İndir - İzmir - Kent Hastanesi
Transkript
İndir - İzmir - Kent Hastanesi
Kent Sağlık Grubu’nun ücretsiz yayınıdır. Eylül 2014 / Sayı 15 • www.kenthospital.com ISSN: 1307-220X Mde sağlığı ve REFLÜ & SAYFA 15 & İçmzdek gzl bomba: AORT ANEVRİZMASI Kalbm bıraktığım yer POSİTANO SAYFA 59 & SAYFA 11 & Sağlığımız çn gzl tehlke: OMURGA EĞRİLİĞİ (Skolyoz) SAYFA 19 RADYASYON SAYFA 37 ÇOCUKLAR HERŞEYİMİZ Gebeler ve emzren anneler çn iyot desteği Acelec bebeklern yaşam odası Hang yaşta, hangi spor? Anne ve babalar dikkat! Çocuk ishalleri Online Dergi 2014 medikent EYLÜL iÇiNDEKiLER Ürolojinin Marifetli Cihazı 41 HANGİ YAŞTA HANGİ SPOR İYOT DESTEĞİ 47 33 SAĞLIK YAZILARI Artık uykuda nefes durmasının da PİLİ VAR BÜYÜK KAYIP 27 Medikent Kent Sağlık Grubu'nun ücretsiz kurumsal iletişim yayınıdır. İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. Ruşen YILDIRIM Genel Yayın Yönetmeni Nesrin COŞKUN Görsel Yönetmen Burhan GÜNAY Editör Dilek EKER İçerik Hazırlık Sinan TATLI Yönetim Yeri 8229/1 Sokak No: 56 Çiğli / İZMİR Tel: 0232 386 70 70 (pbx) Faks: 0232 386 70 71 www.kenthospital.com [email protected] Yayın Türü: Bölgesel - Süreli 65 07 57 YOGA Yayın Kurulu Prof. Dr. Alp DEMİRELLER Opr. Dr. Dilek SINMAZ Prof. Dr. Suat BUKET Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL Doç. Dr. İbrahim AKEL Prof. Dr. Namık DEMİR Dyt. Seda UŞARER Uzm. Dr. Benal ÇUBUK Dr. Ebru YÜCETÜRK Opr. Dr. Işık ÖZGÜ Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK Uzm. Dr. Süreyya PAKSOY Psikolog Nezahat BEDİR Uzm. Dr. Buket ÖZTÜKEL Bahar AKINCI Katkıda Bulunanlar Özlem ÜNLÜ Sertan GÜNTAÇ Serdal PEKEY Derya CÖMERT Ali DOĞAN Şehriban ARSLAN REFLÜ 15 RADYASYON 37 anne ve babalar DİKKAT 49 SKOLYOZ Omurga Eğriligi 19 Basım Yeri Mono Matbacılık İnş. Tur. Tic. San. Büşra Yolver 379 Sokak No: 14/208 K.2 2.Sanayi Sitesi Bornova / İZMİR Tel: 0 232 461 08 98 Faks: 0 232 461 08 70 Basım Tarihi: Eylül 2014 Yıl: 8 Sayı: 15 Medikent Dergisi, Kent Sağlık Grubu'nun kurumsal iletişim yayınıdır. Dergide yer alan makalelerin telif hakları ve yasal sorumlulukları yazarlarına aittir. Reklamlardan doğacak haksız rekabetten reklam veren sorumludur. Kaynak gösterilmek şartıyla makale ve fotoğraflar kullanılabilir. Ücretsiz dergi talebinizi; görüş ve önerilerinizi telefon veya [email protected] elektronik posta adresimizle bizlere ulaştırabilirsiniz. YILDA 3 SAYI YAYINLANIR. ÜCRETSİZDİR. Değerli Medikent okurları, 2014’ün ilk sayısında bu yılın bizim için çok özel ve önemli bir yıl olduğunu belirtmiş, 10. kuruluş yıldönümümüzü kutlayacağımızı ve karşınıza 10. yıl özel sayısı ile çıkacağımızı yazmıştım. 18 Haziran Çarşamba akşamı tüm Kent Ailesi bir araya gelerek 10. yaşımızı ve başarılarımızı kutlayacak, mutluluğumuzu paylaşacaktık, ama olmadı… O günün sabahına acı bir haberle uyandık. Kent Ailesi’nin de çok değerli bir ferdi olan Beyin Cerrahımız Prof. Dr. Yusuf Erşahin’i kaybetmiştik. Prof. Dr. Erşahin, dünyaca tanınan, Türkiye’nin en önemli çocuk beyin cerrahlarından biriydi. Dünyanın en prestijli dergilerinde bilimsel çalışmaları yayımlanan saygın bir tıp adamı, hekimliği kadar insanlığı ile de yeri doldurulamayacak bir isimdi. Acımız çok büyük. Eşi Burçak Erşahin ve kızı Ece’ye tüm sevdiklerine Kent Ailesi olarak başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Prof. Dr. Yusuf Erşahin’i asla unutmayacak, her zaman özlemle anacağız. Bu büyük kaybımız nedeniyle kuruluş yıldönümü kutlama programımızı da Medikent 10. yıl özel sayısını da erteledik. Bu sayıda, mesleğinin zirvesinde yaşama veda eden, büyük kaybımız Yusuf hocamıza, meslektaşlarının veda yazılarına, Kent’te gerçekleştirdiği, gazete ve televizyonların haberleştirdiği unutulmayacak ameliyatlarından örneklere yer verdik. Temmuz ayında, 10. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında bir mini sempozyum düzenledik. “Küresel Sağlık ve Omurga Deformiteleri” konulu sempozyumda dünyanın en önemli omurga cerrahlarından biri kabul edilen Prof. Dr. Oheneba Boachie-Ad- jei’yi konuk ettik. Ortopedi uzmanlarımızdan Doç. Dr. Ibrahim Akel ile Istanbul’dan Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu’nun da bildiri sunduğu sempozyumumuzla ilgili detaylar, Dr. Boachie’nin ilginç yaşam öyküsü ve ünlü konuğumuzla yapılmış bir mini söyleşiyi sayfalarımızda bulabilirsiniz. Medikent’te çeşitli hastalıklarla ilgili doktorlarımızın bilgilendirmelerine, uyarılarına ve önerilerine yer verdiğimiz gibi sizlere özel kliniklerimizi, birimlerimizi tanıtmayı da sürdürüyoruz. Bu sayımızdaki özel bölümümüz; “Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi”. Uzm. Dr. Cengiz Öztürk’ün sorumluluğundaki yenilenen ve güçlenen ekibi ile bu birim hayata erken “merhaba” diyen, sağlık sorunlarıyla doğan bebeklerimize yaşam odası oluyor. 510 gram doğan Elif Öykü bebek, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitemizde tedavi görüp sağlıkla anne babasının kucağına verdiğimiz miniklerimizden biri. Mucize anne ve bebeğinin hikayesini ilgiyle okuyacaksınız. Bir başka hayat hikayemiz daha var; kahramanı 17 yaşında ikinci hayata başlayan Antalyalı lise öğrencisi Handan Ülker. Kent Hastanesi’nde kutsal bağışla gelen karaciğerin nakledildiği genç kızımız röportaj konuğumuz oldu, nakil öncesi ve sonrası yaşadıklarını anlattı. “İlklerin hastanesi” ünvanımızı başarıyla taşımayı sürdürüyoruz. Pek çok üniversite hastanesinde bile yapılamayan uyku apnesi tedavisinde en son yöntemlerden olan “Dil kökü pil uygulaması”nı Başhekimimiz, KBB Uzmanı Prof. Dr. Alp Demireller ve ekibi başlattı. Gazete ve televizyonların haberlerinde geniş yer verdiği yöntem hakkında bilgileri, ilk dil kökü pili takılan hastamızın öyküsüyle birlikte sayfalarımızda bulacaksınız. Bilimsel çalışmalarını ara vermeden sürdüren çok sayıda hocamız ulusal ve uluslararası sempozyumlara, tıp günlerine katılarak bildiri sundular, Kent Hastanesi’ni başarıyla temsil ettiler. Yine hekimlerimiz “Kent Sağlık Buluşmaları” adı altında gerçekleştirdiğimiz seminerlerimizle halkımızı bilgilendirmeye devam ediyor. Gebelere iyot desteğinden aort anevrizmasına, reflüden çocuk ishallerine, radyasyondan madde bağımlılığına kadar değişik konularda hekimlerimiz sizler için yazdı, makalelerin ilginizi çekeceğini umuyorum. Dergimizin en son bölümünde ise, sizlere keyif aldıracak, edebiyat dünyamızın önemli yazarlarından Canan Tan ile yaptığımız söyleşi ile sizleri bambaşka diyarlara götürecek Bahar Akıncı’nın seyahat yazısını, Yoga Eğitmeni Gülin Zeytunlu’dan “Evde Yoga” önerilerini okuyacaksınız. Kent Hastanesi, zorlu, yapılamayan ameliyatların yapıldığı bir sağlık kuruluşu olarak sadece İzmir’in, bölgenin değil, Türkiye’nin hastanesi olma iddiasını sürdürüyor. 10. Yıl özel sayımızda buluşmak üzere. Sağlıklı günler dileğiyle saygılar sunarım. Dr. İ. Ruşen Yıldırım Genel Müdür 2014 01 medikent kent haber Kent Saglık Bulusmaları Bel, Boyun ve Omurga Sağlığı “Omurga Sağlığı” konulu seminerlerimizle Delphi Otomotiv, Agora Alışveriş Merkezi ve Tüpraş’a konuk olduk. Büyük ilgi gören seminerlerimizde Beyin ve Sinir Cerrahı Prof. Dr. Kemal Yücesoy, omurga, boyun ve bel sağlığının önemini anlattı. Omurga ve bel dejenerasyonu hakkında detaylı bilgi veren Prof. Dr. Yücesoy, tanı ve tedavi süreçleri konusunda dinleyicileri aydınlattı. Katılımcıların sorularını da yanıtlayan Yücesoy, omurga ve bel sağlığını korunmak için önerilerde bulundu. İlk Yardım "Yaşam Destek ve İlk Yardım" konulu seminerimizi Sanem Plastik Fabrikası’nda gerçekleştirdik. Acil Tıp Uzmanı Dr. John Fowler , Sanem Plastik çalışanlarını acil durumlarda hasta ya da yaralıya zarar vermeden temel ilk yardım uygulamalarının nasıl yapılabileceğini, nasıl temel yaşam desteği verilebileceğini anlattı. Dr. Fowler, doğru ve zamanında yapılacak ilk yardımın hayat kurtaracağını söyledi. Stresle Nasıl Baş Edilir? Psikolog Nezahat Bedir, Hugo Boss çalışanlarına "Stresle Nasıl Baş Edilir?" konulu seminer verdi. Bedir, stresi başarıyla yönetmenin mümkün olduğunu, stresle başa çıkmanın yollarını anlattı. Bedir, özellikle kadın çalışanların zaman zaman işte evi, evde işi düşünmek zorunda kaldıklarını belirtip, iş ile ev hayatı arasındaki dengenin nasıl sağlanabileceği konusunda formüller önerdi. Obezite Çaresizlik Değildir “Avrupa Obezite Günü” olan 22 Mayıs’ta Agora Alışveriş Merkezi’nde düzenlediğimiz “Obezite Çaresizlik Değildir” konulu seminerde Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanımız Prof. Dr. Mitat Bahçeci sunum yaptı. Seminerde “Obezite Nedir? Türkiye’de görülme sıklığı nedir? Neler obeziteye yol açar? Kimlerde görülür? Hamilelikte obezite riskleri nelerdir? Nasıl tedavi edilir? Nelere dikkat edilmelidir?” konuları ele alındı. Meslekler Günü’nde öğrencilerle buluştuk İzmir Özel Saint Joseph Fransız Lisesi’nin “Meslekler Günü” etkinliğinde Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Seda Uşarer, öğrencilere diyetisyenlik mesleğine dair ayrıntılı bilgiler verdi. 2014 02 medikent kent haber Kent Saglık Bulusmaları “Kalp Sağlığı Bilinci ve Çalışanlarda Kalp Sağlığı” Semineri Alzheimer Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi’nde İzmir Kahramanlar Lions Kulubü ile ortaklaşa “Alzheimer” konulu seminer düzenledik. Nöroloji uzmanımız Prof. Dr. Aytekin Akyüz, Alzheimer hastalığının en çok kimleri tehdit ettiğini, hangi yaşlarda daha sık görüldüğünü, hangi bulgulardan şüphelenilip doktora başvurulması gerektiğini detaylı anlattı. Seminerde, “Alzheimer hastalarını ve hasta yakınlarını neler bekler?” sorusu da yanıt bulurken, Prof. Dr. Akyüz, bu süreçte hasta yakınlarının çok sabırlı olması gerektiğini söyledi. Çocuklarda Beyin ve Zeka Gelişimi “Kalp Sağlığı Bilinci ve ÇalışanlardaKalp Sağlığı” konulu seminerlerle Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Abdi Sağcan’ın sunumuyla önce Kale Pratt & Whitney Uçak Motor Sanayi A.Ş’ye, daha sonra Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Cevad Şeküri’nin sunumuyla Tüpraş İzmir Rafinerisi’ne konuk olduk. Seminerlerde “Kalp sağlığı için nelere dikkat edilmeli? Kalp krizi vb. kalp hastalıklarında risk faktörleri nelerdir? Çalışanlarda kalp sağlığına yönelik riskler nedir? Hangi durumla da hekime başvurulmalı?” sorularının yanıtları verildi. Tüpraş İzmir Rafinerisi Kale Pratt & Whitney Çocuklarla Buluştuk Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Uzm. Dr. Buket Öztükel ve Diş Hekimi Dr. Cüneyt Işıker’in katılımıyla Kidz Anaokulu’nda çocuklarla buluştuk. Çocuk Nörolojisi Uzmanı Dr. Benal Çubuk’un sunumuyla "Çocuklarda Beyin ve Zeka Gelişimi” konulu seminere JTI çalışanları katıldı. Cilt Bakımı Dermatoloji Uzmanı Dr. Arzu Görgülü Eraslan, JTI çalışanlarına "Cilt Hastalıkları, Cilt Bakımı ve Kozmotolojik Uygulamalar” başlıklı bir konferans verdi. Uzm. Dr. Eraslan, özellikle güneş ışınlarının yol açtığı cilt sorunları hakkında bilgi verdi. D vitamini için güneş ışınlarından yararlanırken, cildin korunmasının da önemine dikkat çeken Eraslan, doğru cilt bakımının nasıl yapılabileceğini anlattı, kozmetolojik uygulamalardan örnekler verdi. 2014 03 medikent kent haber Sempozyumda TEMSİL EDİLDİK Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanımız Prof. Dr. Namık Demir, 1. Ege Ebelik Doğum Kongresi’nde “Sağlıklı Gebelikten Sağlıklı Doğuma” başlıklı bir konferans verdi. Prof. Dr. Demir, 15 Haziran 2014’te ise Fetal Tıpve Prenatal Tanı Sempozyumu’na katıldı, “Fetal Alt Ürüner Sistem Tıkanmaları” konulu bildiri sundu. Sempozyumda temsil edildik Medikal Onkoloji uzmanlarımız Prof. Dr. Mehmet Alakavuklar ve Doç. Dr. Gürbüz Görümlü, 23-26 Mayıs 2014 tarihleri arasında Medikal Onkoloji Derneği'nin düzenlediği “IX.Aydın Onkoloji Günleri - Klinik Onkolojide Güncel Tedaviler” sempozyumuna katıldı. Doktorumuz Türk Toraks Derneği Onur Kurulu Başkanı Göğüs Hastalıkları Uzm. Prof. Dr. Ülkü Bayındır, Türk Toraks Derneği’nin 12. Genel Kurulu’nda “Onur Kurulu Başkanı” seçildi. Güneydoğu Hepatit Günleri’ne katıldık Kent Hastanesi Karaciğer Nakli Bölüm Başkanı Doç. Dr. Murat Kılıç, Güneydoğu Nöroloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (GÜNIDER) tarafından 3 Mayıs 2014 tarihinde Diyarbakır’da Hilton Oteli’nde düzenlenen “Güneydoğu Hepatit Günleri”ne katıldı. Doç. Dr. Kılıç, “Karaciğer Transplantasyonu ve Sonrasında Hasta Takibi” konulu konferans verdi. Kardyoloj’de Bahar Günleri Kardiyoloji Uzm. Doç. Dr. Cevad Şeküri , 8-11 Mayıs 2014 tarihleri arasında Türk Kardiyoloji Derneği'nin düzenlediği Kardiyo-Bahar Güncelleme Toplantısı'nda ''Diyabetik Hastalarda Sessiz İskemi Taraması: Ne zaman? Nasıl yapalım?'' başlıklı sunum ile Kent Hastanesi’ni temsil etti. 2014 04 medikent kent haber Çocukların BAYRAM SEVİNCİ Üyelerini İzmir Kent Hastanesi’nde karaciğer nakliyle yeni bir hayata başlayan çocukların oluşturduğu Canım Ciğerim Kulübü, bu yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı yine coşkulu, bol eğlenceli bir etkinlikle kutladı. Fame City’de gerçekleşen bayram kutlamasına Canım Ciğerim Kulubü çocukları, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı Fame City’de kutladı. nakilli çocuklarımızın aileleri, doktorları ve hemşireleri katıldı. Hep beraber oyunlar oynayan, şarkılar söyleyen çocuklar pastalarını da birlikte kesti. Bayramlarını kutlayan çocukların mutluluklarına anne babaları, doktorları da ortak oldu. Dünya Kongresi’ne katıldık SAĞLIK YÖNETİMİ ZİRVESİ 7-8 Mayıs 2014’te Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Yönetimi Topluluğu ANSAYT tarafından düzenlenen “Özel Hastanelerin Yönetimi Zirvesi”nde İzmir Kent Hastanesi’ni Yurtiçi Pazarlama Yönetmenimiz Sertan Güntaç temsil etti ve toplantıda bir konuşma yaptı. Geçen yıl ANSAYT’ın geleneksel “Yılın En İyi Genç Sağlık Yöneticisi” ödülünün sahibi olan Güntaç , bu yıl aynı ünvana layık görülen Vahap Doğan’a ödülünü vererek, kutladı. Canım Ciğerim Dergisi’nin yeni sayısı İzmir Kent Hastanesi Karaciğer Nakli Bölüm Başkanı Doç. Dr. Murat Kılıç ve ekipten Prof. Dr. Mehmet Alper, Prof. Dr. Çiğdem Arıkan, Opr. Dr. Cahit Yılmaz ve Opr. Dr. Rasim Farajov Uluslararası Karaciğer Nakil Topluluğu’nun (ILTS) İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlediği Dünya Kongresi’ne katıldı. Kongrede biri sözlü, 2’si poster üç sunum yaptıklarını belirten Doç. Dr. Kılıç, “Kongre tüm dünyadan karaciğer nakli yapanları buluşturdu, son gelişmeler paylaşıldı. İzmir Kent Hastanesi Karaciğer Nakli Ekibi olarak üç çalışmamızı sunduk. Bunlardan biri ‘Çocuklardaki immunsüpresyon yani bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullanımıyla ilgiliydi. İkinci çalışmamız; çocukların nakil sonrası büyüme ve gelişmeleriyle ilgiliydi. Üçüncü sunumumuz ise Budd-Chiari Sendromu (karaciğer toplar damarının tıkanması) tedavisinde canlı vericili karaciğer nakli deneyimimizdi. Bu dünyada çok özel bir hastalık. Bunda en çok karaciğer nakli yapan yerlerden biriyiz dünyada, bugüne kadar 15 vaka yaptık, o nedenle ilgi büyüktü. Sayı olarak az görülse de çok özel ve nadir bir hastalık olduğu için dünyadaki en büyük serilerden birisi. 15 vakada sadece bir kaybımız oldu, yüzde 93-94 sağ kalım var. Başarı yüksek, ilgi de öyle oldu ” dedi. Dünya Karaciğer Nakli Kongresi’nde Türkiye’nin çok ilgi gördüğünü ifade eden Doç. Dr. Kılıç, “Bu ilginin nedeni canlı vericili karaciğer nakillerinde Avrupa lideri olmamız; Çin, Japonya, Kore ile başa baş gitmemiz” diye konuştu. dopdolu içeriğiyle yayında Dergimizi Kent Hastanesi’nden ücretsiz olarak alabilirsiniz! 2014 07 medikent Artık uykuda nefes durmasının da Prof. Dr. Alp DEMİRELLER Kent Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı 2014 08 Uyku apnesine dil pili tedavisi Uyku apnesi nasıl bir hastalıktır? Uyku sırasında nefesin on saniyeden uzun durmasına “uyku apnesi” diyoruz. Saatte 5’e kadar olan nefes durmaları normal. Bunun üzerindeki apneleri hastalık kabul ediyoruz. Apne sayısı 5-15 arası ise hafif, 15-30 arası orta, 30’dan fazlası ciddi hastalık. Uyku apnesi görülme sıklığı nedir? Dünyada diyabet ve astım hastalıklarının görülme sıklığı kadar yani her 100 kişiden 4-7’sinde uyku apnesi görülüyor ama pek çok insan habersiz birlikte yaşıyor. O hastayı tedavi etmezseniz ya kalp krizinden ya da beyin kanamasından öldüğü sanılıyor. Oysa ki asıl sebep uyku apnesi oluyor. Uyku apnesinin tehlikesi nedir? Uyku apnesi olanlarda yüksek tansiyon, kalp damar hastalıkları, aritmiler, kalp yetmezliği miyokard enfarktüsü, beyin kanaması, diyabet, obezite, gün içinde uyku hali gibi patolojiler normal insana göre yüksek oranda görülür. Diğer insanlara nazaran bu kişilerin trafik kazası yapma riski 7 kat fazladır. Apne indeksi 30’un üstünde olanlarda beş yıl içinde ölüm riski yüzde 25’ e ulaşır. Kısaca ? Bir sürü yan etkisi olan, ani ölümlere yol açan bir hastalık. Tedavi yöntemleri nelerdir? Uyku apnesinde üç çeşit tedavi yöntemi mevcut. Çeşitli cerrahiler birinci yöntem. Cihazlı tedavi olarak CPAP denilen maske tedavisi, ikinci yöntemdir. Üçüncü yöntem ise, dünyada son iki yıldır uygulanan dil kökü pil tedavisidir. Bu yöntemleri biraz açarsak… Hastalara üç yöntemi de anlatıyoruz. Hasta kendine uygun olanı seçiyor. Ancak 70 yaşındaki bir hastaya ameliyat önermiyoruz, maskeye yönlendiriyoruz. Maske, hastalığı tedavi etmiyor ama diğer ortaya çıkacak komplikasyonları engelliyor. Hastanın maskeyi ömür boyu kullanmak gibi bir zorunluluğu var. Dil kökü pili; maske kullanamayanlarda, apne sayısı 20’den fazla, obez olmayan, dil kökü tıkanmalarının ön planda olan hastalarda iyi bir alternatif. Pil tedavisinde başarı oranı yüzde 85-90. Pil, bu yöntemlere alternatif mi? Uyku maskesi, kullanılması zor bir cihazdır. Dünyada yapılan çalışmalarda iki yıl sonunda maske kullanma oranı yüzde 20-40 arasındadır. Bu oran, bizde daha düşük. Hasta uyumunun bu kadar düşük olduğu bir uygulamada dil kökü pili iyi bir alternatiftir. Başarı oranının yüzde 85-90 oranlarında olması pilin cazibesini artırıyor. Bu yöntem her uyku apnesi hastasına uygulanabilir mi? Uygun hasta nasıl seçilir? Maske kullanamayanlarda, apne sayısı 20’den büyük olanlarda, obez olmayanlarda ve dil kökü tıkanmaları ön planda olan hastalarda iyi bir alternatiftir. Uyku apnesinin pille kontrol altına alınmasını sağlayan bu tedavi, hastaya nasıl uygulanıyor? Hasta açısından zor bir cerrahi değil. 1.5 saat süren operasyonda dil siniri uyarıcısı hastanın boynun sağ tarafına, pil de sağ göğsünün üzerinde cilt altına yerleştiriliyor. Bu sistem nasıl işliyor? Sistem şöyle işliyor; pilden gelen sinyaller siniri uyararak dil kökünü çalıştırıyor, dili öne çekip apneyi engelliyor. Bu hastaya kesintisiz solunum, horlamadan, nefesi durmadan sağlıklı uyku sağlıyor. Kalp pili gibi düşünülebilir. Pilin ömrü 20 yıl. Bu sürenin sonunda kolaylıkla değiştirilebilir. Geri dönüşü de olabilen bir yöntem. Sistemi ameliyat sırasında kontrol ediyoruz. Pilin çalıştırılması ise ameliyattan bir ay sonra. O zaman pil çalıştırılıp ayarları yapılıyor. Hastaya pili çalıştıracak uzaktan kumanda veriyoruz. Hasta kumandaya basıyor, yarım saat uyuma süresinden sonra pil çalışmaya başlıyor. Hasta uyuduktan yarım saat kadar sonra devreye giren nörostimülatör, hastayı uyandırmadan dil kökü kaslarını kasarak gece uykuda nefes durmalarının önüne geçiyor. “Uyku apnesi olan kişilerin trafik kazası yapma riski çok yüksektir!” medikent 2014 09 medikent Maskeli yaşam yerine “PİLLİ YAŞAM” Recep Gür (51) Türkiye’de dil kökü pili takılan ilk hastalardan biri. Gür’e yapılan uyku testinde nefesinin 1 saat içinde 10 saniyenin üzerinde 42 kez durduğu saptandı. Ani ölümlere yol açan “ileri derecede uyku apnesi” tanısı koyulan Recep Gür’e, (51) İzmir Kent Hastanesi’nde KBB Uzmanı Prof. Dr. Alp Demireller başkanlığında Prof. Dr. Mustafa Gerek, Uzm. Dr. Nihan Akça ve hemşire Umut Erekli’den oluşan ekip tarafından gerçekleştirilen operasyonla “dil kökü pili” takıldı. Maskeli yaşam yerine pilli yaşamı tercih ettiğini belirten Recep Gür, “Ben uykusuzluktan, yorgunluktan şikayet ediyordum. Eşim Dilek, uyurken defalarca nefesimin durduğunu, televizyon seyrederken bile uyuduğumda ölü gibi kaldığımı söylüyordu. Biz reflüden şüphelenmiştik, ciddi uyku apnesi çıktı. Maskeyle ömür geçmez, yaşayamazdım. Pil, yeni bir teknoloji ama mantıklı. Üstelik başarı oranı diğer cerrahi yöntemlerinin çok üzerinde, yüzde 90’larda. Doktoruma güvendim, dil kökü pili taktırarak maskesiz, horultusuz, apnesiz bir yaşamı tercih ettim” dedi. Başarı oranı %90’larda Dil kökü pili 2014 10 medikent Opr. Dr. Dilek SINMAZ Kent Alsancak Tıp Merkezi & Kent Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Yenidoğan bebekler de bile uyku apnesi görülebilir ÇOCUKLARDA UYKU APNESI I Kent Alsancak Tıp Merkezi’nin KBB uzmanlarından Opr. Dr. Dilek Sınmaz, uyku apnesinin yenidoğan bebeklerde bile görülebildiğine dikkat çekti. Opr. Dr. Sınmaz çocuklarda uyku apnesinin belirtileri, tanı ve tedavisi konusunda şu bilgileri verdi: Uyku apnesi uykuda yaşanan 10 saniye veya daha fazla süreyle ağız ve burunda hava akımının durmasıdır. Hastalığın derecesi bu duraksamaların sayıları ile belirlenir. Çocuklarda uyku apnesinin nedenlerinin başında bademcik ve geniz eti büyümeleri gelir. Ayrıca çenenin normalden küçük ve geride olması ve dilin normalden büyük olması da nedenler arasındadır. Apne yenidoğan bebeklerde dahi görülebilir buradaki nedenler doğumsal burun dil yüzle ve sinir kas sistemi ilgili gelişim bozukluklarıdır. Teşhiste öncelik, muayene ve aileden alınan bilgilerdir. Çocuklarda uykuda devamlı ve aşırı bir horlama, nefes nefese kalma, uykuda kesilmeler, ağızdan solunum, terlemeler ve idrar kaçırma vardır. Gündüz şikayetleri ise baş ağrısı, ağız kuruması, ağız kokusu, davranışsal sorunlar, gelişim geriliği, konsantrasyon kaybı ve öğrenme zorlukları, ağzı açık durma, sürekli burun tıkanıklığı, büyük çocuklarda gündüzleri uyku hali olması sayılabilir. Aile tarafından çocuğun uyku esnasındaki hareketlerinin videoya alınıp değerlendirilmesi ve ses kaydının incelenmesi de hastalıkla ilgili önemli değerlendirme sağlayabilir. Endoskopik muayene yöntemleriyle, hava yolunun görüntülenmesi teşhiste çok önemlidir. Çocukların radyasyona maruz kalmamaları için film ve tomografi ilk tercih olmamalıdır. Uyku apnesinin çocuklardaki etkileri; davranış değişiklikleri, zihinsel ve bedensel gelişim geriliği, öğrenme zorlukları olarak görülür. Bu çocuklardaki fiziksel değişiklikler yüz gelişim bozuklukları, otik sorunlar, boy gelişiminin yaşıtlarına göre kısa olması, apnenin yol açtığı hareketsizliğe bağlı olarak obezitenin artışıdır. Tedavide gecikme kalıcı kalp ve akciğer sorunlarına dahi yol açar. Çocuk apnelerinin büyük çoğunluğu (yüzde 95) geniz eti ve bademcik operasyonu ile tedavi edilir. “Tedavide gecikme kalıcı kalp ve akciğer sorunlarına dahi yol açar.” 2014 11 medikent Prof. Dr. Suat BUKET Kent Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi Uzmanı İçimizdeki gizli bomba AORT ANEVRİZMASI VE DİSEKSİYONU Aort, tıpkı ana su borusu gibi vücuda kan akışını sağlayan ana damardır. Vücudun en büyük damarı aort üzerinde hiç belirti vermeden oluşan kesecikler ve damar genişlemesi nedeniyle oluşan aort anevrizması, tıpkı patlamaya hazır bir bomba gibi yaşam üzerinde tehdit oluşturuyor. Bu nedenle tanı ve tedavi yöntemleri, hayati öneme sahiptir. 