Mülteciler ve Üreme Sağlığı Riskleri
Transkript
Mülteciler ve Üreme Sağlığı Riskleri
Görünüm Ocak 2014 Mülteciler ve Üreme Sağlığı Riskleri Dr. Gökhan Yıldırımkaya Suriyeli Mülteci Kadınlarda Üreme Sağlığı www.tapv.org.tr ‘Bedeni, Cinselliği ve Doğurganlığı ile Kadın’ Konferansı Mardin Güvenli Annelik Semineri Nar Taneleri Projesi Çocuk Güçlendirme Programı UNFPA Eğitim Programı ‘Kriz Sonrası Cinsel Sağlık ve1 Görünüm Ocak 2014 Üreme Sağlığı’ Mülteciler ve Üreme Sağlığı Riskleri Göçlerle birlikte travma yaşayan mültecilerin sorunlarının başında üreme sağlığı riskleri geliyor. 2 Görünüm Ocak 2014 Suriye’deki olayların halk üzerinde etkilerinin en büyük sonuçlarından birisi büyük çapta mülteci hareketlerinin başlaması olmuştur. Türkiye, Suriye ile geniş bir sınırı paylaşan komşu ülke olarak, sığınmacılar tarafından en çok göç edilen ülkelerden biri haline gelmiştir. Günümüzde oluşa gelen mülteci sorunları birlikte yaşadıkları insanları da etkilemektedir. Dolayısıyla mültecilerin karşı karşıya kaldığı sağlık sorunları aynı ortamda yaşantılarını paylaşan bütün insanlar için önemlidir. Bunun en belirgin örneği günümüzde de yaşadığımız bulaşıcı hastalıklara karşı korunma yetersizliğidir. Salgın hastalıkların yanı sıra cinsel yollarla bulaşan enfeksiyonlara karşı gerekli tedbirlerin alınması ve üreme sağlığı risklerini önleyici sağlık hizmetlerine ulaşabilmek hayati önem taşır. Mülteciler açısından stigma, ayrımcılık, dil ve kültür farklılıklarından kaynaklanan dışlanma, düzenli cinsel partnerlerden ayrılmış olmak, destek ve arkadaşlığın eksikliği, sağlık ve sosyal hizmetlere ulaşımdaki sorunlar cinsel yollarla bulaşan hastalıklara yakalanma riskini arttırmaktadır. Yaşantılarının temelinde derin travmalar yaşayan mültecilerin aile ve toplum yaşamlarının göç sırasında ve sonrasında kesintiye uğraması, özellikle de yoksulluk ve kriz durumları, riskli cinsel davranışlar içine girmelerine ve cinsel yoldan bulaşan hastalıklara maruz kalmalarına neden olabilmektedir. Kadınların mülteci, sığınmacı olma nedenleri toplumsal cinsiyet ayrımcılığına dayalı olarak erkeklerden farklılıklar taşımaktadır. Kadınlar da bütün sığınmacılar gibi, baskı, zulüm ve korku içinde oldukları için kaçmaktadır. Kadınlar, erkeklerden farklı olarak sosyal ve kültürel önyargılardan kaynaklanan baskıdan fazla etkilenirler. Kadın olmalarından kaynaklı bedensel ve ruhsal sağlıklarını bozan, zarar verici uygulamalar, cinsel istismar, cinsel şiddet, aile içi şiddet gibi baskılar kadınların ülkelerini terk ederek başka bir ülkeye sığınmalarına neden olmaktadır. Bu nedenle mülteci sorunları ile ilgili yapılan araştırma sonuçlarından en göze çarpanı kadın ve çocukların büyük çoğunluğunu oluşturduklarıdır. Kadınlar genel olarak kadın sağlığı, hijyen ve aile planlaması konusunda desteksiz durumdadırlar. Hamile kadınların sağlık hizmetlerine erişimi yok denecek kadar azdır ve doğum zamanı gelmiş olan kadınlar mecburen evlerde doğum yapmak zorunda kalmaktadırlar. Ayrıca var olan koşullar HIV/AIDS gibi ölümcül sonuçlara neden olabilecek hastalıkların bulaşması ve güvensiz koşullarda düşük yapma riskini arttırmaktadır. Mülteci kadınlar, mahremiyete imkan tanımayan toplu barınaklar, güvenli olmayan uzaklıklarda kurulmuş tuvaletler, yetersiz ışıklandırma vb. çok sıklıkla kamp tasarımının yetersiz olmasından kaynaklanan tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Mülteciler dünya çapında danışmanlık, temel sağlık hizmetleri ve koruyucu hizmetler, tanı, tedavi olanakları ve ilaca erişim konusunda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Söz konusu sağlık hizmetlerine ulaşmada yaşanan temel sorunlar; sağlık çalışanlarının sığınmacı ve mültecilerin özel gereksinimleri konusunda farkındalığının ve deneyiminin az olması, dil ve iletişim sorunları, kültürel farklılıklar, yabancı sağlık sistemine uyum sağlayamamak, varsa sağlık hizmeti konusunda bilgilendirilmemiş olmak, istismar, tecavüz vb. durumları açıklamak konusunda çekingenlik, hizmetlerin ücretli olması, sağlık kuruluşuna ulaşmak için yol parasını karşılayamamak, kimliğini ispatlayamamak, idari/yasal engeller vb. olarak sıralanmaktadır. Diğer taraftan mülteci ergenler de tüm ergenler gibi kendi kimliklerini geliştirme ve gerekli becerileri edinme aşamasındadırlar; ancak bunları, kendilerine yabancı bir ortamda, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya ve sıklıkla cinsel istismar / sömürü tehdidi altında gerçekleştirmek zorunda kalıyorlar. Umutsuzluk, hastalık, boş vakit ve yoksulluk, mülteci kamplarında günlük yaşamın ortak özellikleri haline gelmektedir. Bu sosyal kargaşa ve korumanın eksikliği ergenlerde, özellikle genç kızlarda tecavüzü de içeren şekilde toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, yiyecek ve hizmete ulaşma karşılığı seks yapma ve daha küçük yaşta riskli cinsel ilişkileri beraberinde getirir. Dünya üzerinde her ülke mültecilere kapılarını açmaktadır. Ancak gelişmiş ülkelerde dahi artan mülteci sayıları önemli derecede insan hak ihlallerini engelleyememektedir. Mültecilere en azından ülkede yasal olarak ikamet eden diğer yabancılara sağlananlarla eşit haklar ve yardım, her bireyin sahip olması gereken temel ihtiyaçlar dahil olmak üzere verilmelidir. Bunlar arasında en önemli olanı insanın en temel ihtiyacı olan sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesidir. Türkiye’de yakın zamana kadar Suriyeli mültecilerin sadece kampların bulunduğu illerde sağlık hizmetinden faydalanmasına izin verilirken, kaydı bulunmayan kişiler için sağlık hizmeti almaları yasal değildi. Türkiye Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AFAD’ın yaptığı açıklamaya göre 22 Ekim 2013 tarihinde ülkemizde 600 binden fazla sayıda Suriyeli mülteci ve sığınmacı vardır ve bunların 400 binden fazlası mülteci kampları dışında yaşamaktadırlar. Mülteci sayısının artması ve olası sağlık riskleri nedeni ile mültecilere yönelik yeni yasal düzenlemeler yapmak kaçınılmaz olmuştur. Başbakanlık AFAD Başkanlığı tarafından, 9.9.2013 tarihli “Suriyeli Misafirlerin sağlık ve diğer hizmetleri hk.” konulu 2013/8 nolu Genelge ile Suriyeli mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimi konusundaki sınırlamalar kaldırılmıştır. Yeni Genelge ile Suriyeli mülteciler bulundukları illerdeki sağlık kuruluşlarına başvurduklarında kayıtları yapılarak, sağlık hizmetlerinden faydalanabilmektedirler. Kaynakça http://www.sdplatform.com/ Dergi/741/Turkiyedeki-multecilersalgin-hastaliklar-ve-korunma. aspx http://www.bianet.org/bianet/ toplum/111170-aids-ve-multeciler http://www.slideshare.net/ okanyuksel/mlteci-sorunu-ve feminist-zm-nerileri TAF