim kıdemi almış olanların bir yıl daha önce yüksek lisans kıdemi almamış olanlara iki yıl ………. kıdem verilir.” hükmü tartışmaya imkân vermeyecek bir şekilde dava konusu uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak düzenleme olup, buna göre yapılan değerlendirme sonucu daha önce gördüğü yüksek lisans öğreniminden farklı bir dalda doktora yapan davacıya yüksek lisans öğreniminden bir yıl kıdem verilmiş olması ve doktora - 360 - eğitimi nedeniyle bir yıl daha kıdem verilmesi gerekirken aksine tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu kararına varılmıştır. Öte yandan; kıdem verilmesi için idareye başvuru tarihi olan 05.11.2010 tarihinden sonraki aylıklarına, doktora öğrenimi nedeniyle bir yıl kıdem verilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı farkın toplamının idare tarafından hesaplanarak davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle; 1. Davacıya gördüğü doktora öğrenimi nedeniyle bir yıl kıdem verilmemesi işleminin İPTALİNE, 2. Kıdem verilmesi için idareye başvuru tarihi olan 05.11.2010 tarihinden sonraki aylıklarına, doktora öğrenimi nedeniyle bir yıl kıdem verilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı farkın toplamının idare tarafından hesaplanarak davacıya ÖDENMESİNE, 25 EKİM 2011 tarihinde, Üye P.Kur.Alb. İbrahim ÖZER ve Üye Hv.Mu.Kur.Alb. Ali BOZKURT’un karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Dava dosyasında yer alan ve davacı ile ilgili belgeler muvacehesinde, idarece tesis edilen kıdem verilmemesi işleminde kanuni mevzuata aykırı bir husus görülmediğinden, işlemin iptali yönünde oy kullanan sayın çoğunluğun görüşüne katılamadık. 25.10.2011 ÜYE ÜYE Ali BOZKURT Hv.Mu.Kur.Alb. İbrahim ÖZER P.Kur.Alb. (AYİM.1.D.,25.10.2011; E. 2011/1098, K. 2011/1671) - 361 - 2. İLAVE LİSANSÜSTÜ ÖĞRENİM KIDEMİ -81ÖZETİ: Davacının ikinci yüksek lisans kıdemi için başvuru yaptığı tarihte, gerek yasal gerek yönetsel düzenlemelerde, ilave yüksek lisans kıdemi verilmesi olanağı bulunmamaktadır. 5621 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucu, ilave yüksek lisans nedeniyle kıdem verilmesi yönündeki yasal düzenleme kaldırılmıştır. Bu çerçevede, davacıya ikinci yüksek lisans eğitiminden dolayı ilave yüksek lisans kıdemi verilmesinin yasal dayanağı bulunmamakta; böyle bir kıdem verilmesi de hukuken mümkün gözükmemektedir. Açıklanan bu nedenlerle, davalı idare tarafından tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı, 02 Mart 2011 tarihinde Menderes Asliye Hukuk Mahkemesi kaydına, 04 Mart 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dava ve cevaba cevap dilekçelerinde özetle; 5621 sayılı Kanundan önce yürürlükte bulunan K.K.K.lığı Personel Temin ve Yetiştirme Planına göre, mezun olduğu Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı ile Kamu Yönetimi Bilim Dallarının farklı dallar olduğu dikkate alınarak, 926 sayılı Kanunun 36/d maddesi uyarınca ilave yüksek lisans kıdemi verilmesi için 23 Aralık 2010 tarihinde başvuruda bulunduğunu, zira YÖK Bşk.lığının 04 Kasım 2010 tarihli yazısında, Siyaset ve Sosyal Bilimler Dalı ile Kamu Yönetimi Dalının farklı bilim dalı olduğunun bildirildiğini, bu yazıya istinaden kendisine ilave yüksek lisans kıdemi verilmesinin gerektiğini, ancak K.K.K.lığının 13 Ocak 2011 tarihli cevabi yazısıyla, anılan bilim dallarının iki ayrı bilim dalı olmadığı belirtilmek ve AYİM 1.D.nin 29 Aralık 2009 tarih ve 2009/1270-1281 E-K sayılı Kararına işaret edilerek talebinin reddedildiğini, oysa anılan AYİM Kararının, davalı idarece temin edilerek Mahkemeye sunulan YÖK Başkanlığının “anılan dalların iki farklı dal olmadığına” ilişkin yazısı dikkate alınarak tesis edildiğini, Mahkemece de resen araştırma ilkesine uyulmadan idarenin ibraz etiği söz konusu YÖK Bşk.lığı değerlendirmesini esas alarak hüküm tesis ettiğini, oysa kendisinin yaptığı başvuru üzerine YÖK Bşk.lığınca verilen 04 Kasım 2010 tarihli cevabi yazıda, anılan dalların iki farklı dal olduğunun açıkça belirtildiğini, bu halde davalı idarece tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek ilave yüksek lisans kıdemi verilmemesi işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. - 362 - Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; K.K.K.lığı bünyesinde “Maliye” sınıfına mensup subay olarak görev yapan davacının, daha önce Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalındaki yüksek lisans öğrenimini 10 Ağustos 2006 tarihinde tamamladığı ve başvurusu üzerine 926 sayılı Kanunun 36/d maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan hükümleri uyarınca kendisine lisansüstü öğrenim kıdemi verildiği, peşinden Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Kamu Yönetimi Bilim Dalında ikinci yüksek lisans öğrenimine başladığı ve bu öğrenimi 08 Ağustos 2007 tarihinde tamamlayarak, ilave yüksek lisans kıdemi verilmesi için 15 Ekim 2007 tarihinde davalı idareye müracaat ettiği, idarece davacının yaptığı ikinci yüksek lisansın, önceki yüksek lisans dalıyla farklı bir dal olup olmadığı hususunda tereddüt yaşanması üzerine konunun Yükseköğretim Kurulu Başkanlığından sorulduğu, YÖK Başkanlığının 02 Mart 2009 tarihli cevabi yazısı ile Üniversitelerarası Kurulun görüşü de alınmak suretiyle, davacının gördüğü yüksek lisans öğrenimlerinin farklı dallardan olmadığına karar verilmesi üzerine K.K.K.lığının 29 Mart 2009 tarihli işlemi ile davacının ilave yüksek lisans kıdemi verilmesi talebinin reddedildiği, davacının anılan işlemin iptali istemiyle AYİM’de dava açtığı, ancak AYİM 1.D.nin 29 Aralık 2009 tarih ve 2009/1270-1281 E-K sayılı Kararıyla, YÖK Bşk.lığının 29 Nisan 2009 tarihli yazısına atıfta bulunularak, ikinci yüksek lisans öğreniminin farklı bir dalda yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği, bilahare davacının 08 Ekim 2010 tarihli elektronik dilekçesiyle YÖK Bşk.lığına müracaat ederek, “Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı ile Kamu Yönetimi Bilim Dalının iki ayrı bilim dalı mı oldukları, yoksa aynı bilim dalları mı oldukları” konusunda değerlendirme talep ettiği, YÖK Bşk.lığınca verilen 04 Kasım 2010 tarihli cevapla, anılan dalların farklı bilim dalları olduğunun bildirilmesi üzerine bu kez 23 Aralık 2010 tarihinde yeni bir idari müracaat daha yaptığı ve kendisine ilave yüksek lisans kıdemi verilmesini istediği, bu talebinin K.K.K.lığının 13 Ocak 2011 tarihli yazısı ile reddedilmesi üzerine işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nun Nasıp Düzeltilmesi başlıklı 36'ncı maddesinin (d) fıkrası; "Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının insan gücü temin ve yetiştirme planlarında belirtilecek ihtiyaç duyulan dallarda, general ve amiraller hariç olmak üzere, daha önce lisansüstü öğrenim yaptığı daldan farklı bir dalda ilave bir lisansüstü öğrenim yapan subaylara en fazla bir yıl daha kıdem verilir." hükmünü öngörmektedir. Subay Sicil Yönetmeliği'nin 116'ncı maddesinin (b) fıkrası (Değişik:6.5.2002-24747/12 md.) 5'nci bendinde ise; "Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının insan gücü temin ve yetiştirme plânlarında belirtilecek ihtiyaç duyulan dallarda, daha önce lisansüstü öğrenim yaptığı daldan farklı bir dalda, yüksek lisans veya doktora yapmak veya doçent olmak suretiyle ilave bir lisansüstü öğrenim yapan subaylara en fazla bir yıl daha kıdem verilir." hükmü yer almaktadır. - 363 - Öte yandan, 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nun 36'ncı maddesindeki lisansüstü kıdem verme usul ve esaslarını düzenleyen 5621 sayılı TSK Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ise 17 Nisan 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Kanun ile; (a.) İkinci bir dalda yapılan yüksek lisans kıdemi kaldırılmış, öğrenim nedeniyle verilen azami 4 yıl kıdem 3 yıla, öğrenim ve üstün başarı nedeniyle verilen toplam 7 yıl kıdem 6 yıla indirilmiştir. (b.) Lisansüstü öğrenim nedeniyle kıdem alma; Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı uzman personel temin ve yetiştirme planlarında belirtilen bilim dalları karşılığında gösterilen kontenjana girme şartına bağlanmış, (c.) Söz konusu kontenjana girebilmek için, Türk Silahlı Kuvvetleri Lisansüstü öğrenim Yönetmeliğinde belirtilen şartlar ve nitelik değerlendirilmesinin esas alınması sağlanmıştır. Bunun yanı sıra, 5621 sayılı TSK Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 3'üncü maddesi ile 926 sayılı TSK Personel Kanunu'na eklenen Ek geçici 85'inci madde ile de; "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yüksek lisans öğrenimine başlamış veya yüksek lisans eğitimini tamamlamış ve henüz kıdem almamış olan subaylar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi ay içerisinde yüksek lisans öğrenim kıdemi almak maksadıyla müracaat etmeleri halinde, bu Kanundan önceki esaslar dahilindeki yüksek lisans kıdeminden ve birinci fıkra hükümlerinden istifade eder." hükmü getirilmiştir. Anılan