2014 12 Aort, vücuda kanı dağıtan ana atardamardır. “Aort” dediğimiz damar, kalpten çıktıktan sonra vücuda dağılan kanı pompalayan ana atardamardır. Aortun çapı, kalpten çıktığı bölümde yaklaşık 2,5 cm’dir. Vücutta bu kadar geniş çapa sahip başka bir damar yoktur. Damarın genişleme miktarına paralel olarak anevrizma riski de artmaktadır. Vücudumuza giden bütün kanı, aort vermektedir. Bu açıdan da vücuda giden ana boru gibidir. Kanın tüm vücuttaki devri, yaklaşık 1 dakika sürmektedir. Aortta oluşan bir problem, insan için hayati öneme sahiptir. Aorttaki kan akışındaki durma, tüm vücudun kan akışını durdurabileceği gibi; herhangi bir şekilde aortun bir bölümünde çatlama veya kan sızması oluştuğunda kanın dakikalar içerisinde vücuttan boşalmasına ve aşırı kan kaybı nedeniyle insanın hayatını kaybetmesine yol açabilir. Anevrizma nedir? Anevrizma, bir atardamarın duvarındaki anormal balonlaşmadır. Atardamarlar oksijenli kanı kalpten vücudun diğer kısımlarına taşıyan damarlardır. Yeteri kadar genişleyen bir anevrizma vücutta genellikle ölümcül olan kanamalara neden olacak şekilde patlayabilir. Aort, kalbin sol ventrikülünden gelir ve göğüs ile karın boşluğu boyunca ilerler. Aortun göğüs boşluğu kısmındaki bölümünde oluşan anevrizmalar, “torasik anevrizmalar” olarak adlandırılır. Aortun karın boşluğu kısmındaki bölümünde oluşanlar ise, “abdominal anevrizmalar” olarak adlandırılır. Anevrizmalar; beyin, kalp, boyun, dalak, diz arkası ve vücudun diğer bölümlerindeki damarlarda da oluşabilir. Eğer beyindeki bir anevrizma patlarsa inmeye neden olabilir. Yüksek risk grubundaki kişilerde anevrizma taraması önemli Her yıl yaklaşık 15.000 insan rüptüre (patlamış) anevrizma nedeni ile ölür. Rüptüre anevrizmalar, 50 yaşın üzerindeki erkeklerde 10. sıklıkta ölüm nedenidir. Rüptüre anevrizmaların çoğu erken tanı ve medikal tedavi ile önlenebilir. Çünkü anevrizmalar herhangi bir bulgu vermeden önce gelişip büyüyebilirler. Bu yüzden yüksek riskli kişilerde anevrizma taraması yapmak önemlidir. Tanı konulduğu anda anevrizmalar genellikle ilaç veya cerrahi ile başarılı olarak tedavi edilebilirler. Aort anevrizması tanısı konduğunda doktorlar kalp hızını ve kan basıncını azaltacak ilaçlar verirler, bu da patlama riskini azaltır. Geniş aort anevrizması tanısı konulduğunda, genellikle aortun hastalıklı kısmının replase edilmesi şeklindeki cerrahi ile tedavi edilebilir. Sonuçlar, genellikle iyidir. medikent “Yüksek riskli kişilerde anevrizma taraması yapmak önemlidir.” 2014 13 medikent Anevrizmanın nedenleri nedir? Anevrizma, • Ateroskleroz (atardamarların içindeki kalınlaşma ve daralma) nedeniyle oluşabilir. Ateroskleroz geliştikçe atardamar duvarları kalınlaşır, hasarlanır ve normal iç yüzeylerini kaybeder. Atardamarın bu hasarlanmış kısmı içindeki kanın basıncıyla gerilebilir veya balonlaşabilir. Böylece anevrizma oluşur. • Anevrizma aynı zamanda atardamarın içindeki sürekli yüksek kan basıncı dolayısıyla da oluşabilir. • Göğüste oluşan bir travma ile (örneğin araba kazası sonucu oluşan travma) oluşabilir. • “Marfan sendromu” gibi bazı tıbbi durumlar da anevrizmaya neden olabilir. “Marfan sendromu” görülen kişilerin boyları çok uzundur, parmakları ince ve uzundur. Bu kişilerde damar yapısında incelme söz konusu olabilir. • Nadir durumlarda tedavi edilmemiş sifilis (cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon) gibi enfeksiyonlar da aort anevrizmasına neden olabilir. Kimler risk altındadır? Erkekler, kadınlara oranla AAA (En sık anevrizma tipi olan abdominal aortik anevrizmalar) için 5-10 kat daha yüksek riske sahiptirler. AAA riski, yaşlandıkça artar ve en sıklıkla 60-80 yaşları arasındaki kişilerde oluşur. Periferik anevrizmalar da 60-80 yaş arasındaki kişilerde sık görülür. Risk faktörleri nelerdir? • Ateroskleroz (Atardamarlarda yağ depolanması) • Sigara kullanımı (Sigara içenler, 8 kat daha fazla riske sahiptir) • Aşırı kilo veya obezite • Aort anevrizması, kalp hastalığı veya atardamarların diğer hastalıkları için aile hikayesi • Aort duvarını zayıflatan bazı hastalıklar (Marfan sendromu, tedavi edilmemiş sifilis, tüberküloz) • Trafik kazası sırasında göğüs darbesi gibi travmalar • 35-60 yaşları arasında ciddi ve kalıcı yüksek kan basıncı (Kontrol altına alınmamış basınç, tehlikelidir.) • Kokain gibi uyarıcı ilaçların kullanımı 2014 14 Anevrizmanın bulgu ve işaretleri nelerdir? Anevrizmaların bulgu ve işaretleri tipine, yerleşimine ve patlayıp patlamadığına veya vücuttaki diğer yapılarla ilişkisine bağlıdır. Anevrizmalar yıllar boyunca herhangi bir şikayete yol açmaksızın oluşup büyüyebilir. Çoğu AAA'lar (Abdominal Aort Anevrizmaları) yıllar boyunca yavaşça büyürler ve patlayana kadar herhangi bir şikayete yol açmazlar. Bazen muayene sırasında hastanın karnında nabız veren bir kitle fark edilebilir. Eğer şikayete yol açarlarsa, bu şikayetler sırtta veya karnın kenarlarında derin batıcı tarzda ağrı, karında saatler veya günler boyunca süren sabit yanıcı ağrı, ayaklarda soğuma veya uyuşma şeklindedir. AAA patlarsa, şikayetler karnın alt kısmında veya sırtta ani ve şiddetli ağrı, bulantı ve kusma, ciltte terleme, baş dönmesi ve ayağa kalkınca artmış kalp hızı şeklinde olur. Patlamış bir AAA nedeniyle oluşan iç kanama, hastada şoka yol açabilir. Anevrizma tanısı nasıl konulur? Anevrizmalar, rutin fizik muayene sırasında sıklıkla göğüs veya karın ağrısı gibi başka nedenlerle yapılan ultrason, röntgen veya bilgisayarlı tomografi sırasında şans eseri bulunurlar. Anevrizma tanısı koymak için röntgen, ultrason, bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans görüntüleme, anjiografi gibi yöntemler kullanılır. Anevrizmalar nasıl tedavi edilir? Özellikle küçük olan ve ağrıya neden olmayan anevrizmalar dikkatli gözlem ile tedavi edilebilirler. Diğerleri büyümeyi engellemek ve komplikasyonları engellemek için tedavi edilmelidirler. Tedavi amaçları anevrizmanın büyümesini, diğer vücut yapılarına zarar vermesini, patlamasını engellemek ve hastanın normal günlük aktivitelerine devam etmesini sağlamaktır. İlaçla tedavi ve cerrahi, anevrizmaların iki tedavi şeklidir. İlaçlar cerrahiden önce veya cerrahinin yerine kullanılabilir. İlaçlar kan basıncını azaltmak, kan damarlarını rahatlatmak ve patlama riskini azaltmak için kullanılırlar. Eğer anevrizma büyükse ve patlama riski varsa cerrahi önerilir. Eğer anevrizmalarda diseksiyon gibi bir komplikasyon gelişmişse acil cerrahi gerekir. Cerrahi tedaviye nasıl karar verilir? medikent Torasik aort anevrizmaları, büyüyene veya patlayana kadar şikayete yol açmayabilir. Ortaya çıkan şikayetler; çenede, boyunda, sırtta veya göğüste ağrı veya öksürük, ses kısıklığı veya nefes almada zorluk şeklindedir. Periferik anevrizmalarda ortaya çıkan şikayetler, boyunda, kolda veya bacakta hissedilen nabız veren kitle, kol veya bacak ağrısı, egzersiz krampı şeklindedir. Erken tanı önemli Sigara içen ve 65-75 yaş aralığındaki erkeklerin abdominal aort anevrizması açısından ultrason ile incelenmeleri, erken tanı açısından önerilir. Aort anevrizmaları için tedavi önerileri, anevrizmanın boyutuna göre belirlenir. Erken tanı konulan küçük anevrizmalar, yakın takip ile tedavi edilebilirler. Eğer aort çapı küçük ise (3cm'den az) ve herhangi bir şikayeti yoksa yakın takiple 5-10 yılda bir muayene gerektirir. Eğer aort çapı 3-4 cm arasındaysa hasta yılda bir kez ultrason yapılması için doktora gelmelidir. Eğer aort çapı 4-4,5 cm arasındaysa her 6 ayda bir test yapılmalıdır. Eğer aort çapı 5 cm'den büyükse veya yılda 1 cm'den fazla büyüme varsa en kısa zamanda cerrahi işlem yapılmalıdır. Çoğu periferik anevrizmalar şikayete neden olmazlar. Çok nadiren patlarlar. Periferik anevrizmaların tedavileri, şikayet olup olmamasına, anevrizmanın yerleşim yerine ve atardamardan kan akımının engellenmediğine bağlıdır. Dizin arkasındaki 2,5 cm'den büyük bir anevrizmada genellikle cerrahi gerekir. Anevrizmaların diseksiyonu acildir, ihmale gelmez. Akut aort diseksiyonu, en sık acil cerrahi gerektiren aort hastalığıdır. Aort diseksiyonu, aort duvarının katları arasında yırtık olması ve kanın duvarın katları arasında oluşan yalancı lümene girmesidir. Bu durum genellikle Tip A (asendan torasik aortu içeren yırtılma) ve Tip B (desendan torasik aortu içeren yırtık) şeklinde sınıflandırılır. Tip A diseksiyonları, cerrahi yapılmayan her saat için %1 gibi yüksek bir ölüm riski taşırlar. Tip B diseksiyonlu hastalarda yırtılma veya organlarda dolaşım bozukluğu olmadıkça cerrahi gerekmez. Diseksiyon cerrahisinde standart tüp greft yerleştirilmesi uygulanır. Anevrizma tedavisi için ameliyatın gerekli olup olmadığına kalp ve damar cerrahları karar verirler. Eğer ameliyat gerekli ise anevrizmanın yerleşimine, boyutuna ve aort kapakçığının fonksiyonuna göre ameliyat şekline karar verilir. 2014 15 medikent Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL Kent Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Mide Sağlığı ve REFLÜ Mide sağlığımıza dikkat edebilmek için ne yediğimiz, ne kadar yediğimiz, nasıl yediğimiz, ne zaman yediğimiz son derece önemlidir. Bununla birlikte sigara, alkol tüketimi, gelişigüzel ilaç tüketimine de dikkat etmemiz şarttır. Mide sağlığı neden önemlidir? Sağlıklı beslenme, sağlıklı yaşam sürebilmenin temel kurallarından biridir. İnsanlar da diğer canlılar gibi dünyaya geldikleri ilk andan itibaren yaşamlarını sürdürebilmek ve büyüyebilmek için beslenmek zorundadır. “Beslenme” adı verilen bu yaşamsal olayda sindirim sistemi başrolü oynamaktadır. Sindirim sistemi, ağızdan anüse kadar olan uzunca bir yoldur. Ağız boşluğundaki dişler, tükürük bezleri ve dil, beslenmenin başladığı organlardır. Burada gıdaların sıcak-soğuk, acı-ekşi-tatlı-tuzlu gibi özellikleri tespit edilir ve vücuda alınıp alınmayacağı kararı verilir. Dolayısıyla ağız boşluğunda gıdalara ısıtma ya da soğutma işlemi uygulanarak, mideye gitmesine izin verilir. Tükürük salgısı içerisinde enzim ve antikor denilen bazı maddeler vardır. Bu maddeler sayesinde gıdalar tükürük salgısı ile mikroplardan arındırılmaya çalışılır. Katı ve büyük boyutlu gıdalar dişler yardımıyla parçalanır, tükürük yardımıyla ıslatılarak yumuşatılır, böylelikle yemek borusundan mideye gönderilmeye uygun hale getirilir. Ağza alınan gıdanın tadında, kokusunda bir gariplik varsa bunu geri çıkarmak kaydıyla vücuda girişine izin verilmemiş olunur. Gördüğünüz gibi ağız boşluğu, beslenme olayında hem hazırlayıcı, hem de kalite kontrol merkezi gibi çalışmaktadır. Ağızda birçok değerlendirmeye ve muameleye tabi tutulduktan sonra vücuda alınması uygun görülmüş olan gıda yemek borusu kanalıyla mideye ulaştırılır. “Sağlıklı bir mide için ağız sağlığının da iyi olması gerekmektedir.” 2014 16 “Mide bakterisi, mide sağlığını tehdit eden önemli bir faktördür” Sağlıklı bir mide için ağız sağlığının da iyi olması gerekmektedir. Midemiz, karın boşluğunda olup ince bağırsaklardan önce gelmektedir. Boş iken hacmi küçük olmasına rağmen gıdalarla doldukça yavaş yavaş genişleyebilen ve birkaç litre hacme ulaşabilen bir organdır. Aşırı sıcak ya da aşırı soğuk gıda alımı, gıdaları ağızda iyice çiğnemeden hızlı bir şeklide yemek yenilmesi, gerekenden fazla miktarda gıdayla midenin adeta tıka basa doldurulması, çok fazla acılı – baharatlı – ekşili gıdaların tüketilmesi mide sağlığını tehdit eden faktörlerdir. Yemek sonrası yatmak, öne doğru eğilerek mideyi sıkıştırmak, dar giysiler (korse – kemer – kuşak) ile mideyi baskı altına almak mide sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle akşam yemeklerini geç saate bırakmamalı, yatmadan önce 3 saat kadar midenin çalışmasına ve boşalmasına zaman tanımalıyız. Ancak mide sağlığını tehdit eden faktörler bu kadarla kalmamaktadır. Kuvvetli ağrı kesici ilaçlar, aspirin türevi ilaçlar, kuvvetli antibiyotikler, alkol, sigara (tütün), asitli ve gazlı içecekler bu konuda önemli yere sahiptirler. Tıp literatüründe 30 yılı aşkın süredir bilinen ancak halk arasında son yıllarda giderek daha bilinir hale gelmiş olan bir mikroorganizma (Mide bakterisi – Helikobakter Pilori) da mide sağlığını tehdit eden önemli faktörlerdendir. Burada halk arasında sık karşılaşılan bir hatadan da söz etmek gerekiyor. Ağrı kesici ilaçlar iğne şeklinde yapıldığında ya da makattan fitil şeklinde alındığında midenin bundan zarar görmeyeceği şeklinde bir inanış vardır. Bu kısmen yanlış bir inanıştır. Çünkü ağrı kesici ilaç, vücuda alındığında (hangi yolla alınırsa alınsın) Stresin mide üzerindeki etkisi Stres, ortaya çıkardığı hormon ve mediatörler vasıtasıyla vücudumuzda çok fazla sorunlara sebep olabilecek bir durumdur. İlk akla gelenler; tansiyon yükselmesi, şeker yükselmesi, çarpıntı ve mide asit yapımının artmasıdır. Mide asit yapımının artması da mide duvar sağlığını olumsuz etkileyen bir durumdur. Bu nedenle uzun dönemli stres ve gerginliklerden kaçınılması da sağlığımız açısından son derece önemlidir. Sağlıklı yaşamın en temel koşullarından birisi sağlıklı beslenme olduğuna göre mide sağlığımıza dikkat ederek beslenmemizi kaliteli hale getirebiliriz. Burada sağlıklı beslenme diye bahsedilen konu et – karbonhidrat – yağ ve vitaminler açısından dengeli beslenme değildir. Bu konu metabolizma uzmanlarının, diyet uzmanlarının konusudur. Bizim burada sağlıklı beslenme diye bahsettiğimiz ise sağlıklı gıdaların tüketilmesi ve alınan gıdaların en sağlıklı bir şekilde vücuda emilebilmesidir. Sindirimin sağlıklı olabilmesinde mide sağlığının da önemli rolü vardır. medikent kana karışarak tüm vücuda dağılır. Mideye de kanla gelir ve mide duvarında yaptığı bazı değişikliklerle mideye zarar verir. Ancak ağız yoluyla alındığında tabletin midede erimesi sonrasında lokal olarak da mide duvarını etkilemesi, zarar vermesi mümkündür. Alkol, lokal toksik yolla, sigara ise içindeki bazı zararlı maddelerin (tıpkı ağrı kesici ilaçlarda olduğu gibi) mide duvarına kan dolaşımıyla gelerek zarar verebilir. “Helikobakter Pilori” adı verilen ve halk arasında ülser mikrobu – gastrit mikrobu ya da mide bakterisi olarak da anılan mikroorganizma, mide sağlığını tehdit eden önemli bir faktördür. Bu bakterinin toplumdaki sıklık oranları ise, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile ters orantılıdır. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde %5 – 10 düzeyinde iken, ülkemizde %50’ler civarında olup Afrika ülkelerinde sıklığı %90’ları aşmaktadır. Bu mikroorganizmanın mide ülseri, gastrit, mide lenfoması ya da mide kanseri gelişiminde rol aldığı kabul edilmektedir. Ancak midesinde bu bakteriyi barındıran her insanda mide hastalığı olmaması mide sağlığını bozan tek faktörün bu bakteri olmadığını düşündürmektedir. Dolayısıyla midesinde bir hastalık saptanmış olan insanlarda bu bakteri varlığı da tespit edilirse o zaman bu bakteriye yönelik tedavi uygulanması kabul edilen bir yaklaşımdır. Herhangi bir mide hastalığı olmayan ve bu bakteri tesadüfen saptanmış kişilere tedavi verilmesi günümüz bilgileri ışığında doğru bulunmamaktadır. Demek ki, mide sağlığımıza dikkat edebilmek için ne yediğimiz, ne kadar yediğimiz, nasıl yediğimiz, ne zaman yediğimiz son derece önemlidir. Bununla birlikte sigara, alkol tüketimi, gelişigüzel ilaç tüketimine de dikkat etmemiz şarttır. 2014 17 medikent Reflü nedir? Belirtileri nelerdir? Mide içindeki asit içeriğin yemek borusuna geri kaçmasına “reflü” denilir. Reflü, fizyolojik bir durumdur. Bebeklik döneminden itibaren görülebilmektedir. Örneğin bebekleri biraz fazla emzirdiğinizde gaz çıkarma sırasında bir miktar kustuğu herkes tarafından bilinen bir durumdur. Bu, bir çeşit reflü olup fizyolojiktir. Erişkin insanlarda da beslenme hataları sebebiyle mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması söz konusu olabilmektedir. Bu durum, geğirme ya da hıçkırık sırasında ya da durup dururken olabilmektedir. Bu geri kaçış olayı, tek tük olduğunda önemsenmemekte ve “fizyolojik reflü” olarak değerlendirilmektedir. Haftada 2 kezden daha sık reflü olması durumunda “patolojik reflü” yani reflü hastalığından söz edilebilir. Reflü hastalığını tetikleyen faktörler vardır. Bunlar gıdalar (acı, ekşi, turşu, baharat, bol yağlı ve salçalı yemekler, kızartma, çiğ soğan, çikolata, şerbetli tatlılar, asitli ve gazlı içecekler, alkol), beslenme hataları (hızlı yemek, aşırı miktarda yemek), yaşam tarzı hataları (yemek sonrası öne eğilerek oturmak, yemek sonrası yatmak, dar giysilerle karın ve mide bölgesinin sıkıştırılması, sporsuz ve hareketsiz yaşam) olarak sıralanabilir. Bu faktörlerin yanı sıra insanın elinde olmayan bazı rahatsızlıklar da reflü oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Bunlar mide kapakçığındaki gevşeklik ya da genişlemeler, mide fıtığı, mide boşalmasında yavaşlama, mide çıkışında darlık ya da tıkanıklıklar olarak sayılabilir. Tüm bu faktörlerin bir ya da birkaçı biraraya gelerek reflü hastalığını ortaya çıkarabilir. Reflü hastalığının temel iki belirtisi vardır. Birincisi; midede ya da yemek borusunda yanma, ikincisi ise yemek borusuna ve ağıza acı su gelmesidir. Bu iki temel belirtiye ilave olarak kronik öksürük, ses kısıklığı, boğazda sürekli iritasyon ve farenjit hali, göğüs ağrıları ve göğüste yanma hissi de olabilmektedir. Ne zaman doktora başvurulmalıdır? Reflü, kimlerde daha sık görülür? Yukarıda bahsedilen yakınmaları olan hasta derhal doktora başvurmalı ve gereken tetkikleri yapıldıktan sonra tanısı konularak tedavisi düzenlenmelidir. Tanısı konulmuş, diyetine ve tedavisine devam etmekte olan kişilerde tedaviye rağmen geçmeyen şikâyetler varsa, sıvı ya da katı gıdaların yutulması sırasında yemek borusunda ağrı, yutma güçlüğü ya da takılma hissi oluyorsa hiç vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Reflü hastalığı, kadın ya da erkek, yaşlı ya da genç herkeste görülebilir. Görülme sıklığı her geçen gün artmaktadır. Bu artışta beslenme tarzı ve yaşam koşulları oldukça önemli rol oynamaktadır. Yemek saatleri düzenli olmayan, vakitli vakitsiz yemek yiyen, reflüjenik gıdaları (asitli-gazlı içecekler, demli çay, kahve, kızartma, yağlı-acılı-baharatlı-salçalı yemekler, soğan, ekşi, turşu, çikolata, alkol) sık ve çok tüketen kişilerde daha çok ortaya çıkmaktadır. Yine kilo fazlası olan kişiler de reflü hastalığı bakımından daha yüksek risk altındadırlar. 2014 18 Reflü tanısı nasıl konulur? Reflü hastalığı tanısı konulurken, birçok veriden yararlanılır. İlk başta hastanın şikayetleri dinlenir ve bazı sorularla hastalık daha da detaylı bir şekilde irdelenir. Bunu takiben fizik muayene ile bu şikâyetlere sebep olabilecek bir hastalığa ait muayene bulgusu var mı araştırılır. Reflü hastalığı ön tanısı konulduğunda tanıyı desteklemek amacıyla röntgen incelemelerine ya da endoskopik incelemelere ihtiyaç duyulur. Endoskopik incelemenin gelişmesi, yaygınlaşması ve sedasyon (uyutma) yardımıyla konforlu hale gelmesi sonucunda reflü tanısında röntgen incelemelerinin ağırlığı oldukça azalmıştır. Endoskopi yapıldığında yemek borusu, mide kapakçığı, mide ve mide çıkışındaki yapılar detaylı bir şekilde değerlendirilmektedir. Bu sayede reflü hastalığının tanısı, sebebi, oluşan hasarlanma ve hastalığın ciddiyeti hakkında bilgi edinilmektedir. Yukarıdaki resimlerde endoskopi görüntüleri görülmektedir. Solda normal mide kapakçığı görülüyorken sağda mide fıtığı görülmektedir. medikent Aşağıda ise reflü hastalığında yemek borusunda hasarlanma ile oluşan ve “özofajit” adı verilen lezyonlar görülmektedir. Yemek borusuna geri kaçan asit miktarını ölçen ve parametrik olarak reflü şiddetini belirleyen yöntemler de vardır. Bunlara “özofageal pH metri (Yemek borusundaki pH’yı ölçen)” denilir. Bu ölçme, günümüzde iki yöntemle yapılmaktadır. Birincisi burundan mideye kadar indirilen ve “kateter” denilen ince borular yardımıyla asit ölçümü yapılması yöntemidir ki bu eski yöntemdir. Burada 24 saat boyunca hasta burnundan midesine inen ince boruyla bir cihaza bağlı olarak zaman geçirir. İkincisi ise, “BRAVO kapsül pH metri” yöntemidir. Bu yöntem, yenidir. Hastanemizde de mevcut olan bu yöntemde yemek borusunun alt ucuna endoskopik yöntemle bir çip yerleştirilmekte ve bu çip sayesinde 48 saat boyunca asit ölçümü yapılabilmektedir. Bu yöntemde burunda herhangi bir kateter yoktur. Yemek borusundaki çip ölçümlerini telsiz frekansı ile kemere takılan bir alıcı cihaza gönderir. Alıcı cihazda 48 saat boyunca toplanmış olan veriler bilgisayarda döküm haline getirilerek değerlendirilir. Bu 48 saatlik süre içerisinde kemere takılı olan alıcı cihaz dışında herhangi bir kablo ya da kateter yoktur. Bu da kişinin beslenme, banyo, gezme, yatıp uyuma, iş, alışveriş gibi günlük yaşamına aynen devam edebilmesine olanak sağlamaktadır. Reflü nasıl tedavi edilir? Reflü hastalığı tedavisi, oluşum sebebiyle ilişkilidir. Kontrolsüz ve ölçüsüz bir şekilde beslenen, reflüjenik gıdaları çok ve sık tüketen bir kişide tedaviye önce beslenmeyi disiplinize ederek başlamak gerekmektedir. Beslenme yaşam tarzı düzenlemeleri tedavide ilk ve en önemli basamaktır. Çünkü reflü hastalığında en sık sebep, bu konudaki hatalardır. Obezite tarzı kilo fazlası olanların kontrollü bir şekilde kilo vermeleri de reflü şikâyetlerinin azalmasına önemli katkı sağlayacaktır. Reflü hastalığında olay, mide asitinin yemek borusuna geri kaçması olduğundan beslenme ve yaşam tarzı düzenlemeleri ile bu asit kaçışı azaltılamıyor ya da önlenemiyorsa şikâyetler tam geçmeyecektir. Bu durumda mide asitini azaltacak ilaçlar devreye sokulmaktadır. Bu ilaçlar yemek borusuna kaçan asitin şiddetini azaltmakta ve şikâyetlerin azalmasını ya da geçmesini sağlamaktadır. İlaçlar şikâyetleri azaltmaktan başka varsa yemek borusundaki hasarların iyileşmesini de sağlamaktadır. Düzenli ilaç kullanımı bu hasarların tekrar oluşma riskini de azaltmaktadır. Buna ilaveten hastada mide fıtığı ya da çok genişlemiş bir mide kapakçığı durumu varsa ameliyat edilerek bu anatomik bozukluğun düzeltilmesi de tedavi seçeneklerindendir. Ameliyat laparoskopi yöntemiyle (kapalı yöntemle) yapılabilmektedir. Özet olarak söylemek gerekirse; diyet şarttır. Diyete ilave olarak ihtiyaç duyulursa ilaç kullanılmalıdır. Diyet ve ilaca rağmen sorun devam ederse ve ameliyatla düzeltilebilecek bir patoloji varsa ameliyat da seçenekler arasında olmalıdır. Tedavi ve iyileşme süreci sonrasında nelere dikkat edilmelidir? Anlaşıldığı gibi reflü hastalığı bir kere tedavi edilen ve sonrasında ömür boyu rahat edilen bir hastalık değildir. Reflü hastaları her zaman kilolarına, beslenme tarzlarına, yaşam tarzlarına ve giyinme tarzlarına dikkat etmek durumundadırlar. Bu diyet odaklı yaşam devam ederken, reflü yakınmaları olduğu ya da belirginleştiği dönemlerde diyete ilave olarak ilaç da kullanmak durumunda kalacaklardır. Bu ilaç kullanma süresi, hastadan hastaya değişmektedir. Diyet ne kadar düzgün olursa, ilaç kullanma ihtiyacı o kadar az olmaktadır. “Sürekli ilaç kullanayım, istediğim gibi yiyip içeyim, hiç mide şikâyetim olmasın” şeklinde bir yaşam tıbben kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir durum değildir. 