Preventive Medicine Bulletin, 2010: 9(1) / Mülteciler ve Sağlık Uluslararası Af Örgütü - Türkiye (http://www.amnesty.org.tr/ai) / SGK alanındaki düzenlemeler ve mülteci ve sığınmacıların sağlık hizmetlerine ulaşımı İstanbul Örneği – Tespitler, İhtiyaçlar ve Öneriler /www mazlumder.org AFAD Suriyeli Mülteciler Raporu 2013 / www.afad.gov.tr Yok Sayılanlar; Kamp Dışında Yaşayan Suriye’den Gelen Sığınmacılar İstanbul Örneği / Suriye’den İstanbul’a Gelen Sığınmacıları İzleme Platformu http://www.klimik.org.tr/ Mülteciler ve Halk Sağlığı Görünüm Ocak 2014 3 Dr. Gökhan Yıldırımkaya Suriyeli Mülteci Kadınlarda Üreme Sağlığı 1- Suriyeli kadın mülteciler en çok hangi sağlık sorunları ile karşılaşıyorlar? Dr. Gökhan Yıldırımkaya Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mezunu. TODAİE Kamu Yönetimi Uzmanlık Lisansüstü Eğitim Programı, Sağlık Kurumları İşletmeciliği Ön Lisans Programı, ATAUM Avrupa Birliği Temel Eğitim Programını tamamladı. Uzunca bir süre SSK Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı’nı yürüttü. Değişik zamanlarda üniversitelerde ve sertifika programlarında farklı konularda konuk öğretim elemanı olarak görev yaptı. Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nde Kurumlar Arası Çalışma Grubu’nda görev aldı ve özellikle Genel Sağlık Sigortası çalışmalarını yürüttü. 2005 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Üreme Sağlığı Program koordinatörlüğü görevini yürütmektedir.Ülkemizde Sağlık Bakanlığı dahil pek çok kurum kuruluş ile birlikte HIV/AIDS ve cinsel sağlık, üreme sağlığı ile ilgili program ve projeleri yürütüyor. Son yıllarda Bin Yıl Kalkınma Hedeflerine erişimde ve ana/ çocuk sağlığı göstergelerinde bölgesel farklılıkların azaltılması, kırsalda yaşayan kadınların, afete maruz kalanların ve gençlerin üreme sağlığı bilgi ve hizmetine ulaşmaları için yoğun çalışmalarda bulunan Yıldırımkaya birçok üniversite, kamu kurumu ve STK ile bu alanlarda ortak çalışma yürütmektedir. 4 Görünüm Ocak 2014 Suriyeli mülteci kadınlar, göçmen olmanın getirdiği doğal sorunların ötesinde, kadın olmanın verdiği risklerle beraber, ciddi sağlık sorunları yaşayabiliyorlar. Özellikle artık sayıları kamplarda yaşayan kadınların iki katından daha fazla olan kamp dışında yaşayan kadınlar sağlık alanında daha fazla sorunu göğüslüyorlar. Bunların başında da göçmenlik koşulları altında çocuklarının, ailelerinin ve kendilerinin güvenli ve asgari olumlu koşullarda yaşamasını sağlamanın getirdiği kronik baskı ve yükler geliyor. Bu çerçevede oluşan ruhsal sorunlar, ortaya çıkan enfeksiyonlar, sağlıklı beslenme sıkıntıları, özbakım desteği yetersizliği, şiddete bağlı fiziksel ve ruhsal problemler, birinci basamakta kendi dillerinde sağlık bilgisi hizmetlerinin olmayışı karşılaştıkları temel problemler arasında yer alır. Çözüm olarak da danışmanlık alma, çocuk izlemleri, doğum öncesi ve sonrası bakım, düzenli ve kolay erişilebilir aile planlaması hizmetleri ve güvenli düşük hizmetlerine erişimi öncelikli sağlık gereksinimleri olarak sıralayabiliriz. 2- Suriyeli mültecilerle ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında, günümüzde yaşadıkları en büyük sorunlardan birisi sağlık hizmetlerine ulaşım olarak görünüyor. Deneyimlerinize dayanarak bu sorunlara neden olan koşulları iyileştirici hangi düzenlemeler yapılabilir? Bu saptama haklılık gösteriyor. Özellikle mülteci kadınların bazı alanlarda, düzenli olarak kolay erişilebilir, kültürel yapılarına uygun, mahremiyeti sağlanan hizmetlere erişimi geliştirilmesi gereken bir alan olarak duruyor. Acil durumlarda ikinci ve üçüncü sağlık hizmetlerine daha kolay erişebilinirken, özellikle düzenli olarak koruyucu sağlık hizmetlerine erişim görece daha iyileştirilmesi gereken bir alan. Bunu sağlamada aslında en öncelikli eksiklik, müdahaleleri geliştirmeye yönelik bilgilerin eksikliği olarak göze çarpıyor. Bu nedenle öncelikle kadınları ve gençleri odak alan, etraflı şekilde birinci basamak sağlık hizmetlerinde beklentiyi ve karşılanamayan gereksinimi ölçmeye yönelik bir alan çalışması yapılması çok yararlı olacaktır. Ayrıca bu grubun sağlık kayıtlarının ve verilerinin etkin şekilde oluşturulması önemlidir. Yine geldikleri bölgelerdeki coğrafya ve gruplara göre sağlık riskleri, sağlık arama davranışları ve sağlık özelliklerinin bilinmesi sonraki adımları kolaylaştıracaktır. Buna ilave olarak, kronik bir süreç haline gelen göç nedeni ile birinci basamak hizmetlerinin daha yapılandırılmış; hem yerleşik, hem de mobil olarak yaygınlaştırılması gerekmektedir. Özellikle kamp dışında yaşayan kadınlara erişimde karşılaşılan güçlükler göz önünde bulundurulduğunda; bu erişimi güçlendirmek adına AFAD ve Sağlık Bakanlığı’nın eşgüdümünde yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, öğretmeler, muhtarlar, din görevlileri ile mülteci kadınların sağlık hizmetlerine erişimi güçlendirilmelidir. Bunun yanı sıra özellikle birinci basamak sağlık hizmet sunucularının hedef kitlenin özellikleri ve beklentileri konusunda güçlendirilmeleri ve sağlık hizmet sunucularının sayısal olarak da desteklenmeleri yararlı olacaktır. Bu aşamada mülteci kadınlardan ve özellikle gençler arasından uygun özellikler taşıyanların, sağlık bilgisine ve hizmetlerine erişimde kolaylaştırıcı rol üstlenmeleri hem hizmetlerin verimliliğini artıracak, hem de sağlık personeline kolaylık sağlayabilecektir. Bu grup arasından seçilen ve yetiştirilen sağlık aracıları sağlık düzeyini yükseltmede çok yararlı roller üstelenebilecektir.Yanı sıra göçmen kadınların kendi dillerinde sağlık ve öz bakım konusunda görsel, işitsel ve yazılı bilgi, eğitim ve iletişim materyali hazırlanarak yaygınlaştırılması koruyucu sağlık hizmetleri yönünden anlamlı sonuçlar doğurabilir. Yine özellikle kamplarda kadınlara ve gençlere sağlık alanında yapılandırılmış bir program çerçevesinde toplu bilgilendirme etkinlikleri geniş kitlelere erişimi kolaylaştıracaktır. İlave olarak psikossoyal danışmanlık ve yönlendirme hizmetlerinin daha yapılandırılmış ve güçlendirilmiş olarak tüm hedef kitleye eriştirilmesi gerekmektedir. Yanı sıra düzenli özbakım kitleri, gerek duyulan gruplara, besin, mineral takviyesi uygulamaları programda etkin yer alabilir.. 