hüküm ile yasa yürürlüğe girdiği tarihte yüksek lisans eğitimine devam eden veya yüksek lisans eğitimini tamamladığı halde, çeşitli nedenlerle kıdem almak amacıyla idareye başvuruda bulunamayan personel için yedi aylık bir geçiş sürecinin öngörüldüğü, 17 Kasım 2007 tarihine kadar öğrenimini tamamlamak suretiyle yüksek lisans kıdemi almak için başvuran personelin Kanun değişikliğinden etkilenmeyeceği anlaşılmaktadır. Lisansüstü eğitim kıdemi verilmesini düzenleyen Subay Sicil Yönetmeliğinin 116’ncı maddesinin (b) bendinde de lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesine ilişkin usul, esas ve şartlar düzenleme altına alınmıştır. AYİM Başsavcılığı; tarafından, dava dilekçesinde belirtilen talebin yargılamanın iadesi olarak kabul edilebileceği davalı idare tarafından da davanın kesin hüküm nedeniyle reddedilmesi gerektiği gündeme getirildiğinden öncelikle bu konuların irdelenmesi gerekmektedir. Davacı tarafından 04 Mart 2011 tarihinde AYİM kaydına giren dava dilekçesinde, “Siyaset ve Sosyal Bilim Dalı ile Kamu Yönetim Bilim Dalı”nın farklı iki ayrı bilim dalı olduğuna ilişkin YÖK Başkanlığının 04 Kasım 2010 tarihli yazısına istinaden ilave yüksek lisans kıdemi verilmesi için idareye başvurduğu, bu başvurusunun reddedilmesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle dava açtığı görülmektedir. Dava konusu dilekçenin konusunun önceki yargı kararı ve işlemlerinden farklı bir talebi içerdiği, davacının yargılamanın yenilenmesi gibi bir talebinin bulunmadığı ve talebin 1602 Sayılı Kanunun 64’üncü madde kapsamında da kabul edilemeyeceği göz önüne alınarak, AYİM - 364 - Başsavcılığının bu konudaki görüşüne itibar edilmemiştir. Diğer yandan, davalı idare kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiş ise de, davacının YÖK Başkanlığından elde ettiği yeni bir belgeye istinaden bağımsız bir başvuruda bulunduğu, işbu davanın tarafları önceki davayla aynı olmakla birlikte dava konusunun farklılık gösterdiği açık olmakla, davalı idarenin bu yöndeki itirazına itibar edilmemiştir. YÖK Başkanlığının 04 Kasım 2010 gün ve B.30.0.E.Ö.B.0.00.015537 sayılı yazısıyla, davacının yapmış olduğu iki yüksek lisans eğitimine ilişkin bilim dallarının farklı bilim dalları olduğu belirtmiştir. Davacı 23 Aralık 2010 tarihinde ilave yüksek lisans kıdemi verilmesi için davalı idareye başvurmuş ve davalı idare tarafından 13 Ocak 2011 tarihli yazıyla olumsuz cevap verilmiştir. Dava konusunu bu talebi bağlı olarak tesis edilen olumsuz işlem oluşturmaktadır. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri çerçevesinde, davacının ikinci yüksek lisans kıdemi için başvuru yaptığı tarihte, gerek yasal gerek yönetsel düzenlemelerde, ilave yüksek lisans kıdemi verilmesi olanağı bulunmamaktadır. 5621 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucu, ilave yüksek lisans nedeniyle kıdem verilmesi yönündeki yasal düzenleme kaldırılmıştır. Bu çerçevede, davacıya ikinci yüksek lisans eğitiminden dolayı ilave yüksek lisans kıdemi verilmesinin yasal dayanağı bulunmamakta; böyle bir kıdem verilmesi de hukuken mümkün gözükmemektedir. Açıklanan bu nedenlerle, davalı idare tarafından tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE, 20 EYLÜL 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.1.D., 20.09.2011; E. 2011/530, K. 2011/1472) - 365 - 3. LİSANSÜSTÜ ÖĞRENİM KIDEMİ -82ÖZETİ: 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 36/d maddesinde ve Subay Sicil Yönetmeliğinin 116/b maddesinde lisansüstü öğrenim kıdemi verilme usul, esas ve şartları düzenlenmiştir. Toplam olarak 27 gün oda hapsi cezası bulunan davacının, lisansüstü öğrenim kıdemi alabilmesi için gerekli olan şartı sağlayamadığı anlaşıldığından, tesis edilen dava konusu (iki ayrı yüksek lisans öğrenimi nedeniyle) lisansüstü öğrenim kıdemi verilmemesi işleminin hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı, 21.03.2011 tarihinde Ağrı 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, 25.03.2011 tarihinde de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; KONYA / Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda kendi nam ve hesabına gördüğü yüksek lisans öğrenimini 07.09.2005 tarihinde, İSTANBUL / Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası ilişkiler Anabilim Dalı’nda yine kendi nam ve hesabına gördüğü yüksek lisans öğrenimini de 23.06.2006 tarihinde tamamladığını, 2006 yılında haksız mal edinmek suçlamasıyla hakkında açılan davanın kesinleşmesinin 13.10.2010 tarihini bulması nedeniyle lisansüstü öğrenim kıdemi müracaatını 23.11.2010 tarihinde yapabildiğini, KKK.lığının 02.02.2011 gün ve PER.:1430 – 34501 – 11 / Tyn.D.Sic ve Kd.Ş.Ks. sayılı yazısı ile 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 36/d maddesi gereğince tarafına lisansüstü öğrenim kıdemi verilemeyeceğinin bildirildiğini, 1989 yılında teğmen rütbesinde iken kısa süreli kaçma suçu işlediği için Lv.Mly.Ok. Disiplin Mahkemesince tarafına 17 gün hapis cezası verildiği ve bu yüzden diğer cezalarla birlikte hapis cezalarının 21 günü geçtiği için kıdem alamadığını öğrendiğini, teğmen rütbesinde alınan sicillerin sicil not ortalamasına dâhil edilmemesine rağmen alınan cezaların hesaplamaya dâhil edilmesini anlayamadığını, kaldı ki böyle bir suç işlemediğini, ceza aldığını ve bu cezayı çektiğini hatırlamadığını, zaten böyle bir cezası olduğunu bilseydi yüksek lisans kıdemi almak için bu kadar uğraşmayacağını, söz konusu 17 günlük hapis cezasının tarafına tebliğ edildiğine dair belge ile bu cezanın çektirildiğine dair belgelerin orijinallerinin dosyaya sunulmasını talep ettiğini, ayrıca yüksek lisans yapan Türk Silahlı Kuvvetleri Personelinin bir kısmına ve Devlet memurlarının tamamına kademe verilirken, (kendisi ile ilgili olmayan) bir takım şartları taşımadığından bahisle bir kısım Türk Silahlı Kuvvetleri Personeline kıdem verilmemesinin Anayasanın adalet ve eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirterek 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 36/d - 366 - maddesinin lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesi şartlarını düzenleyen hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını, lisansüstü öğrenim kıdemi verilmemesi işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. AYİM 1’inci Dairesinin 05.04.2011 gün ve 2011/1197 Gensek, 2011/699 Esas sayılı kararı ile davacının yürütmenin durdurulması yönündeki isteminin reddine karar verilmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; kendi nam ve hesabına olmak üzere KONYA / Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda gördüğü yüksek lisans öğrenimini 07.09.2005 tarihinde, İSTANBUL / Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilimi Dalı’nda gördüğü yüksek lisans öğrenimini de 23.06.2006 tarihinde tamamlayan davacının, 23.11.2010 tarihli iki ayrı dilekçesi ile söz konusu bu yüksek lisans öğrenimleri nedeniyle tarafına lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesi talebi ile davalı idareye müracaat ettiği, KKK.lığının 02.02.2011 gün ve PER.: 1430 – 34501 – 11/ Tyn.D.Sic. ve Kd.Ş.Sb.Ks. sayılı ve “Lisansüstü Öğrenim Kıdemi” konulu yazılı ile olumsuz cevap verilmesi ve bu cevabi yazının 07.03.2011 tarihinde tebliğini müteakip davacı tarafından süresi içinde AYİM’de işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 36/d maddesinde ve Subay Sicil Yönetmeliğinin 116/b maddesinde lisansüstü öğrenim kıdemi verilme usul, esas ve şartları düzenlenmiştir. Bu şartlar arasında “Cezaları ertelenmiş, para cezasına çevrilmiş, genel veya özel af kanunları kapsamına girmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adli sicilden çıkarılmış olsalar bile; taksirli suçlar hariç olmak üzere askeri ve adli mahkemeler, disiplin mahkemeleri veya disiplin amirlerince toplam olarak 21 gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile mahkum veya cezalandırılmış olmamak” şartı da sayılmıştır. Bu kapsamda dava konusuna dönüldüğünde; davalı idare savunması ekinde gönderilen gizlilik dereceli belgelerden davacının, disiplin amirlerince; 31.10.1988 günü akşamı birliği izinsiz terk etmesi nedeniyle 03.11.1988 tarihinde “2 GÜN ODA HAPSİ”, 25.01.1989 tarihinde spor saatinde spor yaparken değişik bahanelerle Tk.K.na güçlük çıkarmak suretiyle sporun insicamını bozması nedeniyle 25.01.1989 tarihinde “3 GÜN ODA HAPSI”, 2526-30 EKİM 1990 tarihlerinde izinsiz olarak kursa katılmaması nedeniyle 01.11.1990 tarihinde “3 GÜN ODA HAPSİ” ve tespit edilen eksiklikleri nedeniyle 25.01.1995 tarihinde “2 GÜN ODA HAPSİ” cezası ile cezalandırıldığı, Levazım – Maliye Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı Disiplin Mahkemesinin 20.03.1989 gün ve 1989/6 Esas, 1989/6 Karar sayılı kararı ile “Kısa Süreli Kaçma” suçundan “17 GÜN ODA HAPSİ” cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Bu itibarla; toplam olarak 27 gün oda hapsi cezası bulunan