2014 19 medikent Doç. Dr. İbrahim AKEL Kent Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı SKOLYOZ Omurga Eğriliği Sırt ve bel bölgesini oluşturan omurgalardaki eğriliklere “skolyoz” denir. Sağlıklı bir omurga ön ve arkadan bakıldığında düzdür. Yandan bakıldığında ise, boyun ve bel kısmının çukurluğuna uyumlu olarak eşlik eden hafif bir sırt çıkıntısı mevcuttur. Skolyoz’da temel olarak ön ve arkadan bakıldığında, omurgada sağa ve/veya sola eğrilikler gözlenir. 2014 20 medikent Skolyoz, doğumdan sonra erken bebeklikten erişkin yaşa kadar her zaman görülebilmektedir. Eğriliğin görüldüğü yaşa, eğriliğin tipine ve yerleşim yerine göre hastalığın seyri ve tedavi seçenekleri farklılık gösterebilir. Skolyozun tiplerine göre nedenleri araştırıldığında, kalıtsallık, sinir-kas-kemik denge hastalıkları, hormonsal nedenler gibi pek çok faktör karşımıza çıkabilmektedir. Skolyoz hastalığında ortaya çıkan omurga ve göğüs kafesi şekil bozukluklarının hayati işlevleri en çok etkileme nedeni, eğrilik ilerlediği zaman kalp ve akciğer kapasitesini bozabilmesi ve ciddi sistemik problemlere yol açabilmesidir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi, pek çok hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da önemlidir. Eğriliğin tipi, yerleşimi ve derecesine göre bazı eğrilikler yakın takibe alınıp bir tedavi uygulanmazken, bazılarında egzersiz ve korse seçenekleri yanı sıra ameliyat yöntemleri, tedavi seçenekleri arasında yer alır. Skolyoz nasıl teşhis edilir? Skolyoz gelişen hastalarda sırt omurgalarındaki eğriliğin derecesine, seviyesine ve tipine göre omuzlarda, bel girintilerinde ve göğüs kafesinde asimetri ve gövdenin bir yana doğru kayması gözlenebilir. Büyüme çağında skolyoz gözlenen hastalarda, özellikle 11-13 yaşlar arasındaki hızlı büyüme döneminde sırt ve bel bölgesinde eğrilikler hızlı bir artış gösterip belirginleşebilir. İleri yaşlarda ortaya çıkan skolyozda ise, erişkin omurgasındaki yıpranma ve bozulmalara bağlı eğrilikler olup, bel ve sırt ağrıları oluşabilir. Büyüme döneminde gelişen skolyozda aileler sıklıkla çocuklarının omuzları arasındaki yükseklik farkları, bel girintilerindeki yükseklik farkları ve bazen sırtta tek taraflı ortaya çıkan geniş çıkıntılardan skolyoz hastalığını fark edebilirler. Bunların yanı sıra öne eğilme testi, hastalığın tanısında önemlidir. Bu testte çocuk ayakları birleşik olarak dizlerini kırmadan öne doğru eğilir. Yukarıdan bakıldığı zaman sırtın sol ve sağ yanındaki yükseklikler arasında fark olması, özellikle sırt bölgesi omurgaları içeren skolyoz hastalığının tanısında önemli bir göstergedir. Sırtta eğriliğin tanınmasında ve tiplendirilmesinde, özel çekilen omurga grafileri yanı sıra bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) yöntemlerinden de yararlanılabilir. ÇOCUKLARDA SKOLYOZ HASTALIĞI Çocukluk çağı skolyoz hastalığı, erken dönemde teşhis edildiği takdirde, ameliyatsız veya ameliyatlı girişimler yardımı ile daha ileri yaşlarda ortaya çıkabilecek sorunların önüne geçilebilir. Büyümekte olan çocuklarda her yaş için farklı tedavi yöntemleri olmakla beraber hepsinde ortak amaç, öncelikle eğriliğin kabul edilebilir sınırlar içerisinde kalmasını sağlamak ve durdurabilmektir. İleri aşamaya geçen eğriliklerde ise, ameliyat ile eğriliği düzeltebilmek ve bu düzelmeyi korumaktır. 2014 21 medikent K SKOLYOZ Tedavi Seçenekleri Skolyoz hastalığının seyri ve özellikleri, oluşma tiplerine göre de farklılık göstermektedir. Doğuştan sırt ve bel omurgalarında oluşma/yapışma bozukluğu görülen “doğumsal skolyoz” tipinde hastalık çoğu kez erken yaşlarda görülür ve hızlı seyredebilir. Bu çocukların iç organlarında da oluşumsal problemler gözlenebilir. Doğumun ilk yıllarında ortaya çıkan diğer bir tür olan “bebeklik skolyozu” tipinde ise, omurgalarda oluşma ve yapışma bozukluğu görülmez ve genellikle hafif olan eğrilikler iyi huylu seyreder ve çoğu kez 1-2 yaş içerisinde kendiliğinden düzelir. “Erken çocukluk çağı skolyozları” ise bebeklik yaşı sonrası ile okul öncesi yaş arasında fark edilir. Eğriliğin derecesine, yerine ve şiddetine göre korse tedavisi uygulanır ya da ameliyat yapılır. Erken yaşta gelişen, kendiliğinden veya korse yardımı ile düzelmeyen eğrilikler, çoğu kez küçük yaşlarda yapılacak ameliyatlı girişimler ile tedavi edilebilir. Günümüzde büyüyen omurgaya adapte edilen yeni sistemler sayesinde doğumsal ve erken çocukluk skolyozları daha küçük seri ameliyatlar ile omurgaya daha az zarar verilerek tedavi edilebilmektedir. Çocukluk çağından erişkin olma yaşına dek görülen skolyoz ise hastalığın başka bir tipidir. Çocukluk çağının ikinci hızlı büyüme dönemini de içeren bu yaşlarda aşırı bir artış sonrası fark edilen sırttaki eğrilikler gözlenebilir. Bu dönemde de eğriliğin tedavisiz yakın takibinden korse ve egzersiz tedavisine, bu yöntemlerle ilerlemesi önlenemeyen aşırı eğriliklerde ise sırt ve göğüs kafesinin yanından yapılacak ameliyatlar ile eğriliğin düzeltilerek, eğri bölgenin dondurulmasına kadar farklı tedaviler gerekebilir. Erken dönemde tedavi önemli İhmal edildiği zaman hayat kalitesini ve beden görüntüsünü bozabilen bu hastalığın erken tanı ve tedavisi çok önemlidir. Bu nedenle ailelerin, sırtında eğrilik fark ettikleri çocuklarını en kısa sürede bir hekime götürmeleri gerekir. Erken dönemde fark edilen eğriliklerin ilerleyip, kalp ve akciğer problemlerine yol açmadan, daha küçük girişimler ile tedavi edilebileceği unutulmamalıdır. Hareketle, öksürmekle, uzun süre ayakta kalmakla ortaya çıkan bel ağrıları hastalığının belirtisi olabilir. Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniği Kent Hastanesi bünyesinde hizmet vermeye devam etmektedir. KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35580 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71 www.kenthospital.com www.sgkkent.com /KentSaglikGrubu /kentsaglikgrubu 2014 23 medikent OMURGA CERRAHİSİNDE Büyük Buluşma Kent Hastanesi, düzenlediği “Küresel Sağlık ve Omurga Deformiteleri” başlıklı sempozyum ile omurga cerrahisi alanında önemli bir buluşmaya ev sahipliği yaptı. Omurga cerrahisinde dünyanın en iyisi kabul edilen Prof. Dr. Boachie-Adjei, Kent Hastanesi’nin konuğuydu. Prof. Dr. Oheneba Boachie-Adjei, Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu ve Doç. Dr. İbrahim Akel'in sunumlarıyla 19 Temmuz 2014 Cumartesi günü İzmir Swissotel’de gerçekleşen sempozyumda, skolyoz ve diğer omurga deformasyonlarının tedavisine yönelik deneysel çalışmalar, katılımcı hekimlerle paylaşıldı. Dr. Ruşen Yıldırım Prof. Dr. Oheneba Boachie-Adjei KÜRESEL SAĞLIK ve OMURGA DEFORMİTELERİ KÜRESEL SAĞLIK ve OMURGA DEFORMİTELERİ Kent Sağlık Grubu Genel Müdürü Dr. Ruşen Yıldırım’ın açılış konuşmasıyla başlayan sempozyumda, İzmir Kent Hastanesi’nden Doç. Dr. İbrahim Akel ile İstanbul’dan Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu bilgi ve deneyimlerini aktardı. Doç. Dr. Akel, “Adolesan idiopatik skolyozun etiyolojisi ile ilgili deneysel çalışmalar” başlıklı bir sunum yaptı. 2014 24 Batı Afrika kentlerinden Kumasi, Gana’da doğan, çocuk yaşta göç ettiği Amerika Birleşik Devletleri’nde tıp okuyup bugün dünyanın omurga cerrahisinde “en büyük ortopedist” olarak gösterdiği Boachie, sempozyumun sabah oturumunda “Adolesan idiopatik skolyoz: Sınıflandırma ve füzyon seviyelerinin seçilmesi” başlıklı bir konferans verdi. Boachie, öğleden sonraki oturumda ise “Erişkin dejeneratif skolyoz; tedavi seçenekleri” ve “Küresel sağlık ve az gelişmiş ülkelerde (FOCOS) mükemmeliyet merkezlerinin oluşturulmasının zorluğu” adı altında iki sunum daha yaptı. Doç. Dr. İbrahim Akel KÜRESEL SAĞLIK ve OMURGA DEFORMİTELERİ KÜRESEL SAĞLIK ve OMURGA DEFORMİTELERİ Prof. Dr. Oheneba Boachie-Adjei Doç. Dr. İbrahim Akel Dr. Ruşen Yıldırım Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu Sempozyuma İstanbul’dan katılan Ortopedi ve taravmatoloji Prof. Dr. Hamzaoğlu da “Adolesan idiopatik skolyozda ciddi ve rijid eğriliklerde posterior osteotomi seçenekleri” ve “Erişkin dejeneratif deformitelerin üç kolon osteotomileri ile tedavisi: Endikasyonlar ve teknik” başlıkları altında iki sunum gerçekleştirdi. medikent 2014 25 medikent Dr. Boachie Kent Hastanesi’nin konuğuydu Skolyoz nasıl bir hastalık, görülme sıklığı nedir? Skolyoz omurganın yana dogru eğilmesidir. Göğüs bölgesinde olduğunda kambur olmaya sebep olabilir. En çok görünen skolyoz türü, idiyopatik skolyozdur. Kalıtsal bir hastalıktır. En çok kadınlarda, çocuklarda görülür. Dünya nüfusunun yüzde 2-3’ünde bu hastalık vardır. 6 milyar insan düsünüldüğünde 100 binlerce kişi idiyopatik skolyoz hastasıdır. Başka tür skolyozlar da var. Örneğin; Nöromuskuler Skolyoz, nörolojik problemlerden kaynaklanır. Ayrıca konjenital skolyoz vardır, en az sıklıkta görülür. Embriyo gelisimi ile hastalık devam eder. Enfeksiyonlar da skolyoza sebep olabilir. Gana’da bu hastalıkların tedavisi için hastane kurdunuz. Buradan yola çıkıp, Skolyoz dünyada en çok Batı Afrika gibi geri kalmış ülkelerde görülür, diyebilir miyiz? Genel olarak idiyopatik skolyoz dünyada aynı sıklıkta görülür. Belli bir bölgede daha sık rastlanmaktadır, diyemiyoruz. Bazı bölgelerde konjenital skolyoz daha sık görülür. Gelişmemiş ülkelerde, erken teşhis yapılamadığından hastalık oranı fazladır. Anne babalar çocuklarında, yetişkinler kendilerinde skolyoz olduğunu anlayabilir mi? Skolyoz göğüs kafesi gelişimini etkileyebilir veya erken ölümlere sebep olabilir. Çocukları 6 ayda bir kontrol ettirmek gerekiyor. Büyüme gelişiminden skolyoz anlaşılabilir. Yetişkinler genel olarak aslında çocukken skolyoza sahiptirler. Çocukken tedaviler uygulanabilir. Yetişkinlerde acı ve deformasyon olarak belirtiler gösterir. Fizik ve ilaç tedavileri uygulanır, gerekirse ameliyat yapılabilir. Skolyoz sosyal ve psikolojik olarak hastayı nasıl etkiler? Genç yaşta skolyoz olanlar, en heyecanlı, en güzel yıllarında bu durumdan büyük rahatsızlık duyarlar, içlerine kapanırlar. Halka açık alanlarda, arkadaş gruplarında bulunmak istemezler. Bu sebeple hem sosyal hem de psikolojik olarak etkilenirler. Yakın zamanda makale yayınladık. Afrika ve Amerika skolyoz hastalarının karşılaştırdık. Hastalar üzerinde ortak olarak gördüğümüz etki hastaların kendilerini beğenmemesi, mutsuzluktur. Son yıllarda tedavide yaşanan gelişmeler nedir, umut verici mi? Skolyoz tedavileri 100 yıldır yapılır. Daha öncesinde de bazı metotları kullanılmıştır. Örnek; traksiyon yöntemi. Bu metotlar zamanla geliştirilmiştir. 40 dereceye kadar çocuklarda, yetişkinlerde korse gibi aparatlar uygulanır. Daha yüksek dereceler için ameliyat gereklidir. Teknolojinin de gelişmesiyle, hasta 3 ile 5 gün sonrasında yataktan yardımcı olmadan kalkabilir. 6 ay içinde normal hayatına geri döner. Ama yıllar önce hastaların 1 ay veya 1 yıl yatmaları gerekiyordu. Skolyoz hastası küçük çocukların, ergenlik çağına gelmeden çok sayıda operasyon geçirmeleri gerekiyor. Operasyon sayısını azaltabilmek için kendi kendilerine uzamayı sağlayan omurilik enstrümanları ile bir cerrahi teknik tasarladık. Ayrıca ameliyat riskini azaltıcı, ciddi eğrilikleri azaltmaya yönelik bir traksiyon metodu oluşturduk. Omurgamızı korumamız için neler önerirsiniz? Omurga hareketlerimizin arka kemiğidir ve beyinden aşağıya inen omuriliği taşır. Kronik ağrı ve paralizeleri önlemek için yaralanmasını önlemek çok önemlidir. Bunu taşıma, eğilme, kaldırma ya da egzersiz ve güvenli spor hareketleri gibi mekanizmalar ile yapabiliriz. Sağlıklı olmak, kilo vermek, omurgaya daha az yük binmesini sağlayacaktır. Yaşla artan ortopedik sorunlar konusunda neler söylemek istersiniz? Yaslanma ile eklemlerin ve kemiklerin deformasyonu (deterioration), artrit ve osteoperoz yaşlanan popülasyonlarda ortopedik rahatsızlıkların temelini oluşturmaktadır. Sağlıklı yaşam en büyük faydayı sağlamaktadır. Post menapoz döneminde kadınlar kemiklerini sağlıklı tutabilmek amacıyla kemik bakım programlarına katılmalıdırlar. Eklem rekonstrüksiyonlarındaki gelişmeler eklem artrit şikayeti olan birçok yaşlı hastanın yaşam kalitesini iyileştirmiştir. Modern osteoperoz tedavileri ise bundan etkilenen hastaların kemiklerini güçlendirmeye yardımcı oluyor. Söyleşi Nesrin COŞKUN Kent Sağlık Grubu Basın Danışmanı Dr. Boachie Kimdir? Prof. Dr. Oheneba Boachie-Adjei Kumasi, Gana’da küçük bir tüccar ailenin 7 çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Küçük bir çocukken, geçirdiği mide hastalığı sebebiyle ölümle burun buruna gelen Boachie, Batı’da eğitim alan Ganalı doktordan etkilendi. Boachie 1972 kışında üzerinde bir kazak, cebinde 12 dolarla New York’a gitti. Brooklyn College’a kayıt olan Boachie, hem eğitimini hem yaşamını sürdürebilmek için çeşitli işlerde çalıştı, öğretmenlik yaptı. Boachie, yaşadığı maddi manevi büyük zorluklara karşın bölümünden en iyi derece ile mezun oldu, kimya ihtisası ve yan dal olarak Afrika çalışmaları ile “summa cum laude” derecesi aldı. Boachie, 1980’de Columbia Üniversitesi College of Physicians and Surgeons’ı bitirip tıp doktoru oldu. Kariyeri boyunca, Dr. Boachie-Adjei erişkin ve pediyatrik omurga deformiteleri tedavilerinde uzmanlaştı. Dr. Boachie-Adjei , University of Minnesota, University of Southern California ve University of California College of Medicine, Irvine’da eğitim verdikten sonra New York'a geri döndü. Dr. Boachie, 1998 yılında Gana’da ve Batı Afrika’daki az gelişmiş topluluklara ortopedik tedavi hizmeti sunmak amacıyla FOCOS (Foundation of Orthopedics and Complex Spine) Vakfı’nı kurdu. Bu vakıf için 16 milyon doların üzerinde birikim sağlayan Dr. Boachie-Adjei hiçbir ücret talep etmeden omurga eğrilikleri (skolyoz), kalça problemleri ve diğer ciddi sağlık sorunları olan hastaları ameliyat etmektedir. 2006 yılında Discovery Channel’da “Hayatımı kurtaran ameliyat” isimli belgeselde Gana ve ABD’de karmaşık ve riskli hayat kurtaran çocuk ameliyatlarını gerçekleştiren biri olarak yer verilen Ortopedi Profesörü Boachie, sayısız ödüle layık görüldü. 4 yıl önce Amerika’da hem mesleki hem de insani özelliklerinden dolayı “En saygın hekim” ödülü verilen Boachie, Weill Cornell Medical College’da Ortopedik Cerrahi Profesörü olmasının yanı sıra New York Hospital for Special Surgery (HSS) Skolyoz Hizmetleri biriminde Emeritus Şef ünvanına sahip olarak görev yapmaktadır. Boachie, ülkenin en büyük ortopedik cerrahlarının gerçekleştirmekte tereddüt ettiği karmaşık ve zor vakaları yürütmekle tanınan biridir. Dünya çapında az gelişmiş ülkelerdeki çocuklara yaptığı karşılıksız sağlık hizmetleri ile övgü ve saygı kazanmıştır. 2014 27 medikent Türkiye’nin en başarılı beyin cerrahlarından Prof. Dr. Yusuf Erşahin hayata veda etti BÜYÜK KAYIP 2014 28 Türkiye’nin yetiştirdiği çok değerli ve başarılı beyin cerrahlarından, bilimsel çalışmaları dünyanın en prestijli tıp dergilerinde yayımlanan Prof. Dr. Yusuf Erşahin’i, (56) geçirdiği akciğer enfeksiyonu nedeniyle çok genç yaşta kaybettik. Çocuk beyin cerrahı olarak bugüne kadar pek çok ilke imza atıp, yüzlerce bebek ve çocuğu hayata döndüren Erşahin’in beklenmedik ölümü başta eşi Burçak Erşahin ile biricik kızı Ece’yi, ailesini, dostlarını, meslektaşlarını, öğrenci ve hastalarını kahretti, yasa boğdu. İzmir Kent Hastanesi ailesinin de bir ferdi olan Prof. Dr. Erşahin’i gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurladık. O büyük hoca, bilim adamı, güzel insan artık “unutulmaz, unutulmayacak hekimlerinsanlar” arasında. O’nu özlemle hatırlayıp anacağız. Işıklar içinde yatsın. İlklerin Hocasıydı 1958 yılında İzmir’de doğan, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu Prof. Dr. Yusuf Erşahin, aynı fakültede Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanlığı’nı alıp profesörlüğe kadar yükselirken, alanında pek çok ilke imza attı. Hekimliğini yurt dışı eğitim ve deneyimlerle de geliştiren, Türkiye’de nöroendoskopik cerrahinin öncülerinden Prof. Dr. Erşahin, 1998’de ayrık omurilik kusurları ile ilgili yaptığı araştırma ve tanımladığı tip beyin cerrahisinin dünyada bir numaralı dergisinde yayınlanıp kapak oldu. Yayımlanmış 10 kitabı, ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış 150’yi aşkın makalesi bulunan, sayısız kongreye katılıp konferans veren Prof. Dr. Erşahin, ilk yurt dışı deneyimini Hollanda’da kazandı. 1986’da Rotterdam’daki Erasmus Üniversitesi Beyin Cerrahisi Kliniği’nde 1.5 ay süreyle çalışıp, hem erişkinlerde hem de çocuklarda ameliyatlara giren Erşahin, 1987–1988 yıllarında Chicago Northwestern Üniversitesi’ne bağlı Children’s Memorial Hastanesi’nde çocuk beyin cerrahisi eğitimi aldı ve aynı zamanda özellikle omurilik oluşum kusurları üzerine deneysel araştırmalar yaptı. Oradayken en ünlü beyin cerrahlarıyla çalışan Erşahin, Amerika kıtasında bile sayılı merkezlerde yapılmakta olan spastisite tedavisinde uygulanan selektif dorsal rizotomiyi Dr. Storss’dan öğrendi ve ülkeye döndüğünde Türkiye’de ilk kez bu ameliyatı yapan hekim oldu. Erşahin, ihtisasını tamamladıktan sonra zorunlu hizmet dolayısıyla 1.5 yıl süreyle Van Devlet Hastanesi’nde yaklaşık 5–6 ilin tek beyin cerrahı olarak çalıştı. Askerlik hizmetini Ankara GATA Beyin ve Sinir Cerrahisi’nde tamamladı. E.Ü. Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı’na akademisyen olarak döndükten sonra özellikle çocuk beyin ve sinir cerrahisi dalında hizmet vermeye başladı. medikent 2014 29 medikent KENDİ BULDUĞU YÖNTEM, TASARLADIĞI ŞANT VARDI Bebeklerde beyin ile beyin zarı arasındaki kanamalarda hastayı ameliyathaneye almadan uygulanabilen drenaj yöntemini bulan Prof. Dr. Yusuf Erşahin yine aynı konuda tasarladığı “subduro - peritoneal şant” ın üretimini sağlayıp tıp dünyasına sunmuştu. Ünlü beyin cerrahı, 1998 yılında ayrık omurilik kusurları ile ilgili yaptığı araştırma ve tanımladığı tip, dünyanın bir numaralı beyin cerrahisi dergisine kapak konusu olmuştu. Hiç beklenmedik bir zamanda ağır akciğer enfeksiyonundan hayatını kaybeden Prof. Dr. Erşahin, Türkiye’de nöroendoskopik cerrahinin öncülerindendi. Doğum öncesi kafatası kemiklerinin erken kapanmasına bağlı gelişen kafa şekil bozukluklarında (kraniosinostoz) endoskop yardımlı ameliyatı ülkemizde ilk uygulayan hekim olan Erşahin, bu çalışmasıyla Antalya’da yapılan 21. Nöroşirurji Kongresi’nde birinci seçilmişti. Omurga eğrilikleri konusunda bazı ameliyatları gerçekleştiren Türkiye’deki ilk ve tek beyin cerrahı olan Prof. Dr. Erşahin, bugüne kadar sayısız hastaya şifa dağıtıp hayat kurtarmış, doktor ve uzman yetiştirmişti. UNUTULMAYAN OPERASYONLAR Beyin Cerrahı Prof. Dr. Erşahin, alanında Türkiye’de ilklere imza atan hekimlerin başında gelirken, bu başarıları da gazete ve televizyonlarda geniş yer bulmuştu. Bunlardan biri 2012 Eylül’de İzmir Kent Hastanesi’nde gerçekleştirdiği, Türkiye’de yapılan ilk “omurga kısaltma-boy kısaltma” ameliyatıydı. Erşahin,“Gergin omurilik" (omuriliğin son kısmı kısa ve kalın) denilen rahatsızlığı nedeniyle yıllarca kuyruk sokumu ve bacaklarında şiddetli ağrılar çeken, 3 omurilik ameliyatına karşın düzelmeyen 17 yaşındaki Nagehan Yeter’e Japonya ve Amerika’da yapılan ameliyatı uygulamış ve sağlığına kavuşturmuştu. Geçirdiği trafik kazasından sonra yaşatılması için çıkartılan alın kemiği bulunamayan 7 yaşındaki Emre Erpolat’a Avustralya’dan getirtilen yapay kafatası kemiğini takan ve talihsiz çocuğun eski görünümü kavuşmasını sağlayan Prof. Dr. Erşahin’in bu başarılı ameliyatına da basın büyük ilgi göstermişti. Erşahin yine Kent Hastanesi’nde gerçekleştirdiği, basına yansıyan bir başka başarılı ameliyatı da 16 aylık Toprak Karakaya’ya yaptığı neştersiz ameliyattı. Daha annesinin karnındayken 40 binde bir görülen “Dandy - Walker kusuru” (Beyinciğin orta kısmının olmaması) tanısı koyulan Toprak bebek hidrosefali (kafada su toplanması) gelişmesi üzerine komaya girmiş, Erşahin, talihsiz bebeğin kafatasında açtığı 25 kuruşluk delikten girerek endoskobik yöntemle normale dönmesini sağlamıştı. Maalesef Erşahin’in beklenmedik, çok genç yaşta kaybı ellerinden şifa bulan, hayata dönen tüm hastalarını ve yakınlarını üzüntüye boğdu. 