Köy-Koop Haber Gazetesi 22. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 22. Sayı
Üreticiden Tüketiciye Doğal Lezzet Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi EYLÜL 2013 Yıl:2 Sayı:22 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Çiğ Süt Primi %33 Düşürüldü 2013 Yılı Birleşmiş Milletler 19. Uluslararası Kooperatifler Günü'nün teması: "Kooperatif kurumsal kriz döneminde güçlü kalır" »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 27 Ağustos 2013 tarihi itibarıyla çiğ süt üreticilerine litre başına ödediği destekleme primini 9 kuruştan 6 kuruşa düşürdü. Nisan, Mayıs, Haziran dönemine ait destekleme prim ödemelerini alan çiğ süt üreticileri, çiğ süt destekleme priminin 6 kuruş olduğunu görünce şaşkınlık içinde kaldılar. 9 Kuruş Müjde Olarak Verilmişti Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, 21 Mayıs Dünya Süt Günü etkinlikleri kapsamında; Atatürk Orman Çiftliği’nde süt ve süt ürünleri üreticileri ile biraraya gelmişti. Bakan Eker, 2012 yılında verilen soğutulmuş çiğ süt desteğinin 6 kuruş olduğunu belirterek, 2013 yılı çiğ süt destekleme primini yüzde 50 artışla 9 kuruşa yükseltiklerini müjdelemişti. Baklanlık, Ocak, Şubat ve Mart döneminde üreticiye litre başına 9 kuruş prim ödemişti. Destekleme Bütçesi Yetersiz Bakanlık yetkilileri tarafından Köy-Koop Merkez Birliği’ne yapılan açıklamada; 9 Kuruş olan çiğ süt destekleme priminin, 6 kuruşa düşüşün temel nedeni olarak, destekleme bütçe kaynağının yetersiz olması gösterildi. Ayrıca, çiğ süt fiyatlarının 01 Ağustos 2013 tarihi itibariyle 1 liraya yükselmesi ve geçen dö- Süt Destekeleme Ödemelerinde Meydana Gelen Düşüş Üreticiler Tarafından Üzüntüyle Karşılandı Üreticiler, Köy-Koop Haber gazetemizi arayarak, "Girdi maliyetlerimiz zaten çok yüksek. Sütün fiyatı mı arttı? Girdi fiyatları mı düştü? Keyfi olarak primimiz mi düşürülüyor?" sorularını yönelttiler. Tarımsal İşletmelere 375 Lira Destek Ormanlarımız Yanıyor! Farkında mıyız? »» Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı olan ve belirlenen şartları taşıyan tarımsal işletmelere yılda 375 lira katılım desteği ödenecek. »» Anadolu ormanları, gerek savaşlar nedeniyle gerekse odun ihtiyacını karşılamak, tarım alanı ve otlak oluşturmak için yıllar boyu tahrip edilmiş, ediliyor. Son yıllarda artan orman yangıları, orman varlığımızın git gide yok olmasında baş aktör. Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Çiftlik Muhasebe Veri Ağı Sistemine Dahil Olan Tarımsal İşletmelere Katılım Desteği Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ’i, ÇMVA sisteminin kurulduğu iller İstanbul, Samsun, Malatya, Adana, Konya, Bursa, Erzurum, Şanlıurfa, Nevşehir, Tekirdağ, Giresun, İzmir’de gönüllülük esasına dayalı olarak sisteme katılan işletmelere 2013 yılı için yapılacak katılım desteği ödemesine ilişkin usul ve esasları kapsıyor. Ödemeler, Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) veya Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından oluşturulan herhangi bir idari kayıt sistemine kayıtlı olup ÇMVA sistemine dahil olan, bir muhasebe yılı süresince tarımsal faaliyetlerine ilişkin muhasebe verilerini belirlenen zamanlarda veri toplayıcılarla paylaşan ve verileri Bakanlık Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yapılan kontroller sonunda doğrulanan tarımsal işletmelere yapılacak. » Syf 3’de Gıdalarda Gizli Tehlike: Aflatoksin “Karaciğer Kanserine Yakalanan İnsan Sayısı İle Tükettikleri Aflatoksinli Gıda Arasında Yakın Bir İlişki Var” Son yıllarda yazılı ve görsel medyada, özellikle ihracatla ilgili konularda gündemde yer alan ‘Aflatoksin’hakkında; TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Şennur Özkaya ile görüştük. Röportaj » Dünyada Tarım Dört Firmanın Tekelinde neme göre süt üretimi fazlasının ortaya çıkması nedeniyle; Haziran, Temmuz, Ağustos ayları için çiğ süt desteklemesi litre başına 6 kuruş olarak ödeme yapıldığının bilgisini verdiler. Çiğ süt üretiminin arttığı dönemlerde, destekleme primi asıl o zaman önem kazanacak. Ek bütçe çıkarılmaz ise üreticilere verilen diğer destekleme prim ödemeleri de sıkıntıya girebilir. Syf 12’de »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “Gıda Güvenliği” raporu ile tarımsal üretiminin gelecek haritasını çıkardı. “Gıda Güvenliği” konusunda hazırlanan raporla ilgili konuşanGıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker; Dünya tarımının dört firmanın tekelinde bulunduğunu belirterek, “Ülke tarımının daha da gelişmesi için yeni stratejik planlar hazırlıyor ve uygulamaya koyuyoruz” dedi. Yapılan araştırmalara göre, 203 milyon hektar alan, bu kapsamda uluslararası şirketlerce ya satın alınmış ya da kiralanmış. Bu şirketler, İngiltere, Amerika, Çin, Hindistan ve İsrail’e ait. Bu şirketlerin kiraladığı veya satın aldığı topraklar ise başta Afrika ülkeleri olmak üzere Brezilya, Flipinler, Endonezya ve Laos’da bulunuyor. » Syf 9’da Et Piyasasına İlk Müdahale Gerçekleşti »» Et ve Süt Kurumu besicilere çağırıda bulunarak, karkas etin kilo fiyatını 15,6 liradan vereceğini açıklandı. Türkiye yaklaşık olarak 80 milyon ha yüz ölçümüyle dağlık ve ekocoğrafya bakımından zengin bir çeşitliliğe sahip. Bu ekolojik zenginliğe paralel olarak ormanlarımız da tür ve kompozisyon olarak zengin. 2012 yılı itibarıyla yapılan tespitlere göre ormanlar ülke yüz ölçümünün %27,6’sını kaplamakta. Bu değere orman içi açıklıklar dâhil değil. ‘Orman Yangınları’ dosyamız » Syf 19’da Et ve Süt Kurumu (ESK), karkas et fiyatlarının kıpırdanmaya başladığı dönemde piyasaya müdahale etmeye başladı. Ramazan ayında artan taleple birlikte ithalat söylentilerinin de artması yanı sıra karkas et fiyatlarında 17-18 lira gibi seviyelerin konuşulması üzerine, Et ve Süt Kurumu harekete geçti. Yük- selişe geçen et fiyatlarını düşürebilmek için besicilere çağrı yaparak karkas etin kilosuna 15.6 lira vereceğini açıkladı. ESK besiciye erken kesim primi ve nakliye farkı verecek, ayrıca satın alma bedellerinin yüzde 50’sini de nakit olarak ödeyecek. » Syf 8’de Hadi İLBAŞ Pr.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Dr. Umut TOPRAK Dünden Bugüne Kooperatifçilik -22» Syf 2’de Kooperatiflerin Topluma Katkıları » Syf 6’da Siz Hiç Bakuloviris Kullandınız mı? » Syf 13’de Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Uzm. Dr. Esra GÜNERİ Et ve Süt Kurumu Ne Yapmalı? » Syf 4’te Amerikan Emperyalizmi, Suruye ve Tohumlar » Syf 5’te Türkiye’de Tarım Reformu Hareketleri Dr. Neşe Nuray TOPRAK Dr. Erhan EKMEN Tevfik Fikret CENGİZ Silajla İlgili Bilinmesi Gerekenler Daha Bitmedi IPARD 11. Başvuru Çağrısı Yayınlandı » Syf 15’te » Syf 14’te » Syf 20’de » Syf 10’da 2 Eylül 2013 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Dünden Bugüne Kooperatifçilik -22- Ormanların sırtından vurgun vuran, sahte tapularla arazileri ele geçiren toprak ağaları ile Bafra- Balık Göllerini işleten Şehir ağaları- “Çalışan kazanır. Allah her kulunun rızkını verir.”- demektedirler. Öte yandan boynu bükük yoksullar ”Ne yapalım? Bizim kaderimiz bu” diyorlar. Kuruluştan Önceki Atılımlar 1964 yılının Mayıs ayında Engiz kahvelerinde kimine göre “acayip”, kimine göre “ilerici ”fikirlerin tartışılmaya başladığını görüyoruz. 01/09/2013 20/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi 01/09/2013 23/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı 01/09/2013 23/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Verilmesi 01/09/2013 24/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı 01/09/2013 23/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı 01/09/2013 26/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi 01/09/2013 26/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi 01/09/2013 26/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödenmesi 01/09/2013 30/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi 01/09/2013 30/09/2013 Ağustos 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Dr. Umut TOPRAK • Dr. Hilal TUNCA • Dr. Tuba ŞANLI • Dr. Güray AKDOĞAN • Tevfik Fikret CENGİZ Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. SA M LA AÇLI KOO P LİKLERİ M E K RLİ Ğİ • KÖY KA L Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği Bİ Köy-Koop Merkez Birliği RK 30 Ağustos, yoksul ve ümitsiz bir halkın diriliş ve bağımsızlığı uğruna verdiği var olma savaşının taçlandığı bir gündür. Emperyalist ülkelere karşı ezilen tüm mazlum halkların, özgürlük direnişine güç ve cesaret vermesi ‘Zaferin’ ne denli anlamlı ve önemli olduğunu ortaya koymuştur. ER BİR 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun... • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Ünal ÖRNEK F - Arkadaşlar, b ir ortaklık kuralım. Ürettiğimiz ürünleri topluca satalım. Tüketim mallarını, ziraat alet ve makinelerini, gübre ve zirai ilaçları toptan Temmuz 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi M Eskiden Rus Kazaklarının işlettikleri göllerde, balığı artık Doğu Karadeniz kökenli çevre halkı avlıyor. . SamsunSinop karayoluna güneş düşürmeyen ormanların yerinde yeller esiyor. Eski meraların tümü tarla olmuş., yine de dev traktörlere az geliyor. Toprak, artık Engiz düzlüğünde de kıt. Çevreden dışarıya göç başlamıştır. İnsanların koşup geldikleri ve getirildikleri çevre artık onları doyuramamaktadır. Az topraklı ve topraksız aileler için geçim ağırlaşmıştır. Eskiden yarıcılık yaptığı ailelerin çoğalan nüfusu, onları bu görevlerden alıkoymaktadır. Balık göllerinde yarı bele kadar su v e batak içinde saz kamışı biçerek geçim sağlamak özenilen ekonomik bir çaba olmuştur. 01/08/2013 02/09/2013 İ AT Engiz, Bafra ovasının sağ kanadını oluşturan, Bafra ve Samsun Merkez ilçelerine bağlı 18 muhtarlıktan oluşan bir çevrenin merkezidir. Samsun-Sinop karayolunun iki yanında sıralanan Engiz çarşısı çevre halkının buluştuğu, alış-veriş, sözleşme, tartışma, hatta vuruşmalarını yaptığı yerdir. Engiz çarşısının en sıcak köşeleri Engiz kahveleri. Engiz Kahvelerinde resmi dil Türkçe, ancak masalarda Türkçenin çeşitli şiveleri, yanında, Kürtçe, Gür- Eskinin ıssız sıtma diyarı 1960’larda insanlarla dolup taşmaktadır. Temmuz 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi RI Kuruluş Yerinin Tanımı Çevre halkı, Oğuz Boylarından Bayatoğulları, Alevi Türkler, Aydın ve Adapazarı’ndan gelme Yörükler, Rumeli Mübadilleri, Dağıstan ve Kuzey Kafkas Muhacirleri, Batum Muhacirleri, Yugoslavya Muhacirleri ve bütün Doğu Karadeniz ilçelerinden kopup gelen insanlardan oluşur. Ayrıca, bir kaç dönme ve Çingene ailesi de vardır. Engiz çevresi etnolojik yönden aşure çorbasına benzer. 01/08/2013 02/09/2013 V E D İ Ğ E R TA Bu yazı dizisi Samsun,-Bafra-EngizÇevresi Köy kalkınma Kooperatifleri Genel İş Birliği Kurulu çalışmaları ve bu Kurulun kararları ile Engiz Köyü Kalkınma Kooperatifi genel kurul ve yönetim kurulu karar defterleri, etütplan-proje ve yazışma dosyaları, uzun süreli iş planları, yıllık çalışma programları, bütçe ve bilançoları incelenerek hazırlanmıştır Ayrıca yazarın konu ile ilgili özel anılarına ve çevrede konu hakkında ileri sürülen fikirlerde ve resmi görevlilerin beyanlarına da yer verilmiştir. Önce çalışma alanının sosyal ve ekonomik yapısı ile kuruluştan önceki atılımlar incelendi. Daha sonra kuruluş çalışmaları ve kuruluş günlerinde karşılaşılan güçlükler saptandı. Girişimler bölümünde çevredeki kooperatifler arası işbirliği uzun süreli iş planları ve projelendirme çalışmaları ile proje uygulamaları ele alındı. Girişimler tasnif edildi ve kooperatifin ana projesini oluşturan Süt Fabrikasına ağırlık verildi. Sonuç olarak girişimin sağladığı faydaların değerlendirilmesi yapıldı. cüce, Çerkezce, Lazca, Arnavutça hatta Rumca işitebilirsiniz. Diğer Ücretlerin Gelir Vergisi 2. Taksit Ödemesi MA Kuruluş, Girişimler, Elde Edilen Sonuçlar Yöntem Mehmet Hadi İLBAŞ Köy-Koop Eski Genel Başkanı 01/08/2013 02/09/2013 IN Yazarı Kooperatif Başkanı Yalçın Engiz Giriş. Bu öykü, Fabrika bacasına hasret Anadolu çocuklarının kendi köylerinde bir baca tüttürmek uğruna girdikleri uğraşın öyküsüdür. Bu yazı dizisi, Kuzey Anadolu’nun bir yöresinde, bolluk içinde darlık çeken insanların, yoksulluk günlerini geride bırakmanın yollarını, nasıl öğrendiklerini dile getirmektedir. alalım. - Bu fikri rahmetli Muhtar Şemsettin Köksal da ortaya atmıştı. Hatta ortaklık için para bile toplamıştı. - Ne olacak? Çok az kimse katıldı Köyün ağaları, hiç aldırış etmediler. Muhtar da kızdı, topladığı paraları geri verdi. - Peki, fikir kötümüydü arkadaşlar? - Hayır - Öyleyse, yeniden girişimde b ulunabiliriz. Köyün ağaları katılmasalar da olur. - Olmaz, Yalçın Bey olmaz. Kendini boşuna yorma. Körler diyarında ayna satmaya uğraşma. - Neden olmasın? Ortaklığımıza çevre köylülerini, şehirlileri, hatta Almanya’daki işçileri bile katarız. Bir satış mağazası açarız. İleride bir fabrika bile kurarız. - Ne? Fabrika mı? Biz mi? Parayı nereden bulacağız Yalçın Bey? Ondan haber ver. - Arkadaşlar, siz kendi değerinizi bilmiyorsunuz. Üzerinde oturduğunuz o küçük araziler Milyonlarca liralık servettir. Bunu farkında değilsiniz. - Yalçın Bey, bir Güzelleştirme Derneği kursak nasıl olur? - O ayrı bir konu. - Neyi güzelleştirecen lan? Kel başına şimşir tarak mı arıyan? - Arkadaşlar, konuyu dağıtmayalım. Kuracağımız birlik kooperatif olabilir. - Bizim kooperatifimiz var Tarım Kredi Kooperatifdi - Uvv senun koparatifunun pağa ne faydasi var? Pen tütün ekmeyorum çi.. - Arkadaşlar , kooperatif kurarsak , Balık göllerini kiralayıp işletmecesi de biz oluruz.. - Yalçın Bey, güzel söylüyon emme, parayı nereden bulacağız? Sonrama şeherli ortak olmaz ki. - Almanya’da kaç kişi var sanki? Bir tek Yalçın Beyin abisi. - Yörüklerden de birkaç kişi var. - Bir kaç kişiynen olur mu? Bu işlere çok para lazım. Engiz kahvelerinde bu konu günlerce, haftalarca, aylarca tartışıldı. Sonuç: kooperatif faydalı idi. Ancak “Para Sorunu ”çözülemiyordu. – sürecek Yazarımızın tüm yazılarına; www.koy-koop.org internet adresinden ulaşabilirsiniz. Muhasebeci Sevgili kooperatifçiler, Eylül ayı muhasebe konusu ile ilgili yapılması gerekenleri sizler için, madde madde aşağıda sıraladım. İşlerinizde başarılar dilerim. Z TÜTEN BACANIN ÖYKÜSÜ Murat AKBABA E »» 1975 yılında Karacan Armağanı kazanan kooperatiflerden ikisini inceledik. Sıra üçüncüsüne geldi. Üçüncüyü de inceledikten sonra bunlardan hangilerinin ayakta kalabildiğini, kalamamışsa nedenlerinin ne olduğunu son üçüncü kooperatifi de inceledikten sonra bir değerlendirme yapacağım. MUHASEBEDE BU AY İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet VAROL Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96 Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Eylül 2013 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Köy-Koop Haber Eylül 2013 GÜNDEM 3 Ayçiçeği Üreticisi Kaygılı Tarımsal İşletmelere 375 Lira Destek »» Geçen sene tonu 1400 ile 1600 TL arasında alıcı bulan yağlık ayçiçeğine, bu yıl tüccarlar 900 ile 1000 TL arasında fiyat biçiyor. Trakya’da yağlık ayçiçeği üreticisi kaygılı. »» Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı olan ve belirlenen şartları taşıyan tarımsal işletmelere yılda 375 lira katılım desteği ödenecek. Ayçiçeği ülkemiz insanı için vazgeçilmez bir yağ bitkisi. Türkiye bitkisel yağ tüketiminin % 70’ini ayçiçeği yağından karşılıyor. Türkiye yılda 400 ila 500 bin ton arası bitkisel yağ ithal etmek zorunda. 2013 yılı 1 dekar ayçiçeği maliyeti 190 TL. Bunun içinde tarla kirası yok, yani fiyat 1 TL seviyelerinde olursa ancak maliyeti kurtarabiliyor. 1995 yılında AB ile yapılan Gümrük Birliği antlaşmasına göre devlet ithal edilen ay çekirdeğinden % 27, ham yağdan da % 36’dan fazla gümrük vergisi uygulayamıyor. Çözüm olarak yurtdışından yapılan ithalatta uygulanan vergilerin arttırılması ile geçmiş dönemlerde ‘referans fiyat’ uygulamasının yeniden hayata geçirilmesi düşünülebilir. Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’ da Ayçiçeği üreticileri, Trakya Birliğin bu yıl belirleyeceği taban fiyatın, geçen yılın altına düşmesinden kaygılı. Mazota, ilaca, gübreye, tohuma gelen zamlarla ayçiçeği üreticisinin yükü her geçen gün artıyor. Bu yılki yağlık ayçiçeği fiyatlarının 500-700 TL arasında düşüş yaşanması, üreticinin üzerindeki yükü daha da ağırlaştırıyor. Topraklarını ipotekleyerek kredi çeken köylüler, ayçiçeğin zarar etmesi halinde borçlarını ödemek için topraklarını satmak zorunda kalacak. Lüleburgaz’daki ayçiçeği üreticilerinin tek sıkıntısı taban fiyatlarının düşüklüğü değil. Bundan birkaç ay önce yaşanan dolu felaketi, 18 bin dekar araziyi telef etmişti. Ürünleri telef olan üreticiler, umudunu ayçiçeğine bağladı. Yağlık ayçiçeğindeki düşüşün temel nedeni ithalat Fiyatlar, yurt dışından ithal edilen ayçiçeği rakamları üzerinden belirleniyor. Ayçiçeği fiyatlarındaki keskin düşüşün biran evvel önlemesi gerekiyor. Ayçiçeği üreticileri geçen yılın fiyatları üzerinden bu yılki planlarını yapıyor. Trakya Birliğin taban fiyatlarının 950 TL olarak belirlenmesi durumunda üretici zor durumda kalacak. Her yıl üreticinin ürünlerini ucuza kapatmak isteyen büyük yağ şirketleri, hasat zamanı geldiğinde sıvı yağ fiyatlarını düşürüyor. Trakyalı köylüler bunun bilinçli yapıldığı düşüncesinde. Büyük yağ şirketlerinin yağ fiyatlarını düşürmesi Trakya Birlik ve tüccarların ürün pazarlığı sırasında elini güçlendirmesine yardımcı oluyor. 200 Kuş Türünün Yaşadığı Göl Kurudu »» Kırşehir’in Mucur ilçesi sınırlarında bulunan kuş cenneti Seyfe Gölü, bilinçsizce su çekilmesi sonucu tamamen kurudu. 200′e yakın türü bulunan göçmen kuşların konaklama üreme yeri olan, 1′inci derecede SİT alanı Seyfe Gölü’nü kuşlar terk ederken, ölü yavru kuşlar dikkat çekiyor. Seyfe Gölü’nün, son yıllarda yetersiz yağışla birlikte çevre ilçe ve köylerin içme suyunun karşılanması için açılan derin kuyularla birlikte vahşi sulama gibi nedenlerle kuruduğu öne sürüldü. Seyfe Gölü Koruma Derneği Başkanı emekli öğretmen Mustafa Yavuz şunları anlattı:”Kırşehir’in Mucur İlçesi’nde bulunan Seyfe Gölü bir kuş cennetiydi. şimdi adeta kuş cehenmemi oldu. Son bir yıl içerisinde yağışların yetersizliği başta olmak üzere çevre ilçe ve köyler, açılan derin kuyulardan çektikleri sularla içme suyu ihtiyaçlarını gideriyorlar. Göl, suların çekilenmesiyle tamamen kurudu, çöl oldu.Bu konuda sıkıntılarımızı Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Ko- ruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne, Doğa Koruma Dairesi Başkanlığı’na ve Kırşehir Valiliği’ne anlatmaya çalıştık, ancak ilgilenen olmadı. Kuş cenneti oldu, kuş cehennemi. Kaçan kuşlar canını kurtardı, uçamayan yavrular da ölüyor.” Afetlerden Zarar Görenlere Borç Erteleme İmkânı »» Yüzde 30 ve daha üstü afet zararı hasar tesbiti belirlenenler üreticiler bu imkandan faydalanabilecek. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamada; 23 Ağustos 2013 tarihinde 2013/2013/5199 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01 Ocak 2013 tarihinden bu Kararın yayını tarihine kadar Türkiye genelinde meydana gelen yangın, aşırı sıcak zararı, samyeli, çığ, heyelan, taban suyu yükselmesi, sel-su baskını, fırtına, aşırı yağış, aşırı kar yağışı, dolu, don, kuraklık, yıldırım düşmesi ve hortum afetlerine maruz kalan ve bu afetler sebebiyle ekilişleri, ürünleri, hayvan varlıkları, tesisleri veya seraları zarar gören Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı gerçek veya tüzel kişi üreticilerin (kamu kurum ve kuruluşları hariç) T.C. Ziraat Bankası A.Ş. (Banka) ve Tarım Kredi Kooperatiflerine (TKK) olan düşük faizli kredi kullandırılmasına ilişkin bu karar kapsamındaki kredi borçlarının ertelenmesi yapılacaktır. Bakanlar Kurulu Kararına göre afetler sebebiyle %30 ve daha fazla zarar gördüğü Hasar Tespit Komisyonlarınca belirlenen çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifler Birliğine olan zirai kredi borçlarının, kararın yayımlanmasından itibaren bir (1) ay içerisinde müracaat etmeleri üzerine %5 faizle bir yıl süreyle ertelenmesi sağlanmış olacağı erteleme imkanından yararlanmak isteyen afet den zarar gören çiftçilerin bir(1) ay içerisinde müracaat etmek zorundalar. Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Çiftlik Muhasebe Veri Ağı Sistemine Dahil Olan Tarımsal İşletmelere Katılım Desteği Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ’i, ÇMVA sisteminin kurulduğu iller İstanbul, Samsun, Malatya, Adana, Konya, Bursa, Erzurum, Şanlıurfa, Nevşehir, Tekirdağ, Giresun, İzmir’de gönüllülük esasına dayalı olarak sisteme katılan işletmelere 2013 yılı için yapılacak katılım desteği ödemesine ilişkin usul ve esasları kapsıyor. Ödemeler, Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) veya Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından oluşturulan herhangi bir idari kayıt sistemine kayıtlı olup ÇMVA sistemine dahil olan, bir muhasebe yılı süresince tarımsal faaliyetlerine ilişkin muhasebe verilerini belirlenen zamanlarda veri toplayıcılarla paylaşan ve verileri Bakanlık Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yapılan kontroller sonunda doğrulanan tarımsal işletmelere yapılacak. Söz konusu tarımsal işletmelere, işletme başına ve yılda bir kez olmak üzere bu yıl 375 lira katılım desteği ödenecek. Ödemeler, Bakanlık tarafından Ziraat Bankası'na, kaynak aktarılmasının ardından, il müdürlüğünce hazırlanarak onaylanan belgeye göre, banka aracılığıyla, ilgili şubelerde daha önce çiftçiler adına açılan veya açılacak hesaplara yapılacak. ÇMVA katılım desteği ödemeleri uygulaması, Bakanlık Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, merkez ve il ÇMVA komisyonları ile il müdürlüğü tarafından yürütülecek ve işletmelerin bir muhasebe yılı boyunca gerçekleştirdiği tarım- sal faaliyetlerine ilişkin veriler, takip eden yıl içinde anket yoluyla toplanacak. Haksız ödemelerin geri alınması Haksız yere yapılan destekleme ödemeleri, ödeme tarihinden itibaren ilgili kanunda belirtilen gecikme zammı oranları dikkate alınarak hesaplanan kanuni faizi ile birlikte geri alınacak. Haksız ödemenin yapılmasında ödemeyi sağlayan, belge veya belgeleri düzenleyen gerçek ve tüzel kişiler, geri alınacak tutarların tahsilinde müştereken sorumlu tutulacak. Bu karar kapsamındaki destekleme ödemelerinden, idari hata sonucu düzenlenen belgelerle yapılan ödemeler hariç, haksız yere yararlandığı tespit edilen üreticiler, beş yıl süreyle hiçbir destekleme programından yararlandırılmayacak. Bu arada, 2012/67, 2011/45, 2010/43 ve 2009/35 numaralı Çiftlik Muhasebe Veri Ağı Sistemine Dâhil Olan Tarımsal İşletmelere Katılım Desteği Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğleri yürürlükten kaldırıldı. ‘Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışması’ Başvuruları Başladı »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Eğitim, Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı’nın, DenizBank sponsorluğunda düzenlediği Tarım ve İnsan Ulusal Fotoğraf Yarışması başlıyor. 2009’dan bu yana düzenlenmekte olan ve bu yıl 5. kez düzenlenecek yarışmada, toprağın ve tarımın önemi konusunda sosyal ve bireysel duyarlılığın geliştirilmesi amaçlanıyor. Herkesin katılımına açık olan yarışma Genel, Çiftçi, Toprak Teması, Öğrenci, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çalışanları ve DenizBank Çalışanları olmak üzere 6 farklı kategoride gerçekleşiyor. Yarışmacılar tarım, hayvancılık, toprak, su, su ürünleri, gıda ve muhafazası, tarım ürünlerinin işlenmesi, çiftçi, köylü ve köy yaşamına dair her türlü faaliyeti konu alan fotoğraflarla yarışmaya katılabilecektir. 5. Tarım ve İnsan Ulusal Fotoğraf Yarışması başvurularının tamamı internet üzerinden yapılacak ve kazananlara toplam 20.000 TL tutarında DenizBank hediye çeki ve kitap, CD setleri armağan edilecektir. HAL VE GİDİŞ Yarışmaya başvurular 31.07.2013 tarihinde başlayıp, 01.11.2013 tarihinde sona erecek, sonuçlar 01.12.2013 tarihinde www.tarim.gov. tr, www.tariminsan.com, www.tarimtv.gov. tr adreslerinden ve yarışmaya ait sosyal medya kanallarından duyurulacaktır. Kazananlara ödülleri 12.12.2013 tarihinde düzenlenecek bir törenle takdim edilecektir. Sait MUNZUR 4 Eylül 2013 Köy-Koop Haber GÜNDEM Et ve Süt Kurumu Ne Yapmalı? »» Et ve Balık Kurumu’nun Et ve Süt Kurumu adıyla yeniden örgütlenmesine ilişkin Karar; 27 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Kurum, devletin genel hayvancılık politikası çerçevesinde, hayvancılık sektöründe düzenleyici ve destekleyici bir rol üstlenecek, piyasa ekonomisi kuralları içerisinde sektörde tam rekabet koşullarının tesisine katkıda bulunarak kamu yararı ile etkinliklerini sürdürecekmiş. Et ve Süt Kurumu Ne Yapmalı? Türkiye’de süt fiyatları sürekli inişli çıkışlı bir grafik izliyor. Bunun sonucunda bırakınız küçük çiftçileri, orta ve büyük işletmelerin sahipleri bile zor durumdalar. Örneğin istikrarsız politikalar nedeniyle süt inekçiliği yapan işletmeler verimli ineklerini satıyorlar, borçları yüzünden çiftliklerini kapatma noktasına geliyorlar. Bu durum, Süt Endüstrisi Kurumu’nun özelleştirilmesinden sonra çiğ inek sütü piyasasında kartelleşmenin başlamasıyla ortaya çıkmış. Koyun ve keçi yetiştiricileri daha da zor durumda. Bir yıl önce borç olmak zorunda bırakılan üreticiler, sütlerini mandıracıların belirlendiği fiyat üzerinden pazarlayabiliyorlar. Bütün bu nedenlerden dolayı Kurum, Ulusal Süt Konseyi ve Ulusal Süt Konseyi’nden farklı olarak temelde üretici lehine piyasaya müdahale edecek yapılanmaya gitmeli. Kurum ne yapmalı? • Kurum, et ve sütte fiyat oluşumuna üretici lehine müdahale etmeli. Bu şekilde süt kartellerinin egemen olduğu ekonomide çiftçi çıkarları korunabilir. Girilmesi amaçlanan AB’de durum budur. • Çiğ inek sütü üretiminin fazla olduğu dönemlerde, sütü diğer ürünlere dönüştürecek yapısal düzenlemeler gerçekleştirilmeli. • Çiftçinin örgütlenmesini teşvik etmek amacıyla sütlerini kooperatiflere pazarlayan üreticilere özel destek sağlanmalı. • Koyun ve keçiyi sağlanan destekler, ineğe göre şimdikinden daha yüksek düzeyde gerçekleştirilmeli. Bunun iki nedeni var; Birincisi et açığı, büyük ölçüde koyun ve keçi sayısının azalmasından çıkmıştır. İkincisi ise, gerekli önlemler alındığı takdirde koyun ve keçi ürünlerinin ihracattaki şansının ineğe göre üstün olmasıdır. • Ette ve sütte kesinlikle DİR (Dâhili İşleme Rejimi)’e izin verilmemeli. • Dünya Borsa Fiyatları(DBF) gerek- Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] çesiyle süt dozu ithaline kesinlikle olanak sağlanmamalı. • Kurum, hayvansal üretimle ilgili bütün düzenlemelere, hayvan ıslahı ve sağlık koruma hizmetlerini de kapsamak üzere müdahil olmalı. Tarım Politikası da Nasıl Olmalı? Bunların dışında izlenecek tarım politikasında, ağırlıklı olarak küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin dirliğini artıracak yollar izlenmeli. Nedeni şu; Türkiye’de bu tür işletmeler, işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor. Bunların tasfiyesi, işsizliği körüklüyor ve gelir dağılımını bozuyor. Nasıl bir tarım politikası izlenmeli? • Sıfır faizli krediler, tarım dışı sektöre ve büyük çiftçilere değil, küçük ve orta ölçekli işletmelere verilmeli. • Girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalı. • Kooperatifler aracılığıyla üreticileri sanayici yapmalı. Katma değer, ancak bu şekilde üretende kalabilir. Aksi durumda üreticilerin oligopol duruma gelmiş sanayicilerle başa çıkmaları olası olamaz. Kooperatiflerin ürettikleri malların KDV’leri de düşürülmeli. • Çiftçilerin kooperatifler aracılığıyla mallarını pazarlamaları için satış yerleri sağlanmalı. • Özelleştirilen Tarımsal KİT’ler yeniden kamulaştırılmalı. • Mera ıslahına önem verilmeli. Meraların tarlaya dönüştürülmesi yoluna gidilmemeli ve meraların amaç dışı kullanılması engellenmeli. Ayrıca Yem Ofisi kurulmalı (Günümüzde gözlemlenen kaba yem fiyatlarındaki artış büyük ölçüde spekülatiftir.) • Kayıt dışı ekonomiyle etkin mücadele yapılmalı. • Hayvan dâhil her türlü tarımsal ürünlerin ithalatı engellenmeli. Dünya Gül Yağı Üretiminin Yüzde 65’i Isparta’dan »» Isparta Gül ve Gülyağı Satış Kooperatifi tarafından gül çiçeğinin kilogramı başına üreticiye ödenecek fiyat, 3,68 lira olarak belirlendi. Gülbirlik Genel Müdürü Hasan Çelik, yaptığı açıklamada, 2013 yılı gül çiçeği kampanyasının 7 Mayıs'ta başladığını ve 26 Haziran'da sona erdiğini belirtti. 51 gün devam eden kampanya döneminde, haziran başlarındaki kuvvetli sıcak rüzgâr sebebiyle 7 bin 500 ton civarında beklenen gül çiçeği rekoltesinin 6 bin ton seviyelerinde gerçekleştiğini söyleyen Çelik, olumsuz hava şartlarına rağmen planlanan üretim miktarlarını yakaladıklarını ifade etti. Çelik, "Dünya gül yağı üretimi- nin yüzde 65'inin karşılandığı Isparta'da gül çiçeği fiyatı geçen yıla oranla yüzde 17 artarak kilogram başına 3,68 lira olarak tespit edilmiştir. Ürün bedelleri eylül ayının ilk haftasından itibaren ödenmeye başlanacak" dedi. AB Süt Kotalarını 2015’de Tamamen Kaldırıyor »» Avrupa Birliği'nde 1984 yılında artan üretim sonucunda, ürün stoklarının aşırı yükseldiği bir dönemde konulan süt kotaları 31 Mart 2015'te tamamen kalkıyor. AB tarımının en sıkı uygulanan kurallarından biri olan süt kotaları, üretim ve fiyat istikrarını koruyarak, aşırı stok oluşumunu engellemek amacıyla konulmuştu. Kotaya uymayan üreticilere büyük cezalar verilmekte. Süt kotalarının kaldırılmasının birçok olumsuz sonuçlar doğuracağı düşünülüyor. Üretim kapasitesi yüksek ve kaliteli üretim yapan süt üreticilerinin daha çok üretim yaparak, süt fiyatlarının düşmesine neden olacak ve küçük üreticilerin zarar görmesi bekleniyor. Süt kotalarının kademeli olarak azaltılması, üye ülkeler arasında kota transferine izin verilmesi ve kotayı sınırını aşan üreticilere uygulanan cezaların düşürülmesi bekleniyor. Kotaların kalkmasıyla AB'de süt üretiminde artış, dünya süt ve süt ürünleri piyasasında ise fiyatların düşmesi bekleniyor. Türkiye'yi nasıl etkileyecek? AB süt kotalarını kaldırılması sonucunda üretim çoğalırken, dünya süt ürünleri piyasa fiyatları düşme eğilimine girecektir. Bu durum tüketiciler açısından olumlu, üretici açısından ise olumsuz olacaktır. AB süt üretiminin talepten çok fazla artması, özellikle süt tozu üretiminin artmasına ve dünya süt fiyatlarının düşmesine yol açacaktır. Ülkemizdeki üreticilerinin büyük sıkıntısı olan girdi maliyetlerinin yüksek olması ve maliyetlerin aşağıya çekilememesi üreticilerimiz açısından çok sıkıntılı bir dönem olacaktır. Ülke olarak yapmamız gereken tarım sektöründe ileriye dönük uygulanabilir planlar ve politikaları belirleyerek yaşanacak sıkıntılılara hazırlık yapmamız gerekiyor. Balıkçılık Av Sezonu 1 Eylül’de Başladı »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, gırgır ve trol ağları ile avcılık faaliyetinde bulunan balıkçı gemileri için 15 Nisan 2013 tarihinde başlayan genel av yasağı, gırgır gemileri için 1 Eylül 2013 de, trol gemileri için 15 Eylül 2013 de sona ererek yeni av sezonunun başlayacağını bildirdi. Konuyla ilgili yazılı açıklama yapan bakanlık yetkilileri, açıklamada şu ifadelere yer verdi: "Bakanlığımız, su ürünleri avcılığıyla ilgili düzenlemeler yaparken bilimsel, çevresel, ekonomik ve sosyal hususları göz önünde bulundurmuştur. Su ürünleri avcılığına ilişkin tür, boy, zaman, derinlik, mesafe ve av araçları bakımından yasak, sınırlama ve yükümlülükler getirilmiştir. Getirilen düzenlemeler, sürdürülebilirliğin sağlanması ve herkesten önce balıkçılarımız içindir. Balıkçıların bu düzenlemelere uygun avcılık faaliyetinde bulunmaları, hem kendi menfaatleri hem de kaynaklarımızın sürdürülebilir işletimi bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle su ürünleri stokları üzerindeki aşırı av baskısının azaltılması, av ile av gücü arasındaki dengenin kurulması ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması amacıyla balıkçı gemisi sahiplerine, gemilerini avcılıktan çıkarmaları karşılığında destekleme ödemesi uygulaması başlatılmıştır. 