davacının, lisansüstü öğrenim kıdemi alabilmesi için - 367 - gerekli olan yukarıda belirtilen şartı sağlayamadığı anlaşıldığından, tesis edilen dava konusu (iki ayrı yüksek lisans öğrenimi nedeniyle) lisansüstü öğrenim kıdemi verilmemesi işleminin hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu sonucuna varılmıştır. Öte yandan davacı, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 36/d maddesinin söz konusu düzenlemesinin, Anayasanın adalet ve eşitlik ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini öne sürerek iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını talep etmiş ise de; (Anayasaya aykırı olmamak kaydıyla) her alan ve konuda kanuni düzenleme yapma yetkisi bulunan kanun koyucunun, lisansüstü öğrenim kıdemi verilme usul ve esaslarını belirleme hususunda da takdir yetkisi bulunduğu kuşkusuzdur. Bu yetki kapsamında kanun koyucu, “Cezaları ertelenmiş, para cezasına çevrilmiş, genel veya özel af kanunları kapsamına girmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adli sicilden çıkarılmış olsalar bile; taksirli suçlar hariç olmak üzere askeri ve adli mahkemeler, disiplin mahkemeleri veya disiplin amirlerince toplam olarak 21 gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile mahkum veya cezalandırılmış olanlar”a lisansüstü öğrenim kıdemi verilmemesini öngörmüştür. Bu kanuni düzenleme; davacı ve davacı ile aynı statüde bulunan herkes için geçerli olup, yürürlükte bulunduğu sürece uygulanacaktır. Bu bakımdan anılan düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmadığı değerlendirilmiştir. Zira, Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında da belirtildiği üzere, Anayasanın 10’uncu maddesinde düzenlenen eşitlikten amaç; eylemli değil hukuki eşitliktir. Hukuki eşitlik de aynı hukuki durum ve konuma sahip kişiler arasındaki eşitliği öngörmekte, benzer durumda olan kişilerin aynı hukuk kurallarına tabi tutulmaları demektir. Aynı statüde olanlara farklı hükümlerin uygulanması durumunda eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilebilir. Farklı statüdeki personel için ayrı şartlar öngörülmesinin, eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etiği söylenemez. Bu nedenle lisansüstü öğrenim kıdemi ile ilgili yukarıda belirtilen söz konusu şartın, subaylar için öngörülüp Devlet Memurları için öngörülmemiş olmasında Anayasanın 10’uncu maddesine aykırı bir durum bulunmadığı değerlendirilmekle davacının bu yöndeki talebi ciddi bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun davanın REDDİNE, 04 EKİM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.1.D.,04.10.2011; E. 2011/699, K. 2011/1624) - 368 - -83ÖZETİ: Davacı 926 sayılı TSK Personel Kanununun 36/d maddesinde belirtilen “Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Temin ve Yetiştirme Planlarında belirtilecek ihtiyaç duyulan bilim dallarında yüksek lisans öğrenimi yapma” şartını sağlamayan davacıya lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesine yasal olarak imkan bulunmadığı, bu bağlamda; davacıya lisansüstü öğrenim kıdemi verilmemesi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı 31 Ocak 2011 tarihinde Kartal Nöb. Asliye Hukuk Mahkemesi kaydına, 04 Şubat 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesi ile ilgili esasları düzenleyen 926 sayılı TSK.Personel Kanununun 36’ncı maddesinin, 5621 sayılı Kanun ile değiştirildiğini, bu değişiklik ile ilave lisansüstü öğrenim kıdeminin kaldırıldığını, yüksek lisans öğreniminden kıdem alabilmek için Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planında bilim dalı karşılığında gösterilen kontenjana girme esasının getirildiğini, 5621 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 17 Temmuz.2007 tarihinde yüksek lisans öğrenimine devam edenler ile öğrenimini bitirmiş, ancak kıdem almak için müracaat etmemiş personele eski kanun hükümlerinden istifade edebilmek için 7 ay süre tanındığını, bu kapsamda 17 Kasım .2007 tarihine kadar yüksek lisans öğrenimini tamamlayan ve kıdem almak için müracaat eden personele 5621 sayılı Kanun değişikliğinden önceki esaslar dahilinde lisansüstü öğrenim kıdemi verildiğini, anılan kanun değişikliğine paralel olarak Subay Sicil Yönetmeliğinin 116‘ncı maddesinde değişiklik yapıldığını, Türk Silahlı Kuvvetleri Lisansüstü Eğitim-Öğretim Yönetmeliği hazırlanarak 06.09.2008 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe sokulduğunu, kendi nam ve hesabına lisansüstü öğrenimlerden kıdem verilebilecek bilim dalları ve yıllık kontenjanların K.K.K.lığının 25 Temmuz 2007 tarihli ve PER.:4011-141-07/Per.Pl.ve Ynt.D.Pl.Ş.(3) (578) sayılı “Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı (2007-2016)” konulu emri ile yayınlandığını, kendi nam ve hesabına Uluslararası İlişkiler (MA) yüksek lisans eğitimini 2006-2007 yılları arasında Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladığını, yüksek lisans diplomasını 02 Mayıs 2007 tarihinde aldığını, YÖK Başkanlığınca düzenlenen diploma denklik belgesini de 24 Mayıs 2007 tarihinde aldığını, ancak o dönemde ailevi problemleri nedeniyle lisansüstü öğrenim kıdemi almak için gerekli başvuruyu zamanında yapamadığını ve 17 Kasım 2007 tarihine kadar gerekli evrakları toplayıp gönderemediğini, 08 Kasım 2010 tarihinde lisansüstü öğrenim kıdemi almak için - 369 - başvuru yaptığını, kendisine 09 Aralık 2010 tarihinde tebliğ edilen K.K.K.lığının 30 Kasım 2010 tarihli cevabi yazısı ile; yüksek lisans yaptığı Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalının, K.K.K.lığının 29 Temmuz 2010 tarih ve PER.: 1440-38805-10/Per.Pl.ve Ynt.D.Mslk.Glş.Ş. sayılı “Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı Revizesi” konulu emri ile revize edilen KKPL 52-2 Kara Kuvvetleri Komutanlığı Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı (20072016)’nda ikmal sınıfı subaylar için kıdem verilecek bilim dalları arasında yer almadığından bahisle talebine olumsuz cevap verildiğini, ancak yüksek lisans öğrenimine başladığında KKPL 52-2 Kara Kuvvetleri Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı (2004-2012)’nın geçerli olduğunu ve sınıfının ordudonatım olduğunu, bu Plan’da “Ordudonatım” ve “Levazım” sınıfı subayların Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalında yüksek lisans yapabileceğinin belirtildiğini, Eylül 2007 tarihinde “İkmal” sınıfına geçirilmesi nedeniyle revize edilmiş Plan’da ikmal sınıfı bir subay için Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalında yüksek lisans yapılabileceği belirtilmediğinden bahisle tarafına lisansüstü öğrenim kıdemi verilmemesinin kazanılmış hak ve eşitlik ilkelerine aykırı olduğunu belirterek, yüksek lisans kıdemi verilmemesi işleminin iptalini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde kendi nam ve hesabına gördüğü yüksek lisans öğrenimini tamamlayarak 02 Mart 2007 tarihinde yüksek lisans diplomasını, 24 Mayıs 2007 tarihinde de YÖK Başkanlığından bu yüksek lisans öğrenimi ile ilgili diploma denklik belgesini alan davacının, görev yaptığı İkm.Mly.Okl.ve Eğt.Mrk.K.lığının 12 Kasım 2010 gün ve PER.: 1630-800-10 sayılı yazısı ekinde gönderilen 08 Kasım 2010 tarihli dilekçesi ile lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesi talebi ile yapmış olduğu başvuruya, kendisine 09 Aralık 2010 tarihinde tebliğ edilen K.K.K.lığının 30 Kasım 2010 gün ve PER.: 1430-335097-10/Tyn.D.Sicil ve Kd.Ş.Sb.Ks. sayılı cevabi yazısıyla; yüksek lisans öğrenimi gördüğü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı’nın, K.K.K.lığının 29 Temmuz 2010 gün ve PER.:1440-3880510/Per.Pl.ve Ynt.D.Mslk.Glş.Ş. sayılı “Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı Revizesi” konulu emri ile revize edilen KKPL 52-2 Kara Kuvvetleri Komutanlığı Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı (2007-2016)’nda ikmal sınıfı subaylar için kıdem verilecek bilim dalları arasında yer almadığı belirtilerek olumsuz cevap verilmesi üzerine işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır. 926 sayılı TSK Personel Kanununun 36/d maddesi; “Kuvvet Harp Akademileri öğrenimini tamamlayıp kurmaylığı onaylanan subaylara iki yıl, bunlardan Silâhlı Kuvvetler Akademisinden mezun olanlara ayrıca bir yıl olmak üzere toplam üç yıl; / Harp Akademileri Komutanlığınca düzenlenen ve iki yarı yıllık programı içeren komutanlık ve karargâh subaylığı öğrenimini bitiren subaylara bir yıl; / Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personel temin ve yetiştirme planlarında belirtilecek ihtiyaç duyulan bilim dallarında yüksek lisans öğrenimi yapanlardan; yüksek lisans eğitimi bitiriş notu, lisans eğitimi bitiriş notu, sicil notu ortalaması, mükâfatlar ve cezalar ile Türk Silâhlı Kuvvetleri Lisansüstü Öğrenim - 370 - Yönetmeliğinde belirtilen diğer şartlar esas alınarak yapılacak sıralamada Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı namına ve kendi namına olmak üzere ayrı ayrı olarak bilim dalı