ÜDS Sözlüğü (Kullanım Kılavuzu) - SOSYAL BİLİMLER Tarih Ders
Transkript
ÜDS SÖZLÜĞÜ Kullanım Kılavuzu: • Sözlükteki kelimelerin tanımlaması için üç farklı renk kullanılmıştır: kırmızı, siyah ve mavi. a. Kırmızı kelimeler, fen, sağlık ya da sosyal ayrımı gözetmeksizin her adayın hazinesinde bulunması gereken türdendir. b. Siyah kelimelerin büyük çoğunluğu bilim dallarının özel terminolojisine aittir. Bu renk kelimelerin ezberlenmesine gerek yoktur. c. Eşanlamlı kelimeler mavi renge boyanmıştır. Birçok kelimenin zıt anlamları da verilmiştir. • Aradığınız kelime, belli bir bilim dalına ait (ezberlenmesi gereksiz) özel bir terim ise ya da ÜDS’ye hazırlanan bir adayın çekirdek kelime hazinesi içinde mutlaka yer alması gereken türden ise (örn: give up: vazgeçmek; call: aramak, çağırmak; define: tanımlamak), ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde bu kelimeye yer verilmemiş olabilir. • ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde aradığınız bir kelimeyi Ctrl+F komutu ile bulabilirsiniz. • ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde bazı kelimelerin tanımları iki kez verilmiştir. Bu tanımlardan biri fiil, diğeri ise isim ya da sıfattır. Bazı kelimelerin ise birden fazla tanımları vardır. www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 1 a case in point : iyi bir örnek a challenge (isim) : başarılması zor iş a day out in the country : dışarıda kırlarda geçirilen bir gün a desperate situation : vahim bir durum a full recovery : tam bir iyileşme/düzelme a good many : birçok, hayli, a large number of a great deal : oldukça fazla, çok, a lot, much, zıt anl. : a little, a bit a people : bir halk a sure sign of : (bir şeyin) kesin işareti olmak abandon : terk etmek, bırakmak, vazgeçmek, discontinue, stop, zıt anl. : persue, carry on abandonement : terk etme, bırakma, vazgeçme abate : azal(t)mak, hızını kesmek, die away, diminish, zıt anl. : amplify, intensify aberrant : sapkın, anormal, abnormal aberration : anormallik ability : yetenek, kabiliyet, capability, capacity, zıt anl. : inadequacy, limitation ablution : abdest abolition : kaldırma, ilga, fesih, cancellation, repeal abort : çocuk düşürmek abortion : kürtaj, sıyrık, aşındırma abrupt : ani, beklenmedik, ani ve kaba, dik, sarp, sudden abruptly : aniden, birdenbire, ani ve kaba bir şekilde, suddenly absence : yokluk, bulunmama absent : namevcut, yok, unavailable, zıt anl. : present, available absolute : tam, halis, saf, mutlak, complete, pure, zıt anl. : imperfect, limited absolutely : tamamen, kesinlikle, totally, definitely absorbe : emmek, soğurmak, suck in, zıt anl. : discharge, emit absorption : emiliş, emme, emilme, soğurma abstract : soyut, conceptual, unreal, zıt anl. : concrete, actual abundance : bolluk, çokluk, zenginlik, bounty, wealth, zıt anl. : scarcity abundant : bol, bereketli, ample, zıt anl. : scant, scarce, inadequate abundantly : bolca, büyük miktarda, bountifully, zıt anl. : rarely, scarcely abuse : kötüye kullanmak, suiistimal etmek, misuse, mistreat, spoil, zıt anl. : defend, respect accelerate : hızlan(dır)mak, ivme kazandırmak, speed up, zıt anl. : retard accentuate : vurgulamak, emphasise, underline access (to) : giriş, geçiş, erişim, (birisiyle) görüşme imkanı, (bir şeyden) faydalanma hakkı veya imkanı, entry, contact access : girmek, nüfuz etmek, enter access to : (birisiyle) görüşme imkanı, (bir şeyden) faydalanma hakkı veya imkanı accessible : ulaşılabilir, yararlanılabilir, available, usable, zıt anl. : inaccessible, restricted accident prone : kazaya eğilimli, kazaya yatkın acclimatisation : yeni bir ortama/iklime alıştırma accommodate : karşılamak, cevap vermek, hizmet etmek, serve accompaniment : eşlik etme, (bir şeyin) beraberinde gelen, attachment, supplement accomplishment : başarı, üstesinden gelme, success, achievement, zıt anl. : failure, defeat accord : mutabakat, anlaşma, uyuşma, agreement, zıt anl. : discord, disagreement according to : —e göre accordingly : dolayısıyla, bu nedenle, so, consequently account : 1) anlatım, narrative; 2) hesap account for : (nedenlerini) anlatmak, açıklamak, izah etmek; hesap vermek, clarify, justify, explain accumulate : toplamak, yığ(ıl)mak, birik(tir)mek, gather, collect, zıt anl. : disperse, scatter accumulation : birikme, birikinti accumulative : toplanmış, birikmiş accuracy : doğruluk, kesinlik, precision, exactness, zıt anl. : inaccuracy accurate : doğru, titiz, eksiksiz, precise, zıt anl. : erroneous, inaccurate accurately : doğru, tam (olarak), correctly, exactly, zıt anl. : inaccurately, erroneously accuse : suçlamak, itham etmek, blame, zıt anl. : acquit achieve : başarmak, (zorlu bir uğraştan sonra) elde etmek, kazanmak, accomplish, zıt anl. : fail, lose, quit achievement : başarı, elde etme, kazanma, accomplishment, success, zıt anl. : failure, defeat acknowledge : (bir gerçeği) kabul etmek, admit, recognise, zıt anl. : deny, ignore acquire : elde etmek, kazanmak, gain, obtain, zıt anl. : forfeit, lose acquisition : elde etme, sahip olma, gain activation : harekete geçirme acute : ağır, vahim; (tıp) akut adapt (to) : adapte etmek, uyarlamak, intibak etmek, adjust, accommodate, zıt anl. : dislocate adapt : adapte etmek, uyarlamak, intibak etmek, adjust, accommodate, zıt anl. : dislocate addendum : ek, ilave addicted to : bağımlı addictive : bağımlılık yapan additive : katkı maddesi adequate : yeterli, enough, sufficient, zıt anl. : inadequate www.bademci.com 2 - ÜDS Sözlüğü adequately : yeterince, enough, sufficiently, zıt anl. : inadequately adherence : bağlılık, yapışma, dedication, obedience, zıt anl. : disobedience adhesive : yapıştırıcı adjust : ayarlamak, arrange, tune, zıt anl. : confuse, upset adjustment : ayarlama, adapte olma, regulation, setting, orientation admission : kabul, giriş, itiraf, acceptance, entrance, confession admission to hospital : hastaneye kabul admit : itiraf etmek, kabul etmek, accept, allow, zıt anl. : deny, reject admit to : (gelmesine, girmesine vs.) izin vermek, allow in, let in admittedly : genel kabule göre, kuşkusuz, confessedly adolescence : ergenlik adopt : 1) benimsemek, accept, zıt anl. : reject; 2) evlat edinmek adoptee : evlat edinilen çocuk advance : ilerleme, gelişme, progress, development, zıt anl. : regress advanced : gelişmiş, ileri düzeyde advanced age : ilerlemiş yaş advent : geliş, başlama, arrival, beginning, zıt anl. : departure, end adverse : kötü, elverişsiz, zararlı, menfaatine aykırı, aleyhte, ters (yönlü), harmful, contrary, reverse, zıt anl. : beneficial, favourable adversely : kötü bir şekilde, elverişsiz şartlarda, aleyhte, negatively, zıt anl. : positively advisable : akıllıca, makul, doğru, appropriate, sensible, zıt anl. : improper, unwise advise : öğüt vermek, tavsiyede bulunmak, counsel, suggest advocate : savunmak, desteklemek aerial : havada bulunan, havaya ait aerobic : serbest oksijen veya havaya bağımlı, oxidative, aerobiotic, zıt anl. : anaerobiotic affect : etkilemek, influence affection : şefkat, sevgi, concern, love, zıt anl. : hatred affiliation : yakın ilişki, bağlılık, yakınlık affirm : doğrulamak, onaylamak, confirm, ratify, zıt anl. : deny, annul affluent : zengin, refah içinde, rich, wealthy, prosperous, zıt anl. : poor, needy afford : (bir şey) yapmaya gücü/parası yetmek, (maliyetini) karşılayacak durumda olmak 1) vermek, sağlamak, give, yield; 2) gücü yetmek age-linked : yaşa bağlı agency : iş, faaliyet; acente agenda : gündem agent : temsilci, aracı, etmen, acente aggravate : 1) (zaten olumsuz bir durumu) kötüleştirmek, zorlaştırmak, ağırlaştırmak, worsen, zıt anl. : facilitate, alleviate, ease; 2) canını sıkmak, irritate aggregate : agrega, çakıl vs. gibi dolgu maddesi aggression : saldırganlık, hostility, zıt anl. : resistance, defence aggressive : saldırgan, offensive, destructive, zıt anl. : easygoing, peaceful agility : çeviklik, atiklik aging : yaşlanma aid : yardım, help, relief ailment : hastalık, rahatsızlık, sickness, illness, disorder aim (at) : hedeflemek, nişan almak, —e doğrultmak, target aim : hedeflemek, amaçlamak, target airborne : havadan gelen, hava yoluyla taşınan airliner : uçak airship : (zeplin vs. gibi) hava gemisi air-starved : havasız kalmış akin to : yakın, benzer, ile ilgili, similar to alarming : endişe verici, shocking, disturbing alarmingly : endişe verici bir şekilde, shockingly, disturbingly alertness : uyanıklık, tetikte olma hali alga (çoğul: algae) : alg (su yosunu) algal : deniz yosununa ait alienate : soğu(t)mak, uzaklaş(tır)mak, part, turn away, zıt anl. : unite, endear alienating : yabancılaştıran, (gerçeklerden) uzaklaştıran alike : 1) benzer; 2) eşit şekilde; 3) hem..., hem..., similar, in the same way, both alkaloid : striknin ve morfin gibi kuvvetli ve tehlikeli ilaçlardan her biri all manner of : her çeşit all too often : çoğunlukla allegation : suçlama, itham, iddia allelopathy : bir bitkinin ürettiği kimyasallarla diğer bir bitkinin gelişmesini engellemesi alleviate : yatıştırmak, dindirmek, hafifletmek, azaltmak, relieve, ease, zıt anl. : intensify, aggrevate alliance : ittifak, birleşme, association, accord allied : müttefik allocate : ayırmak, tahsis etmek, appropriate allocation : tahsis, ayırma, ödenek, allotment, allowance allot : tahsis etmek, (pay vs.) ayırmak, dağıtmak, apportion, allocate allow : izin vermek, permit, zıt anl. : prohibit allusion : ima, anıştırma, imputation ally : müttefik, friend, partner, zıt anl. : enemy, foe alone : yalnızca, sadece; yalnız along with : ile birlikte, yanı sıra, together with www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 3 alongside : yanında, beside, together with alternate between : (iki durum) arasında gidip gelmek, shift, fluctuate, zıt anl. : remain alternate with : (bir durum) (başka bir durumu) izlemek alternately : dönüşümlü olarak, by turns altiplane (:altiplano) : buzul çağında oluşmuş yüksek yayla altitude : yükseklik, rakım, irtifa, height, elevation amazing : insanı hayrete düşüren, şaşırtıcı, astonishing, surprising, zıt anl. : banal, dull ambiguous : belirsiz, bulanık, muğlak, müphem, unclear, vague, zıt anl. : explicit, lucid ambition : hırs, ihtiras, passion, zıt anl. : contentment ambitious : (başarmak veya elde etmek için) tutkuyla dolu, eager, zealous, zıt anl. : humble, indifferent amnesia : hafıza kaybı among other things : diğer etmenler yanında amount to : ile eşanlamlı olmak, correspond to, zıt anl. : differ from amusing : eğlendirici, matrak an awful lot : çok fazla analogy : benzerlik, benzeşim, similarity ancient : antik, eski, antique, archaic, zıt anl. : modern angle : açı annotate : dipnot koymak, açıklayıcı notlar koymak announce : ilan etmek, bildirmek, proclaim annual : yıllık, yılda bir yapılan, yearly annual rate of growth : yıllık büyüme oranı anonymity : kimliklerin belirsiz oluşu anthrax : şarbon anti- : aleyhinde, —e karşı anticipate : (olacakları) sezinlemek, tahmin edip ona göre davranmak, beklemek, ummak, (başkasından) önce davranmak, foresee, predict antimissile defence : güdümlü füzeye karşı savunma antiquity : antik çağlar anxiety : endişe, kaygı, tasa, worry, uneasiness, zıt anl. : tranquillity anxious : kaygılı, kuruntulu, tedirgin, worried, uneasy apart from : —den başka, —nın haricinde, other than apathy : ilgisizlik, kayıtsızlık, disinterest, listlessness, zıt anl. : concern, involvement apparatus : düzen, aygıt, cihaz, system, equipment apparent : açık, belli, aşikâr, görünürdeki, göze çarpan, obvious, visible, evident, zıt anl. : obscure, hidden apparently : belli ki, görünüşe gore, evidently appeal : 1) çekicilik, cazibe, attraction, charm; 2) başvuru, request, application appear : 1) (gibi)görünmek, seem; 2) ortaya çıkmak, belirmek, emerge, arise, zıt anl. : disappear, vanish appearance : görünüş, görünüm, image, feature appendage : eklenti, aksesuar application : 1) uygulama, tatbikat, exercise, practice; 2) başvuru applied physiology : uygulamalı fizyoloji apply : uygulamak, tatbik etmek, implement, utilize appoint : atamak, görevlendirmek, assign, zıt anl. : discharge, dismiss appointment : randevu appraisal : değerlendirme, assessment, evaluation appreciably : fark edilir derecede, considerably, zıt anl. : negligibly appreciate : takdir etmek, değerini anlamak appreciation : 1) takdir, minnettarlık; 2) değer artışı apprehend : yakalamak, tutuklamak, capture, arrest, zıt anl. : discharge, release apprehension : 1) anlayış, kavrayış, understanding, grasp, zıt anl. : misunderstanding; 2) endişe, korku, kuruntu, fear, worry approach : yaklaşmak, yanaşmak, reach, near, (isim :) yaklaşım, attitude appropriate : uygun, yerinde, suitable, proper, zıt anl. : inappropriate, unsuitable approval : onay, tasdik, consent approve : onaylamak, authorise, ratify, zıt anl. : disapprove, deny, reject aqueduct : sukemeri arbitrary : keyfi, despotça, gelişigüzel, irrational, imperious, random, zıt anl. : reasonable, democratic, objective arch : kemer arch : kemer arduous : güç, çetin, yorucu argue away : tartışarak çürütmek, aksini kanıtlamak argument : sav, iddia; tartışma; çekişme, assertion; debate; controversy arise : ortaya çıkmak, appear, emerge, zıt anl. : disappear, fade arise from : meydana gelmek, çıkmak, happen, originate, emerge arise from/out of : —den meydana gelmek, çıkmak, originate, emerge Ark : 1) Musa Peygamber’in on emrinin bulunduğu levhaların taşındığı sandık; 2) Nuh’un Gemisi armament : silahlanma, teçhizat, silah armistice : ateşkes armoured car : zırhlı otomobil armpit : koltuk altı arms race : silahlanma yarışı www.bademci.com 4 - ÜDS Sözlüğü arouse : uyandırmak, activate, stir, wake, zıt anl. : pacify arrange for : ayarlamak, (bir şey için) hazırlık/plan yapmak, organise for arrangement : düzenleme, anlaşma, plan, agreement arrest : 1) durdurmak, kesmek, stop; 2) tutuklamak, seize article of diet : yiyecek maddesi artifact : insan eliyle yapılan şey (özellikle ilk insanların eserleri) artificial : yapay, suni, sahte, man-made, imitation, zıt anl. : real, genuine artificially sweetened : suni olarak tatlandırılmış as a matter of fact : aslında, aslına bakılırsa as a rule : kural olarak as compared with : — ile karşılaştırıldığında as directed : talimata uygun şekilde, tarif edildiği gibi as far as : kadarıyla, —e göre, to the extent that as far as …. (is) concerned : —i ilgilendirdiği kadarıyla, — söz konusu olduğunda as far as …… is concerned : söz konusu ………. olduğunda, ……….yi ilgilendirdiği kadarıyla as is true of other trace minerals : diğer mikro minerallerde olduğu gibi as opposed to : —den farklı olarak, in contrast to as regards : -e gelince, konusunda, considering as such : bu sıfatla; kendi içinde, in that capacity; in itself as to : —e gelince, — konusunda, —e uygun olarak, about, relating to as yet : daha, henüz, şimdiye kadar, so far, until now ascent : çıkış, tırmanış; yükseliş, yokuş ascertain : (araştırarak) tespit etmek, belirlemek, saptamak, ensure, determine, verify ascribe to : —e atfetmek, attribute aspect : yön, taraf, cihet, özellik, feature aspire to : (bir şeyi) şiddetle istemek, kuvvetle arzu etmek, seek, desire assassinate : suikast yapmak assassination : suikast assault : saldırı, (fiil : ) saldırmak, attack assemble : 1) topla(n)mak, gather; 2) monte etmek assembler : montör, takyapçı assembly : montaj assertion : savunma, iddia; açıklama, bildiri, affirmation; declaration assess : değerlendirmek, değer biçmek, hesaplamak, evaluate, upraise assessment : değerlendirme, değer biçme, evaluation, judgement asset : kazanç, fayda getirecek şey assign : 1) (görev) vermek, tahsis etmek, ayırmak, allot, allocate, portion; 2) atamak, tayin etmek, appoint, designate assimilation : özümseme, sindirim assist in : (bir şeyde) yardım etmek, yardımcı olmak, help in associate : iş ortağı, bağlı kuruluş association : 1) ilişki, relation; 2) dernek, birlik, kurum, society assume : (görev, rol vs.) üstlenmek, take on, take over assure : temin etmek, güvence vermek, certify, guarantee astonishingly : şaşırtıcı/hayrete düşürücü bir şekilde, astoundingly, amazingly at bargain prices : kelepir fiyatlardan at best : en iyi durumda, en iyi şartlarda, under the most favourable conditions, zıt anl. : at worst at fault : suçlu, kabahatli, in the wrong, guilty, zıt anl. : innocent at great expense : büyük harcamalar yapılarak at its best : (mümkün olan) en iyi durumda at large : çoğu, çoğunluğu, in general at least to a certain extent : en azından belli bir dereceye (düzeye) kadar at little expense : az bir maliyete at long last : nihayet, en sonunda at once : derhal, hemen, immediately, right away at someone’s disposal : birinin emrinde/ kullanımında/elinde (olma durumu) at the expense of : pahasına at this rate : bu hızla at will : istendiğinde, istenilen zamanda; istendiği gibi, as/when one wishes atrophy : dumura uğra(t)mak, körel(t)mek; dumur, körelme, decay, disintegrate, zıt anl. : develop, grow attached to : bağlı attack : saldırı attain : elde etmek, kazanmak, achieve, fulfil, zıt anl. : fail attempt : deneme, girişim, teşebbüs, effort, trial, (fiil : ) girişimde bulunmak, teşebbüs etmek attendance : (okula, kursa, spora vs.) devam etme, devamlılık; hazır bulunma attitude : tutum, tavır, yaklaşım, approach, stance attribute : -e yormak, -e bağlamak, sıfat, nitelik, vasıf, property, aspect, element, feature attribute to : (bir nedene) bağlamak, —e yormak; —e mal etmek, —e atfetmek, associate with, connect to, ascribe to auction off : açık arttırma ile satmak/elden çıkartmak audience : dinleyiciler, izleyiciler, hazır bulunanlar auditor : dinleyici, listener auditory system : işitme sistemi authentic : otantik, hakiki, gerçek, genuine authoritarian : otoriter avalanche : çığ avalanche proper : asıl/gerçek çığ www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 5 avoid : kaçınmak, sakınmak, —den kurtulmak, escape, stay away, zıt anl. : contact, face, confront avoidable : kaçınılabilir, önlenebilir, evitable, avertable, zıt anl. : inevitable, unavoidable await : beklemek, gözlemek, expect awaken : uyandırmak, wake, arouse awareness : farkındalık, farkında olma, perception, recognition, zıt anl. : unawareness awful : berbat, korkunç, terrible, horrible, zıt anl. : beautiful, nice baby sticker : küçük çıkartma/etiket back (up) : desteklemek, arka çıkmak, support, reinforce back and forth : ileri geri back out : caymak, sözünden dönmek back up (with) : (bir şey ile) desteklemek, arka çıkmak, support, reinforce backer : savunan, destekleyen background : geçmiş, arka plan backpack : sırt çantası backwardness : gerilik, geri kalmışlık, underdevelopment bailout : (acil durumda bir aracı) terk etme bake : fırında pişirmek (hamur işleri için) ban : yasaklamak, forbid, inhibit, zıt anl. : allow, permit band : takım, zümre bank : yığılmak, kümelenmek bar : çubuk barely : zar zor, güçlükle, çok az, hardly, zıt anl. : enough, sufficiently barren : kıraç, verimsiz, infertile basal : temel, bazal base on : dayandırmak, üzerine kurmak bat : yarasa bath : (suya) gömülmek, (bir şey ile) yıkanmak baton : değnek battering : hırpalanma battle (against) : (—e karşı) savaşmak, mücadele etmek, fight against battle : meydan savaşı, muharebe, mücadele, war, fight, endeavour battlefield : savaş/muharebe alanı bauxite : alüminyum cevheri, boksit be affiliated (with) : ile ilgisi/ilişkisi olmak, be associated/connected with be anxious to : (bir şeyi) çok istemek be associated with : ile ilgisi/ilişkisi olmak be at ease : rahat olmak, be comfortable/relaxed be at fault : kusurlu/hatalı olmak, be in the wrong be based on/upon : —e dayanmak, —i temel almak be behind bars : demir parmaklıklar arkasında olmak (hapiste olmak) be biased against : —e karşı durmaya yatkın olmak, —in aleyhinde bir eğilime sahip olmak be bothered with : ile rahatsız edilmek be committed to : kendini adamak/vermek, bağlı olmak, be devoted/loyal be composed of : —den oluşmak, —den ibaret olmak, comprise, consist of be concerned with : ile ilgili olmak, —i konu etmek, be about be confined to : - ile sınırlı olmak be convinced of : ikna olmak, inanmak be critical of : —e karşı eleştirel olmak, eleştirmek, criticize be delighted with : (bir şeye) çok sevinmek be deprived of : -den mahrum olmak, lack be disposed to : eğiliminde olmak, tend, be inclined be due : hak etmek, deserve be engaged in : yer almak, dahil olmak, be involved in be exposed to : —e maruz kalmak be fascinated by/with : —e kendini kaptırmak, be wrapped up in be for : desteklemek, lehinde olmak, support, favour, zıt anl. : be against be grounded : 1) yere konmak, uçmasına izin vermemek; 2) temeli sağlam olmak, donanımlı olmak be in power : iktidarda olmak be in the grip of : (bir şeyin) yönetiminde/ denetiminde/kontrolünde olmak be in the habit of : alışkanlığında olmak be in the lead : başta gitmek, lider olmak, önde olmak be in the making : yapım/kurulum/üretim aşamasında olmak be indexed to : —e endekslenmiş olmak be involved in : —e karışmak/katılmak, ile uğraşmak, görevli olmak, participate in be keen (on) : —e hevesli/düşkün/meraklı olmak be likened to : benzetilmek be mistaken : yanılmak, be wrong be noted for : ünlü/tanınmış olmak, be famous/ well-known be obliged to : —e zorunlu olmak be on the horizon : ufukta belirmek be on the rise : yükselişe geçmek, yükselişte olmak be pleased with : —den memnun/hoşnut olmak, be happy with be prejudiced against : —e karşı önyargılı olmak be prey to : yenik düşmek, kurbanı olmak be reduced to : duruma düşmek, yetinmek zorunda kalmak be referred to as : — olarak anılmak, be called www.bademci.com 6 - ÜDS Sözlüğü be restricted to : ile kısıtlı/sınırlı olmak, be limited be set on : kararlı/azimli olmak, be determined be settled : yerleşim yeri olmak be short of : (bir şeyin) eksiği olmak, azalmış bulunmak, lack be struck : (bir şeyin güzelliği, ilginçliği vs. karşısında) büyülenmek, şaşırmak be subjected to : maruz bırakmak, tabi tutmak, undergo be suited to : —e uygun olmak be supplied with : ile donatılmış, teçhiz edilmiş, be furnished with be suspected of : —den kuşku duymak be taken ill : hastalık kapmak, hastalığa yakalanmak be under way : yapılmakta olmak be unfamiliar with : —e aşina olmamak, —e yabancı olmak be up to : 1) (bir şeyi) yapabilmek, be able to do or deal with; 2) bağlı olmak, be dependent on be well ahead of : —den çok ilerde olmak beam : ışın, kiriş bean : fasulye, (kahve vs.) tanesi bear : 1) katlanmak, kaldırmak, put up with; 2) sahip olmak, taşımak, üzerinde bulundurmak, have, carry bear in mind : akılda tutmak, akıldan çıkarmamak bear little relation : çok az ilgisi olmak bearer : taşıyıcı, porter behavioural : davranışçı, davranışla ilgili belligerent : savaşçı, savaşan taraf belly : karın, abdomen belonging : ait olma duygusu bench : tezgâh beneficial : yararlı, hayırlı, useful, helpful, zıt anl. : useless, harmful beneficiary : yararlanan (kişi veya şey) benefit (from) : —den yarar/fayda sağlamak, yararlanmak, capitalise, profit from, zıt anl. : suffer benefit : yarar, fayda, advantage, use, zıt anl. : harm, loss benign : yumuşak, iyi huylu, zararsız, mild, zıt anl. : severe besides : yanında, yanı sıra, —den başka best course to take : tutulacak en iyi yol, yapılacak en iyi iş best interests : en iyi şekilde koruma beverage : (alkolsüz) içecek, soft drink beverages : alkolsüz içecekler bile : öd, safra bind (to) : bağla(n)mak, fasten, attach, zıt anl. : free, loosen bit : parça, parçacık bite : ısırık, lokma bitterly : sert bir şekilde, acımasızca bizarre : garip, tuhaf, acayip bizarreness : tuhaflık, acaiplik black bass : kara levrek blade : yaprak ayası blame : suçu (birinin) üstüne atmak, suçlamak, accuse, zıt anl. : acquit blanket : üstünü örtmek, (bir duyguyu vs.) örterek bastırmak, kaplamak, cover, suppress, zıt anl. : uncover blast : patlama, infilak, explosion blasting : şiddetli ses çıkaran bleak : rüzgâra açık blend : karıştırmak, harmanlamak, mix, zıt anl. : separate blight : soldurmak, berbat etmek, mahvetmek, ruin, damage, spoil blind (to) : kör etmek, görmeyi/algılamayı engellemek blister : kabarcık, su toplama block : tıkamak, engellemek, kesmek, obstruct, cut off, zıt anl. : let go, release blockage : tıkama, tıkanma, blokaj, obstruction, zıt anl. : release blow : savurmak, üfürmek, (rüzgar) esmek blow out : üfleyerek söndürmek blunt : köreltmek, etkisizleştirmek, dull, disable, zıt anl. : sharpen board : (uçak, tren, otobüs, gemi gibi büyük taşıt araçlarına) binmek boast (of) : 1) (aşırı) övünmek, brag; 2) —e sahip olmak, own, possess body : organ, kurum, teşekkül boil over : kontrolden çıkmak; kaynayarak taşmak bombard : bombalamak, (top vs. ile) dövmek bone marrow : kemik iliği boom : canlılık, patlama, ani gelişme boost : artırmak, yükseltmek, destek olmak, improve, support, zıt anl. : prevent, undermine booster : güçlendirici booth : kabin, kulübe bother : sıkıntı, rahatsızlık, trouble, annoyance bottled gas : tüp gaz botulism : ağır bakteri zehirlenmesi bounce off : sektirmek boundless : sınırsız, sonsuz, tükenmez, infinite, unlimited, zıt anl. : limited, scarce bountiful : cömert, generous bourgeois : burjuva bout : (hastalık) nöbeti, hastalık, fit brain-imaging : beyin görüntüleme brake : fren branch off : kollara/dallara ayrılmak, diverge, subdivide branch out : genişlemek, expand, zıt anl. : shrink brand : marka www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 7 break down : 1) parçalara ayırmak, analiz etmek, analyze; 2) (motor vs.) bozulmak, fail, ruhen veya zihnen çökmek, parçalamak, yıkmak, bozulmak break into : 1) (zorla) girmek, enter; 2) birden (bir şey yapmaya) başlamak, burst into break out : patlak vermek, birden ortaya çıkmak, erupt break out of : kaçmak, escape break up : 1) (gösteri vs.) dağıtmak, bitirmek, sona erdirmek; 2) (daha küçük) parçalara ayırmak breakdown : sinir bozukluğu, ruhen çökme; bozulma, collapse, failure breakthrough : (büyük) buluş, keşif, invention, progress breastfeeding : emzirerek beslemek breathe life into : —e yaşam üflemek, (bir yeri) canlandırmak breathlessness : soluksuzluk, soluk alamama breed ground : zemin hazırlamak breeding : yetiştirme, üretme breeze : esinti brew : gelişmek, yayılmak (kötü şeyler için) brewing : demle(n)me brick : tuğla bridge : köprü kurmak, (açığı) kapatmak brief : kısa, short brilliant : dahice, parlak, harika, intelligent, bright, wonderful bring about : meydana getirmek, sebep olmak, give rise, produce bring down : yıkmak, yerle bir etmek, öldürmek, knock down bring forth : yaratmak, meydana getirmek, yol açmak, doğurmak, get, produce, yield bring in : 1) (birisini veya bir şeyi tanıdık bir ortama) getirmek, sunmak, introduce; 2) (para, gelir vs.) getirmek, earn bring into (action) : (harekete) geçirmek bring into relief : rahatlatmak, yumuşatmak, alleviate, moderate, zıt anl. : aggrevate, worsen bring off : başarmak, başarılı bir şekilde yapmak, accomplish bring on : ortaya çıkarmak, sebep olmak, produce bring out : (bir şey) geliştirmek, ortaya çıkarmak, neden olmak, develop, cause bring through : birinin (bir hastalığı, zor durumu vs.) atlatmasını sağlamak, save, pull through bring to an end : son vermek, terminate, zıt anl. : start, commence bring to the notice : (birisinin) dikkatini çekmek, farkına varmasını sağlamak bring up (with) : 1) söz konusu etmek, (bir konu) ortaya atmak, mention, introduce; 2) (çocuk) yetiştirmek, büyütmek, raise, rear bring up : 1) yetiştirmek, yükseltmek, raise; 2) gündeme getirmek, değinmek, refer, zıt anl. : lower bring up to : (bir toplama) ulaştırmak brisk : canlı, hareketli, energetic broadly : geniş çaplı, generally broken generation : acılı nesil brunt : yük, darbe, burden brutally : vahşice, cruelly, barbarously, zıt anl. : gently, humanely budget : bütçe budgetary : bütçe ile ilgili build up : birikmek, büyümek, oluşmak, develop, amplify, zıt anl. : lessen building blocks : yapı taşları building code : bina/inşaat yasası build-up : birikme, toplanma buildup : birikme, toplanma, pool built to a common standard : aynı standartta yapılmış bullet-proof : kurşun geçirmez bumpy : tümsekli, engebeli burglar : (ev, dükkan vs. soyan) hırsız burglary : ev/bina soyma burnish : cilalamak, parlatmak, polish, wax, zıt anl. : tarnish burst : patla(t)mak buy up : (bir şeyin) tamamını satın almak by a third : üçte bir oranında by any means : her ne şekilde olursa olsun by implication : ima yoluyla by means of : vasıtasıyla, yoluyla, owing to by means of : yoluyla by no means : asla, katiyen, hiçbir şekilde, in no sense, certainly not by one third : üçte bir oranında by this means : bu yolla, using this by this time next year : gelecek yıl bu vakte kadar by-product : yan ürün by-product : yan ürün call for : (bir şey) istemek, (bir şeyi) gerektirmek, ask, require call in : davet etmek, invite call on : (birisinden bir şey yapmasını) istemek, (bir şey yapması için) davet etmek, (birisini bir işte) kullanmak, visit call out : devreye sokmak, (yüksek sesle ad, numara vs.) söylemek camouflage : kamuflaj campaign : (seçim) kampanyası cancel out : ortadan kaldırmak, silip süpürmek, offset, wipe out cannibalism : yamyamlık, kendi türünü yeme canopy : ormanda ağaç tepelerinin oluşturduğu en üst tabaka www.bademci.com 8 - ÜDS Sözlüğü canvas : branda bezi capability : yetenek, istidat, ability, capacity, zıt anl. : incompetence capable : muktedir, ehliyetli, yetenekli, able, competent, zıt anl. : incapable, unable capital punishment : idam cezası, death penalty captive : kapatılmış, esir capture off-guard : hazırlıksız/savunmasız yakalamak carcinogenecity (carcinogenicity) : kanser yapma eğilimi care about : 1) sevmek, hoşlanmak, be fond of; 2) (bir fikir vs.) ile ilgilenmek care for : özen göstermek; hoşlanmak carrier : taşıyıcı carry on : devam etmek, sürdürmek, continue, persevere, conduct carry out : yapmak, yerine getirmek, uygulamak, accomplish, fulfil, implement, perform carving : oyma Caspian (sea) : Hazar Denizi cast : (gölge) yapmak/düşürmek cast-in-place : yerinde dökülmüş casual : tesadüfi, rastgele, gayriresmi, accidental, incidental, informal, zıt anl. : deliberate, formal catalysed by breakthroughs : yeni buluş/ keşiflerle güçlenmiş catastrophic : feci, felaket getiren, disastrous catch the public attention : halkın dikkatini çekmek cattle : sığır cause : 1) amaç, gaye, hedef, dava, ülkü, purpose, objective; 2) neden, sebep, reason cautious : ihtiyatlı, tedbirli, sakıngan, careful, prudent, zıt anl. : careless, thoughtless cautiously : ihtiyatlı, tedbirli, carefully, thoughtfully, carelessly cavity : (dişte) çürük, (genelde) oyuk cease : bırakmak, dur(dur)mak, sona er(dir)mek, stop, end, quit, zıt anl. : begin, continue celebrated : ünlü, meşhur, şöhretli celebrity : ünlü kimse celestial : gök ile ilgili celestial body : gökcismi censor : sansür etmek centenarian : (en az) yüz yıllık, yüz yıl yaşamış olan central : merkezi, ana, main, fundamental, zıt anl. : minor, secondary cereal : tahıldan yapılmış hazır yiyecek; tahıl cervical : boyun ile ilgili chafe : (sürtme sonucu) yaralamak, berelemek, kızartmak chain of events : olaylar zinciri chairman : başkan challenge : meydan okumak, kafa tutmak, (gücünü, yeteneğini vs.) sınamak, confront chamber : oda change one’s mind : fikrini değiştirmek change over (to) : tamamen değiştirmek chaotic : karmakarışık, düzensiz, confused, disorganised, zıt anl. : harmonious characterize : nitelendirmek, tanımlamak, karakterize etmek, define, describe charge : (belli bir miktar patlayıcı ile) doldurmak, hücum etmek, saldırmak, hamle yapmak, attack, zıt anl. : flee, retreat charity : hayır cemiyeti, yardım derneği charming : hoş, cana yakın, çekici charter : eski Avrupa’da şehir kuruluşu ve yönetimi için kuralları belirleyen belge cheating : kandırma, aldatma cheering : keyif verici chemically charged competition : kimyasallar kullanılarak yapılan rekabet/çatışma chest : sandık, kutu; göğüs chestnut : kestane choice : seçenek, seçim, çare, alternative, option chronic : kronik circulate : deveran etmek, dolaşmak, go about, move around circulation : dağıtım miktarı, tiraj circumstance : olay, vaka, durum, koşul, keyfiyet, situation, case, incident circumstances being what they are : şartlar (ahval) böyle olunca civic : yurttaşlık/vatandaşlık ile ilgili civil disturbance : sosyal kargaşa, iç kargaşa civilisation : medeniyet claim : iddia, talep, hak talebi, assertion, demand, request, zıt anl. : disclaimer clarify : açıklığa kavuşturmak, make clear, illuminate classify : sınıflandırmak, break down, sort out clean bill of health : temiz sağlık belgesi cleanse : temizlemek, arıtmak, yıkamak, clean, wash, zıt anl. : pollute clear away : kaybolmak, ortadan kaldırmak, disappear, remove clear out : sıvışmak, tüymek, slip out of clear up : (hastalık) gidermek, geç(ir)mek, iyileş(tir)mek, heal, cure climatic : mevsimsel clockwork : saat düzeneği close down : (bir işyerini vs.) kapatmak, shut down close on : hemen hemen, yaklaşık (daha çok rakamlardan önce kullanılır), close to closed circuit : kapalı devre clot : pıhtı clothing chain stores : hazır giyim zincir mağazaları www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 9 clue : ipucu, hint clumsy : hantal, kaba, biçimsiz, awkward, ungainly clutch : bir kerede yumurtlanmış yumurtalar coal-derived : kömürden elde edilen coal-mining : kömür madenciliği coastal : kıyıya yakın cobalt : kobalt cognitive : bilme/kavrama/idrak ile ilgili coherent : tutarlı, uygun, ahenkli, mantıklı, consistent, rational, zıt anl. : incoherent cohesion : bütünlük, birleşme, bağlılık coincide (with) : ile rastlaşmak, (aynı zamana) denk gelmek, çatışmak, coexist, accompany, zıt anl. : differ, deviate collaborate : birlikte çalışmak, işbirliği yapmak, cooperate collapse : göçme, çökme, yıkılma, downfall, failure, zıt anl. : success, triumph collar : boyunluk, tasma colleague : meslektaş, iş arkadaşı collective : kolektif, ortaklaşa, joint, shared, zıt anl. : individual, solo collide : çarpışmak, çarpmak, clash, crash collusion : çarpışma colossal : kocaman colour : saptırmak, önyargı katmak, distort, prejudice combat : savaşmak, mücadele etmek, fight, struggle, zıt anl. : surrender, compromise combination : birleşme, birleşim, birleştirme, mixture, unification, zıt anl. : dissolution combine (with) : birleşmek, bind, unite, zıt anl. : detach combine : birleş(tir)mek, unite, embody, zıt anl. : separate combustion : yanma, tutuşma come about : meydana gelmek, ortaya çıkmak, olmak, take place, arise come across : rastlamak, tesadüf etmek, encounter, meet, zıt anl. : avoid come along : gelmek, ulaşmak, birlikte gelmek come by : elde etmek, edinmek, acquire come from : —den kaynaklanmak, result from come in : gelmek, ulaşmak, alınmaya başlamak, ortaya çıkmak, arrive, appear come into being : ortaya çıkmak, belirmek, come into existence, come to life, emerge come into close contact : yakın temasta bulunmak come on : sahneye (ortaya) çıkmak, appear, show up, zıt anl. : go off, disappear come out : görünmek, açıklığa kavuşmak, appear, become clear come out against : karşı çıkmak, oppose come over : (kısa bir yol kat ederek veya ziyaret için) gelmek come through : (beklendiği gibi) ulaşmak/varmak, arrive (as expected) come to pass : olmak, gerçekleşmek, happen, become real come to the attention of : —in dikkatini çekmek come to the fore : ön plana çıkmak come up : ortaya çıkmak, söz konusu olmak come up with : (karşılık, yanıt, fikir vs.) bulmak, ortaya atmak, önermek, think of, suggest comeback : geri dönüş comet : kuyrukluyıldız comfort : rahatlık comfort care : rahatlatıcı bakım command : hakim olmak, etkisi altına almak, influence, zıt anl. : follow commence : başlamak, begin, start, set out, zıt anl. : cease, finish, terminate commendable : övgüye değer, praiseworthy, zıt anl. : unworthy comment : fikrini söylemek, yorumda bulunmak, express, remark; (isim:) yorum commentator : yorumcu, eleştirmen commercial interests : ticari çıkarlar commission : atamak, görevlendirmek, ısmarlamak, assign, delegate, order, (isim:) görev, atama, komisyon commissioner : komisyon/kurul üyesi commit oneself to : kendini adamak; söz vermek, devote; promise commitment : vaat, taahhüt, söz, yükümlülük, pledge, obligation common sense : sağduyu commonly : çoğunlukla, usually, zıt anl. : rarely, seldom commonplace : sıradan, olağan, bayağı, usual, ordinary, zıt anl. : exceptional communal : toplumsal, halka ait communicate : haberleşmek, iletişim kurmak, be in touch communication : iletişim, haberleşme comparatively : oransal olarak, nispeten, relatively compare favourably with : — ile karşılaştırıldığında daha iyi/üstün durumda olmak comparison : karşılaştırma, ilişki, benzerlik, contrast, relation, similarity compatibility : uyumluluk, harmony, agreement, zıt anl. : incompatibility compelling : zorlayıcı compensate for : telafi etmek, make up for competent : ehil, yetenekli; yetkili, capable, able, zıt anl. : incompetent, unable competitive : rekabetçi, rekabete dayanan, rekabet edebilen competitive power : rekabet gücü compile : derlemek, collect, accumulate, zıt anl. : disperse www.bademci.com 10 - ÜDS Sözlüğü complacency : kendinden hoşnut olma, selfsatisfaction, zıt anl. : agony, suffering complacent : kendinden hoşnut, self-satisfied, zıt anl. : troubled, uneasy complaint : şikayet, yakınma, grievance complex : karmaşık, complicated, zıt anl. : simple, straightforward complexity : karmaşıklık, çapraşıklık, complication, zıt anl. : simplicity comply with : uymak, uygun davranmak, itaat etmek, conform to, abide by, zıt anl. : disregard, resist component : öğe, unsur, parça, eleman, cüz, part, element, ingredient, zıt anl. : whole compost : bitkilerin veya mutfak artıklarının çürümesiyle elde edilen gübre compound : karışım, bileşim comprehend : 1) (tam olarak) anlamak, kavramak, grasp; 2) kapsamak, içine almak, include comprehensive : kapsamlı, geniş, etraflı, inclusive, overall, in depth, zıt anl. : exclusive, narrow, limited compress : sıkıştırmak, bastırmak, condense, zıt anl. : expand compression : sıkıştırma comprise : kapsamak, içermek, —den oluşmak, oluşturmak, constitute, consist of, make up compromise : (karşılıklı ödün vererek) uzlaşma, uyuşma, agreement, settlement, zıt anl. : disagreement, dispute compulsive : zorlayıcı, compelling, zıt anl. : flexible computing : hesaplama, bilgisayar kullanımı conceal : saklamak, gizlemek, hide, zıt anl. : reveal conceive : anlamak, kavramak, algılamak, düşünmek, tasarlamak, think, consider, devise conceiving : gebe kalma, pregnancy concentrate (on) : odakla(n)mak, yoğunlaş(tır)mak, focus on concentrate : odakla(n)mak, yoğunlaş(tır)mak, focus conception : kavram, düşünce, görüş, concept, idea, notion conceptual : kavramsal concern : ilgi, ilgilenilen şey; kaygı, interest; worry, zıt anl. : indifference, neglect concession : imtiyaz, privilege, compromise conclude : 1) sonuç çıkarmak, determine; 2) bitirmek, sonuçlandırmak, complete conclusively : kesin olarak, nihai olarak, definitely, finally, zıt anl. : questionably concrete : 1) somut, actual, solid, zıt anl. : abstract; 2) beton condemn : kınamak, ayıplamak, suçlu bulmak, blame, zıt anl. : acquit condense : 1) yoğunlaş(tır)mak, koyulaş(tır)mak, concentrate; 2) özetlemek, abridge condition : hal, durum; şart, koşul, situation, requirement condor : Güney Amerika akbabası conduct : davranış, tavır, hareket tarzı, behaviour, attitude conductive : iletken, geçirgen confer : 1) (on) vermek, bahşetmek, render, bestow; 2) (with) danışmak, consult confer upon : (ünvan vs.) vermek confidence : güven, itimat, trust, zıt anl. : distrust confidential : gizli, secret, zıt anl. : open, public confine to : ile sınırlamak, ile sınırlı kalmak, hapsetmek, (yatağa, eve vs.) bağlamak, limit, restrict confined to bed : yatağa bağlı, yatağa mahkum confirm : teyit etmek, doğrulamak, validate, affirm, zıt anl. : deny, disprove confiscation : zorla el koyma, müsadere, haciz, istimlak, kamulaştırma, seizure conflict : anlaşmazlık, ihtilaf, çatışma, disagreement, fight, zıt anl. : accord, peace conflict with : — ile çatışmak/çekişmek, clash, disagree, zıt anl. : agree, conform to conform (to) : uymak, —e uygun davranmak, comply with, abide by, zıt anl. : object to, oppose, conflict with confront (with) : — ile karşı karşıya gelmek, karşılaşmak, face, challenge, zıt anl. : avoid, retreat from confront : karşı karşıya gelmek, karşılaşmak, face confuse : aklını karıştırmak, şaşırtmak, puzzle, zıt anl. : clarify confusion : kafa karışıklığı, şaşkınlık; düzensizlik, perplexity; disorder, zıt anl. : clarity; order congested : kan toplanmış, tıkanık, kalabalık congestion : tıkanıklık, sıkışıklık, izdiham, blockage congestive : kan veya su toplanması ile ilgili congressional : kongre kaynaklı conjointly : birlikte, beraber conjure up : akla getirmek, anımsatmak, uyandırmak, evoke conscious : bilinçli, farkında, bilinci yerinde, alert, aware, zıt anl. : unconscious conscious memory : bilinçli/açık bellek/hafıza consciousness : bilinç, farkındalık consecutive : art arda, peş peşe, successive consequence : sonuç, semere, (ardından gelen) etki, result, effect, zıt anl. : cause, source consequent on : sonucu olan, sonucunda ortaya çıkan consequently : sonuç olarak, dolayısıyla, bu nedenle, accordingly, subsequently conserve : dikkatli, tutumlu kullanmak, korumak, (enerji, güç vs.) saklamak, economise, zıt anl. : waste www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 11 considerable : önemli, hatırı sayılır, büyük, hayli, fazla, sizable, substantial, zıt anl. : little, insignificant considerably : epeyce, oldukça, significantly, substantially, zıt anl. : slightly considerately : düşünceli bir şekilde, thoughtfully, zıt anl. : inconsiderately, thoughtlessly consideration : ilgi, düşünce, solicitude, zıt anl. : unconcern, disregard considering : dikkate alındığında considering that : — göz önüne alındığında, — dikkate alındığında consist of : —den meydana gelmek, —den ibaret olmak, be made up of consistent : tutarlı, steady, undeviating, zıt anl. : changing, inconsistent consistently : tutarlı bir şekilde, invariably, zıt anl. : divergently conspicuous : göze çarpan, dikkat çeken, obtrusive, prominent, zıt anl. : inconspicuous, unseen conspicuous consumption : gösteriş için tüketim conspiracy : komplo, entrika, plot constant : 1) sürekli, devamlı, continuous, perpetual, relentless, zıt anl. : terminable; 2) sabit, stable, fixed, zıt anl. : variable constantly : devamlı, sürekli, continually, perpetually, zıt anl. : rarely, seldom consternation : hayret, şaşkınlık, dehşet constituent : öğe, unsur, element, factor, zıt anl. : aggregate, whole constitute : 1) oluşturmak, comprise, make up; 2) kurmak, tesis etmek, establish constitutional : anayasal constriction : sıkma, büzme; boğaz, dar geçit, contraction, shrinkage, zıt anl. : expansion, swelling constriction : sıkma, büzme; boğaz, dar geçit, contraction, shrinkage, zıt anl. : expansion, swelling constructive : yapıcı, yardımcı, positive, helpful, zıt anl. : destructive consult (over) : (hakkında, konusunda) danışmak, confer on consult : danışmak, confer consultation : danışma, müzakere, conference, discussion consumer : tüketici consumption : tüketim contact : temasa/bağlantıya geçmek, dokunmak contagious : bulaşıcı, infectious contained in : içinde olan, kapsamında bulunan contaminate : kirletmek, (hastalık vs.) bulaştırmak, pollute, infect contaminated : kirlenmiş, (hastalık vs.) bulaşmış, polluted, infected contamination : bulaştırma, kirlenme, pislik, pollution, blemish contemporary : çağdaş, güncel, yaşıt, modern, current, zıt anl. : archaic, ancient content : 1) içerik, composition; 2) memnun, hoşnut, happy, satisfied contentment : tatmin, memnuniyet, hoşnutluk, satisfaction, zıt anl. : discontentment, dissatisfaction contest : yarışma, mücadele, çekişme, competition, challenge, zıt anl. : cooperation contestant : yarışmacı context : bağlam continental : kıtasal continual : sürekli, devamlı, kesintisiz, constant, perpetual contract : (hastalık) kapmak, obtain, pick up, zıt anl. : infect, give, transmit contraction : kasılma, daralma, büzülme, constriction contradict : çelişmek, ters düşmek, oppose, deny, zıt anl. : agree contradictory : çelişkili, tutarsız, conflicting, inconsistent, zıt anl. : confirming, consistent contraption : belli bir iş için kurulan mekanizma contrary to : —e karşın contrast : karşıtlık, zıtlık, fark, difference, distinction, zıt anl. : similarity, likeness contribute (to) : katkıda bulunmak, support, help contribution : katkı contributor : (gazete, dergi vs.de) yazı yazan kimse controversial : hakkında konuşulan, tartışma konusu olan; tartışmalı, ihtilaflı, debatable, zıt anl. : uncontroversial, unquestionable controversy : tartışma, çekişme, anlaşmazlık, debate, argument, dispute, zıt anl. : agreement, unanimity contusion : ezik, bere, çürük, bruise convenience : uygunluk, rahatlık, elverişlilik, comfort, facility, suitability convenient : elverişli, kullanışlı, müsait, uygun, useful, suitable, zıt anl. : inconvenient convention : gelenek conventional : geleneksel, konvansiyonel conventionally : konvansiyonel/geleneksel olarak, traditionally conversion : değiştirme convert (into) : değiştirmek, dönüştürmek, çevirmek, transform, turn into convertible : değiştirilebilir, çevrilebilir, versatile, zıt anl. : inflexible, rigid convict : suçlu bulmak, mahkum etmek, declare guilty, zıt anl. : acquit, release convince : inandırmak, ikna etmek, persuade, talk into www.bademci.com 12 - ÜDS Sözlüğü convincing : inandırıcı, credible, realistic, zıt anl. : unconvincing convincingly : doyurucu/inandırıcı bir şekilde, satisfactorily cool down : soğumak cope (with) : baş etmek, başa çıkmak, üstesinden gelmek, deal with, manage, zıt anl. : mismanage cope with : baş etmek, başa çıkmak, üstesinden gelmek, deal with, manage, zıt anl. : mismanage copious : bol, bereketli, verimli copper : bakır coral : mercan core : iç, öz, esas, merkez, centre, nucleus, zıt anl. : exterior corporatisation : şirketleşme, büyük şirketlere dönüşme corrective measure : düzeltici/iyileştirici önlem correlate : karşılıklı ilişkisi olmak correlation : karşılıklı ilişki, korelasyon corresponding : karşılık olan, tekabül eden cost-effective : uygun maliyetli costly : maliyetli, pahalı, expensive, zıt anl. : cheap cost-overrun : maliyet artışı cottage : küçük ev, kulübe counsel : dava vekili count : kont counter : karşı gelmek, karşılık vermek, gidermek, respond, oppose, ward off counterpart : benzer, karşılık, kopya, akran counterproductive : amaca hizmet etmeyen, ters etkisi olan counterweight : denge sağlayıcı ağırlık countless : sayısız, innumerable, myriad, zıt anl. : few, limited country-wide : ülke çapında couple (with) : bağlamak, birleştirmek, bağlantı kurmak, connect, link, zıt anl. : separate, detach course : gidişat, süreç court proceedings : duruşma coverage : haber konusu olma, işlenme crack : çatlak, yarık cracking : çatlama cradle : beşik craft : tekne, gemi, vessel crave : çok istemek, —e can atmak, die for, zıt anl. : detest craving attention : ilgi çekmek istiyor crawl : emeklemek, sürünmek craze : geçici moda creature : yaratık credibility : güvenilirlik, reliability credible : inanılır, güvenilir, believable, reliable, zıt anl. : incredible, unreliable creepy-crawly : sürünerek veya yere yakın ilerleyen crevice : yarık, çatlak crew : mürettebat, takım criminal : 1) suç oluşturan, suça ait; 2) suçlu criminal justice system : ağır ceza adalet sistemi crippling stiffness : aksamaya/sakatlığa neden olan sertlik/kaskatılık critic : eleştirmen crop : mahsul crop yield : ürün verimi cross over : (sınır, nehir vs.) geçmek, pass beyond crucial : can alıcı, kritik, çok önemli, pivotal, vital, zıt anl. : trivial crucially : can alıcı bir şekilde, essentially, significantly crude : ham, çiğ, pişmemiş crudely : ham/olgunlaşmamış bir biçimde, kabaca, cahilce, artlessly, inexpertly, zıt anl. : artfully crumble : parçalanmak, ufalanmak crust : kabuk, dış tabaka culminate : sonuçlanmak; doruğa varmak, end; climax, zıt anl. : begin, start culmination : 1) doruk, zirve; 2) son, bitiş culprit : suçlu, guilty, offender, zıt anl. : innocent cultivate : toprağı işlemek, ekip biçmek, plant cultivation : yetiştirme culture : kültür cumulative : kümülatif, birikerek çoğalan cup : (elini) bardak/fincan tutar gibi yapmak curb : kısıtlamak, sınırlamak, gem vurmak, restrain, limit cure : şifa, tedavi, çare, ilaç, remedy, relief curious : 1) meraklı, interested; 2) acayip, tuhaf, garip, unusual, queer current : şimdiki, halihazırdaki, güncel; cari, contemporary, present currently : halen, şu anda, presently curriculum : (çoğul: curricula) ders programı curtail : azaltmak, kısaltmak, decrease, shorten, zıt anl. : increase, prolong curve upwards : yukarı doğru bombe yapmak cushion of air : hava yastığı customary : alışılmış, adet olan, accepted, common, zıt anl. : unusual, abnormal cut : kesinti cut back on : (özellikle tasarruf amacıyla) kısıntı yapmak, azaltmak, cut down on cut down on : (bir şeyi) azaltmak, decrease, economise, zıt anl. : increase, waste cut free from : (bağlayan bir şeyi) keserek serbest bırakmak/kalmak cut off : (yolunu) kesmek, block cut off from : ayrı kalmak, ayırmak, ilişkisini kesmek, separate, zıt anl. : unite cut out : (belli bir biçimde) kesip çıkarmak, (bir metinden vs.) çıkarmak, silmek, cut off www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 13 cut size : kesim boyutu cyclic : periyodik, dönemsel cytologic : hücreye ilişkin daily : günlük gazete dairy farming : mandıracılık dam : baraj damming a river : bir akarsu üzerine baraj yapma damp : nemli, rutubetli, moist, wet dare : göze almak, —e cesaret etmek, venture daring : cüretkar, gözüpek dart : pens dashed : suya düşmüş date back to : tarihlenmek, tarihi —e uzanmak, date from daunting : yıldırıcı, göz korkutucu dawn : doğuş, gün ağarması, şafak sökmesi day-care : gündüz çocuk bakımı deadly : öldürücü deafness : sağırlık deal with : ele almak, ilgilenmek, idare etmek, üstesinden gelmek, get involved in, manage, zıt anl. : disregard, ignore dealing : işlem, alışveriş dealings : iş, alışveriş, iş ilişkisi, ilişki, business, relations death penalty : ölüm cezası debate : tartışma, münazara, (fiil :) tartışmak, discussion, argument debellatio(n) : fetih debilitate : kuvvetten düşürmek, zayıflatmak, takatini kesmek, incapacitate, undermine, weaken, zıt anl. : invigorate, strengthen debris : döküntü; yıkıntı, enkaz debris disk : döküntü halkası debut : (sahneye) ilk çıkış, başlangıç decade : on yıl decay : yıkılma, çürüme, bozulma, azalma, collapse, corrosion, degeneration, decline decelerate : hızını azaltmak decent : saygın, makul, aklı başında, respectable, acceptable, proper deception : aldatma, aldanma, hile, düzen, deceit, fraud, zıt anl. : honesty deceptive : aldatıcı, yanıltıcı, false, misleading, zıt anl. : straightforward, upright deciduous : yaprak döken decipher : şifresini/anlamını çözmek decisively : kesin olarak, kararlı bir biçimde, certainly, determinately declaration : ilan; bildiri, announcement declare : ilan etmek, bildirmek, make known, announce, zıt anl. : deny, revoke decline : azalma, düşüş, gerileme, çöküş, drop, decay, deterioration, zıt anl. : upturn, progress, recovery dedicate : vermek, adamak, devote dedicated to : -e adanmış deduce : —den (bir şey) anlamak, (anlam) çıkarmak, çıkarsamak, infer, realize deem : saymak, addetmek, regard deeply : derinden, derinlemesine, profoundly, intensely, zıt anl. : moderately, slightly defeat : bozgun, yenilgi, (fiil :) bozguna uğratmak, yenmek, overthrow, conquest defect : kusur, bozukluk, eksiklik, imperfection, deficiency, zıt anl. : excellence defendant : davalı defer : ertelemek, geciktirmek, put off, retard, zıt anl. : expedite defiantly : cüretkar/küstah/meydan okuyan bir şekilde, boldly, rebelliously deficiency : eksiklik, yetersizlik, inadequacy, insufficiency, shortage, zıt anl. : adequacy, sufficiency, excess deficit : açık, yetersizlik, inadequacy, shortage, zıt anl. : excess, surplus deflation : (bir şeyin) havasının boşalması, sönme deforested : ormansız kalmış deformity : çarpıklık, biçimsizlik, sakatlık degenerate : yozlaşmış, soysuz, dejenere, corrupt, deteriorated, zıt anl. : healthy degenerative : dejeneratif (bir doku veya organın zamanla yapısal veya fonksiyonel bozulma göstermesi hali) dehumanize : insanlıktan çıkarmak, insani özelliklerden sıyırmak delay : gecikme, retardation, (fiil :) ertelemek, geciktirmek, olalanmak, postpone delegate : görevlendirmek, (bir işi) devretmek, commission, empower, (isim :) delege, temsilci deliberately : kasten, bilerek, intentionally, on purpose, zıt anl. : unintentionally, by mistake deliberation : mütalaa, üzerinde düşünme; müzakere, tartışma, consideration; discussion delicate : nazik, narin, hassas, fragile, subtle, tender, zıt anl. : tough, solid deliver : dağıtmak, vermek, bırakmak, teslim etmek, distribute, transfer, hand over, zıt anl. : keep, retain delivery : teslim, dağıtım, handing over, distribution delusion : aldanma, yanılma, misconception, deception, zıt anl. : reality demand : talep etmek, istemek, request, claim demanding : (çok çaba, ilgi vs.) isteyen, bekleyen demented : bunamış, aklını yitirmiş dementia : bunama demolish : yok etmek, ortadan kaldırmak, destroy, exterminate, wipe out, zıt anl. : preserve, restore, construct demonstrate : kanıtlamak, göstermek, illustrate, depict www.bademci.com 14 - ÜDS Sözlüğü demonstration : gösteri denied by : — tarafından dışlanmış denomination : birim denote : göstermek, belirtmek, anlamına gelmek, mean, stand for, point to denounce : kınamak, condemn, zıt anl. : praise dense : yoğun, sık densely : yoğun bir şekilde, heavily, zıt anl. : loosely, sparsely dental caries : dişte çürüme dental cavity : diş çürüğü, dental caries deny : yadsımak, yalanlamak, reddetmek, yoksun bırakmak, refuse, reject, zıt anl. : admit, accept departure : 1) sapma, deviation, divergence; 2) ayrılış, kalkış, leaving, take-off dependence : bağımlılık dependent : bağımlı, reliant, zıt anl. : independent, self-reliant deplete : tüketmek, bitirmek, exhaust, consume, zıt anl. : add, restock depletion : tükenme deploy : konuşlanmak, mevzilenmek, bir plana göre yerleştirmek, position deposit : koymak, bırakmak, yığmak, place deposition : çökme, tortu depressed : azalmış, miktarı düşmüş deprivation : yoksunluk, mahrumiyet, lack, zıt anl. : availability, surplus deprive (of) : yoksun bırakmak, mahrum etmek, strip of, zıt anl. : offer, supply deprive of : yoksun bırakmak, mahrum etmek, strip of derive (from) : elde etmek, çıkarmak, türemek, obtain, originate derive from : —den elde etmek, —den türe(t)mek, come/stem from desalination : tuzunu giderme descend : alçal(t)mak, in(dir)mek, lower, zıt anl. : ascend descend from : —den intikal etmek, soyundan gelmek, originate from description : betimleme, tarif, eşkal, depiction, picture desert : terketmek, bırakmak, abandon, leave deserve : hak etmek, layık olmak, earn desirable : arzulanır, çekici, cazip, preferred, attractive, zıt anl. : undesirable, unsuitable desolate : terkedilmiş, ıssız, boş; harap, perişan; yalnız, kimsesiz, abandoned; destroyed; solitary desperate : umutsuz, ümitsiz, hopeless, zıt anl. : hopeful, promising despite : —e karşın, —e rağmen destiny : kader, yazgı, talih, kısmet, fate destroy : yok etmek, ortadan kaldırmak, demolish, exterminate, wipe out, zıt anl. : preserve, restore, construct destruction : yıkım, yok etme, imha, extermination, zıt anl. : construction, renovation destructively : yıkıcı olarak, yıkıcı bir şekilde, damagingly, harmfully, zıt anl. : constructively detain : gözaltına almak, alıkoymak, apprehend, withhold, zıt anl. : release, liberate detect : ortaya çıkarmak, bulmak, fark etmek, keşfetmek, discover, identify detectable : bulunabilir, saptanabilir, noticeable detention : alıkoyma, engelleme, tevkif, restraint, custody, zıt anl. : release deter (from) : —den caydırmak/vazgeçirmek, discourage, inhibit, zıt anl. : encourage, promote deteriorate : bozulmak, kötüleşmek, decline, worsen, wear out, zıt anl. : recover deterioration : kötüleşme, bozulma, decline, worsening, zıt anl. : enhancement, improvement determinant : belirleyici etken determine : 1) belirlemek, saptamak, establish, shape; 2) karar vermek, amaçlamak, resolve determined : kararlı, azimli, persistent, decisive, zıt anl. : irresolute, hesitating determining : belirleyici detract (from) : eksiltmek, (değerinden, öneminden, kalitesinden) düşürmek, belittle, lower detractor : kötümseyen/küçümseyen kişi detrimental : zararlı, harmful, damaging, zıt anl. : beneficial, helpful devastate : harap/perişan etmek, mahvetmek, destroy, ruin, zıt anl. : construct, restore devastating : yıkıcı, yok edici, harap edici, destructive, disastrous, zıt anl. : constructive deviation : sapma, ayrılma, diversion, variance, zıt anl. : conformity, uniformity devious : sinsi, dolambaçlı, deceitful, insidious devoid (of) : yoksun, mahrum, lacking devoid : mahrum, yoksun devotion : sadakat, içten bağlılık; adama devoutly : içten, ciddi, kendini adamış, sincerely, devotedly dictate : zorla kabul ettirmek, emretmek, impose, command die down : hafiflemek, sönmeye yüz tutmak, azalmak, fade away die out : yok olmak, ortadan kalkmak, fade away, perish, zıt anl. : develop, expand dietary : (sıfat :) perhizle ilgili, (isim :) perhiz yemeği, dietetic www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 15 differ from : —den farklı/değişik olmak, diverge from, zıt anl. : conform to, resemble differential : diferansiyel dişlisi differentiate : ayırmak, ayırt etmek, farklılaşmak, distinguish differing : birbirinden farklı diffuse : yay(ıl)mak, dağıtmak, dağılmak, spread diffusible : yayılabilir, dağılabilir digest : sindirmek, hazmetmek dilemma : çıkmaz, açmaz, ikilem diminish : azal(t)mak, eksil(t)mek, decrease, zıt anl. : increase dire : 1) acil, çok ciddi; 2) korkunç, dehşetli, berbat, critical; dreadful, terrible disability : sakatlık, maluliyet, handicap, invalidity disadvantage : dezavantaj, sakınca, drawback, inconvenience, zıt anl. : advantage, benefit disappearance : ortadan kalkma, yok olma, vanishing, zıt anl. : appearance, emergence disappointingly : hayal kırıklığı yaratacak şekilde, discouragingly, zıt anl. : inspiringly disappointment : düş kırıklığı, discouragement, zıt anl. : fulfilment, success disapproval : onaylamama, doğru bulmama, itiraz, objection disapprove (of) : doğru bulmamak, onaylamamak, find unacceptable, zıt anl. : approve disapprove : doğru bulmamak, onaylamamak, find unacceptable, zıt anl. : approve disaster : felaket, yıkım, afet, catastrophe, tragedy disastrous : feci, yıkıcı, detrimental, terrible, zıt anl. : fortunate, successful disband : dağıtmak, dağılmak, disperse, zıt anl. : combine, unite discharge (from) : 1) (hastayı) taburcu etmek; 2) tahliye etmek, release disclose : açmak, ifşa etmek, açığa vurmak, reveal, display, zıt anl. : hide, conceal discomfort : rahatsızlık, sıkıntı, annoyance, trouble, zıt anl. : comfort, ease discomforting : rahatsız edici disconcert : 1) şaşırtmak, perplex; 2) düzenini bozmak, altüst etmek, disturb, upset disconnection : kopukluk, bağlantı kesilmesi, dissociation, zıt anl. : connection, association discontent : hoşnutsuzluk, dissatisfaction, zıt anl. : contentment, satisfaction discontinue : kesmek, durdurmak, yarıda bırakmak, vazgeçmek, stop, cease, zıt anl. : continue, proceed discordant : birbiriyle çelişen, aralarında uyuşmazlık bulunan, conflicting, incompatible, zıt anl. : compatible discount : 1) önemsememek, küçümsemek, disregard, minimise, 2) indirim yapmak discourage : cesaretini/hevesini kırmak, gözünü korkutmak, deter, dissuade, zıt anl. : urge, encourage discouraging : cesaret kırıcı, unfavourable, zıt anl. : encouraging discovery : keşif, buluş, bulgu, finding, find discredit : gözden/itibardan düşürmek, güvenini sarsmak, degrade, (isim :) güvensizlik, itimatsızlık discreetly : (ağzından çıkana ve hareketlerine) dikkat eder bir şekilde, ihtiyatlı, tedbirli, carefully, thoughtfully, cautiously, zıt anl. : recklessly, heedlessly discrepancy : farklılık, fark, ayrım, çelişme, tutarsızlık, uyuşmazlık, conflict, distinction, variance, zıt anl. : agreement, consistency discretely : farklı bir şekilde, (birbirinden) ayrı olarak, distinctly, separately discretion : takdir yetkisi, consideration discriminate (against) : (aleyhine) ayrım yapmak, disfavour, show prejudice disdain : küçük/hor görmek, tepeden bakmak, scorn, zıt anl. : admire, praise disgust : iğrenme, tiksinti disgusting : iğrenç disintegration : parçalanma, bölünme, ufalanma dismantle : parçalamak, sökmek, parçalara ayırmak, take apart, zıt anl. : construct dismantle : sökmek, parçalara ayırmak, take apart, zıt anl. : assemble dismiss : aklından çıkarmak, reddetmek, discard, reject dismissive : hafife alan, baştan savma, uninterested, zıt anl. : interested disorder : bozukluk, hastalık, düzensizlik, kargaşa, illness, ailment, confusion, mess, zıt anl. : health, order disoriented : yönünü kaybetmiş/şaşırmış disparate : farklı, apayrı, different, zıt anl. : alike disparity : eşitsizlik, farklılık, inequality, difference, zıt anl. : parity, equality dispense with : —siz yapmak, ihtiyaç duymamak, do away with displace : yerini almak, yerinden etmek displacement : deplasman (bir cismin kapladığı alandaki su veya havanın ağırlığı) display : gösterge disposal : yok etme, ortadan kaldırma dispose : 1) yerleştirmek, yerine koymak, (kullanıma) hazırlamak, adjust, arrange, prepare, zıt anl. : disorder, displace; 2) (bir meseleyi) çözmek, halletmek, settle disposition : yaradılış, mizaç, tabiat, temperament disproportionate : oransız, aşırı, unbalanced, excessive, zıt anl. : proportionate, balanced disprove : aksini kanıtlamak, invalidate, zıt anl. : prove, confirm www.bademci.com 16 - ÜDS Sözlüğü dispute : 1) doğruluğundan kuşku duymak, doubt, question; 2) tartışmak, argue disregard : hiçe saymak, boş vermek, aldırmamak, ignore, overlook, zıt anl. : consider, pay attention disrupt : bozulmasına yol açmak, altüst etmek, aksatmak, disturb, spoil, upset, zıt anl. : arrange, organise disruption : aksama, kesilme, failure, collapse, zıt anl. : success disruptive : aksatan, kargaşaya yol açan, disorderly, troublesome, chaotic, zıt anl. : disciplined dissatisfy : hoşnut/tatmin etmemek, disappoint, displease, zıt anl. : satisfy dissipate : dağıtmak, dağılmak, yay(ıl)mak, scatter, spread, zıt anl. : gather, collect dissipation : yay(ıl)ma, dağılma, saç(ıl)ma, dispersion distend : şiş(ir)mek, swell, enlarge, zıt anl. : contract, shrink distinct : ayrı, farklı, müstakil, separate, discrete, zıt anl. : similar, associated distinction : ayırt etme, fark, differentiation, peculiarity, zıt anl. : resemblance, similarity distinctive : tipik, kendine özgü, kolaylıkla ayırt edilebilen, characteristic, zıt anl. : ordinary distinctly : açık, belirgin bir şekilde, clearly distinguish (between) : (arasında) ayrım yapmak, ayırmak, ayırt etmek, recognize, identify, tell (the difference) distinguish : ayırmak, ayırt etmek, recognize, identify, tell (the difference) distinguished : seçkin, güzide, remarkable, prominent, zıt anl. : common, ordinary distort : biçimini bozmak, çarpıtmak, deform distorted : çarpıtılmış distract : (dikkati) başka tarafa çekmek, meşgul etmek, confuse, disturb, zıt anl. : concentrate distraction : dikkat dağılması, disturbance, zıt anl. : concentration distribute : dağıtmak, bölüştürmek, allot, hand out distributor : bayi, dağıtıcı district : mıntıka, bölge, yöre, area, region disturb : endişelendirmek, rahatsız etmek, huzurunu kaçırmak, bother, annoy, zıt anl. : calm, confort disturbance : kargaşa, çalkalanma, düzeni bozucu şey, turmoil, zıt anl. : order, stillness disturbance of flow : akışın bozulması disturbing : rahatsız edici, endişe verici, annoying, troublesome, zıt anl. : agreeable, convenient disturbingly : rahatsız edici bir şekilde, alarmingly, dreadfully disunite : ayırmak, separate, sever, zıt anl. : unite, connect disuse : kullanmayı kesmek/bırakmak diverge : ayrılmak, (birbirinden) uzaklaşmak, sapmak, farklı olmak, branch off, deviate, zıt anl. : converge, unite diversify : çeşitlendirmek, farklılaştırmak, spread out, zıt anl. : narrow down divine intervention : ilahi müdahale division : bölüm, departman divorce : ayırmak, ayrılmak, boşa(n)mak, separate, sever, zıt anl. : unite dizziness : baş dönmesi do well (by) : (bir şey için) iyi etmek, iyi yapmak, durumu iyi olmak, come along, recover, flourish, zıt anl. : fall back, fail do with : yetinmek, baş etmek, manage with, put up with dome : kubbe domed arcades : kubbeli sıra kemerler dominance : egemenlik, hakimiyet, üstünlük dominant : başat, üstün, egemen, controlling, zıt anl. : inferior, recessive dominion : egemenlik, hakimiyet, sovereignty don : giymek, put on donate : bağışlamak, hibe etmek, bestow on/ upon, zıt anl. : retain, withdraw donation : bağış, hibe donor : bağışçı dormancy : uyku hali dormant : geçici bir süre için uykuda doubtful : şüpheli, kuşkulu, farfetched, dubious, zıt anl. : undoubted, certain downfall : çöküş, yıkılış, düşüş, collapse, destruction downstream : akıntı yönünde, aşağı doğru downy : havlı, hav gibi ince tüylü draft : taslak, outline, sketch drag : su veya havanın içinde ilerleyen bir cisme mukavemeti, hız kesme gücü drag on : uzayıp gitmek, (uzun zamandır) sürmek, keep going, zıt anl. : shorten, curtail drain : akıtmak, süzmek, suyunu çekmek drainage : drenaj, su akıtma sistemi dramatically : dramatik/çarpıcı bir biçimde, strikingly, sensationally, zıt anl. : unexcitingly drastic : şiddetli ve çabuk etki eden; sert, şiddetli, severe, dire, zıt anl. : mild, modest draw : almak, elde etmek; çekmek, extract; pull, zıt anl. : push, repel draw attention : dikkatleri çekmek, highlight draw attention to : —e dikkat çekmek, attract attention draw in : içine çekmek, pull in draw new meaning : yeni anlam çıkarmak draw the line : sınır koymak, limit drawback : sakınca, mahzur, dezavantaj, disadvantage, inconvenience, zıt anl. : advantage, convenience www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 17 dread : çok korkmak, dehşete düşmek, endişe etmek, fear, worry, zıt anl. : welcome dressing : pansuman; (salata vs.) sosu drift : sürüklenmek, flow, slide, zıt anl. : aim drill : delmek, make a hole drilling : delme drive : sevk etmek, tahrik etmek, urge, impel, zıt anl. : inhibit drive off : kovmak, defetmek, chase away, dispel drive out : çıkarmak, yerinden oynatmak driving force : itici güç droop : sarkmak drop : düşmek drop off : uykuya dalmak, fall asleep droplet : damlacık, zerre drought : kuraklık drug : 1) uyuşturucu madde; 2) ilaç, ecza drug crops : uyuşturucu elde edilen bitkiler drug enforcer : narkotik polisi drug-trafficking : uyuşturucu taşıma duality : ikilik dubious : kuşkulu, şüpheli, belirsiz, kararsız, doubtful, unreliable, zıt anl. : certain, definite ductile : sünek, dövülgen, kolay biçimlendirilebilir due : zamanı/vadesi gelmiş, mature due in part to : kısmen — nedeniyle due to : nedeniyle, because of dull : sıkıcı, donuk, duygusuz, tekdüze duplicate : kopyalamak, aynısını yapmak, copy durability : dayanıklılık durable : dayanıklı, sağlam, sturdy, long-lasting, zıt anl. : fragile duration : süre, süreklilik dust devil : hortum gibi dönen toz bulutu dweller : yöre halkı, sakin, inhabitant dwindle : küçülmek, azalmak, diminish, shrink, zıt anl. : enlarge, expand dye : boya dynasty : hanedan dysentery : dizanteri dysfunction : bir uzvun görevini yapmaması, disorder dyslexic : okuma zorluğu çeken eager : istekli, hevesli, willing, zıt anl. : reluctant early warning : erken uyarı earthenware : pişmiş topraktan yapılmış çanak, çömlek vs. earth-retaining : toprak içindeki, toprağa temas eden ease : kolaylaştırmak, sıkıntıdan kurtarmak, improve, facilitate, simplify, zıt anl. : aggravate, worsen easy going : uysal, rahat, mild, gentle, zıt anl. : fractious easy prey : kolay av eccentricity : tuhaflık, eksantriklik, bizarreness, weirdness, zıt anl. : conventionality edition : baskı editorial board : editörler kurulu effect : yerine getirmek, gerçekleştirmek, başarmak, carry out, actualise, perform, zıt anl. : fail effective : etkili; yürürlükte, efficient, powerful, zıt anl. : ineffective effectively : etkili bir şekilde efficacy : etkinlik, yararlılık, istenilen etkiyi üretme güç veya kapasitesi, effectiveness, zıt anl. : inefficacy, inefficiency efficiency : (çalışmada) verim, effectiveness, productivity, zıt anl. : inefficiency efficient : verimli, randımanlı, etkin, effective, zıt anl. : inefficient, ineffective efficiently : etkin/verimli bir şekilde, effectively, zıt anl. : inefficiently effort : çaba, gayret, hard work effortlessly : çaba göstermeden, kolayca effusion : dökme, akıtma, serpme elaborate : ayrıntılarına inmek, özenli bir şekilde hazırlamak/yapmak, develop fully elective : seçmeli ders elimination : eleme, çıkarma, discharge, deduction, zıt anl. : inclusion elsewhere : başka yer(de) embark on/upon : girişmek, başlamak, begin, engage in, zıt anl. : cease, end embarrassing : rahatsız edici; utanç verici embassy : büyükelçilik embed : oturtmak, göm(ül)mek, insert, lodge in embody : kapsamak, include, combine, zıt anl. : exclude, divide embrace : sarılmak, kucaklamak, kabullenmek, hug, accept, zıt anl. : reject, shun emerald : zümrüt emerge : çıkmak, meydana çıkmak, appear, arise, come forth, zıt anl. : disappear, fade emergence : ortaya çıkma, appearance, zıt anl. : disappearance emergency : acil durum, urgency emigrant : göçmen emission : dışarı verme, yayma emit : dışarı vermek, göndermek, yaymak, çıkarmak, discharge, zıt anl. : absorb emotion : duygu, his, heyecan, feeling, sentiment emotional intelligence : duygusal zeka emotionally charged : duygu yüklü emphasis : önem, vurgu, importance, significance emphasise : vurgulamak, altını çizmek, stress, underline emphatic : vurgulu, kesin employ : kullanmak, yararlanmak, utilize emulsify : emülsiyon yapmak, bulamaç haline getirmek www.bademci.com 18 - ÜDS Sözlüğü enable : sağlamak, imkân vermek, mümkün kılmak, yetki vermek, allow, let, empower, zıt anl. : forbid, hinder encode : kodlamak, şifrelemek encompass : kuşatmak, sarmak, etrafını çevirmek, içine almak, cover, include encounter : karşı karşıya gelmek, rastlamak, face, come across encourage : teşvik etmek, özendirmek, cesaret vermek, yüreklendirmek, promote, zıt anl. : deter, discourage encouraging : umut verici, özendirici, yüreklendirici, favourable, promising, zıt anl. : discouraging, unfavourable encryption : şifreleme end up : sonunda — olmak, sonunda —e varmak, kendini —de bulmak endanger : tehlikeye düşürmek, riske atmak, jeopardise, risk, zıt anl. : save, aid endeavour : çabalamak, gayret etmek, struggle endure : dayanmak, katlanmak, çekmek, bear enforce : 1) kuvvetlendirmek, takviye etmek, strengthen; 2) mecbur etmek, (uymaya) zorlamak, uygulamak, yerine getirmek, impose, prosecute enforcement : icra, infaz, uygulama, execution, zıt anl. : waiver engage in : — ile meşgul olmak, be involved in engaging : sevimli, hoş, çekici, charming, attractive, zıt anl. : repellent engender : doğurmak, yaratmak, yol açmak, produce, create, bring about engrave : kazımak, oymak enhance : artırmak, yükseltmek, çoğaltmak, geliştirmek, increase, improve, zıt anl. : decrease, weaken enhanced : gelişmiş enlarge : büyü(t)mek, genişle(t)mek, amplify, broaden, zıt anl. : reduce, diminish enlightenment : aydınlanma (çağı), bilgilenme enormous : muazzam, çok büyük, tremendous, immense, zıt anl. : tiny, little enormously : muazzam bir şekilde, çok büyük miktarlarda, immensely, zıt anl. : minimally enquiry (inquiry) : soru, soruşturma, araştırma, question, quest, research ensue : (arkasından) başlamak, (birbirini) izlemek, ardından gelmek, sonucu olmak, start, follow, result ensure : garanti etmek, sağlamak, temin etmek, secure, guarantee entail : içermek, gerektirmek, involve, require entangle : karıştırmak, dolaştırmak, karmakarışık etmek, snarl, complicate entire : tüm, bütün, complete, whole, zıt anl. : partial entirely : tamamen, bütünüyle, completely, zıt anl. : partially entrap : hapsetmek, kapana kıstırmak, capture enviable : gıpta edilecek, desirable, zıt anl. : unenviable, unfavourable environmental conditions : çevre şartları envy : kıskanmak, imrenmek, be jealous of epidemic : salgın equate : eşit saymak, eşitlemek equatorial : ekvatorla ilgili, ekvator bölgesindeki equip : donatmak, furnish equivalent (to) : eşit, eşdeğer, same, alike, zıt anl. : different, unequal era : devir, çağ eradicate : yok etmek, imha etmek, destroy, exterminate erosion : aşınma, erozyon, attrition, deterioration, zıt anl. : reinforcement erroneous : yanlış, hatalı, wrong, incorrect, zıt anl. : right, correct erupt : (volkan) patlamak, püskürmek eruption : döküntü, rash escape : kaçış, flee escape the suspicion that : … kuşkusundan kurtulmak essential : asıl, esas, temel, zaruri, vital, crucial, fundamental, zıt anl. : incidental, peripheral essentially : esas itibariyle, aslında, primarily, fundamentally establish : 1) kurmak, tesis etmek, oturtmak, form, found, constitute; 2) saptamak, tespit etmek, authenticate, verify established : oturmuş establishment : 1) kurma, tesis etme, foundation; 2) kuruluş, enterprise estimate : tahmin etmek, kestirmek, guess, reckon estimated : tahmini estimation : tahmin, kanı, guess, belief eternity : sonsuzluk, ebediyet ethnicity : etnik bir guruba bağlı olma hali etiologic : etyolojik, hastalık nedenleriyle ilgili evaluate : değerlendirmek, değer biçmek, hesaplamak, assess, upraise evaluation : değerlendirme, assessment, appraisal evaporation : buharlaşma even so : yine de, gene de, nevertheless even though : (olmasına) karşın/rağmen even without : olmadan bile eventuality : olasılık, probability eventually : sonunda, at last, finally ever : devamlı, daima, always, constantly, forever, zıt anl. : never ever-growing : sürekli artan/büyüyen evidence : kanıt, delil, iz, proof, clue evident : açık, belli, apparent, clear, zıt anl. : concealed, obscure www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 19 evoke : (bir duygu) uyandırmak, aklına getirmek, çağrıştırmak, recall, stimulate evolution : evrim evolutionary : evrimsel evolve : (uzun bir zaman diliminde) geliş(tir)mek, progress, develop exactness : kesinlik, kusursuzluk, accuracy, precision, zıt anl. : inaccuracy, inexactness exaggeration : abartma, overstatement, zıt anl. : understatement excavate : kazı/hafriyat yapmak, kazıp ortaya çıkarmak, unearth, zıt anl. : bury exceed : geçmek, aşmak, surpass, be inferior, fall behind exceedingly : fazlasıyla, son derece, extremely, zıt anl. : little, mildly excel : üstün olmak, surpass, outperform, zıt anl. : be inferior exception : istisna exceptional : olağandışı, istisnai exceptionally : istisna olarak, fevkalade, extraordinarily excess : aşırılık, fazlalık, artık, surplus, zıt anl. : shortage excessive : aşırı miktarda, fazla, too much, redundant, zıt anl. : moderate, reasonable exchange : değiş tokuş etmek, trade, swap excitement : heyecan exciting : heyecan verici excluding : dışında, haricinde exclusive : dışta bırakan, tam/bütün, (bölünmemiş veya paylaşılmayan), (kişiye, kuruluşa vs.) özel, sadece belli bir zümreye açık, restricted, complete, zıt anl. : open, public, shared excreta : dışkı excretion : salgı, salgılama excuse : mazur görmek, bağışlamak, pardon, forgive, zıt anl. : blame, accuse executive : yürütmeye ait, exemplary : örnek/model oluşturan, tipik, örnek alınabilir exemption : muafiyet, bağışıklık, immunity exercise : uygulama, tatbikat exhaust : egzoz exhaust : gücünü tüketmek, wear out, impoverish, zıt anl. : revive, invigorate exhausting : yorucu, bitap düşürücü, very tiring, zıt anl. : refreshing exhibit : sergilemek, göstermek, ibraz etmek, reveal, illustrate, present, zıt anl. : conceal, cover, hide exhibition : sergi, display, show expand : genişle(t)mek, büyü(t)mek, extend, broaden, zıt anl. : shrink, contract expanding : genişleyen expansion : genişle(t)me, büyü(t)me, development, growth expectation : beklenti expectorate : balgam çıkarmak, kan tükürmek expedition : araştırma gezisi expenditure : harcama, masraf, expense expiration : soluk/nefes verme, exhalation explain the reason : nedenini açıklamak explanatory : açıklayıcı explicit : belirli, açık, sarih, definite, specific, zıt anl. : ambiguous, unclear explicitly : tam ve açık bir biçimde, expressly, zıt anl. : implicitly exploit : 1) (kendi çıkarı için) kullanmak, yararlanmak, utilize; 2) sömürmek, abuse exploitation : sömürme; kullanma, yararlanma exploration : araştırma, inceleme explore : (keşif için) dolaşmak; araştırmak, incelemek, search, examine explosive : patlayıcı expose : maruz bırakmak, etkisine açık bırakmak, reveal, uncover, zıt anl. : shroud, conceal exposure : maruz bırakma/kalma express : dile getirmek, ifade etmek, convey, reveal expression : ifade, deyim, anlatım, dışavurum, exposition expressionism : dışavurumculuk expressive : anlamlı, manalı, açıklayıcı, meaningful, indicative, zıt anl. : expressionless expressly : açıkça, clearly extend : uza(t)mak, sürmek, prolong, run on, zıt anl. : shorten, shrink extend support : destek vermek extension : büyüme, genişleme, uzatma, development, expansion, zıt anl. : curtailment, shrinkage extensive : geniş, kapsamlı, comprehensive, zıt anl. : limited, narrow extensively : yaygın bir şekilde, büyük miktarda, substantially, largely, zıt anl. : partly extention : uzatma exterminate : imha etmek, yok etmek, eradicate, destroy external stimulus : dış/harici uyarıcı extinction : nesli tükenme extinction : soyu/nesli tükenme, yok olma extinguish : 1) öldürmek, yok etmek, kill, eliminate, zıt anl. : build, create; 2) söndürmek, put out, zıt anl. : ignite, light extort : (para) sızdırmak, (haraç) almak; zorla veya gözdağı vererek almak, squeeze extract : çekmek, çekip çıkarmak, elde etmek, draw out extraneous : 1) dışsal, harici; 2) konu dışı, ikincil öneme sahip, secondary www.bademci.com 20 - ÜDS Sözlüğü extraterrestrial : dünya dışı (ile ilgili), dünya dışından gelen extravagance : israf, savurganlık, aşırılık, wastefulness, exaggeration, zıt anl. : economy, thrift extravagant : tutumlu olmayan, savurgan, thriftless extreme : aşırı, çok fazla, maximal, utmost, zıt anl. : mild, moderate extremity : son, uç nokta, frontier, limit, zıt anl. : minimum eyeball : göz küresi fabric : kumaş, bez, doku face : karşı karşıya kalmak, karşısına çıkmak, confront, encounter, zıt anl. : avoid, evade facet : yön, taraf, aspect, feature facial : yüzle ilgili facial expression : yüz ifadesi facilitate : kolaylaştırmak, (fizyoloji) bir şeyin olma ihtimalini arttırmak, alleviate, help, zıt anl. : worsen, hamper, impede facility : tesis, imkan, kolaylık, (özel bir) hizmet façade : (yapılarda) ön yüz, ön cephe fairly : 1) oldukça, somewhat, quite, zıt anl. : extremely; 2) adilce, justly, equitably, zıt anl. : unfairly faithfully : sadakatle, vefakarca, devotedly fall back on : (son çare olarak) tutunacak dalı olmak, (yardım edecek birine) başvurmak, turn to for help fall behind : geri kalmak, lag behind, zıt anl. : lead, outperform fall in with : 1) — ile aynı fikirde olmak, agree with; 2) — ile ilişkisi olmak, have a relationship with fall into disfavour : gözden düşmek fall into disuse : kullanılmaz olmak/hale gelmek, bırakılmak, terkedilmek, be abandoned fall on : karşılaşmak, encounter fall short of expectations : beklenenden kısa sürmek fall through : bitmemek, yarıda kalmak, başarısız olmak, fail, zıt anl. : succeed fall to : yenilmek, bozguna uğramak, be defeated fall-off : azalma, düşme, decrease, zıt anl. : increase fall-out : serpinti, döküntü false : sahte, güvenilmez, wrong, unreal, fake, zıt anl. : real, genuine familial : ailevi, aileden gelen familiarize (with) : tanıtmak, bilgilendirmek, alıştırmak, acquaint, inform famine : kıtlık, açlık fan : yandaş far afield : uzak diyarlara far beyond : çok aşkın, çok ilersinde, way ahead far exceed : (başkasıyla kıyaslandığında, her hangi bir şeyin) kat kat fazlasına (sahip) olmak far from : (bir şey olmak)tan çok uzak far more : çok daha fazla, much more farfetched : gerçek payı çok az olan, uydurma, doubtful, unconvincing, zıt anl. : lilely, realistic far-off : uzak, sapa, distant, zıt anl. : close, near far-reaching : geniş kapsamlı fascinating : çok ilginç, etkileyici, büyüleyici, interesting, attractive, zıt anl. : boring, dull fat gain : yağ birikimi fatal : ölümcül, vahim, deadly, mortal fatality : ölüm, ölümle sonuçlanan kaza fate : akıbet, yazgı, kader, destiny fateful : ölümcül, feci, fatal fatigue : yorgunluk, tiredness, zıt anl. : strength, vigour faultless : kusursuz, flawless, perfect, zıt anl. : faulty, imperfect faulty : kusurlu, defolu, defective, imperfect, zıt anl. : flawless, perfect fauna : fauna, direy, (belli bir bölgedeki) hayvan topluluğu favour : lehine olmak, tercih etmek, tarafını tutmak, kayırmak, fancy, prefer, zıt anl. : dislike favourably : olumlu biçimde, approvingly, positively, zıt anl. : unfavourably feasible : (ekonomik olarak) yapılabilir, uygulanabilir, beneficial, practicable, worthwhile, zıt anl. : unfeasible, impractical feature : takdim etmek, öne çıkarmak, mark feedback : geri bildirim, response feel the urge : kuvvetli istek/itki duymak, be tempted feel up to : kendini (bir şeyi) yapacak kadar güçlü hissetmek ferrous : içinde demir bulunan fertilize : gübrelemek, — ile zenginleştirmek fertilizer : gübre, compost, manure fetal : fetüse ilişkin fibre : iplik, lif fictional : kurgusal, hayali, uydurma fierce : şiddetli, sert, brutal, violent, zıt anl. : tame, gentle fight off : püskürtmek, yanına yaklaştırmamak, drive back, repel fight out : (bir sonuç çıkıncaya dek) savaşmak, dövüşmek fighter : avcı uçağı figurative : temsili, tasviri; mecazi fill in : 1) tamamen doldurmak; 2) (boşluk) doldurmak, yazmak, write out fill out : (form vs.) doldurmak, fill in, complete finding : bulgu fine : para cezası fingerprint : parmak izi finite : sonu olan, sınırlı, ölçülebilir, limited, zıt anl. : infinite www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 21 firm : sıkı, sert, sağlam, rigid, solid, zıt anl. : flexible firmly : sıkıca, sağlam bir şekilde, tightly, zıt anl. : loosely fissure : (toprak veya kayada derin) yarık, çatlak fit : yerleştirmek, oturtmak, takmak fit in with : uymak, uygun düşmek, (bir yere, gruba vs.) ait olmak, be suited to, belong fit into : sığ(dır)mak, uy(dur)mak; uygun olmak, go/ place in; be suitable fit to : bağdaşmak, uymak, match, suit fittings : tesisat malzemeleri fix : onarım, repair fix up : 1) ayarlamak, arrange; 2) bulmak, temin etmek, provide flair : yetenek, kabiliyet, ability, talent flare : parlama flashback : geriye dönüş flavour : tat, lezzet, çeşni, taste flavoured : (bir şey katarak) tatlandırılmış flawless : kusursuz, noksansız, faultless, perfect, zıt anl. : faulty, defective fleet : filo flexor muscle : bükücü kas float : yüzmek, yüzeyde durmak flood : sel, su baskını florescence : çiçeklenme, başarı dönemi flow down : aşağı doğru akmak flowering : çiçek açan fluctuate : inip çıkmak, değişmek, dalgalanmak, alternate, vary fluctuation : dalgalanma, oynama, inip çıkma flux : akıntı, oynaklık fly in : uçakla getirmek fly in formation : belli bir düzende uçmak focal point : odak noktası focus (on) : (üzerinde) odaklaşmak, yoğunlaşmak, concentrate focus (on/upon) : (üzerinde) odaklaşmak, yoğunlaşmak, concentrate focus : odak noktası fog : sis fold : kat, kıvrım follow suit : bir başkasının yaptıklarını yapmak, aynı şekilde hareket etmek follow through : sonuna kadar götürmek/uymak, complete, obey, zıt anl. : quit, give up follow up : (daha önce başlanmış bir işi) bitirmeye veya daha etkin hale getirmeye yönelik işler yapmak folly : çılgınlık, ahmaklık, akılsızlık foolish : aptalca, ahmakça, stupid, unwise, zıt anl. : wise, sensible footing : taban, temel footprint : ayak izi for good : temelli, bir daha dönmemesine, permanently for that matter : aynı anlama gelmek üzere for years to come : daha uzun yıllar force out : zorla çıkartmak/atmak forcibly : zorla, coercively, zıt anl. : voluntarily forebear : ata, cet forecast : (önceden) tahmin etmek, predict, anticipate, foresee forecourt : dış avlu forefront : en öndeki yer, ön plan forensic : adli, mahkemeye ait foretell : tahmin etmek, önceden söylemek, predict, guess, anticipate formation : oluşum former : önceki, eski, previous, old, zıt anl. : latter, future, next formerly : önceden, eskiden, previously, zıt anl. : in future formidable : dişli, zorlu, çetin, difficult, zıt anl. : easy fortean : olağandışı ve tuhaf olaylarla ilgili forth : ön forthcoming : yakında(ki), önümüzde(ki), approaching, upcoming fortunately : iyi ki, şükürler olsun ki, luckily fortunes : (birisinin hayatında) talihin döndüğü anlar found : kurmak, tesis etmek, establish, institute foundation : temel founder : kurucu fountain : çeşme, fıskiye fraction : (küçük) parça, kesir, bit, piece, zıt anl. : total, whole fracture : kırılmak, parçalanmak fragile : nazik, narin, kırılgan, delicate, brittle, zıt anl. : sturdy, strong fragment : kırılmış parça fragrant : güzel kokulu frail : zayıf ve güçsüz, hafif ve kırılgan frame : (sinemada) kare, resim frame : şekil vermek, tasarlamak, düzenlemek, build, plan, compose fraud : sahtekarlık, hile, aldatma, deception, zıt anl. : honesty free : bedava, without charge freezing of assets : varlıkların dondurulması freight : yük friction : sürtünme friendly fire : dost ateşi fringe benefits : sosyal haklar, ücret dışı ödemeler from … onwards : —den itibaren from its April low : Nisan’daki en düşük seviyesinden from Plato onwards : Plato’dan bu yana from time to time : zaman zaman, arada sırada, now and then, once in a while, occasionally www.bademci.com 22 - ÜDS Sözlüğü front : cephe frontier : hudut, sınır, boundary frustrated : engellenmiş, hüsrana uğramış, kösteklenmiş, thwarted, discouraged, zıt anl. : encouraged frustrating : (yoğun çabaların karşılıksız kalması durumları için) asap bozucu, sinirlendirici, annoying, exasperating fry : yağda kızartmak fuel the flames : ateşe körükle gitmek fulcrum : dayanak noktası fulfil : yerine getirmek, yapmak, accomplish, satisfy, meet, zıt anl. : fail to meet full-term : normal süresinde dünyaya gelen fume : duman fumes : kötü kokan gazlar fundamental : esaslı, temel, asıl, basic, central, primary, zıt anl. : secondary fundamentalist : köktendinci fundamentally : esas itibariyle, aslında, primarily, essentially funding : finansman fungus : mantar veya mantar türünden bitki further : daha da, ayrıca, daha öteye (ötede), more fuse : (birbiriyle) kaynaşmak futuristic : gelecekçi, çağ ötesi gain a footing : ayak basacak yer bulmak, tutunacak dal bulmak gain ground : yayılmak, ilerlemek, rağbet kazanmak, advance, make progress, zıt anl. : lose ground gain in : kazanmak, —si artmak gain in favour : rağbet görmek, taraftar toplamak game : av hayvanı game fishing : balık avlama gang : çete gap : açık, fark, uçurum gas-laden : gaz yüklü gather : toplamak, raise gauge : ölçmek, ölçümlemek, measure, evaluate gender : cinsiyet, sex generalize : genelleme yapmak generate : üretmek, produce generation : nesil generous : cömert, eli açık, bol, liberal, plentiful, zıt anl. : tight-fisted generously : cömertçe, bountifully, abundantly, zıt anl. : sparingly, inadequately gene-spliced : gen eklenmiş/bağlanmış genetic mutation : genetik değişim genetically modified : genetik değişime uğramış genetically modified : genleriyle oynanmış genetically-based : genetik temelli genius : deha genuine : 1) içten, samimi, sincere; 2) gerçek, hakiki, real genuinely : gerçekten, içtenlikle, really, sincerely genus : tür, cins, soy Georgia : Gürcistan gerontologist : yaşlılık uzmanı gestate : gebeliği sürmek, gebelik süresi geçirmek gesture : el, kol hareketleri, jest get across : (yol, su vs.) geçmek, go across get along : geçinmek, uzlaşmak, get on well with get around : hareket etmek, dolaşmak, move around get away : kaçmak, çıkmak, go away, escape get away with : yanına kar kalmak get greater hold : daha çok yaygınlaşmak get in touch with : temas kurmak, aramak, contact, communicate get into : (yaramazlık, inatçılık vs.) etmek, başını (belaya, sıkıntıya vs.) sokmak, be involved in get into the moats of the palace : korunan bir yere girmek get irritated : rahatsız olmak get off : yola çık(ar)mak, yolculuğa başla(t)mak get on with : (işte, meslekte vs.) ilerlemek, devam etmek, advance, carry on get out of control : kontrolden çıkmak get rid of : elden çıkarmak, başından savmak, defetmek, kurtulmak, abolish, eliminate get their plane back on course : uçaklarını yeniden rotaya oturtmak get to know : tanımak, tanışmak giant : devasa, çok büyük, huge, gigantic, zıt anl. : miniature giant squid : dev mürekkep balığı gifted : yetenekli, talented, zıt anl. : inept gigantic : devasa, muazzam, enormous, huge, zıt anl. : tiny give erroneous impression : yanlış intiba vermek give out : 1) dağıtmak, distribute; 2) çok yorulmak, bitmek, become exhausted give priority : öncelik vermek give rise to : yol açmak, neden olmak, bring about, produce, zıt anl. : eradicate, destroy give the lead : üstünlük kazandırmak, öne geçirmek give up : vazgeçmek, terketmek, bırakmak, quit, zıt anl. : seize, stick to given that placebos seem to work : sahte ilaçların etkili olabildiğini kabul edersek given the fact that : — gerçeği göz önüne alındığında given this funding : bu finanse etme gerçeği karşısında glacial : buz çağına ait glaciation : buzullaşma glacier : buzul glacierized : buzullaşmış glance : göz atma glandular : salgı bezlerine ait www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 23 glitter : pırıldamak, parıldamak, ışıldamak, sparkle, shine globally : küresel olarak gloomy : karanlık, kasvetli, hüzünlü gloomy : umutsuz, iç karartıcı, kasvetli, depressing, dull, zıt anl. : uplifting glossy : parlak, çok resimli glottis : nefes borusunun ağzı, glotis glow : (kor gibi) kızarmak, parlamak go about : ele almak, yapmak, undertake, approach go bankrupt : iflas etmek go into effect : geçerli olmak, yürürlüğe girmek, come into force, take effect, zıt anl. : annul, repeal go off : 1) kaçmak, run away; 2) (bir aygıt) bozulmak, durmak go through : (bir dönemden) geçmek, yaşamak, experience, zıt anl. : avoid go unappreciated : takdir edilmemek go unnoticed : fark edilmeden kalmak goal : amaç, hedef, aim, target, objective goddess : tanrıça goodness : aman tanrım goodwill : iyi niyet, benevolence, ill-will, malevolence gorgeous : harika, muhteşem, beautiful, splendid gorgeously : harika bir şekilde, beautifully govern : yönetmek, yönlendirmek, etkisi altında olmak, administer, guide, influence gradient : eğim, meyil gradual : aşamalar halinde, yavaş yavaş, step-bystep, slow, zıt anl. : abrupt, sudden gradually : aşamalar halinde, yavaş yavaş, stepby-step, progressively, zıt anl. : abruptly, suddenly grain : tahıl grand : büyük, görkemli, ulu, majestic, impressive grant : ödenek, tahsisat, burs grant : vermek, bahşetmek, give, award grasp : anlamak, kavramak, understand, comprehend, zıt anl. : miss gratify : hoşnut etmek, tatmin etmek, satisfy, please, zıt anl. : dissatisfy gratifying : memnun/tatmin edici grave : 1) ciddi, vahim, serious; 2) mezar graveyard : mezarlık greed : hırs, açgözlülük greenhouse : sera grenade : el bombası grid : şebeke grind : öğütme biçimi grip : tut(un)mak, yakalamak, hold, grasp, zıt anl. : release gritty : çakılımsı, grit : kumtaşı, çakıl groin : kasık groove : oluk gross domestic product : gayri safi milli hasıla ground water : taban/yeraltı suyu grounding : dayanma, temeli olma groundnut : yer fıstığı grounds : gerekçe, dayanak, basis, rationale grow active : hareketlenmek, faaliyete geçmek grow in public stature : toplum gözünde yükselmek grow up : 1) meydana gelmek, vuku bulmak, develop; 2) büyümek, mature guarantor : kefil, garantör guard (against) : (—e karşı) korumak, önlem almak, protect guidance : rehberlik, yol gösterme, supervision guide (towards) : (—e doğru) kılavuzluk etmek, yol göstermek, yönlendirmek guide the way the audience feels : izleyicilerin hislerini yönlendirmek guidelines : (yol gösterici) ilkeler, kurallar guidelines : ana hatlar gut : bağırsak, intestine habit-forming : alışkanlık geliştiren hail : selamlamak, seslenmek, welcome, acclaim hair dye : saç boyası hallucination : sanrı, head trip, illusion halt : dur(dur)mak, stop, zıt anl. : start halve : yarıya indirmek, ikiye bölmek hamper : engellemek, güçleştirmek, prevent, hinder, impede, obstruct, zıt anl. : help, facilitate hand gesture : el hareketi hand out : (elden) dağıtmak, bölüştürmek, deliver, distribute handful : bir avuç handlebar : gidon, tutma çubuğu handling : (bir sorunu vs.) ele alma şekli, muamele, care, treatment, zıt anl. : neglect happen to know : (şans eseri) bilmek hard facts : inkar edilemeyecek gerçekler hardened : sertleşmiş harder wearing : daha zor eskiyen hardliner : uzlaşmaz tutucu kimse hardness : soğukluk hardship : sıkıntı, darlık, güçlük hardware : donanım, madeni aksam harsh : sert, acımasız, rough, bitter, zıt anl. : mild harsh : sert, haşin hasten : acele et(tir)mek, hızlandırmak, hurry, accelerate, zıt anl. : delay, slow down (you) have got to illustrate : örneklerle açıklamalı(sın), (you) have to illustrate have to do with : ilgisi/bağlantısı olmak, have connection with hazard : tehlike, risk, risk, danger, zıt anl. : safety, security www.bademci.com 24 - ÜDS Sözlüğü hazardous : tehlikeli, dangerous, zıt anl. : safe, secure haze : pus, hafif sis headlight beam : far ışığı heal : iyileştirmek, sağaltmak, cure heal wounds : yaraları iyileştirmek/sağaltmak healer : sağaltıcı, iyileştirici health promotion : sağlık geliştirme healthcare schemes : sağlık planları/programları hearing : duyum heathen : kafir heavens : gökyüzü, sema heed : dinlemek, önemsemek, dikkate almak, care, attend, pay attention, zıt anl. : disregard height : doruk heighten : artırmak, çoğaltmak, yükseltmek, increase, intensify, zıt anl. : lower, decrease helix : helezon, burgu helmet : kask hemlock : baldıran, ağıotu hence : bu nedenle, dolayısıyla, therefore, thus herb : ot, şifalı bitki herbicide : bitki öldürücü ilaç hereditary : kalıtsal, irsi, inherited, genetic, congenital, zıt anl. : acquired, learned heredity : kalıtım, soyaçekim, genetics, inheritance heretical : bir dinin veya topluluğun inançlarına ters düşen hibernation : kış uykusu hiccup : hıçkırmak hierarchy : hiyerarşi high fast : yüksek ve çabuk ödenmesi gereken ücret high seas : enginler, açık deniz highlander : dağlı highlight : vurgulamak, altını çizmek, dikkati çekmek, emphasize, draw attention high-profile : göze çarpan, dikkat çeken high-ranking professional body : üst düzey meslek adamı high-rise : yüksek, çok katlı high-standing : (bir şeyin) üzerinde duran high-yielding : yüksek verimli hijack : (uçak, gemi) kaçırmak hiker : uzun yürüyüş yapan kimse hinder : engellemek, prevent, hamper, impede, obstruct, zıt anl. : help, facilitate hint : ipucu, clue hit : vurmak, zarar vermek, strike hit hard : ciddi acı/zarar vermek hoist : kaldırmak, yukarı çekmek hold an office : bir makamda/görevde bulunmak hold back : tutmak, tıkamak, alıkoymak hold in check : kontrol altına almak/altında tutmak hold in place : yerli yerinde tutmak hold the promise : sözünde durmak, vaadini yerine getirmek hold up : geciktirmek, engellemek, delay, obstruct home rule : özerklik home telecare : evde tele-bakım (eve kurulan görüntülü ve sesli bir haberleşme cihazıyla, ki buna tansiyon ölçer, termometre vs. gibi aletler de bağlanabiliyor, hastane veya doktorlarla temas kurup sağlık hizmeti alma sistemi) hookworm : çengelli solucan, kancalı kurt horde : kavim, aşiret, kalabalık horrible : korkunç, berbat horrific : korkunç, tüyler ürpertici horrify : korkutmak, dehşete düşürmek, scare, terrify horrifying : korkunç, dehşete düşürücü hospitality : konukseverlik, neighbourliness host : ev sahibi, (mikrop vs.) taşıyıcı hostile : düşmanca, saldırgan, aggressive, antagonistic, zıt anl. : friendly hostility : düşmanlık, husumet, enmity, antagonism hot topic : hararetle tartışılan konu hot whirlpool : sıcak jakuzi hotly disputed : üzerinde çok tartışılan house : (fiil :) barın(dır)mak household : evsel, eve ait housing : barınma, habitation however : ancak, fakat hugely : büyük oranda, geniş çapta, greatly, zıt anl. : slightly hull : gemi veya uçak gövdesi hum : (şarkı) mırıldanmak humid : rutubetli, nemli humorous : mizah yollu, şakacı, komik, funny, comical, zıt anl. : serious humus : humus, besince zengin toprak hunger : açlık hypersensitive : aşırı duygulu/duyarlı hypochondriasis : hastalık hastası olma durumu hypothermia : vücut ısısında düşme, vücutta düşük ısı ICU : Intensive Care Unit (Yoğun Bakım Ünitesi) ice sheet : buz tabakası ice up : buzla kaplanma nedeniyle iş göremez olmak icing : buzlanma identical : aynı, tıpkı, özdeş, alike, same, zıt anl. : different, unlike identify : tanılamak, teşhis etmek; kimliğini teşhis etmek, determine, diagnose idiosyncrasy : yapısal özellik, mizaç, yaradılış idol : ilah, tanrıça, tapılası şey if any : eğer varsa/olursa if anything : eğer bir fark varsa if left untreated : tedavi edilmezse ignition : ateşleme, tutuşma www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 25 ignore : aldırmamak, boş vermek, görmezden gelmek, disregard, overlook, zıt anl. : care for, notice ill : kötü, ters, uğursuz, hasta, adverse, bad, zıt anl. : good, beneficial ill effect : kötü etki ill-effects : kötü tesir/etki illegitimate : 1) evlilik dışı, gayri meşru, adulterine; 2) yasadışı, illegal ill-paid : az ücretli, düşük maaşlı ill-treat : kötü davranmak, abuse, injure illuminate : aydınlatmak, lighten, zıt anl. : darken illumination : aydınlatma imaginative : yaratıcı, creative imaging : görüntüleme imitate : taklit etmek, taklidini yapmak, simulate imitation : taklit immeasurable : ölçülemez, tahmin edilemeyecek boyutlarda, incalculable, zıt anl. : measurable immediacy : vasıtasızlık, arada bir zaman veya vasıta olmayış, doğrudan etki immediate : acil, yakın, şimdiki, urgent, current immediate post-disaster period : felaketten hemen sonraki dönem immense : muazzam, çok büyük, tremendous, enormous, zıt anl. : tiny, little immensely : gayet, pek çok, büyük oranda, enormously, zıt anl. : slightly immigrant : göçmen immoral : ahlaka aykırı, edepsiz, unethical, corrupt, zıt anl. : ethical, moral immune-compromised : bağışıklıkları tehlikede olan immunization : bağışıklık kazandırma impact : vuruş, çarp(ış)ma; etki, hit, collusion; effect, influence impair : bozmak, zayıflatmak, damage, hurt, weaken, zıt anl. : enhance, improve impaired hearing : zayıf/az işitme impairment : bozma, zayıflatma, harm, damage, zıt anl. : repair, improvement imperceptively : seçilmez/fark edilmez bir şekilde, unnoticeably imperfect : eksik, kusurlu, faulty, defective, zıt anl. : perfect, flawless impetus : hız, güç, güdü implant : implantasyon (dikme, aşılama) implement : uygulamak, yerine getirmek, put through, carry out, perform implication : saklı anlam, ima, suggestion, connotation, zıt anl. : explicit statement implications : (bir şeyin) olası sonuçları imply : (dolaylı olarak) göstermek, —e işaret etmek, ima etmek, indicate, suggest, intimate impoverish : 1) yoksullaştırmak, make poor; 2) gücünü kesmek, exhaust, wear out impractically : uygulanamaz/gerçekleştirilemez/ mantıksız bir şekilde impregnate : emdirmek, içirmek impress : (genelde iyi yönde) etkilemek, (iyi) izlenim bırakmak, influence impress on/upon : aklına sokmak impression : izlenim, etki, intiba, sense, influence impressionist : izlenimci, empresyonist impressive : (iyi yönde) etkileyici, remarkable, striking, zıt anl. : ordinary impressively : (iyi yönde) etkileyici, remarkably, strikingly, zıt anl. : ordinarily improbable : ihtimal dahilinde olmayan, olası olmayan, unlikely, zıt anl. : probable, likely improvement : gelişme, düzelme, ilerleme, progress, advance, zıt anl. : impairment, deterioration impulse : dürtü, itici kuvvet, drive, urge impulsive : tepisel, instinctive, emotional, zıt anl. : thoughtful, cautious impurity : kirlilik, katışıklık, saflığı bozan şey in a given situation : belirlenmiş bir ortamda/ durumda in a sorry state : hazin/üzücü bir durumda in accord : uyumlu, tam bir anlaşma içinde, in unison, zıt anl. : in conflict, in dispute in accord with : in accordance with in accordance with : —e uygun olarak, uyarınca, in compliance with, zıt anl. : contrary to in addition to : —e ek olarak in advance : önceden; peşin olarak, beforehand in all likelihood : büyük bir olasılıkla, most likely in an effort to : çabasıyla in any way : hiçbir şekilde in case of : halinde, durumunda in close association with : ile yakın ilişki/işbirliği içinde in conjunction with : ile birlikte, ile bağlantılı olarak, together with in consequence : sonuçta, sonuç olarak, as a result in consultation with : ile danışma içersinde in contrast to : —in tersine, ile karşılaştırıldığında in deed : elbette, tabii ki, of course, certainly in excess of : —den fazla, —i geçen in fact : aslında, esasen, in reality, in truth in favour : revaçta in favour of : lehin(d)e, —den yana, in support of, zıt anl. : against in instalments : bölümler/kısımlar halinde, taksitle in line with : ile aynı doğrultuda in many respects : birçok açıdan/yönden in office : görevde, görev başında in opposition to : —e karşı/muhalif olarak, contrary to www.bademci.com 26 - ÜDS Sözlüğü in other words : başka bir deyimle, put differently in particular : özellikle, especially in parts : bazı bölümlerde in place of : —nin yerine in preference to : —tansa, —e tercihan, rather than in readiness for : —e hazırlık amacıyla in response to : —e tepki/karşılık olarak in short supply : arzı düşük, mevcudu az, kıt, scarce in some ways : bazı yönlerden/açılardan in spite of : —e karşın/rağmen in succession : sırayla, by turns, one after another in terms of : — olarak, ilgili olarak, on the basis of, in relation to in that : yüzünden, —den dolayı, mademki, for the reason that in the best of circumstances : en iyi şartlarda in the course of : sırasında, during in the face of : karşısında in the last resort : son çare olarak, as a last resort in the long run : uzun vadede, in the end in the public interest : kamu yararına/çıkarına in time : zamanla in utero : rahimde, henüz doğmamış in view of : —i göz önüne alarak, —den dolayı inability : beceriksizlik, yeteneksizlik, güçsüzlük, yetersizlik, incapability, weakness, zıt anl. : ability inaccessible : girilemez, ulaşılamaz, unreachable, zıt anl. : accessible inaccurate : yanlış, kusurlu, hatalı, inactivate : hareketsiz hale getirmek, elini kolunu bağlamak inadequacy : yetersizlik, eksiklik, deficiency, shortage, zıt anl. : adequacy inadequate : yetersiz, eksik, insufficient, zıt anl. : enough, ample inadequately : yetersiz bir şekilde, insufficiently, zıt anl. : adequately, sufficiently inadmissible : kabul olunmaz, uygun görülmez, unacceptable, irrelevant, zıt anl. : admissible inadvertent : kasıtsız, elde olmayan, accidental, unintentional, zıt anl. : deliberate, intentional inappropriate : yanlış, uygunsuz, yersiz, improper, awkward, zıt anl. : appropriate, proper inattention : dikkatsizlik, ihmal, neglect, carelessness, zıt anl. : attention, carefulness inborn : tabiatında olan, doğuştan gelen, kalıtsal, congenital, hereditary, innate, zıt anl. : acquired incapable : ehliyetsiz, yeteneksiz, unable, incompetent, zıt anl. : capable incentive : özendirici şey, bonus, inducement incidence : tekrar oranı, oluş sıklığı, occurrence incision : kesi, yarma, cut incline : eğim inclusion : dahil edilme/olma incompetent : yetersiz, yeteneksiz; yetkisiz, incapable, unskilled, zıt anl. : competent, capable inconclusive : bir sonuca varmayan, inandırıcı olmayan, incomplete, unsatisfactory, zıt anl. : conclusive inconvenient : uygunsuz, elverişsiz, zahmetli, müşkül, awkward, inappropriate, zıt anl. : convenient, appropriate incorporate : dâhil etmek, katmak, birleştirmek, include, amalgamate, consolidate, zıt anl. : exclude, separate increasingly : giderek artan (bir şekilde), giderek — leşen incredible : inanılmaz, akıl almaz, unbelievable, zıt anl. : credible, reasonable incubator : kuluçka makinesi, kuvöz incur : karşı karşıya kalmak, maruz kalmak, meet with indeed : gerçekten, doğrusu, certainly indefinitely : belirsiz bir süre için, continually, zıt anl. : temporarily indicate : işaret etmek, göstermek, point to, denote indication : belirti, delil, gösterge, işaret, evidence, hint indicator : gösterge, ibre, sign indifferent : aldırmaz, umursamaz, disinterested, zıt anl. : heedful indigenous : yerli, native indirectly : dolaylı (bir şekilde) indiscriminately : ayrım yapmaksızın; lalettayin, arbitrarily indispensable : vazgeçilmez, essential, vital, zıt anl. : dispensable indistinguishable : ayırt edilemez, seçilemez individualistic : bireyci indraw : içe çekmek induce : 1) neden olmak, cause; 2) ikna etmek, kandırıp yaptırmak, convince, persuade ineffective : etkisiz, useless, unproductive, zıt anl. : effective inefficiency : etkisiz olma, verimsizlik, randımansızlık, ineffectiveness, zıt anl. : efficient, effective inert : hareketsiz, eylemsiz, durağan, inanimate, motionless, zıt anl. : active inevitable : kaçınılmaz, unavoidable, zıt anl. : avoidable, avertable inevitably : kaçınılmaz bir şekilde, unavoidably, zıt anl. : avoidably inexhaustible : tükenmez, infinite, unlimited, zıt anl. : exhaustible, finite inexpensively : ucuza, cheaply, zıt anl. : expensively infallible : yanılmaz, şaşmaz, güvenilir, unfailing, reliable, zıt anl. : fallible infant : bebek, yavru www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 27 infanticide : bebeklerin öldürülmesi infantry : piyade infect : bulaşmak, contaminate, spread to infectious : bulaşıcı inferior (to) : aşağı, düşük, değersiz, lesser, lower, under, zıt anl. : superior infinite : sınırsız, sonsuz infinitely : sonsuz olarak, sınırsızca, son derece infirmity : zayıflık, sakatlık, disorder, debility, zıt anl. : wellness inflammable : yanıcı, kolay tutuşan, combustible, zıt anl. : fireproof inflate : şiş(ir)mek, blow up, zıt anl. : deflate inflation : (bir şeyin) hava ile dolması, şişme inflict : (ağrı/acı/ceza) vermek, give, impose influence : etki, tesir, nüfuz, effect, impact, (fiil :) etkilemek, söz geçirmek, affect influences from within and without : içerden ve dışardan gelen etkiler influential : etkileyici infrared : kızılötesi infrastructure : altyapı infringement : (yasa, kural vs. için) aykırı hareket, karşı gelme, ihlal ingest : yemek, ağızdan almak, eat ingestion : yeme, ağızdan alma, intake from the mouth ingredient : içerik, öğe, parça, eleman inhabit : içinde oturmak, yuvalanmak, dwell, occupy inhale : nefes almak, içine çekmek, breathe in, zıt anl. : expire, breathe out inhaler : solukla ciğerlere (narkoz vs.) verme aygıtı, zehirli gazlardan vs. korunma aygıtı inherent : doğasında var olan, doğuştan gelen, intrinsic, innate inherently : esasında, aslında, özünde, basically, fundamentally inherit : —den (kalıtımla) almak, miras almak, acquire, receive inheritance : kalıtımla geçme inherited : kalıtsal, irsi, congenital, ancestral inhibit : yavaşlatmak, zorlaştırmak, restrain, zıt anl. : allow, facilitate inhuman : insanlık dışı initial : ilk, başlangıç, baştaki, birinci initiate : başlatmak, start, launch, pioneer, zıt anl. : complete, terminate injurious : zararlı injury : yara, hasar, harm, damage, wound inlet : giriş innate : (bir şeye) özgü/has, tabiatında olan; kalıtsal, inherent, intrinsic, zıt anl. : acquired inner : içe dönük, ruhsal, internal, spiritual, zıt anl. : outer innocent : masum, suçsuz innovation : yenilik, buluş, icat, novelty, modernisation innovative : yenilikçi, yaratıcı, creative, zıt anl. : conservative innumerable : sayısız, sayılamaz, countless inoculation : aşı, aşılama, vaccination, injection in-patient : hastanede yatan hasta, resident patient inquiry : sorgu, soruşturma, araştırma, questioning, survey inscription : kitabe, yazıt insecurity : emniyetsizlik, güven duygusundan yoksunluk, jeopardy, risk, zıt anl. : safety, security insert : sokmak, (arasına) koymak insight : anlayış, olayların iç yüzünü kavrama, awareness, comprehension, zıt anl. : ignorance, dullness insist : diretmek, direnmek, ısrar etmek, assert insoluble : erimez, çözünmez insomnia : uykusuzluk inspection : kontrol, yoklama, teftiş, denetleme inspire : ilham etmek, esinlemek, telkin etmek, encourage, stimulate instability : istikrarsızlık, dengesizlik, kararsızlık, imbalance, fluctuation, zıt anl. : stability install : kurmak, tesis etmek installation : kurma, döşeme; tesisat, tertibat, dozen, establishment; fitting instance : örnek, durum, vaka, case, example, occurrence instil : aşılamak, telkin etmek, inject, inspire instinct : içgüdü instructional : eğitime ait, eğitici instructions : direktif, yönerge insufficiency : yetersizlik, eksiklik, inadequacy, deficiency, zıt anl. : sufficiency, amplitude insufficient : yetersiz, eksik, inadequate, zıt anl. : sufficient, enough, ample insulate : yalıtmak, izole etmek, protect, shield insurance cover : sigorta kapsamı insurer : sigortacı insurmountable : başa çıkılmaz, güç yetmez intake : (içeri) alım, alınan şey, giriş, giriş ağzı integral : bir bütünün ayrılmaz bir parçası olan, essential, intrinsic, zıt anl. : incidental intellectual : akla dayanan, zihinsel intend : niyet etmek, tasarlamak, planlamak, aim, plan intense : şiddetli, güçlü, fierce, powerful, zıt anl. : mild intensely : yoğun bir şekilde, extremely, zıt anl. : slightly intensification : yoğunlaşma, şiddetlenme, büyüme intensity : yoğunluk, keskinlik, şiddet, force, power, volume www.bademci.com 28 - ÜDS Sözlüğü intensive : yoğun, şiddetli, in-depth, thorough, zıt anl. : partial, superficial intention : maksat, niyet, kasıt, purpose, aim intentionally : kasten, bilerek, deliberately, zıt anl. : unintentionally, accidentally interact : birbirini etkilemek, birbiriyle ilişkide olmak, relate to interaction : etkileşim interchangeably : birbirlerinin yerine interchangeably : yer değiştirerek, birbirinin yerine interfere (in) : karışmak, müdahale etmek, meddle, intervene interfere (with) : ile çatışmak, engellemek, hinder, prevent, zıt anl. : facilitate interference : müdahale interim : ara, geçici interject : araya katmak, eklemek intermediate : ara, orta internal : dahili, iç tarafta interpret : yorumlamak, açıklamak; sözlü çeviri yapmak interpretation : yorum, yorumlama, açıklama, commentary, remark interrelated : birbiriyle ilgili/ilişkili interstate : eyaletler arası intertwine : birbirine dolanmak, birbirini sarmak interval : aralık, fasıla intervention : müdahale, intercession intervention : müdahale, karışma intimidate : gözünü korkutmak, gözdağı vermek, bulldoze intimidation : gözünü korkutma, yıldırma, sindirme, gözdağı, threatening intolerably : dayanılmaz bir şekilde, unbearably intonation : tonlama, diksiyon intoxication : zehirlenme, poisoning intracranial : kafatası içinde bulunan intravenous : damar içi intrigue : merak veya ilgisini çekmek intriguing : merak uyandıran intrinsic : kendine özgü, kendi tabiatında olan, peculiar, innate, zıt anl. : acquired introduce : 1) başlatmak, initiate, institute; 2) ortaya koymak, tanıtmak, present introduction : takdim, devreye girme/sokma, commencement inundate : su ile kaplamak, su basmak invade : istila etmek, saldırmak, overrun, assault, zıt anl. : withdraw invader : istilacı invariably : değişmez, şaşmaz bir şekilde, her zaman, always, zıt anl. : never, rarely invasion : istila, saldırı, akın, intrusion invasive : deri altına inen, vücut içi inverse : ters, aksi, opposite, contrary, reverse investigate : araştırmak, soruşturmak, teftiş etmek, incelemek, inquire, inspect, examine investigatory : araştırma, dedektiflik invigorate : canlandırmak, güçlendirmek, stimulate, zıt anl. : blunt invisible : görünmez invoke : başvurmak, (yardım, koruma vs.) istemek, resort to involve : söz konusu olmak, işin içinde olmak, gerektirmek, include, entail, zıt anl. : exclude involve in : karıştırmak, bulaştırmak involved (in) : (olaya) karışmış, işin içinde olan involving : kapsayan irrational : mantıksız, akıldışı, illogical irregularly : düzensiz olarak, randomly, zıt anl. : regularly, steadily irrelevant : konu dışı, alakasız, ilgisiz, unrelated, inappropriate, zıt anl. : relevant irremediable : çaresi olmayan, tedavisi imkansız, irreparable irreparable : onarılamaz, tamir edilemez irresistible : karşı durulmaz, compelling irresponsible : sorumsuz, sorumsuzca, incautious, thoughtless, zıt anl. : responsible irrigation : sulama, watering irritability : sinirlilik, hırçınlık, asabiyet, petulance irritation : tahriş ischemic stroke : iskemiye (yetersiz kan akımı) bağlı felç isle : ada isolate (from) : ayırmak, tecrit/izole etmek, separate, sever, zıt anl. : integrate isolated : (diğerlerinden) ayrı, kendi başına isolation : ayırma, tecrit issue : konu, sorun, mesele, point, matter, question it takes higher and higher dosages to work : etkili olması için gittikçe daha büyük dozlar gerekir itch : kaşınmak itching : kaşınma jail : hapishane, prison jealousy : kıskançlık jelly : jöle, pelte jeopardise : tehlikeye atmak, tehlikeye sokmak, risk jeopardy : tehlike, risk, danger, risk, zıt anl. : security jet lag : yüksek hızlı araçlarla (jet uçağı) başka saat dilimlerine yolculuk yapıldığında vücut ritimlerinin geçici olarak bozulması jet wind : dağlık alanlardaki geçitlerde esen yüzey rüzgarları jigsaw puzzle : parçalara ayrılmış bir resmi tekrar bir bütün haline getirme şeklindeki bilmece join in : katılmak, yer almak, take part joint : ortak, müşterek, collective, mutual, zıt anl. : individual, unilateral www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 29 judge : yargıda bulunmak, değerlendirmek, decide, assess judgement : yargı, değerlendirme, assessment, evaluation judicial : yargıya ait judiciary : adliye, yargıçlar junk food : yüksek kalorili ama düşük besin değerli hazır yiyecekler junkyard : hurdalık justify : doğrulamak, haklı çıkarmak, temize çıkarmak, substantiate, validate juvenile diabetes : genç/yeni oluşmuş diyabet juveniles : gençler keen : hevesli, düşkün, meraklı, istekli keep a check on : (bir şey üzerinde) denetim kurmak keep at the ready : hazır tutmak/bulundurmak keep down : düşük düzeyde tutmak, restrain, restrict, zıt anl. : encourage keep forgetting : hep/daima unutmak keep going : devam etmek, sürdürmek, carry on, zıt anl. : discontinue keep on : devam etmek, proceed, carry on, zıt anl. : stop, cease, quit keep out : dışında kalmak, dışarıda bırakmak keep pace with : ayak uydurmak, aynı düzeyi/hızı yakalamak keep to : bağlı kalmak, adhere to keep track of : izlemek, göz kulak olmak, monitor keep up (with) : —e yetişmek, —den geri kalmamak keep up : devam etmek, sürdürmek, sustain, maintain keep up with : —den geri kalmamak, (gelişmeleri vs.) devamlı izlemek, —e yetişmek, keep abreast of kettle : çaydanlık kill off : tamamını öldürmek, yok etmek, exterminate, wipe out kindness : sevecenlik, iyilik knee to pelvis : dizden leğen kemiğine kadar knock back : (içki vs.) yutmak, devirmek knowledgeable : bilgili, konuya vakıf label : etiketlemek, (isim :) etiket laborious : yorucu, zahmetli, güç lack : —den yoksun olmak, be without, zıt anl. : have, own ladder : el merdiveni, basamak landfill : arazi doldurma (çöplerin toprakla karıştırılıp yığılması) landing : (uçak) iniş landing gear : iniş takımları landing-wheel : iniş tekerleği landlocked : her tarafı karayla çevrili landmark : sınır taşı, nirengi noktası, dönüm noktası landslide : seçimde oyların çoğunu toplama; toprak kayması landslip : toprak kayması lanugo : yaprak, böcek veya doğumdan önce bebeği kaplayan ince tüyler lapse : duraklama, break, pause largely : büyük ölçüde, greatly, mostly large-scale : geniş çaplı last resort : son çare lasting : kalıcı latent : belirti göstermeyen, gelişmemiş, gizli laterally : yana doğru latitude : enlem latter : sonraki, ikincisi, latest, second, zıt anl. : former, previous laughter : gülüş, kahkaha launch : başlama, kullanıma sunma, introduction launcher : fırlatıcı, itici launching : fırlatma lavish : savurgan, müsrif law-abiding : yasalara uyan/saygılı lawbreaker : yasalara aykırı işler yapan kişi law-breaking : yasaya karşı gelme, yasadışı işler yapma lay : döşemek, yatırmak, sermek, put, place lay down : koymak, sermek, put down lay the foundations : temelini atmak layman : mesleği olmayan kişi lead : yönetmek, önderlik etmek, guide, conduct lead exposure : kurşunla temas lead shot : kurşun saçma lead to : —e yol açmak, —e neden olmak, cause lead-based : kurşun bazlı leading : önde gelen, başlıca, outstanding, zıt anl. : secondary leading cause : önde gelen neden/sebep league : birlik leak : sızmak, seep leak away : sızarak tükenmek/kaybolmak lean : zayıf, sıska, yağsız leaning : yana yatmış, eğri leap forward : ileriye doğru sıçramak, atlamak, fırlamak learning : ilim, tahsil leave office : görevi bırakmak leave out : dışarıda bırakmak, hariç tutmak, atlamak lecture : konferans vermek, (üniversitede) ders vermek legion : lejyon (Romalıların ordusu) legislator : yasa yapıcı legitimate : yasal, meşru, valid, credible legume : baklagiller familyasına dahil bitkiler ve bunların taneleri leisure : serbestlik, boş zaman leisure time : boş zaman www.bademci.com 30 - ÜDS Sözlüğü leisurely : acelesiz yapılan, relaxed, unhurried, casual, zıt anl. : formal less still : daha da az less than half as much : (daha önce bahsi geçenin) yarısından daha az lest : —mesin diye, korkusu ile let go : serbest bırakmak, koyuvermek, salıvermek let through : geçmesine izin vermek lethal : öldürücü, fatal, mortal, zıt anl. : harmless, safe lethargy : letarji, uyuşukluk leukemogenic : kan kanserinin nedeni olarak gösterilen faktörle ilgili levy : vergi, harç, tax, duty liability : sorumluluk, yükümlülük, borç, responsibility, obligation, debt, zıt anl. : immunity, exemption liberally : cömertçe, generously, amply, zıt anl. : insufficiently liberty : özgürlük, hürriyet, serbesti, freedom, zıt anl. : slavery lie ahead : gelecekte (birisini) (kötü veya zor bir işin) beklemesi, başına gelmek lie around : miskinlik yapmak, tembellik etmek, hang around, laze, zıt anl. : work, toil lie in : (şeklinde) bulunmak, mevcut olmak, yatmak, exist in the form of life expectancy : yaşam beklentisi, olası yaşam süresi, ortalama ömür life span : ömür, lifetime life will : yaşama isteği life-long : ömür boyu life-span : ömür, lifetime life-threatening : hayatı tehdit eden lift : teleferik, asansör light up : aydınlatmak, aydınlanmak, illuminate, brighten, zıt anl. : darken, fade light-hearted : telaşsız, endişesiz, kaygısız lighting fixtures : elektrik/aydınlatma tesisatı like finding a needle in a haystack : saman yığınında iğne aramaya benzer likelihood : olasılık, ihtimal, possibility, chance likely : olası, muhtemel, probable, expected, zıt anl. : improbable, unlikely like-minded : aynı düşüncede olan, görüşleri birbirine benzeyen liken to : benzetmek, compare, equate limb : kol veya bacaklardan her biri limbs : kol ve bacaklar lime scale : kireç tortusu linear strip : doğrusal şerit linen : keten, keten kumaş, ev tekstili lining : astar, iç kaplama link (to) : bağlanmak, bağlantı kurmak, birleştirmek, connect, combine, zıt anl. : detach link : bağla(n)mak, birleş(tir)mek, connect, join, zıt anl. : detach, separate listlessness : kayıtsızlık, kaygısızlık, apathy literally : tam anlamıyla, gerçekten, actually, truly, zıt anl. : figuratively lithography : taş basması, litografi live : canlı live out : —in sonuna kadar yaşamak live up to expectations : beklentileri karşılayacak düzeye gelmek livelihood : geçim, geçim yolu, subsistence, sustenance livestock : çiftlik hayvanları livestock parture : çiftlik hayvanları otlakları, mera load : yüklemek, doldurmak loan : kredi, credit loan assassin : kiralık katil/suikastçı locate : yerini saptamak; (bir yerde) yerleşmek, spot; station lodge in : içine gömmek, saplamak log : ağaç kesip kütük haline getirmek long for : özlem duymak, hasretini çekmek, imrenmek, desire, crave, zıt anl. : ignore long-closed : uzun süredir kapalı longevity : uzun ömürlülük look after : (bebeğe, köpeğe vs.) bakmak, keep an eye on look down : aşağı bakmak, yukardan bakmak look down on : küçümsemek, hor görmek, tepeden bakmak, despise, scorn, zıt anl. : exalt, glorify look forward (to) : sabırsızlıkla beklemek, iple çekmek, can atmak, expect, hope for look forward to : sabırsızlıkla beklemek, iple çekmek look in on : (kısa bir) ziyaret yapmak, uğramak, visit look into : araştırmak, soruşturmak, incelemek, check out, inspect look out for : dikkat etmek, watch for look over : incelemek, göz gezdirmek, examine, inspect look up : 1) iyileşmek, düzelmek, improve; 2) (sözlükte, kitapta vs. bir şey) aramak, search loom : dokuma tezgahı looting : yağmalama lorry : kamyon lose faith : inancını/güvenini kaybetmek loss : kayıp, zarar loss of muscle : güç kaybı louse (çoğ. lice) : bit low in : —ce fakir lowland : düz arazi, ova loyal : sadık, vefalı, faithful, zıt anl. : disloyal www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 31 lubricant : kayganlaştırıcı; madeni yağ lubrication : yağlama lucid : kolay anlaşılır, açık, berrak, obvious, clear, transparent, zıt anl. : ambiguous lunar : aya ait, ayla ilgili lure : ayartmak, kandırmak, imrendirmek, cezbetmek, charm, tempt Lyme disease : lyme hastalığı (kenenin taşıdığı bir bakteri yoluyla bulaşan bir enfeksiyon) magnificence : ihtişam, görkem magnitude : büyüklük, boyut main stream of music : müziğin ana eğilimi/ gidişatı mainland : anakara mainstream : ana/genel görüş maintain : 1) muhafaza etmek, bakmak, keep, retain; 2) sürdürmek, devam ettirmek, sustain maize : mısır, corn major : büyük, başlıca, asıl, chief, primary, zıt anl. : minor, unimportant make a break with : yıkmak, kırmak make a living : hayatını kazanmak, earn a living make do (with) : — ile yetinmek/idare etmek, subsist, get by make do with : ile yetinmek make for : yapmak, ortaya çıkarmak, ileriye götürmek, produce, advance make inroads into : gedik/yol açmak make on : (bir şey üzerinden) kar yapmak, para kazanmak make out : (bir şeyin ne olduğunu) kestirmek, çıkarmak, seçmek, anlamak, çözmek, perceive, understand make out to : ima etmek, üstü kapalı söylemek, intimate, imply, suggest make sense of : —den anlam çıkarmak, doğru yorumlamak make sure of : emin olmak, ascertain, zıt anl. : be uncertain make up : düzenlemek, hazırlamak, oluşturmak, uydurmak, compose, form, invent make up for : telafi etmek, compensate, settle make up one’s mind (about) : (konusunda) karara varmak, decide on make up to : yaranmaya çalışmak, flirt with make use of : kullanmak, yararlanmak, utilise, benefit from make way for : yol vermek, önünü açmak make-up : yapı, structure, composition, formation malady : hastalık, disease, illness malnourished : yetersiz/kötü/dengesiz beslenmiş, undernourished, zıt anl. : well-nourished malnutrition : kötü beslenme, beslenme bozukluğu mammal : memeli manage : 1) becermek, başarmak, accomplish, succeed; 2) yönetmek, idare etmek, administer, run management regime : yönetim sistemi manifest : açıkça göstermek, belitmek, display, reveal, zıt anl. : hide manifestation : belirti, gösterge, indication, symptom manipulate : (bir çıkar veya amaç için) kullanmak, değiştirmek, kurcalamak, fiddle with, tamper with manipulator : idare edici cihaz manner : usul, tavır, way, method manually operated : elle kullanılan/çalıştırılan manure : gübre, muck manuscript : el yazması, müsvette marble : bilye, misket; mermer marginal : düşük, önemsiz, ufak, minor, slight, zıt anl. : gross, vast marine : denize ait maritime : deniz veya denizcilikle ilgili, marine marked : belirgin, göze çarpan, obvious, noticeable, zıt anl. : inconspicuous markedly : belirgin şekilde, açıkca, noticeably, clearly marker : işaret, im, belirti marketplace : pazar marrow : ilik, öz mass : yığın mass production : seri üretim mass vaccination : kitlesel aşılama, aşı kampanyası masses : halk yığınları massive : büyük çapta, muazzam, enormous, immense, zıt anl. : tiny master : hâkim olmak, ustalaşmak, grasp, command masterly : ustaca, ustalıklı masterpiece : başyapıt matchstick : kibrit çöpü mate : çiftleştirmek maternal : anneliğe özgü, anne tarafından, motherly, zıt anl. : paternal maternity : annelik mathematical reasoning test : matematiksel muhakeme (mantık yürütme) testi matter : madde, özdek mature : olgun, ergin, fully developed, ripe, zıt anl. : immature maul : (hayvanlarla ilgili) yaralamak, hırpalamak maxim : özdeyiş, özlü söz mean : saldırgan, tehlikeli, hostile, dangerous, zıt anl. : kind means : 1) araç, vasıta, yol, method, way; 2) varlık, gelir, para, wealth, income, funds meanwhile : bu esnada measles : kızamık www.bademci.com 32 - ÜDS Sözlüğü measure : önlem, tedbir, ölçü, precaution measure up : istenilen ölçülere/kriterlere uygun olmak medial epicondylitis : dirsek orta kesiminde kemik üzeri dokularda yangı medication : ilaç medium : araç, medya (tekil) meet : (belli bir gün için) uymak, kaçırmamak, atlamamak memorise : ezberlemek menace : tehdit, baş belası mental retardation : zeka geriliği merciful : merhametli merely : sadece, yalnız, just, only, simply merge (into) : içine karışmak, mix, join, zıt anl. : split merge : birleş(tir)mek, combine, unite, zıt anl. : separate, split merit : değer, erdem, fazilet, worth, virtue, zıt anl. : disadvantage metastasize : tüm vücuda yayılmak meteor shower : meteor yağmuru middle children : ortanca çocuklar middle-ground position : orta yollu bir tutum middle-of-the-road : ılımlı bir yol veya politika izleyen, ılımlı, moderate middling : orta (büyüklükte), medium might : güç, kuvvet, kudret, power, strength mighty : güçlü, kudretli migrating : göç eden mild : hafif, ılımlı, moderate, slight, zıt anl. : severe, intense militancy : militanlık Milky Way : Samanyolu millennium : bin yıl mimic : taklit etmek, kopya etmek, benzemek, imitate, copy mine-sweeping : mayın tarama minor : önemsiz, küçük, unimportant, insignificant, zıt anl. : major minority : azınlık minute : çok ufak, önemsiz, little, minimal, tiny, zıt anl. : huge miracle : mucize mirror : yansıtmak, reflect miscalculate : yanlış hesaplamak mischief : yaramazlık, haylazlık, fesat, kötülük, naughtiness, trouble, zıt anl. : good behaviour misconception : yanlış kavram/yorum/kanı, delusion misdirect : yanlış yol göstermek, yanlış öğüt vermek, kötü yönetmek/yönlendirmek, mislead, misinform misery : perişanlık, sefalet, büyük üzüntü, suffering, distress mislead : yanıltmak, misguide misleading : yanıltıcı, deceptive, true, actual mispricing : yanlış fiyatlandırma misrepresentation : bilerek yanlış tanıtma mission : özel görev mistakenly : yanlışlıkla, incorrectly mistrust : güvensizlik, itimatsızlık, doubtfulness, zıt anl. : trust misunderstanding : yanlış anlama/anlaşılma moat : kale/saray hendeği mobilize : harekete geçirmek, seferber etmek mode : usul, tarz, üslup modification : değişiklik, tadilat, alteration, reshaping modify : tadil etmek, (küçük) değişiklikler yapmak modify : tadil etmek, (küçük) değişiklikler yapmak, alter moist : nemli, rutubetli, damp, wet, zıt anl. : dry molten : erimiş, sıvılaşmış monotonous : tekdüze, monoton monsoon : muson mood : ruh hali more or less : aşağı yukarı, az çok moreover : bundan başka, ayrıca, üstelik, additionally, furthermore mores : töre, görenek morphological : morfolojik (bir dilde kabul edilebilir sözcükler türetilmesi ile ilgili) mortality : ölümlülük, ölüm oranı mosquito borne : sivrisinek tarafından taşınan mount : tırmanmak, yükselmek, artmak, climb, rise, ascend, zıt anl. : descend, fall move off : yola çıkmak, (bir yerden) ayrılmak mucous coat : bazı uzuvların iç yüzünü kaplayan salgılı zar, sümüksü örtü mucus : sümüksü salgı munitions : savaş gereçleri, mühimmat, cephane muscle power : kas gücü mushroom out : mantar gibi açılmak mutant : mutasyona uğramış organizma mysterious : gizemli, esrarlı mystery : gizem, sır, esrar, secret, enigma myth : söylence, efsane, mit, story, tale naively : safça, artlessly, zıt anl. : deviously naked eye : çıplak göz nap : kestirmek, şekerleme yapmak narrow : dar görüşlü, kısıtlı, dar, narrow-minded, partial, zıt anl. : broad nasty : kötü, çirkin, ayıp, pis national health scheme : ulusal sağlık planı nationalise : devletleştirmek, kamulaştırmak native : yerli natural causes : doğal nedenler/sebepler naturalist : doğabilimci naturalization : tabiiyete/vatandaşlığa kabul etme nature : nitelik, tür, doğa, mizaç, character, type navigate : yönlendirmek; (bir deniz aracıyla) denizde gezmek, seyretmek www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 33 neatly : düzgün/tertipli bir şekilde, tidily, carefully, zıt anl. : carelessly, untidily necessitate : gerektirmek, zorunlu kılmak, require, call for needlessly : gereksiz yere, unnecessarily negligent : ihmalkar, inattentive, zıt anl. : diligent negligible : önemsiz, yok denecek kadar az, insignificant, minor, zıt anl. : considerable, significant negotiation : müzakere, görüşme, debate neonatal : doğumdan sonraki dört hafta (ile ilgili) neoplasia : neoplazi, yeni ve anormal hücre çoğalması network : ağ, şebeke neurodegenerative : sinir dokusunun zamanla yok olması ile ilgili neutrality : tarafsızlık nevertheless : yine de, bununla birlikte, however, even so niche : niş (duvar içinde bırakılan oyuk, göz, hücre) nickname : takma ad, lakap nightmare : kabus, karabasan no more than geometrical : geometrik olmaktan öteye geçmez nobleman : asilzade nodule : yumru, düğüm noise-induced : gürültü kaynaklı nominally : önemsiz/düşük oranda nominate : 1) aday göstermek; 2) atamak, görevlendirmek, appoint non-compliance : uymama, uygun davranmama nonetheless : bununla birlikte, her şeye rağmen, however, even so non-evergreen : hep yeşil olmayan non-fiction : kurgusal olmayan düz yazı non-lethal : öldürücü olmayan non-lethal : öldürücü/çok zararlı olmayan nonsense : saçmalık, rubbish not that I know of : bildiğim kadarıyla yok/değil notable : dikkate değer; tanınmış, marked, noteworthy nothing less than : hiç de önemsiz olmayan, yabana atılamayacak noticeable : belli, açık, farkedilir, apparent, visible, detectable, zıt anl. : ambiguous, hidden noticeably : belli/açık/fark edilir bir şekilde, apparently, remarkably, zıt anl. : ambiguously, vaguely noting short of perfection : mükemmelin altında hiçbir şey notorious : dile düşmüş, aşikâr, well-known, obvious novel : yeni, yeni çıkmış, orijinal, original, fresh, unique, zıt anl. : old, traditional novelty : yenilik, yeni çıkmış şey noxious : zararlı, öldürücü nuance : nüans, ince ayrıntı nucleus : çekirdek nuisance : baş belası, pain in the neck numerous : sayısız, çok, pek çok, many, several, zıt anl. : few nursery : 1) fidanlık; 2) çocuk yuvası, kreş; çocuk odası nutrient : besin, gıda, food nutrient composition : besin bileşimi nutrition : beslenme, nourishment nutritious : besleyici, nourishing, wholesome nutritive : besleyici object (to) : itiraz etmek, karşı çıkmak, disagree, disapprove, zıt anl. : agree, approve object to : itiraz etmek, karşı çıkmak, oppose, disapprove, zıt anl. : agree, approve objection : itiraz, karşı çıkma, opposition, criticism, zıt anl. : agreement objective : 1) amaç, gaye, goal, aim; 2) (sıfat :) nesnel, objektif, unbiased, zıt anl. : subjective objectivity : nesnellik obligation : yükümlülük, zorunluluk, responsibility, commitment obligatory : (uyulması) zorunlu, compulsory, binding, zıt anl. : optional, voluntary obsessive : saplantılı; aşırı, compulsive; excessive obsolete : demode olmuş, terk edilmiş, yürürlükten kalkmış, old-fashioned, outmoded, zıt anl. : new, contemporary, modern obstacle : engel, mani, hindrance obstruct : engellemek, tıkamak, block, impede, zıt anl. : clear obstruction : engelleme, zorluk çıkarma, impediment, hindrance, zıt anl. : release obtain : elde etmek, acquire, earn occasion : olay, fırsat, vesile, gerek, neden, event, opportunity, cause occasional : ara sıra olan, infrequent, zıt anl. : frequent occasionally : bazen, ara sıra, now and then, from time to time, once in a while, zıt anl. : frequently, often occupational : mesleki occupy : işgal etmek, yerleşik olmak, reside occur : olmak, meydana gelmek, happen, take place odds : olasılık, ihtimal, chances, probability of its own accord : kendiliğinden, by itself of this nature : bu türden, bu mahiyette off : açıklarında off the coast of : — sahili açıklarında offence : kusur, kabahat, suç offence : suç, crime offender : suçlu offensive : saldırgan, aggressive, zıt anl. : defensive www.bademci.com 34 - ÜDS Sözlüğü offset : karşılamak, dengelemek, counterbalance off-stage : sahne dışında oftentimes : sık sık, çokça, often, frequently oil-palm : yağlık hurma old-age pension : yaşlılık sigortası, emeklilik sistemi on a massive scale : muazzam boyutlarda on a scale unseen for decades : on yıllardır görülmeyen bir boyutta on account of : —den dolayı, için, nedeniyle, because of, for the sake of on moral grounds : ahlaki açıdan on site : yerinde, mahallinde on that account : o nedenle, o yüzden on the grounds : nedeniyle, —e dayanarak on the whole : genel olarak, bütün olarak alındığında, generally on their own : kendi başlarına on trial : deneme safhasında one in a million : milyonda bir one way or another : bir şekilde on-going : devam eden, süregelen ongoing : süregelen, devam eden, continuing, zıt anl. : completed onset : (birşeyin) başlangıcı, ilk adım, hücum, saldırı, hamle, atılım, beginning, start, zıt anl. : end, termination open up : başlatmak, yol açmak; (bir yerin) gelişmesine imkân vermek, ulaşılabilir hale getirmek operate : çalış(tır)mak, işle(t)mek, run, function operation : harekat, operasyon opioid : uyuşturucu etki yapan şey opium poppy : haşhaş opponent : karşı çıkan, muhalif opponent : rakip, düşman, competitor, enemy opportunity : fırsat, prospect oppose : karşı koymak, karşı çıkmak, itiraz etmek, protest, resist, zıt anl. : support opposed to : karşı, aleyhinde, against, zıt anl. : in favour of opposition : muhalefet, karşı koyma, direniş, resistance oppressed : ezilmiş, baskı altında, exploited optimism : iyimserlik optimist : iyimser option : seçenek, seçim hakkı, opsiyon, alternative, choice optional : isteğe bağlı, seçmeli, free, voluntary, zıt anl. : obligatory, compulsory orbit : yörünge orbital : yörüngesel, yörüngedeki orchard : meyve bahçesi ordeal : karakter veya dayanıklılık denemesi; büyük sıkıntı ordered arrangement : düzenli yerleşim ore : cevher orient : yöneltmek, ayarlamak, align, adjust orientate : yönlendirmek, yöneltmek, alıştırmak, familiarise orientated : odaklı originate : (ilk defa) ortaya çıkmak, doğmak, emerge, arise, zıt anl. : terminate ornamental : dekoratif, süs olarak kullanılan oscillate : salınmak, gidip gelmek, dalgalanmak other than : dışında, haricinde otherwise : yoksa, aksi takdirde, or else otter : su samuru oust : yerinden etmek, çıkarmak, kovmak outboard : kıçtan takma outbreak : 1) salgın, epidemic; 2) ortaya çıkma, baş gösterme, happening, patlama, fışkırma; patlak verme; salgın outcome : sonuç, result, aftermath outcry : protesto, haykırış, bağırma, protest, uproar outdated : modası geçmiş, kullanımdan kalkmış outgrow : (büyüyünce) –den vazgeçmek, (yaşça) geride bırakmak outlawed : yasaklanmış, yasadışı ilan edilmiş, prohibited, banned, zıt anl. : allowed, permited outlay : masraf, gider, harcama, expense, expenditure outlet : çıkış noktası/yolu outline : taslağını çizmek, ana hatlarıyla belirtmek, lay out, describe outlook : bakış açısı, görünüm, gelecek, manzara, viewpoint outnumber : sayıca geçmek, exceed out-of-favour : gözden düşmüş outpatient : ayakta tedavi edilen hasta outperform : daha iyi performans göstermek, surpass, excel, zıt anl. : fall behind output : randıman, çıktı, üretim, verim, product, yield, zıt anl. : input outright : kesin, tam, düpedüz, complete, definite, zıt anl. : hidden outsider : bir grubun dışında olan kişi outstanding : önde gelen, başlıca, leading, zıt anl. : ordinary outward : dışa doğru, outer, zıt anl. : inward outweigh : daha ağır basmak, exceed, surpass over a cup of tea : bir yandan çay içerken over against : tersine, karşısında, as opposed to overall : genel, toplam, kapsamlı, general, total, comprehensive, zıt anl. : particular, specific overbearing : otoriter, zorba, ezici, despotic, oppressive, zıt anl. : democratic overcast : bulutlu/kapalı hava overcome : aşmak, üstesinden gelmek, yenmek, defeat, get over, zıt anl. : retreat, surrender overcorrect : düzeltirken aşırıya kaçmak over-emphasised : aşırı vurgulanmış overflow : taşmak www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 35 overgrow : (bir yeri) sarmak, kaplamak overhaul : onarım için elden geçirme overland : karadan overloading : aşırı yüklemek, doldurmak overlook : dikkate almamak, gözden kaçırmak, disregard, ignore, miss, zıt anl. : notice, spot overly : fazla, aşırı derecede, excessively over-protected : aşırı korunan over-protective : aşırı koruyucu overrate : (gereğinden) fazla önemsemek, magnify, overestimate, zıt anl. : underrate override : (önemce) üstüne çıkmak, (diğerini) ikinci plana itmek overrun : istila etmek, invade, occupy oversee : göz kulak olmak, bakmak, supervise, look after overt : açık olarak, ortada, obvious, apparent, visible, zıt anl. : hidden, covert overtime : fazla mesai overuse : gereğinden fazla kullanmak, over consumption, zıt anl. : spare overworked : aşırı çalışmış owing to : sayesinde, thanks to oxidative stress : oksidatif (oksijenli ortamda) baskı pace : hız; adım pack : sıkı sıkıya doldurmak painkiller : ağrı dindirici pale : soluk, uçuk renkli, donuk, faint, zıt anl. : dark, bright papillary dilation : gözbebeğinin açılması/ genleşmesi paralysed : felç olmuş, işlevini kaybetmiş paralysis : felç, inme paralyze : felç/kötürüm etmek, sakatlamak, çalışamaz hale getirmek, cripple, disable paramount : üstün, en önemli, başlıca, principal parent company : ana şirket (başka şirketlere sahip olan veya onları kontrol eden şirket) parental : ebeveyne ait partial : kısmi, zıt aln. : complete participant : katılımcı participate : katılmak, yer almak, take part particle : parçacık particular : belirli, muayyen, özel, specific, special, zıt anl. : common, overall particularly : özel olarak, özellikle, especially, specifically, zıt anl. : generally particulate : tanecikli, taneciklerden oluşan madde, granular partition : taksim, bölünme, bölme partly : kısmen, partially, zıt anl. : completely pass along : (insandan insana) aktarmak, convey pass off : (zamanla) kaybolmak, fade away, disappear pass on (to) : (bir bilgi, söz vs.) (kişiden kişiye) iletmek/göndermek, send pass over : üstünden geçmek patch : yama, benek, piece, spot patent : patentini almak paternal : baba tarafından pathological : patolojik pathway : yol, patika patrol : devriye gezmek, gözlemek, kontrol altında tutmak, inspect, watch pattern : diziliş şekli pattern : tür, tarz, model, yöntem, style, type, method paved : üstü (asvalt, beton vs.) kaplı pay attention to : dikkat etmek, ilgilenmek, take notice, zıt anl. : disregard, ignore pay off : tamamını ödemek, (borç) kapatmak; kar getirmek peacekeeping : barışı koruma pedestrian crossing : yaya geçidi peel : kabarıp pul pul dökülmek; (kabuğunu, derisini) soymak peer : akran, emsal penetrate : girmek, içine işlemek, nüfuz etmek, enter, get in, go through penetrating : içe işleyen, etkili pepper spray : biber gazı per head : adam başı, kelle başı perceive : algılamak, anlamak, kavramak, fark etmek, sezmek, understand, comprehend, notice, recognise, zıt anl. : misunderstand, miss perception : algılama, algı, idrak, sezgi, understanding, apprehension, viewpoint perfect : mükemmelleştirmek, refine perfectly : tamamen, tam anlamıyla, totally perforation : delme, delik, delik açma, hole, aperture peripheral : 1) dış yüzey veya kenara ait, çevresel, external; 2) ikincil, marjinal, secondary perishable : dayanıksız, kolay bozulur, short-lived, spoilable, zıt anl. : durable permanent : kalıcı, daimi, sürekli, lasting, unchanging, zıt anl. : temporary permanently : kalıcı/daimi/sürekli olarak, for good, zıt anl. : temporarily permeable : geçirimli, geçirgen perpetually : daima, sürekli olarak, constantly, continuously, zıt anl. : never, rarely persist : 1) (bir şeyde) ısrar etmek, inat etmek, persevere, zıt anl. : give up; 2) devam etmek, sürüp gitmek, prevail, zıt anl. : stop persistence : süreklilik, devamlılık, sebat, continuity, decisiveness persistency : kalıcılık, inat persistent : ısrarlı, inatçı, sürekli, determined, insistent, relentless, zıt anl. : irresolute personalised medicine : kişiselleşmiş tıp www.bademci.com 36 - ÜDS Sözlüğü perspective : perspektif, bakış açısı, viewpoint, approach persuade : ikna/razı etmek, inandırmak, convince, induce pertain : ait olmak, ilgili olmak pervade : istila etmek, kaplamak, yayılmak, bürümek, sarmak, spread pessimistic : kötümser, karamsar pest : bitkilere zarar veren küçük hayvan, böcek, mantar vs. pesticide : böcek ilacı petiole : yaprak sapı petition : dilekçe vermek, başvurmak pharaoh : firavun phase : evre, safha phenomenal : olağanüstü, şaşılacak phenomenon : görüngü, fenomen, anlaşılması zor olay philanthropist : yardımsever, hayırsever phonological : sesbilimsel, fonolojik physical education : beden eğitimi pick up : 1) (başkasından bir alışkanlığı, hastalığı vs.) kapmak, contract, zıt anl. : infect, transmit; 2) (bir şeyi yerden ve genellikle elle) kaldırmak, lift pioneer : yol açmak, öncülük etmek, initiate, lead piracy : korsanlık pitch : ses tonu/perdesi place in context : yerli yerine oturtmak plague : acı, dert, rahatsızlık vermek, başa bela olmak, annoy, bother plain : ova, düz alan planetary : gezegenlerle ilgili planing : planyalama, rendeleme plant : fabrika, tesis plaque : plaka, diş taşı plateau (çoğ. : plateaux veya plateaus) : yayla, plato plausible : akla yakın, makul, reasonable, logical, zıt anl. : implausible, unlikely plausibly : makul/akla yakın bir şekilde play a part : rol oynamak, etkisi/katkısı olmak, contribute play down : hafife almak, önemsememek play down to : (birinin) seviyesine inmek play up : 1) (bir şeye) dikkat çekmek, olduğundan önemli göstermek, draw attention; 2) kötü davranışlarda bulunmak, yaramazlık yapmak, misbehave playwrite : oyun yazarı pleasurable : zevkli, keyifli, enjoyable, pleasant, zıt anl. : mean, nasty plentiful : bol, çok, bereketli, verimli, abundant, fertile, zıt anl. : meagre, scarce plentifully : bolca, çokça, bereketli bir şekilde, abundantly, zıt anl. : sparingly plot : (sinemada) olayların kurgusu veya ana öykü plunge : (fiyatlar vs.) aniden ve büyük oranda düşmek, baş aşağı gitmek, drop plurality : çokluk poach : yasak bölgede avlanmak point out : (bir şeye) dikkat çekmek, call attention, indicate, bring up point to : işaret etmek, göstermek, denote, indicate policing mission : polislik görevi policy : 1) sigorta poliçesi 2) siyaset, politika, tutum polio : çocuk felci pollinate : tozlanmak, polen yaymak pollution : kirlenme, kirlilik, contamination pool : birikmek, toplanmak populous : yoğun nüfuslu, kalabalık, crowded porch : sundurma port : iskele tarafı (sol) portray : betimlemek, tanımlamak, resmetmek, illustrate, depict ports of call : ziyaret edilen limanlar pose : (sorun, zorluk vs.) yaratmak, extend pose a threat : tehdit oluşturmak possess : sahip olmak, own posterity : gelecek kuşaklar, next generation post-traumatic : travma/sarsıntı sonrası posture : duruş, hal, tutum, position, attitude potent : güçlü, etkili, strong, effective, zıt anl. : weak, impotent potentially : potansiyel olarak pour into : büyük kalabalıklar halinde gelmek, üşüşmek poverty : fakirlik, yoksulluk power : itici güç vermek power-operated : makine yardımıyla çalıştırılan practicable : kullanışlı, elverişli, yapılabilir, useful, attainable, zıt anl. : impracticable praise : övgü, appreciation, zıt anl. : criticism prayer hall : namaz salonu precarious : güvenilmez, istikrarsız, kuşkulu, doubtful, delicate, zıt anl. : secure, safe precast concrete : önceden dökülmüş beton precaution : önlem, tedbir, measure precede : önce gelmek, önde olmak, come first, zıt anl. : succeed, follow precipitation : yağış precise : 1) tam, kesin, definite; 2) dikkatli, titiz, rigorous, zıt anl. : indefinite, inaccurate precisely : tam olarak, kesinlikle, titizlikle, exactly, definitely, zıt anl. : probably, questionably precision : 1) hassas, ince, delicate; 2) kesinlik, doğruluk, accuracy predator : yırtıcı hayvan predecessor : ata, cet; aynı amaçla daha önce yapılmış araç, forerunner, ancestor predict : önceden söylemek, kehanette bulunmak, envisage www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 37 predictable : önceden söylenebilir, öngörülebilir, foreseeable predictor : belirleyici, ölçü predominant : ağır basan, hakim olan, çoğunlukta olan, en etkili, ruling, prime, prevailing, zıt anl. : minor, subsidiary predominantly : genelde, çoğunlukla, above all, in general, zıt anl. : least of all predominate : üstün olmak, hakim olmak pre-eminence : üstünlük, seçkinlik, superiority, dominance, zıt anl. : inferiority pre-eminent : üstün, seçkin, superior, distinguished, zıt anl. : inferior, second-rate preface : önsöz, (fiil :) önsözü olmak preference : tercih premature : erken doğmuş, gelişmemiş, olgunlaşmamış, immature, undeveloped, unripe, zıt anl. : mature, developed preoccupation (with) : (zihni) – ile meşgul olma prescribe : 1) emretmek, kural olarak koymak, enjoin, dictate; 2) (ilaç, tedavi vs.) sağlık vermek, kullanımını şart koşmak prescription : reçete presence : varlık, (hazır) bulunma, existence, attendance, zıt anl. : absence present : sunmak, takdim etmek, ortaya koymak, introduce, demonstrate, manifest present with : vermek, göstermek, give presentably : prezantabl/sunulabilir bir şekilde, suitably presentation : sunum, sergileme preserve : korumak, maintain, conserve, secure press-coverage : basına konu olma pressing : acil, ivedi, sıkboğaz eden pressurising : basınç altında tutan presumably : tahminen, galiba, by reasonable assumption presume : sanmak, tahmin etmek, varsaymak, believe, suppose, think pretended : sözde, gerçek dışı prevail : hüküm sürmek, hakim olmak, yaygın olmak, be common, dominate prevailing : geçerli, yaygın, hakim olan, dominant, current, widespread, zıt anl. : unusual, rare prevalent : 1) olagelen, yaygın, common, current, widespread, zıt anl. : rare, uncommon; 2) hüküm süren, etkin, predominant, ruling prevent (from) : —den alıkoymak, önlemek, önüne geçmek, hinder, stop, zıt anl. : let, allow prevention : önleme, engelleme, avoidance, protection preventive : önleyici, engelleyici, defensive previously : önceden, daha önceleri, earlier, formerly, zıt anl. : subsequently primarily : öncelikle, aslında, esasen, initially, essentially primary : birincil, ana, temel, main, principle, zıt anl. : secondary, subordinate primate : primat (en gelişmiş ve zeki memeli gruplarına ait herhangi bir üye) prime : asıl, baş, başlıca; mükemmel, birinci kalite, chief; perfect primeval : ilkel, çok eski primitive : ilkel, basit, simple, uncivilised princeling : küçük prens principally : esas olarak, mainly, chiefly principle : ana, esas, main, major prior (to) : önceden, önceki, preceding priority : öncelik, precedence prisoner : mahkum, tutuklu; esir, tutsak pristine : bozulmamış, saf privilege : ayrıcalık, concession privileged : ayrıcalıklı, imtiyazlı, advantaged, favoured, zıt anl. : underprivileged pro- : lehinde, —den yana problems of this nature : bu türden/nitelikte sorunlar procedural : usule ait proceed : ilerlemek, devam etmek, advance, continue, zıt anl. : stop proclaim : ilan etmek, açıklamak, declare, announce produce : ürün, tarım ürünleri productive : üretken, prolific, fruitful, zıt anl. : unproductive productivity : üretkenlik, output, efficiency profound : derin, büyük, kapsamlı, deep, serious, intense, zıt anl. : superficial profoundly : derin, kuvvetli, deeply, thoroughly, zıt anl. : weakly, superficially profusely : çokça, bolca prognosis : prognoz (bir hastalığın süresi ve gelişimi hakkında tahmin) progress : ilerleme, gelişme, advancement, development, zıt anl. : regress progressive : ilerici, reformist, zıt anl. : conservative progressively : giderek, gradually prohibit : yasaklamak, forbid, ban prohibition : yasak, ban project : planlamak, tasarlamak; yansıtmak, izdüşürmek prolific : üretken, verimli, doğurgan, productive, fruitful prolong : uzatmak, sürdürmek, extend, carry on, zıt anl. : shorten promise : 1) (bir olguya) işaret etmek, (bir şeyin olacağını) vaat etmek; 2) söz vermek promising : umut verici, geleceği parlak, hopeful, bright, zıt anl. : unfavourable promote : (reklamla) tanıtmak, desteklemek, advocate, encourage, publicise, zıt anl. : impede, obstruct www.bademci.com 38 - ÜDS Sözlüğü promote : 1) terfi ettirmek; 2) (reklam yoluyla) tanıtmak; 3) desteklemek, yaygınlaşmasına çalışmak prompt : çabuk, acele, speedy, rapid, zıt anl. : late, slow promptly : çabucak, hızla, kolayca, rapidly, easily, readily, zıt anl. : slowly, late prone (to) : eğilimli, yatkın, sensitive, susceptible, zıt anl. : immune, resistant propagate : üre(t)mek, çoğal(t)mak, reproduce, multiply; yay(ıl)mak, spread propel : itmek, ileriye hareket ettirmek propeller : itici güçle çalışan; pervane proper handling : gereği gibi ele alma/halletme properly : doğru dürüst, gerektiği gibi, uygun bir şekilde, correctly, duly, zıt anl. : improperly, unduly proportion : oran, orantı, nisbet, percentage, zıt anl. : disproportion proportionally : orantılı (olarak), relatively proposal : öneri, teklif, suggestion propose : önermek, teklif etmek, ileri sürmek, recommend, offer, suggest prose : nesir, düzyazı prosecute : (aleyhine) dava açmak, litigate, sue prosecution : 1) ceza davası, cezai takibat; 2) iddia makamı prospect : başarı şansı, olasılık, ihtimal, expectancy, likelihood prosperity : refah prosperous : refah içinde, müreffeh protection : koruma, shelter, security prove : 1) çıkmak, — olduğu anlaşılmak, (proved problematic : problemli çıktı); 2) kanıtlamak, ispatlamak proverb : atasözü provide (with) : sağlamak, bulmak, temin etmek, supply, render, zıt anl. : withhold provide : sağlamak, bulmak, supply, render, zıt anl. : withhold provide for : geçimini sağlamak, imkan hazırlamak, bring up, foster, zıt anl. : neglect, ignore provision : 1) sağlama, tedarik, supply; 2) hüküm psychic : psişik, ruhsal psychosocial : psikososyal public finance : kamu finansmanı pull down : yıkmak, demolish, destroy, zıt anl. : erect, set up pull out of : —den ayrılmak/çıkmak, quit, leave, zıt anl. : join pull through : (bir bela veya hastalıktan) kurtulmak/ kurtarmak, paçayı kurtarmak pulmonary : akciğere ait pulse : nabız pump out : dışarı pompalamak, püskürtmek punching : zımbalama punitive : cezai, penal purchase : satın alma, buying purely : yalnızca, sadece; tamamen, bütünüyle, exclusively; completely pursue : izlemek, peşine düşmek, aramak, (bir uğraşı) sürdürmek, chase, trail, seek, zıt anl. : give up, quit pursuit : izleme, takip, peşinde olma, chase, accomplishment put a premium on : prim/değer vermek put an end to : —e (bir) son vermek put aside : bir kenara koymak, biriktirmek, saklamak, save, spare put at risk : tehlikeye atmak, riske sokmak put down : 1) (yere, geri veya aşağı) koymak, lay; 2) yazmak, kaydetmek, enter put down : 1) yazmak, kaydetmek, enter; 2) (yere, geri veya aşağı) koymak, lay put emphasis (on) : vurgulamak, altını çizmek, underline, stress, zıt anl. : understate put forward : önermek, ileri sürmek, claim, assert put high on its list of priorities : öncelik listesinin üst sıralarına koymak put in : (zaman) harcamak, spend put in its simplest terms : en basit anlatımla put into effect : yürürlüğe koymak, put into force put into force : yürürlüğe koymak, put into effect put into practice : uygulamaya koymak put like that : o şekilde ele alınırsa put off : ertelemek, postpone put on : 1) (elbise vs.) giymek, wear; 2) (ışık vs.) açmak, turn on; 3) eklemek, add put out : söndürmek, extinguish, zıt anl. : light, set fire to put out of : (bir yerden) çıkarmak, dışarı atmak put over : (bir şeyin) anlaşılmasını sağlamak put pressure on : baskı yapmak, (bir şey yapmaya) zorlamak put pressure on : —e baskı yapmak put right : düzeltmek, yoluna koymak, rectify, zıt anl. : damage, worsen put through : 1) (başarılı bir) sonuca ulaştırmak, (sınav vs.) tabi tutmak, implement; 2) (telefonda) bağlamak, connect put to the test : test etmek, teste tabi tutmak put together : bir araya getirmek, birleştirmek, toplamak put up with : tahammül etmek, dayanmak, tolerate puzzle : şaşırtmak, hayrete düşürmek, confuse, baffle qualified enough : yeterince vasıflı qualify for : — için gerekli niteliklere sahip olmak, hak kazanmak, be eligible quantifiable : miktarı belirlenebilir/ölçülebilir quantify : nicelemek, sayıya dökmek, count, measure www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 39 quantitative : nicel quantitative trait : nicel özellikler quarter : yer, yön, çevre, topluluk (kendisinden bir şey gelen veya beklenen merci) queue : sıra, kuyruk, line quit : bırakmak, vazgeçmek, give up race : yarış racial discrimination : ırk ayrımcılığı racially : ırk yönünden racism : ırkçılık radionuclide : radyonüklid, bir elementin radyoaktif izotopu raise : 1) (para) toplamak, collect, gather; 2) yetiştirmek, büyütmek, nurture, breed rampant : alıp yürümüş, gemi azıya almış, dal budak sarmış, widespread, uncontrollable, zıt anl. : under control random : rasgele, tesadüfî, haphazard, accidental, zıt anl. : systematic range (from — to) : (— ile — arasında) değişmek, (—den —ye kadar) değişmek, oynamak range : dizmek, sıralamak, sınıflandırmak, rate, rank, classify rank first : birinci olmak, birinci sırayı almak rank high : üstlerde olmak, (sıralamada) yukarıda olmak rapid : çabuk, hızlı, tez, quick, zıt anl. : slow rapidly : hızla, çabucak, quickly, fast, zıt anl. : slowly rare : nadir, az bulunur, scarce, zıt anl. : common rarely : nadiren, barely, seldom, zıt anl. : often, frequently rarity : nadirlik, seyreklik, infrequency, zıt anl. : commonness, amplitude rash : döküntü, kurdeşen, eruption rather than : —den çok/ziyade reach : ulaşmak, varmak, arrive, come readily : kolayca, zamanında, seve seve, easily, promptly, willingly readiness : hazır oluş, gönüllülük, promptness, eagerness reasonable : makul, mantıklı, fair, sound, zıt anl. : unreasonable reasonably : makul oranda/düzeyde, oldukça, acceptably reassurance : (birinin) endişelerini gidermeye çalışma, encouragement rebound : düzelme, recovery recall : anımsamak, hatırlamak, remember, zıt anl. : forget recast : yeniden biçim vermek receive the blame : suçlamaya maruz kalmak, suçlanmak received more than his share of praise : payına düşen övgüden fazlasını aldı receptacle : kap, hazne, container, holder recessive : çekinik, geri plandaki, diğeri tarafından bastırılan, withdrawing, zıt anl. : dominant recipe : formül, yöntem; yemek tarifi reckon : sanmak, düşünmek, saymak, hesaplamak, think, calculate reclaim : kullanılabilir hale getirmek, regain recognise : 1) farkına varmak, realise, be aware of; 2) tanımak, identify recognition : kabul, onay, tanıma, acceptance, approval, acknowledgement, zıt anl. : refusal, rejection recognizable : tanınabilir, ayırt edilebilir, discernible, distinguishable reconcile : uzlaştırmak, aralarını bulmak, harmonise, integrate, zıt anl. : alienate reconnaissance mission : keşif görevi reconsider : tekrar ele almak, yeniden incelemek reconstruct : (kısmen bilinen bir şeyin) bütününü belirgin hale getirmek, (olayları) yerli yerine koymak, restructure reconstruction : yeniden inşa, yeniden yapma/ düzene sokma recorded history : kayıtlı/yazılı tarih recount : anlatmak, hikaye etmek, tell, narrate recover : iyileşmek, kendine gelmek, eski haline dönmek, improve, get well, zıt anl. : deteriorate recoverable : yeniden kazanılabilir recovery : (hastalıktan, yok olmaktan vs.) kurtulma, iyileşme, telafi, yeniden elde etme, cure, remedy, retrieval, zıt anl. : deterioration, worsening recovery ward : ameliyat sonrası kendine gelme odası recreational : eğlence türünden recreational opportunity : eğlenme fırsatı recruitment : eleman/personel arama recurrence : yineleme, tekrarlama, repetition recurrent : yinelenen, tekrarlayan, repetitive, zıt anl. : single, unique recurring : tekrarlayan, recurrent rediscovery : tekrar keşfetme reduced : (içindeki cevher oranı) azaltılmış, indirgenmiş re-establish : eski haline dönmek, restore refer to : 1) söz etmek, bahsetmek, mention, bring up; 2) başvurmak, turn to, resort to reference : 1) başvuru, kaynak, source; 2) bahis, remark, mention refine : saflaştırmak, arıtmak, düzeltmek, purify, improve refined : rafine, arıtılmış, coarse, crude refinement : arıtma, saflaştırma reflect : yansı(t)mak, göstermek, reveal, show refrain from : çekinmek, sakınmak, kendini tutmak, abstain from, avoid, zıt anl. : give in, indulge www.bademci.com 40 - ÜDS Sözlüğü refreshed : tazelenmiş, canlanmış refreshingly : canlandırıcı/diriltici/umut verici şekilde, stimulatingly, zıt anl. : exhaustingly refute : (delillerle) çürütmek, yanlışlığını kanıtlamak, discredit, invalidate, zıt anl. : confirm regain : yeniden elde etmek/kazanmak regard : 1) (as) saymak, gözüyle bakmak, (olduğuna) inanmak, believe, deem; 2) ilgilendirmek, dikkate almak, pay attention, consider regard as : saymak, gözüyle bakmak, — olduğuna inanmak, view, look on, deem regarding : ile ilgili regardless of : —e bakılmaksızın, without considering register : kayıt etmek, tescil etmek, record registry : sicil, kayıt regret : pişmanlık duymak, esef etmek, feel sorry, repent, zıt anl. : welcome regrettable : üzüntü veren, pişmanlık uyandıran, unfortunate, pitiful, zıt anl. : desirable regulate : düzene sokmak, düzenlemek, ayarlamak, denetim altında tutmak, adjust, arrange, monitor, zıt anl. : upset, confuse, mess up regulator : düzenleyici, kural/kanun koyucu reign : saltanat, hükümdarlık reinforce : desteklemek, takviye etmek, sağlamlaştırmak, güçlendirmek, pekiştirmek, strengthen reinforced concrete : betonarme reinforcing : destekleyici, takviye edici reinstate : eski mevkiini/görevini geri vermek reintroduce : yeniden dahil etmek reject : reddetmek, refuse, deny, zıt anl. : accept relapse : kötü duruma dönmek, depreşmek relate to : ile ilgili olmak, ilgilendirmek, have connection with relative to : görece relatively : göreceli olarak, nispeten, comparatively relay : nakletmek, aktarmak, pass on, transmit release : (haber, bildiri vs.) basıp yaymak, (filim, albüm vs.) piyasaya çıkarmak, salıvermek, kurtarmak, issue, discharge, liberate, zıt anl. : detain, imprison relentless : 1) bitmez tükenmez, endless; 2) acımasız, merhametsiz, insafsız, pitiless relevance : ilinti, (konuya) uygunluk, ilişki, bearing, connection relevant : konuyla ilgili, yerinde, appropriate, zıt anl. : irrelevant reliability : güvenilirlik, credibility reliable : güvenilir, emin, sağlam, trustworthy, dependable, zıt anl. : unreliable reliably : güvenilir bir biçimde, trustily, zıt anl. : unreliably relief : 1) kurtarma, yardım, aid; 2) nöbeti devralan kişi, relief supplies : yardım malzemesi relieve : rahatlatmak, ferahlatmak, kurtarmak, nöbeti devralmak, alleviate, comfort, rescue, zıt anl. : aggravate, intensify reluctant : isteksiz, gönülsüz, unwilling, hesitant, zıt anl. : willing, eager reluctantly : isteksizce, gönülsüzce, unwillingly, zıt anl. : willingly, eagerly rely on : güvenmek, bel bağlamak, depend, entrust, zıt anl. : distrust REM : rapid eye movement remain : kalıntı remain uncurtailed : azalmadan kalmak remaining : geriye kalan remarkable : dikkate değer, olağanüstü, notable, extraordinary, zıt anl. : ordinary remarkably : dikkate değer bir şekilde, belirgin bir şekilde, considerably, noticeably, zıt anl. : slightly remedy : çaresini bulmak, düzeltmek, cure, treat, restore remission : hafifle(t)me, azal(t)ma, alleviation, relaxation, zıt anl. : worsening remnant : kalıntı, arta kalan şey remote : uzak, etkisini geç gösteren, distant remote-controlled : uzaktan kumandalı remotely : uzaktan remotely : uzaktan, from a distance, zıt anl. : closely remotely operated : uzaktan kumandalı removal : yerini değiştirme, ortadan kaldırma render : vermek, sağlamak, give, provide, supply renew : yenilemek, onarmak, re-establish, mend renewable : yenilenebilir renewable resources : yenilenebilir kaynaklar renewable-energy : yenilenebilir enerji renovate : yenilemek, tadilat yapmak, recondition, restore reorder : yeniden düzenlemek repeatedly : tekrar tekrar repetitive : tekrarlamalı, yinelemeli, recurrent replace : yerine geçmek, yerini almak, değiştirmek, supplant replacement : ikame, yenileme, değiştirme, yedek, substitute replacement pancreas : yedek pankreas represent : göstermek, betimlemek, nedeni olmak, depict, display, correspond to represent : göstermek, betimlemek, nedeni olmak, depict, display, correspond to representation : tasvir, betimleme reproduce : 