3- Mülteci kamplarındaki koşullardan dolayı yaşanılan üreme sağlığı sorunlarını engellemek için neler yapılabilir? UNFPA’in bu konudaki çalışmaları nelerdir? Tüm bu hizmetlerin ayrılmaz bir parçası ve kadınların ve gençlerin öncelikli bir ihtiyaç alanı olarak; cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, aile planlaması danışmanlık ve tüketim malzemelerinin sağlanması dahil, tüm üreme sağlığı hizmetlerinin etkin bir şekilde sürekli sunulması sağlık düzeyine olumlu katkıda bulunacaktır. Yukarıda ayrıntılı şekilde belirttiğim yaklaşım ve çerçevede, üreme sağlığı hizmetlerinin de diğer koruyucu sağlık hizmetleri ile bütünleşik; kesintisiz, danışmanlık, bilgilendirme ve sarf malzemesi dahil mahremiyeti sağlanmış ortamlarda kolay erişilebilir şekilde sağlanması gereklidir. Bu konuda özellikle bu alanlarda eğitim görmüş deneyimli ebe, hemşire ve hekimlerin hizmet sunumunda aktif rol üstlenmesi ve çalışmaların sürekli bilgi, eğitim ve farkındalık aktiviteleri ile desteklenmesi daha verimli sonuçlar doğuracaktır. Yine üreme sağlık hizmetleri sunumundan bu alanda deneyimli uluslararası kuruluşları ve Türkiye’de bulunan sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapılması yarar sağlayacaktır. UNFPA bugüne kadar AFAD’ın yapıcı yaklaşımı, eşgüdümü ve Kızılay, Sağlık Bakanlığı ile Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün destekleyici işbirliği çerçevesinde düzenli olarak Suriye’den gelen mültecilere yardım programlarını ulaştırmaktadır. Bu yardımlardan ağırlıkla kampta yaşayan Suriye’den gelen kadınlar yararlanmaktadır. Bu çerçevede ana hatları ile 116.000 aileye temel özbakım paketi sağlanmış, sağlık konusunda Arapça olarak dört farklı toplam 300.000 adet broşür dağıtılmış, 3 adet donanımlı ambulans ile on adet bağımsız bulaşık yıkama sistemi teslim edilmiştir. Bunun yanısıra kamplarda özellikle psikososyal destek sağlanmasına yönelik eğitim ve hizmet sunuculara kapasite güçlendirme çalışmaları kesintisiz sürdürülmektedir. Görünüm Ocak 2014 5 Bedeni, Cinselliği ve Doğurganlığı ile Kadın TAP Vakfı’nın her yıl üreme sağlığı konuları çerçevesinde gerçekleştirdiği toplantı bu yıl, 2-3 Kasım 2013 tarihlerinde ‘Bedeni, Cinselliği ve Doğurganlığı ile Kadın’ başlığında düzenlendi. Konferansta kadının bedenine yabancılaşması, kadın cinselliğine yüklenen değerler ve doğurganlığın toplumsal işlevi, kadının güçlendirilmesi sürecinde aşılması gereken engeller, yasalardan sağlık hizmetlerine, medyadan sanata yaşadığımız tüm dinamikler üzerinden yeniden değerlendirildi. TAP Vakfı Genel Koordinatörü Nurcan Müftüoğlu konferansın açılış konuşmasında, 1965 yılında Nüfus Planlama Kanunu’nun yasalaşmasından başlayarak anne – bebek ölümleri ve istenmeyen gebelikleri önlemek için yapılan çalışmalara, 1983 yılında doğurganlığın düzenlemesi ve gebeliği sonlandırılması konularında tanımlanan yasal çerçeveye kadar uzanan süreci özetledi. Kadının sosyal statüsü, kadının var olmak için doğurması gibi konuların sadece sağlık hizmetleri ile çözülebilecek konular olmadığına vurgu yaptı. Müftüoğlu konuşmasında 1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda tanımlanan cinsel haklar ve üreme haklarının uygulamaya taşınmasının güncelliğini ve önemini koruduğunu söyledi. Oturumun ilk gününde ‘Doğurganlık ve Üreme Hakları’, ‘Atfedilen Kadınlık’, ‘Kadın Cinselliği’ ve ‘Kadın ve Sanat’ başlıklarından oluşan dört farklı panel gerçekleşti. 6 Görünüm Ocak 2014 ‘Doğurganlık Hakları ile Kadın’ panelini yöneten Yedi Tepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Belkis Kümbetoğlu, Türkiye’de nüfus planlamasının Cumhuriyet tarihine ait bir politika olduğunu vurgulayarak, 1960’lı yıllara kadar Türkiye’de nüfusu arttırıcı tedbir politikaları uygulandığını, 1960’lı yıllarla birlikte aile planlaması çalışmalarının hız kazandığını, 2000’li yıllarla birlikte ise azalan doğurganlığın bir tehdit olarak algılanarak aileye teşvik politikaları yürütüldüğünü anlattı. Bu örneklerle Türkiye’de kadın sağlığına ilişkin politikaların dayandığı temel kavramın ‘üreme’ olduğuna dikkat çeken Kümbetoğlu, Birleşmiş Milletler CEDAW sözleşmesinin 12.maddesine atıfta bulunarak bu madde ile taraf devletlerin kadının aile planlaması dahil tüm sağlık bakım hizmetlerinden eşit olarak yararlanması için, sağlık alanında kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldıran bütün önlemlerin alınmasını garanti altına aldığını hatırlattı. Ülkemizde bu politikaları gündemine alan ve uygulayıcısı konumunda olan kadro ve kurumların olmadığının üzerinde durdu. Bir antropolog olan Kümbetoğlu, sağlık söz konusu olduğunda disiplinler arası bir yaklaşımın gerekliliğini vurguladı ve kadın politikalarının ana ekseninin cinsiyet eşitsizliğine dayandığının altını çizdi. Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü öğretim görevlisi ve Kadının İnsan Hakları Derneği kurucularından Pınar İlkkaracan, aynı panelde ilk olarak 1994 yılında Kahire’de imzalanan Nüfus ve Kalkınma Eylem Planının gittikçe artan öneminden bahsetti. Bu Eylem Planı’nın nüfus politikaları alanında bir devrim olduğunu, bu anlaşma ile imza atan ülkelerin bundan sonra nüfus politikalarını kendi kendilerine belirleyemeyeceklerini ve kadınların kendi bedenleri ve doğum ile ilgili her konuda karar verme hakkına sahip olduklarını, bunun bir insan hakkı olduğunu yasal olarak kabul etmiş olduklarını belirtti. İlkkaracan, bu anlaşma ile ortaya çıkan cinsellik ve doğurganlık haklarının beden ve kimliği ilgilendiren en temel haklar konusu olduğundan hareketle, kadınların ve genç kızların güçlenmesinin toplumsal cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilir bir kalkınmanın ön koşulu olduğunu vurguladı. Türkiye’de cinsellik söz konusu olduğunda genç kadınların birçok sorunla yüz yüze olduğundan hareketle son yıllarda yoğun tartışma konusu olan kürtaj sorununa değindi. Ülkemizde mevcut on haftalık kürtaj yasal sınırın on iki haftaya çıkarılması gerektiğini savunarak, buna rağmen uygulamada yasal sınır olan on haftanın bile uygulamada yer almadığını, altı ila sekiz hafta sınırlarının arandığı bir sağlık hizmeti ortamında bulunduğumuzu ifade etti. Kürtaj hakkı konusunda yapılan mücadelelerin çok önemli olduğunun üzerinde durarak, günümüzde hükümetin yasal düzenlemeler için zaman zaman geri adım atsa da yeni çalışmalar içinde olduğu söylencelerinin devam ettiğini ve buna dayanarak sağlık görevlilerinin vicdani ret haklarını kullanarak kürtaj hizmetini gerçekleştirmedikleri sorununa değindi. Böyle bir durum olsa dahi hizmeti gerçekleştirmeyen sağlık görevlisinin hastasına çalıştığı kurumda aynı hizmeti yerine getirebilecek başka bir sağlık görevlisi bulma yükümlülüğü olduğu bilgisini paylaştı. Kadın ve genç kızların güçlenmesi ve toplumsal eşitliğin sağlanması toplumun gelişimi ve kalkınması için çok önemlidir. Türkiye’de kadınlara düşük eşikli sağlık hizmeti sağlayan Ana Çocuk sağlığı ve Aile Planlaması (AÇSAP) merkezlerinin kapatılması ile artık kadınların sağlık hizmetlerini sağlayacakları tek alternatifin doktorların olduğuna, ancak yüksek eşikli hizmet kapsamına giren doktorlara