karşılığında tahsisi yapılan kontenjanlara giren subaylara bir yıl, bunlardan doktora yapanlara bir yıl, doğrudan doktora yapanlara iki yıl, doçent olanlara ayrıca bir yıl olmak üzere toplam üç yıl; / Tıpta uzmanlık belgesi alanlara, diş tabipliğinde, veterinerlikte, eczacılıkta uzman belgesi alanlara veya doktora yapanlara iki yıl, bunlardan doçent olanlara ayrıca bir yıl olmak üzere toplam üç yıl;/ kıdem verilir./ (Değişik:24.4.2008-5758/3 md.) Türk Silahlı Kuvvetlerine muvazzaf subay olarak katılmadan önce branşları ile ilgili yukarıda belirtilen öğrenimlerini kendi nam ve hesaplarına yapmış veya subay nasbedildikten sonra bitirmiş olanlar, lisansüstü öğrenimi tamamladığı için sınıfları değiştirilen subaylar ile lisansüstü öğrenimi tamamladıktan sonra astsubaylıktan subaylığa nasbedilenler hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır. / Bu şekilde kıdem alanların nasıpları düzeltilir. / Bu madde hükümlerine göre verilen kıdemlerin toplamı hiçbir şekilde üç yılı aşamaz. / Yukarıda yazılı nitelikleri haiz olanlara lisansüstü öğrenim kıdemi verilebilmesi için; / 1. Müracaat tarihinde sicil notu ortalamasının, sicil tam notunun % 90'ı ve daha üstünde olması, / 2. Lisansüstü öğrenimini kendi nam ve hesabına yapanlar için askerî disiplin, tutum ve davranışları, görevindeki başarısı, meslekî bilgi ve yetenekleri, genel kültürü, ahlakî ve şahsî nitelikleri bakımından kıdem almaya layık bulunduğuna dair "Lisansüstü Öğrenim Kıdemi Nitelik Belgesi"nin müspet olarak düzenlenmiş olması,/3. Özel kanunlara tâbi olanların, yukarıdaki şartlara ilave olarak bu sıfatlarını kazanmada, kendi kanun ve yönetmeliklerinde belirtilen usûl ve esasları yerine getirmiş olması, / 4.Cezaları ertelenmiş, para cezasına çevrilmiş, genel veya özel af kanunları kapsamına girmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adlî sicilden çıkarılmış olsalar bile; / aa) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, suç uydurmak, cinsel saldırı, cinsel taciz, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak, fuhuş, gayri tabii mukarenet, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçlar ile kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma suçlarından birisinden mahkûm olmaması, / bb) Firar, amir veya üste fiilen taarruz, emre itaatsizlikte ısrar, üste hakaret, mukavemet, fesat, isyan suçları ile 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 148 inci maddesinde belirtilen suçlardan mahkûm olmaması, / cc) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, yukarıdaki bentlerde belirtilen suçların dışındaki suçlardan, askerî ve adlî mahkemeler, disiplin mahkemeleri veya disiplin amirlerince toplam olarak 21 gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile mahkûm veya cezalandırılmış olmaması, / gerekir. / Açığa alınmayı gerektiren ya da yukarıdaki bentlerde sayılan suçlardan gözetim altına alınanlar, tutuklananlar veya kamu davası açılanlar, haklarındaki yargılama neticesine göre işleme tâbi tutulurlar.” hükmüne amir bulunmaktadır. 5621 sayılı Kanunla 926 sayılı Kanuna eklenen EK Geçici 85’inci maddenin 2’nci fıkrası ile; bu Kanunun (5621 sayılı Kanunun) yürürlüğe girdiği - 371 - tarihten önce yüksek lisans öğrenimine başlamış veya yüksek lisans eğitimini tamamlamış ve henüz kıdem almamış olan subayların, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten (17 Nisan 2007 tarihinden) itibaren yedi ay içerisinde yüksek lisans öğrenim kıdemi almak maksadıyla müracaat etmeleri halinde, bu Kanundan önceki esaslar dâhilindeki yüksek lisans kıdeminden istifade edecekleri belirtilmiştir. Görüldüğü üzere EK Geçici 85’inci maddeden istifade edilebilmesi için tamamlanan yüksek lisans öğrenimi nedeniyle 5621 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra yedi ay içinde (yani 17 Kasım 2007 tarihine kadar) müracaat edilmesi gerekmektedir. Buna göre, yedi aylık geçiş süreci tamamlandıktan sonra (08 Kasım 2010 tarihinde) müracaat etmiş olan davacının, EK Geçici 85’inci madde kapsamına girmediği ve eğitim öğretim kıdemi verilmesi için idareye başvuru yaptığı tarihteki mevzuata tabi olduğu açıktır. 926 sayılı TSK Personel Kanunun 36/d maddesinde yapılan Kanun değişikliğine paralel olarak Subay Sicil Yönetmeliğinin 116/b maddesinde de; “…4) Kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının personel temin ve yetiştirme planlarında belirtilecek bilim dallarında yüksek lisans (bilim uzmanlığı, yüksek mühendislik, yüksek mimarlık, master) öğrenimi yapanlardan; yüksek lisans eğitimi bitiriş notu, lisans eğitimi bitiriş notu, sicil notu ortalaması, mükâfatlar ve cezaları ile Türk Silahlı Kuvvetleri Lisansüstü Öğrenim Yönetmeliğinde belirtilen diğer şartlar esas alınarak yapılacak sıralamada, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı namına ve kendi namına olmak üzere ayrı ayrı olarak bilim dalı karşılığında tahsisi yapılan kontenjanlara giren subaylara bir yıl kıdem verilir. Bu şekilde kıdem almış olanlardan, kıdem almış olduğu yüksek lisans bilim dalına dayalı olarak doktora yapanlara bir yıl daha, doçent olanlara ayrıca bir yıl olmak üzere toplam üç yıl kıdem verilir.” düzenlemesi getirilmiştir. 926 sayılı TSK Personel Kanununun, lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesine ilişkin usul ve esasların belirlendiği 36’ncı maddesinin (d) fıkrasında 5621 sayılı Kanun ile yapılan değişikliği müteakip KKPL 52-2 Kara Kuvvetleri Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı (2007-2016) 2007-2016 yıllarını kapsayacak şekilde yeniden hazırlanarak 25 Temmuz 2007 tarihinde yürürlüğe sokulduğu ve K.K.K.lığının 29 Temmuz 2010 gün ve PER.: 1440-3880510/Per.Pl.ve Ynt.D.Mslk. Glş.Ş. sayılı yazısı ile revize edildiği, bu şekilde revize edilen, davacının lisasüstü öğrenim kıdemi verilmesi yönünde başvuruda bulunduğu 08 Kasım 2010 tarihinde ve halen yürürlükte bulunan KKPL 52-2 Kara Kuvvetleri Komutanlığı Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı (20072016)’nda, davacının yüksek lisans öğrenimi gördüğü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı’nın ikmal sınıfı subaylar için kıdem verilecek bilim dalları arasında sayılmadığı anlaşılmakla, 926 sayılı TSK Personel Kanununun 36/d maddesinde belirtilen “Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personel temin ve yetiştirme planlarında belirtilecek ihtiyaç duyulan bilim dallarında yüksek lisans öğrenimi yapma” şartını - 372 - sağlamayan davacıya lisansüstü öğrenim kıdemi verilmesine yasal olarak imkan bulunmadığı, bu bağlamda; davacıya lisansüstü öğrenim kıdemi verilmemesi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Diğer yandan davacı, yüksek lisans öğrenimini 5621 sayılı Kanun değişikliğinden önce tamamladığını ve yüksek lisans öğrenimine başladığı tarihte yürürlükte bulunan Kara Kuvvetleri Komutanlığı Uzman Personel Temin ve Yetiştirme Planı (2004-2012)’nda, o tarihlerdeki sınıfı olan ordudonatım sınıfı için Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı’nın yüksek lisans kıdemi verilecek bilim dalları arasında sayıldığını, bu nedenle yüksek lisans kıdemi verilmesi yönündeki başvurusunun 5621 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yürürlükte bulunan 926 sayılı Kanunun 36/d maddesinde belirtilen usul ve esaslara göre değerlendirilmesi gerektiğini, 5621 sayılı Kanun değişikliğinden sonraki usul ve esaslara göre değerlendirilmesinin kazanılmış hak ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini öne sürmüş ise de; “kazanılmış hak” kavramı, objektif bir hukuk kuralının bireye uygulanmasıyla birel işleme dönüşmesini ifade eder. Dolayısıyla genel düzenleyici işlemler birel işlemlerle kişisel durumlara dönüşmedikçe kişisel hak doğurmazlar. Kuşkusuz norm koyucu dilerse yeni düzenlemeye istisnai hükümler koyup belli durumlara hukuki geçerlik kazandırabilecektir. Bu takdirde eski durumlar kazanılmış bir hakkın varlığından değil, yeni statünün istisnai hükümlerine dayandığı için hukuksal bir değer ve gerçeklik kazanmış olacaktır (Aynı yönde, bkz. AYİM Drl. Krl., 09 Kasım 1989/1989/5, K.1989/24.). Birel işlemlerle somutlaşmaları halinde ilgilileri bakımından kazanılmış haktan söz etmek mümkündür. Bu bağlamda, 5621 sayılı yasa yürürlüğe girdiği tarihten 17 Kasım 2007 tarihine kadar lisansüstü öğrenim kıdemi başvurusunda bulunmayan davacı açısından lisansüstü öğrenim kıdemine ilişkin herhangi bir kazanılmış haktan söz etmek mümkün görülmemiştir. Ayrıca kanun koyucunun, bir kanunun yürürlüğe giriş tarihini belirlemeye; keza bir geçiş süreci öngörüp kimi statüleri koruma altına almaya ya da almamaya; eğer bir geçiş süreci öngörecekse de bunun süresini belirlemeye münhasıran yetkili olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Somut olayda, davacının ve benzer durumda olanların kazanılmış bir hakkı bulunmadığından kanun koyucunun bir geçiş süreci öngörmemesinin ya da geçiş sürecini 7 ay ile sınırlandırmasının “hukuk devleti” ilkesine ve “eşitlik” ilkesine aykırı olduğunu hukuken söylemek mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun davanın REDDİNE, 01 KASIM 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.1.D.,01.11.2011; E. 2011/506, K. 2011/1691) - 373 - 4. ÜSTÜN BAŞARI KIDEMİ -84ÖZETİ: Davalı idare takdir yetkisi çerçevesi içinde olan iç güvenlik harekâtı görevinde “üstün cesaret ve feragat şerit rozeti ve madalyası” ile taltif edilen personeli tercih ederek üstün başarı kıdeminden yararlandırmıştır. Bu kapsamda üstün başarı kıdemi verilen Kr.Plt.