2012 yılında 12 metrenin üzerindeki 407 balıkçı gemisi sahibi müracaat etmiştir. 2013 yılında desteklemenin kapsamı daha da genişletilerek, 10 metrenin üzerindeki balıkçı gemileri destek kapsamına alınmıştır. Bugüne kadar da 350 balıkçı gemisi başvuruda bulunmuştur. Bu sayının müracaat için son tarih olan 20 Eylül’e kadar 400’ü geçeceği beklenmektedir." Bu av sezonunda uygulanacak ilgili tebliğde değişiklik bulunmadığına belirten yetkililer, "Su ürünleri avcılığı yapacak balıkçılar, faaliyetlerini Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığı'nı düzenleyen tebliğ hükümlerine göre yürüteceklerdir. Son yıllarda, kontrol ve denetimlere ağırlık verilmiştir. Bu sezonda denetimleri daha etkin kılmak için gerekli önlemler alınmıştır. Denizlerimizde yapılan gözlemler ve yürütülen araştırmalara göre başta hamsi olmak üzere bu av sezonunun bol geçmesi beklenmektedir. Halkımıza insan beslenmesinde; özellikle çocukların gelişiminde ve erişkin insanların sağlıklarının korunmasında ve sürdürülmesinde sayısız faydaları olan su ürünlerinin sezon boyunca bol bol tüketmeleri tavsiye edilir. 20132014 balıkçılık sezonunun balıkçılarımız için bol ve bereketli olmasını diliyoruz." diye bilgilendirdi. Uluslararası Su Konferansı Düzenlendi »» Tacikistan'ın başkenti Duşanbe'de Uluslararası Su Konferansı düzenlendi. Devlet Başkanı İmamali Rahman'ın ev sahipliği yaptığı konferansa, aralarında Tayland Başbakanı Yingluck Shinawatra, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri yardımcıları, Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu temsilcileri, bakanlar ve çok sayıda yabancı heyet katıldı. Su alanında uluslararası işbirliğini konu edinen konferansa, dünyanın 70'ten fazla ülkesi ve ve 20 civarında uluslararası kuruluştan 900'e yakın üst düzey temsilci katıldı. Konferansın ev sahibi Devlet Başkanı İmamali Rahman, açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Rahman, bu konferansı BM Genel Kurulu kararıyla düzenlediklerini kaydederek, "Burada su alanında işbirliğini öngören ve daha önce alınan kararlar da gelinen son durum değerlendirilecek. Tacikistan'ın inisiyatifi ile BM Genel Kurulu'nda 2013 yılı Uluslararası Su Yılı ilan edildi. Bu yıl su konusundaki problemlerin karşılıklı anlayış çerçevesinde çözülmesi için gayret göstereceğiz" diye konuştu. Rahman, son 20 yılda fazla 2,1 milyardan fazla insan içme suyuna kavuştuğunu ve 1,9 milyar insan için hijyenik ortamın sağlandığını ifade etti. Tacik lider, buna rağmen hala 768 milyon insanın güvenli olmayan kaynaklardan dayalı işbirliği yapmak istediklerini ifade etti. Rahman, su sorunları ile ilgili başkent Duşanbe'de Uluslararası Su Diplomasisi Merkezi'nin kurulmasını teklif etti. Dünyadaki su sorunu, su kaynaklarının verimli ve ortak kullanımı, sınır aşan ırmaklardaki su-enerji kaynaklarının komşu ülkeler arasında ortak kullanımı ve paylaşımı meselelerinin ele alındığı konferans 22 Ağustos’a kadar devam etti. Orta Asya’da Su Büyük Sorun su kullandığına dikkat çekti. Kendi ülkesinden örnek veren Tacik lider Rahman, ülke halkının yüzde 58,5'lik kesiminin temiz içme suyuna sahip olduğunu belirtti. Konuşmasında Orta Asya'daki su sorununa da değinen Rahman, bu konuda çok hassas olduklarını ve bölgedeki bütün ülkeler ile karşılıklı çıkara Su sorunu açık denizlere çıkışı olmayan ve tarım arazilerinin sulanmasında önemli sorunlar yaşayan Orta Asya ülkeleri için önemli sorun haline gelirken, bu sorun, bölge ülkelerini sulayan Amuderya ve Sirderya ırmaklarının yukarı ve aşağı kısımlarında bulunan ülkeler arasında zaman zaman ilişkilerin keskinleşmesine de neden oluyor. Köy-Koop Haber Eylül 2013 GÜNDEM Yumurtada Soğuk Zincir Koşulu Kalkıyor »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “yumurtanın” kurallarını yeniden düzenliyor. Bakanlık tarafından hazırlanan ve birkaç gün önce görüşe açılan yeni yumurta taslağının en önemli özelliği; yumurtada “soğuk zincir” koşulunu kaldıracak olması. Artık yumurtaların yumurtlama gününden itibaren 18. güne kadar soğutulmaması gerekecek. Halen yürürlükteki mevzuata göre ise, yumurtaların 5 ila 12 derece arasında korunması gerekiyor. Taslak, 30’luk bir A sınıfı yumurta kolisinde 4 taneye kadar kırık veya kirli yumurtaya da “tolerans” kapsamında izin verme dönemini de başlatıyor. Yumurta sektörü ise, getirilmesi öngörülen düzenlemelerden memnun. Geçtiğimiz günlerde görüşe açılan “Türk Gıda Kodeksi Yumurta Tebliği”nde yumurtaların tüketiciye ulaşana kadar dönemdeki taşıma ve depolama koşulları değiştiriliyor. Halen yürürlükte olan tebliğe göre, A ve B sınıfı yumurtalar 5 ila 12 derece arasında muhafaza edilebilir ve taşınırken; pastörize ürünlerde depolama sıcaklığı 4 derece olarak uygulanıyor. Taslak ise, bu oranların tümünü birden kaldırıyor. Buna göre artık yumurtalar yumurtlama tarihinden sonraki 18. güne kadar soğutulmayacak. 18. günden sonra ise 8 derecenin altındaki bir sıcaklıkta korunabilecek. Yumurta Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Derya Pala, yumurtada soğuk zincirinin kaldırılmasının sektörü memnun edecek bir gelişme olduğunu söyledi. Pazarlarda soğuk zincirine uyulamadığını belirten Pala, “Yumurtayı en çok ısı değişikliği bozuyor. 5-10 derecede yumurtayı tutmak, ömrünü uzatıyor; ama üç beş saatlik bir ısı değişimi bile sıkıntı oluşturuyor. Bu nedenle, hiç so- ğutulmaması daha sağlıklı. Avrupa Birliği’nde ülkelerin çoğunda böyle “diye konuştu. Güneşin altında uzun süre bekleyen yumurtanın tazeliğini kaybedeceğini ancak bakkal ve pazarlarda tüketimin hızlı olduğunu belirten Pala, “Marketlerde yine dolaplarda bekleyebilir. Tüketici ise evine götürdükten sonra buzdolabında tutar” dedi. Kırık ve Kirliye Tolerans A sınıfı yumurtalarda, belli bir sayıya kadar kirli veya kırık olmaları durumunda “tolerans değerleri” devre girecek. Paketleme tesisinde sevkten önce yüzde 10, pazarlama ve satışın diğer aşamalarında ise yüzde 14’e kadar tolerans uygulanacak. 30’luk bir yumurta paketinde 4 taneye kadar kırık ve kirli yumurta tolerans kapsamında olacak. A sınıfı ağırlığını taşımayan yumurtalar için de tolerans değeri olacak. 30’lu pakette 3 taneye kadar, ağırlık koşullarını taşımayan yumurtaya izin verilecek. ‘Toplanan Deniz Patlıcanları Nedeniyle Ekolojik Denge Bozuluyor’ »» Aydın'nın Didim İlçesi'nde denize girenlerin vücutlarına yapışan sarı renkli, yağlı, peltemsi bir madde tedirginliğe neden oldu. Şikayetler üzerine, belediye, kirlliğin nedenin belirlenmesi için sudan numune alıp, incelenmek üzere Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'ne ve Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü'ne gönderdi. Akbük Çevre ve Kültür Derneği (AKÇED) Başkanı Ferda Kılıç, ellerinde somut bir şey olmadığını ancak kirliliğin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın toplanmasına izin verdiği deniz patlıcanları nedeniyle ekolojik dengesinin bozulmasından kaynaklandığını düşündüklerini söyledi. 55 kilometrelik kıyı şeridine sahip, mavi bayraklarıyla ünlü Didim'de, iki haftadır denizde kirlilik yaşanıyor. Başka ilçe merkezi ve Akbük beldesi olmak üzere tüm plaj ve koylarda denize girenler, vücutlarının yağlı, peltemsi, sarı renkli bir maddeyle kaplanması üzerine tedirginlik yaşadı. Altınkum Plajı'nda denize giren Süleyman Tan, 15 yıldır tatillerini Didim'de geçirdiğini belirterek, Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyorum. Son zamanlarda denize her girişimizde vücudumuza yosunsu yağlı bir sıvı bulaşıyor. Geçenlerde suyun üzerinde balık yemi gibi maddeler vardı, suyun dibinde ise bataklık gibi yosunlaşma var dedi. Zıpkınla balık avlayan Lütfi Gökkuş da deniz dibinde ciddi bir kirliliğin söz konusu olduğuna dikkati çekip, Sudan çıktığımda dalış kıyafetlerimde ve bedenimde ağır bir koku kalıyor diye konuştu. Tedirgin olduklarını belirten Gülsün Dinler de deniz suyunun vücutta yanma ve gerginliğe neden olmaya başladığını belirtip, Ciddi sağlık sorunları yaşamaktan korkan pek çok arkadaşım, artık burada denize girmemeye başladı dedi. Didim'in ekonomisinin denizi ve plajları sayesinde döndüğünü söyleyen Orhan Kılıç ise şunları söyledi Altın gibi denizi, kumu ve güneşi olmayan bir Didim düşünmek abes. Bunlardan biri eksik olursa, sacayağının biri, en önemlisi kırılmıştır. Onbeş gündür denizde birşeyler oluyor. Bir panik havası var insanlarda. Ancak, kimse de ne olduğunu bilmiyor. Kimsenin birşeyden haberi yok. Olumsuzluğun kaynağı belirlenip, çözüm getirilmez, gerekli önlemler alınmazsa, sonucu düşünmek bile istemiyorum. Belediye Sudan Numune Aldı Didimliler ve tatilcilerden gelen şikayetler, Didim Belediyesi'ni harekete geçirdi. Plajlardan ve bazı koylardan alınan deniz suyu numuneleri, incelenmek üzere Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'ne ve Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü'ne gönderdi. Denizdeki Ekosistem Bozuldu İddiası sonuç ortada. Elimizde henüz bir bulgu yok ama yaşanan durumun, yosun patlaması adı verilen, ekosistemin bozulmasından kaynaklandığını sanıyoruz. Yosun patlamasının insan sağlığına zararı olmadığını öğrendik, ancak somut bir raporumuz henüz yok. Geçen gün bir dalgıç arkadaşımız, diplerde deniz patlıcanı aradı bir tane bile bulamadı. Bunun yanı sıra ahtapot da yok. Avrupa artık deniz patlıcanlarının toplanmasını yasakladı biz ise denizlerimizi mahvetmek adına avcılığa izin veriyoruz. Bir an önce bu durumun kaynağının belirlenerek kesin çözümün belirlenmesi gerekir dedi. AKÇED Başkanı Ferda Kılıç ise kirliliğin deniz dibindeki ekosistemin bozulmasından kaynaklandığını düşündüklerini söyledi. Gümüldür Güllük arasındaki sahil şeridi boyunca aynı kirliliğin görüldüğüne dair duyumlar aldıklarını belirten Kılıç, Bölgemizde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından verilen 5 yıllık izin kapsamında geçtiğimiz 1 yıl boyunca denizin temizliğini sağlayan `deniz patlıcanları' toplandı. Bunun iptalini istedik, ancak geçen sürede Amerikan Emperyalizmi, Suriye ve Tohumlar »» Bu satırları okuduğunuzda belki de Suriye devleti tarafından gerçekleştirildiği kanıtlanamamış olan bir rezil kimyasal saldırı gerekçe gösterilerek ABD füzeleri Suriye tesislerini vurmaya başlamış olabilir. Bu filmi Irak’ta seyretmiş idik. ABD emperyalizmi tarım, tohumlar açısından ne getiriyor. Geçmişe bir göz atmak çok yararlı. Olay 1: Tezkere 1 Mart 2003’de “gereği, kapsamı, sınırı ve zamanı Hükümetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesine ve en fazla 62.000 askeri personelin ve hava unsurları olarak 255 uçak ve 65 helikopteri aşmamak kaydıyla yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının Hükümetin tespit edeceği mücavir bölgelerde geçici olarak konuşlandırılmak üzere 6 ay süreyle Türkiye'de bulunmasına” dair hükümet tezkeresi için yapılan oylamada 250 ret, 264 kabul, 19 çekimser oyu kullanıldı. Tezkere kabul edilmemiş sayıldı. AKP oylamada 97 fire verdi. Olay 2: Irak Tohum Kanunu 26 Nisan 2004’de Koalisyon Geçici Yönetimi denilen gerçekte ise Amerika önderliğindeki işgal kuvvetlerinin komutanı olan Paul Bremer, önüne getirilen 81 nolu emri imzaladı. Metin şüphesiz Amerikalı uzmanlar tarafından hazırlanmıştı. Bu emir “patent, endüstriyel tasarım, gizli enformasyon, entegre devreler ve bitki çeşitleri ile ilgili kanun” adıyla anılacaktı ve Bremer’in bir imzası ile Irak kanunları arasında yerini alıyordu. Bu kanun Türkiye de dâhil olmak üzere bereketli hilal denilen bölgede diğer çiftçilerle birlikte on bin yıldır bütün bir dünya tarımına çeşitler geliştirmiş olan Irak’lı çiftçilerin kendi tohumları üzerindeki egemenliğine son vererek başta Amerikan tohum tekellerine yeni kârlı alanlar açıyordu. Koalisyon Geçici yönetiminde Irak Tarım Bakanlığı'na yardımcı olarak yönetmek üzere atanan Dan Amstutz zaten ABD’li tohum tekeli Cargill’in adamıydı. İşgal süresince Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] çiftçilerin tahıl stokları zaten tükenmiş idi. Amstutz ve eş başkan yardımcısı Avustralya’lı buğday tekellerinin adamı Trever Flugge çiftçilere Cargill ve Monsanto tohumlarından dağıttılar. Yeni yasa artık bu tohumların üreticilerce tekrar kullanımını yasaklıyordu. (Çıkan yasayı orijinalinden okumak isteyenler internette arama motorlarına “CPA/ORD/26 April 04/81” yazsınlar.) Olay 3: Türkiye Tohum Kanunu 31 Ekim 2006’da TBMM, Paul Bremer’in 81 nolu emrine çok benzeyen 5533 sayılı Tohumculuk Kanunu'nu CHP’lilerin muhalefetine karşı kabul etti. Gerek Irak gerekse Türkiye kanunları bitki çeşitlerini korumayı amaçladığını iddia etmesine rağmen bu aslında George Orwell’in “1984” romanında olduğu gibi bir şaka kabul edilebilirdi. Aslında yerel çeşitleri yok etmeye yönelikti. Bunların çiftçilerce satışı yasaklandı. Eğer Suriye işgal edilirse, on bin yıl önce tarım devrimine Türkiye, Irak gibi ülkelerle birlikte öncülük etmiş bu ülkede ABD tohum imparatorlarının hegemonyalarını kuracaklarına şüphe yok. “Yaşam bilimi” alanında çalıştığını ileri süren bu imparatorlar ABD’nin hegemonyasının sadece petrol değil, tohum alanında da olması gerektiğini çok iyi biliyorlar. Verimli hilal işgal ediliyor. Yılda 114 Kilo Domates Yiyoruz »» Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinde Yılda 11 milyon ton domates üretilen Türkiye’de kişi başına ortalama tüketim 114.5 kilograma ulaştı. Üretilen domatesin 9.5 milyon tonu yurt içinde tüketiliyor. ‘Deniz Patlıcanı’ Kıyılarımızın Temizlikçisi, Çöpçüsü… Denizin kıyılarında ve sığ olan yerlerde yaşayan bu canlılar, kumun ve çamurun içindeki organizmalarla, organik maddelerle beslenmekte. Bir deniz patlıcanı yılda 150 ton kumu süzüp temizliyor. Özellikle Akbük ve diğer koylarda avlanan deniz patlıcanlarının ülkemizde 15 çeşidi bulunuyor. Çin, Japonya ve bazı Avrupa ülkeleri deniz patlıcanı alımınıda ilk sıradalar. Ülkemizde yenilmeyen deniz patlıcanının çorbası, kızartması yapılıyor. Siyah ve beyaz renkleri olan deniz patlıcanlarının siyahının kilosu 2 -3 liraya, beyazının kilosu ise 6 lira civarında alıcı buluyor. Deniz pat- 5 lıcanları ilaç yapımında, kozmetik sanayinde sabun ve şampuan yapımında da kullanılıyor. Bu kadar önemli bir deniz canlısının, balıkçılar tarafından talan edilircesine denizlerden toplanması, denizlerimizin doğal dengesine çok büyük zararlar veriyor. Kıyılarımızın temizlikçisi, çöpçüsü olan deniz patlıcanlarının plansız, programsız aşırı derecede avlanması denizlerimizi öldürüyor. Unutmayalım, doğal kıyılarda barınabilen deniz patlıcanlarının, balık çiftliklerinin kirliliğini ve deniz suyunun temizlenmesindeki katkısı çok önemli. Yaz günlerinin sevilen gıdası karpuzda ise kişi başına ortalama tüketim 45.2 kilogarama çıktı. Türkiye’de üretilen 3.8 milyon ton civarındaki karpuzun 3.4 milyon tonu yurt içinde tüketiliyor. Karpuzun ardından Türk insanın en fazla tükettiği meyveler arasında sırasıyla üzüm, elma ve kavun geliyor. Yılda 1.2 milyon ton çay üretilen Türkiye’de kişi başına ortalama tüketim 13.8 kilograma ulaştı. Çay tüketimi günde 40 grama, o da 10 bardak çaya denk geliyor. En az tüketilen mamullere bakıldığında Türkiye, fındık üretimi ve ihracatı konusunda dünyada söz sahibi olmasına karşın bu ürünü çok az tüketiyor. Yıllık kişi başı fındık tüketimi 1.2 kilogram seviyelerinde bulunuyor. Buna karşın ceviz, yıllık yaklaşık 3 kilogramla Türk insanın en çok tükettiği kuruyemişler arasında yer alıyor. 6 Eylül 2013 Köy-Koop Haber TARIM Kooperatiflerin Topluma Katkıları »» Kooperatiflerin pek çok ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik amaçlarına ulaşmasında önemli katkıları olduğu ve toplumsal kalkınmada önemli roller oynadığı gözlemlenmiştir. Kooperatifler, girişimcilik ruhuyla çelişmeyen erdemli topluluklar yaratmış dernekçi bir yapıdaki “bir başka ekonomi girişimleri’ni ekonomiye sokmuş, ayni zamanda ortak aklı karakterize eden dayanışma ruhunun da göstergeleridir. Pek çok gelişmiş ülkede, kooperatiflerin gelişmesini ve çalışma koşullarını iyileştiren ve destekleyen yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılmıştır. Yine gelişmiş ülkelerde, kooperatiflerin geleceği konusunda projeksiyonlar üretilmiş, kooperatiflerin geleceği için yüksek düzeyde vizyonlar öngörülmüştür. “Daha büyük bir toplumsal bütünleşme ve daha üst düzeyde bir istihdam yaratmak ve istihdamın niteliğini iyileştirmek ve ekonomik büyümeyi olanaklı kılmada kooperatifleri olanaklar sağlayan tedbirler” üzerinde önemle durulmaktadır. Rekabet koşullarını yeniden düzenlemede ve ekonominin yeniden dinamikleşmesinde kooperatiflerin katkısını önemseyen politikalar üreterek devreye sokulmaktadır. Adil ve sorumlu bir toplumsal yapı için ekonomik kurallar içinde yeniden yapılanma pekâlâ mümkündür. Kooperatifler, böyle bir yapılanmanın oluşumuna katkıda bulunabilecek en önemli kuruluşlardır. Bunun gerçekleştirilmesi için gelişmiş ülkelerin, hatta Türkiye’deki binlerce kooperatifin deneyimlerini ve tarihçelerini iyi değerlendirmek gerekir: her başarının ve her başarısızlığın mutlaka nedenleri vardır. Önemli olan bu nedenleri iyi saptayabilmek ve çözüm analizlerinde onlardan yararlanabilmeyi becerebilmektir. Kooperatifler, gönüllü yurttaşların ve girişimcilerin yeniden bir araya gelerek örgütlenmesi temeli üzerinde oluşmuş, dernekçi bir yapı özelliği taşıyan sosyo-ekonomik birimler olarak ortaya çıkarlar. Onlar, fazla sermayeye gereksinim duymadan insanlara istihdam yaratarak zenginlik üreten nadir girişim biçimleridir. Kooperatifler, yöresindeki değerleri harekete geçirerek doğduğundan, öteki sermaye girişimlerinden daha farklı girişimlerdir. Beraberce ürün ve hizmet üretme, başkaları ile birlikte çalışma, Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] gönüllü paylaşım, eşitlikçi ve dayanışmacı bir katılımcılıkla, adeta bir kimlik bütünlüğüne ulaşmasındaki toplumsal katkısı son derecede önemlidir. Kooperatifler, ekonomik olarak rekabet koşullarını iyileştirmeğe önemli katkıda bulunurlar. Yenilikçi ve ayni zamanda daha genel karakterli toplumsal ve çevresel amaçları hedefleyen çalışmaları ile de ayrı bir katkı özelliği de taşırlar. Kooperatiflerin topluma kattığı değerler: Bunun yanında kooperatifler, özgür birliklerdir. Kooperatif olarak onlar, üyelerine ve tüm topluma önemli avantajlar sağlarlar. Bu avantajlar, kooperatiflere bugün özel bir konum kazandırmaktadır. Örneğin küreselleşme ve bölgesel kalkınma konusunda. Küreselleşme süreci pek çok insanı farklı şekillerde etkilemektedir. Bir kısım insanlar küreselleşmeden olumlu şekilde etkilenirken, önemli bir bölümü de küreselleşmeden hoşnut değillerdir. • Kooperatifler, küreselleşmenin olumsuz etkilerini karşı koymada insanlara yardım ederler, dayanışma dinamiği içinde “küçük işletme/ birey” ile “pazar” arasında “bileşik geçit noktaları” oluşturur; • Kooperatifler, otomatik olarak kendini ve ortaklarını korurken yerel bazda herkesi koruyarak çok geniş piyasalarda küçük işletmelerin varlığını sürdürmelerine ortam yaratırlar; • Kooperatifler, özerk tarzda ihtiyaç duyulan sermayeyi kendine çekemeyen “zor bölgeler”de insanların yaşamasına ortam hazırlarlar; • Kooperatifler, yerel ve bölgesel kalkınmanın önemli aktörüdürler; • Kooperatifler, kurdukları işletmeler ile yerel topluluklarda kökleşmişlerdir, çünkü kendisini destekleyen dayanışma, girişimciliği yadsımaz, ayrıca toplumsal gerçekçiliği de kapsamına alır; • Gelişmiş pek çok ülkede kırsal yörelerdeki yerel hizmetleri kooperatifler sürdürmektedir. Örneğin bu ülkelerde köy ve kasabalardaki çok sayıda banka şubeleri kapanırken, bu gibi hizmetleri kooperatif bankalar sürdürmektedir; • Kooperatif işletmeler, toplumsal sorumluluğu geliştirerek, topluma önemli bir yurttaşlık bilinci katarlar. Topluma, toplumsal sorumluluk tohumları eken nadir kuruluşlardır. Son yıllarda, sermayenin birikim amacını “kooperatifleştirerek” nesnel özgür işletmecilik ile ortaklarının ve toplumsal bütünlüğün yararına uzun dönemli bir perspektif yaratmaktadırlar. Kooperatiflerin sosyal güvenliğin savunulması ve sürdürülmesine katkıları: Örneğin AB ülkelerinde pek çok sosyal güvenlik konularında kooperatif kurumların yer aldığı, yurttaşların bu konudaki ihtiyaçlarını daha iyi yanıtlamak için etkin organizasyonlara gittiği gözlemlenmektedir: • Kooperatiflere katılım, demokratik toplum değerlerinin hayati çekirdeğidir; • Kooperatifler demokratik katılımın ve yurttaş olmanın okullarıdır; • Kooperatifler bireylere kendi geleceğini bizzat eline alma ve ortak amaçlarına ulaşmak için örgütlenme olanağı sağlar; • Kooperatifler aracılığı ile insanlar, istihdam yaratırlar, özerk tarzda sosyal hizmetler ve yardımlaşma sağlarlar; Risklere karşı sigorta yardımlaşması gerçekleştirirler. Kooperatifçi selamlarımla… Kolombiya’da Çiftçiler Ayaklandı »» Güney Amerika ülkesi Kolombiya'da çiftçiler, hükümetin tarım politikalarına karşı yürüttükleri gösterilerine devam ediyor. Kolombiya hükümetinin, ABD ve AB ile imzalanan serbest ticaret anlaşmasından dolayı ucuz ithalatla rekabet edemeyen; özellikle patates, mısır ve süt üreticileri yakıt ve gıda kıtlığını protesto ettiler. Ayrıca, kahve üreticileri ise tarım ilaçları için hükümetten destek talep ediyorlar. 30 Bin çiftçi ve Kamyon Şoförü Grevde Çiftçilerin grevinden dolayı Bogota’daki marketlerin meyve ve sebze reyonlarının boş olduğu kaydedildi. Kolombiya’da çiftçilerin ağustos ayı ortalarında başlattıkları protesto hükümeti harekete geçirdi, bazı ürün- Güvenlik güçleri ve protestocular arasında yaşanan şiddet olaylarında 3 gösterici yaşamını yitirirken, 200 gösterici de yaralandı. Yetkililer, bir hafta için 250 göstericinin gözaltına alındığını açıkladı. ler için taban fiyat ve tarım desteği talep eden Bocaya bölgesindeki çiftçilerle görüşmeyi kabul etti. Ancak müzakerelerin ülke çapında yapılması gerektiğini savunan çiftçiler, başkent Bogota’ya giden ana yollardan birini uzun süre işgal ederek güvenlik güçleri ile çatıştı. Pirinçte KDV Yüzde 1'e İndirilsin' »» İpsala Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Girgin: "KDV oranının düşürülmesiyle sektördeki kayıt dışı satışlar tamamen ortadan kalkacaktır" Türkiye'nin ürettiği pirincin yüzde 35'inin İpsala'da yetiştirildiğini belirten İpsala Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Girgin, pirincin toptan satışındaki KDV oranının yüzde 1'e indirilmesini talep ettiklerini bildirdi. Türkiye'nin pirinç üretiminde kendine yetebilen bir ülke haline gelebilmesi için kayıt dışı satışların önlenmesi gerektiğini belirten Girgin, bunun, pirincin toptan satışlarındaki KDV oranının yüzde 8'den yüzde 1'e indirilmesiyle mümkün olabileceğini öne sürdü. tan satışlarında yüzde 1, perakende satışlarda da bulgurda olduğu gibi yüzde 8 olarak uygulanmalıdır. KDV oranının düşürülmesiyle sektördeki kayıt dışı satışlar tamamen ortadan kalkacaktır" dedi. KDV'de yapılacak indirimle birlikte devletin daha çok kazanç elde edeceğini savunan Girgin, " Pirincin ham maddesi çeltikte yüzde 1 olarak uygulanan KDV, pirincin top- Girgin, KDV oranının düşürülmesine ilişkin taleplerini Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bildirdiklerini, konuyla ilgili olumlu bir haber beklediklerini ifade etti. Çin Pirinçte Artık İthalatçı »» Tek başına dünyanın en büyük pirinç üreticisi ve tüketicisi olan Çin’in pirinç ithalatı her geçen dönem hızla artmaya devam ediyor. Çin, 2010’da yaklaşık 600 bin ton ihracat gerçekleştirirken, neredeyse yarısı kadar pirinç ithalatı gerçekleştiriyordu. Ancak son iki yıldan bu yana Çin’in pirinç ithalatı, ihracat rakamlarını geçmiş bulunuyor. Çin, 2013 yılında 2 milyon ton ithal pirinç satın alırken, ülkenin söz konusu dönemdeki pirinç ihracatı 500 bin tona geriledi. Çin’in pirinç stokları ise hızla erimeye devam etti. 2002’de 90 milyon tonluk pirinç stoğu bulunan Çin’de bu rakamın 2013’te 35 milyon tona kadar gerilemesi bekleniyor. Büyük şehirlerde yaşayan orta sınıfta Çinliler ortan gelirlerinden dolayı; ülkedeki lüks tüketim ürünlerine olan talebin hızla arması pirinçede yansıdı. Çinliler, yerli üretim pirinç yerine yurtdışında üretilen ‘kokulu’ pirinci tercih etmeye başladı. Bu yüzden pirinç ithalatının artmasının en büyük sebeplerinden bir ‘kokulu’ pirinç olarak gösteriliyor. Sektör temsilcileri, Çin’in beklentiler üzerinden bir ithalat gerçekleştirmesi halinde sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın etkileneceğini söylüyor. Çin’de bu yıl yaşanan kuraklık nedeniyle pirinç üretiminde sorun yaşandığına dikkat çeken Sezon Pirinç Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erdoğan, yetiştirilen ürünlerde de kadmium maddesine rastlandığını söyledi. Kadmium’un ağır metaller içerdiğini ve insan vücüdundan çıkmasının çok zor olduğunu ifade eden Erdoğan, “Dünya piyasalarında Çin’in bu anlamda sıkıntı yaşayacağı konuşuluyor. Çin’in ithalatını arttırması yönünde bir beklenti var. Eğer beklenti- ler üzerinde bir pirinç alımı gerçekleşirse sadece Türkiye değil tüm dünya etkilenir. Çünkü Çin hareket ettiğinde taşlar oynuyor” dedi. Erdoğan, Çin’in uzun süredir Vietnam’dan kokulu pirinç aldığını dile getirdi. Çin’in pirinç ithalatının artmasının en büyük sebeplerinden biri de ülkedeki tarım arazilerinin daralması olarak gösteriliyor. Konu hakkında çalışmalar gerçekleştiren Çin hükümeti, daralan tarım arazilerine önlem olarak gökdelen şeklinde tarım arazileri oluşturulacak. 187 metre uzunluğunda olacak dev kulelerin her katı güneş görecek şekilde tasarlanmış durumda. Bu kulelerde meyve ve sebze gibi diğer ürünlerde yetiştirilebilecek. Çin’de yaşanan pirinç ithalatındaki artışın Türkiye’deki fiyatları etkilemeyeceğini ifade eden Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis Türkiye’de 650 bin ton pirinç tüketimi olduğunu, üretimin ise 500 bin ton civarında olduğunu belirtti. Kişibaşı pirinç tüketiminin 8 kilogram civarında olduğunu dile getiren Reis, “Türkiye 20 yıl öncesine kadar ihtiyacı olduğu pirincin yüzde 50’sinden fazlasını ithal ederdi. Ancak son yıllarda durum değişti. Dünyada da pirinc üretimi artmaya devam ediyor. Türkiye yıllık 100-150 bin ton arasında pirinç ithal ediyor. Bu da kabul edilebilir bir rakam. Rakamlara bakıldığında da Çin’in yapacağı ithalat Türkiye’nin durumunu etkilemez. Çünkü üretimimiz çok iyi gidiyor” dedi. Reis, Çin’in son yıllarda daha çok buğday ve et ithalatına yöneldiğini de vurguladı. Köy-Koop Haber Eylül 2013 TARIM Ziraat Mühendislerinden Hükümete Çağrı »» ZMO "Ülke çıkarlarını ön planda tutan, doğal kaynakların alanını önleyen ulusal bir tarım politikası" istedi. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Turhan Tuncer, Onuncu Kalkınma Planı’nda, Dokuzuncu Plan dönemine ilişkin tarım sektörü analizinde büyümegelişme iddiasıyla sunulan birçok verinin gerçeği yansıtmadığını belirterek, “tozpembe bir tablo” yaratma çabalarından artık vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı. Gerçeklerin kamuoyu ile paylaşılmasını gerektiğini dile getiren Tuncer, hükümete biran önce ülke çıkarlarını ön planda tutan, doğal kaynakların alanını önleyen ulusal bir tarım politikasını yürürlüğe koyma çağrısında bulundu. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Turhan Tuncer, Onuncu Kalkınma Planı’nda yer alan Dokuzuncu Plan dönemine ilişkin değerlendirmelerde tarım sektörün analizinde büyüme-gelişme iddiasıyla sunulan birçok verinin gerçek biçimde değerlendirilmediğini vurguladı. Planda tarımsal destekleme ödemelerinin 2006 yılında 4.8 milyar TL iken 2013 yılı bütçesi itibarıyla 9 milyar TL’ye yükseltildiğine yer verildiğini dile getiren Tuncer, cari fiyatlarla yapılan bu değerlendirmenin, propagandadan başka bir anlam taşımadığını ifade etti. 2006 yılında çıkan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre “Tarımsal destekleme için Bütçeden ayrılacak kaynağın, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1′inden az olamaz” hükmü getirilmesine karşın, son 7 yılda tarımsal transferlerin GSYH’nın binde 6’sını dahi geçemediğinin altını çizen Tuncer, Hükümetin kendi çıkardığı yasayı uygulayamadığını kaydetti. “Plana Göre Tarım İşletmelerinin Küçük Olması Sorun Oldu” Onuncu Kalkınma Planı’nda 20072012 döneminde tarım sektörünün yıllık ortalama yüzde 2.1 olarak büyüdüğünü belirten Tuncer, “Oysa bu dönemde GSYH yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 3.3 olmuştur. Bu veri uygulanan politikaların sektörde istikrarsızlığa yol açtığı: bu nedenle tarımın büyüme hızının GSYH’deki büyüme hızının oldukça altında kaldığını ortaya koymaktadır” dedi. Planda gıda fiyatlarının olağanüs- tü artmasına ve dalgalanmasına yol açan faktörlerin arasında pazardaki spekülasyon ve özellikle Avrupa Birliği’nin ihracat sübvansiyonlarının bulunduğunu belirten Tuncer, bu faktörlerin nüfus artışı, iklim değişikliği, girdi fiyatlarındaki artışlar, ürün stoklarındaki azalma ve tarım arazilerinde biyoyakıt için üretim yapılması kadar önemli olduğunun altını çizdi. Planda tarım işletmelerin küçük olmasının sorun olarak yer aldığına dikkat çeken Tuncer, şunları kaydetti: “Bu nedenle IMF ve Dünya Bankası öncelikle köylüye verilen desteklerin kaldırılmasını dayatmışlardır. Küçük işletmelerin bilgi, teknoloji ve girdi desteğiyle çok daha düşük maliyetle, tüm ülkeyi doyuracak üretimi yapması teorik olarak olanaklıdır. Böyle bir üretim yapısının aynı zamanda daha dengeli bir ekonomik yapı, daha istikrarlı, iyi eğitilmiş, çağdaş kültürlü ve dolayısıyla daha demokratik bir toplumun oluşmasına yapacağı katkı da ortadadır. Planda tarım işletmelerinde bütünlüğün sağlanacağı, arazi parçalanmasının önüne geçileceği ve iyi işleyen bir tarım arazisi piyasasının oluşturulacağı belirtilmektedir. Halen Meclisin gündeminde olan “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Tasarısı” da bunun için hazırlanmıştır. Oysa bu kanunun esas amacı, küçük ölçekli işletmelerin tasfiyesi, tarım arazilerinin merkezileşmesi ve tarımda şirketlerin hâkimiyetinin sağlanmasıdır.” “Tarımın GSYH İçindeki Payı 2012 Yılı Sonunda Yüzde 7.9’a Geriledi” Tuncer 10. Kalkınma Planında yer alan 9. Plan dönemine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Plana göre, işletmeye açılan net sulama alanı 2006 yılı sonunda 2,53 milyon hektar iken, 2012 sonu itibarıyla 2,81 milyon hektara çıkmıştır. Yani bu plan döneminde işletmeye açılan net sulama alanı 280 bin hektardır. Bu rakam bir başarıyı değil, son yıllarda sulama yatırımlarının ciddi anlamda ihmal edildiğini göstermektedir. Sadece 7. Kalkınma Planı (1996-2000) döneminde, 4 yılda sulamaya açılan toplam alanın354 bin hektar olması da bunun kanıtıdır. Plana göre; 2007-2012 döneminde ülke nüfusu toplamda yüzde 7.1 artarken, kırsal nüfus yüzde 8.8 oranında azalarak yaklaşık 22.9 milyondan 20.9 milyon kişiye düşmüştür. Böylece kırsal nüfusun toplam içindeki payı yüzde 32.5’den yüzde 27.7’ye gerilemiştir. Bu veri AB’ye uyum çerçevesinde nüfusun kırsal alanlardan kopartılması planının sürdürüldüğünü ortaya koymaktadır. Aynı şekilde tarımın GSYH içindeki payı, Plan dönemi başında yüzde 8.3 seviyesindeyken 2012 yılı sonuna gelindiğinde yüzde 7.9’a gerilemiştir. Bu durum tarımın milli gelirden aldığı paydaki erimenin sürdüğünü göstermektedir. Dokuzuncu Plan Döneminde özellikle mısır, pirinç ve ayçiçeğinde üretim artışları olduğu belirtilmektedir. Aslında üretim artışı yalnız bu ürünlerde gerçekleşmiştir. Son 10 yıllık dönemde diğer ürünlerde üretim istikrarsızdır, kendini tekrarlama veya üretim düşüşleri söz konusudur. Planda tarımsal ürünler dış ticaretine ilişkin veriler gerçeği yansıtmamaktadır. Planda kırsal yoksulluğun önemini koruduğu belirtilmekte, kırsal alandaki geçimlik işletmelerin yoksulluk ve göç sorunlarını tetiklediği belirtilmektedir. Yoksulluğun nedeni geçimlik işletmeler değil; tarımda girdi, kredi, destekleme ve örgütlenme politikalarının yoksullar lehine düzenlenmemesidir.” Tarımda “tozpembe bir tablo” yaratma çabalarından artık vazgeçilmesi gerektiğini belirten Tuncer, “Gerçekler kamuoyuyla paylaşılmalıdır. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak hükümeti, biran önce ülke çıkarlarını ön planda tutan, doğal kaynaklarımızın talanını önleyen ulusal bir tarım politikasını yürürlüğe koymaya çağırıyoruz” dedi. Kurban Bayramında Hayvan İthalatı Yok »» Et ve Süt Kurumu (ESK) Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu, Kurban Bayramı'nın Türkiye'deki et piyasasında çok önemli bir nokta olduğunu, büyükbaş hayvanların yüzde 28'inin, küçükbaş hayvanların ise yaklaşık yüzde 33'ünün Kurban Bayramı'nda kesildiğini belirtti. Kurban kesimi sonrasında tüketicilerin etin bir kısmını stokladığı için belirli bir süre talepte azalma görüldüğünü belirten Kemaloğlu, bu durumun da et fiyatlarının artmasına engel olduğuna dikkati çekti. Türkiye'de son dönemde yaşanan et fiyatlarındaki hareketlenmenin, Kurban Bayramı'na kadar devam edebileceğini, daha sonrasında bir hareketlenme beklemediklerini ifade eden Kemaloğlu, "Bakanlığımız 3 milyon hayvanın Kurban Bayramı için hazırlandığı mesajını verdi. Son hesaplamalara göre Kurban Bayramı için herhangi bir hayvan varlığı sıkıntısı görünmüyor. Dolayısıyla şu anda Kurban Bayramı için ithalat söz konusu değil" diye konuştu. Et ve Süt Kurumu Genel Müdürü Kemaloğlu, kurban Bayramı için herhangi bir hayvan varlığı sıkıntısı görülmediğini, bayram için hayvan ithalatı yapılmayacağını ifade etti. İsmail Kemaloğlu, ESK'nin, besicilerin Kurban Bayramı'nda satamadıkları hayvanlarını daha önceki yıllarda aldığını, bu sayede üreticiye destek olduğunu hatırlattı. Kurumun piyasayı düzenlediğini ve yerli besicinin yanında olduğunu vurgulayan Kemaloğlu, "Bu manada ola ki besicilerin satamadığı, elinde kalan hayvanları almamız açısından hiçbir sorun yok. Et ve Süt Kurumu arz-talep dengesini gözeterek fiyat istikrarı sağlamaya uğraşıyor. Kurban Bayramı sonrası elde kalan, satılamayan hayvanlar için Kurumumuzun stoklama, kombina altyapısı müsait." diye konuştu. 7 Özeleştiri »» Geçen yazımızda kooperatifçilik strateji belgesi ve eylem planı ile ilgili faaliyetlerin hangi aşamada olduğu, bu konuda yapılması öncelikli faaliyetlerle ilgili somut bir adım olmadığı düşüncesinde olduğumuzu belirtmiştik. Kooperatifçilikle, hatta üretici örgütlenmesi ile ilgili çalışmaların Sayın Başbakanın da direktifleri doğrultusunda Bakanlıkların kendi bünyesi içerisinde başlatılmış olması gerekmektedir. Bu çalışmalara ilgili kuruluşların davet edilmesi, ortaya çıkarılacak yapılanmanın katılımcı bir anlayışla ortaya çıkartılmasının, uygulanması gereken bir yöntem olduğu da bir gerçektir. Ancak; Öyle anlaşılıyor ki, yarın Bakanlar Kurulunca imzalanarak TBMM ye sevk edilmiş bir kanun tasarısı ile karşılaşmak ihtimal dâhilindedir. Hatta radikal bazı kararların alınması da kaçınılmazdır. Zira bu tür yaklaşımlar dünden bu güne olagelmiştir. Şu ana kadar olan gelişmelerde maalesef öyle olduğunu göstermektedir. İçinde bulunduğumuz dönem kooperatifçilikle ilgili yeni düzenlemelerin ve oluşumların sağlanmasının gerektiği önemli bir süreçtir. Bu süreçte sanki sorunun ta kendisi kooperatiflermiş gibi gösterilmesi çabalarının boşa çıkartılması gerekmektedir. İnsanlar hangi tür ticari faaliyet yürüteceklerse ona göre şirketlerini oluşturabilirken ve Devletin burada hemen hemen hiçbir müdahalesi yokken, kooperatiflerin kategorize edilerek geliştirilebileceği yanılgısından kurtulamayan bir düşünce sistemi ile kooperatifçiliğimizin gelişemeyeceği gerçeğini artık kabul etmek gerekir. Ekonomik bir faaliyeti kategorize etmenin, sınıflandırmanın, sınırlandırmanın o yapının gelişmesindeki en büyük engeli oluşturacağını bilmemiz gerekir. Bu güne kadar çözüm diye sunulan önerilerin, sorunları giderek çözümsüzlüğe götürdüğü de bir gerçektir. Ancak; Bu gün kooperatifçiliğimiz arzuladığımız noktada değilse bunun sorumlusunun tümüyle Devlet olduğunu, siyasetçi olduğunu söyleyerek hiçbirimiz bu sorumluluklardan kaçamayız. Özeleştiri yapmadan sadece eleştiri getirmek kurum ve kuruluşlara hiçbir katkı sağlamaz. Hep geçmişle övünmek, artık gelecekle ilgili bir şeyler yapamayacağımızın da işaretlerini verir. Şu soruları samimiyetle sormak gerekir. Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Milli birlik (Türkiye Koop.) Kooperatifçiliğimizin Neresinde? Gerçekten olması gereken yerde mi? Bir kurumu gerçekten işlevsel hale getirmek kolay değildir. Ancak yöneticilerin Kaynak yok, destek yok gerekçelerine sığınması ve yıllardan bu tarafa kurumun giderek zafiyet içerisine düşmesi kooperatifçiliğimiz adına gerçekten üzücüdür. Çünkü TÜRKİYE KOOP. örgütlenmeyi tam anlamıyla sağlayamadığı için gerçek bir çatı örgütü olamamıştır. Tüm kooperatifçileri ve örgütlerini kucaklayamamıştır. Kooperatifçiliği temsil ile ilgili ciddi sorunu vardır. Bu dönemde ataletten kurtularak üretici örgütlenmesinde önemli rol oynaması gerekmektedir. Türk Kooperatifçilik Kurumu’nun kariyer için bir platform oluşturmasının ötesinde, uygulamada kooperatifçiliğimize yeterli desteği verip veremediği de tartışılmalıdır. Merkez birliklerinin çok önemli bir kısmı hala kurumsallığını sağlayamamış, ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Görülüyor ki gerek kooperatifçiliğimiz adına, gerekse üretici örgütlenmesi adına uygulayıcı kuruluşlar olarak ciddi bir çalışma içerisine girmemiz gerekmektedir. Çünkü Önümüzdeki günlerde model tartışmaları önemli gündem maddesini oluşturacaktır. O halde, uygulanabilir, Ülkemiz gerçekleri ile örtüşen bir modelin ortaya konulması için çalışmalara bir an önce başlanılması gerekmektedir. Tekir Çiftliği Tarım Kredi Kooperatifinin 1 nolu ortağı bu günkü kooperatifçiliğimiz hakkında ne düşünürdü bilmiyorum ama kooperatiflerin Toplumsal kalkınmada çok önemli rolü olabileceğine inanan gerçek kooperatifçilerin mutlu olmadığı kesindir. Köy-Koop İzmir Birliği 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun 8 Eylül 2013 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Tarımın Geliştirilmesi İçin Köy-Koop’un Önerileri -IITarım ve Çiftçilikle İlgili Genel Düzenlemeler İçin Öneriler 1- Tarım ve çiftçilikle ilgili yasa ve yönetmelikler yeniden gönden geçirilmelidir. 2- Tarım ve çiftçilikle ilgili konular tek bir bakanlığın sorumluluğuna verilmelidir. 3- Tarım ve çiftçilikle ilgili meslek örgütleri tek bir çatı altında toplanmalı ve eşgüdüm sağlanmalıdır 4- Ürün konseyleri tek bir çatı altında toplanmalı ve eşgüdüm sağlanmalıdır. Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi İçin Öneriler Türkiye’de başta buğday olmak üzere, yağlık bitkilerde, bakliyatta, yem ham maddesi olan tahıllarda ve dokuma sanayisi için pamuk üretiminde yetersizlikler vardır. Son 10 yıllık dönemin rakamlarına gelince; 21 milyon ton buğday ithalatı yapılarak karşılığında 6 milyar dolar ödenmiştir. Mısırda 8 milyon tonluk ithalatın karşılığı 1,7 milyar dolar olmuştur. İthal edilen 2,8 milyon ton çeltiğin bedeli ise yaklaşık 1,2 milyar dolardır. Türkiye günümüzde Çin’den sonra ikinci büyük pamuk ithalatçısıdır. Aynı dönemde ithal edilen 7 milyon ton pamuğa ödenen döviz yaklaşık 11 milyar dolardır. Son 10 yılda ise, yağlı tohum, ham yağ ve küspe ithalatı için ödenen bedel 18 milyar doları geçmiştir. Tohumculukta dışa bağımlılık ithalata bağımlılık oranı standart sebzede yüzde 45’e, çim bitkilerinde yüzde 60’a, hibrit sebze tohumluğunda ise yüzde 80’e ulaşmaktadır. Bu bağlamda, Tohumluk piyasasına yabancılar egemen olmuştur. Özel tohumculuk şirketlerinin hibrit mısır, hibrit ayçiçeği, patates ve sebze tohumlukları tedarikindeki payı yüzde 100’e ulaşmaktadır. Bitki koruma ilaçları pazarında üç, şirket egemendir. Bu aktif madde açısından dışa bağımlıdır ve imalatta kullanılan girdilerin yüzde 90’1 ithal edilmektedir. Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi İçin Başlıca Öneriler aşağıda gibi sıralanabilir; • Bitkisel üretim açığını kapamak için, başta buğday, mısır, çeltik, pamuk ve yağ bitkileri ile yem hammaddesi olan tahıllarda özel desteklemeler uygulamalıdır. Bu desteklemede doğrudan üreten çiftçi hedef alınmalıdır. • Ulusal Ürün Konseyleri süs olmaktan çıkarılmalıdır. Piyasaya çiftçi lehine müdahale edecek konuma getirilmelidir. • İç piyasada çiftçilerin örgütlenerek ürün işleme tesislerini kurmaları ile lisanslı depoculuk yapmaları sağlanmalıdır. • Tarım Birlikleri yasası, doğrudan üreten çiftçilerin birliği olacak şekilde değiştirilmelidir. Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; yeniden açılmalıdır. • Zorunlu olarak bitkisel ürünlerde yapılacak ithalatta Dünya Ticaret Örgütü’nün getirdiği zorlamalara çare aranmalıdır. Örneğin ithalatta kalite standartları yükseltilmelidir. • Desteklemeler, dev işletmeler ve tarım dışından gireceklere değil, küçük ve orta ölçekli işletmelere yönlendirilmelidir. Kısa dönemdeki desteklemeler, AB düzeyinde gerçekleştirilmelidir. Uzun dönemde ise işletmelerin orta ölçekli işletmelere dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda ucuz girdi sağlanmasında olduğu kadar ürünlerin değerlendirilmesinde, kooperatif örgütlenme temel araç olmalıdır. • Bitkisel ürünlerde, hayvancılıkta olduğu gibi üretiminden işleme ve pazarlamaya kadar olan aşamalarında, oligopol yapılaşmayı engellemeye yönelik önlemler alınmalıdır. Bunun için büyük alıcıların ve organize gıda perakendeciliği yapan şirketlerin tedarik şekilleri incelenmeli, kural dışı fiyat oluşturma çabalarını ortadan kaldıracak uygulamalar devreye sokulmalıdır. • Bitki ıslahı çalışmalarına önem verilmelidir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yetiştirici birlikleri ve üniversitelerle ortak ıslah çalışmaları yapmalıdır. • Türkiye bitki hastalıklarıyla mücadele de yetersiz kalmıştır. Hastalıklar ile mücadele bir kamu hizmeti olarak ele alınmalıdır. • Desteklemeler, AB/ABD çiftçilerine benzer ölçütlerde gerçekleştirilmelidir. • Üreticilerin kooperatif örgütlenmesini sağlayacak önlemler devreye sokulmalıdır. • Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler, yeniden açılmalıdır. Hayvancılığın Geliştirilmesi İçin Öneriler • Türkiye’de et açığı, hayvan sayısı ve verimliliği artırmakla giderilebilir. Et açığını kapamak için; 1- Koyun ve keçi sayısı,2009 yılı değerinin iki katına çıkarılmalıdır. Bu durumda, karkas ağırlığı aynı kaldığında bile, Türkiye kırmızı et üretimi 210 bin ton, yaklaşık %251 kadar artabilecektir. 2- Sığır eti üretimi, sığır sayısı yaklaşık 15 milyon başa çıkarılır ve ortalama karkas ağırlığı %25 artırılabilirse, bugünkünün yaklaşık iki katına ulaşmış olacaktır. piyasa düzeni oluşturulmalıdır. Müdahaleci kurum olarak oluşturulan Et ve Süt Kurumu, Ulusal Süt Konseyi ile Ulusal Et Konseyi gibi süs kurumlar konumuna düşmemelidir. Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; yeniden açılmalıdır. • Kesinlikle ve kesinlikle hayvan ve hayvansal ürünlerde, ithalata yönelmemelidir. Dünya Ticaret Örgütü’nün getirdiği zorlamalara çare aranmalıdır. Örneğin ithalatta kalite standartları yükseltilmelidir. • Hayvancılıkta yapılan ve yapılmakta olan desteklemeler, dev işletmeler ve tarım dışından gireceklere değil, küçük ve orta ölçekli işletmelere yönlendirilmelidir. Kısa dönemdeki desteklemeler, AB düzeyinde gerçekleştirilmelidir. Uzun dönemde ise işletmelerin orta ölçekli işletmelere dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda ucuz girdi sağlanmasında olduğu kadar ürünlerin değerlendirilmesinde, kooperatif örgütlenme temel araç olmalıdır. • Et ve sütün, üretimden işleme ve gerçeklerine uygun değildir. • Hayvan ıslahı çalışmalarına önem verilmelidir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yetiştirici birlikleri ve üniversitelerle ortak ıslah çalışmaları yapmalıdır. • Başta sığırlar olmak üzere hayvanlarımızın hazır yemlerle değil, mera ve çayırlardan beslenmesi için meralarımız geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Serbest şekilde otlayarak hayvan besleme teşvik edilmeli, tüketiciler bu hayvanların et ve sütlerinin sağlıklı olduğu konusunda eğitilmelidir. • Türkiye’de hayvan hastalıklarıyla mücadele yetersiz kalmıştır. Hayvan hastalıklarının yaygınlığı, insan sağlığı yanında üretim ekonomisini çok olumsuz yönde etkilemektedir. Aşılama ile önlenebilir hastalıklar başta olmak üzere, Türkiye hayvan hastalıkları ile mücadeleyi bir kamu hizmeti olarak ele almalıdır. Özetlenirse; Hayvan sayısını ve birim verimliliği artırmak için çiftçinin para kazanmasını sağlamak gerekiyor. Bu amaçla şunlar yapılmalıdır; • Desteklemeler, AB/ABD çiftçilerine benzer ölçütlerde gerçekleştirilmelidir. • Desteklemelerde istikrar sağlanmalı, küçük ve orta ölçekli işletmelere yapılmalıdır. • Üreticilerin kooperatif örgütlenmesini sağlayacak önlemler devreye sokulmalıdır. • Hayvan ve hayvansal ürünlerde, ithalata kesinlikle karşı çıkılmalı. • Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; yeniden açılmalıdır. Koyun, keçi ve sığır sayısını artıracak önlemler, ülke kırmızı et üretimini 900 bin tondan 1,6 milyon tona yükseltecektir. Bugün kişi başına yaklaşık 12 kg olan kırmızı et üretimi, 80 milyon nüfuslu Türkiye’de 20 kilograma yükseltilmiş olacaktır. • Hayvan sayısını artırmak ise, öncelikle hayvansal ürün fiyatlarında istikrar ve yeterliliğin sağlanmasıyla olasıdır. Bu amaca yönelik olarak fiyatlara müdahaleyi yapabilecek bir pazarlamaya kadar olan aşamalarında, oligopol yapılaşmayı engellemeye yönelik önlemler alınmalıdır. Bunun için büyük alıcıların ve organize gıda perakendeciliği yapan şirketlerin tedarik şekilleri incelenmeli, kural dışı fiyat oluşturma çabalarını ortadan kaldıracak uygulamalar devreye sokulmalıdır. • Türkiye’de et üretimi süt sığırcılığı ile birlikte ele alınmalıdır. Et sığırı yetiştiriciliğine yönelmek, Türkiye • Müdahaleci kurum olarak yeni kurulan Et ve Süt Kurumu, Ulusal Süt Konseyi ile Ulusal Et Konseyi gibi süs kurumları konuma düşmemelidir. • Hayvan ıslahı çalışmalarına önem verilmelidir. • Meralarımız geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir. • Hayvan hastalıklarıyla etkin mücadele yapılmalıdır. Önümezdeki sayıda gıda sanayi ve organize gıda perakendeceliğinde durum ve çözüm önerilerimizi konu alacağız. Et Piyasasına İlk Müdahale Gerçekleşti »» Et ve Süt Kurumu besicilere çağırıda bulunarak, karkas etin kilo fiyatını 15,6 liradan vereceğini açıklandı. Et ve Süt Kurumu (ESK), karkas et fiyatlarının kıpırdanmaya başladığı dönemde piyasaya müdahale etmeye başladı. Ramazan ayında artan taleple birlikte ithalat söylentilerinin de artması yanı sıra karkas et fiyatlarında 17-18 lira gibi seviyelerin konuşulması üzerine, Et ve Süt Kurumu harekete geçti. Yükselişe geçen et fiyatlarını düşürebilmek için besicilere çağrı yaparak karkas etin kilosuna 15.6 lira vereceğini açıkladı. ESK besiciye erken kesim primi ve nakliye farkı verecek, ayrıca satın alma bedellerinin yüzde 50’sini de nakit olarak ödeyecek. Piyasaya Karkas Et Sürülecek Kurum ayrıca stoklarındaki donmuş eti de salam, sucuk, sosis gibi şarküteri ürünleri üreten sanayicilere satışa sunacak. Piyasadaki perakende esnafına doğrudan karkas et satışına başlayacak. gerçekleştirmemişti. Ancak piyasada fiyatların aşırı dalgalanarak et fiyatlarının yükselmesi üzerine ilk olarak 2010 yılında canlı hayvan ithalatı kararı alınmış, bu önlem yeterli olmayınca bir süre sonra karkas et ithalatına da izin verilmişti. Bu kapsamda 2010-2012 yılları arasında Türkiye 3 milyar doların üzerinde canlı hayvan ve et ithalatı yapmıştı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, fiyatların piyasada fiyatların sınır olarak belirlediği, 16.5 liranın üzerine çıkmasına izin vermeyecek. ESK alınan önlemlerin yeterli gelmemesi halinde ise ithalat yoluna gidecek. 3 yılda 3 milyar dolarlık ithalat AB Gümrük Birliği anlaşması uyarınca birlik ülkelerinden canlı hayvan ve et ithalatı zorunluluğu bulunan Türkiye, yerli üreticiyi korumak amacıyla deli dana hastalığını gerekçe göstererek uzun süre bu ithalatı TZOB: Et üretimi arttı ithalata gerek yok Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bu yılın Nisan-Haziran döneminde, ge- çen yılın aynı dönemine göre sığır eti üretiminin yüzde 17.7, koyun eti üretiminin yüzde 9.2 arttığını, ikinci çeyrek kırmızı et üretiminin yüzde 16.3 artışla 212 bin 885 tona yükseldiğini bildirdi. Bayraktar, “Bu ortamda Türkiye neden et ithal etsin. Üretim olağanüstü bir hızla artarken et ithalatını gündeme getirmenin art niyetten başka bir amacı yoktur” dedi. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013 yılının ikinci çeyreğinde kırmızı et üretiminin 212 bin 885 tona çıktığını belirtti. TESK: İthalat Çözüm Değil Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, talebin artması ile et fiyatlarında artış beklentisi nedeniyle et ithal etmenin çözüm olmadığını söyledi. Palandöken, konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, “İthal et çiftçimizi ve köylümüzü ekonomik olarak bitirme noktasına getirir. Geçmişte yapılan et ithalatı fiyatları düşürmediği gibi aksine fiyatların daha da artmasına sebebiyet vermiştir. Et ve Süt Kurumu’nun et fiyatlarına müdahale edeceği söylentileri dahi piyasaları dalgalandırmaya yetmektedir” ifadelerine yer verdi. Et ürünlerinde karışıma son veren tebliği yayınlamasının ardından geçen 5 aylık sürede karışım ağırlıklı çalışan firmalar tek tek kepenk indirmeye başladı. Et Üreticileri Birliği Derneği (ETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı “200’e yakın küçük firma rekabetle baş edemeyerek kapandı. 3-4 büyük firma ise iflas sinyali veriyor” dedi. Köy-Koop Haber Eylül 2013 TARIM Dünyada Tarım Dört Firmanın Tekelinde »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “Gıda Güvenliği” raporu ile tarımsal üretiminin gelecek haritasını çıkardı. Dünya tarımının dört firmanın tekelinde bulunduğunu anlatan Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, “Ülke tarımının daha da gelişmesi için yeni stratejik planlar hazırlıyor ve uygulamaya koyuyoruz” dedi. Bakanlığın raporuna göre, dünya tarımı dört firmanın tekelinde bulunuyor. Bu firmalar, tahıl ticaretinin yüzde 75’ini yönetiyor. Dünya devleri, tarımın geleceğini hesaba katarak, başka ülkelerde arazi kiralıyorlar. Türkiye gıdada güvenli konusunda dünya ülkeleri sıralamasında yedinci sırada bulunuyor. Bakan Mehdi Eker, “Gıda Güvenliği” konusunda hazırlanan raporla ilgili olarak şu bilgileri verdi: “Globalleşen dünyada bugün 3 önemli stratejik alan bulunuyor. Bunların başında gıda geliyor. Diğer iki alan ise su ve enerji. İnsanların sağlıklı bir yaşam sürdürmesinin en önemli koşulu ise güvenli gıda ile mümkün. Gelişmiş ülkelere baktığımızda, kendi topraklarının yanı sıra başka ülkelerde satın alma veya kiralama yöntemiyle üretim yaptıklarını görüyoruz. İşte O Dört Şirket Yapılan araştırmalara göre, 203 milyon hektar alan, bu kapsamda uluslararası şirketlerce ya satın alınmış uygulanmaktadır. Vatandaşlarımızdan da yönetmeliklere uygun olmayan ürünleri almamalarını rica ediyorum.” diye konuştu. ya da kiralanmış. Bu şirketler, İngiltere, Amerika, Çin, Hindistan ve İsrail’e ait. Bu şirketlerin kiraladığı veya satın aldığı topraklar ise başta Afrika ülkeleri olmak üzere Brezilya, Flipinler, Endonezya ve Laos’da bulunuyor. Dünya tarımının neredeyse tamamı 4 büyük uluslararası firmanın tekelinde bulunuyor. Bu firmalar, tahıl ticaretinin yüzde 75’ini yönetiyor. Bu firmalar ise Cargill, ADM, Bunge ve Louıs Dreyfus. Bakan Eker, halkın güvenli gıdaya ulaşması için gerekli düzenlemeleri yaptıklarını, Yasa ve yönetmeliklere aykırı üretim yapan ve satanlara izin verilmediğini belirten Eker, denetim ekiplerinin sürekli takipte olduğunu kaydetti. Eker, “Biz merdiven altı tabir edilen üretimlere izin vermiyoruz. Hijyenik ortamlarda üretilen kaliteli ürünlerin halka sunulması için çaba gösteriyoruz. Bu kurallara uymayanlara gereken müeyyideler Devletin üst kademesiyle de paylaşılan “Gıda Güvenliği” raporunun başlıklarında; Dünyada kullanılan suyun yüzde 70’i tarımda, yüzde 22’si sanayide, yüzde 8’nin evlerde tüketildiği, geçtiğimiz yüzyılda dünya sıcaklığının 0,74 derece arttığı, küresel ısınmanın olumsuz yönlerini gidermek için kuraklığa dayanıklı türlerin geliştirilmesinin gereklilği yer aldı. Mısırın ton fiyatı 696 lira Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, mısır müdahale alım fiyatlarını açıkladı. 2013 yılında ton başına fiyatın 640 lira olarak belirlendiğini ifade eden Eker, 56 lira prim ve diğer desteklerle birlikte ton başına 696 liraya yükseldiğini söyledi. Türkiye’de mısır ekim alanının yaklaşık 660 bin hektar olduğunu dile getiren Eker, “TMO geçen sene 2012 yılında 37 alım noktasında aldığı 125 bin 692 ton mısır karşılığında üreticilere 73 milyon lira ödeme yapmıştı” dedi. Eker, “TMO, 12 Ağustos 2013 Pazartesi günü itibariyle mısır alımı yapacak. Mısır alımlarında tam randevulu alım yapacak” diye konuştu. Ziraat Bankası’nın ‘Sıfır’ Faizli Hayvancılık Kredilerinin Faturası Ağır Oldu »» Sektör dışından pek çok yatırımcının ‘Sıfır faizin’ cazibesiyle yaptığı yatırımlar; Milyonlarca dolar ödenerek ithal edilen hayvanlar arz-talep dengesini bozmasıyla sıkıntılı bir aşamaya geldi. Sektörde oluşan olumsuzluklar sonucunda üretici aldığı kredi borcunu ödeyemez hale geldi. Tesisler satılığa çıktı. Özellikle hayvanlarına kaba yem üretecek arazisi olmayıp da tesis kuranlar şu an bunu sürdüremez noktaya geldiler. Besiciler sıfır faizli kredinin önemesini yapamadığı için borçlarının yeniden yapılandırılmasını bekliyor. Hayvan yetiştiricilerinden yüzde 50’sinin ödeme sıkıntısı yaşadığı iddia ediliyor. Tire Süt Kooperatifi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük, zamanında bu uygulamaya tepki gösterdiklerini hatırlatarak, “O zamanlar tarımla ilgili olmayan, kaba yem üretecek arazisi bulunmayan kişilere bunun verilmesinin yanlış olduğunu, bu kaynağın mevcut işletmeleri iyileştirmek, geliştirmek, modernize etmek ve büyütmek için kullanılması gerektiğini söylemiştim. Gelinen noktada bunların hepsi pişman. Özellikle hayvanlarına kaba yem üretecek arazisi olmayıp da tesis kuranlar şu an bunu sürdüremez noktaya geldiler. Borçlarını ödeyebilmeleri mümkün değil. Hepsi çiftliklerini satışa çıkardılar. Çünkü hayvancılığın en büyük gideri kaba yem. Bunları hazır almak, hayvanları lokantadan beslemekle eşdeğer. Nasıl bir çalışan sabah-öğle-akşam yemeklerini lokantada yerse maaşını yetiremezse, dışarıdan alınan kaba yemle hayvancılık da sürdürülebilir olmaz. Bu yanlıştı, sonuçta bu yatırımcılar kaybetti. Hayvanlar yurtdışından getirildiği için ülke ekonomisi zarara uğradı. Türkiye’nin büyük bir kaynağı yurtdışına gitti. Mevcut üreticiler de bu durumdan zarar görenler arasında. Piyasada arz fazlası üretimden dolayı süt fiyatları maliyetleri karşılayamayacak oranda düştü. Yani sonuç alınamadı” diye konuştu. Daha önce Ziraat Bankası’nın krediyi şartlı olarak verdiğini belirten Eskiyörük, “Banka kredi için hayvan başına 3 dekar şartı koyuyordu. Bu işin bir hobi olmadığı, evde akvaryumda balık beslemeye benzemediği hesaplanmalıydı. Anlatmaya çalıştık ama o gün sıfır faiz birçok kişiye çok cazip geldi. Şu an onlar yüzde 100 faizle kredi kullanmış gibi oldular. Çünkü aldıkları hayvanların fiyatı yarıya düştü. 7 bin TL’ye aldıkları hayvanın fiyatı şimdi 3 bin 500 TL. O günkü fiyat da gerçekçi değildi. 4-5 bin TL olması gereken fiyat talep artışıyla 7 bin TL’ye çıkmıştı. Şu an bu hayvanları besleyemez durumdalar. İşletmenin gelirleriyle borçlarını ödemeleri de çok zor. Zaten onlar para kazansalar benim mevcut çiftçim ihya olmuş olurdu” dedi. İzmir Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Gülkaynak, Ziraat Bankası’nın iki yıl önce sıfır faizli hayvancılık destekle- rinde yaptığı değişikliklerin üreticiyi olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekti. 2 yıl önce Ziraat Bankası’nın gebe düve alımlarıyla ilgili sıfır faizli düve başına 6 bin-6 bin 500 TL kredi ödemesi yaptığını hatırlatan Gülkaynak, şimdi ise gebe düve alımı için Ziraat Bankası’nın verdiği desteği 4 bin-4 bin 500 TL’ye çektiğini belirterek, “2 yıl önceki sıfır faizli kredilerin yoğun olduğu dönemde alımlar hızlandı. Ama aradan belli bir süre geçtikten sonra gebe düve ve inek fiyatlarında düşmeler başladı. Yani o günlerde 6 bin, 7 bin TL’ye almış olduğumuz gebe düvelerin alım satım fiyatı 4 bin-4 bin 500 TL’ye geriledi. Hayvanların değeri yarı yarıya düştü. O gün bankadan kredi kullanan üreticimiz 6 bin-6 bin 500 TL üzerinden borçlandı. O kredilerin ödeme dönemleri geldi. Bazı üreticilerimiz ödemeyle ilgili büyük sıkıntı içerisinde. Ödemesi gelip ödeme zorluğu içinde olan üreticilerimizden bazıları hayvanını kesime götürmek zorunda kalıyor. Kimisi tarlasını satıyor. Kimisi de alternatif bankalardan kredi kullanarak borcunu ödemeye çalışıyor” tesbitinde bulundu. Gülkaynak, yaşanan aksaklıklar hakkında “Tarımsal kredi yapılandırmalarında uygulanan faiz oranları özel bankalardan daha yüksek. Üreticilerimizin kullandığı tarımsal kredilerin risk değerlendirmeleri havuz sistemi içerisinde yapılıyor, ancak burada tarımsal krediler ile ticari kredi, bireysel kredi ve işletme kredisi gibi kredilerin aynı değerlendirme kriterlerine tabi tutulması tarımsal kredi kullanacak üreticilerimizin aleyhine bir durum oluşturuyor” şeklinde konuştu. 9 Ulusal Tarım Kongresi 2013 »» 26-29 Ekim 2013 tarihlerinde Antalya Falez Otel’de birincisi gerçekleşecek. Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi önderliğinde her yıl düzenlemesi planlanan Kongrenin başlıca hedefi kongrede belirtilen konuları akademik düzeyde tartışarak, ilgili alanlardaki gelişmeleri paylaşmak. Ayrıca, ülkemizde Tarımla ile ilgili konularda faaliyet yürüten kamu ve özel kuruluşların bilimsel bir çatı altında karşılıklı iştişarede bulunabilecekleri bir ortam oluşturmak. Kongrede; Bitkisel üretim, Hayvansal üretim, Su ürünleri, Bitki ıslahı, biyoteknoloji, genetik mühendisliği, Doğal kaynakların kullanımı ve muhafazası , Bitki ekolojisi ve fizyolojisi, Bitki besleme ve toprak verimliliği, Çayır-mera ıslahı ve amenajmanı, Endüstriyel bitkiler, Bio-yakıtlar, Tıbbi ve aromatik bitkiler, Bitkisel ve hayvansal atıkların değerlendirilmesi, Bitki koruma ve gelişmeler, Hasat sonu işlemler ve teknolojileri, Gıda güvenliği, Gıda işleme ve teknolojisi, Su yönetimi ve su kullanım stratejileri, Tarım makineleri ve inovasyon,, Uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemlerinin tarımda uygulaması, Yapay sinir ağlarının tarımda uygulaması, Tarım politikaları, Türkiye ve Dünya tarımındaki gelişmeler, Tarımda bilgisayar uygulamaları, Çevre düzenleme ve çevre sorunları, Tarımsal krediler, destekler ve kooperatifçilik, Tarımsal pazarlama, Kırsal-Tarımsal yayım , Ziraat Mühendisliği eğitimi ve akreditasyon, Tarımda Avrupa Birliği ilişkileri, Çevre dostu üretim teknikleri, Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin tarım üzerine etkisi, Çiftlik yönetimi ve işletmeciliği, Tohumluk politikaları, Tohumluk, fide, fidan üretimi konuları yer alacak. Kongrede bildiri ve poster sunumlar gibi bilimsel faaliyetlere ek olarak, ilgilenen özel şirket ve araştırma gruplarını bir araya getirecek etkinliklerin de gerçekleştirilmesi de düşünülüyor. Ayrıca, kongre süresinde,Tarımla ilgili çalışmalarda kullanılan laboratuar ekipman ve ürünlerinin, bu alanda hizmet veren firmalarca sergilendiği ve tanıtıldığı standlar da yer alacak. Güneydoğu Çiftçisi Elektriği Ucuz Tüketecek »» Çiftçiler tarımsal sulamada kullandıkları enerjinin yaklaşık yüzde 20'sini ödeyecek. Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (DEDAŞ) Genel Müdürlüğü tarafından sulamada kullanılan enerjide, üreticilere kolaylık sağlanacağı bildirildi. DEDAŞ Genel Müdürü Murat Karagüzel yaptığı açıklamada Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde tarımsal sulama amacıyla açılan 25 bini aşkın kuyudan yeraltındaki suyun elektrik enerjisiyle çekildiğini söyledi. Suyun çekimi nedeniyle kullanılan enerji miktarının yüksek meblağlarda olduğunu ifade eden Karagüzel bu sebepten dolayı üreticilerin çoğunluğunun kaçak elektrik kullanımına yöneldiğini dile getirdi. Üreticilere ödeme kolaylığı sağlamak, kaçak elektrik kullanımı önlemek ve tüketim alışkanlığını sağlamak için çalışma yürüttüklerini kaydeden Karagüzel, "Konuyla ilgili aralarında sulama birlikleri, ziraat odaları ve il tarım müdürlüklerinin temsilcilerinin de yer altı toplantılar düzenledik. Toplantılarda üreticilerimizin taleplerini dinledik. Sulamada kullanılan enerjide üreticilere kolaylık sağlayacağız. Yapılacak başvuruların sonrasında değerlendirmede bulunup üreticilere sağlayacağımız kolaylığın miktarını belirleyeceğiz. Üreticilerin bize sunduğu teklifler var. Bunları da göz önünde bulunduracağız. Bazı internet sitelerinde indirim miktarları yer alıyor. Henüz netleşen bir şey yok. O rakamlar çiftçilerin bize sunduğu tekliflerdir" dedi. Karagüzel Eylül ayında üreticiye sağlanacak kolaylığın miktarının kesinleşeceğini de sözlerine ekledi. Çiftçilerden Yumurtalı Protesto Fransa’da, yumurta fiyatlarının düşüklüğünden yakınan çiftçiler, ilginç bir protesto gösterisiyle gündemde. Yüzleri maskeli çiftçiler, yumurtaları, alışık olunduğu üzere protesto konusunun sorumluları olarak gördükleri politikacılara atmak yerine sokağa döküyorlar, hem de yüz binlercesini. Fransa’nın Cotes d’Armor bölgesinde 100 bin yumurtayı bir süpermarket kamyonundan atan çiftçiler, bu ilk gösterilerinin ardından yine 100 bin yumurtayı daha, Carhaiz kasabasında bulunan vergi idaresinin önünde kırdı. Yumurta fiyatlarının yükseltilmesi talebinde bulunan çiftçiler, 100 bin yumurtayı daha kıracaklarını söyledi, sorunlarının çözülmemesi durumunda ‘daha radikal’ eylemlerin gerçekleştirileceği tehdidinde bulundu. 10 Eylül 2013 Köy-Koop Haber TARIM REFORMU Türkiye’de Tarım Reformu Hareketleri -IIITürkiye iklimi ve coğrafyası bakımından çeşitli tarım ürünlerinin üretilmesine uygun bir ülkedir. Ancak uygulanan politikalar sebebiyle çiftçi üretimden uzaklaşmakta bu da ihracatın azalmasına ithalatın ise artmasına sebep olmaktadır. TÜİK 2011 verilerine göre son 40 yıllık dönemde toplam tarım arazilerinin yaklaşık 11 milyon hektar daraldığı, son on yılda ise bunun yaklaşık 2 milyon hektarının kayba uğradığı görülmektedir. Ayrıca özelleştirme politikalarının bu hızla devam etmesi halinde, önümüzdeki dönemlerde çayır ve meralar, orman arazileri ve tarım arazileri üzerinde; kentleşme, sanayileşme, inşaat ve turizm sektörlerinin yoğun yapılaşması kaybı daha da artıracaktır. Şimdi şapkamızı elimize alalım ve önümüze bir koyalım. Bizim tarım sektöründeki problemlerimiz nelerdi? Ülkemizdeki tarım işletmelerinin kullandıkları arazi miktarı küçük ölçekte, birbirinden uzak ve çok sayıda parçalardan meydana gelmiştir. Artan nüfusun tarım dışı sektörlere çekilememesi ve diğer nedenlerinden dolayı, tarım işletmelerinin sahip olduğu arazilerde parçalanma sürmekte ve ekonomik işletme büyüklüğünün altına düşürmektedir. Arazi parçalılığı miras hükümleri, satış, kanal ve yol inşası vb. nedenlerle parçalanma süreci hız kazanmaktadır. İşletmelerin mevcut yapısal özelliklerinin getirdiği olumsuzlukların yanı sıra yerleşim yerlerine de uzak ve çok parçalılık nedeniyle dağınık oluşu da özellikle işletmelere ulaşım maliyetini artırmaktadır. Bu durum tarımsal yapıyı, masrafları ve üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sorunun önünü kesebilecek en önemli gelişme arazi toplulaştırmasıdır, ancak tarım arazilerinin yeniden parçalanması önlenmesi için miras hukuku yeniden ele alınmalıdır. 1961’dan bu güne kadar yaklaşık 3 milyon hektar tarım arazisinde toplulaştırma çalışmaları tamamlanmış, bunun 2,5 milyon hektarlık kısmı 2003-2012 yılları arasında “özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde” gerçekleşmiştir. 2015 yılına kadar da DSİ’ nin sulamaya açacağı alanlar başta olmak üzere yaklaşık 5 milyon hektar arazinin toplulaştırma çalışmalarının tamamlanması planlanmaktadır. Türkiye toplam tarım arazilerinin TÜİK 2011 verilerine göre yaklaşık 38 milyon hektar olduğu dikkate alındığında rakam düşük görünmekle birlikte, iyimser bir bakış açısıyla ele aldığımızda ve geçmişle kıyasladığımızda olumlu bir gelişmedir. Arazi toplulaştırması deyip geçmeyelim, biraz açıklayalım. Arazi toplulaştırılması; aynı şahsa veya çiftçi ailesine (işletme) ait, çeşitli nedenlerle, ekonomik üretime imkan vermeyecek biçimde veya toprak muhafaza ve zirai sulama tedbirlerinin alınmasını güçleştirecek derecede; parçalanmış, dağılmış, şekilleri bozulmuş arazi parçalarının ve his- selerinin bir araya getirilerek, düzgün şekiller halinde birleştirilmesi, bütünleştirilmesi ve işletmelerin yeniden düzenlenmesi işlemi olarak tarif edilebilir. Yani arazi toplulaştırması uygulamaları, tarımsal arazileri niteliklerine göre sınıflandırarak, bir kişiye ait, farklı alanlardaki küçük arazi grupları yerine, o arazinin toplamını karşılayacak kadar, en az miktarda parça arazinin (mümkün olursa tek bir parçanın), o kişiye verilmesidir. Böylece iş gücünden, akaryakıttan, tarla sınırlarındaki kayıplardan kazanç sağlanmış olur (küçük arazileri birbirinden ayıran kullanılmayan arazi şeritleri azalır); ayrıca toprağın işlenebilme süresi ve kalitesi artar. Yapılacak diğer iyileştirme (drenaj, katkı v.b.), sulama, gübreleme ve ilaçlama gibi yatırımlar daha ucuza mal edilebilir. Her işletmenin tarla içi yollarına sınırı olur ve ulaşımı kolaylaşır, böylece komşu işletmelerle oluşan anlamsız sorunların da önüne geçilmiş olur. Diğer taraftan tarım arazilerinin planlı olarak kullanılamaması, toprak ve iklim özelliklerinin gerektirdiği ürünlerin yetiştirme olanaklarının tam olarak bilinmemesi ve bir kısım üretici bazında para getiren ürünlere yönelimin artması gibi birçok sorun birbirini kovalamaktadır. Demek oluyor ki, ulusal bazda veri olmayışı sıkıntıların tuzu biberi olmaktadır. Ayrıca, 1996 ile 2013 yılları arasında yaklaşık 2,4 milyon hektar alanda arazi kullanım planlamaları tamamlanmıştır. Bu çalışmalar neticesinde toprak etüdleri yapılmış, tarımsal arazi kullanım planlaması raporları çıkarılmış ve arazi derecelendirmesi esas alınarak toprak puanları hesaplanmıştır. Bu tür projeler, Türkiye’deki tarım arazilerinin kullanılabilirliği açısından olumlu gelişmeler arasında sayılabilir ya da belki “hiç yoktan iyidir” mi demek gerekir. Ancak ve ancak yapılan çalışmaların sürekliliği söz konusu olduğunda, hukuki temelleri de eksiksiz oluşturulduğunda ve her şeyden önemlisi “iyi niyetler için kullanıldığında” başlangıç olarak da görülebilir. Zaman bunun en güzel göstergesi olacaktır. Bununla birlikte, ülkemizde kayıt dışılığın yaygın olması, düzenli bir veri akışının sağlanamaması, diğer taraftan da eğitimli kişiler tarafından bir denetim mekanizmasının oluşturulmaması uygulanacak her türlü tarımsal politikanın hüsranla sonuçlanmasına neden olacaktır. Ulusal anlamda da siz ne kadar olumlu projeler gerçekleştirmek isteseniz de elinizde doğru bir veri akışını sağlayamamanız sizi bilinen ve kaçınılmaz sonuca götürecektir. Önemli olan her alanda olduğu gibi Uzm. Dr. Esra GÜNERİ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü [email protected] tarımda da bilgi sistemi oluşturulmasıdır. Ülkemizde tarımsal bilgi sisteminin oluşturulması için "Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli" uygulanmaya çalışılmış, ancak DGD yaklaşımlı olması nedeniyle hüsranla sonuçlanmıştır. 2011 yılından itibaren ise "Tarım Parselleri Verim Modeli” uygulanmaya başlanmıştır. 2013 de gelinen noktada modelin işleyişini ele alalım; arazi toplulaştırma çalışmaları ile birlikte sınırları belirlenen tarım parselleri sayısallaştırılarak bilgisayar ortamına taşınır. Tarım parsellerinin belirlenen toprak ve arazi özellikleri, ülkemizdeki iklimsel değerler ile birlikte; sulu veya kuru şartlarda üretim yapılıyor olması nedeniyle de birinci üretim veya ikinci üretim olması durumu öne çıkarılarak ele alınır. Arazi toplulaştırma çalışmaları sırasında elde edilen hava fotoğrafları ve uydu görüntüleri kullanılarak sayısallaştırılan tarım parsellerinin kontrol çalışmalarının tamamlan- masının ardından, kadastral parsel bazında verim hesaplanır. İlçe bazında belirlenen ürünler için bir önceki yıla ait en yüksek ve en düşük verim değerleri belirlenir. Parsel bazında verim durumu tespit edilirken değişken olmayan ve değişken değerler dikkate alınır. Denizden yükseklik, eğim (meyil), bakı (yöney), toprak yapısı, toprak derinliği, sulama durumu, arazi kullanım kabiliyet sınıfı gibi unsurlar değişken olmayan etkenler olarak alınır. Yıllık ortalama yağış, aylık toplam yağış, üretim sezonunda meydana gelen toplam yağış, yıllık ortalama sıcaklık, aylık ortalama sıcaklık, üretim sezonu boyunca toplam buharlaşma, aylık buharlaşma gibi unsurlar da değişken parametreler olarak kullanılır. Bu parametreler doğrultusunda parsel bazında verimlilik değerleri hesaplanarak, aynı zamanda il bazında "Verim Haritaları" oluşturulmuş olur. Belirlenen her tarım parseline bir kimlik numarası verilir. Yapılan çalışmalar neticesinde beklenen yararlar şu şekilde ifade edilmektedir: tarım arazileri bu teknoloji sayesinde parsel bazında kayıt altına alınacaktır. Veriler doğrultusunda tarım parseline ne kadar gübre veya zirai ilaç kullanıldığı belirlenebilecek, bakanlık parsellerle ilgili tüm bilgileri takip edebilecektir. Daha sonra geç- miş yıllarda o parselde yetiştirilen ürün ve verim durumu belirlenecek ve bu bilgiler planlamalarda kullanılacaktır. İklim değişikliklerinin tarım ürünlerinin ekim alanlarını ve verimlilikleri üzerine etkileri izlenebilecek, uydudan tarım arazilerinin takibiyle arazilere ekilecek ürünlerde arz talep dengesinin kurulması sağlanacak ve en önemlisi tarımsal destekler de bu verim değerleri üzerinden yapılacaktır. Bu model sayesinde haksız kazanç elde eden, üretim yapmadığı halde haksız destek alanların tespit edilmesi hatta cezalandırılması sağlanabilir. Yemeğin pişirilip pişirilip farklı tabaklarla masaya getirildiği izlenimini veriyor. Tamamen iyi niyetlerle veriyormuş gibi görünen ama almasını çok iyi bilen bir politika ile karşı karşıyayız. Bu nedenle, ülkemizdeki başarısızlığın en büyük gerekçelerinden birinin, izlenen politik yaklaşımların yanlış ve yanlı olmasından kaynaklandığını ısrarla vurgulamak istiyorum. Şu gerçeği bir tarafa atmayalım; Son zamanlarda fındık ithal etmemize yönelik açıklamalarda olduğu gibi birçok söylem, geçmişten günümüze kadar yürütülen ve yürütülmeye çalışılan tarım politikalarının sadece birbirinin devamı olduğuna işaret ediyor. IMF ve DB ile yapılan ikili anlaşmalar ve verilen sözler ulusal anlamda bir tarım reformunun yapılmasının yolunu kesiyor. Son olarak bir gerçeği daha ortaya koyalım, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri nedeniyle dünya çapında ciddi değişimler yaşamaktayız. Şiddetli kuraklıklar, ani yağışlar, sel felaketleri hatta fırtına ya da kasırgalar dünyada ve ülkemizde yürütülen tarım politikaları kapsamında yeni değişimlere neden olacaktır. Sadece ekonomik yönden baktığımızda AB’ de tarım reformu hareketleri için kullanılmakta olan Ortak Tarım Politikalarına ait bütçenin 2020 yılı öncelikleri kapsamında iklim değişikliği ile mücadele etme gibi alanlara aktarılması mümkün görünmektedir. Bu durum yakın bir zamanda tarım için yapılan desteklerin daha da azalması anlamına gelmektedir. Bunlar tarım reformu hareketlerinde daha önce yapılması gereken çok ciddi işlerdir. Toplulaştırma çalışmaları tamamlanan yerlerde işletme büyüklüklerinde artış sağlamıştır, çok parçalılık ortadan kalkmıştır. Her işletmeye ait tarla içi yollar yapılmıştır. Bu tarlaya ulaşımı kolaylaştıracak ve ulaşım maliyetlerini azaltacağı gibi işletme içinde çalışma maliyetlerinde de şüphesiz düşüş sağlayacaktır. Toprak etüdlerinin yapılması ve bir veri tabanı oluşturması da tarımsal üretimde uygun ürünün yetiştirilmesi açısından haksız rekabetin önüne geçebilir. Zira sektör çalışanları bazında eğitim düzeyimiz hala çok düşüktür. Üreticinin parasal kaygıları nedeniyle hangi üründen kazancı yüksek ise ona yönelimi artmaktadır. Bu veri tabanlarının oluşturulması denetimlerin de uygun şekilde yapılmasını ve arz-talep doğrultusunda üretim yapılmasını sağlayabilir. Tarım sektöründe oluşturulacak kayıt sistemlerinin kurumlar arası koordinasyona açılması doğa koşulları neticesinde oluşabilecek risklere karşı dönemsel risk planlarının oluşmasında kullanımı söz konusu olabilir. Ancak çok kısa zamanda yapılan ve son derece ciddi boyutlara ulaşan bu projelerin karşılığının ne olacağını düşünmeden edemiyorum. Gerçekçi bir reform hareketinde eğer gerçekten tarım yönünde iyileştirme hedefleniyorsa; birçok uzman tarafından defalarca dile getirilen gerekliliklerin yanı sıra, her açıdan stratejik öneme sahip olan tarım sektörünün dış faktörlerden korunması için siyasi kaygılardan vazgeçilmesi gerekmektedir. Planlanan tarımsal reform programlarının toplum yapımıza uygun ve ulusal çıkarları gözetecek şekilde hükümetlere ait politikalar olarak değil devletin kendi uzmanları tarafından hazırlanan “devlet politikaları olarak ele alınması ve uygulanması” gerekmektedir. Saygılarımla. Kaynaklar: Z. K. Kıraç, 2010. Kamu Yönetimi Çalışmaları. Kamu Yönetimi ve Reform, Sayı: 09. 2009-2010 E. E. Hatunoğlu, F. Eldeniz, 2012. 2000 Yılı Sonrası Türk Tarım Sektöründe Yapısal Dönüşüm Politikaları. Sayıştay Dergisi, 86, 27-56. C. Doğan, 2013. Dünya Bankası Kredileriyle Destekli Tarım Projelerinin Türk Tarımına Etkileri. Yüksek Lisans Tezi, T.C.Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Yönetimi Ana Bilim Dalı, 124 s., Ankara. Anonim, 2013. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Faaliyet Raporu. Strateji Geliştirme Başkanlığı/Stratejik Yönetim Dairesi Sunusu. http://www.tarimkutuphanesi.com/ARAZI_ TOPLULASTIRMASI_00160.html Zira yazımın başlangıcında yapmış olduğum birçok alıntı ile ortaya koymaya çalıştığım Türk tarımının tarihsel dönüşümü ve geldiği nokta bende olumlu hisler uyandırmıyor. http://www.tarim.gov.tr/Sayfalar//HaberDetay.aspx http://www.bianet.org/bianet/tarım http://www.tarım.gov.tr http://www.kartaltarim.gov.tr/tarim-parselleri-verim-modeli-basin-bildirisi/ Yazarımızın önceki yazısına; http:// www.koy-koop.org/gazete_temmuz_2013.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. Köy-Koop Haber Eylül 2013 SÜT Türkiye Koşullarında Toprak İşlemesiz Tarım İyi Bir Alternatif mı? »» Avantajları ve dezavantajlarıyla toprak işlemesiz tarım (doğrudan ekim) İkinci dünya savaşı sonrasında artan çevre bilinci ve akabinde sürdürülebilir üretim sistemlerine duyulan gereksinim neticesinde ortaya çıkan toprak işlemesiz tarım fikri üzerine 1960’lı yıllardan beri dünya genelinde uygulama alanları, avantajları ve dezavantajları konularında kapsamlı araştırma faliyetleri yürütülmektedir. Bunun yanı sıra gerek ulusal gerekse uluslara arası ölçeklerde yürütülen doğal kaynakların yönetimiyle ilintili eylem planlarında konunun önemi ve bu sistemin yaygınlaştırılmasının gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Bu sistem, adından da açıkça anlaşılabileceği üzere, tohumların, önceki ürün hasadının hemen üzerine ve her hangi bir işleme faliyeti yapmaksızın doğrudan ekim yapabilen gömücü ayaklı uygun alet ekipmanlar ile açılan çizilerin üzerine yerleştirilmesi ve sonrasında toprak ya da bitki artığı ile üzerlerinin örtülerek özel baskı elemanları ile bastırılması süreçlerinden oluşmaktadır. Bu süreçte ot mücadelesi için herbisit kullanılmakla birlikte eğer ciddi düzeylerde mücadele gerekiyorsa 4-5 yılda bir ekim öncesinde azaltılmış toprak işleme faliyetleri yürütülebilmektedir. Ve gerek duyulduğu takdirde, anız artıkları doğal koşullar altında kısmen parçalandıktan sonra, toprak yüzeyinde artıklarının yarıya yakını kalacak şekilde sonbahar toprak işlemesi yapılabilmektedir. Anız artıklarının toprak yüzeyinde bırakılması toprağın suyun ve rüzgârın aşındırıcı etkisinden korunmasında son derece önemlidir. Çıplak toprak yüzeyine düşen damlalar doğal agregat yapısının bozulmasına ve kabuk oluşumuna yol açarak hidrolojik yapıyı bozmakta ve tohum çıkışını zorlaştırmaktadır. Özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde yani su kısıdının ve bitki maddesi noksanlığının yaygın olarak görüldüğü alanlarda, toprak işleme sonucunda toprak tanecikleri tarafından tutulan su buharlaşma ile kaybolmakta, organik madde hızla mineralize olarak ortamdan uzaklaşma ve sonuç olarak ürün veriminde ciddi düzeylerde azalmalar meydana gelmektedir. Doğrudan ekim ile buharlaşmayla olan kayıpların önüne geçilerek toprakta tutulan suyun miktarı arttırılabilmektedir. Buna ilaveten üst toprak katmanında organik madde birikiminin olması bu katmandaki suzluklara karşın, yapılan çalışmalar 5-6 yıllık bir geçiş döneminden sonra geleneksel yöntemlere kıyasla önemli düzeylerde verim ve gelir artışının sağlanabileceği yönündedir. Dr. Selen Deviren SAYGIN Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Anabilim Dalı [email protected] strüktür gelişimini teşvik edeceğinden dolaylı, toprak içerisinde su ve havanın hareketi daha da kolaylaşmaktadır. Ayrıca, organik madde miktarındaki artıs topragın agregat stabilitesini ve dayanımını artırmakta erozyonu azaltmaktadır. Topraktaki organik madde ile birlikte çözülebilir fosfor miktarı da dogrudan ekimle birlikte artıs göstermektedir. Topraktaki biyolojik aktiviteyi de teşvik ederek toprak gelişimine katkı sağlayan bu sistem ile önemli küresel problemlerin başında gelen iklim değişikliği ve küresel ısınmanın sebebi olarak nitelendirilen sera gazı (CO2) emisyonları atmosfere daha az düzeylerde salınmaktadır. Doğal sistemlere olan faydalarının yanı sıra çiftlik ekonomisine olan katkılarını da şu şekilde özetleyebiliriz. Doğrudan ekim ile üretim sezonu içerisinde önemli düzeylerde zamandan tasarruf sağlanabilmekte ve yakıt tüketimi ile iş gücü için gerekli maliyetleri % 50 oranında azaltılabilmektedir. Bu sayede üretici gelirlerinde uzun vadede önemli düzeylerde artış sağlanabilmektedir. Yukarıda saydığım faydaların yanı sıra bu sistemin bazı olumsuz daha doğrusu altyapı ve maliyet gerektiren bazı sorunları da bulunmakta. Bunların başında elbette mevcut ekipmanlar da yapılması gereken dönüşümler yer almakta, bir takım modifikasyonlar ile bunların üstesinden gelebilmek elbette mümkün. Uzun süre tahıl yetiştiriciliği yapıldığı koşullarda ise kök çürüklüğü gibi hastalıklar ve nematod miktarında artışlar gözlenmiştir. Bu tarz sorunlar ise uygun ürün rotasyonlarının uygulanması ile engellenebilmekte. En önemli sorunların başında gelen hastalık, zararlı ve yabancı ot mücadelesi içinse ilaç kullanımı gerekmektedir. Bu olum- Peki, Türkiye toprakları bu sistemin işletilebilmesi için uygun mu? Yapılan araştırmalar yıllık toplam yağış miktarının 200 ile 500 mm arasında değiştiği kurak, yarı kurak ve yarı nemli bölgelerde bu sistemin başarıyla uygulanabileceğini işaret etmektedir. Bahar aylarının soğuk geçtiği, toprak sıcaklılığının bitki gelişimi için uygun değerlerin altında olduğu yani serin ve yağışlı bölgelerde, ince bünyeli toprak yapısına (kil içeriği fazla) ve drenajı kötü olan topraklarda bu yöntemin uygulanması ile ise verimde artış değil azalış gözlenmektedir. Türkiye iklimsel olarak bu sınıflara dâhil olmakla birlikte bünyesel özellikleri nedeniyle ülke genelinde bu yöntem mevcut koşullar altında uygulanabilir değildir. Türkiye topraklarının bünyesel olarak dağılımlarına bakıldığında, özellikle Marmara, Karadeniz, Akdeniz ve İç Anadolu bölgesi topraklarının ağırlıklı olarak kil tın bünyeye sahip olduğunu görmekteyiz. Kil içeriği yüksek toprakların suyu diğer bünyeli topraklara kıyasal daha yoğun oranda bünyesinde tutabilmesi nedeniyle, işlemeyle buharlaşma kaybının olmadığı koşullarda yüksek nem içeriği tohumun çimlenebilmesi güçleşmektedir. Diğer bölge toprakları genel ortalama olarak tın bünyeye sahip olup, bu yöntemin uygulanabilmesi açısından toprak ve iklimsel açıdan çok fazla kısıtlayıcı etmene sahip değildir. Uygun ekipman, doğru ekim zamanlaması ve ürün rotasyonu planları ile uygulamaya geçildiği takdirde başarılı sonuçlar elde edilebilir. Ayrıca uygulama öncesindeki maliyetlerin yüksek oluşu ve çifçimizin ortalama işletme büyüklüklerinin ve gelirlerinin düşüklüğü, yeni sistemlere karşı ön yargılı oluşu bu tarz toprak korumalı işleme sistemlerine geçişi zorlaştırmaktadır. Bu noktada sıfır toprak işleme yerine azaltılmış toprak işleme yöntemlerinin benimsetilmesi ve anız örtüsünün belirli oranlarda tarla içerisinde bırakılması en azından toprakları en önemli bozulum sebeplerinden biri olan erozyonun olumsuz etkilerinden bi nebze dahi olsa koruyabilecektir. Ayrıca, dünya’dan bir örnek olarak, eğer, Hindistan gibi gelişmekte olan ve ülkemize kıyasla daha düşük ekonomik güce sahip bir ülkenin çifçileri bu sistemi kendi koşullarına adapte ederek yakıt ve iş gücü tasarrufu sağlayabiliyorlar ise bizim çifçilerimiz uygun yönetim planları ile çok daha başarılı uygulamalara imza atabileceklerdir. Doğrudan ekim (sıfır toprak işleme) ile ilgili görseller (Kaynak: www.indiawaterportal.org) Kaynak: Türkiye topraklarının bünyesel özellikleriyle ilgli değerlendirme, Prof.Dr. Abdullah Baran’ın Türkiye Toprakları ders notlarından yararlanılarak yapılmıştır. 11 Ruslar, Süt ve Su Ürünleri İthalatı İçin İzmir’deki Tesisleri Gezdi »» Bir süre önce Türkiye’den süt ve balık ürünleri almak için çalışma başlatan Rusya, incelemelerde bulunmak üzere İzmir’e bir heyet gönderdi. Rusya, Ağustos ayında Türkiye’den hayvan ve süt ürünleri ithalatıyla ilgili süreci başlatmıştı. Rus yetkililer, Türkiye’de yapacakları incelemenin ardından ihracat yapacak firmaları belirleyecek. Rusya Federasyonu Bitki Karantina ve Veterinerlik Servisi’nden gelen heyet, İzmir’de hayvan hastalıklarıyla ilgili bilgi aldı ve bazı süt üretim tesislerini gezdi. İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürü Ali Erkul, heyete, İzmir’in süt ve süt ürünleri konusunda yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verdi. İzmir’de üretilen sütün tamamen soğuk zincire alındığını anlatan Erkul, İl Müdürlüğü olarak bir sonraki hedeflerinin, bölgeyi hastalıklardan tamamen ari bir bölgeye dönüştürmek olduğunu söyledi. Çalışmalarının da bu yönde sürdüğünü ifade eden Erkul, üretilen toplam süt miktarının yıllık 1 milyon 334 bin ton olduğunu kaydetti. İzmir’deki hastalıklardan ari işletme sayısının 44 olduğunu ve bu işletmelerde günlük 200 ton civarında süt üretildiğini aktaran Erkul, 585 kilometrelik kıyı şeridi ile İzmir’in aynı zamanda su ürünleri üretiminde önemli bir potansiyele sahip olduğuna dikkat çekti. 6 Aylık Su Ürünleri İhracatı 66 Milyon Lira Su ürünleri üretiminde deniz balıkçılığı yanında kültür balıkçılığının da son yıllarda gelişim gösterdiğini dile getiren Erkul, “İzmir’de 58 kültür balığı, 10 iç su üretim ve 6 orkinos balığı çiftliği mevcut. Türkiye, 25 Avrupa Birliği ülkesi arasında su ürünleri yetiştiriciliğinde 6’ncı sırada yer alıyor. Türkiye’nin balık üretiminin yüzde 93’ü Ege kıyılarında gerçekleşiyor. Bu üretimin yüzde 22'si ise İzmir’de. İl sınırlarımız içinde 2012 yılında 28 bin 835 ton üretim gerçekleşti ve bu üretimin parasal değeri yaklaşık 278 milyon lira.” bilgilerini verdi. İzmir’in 2012 yılında yaklaşık 72 milyon değerinde 14 bin 352 ton su ürünü ihracatı gerçekleştirdiğini de kaydeden Erkul, 2013 yılının ilk 6 aylık döneminde ise 66 milyon TL değerinde 13 bin 145 ton su ürünü ihracatı yapıldığını aktardı. Okul Sütü Programı 2 Yıl Daha Devam Edecek »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca, Okul Sütü Programı'nın Bakanlar Kurulu kararıyla 2 yıl daha sürdürüleceği bildirildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından ortaklaşa yürütülen Okul Sütü Programı (Program) kapsamında bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı ve ilkokul öğrencilerine süt içme alışkanlığının kazandırılması ile yeterli ve dengeli beslenmelerine katkıda bulunarak sağlıklı büyüme ve gelişmelerinin sağlanması amacıyla, 2013-2014 ve 2014-2015 eğitim öğretim yılında, Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenecek okullarda her öğrenciye haftada 3 gün, 200 ml sade, yağlı UHT içme sütü dağıtımına devam edecek. Karar, 17 Ağustos 2013 tarih ve 28738 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Süt Üretimi Geriliyor »» Haziran ayında toplanan inek sütü miktarı, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4,9 azalarak 692 bin 8 tona geriledi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) “Süt ve Süt Ürünleri Üretimi Haziran 2013” verilerine göre; toplanan inek sütü miktarı Haziran’da yıllık bazda yüzde 4,9 azaldı. Haziran ayında ticari süt işletmeleri tarafından içme sütü üretimi ise bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,8 azalarak 84 bin 228 tona geriledi. İnek peyniri üretimi 52 bin 571 tonla bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 9,1, koyun, keçi, manda ve karışık sütlerden elde edilen peynir çeşitleri ise 4 bin 289 tonla önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,4 artış gösterdi. Yoğurt üretimi 95 bin 10 tonla bir önceki yılın aynı ayına göre değişim göstermedi. Ayran üretimi ise 53 bin 907 tonla bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 14,4 arttı. Ayrıca 2 bin 344 ton kaymak, 260 ton konsantre süt, 3 bin 858 ton tam yağlı, yarım yağlı süt tozu ve kaymak tozu, 3 bin 942 ton yağsız süt tozu ve 3 bin 369 ton tereyağı üretimi gerçekleşti. 12 Eylül 2013 Köy-Koop Haber RÖPORTAJ Gıdalarda Gizli Tehlike: Aflatoksin “Karaciğer Kanserine Yakalanan İnsan Sayısı İle Tükettikleri Aflatoksinli Gıda Arasında Yakın Bir İlişki Var” »» Son yıllarda yazılı ve görsel medyada, özellikle ihracatla ilgili konularda gündemde yer alan ‘Aflatoksin’hakkında; TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Şennur Özkaya ile görüştük. Röportaj: Emel Tuğrul Uzun yıllar ülkemizde aflatoksin sorunu, özellikle AB ülkelerinde olmak üzere ürünün ihraç edildiği ülkelerde tespit edilmesi ile ortaya çıktığı için ihraç ürünlerimize ait bir sorun olarak algılanmış ve ihracatı olmayan ürünlerde de bir “aflatoksin sorunu” olabileceği ihmal edilmiştir. Örneğin, mısır ve yerfıstığı aflatoksin açısından en riskli ürünlerden olmalarına rağmen, bu ürünlerde yapılan çalışma da, alınan önlemler de saydığımız ihraç ürünleri düzeyinde olmamıştır. Köy-Koop - Öncelikle son yıllarda sıklıkla duyduğumuz “aflatoksin”in ne olduğunu bize anlatabilir misiniz? Dr. Şennur Özkaya - Gerçekten de son yıllarda çeşitli nedenlerle sıklıkla duyduğumuz aflatoksinler; günlük yaşantımızda her yerde karşılaştığımız küflerden bazılarının ürettikleri birçok kimyasal madde arasında bir grup kimyasal maddedir. Bu kimyasal maddelerin –hepsi değil- aflatoksinlerin de içinde bulunduğu bazıları insanlarda ve hayvanlarda hastalığa neden olduğu için bir tür zehir özelliği taşımaktadır ve bunlara genel olarak “mikotoksin” denilmektedir. Aflatoksinler de bir mikotoksin grubudur ve aflatoksin kelimesi de, onu üreten küfün adından (Aspergillus flavus ) ve zehir anlamına gelen "toksin" kelimesinden türetilmiştir. K.K. - Aflatoksinler insanlarda ne gibi sağlık sorunlarına yol açmaktadır? Ş.Ö. - Aflatoksinler olarak ifade edilen grup içersinde birçok aflatoksin türevi olmakla birlikte, en yüksek toksik etkiyi aflatoksin B1 göstermektedir. Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi tarafından aflatoksin B1, insanlarda kansere neden olduğuna dair yeterli kanıt elde edilmiş olan maddeler arasında sınıflandırılmaktadır. Aflatoksin B1’in hedef organı karaciğerdir ve bu organa verdiği zarar karaciğer kanserine kadar gidebilmektedir. Bu etki, genetik çalışmalarla son yıllarda kesin olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca birçok ülkede yapılan çalışmalar, karaciğer kanserine yakalanan insan sayısı ile tükettikleri aflatoksinli gıda arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir. K.K. - Peki aflatoksin B1 bu tehlikeli etkiyi hangi miktarlarda göstermektedir? Ş.Ö. - İnsan sağlığını bozan bu etkiyi, aflatoksinin gıda maddesi içersindeki çok düşük miktarları yapabilmektedir. Ülkemizde ve dünyada birçok ülkede tüketime sunulan birçok gıda maddesinde bulunmasına izin verilen 5 ppb düzeyi, milyarda 5’in ifadesidir; yani 1 kg’da 5 mikrogram (1 mikrogram = 0,000001g), 1 tonda 5 miligram (1 mg = 0,001g), 1000 tonda 5 gram gibi çok küçük miktarları ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle de, 1 kg gıda maddesinde bulunan 0,000005 gramı aşan aflatoksin B1 insan tüketimi için güvenli değildir. K.K. - Aflatoksinlere en çok hangi gıda maddelerinde rastlanmaktadır? Ş.Ö. - Dünyada aflatoksinlerin keşfedildiği 1960’lı yıllardan bu yana yapılan araştırmalar; fındık, yerfıstığı, antepfıstığı gibi kabuklu yağlı-kuru meyveler, yağlı tohumlar, başta mısır olmak üzere tahıllar, kurutulmuş meyve ve sebzeler, kırmızıbiber gibi bazı baharatlar ile süt ve süt ürünlerinin aflatoksin oluşumu yönün- den riskli ürünler olduğunu göstermiştir. Süt ve süt ürünlerini dışarıda bırakacak olursak bu ürünlerin ortak özelliğinin kuru ürünler olması dikkat çekmektedir. Küfler bakteri ve mayalara göre daha az nemli ortamlarda gelişebildikleri için, bu ürünlerde özellikle kurutma sırasında ve sonrasında da iyi kurutulmamış ve/ veya sıcaklık ve nem yönünden iyi koşullarda korunmamış ürünlerde aflatoksini oluşturabilmektedir. Süt ve süt ürünlerinde ise, aflatoksin oluşmuş olan hammaddeyle (yağlı tohum, mısır vb) üretilen yemleri yiyen süt hayvanlarının sütlerinde ve bu sütlerden yapılan ürünler yönünden tehlike bulunmaktadır. Şunu da belirtmek gerekir ki, yemle alınan aflatoksin B1, hayvanın metabolizmasıyla aflatoksin M1 denilen bir başka aflatoksin türevine dönüşmektedir ve bu nedenle de süt ve süt ürünlerinde aflatoksin M1 yönünden bir risk bulunmaktadır. K.K. - Aflatoksinin bir gıda maddesinde nasıl oluştuğu konusunda biraz ayrıntı verebilir misiniz? Ş.