2014 30 Prof. Dr. Sertaç İŞLEKEL Opr. Dr. Mete RUKŞEN Prof. Dr. Yusuf Erşahin Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahi Kliniği’nde yetişmiş çocuk beyin cerrahisi (Pediatrik Nöroşirürji ) alanında dünya çapında tanınmış bir Türk beyin cerrahıdır. Prof. Dr. Yusuf Erşahin bu ülkenin yetiştirdiği en iyi Pediatrik Nöroşirurjien, yeri asla doldurulamayacak. Mesleğini gerçekten seven etik kurallara sadık, prensipli, çalışkan, bilgili, temiz, titiz, düzenli, candan, neşeli, espirili, stresli, kibar, nazik beyefendi Yusuf abinin ilk aklıma gelen özellikleri. Hala onu kaybettiğimize inanmakta güçlük çekiyorum, onu çok özlüyorum. Öğrencisi olarak Yusuf ağabeyi ne çok sevdiğimizi maalesef kaybedince anladım, mekanı cennet olsun. Yusuf Erşahin Söke Lisesi’nde parasız yatılı okumuş ardından Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde tıp eğitimini ve yine aynı üniversitede beyin cerrahisi ihtisasını tamamlamıştır. ABD Chicago’da pediatrik nöroşirürji eğitimini almış ve ülkemize döndükten sonra oradaki bilgileri cömert bir şekilde meslektaşlarına aktarmıştır. Yusuf Erşahin, bilimsel araştırmalarını sürdürerek dünyada Pediatrik Nöroşirürji alanında adından söz ettirmiş; en saygın uluslararası dergilerde birçok makalesi yayınlanmıştır. Ege Üniversitesi’nin en çok yayın yapan öğretim üyelerinden biridir. Bilimsel yayın ve konferanslar ile genç beyin cerrahlarının Türk beyin cerrahisinde pediatrik nöroşirürji konusunda eğitilmelerini sağlamıştır. Yusuf Erşahin’in bıraktığı boşluğu doldurmak gerçekten imkansız olacak çünkü o engin bilgisini harika kalbi ile birleştiren gece gündüz mesleği ve hastaları ile yaşayan müstesna bir hekimdi. medikent Opr. Dr. Ali AKAY Türk Beyin Cerrahisi çok önemli bir değerini kaybettiği için çok üzgün. Bizler ise sevgili hocamızı, başımız dara sıkıştığında çekinmeden arayıp tavsiye aldığımız sevgili ağabeyimizi ve bilgemizi kaybettik. Yokluğunu anlatmak çok zor, çok üzgünüz… Beyin cerrahi asistanlığıma ilk onun yanında başladım. Emeklemeye çalışan bir bebeğe, ilk adımlarını öğretirken bir baba şefkati ve asker disipliniyle eğitim verirdi. Ondan herkes çok şey öğrendi, öğrendik. Fakat yakınında olup ağabeyliğinden nasiplendiğim için hep kendimi şanslı hissedeceğim. Yokluğun içimizde ukdedir; nurlar içinde yat sevgili hocam. Opr. Dr. Namık KOÇ Yusuf Erşahin’i beklenmedik bir şekilde kaybettikten sonra bırakın onun hakkında bir şey yazmayı, sosyal medyada bir şey paylaşmak bile içimden gelmedi. Çünkü onun aniden kaybı bana çok erken geldi. Hani derler ya; “Tam da yaşayacakken ölüverdi…” bu da öyle bir şey işte… Nedense hep böyle olmuyor mu? İnsan daha olgun, daha bilgili, daha deneyimli ve daha bilinçli olduktan sonra aniden ortadan kaybolup gidiveriyor. Bu nedenle ölüm “keşke” lerle açıklanmayacak kadar çıplak ve soğuk bir gerçek. Sevgili Yusuf; seninle dostluğumuz 1964 senesinde başladı. Beraber koştuk Basın Sitesi’nin yollarında, beraber öğrendik A,B,C’yi, beraber tırmandık o zeytin ağacına defalarca… Şimdi nasıl olacak aylık toplantılar, nasıl gidilecek iskeleye, oto fuarlarında nasıl dolaşacağız çocuklar gibi... Bugüne kadar geçen sürede bizi ilk defa ve sadece bir kere üzdün. Fakat bu yaptığın canımızı çok acıttı, içimizi yaktı. Seni her zaman, her yerde hep anıyoruz sevgili dostum. Ama zor oluyor be birader, çok zor oluyor… 2014 31 medikent Bu sayıdak röportaj konuğum Handan Ülker. Lsel br genç kız, br muczenn kahramanı… Henüz 10 günlükken başlayan ve normal denlen sarılık yüzünden bebeklğ, çocukluğu, gençlğ hastanelerde geçt. Azral’e kafa tuttu ama kolay değld ş. Kurtuluş çn tek çare karacğer naklyd. 17’snde nakl oldu. Kutsal bağış, Handan’a knc hayatın kapılarını açtı. Ben de Handan’ın knc hayatına konuk oldum. Br karacğer hastasından beklemenn, çareszlğn, ölüm korkusunun ne olduğunu dnledm.Nakl önces duygularını, hssettklern; nakl sonrası yaşadığı sevnc, mutluluğu paylaştım. Br mucze hayatın öyküsü, yen hayatlara rehberlk etsn dye. Söyleşi Nesrin COŞKUN Kent Sağlık Grubu Basın Danışmanı Bir Mucizenin Kahramanı… Handan’ı tanıyablr myz? 28 Aralık 1996’da Antalya’da, ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldim. Annem, babam ikisi de hayatta. Ailede en büyük çocuk abim. Aramızda 12 yaş var. Şu an doktor. Ondan sonra ablam var. Onunla da aramızda 10 yaş var. Şu an özel bir şirkette çalışıyor. Babam önceden sanayide tamircilik yapıyordu. Şimdi ise emekli, çalışmıyor. Annem ise ben onu bildim bileli bizim için koşuşturan biricik bir ev hanımı. Doğumumdan bir hafta, 10 gün sonra ‘’Çoğu çocukta vardır, normaldir.’’ denilen sarılıkla karşılaştım. Fakat bir süre sonra anlaşılmış ki her bebekte olan şeyler değilmiş bende olanlar. Vücudumda bir şeyler eksikmiş. O günlerden sonra hayatım genelde hastanelerde, tedavilerle geçti. Bu sorunun aksine ailenin en küçük çocuğu olmanın sağladığı sevgiyle, değerle, her şeyin en iyisi olmasa da her şeyin en iyisine yakın bir hayat yaşadım, hala da yaşıyorum. Çok küçük yaşta başlayan br sağlık sorunu sen karacğer naklne götürdü. O yaşlarda ney ne kadar blyor, anlıyordun? Hastalıkla brlkte çocukluğun nasıl geçt? 6-7 yaşındayken ablamın doğum gününün ertesi günü mide ağrısı şikayetiyle hastaneye gitmiştik, annemle. O zaman annem doktorla konuşurken tam olmasa da öğrenmiştim bazı şeyleri. ‘’Karaciğerindeki sorunlar yüzünden oluyor bunlar’’ demişti, doktor. O zaman kulaktan dolma bilgilere sahiptim. Ondan 3-4 yıl sonra ise tam olarak kavramıştım her şeyi. Bununla yaşamayı ise çoktan öğrenmiştim. Artık hastalığımın ne olduğunu biliyor, çevreye ifade edebiliyordum kendimi. Tüm bunlar olurken ben çok güzel bir çocukluk geçiriyordum. Elbette bazı sosyal kısıtlamalarım vardı. Başka çocuklar yaparken benim yapamayacağım şeyler oldu tabii ki. Ama önemli olan moralimdi, ben bunu hep biliyordum. Hastanede yattığın dönemlerden kalan anıların var mı? Anlatır mısın? Sanırım hayatımda en çok bulunan şeylerden birisi bunlar. Yanlış hatırlamıyorsam 4-5 yaşındaydım. Abimle ablam bir şeyler almış, hastane odasındaki küçük camdan gösteriyorlardı. O şeyler her neyse beni çok mutlu ediyordu. Aynısını nakil olduktan sonra da yaşadım. Yine abim ve ablam odamı kreşe çevirecek oyuncaklar alıp beni mutlu etmeye çalışıyorlardı. Bu iki zaman arasındaki fark çok olsa da, mutluluk seviyesi aynı sayılabilirdi…Bir de asıl önemli bir anım da şu ki; hastanede odadan ameliyathaneye giderken sadece filmlerde olur sandığım aileye son bakış anıydı. Ben ardıma baktığımda gülücüklerle bana el sallıyordu. Fakat biliyordum ki güçlü yanımız kadar, güçsüzlüğümüz de vardı o an. Bunu hissetmiştim. Hatta en çok bunu hissetmiştim o an. Br yandan da başarılı br öğrencydn. Hastalığınla okul hayatın nasıl geçt? Oldukça karışıktı. Çevrem geniş; birçok arkadaşım, dostum oldu. Hala da varlar. Hastalığımı her ne kadar çevreme, hayatıma, ilişkilerime yansıtmak istemesem de o buna hep engel oldu. Özellikle son zamanlarımda, lise zamanlarımda, çok gider olmuştuk hastaneye. Etkileniyordum ister istemez. Derslerim de bunlar arasındaydı. Fakat bu aksiliklere, engellere rağmen güzel bir okul hayatım oldu, hala da öyle. Seneye üniversiteye gideceğim. Tek istediğim, şu ana kadar bana engel olan bu şeylerin gelecekte önüme çıkmaması. “Ailemde olan en önemli özellik her ne olursa olsun bitmeyen sevgi. ” 2014 32 Alenn en küçük çocuğusun. Senn hastalığın alen nasıl etkled? Çocuğu olan diğer aileler gibi bakmıyorlardı hayata bu belliydi. Duyguları da farklıydı. Her an kaybetme korkuları vardı çünkü. Ailemde olan en önemli özellik her ne olursa olsun bitmeyen sevgi. Bu bizi hep birlikte tutuyor. Ve ben kendimi her zaman ailemin sevgi kaynağı olarak görüyorum. Ağabeyim benim için seçti tıp fakültesini. Sanırım ben ona en mutlu olacağı mesleğe gitmesini sağladım. Büyüdükçe bu hastalıkla yaşamak nasıl br şeyd? Arkadaşlarınla lşklern nasıldı? Büyüdükçe zorlaşan bir yoldu. İçimdeki sorunlar gün geçtikçe artıyordu çünkü. Yayılıyordu içimdeki tehlike. Daha da artıyordu bazı riskler. Büyüdükçe korkulara kapılıyordum, bu kesindi. Ama niye bilmiyorum bu duyguyu, bu korkuyu hep içimde yaşadım. Elbette isyan ettiğim zamanlar oldu ama arkadaşlarıma, aileme ya da bir başkasına kolay kolay yansıtmadım duygularımı. Hep kendim üstesinden gelmeye alıştım ve başardım. Sanırım bu yüzden ‘’MUCİZE’’ oldum. Karacğer naklnn ne olduğunu blyor muydun? Korkuların var mıydı? İster istemez vardı korkularım. Birçoğunu engellesem de engelleyemediklerim, önüne geçemediğim korkularım da vardı. Çünkü belli bir süreye kadar hiçbir fikrim yoktu karaciğer nakli konusunda. Sonrasında yavaş yavaş ne olduğunu öğreniyordum. Bu sırada hastane arkadaşlarımdan birisi nakil olmuştu. Görmüştüm onda pek çok şeyi. Ama yaşamak lazımdı. Yaşadım ve şimdi diyebilirim ki eğer korkum, kendime olan güvenimden biraz fazla olsaydı, başaramazdım. Antalya’dan İzmr’e, Kent Hastanes’ne geldnz? Doğumumdan beri Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi gördüm. Bu sırada sürekli İzmir, Ankara ve diğer pek çok şehirde değerlendiriliyordu durumum. Fakat olumlu sonuçlar alınamamıştı. Son olarak, durumumun kötüleştiği zamanlarmış o zamanlar, bizi İzmir Kent Hastanesi’ne gönderdiler. Nakil sırasında adım, kötü olan durumum nedeniyle ön sıralarda yerini almıştı. Yaklaşık bir yıl sonra, aniden gelen bağış haberiyle tekrar hayata döndüm. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Nakl çn ne kadar bekledn? Kadavradan bağış habern alınca ne hssettn? İlk tepkn ne oldu? Doğuştandı hastalığım. Yani doğduğum andan beri bekliyordum bana uyacak olan o organı. Doğduğum andan beri bekliyordum o haberi. Yani tam olarak 17 sene bekledim, bekledik. O haber geldiğinde korkmuştum önce. İstemediğimi söyledim. Durumumun kötüleştiğini o zamanları sadece babam biliyormuş. Sonrasında ağlamaya başlamıştım. Şimdiye kadar hiç düşünmemiştim çünkü o olayın gerçekleşeceğini. Umudum vardı evet; ama gerçek çok farklıydı. Çok geçmedi sakinleşmemin üzerinden. Ardından hemen yola çıkmıştık zaten. Ne zaman nakl oldun? O süreç nasıldı? 1 yıl 5 ay oldu ameliyat olalı. Hastanede, öncesinde ve sonrasında içinde bulunulan duygular tam bir karmaşaydı diyebilirim. Çünkü o süreç insana gülerken duygulanmayı, ağlarken gülmeyi öğretiyor. İnsanı güçlü yapıyor. Normalde alamayacağın dersleri öğretiyor size orası, o zamanlar. Karacğer nakl senn ve alen çn ney fade edyor? Tek kelimeyle cevaplarsam tam olarak kurtuluşun bizdeki anlamı karaciğer nakli. Fakat biraz açarsam ailem için artık zamansız gidilen hastanelerin, aniden gelen korkuların artık olmayacağını; benim için ise kısıtlamaların yok oluşunu, sağlıklı hissetmenin nasıl olduğunu anlatıyor. Nakl sonrası hemen Antalya’ya dönemedn. Bu süreçte neler yaptın, eğtmn…? Geçen yılın ikinci döneminin başladığı gün, yoğun bakımdaydım. Hastane sonrasında bir, bir buçuk ay kendimi topladım. Ardından babam başta milli eğitim ve sağlık bakanı olmak üzere pek çok kurum ve kişiyle konuşup evde eğitim almamı sağladı. Geçici olarak İzmir’de bulunduğumuz yerdeki İzmir Büyük Çiğli Anadolu Lisesi’ne kaydoldum. Oradaki hocalar, her gün düzenli olarak gelip eğitimime devam etmemi sağladılar. Sanırım bu konuda da ilkler arasındayım. Geri kalmamı engelledikleri için emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Ve şunu demeliyim ki nakil, eğitiminize engel değil. Bu konuda da içinizi rahat tutabilirsiniz. Tekrar Antalya’ya döndün. Arkadaşların, okulun… Nasıl karşılandın? Neler yapıyorsun? Ameliyatımın yedinci ayından sonra kesin olarak Antalya’ya dönmüştük. Pek zaman geçmedi, okullar başladı. Okulum değişmişti. Sağlık durumumdan dolayı evimize en yakın okul olan H.M.M. Bileydi Anadolu Lisesi’ne başladım. Şunu itiraf etmeliyim ki İzmir’de yalnız geçirdiğim onca günün ardında kalabalığa alışmam gerçekten çok zor oldu. Daha önceki arkadaşlarım tarafındansa çok güzel karşılandım. Nerede kaldıysak, oradan en güzel şekliyle devam ettik. Neredeyse gün saydık, kavuşmak için, nasıl mutlu olmayalım ki? Yeni okulumda ise bir senemi geride bıraktım. Tam olarak alıştım diyebilirim. Çevrende karacğer nakl le lgl neler konuşuluyor? Yanlış blnenler neler? Bu konuda şöyle bir gerçek var ki insanlar sağlığının kıymetini hastaneye uğradıkları anda fark ediyorlar. Hastanede zor durumda olanlar fark edilmiyor çoğu zaman. Yanlış bilinen o kadar çok şey var ki… en başta organ nakli vericisi olduğunuzda hayatının kısıtlanacağını düşünüyor insanlar. Bu çok yanlış bir düşünce. Birisinin hayatını kurtardığınızda kısıtlanmıyorsunuz. Hele ki bu karaciğer nakliyse... Unutmayın, karaciğer kendini tamamlayabilen bir organ. Verici olduğunuzda ortalama olarak iki veya üç aya eski siz oluyorsunuz. Ünversteye hazırlanıyorsun. Gelecek le lgl planların neler? Küçüklüğümden beri doktor olmayı isteyen birisiydim. Ameliyatımdan sonra da bu böyleydi. Ancak eğitimimde ve sosyal hayatımda olan bazı değişiklikler tıp okuma fikrimi değiştirdi. Şu an bir iki seçeneğim var kafamda meslek olarak. Fakat şunu söyleyeyim ki mesleğim ne olursa olsun hastanedeki insanları hiç unutmayacağım. Çünkü ben orada geçirdim çocukluğumu. Oradaki ruh halini iyi bilenlerdenim. Bu yüzden bir yanım hep hastanede, özellikle de orada olmak zorunda olan çocuklarda olacak. medikent Yaşadıkların sana ne öğrett? Paylaşmak stedğn deneymler neler? Yaşadıklarım bana en başta umutlu olmayı ve güçlü kalmayı öğretti. Daha önce de bir yazımda demiştim: ‘’Hastalıklar insanı olgunlaştırır.’’ Çok şey öğrendim. İnsanları öğrendim, insanların duygularını öğrendim. Sağlık bu, insanın hayatındaki en temel şey. İnsanın ne zaman, nerede, başına ne geleceği hiç belli olmuyor. Bu yüzden değeri bilinmeli sağlığın. Hastalığın bile değeri bilinmeli, daha kötüsü başıma gelmedi diye. Ve her ne yaşanırsa yaşansın mutsuzluğun içinden çıkabilmeli insan. Çünkü o zaman kazanılıyor bazı şeyler, sevinçler… Hasta ve hasta yakınlarına önerlern var mı? Varsa neler? Öncelikle hastalara sesleneyim. En önemlisi moral, en önemlisi gülmek! Ve umutsuzluğa düşmemek. Ben bunlarla yaşadım onca sene. Kendini çok kötü hisseden hastada bile bunları sağlayacak güç vardır, eminim. Hasta yakınlarına gelecek olursam… Öncelikle hastanıza, kendinize sonrasında ise doktorlarınıza güvenin. Hastanıza bol bol sevgi gösterin, onu sevin. Destek olun. Bunları sağladığınızda, eğer kaderinizde de varsa mutluluk, huzur, sağlık önünüze hiçbir şey geçemez. 2014 33 medikent Prof. Dr. Namık DEMİR Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Gebeler ve emziren anneler için I I IYOT DESTEGI I 2014 34 medikent İyot nedir ve niçin iyoda ihtiyacımız vardır? İyot, insanların çok küçük miktarlarda gereksinim duyduğu, dışarıdan alınması gereken olmazsa olmaz bir besin maddesidir. Boynumuzun ön kısmında yer alan ve “tiroid bezi” olarak bilinen organımız tiroid hormonlarını yapmak için iyot kullanır. Bu hormonlar, doğumdan önce anne karnındaki fetusun ve bebeklik ile erken çocukluk dönemindeki çocukların sağlıklı beyin ve sinir sistemi gelişimleri için çok önemlidir. Gebe kadınların iyot gereksinimi, gebe olmayanlara göre %66 oranında artar. Bu nedenle gebelerin ve emziren annelerin yeterince iyot almaları çok önemlidir. Tüm insanlar gibi gebeler de iyodu, tiroid bezlerinde depolarlar. Bu küçük bezde sadece çok az miktarda iyot depolanabildiği için fazlası vücuttan atılır. Gebelerin ve emziren annelerin ne kadar iyot ihtiyaçları vardır? Yetişkin bir birey için önerilen günlük iyot alımı, 150 mikrogramdır. Gebelerin günde 220 mikrogram iyot almaları önerilmektedir. Emziren anneler ise, günde 290 mikrogram iyot almalıdır. Aynı şekilde, Dünya Sağlık Örgütü, gebelerin ve emziren annelerin, günde 250 mikrogram iyot almalarını önermektedir. Gebelikte ve emzirme döneminde iyot gereksinimi arttığı için ve diyetleri ile yeterince iyot alma olasılıkları düşük olduğu için diyetin iyot içeriğinin desteklenmesi gereklidir. Gebeler ve emziren annelerin iyot gereksinimleri niçin toplumun diğer kesimlerine göre daha fazladır? İnsanlar iyodu tiroid bezlerinde depolarlar. Gebelikte tiroid bezi özellikle çok çalışır ve her zaman olduğundan %50 oranında daha fazla tiroid hormonu üretir. Tiroid bezinin, anne ve fetusu desteklemek amacıyla yeterince tiroid hormonu üretebilmesi için annenin iyot alma gereksinimi artar. Eğer gebelikten önce annenin iyot alımı yetersiz ise, annenin depoları eksilebilir ve gebeliğin daha sonraki dönemlerinde doğmamış bebeği desteklemek için yetersiz kalabilir. Emziren annelerde tiroid hormonlarının yapımı normale döner. Buna karşılık, emziren annelere de iyot desteği önerilmektedir. Çünkü anne sütü alan bebeklerin tek iyot kaynağı, anne sütündeki iyottur. Anne sütü alan bebeklerin iyot ihtiyaçları günde 90-100 mikrogramdır. Bebekler bu iyodu kendi tiroid hormonu rezervlerini oluşturmak için kullanırlar. İyot yetersizliğinin nedenleri nelerdir? Yeryüzünde bulunan iyodun büyük bir bölümü; buzul, kar ve yağmurlarla toprağın yüzeyinden alınarak rüzgar, ırmaklar ve sellerle okyanus ve denizlere taşınmakta ve buralarda buharlaşarak, yağmur ile birlikte yeniden toprağa dönmektedir. Bunun bir sonucu olarak, özellikle deniz yosunları ve deniz ürünleri iyot açısından iyi kaynaklar arasındadır. Ancak, doğada çok az olması nedeniyle bir ton deniz suyunda bile yalnızca 50 mg iyot vardır. Besin kaynakları üretildiği ortamın iyot içeriğini yansıtır. Sürekli yineleyen seller ve dağlık bölgelerdeki toprak erozyonu, toprakta iyot yetersizliğine neden olur. Özellikle dağlık bölgelerdeki topraklarda yetişen bütün bitkiler, yetersiz miktarda iyot içermekte, sonuçta besin tüketimleri tamamen bu topraklarda yetişen yiyeceklere bağlı olan insan ve hayvanlar da iyodu yetersiz almaktadırlar. Ayrıca, yiyeceklerde bulunan “guatrojen” denen antitroid bileşiklerinin tiroid bezinde iyot taşınmasını engelleyerek, iyot yetersizliğinin oluşmasında rolü olduğu bilinmektedir. Antitiroid bileşiklerinin en önemlileri; lahana, karnıbahar, brüksel lahanası, şalgam, turp vb. sebzelerde bulunan glikosinolat türevi guatrinlerdir. İyot yetersizliği hastalıklarının önlenmesi için kullanılan yöntemler nelerdir? İyot yetersizliğinin olduğu bölgelerde alınacak başlıca önlem, kişilerin günlük iyot alımlarını artırmaktır. Özellikle bu önlem, guatr bulgusunun henüz bulunmadığı çocuklarda ve erişkinlerde daha etkili olup, iyot alımındaki artış, var olan guatrı tedavi etmekten çok, guatrın görülme sıklığının azalmasında etkili olmaktadır. Bunu sağlamak için yapılan uygulamaların temeli, sık yenen besinlerin iyotla zenginleştirilmesine dayanmakta ve pek çok ülkede yandaki yöntemler kullanılmaktadır : • Tuzun iyotlanması • Ekmeğe iyot katılması • İyot tabletleri kullanılması • İyotlu yağ enjeksiyonu ya da iyotlu yağ kapsülleri kullanılması • İçme suyunun iyotlanması Tuzun iyotlanmasının teknik olarak basit olması ve tuzda; renk, koku, tat değişikliği olmaması nedeniyle dünyada en sık kullanılan yöntem, tuzun iyotlanmasıdır. Ülkemizde bu soruna yönelik olarak neler yapılmaktadır? Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü ve UNICEF'in işbirliğinde 1994 yılında, "İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi ve Tuzun İyotlanması Programı” başlatılmıştır. 1994 yılından bu yana yürütülen bu program kapsamında; sağlık personeli, tarım il müdürlükleri, iyot analizi yapan laboratuvar personeli, tuz üreticileri, halk ve market yetkililerini kapsayan eğitim çalışmaları, tuzun iyotlanması konusunda yasal değişiklikler, izleme ve değerlendirme çalışmaları düzenlenmiştir. 2014 35 medikent Gebeler ve emziren anneler yeterince iyot alamazlar ise ne olur? Şimdiye dek hafif düzeyde iyot eksikliğinin, beyin gelişiminde sorun oluşturduğunu gösteren bir çalışma bulunmamaktadır. Ancak, gebelikte hafif düzeydeki iyot eksikliğinin sonraki yaşamındaki IQ düzeyi üzerine olumsuz etkileri olabileceğini gösteren çalışmalar bulunmaktadır. (Örneğin; 1999 yılında Haddow ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada; tedavi edilmemiş “Hypothyroidismi” olan kadınların 7-9 yaş arası çocuklarının IQ skoru, tiroid bezi normal çalışanlar ile kıyaslandığında 7 puan daha düşük bulunmuştur. Yapılan çalışmalar, gebelikleri sırasında idrarlarında iyot miktarı düşük olan gebelerin (Bu durum, hafif ya da orta derecede iyot eksikliğini göstermektedir.) çocuklarının IQ düzeylerinin 8 yaşına geldiklerinde daha düşük olduğunu ve özellikle verbal ve okuma skorlarının düşük olduğunu göstermektedir. Öte yandan, gebeliklerinde yeterince iyot alamayanlarda düşük, ölü doğum, perinatal ölümlerde artış ve konjenital hipotiroidism riskleri artmaktadır. İyot desteği alan gebelerin ve emziren annelerin çok yüksek doz iyot almaları mümkün mü? Hayır. Hafif düzeyde iyot eksikliği olan gebelerin önerilen günlük 150 mikrogram iyot alımı ile aşırı dozda iyot almaları söz konusu değildir. Günde 150 mikrogramdan daha fazla iyot almanın faydası var mıdır? Hayır. Gebelere ve emziren annelere önerilen günde 150 mikrogramlık iyot verilmesi yeterli iyot düzeylerini sağlamaktadır. Sadece çok az miktardaki iyot depolanabilmektedir. Fazlası atılmaktadır. Gebelerin ve emziren annelerin kullanmamaları gereken iyot destek ürünleri var mıdır? Evet. İyot desteği olarak verilen ve yosundan elde edilen ürünleri önermiyoruz. Çünkü bu ürünlerdeki iyot miktarları değişkendir. Ayrıca civa gibi ağır metaller ile bulaşmış olabilirler. Gebeler ve emziren anneler, kullanmış oldukları multivitamin preparatlarında iyot bulunup bulunmadığını kontrol etmelidir. Destek olarak alınan iyot preparatlarına ne zaman başlanmalı ve ne zaman kesilmelidir? Kadınları iyot desteği almalarında gebelik planladıkları ve korunmayı bıraktıkları dönemde başlamalarını ve gebelik ve emzirme süresince devam etmelerini önermekteyiz. Gebelik planlamayanların ise gebeliklerini öğrenir öğrenmez iyod desteğine başlamaları önerilmektedir. Gebeliğin ilk 3 ayı içerisinde TSH düzeylerinin 2,5 µIU/ml nin altında ve 2.ve 3. Üç aylarda ise 3 µIU/ml altında tutulmasına dikkat edilmelidir. İyotlu tuz kullanımının sakıncalı olduğu durumlar var mı? Bazı tiroid hastalarının, örneğin Graves Hastalığı (Hypertiroidism), Hypertiroidism fazındaki Hashimoto Tiroiditi hastalarının ve sıcak nodülü olan hastaların iyotlu tuz kullanmaları sakıncalıdır. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı’nca bu tür hastaların kullanımı için 250 g'lık ambalajlarda iyotsuz sofra tuzu üretilmesine yönelik düzenleme getirilmiştir. “İyot miktarı düşük olan gebelerin çocuklarının IQ düzeylerinin 8 yaşına geldiklerinde daha düşük olduğu gözlenmiştir” 2014 36 Dyt. Seda UŞARER Kent Hastanesi Diyetisyen ve Beslenme Uzmanı Uzm. Dr. Benal ÇUBUK Kent Hastanesi Çocuk Nörolojisi Uzmanı İyot vücudun tiroid hormonu üretebilmek için kullandığı bir mineraldir. Tiroid hormonlarının düzenli çalışması metabolizma için önemlidir. İyot yetersizliği anne karnından itibaren hayatın tüm dönemlerinde ciddi sorunlara zemin oluşturabilmektedir. İyot eksikliği, global bir sağlık problemidir ve yaşamın her döneminde insan sağlığını olumsuz etkiler. Doğum öncesi (fetusda), doğum sonrası erken bebeklik-çocukluk çağında ve büyük çocuklar ile erişkinlerde de değişik tablolarla kendini gösteren çeşitli sağlık problemlerine yol açar. Dünya nüfusunun yaklaşık %40’ı iyot eksikliği riski altındadır. İyot eksikliği gebelerde düşüklere, erken doğuma, zeka geriliğine, guatr hastalıkları gibi birçok hastalığa neden olmaktadır. İyodu her yaş grubunun kullanması gereklidir. İyot yetersizliğinden en çok etkilenen grup gebeler ve çocuklardır. Yetersizliği görülen çocuklarda öğrenme güçlüğü görülmektedir. Anne karnında -gebelikte- iyot eksikliğine maruz kalınması, bebeğin beyin gelişimini olumsuz etkiler. Özellikle gebeliğin ilk yarısında annenin tiroid hormonları çok önemlidir çünkü fetus kendisi tiroid hormonu üretmeye 16-18. gebelik haftası civarında başlar, bu zamana kadar annenin tiroid hormonları bebeğin gelişiminden sorumludur. Beynin tabakaları, özellikle de dış katmanları 6 ile 24. gebelik haftalarında gelişir. Annede iyot eksikliği varsa, fetus beyninde nöronların (sinir sistemi hücrelerinin) gelişimi, büyümesi, nöronlar arası iletişimi sağlayan dallanmalarının gelişimi, bu olgunlaşma süreci için gerekli olan nöronların beyin içindeki göçü, iletileri sağlayan myelin kılıfının olgunlaşması, beyin katmanlarının normal gelişimi zarar görür. İyot peynir, süt, yumurta, balık, kabuklu deniz ürünleri gibi besinlerde bol miktarda bulunur. Her besinin içindeki iyot miktarı yetiştiği bölgedeki toprağın içerdiği iyot miktarına göre değişiklik gösterebilir. İyot yetersizliğini azaltmanın bir başka yolu da iyotlu tuz kullanmakla giderilebilir. İyotlu tuz ağzı sıkı bir kapta saklanmalı ve ısıyla temas ettirilmemelidir. Kızartma – ızgara işlemi % 20 – 25, haşlama %60 kayba neden olur. Bu nedenle sebzeler az suda haşlanmalı ve suları dökülmemelidir. Tuzun yemeğe piştikten sonra katılması bileşimindeki iyottan daha fazla yararlanılmasını sağlar. Annede iyot eksikliği düşüklere, küçük doğumlara, doğumsal anormalliklere, zeka geriliklerine, artmış bebek ölümlerine ve - (zeka geriliği, sağırlık, öğrenme güçlüğü, spastisite, şaşılık, boy kısalığı ile karakterize) - “kretenizm” denilen ciddi bir tablonun ortaya çıkmasına neden olur. Öğrenme güçlüğü ve davranışsal nörolojik problemler, ağır iyot eksikliğinde görülmekle birlikte, hafif ve orta iyot eksikliklerinde de görülebileceğine dair veriler mevcuttur. Doğumdan sonra çocukluk çağlarında ise iyot eksikliği, tiroid bezinin büyümesi (guatr) ve hipotiroidi tablosunun ortaya çıkmasına neden olur. Yorgunluk, uyuşukluk hissi, kuru saç, saç dökülmesi, göz kapaklarında-bacaklarda şişme, cilt kuruluğu, boğuk ses, konsantrasyon bozukluğu ve konuşmada yavaşlama, kabızlık, kilo alımında artış vb gibi pek çok belirtiye sebep olur. Önlenebilir zeka geriliklerinin en sık nedenlerinden biri olan iyot eksikliğinden korunmak için; yenidoğan bebeklerde TSH tarama testleri, yöresel olarak sulardaki iyotun ölçülmesi, idrarda iyot tayini, sofra tuzunun, ekmeğin ve içme sularının iyotlanması, iyot tabletleri verilmesi gibi ulusal sağlık politikaları geliştirilmektedir. medikent 2014 37 medikent Sağlığımız için Gizli Tehlike: Dr. Ebru YÜCETÜRK Kent Hastanesi Nükleer Tıp Uzmanı RADYASYON İleri teknoloji ürünü elektronik cihazlar, günlük hayatımızın vazgeçilmezi. Nükleer Tıp Uzm. Dr. Ebru Yücetürk; bilgisayar, tablet ve cep telefonları gibi radyasyon ve elektromanyetik alan içeren cihazlara uzun süre maruz kalınmasının sağlığa etkileri, radyasyondan nasıl korunulabileceği ve radyasyona maruz kalındığında ne yapılması gerektiği konusunda Medikent okurlarını bilgilendirdi. 2014 38 Radyasyon nedir? Radyasyon, ışıma demektir. Tüm ışıma tipleri, bir tayfın ya da spektrumun içinde yer alır. Bu tayfın içinde sırasıyla; + En ucunda; atomun çekirdeğinden kaynaklanan Alfa, Beta ve Gama ışınları yer alır, insan sağlığına zararı tartışılmaz. + Alfa, beta ve gama ışınlarının yanında, atomun elektronlarından kaynaklanan X ışınları bulunur ve yine insan sağlığına zararlı olduğu bilinir. + UV - ultraviyole - mor ötesi ışınlar: Başta cilt kanseri olmak üzere birçok zarara yol açabilir. + Görünür ışık bölgesi, gökkuşağında yer alan 7 rengin bulunduğu, insan gözlerinin, optik sisteminin ve beyninin algılayabildiği ışık dalga boyuna denk düşer. Direkt olarak göze (retinaya) ve çok yüksek şiddette uygulanmadığı sürece bir zararı bilinmemektedir. Tam aksine çevremizi görebilmek için görünür ışığa ihtiyacımız vardır. Görünür ışığın "zararsız ışınım" sınıfına girdiği söylenebilir. + IR-infrared-kızıl ötesi ışınlar: Isınmamızı sağlayan dalga boyları, burada yer alır. Örnek olarak mangal, kömür sobası, kalorifer peteği, elektrikli IR ısıtıcılar verilebilir. Bu bandda yer alan radyasyon da zararsız kabul edilir. + Spektrumun nihayet “IR bölgesi altı” olarak da adlandırılan diğer ucunda ise mikrodalga ve radyo medikent dalgaları bulunur. Bu bandaki elektromanyetik radyasyon kaynaklarına cep telefonu, baz istasyonları ve mikrodalga ısıtıcılar örnek verilebilir. Bu kaynakların yakın ve yüksek güçte olması, IR gibi vücutta ısınmaya sebep olur. Ancak bu ısınma deriye değil, vücudun derinliklerine işleyebildiğinden hem hissedilmesi zordur, hem de bu aşırı ısınma insana zararlı olabilir. Tüm bu tanımlardan sonra kabaca k çeşt radyasyonun varlığından bahsedleblr: İyonizan radyasyon ve iyonizan olmayan radyasyon. Hücrenin yapısında bulunan kimyasal bağları etkileyip kopartabilecek güçte ve yapıdaki radyasyona “iyonizan radyasyon” denir. İyonizan radyasyondan tıpta görüntüleme, teşhis ve tedavide yararlanılır. Bu noktada doktorun kar-zarar hesabını yaparak tetkik endikasyonunu koyması ve tedavileri planlaması önem kazanmaktadır. Eğer hastanın ilgili yöntemden elde edeceği fayda mesela bir kalp hastalığının erken teşhisi, kanserin evrelemesi, anevrizmanın tedavisi gibi, hastanın bu tetkikten göreceği olası zarardan fazla ise, elbette ki doğru olan bu zararın göz ardı edilmesidir. Ancak gereksiz yapılan tetkiklerin de zamanla kümülatif hasarlara sebep olması söz konusu olabilmektedir. 2014 39 medikent Radyasyondan nasıl korunabiliriz? “Ne kadar uzak, o kadar az maruziyet.” En net yanıt: bilinçlenerek… Öncelikle tıbbi alanda kullanılan radyasyon için zaten sağlık görevlileri gerekli bilgilendirmeleri yapıp, önlemlerini alacaktır. Burada asıl söz konusu olan, evimizde, cebimizde, yanı başımızda bizler için farkında olmadığımız, gizli tehditleri doğru tanımlayabilmektir. Hepimizin elinden düşüremediği, artık neredeyse 5. uzvumuz haline gelen cep telefonları, bilgisayar ekranları, internet ağ sağlayıcıları, baz istasyonları, mikrodalga fırınlar hatta saç kurutma makineleri vb. asıl gizli tehditleri oluşturmaktadır. Doğada istisnasız bir şekilde, elektrik akımının bulunduğu her alanda elektromanyetik alan da bir madalyonun iki farklı yüzü gibi, bir bütünün parçaları olacak şekilde yer alır. İnsanın yapıtaşı olan hücreye baktığımızda ise asıl yaşam kaynağı ve “can” dediğimiz enerji akışını sağlayan şey, iyon kanalları ve bu iyon kanalları üzerinden işleyen elektriksel devrelerdir. Yani kısaca insan vücudunun tamamının bir elektriksel devre ve elektromanyetik alandan oluştuğunu, etrafımızda var olan tüm elektromanyetik alanlarla da gözle görülemez, anlık olarak hissedilemez de olsa sürekli olarak bir etkileşim içinde bulunduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Radyasyondan korunmada üç temel prensip vardır: Zaman: Zaman, mutlaka sınırlandırılmalıdır: Ne kadar kısa süre, o kadar az maruziyet. Mesafe: Radyasyon kaynağından ne kadar uzak durursanız, etkisi matematiksel olarak mesafenin karesi kadar azalır: Ne kadar uzak, o kadar az maruziyet. Zırhlanma: Bu seçenek, daha çok evde ve gündelik hayatımızda gerçekleştirebileceğimiz bir yol değil. Bu prensipte duvarların veya radyasyon kaynağının kurşun ile zırhlanması söz konusu ki, bu durum ancak tıbbi merkezlerde gerçekleştirilebilir. Kaldı ki alfa, beta, gama ve X ışınları kurşun zırhlarla durdurulabilse dahi düşük yoğunluklu elektromanyetik alanlar kurşun zırhın da ötesine geçebilmektedir. Günlük hayatımıza dair pratik öneriler > Cep telefonunu üzerinizde taşımayın, kulaklıkla kullanın. > Üzerinizde taşıyacaksanız, tuş takımının bulunduğu taraf dışarı baksın, böylece dalgaların vücudunuza değil dışarı doğru yayılmasını sağlarsınız. > Konuşmalarınızı kısa tutun, konuşurken sık sık kulağınızı değiştirin, karşı taraf açmadan telefonu kulağınıza götürmeyin. > Sinyal seviyesi düşük olduğunda telefonla konuşmayın. > Arabada veya yolculuk sonrasında telefon baz istasyonlarını yakalamak için daha çok dalga yayacağından telefonla konuşmayın. > Gece yatarken cep telefonunu baş ucumuzda ve açık bırakmamak, açık bırakmak zorundaysak en az 2 metre mesafe bırakmak, yine gece uyurken wi-fi bağlantısını kapatmak en kolay ve önemli adımlardır. > Bilgisayar ekranı ile aranıza en az 50 cm mesafe bırakın. > Televizyon ile ise aranızda en az 2 metre mesafe bulunsun. > Çok yoğun kablo donanımlarını yaşam alanlarınızda fazla zaman geçirdiğiniz yerlerde ya bulundurmayın ya da uzak bir konumda yerleştirin. > Baz istasyonlarının menzili 300-400 metreye dek yayılabilir ve bu merkezler, asıl hasarı düşünülenin aksine tam altlarındaki bölgeye değil belli bir mesafeden sonraki bölgeye vermeye başlarlar. Dolayısıyla ev seçerken baz istasyonu ile ilişkisine dikkat etmek gerekir. > Bir başka önemli konu da yüksek gerilim hatları. Yüksek gerilim hatlarının yarattığı elektromanyetik alanın kemik iliğini etkilediği ve kan kanseri ve lenf kanserine sebep olduğu ispatlanmış durumdadır. Yaşam alanlarımızın yakınında yüksek gerilim hatlarının bulunması risk taşımaktadır. > Kullanılmayan elektrikli ev aletlerini stand-by konumunda tutmak yerine fişten çekin. > Ek olarak seçilecek cep telefonlarının düşük SAR değerlerine sahip olması da önemlidir. (SAR:) SAR değeri yani spesific absorption rate, Türkçesi ile özgül soğurulma oranı cep telefonu kullanırken vücudun emdiği radyasyonun enerjisinin ölçüsüdür. > Cep telefonlarının yaydığı radyasyonun dalga boyu ile rezonansa giren ve bu radyasyonun emisyonu veya hasar vermesini önleyen pocket-safe’leri kullanmak bir başka seçenek olabilir. > Günlük hayatta kullandığımız mikrodalga fırınların da birer saatli bomba olduğunu mutlaka akılda tutmakta fayda var. Ya kullanmayın ya da kullanmak zorundaysanız çalışırken en az 1 metre mesafede durun. > Saç kurutma makinesi yine çok bilinmeyen, masum görünen gizli tehditlerdendir. Mümkünse uykudan hemen önce kullanmayın. 2014 40 GÜNLÜK HAYATTA KULLANDIĞIMIZ ARAÇLARIN ETKİLERİ Aşağıdaki tablo, Amerikan Pediatri Akademisi ve Kanada Pediatri Derneği tarafından oluşturulmuş bir tablodur ve yaşa bağlı olarak günlük temasın nasıl sınırlandırılması gerektiğini gösterir. Amerikan Pediatri Akademisi ve Kanada Pediatri Derneği, 0-2 yaş aralığındaki bebeklerin teknolojiden uzak tutulması gerektiğini ve teknoloji kullanımının 3 ile 5 yaş arasındaki çocuklarda günde en fazla bir saat, 6 ile 18 yaş arasındaki bireylerde günde iki saatle sınırlandırılması gerektiğini belirtiyor. 0 ile 2 yaş arasında bebeklerde beynin büyüklüğü üç katına çıkar ve 21 yaşına kadar bu hızlı gelişim devam eder. Erken beyin gelişimi, çevresel uyaranlar ya da bunların eksikliğiyle belirlenir. Küçük çocukların cep telefonu ile konuşması ve internetle çok zaman geçirmesi çok ama çok risklidir. Çünkü çocukların kafatası incedir ve radyasyon onların beynini daha çok etkiler. Ayrıca vücutları elektromanyetik dalgaların dalga boyları ile uyumludur ve daha çok radyasyon emerler. Ne kadar erken yaşta kullanmaya başlarlarsa toplam uzamış etki de o denli fazla olacaktır. Teknolojik cihazlarla fazla zaman geçirmenin gelişimsel gecikme, yaygın obezite, uykusuzluk, çocuk depresyonu, anksiyete, dikkat eksikliği, otizm, bipolar bozukluk ve sorunlu çocuk davranışlarının artışı, saldırganlık, dikkat ve konsantrasyon eksikliği, bağımlılık ve gerçek- yakın insan ilişkilerinde kopma, ayrışmaya sebep olduğu bilinse de bu yazının asıl konusu olan radyasyon maruziyetinin detaylarına bir bakalım. Yaz Gelişimi Ne Kadar Non-Violet TV Avuçiçi Cihazlar Video Oyunları Online Video Oyunları 0-2 yaş 3-5 yaş 6-12 yaş 13-18 yaş Hiç 1 saat/gün 2 saat/gün 2 saat/gün Asla Asla Asla Asla Günde 30 dakika ile sınırlı Asla Asla Asla Asla Asla Asla Asla 2011 yılının Mayıs ayında, Dünya Sağlık Örgütü cep telefonlarını radyasyon emisyonu nedeniyle 2B kategorisinde sınıflandırmıştır. Yani OLASI KANSEROJEN! Radyasyona maruz kalmak nelere yol açar? > DNA zincirinde kırılmalar > Hücre zarındaki iyon kanallarında geri dönüşümsüz bozulmalar, bu bozulma sonucunda hücre ölümü > Kırmızı kan hücrelerinde deformasyon > Bağışıklık sisteminde bozulma > Sperm sayısında azalma > Kronik yorgunluk > Kontrolsüz şekilde ısı şok proteini üretimi sonucu beynimizi koruyan kan beyin bariyerinin hasar görmesi > Kanser; beyin tm, tükrük bezi tm, lösemi, lenfoma > Duyma bozuklukları, kulak çınlaması, kulak bölgesinde ısınma > Astım ve alerji > Görme alanı bozuklukları > Artmış Alzheimer riski > Yüksek tansiyon > Sinir sıkışmaları > Kalp pilinin bozulma riski > Üreme bozuklukları, düşük riskinde artış, embriyo gelişiminin zarar görmesi > Hiperaktivite Unutmayınız ki kişinin en iyi doktoru kendisidir ve korumak, tedavi etmeye çalışmaktan çok daha kolaydır. medikent 2014 41 medikent Fleksibl Üreterorenoskopi Lazer sayesinde vücuda delik açmadan idrar kanalında üreter ve böbrek içine giriliyor, ağrısız kansız taş ya da tümör lazer yoluyla kırılıyor ya da alınıyor. Ürolojinin Marifetli Cihazı Ürolog Opr. Dr. Işık Özgü, sadece böbrek taşlarını değl tümörlern de ağrısız, amelyatsız çıkarılmasını sağlayan Fleksbl Üreterorenoskop lazer chazının hem tanı koydurucu hem de tedav edc özellğyle ürolojnn “vazgeçlmez”ler arasına grdğn söyled. Toplayıcı sstemdek tümörlern BT ve MR le teşhsnn ancak hastalık lerleynce mümkün olabldğn belrten Opr. Dr. Özgü, “Oysa bu yöntemle bu tümörler daha erken teşhs edeblyor, radyoloj le göremedğmz kanamaları bu aletle böbreğn çne grerek göreblyoruz. Ürolojde son yılların en öneml tanı ve tedav chazı” ded. 2014 42 medikent İzmir Kent Hastanesi Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Özgü, ürolojide “olmazsa olmaz” cihazlar arasına giren Fleksibl Üreterorenoskopi hakkında bilgi verdi. İngilizce “Flexible” kelimesinin kıvrılabilir, bükülebilir anlamına geldiğini, böbrekte oluşan idrarı böbrek havuzundan (pelvis) idrar torbasına taşıyan ince kanala üreter denildiğini belirten Opr. Dr. Özgü, üreterin sağ ve soldaki böbrekte olmak üzere iki tane olduğunu hatırlattı. Opr. Dr. Özgü, endoskopinin de yine İngilizce’den gelip vücut içindeki organlara teleskop aracılığıyla bakma anlamına geldiğini kaydederek, şöyle konuştu: “Fleksibl Üreterorenoskopi bu üç sözcüğün birleşmesinden oluşuyor. Alet, kıvrılabilen çok ince bir teleskop aracılığıyla, vücuda hiçbir delik açmadan, idrar kanalından üreter ve böbrek içine girilmesi ve buradaki taş ya da tümörün lazer yoluyla kırılması ya da alınmasını sağlayan bir cihaz. İdrar yollarını, böbreğin içi ve idrar kanallarının endoskopik olarak muayene etmeye yarayan, hem teşhis koydurucu hem de tedavi edici bir alet. Bununla böbrek ve idrar yolları taşlarının tedavisi yapılabiliyor. Bir takım radyolojik tetkiklerle görüntüleme imkanımız olmayan hastalıkların daha erken ve kesin teşhisi ve tedavisi mümkün olabilir. Bildiğimiz klasik böbrek tümörleri BT, MR ile görülüyor. Ama idrarın döküldüğü ve toplandığı ve aşağıya iletildiği bir toplayıcı sistem var. Bu toplayıcı sistemin tömürlerinde ise bu yöntemler ancak hastalık ilerleyince teşhis konabiliyor ama o zaman da geç oluyor. Oysa bazı hastalarda kanama oluyor, bu kanamanın kaynağını radyoloji ile gösteremiyoruz. Bu aletle böbreğin içini görmemiz mümkün, böylece kanamanın kaynağını saptayabiliyoruz.” TEDAVİ LAZER İLE YAPILIYOR Bu cihazla hastalığın teşhisi için 15-20 dakikanın yettiğini belirten Opr. Dr. Özgü, lazerle hem böbrek taşlarının kırılıp çıkarılabildiğini, hem de tümörlerin çıkarılabildiğini vurguladı. Ameliyatsız, ağrısız, sancısız taş ve tümör tedavinin hasta için önemli bir rahatlık ve konfor olduğunu ifade eden Opr. Dr. Işık Özgü, “Taş tedavisi yerine ve büyüklüğüne göre değişiyor. Taşı bu aletle görüyor, lazerle kırabiliyoruz. Dışarıdan bir müdahale olmadan, dışarıdan böbreği delmeden, kesmeden, tamamen doğal boşluklardan çalışarak bu teşhis ve tedavi yapılabiliyor. Yine aynı şekilde tümörleri çıkartıyoruz” diye konuştu. 2014 43 medikent Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK Kent Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Uzmanı YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ Parmak çocukların hayat odası Annelerinin karnında 40 hafta bekleyemeden, erken ya da zor doğumlarla dünyaya gözlerini açan “aceleci bebekler” için hayat daha ilk dakikalardan itibaren bir mücadele ile başlıyor. Organlarının gelişimlerini tamamlayacağı dönemden, yani 37 haftayı doldurmadan önce doğan prematüre bebeklerin vücut dirençleri ve enfeksiyonlarla baş edebilmeleri normal süresinde doğan bebeklere nazaran daha düşük. Bu da “yapay rahim” de denilen kuvöz ihtiyacını doğuruyor. Bebeklerin dış dünyayla başa çıkabilmeleri için de devreye bu cihazların yer aldığı yenidoğan yoğun bakım üniteleri giriyor. Çeşitli etkenlerle riskli olarak dünyaya gelen bebekler için ise bu yenidoğan yoğun bakım üniteleri “hayat odası” özelliğini taşıyor. 2014 44 medikent İzmr Kent Hastanes Yendoğan Yoğun Bakım Üntes, yoğun bakım htyacı olan tüm bebeklere gerekl desteğ sağlayacak deneyml uzman ekbe ve modern tıbbı donanıma sahp. Yendoğan Yoğun Bakım Üntemzde, 24’üncü gebelk haftasından tbaren erken doğum, çoğul gebelk, dyabetl anne bebeğ, r bebek, anne karnında mekonyum yutmuş bebek, zor doğum sonucu oluşan beyn ve dğer organ hasarı gb yüksek rsk taşıyan bebeklere gelşmş düzeyde bakım sağlıyoruz. Rskl bebekler 24 saat boyunca montörze edlerek yaşam desteğ verlyor. Çocuk Cerrah, Çocuk Nöroloj, Çocuk Kardyoloj, Çocuk Gastroenteroloj uzmanlarımızdan 7/24 destek alıyoruz. Her sey bebeklerimiz için Prematürelerin yaşama şansı son yıllarda gitgide arttı. Bu olumlu gelişmelerin yaşanmasında; teknolojik gelişmelerin yenidoğan yoğun bakımlarda kullanılması, prematüre bebek bakan doktor ve hemşire ekibinin deneyim kazanmaları, eğitim ve bilgi paylaşımlarının artması, hastanelerin tam teşekküllü kurulması gibi birçok faktör bulunmaktadır. Hastanemizde bu etmenler göz önünde bulundurularak bebeğiniz ve sizin için uygun koşullar sağlanmaktadır. Prematüre bebekler için en önemli şans doğru zamanda, deneyimli bir ekip ile doğru yerde olmaktır. Uzman kadromuzla 24 saat kesintisiz hizmet verilen Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitemizde bulunan cihazlar bebeklere son teknoloji ile en iyi bakım hizmetini verebilmemizi sağlamaktadır. Son teknoloji sayesinde artık bebekleri çok daha yakından takip edebiliyoruz, bu da onlara daha az girişim yapmamızı sağlıyor. Yenidoğan yoğun bakımda bulunan küvözlerde bebeklere uygun ortamın sağlanmasında kullanılan en önemli cihazlardan biridir. Küvöz; bebekler için anne rahminden farksız. Erken doğan, düşük kilolu, solunum güçlüğü çeken, enfeksiyona bağlı problemi olan ya da yenidoğan sarılığı gibi sorunları olan bebekler bu kuvözlerde tedaviye alınıyor. Bebekler anne rahmindeki gibi ısıtılıyor, enfeksiyonlardan korunuyor, solunumları, vücut ısıları ve kalp atışları 24 saat izleniyor. Yaşamsal fonksiyonları takip edilip sorunlarına göre yapılan tedavilerle bebeklerin yaşam şansları artırılırken, beslenmeleri, bakımları da deneyimli hemşirelerimiz tarafından gerçekleştiriliyor Solunum desteği (ventilatör tedavisi), kan değişimi, fototerapi (ışık tedavisi) gibi tedavilerin yanısıra EEG (beyin elektrosu), EKO (Kalp ultrasonu), USG (beyin ve diğer iç organların değerlendirilmesi için ultrason) gibi tetkikler hasta başında gerçekleştiriliyor. Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitemizde tedavi gören tüm bebeklerimiz mutlaka retinopati muayenesinden (erken doğan bebeklerin göz muayeneleri) geçiriliyor. 2014 45 medikent merak ettikleriniz i i i Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK Zamanından önce yani 37. haftayı tamamlamadan doğan bebekler prematüre kabul edilirler. Bebek zamanından ne kadar erken doğarsa riskleri de o kadar artar. Riskin anlaşılması için en sık sorulan 2 soru vardır; • Bebeğin doğum haftası • Doğum tartısı Zamanından 2 hafta erken doğan bebeklere “Sınırda Prematüre” denmektedir. Bu bebeklerin çoğunda sorun yaşanmaz. Yoğun bakıma girmeden, annelerinin yanında hayata uyum sağlamaya çalışırlar. 30–34 haftalarda doğanlara “Klasik Prematüre” denir. Yoğun bakımda kısa bir süre misafirimiz olurlar. 