Ütğm. ..ve…’ın ‘’üstün cesaret ve feragat şerit madalyası” ile, Kr.Plt.Ütğm…. ve…’ın “üstün cesaret ve feragat şerit rozeti” ile taltif edilmiş oldukları, davacının ise “üstün cesaret ve fergat şerit madalyası veya rozetinin’’ bulunmadığı anlaşılmakla davalı idarece takdir yetkisinin objektif kriterlerle hukuka uygun olarak kullanıldığı ve dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı 01.10.2010 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesiyle özetle; KaraNET ortamından 30 Ağustos 2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 2002 neşetli 46 adet kara havacı subay arasından üstün başarı nedeniyle bir üst rütbeye erken terfi ettirilen subayları ve kendisinin terfi ettirilmediğini öğrendiğini, terfi ettirilen subayların ilk sıralarda yer alan personel arasından değil de 19, 20, 21 ve 22’nci sıralarda yer alan 2003 neşetli subaylardan seçildiğini, kıdem sıralamasında kendisinin terfi ettirilen subaylardan daha üst sıralarda yer aldığını, subaylık hizmetinin daha fazla olduğunu ve bugüne kadar birçok takdir, şerit rozet ile ödüllendirildiğini, öncelik sıralamasına ilişkin olarak mevzuatta öngörülen diğer beş koşul için hiçbir öncelik sonralık ifadesi kullanılmadığı, bunların birbirinin dengi olduğu, yani kendi içerisinde herhangi bir önceliğe sahip olmadığı halde davalı idarece bunlardan bazılarına öncelik verilmesinin yerinde olmadığını, dolayısıyla üstün başarı kıdeminden yararlandırılmaması işleminde davalı idarenin takdir yetkisini objektif kullanmadığını iddia ederek üstün başarı kıdemi verilmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; 2010 yılında 30 Ağustos 2005 nasıplı üsteğmenlerin üstün başarı nedeniyle terfi kapsamında değerlendirmeye alındığı ve 30 Ağustos 2005 nasıplı kara havacı sınıfı üsteğmenler için üstün başarı nedeniyle terfi kontenjanının dört olarak belirlendiği, davacının da bu kapsamda değerlendirmeye alınarak üstün başarı nedeniyle terfi edecek personel sıralamasında 10’uncu sırada yer almakta olduğu, yapılan değerlendirme sonucunda üstün başarılı personel sıralama - 374 - formunda 16’ıncı sırada bulunan Kr.Plt.Ütğm. …(2003-4)’ın, 18’inci sırada yer alan Kr.Plt. Ütğm. …(2003-17)’ın, 20’nci sırada yer alan Kr.Plt. Ütğm. …(200324)’ın ve 21’inci sırada yer alan Kr.Plt.Ütğm. …(2003-25)’ın seçilerek üstün başarı kıdemine layık görülmesi, davacıya ise üstün başarı kıdemi verilmemesi üzerine AYİM’de bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Üstün başarı kıdemini düzenleyen mevzuata bakıldığında; 926 sayılı TSK Personel Kanununun "Rütbe terfi şartları ve esasları" başlıklı 38’inci madde 2’nci fıkrasının (c) bendi (Değişik:15.6.2005-5365/6 md.); “Üstün başarılı üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşıların terfi esasları: Üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşıların bu rütbelerine ait bekleme sürelerinin bitiminden bir yıl önce bu rütbelere ait her yılki sicil notu, sicil tam notunun yüzde doksanbeş ve daha yukarısı ve sicil notu ortalaması da sicil tam notunun yüzde doksan ve daha yukarısı olanlardan; bu rütbelerde en az iki ayrı birinci veya ikinci sicil üstünden sicil notu alanlar veya rütbe bekleme süresinin bitiminden bir yıl önce alacak olanlar, sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanarak rütbelerine göre kendi sınıfları içerisinde ayrı ayrı sıralanırlar. Bu şekilde sıralanan subaylardan, sicil notu ortalaması en üstün olanlardan başlanmak suretiyle kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından uygun görülenler, kendi sınıf mevcudunun, muharip sınıflar için yüzde sekizi, yardımcı sınıflar için yüzde dördü oranında bir üst rütbeye yükseltilebilirler.” hükmünü içermektedir. Subay Sicil Yönetmeliğinin “Üstün başarı nedeniyle terfi ve lisansüstü öğrenim kıdemi başlıklı 116’ncı maddesinin 1’inci fıkrası (a) bendinde; a) Üstün başarı nedeniyle terfi usul, esas ve şartları aşağıda belirtilmiştir: Kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Başkanlıklarınca, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan terfi şartlarını haiz olan üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşıların rütbelerine ait bekleme sürelerinin bitiminden bir yıl önce, bu rütbelere ait her yılki sicil notu, sicil tam notunun % 95 ve daha yukarısında ve sicil notu ortalaması da sicil tam notunun % 90 ve daha yukarısında olanlardan; bu rütbelerde en az iki ayrı birinci veya ikinci sicil üstünden, sicil notu alanlar veya rütbe bekleme süresinin bitiminden bir yıl önce alacak olanlar, sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanarak rütbelerine göre kendi sınıfları içerisinde; kurmay subaylar sınıflarına bakılmaksızın kendi aralarında, muharip sınıflarda mevcudu 12 ve daha az olan sınıflar, yardımcı sınıflarda mevcudu 24 ve daha az olan sınıflar, sınıflarına bakılmaksızın birleştirilerek sıralanırlar. Bunlardan; sicil notu ortalaması aynı olanlar, hizmette bulundukları rütbedeki geçerli sicil notlarının ortalamasına göre kendi aralarında sıralanırlar. Bu durumda da eşitlik varsa eşitlik bozuluncaya kadar sıra ile bir önceki rütbelerine ait geçerli sicil notlarının ortalamalarına bakılarak sıralama tespit edilir. Eşitliğin yine bozulmaması hâlinde bulundukları rütbede daha fazla sayıda ayrı birinci ve ikinci sicil üstünden sicil almış olanlar şeklinde - 375 - sıralanırlar. Bu durumda dahi eşitlik bozulmaz ise bu Yönetmeliğin 93 üncü maddesi hükümleri uygulanır. Bu şekilde, EK-4’de yer verilen "Üstün Başarılı Personel Sıralama Formu"na sıralanan subaylardan; sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanmak suretiyle kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı ve Sahil Güvenlik Komutanınca uygun görülenler, kendi sınıf mevcudunun muharip sınıf ve kurmaylar için % 8’i, yardımcı sınıflar için % 4’ü oranında bir üst rütbeye yükseltilebilirler. Mevcudunun az oluşu nedeniyle birleştirilmek suretiyle değerlendirilen sınıflarda, sıralama sonucunda aynı sınıftan birden fazla personelin kontenjana girmesi hâlinde, bu sınıftan sadece bir personel üstün başarı nedeniyle bir üst rütbeye yükseltilebilir. Kontenjanın geri kalan kısmı ise, sıralamadaki sıraya göre diğer sınıflarda kullanılabilir. Ancak mevcutlarının az oluşu nedeniyle birleştirilmek suretiyle değerlendirilen sınıfların toplam mevcudunun, muharip sınıflar için % 8’i, yardımcı sınıflar için % 4’ü, bir tam sayının altında küsuratlı çıkması hâlinde bu sayı, bir tam sayıya tamamlanarak dikkate alınabilir. Üstün başarı nedeniyle üst rütbeye yükseltilmede, bulunduğu rütbede daha fazla süre fiili olarak kıta komutanlığı görevi yapan personele, komando ihtisas kursu görmüş ve komando birliklerinde görev yapmış olan personele, iç güvenlik harekâtında görev yapan ve şerit rozet, madalya veya ödül ile taltif edilen personele veya subaylıkta geçen hizmet süresi fazla olan personele Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanınca öncelik verilebilir. Müstakilen veya birleştirilerek hesaplanan sınıfların kontenjan tespitinde; a) Muharip sınıfların % 8’i, yardımcı sınıfların % 4’ü tam sayı çıkmadığı takdirde, küsuratın üst tama çevrilmesi, b) Rütbelerine göre muharip sınıfların ve yardımcı sınıfların küsuratının toplamı sonucu ortaya çıkan kontenjan artışının ilgili kategorideki sınıflara taksimi, Kuvvet Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı ve Sahil Güvenlik Komutanınca sınıf özellikleri ve hizmet ihtiyacı dikkate alınarak yapılır. Üstün başarı nedeniyle terfi edenlerin toplamı, o yıl rütbe bekleme süresinin bitimine bir yıl kalan üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşılarda; kendi sınıf mevcudunun muharip sınıflar için % 8’ini, yardımcı sınıflar için % 4’ünü; eğer bu oranlar küsuratlı çıktıysa üst tama çevrilmeleri sonucu bulunan tam sayıyı geçemez. Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Sahil Güvenlik Komutanı yukarıdaki esaslara göre sıralanmış olan subaylardan mahkemelerce veya disiplin amirlerince cezalandırılmış olanları, askerî veya adli mahkemelerde herhangi bir suçtan yargılanması devam edenleri seçmeyebilirler. Yukarıda ifade edilen mevzuat hükümlerinden açıkça anlaşılacağı üzere üstün başarı için aranan sicil notu koşulunu taşıyan personel öncelikle sicil notu ortalamasına göre sıralanacaktır. Sicil notu ortalaması aynı olanların kendi - 376 - aralarındaki öncelik sırası ise; eşitlik bozuluncaya kadar sıra ile bir önceki rütbelerine ait geçerli sicil notlarının ortalamasına bakılarak sıralama tesbit edilip, ve eşitliğin yine bozulmaması halinde bulundukları rütbede fazla sayıda ayrı birinci ve ikinci sicil üstünden sicil almış olanlar şeklinde sıralanacak, bu durumda dahi eşitlik bozulmaz ise bu Yönetmeliğin 93’üncü maddesi uygulanacaktır. Görüldüğü üzere "Üstün Başarılı Personel Sıralama Formu" oluşturulurken tamamen objektif ölçütler nazara alınacaktır. Diğer bir anlatımla sıralamanın yapılmasında idarenin hiçbir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Bu şekilde yapılacak sıralamadan sonra, normal olarak, sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanmak suretiyle kontenjan miktarı kadar personele üstün başarı kıdemi verilecektir. Bununla beraber Yönetmelik koyucu idareye, bu kuraldan ayrılabilme hususunda biri olumlu, diğeri olumsuz iki tür takdir yetkisi tanımıştır. Bunlardan ilki idarenin, üstün başarı nedeniyle üst rütbeye yükseltilmede bulunduğu rütbede daha fazla sure fiili olarak kıta komutanlığı yapan personele komando ihtisas kursu görmüş ve komando birliklerinde görev yapmış olan personele veya iç güvenlik harekâtında görev yapan ve şerit rozet, madalya veya ödül ile taltif edilen personele veya subaylıkta geçen hizmet süresi fazla olan personele öncelik verebilmesidir. Buna göre idare, Üstün Başarılı Personel Sıralama Formuna göre yapılan sıralamada geride olsa dahi bu koşulları taşıyan kişiye üstün başarı kıdemini öncelikli olarak verebilecek, diğer bir ifade ile sicil notuna göre yapılan sıralamadan ayrılabilecektir. Kuşkusuz bu koşulları taşıyan personelin birden fazla olması durumunda bu kişilerin arasındaki öncelik, yine sicil notu sıralamasına, yani Üstün Başarılı Personel Sıralama Formundaki sıraya göre tayin edilmelidir. İdarenin sıralamadan ayrılma konusundaki ikinci takdir yetkisi ise, mahkemelerce veya disiplin amirlerince cezalandırılmış olan subayları seçmeme yönündeki takdir yetkileridir. Buna göre, idare, Üstün Başarılı Personel Sıralama Formuna göre yapılan sıralamada önde olsa dahi, mahkemelerce veya disiplin amirlerince cezalandırılmış olan subaylara üstün başarı kıdemi vermeyebilecektir. Bu bağlamda, Kuvvet Komutanlarının olumlu veya olumsuz olarak kullanabilecekleri takdir yetkisi objektifleştirilmiştir. Sonuç olarak, idarenin, sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanmak suretiyle kontenjan miktarı kadar personele üstün başarı kıdemi vermesi ana kuralından, belirtilen iki istisna dışında, hangi nedenle olursa olsun ayrılabilmesi hukuken mümkün değildir. Yapılan bu açıklamalar çerçevesinde dava konusu işlem değerlendirildiğinde; üstün başarı kıdeminin üstün başarılı personel sıralama formunda ilk dört sırada yer alan personele değil, 16’ıncı, 18’inci, 20’nci ve 21’inci sırada yer alan personele verilerek sıralamadan ayrılındığı görülmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere sicil notu ortalamasından ayrılmak için idareye iki hususta takdir yetkisi tanınmış ve bunlar Yönetmelikte sayma suretiyle tahdidi olarak belirtilmiştir. Davalı idare de takdir yetkisi çerçevesi içinde olan iç güvenlik harekâtı görevinde “üstün cesaret ve feragat şerit rozeti ve madalyası” ile taltif edilen personeli tercih ederek üstün başarı kıdeminden yararlandırmıştır. Bu kapsamda üstün başarı kıdemi verilen Kr.Plt.Ütğm. …ve…’ın ‘’üstün - 377 - cesaret ve feragat şerit madalyası” ile, Kr.Plt.Ütğm… ve …“üstün cesaret ve feragat şerit rozeti” ile taltif edilmiş oldukları, davacının ise “üstün cesaret ve fergat şerit madalyası veya rozetinin’’ bulunmadığı anlaşılmakla davalı idarece takdir yetkisinin objektif kriterlerle hukuka uygun olarak kullanıldığı ve dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Hukuki dayanaktan yoksun bulunan üstün başarı kıdemi verilmemesi işleminin iptali isteminin REDDİNE, 20 NİSAN 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.1.D.,20.04.2011; E. 2010/1118, K. 2011/907) KİMLİK KARTI, SAĞLIK FİŞİ, SİLAHLA İLGİLİ İŞLEMLER 1. EMEKLİ SUBAY-ASTSUBAY KİMLİK KARTLARI -85ÖZETİ: Davacının 18 yaşını doldurduktan sonra öğrencilikte geçen sürenin yanısıra, hizmet ve itibari hizmet süreleriyle birlikte 25 fiili hizmet yılını doldurduktan sonra TSK’dan ayrıldığından, emekli askeri personel kimlik kartı almaya hak kazanmıştır. Davacı vekili 22.02.2011 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 5’inci Ana Jet Üs Komutanlığı emrinde görevli iken 25 yıllık fiili hizmet süresini tamamladığı düşüncesiyle emeklilik dilekçesi verdiğini, talebi uygun görülerek 27.04.2009 tarihinde görev yaptığı birlikten ayrıldığını, kendisine ve ailesine emekli personel kimlik kartı verilmediğini, Sosyal Güvenlik Kurumuna yaptıkları başvuru neticesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından müvekkilinin 25 yıl fiili hizmetinin bulunduğunun bildirildiğini, emekli askeri personele verilen kimlik kartının verilmesi için yaptıkları müracaata müvekkilinin 25 fiili hizmet yılını doldurmadığı gerekçesiyle reddedildiğini işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek davalı idarenin 19.01.2011 tarih ve PER:1900-7670-11/Per.D.Emk.Ş. sayılı red işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; davacının 25.03.1989 tarihinde astsubay sınıf okulunda öğrenci olarak göreve başladığı, 30.08.1989 tarihinde mezun olarak Astsb. Çvş. nasbedildiği, - 378 - 24.04.2009 tarihinde istifa ederek görevinden ayrıldığı, davacı vekilinin 04.01.2011 tarihli dilekçesiyle müvekkiline ve ailesine emekli askeri personel kimlik kartı (TSK akıllı kartı) verilmesi için idari müracaatta bulunduğu, Hava Kuvvetleri Komutanlığının 19.01.2011 tarih ve PER:1900-7670-11/Per.D.Emk.Ş. sayılı yazısı ile davacının 25 fiili hizmet yılını doldurmadan TSK’dan ayrıldığı gerekçesiyle talebinin reddedilmesi üzerine süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. AYİM 3’üncü Dairesinin 03.03.2011 tarih ve Gensek No:2011/722, Esas No:2011/735 sayılı kararı ile davacının yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. Dava konusu uyuşmazlık davacının istifa ederek TSK’dan ayrıldığı tarihte 25 fiili hizmet yılını tamamlayıp tamamlamadığı ve buna bağlı olarak davacıya TSK akıllı kartı verilip verilmeyeceği noktasındadır. 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanunun 34’üncü maddesinin e fıkrası; “Silahlı Kuvvetler mensupları şekil ve kullanma tarzı talimatnamede gösterilen hüviyet kartlarını resmi ve sivil olarak her zaman üzerlerinde bulundurmaya mecburdurlar.” hükmüne amirdir. TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin 80’inci maddesinin b fıkrası; “Kimlik kartlarının şekilleri, dağıtma usulleri ve hangi makamlarca verileceği Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanacak bir talimatla tesbit edilir.” hükmüne amirdir. Yasal düzenlemelerde emekli subay ve astsubaylar ile aile fertlerine kimlik kartı verileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu alan hizmetin gereği ve kimlik kartının işlevi dikkate alınarak idarece takdir yetkisi kullanılarak bir Yönerge ile düzenlenmiştir. MY 88-1 Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesinin “TSK Akıllı Kart Hak Sahipliği” başlıklı İkinci Bölüm 2’nci maddesi (a) fıkrasının 3’üncü bendinde “Türk Silahlı Kuvvetlerinden T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından maaş bağlanmak suretiyle emekliye ayrılan veya emeklilik için gerekli yasal hizmet süresini, Türk Silahlı Kuvvetlerinde doldurduktan sonra kanunda belirlenen yaş hadlerini tamamlayamama nedeniyle istifa ederek ayrılan subay, istisnai memur, astsubay….. hak sahibi aile fertlerine, sonradan emekli hakkı veren başka bir kanunda veya TSK’da farklı bir statüde görev alsalar dahi Emekli TSK Personel Akıllı kartı verilir…” düzenlemesine yer verilmiştir. Yine aynı Yönergenin 2’nci Bölüm 3’üncü maddesinin (k) bendinde de “Mecburi hizmet süresini tamamladıktan sonra, emeklilik için gerekli yasal hizmet süresini tamamlamadan istifa ederek ayrılan müstafi subay/astsubaylara daha sonraki hizmetlerinin birleştirilmesi nedeniyle emekli aylığı bağlansa dahi Emekli TSK Personel Akıllı Kartı verilmez.” düzenlemesi mevcuttur. - 379 - Açıklanan bu mevzuat hükümlerine göre bir kimseye emekli subay/astsubay kimlik kartı (Emekli TSK Personel Akıllı Kartı) verilebilmesi için bu kimsenin Türk Silahlı Kuvvetlerinden T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından maaş bağlanmak suretiyle emekliye ayrılması veya emeklilik için gerekli yasal hizmet süresini (25 yıl) Türk Silahlı Kuvvetlerinde doldurduktan sonra Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmış olması gereklidir. Davacının Türk Silahlı Kuvvetlerinden, kendisine maaş bağlanarak emekliye ayrılmamış olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Davacının Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği 27.04.2009 tarihi itibariyle emekliliğe esas toplam ne kadar hizmet süresinin bulunduğu dairemizin 07.07.2011 tarih ve Gensek No:2011/722, Esas No:2011/735 sayılı ara kararı ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından araştırılmış T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 31.10.2011 tarih ve Sayı:B.13.2.SGK.0.10.03. 