Ö. - Aflatoksin yapıcısı A.flavus grubu küfler doğada çok yaygın olarak bulunmaktadır. Bunlar özellikle tropikal ve subtropikal iklim bölgelerinde; topraktan, çürümekte olan bitkilerden, depolanmış tohum ve tanelerden ve daha birçok değişik gıda maddesinden izole edilmektedir. Bu nedenle de dünyanın bu bölgelerinde, gıda ve yemlerde oldukça büyük problem oluşturmaktadır. Bir gıda maddesinde aflatoksinin oluşması için ilk koşul, bu toksini yapan küfün sporlarının gıda maddesine bulaşması; daha önemli ikinci koşul ise, gıdanın kendisinin ve bulunduğu ortamın, bu küf sporlarının çimlenerek çoğalmasını sağlayacak şartlara sahip olmasıdır. Küflerin gelişimi ve toksin oluşturabilmesi için en önemli faktörler, sıcaklık ve ürünün su aktivitesidir. Su aktivitesi, ürünün içerdiği serbest su ile bulunduğu ortamın nispi nemiyle ilişkili bir faktördür ve “mikroorganizmaların o üründe kullanabileceği su” olarak tanımıyla söyleyeceklerimizin daha kolay anlaşılmasını sağlayabiliriz. Küfler genel olarak diğer mikroorganizmalara göre daha düşük su aktivitesinde gelişebilmektedirler ve aflatoksin yapıcı olanlar da dahil olmak üzere çoğu küf türü 0.70 su aktivitesinin altında gelişemez. A.flavus grubu küfler 0.80’nin üzeri su aktivitesi değerlerinde ve 25-35*C arasındaki sıcaklıklarda iyi gelişebilirler. Toksin oluşumu için ihtiyaç duyulan su aktivitesi ise, fungus gelişimi için ihtiyaç duyulandan biraz daha fazladır (0.90'nın üzeri). Koşullar uygun olduğunda, 48 saat içinde çok iyi bir gelişme gösterebilir ve yüksek miktarda aflatoksin üretebilirler. Aflatoksin oluşumu, ürünün tarladaki gelişimi, hasat edilmesi, depolanması veya işlenmesi sırasında meydana gelebilir. Birçok çalışmada, A.flavus'un, tarladaki üründe gelişebildiğini ve aflatoksin oluşturduğu görülmüştür. Ardından hasat sonrası, A.flavus düşük su aktivitelerinde gelişebildiği için kurutularak tüketilen ürünlerde aflatoksin sorunu daha sıklıkla görülmektedir ve tarladan hasat edilen ürünü kurutma işlemi, aflatoksin oluşumu ve artışı yönünden dikkat edilmesi gereken en önemli aşamadır demek yanlış olmaz. Depolama sırasında ise yeterince kurutulmamış ürünler, depoya su sızması veya depoda meydana gelen sıcaklık değişimleriyle ortaya çıkan kondensasyon aflatoksin oluşumu ve artışı için uygun durumlardır. Yine ürünün mamul maddeye işlenmesi sırasında da, teknolojisi gereği yapılan bir ıslatma vb. toksin gelişimini teşvik edebilir. K.K. - Ülkemizde aflatoksinlere daha çok hangi gıdalarımızda rastlanmaktadır? Ş.Ö. - Ülkemizde aflatoksini ilk olarak 1970’li yıllarda fındık ve 80’li yıllarda da kuru incirde ihracatta yarattığı sorunlar nedeniyle medyada çıkan haberler aracılığıyla duymuştuk. Bu ürünlerde aflatoksin sorunu yine ihracatla ilgili olarak sıklıkla gündeme gelen bir konu olmuştur. 90’ların ortasında ise medyanın gündemine aflatoksin nedeniyle giren bir başka ürün de kuru kırmızıbiberdir. Sorun yine ihraç edilen partilerde ihracatçı ülke tarafından aflatoksinin belirlenmesiyle ortaya çıkmış ve Almanya’da, Türkiye’den ithal edilen kırmızı pul ve toz biberlerin önemli bölümünde limitlerin çok üzerinde aflatoksin bulunarak toplatılması üzerine kırmızıbiberlerde aflatoksin sorunu medyada sıklıkla yeralmıştır. Uzun yıllar ülkemizde aflatoksin sorunu, özellikle AB ülkelerinde olmak üzere ürünün ihraç edildiği ülkelerde tespit edilmesi ile ortaya çıktığı için ihraç ürünlerimize ait bir sorun olarak algılanmış ve ihracatı olmayan ürünlerde de bir “aflatoksin sorunu” olabileceği ihmal edilmiştir. Örneğin, mısır ve yerfıstığı aflatoksin açısından en riskli ürünlerden olmalarına rağmen, bu ürünlerde yapılan çalışma da, alınan önlemler de saydığımız ihraç ürünleri düzeyinde olmamıştır. K.K. - Sözünü ettiğiniz bu ürünlerde bugün ülkemizdeki durumdan söz edebilir misiniz? Ş.Ö. - Bugün artık sadece ihracatta yaşanan sorunlar nedeniyle değil, kendimizin de sıklıkla tüketmekte olduğu ürünlerle ilgili bir “gıda güvenliği” sorunu olarak ele alınan aflatoksinler konusunda ülkemizde önemli bir bilgi birikimine ve riskli ürünlerin kontrolüne yönelik gelişmiş bir alt yapıya sahibiz. Ancak, aflatoksin sorununun bu ürünlerde tam olarak kontrol altına alınabildiğini, bu gıdaları hala aflatoksin yönünden endişe duymadan tüketebileceğimizi söylemek mümkün değil. Yapılan çok sayıda çalışmayla, fındıkta sorunun birçok ürünle karşılaştırıldığında çok büyük olmadığı, bu üründe çok yüksek düzeylerde aflatoksin oluşmadığı görüldü. En önemli ihraç ürünlerimizden biri olan bu üründe etkin bir kontrol sistemi kurulmuş durumda. İncir ise fındıkla karşılaştırıldığında yüksek miktarlarda aflatoksin oluşumuna çok daha fazla elverişli bir üründür. Ancak, incirin UV ışığı altında ayıklama yönteminin çok etkili olduğu birkaç üründen biri olması durumun vahametini azaltmakta, özellikle ihracata giden ürünler yönünden bu ayıklama yöntemi önemli bir rahatlama sağlamaktadır. İhracatta, özellikle incir için karşılanması hemen hiç mümkün olmayan AB limitlerinin çok düşük olması nedeniyle yaşanan sorunlar; Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ihracatçı ülkenin girişimleriyle belirlenen Codex Alimentarius limitlerine AB’nin de fındık için 2010, incir için ise 2012 yılında uyum sağlayarak yükseltilmesiyle azalmıştır. Kırmızıbiber de incir gibi, geleneksel üretim koşullarında yüksek miktarlarda aflatoksin oluşumu için adeta ideal bir ortam sağlamaktadır ve sorunun ortaya çıktığı yıllarda yapılan çalışmalar, bu üretim biçiminde biberlerin önemli bir kısmında yüksek düzeylerde aflatoksin varlığını ortaya çıkarmıştır. Kırmızıbiberin ihracatta önemli bir yerinin olmaması önlemlerin çok hızla alınmasında bir engel olsa da, bugün gelinen noktada önemli ilerlemeler kaydedilmiş, kuru kırmızıbiber üreticisi çiftçiden aflatoksinsiz ürün talep ettikçe, çiftçi geleneksel üretim tarzından uzaklaşarak aflatoksini azaltıcı önlemler almaya yönelmiş, üretim bölgesinde modern kurutma tesisleri oldukça artmıştır. Sözkonusu ürünlerde aflatoksin nedeniyle ortaya çıkan ihracattaki darboğazları çözme yönünde adımlar atılırken, diğer yandan iç tüketimde de aflatoksin kontrolünün sıkılaştırılması, ihracattan dönen veya dönme olasılığı olan aflatoksinli ürünlerin iç tüketime sunulmaması yönündeki talepler artmıştır. Bu yöndeki olumlu gelişmelere rağmen, hala kayıt-dışı üretimin gıda güvenliği için büyük bir tehlike olmaya devam ettiği, denetimlerin yeterli olmadığı, bu yüzden de hala aflatoksin dâhil önemli gıda güvenliği sorunlarımızın olduğu da bir gerçektir. K.K. - Genel olarak ve sözünü ettiğiniz ürünlerde aflatoksin sorununun çözümüyle ilgili neler söyleyebilirsiniz, çiftçilerimize bu yönde önerileriniz neler olacaktır? Ş.Ö. - Hepimiz kendi deneyimlerimizle küflerin gıdalarda ne kadar kolaylıkla gelişebildiğini biliriz. Daha önce sözünü ettiğim gibi, aflatoksin yapıcı küfler de doğada çok yaygın olarak bulunmaktadır ve sporları havada her tarafa kolayca yayılabilir. Bu nedenle, özellikle de aseptik koşullarda üretimin mümkün olmadığı, açık ortamlarda tutmak, kurutmak zorun- Köy-Koop Haber Eylül 2013 TARIM da olduğumuz ürünlerde küf sporlarının ürüne bulaşmasını tamamen önlemek mümkün olamayacağından, üründe bu sporların çoğalamayacağı, küfün toksin üretemeyeceği koşulların oluşturulması esastır. Yani, gıda üretim zincirinin mikotoksin oluşumu yönünden riskli olan her aşamasında, küfün mikotoksin üretmesini sağlayan koşulları ortadan kaldırarak önlem alınması gerekmektedir. Daha önce sözünü ettiğim gibi, bazı ürünlerde aflatoksin oluşumu hasattan önce de meydana gelebilmektedir. Çoğu kez bu aşamada aflatoksin çok düşük düzeylerde oluşmakta ise de, burada meydana gelen kontaminasyon hasattan sonraki kontaminasyonlar için başlangıç oluşturacağı için önem taşımaktadır. Bu yüzden, aflatoksin oluşumunun tarımsal üretim sürecindeki boyutu da, hasat sonrasındaki kadar önem taşımaktadır ve aflatoksin oluşumunu önleme çalışmaları içerisinde bu aşama ile ilgili olanlar da önemli yer tutmaktadır. Bitkinin hızlı gelişmesini ve sağlığını korumak amacıyla uygulanan iyi tarım tekniklerinin küf gelişimini önlemede olumlu etkisi olduğu bilinmektedir. Örneğin, yapılan çalışmalarda yerfıstığında kabuk oluşumu sırasında ortaya çıkan kuraklık stresinin aflatoksin yapıcı küflerin gelişimine ortam sağladığı; sulanan alanlarda yetişen yerfıstıklarında, kurak koşullarda yetişenlere göre daha az A.flavus enfeksiyonu olduğu görülmüştür. Diğer ürünlerle rotasyonla ekimin, optimum olgunlukta hasatın, toprak ıslahı çalışmalarının da aflatoksin yapan küflerin önlenmesinde etkili olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, yerfıstığı, soya fasulyesi, ayçiçeği, mısır gibi ürünlerin değişik varyeteleri arasında aflatoksin oluşumuna dayanıklılık yönünden farklılıklar görüldüğünden, aflatoksin oluşumunun minimum olduğu varyetelerin belirlenmesi ve dayanıklı genotiplerin geliştirilmesi hasat-öncesi aflatoksin oluşumuna karşı alınan önemli önlemlerdir. Hasat-öncesi aflatoksin oluşumuyla ilgili olarak; bu aşamada aflatoksinin asıl olarak, dalındayken su kaybetmeye, canlılığını yitirmeye başlamış olan meyvelerde oluştuğunu da belirtmek gerekir. Örneğin taze incirde bulunan düşük düzeydeki aflatoksinin, esas olarak ağaç üzerinde kurumaya yüz tutan ve “buruk” olarak tabir edilen incirlerde oluştuğu tespit edilmiştir. Bu nedenle buruk incirlerin ayıklanarak sağlam olanlardan ayrılması önemlidir. Kırmızıbiber için de hasat-öncesi bir risk oluşturan dalında kurumayı önlemek amacıyla, ürünün yeterli olgunlukta hasat edilmesi ve hasadın bir defada değil, birkaç seferde yapılması ve kurumuş olanların ayıklanması uygun önlemlerdir. Ayrıca incirde hasat-öncesi alınacak önlem olarak iyi tarım tekniklerinin yanı sıra, ilek arıcıklarının aflatoksin yapıcı küf sporlarını taşımasını azaltmak amacıyla ilek meyvelerinin özenle seçilmesinin öneminden de söz edilmektedir. Hasat-sonrası kurutma işleminin aflatoksin oluşumu ve artışı yönünden en kritik aşama olduğunu söylemiştik. Bu aşamada çeşitli ürünler için hangi koşullarda aflatoksin oluştuğunu/oluşmadığını ortaya koyan birçok çalışma bulunmaktadır. Ör- neğin; yüksek nemlilikteki bir mısırda, aflatoksin konsantrasyonunun 3 günde 10 kat arttığı; öte yandan yoğun olarak A.flavus sporları bulaştırılmış mısırda 48 saat içersinde %13 nemin altına inilmesi durumunda aflatoksin oluşmadığı görülmüştür. Kırmızıbiberlerde geleneksel kurutma yönteminde, taze biberler bütün olarak güneşte kurumaya bırakılmaktadır. Tarladan yeni hasat edilmiş biber içerisinde barındırdığı nem oranı ve hasat zamanındaki hava sıcaklıkları nedeniyle, aflatoksin yapan küflerin çoğalabilmesi ve aflatoksin yapabilmesi için ideal bir ortam oluşturmaktadır. Bu şekilde kurutma 10-15 gün sürerken –ve tabiri caizse aflatoksin miktarı alıp başını giderken-, biberi ikiye-üçe parçalayıp çekirdek evini çıkararak kurutma süreyi 2-3 güne indirmekte; eğer temiz koşullarda da yapılmışsa geleneksel kurutmaya göre aflatoksin oluşumunu önemli ölçüde azaltmaktadır. Modern kurutma fabrikalarında birkaç saat içersinde kurutulan biberlerde ise aflatoksin sorunu hemen tamamen giderilmektedir. Görüldüğü gibi ürünün süratli kurutulması, küfün gelişmesi ve toksin oluşması için gerekli zamanın bırakılmaması, kurutma sırasında aflatoksin oluşumunu önleme veya azaltma yönünden büyük önem taşımaktadır. Ürünün yüksek nemli olarak toksin gelişimine izin verecek bir sürede kalmaması tüm aşamalarda önem taşımaktadır. Bu nedenle de, depolama ve mamul maddeye işlenmesi sırasında, nem ve sıcaklık sürekli kontrol altında tutulmalı, A.flavus'un gelişimi ve toksin oluşturmasına izin verecek nem ve sıcaklık değerlerinden hızla uzaklaşılması gerekmektedir. Son olarak, ürünün hasatından itibaren her aşamada, hasarlı, küflü ve hastalıklı tanelerin uzaklaştırılmasının da, aflatoksin konsantrasyonunu azaltmada çok etkili olduğunu da belirtmeliyim. K.K. - Tüketici aflatoksinli ürünü anlayabilir mi? Ş.Ö. - Maalesef çoğu gıda güvenliği sorununda olduğu gibi, bir gıda veya yem maddesinde aflatoksin olup olmadığı da gözle anlaşılamamakta, bu ancak komplike analizler sonucunda ortaya koyulabilmektedir. Çok sağlıklı görünen bir fındık tanesinde aflatoksin bulunabileceği gibi, farklı bir küfün gelişimi sonucunda bozuk bir görünüme sahip fındık tanesinde bulunmayabilir. Tüketiciler için önerilebilecek olan; ikincisini, yani üzerinde bir küf gelişimi ve/veya bozulma belirtileri görülen ürünleri farklı riskler de taşıdığı için kesinlikle tüketmemeleri ve kontrollü üretim yaptığına inanılan firmaların ürünlerine yönelmeleridir. K.K. - Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Ş.Ö. - Aflatoksin konusunda söylenecek daha çok şey var tabii, ancak okumayı da zorlaştırmamak gerek. Bugün eğer merdiven-altı üretim yapmıyorsa bir gıda üreticisi piyasaya güvenilir gıda sunmaktan sorumlu, bu yüzden de güvenli üretimin tüm önlemlerini almak durumunda. Aflatoksin yönünden riskli bir gıdanın üretimini yapan veya bu yönden riskli bir gıda bileşeni kullanan işletmeci –bu bir gıda fabrikası olabilir veya bir yemek şirketi, restoran olabilir- kullanacağı hammaddeyi, ürünü aflatoksin yönünden kontrol ederek alırsa aflatoksinsiz (yasal limitlere uygun) üretimi sağlayabilecek, böylece kendisine ürünü satan tedarikçiyi, tedarikçi de birincil üretici olan çiftçiyi aflatoksinsiz ürün üretmeye teşvik etmiş olacaktır. Bu silsilenin etkili olmasının yolu da; gıda güvenliğinin her alanında olduğu gibi, yetkili kurumlar tarafından limitlerin üzerinde aflatoksin içeren ürünlerin piyasaya sürülmesini engelleyici etkin denetimlerin uygulanmasından, merdiven-altı üretimi engellemeye yönelik önlemler alınmasından geçmektedir. 13 Siz Hiç Bakulovirüs Kullandınız mı? »» 2002 yazında Çukurova’nın bereketli topraklarında denemelerim için böcek ararken, bulduğum bir sürü pamuk yaprak kurdu larvası beni sevindirmişti! Ama bu sevinç çok uzun sürmeyecekti. Laboratuara getirdiğim böcekler bir süre sonra öldü… Gün batarken bir tane dahi böcek bulamamanın sıkıntısıyla Çukurova’nın toprağında belimi geçen bir soya fasulyesi bitkisinin gölgesine oturmuş düşünüyordum. Bu böcekler nereye saklanmıştı? Sabahtan beri onlarca tarla dolaşmanın Dr. Umut TOPRAK yorgunluğuna sıcağın yılgınlığı eklenmiş, dönmekle dön- Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi memek arasında gidip geliBitki Koruma Bölümü yordum. Beynim, “kal” derken [email protected] ayaklarım adeta, “dön artık” diyordu ama haksız da sayıl- altında görülmezdiki! Etmeni mazlardı! O şekilde ne kadar saflaştırmam ve genetik baroturdum tam hatırlamıyorum kodu olan DNA’sını çıkarmam ama gün batmış ve gökyüzü gerekiyordu. Ölü böcekleri kararmaya başlamıştı. Ekosis- aldım, ezdim ve kaba bir filttem serinlemiş ve dolunay al- rasyon işlemine tabi tuttuktan tında yapay şehir ışıklarından sonra da DNA’sını çıkardım. uzakta bitkiler halinden mem- Sonra da moleküler bir yönnundu! Derken onlarla göz temle birkaç gen alanının DNA göze geldim! Bir grup pamuk dizilerini. Artık elimdeki etmeyaprak kurdu, hiçte istiflerini ne ait 500-600 bazlık bir genebozmadan topraktan abdo- tik şifre vardı. Gen bankasına menlerini sallayarak yavaşça ilgili DNA dizisini girdiğimde bitkilere tırmanıyordu. Sonun- bilgisayar etmenin hangi orda bulmuştum onları! Şimdi ganizmaya ait olduğunu gösanlamıştım, ne de olsa onlar terdi: “Bakulovirüs”. Evet, bir da Çukurova’nın sıcağından bakulovirüs bulmuştum ama pek hoşnut değillerdi. O gün neydi bu bakulovirüsler? ne kadar böcek topladım bilmiyorum ama Ankara’ya laboratuara geldiğimizde kutuları ayırmak neredeyse bir günümü aldı. Ertesi gün larvalara bakmaya gittiğimde bir grup larvanın öldüğünü gördüğümde sevincim kursağımda kaldı! Ancak böcek ölümleri çok ilginçti. Böcekler eriyerek ve kendilerini baş aşağı sarkıtarak öl- Bakulovirüsler 40 milyon müşlerdi. İlk aklıma gelen bir yıldır yeryüzünde var olduilaç kalıntısı nedeniyle ölme ğu bilinen sadece böcekleri olasılıkları oldu. Ama aynı tar- hastalandıran viral hastalık ladan toplanan diğer larvalar etmenleriydi. Büyük üstat o zaman neden ölmemişti? Martignoni 1950’lı yıllarda bu Sonra eriyen böcek örnekle- etmenleri tanımlanmış bakurinden bir miktar alıp sulan- lovirüslerin tarımsal mücadırarak mikroskop altında delede önemli kullanım poincelemeye karar verdim. Işık tansiyellerinin olabileceğini mikroskobu altında baktığım göstermişti. örneklerde binlerce yuvarlak Bakulovirüs dünyasına girdikobje görünce ne olduğuna ançe bu etmenlerin A.B.D.’den lam veremedim. Sonra sağlıklı Kanada’ya, Güney Ameribir grup larvanın kanını alıp ka’ dan Avrupa’ya, Çin’den incelediğimde yuvarlak objelerin olmadığını gördüm. Evet, Hindistan’a kadar dünyanın pek çok yerinde aslında uzun bir şey bulmuştum! İçimdeki yıllardır kullanıldığını görheyecan artmış, böceklerin düm. Bakulovirüs kullanımına ölümünün üzüntüsü yerini en başarılı uygulamalardan meraka bırakmıştı. Böcekleri öldüren acaba patojen bir biri olarak gösterilen, Brezilmikroorganizma olabilir miy- ya’daki 1.8 milyon hektar soya di? Bunu anlamanın tek bir fasülyesi alanının zararlı böyolu vardı, o da yıllarca Ziraat ceklere karşı bakulovirüslerle Fakültesindeki derslerimiz- kontrol edilebilmesi bunların en çarpıcı örneklerinden bide öğrendiğimiz patojenisite risi olarak verilebilir. Bakutestiydi! Ölü böceklerden allovirüslerin en önemli avandığım örneği sulandırıp sağtajlarından birisi yukarıda da lıklı bir grup larvanın yiyeceği bahsettiğim gibi böceklere yaprağa bulaştırdım. İlk iki spesifik olmaları. Bakulovirüs gün böcekler gayet sağlıklıydı. insandan Üçüncü gün sabah geldiğim- uygulamalarında kuşa, ya da tarlanızdaki bitkide böcekler ölmese de ölüden nizden üzerine konan bal arısı farksızdı. Hepsi sırt üstü yatya da uğur böceği gibi faydalı mış ve adeta bacaklarını dahi oynatacak mecalleri kalma- böceklere kadar pek çok canlı mıştı. Dördüncü gün geldiğim- hiçbir şekilde etkilenmemekte. Bakulovirüslerin diğer bir de deneme kabında bir grup avantajı da hiç kuşkusuz kulerimiş larvadan başka bir şey lanım kolaylıkları. Tıpkı tarım bulamadım. Evet, elimde bir ilaçlarında olduğu gibi bakupatojen mikroorganizma vardı ama neydi? Yaptığım literatür lovirüslerinizi de holderinizle araştırmaları ölüm belirtileri- ya da pülverizatörünüzle bitnin bir virüsten kaynaklana- kilere püskürterek uyguluyorsunuz. Viral etmenler her ne bileceğini göstermekteydi ama virüsler ışık mikroskobunda kadar mutlak canlı dokularda canlılıklarını sürdürebilse de, bakulovirüs partükülleri sahip oldukları “Occlusion Body” olarak adlandırılan özel protein toplar içerisinde bitki yüzeyi ve toprak gibi cansız ortamlarda da aylarca canlılıklarını koruyabiliyor. İşte bakulovirüslerle o ilk karşılaşmamda ışık mikroskobunda gördüğüm bu protein toplardan başka bir şey değildi. Bitkinizin üzerinde beslenen larvalar, bitki üzerine püskürttüğünüz bu occlusion body’leri yiyerek hastalanmaktaydı. Böcek ağzından giren occlusion body’ler içerisindeki bakulovirüs enfektif birimleri böcek midesine ulaşmakta ve mide epitelyum hücrelerinden enfeksiyonu başlatmakta ve böcek bir müddet sonra ölmekteydi. Bakulovirüslerin diğer önemli bir avantajı da komşularınız tarım ilacı kullansa dahi kendi bahçenizde ya da tarlanızda “biyolojik mücadele” yapabilme olanağını size sağlaması! Yani komşunuz tarım ilacı kullanırken, siz kendi tarlanızda başarılı bir şekilde biyolojik mücadele yapmaya devam edebiliyorsunuz! Çünkü bakulovirüsler yan komşunuzdaki tarım ilacı uygulamalarından etkilenmiyor. Hatta tam tersine bazı ülkelerde tarım ilacı kullanımını azaltma ve daha etkili bir mücadele oluşturabilme amaçlarıyla çok düşük dozlu tarım ilacı ve bakulovirüs kombinasyonlarının da uygulandığını görüyoruz. Peki bakulovirüslerin dezavantajları yok mu? Her tarımsal mücadele stratejisinde olduğu gibi bakuloviral uygulamalarda da çeşitli sıkıntılar mevcut. Bunlara özellikle etki süresinin uzunluğu, arazi koşullarında güneş gibi etkenlerden ötürü etkinliğin azalması ve bakuloviral pestisitlerin depolaması ile ilişkili özel koşulların sağlanılması gerekliliği örnek gösterilebilir. Ancak formülasyon teknolojisi sayesinde bakulovirüslerin etkinliğinin artırılması ve doğal koşullarda güneşten korunması konularında önemli ilerlemeler sağlandığını da belirtmekte fayda var. Bugün dünyada başta kelebek ve sinek larvaları olmak üzere pek çok zararlıya karşı bakulovirüsler ticari birer preparat olarak başarılı bir şekilde kullanılmakta ve pestisit pazarında satılmakta. Çevre dostu tarımsal mücadele stratejileri arayışlarının ve organik tarım çalışmalarının hız kazandığı bir dönemde ülkemizde de bakulovirüsler gibi biyolojik mücadele ajanlarına şans vermek gerekiyor. Sağlıcakla kalın. 14 Eylül 2013 Köy-Koop Haber AB ve TARIM Kangal Termik Konya Şeker’in Oldu »» Konya Şeker’in Şubat ayında ihalesini kazandığı Kangal Termik Santrali, Ankara’da atılan imzalar sonucunda resmen Konya Şeker’in oldu. Konya Şeker, enerji sektöründe büyüme hedefinin bir adımı olan Kangal Termik Santral’i için imzayı attı. Konya Şeker’in 985 milyon dolar ile en büyük teklifi verdiği Kangal Termik Santrali için Ankara Rixos Otel’de devir teslim töreni düzenlendi. Törene Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk katıldı. Konya Şeker, santralin üretimini yeni rehabilitasyon yatırımları ile yüzde 25 oranında artıracak. Törende bir konuşma yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız: "Türkiye’de her 5 birim ürettiğimiz elektriğin 1 tanesi kömürden. Biz, bunu 3'te 1'e çıkarmak istiyoruz. Adana, Kütahya, Manisa, Eskişehir ve Konya’da bu yerli kömürlerimize daha fazla yer vermiş olacağız" "Şu anda 1600 megavata yakın güce sahip santral rehabilitasyonda. Santrallerin çevreye uyumu için 1,5 milyar lira harcanıyor" dedi. Enerji sektöründe 59 yıllık tecrübesi ile Kangal Termik Santral ihalesini kazanan Konya Şeker, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile 14 Ağustos’ta attığı imza ile Santralı devralmasının ardından bugün Ankara Rixos Otel’de Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, EPDK Başkanı Hasan Köktaş, Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu ve Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk’un katıldığı devir teslim töreni düzenledi. Bu devir teslim töreninin, enerji sektöründe önemli bir gün olduğunu vurgulayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, konuşmasında "Dünyada özellikle son 20 yılı dikkate aldığımızda hâlâ kömür dünyanın en önemli birinci enerji kaynağıdır. Dünyanın enerji tüketiminin yüzde 41'i kömürlerden elde ediliyor. Daha sonra petrol ve doğalgaz geliyor. Uluslararası Enerji Ajansı 2035 yılına kadar yaptığı öngörülerde kömürün hâla tahtını koruyacağını gösteriyor" dedi. Dünyada yılda 7 milyar ton kömürün tüketildiğini anlatan Yıldız, Türkiye'nin toplam rezervinin 14 milyar ton olduğunu ifade etti. Kömür santrallerinden temiz kömür teknolojileriyle beraber elektrik üretmenin mümkün olduğuna dikkati çeken Yıldız, çevreye duyarlı olarak bu üretimlerin gerçekleştirildiğine işaret etti. Şu anda bin 600 megavata yakın rehabilitasyonda santrallerin olduğunu anlatan Yıldız, "1,5 milyar TL civarında çevreye uyumlu olmasıyla alakalı para harcadık" ifadelerini kullandı. Bakan Taner Yıldız: “Karapınar’da Konyalıların, Konya Şeker’in mutlaka bir adım önde olmasını isterim” Özelleştirmelerin insan kaynaklarıyla birlikte gerçekleştiğine dikkati çeken Yıldız, Konya Karapınar'daki 1,8 milyar tonluk kömür ve kurulacak 5 bin megavatlık elektrik santrallerinde Konya'nın dinamiklerinin bulunmasını istediklerinin altını çizdi. İhalenin şef- faf bir şekilde yapılacağını belirten Yıldız, Konya'nın kaynaklarının yerli müteşebbislerce değerlendirilmesi temennisinde bulundu. Bakan Taner Yıldız, “Karapınar özelleştirmesi için Konya'nın dinamiklerinin orada olmasını istiyoruz. İhalede Konyalı müteşebbislerimizin ve Konya Şeker Fabrikası’nın mutlaka bir adım önde teklifle kendilerini ayarlamalarını isterim" dedi. Bakan Yıldız, elektrik dağıtım santralleri özelleştirmelerinden 13 milyar dolar gelir elde edildiğini, 13 milyar dolar da elektrik üretim santrallerinden beklediklerini sözlerine ekledi. Kangal Termik Santrali’nde Konya Şeker yüzde 51, Konya Şeker Grubu'nun çatı şirketi konumundaki Anadolu Birlik Holding bünyesinde yer alan Çobanyıldızı Elektrik Üretim A.Ş. firması yüzde 49 paya sahip oldu. Törende bir değerlendirmede bulunan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk ise “Konya Şeker bir üretici kuruluşu. Bizim hissedarlarımız pancar üreticileri kooperatifleri. Büyük hissedar Konya Kooperatifi nezdinde 56.000 olmak üzere yaklaşık 900 bin çiftçi Konya Şeker’in hissedarı. Kangal Termik Santrali özelleştirmesini diğer özelleştirmelerden farklılaştıran da zaten budur. Belki de bu özelleştirme, bu yönüyle ülkemiz özelleştirme tarihinin en geniş tabanlı özelleştirmesidir” dedi. Konuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de termik santral işletmeciliği konusunda daha doğrusu elektrik üretimi konusunda kurumsal tecrübeye sahip iki tane kurum vardır. Biri termik santralleri bugüne kadar kuran Enerji Bakanlığı, diğeri Şeker Fabrikalarıdır. Türkiye’de kurulan her şeker fabrikası kendi tüketeceği enerjiyi üretecek şekilde projelendirilmiştir. Otoprodüktör lisansına sahip olan şeker fabrikaları kampanya dönemlerinde ürettikleri elektriğin fazlasını da enterkonnekte sisteme vererek ülkemizin elektrik enerjisi arzına katkı vermişlerdir. Bu anlamda pancar şekeri sanayi elektrik üretiminde 87 yıllık, Konya Şeker ise 59 yıllık bir tecrübeye, birikime sahiptir. Kangal özelleştirmesi Konya Şeker’in tek kalemde yaptığı en büyük yatırım. Kangal özelleştirmesinin diğer yatırımlarımızla bir farkı daha var, biz ana faaliyet alanlarımızdaki yatırımlarımızı öz kaynaklarımızla yaparken bu yatırımda yurt içi finans kaynaklarını değerlendirdik” dedi. Türkiye’de bulunan kömüre dayalı 26 santral arasında Kangal’ın gücü yüzde 3,7. KOOPERATİF Daha Bitmedi »» Bu ülke, 91 yıl önce büyük bir Kurtuluş Savaşı ve Bağımsızlık Mücadelesi verdi. Sonunda, 30 Ağustos’ta Zafere ulaştı. Üzerinden 91 yıl geçti ama mücadele daha bitmedi. Türkiye’de kömüre dayalı 26 santral bulunuyor ve bu santrallerin toplam kurulu gücü 12.395 MW. Kangal Termik Santralı, bu gücün yüzde 3,7'sini oluşturuyor. Santralin 457 MW’lık toplam kurulu gücü, Elektrik Üretim Anonim Şirketi'nin (EÜAŞ) toplam kurulu gücünün yüzde 1,9’unu ve Türkiye’nin kurulu gücünün ise yüzde 0,75’ini oluşturuyor. Kangal Termik Santrali üretim açısından ise Türkiye’nin 2012 yılı üretiminin (239.101 GWh) yüzde 1,1 ini gerçekleştirdi. Santralin son yıldaki ortalama yıllık brüt üretim değeri 2,43 TWh olarak gerçekleşti. Konya Şeker, santrali devraldıktan sonra yapacağı rehabilitasyon yatırımları ile doğru ve verimli işletme prensiplerine bağlı olarak yıllık üretimi yüzde 25 oranında arttırmayı planlıyor. Kangal Termik Santralı toplam 8 bin 45 hektar alana sahip tek ruhsatta kullanılabilir toplam 91 milyon 717 bin 598 ton kömüre sahip. Kömürün ortalama kalorisi 1100-1300 kCal/kg; santralin günlük kömür ihtiyacı ise 21 bin ton olduğu kaydediliyor. Türkiye linyit üretiminin yaklaşık yüzde 8’ini Kangal gerçekleştirecek 2011 yılında Türkiye'de toplam 70 milyon ton linyit üretimi gerçekleşiyor. Kangal Termik Santrali’nde yılda yaklaşık 5,5-6 milyon ton linyit kullanılacağı düşünüldüğünde Türkiye linyit üretiminin yaklaşık yüzde 8’ini gerçekleştirileceği öngörülüyor. Konya Şeker, geleceğin iki stratejik sektöründe; gıda ve enerjide büyümeyi hedefliyor Geliştirdiği entegre yatırım modeliyle sıra dışı işlere imza atan ve tarım sektörünün vizyonunu değiştiren, tarımsal üretim kooperatifçiliğine yeni bir bakış açısı getirerek, şekerden dev bir dünya kuran Konya Şeker, ülkemizin son yıllarda en hızlı büyüyen, faaliyet alanını en hızlı geliştiren şirketlerinden biri olarak öne çıkıyor. 