2–3 hafta bizlerle beraber olduktan sonra anne kucağına kavuşurlar. “İleri Derecede Prematüre” bebekler 26–30 haftalarda doğanlardır. Prematüreliğe özgün hastalıklarını değişik seviyelerde yaşarlar. Uzun süreli hastanede kalış sonrasındaki takipleri de özenle yapılmalıdır. “Yaşamın Sınırındaki Prematüre” bebekler anne karnındaki fötal dönemi yeni bitirmiş, organları ancak oluşmuş ama çok az gelişmiş 24–26 haftalık bebeklerdir. Bu bebeklerin yaşama şansı çok sınırlıdır. Bebeğinizin çok küçük olması sizi biraz korkutabilir. Bebeğinizi gördükçe zaman içinde alışacaksınız. Aileler genellikle prematüre doğumun ardında bir sebep arar ve kendilerini suçlarlar. Bu konuyu aklınızda bir an önce çözümlerseniz, bebeğinize çok daha erken odaklanabilirsiniz. Zamanında doğan bir bebeğe göre daha küçük ve cılız görünebilirler. Ciltleri daha yumuşak, ince ve hassastır. Kasları henüz kuvvetli olmadığı için hareketleri titrek ve atmalar tarzındadır. Emme kuvvetleri 32. haftadan önce gelişmez. Sindirim ise daha ilk günlerde başlayabilir, bu nedenle mümkün olan en erken zamanda anne sütü ide tüpü ile bebeğe verilebilir. İzmir Kent Hastanesi, “Bebek dostu” hastane ünvanına sahip. Kent Hastanesi’nde, sağlıklı nesiller için retinopati muayenesi, fenilketönüri tetkiki gibi tarama programları yapılıyor. Bebeklerde bazı anomallik ve hastalıklar erken dönemte teşhis edilerek tedavisine başlanıyor. Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde Verilen Hizmetler • Solunum desteğine ihtiyaç duyan bebeklerin bakımı • Kuvöz bakımı • Kan değişimi • Sarılık (fototerapi) tedavisi • Erken doğan (prematüre) düşük ve çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerin bakımı • Yeni doğan ve sağlık sorunu olan tüm bebeklerin bakımı Prematürite Bebek anne karnında yaşamaya hazır olmayabilir ama çok daha önceden tüm organları, küçük elleri, ayakları, tırnakları bile gelişmiştir. Bebeğin sorunlarının çoğu, gelişim için yeterli zamanın olmadığı için yağ dokusunun azlığından, bazı enzimlerin yetersiz salgılanmasından ya da bebeğin sistemlerinin hazır olamamasından (akciğerleri tam gelişmediği için solunum sıkıntısı yaşanması vb.) kaynaklanmaktadır. Bebek Dostu Hastane; Kent Hastanesi Anne Sütünün Prematüre Bebekler İçin Önemi Prematüre bebeğin ilk aşısı annesinden aldığı ilk günlerdeki süttür (kolostrum). Bu süt barsak bağışıklık sistemini ilk günden geliştirir. Böylece zararlı mikropların bağırsaklardan geçerek bebeği hasta etmelerini engeller. Anne sütü alan prematüre bebeklerin hastane enfeksiyonu, barsak enfeksiyonu (nekrotizan enterokolit) geçirme riskleri azalır. Bebek daha erken taburcu olur. Prematüre bebeğe daha yüksek protein sağlamak gerekir. Prematüre bebeğin annesinin sütünde protein değerleri daha yüksektir. Anne bünyesi bebeği büyütmeye ve geliştirmeye programlanmıştır. 2014 46 Elif Öykü bebek 510 gram doğmuştu Balıkesir’in Edremit İlçesi’ne bağlı Akçay’da yaşayan Gözde Çakır (28) ile Mehmet Can Çakır (29) mutluluklarına mutluluk katacak bebeklerini kucaklayacakları günü heyecanla bekliyorlardı. Ancak her şey yolunda giderken gebeliğin 22. haftasında tehlike sinyalleri çalmaya başladı. Anne adayına suyunun azaldığı, bebekte gelişim geriliği gözlendiği söylendi. Genç çiftte heyecanın yerini korkular, endişeler aldı. Doktorların önerisiyle İzmir’e geldiler, döndüler. İkinci gelişleri 15 gün sonra oldu. Gözde Çakır 25 Aralık 2013’te gebelik zehirlenmesine girdi. Tansiyonu 22’e çıktı. O gece ambulansla koma halinde getirildiği Ege Üniversitesi Hastanesi’nde acil sezaryene alınan genç kadın 510 gram ağırlığında, 28 santimetre boyunda Elif Öykü’yü dünyaya getirdi. Anne, yaşam mücadelesi vereceği Anestezi ve Reanimasyon Servisi’ne kaldırırken, 24 haftalıkken dünyaya gelen “parmak bebek” Elif Öykü ise boş kuvöz bulunamadığı için Kent Hastanesi’ne sevk edildi. Doğduğu gün annesinden ayrılmak zorunda kalan minik Elif Öykü için yaşam mücadelesi başladı. Elif Öykü, tam 165 gün kuvözde kaldı. İzmir Kent Hastanesi Yenidoğan Servisi Sorumlusu Uzm. Dr. Cengiz Öztürk ve ekibi, Elif Öykü’nün hayata tutunması için yoğun çaba sarf etti. Elif Öykü’nün boyundan büyük bir mücadeleden zaferle çıktığını belirten Uzm. Dr. Öztürk, şöyle konuştu: “Elif Öykü bize ambulansla sevk edilip geldiğinde avucumuzun içine sığacak kadar minikti. Doğum kilosu 510 gram olmasına karşın her bebekte olduğu gibi doğumdan sonra kilo kaybetti. 13 günlükken 470 gramdı. Minicikti. Her türlü tıbbı tedavi, destek ve özenli bakımla bebeğimizi büyüttük. Bir aylık olduğunda 510 grama ulaştı, boyu da bir santim uzadı. Bebeğimize tam 165 gün anne rahmini aratmayan kuvözde bakıp büyüttük. 7 Haziran 2014’te 5.5 ay sonra Elif Öykü’yü sağlıkla taburcu ederken ağırlığı 3 kilo 410 grama, boyu 49 santime ulaşmıştı. Elbette prematüre doğduğu için gelişimi yaşıtlarına göre geriden gelecek. Ancak yaşam mücadelesini kazandı ve sağlıkla büyüyor. Daha önce de Elif öykü gibi küçük bebeklerimiz olmuştu, onların sağlıkla büyüdüklerini görmek bizi mutlu ediyor.” 5 gün komada kalıp hayata dönen anne Çakır ile baba Çakır şimdi mutluluk içinde bebeklerini büyütüyorlar. Onların kuvözde 5.5 ay kalan minik kızlarına büyüdüğünde anlatacakları çok özel Anıları olacak. medikent HANGI YASTA HANGI SPOR Uzm. Dr. Süreyya PAKSOY Alsancak Kent Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Uzmanı Aynı yaşta çocukların hareket becerileri ve fiziksel gelişim düzeyi farklılıklar gösterebilir. Branşlara göre spora başlama yaşı da değişir. Bu nedenle çocuklar; gelişim özelliklerine göre ilgi duydukları spor dalına yönlendirilmelidir. Spor yapma alışkanlığının kazanılması ve spor kültürünün benimsenmesi için en uygun dönem, çocukluktur. Ailelerde bu yöndeki bilinçlenme artıkça, çocuklarını spora yönlendiren ailelerin sayısı da artmaktadır. Peki çocuklar, hangi spor dalına yönlendirmelidir? Spor dalı, ailenin isteğinden çok, çocukların istek, yetenek ve ilgileri öncelikli olmalıdır. Takım sporlarından ziyade bireysel spor dalında iyiyse, çocuğun takım sporuna yönlendirilmesi doğru değildir. Spor, çocuk için eğlenmektir. Aileler, çocuklarla birlikte bir spor yaparken, çocuklar öncelikle anne ve babalarını kendile- rine model aldıklarından, onlara iyi bir model olabilme rolü üstlenmelidir. Bunu yaparken birlikte eğlenme ön planda tutulmalıdır. Çocuk spor yaparken eğleniyorsa, doğru bir seçim yapılmış demektir. Böylece çocuk; uğraştığı spor dalından keyif alabilecek, bu spor dalında kendini geliştirebilecek, spor yaparken paylaşmayı öğrenecek, arkadaşlar edinebilecek ve kendine güven kazanabilecektir. 2014 48 medikent Çocuklarda 1 yaş “refleks hareketler dönemi”, 1-2 yaş “ilkel hareketler dönemi”, 2-7 yaş “temel hareketler dönemi” ve 7 yaş üstü “sporla ilgili hareketler dönemi” olarak kabul edilmektedir. Çocukların egzersiz ve spor seçimleri, bu gelişim dönemlerine göre değişebilir. Spor ve egzersizlerde yaş gruplarının özellikleri mutlaka dikkate alınmalıdır. Örneğin 7 yaş grubundaki çocuklar, mini basketbol topu ve çocuk potaları kullanarak basketbol oynamalıdır. Bir çocuğun takım oyunlarına katılabilmesi ve oyun kurallarını algılayabilmesi için en az 7 yaşında olması gerekir. Bu nedenle 7 yaşından küçük çocukların yoğun fiziksel temas gerektiren takım sporlarına katılmaları ve eklemler ile kemiklere ağırlık yükleyen spor dallarına erken yaşta başlamaları sakıncalıdır. Bunun yanı sıra takım oyunlarındaki kazanma ve kaybetme, özellikle 6 yaşından küçük çocuklarda psikolojik açıdan olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Çünkü bu yaş grubu çocuklarında, kimin kazanıp, kimin kaybettiği durumu önemlidir. Yas gruplarına göre uygun spor aktivileri 2-3 yas Koşma, yakalama ve zıplama içeren koşu, yürüyüş, dans 4-6 yas Dans, yüzme, jimnastik, ip atlama ve üç tekerlekli bisiklete binmek 7-10 yas Jimnastik, yüzme, futbol, basketbol, voleybol, hentbol, bisiklet, tenis, yüzme 10 yas sonrası Önceki yaşlarda başladıkları sporları daha organize olarak yapmaya devam ederken, atletizm, güreş ve küreğe başlayabilirler. Birkaç yıl sonraysa güç gerektiren tekvando ve karateye geçebilirler. “Spor çocuklar için yararlı” Spor, hem bedensel sağlık ve fiziksel gelişme yönünden, hem de iyi bir kişilik gelişimi ve ruh sağlığı açısından yararlıdır. Spor elbette çocukların fiziksel gelişimine çok değerli katkıda bulunur. Hareket, çocuğun doğasında vardır. Hareket sisteminin temelini ise, aktif olarak kaslar, pasif olarak da kemikler oluşturur. Spor bunların daha güçlü olmasına yardımcı olur. Yani, fiziksel etkinlikler normal kas ve kemik gelişimi için zorunlu olmaktadır. Aynı zamanda spor etkinlikleri, kemik özgül ağırlığını ve bağ dokuların esnekliğini arttırarak, bunları baskı ve gerginliklere karşı güçlendirir. Spor etkinlikleri düzenli olarak yapıldıklarında, bedenin fiziksel uygunluğunu ve dayanıklılığını buna bağlı olarak iç organların işlevlerini geliştirir. Bu şekilde, kalp ve damar, hareket, solunum sistemi sorunları ile diyabet gibi daha ileri yaşlarda ortaya çıkma olasılığı olan hastalıklara yakalanma riskinin azaltılması mümkündür. Uygun ve bilinçli bir şekilde planlanmış fiziksel etkinlikler ve sporla bu sistemlerin işlevleri daha verimli düzeye getirilebilir. Böylece bedenin değişen koşullara daha kolay uyum sağlaması ve yorgunluğa karşı koyma gücü artar. En fazla etki, becerilerin gelişmesi, kas hareketiyle verimliliğin artması, dolayısıyla kas gücü ve dayanıklılığın artmasında görülür. Halter dışındaki hemen hemen tüm sporlar, boy uzamasını olumlu yönde etkiler. Spor, stresi azaltmak ve depresyonu önlemek için de en iyi yöntemlerden biridir. Spor yapmak endorfin (mutluluk hormonu) salgılanmasını artırır. Spor bağışıklık sistemini de güçlendirir. Dolayısıyla, spor yapan çocuklar, yapmayanlardan daha seyrek hastalanır ve hastalıkları genellikle daha hafif seyirli olur. Spor yapmak, kalori harcamanın da en etkili yöntemidir. Bu yüzden spor yapan çocuklarda çağımızın sorunu obezitenin gelişmesi neredeyse imkansızdır. Çocukların bir spor dalına katılımından önce, mutlaka bir doktor kontrolünden geçirilerek, aktivitelere dahil edilmesi önerilir. 2014 49 medikent anne ve babalar DIKKAT! Uyuşturucu madde kullanımında son yıllarda yaş sınırı düşmesiyle bu maddeler, özellikle gençlere yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı. Ailelerin uyuşturucu maddelerle ilgili bilgi edinmesi ve tehlikeden uzak kalabilmesi için önlemler alması kadar çocuklarıyla ile ilişkilerinin kalitesi de çok önemlidir. Psikolog Nezahat BEDİR Kent Hastanesi Psikoloğu 2014 50 Uyuşturucuya Yönelim Nedenleri Gençler, en sık olarak merak nedeniyle madde kullanmaya başlıyor. Bu nedenle uyuşturucuya karşı özendirici davranışlardan kaçınmak gerekir. Arkadaş çevresi de 2. önemli etkendir. Bir arkadaş ortamında yapılan ısrara çoğunlukla dayanılamamaktadır. Arkadaş grubunun dışında kalmak, onlardan farklı olmak korkusu yaşanmaktadır. Bir de buna merak eklenirse, kullanım kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle gencin kendi hakkını koruması, “hayır” diyebilmesi çok önemlidir. Gençlerde sorunlarını çözmek için başka yol kalmadığına inandıkları anda kullanım sıklaşır. Bir başka deyişle çaresizlik, önemli bir etkendir. Bu nedenle gençlere sorunlar ile başa çıkma yöntemlerinin öğretilmesi önem kazanmaktadır. Bir sorun karşısında nasıl davranmaları gerektiğinin öğretilmesi ve bugüne kadar kullandıkları yanlış davranış biçimlerinin düzeltilmesi gerekir. Bu maddeleri kullanmak gencin kendini kanıtlamasının bir yolu olarak algılanmalıdır. Farklı ve değişik gözükmek, bir tür beğeni toplamak amaçlanmaktadır. Maddenin bulunabilirliği bir başka etkendir. Uyuşturucu maddenin kolayca elde edilebilir olması, onun kullanılma oranını arttıracaktır. Ergenlik döneminin uzun zaman sürmesi yanı sıra, ergenden beklenen görevlerin çeşitliliği ve zorluğu; bu dönemde ergenlerin bazı sorunlar yaşamasına yol açabilir. Bu dönemin kendine özgü ruhsal ve davranışsal özellikleri, duygusal çalkantıları, uyum güçlükler, kimlik sorunları, bocalamaları, otoriteyle çatışmaları çoğu kez büyük sarsıntılara neden olmaksızın çözülür. Ancak bazı ergenler için, bu özellikler, ciddi ve ağır biçimde sorun yaşanmasına neden olabilir. Madde kullanımı da bu ciddi sorunlar arasında sayılmaktadır. BELIRTILER Gencin içinde bulunduğu aile, okul, yakın çevre, bağımlı olan genci ne kadar erken fark eder, ona yardımcı olmaya çalışırsa, gencin bağımlılıktan kurtulma şansı o kadar artar. Bu nedenle, erken teşhis belirtilerinin bilinmesi çok önemlidir. Görülen davranış değişikliklerini hemen uyuşturucu kullanımına bağlamak UYUŞTURUCU KULLANIMINA DAİR yanlış olur. Unutulmamalıdır ki; ergenlik döneminde de bedensel ve ruhsal değişiklikler görülür. Bu nedenle kişi hakkında duyulan şüpheleri gidermek için mutlaka bir uzman görüşüne başvurulmalıdır. Çocuk ve gençlerde, madde bağımlılığının başlangıcını gösteren kesin bir işaret olmamakla birlikte madde bağımlılarında görülen davranış değişiklikleri şöyle özetlenebilir: Arkadaş çevresi değişir. Aile ilişkileri azalır, odasında yalnız kalmayı tercih eder. Okul başarısı ve okula devamı azalır. Daha fazla para harcamaya başlar. Bazen neşeli, sakin, bazen öfkeli, saldırgan davranışlar gibi ruhsal değişimler gün içinde gözlenir. “Çaresizlik, önemli bir etkendir.” medikent 2014 51 medikent Aşağıda sayılan fiziksel belirtileri de görebiliriz ancak unutmamalıyız ki bu belirtilerin sürekliliği ve nedenlerinin iyi gözlenmesi gerekmektedir. Fiziksel Belirtiler • Bitkinlik • Dalgınlık • Uyuklama • Uyku bozukluğu • Konuşma güçlüğü • Burun akıntısı • Terleme • Titreme • Dengesizlik • Gözde kanlanma • Göz bebeğinde daralma • Yüzde kızarma-soğukluk • Kabızlık • İshal • Yürüme bozukluğu • Solunum güçlüğü-ağrılar Toplumsal ve Ruhsal Belirtiler • Derslerdeki başarı oranı tamamen ve her derste birden düşmesi • Sık sık arkadaş değiştirme • Arkadaşlarına tamamen sırt çevirme • Çevreyle ilişkilerden kaçınma • Tamamen içine kapanma • Hiçbir şeye ilgi duymama ve her şeyden uzak kalma • Zaman zaman aşırı neşe ile öfke/saldırganlık arasında gidip dalgalanmalar • Evde odasına kapanma • Kendi bakım ve temizliğine dikkat etmez hale gelme • Fazla para harcama • Okulu ya da iş eğitimini tamamen bırakma • Kendi geleceği için hiçbir yol görmeme • Geleceğe dönük hiçbir adım atmak istememe Kişi kullanmadığı halde, sadece bazı belirtiler benziyor diye suçlanmamalıdır. Böyle bir suçlama baştan ilişkiyi koparır. Yargılamak ya da etiketlemek tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Amacın kişiyi yakalamak değil, ona yardımcı olmak olduğu unutulmamalıdır. Bu maddeleri kullanan kişileri anlamak için başvurulabilecek üç yöntem vardır: Kan ve idrar tetkikleri • Davranış değişiklikleri • Madde etkisine bağlı değişiklikler Çocuğunuzun uyuşturucu madde kullandığını anlarsanız bu konulara dikkat edin! • Paniğe kapılmayınız, • Öfke ile hareket etmeyiniz. • Sorunu görmezden gelmeyiniz. • Durumu gözlemleyiniz. • Çocuğunuzun sosyal çevresini inceleyip, sorunun kaynağını tespit etmeye çalışınız. • Çocuğunuzun arkadaş ilişkilerini gözden geçiriniz. • Çocuğunuzun uyuşturucu madde kullanmasının sebeplerinin arasında, sizin de eksik ve yanlış davranışlarınızın olduğunu göz ardı etmeyiniz. • Çocuğunuza kesinlikle kötü davranmayınız, onu suçlamayınız. • Uzman bir hekimin bilgisine başvurunuz. Uzman hekimin tavsiyeleri doğrultusunda hareket ediniz. • Çocuğunuzu sıkmadan, sevgi ve şefkatli bir yaklaşımla ona daha fazla zaman ayırınız. • Aile bağlarını gözden geçirip, sorunları giderip, güçlendirmeye çalışınız, 2014 52 Madde bağımlılığı tedavi edilebilir mi? Evet! Uyuşturucu madde kullanan kişiler tedavi olabilir. Madde kullanımı ve bağımlılığı bir sağlık sorunudur ve bunun tedavisi mümkündür. Özellikle tedavi ilkelerini yerine getiren kişilerde uyuşturucu maddeyi bırakma oranı çok yüksektir. Kullanıcılar arasında “bu hastalığın tedavisi olmadığı” yolunda bir kanı yerleşmiştir. Bu, değiştirilmeye çalışılmalıdır. daha hiçbir zaman kullanmamalıdır. Bir kez kullanması onun eski günlerine dönmesine neden olabilir. Uyuşturucu madde kullanan kişide bağımlılık geliştiyse, tedavi daha güç olacak ve daha uzun sürecektir. Ayrıca, uyuşturucu kullanımı ile daha da artan aile içi iletişim bozukluklarının, kopukluklarının giderilmesi için anne ve babanın da tedaviye katılması gerekir. “Sağlık sorunudur ve bunun tedavisi mümkündür.” Uyuşturucu maddeyi bırakan kişilerde tekrar madde kullanımına başlamak sık olarak gözlenen bir durumdur. Kişi uyuşturucu maddeleri bıraktıktan sonra bir Tedavide neler uygulanmaktadır? Öncelikle kişi başvurduğu zaman, bedeninin bu maddeden arındırılması gerekir. Buna “detoksifikasyon” adı verilir. Eroin gibi bazı maddeleri aniden kendi başına bırakmak tehlikeli olabilir. Bu nedenle kontrol altında bırakmak gereklidir. Daha sonra kişinin kendini tanıması, maddeyi kullanma davranışını öğrenmesi, madde kullanma nedenlerini anlaması, tekrar başlamaması için neler yapması gerektiğini öğrenmesi sağlanır. Ancak uzun süre kontrollere gelmesi, tedavi programına devam etmesi gerekir. Uzun süren tedavi dönemi bittikten sonra da yeniden başlama riski ortadan kalkmıyor. Bu potansiyel tehlike yıllarca devam ediyor. Onun için sürekli dikkat ve özen gerekiyor. Tedaviyi tamamlamak, tedavi başarısında önemlidir. Tedavi sonrası süreç oldukça hassastır. Genç, kendisini madde kullanımına iten ortamlardan ve arkadaş çevresinden uzaklaşmalıdır. Aksi taktirde tekrar madde kullanım ihtimali oldukça yüksektir. Onları bu sıkıntılı durumlarından kurtarmak için hepimizin onlara anlayışla, hoşgörüyle yaklaşması lazım. Sosyal destek, bağımlılıktan kurtulma mücadelesi veren gençler için yaşamsal öneme sahiptir. medikent 2014 53 medikent Uzm. Dr. Buket ÖZTÜKEL Kent Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı ishaller Çocuklarda ishallerin sıklıkla görülmesi, uzun sürmesi, beslenme bozukluğu ve büyüme ve gelişmede aksaklıklara yol açar. Peki ishal neden önemlidir ve çocuklar ishalden nasıl korunabilirler? İshal Nedir? İshal; günlük dışkılama sayısının artması ve kıvamının sulu olması ile karakterli bir durumdur. İshal aynı zamanda “sulu dışkılama” olarak da adlandırılır. Özellikle 6 ay ile 2 yaş arasında olmak üzere çocuklarda sık görülür. İshalli hastalıkta en ciddi tehdit, dehidratasyondur. Aşırı dışkılama ve kusma ile su ve elektrolitlerin (sodyum, klor, potasyum ve bikarbonat) önemli düzeyde kaybına bağlı olarak ciddi elektrolit dengesizliği meydana gelir ve zamanında yerine konmadığında ölüm tehlikesi oluşabilir. İshale neden olan pek çok durum vardır. İshal, mikrobik olabileceği gibi mikropların salgıladığı toksinler, antibiyotikler, çeşitli ilaçlar, bazı mide-bağırsak hastalıkları, bazı hormonal hastalıklar, tümoral durumlar, ani ve aşırı ısı değişiklikleri, heyecan, üzüntü, korku nedeniyle de oluşabilir. Yaz ishalleri genelde mikrobiktir. “İshalde en ciddi risk, dehidratasyondur.” 2014 54 “Akut sulu ishal, ağır klinik olaya dönüşebilir” medikent İshal Neden Önemlidir? İshal Nasıl Bulaşır? İshal; çoğu kez kusma ile birlikte görülür. İshal ve kusmanın beraber olması vücudun susuz ve bazı kimyasal maddelerden (elektrolitler ve çeşitli mineraller gibi) yoksun kalmasına yani dehidratasyona neden olur. En yaygın bulaşma yolu, kontamine (temiz olmayan) suların tüketilmesidir. Sıcaklıklardaki artışla beraber su ihtiyacı da buna paralel artar. İnsanlar bu nedenle yaz aylarında daha çok su tüketirler. Çoğunlukla da güvenilir olmayan su kaynaklarından su kullanılması, bu sularla yıkanan sebze ve meyvelerin tüketilmesi ile ishaller ortaya çıkar. Kontamine sularla yıkanmışhazırlanmış ya da hijyenik olmayan şartlarda hazırlanmış-saklanmış gıda maddelerinin tüketilmesi de önemli bulaşma yollarındandır. Bulaşmada önemli etkenlerden bir diğeri de kişisel hijyen kurallarına dikkat edilmemesidir. Hijyen standartlarının düşük olduğu şartlarda etkenler kişiden kişiye kolayca yayılabilir. Kirli sulardan yakalanmış balık ve deniz ürünleri de akut gastroenteritler için kaynak olabilirler. Vücuttan su ve gerekli kimyasal maddelerin kaybı sonucu, ağır klinik tablolar (böbrek yetmezliği ve ölüm gibi) görülebilir. Eğer bir ishal atağı, 14 günden kısa sürmüşse, bu akut ishaldir. Akut sulu ishal, dehidratasyona yol açabilir ve malnütrisyonu (beslenme bozukluğu) kolaylaştırabilir. Akut ishalde ölüm nedeni genellikle dehidratasyondur. Eğer ishal 14 günden daha uzun sürerse, bu inatçı ishaldir. İshal olgularının yaklaşık %20'si inatçı ishale dönüşebilir. İnatçı ishal, genellikle beslenme sorunlarına yol açar ve ölüm nedeni olabilir. İshal Tanısı Nasıl Konur? Özellikle hijyen koşullarının kötü olduğu, kişilerin temizlik alışkanlığının az olduğu, kirli sular, açık tuvaletler, açıkta satılan yiyeceklerin ve sinek, böcek, fare gibi canlıların çok olduğu yerlerde ve genellikle yaz aylarında sık görülürler. Gastroenterit vakalarının tanısında dışkının çeşitli yöntemlerle incelemesi yapılmalıdır. Ne zaman sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır? Ağızdan beslenememe Hastalık durumunun ağırlaşması Ateşlenme Dışkıda kan Yeterli sıvı alamama gibi durumlarda acilen sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. İshal Nasıl Tedavi Edilir? Antibiyotikler çoğu ishal olgularının tedavisinde etkin değildir. Uygun antibiyotik ya da antiparaziter tedavi ile birlikte ağızdan ya da damar yolu ile yeterli sıvı desteği verilerek, sıvı-elektrolit dengesinin düzeltilmesi sağlanır. İshal için ek sıvı verilmesi ve beslenmenin sürdürülmesi yani rehidratasyon çok önemlidir. Doktorunuz tarafından genel tetkik sonrası gerekli görüldüğü takdirde antibiyotik ilaçlar kullanılabilmektedir.. “Antibiyotikler çoğu ishal olgularının tedavisinde etkin değildir. 