09/71.792.005 sayılı yazısı ile davacının 18 yaşını doldurduktan sonra öğrencilikte geçen süresi ile astsubaylıkta geçen süresi dahil olmak üzere 15.04.1989-14.05.2009 tarihleri arasında geçen 20 yıl 1 ay astsubaylıkta geçen süreye karşılık verilen 4 yıl 11 ay fiili hizmet zammı olmak üzere toplam 25 yıl fiili hizmetinin bulunduğu bildirilmiştir. Bu halde davacının emeklilik için gerekli yasal hizmet süresi olan 25 hizmet yılını doldurduktan sonra TSK’dan ayrıldığı, dolayısıyla emekli askeri personel kimli kartı (TSK akıllı kartı) verilebilmesi için mevzuatta öngörülen koşulların davacı yönünden gerçekleştiği, emekli askeri personel kimlik kartı (TSK akıllı kartı) verilmemesi işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Emekli askeri personel kimlik kartı (TSK akıllı kartı) verilmemesi işleminin İPTALİNE, 18 Kasım 2011 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi. (AYİM.3.D., 18.11.2011; E. 2011/735, K. 2011/2421) -86ÖZETİ: Eşinin vefat etmesinden sonra yeniden evlenmesi üzerine akıllı kart sahipliği hakkını kaybeden davacı, bilahare boşansa dahi yeniden TSK akıllı kartı hak sahibi olması mümkün değildir. Davacı vekili 29.11.2010 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin eşi müteveffa…..’in Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde görev yapmakta iken 20 sene 6 aylık hizmet sürecinden sonra sağlık sebebiyle emekli olduğunu, müvekkilinin eşinin 1983 yılında - 380 - öldüğünü, müvekkilinin kimlik kartına 04.06.2010 tarihinde Aksaray orduevine girerken el konulduğunu, Türk Silahlı Kuvvetleri akıllı kartı verilmesi için yaptıkları müracaatın müvekkilinin yeni bir evlilik yaptığı gerekçesiyle reddedildiğini, müvekkilinin eşinden boşandığını, ilk eşinden dolayı aylık aldığını, İç Hizmet Yönetmeliğinin 69’uncu maddesine göre eş sıfatını taşıdığını, müvekkiline Türk Silahlı Kuvvetleri akıllı kimlik kartı verilmemesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Şişli Askerlik Şubesi Başkanlığının 04.10.2010 tarihli işleminin iptaline ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesin talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; davacının eşi…’in İs.Kd.Yzb. rütbesinde iken 18 Kasım 1955 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinden malûlen emekliye ayrıldığı, 1983 yılında vefat ettiği, 04.06.2010 tarihinde Aksaray orduevine girerken davacıya eşinden dolayı verilen Türk Silahlı Kuvvetleri Personeli kimlik kartına el konulduğu, davacının kendisine eşinden dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri akıllı kartı verilmesi için 28.09.2010 tarihinde idari müracaata bulunduğu, İstanbul Şişli Askerlik Şubesi Başkanlığının 04.10.2010 tarih ve As. Ş. 1110-10-Per. ve İd. İşl. Ks. sayılı emri ile Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesine göre yeniden evlenenlerin sonradan boşansalar dahi yeniden hak sahipliği kazanamayacakları gerekçesiyle taleplerinin reddedildiği, söz konusu işlemin iptali istemiyle süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. AYİM 3’üncü Dairesinin 09.12.2010 tarih ve Gensek No:2010/5547, Esas No:2010/2155 sayılı kararı ile davacının yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir. 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunun 34’üncü maddesinin e fıkrası; “Silahlı Kuvvetler mensupları şekil ve kullanma tarzı talimatnamede gösterilen hüviyet kartlarını resmi ve sivil olarak her zaman üzerlerinde bulundurmaya mecburdurlar.” hükmüne amirdir. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliğinin 80’inci maddesinin b fıkrası; “Kimlik kartlarının şekilleri, dağıtma usulleri ve hangi makamlarca verileceği Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanacak bir talimatla tesbit edilir.” hükmüne amirdir. Yasal düzenlemelerde emekli subay ve astsubaylar ile aile fertlerine kimlik kartı verileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu alan hizmetin gereği ve kimlik kartının işlevi dikkate alınarak idarece takdir yetkisi kullanılarak bir Yönerge ile düzenlenmiştir. MY 88-1 Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesinin “TSK Akıllı Kart Hak Sahipliği” başlıklı İkinci Bölüm 2’nci maddesi (a) fıkrasında; “(a) Eşler, (Resmi nikâhlı olanlar, yabancı uyruklular dâhil) - 381 - (I) Asıl Hak Sahibinin vefatı halinde, eşlerin hak sahipliği yeniden evleninceye kadar devam eder. Eşler (şehit eşleri dâhil) evlendiklerinde hak sahipliği sona erer. (II) Şehit eşleri hariç, eşler yeni evliliklerinden sonra boşansalar dahi yeniden hak sahipliği kazanamazlar.” düzenlemesine yer verilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 69’uncu maddesi subay ve astsubay ailelerinin hangilerinin tedavi imkânlarından yararlanacağına ilişkin olup dava konusu olayda doğrudan doğruya uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Yukarıda izah edildiği üzere yasal düzenlemelerde emekli subay ve aile fertlerine kimlik kartı verileceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu alanı takdir yetkisini kullanarak yönerge ile düzenleyen idare tarafından, eşinin vefat etmesinden sonra yeniden evlenmesi üzerine bilahare boşansa dahi tekrar Türk Silahlı Kuvvetleri akıllı kartı verilmemesinde hukuka ve mevzuata aykırı bir yön bulunmamaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE, 22 Eylül 2011 tarihinde Üye Jandarma Kurmay Albay Güven ŞAĞBAN’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ TSK İç Hizmet Kanunu’nun 69’uncu maddesi: “… b) (Değişik bent: 22/11/1990 - 3683/3 md.) Bu Kanunun tatbikatında aile tabiri içine giren eş, usul, füru, erkek ve kızkardeşler, evlat edinen ve evlatlık ile üvey çocuklar aşağıda gösterilmiştir. 1. Eş: Subay, askeri memur ve astsubayların karıları (kadın subaylar için kocalar) ile ölümleri halinde dul maaşı alabilen karıları (kadın subaylar için kocalar). … d) (Ek bend: 15/06/2005-5365 S.K./2.mad) Subay, askerî memur, astsubay ve uzman jandarmaların çalışan veya emekli olup da mensubu oldukları kamu kurum ve kuruluşlarının veya sosyal güvenlik kurumlarının sağlık hizmetlerinden istifade eden eşleri ile anne ve babaları, askerî kimlik kartı ve sahip oldukları sağlık karneleri ile askerî sağlık kurum ve kuruluşlarından da yararlanırlar. Bunların muayene ve tedavi giderleri çalıştıkları kamu kurum ve kuruluşları ya da bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumları tarafından ve kendi mevzuatı çerçevesinde ödenir.” hükmünü içermektedir. - 382 - Yönetmeliğinin 80’inci maddesinin b fıkrası; “Kimlik kartlarının şekilleri, dağıtma usulleri ve hangi makamlarca verileceği Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanacak bir talimatla tespit edilir.” hükmüne amirdir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinden de anlaşılacağı üzere; kimlik kartına ilişkin hususlar TSK. İç Hizmet Kanununun 34/e ve TSK. İç Hizmet Yönetmeliğinin 80/b maddelerinde hükme bağlanmış olup bu hükümlerde, Silahlı Kuvvetler mensuplarına verilecek kimlik katının veriliş biçim ve koşullarının talimat (yönerge) ile saptanacağı öngörülmüş olmakla birlikte, idarece yapılacak akıllı kimlik kartı hak sahipliğine ilişkin düzenlemelerin, “TSK İç Hizmet Kanunu’nun 69’uncu maddesinde belirtilen esaslara aykırı olmamak kaydıyla” serbestçe belirlenebileceği açıktır. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler itibariyle, davacının, eşinin ölümünden sonra 02.05.1994 tarihinde evlenip 03.06.1996 tarihinde boşandığı ve halen şatlarını haiz olması nedeniyle eşi müteveffa emekli Albay …nedeniyle, SGK’dan dul maaşı almaktadır. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ve açıklamalar itibariyle; davacının, emekli subay olan…’in eşi olmasından kaynaklanan hakkı sebebiyle akıllı kart hak sahibi olduğu; TSK İç Hizmet Kanunu’nun 69’uncu maddesi ile belirlenen esaslar çerçevesinde, davacının, halen eşi nedeniyle dul maaşını alıyor olması sebebiyle TSK İç Hizmet Kanunu’nun aradığı manada “eş” sıfatını koruduğu dikkate alındığında; TSK İç Hizmet Kanunu’nun 69’uncu maddesi uyarınca akıllı kart hak sahibi kabul edilmesi gerektiği; davacını, 02.05.1994 tarihinde evlenip 03.06.1996 tarihinde boşanmış olması nedeniyle bu hak sahipliğinin sona erdiğinin kabul edilemeyeceği; TSK Akıllı Kart Yönergesinin 2’nci Bölümünün 2’nci maddesinin a fıkrasının 2/a bendinin, “asıl hak sahibinin vefatı halinde .. eşler yeniden evlendiklerinde, daha sonradan boşansalar dahi yeniden hak sahipliği kazanamayacakları” şeklindeki hükmünün, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 69’uncu maddesine aykırı olması nedeniyle dava konu olayda uygulanma kabiliyetinin bulunmadığı; TSK İç Hizmet Kanunu’nun 69’uncu maddesi ile tanımlanan manada “eş” sıfatıyla akıllı kart hak sahipliği sıfatını haiz olan davacıya, akıllı kart verilmemesi şeklinde tesis edilen dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu değerlendirdiğimden, davanın reddi yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılamadım. 