2000’li yılların başında sadece pancar şekeri üreten ve büyük hissedarı Konya Kooperatifi olmak üzere 15 pancar ekicileri kooperatifinin iştiraki olan Konya Şeker, son yıllarda yaptığı çok sayıda yatırımla faaliyet alanını çikolata ve şekerli mamullerden donuk ürünlere, tohumculuktan ham yağa, yemden hayvancılığa, plastik sanayinden enerjiye kadar uzanan geniş bir yelpazeye taşıdı. Konya Şeker, geleceğin iki stratejik sektöründe; gıda ve enerjide büyümeyi hedefliyor. Hala bu topraklar üzerindeki emellerine ulaşmayı planlayanlar var. Hasta adam durumuna düştüğümüz an doğal süreç yine başlayacak. Yüzyıllar boyunca süregelen emperyalist zihniyete sahip ulusların vazgeçilemez bir alışkanlığı bu. Kıtaların birleştiği yerde, değerli madenlerin, bereketli toprakların ve özellikle su kaynaklarının iştah kabarttığı bu coğrafyada, bu planlar hiçbir zaman bitmeyecek. Biz kuvvetli olduğumuz ve oyunu çağın gerektirdiği imkanları kullanarak oynadığımız sürece mevcudiyetimizi sürdüreceğiz. Bunun için gerektiğinde elimizdeki kozları iyi kullanarak çevremizdeki “güçlüler ittifakına” hatta zenginler kulübüne katılacağız. İşte, Avrupa Birliği bu platformlardan biri; belki de mücadelemizi sürdürmek açısından en önemlisi. Peki daha kapısından bile giremediğiz bu kulüpten nasıl faydalanacağız? Tarih boyunca birbiri ile can düşmanı olan Avrupalı bunu nasıl başarmış ise; biz de öyle yapacağız. İki kuşak önce dedesini öldüren can düşmanı bir Alman’a karşı Fransız, ya da İngiliz’e karşı İtalyan nasıl davranıyor ise; biz de öyle davranacağız. Son 300 yıldır Avrupa ülkeleri, bir yandan Dünyayı sömürmeye, bir yandan da birbirlerini yok etmeye çalıştılar. Son iki büyük Dünya Savaşından sonra tükenme noktasına geldiklerinde, artık Dünya’nın yeni hâkimleri vardı. İşte o zaman hem birbirlerini kontrol altında tutmak ve özellikle de Almanya’yı dizginleyebilmek için, hem de tekrar güç kazanmak için bir araya gelmeyi akıl edebildiler. Önceleri topluluk olarak başlayan bu birliktelik, bugün Avrupa Birliği adı altında büyük oluşum haline geldi. Menfaat ilişkileri sürdüğü sürece Birlik ayakta kalmaya devam edecek. Burada işin sırrı; menfaat çatışması içinde güçler dengesinin kurulabilmesi. Ülkemiz için muasır medeniyet olarak hedef aldığımız Avrupa Birliği, Dünyadaki diğer emsallerine göre hala daha önde. Bu nedenle AB şimdilik bizim için doğru bir yaklaşım. İşte burada dikkat etmemiz gereken bir durum var. Menfaat çatışmalarına Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu karşı, ülke çıkarlarını Avrupalıların yaptığı gibi en iyi şekilde koruyabilmek. Yani sahip olduğumuz değerlerimizi güce çevirip kullanabilmek. Bunu devletten önce birey olarak bizler başarmalıyız. Bu ülkenin vatandaşları olarak çalıştığımız sektörde birlik ve beraberlik ile sağlamalıyız. Ancak bu şekilde oluşturulacak güç ile kulübün nimetlerinden faydalanabiliriz. İçinde bulunduğumuz sektörde sahip olduğumuz değerleri güce çevirmenin en iyi yolu kooperatiflerdir. Özellikle tek başına zayıf kalan ve desteğe ihtiyaç duyan tarım sektöründe kooperatifler, Avrupa’da ve gelişmiş bütün ülkelerde, en önemli güç kaynağı olmuşlardır. Bizler de bu mekanizmayı kullanarak AB’deki emsallerimiz ile rekabet edebilir ve birlikte iş yapabiliriz. İşte o zaman kulübe katılmanın anlamı hem bizim için hem de AB tarafı için değer kazanır. Tarih açısından 91 yıl kısa sayılır. Bu açıdan, bütün dünya devlerine karşı kazanılan bu yeni başarının sürdürülebilmesi için mücadeleye devam etmek gerekli. Bu zaferin arkasında, birlik içinde beraberliği oluşturabilme başarımız yatmaktadır. Kooperatifler içinde bulunduğumuz sektörün en önemli birlik oluşturma mekanizmasıdır. Sahip olduğumuz değerleri en iyi şekilde kullanabilmemiz umuduyla 30 Ağustos Zafer Bayramınızı kutlarım. Köy-Koop Burdur Birliği 30 AGUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN Köy-Koop Haber Eylül 2013 TARIM Tarımda İnovasyon »» Dünya nüfusundaki hızlı artış, iklimsel değişikler ve gıdanın adil bir şekilde dağılımının gerçekleştirilememesi gibi nedenler gıda güvenliğini ciddi anlamda tehdit etmektedirler. Bu tehditler, ülkemizde ve özellikle gelişmiş ülkelerde sürdürülebilir büyümenin gerçekleştirilebilmesi için, tarımda ileri teknolojilerin kullanımını ve bilişim teknolojisindeki gelişmeleri zorunlu kılmıştır. Bilişim teknolojisindeki gelişmelerin yaptığı değişimler tarımsal üretimde ürün, uygulanan metot, hizmet ve pazarlama alanlarında inovasyon (yeni fikirler) ve inovasyon sistemi kavramlarını gündeme getirmiştir. İnovasyon, keşif ve icat kelimeleri ile karıştırılmamalıdır. Keşif daha önce bilinmeyen ve tanımlanmamış şeyleri ifade ederken, icat keşfin işe yarar hale gelmesi için ilerleme kaydetmesi demektir. İnovasyon ise keşfin açığa çıkardığı, icadın yarattığı fikri geliştirerek müşterilerin satın almak isteyebileceği ve ticari değer taşıyan bir ürüne dönüştürmedir. İnovasyon içerisinde orjinallik, farklılık, değişiklik ve yenilik barındıran yaratıcı bir fikirden kaynaklanmaktadır. İnovasyon ile ilgili dünyada yapılmış değişik tanımlar mevcuttur. Örneğin, MasterCard CEO’su ve başkanı Ajay Banga inovasyonu ‘‘doğasında ölçeklendirebilirlik olan fikir’’ olarak tanımlıyor ve eğer ölçeklendiremiyorsanız, bu gerçek anlamda bir inovasyon olamaz’’ diye tanımlamıştır. Ford Motor Company yönetim kurulu başkanı Bill Ford, inovasyonu ‘‘İnsanların hayatını eskisinden daha iyi duruma getiren ürünleri ve süreçleri ’’ kapsayan bir terim olarak ifade etmiştir (Stevenson ve Kaafarani, 2011). İnovasyonda başarılı olmanın sırrı, inovasyonu gerçekleştiren kuruluşun ve bu kuruluşun ortaya koyduğu ürüne talip olan müşterilerin karşılıklı birbirlerini desteklemeleri şeklinde ifade edilebilecek takım ruhundan kaynaklanmaktadır. İnovasyon genellikle dört aşamalı bir süreçten oluşmaktadır : 1.Problemin / Konunun Tanımlanması 2. Yaratıcı Fikirlerin ve Çözümlerin Oluşturulması, 3.Fikirlerin Değerlendirilmesi ve Seçilmesi, 4.Projelendirme ve Uygulamaya Geçirme İnovasyon sistemi kavramı ise çeşitli kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin ve kişilerin yeni bir ürün, yeni bir hizmet ve yeni bir süreç geliştirmek için performanslarını etkileyecek olan kuruluşlar ve mevcut politikaların tümüyle temas halinde olan ağ yapıya verilen isimdir (www.platinonline.com). Avrupa Birliğinde inovasyon odaklı çalışmalar, Avrupa Komisyonu tarafından hammaddeler ve Tarımsal Sürdürülebilirlik-Verimlilik konularında iki yeni Avrupa İnovasyon Ortaklığı ile başlatılmıştır. Avrupa’daki tarım arazilerinde Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] toprak kalitesinin düşmesi ve verimlilik düzeyindeki düşüşler gibi nedenlerden dolayı kurulan “Tarımsal Sürdürülebilirlik - Verimlilik Avrupa İnovasyon Ortaklığı” nın amacı; AB'de tarım, biyo-ekonomi, bilim ve diğer paydaşlar arasında ulusal ve bölgesel düzeyde bir çalışma platformunun sağlanmasıdır. Avrupa İnovasyon Ortaklıkları, araştırma-geliştirme-inovasyon zincirinde yeni bir yaklaşımla kamu ve özel sektör paydaşlarını bir araya getirerek inovasyonu hızlandırmayı amaçlamaktadır. Avrupa İnovasyon Ortaklıklarının her biri, ilgili alandan sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi başkanlığında bir Yürütme Kurulu tarafından yönetilmektedir. Ayrıca üye ülkelerin bakanları, parlamento üyeleri, sektör liderleri, araştırmacıları, sivil toplum örgütleri ve diğer önemli paydaşların temsilcileri de yer almaktadırlar. Ülkemiz dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi olup, tarım sektörümüz dünyada 7. Avrupa'da 1. sırada olan önemli bir stratejik iş koludur. Bu önemli potansiyelimizin, ileri tarım teknolojilerini içeren inovasyon çalışmalarının yaygınlaştırılmasına yönelik desteklemeler, teşvikler, finansal, hukuksal ve kurumsal altyapılarının oluşturularak desteklenmesi gerekmektedir. Türkiye’de son yıllarda tarımsal inovasyon ve uygulamaları hakkında daha fazla AR-GE ve yayım çalışmalarına ihtiyaç vardır. İletişim teknolojilerinin çok yaygın olarak kullanıldığı günümüzde televizyon, internet ve cep telefonu vasıtasıyla çiftçilere teknoloji kullanımının faydaları açıklanmalı ve kurulacak yerel merkezler ile inovasyonun benimsenmesi yönünde eğitimler verilmelidir (Özertan,2013). Ülkemizde mevcut olan tarımsal örgütlerimiz aracılığı ile çiftçilerimizin, özellikle gelişmiş ülkelerde sürekli gelişim ve değişim gösteren tarımsal inovasyon ile ilgili gelişmeleri takip etmeleri, bilgi edinmeleri ve inovasyon sistemlerine yatırım yapmaları, tarımsal üretimde verimlilik ile rekabet gücünün arttırılmasını ve sürdürülebilirliğin devam ettirilmesini önemli derecede etkileyecektir. KAYNAKLAR Özertan, G. (2013). Türkiye Tarım Sektöründe Yapısal Dönüşüm ve Teknoloji Kullanımının Rolü.Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü.İstanbul s:68-69 Stevenson, J. ve Kaafarani,B.( 2011). “ Keşif, İcat ve İnovasyon’’. Sürüden Ayrılmak. Kitap s:36-38. www.gidahatti.com www.platinonline.com 15 Silajla İlgili Bilinmesi Gerekenler »» Uygun koşul ve yöntemlerle hemen her bitkisel materyal ve yan ürünün silajının yapılması mümkündür. Dünyada yaygın olarak kullanılan silaj bitkileri; mısır, yonca, sorgum ve silajlık çim çeşitleridir. 2012 yılı verilerine göre Türkiye’de 3.5 milyon dekar alandan yaklaşık 15 milyon ton silajlık mısır elde edilmiştir. Silaj yeşil ot saklama yöntemlerinden biridir. Gevişgetirenlere yedirilen kaba yemler içinde gerek besin maddesi içeriği gerekse lezzeti sebebiyle önemli bir bölümü kapsar. Ancak doğru bir şekilde yapılmayan, saklanmayan ve bozulan-küflenen silaj maalesef hayvanlarda zehirlenmelere, verim kaybına, üreme problemlerine hatta gebe hayvanlarda yavru atmalara dahi sebep olabilir. Bu nedenle silajın doğru yer, doğru zaman ve doğru bitki çeşidi ile yapılmasının yanısıra saklanması ve bozulmadan korunması da oldukça büyük önem taşımaktadır. Silaj; suca zengin yeşil yem bitkilerinin, parçalanarak havasız ortamda laktik asit (süt asiti) bakterileri tarafından fermantasyona uğratılmaları sonucu oluşur. Birçok bölgede hayvan turşusu ya da yemlik turşu olarak da adlandırılır. Doğru yapılan silaj, birim alandan en yüksek sindirilebilir besin maddesi sağlayan, lezzetli, uzun süre saklanabilen, kış mevsiminde taze ve sulu yem olarak yedirilen kaliteli bir kaba yem kaynağıdır. Silaj yapımına başlamadan önce, silajı yapılacak bitkisel materyalin seçimi, uygun dönemde hasat edilmesi ve silolamaya hazır hale getirilmesi gereklidir. Ayrıca silajın yapılacağı yerin seçimi, silajın doldurulması, kapatılması, fermentasyon süresince bekletilmesi ve boşaltılması da tekniğine uygun olarak yapılmalıdır. Silaj yapımında temel amaç, besin maddesince zengin dönemde biçilen yeşil otun silaj yapımından sonra saklanması esnasında minimum besin maddesi kaybıyla hayvana yedirilmesidir. Silolama işleminin uygun ve her aşamasının kontrollü bir şekilde yapıldığından emin olunmalıdır. Böylece, minimum besin maddesi kaybı ile işlem tamamlanmış olacaktır. Silolama işlemi sırası ile, bitki için en uygun zamanda biçilmesi (örneğin; mısır için süt olum devresi ile hamur olum devresi arası), soldurma (laktik asit fermantasyonu için bitki kuru madde içeriğinin artırılması amacıyla önerilir), parçalama, materyalin silo yerine taşınması, sıkıştırma (hiç hava kalmayacak şekilde), kapatma şeklinde özetlenebilir. Silaja katkı maddesi ilavesi yapılacaksa parçalama aşamasında yapılması en uygundur. Silaj kapatıldıktan sonra meydana gelen biyokimyasal ve mikrobiyal olaylar 4 temel aşamada özetlenebilir: a. Aerobik aşama (Oksijenli aşama): Bitkisel materyalin içinde çok iyi sıkıştırılsa dahi azda olsa bir miktar oksijen hala bulunmaktadır. pH silaj oluşumu için hala yüksektir (6 - 6.5). Bu aşamada bitki solunumu, protein yıkımı, enterobakteri, maya ve mantarlar gibi oksijen kullanan mikroorganizmaların aktivitesi devam etmektedir. b. Fermentasyon aşaması: Ortamda bulunan oksijenin azalması ile laktik asit bakterilerin çoğalması başlar, laktik asit ve diğer orga- Dr. Neşe Nuray TOPRAK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü nik asitler birikmeye başlar böylece pH 5’in altına düşer. c. Depolama aşaması: Silaj hala açılmamıştır, hava (oksijen) girişi sözkonusu değildir, çok fazla değişiklik olmaz. En uygun pH 3.5 - 4 arasındadır. d. Boşaltma (açılma) aşaması: Bu aşamada silaj yeniden oksijenle buluşur ve çoğunlukla küf ve mantarlardan oluşan aerobik mikroorganizmalar silajın bozulmasına neden olabilir. Bu sebeple bu aşamanın gün içinde çok sık tekrarlanmamasına ve mümkün olan en kısa sürede silajın yeniden kapatılmasına özen gösterilmelidir. Ne kadar az oksijen o kadar kaliteli, güvenilir ve sağlıklı silaj… Silajı yapılacak yem bitkisinin yapısı kaliteyi etkileyen en önemli özelliktir. İyi bir silaj için bitkinin kuru madde içeriği ve suda çözünebilir karbonhidrat miktarının yeterli, tamponlama kapasitesinin ise düşük olması istenir. Tamponlama kapasitesi, bitkinin silaj olum aşamasındaki pH düşüşüne karşı gösterdiği dirençtir. Protein ve mineral içeriği yüksek yemlerin tamponlama kapasitesi yüksektir. Bu nedenledir ki baklagil yem bitkilerinin silolanması daha güçtür. Silajı yapılacak bitkiyi tanımak kaliteli silaj elde etmek açısından oldukça önemlidir. Bitkinin uygun dönemde hasadı yapıldıktan sonra bazı bitkiler için soldurma önerilir. Burada amaç silolanacak materyalin kuru madde miktarının (optimum % 30) artırılmasıdır. Soldurma işlemi güneş altında mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirilmelidir. Bitki olabildiğince geniş bir alana ince bir satıh halinde yayılmalıdır. Soldurma esnasında baklagil yem bitkilerine ayrı bir önem göstermek gerekebilir zira bu bitkilerin sapları hızlı kuruduğundan ince ve kırılgan olan yaprakları taşıma aşamasında kayba uğrayabilir bu da besin maddesi kaybı anlamına gelmektedir. Silajlık mısır, soldurma işlemi yapılmadan doğrudan silolanabilir bunun nedeni hem soldurma için fazla kalın saplara sahip olması hem de kuru madde içeriğinin silolama için yeterli olmasıdır. Bitki parçalama boyutunun genellikle 1-2 cm aralığında olması tavsiye edilir. Daha kısa parça boyutlarının silajın sıkıştırılmasını kolaylaştırdığı ancak hayvanlarda rumen fonksiyonu üzerine olumsuz etki ettiği bildirilmektedir. Parçalama işlemi bittikten sonra katkı maddesi ilavesi, siloya doldurma (taban toprak ise, yemler doldurulmadan önce tabana sap saman gibi maddeler serilerek silajın toprakla karışması önlenmeli) sıkıştırma (yığın haline getirilmeden her katın ayrı ayrı sıkıştırılmasına özen gösterilmeli) ve kapatma işlemleri gerçekleştirilir. Parçalamadan sonra doldurma aşamasında katkı maddeleri ilavesi silajın kalite ve daha uzun süre bozulmadan saklanması bakımından önem taşımaktadır. Çoğunlukla kullanılan bu katkı maddeleri: • Tuz • Melas, tahıl kırması, şeker gibi karbonhidrat kaynakları • İnokulantlar (bakteri kültürleri fermentasyonu teşvik eder, silajı korur) • Enzimler • Üre (silajı azotça zenginleştirir) • Sebze ve meyve posaları • Absorbanlar (su içeriği yüksek materyalin kuru madde miktarını artırmak amacıyla kullanılır) Kapatılan silajın olgunlaşma süresi 1.5-2 ay arasında değişmektedir. Açılmayan-oksijenle buluşmayan silaj uzun süre bozulmadan saklanabilir. Türkiye’de son yıllarda Kültür ırkı ve Kültür melezi hayvanların sayısında (yaklaşık 11.5 milyon baş) görülen artış uzun yıllardır yaşanmakta olan kaba yem sıkıntısını daha da çok artıracak gibi görünmektedir. Bu hayvanlar arasında 5.5 milyon baş sağmal olduğu düşünülürse silajın önemi daha da çok ortaya çıkmaktadır. Zira hayvanların kaba yem ihtiyaçlarının sadece kuru ot ve samanla (!) karşılanması mümkün değildir. Bu sebeple, silajlık yem bitkileri üretiminin artırılması, silaja verilen devlet desteğinin artarak devam etmesi, yetiştiricilerimizin silaj yapımı ve kullanımı konusunda bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır. 16 Eylül 2013 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli Kooperatifçi Dostlar, Dünyadan kooperatif hikâyeleri anlattığımız bu sayıdaki köşemizde sizlere bu sefer Avrupa’dan, tarımı bize benzeyen İtalya’dan bir hikâyeyi paylaşacağız. Bu hikâyede anlatılan kooperatif, Avrupa Birliği’nde tarımsal piyasalarda kooperatiflerin ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından gerçekten anlamlı bir örnek. Birlik olmanın verdiği gücün önemini bir kez daha hatırladığımız şu günlerde 30 Ağustos Zafer Bayramınızı kutlarız. Entegre Gıda ve Tarım Kooperatifi (Şirketi) CLAI, 1962 yılından beri dondurulmuş ve taze et sektöründe faaliyet gösteren tarım işçilerinin ve yetiştiricilerin oluşturduğu bir kooperatiftir. Özellikle bir kooperatif olarak, gıda zincirinde tam denetim yaptığını garanti etmektedir. Bu kooperatif, günümüzde 230 üye ve 400 çalışana sahiptir. İtalya’da salam pazarında 3.sırada yer almaktadır. Tüm ürünlerini mükemmel kalitede ve İtalyan mutfak geleneğine göre yapmaktadır. CLAI, 1962’de kurulduğu günden bu yana genişlemeye devam etmiş ve şu anda İtalya’da önde gelen entegre gıda ve tarım üreticileri arasında önemli konuma gelmiştir. CLAI’nin hikâyesi, çiftlikleri ve ürünleri için daha çok yeni iş geliştirme fırsatları yakalamak amacıyla bir grup yetiştiricinin ve çiftçinin bir araya gelerek kuruluşu 1960’lardan daha önceki dönemlere kadar uzanan güçlü bir bağa dayanır. Kooperatif yeni üyeler ekleyerek, kendi yetiştirme çiftliklerini yöneterek ve üyelik tabanını İtalya’nın ünlü Po Vadisindeki çiftçileri de kapsayacak şekilde genişleterek yıllar içinde büyümüştür. CLAI gücünü, tek sertifikalı gıda zinciri içerisindeki sığır ve domuz eti işleme ile hayvancılıktan almaktadır. CLAI’nın faaliyetleri, bitkisel üretim yapmak, kendi yetiştirme çiftliklerini, kesimhanelerini ve salam fabrikalarını yönetmektir. Sığır ve domuz etinin çoğu Po Vadisinde yaşayan ve koope- ratife üye olan çiftçilerden ve kendi çiftliklerinden temin etmektedir. Tüm şarküterilerinde, salamda özellikle tat ve güvenilirlikte en üst kaliteyi garanti etmek için uzman salam yapıcıları ve taze İtalyan etinden en iyi işleme teknolojisi ile üretilmek- tedirler. CLAI’nın ürün yelpazesi İtalya’nın geleneksel mükemmel klasiklerini içermektedir. Kooperatifin üretim tesisi ISO 9001:2008 ve ISO 14001:2004 standartlarına yönelik olarak Kalite ve Çevre Yönetim Sistemi Sertifikasına sahiptir. Ayrıca BRC (Gıda Güvenliği için Global Standart) ve IFS (Uluslararası Gıda Standardı)’ye uygun uluslararası standartlarda sertifikaları vardır. CLAI, güncel ticaret ve modern dağıtım sistemlerinin her ikisine odaklı bir satış ağına sahiptir. Kooperatif aynı zamanda ürünlerin geldiği bölgelerin etrafındaki yerlerde the “Macellerie del Contadino” – “The Farmer Butcher” adları ile meşhur olmuş 7 tane dükkân işletmektedir: Çevre sorumluluğu her zaman CLAI’nın faaliyetlerinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle güneş paneli güneş enerjisini temiz enerjiye, enerji üreten biyogaz tesisine ve işleme tesislerinin yan ürünlerinden elde edilen atıkları ısıya dönüştürmek için kurulmuş tesise sahiptir. Tabii bu da bilinçli tüketici tarafından tercih edilmelerine neden olmaktadır. 2. ULUSAL BAĞCILIK ve ŞARAPÇILIK SEMPOZYUMU 31 Ekim, 1-2 KASIM 2013 DENİZLİ Kırsal Kalkınma ve Köy Enstitüleri Eğer yaşınız ileri ise yaşadığınız zaman dilimi içinde geçmişi ve bugünü çok iyi tahlil edebilirsiniz. Çünkü olanları gözlerinizle görür, yaşar ve hissedersiniz. Eğer genç iseniz geçmişi belgelere ve canlı şahitlerine göre değerlendirebilirsiniz. Sonuçta her ikisi de bizlere günümüzü geçmişe göre değerlendirme ve geleceğe yönelik politika geliştirmemize imkân verir. Doğruyu ve yanlışı karşılaştırır ve geleceğe ışık tutmaya çalışırız. Hepimizin hayatında ilkokuldan itibaren yaşadığımız eğitim süreci önemli yer tutar. Hayatın kapılarını ilk olarak okula başladığımız an açarız. Evimizin çatısı altından çıkıp yeni insanlar tanır, uzun hayat yolculuğunun ilk adımlarını atmaya başlarız. Ailemizden sonra ilk öğretici sözleri ilkokul öğretmenimizden duyarız. O bize okumayı, yazmayı ve hayatın ilk bilgilerini öğretir. Ailemizden sonra topluma hayırlı bir birey olmanın ilk derslerini ondan alırız. İlköğretim sağlam bir toplumsal geleceğin temellerinin ilk atıldığı yerdir. Topluma şekil verilen ve geleceğinin yönlendirildiği dönemdir. Bu nedenle ilköğretim bir ülkenin geleceğini hazırlayan en önemli eğitim alanıdır. Temel eğitimi sağlam olmayan toplumlarda sorunlar asla bitmez. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde sorunların temelinde işte bu eğitim eksikliği yatmaktadır. Bu nedenle ilköğrenimi bir birey olarak çok önemserim. İlköğrenimin bir insan yaratmak olduğunu düşünürüm. Bugün ülkemizde tüm sorunların kaynağında da bu dönemdeki eğitim hatalarımızın olduğuna inanırım. Köy enstitülerinin ülkemiz için kaçırılmış bir fırsat olduğunu her zaman dile getiririm. Ne zaman Köy enstitülerinin kuruluş günü olan 17 Nisan gelse kırsal kalkınmanın önemine inanan bir birey olarak hüzünlenirim. Çünkü ayni amblemlerinde olduğu gibi köy enstitüleri köyden doğan bir yıldızdı. Kuruldukları yerlerde çevrelerinde hep farklar yarattılar. Hem de o köydeki insanlarla, O toprakların çocuklarıyla. Onlara kendi güçleri ile ayağa kalkmayı ve kalkınmanın alfabesini öğreterek. Onlarında kendi bilgi, görgü ve deneyimlerini köylerine taşımasını hedefleyerek. 17 Nisan 1940 tarihi Köy Enstitüleri kuruluş tarihidir. Gerçi o yılları yaşamadım. Ama o yıllarda yetişmiş insanları tanıdım, öğrencisi olma şerefine eriştim. Amcam Akif Örnek Akpınar Köy Enstitüsü mezunu idi. İlkokul öğretmenim Ahmet Filiz bir köy enstitüsü mezunuydu. Aile dostumuz eğitimci Sabri Erdoğan bu okuldan mezun idi. O yılları canlı tanıkları ile yaşadım. Onların ne tür kişilikler olduğunu, neler yaptıklarını ve yapabildiklerini gördüm. Onların hikâyelerini birinci ağızdan dinledim. Geçmiş ile ilgili heyecanlarını paylaştım. Benim için onların döneminde yaşamak, tarihe tanıklık eden bu insanları tanımak büyük bir şans idi. Şöyle bir düşünün ülkemiz istiklal savaşı sonrasında Atatürk’ün önderliğinde kalkınma seferberliğine girmişti. Kalkınmanın köyden başlatılmasının önemi görülmüştü. Köylerimizin büyük bir kısmında yol, su, elektrik, sağlık ocağı, okul yoktu. Köylerin büyük bir çoğunluğu bilimden uzaktı, okuma yazma bilmiyordu.O yıllarda nüfusun yak- Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] laşık % 80'i köye ve tarıma dayalı yaşıyordu. Köylerde vasıflı insan gücü yoktu. Başta tarımsal üretim olmak üzere yaşam için gerekli mesleklerde bilgi ve deneyim düşüktü. Köylerde tarım, hayvancılık, inşaatçılık, demircilik konularını bilen insan gücüne ve sağlıklı konut yapımına ve sağlıklı yaşamın geliştirilmesi için alt yapının güçlendirilmesine ihtiyaç vardı. Bu amaçla köydeki insanların eğitilmesi ve köylerine hizmet etmeleri gerekiyordu. Köy Enstitülerinin çoğu ilk dört yılda kuruldu, sayıları zamanla 21'e çıktı. Köy enstitüleri öğrencileri ilk yıllarda eğitim öğretim süreci içinde önce kendi okullarını, atölyelerini, iş yerlerini kendileri yaptılar. Tarımsal üretim yaparak günlük gıdalarını kendileri temin ettiler. Yurtlarında yiyecek, içecek, temizlik temini işlerini kendileri yaptılar. Çağdaş ve demokratik iş eğitimi, yaratıcı üretim ve verimlilik eğitimi aldılar. Eğitim öğretim, uygulama ve iş süreçlerinde çevreye görelik, doğa uygunluk, kendi kendini yönetme, kendi kendine çalışma ilkelerine yönelik metotlarla eğitildiler. Köy Enstitüleri eğitim öğretim çalışmalarına kalite getirdiler. Bunu 14 yıl başarı ile devam ettirdiler. Ne yazık ki, 1953 yılında 5. Milli Eğitim Şurası'nın köy Öğretmen Okulları ile Köy Enstitülerini birleştirme kararları doğrultusunda 1954 yılında bir yasa ile Köy Enstitülerinin şekli ve yapısı değiştirilerek bir bakıma kapatıldı. Bu sürece kadar 17 341 öğretmen, 8 675 Eğitmen, 1 248 sağlık memuru olmak üzere toplam 27 264 kaliteli eleman yetiştirildi. Kırsal alanın vasıflı insan gücü ihtiyaçları karşılandı. Kapanışa kadar geçen sürede gelişmiş ülkelerde şehir nüfusu % 70'ı aşarken, ülkemizde köy nüfusu % 75 civarlarında idi. Toplam nüfus 21 milyon, şehir nüfusu 6 milyon civarına varmıştı. İkinci dünya savaşının en zor günleri yaşanmıştı. Dünya yeni bir bloklaşma sürecine girmişti. Türkiye'de de bu süreçten payını almıştı. Köy enstitülerinin hizmet verdikleri sürede kırsal alanda yaratıkları başarıları bazı çevreleri rahatsız etmeye başlamıştı. Daha bilgili daha üretici, haklarını daha iyi bilen üreticilerin çoğalması ve bunlarında örgütlenmeleri siyasi ve ekonomik güç çevrelerinin alandaki dengelerini bozmaya başlamıştı. Köyünde eğitim düzeyi yüksek bilgili ve hünerli bireylerin ortaya çıkması, köylerde tiyatroya varana kadar etkinliklerin artması kırsaldan rant sağlayan çevreleri rahatsız etti. O yıllardaki siyasi yaklaşımın da baskısı ile köy enstitüleri kapatıldı. 1954 yılından 2011 yılına kadar geçen 57 yıl sonrada Köy Enstitülerinin başarılarını unutmadık. Neden? Neydi bu eğitim kuruluşlarını farklı kılan? Madem bu kuruluşlar o kadar kötüydü de neden unutulmadı? Bu okullar faaliyetlerine devam etseydi, Her konuda kırsalda vasıflı insan gücü artsaydı. Üretim ve yaşam kalitesi artsaydı ve bu insanlar şehre göçtüklerinde de şehre katkıda bulunsalardı. Kötü mü olurdu! Bence bu okulların kapatılmasına neden olanlar acaba bugün gelinen nokta için ne diyeceklerdir? Köylerdeki eğitim durumunu ve elde edilen sonuçları, şehirlerde başta gecekondu bölgeleri olmak üzere yaşanan eğitim sorunları şöyle bir değerlendirmelidirler. Eğitimin hala neden bu halde olduğunu ve her geçen gün kötüye gittiğinin hesabını vicdanlarında vermelidirler. Bırakın köyleri artık şehirlerde köyleşmiş ve modern şehircilikten ve eğitimden uzak yerleşim alanları haline gelmişlerdir. Hazırlanan kırsal kalkınma planlarında hala eğitim sorunlarından bahseder durumdayız. Okullarımızdaki eğitim düzeyi zayıf kalmış, dershaneler eğitime hakim hale gelmiş ve o dershaneler ki bazı kesimlerin elinde kazanç kapısı ve sisteme müdahale aracı haline gelmiştir. Köylerimizde ise okulların büyük bir kısmı harabeye dönmüştür. Şehirde ve köyde eğitim kalitesi düşmüştür. Üniversite imtihanlarında düşük puan öğrencilerin sayısı oldukça çoktur. Hele son yıllarda üniversite seçme sınavı bile şaibeli hale gelmiştir. Artık eğitimde bile güven bunalımı ortaya çıkmıştır. Köy Enstitülerin kapatılmasından 57 yıl sonra bile hala kırsal alanda geri kalmıştan, yoksul ve fakirlikten, eğitim eksikliğinden, vasıfsız işgücü nedeniyle işsizlikten, çocuk ölümlerinden, kadına karşı şiddetten, töre cinayetlerinden bahsediyoruz. Hala nüfusumuzun %50’nin kırsalda olduğunu görmüyoruz. Şehirdeki köy nüfusunu şehirleşmiş gibi kabul ediyoruz. Bu resim karşısında kendimizi hiç aldatmayalım. Köy enstitülerinin kapatılması yanlış olmuştur. Bunun bedelini toplumun tüm kesimleri ödemiştir ve ödemeye devam etmektedir. Kırsal alanda görev yapan insanların büyük bir kısmı bu alanda görev yapmak yerine şehir merkezlerine gelmenin hesabını yapmakta, kırsaldaki yaşama uyum sağlayamamaktadırlar. Kırsal kalkınma yine kırsaldaki insan gücünün kalitesini artırmakla mümkündür. Kırsal kalkınmayı sağlayacak kırsalın gücü olacaktır. Kırsaldaki vasıflı insan gücünün artırılması için yine köy enstitülerine ihtiyacımız vardır. Köy-Koop Haber Eylül 2013 17 Trakya’da Yerin Üstü Yerin Altından Daha Değerlidir ÇEVRE »» 1/100.000 ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı (Trakya Bölge Planında) yapılan değişiklik 05.06.2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanmıştır. Bölge Planında yapılan değişikliğin aynısı 1/25.000 ölçekli Tekirdağ İl Çevre Düzeni Planında da yapılmıştır. Her iki plandaki değişiklikleri hukuksal ve kamusal açıdan incelemeden önce geçmişe göz atmamız gerekmektedir: 2004 yılında Bakanlıkça onaylanıp yürürlüğe giren, çevre korumacı özelliğiyle sermaye ve iktidar çevrelerine güven vermeyen, Trakya Üniversitesinin hazırladığı bölge planı; ardı ardına yapılan değişikliklerle ana eksenine dokunulamayınca, 2009 yılında birçok kesimin haklı ve gerekçeli itirazlarına rağmen siyasi iktidar kendi bölge planını onaylamıştır. Siyasi iktidarın Trakya Bölge Planına karşı Danıştay 6. Dairesinde iptal davaları açılmış olup; bu davalarda, Trakya Bölgesi’nin tamamını doğaya, hukuka aykırı planlayan, geleceğimize kasteden, yaşamsal karar ve notlar içeren, 1/100.000 ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planının 26 önemli maddesinin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Danıştay’ca yürütmeyi durdurma kararına esas alınan 217 sayfalık bilirkişi raporu Planın hukuka bütünüyle aykırı olduğunu açıkça ve ayrıntılı bilimsel açıklamalarla ortaya koymuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Anayasanın 125. Maddesi ve “Hukukun Üstünlüğü” ilkesi gereği yürütmeyi durdurma kararlarını uygulayan işlemler yapmak yerine gerek ana plana gerekse de Danıştay YD kararına aykırı plan değişikliği yaparak hukuka ve kamu yararına aykırı işlem ve karar tesis etmiştir. Zaten hukuka aykırı olduğu Danıştay kararıyla tescilli bir planda yine hukuka aykırı değişiklikler yapmak hukukun ve kamu yararının katlidir. Ülkemizde sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı doğrultusunda, doğal kaynakların korunmasının sağlanması, çevrenin korunması; kirliliğin, çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşmenin önlenmesi için koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin belirlendiği içerik ve şekilde “Çevre Düzeni Planlarının” hazırlanması gerekmektedir. Adına plan denilen her belge “Çevre Düzeni Planı” olmaz. Gerek 2009 Plan notlarında gerekse 2013 Plan değişikliğinde esas alınan Çevre Koruma değil NEYE MAL OLURSA OLSUN KALKINMA ANLAYIŞI dır. Planda ifade edilen Küresel Ölçek ve Küresel Ekonomi saptamalarıyla amaçlanan Trakya’nın doğasını, topraklarının tüm mevcut değer ve doğal varlıklarını talan edilip küresel sermaye hareketlerine, “Enerji Lobisi”ne açılmasıdır. Anayasanın 56. Maddesi ile sadece bizlerin değil, gelecek nesillerin de yaşama hakkı güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede, insan ve canlı yaşamının devamlılığı adına, sağ- lıklı, adil ve sürdürülebilir çözümler üretilebilmesi için; sağlıklı bir çevrede, yaşama hakkının bir insan hakkı olarak ve kamusal bir anlayışla ele alınması gerekmektedir. Adı “Çevre Düzeni Planı” olan ancak maalesef çevreyi koruma bir yana bölge çevresinin geri döndürülemeyecek derecede bozulmasına sebebiyet verebilecek olan; 26 maddesinin yürütülmesinin durdurulmasına Danıştay tarafından karar verilen Trakya Bölge Çevre Düzeni Planında bu haliyle değişiklikler yapılması ve uygulanması, çevre ve insan sağlığı üzerindeki zararın daha çok artmasına sebep olacaktır. Plan değişikliği yapılırken, ilgili kurullardan sit alanlarının ve kültür ve tabiat varlıklarının plan değişikliğinin öngördüğü yatırım, faaliyet ve işletmelerden dolayı zarar görüp görmeyeceğine dair görüş alınmadığı gibi devletin onayladığı uluslararası sözleşmelerin öngördüğü halkın katılımı ilkesi de gözardı edilerek halkın bilgilendirilmesi ve sürece katılımı gerçekleştirilmemiştir. Plan değişikliği ile kurulmasına yasal zemin hazırlanan Marmara Ereğlisi, Şarköy, Malkara ve yakın gelecekte gündeme gelmesi muhtemel Kıyıköy ve İğneada Termik Santralleri, İğneada Nükleer Santrali Halk Sağlığı ve Doğa Açısından Son Derece Tehlikeli Faaliyetlerdir. Gerek 2004 üniversite bölge planında gerekse 2009 bakanlık bölge planında yer almayan termik santrallerin plan değişikliği ile hüküm altına alınması bölge çevre düzeni planının vizyonunu ve amacını esastan değişikliğe uğratan, planı çevre korumacılıktan çıkaran bir işlemdir. Termik santrallerin atmosfere saldığı SO2 ve NOx gazları asit yağmurlarının oluşumundan birinci derecede sorumludurlar. Hiçbir filtre termik santrallerin NOx, CO, O3 gibi atıklarını filtre etmez. Sonuç olarak; termik santraller, sağlığı zedeleyen, çevrenin sağlığı destekleyişini engelleyen, hastalık ve ölümlere yol açan yapılardır. Plan Değişikliği İle Sağlıksız Bir Çevrenin Oluşturulması Hedef ve İlkeleri Ortaya Konmuştur. Ana Planda yer almayan termik santrallerin kurulmasına dair karar ve notların üretilmesi ve değişikliğe Av. Bülent KAÇAR Edirne Barosu [email protected] konu edilmesi, amacın çevreyi ve sağlığı korumak olmadığı; ekolojik kararların plan değişikliğinde tamamen gözardı edildiğini, amacın kamu yararı olmadığı yatırım ve işletme faaliyetlerinin, sermaye hareketlerinin halk sağlığından ve doğal yaşamdan üstün tutulduğunu ortaya koymuştur. Nitekim Plan değişikliği işlemi ile Malkara ve Şarköy’de kurulacak olan termik santraller resmi “mavi bayrak” işaretini hak eden Şarköy’ü, Marmara Denizi’ni; saklı cennet kabul edilen, resmi koruma altındaki doğal varlık Uçmakdere’yi, SİT Alanı ilan edilen koruma altındaki Şarköy Gaziköy’ü; binlerce dönüm üzüm bağlarını ve zeytinlikleri mahvedecektir. Bunun sonucunda bölge turizmi yok olacak; Trakya Bölgesi’ nde canlı yaşamında çok ciddi sağlık sorunları, hava, toprak ve su kirliliği de meydana gelecektir. Söz konusu plan değişikliği sonunda kurulacak termik santraller çok yakınındaki Saros Körfezi’ ni, Koru Dağı’ nı, ormanları, bölgedeki verimli tarım alanlarını, yerleşim alanlarını, bölge turizmini, doğa sporlarını da ciddi şekilde etkileyecektir. Plan hazırlayıcılarının unuttuğu (!) Saros Körfezi’ nin 2010 yılında Bakanlar Kurulunca “Özel Çevre Koruma Bölgesi” ilan edildiğidir. Bakanlığın açıklamasına göre, Saros Körfezi, 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi ve 34 tür süngere ev sahipliği yapan, ( gerçi son dönemlerde Ergene Nehri’nin kirletilmiş sularının akması sonucu körfezde büyük tahribat oluşmuştur ) su altı zenginlikleri ile dolu ve bunun sağladığı zenginlikleri ile ilgilenenler için oldukça önemli bir bölgedir. Körfez içinde barındırdığı zengin balık çeşitleri nedeniyle deniz biyologları ve dalış meraklıları arasında büyük ve doğal bir akvaryum olarak nitelendirilir. Kaptan Cousteau 1970’li yıllarda gemisi “Calipso” ile Türkiye’yi ziyareti sırasında bu Körfezde dalış yapmış “Kızıl Denizin Kuzey versiyonu olarak” nitelendirmiştir. Saros Körfezi ve kıyıları jeomorfolojik, peyzaj, ekolojik, floristik, biyogenetik ve turistik özelliklerinin bozulmadan korunması amacıyla “Özel Çevre Koruma Bölgesi” olarak ilan edilmiştir. Ege Denizi’nin en tuzlu kesimlerinden birini oluşturan Saros Körfezi’nde karmaşık girdaplar çizen akıntılar görülür. Bu akıntılar nedeniyle de kendi kendini temizleyen bir körfez konumundadır. Dünya’da kendi kendini temizleyerek temiz kalan beş körfezden biri olduğu ileri sürülür. Suların yüksek oksijen içeriği ve körfeze dökülen akarsuların getirdiği bol besin tuzları nedeniyle tür bakımından zengindir. Plan değişikliği işleminde bölgedeki güçlü deprem olasılığı, bölgenin üzerinde bulunduğu “Ganos Fay Hattının” aktif olduğu hiç gözetilme- miştir. Dünyada sayılı birinci sınıf verimli tarım alanlarının ve üstelik deprem kuşağının üzerine termik santraller kurmayı planlamak adeta Trakya’ yı toptan yok oluşa götürmek demektir. Önceki Çevre Bakanlığı ÇED ve Planlama genel müdürü Fevzi İşbilir’ in Edirne DSİ plan hazırlık ve vizyon toplantısında belirttiği gibi “Trakya’da yerin üstü yerin altından daha değerlidir.” Bu sebeple dünyanın ve türkiye’nin en verimli ve 1. Sınıf tarım arazilerinin olduğu üç tarafı üç ayrı denizle çev- rili Trakya’ mızın herhangi bir noktasına termik santral kurulmasına, enerji üretim ve depolama tesislerine hukuki zemin sağlayacak her planlama işlemi kamu yararına, halk sağlığına, doğal yaşama ve elbette hukuka açıkça aykırıdır. Tarım Alanlarının Yok Olmasına Neden Olunacaktır. Plan değişikliği ile yeni düzenlenen F-19 ve G-19 numaralı Plan paftalarında “Tarım Alanı” kullanımında kalan yaklaşık 178 hektar büyüklüğünde alanın “Kentsel Yerleşme Alanı” kullanımına dönüştürülmesi hükmü ile TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Tekirdağ Şubesinin tespitine göre mutlak tarım alanlarının yok olmasına neden olunacaktır. Ayrıca, Marmara Ereğlisi ilçesinde bulunan ve 1/25.000 ölçekli Tekirdağ İl Çevre Düzeni Planında “Enerji Üretim ve Depolama Alanı”, “Konut Dışı Kentsel Çalışma Alanı” ve “Kentsel Yerleşme Alanı” olarak gösterilmiş olan ve alt ölçekli planları bulunan bölgenin; 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı F 19 nolu Plan paftasında “Tarım Alanı” kullanımı olarak gösterilmiş olan bir kısım alanların “Enerji Üretim ve Depolama Alanı” ve ‘‘Kentsel Yerleşme Alanı” olarak gösterilmiştir. Bunun sonucunda toprak niteliğine bakılmaksızın çeşitli adlar altında “Tarım Alanlarını” yapılaşmaya açarak yaşam, tarım ve su kaynaklarına yönelik kalıcı sorunlara yol açılmaktadır. İlaveten, TAB ve TOB alanlarında toprak niteliğine bakılmaksızın maksimum emsalin 0,30 olduğu bir yerde bölgedeki tarım nüfusunun mevcut yaşam alanlarında kendi ihtiyaçlarını karşılayacak yapıları ise 75 m2 (mesken+işletme) ile sınırlayarak üreticilerin yaşam ve geçim kaynaklarının elinden alınmasına neden olunmaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, öncelikle Trakya’da yaşayanlara ve Danıştay kararına rağmen onayladığı bu plan değişikliğini acilen iptal etmelidir. Ancak asıl olarak Bakanlık 2009 Çevre Düzeni Planını tümden yürülükten kaldırarak, halkın gerçek katılımı ile halkın söz ve karar sahibi olduğu; çevre korumacı yeni bir çevre düzeni planını üniversiteler ve TMMOB paydaşlığıyla yapılmasını hedeflemelidir. Çünkü aslolan bölge planlamasının kamu yararına uygun, bilimsel doğrultuda, hukuka uygun yapılmasıdır. 