2014 55 medikent ?? İSHALLERLE İLİŞKİLİ RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR? Seyahat Kreşler ve okullar Huzurevi ya da bakım evleri İSHALDEN KORUNMAK İÇİN; Eller uygun şekilde yıkanmalıdır. Özellikle yemek öncesi ve sonrası, tuvalet sonrası, bebeklerin beslenmesi ve alt temizliği öncesi ve sonrası muhakkak eller bol su ve sabunla yıkanmalı, Sokakta ya da açıkta satılan ve kaynağı bilinmeyen yiyecekler tüketilmemeli, Besinlerin hazırlanmasında ve saklanmasında gerekli kurallara uyulmalı, besinlerin bozuk olup olmadığı kontrol edilmeli, Özellikle meyve ve sebzeler yenmeden önce temiz su ile iyice yıkanmalı, Antibiyotik kullanımı Su kesintileri sonrasında ilk gelen su mümkünse kullanılmamalı, Diğer ilaçlar (kanser ilaçları gibi) İçme suyu olarak temiz su kullanılmalı, temizliğinden emin olunmayan sular içilmemeli, şüpheli durumlarda su kaynatılmalı veya filtre edilmelidir. Temizliğinden emin olunmayan yiyeceklerin yenmesi ve suların içilmesi Deniz ürünlerinin tüketimi Bazı kronik hastalıklar (AIDS gibi) İçme suların temizliği için, kaynatma da çok etkili bir yöntemdir. Suyun kaynamaya başlamasından sonra 20 dakika daha kaynatılması, gerekli temizliği sağlayacaktır. Şebeke suyunun ve gerekiyorsa evlerde, okullarda, işyerlerinde bulunan depolardaki suların kontrolü ve klorlanması yapılmalıdır Su ve besinler yoluyla bulaşan hastalıklardan korunmanın en etkin yolu, çevre koşullarının düzeltilmesidir. Umuma açık yerlerde (okul gibi) tuvaletler temiz olmalı, mutlaka su ve sabun bulunmalıdır. Yerlerin, tuvaletlerin vs. temizliğinde çamaşır suyu kullanılması (1 ölçü çamaşır suyu ile 9 ölçü suyun karışımı) sağlanmalıdır. Kent Hastanesi, hepimizden önce çocuklarımızın hastanesi! Çünkü, çocuklarımız, hepimizin geleceği! Kent Hastanesi’nin • Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü • Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi çocuklara özel • Çocuk Acil Servis Hizmeti • Çocuk Nörolojisi Bölümü • Çocuk Cerrahisi Bölümü bölümleri • Çocuk Kardiyolojisi Bölümü • Karaciğer Nakil Bölümü • Çocuk Gastroenterolojisi KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35580 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71 www.kenthospital.com www.kenttipmerkezi.com /KentSaglikGrubu /kentsaglikgrubu 2014 57 medikent YOGA Yoga, kökleri binlerce yıl öncesine uzanan, fiziksel bedenin, zihnin ve ruhun bir bütün olduğunu bizlere hatırlatan dünyanın en eski sağlık sistemi ve yaşam öğretisidir. Yoga kelimesi Sanskrit dilinde ‘birleştirmek, bütünlük, bağlantı kurmak’ anlamına gelir. Hatha yoga fiziksel beden aracılığı ile ruhsal, zihinsel ve duygusal olarak bir bütünlük içerisinde olmamıza yol gösteren ve kişinin kendine giden yolu bulmasına olanak sağlayan bir araçtır, Yoga, kendi limitlerini bulmak, sınırlarını genişletmek ve gerçekte kim olduğunla mutlu olabilmeyi öğrenme tecrübesidir. Gülin ZEYTUNLU Yoga Eğitmeni [email protected] Hatha Nedir? Hatha, Sanskrit dilinde iki kelimenin birleşmesinden oluşur. ’‘Ha’- Güneş, ‘ Tha’- Ay anlamındadır. Hatha yoga beden içinde var olan güneş ve ay enerjisini dengelemek üzerine kurulu bir sistemdir. Güneş eril, sıcak, aktif, dışa dönük. Ay ise pasif, dişi, içsel ve içe dönüktür. 2014 58 Yoga, kökleri binlerce yıl öncesine uzanan, fiziksel bedenin, zihnin ve ruhun bir bütün olduğunu bizlere hatırlatan dünyanın en eski sağlık sistemi ve yaşam öğretisidir. Yoga kelimesi Sanskrit dilinde ‘birleştirmek, bütünlük, bağlantı kurmak’ anlamına gelir. Hatha yoga fiziksel beden aracılığı ile ruhsal, zihinsel ve duygusal olarak bir bütünlük içerisinde olmamıza yol gösteren ve kişinin kendine giden yolu bulmasına olanak sağlayan bir araçtır, Yoga, kendi limitlerini bulmak, sınırlarını genişletmek ve gerçekte kim olduğunla mutlu olabilmeyi öğrenme tecrübesidir. YOGANIN FAYDALARI Bilimsel çalışmalar göstermektedir ki yoga stres hormonu olan kortizol ve adrenal bezlerdeki strese yanıt veren hormonları azaltır dolayısıyla rahatlama hissi ve stresle ilgili semptomlarda düşüş ilk yoga uygulamasından itibaren başlar. Yoga pratiğine devam ettikçe beden güçlenmeye ve kronik olarak fazla çalışan kaslar rahatlayıp uzamaya başlar. Kaslar dengelenmeye ve iskelet sistemi hizaya girmeye başladıkça beden daha dinç ve formda olur. Yoga pozları, yani Asanalar yoluyla eklem ve kasların hareket kabiliyeti artar, bedeni bir arada tutan bağ doku güçlenir Yoga sinir sistemini dengeler böylece ani duygusal iniş ve çıkışlar azalır, yoga giren eve depresyon girmez. Yoga omurga etrafındaki kasları uzatıp güçlendirirken aynı zamanda da iç organlara masaj yapar. EVDE YOGA NASIL YAPILIR ? Çok sıkı veya çok bol olmayan, içinde rahat hissedeceğiniz kıyafetler giymek yoga yaparken rahat etmenize yardımcı olur. Hareket özgürlüğünüzü kısıtlamayacak, koton veya pamuklu kumaş kıyafetler çok terlediğiniz pratiklerde ıslak kalmanızı engelleyecektir. Ayrıca yoga yalın ayak yapıldığı için çorap giymenize de gerek yoktur. Fiziksel yoga uygulaması öncesinde ağır yemek yememek ve alkol kullanmamak gerekir. Unutmayın hafif bir öğünün sindirimi 1 saat, tam bir öğününki 3 saattir. medikent 10 ADIMDA EVDE YOGA 1 Ne çeşit yoga yapmak istediğinize karar verin Bir çok farklı yoga sistemi vardır, yoga dünyası, sayısız stili ve yaklaşımlarıyla binlerce tür ve rengi barındıran bir ormana benzer. Ormandaki her bir ağacın amacı ışığa ulaşmaktır. İster Power yoga olsun ister Yin yoga tüm yoga sistemleri de böyledir ve aynı amacı paylaşırlar. Siz de kendinize uygun olan yoga sistemini bulmak için kendinize zaman tanıyın ve her bir sistemi denemekten çekinmeyin. 2 Evde yoga yapabileceğiniz rahat bir alan yaratın Yoga yaptığınız alanda sakatlanmaya neden olabilecek ileriye, geriye sağa ve sola hareket ettiğinizde etrafınızda olan çarpabileceğiniz eşyaları kaldırın. Eğer isterseniz yoga yapacağınız yeri süsleyebilir, mum veya bir tütsü yakabilirsiniz. 3 Kendinize evde kullanabileceğiniz kaydırmaz bir yoga matı alın. Yoga uygulamanızı güvenle yapmanıza yardımcı olacak yüksek kaliteli kaydırmak bir yoga matını spor malzemeleri satan dükkanlardan, yoga merkezlerinden veya internetten satın alabilirsiniz. 4 5 DVD ve Online sitelerden yararlanın Eğer yeni başlıyorsanız başlangıç seviyesi yoga DVD 'lerinden veya online yoga sitelerinden faydalanabilirsiniz. Akışınızı hazırlayın Eğer tecrübeli bir öğrenciyseniz ve kendinize bir akış oluşturuyorsanız başlangıçta kısa bir meditasyon ve pranayama (nefes çalışması) ile zihninizi sakinleştirebilirsiniz. Bedeni ısıttıktan sonra ayaktaki asanalar, arkaya eğilmeler, burgular, öne eğilmeler ve ters duruşlardan oluşan ve bütün bedeni çalıştıran bir seri yaratabilirsiniz. 6 7 Zamanı ayarlayın Evde yoga yapmak için rahatsız edilmeyeceğiniz sakin bir zaman dilimi seçin, yoga yapmak için ideal zaman sabah saatleri olsa da size uygun olan zamanla başlayın. Ne sıklıkla yoga yapacağınıza karar verin Eğer yoganın bir ruhu varsa, şurası kesin, o ruh zorlama formüllerden hoşlanmıyor. İnsanın içinden geliyorsa yapması gereken bir şey yoga. İstekliyseniz başlangıç için haftada iki kere yoga yapabilirsiniz, vaktiniz yoksa ve ancak tek bir gün ayırabilirim diyorsanız, üzülmeyin çünkü yoganın faydalarını görmek için sadece başlamak bile yeterli. Siz yoga yaptıkça ve bedeninizi dinleme kabiliyetinizi geliştirdikçe haftada kaç kere yoga yapacağınıza kendiniz karar vereceksiniz. 8 9 Pratiğinizi derinleştirin Mesela Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri güçlendirici bir fiziksel pratik yapıyorsanız diğer günler terapatik veya restoratif bir akış oluşturabilirsiniz. Sabırlı olun ve bir yoga rutini oluşturun Fiziksel yoga uygulamasını güvenle sürdürebilmek için uygulamanın sağlam temellere dayanması gerekir ve uygulamanın temel taşlarını oturtmak kolay değildir. Zaman ayırmak, sıkça tekrarlamak ve sabretmek esastır. 10 Keyfini çıkarın… Unutmayın yoga ömür boyu sürdürebileceğiniz bir pratik, varılacak bir nokta yok asıl olan yolculuğun kendisi... Bahar AKINCI Konuk Yazar [email protected] Bir kez geldiğinde, hep geri dönmek isteyeceksin: POSITANO I 14 yıl önce izlediğim bir film, peşinden 10 yıl sürükleyip geldi, bu kasabanın falezlerinin önüne bıraktı beni. Bir daha ayrılamadım. Kendim gitsem kalbimi burada bıraktım. Kalbimi alsam; ruhum ¨ben gelmem¨ dedi. Siz siz olun, Positano’ya gitmeden önce 2 kere düşünün. Hele mevsimlerden yazsa ve hele aylardan Eylül’se... Sorento’dan kalkan feribot, dalgalarla boğuşa boğuşa Positano’ya doğru ilerliyor. Napoli’de uçaktan inince araç kiralayabilir, otobüse binebilir ya da Positano’daki otelimden shuttle isteyebilirdim. Ama hayır, işte ben yine bu ağır aksak giden feribotun güvertesindeyim. İlla ki, bu kez de sana bir güverteden bakacağım ey Positano! Usul usul yaklaşıp o muhteşem görüntünü hafızama kazıyacağım. İskeleden çıkıp valizimi çeke çeke otelime doğru tırmanmaya başlıyorum. Büyük Katedrali geçiyorum, sokak ressamları çoktan yerini almış, Delicatessen’in önüne limoncello şişeleri dizilmiş, her saat başı en tepedeki Montopertuso semtine yolcu taşıyan 50 yıllık otobüs oflaya puflaya köşeden görünüyor.... Turistler nispeten seyrelmeye başlamış.... Positano’ya en güzel mevsim gelmiş! Hkaye, bu bölümünden sonra, szn Postano anılarınızla devam edecek... Ama sz yne de, bzm szn çn hazırladığımız tavsyelere br göz atın... Postano’ya ve kendnze y bakın. 2014 60 Nasıl gidilir? Positano, harita üzerinde, çizmenin güney batısında, Napoli’nin hemen altında, falezler üzerine kurulu bir sahil kasabası. Ünlü Capri Adası’nın da tam karşısında. 2 şekilde ulaşma mümkün. Ya Roma’ya uçup havaalanından kiraladığınız araçla kara yolundan 5 saatte. Ya da Napoli Limanı’ndan 3 saatte bir kalkan ve sizi Sorento üzerinden Positano’ya getirecek feribot ile yaklaşık 2 saatte. Son ve en iyi seçenek ise kalacağınız otelin sizi aldırmak üzere alana araç göndermesi. medikent 2014 61 medikent Nerede kalmalı? Le Srenuse Hotel & Spa Dünyada görülmesi gereken ilk 20 otel arasında. Güneş denizin üzerine öyle bir doğup kasabanın üzerine öyle bir batıyor ki, aklını alıyor insanın. 18 . yüzyılda yaşamış görkemli bir İtalyan Ailesinin villası, şimdi bölgenin en cazibeli oteli. İtalyan stili odaları, spa’sı, süitleri ve restoranı ile son derece büyüleyici. Via Cristoforo Colombo, 30, 84017 Positano www.sireuse.it Monastero Santa Rosa Hotel & Spa İsmi, gül bahçeli manastır demek. İsminden de anlaşılacağı üzere, 18. yy’dan kalma bir manastır restore ederek muhteşem bir otele dönüştürülmüş. Amalfi ve Positano arasındaki falezlerin en görkemlisi üzerine kurulu. Sadece 20 suit odası, setler halinde denize uzanan gül bahçeleri, sonsuzluk havuzu ve konuklarını şımartacak kadar özel hissettiren bir konukseverliği var. Via Roma 2, 84010, Conca Dei Marini www.monasterosantarosa.com 2014 62 Nerede yemel? Al Palazzo Yine 18. Yüzyıldan kalma, Katedralin arkasına düşen büyük nefis bir otel olan Murat Palazzo’nun; limon ağaçlarıyla, akasyalarla bezeli, geceleri yüzlerce fenerin aydınlattığı bahçesi ve restoranı. Ünlü İtalyan şef Donna Carmela danışmanlığındaki mönü göz alıcı. Via dei Mulini, 23, Positano www.palazzomurat.it İl Captano Bu kez bahçede değil, denizin üzerindeyiz. Kasabanın bana göre en şaşalı manzarasına sahip restoranı İl Capitano. Aslında, Montemare Oteli’ne bağlı ancak otel büyük bir saygı göstergesi olarak işletmeyi bölgenin ünlü gurme ailesi Cannavacciuolo’lara vermiş. Mönü bu nedenle çok özenli. Yöresel malzemeler, birinci sınıf bir damak tadı ile birleşmiş. Safranlı karides risotto, taze otlu limon aromalı ahtapot gibi lezzetlerin tadına bakılmalı. Viale Pasitea, 119, 84017 Positano, www.hotelmontemare.com medikent Postano 2014 64 Ne almalı? Peynr / Zeytnyağı / Lmoncello Katedrali takip edin, ada meydanına çıkan yolda hemen solunuzda kalan Delicatessen isimli iki katlı şarküteri, neredeyse tüm gününüzü orada geçirmenize sebep olabilir. Çeşit çeşit tyaze peynir (söylerseniz vakumluyorlar), şekerlemeden liköre limona ait ne varsa, taze makarna ve zeytinyağı... seçenekler arasında! Via dei Mulini, 5-11, 84017 Positano Sandalet Kasabanın en büyük geçim kaynağı. Her yerde olağanüstü güzellikte sandaletçiler ve sandalet ustaları görmek mümkün. Sahildeki Safari isimli dükkanda pek çok çeşidi bir arada bulabilirsiniz. www.safaripositano.com Şapka ve tunk Kasabanın son yıllardaki gözdesi, rengarenk şapka ve ipekli deniz tunikleri üretmek. Sahilde ya da minik çarşıda çok iyilerini bulabilirsiniz. En stil sahibi koleksiyon ise La bottega di Brunella’da www.brunellaclothing.com Seramk Her yerdeler, rengarenkler ve çok güzeller. Çünkü Positano seramiklerinin tamamı elde yapılıyor ve bu yüzden de tek. Eğer çok iyi parçalar arıyorsanız, Ceramica Casola’ya bakabilirsiniz. www.ceramicacasola.it medikent 2014 65 medikent Canan TAN SAĞLIK SOHBETLERİ Söyleşi Dilek EKER Kent Hastanesi Kurumsal İletişim Daha çok romanlarıyla tanıdığımız Canan Tan; edebiyat dünyasıyla ve okurlarla ilk buluşması mizah öyküleriyle olan ve bu öykülerle Aziz Nesin ekolünün az sayıdaki temsilcisinden biri… Mizah öykülerinden, klasik öykülere, çocuk kitaplarından romanlara farklı türde birçok eseriyle en çok okunan yazarlardan biri olan Canan Tan, Medikent’e konuk oldu. Edebiyata “Aziz Nesin Ödülü” de kazandığınız mizah öyküleri ile adım attınız. Romanlarınızın kahramanları ise, çoğunlukla hüzünlü yaşamların kahramanları… “İz” romanınızda Verda’nın bir sözü var: “…Düşünüyorum da, dünyanın düzenini tersine çevirdik biz.” diyor Verda. Mizah öykülerinden, hüzünlü ve romantik romanlara geçiş de, eczacılık eğitimi almışken, kariyerinizi başarılı bir yazar olarak sürdürmek de bir nevi düzeni tersine çevirmek. Siz bu süreci nasıl yorumluyorsunuz? Aslında radikal geçişler de olsa “düzeni tersine çevirdim” diyemem. Mizahla başlamam, tümüyle tesadüftü. Evimizde Aziz Nesin çok okunurdu ve mizah ailemizin bir parçasıydı. Benim için ilk başlangıç aslında şiirdi. İlk kitabımın çıkışı mizahla olduğu için önce “mizah yazarı” denildi ama farklı yaklaşımlarla yaşantımı da edebiyat çalışmalarımı da yürütebiliyorum. Pozitif biriyim; acıya benim dünyamda yer yok. Şimdi sorsalar “Güldüren mizah yazarı mısın yoksa duygusal Canan mısın?” diye? “Aslında her ikisiyim” derim. Çeşitli ruh hallerimiz var ve bu hallerin beni götürdüğü yerlerden topladıklarımla farklı türde romanlar yazabiliyorum. Sonrasında eczacılık eğitimi almış olmama karşın, edebiyat yaşantımın her döneminde benim için önemliydi ve edebiyat hayatıma yön verdi. 2014 66 “Kadınları anlatan bir kadın yazar” olarak tanımlanıyorsunuz. Romanlarınızın kahramanları, genellikle duygusal, güçlü biraz da hüzünlü kadınlar. Zorluklar karşısında yılmayan, dirayetli, ayakları üzerinde durabilen kadınların öyküsünü anlatıyorsunuz. Bu açıdan okurlarınız çoğunlukla kadınlar mı? Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’na göre Türkiye, kitap okuma alışkanlığı sıralamasında 173 ülke arasında 86. sırada yer alıyor. Kitap okuma alışkanlığının çok küçük yaşlarda başladığı bir gerçek. Çocuklara yönelik yayınlanmış kitaplarınız da bulunduğundan, sizce çocuklara kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılabilir? Genelde kadınların okuduğu bir yazar olarak görülüyorum ama böyle bir iddiam yok. Dünya genelinde de ülkemizde de okurların büyük bir çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Kitap fuarlarında da imza günlerinde de çoğunlukla kadın okurları görüyoruz. Oysa benim kitaplarım, erkek okurlarca da okunuyor. Hatta askeri okullar ve polis kolejleri ile cezaevlerinde toplu olarak kitaplarımın okunduğunu biliyorum. Aşk romanları yazarı da değilim, benim bir tek aşk romanım var “En Son Yürekler Ölür”. İlginçtir; bu roman, erkeklerin en çok okuduğu romanlardan biri oldu. Son kitabım Hasret’te ana karakter Tacettin’indir, yan karakterler ise güçlü ve dirayetli kadınlardır. Kitap fuarlarında görüyorum, okuma alışkanlığı olmayan anneler ve babalar, çocuklarına kitap almaya pek hevesliler. Çocuk, kendisine “yap” denileni değil, gördüğünü yapıyor. Çocuk, evde anne ve babasının elinde kitap görürse, onlarla birlikte kitap okumaya başlıyor. Kendimden örnek vereyim; babam en çok Aziz Nesin öykülerini okurdu. Ben de onun okuduğu kitapları okuya okuya mizahla beslendim ve ilk kitabım mizah öyküleri oldu, şu anda Türkiye’nin ilk ve tek kadın mizah yazarıyım. Çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için yalnızca okullarda öğretmenlerin çabası yeterli olmaz, evde de anne babanın kitap okuyor olması, çocuğun kitap okuma alışkanlığı kazanmasını pekiştirecektir. Diğer yandan, feminist söylemli bir yazar değilim, roman kahramanları olarak düşündüğümüzde; Piraye’de ezilen Haşim’dir, En Son Yürekler Ölür’de ezilen Murat’tır. Yanı sıra benim için çok özel bir kitap olan “Issız Erkekler Korosu”ndaki kahramanlar, baştan sona erkeklerdir. Sanılanın aksine ülkemizde ezilen, hor görülen hatta kadınların şiddetine maruz kalan erkekler de vardır. Böyle uç noktaları zorladığım konular da oldu. Çok okunan yazarlardan birisiniz. Kitap okuma alışkanlığının arzu edilen seviyede olmadığı varsayımından hareketle “kitapları en çok okunan yazarların başında gelmek”, önemli bir başarı. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Bazı yazarlar vardır; İstanbul, Ankara ve İzmir dışına çıkmazlar. Ben İzmir’de yaşayan bir yazar olarak; İzmir’den Erzurum’a, Diyarbakır’a, Trabzon’a Anadolu’yu dere tepe geziyorum. Kitap fuarları olsun, imza törenleri olsun, okurlarla iç içeyim, onlarla aramızda çok tatlı bir iletişim kurulu. Kitaplarımın konuları, güncel ve yaşamın içinden… Onlar daha kitaplarımı okurken benimle ahbaplık kuruyorlar ve bu ahbaplığı benimle karşılaştıklarında da sürdürüyorlar. Kitaplarımı yazarken, bir tiyatro oyunu sahneler gibi yazıyorum, onlar da bir tiyatro oyunu izler gibi adeta okudukları romanı yaşıyorlar. Hatta “sizin kitaplarınızı okumuyoruz, adeta izliyoruz” diyen okurlarım var. Okurla aramızdaki bu güçlü iletişimin sırrı da bu olsa gerek. Bununla birlikte, konusu itibariyle psikolojik ve sosyal yönü güçlü romanlarım var, tıpkı Eroinle Dans, En Son Yürekler Ölür, İz ve Piraye romanlarımda olduğu gibi. Aslında tek aşk romanım da En Son Yürekler Ölür. Buna karşın “aşk romanları yazarı” olduğumu söyleyerek, bu ilgiyi buna bağlayanlar var. Kendileri bilir. “Eroinle Dans – Ateşten Küle” romanınızda çarpıcı bir konuyu ele alıyorsunuz. Uyuşturucuyu “alevden küle dönüş süreci” olarak yorumluyorsunuz. Bu sürece dair neler söylersiniz? Eczacı olmasaydım yazamayacağım 2 kitaptan biridir. Bu maddelere yönelik bilgim vardı ama kitabı yazarken çok araştırdım, romana da bu araştırmalarla yön verdim. Romanın kahramanları; Eylül ile Dünya… Eylül, el bebek gül bebek büyütülmüş en iyi okullarda okutulmuş pırıl pırıl bir genç kız. Yolundan sapmasını haklı çıkaracak hiçbir dayanağı yok. Dünya da parçalanmış bir ailenin sorunlarıyla baş başa bırakılmış bir genç kız. İkisinin, uyuşturucu ortak paydasında buluşması, alevin küle dönüştüğü noktaya el ele yürümeleri düşünülemez bile. Ancak, çok güçlü arkadaşlık ve dostluk bağları bile bazen bataklığa sürükleyebiliyor insanları. Sanılanın aksine uyuşturuya yalnızca ihmal edilmiş veya parçalanmış ailelerin sorunlu çocukları yönelmiyor. Bu illet, ne yazık ki 9 yaşına inmiş durumda. Uyuşturucu kullanımında yaş sınırının çok düştüğünü, okul çağı çocuklarına bir tehdit oluşturduğunu artık biliyoruz. Eroin de olması gerekmiyor, uyuşturucu haplara ulaşmak ne yazık ki çok kolay. Sigara ve içkiyle başlayıp esrar, kokain, sakinleştirici ya da uyarıcı haplarla süren, uzun bir yolun son noktası eroin. Gençleri çoğunlukla ortamlar hazırlıyor uyuşturucuya. Merak, macera arayışı, arkadaş çevresi, içinde bulunulan topluluğa uyum çabası, uyuşturucuya en uzak kişileri bile bu kaos haline sürükleyebilir. Ailelerin ilgisi ve dikkati kadar, çocukların da güçlü bir altyapıya ve özgüvene sahip olmaları gerekiyor. Romanda da Eylül ve Dünya’dan yola çıkarak uyuşturucuya dikkat çekmek istedim. Eroinle Dans kitabıyla bu yıl özel bir ödül aldım. Yeşilay tarafından Zümrüdüanka Ödülü’nü “En Yeşilaycı Edebiyatçı” seçilerek aldım. Yanı sıra; adında eroin geçen bir kitap olarak önceleri yadırganan “Eroinle Dans”, Milli Eğitim Bakanlığı’nca okullarda okutulması tavsiye edilen bir kitaptır. Bu açıdan da en çok gençlerin okuduğu bir roman olarak, onlara yararlı olacağını umuyorum medikent “Evde de anne babanın kitap okuyor olması, çocuğun kitap okuma alışkanlığı kazanmasını pekiştirecektir” 2014 67 medikent “En Son Yürekler Ölür” romanınızda da yine bıçak sırtı bir tema söz konusu. Organ naklini konu alan ilk roman, “En Son Yürekler Ölür”. Romanı yazarken, neler hissettiniz? Roman, “yaşamın ölümle bitmeden yeniden başladığı bir kavşakta geçiyor.” İşte bu kavşakta bir kişi geride kalırken; diğer kişi, geride kalandan aldığı emanetle yoluna devam ediyor. Beyin ölümü gerçekleştikten sonra yürek ölüme direniyor. Nakil yapılan kişiye can veriyor. Birinin hüznü, diğerinin buruk mutluluğu oluyor. Romanı yazarken çok inceleme yaptım, gözlemleyebilmek adına organ nakli yapan cerrahlarla görüştüm, yoğun bakım ünitelerini gezdim, organ nakli öncesi ve sonrasında hastalarla görüştüm. Bu araştırmalar esnasında karşılaştığım bir bilgi, romana yön verdi. Akciğer ve kalp nakli yapılan ABD’li bir dansçı bir kadın var. Nakil ameliyatından “Tim” diye sayıklayarak uyanıyor. Bizde organ nakillerinde vericilerin kim olduğu bilinir ama ABD’de bu gizli bir bilgidir. Dansçı, uzun uğraşlar sonrasında vericisinin motosiklet kazasında hayatını kaybeden Tim adlı bir genç olduğunu öğreniyor. Bu incelemelerden yola çıkarak, romanda nakil yapılan kişilerin, organların gerçek sahipleriyle kendilerini özdeşleştirdiklerine değindim ve “yeşil zeytin” metaforu da bu konuya yaptığım bir atıftır. Karaciğer, böbrek ve kemik iliği nakilleri yapılıyor hastanemizde. Organ bağışını “Organ yetmezliği olan hastaların bir kahramana ihtiyacı var. Onların kahramanı siz olun; organ bağışı ile onlar da sağlığına kavuşsun.” diyerek destekliyoruz. Organ bağışına yönelik görüşleriniz nelerdir? Organ naklini tıbbın bir mucizesi olarak değerlendiriyorum. Organ naklini ele aldığım “En Son Yürekler Ölür”, adını bilimsel bir gerçeklikten alıyor. Beyin ölümü gerçekleşmiş kişinin en son kalbi ölüyor. Solunum cihazına bağlı olan hastanın sadece kalbi atıyor. Diğer organlar birer birer iflas ederken, kalp mekanik bir pompa gibi bedeni yaşatıyor. Sonraki 12 48 saat içinde kalp de ölüyor. Bu durumun, bizlere verilen mistik bir mesaj olduğuna inanıyorum. Bize “bu organları başka bedende yaşatabilirsiniz” mesajı verildiğini düşünüyorum. Organ bağışını da yeni bir yaşam sunması açısından destekliyorum. Bizde de yurt dışında verici zor bulunuyor ama organ bağışı konusunda toplumda bilinçlenme zamanla daha da artacak. Son romanınız “Hasret”, gerçek bir hayat hikayesi. Romandan bahsedebilir misiniz? “Hasret”te aileleri, sevenleri ve en yakın dostları birbirinden ayıran ve tarihte her zaman ayrılıkların en önemli simgelerinden biri olarak gösterilen “Mübadele” konusunu ele aldım. Yan hikayelerle zenginleştirmiş olsam da birebir gerçek yaşanmış hayat hikayesini konu alan tek kitabım Hasret, bir mübadele romanı. Adından da anlaşılacağı gibi çok derin bir hasreti barındırıyor. Romanın kahramanı, 1920’lerde Kırşehir’in Keskin ilçesinde yaşayan Tacettin adlı bir genç. Köklü ve varlıklı bir aileye mensup olan Tacettin ile Keskin’de yaşayan ve taverna sahibi Rum kızı Patricia arasındaki aşk, dünyaya gelen oğulları Ali’ye rağmen Tacettin’in ailesinden kabul görmez. Aile evlenmelerini kabul etmeyince; Patricia annesi ve oğlu Ali ile birlikte geri dönmemek üzere mübadele sözleşmesiyle Selanik’e yerleşir. Geriye büyük bir hasret, bölünmüşlük duygusu, hüsran ve yitirilmiş bir aşk gibi çok güçlü duygular kalır. Yakınlarda yeni bir kitap var mı? Evet, şu an töre cinayetini konu alan bir roman yazmaktayım. Issız Erkekler Korosu’nda bir töre hikayesi vardı. Yusuf’un öyküsüydü. “Pembe ile Yusuf” adıyla yayınlanacak romanda; babası ve ağabeyleri tarafından ablasını öldürmeye şartlandırılan 16 yaşlarındaki Yusuf’u anlatıyorum. Töre cinayetine bugüne dek hep kadın açısından yaklaşıldı, hep kadının hikayesi dile getirildi, kimse töre cinayetine şartlandırılan erkeğin durumunu sormadı. Bu romanda ablasını tutkuyla seven ve çok değer veren bir gencin bu eylemi yapıp yapamayacağını sorguluyorum. “Pembe ve Yusuf”, Güneydoğu’dan İstanbul’a yerleşen bir ailenin öyküsünü anlatacak. Son olarak, sağlıklı yaşama dair nelere özen gösterirsiniz? İşin psikolojik boyutunda; pozitif olmanın gücüne inanıyorum. Çok canımızı sıkan olaylarla karşılaşabiliriz, bunlardan etkilenmememiz mümkün değil. Bu nedenle değiştiremeyeceğim şeyler için üzülmem. Mümkün olduğunca pozitif düşünmeye çalışırım. Bunun yanı sıra ben tek çocuğum. Yalnızlığı tüm boyutlarımla yaşadığım için çevremin kalabalık olması bana mutluluk verir. Yazma boyutunda ise olmazsa olmaz kuralım, yalnızlıktır. Yazarlık, biraz da yalnızlık gerektirir. Yalnızlık, ruhumda bu hallerde dinginlik yaratır. İşin bedensel boyutunda ise, tam da doktorların sağlıklı yaşama dair tavsiyeleriyle örtüşen bir yaşam tarzım ve beslenme alışkanlıklarım var. Bazılarımızın bir kahramana ihtiyacı var, organ bagısıyla onların kahramanı siz olun. Kent Hastanesi; SGK Anlaşmalı Karaciğer Nakli ve Böbrek Nakli Merkezleri ile Organ Bağışını desteklemektedir. KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35580 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71 www.kenthospital.com www.sgkkent.com /KentSaglikGrubu /kentsaglikgrubu 2014 69 medikent TRENDLER & YENİLER Sürücüsüz Araç Teknolojisi Google, kendi tasarımı olan ilk sürücüsüz otomobil modelini görücüye çıkardı. Kendi kendine yol alabilen araçta direksiyon, gaz, debriyaj, fren bulunmuyor. 2 kişilik aracın hareket edebilmesi için sürücünün gideceği adresi söylemesi ve hareket düğmesine basması yeterli oluyor. Elektrik enerjisiyle çalışan araç, saatte 40 km yol alabiliyor. Google, ilk etapta 100-200 prototip üretmeyi planladığını ve araçları güvenlik sürücüleriyle test edeceğini açıkladı. Su Geçirmez Akıllı Bileklik Giyilebilir teknolojik ürünler hayatı kolaylaştırmaya devam ediyor. Nike+ FuelBand SE akıllı bileklik, spor aktiviteleri için saat, kalori hesaplayıcı, adım sayacı ve mesafe gibi bilgilendirici fonksiyonları sunuyor. Su geçirmez özelliğiyle akıllı bileklik, yüzerken de kullanabileceğiniz bir cihaz. The Simpsons Evi Lego Seti Bahar doğanın canlandığı, yaz da renklendiği mevsimdir. 2014 bahar ve yaz sezonunda modada trend, doğanın pozitif izleri… Çiçekler ve yapraklarla donatılmış giysiler, bahar ve yaz aylarında hem gözlerimizi, hem de ruhlarımızı renklendirecek. 2014 70 MODADA Modada şıklığın, rahatlığın ve özgünlüğün sentezini oluşturan bohem giysiler, bu yıl sıcak yaz günlerinde de yükselişte. Salaş bluzlar ve etekler, etnik motifli rengarenk elbiseler ve aksesuarlar, modada bohemliğin yansıdığı kıyafetlerin başında geliyor. medikent 2014 71 medikent Sinema Dünyasından KIS UYKUSU Türk sinemasının gururu yönetmen Nuri Bilge Ceylan, “Kış Uykusu” adlı filmiyle 67. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazandı. Nuri Bilge Ceylan, ödülünü Hollywood’un dev ismi yönetmen Quentin Tarantino'dan aldı. Türk sinemasının bol ödüllü yönetmeni Nuri Bilge Ceylan, Cannes Film Festivali'nde daha önce de “Uzak” filmi ile “Jüri Özel Ödülü”, “Üç Maymun” filmi ile “En İyi Yönetmen” ve “Bir Zamanlar Anadolu” filmiyle de “Jüri Büyük Ödülü” kazanmıştı. Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Melisa Sözen, Nejat İşler, Ayberk Pekcan, Serhat Mustafa Kılıç, Tamer Levent ve Nadir Sarıbacak’ın rol aldığı “Kış Uykusu”, Kapadokya'da inzivaya çekilen bir oyuncunun öyküsünü konu alıyor. Eski bir tiyatro oyuncusu olan Aydın’ın (Haluk Bilginer), Kapadokya’da babasından kalma Othello Hotel’e yerleşmesi ve tıpkı bir kış uykusuna yatmış izlenimi uyandıran bu ıssız oteldeki günlük hayat akışı içerisinde eşi, ablası ve yakın çevresiyle olan ilişkileri filmde anlatılıyor. Dünyadan “Kış Uykusu” yorumları “Nuri Bilge Ceylan insan doğasına dair bir başyapıt çıkarmış! Sinemanın en saf hali. Klasik anlatıma yeni bir boyut kazandırmış...” Jean Roy, (L’Humanite, Fransa) “Başyapıt! Bergman’dan beri böylesini görmemiştik!” Michel Ciment (Positif, Fransa) “İnsan zaafları üzerine çok katmanlı bir inceleme, görkemli bir film!” Justin Cheng (Variety, ABD ) “İnanılmaz bir yapıt! Çehov uzun bir film çekseydi böyle bir şey olurdu!” Deborah Young (Hollywood Reporter, ABD) Kendinize yeni bir sayfa açmaya ne dersiniz? KENT SAĞLIK GRUBU KURUMSAL BİLGİ KENT SAĞLIK GRUBU MEDİKAL KADROMUZ ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ Acil Servis Uzm. Dr. John FOWLER (Danışman) Uzm. Dr. Melek GÜRYAY Uzm. Dr. Fecri BENGİ Uzm. Dr. Sevilay KARADUMAN Uzm. Dr. Nesibe Sönmez DEMİRYOĞURAN Çocuk Gastroenteroloji Doç. Dr. Çiğdem ARIKAN Ağız ve Diş Hastalıkları Dt. Cüneyt IŞIKER Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR Prof. Dr. Mitat Bahçeci Ameliyathaneler ve Yoğun Bakımlar Prof. Dr. Ali Reşat MORAL Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI Uzm. Dr. Erhan OLGUN Uzm. Dr. Gökhan AYHAN Uzm. Dr. Ali Han PİRİM Algoloji Prof. Dr. M. İbrahim YEGÜL Beyin Cerrahisi Prof. Dr. Altay BEDÜK Prof. Dr. Kemal YÜCESOY Opr. Dr. Mehmet Vasfi YARADANAKUL Biyokimya Uzm. Dr. Gültekin TAŞ Böbrek Nakli Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU Opr. Dr. H. Işık ÖZGÜ Uzm. Dr. Ebru SEVİNÇ OK Check-up Merkezi Dr. Demet KARADENİZLİ Çocuk Cerrahisi Opr. Dr. Şamil KUDAY Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Doç. Dr. Çiğdem ARIKAN Uzm. Dr. Buket ÖZTÜKEL Uzm. Dr. Mehmet NİSANOĞLU Uzm. Dr. Cengiz ÖZTÜRK Uzm. Dr. Hüseyin YASLI Uzm. Dr. Benal ÇUBUK Uzm. Dr. Selda AYTAÇ Uzm. Dr. Fatma TAT Çocuk Nörolojisi Uzm. Dr. Benal ÇUBUK Çocuk Kardiyolojisi Prof. Dr. Aytül PARLAR Dermatoloji Uzm. Dr. Arzu Görgülü ERASLAN Uzm. Dr. Cüneyt SOYAL Estetik ve Plastik Cerrahi Opr. Dr. Kamil KILIÇ Opr. Dr. Haluk MIDOĞLU Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzm. Dr. Işın MÜFTÜOĞLU Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzm. Dr. Atiye AYRAL Uzm. Dr. Ceyhun BICILIOĞLU Gastroenteroloji Prof. Dr. Ethem TANKURT Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL Genel Cerrahi Prof. Dr. Sinan ERSİN Prof. Dr. Ömer HARMANCIOĞLU Prof. Dr. Özdemir YARARBAŞ Doç. Dr. Murat KILIÇ Doç. Dr. Murat ZEYTUNLU Opr. Dr. Cahit YILMAZ Opr. Dr. Zafer ÖNEN Opr. Dr. Atilla ÖZER Opr. Dr. Rasim FARAJOV Hematoloji Prof. Dr. Filiz BÜYÜKKEÇECİ Prof. Dr. Süleyman DİNÇER Kadın Hastalıkları ve Doğum Prof. Dr. Namık DEMİR Prof. Dr. Uçar ASENA Opr. Dr. Orçun SEZER Opr. Dr. Tunç CANDA Opr. Dr. Nihal DANAOĞLU Opr. Dr. Funda GÖDE Opr. Dr. Barış PİLANCI Karaciğer Nakli Doç. Dr. Murat KILIÇ Doç. Dr. Murat ZEYTUNLU Prof. Dr. Mehmet ALPER Opr. Dr. Cahit YILMAZ Opr. Dr. Zafer ÖNEN Opr. Dr. Rasim FARAJOV Kardiyoloji Doç. Dr. Cevad ŞEKURİ Doç. Dr. Abdi SAĞCAN Uzm. Dr. Zülfikar DANAOĞLU Uzm. Dr. Murat TÜMÜKLÜ Kardiyovasküler Cerrahi Prof. Dr. Suat BÜKET Opr. Dr. Ulusal COŞKUN Opr. Dr. Yılmaz CİRBAN Opr. Dr. Arzum KALE Opr. Dr. Makbule KESİCİ Ortopedi ve Travmatoloji Prof. Dr. Erdal CİLA Opr. Dr. Levent TAD Opr. Dr. İbrahim AKEL Medikal Onkoloji Prof. Dr. Mehmet ALAKAVUKLAR Doç. Dr. Gürbüz GÖRÜMLÜ Patoloji Doç. Dr. Latife DOĞANAY Psikolog Nezahat BİNGÖL Radyoloji Uzm. Dr. Alper YÜKSEL Uzm. Dr. Sabri Onur SUMAN Uzm. Dr. Ali Osman EVLİCE Uzm. Dr. Dilşat ÇAMLI Romatoloji Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK Tüp Bebek (IVF) Merkezi Opr. Dr. İsrael ARUH Opr. Dr. Tayfun ÖZAYDIN Üroloji Doç. Dr. Ömer ÖGE Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU Opr. Dr. H. Işık ÖZGÜ Kemik İliği Nakli Prof. Dr. Süleyman Lütfi DİNÇER Prof. Dr. Filiz BÜYÜKKEÇECİ Erişkin Yoğun Bakım Prof. Dr. Ali Reşat MORAL Yenidoğan Yoğun Bakım Uzm. Dr. İsmail Cengiz ÖZTÜRK Göğüs Hastalıkları Prof. Dr. Ülkü BAYINDIR Uzm. Dr. Ebru GÜNEŞ Kulak-Burun-Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Prof. Dr. Alp DEMİRELLER Opr. Dr. Nihan AKÇA Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞAN Opr. Dr. Dilek SINMAZ Girişimsel Radyoloji Prof. Dr. A. Yiğit GÖKTAY Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Uzm. Dr. İsmail AYDIN Göz Hastalıkları Opr. Dr. Safiye CAN KÜÇÜKGÜL Opr. Dr. Filiz KUZUM AKYOL İç Hastalıkları Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR Prof. Dr. M. Niyazi ALAKAVUKLAR Prof. Dr. Mithat BAHÇECİ Uzm. Dr. Necdet YETİM Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK Nöroloji Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ Uzm. Dr. Müge KOÇAK SURAL Kat Hekimliği Dr. Aylin DURMUŞ Dr. Ekim BIÇAKÇIOĞLU Dr. Ece ZAMANER Dr. Emrah GEZER Dr. Elçin Yücebaş Dr. Selçuk Onur DUYGU Dr. Tunç PINAR Dr. Semra DEMİRLİ Nefroloji Uzm. Dr. Ebru SEVİNÇ OK Beslenme ve Diyet Dyt. Seda UŞARER Dyt. Safiye TAŞ Nükleer Tıp Uzm. Dr. Ebru ACAR Eczacı Ecz. Anıl ÖZYAMAN Ecz. Ayşe Gizem KALYONCU ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ Ağız ve Diş Hastalıkları Dr. Dt. Neslihan EFEOĞLU Dt. Ceyda AFYONCU Kadın Hastalıkları ve Doğum Prof. Dr. Namık DEMİR Opr. Dr. Barış PİLANCI Anestezi ve Reanimasyon Uzm. Dr. Ayhan ÖNAL Uzm. Dr. Ahmet SUBAŞI Uzm. Dr. Erhan OLGUN Uzm. Dr. Gökhan AYHAN Uzm. Dr. Ali Han PİRİM Kardiyoloji Doç. Dr. Abdi SAĞCAN Doç. Dr. Cevad ŞEKÜRİ Beyin Cerrahisi Prof. Dr. Kemal YÜCESOY Opr. Dr. M. Vasfi YARADANAKUL Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Süreyya PAKSOY Dermatoloji Uzm. Dr. Fahrünisa UYAN Uzm. Dr. Arzu GÖRGÜLÜ ERARSLAN Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Prof. Dr. Mehtap ÇAKIR Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ Estetik ve Plastik Cerrahi Opr. Dr. Kamil KILIÇ Opr. Dr. Haluk MIDILOĞLU Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzm. Dr. Atilla AYRAL Uzm. Dr. Atiye AYRAL Gastroenteroloji Prof. Dr. Ethem TANKURT Uzm. Dr. Abdullah OKAN Kulak-Burun-Boğaz Opr. Dr. Evrim GÜLEÇ DOĞAN Opr. Dr. Dilek SINMAZ Nöroloji Prof. Dr. Aytekin AKYÜZ Ortopedi ve Travmatoloji Prof. Dr. Erdal CİLA Prof. Dr. Mehmet ALTINMAKAS Psikiyatri Uzm. Dr. Mehmet HANCIOĞLU Radyoloji Uzm. Dr. Serap IŞLAK Üroloji Opr. Dr. Uğur SARAÇOĞLU Opr. Dr. Hasan Işık ÖZGÜ Danışman Piskolog Nezahat BİNGÖL Şebnem TÜRKDALI ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ •Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası •AK Sigorta A.Ş. •Allianz Hayat Sigorta A.Ş. •Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi •Axa Sigorta A.Ş. * •Demir Hayat Sigorta A.Ş. •Ergo Sigorta A.Ş. •Groupama Sigorta A.Ş. •Güneş Sigorta A.Ş. •Mapfre Genel Sigorta A.Ş. •Yapı Kredi Sigorta A.Ş. BANKALAR •Asya Katılım Bankası •T.C. Merkez Bankası Emekli -Çalışan ( Hasta Ödemeli ) •TC. Ziraat Bankası & T.Halk Bankası Mensupları •Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı •Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Vakfı •Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O •Türkiye İhracat Kredi bankası A.Ş. (Eximbank) (Hasta ödemeli) •Türkiye İş Bankası A.Ş. RESMİ KURUMLAR •TBMM ÖZEL KURULUŞLAR •Amcor Tobacco Packaging İzmir Gravür Baskı San.Tic. A.Ş. •Bakioğlu Holding A.Ş •Dirinler Döküm ve Yedek Parça San. Tic. A.Ş. •Dirinler Mak. San. ve Tic. A.Ş. •Dirinler Sanayi Makinaları •Galata Taşımacılık A.Ş •SGR Turizm Eğitim Danışmanlık Tic.Ltd.Şti. •TGE Grup Sigorta A.Ş. •Özkar İnşaat Turizm Gıda Tekstil Özel Eğitim Kurumları San.Tic.Ltd.Şti •İmbat Madencilik A.Ş. Genel Cerrahi Opr. Dr. Atilla ÖZER Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Tayfun ÇAĞLAYAN Göz Hastalıkları Opr. Dr. İsmail Hakkı KARDEŞLER Opr. Dr. Fuat BOZKURT İç Hastalıkları Uzm. Dr. Tuncay FİLİZ Uzm. Dr. Tuğba EMÜROĞLU Kent Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi ANLAŞMALI KURUMLAR ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ULUSLARARASI KURULUŞLAR •AID Asistance •Adac •Amerikan Hastanesi Tricare İnternationaL SOS •Axa Assistance •Blue Cross Blue Shield •Bupa International •Companion Global Healthcare •Europ Asistance •International Health Insurance •International Medical Group IMG •J.Van Breda •Marm Sağlık A.Ş. •Redstar Marm •Reise Extra •Remed Assistance •SOS International •SOS International UK •Seven Corners VAKIF, DERNEK VE ODALAR •Darüşşafaka •Tire Ticaret Odası •Edremit Ticaret Odası CHECK - UP ANLAŞMALI KURUMLAR •ABN Amro Bank •Acıbadem Sigorta (Arkas, Delphi, Metro, Bosch, Nestle, Denizbank, Generali, TEB, Havaş, Aras Kargo, Tesco Kipa, Gates) •Ak Sigorta (Alliance one, Kaltun madencilik, İmperial Tobacco) •Allianz Sigorta •Allianz Sigorta (Petrol Ofisi) •Anadolu Sigorta (General Motors, Alcon Grubu) •Axa Sigorta •Axa Sigorta (Multinet) •BNP Paribas Cardif Emeklilik •Boyner (Dr.Back-up) •Citibank •Demir Hayat Sigorta •Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri •Finansbank •Garanti Emeklilik •IBM Global Services •IBM TÜRK •Kimtaş •Mapfre Yaşam (JTI,Hugo Boss, Vestel, Unilever, İnci Holding, Global Bilgi) •STMicroelectrics Türkiye •Çimentaş •İnterpartner Inter Partner Asistance(IPA) •AXA PPP •Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi •Back-up Kişisel Sağlık Sistemi •Bank Asya Platinium Card •Benefit Card •Benefit Global & Avivasa Hayat ve Emeklilik •Benefit Global AIG-Card •Cenoa Sigorta A.Ş Acil Tedavi Sigortası •Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi •Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi & Fortisbank Kart •Dr.Back-up Kişisel Sağlık Sistemi Temel Sağlık Paketi Acil Tedavi Sigortası •Güneş Sigorta Acil Tedavi Sigortası •Halk Sigorta Acil Tedavi Sigortası •IPA Card •IPA Privilege Card •Işık Sigorta A.Ş.Acil Tedavi Sigortası •Life Center (Medikamed Sağlık) •Life Guıde Card (TTI Grup) •Life Partner Card •MTA Grup •Medline Sağlık Paketi ve Acil Tedavi Sigortası •Metlife Emeklilik Acil Tedavi Sigortası (Deniz Emeklilik) •Metro Turizm Seyahat Organizasyon A.Ş. •Ray Sigorta A.Ş.-Acil Tedavi Sigortası •SBN Sigorta A.Ş. Acil Tedavi Sigortası •Ticket Restaurant (IPA) Asistans Hizmetleri •Türk Asisist Card •Türk Ekonomi Bankası •Zürich Sigorta A.Ş.&Zürih Sigorta HSBC Acil Tedavi Sigortası •Çek Cumhuriyeti Sigortalıları •İNG Emeklilik Acil Tedavi Sigortası CGM(Compu Group Medical Türkiye) •Ace European Sigorta •Ankara Sigorta •Dubai Sigorta •Eureko Sigorta •Fortis Bank Sandık A.Ş •Generali Sigorta •HDI Sigorta (Ferdi Kaza ve Acil Sağlık) •Halk Sigorta (Birlik) •Ray Sigorta •Sompo Japan Sigorta A.Ş. •Ziraat Sigorta ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİ •AK Sigorta A.Ş. •Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigortası A.Ş. •Allianz Sigorta A.Ş. •Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi •Axa Sigorta A.Ş. •Demir Hayat Sigorta A.Ş. •Ergo İsviçre Sigorta A.Ş. •Groupama Sigorta A.Ş. •Güneş Sigorta A.Ş. •Mapfre Genel Yaşam Sigorta A.Ş. •Yapı Kredi Sigorta A.Ş. BANKALAR •Asya Katılım Bankası •T.C. Merkez Bankası Emekli-Çalışan (Hasta Ödemeli) •TC. Ziraat Bankası & T.Halk Bankası Mensupları Emekli ve •Yardım Sandığı Vakfı •Türkiye Halk Bankası Emekli Sandığı Vakfı •Türkiye Sınai Kalkınma Bankası •Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O •Türkiye İş Bankası ULUSLARARASI KURULUŞLAR •AID Asistance •Amerikan Hastanesi Tricare International SOS CGM(COMPU GROUP MEDİCAL TÜRKİYE) •Ace European Sigorta •Ankara Sigorta •Dubai Sigorta •Eureko Sigorta •Fortis Bank Sandık A:Ş. •Generali Sigorta •HDI Sigorta (Ferdi Kaza ve Acil Sağlık) •Halk Sigorta (Birlik) •Ray Sigorta •Sompo Japan Sigorta A.Ş. •Ziraat Sigorta VAKIF, DERNEK VE ODALAR •Darüşşafaka •Edremit Ticaret Odası KENT ULAŞIM ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ RESMİ KURUMLAR •TBMM CHECK-UP ANLAŞMALI KURUMLAR •ABN Amro Bank •Ak Sigorta •Allianz Sigorta •Allianz Sigorta(Petrol Ofisi) •Anadolu Sigorta •Axa Sigorta •Axa Sigorta (Multinet) •BNP Paribas Cardif Emeklilik •Boyner (Dr.Back-up) •Citibank •Demir Hayat Sigorta •Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri •Finansbank •Garanti Emeklilik •Groupama Sigorta (İmperila Tobacco) •IBM Global Services •IBM TÜRK •Kargo,Tesco Kipa,Gates •Mapfre Genel Yaşam (JTI, Hugo Boss, Vestel, İnci Holding, Global Bilgi) •StMicroelectrics Türkiye •Çimentaş •Interpartner ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ÜCRETSİZ SERVİS GÜZERGÂHLARIMIZ Ücretsiz ring servislerimiz, 7’den 70’e tüm İzmirlileri bir an önce sağlığına kavuşturmak için hazır bekliyor. Hasta servislerimizin KONAK-KARŞIYAKA-BORNOVA’dan kalkış ve hastanemizden dönüş saatleri aşağıdadır. SERVİS KALKIŞ SAATLERİ (09:30 – 13:30) (KONAK-BORNOVA-KARŞIYAKA-KENT HASTANESİ) SERVİS DÖNÜŞ SAATLERİ (12:30) (KENT HASTANESİ-KARŞIYAKA-BORNOVA-KONAK) 1. Güzergâh (Konak-Kent Hastanesi) • Konak (Sabancı Kültür Merkezi) • Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğü Otobüs Durağı • Basmane Postane Durağı • Fuar 9 Eylül Kapısı Önü • Fuar Montrö Kapısı Önü • Fuar Lozan Kapısı Önü • Alsancak Garı Otobüs Durağı • Soğukkuyu Türk Petrol Önü • Seza Eczanesi Önü • KENT HASTANESİ 2. Güzergâh (Bornova-Kent Hastanesi) • Bornova Otogar • Canım Öğretmenim Parkı Önü • Merkez Migros Önü • Hükümet Konağı Önü • Hilal İlköğretim Okulu Önü • Peterson Köşkü Önü • Şok Mağazası Önü • Özkanlar Migros Önü • Tansaş Önü • Bayraklı Smyrna Meydanı • Alaybey Tersane Otobüs Durağı • Karşıyaka Yalı Cad. Anadolubank önü • Karşıyaka Yelken Kulubü Otobüs Durağı • Yıllar Market Önü • Bostanlı Merkez Cami Otobüs Durağı • Vilayet Evleri Otobüs Durağı • Bostanlı Pazaryeri Otobüs Durağı • Atakent Tansaş Otobüs Durağı • KENT HASTANESİ * Hasta servislerimiz sadece belirtilen duraklardan yolcu alır ve durak haricinde durmaz. Not: Pazar günleri servis hizmetimiz bulunmamaktadır. ÖZEL KENT ÇİĞLİ HASTANESİ ı vaalan Eski Ha Yolu An ad ol u İzm ir- Ca d .( Al tın yo l M en em en ) De m Mavişehir ğı Yonca Kavşa iry ol Çevre Yolu akkale Aydın / Çan u Kavşağı İstasyonaltı Bornova An Kipa Çiğli ad ol u Ca d .( Al tın yo l ) rı ulva vB aye Dud Sasalı Mavişehir Karşıyaka Aksoy Recidence ÖZEL KENT ALSANCAK TIP MERKEZİ ros Mig Kapalı Otopark (Kor don Yolu ) KENT A IYAK Ş R KA Alsancak Garı desi ehitleri Atat ür Cad. k Cad / Kıbrıs Ş Alsancak Vapur İskelesi Plevnaerı Bulv Şair Eşref Bulvarı t Pa a l a T inç Seavnesi t Pas ı var ul şa B OVA N R BO İnsana verdiğimiz değere güvenin! SUDOKU 5 3 1 3 9 6 7 8 4 5 9 2 6 8 4 9 7 1 1 5 8 8 1 7 4 4 4 2 1 9 4 7 4 3 5 5 3 3 9 5 Oyun sırasında sayıları tahmin etmek yerine sadece emin olduğunuz sayıları işaretlemeniz daha mantıklıdır. Her Sudoku'nun sadece bir çözümü vardır ve bu çözümü tahmin ederek bulmak neredeyse imkânsızdır. Bunun yerine bulmacada yüklü gelen sayıları kullanarak diğer bir sayının nerelerde olamayacağı ya da nerede olması gerektiğini saptamak daha mantıklı ve kolaydır veya koyacağınız sayıyı yazmadan önce kafanızdan yazmış gibi davranarak deneyin eğer yanlış sayı ise başka bir sayıyı deneyin sudokuda sağdan sola yukarıdan aşağıya aynı kutu içerisinde aynı rakam bulunmamalıdır. 9 8 4 59 4 5 9 Japonca "Sayılar TEK olmalı" anlamına gelen "Suuji wa dokishin ni kag" kelimelerinin kısaltması olan Sudoku, günümüzde Asya'dan, Avrupa ve Kuzey Amerika'ya da yayılan oldukça popüler bir oyundur. Oynama Yöntemleri 2 8 8 7 6 7 Nasıl oynanır? Oyunun amacı dokuzar hücreden oluşan 9 eşit kutuya bölünmüş bir alan üzerinde sayıları tekrar etmeyecek şekilde dizmeyi başarmak. Her satır ve sütunda 1'den 9'a kadar olan sayıları sadece bir kez kullanarak dizmeniz gerekiyor. Aynı şekilde çizgilerle ayrılmış her kutu içerisinde de 1'den 9'a kadar olan sayılar 1 kez kullanılmak zorundadır. 3 6 6 7 3 2 1 7 5 3 9 5 1 3 7 4 9 6 1 4 2 8 2 Kapsül Kolonoskopi Kapsül kolonoskopi, içinde kamera bulunan bir kapsülün yutulması ve bu kapsülün kalın bağırsak boyunca görüntü kaydetmesi ile yapılır. Gastroenteroloji Kliniği Kent Hastanesi bünyesinde hizmet vermeye devam etmektedir. KENT HASTANESİ 8229/1 Sokak No:56 35580 Çiğli-İZMİR Tel: (0232) 386 70 70 (pbx) • Faks: (0232) 386 70 71 www.kenthospital.com /KentSaglikGrubu /kentsaglikgrubu
Benzer belgeler
Kent Alsancak Tıp Merkezi
Uzm. Dr. Tolga Enver YÜCETÜRK
Katkıda Bulunanlar
Özlem ÜNLÜ
Sertan GÜNTAÇ
Serdal PEKEY
Derya CÖMERT
Ali DOĞAN
Şehriban ARSLAN
Sümeyye ÇELİK