1) kopyalamak, taklit etmek, imitate; 2) üremek, çoğalmak, yavrulamak, propagate reproductive : üreyen, yavrulayan, çoğalan, fruitful, fertile, zıt anl. : infertile www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 41 reputable : saygın, respectable, esteemed, zıt anl. : disreputable reputation : itibar, ad, ün, credit, esteem repute : ad, şöhret reputedly : sözde, güya, rivayete göre, according to general belief requirement : gereksinim, ihtiyaç, talep, necessity, claim requisite : gerekli, (isim :) gerekli şey, necessary, necessity resemblance : benzerlik, similarity, zıt anl. : distinction resemble : benzemek, andırmak, look/be like, take after, zıt anl. : differ from resentful : küskün, dargın, gücenik, offended reserve : saklı tutmak reservoir : hazne, havza, depo reset : yeniden ayarlamak/başlatmak reside : ikamet etmek, oturmak, live, dwell residency : ikametgah, mesken, residence residual : artık, arta kalan, leftover, remaining resin : reçine resist : direnmek, karşı koymak, withstand, confront resistance : direniş, karşı koyma, opposition resistant : dayanıklı, dirençli, enduring, hardy, zıt anl. : delicate, tender resolution : karar, çözüm, decision resolve : 1) azalmak, iyiye gitmek, recover; 2) karar vermek, decide; 3) çözmek, solve resort to : başvurmak, employ resource : kaynak, olanak, supply, means respectability : saygınlık, dignity, zıt anl. : vulgarity respective : her birinin ayrı ayrı respiratory : solunumla ilgili respiratory system : solunum sistemi respite : erteleme, soluk alma, pause, relief respond to : tepki göstermek, react response : yanıt, karşılık, tepki, reply, reaction rest on : —e dayanmak, —den destek almak, be supported by rest with : (birisinin) sorumluluğunda olmak, be the responsibility of restore : onarmak, yenilemek, restore etmek, fix, cure, renew, repair, zıt anl. : neglect restraint : kısıtlama, (kendini) dizginleme, baskı, restriction, self-control, suppression, zıt anl. : relief, indulgence restrict : kısıtlamak, sınırlamak, limit, restrain, zıt anl. : broaden, enlarge restricted : kısıtlı, sınırlı, limited, confined, zıt anl. : free, unlimited restriction : kısıtlama, sınırlama, limitation, constraint restrictive : kısıtlayıcı, sınırlayıcı, limiting restructure : yeniden yapılandırmak, reorganise restructuring : yeniden yapılandırma resume : yeniden başlamak, kalınan yerden devam etmek, restart, carry on, zıt anl. : abandon, suspend resurrect : yeniden diriltmek/canlandırmak/ortaya çıkarmak, revive resuscitation : yaşama döndürme, canlandırma, diriltme, revival retain : tutmak, alıkoymak, muhafaza etmek, keep, hold, zıt anl. : give up, let go retaliation : misilleme, reaction retention : alıkoyma, tutma, hatırda tutma, holding, keeping, memory, zıt anl. : release retire : emekliye ayrılmak retirement : emeklilik retract : geri/içeri çek(il)mek, withdraw return to favour : (birisinin) şansının dönmesi, (bir şeyin) yeniden popüler olması return to power : iktidara dönmek return to the fore : tekrar ön plana çıkmak reveal : göstermek, açığa vurmak, ortaya çıkarmak, tell, show, disclose, zıt anl. : conceal, hide revelation : 1) açığa çık(ar)ma, keşif, disclosure, zıt anl. : covering up; 2) vahiy, ayet revenue : gelir, kazanç, hasılat, income reverse : aksi, ters, geri, opposite, contrary, backward, zıt anl. : parallel, same, forward reversible : geri döndürülebilir, eski haline getirilebilir, zıt anl. : irreversible revert to : —e geri gitmek, —e dönmek review : yeniden gözden geçirmek, yeniden incelemek, go over revise : gözden geçirip düzeltmek, modify, (isim : revision) revitalize : yeniden canlandırmak, diriltmek, revive revolt : isyan, ayaklanma revolutionary : devrimci, çığır açan, devrim niteliğinde revolutionise : —de devrim yapmak revolve : bir nokta veya eksen etrafında dönmek reward : ödül, prize, zıt anl. : punishment rewarding : doyurucu, tatmin edici, satisfactory rhyme : uyak, kafiye rich in : —ce zengin rich in vitamins : vitamince zengin rickets : raşitizm rid of : —den kurtarmak, free, relieve ridge : dağ silsilesi right : düzeltmek right away : hemen, derhal, at once, immediately right from the very start : ta en başından beri rightly : haklı olarak, correctly rigidity : katılık, sertlik, strictness, zıt anl. : lenience rigidly : sıkıca, sağlam bir şekilde, stiffly, zıt anl. : loosely www.bademci.com 42 - ÜDS Sözlüğü rigorous : özenli, dikkatli, sıkı, kurallardan şaşmayan, strict, tight, zıt anl. : lax, relaxed riot : ayaklanma, başkaldırma, isyan rioter : isyancı, ayaklanmacı, rebel rival : rakip, opponent, competitor roar : gürleme roast : fırında pişirmek (et ve diğer yemekler için), kavurmak (kahve vs.) rob of : elinden almak, çalmak, yoksun bırakmak, take, steal robust : sağlam, gürbüz, güçlü, dinç, sound, strong, zıt anl. : frail, weak role model : (başkaları için) örnek alınan kişi veya şey rotate : (kendi ekseni veya merkezi etrafında) dön(dür)mek; (bir işi) sırayla yapmak rough : kaba, takribi, approximate, zıt anl. : accurate, precise, exact roughly : kabaca, aşağı yukarı, more or less route : hat, güzergâh, rota royalty : 1) imtiyaz/patent/telif hakkı ücreti; 2) krallık, saltanat rubber bullet : plastic kurşun rubber-coated : plastik kaplı rubbish : saçmalık; çerçöp, döküntü, nonsense, garbage ruin : harap/perişan etmek, yıkmak, devastate, destroy, zıt anl. : restore, construct rule : karar vermek, hükmetmek, judge, decide rule of law : hukuk kuralı, hukukun üstünlüğü rule out : yok saymak, ortadan kaldırmak, exclude, zıt anl. : include ruler : ülke yöneticisi ruling : yasa, kural, hüküm run : işletmek, çalıştırmak, yönetmek, operate, manage run off the same system : aynı sistemi kullanarak çalışmak run on : 1) durmadan konuşmak; 2) (zaman) geçmek, pass run out (of) : 1) yit(ir)mek, bit(ir)mek, tükenmek, tüketmek, exhaust, deplete; 2) geçerliliğini yitirmek, expire run out : 1) yit(ir)mek, bit(ir)mek, tükenmek, tüketmek, exhaust, deplete; 2) geçerliliğini yitirmek, expire run over : ezmek, taşmak, tekrarlamak, gözden geçirmek run through : 1) çabucak tüketmek, israf etmek, use up; 2) delmek, delip geçmek, pierce run up : art(tır)mak, yüksel(t)mek, rise, raise, increase, zıt anl. : fall, decrease running costs : işletme giderleri running water : (taşıma su değil) evde mevcut su tesisatından sağlanan su runway : pist rural : köylerde oturan rush : koşarak gitmek, acele et(tir)mek, hurry, zıt anl. : dawdle rushing : hızla akan sacrifice : feda etmek, give up, forfeit safety : emniyet, güvenlik, security, refuge, zıt anl. : danger, hazard sales literature : satış sloganları, reklam/tanıtım yazıları saline injection : tuz enjeksiyonu salmon farming : çiftliklerde somon balığı yetiştiriciliği sample : örnek, numune, example, specimen sanitary : sıhhi, sağlıkla ilgili sassafras : Amerika’ya özgü bir ağaç satellite-borne : uyduya yerleştirilmiş satiation : doygunluk satiety : doyum, doygunluk, fullness saturate : doyurmak, emdirmek saturated : doymuş saturation : doyma, doygunluk save up : bir süre içinde yavaş yavaş biriktirmek say : örneğin, söz gelimi scaling : pullanma, pul pul olma scan : tarama, yakın inceleme; (fiil :) taramak, browse, look through scar : yara izi, yara izi bırakmak scarce : az bulunur, kıt, rare, scant scarcely : nadiren, güçlükle, çok az, barely, hardly, zıt anl. : enough, sufficiently scarcity : kıtlık, az bulunma, deficiency, inadequacy, zıt anl. : abundance scare : korku scarlet fever : kızıl humma scary : korkutucu, ürkütücü scatter : etrafa yaymak, saçmak, serpmek, saçmak, dağıtmak, yaymak, disperse scene of disaster : felaket bölgesi scent : koku, smell, odour sceptic : şüpheci kimse sceptically : kuşkucu bir şekilde, suspiciously schedule : program, tarife scheduled : programlanmış scheme : hareket planı, proje, düzen, tertip, strategy scheme : plan, program schizophrenia : şizofreni scholar : bilgin, akademisyen science fiction : bilimkurgu scope : kapsam, alan scourge : bela, felaket; kırbaç scouring : aşındırma scrape : sürtmek scratch : kaşımak, tırmalamak screening : eleme (belirli niteliklere sahip şey veya kişilerin tarama sonucu belirlenmesi), perdeleme screening test : eleme testi www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 43 screw thread : vida dişi script : el yazısı scuba diver : balıkadam (oksijen tüpü ile dalan) sculpt : heykel yapmak seafloor : deniz tabanı seafood harvest : deniz mahsulleri seal off : kapamak, bloke etmek, block off seaport : liman seaweed : deniz yosunu second year running : üst üste ikinci yıl secondary : ikincil, tali, subordinate, subsidiary, zıt anl. : fundamental, essential secondary condition : ikincil sağlık sorunu second-rate : ikinci sınıf secrete : salgılamak secretion : salgılama, salgı sedentary : oturarak geçirilen/yapılan sediment : tortu, çökelti see he eats plenty of meat, eggs and green vegetables : yani o çokça et, yumurta ve yeşil sebze yer seek : aramak, araştırmak, peşine düşmek, look for, pursue, inquire seeker : arayan kişi seemingly : görünüşe göre, evidently seep up : yukarı doğru sızmak segment : kesim, dilim segregation : fark gözetme, ayrı tutma, ayrım seldom : nadiren, pek az, seyrek, rarely, zıt anl. : often selective : seçici, özellikle seçilmiş selectively : seçici bir şekilde selectively : seçicilik gözeterek, titizlikle, discriminatingly, carefully self supporting : kendi kendine yeterli self-confidence : kendine güven self-perception : kendini idrak/algılama/kavrama self-satisfaction : kendinden hoşnut olma self-sufficient : kendine yeterli semi-dome : yarım kubbe send for : (birisini) çağırtmak, (bir şey) getirtmek, summon send out for : (bir şeyin) gönderilmesi için sipariş vermek senile : bunak senior management : kıdemli/üst düzey yöneticiler sensation : duyu, duygu, duyarlık; heyecan uyandıran olay, sansasyon, feeling, emotion; wonder sense : algılamak, anlamak, sezmek, perceive, grasp sensibility : ayırt etme yetisi, duyarlılık, keenness, sensitivity sensible : mantıklı, akla uygun, aklı başında, realistic, rational, zıt anl. : foolish sensibly : mantıklı bir şekilde, akıllıca, reasonably, zıt anl. : foolishly sensitive : duygulu; duyarlı, hassas, alıngan, emotional; delicate, zıt anl. : insensitive; thick-skinned sensitivity : duyarlılık, hassasiyet, responsiveness, zıt anl. : insensitivity sensuous : duyulara hitap eden, exciting, sensual sentence : ceza vermek, —e mahkum etmek, punish sentence of death : idam kararı sequence : ardışıklık, birbiri ardına gelme, sıra, dizi sequencing : sıraya sokma serene : berrak, durgun, dingin, huzurlu, tranquil, peaceful serialization : tefrika halinde yayımlamak serve a purpose : bir amaca hizmet etmek serve as : görevini görmek, —e yaramak serve up : sağlamak, temin etmek, provide service : hizmet etmek, serve serving : porsiyon session : oturum, celse set back : (ilerlemesini) geciktirmek, geriye atmak, delay set down : (kural vs.) koymak/belirlemek; yazarak kaydetmek, fix, establish; record set down to : (bir şeyi) bir nedene bağlamak set in : yerleştirmek, yerine oturtmak, fit into, fix in set in motion : harekete geçirmek, başlatmak, start set off : çalıştırmak, başlatmak; (bir işe) girişmek; yola çıkmak, start set over : (bir şeyi bir şeyin) üstüne yatırmak/ koymak, pull over set up : kurmak, dikmek, inşa etmek, institute, erect, build, zıt anl. : destroy, demolish setback : aksama, başarısızlık, misfortune, disappointment, zıt anl. : breakthrough setting : mekan, dekor settle : halletmek, çözmek, karara varmak, conclude, resolve settle down : uslanmak, yola gelmek, sakinleşmek, calm settle on : (konusunda) karara varmak, mutabık kalmak, decide on settlement : yerleşim yeri severe : ciddi, şiddetli, sıkı, sert, serious, bitter, grave, zıt anl. : mild, gentle severely : sertçe, şiddetle, harshly, sharply, zıt anl. : leniently, softly severity : sertlik, şiddet, ciddiyet, harshness, seriousness sewage : pissu, lağım suyu, waste sewerage : kanalizasyon shaft : şaft, mil shallow : sığ www.bademci.com 44 - ÜDS Sözlüğü sharply : sertçe, harshly, sternly, zıt anl. : lightly, gently shatter : 1) paramparça etmek, tuzla buz etmek, smash; 2) bozmak, harap etmek, ruin shear : kırpmak, biçmek shearing : kesme shed : (mecazi anlam) –den kurtulmak, üstünden atmak, dökmek, fall off sheep-rearing : koyun yetiştirme sheer : saf, halis, yalnız, ancak, tam, pure, complete sheer weight of evidence has swept away all doubt : bütün kuşkuları silip süpüren, somut delillerden başka bir şey değildi shell : kabuk shelter : korumak, örtmek; sığınmak, cover; take refuge sheltered : korunmuş, korunaklı, mahfuz shift : kaymak, yönelmek, değişmek, switch, alter shoot : filiz, sürgün shop display material : dükkanda sergilenecek malzeme shoplifting : dükkanlardan mal çalma shortage : eksiklik, kıtlık, inadequacy, deficiency, zıt anl. : surplus, excess short-lived : kısa süreli, geçici short-term : kısa vadeli shoulder : sırtlamak show up : gözükmek, meydana çıkmak, appear, zıt anl. : disappear show up to : (karşılık bulunamadı) shower : —e boğmak, yağdırmak shrewd : kurnaz, açıkgöz, clever, artful, zıt anl. : stupid shrinkage : fire shroud : kaplamak, örtmek, gizlemek, gömmek, bury, conceal, zıt anl. : expose, reveal shrubby : çalılık shun : —den uzak durmak, avoid, evade shut down : kapamak, faaliyetini durdurmak, close down sibling : kardeş side-effect : yan etki sidestep : bertaraf etmek, —den kaçınmak, avoid, bypass, zıt anl. : confront, seek sift out : inceleyerek bir grubu diğer bir gruptan ayırmak, sort out, classify sight : görüş, görme yetisi, manzara, vision, scene sign language : işaret dili significance : önem, importance significantly : önemli ölçüde, büyük oranda, considerably signify : göstermek, anlamına gelmek, show, mean, stand for silent : sessiz, quiet, zıt anl. : audible, loud simplicity : sadelik, basitlik, plainness, zıt anl. : difficulty simultaneous : aynı anda, eşzamanlı, concurrent simultaneously : aynı anda (olan, yapılan), eşzamanlı, concurrently, synchronically sincere : içten, samimi, candan, candid, frank, zıt anl. : insincere, two-faced single-storey : tek katlı sinister : uğursuz, kötü sink : batmak, gömülmek sit on : üstüne oturmak, işlem yapmayı geciktirmek site-specific : mekana özgü sizeable : oldukça büyük, big, large, zıt anl. : small, tiny skilfully : becerikli bir şekilde, maharetle skip : (gidilmesi gereken bir yere) gitmemek, (okul) asmak, avoid, escape ski-resort : kayak tatili beldesi skull : kafatası skyscraper : gökdelen slab : kalın dilim/levha slave : esir, köle sleep aid : uyumaya yardımcı ilaç sleep through : (bir gürültü vs. rağmen) uyumaya devam etmek, (bir şey boyunca) uyumak slender : ince uzun slip : kaymak, slide, glide slippage : performans düşüklüğü, kayma, düşüş slotting : yarık/delik açma slow down : yavaşla(t)mak, hızını kesmek slowdown : yavaşlama, azalma, retardation, decline sluggish : yavaş, durgun, kesat, dragging, zıt anl. : active, energetic slump : (fiyat, oy, müşteri sayısı vs. de) düşüş slurred : sözü ağızda geveler biçimde small-scale : küçük çaplı smart : yetenekli, brilliant smelt : madeni tasfiye için eritmek smog : kirli hava kütlesi, dumanlı sis smoke plume : havada uzanan duman smother : boğmak, havasız bırakmak snack on : (bir şeyler) atıştırmak snowflake : kar tanesi so far : şimdiye kadar, şu ana kadar, until now so far as : kadar, kadarıyla, as far as so long as : (olduğu) sürece/müddetçe, as long as soar : yükselmek, artmak, (yukarıya) fırlamak; süzülerek uçmak, ascend so-called : 1) sözde; 2) denilen, adı verilen (fazlaca bilinmeyen şeyler için) socket : oyuk, yuva soften : yumuşatmak soil : toprak(lar) solar : güneşle ilgili solely : sadece, yalnızca, only, merely solicitor : avukat solid : bütün www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 45 solidity : elle tutulur olma, belli bir şekle sahip olma solo : tek başına yapılan gösteri solvable : çözülebilir, halledilebilir, resolvable, zıt anl. : insolvable sooner or later : er (yada) geç soot : is, kurum sooty : isli, kurumlu, duman rengi sophisticated : pişkin, gelişmiş, komplike, advance, complex, subtle, zıt anl. : naïve sophistication : olgunlaşma, gelişmişlik sound barrier : ses duvarı source : kaynak, köken, origin, root sovereignty : egemenlik, dominion space port : uzay limanı space shuttle : uzay mekiği space-bound : uzayda mahsur kalmış span : süre, duration, term, (fiil :) (bir süreyi) kapsamak, stretch spare : (tatsız bir şeyden) kurtarmak, relieve/save from sparingly : tutumlu bir şekilde, thriftily, zıt anl. : extravagantly spark : kıvılcım spark : tetiklemek, kışkırtmak, trigger, provoke sparklingly : pırıltılı bir şekilde, brilliantly, glowingly spatial tasks : uzamsal işler (uzaklık, yön, alan gibi mekana veya içindekilere ait özellikleri kavramayı gerektiren işler) special effects : özel efektler specialization : uzmanlaşma specialty : uzmanlık alanı, profession species : cins, tür specific : belirli, distinct, particular, zıt anl. : general specifically : özel olarak, özellikle, especially, particularly, zıt anl. : generally specified : belirlenmiş specify : belirtmek; koşul olarak öne sürmek, indicate; stipulate spectacular : harikulade, olağanüstü spectator : seyirci, izleyici speed up : hızlandırmak, çabuklaştırmak, accelerate, zıt anl. : delay, retard speedboat : sürat motoru speedily : hızlı/çabuk bir şekilde, fast, quickly, zıt anl. : slowly spell : süre, nöbet spend on : (bir şey için) para harcamak sperm whale : kaşalot spice : baharat spicy : baharatlı spin (spinning) : daireler çizerek dikine düşme spin : dön(dür)mek, eğirmek, örmek, turn, rotate spiral nebula : sarmal yapılı yıldız takımı spirit : ruh, anlam spirometer : nefes ölçer, spiro metre splendid : harika, muhteşem, beautiful, gorgeous split : çatlamak, yarmak, bölmek, break up, come/ pull apart, zıt anl. : join sponge : sünger spontaneity : kendiliğinden oluş spontaneous : kendiliğinden olan; spontane, anında yapılan, unplanned, automatic, zıt anl. : planned, calculated sporadically : münferit, dağınık, düzensiz, tek tük spot : seçmek, görmek, (yerini) bulmak, detect, locate spouse : (evlilikte) eş spread : yayılmak, yaygınlaşmak, dağılmak, expand, zıt anl. : shrink spring from : —den kaynaklanmak, originate, emerge spring-loaded : yay ile kurulmuş squeeze : ezmek, sıkmak, suyunu çıkarmak, zorlayarak almak, press, extract, extort squeeze into : dar bir geçitten içeri girmek, sıkışarak girmek stabilize : sabitle(n)mek, dengele(n)mek, otur(t)mak, settle, balance stable : istikrarlı, kararlı, sabit, sağlam, steady, zıt anl. : variable staged play : sahnelenmiş oyun staggering : çok şaşırtıcı, neredeyse inanılmaz stagnant : durgun stained : lekelenmiş stand accused of : suçlanır durumda olmak, sorumlu tutulmak stand in awe : korku ve hayranlık duymak stand to reason : makul olmak, akla yatmak stand up to/against : karşısına dikilmek, korkusuzca karşı çıkmak standstill : durma noktası standstill : durma noktası starboard : sancak tarafı (sağ) stark : gerçekleri (olduğu gibi) yansıtan, sade, katıksız, absolute, downright, zıt anl. : fuzzy, indistinct starkness : ıssızlık, çıplaklık, boşluk start off : başlamak, başlangıç yapmak, begin, set off, zıt anl. : finish, end start out (as) : (olarak) çalışmaya başlamak start up : (bir işe) başlamak, (iş) kurmak, begin (a business) startling : çok şaşırtıcı, astonishing, amazing starvation : şiddetli açlık, açlıktan ölme starve : çok acıkmak, açlıktan ölmek state assets : devlet malları/varlıkları state of affairs : işlerin durumu, keyfiyet state of affairs : keyfiyet, durum state of emergency : acil durum state of war : savaş hali statesman : devlet adamı www.bademci.com 46 - ÜDS Sözlüğü stationary : hareketsiz stationery : kırtasiye statue : heykel stature : 1) başarı sonucu kazanılmış önem, ün; 2) boy, pos, endam steadily : tutarlı, istikrarlı, devamlı, invariably, regularly, zıt anl. : falteringly steady : sağlam, sabit, değişmeyen, devamlı, tutarlı, istikrarlı, stable, consistent, zıt anl. : unsteady, shaky stealthy : kendini fark ettirmeyen, sinsi, sessiz, secretive, silent steam room : buhar odası steer : (direksiyon, dümen vs. ile) yön vermek steering : (direksiyon, dümen vs. ile) yön vermek stem : sap stem cell : kök hücre stem from : —den gelmek, —den kaynaklanmak, originate from stiff : katı, sıkı, hard, rigid, zıt anl. : easy, slack stifling : boğucu still : dingin, durgun, hareketsiz, sessiz, calm, stable, silent, zıt anl. : active stillborn : ölü doğmuş stimulant : uyarıcı, uyarıcı madde stimulate : uyarmak, teşvik etmek, excite, inspire, motivate, zıt anl. : discourage stimulating : canlandırıcı, uyarıcı, reviving, invigorating stimulating : uyandırıcı, tahrik edici stink bomb : kötü koku bombası stipule : yaprak sapının dibindeki çift yaprakçık stir up : kışkırtmak, bulandırmak, karıştırmak, provoke stockbroker : borsa simsarı stomach upset : mide bozukluğu store up : depolamak storehouse : depo stowaway : kaçak yolcu straight away : derhal, hemen şimdi straighten : (eğri iken) düzel(t)mek straightforward : 1) basit, kolay, simple, zıt anl. : complicated; 2) apaçık, gizlisi saklısı olmayan, açık sözlü, candid, zıt anl. : evasive strain : gerginlik, stres, stress, tension, (fiil :) (kendini) zorlamak, çok gayret etmek, strive, struggle, zıt anl. : laze strain : germek, gerginleştirmek, stress, stretch, zıt anl. : relax strait : boğaz strangely : işin tuhafı, gariptir ki strap : kemerle bağlamak stream : akım, cereyan strenuous : yorucu, ağır, zor; gayretli, tiring, heavy stress : vurgulamak, altını çizmek, emphasise, underline stretch (into) : (boyunca) uzamak, yayılmak stretch : ger(il)mek strict : 1) tam, birebir, exact; 2) sert, katı, sıkı, kurallara tam olarak uyan, tight, rigorous, zıt anl. : lax, relaxed strict symmetry : tam bir simetri strictly speaking : doğrusunu söylemek gerekirse strike : bulmak, ulaşmak, come upon, discover strike up : (bir şeye, özellikle müzik çalmaya) başlamak, begin striking : göze çarpan, dikkat çeken, göz kamaştıran, astonishing, outstanding, zıt anl. : ordinary stringer : geçirgen kaya strip (of) : soymak, çıkarmak, sıyırmak strive : çabalamak, gayret etmek, uğraş vermek, struggle, endeavour stroke : felç, inme structured : yapısal, yapılandırılmış stud : çıtçıtla iliştirmek, tutturmak stud : dikme, saplama, saplanmış çubuk stunning : nefis, hayret verici stunningly : akıl almaz (şekilde, boyutlarda vs.) sturdy : sağlam, dayanıklı, gürbüz, sağlam, firm, solid, zıt anl. : weak subdue : (bir korkuyu, isteği vs.) bastırmak, suppress subject : denek, kobay; konu, mevzu subject to : tabi, maruz, conditional, depending subjective : öznel, sübjektif, personal, zıt anl. : objective submarine : deniz altı, deniz dibi submerge : batırmak, daldırmak, su altında bırakmak submerged : suya batmış, su altında submersion : suya batma/dalma, sular altında kalma submission : 1) arz, sunma, presentation; 2) teslimiyet, boyun eğme, surrender, yielding submit : 1) arz etmek, sunmak, present; 2) boyun eğmek, teslim olmak, surrender subsequent : sonraki, sonra gelen, (zaman ya da sıra olarak öncekini) takip eden subsequently : sonraları, daha sonra, afterwards, zıt anl. : previously subside : dinmek, azalmak, diminish, ease off, zıt anl. : rise subsidence : göçük, çöküntü subsidise : sübvanse etmek subsistence : (kıt kanaat) geçinme, ekmek kapısı, livelihood, sustenance subsistence production : temel ihtiyaçlar için üretim substance : 1) madde, material, entity; 2) öz, esas, asıl anlam, essence substantial : önemli, güçlü, important, ample www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 47 substantially : önemli ölçüde, oldukça çok, considerably substantiate : kanıtlamak, ispat etmek, prove, confirm, establish, zıt anl. : disprove, deny substitude : yerine (yedek olarak) koymak, ikame etmek substitute : (bir şeyin veya kişinin) yerine geçen, yedek, replacement, reserve substratum : alt tabaka, temel subtle : ince, göze çarpmayan, delicate, zıt anl. : obvious subtlety : incelik, ince ayrıntı, delicacy, detail subtly : azıcık, belli belirsiz, slightly subtropics : yarı tropik bölgeler, tropik bölgelere yakın bölgeler suburban : banliyöye ait, banliyöde bulunan succeed : 1) takip etmek, izlemek, —den sonra gelmek, follow, zıt anl. : precede; 2) başarmak succession : birbirini takip eden şeyler, sequence successively : peş peşe/üst üste/arka arkaya gelen, olan, consecutively succumb : yenilmek, teslim olmak, surrender, give in, submit, zıt anl. : conquer, resist suds : köpük suffer (from) : —in sıkıntısını çekmek, —den zarar görmek suffering : ıstırap, acı, dert, çile, cefa, eziyet, misery, pain sufficient : yeterli, enough, adequate, zıt anl. : insufficient, inadequate sufficiently : yeterince, enough, adequately, zıt anl. : inadequately, insufficiently suggest : 1) izlenimini bırakmak, hissini vermek, indicate, imply; 2) ileri/öne sürmek, önermek, advise, propose suggestion : öneri, ileri sürülen fikir, advice suicide : intihar suicide attack : intihar saldırısı suicide, both committed and attempted : hem gerçekleşen hem de girişilen intihar suit : uygun gelmek/düşmek, —e göre olmak, be appropriate, fit in suitably : uygun bir şekilde, gereği gibi, appropriately suited to : —e uygun sum up : özetlemek, summarize superb : enfes, fevkalade, mükemmel, first-rate, excellent, zıt anl. : poor superbly : enfes/mükemmel bir şekilde, excellently, zıt anl. : poorly superficial : 1) derin olmayan, yüzeysel, shallow, external, zıt anl. : deep, internal 2) sahte, özensiz, gelişigüzel, false, inattentive, zıt anl. : genuine, profound superficially : yüzeysel olarak, lightly, partially, zıt anl. : profoundly, thoroughly superflous : gereksiz, lüzumu olmayan, unnecessary superior : üstün nitelikli, kaliteli, üstün, better, highclass, zıt anl. : inferior, worse superiority : üstünlük, dominance, supremacy, zıt anl. : inferiority supernatural : doğaüstü supersede : (yeni bir şey eskisinin) yerini almak, replace, take over superstition : batıl inanç, hurafe supervise : gözetip denetlemek, superintend supervision : gözetim ve denetim, superintendence, administration supplant : yerini almak, yerine geçmek, replace supplement : (etkisini) arttırmak, enrich, reinforce supplier : tedarikçi supply : stok, rezerv, arz, stock, reserve supportive : destekleyici suppress : bastırmak, durdurmak, çıkmasını önlemek, restrain, withhold, zıt anl. : encourage suppression : gizli tutma, durdurma Supreme Court : Temyiz Mahkemesi, Yargıtay surface : su yüzüne çıkmak, görünmek, ortaya çıkmak, emerge, appear, come up, zıt anl. : submerge, sink, disappear surge : aniden yükselmek, soar, climb surpass : geçmek, geride bırakmak, exceed, overweigh, zıt anl. : fall behind surplus : fazlalık, artakalan miktar, excess, zıt anl. : shortage surpress : baskılamak surround : çevrelemek, çevirmek, kuşatmak, enclose, border surrounding : çevresindeki, etrafındaki, encircling