ulaşabilmenin çok kolay olmadığına ve doktorların aile planlaması çalışmaları için performans ücreti almamasının ayrı bir sorunlu ortam yarattığına dikkat çekti. Pınar İlkkaracan, Türkiye’nin BM Kahire Anlaşması (ICPD)konusunda ciddi ihlalleri olduğunu, kadın ve doğurganlık konusunu gündeme alan platform çalışmalarının çok önemli olduğunu ve 2014 Nisan ayında yapılacak olan ICPD +20 toplantısının duyurulması ve bu toplantılara katılım sağlanmasının önemini dile getirdi. ‘Atfedilen Kadınlık’ panelinde yazar Yaşar Çabuklu, günümüzde kadına çoğunlukla fizyolojik, maddi ve biyolojik varlığıyla atıflarda bulunulduğundan ve bunun yanında yine de bedenin de sadece biyolojik olmadığından, toplumsal olarak da ele alınması gerektiğinden hareketle ‘toplumsal cinsiyet’ kavramının tarihsel gelişiminden bahsetti. Çubuklu, kadınları yakından ilgilendiren toplumsal cinsiyet kavramının ilk olarak 1972 yılında, ikinci dalga feminist hareket döneminde Ann Oakley tarafından tanımlandığını hatırlatarak tarihsel süreç içinde değişen kadın bedeni ile ilgili söylem ve politikalara dair kısa bir değerlendirme yaptı. Yazar Çubuklu, 19. yüzyıl öncesinde birinci dalga feminizmin, kadın bedeni ve fizyolojisi üzerinde durarak biyolojik cinsiyeti temel aldığını ve kadın- erkek biyolojisi arasında farkın olmadığı temeli üzerine kurulduğunu hatırlattı. İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk düşen yıllarda biyolojik cinsiyet yaklaşımının sorgulanmaya başlanarak, 1960’lardaki cinsel devrimle birlikte cinselliğin ahlak kavramından ayrıldığını, doğum kontrol haplarının, tüp bebek, sperm bankası gibi diğer üreme yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte insanın doğasından uzak olduğu iddiasından uzaklaşarak üreme ve doğum kontrol yöntemleri üzerine kurulan mitlerin yıkıldığını, erkeğin varlığının üremenin kesin şartı olmadığının anlaşıldığını ve bütün bu gelişmeler sonucunda, 1970li yıllarla birlikte, ikinci dalga feminist hareketinin ‘biyolojik cinsiyet’ ve ‘toplumsal cinsiyet’ ayrımını ilk defa ortaya koyduğunu ifade etti. Çubuklu, 1990’lı yıllarla birlikte ikinci dalga feminizminin de eleştirildiğini, toplumsal cinsiyet kavramının hala biyolojik cinsiyet kavramından bağını koparmadığı ve heteroseksist bir söylemi olduğunun genel kabul gördüğünü açıkladı. İşte bu türden eleştirilerle ortaya çıkan üçüncü dalga feminizme göre; ‘söylem öncesi özne yoktur, sosyallik öncesi özne yoktur, kadınlığı belirleyen ortak toplumsal nedenler vardır’ vurgularını yapan Çubuklu, kadın kavramının kültürden kültüre farklılıklar gösterdiğine değindi. Hakların ve söylemlerin tarihsel süreçte farklılıklar göstererek geliştiğine dayanan sunumun sonunda, trans kimliklerin meşru ve önemli olduğunu dile getirerek ‘bedeninizle nasıl yaşamak istiyorsanız o’sunuz’ ifadesini paylaştı. Prof. Dr. Zeynep Direk, iktidar ve kadın bedeni ilişkisini feminizm bakış açısından ele aldı. Birinci dalga feminizminin eşitlik kavramından yola çıkarak, kadın ve erkeğin toplumun her alanında eşitliği talebi üzerinden geliştiğini hatırlattı. Direk, 1980’li yıllarda; ‘kadınlar hangi erkeklerle eşit olmak istiyor?’ ve ‘kadınlar neden herhangi bir erkekle eşit olmak istesin ki?’ gibi sorularla birlikte eşitlik kavramının sorgulanır olduğunu, 1988’li yıllarda ortaya çıkan farklılık 19. yüzyılda kadın bedeninin eril tıp feminizmi ile birlikte kadınlar tarafından tarafından kusurlu, erkek bedeninin kendilerini odak - referans almalarının ise mükemmel olarak sunulduğunu ve öneminin anlaşılmaya başladığını kadın hastalıklarının da bu bakış açısıyla anlattı. ‘Eşitlik’ ve ‘farklılık’ kavramlarının, ele alındığını; histeri, adet kanaması, esasında feminizmin iktidarla ilintili kleptomani ve menapozun kadına ait olmasından temellendiğinin altını çizen hastalıklar olarak ele alındığını ve bu Direk, toplumsal cinsiyetin iktidarın düşünce algılayışının temelinde rahimin ortaya çıktığı temel alanda, normlar hastalık kaynağı bir organ olarak kabul alanında olduğunu ve bu alanın bize edilmesinin olduğunu anlattı. kendini ‘-meli,- malı’ ifade biçimleriyle gösterdiğine işaret etti. Toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden yapılan ‘Söylem öncesi özne yoktur, yorumların kadını güçsüzleştirdiğini, sosyallik öncesi özne yoktur, eril ve dişil olarak kodlanan normların kadınlığı belirleyen ortak iktidar ilişkilerini meşrulaştırıp, bu toplumsal nedenler vardır’ ilişkilerin doğal olduğu kabulü ile normalleştirildiğinden hareketle, bu bakış açısına göre toplumda iki cinsiyetin var olduğunu, bunların ‘kadın’ ve ‘erkek’ olarak net olarak ayrıldığını ve toplumsal cinsiyetin bu ikiye bölünmüş cinsiyetlere ilişkin şeylerin toplamı olduğuna inanıldığını aktardı. Judith Butler’a atıfta bulunarak onun işaret ettiği gibi ‘toplumsal cinsiyet’ Görünüm Ocak 2014 7 kavramının cinsiyetler arası geçişken var oluşları kabul etmediğini, iktidarla olan ilişkilendirmelerin gayri meşru ve adil olmayan bir şekilde kurulduğunu, oysa iktidarı birlikte bir şey yapmak olarak ele almak gerektiğini vurguladı. ‘Toplumsal cinsiyet kavramı iktidar ilişkisi yaratır, kadını güçsüzleştirir. Eril ve dişi olarak kodlanan normlar iktidar ilişkilerini meşrulaştırarak bu ilişkilerin doğal olduğu kabulü ile normalleştirilir.’ Kadın ve toplumsal rollerini ‘annelik’ kavramı üzerinden ele alarak sorgulayan Prof. Dr. Ayşe Saktanber, son günlerde kamuoyunda sık konu olan, hamile kadınların sokakta gezmesi tartışmaları ve bebeğine bakım vermeyip sonra bebeğinin ölümü ile yüz yüze kalan genç anne olaylarının toplumu duygusal olarak yoğun etkilemesinin altında toplum tarafından anneliğin ‘sorumluluk’ kabul edilmesine bağlı olduğuna dikkat çekti. Bu olayların daha çocuk anne karnındayken nasıl bir toplumsal denetime tabii olacağımızın göstergesi olduğunu ifade etti. Anneliğin basit bir tanım olmadığını, insanlar var olduğundan beri kadınların doğuruyor olmasının ‘annelik’ olduğu anlamına gelmediğini ve annelik olgusunun bir modernite olgusu olduğunu vurgulayan Saktanberk, “ 17. yüzyıla kadar ‘ çocukluk’ diye bir kavramın olmadığını, bu tür düşünce yaklaşımlarının bugünün ilişkileri ile tarihe bakma alışkanlığından kaynaklandığını açıkladı. Evrensel annelik kavramının ‘kendine bakamayacak çocukların bakımını ve beslenme işlevini gören kişi’ olarak tanımlanabileceğini söyledi. Buna rağmen fedakarlığın kadının emeğinin 8 Görünüm Ocak 2014 ön koşulu olarak ele alındığını ve böylece kadınların iş gücüne katılımlarında neo- liberal politikaların meşrulaştırıldığını,annelere yüklenen büyük sorumlulukların toplum tarafından tanınmadığını düşündüğünü ifade ederek kadınların anne oldukları