22.09.2011 ÜYE Güven ŞAĞBAN Jandarma Kurmay Albay (AYİM.3.D.,22.09.2011; E. 2010/2155, K. 2011/1971) - 383 - 2. SİLAH TAŞIMA VE BULUNDURMA İZİN BELGESİ -87ÖZETİ: Görevde bulunduğu dönemde hizmet nedeniyle, tevdi edilen silahla işlediği “askeri eşyayı hususi menfaatinde kullanmak” suçundan kesinleşmiş mahkumiyeti bulunan davacının, görevden ayrıldıktan sonra, hamili bulunduğu silaha taşıma belgesi verilmesi için yaptığı müracaatın reddi sonrasında ortaya çıkan uyuşmazlık, askeri hizmete ilişkin olmadığından davanın görüm ve çözüm yeri genel idare yargıdır. Davacı vekili 25.02.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayıtlara geçen dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin uzman jandarma olarak görevli iken Şubat 2010 tarihinde istifa etmek suretiyle TSK’dan ayrıldığını, hamili bulunduğu silahına ruhsat verilmesi talebi üzerine davalı idare tarafından sabıkasının bulunması gerekçe gösterilerek Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkındaki Yönetmeliğin 16’ncı maddesi gereğince davacının hamili bulunduğu silahın zapt edilmesinin istendiği ve bu silaha ruhsat verilmediğini belirtmek suretiyle ruhsat verilmeme işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmesini, yargılamanın duruşmalı yapılmasını talep ve dava etmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; uzman jandarma olarak görevli iken 2010 yılı Şubat ayında istifa eden davacının, hamili bulunduğu silaha taşıma belgesi verilmesi için müracaat etmesi üzerine yapılan araştırmada, Gölcük Donanma K.lığı Askeri Mahkemesinin 17.02.1999 gün ve 1999/278-47 E.-K. sayılı kararı ile kendisine hizmet nedeniyle zimmetlenmiş bir tabanca ile Kaz dağlarında 6 el etmek suretiyle Askeri Ceza Kanununun 130’uncu maddesinde tarif edilen askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçunu işlediğinin kabulü ile mahkumiyetine hükmedilmiş olduğunun tespit edilmesi üzerine davacıya silah taşıma belgesi verilmediği, bu durumun 31.12.2010 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davacı vekilinin 25.02.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde kayıtlara girdiği anlaşılmıştır. Davalı idarenin görev itirazında bulunması nedeniyle öncelikle dava konusu uyuşmazlıkta Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olup olmadığı incelenmiştir. Anayasanın 157’nci maddesinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve - 384 - askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiştir. 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 25.12.1981 günlü ve 2586 sayılı Kanunda değişik 20’nci maddesinde de aynı hüküm yer almıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “asker hizmete ilişkin” bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş bulunması gereklidir. 1602 sayılı Kanunun değişik 20’nci maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olan davacının asker kişi olduğunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Çözümlenmesi gereken husus dava konusu idari işlemin “askeri hizmete ilişkin” bulunup bulunmadığıdır. Davacının silah ruhsatı verilmesi talebi “Askeri Eşyayı Özel Menfaatinde Kullanmak” suçundan hükümlü bulunması nedeniyle 6136 sayılı Kanunun 7’nci maddesi ve 6136 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 16’ncı maddesi uyarınca reddedilmiştir. Davalı idarenin işleminin hukuki sebebini oluşturan anılan Yönetmeliğin 16’ncı maddesinde silah taşıma ve bulundurma ruhsatı verilmesine engel teşkil eden haller sayılmış, bu düzenlemede salt asker kişiler veya askeri hizmetin özellikleri dikkate alınmamış, diğer kamu görevlileri ile sivil kişiler yönünden de aynı kurallar öngörülmüştür. Bir başka anlatımla silah taşıma ve bulundurma ruhsatı verilmesine yönelik işlemler hukuki sonuçları itibariyle ilgilinin asker ya da sivil kişi olmasına göre değişen bir nitelik taşımamaktadır. Bu nedenle dava konusu idari işlemlerin “askeri hizmete ilişkinlik” koşulu gerçekleşmediğinden davanın görüm ve çözümünün genel idari yargının görevine girdiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Uyuşmazlık Mahkemesinin 01.03.2010 tarih ve E:2009/123; K:2010/49 sayılı kararı da 6136 sayılı Kanun uyarınca silah ruhsatı alım işlemlerinde “askeri hizmete ilişkin bulunma” koşulunun gerçekleşmemesi sebebiyle genel idari yargı yerinin görevli olduğu yönündedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davanın Görev Yönünden REDDİNE, - 385 - Görevsizlik kararının tebliğinden sonra görevli mahkemede dava açılabileceğinin, görevli mahkemede dava açıldığı takdirde ödenen başvuru harcının dikkate alınabileceğinin davacıya bildirilmesine,, 06 EKİM 2011 tarihinde Üye Hâkim Albay Mehmet Aydan AL ile Üye Kurmay Albay Sadrettin AÇIKSÖZ’ün karşı oyları ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. KARŞI OY GEREKÇESİ Sayın çoğunluk dava konusu uyuşmazlığı oluşturan silah ruhsatı verilmemesi işleminin hukuki sebebini oluşturan Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 16’ncı maddesinin hukuki sonuçları itibariyle ilgilinin asker ya da sivil kişi olmasına göre değişen bir nitelik taşımaması nedeniyle “askeri hizmete ilişkinlik” koşulunun gerçekleşmediğinin kabulü ile davanın görev yönünden reddine karar vermiştir. Görev hususunun değerlendirilmesinde “askeri hizmete ilişkinlik” koşulunun niteliğinin belirlenmesi, bu belirleme yapılırken başta Anayasa olmak üzere yasal mevzuatın gerekçeleri ile birlikte bir bütünlük içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Anayasa'nın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi başlıklı 157’nci maddesinde; “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir...” buyurucu kuralına, Anayasanın belirtilen kuralına paralel düzenleme içeren 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun; Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Görevleri başlıklı 20’nci maddesinde; “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar...” düzenlemesine, İdari Davalar ve Yargı Yetkisinin Sınırı başlıklı 21’inci maddesinde; “20’nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde çözümlenir ve karara bağlanır...” düzenlemesine, - 386 - Birinci Dairenin Görevleri başlıklı 22’nci maddesinde; “Birinci Daire; atanma, yer değiştirme, nasıp, sicil, kademe ilerletilmesi, terfi, emeklilik, maluliyet, aylık ve yolluklara ilişkin iptal ve tam yargı davalarını çözümler.” düzenlemesine, İkinci Dairenin Görevleri başlıklı 23’üncü maddesinde; “İkinci Daire; istifa, hizmet yükümlülüğü, askeri akademiler, askeri öğrenci ve yedek subay işlemleri ile Birinci Dairenin görevi dışında kalan işlem ve eylemlerden doğan iptal ve tam yargı davalarını çözümler.” düzenlemesine, Mecburi İdari Müracaat başlıklı 34’üncü maddesinde; “Askeri kişilerin özlük işleri konusunda kesin karar almaya yetkili olmayanlar makamlarca tesis edilmiş idari işlemlerin kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması idari dava açmak için belli olan süre içinde, mertebeler yoluyla ve bağlılığına göre yetkili üst makamlardan istenmedikçe Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde iptal davası açılamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu hükümler uyarınca Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin “askeri hizmete ilişkin“ olması gerekmektedir. Kanun'un 22, 23 ve 34 ncü maddelerinde askeri hizmete ilişkin idari işlemlerden bazıları belirtilmek suretiyle Kanun'un 20 nci maddesinde belirtilen “askeri hizmete ilişkin olma” koşuluna kısmen açıklık getirilmiştir. 1961 ANAYASASI İLE 1602 SAYILI KANUN'DA YER VERİLEN DÜZENLEMELERİN GEREKÇELERİ 1961 Anayasası’nın değişik 140’ıncı maddesinde (20/09/1971-1488); “...Asker kişilerle ilgili idarî eylem ve işlemlerin yargı denetimi Askerî Yüksek İdare Mahkemesince yapılır...” buyurucu kuralına yer verilmiş, Anayasa'nın 140’ıncı maddesi uyarınca kabul edilen 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 20’nci maddesinde; “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Ulusu adına; asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar.” düzenlemesine yer verilmiştir. 1602 sayılı Kanun'un “Genel Gerekçesi”nde şu görüşlere yer verilmiştir: “Kamu hizmetlerinden çıkan uyuşmazlıkların bünyesinde
Benzer belgeler
askerî yüksek idare mahkemesi dergisi
kararlarına yer veren bir dergidir.
AYİM Dergisinden edinmek isteyenler, Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığının TC. Ziraat
Bankası Saraçoğlu Şubesi (Şube No:1059) 1276
No’lu hesabına istenen h...