surveillance : gözetleme, gözetim survey : anket, inceleme, genel bakış, inquiry, scrutiny, scan, review survive : ayakta/sağ kalmak, yaşamayı sürdürebilmek, live on, remain, zıt anl. : die survivor : sağ kalan, ayakta kalan susceptibility (to) : dirençsizlik, kolay hedef olma, yatkınlık, vulnerability susceptible : kolaylıkla etkilenen, dirençsiz, vulnerable, non-resistant, zıt anl. : resistant suspect : kuşku duymak, have doubt, zıt anl. : know suspected case : kuşkulu vaka suspend : askıya almak, postpone, zıt anl. : continue, sustain suspended : (bir sıvı içinde) asılı kalmış suspicious : kuşkulu, şüpheli, doubtful, zıt anl. : trustworthy www.bademci.com 48 - ÜDS Sözlüğü sustainable : çabuk tükenmeyen, kolay bulunur; sürdürülebilir, adequate; maintainable sustained release : gereken dozu başta verip sonra isteğe bağlı aralıklarla bu dozajı sürdüren tabletlere verilen ad swallow : yutmak swamp : bataklık sweep across : (boyunca) süpürülmek, sürüklenmek sweep along : (rüzgar, akıntı vs. sayesinde) kolayca ilerlemek, akıp gitmek sweeping : geniş alanlara yayılmış swell : kabarma swelling : şişme, şişkinlik swiftly : hızla, süratle, çabucak, quickly, speedily swiftness : çabukluk swollen : şiş, şişmiş, distended swollen joint : şişmiş eklem sycamore : çınar, Frenk inciri synonymous : anlamdaş syntactic : sözdizimsel system operation : sistemin çalıştırılması tackle : (bir sorunu) ele almak, çözmeye çalışmak, deal with, work on, zıt anl. : avoid tailor : (isteğe/ihtiyaca göre) biçmek, şekillendirmek, shape, adjust take a firm stand against : kararlılıkla karşı çıkmak take a heavy toll of : çok zarar vermek, büyük bir kayba neden olmak take a huge step forward : çok büyük ilerleme kaydetmek take action : harekete geçmek, önlem almak, intervene take after : (birine) benzemek, (biri gibi) davranmak, resemble, favour (in appearance), zıt anl. : differ from take by surprise : gafil avlamak take car accidents, for instance : örneğin araba kazalarına bak take cue : işaret almak take effect : geçerli olmak, yürürlüğe girmek, come into force, go into effect, zıt anl. : annul, repeal take for granted : doğal karşılamak, olmuş farz etmek take hold : (bir yere) yerleşmek, (bir yeri) eline geçirmek take in excess : aşırı miktarda, fazla almak take into account : dikkate almak, hesaba katmak, göz önünde tutmak, allow for take into consideration : dikkate almak, göz önünde bulundurmak, keep in mind take it in turn to lead : sırayla liderlik yapmak take on : 1) girişmek; 2) (işi, sorumluluğu, görevi vs.) üstüne almak, kabul etmek, undertake take over : (yönetimi, nöbeti vs.) devralmak, egemen olmak, assume, predominate, zıt anl. : abandon, obey take part in : —e katılmak, —de yer almak, participate, join in take place : olmak, meydana gelmek, happen, occur take pride in : —den gurur duymak take something at its face value : bir şeyin değerini sorgu sual etmeden söylendiği gibi kabul etmek take steps : önlem almak take the lead : başa geçmek take to : alışkanlık edinmek, hoşlanmaya başlamak, (bir yere) gitmek take up : 1) ele almak, başlamak, start; 2) (gaz, sıvı) tutmak, içine almak, absorb take up with : 1) (biriyle) tartışmak üzere bir konu ortaya atmak; 2) arkadaş olmak take-off : (uçak) kalkış takeoff : havalanma, kalkış tamper (with) : karıştırmak, kurcalamak, oynamak, manipulate, fiddle with tanning : (ciltte) bronzlaşma tap into : hatta girmek tapeworm : tenya target : hedeflemek, amaçlamak, aim target group : hedef kitle task : iş, görev, ödev, job, duty, work task force : özel görev kuvveti task-specific : göreve/işe özel taut : gergin taxiing : uçağın bir arabayı izleyerek terminale yanaşması tear : göz yaşı tedious : can sıkıcı, usandırıcı, dull, boring, tiresome, zıt anl. : interesting, entertaining teem with : ile dolu olmak teens : 13 ila 19. yaşlar temperament : mizaç, huy, tabiat, yaradılış, disposition temperate : ılıman temple : tapınak temporarily : geçici olarak, for the time being, zıt anl. : permanently temporary : geçici, interim, provisional, transitory, zıt anl. : permanent tempt : ayartmak, kandırmak, imrendirmek, cezbetmek, lure, charm tenable : savunulabilir, makul, defendable, reasonable tend (to) : eğiliminde olmak, be disposed to, be likely to tend : eğiliminde olmak, be apt, incline tendency : eğilim, meyil, bias www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 49 tenderness : sevecenlik, şefkat, kindness, affection tense : gergin tension : gerilim, stress, strain, zıt anl. : calmness, relaxation tension : gerilme kuvveti tensioning : germe eylemi tentacle : ince uzun kavrama/dokunma organı terminal : son, nihai, last, final terminate : son vermek, sona ermek, bit(ir)mek, bring to an end, finish, start, begin termination : bitiş, sona eriş terms : koşullar, şartlar, conditions terrain : arazi, bölge, mıntıka terrestrial : yer yuvarlağına ait; karasal, karada yaşayan, temporal, zıt anl. : cosmic terribly : son derece, awfully tetanus : tetanos texture : yüzey, bünye, yapı, characteristic than meets the eye : göze çarpandan thank goodness! : Allah’a şükür thanks to : sayesinde, owing to that there is nothing in the least wrong with him : en ufak bir rahatsızlığı bile olmadığı that’s not often enough : çoğunlukla bu yetersiz kalır thaw : erime, çözülme the absence of hope stands in the way of recovery : umuttan yoksunluk iyileşme yolunda engel oluşturur the course of history : tarihin akışı the now : içinde bulunulan an the registrar : 1) İngiltere’de orta konumda hastane doktoru (stajyere üst, uzman doktora ast); 2) kayıt memuru the wild : yabani hayat/çevre thereby : öylece, öylelikle, by that means, because of that thicken : kalınlaşmak thicket : fundalık, çalılık think out : (bir şeyi) ayrıntılı ve özenli bir biçimde ele almak, incelemek thirst : susama thorough : tam, baştan aşağı, complete, whole, zıt anl. : partial thoroughly : tam olarak, tamamen, completely, wholly, zıt anl. : partially thread-like : iplik benzeri threadworm : kıl kurdu threat : tehdit, warning threaten : tehdit etmek, gözdağı vermek, warn, jeopardise, zıt anl. : relieve, protect threatening : tehdit edici, menacing threefold : üç yönlü threshold : kapı eşiği, giriş, başlangıç, opening, beginning thrill : heyecan thrive : istikrarlı bir şekilde büyümek, gelişmek, prosper, flourish throw in : eklemek, add throw light on : aydınlatmak, açıklığa kavuşturmak, clarify, explain thus : böylece, bu yolla, bu nedenle, therefore tick : kene tidal : gelgit ile ilgili tidal range : suyun yükselti büyüklüğü tidally driven currents : gelgitle oluşan akıntılar tide : gelgit, med cezir tie to : bağlamak, ilişkilendirmek, connect, link tile : kiremit, fayans tilted : yatık, eğimli timber : kereste time-consuming : zaman alıcı timely : zamanında tiny : küçücük, minicik, minuscule, minute, zıt anl. : enormous, huge to a certain extent : bir yere kadar, to some extent to a great extent : büyük oranda to a very insignificant extent : çok az/önemsiz bir oranda to and fro : bir yandan öbür yana, bir aşağı bir yukarı, back and forth to back claims : iddialara arka çıkmak to grind : öğütmek, çekmek to invade : saldırmak, istila etmek to start with : ilk başlarda to such an extent that : o kadar ki, o derece ki to that effect : bu hususta, bu mealde to the contrary : aksine, karşıt to the exclusion of : —i dışlayacak kadar to what extent : ne derece, nereye kadar toddler : yeni yürümeye başlayan çocuk tolerate : 1) katlanmak, dayanmak, endure, bear; 2) hoş görmek, müsamaha etmek, allow tomb : mezar, lahit, türbe tomb-figures : mezar figürleri tonnage : tonaj, tonilato top (fiil) : en üste çıkmak, başa geçmek topmost : en üst top-security : üstün güvenliğe sahip torment : eziyet etmek, azap çektirmek, işkence yapmak, plague, torture, zıt anl. : please, delight tormented : eziyet edilmiş, azap çekmiş torrid : ateşli, sensuous, hot, zıt anl. : cold, frigid Tory : İngiltere’deki Muhafazakar Partinin 1832 yılından önceki adı touch-down : uçağın pistle temas etmesi touch-sensitive : dokunmaya duyarlı, dokunmatik touchstone : denek taşı, mihenk taşı, kriter, ölçüt, benchmark, criterion www.bademci.com 50 - ÜDS Sözlüğü trace : (ipuçları vs.) izleyerek saptamak/bulmak, track, trail trace back : geriye/eskiye doğru izini sürmek/ bulmak trace mineral : insan vücudunun çok az miktarlarda gereksinim duyduğu mineraller, micro mineral track : izlemek, iz sürmek, izini takip etmek, pursue, trail track back : geriye doğru iz sürmek, kaynağını araştırmak track down : izleyip bulmak/yakalamak, pursue traction : götürme, çekme train tracks : tren rayları training ground : eğitim alanı trait : özellik transcultural : kültürler arası transform (into) : dönüştürmek, değiştirmek, change, convert, zıt anl. : preserve transformation : dönüştürme, dönüşüm, conversion transient : gelip geçici, transitory, zıt anl. : permanent transiently : gelip geçici olarak, transitory, zıt anl. : permanently transition : geçiş, değişim, passage translocation : yer değiştirme, başka yere nakil transmissible : geçmesi olası transmission : iletim, aktarım transmit : iletmek, aktarmak, (hastalık) bulaştırmak, carry, convey transparent : saydam transverse : çaprazlama, enine trap : kapana kıstırmak, tuzak kurarak yakalamak treacherous : tehlikeli, güvenilmez, hain, kalleş, dangerous, unsafe treat : 1) davranmak, muamele etmek, behave, act; 2) tedavi etmek, cure treaty : antlaşma tremendous : muazzam, enormous tremor : titreme, ürperme, sarsıntı, quiver, tremble trench : çukur, hendek trial : 1) (mahkemede) duruşma, court action, litigation; 2) deneme, sınama, experiment trick : hile, üçkağıt, trik trigger : tetik, bir şeyin tetikleyicisi/nedeni trigger : tetiklemek, harekete geçirmek, başlatmak, ateşlemek, activate, spark trimester : üç aylık dönem triumph : zafer, yengi, (fiil :) zafer kazanmak, galip gelmek, triumphant : muzaffer, galip, victorious trivial : cüzi, önemsiz, sıradan, insignificant, ordinary troop : askeri birlik troublesome : sorun çıkaran, zahmetli, burdensome trough : yalak, tekne trust : güven try out : (birini veya bir şeyi) denemek, experiment tune : melodi, ezgi, nağme tune into : yakından takip etmek, belli bir radyo istasyonuna ayarlamak turbulence : çalkantı, girdap turn : (buradaki anlamı) olmak, become turn away from : —den uzaklaşmak, —e yüz çevirmek turn back : geri dönmek, geri çevirmek turn in : teslim etmek, hand in, deliver turn into : —e dönüş(tür)mek, —e değiş(tir)mek, convert turn off : 1) (ışığı, suyu vs.) kapatmak, put off; 2) (yolda) başka tarafa yönelmek turn on : 1) (özellikle cinsel açıdan) heyecanlandırmak, excite, stimulate; 2) (radio, TV vs.) açmak turn on/upon : 1) (ışık vs.) —e doğrultmak, üzerine çevirmek, direct onto; 2) —e bağlı olmak, depend on turn out : ortaya çıkmak turn out to be : (bir şey) olduğıu ortaya çıkmak turn out to be : olduğu ortaya çıkmak turn over : 1) devirmek, çevirmek, invert; 2) düşünmek, akılda tartmak, think about, consider turn to : başvurmak, yardımını istemek, invoke, refer to, resort to turn-of-the-century : yüzyılın değişimine yakın twist : büklüm, burma two-shoe : iki pedallı two-storey façade : iki katlı cephe two-thirds : üçte iki ultimate : son, nihai; esas, temel; en büyük, en yüksek, final; fundamental; greatest ultimately : sonunda, nihayet; esas olarak, finally; fundamentally unaccountable : açıklanamayan, anlatılamaz, anlaşılmaz, inexplicable, peculiar, zıt anl. : explicable unaided : yardım edilmeyen, yardım görmeyen unanimous : oybirliğiyle verilen unarmed : silahsız unavoidable : kaçınılmaz, inevitable, zıt anl. : avoidable, avertable unbearable : dayanılmaz, çekilmez, intolerable, zıt anl. : bearable, tolerable unbiased : tarafsız, nesnel, objektif, objective unconcerned : ilgisiz, umursamaz, indifferent, inattentive, zıt anl. : concerned, interested unconsciousness : bilinçsizlik, baygınlık uncover : açığa çıkarmak, deşifre etmek, unveil, zıt anl. : conceal uncut : kesintisiz www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 51 under debate : tartışılmakta olan under-activity : az hareket, yetersiz faaliyet underestimate : küçümsemek, değerinin altında paha biçmek, undervalue, zıt anl. : overestimate, exaggerate underfund : yetersiz finanse etmek undergo : (sıkıntı, acı vs.) çekmek, (zorluk, işkence vs.) maruz kalmak, (ameliyat, vs.) geçirmek, (tamirat vs.) görmek, be subjected to, go through, experience, zıt anl. : commit, execute underlie : altında bulunmak/yatmak, asıl nedeni olmak, temelini oluşturmak underline : vurgulamak, altını çizmek, stress, emphasise undermine : temelini aşındırmak, yavaş yavaş yok etmek, zayıflatmak, weaken, zıt anl. : strengthen, build up undernourished : yetersiz beslenmiş, ill-fed, underfed undernutrition : yetersiz beslenme under-perform : (gereğinden veya olabileceğinden) az ilerleme kaydetmek understandably : anlaşılır, makul bir şekilde, conceivably, reasonably, zıt anl. : ambiguously, unreasonably undertake : girişmek; üzerine almak, üstlenmek, taahhüt etmek, embark on, attempt; commit oneself undetected : gözden kaçmış, farkedilmemiş, unnoticed undoubtedly : şüphesiz/kuşkusuz bir şekilde, unmistakably, convincingly, zıt anl. : doubtfully, questionably undue : 1) aşırı, excessive; 2) yasaya aykırı, illegal unduly : boş yere, gereksizce, unnecessarily, zıt anl. : sensibly unease : huzursuzluk, endişe, kaygı, unrest, worry uneasy : kaygılı, tedirgin, restless, uncomfortable, zıt anl. : at ease unethical : etik olmayan, ahlaka aykırı, immoral, zıt anl. : ethical, moral unexplored : araştırılmamış unfair : haksız, unjust, zıt anl. : fair, just unfamiliar : aşina olmayan, yabancı, unknown, strange, zıt anl. : familiar, known unfashionable : modaya uymayan, modası geçmiş, outmoded, zıt anl. : fashionable unfeasible : yapılamaz, gerçekleştirilemez, impracticable, zıt anl. : feasible, practicable unfold : açıklamak, açıklığa kavuşturmak, clarify, reveal, zıt anl. : conceal unforeseen : beklenmedik, umulmadık, unexpected, zıt anl. : expected unfounded : temelsiz, mesnetsiz, grounless unharmed : zarar görmemiş, sağlam, intact, undamaged, zıt anl. : harmed, damaged uniformity : aynılık, tutarlılık, bir örnek oluş, consistency, similarity, zıt anl. : diversity uniformly : birörnek, aynı biçimde, consistently, zıt anl. : variably, differently unify : birleştirmek, bir bütün haline getirmek, combine, unite, zıt anl. : detach, separate unimaginable : hayal/tasavvur edilemez, incredible, unbelievable, zıt anl. : believable uninviting : çekici olmayan, itici, unattractive, zıt anl. : inviting unique : benzersiz, eşsiz, yegâne, tek uniquely : benzersiz/eşsiz bir şekilde, solely, zıt anl. : commonly universal : evrensel unjustifiable : gerekçesiz, haksız, yersiz, inexcusable, indefensible unjustly : haksız bir şekilde, unfairly, zıt anl. : justly unlike : farklı, (birbirine) benzemeyen, different, zıt anl. : alike unmanned : insansız unmatchable : emsalsiz, benzersiz, incomparable, unrivalled, zıt anl. : ordinary unmistakably : şüphesiz, şüphe götürmez bir şekilde, certainly, undoubtedly, zıt anl. : questionably, doubtfully unpleasant : hoş olmayan, tatsız, undesirable, nasty, zıt anl. : pleasant, delightful unpredictability : belirsizlik, bilinemezlik, volatility, zıt anl. : predictability unpredictable : önceden bilinmez, kestirilemez, unforeseeable, variable, zıt anl. : predictable, unchanging unprescribed : reçetesiz unprotected : korunmamış unravel : çöz(ül)mek, sök(ül)mek, solve, figure out, zıt anl. : code, encode unreachable : ulaşılamaz, inaccessible, zıt anl. : reachable unrealistically : gerçekçi olmayan bir şekilde, unbelievably, zıt anl. : realistically unrelenting : amansız, acımasız, merciless, zıt anl. : compassionate, merciful unreliability : güvenilir olmama, kaypaklık, changeableness, zıt anl. : reliability, dependableness unreliable : güvenilmez, kuşkulu, dubious, zıt anl. : reliable unreliable : güvensiz unrequited : karşılık görmeyen, karşılıksız unrest : huzursuzluk, kargaşa, disturbance, dissatisfaction, zıt anl. : peace, harmony unsatisfying : tatmin etmeyen unsaturated : doymamış www.bademci.com 52 - ÜDS Sözlüğü unstable : dengesiz, kararsız, değişken, inconstant, zıt anl. : stable unsustainable : sürdürülemez, (aynı şartlarda) devam edemez unusual : müstesna, alışılmadık, tuhaf, ender, uncommon, strange, zıt anl. : familiar unwilling : isteksiz, gönülsüz, reluctant, uneager, zıt anl. : willing, eager, ready unwillingly : isteksizce, gönülsüzce, reluctantly, zıt anl. : willingly, eagerly unwillingness : isteksizlik, gönülsüzlük, reluctance, zıt anl. : eagerness, willingness unwise : akılsız, akılsızca, foolish, silly, unintelligent, zıt anl. : wise, thoughtful up against : karşı karşıya, facing update : modernleştirmek, güncelleştirmek, modernise, renew upgrade : geliştirmek, düzeyini yükseltmek, improve, advance, zıt anl. : worsen, weaken uphold : tarafını tutmak, desteklemek, onaylamak, back up, advocate upkeep : bakım, muhafaza, idame, maintenance upsetting : üzücü, sinir bozucu, annoying upstream : akıntının tersi yönünde urban : şehirlere ait, şehirlerde oturan urge : (birisini bir şey yapmaya) teşvik etmek, kışkırtmak, encourage, incite, zıt anl. : discourage, deter, şiddetli arzu, tutku, itki, desire, passion, zıt anl. : dislike, hate urgency : aciliyet, ivedilik, emergency use to the full : sonuna kadar kullanmak usher in : öncülük etmek; (içeri) getirmek, bring in utilitarian : faydacıl, fayda/yarar gözetici, useful, practical, zıt anl. : unpractical utility : kamu hizmeti utter : bütün bütün, tam; kesin, mutlak, complete; absolute, zıt anl. : uncertain utterly : tamamen, totally vacation : tatil vaccine : aşı, injection vacuum : boşluk vaguely : tam anlamını vermeyecek şekilde, belli belirsiz, ambiguously, zıt anl. : clearly, explicitly valid : geçerli, sağlam, yasal, credible, solid, legitimate, zıt anl. : invalid, unacceptable validity : geçerlilik, meşruluk, legitimacy, zıt anl. : invalidity value : değer vermek, appreciate valve radio : lambalı radyo vanguard : öncü (birlik, kol) vaporise : buharlaş(tır)mak, evaporate vapour : buhar, buğu variation : farklılık, çeşitlilik varied : değişiklik gösteren, çeşitli variety : çeşitlilik various : çeşitli, miscellaneous vary : değiş(tir)mek, çeşitlen(dir)mek, change, differ, alter, zıt anl. : remain, stay vasoconstriction : kan damarlarındaki daralma vast : çok geniş, engin, çok büyük, huge, immense vast sums : çok büyük miktarlarda (para) vastly : çok, büyük oranda, highly, greatly vastness : büyüklük, enginlik vegetation : bitkiler, bitki örtüsü vegetative : büyüme yeteneği olan vehemently : şiddetli/hiddetli/ateşli bir şekilde, passionately vehicular : taşıtlara ilişkin Velcro : cırt cırt vellus : ince tüy velocity : hız vent : delik, yarık ventilate : havalandırmak ventilation : havalandırma venture : 1) tehlikeye atmak, stake, jeopardize; 2) göze almak, dare, stake verbal : sözlü, oral, zıt anl. : written verdict : jüri kararı versatile : çok yönlü, many-sided vertebrate : omurgalı, craniate vest : yelek vested : kazanılmış, mutlak, sabit vex : canını sıkmak, sinirlendirmek, kızdırmak, irritate, upset, zıt anl. : soothe viable : (bir şeyi) yapmaya/başarmaya gücü yeten, muktedir, feasible, practicable, zıt anl. : unachievable vibrant : parlak, canlı vibrate : titre(t)mek, shake, zıt anl. : be still vibration : titreşim vibrotactile : titreşim yoluyla çalışan vice versa : tersi(ne), aksi(ne) vicinity : civar vicious : kötü, çirkin, acımasız, nasty, brutal victim : mağdur view : görüş, fikir, düşünce, inanç; bakış, opinion, conception vigorous : kuvvetli, etkin, gayretli, enerjik, zealous, energetic, zıt anl. : impotent, inactive vindication : temize çıkarma, suçsuzluğunu kanıtlama vineyard : bağ violate : (yasa, kural vs.) çiğnemek, ihlal etmek, breach, infringe, zıt anl. : obey, observe violation : (yasa, kural vs.) ihlal, breach violent : yıkıcı, sert, şiddetli, zorlu, destructive, strong, zıt anl. : mild, passive violent motion sickness : şiddetli hareket/sarsıntı tutması virtual takeover : fiili/gayriresmi devralma virtually : neredeyse, hemen hemen, nearly, actually viscid : yapışkan, sticky www.bademci.com ÜDS Sözlüğü - 53 visible : görünebilir, görülür, açık, belli, apparent, conspicuous, detectable, zıt anl. : obscured, concealed, hidden vision : görüntü, hayal, düş, öngörü, image, daydream, foresight visionary : hayalperest, ileriyi gören kimse visual : görsel, viewable vital : yaşamsal, hayati, çok önemli, yaşam için gerekli, canlı, critical, essential, pivotal, zıt anl. : insignificant, trivial vitality : canlılık, hareketlilik, liveliness, vigour vitally important : hayati öneme sahip voice : dile getirmek, anlatmak, tell, narrate voluntary : gönüllü, isteğe bağlı, willing, zıt anl. : involuntary, obligatory vulnerability : saldırıya açık olma, susceptibility, weakness vulnerable : saldırı veya eleştiriye açık, susceptible, exposed, at risk, zıt anl. : protected, secure wage : (savaş vs.) açmak, sürdürmek, carry on, undertake, zıt anl. : cease, stop wage-earning : maaş kazandırıcı wakefulness : uyanıklık hali walk on : üzerinde yürümek walnut : ceviz warfare : savaş warfare agent : savaş aleti warm-blooded : sıcakkanlı warm-up : (motoru) ısıtmak warning : uyarı warp thread : çözgü ipliği (kumaşın boyuna olan iplik) warrant : izin vermek, garanti etmek, ruhsat vermek, permit, approve, guarantee warring : savaşan wastage : zayiat waste : 1) boş arazi, ıssız yer; 2) atık madde, israf waste product : atık madde wasteful : savurgan, müsrif wastefully : müsrifçe, savurganca, extravagantly, zıt anl. : thriftily wastefulness : israf, savurganlık wasting : zayıflama, kuvvetten düşme, kullanmama nedeniyle organ küçülmesi watch out for : —e dikkat etmek, look out water delivery system : su dağıtım şebekesi waterfall : şelale wave-exposed : dalgalara açık way of life : yaşam biçimi way off : çok dışında/uzağında weak pulse : zayıf nabız weaken : zayıfla(t)mak, hafifle(t)mek, lessen, undermine, zıt anl. : strengthen, build up wealth of information : bilgi hazinesi wear : yıpranma wear and tear : aşınma ve yıpranma wear out : yıpranmak, aşınmak, eskimek, wear down, deteriorate weathering : hava etkisiyle değişime uğrama weave together : birlikte örmek, değişik öğelerden bir bütün oluşturmak weave-like : örgü benzeri webbed together : perdeyle birbirine bağlı wedge : kıskı, kama, takoz weed : yabani ot weekly : haftalık gazete veya dergi weigh on : endişelendirmek, endişeye sevk etmek, cause to worry weigh up : aklında ölçüp biçmek, consider weightlessness : ağırlıksız/yerçekimsiz ortam welfare : refah, prosperity well : kuyu well before : çok once well done : aferim, iyi olmuş well-annotated : dipnotlarla iyice açıklanmış well-compiled : iyi derlenmiş well-drawn : iyi çizilmiş, tiplemesi iyi yapılmış well-established : iyice yerleşmiş, deep-rooted well-founded : sağlam temele dayalı, substantiated well-informed : iyi bilgilendirilmiş well-nourished : iyi beslenmiş, well-fostered, zıt anl. : ill-nourished well-off : iyi durumdaki well-rested : iyi dinlenmiş wet : ıslatmak, işemek what is more : dahası, furthermore, yet what was in the best interests of the animals : hayvanların en iyi şekilde nasıl korunacağı whatsoever : hiçbir şekilde wheeze : hırlamak, hırıltılı ses çıkarmak when it comes to : — söz konusu olduğunda whereas : oysa, iken, inasmuch as whereby : onunla, onun vasıtasıyla, by means of, through which whilst : —iken, —mekle birlikte, oysa, while whirlwind : hortum whole grain : tam tahıl (kepekli dış yüzeyleri alınmamış) wholeheartedly : içtenlikle, samimi olarak, sincerely wholesome : sağlığa yararlı, besleyici whooping cough : boğmaca widen : genişlemek, (arası) açılmak widespread : yaygın, extensive, prevalent, zıt anl. : limited, rare widowed : dul kalmış wilderness : (el değmemiş) boş arazi, çöl, kır wildlife : yaban hayatı (insan hariç doğal ortamında yaşayan tüm canlılar) willing : istekli, gönüllü, eager, ready, zıt anl. : reluctant, unwilling www.bademci.com 54 - ÜDS Sözlüğü wind-borne : rüzgarla taşınan windbreaker : yel kesen windpipe : soluk borusu wipe out : silip süpürmek, ortadan kaldırmak, destroy wise : akıllı, akıllıca, sensible, zıt anl. : foolish witchcraft : büyücülük with reference to : —e ilişkin olarak, ile ilgili olarak with regard to : —e gelince, ile ilgili olarak, with respect to with the exception of : dışında, haricinde withdraw : 1) geri çek(il)mek, retreat, zıt anl. : attack, assault; 2) (para) çekmek withdrawal : içine kapanma, çekilme, ayrılma, alienation, zıt anl. : friendliness withdrawal symptom : yoksunluk belirtisi withdrawn : çekingen, içine kapanık, unsociable, zıt anl. : sociable, outgoing withhold : saklamak, vermemek, detain, hide, zıt anl. : release, let go within reach : ulaşılabilir, available, attainable, zıt anl. : remote, distant witness : tanık/şahit olmak, observe wonder : merak etmek, düşünmek, hayret etmek, question, think work out : (plan, proje vs.) başarmak, iyi sonuçlandırmak, (bir sorunu) çözmek, accomplish, solve, zıt anl. : fail, miss workable : işlenebilir workaholic : işkolik workforce : işgücü working : işleme tarzı, functioning workmanship : işçilik, ustalık worrisome : endişe/kaygı verici worsen : kötüleş(tir)mek, ağırlaş(tır)mak, aggravate, deteriorate, zıt anl. : relieve, ease, facilitate, alleviate worship : tapınmak, ibadet etmek worthwhile : zaman harcamaya/zahmete değer, beneficial, rewarding, zıt anl. : worthless worthy : —e değer, —e layik, kıymetli, deserving, zıt anl. : unworthy wound : yara wounded : yaralı wrap up : (paket vs.) sarmak wreck : enkaz write off : 1) başarısız görmek/addetmek; 2) (muhasebede) hesaptan düşmek write out : tam olarak yazmak; (resmi bir şey) yazmak yet unborn generations : henüz doğmamış nesiller yield : (sonuç, ürün vs.) vermek, (kar, kazanç) getirmek, produce yield to : teslim olmak, boyun eğmek, yenik düşmek, submit, capitulate, succumb zone : bölge, mıntıka www.bademci.com
Benzer belgeler
dosyayı indir
archipelago : takımada, içinde çok ada bulunan
deniz
arduous : güç, çetin, yorucu
argue away : tartışarak çürütmek, aksini kanıtlamak
argument : sav, iddia; tartışma; çekişme, assertion;
debate; co...
üds sözlüğü - berkancitak
archipelago : takımada, içinde çok ada bulunan
deniz
arduous : güç, çetin, yorucu
argue away : tartışarak çürütmek, aksini kanıtlamak
argument : sav, iddia; tartışma; çekişme, assertion;
debate; co...
9000 UDS KPDS YDS Kelime Listesi
Kullanım Kılavuzu:
• Sözlükteki kelimelerin tanımlaması için üç farklı renk kullanılmıştır:
kırmızı, siyah ve mavi.
a. Kırmızı kelimeler, fen, sağlık ya da sosyal ayrımı gözetmeksizin
her adayın ha...
C C C C C - İngilizce Mega Hafiza
accordingly = dolayısıyla, bu nedenle, so,
consequently
account (fiil) = saymak, addetmek, consider, deem
account (isim) = 1) anlatım, narrative; 2) hesap
account for = 1) hesap vermek, (bir şey)’d...