için hak ihlallerine uğradığını ve kadınların insan haklarından mağdur edildiğini vurguladı. Annelik üzerine analitik olarak konuşmak çok zor, duygu yüklü ve normatif bir kavram. ‘Kadın Cinselliği’ panelinde, ilk olarak akademisyen ve yazar Bülent Somay, cinsellik ile üreme ilişkisini sorgulayarak ‘cinselliksiz üreme’ ve ‘üremesiz cinsellik’ kavramları üzerinde durdu. Cinsellik ve üremenin birbirinden farklı olduğunu ve eşcinsellik pratiklerin bunun ispatı olduğunu ifade etti. Kilisenin yakın tarihsel sürecinde eşcinsellikle ilgili söylemlerinden bahsetti ve özgür cinsel ifadelerin önümüzdeki dönemin hedef söylemi olduğuna değindi. Somay, günümüz teknolojileriyle üreme ve cinsellik arasındaki uçurumun giderek açıldığını ve bunun da özellikle din ve iktidar çevrelerinde paniğe yol açtığını, çünkü üreme (cinsellik) üzerinde egemen olamadan iktidarların kadın ve erkek üzerinde tahakküm kuramayacağına dikkat çekti. ‘Üreme ve cinsellik üzerinde egemen olamadan iktidarlar kadın ve erkek üzerinde tahakküm kuramazlar.’ Psikiyatrist Doç. Dr. Ejder Akgün Yıldırım konuşmasına ‘Cinselliği iste(n)meyen Kadınlar’ başlığını uygun bulduğunu, kadınlardaki cinsel uyarılma sorunlarını ele alırken toplumdaki yanlış algının aksine, kadınlarda cinsel istek sorunu değil, cinsel uyarılma sorunları olduğunu, cinselliği korkuyla birlikte deneyimleyen bir toplumda ise böyle durumların kaçınılmaz olduğunu ifade etti. ‘Kadınlarda cinsel istek sorunu değil, cinsel uyarılma sorunları vardır. Cinselliği korkuyla birlikte deneyimleyen bir toplumda ise böyle durumlar kaçınılmazdır.’ Doç. Dr. Ejder, ‘İnsan bir şeyden korktuğu zaman bunu asla unutmaz, onu ancak korkmamayı öğreterek iyileştirebiliriz’ ifadesinde bulunarak, korkunun fizyolojisini açıklamak için amigdalaya bakmak gerektiğini, amigdala’nın korkuyu öğrendiği gibi hazzı da öğrenen bir mekanizma olduğunu hatırlattı. Ejder, insanda ödüllü arzulama becerisi gelişebilmesi için olumlu bellek gelişmesi gerektiği, olumlu belleğin de biyolojik temelli olduğunu aktardı ve buradan hareketle toplumumuzda korku ve tabularla birlikte yaşanan cinsellikle ilgili sorunlarımızın olmasının kaçınılmaz hale geldiğini vurguladı. Kadın Cinselliği panelinin diğer konuşmacısı Gülnur Elçik, kadın bedeninin erkek bakış açısı odaklı tanımları yapıldığına işaret ederek, kadın cinselliğinin kamusal ve özel alandaki düzenlenişinin ve kadın bedeninin başlı başına cinsellik çağrışımlı yorumlanmasının kadınların bedenlerine yabancılaşmaları sonucunu doğurduğuna değindi. Kadının tek başına bir kahveye girmesinin bile cinsellik içerdiğini, erkeklerin parklarda istedikleri gibi sere serpe uzanmalarında cinsellik aranmadığı ama parkta sere serpe uzanmış bir kadının cinselliği çağrıştırdığına dikkat çeken Elçik, iktidar ve iktidarsızlığın erkeğin kadın üzerindeki gücüyle tarif edildiğini, erkeklerdeki iktidarsızlığın erkeğin kadın üzerindeki iktidarının bozulması olarak ele alındığını vurguladı. Kadın açısından cinselliğin üreme işlevi ile birlikte ele alındığını, cinsiyet değişikliği ameliyatlarına ise ancak ‘üreme işlevinin yitirilmiş olması’ halinde izin verildiğini hatırlatan Elçik, kadınların cinselliğinin dişilikle yani hayvansılaştığı zaman aktifleşebildiği gibi bir toplumsal algının mevcut olduğuna, kadınsılığın beden, erkeksiliğin ise karakter üzerinden tanımladığına dikkat çekti. İktidar ve iktidarsızlık, erkeğin kadın üzerindeki gücüyle tarif edilir. Erkeklerdeki iktidarsızlık erkeğin kadın üzerindeki iktidarının bozulması olarak ele alınmaktadır. Kadın Cinselliği paneline paralel oturumda ‘Memlekette Kadınlık Hallerine Dair Sesli Düşünme’ başlığı altında yönetmen Bingöl Elmas’ın katılımıyla Pippa’ya Mektubum film gösterimi yapıldı. Filmde dünya barışı için beyaz gelinlikle Milano’dan otostopla yola çıkan Pippa Bacca’nın Türkiye’de uğradığı saldırı ile üzücü bir şekilde sonlanmasına ithafen yönetmenin siyah gelinlikle ve otostopla ‘Barış Gelini’nin yarım kalan yolculuğunu devam ettirmesini anlatıyor. Film ile aynı zamanda Türkiye’de kadın olmanın gerçekliği ile yüzleşiliyor. İlk atölye çalışmasında Prof. Dr. Arsaluys Kayır , ‘Sıralı Sevişme’ başlığı altında; cinsel arzu ve cinsel arzuyu arttırmanın yolları, cinsellikte tarafların bedenleri ile nasıl haz duyduklarını nasıl keşfedebilecekleri ve bunları partnerlerine nasıl aktarabilecekleri konuları işlendi. İkinci oturumun ilk panelinde ‘Yansımalar’ başlığı ile ‘kadın’ ve ‘kadınlık’ kavramlarına yönelik farklı toplumsal kesimlerden değerlendirmelere yer verildi. İlk olarak ‘Ortadan Kaldırılmak İstemiyorsan Kendin Vazgeç’ adını verdiği sunumuyla sanatçı CANAN, kadına karşı şiddete göndermelerde bulundu ve kendi bedenini kullanarak yaptığı sanatsal çalışmalardan görsel örnekler gösterdi. Hetero- Normativite vs. TransNormativite başlıklı konuşmasında Şevval Kılıç toplumun farklı cinsel kimliklere olan yaklaşımlarına dikkat çekerek Gezi olaylarının farklı kimliklerin görünürlüğüne yaptığı katkının öneminden bahsetti. Panelin diğer konuşmacısı gazeteci Yonca Poyraz Doğan, Kadın, Medya ve Siyaset ekseni içerisinde medyanın kadın haberleri konusundaki sorunlu tutumunu medyada çalışan bir kadın olarak yaşadığı ve gözlemlediği örnekler üzerinden değerlendirdi. ‘Bedeni, Cinselliği ve Doğurganlığı ile Kadın’ konferansının ikinci gününde Sıralı sevişme, Kişiliğiniz ve İlişkileri Anlamak, Bedenimiz, Cinselliğimiz ve Doğurganlığımız başlıklarında üç atölye çalışmasına yer verildi. Bir diğer atölye, Psikolojik Danışman Kadir Akbulut’un kolaylaştırıcılığı ile yapılan ‘Kişiliğiniz ve İlişkileri Anlamak’ konusundaydı. Atölye çalışmasında insan ilişkilerini etkileyen süreçlerden bazıları paylaşılarak, ilişkilerin inceleyebileceği, analiz edilebileceği ve bunun için çeşitli yaklaşımlar bulunduğu paylaşıldı ve bu yaklaşımlardan biri olarak Transaksiyonel Analiz (TA) ekolünun ilişki ve iletişim süreçleri ile ilgisini içeren bilgiler paylaşıldı. Günün son atölye çalışmasında ‘Bedenimiz, Cinselliğimiz ve Doğurganlığımız’ çalışması kolaylaştırıcı, TAPV eğitmeni Eylem Karakaya ile yapıldı. Kadın üreme sistemi, cinselliği ve doğurganlığına ilişkin bilgilerin paylaşıldığı bu atölyede, kadının kendi bedenine ilişkin farkındalığının yükseltilmesi amaçlandı ve kadınlarla bu tür bilgilerin paylaşılmasının, kadının bedenini tanımasına, yönetmesine ve sağlığını korumasına destek olacağı vurgulandı. Görünüm Ocak 2014 9 NAR TANELERİ PROJESİ ÇOCUK GÜÇLENDİRME PROGRAMI Boyner Holding ve Grup Şirketleri’nin sosyal sorumluluk projesi olan Nar Taneleri Projesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı yetiştirme yurtlarından yetişmiş 18-24 yaş arası genç kadınların, eğitime devamlarını teşvik etmeyi, kişisel gelişimlerini ve iş arama becerilerini geliştirerek iş gücü piyasasına katılımlarının desteklenmesini, cinsiyete dayalı ayrımcılıktan kaynaklanan sorunlarının çözümüne katkı sunulmasını ve mentörlük sistemini de işleterek sosyo-ekonomik açıdan yol göstericilerle birlikte yetiştirilmelerini amaçlamaktadır. 2009 yılından bu yana Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Boyner Holding önderliğinde, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü (ÇHGM), Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), Türkiye Personel Yönetimi Derneği (PERYÖN) ortaklığında yürütülen projeye, 2013 yılı itibariyle Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV) olarak katkı sunmaya başladık. 2009-2013 yılları arasında 1824 yaş arası genç kadınlara yönelik çalışmaları içeren projenin, 2013-2015 yılları arasında Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı Sevgi Evleri ve Çocuk Evleri’nde yürütülmesi planlanmıştır. “Nar Taneleri Projesi Çocuk Güçlendirme Programı” olarak isimlendirilen projenin bu ikinci ayağının amacı, ÇHGM’ye bağlı Sevgi Evleri ve Çocuk Evleri’nde yetişen çocukların; •Kendilerini tanımalarını, •Kişisel ve psikolojik gelişimlerini, •Sosyalleşmelerini & toplumsal kabullerini, •Sorumluluk alma becerilerini ve birey olma süreçlerini, •Değerlerini geliştirmelerini, •Eğitime devamlarını ve akademik başarılarını, •Yetenek ve ilgileri uyarıca yüksek 10 Görünüm Ocak 2014 öğretim seçimlerini, •Staj fırsatları ile çalışma yaşamına hazırlanmalarını, •Meslek seçimi danışmanlığı almalarını, •Doğru bilgi kaynaklarına ve modellerine erişimlerini desteklemektir. TAP Vakfı olarak, Nar Taneleri Projesi Çocuk Güçlendirme Programı kapsamında, Sevgi Evleri ve Çocuk Evleri’nde görev yapan grup-ev sorumluları ile bakım elemanlarını çocuklarla ve ergenlerle çalışma konusunda daha güçlü ve donanımlı bir noktaya taşımak amacıyla eğitimler yaptık. Grup-ev sorumluları ve bakım elemanlarına yönelik 2’şer günlük farklı iki program şeklinde planladığımız eğitimleri Sivas, Diyarbakır, Bursa ve Samsun illerinde gerçekleştirdik. Eğitimler kapsamında; etkili iletişim, dinleme ve kendini ifade etme, gelişim alanları, ergenlik dönemi değişimleri, ergenin bedensel sağlığı, olumlu davranış geliştirme ve sorumluluk bilinci, çatışma çözümü ve krize müdahale gibi konuları ele aldık. Her iki çalışmayı da, soru-cevap, grup çalışması, canlandırma, oyun, tartışma gibi katılımcı yöntemlerle yürüttük. Eğitimlere 72 grup-ev sorumlusu ve 99 bakım elemanı katıldı. • • • • • • • “Ufkum genişledi. Olaylara farklı çözümler getirme konusunda somut örnekler üzerinden gitmemiz çok etkili oldu.” “Yeni uygulanabilir yöntemler görmek ve bunların ayrıntılı dokümanlarının elimizde olması çok iyi oldu. Çocuklarla çalışırken bu notlara ve birlikte yaptıklarımıza bakacağım, onlardan yararlanacağım.” “Verdiğiniz bilgilerle kafamdakileri değiştirdim. Yanlış bilgilerimi görmüş oldum.” • • • • • “Birçok şeyi bildiğimizi düşünüyorduk. Uygulamalar ve örnekler çok iyi oldu.” “Daha önce çok seminere katıldım ama nokta atışları yaptınız. Devamını istiyorum.” “Projenin yeterince detaylı bir çalışma ve bilgi birikimi içerdiği kanısındayım. Bu da başarıya ulaşacağının göstergesi. Faydalı ve oldukça donanımlı bir eğitim.” “Eğitimden çok keyif aldım. 2 gün isteyerek katıldım. Eğitimciler çok güler yüzlü, sıcak, samimiydi. • • Bu da kendimi daha rahat hissetmemi sağladı. Aynı ekiple eğitimlerin devam etmesini diliyorum.” • “Ciddi anlamda çok iyi bir eğitim aldığımızı düşünüyorum. Anlatımlarınız son derece başarılı ve etkili oldu.” “Önce benim için, daha sonra birlikte olduğum çocuklarım için verimli iki gün geçirdiğimi düşünüyorum.” “Bu bilgiler beni çok mutlu etti. Çocuklarla ve kendimle nasıl olumlu bir şekilde ilerleyeceğimi öğrendim.” “Birçok şeyin farkına vardık. Daha bilinçli hareket edeceğiz.” “Monotonluktan ve rehavetten çıktık. Şu iki gün içinde yaptığımızın işin önemini ve eksiklerimizi gördük. Bilgi notlarına çok sevindim. Bu açıdan da teşekkür ederim.” • • şeylerle çözülebileceğini öğrendim.” “Eğitiminiz oldukça etkili ve verimli idi. Çok istekli olarak katılmamıştım. Çünkü bu tarz eğitimler son derece tek düze ve sıkıcı gerçekleşirdi. Bu yüzden önyargılıydım. Ancak çok bilgilendim ve her konuyu zevkle dinledim.” “Yarın çocuk evine daha umutlu gideceğim.” “Bu eğitimde öğrendiklerimi hayata geçirmek, çocuklara yansıtmak için sabırsızlanıyorum.” 2014 yılında, Sivas, Diyarbakır, Bursa ve Samsun illerinde çalıştığımız gruplara tamamlama eğitimleri ve süpervizyon ziyaretleri yaparak Nar Taneleri Projesi Güçlendirme Programı’na katkı sunmaya devam edeceğiz. “Daha umutlu, donanımlı ve tatminkarım. Doğru ve yanlışları ayırt etmek, sorunları saptamak ve çözüm üretmek daha kolay olacak benim için.” “Beklentilerimden çok daha verimli geçti. Küçük yaş grubu ile çalışıyorum. Umutsuzluğa sürüklendiğim zamanlar oluyordu. Umutlandım, motive oldum. Bazı sorunların basit Görünüm Ocak 2014 11 Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu – UNFPA Eğitim Programı Kriz ve Kriz Sonrası Durumlarda Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı 24 -29 Kasım 2013 tarihleri arasında Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu- UNFPA tarafından TAP Vakfı eğiticilerinin de katıldığı “Kriz ve Kriz Sonrası Durumlarda Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı” başlığı altında 5 gün süren bir eğitim programı uygulandı. Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Türk MSIC, UNFPA (Türkiye, Suriye, Sudan, Bosna Hersek), AKUT, Sudanlı Göçmenler Komisyonu, Sudanese Red Crescent, Uluslararası Çocuk Merkezi (ICC), HAMER (Hacettepe Üniversitesi Afet Araştırma ve Uygulama Merkezi), TOG (Toplum Gönüllüleri Vakfı), ATUDER (Acil Tıp Uzmanları Derneği), TTB ( Türk Tabibleri Birliği), IMC ( International Medical Corps), TAPV (Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı) katılımcılar arasında yer aldı. Programda afet ve kriz durumlarında yaşanan temel güçlüklerin neler olduğu ve bunlara hangi çözüm ve yaklaşımların uygulanması gerektiği konularına yer verildi. Çözüm ve yaklaşımların temel basamakları olarak; afet ve kriz durumlarında yapılan hazırlıklar, iş birlikleri, görev tanımları, ortaklıklar, uluslararası deneyimlerin paylaşımı ve işbirliği ele alındı. Eğitimin temel amacı farklı kurumlardan gelen insanları eğiterek afet ve kriz hallerinde ve kriz sonrası durumlarda Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı - CSÜS hizmetlerinin kurumlar arası koordinasyonu güçlendirmek, topluluklar ve insanlar için Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı - CSÜS bilgilerine ve hizmetlerine erişimi kolaylaştırmaktı. Ayrıca eğitime katılan toplumsal kurumların birbirleri ile iletişim halinde olması ulusal ve bölgesel alanlarda paydaşların kapasitesini arttırmaktadır. Bu da kriz durumlarında ergen, genç ve yetişkinler arasında CSÜS farkındalığını arttırır ve üreme sağlığı ile ilgili sağlık 12 Görünüm Ocak 2014 gereksinimlerine zamanında yanıt verilmesini sağlar. Eğitimde üreme sağlığı alanında eğiticilere anne ve yeni doğan ölümlerini engellemek için acil gebelik ve doğum bakımları, evde/ kampta/ yolda temiz ve güvenli doğumlar, mevcut aile planlaması ihtiyaçlarının karşılanması, adet dönemi öz bakım ihtiyaçlarının karşılanması konularında temel pratik bilgiler verildi ve bu bilgiler sosyodrama grup çalışmaları ile pekiştirildi. Kriz durumlarında CSÜS hizmetlerini desteklemek için gerekli araçlara nereden ulaşılacağı ve insanların üreme sağlığı ihtiyaçlarına yanıt bulmak için gerek duydukları, Asgari Hizmet Paketi erişimlerinin nerelerden sağlanacağının bilgileri verildi. Afet ve kriz durumlarında, ilk zamanda acil durumlarda çalışan çok sayıda aktörün olması nedeniyle oluşan karmaşanın engellenmesi için atılması gereken ilk adım doğru koordinasyon ağını sağlamaktır. Eğitimde afetlerde koordinasyonun neden önemli olduğunu anlamaya yönelik sosyodrama çalışmaları yapıldı. Grup çalışmaları ile çözüm önerileri oluşturuldu. Kurumlar arası daimi komite, ortak insani eylem planı, küme yaklaşımının önemleri üzerinde duruldu. Grup çalışmaları ve sosyodrama etkinlikleri sonrası yapılan değerlendirmede, koordinasyonun verimliliği, etkililiği ve hızı arttırdığı ve gereksiz tekrarlanan yardımları önlediği sonuçları ortaya çıktı. Düzenli CSÜS toplantılarının yapılmasının önemi ve Asgari Hizmet Paketlerinin (MISP) acil kaynak mekanizmaları içinde yer almasının yaşam kurtarıcı müdahaleleri sağladığı konuları üzerinde duruldu. Cinsel şiddete karşı çok sektörlü ve koordineli bir yaklaşım, cinsel şiddeti önleme ve sonuçlarına müdahale etmek açısından önemlidir. Oturumda eğitimcilere, tecavüz yaşayan kişilerin klinik kontrollerinin önemli bileşenleri, uygun bir klinik bakım düzenlemesinin nasıl uygulandığı ve klinik kontrol uygulanmasını destekleyen önemli araçlarının neler olduğu anlatıldı. Program kapsamında zorunlu göç durumlarında aile planlaması ile ilgili oluşan endişe ve sorunlarla ilgili grup tartışmaları yapıldı ve uygulanan aile planlaması yöntemleri üzerinde çalışıldı. Aile planlaması için gerekli olan ihtiyaç ve kaynakların uygulanan topluluğa göre değerlendirilmesi, tedarik ve lojistik, hizmet, dağıtım standartları ve protokoller, hizmet dağıtım siteleri, eğitim ve süpervizyon sağlayan insan kaynakları üzerinde duruldu. Kriz durumları için 13 paketten oluşan kuruluşlar arası üreme sağlığı kitleri rehber kitapçığının kullanımı, yardım kitleri isteminde bulunması ve ülke içinde dağıtımının planlamasının nasıl yapılacağının bilgisi verildi. Oturum sonunda eğitimciler, Asgari Hizmet Paketlerinin (MISP) uygulamasının nasıl izleneceği ve değerlendirileceği, uygun araç ve göstergelerin neler olduğu ve Asgari Hizmet Paketleri (MISP)’nden kapsamlı CSÜS’e geçiş için planlamada nasıl rehberlik yapabileceği bilgilerine sahip oldu. Mardin’de Güvenli Annelik Seminerleri Güvenli Annelik Programı kapsamında Mardin Halk Sağlığı Müdürlüğü işbirliğinde Mardin’de 7-8 Ocak 2014 tarihlerinde hekimhemşire ve ebelere yönelik seminer programı uygulandı. 7 Ocak ve 8 Ocak günü aynı program farklı sağlık personelleri için tekrarlandı. Programa il merkezi ve ilçelerden ilk gün 66, ikinci gün ise 61 sağlık personeli katıldı. ve bu sorunlara klinik yaklaşım, doğum sonrası cinsel yaşam için danışmanlığın önemi ve danışmanlık adımlarını içeren, bilgilendirici bir sunum yapıldı. Özellikle emzirme döneminde kadınların hangi doğum kontrol yöntemlerini kullanabileceği ve kadınlara yöntem danışmanlığı yapılırken nelere dikkat edileceği anlatıldı. Emzirmenin Türkiye’de Program, Halk Sağlığı Müdürü Uzm. Dr. Nureddin Özdener’in Mardin ilinde üreme sağlığının bugünkü durumunun bilgilerini paylaşmasıyla başladı. Dr. Özdener konuşmasında Adana’da yaptığı çalışmadan notlar paylaşarak erkeklerin üreme sağlığı ve güvenli annelik kriterlerinin iyileştirilmesinde var olan katkılarından bahsetti. TAP Vakfı Güvenli Annelik Programı tanıtımının ardından Dr. Güneş Tomruk tarafından “Doğum sonu Gebeliği Önleyici Yöntemler” konusu aktarıldı. Sağlık personelinin önemli bir kısmının yeni mezunlardan oluşması ve Üreme Sağlığı Eğitim Paketini daha önce almamış olmalarından dolayı konulara yoğun ilgi gösterildi. Toplantıda; doğum sonrası emzirme ve gebelikten korunma yöntemleri, doğum sonrası cinsel yaşam, cinsel yaşama başlama zamanı, doğum sonrası cinsel sorunlar ne durumda olduğu, burada sağlık çalışanlarına nasıl sorumluklar yüklendiği tartışıldı. Danışmanlıkta kullanılabilecek yeni broşürlerin olması sağlık çalışanlarının işlerini kolaylaştıracağı vurgulandı. Yöntem bilgileri paylaşılırken sağlık personeli 5-6 aydır kurumlarında gebeliği önleyici yöntemler olmadığını, başvuranlara danışmanlık yapıp yöntem vermediklerini ifade ettiler. Doğum sonrası kullanılacak yöntemlerin ardından Eylem Karakaya “Doğumsonu Cinsel Yaşam” konusunu paylaştı. Sağlık personeli cinsel yaşamla ilgili hastalara sorgulama yapamadıklarını ve bunun nedeninin de kendilerinin bu konuda bilgisiz olduğunu, rahat konuşamadıklarını ifade ettiler. Cinsellik konusunda toplumdan bağımsız olmadıklarını kendi değerlerini yansıtabileceklerini ve konuşmada sıkıntı çekeceklerini söylediler. Cinsellik ve cinsel danışmanlık, cinsel sorunların sorgulanması konusunda CETAD eğitimleri önerildi. Programın ikinci yarısında Prof. Dr. Mithat Erenus “Riskli Gebelikler ve Gebelik Testleri” konusunu paylaştı. Erken yaş, ileri yaş gebelikleri ve riskleri; ilerleyen teknoloji ile birlikte kabul gören ve rutine giren gebelik testleri nelerdir, ne zamanlar yapılır konuları tartışıldı. Katılımcılar, gebe izleminde kadınların daha çok ikinci basamağı tercih ettiklerini, ultrasona yöneldiklerini, birinci ve ikinci basamak hizmetleri arasında söylem farklılıklarının onları zor durumlara düşürdüğünü, gebelikteki testler için hastaneye gönderemedikleri durumlarda test yaptıramadıklarını belirttiler. Gebe ve lohusalara eğitim vermeleri için Güvenli Annelik Eğitim Programı materyallerini müdürlükten alabilecekleri bilgisi paylaşıldı. Görünüm Ocak 2014 13 ICPD SEMİNERLERİ Gökhan Yıldırımkaya, Kadın Dostu Kentler Proje Koordinatörü Ege Tekinbaş, Başkent Üniversite’nden Prof.Dr.Ayşe Akın ve TAP Vakfı koordinatörü Nurcan Müftüoğlu tarafından yürütüldü. Kadınların ve kız çocuklarının kentsel yaşama etkin ve eşit katılımını hedefleyen Kadın Dostu Kentler Projesi, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu (UNDP) tarafından, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü ortaklığı ve İsveç Uluslararası İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (SIDA) desteği ile yürütülmektedir. Aralık- 2013 döneminde UNFPA organizasyonu ile bu projenin yürütülmekte olduğu 3 ilde Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD) ve uygulama sürecine ilişkin bir dizi seminer düzenlenmiştir. 1994 yılında Kahire’de gerçekleşen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı ülkemizin de hazırlanması ve uygulanması süreçlerinde yer aldığı ve imzaladığı uluslar arası sözleşmelerden biridir. ICPD+20 kapsamında oluşan gündemi yerele taşımak ve bu gündemin Yerel Eşitlik Eylem Planlarına yansımasını desteklemek amacıyla; 16-17 Aralık 2013 tarihlerinde Antalya’da, 23-24 Aralık’ta İzmir ve 26-27 Aralık’ta Şanlıurfa’da 2 günlük toplantılar yapıldı. Çalışma UNFPA Üreme Sağlığı Program Koordinatörü 14 Görünüm Ocak 2014 Çalışmanın ilk gününe kadın, kadın sağlığı ve üreme sağlığı alanlarında faaliyetleri olan sivil toplum kuruluşları ve meslek kuruluşları katıldı. Toplantıda proje kapsamında yerel eşitlik eylem planları, ICPD bağlamında kadın sağlığı ve hak temelli yaklaşım, yerelde sağlık koşulları ve hizmetleri tartışıldı. Sivil toplum kuruluşları tarafından belirlenen öncelikler çerçevesinde, il düzeyinde izlenmesi ve desteklenmesi gereken savunuculuk konuları belirlendi. Yerel koordinatörlerin kolaylaştırıcılığı ile devam edecek süreçte, gönüllü olarak bu konuya destek verecek sivil toplum kuruluşları bir arada savunuculuk çalışmalarına devam edecekler. Seminerlerin 2. gününde ise sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra yerel eşitlik eylem planlarının paydaşı olan kamu kurumları temsilcileri İl Kadın Koordinasyon Kurulu kapsamında bir araya geldi. İlgili Vali yardımcısının başkanlığında toplanan Kurul, ICPD bağlamında kalkınma dinamikleri, nüfus, kadın sağlığı, doğurganlık konularını tartıştı. Bu tartışmalar, yerel eylem planlarının 2013 yılı uygulama sonuçları ve 2014 yılı hedefleri çerçevesinde yeniden düzenlenmesi sürecinde değerlendirilecek. 20 yıl önce ICPD çerçevesinde geliştirilen Eylem Planı’nın bugün de ulusaldan yerele her düzeyde yeni yaklaşım ve açılımlara zemin oluşturabilmesi, bu çalışmanın önemli bir çıktısıdır. Antalya, İzmir ve Şanlıurfa’da atılan bu adımın yaygınlaşması ve sürdürülebilir bir modele taşınması ise 2014 yılı için önemli bir çalışma alanı olacaktır. 4. TEMEL EĞİTİM SEMPOZYUMU EĞİTİMDE FARKLILIKLARA SAYGI VE UYGULAMALARI Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği tarafından düzenlenen 4. Temel Eğitim Sempozyumu, bu yıl “Eğitimde Farklılıklara Saygı ve Uygulamaları” temasıyla 7-8 Aralık 2013 tarihlerinde Özel Irmak Okulları’nın ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Sempozyum kapsamında eğitim ekibimizden Efsun Sertoğlu, “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Duyarlılığı” başlıklı bir çalıştay gerçekleştirdi. Eğitimde toplumsal cinsiyet duyarlılığı konusunda farkındalık kazandırmayı amaçlayan çalıştay, özel okullarda görev yapan idareciler, öğretmenler ve psikolojik danışmanlardan oluşan 15 kişilik bir grubun katılımıyla gerçekleşti. yaşama yansımaları ele alındı, geleneksel cinsiyet rollerinin okul ortamında yeniden üretilmesine ilişkin örnekler paylaşıldı ve yapılabilecekler tartışıldı. Çalıştay kapsamında; öğretmenlerin kendilerine aktarılan cinsiyet rollerini fark etmelerine yönelik etkinlikler yapıldı, cinsiyet rolleri/kalıpları ve bunların STGM -Queer Teori, Feminizm ve Erkeklik Hikâyeleri Eğitimi STGM tarafından 20-22 Aralık 2013 tarihleri arasında Mersin’de düzenlenen Queer Teori, Feminizm ve Erkeklik Hikâyeleri Eğitimi’ne vakfımız adına Eylem Karakaya ve Efsun Sertoğlu katıldı. 3 günlük olan eğitime farklı sivil toplum örgütlerinden 22 kişi katıldı. Eğitimde ilk gün Mehmet Bozok kolaylaştırıcılığında toplumsal cinsiyet kavramı ve feminizm kavramları tartışıldı. İkinci gün queer teori ve LGBTİ hareketi hakkında eğitim yapıldı. Remzi Altunpolat tarafından yapılan eğitimde teorinin ortaya çıkışı, LGBTİ hareketinin doğuşu ve tarihsel süreçleri paylaşıldı. Üçüncü gün örgütler kendi çalışma alanlarında toplumsal cinsiyet eşitliğine ne kadar yer verdikleri ile ilgili çalışmalar, yaptılar. STK ların çıkardığı toplumsal cinsiyet eşitliği tabloları sonucunda, kurumlar kendi eylem planlarına yönelik düzenlemelerde bulunacaklarını ifade ettiler. Eğitimin öğle aralarında STGM Adana ofisi eğitim grubuna Mersin tarihi yerlerinde gezi düzenlediler. Görünüm Ocak 2014 15 Görünüm Ocak 2014 Kahire+20 ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) Platformu 20 Aralık Toplantısı Kahire+20 ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) Platformu’nun 2. toplantısı 20 Aralık 2013 tarihinde İstanbul’da gerçekleşti. Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD) çerçevesinde geliştirilen eylem planından yola çıkan platform toplantıda misyon, amaç ve hedeflerin belirlenmesine dair bir çalışma yürütmüştür. 20 farklı sivil toplum kuruluşunun temsilcileri ile yer aldığı toplantıda; platform için oluşturulacak eylem planı ve buna göre takip edilecek takvim belirlenmiştir. Görünüm Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı bültenidir. Üç ayda bir yayınlanır. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Nurcan Müftüoğlu Yayın Ekibi: Şule Dursun, Efsun Sertoğlu, Eylem Karakaya Sayfa Mizanpajı: Müşerref Öztürk Yönetim Yeri ve Haberleşme Adresi: Ulus Mahallesi Güzel Konutlar Sitesi A-Blok Daire: 3-4 34760 Etiler - İstanbul Tel: (0212) 257 79 41 - 42 Faks: (0212) 257 79 43 [email protected] www.tapv.org.tr www.dikkatbebek.org.tr www.gencakran.net Baskı: Maydanoz Matbaa ve Reklamcılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Tel: 0212 619 13 71 www.maydanozmatbaa.com
Benzer belgeler
2 - Halk Sağlığı A.D.
sorunları yaşayabiliyorlar. Özellikle
artık sayıları kamplarda yaşayan
kadınların iki katından daha
fazla olan kamp dışında yaşayan
kadınlar sağlık alanında daha fazla
sorunu göğüslüyorlar. Bunları...
İNSAN KAYNAĞINI GELİŞTİRME VAKFI 20. YIL
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Mezunu. TODAİE Kamu Yönetimi
Uzmanlık Lisansüstü Eğitim
Programı, Sağlık Kurumları
İşletmeciliği Ön Lisans Programı,
ATAUM Avrupa Birliği Temel Eğitim
Programını t...
Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD, 1994) Eylem
başlıklarından oluşan dört farklı panel
gerçekleşti.