18 Eylül 2013 Köy-Koop Haber HAYVAN HASTALIKLARI Paratüberküloz Hastalığı »» Paratüberküloz, başta sığır olmak üzere koyun, keçi ve diğer ruminantlarda görülen ishal ve kaşeksi (kilo kaybı) ile karakterize kronik seyirli biir hastalıktır. Hastalık özellikle süt sığırları üzerinde etkili olmakta ve süt üretimi üzerindeki olumsuz etkilerine bağlı olarak ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Hastalık etkeni Mycobacterium avium subsp. paratuberculosis isimli bir bakteridir. Etken hasta hayvanlardan elde edilen süt, et ve direkt temas yolu ile insanlarda enfeksiyona sebep olabilmektedir. Bu sebeple hastalığın tespiti ve kontrolü önemlidir. Hastalığın kontrolünde özellikle hasta hayvanların kesim öncesinde tespiti, yine kesim sonrası şüphe duyulan hayvanların et muayenesi ile tespit edilmesi büyük öneme sahiptir. Hastalığın sürüde tespit edilmesi diğer hayvanlara bulaşmanın kontrolü açısından önlemler alınması için gereklidir. Hasta hayvanlar etkeni başta dışkı olmak üzere generalize enfeksiyonlarda süt, fötus ve genital sıvılarıyla dışarı atabilmektedir. Buna bağlı olarak hastalığın yayılımı farklılık göstermektedir. Mycobacterium avium subsp. paratuberculosis, gram pozitif özellikte kalın hücre duvarı olan aside dayanıklı bir bakteridir. Etkenin hücre duvarında bulunan lipit kat- manı etkeni dış faktörlere karşı oldukça dayanıklı hale getirmektedir. Buna bağlı olarak etken içeren dışkı ve benzeri vücut atıklarında etken canlılığını sürdürebilmekte ve diğer canlılara bulaşabilmektedir. Etkenin vücut içerisinde inkübasyon süresi oldukça uzundur. Bu süre süt sığırlarında 1 ila 10 yıl arasında değişebilmektedir. Bu süre içerisinde hastalık asemptomatik hayvanlar dışkıları ve diğer vücut sıvıları yoluyla etkeni yayabilmektedir. Süt üretimi amaçlı hayvanların bakım süresinin daha uzun olması hastalığın görülmesi açısından önem taşımaktadır. Hastalık çıkan hayvanların farklı yerlere alınarak sürüde hastalığın yayılması engellenmeli ve ahırlarda gerekli olan dezenfeksiyon sağlanmalıdır. Etkenin dış faktörlere karşı dirençli olması etkili dezenfektanların kullanılmasını önemli hale getirmektedir. Etken başta sığır, koyun ve keçi gibi türler yanında diğer hayvan türlerinde hastalığa sebep olmaktadır. Arş. Gör. Murat ULUDAĞ A.Ü. Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı Oluşan bu kronik hastalık “Johne hastalığı” olarak adlandırılmaktadır. Genç süt sığırları hastalığa karşı daha dayanıksızdır. Bu hayvanlar daha az etken varlığında bile hastalığa yakalanabilmektedir. Yetişkin sığırlar ise daha yüksek sayıda etkenin bulunduğu ortamda hastalığa yakalanmakta ve hastalık belirtileri kendini göstermektedir. Hastalığın inkübasyon süresi hayvanlara uygulanan bakıma bağlı olarak değişim göstermektedir. Genel olarak inkübasyon süresi 1 ila 10 yıl arasında değişebilmektedir. Düzgün beslenmeyen, uygun koşullarda bakımı sağlanmayan hayvanlarda inkübasyon süresi kısalmaktadır. Süt sığırları hastalığın tipik semptomlarını üçüncü laktasyon periyodunda göstermektedir. Hastalığın yüksek miktarda görüldüğü sürülerde yeni doğan hayvanlarda hastalık belirtileri görülmektedir. Etken genel olarak sindirim yoluyla, nadir olarak diğer vücut sıvılarıyla ve intra uterin olarak bulaşmaktadır. Hastalık sığırlarda genel olarak yavaş seyirli kronik zayıflık ve ishal belirtilerini göstermektedir. Hayvanların iştahları ve vücut sıcaklıkları normal kalmaktadır. Hayvan Sahiplerine Yetki ve Yeterlilik Belgesi Alma Zorunluluğu Getirildi »» Manisa Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, Manisa’da hayvan nakilleri ile uğraşan nakliye şirketlerinin, sürücülerin, yolculuğa eşlik eden bakıcı ya da hayvan sahiplerine yetki ve yeterlilik belgesi alması zorunluluğu getirdi. Manisa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Hasan Çebi, Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı ve Korunması Hakkında Yönetmelik gereğince hayvanların nakilleri ile uğraşan Manisa ilinde ikamet eden nakliye şirketlerinin, sürücülerin, yolculuğa eşlik eden bakıcı yada hayvan sahiplerinin İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nden yetki ve yeterlilik belgesi alması gerektiğini bildirdi. Çebi, ilgililerin başvuru evrakları ile birlikte il ve ilçe müdürlüklerinden temin edecekleri dilekçe örneğini en geç 30 Ağustos 2013 tarihine kadar il müdürlüğümüze ibraz etmeleri gerektiğini kaydetti. Yeterlilik Belgesi 65 km Mesafe üstü için Söz konusu yönetmelikte taşıma yapılacak mesafenin 65 kilometrenin üstünde olduğu durumlarda, hayvan nakilleri ile uğraşan Hastalığın bu aşamasında bağırsak lenf yumruları ve mukozasında makrofaj infiltrasyonuna bağlı olarak kalınlaşma ve buna bağlı olarak bağırsaklarda yetersiz emilim şekillenmektedir. Bu durum hayvanların yeterli beslenmelerine rağmen kilo kaybetmelerine ve kronik olarak zayıflık görülmesine sebep olmaktadır. Nekropsileri yapılan kronik zayıflık görülen hayvanlarda hastalığa bağlı olarak bağırsak mukozasında beyin kıvrımlarına benzer bir görünüm şekillenmektedir. Hayvanlarda görülen ishal uzun süreli ve tekrarlayan yapıdadır. İshal olan hayvanlarda dışkı köpüklü, sulu ve pis kokuludur. Hayvanların vücut sıcaklıklarında bir değişim olmadan bu tür belirtilerin gözükmesi Tüberküloz başta olmak üzere birçok hastalık açısından önemli bir semptomdur. Süt üretimi amacıyla yetiştirilen hayvanlarda hastalık bu semptomlar dışında süt veriminde azalmaya sebep olmaktadır. Koyun ve keçilerde görülen semptom ishal ile kilo kaybı olmaktadır. Hastalığın seyri sığırlardakine benzerlik göstermektedir. Hastalığın kontrolü açısından hayvanlarda hastalığın tespit edilmesi ve bu hayvanların farklı bir yerde tedavi altına alınmaları büyük önem taşımaktadır. Hastalığın tedavisi semptomatik olarak yapılabilmekte fakat semptomlar tekrar kendini gösterebilmektedir. Hastalığın tespiti amacıyla sürüye alınacak hayvanların kan ve serum örnekleri analiz edilebilir. Aralıklı olarak görülen ve uzun süreli seyreden ishal, hayvanlarda oluşan ani kilo kaybı ve kronik zayıflık durumlarında dışkı ve gerekirse süt örnekleri etken açısından analiz edilebilmektedir. Hastalığın sürülerde tespiti ve koruyucu önemlerin alınması hastalığın yayılmadan kontrolü açısından önem taşımaktadır. Süt sığırlarında süt veriminde düşüşe, et sığırlarında ise kilo kaybı ile karkas ağırlığında azalmaya sebep olması paratüberküloz gibi kronik seyirli hastalıklar büyük ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Bu tür hastalıkların sürülere bulaşmadan kontrol altına alınması gerekmektedir. Et Muayenesi Yönünden Önemi Et üretimi amacıyla yetiştirilen hayvanlarda kesim öncesi yapılan canlı muayenede zayıf hayvanlar şüpheli olarak değerlendirilmelidir. Hayvanların geldiği sürü de yaygın olarak görülen bir zayıflık ve ishal durumu paratüberküloz açısından şüpheli bir durum olabileceğini düşündürmektedir. Şüpheli olarak ayrılan hayvanlar son olarak kesilmelidir. Kesim sonrasında özellikle ince bağırsaklarda bir yangı durumu olması, bağırsak mukozasının kalınlaşması ve kesilip bakıldığında iç yüzeyinin beyin kıvrımlarına benzer yapı göstermesi paratüberkülozun teşhisi açısından önemli bulgulardır. Hayvanlarda görülen kaşektik durumlarda etlerin tüketimine izin verilmez. Zayıflık ileri durumda değil ise iç organ muayenesinde bağırsaklar paratüberkülozdan şüpheli olarak muayene edilir. Bu hayvanlara ait etlerin görünümü ıslak ve ödemlidir. Hastalığa ilişkin semptomlar var ise etler 12 saat soğuk depoda bekletilir. Etlerin görünümünde bir düzelme yok ise etler imha edilir. Soğuk depoda bekletildikten sonra görünümü iyileşen hayvan etleri gıda değeri düşük etler olarak değerlendirilerek tüketime sunulabilir. Hastalık ile ilgili kesin bir durum olmadığından hastalığın yayılımı, hayvanın besi durumu ve etlerin genel görünümü verilecek karar üzerinde etkilidir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Kurban Bayramı Öncesi ‘Şaplı Hayvan Sevkiyatı’ konulu Basın Açıklaması »» Kurban Bayramı öncesi “Türkiye’de şaplı hayvan sevkiyatının yapılacağına” dair bazı basın yayın organlarında çıkan haberler üzerine, aşağıdaki hususların kamuoyunun bilgisine sunulmasına ihtiyaç duyulmuştur. nakliyecilere yetki, sürücülere ve nakliyeye eşlik eden bakıcılara yeterlilik belgesi verileceğini aktaran Çebi, nakil sorumlularının faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için, yaptıkları işlerle ilgili yetki ve yeterlilik belgelerini 31 Aralık 2013 tarihine kadar il müdürlüğü eğitimleri ile almaları gerektiğini söyledi. Taşıma Süresi 8 Saat Üzerine Onay Belgesi Müdürlük bünyesinde yapılacak olan eğitim çalışmaları ve sınav tarihinin başvuru sahiplerine daha sonra telefonla bildirileceğini dile getiren Çebi, "Yönetmeliğe göre, taşıma süresi 8 saatin altında ise Tip1, 8 saatin üzerinde ise Tip2 Yetki Belgesi için müracaat edecekler. 8 saatin üzerindeki yolculuklarda kullanılacak araçlara ayrıca ilgili yönetmelikteki özellikleri taşıması durumunda Onay Belgesi düzenlenecek." dedi. Kurban Bayramının yaklaşması sebebiyle, kimi çevreler halkın kafasını karıştırmaya ve bunun üzerinden Bakanlığımızı töhmet altında bırakmaya çalışmaktadır. “Hayvan sevkiyatında aşı kağıdı zorunluluğu kaldırıldı”şeklinde yalan ve yanlış haberler, sadece provakatif düşüncelerin ürettiği ve hayvan üreticilerine zarar veren girişimlerdir. Türkiye’de yılın hiçbir döneminde şap hastalığı tespit edilmiş hayvanın sevkiyatına izin verilmemektedir.Şap hastalığı belirlenen hayvanların etrafında, 10 kilometrelik koruma ve gözetim bölgesi oluşturulmakta ve bu alanda hayvanların giriş ve çıkışına izin verilmemektedir. Hayvanlar sevk işleminden önce Resmi Veteriner Hekimler tarafından kontrol edilmektedir.Kontrol işleminde hayvanların küpeli ve veri tabanına kayıtlı olup olmadıkları ile bulaşıcı hastalıklar açısından risk teşkil edip etmediklerine bakılmaktadır. Uygun olanların sevkiyatına müsaade edilmektedir. Önümüzdeki Kurban Bayramında da şaplı hayvan satılması veya buna göz yumulması söz konusu değildir. Böyle bir duruma da asla izin verilmeyecektir. Öte yandan şap hastalığı daha ziyade ekonomik yönden önemli olan bir hastalıktır. Bu nedenle hastalığın hayvandan insana geçtiğine dair iddialar da tamamen gerçek dışıdır. Ülkemizin mevcut büyük ve küçükbaş hayvan varlığı dikkate alındığında kurbanlık hayvanlarla ilgili de herhangi bir sıkıntı yoktur. Bu konuyla ilgili ithalat lobisinin yanlış yönlendirmelerine de halkımızın itibar etmemesi gerekmektedir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. Köy-Koop Haber Eylül 2013 ORMAN Ormanlarımız Yanıyor! Farkında mıyız? 19 »» Anadolu ormanları, gerek savaşlar nedeniyle gerekse odun ihtiyacını karşılamak, tarım alanı ve otlak oluşturmak için yıllar boyu tahrip edilmiş, ediliyor. Orman yangıları, orman varlığımızın git gide yok olmasında baş aktör. Bunların üstüne ormanlık alanlarda yapılamşamaya izin verilmesi gibi, yeni çıkan Orman Kanunu’ndaki bazı yasaların, ormanlarımızın geleceği için kaygı verici gelişmelerin temel taşları. Türkiye yaklaşık olarak 80 milyon ha yüz ölçümüyle dağlık ve eko-coğrafya bakımından zengin bir çeşitliliğe sahip. Bu ekolojik zenginliğe paralel olarak ormanlarımız da tür ve kompozisyon olarak zengin. 2012 yılı itibarıyla yapılan tespitlere göre ormanlar ülke yüz ölçümünün %27,6’sını kaplamakta. Bu değere orman içi açıklıklar dâhil değil. %21,3 %31,1 %27,6 %18,6 Orman Mera Su Alanl Tar m Di er %1,4 Orman Yangınları Genel tanımıyla; serbest yayılma eğiliminde olan ve ormanda yaşama birliğine katılan canlı ve cansız bütün yanabilir varlıkları yakıp yok edebilen ateşe “orman yangını” denmektedir. Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de orman varlığını tehdit eden faktörlerin başında orman yangınları gelmektedir. Orman yangınlarının çıkış sebeplerine baktığımızda, yıldırım gibi doğal nedenlerin % 5-6 oranında kaldığını, diğer bütün yangınların çıkış sebebinin insan olduğunu görmekte. Dolayısıyla ülkemiz ormanları için en tehlikeli varlığın “insan” olduğunu söylemek yanlış olmaz.. Bu nedenle orman yangının çıkmasına engel olmak veya çıkacak yangınların sayılarını olabildiğince azaltmak için insanlarımızı bilgilendirmek ve eğitmek zorundayız. 2012 Yılı verilerine göre ülkemiz ormanlarında çıkan yangınların yüzde 8’i kasıtlı olarak tarla ve mera açmak, vasıfsız arazi haline getirip imara açmak ya da doğrudan zarar vermek amacıyla çıkarılmakta. Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre diğer nedenlerlerse; yüzde 15 yıldırım, yüzde 38 ihmal, dikkatsizlik-kaza, yüzde 39’u ise nedeni bilinemeyen olarak sıralanıyor. Yanma Nedir? Yanma; kimyasal bir oksidasyon olup, yüksek sıcaklık derecelerinde meydana gelir ve fotosentez yoluyla depo edilmiş olan ısı enerjisini açığa çıkarır. Tutuşma sıcaklığı oksijen ve yanıcı madde yeterli miktarda bir araya gelirse yanma olayı meydana gelir. Yanmayı meydana getiren bu üç faktördür. Herhangi bir orman yangınının türünü, şiddetini ve yayılma özelliklerini bu üçlünün miktar ve niteliği belirler. Orman yangınlarının çıkmasına yol açan birinci faktör, ilk kıvılcımın yol açtığı tutuşma ısısıdır. 260-400 C° arasında tutuşma meydana gelir. Bu tutuşmayı başlatan % 95-99 oranında insan elidir... Ve bu insanın elini tam anlamıyla bu işten caydırmak maalesef mümkün olamamaktadır. Bu amaçla insanların bilgilendirilip eğitilerek bilinç sahibi olmasına gayret gösterilmektedir. Yangın üçgenindeki ikinci faktör olan oksijen; havada ve orman yangını olabilecek ortamlarda % 20 - 21 oranında, her yerde ve bolca bulunan bir elementtir. Yanma ortamın- da oksijenin % 15 oranının altına düşürülmesi halinde yanma olmaz. Geniş alanlarda bunu sağlamak pek mümkün değildir. Yangın üçgeni içerisinde yer alan yakıt (yanıcı maddeler), yangın savaşçılarının üzerinde en çok durduğu ve önem verdiği faktördür. Orman yangınlarında tutuşma ve alevlenme; yakıtın tipine (istihsal artığı, ham humus, ölü veya yeşil örtü gibi..), yakıtın devamlılığına, yakıtın ısısına bağlıdır. Yangın üçgenini kırmak için doğru kararlar almak, yakıtın çok iyi bilinmesine bağlıdır. Ormandaki yanıcı maddelerin yangın şeritleri gibi müdahaleler yada tedbirlerle devamlılığının kırılması ‘üç faktörü’ bu noktada bozar ve yangın orada durmak zorunda kalır. Dünyada ve Ülkemizde Orman Yangınları Dünyada ve ülkemizde ormanları tehdit eden unsurlardan birisi de orman yangınlarıdır. Ülkemiz Akdeniz iklim kuşağına yer almaktadır. Orman yangınları bu kuşağın kaçınılmaz olgusudur. Her yıl dünyada ortalama 4 milyon hektar, Akdeniz kuşağında ise ortalama 550 bin hektar orman yanmaktadır. Ülkemiz özellikle Hatay’dan başlayıp Akdeniz ve Ege sahil bölgelerinden İstanbul’a kadar uzanan kıyı bandı yangınlar açısından en riskli bölgeyi oluşturmaktadır. Yangına birinci derece hassas alan 7.182.051 ha, yangına ikinci derece hassas alan 5.091.788 ha’dır. Buna göre ormanlarımızın yaklaşık % 60’ına tekabül eden 12 milyon hektarlık kısmı yangına çok hassas bölgelerde yer almaktadır. Yıllık yağış miktarının orman yangınları üzerinde önemi büyüktür. Yangın mevsiminden önce kış ve ilkbahar ayları kurak geçerse yangın tehlikesi artar. Yağış havanın bağıl nemini etkilediği gibi yanıcı maddenin nem miktarını da etkiler. Otların yeni çıktığı dönemde bol yağış olması ince yanıcı materyal olan ot boylanmasına sebep olur, ama otların kurumaya başladığı sırada yağan yağmur orman yangınları açısından daha faydalıdır. Yağmurun özellikle yangın mevsimi içinde yağması ince yanıcı madde nemini yükselteceği için önem arz etmektedir. Ancak yağışın miktarı önemlidir. Havanın parçalı bulutlu ve gök gürültülü olması durumunda özellikle ağustos sonu eylül başında günde 45 adet orman yangını yıldırım nedeniyle çıkmaktadır. Nispi nem, orman yangınlarının müşirlerinden biridir. ORMANLARIMIZ CAN DAMARLARIMIZ Ülke ormanlarımız son yıllarda kendine yetmemekte, diğer ülkelerden kereste ve tomruk ithalatıyapılmaktadır. Bunun en büyük nedeni ise orman yangınlarıdır. Yangınlar ağaçları yutuyor, ormanlarımız git gide azalıyor. Özellikle yaz aylarında ormanlarımız için büyük tehdit oluşturan yangınlar, yüzlerce yılda yetişen ağaçların bir anda elden gitmesine neden oluyor. Ve ne acıdır ki, orman yangınlarının % 94’ ü insanlardan kaynaklanıyor. Buna karşı, bu yangınların sadece % 6’ sı doğal afetlerden kaynaklanıyor. Ormanları yangınlara karşı korumak için öncelikle şunlara dikkat edilmesi gerekir: • Ormanlara cam ve cam kırıkları atılmamalı. Cam, güneş ışığını bir büyüteç gibi çimenlere çeker. Çimenler, tutuşarak çimenlerin alevlenmesine yangının oluşmasına neden olacaktır. • Mangal küllerini soğutmadan dökmemeliyiz. Çünkü çimenler tutuşabilir. • Sigara izmariti yanık olarak atılmamalı, çünkü sigara izmariti çimenleri yakar ve yangın oluşur. • Bir yangın gördüğümüz zaman 110 Yangın İhbar Hattına bildirmeliyiz. • Halk görevli kişiler ve çevre örgütleri tarafından bilinçlendirilmeli, bu konuda seminerler ve konferanslar düzenlenmelidir. 4. Orman içinde veya bitişiğindeki tarlalarda istenmeyen otları veya tarla anızını yakmak. 5. Gece aydınlatma için ormanda ateşle dolaşmak. 6. Cam ve cam kırıklarını ormanda bırakmak, güneş ışığının camdan yansıyarak otları yakması. 7. Çocukların orman içinde ateşle oynamaları 8. Eğlence veya gösteri için ormanda ateşle bir şeyler yapılması ateş yakılması Kasıtlı çıkarılan orman yangınları 1. Orman içinde veya bitişiğindeki tarla veya otlakları genişletmek. 2. Orman içinde yapılan kanunsuz işleri gizlemek için çıkarılan yangınlar. 3. Yabani hayvanları uzaklaştırmak. 4. İş ve çıkar elde etmek. • Dokuz metrelik daire dışındaki yakın alanda bulunan ağaçlar seyrekleştirilmeli ve bu ağaçların dalları yerden en az 3 metre yüksekliğe kadar budanmalı, ölü dallar, yapraklar, çalı, çöp ve diğer kalıntılar da düzenli olarak temizlenmeli. • Çankırı’nın Yaylatepe Köyü’nü yutan orman yangınında can kaybı olmaması çok sevindirici bir durum. Böyle bir orman yangınına ev veya tesislerde yakalananlara şunlar tavsiye edilebilir: • Ormanlık/çalılık bölgelerde özellikle kuru ve sıcak günlerde bacalardan kıvılcım kaçmaması için önlem alın. • Elektrik dairesinden veya yerel yöneticilerden, elektrik tellerine yaklaşan ağaç dallarının budanmasını isteyin. • Evlerinizde, araçlarınızda, iş yerlerinizde yangın söndürücü bulundurun. Gücü yeten herkese bunların kullanmasını öğretin. Ormanda yangına yakalanma durumunda kullanmak için yünlü battaniyeler de bulundurun. • Orman içinde veya yakınında ateş ve yangın belirtisi görürseniz hemen 177 nolu telefonu arayarak yangını bildirin. • Hasat sonrası tarlalarda kalan anız, vb. atık ve çöpleri asla yakmayın. Arı kovanlarının tütsülenmesinde kullanılan ateş ormana atılmamalı, su ısıtmak veya yemek pişirmek vb. amaçlarla ormanda ateş yakılmamalı. • Ormanların içinden veya etrafından geçen yol kenarlarında piknik Orman Yangınlarının Sebepleri Şunlardır • İhmal ve dikkatsizlik nedeniyle çıkan orman yangınları: 1. Ormanda güvenlik tedbiri almadan ateş yakmak. 2. Yakılan ateşi söndürmeden bırakmak. Özellikle mangal için yakılan ateşin söndürülmeden bırakılması. 3. Sönmemiş sigara izmariti ve kibriti yere atmak. Orman Yangınlarından Korunmak İçin Yapılması Gerekenler Ormanlık bir bölgede bulunan ev ve tesislerin; • Etraflarında en az 9 metrelik bir yarıçapa sahip daire içinde odun, saman ve talaş gibi tutuşabilecek, yanabilecek madde depolanmamalı. Bir orman yangını tehlikesi belirdiğinde, etraftaki her türlü yanabilir eşya ve malzeme içeri alınmalı. • Aynı yerde hiçbir ağaç, fundalık, çalı, ot ve benzeri yanabilecek bitki yetiştirilmemeli. Yerdeki ot veya çimlerin uzamasına, duvarları kaplayan sarmaşık vb. bitkilere müsaade edilmemeli. • Çatıda ve oluklarda birikmiş yaprak vb. yanabilir maddeler düzenli olarak temizlenmeli. • Bacalar yılda en az iki kez temizlenmeli. yapmamalı. Yalnızca özel olarak belirlenmiş piknik alanlarından gerekli önlemleri alarak yararlanmalı. Bu piknik alanlarından ayrılırken, yakılan ateşler su ve/veya toprakla tamamen söndürmeli ve kullanılan alan temizlenmelidir. * Bu yazıdaki veriler Orman Genel Müdürlüğü web sayfasından alınmıştır. 20 Eylül 2013 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA Kooperatiflerde Muhasebenin Önemi -II»» Sevgili Kooperatifciler, geçen ay muhasebenin genel tanımı ve bizleri ilgilendiren konularla giriş yapmıştım. Bu ay ise muhasebe tekniğine devam ediyorum. Kooperatifin yaptığı işin niteliğine göre aşağıda belirtilen bazı yardımcı defterlere de ihtiyaç duyulabilir. • Gelen-giden evrak kayıt defteri • Kıymetli evrak • Teftiş defteri • Stok giriş çıkış defteri • İmalat defteri Bu defterlere hangi bilgiler kayıt edilmelidir? Yönetim Kurulu Karar Defteri: Kooperatifimizin yönetim kurulunca alınan bu deftere kayıt edilir. Yönetim kurulu yapacağı faaliyet ve işlemleri bu deftere alacağı kararlar ile uygulamaya koyar. Ortak Kayıt Defteri: Ortaklarımıza ilişkin aşağıda belirtilen bilgiler bu defterlerde tutulur. • Ortağın adı, soyadı • Ortağın numarası • T.C Kimlik Numarası • Adresi • Taahhüt ettiği ve ödediği sermaye tutarı • Ortaklığa giriş ve çıkış tarihi, sebebi Kasa Defteri: Kooperatif faaliyet, iş ve işlemleri sonucunda para tahsilatı yaptığımızda veya kasadan harcama yapıldığında kasa mevcudu değişir. Kasa mevcudunu değiştiren her türlü işlem kasa defterine kayıt edilir. Kasa defteri tutmanın yasal zorunluluğu yoktur. Sadece kooperatif yönetimine hesapların tutulmasında kolaylık, düzen ve itibar sağlayacağı için tavsiye edilir. Demirbaşlar Defteri: Kooperatifimize alınan eşyaların, araç gereçlerin kayıt edildiği defterdir. Bu deftere yapılacak olan kayıtlar alınan varlığın; alınış tarihi, cinsi, alındığı firma ve tutarı belirtilerek yapılır. Önemli: Bu noktaya kadar bahsettiğimiz defterlerin, kooperatif yönetimi tarafından tutulması ve takip edilmesi zorunludur. Yevmiye Defteri: Kooperatif için yapmış olduğumuz tüm ticari faaliyetler, iş ve işlemler kayıt altına alınmalıdır. Kayda geçirilmesi gereken bu işlemleri belgelerden çıkartarak tarih, madde, açıklama ve tutar düzeninde yazdığımız defter Yevmiye Defteridir. Bu defter, bizim verdiğimiz belgelere göre kooperatifimizin muhasebecisi tarafından tutulur. Büyük Defter (Defteri-i Kebir):Yevmiye defterine yaptığımız kayıtları hesaplara düzenli bir şekilde dağıtan defterdir. Bu defter sayesinde her bir hesabı ayrı ayrı inceleme şansı buluruz. Örneğin yılın herhangi bir tarihinde, incelemek istediğimiz hesap üzerinde o güne kadar yapılan tüm işlemleri bu defterde görebiliriz. Sık kullanılan ve devamlı kontrol etmek istediğimiz hesaplar arasında Kasa ve Banka hesapları yer alır. Büyük defter de, yevmiye defteri gibi muhasebecimiz tarafından tutulur. Envanter Defteri: Belirli bir tarihte kooperatifimize ait tüm varlıkların, borçların ve öz kaynakların ve değerlerinin; sayım, ölçüm, kontrol ve düzeltme (gerekirse çıkartma) yapılarak belirlenmesi envanter (envanter çıkarılması) denilir. Envanter çıkarıldıktan sonra elde edilen kayıtların işlendiği defter ise Envanter Defteridir. Envanterin, kooperatifin kuruluşunda, işe başlaması esnasında ve devam eden her yılsonunda çıkarılması gerekir ve deftere kayıt edilmesi yasal zorunluluktur. Ancak kooperatif yöneticisinin yasal zorunluluktan ziyade, önemli gördüğü hesapları örneğin Kasa, Stok, Alacaklar, Borçlar, vb. kontrol etmek amacıyla belirli aralıklarla envanter çıkartması gerekir. Bu defter muhasebecimiz tarafından tutulur. Ancak fiili sayımı, ölçümü, tartımı mevcut kıymetler üzerinde bizler yaparak sonuçlarını muhasebeciye bildiririz. Bu defterlerin tasdik edilmesi gerekir mi? Eğer gerekiyorsa kim tasdik eder? IPARD 11. Başvuru Çağrısı Yayınlandı »» Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK), Avrupa Birliği’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı olan IPA’nın Kırsal Kalkınma Bileşeni kapsamında uygulanacak yatırımlara ilişkin Başvuru Çağrısı yayınlandı. Son başvuru tarihi 30 Ekim 2013 olan programın toplam bütçesi ise 512.713.338,12 Avro. Turgay SOLMAZ Köy-Koop Genel Müdürü Yönetim kurulu karar defteri: Tasdik edilmesi gerekir. Ortak kayıt defteri: Tasdik edilmesi gerekir. Demirbaş defteri: Tasdik edilmesi gerekir. Bittikçe tasdik edilir. Yukarıda belirtilen üç önemli defterin her biri, Bittikçe tasdik ettirilir. Ancak her yıl tasdiki zorunlu değildir. Kasa defteri: Tasdiki zorunlu değildir. Yevmiye defteri: Her yıl tasdiki zorunludur. Büyük defter (Defter-i kebir): Tasdiki zorunlu değildir. Envanter defteri: Her yıl tasdiki zorunludur. Tasdiki zorunlu olan defterleri, kooperatif merkezimizin bulunduğu yerdeki notere tasdik ettirmeliyiz. Eğer bulunduğumuz yerde noter yoksa, o yerin en üst mülki amirinin izin vereceği bir kişi (örn. mal müdürü) tarafından tasdik yapılabilir. Bazı defterin tasdik ettirilmesinin zorunlu olduğu artık biliyoruz. Peki bu işlemlerini ne zaman yaptırmalıyız? Yeni kurduğuz kooperatif için en geç defter tasdik zamanı, Ticaret Sicil Memurluğuna kooperatifimizi tescil ettirdiğimiz gündür. Geçmişte kurulan ve faaliyette olan kooperatifimiz içim tasdik zamanı, bir sonraki yıl kullanacağımız defterler için Aralık ayıdır. Yıl içinde defterlerimiz dolduğunda, yeni defterler kullanılmaya başlamadan evvel tasdik yapılmalıdır. Bu yıl kullandığımız bir defteri önümüzdeki yıl da kullanacak isek, o defteri de Ocak ayı içerisinde tasdik ettirmemiz gerekir. Bu defterlerin tasdik zamanını geçirirsek herhangi bir ceza alırmıyız? Defterlerin yukarıda belirtilen sürelerde tasdik ettirilmesi gereklidir. Bununla beraber tasdik süresi geçtikten sonra 1 ay içerisinde yapılacak tasdiklerde geçerlidir. Bu tür tasdiklerde, 2. Derece usulsüzlük cezası kesilir. Defterler yukarıda söylenen 1 aylık ek sürede de tasdik ettirilmedi ise, hiç tasdik edilmemiş hükmedilir. Bu duruma düşmek istemeyiz çünkü 1. Derece usulsüzlük ceza sı uygulanır, ayrıca inceleme sebebidir. Faturalarda uyulması gereken kurallar: • Fatura düzenlenirken sıra numarasının takip edilmesi takip edilmesi zorunludur. • Fatura en az bir asıl, bir örnek olarak düzenlenir. • Tarihler birbirini takip etmelidir. • Mal teslimini izleyen 7 gün içinde düzenlenmelidir. • Fatura, düzenleyen tarafından imzalanmalıdır. • Alınan bir faturaya itiraz süresi 8 gündür. • Fatura düzenleme sınırı 2012 Yılı İçin 770,00 TL’dir. Tasdiki zorunlu olan defterleri kullandıktan sonra kaç yıl saklamalıyız? Vergi Usul Kanununa (V.U.K) göre tasdiki zorunlu defterleri kullandığımız yıldan sonra gelen yıl başından itibaren 5 yıl süreyle saklamamız gerekir. Örnek:2011 yılı içim tasdik ettirdiğimiz defterimizi 01.Ocak.2012 tarihinden başlamak üzere 5 yıl boyunca yani 31.12.2016 tarihine kadar saklamamız gerekir. Türk Ticaret Kanununa göre ise, tasdiki zorunlu defterlerin 10 yıl süre ile saklaması gerekmektedir. Saygılarımla. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK), Türkiye Cumhuriyeti adına Avrupa Birliği’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı olan IPA’nın Kırsal Kalkınma Bileşeni kapsamında uygulanacak yatırımlara ilişkin 26 Ağustos 2013 tarihinde On birinci Başvuru İlanına çıkmış bulunmaktadır. Başvuru kabulüne ilişkin bu çağrı, Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı kapsamında yatırım yapmak isteyen işletmeler tarafından destek almak üzere yapılacak başvurularla ilgilidir. sun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon, Uşak, Van, Yozgat. Başvuru Tarihleri Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] ekonominin gelişimini destekleyerek, kırsal alanların sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlanması. Kırsal Kalkınma (IPARD) Programının Amacı ve Öncelikli Eksenleri Avrupa Komisyonu tarafından 25 Şubat 2008 tarihinde onaylanan IPARD programı; Türkiye’nin katılım öncesi dönemdeki öncelikleri ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için kapasite oluşturmayı hedeflemekte. İşletmeleri AB standartlarına yükseltmeyi amaçlamaktadır. AB Kırsal Kalkınma (IPARD) fonları, aşağıda yer alan öncelik eksenlerine yönelik olarak kullandırılacaktır. • Öncelikli Eksen 1: Ortak Tarım Politikası ve gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı ile ilgili alanlara ilişkin Topluluk standartlarının uygulanması ve tarım sektörünün sürdürülebilir adaptasyonuna katkı sağlaması. • Öncelikli Eksen 2: Tarımçevre tedbirlerinin ve yerel kırsal kalkınma stratejilerinin uygulanması için hazırlık niteliğinde faaliyetlere katkı sağlanması. • Öncelikli Eksen 3: Kırsal Programın Kaynağı Faydalanıcılara uygun harcamalar karşısında sağlanacak olan mali desteğin kaynağı, AB ve Türkiye Cumhuriyeti Eşfinansmanından oluşturulan IPARD Programı Fonu’dur. Bu destek ‘Kamu Katkısı’ olarak adlandırılmaktadır. Bu kamu katkısı, program çerçevesinde gerçekleşmiş yatırımlar için geri ödemesiz olarak kullandırılacaktır. Başvuru Yapılacak İller Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Ardahan, Aydın, Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Giresun, Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Karaman, Kars, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa Mardin, Mersin, Muş, Nevşehir, Ordu, Sam- Başvurular 30.09.2013 tarihinden itibaren yatırımın uygulanacağı ilde bulunan TKDK İl Koordinatörlüklerinde kabul edilmeye başlayacak olup, başvuruların son teslim tarihi ise 30.12.2013’dir. Bu çağrı için son teslim tarihinden sonra yapılacak başvurular kabul edilmeyecektir. Yatırım Süreleri On birinci Başvuru Çağrı İlanı kapsamında hazırlanacak başvurularda yatırım süreleri 2 taksiti geçmeyecek şekilde aşağıdaki gibi planlanmalıdır. Taksitlendirmenin nasıl yapılacağı ile ilgili bilgiler Başvuru Çağrı Rehberlerinde yer almaktadır. • Başvuru tek taksit olarak planlanmış ise; yatırım süresi ve Ödeme Talebi Paketinin hazırlanıp İl Koordinatörlüğüne sunulması toplamda 8 (sekiz) ayı geçmemelidir. • Başvuru iki taksit olarak planlanmış ise; birinci taksitin yatırım süresi ve Ödeme Talebi Paketinin hazırlanıp İl Koordinatörlüğüne sunulması 6 (altı) ay içerisinde olmalıdır. Traktör Desteği Yatırımları kapsamında traktör alımları için hibe desteği talebinde bulunacak başvuru sahipleri bütün tekliflerini traktör bayileri veya yetkili satıcılardan almaları gerekmektedir. Traktör alımları ile ilgili olarak tekliflerin toplanması ve ödeme talep işlemlerinde dikkat edilecek hususlara ilişkin www.tkdk. gov.tr internet adresinde yayınlanan duyurular ve uyarılar dikkate alınmalıdır. Destekleme Ödemeleri İçin Başvuru 1 Kasım’da Son Malatya Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, “Kanun uyarınca yapılan her türlü desteklemelerle ilgili olarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle devam eden her türlü incelemeler veya adli ve idari soruşturmalar sonuçlanıncaya kadar destekleme ödemelerinin yapılmaması amacıyla konulan ödeme yasakları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki ay içinde haklarında ödeme yasağı bulunan kişilerin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına başvuruda bulunmaları durumunda Bakanlık tarafından altı ay içinde ya- pılacak incelemede gerçek üretim yapıldığına dair bulgu ve emarelerin tespit edilmiş olması şartıyla kaldırılır’ ibaresi bulunmaktadır” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada, destekleme ödemelerinin yapılmaması amacıyla konulan ödeme yasakları bulunan gerçek veya tüzel kişilerin sundukları makbuz, fatura veya diğer belgelerin gerçeğe aykırı, usulsüz veya sahte olduğu anlaşılanlar ile makbuz, fatura ve diğer belgelerin herhangi birini ibraz edemediği gerekçesiyle desteklemeden yararlandırılmayanların veya yararlandıkları destekleme tutarı aynı gerekçe ile bu kanunun 23. maddesi doğrultusunda geri alınanlar ve desteklemeden yararlandırılmayan üreticilerinin 02.08.2013-01.11.2013 tarihleri arasında İl/İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerine yapacakları başvuru ile gerçek üretim yaptıklarının tespit edilmesi halinde desteklemeden faydalandırılacakları kaydedildi. Köy-Koop Haber Eylül 2013 SAĞLIK 21 Sağlıklı Dişler, Mutlu Gülüşler... Merhaba değerli okurlar, Bu sizinle 8. Ağız ve Diş Sağlığı sohbetimiz. Nihayet bu sayıda Ortodonti (Tellerle Diş Düzeltme) konusuna gelebildik. Ayrıca Diş Ağartma (Beyazlatma), Ağız kokusu (Halitozis) gibi bazı genel konulara da kısaca değineceğim. Ortodonti (Tellerle Diş Düzeltme) Çenelerin ve dişlerin çapraşıklık olmadan düzgün bir şekilde sıralanması hem estetik yönden hem düzgün konuşma yönünden hem de dişlerin temizlenebilmesi yönünden çok önemlidir. Dişhekimliğinin içinde Ortodonti bilim dalı bu konuyla ilgilenmektedir. Çapraşıklık oluşmasının nedeni; Çocuklarda daimi dişlerin çıkmasına uzun süre varken çekilmek zorunda kalınan süt dişlerinin yerini korumak için yer tutucu yapılmaması olabilir. Ağızdan solunum, uzun süreli emzik kullanma, dil, dudak, kalem ısırma, dil itme gibi yanlış alışkanlıklar da bu soruna neden olabilmektedir. Kalıtım da önemli nedenlerdendir. Kalıtsal olarak diş büyüklüğünü bir ebeveynden, çene büyüklüğünü ise diğer ebeveynden almak sorun yaratabilir. En sık rastlanan neden, ailede alt çenenin ileride ve büyük olması, gelecekte çocukta da gözlenebilir ve erken yaşta önlem alınarak engellenebilir. Ortodontik tedavi için en uygun yaş: Alt ve üst çene kemiklerinin büyümesi farklılıklar gösterebilir. Bu yüzden 7-8 yaşlarından itibaren alt veya üst çeneye takıp çıkarmalı aparatlar takılarak küçük olan çene büyütülebilir. Günümüzde yetişkin ortodonti 5060’lı yaşlarda dahi uygulanabilmektedir ve oldukça yaygındır. Hatta günümüz teknolojisinde biraz pahalı olmasına karşın beyaz teller ve porselen aygıtlar kullanılarak ya da uygun vakalarda telleri dişlerin iç yüzeyine yerleştirmek yöntemiyle estetik problem yaratmadan da tedaviler yapılabilmektedir. Ortodontik tedavi süresince ağız ve diş bakımına daha da özen göstermek gerekir. Zira teller arasında yiyecekler daha çok kalabilir ve dişler çürüyebilir. Kaş yapalım derken göz çıkarmamak deyimi sanırım tam buraya uygun; ‘Düz’ yapalım derken ‘diş’ çıkarmamak :) Tedaviden sonra da takılan pekiştirme aygıtının, dişhekiminin önerdiği süre kadar kullanılması düzelen dişlerin yine eski yerlerine dönmesini önlemesi açısından son derece önemlidir. Diş Beyazlatma -Ağartma (Bleaching) Günümüzde, dişlere zarar vermeden dişlerin yapısal rengini beyazlatmak mümkündür. Eskiden sadece dişlerin üzerinde dış etkenlerle oluşan lekelenmeleri temizleyebilirdik. Artık her iki etkenle de savaşılarak daha estetik görünmek artık mümkün. Peki zararlı mıdır? Hastalarım bana bu soruyu sorduklarında kendi dişlerime ve eşimin dişlerine de seneler önce uyguladığımı söylüyor ve dişlerimi gösteriyorum; “Zararlı olsaydı Dişhekimleri Birliği’nin Rehber AĞRIYAN DİŞ Bir çocuk, dişi ağrıdığı için dişhekimine gitmiş. Çocuk daha sonra evine dönmüş. Babası çocuğa sormuş: - Nasıl, dişinin ağrısı geçti mi oğlum? - Bilmiyorum. - Oğlum nasıl bilmezsin? - Dişhekimi çektikten sonra dişimi geri vermedi ki! Tarım İlaçları Bebek Zekasını Etkiliyor »» Tarımda dünya genelinde yaygın olarak kullanılan chlorpyrifos maddesinin, anne karnındaki bebeğin beynini olumsuz etkilediği belirlendi. Araştırmalar, chlorpyrifos maddesinin çok az miktarda dahi uzun dönemde ciddi bozukluklara neden olduğunu ortaya koydu. Chlorpyrifosun anne karnındaki bebeğin ön beyin zarının küçülmesine neden olduğu, bunun da çocuğun ilerleyen yaşlarda zihinsel yeteneklerinde soruna yol açtığı tespit edildi. Tarım ilacı olarak kullanılan bu maddeye maruz kalan 40 çocuğu 6-11 yıl boyunca takip eden bilimciler sonuçları endişe verici buluyor. Tarım ilacına yoğun şekilde maruz kalan çocuklarda önbeyin zarında bariz anomaliler tespit ettiklerini bildiren bilim insanları, beynin özellikle dikkat, duygu, dürtü kontrolü ve sosyal davranışlardan sorumlu bölgelerini çevreleyen zarın büzüştüğünü, altındaki beyaz maddenin ise arttığını bildirdi. Araştırmaya imza atan Columbia Üniversitesi ekibi, chlorpyrifosun ayrıca çocukların beyninde cinsiyetle ilgili bölgelerde değişime neden olduğunu kaydetti. Ev tipi: Muayenehanede ağızdan ölçü alınarak dişlik hazırlanır. Dişhekimi tarafından hastaya verilen jeli hastanın kendisi dişliğin içinde tarif edilen noktalara her gece yerleştirip ağzına takar. Vakanın ağırlığına göre, 1-2 hafta hergün 4-6 saat (tercihen uyurken) takılmak suretiyle dişler beyazlatılır. 2-3 günde bir dişhekimine kontrole gelinmesi gerekir. Dt. Coşkan ARAS [email protected] Listesi’nde yer almazdı” diyorum. Ağartmanın bir dişhekimi kontrolünde, doğru malzemelerle, doğru yöntemlerle yapılması en doğrusudur. Zira marketlerde satılan gelişigüzel ürünler hem dişe hem dişetlerine zarar verebilir. Bu ürünlerde genelde hasta kendi dişliğini kendi hazırlar ve çok hızlı beyazlatma sağlayan bazı kimyasallar kullanılır, beyazlatma etkisi çabuk geçer, dişlik yanlış hazırlanırsa dişetini yakabilir, dişe zarar verebilir. Kontrol dedim de bir hoş anı aklıma geldi. Yıllar önce bir hastama sabah telefonda randevu verdim. “Yarımda gelsen olur” dedim. Akşama kadar gelmedi. Ertesi gün herhangibir saatte çıktı geldi. Bir gün önceki randevuya niçin gelmediğini sorduğumda ise şu cevapla karşılaştım: “Yarın da gelsen olur” dedin ya.!!! Ev Ağartması Beyazlatma süresince, hatta 1-2 gün sonrasına kadar sigara, çay, kahve, kola, kırmızı şarap, vişne suyu ve benzeri boyayıcı maddeler tüketilmemelidir ya da çok çok az (hatta içilecek madde dişlere uğramadan pipetle) tüketilmelidir. Ofis Ağartması Ağız Kokusu (Halitozis) Çok çeşitli nedenlerden olabilir; Diş çürüğü, dişeti hastalığı, yarık dillerde dilin temizlenememesi, kötü ağız hijyeni, temizlenmeyen diş protezleri, sürekli ağız solunumu sonucu ağız kuruluğu olabileceği gibi bazı ilaçların sürekli kullanımı, karaciğer-böbrek hastalığı, üst solunum yolu hastalığı, sinüzit, farenjit, reflü, ülser, mide-barsak yolu iltihabı ve kanserleri de olabilir. İlgili doktorlara başvurmak gerekir. Ağız kuruluğu için eczanelerde yapay tükrük veya tükrük akışını hızlandırabilen bazı ilaçlar da artık bulunmaktadır. Şekersiz sakız tüketimi de tükrük akışını hızlandırabilir. Sonraki sayıda diş tedavi yöntemlerinden hipnoz ve bilinçli sedasyona (hafif uyutma) şöyle bir değinerek dişhekimliğinde protez konusundan bahsedeceğim. Ağartma işlemi evde ya da muayenehanede yapılabilir. Ofis tipi: Muayenehanede 1 saatlik çabayla daha beyaz dişlere sahip olunabilir. evde 1-2 gün uygulanarak) koruma tedavisiyle renk yine beyazlatılır. 2-3 sene sonra renkte bir miktar eskiye dönme olabilir. Bu takdirde beyazlatma maddesi çok kısa süreli olarak (örneğin ofiste 10-15 dakika veya Her zaman belirteceğim bir konu var: “Dişim ağrırsa dişhekimine gider doldurturum” düşüncesi yanlıştır. Diş kendiliğinden ağrımıyorsa doldurulur. Kendiliğinden ağrı varsa ya kanal tedavisiyle kurtarılmaya çalışılır ya da çekilir. Dişhekimine, şikâyet olmadan 6 ayda bir, en geç yılda bir gidiniz. Sonraki sayılarda buluşmak üzere; Sağlıklı dişler, mutlu gülüşler… Ekmekteki Rope (sünme) Hastalığına Dikkat Sigara İçenler Sarımsak Yemeli! »» Rope hastalığı (sünme) insan sağlığını tehdit ediyor. »» Haftada iki kez çiğ sarımsak tüketenler çok şanslı... Yaz aylarında ortaya çıkan rope (sünme) hastalığının, belirli grup bakterilerin oluşturduğu sporların, ekmeklerin fırında pişirilmesi sırasında her ne kadar 250 derecenin üzerinde bir ısı uygulansa da ekmek içi sıcaklığı 100 dereceyi geçmemesinden dolayı ölmüyor. “Hamur Teknesi Alkol Dökülerek Yıkanmalı” Değirmenlerde iyi temizlenmemiş buğdaylardan elde edilen unlarda bu mikrobun bulunma riski yüksek. Unun dışında su ve çevre ortamından da geçmesi mümkün. Roplu ekmeklerde olgun ya da geçmiş kavun kokusunu hissedilir. Hastalığın ileri safhalarında koku ağırlaşır, ekmek için yapışkan, sünebilen, koyu ve yapışkan bir hal alır. Rope hastalığından korunmak için; sıcak mevsimlerde fabrikaya düşük kaliteli un getirilmemeli, un çuvalları temiz bir yerde saklanmalı, çuvallarda muhafaza edilen unların havalandırılması için çuvallar aralıklı istiflenmelidir. Hamur, içilebilir temiz suyla yoğurulmalı, ve hamur sıcaklığı 25 derecenin altında olmalıdır. Bayat ekmeklerle, bayilerden geri gelen ekmekler taze ekmeklerin saklandığı bölüm veya raflarda saklanmamalıdır. Üretimde kullanılan tüm alcı ve ekipmanların temizliğine dikkat edilmelidir. Üretim yeri, zaman zaman deterjanlı sıcak suyla yıkanmalıdır.” Haftada iki kez sarımsak yiyenlerin akciğer kanserine yakalanma riskinin azaldığı belirlendi! Çin’de yapılan bir araştırma, haftada iki kez çiğ sarımsak tüketenlerin akciğer kanserine yakalanma riskinin yüzde 44 azaldığını gösterdi. Vücuttaki iltihabı giderdiği ve antioksidan görevi gördüğü bilinen sarımsağın, sigara içenlerde ya da dumana maruz kalanlarda bile riski yaklaşık yüzde 30 azalttığı belirtildi. siyum, fosfor, demir ve A, B, C vitaminleri vardır. Damar tıkanıklıklarının engellenmesinde faydalıdır. Sarımsak damarları genişleterek, tansiyonun düşmesine yardımcı olur ve kanın daha hızlı akmasını sağlar. Bağırsak parazitlerine karşı vücudun direncini artırır. Kurşun, civa, kadmiyum ve arsenik zehirlenmelerinde etkili tedavi sağlar. Pişmiş sarmısağın aynı etkileri sağlayıp sağlamadığıysa henüz bilinmiyor. Araştırma, “Cancer Prevention Research” dergisinde yayımlandı. Antibiyotik etkisi var. Sarımsağın En Önemli Yararları Vitamin, mineral ve aminoasitlerden son derece zengindir. Kokusu yüzünden herkes sevmese de verdiği sağlık hiç kimse tarafından yadırganamayacak kadar çok. “Günde bir diş sarımsak doktoru uzak tutar” diyen Uzman Diyetisyen Nesrin Eriş’in anlattıklarıyla göreceksiniz. Ayrıca yağsız bir teflon tavada sarımsakları yumuşayıncaya kadar pişirirseniz, rahatsız edici sarımsak kokusundan kurtulabilirsiniz. Sonra bu yararlı lezzeti salatalarınızda bile kullanabilirsiniz.Açık yaraların üzerine direkt sarımsak sürerek enfeksiyonun yayılması durdurulabilir. Yaraların daha çabuk iyileşmesive cildin yaşlanmasını yavaşlatmak için kullanılır. Bileşiminde sakkaroz ve glikoz gibi karbonhidratlar ile protein, kal- Akyuvarlar sayısını artırarak bağışıklık sistemi ve bağışıklığı güçlendirdiği için kansere karşı koruyucudur. Selenyumdan çok zengin olan sarımsak birçok hastalığın önlenmesinde etkilidir. Meme, bağırsak, mide kanserlerine yakalanma riskini azalttığı gibi, bu hastalıkların ilerlemesini de yavaşlatır. Özellikle sigara içenlerin günde bir adet sarımsak çiğnemesi sigaranın zararlı etkilerini azaltmaktadır. Sarımsak kandaki kolesterolü temizlemektedir. İştah açıcıdır ve hazmı kolaylaştırır. Sarımsak saç derisine sürüldüğünde saç derisini kuvvetlendirir ve dökülmeleri önler. Sarımsak yağı kas ağrılarına çok iyi gelir. Sarımsağın Alzheimer gibi sinir sistemi hastalıklarında olumlu etkiler gösterebileceği araştırma sonuçlarında bildirilmiştir. 22 Eylül 2013 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER EYLÜL 2013 TARIM FUARLARI TAKVİMİ EYLÜL AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Güzlük ekimler için toprak sürümü yapılır. Sürülmüş tarlalara ekim için ikileme ve üçlemesi yapılır. Sürümle birlikte gübreleme de devam eder. b) Özellikle soğuk bölgelerde hububatta erken ekim amacıyla bu ay ekim başlar. eder. Hasad edilen meyveler ambalajlanır. Pazara sevkedilir. Muhafaza edilir ve değerlendirilir. Yeşil zeytin salamurası amacıyla hasat yapılır. SEBZECİLİK a) Bazı bölgelerde kışlık sebzelerin ekimi ve fidelerinin dikimi devam eder. c) Endüstri bitkilerinde sulama, çapalama ve diğer bakım işleri devam eder. 5 Eylül - 9 Eylül 2013 Gıda 2013 Worldfood İstanbul 21.Uluslararası Gıda Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı Süt, Et, Sekerleme, Konserve, Çay Ve Kahve, Organik, Deniz Ürünleri, Dondurulmuş ve Hazır Gıda, Gıda Katkı Maddeleri, İçecekler, Yağlar, Bakliyat, Baharat E Uluslararası Fuar e) Hasat ve harman işleri yürütülür. Tütünlerde kırma, pamukta hasat devam eder. Diğer endüstri bitkileri ve bostanların hasadı yapılır. b) Sebzelerde sulama, çapa ve diğer bakım işleri yapılır. Sebzelerden tohum alınır. c) Çeşitli zararlı ve hastalıklarla mücadele yapılır. d) Her türlü sebze hasadı yapılır. Bazı bölgelerde son turfanda sebzelerin hasadına başlanır. Helal ve Sağlıklı Ürünler 2013 Helal Usül ile Üretilen Tüm Ürünler ve Hizmetler Fuarı Helal Gıda ve Meşrubatlar, Gıda Paketleme ve Catering Ekipmanları, 12 Eylül - 15 Eylül 2013 AGROTEC 2013 17. Uluslararası Tarım Fuarı - Ankara Tarım, Hayvancılık, Ekolojik Tarım, Organik Tarım, Gübre, Sulama, Zirai İlaç, Traktör ve Ekipmanları, Toprak Islah, Ambalaj. İnfo Fuarcılık 19 Eylül - 22 Eylül 2013 2. Isaf Safety & Health İş Güvenliği ve İş Sağlığı Fuarı İş Güvenliği Ekipmanaları, Kişisel Koruyucu Malzemeler, İş Güvenliği Eğitimi, İş Sağlığı Ekipmanları TAVUKÇULUK MEYVECİLİK 5 Eylül - 8 Eylül 2013 CNR Ekspo Fuarcılık d) Meralarda otlatmaya bazı bölgelerde devam edilir. Çayırlıklar ve yem bitkilerinin son hasatları yapılır. Hasıl, mısır ve diğer yeşil yemlerin silajına başlanır. e)Hayvan hastalıkları ve zararlıları ile mücadele devam edilir. d) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele edilir. Sebzeler ambalajlanır, pazara sevkedilir, çeşitli yollarla değerlendirilir. BAĞCILIK a) Bazı bölgelerde Sonbahar dikimi amacıyla fidan çukurları açılmaya başlanır. Çekirdekli tohum ekimleri için fidanlıklarda tavlara hazırlanır. b) Fidan ve ağaç dikimi yoktur. c) Meyve bahçesi ve fidanlıkta bakım, sulama, çapa işleri yanında bazı bölgelerde durgun göz aşısı devam eder. d) Meyvelerde gelecek yıl yumurtadan çıkarak hasar yapacak olan zararlılara karşı mücadele devam eder. e) Meyvelerden bazılarının hasadı bitmiştir. Ancak bazı çeşitli meyvelerin hasadı devam a) Bağlarda sulama, hereklere bağlama gibi bakım işleri devam eder. b) Çeşitli hastalık ve zararlılarla mücadele yapılır. a) Kümesler onarılarak kışa hazırlık yapılır. Badanalanır ve dezenfekte edilir. b) Çeşitli yemler üzerinden tavukların beslenmelerine devam edilir. Tavuklar sık sık anız ve yoncalıklara salıverilmelidir. c) Çeşitli tavuk hastalıklarına karşı koruyucu aşılar yapılır ve önleyici ilaçlar verilir. ARICILIK a) kovanlarda bakım işleri devam eder. Soğuk bölgelerde kovan ağızları daraltırılır b) Çeşitli arı hastalık zararlıları ile mücadele edilir. c) Bal hasadı devam eder. Soğuk başlayan bölgelerde kovanlarda kışlık yem durumları kontrol edilir. c) Üzüm hasadı, pazarlaması ve çeşitli yollarla değerlendirilmesine devam edilir. HAYVANCILIK a) Bazı bölgelerde hayvanlar yaylalardan kışlıklara dönerler. Ahırlarda gerekli tamirat ve dezenfeksiyon yapılarak hazır hale getirilir. b) Hayvanların yemleme, tımar, temizlik gibi bakım işleri ay boyunca devam eder. c) Koç katımına devam edilir. Marmara Fuarcılık 19 Eylül - 22 Eylül 2013 2. Isaf Safety & Health İş Güvenliği ve İş Sağlığı Fuarı İş Güvenliği Ekipmanaları, Kişisel Koruyucu Malzemeler, İş Güvenliği Eğitimi, İş Sağlığı Ekipmanları Marmara Fuarcılık 26 Eylül - 29 Eylül 2013 Allgreen Yenilenebilir ve Sürdürülebilir Enerji Fuarı Her Türlü Enerji Verimliliği, Alternatif Enerji Çözümleri, Yenilenebilir Enerji Teknolojileri, Çevre Dostu Ürünler İstanbul Fuarcılık A.Ş. 12 Ekim - 15 Ekim 2013 İstanbul Gıda-Tek 2013 8.Gıda ve İçecek Teknolojileri, Gıda Güvenliği, Katkı ve Yardımcı Maddeler, Soğutma, Havalandırma, Depolama Sıvı Gıda, Et, Süt, Unlu Mamüller, Üretim Makine Sistem ve Ekipmanları, Gıda Güvenliği, Kalite Kontrol Cihaz ve Sistemleri, Soğutma, Havalandırma, Depolama. Tüyap - İstanbul 12 Ekim - 15 Ekim 2013 Trakya Tarımtech 8.Trakya Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama ve Teknolojiler Fuarı - Lüleburgaz Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları Renkly Fuarcılık Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... Mevzuat ▶▶ 2 Ağustos 2013 Tarihli ve 28726 Sayılı Resmî Gazete, Hayvansal Kökenli Yemlerde Mikrobiyolojik Kriterler Tebliği (Tebliğ No: 2008/47)’nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/38) ▶▶ 2 Ağustos 2013 Tarihli ve 28726 Sayılı Resmî Gazete, Yem Yönetmeliği ile İlgili Uygulama Tebliği (Tebliğ No: 1997/12)’nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/40) ▶▶ 2 Ağustos 2013 Tarihli ve 28726 Sayılı Resmî Gazete, Karma Yem Beyan ve Tescil İşlemleri Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 1991/14)’in Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/41) ▶▶ 2 Ağustos 2013 Tarihli ve 28726 Sayılı Resmî Gazete, Karma Yemlere Katılması ve Hayvanlara Yedirilmesi Yasak Olan Maddeler Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2005/24)’in Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/42) ▶▶ 7 Ağustos 2013 Tarihli ve 28731 Sayılı Resmî Gazete, 2013 Yılı Kurban Hizmetlerinin Uygulanmasına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ▶▶ 16 Ağustos 2013 Tarihli ve 28737 Sayılı Resmî Gazete, 2013/5187 Fındık Üreticilerine Alan Bazlı Gelir Desteği ve Alternatif Ürüne Geçen Üreticilere Telafi Edici Ödeme Yapılmasına Dair Kararda Değişiklik Yapılması Hakkında Karar ▶▶ 16 Ağustos 2013 Tarihli ve 28737 Sayılı Resmî Gazete,Türk Gıda Kodeksi Takviye Edici Gıdalar Tebliği (No: 2013/49) ▶▶ 17 Ağustos 2013 Tarihli ve 28738 Sayılı Resmî Gazete, 2013/5171 Okul Sütü Programı Uygulama Esasları Hakkında Karar Üretiminde Kullanılan Ekstraksiyon Çözücüleri Tebliği (No: 2013/45) ▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli ve 28741 Sayılı Resmî Gazete, Çiftlik Muhasebe Veri Ağı Sistemine Dâhil Olan Tarımsal İşletmelere Katılım Desteği Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/50) ▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli ve 28741 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Gıdalarda Kullanılan Renklendiriciler Tebliği (Tebliğ No: 2002/55)’nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/51) ▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli ve 28741 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcılar Tebliği (Tebliğ No: 2006/45)’nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/52) ▶▶ 18 Ağustos 2013 Tarihli ve 28739 Sayılı Resmî Gazete, Türk ▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli ve Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinin 28741 Sayılı Resmî Gazete, Türk ve Gıda Bileşenlerinin Gıda Kodeksi Renklendiriciler ve Tatlandırıcılar Dışındaki Gıda Katkı Maddeleri Tebliği (Tebliğ No: 2008/22)’nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/53) ▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli ve 28741 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddelerinin Saflık Kriterleri Analiz Metodları Tebliği (Tebliğ No: 2001/46)’nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/54) ▶▶ 23 Ağustos 2013 Tarihli ve 28744 Sayılı Resmî Gazete, 2013/5199 Çeşitli Afetler Nedeniyle Zarar Gören Gerçek veya Tüzel Kişi Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Düşük Faizli Kredi Kullandırılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararları Kapsamındaki Kredi Borçlarının Ertelenmesine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar Köy-Koop Haber Eylül 2013 SPOR-TARIM BULMACA 23 Karne Hediyesi! »» Bir ülkenin başbakanını düşünün… Evinden çıkıyor ve ülkesinin sorunlarının çözümü için kendisini bekleyenlerin olduğu çalışma ofisine doğru yola çıkıyor. Ulaşım aracı ne olabilir sizce? Zırhlı bir makam arabası zannetmeyin sakın… BİSİKLET… Evet sadece bisikletle işe giden bir başbakan ve bu bir gerçek. Hollanda Başbakanı Mark RUTTE’nin işe gidip gelirken kullandığı bisikletle ilgili görüntüler basında sıkça yer almıştı. Meşhur bir söz vardır; ne derece uyar bilmiyorum ama “At sahibine göre kişner”. Hollanda kenti Amsterdam’ın “Avrupa’nın en iyi bisiklet kenti” seçilmesi, demek ki tesadüf değilmiş. Şimdi akla ister istemez, biz bu bisiklet olayının neresindeyiz diye bir soru geliyor? Acı gerçek şu ki: Biz de bisiklet kültürü hala “KARNE HEDİYESİ” anlayışı ile sınırlı.Ancak bu anlayışı değiştirmek için inanılmaz çaba gösterenler var. Yollarda bisikletleri ile gezenlere, ulaşımını sağlayanlara hala uzaylı gibi bakmaya devam etmemizin yanında, ne yazık ki onları zaman zaman taciz de ediyoruz. Çünkü bisiklet kullanımı bir kültür işidir ve biz de o kültür henüz yerleşmedi. Büyük şehirlerimizde ulaşım planlaması yapılırken genellikle sadece motorlu taşıtlar dikkate alınıyor. Büyüyen kentlerde motorlu taşıt kullanım Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] oranı da kentlerin geniş mekânlara yayılmasına paralel olarak artmaktadır. Kentlerin alanları genişledikçe, insan gücüne dayanan, yaya ve bisiklet ulaşımı gibi çevreye dost ulaşım biçimlerinin payı da gitgide azalmaktadır. Özellikle kentlerdeki seyir halindeki araçlara bakıldığında, genellikle içinde yalnız sürücüyü görmekteyiz. Düşünün yollarda içinde sadece sürücüsü olan onlarca, yüzlerce, binlerce araç! Belediyelerin çoğu kez göstermelik çözümler yaratmasına rağmen, motorlu taşıtların yollara egemen olması, planlamaların motorlu taşıtlara göre yapılmasıyla, kaybeden hep yayalar ve bisikletliler olmaktadır. Ancak bisikletlilerin kaybetmesi sadece kent planlamasından kaynaklanan sorunlardan olmuyor.2012 yılının trafik kayıtlarına göre 41 bisikletlinin kazada ölmesi,4865 bisikletlinin yaralanması, bisikletin ulaşım aracı olarak sıkıntılı bir konumda olduğunu gösteriyor. Dünyada bizden çok fazla saygınlığa TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 sahip bisikletin sayısının 1994 yılındaki bir araştırmaya göre tüm dünyada 1 milyardan fazla olduğu sonucuna varılmıştır. En çok kullanılan ülkelerden biri olan Çin’de trafikte geçiş üstünlüğü her zaman bisikletlilerdedir. Dünyanın bisiklet cenneti kabul edilen Amsterdam’da yaşayan 750 bin insanda neredeyse herkeste bir bisiklet ve tüm Hollanda’da 16 milyon nüfusa karşılık 19 milyon bisiklet olması, bisikletin ne kadar önemsendiğinin bir kanıtıdır. Bisiklet Kullanmanın Yararları: • Olumsuz iklim koşulları (Soğuk, kar, kış, yağmur…) • İstediğiniz zaman kullanabilirsiniz. • Olumsuz iklim koşullarının güvenliği azaltması. • En düşük maliyetli araçtır. • Yakıt ve motor gereksinimi yoktur. • Çevre ve gürültü kirliliği yaratmaz. • Park için daha az yer ister. Bir araba yerine 16 bisiklet park edebilir. • Hırsızlık. • Saygın ve cazip bir ulaşım aracı olarak toplumda hala benimsenmemesi. • Masrafsız bir egzersiz ve spor yapma yöntemidir. Bisiklet Kullanımında Dikkat Etmeniz Gerekenler: Bisiklet Kullanırken Karşılaşılan Zorluklar: • Canlı renklerde giyinin. Fark edilin. 9 10 11 Bu konuları sayfalarca daha yazabiliriz. Ancak hepsini tek kalemde anlatan tek sözcük vardır. O da ‘SAYGI’dır. por dolu günler sizinle olS sun… • Mümkün olduğu kadar yolun sağını kullanın. • Işıklarda durduğunuzda yolun kullandığınız kısmın tam ortasında durun. • Kulaklarınıza herhangi bir kulaklık KİTAP 1 Küreselleş(tir)me Karşısı Bilim Politik Yazılar Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir. 2 3 4 5 6 7 8 9 Kooperatifçilik 10 11 Soldan Sağa 1- Bu ağacın baklaya benzer, şekerli yemişi, harnup 2- Bal yapar... En kısa zaman... Dişi kurt 3- Mısır’ın ünlü firavunu 4- Ceset... Paraları düzenleyen kuralların bütünü 5- Avrupa Birliği... Kokulu... Utanma duygusu 6- Nasıl, ne biçimde?.. Sinirli 7- Antalya’nın bir tatil beldesi... Beyaz 8- Devamlı, sürekli... İtalya’da bir yanardağ 9- Mağra... Temel, esas... Gümüşün simgesi 10- Dingil.. Kantar 11Kocaman... Bir hayvan... Ermeni terör örgütü 12- Lokman ruhu... Kürkü değerli bir hayvan... Çeşit. Yukarıdan Aşağıya 1- Dil biçiminde yassı ve dikenli dalları olan bir kaktüs türü 2- Rütbesiz asker... İran’da bir kent... Bir nota 3- Çam vb. reçineli ağaçların yağlı ve çabuk yanmaya elverişli bölümü... Katıkşıksız... İlişkin 4- Ağaçların cinsini iyileştirmek, daha iyi cins meyva almak için yapılan işlem... 5- Telli çalgıların en kalını... Postları değerli türlü etçil hayvanların ortak adı 6- Altının uluslararası ölçü birimi... İskambilde papaz 7- Tembih sözü... Nikelin simgesi 8- Amerika Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi... Arap Sosyalist Partisi... 9- Akıl... Alt alta yazılmış şeylerin bütünü, dizelge... Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak üzere kurulan birlikler 10- Akıllı, zeyrek... Derman 11- Üç beyazdan biri... C vitamini yönünden zengin olduğu için de bazı bölgelerde marmelat yapımında kullanılılan bir bitki 12- Bir kıta... Çoğul eki. • Güneşin konumuna göre bisikletinizi kullanmaya çalışın. • Aniden açılabilecek araba kapılarına karşı hazırlıklı olun. 12 12 • Sizi sözle ya da davranışla taciz edenlere karşı kontrollü olun. • Dikkatinizi kaybetmeyin. Y. İzzettin BAŞER 8 takmayın. İşitme duyunuz açık olsun. Kooperatif Web Sayfası Projesi Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yeni İnsan Kooperatifçilik kitabının 6. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Nasıl Bir Organik Tarım Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Yayınevi: Yeni İnsan Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı. IPARD 31,5x46,5.pdf C M Y CM MY CY CMY K 1 19.08.2013 17:15
Benzer belgeler
Yerel Yönetimler ve Kooperatifler El Ele - Köy-Koop
Ağustos 2013 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi
Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi