Ahi Evran ve Ahilik konulu senaryo
Transkript
Ahi Evran ve Ahilik konulu senaryo
hilik ve hi vran lu u n o K Ahilik, Ahi Evran-ı Veli tarafından XIII. Yüzyılda Anadolu’da kurulan; üretimde çalışmayı ve standardizasyon, tüketimde komşuyu gözetmeyi ve israftan kaçınmayı, paylaşımda adaleti ve hoşgörüyü kendisine prensip edinen ve bütün bu ilkeleri iktisadi hayat ile bütünleştiren sosyo-ekonomik bir teşkilattır. Ahilik, Anadolu coğrafyasında vücut bulan bir esnaf teşkilatı olmasının yanı sıra medeniyetimizin en önemli değerlerine hizmet eden çok önemli bir kurumdur. Ahilik kültürü sevginin, hoşgörünün, dürüstlüğün, bilginin ve dayanışmanın, helal kazancın ve dürüst yönetimin sembolüdür. Bu düşünce ışığında Ahilik, ticaret ile ahlâkı buluşturan bir hayat felsefesi, dünyada benzeri bulunmayan bir kültür ve medeniyet hazinesi olmuştur. Birlik ve beraberlik gibi değerleri özünde toplayan Ahilik felsefesinin temelinde insan vardır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuyla kökleşen bu anlayış Anadolu’dan atılmış sevgi tohumlarını yedi iklime yaymıştır. Selçuklu Devletini mayasında ve Osmanlı’nın cihan hâkimiyetini kuran anlayışın arkasında Ahilik felsefesi vardır. Bu rolüyle Ahilik Teşkilatı Selçuklu ve Osmanlı Devletleri dönemlerinde kalite anlayışı, ürün ve hizmet standartlarıyla, verimliliğe verdiği önemle, uzmanlaşmış işgücü eğitimiyle, tüketici haklarıyla, toplumsal görgüye kattığı kurallarla toplumun genel refahına önemli fayda sağlamıştır. Ahilik kültürünü tarihsel bir bakışla mazide bırakmak büyük bir yanılgıdır. Modern dünyada, teknoloji hangi noktaya ulaşırsa ulaşsın, dünya durdukça Ahilik felsefesi, değişmesi mümkün olmayan bir değerler bütünü olarak var olacaktır. Milletimizin önemli hasletlerinden biri olan sevgi ve kardeşlik kültürünün, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarını bünyesinde barındıran Ahilik değerlerinin oluşturduğu gücü günümüz Türkiye’sine taşımak her geçen gün biraz daha önem kazanmaktadır. 2023’e yürürken Ahilik kültürünü yeniden yaşayarak, daha fazla sahip çıkarak Ahilik düşüncesini, birliğini, uhuvvetini tesis ederek ulaşacağız. Toplumumuzun yüzyıllar boyunca temel taşlarını teşkil eden her dönemde ve her yerde denge ve düzen tutturan dünyanın ihtiyaç duyduğu insani birçok değeri bünyesinde barındıran Ahilik teşkilatının gelecekte Türk toplumunun esenliğine de sayısız fayda sağlayacağı açıktır. Günümüz esnaf ve sanatkarı, tüccarı, işçi ve işvereni, akademisyen gibi meslek gruplarını kültürümüzün ürettiği bu değerlerden haberdar etmek kadar yarının toplumunu oluşturacak olan gençlerimize ve çocuklarımıza da Ahi Evran’ı ve Ahilik değerlerini öğretmek hepimizin ortak görevidir. Ahi Evran ve Ahiliğin ülkemizde ve dünyada daha iyi tanıtılması, yaşatılması ve bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen herkese kalbi şükranlarımı sunuyorum. Ahilik; temelleri yaklaşık sekiz yüz yıl önce Ahi Evran-ı Veli tarafından Kırşehir’de atılmış, daha sonra tüm Anadolu’ya yayılmış, izleri bugüne kadar süregelmiş kültürel, sosyal ve ekonomik bir oluşumdur. Ahilik aynı zamanda halkın sanat ve ticaret alanlarında yetişmesini sağlayan, insanı ahlâki değerlerle donatan çalışma yaşamını ‘‘iyi insan’’ meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir sistemdir. Yenilikler ve güzellikler manzumesi olarak tezahür eden Ahilik sisteminin; insan haklarına saygı, kadının toplumdaki değeri, misafirperverlik, bir ve diri olma anlayışı, dayanışma ve yardımlaşma gibi insan merkezli kıymetleri, günümüzdeki ifadesiyle ‘‘evrensel değerleri’’ bünyesinde barındırdığını görmekteyiz. Ahilik aynı zamanda din, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin, herkese eşit muamele yapılan bir anlayışın da simgesidir. Ahilik; zengin-fakir ayrımı yapmaz. Çalışmak ve üretmek, alın teri ile kazanmak Ahilikte bir ahlak kuralıdır. Bunun için herkesin mutlaka bir mesleği ve işi olmalıdır. Anadolu’da yeşeren zengin kültürün manevi mimarları elbette ki Ahi Evran-ı Veli, Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli gibi gönül erenleridir. Ahi Evran-ı Veli gibi yol göstericilerin oluşturdukları güçlü toplumsal halkalar, insanların kötülüklerden korunmasını, iyi olana yönelmesini, çalışkan ve erdemli bireyler yetişmesini merkezine almıştır. Ahi Evran-ı Veli’nin kurduğu Ahilik teşkilatı; cehalete karşı ilmin, tembelliğe karşı çalışmanın ve üretmenin, softalığa karşı bilginin, ayrılığa karşı da birliğin savunucusu olmuş, söz konusu kıymetli hasletlere beşiklik etmiştir. Ahilik teşkilatı tüm Anadolu gönül coğrafyasını bilimle aydınlatmış, sevgiyle ve ahlakla yoğurmuştur. Ahilik kültürünün ve değerlerinin ülkemizde olduğu kadar yakın coğrafyamızda da büyük önemi vardır. Bu vesileyle her yıl Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen kutlamalarda Ahilik ruhu yaşatılmaktadır. Söz konusu kutlamalar vesilesi ile ülkemize kalıcı eserler kazandırmak hepimizin görevidir. Bu temel yaklaşımdan hareketle Uluslararası Tiyatro ve Senaryo Yarışmaları düzenlenmiştir. Yarışmalar neticesinde kültürümüze iki yeni eser kazandırılmıştır. Yarışma sonucunda ortaya çıkan birbirinden kıymetli tiyatro ve senaryo eserlerinin, geçmişmişimizle gururlandıracak ve geleceğimizi daha yüksek bir moralle inşa etmemize zemin hazırlayacak değerde olduğuna inancımız tamdır. Bu vesileyle, Ahilik kültürünü tanıtmak fikri üzerine bina edilen her iki eserde emeği geçenlere şükranlarımı sunarım. AHİ EVRAN VE AHİLİK KONULU ULUSLARARASI SENARYO YARIŞMASI DEĞERLENDİRME KURULU BAŞKAN OSMAN SINAV Yapımcı-Yönetmen DEĞERLENDİRME KURULU AHMET YENİLMEZ Yapımcı-Yazar-Oyuncu AYTEKİN YALÇIN GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Bakanlık Müşaviri CEM ERKUL KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI-SİNEMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Genel Müdür EMİNE IŞINSU ÖKSÜZ Yazar İHSAN KABİL Gazeteci-Sinema Eleştirmeni İSMAİL TAHA FEYİZLİ TRT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Tv Yapımcısı - Yönetmen ÖĞR.GÖR. KAZIM CEYLAN AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ -AHİLİK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞ. VE UY. MERK. MÜD. Öğretim Görevlisi MEHMET NURİ PARMAKSIZ TÜRKİYE İLİM VE EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ Genel Başkan PROF. DR. NURULLAH ÇETİN ANKARA ÜNİVERSİTESİ-DİL TARİH VE COĞRAFYA FAKÜLTESİ Öğretim Üyesi DOÇ.DR. RIDVAN ŞENTÜRK İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ- İLETİŞİM FAKÜLTESİ Öğretim Üyesi AHİLİK KUTLAMALARI MERKEZ YÜRÜTME KURULU GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI İÇİŞLERİ BAKANLIĞI MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE RADYO - TELEVİZYON KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YÜKSEKÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI ATATÜRK KÜLTÜR DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI KIRŞEHİR VALİLİĞİ KIRŞEHİR BELEDİYESİ AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ AHİLİK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA MERKEZİ AHİ KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA VE EĞİTİM VAKFI TOBB TESK TESKOMB KIRŞEHİR TİCARET VE SANAYİ ODASI KIRŞEHİR ESNAF VE SANATKÂRLAR ODALARI BİRLİĞİ Birincilik Ödülü YAŞAR BEDRİ ÖZDEMİR 1956, Trabzon’da doğdu. Trabzon Lisesi, Fatih Eğitim Enstitüsü, Türkçe/Edebiyat bölümünü bitirdi. (1980) Fotoğraf sanatçısı, nakkaş ve ressam olan Yaşar Bedri değişik galerilerde 16 kişisel resim sergisi açtı, fotoğraf, slayt gösterimleri, açık hava ve karma resim sergilerine katıldı. Hattat ve kalemkâr olarak cami nakış, tezyinatı yapmaktadır. 50’nin üzerinde caminin kalemişihatt çalışmasını yaptı. MoraFilm’de Reklam ve tanıtım fotoğrafçısı olup story board ressamlığı, yapımcı, senarist, yönetmen, kameraman olarak sürdürüyor. Aynı zamanda Santa Film şirketinin senarist ve yönetmenidir Mor Taka şiir, sinema ve kent kültürü dergisini 1994’dan beri yayımlıyor. 1985’lerde başlayan yolculukları ile Türkiye’nin ilk motosiklet gezginlerindendir. Yol günlükleri ve notları, (Sataşma Ağan Yorgun) ismiyle baskıda. Manifestosunu yazdığı “Görsel İmge muhtırası” levhalarıyla deneysel/arkaik şiirin yeni imkânlarını sorguluyor. Filmografi: Yapımcılığını, yönetmen ve kameramanlığını yaptığı sinema çalışmaları: * Mum (Uzun metraj drama/ kaba kurgusu bitti) 2012 * Zamanı Öğüten Taşlar (Mısırın öyküsü, Karadeniz’de son su değirmenleri (8 bölüm) * Faroz Günlüğü (Viya boyle), (Farozlu balıkçıların 365 günü. Belgesel) * Ölüm Bacaları (Yatağan) belgesel * Ateşin Zilleri (son çıngırak ve kelek ustaları) (youtube fragman mevcut) * Şelekçiler (belgesel,4 bölüm) (youtube fragman mevcut) * Otobus Getti (Bir valizle gittik, oraları tüketip dönemedik) Almanya’ya kaçak yolla giden Türk işçilerin dramı / Belgesel, 2 bölüm) * Çobanlık Zor Zenaat (belgesel) * Maestro, Otlakçı, Bazı Şeyler, Düşkurdu… kısa filmlerini çekti. Kazanımları : 2002, ‘Cabülka’ romanı ile Tuzla Belediyesi Roman birinciliği, 2004, Ömer Seyfettin hikâye üçüncülüğü, 2005, Ümraniye hikâye birinciliği, 2005, Homeros “Bursada Zaman’ makale mansiyonu. 2013, Ahmet Hamdi Tanpınar Hikâye birinciliği. 2013, Faroz Günlüğü, çeşitli festivallerde gösterildi. 2013, Zamanı Öğüten Taşlar (TRT Belgeselde yayınlandı) Yayımlanmış kitapları: Şiir; Bağıracağım, (1975), Azât Ettim Yürek Seni, (1978), İdris, (1980,1984,1997), Adını Koyamadığım, İdris’le beraber, 1984,1997), Bâbil’i Beş Geçe, (1992,1997), Yoksul, Derviş ve Uzakta, (1994), Ölüm Dağlara Oğul Bırakınca, (1996), Mu’tedil Bir Siyamlı, (1999), Âh Minyatürleri (2004), Yitik Kalyon (2005), Tenha, (2008), Ruşen Ali Cengi, (2009) Anlatı-hikaye ; Sızıdır Beyoğlu İbranîce Yazılsa da, (1994), Hiç, (2007), Ressamın Güncesi, (2008) Roman ; Cabülka, (Yolcu ile Derviş Meseli), (2004) Şehrengiz; Trabzon’96, (1996), Fotoğraf ve Gravürlerle Trabzon Şehrengizi, (2011), Ayasofya (Mahrem, Kemik Falı ve Lâcivert), (2012) Fotoğraf Albümü ; Fotoğraflarla Trabzon, (2005), Trabzon,(2010) Antoloji : 2006 Şiir seçkisi, (2007) Gezi : Sataşma Ağan Yorgun (2014) AHİ Senaryo SAHNE 1 DIŞ / AKŞAM KAYSERİ YAKINLARI/DAĞ YOLU 1222 güzü. Puslu bir hava. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaktadır. Şimşekler ışıktan yollar çizer, yeri gök sese boğar. Yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan Türkmen kafilesi, sırtlarında ve hayvanlarına bağladıkları denkleriyle dağ yolunda, çamura bata çıka ilerler. Yol yorgunu kafilede kimsenin takati kalmamıştır. Göğsüne bağladığı boyundurukla yaşlı atasının salını peşinde çeken SALTUK (20), salın çamura gömülen ayaklarını yerden sökmeye çalışır. Salın uçları yolda iki derin iz bırakarak yol alır. Kafilenin önderi Türkmen kocası vadiden gelen uğultuyu işitince durur, eliyle kafilenin durmasını işaret eder. Çömelir yere dayar kulağını. Nal seslerini işitir. Kafile pür dikkat Türkmen kocasının hareketlerini izler, yaşlı adam doğrulur, eliyle ‘saklanın’ işareti yapar. En yakın tümseğin arkasına kaçışır yolcular. Uğultu ve nal sesleri yağmurun sesine karışmaktadır. Nefes bile almaz yorgun göçerler. Korkulu gözlerle bekler. Nal sesleri ve uğultu çoğaldıkça, tedirgin bekleyiş 18 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI işkenceye dönüşür. Hızla nefes alır, dua eder yaşlı Türkmen. Kundağa sarılı çocuğu sırtında taşıyan AVŞAR (18), salın çamura saplanan ayaklarını çıkarmakta zorlanan Saltuk’un yardımına gider, Salın çamura batmış ayaklarını tutar, yaşlı adamı tümseğin arkasına taşırlar. Saltuk, Avşar’ın korkudan irileşen gözleriyle buluşur, kaçırır gözlerini Avşar, yaşlı adamın üstünden sıyrılan postu düzeltir. At kişnemeleri ve nal sesleri vadiyi doldurur. Şimşek çakar, ışığa keser gökyüzü. Avşar’ın kucağındaki Çocuk ağlar. Otuz kadar Tatar çerisi doludizgin sürer atlarını. Çocuk ağlamasını sürdürür. Geriden gelen çeri çocuğun ağlamasıyla durur, bakınır. Avşar çocuğun ağzını ağzıyla kapatır. Çeri bakınır ve atını doludizgin sürer. Sisten gelip sise karışırlar. Uzun bir süre bekledikten sonra doğrulur Türkmen kocası. Eliyle “gidelim” işareti yapar. Kafile yola çıkar. SAHNE 2 DIŞ / AKŞAM KAYSERİ/DEBBAĞHANE (jenerik 2. Sahne ile akar) Debbağhane yarı karanlıktır. AHİ EVRAN (51), siyah sakalı yer yer aka çalar. Havuzdan çıkardığı gönü askı ağacına asar, derinin saçağını tezgâha yatırıp, derideki artık etleri ve yağları filo bıçağı ile sepiler. ÇIRAK HASAN (12) ustasının temizlediği derileri sili çukuruna atar. Son havuzdan çıkardığı tabaklanmış derileri ipe asar. Ahi Usta meşin önlüğünü çıkarır. Çırak Hasan alır duvardaki askılığa iliştirir. Arastaya bakan kapı önünde hasır sandalyeye oturup, tahta kepenge yaslanır. Çırak Hasan’ın ibrikten döktüğü su ile abdestini alır. Omzundaki peşkirle kollarını, yüzünü, sakalını kurular. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /19 Çırağın burnunu sıkar, saçını okşar, tebessüm eder. Çırak mahcup, hamarat ve saygılıdır. Dükkânın tahta kepengini kapatıp çıkarlar. SAHNE 3 DIŞ / AKŞAM ESNAF ÇARŞISI Ahi, alacakaranlıkta çarşı içinde esnafla selamlaşır, ayaküstü sohbet ederek yürür. Aktar dükkânını duvarda yanan şamdan aydınlatmaktadır. Ahi, işyeri önünden geçerken müşterisiyle tartışan aktarı izler. Ahi bekler. Aktar müşterisini minnetsiz ve sert dille kovunca müşteri sinirle malı tezgâhın üstüne bırakır, söylenerek gider. Ahi selam verir. Aktarla konuşurlar. Aktara verdiği tepkinin hatalı olduğunu, zarafet ve hoşgörülü olması gerektiğini beden dili ile anlatır. Aktar başını eğip dinler. ‘Haklısın’ anlamına gelen baş hareketi yapar. Ezan okunur. Ahi yürür. Aktar, şamdanı söndürür, tahta kepenkleri kapatır. SAHNE 4 DIŞ / AKŞAM DAĞ YOLU Kafilenin önünde ve arkasında çıralarla aydınlanan yolda yürürler. Çakallar ulur, yakınlardan sesi gelen köpek sesi, çakallara karşılık verir. Kafileye rehberlik yapan Türkmen kocası parmağını ileriye uzatır. Sisler arasında konaklayacağı hanın kesif ışığını gösterir. Kafileden birisi “Geldik,” der. SAHNE 5 İÇ / AKŞAM MESCİT Ahi Evran mescitte ahiliğin anlamını, gözün, gönlün ve kalbin tokluğunu, yumuşak huylu ve güzel ahlaklı olmanın erdemini vaaz eder. Helalinden istemenin, helalinden kazanmanın cihat olduğunu anlatır. Esnaflık ilkelerini ahilerin yüreğine nakşeder. 20 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Kardeşlerim, zor zamandayız. Sanat; edebin ve zanaatın ahengidir. Dünya ve ahret rıza’lığını kazanmak için. yumuşak huylu ve hünerli olmalıyız. Esnafımız adaletli olmalı. Tartılarımız tamam ola. Kelleler ve işkembeler temiz pişirile. Bayat, kirli ve kıllı olmaya. Bahçelerden gelen yemişlerin üstü nasılsa altı da öyle ola. Turşu sirke ile kurula, şerbet miski ve gül kokulu ola. Terziler vaktinde ve sağlam dike. İpekçiler, gömlekçiler, çuhacılar, takyeciler, atlasçılar ve bürüncekçiler de gözlene. Kusurlu ve kötü işlemeye. ayakkabıcıların işledikleri deri gayet iyi, sağlam ola. Günü dolmadan delinirse akçe başına iki gün hapsi ola. Demirciler, kalaycılar, bıçakçılar, kuyumcular, attarlar gözlene. Ve nalbantlar dahi gözlene. Katırı dört akçeye, eşeği üç buçuk akçeye nallaya. Yapı ustaları ve dülgerler günde yemekli on akçeye işleyeler. Gün doğarken gelip gün inmeden gitmeyeler. Kiremitçiler çiğ pişirmeyeler. Mumlar çirkli ve kokar yağdan, fitili yoğun olmaya. Oduncular hayvanına fazla yük yüklemeye, nalsız gezdirmeye, semerleri eski olmaya… SAHNE 6 İÇ / AKŞAM BACİYAN DERGAHI Kadın Ana (Fatma Bacı,30) Ahiler Tekkesinin yan odasında kadınlara vaaz verir teşkilatlanmanın önemini anlatır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /21 ADIN ANA Yetimlerin yuva kurmalarına yardım edile. Yemeğinize sevgimiz katıla, masraflardan iktisat edile, eşlere sevgi ile yâr oluna… SAHNE 7 İÇ / GECE KERVANSARAY Türkmen kafilesi kervansarayda konaklar. Gök gürültüsü ikiye yaracak gibi sarsar yeri göğü. Yağmur sürer. Avşar avluya bağlanmış ineğin sahibinden müsaade ister, çocuk için sütünden sağar. Kafilenin erkekleri ocakta yanan ateşin başına dizilmiştir. Elbiselerini kurutmak için iplere asar. Saltuk aş kazanından aldığı çorbayı takati tükenmiş yaşlı dedesine içirir. Yaşlı adamın dudaklarını, sakalını silip ot döşeğine yatırır, üstünü örter. Yaşlı adam bitkindir, gözleri yorgunluktan kapanır. Saltuk taş duvara yaslanmış inekten sağdığı sütü çocuğa içiren Avşar’ı izler. Avşar’la göz göze gelir, kızın gözlerinde endişe vardır. Şimşek çakar, ışığa keser her taraf. SAHNE 8 İÇ / GECE TEKKE / ODA Mumun küçük fitili titreyerek yanar. Masada yazılmış kâğıtlar dağınıktır. Ahi Evran başının kolunun üstüne uyuyakalmıştır. Dolunay rüzgârla salınan dalların arasından göz kırpar. Hokka ve divitin gölgesi duvarda oynaşır. Kadın ana ayran getirir. Uyuyan kocasını usulca sete uzatır, başının altına minder koyup üstünü örter. Titreyen aleve kur yaparcasına dalga dalga ötüşür çekirgeler. SAHNE 9 DIŞ / SABAH BOZKIR Güneşli bir sabah. Kafile yola çıkmıştır. Saltuk ve Avşar kafilenin peşinden gider. Birbirlerine kaçamak bakarlar. Bozkır ve dağlar sararıp kızıla çalmıştır. İn cin top oynamaktadır. 22 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 10 İÇ / GÜN DEBBAĞHANE AHİ EVRAN debbağhanede derileri tabaklar. Dışarda çıraklar tartışır, kavga ederler. Bir süre kavgayı izleyen Ahi yanlarına gider. Çocuklar kavgayı bırakır. Nasihat eder. İşinin başına döneceği sırada GÜLŞEHRİ (Ferîdüddîn-i Attâr, 30) kapıda görünür. Bakışırlar. Ahi mutlu olmuştur. Sarılıp kucaklaşırlar. GÜLŞEHRİ Her gülü kim kendime yar eylerim Her gice vasfını tekrar eylerim. AHİ EVRAN Gel can kavlim, bilge yoldaşım. Muhyiddin gideli beridir çok yalnızım. Öyle özledim ki sohbetinizi. GÜLŞEHRİ Ya Ahi! Kalpler birbirine aynadır. Aklım Celâleddin pirin sözlerini sürer ve lâkın kalbim nicedir hasretinizdedir. Dedim ‘fakir Ahmed, vakt’olmuştur, Ahi üstadı görmek zamanıdır.’ (âh, çeker,) Sıla-i rahim ömre bereket verir. Sürdüm geldim. AHİ EVRAN Aynamıza firkat düştü can Ahmed’im. Gül kokusuyla, gül cemalinle hoş safalar getirdin. GÜLŞEHRİ Konya’da Türkmenler garip ve yalnızdır, gönül kırgınlığı sürer. Celâleddin-i Rumi, Türkmenleri hazzetmez derler, Ahilerle yol ayrımındadır diye duyarız. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /23 AHİ EVRAN Vakta ki öyledir azizim. Burası da karışıyor. Genç Gıyaseddin toy haline bakmadan Sultanlığa bilenirmiş. Gülşehri düşünceli, canı sıkkındır. GÜLŞEHRİ Bunlar endişe veriyor Pirim. Tatarlar kondu, gitmek bilmez. Bastıkları yerde canlar yaşayamaz, otlar bitmez oldu. SAHNE 11 DIŞ / GÜN KAYSERİ/MEYDANKAPISI Komutan HÜSAMETTİN HOCAK şehrin kapısına gelen Türkmen kafilesinin üzerine hoyratça sürer adını. Atıyla oynaşır. Hoyrattır. HÜSAMETTİN HOCAK Nerden gelirsiniz? Türkmen kocası bu usul erkan bilmezliğe kızar. Duymazdan gelir. Kafile de aldırmaz, yoluna gider. Rüzgâr tozu toprağı sürükler getirir. Yüzler örtülür. Sorusuna yanıt alamayınca Komutan kılıcını çeker, Türkmen başının üstüne sürer atını. Bunu gören Saltuk salı bırakıp atılır. SALTUK Tatarı kesemeyen pusatlar Türkmen atalarına mı çekilir oldu? Komutan, öfkeyle bakar, dizgini çeker atını Saltuk’un üstüne sürer. Tekmeler Saltuk’u. 24 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Saltuk çamurun içine düşer. Saltuk ayağa kalkar. SALTUK Bu bedbahtlığınızdan utanmalısınız! Sultan Alâeddin’in adaleti buysa vah bize! Hüsamettin Hocak atının dizgini çeker. Atını sürer gider. Kafile yorgundur. Türkmen çerisi yaşlı adama yardım eder TÜRKMEN ÇERİSİ Bağışla ata, biz Türkmen celladı değiliz. Moğol’dan iz var mıdır? BAYCU NOYAN eser savurur derler. TÜRKMEN KOCA İki günlük mesafede otuz kadar Tatar atlısı geçti. Türkmen çerisi yer gösterir, atını sürer. Ahali zorlukla ilerleyen muhacirleri seyreder. Kafile, hasta ve bitkindir. Kayseri kalesinin kapıların yakınına kurulan pazarları, hanları geçerler. Avşar sırtında çocukla yürür. Saltuk dedesinin salını çeker. Türkmen kocası atının yularını çeker, Meydankapısı önünde kurulan at pazarına yürürler. SALTUK Kısrağı mı satacaksınız? TÜRKMEN KOCA O da bir boğaz. Önümüz kış. İşimiz zordur. (başını sallar, dalgındır) ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /25 Yoruldum oğul, bundan sonra yol gerekmez bu kocamış bedene. Şunun şurasında, tenhada yaşlı develer gibi ölümü bekleyebilirim. Seyyar buğday satıcılarını, attarları, çırpıcıları, sepetçileri, kavurmacıyı, leblebiciyi, bıçak ve kılıç tezgâhlarını, koyun pazarını, geçerler. Saltuk, şehir kapısına yürüyen Avşar’a bakar. Avşar yürür, döner Saltuk’a bakar. Saltuk, Avşar’a “bekle” demek için hamle eder, söyleyemez. Saltuk dengin yanında kalır, yaşlı adam kalabalığa karışır. SAHNE 12 İÇ / AKŞAM Ahi Evran tekkedeki ahilerle sohbet eder. AHİLER TEKKESİ SAHNE 13 DIŞ / AKŞAM SIĞINAK/SOKAK ARASI Tahtadan yapılmış bahçe kapısıyla girilen harabe evin bir gözü çökmüştür. Saltuk odalara bakınır. Sağlam odaların birinde otlardan dedesine döşek yapar. Topladığı odunlarla ateş yakar. Ateşin yalımları yüzüne yansır. Düşüncelidir. Dışarı çıkar, metruk sokakta yürür. Kafilenin toplandığı hanı gezer. Şehrin metruk sokaklarını geçip arastaya çıkar. Ağlayan çocuk sesiyle, bakınır. Derin bir nefes alıp sese yürür. Caminin avlusunda Avşar’la çocuğun siluetini görür. Yanına gider. Avşar’ın gözlerinde endişe vardır, Saltuk’a korku dolu gözlerle bakar. Kucağında ağlayan çocuğu pışpışlar. Örtüsünün arasından ışıldayan yaşlı gözü bir su damlası kadardır. SALTUK Neden yalnızsın? Avşar, telâş içinde koşuşturan insanlara bakar, omuz kaldırır, başını sallar. Çocuk ağlar. 26 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AVŞAR Kalabalıkta dikkatim dağıldı. Hazar’ı susturayım derken kaybettim onları. Avşar kucağındaki çocuğa sarılır. Gözleri yaşlıdır. O da çocukla usulca ağlar. Hıçkırıkları arasında zorlukla konuşur. AVŞAR Dağıldılar dört bir yana. SALTUK (elini çocuğa uzatır) Atamın yanına götüreyim sizi. Köhne lakin sığınacak bir otağımız Oldu. Kalacak düzgün bir yer bulana kadar bizimle güvende olursun. Saltuk çocuğu almak ister, Avşar çocuğu vermez, kucağına çekerek saklar. Arasta mahşer yeri olmuştur. Koşuşturanlar, dilenenler, kavga edenler, sefalet içindedir. Çocuk ağlar, Avşar sallar pışpışlar, ayağa kalkar, boynunu büker. Saltuk, Avşar’ın dengini sırtına alır. Avşar’ın ayakları yara içindedir yürüyecek mecali yoktur. Saltuk çocuğu kucağına almak ister. İtiraz etmez Avşar. Karanlık sokakta Saltuk önde, Avşar peşi sıra yürürler. Harabeye dönmüş otağa girerler. Saltuk’un yaktığı ateş sönmüş közleri kalmıştır. Çalı çırpı yığar Saltuk üfler, tutuşur közler. Yalımlar ve kıvılcımlar uçuşur. Avşar’a dikkatle bakan Atasının elini tutar. Yaşlı adam boşluğu delercesine bakar. SALTUK Atam bu Avşar. Yalnızdır. Güvenli bir otağ bulana kadar konağımız olacak. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /27 Ata gülümser, gözünü yumar. Yanan ateşin şavkında aydınlanır yüzler. Saltuk, Avşar’ın yaralı ayağına sarılı çaputu sökmek ister. Geri çeker ayağını Avşar. Saltuk’la göz göze gelir. Avşar ocak kenarındaki kapta ısınan suyla, ayağındaki yarayı temizler, Saltuk, mintanından parça yırtıp sarar. SAHNE 14 İÇ / AKŞAM DERGAH AŞEVİ Sinide sessizlik vardır. Küçük küçük kopartılıp ağıza koyulan lokmalar, sini çulunu dizlerinin üstüne çekip oturan ne Gülşehri’nin ne de Ahi Evran’ın boğazından geçmez. Gülşehri Ahi’ye bakar, başını usulca sallar. Gölgesi duvardadır. Ahi’nin keyfi yoktur. Dostunu, mutlu kılmak için mırıldanır Gülşehri. GÜLŞEHRİ Böyle giç irmeye ahşama seher, Bu gice rûzı kıyametdür meğer. Bu gicenün yok mudur yâ Rab güni, Böyle uzun görmedim her giz düni. Uşbu od kim gönlüme düştü benüm, Mûm gibi yandı kamu canûm tenüm. SAHNE 14 İÇ / AKŞAM SOKAK ARASI/DERGAH AŞEVİ Şehrin sokaklarında dolaşır Saltuk. Dergâhın kapısı açıktır. İçeride ışık yanar, yürür. İçeri girer, bakınır. Gölgesi duvara düşünce irkilir geri çekilir. Sinideki yiyeceklere bakar, yutkunur. SALTUK Kimse yok mu? 28 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Bekler, tekrar seslenir. Döner sinideki pideleri heybesine koyar, peynir ve zeytinleri alıp çıkarken Ahi Evran ile kapıda yüz yüze gelir. İrkilir Saltuk, mahcubiyet ve korkuyla bakar. Ne yapacağına karar veremez. SALTUK Hırsız değilim ben. Ahi elini Saltuk’un omzuna koyar, tebessüm eder. AHİ EVRAN Bugün gelen kafileden misin? Saltuk başını sallar. Kapıya, dışarı bakar, utancından kaçmak ister. Döner heybesindeki pideleri çıkartır siniye bırakır, SALTUK Atam kocamıştır, ayağı tutmaz, Süte muhtaç aç çocuk vardır. AHİ EVRAN Yatacak yer buldunuz mu? Saltuk “evet” anlamında başını sallar. AHİ EVRAN Sen otur karnını doyur. Bir şeyler tedarik edeyim. Yarın bir iş tutar çalışırsın. Bir müşkülün olursa... Ahi yan otağa geçer. Saltuk oturur siniye, küçük parça koparır ağzına koyar. Lokmalar geçmez boğazından. SAHNE 15 İÇ / GECE SIĞINAK Saltuk mumu yakar taşın üstüne yerleştirir. Çömelir, süt kabını Avşar’a uzatır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /29 Çocuk ağlar. Avşar sütü çocuğun ağzına döker. Ağlamayı keser çocuk. Saltuk torbasından çıkardığı yiyecekleri yaygının üstüne dizer. Dedesini küçük lokmalar halinde yedirir. Kırbasından su içirir. SALTUK Koca derviş, kimse onun gibi gülmedi bana. (tebessüm belirdi dudağında, daldı.) Sinide yiyecekler vardı, kimse yoktu. Sormadan aldım. Çıkarken kapıda karşılaştık. Avşar’ın güzü korkuyla açıldı. Torbasından çıkardığı gümüş şamdanı Avşar’a gösterir. SALTUK Bunu verdi bana, satıp bir süre idare edin dedi. Yarın iş bulup çalışacağım. Atası olup biteni anlamaya çalışır. Boş gözlerle bakar. SALTUK Kaç dirhem eder bu? Çekirgeler şakır, gece kuşları öter. Saltuk’la bakışan Türkmen kızının dudaklarına tebessüm yerleşir. SAHNE 16 İÇ / GECE ÇALIŞMA ODASI Ahi Evran masasının başında çalışmaktadır. Yorgunluk ve uykusuzluk yansır yüzünden. Titrek ışıklı mum kitapları, hokkasını, yazı kamışını aydınlatmaktadır. Yazdığı kitabın son sayfasına gelmiştir. Yazarken mırıldanır. 30 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Rabbimin inayet ve izniyle bitmiştir Alla’hu alem bi-sevap. Hayırlara vesile olur inşallah. SAHNE 17 İÇ / GÜN SAKATATÇI DÜKKANI Hüsamettin Hocak ve ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ sakatatçı dükkanında oturmuş, kalabalığın içinden geçen Ahi Evran’ı gözleriyle takip ederler. HÜSAMETTİN HOCAK Bu adam tekin değil. Nüfuzu artıyor. Ahiler onun sözünden çıkmadığı gibi Sultanda bir sözünü iki etmez oldu. ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ İğdişbaşı bırak yaşlı adamla uğraşmayı. (düşünür) Türkmen göçeri tekmelemişsin. Dua et sultanın kulağına gitmesin. Hüsamettin Hocak gizli istavroz çıkarır. SAHNE 18 İÇ / GÜN MÜCELLİTHANE AHİ EVRAN mücellithanede yazdığı kitabın cildini yaptırır. Kitabın şirazesi çekilir, kapağı takılır. Mücellit arada kitabın sayfalarını çevirir ve okur, Ahi Evran’a bakar. Memnuniyeti ve hayranlığı gözlerine yansır. SAHNE 19 DIŞ / GÜN ARASTA SALTUK şehir esnafını dolaşır, iş arar. Çalışmak için başvurduğu ustalarla konuşur. Beden diliyle “Sanattan anlayıp anlamadığı” sorulur. Saltuk boyun büker. Usta başını sallar işe alınmaz. Hasırcıya uğrar, olumsuz yanıt alır, eli boş çıkar. Çömelir duvar dibinde oturur, ikinci el eşyaların alınıp satıldığı dükkânı fark eder, kalkar dükkâna girer. Şamdanı cebinden çıkarıp tezgâhın üstüne koyar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /31 Dükkân sahibi eliyle tartar. Şamdanın ağırlığını tahmin eder, kesesini çıkarır metelikleri masaya bırakır. Saltuk, masanın üstündeki meteliklere bakar, şamdana bakar, Ahi’nin tebessümü ve şamdanı satması için ona uzatması gözünün önüne gelir, şamdanı satmaktan vazgeçer, alır kuşağının arasına koyar. SAHNE 20 İÇ / GÜN SELÇUKLU SARAYI saray salonu. Sultanla görüşmek için bekleyen Ahi Evran heyecanlıdır. Kitabı iki eliyle göğsünde sıkı sıkıya tutmaktadır. Tezkereci kapıda görünür, başını eğer. TEZKERECİ Sultanım sizi bekliyor Şeyhim. Ahi Evran, divan odasına girer. Selam verir. SULTAN 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT (35) ayağa kalkar, selamı alır. I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Hoş geldin Nasirettin Mahmut Ahi pirim. Nicedir gözümüz arar sizi, arayı uzatmayın. Sohbetinizi özleriz. AHİ EVRAN Devletin yapılacak işi çoktur Sultanım, lâkin vaktiniz sınırlıdır. O vakti israf etmek bu yoksulun haddine mi? I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Sen bizden ziyade yorulursun Şeyhim. Bizden iyi bilirsiniz ahvali. Sultan, Ahi Evran’ın takdim ettiği kitabı alır, gözlerini yumarak koklar. Sayfasını çevirir, okur. Arka sayfayı açar okur. Kapatır koltuğunun altına alır kitabı. 32 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Mürekkebin ve kağıdın kokusunu seviyorum Pirim. Bu ne hamaratlıktır? Tez günde bitirdiniz. Yüreğinize zeval gelmesin. Ahi Evran gitmek için izin istese de Sultanın ısrarıyla gösterilen yere oturur. I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Ziyadesiyle ihya ettiniz fakiri. Alâeddin senin için ne yapabilir? Sultan, işaret eder yaverine, gümüş tepside kese gelir. Keseyi Ahi Evran’a uzatır. AHİ EVRAN Sultanım, saygısızlık kabul etmeyin, ihtiyaçlılar vardır. Sultan kaşlarını çatar. AHİ EVRAN Putperestlerin azametinden kaçan Türkmen kardeşlerimiz bize sığınır. Ne yiyecek bir lokma ekmekleri, ne de örtünecek damları vardır. Kötü muamele ederiz, ziyan görürler. Sultan vezirine kaşlarını çatarak bakar. Vezir başını eğer. I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Bundan böyle, bir yoksulun burnu kanar, senden bilirim! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /33 SAHNE 21 İÇ / AKŞAM AHİLER TEKKESİ Ahi Evran kürsüde vaaz verir. Saltuk kapıdan girer, geride bir yere bağdaş kurar oturur. İş istediği hasırcı yan yana oturur, bakışır. Hasırcı başını öne eğer. Ezan okunur. Saf olur cemaat. SAHNE 22 DIŞ / AKŞAM Dışarda kar yağışı başlamıştır. Kar taneleri uçuşur. Mescidin kapısını kapatıp çıkarlar. Saltuk, Ahi Evran’la konuşur. Şamdanı iade eder Saltuk. Ahi almaz. MEYDANLIK SALTUK Kimse iş vermedi. Esnaf yabancıları sevmiyor. AHİ EVRAN Yattığınız yer korunaklı mı? SALTUK Tamir ettim. Yakacak olunca ısınıyor. AHİ EVRAN Odunun var mı? (Saltuk başını eğer) Yarın gel bana. Sana uygun bir iş bulana kadar tekkenin hizmetini görmek ister misin? SALTUK Siz layık görürseniz. 34 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Canları çok yandı esnafın, tedbir edip temkinli yaklaşırlar. Kar yağar. Metruk kulübenin önünden geçerler. Penceresinden ışık sızar. SALTUK Orda kalıyorum. Atamla tanıştırmak isterim sizi. AHİ EVRAN Başka zamana kalsın, benimle gel. SAHNE 23 İÇ / AKŞAM SIĞINAK EV Saltuk yıkıntıların arasından harabe eve girer. Ateş yanar. Duvara kocaman gölgesi düşer Saltuk’un. Korkudan köşeye sığınıp kalan Avşar, Saltuk’u görünce gözleri ışır. Kucağında huysuzluk yapan çocuğu pışpışlar. Saltuk, battaniye, yiyecek, süt bırakır Türkmen kızının önüne. Karşısında oturur. SALTUK Kar başladı. Yarın odun verecekler. Üşümeyeceğiz. (eğilir Avşar’a bakar) Kimin kimsen yok mu? Göz ucuyla bakar Avşar, başını “yok” anlamında sallar, dudak ve boyun büker. SALTUK Çocuğunun babasına ne oldu? AVŞAR Benim değil. (düşünür) Yolda bulduk. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /35 SALTUK Bir adı var mı? AVŞAR Hazar’in kıyısında doğmuşum. Bahtı bana benzemez dilerim, ‘HAZAR’ koydum adını. Saltuk, çocuğu kucağına alır. Ağlayan çocuk susar. SAHNE 24 İÇ / GÜN SARAY DİVAN ODASI Sultan 1.Alâeddin Keykubât divan üyeleri, vezir, komutanlar ve ahilerin ileri gelenleri divânda hazırdır. 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Kafileleri rahat ettirdik mi Vezirim? Kış kıyamette üşümesin kimse. VEZİR Yerleştirildi sultanım. Çok dağınıklar, bir kısmı saklanır, Korkarlar. 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Korkuyorsa biz zalimiz demektir. Buna rızam yoktur. (düşünür) Günlük iaşeleri, yakacakları bol verile. (kadıya döner) Sözüm kadıyadır. İlan edile. Onlara kim kötü davranır ise ağır cezalar verile . VEZİR Emrettiğiniz gibi olacak sultanım. 36 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Aç kalıp bir Türkmen hırsızlık yaparsa senin kolunu keserim vezirim. Onları işsiz, aşsız koymayalım. Ahiler bu sözüm aynı zamanda sizedir. VEZİR Çıkarmam sultanım. AHİLER Çıkartmayız sultanım. 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Kale inşaatında rehavet istemiyorum. Sultanhanı ve Kervansarayın yapımı bir an önce bitmeli. Gelip geçen yolcular rahat döşek yüzü görsün. Moğol Kayseri üstüne yürür. Muhafızlar tedbirde ihmal olmaya. Babaîler yerlerinden yurtlarından edilir, isyan haberi gelir. Her kim ise bu zulmü yapanlara ve dahi isyan edenlere merhamet edilmesin. Harcamalar Emirlerden tahsil edilsin. VEZİR Derhal ulak çıkaracağım Sultanım. Lakin emirler hoşnut değildir, ödeme yapmak istemezler. 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Şaşaa ve debdebe içinde yaşadıkları yetmez bir de fitne çıkarırlar. Emirlerle bir toplantı isterim (Ahi Evran’a döner) Pirim esnafın güzel dayanışması bizi mutlu eder. Baciyanlar güzel işler yapar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /37 Ahi Evran başını eğer, elini göğsüne koyar. 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Sıkıştığınız yerde hazinedarım gereğini yapsın. (hazinedara bakar, hazinedar başını eğer) Kılıçlarımızın ve kargılarımızın akıbetini merak ederim? Ahi Evran, Demirciler pirine bakar. AHİ POLAT USTA Emredildiği gibi gece gündüz dur duruk vermeden pusatlarımız yapılır sultanım. Cevher sıkıntımız vardır. SAHNE 25 DIŞ / ÖĞLE MESCİT ÖNÜ Cemaat öğle namazından çıkar. Karla örtülmüştür şehir. Ahi Evran’ın gözü Saltuk’u arar. Saltuk yoktur. Ahilere sorar, kimse bilmez. Polat usta Saltuk’un kaldığı eve çırağını gönderir. Çırak gelir. Ustasının kulağına fısıldar. Polat Usta, Ahi Evran’a yaklaşır. SAHNE 26 DIŞ / AGÜN GARİPLER MEZARLIĞI Karla örtülen bozkırda küçük yer karası vardır. Genç hâfız kuran okur. Saltuk mezara toprak atar. Avşar, mehlenin delisi ve birkaç kişi mezarın başında çömelmiş Kur’an’ı dinler. Saltuk toprağı mezara kürer. Alnında biriken teri koluyla silerken bir el küreğe uzanır, Saltuk döner, Ahi yanı başındadır. Gergin yüzünde tebessüm belirir. Ahi, “Sabır diler,” Yere bırakılan küreği eline alır ve kürer toprağı. Yasin okunur. Ahiler tek tek alır küreği mezarı örter. Saltuk toprağı avcuna alır yüzüne sürer. 38 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Eller duaya kalkar. Ahi Evran sesli dua eder. SAHNE 27 DIŞ / GÜN DEFİN DÖNÜŞÜ Ahi karlı yolda Saltuk’la yan yana yürür. Karda kızağıyla kayan çocuk yanlarından hızla geçer. Avşar peşlerinden gelir. Çuluna iyice sarınmış halde Hazar’ı üşütmemek için sarıp sarmalamıştır. Saltuk arada bir dönüp geriye bakar. Kızakla kayan çocuklar yuvarlanır karın içinde bir yumak olurlar. SAHNE 28 İÇ / GÜN DEMİRCİ ATÖLYESİ Ateş parçacıkları uçuşur ocakta. Polat Usta ateşten çıkardığı demir külçesini örste döver. Kor kıvılcımlar saçılır örsten. Soğuyan demiri ateşin içine sürerken Ahi Evran ve Saltuk kapıda görünür. Avşar yolun karşısında çömelmiş bekler. Ahi, Polat ustayla konuşur. Polat usta, Saltuk’a bakar, dik başlı görünen bu genci gözü pek tutmamıştır. ‘Bundan iş çıkmaz’ nidasıyla Ahi’ye dudak büker, olmaz anlamında başını sallar. Ahi ısrar eder, diretir. Polat Usta başını eğer kabullenir, Ahi’nin elini sıkarken ‘bu iş hatırına oldu’ der gibi başını büker. Ahi, Saltuk’u yanına çağırır. Saltuk gelir. Yeni ustasının elini öper Saltuk. AHİ EVRAN Sen delikanlı ateşle pişeceksin. Bu ocak ümmetindir. Bunu hep hatırla. İncinesiniz lâkin asla incitmeyesiniz! SAHNE 29 İÇ / AKŞAM SIĞINAK/EV Saltuk eve döndüğünde Avşar’ı korku içinde titrerken bulur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /39 Biriktirdiği odunları ocağa istifler, ateşi yakar, Avşar’a eliyle ‘yaklaş, ısın’ işareti yapar. Avşar kımıldamaz. İşliğini çıkarır üstüne örter. SALTUK Yarın şet törenim var, beni izlemeye gelir misin? Avşar başını sallar. SAHNE 30 İÇ/ GÜN DEMİRCİ ATÖLYESİ Saltuk’a törenle hırka ve şalvar giydirilip kuşağı bağlanır. Ahi baba Saltuk’un saçını makasla keser. Saltuk başına koyduğu beyaz yün külahını düzeltir, mestlerini giyer. Çocuklar sokakta kar topu oynamaktadır. Dua edilir. AHİ EVRAN Hayırlısıyla kalfalığını ve ustalığını da görürüz. Kızgın iken yumuşak olmayı, haksızları bağışlamayı, düşene yardım etmeyi, kendin muhtaç iken ikramı bilmenin ilmine hoş geldin. (Döner ahilere seslenir.) Biline ki sultanı temsil ederiz. Saltuk, Polat ustanın, Ahi Babanın, yaşlı ahilerin elini öper. SAHNE 31 İÇ/ GÜN DEBBAĞHANE Ahi debbağhanede derilerini işler. Çırak Hasan ustasının yılan beslediği kafese yaklaşmaya korkmaktadır. Ustasına bakar. Ahi, gülümser. AHİ EVRAN Korkma bir şey yapmazlar. 40 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Saltuk kapıda görünür. Paçalarındaki karı dökmek için yere vurur. Yavaş adımlarla yürür. Selâm verir. Çırak Hasan, Saltuk’a yılanları gösterir. Saltuk yılanlara bakar, Ahi’nin yanına gider. Kazandan derileri çıkartmasına yardım eder, derileri ipe asarlar. Ahi Evran elini kurular. Saltuk’un endişeli, üzgün hali endişelendirir Ahi’yi, kaşlarını çatar. AHİ EVRAN Bu ne haldir Polat Usta? SALTUK Haftalığımı aldım, ustamdan öteberi alıp eve götürdüm. Avşar yoktu, çocuğu da alıp gitmiş. Yoktu, gitmiş. AHİ EVRAN (düşünür) Sabırlı ol Canı sıkılmıştır. Çıkar gelir. SALTUK Sormadan gitmezdi bir yere. Son günlerde çok mutsuz. Atamın ölümünden sonra ne yer, ne de doğru dürüst konuşur oldu. AHİ EVRAN Hadi sen işinin başına dön. Akşam olmadan döner gelir. SAHNE 32 DIŞ / AKŞAM 1227 baharı. Akşam suları Moğol ordusu ilerler. BOZKIR/MOĞOL ORDUSU ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /41 Yaşlılar ve çocuklar arabalarda, genç kadınlar, ergen çocuklar ve Tatarlar atlarıyla ilerler. Üstüne yurtları kurulmuş kağnı arabalarının tekerleri döner. Arabadaki yaşlı kadının kucağında çocuk vardır. Kadın savaşçı at üstünde, çocuğunu emzirir. Moğol komutanı BAYCU NOYAN (35) atın dizginini çeker, geriye bakar. Yanına gelen çeribaşına dere yatağındaki düzlüğü gösterir, çeri başı atını koşturur. SAHNE 33 DIŞ / AKŞAM MESCİT Tebdili kıyafetle Sultan 1.Alâeddin Keykubât yatsı namazında saftadır. Duasını bitiren Ahi sultanı fark eder. Göz göze gelirler. Bakışırlar. Sultan başını usulca eğer, selam verir. Cemaat çıkar. Ahi saygı ile selamlar Sultan’ı. Sultan, Ahi’nin saygı seremonisini engellemeye çalışır. Yarı karanlık sokakta yürürler. Peşlerinden tebdili kıyafetle çeriler takip eder. SULTAN 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Şeyhim şehrimize bereket ve birlik getirdiniz. Duyarız ki Konya esnafı başıbozuktur. (düşüncelidir) Sen de uygun görürsen bir zaman Konya’ya yerleşmeni,irşat ve çalışmalarını orda sürdürmeni dileriz. SAHNE 34 DIŞ / AKŞAM DAĞ YOLU Pencereden içeri dolan rüzgârın salıttığı kandil alevi is bırakarak odaya dağılır. Ahi ve Fatma Hanım sini başında yemektedir. Ahi düşüncelidir. Fatma Hanım kocasının yüzüne bakar. Ahi küçücük lokmaları ağzına koyar. Sessizdir. Fatma Hanım birkaç kez konuşmak için hazırlık yapsa da susar. 42 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Konya’ya gitmemiz istenir. Yerleşince seni gelir alırım. FATMA HANIM Ne zaman çıkacaksın yola? AHİ EVRAN Sabah namazından sonra. Fatma Hanım’ın gözleri yaşlıdır. Kalkar siniden. Çemberiyle gözünün yaşını kurular. FATMA HANIM Yol ihtiyacınızı hazırlayım. AHİ EVRAN Saltuk geldi bugün, kızı arar. Avşar’ı gördün mü? FATMA HANIM Buradaydı, okuma yazma öğreniyor. AHİ EVRAN Bu delioğlan kızı çok sever. Avşar’la konuşsan, rızası varsa dünya evine sokalım onları. SAHNE 35 DIŞ / GÜN SÖKERKEN MESCİT ÖNÜ Gün ağarmaktadır. Ahi, namaz çıkışı dostlarıyla vedalaşır. Çırak Hasan’la konuşur. Hasan başını sallar. Atının eyerini tutan Saltuk’la yürürler. Ahi, nasihat verir. Saltuk elini önünde kavuşturmuş ustasının sözlerini can kulağı ile dinler. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /43 Ahi Evran’ı takip eden Fatma Hanım çitlerin arkasında görünmemeye dikkat ederek kocasını gözler. Avşar da Ahi Evran’ı yolcu etmeye gelmiştir. SAHNE 36 DIŞ / GÜN DAĞ YOLU Ahi Evran atıyla yoldadır. Güneşin altında her şey toprak rengidir. Moğol saldırıları, kıtlık, yoksullukla gelen sefalet viraneye, ölü kerpiç yığınına çevirmiş köyü geçer. Çocukların ve yaşlıların bitkinliği ve sefaleti içler acısıdır. Halkın çaresizliği gözlerinde okunur.. Toprak damlı metruk evlerin önünde tezek istifleri, sinek vızıltıları, bezgince öten karganın sesi işitilir. Çelimsiz buzağı bezgin halde kuyruğuyla üzerlerine konan sinekleri kovar. Çitle çevrili avluda oynayan çocuklar şamata ile bir biri üzerlerinden atlar. Kavga ederler. Dağ çileği yiyen kardeşinin kolunu tutan kız çocuğunun bütün dikkati oyundadır. Küçük kardeşin yüzü kirli, sarı saçları dağınıktır. Abla, kardeşinin burnundan akan sümüğü siyah kırmızı yeşil dallı yırtık entarisinin eteğiyle siler. Buzağıyı oynamak için kovalayan köpekler havlar. Eşek anırması doldurur metruk köy meydanını. Erkek çocuğu dirsekleri dizlerinde çömelip oturmuştur. Donu yoktur. Bereketten kesilen bozkırda, vadileri sürünen rüzgâr toz bulutunu sürükler. Ahi, serpuşuyla yüzünü örterek toz bulutundan korunur. Toz bulutu geçer. Gözlerini siler. SAHNE 37 DIŞ / GÜN SONSUZ BOZKIR Bozkırda sürer atını, gökyüzündeki infial devam etmektedir. Şekilden şekle giren bulutlar, esen rüzgârla uzun yolculuktadır. Uğuldar bozkır, nal sesleri gelir. Döner bakar Ahi. Ardında toz bulutu bırakarak Tatar atlıları doludizgindir. 44 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Yoluna devam eder. Atlılar yaklaşır. Ahi atını sürer. Atlılardan biri Ahi’nin üzerine sürer, atın ağzı köpük içindedir. Tatarın kınındaki ve kır atının sağrısındaki kan kurumuştur. Savaşçı dizginini çekiştirir atın. At huysuzlaşır, şaha kalkar, itaat etmez binicisine. Ahi Evran’ın etrafında hoyratça dönen savaşçı atını bozkıra çevirip doludizgin sürer. SAHNE 38 DIŞ / AKŞAM SOFA Güneş dağın üstündedir. Akşamın kızıllığını örtünür gökyüzü. Fatma Hanım Avşar’la pencere önündeki sette oturmuş konuşur. Fatma Hanım anlatır, Avşar dinler. Avşar’da tepki yoktur, boynunu büker. Boş gözlerle bakar batsıka bakar. SAHNE 39 DIŞ / AKŞAM BOZKIR Atın gözleri koca evreni kuşatmış gibidir. Namazını kılar, dua eder. Ahi, Aşkar’ı ahlat ağacının dalına bağlamış yelesini sıvazlar, alnını kaşır. Göz alabildiğine bereketten kesilen kıraç topraklar yer yer kuraklıktan çatlamıştır. Ahlat ağacının çelimsiz meyvelerinden toplar. Gölgeliğinde yaygısını yere açar. Heybesinden tandır ekmeği kurut çıkarır. Kurumuş ekmeği, kırbasından toprak tasa döktüğü suya banıp yumuşatır, alıç ve kurutla katık edip yer. Yaşlı bir kaplumbağa badi badi yürür gelir yanına, başını kaldırır bakar. Ahi Evran’ın sinisine konuk olur. Ahi, eliyle yedirir kaplumbağayı. Yola çıkmak için toparlanır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /45 Dizlerini ovalar, Aşkar’ın yelesini parmağının arasında tarar. Aşkar’ın yularını tutup yürürler. Kaplumbağa peşi sıra gider. Durur Ahi, kaplumbağa da durur. Kaplumbağa başını kaldırır Ahi’ye bakar. Ahi döner kaplumbağanın yanına gelir, atından iner. Eğilir sıvazlar başını. AHİ EVRAN Benimle mi gelmek istersin? (gülümser, başını sıvazlar) Âh ne güzel olurdu. Yolum uzun, ayaktaş olmadan çekilmiyor bu yol. Dilin dönse dertleşe dertleşe giderdik. Lâkin… Kaplumbağayı Kayseri yönüne çevirir. AHİ EVRAN Hadi sen evine dön. Ziyan olursun bu cehennemde. Atına biner, sürer. Kaplumbağa güneşin doğduğu yere bakar. Bekler. Gitmez, geri döner, Ahi Evran’nın peşinden yürür. Ahi uzaklaşan puslu bir siluettir. SAHNE 40 DIŞ / AKŞAM DEMİRCİ DÜKKANI Saltuk, Polat Ustayla karşılıklı kılıç döver. Her çekiç darbesiyle kıvılcımlar saçılır. Polat Usta soğuyan kılıcı ocağa sürer. Saltuk dalgındır, düşüncelidir, körüğü güçlü kollarıyla yeller. Körük yellendikçe kıvılcımlar uçuşur ocakta. Kömür parçacıklarını ateşin yandığı yere sürer Polat usta. Saltuk’a bakar, Saltuk gözlerini körüğün elciğinden ayırmadan dalıp gitmiştir. Polat’ın düşünceli halini izler Usta. 46 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI POLAT USTA Pek dalgınsın evlat. Saltuk alnındaki teri siler. Kılıç kor kıvamını almıştır, ocaktan aldığı kılıcı örse yatırıp döver. Çekiç sesiyle toparlanan Saltuk çekicini alıp karşısına geçer. Çekiçler iner kalkar SAHNE 41 DIŞ / AKŞAM DAĞ YOLU Gökyüzü, bulutlar ve kurak topraklardan başka hiçbir nesne yoktur acunda. Aşkar başını kaldırır ve sallar. Ahi yuları boşlar. Aşkar yavaşlar, eşkin yürür. Batsıkta renkler rengini kaybetmiş, gri ve siyaha boyanmıştır. Çıngırak ve koyun sesleri toz bulutuyla harmanlanır. Sürüsünü toparlayan çoban gelmekte olan Ahi Evran’ın karaltısını görmüştür. Değneğine yaslanıp bekler. Güneş dağın ardına çekilmek üzeredir. Göğün kızıllığında batsık yangın yeridir. Işığını kaybeden dağlar, derin vadiler grileşip erir, ayrıntılar seçilmez olur. Kaplumbağa çok gerilerdedir, yoluna devam eder. SAHNE 42 DIŞ / AKŞAM ÇOBANIN KULÜBESİ Çoban, Aşkar’ın kolanını çözer, eyeri indirir. Boyunduruğunu, gemini çıkarır. İçeri girer. Taş duvarda çıra is bırakarak yanar. Ocaktaki ateşinin yalımları yüzleri turuncu, al renge boyamıştır. Ahi ile Çoban kapının eşiğinde otururlar. ÇOBAN Biçare insanlar tespih tanesi gibi döküldü yollara. Ölüm korkusunu yüreğine yerleştiren can havli ile kaçıyor. Kaçmaktan yorulduk. Kaç kaç nereye kadar? Terk edilmiş bu izbede yerleşmeye karar verdik. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /47 Sahibi çıkar gelirse günün birinde biz de emanetini teslim eder yolumuza gideriz. Çobanın karısı pişen tandır ekmeğini ocaktan çıkarıp közü ve külü sacın üzerinden sıyırır. Buharı üzerindeki ekmeği tahta sininin üstüne koyar. Ekmeğin üstündeki kestane ağacı yapraklarını ayıklar. Ekmeğin kahverengi çatlamış kabuğu bozkır toprağı gibidir. Buğusu üzerinde açılır sofraya. ÇOBANIN KARISI Ekmek hazır. Soğumasın. İçeri girerler. Kadın ekmeğin üzerinde kaşıkla açtığı boşluğa tahta külekten aldığı tereyağını koyar. Buğusu üstünde ekmeğin kokusu Ahi Evran’ı durgunlaştırır. Uzun süre ekmeğe dokunmaz, çoban bakar. Ahi Evran ekmeğini alıp dışarı çıkar. Samanlığa gider. Çobanın köpeği gelir ekmek kokusuna. Ekmeğini böler, çobanın köpeği ile Aşkar’a verir. Yem torbasını çıkarır, Ahinin elindeki yem torbasını görünce cilveleşir Aşkar. Oraya çömelir, çulunu alır, kolunu başının altına alıp uzanır. SAHNE 43 DIŞ / GÜN SÖKERKEN BOZKIR/DAĞ YOLU Şafakla yoldadır Ahi. Zorlu, kayalık dağ yollarını geçer. Alıç toplar atın heybesine koyar. Küçük bir çayda kırbasına su doldurur, elini yüzünü yıkar. Akşam güneş dağların arkasına gizlenirken, mola verir ateş yakar, dinlenir 48 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 44 İÇ / AKŞAM BARINAK/EV Ateşte yanan odunlar yüzleri ışığa boğar. Saltuk meyve soyar. Avşar sessizdir. Avşar sönen şamdana yağ döküp yakmak ister. Saltuk engeller. SALTUK Kadın Ana konuştu seninle, bir şey söylememişsin. Avşar susar. SALTUK Söyleyeceklerim vardır sana. AVŞAR (Ateşe bakar başını sallar) Biliyorum. SALTUK Hep susarsın, ne gözlerin konuşur ne dilin. Cesaret edip soramam bir türlü. (Avşar gözlerini ateşten ayırmaz) Atam öldükten sonra çok yalnızım. Bir mesleğim var, elim akçe tutuyor. Benimle evlen? Yarın Polat ustam seni senden istesin bana. Avşar, bakışı ateşte donar. SAHNE 45 DIŞ / AKŞAM DAĞ YOLU Ahi Evran, çırasını çimene dikip yol kıyısında oturan MECZUB’a rast gelir. Yanı başında içi boş duran tabutun başucunda çıra yanmaktadır. Saçı sakalı birbirine karışmış garip adamın gözleri kan çanağına dönmüştür. Ahi yaklaşır, selam verir. Meczup başını ileri geri sallar. Gelen yolcuya bakar. Elini güneşe siper ediyormuşçasına tutar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /49 Başını aynı ritimde sallar. Bir zaman sonra selamı alır. MECZÛB Sen kimsin? Ne ararsın? Seni boş ver. (sallanır) Ben Musa, firavunu suya salacak Musa. Sen kimsin? Bildim. Tosbaası olan delisin. Derler ki Tur’da yanan çalıdan kulağına gelen ses ne çalının sesiydi, ne de tohumların. Rabbimdi konuşan. AHİ EVRAN (gülümser) Zahir öyledir derviş. MECZÛB Bu tenhada, gece vakti, uğrunun talanından korkmaz mısın sen? AHİ EVRAN Elbet korkarım. Kim korkmaz? MECZÛB Bizden söz ederken bizi başkasıyla kıyaslama. Sana bir sır vereyim mi? Ahi, ‘olur” anlamında başını eğer. MECZÛB Merhametsizlere bile rahmet eden Rabbim rahmet ehlini velinimet edermiş. Sen olsan bunu yapar mısın? (düşünür, elini sallar) Sır değil bu faş’edebilirsin. Dağa bak. Ahi Evran dağa bakar. Dağ karanlık ve sessizdir) 50 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MECZÛB Herkes deli olduğumu söyleyecek sana. Deliye benziyor muyum? Hadi.(etrafına bakar)Kuyuda boğulan karanlığımızı toplayıp gidelim. AHİ EVRAN Vaktin farkında olamadım. Geceleyecek bir yer var mıdır yakınlarda? Atım da yoruldu. Doğrulur Meczûb. Eliyle “Gel” işaret yapar. Meczûb, boş tabutu sırtlayıp yürür. Elindeki çıra yolu aydınlatmaktadır. AHİ EVRAN Ya Musa tabut kimin için? Meczûb dönüp bakar. MECZÛB Kimse için değil, benim evim. Bir garip ölürse diye yaptım bu çeyiz sandığını. Bunca zaman geçti kimse ölmedi, gene bana kaldı. Çekik gözlüleri biliyorsun, putları var. Onlar katil. Çiçeklerin bile boyunlarını koparttılar. Herkes öldü. Çok ölü oldu. Sayılamayacak kadar çok ölü girdi yerin dibine. Yoluna devam eder. Hem yürür hem konuşur. MECZÛB Geldiler. Canımıza kastettiler. O’nun Musa’sıyım dedim. Cismin cüzdür dedim, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /51 ölü canlarımız savrulan küllerin zerresi. Öyle dedim. Ee derviş baba adını söylemedin. Olsun! Burada herkes herkesi tanır. Kendini zelil etme. Cüz fukara bedenimiz olsun, küllin ise işkencede kıvranan ruh mezarlığı. Geri kalır Ahi Evran, mırıldanır. AHİ EVRAN Sen kimsin mübarek? Rind misin zahit mi? Sarhoş musun, hayal mi? Akla ziyan sözler eder durursun. Mezcûb dönüp bakar. Ahi Evran geride kalmıştır, karanlıkta zor seçilir. Duraksar. MECZÛB Sende onlar gibi inanmadın Musa olduğuma? (başını çıranın sapıyla kaşır) İblise sordum: “Ey şaşkın, Adem’e secde etmekten seni alıkoyan neydi?” “Secde etseydim senin gibi olurdum,” dedi. Senden, “dağa bak” diye bir kez istekte bulunuldu sende baktın. SAHNE 46 DIŞ / AKŞAM DAĞ YOLU Meczûb elinde çıra hanın kapısından girer. Tabutu sırtından indirir. Girişteki sütuna yaslar. Ateşin başında ısınan hancıya ve yolculara selâm verip, elindeki çırayı duvardaki halkaya geçirir. Gülüşmeler gelir. MECZÛB Ateşin cilvesine koşup yananlar gülebilir. Ben sizdenim ama hiçbir zaman siz olmadım! 52 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HANCI elindeki yemek kâsesini konukların masasına bırakır. HANCI Bakın kim gelmiş. Firavunu sudan geçirdin mi mirim? MECZÛB Bu gün yorgunum hancı. Seni gene insan suretinde gördüm, seninle konuşmayacağım. Kabilem gitti, hiçbir yerde yoklar. Bugün güzeldi gün boyu alıcın serininde pinekleyip durdum. Gahi yaprak, gahi toprak oldum. Bakın size tosbağalı adam getirdim. SAHNE 47 DIŞ / GECE KERVANSARAY Ahi Evran Aşkar’ı at ahırına çeker. Ateş başına gelir, siniye bağdaş kurup oturur. Ekmeği küçük dilimler halinde çorbaya batırır. Yanına gelen köpeğe lokmasından verir. Konuklar bundan rahatsız olur. Ahi, tasını alır kapı eşiğine gider, köpeği kapının önünde yedirir. SAHNE 48 DIŞ / GECE KAYSERİ Yıldızlar ve çekirgeler çağıldar. Şehrin sokaklarını hızlı adımlarla yürüyen Çaşniğir Nasırüddin Ali geniş meydanlıkta taş binanın önünde durur. Tokmak şifreli vurulur. Ayak sesleri gelir sofadan. Kapı, gıcırdayan menteşe sesiyle açılır. Gelen adam içeri süzülür, sofada bekletilir. Bir süre sonra elindeki şamdanla pusatlı çeri sofaya girer, salon aydınlanır. Çeri gelen adamın kılıcını alır, üstünü arar, kemerindeki kamayı çıkarıp rafa koyar. Eliyle kapıdan girmesini işaret eder. Kapıdan yan odaya girerler. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /53 II.Gıyâseddîn Keyhüsrev(16) karanlık köşede validesiyle oturur. Çaşniğir Nasırüddin Ali selâm verir. II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV Gel, yaklaş Nasırüddin vezirim. Sevgili babamdan ne haberler getirdin? ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ Moğol hazırlık yapar. Baba Haydar bize karşı asker toplar Harezmî’yle anlaşırmış. Sultanın başı yeterince meşgul, onlarla uğraşırken biz ayaklanmayı başlatabiliriz. II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV Bekleyelim. Moğol emirini safımıza çekmenin yollarına bakalım? ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ Buyruğunuz olur sultanım. Valide Sultan, oğlunun kulağına fısıldar. II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV Âlâ… Ahilerin durumu nedir? ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ Ahiler teşkilatını gün geçtikçe güçlendirir. Kılıç dersi alıyorlar, dövdükleri kılıçların çeliği keskin ve sağlamdır. II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV Onları nasıl bendemiz yaparız? ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ Ahi Debbağ’ın sözünden çıkmazlar. 54 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI VALİDE SULTAN (oğluna bakar) Ahiler olmadan Başarımız eksik olur. II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV Onları tarafımıza çekemez miyiz? ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ Çok zor. Babanıza çok sadık. Esnafın ve halkın üzerinde gücü var. Emredin öldürelim. II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV Bunca sevilen, sayılan birini öldürmeyi nasıl düşünebilirsin Ali? Ahilerin düşmanlığını kazanırsak rahat uyku görür mü gözlerimiz? ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ Babanız onu Konya’ya göndermiş. Orda kimse bizden bilmez. Üzerimize kalmadan hallederiz. SAHNE 49 DIŞ / GECE KERVANSARAY Han bozkırın ortasında sessiz bir sığınaktır. Kervancılar ocakta yanan ateşin ateşin etrafında kümelenmiş sohbet ederler. Uykulu, kapanmak üzere olan gözler, dumandan rahatsız olan konukların tedirgin ve yorgun bakışları (portreler) bambaşka dünyalardan haber verir gibidir. Göbek bağlamış hancı neşeli ve konuşkandır. Gülerken göbeği hoplar. Ahiye ayran getirir. HANCI Seni buralarda hiç görmedim derviş. Pek de suskunsun. Adınızı bağışlayın, nerden gelir nereye gidersin? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /55 AHİ EVRAN Mahmut bin Ahmed. Evvelim Hoy’dur ahirimiz musalla. Yoksul bir debbağım. Derler ki terk-i dünya ibadetlerin başıdır. Tebdili mekan dedik çıktık yola, encamı budur. Yolculardan genç Sofi merakla Ahi’ye bakar. Gözlerini ateşin yalımlarına indirir, başını kaldırmadan konuşur. GENÇ SOFİ Bu mümkün müdür? Terki dünya ibadetten nasıl sayılır? AHİ EVRAN Görmez misiniz sofi Musa çelebi çoktandır kabir yolunu yarıladı. Tefekkürün yurdu inzivadır. Hal dili can’da meskûndur. Görevi biten bir zaman berzahta bekler. Yolcular uykudadır. Yüksekten geçen rüzgârın sesi geceyi ayartır. Meczûb Musa hanın girişinde, tabutun içinde yatmıştır. Yıldız bahçesi açmış gökyüzüne bakar. Ahi başını kolunun üstünde ot döşeğine kıvrılmıştır. Gözleri açıktır. Lokmasını paylaştığı köpek yanı başında oturur. MECZÛB Sen o’sun, tosbaalı adam. Seni ilk gördüğümde tanımıştım. Şimdi uyuyalım, Allah rahatlık versin. Kaplumbağa içeri girerken hanın kapısı menteşe sesiyle kapanır. Musa dışarıda kalmıştır. 56 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Köpek huysuzlaşır, hırlar. Ayağını tırmalayan kaplumbağa ile Ahi gözlerini aralar. Kaplumbağaya bakar. Başını sıvazlar. AHİ EVRAN Sen hoş geldin derviş. Bak sana buraya nasıl geldin, diye sormayacağım. Sözümü dinlemedin diye de kızmayacağım. İyi ki geldin. Kimim kimsem yok. İki başına dertleşiriz SAHNE 50 İÇ / SABAH KERVANSARAY AHİ, uyanır, gün çoktan ışımıştır. Ahi elini yüzünü yıkar. Kaplumbağayı arar bulamaz. Güneşin doğduğu yöne bakar. Göz alabildiğine bomboş bozkır uzanır doğuda. Nerede olduğunu, yönünü anlamaya çalışır. Kapıya yönelir. Meczûb ve tabut yoktur. Hancı’yla karşılaşır. HANCI Bu saate kalmaz (gülümser) Gün sökmeden çeker gider. Dağı tutmuştur şimdi. Kurumuş bir ağaçla, yolunu kaybeden karıncayla konuşur. (başını sallar) Kim ne bilir? Ahi yem torbasını atının boynundan indirir, eyerler, kolonu bağlar. Gemini takar. Heybesini eğere asar. Hancı yanına gelir. HANCI Bir tas tarhanamı içmeden mi gideceksin? AHİ EVRAN Niyetliyim hancı baba. Kısmet, gelecek sefere. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /57 Hancıyla vedalaşır, atına biner. Yoluna gider Ahi. Kaplumbağa çoktan yola çıkmıştır. O da kendi meşrebince yoldadır. Çok gerilerden atıyla Ahi gelmektedir. SAHNE 51 DIŞ / AKŞAM DERE BOYU YOL Ahi, derenin kıyısında terkisinden indirdiği kaplumbağasını yedirir. Kuş cıvıltıları doldurur ortalığı. Dağ yolunda ilerler. Güneş saldırgan ve yakıcıdır. Ovada sürer atını. Buğday tarlalarının arasından geçer. Boyunlarını rüzgârın önünde nazlı nazlı eğen başaklar altın sarısıdır. Serpuşuyla alnında biriken teri siler. Kavak ağaçlarının yarıya sararmış yaprakları, rüzgârın etkisiyle kuzular. SAHNE 52 DIŞ / GÜN KONYA Ahi Aşkar’ın yularını tutup Konya arastasında yürür. Kalaycı, bakırcı, hallaç, derici, ziynetçi, marangoz esnafına bakar. Berber, koca çınar ağacının altında, çocuk müşterisinin saçını kırkar. Çocuk avucundaki fesini buruşturmuş kaş altından bakar. Yüzüne düşen kılları eliyle siler. Ağlamaklıdır. Meydanda hasır iskemlelere oturmuş sohbet edenler, Ahi’ye pür dikkat bakarlar. Esnaf çarşısını inceleyerek geçer. Demirci çırağı isten yüzü kararmıştır, körüğü yeller. Yaşlı demirci kömür istiflerinin içinde korlaşan demir külçesini örsün üstüne koyup, çekiciyle döverek biçimlendirir. Kor külçe, her çekiç darbesiyle yeni formunu alır. Çekiç indikçe kıvılcımlar uçuşur. Demirci soğuyan demiri tekrar ocağa sürer. Ahi Evran’a bakar. Ahi Evran eliyle selam verir. Çırak körüğü yeller. Ocakta kıvılcımlar uçuşur. Gülşehri (Attar Feridüddin), Ahi Evran’ı uzaktan görür, yanına gelir. 58 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Kucaklaşırlar, ikisi için de hoş sürprizdir bu karşılaşma. GÜLŞEHRİ (Kafa sesi) Demir kor olup dövülmeyince, yürek kör olup yanmayınca,bulamıyor kıvamını. Vah bana miskin Ahmed. Ateşe sürüldüğünde kaçtın, yanmaktan neden korktun. Eyvahlar olsun sana. Demirci kor külçeyi örse sürüp dövmeye başlar. SAHNE 53 İÇ / GÜN KAYSERİ / DEMİRCİ ATÖLYESİ Ahi Polat usta biçimlenen kılıcı suya daldırır. ‘Cıss’lar kızgın demir. Sudan beyaz duman çıkar. Usta bir gözünü kısıp kılıca bakar. Memnun değildir. Örse koyar döver. Saltuk’la karşılıklı döverler kılıcı. Polat Usta gözünü kısar bakar, ocağa sürer. Saltuk körüğün elciğini kavrar, yellemeye başlar. SAHNE 54 DIŞ / GÜN KONYA / DEMİRCİ ATÖLYESİ Konya, Demirci ustası kirli havlusunu alıp kapıya gelir. Terini kurular. Attar Feridüddin ile kucaklaşır. Başını sallar, memnuniyetsizce dudak büker. DEMİRCİ Va hayfa! Hal böyle mirim. Geçti mi geçer demler? Demir tava gelir kömür biter, akıl başa gelir ömür biter. Attar, Aşkar’ın yularından tutar yürürler. Dükkânında sohbet ederler. AHİ EVRAN Sultan istedi vardım geldim. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /59 Miskin Mahmud ateşten kaçtı demesinler diye, miskin Mahmud yanmaktan korktu demesinler diye. Paslı bir demir parçası kadar bile olamadık. İyi ki buradasın, hasta yüreğim seninle sağlığına kavuştu mirim. Başı döner, gökyüzü döner, sendeler düşer. Attar sedire uzatır yorgun Ahi’yi. Su getirir, yüzüne serper. Ahi kendini toparlar. Su kâsesini Ahi’ye uzatır. Esnaf dükkânlarını gezerler. Ahi Evran esnafla konuşur, meşveretini sürdürür. Çamura biçim veren çömlek ustasıyla sohbet ederken çamur sehpası döner. Kızıla dönmüş çamurlu el, dönen çömleği biçimlemeye devam eder. SAHNE 55 İÇ / GÜN MEVLÂNÂ DERGAHI İki âşk ehli, dağın serin suyunda girdaba yakalanmış papatya gibi dönerler. Deryayı bilen ol mahiler gibidirler. Deryada yüzer gibi dönerler. Mevlâna döner. Attar döner. Yarı karanlık loş oda ney sesine boğulur. Ney üfleyen genç dervişin silueti erir. Dervişler saygı ile boyun büker. Attar kendinden geçmiştir. Vakit kocar, tavaf biter. Ney soğumaya bırakılır. CELALEDDİN RUMİ Canlar canı hanemize safa getirdiniz. Âlemde her şey dönmektedir. Şem, ay, dünya, evren, yıldızlar. İnsanın, taşın, toprağın en küçük zerresi Beytullah’ı tavaf eden müminleri imrenir. Fakir Celâleddin bu tenhada dönüp yüreğini 60 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI serinletir, lâkin ne şem’i ne de pervaneyi hoş görmezler. Neyzen neyine üfler. Soluk, hüzünlü yüzler. CELALEDDİN RUMİ Ey gök dönme bensiz derim,ey ay ışıma bensiz, yeryüzü kalma bensiz, ey zaman geçme bensiz. Ben geceyim güneşsin bana sen, gökyüzüne gitme bensiz. (tebessüm eder) Nihayet geldiniz. Duyarız hünerinizi Pirim. Kayınbabanızla her ne kadar birbirimizden hoş olmadıksa da, özleriz muhabbetinizi. Nefsinizin bir ejder gücünde olduğu söylenir. Ahi Evran’ın nefis denen yılanı söküp atarak, kamçı yaptığını biliriz. AHİ EVRAN (Başını çevirir) Tevatürdür şeyhim. SAHNE 56 İÇ / GÜN KAYSERİ Saltuk ateşten çıkan kor külçeyi döverler. Ezan okunur paydos verilir. Pazar dönüşü kepenklerin arasında asılan, önü işlemeli, mor dallı entariye gözü ilişen Saltuk durur, bakar, dokunur. İki koluyla bedenini anlamaya çalışır. Kaldırır ölçüsüne bakar. Parasını sorar. Yetmez parası, kesesinden bütün meteliklerini verir satıcıya. Satıcı Saltuk’a bakar. Genç adam entarinin büyüsüne öylesine dalmıştır ki dünya ile irtibatını kesmiş gibidir. Tebessüm eder şaşkın haline, razı olur başını sallar satıcı. Entariyi katlar, gülsuyu sıkar üstüne. Çekmecesinden boncuk kolye alır entariyle sa- ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /61 rar, katlayıp Saltuk’a uzatır. Saltuk heyecanlıdır. Arastayı ve sokakları koşarak geçer, otağa gelir. Avşar yoktur. Entariyi döşeğine uzatır kolyeyi üstüne koyar. Kalkar bakar, eğilir kırışıklığını düzeltir. Tekrar bakar, kolyeyi düzeltir. SAHNE 57 DIŞ / AKŞAM ARASTA / SIĞINAK Plan 1- Akşam dükkânın kepenklerini kapatan Saltuk Hazar’a süt, meyve alır. Barınağa gider. Karanlıktır, ocakta ateş yanmaz. Avşar’ın yattığı odaya girer. Avşar yoktur. Mor dallı entari ve kolye yatağın üzerinde bıraktığı gibidir. Yan odalara bakar. Hızla geçer sokağı. Handa konuk olan göçerlere bakar. Bacıyan dergâhına gider Kime sorduysa olumsuz anlamda başlarını sallar. SAHNE 58 İÇ/AKŞAM KONYA Dergâh mescidinde Ahi vaaz eder. SULTAN ALAADDİN (Mevlâna’nın oğlu)saftadır. AHİ EVRAN İbrahim Peygamber ateşe atılırken Cebrail gelir “Bir dileğin var mıdır?” Diye sorar. “Var fakat senden değil,” der nebi. Cebrail, “Öyleyse Allah’tan iste,” der. İbrahim Peygamber, “Halimi görüyor zaten, ne diye isteyeyim ki?” der. AHİLER (bir ağızdan) Hayy Hak! AHİ EVRAN Aşk bizi tava koyan ateştir. Muradımız ateşimizi ateşle beslemektir 62 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI O ilâhi cilvedir. O senden hoşnut olursa sakın kendinle gurur duyma, mağrur olma, haddini aşma, kaybol ki aşk sanatını sahibine bırak. Azgın nefis ruhumuza musallat olur ya, Bir kez kibre tutulduk mu o kibrin kendisi oluruz. Nefsimiz bizi boynumuza taktığı tasma ile gezdirir durur. Mazgaldan düşen ayı ışığı taş duvarda; kavak ağacının kuzulayan yapraklarını oynaştırır. Cemaat ve ahiler can kulağı ile dinler Ahi’yi. AHİ EVRAN Ahi cömert ve alçak gönüllü, bencillikten uzak, işinde ehli olmalı. Göçerler ihmale gelmez, başıbozukluk olursa, anarşinin önüne geçilmez. Ortak birikimlerimiz kimsesiz, yoksul kızların evlilik masrafını karşılasın. Moğol bir yandan, Frenk diğer yandan, her ahi kılıç ustası olarak yetişmeli. Bilmeyenlere okuma yazma öğretelim. Şifa evlerini çoğaltalım. SAHNE 59 DIŞ / GECE KAYSERİ/ MESCİT ÖNÜ Saltuk caminin avlusuna Avşar’ı bulduğu yerde oturmaktadır. Gece sabaha durur, ay sarkar, Saltuk yerinden kımıldamaz. Zaman çok hızlı akar güneş avluya kavuşur. SAHNE 60 DIŞ / GÜN Tekke inşaatında ahiler çalışır. Ahi, taş ve çamur taşır, duvar örer, Kaplumbağası avare günlerini yaşar. İNŞAAT ALANI/KONYA SAHNE 61 DIŞ / GÜN DÖNÜŞ YOLU Yolculuk zamanıdır. Ahi ve Gülşehri patikanın kıyısında, yol ayrımındadır. Bahçede yürürler. Attar gül koparır dalından, Ahi’ye verir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /63 Gülü koklar, derin nefes alır ahi. Kucaklaşırlar. Veda kucaklaşmasıdır. Ahi Evran, Kayseri’ye dönüş yolundadır. Zorlu, yorucu bir yolculuktur. Susuz kurak topraklar, ölü yılan derisi, hayvan kemikleri, savrulan keven dikenleri. Kaplumbağasıyla ilk buluştuğu yerdedir Ahi. Mola verirler. Kaplumbağası yemek isteklisi değildir, aheste beslenir. Yola çıkarken kaplumbağasını arar bulamaz. Vadi yolunda sürer Aşkar’ı. Çatlamış sonsuz toprakları geçer. Sararmış, rüzgâra boynunu eğmiş otlar kuzular. Kaplumbağa tepeye gelmiş, Ahi Evran’a bakar. Ahi akşam vakti girer Kayseri’ye. Tekkenin önünde iner attan. Dönüş heyecanı ve korkusu okunur yüzünde. Nefes alışı sıklaşır. Kadın ana atın kişneme sesine kapıyı açar, kapıda görünür. KADIN ANA Hoş geldin pirim. Bu kadar mı uzun sürer ayrılık? Karanlıkta sarılırlar. AHİ EVRAN Kış zorlu geçti, ne gelebildim ne de aldırabildim sultanımı. KADIN ANA Hadi içeri geçelim, akşam ayazı üşütmeye başladı. SAHNE 62 DIŞ / GÜN KAYSERİ/SARAY BAHÇESİ Ahi, çardakta bekler. Sultan I.Alâeddin Keykubât güllerin arasında görünür. Ahi ayakta karşılar sultanı. Otururlar 64 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Duyduk ki Celaleddin’i Rumî ile hoş sohbetleriniz olmuştur. Buna ziyadesiyle sevindim pirim. AHİ EVRAN Feridüddin hiç yalnız bırakmadı beni. I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Bir elifi tahsil eden münezzehtir ilimden. Ney’ler mürşidimiz? Ne murat ederler? Ondan ne getirdin bize? AHİ EVRAN Mevlâna Hüdavendigâr bize nazar kıldı. Onun görklü nazarı gönlümüzün aynası oldu. Nazarını getirdim. I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Kalbiniz nazar ile irşat oluna. AHİ EVRAN Ney’in uzletini, semanın tefekkürünü kâinatta her zerrenin tavafta olduğunu anlattı. I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Anlat.. Anlat.. Neler oldu? SAHNE 63 DIŞ / GÜN ARASTA Bıçakçı ustası kösterede bıçak biletir. Çarık ustası sığır gönünü çuvaldızla diker, Esansçı Ahi’nin elini elini öper, sakalına esans sürer. Semercinin bitişiğindeki avluda atın nalına çivi çakan nalbant ustası işine dalmıştır. Tartışan iki esnafı uzaktan seyreder. Tartışma kavgaya dönüşür. Yığılır ahali ayırır kavgayı. Kaşık yapanları, hasırdan zembil örenleri, urgancıyı ve koşumcuyu geçip Saltuk’un çalıştığı demirci dükkânının önüne gelir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /65 Saltuk, örse sürdüğü kor halindeki kılıcı kan ter içinde dövmektedir. Genç yamak pür dikkat Saltuk’un dövdüğü kılıca bakar. Kılıca her inen çekiç darbesinde kıvılcımlar sıçrar. Ahi bir süre izler Saltuk’u. Tebessüm eder, çalışmasını engellememek için yürür. Saltuk geç fark eder pirini. Elindeki müştemilatı tezgaha bırakıp Ahi Evran’ın peşinden koşar. Elini öper, koluna girer. Ahi, asmaların sarmaladığı kıraathanenin önündeki hasır iskemleye yerleşir. Saltuk ellerini önünde bağlamış ayaktadır. Ahi Evran, Saltuk’a oturmasını işaret eder. Yaşlı Türkmen şerbetçilik mesleğine başlamıştır. Yanlarına gelir. Selam verir. Ne içeceklerini sorar. Saltuk yaşlı Türkmen’e döner. SALTUK Pirim ballı gül şerbetini sever. (Ahi Evran’a bakar) Münasip midir pirim? Şerbetler gelir. Şerbetler küçük yudumlarla içilir. AHİ EVRAN Polat ustayı göremedim. Saltuk başını öne eğer. SALTUK Polat Usta Bünyan’dan kızının Bebeği olduğu haberini alır. Torununu görmek için yola çıkar. Gesi yakınlarında uğrular yolunu kesmiş.(duraksar) Vuruşurlar lakin. (mintanının koluyla gözyaşını siler) Düşman çokmuş. Pirimin gücü yetmez. Böyle işte. Ocağını söndürmek istemedim. 66 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 64 İÇ / AKŞAM MESCİT Gecenin geç vakti. Sadece tekkede ışık vardır. Kayseri’nin ahileri oradadır. Saltuk şeyhinin yanında oturur. AHİ EVRAN Neler oluyor bize. Arastada birbirinize hasım oldunuz. Bu nasıl iştir erenler? Hatasız kul mu olur? Hoşgörümüze ne oldu? Ayıp ve kusurlarımızı örtmeliyiz. Demiri herkes dövebilir, hasırı herkes örebilir, mıhı nala herkes çakabilir… Merhametimize, şefkatimize ne oldu? (Düşünür. Onu dinleyen ahilere bakar) Akledene küs durmak yakışır mı? Arastada kavga eden kardeşlerimizin hepimizin önünde barışıp helallik almasını istiyoruz. Uğultu ve kaynaşma olur. Kavga edenler kucaklaşır. Otururlar AHİ EVRAN Esnaf cömert ve alçak gönüllü, işinde ehli olmalı. En büyük sermayemiz kanaat değil miydi? Yedi arşın bez parçasından başka neyi götüreceğiz. Kulaklarımız kötü söze kapansın, gözümüz hata görmesin, dilimiz doğru ve güzel konuşsun. SAHNE 65 DIŞ / GECE BAĞ EVİ 1237 yılının şevval ayı, II.Gıyâseddîn Keyhüsrev’in Validesi MAHPERİ pencereden hilal şeklini alan aya bakar. Ana oğul heyecanlıdır. Çaşniğir Nasırüddin Ali, karanlık sokakta hızlı adımlarla yürür. Bahçe kapısının zili çalar. Nöbetçi kapıyı açar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /67 Çaşniğir Nasırüddin Ali içeri alınır. Genç şehzade odada gezinir. Üzerinde sultan elbisesi vardır. II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV Vakt’olmuştur! (heyecanlıdır) Hiç hata istemiyorum Çaşniğir, Vezir olacağına canından olursun. ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ Ordu Şam seferi hazırlıklarını sürdürür. Sefer telaşıdır sürer. Endişeniz olmasın sultanım. Valide hanım sizde yüreğinizi serin tutun. Şehzademiz yarın akşam bir zeval olmaz ise Selçuklu tahtındadır. SAHNE 66 İÇ / AKŞAM SAVAŞ OTAĞI/KAYSERİ-MEŞHEDİYE Çaşniğir Nasırüddin Ali, yemeklerin hazırlandığı büyük otağa girer. Ahçıları denetler. Aşçıbaşı yanında yürür. Yemeklerin tadına bakar. ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ Sultanımızın av etleri hazır mı? AŞÇIBAŞI Hazırdır efendim. Sultanımız için özel pişirdim. Aşçıbaşı ile pilav ve çorba kazanını kontrol eder. Çaşniğir Nasırüddin Ali, sultan için özel hazırlanan, közde kızartılan kuşların lezzetine bakar, heyecanlıdır. Aşçıları kontrol eder. Cebinden enfiye kutusu çıkarır. Aşçıbaşı gelir yanına. Kutuyu saklar. Aşçıbaşı kızaran kuş etlerini güvece koyar. Sıcaklığını kaybetmemesi için köze sürer. Aşçıbaşı çorbanın tadını 68 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI kontrol ederken Çaşniğir Nasırüddin Ali elindeki zehir şişesini kızarmış av etlerinin üzerine döker. SAHNE 67 DIŞ / AKŞAM SAVAŞ OTAĞI Hilâl dalların arasından kaybolur. Çaşniğir Nasırüddin Ali eli önünde bağlı otağın kapısında bekler. Aşçıbaşı kuş eti tabağını Sultanın önüne koyar. Sultan I.Alâeddin Keykubât etleri iştahla yer. Yanına gelen köpeğe bir parçasını atar, köpek eti koklar, yemez. Çaşniğir köpeği uzaklaştırır, sultana bakar, kalabalığa karışır. SAHNE 68 İÇ-DIŞ / GECE İSYANCI OTAĞI Çaşniğir Nasırüddin Ali komutanların çadırına girer, üç siluet konuşur. Dışarı çıkıp atına binen çeri doludizgin karanlığa karışır. SAHNE 69 DIŞ / AKŞAM SAVAŞ OTAĞI I.Alâeddin Keykubât, zehir kanını istila ettikçe acılar içinde kıvranır. Çimene yatırılır. Sağa sola telaşlı koşturmacalar arasında “Sultanımız zehirlendi,” bağrışmaları arasında hekimbaşı sultanı kusturmaya zorlar. Sultan gittikçe tükenen soluğuyla son sözlerini söyler. I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT Atamın yanına Konya’ya defnedin beni. İzzeddin Kılıç Aslan’ı veliaht Yapın. (zorlukla konuşur) Birlik zamanıdır, bölünmeyin. SAHNE 70 DIŞ / GECE KAYSERİ SOKAKLARI Ellerinde meşalelerle isyancı çeriler sarayı kuşatır. Yağma sürerken kapılar çalınır önemli ahiler ve Türkmenler, tutuklanıp, götürülür. SAHNE 71 İÇ / GECE Ahi ve Fatma Hanım uyumaktadır. Kapı yumruklanır. AHİ EVRANIN EVİ ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /69 Ahi Evran oturur. Ağır adımlarla yürür. Şamdanı yakıp kapıyı açar. Saltuk içeri girer kapıyı kapatır. SALTUK Destursuz girdim bağışla pirim. Saltuk kapıya sırtını verir, titremesini dindirmeye çalışır. Gözlerindeki korku ve dehşet iyi şeylerin olmadığının haberini söyler gibidir. Ahi Evran su getirir, ayakta içer suyu Saltuk. Kalbi duracak gibidir. AHİ EVRAN Neler oldu? Nedir bu telaşın? Saltuk kapı önünde çöker. Başı avuçlarının arasındadır. SALTUK Sultanımızı zehirlediler Pirim. Ahi’nin elindeki şamdan yere düşer. Gözleri buğulanır. AHİ EVRAN İnna lillahi ve inna ileyhu raicun. SALTUK Şehzade Gıyaseddin sarayı kuşatmış. Türkmen kocaları, ahileri Toplayıp götürüyorlar. Pirim burada kalmamalısınız. Yolluğunuzu ve atınızı hazırladım. (Ahi Evran’ın rahatlığı Saltuk’u çileden çıkarmaya yetmişti) Allah rızası için beklemeyin pirim. Bir an önce gitmeniz lazım. Karısı konuşulanları sofada dinler, gözlerindeki yaşı yaşmağının ucuyla siler. 70 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Sakin ol evlat. Müminin zindanı tamah ettiğimiz dünya değil midir? Ha ordayız, ha burada. Ölümün olmadığı yer mi var? Bizler her iki âlemde diriyiz. Var selametle git evine. Her şey olacağına varır. Saltuk çıkar, Ahi elinde şamdan sofaya geçer. Gölgesi taş duvarda yansır. Fatma Hanım önüne dikilir. Ahi elindeki kandili taş nişe yerleştirir. KADIN ANA Efendi, neden bu kadar rahatsınız? Çocuğu dinleseniz. Gidin buradan. AHİ EVRAN Can şenliğim, güzel huylu dünyalığım. İki gündür kötü rüyalarla uyanıyorum. Bir felaket bekliyordum, rüyasını gördüm. Kaçışım yoktur. (yüklüğe gider,toprak testiden su döker maşrapaya, küçük yudumlarla içtikten sonra...) Dipsiz bir mağaradayım,önümde bir sürü yılan, salmazlar ki yoluma gideyim. Zindanına alış fani Mahmud diye tıslıyordular. Akacak kan damarda durmaz. Halimizden şikayetimiz yoktur. Kapı yumruklanır. Sokakta koşuşturmalar olur, Ahi Evran raftan iki kitap alır heybesine koyar, namaz postunu alır. Fatma hanımla sarılır vedalaşır, karısının gözyaşını siler. Kapı yumruklanır. Sofayı geçer, eşikte çarığını giyip kapıyı açar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /71 SAHNE 72 İÇ / GÜN ZİNDAN Zindanın kapısı açılır, tutuklanan Ahi Evran hücresine yürür. Mazgal boşluğundan içeri düşen ay şavkıyla etrafını tanımaya çalışır. Zindanın kapısı büyük bir gürültüyle kapanır. SAHNE 73 İÇ / GÜN SELÇUKLU SARAYI Çaşniğir Nasırüddin Ali, II.Gıyâseddîn Keyhüsrev’in huzuruna Babaî elçisini çıkarır. Türkmenlerin topraklarına el koyan güçlü sınıfın oluşması, köylülerin ve özellikle göçerlerin giderek yoksullaşması ve ezilmesi Babaîleri patlama noktasına getirir. BABAî ELÇİSİ Sultanım hayvanlarımızı otlatacak meralarımız elimizden alındı. Yurtlarımız kılıcı güçlü olanların elinde kaldı. Bizi otlaklara koymazlar. Yersiz, yurtsuzluktan hayvanlarımız arıklaştı, telef oldu. Halkımız güçsüz kaldı... SAHNE 74 İÇ / GÜN ZİNDAN Ahi, Yetmiş yaşın yorgunluğu ile Bağdaş kurup oturduğu yerde teyemmüm abdesti alır, kitap okur. Fındık faresi yaklaşır bakar. Ahi çevirir başını, gülümser fındık faresine. SAHNE 75 İÇ / AKŞAM BAYCU NOYAN ÇADIRI Gökyüzü akşamın morluğuna boyanır. Çadırlarını şehrin dışında kurulan Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusu Kayseri’yi muhasara altına almıştır. Moğol ordusu güçlü direniş karşısında şehre giremez. Kayseri günlerce muhasara altında kalır. Moğol komutanı Baycu Noyan öfkelidir, komutanlarına kan kusturur. 72 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BAYCU NOYAN İki hafta oldu. İki koca yıl gibi geliyor bana. Elim boş dönecek olursam bilesiniz ki; kellenizi kale kapısına asar öyle giderim. KOMUTAN YAMTAR Ahiler ve Türkmenler çok mahir, ölümüne savaşıyor. BAYCU NOYAN Bu ne cüret? Hangi akla hizmet edersin tatar? Üç beş çarık ustası mı dize getiriyor koca Moğol’u? Çadırın önünde muhafız görünür, müsaade ister çadıra girer. muhafız Noyan’ın önünde eğilir, selam verir. MUHAFIZ Şehir İğdişbaşısı huzurunuza çıkmak ister hünkârım. BAYCU NOYAN Nedir söyleyeceği? MUHAFIZ Söyleyeceklerini size söylemek ister. BAYCU NOYAN Kellesini alın, çaşıttır. Çadırın dışında bekleyen İğdişbaşı ölüm emrini işitince nöbetçinin kolundan kurtulup çadıra koşar, nöbetçi mızrağıyla ayağına engel koyunca yüzükoyun yere serilir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /73 İĞDİŞBAŞI Öldürmeyin beni, selametiniz için buradayım. Nöbetçi mızrağını kaldırır, İğdişbaşı istavroz çıkarır. Baycu Noyan’ın gözlerine bakar. Noyan eliyle muhafıza “dur” işareti yapar. BAYCU NOYAN Konuş adam! İğdişbaşı korkuyla bakar. İĞDİŞBAŞI Muhasaranızın selameti için. Ordunuza şehrin kapılarını gizlice açabilirim Sultanım. BAYCU NOYAN Tatar’a tuzak mı kurarsın adam? Sen kimsin? Neden halkına ihanet edersin? İĞDİŞBAŞI (İstavroz çıkarır.) Onlar benim halkım değil hünkârım, bir sığınmayım burada. SAHNE 76 İÇ / GÜN ZİNDAN Fatma Hanım tutuklu olduğu zindanda esir kadınlara okuma yazma öğretir. Yerdeki tozu elinin ayasıyla siler, parmağıyla harfleri yazar. Hep beraber okurlar. Muhafızların ayak sesi ve mızraklarını parmaklıklarda sürütmesi koridorda yankılanır. Parmaklığın kilidi açılır. MUHAFIZ Toparlanın gidiyoruz. Muhafızlar kadınlara eziyet eder, sürükleyerek götürür. 74 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 77 DIŞ / SABAH KAYSERİ Tanyeri sökmek üzeredir. Şehrin kapısını gizlice açan iğdişbaşı ve arkadaşları Baycu Noyan ve tatarları şehre sokar. Ahilerin ve Türkmenlerin Kapılar kırmızı boya ile işaretlenmiştir. Tatarlar önlerine geleni kılıçtan geçirirler. Kanlı çatışmalar olur. Evler ateşe verilip dükkânlar yağmalanır. Ahiler ve Türkmenler kılıçtan geçirilir. SAHNE 78 İÇ / GÜN ZİNDAN Flash Beck Kadın esirler zincirlenmiş götürülür. Mahkumların içinde Fatma Hanım’da vardır. Ahi gördüğü kâbusla uyanır. Kalkar gezinir hücresinde. Fındık faresi onu izler. Teyemmüm yapar, besmele çeker, okur. Okuduğu sureler zindanın hücrelerinde hoş sedalar bırakır. Kuran biter. Mahkûmlardan biri hücresinden konuşur. SES “Devam edin, devam edin pirim.” SAHNE 79 İÇ / GÜN (5 yıl sonra) ZİNDAN Ahi’nin saçı ve sakalı uzamış ve tamamen beyazlamıştır. Tek yareni fındık faresidir. Koridordan ayak sesleri gelir, kapının anahtar deliğinde dönen metalin sesini duyan fındık faresi kaçar deliğine saklanır. Nöbetçi sürüklediği tutukluyu zindana atar. Parmaklık üstüne kapanır. Tutuklu doğrulur başını kaldırır Ahi’ye bakar. Bir süre sonra gözleri karanlığa alışır. Ahi’nin elini sarılır, öper. (Ahi şaşkındır) ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /75 SALTUK Ahi Pirim, tanımadınız mı? Benim, Saltuk. Saltuk öyle sıkı sarılır ki pirine, nefes almakta zorluk çeker Ahi. AHİ EVRAN Dur! Deli oğlan nefessiz kaldım. Elini öper, kucaklar, Ahi’nin avucunu yanağında gezdirir. Saltuk’un yüzü gözü morarmış, vücudu yara bere içindedir. Ahi’nin şaşkınlığı geçmemiştir. AHİ EVRAN Bu ne haldir evlat, kiminle kavga ettin? SALTUK Kavga etmedim pirim, (Gülümser) kendimi dövdürttüm. Saltuk anlatır. SALTUK Beş yıldır arıyorum sizi. Kimseye bir şey bilmiyor. Sultan Gıyaseddin, Kösedağ’da yenildi. Pirimle nasıl buluşurum düşüncesiyle kılıcını yaptığım muhafızdan akçe almadım. Beni pirimle buluştur dedim. Plan yaptı, “Benim devriyede olduğum bir zamanda kavga çıkar,” dedi. (gülümser) Öyle yaptım. AHİ EVRAN Fatma Hanımdan haber var mıdır? SALTUK Fatma Ana aceme esir götürüldü. 76 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahi’nin canı sıkılır bu habere Hava kararmıştır Saltuk anlatır. SALTUK Güzel haberlerim de vardır pirim. Sultan Gıyâseddîn han öldü, Naipliğe Celaleddin Karatay getirildi. Sizi çok sever. Tutuklu ahileri ve Türkmenleri salıveriyor. SAHNE 80 İÇ / SABAH ZİNDAN Ahi açılan kapının menteşe gıcırtısıyla uyanır. Hücreye giren muhafız elindeki buyruğu okur. MUHAFIZ Naibimiz Celaleddin Karatay’ın, mahkûmiyetinizin bittiğine dair emridir. Ahi Evran hazırlanır. Saltuk hareket etmez. AHİ EVRAN O gelmiyor mu? MUHAFIZ O kalacak, kadı huzuruna çıkarılacak. AHİ EVRAN Ne suçu var? MUHAFIZ Orasını kadı bilir. SAHNE 81 İÇ / GÜN Ahi bahçıvanlık yapar, medresede ders verir, esnafı örgütler. DENİZLİ ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /77 Kara kış zorlu gelir, insan boyu kar vardır. Hasta olur günlerce hastalıkla mücadele eder. Hasta yatağında irşat yolculuğuna devam eder. AHİ EVRAN İşiniz güvenilir olsun, sözünüzü bilin, sözünüzde durun, iyi huylu, güzel ahlaklı, ahdinde vefalı, sabır ehli, cömert, ikram ve kerem sahibi olun. Yüzünüz gülsün, iyiliklerinizi unutun, dedikoduyu terk edin, hürmetkâr olun, öfkelenmeyin, sırları faş etmeyin, hakkından fazlasını istemeyin… SAHNE 82 DIŞ / AKŞAM SALTUK’UN RÜYASI Gündüzün geceyle buluştuğu zamandır. Piri tabutta ateşler içinde kıvranmaktadır. Alnına serin bez koyar, ağzına su damlatır. Çıranın alevi rüzgârın şiddetiyle söner, tabutun başucunda beklerken uyuyakalır. (rüya içinde rüya görür) Yanan ateş mezarlığın ortasındadır. Ölüler topraktan çıkar. Ateşin başına gelirler, halka olup ateşe secde ederler. Meşalelerini ateşte tutuşturup yürürler. Ahi doğrulur kalkar, tabuttan çıkar, bağdaş kurup hecetaşının yanında oturur ölülerle konuşurlar. Ellerinde meşalelerle yürüyen ölü insanların yüzleri yoktur. AHİ EVRAN Siz kimsiniz? ÖLÜ İNSANLAR (hep bir ağızdan konuşurlar) Kabir azabından kovulmuş tacirleriz. Nefislerimiz açgözlülükle çürüdü. Yüzlerimiz çalındı, Ne surette göründüğümüzü bile bilmiyoruz! Kabirler kabul etmiyor bizi! 78 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Beden kerpiç midir, ruh mudur? Yoksa gökyüzü mü? Çürümüş etsiniz. İki dirhem eksik, mülkünüze ne kattı? ÖLÜ İNSANLAR Bize akıl verin Şeyhim. Kurtarın bizi kabir azabından. AHİ EVRAN Ateşin nazına kapılan pervanelerle ateşe koşun. Ruhlarınızı dilenin. Reddedin yaratılmış varlığınızı. Siz O olana kadar yanın. Ahi eteğinden tutuşur, ateşe koşan pervanedir. Ateş bütün vücudunu sarar. Saltuk gördüğü kabusla korku içinde uyanır. Ter içinde kalmıştır. Kalkar pencerenin kanadını açar, karanlık şehre bakar. Gece böcekleri şakımaktadır. SAHNE 83 DIŞ / GÜN GÜL BAHÇESİ Ahi gülleri budarken yoldan geçen kafileye bakar. Güllere imrenerek bakan kız çocuğuna gül uzatır. Çocuk, Ahi’nin ısrarı üzerine utanarak alır gülü. Kafile yorgun ve perişandır. Gerilerde kalan binitsiz arabadaki döşek ve denklerinin arasında yatırılan yaşlı adamı çekmeye çalışan yaşlı kadının ayakları yara bere içinde kalmıştır. Çınar ağacının gölgesinde mola verirler. Yaşlı kadın kurumuş tandır ekmeğini suya sokar, yaşlı adamı yedirmeye çalışır. Ahi yiyecek öteberi alır evinden. Atı Aşkar’ı ahırdan getirir, yaşlı kadının arabasına koşar. Yaşlı kadının arabaya oturmasına yardım eder, yuları eline verir. Yiyecekleri kadına ve yolculara dağıtır. Hiçbir şey söylemez gider. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /79 Yaşlı Kadın ne olup bittiğini anlamaya çalışır, Ahi Evran’ın peşinden bakar kalır. SAHNE 84 İÇ/dış/ GÜN AHİ’NİN RÜYASI Ahi dergâhta uyuyakalmıştır. Bozkırda susuzluktan son kerteye gelen Ahi’ye su testisi uzatılır. Suyu sunan Fatma hanımdır. FATMA HANIM Canım efendim uzletiniz bitmedi mi? Seni bekliyoruz. Der ve sis içinde kaybolur. Ahi uyanır. Doğrulup oturur. Gün sökmek üzeredir. SAHNE 85 DIŞ / GÜN GÜL BAHÇESİ Her şeyden elini ayağını çekerek bahçıvanlık yapan Ahi Evran kuşluk zamanı güllerinin toprağını havalandırırken dergâhın önünde duran ulak Sadreddin Konevi’den mektup getirdiğini söyler. Mektubu okur: SADREDDİN KONEVİ (Kafa sesi) “Gözümün nuru Nasirüddin Ahi Pirim, İnziva ve uzletiniz bitmiştir inşallah. Sultanımız İzzeddin Keykavus Han sizi Konya’ya bekler. Ziyaretimizde olan Şeyh Muhyiddin babamın dahi Şam’a gitmeden sizi görmektir muradı. Feridüddin Ata, meclisimizdedir, tebessüm ve selam eder. Diyarı Çin’den ömrünüze bereket katacak nadide baharatlar getirttiğini söyler… SAHNE 86 DIŞ / GÜN GÜL BAHÇESİ Güneş dağların üstünde son kızıllığını bırakır gider. Saltuk virane bir köye yaklaşır. Köyün girişinde tahta oluktan akan su ile abdestini alır. 80 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Namaza durur. Otları sürünen yılan yaklaşır. Dudaklarından dökülen sure. Çekirgelerin sesi, yakından gelen çocuk seslerine karışır. Saltuk secdeye gider. Yılan Saltuk’un ayağının yanında kıvrılır. Saltuk rükûa kalkar, yılanın üstüne basar. Yılan can acısıyla sokar Saltuk’un ayağını. Saltuk can acısıyla yığılır kalır. Çocuklar su içmek için gelince görürler Saltuk’u. Saltuk boylu boyunca yatmaktadır. İki çocuk köye doğru koşar. SAHNE 87 DIŞ / GÜN-GECE ORMAN İÇİ Sonbahar yapraklar sararmış dökülmektedir. Yüksek dağların zirvesini güz mevsiminin ilk karı tülbendini örter. Ahi ormanın derininde bağdaş kurmuş, gece istirahatine oturur. Yanan ateşten kıvılcımlar uçuşur. Ateş alevlerinin kızıllığı yüzünü aydınlatmaktadır, ateşe dalgın gözlerle bakar. Yaşlı bedeni eskisi kadar yolculuklara dayanamayacağını bilse de binit alacak parası yoktu. Yıllardır görüşemediği Fatma Hanımın son vedası gözlerinin önüne temaşa perdesi kurar. AHİ EVRAN Miskin Adem oğlu bilmez misin? Ateş ateşi yakıyor. Âh ateşin ateşe söyleyeceklerini şerh eyle sen. Kurumuş yaprakların hışırtısı dağıtır düşüncesini. Yaprakların arasındaki kımıltıya kulak kesilir. Gelen eski dostu yaşlı kaplumbağadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /81 AHİ EVRAN Çok zaman oldu tosbağa görünmedin. Nerelerdeydin? İki eliyle kaldırır kaplumbağayı, yüzleşirler. Derinden işitilen sesler karanlığı deler. Kaplumbağayı yere bırakır. Yaklaşan atların nal seslerini ve geceye dolan uğultuyu dinler. Sesler ateşin çatırtılarına karışmaktadır. Babai dervişleri doludizgin gelir, karşısında durur. Ahi’nin önüne azık torbası atar, atlarını dörtnala sürüp giderler. Ahi doğrulur ayağa kalkar, karanlığa bakar. Çok yakında kurt ulur. Küle gömdüğü patatesleri çıkartır, avucunda ezer. SAHNE 88 DIŞ / GÜN DAG Ahi bozkırda kestirme olsun diye yoluna aykırı inen başı pare pare karlı dağı aşarak geçmek niyetindedir. Zorlu bir tırmanıştır. Yaylımdaki sürünün arasından geçer. Taştan oyulmuş yalağın başında oturup soğuk sudan içer. Çoban yanına gelir. Selamlaşırlar. Çoban otuzlu yaşlarda sarı saçlı, kara tenlidir. Elini güneşe siper edip Ahi’yi süzer. SARI ÇOBAN Hoş sefalar getirdiniz. Buralara kurtlardan ve çakallardan başka canlı uğramaz. AHİ EVRAN Dağ, yolumun üstüne çıktı. Uzaktan dağ küçük göründü, dağın zorlu olacağını fark etmedim. ‘Ha biraz daha’ları birbirine ekledim geldim. 82 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 89 DIŞ / GÜN MEZRA EVİ Saltuk yer evinde uzatılmıştır, baygındır. Ocakta yanan ateş aydınlatır yer evini. Yaşlı adam ateşte çeşitli otlar kaynatır. Tere kesip baygın yatan Saltuk’un şişip mora kesen ayağını kontrol eder. Yaşlı pis kanı akıtır. Kaynattığı otları yaraya basar, tülbentle sarar. Kapıda bekleyen köylüyü başıyla çağırır köylü gelir. Saltuk’un başını kaldırıp kaynattıkları suyu içirirler. SAHNE 90 DIŞ / GECE DAĞ Gökyüzü yıldız bahçesidir. Ahi yıldızlara bakar. Lacivert gökyüzünde bir yıldız kayar. Çoban çadırın önünde yanan ateşte yayla otları kaynatır. Ahi, çobanın dengine yaslanmış kitabını okur, öper alnına kor. Kıvrılır uyur postta. Yüzüne ateşin yalımları vurur. Çoban keçesine kıvrılır koyunların arasına uzanır. SAHNE 91 İÇ / GÜN MEZRA EVİ Tahtaların arasından güneş sızar. Saltuk samanların arasında uyanır. Her şey puslu ve bulanıktır. Kalkmak ister. Takatsizdir, kalkamaz. Ocak başında oturan yaşlı adam onu izler. Saltuk kendinden geçer, gözlerini yumar. SAHNE 92 DIŞ / GÜN DAĞ YOLU Ahi Evran uyanır. Dışarı çıkar. Yalakta elini yüzünü yıkar. Bakınır etrafına. Ne sürü vardır ne çoban. Sırtı aşar. Çoban’ı yol ayrımında beklerken görür. Çoban bağırır. ÇOBAN Geç kaldın derviş baba, seni bekliyorum. Çoban yola çıkmaya hazır. (Güneşin kızıllaştığı ufka bakar) ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /83 Düşündüm durdum! Aşığın yeri dervişinin yanıdır. Konya’ya gitmek ister çoban. Çobanın duyabileceği kadar kısık sesle. AHİ EVRAN Sürüne dön! Yaylana dön. Senin bir işin var. Sen çobansın. Düzde yapamazsın. Delirtir seni aşağıları. ÇOBAN Çoban seninle gelecek. AHİ EVRAN Sürün sahipsiz kalamaz. ÇOBAN Çobanın sürüsü, divanesinden akıllıdır. Anlattın ne güzel Konya’yı, aklım kaldı. İzin ver geleyim, hiç yük olmam sana. Derviş düşünürken ölü bir oğlak kadar sessiz olur çoban. AHİ EVRAN Sürünü düşünmez misin? ÇOBAN Çobanlar mukayyet olacak. Güneş dağların üstünden görünür. Renkten renge keser ebruli gökyüzü. ÇOBAN Işığın esareti bitiyor. Doğduğu yerde zulmün krallığı varmış derler. Orada kanla beslenen tatarlar yaşıyormuş! 84 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Onlardan korkmalısın. Hiç merhametleri yoktur. Yolculuk azaptan hırkadır. Önce otar, sonra yakar! ÇOBAN Çobanın Konya’yı görmekte acelesi var. Bunları yolda konuşsak olmaz mı? Beni merak etme susanlardan ve sabredenlerden olacağım. SAHNE 93 İÇ / GÜN MEZRA EVİ Saltuk, tahtaların ara boşluğundan bakar. Yaşlı adam sırtına bağladığı pullukla bahçesini sürer. Ayağa kalkan Saltuk, değneğinden destek alır, topallayarak kapıya yürür. Yaşlı adam toprağı sürmektedir. Keçisi ardı sıra koşuşturur. Saltuk topallayarak yürür. Üstü dallarla örtülmüş çergede oturur, sapanını sürerek yanına gelen yaşlı adamı izler.. SAHNE 94 DIŞ / GÜN DAĞ YOLU Patikanın kıyısında oturan AMÂ ve kel kabak OĞLAN ÇOCUKla karşılaşırlar. Çayır çimen güzle sararmaya başlamıştır. Selam verirler. Buyur eder yaşlı Amâ. Ateşteki patatesi çalıyla çeviren çocuk yaygının kıyısında yer açar. Heybesini indirir, oturur Ahi. Çoban ayaktadır. Rüzgâr, kavurucu güneşe serinlik olması için ak pürçekli bulutu sürükler oraya getirir. Amâ güneşten kavruklaşan yüzünü gökyüzüne çevirmiş rüzgârın yükseklerdeki uğultusunu dinler. ÇOBAN Bu ıssız dağ başında yalnız başınıza neyi umarsınız baba? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /85 Amâ başını kaldırır görmeyen gözleriyle süzer Çoban’ı. Çocuk közden patatesi alıp çimene bırakır. Eli yanar. Üfler eline. AMÂ Oradan bakılınca yalnız olduğum mu anlaşılıyor? (başını sallar) Gel bir de buradan bak. Amâ, patatesi el yordamı arar, bulur, alır. Patatesin kabuğunu zarafetle soyar. AMÂ Şimdi bize verilen rızka dua etme zamanı. Soyduğu patatesi ortadan bölüp konuklarına uzatır. İkinci patatesi çocukla bölüşür. Patatese kaya tuzu sürer. Çoban’ı kandırmaz amânın sözü. ÇOBAN Demek tenhada, demek patikanın kıyıcığında. AMÂ Sen! Patikanın kıyıcığında konuşan. Bunca yıl sürünün çobanı oldun, umduklarını buldun mu? Çoban, Ahi’nin gözlerine bakar. Başını sallar. AMÂ Hayrete mahal yoktur çoban. Çoban olduğunu kokundan anladım. (dağların sesine kulak kesilir) Aciz, muhtaç ve günahkâr bir amâ kimden ne umabilir ki? Oğlancıkla gezer dururuz. Çoban çocuğa bakar. 86 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ÇOCUK (başını sallar) Gezer dururuz. Çocuk yalınayaktır. ÇOBAN Çarığın yok mu senin? ÇOCUK Olmaz mı? Çuvalda. ÇOBAN Neden giymiyorsun? ÇOCUK Eskimesinler diye. ÇOBAN Ya ayakların? Oğlancığı güldürür bu söz. ÇOCUK Onları sahibi eskitmez. Çocuğun ve Amânın giysileri kırk yamadır. Çoban, yoksul hallerine çok üzülür. Kuşağındaki kesesinden birkaç metelik çıkartıp Amânın titreyen avucuna koyar. Amâ ateşe düşmüş gibi elini hızla çekince metelikler yere saçılır. AMÂ Kötülüğü buraya da getirdiniz. Sizinle gönül hoşluğu ile sohbet edebileceğime kendimi inandırmıştım. Siz amânın nefsini hor gördünüz! Gün boyu lokmamı paylaşabilmek için insan bekledim burada. Çoban utanmıştı. Titriyordu. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /87 ÇOBAN Haliniz içimi acıttı. Allah vekil, yardım etmek istedim. AMÂ Amâyı ateşe atarak mı yardım edeceksin? Dünya nimetleri ahret yolculuğumuza perde olmuş da dünya kirini görmeden yaşıyorum. Kör olan gözden şikayetim olmadı. Dünyayı çoktan terk eyledik çoban. Önce haramı terk eyledik, sonra helâlin fazlasını. Sonra terki terk eyledik. Köz önce gözüme sonra yüreğime düştü. Bu yetim oğlancık ile yoldaş olduk, (çocuğun elini avucuna alır, okşar.) Gidelim mi pirim? Çocuğun yardımıyla doğrulur, çuvallarını sırtlarına alırlar. Çoban bu ayrılığa razı değildir, parayı vermekte ısrar eder. ÇOBAN Bari oğlancık alsın. Çocuk, yan dönüp kaşlarını çatar. ÇOCUK Oğlancığın meteliğinize ihtiyacı yoktur! Kel kabak çocuk ve Amâ yürüyüp gider. SAHNE 95 İÇ / GÜN Yaşlı adam sac üzerinde pide pişirir. Ateşten taşan çalıları toplar. Duman gözüne kaçar, gözünü ovar. MEZRA EVİ 88 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Yaşlı adamın keçisi meleyerek girer eve. Yaşlı adam sarılır öper keçisini. Pişirdiği pidelerden verir ona, sütünü maşrapaya sağar. Saltuk kapı boşluğundan uçsuz bucaksız bozkıra bakar. Beyninin içindeki sesler infial yaratmaktadır. Rüzgârın uğultusu, nal sesleri, atların kişnemesi, çığlıklar… YAŞLI ADAM Bıldır olanca dirliğimizi götürdü Tatar. Peşlerinden gelen çakallar bile aç kaldı. SALTUK Devlet başsız kalınca, Kuzguna leş mi bulunmaz? SAHNE 96 DIŞ / AKŞAM MAĞARA ÖNÜ Hava soğuktur. Mağara önündeki ateş sönmek üzeredir. Yağmur sürer. Çoban keyifsizdir. Şimşekler gökyüzü. Yüzleri aydınlanır. Çoban’la, Ahi bakışır. ÇOBAN Sonu gelmeyecek mi bu yağmurun? Üç gündür mahsur kaldık bu kovukta. Çoban şikâyet eder. AHİ EVRAN Sabır çoban, bunun da bir hikmeti vardır. Çullarını üzerlerine çekip uzanırlar. Uyumazlar. Şimşek ve gök gürültüsü, sese ışığa keser yeryüzünü. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /89 SAHNE 97 DIŞ / AKŞAM MEZRA BAHÇESİ Hava kapalı ve gök gürültülüdür. Saltuk kayışını omzuna doladığı karasabanı çeker. Yaşlı adam peşinden pulluğu sürer. Yaşlı adam tohumu atar. Saltuk taneyi kapatır. Gökyüzü buluta keser. Şimşekler. Sağanak döker. Yağmurun altında eve koşarlar. SAHNE 98 DIŞ / GÜN KAYA KOVUĞU Güneşli, ışıltılı bir sabah. Ahi, yol hazırlığındadır. Çoban uyanır. Gerneşerek çıkar kovuktan. Uğultu ve sesler gelir. Nal sesleri doldurur vadiyi. Vadinin ucunda atlılar görünür. Yaklaşırlar. Gelip dururlar karşılarında. Saçları ve sakalları kazınmış, bıyıkları abartılıdır. Omuzlarında ucu eğik çengel şeklinde asaları, başlarında keçeye bağlı boynuzları vardır. Kına ile boyanmış sığır aşık kemikleri ve zilleri boyunlarında kolye olarak asılıdır. Ahi hatırlar: Gece ormanda ziyaretine gelip azık bırakan atlılardır. Atlılar mağara önünde dikilen Ahi ve Çobana eğilip selam verir. BABAÎ DERVİŞİ Sabahınız hayrola erenler. Babaî dervişleriyiz. Gece boyu at sürdük desturunuz olursa sabahın bereketini paylaşalım. AHİ EVRAN Dağ otları kaynatacağım, alıcımız vardır. Buyurun. Dervişler atlarından inerler. Uğru görünüşleri Çobanda korku ve telâş uyandırır. Ahi’nin kulağına eğilir. 90 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ÇOBAN Neden kabul ettin. Baksana her biri katil bu adamların? AHİ EVRAN Memleket yağma oldu çoban, canından mı endişen vardır? ÇOBAN Senin yok mu? AHİ EVRAN Bana ait olmayan bir şeyden ne endişem olur ki? Babaî dervişlerinin getirdiği kuzu hazırlanan ateşin üstünde nar gibi kızarır. Çoban mağarada kalır dışarı çıkmaz, kovukta bağdaş kurmuş oturur. Ahi, Babaî Dervişi ile kurumuş dere yatağı boyunca yürür, sohbet eder. Babaî Dervişi anlatır. BABAÎ DERVİŞİ Biz yersiz yurtsuz bırakılan Türkmenleriz. Şarap içip hayvanatla nefsini eğlendiren sultan Gıyaseddin zırhlı frenk askerlerini sürdü üstümüze. Kırıldık. Tatarlardan kötü ettiler bizi. Şamani inançlarınız neden endişe verir? Allah’ı ve Peygamberi tanıyoruz. Böyle yersiz yurtsuz gezeriz. Kıyafetlerimiz cinleri ve tatarları korkutuyor, pek yaklaşmıyorlar bize. SAHNE 99 DIŞ / GÜN-AKŞAM VADİ/BOZKIR Yedikten sonra Babaî dervişleri atlarına binip uzaklaşırken Çoban, sürüsüne dönmek istediğini söyler. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /91 ÇOBAN Bana müsaade derviş baba. Konya’yı görmek çobanın neyine? Ahi ile vedalaşır, geriyle döner. Ahi yorgundur, değneğinden destek alıp bozkırda yürür. Ölü hayvan iskeletleri, çatlamış kurak toprakları geçer. Rüzgârdan boynu bükük kalan bodur başaklar ıssız vadiyi beklemektedir. Güneş tepedeyken varır virane olmuş köye. İn cin top oynar meydanlıkta. Yaşamaktan bıkkın bir horozun parazitli sesi işitilir. Bir eşek anırır. Eşeğini çeken genç kadın geçer yanından. Heybelerin üstüne bir sürü çocuk doldurmuştur. Kadının sırtındaki çocuk Saltuk’u görünce ağlar. Genç kadın geçerken ardın ardın gülümser, yüzünü örter. Ahi’nin adım atacak takati yoktur. Yorgun ve hastadır. Esner, eliyle ağzını kapatır. Topraktan yapılmış evlerin arasında daracık sokağı geçer. Adım atacak mecali kalmamıştır. Terler, sık nefes alır. Önüne çıkan ilk kapıyı yumruklar, ses veren olmaz. SAHNE 100 DIŞ / GÜN BOZKIR Saltuk, yolda yaşlı Çerçi ile yan yana yürür. Katırına yüklediği seleye öteberisini doldurmuştur. Çerçi merak eder sessiz genci. ÇERÇİ Ne iş yaparsın? SALTUK Yürürüm. ÇERÇİ Nasıl? SALTUK (sonsuz bozkıra bakar) Böyle yürürüm. 92 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ÇERÇİ Ne alır ne satarsın? SALTUK Dua alır, ateş satarım. ÇERÇİ Evinde otursan ya, neden düştün yollara? SALTUK Pirimi ararım. ÇERÇİ Pirin kimdir? SALTUK Ahi babamdır, yılanların efendisi. Çekirgelerin çağıltısı, vadileri hark edip gelen rüzgârın uğultusu doldurur bozkırı. SAHNE 101 DIŞ / AKŞAM KADINCIK ANA’NIN SAMANLIĞI Güneş dağların üstünde son kızıllığını bırakır. KADINCIK ANA samanlığa girer, yerde yatan karaltı ayağına takılır. Kim olduğunu anlayabilmek için şamdanın fitilini kavla tutuşturur. Şamdan samanlığı aydınlatır. Samanların üstünde yatan yaşlı adama bakar. Şamdanı samanların üstünde yatan Ahi’nin yüzüne yaklaştırır. Yaşlı adam ter içindedir, öksürür. Yaşlı kadın samanlıktan çıkıp topallayarak evine girer. Ahi Evran kapı menteşesinin sesine uyanır. Rüzgârın etkisiyle kapı çengeline iliştirilmiş alevi rüzgarla salınan şamdana bakar. Yaşlı kadın kapıdan topallayarak içeri girer. Elinde yemek selesi vardır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /93 AHİ EVRAN Sanırım ölüm provasıydı? Ahi Evran doğrulur bağdaş kurar. KADINCIK ANA Bir süreliğine dünyayı terk eyledin derviş baba. Çok yorgun ve bitkinsiniz. (seleyi önüne koyar) Tarhanamı soğutmadan için. Kadıncık Ana getirdiği ibrikle su döker. Elini yıkar, peşkirle kurular. Odun kaşığı ile toprak kâsedeki çorbayı alıp ağzına götürür. Ahi kadıncık anaya dikkatle bakar. Lokma dönüşmez ağzında. SAHNE 102 İÇ / GECE KERVANSARAY Hana girer Saltuk. Heybesini indirir. Girişteki yalakta elini yüzünü yıkar. Siniye oturur. Önüne koyulan çorbayı kaşıklar, karnını doyurur. Ateşin başına yerleşir. Tatarların yakıp yıktığı türbenin yaşlı türbedarıyla tanışır. TÜRBEDAR Nefsimiz bizi kendine hamal yapmış, dünyanın ne kadar pis yükü varsa onları taşıtıyor. Ağustosböceği sesleri karışır kurt ulumalarına. TÜRBEDAR Terazinin darasına ayarı nefes ile alıp, veriyoruz. Hancı maşrapaya ayran döker konuğuna uzatır. 94 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HANCI Bu gece vakti ne aradığını bilemediğimiz Kuşların, birde gelip geçerlerin ahvalini dinlemeyle geçen ömrün darası. Saltuk sessizce dinler konuşulanları. HANCI Pek konuşmazsın yiğidim. SALTUK Dinlemek daha güzel Hancı baba. TÜRBEDAR Yolun ne tarafadır cavan? SALTUK Pirimi ararım. HANCI Nerededir pirin? SALTUK Tunguzlu’da(Denizli). Orayla giderim. HANCI Allah kavuştursun! SALTUK Onu şimdi anlar oldum. Varlık zannından kurtul ki Elinde yokluğun kalsın, derdi. Sende o noktadan bir zerre bile kalsa kâfir, putperest olursun. Türbedar, Hancı ve diğer yolcular dikkatle dinler Saltuk’un sözlerini. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /95 Yayla otlarından hazırlanmış çay içilir. Türbedarın gözleri kapanmak üzeredir. TÜRBEDAR Türbedar yorgun düştü uyuyacak. Allah rahatlığınızı versin. Çulunu üstüne çeker, kıvrılır ateşin karşısında. Horultuyla uykunun gerdeğine teslim olur. Ateş söner. Rüzgârın uğultusu yüksekten geçer. Küllerin arasında kıvılcımlar parıldar. Yan tarafa dönünce üstünden sıyrılır çulu. Yarı uykulu Saltuk, Türbedarın üstünden sıyrılan çulu örter. Saltuk kırbasını ağzına götürür, soluk almadan içer suyunu. Kıvrılıverir oraya. SAHNE 103 İÇ / GECE KERVANSARAY Geç vakitte Ahi hanın kapısını aralar girer içeriye. Bitkindir. Hancı ve konuklar uyumaktadır. Olukta abdest alır, yarı karanlık revakta namaz kılar. Saltuk da kervansarayın konukları arasında uyumaktadır. SAHNE 104 İÇ / GÜN KERVANSARAY Gün ağarırken uyanan Ahi namazını kılıp yol hazırlığına başlar. Hancı, Ahi’yi görünce tanır. Sofrasına davet eder. Saltuk heybesini omzuna yerleştirmiş yola çıkmaya hazırlanır. Hancı ile Ahi Evran sohbettedir. Saltuk dışarı çıkar. Yalaktan su içer. Kapı önünde kaplumbağayı görür. Eğilir sıvazlar boynunu. Etrafına bakınır. “Şeyhim buralarda” diye mırıldanır. Hana girer. Bakınır etrafına hancı görür, çağırır sofraya. Saltuk, Ahi Evran’ı görür. SALTUK Pirim, efendim, şükür kavuşturana. Ahi Evran merakla bakar, 96 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Sen nerden çıktın çocuk? Ahi doğrulur, kucaklaşırlar. SALTUK Ah şeyhim duyduk ki tosbağa ile haldaş olmuştur, yoldaşlarını gönlünden uzak tutmuştur. AHİ EVRAN Bu sitem mi deli bozuk? Gel otur siniye. SAHNE 105 DIŞ / GÜN KONYA Konya’ya gün ortası varırlar. Pazar yeri rengârenktir. Sepetçiler, basmacılar, demirci, ekmekçi, zeytinciler, patates, soğan satanlar, karpuz ve kavun tezgâhları… Ahi Evran ve Saltuk kalabalığın arasında yürür. Saltuk merakla etrafına bakınır. Arastayı geçip tekkeye gelirler. Tekkede kimse yoktur. Revakta otururlar. AHİ EVRAN Biraz dinlenelim Attar’a gideriz SALTUK Pirim dilim dönmez sormaya, Aşkar’a ne oldu? Neden binitsiz çıktınız yola? Saltuk’un sorusu yanıtsız kalır. SAHNE 106 DIŞ / GÜN KONYA Ahi, Attâr ve Saltuk yürürler. Attâr ilerler, Dergâhın bitişiğindeki küçük kulübenin kapısını çalar. Bekler hareket olmayınca tekrar çalar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /97 İçerden Fatma Hanım “kimsin?” diye sorar. GÜLŞEHRİ Yabancı değiliz Fatma Ana seni görmek isteyen bir yolcu var? Fatma Hanım kapıyı aralar. Attar, Saltuk’u geri çeker. Ahi beklemediği bu karşılaşma ile donar kalır. Akıl tutulması yaşar, ne söyleyeceğini bilemeden bakar. Fatma Hanım da heyecanlanır gözyaşlarını tutamaz. Attar, müsaade ister Saltuk’u alıp götürür. Çardaktaki sete oturur Ahi. Fatma Hanım leğende su getirir, kocasının ayaklarını yıkar. Sofrasını çardakta hazırlar. Rüzgâr yaprakları salıtır. Bağdaş kurup siniye otururlar. Tebessüm edip bakışırlar. Ahi rüzgârın sesini dinler, Karısının elini tutar. AHİ EVRAN Ey tenimi serinletirken yüreğime ateş koyan rüzgâr. Bu ne güzel bir gündür. SAHNE 107 İÇ / GECE DERGAH Ahi Evran, kamış kalemi hokkaya sokar. Kalemin ucu aharlı kâğıdın üstünde titreyerek akar. İs mürekkebi yazının yolunu çizerken mırıldanır. AHİ EVRAN Tabsıratü’l Mubtedî ve Tezkiretü’l Münteki. Saltuk dizinin dibinde oturmuş hocasının söylediklerini anlamaya çalışır. AHİ EVRAN Tasavvuf derin bir göldür, daldıkça dibini bulmayı umarsın, dibi yoktur. 98 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Bulacağım derken boğulup kalırsın. Zülcelâlin sıfat ve fiilleri, peygamberlik ve ahiret meseleleri, bir mukaddime, üç mısbah ve bir hatime olmak üzere beş kısımda yazdım. Hayır dua ile yâd edile. Saltuk, düşüncelidir. Ahi, yazı kamışını temizler kutusunu koyar. SALTUK Ahi Baba Konya´ya dönüşünüz Moğol’u ve dergâhı hoşnut etmez. Ahiler arasında fitne sürer. Türkmenleri devlet yönetiminde istemezler. SAHNE 108 DIŞ / GÜN KONYA ESNAF ÇARŞISI Alaeddin Çelebi ve Sadreddin Konevi ahilerle esnafı denetlerken konuşurlar. SADREDDİN KONEVİ Şeyhimiz çok zamandır tekkemize de uğramaz oldu Alâeddin. ALAEDDİN ÇELEBİ Tebrizli gideli beridir kapanmış hücresine, ne görünür ne de konuşur bizimle. SADRETTİN KONEVİ Tebrizliden bir haber var mıdır? Sadrettin Konevi darı satan tüccarı uzaktan seyreder. Eksik tartı kullanan tüccarın pişkinliğine canı sıkılmıştır. Darısını alıp giden müşteriyi yolundan geri çevirir. Tüccarın yanına götüren Sadrettin Konevi, müşteriye sorar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /99 SADRETTİN KONEVİ Ne kadar darı aldın? MÜŞTERİ İki batman. SADRETTİN KONEVİ Tart yoksulun darısını. Tüccar ezilir, büzülür tartmak istemez. Tüccarı uyarır, tüccar istemeyerek tartar. Terazide dirhem darıdan fazla çeker. Darı eksiktir. SADRETTİN KONEVİ Esnaflık hukukunu bilirsiniz de, saltanatımıza bu hakareti nasıl reva görürsün ey gafil? Bu yaptığın hilenin bedeli ağır değil midir? TÜCCAR (bozuk bir Türkçeyle) Gafletime, dalgınlığıma geldi sultanım. Fark etmedim. Bir daha olmayacak. Sadrettin Konevi darıyı eline alır kontrol eder, katibine yazdırır. SADRETTİN KONEVİ Satılan darı ve hububat, samanlı ve kesmikli olduğu ve temiz olmadığı ve dahi eksik ölçüldüğü için cezası verile. (canı çok sıkılmıştır,başını sallar) İmdi… Seninle olan selam, sohbet ve dahi hisseniz kesilecek, Ahiyanın vereceği karara kadar dükkanın kapatılacaktır. Esnafa ve fukaraya ikram, kurban ve lokma çıkaracaksın. İptidaî tevziatından mahrum edileceksin. Eksik mal 100 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI sattıklarını bul rızalıklarını al, eksiklerini tazmin eyle. Tüccar etek öper. SAHNE 109 İÇ / AKŞAM ESNAF TEKKESİ Ahi esnafların olağan toplantısını yapar. Sadrettin Konevi ve Alaeddin Çelebi de ahiler arasındadır. SAHNE 110 DIŞ / AKŞAM MEVLANA DERGAHI BAHÇESİ Akşam. Çocuklar bahçede oynar. Kız çocuğu eğilip bakarken yama bebeğini kuyuya düşürür. Kuyu karanlıktır. Dervişler gelir. Çocuk ağlar, parmağını uzatır kuyuya. Eğilir bakar dervişler, kuyunun içi karanlıktır. Çıra yakıp atılınca çığlıktır kopar. SAHNE 111 İÇ / GECE DERGAH Odayı aydınlatan şamdanın feri çekilmiştir. Ahi ve Saltuk sette oturur. Rüzgâr eser, perdeyi savurur, şamdanın alevi savrallaşır. Rüzgârın önünde direnmeye çalışan yapraklar hışıldar. İsrafil suru dolar odaya. Mahşeri bir uğultudur. Saltuk kalkar, pencerenin kanadını örtüp mandalını çevirir. AHİ EVRAN Fatma hanım söyledi, Avşar kimseye bir şey söylemeden gitmiş. Neler oldu? Saltuk sıkılır utanır konuşmaya. Başını ‘bilmiyorum’ anlamında sallar AHİ EVRAN Derdini anlat ki yüreğindeki fırtına yüreğini serinletsin. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /101 SALTUK (Omzunu büker, başını sallar.) Gitti. Bir şey söylemeden, gitti. Hiçbir yerde yoktu. Bulamadım. AHİ EVRAN Bunca zaman oldu, aramadı. Kendi iradesiyle çekip giden bir kadını zapt edemezsin oğul. Nasibinde varsa çıkar gelir. Emire danışalım, belki bir mümkünü vardır. Saltuk’un gözlerinde umut kıvılcımları çakar. Sevinmiştir, tebessüm eder. SALTUK Bu sevdayı unut diyorsun bana Ahi Baba. AHİ EVRAN Bu mümkün olsa, onu da söylerdim. Ateş düştüğü yeri yakar. Kalbine o ilhamı koyan, cilvesini de, kefaretini de koymuştur. SAHNE 112 DIŞ / GÜN KONYA SOKAKLARI Alaeddin karanlık Konya sokaklarında hızlı adımlarla yürür. Dergâhın önünde durup etrafına bakınır. Kapıya yaklaşır, kapının tokmağını tıklatır. Etrafına tedirgince bakınır. SAHNE 113 DIŞ / GÜN AHİ DERGAHI Ahi Evran, Saltuk’la bakışır. Kapı tokmağı tekrar çalınır. Saltuk doğrulur, kapı önüne gidip dışarıyı dinler. Başını sallar kapıyı açar. Kapı önünde pürtelâş bekleyen Celalettin Rumî’nin oğlu Alâeddin Çelebi’yi görür. 102 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ALAEDDİN ÇELEBİ Pirim burada mıdır? Başını sallar Saltuk. Alâeddin Çelebi telaş içinde destursuz içeri girer. Tıknefes Ahi Evran’ın ayaklarının dibine oturur. Saltuk su getirir, Alâeddin Çelebi soluk almadan içer. Saltuk’a bakar, ^ Ahi’ye bakar. ALAEDDİN ÇELEBİ Kötü oldu pirim. Çok kötü bir şey oldu. AHİ EVRAN Saltuk evladımızdır Çelebi. Konuşabiliriz. ALAEDDİN ÇELEBİ (zorlukla nefes alır) Tebrizli… AHİ EVRAN Döndü mü? ALAEDDİN ÇELEBİ O hiç gitmedi pirim. Öldürülüp dergâhın kuyusuna atılmış. SALTUK (içlenir) Va hayfa! AHİ EVRAN Ne söyler dilin Çelebi? Ne zaman olmuş bu? ALAEDDİN ÇELEBİ Kuyuda cesedini bu akşam buldular. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /103 Aramızda hoşnutsuzluk var diye atam dahi bizden şüphelenir. SALTUK Kim yapar ki bunu? ALAEDDİN ÇELEBİ Şems sözünü esirgemezdi, incitirdi. Haşhaşi dervişini aşağılamış. Sivri dilin musibeti çoktur. Şems’i sevmezdim, o da bizi sevmedi. Lakin o kadar. Düşünmek bile kâbus. Gölgeler taş duvarda, tavanda dolanır. Ahi pencerenin kanadını açar. Rüzgâr dolar odaya. Kandilin fitilindeki alev söner. Karanlıkta sürer konuşma. AHİ EVRAN Celalettin’i Rumi ne yapar? ALAEDDİN ÇELEBİ Hücresinde ağlar. Bize huzur yok artık. Tebrizliyle aramızdaki husumeti bahane edip daha çok üstümüze gelecekler. Babam dahi bizden şüphe eder. Bundan böyle Konya bize kabir azabıdır. SAHNE 114 DIŞ / GECE Fatma Hanım yer döşeğinde oturur, uykuludur. Otağa ay ışığı dolar. Ahi Evran hasırda bağdaş kurmuştur. DERGAH OTAĞI AHİ EVRAN Kuyuda bulmuşlar Tebrizlinin cesedini. Ağlarmış Celaleddin, “Ah! Dünya güneşim, Yusuf oldun kaldın karanlık kuyuda.” 104 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA HANIM Ne olacak bunun sonu? Bizi artık rahat bırakmazlar. AHİ EVRAN Atam Bilge Kağan ‘insanlar ölmek için yaratılmıştır’ demez mi? Sonsuzu kadar sadece Allah yaşar. Bizim dünyalığımızın burası olmadığını bilmez miyiz? (düşünür başını sallar, dışarıya bakar) Konya ile meşrebimiz uyuşmadı. Sabah olsun hayırlısıyla. FATMA HANIM Âh Pirim ne zor imtihanımız varmış. SAHNE 115 İÇ / ŞAFAK VAKTİ DERGAH MESCİDİ Şems-i Tebrizli’nin öldürülmesi üzerine hedef gösterilen Ahi Evran ve Mevlana’nın küçük oğlu Alaeddin Çelebi, Sadrettin Konevi ile sabah namazından sonra uzun uzun konuşurlar. Sadrettin Konevi, Ahi Evran’a hem can emniyeti hem de ahilerin bölünmemesi için Konya’yı terk edip Kırşehir’e gitmesi gerektiğini söyler. Bu Ahi için son demlerinde, son sürgünüdür. SAHNE 116 DIŞ / GÜN KARLI DAĞ YOLU Atlarla yola çıkarlar. Kafilede Ahi, Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi’nin eşi ve çocukları vardır. Kafile, karlı dağ yolundadır, vakit hayli ilerlemiştir. Rüzgâr kar bulutlarını sürükleyip vadiye dökmektedir. Bulutları çok yakın geçer, başlarını eğerler çarpmasın diye. Soğuk ve tipi nefes almayı zorlaştırır. Terkedilmiş yayla evinin önünde atlarından inerler. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /105 Atları metruk ahıra çekip, tek oda eve girerler. Saltuk korunaklı bulduğu kulübenin kapısını açıp içeri alır kafileyi. Fırtınanın şiddetiyle üstüne çarpar kapı. Samanların üstüne uzanırlar. Karanlık uğuldar. Yer yerinden oynar. Sabahın ilk ışıklarına kadar sürer gökyüzündeki infial. SAHNE 117 İÇ-DIŞ / GÜN KARLI DAĞ Sabah kapıyı açınca Saltuk’un şaşkınlığı çoğalır. Gece boyu süren fırtına diz boyu kar biriktirmiştir. Esip savuran tipi göz açtırmaz. Ayağındaki çarıklar ve kıl çorabı parçalanan Saltuk Alâeddin’le dışarı çıkar. Sisten ve tipiden göz gözü görmez olmuştur. Ahırların ve yıkıntıların kıyı bucağını tarayıp bulduğu odunları getirip kapı önünde ateş yakar. Ateşin etrafına sıralanıp ısınırlar. Saltuk yarıya çürümüş sığır gönünü bıçağıyla kesip ayağına sarar, uçkurla bağlar. Tipinin önünde sürüklenen kara bulutlar soluk soluğadır. Dağda mahsur kalmamak için bir an önce mezraya inmeleri gerektiği fikrinde hemfikirdirler. Saltuk atları yola hazırlar. Ahi atının boynunu sıvazlar. Boynunu sallayan dorunun üstüne çulunu serip, eyerini yerleştirir, koşumlarını takar. Devrilen duvarları binek taşı yapıp atın üstüne yerleşir. Siste dağ yolunu iner kafile. Dağın eteklerinde kar fırtınası yoktur, hava aydınlıktır. Bozkırda yollarına devam ederler. SAHNE 118 İÇ / GÜN KERVANSARAY Kafile; konaklamak için mescidi, imareti, hamamı, dinlenme odaları olan kervansaraya gelir. Şadırvanın üstünde kemerli merdivenle çıkılan mescit, burmalı sütunlu taç kapının hemen önündedir. Saçaklara tüneyen kumruların yaşama dair serenatları sürerken, Ahi mescide girer. 106 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Saltuk atları ahıra çeker. Suyunu ve yemlerini atların önlerine koyar. Saçakları yerde sürünen yeşil cübbeli kambur, yolculara oturması için yer gösterir. Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi, eşi ve çocukları gösterilen hasıra yerleşirler. KÖSE Hoş geldiniz, serin limonata, hurma, bahusus üzüm şerbetimiz müstesnadır. Ne arzu edersiniz? Kösenin getirdiği üzüm şerbetini, yol yorgunu ve hararetli yolcular içip bitirir. KÖSE Güzel mi? Beğendiniz mi? Başını sallar Saltuk. Köse, yanıtını beklemeden uçar gider. Yaşlı hancı yanlarına gelir. Kösenin aksine çok sık, ileri yaşına rağmen siyah sakalı vardı. Selâm verir. Sandalye çekip oturur Saltuk’un yanında. HANCI Adım Kamber, buranın emanetçisiyim. Adettendir diye sorarım, meraktan değil. Nerden gelir, nereye gidersiniz mirim? Köse elinde ikinci üzüm şerbeti kâsesiyle geldi. Hancı, kaşlarını çatıp ‘ayağını dek al’ dercesine baktı Köse’ye. Köse kalktı kapıdan giren kervanı karşılamaya gitti. Hancı Köse’nin peşinden batkı, gülümsedi. HANCI İyi adamdır, hoş adamdır ya, (iç çeker) dünyalık yapmayı çok sever. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /107 SALTUK (şerbeti hancıya uzatır.) İçmez misin? HANCI Gün akşam içiyoruz. Siz dindirin hararetinizi. (Köseye bakar, gülümser) Köse at satmaya kalktı mı size? SALTUK Henüz değil. HANCI Yaz başında dağda ne kadar yılkı varsa toplar, ağıla kapatır. Uzun yolda at ve develeri telef olan kervancılara satar. Bazen günlerce ortalıkta görünmez. Keşişdağı’ndan kar getirir. Yaz ortasında limonataya, üzüm şerbetine katıp nefsi serinletir. Şifahane odasından elinde çarşaflarla çıkan kadınla bakışır, kalkar. HANCI Hatuna bakayım. Hastamız vardır. Siz de üst odalara yerleşin. Ahi gelir. KÖSE Konya’dan mı gelirsiniz? Orda çok akçe lâzım gelir. Akçen yoksa selâm bile almazlar. Ahi’nin hasıra iliştiğini gören Köse avcunu ovuşturur. 108 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KÖSE Derviş baba hoş geldiniz, serin limonatam, hurma ve dahi buz gibi bahusus üzüm şerbetim vardır. Ahi, kafile ile merdivenleri çıkar. Tarif edilen odaların birine kadınlar, diğerine erkekler yerleşir. Odada iki tarafa boylu boyunca setler dizilidir. Heybesini, rengini güneşe bırakmış cübbesini bir köşeye bırakan Ahi bozkıra açılan küçük mazgal boşluğundan bakar. Bozkır alabildiğine yanık sarıdır. Hanın önünde küçük bahçesini sulayan hancının karısına bakar. Ucu bucağı görülmeyen bozkırdan toz bulutu arasından atlarını dolu dizgin koşturan üç nefere bakar. Uzanır sete, heybesini başının altına koyar. Gözlerini kapatmasıyla uykunun karanlık kuyusunda kaybolur. SAHNE 119 İÇ / GECE KERVANSARAY Akşam konuklar avludaki ocaklıkta yakılan ateşin etrafına çevrilir. Küçük mazgal boşluğundan görünen üç atlı tepeden tırnağa pusatlı, ikram edilen çorbayı içmeyip, kaşları çatık halde ateşin karşısında put kesilmiş bekler. Kimseden ‘çıt’ çıkmaz. Üç pusatlı adam dışarı çıkar, tenha bir köşede münazara yapar. Köse’ye ‘neler oluyor?’ Dercesine bakar Saltuk. Köse kapıda konuşan üç pusatlı adama bakar. Hancının karısının çıktığı odadan gelen kadının çığlıkları taş duvarlarda, kubbelerde yankılanır. Odadan kadın ağlaması, yatıştırma ve telkin sesleri sürer. Hancının karısı elinde çorba kâsesiyle kapısına perde çekilmiş odaya girer. Saltuk karanlık köşede Köse’yle ayaküstü konuşur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /109 KÖSE (Köse sarığını dizinin üstüne koyar, başını kaşır.) Çok hasta, ölüyor zavallıcık! Vah vah! Daha gencecik. O kadar da güzel ki. SALTUK Kimdir? Kimi kimsesi yok mudur? KÖSE Vardı, geçen hafta gömdük onu. Başını kaşıyan Köse, sarığını kel başına koyar. KÖSE Ne demişler her şey dengi dengine. Müslüman adamsın, senin ne işin var keşiş kızıyla? Üstelik bey oğlusun! SALTUK Yanlış sözler edersin köse dayı. İçi boş kestane gibisin, dikenlerin acıtıyor. Keşiş kızının Allah’ı başka Allah mı? SAHNE 120 İÇ / GECE KERVANSARAY İkinci katta revak önüne gelirler. Genç kadının acı çığlıkları yansır hanın kubbelerinde. Alaeddin’in karısı ve çocukları uyumuştur. Saltuk anlatır. Ahi, Fatma Hanım, Alaeddin Çelebi can kulağı ile dinler. SALTUK Bu keşiş kızının gönlü bey oğluna düşer. Ne beyin babası, ne de keşiş bu evliliğe rıza göstermez. Kızla oğlan kavli karar ile gizlice evlenip kaçarlar. 110 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Bey’de Keşiş de peşlerine muhafız çıkarmış. Uğrular yol kesip atlarını, denklerini gasp edince, kızcağıza da zulmederler. Karahummaya yakalanırlar. Kız, takatsiz kalan beyoğlunu sırtında günlerce taşır. Denk geldikleri kervan buraya getirmiş. Hekimler mi bakmadı, cinciler mi? Çare bulamamışlar. Beyoğlu çok yaşamadı, defnetmişler. Şimdi kızcağız. Parçalanıyor, ‘öldürün beni’ diye yalvarıyormuş her gördüğüne. Ahi, kapıda bekleyen üç pusatlıya bakar. AHİ EVRAN Onlar kim? SALTUK Keşişin muhafızları. Kızın peşinden geldiler. Götürecektiler. Hancı baba ‘Zaten ölüyor demiş.’ İnsaf ettiler. Kızın acısı dayanılmaz olmuştu. İniltileri hanın kubbelerinde yankılanıyordu. Ahi, dua eder. AHİ EVRAN Ya Rab, kimseyi garip, bencileyin koyma. İki rahmetin biri. Şüphesiz en iyiyi bilensin, gözetensin, merhametlilerin merhametlisisin. Acısını dindir şu garibin. SAHNE 121 İÇ / GECE KERVANSARAY Kızın iniltisi son bir ‘Âh’la kesilir. Sessizlik olur. Sadece çekirgeler şakır. Hancının karısı perdeyi aralar çıkar. Üzgündür. Hancının yanına gider. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /111 HANCININ KARISI Köye haber edin salâ verilsin, harcını tedarik edelim! (üç muhafıza seslenir.) Beklemeyin sizde, gidin. SAHNE 122 DIŞ / GÜN GARİPLER MEZARLIĞI Tabut küçük kafilenin omzunda gider. Garipler mezarlığının gencecik bir konuğu daha vardır. Arkadan gelen kadınlar sessizce ağlar. Dereden geçerler. Cenaze kafilesi suda yansır. Genç kızın cesedi sevdiği gencin yanına defnedilir. Üç pusatlı muhafız cenaze namazı kılınırken bekler. Definden sonra hancıya kese içinde para bırakıp atlarına binerler. Definden sonra yollarına gider yolcular Köse Saltuk’un yolunu keser. KÖSE At istemediğinize emin misin? İki kıratım var, sultanlara layık. Az akçeye bırakırım size. Bozkırda dolu dizgin koşturan üç atlının nal sesi kalmıştır. SAHNE 123 DIŞ / GÜN KIRŞEHİR Ahi Evran, Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi, hanımı ve çocukları Kırşehir’in izbe sokağında yürür. Çocuklar oyunlarındadır. Çocuklara yaklaşır. Konuşurlar. Bir çocuk parmağını uzatır. SAHNE 124 İÇ / GÜN KIRŞEHİR/MESCİT Kırşehir’e yerleşirler. Mesleğinde başarılı olan zengin, iyi ahlâklı ve cömert kişiler tarafından kurulan ahi ocağında akşam okumalarını yaygınlaşmıştır. 112 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Organize olan ahiler daha bilinçle mesleki, ilmi kılıç dersler alır. Kırşehir’de sevilir ve sayılır Ahi. Minberde Cuma hutbesi verir. AHİ EVRAN Eğrinin gölgesi de eğri olur. Sabır, hilesi olmayanın hilesidir. Sorulmadıkça söyleme, çağrılmadıkça gitme, yalana benziyorsa doğruyu da söyleme. Allah’ın huzurunda naz etmesini bilecek yüzümüz olsun. Aşkı terk etme, çirkin yüz aynaya zarar veremez. SAHNE 125 İÇ-DIŞ / GÜN DEMİRCİ ATÖLYESİ Saltuk demirci ocağında kılıç döver. Yoldan geçen kadının kolunu tutarak yürüyen çocuk tezgâhta gördüğü kamaya koşar. Uzanıp almaya çalışır, boyu yetmez. Kadın çocuğun yanına gelir. Saltuk kamayı alıp çocuğa verir. Kadın geriler, “Bırak onu Hazar,” der. Saltuk sesi tanır. Kafasında yankılanır söz. Kadına bakar, göz göze gelirler. Saltuk’un gözleri irileşir. Şaşırır, panikler. Gözleri dolmuştur Avşar’ın. Hazar kamayı bırakmaz. Avşar, çok sert konuşur. AVŞAR Bırak onu. Saltuk kamayı Hazara verir. Sevinir çocuk. Avşar, çocuğun elinden çekip aldığı kamayı tezgâha bırakıp çocuğu peşinden çekeler. Hızlı adımlarla uzaklaşır arastadan. Saltuk önlüğünü çıkarıp Avşar’ın peşinden gider. Arastayı geçip dar sokaklarda sürer takip. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /113 Avşar geriye dönüp bakar. Saltuk saklanır. Bahçe kapısının önüne gelen Avşar etrafına bakınır içeri girer. Bahçeyi geçip cumbalı evin kapısının önüne gelir. Yere eğilir hasırın altından anahtar alıp açar kapıyı. İçeri girer. Saltuk kapı önüne gelir, kapı aralığından bakar. Avşar eve girince çöker olduğu yerde, ağlamaya başlar. Hazar karşısında diz çöker. Güz yaşını siler. HAZAR Ağlamasana, neden ağlıyorsun? SAHNE 126 DIŞ / GECE VERANDA Çardakta oturan Saltuk düşüncelidir. Ahi tespih çeker. AHİ EVRAN Demek Avşar’ı gördün? Saltuk başını sallar. AHİ EVRAN Ne yapmayı düşünüyorsun? SALTUK Bilmiyorum. Düşünemiyorum. Hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Kaldığı evi öğrendim sadece. AHİ EVRAN Buna gönül kazası derler oğulcan. Çaresini ne hekim bilir ne ulema. SAHNE 127 DIŞ / GÜN AVLU Kuşluk vakti. Bir el bahçe kapısının mandalını açar, bahçede yürür. Haremlik tokmağını çalar. 114 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Kısa bir sessizlikten sonra sofada ayak sesi duyulur. Avşar kapıyı açar. Kapıda Fatma Hanımı görür. Kucaklaşırlar. Elindeki bohçayı uzatır Avşar’a. Avşar kımıldamaz. FATMA HANIM Saltuk gönderdi. Açsana. Bohçada; hançer, kolye ve mor dallı elbise vardır. FATMA HANIM Yıllardır senin için saklar. Ayrıldığın gün almış, getirmiş. Seni bulamayınca divane olur. Neden kaçtın? Avşar ağlar. AVŞAR Yalan konuştum ona ana. Yalanımla yaşayamazdım. Hazarı ben doğurdum. Köye baskın veren tatar çerisi zorla sahip oldu bana. Karnım büyümeye başlayınca obadan kaçtım. SAHNE 128 DIŞ / AKŞAM 1261 KIRŞEHİR Ahi Evran liderliğinde ahiler şehri savunmak için silahlanır. Şehirde meşalelerle yürüyüp şehir meydanında toplanırlar. AHİ EVRAN Biz zanaat ehli emanetin çerisiyiz. Kılıçlarımızın kınlarından çıkma vaktidir. Memalikte ayaklanmalar sürer. Pervane Süleyman Moğol’la anlaşıp Sultan Rüknettin’i şehid etmiş. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /115 SAHNE 129 DIŞ / GÜN BACİYAN TEKKE Plan 1- Fatma Hanım Bacıyan topluluğuna dergâhta olan biteni anlatır. KADIN ANA Putperestlerin ne merhameti vardır, ne de adalet terazisi. Çocukları, yaşlıları ve kadınları emin bir beldeye taşıyacağız. aynı anda) Ahi Evran meydanda konuşmasını sürdürür. Meşaleler yanar, yüzlerde endişe ve korku vardır. AHİ EVRAN Kılıçaslan tatarlarla birlik olmuş Kırşehir üzerine geldiğinin haberini aldık. Buraya vasıl olmaları iki güne kalmaz. SAHNE 130 DIŞ / GÜN AVLU Gece kuru ayaz vardır. Tekkenin kapısından gelen sarı sıcak kandil ışığı avludaki havuzun suyunda yıkanır. Uzun uzun ulayan çakalların sesi dolar avluya. Tepede Moğol karargâhında yakılan ateşler aydınlatır göğü. Savaş hazırlıkları gürültüyle sürer. Avluda tahta sedirde oturan ahiler, karargâhın kurulduğu dağa bakar. Ahi Evran ahileri süzer. AHİ EVRAN Gözlerinizde ne korkunun zerresini, ne de pişmanlık görürüm. Dostlarım bu beni daha çok endişelendiriyor. Bizim hayatımız aşk mezhebidir. Maharetimiz meyveye benzer, Çürükler erken düşer, sağlam olanlar olgunlaşıncaya kadar dalında kalır. 116 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI İmdi yarın muhtemelen son cemremizdir, Şahadet cemresi. Gidin dinlenin. Yeni evlenenler ve ocağında tek er olanlar kalmayacak. Şafak sökmeden kadınlarımızı ve çocuklarımızı güneşin battığı tarafa götürecekler. İtirazlar yükselir. Ahi Evran yolcu eder ahileri. Fatma Hanım yanına gelir. Karargâhın kurulduğu dağa karşı otururlar. Otağda yanan ateşler göğle kucaklaşır. Fatma Hanım başını kocasının omzuna düşürür. Uzun zaman sessiz kalırlar. FATMA HANIM Pirim seninle bir ömür geçirdim. Başının etini yedim durdum. Neden bir kerecik olsun bana of demedin? Neden hep susarak, hoşgörünle, sabrınla ezdin beni? Tebessüm eder Ahi Evran. Fatma hanımın elini avucunun içine alır, yanağına götürür. AHİ EVRAN Yüzüne bakınca Hâmid Kirmânî şeyhimi görürüm. Bu fakir Mahmud’un yaptığı riyaya sen erdem mi diyorsun? Fatma hanım eliyle kocasının ağzını kapatır. SAHNE 131 DIŞ / GECE KIRŞEHİR YAKINLARI Gece, Moğol ordusuyla buluşan IV.RÜKNEDDİN KILIÇASLAN’ın ordusu şehre hakim bir tepede kurar savaş otağını. Ateşte kazıklara geçirilen koyunlar çevrilir. Moğol komutanı şehirden gelen kesif ışıklara bakar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /117 Rüzgâr tozu dumana katıp sürükler, tuğlar savrulur, ateşin yalımları uçuşur. Arkası dönüktür komutanların. BİRİNCİ KOMUTAN Yılanın başı Nurettin’i kaçırmayın. Ahiler de uğraş için kılıç kuşanırmış. RÜKNEDDİN KILIÇASLAN Beli Süleyman’ım, ne zaman gireriz şehre? SAHNE 132 DIŞ / GÜN KIRŞEHİR MEYDAN Şehirde, bağrışmalar, telaş ve koşuşturmalar sürerken Ahi Evran ahilerin dövüş düzenini oluşturmaya çalışır. Kılıcını ve savaş başlıklarını kuşanan ahiler meydanın giriş yolunu gözler. Kalkanlarında mensubu oldukları ocağın işareti vardır. AHİ EVRAN Allahu âlem, yolun sonuna geldik erenler. Tatarın ve sultanın askerleriyle buluşma vaktine az kaldı. Biz bu şahadet şerbetini içemezsek davamızı kimseye anlatamayız. SAHNE 133 DIŞ / GÜN KIRŞEHİR Avşar elinde bohça ile yürür. Şehirde koşuşturma sürer “Tatarlar geliyor,” diye bağrışır halk. Avşar, Saltuk’un dükkânının önüne gelir. Kepenkler kapalıdır. Şaşkınlıkla koşturanlara bakarken atlıların arasında kalır. Yere yıkılır. Kalkmasına yardım eden çeri kolundan tutup arastadan kurtarır onu. 118 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ADAM Bacım ne dolaşırsın ortalıkta? Evine git. Moğol askerleri şehre dalga dalga girer. Kanlı çatışmalar sürer. Ahi türkmenler Tatar çerileriyle ölüm kalım savaşındadır. Ahi yaralıdır, yaşlı haliyle kılıç sallar. Alaeddin Çelebi uzun zaman Ahi’nin arkasını kollar. Avşar duvar diplerinden saklanarak ilerler. Saltuk’un vuruşmasını izler. Saltuk ömrü savaş meydanlarında geçmiş tecrübeli bir savaşçı gibi var gücüyle kılıç sallayarak Ahi’nin yanına gelir. Tatar komutan okçusuna Ahi Evran’ı gösterir. TATAR KOMUTAN İndir şu yaşlı adamı, bitsin bu uğraş. Bunca kan görmekten yoruldum artık. Ahi Evran kılıcını tatar çerisine indirirken göğsüne ok saplanır. Sendeler. Gücü tükenir. Tatar savaşçısının gücüne fazla direnemez. Savaştığı çeri ölümcül kılıç darbesini indirir. Göğe bakar Ahi Evran, ikinci oku yer. Kılıcından destek alarak diz çöker. Aldığı yeni kılıç yarasıyla devrilir. Sultan Alaaddin’in çabası boşunadır, Tatar çerilerine karşı fazla direnemez, aldığı kılıç yaralarıyla kanlar içinde yere düşer. Avşar saklandığı yerden çıkar, Ahi’nin yanına koşar. Ahi’nin başını dizine koyar, börkünü çıkarır. Avşar’ı gören Ahi gülümser. Avşar Ahi’nin elini öper. Gözleri yaşlıdır. Gülümser Ahi. Saltuk vuruşarak yanlarına koşar. SALTUK Ahi baba, ahi baba. Saltuk oku göğsünden çıkartmaya çalışır. Ahi başını sallar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /119 AHİ EVRAN Çıkartma evlat yerinde kalsın. (Yutkunur, acıyla gerilir yüzü. Elini uzatır iki aşığın ellerini birleştirir) Kılıcın yamanmış evlat, bileğine sağlık. Kalfalık ve ustalık törenini göremedim. Lakin savaş hünerini gördüm. Kızgın iken yumuşak olmanı, muhtaç iken paylaşmanı dahası var. (tebessüm eder) Aşık halini de gördüm. Bir gözünü kırpar. Avşar’a başıyla Saltuk’u işaret eder. Saltuk’a bakar. AHİ EVRAN Onu dinle. Dünyayı yeniden kurun. (acı ile son kez kasılır.) Yorgunum evlat, uyumak istiyorum. Şimşekler, ışığa keser dünya. Gökyüzü delinir sanki. Akan kanları yıkamaya gelen yağmurdan göz gözü görmez. SAHNE 134 DIŞ / GÜN MUTRUK SOKAK Sağanak sürer. Saltuk atasının Salı gibi bir sal edip Ahi’yi son yolculuğuna götürür. Avşar ve Hazar çamura bata çıka Saltuk’u takip eder. Saltuk’un bıraktığı mor dallı elbise üzerindedir. Ahi’nin kalbine saplanan ok yaprağa, çiçeğe durmuştur. Yoldaşı can dostu kaplumbağa başının kaldırır peşlerinden bakar. Siluetler görünmez olunca döner bozkıra doğru yürür. (filmin bitiş jeneriği akar) SON... Sinopsis 13.Yüzyılın ilk yarısı. Moğol baskısından kaçan Türkmen kafilesi zorlu yolculuktan sonra Kayseri’ye gelir. Yaşlı ve hasta atasının salını çeken Saltuk, çocuğuyla yolculuk yapan Türkmen kızı Avşar’a yakınlık duyar, himaye eder. Ahi Evran, tekkeden ekmek çalarken karşılaştığı Saltuk’a yardım eder. Saltuk’u demirciler piri Polat Ustaya çırak verir. Ahi’ye ölümüne kadar mürit ve sadık dost kalan Saltuk, Avşar’ı korur, iaşesini sağlar, âşıktır ona. Avşar, Polat’ın evlenme teklifine karşılık vermez. Bir gün Saltuk pazardan Avşar’a mor dallı elbise alır, eve geldiğinde Avşar’ın sırlarıyla çekip gittiğini görür. Arar, bulamaz. Saltuk bu terke çok üzülmüştür. Bu kaçışın arkaplanında Avşar’ın Saltuk’a söylediği yalan vardır. Tatarların tecavüz ettiği, gizlice doğurduğu çocuğunu (Hazar) yakılıp yıkılan bir köyde bulduğunu söylemiştir. 1240 yılındaki ayaklanmada Ahilerin hamisi Sultan I.Alaeddin Keykubad, oğlu II.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından zehirlenerek öldürülür. İsyan sonucunda Ahî’de diğer ahiler 122 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ve Türkmenler gibi tutuklanıp zindana atılır. Fatma Hanım da bu isyandan nasibini almış, Acem ülkesine esir olarak satılmıştır. Ahi’nin zindan yıllarında Baba İlyas önderliğindeki Babaîler, Harezmilerle birleşip büyük bir ayaklanma başlatır. Sultan II.Gıyaseddin bozguna uğrar, geri çekilir. İsyanı parayla kiraladığı zırhlı Frenk askerlerinin yardımıyla bastırılabilir ancak. Anadolu’daki kaosu fırsat bilen Moğol, Kayseri’yi kuşatır. Dönme olan Saray İğdişbaşısı Selçukluya ihanet edip, kale kapısını gizlice Moğol ordusuna açar. Şehre giren Tatarlar Ahileri ve Türkmenleri kılıçtan geçirir. Selçuklu naipliğine getirilen Celâleddîn Karatay’ın emriyle beş yıl tutukluluktan sonra Ahi Evranı serbest bırakır. Ahi hayata küser Denizli’ye gider, orada bahçıvanlık yapar. Tahta geçen Sultan II.İzzeddîn Keykâvus’un çağrısı üzerine Konya’ya döner. Fatma Hanım’da esaretten kurtarılmıştır. Ahi Evran ve Fatma Hanım uzun yıllar sonra kavuşurlar. Kılıç ustası olan Saltuk, aşkıyla divaneye döndüğü Avşar’ı her yerde arar, bulamaz. 1247’de, Celâleddin’in kayıplara karışan hocası, yoldaşı Şems-i Tebrizi’nin cesedinin kuyuda bulunmasından sorumlu tutulan Ahi Evran ve Rumî’nin oğlu Alaeddin Çelebi için zor günler başlamıştır. Ahi, Saltuk, Çelebi bir daha dönmemek üzere Kırşehir’e göç ederler. Kırşehir’de mücadele sürer. İrşat ve teşkilat çalışmalarını orada da sürdürürler. Kırşehir’de Demirci ocağı kuran Saltuk, uzun yıllar sonra Avşar’la karşılaşır. Avşar soğuktur, karşılık vermez çağrısına. Fatma Hanım mor dallı elbiseyle Saltuk’un elçisi olarak Avşar’a gider. Ahi doksan bir yaşındadır, yolun sonuna gelindiğini hisseder. Anadolu Selçuklu Devletinde sular durulmak bilmez. IV.Kılıç Arslan yönetimi ele geçirir. Moğolların baskısıyla yapılan atamalara karşı gelen Türkmen ve Ahiler, Sultana ve ittifak içinde olduğu Moğollara karşı direnişe geçer. “Mübalağa cenk olunur!” ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /123 Direniş çok kanlı bastırılır. Cenk meydanı kan gölüne dönmüştür. Öldürülenlerin arasında Ahi Evran ve Mevlânâ’nın oğlu Alâaddîn Çelebi de vardır. Saltuk yaralıdır, Avşar savaşın ortasında kalmıştır. Yağmurlu bir akşam başlayan serüven yağmurlu cenk akşamı biter. Saltuk bu kez sal edip pirler piri Ahi Evran’ın cansız bedenini yağmurun altında ebedi yolculuğuna götürmektedir. Ahi’nin kalbinin üstüne saplanan ok; yaprağa, çiçeğe durmuştur. Avşar, Hazar’la Saltuk’un peşinden yürür. Ahi’nin bozkır yoldaşı, kadim dostu kaplumbağa başını kaldırır bakar, Söğüt yolunu tutar… Treatment 1.Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaktadır. Şimşek, yeri göğü ışığa ve sese boğar. Türkmen kafilesi, denkleriyle dağ yolunda, çamura bata çıka güçlükle ilerler. SALTUK, Göğsüne bağladığı boyundurukla dedesinin salını çekeler. Yol yorgunu kafilede kimsenin adım atacak takati kalmamıştır. Kafilenin rehberi yaşlı Türkmen kocası bozkırdan gelen seslere dikkat kesilir. Çömelir, yere dayar kulağını. Nal sesleri gelmektedir. Kafileye ‘saklanın’ işareti yapar. Uğultu ve nal sesleri yağmurun sesine karışmaktadır. Kundağa sarılı çocuğu sırtında taşıyan AVŞAR, salı çamurdan çıkarmakta zorlanan Saltuk’un yardımına gider, otuz kadar Tatar çerisi doludizgin sürerek sisten gelip sise karışırlar. 2. AHİ EVRAN debbağhanede gönü askı ağacına asar, derinin saçağını tezgâhın üzerine yatırıp, gönün üstündeki artık etleri ve yağları kazır. 3. Ahi, akşamın alacakaranlığında Kayseri çarşında esnafla selamlaşır, sohbet eder. Müşterisiyle tartışan aktara nasihat eder. 126 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 4. Akşamın alacakaranlığında çıralarla aydınlanır dağ yolu. Sisler arasında konaklanacak hanın kesif ışığını görür kafile. 5. Ahi Evran mescitte ahiliğin anlamını, esnaflık ilkelerini, gözün, gönlün ve kalbin tokluğunu, yumuşak huylu ve güzel ahlaklı olmanın, helâl kazanmanın erdemini anlatır. 6. Ahi Evran’ın eşi FATMA HANIM Anadolu Kadınları teşkilatını kurmuş, Şeyh babası Evhadüddîn Hâmid Kirmânî ve Kocası Ahi Evran’dan öğrendiklerini kadınlara anlatmaktadır. 7. Türkmen kafilesi kervansarayda konaklar. Kafilenin erkekleri ocakta yanan ateşin etrafında elbiselerini kurutur. Saltuk atasını yedirirken inekten sağdığı sütü çocuğa içiren Türkmen kızı Avşar’ı izler. 8. Mumun küçük fitili titreyerek yanar. Masada yazılmış kâğıtlar dağınıktır. Ahi Evran başını kolunun üstüne düşürüp uyuyakalmıştır. Ayran getiren Fatma Hanım uyuyan kocasını usulca sete yatırır. Çekirgeler titreyen alevle dalga dalga ötüşmektedir. 9. Güneşli güne uyanan kafile yola çıkar. Saltuk ve Avşar kafilenin peşinden yürürler. 10. Ahi, debbağhanede derisini tabaklar. Eski dostu Ferîdüddîn Attâr (Gülşehrî)ziyaretine gelmiştir. Sohbet ederler. 11. Türkmen kafilesi şehrin kapısındadır. Kafile; yaralı, hasta ve bitkindir. Selçuklu Komutan Hüsamettin Hocak Türkmen göçerlere hoyratça ve kırıcı davranır. Saltuk tepki verir. Komutan, atını Saltuk’un üstüne sürer. Tekmeler Saltuk’u çamurun içine düşürür. 12. Ahi Evran akşam sohbetinde Moğol’un zulmünden kaçanların yalnız bırakılmayıp konuk edilmesinin, iaşelerinin sağlanmasının önemini anlatır. Ahiliğin erdemi, prensipleri üzerine konuşur. 13. Tahta bahçe kapısıyla girilen bir odası çökmüş boş eve sığınan Saltuk, otlardan hazırladığı döşeğe atasını yatırır. Ateş yakar. Avşar’ı merak etmektedir. Dışarı çıkar, köşe bucağa dikkatle bakınır. Kafilenin konakladığı hanı gezer, Avşar yoktur. Şehrin metruk sokaklarında yürür. Arastaya çıkar. Caminin avlusunda kıvrılıp oturan Avşar’ı götürmeye zorlukla ikna eder. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /127 14. Dergâh yemekhanesi loş ve sessizdir. Sinide lokmalar, ne Gülşehri’nin ne de Ahi Evran’ın boğazından geçmez. 15. Yaşlı atası, Avşar ve çocuk açtır. Saltuk şehrin sokaklarında yiyecek bir şeyler bulmak için dolaşır. Açık kalan Dergâhın kapısından bakar, içeri girer. Bakınır. Gölgesi duvara düşünce korkar, geri çekilir. Seslenir kimse yoktur. Sinideki yiyecekleri alır. Kapıdan çıkarken Ahi Evran ile karşılaşır. Ahi onu güler yüzle karşılar, yiyecek verir. 16. Saltuk taşın üstüne yerleştirdiği mumu yakar. Çömelir, süt kabını Türkmen kızına uzatırken göz göze gelirler. Utanır Türkmen kızı, dudaklarına tebessüm yerleşmiştir. 17. Çalışmaktan yorgun düşen Ahi Evran’ın göz kapakları kapanmak üzeredir. Masasında kitapları, hokkası, yazı kamışı titrek mum ışığıyla aydınlanır. Yorgun ve uykusuzdur. Yazdığı kitabın son sayfasına gelmiştir. 18. Fatma Hanım kuşluk vakti tekkede toplanan kadınlara, kadının toplumdaki yerini, Moğol katliamından kaçan kadın ve çocuklara sahip çıkılıp, himaye edilmesinin ibadet yerine geçeceğini anlatır. 19. Hüsamettin Hocak ve ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ (45) sakatat dükkanında oturmuş, kalabalığın içinden geçen Ahi Evran’ı izler. Hüsamettin Hocak gizli istavroz çıkarır, Ahi’nin dedikodusunu yapar. 20. Ahi mücellithanede yazdığı kitabın cildini hazırlatır. Cildin şirazesi çekilir, kapağı yapıştırılır. 21. Saltuk şehir esnafını dolaşır, iş arar. Deneyimsiz olduğu ve yaşı ilerlediği için esnaflar işe almaz onu. 22. Sultan 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT (35) Ahi Evran’a sipariş verdiği kitabı inceler, gözlerini yumar, koklar kitabı. Sayfasını çevirir, okur. Sultanın sunduğu bahşişi kabul etmeyen Ahi, Türkmen göçerlere yardım edilmesine vurgu yapar. Sultan, Vezirine gerekli talimatları verir. 23. Mescit önü. Gece yağan kar şehri örtmüştür. Cemaat öğle namazından çıkar. Ahi Evran’ın gözü Saltuk’u arar. Saltuk yoktur. Gönderdiği çırak Saltuk’un atasının öldüğü haberini getirir. 24. Bembeyaz karın içinde açılmış mezarın yer karası vardır sadece. Genç hâfız kuran okur. Saltuk mezara toprağı kürer- 128 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ken, küreğin sapına bir el uzanır. Dönüp bakar. Ahi Evran ahilerle yanı başındadır. Ahiler sırayla alır küreği mezara toprağı kürer. 25. Defin dönüşü Ahi Evran karlı yolda Saltuk’la yürür. Kızakla kayan çocuk yuvarlanır karın içinde bir yumak olmuştur. Avşar de peşlerinden gelmektedir. 26. POLAT USTA ateşten çıkardığı külçeyi örste döver. Kor kıvılcımlar saçılır örsün üstüne. Soğuyan demiri ateşin içine sürerken Ahi Evran ve Saltuk kapıda görünür. Ahi Evran, Polat ustayla konuşur. Polat Usta Saltuk’un çıraklığına olumlu bakmaz. Ahi ısrar eder. Polat usta başını eğer. Ahi, Saltuk’u yanına çağırır. Yeni ustasının elini öper Saltuk. 27. Saltuk’a törenle hırka ve şalvar giydirilip kuşağı bağlanır. Ahi baba Saltuk’un saçını makasla keser. Saltuk başına koyduğu beyaz yün külahını düzeltir, mestlerini giyer. Dua edilir. 28. Ahi Evran debbağhanede derilerini işler. ÇIRAK ustasının yılan beslediği kafese yaklaşmaya korkmaktadır. 29. BAYCU NOYAN komutasındaki Moğol ordusu bozkırda ilerler. Yaşlılar ve çocuklar arabalarda, genç kadınlar, ergen delikanlılar ve savaşçılar atlıdır. 30. Sultan 1.Alâeddin Keykubât yatsı namazında cemaate katılır, saf tutar. Namaz çıkışı Ahi Evran’la konuşur. Esnafın başıbozukluğuna çeki düzen verilmesi ve ahilik teşkilatını güçlendirmesi için Ahi’yi Konya’ya gönderir. 31. Ahi Evran Konya yolundadır. Moğol saldırıları, kıtlık ve kuraklarla gelen sefalet viraneye çevirmiştir. Halk çaresizlik ve korku içindedir. 32. Ahi bozkırda ilerler. Nal sesleri gelir. Ardında toz bulutu bırakarak doludizgin yaklaşır Moğol atlıları. Tatar çerisi Ahi Evran’ın üzerine sürdüğü atın ağzı köpük içindedir. Savaşçı dizginini çekiştirir. At huysuzlaşır, şaha kalkar, itaat etmez binicisine. Şimşekler. Çeri atını bozkıra sürer. 33. Güneş dağın ardına çekilmek üzeredir. Ahi, dağdaki çobanın konuğu olur. Çobanın karısı ocaktan yeni çıkmış buharı üzerindeki tandır ekmeğini siniye koyar. Şafakla yoldadır Ahi. Zorlu, kayalık dağ yollarını geçer. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /129 Alıç toplar heybesine koyar. Küçük bir çayda kırbasına su doldurur. Yoldaki kaplumbağa ile yoldaş olur. 34. Saltuk, Avşar’a evlenme teklif eder. Avşar susar. 35. Ahi Evran, çırasını çimene dikip yol kıyısında Oturan Meczûb’a rast gelir. Çıranın aydınlattığı tabut boştur. ‘Firavunu suya salacak olan Musa’ olduğunu söyleyen Meczûb boş tabutu sırtlayıp birlikte hana doğru yürürler. 36. Meczûb hanın kapısında tabutu sırtından indirir. Girişteki sütuna yaslar. Kendisine gülen yolculara, “Ateşin cilvesine koşup yananlar gülebilir. Ben sizdenim ama siz değilim!” der. Hikmetler mırıldanır. 37. Ahi Evran, yanına gelen köpekle lokmasını paylaşır. Konuklar köpeğin varlığından rahatsız olur. Ahi, gider kapı eşiğinde oturur, köpeği orda yedirir. 38. Gecenin geç vaktinde Kayserinin sokaklarını hızlı adımlarla yürüyen ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ, Sultan Alâeddin’in oğlu II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV’le gizlice buluşur. Keyhüsrev, Sultan Babasına karşı ayaklanma, tahtı ele geçirme planları yapmaktadır. 39. Handa yolcular uykudadır. Çekirge sesleri geceyi ayartır. Meczûb Musa, hanın girişindeki tabutun içine uzanmıştır. Gözleri açıktır yıldız bahçesi açmış gökyüzüne ölü gibi bakar. Ahi başını kolunun üstüne koymuş halde gözleri açık Âlemi seyreyler. Lokmasını paylaştığı köpek yanı başında oturmaktadır. 40. AHİ EVRAN, Konya şehrine gelir. Feridüddin Attâr ile buluşur. Attar dükkânında sohbet ederler. Esnafı gezerler. Ahi Evran esnafla halleşir, nasihatlerini sürdürür. Ahi ocağını kurma çalışmalarını yürütürler. 41. Polat usta ile Saltuk ateşten çıkan kor külçeyi döverler. Ezan okunur paydos verilir. Pazarda önü işlemeli, mor dallı entariye gözü ilişen Saltuk elbisenin alımına bakar, dokunur. Kaldırır ölçüsüne bakar. Parasını sorar. Yetmez parası, kesesinden bütün meteliklerini verir satıcıya. Satıcı tebessüm eder Saltuk’un şaşkın haline. Entariye gülsuyu sıkar. Çekmecesinden boncuk kolye alır, paketleyip Saltuk’a uzatır. Saltuk arastayı ve 130 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI sokakları koşarak geçer, otağa gelir. Avşar görünürde yoktur. Entariyi Avşar’ın döşeğine uzatır, kolyeyi üstüne koyar. İşinin başına döner. 42. İki âşk ehli, dağın serin suyunda girdaba yakalanmış papatya gibi dönerler. Deryayı bilen ol Mahiler olup deryada yüzer gibidirler. CELALEDDİN RUMİ döner, Feridüddin döner… Sohbetler edilir, hikmet şerbetleri içilir. Kalpler cem olur. 43. Akşam dükkânın kepenklerini kapatan Saltuk, Hazar’a süt alır. İçi içine sığmaz, otağa koşar. Otağ karanlıktır, ocakta ateş yanmaz. Avşar’ın yattığı odaya girer. Avşar yoktur. Mor dallı entari ve kolye yatağın üzerinde bıraktığı gibi durmaktadır. Yan odalara bakar. Hızla geçer sokağı, Bacıyan dergâhında Avşar’ı sorar. Yolda gördüklerine genç kadını ve çocuğu tarif eder, başlar hayır der, gören olmamıştır. Avşar kimseye bir şey söylemeden gitmiştir. Gece sabaha durur, ay sarkar, Saltuk caminin avlusuna Avşar’ı bulduğu yerde oturur saatlerce bekler. Zaman çok hızlı akar güneş avluya kavuşur. Sokakta hızla koşar Otağa bir umutla girer. Kapıdan boynu bükük umutsuzca çıkar. 44. Mazgaldan düşen ayı ışığı mihrapta kavak ağacının kuzulayan yapraklarını oynaştırır. Ahi Evran, cömertliği, alçak gönüllü olmayı, bencil olmamayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı anlatır. Cemaat ve ahiler can kulağı ile dinler. 45. Konya’da dört mevsim geçmiştir. Ahi taş ve çamur taşır, duvar örer, tarla çabalar, gün geçtikçe teşkilat güçlenmektedir. Ahi cemaati çoğalır, zanaat ve irşat sürer. Tekke inşaatı sonlanır. Konya’da görevi tamamlanan Ahi’nin Kayseri’ye dönüş zamanı gelmiştir. Ahi Evran, Gülşehri ile patikanın kıyısında konuşur, yol ayrımındadırlar. Attar gül koparır, Ahi gülü alır koklanır. 46. Ahi Evran, dönüş yolundadır. Yorucu bir yolculuktur. Kuraklıktan çatlamış topraklar, harabe köyler, ölü yılan derisi, hayvan kemikleri, savrulan keven dikenleri hep ölümü hatırlatır. 47. Sultan I.Alâeddin Keykubât’la saray bahçesinde güller arasında konuşurlar. Ahi, Mevlana’yı, Attâr’ı, Konya’yı uzun uzun anlatır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /131 48. Ahi Evran, Kayseri’de esnaf çarşısını geçer. Bıçakçı ustası kösterede bıçak biletir, Çarık ustası sığır gönünü çuvaldızla diker, Esansçı Ahi Evran’ın elini öper, sakalına esans sürer. Kaşık yapanları, hasırdan zembil örenleri, urgancıyı ve koşumcuyu geçip Saltuk’un çalıştığı demirci dükkânının önüne gelir. Saltuk, örse sürdüğü kor halindeki kılıcı kan ter içinde dövmektedir. Genç yamak pür dikkat Saltuk’un dövdüğü kılıca bakar. Kılıca her inen çekiç darbesinde kıvılcımlar saçar. Ahi bir süre izler Saltuk’u. Tebessüm eder, çalışmasını engellememek için yürür. İşine dalmış olan Saltuk giderken fark eder pirini. Elindeki müştemilatı tezgâha bırakıp peşinden koşar, elini öper, koluna girer. Asmaların sarmaladığı kıraathanenin önündeki hasır iskemlede otururlar. Gül şerbetleri gelir. Saltuk Polat Usta’nın kızının bebeğini görmeye giderken yolunu kesen Tatarlar tarafından öldürüldüğünü anlatır. 49. 1237 yılı şevval ayı, Çaşniğir Nasırüddin Ali, karanlık sokakta hızlı adımlarla yürür. II.Gıyâseddîn Keyhüsrev’in Validesi MAHPERİ pencereden karanlık şehre, hilal şeklini alan aya bakar. Ana oğul heyecanlıdır. Genç şehzade odada gezinir. Üzerinde sultan elbisesi vardır. 50. Ordu Şam seferi hazırlıklarını sürdürür. Çaşniğir Nasırüddin Ali, yemeklerin hazırlandığı büyük çadıra girer. Aşçıları ve yemekleri denetler. Sultan için özel hazırlanan, közde kızartılan kuşların lezzetine bakma bahanesiyle av etlerinin üzerine zehir döker. 51. Hilâl dalların arasından görünmektedir. Çaşniğir Nasırüddin Ali eli önünde bağlı otağın kapısında bekler. Aşçıbaşı kızarmış kuş eti tabağını Sultanın önüne koyar. Sultan I.Alâeddin Keykubât etleri iştahla yer. Yanına gelen köpeğe bir parçasını atar, köpek eti koklanır yemez. Çaşniğir köpeği uzaklaştırır. Sultan, zehir kanına karıştıkça acılar içinde kıvranır. Çaşniğir sultanla göz göze gelir, korkar, ter boşalır. Tedirgin olmuştur, uzaklaşır oradan kalabalığa karışır. 132 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Komutanların çadırına girer, üç siluet konuşurlar. Dışarı çıkan çeri doludizgin karanlığa sürer atını. 52. I.Alâeddin Keykubât, çimene yatırılır. Bağrışmalar arasında hekimbaşı sultanı kusturmaya zorlar. Sultan gittikçe tükenen soluğuyla son dileği, Atasının yanına Konya’ya defnedilmesi olur. 53. Ellerinde meşaleler isyancı çeriler sarayı kuşatmıştır. Kapılar yumruklanır, kırılır, ahiler ve Türkmenler tutuklanıp sürüklenerek götürülür. 54. Ahi Evran ve Fatma Hanım uyumaktadır. Kapı çalınır. Ahi şamdanın kısık fitilini tazeler, kapıyı açar. Saltuk sofaya girer, soluk soluğadır. “Sultanın zehirlendiği” haberini alınca Ahi’nin elindeki şamdan yere düşer. Gözleri buğulanır. Düşmemek için Saltuk’un omuzlarını tutar. Saltuk, Ahi’nin kaçmasını ister. 55. Ahi Evran tutuklanır zindana koyulur. Ahilerin birçoğu zindanlara atılırken, birçoğu da öldürülmüştür. Fatma Hanım da tutuklanır acem illerine gönderilir. 56. Babai elçisi, Sultan II.Gıyâseddîn Keyhüsrev’e ‘topraklarına el koyulduğunu, köylülerin ve göçerlerin giderek yoksullaştığını ve ezildiğini’ anlatır. Yalnızlaştırılan Türkmenler için bir çözüm üretil(e)mez. Baba İshak, göçebe Türkmenleri ayaklanmaya hazırlar. Harezm’lerin desteğiyle ayaklanma büyür. Elbistan’da yenilen Selçuklu ordusu Sivas’ı da kaybeder. Ardından Amasya ve Kayseri’yi de ele geçiren isyancı ‘Babai’ler başkent Konya’yı tehdit etmeye başlar. Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev Konya’dan ayrılmak zorunda kalır. Baba İlyas’ın Amasya Kalesi’nde öldürülmesi ayaklanmacıları daha çok kışkırtır, isyancılar Kırşehir’e yürürler. Baba İshak kumandasındaki Babailer, aileleri, sürüleri ve bütün ağırlıklarıyla Kırşehir’in doğusunda yer alan Malya Ovası’nda Emîr Necmeddîn komutasındaki Selçuklu Ordusu ile karşılaşır. Selçuklu işin vahametini anlamıştır. Zırhlı Frenk askerlerini kiralar. Firenk’in teçhizatlı ordusuna yenilen Babai’ler kılıçtan geçirilir. 57. Ahi olan bitenlerden habersiz zindanda okur. Kitabını ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /133 yazar. Hücresindeki tek canlı olan fındık faresini evcilleştirir. 58. Çadırlarını şehrin dışında kurulan Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusu Kayseri’yi muhasara altına almıştır. Kayseri günlerce muhasara altında kalır, düşmez. Şehrin dönme iğdişbaşısı, Moğol ordusuna şehrin kapılarını gizlice açar. Baycu Noyan ve tatarlar şehre girer. Kanlı çatışmalar olur. Evler ateşe verilip dükkânlar yağmalanır. Moğol ordusuna direnen Ahiler ve Türkmenler katliama uğrar. 59. Fatma Hanım tutuklu olduğu zindanda esir kadınlara okuma yazma öğretir. Yerdeki tozu elinin ayasıyla siler, parmağıyla harfleri yazar. Hep beraber okurlar. 60. Ahi Evran kâbusla uyanır. Kalkar gezinir hücresinde. Fındık faresi köşesinde onu izler. Teyemmüm abdesti alır, besmele çeker, okur. Okuduğu sureler zindanın hücrelerinde hoş sedalar bırakır. 61. Tek yareni fındık fareleri ile beş yıl geçmiştir zindanda. Ahi’nin saçı ve sakalı tamamen beyazlamıştır. Koridordan ayak sesleri gelir, parmaklık açılır, nöbetçi sürüklediği tutukluyu zindana atar. Tutuklu doğrulur başını kaldırır Ahi Evran’a bakar. Saltuk’tan başkası değildir. Gözleri karanlığa alışınca Ahi’nin elini öper. Saltuk morluklar ve kan içindedir. Ahiyi görmek için tasarladığı bir oyundur. Babailerin ayaklanmasını, Baycu Noyan’ın Kayseri’yi kılıçtan geçirmesini, Fatma Hanımın esir olarak acem ülkesine götürülmesini anlatır. İyi haberler de vardır. Sultan Gıyâseddîn ölmüş Naipliğe CELALEDDİN KARATAY getirilmiştir. Tutuklu ahi ve Türkmenler serbest bırakılmaktadır. 62. Ahi Evran açılan kapının menteşe gıcırtısıyla uyanır. Hücreye giren muhafızın elindeki Ahi Evran’ın tutukluluğunun bittiğine dair fermandır. 63. 1247, Zindandan kurtulan Ahi, Denizli’ye gider. Denizli’de bahçıvanlık yapar, medresede ders verir, esnafı örgütler. Sağlığına eskisi gibi dikkat edemez, hasta olur günlerce hastalıkla mücadele eder. 134 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 64. Ahi Evran gülleri budar. Yoldan geçen kafilenin sefaletine yüreği acıyarak bakar. Güllere imrenerek bakan kız çocuğuna gül uzatır. Çocuk alır gülü, koklanır. Annesine koşar. Kafile bitkindir. Gerilerden gelen arabayı yaşlı bir kadın güçbela çekmektedir. Döşek ve denklerinin arasında yatırılan ihtiyarı çekmeye çalışan yaşlı kadının ayakları yara bere içindedir. Kadının haline acıyan Ahi atı Aşkar’ı kadının arabasına koşar. 65. Ahi rüyasında Fatma Hanım’ı görür. Ahi Evran kuşluk zamanı güllerinin toprağını havalandırırken dergâhın önünde duran ulak Sadreddin Konevi’den mektup getirdiğini söyler. Ahi Konya’ya çağrılmaktadır. Konya’ya yola çıkar. 66. Yüksek dağların zirvesini güz mevsiminin ilk karı yaşmağını sermiştir. Gün geceye döner. Ahi ormanın derininde bağdaş kurmuş, oturur. Yanan ateşten kıvılcımlar uçuşur. Yaklaşan atlıların nal seslerini ve geceye harmanlayan uğultuyu dinler. Sesler ateşin çatırtılarına karışır. Küle gömdüğü patatesleri çıkartır, avucunda ezer. Yerlerinden yurtlarından sürgün edilen, son Babai dervişleri divane olmuş gezerken uğramıştır. Acayip kılıklı atlılar Ahi’nin karşısında durur, önüne azık torbası bırakırlar, bir şey söylemeden atlarını dörtnala sürüp giderler. 67. Gördüğü rüya üzere yola çıkan Saltuk virane bir köye yaklaşmaktadır. Köyün girişinde tahta oluktan akan su ile abdestini alır. Güneş dağların üstünde son kızıllığını bırakıp mağarasına gömülürken namaza durur. Otları arasından gelen sarı yılan Saltuk’un ayağını sokar. 68. Ahi, sonsuz bozkırda kestirme olsun diye yolunun üstünde karlı dağı aşmak ister. Zorlu bir tırmanıştır. Yaylımdaki sürünün arasından geçer. Taştan oyulmuş yalağın başında oturup soğuk sudan içer. Gece çobanın çadırında konuk olur. 69. Saltuk baygın yerde yatmaktadır. Ocakta yanan ateş aydınlatır taş evi. Tere kesen Saltuk’un şişip mora kesen ayağına lapa kor. Kaynattığı otları yaraya basar, 70. Çoban çadırın önünde yanan ateşte yayla otları kaynatır. Ahi, çobanın dengine yaslanmış kitabını okur, öper alnına kor. Kıvrılır uyur postta. Yüzüne ateşin yalımları vurmaktadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /135 Çoban keçesine sarınır koyunların arasında yatar. 71. Samanlıkta uyanır Saltuk. Her şey puslu ve bulanıktır. Kalkmak ister. Takati yetmez. Ocak başında oturan yaşlı adam yanına gelir. Tahtaların arasından güneş sızmaktadır. Saltuk, ara boşluktan bakar. Yaşlı adam sırtına bağladığı pullukla bahçesini sürer. Ayağa kalkan Saltuk, değneğinden destek alır, topallayarak kapıdan çıkar. 72. Ahi Evran çadırdan çıkar. Yalakta elini yüzünü yıkar. Bakınır etrafına. Ne sürü vardır ne çoban. Sırta giden patika yolu aşar. Çoban’ı yol ayrımında beklerken görür. Çoban, Ahi ile birlikte Konya’ya gitmekte ısrarlıdır. 73. Patikanın kıyısında oturan AMÂ ve kel kabak oğlan çocuğa rast gelirler. Yemeğe davet edilirler. Ateşteki patatesi çalıyla çeviren çocuk yaygının kıyısında yer açar. Âmâ güneşten kavruklaşan yüzünü gökyüzüne çevirmiş rüzgârın yükseklerdeki uğultusunu dinler. Çoban, çocuğun ve Âmânın yoksul haline çok üzülür. Çıkınından birkaç metelik çıkartıp Âmânın titreyen avcuna koyar. Âmâ ateşe düşmüş gibi elini hızla çekince metelikler yere saçılır. “Nefsimi hor gördünüz! Gün boyu lokmamı paylaşabilmek için insan gelsin diye bekledim.” Der Âmâ. Külü karıştırır. 74. Yaşlı adam ateşten taşan çalıları toplar, sac üzerinde pide pişirir. Keçisi meleyerek girer eve. Yaşlı adam sarılır öper keçisini. Pişirdiği pidelerden verir ona, sütünü maşrapaya sağar. Saltuk kapı boşluğundan uçsuz bucaksız bozkıra bakar. Beyninin içindeki sesler infial yaratır: Rüzgârın uğultusu, nal sesleri, atların kişnemesi, çığlıklar… 75. Saltuk kayışını omzuna doladığı karasabanı çeker. Yaşlı adam peşinden pulluğu idare eder. Yaşlı adam tohumu atar. Saltuk taneyi kapatır. Gökyüzü buluta kesmiştir. Şimşekler. Sağanaktır döker. Yağmurun altında eve koşarlar. 76. Mağara önündeki ateş sönmek üzeredir. Çoban, Ahi Evran’a umutsuzca bakar. Yağmur duracak gibi değildir. Hava soğumuştur. Çoban keyifsizdir. 136 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Güneşli bir sabaha uyanırlar. Ahi Evran, yol hazırlığındadır. Nal sesleri doldurur vadiyi. Atlılar görünür. Gelip dururlar karşılarında. Babaî dervişleri atlarından inerler. Saçları ve sakalları kazınmış, bıyıkları abartılıdır. Omuzlarında ucu eğik çengel şeklinde asaları, başlarında keçeye bağlı boynuzları vardır. Kına ile boyanmış sığır aşık kemikleri ve zilleri boyunlarında kolye olarak asılıdır. Atlılar mağara önünde dikilen Ahi Evran ve Çobana eğilip selâm verirler. Babai dervişlerinin getirdiği kuzu hazırlanan közün üstünde nar gibi kızarır. Çoban kımıldamaz, kovukta bağdaş kurmuş oturur. Ahi Evran, dervişlerle sohbet eder. Yedikten sonra Babai dervişleri atlarına binip uzaklaşırken Çoban, yolculuktan pişman olmuş sürüsüne dönmek istediğini söyler. Çoban’ın gurbeti erken bitmiştir. Ahi ile vedalaşır, döner. 77. Ahi, değneğinden destek alıp bozkırda yürür. Ölü hayvan iskeletleri, çatlamış kurak toprakları geçer. Rüzgârdan boynu bükük kalan bodur başaklar ıssız vadiyi beklemektedir. Öğle vakti varır virane olmuş köye. İn cin top oynar harman yerinde. Yaşamaktan bıkkın bir horoz öter, eşek anırır. Eşeğini çeken genç kadın geçer yanından. Heybelerin üstüne bir sürü çocuk doldurmuştur. Kadının sırtındaki çocuk Saltuk’u görünce ekşitir yüzünü, ağlar. Genç kadın ardın ardın gülümser, yüzünü örter. Ahi’nin adım atacak takati yoktur. Yorgun ve çok hastadır. Topraktan yapılmış evlerin arasında daracık sokağı geçer. Adım atacak mecali kalmamıştır. Terler, gözleri kararır, başı döner. Önüne çıkan ilk kapıyı yumruklar, ses veren olmaz. Yan tarafta kapısı açık samanlığa girer, yere yığılır. 78. Çekirgelerin çağıltısı, vadileri hark edip gelen rüzgârın uğultusu doldurur bozkırı. Ahi Evran’a kavuşmak arzusuyla hasta halde yola çıkan Saltuk, yolda buluştuğu yaşlı ÇERÇİ ile yolculuk yapar. Katırına yüklediği seleye öteberisini doldurmuş, alışveriş yapmaktadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /137 79. Akşam. Güneş dağların üstünde son kızıllığını bırakır. KADINCIK samanlığa girer, yerde yatan karaltıyı fark eder, geriler. Kim olduğunu anlayabilmek için, şamdanın fitilini tutuşturur. Şamdanı samanların üstünde yatan Ahi Evran’ın yüzüne tutar. Yaşlı kadın topallayarak evine girer. Ahi Evran kapı menteşesinin sesine uyanmıştır. Rüzgârın etkisiyle alevi salınan şamdana bakar. Yaşlı kadın kapıdan aksayarak içeri girer. Elinde yemek selesi vardır. Ahi Evran doğrulur bağdaş kurar. Kadıncık ana getirdiği ibrikle su döker eline, Ahi yıkar, peşkirle kurular elini. Odun kaşığı ile toprak kâsedeki çorbayı alıp ağzına götürür. Lokma dönüşmez ağzında. Kurt ulumaları gelir. Ağustosböceği sesleri karışır kurt ulumalarına. 80. Hana girer Saltuk. Heybesini indirir. Girişteki yalakta elini yüzünü yıkar, Çorbayı kaşıklar, karnını doyurur. Ateşin başına yerleşirler. Tatarların yakıp yıktığı türbenin yaşlı türbedarıyla tanışır. 81. İlerleyen vakitte Ahi Evran gelir hana. Hancı ve konuklar uyumaktadır. Abdest alır, yarı karanlık mescitte namaz kılar, uzanır hasırın üstüne. 82. Saltuk heybesini omzuna yerleştirmiş yola çıkmaya hazırdır. Hancı ile Ahi Evran sohbettedir. Saltuk, Ahi Evran’la karşılaşır. 83. Dönüş yolunu birlikte tamamlar iki eski dost. Konya’ya gün ortası varırlar. Pazar yeri rengârenktir. Sepetçiler, basmacılar, demirci, ekmekçi, zeytinciler, patates, soğan satanlar, karpuz ve kavun tezgâhları… Ahi Evran ve Saltuk kalabalığın arasında yürür. Saltuk merakla etrafına bakınır. Arastayı geçip tekkeye gelirler. Tekkede kimse yoktur. Revakta otururlar. 84. Attar’ın işlettiği Aktar dükkânı Ahi Evran’a hoş geldin ziyaretine gelenlerle dolar. 85. Attar, dergâhın bitişiğindeki evin kapısını çalar. Kapıyı Fatma Hanım açar. Ahi Evran beklemediği bu buluşma ile çok sevinir. 138 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Akıl tutulması yaşar, ne söyleyeceğini bilemeden bakar. Beklenmedik bir zamanda kocasını gören Fatma Hanım da gözyaşlarını tutamaz. Fatma Hanım leğende su getirir, kocasının ayaklarını yıkar. Sofrasını hazırlar. Bağdaş kurup siniye otururlar. 86. Ahi Evran, kamış kalemi hokkaya sokar. Kalemin ucu aharlı kâğıdın üstünde titreyerek akar. İs mürekkebi yazının yolunu çizer. “Tabsıratü’l Mubtedî ve Tezkiretü’l Münteki” yazar. Dizinin dibinde oturmuş hocasını izleyen Saltık düşüncelidir. Ahi Evran yazı kamışını temizler kutusunu koyar, Avşar’ı sorar. 87. Ahi Evran, ALAADDİN ÇELEBİ ve SADREDDİN KONEVİ esnafı denetler. Eksik tartı kullanan tüccarın pişkinliğini fark edince müşteriyi geri çevirir. Tartıyı kontrol eder. Terazide dirhem darıdan fazla çeker. Darı eksiktir. Esnaf kurallar gereği cezalandırılır. 88. Mevlana’nın ŞEMSİ TEBRİZİ ile çile odasına kapanıp günlerce halvette kalıp, Halk arasında huzursuzluk yaratmaktadır. Şems bir gün sırra kadem basar, kaybolur. Şemsi Tebriz’inin Ahi Evran’la kayınbabası Kirmani’den dolayı araları soğuktur. Gece tekkede Ahi Evran, esnafların olağan toplantısını yapar. Ahilere nasihat verir. Sadrettin Konevi ve Alaeddin Çelebi de ahiler arasındadır. 89. Akşam. Çocuklar bahçede oynar. Kız çocuğu yama bebeğini kör su kuyusuna düşürür. Eğilir bakar. Kuyu karanlıktır, göremez. Ağlar. Dervişler gelir. Çıra yakıp kuyuya atınca çığlıktır kopar. 90. Ahi Evran ve Saltuk sette oturur. Odayı aydınlatan şamdanın feri çekilmiştir. Kapının tokmağı tıklatılır. Ahi Evran, Saltuk’a bakar. Kapı tokmağı tekrar çalınır. Saltuk kapıyı açar, gelen Celalettin Rumi’nin oğlu Alâeddin Çelebi’dir. Şemsi Tebrizi’nin kuyuda ölü bulunduğunu söyler. 91. Gece. Fatma Hanım yer döşeğinde oturur. Odaya ay ışığı dolar. Ahi Evran hasırda bağdaş kurmuştur. Durum vahimdir. Konuşurlar, yaşlı yüreklere gene yol görünmüştür. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /139 92. Şems-i Tebriz’inin öldürülmesi üzerine hedef gösterilen Ahi Evran ve Mevlana’nın küçük oğlu Alâeddin Çelebi, Sadrettin Konevi ile sabah namazında mescitte buluşur. Sadrettin Konevi, Ahi Evran’a hem can emniyeti hem de ahilerin tefrike uğramaması için Konya’yı terk edip Kırşehir’e gitmelerini önerir. Bu Ahi Evran için son sürgündür. 93. Konya’da kalmayıp atlarla yola çıkarlar. Kafile, dağ yolundadır. Kafilede Ahi Evran, Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi’nin eşi ve çocukları vardır. Rüzgâr kar bulutlarını sürükleyip vadiye döker. Soğuk ve tipi nefes almayı zorlaştırır. Tipiden korunmak için terkedilmiş metruk yayla evine sığınırlar. 94. Sabah kapıyı açan Saltuk’un şaşkınlığı çoğalır. Gece süren fırtına diz boyu kar yığmıştır. Sisten ve tipiden göz gözü görmez. Ayağındaki çarıklar ve kıl çorabı parçalanan Saltuk ahırların ve yıkıntıların kıyı bucağını tarayıp bulduğu odunları getirir, kapı önünde yakılan ateşin etrafına çevrilip ısınırlar. Saltuk’un çarıkları parçalanmıştır. Yarıya çürümüş sığır postunu bıçağıyla kesip ayağına sarar, uçkurla bağlar. Dağda mahsur kalmamak için bir an önce eteklere inmeleri gerektiği fikrinde hemfikirdirler. Siste dağ yolunu iner kafile. Dağın eteklerinde hava aydınlıktır. Bozkırda yollarına devam ederler. 95. Kafile; konaklamak için kervansaraya girer. Saltuk atları ahıra götürür, sularını ve yemlerini önlerine koyar. Uzun Yeşil cübbeli köse kamburun getirdiği bahusus üzüm şerbetini içerler. Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi, eşi ve çocuklar gösterilen edilen odalara yerleşirler. Heybesini, rengini güneşe bırakmış cübbesini bir köşeye bırakan Ahi bozkıra açılan küçük mazgal boşluğundan bakar. Bozkırda üç atlı doludizgin kervansaraya yaklaşmaktadır. Uzanır sete, heybesini başının altına koyar. 96. Erkekler ocaklıkta yakılan ateşin etrafına öbekleşirler. Tepeden tırnağa pusatlı olan üç atlı ikram edilen çorbayı içmeyip, kaşları çatık halde ateşin karşısında bekler. 140 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Hanın ölüm döşeğinde bir hastası vardır. Genç bir kadın. İniltisi taş duvarlarda, kubbelerde yankılanır. Hancının karısı elinde çorba kâsesiyle kapısına perde çekilmiş odaya girer. Saltuk karanlık köşede Köse’yle ayaküstü konuşur. 97. Genç kadının acı çığlıkları yansır hanın kubbelerinde. Alâeddin’in karısı ve çocukları uyumuştur. Saltuk Köse’den öğrendiklerini anlatır. Hasta olan Keşiş kızı gönlünü bey oğluna düşürür. Ne Beyin ne de kızın Keşiş babası çocuklarının evliliğine rıza göstermez. Kızla oğlan kavli karar ile gizlice evlenip kaçınca Bey’de Keşiş’de peşlerine muhafız çıkarır. Kaşarken uğrular yollarını kesip atlarını, denklerini gasp eder, kızcağıza da zulmederler. Yolda karahummaya yakalanan Kız, takatsiz kalan bey oğlunu arkasında günlerce geçmekte olan kervana rastlayıncaya kadar taşır. Kız da illete yakalanmıştır. Gelirler bu hana. Hekimler mi bakmaz, cinciler mi? Çare bulamazlar. Bey oğlu geçen hafta ölmüş. Şimdi de Bey kızında gün sayarmış. Ahi Evran, göz ucuyla kapıda bekleyen üç pusatlıya bakar. Keşiş kızının iniltileri hanın kubbelerinde yankılanmaktadır. 98. Kızın iniltisi son bir ‘ah’la kesilir. Hancının karısı bölmenin perdesini aralar çıkar. Üzgündür, ağlar. 99. Tabut küçük kafilenin omzunda götürülür. Garipler mezarlığının gencecik bir konuğu daha vardır. Tabutun arkasından yürüyen kadınlar sessizce ağlar. Genç kızın cesedi sevdiği gencin, Bey oğlunun yanına defnedilir. Üç pusatlı muhafız cenaze namazı kılınırken ayakta bekler. Definden sonra hancıya kese içinde para bırakıp atlarına binerler. Bozkırda doludizgin koşturulan atların nal sesi kalmıştır geride. 100. Ahi Evran, Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi, eşi ve çocukları Kırşehir’e girer. Oynayan çocuklara yaklaşır. Konuşurlar. Bir çocuk parmağını uzatır. Saltuk tahta merdivene kaykılmış yaşlı kadın ile konuşur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /141 101. Kırşehir’de irşat ve teşkilat çalışmalarını sürdürür Ahi Evran. Mesleğinde başarılı olan zengin, iyi ahlâklı ve cömert kişiler tarafından kurulan tekkede toplanan Kırşehirliler ile akşam sohbetlerini ve okumalarını yaygınlaştırır. Ahi Evran Kırşehirde çok sevilir ve sayılır. Organize olan ahiler daha bilinçli yetişir. Hem mesleki hem de ilmi dersler alır. Fatma Hanım da boş durmaz kadınların ve genç kızların irşat ve eğitimiyle ilgilenir. Minberde Cuma hutbesindeki vaazları etkilidir. “Eğrinin gölgesi de eğri olur. Sabır, hilesi olmayanın hilesidir. Sorulmadıkça söylemeyin, çağrılmadıkça gitmeyin, yalana benzeyen doğruyu da söylemeyin. Aşkı terk etmeyin. Biline ki çirkin yüz aynaya zarar veremez. Allah’ın huzurunda naz etmesini bilecek yüzümüz olsun.” 102. Saltuk kurmuş olduğu demirci ocağında kılıç döver. Yoldan geçen kadının kolundan kurtulan çocuk tezgâhta gördüğü kamaya koşar. Uzanıp almaya çalışır. Kadın çocuğu götürmek için yanına gelir. Saltuk kamayı alıp çocuğa verir. Kadın geriler, çocuğa kamayı bırakmasını söyler. Saltuk sesi tanımıştır. Kadına bakar, göz göze gelirler. Avşar’dan başkası değildir. Saltuk’un gözleri irileşir. Şaşkındır, panikler. Gözleri dolar Avşar’ın. Hazar kamayı bırakmaz. Avşar’ın zoruyla bırakır kamayı Hazar. Hızlı adımlarla uzaklaşırlar. Saltuk önlüğünü çıkarıp Avşar’ın peşinden gider. Arastayı geçip dar sokaklarda sürer takip. Avşar geriye dönüp bakar. Saltuk saklanır. Cumbalı evin kapısının önüne gelir içeri girer. Saltuk yaklaşır kapı aralığından bakar. Avşar eve girince serilir divana, ağlamaya başlar. Hazar karşısında diz çöker. Bir anlam vermez, Avşar’ın göz yaşını siler. 103. Verandada oturan Saltuk düşüncelidir, çaresizdir. Ahi tespih çeker, usul usul anlatır: “Buna gönül kazası derler oğulcan. Çaresini ne hekimler bilir ne de ulema.” 104. Sokağın köşesinde Saltuk bekler. Kuşluk vakti bir el bahçe kapısının mandalını açar, bahçede yürür. Haremlik tokmağını çalar. 142 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Kısa bir sessizlikten sonra sofada ayak sesi duyulur. Kapıyı Avşar açar. Kapıda Saltuk’un çırağı selam verir, elindeki bohçayı uzatır Avşar kımıldamaz. Çırak bohçayı eşiğe koyar ve gider. Çırak gidince Avşar bohçayı açar. Bohçada; hançer, kolye ve mor dallı elbise vardır. 105. 1261, Kırşehir zor günler yaşar. II.İzzeddin Keykavus ile IV.Rukneddin Kılıçaslan arasındaki saltanat kavgasında Moğollar Kılıçaslan´ı destekler tahta getirir. Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir. II. İzzeddin Keykavus´u destekleyen Ahî Evran ve Türkmenler, Moğolun üstüne elzem olmayan dayatmasına karşı çıkar ve ayaklanırlar. Kırşehir’in yanı sıra Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar. En büyük isyan ve direniş Kırşehir’dedir. Selçuklu Tatarla anlaşıp ordu sevk eder. Ahi Evran liderliğinde ahiler şehri savunmak için silahlanır. Şehirde meşalelerle yürüyüp şehir meydanında toplanırlar. 106. Ahi Evran topluluklar karşısında konuşmalarını sürdürür. Fatma Hanım da Bacıyan topluluğuna dergâhta vahim Moğol kuşatmasını anlatır. Meydan kalabalıktır. Meşaleler yanar, yüzlerde endişe ve korku vardır. 107. Gecenin kuru ayazı. Medresenin kapısından sızan sarı sıcak kandil ışığı avludaki havuzun suyunda yıkanır. Uzun uzun ulayan çakalların sesi dolar avluya. Karşı tepede Moğol karargâhında yakılan ateşler aydınlatır göğü. Avluda tahta sedirde oturan ahiler, karargâhın kurulduğu dağa bakar. Otağda yanan ateşler gökle kucaklaşır. Fatma Hanım başını kocasının omzuna düşürür. Uzun zaman sessiz kalırlar. Fatma Hanım’da son sitemini eder: “Pirim seninle bir ömür geçirdim. Başının etini yedim durdum. Neden bir kerecik olsun bana of demedin? Neden hep susarak, hoşgörünle, sabrınla ezdin beni?” diye sorar. Tebessüm eder Ahi Evran. Fatma Hanımın elini avcunun içine alır. “Yüzüne bakınca Hâmid Kirmânî şeyhimi görürüm. Bu fakir Mahmud’un yaptığı riyaya sen erdem mi diyorsun?” der. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /143 108. Gece, Moğolla buluşan NUREDDÎN CACA şehre hakim tepede kurulan savaş otağında savaş stratejilerini konuşur. Ateşte kazıklara geçirilen koyunlar çevrilir. Moğol komutanı dışarı çıkar, Nureddîn Caca yanına gelir. Kırşehir’den gelen kesif ışıklara bakar. Rüzgâr tozu dumana katıp sürükler, tuğlar savrulur, ateşin yalımları uçuşur. 109. Şehirde, bağrışmalar, telaş ve koşuşturmalar sürerken Ahi Evran, ahilerin dövüş düzenini oluşturmaya çalışmaktadır. Kılıcını ve savaş başlıklarını kuşanan ahiler ve Kırşehir’in Türkmen muhafızları meydanın giriş yolunu gözler. Şahadet şerbeti içilmezse haklı davanın kimseye anlatılamayacağını bilir Ahiler. 110. Şehirde koşuşturma sürerken olan bitenden habersiz Avşar elinde bohça ile yürür. Bağrışır halk. Avşar’ın gözleri yaşlıdır, Kızılırmak da gözyaşı olup akmaktadır. Avşar, elinde mor elbise Saltuk’un dükkânının önüne gelir. Demirci dükkânının kepenkleri kapalıdır. Şaşkınlıkla koşturanlara bakarken atlıların arasında kalır. Yere düşer. Kalkmasına yardım eden çeri kolundan tutup arastadan kurtarır onu. Evine gitmesini söyler. Moğol askerleri şehre dalga dalga girmektedir. Kanlı çatışmalar başlar. Ahi Evran ve ahi müritler, güçlü Tatar savaşçılarına karşı ölüm kalım savaşı vermektedir. Ahi Evran yaralıdır. Yaşlı haliyle kılıç sallar. Alâeddin Çelebi uzun zaman Ahinin arkasını kollar. Saltuk önünde savaşır. Avşar ve Hazer duvar diplerinden saklanarak ilerler. Saltuk’un vuruşmasını izler. Saltuk ömrü savaş meydanlarında geçmiş tecrübeli bir savaşçı gibi var gücüyle kılıç sallayarak dövüşür. Nurettin Caca okçusuna Ahi Evran’ı gösterir. “İndir şu yaşlı adamı.” der. Ahi Evran kılıcını tatar çerisine indirirken göğsüne saplanan okla sendeler. Olup biteni anlamaya çalışırken ikinci oku yer. Kılıcını indirecek gücü kalmamıştır. Savaştığı çeri Ahi’yi korumaya çalışan Saltuk’u kılıç darbesiyle düşürür. 144 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Gözlerini kapar Ahi, ikinci oku yer. Kılıcından destek alarak diz çöker, devrilir. Saltuk’a bakar, Saltuk’un yarası hafiftir. Alâeddin Ahi’ye yaklaştırmamak için mücadele verse de Tatar çerilerine karşı fazla direnemez, aldığı ölümcül kılıç darbesiyle yere yıkılır. Avşar saklandığı yerden çıkar, Ahi’nin yanına koşar. Ahi’nin başını dizine koyar, börkünü çıkarır. Avşar’ı gören Ahi gözlerini aralar, gülümser. Avşar Ahi’nin elini öper. Ağlar. Gülümser Ahi Evran. Ahinin devrildiğini gören Saltuk sürünerek gelir yanlarına. Saltuk Ahinin göğsüne saplanan okları çıkartmaya çalışır. Ahi Evran başını sallar “yerinde kalsın,” der. Şimşekler, ışığa keser dünya. Gökyüzü delinir sanki. Akan kanları yıkamaya gelen yağmurdan göz gözü görmez. Bir gözünü kırpar. Avşar’a başıyla Saltuk’u işaret eder. Saltuk’la Avşar’ın ellerini birleştirir. Saltuk’a bakar. “Yorgunum evlat, uyumak istiyorum.” Der. Sonsuz bir sessizlikle, sonsuza akar Kızılırmak. 111. Sağanak sürer. Saltuk sal edip Ahi Evran’ı götürmektedir. Salın yanı sıra Fatma Hanım yürür. Avşar, Hazerle çamura bata çıka takip eder. Saltuk’un bıraktığı mor dallı elbise Avşar’ın üzerindedir. Onu sevenler, Ahi Evran’ın hakikatte ölü olmadığını, don değiştirdiğini, bir yılan suretine girerek saklandığını belirtir. Şeyh Nasîrü’d-din Mahmud b.Ahmed, Hoy’dan gelip, Gülşehri’nde yolculuğunu bitirip Hû’ya gittiğinin hikayesidir! Ahi Evran’ın kalbinin üstüne saplanan ok çiçeğe durmuştur. Avşar, Hazer’le uğurlar sesiz yolcuyu. Yoldaşı can dostu kaplumbağa başını kaldırır peşlerinden bakar. Cast AHİ EVRAN : (50-90) Anadolu’da Ahilik teşkilâtının kurucusu ve pîri kabul edilen Ahi Evran’ın asıl adı Mahmud’dur. Ahi Evran, Bağdat’ta iken fütüvvet teşkilâtının ileri gelen şeyhleriyle münasebette bulunduğu gibi, başta Evhadüddîn Kirmânî olmak üzere birçok hocadan ders alır. Kayseri’de Ahilik teşkilatını kurar. Filmimizin ana karakteridir. FATMA HANIM (KADIN ANA): (28-65) Şeyh Evhad’ud-Din Kirmanî’nın kızı, Ahi Evran’ın eşidir. Anadolu Baciyan teşkilatının kurucusudur. ŞEYH EVHAD’UD-DİN KİRMANÎ : Fatma Hanımın babası, Ahî Evran’ın hocası, kayınbabasıdır. SALTUK (20-48) : Türkmen alpereni. Moğol’un önünden kaçan kafileyle Kayseri’ye gelir. Ahi Evran’ın öğrencisi, dostu, yareni olur. Avşar’ı çok sever. AVŞAR (18-45): Türkmen kafilesiyle Kayseri’ye gelir. MUHYİDDİN İBNİ ARABİ: (55) Şeyh-i Ekber lakabıyla anılan ve gerek 148 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI hayatı gerekse felsefesi bakımından tasavvufun en önemli isimlerindendir. Sadreddin Konevi’nin üvey babasıdır. Kirmani ve Ahi Evran’la hac yolculuğu yapar. FERÎDÜDDÎN-İ ATTÂR : (GÜLŞEHRİ):(50) Moğol istilâsında, Ferîdüddîn-i Attâr bir Moğol askerinin eline esir düşer. O asker onu öldürmek istediğinde, askere halk; “Bu ihtiyarı öldürmekten vazgeçersen, kanına bedel olarak bin altın akçe veririz.” dler. Moğol askeri onu bu fiyata satmak ister. Fakat Ferîdüddîn-i Attâr ona; “Sakın beni bu fiyata satma. Çünkü sana kanım için daha fazla fiat verirler.” deyince, asker satmaktan vazgeçer. Bir süre sonra başka bir şahıs gelerek askere; “Bu yaşlı zâtı öldürmekten vazgeç. Onun kanına karşılık sana bir torba saman vereyim.” deyince, Ferîdüddîn-i Attâr; “İşte beni şimdi sat. Çünkü esas fiyatımı ve kanımın değerini buldum. Bundan fazla para etmem.” der. SULTAN 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT : (30) (1221-1237) yılları arasında hüküm sürmüş en önemli Anadolu Selçuklu sultanıdır. AHİ POLAT USTA : (65) – Ahi Evran’ın dostu, Saltuk’u yetiştiren usta. Gesi’ye Torununu görmeye giderken Tatarlar tarafından öldürülür. II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV : (18) Babası I.Alâeddin Keykubat’ı zehirleyip tahta geçer. Ahi Evran’ı beş yıl tutuklu kalacağı zindana atar, Fatma hanımı acem ülkesine esir olarak satar. ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ : (45) Sultanın av etine zehir katan Saray Çeşnicibaşısı. Gıyaseddin Keyhüsrev’in komplosunda isyancılara yardım eder. CELALEDDİN RUMİ: Mevlâna 1207 yılında Belh şehrinde doğar. Babası Bahaeddin Veled’dir. Moğol istilası nedeniyle Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır. İlk durak Nişâbur olur. Ferîdüddin Attar ile de karşılaşır. Mevlâna burada küçük ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /149 yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Konya’ya gelir yerleşirler. Mevlâna, Şeyh Evhad’ud-Din Kirmanî ve Türkmenlerle husumet içindedir. Moğol’a yakınlığı ile bilinir. Hocası rehberi Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesinden Ahi’leri sorumlu tutar. BAYCU NOYAN :(40) Acımasız Moğol komutanı. SADREDDİN KONEVİ:(45) -Malatya’da 1208 yılında doğdu. Babası Şeyh Mecdüddin İshak Bağdat’ta fütüvvet teşkilatında hizmet eder. İshak, Bağdat ve hac ziyaretlerinde tanıştığı İbni Arabi, Evhadüddin Kirmani, Ahi Evren, Ebu Cafer Muhammed el Berzaî, Ebul Hasen Ali el İskenderanî gibi zatları Konya’ya dönerken yanında getirmiş, bu zatları sultanla görüştürüp Konya’nın ilim ve maneviyatına büyük katkılar sağlamıştır. ALAEDDİN ÇELEBİ: (38) Mevlana Celaleddin Rumi’nin küçük oğlu Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesinden mesul tutulur. 1.ÇOBAN ve KARISI (35-30) MECZÜB (45) 2.ÇOBAN (30) HANCI (65) İĞDİŞBAŞI(40) AMÂ (70) BABAÎ DERVİŞLERİ (30-65) ÇERÇİ (40) ÇOCUK (12) TÜRBEDAR (70) İkincilik Ödülü A.Kadir BOZKURT 30 Ekim 1962 tarihinde Viranşehir’de doğdu, ilköğrenime Çanakkale’de başladı, Selçuk’ta ve Manavgat’ta devam etti, lise eğitimini Antalya’da tamamladı. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro Bölümü’nden 1986 yılında mezun oldu. TRT Ankara Televizyonu’nda 1988-1989 yıllarında, ‘Acemiler İş Başında’ adında bir dizi film ve birçok belgesel projesinde çalıştı. Ardından da 1990 yılında ‘Peri Kızı’ adındaki dizi filmde başrolde oynadı. Bir süre içsellikle yoğurduğu yazarlık çalışmalarına 2000 yılına kadar demlenme zamanı tanıdı. 2007 yılında Pentagram Yayınları tarafından basılan “Kibrit Kutusu” adındaki romanıyla okuruna merhaba dedi. 2008 yılında “Bitimsiz yol” adındaki romanı Pentagram Yayınları tarafından basıldı. 2008 yılında “Gül Kralım Gül” adındaki çocuk oyunu Kemer Belediye Tiyatrosu tarafından sahnelendi. 2010 yılında “Ormanın Cinleri” adındaki oyunun ‘İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi’ kapsamında düzenlenen yarışmada dereceye girerek kitap haline getirildi. 2010 yılında Nasuh Mahruki ile Yılmaz Sevgül’ün Everest 2010 Ekspedisyonu’na yazar olarak katıldı ve “Dünyanın Zirvesine Tırmanış” adındaki ‘Dağcılık/Belgesel’ kitabı 2011 yılında Alfa Yayınları’ndan çıktı. 2011 yılında kadınlara yönelik, FemaleDergisi’nin‘Simurg’ köşesine yazmaya başladığı yazılarını hala sürdürmektedir. 2013 yılında Eskişehir Valiliğinin düzenlediği; Yunus Emre konulu tiyatro yarışmasında “Ete Kemiğe Büründüm” adlı tiyatro oyunu; uzun metrajlı sinema filmi senaryo yarışmasında “Kılıç Artığı Anadolu” adındaki film senaryosu dereceye girerek ödüllendirildi. 2013-2014 yılında TRT’de 13 bölüm olarak yayınlanan, “Karadeniz’den” adlı belgeselin metin yazarlığını yaptı. 2014 sezonunda “Sirke Tadında Böğürtlen Reçeli” adındaki tiyatro oyunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenmektedir. 2014 sezonunda, “Kıl Çadırların Düşü” adındaki tiyatro oyunu İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenmektedir. 2014 yılında Kırşehir’de düzenlenen Uluslararası Ahilik Konulu tiyatro yarışmasında “Yol Atası Ahi Evran” adlı tiyatro oyunu; uzun metrajlı sinema filmi senaryo yarışmasında “Göç Yolu Anadolu” adındaki film senaryosu dereceye girerek ödüllendirildi. Yasemin Dalkılıç’ın dalışlarının anlatıldığı “Yasemin Dalkılıç’la Dünyanın İnanılmaz Dalışları” adındaki kitabın 2015 yılında yayınlanacaktır. İlk Osmanlı Derya Beyi Kara Mürsel Alp’in yaşamının anlatıldığı tiyatro oyunu NİSAN 2015 tarihinde İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenecektir. Ayrıca dizi film projeleri üstünde de çalışmaktadır. KİTAPLARI 1. İÇİMDEKİ ERKEK (ROMAN) 2. MAVİ YEŞİL YA DA TURUNCU (ROMAN) 3. BİTİMSİZ YOL (ROMAN) 4. HAVA KABARCIKLARI (ROMAN) 5. KİBRİT KUTUSU (ROMAN) 6. UMUTLU KASABASI (ROMAN) 7. YAZARIN ÖLÜMÜ (ROMAN) 8. SU ATEŞ YEL TOPRAK (ROMAN) 9. DÜNYANIN ZİRVESİNE TIRMANIŞ (DAĞCILIK/BELGESEL) 10. DÜNYANIN İNANILMAZ DALIŞLARI (DALIŞ/BELGESEL) TİYATRO OYUNLARI 1. SİRKE TADINDA BÖĞÜRTLEN REÇELİ (YETİŞKİN) 2. ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM (YETİŞKİN) 3. YOL ATASI AHİ EVRAN (YETİŞKİN) 4. ZOR OYUN (YETİŞKİN) 5. İLK GECE (YETİŞKİN) 6. AKREP ONURU (YETİŞKİN) 7. KIL ÇADIRLARIN DÜŞÜ (GENÇLİK) 8. TAHTA KILIÇLILAR (GENÇLİK) 9. GÜL KRALIM GÜL (ÇOCUK) 10. ORMANIN CİNLERİ (ÇOCUK) SİNEMA FİLMİ SENARYOLAR 1. KILIÇ ARTIĞI ANADOLU 2. GÖÇ YOLU ANADOLU 3. MENDİLİM KEKİK KOKUYOR 4. KİBRİT KUTUSU 5. NASİP APARTMANI GÖÇ YOLU ANADOLU Senaryo 1.YUNUS’UN KÖYÜNÜN YAKINLARI DIŞ / GÜN Aybala Bir köşede ana öykünün geçtiği yılları anlatan ’Yıl 1247…’ yazısı… Çok uzaklardaki konar göçerlerin hayvan sürüsü, tozu dumana katarak yaklaşmaktadır. Küçük çocuklar ve gençler, sürüyü denetlemeye çalışmakta, büyükler ise konacak yer aramanın merakıyla etrafa bakınmaktadır. Yedi yaşlarındaki Aybala özellikle dikkatimizi çeker. Bir tepenin üstüne kurulmuş Yunus’un köyü uzaklardan görünmektedir. Göçer Türkmenlerin yaşlıları, köyün karşısındaki tepenin yerleşik hayata geçmek için kendilerine uygun bir mekan olduğu konusunda karar alır. 2.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI DIŞ / GÜN Gökçe Ana, Çocuk Yunus Toz bulutunu fark eden Çocuk Yunus, Gökçe Ana’nın şalvarını çekiştirir. Tarlada çalışmayı bırakan yaşlı kadın, uzaklardaki toz bulutunu izlemeye başlamıştır. 160 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ÇOCUK YUNUS Gökçe Anam… Hiç tanımadın mı babamı? Gökçe Ana’nın gözleri, uzaklardaki toz bulutundadır. GÖKÇE ANA Nereden bilem deli oğul? Çocuk Yunus üzüldüğünü belli eder. ÇOCUK YUNUS Senin bilmediğini ben nasıl bilecem? Gökçe Ana ilgileniyormuş gibi yaparak… GÖKÇE ANA Baba Resul’ün peşinde kılıç salladığına göre, Horasan Erenleri’yle yarenlik etmiştir. Bu kadar kısa konuşmayı yeterli bulmayan Çocuk Yunus, yaşlı kadını zorlamaktadır. ÇOCUK YUNUS Anamı tanımışsın ama! GÖKÇE ANA Son nefesini vermeden üç beş kelam etmiş idik… 3.-YUNUS’UN KÖYÜNÜN YAKINLARI DIŞ / GÜN Aybala Diğer tarlalarda çalışanlar da, göçer Türkmenlerin yaklaşmasını, huzursuz bakışlarla izlemektedir. Sürü, köyün girişindeki tarlalara zarar verir. Sürüyü tarlalarından uzak tutmaya çalışanlar ile göçerler arasında ufak tefek tartışmalar yaşanmaktadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /161 4.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI DIŞ / GÜN Gökçe Ana, Çocuk Yunus, Aybala Göçerlerin sürüsü tarlasına yaklaştıkça Gökçe Ana’nın tedirginliği artarken, Çocuk Yunus hala sohbet etmenin derdindedir. ÇOCUK YUNUS Dediklerini deyiver hele. GÖKÇE ANA Bin kez söylemiş idim. Sürünün tarlasına zarar vereceğini anlayan Gökçe Ana, ilk yaklaşan hayvanları uzaklaştırmaya çalışır. Çocuk Yunus da yaşlı kadının peşinde dolanmaktadır. ÇOCUK YUNUS Bir daha desen dilin mi yorulur? Kırma şu Yunus’un gönlünü, anlat hele… Çocuk Yunus hayvan sürüsünü tarladan uzak tutmayı oyuna dönüştürecektir. Koşuşturma sırasında Gökçe Ana, hikâyeyi anlatmaya başlar. GÖKÇE ANA Ah u vah içinde kıvranan anacığının yanında, bir derviş peydahlanıvermiş. Sanırsın ki Horasan Pirleri’nden bir pir, Gaip Erenleri’nden bir eren, Baba Resul’ün ruhunu anacığının karnına üfleyecek kadar kerametli… O ruh hem sana, hem de anacığına can vermiş… İlk vakitler Selçuki’nin askerlerinden, sonra da Moğol’dan kaçmak için yollara düşmüşsünüz, dağlar tepeler aşmış, karşıma çıkana kadar da yürümüşsünüz… Çocuk Yunus, kovalamaca sırasında, göçerlerin arasındaki yaşıtı Aybala’yla, göz göze gelerek gülüşür. 162 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 5.KONYA / ÇARŞI / GENEL İÇ / GÜN Mevlana, Şems-i Tebrizi 13. yüzyılın Konya şehrini anlatan çarşı görüntüleri arasında Mevlana ile Şems-i Tebrizi’nin sohbetine tanık oluruz. Şems-i Tebrizi’nin söylediklerini etraflarını saran kalabalık ilgiyle izlemektedir. ŞEMS-İ TEBRİZİ Az çoğu gösterir… Şems-i Tebrizi kalabalığın içinde anlamadığını belli eden birine çıkışır. Ne bakarsın boş gözlerle? BİRİNCİ KİŞİ Azdan az olmaz mı Şems-i Tebrizi? Mevlana yardımcı olmak için araya girer. MEVLANA Söz az, mâna çok olmalı… BİRİNCİ KİŞİ Ben yine anlamadım Molla Hüdavendigar. Bu kez Şems-i Tebrizi sözünün devamını getirir. ŞEMS-İ TEBRİZİ Bir çuval şekeri dükkânın içinde açmışlar diyelim. Onun da azıcığını küçücük bir kabın içinde dükkânın dışına çıkarmışlar. Bu azıcık örnek içerideki şekerin delilidir işte. Onu anlatmaya yetmez mi? Kişinin de biraz doğruluk göstermesi, onun doğru olduğuna delildir. Yine biraz eğrilik ve ikiyüzlülük de sahibinin eğriliğini gösterir. Mevlana ile Şems-i Tebrizi’in sohbetinden uzaklaşan kamera, ilerideki ayakkabı yapımıyla ilgili işyerine yönelir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /163 6.KONYA / ÇARŞI / KUNDURACI DÜKKANI İÇ / GÜN Ahi Tuğrul, Çırak İşyerinin ustalığını yapan Ahi Tuğrul kapatma vaktinin geldiğini fark ederek doğrulur. Yanındaki çırak gözlerinin içine bakmaktadır. Ustasının bir baş işaretiyle hemen işyerini kapatma işlemlerine girişir. Bu sırada günlük hâsılatı kontrol eden Ahi Tuğrul, paranın bir kısmını çırağa uzatır. AHİ TUĞRUL Al şu parayı… ÇIRAK Her zamanki aldıklarımızdan mı Tuğrul Usta? Ahi Tuğrul’un onaylayan baş hareketiyle çırak hamle yapar. Koşarak dükkândan çıkacağı sırada Ahi Tuğrul arkasından uyarırcasına seslenecektir. AHİ TUĞRUL Dur yiğidim… Bu koşturmaca da nereden çıktı öyle? ÇIRAK Bir an önce varıp geleyim… AHİ TUĞRUL Bak sen edep cahiline! Çarşıda yürümenin edeplerini bir say hele? ÇIRAK Beştir Tuğrul Usta. AHİ TUĞRUL Say da gelsin bakalım. ÇIRAK Yürür iken kimselerle itişilmeye, ikincisi uzaklardan 164 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI seslenilmeye, üçüncüsü yüksek sesle gülünmeye, dördüncüsü tükürülmeye ve sümkürülmeye, beşincisi de ortalıkta bir şeyler yenilmeye ve de içilmeye… AHİ TUĞRUL Ya alışveriş edepleri? ÇIRAK Üç edebi vardır. AHİ TUĞRUL Onları da sayıver gitmeden. ÇIRAK Evvel olarak esnafa yumuşakça söyleye, azıcık tarafından tadına bakıla, her malı alacakmış gibi davranılmaya… Ahi Tuğrul çırağın söylediklerinin doğruluğunu başıyla onaylayarak gitmesine izin verir. O da arkasından çıkarak işyerini kapatır. 7.KONYA / ÇARŞI / GENEL İÇ / GÜN Mevlana, Şems-i Tebrizi, Ahi Tuğrul İşyerinden ayrılan Ahi Tuğrul çevredeki esnafları selamlayarak yürümektedir. Yolunun üstündeki bir esnafla Mevlana ve Şems-i Tebrizi’nin sohbeti sürmektedir. ŞEMS-İ TEBRİZİ Ne hakla bana çattılar tüccar efendi? Bu Konya’nın toprağı pabucumuza dolmaya başladığından beridir ‘Bu velidir’ veya ‘veli değildir’ diye durduk yere tartışmaya başladılar. Ben veli olayım, olmayayım sana ne!? Çuha’ya ‘Şu tarafa bak hele!’ demişler, ‘Tepsiler götürüyorlar.’ O Çuha da ‘Bize ne!?’ diye gülüp geçmiş. ‘Ama sizin eve götürüyorlar…’ dediklerinde de ‘O halde size ne!?’ diye gülmeye başlamış. Ben de şimdi veliliğime laf atmaya çalışanlara ‘Size ne!?’ diyerek gülüyorum. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /165 Ahi Tuğrul onların dikkatini çekmeden geçip gitmeye niyetlenmiştir. Son anda Mevlana tarafından fark edilir. MEVLANA Ahi Tuğrul! Ahi Tuğrul zorunlu olarak yanına yaklaşır. Ne o öyle? Selamsız sabahsız… Ahi Tuğrul geçiştirmeye niyetlenmiştir. AHİ TUĞRUL Kusuruma bakma şeyhim, dalıp gitmişim. MEVLANA Bu yaptığın ahinin terbiyesine yakışmaz ama… Ahi Tuğrul mahcup davranışlarla başını önüne eğecektir. Bizim Alaüddin… Medresedeki derslerini boşladığı yetmezmiş gibi evi de boşladı. Söyle de daha fazla gözlerimizi yolda koymasın. AHİ TUĞRUL Görür isem söylerim şeyhim. MEVLANA Akşam namazından sonra Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahında toplanacağız. Taptuk Emre derin sohbetlerden hoşlanır. O da gelsin, sohbetimizi renklendirir. Ahi Tuğrul başıyla selam vererek yanlarından uzaklaşır. 166 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 8.AYBALA’NIN OBASI DIŞ / GÜN Çocuk Yunus, Aybala Aybala’nın obasındaki Türkmenler, Çocuk Yunus’un köyünün karşısındaki tepeye yerleşmekle uğraşırken, güneş usulca dağların ardında yok olur… 9.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİ İÇ / GECE Gökçe Ana, Çocuk Yunus Gökçe Ana, uyumak üzere olan Çocuk Yunus’un üstünü sevgiyle örtecektir. ÇOCUK YUNUS Neden Yunus olduğumu söylemedin ama! Gökçe Ana içtenlikle Çocuk Yunus’u okşarken, GÖKÇE ANA O pür ü pak derviş söylemiş, ‘Bu sabiye Yunus peygamberin adını koy, onun gibi ömrü uzun, yüreği sevgi dolu, sözleri kalıcı olsun,’ demiş. ÇOCUK YUNUS Sonra? GÖKÇE ANA Selçuki’nin tarumar olduğu Baycu Yılı’ndan beridir, küçücük parmakların avuçlarımdadır. Son zamanlarda er oldun diye elimi tutmaz oldun ama… Çocuk Yunus’un gözleri kapanırken… ÇOCUK YUNUS Er değil miyim? Gökçe Ana, gülümseyerek mum ışığını söndürünce her yer karanlığa gömülür… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /167 10.KONYA / HANİKAH-I ZİYA İÇ / AKŞAM Ahi Evran, Sadrüddin Konevi Bir hanikahın akşam düzenini anlatan görüntüler arkası arkasına eklenmektedir; ders çalışan ya da günlük temizlik işlerini yapan yiğitler, zikir halindeki kalfalar, sohbet eden ustalar, vs… Sadrüddin Konevi hanikaha girer. Ahilerle selamlaşarak Ahi Evran’ın bulunduğu yere doğru yürür. Ahi Evran yazdığı kitaba kendini kaptırmıştır. Odaya giren Sadrüddin Konevi rahatsızlık vermemek için sessizce bekler. Odadan çıkmaya niyetlendiği sırada dostunu fark eden Ahi Evran selam verir. AHİ EVRAN Aşk olsun kardeşim Sadrüddin! Sadrüddin Konevi da dostlukla selamına karşılık verecektir. SADRÜDDİN KONEVİ Aşkın cemal olsun. AHİ EVRAN Cemalin nur olsun. SADRÜDDİN KONEVİ Nurun ala olsun Ahi Şeyhlerinin Şeyhi… İki dost içtenlikle kucaklaşır. Sühreverdi el-Maktul’un tercümesine kendini kaptırdığını görünce, geldiğime geleceğime pişman oldum. Ne gidebildim, ne de kalabildim… AHİ EVRAN Dert etme Hoca Sadrüddin, bütün geceler bizim nasıl olsa. Sadrüddin Konevi yazılan kitaba göz atacaktır. 168 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SADRÜDDİN KONEVİ Celalüddin Karatay ‘Medh-i fakr u zemm-i dünya’ kitabını okumaktan fazlasıyla mutlu olacaktır. AHİ EVRAN Bu Moğol zulmünün arasında zindanlarda ölüp gitmediysem onun sayesindedir. El vermeseydi yeniden ahiliği düzene sokamazdık. Ne yapsak az gelir. Sadrüddin Konevi başıyla onaylar. 11.KONYA / HANİKAH-I NUSRETÜDDİN’İN YAKINLARI DIŞ / AKŞAM Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Alaüddin Çelebi, Şems-i Tebrizi, Mevlana Akşamın karanlığındaki sokak kalabalığında Taptuk Emre ile birlikte saygıyla yürüyen Ahi Tuğrul da vardır. Onları gören Alaüddin Çelebi dostlukla yanlarına yaklaşır. ALAÜDDİN ÇELEBİ Akşamın hayrı üstünde olsun Taptuk babam! Taptuk Emre baş hareketiyle selamını alır. TAPTUK EMRE Cümlemizin Alaüddin Çelebi… Ahi Tuğrul ile Alaüddin Çelebi de arkadaşça selamlaşır. Şeyh Nasirüddin Mahmut da geliyor mu? ALAÜDDİN ÇELEBİ Celalüddin Karatay için hazırladığı kitabın sonlarına yaklaştı. Bitirene kadar yerinden kıpırdamamakta kararlı galiba. Hanikahın önüne gelmişlerdir. Ahi Tuğrul bakışlarıyla şeyhinin yanından ayrılmak için izin istemektedir. Taptuk ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /169 Emre baş hareketiyle izin vererek hanikahdan içeri girer. Yalnız kaldıklarında Ahi Tuğrul kimselerin duymamasına özen göstererek anlatır. AHİ TUĞRUL Molla Hüdaverdigarı gördüm bugün, evi iyice boşladın diye sitem etti. Ara sıra uğra hiç olmazsa. ALAÜDDİN ÇELEBİ O yaşlı dervişin Kimya Hatun’u öldürdüğünden beridir ayaklarım geri duruyor. AHİ TUĞRUL Gözünle görmediysen günahını alma kardeşim… Mevlana ile Şems-i Tebrizi çevresini saran müritlerle birlikte Hanikah-ı Nusretüddin’e doğru yaklaşmaktadır. Onların geldiğini gören Alaüddin Çelebi karşılaşmamak için sırtını döner. ALAÜDDİN ÇELEBİ Keçinin sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş. Alaüddin Çelebi’yi fark eden Hüsamüddin Çelebi şeyhini uyarır. MEVLANA Alaüddin! Yanına yaklaşmak isteyince Alaüddin Çelebi birkaç adım geri durur. ALAÜDDİN ÇELEBİ Şems-i Tebrizi benim yerimi dolduruyordur nasıl olsa. Alaüddin Çelebi hanikahın önündeki kalabalığa karışarak içeri girer. Ahi Tuğrul de onun peşinden gidecektir. 170 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 12.KONYA / HANİKAH-I ZİYA İÇ / AKŞAM Ahi Evran, Sadrüddin Konevi Sadrüddin Konevi ile Ahi Evran’ın sohbeti devam etmektedir. SADRÜDDİN KONEVİ Ben de Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahındaki sohbete birlikte gideriz diye düşünmüştüm. Senin için de değişiklik olurdu. Zindandan çıktığından beridir Hoca Nasirüddin’in şakacı hallerini arar olduk. AHİ EVRAN Ben Denizli uçlarında Hakk Teâlâ’yla kavuşacağım günleri beklemeye çekilmiştim. Sen araya girmemiş olsaydın, bütün dünyayı toplasalar yerimden kıpırdatamazlardı. SADRÜDDİN KONEVİ Celalüddin Karatay’da bunu bildiğinden aracı koydu. ‘Bir yıl kadar dinlensin, sonra da ahiliği yeniden toparlayalım,’ deyince… Ahi Evran iç geçirerek, AHİ EVRAN Bu yola ömrümüzü serdik… Sadrüddin Konevi sözünü keserek, SADRÜDDİN KONEVİ Fena mı oldu şeyhim? Sayende Anadolu’nun ruhu değişti. Al sırtına bir şeyler de gecikmeyelim. AHİ EVRAN Sen git Hoca Sadrüddin, benim dışarı çıkmaya niyetim yok. SADRÜDDİN KONEVİ O niye Hoca Nasirüddin? Ahi Evran iç geçirerek, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /171 AHİ EVRAN Büyük olasılıkla Molla Hüdavendigar da sohbete katılacaktır. Her gittiği meclise Şems-i Tebrizi’yi taşıyor. Boş yere akliyecilerle sezgicileri karşı karşıya getirmeyelim. Sadrüddin Konevi’nin de düşüncesi değişmiştir, SADRÜDDİN KONEVİ O halde yiğitlere söyle, güzelce bir çay demlesinler, biz de sohbetimizi burada yapalım. 13.KONYA / HANİKAH-I NUSRETÜDDİN DIŞ / AKŞAM Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Alaüddin Çelebi, Şems-i Tebrizi, Mevlana, Nusretüddin Taptuk Emre kalabalık mecliste söz almış konuşmaktadır. TAPTUK EMRE İki gözümün ikisi de manayı eşyada görebilmek için etrafına bakmaktadır. O gözler eşyayı görürken, ruhum da gözlerimin baktığı yerden manaya ulaşır. Aklını kullanmasını bilenlerin maddi gözüyle eşyanın güzelliklerine bakması bunun içindir. Zira manayı yalnızca ve yalnızca surette görebilirsiniz… Bu konuşmadan sıkıldığını belli eden Şems-i Tebrizi mecliste bulunanların duyabileceği bir sesle kendi kendine mırıldanır. ŞEMS-i TEBRİZİ Bu akliyeciler de bıktırdı artık. Ev sahipliğini yapan Emir-i Dad (Adalet Bakanı) Nusretüddin ortamın ruhuna yakışmayan Şems-i Tebrizi’nin sözlerinden rahatsız olmuştur. Herkesin duyabileceği bir sesle yanındaki ümeraya konuşur. 172 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI NUSRETÜDDİN Şu edep bilmezin sözlerine bakın hele! Mevlana’nın kaygıyla Şems-i Tebrizi’nin karşılık vermesini engellemeye çalışması işe yaramayacaktır. ŞEMS-i TEBRİZİ Ya sizin Hakk Teâlâ’ya yaptığınız edepsizlikler ne olacak? Bir anda ortalık buz kesmiştir. NUSRETÜDDİN O nasıl söz Şemsi Tebrizi? Ayağa kalkan Şems-i Tebrizi meydan okurcasına konuşmaya başlar. ŞEMS-i TEBRİZİ Ne zamana kadar başkalarının sözlerini nakledecek ve bununla övünmeyi sürdüreceksiniz? Ne zamana kadar atsız eğere binerek er meydanında dolaşacaksınız? Öfke içindeki Nusretüddin, Mevlana’ya çıkışır. NUSRETÜDDİN Bu kalenderiyi Dar-ül Mülk’ün başına yeterince dert etmedin mi Molla Hüdavendigar? Şems-i Tebrizi’nin coşkulu sözleri umursamazca sürmektedir. ŞEMS-i TEBRİZİ Ey cemaat! İçinizde ‘Kalbim bana Rabbimden haber veriyor diyecek yok mu? Ayağa kalkan Mevlana mahcubiyetle Şems-i Tebrizi’yi susturur. MEVLANA Biz ümeradan müsaade isteyerek meclisten ayrılalım. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /173 Mevlana, Şems-i Tebrizi’yi çekiştirerek meclisten dışarı çıkarırken kalabalığın farklı tepkileri uğultuya dönüşecektir. 14.KONYA / HANİKAH-I ZİYA İÇ / AKŞAM Ahi Evran, Sadrüddin Konevi Çaylarını yudumlayan Sadrüddin Konevi ile Ahi Evran’ın sohbeti devam etmektedir. AHİ EVRAN Ben Şems-i Tebrizi’yi Kayseri’deki günlerinden tanıyorum. O vakitlerde akliyecileri karşısında gördüğünde sataşmadan duramazdı. Vezir Şemsüddin İsfahani’nin sezgicilere yakınlığı ona daha da cesaret vermiş. SADRÜDDİN KONEVİ Senin zindanda olduğun yıllarda Konya’ya gelmişti. Moğolların Kayseri’yi tarumar edişlerinden kısa bir süre sonra… Kayseri’den söz edilişi Ahi Evran’ı geçmişin acılarına taşımıştır. Onun dalıp gittiğini gören Sadrüddin Konevi kibarca uyarır. Şeyhim? Ahi Evran ne olduğunu anlayamamıştır. AHİ EVRAN Ne? SADRÜDDİN KONEVİ Dalıp gittin? AHİ EVRAN Sen Kayseri deyince içim acıdı… 174 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SADRÜDDİN KONEVİ Fatma Bacı aklına düşmüş olmalı? Gözleri dolmaya başlayan Ahi Evran hala geçmişin acılı günlerindedir. AHİ EVRAN Hem o… Kendini toparlayarak, Hem Şeyh Evhadüddin Kirmani, hem oralarda yaptığımız çarşılar, ahi ocakları… Şems-i Tebrizi’yi konuşuyorduk değil mi? SADRÜDDİN KONEVİ Kimya Hatun’un kuşkulu ölümü kafaları karıştırınca Dar-ül Mülk’ten uzaklaşmıştı. Bir daha dönmez demiştik ama Molla Hüdavendigar yemedi, içmedi, büyük oğluna buldurup getirttirdi… 15. KONYA / HANİKAH-I NUSRETÜDDİN DIŞ / AKŞAM Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Alaüddin Çelebi, Nusretüddin Bir süre önceki kalabalık meclisten ayrılmıştır. Geriye kalanlar on kişi civarındadır. Meclistekiler öfkeli hareketlerle karar vermeye çalışan Emir-i Dad’ı izlerler. NUSRETÜDDİN Biz meşrebimiz gereği dervişliğine saygılı olmaya çalışıyoruz ama onun kimseyi umursadığı yok. Taptuk Emre biraz kararsız kalsa da karşılık verecektir. TAPTUK EMRE Eski sultanımız ahileri ve Türkmen şeyhlerini zindanlara doldurmasaydı makamınızda böyle bir davranışı gösteremezdi. Alaüddin Çelebi kinayeyle fısıldar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /175 ALAÜDDİN ÇELEBİ Selçuklu topraklarında adalet insanlara göre değişiyor artık! Son sözleri işiten Nusretüddin rahatsız olur. NUSRETÜDDİN Bu ne demek şimdi? Alaüddin Çelebi cesaretle, ALAÜDDİN ÇELEBİ Kimya Hatun’un ölümünde adaletin gereğini yerine getirebilseydiniz böyle olmazdı. Nusretüddin geçiştirmeye çalışır. NUSRETÜDDİN Onu cesaretlendiren bizler değiliz. Alaüddin Çelebi geri adım atmaya niyetli değildir. ALAÜDDİN ÇELEBİ Adaletten siz sorumlusunuz ama… 16.KONYA / MEVLANA’NIN EVİNİN ÖNÜ DIŞ / AKŞAM Alaüddin Çelebi, Ahi Tuğrul Ahi kıyafetleri içindeki yedi kişi gecenin karanlığında kararlı adımlarla yürümektedir. Bu ahilerden biri Alaüddin Çelebi, diğeri de Ahi Tuğrul’dur. Evin önünde çekingen bakışlarla göz göze gelerek nasıl davranacaklarına karar vermeye çalışırlar. Bütün gözler Alaüddin Çelebi’dedir. Dış kapıyı açan Alaüddin Çelebi içeriye süzülür. 17.KONYA / MEVLANA’NIN EVİ / AVLU DIŞ / AKŞAM Alaüddin Çelebi, Mevlana, Şems-i Tebrizi, Sultan Bahaeddin Veled Avluda sessizce yürüyen Alaüddin Çelebi, içeriden gelen 176 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI sesleri işiterek halvet odasının önüne yanaşır. Bir parça konuşmalarını dinler. MEVLANA Sözleriniz meclistekilerin canını sıktı. Şems-i Tebrizi alttan almayacaktır. ŞEMS-İ TEBRİZİ Ben katlanamıyorum böylesine! MEVLANA Sabırlı olmak hakkında yüzlerce söz söylediniz ama sizin sabırsızlığınız Selçuklunun sınırlarını aştı. Alaüddin Çelebi pencerenin önünden uzaklaşarak içeriye seslenir. ALAÜDDİN ÇELEBİ Şems! Şems-i Tebrizi! Dışarıdan gelen ses ikisini de şaşırtmıştır. MOLLA HÜDAVENDİGAR Gece vakti… Hayırdır inşallah… Şems-i Tebrizi başına gelecekleri sezmişçesine Mevlana’ya sarılır. ŞEMS-i TEBRİZİ Bu ses dönüşü olmayan bir yolun davetine benziyor, hakkını helal edesin şeyhim… Ne olduğunu anlayamayan Mevlana söylediği sözleri ve davranışları abartılı bulmuştur. Birlikte avluya çıkarlar. Avluda Alaüddin Çelebi’yi gören Mevlana rahatlayarak gülümser. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /177 MEVLANA Sen misin Alaüddin? Bir yıldır avlumuzda sesin yankılanmaz olmuştu. Bu baba yüreğini nasıl mutlu ettiğini bilemezsin! Alaüddin Çelebi babasına karşı mesafeli tavrını sürdürmektedir. ALAÜDDİN ÇELEBİ Kapının önünde Şems-i Tebrizi’yle konuşmak isteyenler var. Konuşmalar Sultan Bahaeddin Veled’in de avluya çıkmasına neden olmuştur. SULTAN VELED Ne oluyor Alaüddin? Dışarıya çıkmak için Şems-i Tebrizi ile Alaüddin Çelebi avluda yürümektedir. ALAÜDDİN ÇELEBİ Sen babamla ilgilen, dışarıya gelip ortalığı karıştırmasın. İkisi avlunun kapısından dışarı çıkarken Sultan Bahaeddin Veled babasının peşlerinden gidişine engel olacaktır. 18.KONYA / MEVLANA’NIN EVİNİN ÖNÜ DIŞ / AKŞAM Alaüddin Çelebi, Ahi Tuğrul, Şems-i Tebrizi Dışarı çıkan Şems-i Tebrizi’nin etrafını kapının önünde bekleyen altı kişi çevreler. Kapının eşiğindeki Alaüddin Çelebi biraz geride kalmıştır. ŞEMS-İ TEBRİZİ Ne var? Ahi hançerlerini belinize takmışsınız ama Molla Hüdavendigar gibi mübarek bir insanın gecenin bir yarısında 178 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI rahatsız edilmeyeceğini belleyememişsiniz. BİRİNCİ AHİ Bizimle geleceksin. Şems-i Tebrizi etrafını çevreleyenleri süzerek, ŞEMS-İ TEBRİZİ Siz kimsiniz ki? BİRİNCİ AHİ Emir-i Dad Nusreddin tarafından gönderildik. Niyetlerini anlamaya çalışan Şems-i Tebrizi temkinli bir sesle, ŞEMS-İ TEBRİZİ Bu akşamki sözlerimden dolayı zindana mı atacaksınız? İçlerinden biri çekinerek suçlamanın nedenini açıklar. İKİNCİ AHİ Kimya Hatun’u öldürmekten dolayı tutuklusun! Bir anda deliye dönen Şems-i Tebrizi kapının eşiğinde bekleyen Alaüddin Çelebi’nin üzerine yürür. ŞEMS-İ TEBRİZİ Bütün bunlar senin başının altından çıkıyor. Ahi Tuğrul önüne geçerek engellemeye çalışsa da Alaüddin Çelebi’nin boynuna yapışmıştır. Benim haremimden sana ne be çocuk! Ahi Tuğrul ani bir refleksle hançerini çekerek Şems’in göğsüne saplar. Şems-i Tebrizi ortalığı inleten acı bir çığlık atar. Allah! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /179 19.KONYA / MEVLANA’NIN EVİ / AVLU DIŞ / AKŞAM Mevlana, Bahaeddin Sultan Veled Şems-i Tebrizi’nin çığlığını duyan Mevlana büyük oğlunun elinden kurtularak kapıya doğru koşar. Sultan Bahaeddin Veled de peşinden gelir. Kapıyı açan Mevlana dışarıda kimseleri göremez. Etrafına kaygıyla bakınmaktadır. Bu sırada yerdeki birkaç damla kanı Sultan Veled fark edecektir. 20.BOZKIR DIŞ / GÜN Ahi Tuğrul Dörtnala atını süren Ahi Tuğrul, nereden geldiği bilinmeyen bir ok ile vurulur. Kim olduğu bilinmeyen katiller, oklarını savurmaya devam eder. Ellerinden kurtulmayı başaran Ahi Tuğrul, yaralı haliyle uzaklaşır. 21.İKİ KÖYÜN ARASINDAKİ VADİ DIŞ / GÜN Çocuk Yunus, Aybala, Ahi Tuğrul Günün ilk saatleri ışıldamaya başlarken, karşı tepedeki Aybala, sürüyü otlağa götürmektedir. Çocuk Yunus da Aybala’yı izlemek için kendi köyünün bulunduğu tepenin üstündedir. İki tepede birbirlerine gülümseyerek ilerlerler. İkisinin arasında kalan vadide, sahipsiz bir at dikkatlerini çeker. Bir süre nasıl davranacaklarını düşündükten sonra iki ayrı tepeden ata doğru koşmaya başlarlar. Aynı zamanda atın yanına ulaşarak yularını çekerler. AYBALA Ben buldum, benimdir o! Çocuk Yunus etrafına bakınarak, ÇOCUK YUNUS Bir sahibi olmalı! AYBALA Sahibi Gök Çalap’tır, başka kim ola ki? Çocuk Yunus söyleneni mantıklı bulmamıştır. 180 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ÇOCUK YUNUS Gök Çalap’ın semerli bir at ile dağın başında işi ne? Aybala bütün içtenliğiyle, AYBALA Bana armağan getirmiştir! Çocuk Yunus şaka yaparak, ÇOCUK YUNUS Bu atın yerine, sürülerinizi alıp götürmesin! İkilem içinde kalan Aybala, kararını verdikten sonra Çocuk Yunus’u iterek yere devirir. AYBALA O, bizim için kötülük düşünmez… Yerden kalkmaya çalışan Çocuk Yunus, kayanın dibindeki çizmeyi fark eder. Oraya doğru yürürken, Aybala da merakla peşinden gelecektir. Kayanın arkasında kanlar içinde yatan Ahi Tuğrul’u görürler. ÇOCUK YUNUS Birisi Gök Çalap’ı okuyla vurmuş… 22.İKİ KÖYÜN ARASINDAKİ VADİ DIŞ / GÜN Çocuk Yunus, Aybala, Ahi Tuğrul Ahi Tuğrul’u atına bindiren çocuklar, vadinin başka bir yerinde, atı çekiştirerek yürümektedir. ÇOCUK YUNUS Elin çok da ağırmış! Aybala gururlanarak, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /181 AYBALA Biz Türkmen’iz! ÇOCUK YUNUS Biz de öyleyiz! AYBALA Sizin götünüz, konduğu yerden kalkamadığından fazla büyümüş. Çocuk Yunus’un alttan almaya niyeti yoktur. ÇOCUK YUNUS Senin gibiler de laf dinlemeyen yabanilermiş! Boşuna dememişler ‘haricilerden uzak dur!’ diye… Aybala söylenen söze öfkelenerek uzaklaşır. Hey… Nereye gidiyorsun? Beni Gök Çalap’la bir başıma bırakma… 23.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİNİN BAHÇESİ DIŞ / AKŞAM Çocuk Yunus, Gökçe Ana, Ahi Tuğrul Ahi Tuğrul’u evinin önüne getiren Çocuk Yunus, korkulu bir heyecan içindedir. Kapıyı açan Gökçe Ana, şaşkınlıkla onlara bakmaktadır. GÖKÇE ANA Bu da ne ola? ÇOCUK YUNUS Gök Çalap evimize misafir gelmiştir, içeri buyur etsene… Gökçe Ana, kuşkuyla kanlar içindeki Ahi Tuğrul’u süzer. GÖKÇE ANA Ölü Gök Çalap mı olur a oğul? 182 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Çocuk Yunus, küçücük boyuyla, Ahi Tuğrul’u atından indirmeye çalışır. ÇOCUK YUNUS Ölü değil, yaşıyor… Yardım et de içeri taşıyalım… Gökçe Ana’nın yardımıyla Ahi Tuğrul’u içeriye taşırlar. 24.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİ İÇ / GECE Çocuk Yunus, Ahi Tuğrul Çocuk Yunus’la aynı odada yatan Ahi Tuğrul kan ter içinde inlemektedir. Acı içinde inlemeleri Çocuk Yunus’u uyandırır. Hemen yatağından doğrularak yanına gider. Ne yapacağını bilmediğinden söylediklerini anlamaya çalışmaktadır. Ahi Tuğrul gözlerini araladığında Çocuk Yunus’un meraklı bakışlarıyla karşılaşır. ÇOCUK YUNUS Sen Gök Çalap mısın? Ne olduğunu algılayamayan Ahi Tuğrul zorlukla karşılık verir. AHİ TUĞRUL Ne haddime? Çocuk Yunus ikna olmamıştır. ÇOCUK YUNUS Bu dediğin gerçek mi ola? Ahi Tuğrul’un gözleri kapanırken… AHİ TUĞRUL Benim adım Tuğrul… Ahi Tuğrul… Çocuk Yunus acele Gökçe Ana’nın yanına giderek uyandırmaya çalışır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /183 ÇOCUK YUNUS Tuğrul’muş adı… Ahi Tuğrul dedi. Uyku sersemi Gökçe Ana evlatlığını sakinleştirmeye çalışarak, GÖKÇE ANA Dur Yunus’um, çekiştire çekiştire kolumu koparacaksın… Ahi Tuğrul’un yanına birlikte dönerler. Yaşlı kadın yaraya müdahale edince, Ahi Tuğrul acıyla gözlerini aralar. AHİ TUĞRUL Askerler? Çocuk Yunus meraklanmıştır. ÇOCUK YUNUS Askerlerden mi kaçıyorsun yoksa? Gökçe Ana meraklı çocuğu bir kenara iterek, GÖKÇE ANA Bir dur evlat! 25.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİNİN BAHÇESİ DIŞ / GÜN Çocuk Yunus, Ahi Tuğrul Çocuk Yunus avluda günlük işlerle oyalanmaktadır. Ahi Tuğrul sargılar içinde evin önüne çıkar. İlk kez dışarı çıktığı hareketlerinden anlaşılmaktadır. Onu gören Çocuk Yunus heyecanla yanına gider. ÇOCUK YUNUS Ahi ne demek? Ahi Tuğrul içinde bulunduğu ortamı tam olarak bilemediğinden temkinli davranmaya çalışarak etrafına bakınmaktadır. 184 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ TUĞRUL Ne bilirsin ahilik hakkında? Çocuk Yunus bütün saflığıyla, ÇOCUK YUNUS Ne bileceğim? İlk senden duydum. Ahi Tuğrul yanındaki çocuğun bilgisini yoklarcasına, AHİ TUĞRUL Ahi Evran adından da haberin yok mu? ÇOCUK YUNUS Yok dedim ya! AHİ TUĞRUL Onun şeyhini de duymamışsındır. Ahi Tuğrul’un soruları Çocuk Yunus’u meraklandırmıştır. ÇOCUK YUNUS O da kim ola? Ayakta durmaktan yorulan Ahi Tuğrul oturabileceği bir yere Çocuk Yunus’tan destek alarak çöker. AHİ TUĞRUL Şeyh Evhadüddin Kirmani mübarekler mübareğiymiş… 26.KAYSERİ / YABANLU PAZARI DIŞ / GÜN Evhadüddin Kirmani, Köle Satıcısı, Huysuz Köle Bir köşede geçmiş yılların öyküsüne dönüldüğünü anlatan ‘Yıl 1210…’ yazısı… Ahi Tuğrul’un sesi fondan gelirken, dönemi anlatan pazar yeri görüntüleri arkası arkasına eklenmektedir. Pazar yerinde yürüyen Şeyh Evhadüddin Kirmani kendisini tanıyan tüccarlardan ve alışveriş yapan müşterilerden fazlasıyla ilgi görmektedir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /185 AHİ TUĞRUL’UN SESİ Abbasi Halifesi en-Nasır li-Dinillah tarafından, konar göçerlere İslam’ı anlatmak ve fütüvvet meşrebini yaygınlaştırmak için kırk yıl önce Anadolu’ya gönderilmiş… Birkaç esnaf, Evhadüddin Kirmani’nin önüne geçerek konuşmaya başlar. İster istemez duraksayan şeyhin biraz ilerisinde birbirinden güzel cariyeler satılmaktadır. KÖLE SATICISI Ey Yabanlu Pazarı’na toplanmış darıdünyanın özgür insanları! Gök Çalap’ın kime neler göstereceğini hiçbiriniz bilemezsiniz. Ya bir gün sonra köle olmayacağınızın garantisi var mı? Bir köle satın alıp özgürlüğünüzün tadına varın… Birinci esnaf saygıyla, BİRİNCİ ESNAF Şeyh Kirmani… İkinci esnafın patavatsız biri olduğu her halinden belli olmaktadır. İKİNCİ ESNAF Bu yanımdaki densiz fütüvvet ehli olmak çok zor diyor! Evhadüddin Kirmani’nin gözleri ister istemez köle satıcısına takılmıştır. EVHADÜDDİN KİRMANİ Biz edebi edebiyle öğrenenlerdeniz. Kimde hayâ varsa, onda iman vardır. Edebi olmayanlarda iman da bulunmaz. İkinci esnaf şaka yollu bacaklarının arasına bakarak gülümser. 186 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI İKİNCİ ESNAF Bizde de haya var okkalısından! Evhadüddin Kirmani birinci esnafı uyarırcasına, EVHADÜDDİN KİRMANİ Toprağın güle arkadaş oluşu gibi fütüvvet talibi de edep bilenlerle arkadaşlık yaparsa yüzü ak olur. Bir müşteri huysuz köleyi mıncıklamaya çalışınca suratının ortasına tokadı yer. HUYSUZ KÖLE Sen git de ananı mıncıkla! Huysuz köle bu davranışından dolayı kamçıyla cezalandırılacaktır. KÖLE SATICISI Ey cemaat-i müslimin! Az parası olanlar da uzağımda durmasın. Şu gördüğünüz huysuz ve de uğursuz köleyi yarım kuzu parasına satıyorum, haberiniz ola… Evhadüddin Kirmani esnafların yanından ayrılarak, köle satıcısına yönelir. Esnaflar arkasından şaşkınlıkla bakmaktadır. Bu baş belasının dudaklarından kötü söz eksik olmaz. Sopaya dayanıklıdır. İnsanın dövdükçe dövesi geldiği köleye sahip olmak isteyen yok mu? Evhadüddin Kirmani’nin bakışları huysuz kölenin üstündedir. 27.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Evhadüddin Kirmani, Huysuz Köle Ahi Evran deri atölyesindeki işlerine kendisini kaptırmış bir halde çalışmaktadır. Evhadüddin Kirmani tedirgin hareketlerle atölyeye girer. Deri atölyesinin kokusu ister istemez rahatsızlık vermektedir. Ahi Evran şeyhini büyük bir saygıyla karşılar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /187 EVHADÜDDİN KİRMANİ Hiçbir meslekte bunun gibi bir koku bulunmaz Nasirüddin Mahmut! Her pisliğin içine girip çıktım ama böylesine alışması kolay değil. AHİ EVRAN Bu kokunun içinde, hem ruhumuz, hem de bedenimiz terbiye oluyor! Evhadüddin Kirmani’nin tedirginliği Ahi Evran’ın gözünden kaçmaz. EVHADÜDDİN KİRMANİ Dericileri surların dışında toplamaları da işimize yaradı… Bu sayede hepsini birden fütüvvet ehli yaptın… İyi oldu… Ahi Evran merakına yenilerek, AHİ EVRAN Sende bir gariplik var şeyhim? EVHADÜDDİN KİRMANİ Başıma öyle bir bela aldım ki sorma gitsin! AHİ EVRAN Hayrola? Evhadüddin Kirmani pencereye yanaşarak Ahi Evran’ın da yanına gelmesi için işaret eder. Dışarı baktıklarında kapının önünde bekleyen huysuz köleyi görürler. O da kim? EVHADÜDDİN KİRMANİ Bir köle… Az önce satın aldım. AHİ EVRAN Senin gibi birinin kölelerle ne işi olur ki şeyhim? 188 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 28.KAYSERİ SOKAKLARI / GENEL DIŞ / GÜN Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Huysuz Köle Ahi Evran ile Evhadüddin Kirmani deri atölyesinden çıkar. Evhadüddin Kirmani kaçarcasına uzaklaşmaya çalışırken, Ahi Evran peşinden hızlı adımlarla yürümektedir. Huysuz köle de arkalarındadır. Bir süre sokaklarda yürüdükten sonra Huysuz Köle’nin peşini bırakmayacağını anlayan Evhadüddin Kirmani duraksayarak, kölenin yanına gelmesini bekler. EVHADÜDDİN KİRMANİ Ne de laf anlamayan kadınmışsın ya hu! Özgürsün dedim sana! Nereye istersen git, bırak peşimi… HUYSUZ KÖLE O kadar parayı ödedikten sonra ortalığa salıvermek senin gibi yaşını başını almış mübarek birine yakışmaz. Bir iş yaptın, doğru dürüst ardında dur. Yanlarından geçenlerin dikkatini çekerler. EVHADÜDDİN KİRMANİ Bu yaptığım peygamberimiz zamanından kalmadır. Sünnettir yani! O da elindeki paraları köle satıcılarına verir, gücünün yettiğince köleyi özgürlüğüne kavuştururdu. HUYSUZ KÖLE Sen de peygamberliğe soyunmayaydın! EVHADÜDDİN KİRMANİ Tövbe de kadın! Huysuz köle Evhadüddin Kirmani’yi kolundan çekiştirerek, HUYSUZ KÖLE Yürü haydi! Yol ortasında gelip geçen halimize gülüyor… Ahi Evran gülümsemesini gizlemeye çalışarak, AHİ EVRAN Doğru söylüyor şeyhim! Yeniden yürümeye başlarlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /189 EVHADÜDDİN KİRMANİ Hiç olmazsa sen gülmeyeydin Nasirüddin Mahmut… 29.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / GÜN Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Huysuz Köle Ahi Evran hanikahtakilerin şaşkın bakışları arasında karşısına oturttuğu Evhadüddin Kirmani’nin nikâhını kıymak üzere son hazırlıkları yapmaktadır. AHİ EVRAN Son pişmanlık fayda etmez şeyhim! Evhadüddin Kirmani utancını saklamaya çalışarak Ahi Evran’a çıkışır. EVHADÜDDİN KİRMANİ Her lafı dedirtirim ama ‘Kölesiyle beraber aynı evde yaşıyormuş,’ dedirtmem kendime… Ahi Evran ikna edebilmek için ısrarcı olur. AHİ EVRAN Ya kov ya da başkasına sat gitsin şeyhim! Ahi Evran’ın sözleri Huysuz Köle’nin hoşuna gitmeyecektir. HUYSUZ KÖLE Sen de gereksiz lakırdılar üreteceğine kıyacaksan kıy şu nikâhı! Ahi Evran Huysuz Köle’yi umursamadan ısrarcılığını sürdürecektir. AHİ EVRAN İlk evliliğinizi şeyhinizin kızıyla yapmıştınız. İkincisindeki nasibinize bakar mısınız? Evhadüddin Kirmani ortamı yumuşatır. 190 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI EVHADÜDDİN KİRMANİ Sen de şeytani taraflarını deri atölyesinde terbiye etmiyor musun? Hakk Çalap melâmet hırkasıyla yaşayan kulunun yaptıklarının farkındadır. Onunla kıyacağım nikâh geriye kalan şeytani taraflarımı da terbiye edecek. Ahi Evran besmele çekerek nikâh törenine başlar. 30.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ DIŞ / GÜN Vergi Tahsilâtçısı, Deri işleme atölyelerine yaklaşan vergi tahsilâtçısı çamura bulaşmamak için titizlenmektedir. Kokudan rahatsız olduğundan burnunu tutarak Ahi Evran’ın atölyesinin önüne doğru yürür. Vergi tahsilâtçısına silahlı askerler eşlik etmektedir. 31.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Ahi Evran deri atölyelerinde çalışan çıraklara ve kalfalara eğitim vermektedir. AHİ EVRAN Diğer atölyelerin yiğitlerinden gelmeyen var mı ola? Çıraklar birbirini kontrol eder. BİRİNCİ ÇIRAK Herkes burada ahi babam! AHİ EVRAN Hangi yiğidimizden dinleyelim ahiliğin açık hallerini? Bir çırak diğerlerinden önce atılarak, İKİNCİ ÇIRAK Üçtür ahi babam… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /191 AHİ EVRAN Say da gelsin bakalım? İKİNCİ ÇIRAK İlk vakit düşkünlere yardım etmek için eli açık olacak… AHİ EVRAN İkincisi? İKİNCİ ÇIRAK Bir şey istemeye gelenlere kapısı açık olacak… AHİ EVRAN Üçüncü? BİRİNCİ ÇIRAK Açları doyurmak için de sofrası açık olacak… VERGİ TAHSİLÂTÇISI Şeyh Nasirüddin Mahmut! Ahi Evran dışarıya seslenerek, AHİ EVRAN Adımı seslenen de kim ola? VERGİ TAHSİLÂTÇISI Ben vergi tahsilâtçısı Fuzuli! Kayseri kadısının adamlarından… Ahi Evran gülümseyerek, AHİ EVRAN Tam da lafının üstüne konuklarımız geldi… Bu gelenlerin aç ve de açıkta olmadığı aşikâr… Dışarıya seslenerek, Kapımız herkese açıktır, geçin içeriye? 192 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 32.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ DIŞ / GÜN Ahi Evran, Vergi Tahsilâtçısı, Kapı önündeki vergi tahsilâtçısı ile askerler böyle bir yere geldikleri için hayatlarından memnun değildir. Kıyafetlerine bulaşan çamurları temizlemeye çalışırken, VERGİ TAHSİLÂTÇISI Sen gel dışarıya, sokma bizi pisliğin içine! Ahi Evran deri atölyesinin önüne çıkar. AHİ EVRAN Buyur Fuzuli Efendi. İçeri geçip iki lokma ekmeğimizden yeseydin iyi olurdu ama… Vergi tahsilâtçısı konuşmasını tamamlamasına izin vermeden konuya girer. VERGİ TAHSİLÂTÇISI Verginizi ödemediğiniz için hakkınızda şikâyet var. Ahi Evran’ın canı sıkılmıştır. AHİ EVRAN Bizi dost belleyenlerin yanında, düşman belleyenler de az değilmiş belli ki… VERGİ TAHSİLÂTÇISI Bu işler ödemeye gelince böyle olur zaten! Kadı efendi ‘Canımı sıkmasınlar!’ diye haber gönderdi. AHİ EVRAN Ben dericilikten kazandıklarımı ahi ocaklarına vakfettim, davranışım Dar-ül Mülk’teki sultan’ın da takdirlerini kazandı… Vergi tahsilâtçısı söylenenleri umursamadan deri atölyesinin önünden ayrılmaya niyetlenir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /193 VERGİ TAHSİLÂTÇISI Boş yere lafı dolandırmadan ödeyin vergilerinizi! Ahi Evran arkasından seslenerek, AHİ EVRAN Sen de kadıya söyle, üstümüze gelerek hoşgörümüzün sınırlarını zorlamasın! 33.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Vergi Tahsilâtçısı, Ahi Evran çıraklara ve kalfalara eğitim verdiği yere neşesiz bir halde döner. Pencereden vergi tahsilâtçısının komik halleriyle uzaklaşmasını izlerken kaldığı yerden dersine devam eder. AHİ EVRAN Kim sayacak kapalı hallerimizi? Bir başka çırak söz alır. ÜÇÜNCÜ ÇIRAK Üçtür ahi babam… Ahi Evran devamının getirmesi için işaret eder. AHİ EVRAN Say da gelsin bakalım. ÜÇÜNCÜ ÇIRAK İlk vakit kimsenin ayıbını görmemek, kimseye kötü gözle bakmamak için gözü bağlı olmalı… AHİ EVRAN İkincisi? 194 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ÜÇÜNCÜ ÇIRAK Kimsenin ırzına, namusuna, haysiyetine ve de onuruna kötülük etmemesi için beli bağlı olmalı… AHİ EVRAN Üçüncüsü? ÜÇÜNCÜ ÇIRAK Son olarak da kimseye kötü söz söylememesi, kimse hakkında iftira etmemesi, gıybet yapmaması ve de münafıklıktan uzak durması için dili bağlı olmalı… 34.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / GÜN Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Huysuz Köle Bir grup genç kadın ve erkek, ellerindeki mumlarla ney müziği eşliğinde sema yapar. Şeyh Evhadüddin Kirmani ve halifelerinden bazıları tanrıya ulaşmanın yolunda sema edenleri izler. Bu coşkuya kendini kaptıran Evhadüddin Kirmani ayağa kalkarak sema edenlerin arasına karışır. Bu arada rubailerinden birini söylemeye başlar. EVHADÜDDİN KİRMANİ Öğüt dinlersen; gayret et iki üç gün. Öl ölmeden önce iki üç gün. Dünya yaşlı bir kadındır, Ne olur haşır neşir olmasan iki üç gün? Doğurmak üzere olduğu anlaşılan Huysuz Köle elindeki temizlik malzemeleriyle meclise girer. Onu engellemeye çalışan genç dervişleri tersleyerek temizliğe başlar. Ortamdaki büyülü hava kaybolmuştur. Sema sırasında kendinden geçen Evhadüddin Kirmani ile karşısındaki kızların arasına girer. HUYSUZ KÖLE Bir parça ağır ol hele! Trans halinden koparılan Evhadüddin Kirmani durumu kavrayamamıştır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /195 EVHADÜDDİN KİRMANİ Ne var hatun? Huysuz köle Evhadüddin Kirmani’ye çıkışır. HUYSUZ KÖLE Az kalsın kızcağızın içine düşecektin! Evhadüddin Kirmani hala algılayamaz. EVHADÜDDİN KİRMANİ Hangi kızcağız? Huysuz köle karşısındaki kızı işaret ederek, HUYSUZ KÖLE Karşındaki tazeden söz ediyorum. Durumu kavrayan Evhadüddin Kirmani öfkelenir. EVHADÜDDİN KİRMANİ Edep ya hu! Haktan başka bir şeye bakmayacağımı belleyemedin mi hala? Ben nereye bakar isem imanın ve İslam’ın inancıyla bakarım. Hakk Teâlâ’nın içinde olmadığı hiçbir şeyi görmez gözlerim. İçin rahat olsun. Karnındaki bebeği işaret ederek, HUYSUZ KÖLE Belli belli… EVHADÜDDİN KİRMANİ Ben ‘Edep ya hu!’ diyorum, sen ise edepsizliğin üstüne gidiyorsun. 35.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka Ahi Evran’la birlikte deri atölyesini dolaşan Zeynüddin Sadaka’nın rengârenk işlenmiş deriler ilgisini çekmiştir. 196 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ZEYNÜDDİN SADAKA Keçi derilerini rengârenk işlemenin sırrı da ne ola? AHİ EVRAN Çok okumaktır herhalde… Zeynüddin Sadaka yılan derisinden yapılmış ürünlerden de etkilenmiştir. ZEYNÜDDİN SADAKA Yılan derisini işlemenin sırrını hangi kitaptan okudun ki? AHİ EVRAN İbni Sina’nın yazdıklarında yılanlar hakkında fazlaca bilgi var. Başka kitaplar da okudum tabii… İki arkadaş bodruma inerler. Ahi Evran’ın yılanlar hakkında araştırmalar yaptığı odada, kavanozlar içinde ya da kafeslerde yılan örnekleri vardır. Burayı da araştırmalarım için kullanıyorum. Gök Çalap’a aklımızla ulaşabiliyoruz. Yılan derisini işlemeyi mi beceremeyeceğiz? Deri atölyesinin dışından vergi tahsilâtçısının sesi duyulur. VERGİ TAHSİLÂTÇISI Şeyh Nasirüddin Mahmut! Ben Fuzuli! Beni duymaz mısın be adam? Ahi Evran pencereden dışarıya bakarken Zeynüddin Sadaka merak etmiştir, ZEYNÜDDİN SADAKA Kim olduğunu bildin mi? AHİ EVRAN Bir süredir ahilik düzenimizi çekemeyenlerle uğraşmaktayız. Eskiden Türkmenlerin tabakladığı deriler para etmezdi. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /197 Bir arada olunca işlerin kalitesi değişti. Yeni düzenimiz ucuzundan malları toplamayanların işine gelmiyor. ZEYNÜDDİN SADAKA Bu yüzden mi kadıya gitmişler? Ahi Evran sinirlenmiştir. AHİ EVRAN Bir zamanlar Şeyh Evhadüddin Kirmani’yle Kayseri kadısı kapışmış. Kadı da eskilerden gelen gerginliğin acısını, benden çıkarma derdinde. ZEYNÜDDİN SADAKA Şu densize haddini bildirsene şeyhim! 36.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ DIŞ / GÜN Ahi Evran, Vergi Tahsilâtçısı Vergi tahsilâtçısı ile askerler deri atölyesinin önünde bekleşmektedir. Komşu atölyelerde çalışanlar da meraklanarak onları izlemektedir. VERGİ TAHSİLÂTÇISI Yoksa geldiğimi duyunca kaçacak yer mi aramaktasın? Ahi Evran içeriden seslenir. AHİ EVRAN Gel buraya tahsildar efendi… Vergi olarak vereceğim malları hazırlıyorum. Bir ucundan da sen tutuver… Amacına ulaşan vergi tahsilâtçısı gururla etrafına bakınmaktadır. VERGİ TAHSİLÂTÇISI Çok şükür laftan anlamaya başladın… Bir grup askerin kendisiyle gelmesini isteyen vergi tahsilâtçısı içeri girer. 198 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 37.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Vergi Tahsilâtçısı Karanlıkta çamura bulanmamaya özen gösteren vergi tahsilâtçısı tedirgin adımlarla yürümektedir. Her adımda tedirginliği biraz daha artar. Deri atölyesinin içinde ilerlerken, bir anda ejderha kılığındaki Ahi Evran’la karşı karşıya gelir. Kucağında işlenmiş yılan derileri vardır. AHİ EVRAN Al bakalım vergilerin karşılığını! Ne olduğunu anlayamayan vergi tahsilâtçısı ile yanındaki askerler paniğe kapılarak çıkış kapısına yönelir. 38.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ DIŞ / GÜN Ahi Evran, Vergi Tahsilâtçısı Ahi Evran’ın atölyesinden çığlıklar yükselmektedir. VERGİ TAHSİLÂTÇISI Yandım anam! İmdat! Kurtarın bizi ejderhanın elinden! Vergi tahsilâtçısı ile askerler panik halinde deri atölyesinden dışarı fırlar. Kaçmaya çalışırken yerlere düşüp, çamura bulanacaklardır. Kaçın! Hakk için, Allah için canınızı kurtarın! O Nasirüddin Mahmut ejderha olmuş, üstümüze saldırdı! İmdat! İmdatlar olsun! Çevredeki deri atölyelerinde çalışanlar da gürültüden dolayı dışarıya çıkmış, onların hallerine gülmektedir. Bir süre sonra kapının önüne çıkan Ahi Evran ile Zeynüddin Sadaka arkalarından bakarak gülümser. 39.KAYSERİ / BATTAL MESÇİDİ / AVLU DIŞ / AKŞAM Evhadüddin Kirmani, Şems-i Tebrizi Evhadüddin Kirmani bir leğenin içindeki suya kendini kaptırmış halde bakmaktadır. Ayın yansıması suyun içinde görünmektedir. Onun davranışı mescidin avlusuna giren Şems-i ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /199 Tebrizi’nin dikkatini çeker. Ne yaptığını anlayabilmek için yanına yaklaşarak Evhadüddin Kirmani’yi izlemeye başlar. ŞEMS-İ TEBRİZİ Ne yapıyorsun? Şems-i Tebrizi’nin gelişini umursamayan Evhadüddin Kirmani akliyeciliğin temel felsefesini anlatırcasına karşılık verir. EVHADÜDDİN KİRMANİ Ayın sudaki yansımasını seyrediyorum. Evhadüddin Kirmani’nin mesajını anlayan Şems-i Tebrizi, sezgiciliğini ortaya koyan bir yaklaşımla karşılık verecektir. ŞEMS-İ TEBRİZİ Ensende çıban yoksa neden başını kaldırıp gökyüzüne bakmıyorsun? Evhadüddin Kirmani kiminle konuştuğunu merak etmiştir. EVHADÜDDİN KİRMANİ Bu tepemde dikelen dervişin akliyecilerden hoşlanmadığı aşikâr! ŞEMS-İ TEBRİZİ Senin sezgicilerden hoşlandığın kadar hoşlanıyorum şeyhim, daha fazlası zarar… Evhadüddin Kirmani karşısındaki dervişi önemsemediğini gösterircesine, EVHADÜDDİN KİRMANİ Kayseri’de senin gibiler giderek çoğalıyor. Şems-i Tebrizi’den yine karşılık gelir. 200 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ŞEMS-İ TEBRİZİ Bir fazlanın zararı olmaz. Evhadüddin Kirmani uyarırcasına, EVHADÜDDİN KİRMANİ Haddini bildiğin sürece sorun yok… 40.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ / BODRUM KAT İÇ / GÜN Ahi Evran, Birinci Çırak, İkinci Çırak İlk bakışta ürkütücü havası olan odada çıraklar tedirgin bir halde sohbet etmektedir. BİRİNCİ ÇIRAK Vergicilerin ‘Yandım anam!’ diye kaçtıklarını gözlerimle gördüm. İKİNCİ ÇIRAK Ne diye kaçarlar ki? Deri atölyesine gelen Ahi Evran, araştırmalarını yaptığı bodrum kata, çıraklarının ondan habersiz indiğini görünce öfkelenir. İmalı bir baş hareketiyle ortalıktan kaybolur. BİRİNCİ ÇIRAK Ateşler saçan ejderha donunda karşına çıktığında anlarsın nedenini! İKİNCİ ÇIRAK Boş laf bunlar! Ahi Evran ejderha kılığında ortaya çıkar. AHİ EVRAN Boş dediğin ne ola? İki çırak da şoka uğramıştır. Ben size buraya girmeyi yasak etmedim mi? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /201 BİRİNCİ ÇIRAK Ettin ahi babam? İKİNCİ ÇIRAK Biz lafını dinlemedik… AHİ EVRAN Bunun bir cezası olmalı! BİRİNCİ ÇIRAK Her cezaya razıyız ahi babam! İKİNCİ ÇIRAK Canımızı bağışla kurbanın olayım… AHİ EVRAN Yarına kadar yüz yirmi dört edebin tamamını ezberlemeden deri atölyesinden içeri adımınızı atmayın… İki çırak başlarıyla onaylayarak, kaçarcasına bodrumdan uzaklaşır. 41.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ DIŞ / GÜN Ahi Evran, Birinci Çırak, İkinci Çırak, Evhadüddin Kirmani, Vergi Tahsilâtçısı, Kayseri Kadısı, Alaüddin Keykubat, İki çırak korkuyla deri atölyesinden dışarı çıkar. Oraya doğru yaklaşan Kayseri Kadısı, Vergi Memuru ve kalabalık bir asker gurubunun farkında değillerdir. İKİNCİ ÇIRAK Sana söyledim yılanların piri olduğunu… BİRİNCİ ÇIRAK Yüz yirmi dört edebi ezberleyemezsek vay halimize! Kaçmaya çalışırken kendilerini Kayseri Kadısı’nın yakınlarında bulurlar. 202 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KAYSERİ KADISI Kimmiş o yılanların piri? VERGİ TAHSİLÂTÇISI Size söyledim kadı efendi! İçerisi yılanlarla dolu! O da yılanların başında, cümle âleme korku salmış, haracını topluyor… Kayseri Kadısı çıraklara dönerek, KAYSERİ KADISI Doğru mudur söylenenler? Birbirine bakan çocuklar, sessiz kalır. VERGİ TAHSİLÂTÇISI Korkmayın veletler! Kadı Efendi Ahi Evran’ın canını almaya geldi. Hepinizi kurtaracak yılanların elinden… Ahi Evran’ın zarar görmesini istemeyen çocuklar başını ‘Hayır’ anlamında sallar. Kayseri Kadısı’nın baş işaretiyle askerler ellerindeki meşaleleri yakarak, deri atölyesine doğru ilerlerler. Ahi Evran’ın kapının önüne çıktığını görünce duraksarlar. AHİ EVRAN Durun hele! Sen ahilerin gücünü anlamadan üstümüze geliyorsun ama bedeli ağır olur… KAYSERİ KADISI Ben Kayseri’nin düzenini sağlamak için buradayım, işime nifak sokan ahilere de haddini bildiririm. Kayseri Kadısı’nın işaretiyle meşaleli askerler yeniden hareketlenir. Ahi Evran deri atölyesini yakmalarına engel olmaya çalışır. Diğer atölyedekiler de yardımına gelir. Sert itişip kakışmalar başlamıştır. AHİ EVRAN Bu haksızlıkların bedelini öteki dünyada fazlasıyla ödersin ama… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /203 Ahi Evran çamurların içinde aldığı darbelerle etkisiz hale getirilmiştir. Ona yardımcı olmaya çalışanlar da aynı sertlikle durdurulmuştur. KAYSERİ KADISI Bir akliyeci dervişten öteki dünyayı öğrenmeye niyetim yok, kendi yolumuzu bellemişiz nasıl olsa… Tam deri atölyesi yakılacağı sırada Sultan Alaüddin Keykubat ile Evhadüddin Kirmani ortaya çıkıverir. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Bu hesabı öteki dünyaya bırakmam Hoca Nasirüddin! Sultanın gelişi dericilerin arasında coşkulu hareketlerle karşılanacaktır. Kalabalığın arasında Sultan Alaüddin!’, ‘Uluğ Sultan!’, ‘Adaletin kılıcı geldi işte!’, ‘O Türkmenlerin gerçek atası!’ gibi bağrışmalar yükselir. Askerler meşaleleri atarak sultana saygılarını gösterir. Onu gören Kayseri Kadısı panikle sultanın atına koşturur. KAYSERİ KADISI Ulu Sultanımız şehrimize şeref vermiştir… Sultan Alaüddin Keykubat, atının yanına gelen Kayseri Kadısı’nı sert bir çizme darbesiyle çamurun içine devirir. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Ben yaşadığım sürece ahilere karşı çıkanlar, karşısında beni bulacaktır. Yeni Kayseri Kadısı’nı seçene kadar da kadılık görevi Hoca Nasirüddin’ın sırtındadır, halkımın haberi ola… 42.YUNUS’UN KÖYÜ DIŞ / GÜN Çocuk Yunus, Ahi Tuğrul, Aybala Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1249…’ yazısı… 204 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahi Tuğrul sağlığına kavuşmuş bir halde Çocuk Yunus’la birlikte köyün yakınlarında yürümektedir. Dokuz yaşına ulaşan Çocuk Yunus’un heyecanlı halleri devam etmektedir. ÇOCUK YUNUS Bu şeyh istediği zaman ejderhaya dönüşüyor? Ahi Tuğrul alaycı gülümser. AHİ TUĞRUL O keramet sahibidir ama ejderhaya dönüştüğünü sanmıyorum. ÇOCUK YUNUS Sen söyledin şimdi! AHİ TUĞRUL Ahi Evran şakayı seven şeyhlerdendir. O küçük oyunlar da meraklı yiğitleri kendinden uzak tutmak içindir. Çocuk Yunus’un meraklı soruları devam eder. ÇOCUK YUNUS Yüz yirmi dört terbiye de neyin nesi? AHİ TUĞRUL Bir ustanın eteğine yapışacak talibin yüz yirmi dört edepten fazlasını bilmesi gerekir. Çocuk Yunus vadinin öteki tarafında sürülerini otlatan Türkmen kızına takılmıştır. Bu durum Ahi Tuğrul’un gözünden kaçmaz. ÇOCUK YUNUS Zor mudur öğrenmesi? Ahi Tuğrul meraklı çocuğu süzerek, AHİ TUĞRUL Bir ucundan başlamaya ne dersin? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /205 Vadinin öteki tarafına doğru hızlı adımlarla yürüyen Çocuk Yunus geriye bakmadan soruya karşılık verir. ÇOCUK YUNUS Sıkılırsam bırakırım ama… Ahi Tuğrul arkasından gülümsemektedir. 43.İKİ KÖYÜN ARASINDAKİ VADİ DIŞ / GÜN Çocuk Yunus, Aybala, Tüccar Çocuk Yunus sürülerini otlatan Türkmen kızını uzaktan izlemektedir. Durumun farkında olan Aybala kendi işiyle ilgilenir. Daha önce atı buldukları yerin yakınlarında, eşya yüklü bir eşek ortaya çıkar. Bir süre nasıl davranacaklarını düşündükten sonra, eşeğe doğru yürümeye başlarlar. Eşeğin yakınlarında yan yana gelmişlerdir. AYBALA Bu da mı Gök Çalap’ın armağanı değil? Çocuk Yunus kuşkuyla etrafına bakınmaktadır. ÇOCUK YUNUS Mal u mülk yüklü eşeğin dağın başında işi ne ola ki? Çocuk Yunus kayanın üstünde duran tüccarın şapkasını görür. Aybala’yı işaretle uyarır. Çekinerek kayaya doğru yaklaşırlar. Bir adın var mı? AYBALA Aybala… ÇOCUK YUNUS Benimki de Yunus… Kayaların arasında, tüccarın sesi duyulur. 206 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI TÜCCAR Rahat bırakın eşeğimi! Çocuk Yunus korku içinde, ÇOCUK YUNUS Bu sefer Gök Çalap’ı kızdırdık işte! İki çocuk kaçmaya hazırlanırken, kayaların arasında ihtiyaç gideren tüccar donunu toplayarak ortaya çıkar. İpek kıyafetleriyle farklı ve komik görünmektedir. Sevecenlikle yanlarına yaklaşırken, iki çocuğun kaygılı bakışları devam etmektedir. 44.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI DIŞ / GÜN Gökçe Ana, Ahi Tuğrul Gökçe Ana’nın tarlasına yaklaşan Ahi Tuğrul, onun, bir Selçuklu askeri ve yanındaki vergi tahsilâtçısıyla konuştuğunu görünce saklanır. Ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır. En sonunda iki öküzden birini alarak uzaklaşırlar. Gökçe Ana geriye kalan öküzünü karasabandan çözerek evine doğru üzüntüyle yürür. Ahi Tuğrul gizlendiği yerden karşısına çıkar. AHİ TUĞRUL Dert büyük galiba? Gökçe Ana kendi kendine mırıldanır. GÖKÇE ANA Bizim sultana da, ikta beyine de borcumuz yok idi. Ahi Tuğrul öfkelenmiştir. AHİ TUĞRUL O halde niye verdin öküzünü? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /207 GÖKÇE ANA O var dedi… Elindeki deftere karınca sürüsünden fazla yazı yazmışlar. Uzattı gösterdi. Eskiden gelen hesaplar kapanmamış dedi, sonra da dişimizden tırnağımızdan arttırdığımız öküzümüzü aldı götürdü! AHİ TUĞRUL Vermeseydin ya! Öküzünü çekiştirmeye çalışan Gökçe Ana’nın sözleri öfke doludur. GÖKÇE ANA O dediğin Sultan Alaüddin Keykubat zamanındaydı. Bir zamanlar kurda kaptırdığımız koyunun hesabını Ulu Sultan’dan sorardık. Şimdiyse torunlarının arasında çile çekiyoruz! 45.AYBALA’NIN OBASI DIŞ / GÜN Aybala, Aybala’nın Babası Aybala’nın obasındakiler tüccarın sattığı mallarla ilgilenirken, bir yandan da alışılmışın dışında kıyafetler içindeki tüccarı izlemektedir. Bu sırada, Çocuk Yunus ile Aybala’nın, birbirlerine gizlice baktığı da gözlerden kaçmaz. AYBALA’NIN BABASI Dedikleri kadar küçük mü Sultan İzzeddün? Tüccarda laf çoktur. TÜCCAR İlk tahta oturduğunda on iki yaşlarındaydı. Şimdi on beşine varmıştır. Tüccarın sözleri obadakilerin ilgisini çekmiştir. 208 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AYBALA’NIN BABASI Sultanın annesiyle evlenen İsfahanlı vezirin de canından olduğunu duyduk. Küçük kardeşiyle araları hoş değilmiş derler. Bunların dertleri ne ola ki? Eşekteki mallarla ilgilenmeyi bırakan Türkmenler tüccarın anlattıklarına odaklanmıştır. TÜCCAR Babalarının laneti çocuklarına da geçmiş olmalı… Sultan İzzeddün Dar-ül Mülk’e oturunca dokuz yaşındaki kardeşini de Moğollara elçi olarak göndermişlerdi. Üç yıl sonra Karakorum’dan yeni sultanın kendisi olduğunu yazan bir yarlıkla dönmüş. Ağabeyi tahtını bırakmaya yanaşmayınca da Sultan Han’ı yakınlarında birbirlerine girmişler… Tüccar mallarıyla ilgilenmediklerini fark ederek hareketlenir. Alacağınız mal yoksa boş yere yolumdan eylemeyin beni… Çocuk Yunus’la birlikte eşeğini çekiştirerek uzaklaşırlar. Aybala ile Çocuk Yunus’un bakışları birbirinden zor kopacaktır. 46.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİ İÇ / AKŞAM Çocuk Yunus, Tüccar, Gökçe Ana, Ahi Tuğrul Gün içinde yaşadığı üzüntüyü üstünden atamayan Gökçe Ana, boş gözlerle komik kıyafetli tüccara bakmaktadır. ÇOCUK YUNUS Ne öyle garip garip bakmaktasın? Gökçe Ana evlatlığının uyarısıyla kendine gelir. Tanrı misafiri gelmiştir, sofraya bir şeyler koysana… Gökçe Ana sofraya yiyecek bir şeyler koyarken tüccar gevezeliğine devam eder. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /209 TÜCCAR İki kardeş sultanın, savaşa tutuştuğunu söylediler. Sultan İzzüddin, kardeşinin ordusunu tarumar etmiş. Sonra da iki kardeş birbirine sarılıp ağlaşmışlar. El ele Konya’ya dönüşleri de herkesin içini rahatlatmış. Gökçe Ana uzaktan konuşmaya katılır. GÖKÇE ANA Bacak kadar çocuk bunlar, ikisini toplasan bir sultan etmez. TÜCCAR Peşlerinde ordular var ama… Sofraya konulan yemekleri doymazcasına yemeye başlayan tüccar, odadakileri şaşkınlığa düşürür. Tüccar ağzındaki lokmayı etrafına saçarak konuşmaktadır… Ben de onların korkusuna dağlardan geçeyim derken yolumu yitirdim. Günlerdir dağ taş demeden dolanıp durmaktayım… İşler daha fazla karışmadan Konya’ya varıp, mal u mülküme sahip çıkayım… ÇOCUK YUNUS Ahi değilsin galiba? Tüccar ağzındaki lokmayı etrafa saçarak Çocuk Yunus’u geçiştirmeye çalışır. TÜCCAR Her esnafta biraz ahilik vardır. ÇOCUK YUNUS Ahi edeplerini belleyen ağzında lokma varken konuşur mu? Ne söylemeye çalıştığını anlayan tüccar duraksamak zorunda kalacaktır. Bu durum Ahi Tuğrul’un hoşuna gider. 210 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 47.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİNİN BAHÇESİ DIŞ / GÜN Çocuk Yunus, Ahi Tuğrul, Gökçe Ana, Tüccar Gökçe Ana ahırdaki tek kalan öküzle ilgilenmektedir. Ahi Tuğrul ile Çocuk Yunus da tüccarı uğurlamaktadır. AHİ TUĞRUL Ahi Evran şeyhimizi gördüğünde selamımızı ilet. Bir vakit daha Türkmen köylerinde eğleşeceğimi söyler isen hayır dualarımızı alırsın… TÜCCAR O çok zaman önce Kırşehir’e yerleşti. Ahi Tuğrul meraklanmıştır. AHİ TUĞRUL Neden? Tüccar eşeğinin yükünü kontrol etmektedir. TÜCCAR Şems-i Tebrizi’nin ölümünden onu sorumlu tuttular. O da Molla Hüdavendigar’ın müritleriyle karşı karşıya gelmemek için Konya’dan ayrıldı. Ahi Tuğrul çekinerek sorar. AHİ TUĞRUL Alaüddin Çelebi’den haberin var mı? TÜCCAR Molla Hüdavendigar’ın oğlu da onunla birlikte gitti. Tüccar kendi halinde uzaklaşmaktadır. Ahi Tuğrul’un üzüntüsünü fark eden Çocuk Yunus meraklanmıştır. ÇOCUK YUNUS Niye üzüldün Ahi Tuğrul? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /211 AHİ TUĞRUL Yok yere yetmiş yaşındaki şeyhler şeyhini eziyete salmışız. Onun üzüntüsünden etkilenen Çocuk Yunus ahırdan tek öküzün çıktığını görünce şaşıracaktır. ÇOCUK YUNUS Diğer öküz nerede? Ahi Tuğrul ve Gökçe Ana söyleyecek söz bulamaz. 48.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN YAKINLARI DIŞ / GÜN Ahi Evran, Taptuk Emre, Birinci Genç, Ahi Tuğrul Geçmiş yılların öyküsü devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1236…’ yazısı… Çok uzaklardan önce eşeğin kulakları, sonra da eşeğine ters binen Ahi Evran görünür. Deri atölyesine doğru yaklaştıkça kalabalık bir grubun saygıyla arkasında yürüdüğü görünecektir. Ahi Evran bütün ciddiyetiyle peşindekileri bilgilendirmektedir. AHİ EVRAN Bir işi ve mesleği olmayanlara fütüvvet değmez. Başıboş dolananların yürüdüğü yerlere de ahilik uğramaz. Ahi dediğin helal tarafından kazanmasını becerebilmeli talipler. BİRİNCİ GENÇ İki lokma ekmeğin ucuna biraz haram değse zarar etmez herhalde ahilerin babası… Taptuk Emre eşeğine tersinden binen Ahi Evran’ı görünce şaşırmıştır. AHİ EVRAN Boş sözlerinle günahı üstüne çekme talibin cahili! Sen kazancını helalinden yapamazsan, haram tarafını 212 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI başkalarına da bulaştırırsın. Kazanmadan yediremeyeceğin için mutlaka çalışmak gerekir. Taptuk Emre selam vererek yanına yanaşır. TAPTUK EMRE Bu ne hal ahilerin babası? AHİ EVRAN Eski Yunan filozofları eşeklerine ters binerek anlatırmış derslerini. Ben de deneyeyim dedim ama zor oluyormuş… Ahi Evran eşeğin üstünden inmeye çalışır. Taptuk Emre, hele bir yardım et… Ahi Evran peşindekilere dönerek, Siz de ahiliğin yoluna girmeye niyetliyseniz, bir yol atası, iki de yol kardeşi bulun kendinize… Haydi, bakalım, dağılın şimdi… Ahi Evran eşeğini bağlarken yalınayak gençlerden biri Taptuk Emre’nin yanına yaklaşır. GENÇ AHİ TUĞRUL Zor mu ola çarık yapması? Taptuk Emre delikanlının yalınayak olduğunu fark eder. TAPTUK EMRE Zor olan yiğitliğin yoluna girmektir. Gerisi çorap söküğü gibi gelir. 49.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Fatma Bacı Deri atölyesinden içeriye giren Ahi Evran bodrum katın yakınından geçerken aşağıdan gelen tıkırtıları işitir. İmalı ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /213 biçimde başını sallamaktadır. Bodrum kattaysa Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin on sekizli yaşlara ulaşan kızı Fatma Bacı vardır. İlk defa girdiği araştırma bölümündeki canlı ve cansız yılanlara irkilerek bakmaktadır. Bu sırada yaptığı dikkatsizlik kavanozlardan birinin devrilmesine neden olur. Kırılan kavanozdan çıkan yılan Fatma Bacı’yı sokacaktır. FATMA BACI İmdat! Ejderhaya dönüşmüş olarak bodrum kata gelen Ahi Evran, ortada dolanan yılanı görünce telaşlanmıştır. AHİ EVRAN Soktu mu yoksa? Ahi Evran’ın ejderha hali Fatma Bacı’yı daha da korkutacaktır. FATMA BACI Yok mu ejderhadan kurtaracak beni! AHİ EVRAN Ben yardıma geldim Fatma Bacı, kıpırdanıp durma! Fatma Bacı tir tir titremektedir. FATMA BACI Ben senden korkuyorum Ahi Evran! Onu ejderha gibi gösteren maskeyi çıkaran Ahi Evran normal haline dönmüştür. Genç kız bir parça rahatlasa da gerçek yılanın tehlikesi sürmektedir. O yılan zehirli mi? Ahi Evran başıyla onaylar. 214 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Hem de çok… Fatma Bacı bayılmak üzeredir. FATMA BACI Beni soktu… Ölecek miyim şimdi… Ahi Evran bütün dikkatini yılana vermiştir. AHİ EVRAN Bunun engelleyebilmek için ilmin gerektirdiği ölçü ve usulle yılanı avlamamız gerekir. Ahi Evran usulüne uygun olarak yılanı yakalar. Baş ve kuyruk tarafından bir miktarını kesip atar. Bir ateş yakar. Kabın içine koyduğu yılanı faklı malzemelerle birlikte kaynatmaya başlar. Bu sırada yaptıklarını izleyen Fatma Bacı kendinden geçecektir. 50.BİR ZAVİYE / AVLU DIŞ / GÜN Evhadüddin Kirmani, Fahrüddin Hasan, Kuyu Ustası Bir halifesinin zaviyesine uğrayan Evhadüddin Kirmani dervişler tarafından saygıyla selamlanır. Halifesi Fahrüddin Hasan avluya yaptırdığı kuyunun başında çalışan ustayla konuşmaktadır. Onun geldiğini görünce saygıyla eline sarılır. FAHRÜDDİN HASAN Şeyhim! Evhadüddin Kirmani’nin bakışları kuyuya takılmıştır. EVHADÜDDİN KİRMANİ Ne kadar güzel bir kuyu olmuş böyle… Evhadüddin Kirmani hayranlıkla kuyunun etrafında dolanmaktadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /215 FAHRÜDDİN HASAN Bu usta oldukça hünerliymiş. Biz de fazlasıyla memnun kaldık doğrusu! Evhadüddin Kirmani ustayı takdir eder. EVHADÜDDİN KİRMANİ Bu sanatı öğreten ustanın elinden öpmek gerek… Kuyu ustası gururla, KUYU USTASI Ben kuyu ustalığını kendi başıma öğrendim! Evhadüddin Kirmani’nin bakışları bir anda değişir. Eline aldığı taşları kuyuya atmaya başlar. EVHADÜDDİN KİRMANİ Ey dervişler! Toplanın buraya! Ne olduğunu anlayamayan dervişler etrafına toplanır. Bir an önce kapatın kuyuyu! Kuyu ustasının şaşkın bakışları arasında kuyuyu doldurmaya başlarlar. KUYU USTASI Bir yanlışımı mı gördün şeyhim? Evhadüddin Kirmani kuyuyu kapatmaya çalışırken konuşmaktadır. EVHADÜDDİN KİRMANİ Bizim meşrebimizde üstadından mesleğini öğrenmediysen, işlerinden hayır bekleme… Bir ustaya bağlanmadan ortaya çıkarılan eserlerin kutsallığı ve de haysiyeti olmaz! Kuyu ustası itiraz etmeye niyetlenir. 216 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KUYU USTASI Ama şeyhim… EVHADÜDDİN KİRMANİ Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, anlasana be adam! 51.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Fatma Bacı Az önce bordum katında bayılan Fatma Bacı gözlerini araladığında kendini Ahi Evran’ın kollarında bulur. Ahi Evran onun sağlığına geri dönmesi için mücadelesini sürdürmektedir. FATMA BACI Hala yaşıyor muyum şeyhim? Onun kendisine geldiğini görünce, aşkını gizlemeye çalıştığı kaygılı gözlerle bakacaktır. AHİ EVRAN Bazı cahiller yılanlara nasıl yaklaşılacağını bilmediklerinden güzel renklerine kanıverir. Elini yaklaştırdığında da ölümcül belalarla karşı karşıya kalırlar. Fatma Bacı kendisini yaşama döndürenin ne olduğunu anlayabilmek için etrafına bakınmaktadır. Yılanın belli kısmını kaynatarak, herkesin bilmediği bir panzehir yaptım. Bunun sayesinde de yılanın ağusu vücudundan atıldı. Bir kabın içinde kaynattığı sıvının kendini yaşama döndürdüğünü anlamıştır. FATMA BACI Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin kızına cahil mi dersin? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /217 AHİ EVRAN Yılan ağusunu def etmede yine yılanların kullanıldığını biliyorsun yani… FATMA BACI Ben yalnızca senin olduğun yerde ölümden korkmamam gerektiğini biliyorum? Bu işlerin sırlarını bana da öğretsene… 52.KAYSERİ / ÇARŞI İNŞAATI DIŞ / GÜN Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay Sultan Alaüddin Keykubat mahiyetiyle birlikte inşaat alanına doğru yaklaşmaktadır. Onun geldiğini gören ustalar ve işçiler saygıyla kendisini karşılayacaktır. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Nasıl gidiyor Hoca Nasirüddin? Ahi Evran saygıyla, AHİ EVRAN Sayenizde hızla ilerliyoruz sultanım. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Bu çarşıyı yapmak için aklına uyduk ama… Ahi Evran söylenenden kaygı duymuştur. AHİ EVRAN Bir yanlışımı mı gördünüz? Sultan Alaüddin Keykubat gülümseyerek, SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Gün ve gece demeden işçilerin başındasın. Çarşıyı yapmanın sevdasına güzelim sohbetlerinden mahrum etmektesin bizleri… 218 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Bütün derdimiz sultanımıza yakışır bir eser ortaya koyabilmek içindir. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Ruhun ölümsüzlüğü hakkındaki sohbetimiz yarım kalmıştı, devamını merakla bekliyorum… 53.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / AKŞAM Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Taptuk Emre Ahilerin ve fütüvvet şeyhlerinin meclisini Şeyh Evhadüddin Kirmani yönetmektedir. Beline peştamalı dolamış, iki tarafından havlu sarkıtmış olan Fatma Bacı sakilik yapmaktadır. Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin işaretiyle huzura gelir. Su bardağını usulüne uygun olarak sağ eline uzatır. O suyunu içtikten sonra sol tarafındaki yaşlı şeyhe suyunu verir. Elleri titreyen şeyh suyunu içerken yere dökecektir. Bu gibi durumlara hazırlıklı olan Fatma Bacı yanındaki bezle ıslanan yerleri siler. Bu ahilik terbiyesi meclistekilerden takdir toplar. AHİ BABA Su gibi ömrün olsun kızım… Bir ahi baba Fatma Bacı’yı sınava çekmeye niyetlenmiştir. AHİ BABA Bir sorum olacak Fatma Bacı. FATMA BACI Şeyh babamın izni olursa, buyur, sor. Şeyh Evhadüddin Kirmani başıyla onay verir. AHİ BABA Gece vakti yapılan sakiliğin edeplerini de bellemiş misin? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /219 Ahi Evran’ın suyunu veren Fatma bacı belli belirsiz gülümser. FATMA BACI Eğer konuk uyumuşsa üç defa testiye vurursun, uyanmazsa geçer gidersin. Ahi baba aldığı yanıttan memnundur. AHİ BABA Şeyh Kirmani! Bu kız rahmetli anasına benzemiyor. Ahiliğin edeplerini iyice belletmişsin Fatma Bacı’ya… EVHADÜDDİN KİRMANİ Benden fütüvvetin edeplerini öğrendi, geriye kalanları da Nasirüddin Mahmut’tan… Ahi Evran’ın suyunu veren Fatma bacı belli belirsiz gülümser. 54.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / AKŞAM Ahi Evran, Fatma Bacı Su dağıtırken Fatma Bacı, Ahi Evran’ın hücresinin önünde duraksar. Ahi Evran yazdığı kitaba kendini kaptırmıştır. Üç kez testiye vurur. Ahi Evran içeriden seslenir. AHİ EVRAN Bir bardak suya itiraz etmem… Kapının önüne çıkan Ahi Evran kendisine uzatılan suyu içer. Su hayattır Fatma Bacı. Fatma Bacı gülümseyerek, FATMA BACI Hayatımı sana borçluyum şeyhim. 220 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahi Evran yılan derisinden yaptığı bilekliği karşısında gülümseyerek bakan genç kıza uzatır. AHİ EVRAN Bu yılan derisi bilekliği taşıdıkça hayatın manasını daha iyi kavrarsın. FATMA BACI Ne güzel ışıldıyor! Ahi Evran bilekliği Fatma Bacı’nın koluna takmaya çalışırken elleri titreyecektir. AHİ EVRAN Senin canına kasteden yılanın derisinden yaptım. Fatma Bacı yaşadığı anın keyfini çıkarmaktadır. 55.KAYSERİ / KEYKUBATİYE SARAYI İÇ / GÜN Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay Sultan Alaüddin Keykubat elindeki kitabın sayfalarını incelerken, Ahi Evran da gülümseyerek onu izler. AHİ EVRAN ‘Murşidü’l-kifaye’ adını verdiğim kitabımı sizin için mürekkep eyledim sultanım. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Ne zaman seni arasam çarşıdaki esnafların dertleriyle ilgilendiğini söylüyorlar. Hangi arada yazacak vakit buldun? Ahi Evran utangaçça başını eğer. AHİ EVRAN Biz hizmet için Bağdat’tan Anadolu’ya gönderildik. Her vakit için sultanımızın hizmetindeyiz? Bir süre düşünen Sultan Alaüddin Keykubat, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /221 SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Bu değerli bilgilerinden şehzadelerimin de faydalanmasını isterim. Bir ayağını da Dar-ül Mülk’e uzatmanın zamanı geldi galiba. AHİ EVRAN Ulu Sultan’ımızın her isteği bizim için emirdir. 56.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / AKŞAM Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Taptuk Emre, Hacı Bektaş, Menteş Ahilerin ve fütüvvet şeyhlerinin meclisini Şeyh Evhadüddin Kirmani yönetmektedir. Fatma Bacı usulüne uygun olarak toplantıyı böler. FATMA BACI Konuklarımız var şeyh babam. Şeyh Evhadüddin Kirmani meclisin bölünmesinden hoşlanmamıştır. EVHADÜDDİN KİRMANİ Bu meclisimiz yalnızca erenler diyarından olanlara açıktır! FATMA BACI Onlar da erenlerin diyarındandır. EVHADÜDDİN KİRMANİ Ne malum? FATMA BACI Kendimi bildim bileli erenlerin hizmetindeyim şeyh babam. Anlaması pek de zor olmuyor. Şeyh Evhadüddin Kirmani ikilem içinde kalmıştır. EVHADÜDDİN KİRMANİ Al bakalım huzura. 222 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Hacı Bektaş-ı Veli ve kardeşi Menteş huzura gelir. HACI BEKTAŞ Ben Horasan taraflarındaki Ahmet Yesevi ocağından Hacı Bektaş-ı Veli… Yanımdaki de kardeşim Menteş… 57.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / AKŞAM Ahi Evran, Fatma Bacı Yüzünde hoş bir gülümsemeyle su dağıtan Fatma Bacı, Ahi Evran’ın hücresinin önünde üç kez testiye vurur. İçeriden garip sesler gelmektedir. AHİ EVRAN Ya Allah’ın resulü! Bedir gazasında huzurunda savaşmaktan daha büyük hediye mi olurmuş… Fatma Bacı meraklanmıştır. FATMA BACI Şeyhim? Fatma Bacı kapıyı aralayarak içeriye baktığında Ahi Evran’ın düş gördüğünü anlar. Az önceki gerginliğinin yerini gülümseyen bir yüz almıştır… 58.AHİ EVRAN’IN RÜYASI / MÜBAREK TOPRAKLAR İÇ / AKŞAM Ahi Evran GERÇEKÜSTÜ SAHNELERDEN OLUŞAN RÜYA: Ahi Evran, Hazreti Muhammet’in amcasının oğlu olarak Bedir savaşında kılıç savurmaktadır. Kimi zaman ejderhaya dönüşür. Kimi zaman Hazreti Ali’yle sırt sırta savaşır. Ona ‘Ahi Evran!’ diye seslenilmektedir. Bedir savaşının sonrasında kahraman olarak karşılanır. Hazreti Ali, amcasının oğlunu sevgiyle kucaklar. Ona ‘Allah’ın emri ve resulünün rızasıyla, kızım Rukiye’yi, amcamın oğlu Sultan Ahi Evran Hazretlerine verdim.’ dediğinde çevredeki insanların coşkusu iyice artar. Birbirinden güzel düğün kareleriyle, Hazreti Muhammet’in eliyle bağlandığı anlaşılan kuşak bağlama töreninin görüntüleri arkası arkasına eklenmektedir… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /223 59.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / AKŞAM Ahi Evran, Fatma Bacı Düş gören Ahi Evran’ı usulca dokunarak uyandırmaya çalışan Fatma Bacı oldukça meraklanmıştır. FATMA BACI Şeyhim? Ahi Evran gözünü araladığında Fatma Bacı’yı görecektir. AHİ EVRAN Fatma Bacı? Fatma Bacı hafiften sitemkâr bir ses tonuyla, FATMA BACI Rukiye kim şeyhim? Ahi Evran kendini toplamaya başlamıştır… AHİ EVRAN Hazreti Ali efendimizin kızı… Fatma Bacı şaşkınlıkla kıskançlık arasındadır. FATMA BACI Hayırdır inşallah… Onu düşünüzde görmenizin bir hikmeti olmalı? Ahi Evran hala rüyanın etkisinden kurtulamamıştır. AHİ EVRAN Ben amcası Abbas’ın oğluymuşum, Hazreti peygamberimiz dericiliğin piri olarak kuşağımı bağlamış, Ben de diğer ahi pirlerinin kuşağını bağlamışım. Sonra da Kırşehir’e gönderilmişim… Fatma Bacı anlamaya çalışarak, 224 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA BACI Sen Kayseri’desin ama… Ahi Evran hala rüyanın etkisinden kurtulamamıştır. AHİ EVRAN Düş işte, ardındaki manayı bilmek zor… Fatma Bacı kıskançlığına yenilerek, FATMA BACI Ya Rukiye? Ahi Evran ile Fatma Bacı’nın bakışları birbirine kilitlenmiştir. 60.KONYA / HANIKAH-I LALA İÇ / GÜN Ahi Evran, Giyasüddin Keyhüsrev Ahi Evran huzursuz tavırlarıyla kıpırdanan Giyasüddin Keyhüsrev’i süzmektedir. Şehzade Giyasüddin abartılı hareketlerle etrafına bakınır. GİYASÜDDİN KEYHÜSREV Eşeğin nerede Hace Nasirüddin? Ahi Evran niyetini algılayamamıştır. AHİ EVRAN Anlayamadım şehzadem? GİYASÜDDİN KEYHÜSREV Sen eşeğine ters binerek öğrencilerini yetiştirenlerdenmişsin. Durumu kavrayan Ahi Evran gülümser. AHİ EVRAN Bir keresinde denemiştim ama rahat edemedim. Şehzademiz için uygunsa ilk dersimizi oturduğumuz yerde yapalım. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /225 Şehzade Giyasüddin karşısındaki hocayı tartmaya devam eder. GİYASÜDDİN KEYHÜSREV Babam senin için Kayseri Kadısı’nın kellesini almış diyorlar. Sohbet giderek gerginleşmektedir. AHİ EVRAN Uluğ Sultan’ımızın yaptıklarını sorgulamak haddimi aşar. Şehzade Giyasüddin aşağılarcasına, GİYASÜDDİN KEYHÜSREV Ben akliyecileri sevmem ama… Ahi Evran alttan almayarak üstüne gider. AHİ EVRAN O halde dersimize ‘seyr-i sulük-i afakî’ metodunu yol belleyen akliyecilerden Hallacı Mansur’la başlayalım. İbni Sina’yla da devam ederiz. Şehzade Giyasüddin karşısındaki hocanın zorluğunu anlamıştır. 61.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / GÜN Evhadüddin Kirmani, Hacı Bektaş, Fatma Bacı Şeyh Evhadüddin Kirmani, yanındaki Hacı Baktaş’la konuşarak hanikaha girer. Fatma Bacı saygıyla onları karşılayacaktır. EVHADÜDDİN KİRMANİ Sen de benim gibi göçerlerin arasında dağ bayır dolaşmayı seviyorsun. HACI BEKTAŞ Biz bozkırlarda büyüdük baba eren. Çarıklarımız kıraç toprakları daha iyi kavrar. 226 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Sur içindeki sokaklar ise fazlaca ekşi kokmaktadır. İyi havayı kötüsünden ayırması zor olur. Şeyh Evhadüddin Kirmani kızının yanından geçerken, EVHADÜDDİN KİRMANİ Bir su ver hele… Fatma Bacı meraklanmıştır. Ben gittikten sonra Kırşehir taraflarını kendine yurt belle. Bir derdin olursa oralarda hatırımızı sayacak ümera ve ulema fazladır. Su ile yanına gelen Fatma Bacı konuşmalarına tanık olacaktır. Eksikliğimi yaşatmazlar. FATMA BACI Bir yerlere yolculuk mu var şeyh babam? Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin aklı kızında değildir. EVHADÜDDİN KİRMANİ Konya’dan gelen var mı? Fatma Bacı’nın merakı sürmektedir. FATMA BACI Kim gelecek ki? 62.KAYSERİ SURLARININ YAKINLARINDAKİ YOL DIŞ / GÜN Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka Dörtnala atlarını koşturan iki arkadaş oldukça gergin görünmektedir. Çok uzaklardan Kayseri’nin surları görünür. Bir bakış attıktan sonra hızla yollarına devam ederler. Bir süre sonra dış surlardan girerek kaybolurlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /227 63.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / GÜN Evhadüddin Kirmani, Hacı Bektaş, Fatma Bacı, Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Taptuk Emre Bir telaş içinde atlarını dışarıdaki dervişlere bırakan Ahi Evran ile Zeynüddin Sadaka odaya girer. Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi ve Hacı Baktaş’ı görünce biraz da olsa rahatlayacaklardır. Bu arada Ahi Evran ile Fatma Bacı da göz göze gelecektir. AHİ EVRAN Bir kötülük mü var şeyhim? Şeyh Evhadüddin Kirmani sakin görünmektedir. EVHADÜDDİN KİRMANİ Şeyh Şihabüddin Sühreverdi’nin Hakk’a yürümesi an meselesiymiş. Onun yerine geçmek için Halife el-Mustasim Billâh tarafından Bağdat’a çağrıldım. Ahi Evran’a, Sen ahiliği kendine yol belledin, tutunduğun yolun izinden ayrılma… Şeyh Zeynüddin Sadaka’yı da benim yerime Anadolu Şeyhlerinin Şeyhi olarak bırakıyorum. İkiniz de Dar-ül Mülk’teki hizmetlerinize sahip çıkın. Fatma Bacı’nın gözleri dolmaya başlamıştır. FATMA BACI Şeyh babam… Şeyh Evhadüddin Kirmani kızına sevgiyle yönelerek, EVHADÜDDİN KİRMANİ En zor yük ise senin boynundadır Fatma kızım… Sen de Kayseri’deki bacılarımıza sahip çıkacak, Şeyh Kirmani’nin adını yere düşürmeyeceksin. Ahi Evran genç kızın gözyaşlarına dayanamaz, 228 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Biz yaşadığımız sürece gözün arkada kalmasın şeyhim! Evhadüddin Kirmani gülümseyerek, EVHADÜDDİN KİRMANİ Bu yaşlı babanın içini rahat ettirmek istiyorsan Fatma’yı nikâhına al… Hazırlıksız yakalanan Ahi Evran nasıl davranacağını bilemez. Aynı şaşkınlık Fatma Bacı için de geçerlidir. AHİ EVRAN Şeyhim… EVHADÜDDİN KİRMANİ En uygun halifem sensin Nasirüddin Mahmut. AHİ EVRAN Fatma Bacı da razı gelirse… Bütün gözler Fatma Bacıya çevrilir. Gözyaşları içindeki Fatma Bacı başıyla onaylar. EVHADÜDDİN KİRMANİ Nikâh şahitleri de tamam olduğuna göre oturun karşıma… Üzüntünün yerini mutluluk dolu bir hava almıştır. Tam nikâhın başladığı sırada Taptuk Emre telaşla içeri girer. Ne olduğunu sormasına fırsat vermeyen Hacı Bektaş işaretlerle arkadaşını susturacaktır. 64.KAYSERİ / DIŞ SURLARIN ÇIKIŞ KAPISI DIŞ / GÜN Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Evhadüddin Kirmani, Hacı Bektaş, Taptuk Emre Dış surlardan çıkarken oldukça kalabalık bir grup Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi uğurlamak için toplanmıştır. At üstünde şehirden ayrılanların arasında Ahi Evran da vardır. Zeynüddin Sadaka’nın yakınlarına geldiğinde diğerlerinin duyamayacağı biçimde konuşurlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /229 ZEYNÜDDİN SADAKA Sen niye peşimize takıldın şeyhim? Ahi Evran geçiştirmeye çalışarak, AHİ EVRAN Hep birlikte şeyhimize Malatya’ya kadar eşlik edeceğiz! Zeynüddin Sadaka gülümseyerek, ZEYNÜDDİN SADAKA İlk geceyi Kayseri’de geçirseydin ya. Ahi Evran sıkılmıştır, AHİ EVRAN Böylesi daha doğru… Zeynüddin Sadaka üstüne gider. ZEYNÜDDİN SADAKA Emin misin? Ahi Evran iyice sesini kısarak, AHİ EVRAN Bu yaştan sonra kıyılan nikâhın zifaf gecesi mi olurmuş? ZEYNÜDDİN SADAKA Bu soruyu Fatma Bacı’ya sorman gerek… Ahi Evran yalancı bir kızgınlıkla arkadaşına bakarak atını mahmuzlar. 65.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI DIŞ / GÜN Gökçe Ana, Asker Devşirici, Genç Yunus, Ahi Tuğrul Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1256…’ yazısı… Genç Yunus, karasabanın peşinde tarlayı sürerken, Gökçe Ana, ağacın gölgesinde yemek hazırlamaktadır. Bir Selçuk- 230 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI lu askerinin yaklaştığını gören Ahi Tuğrul, usulca tarladan uzaklaşır. Ne olduğunu merak eden Genç Yunus da, Gökçe Ana’nın bulunduğu tarafa karasabanı yönlendirir. GÖKÇE ANA Şu gelenin salınışına bakın hele… ASKER DEVŞİRİCİ Çok oldu tezek kokan köyünüze yolumuz düşmeyeli… Genç Yunus’u görünce gülümseyerek selamlar. Kolay gele Yunus Can! Kim olduğunu bilemeyen Genç Yunus analığından bilgi almak için gözlerine bakar. O da ‘Boşver,’ gibilerinden bir el hareketi yapar. GENÇ YUNUS Kolay geleydi, benim gibi karasabanın peşinde dolanır dururdun. Sen elinde mızrak, belinde kılıçla çok daha kolayını bulmuşsun… ASKER DEVŞİRİCİ Laf ebesine bak sen… Çocukluk geride kalınca dilin pabuç gibi uzamış. Dilin kadar bileğinde çalışıyorsa, kılıcımı takıvereyim beline! Gökçe Ana araya girerek, GÖKÇE ANA Hişşştt… Uzak dur körpe yiğidimden! Genç Yunus durumu kavramıştır. GENÇ YUNUS Sen asker devşiricisin anlaşılan? Asker devşirici gururla, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /231 ASKER DEVŞİRİCİ Hah, şunu bileydin! GENÇ YUNUS Üç sultan kardeşin Moğollardan yana dertleri olmadığından ortalık yıllardır güllük gülistanlık diye bilirim. Seni buralara sürükleyen de ne ola? Asker devşirici karşısındakileri küçümseyerek anlatmaya başlar. ASKER DEVŞİRİCİ Senin dediklerin Celalüddin Karatay terk-i diyar eylemeden önceydi. Onun ardından küçük sultan Alaüddin de Hakk’ın rahmetine kavuşunca ortalık fena karıştı. Gökçe Ana’nın içi sızlamıştır. GÖKÇE ANA O sultan seninle akrandır Yunus’um! GENÇ YUNUS Geriye kalanları da yeniden birbirine düşmüş anlaşılan… Asker devşiriciden başıyla onay gelir. GENÇ YUNUS Sen hangisine asker devşirmektesin? 66.AYBALA’NIN OBASI’NIN YAKINLARI DIŞ / AKŞAM Genç Yunus, Aybala Ahi Tuğrul ile Gökçe Ana ozanın müziğine kendisini kaptırmıştır. Kalabalıktan uzakta oturan Aybala ile Genç Yunus, gökyüzünü seyretmektedir. Bu arada Genç Yunus asker devşiriciyi taklit etmektedir. GENÇ YUNUS O Sultan İzzüddin için asker devşirmekteymiş. ‘Benim hocam 232 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Hıristiyan dayılarını Konya’da kimselerin sevmediğini söylüyor,’ deyince kulakları dikildi. Bizim Sultan Rüknüddin’i desteklediğimizi sanmış. Bu kez de ‘Benim hocam Moğollardan hayır bekleyenlerden hayır mı gelirmiş?’ diyor, dedim… Aybala çok gülerek, AYBALA Geriye sultan bırakmamışsın. Genç Yunus genç kızı etkilemekten memnundur. GENÇ YUNUS Onun da aklı bulandı zaten. Ne diyeceğini bilemedi… Genç Yunus iyice abartarak, ‘Be hey cahil Türkmen! Sana da sultan beğendirelim derken göbeğimiz çatlayacak ya hu! Bu işlere Konya’daki ümera ve ulema kafa patlatırken, ne olduğu belirsiz ukalalar dağ başında ahkâm mı kesmekte?’ diyerek başladı homurdanmaya… Bu taklit Aybala’yı çok güldürecektir. 67.AYBALA’NIN OBASI DIŞ / AKŞAM Ahi Tuğrul, Gökçe Ana, Aybala’nın Babası, Ozanın müziği çalarken Aybala’nın babası konuşmaya başlar. Çok yaşlı olan Aybala’nın dedesi de uyuklar gibidir. AYBALA’NIN BABASI Bizim yolumuz daha Anadolu’ya gelmeden önce Şeyh Kirmani’yle kesişmiş? AYBALA’NIN DEDESİ He… Bir gece vakti çıkıp gelmişti bozkırların ortasındaki obamıza? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /233 AYBALA’NIN BABASI Ben çok küçükmüşüm, hatırlamıyorum. AYBALA’NIN DEDESİ Ben de neler dediğini unuttum… Hem Muhammet’i hem de Ali’yi anlatmıştı, ikisini de sevmiştik… AYBALA’NIN BABASI Fütüvvet dedikleri ne ola? AHİ TUĞRUL Bu yola gönlünü koyanların, öküzün sessizliğinde tarlasını sürer gibi ruhlar âlemindeki tarlasını sürmesi gerekir. GÖKÇE ANA Bir ekinci gibi? AHİ TUĞRUL Bir ekinci gibi sevgiyle tohumlarını ekmeli Gökçe anam. Gök Çalap’ın rahmetiyle suladıktan sonra da sakinlik içinde topraktan başını çıkarmasını beklemeli… AYBALA’NIN BABASI Sonrası da var mı? AHİ TUĞRUL Daha yeni başladık Türkmen kocası! Zamanı gelince acıktım, susadım demeden ektiklerini biçmeli. O biçtiklerini hizmet aşkıyla harman etmeli. Sabırla dövmeli. Şevkle gökyüzüne savurmalı… Herkes anlattıklarına odaklanmıştır. Şimdi bitti mi dersiniz? Bir süre kararsız kalırlar. 234 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AYBALA’NIN BABASI Pek bitmişe benzemiyor. Ahi Tuğrul başıyla onaylar. AHİ TUĞRUL Adım adım tahrikât basamaklarını tırmanarak öğütmesi de gerekmez mi? Bir de rahmet suyuyla hamura dönüştürmeli… Bir de muhabbetin tandırında kızdırmalı. Son olarak da çileyle pişirmeli… Aybala’nın dedesi gözleri kapalı haliyle, AYBALA’NIN DEDESİ Bu kadar emek verdikten sonra tadından yenmez vesselam! Bu sözler kalabalığı güldürür. 69.AYBALA’NIN OBASI DIŞ / GECE Genç Yunus, Ahi Tuğrul, Aybala Bir arada olmanın tadını çıkaran Aybala ile Genç Yunus’un sohbeti sürmektedir. Ahi Tuğrul ile Gökçe Ana, Türkmen obasından ayrılmıştır. Köye doğru yürürler. GENÇ YUNUS Ahiliğe girenler aşılanmış dağ meyvesine dönermiş. Tatsız ve de kokusuz hali kaybolurmuş. Tadı şekerden farksız olurmuş. Kokusu herkesi kendine çekermiş… Aybala yalandan alınganlık yapar. AYBALA Benim dağ meyvesinden farkım olmayacak mı? Genç Yunus ikilemde kalacaktır. GENÇ YUNUS Bir yolu vardır elbette… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /235 Ahi Tuğrul Genç Yunus’u uyarmak için biraz geride kalmıştır. Onu işaretlerle yanına çağırır. Genç Yunus açıklama yapmanın sıkıntısından kurtulmuştur. Ahi Tuğrul’la birlikte Gökçe Ana’nın peşine takılırlar. Ahi Tuğrul şakacı bir ses tonuyla… AHİ TUĞRUL Her fırsatını bulduğunda Aybala’nın yanındasın… Genç Yunus utanarak konuyu değiştirmeye çalışır. GENÇ YUNUS Boş ver şimdi onu… Ahi Evran şeyhini anlat sen… 69.KONYA / KAYSERİ / HANİKAH İÇ / GÜN Ahi Evran, Hacı Bektaş, Taptuk Emre, Alaüddin Çelebi, Zeynüddin Sadaka, Fatma Bacı, Geçmiş yılların öyküsü devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1237…’ yazısı… İki farklı zaman dilimi ya da mekânın iç içe geçtiği ustalık töreni gerçekleştirilmektedir: Bir sahnede Ahi Evran’ın yönettiği ahilerin ustalık töreni, diğer sahnedeyse Fatma Bacı’nın yönettiği bacıların ustalık töreni yapılmaktadır. Her iki grubun da yerleşim düzeni aynıdır… Birinci sahnedeki ahilerin ustalık töreninde; ahilerin nakibi, su ve süpürgeyle rütiellere uygun davranışlarla huzura gelir… AHİLERİN NAKİBİ Allahın selamı üzerinizde olsun, ey şeriat ve tarikat ashabı! Allahın selamı üzerinizde olsun ey şedd, ahd ve vefa ehli! Allahın selamı üzerinizde olsun ey mürüvvet, kerem ve cömertlik ehli! Su ve süpürgeyle dışarıya yönelen ahilerin nakibi, rütiellere uygun olarak geçtiği yolu sulamakta ve süpürmektedir. Kapının önünde talip olarak bekleyen Ahi Tuğrul’u huzura getirir. 236 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Gelişimiz Hakk için, duruşumuz Hakk için, sözlerimiz Hakk için… Bu talip ahilerin silsilesine bel bağlamaya niyetlenmiştir. Uluların katarlarında erkân görüp, ahilerin arasında kendine yakışan yeri bulup, Şah-ı Merdan kapısında beli bağlı kullara ve hanedan âşıklarına hizmetkârlık yapmak ister. Ahiler isteği kabul ettiğini gösterircesine başıyla onay verir. Onların kararını Ahi Evran da destekleyecektir. AHİ EVRAN Mübarek olsun… Bir tas su ile bir avuç tuzu besmele çekerek eline alan Ahi Evran ahilik hutbesi okumaya başlar… İkinci sahnedeki bacıların ustalık töreninde; bir tas su ile bir avuç tuzu elinde tutan Fatma Bacı konuşmaktadır. FATMA BACI Gök Çalap suyu temiz, tuzu da her şeyi öldürücü olarak yarattı. Her şeyin yaratıcısı ‘Şu tatlı su, bu da acı, kekremsi tuz’ dedi. Onu ahd, borç, söz verme alameti kıldı. Gök Çalap lanet etsin ahdini bozana! Fatma Bacı suyu tuza atarak karıştırmaya başlar… Birinci sahnedeki ahilerin ustalık töreninde; tuzu suya karıştıran Ahi Evran konuşmaktadır. AHİ EVRAN Kim ki sözünde durmazsa, kendi aleyhinde sözünden dönmüş olur. Kim ki verdiği sözü tutarsa, Hakk Teâlâ’nın mükâfatlarını kazanır. Onun, çok tövbe edenleri sevdiğinden kimsenin kuşkusu yoktur. AHİ TUĞRUL Herkesin gözü önünde ya da gizleyerek, bilerek ya da bilmeyerek işlediğim günahlarımdan dolayı tövbe ediyorum. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /237 Gök Çalap’ın hoş görmedikleri için de bağışlayıcılığına sığınıyorum. Ahi Evran meclistekilere bakarak, AHİ EVRAN Bu talibin yol atası var mı ola? Yol atası olarak Taptuk Emre ve iki yol kardeşinden birisi olarak da Alaüddin Çelebi huzura gelir. Ahi Tuğrul yol atasının önüne oturur. Yol kardeşlerinin biri sağına, diğeri soluna oturacaktır. İki yol kardeşi de Ahi Tuğrul’un eteğini tutmaktadır. Taptuk Emre ile Ahi Tuğrul birbirinin sağ elini tutarak üstüne mendil örter. Taptuk Emre Yasin Suresi’ni okur. Yol kardeşleri ellerini Ahi Tuğrul’un başına koyar. AHİ EVRAN Ey yol atası! Atalarımızdan bizlere ulaşan gayret ve iffet kuşağını bağlama yolunda hizmetkârlık yapacak talibe bir çift sözün var mı ola? TAPTUK EMRE Eli yoksullara, kapısı konuklara, sofrası açlara açık ola. Gözü kötülükle bakmaya, dili kötü sözler söylemeye, beli başkalarının ırzına ve namusuna kapalı ola… İkinci sahnedeki bacıların ustalık töreninde; Fatma Bacı, yol atası bacı ve yol kardeşleri bacıların önünde talip genç kıza nasihat etmektedir. FATMA BACI Ey bacı, işine, aşına, eşine sahip olasın! Nereye varırsan, izzetle ve hürmetle varasın. Nereye oturmak istersen, edebinle oturasın. Söz söylemek istersen, hikmet söyleyesin ya da susasın. Bir yerde duracak olursan, hizmete durasın… Talip genç kız büyüklerin elini öper, yol kardeşleriyle kucaklaşır… 238 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Birinci sahnedeki ahilerin ustalık töreninde; Ahi Tuğrul da yol atası ve yol kardeşleriyle kucaklaşmaktadır. AHİ TUĞRUL Hakk dergâhına ve Hazreti Peygamber huzuruna kabul edildiğimde, yol kardeşlerimi de yanımda görmeyi isterim. Sizler de kabul olduğunuzda, beni isteyin. AHİ EVRAN Bu yiğidimiz ahiliğin silsilesine adımını atmıştır, Allah utandırmasın. 70.KAYSERİ / KEYKUBATİYE SARAYI DIŞ / GÜN Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay Ahi Evran elindeki kitabı törensel bir ciddiyetle Sultan Alaüddin Keykubat’a sunar. Kitabı inceleyen Selçuklu sultanı heyecan içindedir. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Miracname… Bu eser akliyeci tabip ve filozof İbni Sina’nın Miracname’si değil mi? Ahi Evran alçakgönüllülükle konuşmaktadır. AHİ EVRAN Bir zamanlar hocam Fahruddin-i Razi tarafından Farsçaya çevrilmişti. Yanından ayrılma zamanım geldiğinde, güzel sözleriyle birlikte değerli çevirisini de hediye etti. Ulu Sultan’ımız Mirac’ın akli açıklamalarını merak edince, benden çok sizin elinizin altında bulunmasını uygun gördüm. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Sen yanımdayken İbni Sina’yla sohbet ediyormuşum hissine kapılıyorum Hoca Nasüriddin… Ahi Evran utangaçça başını eğer. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /239 AHİ EVRAN O âlimin yanında sözümüz mü olur sultanım? Sultan Alaüddin Keykubat gülümseyerek, SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Aynı yolun yolcusu değil misiniz? AHİ EVRAN Ulu Sultan’ımızın da bizimle aynı yolda gittiğini görüyorum. 71.KAYSERİ / ÇARŞI / KEÇE ATÖLYESİ İÇ / GÜN Fatma Bacı, Keçe Müşterisi Bir grup kadın dükkânın arkasındaki atölyede keçe işlemektedir. Kimi keçeye şekil vermeye, kimi boyamaya çalışmaktadır. Fatma Bacı da onların arasındadır. Bir müşteri içeri girer. KEÇE MÜŞTERİSİ En iyi keçenin burada yapıldığını söylediler. FATMA BACI Haksız sayılmazlar. Konuştuğu kişinin kadın olduğunu sonradan anlayan müşteri keçeleri işleyenlerin de kadın olduğunu görünce şaşırır. Kadın kısmı ne anlar keçeyi işlemekten! Bacılar müşterinin tavrını sevmez. FATMA BACI Sen anlar mısın? Müşteri kendini beğenmiş bir edayla, 240 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KEÇE MÜŞTERİSİ Hem de en âlâsından! FATMA BACI Sen karar ver anlayıp anlayamadığımıza. Müşteri incelediği keçelerin kalitesine hayran olur. KEÇE MÜŞTERİSİ Haklıymışsınız bacılar! Yük saracağım, elinizdeki malları çıkarın ortaya! Fatma Bacı karşıdaki komşuyu işaret eder. FATMA BACI Karşıdaki esnaf henüz siftah etmedi. Ne lazımsa ondan al. Müşteri niyetlerini anlayamamıştır. KEÇE MÜŞTERİSİ Ne bu hatunlar? Şaka mı? FATMA BACI Anadolu bacılarının iş terbiyesi! Müşteri kendi kendine söylenerek dışarı çıkar. KEÇE MÜŞTERİSİ La Havle Vela Kuvvete İlla Billahil Aliyyil’Aziym! 72.KAYSERİ / ÇARŞI / GENEL DIŞ / GÜN Ahi Evran, Ahi Babası Keçe müşterisinin Fatma Bacı’nın işyerinden çıktığı sırada Ahi Evran, çarşının öteki ucunda atından inerek yürümeye başlar. Onu görenler ilgiyle etrafını sarar. Kimi elini öpmekte, kimi kucaklamaktadır. Bir ahi babasıyla selamlaşırlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /241 AHİ BABASI Cemalin Nur olsun Ahi Şeyhlerinin Şeyhi! AHİ EVRAN Nurun ala olsun berber esnafının ahi babası! AHİ BABASI Dar-ül Mülk’ü mesken tutalı, Kayseri’yi boşlar oldun. Ahi Evran gülümseyerek, AHİ EVRAN Siz buralardasınız ya, gözümüz arkada kalmıyor, içimiz rahat. Çarşıdaki yürüyüşünü sürdüren Ahi Evran gördüğü ilgiden mutludur. Genç bir kız kalabalığın arasından ayrılarak Fatma Bacı’nın keçe atölyesine doğru koşmaya başlar. Ahi Evran’ın bakışları da oralara doğrudur. 73.KAYSERİ / ÇARŞI / KEÇE ATÖLYESİ İÇ / GÜN Fatma Bacı, Ahi Evran Bir grup kadın dükkânın arkasındaki atölyede çalışmayı sürdürmektedir. Keçe tezgâhının başında çalışan Fatma Bacı’nın dışarıdan gelen gürültüler dikkatini çeker. FATMA BACI Bu sesler de ne ola? Bacılardan yorum gelir. BİRİNCİ BACI Darıdünya Kayseri’de toplanıyor. Diyarbakır seferine Kayseri’den çıkılacakmış. Fatma Bacı iç geçirerek, 242 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA BACI Uluğ Sultan’ımızın gelişi de yakındır. Bir bacı gülerek Fatma Bacı’ya takılır. ÜÇÜNCÜ BACI Şeyh Nasirüddin Mahmut mu demek istemiştin Fatma Bacı? Diğer bacılar gülüşür. FATMA BACI Ne kikirdersiniz öyle? Erkeğimizin yüzünü gördüğümüz mü var? Bir genç bacı heyecan içinde Fatma Bacı’nın keçe atölyesinin kapısını açar. GENÇ BACI Kadıncık ana! Fatma Bacı sinirlenerek, FATMA BACI Sus kız! Çarşıda yürümenin edeplerini belletebilmek için imanım gevremişti. Bir işe yaramamış! Pabucunu dama attırma şimdi! GENÇ BACI Ahi Evran Şeyhim gelmiş haberin ola! Fatma Bacı heyecanını gizlemeye çalışarak, FATMA BACI Yalan söyleyenler cehennem ehlidir demez miyim ben! Fatma Bacı koşarak kapının önüne yaklaştığında kalabalığın arasındaki Ahi Evran’ı görür. Birbirleriyle sevgiyle bakarlar. Yan yana geldiklerinde Ahi Evran fısıldarcasına dert yanar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /243 AHİ EVRAN Az biraz yanında soluklanayım isterim ama kalabalık peşimden ayrılmaz ki Hatun’um… 74.KAYSERİ / MEŞHED OVASI DIŞ / GÜN Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay Ahi Evran, Celalüddin Karatay ve Sultan Alaüddin Keykubat yürüyerek sohbet etmektedir. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Bu Moğollar çekirgeden beter! Yıkım ve kıyımlarla atlarının çiğnediği toprakları yaşanılmaz hale getiriyorlar. Selçuklu sınırlarını aşarlarsa kutsal toprakları koruyacak güç kalmaz. Celaleddin Karatay sultanın moralini yükseltmek istercesine, CELALÜDDİN KARATAY Cengiz Han’ın torunları sizden çekinirler sultanım. Sultan Celaleddin Karatay’a dönerek, SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Ya benden sonra? Ahi Evran zorunlu olarak yanıt verir. AHİ EVRAN Sizden sonrası Şehzade Giyasüddin’le pek hayırlı görünmüyor sultanım. Ahi Evran’la göz göze gelen Sultan Alaüddin Keykubat kaygılarının yanıtını bulmuştur, SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Ben de bunu duymaktan korkarım işte. 244 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 75.KAYSERİ / MEŞHED OVASI / SULTAN OTAĞI DIŞ / GÜN Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay, Sadüddin Köpek, Giyasüddin Keyhüsrev Dev ziyafet sofrasında dünyanın dört yanından gelen elçiler, Selçukluya bağlı devlet başkanları, Selçuklunun ümerası ve uleması bulunmaktadır. Sultanın yeni veliahtı yanında, Giyasüddin Keyhüsrev biraz daha uzağında oturmaktadır. Ahi Evran da sofrada bulunanlar arasındadır. Şölen sırasında Celadüddin Karatay ile Selçuklu sultanı sohbet etmektedir. CELALÜDDİN KARATAY Küçük şehzadenize sadakat yemini verdirmeniz devlet erkânı tarafından hoş karşılanmadı. Çeşnici başı tedirgin hareketlerle Sadüddin Köpek’in gözlerine bakarak kuşun etini parçalayarak sultanın önüne bırakır. SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT Benim içim rahat… Sultan Alaüddin Keykubat kuşun etinden birkaç lokma alırken Şehzade Giyasüddin ve Sadüddin Köpek’in nin gözleri üstündedir. En azından Diyarbakır seferine gönül rahatlığıyla çıkacağım. CELALÜDDİN KARATAY Siz çok savaş gördünüz sultanım, hayırlısıyla bunu da zafere dönüştürürsünüz. Sultanın yüzü bir anda morarır. Kuş etindeki zehir etkisini göstermeye başlamıştır. Bir gariplik olduğunu anlayan Ahi Evran oturduğu yerden kalkarak sultanın yanına gider. İlk olarak sultanın zehirlendiğini Ahi Evran anlamıştır. Celalüddin Karatay’a dönerek, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /245 AHİ EVRAN Ulu Sultan’ı zehirlediler! Bir anda ortalık karışır. Bu olayda parmağı bulunan Sadüddin Köpek ile Şehzade Giyasüddin göz göze gelir. Sadüddin Köpek planın bir parçası olarak kılıcıyla çeşnici başını öldürür. 76.KAYSERİ / HANİKAH İÇ / GÜN Fatma Bacı Fatma Bacı aynanın karşısında güzelleşmeye çalışmaktadır. Elinde Nasurüddin Mahmut’un verdiği yılan derisi bileklik vardır. Evin kapısı çalınır. Bir heyecanla kapıyı açtığında yaşlı bacılarından birini karşısında bulur. Hayal kırıklığına uğrayışı yüzüne yansımıştır. FATMA BACI Ne var gecenin vaktinde? Yaşlı bacı karşısındakini süzerek, YAŞLI BACI Şu süslerine püslerine bakılırsa, beklediğin ben değilim. Fatma Bacı açık davranmaktan çekinmez. FATMA BACI Şeyhimden başkasıyla ne işim olur? Her an gelebilir. O utangaçtır. Seni kapının önünde görürse çeker gider vallahi. YAŞLI BACI Sarayda çalışanlar Uluğ Sultan’ın ağulandığını söylüyor. Fatma Bacı yıkılmıştır. FATMA BACI Deme Bacım! 246 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI YAŞLI BACI Ben de haberi alınca… FATMA BACI Kim yapar böylesine hainliği? YAŞLI BACI O kadarını bilemem. Tek bildiğim Şeyh Nasurüddin Mahmut’u boşuna bekleyeceğindir. Fatma Bacı’nın gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştır. FATMA BACI Ben şeyhimi ömür boyu beklerim ama onun vadesi daha fazlasına yeter mi; bilemem artık. 77.KAYSERİ / KEYKUBATİYE SARAYI DIŞ / GÜN Ahi Evran, Celalüddin Karatay, Sadüddin Köpek, Giyasüddin Keyhüsrev Yas kıyafetleri içindeki Giyasüddin Keyhüsrev’in tahta çıkışıyla ilgili culus töreni sürmektedir. Sultan Giyasüddin’in yüzünde sinsice bir mutluluk vardır. Yeni sultanın başından altınlar saçılırken Ahi Evran daha fazla kendini tutamaz. AHİ EVRAN Ne mutlu ki Uluğ Sultan’ımız böylesine adaletsizliğe tanık olmadı. Ahi Evran’ın cülus törenini gölgeleyen sözlerini Sultan Giyasüddin beğenmemiştir. SULTAN GİYASÜDDİN Ne zırvalamaktasın Hoca Nasirüddin? Ahi Evran sözlerini sakınmadan, AHİ EVRAN Şu anda sizin yerinizde küçük kardeşiniz olmalıydı. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /247 SADÜDDİN KÖPEK Devlet erkânı büyük şehzadeyi sultanlığa layık gördü. Ahi Evran vezire de tepkisini gösterir, AHİ EVRAN Hepiniz de sultanımızın huzurunda Kuran’a el basmıştınız. Sultan Giyasüddin giderek sinirlenmektedir, SULTAN GİYASÜDDİN Git işine Hoca Nasirüddin! Dağ başındaki haricileri irşad etmekle uğraş sen! AHİ EVRAN O konar göçerler Uluğ Sultanımıza gönülden bağlıydı. Canına kastedenlere iyi gözle bakmayacaktır. Kılıcına uzanan Sadüddin Köpek yeni sultanın uyarısıyla duraksar. SULTAN GİYASÜDDİN İlk buyruğum canını almak olmasın, bundan böyle ayağımın altında dolanma! Ahi Evran öfkeyle tören yerinden ayrılır. 78.AYBALA’NIN OBASI DIŞ / GECE Genç Yunus, Aybala Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1261…’ yazısı… Aybala ile Genç Yunus, manzarası güzel bir köşede gökyüzünü seyretmektedir. Genç Yunus’un köyündeki cılız ışıklar, siluet halinde görünmektedir. Bir türlü konuya giremeyen Genç Yunus, sevdiği kıza sarılarak konuşmaya başlar. GENÇ YUNUS Ahi Tuğrul buralardan gitmeyi aklına koymuş… Ne konuşacağını tahmin eden Aybala asıl konudan uzaklaşmaya çalışacaktır. 248 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AYBALA Ahiler birçok şehirde Moğollara savaş açmış diyorlar… GENÇ YUNUS Bu yüzden gidecektir belki de… Genç Yunus çekinerek konuya döner. Ben de gitmek istersem, yanında götürecek. Korktuğu başına gelen Aybala’nın sesi titremektedir. AYBALA Gidecek misin? Genç Yunus’un aklı karışık olsa da Aybala’ya sıkıca sarılır. GENÇ YUNUS Sensiz olmaz Aybalam… Bir anda karşıdaki köyün etrafını, meşaleli Moğol askerleri kuşatır. Uzaktan manzarayı gören Yunus, köyüne doğru koşmaya başlar. Aybala da peşine takılmıştır. 79.İKİ KÖYÜN ARASINDAKİ VADİ DIŞ / GECE Genç Yunus, Aybala, Ahi Tuğrul Genç Yunus ile Aybala, köye doğru iyice yaklaşmıştır. Bir anda karşılarına Ahi Tuğrul çıkar. AHİ TUĞRUL Beni tanıyan çıkarsa iyi olmaz. Yunus yaren, bir at bulmam gerek… Bir an için çaresiz kalsalar da çözüm Aybala’dan gelir. AYBALA Bizim obaya gidelim, oradaki atlardan birini alırsın. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /249 Ahi Tuğrul, teklifi uygun bulunca, Türkmen obasına doğru yönelirler. Genç Yunus da onlarla gitmeye niyetlenir. AHİ TUĞRUL Herkesi meydanda topluyorlar, seni köyde göremezlerse dert olur. Genç Yunus isteksizce geride kalır. Bir süre arkalarından baktıktan sonra köyüne doğru koşmaya başlar. 80.YUNUS’UN KÖYÜ / MEYDAN DIŞ / GECE Gökçe Ana, Genç Yunus, Aybala, Ahi Tuğrul Köy meydanı mahşer gününe dönmüştür. Moğol askerleri insanları meydana toplar. Köy halkının hayvanlarına ve ambarlarındaki buğdaylara el koyarlar. Karşı çıkanlar acımasızca cezalandırılır. Genç Yunus Moğol askerleri tarafından kalabalığın arasına itilir. O itişip kakışma sırasında, Gökçe Ana’yı bularak yanına gider. Ahi Tuğrul’un durumunun iyi olduğunu işaret eder. Yaşlı kadının içi rahatlamıştır. Bu sırada Moğol askerleri, göçerlerin obasına ulaşmaya çalışan Ahi Tuğrul ile Aybala’yı fark eder. Atlı ve yaya askerler, ellerindeki meşalelerle, göçerlerin obasına doğru harekete geçer. 81.AYBALA’NIN OBASI DIŞ / GECE Ahi Tuğrul, Aybala Aybala ile Ahi Tuğrul obaya ulaşmak üzeredir. Köy tarafındaki tepeden inen askerler, göçerlerin obasına doğru vadiyi tırmanmaya başlamıştır. Bu arada Aybala’nın obasındakiler ve Yunus’un köyündekiler de vadideki kovalamacayı izlemektedir. Oba halkı iyice yaklaşan Aybala ile Ahi Tuğrul’u görür. AYBALA Bir at! Bir at hazırlayın! Bir Türkmen göçeri atıyla yanlarına gelir. Obanın gençleri kılıçları bellerinde beklemektedir. Ahi Tuğrul ata binerek gecenin karanlığına doğru hamle yapar. Bu sırada atılan bir ok Aybala’ya saplanır. Genç kız cansızca yere yığılır. 250 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Öteki tepedeki Genç Yunus, acı içinde çığlık atarak dizlerinin üstüne çöker. Bu ses bütün vadide yankı bulacaktır. Aybala’nın vurulduğunu gören göçerler, kılıçlarını çekerek Moğol askerleriyle savaşmaya başlayacaktır. İki tepenin arasındaki vadi kıyım alanına dönüşmüştür… 82.AYBALA’NIN OBASI DIŞ / GÜN Genç Yunus, Gökçe Ana Genç Yunus tepenin görünür bir yerine hazırladığı sevdiği kızın mezarını toprakla örtmektedir. Göçerlerin obası bütünüyle yok edilmiştir. Hayatta kalan köylüler Moğolların saldırısında ölen göçerleri gömmektedir. Gökçe Ana gözü yaşlı Genç Yunus’a metanetle yaklaşır. GENÇ YUNUS Can bir yana… Genç Yunus zorlukla devamını getirecektir. Ne ekecek buğday, ne de sabanı sürecek öküz bıraktılar geriye… Gökçe Ana olabildiğince güçlü davranmaya çalışacaktır. GÖKÇE ANA Kara günün kararıp kaldığı nerede görülmüş yiğidim? Can bedende oldukça çaresi bulunmayacak dert yok… 83.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHININ YAKINLARI DIŞ / GÜN Genç Yunus, Uzun süredir yollarda olduğu anlaşılan Genç Yunus aluç ağaçlarını görünce duraksar. Açlığını gidermek için birkaç tanesini yer. Bir miktar da toplayarak heybesine dolduracaktır 84.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI / AVLU DIŞ / GÜN Genç Yunus, Taptuk Emre, Hacı Bektaş, Fatma Bacı Cümle kapısından içeri giren Genç Yunus dergâhı tanımaya çalışmaktadır. Yas havası dergâhın geneline yayılmıştır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /251 Bir köşede dinginliğini yitirmemeye çalışarak acısını yaşayan Fatma Bacı dikkatini çeker. Etrafındaki bacılar ise gözyaşlarına hâkim olamamaktadır. Nur yüzlü Taptuk Emre de bacıların yanındadır. Genç Yunus derdini anlatabileceğini düşünerek Taptuk Emre’ye doğru yanaşır. GENÇ YUNUS Acısı yeni galiba… TAPTUK EMRE Kocası yakın zamanda Hakk’ın rahmetine kavuştu… Taptuk Emre karşısındaki genç adamı süzerek, Buralardan değilsin galiba? GENÇ YUNUS Değilim… ‘Zora düştüğünde Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergâhına git, o çaresizlere çare olur, umutsuzlara umut ışığı dağıtır vesselam,’ demişler idi… Ben de söylenenlerin peşinden düştüm yollara… Genç Yunus çantasından çıkardığı aluçu gözleri dolarak Fatma Bacı’ya uzatır. Benim sevdiğimi de Moğollar elimden aldı. İkisinin de gittiği yer cennet olsun. Bu durum Genç Yunus’la göz göze gelmelerine neden olmuştur. FATMA BACI Sen kimsin ki? GENÇ YUNUS Baba Resul’ün yolunda can vermiş bir Türkmen’in tohumu olduğumu söylerler. Genç Yunus’un sözleri herkesin ilgisini çekmiştir. 252 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA BACI Onun çerağı yolumuzu aydınlatır… Orada bulunanlar Fatma Bacı’yı onaylar. GENÇ YUNUS Bizim için pek öyle olmamış. Babama ne olduğunu bilen yok. Ben de kızılca kıyamette darıdünyaya gözümü açıp, anamla beraber sersefil olmuşum. Kendi acısından uzaklaşan Fatma Bacı duygusallaşan genç adamla ilgilenmektedir. FATMA BACI Bir adını bağışla hele… GENÇ YUNUS Yunus… Son sözler şaşkınlık içinde kalan Taptuk Emre’yi geçmişin çalkantılı günlerine taşıyacaktır. Genç Yunus konuşurken görüntü elindeki aluça odaklanacaktır… 85.KONYA / ZİNDAN İÇ / GECE Ahi Evran, Sultan Giyasüddin, Geçmiş yılların öyküsü devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1240…’ yazısı… Zindanın demir kapıları birer birer açılmaktadır. On dokuz yaşındaki Sultan Giyasüddin devlet erkânıyla karanlık koridorlarda ilerlemektedir. Bu gergin yürüyüş Ahi Evran’ın zincirlerle bağlı olduğu hücrenin önünde son bulur. Onu süzen Sultan Giyasüddin öfkeyle konuşmaktadır. SULTAN GİYASÜDDİN Beğendin mi yaptığını? Perişan haldeki Ahi Evran başını zorlukla kaldırır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /253 AHİ EVRAN Ne? SULTAN GİYASÜDDİN Ne derlerse desinler, yılanların başındaki ejderha sensin! Boş yere Ahi Evran dememişler. O sürüngenleri nasıl ezdiğimi göresin diye canını almayacağım. Ahi Evran buruk bir gülümsemeyle gözlerinin içine bakmaktadır. AHİ EVRAN O halde öfken niye? Sultan Giyasüddin’in altta kalmaya niyeti yoktur. SULTAN GİYASÜDDİN Boş yere sarayımın huzurunu kaçırmaktasınız hoca Nasirüddin! Ben de ailenin huzurunu bozmak için Kayseri’ye haber saldım. Dua et de Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin kızı Babailerin arasına karışmış olmasın! Sultan Giyasüddin geldiği hışımla geriye dönerek koridorda uzaklaşır. 86.KIRŞEHİR / MALYA OVASI DIŞ / GECE Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Fatma Bacı Gecenin karanlığında ilerleyen ayaklar… Önce bir kişinin ayağı, sonra giderek çoğalan ayaklar… Çarıklı ya da yalınayaklar… Kadın, erkek, çoluk çocuk… Binlerce ayak kararlı adımlarla hedefine doğru yürümekte… Ayak seslerinin dışında ses yok… Bir süre sonra bacaklarıyla beraber ellerindeki silahları, silah yerine kullanılacak sopaları ve silah olmaktan uzak kesici aletleri de görürüz. Yanlarında yürüyen küçük çocuklar ve aralarındaki hamile kadın gözümüzden kaçmaz. Bu kalabalığın arasında yürüyen Taptuk Emre, Ahi Tuğrul ve Fatma Bacı da yine gözümüze takılanların arasındadır. 254 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 87.KONYA / SULTAN SARAYI / AVLU DIŞ / GECE Sultan Giyasüddin, Zindandan dönen Sultan Giyasüddin tedirginlikle hazırlıkları izlemektedir. Sessiz bir telaş içinde Sultan’ın vahşi hayvanları ve hazinesi arabalara yüklenmektedir. Arabalar hazır olunca, hanedan ailesi avluya çıkar. Çok küçük yaşlardaki şehzade İzzüddin ile Rüknüddin yaramazlık yaparak etrafta koşuşturur. Doğum sancıları sultanın gözbebeği olan Gürcü Hatun’u rahat bırakmamaktadır. Kalabalık konvoy gecenin sessizliğinde sultan sarayını terk eder. 88.KIRŞEHİR / MALYA OVASI DIŞ / SABAH Taptuk Emre, Fatma Bacı, Ahi Tuğrul, Hamile Kadın Bozkırın ortasında bir tepecik, rüzgârın tedirgin edici sesi, uçuşan çalılar… Boş olduğu düşünülen bozkırda, on binlerce Selçuklu askerinin savaşmak için beklediği çok geçmeden anlaşılır. Ön sıralardaki askerler ve komutanlar tedirginlik içinde tepenin ardına bakmaktadır… Gün doğmaya yüz tutarken kararlı adımlardan oluşan kalabalık yürümeyi sürdürür. Öndekiler yukarı doğru tırmanırken, tepenin diğer yüzündeki tedirgin bekleyiş sürmektedir. İlk tepeye ulaşan Türkmenleri gören Selçuklu askerleri korkuyla irkilir. Güneşin doğuşunu arkasına alan Babailerin liderini tanrısal bir nur gibi görmektedirler. BİRİNCİ ASKER Baba resul! İKİNCİ ASKER Baba Resul Allah! Askerler korku ile gerilerken komutanlar da kendi arasında değerlendirme yapmaktadır. NECMÜDDİN BERHAMŞAH O başlarındaki de kim ola? Komutan oldukça emin, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /255 BİRİNCİ KOMUTAN Baba İlyas olmadığı aşikâr! Diğer komutandan da destek gelir. İKİNCİ KOMUTAN Onun canını rahmetli Mübarizüddin Armağanşah’ın aldığını gözlerimle gördüm… NECMÜDDİN BERHAMŞAH Bunu leşkere anlatması pek de kolay olmayacak… Selçuklu askerlerinin korkuyla gerilediğini gören Necmüddin Berhamşah’ın işaretleriyle, yüzlerine haç çizmiş olan Hıristiyan askerler ön saflara yerleştirilir. Taptuk Emre, Fatma Bacı, Ahi Tuğrul’un de arasında bulunduğu Babailer, tepeden aşağıya, çığlıklar atarak saldırıya geçecektir. 89.BEYŞEHİR / KUBADABAD SARAYI YAKINLARI DIŞ / SABAH Sultan Giyasüddin, Günün ilk ışıkları yükselirken, sultanın konvoyu Beyşehir’deki saraya iyice yaklaşmıştır. En sevdiği eşinin doğum sancısı ve sarayını terk etmenin tedirginliği sultanın yüzüne yansımaktadır. 90.KIRŞEHİR / MALYA OVASI DIŞ / GÜN Taptuk Emre, Fatma Bacı, Ahi Tuğrul, Hamile Kadın Türkmenler ile Selçuklu ordusunun bir kısmını oluşturan Hıristiyan askerler, kıran kırana savaşmaktadır. Ölenler ile öldürenler iç içe geçmiştir. Bu arbede sırasında Ahi Tuğrul ile Fatma Bacı giderek Taptuk Emre’den uzaklaşmaktadır. Kıran kırana savaşın içinde doğurmak üzere olan Türkmen kadınının çığlığı işitilir. Taptuk Emre hamile kadının yakınlarındadır. Doğumun iyice yaklaştığı bellidir. Taptuk Emre savaşmaya devam ederek hamile kadına güvenli bir yer arar. Bir harabe dikkatini çeker. 256 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 91.BEYŞEHİR / KUBADABAD SARAYI İÇ / GÜN Sultan Giyasüddin, Sancılarla kıvranan Gürcü Hatun hekimler tarafından doğuma hazırlanırken, Sultan Giyasüddin ve yanındaki devlet erkânının tedirgin bekleyişi sürmektedir. Doğum odasına girip çıkanlar Sultan Giyasüddin’in dikkatini dağıtmakta, şehzade İzzüddin ile Rüknüddin ne olduğunu anlamak için ortalıkta dolanmakta, peşinde koşuşturan bakıcılar iki şehzadeyi de sakinleştirmeye çalışmaktadır. 92.KIRŞEHİR / MALYA OVASI / HARABE İÇ / GÜN Taptuk Emre, Hamile Kadın Harabeden içeri girdiklerinde doğum süreci başlamıştır. Bir kuytu duvarın dibinde hamile kadını sakinleştirmeye çalışır. TAPTUK EMRE Sen de Yunus Peygamberimizi karnında taşıyan balığın çilesini çekmektesin? Hamile kadın söylemek istediğini anlayamamıştır. HAMİLE KADIN O peygamberin derdi de ne ola? Doğuma yardımcı olurken, TAPTUK EMRE Onun hayatı da doğacak yavrundan kolay olmamış… Taptuk Emre belli etmemeye çalışsa da ilk kez doğum yaptıracak olmanın telaşını yaşamaktadır. Bu arada Babailerin dağılmaya başladığına, Selçuklu askerlerinin hayatta kalanların peşine düştüğüne, yakaladıkları Türkmenleri öldürdüklerine ve isyanın katliama dönüştüğüne tanık oluruz. İsyanın başını çeken kişinin öldürüldüğü sırada, harabeden yeni doğan bebeğin sesi yükselir… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /257 93.BEYŞEHİR / KUBADABAD SARAYI İÇ / GÜN Sultan Giyasüddin, Savaş alanında doğan bebeğin çığlıkları, aynı zamanda doğum yapan Gürcü Hatun’nun oğlundan gelen çığlıklara karışacaktır. Doğum odasından gelen ağlama sesi Sultan Giyasüddin ve devlet erkânının dikkatini kapıya yöneltir. Sultan yeni doğan bebeğinin mutluluğunu yaşarken, bebeğin çığlık sesleri savaşın çığlıklarına dönüşecektir. 94.KIRŞEHİR / MALYA OVASI / HARABE İÇ / AKŞAM Taptuk Emre, Hamile Kadın Kan içindeki bebek, Taptuk Emre’nin kucağında çığlık çığlığa ağlamaktadır. Taptuk Emre bebeği kadının kucağına verir. Kadın kan içindeki bebeğini sakinleştirmek için emzirmeye çalışmaktadır. TAPTUK EMRE Bu can pazarında canınızı bırakmazsanız… Hamile Kadın sözünü tamamlamadan araya girer. HAMİLE KADIN Beni bebeğim olmadan yaşamak zorunda bırakma Gök Çalap! TAPTUK EMRE Can nefesini kollarımızda alan bebeğini Yunus peygamberimizin adıyla çağır. Günü geldiğinde ruhunu da bizim gibilerin nefesleri beslesin… Taptuk Emre’nin bakışları yaşama tutunmaya çalışan bebektedir. 96.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI / AVLU DIŞ / SABAH Genç Yunus, Taptuk Emre, Hacı Bektaş, Fatma Bacı Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1261…’ yazısı… Avluya çıkan Hacı Bektaş Genç Yunus’un bulunduğu yere doğru yürümektedir. Onun geldiğini gören Fatma Bacı uyarıda bulunur. 258 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA BACI Aradığın Horasanlı derviş budur Yunus Can! Bir anda heyecana kapılan Genç Yunus getirdiği aluçların heybesini Hacı Bektaş’a uzatır. GENÇ YUNUS Bunlar senin içindir hünkârım… Hacı Bektaş heybeyi yanındaki dervişlerden birine verir. Moğol domuzları varımızı yoğumuzu talan edinceye kadar, gün bulup gün yiyen ekincilerdendik. Ne karnımızı doyuracak, ne de tarlamızı ekecek buğdayımız kalmıştır artık… Bu tür isteklere Hacı Bektaş alışkındır. Avludaki dervişler Hacı Bektaş’ın işareti üstüne dört beş çuval buğdayı getirir. Bu kadarı fazla gelir. HACI BEKTAŞ Sen de fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtır, hayır dualarını alırsın. Genç Yunus, çuvalları taşımak için hareketlenir. Bu buğdayların yerine nefesimizdeki hikmetlerle köyüne dönmeyi istersen vazgeç buğday çuvallarından… Genç Yunus duraksar. GENÇ YUNUS Nefesinin köyüme taşıyacağım buğdaylarla kıyaslanmayacağını bilirim ama… HACI BEKTAŞ Bu avluda insan-ı kâmile ulaşmaya niyet edersen, getirdiğin her aluç için bir nefes veririm sana. Genç Yunus bir an için kararsız kalır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /259 GENÇ YUNUS Ne der isem eksik kalacak pirim! Hacı Bektaş kararsızlığını görünce sözlerine devam eder. HACI BEKTAŞ Her alucun çekirdeğine bir nefes veririm insan-ı kâmile ulaşman için! Genç Yunus zor da olsa kararını verecektir. GENÇ YUNUS Bunca yolu köyümdekilerin hayata tutunmaları için geldim şeyhim. HACI BEKTAŞ Bundan öte diyeceğim yoktur Türkmen evladı, dön git köyüne… 96.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI YAKINLARI DIŞ / SABAH Genç Yunus Hacı Bektaş’ın verdiği buğday çuvallarını taşımak için ilkel bir düzenek kuran Genç Yunus, köyüne doğru ilerlemektedir. 97.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI/AVLU DIŞ / SABAH Taptuk Emre, Hacı Bektaş, Fatma Bacı Hacı Bektaş ve Taptuk Emre sohbet etmekte, Fatma Bacı da onları dinlemektedir. TAPTUK EMRE O Türkmen yiğidi nefesinin kerametini anlamakta sıkıntıya düştü. Hacı Bektaş arkadaşına dönerek, HACI BEKTAŞ Bizim yolumuzda manayı kavraması kolay mı ola? Taptuk Emre geçmişte yaşadığı olayı anımsayarak, 260 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI TAPTUK EMRE Baba Resul’ün davasında bir Türkmen kadınının doğumuna katkım olmuştu. O bebeğe Yunus Peygamberimizin adını vermesini söylemiştim. Bu Yunus Can’ı da karşımda bulunca yirmi yıl öncesine gidip geldim. 98.AYBALA’NIN OBASI DIŞ / GÜN Genç Yunus, Gökçe Ana Çuvallar dolusu buğdayla Aybala’nın mezarına ulaşan Genç Yunus perişan haldedir. Mezarın dibinde yorgunluk giderir. Bu sırada gözlerindeki yaşlara hâkim olamayarak, Aybala’yla konuşacaktır. GENÇ YUNUS Bizim topraklarımızın dışındaki dünya bambaşkaymış Aybalam. Her yerde kan… Her yerde acı var ama… Bir de acılarını yüreklerine gömebilen insan-ı kâmil olanları var. Bir yaşlı kadıncık anayla karşılaştım. Elini öp, eteğine tutun ömrübillah… Bir de pir u pak yüzlü biri vardı yanı başında… Ak düşmüş sakalıyla Anadolu erenlerinden… Nefesinde keramet, göz bebeklerinde cennetin bahçeleri saklı… 99.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI DIŞ / GÜN Gökçe Ana, Asker Devşirici, Genç Yunus Genç Yunus, boynuna taktığı boyundurukla karasabanı çekmektedir. Gökçe Ana da arkasında karasabanı yönlendirir. Aybala’nın mezarı başında söylediği sözlerin devamı fondan duyulur. GENÇ YUNUS’UN SESİ Hele Hacı Baktaş-ı Veli’yi tanımak bir ömre bedel, boş yere dememişler ceylanlarla aslanları kardeş eder diye… Tarlaya yaklaşan asker devşirici, alaycı bakışlarla onları süzer. Yanlarına geldiği sırada kuşağından çıkardığı para kesesini sallamaya başlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /261 ASKER DEVŞİRİCİ Bu kesedeki Keykubadi altınları Sultan Rüknüddin’in peşinde kılıç sallayacaklar için! Genç Yunus, söylediklerini umursamaz. GENÇ YUNUS Sultan İzzüddin’e asker devşirmeyi bıraktın mı? Asker devşirici umursamadan, ASKER DEVŞİRİCİ O kaçıp gitti. Genç Yunus karşısındakini küçümseyerek, GENÇ YUNUS Sen de Moğollara kölelik yapan sultanın hizmetine girdin! ASKER DEVŞİRİCİ Ne Moğoluymuş çaylak Türkmen! Biz onlardan olduk, onlar da bizden! GÖKÇE ANA Bizim ahilere ve Türkmenlere kılıç savuranlarla işimiz olmaz! Asker devşirici tehdit edercesine, ASKER DEVŞİRİCİ Hişşşt! Haddinizi bilin! İnsan olun biraz… Asker devşirici uzaklaşırken, kaldıkları yerden karasabanı sürmeye devam ederler. Genç Yunus’un bakışları uzaklardaki Aybala’nın mezarındadır. 262 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI GENÇ YUNUS Ben kararımı verdim Gökçe Anam! Yaşlı kadın heyecanlanmıştır. GÖKÇE ANA O itin peşine takılmayacaksın değil mi? Genç Yunus şaşırmıştır. GENÇ YUNUS Yok anam yok… Ben insan-ı kâmil olmanın peşine düşeceğim… Gökçe Ana rahatlayarak, GÖKÇE ANA Hasat zamanını bekle, elin boş gitmezsin hiç olmazsa… 100.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI/AVLU DIŞ / AKŞAM Genç Yunus, Fatma Bacı Genç Yunus çuvallar dolusu buğdayla dergâhtan içeri girdiğinde bütün bakışlar kendisine yönelecektir. Bir yıl önceki acılı halinden uzaklaşan Fatma Bacı günlük işlerle ilgilenmektedir. Genç Yunus’un yanına giderek selam verir. FATMA BACI Sefalar getirmişsin Yunus Can! Genç Yunus ellerine sarılarak öpmeye çalışır. GENÇ YUNUS Adımı da unutmamışsın kadın anam? Fatma Bacı gülümseyerek, FATMA BACI Hünkârımızın nefesini geri çevirip, yerine buğdayı götürenler pek karşımıza çıkmadığındandır. Genç Yunus mahcup olmuştur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /263 GENÇ YUNUS Ben de çiğliğimi sindirmiş değilim. Hem aldığımı vereyim, hem de hünkârımın affına sığınayım diye kapınıza geldim. Fatma Bacı gelen buğdaylara bakmaktadır. FATMA BACI Burada aldıklarından fazlası var. Genç Yunus gururla, GENÇ YUNUS Hünkârımızın bereketidir! 101.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI / YEMEKHANE İÇ / AKŞAM Genç Yunus, Fatma Bacı Genç Yunus karnını doyururken Fatma Bacı şefkat ve sevgiyle onu izlemektedir. FATMA BACI Konuğun karnını doyurmadan, libaslarını temizlemeden, yol yorgunluğunu atmadan serçeşmemizin karşısına çıkarmak fütüvvet meşrebine uymaz. Genç Yunus’u söylenenler şaşırtmıştır. GENÇ YUNUS O da mı fütüvvetten nasibini alanlardan? FATMA BACI Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin halifelerinden sayılır. Genç Yunus daha da şaşırır. GENÇ YUNUS Anadolu şeyhlerinin şeyhini tanımışlığın var mı ola? Fatma Bacı gururla, 264 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA BACI O benim babam olur ey oğul! Genç Yunus heyecanla atılacaktır. GENÇ YUNUS Sen huysuz kölenin kızı mısın yoksa? Fatma Bacı alınmış gibi yaparak, FATMA BACI Çok mu belli hallerimden? Genç Yunus mahcup olmuştur. GENÇ YUNUS Lanet olsun dilime! Ahi Tuğrul, Baba Resul’ün başkaldırısından sağ kurtulduğunu ama üç yıl sonra Kayseri’de öldürüldüğünü söylemişti… Son sözler Fatma Bacı’yı geçmişe taşımıştır. FATMA BACI’NIN SESİ Keşke öyle olsaydı. Ben de ölmek istedim ama olmayınca olmuyor… 102.KÖSEDAĞ / KARARGAH / GENEL DIŞ / AKŞAM Mübarizüddin Çavlı Geçmiş yılların öyküsü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1243…’ yazısı… Moğollarla yapılacak savaşın öncesinde karargâhta savaşın son hazırlıkları yapılmaktadır. Düşmanın hareketlerini uzaktan izleyen deneyimli komutanların tedirginlikleri dikkatlerden kaçmaz. Kendi aralarında sessiz bir karamsarlık vardır. Ordu komutanlarından Mübarizüddin Çavlı sultan otağına doğru yürür. O yaklaştıkça sultan otağındaki durumu kavramaya başlarız. İlk olarak içeriden gelen oryantal müzik duyulur. Dışarıya yansıyan gölgelerden sultan otağında zevk ve sefa yaşandığı anlaşılmaktadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /265 103.KÖSEDAĞ / KARARGAH / SULTAN OTAĞI İÇ / AKŞAM Sultan Güyasüddin, Mübarizüddin Çavlı, Birinci Komutan, İkinci Komutan, Üçüncü Komutan Moğollarla yapılacak savaşın öncesinde içkiler içilmekte, çengiler oynatılmaktadır. Genç sultan ertesi gün yapılacak savaşın sonucundan emin olarak içkisini yudumlamaktadır. Çadıra giren Mübarizüddin Çavlı’yı sultan neşeyle karşılar. SULTAN GİYASÜDDİN Bir aksilik var mı? Mübarizüddin Çavlı’nın yanıtı gelmeden genç komutanlardan biri kadehini kaldırarak, BİRİNCİ KOMUTAN Ne aksilik olabilir ki sultanım? İkinci komutan da genç komutana kadehini kaldırarak destek verir. BİRİNCİ KOMUTAN İki kat daha fazlayız Baycu Noyan domuzundan! Herkes kadehini kaldırmıştır. ÜÇÜNCÜ KOMUTAN Hiç savaş kaybetmemiş Alaüddin Kaykubat’ın ordusuyla Moğolların karşısına çıkacağız? Mübarizüddin Çavlı’nın onlardan farklı düşündüğü konuşmalarından bellidir. MÜBARİZÜDİN ÇAVLI Uluğ sultanımız savaşların öncesinde kuran okur, dualar ederek savaşın zamanını beklerdi… Son sözler kimsenin hoşuna gitmemiştir. 266 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SULTAN GİYASÜDDİN Sen neşemizi bozmaya mı geldin Mübarizüddin Çavlı? Gerginleşen havayı Üçüncü Komutan’ın sözleri ortadan kaldırır. ÜÇÜNCÜ KOMUTAN Allah onlarla olsa dahi Moğolları mağlup ederiz! Genç emirler kahkahalarla gülerken Mübarizüddin Çavlı’nın üzüntüsü yüzüne yansımıştır. 104.KÖSEDAĞ / KARARGAH / GENEL DIŞ / GÜN Sultan Giyasüddin, Mübarizüddin Çavlı Selçuklu ordusu öncü kuvvetleri küs, boru ve davul sesleriyle Moğollara karşı hücuma geçer. Bir gece önceki içkinin mahmurluğunu üstünden atamayan Sultan Giyasüddin savaş kıyafetleriyle çadırından çıkar. Tüm geceyi içerek geçirdiği için emirlerinin Moğollara karşı saldırısını görünce şaşırır. SULTAN GİYASÜDDİN Beni beklemeden savaşa mı başladınız? MÜBARİZÜDİN ÇAVLI Genç emirlerinize sözümüzü dinletmek mümkün değil ki! İlk anda yapılan saldırının karşısında Moğollar geriye çekiliyormuş gibi davranır. Bu durum Sultan Giyasüddin’i neşelendirse de yanında bulunan komutanlar temkinli davranmayı tercih edecektir. SULTAN GİYASÜDDİN Siz de fazlaca yavaşsınız! Bak işte, birkaç emirimin kahramanlığıyla Cengiz Han’ın efsanesi yıkılıverdi. Bir anda geriye dönen Moğollar kendilerine saldıran Selçuklu askerlerini çembere alarak imha etmeye başlar. Ne oluyor? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /267 MÜBARİZÜDİN ÇAVLI Genç yaşta kahraman olmaya çalışmanın bedelini ödüyorlar! Sultan Giyasüddin paniğe kapılmıştır. SULTAN GİYASÜDDİN Ne yapacağız? 105.KONYA / ZİNDAN İÇ / GÜN Ahi Evran, Birinci Zindancı, İkinci Zindancı Bir zindanda zincirlenmiş haldeki Ahi Evran oldukça perişan görünmektedir. İki zindancının konuşmasına kulak şahidi olur. BİRİNCİ ZİNDANCI Savaşın birinci gününde darmaduman olmuşlar. Diğer zindancı kızgınlıkla, İKİNCİ ZİNDANCI Hiç savaş görmemiş Sultan Giyasüddin’le Moğolların üstüne yürürsen, olacağı budur. BİRİNCİ ZİNDANCI Orduyu savaşa sokmadan ordugâhı terk etmiş diyorlar. O gidince diğer komutanlar da çekilmiş. Bunu savaş taktiği sanan Moğollar üç gün boyunca ordugâha yaklaşamamış. Diğer zindancı söyleneni inandırıcı bulmamıştır. İKİNCİ ZİNDANCI Yok artık! Birinci Zindancı anlatmayı sürdürür. BİRİNCİ ZİNDANCI Ne olduğunu anlayınca da Kayseri’ye kadar karşılarına çıkanı ezip geçmişler. 268 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahi Evran Kayseri sözünü duyunca heyecanlanarak konuşmaya dâhil olur. AHİ AVRAN Kayseri’den haber var mı? İKİNCİ ZİNDANCI Ahiler ve bacılar sırt sırta vermiş, Baycu Noyan’ın askerlerine direniyorlarmış. 106.KAYSERİ / GENEL DIŞ / GÜN Fatma Bacı Moğolların Kayseri surlarını aşmalarından sonra yaptığı katliamları anlatan görüntüler… Görüntülerin üstüne Fatma Bacı’nın sesi düşer. FATMA BACI’NIN SESİ Selçuklu ordusunu Kösedağ’da tarumar eden Moğollar, Kayseri’de hiç beklemedikleri bir direnişle karşılaşmıştı. Biz elimizden geleni fazlasıyla yapmıştık ama arkası arkasına ihanetler belimizi büktü. İki hafta içinde surları aşarak, dünyaya korku salan kıyımlarına Kayseri’de de devam ettiler. Fatma Bacı panik halde kaçanların ya da direnenlerin arasındadır. Karşısına çıkan Moğol askerine karşı koymaya çalışması işe yaramayacaktır. Esirlerin arasına onu sürüklemeye çalışan Moğol askeri, yılan derisi bilekliğini fark eder. Onu Fatma Bacı’nın kolundan çıkarmaya çalışırken sert bir tepkiyle karşılaşır. Çok fazla öfkelenerek kılıcını çeker. Fatma Bacı’yı öldürmek için hamle yaptığı sırada dualar okuyarak ortalarda dolaşan cavlaki dervişlerinden birisi araya girer. Büyü içeren hareketleri Moğol askerini ürkütmüştür. Bu destek Fatma Bacı’nın öldürülmesini engelleyecektir. 107.BOZKIR / GENEL DIŞ / GÜN Fatma Bacı Moğollar esir aldıkları insanlarla birlikte ülkelerine geri ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /269 dönmektedir. Bu arada acımasızlıkları devam etmektedir. Yola devam edemeyenleri ya da direniş gösterenleri öldürürler. FATMA BACI’NIN SESİ Bir şehir dolusu insana kıydılar. Gözlerimin önünde öldürülen ahiler ve bacılar yıllarca aklımdan gitmedi. Şimdi de orada durur ya! 108.KONYA / ZİNDAN İÇ / GÜN Ahi Evran, Birinci Zindancı, İkinci Zindancı Zincirler içindeki Ahi Evran oturduğu yerde uyuklamaktadır. İki zindancı çekinerek bulunduğu yere yaklaşır. Onu uyandırıp uyandırmamakta kararsız kalmışlardır. BİRİNCİ ZİNDANCI Ahi şeyhlerinin şeyhi… Ahi Evran anında gözlerini aralayarak, AHİ AVRAN Kayseri’den haber var mı? Zindancının üzüntüsü yüzüne yansır. İKİNCİ ZİNDANCI İyi haberler değil ama… Ahi Evran ısrarcı olur, AHİ AVRAN Siz yine de söyleyin! BİRİNCİ ZİNDANCI Surları aştıktan sonrası kıyım olmuş… Sözün devamını diğer zindancı getirecektir. 270 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI İKİNCİ ZİNDANCI Köle olarak ayırdıklarının dışındakileri Meşhed Ovası’na çıkarmışlar. Bir kişiyi bile sağ koymamışlar. Ahi Evran’ın gözlerinden yaşlar akmaya başlayınca, zindancı da başını önüne eğecektir. 109.KARAKORUM / PAZAR DIŞ / GÜN Fatma Bacı, Köle Satıcısı, Moğol Noyanı Bir Moğol pazarından çeşitli görüntüler… Esirlerin satıldığı yerler fazlasıyla ilgi çekmektedir. Bu bölümlerin birinde Fatma Bacı esir olarak satılmaktadır. KÖLE SATICISI Ey Cengiz Han’ın soyu! Param yetişmez diye uzağımda durmayın, gönlünüz zengin olsun yeter! Bir Moğol Noyanı Fatma Bacı’yı mıncıklamaya çalışınca, annesinin kölelik zamanlarında yaptığı gibi suratının ortasına tokadı yer. FATMA BACI Sen git de ananı mıncıkla! Çevredekiler yaptığına gülerken Fatma Bacı’nın davranışı kamçı darbesiyle cezalandırılacaktır. KÖLE SATICISI Yanaşın tazeciklerin yanına, dokunun, koklayın… MOGOL NOYANI Sonra da suratımızın ortasına yiyelim tokadı! Çevredekiler gülüşür. KÖLE SATICISI Sen de kısrağın huysuz ve de uğursuz olanına yapışıverdin. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /271 MOĞOL NOYANI Bir kez üstüne bindin mi kuzuya dönüverir… Çevredeki kalabalık kendisini takdir edecektir. Ben yine de bir but parasından daha fazlasını vermem, haberin ola… Köle satıcısı önerilen parayı onaylayarak Fatma Bacı’yı Moğol Noyanına teslim eder. Fatma Bacı huysuzluklarını sürdürmeye çalışınca, yeni sahibi tarafından sertçe cezalandırılacaktır. 110.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI/KONUK HÜCRESİ İÇ / AKŞAM Genç Yunus. Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1262…’ yazısı… Bir türlü uyuyamayan Genç Yunus yatağında dönüp durmaktadır. Hücrenin önünden geçen saki elindeki testiye üç kez vurur. Yattığı yerden doğrulan Genç Yunus sakiden su vermesini ister. Suyunu içtikten sonra yeniden uyumayı dener. Uyuyamayacağını anlayınca düşünceli adımlarla konuk hücresini terk edecektir. 111.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI/AVLU DIŞ / AKŞAM Genç Yunus, Fatma Bacı Avluya çıkan Genç Yunus kararsız adımlarla dolaşırken, duyduğu müzik sesine kapılarak cemaatin toplandığı yere yönelir. Cem odasının önünden geçerken, semah dönen dervişlere ve bacılara tanık olacaktır. Fatma Bacı da onların arasında kendinden geçmiş halde semah dönmektedir. Yunus, bir süre sonra izlediği dansın büyüsüne kapılarak dalıp gider. Cem töreni sona erer. Fatma Bacı avluya çıkarak yanına geldiği halde Genç Yunus pencerenin dibinde düşünceler âleminden geriye dönememiştir. Fatma Bacı anaç bir tavırla Türkmen Yunus’un omzuna dokunur. 272 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA BACI Uyku tutmadı mı yiğidim? Genç Yunus kendine gelmeye çalışır. GENÇ YUNUS Bir an dalıp gittim işte? Fatma Bacı kararlı bir sesle, FATMA BACI Sen sormaya cesaret edemesen de devamını merak ettiğini bilirim. Genç Yunus kendine gelmeye çalışır. GENÇ YUNUS Seni üzmeyeyim dedim… Genç Yunus’a acıyla bakan Fatma Bacı’nın, gözleri dolacaktır. FATMA BACI Biz darıdünyada ölmeden ölenlerin arasına karışalı çok oluyor. Günü geldiğinde oralarda da yolumuz buluşur inşallah… Genç Yunus kendine gelmeye çalışır. 112.KARAKORUM / SARAY İÇ / GÜN Fatma Bacı, Moğol Noyan, Muinüddin Percane, Fahrüddin Ali, Tacüddin Mutez Geçmiş yılların öyküsü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1260…’ yazısı… Esir pazarında kendisini satın alan Moğol Noyanının ardında yürüyen Fatma Bacı Moğolların geleneksel kıyafetlerinden giymiştir. Onlara Moğol askerleri eşlik etmektedir. Farklı koridorlardan geçerlerken görüntünün üstüne Fatma Bacı’nın sesi düşecektir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /273 FATMA BACI’NIN SESİ Bir ömür nasıl boşa geçti dersen, Karakorum şehrinde yaşadığım on üç yılı anlatmak gerek. Ona da can dayanmaz… Nereye götürüldüğünü bilemeyen Fatma Bacı tedirginlikle etrafına bakınmaktadır. Uzun yürüyüşleri Selçuklu ümeralarının önünde noktalanır. Üç devlet adamı dikkatle Fatma Bacı’yı süzmektedir. MOĞOL YETKİLİ O mu? Üç devlet adamı emin olamaz. FATMA BACI Siz kimi aramaktasınız? MUİNÜDDİN PERVANE Sen önce kim olduğunu söyle. Fatma Bacı gururla, FATMA BACI Bu fakiran bacınız İslam âlemindeki Şeyhlerin Şeyhi Evhadüddin Kirmani’nin kızıdır! Fatma Bacı’ya kuşkulu bakışları sürmektedir. MUİNÜDDİN PERVANE Ya kocan? FATMA BACI Ahi Evran lakabıyla tanınan Ahi Şeyhlerinin Şeyhi Nasirüddin Mahmut’un da karısıyım. MUİNÜDDİN PERVANE Ne malum karısı olduğun? 274 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA BACI Ya siz kimsiniz ki? Üç devlet adamı sonunda saldırgan sorunun karşısında birbirlerine bakarlar. 113.KIRŞEHİR / ANA GİRİŞ KAPISI İÇ / GÜN Nurüddin Cacaoğlu, Kırşehir Emiri, Alaüddin Çelebi, Bir Komutan Nurüddin Cacaoğlu törensel bir disiplin içinde Kırşehir’e yaklaşmaktadır. Ana girişin önüne geldiğinde şehrin kapısı açılmaz. Bu durum valinin hoşuna gitmemiştir. Burçlardaki Kırşehir Emiri Seyfüddin Tuğrul durumu izlemektedir. Yanında Alaüddin Çelebi de vardır. Nurüddin Cacaoğlu’nun işaretiyle komutanlarından biri burçlarda bekleyen askerlere seslenir. Hey! BİR KOMUTAN Selçuklu sultanının askerleri! Yeni Kırşehir valimizi kapının önünde bekletmeyin! Burçlardaki askerlerin bakışları Kırşehir Emiri’ne çevrilmiştir. O da kendinden emin olarak burçlardan komutana seslenir. KIRŞEHİR EMİRİ Biz Sultan İzzüddin tarafından Kırşehir’i korumakla görevliyiz. Kardeşi Rüknüddin’in atadığı valiyi içeri almayız! Komutan çok öfkelenmiştir. BİR KOMUTAN Bu yaptığınıza isyan denir! Kırşehir Emiri Seyfüddin Tuğrul umursamazca karşılık verecektir. KIRŞEHİR EMİRİ Ne dediğiniz kimin umurunda! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /275 Nurüddin Cacaoğlu Kırşehir Emiri’nin yanındaki Alaüddin Çelebi’yi fark eder. Ona kendini göstermeye çalışarak seslenir. NURÜDDİN CACAOĞLU Alaüddin Çelebi! Ben babanın müritlerindenim! Sana selamını getirdim. Alaüddin Çelebi bundan hoşlanmamıştır, ALAÜDDİN ÇELEBİ Ben babamı aklımdan çıkaralı yıllar oluyor. NURÜDDİN CACAOĞLU Şeyhim yine de oğlumu sağ salim geri getir diye tembih etti! Bir gizli mesaj verircesine, Bu inatlaşma gereğinden fazla uzayacak olursa ahilerden uzak dur. 114.KIRŞEHİR / AHİ EVRAN TEKKESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Alaüddin Çelebi, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş, Taptuk Emre, Ahi Tuğrul Ahiliğin önemli insanları Ahi Evran’ın başkanlığında hararetli geçen bir toplantı yapmaktadır. Hacı Bektaş ve Taptuk Emre de onların arasındadır. İçeriye Alaüddin Çelebi girer. Bütün gözler ona çevrilmiştir. ALAÜDDİN ÇELEBİ Ahi Evran şeyhimin teslim olması için akşama kadar süre tanıdılar. Sur dışına çıkmak isteyenlere izin verecekler. Karşı koyanların cezasıysa ölüm olacakmış… Bir anda ortalık gerilecektir. Onun teslim olmasını hiç kimsenin istemediği ortadadır. ‘Onun için ölürüz!’, ‘Savaşsa savaş!’, ‘Bu surları aşamazlar!’ gibi sözlerle tepkilerini ortaya koyacaklardır. 276 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Ahi kardeşlerim! Onun konuşması kalabalığı susturur. Bu Moğol soyundan gelen valinin niyeti ahiliğin sonunu getirmektir. Daha önce Kayseri’de yapmışlardı. Şimdi de aynısını Kırşehir’de yapacaklar… Taptuk Emre’nin yanında oturan Ahi Tuğrul dayanamaz. AHİ TUĞRUL Seni ellerimizle teslim edecek halimiz yok ya! AHİ EVRAN Ben de doksan yıl daha yaşayacak değilim Taptuk Emre… Vademiz bugün olmazsa, yarın dolacak. Ucuz tarafından kahramanlık yapacaksanız benimle beraber ölümü seçin! Zor olanıysa hayatta kalarak ahiliğin ve fütüvvetin yolunu açmaktır… Herkes duraksamıştır. ŞEYH EDEBALİ Öyle bir söz söyledin ki! AHİ EVRAN Sizin yerinizde olsaydım uçlardaki Türkmenlerin arasında mücadeleme devam ederdim Şeyh Edebali… Ahi Evran’ın söylediklerinin doğruluğuna inanan Hacı Bektaş, bakışlarıyla da ona onay vermektedir. 115.KIRŞEHİR YAKINLARINDA BİR YOL DIŞ / GÜN Fatma Bacı Bir kapalı at arabası olanca hızıyla Kırşehir’e doğru yaklaşmaktadır. At arabasına korumalık yapan Selçuklu askerleri de peşinden gelmektedir. Arabanın içindeki Fatma Bacı endişeli gözlerle dışarıya bakmaktadır. Kırşehir’i çevreleyen surlar belli belirsiz görünür… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /277 116. KIRŞEHİR / ANA GİRİŞ KAPISI İÇ / GÜN Nurüddin Cacaoğlu, Kırşehir Emiri, Alaüddin Çelebi, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş, Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Fatma Bacı Gökyüzünde ay tutulması başlamak üzeredir. Kırşehir surlarının ana kapısı gıcırdayarak açılır. Nurüddin Cacaoğlu’nun askerleri oldukça geriye çekilmiştir. Kapıdan dışarıya bir grup insan çıkar. Şeyh Edebali, Hacı Bektaş ve Taptuk Emre bunların arasındadır. Alaüddin Çelebi de onlarla birlikte kapının önüne kadar gelmiştir.. İlk anda onlarla birlikte Kırşehir’den ayrılacağını düşünürüz. Çok uzaktan onları izleyen Nurüddin Cacaoğlu’nun yüzünde bir gülümseme belirir. Şehrin kapısı kapanırken Ahi Tuğrul’la vedalaşmaya geldiği anlaşılacaktır. At arabası hızla kapıya, şehrin girişine yanaşmaktadır. Ona eşlik eden Selçuklu askerleri komutanlarının emriyle duraksar. Fatma Bacı yanından geçtiği dostlarına pencereden bakmaktadır. At arabasından kapının önünde inen Fatma Bacı son anda surlardan içeri girer. 117.KIRŞEHİR / AHİ EVRAN TEKKESİ İÇ / GÜN Ahi Evran, Alaüddin Çelebi, Fatma Bacı Alaüddin Çelebi’nin geriye döndüğünü gören Ahi Evran’ın yüzü asılır. AHİ EVRAN Sen hala buralarda mısın? Alaüddin Çelebi gülümser. ALAÜDDİN ÇELEBİ Bir ziyaretçin var ahi babam! Ne demek istediğini anlayamayan Ahi Evran merakla kapıya bakar. Fatma Bacı içeri girer. Ahi Evran gözlerine inanamayacaktır. AHİ EVRAN Fatma Hatun? 278 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA BACI Benim Nasirüddin Mahmut! Ahi Evran’ın şaşkınlığı geçmemiştir. AHİ EVRAN Yaşıyorsun? FATMA BACI Sen de öyle şeyhim! Ahi Evran’ın aklı karışmıştır. AHİ EVRAN Böyle bir zamanda gelişinin bir nedeni var mı ola? Fatma Bacı gülümseyerek, FATMA BACI Seni ikna edebilmem için Moğol topraklarında bulup getirdiler. Ahi Evran kendinden emin, AHİ EVRAN Bir işe yaramayacağını söyleseydin. FATMA BACI Söyledim ama dinlemediler… Ay tutulması bulundukları yerin ışığını azaltmıştır, AHİ EVRAN Gün ortasında karanlık da neyin nesi? Alaüddin Çelebi pencereden dışarı bakmaktadır, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /279 ALAÜDDİN ÇELEBİ Ay tutuluyor şeyhim! Her yer bütünüyle karanlıkta kalacaktır. Fatma Bacı’nın sesi karanlığın içinde fondan gelmektedir. FATMA BACI’NIN SESİ Gün ortasında kararan darıdünya, âdemoğlunun ayıbını gizlemenin derdine düşmüştü. O gün Cacaoğlu’nun askerleri doksan yaşındaki Ahi Evran’ı ve onları engellemeye çalışan Alaüddin Çelebi’yi şehit etti… Ay tutulması bulundukları yerin ışığını azaltmıştır. 118.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI / AVLU DIŞ / GÜN Genç Yunus, Hacı Bektaş, Fatma Bacı Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl 1262…’ yazısı… Genç Yunus’un getirdiği buğday çuvalları avlunun ortasındadır. Birçok derviş ve bacı dergâhın ritüellerine uygun olarak avluda toplanmıştır. Fatma Bacı konumunun gereği Hacı Bektaş’ın yakınlarındadır. Genç Yunus da Hacı Bektaş’ın karşısında el pençe durmaktadır. HACI BEKTAŞ Anadolu erenlerinin kıldan ince, kılıçtan keskince yolunda yürümekte kararlı mısın Yunus Can? DERVİŞLER VE BACILAR Hu vallah! Genç Yunus kendinden emin olarak karşılık verir. GENÇ YUNUS Canım feda olsun yoluna! DERVİŞLER VE BACILAR Hu eyvallah! 280 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 119.ANADOLU / GENEL DIŞ / GÜN Genç Yunus Son sahne gerçeküstü görselliklerle zenginleştirilmiştir: Uçsuz bucaksız bozkırda yürüyen Genç Yunus ile Hacı Bektaş’ın konuşması fonda devam etmektedir. Onun geçtiği yerlerde Moğolların Anadolu’ya verdiği zararların izleri görülmektedir… Her yerde kan, her yerde gözyaşı… HACI BEKTAŞ’IN SESİ Bu yol kendini arayıp bulmanın yoludur. DERVİŞLERİN VE BACILARIN SESİ Hu vallah! HACI BEKTAŞ’IN SESİ Bu yol insan-ı kâmile ulaşmanın yoludur. DERVİŞLERİN VE BACILARIN SESİ Hu eyvallah! HACI BEKTAŞ’IN SESİ Bu yolda mürşidi olmayanın mürşidini şeytan belleriz Yunus Can. DERVİŞLERİN VE BACILARIN SESİ Hu vallah! Hu eyvallah! HACI BEKTAŞ’IN SESİ Bu yolun sonuna esen rüzgârları, yanan ateşleri, akan suları ve de vaktimiz dolduğunda üstümüze örtülecek toprağı geçerek varılır. Her birinde aşılması gereken on makam vardır. Birinci makamı aşmadan ikincisine ulaşamazsın. Her makamda biraz daha kendini bilecek, makamları aştıkça darıdünyayı kendinde bulacaksın… DERVİŞLERİN VE BACILARIN SESİ Hu vallah! Hu eyvallah! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /281 Genç Yunus’un yürüyüşü Taptuk Emre’nin tekkesinde sona erer. Ahşap kapının önünde etrafına bakınmaktadır. GENÇ YUNUS’UN SESİ Ben göstereceğin eşiğe yüzümü sürmeye hazırım yücelerin yücesi! Hacı Bektaş’ın fondaki konuşması sürmektedir. HACI BEKTAŞ’IN SESİ O halde nefesinin kilidi Taptukluların tapusunda gizlidir. Genç Yunus tekkenin açılan kapısından girerek karanlıkta kaybolur. Karanlığın öteki tarafında Taptuk Emre’nin yüzü belli belirsiz seçilmektedir. SON... Sinopsis 13.yüzyılda, Anadolu Selçuklu Devleti’nin topraklarında yaşanılan olayların, göçer Türkmenlerin geleceğini nasıl biçimlendirdiğini anlatan “Göç Yolu Anadolu” filminde; Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin yaşam öyküsünden başlayarak, fütüvvet terbiyesinin Anadolu’da Ahiliğe dönüşmesi, Ahiliğin Hacı Bektaş ve Yunus Emre üstünde etkisini, tarihsel gerçekliğe olabildiğince sadık kalınarak ele alınmaktadır… Tüm dünyayı korkuya sürükleyen Moğolların acımasızlığından dolayı Türkmen göçerleri kalabalık kitleler halinde Anadolu’ya yığılmaktadır. Bu insanların yerleşik düzene geçişlerinde bazı sıkıntılar yaşanır. Onların irşat edilmesi için birçok derviş Anadolu’ya gelecektir. Fütüvvet terbiyesinin Anadolu’da yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla görevlendirilen Şeyh Evhadüddin Kirmani ile halifelerinden Ahi Evran bunların arasındadır. Ahi Evran yerleşik düzendeki Türkmen esnafları ahiliğin çatısı altında toplamayı başaracaktır. O Anadolu’daki popüler ümeranın başında gelmektedir. İç güvenliğin organizasyonunu ahiler tarafından sağlanmaya başlanmıştır. Şeyhinin kendinden oldukça küçük yaşlardaki 284 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI kızıyla evlenen Ahi Evran Selçuklu sultanının çocuklarına hocalık yapmaktadır. Fatma Bacı da ahiliğin düzenini andıran bir yaklaşımla kadınları terbiye etmektedir. Anadolu’daki talihsizlikler Alaüddin Keykubat’ın, oğlu tarafından zehirlenmesiyle başlayacaktır. On altı yaşındaki Giyasüddin Keyhüsrev yetersiz bir devlet adamı oluşu Türkmenleri isyana sürükler. Acımasızca bastırılan Babailer isyanı sırasında Yunus adında bir genç doğar. İsyana katılan Taptuk Emre doğumuna yardımcı olmuştur. Yeni sultana muhalefet eden ahiler sistemin dışına itilmiş ve Ahi Evran zindana atılmıştır. Akliyeci dervişler ile sezgici dervişlerin arasındaki çatışmalar da giderek çoğalmaktadır. Moğollar karşısında utanç verici bir yenilgi yaşayan Selçuklu devletinin muhteşem günleri sona ermiştir. Bu yenilgi sırasında Ahi Evran’ın karısı Fatma Bacı Moğollara esir düşer. Birkaç yıl içinde Anadolu’nun yapı taşlarını yerinden oynatan Giyasüddin Keyhüsrev ölecek ve yerini on bir yaşındaki oğlu İzzüddin alacaktır. Ahi Evran serbest bırakılınca eski düzenini yitiren ahiliği yeniden toparlar. Sezgici dervişlerin liderlerinden sayılan Şems-i Tebrizi’nin öldürülüşü çocuk yaşlardaki Yunus ile cinayetin sorumlularından Ahi Tuğrul’un yollarını kesiştirir. Şems-i Tebrizi cinayetinin sonrasında sezgiciler ile akliyecilerin yolları bütünüyle birbirinden uzaklaşacaktır. Kan dökülmemesi için Ahi Evran ile Mevlana’nın oğlu Alaüddin Çelebi Kırşehir’e yerleşir. Ahi Tuğrul’un terbiyesiyle yetişen Genç Yunus, gençlik yaşlarına eriştiğinde komşu obanın güzel kızı Aybala’ya aşık olur. Bir yanda ağırlaşan vergi koşulları, diğer yanda sultan kardeşlerin taht kavgaları ve de Moğolların acımasız davranışı yüzünden Anadolu insanında huzur kalmamıştır. Bu adaletsizlikler Babailer isyanında olduğu gibi ahileri ve Türkmenleri yeniden isyana sürükleyecektir. Genç Yunus’un köyü Moğol ve Selçuklu askerleri tarafından basılır. Ahi Tuğrul askerlerin elinden kaçmaya çalışır. Onun kaçışına yardımcı olmaya çalışan Aybala ve ailesi öldürülür. Genç Yunus’un köyü de talan edilir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /285 Ahi ve isyanının başını çeken Ahi Evran’ın yaşadığı Kırşehir, yeni valinin askerleri tarafından kuşatılmıştır. İsyanın ateşini düşürebilmek için Fatma Bacı köle olarak götürüldüğü topraklardan geri getirilir. Doksan yaşlarındaki Ahi Evran ile kendinden kırk yaş küçük olan Fatma Bacı’ya dünya gözüyle birbirlerini görmek nasip olmuştur. Ahi Evran karısını gördükten sonra da Kırşehir’deki direnişini sürdürür. Surları aşmayı başaran Vali Nurüddin Cacaoğlu’nun askerleri tarafından Ahi Evran öldürülür. Mevlana’nın oğlu Alaüddin Çelebi de onunla birlikte öldürülmüştür. Genç Yunus, köyündeki kıtlık yüzünden Hacı Bektaş’ın dergahına buğday istemeye gider. Orada yas içindeki Fatma Bacı ile doğumuna yardımcı olan Taptuk Emrey’le karşılaşır. Genç Yunus buğday yerine nefes vermeyi öneren Hacı Bektaş’ın niyetini anlayamayarak buğdayı tercih edecektir. Geç de olsa manayı kavrayarak Hacı Bektaş’ın dergahına döner. Bu kez önceden düşünmediği manevi yolculuğun kendisini beklediğini anlayacaktadır. Hacı Bektaş nefesini açacak kilidin Taptuk Emre’ye verildiğini söylemektedir. Treatment 1247 yılında yerleşik düzene geçmiş Çocuk Yunus’un köyünde yaşananlarla başlıyoruz öykümüze… Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan konar göçer Türkmenler göç yolundadır. Tozu dumana katarak ilerleyen kalabalık kervanları konacak yer arar. Bir tepenin üstüne kurulmuş Yunus’un köyü uzaklardan görünmüştür. Göçer Türkmenlerin yaşlıları, bu köyün karşısındaki tepeye yerleşme kararı alır. Bu arada Çocuk Yunus, tarlada çalışan Gökçe Ana’yla, hiç göremediği anne ve babası hakkında konuşmaya çalışmaktadır. Yaşlı kadın, tek bildiği şeyi yine tekrarlar: Babai isyanları sırasında Resul’ün peşinde kılıç sallayan birinin tohumudur Yunus. Bu isyan sırasında anası sancılanmış ve kerametli bir dervişin yardımıyla çarpışma meydanında doğuruvermiş. Bu derviş bebeğe Yunus peygamberin adını koymasını istemiş. İlk vakitler Selçuklu askerlerinden, sonra da Moğollardan kaçmak için yollara düşen anası, maceralı kaçışı sırasında Gökçe Ana’yla karşılaşmış ve yavrusunu yaşlı kadına teslim ederek dünyaya gözlerini kapatmıştır. Çocuk Yunus’la sohbet eden Gökçe Ana, giderek yaklaşan göçerlerin sürüsünün tarlasına zarar vereceği endişesi içindedir. Hayvan sürüsünü tarladan uzak tutmayı oyuna dönüştüren Çocuk 288 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Yunus, göçerlerin arasındaki yaşıtı Aybala’yla göz göze gelir. Çocuklar birbirlerine gülümser. Göçerler ile yerleşik yaşama geçmiş Türkmenler arasında en büyük uyuşmazlık sorunu olan otlak, kışlak paylaşımı burada da baş gösterir. Sürüyü tarlalarından uzak tutmaya çalışanlar ile göçerler arasında ufak tefek tartışmalar yaşanır. Türkmen köyünde bunlar yaşanırken, Başkent Konya’nın çarşısında da Mevlana ile Şems-i Tebrizi sohbet etmektedir. Sezgici anlayışın koyu savunucularından olan Şems-i Tebrizi’nin “Az çoğu gösterir…” diye anlattıklarını kalabalık ilgiyle izlemektedir. Mevlana “Söz az, mâna çok olmalı” demek istiyor diye araya girer. Şems-i Tebrizi örnekler vererek anlaşılır olmaya çalışmaktadır. Bir çuval şekeri dükkânda açıp azını da dışarıda sergilemenin, içerideki şekerin delili olduğunu anlatır. Yine kişinin biraz doğruluk göstermesi, onun doğruluğunun, biraz ikiyüzlülük de eğriliğinin delilidir diye örneklerini çoğaltır. Bu arada çarşıdaki dükkânlardan birinin ustası olan Ahi Tuğrul, o günkü işlerini tamamlamış ve işyerini kapatma hazırlıklarına girişmiştir. Günlük hâsılatın bir kısmını alışveriş yapması için çırağına uzatır. Çırak, koşar adım uzaklaşmak isteyince, ustasından azarı işitir. Ahi Tuğrul ona çarşıda yürüme adaplarını saydırır: “Yürür iken kimselerle itişilmeye, ikincisi uzaklardan seslenilmeye, üçüncüsü yüksek sesle gülünmeye, dördüncüsü tükürülmeye ve sümkürülmeye, beşincisi de ortalıkta bir şeyler yenilmeye ve de içilmeye…” Hızını alamayan çırak alışveriş edeplerini de bir solukta anlatır: “Evvel olarak esnafa yumuşakça söyleye, azıcık tarafından tadına bakıla, her malı alacakmış gibi davranılmaya… “ Ahi Tuğrul çırağını adabıyla gönderdikten sonra işyerini kapatır. Yolunun üstündeki bir esnafla Mevlana ve Şems-i Tebrizi’nin sohbet ettiğini görür. Şems-i Tebrizi, kendisinin veli olup olmadığı tartışmalarından dolayı kızgındır. Veliliğine laf atmaya çalışanlara artık ‘Size ne?’ diyerek gülüp geçtiğini anlatır hararetle. Ahi Tuğrul onların dikkatini çekmeden geçip gitmeye niyetlenirken, Mevlana durumu fark eder ve yaptığının ahinin terbiyesine yakışmadığını söyler. Ahi Tuğrul mahcup davranışlarla başını önüne eğer. Mevlana’nın, Ahi Tuğrul’dan isteği vardır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /289 Şems-i Tebrizi’den dolayı kendisine kızgın olan ve evi terk eden oğlu Alaüddin Çelebi’yi uyarmasıdır. Ahi Evran’ın şeyhliğini yaptığı Hanikah-ı Ziya, akşam vakti ders çalışan ya da günlük temizlik işlerini yapan yiğitler, zikir halindeki kalfalar, sohbet eden ustalarla doludur. Hanikaha gelen Sadrüddin Konevi, ahilerle selamlaştıktan sonra, Sühreverdi el-Maktul’un tercümesine kendini kaptıran Ahi Evran’ın yanına varır. İki dost içtenlikle kucaklaşır. Sadrüddin Konevi, Ahi Evran’ın uzun süredir üzerinde çalıştığı ‘Medh-i fakr u zemm-i dünya’ kitabını okumaktan Celalüddin Karatay’ın fazlasıyla mutlu olacağını söyler. Ahi Evran da, zindanda kaldığı yıllarda, Celalüddin Karatay’ın el vermesi sayesinde ahiliği yeniden düzene soktuklarını anlatır. Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahı önünde ise konuklar yavaş yavaş görünmeye başlamıştır. Akşamın karanlığındaki sokak kalabalığının arasında Taptuk Emre, Ahi Tuğrul ve Alaüddin Çelebi de vardır. Taptuk Emre, hanikahdan içeri girince, Ahi Tuğrul Alaüddin Çelebi’ye babasının sitemlerini aktarır. Şems-i Tebrizi’nin karısı Kimya Hatunu öldürdüğüne inanan Alaüddin Çelebi o günden sonra eve gitmek istememektedir. Mevlana ile Şems-i Tebrizi çevresini saran müritlerle birlikte kapıda gözükür. Mevlana, oğlunu görünce sevgiyle yaklaşır. Şems-i Tebrizi’nin kendi yerini doldurduğunu babasının yüzüne haykıran Alaüddin Çelebi, hanikahın önündeki kalabalığa karışıp içeri girer. Bu arada, sohbet halindeki iki eski dosttan Sadrüddin Konevi, Ahi Evran’a Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahındaki sohbete birlikte gitmeyi teklif eder. Ahi Evran, Mevlana’nın her yere yanında götürdüğü Şems-i Tebrizi’nin yine akliyeci-sezgici mevzusu açıp canını sıkacağı endişesi taşımaktadır. Bunun üzerine Sadrüddin Konevi de dostuyla sohbette kalmayı tercih eder. Ahi Evran, Kayseri’deki günlerinden beri tanıdığı Şems-i Tebrizi’nin, akliyecileri karşısında gördüğünde sataşmadan duramadığını anlatır. Vezir Şemsüddin İsfahani’nin sezgicilere yakınlığı onu daha da cesaretlendirmiştir. Kimya Hatun’un kuşkulu ölümü kafaları karıştırınca Dar-ül Mülk’ten uzaklaşmış ancak Molla Hüdavendigar onu büyük oğluna buldurup getirtmiştir. Kayseri’den söz edilmesi Ahi Evran’ı geçmişin 290 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI acılarına taşır. Hem eli eline bile değmemiş genç karısı hem onun şeyh babası Evhadüddin Kirmani, hem de Kayseri’de yaptıkları çarşılar, ahi ocakları aklına düşmüştür. Gözleri dolar, dalıp gider. Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahındaki toplantıda ise Taptuk Emre kalabalık mecliste söz almış, konuşmaktadır. İki gözün manayı eşyada görebilmek için etrafına bakarken ve gözler eşyayı görürken; ruhun da gözlerin baktığı yerden manaya ulaştığını ileri sürer. Aklını kullanmasını bilenlerin maddi gözüyle eşyanın güzelliklerine bakmasının nedeninin de bu olduğunu zira mananın yalnızca surette görülebileceğini uzun uzun anlatır. Taptuk Emre’nin konuşmasından sıkıldığını hareketleriyle belli eden Şems-i Tebrizi, sonunda dayanamaz ve mecliste bulunanların duyabileceği bir sesle akliyecilerden bıktığını mırıldanır. Ev sahibi Emir-i Dad (Adalet Bakanı) Nusretüddin ortamın ruhuna yakışmayan Şems-i Tebrizi’nin bu sözlerinden rahatsız olur. Edepli konuşması için uyarır ama o daha da ileri gider. Şems’in, “Ya sizin Hakk Teâlâ’ya yaptığınız edepsizlikler ne olacak? Ey cemaat! İçinizde ‘Kalbim bana Rabbimden haber veriyor diyecek yok mu?” sözleriyle de ortalık buz keser. Mevlana mahcubiyetle Şems-i Tebrizi’yi susturur ve çekiştirerek meclisten dışarı çıkarır. Bu arada içerideki kalabalığın tepkileri de uğultuya dönüşür. Kısa süre içinde kalabalık dağılmış, geriye on kişi kalmıştır. Emir-i Dad çok öfkelidir. Taptuk Emre, Eski Sultanın, ahileri ve Türkmen şeyhlerini zindanlara doldurmasının sezgicileri çok güçlendirdiğinden dert yanar. Selçuklu topraklarında adaletin artık insanlara göre değiştiği eleştirisini yapan Alaüddin Çelebi, Kimya Hatun’un ölümünde adalet gereğini yerine getirmediği için Şems’in bu kadar rahat davranışlar sergilediğini ileri sürer. Ve toplantıdan ayrılan ahi kıyafetleri içindeki yedi kişi gecenin karanlığında kararlı adımlarla Mevlana’nın evine doğru yürümeye başlar. Bu ahilerden biri Alaüddin Çelebi, diğeri de Ahi Tuğrul’dur. Alaüddin Çelebi içeriye süzülüp, halvet odasının önüne yanaşır. Mevlana, Şems-i Tebriziye, sabırlı olmak hakkında yüzlerce söz söylediği halde, niye bu ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /291 kadar sabırsız olduğunu sormaktadır. Alaüddin Çelebi Şems’e seslenir. Şems-i Tebrizi, başına gelecekleri sezmişçesine Mevlana’ya sarılır. “Bu ses dönüşü olmayan bir yolun davetine benziyor, hakkını helal edesin şeyhim…” Ne olduğunu anlayamayan Mevlana onunla birlikte avluya çıkar. Alaüddin Çelebi’yi görünce rahatlayarak gülümser ve gelişinden dolayı mutluluğunu dile getirir. Alaüddin Çelebi babasına karşı mesafeli tavrını sürdürür. Dışarıda Şems-i Tebrizi’yle konuşmak isteyenler olduğunu söyler. Kapının önüne çıkan Şems-i Tebrizi’nin etrafını hemen altı kişi çevreler. Alaüddin Çelebi biraz geride kalmıştır. Ahilerden biri, Emir-i Dad Nusreddin tarafından gönderildiklerini ve Kimya Hatun’u öldürmekten dolayı tutuklandığını Şems’e bildirir. Bir anda deliye dönen Şems-i Tebrizi, Alaüddin Çelebi’nin üzerine yürür. Bütün bunların onun başının altından çıktığını haykırır ve boynunu sıkmaya başlar. Ahi Tuğrul ani bir refleksle hançerini çekerek Şems’in göğsüne saplar. Şems-i Tebrizi ortalığı inleten acı bir çığlık atar. Mevlana büyük oğlu Sultan Bahaeddin Veled ile birlikte koşarak dışarı çıkar. Etrafta kimseler yoktur. Yerdeki birkaç damla kan ise Sultan Veled’in gözünden kaçmaz. Şems-i Tebrizi’yi öldüren Ahi Tuğrul, telaş içerisindedir. Dörtnala atını bilinmeze doğru sürerken, nereden geldiği anlaşılmayan bir ok ile vurulur. Kendisine doğru savrulan diğer oklardan kurtulur, yaralı haliyle ortadan kaybolur. Günün ilk saatleriyle birlikte Aybala, sürüyü otlağa götürürken, Çocuk Yunus da kendi köyünün bulunduğu tepeden onu izlemektedir. İki tepede birbirlerine gülümseyerek ilerlerken, vadide, sahipsiz bir at dikkatlerini çeker. İki farklı tepeden, aynı anda ata doğru koşarlar. Kayanın arkasında kanlar içinde yatan Ahi Tuğrul’u görürler. Yaralıyı zorlukla atına bindiren çocuklar, onu Yunus’un evine götürürler. Gökçe Ana şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra kim olduğunu bilmedikleri yaralıyla ilgilenir. Çocuk Yunus’la aynı odada yatan yaralı genç ter içinde inlerken, adının Ahi Tuğrul olduğunu söyler. Aradan günler geçer, Ahi Tuğrul yavaş yavaş kendine gelir ve sargılar içinde ilk kez evin önüne çıkar. Onu gören Çocuk Yunus heyecanla yanına giderek, günlerdir öğrenmek için yanıp tutuştuğu ahiliğin ne demek olduğunu 292 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI sorar. Ahi Tuğrul, bakışlarını çok uzaklara çevirir… Gözleri uzaklarda bir noktada sabitlenen Ahi Tuğrul, en baştan 1210’lu yıllarda Şeyhinin yaşadıklarından başlar ahiliğin öyküsünü Çocuk Yunus’a anlatmaya… Ahi Tuğrul, Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi mübarekler mübareği olarak niteler. Şeyh Kirmani, Abbasi Halifesi en-Nasır li-Dinillah tarafından, konar göçerlere İslam’ı anlatmak ve fütüvvet meşrebini yaygınlaştırmak için kırk yıl önce Anadolu’ya gönderilmiştir. Kayseri’nin çarşı esnafı, Şeyhleri Evhadüddin Kirmani’den aldıkları ahilik eğitimi sayesinde işlerini bir düzene sokmuştur. Esnaf çarşıda dolaşıp, işleri kontrol eden şeyhlerine büyük saygı ve ilgi gösterir. Şeyh yine bir gün çarşıda dolaşırken, bir köle satıcısı, kendisini mıncıklamaya çalışan bir müşterinin suratına tokat atan köleyi kırbaçlıyormuş. Köle satıcısı, huysuz ve uğursuz olarak nitelendirdiği köleyi yarım kuzu parasına satacağını ünlemiş. Esnafların arasından ayrılan Şeyh Evhadüddin Kirmani, huysuz köleyi satın almış ve ona artık özgür olduğunu istediği yere gidebileceğini söylemiş. Ancak huysuz köle onun peşini bırakmamakta kararlıymış. Ahi Evran’ın deri atölyesine giden Evhadüddin Kirmani, her pisliğin içine girip çıktığını ama deri atölyesindeki koku kadar kötüsüne rastlamadığını dile getirmiş. Dericileri surların dışında toplamalarının çok işe yaradığını, bu sayede tüm deri usta ve çıraklarını fütüvvet ehli yaptıklarının önemini vurgulamış. Ahi Evran da, bu kötü kokunun hem ruhlarını hem de bedenlerini terbiye ettiğini söylemiş. Kirmani, konuşmanın arasına huysuz köleyi satın alarak, başına büyük bir bela açtığını sıkıştırıvermiş. Ahi Evran ile Evhadüddin Kirmani deri atölyesinden çıkınca, kapıda beklemekte olan huysuz köle de onları takip etmiş. Köleden kurtuluşu olmadığını anlayan Şeyh Kirmani, çareyi onu nikâhına almakta bulmuş. Nikâhı kıymak da Ahi Evran’a düşmüş. İlk evliliğini şeyhinin kızıyla yaptığını anımsatan Ahi Evran, ikincisi için bir kez daha düşünmesi konusunda onu uyarmış. Evhadüddin Kirmani de, onunla kıyacağı nikâhın geri kalan şeytani taraflarını da terbiye edeceğine olan inancını dile getirmiş. Şeyh Kirmani’nin başına aldığı dert huysuz köleymiş. Ahi Evran’ın da aynı günlerde önemli bir derdi varmış. Ver- ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /293 gi tahsilâtçısı Fuzuli… Kayseri kadısının adamı olan Fuzuli, silahlı askerlerle sürekli Ahi Evran’ın deri atölyesine gelerek onu vergi borçlarını ödemesi konusunda zorluyormuş. Günlerden bir gün, Ahi Evran deri atölyelerinde çalışan çıraklara ve kalfalara ahilik adabı konusunda ders vermekteymiş. Bir yiğit ahiliğin açık hallerini anlatıyormuş şeyhine: “İlk vakit düşkünlere yardım etmek için eli, bir şey istemeye gelenlere kapısı, açları doyurmak için de sofrası açık olacak…” Kapıdan yine Fuzuli’nin sesi duyulmuş. Kayseri Kadısı, vergilerini derhal ödesinler diye haber göndermiş. Ahi Evran’da, dericilikten kazandıklarını ahi ocaklarına vakfettiğini, bu davranışın Dar-ül Mülk’teki Sultan’ın da takdirlerini kazandığını hatırlatmış, kadının hoşgörü sınırlarını fazlaca zorladığını söylemiş. Ahi Evran çıraklara ve kalfalara eğitim verdiği yere üzgün bir halde geri dönmüş. Ahiliğin kapalı hallerini saydırmış bu kez yiğitlere: “İlk vakit kimsenin ayıbını görmemek, kimseye kötü gözle bakmamak için gözü bağlı olmalı… Kimsenin ırzına, namusuna, haysiyetine ve de onuruna kötülük etmemesi için beli bağlı olmalı… Son olarak da kimseye kötü söz söylememesi, kimse hakkında iftira etmemesi, gıybet yapmaması ve de münafıklıktan uzak durması için dili bağlı olmalı…” Aynı gün, Ahi Evran’ı atölyesinde ziyarete gelen Zeynüddin Sadaka, rengârenk işlenmiş derilere hayran kalmış. Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka’ya derilerle ilgili bilgi verirken, bir yandan da vergi sıkıntısını anlatmaya koyulmuş. Eskiden Türkmenlerin tabakladığı derilerin para etmediğini, bir arada olunca işlerin kalitesinin değiştiğini, yeni düzenin malları ucuzundan toplamayanların işine gelmediğini söylemiş. Sezgicilerden olan Kayseri kadısının, akliyecilerden olan Şeyhi Evhadüddin Kirmani’yle bir zamanlar kapışmış olmasının acısını da yine kendisinden çıkarmaya çalışmasına dertlenmiş. Akliyecilerle sezgicilerin çatışmasından konuşmaya başlamış bu sefer iki dost. Evhadüddin Kirmani bir gün Battal Mescidi’nin avlusunda oturmuş, bir leğenin içindeki suda ayın yansımasını seyrediyormuş. Onun davranışı mescidin avlusuna giren Şems-i Tebrizi’nin dikkatini çekmiş. Hemen sezgiciliğini ortaya koyan bir yaklaşımla, neden doğrudan gökyüzüne bakmadığını sormuş Şeyhe. Şeyh Kirmani de 294 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI son zamanlarda Kayseri’de sezgicilerin giderek arttığını, bu soruyu soran dervişin akliyecilerden hoşlanmadığının çok açık olduğunu, hadlerini bildikleri sürece bunu sorun etmeyeceğini söylemiş. Sohbet koyulaşmışken, Fuzuli de yine kapıda belirmiş. Bu vergi tahsilâtçısından artık kurtulmak isteyen Ahi Evran ünlü ejderha maskesini suratına geçirivermiş. Tedirgin adımlarla içeri giren Vergi Tahsilâtçısı Fuzuli ve beraberindeki askerler, bir anda ejderha kılığındaki Ahi Evran’la karşı karşıya gelince korkuyla kaçışmış. Ahi Evran kendisinden habersiz olarak dükkânındaki malları merak edenleri korkutmak için ara sıra yüzüne ejderha maskesi geçirmekteymiş. Bu maske sayesinde vergi tahsilâtçısından kurtulduğunu düşünen Ahi Evran, yılanlarla ilgili araştırmalarını gizlice görmek için bodrum kata inen iki çırağa da aynı oyunu oynamış. Çırakların karşısına ejderha maskesiyle çıkmış. İki çırak korkuyla atölyeden kaçarken, karşılarında Kayseri Kadısı’nı bulmuşlar. Ustalarının zarar görmesini istemeyen çıraklar, kadının Ahi Evran’la ilgili ejderha ve yılanlar konulu sorularını yanıtsız bırakmış. Kayseri Kadısı’nın askerleri, yakmak için görevlendirildikleri deri atölyesine meşalelerle yönelmiş. Ahilerin gücünü anlamadan üstlerine gelmenin bedelinin ağır olacağı uyarısını yapan Ahi Evran’ı; Kadı dinlememiş. Çevre atölyedekiler de Ahi Evran’a yardıma koşmuş. Çok sert itişip kakışmalar yaşanmış. Tam deri atölyesi yakılacağı sırada Sultan Alaüddin Keykubat, yanındaki Evhadüddin Kirmani’yle ortaya çıkıvermiş. Kalabalığın arasında Sultan Alaüddin!’, ‘Uluğ Sultan!’, ‘Adaletin kılıcı geldi işte!’, ‘O Türkmenlerin gerçek atası!’ gibi bağrışmalar yükselmiş. Askerler hemen meşalelerini atarak Sultan’a saygılarını göstermiş. Sultan Alaüddin Keykubat, panik içinde atının yanına gelen Kayseri Kadısı’nı sert bir çizme darbesiyle çamurun içine devirmiş. Sonra da yaşadığı sürece ahileri üzenlerin, karşısında kendisini bulacağını ünlemiş. Sultan, Yeni Kayseri Kadısı seçilene kadar da bu görevi Hoca Nasirüddin’e vermiş. 40 yıl öncesinin olaylarını gözünde canlandırmaya çalışan Çocuk Yunus, işittiklerinden çok etkilenir. Henüz yaraları ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /295 tam iyileşmemiş olan Ahi Tuğrul da yorulmuştur. Yeniden günlük yaşantılarına dönerler. Gökçe Ana’nın tarlasında çalıştığı bir gün Selçuklu askeri ve yanındaki vergi tahsilâtçısı gelerek, vergi borcu olduğu iddiasıyla yaşlı kadının öküzlerinden birine el koyar. Geriye kalan öküzünü karasabandan çözerek evine doğru üzüntüyle yürüyen Gökçe Ana, yaşadıklarını uzaktan gören Ahi Tuğrul’a dert yanar. Ne Sultan’a ne ikta beyine borcu vardır ama yine de öküzün birini vergiye sayıp elinden almışlardır. Oysaki Sultan Alaüddin Keykubat zamanında bu tür sorunlar hiç yaşanmazmış. Hatta kurda kaptırdıkları koyunun hesabı dahi Sultan’dan sorulurmuş. Zaman çok çabuk akıp gitmektedir. Ahi Tuğrul sağlığına kavuşmuştur. Dokuz yaşına ulaşan Çocuk Yunus’a hocalık eden Tuğrul, her fırsatta ahiliğin yüz yirmi dört edebini ona belletmeye çalışır. Çocuk Yunus ile Aybala’nın birbirlerine ilgileri de devam etmektedir. Çocuk Yunus sürülerini otlatan Türkmen kızını uzaktan izler. Daha önce atı buldukları vadide, şimdi de eşya yüklü bir eşek durmaktadır. İki çocuk o yöne doğru hızla koşar. Bu arada komik ipek giysiler içindeki eşeğin sahibi tüccar, hacetini gördüğü kayanın ardından çıkar. Tüccar, çocuklarla birlikte göçerlerin obasına gelerek, onlara mallarını gösterir. Aybala’nın obasındakiler sattığı mallar kadar, alışılmışın dışında kıyafetler içindeki tüccarı da ilgiyle izlerler. Tüccar, Aybala’nın babasına çocuk yaştaki sultanın kardeşiyle yaşadığı sorunları anlatmaktadır. Babalarının lanetinin çocuklarına da geçmiş olmasından endişelidir. Tüccarın anlattığına göre; Sultan İzzeddün Dar-ül Mülk’e oturunca dokuz yaşındaki kardeşini de Moğollara elçi olarak göndermiş. Üç yıl sonra Karakorum’dan yeni sultan olduğunu yazan bir yarlıkla dönmüş küçük kardeş. Ağabeyi tahtını bırakmaya yanaşmayınca da Sultan Han yakınlarında birbirlerine girmişler… Sultan İzzüddin, kardeşinin ordusunu tarumar etmiş. Sonra da iki kardeş birbirine sarılıp ağlaşmışlar. El ele Konya’ya dönüşleri de herkesin içini rahatlatmış. Tüccar da bu karışık ortamda yol yerine dağdan taştan gitmeyi daha güvenli bulmuş. İşler daha da karışmadan bir an önce Konya’ya varıp, malına mülküne sahip çıkma telaşındaymış 296 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI artık. Sultanın annesiyle evlenen İsfahanlı vezirin canından olduğu da yine sohbete konu olmuş. Göçerlerin obasının ardından Yunus, konuk tüccarı evinde ağırlar. Tüccarın karnını doyurmak Gökçe Ana’ya, uğurlamak da Ahi Tuğrul ile Çocuk Yunus’a düşer. Ahi Tuğrul, Ahi Evran’a tüccar ile selam göndermek ister. Tüccarın Ahi Evran ile ilgili haberleri üzücüdür. Şems-i Tebrizi’nin ölümünden sorumlu tutulmuş, Molla Hüdavendigar’ın müritleriyle karşı karşıya gelmemek için Konya’dan ayrılarak, Kırşehir’e yerleşmiş. Alaüddin Çelebi de onunla birlikte gitmiş. 70 yaşındaki şeyhinin kendisi yüzünden başına gelenler Ahi Tuğrul’u üzer. Tekrar geçmişe, bu kez kendi anılarına döner. Yıl 1236’dır. Ahi Evran eşeğine ters binmiş halde arkasından gelen kalabalık gruba ders anlatmaktadır. Bir işi ve mesleği olmayanlara fütüvvet değmeyeceği, başıboş dolananların yürüdüğü yerlere ahiliğin uğramayacağı, ahi olmak isteyenin helalinden kazanmayı becermesinin önemi ders arasına sıkıştırılan öğütlermiş. Hocanın dediğine göre ahiliğin yoluna girmeye niyetli olanların bir yol atası, iki de yol kardeşi bulmaları şartmış. Dersin ardından deri atölyesine geçen Ahi Evran bodrum kattan gelen tıkırtıları işitince yine çıraklar zannederek, ejderha maskesini takar. Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin on sekizli yaşlara ulaşan kızı Fatma Bacı ilk defa girdiği araştırma bölümündeki canlı ve cansız yılanlara irkilerek bakmaktadır. Bu sırada yaptığı dikkatsizlikle kavanozlardan biri devrilir ve içinden çıkan yılan Fatma Bacı’yı sokar. Ejderhaya dönüşmüş olarak bodrum kata gelen Ahi Evran, ortada dolanan yılanı görünce telaşlanır. Onu ejderha olarak gören Fatma Bacı ise çok korkar. Ahi Evran maskeyi çıkarınca genç kız bir parça rahatlar ancak gerçek yılanın tehlikesi sürmektedir. Ahi Evran usulüne uygun olarak yılanı yakalar; baş ve kuyruk tarafından bir miktarını kesip atar. Yılanı farklı malzemelerle birlikte kaynatır. Fatma Bacı da zehrin etkisiyle kendinden geçer. Yılanın belli kısmını kaynatarak, panzehir yapan Ahi Evran, ağunun genç kızın vücudundan atılmasını sağlar. Yeniden yaşama dönmenin heyecanı içindeki Fatma Bacı, Ahi Evran’dan çok etkilenir. Onun olduğu yerde ölüm- ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /297 den korkmaması gerektiğini biliyordur artık! Bu arada Şeyhlerin Şeyhi olarak bilinen Evhadüddin Kirmani halifesi Fahrüddin Hasan’ın zaviyesine uğrar. Orada bulunan dervişler tarafından saygıyla karşılanan Şeyh Kirmani, Fahrüddin Hasan’ın yeni yaptırdığı kuyuya hayran kalır. Orada bulunan kuyu ustasını takdir eden Kirmani, sanatı kimden öğrendiğini sorar. Kuyu ustası gururla, kendi başına öğrendiğini söyleyince Evhadüddin Kirmani eline aldığı taşları kuyuya atmaya başlar. Şeyh, oradaki dervişleri çağırarak, kuyuyu taşlarla kapatmalarını emreder. Kuyu ustası şaşkındır. Evhadüddin Kirmani “Bizim meşrebimizde üstadından mesleğini öğrenmediysen, işlerinden hayır bekleme… Bir ustaya bağlanmadan ortaya çıkarılan eserlerin kutsallığı ve de haysiyeti olmaz! Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, anlasana be adam!” der. Şeyh Kirmani’nin, bu sözleri, ahilik yolunda ustaya verilen önemin büyüklüğünü aslında çok iyi anlatmıştır orada bulunan herkese… O dönemlerde şeyhlerin önderliğinde çok da toplantılar olur, meclisler kurulur imiş. Ahiler ve fütüvvet şeyhleri Şeyh Evhadüddin Kirmani yönetiminde derin meclis sohbetlerinden birini daha yapmaktaymış. Meclislerde kadınlar da hizmet etmekteymiş. Beline peştamalı dolamış, iki tarafından havlu sarkıtmış olan Fatma Bacı sakilik yapmaktaymış. Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin işaretiyle huzura gelmiş. Su bardağını usulüne uygun olarak sağ eline uzatmış. O suyunu içtikten sonra sol tarafındaki yaşlı şeyhe suyunu vermiş. Elleri titreyen şeyh suyunu içerken biraz da yere dökmüş. Bu gibi durumlara hazırlıklı olan Fatma Bacı yanındaki bezle ıslanan yerleri silmiş. Fatma Bacı’nın aldığı bu ahilik terbiyesi meclistekilerden de takdir toplamış. Hanikahta kalan misafirler için gece de su servisi yapılır imiş. Fatma Bacı, Ahi Evran’ın hücresinin önünde duraksayıp, üç kez testiye vurmuş. Başını yazdığı kitaptan zorlukla kaldırarak, kapının önüne çıkan Ahi Evran, Fatma Bacı’nın uzattığı suyu içmiş. Sonra da hayatını kendisine borçlu olduğunu söyleyen Fatma Bacı’nın koluna onu sokan yılanın derisinden yaptığı bilekliği elleri titreyerek takmış. Fatma Bacı yine su dağıttığı bir gün Ahi Evran’ın hücresinden gelen garip seslere kulak kabartmış. Merakına yenilen 298 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI genç kız, kapıyı aralayarak içeriye baktığında Ahi Evran’ın sayıkladığını anlamış. Ne olduğu bilinmeyen düşlerin birindeymiş Şeyh Nasirüddin Mahmut… Gördüğü düşün etkisiyle uyanıp, karşısında Fatma Bacı’yı bulunca heyecanla anlatmaya başlamış. Düşünde, Hazreti Muhammet’in amcası Abbas’ın oğlu olarak Bedir savaşında kılıç savuruyormuş. Kimi zaman ejderhaya dönüşmüş, kimi zaman Hazreti Ali’yle sırt sırta savaşmış. Ona, ‘Ahi Evran!’ diye sesleniyorlarmış. Bedir savaşının sonrasında kahraman olarak karşılanmış. Hazreti Ali, ona kızı Rukiye’yi vermiş. Hazreti peygamber dericiliğin piri olarak gördüğü Ahi Evran’ın kuşağını bağlamış, o da diğer ahi pirlerinin kuşağını… Sonra da Kırşehir’e gönderilmiş. Gördüğü bu düşün etkisinden uzun süre kurtulamayan Ahi Evran aylardır üzerinde çalıştığı kitabın da artık sonuna gelir. Hemen Sultan Alaüddin Keykubat’a götürür. Sultan, Ahi Evran’ın kendisi için yazdığı ‘Murşidü’l-kifaye’ adlı kitabı inceledikten sonra onun değerli bilgilerinden şehzadelerinin de faydalanmasını ister. Böylece Ahi Evran, Kayseri’den Konya’ya geçer ve şehzadelere de ders vermeye başlar. Ahi Evran, huzursuz tavırlarıyla kıpırdanan Giyasüddin Keyhüsrev’e daha ilk dersini verirken, onun olumsuz karakterini de çözer. Abartılı hareketlerle etrafına bakınan Şehzade Giyasüddin, babasının, Kayseri Kadısı’nın kellesini onun yüzünden aldığı söylentilerinin doğruluk derecesini sorar hocasına. Ahi Evran da, Ulu Sultanın yaptıklarını sorgulamanın haddi olmadığını söyler şehzadeye. Şehzade Giyasüddin hocasına aşağılarcasına bakarak, dilindeki baklayı çıkarıverir ağzından: “Akliyecileri sevmiyorum!”… Ahi Evran alttan almaz, derse ‘seyr-i sulük-i afakî’ metodunu yol belleyen akliyecilerden Hallacı Mansur’la başlayıp, İbni Sina’yla devam edeceklerdir! Şehzade Giyasüddin karşısındaki hocanın zorluğunu anlamıştır. Ahilerin ve fütüvvet şeyhlerinin meclisi yine toplanmıştır. Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin yönettiği meclise, Hacı Bektaş-ı Veli ve kardeşi Menteş de ilk kez katılır. Şeyh Evhadüddin Kirmani, misafirlerine çarşıyı ve deri atölyelerini gezdirir. Hacı Bektaş, bozkırlarda büyüdükleri için çarıklarının kıraç toprakları daha iyi kavradığını, toprakla haşır neşir olmanın çok başka bir sevda olduğunu anlatır yeni dostu ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /299 Şeyh Kirmani’ye. Deri atölyelerindeki ekşi kokuda iyi havayı kötüsünden ayırmanın zor olacağını da ekler bu sohbete. Hacı Bektaş’ın misafirliği devam ederken, Şeyh Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran ile Zeynüddin Sadaka’yı acil olarak hanikahına çağırır. Şeyh Şihabüddin Sühreverdi’nin Hakk’a yürümesinin an meselesi olduğunu, onun yerine geçmek için Halife el-Mustasim Billâh tarafından Bağdat’a davet edildiğini söyler. Şeyh Kirmani’nin ayrılmadan önce orada bulunanlardan bazı istekleri vardır. Şeyh Zeynüddin Sadaka’yı kendi yerine Anadolu Şeyhlerinin Şeyhi olarak bırakır. Ahi Evran’dan, yol bellediği ahiliğin izinden ayrılmamasını ister. Her ikisine de Dar-ül Mülk’teki hizmetlerine sahip çıkmalarını öğütler. Kızı Fatma’ya da Kayseri’deki bacıları eğitme görevi verir. Kayseri Bacıları onun çabalarıyla ahiliğe adım atmalıdır. Son isteği de Ahi Evran’ın, kızı Fatma Bacıyı nikâhına almasıdır. Bu istekten dolayı ikisi de şaşkın aynı zamanda da çok mutludur. Nikâh hemen oracıkta kıyılır. Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi Bağdat’a uğurlamak için büyük bir kalabalık toplanır. Malatya’ya kadar Şeyhe eşlik edecekler arasında Fatma Bacı ile henüz nikâhları kıyılan Ahi Evran da vardır. Zeynüddin Sadaka diğerlerinin duyamayacağı biçimde ilk geceyi karısıyla geçirmek yerine neden burada olduğunu Ahi Evran’a sorar. Aradaki yaş farkından tedirgin olan Ahi Evran kaçamak yanıtlarla konuyu geçiştirip, Malatya’dan sonra da Konya’ya geçer. Ahi Tuğrul geçmişi anlatmaya ara vererek, Genç Yunus’un yanından kaçarcasına uzaklaşır. Çünkü çalıştıkları tarlaya doğru bir Selçuklu askeri yaklaşmaktadır. Asker devşirici, Celalüddin Karatay’ın ardından küçük sultan Alaüddin de ölünce ortalığın fena karıştığını, kendisinin de artık Sultan İzzüddin için asker devşirmekte olduğunu söyler. Gökçe Ana da karasabanın peşinde koşturan Genç Yunus da cebindeki para kesesini sürekli sallayan asker devşiriciye ilgi göstermez. Bu arada tarladan hızla uzaklaşan Ahi Tuğrul, soluğu göçerlerin obasında almış, Aybala’nın babasıyla koyu bir sohbete dalmıştır. Aybala’nın babası, sohbet arasında Fütüvvet’in manasını sorar. Ahi Tuğrul da, hevesle açıklamaya başlar: Bu yola gönlünü koyanların, öküzün sessizliğinde tarlasını 300 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI sürer gibi ruhlar âlemindeki tarlasını sürmesi gerekir. Bir ekinci gibi sevgiyle tohumlarını ekmeli, Gök Çalap’ın rahmetiyle suladıktan sonra, sakinlik içinde topraktan başını çıkarmasını beklemeli… Zamanı gelince acıktım, susadım demeden ektiklerini biçmeli. O biçtiklerini hizmet aşkıyla harman etmeli. Sabırla dövmeli. Şevkle gökyüzüne savurmalı… Adım adım tahrikât basamaklarını tırmanarak öğütmeli, rahmet suyuyla hamura dönüştürmeli… Muhabbetin tandırında kızdırmalı, çileyle pişirmeli… Ahi Tuğrul, yine geçmiş yıllardaki anılarına dönmenin mutluluğu içindedir. Gözleri parlayarak, 1237 yılında yaşanan iki farklı ustalık törenini anlatmaya başlar göçerlere. Birisi Ahi Evran’ın yönettiği kendi ustalık töreni, diğeriyse Fatma Bacı’nın yönettiği bacıların ustalık törenidir. Her iki grubun da yerleşim düzeni aynıdır… Ahi Evran’ın yönettiği ustalık töreninde; ahilerin nakibi, törelere uygun olarak geçtiği yolu sulayarak ve süpürerek huzura gelir. Kapının önünde talip olarak bekleyen Ahi Tuğrul’u da huzura getirir. “Gelişimiz Hakk için, duruşumuz Hakk için, sözlerimiz Hakk için… Bu talip ahilerin silsilesine bel bağlamaya niyetlenmiştir. Uluların katarlarında erkân görüp, ahilerin arasında kendine yakışan yeri bulup, Şah-ı Merdan kapısında beli bağlı kullara ve hanedan âşıklarına hizmetkârlık yapmak ister.” Ahiler isteği kabul ettiğini gösterircesine başıyla onay verir. Bir tas su ile bir avuç tuzu besmele çekerek eline alan Ahi Evran ahilik hutbesini okumaya başlar… Tuzu suya karıştıran Ahi Evran verdiği sözü tutanların Hakk Teâlâ’nın mükâfatlarını da kazanacağını vurgular. Yanında yol kardeşleri Taptuk Emre ve Alaüddin Çelebi olan Ahi Tuğrul’a kuşağını da yine Ahi Evran bağlar. Bacıların ustalık töreninde ise; bir tas su ile bir avuç tuzu karıştıran Fatma Bacı da yine verilen sözden dönmenin yanlışlığından söz etmektedir. “Gök Çalap lanet etsin ahdini bozana!” Ahi Tuğrul’un gözleri dolmuştur. Özellikle de Şeyhi Ahi Evran’ı anımsadıkça… Onun çalışkanlığı ve bilgeliği sadece çıraklarını değil, Sultan Alaüddin Keykubat’ı da çok etkilemiştir. Hele ki Ahi Evran akliyeci tabip ve filozof ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /301 İbni Sina’nın Miracname adlı kitabını Sultan’a sunduğunda… Kitabı inceleyen Selçuklu sultanının yaşadığı heyecan ve mutluluk hala dilden dile dolaşmaktadır. Ahi Tuğrul anılarını öyle güzel anlatır ki, göçer kadınlar da onu heyecanla dinler. Yaşanılan bu heyecanı bozmak istemeyen Tuğrul, bu kez ahi kadınların yaşadıklarından örnekler anlatmaya başlar. Bir grup kadın dükkânın arkasındaki atölyede keçe işliyormuş. Kimi keçeye şekil vermeye, kimi boyamaya çalışıyormuş. Fatma Bacı da onların arasındaymış. Bir müşteri içeri girerek, en iyi keçenin burada yapıldığını öğrendiğini söylemiş. Çalışanların kadın olduğunu görünce de çok şaşırmış. Kadın kısmının keçeyi işlemekten anlamayacağı düşüncesinde olan müşteri, dükkânda işlenen keçelerin kalitesine hayran kalmış. Hemen mal almak istemiş. Fatma Bacı onu henüz siftah yapmayan karşı dükkâna yönlendirince de müşteri çok şaşırmış. Bilmezmiş ki ahi terbiyesi bunu gerektirir… Bu arada şehzadelere hocalık yapmaya başlayan Ahi Evran Kayseri’den, Konya’ya geçmiştir. Fatma Bacı kadar Kayseri esnafı da Şeyhlerine özlem duymaktadır. Keçe müşterisinin Fatma Bacı’nın işyerinden çıktığı sırada Ahi Evran da Kayseri’ye gelmiş, çarşı esnafı hemen etrafını sarmıştır. Ahi Evran gördüğü ilgiden memnundur. Genç bir kız kalabalığın arasından ayrılarak keçe atölyesine koşup, Ahi Evran’ın gelişini haber eder. Fatma Bacı kapının önüne çıktığında kalabalığın arasındaki Ahi Evran’ı görür. Henüz eli eline değmemiş olan kocasına sevgiyle bakar. Ahi Evran karısına yaklaşıp, yanında soluklanmayı çok istediğini ama insanların bir türlü peşini bırakmadığını fısıldar. Karısı ile görüşemeden tekrar Konya’ya dönen Ahi Evran, Celalüddin Karatay ve Sultan Alaüddin Keykubat’la, Moğol tehlikesinden konuşmaktadır. Sultan Alaüddin Keykubat, Moğollar’ın, Selçuklu sınırlarını aşmaları durumunda, kutsal toprakları koruyacak gücün de kalmayacağını söyler. Sultan’ın kendisinden sonraki dönemlerden endişe duyduğu aşikârdır. Ahi Evran da Şehzade Giyasüddin’le geleceğin pek hayırlı görünmediği düşüncesini Sultan’dan saklamaz. Gelecek endişesi içinde olan Sultan Alaüddin Keykubat, Meşhed Ovası’nda dev ziyafet sofrası kurdurur. Dünyanın dört 302 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI yanından gelen elçiler, Selçukluya bağlı devlet başkanları, Selçuklunun ümerası ve uleması tanıklığında, Giyasüddin Keyhüsrev’in küçük kardeşini veliaht olarak açıklar. İçinin şimdi daha rahat olduğunu söyleyen Sultan, Diyarbakır seferine de artık gönül rahatlığıyla çıkabilecektir. Bu sırada çeşnici başı tedirgin hareketlerle Vezir Sadüddin Köpek’in gözlerinin içine bakarak,sultanın önüne yemesi için kuş eti bırakır. Eti yiyen sultanın yüzü morarmaya başlar. Garipliği fark eden Ahi Evran, sultanın zehirlendiğini anlar. Bir anda ortalık karışır. Bu olayda parmağı bulunan Sadüddin Köpek ile Şehzade Giyasüddin göz göze gelir. Sadüddin Köpek planın bir parçası olarak çeşnici başını oracıkta kılıçtan geçirir. Kayseri’deki Keykubadiye Sarayı’nda Giyasüddin Keyhüsrev’in tahta çıkışıyla ilgili culus töreni yapılır. Sultan Giyasüddin’in yüzünde sinsice bir mutluluk vardır. Yeni sultanın başından altınlar saçılırken Ahi Evran, törenin yanlışlığına işaret eder. Kardeşinin veliaht seçildiğini, herkesin ölen Sultan’ın huzurunda Kuran’a el bastığını hatırlatır. Sultan Giyasüddin, eğer öldürülmek istemiyorsa ayakaltında dolaşmamasını hocasından ister. Ahi Evran da öfkeyle tören yerinden ayrılır. Ahi Tuğrul hocasının yaşadığı bu kötü anları anlatırken sanki kendi başından geçmiş gibi derin bir kedere düşer. Yeni Sultan ile birlikte kötüye doğru hızlı bir gidiş de başlamıştır. Ahi Tuğrul’un daha fazla anlatmaya yüreği dayanmaz; susar… Ahi Tuğrul’un Türkmen köyünde kalmaya başlamasının üzerinden yıllar geçmiştir. 1261 yılına girilmiş, Aybala da, Yunus da çocukluktan, gençliğe adım atmıştır. Aybala ile Genç Yunus, bir köşede gökyüzündeki yıldızları seyretmektedir. Yunus’un köyündeki cılız ışıklar, siluet halinde görünmektedir. Bir türlü konuya giremeyen Genç Yunus, sevdiği kıza sarılarak, Ahilerin birçok şehirde Moğollara savaş açtığını söyler. Bir anda karşıdaki köyün etrafını, meşaleleriyle gelen Moğol askerleri kuşatır. Uzaktan manzarayı gören Yunus, köyüne doğru koşar. Aybala da peşindedir. Kendisini tanıyacaklarından korkan ve bir at bulup oradan uzaklaşmak isteyen Ahi Tuğrul’la karşılaşırlar. Kendi obasından at bulabileceklerini söyleyen Aybala, Ahi Tuğrul’u da yanına alarak Türkmen obasına doğru koşar. Yunus’un yönü ise kendi köyünedir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /303 Köy meydanı mahşer gününe dönmüştür. Moğol askerleri insanları meydana toplamış, hayvanlarına ve ambarlarına el koymuştur. Karşı çıkanlar acımasızca cezalandırılır. Genç Yunus Moğol askerleri tarafından kalabalığın arasına itilir. O itişip kakışma sırasında, Gökçe Ana’yı bulan Yunus, Ahi Tuğrul’un durumunun iyi olduğunu haber ederek, yaşlı kadını rahatlatır. Bu sırada Moğol askerleri, göçerlerin obasına ulaşmaya çalışan Ahi Tuğrul ile Aybala’yı fark eder. Atlı ve yaya askerler, ellerindeki meşalelerle, göçerlerin obasına doğru harekete geçer. Aybala ile Ahi Tuğrul obaya ulaşmak üzeredir. Köy tarafındaki tepeden inen askerler, göçerlerin obasına doğru vadiyi tırmanmaya başlar. Aybala, hemen bir at hazırlanmasını ister. Bir Türkmen göçeri atını Ahi Tuğrul’a verir. Obanın gençleri kılıçları bellerinde beklemektedir. Ahi Tuğrul ata binerek gecenin karanlığına doğru hamle yapar. Bu sırada atılan bir ok Aybala’ya saplanır. Genç kız cansız yere yığılır. Öteki tepeden Genç Yunus’un, acı içinde çığlığı tüm vadide yankılanır. Aybala’nın vurulduğunu gören göçerler, kılıçlarını çekerek Moğol askerleriyle savaşmaya başlar. İki tepenin arasındaki vadi kıyım alanına döner. Moğol askerleri her tarafı yakıp yıkıp, gider. Göçerlerin obası bütünüyle yok edilir. Hayatta kalan köylüler Moğolların saldırısında ölen göçerleri gömmektedir. Genç Yunus tepenin görünür bir yerine hazırladığı sevdiği kızın mezarını toprakla örter. Gökçe Ana gözü yaşlı Genç Yunus’a metanetle yaklaşır. Ne ekecek buğday, ne de sabanı sürecek öküz kalmıştır geriye… Genç Yunus, aç kalan köylüsüne yardım istemek için Hacı Bektaş’ın dergâhına gider. Cümle kapısından girdiğinde içerde bir yas havası olduğunu sezer. Ahi Evran öldürülmüştür. Bir köşede dinginliğini yitirmemeye çalışarak acısını yaşayan Fatma Bacı dikkatini çeker. Nur yüzlü Taptuk Emre de acılı bacıların yanındadır. Genç Yunus derdini anlatabileceğini düşünerek Taptuk Emre’ye doğru yanaşıp, Türkmen köylerindeki bir inanışı dile getirir: Her kim ki zora düşerse, Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergâhına gitmeli. O çaresizlere çare olur, umutsuzlara umut ışığı dağıtır. İşte Genç Yunus da bu söylenenlerin peşinden düşmüştür dergâhın yollarına… 304 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Moğolların sevdiğini elinden aldığını da gözyaşları içerisinde anlatan Genç Yunus’a Fatma Bacı kim olduğunu sorar. Baba Resul’ün yolunda can vermiş bir Türkmen’in tohumu olduğunu, babasının akıbetini kimsenin bilmediğini, anasının cenk meydanında kendisini doğurduğunu anlatır. En sonunda da Yunus adında bir dertli diye kendini tanıtır. Yunus ismi, Taptuk Emre’yi geçmişin çalkantılı günlerine taşır… Taptuk Emre 1240’lı yılları anımsar. On dokuz yaşındaki Giyasüddin’in Sultan oluşu, Ahi Evran’ın zindana atılışı hatırına gelir. Sultan Giyasüddin, zincirlere bağlı bir şekilde hücrede yatmakta olan Ahi Evran’ı görmeye gider. Çok öfkelidir. Sarayının huzurunu kaçırmakla suçlar hocasını. O da Ahi Evran’ın ailesinin huzurunu bozmak için Kayseri’ye gerekli emirleri vermiştir. “Dua et de Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin kızı Babailerin arasına karışmış olmasın!” deyip, hışımla zindanı terk eder. Bu arada Sultan Giyasüddin’in sarayında da taşınma telaşı yaşanmaktadır. Vahşi hayvanlar ve hazineler arabalara yüklenir. Sultan’ın zindandaki hocasına gözdağı verip saraya dönmesiyle birlikte, hanedan ailesi arabalara binip gecenin sessizliğinde sarayı terk eder. Seyahat sırasında Sultan Giyasüddin’in gözbebeği Gürcü Hatun’un da doğum sancıları başlar. Şehzade İzzüddin ile Rüknüddin, şaşkınlık içinde onun sancı çekişini izlemektedir. Taptuk Emre bu kez de Kırşehir Malya Ovasında yaşanan olayları anımsar. Yanında Ahi Tuğrul ve Fatma Bacı da vardır. Gecenin karanlığında çoğu çarıklı, bir kısmı yalınayak, kadın, erkek, çoluk çocuk; binlerce insan kararlı adımlarla hedefe doğru yürür. Boş zannedilen bozkırın, on binlerce Selçuklu askeriyle dolu olduğu çok geçmeden anlaşılır. İlk tepeye ulaşan Türkmenleri gören Selçuklu askerleri korkuyla irkilir. Güneşin doğuşunu arkasına alan Babailerin liderini tanrısal bir nur gibi görmektedirler. Selçuklu askerlerinin korkuyla gerilediğini gören Komutan Necmüddin Berhamşah, Hıristiyan askerleri ön saflara yerleştirir. Taptuk Emre, Fatma Bacı, Ahi Tuğrul’un de arasında bulunduğu Babailer, tepeden aşağıya, çığlıklar atarak saldırıya geçer. Türkmenler ile Selçuklu ordusunun bir kısmını oluşturan Hıristiyan askerler, kıran kırana savaşır. Ölenler ile ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /305 öldürenler iç içe geçmiştir. Bu arbede sırasında Ahi Tuğrul ile Fatma Bacı giderek Taptuk Emre’den uzaklaşır. Savaş arbedesi içinde doğurmak üzere olan Türkmen kadınının çığlığı işitilir. Taptuk Emre, hamile kadını bir harabeye taşıyarak doğumuna yardımcı olur. Bu arada Babailerin dağılmaya başladığına, Selçuklu askerlerinin hayatta kalanların peşine düştüğüne, yakaladıkları Türkmenleri öldürdüklerine ve isyanın katliama dönüştüğüne de tanık olunur. İsyanın başını çeken kişinin öldürüldüğü sırada, yeni doğan bebeğin harabeden sesi yükselir… Taptuk Emre, kadına, “Can nefesini kollarımızda alan bebeğini Yunus peygamberimizin adıyla çağır. Günü geldiğinde ruhunu da bizim gibilerin nefesleri beslesin…” der. Savaş alanında doğan Yunus bebeğin ağlaması, Kubadabad Sarayı’nda aynı saatlerde doğan Gürcü Hatun’nun oğlunun ağlama sesine karışır. Tüm sesler artık savaş çığlıklarına dönüşmüştür… Taptuk Emre anılarından sıyrılır, Genç Yunus’a dikkatlice bakar. Bu arada Genç Yunus avluya çıkan Hacı Bektaş’a getirdiği aluçların heybesini uzatır. Moğolların ne var ne yoksa talan ettiğini, kılıçtan kurtulanların köyde aç bilaç ama umutla kendisini beklediğini söyler. Bu tür isteklere Hacı Bektaş alışkındır. Avludaki dervişler onun bir işareti üstüne dörtbeş çuval buğdayı getirir. Genç Yunus, çuvalları taşımak için hareketlenince Hacı Bektaş, buğday yerine ona nefesindeki hikmetlerden vermeyi önerir. Bir an duraksayan Genç Yunus zor da olsa kararını verir: Elbette ki Hacı Bektaş’ın nefesi bu buğday çuvallarıyla kıyaslanamaz ama açlık içindeki köylünün de hayatta kalabilmesi için bunlara ihtiyacı vardır. Yunus köyüne doğru yol alırken, Taptuk Emre, Baba Resul’ün davasında bir Türkmen kadınının doğumuna yardım ettiğini, bebeğe de Yunus Peygamberin adını verdiğini hatırlayıp, bu Yunus Can’ın kendisini yirmi yıl öncesine götürdüğünü Hacı Bektaş’a söyler. Köyüne dönen Genç Yunus, boynuna taktığı boyundurukla karasabanı çekerken, bir taraftan da Gökçe Ana’ya dergâhta başından geçenleri anlatır. Hacı Baktaş-ı Veli’yi tanımanın bir ömre bedel olduğundan, onu tanıdıktan sonra ‘ceylanlarla 306 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI aslanları kardeş eder’ sözünün doğruluğundan dem vurur... Tarlaya yaklaşan asker devşirici, alaycı bakışlarla onları süzer. Kuşağından çıkardığı para kesesini sallamaya başlar. Bu kez de Sultan Rüknüddin için asker toplamaktadır. Gökçe Ana da ahilere ve Türkmenlere kılıç savuranlarla işlerinin olmayacağını söyleyip, gönderir asker devşiriciyi… O uzaklaşırken Genç Yunus kararını vermiştir artık. Bundan böyle insan-ı kâmil olmanın peşine düşecektir. Bir yıl sonra, Genç Yunus çuvallar dolusu buğdayla dergâhtan içeri girdiğinde, Fatma Bacı onu hemen tanır. Genç Yunus, Fatma Bacı’nın aslında Şeyh Kirmani’nin kızı olduğunu öğrenince şaşırır. Ahi Tuğrul, onun Baba Resul’ün başkaldırısından sağ kurtulduğunu ama üç yıl sonra Kayseri’de öldürüldüğünü söylemiştir çünkü. Yunus’un sözleri Fatma Bacı’yı geçmişe taşır. Bu kez anıları tazeleme sırası ondadır. 1243 yılına gider. Moğollarla yapılacak savaşın öncesinde karargâhta hazırlıklar tamamlanmaya çalışılırken, deneyimli komutanlar tedirgindir. Sultan otağında içkiler içilmekte, çengiler oynatılmakta, Genç sultan savaşın sonucundan emin, içkisini yudumlamaktadır. Onların neşesi kadar, ordu komutanlarından Mübarizüddin Çavlı’nın üzüntüsü vardır. Ve savaş başlar. Selçuklu ordusu öncü kuvvetleri küs, boru ve davul sesleriyle Moğollara karşı hücuma geçer. Bir gece önceki içkinin mahmurluğunu üstünden atamayan Sultan Giyasüddin, savaş kıyafetleriyle çadırından çıkar. Tüm geceyi içerek geçirdiği için emirlerinin Moğollara saldırı başlattığından haberi bile yoktur. İlk saldırıyla birlikte Moğollar geri çekilir. Bu durum Sultan Giyasüddin’i neşelendirir. Genç Sultan, tam da Cengiz Han’ın efsanesinin yıkıldığını düşünürken, geri dönen Moğollar, kendilerine saldıran Selçuklu askerlerini çembere alarak imha etmeye başlar. Ahi Evran, Moğolların daha savaşın birinci gününde Sultan Giyasüddin’in ordusunu darmaduman ettiğini iki zindancının kendi aralarındaki konuşmasından öğrenir. Zindancılara bakılırsa, Sultan daha orduyu savaşa bile sokmadan ordugâhı terk etmiş. O gidince diğer komutanlar da çekilmiş. Bunu savaş taktiği sanan Moğollar üç gün boyunca ordugâha ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /307 yaklaşamamış. Ne olduğunu anlayınca da Kayseri’ye kadar karşılarına çıkanı ezip geçmiş. Selçuklu ordusunu Kösedağ’da tarumar eden Moğollar, Kayseri’de hiç beklemedikleri bir direnişle karşılaşmış. Ahiler ve bacılar sırt sırta vermiş, Baycu Noyan’ın askerlerine direniyorlarmış. Ellerinden geleni fazlasıyla yapmışlar ama arkası arkasına gerçekleşen ihanetler bellerini bükmüş. Moğollar iki hafta içinde surları aşarak, dünyaya korku salan kıyımlarına Kayseri’de de devam etmişler. Fatma Bacı da panik halde kaçanların ya da direnenlerin arasındadır. Kolundaki yılan derisi bilekliği ölümü göze alarak vermek istemez. Onu Moğol askerinin kılıç darbesinden bir cavlaki dervişi kurtarır. Moğollar esir aldıkları insanlarla birlikte ülkelerine geri döner. Yola devam edemeyenler ya da direniş gösterenler ise öldürülür. Zincirler içindeki Ahi Evran’a bu acı kıyımı yine zindancılar haber verir. Köle olarak ayırdıklarının dışındakileri Meşhed Ovası’na çıkarmışlar, geride bir kişiyi bile sağ koymamışlar… Fatma Bacı anılarının belki de en acı kısmını, köle pazarında satıldığı anları anlatmaya başlar bu kez. Sesi artık çok cılız çıkmaktadır. Bir Moğol Noyanı Fatma Bacı’yı mıncıklamaya çalışınca, annesinin kölelik zamanlarında yaptığı gibi suratının ortasına tokadı yapıştırır. Fatma Bacı’nın bu davranışının cezası kırbaçtır. Köle satıcısı bir but parasına Fatma Bacı’yı Moğol Noyanına satar. Karakorum’da yaşadığı esaret günlerini anlatmak Fatma Bacı için çok daha zordur: “Bir ömür nasıl boşa geçti dersen, Karakorum şehrinde yaşadığım on üç yılı anlatmak gerek. Ona da can dayanmaz…” der. Fatma Bacı’nın uzun esaret yılları, Selçuklu ümeralarının önünde noktalanır. Kocası Ahi Evran’ı ikna edebilmesi için onu arabulucu seçmişlerdir; Kırşehir’e götürürler. Bu arada şehrin ana girişi de kapanmıştır. Kırşehir önüne gelen yeni vali Nurüddin Cacaoğlu’na şehrin kapısı açılmaz. Kırşehir Emiri Seyfüddin Tuğrul, Sultan İzzüddin tarafından Kırşehir’i korumakla görevlendirildiklerini, kardeşi Rüknüddin’in atadığı valiyi içeri alamayacaklarını iletir. Alaüddin Çelebi bu yaşananları Kırşehir Emiriyle birlikte burçlardan izlemektedir. Alaüddin Çelebi’yi gören Nurüddin Cacaoğlu ona babasından selam getirdiğini söyler. 308 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Molla Hüdavendigar, oğlunu sağ salim geri getirmesi konusunda kendisini tembihlemiştir. Aralarında Hacı Bektaş ve Taptuk Emre‘ninde olduğu pek çok önemli şahsiyet Ahi Evran’ın başkanlığında surların içinde toplanmıştır. Karşı tarafın acımasız isteklerini toplantıdakilere Alaüddin Çelebi haber verir. Ahi Evran haricinde sur dışına çıkmak isteyen herkese izin verilmiştir. Karşı koyanların cezası ölümdür ve süre akşam saatlerinde dolacaktır. Ortalık gerilir. Onun teslim olmasını hiç kimse istemez. Ahi Evran için öleceklerini, savaşa hazır olduklarını haykırırlar. Ancak Ahi Evran olaya fazlasıyla gerçekçi yaklaşır. Doksan yaşında bir insan olarak artık günlerinin sayılı olduğunu söyler. Ahiliğin ve fütüvvetin sürmesi için ise etrafındakilerin yaşaması gerekmektedir. Dışarı çıkıp, uçlardaki Türkmenlerin arasında mücadeleye devam etmelerini ister. Kırşehir surlarının ana kapısı gıcırdayarak açılır ve Şeyh Edebali, Hacı Bektaş ve Taptuk Emre’nin de aralarında bulunduğu bir grup insan dışarı çıkar. Alaüddin Çelebi de onlarla birlikte kapının önündedir ama dışarı çıkmak değil, Ahi Tuğrul’la vedalaşmak için… Bu arada kapalı bir at arabasından inen Fatma Bacı son anda surlardan içeri girer. Alaüddin Çelebi’nin geri dönüşüne yüzünü asan Ahi Evran, karşısında Fatma Bacı’yı görünce ne yapacağını şaşırır. Ahi Evran’ı ikna edemeyeceğini bilen karısı, kocasını dünya gözüyle bir kez daha görebilmek için Kırşehir’e adeta kanatlanıp uçmuştur. Yıllardır beklenen bu buluşma anına ay tutulması eşlik eder. Her yer bütünüyle karanlıkta kalır. Yaşanan acıyı, çirkinlikleri gizlemenin telaşına Ay bile düşmüş gibidir. O gün Cacaoğlu’nun askerleri doksan yaşındaki Ahi Evran’ı ve onları engellemeye çalışan Alaüddin Çelebi’yi şehit eder… Genç Yunus’un getirdiği buğday çuvalları hala avlunun ortasındadır. Birçok derviş ve bacı dergâhın ritüellerine uygun olarak avluda toplanmıştır. Fatma Bacı konumunun gereği Hacı Bektaş’ın yakınlarındadır. Genç Yunus da Hacı Bektaş’ın karşısında el pençe durmaktadır. Hacı Bektaş genç delikanlıya, Anadolu erenlerinin kıldan ince, kılıçtan kes- ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /309 kince yolunda yürümekte kararlı olup olmadığını sorar. Genç Yunus kendinden emindir. Bu yola canı fedadır! Genç Yunus ile Hacı Bektaş, dergâhtan çıkıp, uçsuz bucaksız bozkırda yürümeye başlar. Bir taraftan da konuşurlar. Çıktıkları bu yol kendini arayıp bulma; insan-ı kâmile ulaşma yoludur. Hacı Bektaş gür sesiyle öğütler verir delikanlıya: “Bu yolda mürşidi olmayanın mürşidini şeytan belleriz Yunus Can. Bu yolun sonuna esen rüzgârları, yanan ateşleri, akan suları ve de vaktimiz dolduğunda üstümüze örtülecek toprağı geçerek varılır. Her birinde aşılması gereken on makam vardır. Birinci makamı aşmadan ikincisine ulaşamazsın. Her makamda biraz daha kendini bilecek, makamları aştıkça darıdünyayı kendinde bulacaksın…” Genç Yunus’un yürüyüşü Taptuk Emre’nin tekkesinde sona erer. Ahşap kapının önünde etrafına bakınır. Hacı Bektaş’a, göstereceği eşiğe yüzünü sürmeye hazır olduğunu söyler. Hacı Bektaş, da nefesinin kilidinin Taptukluların tapusunda gizli olduğunu müjdeler. Genç Yunus açılan tekkenin kapısından girerek karanlıkta kaybolur. Karanlığın öteki tarafında Taptuk Emre’nin yüzü belli belirsiz seçilmektedir Üçüncülük Ödülü Mesut COŞKUN 1973 yılında Tekirdağ’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Tekirdağ merkez ilçede tamamladı. 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. Bir süre özel dersane ve kolejlerde çalıştıktan sonra 2000 yılında memuriyete başladı. İlk görev yeriolan Adapazarı Yavuz Selim İlköğretim okulundan 2005 yılında Adapazarı Mehmet Nuri İlköğretim okuluna Müdür yardımcısı olarak atandı. Sırasıyla Kumburgaz İlköğretim okulu (Müd. Yrd), Selimpaşa İlköğretim Okulu (Müd. Yrd.), Gümüşyaka İlköğretim Okulu (Müd. Yrd.), Silivri 80. Yıl Cumhuriyet İlköğretim Okulu (Müdür)ve Gümüşyaka Lisesinde (Müdür) yöneticilik görevlerinde bulundu. 2009 yılında Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde, “Eğitim Yönetimi ve Denetimi” alanından Tezli Yüksek Lisansını tamamladı. Tekirdağ Belediye Konservatuarı Çağdaş Tiyatro Bölümüne üç yıl devam etti. Çalıştığı kurumlarda çocuk oyunları yazdı ve yönetti. 2010 yılından beri Tekirdağ ili Süleymanpaşa ilçesinde görev yapan Mesut COŞKUN, halen Kazandereli Memiş Pehlivan Ortaokulu Kurucu Müdürlüğü görevine devam etmektedir. AHİ EVRAN Senaryo 1.GÜN/DIŞ- BAĞDAT Sene 1190, Camileri, binaları, insanları ve surlarıyla Bağdat şehrini görürüz. DIŞ SES 12.YY sonları. Abbasi Devleti son zamanlarını yaşarken Bağdat hala ihtişamını korumaktadır. 2.GÜN/DIŞ- BAĞDAT SOKAKLARI EVHAÜDDİN KİRMANİ, HALİL, HASAN VE 2 MÜRİT Evhaüddin Kirmani hazretleri (40 Yaşlarında), yanında talebeleri (17-18 yaşlarında) ile Bağdat çarşısında sohbet ederek yürümekte. HALİL Efendimiz, bir hadisi şerifte “Nefsini bilen rabbini bilir” buyrulmuştur. KİRMANİ Evet. 318 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HALİL Nefis kötü bir şey değil mi? Yani sürekli onu ezmeye çalışıyoruz… Nefsine uymak, şeytana uymak gibi. Herkes biraz duraksar. Kirmani Halil’e doğru döner, Halil konuşmaya devam eder. HALİL Bilmemiz gereken bir şeyden niye kaçıyoruz o zaman. KİRMANİ (Tebessüm ederek…) Bu konu önemli sanırım. Öncelikle bilmeliyiz ki nefis dediğimiz bizden başkası değildir. Yani insanın kendisidir. Şu halde nefis dendiğinde her seferinde içimizde bir şeytan aramaktan bir kere vazgeçmeliyiz. Öğrencileri tebessüm eder. (Elini Halil’in omzuna atar. Ağır adımlarla sokakta yürümeye devam ederler.) Hak dostları nefsi yedi mertebeye ayırmıştır Halil. Mücadele ettiğimiz bunun yalnızca birincisi olan Nefsi Emmare’dir. Yani bizim üzerimizde meşru olmayan arzuları hakim kılmaya çalışan nefistir. Oysaki insana kendini sorgulatan da yine nefsidir. Düşünce ve davranışlarımızı bize sorgulatan içimizde ki bu farkındalığa Nefsi Levvame diyoruz. Sokakta insanları ve esnafı görürüz. Nihayetinde her insan huzur arar. Kişiyi, doğru bir yol ve düşünüş bulması için harekete geçiren de yine nefsidir. Bu üçüncü mertebeye Nefsi Mülhime denir.(Öğrencilerine bakar, onay alır ve devam eder.) İnsan yaptığı güzel ve hayırlı işlerden manevi bir haz almaya başladığında aslında hissettiği şey Nefsi Mutmaine’dir. HASAN Bunu birine iyilik yaptığımızda hissediyoruz, evet. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /319 KİRMANİ İşte buraya dikkat. O iyilikler Nefsi Emmare’nin hoşuna gitmeyecek ama. Yoksa dön başa… (Müritler gülümser) Kişi dünyaya ait arzu ve isteklerinden sıyrılıp, benlik davasından tamamen vazgeçtiğinde, artık Allah onu ne halde ve hangi şartlarda sınarsa sınasın, o hep Rabbinden razıdır. Bu da nefsin beşinci basamağı olan Nefsi Raziye’dir. HASAN Hazreti Eyyub aleyhi selamın hastalığından hiç şikayet etmemesi gibi. KİRMANİ Evet. Altıncı basamak ise Cenabı Allah’ın, artık o kişiden razı olmasıdır ki bunu bilmemiz mümkün değildir.(Bir süre konuşmaz, bakır eşyalarla ilgilenir.) HALİL (Çok meraklanmış bir halde…) Son basamak nedir peki? KİRMANİ Altıncısı gerçekleştiğinde olması beklenen… Sır olan, bilinemeyen… (Gözleri dalar, sanki kimse nefes almaz.) O gerçekleştiğinde, ikilik ortadan kalkar… (Sanki transa geçmiştir.) Sen ona dönüşmeksizin, o da sana dönüşmeksizin... Çok güçlü bir ses ile talebeleri irkilir, çığlık çığlığa bir kadın sesi. 3.GÜN/DIŞ- KÖLE PAZARARI EVHAÜDDİN KİRMANİ, HALİL, HASAN, 2 MÜRİT, KÖLE SATICISI,DİFA,HALK Köle pazarında bir kadın köle(25), satıcısına öfkeyle bağırıyor. Satıcı ufak tefek bir adamdır(50). İnsanlar durmuş onları seyretmekte. 320 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI DİFA (Kadın Köle) Namussuz herif! Şu zincirlerden bir kurtulayım, ciğerini söküp köpeklere yedireceğim! KÖLE TÜCCARI Aldığıma da, alacağıma da pişman ettin beni be kadın! Zapt etmesi ayrı dert, katlanması ayrı dert! İnsan mısın? Hayvan mısın? Nesin sen be?! İnsanlar onların bu hallerine gülmektedir. DİFA Sensin hayvan! Hayvan oğlu hayvan! Attığın kırbaçları ben sana ödetmez miyim? Seni anandan doğduğuna pişman etmez miyim? Erkeksen çöz hadi ellerimi! Ben adamım, kadından korkmam diyorsan, çöz de dünya kaç bucakmış göstereyim sana! İnsanlar yine gülerler, köle satıcısı sargılı elini gösterir. KÖLE TÜCCARI Elimi ısırdı o yüzden vurdum. (Çevreden gülüşmeler olur.) Ama kararlıyım bugün bu iş bitecek. (Bağırarak) Bir koyun parasına cariye satıyorum, bu kadar ucuzunu bulamazsınız. Kötü huylu, kötü sözlü! Ama sağlıklı! Tıpkı bir domuz gibi!(Gülüşmeler) Duyduk duymadık kalmasın, bir koyun fiyatına cariye satıyorum! Kalabalığın arasından sesler yükselir. 1.SES Cariyeye bak cariyeye! 2.SES Kasap satıyorum ben desene! Kadın önünde duran iskemleye vurur, iskemle kalabalığa doğru fırlar, insanlar daha çok güler. O sırada Kirmani, müritleriyle birlikte kalabalığa yaklaşır, satıcı bağırmaya devam etmektedir bir yandan. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /321 KÖLE TÜCCARI On dirheme satıyorum, bir koyun parasına satıyorum, kötü huylu bir cariye satıyorum! Bende yalan olmaz! Kötülük yapmak istediğiniz birine hediye edin belasını bulsun! (Kadına döner.) Rezil ettin beni!(Başını yukarı kaldırır.) Hey Allah’ım nasıl aldandım da aldım ben bunu? Kalabalığın arkasında Kirmani ve müritleri, Kirmani ciddi ve kararlı bir ses tonuyla konuşur. KİRMANİ Hasan! Git o köleyi satın al. Müritleri şaşırır. HASAN Efendimiz? KİRMANİ Dediğimi yap sen. HASAN Efendimiz, tam bir baş belası satın alıyoruz, dergâhınızı birbirine katacak. Böyle bir köleyle ne yapılır ki? KİRMANİ Evleneceğim onunla. Müritler şaşkındır. Birbirlerine bakarak sanki duyduklarının doğru olup olmadığını anlamaya çalışırlar. Hasan kalabalığın arasından köle tüccarına doğru yaklaşır. Satıcı Hasan’ı fark eder, yüzünde bir ümit belirir. Hasan gözlerini; saçı başı birbirine karışmış, vahşi bir hayvan gibi burnundan soluyan kadından ayıramaz. Biraz acıyarak, biraz da çekinerek bakmaktadır kadına. HASAN (Mırıldanır) Güzel de değil bu. (Öne çıkar) 322 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KÖLE TÜCCARI (Parmağı ile Hasan’ı işaretle…) Sen. Korkma yaklaş. Elimi ısırdı ama kabahat bende. Suyuna gitmedim ondan. Hata ettim. Anlayışla yaklaşırsan senin gibi yakışıklı bir delikanlıya hayır demeyecektir. (Pişkin pişkin güler.) DİFA (Aniden Hasan’ın yüzüne tükürerek…) Ne bakıyorsun be salak?! Oyarım senin o gözlerini! KÖLE TÜCCARI (Kırbacını kaldırır.) HASAN (Satıcının kolunu tutar.) Yapma! KÖLE TÜCCARI Kusura bakma beyzadem, beş dirhem ver, senin olsun. Bu paraya bile razıyım artık. Vazgeçmeyin ne olur, hem bakın bu paraya… HASAN (Sözünü keser…)Yüz dirhem. (Keseyi uzatır.) KÖLE TÜCCARI (Gözleri yerinden fırlar sanki.) Ne?! Kadın da tüccar da şaşırmıştır. HASAN Şeyhim öyle takdir buyurdu. 4.GÜN/DIŞ- KÖLE PAZARINA AÇILAN SOKAK BAŞI KİRMANİ, HALİL, HASAN, 2 MÜRİT Sokağın başında Kirmani, müritleri ile beklemektedir. Hasan köleyi almış çekiştire çekiştire getirmektedir. Yanlarına gelirler. Kirmani kadına mütevekkil gözlerle bakar ve tebessüm eder. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /323 KİRMANİ Hoş geldin. DİFA (Hırçın bir şekilde.) Ne diye aldın beni? Maksadın ne sakallı deyyus?! Göz göze gelirler. Alık alık bakma öyle be! Çöz hadi ellerimi! KİRMANİ Çözün. Müritler birbirine bakar. Bir mürit diğerinin kulağına eğilerek, fısıltıyla konuşur. MÜRİD 1 Eyvah, canavarı serbest bırakıyoruz. Vay halimize şimdi, bütün Bağdat’a rezil olacağız. MÜRİD 2 (Yüzünde mütebessim bir ifadeyle…) Bence sakinleşecek. Hasan satıcıdan aldığı anahtar ile kelepçeleri açar. Kelepçeler kadının bileklerini kanatmıştır. Çözülürken de biraz canı yanar. Başını kaldırdığı gibi gördüğü Kirmani’nin, mutlu yüz ifadesine sinir olur ve yüzüne tokadı patlatır. Müritler şaşkındır. DİFA Pişmiş kelle gibi sırıtıp sinirimi zıplatma benim! Babasının hayrına çözdürüyor sanki ellerimi! Hadi düş önüme! Nereye gideceksek gidelim. Domuz gibi açım. (Kendi kendine güler.) Kendi yediğinden yedireceksin ona göre! Paralarım vallaha seni! Müritler şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemez gibi. Kadın 324 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI önde, Kirmani ve müritleri arkada, sokakta yürürler. Hemen ilerideki dört yol ağzına gelindiğinde kadın sola döner, arkasında ki Kirmani ise sağa döner. Müritler arkada ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Kirmani’nin sesi duyulur. KİRMANİ Getirin onu! Müritler kadının arkasından telaşla koştururlar. 5.GÜN/DIŞ- BAŞKA BİR SOKAK KİRMANİ, AHİ EVRAN, HASAN, HALİL, DİFA, DİĞER 2 MÜRİT Ahi Evran henüz 18 yaşında. Sokağın başındaki birkaç kişiye, belli ki birini sormakta. Sorduğu kişilerden biri oraya doğru gelen Kirmani’yi gösterir. Ahi Evran’ın yüzüne mutlu bir ifade yayılır. Kirmani, Difa ve müritleriyle beraber yürümekte ancak müritler Difa’yı zor zaptetmektedir. Ahi Evran aniden Kirmani’nin önünde diz çökmüş olarak belirir. Kalabalık birden durur. KİRMANİ Delikanlı?.. Ahi Evran yerdeki bakışlarını Kirmani’ye çevirir. Sen de kimsin? AHİ EVRAN Efendim, adım Mahmut’tur. Azerbaycan’ın Hoy şehrindenim. Fahrettin Razi Hazretlerinin medresesinde tıp eğitimine başlamıştım. KİRMANİ Evet?.. Ahi Evran bunları söylerken sırtındaki sepetin içinden yılanlar çıkmaktadır. Müritler bunları görünce çekinerek biraz geri çekilirler ancak Kirmani kıpırdamaz. Ahi Evran yılanları sepete sokuşturduktan sonra konuşmaya devam eder. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /325 AHİ EVRAN Efendim, Fahrettin Razi Hazretleri bana; “ Senin yıldızın Bağdat gecelerinde parlamaktadır, o yıldızı takip et ki sana yönünü yurdunu buldursun” dedi. Kabul buyurursanız ayağınızın altında ezilen bir toz zerresi de ben olmak isterim. KİRMANİ Fahreddin Razi Hazretleri Allah’ın aciz bir kuluna iltifat buyurmuş. Hayatın içinde kesişmeler vardır. Kerameti gayb aleminde saklıdır, bilinmez. Yalnızca rıza gösterilir. Hoş geldin delikanlı, bizlere bir Allah dostundan esenlik getirdin.(İkili bakışmanın ardından…) Tıp tahsiline de burada devam edersin. Müritler merakla ikiliyi izlemekte… AHİ EVRAN Efendim himmet bağışladınız. KİRMANİ O dediğini Allah bağışlar oğlum. Hadi düş ardımıza da kardeşlerin sana kalacağın yeri göstersin. HALİL (Hasan’a dönerek…) Tuhaf bir gün sanki, değil mi? HASAN (Konuşmaz, yılan dolu sepete korkarak bakmaktadır.) AHİ EVRAN Selamünaleyküm kardeşler. (Gülümser) 6.GÜN/DIŞ- DİCLE NEHRİ KIYISI Dicle nehrinin tam kenarında bir hanikah. (Büyük bir dergah, içinde cami, medrese, han ve lojmanları olan büyük tesis.) Güzel bir manzara. 326 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 7.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN EVİ, SALON KİRMANİ, DİFA Hanikahın içinde harem kısmı. (Kirmani ve diğer müderrislerin kaldığı birkaç küçük ev ve bir avludan oluşan bölüm. Diğer kısımdan bir duvarla ayrılmıştır.) Kirmani’nin evinin odası. Yer sofrası kurulu. Difa ve Kirmani sofranın başında. Kadın çok aç ve kendini kaybetmiş gibi yemek ye-mekte. Bir ara durup geğirir. KİRMANİ Afiyet olsun. Adın ne senin? DİFA Difa. KİRMANİ Nerelisin? DİFA Kafkasya. Söyle bakalım beni ne yapacaksın? Hizmetçi mi? Ayıp ayıp! Burada yaşlı insan yok! Herkes çamaşırlarını kendi yıkasın, ben yıkamam! KİRMANİ Seni bir köle olarak kullanmak için almadım Difa. DİFA (Şaşırmış ifadeyle…) Ne için aldın öyleyse? KİRMANİ Değişmeni de istemiyorum senden. İnsanın değişimi kendiliğinden olan bir nasiptir zaten… DİFA Lafı geveleyip durma be adam! Ne için aldın beni? Çabuk söyle! Ayağa kalkar birden, Kirmani yerdedir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /327 KİRMANİ Evlenmek için. Difa donar kalır. Kısa bir sessizliğin ardından… DİFA Tanımıyorum ben seni be! Ne evlenmesi?! Deli midir nedir?! KİRMANİ Burada bütün ihtiyaçların karşılanacak, kimse sana kötü bir muamelede bulunmayacak. Kabul edersen tabi. DİFA (Sessizce ve dikkatlice Kirmani’ye bakmakta.) KİRMANİ Ben şimdi gidiyorum, iyice düşün. Amacım kesinlikle sana zarar vermek değil.(Kirmani dışarı çıkar.) DİFA (İç ses) Manyağa bak be! Yakışıklı da çok bilmiş. 8.GÜN/İÇ- HANİKAHIN MEDRESE KISMI, BÜYÜK SALON KİRMANİ, AHİ EVRAN, HABERCİ, 30 KADAR MÜRİD Bir kaç gün sonra. Kirmani müritleriyle sohbette. Etrafında yaklaşık 30 kişi var, herkes diz çökmüş. KİRMANİ Evet, ne diyorduk?.. Allah yolunda benlik duygusunu öldürmüş olan bir kimse artık kendisinde ve sıfatlarında bir değişiklik göremez olur. Çünkü her hangi bir varlık iddiasında olmayacağı için sıfatlarının veya şartlarının da değişmesini talep etmeyecektir. O artık her an, Rabbini bildiği kadar kendini bilir. Böyleleri için artık “La ilahe illallah” demek bile yetersiz kalır. Onlar “La mevcude illa hu” derler. Yani ondan başka mevcut yoktur. (Birkaç saniye konuşmaz, müridleri sessizce süzdükten sonra…) Dilimiz 328 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI döndüğünce “ Nefsini bilen muhakkak Rabbini bilir” hadisi şerifini açıklamaya çalıştık. İçeriye biri girer, Kirmani’nin yanına yaklaşır. HABERCİ Şeyhim! Halife Efendimizin adamları geldi. İaşe getirmişler, bir de kitap.(Uzatır) Muhyiddin İbni Arabi hazretlerinin yeni kitabı. Tüccarlar İskenderiye’den almış. Halifemiz, bir nüshasını Evhaüddin’e hediye eyledim buyurmuşlar. Kirmani, Muhyiddin İbni Arabi ismini duyar duymaz ayağa kalkar. Yüzünde heyecan vardır. Kitabı itinayla haberciden alır. KİRMANİ Hemen getiren kişiye bir kese gümüş verin. Aracı olanlardan Allah razı olsun. (Mırıldanır) Bu ne güzel hediyedir ya Rabbi. Yerine oturur tekrar, yüzünde mutluluk ifadesi ile kitaba bakar. Kitabın adını okur içinden, kafasını kaldırır gözü kendisini merakla izlemekte olan Ahi Evran’a takılır. KİRMANİ Mahmut! Mahmut yerinden kalkarak yanına gider saygıyla diz çöker. KİRMANİ Alışabildin mi buraya? AHİ EVRAN Alışmak mı? Rüya âleminde gibiyim efendimiz. Muhteşem bir yer, asla böylesini hayal etmemiştim. Fütüvvet teşkilatını duyduğum andan itibaren hep katılmak istemiştim, meğer benim yıldızım Bağdat’ta Fütüvvet teşkilatının Şeyhi imiş. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /329 KİRMANİ (Mütevazı bir tebessümle…) Yarın silah eğitimleri başlayacak, sende katıl. Fütüvvetin mensupları gerektiğinde zalime korku verebilmeli, halkın zilletine mani olabilmeli. Bizler burada yalnızca sufi yetiştirmiyoruz, âlemin nizamına da yardım edebilecek yürekler yetiştiriyoruz. Gördüğün gibi, burada Türkler çoğunlukta. Zaten Fütüvvet kurulduğundan beri en çok Türk gençleri alakadar oldu. AHİ EVRAN Evet, fark ettim. KİRMANİ Binicilikte ve atıcılıkta onların üstlerine yok, maşallah. Şu yanında getirdiğin yılanlar… Onları niye taşıyorsun? AHİ EVRAN Tiryak yapacağım onlarla. Maksadım her türlü yılan sokmasına karşı işe yarayan bir ilaç bulmak. Bu sebeble yolda gelirken karşıma çıkan değişik türden yılanları toplarım. KİRMANİ İnşallah kimseye zarar vermezler. AHİ EVRAN Hayır, veremezler. Uyuşturuyorum onları, pek kendilerinde değiller. (Biraz yaklaşır) Bir şey sorabilir miyim? KİRMANİ Tabi, buyur. AHİ EVRAN Bu koca hanikahın masrafları nasıl karşılanıyor? Haddimi aştıysam bağışlayın, yalnızca merak ettim. 330 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KİRMANİ Abbasi halifesi Li Dinillah hazretleri karşılıyor. Kendisi Fütüvvetin hamisidir. Burada kimseden herhangi bir şekilde para talep edilmez. AHİ EVRAN Ya bir gün vazgeçerse?.. Harzemşahlar ile Halifenin arası iyi değil diye biliyorum. Dünya halidir… KİRMANİ (Gülümser) Merak etme sen onu. Bana da memleketim Kirman’dan her yıl yüklü bir miktar gönderirler. Ben çok bilmem neyim vardır neyim yoktur. Ama aile mülkümüzden payıma düşeni akrabalarım yollar her sene. O hepimize yetecek kadardır. AHİ EVRAN Efendim… Ben bir meslek öğrenmek istiyorum. Günün belirli zamanlarında, eğer izin verirseniz… KİRMANİ Neden Mahmut? AHİ EVRAN İman ve amel sahibi bir insanın başkasına muhtaç kalması… Efendim affınıza sığınırım. KİRMANİ Yok yok… Doğru sözün affı olmaz. Haklısın. (Düşünür) Sende değişik bir hal var… Aklında, düşünüşünde, davranışlarında sağlamlık ve kararlılık var. (Tebessümle…) Bize ezberlerimizi bozduracaksın galiba… AHİ EVRAN (Duygulanmıştır, hayranlıkla bakar, iç ses.) Yontmuyor, kırmıyor, eğip bükmüyor. Yalnızca sahipleniyor. Anlıyor… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /331 9.GÜN/DIŞ- HANİKAHIN ÇEVRESİNDE EĞİTİM ALANI ABBASİ SUBAYI, AHİ EVRAN, 30 KADAR MÜRİD Bir Abbasi Subayı yeni müridlere kılıç eğitimi vermekte. ABBASİ SUBAYI Aranızda kılıç kullanmayı bilen var mı sofiler? Gerçek bir kılıç ama… (Biraz alaycı.) AHİ EVRAN (Öne çıkarak…) Ben biliyorum. ABBASİ SUBAYI Öyle mi? Bu güzel, bakalım ne kadar biliyorsun? (Ona bir kılıç uzatır.) Al bakalım şu kılıcı, ama sıkı tut çok keskindir. Yeni bilendi, kolunu bacağını kesme sonra. (Alaycı bir gülüş.) Ahi Evran kılıcı alır. Subay önce basit bir hamle yapar. Ahi Evran rahatlıkla karşılar bu hamleyi. Arka arkaya hamleler gelir sonra. Ahi Evran hepsini karşılar ama hamle yapmaz. Subay şaşırır. ABBASİ SUBAYI Çok iyi!.. Ama… Ya bunlara ne diyeceksin! Daha güçlü hamleler indirmeye başlar. Her seferinde daha güçlü ve tehlikeli hamleler gelir ama bir türlü açığını yakalayamaz. Bu şekilde karşılaşma uzar. Subay yorulur sonunda, nefes nefese kalmıştır. ABBASİ SUBAYI Sen niye hamle yapmıyorsun be adam?! AHİ EVRAN Kılıç keskin dediniz. Abbasi Subayı hayret içinde, müridler Ahi Evran’a hayranlıkla bakmaktalar. 332 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 10.GÜN/DIŞ- BAĞDAT ÇARŞISI AHİ EVRAN, HASAN, HALİL Bağdat sokakları, Ahi Evran, Halil ve Hasan yürümekte. HASAN Sen ne yaptın öyle? O adam var ya, hep sufileri alaya alırdı, hepimiz ona sinir olurduk. (Halil’e dönerek…) Halifenin ordusunda ki en iyi kılıç kullanan subayla alay etti sanki. (Güler, çok keyiflidir.) HALİL Diğer subaylara ne dediğini duydun mu? (Subayı taklit eder gibi…) Bence bu adam Haşhaşi! Özel gönderilmiş olabilir, gözünüzü üstünden ayırmayın! (Güler) HASAN Burada üç yıldır kalanlar bile o adama birkaç hamleden fazla kılıç sallayamıyordu, sen müthişsin, müthiş! Sen Ahi Evran’sın! AHİ EVRAN (Birden durur ve onlara dönerek…) O nereden çıktı? HASAN Arkadaşlar sana artık böyle diyor. Yılanlarından ötürü… Ayrıca yüceldin gözlerinde, bir ejderha oldun! (Güler önce, sonra ciddileşir.) Mahsuru varsa söyle. Demeyiz istersen. AHİ EVRAN Mahsuru yok. HALİL Bence bundan sonra kılıç derslerini sen vermelisin. Arkadaşların tamamı böyle düşünüyor. Ne dersin Mahmut? Sen vermelisin kılıç derslerini diyorum. AHİ EVRAN Buna ben karar veremem tabi… Neyse boş verin bunları şimdi. Meslek erbabının bulunduğu yerlere gidelim. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /333 HASAN Zanaatkârlar mı? Hayır olsun Ahi Evran?.. AHİ EVRAN Bir meslek öğrenmek istiyorum. HASAN Dervişler dünya işleriyle uğraşmazlar ki ahi… Hem para kazanmak servete meyildir. Sufilik meşrebiyle bağdaşmaz, yakışık almaz. AHİ EVRAN (Birden durur.) Ya ne yakışık alır? Boynunda keşkül ile köylerde dilenmek mi? HALİL Dervişler dilenmez, halk onlara bağışta bulunur, hayır yapar, böylelikle… AHİ EVRAN Boynuna tas asmak ile dilenmek arasında bence fark yok. Meslek öğrenmek de dünyaya bir meyil değildir. Bana mesleği olmayan bir peygamber söylesene? İkisi de susar, önce birbirlerine sonra önlerine bakarlar. AHİ EVRAN Bu koku nereden geliyor? HASAN Of! Yine ters rüzgar… Debbağhane var yakında. AHİ EVRAN Orası nerede? Görmek isterdim. HALİL Yapma ahi, leş gibi kokar… 334 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Yolu gösterin bana, siz istemiyorsanız gelmezsiniz. HALİL Bambaşka birisin sen. HASAN İlk gördüğümüzde yılanlarınla aklımızı almıştın zaten. 11.GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE ÖNÜ AHİ EVRAN, DEBBAĞ OSMAN, HALİL, HASAN Debbağhane –Tabakhane- önünde dururlar. Yan yana birkaç tane debbağ atölyesi. Hasan ile Halil elleriyle burunlarını kapatmış. Ahi Evran ilgiyle atölyelere bakmakta. HALİL Hadi gidelim artık, gördün işte. AHİ EVRAN Tam aradığım meslek. HASAN Meslek mi? Ne mesleği? Ceza bu, ceza! AHİ EVRAN Burada çalışmak istiyorum. Bu işi öğrenmem lazım. HALİL Bak şimdi yaptığına… Yahu ahi, terzilik, aşçılık, çiftçilik, demircilik, marangozluk dururken bu mudur seni cezbeden? AHİ EVRAN Nefsi ezmek için daha doğru bir iş söyle hadi? (Diğerleri bu cevabı beklemiyorlardır. Karşılık veremezler.) Ahi Evran arkadaşlarının yanından uzaklaşır bir atölyeye doğru yönelir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /335 AHİ EVRAN Es selamun aleykum. DEBBAĞ OSMAN (İşi ile ilgilenmektedir.) Aleyküme es selam. AHİ EVRAN Usta, sana bazı günler yardım etmek isterim. Bana bu işi öğretir misin? DEBBAĞ OSMAN (Mahmut’un üstüne başına bakar.) Sen dalga mı geçiyorsun benimle? Şu haline bir bak sonra da yapılan işe… Git başka yerde eğlen. AHİ EVRAN İşi belleyene kadar para da istemiyorum. Buna da mı “Yok” diyorsun? DEBBAĞ OSMAN (Şaşırmıştır.) Aklını bozmuşsun sen, burada iki gün bile dayanamazsın, hadi bak işine. İşine döner, biraz zaman geçer, Ahi Evran yerinden ayrılmamıştır. İşini bırakır Ahi Evran’a döner… Peki, kendi düşen ağlamaz. 12.GECE/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU. DİCLE KENARI Hanikahın bahçesinde semah töreni var. Ney, bendir ve çengiden oluşan bir orkestra çalmakta, koro ilahiler söylemekte, ellerinde kandillerle dervişler semah dönmekte. Dervişlerin semahı çayda çıra oyununu andırıyor. Kirmani’nin düğünü var, âlimler toplanmış. 13.GECE/İÇ- HANİKAHTA KİRMANİ’NİN EVİ. YATAK ODASI DİFA Difa düğün için hazırlanmış, aynanın karşısında düşünceli ifadeyle... 336 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI DİFA (İç ses) Hey Allah’ım iyi mi yapıyorum kötü mü yapıyorum bilemedim. Değişmeni istemiyorum dedi ama… Kalbim de ısındı sanki… Aman! Ne ısınacak be! (Saçlarını tarar, süslenmeye devam eder, biraz yumuşar.) Neyse beni üzmeyecek o belli. Öyle bir niyeti olsa şimdiye kadar anlardım. Evlenince ne olacak acaba? Başkasının temizliğini yapmam bunu söyledim. Herkes kendi kendinden sorumlu canım… Zorla bana bir şey yaptırmayacak söz verdi… Zaten yaptıramaz… Kafama göre gezer dolaşırım… Bu da iyi. Alış veriş işlerini yaparım tabi canım. Evlenince demek ki çokta bir şey değişmeyecek. Güvende oluyorsun işte canım. Yerin yurdun belli oluyor, bir şahsiyetin oluyor… Şeyh Evhadüddin Kirmani hazretlerinin karısı diyecekler… Prens olsa daha mı iyi idi? (Çapkın bakışlarla bir prens hayal eder ancak hemen değişir yüzü, yine ciddileşir.) Yok yok! Prenslerle yapamam ben zaten. Kendini beğenmiş şımarık piçler ne olacak! Bu garibimim ağzı var dili yok… Çocuk doğurmak var tabi birde. (Ayağa fırlar, haykırarak…) Ne! Doğurmak mı?! 14.GECE/İÇ- HANİKAHTA KİRMANİ’NİN EVİ. YATAK ODASI DİFA, 3 EBE 1 yıl sonra. Doğum sahnesi. Difa bir yatağın üzerinde, avazı çıktığı kadar bağırmakta, başında ebeler onu tutmaya çalışmakta… DİFA Allah senin belanı versin herif! Beni ne hallere düşürdün?! Korkunç çığlıklar atar, ebeler koştururken bir yandan da birbirlerine bakarlar, doğum tehlikelidir. Hepsi endişe içindedir. 15.GÜN/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU FATMA, ZEHRA, KİRMANİ, 20 MÜRİT, YUSUF 13 yıl sonra. Fatma (13) ile hanikahta ders veren başka bir müderrisin kızı olan Zehra (13), sabah saatlerinde medrese kısmı ile hocaların aileleri ile kaldığı lojmanları ayıran duvarın üstünden bakmakta. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /337 FATMA Gece kurduğumuz tuzaklar tam olarak neredeydi Zehra? ZEHRA Kurduğumuz deme bari! Sen kurdun! Ben yapma etme dedim, yalvardım ama dinletemedim! FATMA Gözcülük yaptın, suç ortağısın artık. (Güler) ZEHRA Gülüyor bir de! Şuna bak… FATMA (Ciddileşir) Altı üstü birkaç tane gerçek kılıç istedim, vermediler! Kimin için uğraşıyorum ben ha? Sizler için! Ezilmeyin diye! Hep dik durun diye! ZEHRA İyi de zavallı dervişlerin ne suçu var? FATMA (İrkilir, fısıltıyla…) Hah işte geliyorlar sus, saklan. Hanikahın avlusuna Kirmani, dervişleri ile birlikte girer. YUSUF Şeyhim, müsaade buyurursanız bir sualim olacak. KİRMANİ Buyur Yusuf. YUSUF Ancak haddimi aşarım diye korkuyorum. KİRMANİ Korkunun ecele faydası olsa… Gülüşmeler olur. 338 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI YUSUF Efendim… Tekrar affınıza sığınıyorum. Burada cemaatle kılınan namazlar çok kısa tutuluyor. Geldiğim yerde de tam tersi çok uzatılıyordu. Dikkat ediyorum üç kısa ayetle rekâtlar bitiriliyor. Bunun hikmetini soracaktım. KİRMANİ Evet, her şeyden önce ibadetlerin de bir araç olduğunu bilmemiz lazım Yusuf. Bizleri menzile ulaştırmak için var bütün ibadetler. Namaz da böyledir, oruç da… Peygamber efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem,(Herkes elini göğsüne koyar.) “Kalp huzuruyla kılınmayan namaz, namaz değildir” buyurmuştur. Buna göre namazda esas huzurdur. Ancak Kalp huzurunu korumak çok zordur. Herkes bunu temin edemez ya da her zaman temin edemez diyelim. İnsanın beşeri vasfı daima galiptir. Namaz sırasında kişi bunu sağlayabilir, ancak namaz uzun tutulunca dünyevi işler aklımıza arka arkaya düşmeye başlar. Hatta şeytanın vesveseleri ruhumuza musallat olur. Yani Yusuf’um bizim burada farz namazlarını kısa tutmamızın hikmeti, namaz sırasında dünya işlerini düşünmeye alışmanıza mani olmaktır. Kısa bir sessizlik olur, herkes duyduğu cevaptan tatmin olmuş bir eda ile Kirmani’ye bakmakta… KİRMANİ Sizler nafile ibadetlerinizde, Allah ile aranızdaki vecd halini sağlayıp, devam ettirebildiğiniz ölçüde, ibadetlerinizi uzatınız… Bu daha doğrudur. Aniden içlerinden bazıları kayıp düşmeye başlar, bir gürültü ve uğultu alır ortamı. Onları kaldırmak için gidenler de kayıp düşmeye başlar. 16.GECE/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU Fatma ile Zehra onları izlerken yanıp sönen görüntü-lerde gece neler yaptıkları gösterilir. Fatma elinde keserle hafifçe ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /339 kazdığı bölgelere yanmış yağ dökmekte sonra da üstüne toprak serpiştirerek fark edilemez tuzaklar hazırlamaktadır. Zehra da Fatma’ya bayağı yardım etmektedir. 17.GÜN/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU KİRMANİ, FATMA, ZEHRA, MÜRİDLER Kirmani, ardı ardına düşen dervişlere hayretle bakmakta ve olanlara bir anlam verememekte, dervişler de artık birbirlerine gülmektedir. Ortamın ciddiyeti tamamen gitmiştir. Kirmani, o sırada duvarın üstünde onları izleyen Fatma ile Zehra’nın gülüşmelerini duyar. Birden o tarafa döner, onların işi olduğunu anlar. Fatma, babasının kendilerine doğru geldiğini görmüştür. Ancak babasının hızla yürüdüğü istikamette bir tuzak daha vardır. Fatma babasını uyarmak için bağırır ancak Kirmani ne dediğini anlayamaz, hızla yürümeye devam eder. Fatma babasını durdurmak için duvardan iner, haremlikle medrese kısmını ayıran duvarın kapısından fırlar. Ancak geç kalmıştır. Kirmani kayarak havalanır ve sırt üstü düşer. Gökyüzüne bakmaktadır artık. Tepesinde Fatma’yı görür, endişe içinde ona bakmaktadır kızı. Kirmani tek cümle söyler. KİRMANİ Düşman eline esir düşesin! 18.GÜN/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU KİRMANİ, 2 MÜRİD Kirmani, hanikahın bahçesinden Dicle nehrine doğru bakmaktadır. Derin düşüncelere dalmış tefekkür halindedir. Yanına bir müridi gelir, bir şey sorar. Kirmani ona doğru döner ve “Hayır” anlamında yalnızca kafasını sallar. Mürit yanından uzaklaşır. Daha kıdemli bir öğrencinin yanına gider ve ona sorar. MÜRİD 1 Efendimiz niye günlerdir kimseyle konuşmuyor. Yanına giden herkes tek kelime duymadan geliyor. 340 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜRİD 2 Riyazet yapıyordur. MÜRİD 1 Nasıl? MÜRİD 2 Sen yeni geldin, bilmezsin tabi. Kızının yaramazlıklarından dolayı çok riyazet yapar. Suskunluk riyazeti yapıyor. Oruç tutar ve akşama kadar kimseyle konuşmaz. Evladına kötü söz söylememek için nefsini terbiye ediyor. Böyle bir adam görülmemiştir. Mürit hayranlıkla şeyhine bakar 19.GÜN/İÇ- KİRMANİ, FATMA Kirmani kızı ile konuşmakta. KİRMANİ’NİN EVİ FATMA (Sesini yükselterek…) Bana beddua ettin! KİRMANİ (Bir bakışın ardından…) Afedersin yavrum, ağzımdan çıkıverdi… Haklısın… Annen seni doğururken hakkın rahmetine kavuştu. Seni bir başıma büyütürken kötü söz söylemekten hep Allah’a sığınmışımdır. Ancak sen de hiç yaramazlıklarına ara vermedin. (Bir sessizliğin ardından…) Kızım artık büyüdün, küçük bir çocuk değilsin. Sessizlik olur. FATMA Bütün haylazlıklarıma son vereceğim efendibabam. Ama tek bir isteğim olacak senden. Eğer buna izin verirsen bana dünyaları vermiş olursun. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /341 KİRMANİ Nedir kızım? FATMA Benle öteki kızların kılıç talimi yapmamıza izin vermeni istiyorum. Neden kızlar, kadınlar kendini koruyamaz? Neden yaşamak için bu mecburiyetten mahrum tutulurlar? Niçin bir erkeğin onları himaye etmesine, savunmasına muhtacız? Bu durum benim ruhumu daraltıyor efendibabam. (Duygulanır) Üstelik hayatta düşman eline esir düşmek de var… KİRMANİ İsteğin buraların örfüne hiç uygun değil… Ancak… Sana hak vermiyor değilim Fatma.(Bir an düşünür gibi olur…) Peki yavrum, senin için hayırlı olur inşallah. 20.GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE Ahi Evran, debbağhanede çalışmaktadır. Yeni yüzülmüş derilerin postunu kazır, içini kireç ile kaplar, gübre kuyusundaki derileri havalandırır. Çalışırken terini siler. Yaptığı işi sevdiği halinden bellidir. 21.GECE/İÇ- HANİKAHTA AHİ EVRAN’NIN ODASI AHİ EVRAN, KİRMANİ Ahi Evran’ın hanikahtaki odası. Oda sanki laboratuvara dönüşmüştür. Ahi Evran odaya girer. Heybesini kenara koyar. Birkaç tane kandil yakar. Oda aydınlanır. Duvar kenarındaki raflarda dizili onlarca kavanoz vardır. Bazı kavanozlarda sıvı içinde akrepler ve yılanlar, diğerlerinde de değişik macunlar ve baharatlar var. Macun dolu kavanozlardan birini alır önüne koyar. Kavanozun üzerindeki yazıya göz gezdirir. Heybesinden bir kitap çıkarır. Kitabın sayfalara göz gezdirir. Sonra kendi notlarına bakar, düşünür. Küçük kafeslerin içinde tavuklar vardır. Kalkar onlara bakar. Hepsinin durumunu inceler. Biri ölmüş, biri ölmek üzere, biri iyi gibi. 342 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Bakalım buna ne vermişiz?(Kafesin üstünde ki yazıya bakar.) Evet… Akrep sokması… Biraz karanfil katmak işe yaramış. Miktarı biraz arttıralım. Ölmüş olan tavuğa bakar. Kağıdına göz gezdirir. AHİ EVRAN Afyonu arttırmanın faydası yok. Kapısı çalınır. Gelen Kirmani’dir. Ahi Evran şeyhine saygıyla bakar. KİRMANİ Nasıl gidiyor çalışmalar hekim beyim? AHİ EVRAN (Hürmet göstererek…) Nasibimiz gayretimiz kadar, gayretimizde nasip edilen kadardır efendim. Kirmani odanın içinde ki duruma takdirle bakar. KİRMANİ İnanmaktan büyük nasip mi var? Sen inanıyorsun… Bir gün olacak. Vazgeçmediğin her gün bir zafer yaşanır aslında Mahmut, ancak insanlar anlamaz… Gayretlerinden geri dönerler. Samimi bir gayret, değişimi mecbur kılar ve bu da kaygılandırır insanları… Güvenli mağaralarına geri dönerler… (Düşünceli bakışlar.) AHİ EVRAN Himmetinizi eksik etmeyiniz efendim. Rehbersiz yol bulunmaz, belki bulunur ancak hayat bitmiş olur… KİRMANİ Senden bir ricam olacak hekim beyim. AHİ EVRAN Estağfurullah efendim, emir buyurun. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /343 KİRMANİ Kızım Fatma ve çetesine silah talimi vereceksin. (Tebessüm eder.) AHİ EVRAN (Şaşkın…) Efendimiz, doğru mu duydum? KİRMANİ Evet, doğru duydun. Uslanacağına dair bana söz verdi. Bunu daha önce teklif bile etmemişti. (İkisi de tebessüm eder.) AHİ EVRAN Pekala efendim, yarın başlarız. KİRMANİ Sağ olasın, sen işine devam et, Allah yar ve yardımcın olsun. (Odadan çıkar.) Ahi Evran’ın yüzünde bir tebessüm vardır. AHİ EVRAN (İç ses) İnşallah önüne geleni doğramaz… 22.GÜN/DIŞ- HANİKAHTA HAREM KISMININ AVLUSU FATMA, AHİ EVRAN, ZEHRA, DİĞER KIZLAR Fatma, 6-7 kızı asker gibi tek sıraya dizmiş onlara ateşli bir konuşma yapmaktadır. Ancak diğer kızlar silah eğitimi alma fikrini pek beğenmişe benzemiyorlardır. Kızlar farklı tiplerdedir ve bellerinde kılıca benzetilmeye çalışılmış yamuk yumuk sopalar vardır. Komik bir görüntü oluşmuştur. FATMA Ve nihayet! Daha güçlü olabilmek için, eğilmemek, bükülmemek ve haysiyetimizle yaşamak için! Cenabı Allah’ın dinine, âlemin nizamına en az bir erkek kadar faydalı olabileceğimizi göstermek için! (Ellerini kaldırarak…) Rabbim bizlere bir fırsat verdi.(Sesini gürleştirmeye 344 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI çalışır.) Sizler belki bu talimler sırasında çok zorlanacaksınız. Ancak yüce Allah bir ayeti kerimede “Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başka şey yoktur.” Buyurmuştur. Ne kadar meşakkatli olursa olsun, asla vazgeçmeyeceğiz! Asla yılmayacağız! Ahi Evran avlunun kapısından girer, kucağında 6-7 tane tahta kılıç vardır. Fatma, Ahi Evran’a sesini duyurarak arkadaşlarına son cümlelerini söyler. FATMA Sizlere daha önce verdiğim kılıç talimini şimdi daha ileriye taşıma zamanıdır. Şimdi cenk ile cihada hazırlanma zamanıdır! Allah yüzümüzü ak etsin! Hepimize kolay gelsin! AHİ EVRAN Selamünaleyküm hanımlar. FATMA Aleykümselâm (Çok ciddidir.) Ahi Evran tahta kılıçları yere bırakır. FATMA Bunlar ne?! Tahta kılıçta nedir hey derviş? Bunlar bizde de var! Ahi Evran kızların bellerindeki sopalara göz gezdirir. AHİ EVRAN Bunlar hakiki kılıçlarla aynı büyüklükte, tahta olduğuna da bakmayın, ağır bir ağaç kullanmışlar çok fark yok aralarında. Bunu duymak Fatma’yı yeterince cezp etmiştir. Ahi Evran hepsine birer kılıç aldırır. Sonra önlerine geçip basit teknikler gösterir kızlar da yapmaya çalışır, iyi yapamayanlara tekrar gösterir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /345 (GEÇME) 23.GÜN/DIŞ- HANİKAHTA HAREM KISMININ AVLUSU FATMA, ZEHRA, DİĞER KIZLAR Ahi Evran gitmiş, kızlar yorgunluktan bitkin düşmüştür. Hepsi yere oturmakta. KIZ 1 Omzum! Omzum ağrıyor, ah! KIZ 2 Ellerime bak, su topladı! KIZ 3 Oy anam!.. Elim tutmuyor sanki! FATMA (Yorgun ama halinden memnun.) Kimse size kolay olacak demedi. Oflayıp puflamayın, kırarım kafanızı! (Kendi ellerine bakar, başparmağı ile işaret parmağı arası soyulmuş hafif kanıyor.) Yarın ki içtimada kaçak göçek olmasın bak ona göre… (GEÇME) 24.GÜN/DIŞ- HANİKAHTA HAREM KISMININ AVLUSU FATMA, ZEHRA, AHİ EVRAN Kızların eğitim alanı. Ancak bu sefer Fatma’nın yanında yalnızca Zehra kalmıştır. ZEHRA Niye ben ha, niye ben?! FATMA Çünkü en iyi arkadaşım sensin de ondan. Ayrıca sende bir ışık görüyorum. 346 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ZEHRA (Kahkaha atar.) Işıkmış… Diğerlerini kandıramadım demiyor da, ışık gördüm diyor! Sadece seni sevdiğim için buradayım anladın mı? Işık mışık yok! FATMA (Kahkaha atar.) Seviyormuş… Tehdit ettim de ondan buradasın. Yoksa babana… ZEHRA Tamam tamam… Kapat konuyu, kılıç eğitimi önemli tabi… FATMA (Pişmandır…) Başka çarem yoktu. Bunu istemezdim. Ama elin adamıyla tek başına caiz değil biliyorsun. Kimse kalmazsa yanımda babam devam etmeme izin vermez. ZEHRA (Sarılırlar) Tamam yanındayım. FATMA Hakkını helal et olur mu? ZEHRA Helal olsun. Avlu kapısı açılır. Ahi Evran yine elinde tahta kılıçlarla gelir. AHİ EVRAN Es selamu aleyküm! FATMA, ZEHRA Aleyküm es selam! AHİ EVRAN (İki kişi kaldığını görünce Fatma’ya takılır.) Senin askerler firar etmiş… ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /347 FATMA (Ciddileşir) Firar etmediler, işleri vardı… Senin bir kadının omuzlarındaki yükten haberin var mı ey derviş? AHİ EVRAN (Bu cevabı beklemiyordur. O da ciddiyetini takınır.) Çok haklısınız, af buyrun. Peki o zaman biz başlayalım. Yine birer kılıç alınır. Ahi Evran’ın karşısına Fatma geçer. Fatma’nın hamleye hamle ile karşılık vermesi Ahi Evran’ın hoşuna gider, gülümser. 25.GÜN/DIŞ- FARKLI MEKANLARDA AHİ EVRAN, FATMA, ZEHRA (Geçmelerle, müzik altı.) Birkaç ay sonra, mevsim değişmiştir. Kızlar Ahi Evran’nın nezaretinde yay germekte isabetli ok atışları yapmaktalar. Ve mevsimler yine değişir, kızlar bu sefer tahtadan bir hedefe at üstünde giderken mızrak atışı yapmaktalar, atışlar isabetlidir. 26.GECE/İÇ- HANİKAHTA AHİ EVRAN’NIN ODASI AHİ EVRAN, HASAN Ahi Evran çalışma odasında. Büyük bir kavanozda tuttuğu zehirli bir yılana bakar. Kümeslerdeki tavuklardan sağlıklı olanı kontrol eder. Tavuğu kümesten çıkarır, ayaklarını bağlar. Yılanı kafasından yakalar ve tavuğu ısırtır. Yılanı yerine koyar. Tavuğun yarasının üstüne hazırladığı tiryaktan sürer. Gagasını açarak tavuğa yedirir. Tavuğu kümesine koyar ve seyretmeye başlar. Hayvan yavaş yavaş kendinden geçmekte hareketleri yavaşlamaktadır. Kasılma ve çırpınmalar yaşar. Kapı çalınır. Kapıyı açar gelen Hasan’dır ve çok heyecanlıdır. HASAN Diyarı Rum’dan Selçuklu elçilik heyeti gelmiş! AHİ EVRAN (Heyecanlanır) Hayır olsun! Niye gelmişler haberin var mı? 348 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HASAN Halifeye yeni sultanın müjdesini vermeye gelmişler, ama bu önemli değil, şimdi buradalar! AHİ EVRAN Burada mı?! HASAN Evet. Geldiklerinde çalışıyorsun diye seni rahatsız etmek istemedim lakin arka arkaya Bağdat’ın ne kadar ünlü bilgini varsa buraya akmaya başladı. Muhammed el Berzai, Şeyh Hasan Onari ve Ali el İskenderani, diğerlerini seçemedim. Elçilik heyetinin başında da Konya’nın en büyük âlimi, Sultanların hocası, Mecidüddin İshak varmış. Toplantı yapıyorlar. AHİ EVRAN Ne ola ki bu toplantının nedeni? HASAN Bilmiyorum, Selçuklu elçisi davet etmiş hepsini. 27.GECE/İÇ- HANİKAHTA BÜYÜK SALON KİRMANİ, MECİDÜDDİN İSHAK, ŞEYH HASAN ONAR, BERZAİ, İSKENDERANİ,MÜFREZE KOMUTANI, 10 KADAR DİĞER ALİMLER Salonda Selçuklu müfreze komutanı, Elçi Mecidüddin İshak, Kirmani, ve diğer âlimler, Hepsi yere çökmüş, elçi Mecidüdin İshak’ı dinlemekte. MECİDÜDDİN İSHAK Ey Bağdat’ın yıldızları! Alemin güzellikleri, ey kutlu rehberler! Sizlere Rum diyarından, Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev Han’nın selamlarını getirdim. Salondakiler hürmetle selamı alırlar. Selçuklu Sultanları, sizin de bildiğiniz gibi uzun yıllardır Rum İmparatorluğu ve Haçlılarla amansız bir mü- ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /349 cadele vererek, bütün İslam aleminin yılmayan bekçileri olmuşlardır. Haçlılar geçen yıl Konstantiniye’yi istila edip hepimizi hayrete düşürdü. Rum İmparatorluğu ikiye bölündü. Bir kolu Trabzon’da diğer kolu İznik’tedir. Gözlerinin incisi Konstantiniyye’yi Haçlılardan kurtarmaktan başka telaşları yoktur. İki büyük düşmanımızın birbirlerine düştüğü bir dönemdir. Hal böyle iken sultanımız bir gün beni yanına çağırttı. “Mecidüddin” dedi. “ Şimdi büyük harp ilan edeceğim, hem Rum’a, hem Haçlı’ya, hem de cümle kafir ve fasıklara” bunları duyunca telaşlandım içimi kaygı kapladı. Sonra devam etti “Önce sen bir sefere çıkacaksın, bana Bağdat’ın hazinelerini getirebilirsen korkma… Allah’ın izniyle muzaffer oluruz.” Böyle deyince niyetini anladım… (Durur, salondakilerin yüzlerine bakar) Hamd olsun ki şimdi hazine dairesindeyim. Allah’ın nasip ettiği kadarını alıp yurduma döneceğim. Bu ifadeleri dikkatle takip eden alimler son cümleleri duyunca memnuniyet ve saygı belirten ifadelerle birbirlerine bakarlar. 28.GECE/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU KİRMANİ, AHİ EVRAN Kirmani, Ahi Evran’ı karşısına almış konuşmaktadır. Hanikahın büyük avlusu, kalabalık dağılmıştır. KİRMANİ Sen de benimle geleceksin. AHİ EVRAN Nedense içimde büyük bir coşku var. KİRMANİ Bende de var o… Sanki seni oraya götürmem vazifemmiş gibi… (Düşünceli) Kendim için ise… Kaderimle bir yüzleşme… AHİ EVRAN Yüzleşme mi? 350 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 29.GÜN/İÇ- HANİKAHTA AHİ EVRAN’NIN ODASI AHİ EVRAN Ahi Evran yorgun düşmüş, kucağında kitaplarla uyuklamakta. Tavuk gıdaklaması ile gözlerini aralar, kafese bakar. Tavuk ölmemiş, iyileşme belirtileri göstermektedir. Heyecan ve aceleyle onu kümesinden çıkarır, yarasına tekrar tiryak sürer ve gagasından yedirir. Mutluluktan gözleri parlamaktadır. AHİ EVRAN Hamd olsun! Hamd olsun ya Şafi! Gizli ve tükenmez hazinelerin sahibi! Bana hadsiz sırlarından bir sır nasip ettin, hamd olsun ya Rab! Yaşaran gözlerini elinin tersiyle siler. 30.GÜN/DIŞ- FIRAT NEHRİ KERVAN Kirmani, Ahi Evran, Fatma, Mecidüddin İshak, Müfreze Komutanı, On atlı asker, Berzai, İskenderani, Şeyh Hasan Onar. Kervan hareket etmiştir. Fırat Nehri boyunca güzel manzaralar eşliğinde ilerlerler. 31.GÜN/DIŞ- VADİ EŞKIYA REİSİ, EŞKIYA 1, EŞKIYA 2, DİĞER EŞKIYALAR, KERVAN Kervan bir vadiye doğru yaklaşmaktadır. 20 kişilik bir eşkıya grubu kervanı takibe almıştır. Silahlı askerlerden çekinmektedirler. Reisleri, doğru zamanı kollamaktadır. Akşam yaklaşmıştır. Kamp kurmaya hazırlanırlar, kervan durmuştur. Eşkıyalar bir tepenin ardından kervanı gözetleyerek konuşmaktadır. EŞKIYA 1 Türk kılıcı, Türk yayı ve iyi cins atlar hem de kaç tane… Çok para bu! EŞKIYA 2 Genç bir kız da var aralarında! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /351 EŞKIYA 3 Yanlarında dünya para vardır bunların. Yaşadık reis! (Gülüşmeler) REİS Birinizin de kafası çalışsa! Sadece birinizin… Kafasız herifler! Hiç aranızda kaç asker olduğunu sayan oldu mu? EŞKIYA 1 Ben saydım, on asker var. REİS (Alaycı) Aferin sana! EŞKIYA 2 İyi de biz yirmi kişiyiz. REİS (Dalga geçerek söylediğini tekrarlar.) İyi de biz yirmi kişiyiz! Salak! Sen daha önce hiç Hassa ordusundan bir Selcuklu askeriyle savaştın mı? Hem diğerlerine bak. Hepsi yeşil Şalvar giymiş ve siyah kuşak sarmış bunun manasını biliyor musun? EŞKIYA 2 Yo. REİS Bunlar Fütüvvet üyesi dervişler, hepsinin eli kılıç tutar. (Kendi kendine…) İşimiz zor, ancak ganimet gani… Hesabı kitabı çok iyi yapmamız lazım. 32.GÜN/DIŞ- VADİ. KAMP ALANI FATMA, ASKER, AHİ EVRAN, KİRMANİ, KERVAN Bir yandan çadırlar kuruluyor. Fatma, habersizce bir askerin arkasından yaklaşır ve onun kılıcını kınından çektiği gibi kaçmaya başlar. Asker peşinden koşturur. Ahi Evran, bu duruma bakıp gülerken Kirmani ile göz göze gelir. Kirmani’nin yüzünde acı bir tebessüm vardır. Asker Fatma’nın peşinden 352 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI koştururken yakalanacağını anlayan Fatma ani bir hareketle döner ve kılıcı askere doğrultarak... FATMA Dur! Sakın kıpırdama, konuşacağız. ASKER Önce kılıcımı ver, hem de hemen! FATMA Tamam, vereceğim. Sadece senden biraz izin istiyorum. Tamam mı? Biraz talim edeyim kendi kendime, taşa falan vurmam söz! Hem ben biliyorum kılıç kullanmayı. Endişe etme sen olur mu? ASKER Kılıcımı ver dedim hemen! Asker ileri doğru bir adım atar, Fatma biraz geriler ama kılıcı adamın göğüs hizasından indirmez. FATMA Ya neden?! Sadece biraz diyorum! Bak, onlar ateş yakıp ateş harlanana kadar ha, daha odun topluyorlar. Hadi ne olur. ASKER Sen bir kızsın ve kızlar gerçek bir kılıcı zapt edemez, hemen ver dedim! Asker eliyle kılıcı ittirir ve Fatma’nın elinden almak için hamle yapar. Fatma çok seri bir şekilde biraz geri çekilip kendi etrafında dönerek kılıcı askerin boynuna dayar. FATMA Kılıcını vereceğim asker! Ama kadın ve kılıç meselesini bir daha düşün! Ahi Evran koşturarak olay yerine gelir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /353 AHİ EVRAN Fatma dur! Asker! Sende sakin ol. (Yanlarına gelmiştir, askere dönerek…) Babası Evhaüddün Kirmani Hazretleri, kızı için senden özür diliyor.(Fatma’ya…) Baban sana söylememi istedi. Eğer yolculuk boyunca uslu durursan Konya’ya vardığımızda sana gerçek bir Türk kılıcı alacak. FATMA (Bakışlarını göğe kaldırarak…) Beni seviyorsun biliyorum! (Yüzünde büyük bir mutluluk, kılıcı askere verir.) Ben biraz tefekkür edeceğim, siz gidin. AHİ EVRAN (Tebessüm ederek…) Tamam, ama fazla uzağa gitme. Fatma arkasını döner, yürürken kendi kendine konuşur. FATMA Sana ne be! Öyle emir verir gibi… Hem ne oluyorsa… Babam karışmıyor bana sen ne karışıyorsun? Ahi Evran kamp kurulan yere, Kirmani’nin yanına gelmiştir. Fatma 50-60 metre kadar uzaktadır. Büyük bir kayanın arkasına doğru yürür gözden kaybolur. Bunu gören Ahi Evran kafasını iki yana hafifçe sallayarak tepki verir. Yan tarafta kılıcı alınan askerle diğer askerler dalga geçmekte gülüşmektedir. Ahi Evran Kirmani’ye dönerek… AHİ EVRAN Çok sevindi. KİRMANİ (Düşünceli bir şekilde kafasını sallayarak onaylar.) Birkaç saniye sonra Fatma’nın çığlığı ile sessizlik bozulur. Herkes bir anda çığlığın geldiği yöne bakar. Fatma var gücüyle kaçmakta, arkasından bir atlı, dörtnala gelmektedir. Atlı eşkıya Fatma’yı yakaladığı gibi atına alır ve kaçırır. Askerler hemen ata biner ve takibe başlarlar. 354 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahi Evran’da tam atına bindiği sırada karşılarında ki tepede çalıların oynadığını fark eder. Dörtnala askerlerin arkasından yetişmeye çalışır. 33.GÜN/DIŞ- VADİ BOYUNCA TAKİP AHİ EVRAN, MÜFREZE, Atlar dörtnala koşarlarken Ahi Evran müfreze komutanına yetişir ve bağırarak durumu anlatır. AHİ EVRAN Tuzağa düştük! Hemen geri dönün! Ben kızın arkasından giderim, siz arkadakileri kurtarın! Müfreze komutanı elini kaldırarak askerlerini geri döndürür. Ahi Evran takibe devam eder. 34.GÜN/DIŞ- KAMP ALANI KİRMANİ, ALİMLER, EŞKIYA REİSİ, EŞKIYALAR, MÜFREZE Eşkiyalar beş alimi kuşatmıştır. Üç alim yay germiştir, diğer iki kişinin elinde de mızrak vardır. Kendilerini savunmaya kararlıdırlar. Eşkıya reisi alimlere seslenir… REİS (Alaylı şekilde gülerek…) O silahlarla ne yapmaya çalışıyorsunuz mollalar? Kalabalık olan biziz görmüyor musunuz? Aniden gelen ok yağmuru ile eşkıyaların yarısı yere serilir. Askerler yetişmiş ve at üstünde uzaktan yay germişlerdir. KİRMANİ Görmüyoruz! 35.GÜN/DIŞ- VADİDE TAKİP AHİ EVRAN, FATMA, EŞKIYA Ahi Evran dörtnala atını koşturmakta ve Fatma’yı kaçıran eşkıyaya yetişmektedir. At üstünde yayını gerer ve eşkıyayı ensesinden vurur. Ok gırtlağını delip geçer. Fatma eşkıya ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /355 ile birlikte yavaşlamaya başlayan attan yere düşer. Ahi Evran hemen yanlarına varır. Attan iner Fatma’ya doğru yaklaşır. Yerden kalkan Fatma, Ahi Evran’a tokadı yapıştırır. FATMA Bir daha beni kurtarma sakın! Az daha ölüyordum! Ahi Evran’ı ittirerek hızlı adımlarla yürür ancak yüzünde hafif bir tebessüm vardır. 36.GECE/DIŞ- ORMANLIK BİR TEPE. YENİ KAMP ALANI KİRMANİ, AHİ EVRAN, İBNİ ARABİ, MECİDÜDDİN İSHAK, BERZAİ, ŞEYH HASAN ONAR, MÜFREZE KOMUTANI, ASKERLER Gece çökmüş, iki ayrı yerde ateşler yakılmıştır. Askerler bir ateşin etrafında oturmuştur. Diğer ateşin etrafında da alimler. Kirmani konuşmaktadır. KİRMANİ Her ihtimale karşı yerimizi değiştirmemiz iyi oldu. MECİDÜDDİN İSHAK Evet, tekrar toplanıp gelebilirler çünkü… Durumlarını bilmiyoruz, belki yardımcı çeteleri bile olabilir. ŞEYH HASAN ONAR Çok haklısınız, tedbirli davranmak peygamberin sünnetindendir. AHİ EVRAN Maalesef yollarda güvenlik yok. Şehirlerden uzak bölgelerde bu eşkıya çetelerinden çok var. Eyyubiler taht kavgalarıyla uğraşmaktan yolların güvenliğini sağlayamıyor. MECİDÜDDİN İSHAK Doğru diyorsun genç kardeşim. Büyük Sultan Selahaddin’nin ölümünden sonra oğulları birbirleriyle mücadeleye başladı. Amcaları Sultan Adil ise Mısır’da Haclı kalıntılarıyla uğraşıyor. Geçen yıl Frank donanmasının Mısır’a saldırdığını duymuştuk. 356 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BERZAİ Fütüvvet Teşkilatının önemi her geçen gün daha da artıyor. Ağaçların arasından çıtırtılar gelir. Herkes dikkat kesilir. Askerler hemen çatışma durumu alır. Çıtırtıların geldiği yöne doğru yaylar gerilir, mızraklar hazırlanır ve kılıçlar, yavaş yavaş kınlarından çıkartılır. Herkes gergindir. Çıtırtılar gittikçe daha yakından gelmeye başlar. Sürekli yaklaşan bir ses, heyecan doruktadır. Karanlığın içinden aniden bir geyik fırlar. Ancak geyik olduğu daha anlaşılamadan askerler oklarını fırlatmışlardır bile. Hayvan üç beş adım sıçrayamadan yere serilir. Herkes şaşkındır ve yerde can çekişen geyiğe bakmaktadır. BERZAİ Geyikmiş. Hemen bir rahatlama hali gelmek üzereyken… AHİ EVRAN Geyik bir şeyden ürkmeden asla üzerimize doğru gelmez. Şimdi herkes daha da tedirgindir. Çıtırtı yeniden ve daha yakından gelmeye başlar. Askerler telaşla yeniden yay germeye çalışırken bir insan sesi duyulur. Bu Muhyiddin İbni Arabi’nin sesidir. İBNİ ARABİ Es selamün aleyküm! Herkes donakalır. KİRMANİ Aleyküm es selam yolcu. MÜFREZE KOMUTANI Kimsin sen? Kendini tanıt! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /357 İBNİ ARABİ Muyhiddin… İbni Arabi. Bu cevap karşısında Kirmani’nin elindeki kılıç yere düşer. Ardından diğer alimlerin de ellerinden kılıçlar ve mızraklar düşer. Bunu gören askerler de silahlarını indirirler. Kirmani, donmuş bakışlarıyla İbni Arabi’ye doğru bir adım atar. KİRMANİ Şeyh ül ekber! 37.GECE/DIŞ- ORMANLIK BİR TEPE. YENİ KAMP ALANI AHİ EVRAN, KİRMANİ, İBNİ ARABİ, MECİDÜDDİN İSHAK, BERZAİ, ALİMLER, MÜFREZE, FATMA Askerler geyiği kalın bir dala geçirmiş ateşte çevirmekteler. Alimler topluluğu ateşin çevresine oturmuş konuşmaktalar. İBNİ ARABİ Sonra Medine’den Bağdat’a geçtim. Bir zaman kimliğimi gizledim. Her gittiğim yerde ne sultanların övgü ve ikramları ne de fukahanın eleştirileri bitiyor… KİRMANİ Bizi nasıl buldunuz? İBNİ ARABİ Ben mi buldum ki?.. Alimler ne demek istediğini anlamışlardır. Başlarıyla onaylarlar. İBNİ ARABİ Musul’a gidiyorum. Ateşi fark edince selam vermek istedim. 358 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BERZAİ Siz selam vermek istediniz, Allah ise bir ziyafet. Herkes tebessüm eder. İBNİ ARABİ Sizler Rum diyarına mı gidiyorsunuz? MECİDÜDDİN İSHAK Evet Şeyhim. Lütfedin siz de katılın kervanımıza. İBNİ ARABİ Önce Musul’a uğramam gerek, sonrasında Konya’daki Turkhia Gazilerini yakından tanımak isterim. MECİDÜDDİN İSHAK Turkhia mı? İBNİ ARABİ (Tebessüm ederek…) İskenderiye limanındaki Venedikliler artık öyle diyor. AHİ EVRAN (İbni Arabi’ye…) Efendim müsaade buyurursanız size bir sualim olacak. İBNİ ARABİ Allah vermişse söyleriz, Allah vermemişse susarız delikanlı, buyur. AHİ EVRAN Cenabı Allah, Sad Suresinde, “Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi? Yoksa yücelerden misin?” buyurmuştur. Ulema dikkat kesilmiştir ve Ahi Evran’nın başlarıyla onaylarlar. Arabi’de onaylar. söylediğini ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /359 AHİ EVRAN Şüphesiz Cenabı Allah beşere ait tüm özelliklerden tenzih edilir. Çok açıktır ki bu ayette benzetme yapılmıştır. Ancak tek elle bir iş yapmak da bir benzetmedir ve daha kolay olanı belirtir. Kafama takılan şudur. Burada bir işi iki elle yapmaktan kasıt, bir zorlanma veya bir zorluğun üstesinden gelme olamayacağına göre, iki el benzetmesinin hikmet sırrı nedir? Âlimler bu soru karşısında şaşkınlık içinde kalmıştır. Ancak Arabi’nin cevabını da merak etmektedirler. Arabi, soruyu duyduğunda dalar gider birkaç saniye konuşmaz. Sonra önüne bakar, yavaşça başını kaldırıp ağır ve buğulu cümlelerle konuşmaya başlar. İBNİ ARABİ Buradaki o iki elden birisi evrenin madde yapısı, diğeri de evrenin ruhudur… Duraksar, herkes dikkat kesilmiştir. Allah, Âdem’i ancak onurlandırmak için iki eli arasında yarattı. Böylece Adem, “Celal” ve “Cemal” sıfatlarının açığa çıktığı yer oldu. (Duraksar) Allah’ın “Celal” sıfatı onun haşmetini, azametini bildirir. Yaratmış olduğu bütün madde, bedenler, tabiat ve koca bir kainat onun Celalindendir. Diğer el hükmünde olan ise “Cemal” sıfatıdır. Yani kendisidir… Alimler birbirlerine bakar. Hakkın sureti ve evrenin ruhudur. Allah, Adem’e yalnızca bir şuur vermekle kalmadı, ilk defa ona kendi ruhundan üfleyerek “Cemal” sıfatı ile tecelli etti. Bundan dolayıdır ki halifelik Adem’e verildi ve kendisine melekler secde ettirildi. Oysa ki secde ettikleri Adem’in “Celal” tecellisi değildi. O tecelli zaten onlarda da var idi… Secde ettikleri Cenabı Allah’ın “Cemal” tecellisi idi. 360 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Müfreze komutanı elinden yediği eti düşürür. Bir noktaya dalıp gitmiştir. İskenderani dönüp ona bakar ama önemsemez. Herkes can kulağı ile dinlemeye devam etmektedir. Melekler birbirlerinin yardımına koşmaz, içlerinden biri zora ya da yanlışa düştüğünde bir kısmı toplanıp onun için ne yapabiliriz demez, çünkü buna ihtiyaç duymayacak şekilde yaratılmışlardır. Bir aslan, yiyeceğini yalnızca aileden birileriyle paylaşır, yabancı bir aslanla paylaşmaz. Onun açlık durumunu düşünmek, şefkat göstermek onların elinde değildir. Yalnızca insanı kâmil denilen varlık, başka insanların, hayvanların hatta tabiatın yardımına koşar ve türlü isteklerine cevap verebilir. Melekler ve İblisin soyu ise yalnızca varlıktan bir parçadır. Rabb’in “Cemal” sıfatı onlarda tecelli ettirilmemiştir. Sözün özü, Allah’ın o ayetteki iki eli “Cemal” ve “Celal” sıfatlarıdır deriz. Şüphesiz gerçek doğruyu ancak o bilir. Herkesin kalbi huzur bulmuştur. Fatma ise çadırdan konuşulanları dinlemiş ve huzur dolu gözlerle yıldızlara bakmaktadır. Sessizlik Kirmani’nin okuduğu bir rubai ile bozulur. KİRMANİ Haydi git, süpür evi. Çünkü Şah apansız gelir. Apansız gelir ama uyanık gönle gelir. Vücudunun otağını boşalt benliğinden. Boşaldığı vakit şah otağa gelir. 38.GÜN/İÇ- SELÇUKLU SARAYI. KONYA SULTAN GIYASEDDİN, MECİDÜDDİN İSHAK, KİRMANİ, VEZİRLER, BERZAİ, İSKENDERANİ, ŞEYH HASAN ONAR Sultan Gıyaseddin tahtında oturmakta, yanında vezirleri. Alimler heyeti karşısına dizilmişler. Mecidüddün İshak, kendisiyle birlikte gelen alimleri Sultana tanıtmakta. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /361 MECİDÜDDİN İSHAK Sultanım emir buyurduğunuz Bağdat ziyaretini Allah’ın izni ve yardımıyla tamamladım. Ziyaretimizden Halife efendimiz El Nasır Li Dinillah hazretleri büyük memnuniyet duydular. Yine Allah’ın yardımıyla yanımda Bağdat hazinelerinden elmaslar getirmek de nasip oldu. Sultanımıza takdim ederim. Fütüvvet’in şeyhlerinden müderris Ebu Cafer Muhammed El Barzai. Barzai başıyla eğilerek hükümdarı selamlar. Oğuzların Bayat Boyu Beyi ve yine fütüvvetin şeyhlerinden Hasan Onar. Aynı şekilde sultanı başıyla selamlar. Ünlü hadisçi müderris Ebul Hasan Ali El İskenderani. Aynı şekilde sultanı selamlar. Bağdat’ta tıp tahsilini tamamlamış, Fahrettin Razi’nin talebeliği şerefine de erişmiş, fütüvvetin kıdemli erenlerinden Ahi Evran ismiyle tanıdığım yiğit. (Eliyle gösterir.) Ahi Evran’da başını eğerek selamlar sultanı. Gönüllerin sultanı, Evhadiye tarikatının ve fütüvvetin şeyhlerinden Evhaüddin Kirmani. Kirmani’nin başı eğilmez. Bu sultanın dikkatini çeker. SULTAN GIYASEDDİN Evhaüddün Kirmani hazretlerinin rubailerinin övgüsünü duymuş idim. Acaba kendileri bizim içinde bir rubai söylerler mi? 362 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KİRMANİ Şairliğimiz övgüye layık değildir sultanım. SULTAN GIYASEDDİN (Vezirine dönerek…) Şeyhimiz bizi sevmedi belki de, ne dersin vezirim? Vezir, Kirmani’ye biraz sitemkâr şekilde bakar, o an Kirmani’nin ağzından bir rubai dökülür. KİRMANİ Kayzer’in ayağının altında sanki yer eskimekteydi. Saltanatı, sarayı, gökyüzüne yükselmişti. Ey Keyhüsrev! Onun yerini almış durumdasın. Söyle, o saltanat nerede? Kayzer ise sanki hiç yaşamadı! Sultan bu rubai karşısında biraz düşünür, Kirmani’ye bakar ve sorar. SULTAN GIYASEDDİN Adını bağışlar mısın şeyhim? KİRMANİ Adım Hamit… Hamit bin Tuğrulşah bin Berkyaruk bin Melikşah bin Alparslan bin Mikail Bin Selçuk! Herkes donup kalmıştır. Vezir sultanın kulağına eğilerek bir şey söyler. VEZİR Kirman Selçuklularının kayıp meliki! Büyük ayaklanma sırasında hanedanın tamamı öldürülmüştü. Bir tanesi hariç! Onu kaçırmaya muvaffak oldular. Bu o! SULTAN GIYASEDDİN (Ayağa kalkar, Kirmani’ye doğru yürür. Ellerini açar ve sarılırlar.) Seni tüm ülkemde bütün şeyhlerin, âlimlerin sultanı ilan ediyorum. (Vezirlerine döner.) Bir melik nasıl hürmet görüyorsa kardeşim de öyle hürmet görecek, Selçuklu topraklarında bir dediği iki edilmeyecek. Buyruğumdur bilesiniz. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /363 39.GÜN/DIŞ- KAYSERİ. YABANLU PAZARI AHİ EVRAN, SATICILAR Kayseri şehrini ve surlarını görürüz. Ahi Evran, çarşı ve pazarları dolaşır. Canlı bir ticaret hayatı vardır. İşlenmiş deriler satan bir tezgâhın önünde durur. AHİ EVRAN Bu deriler nereden geliyor? SATICI Buhara’dan Başını sallar ve gezmeye devam eder. Halı satan başka bir tezgahın önünde durur. AHİ EVRAN Pazar ola! Halıların kilimlerin neredendir? SATICI İsfehandan’dır beyim. Eşi benzeri yoktur. Ahi Evran bu şekilde birkaç tezgahın daha önünde durarak pazarı gezmeye devam eder. 40.GÜN/İÇ- KAYSERİ. KİRMANİ’NİN EVİ. DERGAH KİRMANİ, FATMA, AHİ EVRAN, NEGAR KADIN Kirmani, Kayseri’de kendisine tahsis edilen bir dergaha yerleşmiştir. Cami, dergah ve bahçeli bir ev birbirine bitişiktir. Yanlarına 50 yaşlarında bir hizmetçi kadın almışlardır. Kirmani bir odada kızı ile konuşmaktadır. FATMA Neden Kayseri’ye yerleştik efendibabam? KİRMANİ Kayseri ticaret bölgesi kızım. Yabanlu pazarı dünyaca meşhur, pek çok milletten insanın ticaret için bir araya geldiği bir yer. Dünyayı Kayseri’den takip etmek, hali, ahvali bilmek 364 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI daha kolay. Konya hükümet merkezi, orada siyasi menfaatler hile ve yalan bitmez. Burası daha huzurlu. FATMA Kılıç için minnettarım efendibabam. KİRMANİ Kimseye zarar verme, başka bir şey istemem. FATMA Vermem, büyüdüm artık ben. Kendimi senin gibi ilme ve aşka adamak istiyorum. Beni de sohbetlerde, zikirlerde ve semahlarda yanında bulundur. KİRMANİ Olmaz Fatma! Nasıl olur? Kadınlar erkeklerle aynı ortamda bulunamazlar. Kapı çalınır, arkasından Negar kadının sesi NEGAR KADIN (SES) Efendimiz, Ahi Evran geldiler Tamam geliyorum. KİRMANİ 41.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI AHİ EVRAN, KİRMANİ Kirmani ve Ahi Evran dergah kısmında oturmuş konuşmaktalar. KİRMANİ Alışabildin mi buralara hekim beyim? AHİ EVRAN Evet şeyhim. Bağdat’tan bile hareketli. Çarşı pazarda gezerken dikkatimi çekti, zanaatkâr ve esnafların neredeyse tamamı Hıristiyan milletlerden. Daha çok Rum ve Ermeni. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /365 KİRMANİ Burası bir zamanlar onların toprağı idi. Barış içinde yaşıyorlar, Selçuklu Sultanı bir seferden dönse Hıristiyanlar sanki daha çok seviniyormuş. Ne güzel… AHİ EVRAN Adaletle hüküm sürer, halka hoşgörülü olursan gönüllere girersin… (Kısa bir sessizliğin ardından…) Pazarları gezdim bugün. Tezgâhlarda Kayseri’ye ait, hatta civar şehirlere ait pek bir şey yok. Mallar hep dışarıdan geliyor. KİRMANİ Ne yapmayı düşünüyorsun? AHİ EVRAN Şehirlerde Türk nüfus az. Onlar da devlet hizmetinde. Zanaat sahipleri arasında da Müslüman çok az. Bir yerden başlamak lazım, yalnızca toprak kazanmak, yurt bulmak yetmez. KİRMANİ Haklısın hekim beyim… (birkaç saniye düşünür.) Ahi Evran’ım, gayrı seni yanımda tutmam, kendi yolunu bul, insanlara da buldur. Benim sana olan rehberliğim bu yolculuk ile birlikte bitti. Her konuda mürşidliğe hazır olduğunu görüyorum. Durma artık, bir yerden başla. Allah’ın izniyle arkası gelecektir. Sabır ve azimden bir an bile vazgeçme. Olan şey, azlıkta da çoklukta da nasiptir. Her daim hamd eyle. AHİ EVRAN Duanızı eksik etmeyin efendim. 42.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI FATMA, NEGAR KADIN, CEMAAT, BEKÇİ Kirmani’nin dergahı; ev, cami ve tekkesiyle küçük bir tesis gibidir. Evden camiye açılan bir kapı vardır. Evin bir kapısı da kendi bahçesine açılır. Bu bahçe yüksek duvarlarla çevri- 366 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI li bir yerdir. Fatma evde artık çok sıkılmıştır. Şehri tek başına gezmeye karar verir ancak bahçe kapısında babasının bir adamı bekçilik yapmaktadır. Evin içinde de Negar Kadın vardır. Fatma bahçedeki pekçiyi kollayarak konuşur. FATMA Ah efendibabam! Sanki beni hiç tanımazsın. Fatma hizmetçiye hissettirmeden camiye açılan kapıya gelir. Kapıyı hafifçe aralar ve görür ki öğle namazı için hazırlık yapılmaktadır. Hemen babasının odasına dalar. Onun kıyafetlerinden giyer. Başına da kocaman bir sarık sarar. O sırada hizmetçi, temizlik için Kirmani’nin odasına girer. Fatma hemen kendini yere atar ve sesini kalınlaştırarak zikir çekmeye başlar. Kadın aniden içeri dalınca korkar. Kapı eşiğinden konuşur. NEGAR KADIN Ah efendimiz! Siz burada mıydınız? Ben sizi camide sanıyordum. FATMA Hay, hay, hay… Bir yandan da elini “Git” anlamında sallamaktadır. Kadın ne demek istediğini anlayamaz. NEGAR KADIN Efendimiz? Bir şey mi istiyorsunuz? Fatma sesini hayır anlamında tonlayarak karşılık verir. FATMA Hay, hay, hay… NEGAR KADIN Su mu getireyim? Sesiniz kısık gibi. Fatma sesini kalınlaştırır bu sefer. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /367 FATMA Hay! Hay! Hay! NEGAR KADIN Gideyim mi ben? Fatma’nın sesi evet anlamına gelecek şekilde yumuşar. FATMA Hay, Hay, Hay... NEGAR KADIN Ha tamam anladım. Ben bahçeye çıkıyorum o zaman. Kadın gider, Fatma rahatlamış olarak… FATMA Hay, Hay, Hay… Oh be, zor kurtulduk. Hemen yerinden kalkar, camiye açılan kapıya koşar, bakar ki namaza yeni durmuşlar. Sessizce içeri girer, en arkada namaza durur. Selam verilir verilmez hemen dışarı çıkar fakat ayakkabılarını unutmuştur. Ama artık geri dönemez. Arkasından cemaat yaklaşmıştır. Önündeki ayakkabılardan gözüne kestirdiğini giyer. Tam o sırada yanına biri yaklaşır… CEMAATTEN BİRİ Namazın mübarek ola! FATMA (Sesini kalınlaştırarak…) Amin amin! Hızlı adımlarla uzaklaşır, köşeyi döner. 43.GÜN/DIŞ- SURLARIN YANINDA BOŞ BİR ARAZİ AHİ EVRAN, BABA İLYAS, SİNAN, ZEYNEL, ALİ, DİĞER GENÇLER Ahi Evran Horasan Harcı karmaktadır. Debbağhane için kuyular 368 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI yapacaktır. Tek başına kuyuları yapmaya başlar. Görüntüler arka arkaya akarak kuyu inşasını gösterir. Her görüntüde inşaat ilerlemektedir. O sırada bir Türkmen Babası ve on kadar genç yanına gelir. BABA İLYAS Kolay gele kardaş! Ne yaparsın burada? AHİ EVRAN Sağ ol derviş baba, insana iş, fakire aş, devlete taş yaparım. BABA İLYAS Bu tek kişilik uğraş değildir. Yok mu yardımcın? Yok mu yoldaşların? AHİ EVRAN Yardımcım Allah’tır derviş baba, gönlü benimle bir olan, dilerim bir gün yoldaş ola. Verilen cevaplar Baba İlyas’ın hoşuna gitmiştir. BABA İLYAS Ey derviş! Biz Battal mescidi yakınından Yörükleriz. Duyduk ki Kayseri’ye ulu pir gelmiş… Sözü bal imiş, bakışları nur imiş, sen tanır mısın, bilir misin? AHİ EVRAN Bilirim koca baba, bilirim. O pir benim güneşimdir. Yolumu yurdumu açanımdır, namı Evhaüddin Kirmani’dir. Onu mu ararsın? BABA İLYAS Nerdedir dergahı? De hele, bizim de gönlümüzü temizlesin. AHİ EVRAN Doğruca git baba. Külahduzlar mahallesine çıkacaksın. Başını kaldır, minareyi gör. Dergahı mescidin yanıdır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /369 BABA İLYAS Var ol kardeşim, işin gücün yücelsin. İmdi bu yiğitlerden üçünü seç ki sana yardım edeler. AHİ EVRAN Onlar beni seçe derviş baba. Böylesi daha uygundur. Üç kişi öne çıkar, bunlar Sinan, Zeynel ve Ali’dir. Baba İlyas adamlarına dönerek. BABA İLYAS İş bitmeden yanıma varmayasuz. Haydi kolay gele! Ahi Evran arkasından bakar, sonra yanında kalmış olan gençlere sorar. AHİ EVRAN Adı nedir koca erenin? ZEYNEL Baba İlyas’tır beyim. 44.GÜN/DIŞ- ŞEHİR, SURLARA YAKIN SOKAKLAR FATMA Fatma komik kıyafeti ile Kayseri sokaklarında yürür, çarşı pazar gezer, bazı insanlar dönüp komik kıyafetine gülmektedir ama kimse karışmaz. (GEÇME) Saatler geçmiş, Fatma şehri iyice dolaşmış çok yorulmuştur. Şehrin surları önünde yürümektedir. İleride ki açıklık alanda inşaat yapan birilerini görür. FATMA (İç Ses) Nerde bu bizim ev yahu… Hah şu adamlara sorsam mı? Ne diyeceğim peki? Daha hangi mahallede oturduğumuzu bilmiyorum. Babamı tanırlar ama… İnşallah tanıyorlardır. Hadi bakalım, sesi kalınlaştırmayı unutma. Boğazım ağrıdı ses kalınlaştırmaktan of! 370 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 45.GÜN/DIŞ- SURLARIN YANINDAKİ BOŞ ARAZİ, İNŞAAT ALANI FATMA, AHİ EVRAN, GENÇLER Fatma, Ahi Evran ve ona yardım eden gençlerin yanına gelmiştir. Ancak dikkatli bakmadığı için Ahi Evran’ı tanımamıştır. Zaten o da arkası dönük çalışmaktadır. FATMA Öhö öhö, hu erenler! Ahi Evran dönüp bakar ancak bir gariplik sezmiştir. Yukarıdan aşağıya bu garip görünüşlü kişiyi süzer. Fatma sarığın ucuyla burnuna kadar yüzünü de kapatmıştır. Erkek kıyafeti içinde olduğunu unutmuş, yan durarak kadın olduğunu ele verdiğinin farkında değildir. Ahi Evran, Fatma’yı tanımıştır. Şaşkınlık içindedir. AHİ EVRAN Fatma! Burada ne arıyorsun? (Gülmeye başlar.) Bu halin nedir? Fatma karşısında ki kişinin Ahi Evran olduğunu görünce peçe gibi tuttuğu sarığın ucu elinden düşer. Hemen kendini toplayıp sorar. FATMA Asıl sen burada ne yaparsın be hey dül derviş?! AHİ EVRAN (Gülerek) Bıkmadın mı sen bu yaramazlıklarından? FATMA Yaramazlık yapmıyorum. AHİ EVRAN Allah Allah! FATMA Ben yalan söylemem! Kendine gel sofi! Şehri keşfe çıktım. Söyle bakalım, efendibabamın evi nerdedir? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /371 AHİ EVRAN Ha bir de kayboldun! (Fatma’ya gülümseyerek bakar) FATMA Ayıptır sofi ayıptır! Müslüman Müslüman’ın haline güler mi?! Boşuna okumuşsun sen o dersleri, boşuna hey! AHİ EVRAN (Gülmeyi keser, ciddileşir.) Dümdüz gideceksin, minareyi gördüğün yerin yanı sizin evdir. FATMA Tamam, sağ ol! (Tam gitmek üzereyken durup döner.) Söyle bakalım ne yapmaktasın burada? AHİ EVRAN İnsanlara iş sahası açıyorum. Miskinlik etmesinler, çalışıp kazansınlar; sonra da yaşlılara, hastalara, muhtaçlara, yolculara, yetim ve öksüzlere yardım edebilsinler diye. FATMA (Biraz düşünür gibi olur.) Güzel, aferin. Bu benim fikrimdi aslında… Neyse sen başlamışsın devam et. Hadi kolay gele! Fatma’nın ardından Ahi Evran işine döner. AHİ EVRAN (İç ses) Bu kızı alan yandı. 46.GÜN/DIŞ- İNŞAAT ALANI AHİ EVRAN, SİNAN, ZEYNEL, ALİ Gençlerin yardımıyla inşaat devam eder. Bir iki gün geçer, görüntüler akar. Sundurma, kuyular ve kurutma kalasları, arkasından kapalı mekân. İstifleme ve muhafaza alanı inşa edilir. İş bitmiştir. Ahi Evran ile gençler sohbet etmektedir. SİNAN Ne olacak ki bura beyim? 372 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Debbağhane olacak. ZEYNEL O ne ola? AHİ EVRAN Ham deriyi getirenden alacağız. Türlü çilelere gark edip sonunda kendini bulduracağız. Deri hayvan sırtından insan sırtına geçecek, biz sultanlara layık edeceğiz onu. Olur a; giyen çoban, sultan olur. Olur a; bakarsın sultan, çoban imiş. Deri de, kişi de kaderini yaşayacak. ALİ Ne güzel dersin mahir beyim. AHİ EVRAN Siz ne iş tutarsınız? ALİ Yörük ne iş tutar beyim? Hayvan güder. Biz sen gibi mahir değiliz. AHİ EVRAN Ben de böyle doğmadım anamdan. Siz gibi çadırda doğdum. Bir yaşa geldik, babam tuttu beni bir mürşide verdi. Bir çileden başka çileye… Bazen yuttum, bazen kustum. Ham deri nasıl oldu ise ben de öyle oldum. Gayrı bilin yiğitler, ilimsiz din gayreti boştur. İnsan içine girilmeden ahval bilinmez, ahval bilinmez ise tedbir alınmaz. SİNAN Pek doğrudur sözlerin mahir beyim. Hele de, bize ne yön gerektir? AHİ EVRAN Aklı gönlü bir edip, halka hizmet diler misiniz? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /373 HEPSİ BİRDEN Dileriz! AHİ EVRAN Halka yardım ile Rab’e yakınlık diler misiniz? HEPSİ BİRDEN Dileriz! AHİ EVRAN Gönül zenginliği ile halka dağıtmak için, ham deri gibi işkenceden geçer misiniz? HEPSİ BİRDEN Geçeriz! AHİ EVRAN Var olun yiğitler! Ben sizin için koca babayla konuşurum. 47.GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE AHİ EVRAN, SİNAN, ALİ, ZEYNEL Yeni debbağhane tamamen bitmiştir. Ham deriler getirilmiş ve bahçesine istif edilmiştir. Kireç kuyuları, su kuyuları ve gübreli su kuyuları hazırlanmıştır. Üretime tamamen hazır haldedir. Debbağhanenin avlusunda Ahi Evran yeni çıraklarına sabah namazı kıldırır. Selam verirler. Güneş yeni doğmaya başlamıştır. Ahi Evran çıraklarına dönerek… AHİ EVRAN Bu ahilik yolunda beni piriniz bildiniz mi? HEPSİ BİRDEN Bildik elhamdülillah! AHİ EVRAN Gayret ile Hak yolunda, bir birinize yol gardaşı oldunuz mu? 374 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HEPSİ Olduk elhamdülillah! AHİ EVRAN O halde ellerimi yaradana sizler için kaldırıyorum. (Ellerini kaldırır, dua etmeye başlar.) Kadir Mevla’dan niyazım şudur ki; ikrar ile onun yolunda gayret sahibi şol yiğitlerin, zahirini ve batınını yaramaz şeylerden temizleye. HEPSİ BİRDEN Amin! AHİ EVRAN Bütün müminlere hayır endiş oldura. HEPSİ BİRDEN Amin! AHİ EVRAN Nefislerini ölü, gönüllerini diri bildire. HEPSİ BİRDEN Amin! AHİ EVRAN Düşmanlara tahammül ettire. Dostluğu ve düşmanlığı Allah için bildire. HEPSİ BİRDEN Amin! 48.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI. FATMA, KİRMANİ, KIZLAR Fatma’nın 15 yaşındaki görüntüsü dokuma tezgahının başında yavaş yavaş değişir. Fatma 20’li yaşlarına gelir. Babasından tarikatın usul ve erkanını öğrenir. Öğrendiklerini de genç kızlara öğretir. Kızlarla birlikte ellerinde kandiller semah ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /375 dönerler. Son olarak küçük bir dokuma atölyesinde kızlara meslek öğretmektedir. (Müzik altı. Yazı 1211) 49.GÜN/DIŞ- RÜYA FATMA, 3 EŞKIYA, HACI BEKTAŞ Fatma rüya görmektedir. Rüyasında eşkıya kılıklı korkunç adamlardan kaçar. Çok korkmaktadır. Sokak sokak ve nefes nefese eşkıyalardan kaçmaktadır. Kendisini kovalayan adamların elinde kılıçlar ve gürzler vardır. Fatma, gürz ve kılıç darbelerinden zorlukla kurtulur. Can havli ile kaçmaya devam ederken Allah’a yakarmaktadır. FATMA Allah’ım ne olur bana yardım et! Ne olur bana yardım et! Allah’ım yardım et! Yardım et!.. Kaçarken, yerde kocaman bir çatal kılıç görür. Hemen durur ve bir umutla kılıcı alır. Cesaretlenir… FATMA Gelin bre namertler! Gelin de eceli tadın! Sonra kılıca bir bakar ki eğri büğrü bir tahta kılıca dönüşmüş. Yine korku içinde kalır. Kaçmaya devam eder. Elinde tahta kılıçla koşmaktadır. Açıklık arazide, bir tepeye doğru koşarken, birden tepenin üstünde bir adam belirir. Elinde asası, sırtında çıkısı ile gezgin dervişlere benzemektedir. Fatma onu görünce durur. FATMA Kimsin sen yolcu?! HACI BEKTAŞ Adım Bektaş’tır. Korkma Fatma korkma! Zor günlerin olacak ama sakın korkma ve inancını yitirme! Erenler meclisine selam ettim, Rum diyarına ayakbastım, haber eyle! Eşkıyalar tepeye doğru yaklaşmaktadır. Fatma önce elinde ki tahta kılıca bakar, sonra eşkıyalara. Nara atarak üzerlerine koşmaya başlar. 376 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA Allahu ekber! 50. GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI. TEKKE KISMI. FATMA, DERVİŞ, KİRMANİ, AHİ EVRAN, İBNİ ARABİ, BABA İLYAS, SADREDDİN KONEVİ Fatma hızlı adımlarla babasının tekkesine girer. Kapıda duran derviş, Fatma’ya izin vermek istemez. DERVİŞ Dur kadıncık! FATMA Çekil önümden derviş! Helali, haramı, bana öğretme! Senin kalbin temiz olsun! Derviş bir şey diyemez. Saygıyla geri çekilir. Fatma tekkenin içindeki büyük salonun kapısını açar. İçeride Kirmani(60), Muhyiddin Arabi(60), Ahi Evran(40), Sadrettin Konevi(17) ve Baba İlyas oturmaktadır.(50) FATMA Hu erenler! Bektaş Eren rüyama girdi. “Erenler meclisine selam söyle, Rum diyarına ayakbastım.” dedi. Haberiniz olsun. Fatma kapıyı kapatarak geri döner. Alimler birbirlerine bakarlar. Kirmani Baba İlyas’a dönerek sorar. KİRMANİ Bektaş kimdir Baba İlyas? BABA İLYAS Bilmiyorum efendimiz. Yakında öğreniriz. 51.GÜN/DIŞ- KAYSERİ SOKAKLARI ÇOCUK, ADAM Küçük bir çocuk, bir sokak köpeğini gizlice takip etmektedir. Birkaç sokak takip eder. Sonunda köpek bir incir ağacının altına pisler. Çocuğun yüzü güler ve hemen bir in- ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /377 cir yaprağı kaptığı gibi, yerdeki it pisliğini alıp koşmaya başlar. Koşarken adamın birine çarpar. ADAM Yavaş be çocuk! Tabakhaneye bok mu yetiştiriyorsun?! ÇOCUK (Elindeki pisliği göstererek.) Evet! Cevap veren çocuk koşmaya devam eder. Adam, üstüne bulaşıp bulaşmadığını kontrol ederken tiksinmekte. 52 GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE ÇOCUK, ZEYNEL, DİĞER ÇIRAKLAR Çocuk tabakhaneye varır. Pisliği gübre kuyusuna atar. Zeynel’in yanına gelir. Debbağhane kalabalıklaşmıştır. Çalışan sayısı 10’nu geçmiştir. ZEYNEL Aferin! Bu gün işler yolunda… ÇOCUK (Zeynel’in kolundaki bilekliği göstererek…) Evet… Kaç tane daha getirirsem bana o bilekliği vereceksin? ZEYNEL Otuz kaldı. ÇOCUK Birkaç güne biter. Dedikten sonra oradan geçmekte olan bir köpek görür ve hemen peşine takılır. Çıraklar güler. Ahi Evran debbağhanenin üst katından seslenir. AHİ EVRAN Sinan! Çalışmakta olan Sinan dönüp bakar. 378 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SİNAN Buyur şeyhim! AHİ EVRAN Bu akşam için, Süleyman, İsmail ve Hasan’a söyle; dergaha gelsinler. Ali ve Zeynel’de gelsin. 53.GECE/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI, CAMİ KISMI AHİ EVRAN, SİNAN, ZEYNEL, ALİ, SÜLEYMAN, İSMAİL, HASAN Küçük caminin içi. Kalfalık töreni yapılır. Ahi Evran, minberin önünde oturmaktadır. Mistik bir ortam. Önce Sinan girer içeri. Adımlarını teker teker atarak ilerler. Elinde hurma lifinden örülmüş bir tepsi, onun üzerinde de üç tane şed vardır. Şedler, peştemale benzer bir kumaştan yapılmıştır. Turuncu, kahverengi, yeşil ve sarı renkler vardır. Saygıyla eğilerek tepsiyi Ahi Evran’nın önüne bırakır ve geriye doğru adım atarak, yüzünü dönmeden huzurdan ayrılır. Biraz sonra Sinan, arkasında yan yana dizilmiş kalfa adayları; Süleyman, İsmail ve Hasan, onların arkasında da önceden kalfa olmuş olan Ali ve Zeynel ile yeniden gelir. Kalfa olanlar şedlidir. Hep birlikte huzura gelmişlerdir. AHİ EVRAN Ey yiğitbaşılar! Karşıma getirdiğiniz bu yiğitler, sözünü bilip mi söylerler? KALFALAR Öylece duyduk Ahi Baba! AHİ EVRAN Vefa yolunda sabitkadem oldular mı? KALFALAR Öylece gördük Ahi Baba! AHİ EVRAN Yüzleri gökçek, dilleri tatlı mıdır? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /379 KALFALAR Öylece bildik Ahi Baba! AHİ BABA Kendilerine kötülük edene iyilik ederler mi? KALFALAR Eder duyduk Ahi Baba! AHİ EVRAN Dostlukları, kardeşlikleri ne içindir? KALFALAR (Yüksek sesle.) Allah içindir! AHİ EVRAN Gıybeti terk ettiler mi? KALFALAR Eder bildik Ahi Baba! AHİ EVRAN Kendilerinde hüner görüldü mü? KALFALAR Görür olduk Ahi Baba! AHİ EVRAN Ey yiğitler! Can ve gönül kulağı ile işitin! Meslekte mahirliğiniz belirdi. Yol kardeşleriniz, kalfalarınız, dünya davranışlarında size kefil oldular ve ahret işlerinde de sizi hak yolda yürür, dinini diyanetini bilir söylediler. Memnun olduk, mesrur olduk. Yüce Mevla’mızdan cümle mümin kulları ile birlikte sizi de dünya ve ahret nimetlerine kavuşturmasını niyaz eyleriz. Ey yiğitler size açık olanlar nedir? 380 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ÇIRAKLAR (Aynı anda ve gür sesle) Elini açık tutmak, kapını açık tutmak, sofranı açık tutmaktır! AHİ EVRAN Ey yiğitler size kapalı olanlar nedir? ÇIRAKLAR Dilini kapalı tutmak, gözünü kapalı tutmak ve belini kapalı tutmaktır! 54.GÜN/DIŞ- KAYSERİ ÇARŞISI AHİ EVRAN, HASIRCI ABDULLAH, ARAM EFENDİ, İĞDİŞBAŞI, 5 ASKER Ahi Evran, kireç taşı yüklü eşeği ile çarşıda ilerlerken bir dükkânın önünden geçmektedir. Dükkânın önünde şehir muhafız birliği komutanı (İğdişbaşı), beş asker ve Ermeni bir kuyumcu olan Aram Efendi vardır. Askerler dükkândaki mallara el koymaktadırlar. Hasırlar ve sepetler zorla alınmakta hasırcı Abdullah’ta bir yandan Aram Efendi’ye yalvarmaktadır. Ahi Evran yanlarına giderek olanları anlamaya çalışmakta. HASIRCI ABDULLAH Yapma Aram Efendi! Biraz daha zaman ver ne olursun! Çoluğuma, çocuğuma nasıl bakarım?! Ekmeğimi elimden alıyorsun! Ne olur? Aram Efendi biraz merhamet! ARAM EFENDİ Bunu borç alirken düşünecektin hasirci! Elimde senedim vardir! Bugün parayi ödeme günüdür. İşte o kadar! Alin, neyi varsa alin! Dükkanida benimdir artik, benimdir! Ödemez bu mallar senin borcuni, katiyen ödemez! Boşaltin, boşaltin! HASIRCI ABDULLAH Aram Efendi! Ben senden 100 dirhem borç almıştım, yapma! Nasıl alırsın dükkanı mı?! Bana biraz zaman ver! AHİ EVRAN Ne kadar borcu var sana Abdullah’ın Aram Efendi?! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /381 ARAM EFENDİ Sen karişma bre sofi! Sane ne oluyor?! AHİ EVRAN Bu dükkanı alamayacaksın! Borcu söyle! Hemen ödeyeyim! (İğdişbaşına döner, kızarak…) Söylet şuna borcunu! İĞDİŞBAŞI Söyle Aram Efendi, ödeyecekler. ARAM EFENDİ 200 dirhem borcu oldu! HASIRCI ABDULLAH Oysa ondan yalnızca 100 dirhem almıştım! ARAM EFENDİ Sana faizi baştan söyledim! Sen de kabul ettin. Şimdi itiraz etsen ne fayda, bak elimde senet vardir! Ahi Evran, senedi alır, sonra belinden iki kese çıkarıp Aram’ın üstüne atar. Aram Efendi keseleri havada yakalar. AHİ EVRAN Artık sana borcu yok! 55.GECE/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI. CAMİ KISMI AHİ EVRAN, KALFALAR, ESNAFLAR Kirmani’nin küçük camisinde Müslüman esnaf ve zanaatkârlar toplanmıştır. Ahi Evran’nın yiğitbaşıları Sinan, Ali ve Zeynel de hazır bulunurlar. Ahi Evran, esnafları karşısına almış konuşmakta. Yaklaşık 30 kadar esnaf vardır. AHİ EVRAN Ey bu şehrin Müslüman esnaf ve zanaatkârları! Sizi buraya ben topladım. Birçoğunuzla tanıştık, tanışırız. Az bir kısmınızı tanımam. Sözüm hepinizedir! Bugün Abdullah kardeşinizi bir Ermeni kuyumcu haczediyordu. 382 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Az bir borç karşılığında dükkanı elinden alınacaktı. Söyleyin bana kardaşlar, bu ne haldir?.. Müslümanın izzeti ayaklar altına giderken, bizler ne iş tutarız? Bir kardeşinizin sıkıntısını bilemeyeceksek, camiye, tekkeye niye geliriz?! İçinizde daha bu durumda olan kimler vardır? Sizleri buraya topladım ki, ümmet olduğumuzu, millet olduğumuzu bilelim. Sizleri buraya topladım ki, bir mümin kardeşim zor durumdaysa yardım edile. Sizleri buraya topladım ki, komşusu aç yatarken tok gezenlerden olmayalım! Herkesin başı önündedir. AHİ EVRAN Durumunuz nedir? Başka kimlerin borcu vardır? Yirmi kişiden yarısı el kaldırır. Durum vahimdir. AHİ EVRAN Ali! Kimin kime, ne kadar borcu varmış, yaz hemen. Ali hemen yerinden kalkar ve denileni yapmaya başlar. Ahi Evran konuşmaya devam eder. AHİ EVRAN Ey Müslümanlar! Gücüm yettiği kadar borçlarınızı ödeyeceğim. Ancak hepiniz bilin ki, ben Allah’a kulum diyen kişi, bu kulluğun gereğini yerine getirmeli. Kardaşını kendi gibi düşünmeli, dünyanın bir konak yeri olduğunu unutmamalı! Nefsi için zenginlik peşinden koşan kendi cehennemini hazırlar! Hakkı bilip halk için çalışan iki cihanda da aziz olur! Kalabalıktan bir kişi, Bıçakçı Hüsrev elini kaldırarak söz alır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /383 BIÇAKÇI HÜSREV Ben bıçakçı Hüsrev. Çok doğru dersin. Sağ olasın Ahi, var olasın. Lakin biz buraya geldiğimizde babamızdan, dedemizden servet ile gelmedik. Hristiyan esnaf zengindir. Atadan, dededen servet sahibidir. Borç verilecek para onlardadır. Biz de öyle bildik, öyle yaptık. Borca faiz koyarlar biliriz. Ancak başka bir şey akıl edemedik. Hiç birimizin durumu onlardan daha iyi olmadı. AHİ EVRAN Birlik olmayı denediniz mi? Hepsinde başlar öne eğilir. AHİ EVRAN Paylaşalım dediniz mi? Ben siftahımı yaptım, komşum yapmadı dediniz mi? Sanır mısınız ki Hak Teala insana parasına göre nasip eder? Kulun dünyada ki bütün işleri bir sınanmaktır. Hak Teala, kuluna niyetine göre nasip eder. Varlıkta da yoklukta da imtihan eder. İmdi Hak içün, halk içün, Muhammed Mustafa hakkı içün, birlik olmaklığa, dirlik olmaklığa var mısınız?! Hepsi birbirine bakar, ne diyeceklerini bilemezler, sonra içlerinden biri… ESNAF 1 Ben varım! ESNAF 2 Bende varım! Kalabalık coşmuştur. Esnaflar arka arkaya düşüncelerini söylerler, kalabalık her söyleneni coşkuyla onaylar. ESNAF 3 Başımıza geç Ahi Evran! 384 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ESNAF 4 Sana biat edelim! ESNAF 5 Şeyhimiz ol! ESNAF 6 Birleştir bizi! Ahi Evran, kalabalığı eliyle susturur. O sırada Ali, borçluları yazdığı kağıdı getirir. Ahi Evran kağıda bakar, başıyla onaylar ve konuşmaya devam eder. AHİ EVRAN Ey müminler! Borcunuz gayrı benim borcumdur ve yarın ödenecektir. İmdi, sözüm hepinizedir. Bundan sonra bir orta sandık kurula. Cümle Müslüman esnaf bu sandığa cumadan cumaya, Allah’ın nasip ettiği miktardan cüzi bir miktar ödeyeler. Ödeyeler ki, bu sandıkta toplanan para ile cümle Müslüman esnafın derdi görüle! “Çok doğru, isabet olur, evet evet, uygundur.” Sesleri işitilmekte, Ahi Evran memnun bir ifadeyle konuşmaya devam etmekte… AHİ EVRAN Bundan gayrı birlik olmaklığın gereği nedir? Sessizlik olur. AHİ EVRAN Birbirini korumak, kollamaktır! Bana nasip oldu, kardaşıma da nasip olsun demektir! Nefsi yenmektir! Terazi ile tartarken, o terazinin bir gün seni de tartacağını bilmektir! Hepiniz bir mesleğin pirisiniz. Ustasınız. Ustalık çırak yetiştirmek, kalfa yetiştirmektir. Başkasının da dünyasını, ahretini, kurtarmaktır! İşler arttığında, kese dolduğunda, daha fazlasını istemek yerine, kalfana da dükkan açmaktır! Yardım etmektir. Sattığın malın arkasında alnın açık ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /385 durmaktır. Helal kazanmak! Helal yemek! Helal yedirmektir! Gelin yön bulalım! Gelin ayrı ayrı akan dereler olmayalım! Gelin koca bir deniz olalım! 56.GÜN/DIŞ- KAYSERİ ÇARŞI CAMİ AHİ EVRAN, ESNAFLAR, HALK Sabah namazı çıkışıdır. Güneş pırıl pırıl doğmakta ve cami cemaati normal bir günmüş gibi dağılmakta. Ancak Ahi Evran’ın etrafında toplanan az sayıdaki Müslüman esnafı görenler biraz duraksar. Ahi Evran’ın gür sesiyle başlayan dua, dağılmakta olan Müslüman halkı yavaş yavaş onların çevresine toplar. Ahi Evran ortada, çevresinde bir esnaf halkası, onun da çevresinde halk. Halk ne olduğunu, niye olduğunu anlamaya çalışmakta. AHİ EVRAN Ya Rabbi! Cümlemizi darlıktan, bereketsizlikten, aldanmaktan ve aldatmaktan, kul hakkına tecavüz etmekten muhafaza eyle! ESNAF Amin! AHİ EVRAN Bizleri açlık, yokluk, kıtlık, kuraklık, arazi ve semavi musibetlerden koru! Kanaat etmeyi, gönlü zengin, gözü tok olabilmeyi, hayırda yarışmayı, veren el olmayı nasip eyle! ESNAF Amin! AHİ EVRAN Rızkımız gökte ise yere indir, yer altındaysa yeryüzüne çıkar, uzakta ise yakınlaştır, zorsa kolaylaştır. Rızkımızı temiz ve helâl eyle Allah’ım! ESNAF Amin! 386 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Ey Allah’ım! Esnafımızı alırken satanı gözeten, satarken alanı gözeten, eksik ölçüp yanlış tartmayan, doğru ve güvenilir kimselerden eyle! ESNAF Amin! Diğer Müslümanlar birbirlerine bakmaktadır. Olan şey herkesin hoşuna gitmiştir. İnsanlar bu birlik ruhunu takdir ederler. 57.GÜN/İÇ- KİRMANİNİN DERGAHI Dergah kısmı. Kirmani’nin karşısına kız istemeye gelmiş kişiler dizilmiştir. Bu kişiler Malatya müderrislerinden Abdürrahim Farsi(30), Malatya eşrafından tüccar Kemaleddin Hemedani(50) ve Abdürrahim Farsi’nin babası Şeyh Hassan Farsi’dir(60) KİRMANİ Hoş geldiniz, safalar getirdiniz efendim. Sen de hoş gelmişsin Kemaleddin Efendi. TÜCCAR KEMALEDDİN Efendimiz hoş bulduk, safalar bulduk. Efendimiz, tanıştırmak isterim. Malatya müderrislerinden Abdürrahim Molla ve babası Şeyh Hassan-ı Farsi hazretleri. KİRMANİ Yolculuğunuz nasıl geçti efendim? Uzak yerden gelmişsiniz. ŞEYH HASSAN İyi geçti efendi hazretleri. Yollar güvenlik içinde elhamdülillah. Allah devletimizin dirliğini bozmasın. Sultanımıza duacıyız. Abdürrahim bu konuşmalar yapılırken yanındaki pencereden bahçeye bakmaya çalışmakta. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /387 58.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN EVİ FATMA, NEGAR KADIN Fatma odasında somurtarak oturmaktadır. Hizmetçi kadın ona yalvarmakta. NEGAR KADIN Ne olur Fatma Hatun, birazcık bahçeye çıksanız, hava çok güzel, hem biliyor musunuz? Kırlangıçlar yuva yapmış damın altına. FATMA Biliyoruz! NEGAR KADIN Ya! Gördünüz demek. Ama öyle bir uçuyorlar ki insan seyretmeye doyamıyor. Hadi gidip seyredelim. Eminim çok hoşunuza gidecek. FATMA Sen bana bir baksana Negar Kadın! İyi bak iyi! NEGAR KADIN Ay tamam tamam! Bir şey demedim. Efendibabanız istemişti de… Vallahi ben dedim anlar, katiyen çıkmaz diye… FATMA Onlar ancak otu, kuşu seyreder! Anladın mı Negar?! NEGAR KADIN Anladım, anladım. (Mırıldanır) Bir şey demeye de gelmiyor buna. 59.GÜN/DIŞ- KİRMANİ’NİN DERGAHI, BAHÇE KİRMANİ, FATMA Kirmani kızı ile konuşmaktadır. KİRMANİ Kızım! Artık evlilik çağına geldin. Bu geri çevirdiğim kaçıncı kişi? Korkarım ki insanlar yakında bizlerin kibirli 388 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI olduğunu düşünmeye başlayacak. Ne olur artık bir karar ver. Peygamberin sünnetine uydur bizleri. FATMA Peki efendi babam. 60.GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE FATMA, AHİ EVRAN, ÇALIŞANLAR Fatma sokakta hızlı adımlarla yürümektedir. Ahi Evran’ın debbağhanesine doğru gider. Debbağhanenin önüne gelmiştir. Çıraklar, kalfalar çalışmaktadır. Fatma bağırarak Ahi Evran’nı çağırır. FATMA Ahi Evran! Ahi Evran! (Çalışanlara söyler.) Bana Ahi Evran’ı çağırın! Ahi Evran çıkar, hemen Fatma’nın yanına gelir. AHİ EVRAN Buyur Fatma Hatun. FATMA Yahu sen nasıl adamsın? AHİ EVRAN (Şaşkındır) Hayır ola, bilmeden bir kusur mu ettik? FATMA Ettin tabi! AHİ EVRAN Ne etmişiz? Hemen kusurumuzu bağışlatalım, sen söyle yeter. FATMA Beni hala babamdan istemeye gelmedin! Sen bu ilimleri boşuna okuma ahi! Ahi Evran, onca çalışanın önünde kızarır, sıkılır, ne diyeceğini bilemez. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /389 FATMA Benim senden başkasına elim değdi mi hace?! AHİ EVRAN (İyice şaşırır.) Bana ne zaman değdi hatun?! (FLASH BACK) Ahi Evran’ın, Fatma’yı eşkıyalardan kurtardıktan sonra yediği tokat anı gösterilir. Çıkan ses biraz abartılarak. FATMA Değmiş mi, değmemiş mi?! İnsanda biraz takva olur! Haydi gayrisini sen bilirsin! Kalın Allah’a emanet! Döner ve hızlı adımlarla uzaklaşır. O uzaklaşırken Ahi Evran mahcup bir tebessümle mırıldanır… AHİ EVRAN İmdi biz yandık. 61.GECE/DIŞ- DÜĞÜN. GÜZEL BİR BAHÇE KİRMANİ, DERVİŞLER Ahi Evran ile Fatma’nın düğünü. Düğün semah töreninden ibarettir. Su kenarında güzel bir bahçede, tasavvuf müziği ve ilahiler eşliğinde, ellerinde kandillerle semah dönen dervişler. Kirmani kendinden geçmiştir, güzel rubailerini okumaktadır. KİRMANİ Sahraya çık; çünkü aşk sahrada daha iyi. Görünmez ol; çünkü yiğidin görünmemesi daha iyi. Yokluk alanına gir ve tamamen yan. Aşığın, sağır, kör ve dilsiz olması daha iyi. Müzik ve semah birkaç saniye daha devam eder ve buna yine bir rubai eşlik eder. Ahi Evran ve Fatma’nın görüntüsü yansır. Ahi Evran, Fatma’nın duvağını açar. Birbirlerine aşk dolu gözlerle bakarlarken Kirmani’nin sesi düşer… 390 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KİRMANİ Aşk defterinden harf okuyadur, ama söyleme. Atını, o kervanın peşinden sür, ama söyleme. Dilinin ve dininin selamette kalmasını ister misin? Gör, ama belli etme; bil ama söyleme. 62.GÜN/DIŞ- KAYSERİ, ŞEHİR SURLARININ ÖNÜNDE ACIKLIK ARAZİ FATMA, KIZLAR, HACI BEKTAŞ Fatma, şehir surlarının önünde bir alanda genç kızlara kılıç talimi yaptırmaktadır. Kendi elinde de kılıç vardır. Arada sırada kızlara, doğru tekniği göstermekte ve talim bu şekilde devam etmektedir. Bir süre sonra gözü bir yere takılır. Gözleri hayretten büyür, yüzünde sanki bir mucizeye şahit oluyormuş gibi bir ifade vardır. Gözlerini yakındaki ufak bir tepenin üstünde beliren adamdan ayıramaz. Elinde asası, sırtında çıkısıyla gördüğü kişi, rüyasında görmüş olduğu dervişe benzemektedir. Elinden kılıç düşer. Ona doğru koşmaya başlar. Yaklaştığında konuşmak ister ancak kilitlenir konuşamaz. Hacı Bektaş durur. Bir müddet sessizlik olur. Fatma konuşmayı birkaç kez dener ama başaramaz. HACI BEKTAŞ Baban nerede? Fatma’nın dili çözülür eli ile bir yön göstererek… FATMA (Kekeleyerek…) Battal Mescidinde. Hacı Bektaş, o yöne doğru uzaklaşırken Fatma gözleri yaşarmış halde arkasından bakmaktadır. 63.GÜN/DIŞ- KAYSERİ. ŞEHİR MERKEZİ SULTAN ALAADDİN, KİRMANİ, AHİ EVRAN, VALİ, DEVLET GÖREVLİLERİ, HALK DIŞ SES 1228. Sultan Alaaddin Keykubat, Anadolu’ya altın çağını yaşatmaktadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /391 Şehir halkı, sultanı karşılamaya çıkmıştır. Sultan, önünde ve arkasında muhafızlarla, at üstünde sağa, sola dizilmiş olan kalabalığın arasından geçmektedir. “Uluğ Sultan çok yaşa” haykırışları hep bir ağızdan söylenmektedir. Bu şekilde ilerleyen sultanı kalabalık bir heyet karşılar. Şehrin muhafız başısı, kadısı, müderrisler, Kirmani ve Ahi Evran. Sultanın yanında yürüyen vali, Sultana yaklaşarak… VALİ Hünkarım, görmeyi arzu ettiğiniz Evhaüddin Kirmani hazretleri ve Ahi Evran namı ile tanınmış, Şeyh Mahmut el hoyi karşınızdadır. SULTAN ALAADDİN Öyle mi? Sultan atından iner. Sultanın atından inmesi büyük saygı ifadesidir. Hemen bir uğultu oluşur. Evhaüddin Kirmani’nin önünde eğilerek cübbesini öper. Uğultu tekrarlanır, insanlar bu büyük iltifatlar karşısında şaşkındır. Kirmani’de çok mahcup olmuştur. Sultan doğrulur ve konuşur. SULTAN KEYKUBAT Hanedanımızın büyük şerefi, manevi hünkarımıza selam olsun. Kirmani mahcuptur ve hayretle sultana bakarken ağzından bir rubai dökülür. KİRMANİ Böyle iltifatlar bağışlayan şah, Sultan Keykubat’tan başka kim olabilir? Bir miskinin gönlü için eğilen şah, Allah rızası için dünyayı bağışlayabilir. Sultan o anda Kirmani’nin ağzından çıkan bu rubai ile duygulanır ve Kirmani’ye sarılır. 392 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 64.GÜN/DIŞ- ŞÖLEN ALANI SULTAN ALAADDİN, AHİ EVRAN, AHİLER, FATMA, KIZLAR, TELLAL, HALK Sultanın gelişini kutlamak için şenlikler yapılıyor. Kurbanlar kesilmekte, güreş müsabakaları yapılmakta. (Kuşak güreşi ve aba güreşi.) Bölük bölük Müslüman zanaatkarlar, yaptıkları ürünleri ile gelmiş, Sultanın önünde durarak onu selamlamakta. İçlerinden yiğitbaşı öne çıkarak sultana hediyeleri sunar. Bir tellal yüksek sesle gelen grubu ve yiğitbaşını ismiyle takdim eder. Sultan yüksek bir kürsüde oturmuş, Kirmani ve Ahi Evran’nı da iki yanına oturtmuştur. Önce debbağlar gelir. TELLAL Şehrimizdeki debbağ ustaları ve yiğitbaşı Ahi Sinan! Selam durup, rengarenk işlenmiş derileri yere sererler, sonra huzurdan ayrılırlar. TELLAL Kayserinin keçe ustaları ve yiğitbaşıları Ahi İsmail! Selam durup, keçeden mamul eşyaları sunarlar, sonra huzurdan ayrılırlar. TELLAL Hasırcı ustaları ve yiğitbaşıları Ahi Abdullah! Tellalın takdimleri ve zanaatkarların sunumları devam ederken, Sultan, Ahi Evran ile konuşmaya başlamıştır. SULTAN ALAADDİN Bu uzayıp giden kalabalık hep meslek erbabımıdır Ahi Evran’ım? AHİ EVRAN Öyledir hünkârım. Otuziki meslekten, onlarca erbab sıra bekler. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /393 SULTAN ALAADDİN Bu nasıl iştir? Hepsinin başında bir yiğitbaşı… Sen bir ordu nizamı kurmuşsun. AHİ EVRAN Her meslekten ustalara, ihtiyacı olan ham maddeyi denk veririz hünkarım. Böylece kimse yek diğerinden fazla satamaz. Herkes denk kazanır. Mala, eşyaya, talep mi arttı? O vakit bir kalfayı usta yapar, ona dükkan açarız. Böylece paylaşarak büyürüz. Sultan, Ahi Evran’ın açıklamalarından çok etkilenmiştir. Ona hayretle bakar. SULTAN ALAADDİN Yaşa sen Ahim! Çok yaşa! Yarından itibaren bu teşkilatı aynıyla tüm ülkemde görmek dilerim. Her şehrim için Ahilerinden bir halife seçip, aynı teşkilatı kurmanı isterim. Şehirlerde valilere buyruk çıkartıp işinizde kolaylık sağlarım. Sen bir halk kurtarmışsın, bilmem farkında mısın? AHİ EVRAN Onu şimdi siz yaptınız sultanım. Birbirlerine gülümserler. SULTAN ALAADDİN Hekim olduğunu duydum, doğru mudur? AHİ EVRAN Doğrudur sultanım. Belli günlerde hasta bakarım. SULTAN ALAADDİN Şeyh Ür Reis hakkında ne düşünürsün? AHİ EVRAN Felsefeye merakınızı duymuştum sultanım. Şeyh Ür Reis, İbni Sina el Hüseyin. Adını anarken bile azametinden ürperirim. İlmi ve dehası asırları delip geçecektir. O öyle bir 394 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ilim ırmağı olmuştur ki hikmetini anlayan akıl yolu ile ummanlara kavuşur. SULTAN ALAADDİN O halde senden bir Farsça tercümesini istiyorum. Konu felsefe bile olsa, bir hekimi ancak başka bir hekim anlayabilir. Yenilen bir komutanı halk linç eder. Ancak savaş sanatını bilen başka bir komutan bilir ki, bazen yapılabilecek çok şey yoktur. AHİ EVRAN Tercümeyi sadece bir hükümdara yapmayacağımı artık iyi biliyorum Sultanım. SULTAN ALAADDİN Şu arkadaki atlı kadınlar da kim? AHİ EVRAN Bacıyan-ı Rum dedik isimlerine sultanım. Başlarında Evhaüddin Kirmani hazretlerinin kızı Fatma var, benim de eşim olur kendileri. Sultan hayret ve takdir dolu bakışlarla önce Kirmani’ye, sonra Ahi Evran’a bakar. Sonra da kadın süvarileri seyretmeye koyulur. Otuz kadar kadın süvari, başlarında Fatma Hatun ile gösteriye başlar. Bir kız atını dörtnala koştururken, yüksek bir kalasın üzerine asılmış koyun postuna isabetli ok atışı yapar. Sultan bunu gördüğü gibi hayretinden ayağa fırlar. Sonra Ahi Evran’a dönerek. SULTAN ALAADDİN Konya’ya geleceksin, hazırlan! Seni oradaki medreselere müderris atadım. Ayrıca Bacıyan-ı Rum’u da aynı teşkilat ile ülkeye yayın. Fatma Hatun’a selamımı iletin her bir şehir için halifelerini seçsin. Vakit kaybetmeyin. AHİ EVRAN Emredersiniz Sultanım. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /395 SULTAN ALAADDİN Ha bir de bundan böyle namın Nasıreddin’dir. Dinine ve halkına yardım ederek bunu hak ettin. Seni böyle analar, böyle bileler! Dünya döndükçe namın yürüye Hoca Nasıreddin. 65.GÜN/İÇ- AHİ EVRAN’NIN EVİ AHİ EVRAN, FATMA, SADREDDİN KONEVİ, NEGAR KADIN, KIZLAR Ahi Evran, evinde misafir beklemektedir. Gelecek olan Sadreddin Konevi’dir. Henüz 20 yaşlarındadır. Kapı çalınır, Negar Kadın Ahi Evran’a seslenir. NEGAR KADIN Efendimiz, Sadreddin Konevi geldiler! AHİ EVRAN Hemen buyur etseydin ya! Kadın gider, Sadreddin Konevi gelir, birbirlerini gördükleri gibi kucaklaşırlar. AHİ EVRAN Kaç yıl oldu? Bir çocuk gitti bir adam geldi. SADREDDİN KONEVİ Sana da yıllar uğramamış nedense? İnsan hiç yaşlanmaz mı yahu? AHİ EVRAN Otur hadi otur. Çocukken bile müderrislik yapacak kadar alim idin, şimdi ne oldun Allah bilir? SADREDDİN KONEVİ Sen de son gördüğümde müderris, debbağlar piri, hekim, silahşor, müellif, şair… Yalnış hatırlamıyorsam bir zaman da kadı idin. Artık hangi cümle anlatabilir ki seni? Gülüşürler. 396 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN İbni Arabi hazretleri nasıllar? SADREDDİN KONEVİ Kendileri Şam’da kaldılar. Hamd olsun iyiler. Öz babamı aratmıyor… AHİ EVRAN Nasıl bir talihin var senin böyle Sadreddin?.. Baban, Mecidüddin İshak, sultanlara hocalık yapmış bir alim idi. Allah rahmet eylesin. Üvey baban ise Muhyiddin ibni Arabi hazretleri oldu… Sen daha Allah’tan bir şey isteme… Gülümserler. SADREDDİN KONEVİ Ama alimler onu anlamıyor! Anlamadıkları gibi de müftüler peşinden ayrılmıyor! Halk içinde akıl fukarası sorular sorarak güya itibarını düşürmeye çalışıyorlar.(Düşünceli dalar.) Mısır’da ulema idam fetvası çıkarmış hakkında… (Üzülür) Selefilik diye bir şey yayılmaya başladı. Gizli harici hepsi! Moğol istilasını da çok iyi kullanıyorlar! Halkı sufilere düşman ettiler! İyi değil bu… Gönül gözünden bakmayan bazı kitap yalamışlar “Kuran ne diyorsa odur” deyip, dar kafalarına ve hissizliklerine meşruluk kazandırıyorlar! AHİ EVRAN Benliğini yenmeden Kuran’a bakanlar, onda da benlikleri için çıkar yollar bulacaklardır. Dört kadın bulacaklardır, insanları korkutmak ve sindirmek için deliller bulacaklardır… Kim neyi ararsa onur bulur… Neyse, şimdi durum nedir? Güvendeler mi? SADREDDİN KONEVİ Güvendeler, merak etme. Şam Meliki’nin himayesindeler. Biraz daha dikkatli olsa keşke… Sen de tanırsın onu, zerre siyaset etmez. Kalbine geleni dümdüz anlatır. Sanki ayrı bir alemden aldığını, ayağının altına bırakır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /397 AHİ EVRAN Evet, öyledir… SADREDDİN KONEVİ Neyse… Ben Konya’da kaldım bir yıl. Hem seni, hem de Şeyhimi görmek için gelmiştim ki sizin de yolculuğa hazırlandığınızı duydum. Konya medreselerine baş müderris olmuşsun, öyle mi? AHİ EVRAN (Mahcup ifadeyle başını “Evet” anlamında sallar.) SADREDDİN KONEVİ Şeyhim Kirmani hazretleri de Fütüvvetin Şeyh ül Şuyuhu tayin edilmiş. Bağdat’a onunla birlikte gitmeyi ve oradaki medreselerde okumayı çok isterim. AHİ EVRAN Ben söylerim, kabul edecektir. SADREDDİN KONEVİ Muhteşem olur! Sultanımızı nasıl buldun? Seni yanında oturtup uzun uzun süre sohbet etmiş. AHİ EVRAN (Gene mahcup.) Öyle oldu… Sultan Alaaddin, gerçekten muhteşem. Yıllardır Moğol istilasından kaçan yüzbinlerce Türkmeni Anadolu’ya nasıl da yerleştirdi. Devletler böyle göç dalgalarına dayanamaz. Hepsini Roma sınırlarına küçük uç beylikleri halinde dizdi. Türkmenlerin gönlünde taht kurdu. Ülke her açıdan refah içinde. Hamd olsun her şey yolunda… Neyse, acıktık herhalde. AHİ EVRAN Negar Kadın! Yemek hazırsa… NEGAR KADIN Hazırdır efendimiz! 398 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Sofra kurulmuştur, yemekler gelmiştir. O sırada Fatma Hatun yanında dört kızla birlikte eve gelir. FATMA Gelin kızlarım, Meryemlerim, Ayşelerim, Zeyneplerim! Gelin. Çok yorulduk çok acıktık. Bakalım yemekte Allah bize ne vermiş? İçeri girerler, kızlar diğer odaya geçer. FATMA Negar Kadın! Yemek vardır inşallah. NEGAR KADIN Var hanımım var da… Efendinin de misafiri vardır. FATMA Kimdir? NEGAR KADIN Sadreddin Konevi dediler. FATMA Bizim Sadreddin mi? Yabancı değil o yahu! Dur bir göreyim onu. Kalkar, diğer odaya geçer. FATMA Hoş geldin Sadreddin. SADREDDİN KONEVİ Hoş bulduk Fatma anam. FATMA Erenler nasıllar? SADREDDİN KONEVİ İyiler şükür, hamd olsun. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /399 FATMA İyi iyi, ne güzel… Ha bu yemekte nedir? Dervişler riyazet üzere durur! Haydi bakalım Allah takvanızı arttırsın erenler. Yerdeki yemeği alır ve gider. Ahi Evran ile Sadreddin arkasından bakakalır. AHİ EVRAN Sadreddin. SADREDDİN KONEVİ Buyur hocam. AHİ EVRAN Hani ben bir keresinde size yemeğe gelmiştim hatırladın mı? SADREDDİN KONEVİ Ne zaman? AHİ EVRAN Hani baban sağ idi ve evde rengarenk kuşlarınız vardı. SADREDDİN KONEVİ Evet evet, şimdi hatırladım, niye ki? AHİ EVRAN O kuşlar sofraya üşüşmüştü de yemeği yiyememiştik ya… Sen çok gülmüştün hani… SADREDDİN KONEVİ Evet hatırlıyorum. AHİ EVRAN İşte bunu ona say. Sadreddin başını şaşkın bir gülümsemeyle çevirerek Ahi Evran’a bakar. 400 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 66.GÜN/DIŞ- YASSIÇEMEN SAV. VE SULTAN ALAADDİN’İN ÖLÜMÜ Sultan Alaaddin, Yassıçemen ovasına bakmakta. Tüm heybetiyle atının üstünde, savaş zırhları içinde. Ova, onbinlerce ölü askerle dolu. Harzem ordusu adeta yok edilmiş. DIŞ SES 1230 yılında Sultan Alaaddin, Harzemşahlarla savaşmak zorunda kaldı. Moğollara karşı Eyyubileri de içine alan bir ittifak kurmaya çalıştıysa da, Celaleddin Harzemşah’ın Ahlat’a saldırması her şeyin sonunu hazırladı. Alaaddin, bundan sonra doğuda ve güneyde topraklarını hızla genişleterek, Moğollara hem gözdağı veriyor hem de diplomatik davranarak onları oyalıyordu. Ülkenin farklı şehirlerinde ayaklanmalar çıkmış olarak gösterilir. Ahiler toplanıp hükümet konakları önünde sorumluların bulunmasını isterler. Askerlerin Ahilere müdahalesi kaos içinde gösterilir. Türkmenler de ayaklanmıştır. Atlı Türkmenlerin ordu güçleriyle girdikleri çatışmalar gösterilir. Ülke yangın yerine dönmüştür. DIŞ SES Ancak Sultanın ordusuna verdiği bir şölen sırasında zehirlenerek öldürülmesi, onu bir baba gibi gören Türkmenlerin ve Ahilerin ülke çapında ayaklanmasına neden oldu. Yeni sultan II. Gıyaseddin hem çok tecrübesiz hem de basiretsiz biriydi. Bazı Türkmen Beylerini ve Ahi Babalarını öldürterek ya da tutuklatarak olaylara karşılık verdi. 67.GÜN/DIŞ- MEDRESE AVLUSU AHİ EVRAN, EDEBALİ, ÖĞRENCİLER, MUHAFIZ KOMUTANI, ASKERLER Sene 1240 olarak gösterilir. Konya Hanikah- Ziya Medresesi. Ahi Evran, medresenin avlusunda öğrencilerine ders vermektedir. Koşarak, panik içinde yanına biri gelir. Bu o sırada 30 yaşlarında ki Edebali’dir. Ahi Evran ise 60 yaşlarındadır. EDEBALİ Şeyhim, şeyhim! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /401 AHİ EVRAN Soluklan Edebali! Ne oldu söyle? EDEBALİ Kayseri, Gülşehri, Sivas kaynıyor! Kötü haberler alıyoruz… Çok Kötü… Türkmen ve Ahiler tutuklanıp idam ediliyormuş! Ahi Evran çok kaygılanır, öğrencileri bir uğultu alır. Öğrencilerini bırakır, Edebali ile yalnız konuşacakları bir köşeye doğru yürür. AHİ EVRAN Sebeb neymiş? Hadiseler durulmuştu! EDEBALİ Vezir Saadeddin Köpek… Sultanı öldürtmek istemiş! AHİ EVRAN Ne?! EDEBALİ Bu ortaya çıkınca Veziri hal etmişler… Ama sultan, Ahi ve Türkmenleri de bundan sorumlu tutuyor! AHİ EVRAN En güvendiği adam buna kalkışırsa… (Biraz düşünür.) Edebali! Hemen şehirlere haberci çıkaralım! Halk sakin olmalı! Sen de hemen hazırlan! Eskişehir’e git! Seni uçlarda halifem atadım. Oralara mukayyet ol. Bunun arkasından büyük isyan gelecek! Uçlardakiler de buna katılıp düşmanları sevindirmesinler! Aniden bir gürültü patırtı başlar, medresenin avlusu askerlerle dolar, muhafız başı öne çıkarak ve Ahi Evran’a… MUHAFIZ BAŞI Şeyh Nasuriddin Mahmut el… (Gerisini hatırlayamaz.) Ahi Evran, tutuklusun! 402 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 68.GÜN/DIŞ- BABAİLER AYAKLANMASI. MALYA OVASI Çok kanlı savaş sahneleri. Türkmenler Baba İshak liderliğinde ayaklanmış ve Kırşehir’in Malya ovasında Selçuklu Ordusu ile savaşa tutuşmuşlardır. Paralı Frank askerleri ile Türkmenler arasındaki savaş gösterilir. DIŞ SES Göçerlerin manevi önderi, Baba İlyas’ın tutuklanıp öldürülmesi, halifesi olan Baba İshak’ı harekete geçirdi. Türkmenler 1242’de önlerine çıkan kuvvetleri yenerek Malya Ovasına geldiler. Selçuklu ordusunda ki Türk unsurlar, Baba İshak’a karşı savaşmayı reddettikleri için paralı Frank askerleri devreye sokuldu. Savaş çok kanlı bitti. Ancak bu sadece bir başlangıç idi… 69.DIŞ/GÜN- SİVAS, KAYSERİ ARASINDA BİR YER. MOĞOL ORDUSU İLERLİYOR 40000 Kişilik bir Moğol ordusu büyük bir ovada ilerliyor. Önde Moğol Komutanı Baycu Noyan ve yanında diğer komutanlar. BAYCU NOYAN Demek şehirde hiç askeri birlik yok. KOMUTAN 1 Evet Baycu, çok kolay olacak. BAYCU NOYAN Sivas’ta vardı oysa. (Güler) Ama teslim oldular. Gülerler. BAYCU NOYAN Yıllardır bu anı bekledim. Anadolu’nun fethi bu kadar mı kolay olacaktı? Azerbaycan’ı 10 senede zor almıştık. KOMUTAN 2 Teslim olduklarında şehri bağışlayacak mıyız? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /403 BAYCU NOYAN Genç kadın ve erkekleri esir edip öyle bağışlayacağız… Kahkahalar. KOMUTAN 3 Kılıçlarımız paslanacak bu gidişle. Kahkahalar. BAYCU NOYAN Söyleyin, mancınık birlikleri yola devam etmesin. Bizi yavaşlatıyorlar. Nasılsa onlara ihtiyacımız olmayacak. Komutanlar güler. 70.GÜN/İÇ- KAYSERİ, HÜKÜMET KONAĞI FATMA, AHİ SİNAN, KALE KOMUTANI, ŞEYH BURHANEDDİN Bir salonda toplantı yapılmaktadır. Toplantı da bulunanlar Fatma Hatun, Kayseri Ahi Babası Sinan, Kale Komutanı, Kayseri medrese müderrisi Şeyh Burhaneddin. Kırkbeş yaşlarında olan Fatma, kale komutanı ve Şeyh Burhaneddin’i karşısına almış, bağırarak konuşmakta… FATMA Sen nasıl ulema oldun hace! Ulemayı da geçtim hace, sen nasıl erkek oldun? Şeyh duyduklarından dolayı çok kızmıştır. Kale komutanına çaresizce bakar, sen bir şeyler söyle der gibi… KALE KOMUTANI Elimizde 40000 kişilik bir orduya karşı koyacak güç yok! Neden anlamıyorsun Kadıncık Ana? Yalnızca şehrin asayişini sağlamak için bırakılmış 200 kadar muhafız var. Şehrin başında valisi yok! Askerleri alarak Sultanın ordusuna katılmıştı, sonra kaçtı gitti! Nerede olduğunu bilen yok! 404 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Bunu da bırak, Sultan Gıyaseddin’nin nerede olduğunu bilen yok! Koca bir orduyla nasıl savaşırız? AHİ SİNAN 700 kadar savaş eğitimi almış ahi var! FATMA 200 kadar da bacınız! Uçan kuşu gözünden vururlar alimallah! Battal Mescidinde 1000 kadar Taptuklu gazi eren var! AHİ SİNAN Koca bir şehir halkı var, iyice tahkim edilmiş muazzam surlarımız ve bize bir yıl rahatça yetecek erzakımız var. FATMA Yüreğimiz yok diyemiyorsunuz! Askerimiz yok diyorsunuz! ŞEYH BURHANEDDİN Hepinizi öldürürler! FATMA Sen kendini hangi ara bağışlattın kafire hace?! ŞEYH BURHANEDDİN Tövbe tövbe… KALE KOMUTANI Doğru söylüyor herkesi öldürürler! FATMA Zaten öldürecekler Hacok oğlu! Erzurum’dan, Erzincan’dan, Sivas’tan gelen haberleri iyi duymadınız galiba! Teslim oldukları halde katliam yapmışlar! ŞEYH BURHANEDDİN Hiç olmazsa bir kısmı kurtulmuş! Fatma Hatun aniden kılıcını çeker ve Şeyh Burhaneddin’in boğazına dayar. Ortam çok gergindir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /405 FATMA Eğer Moğollar bu şehre girdiklerinde, hala ölmemişsen seni ben öldüreceğim! Ben Ayşelerimi, Meryemlerimi, Zehralarımı, senin uzun sakalın daha sıvazlansın diye kafire cariye ettirmem hace! Allah yoluna şehit ettiririm! Cennete sultan ettiririm! Ama senin luzumsuz hayatının bedeli ettirmem! Beni anladın mı? Şeyh Burhaneddin Efendi hazretleri! Bunları söylerken Fatma Hatun’nun gözlerinden sanki ateş çıkmaktadır. Şeyh ise kekeleyerek… ŞEYH BURHANEDDİN Anladım Kadıncık, anladım. 71.GÜN/DIŞ- HÜKÜMET KONAĞININ ÖNÜ. ŞEHİR MERKEZİ FATMA, AHİ SİNAN, AHİLER, BACILAR(kızlar), HALK Fatma Hatun ve Ahi Baba Sinan, dışarı çıkarlar. Ahiler silahlanmış beklemektedir. Çeşit çeşit esnaf, meslek kıyafetleri üzerlerinde, Bacıyan-Rum’un silahlanmış genç kızları da orada at üstündedir. Herkes onların ağzından çıkacak sözü beklemektedir. Halkta etraflarını sarmıştır. Binlerce kalabalık, hükümet konağı gibi bir yerin önünde ki alanı doldurmuştur. Fatma Hatun kalabalığa derin derin bakar ve yüksek sesle konuşur. FATMA Ey Ümmeti Muhammed ve ey Rum ülkesinin kadim insanları olan Ümmeti Mesih! Canlarınıza susamış olarak gelen bu dinsiz ordusuna teslim olup, koyun gibi boğazlanırken, kızlarınızın ve oğullarınızın zincire vurulmasını seyredelim mi?! Büyük bir uğultu kopar. FATMA Yoksa! Allah yoluna revan canlarımızla, kanımızı akıtıp, şahadet şerbetini içelim de, cenk nasıl edilirmiş tatara öğretelim mi?! Çok daha büyük bir uğultu kopar. 406 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA Tekbir! Gök gürültüsü gibi bir ses “Allahuekber!” 72.GÜN/DIŞ- KAYSERİ Halk, kale depolarındaki silahlarla silahlandırılmakta, mızraklar, kılıçlar ve yaylar dağıtılmakta. Bir kısım halk da kırsaldan ellerinde dirgenler ve oraklarla akın akın sur kapılarından şehre gönüllü olarak girmekte. 73.GÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ FATMA, KIZLAR, BAYCU NOYAN, ALTAY, MUHAFIZLAR, KOMUTANLAR, ORDU, ALPERENLER Moğol ordusu Kayseri şehir surlarının 400 metre kadar önüne dizilmiştir. BAYCU NOYAN Beyaz ok atın! Beyaz flamalı bir ok, kale duvarlarının dibine fırlatılır. Bu Moğolların “Teslim ol” çağrısıdır. Bunu gören surlardaki iki muhafız konuşmakta. MUHAFIZ 1 Bu ne demek? MUHAFIZ 2 Teslim ol demek. Kale kapısı açılır. Fatma Hatun ve yüz kadar kadın süvari kaleden çıkış yapar. Zırhlı ve siyah giyinmişlerdir. Baycu Noyan, kapıdan çıkan 100 kadar süvariye bakar, onların görüşmek için gelen heyet olduğunu sanır ve yanındaki komutana dönerek… BAYCU NOYAN Pazarlık için geliyorlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /407 ALTAY Biraz kalabalık bir heyet. BAYCU NOYAN Korkmak böyle bir şey işte. Komutanlar kahkahayı basar. Ancak yaklaşan atlılar toplu halde iken aniden açılmaya başlarlar. Atlarını dörtnala koşturarak, aralarındaki mesafeyi yaklaşık 10 metreye kadar çıkarırlar. Aynı hizaya geldiklerinde hepsi birden bir ok gerer. BAYCU NOYAN Ne oluyor bunlara?! Ne yaptıklarını sanıyorlar?! Yay ger! Ancak Fatma Hatun’nun kızları okları bırakmışlardır bile. Moğol birlikleri yaylara asılamadan üzerlerine 100 kadar ok düşer. Bir tanesi Baycu Noyan’nın yanındaki komutanın gözünden girer. Baycu Noyan bunu görünce dehşete düşer, öfkesi patlar. BAYCU NOYAN Fırlatın şu okları! Binlerce ok, Moğol ordusu tarafından fırlatılır. Ancak Fatma Hatun’un kızları ilk okları fırlattıktan sonra, hızla arka arkaya ip gibi dizilmişler ve bir atış daha yapmışlardır bile. Bu arada Moğol ordusu geniş bir alana okları fırlatmış ancak kadın süvariler o arada tek sıra oldukları için, hiçbir ok isabet etmemiştir. Baycu Noyan hayret içinde kalır. Öfkeden gözleri büyür. BAYCU NOYAN İndirin şunları! Süvariler tekrar açılıp, bu sefer kavis yaparak geriye döner. Dönüş sırasında bir atış daha yaparak yine tek sıraya girerler. Moğolların aynı noktaya attığı oklar yine 408 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI hedefleri ıskalar. Yalnız tek bir süvari vurulup düşer. Moğol ordusunda ise atlardan düşen düşenedir. BAYCU NOYAN Altan! Hücum! Altan adlı komutan 1000 kadar askerle hücuma geçer. Fatma Hatun’un birliğine yetişmeye çalışır. Kaleye doğru yüz metre yaklaştıklarında surlardan öyle bir ok yağmuru başlar ki hücuma kalkan Moğol birliği, Baycu Noyan’ın gözlerinin önünde erir. Ağır zayiat verilmiştir. BAYCU NOYAN Lanet olsun! Hani askeri birlik yoktu?! Bu nedir?! Bu nedir?! Kale kapısı açılır ve kadın süvariler içeri girer. 74.GÜN/DIŞ- SURLARIN İÇİ. ŞEHİR KAPISI FATMA, KIZLAR, AHİLER Surların arkası. Kadın süvariler ve yüzlerce ahi kapı önünde. Ahiler tekbir getiriyor. AHİLER Allahuekber! Allahuekber! Allahuekber! Fatma Hatun atından iner. FATMA Kaybımız var mı? Bakın hemen. 75.GÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ BAYCU NOYAN, BALKIZ, ASKERLER Moğol Ordusu aynı düzende. Yaralıların iniltileri var. Baycu Noyan, geriye doğru süvarisiz dönen yüzlerce ata hiddet içinde bakmaktadır. BAYCU NOYAN Gidin mancınıkları getirin! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /409 İki Moğol askeri yaklaşır. Ortalarında sürüyerek tirdikleri, göğsünden vurulmuş bir yaralı vardır. ge- MOĞOL ASKERİ Efendim tek kayıpları bu. Askerler yaralının miğferini çıkartırlar. O anda kadının uzun saçları ortaya çıkar. Baycu Noyan ve askerler hayret içinde kalırlar. BAYCU NOYAN Bir kadın mı? BALKIZ Biz ölmeye hazırız, ya siz? Son cümlesi bu olur. Göğsünden vurulmuştur ve ağzından son cümlesi bittikten sonra boşalan kan ile can verir. Baycu Noyan surlara doğru hayretle bakar. 76 GÜN/DIŞ- SUR İÇİ. ŞEHİR KAPISI FATMA, AHİ SİNAN, KIZLAR, AHİLER, HALK Kale kapısının arkası. Fatma Hatun kalabalığa konuşmakta… FATMA Ahiler, bacılar, ey halk! İlk şehidimizi cennete uğurladık. Allah’tan korkusu olmayan şu dinsiz ordusuna gösterdik ki, bir kızımızı ölü ele geçirmenin bedeli, yüzlerce Moğol leşidir! Ey bu şehrin erkekleri! Balkız bacınız, izzetinizi korumak için, izzeti ile can alarak can verdi! Gayrı davranın, gayrı bilenin! Düşman karşısında şimdiye kadar görmediği aslanları burada görsün! AHİ SİNAN (Kalabalığa dönerek…) Yektir Allah! KALABALIK (Çok yüksek bir sesle…) İllallah! 410 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 77.ÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ BAYCU NOYAN Bu son kelime öyle güçlü söylenir ki, karargâhındaki Baycu Noyan, bu anlık sesi irkilerek duyar ve arkası dönükken birden başını çevirip Kayseri Kalesine doğru bakar. BAYCU NOYAN Bugün siz kazandınız. Yarını bekleyin o zaman. 78.GÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ BAYCU NOYAN, BEKTER, KOMUTANLAR, ORDU Moğol Ordusu bu sefer uzun merdivenlerle kaleye saldırır. Amaçları surlara tırmanarak çıkmaktır. Ok atışları ile karşılanırlar. Kayıplar verirler, yine de tırmananlar olur. Bu sefer ahiler karşılar onları. Bazı yerlerde Moğollar surlara çıkar hatta bayrak dikerler. Atındaki Baycu Noyan, ümitlenip genel hücum emri verir. Moğol ordusu surlara yönelir. O anda kaleden bir duman yükselir. Bu bir işarettir. Erciyes Dağına çekilmiş ve gece karanlığında gelip Moğol ordusunun birkaç kilometre ardında, atlarını yatırarak gizlenmiş bin kadar Alp Erene (Taptuklu Dervişler) hücum işaretidir. BAYCU NOYAN Bekter! Bu ne dumanı böyle? BEKTER Yangın çıkmış olabilir. Bekter’in cevabını çok gereksiz bulan Baycu, ona kınayıcı bir şekilde bakar. Birkaç saniye sonra askerler arasında bir uğultu başlar. Baycu Noyan arkasını dönüp baktığında dev bir toz bulutu içinde hızla yaklaşan süvarileri görür. BAYCU NOYAN Tuzak bu! Bunlar nereden çıktı? Korku okunur gözlerinden, çünkü etrafında yalnızca 500 kadar adamla kalmıştır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /411 BAYCU NOYAN Geri dönün! Boruları çalın! Geri dönsünler! Hemen! Hücuma kalkmış olan ordunun üzerine, surların arkasından muazzam bir ok yağmuru başlamıştır. Neredeyse bütün halk yay germiştir. Baycu, ordusunun uğradığı ok yağmurunu, korku dolu gözlerle seyreder. Diğer yandan Ahiler gizlendikleri yerden çıkarlar ve surları aşan Moğol askerlerini kılıçtan geçirirler. Başlarında Ahi Sinan vardır ve kahramanca çarpışmaktadır… AHİ SİNAN Hayda bre koç yiğitler! Bu günler için yetiştik bre! Koman kafiri! Uğratman kafiri! Önce hücuma geçip sonra da geri çekilmeye çalışan Moğol ordusunda yaralı ve ölü sayısı çoktur. Ordunun bir kısmı geri döner. BAYCU NOYAN Bekter! Dönenlerden beş tabur al, gelenleri yok et! Alperenler de yaklaşmıştır. Yaklaşık 200 metre mesafeden, toparlanmaya çalışan Moğolların üzerine oklarını yollayıp hızla geri dönerler. Çıkış yapan Moğol süvarileri bu okların hedefi olsalar da hız kesmeden onlara yetişmeye çalışır. Kendilerinden beş kat büyük bir Moğol birliği tarafından takip edilen Alperenler, bir süre sonra ansızın dörde bölünür. Komutan Bekter şaşırır. Elini kaldırarak “Dur” işareti verir. BEKTER Dur! (Mırıldanır)Yine tuzak olabilir. Bekter arkalarından bakar, dört ayrı kol da Erciyes Dağının eteklerine doğru ayrılmış olarak gitmektedir. 412 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BEKTER Yarın gelip hepsini temizleriz, şimdi daha fazla kayıp vermeyelim. 79.GÜN/DIŞ- UZAKTA BİR TEPE, KAYSERİ YAKINLARI HACI BEKTAŞ, MENTEŞ Bir tepenin üzerinde, Hacı Bektaş ve kardeşi Menteş. Kayseri Kalesine ve Moğol Ordusuna bakmaktadır. Güneş batmaktadır bir yandan. Hacı Bektaş’ın elinde asa vardır ve o sırada 50 yaşlarındadır. HACI BEKTAŞ Menteş, karındaşım! MENTEŞ Buyur ağabey. HACI BEKTAŞ Yarın Taptuklu Dervişlerin başına geç. Hakka yürüyeceksiniz. Herkese abdest aldır ve son namazları kıldır. Size kavuşma günüdür. Bizim çilemiz biraz daha devam edecek. MENTEŞ (Menteş’in yüzünde büyük bir mutluluk vardır.) Yarın düğün günüdür o zaman. Menteş, Hacı Bektaş’ın yanından ayrılır. HACI BEKTAŞ (Kayseri Kalesine bakarak.) Korkma kadıncık korkma… 80.GÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ BAYCU NOYAN, BEKTER, KOMUTANLAR, ORDU Moğollar mancınıkları getirtmişlerdir. Dev gibi üç mancınık atış mesafesinde surların önüne dizilmiştir. Baycu Noyan emir verir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /413 BAYCU NOYAN Fırlat! Mancınıklar koca kayaları arka arkaya fırlatmaya başlar. BAYCU NOYAN (Sinirli…) Üçü de aynı yere! Sur yıkılana kadar devam edin! Dev kayalar bir surun aynı noktasını dövmeye başlar. Surdan ufak parçalar düşmektedir. BAYCU NOYAN Bekter! Sen ordunun yarısını al, dağ yamacındakileri temizle. Esir almayın! BEKTER (Arkasını dönüp giderken mırıldanır…) İstesen de almazdım. 81.GÜN/İÇ- KAYSERİ, ŞEYH BURHANEDDİN’İN EVİ ŞEYH BURHANEDDİN, KALE KOMUTANI Şeyh Burhaneddin ve Kale Komutanı Hacok oğlu Hüsameddin konuşuyorlar. ŞEYH BURHANEDDİN Vaziyet nedir? KALE KOMUTANI Onları çok kızdırdılar. Mancınıkları getirdiler. Günlerce aynı noktaya atış yaparlarsa gedik açılacak ve herkesi öldürecekler! ŞEYH BURHANEDDİN Halk ne durumda? Ne düşünüyor? KALE KOMUTANI Halk büyülenmiş gibi. Fatma Kadın hanedandan olduğu için dokunulmazlığı var. Onda Uluğ Sultanın dirayetini görüyorlar. Bizimle işbirliğine yanaşan az. 414 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ŞEYH BURHANEDDİN Tam bir felaket olacak! Ben demiştim! Demiştim! KALE KOMUTANI Aklını kullanmak inançsızlık oldu! Halk öyle kararlı ki teslim olma fikrini teklif bile edemiyorum! ŞEYH BURHANEDDİN Bir yolunu bul! Moğollarla temas kurmaya çalış. Hiç olmazsa bizim öyle düşünmediğimizi bilsinler. 82.GÜN/DIŞ- SUR ÖNÜ, MOĞOL KARARGAHI BAYCU NOYAN, KOMUTANLAR, MOĞOL ORDUSU Mancınık atışları devam ederken, sur bir yerden iyice zayıflamıştır. Baycu Noyan sabırsızlıkla çökeceği anı beklemektedir. Sonunda sur aşılacak kadar çöker. BAYCU NOYAN Büyük ve zengin bir şehrin tüm ganimetleri ve genç kızları sizindir! ORDU (Büyük bir gürültü ile…) Hey! BAYCU NOYAN Hücum! Moğol Ordusu yarısı hücuma geçmiştir. Şehir halkı yine ok yağmuru yağdırır üzerlerine. Kayıp verseler de yıkık duvara varırlar. 83.GÜN/DIŞ- SUR ARKASI, YIKIK SUR FATMA, DEMİRCİLER, KIZLAR, OKÇULAR, AHİLER Bütün ahiler, askerler ve bacılar yıkık bölümün arkasındadır. Yarıktan ok atışları ile yaklaşanlara kayıp verdirirler. Sonunda Moğollar birbirini ezercesine yarıktan içeri girer. Oysa ölüme koşarlar. Yıkılması beklenen duvarın arkasında hilal şeklinde sığ bir hendek kazılmış ve hendeğin içi katı, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /415 sıvı ne kadar yanıcı madde varsa hepsiyle doldurulmuştur. Hendeğin arkasında ise demirciler büyük körükleri ile beklemektedir. Körüklerin önündeki dar uzun haznelere koyu bir sıvı dökülür. Fatma Hatun emir verir. FATMA Yakın! İki yandan yakılan hendek bir ateş duvarına dönüşür. Genişliği 1-2 metre yüksekliği 7-8 metre olan bir ateş duvarı. Fatma Hatun yine emir verir. FATMA Atış serbest! Moğol ordusundan yüzlerce asker yarıktan içeriye doluşmuştur. Ancak bir anda yükselen ateş duvarı karşısında, öndekiler duraksayınca, arkadan gelenler tarafından ezilir. Körükler arkadan alev makinesi gibi çalışmaya başlar. Her yandan üzerlerine metrelerce ateş püskürtülmektedir. Diğer yandan ateş duvarının arkasında dizilmiş olan yüz kadar okçu da atışa başlar. Manzara inanılmazdır. Moğollar bir cehennemin içine düşmüştür. Arkadan gelenler için artık çok geçtir. Yarığın içi bir süre sonra cesetlerle dolu bir tepeye dönüşür. Bu sırada bir grup düşman da, koçbaşıyla kale kapısına yönelir. Ancak üzerlerine kızgın yağ dökülerek perişan edilirler. 84.GÜN/DIŞ- MOĞOL KARARGAHI, SUR ÖNÜ BAYCU NOYAN, KOMUTANLAR, ASKERLER Baycu Noyan durumu soğukkanlılıkla seyretmektedir. BAYCU NOYAN Merdivenleri çıkartın! Savunma güçleri yarığa ve kapıya yığıldı! Surlardan hücum edin! Hemen! Moğollar uzun merdivenlerle surlara doğru yönelir. Bir kısmı surlara çıkar. Sekiz dokuz yerden arka arkaya yüzlerce Moğol askeri surlara çıkmıştır bile. Yüzlercesi de çıkmaktadır. 416 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 85.GÜN/DIŞ- SUR İÇİ AHİ SİNAN, HALK, MOĞOL ASKERLERİ Ahi Sinan Moğolların surlara çıktığını görür. Az sayıdaki muhafızlar öldürülmektedir. Ahi Sinan duvarların arkasında ellerinde dirgenler, oraklar, baltalar ve çapalarla bekleyen, sayıları onbinleri bulan halka dönerek… AHİ SİNAN Geliyorlar! Ey halk! Canınızı ve ırzınızı almak için geliyorlar! Bakacak mısınız? Savaşacak mısınız?! Büyük bir uğultu kopar. Onbinlerce insan, ellerinde baltalar, dirgenler, oraklar ve çapalarla surlarla çıkan Moğol askerlerine saldırır. Bu öyle bir kalabalıktır ki bazı Moğol askerleri gelenleri görünce kaçmaya başlar. Bazıları korkudan surlardan atlar. 86.GÜN/DIŞ- MOĞOL KARARGAHI, SUR ÖNÜ BAYCU NOYAN Yarıkta kilitlenen savaş artık devam edemez olur. Açılan yarık insan cesetleri ile kapanmıştır. Baycu Noyan surlardan atlayan ve atılan askerlerini seyretmektedir. BAYCU NOYAN Lanet olsun! Geri çekilin! 87.GECE/İÇ- MOĞOL KARARGAHI, BAYCU’NUN ÇADIRI BAYCU NOYAN, KOMUTANLAR, HABERCİ ASKER Baycu Noyan, komutanlarından rapor almaktadır. BAYCU NOYAN Sabatey! Son durum nedir? SABATEY Şimdiye kadar onbinikiyüz kaybımız var. BAYCU NOYAN Berke! Dağdakileri temizlediniz mi? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /417 BERKE Hiç biri sağ kalmadı. Ancak orada da çok kayıp verdik. BAYCU NOYAN Sen ne düşünüyorsun Borçu? BORÇU Arkamızda çok sayıda Türkmen obası bıraktık. İleri harekât yaptık. BAYCU NOYAN Ya sen Çulun? ÇULUN Diğer şehirler bu direnişi duyarak yardım gönderirlerse durum tehlikeli bir hal alabilir. Selçuklu ordusu çekildi. Nerede saklanıyorlar bilmiyoruz. Durumu öğrenip saldırabilirler. Çok kalabalıklardı. BAYCU NOYAN Haklısın. Kösedağ’da, Sivas’ta kolay zaferler kazandık… Ancak bu zaten bir keşif göreviydi. Ordunun dörtte birini kaybettik! (Canı sıkılır) Bu kadar yeterli. Geri çekilip Selçuklulardan haber bekleyelim. Elbette barış teklif etmek için geleceklerdir. İçeri bir asker girer. ASKER Komutanım! Şehirden biri geldi. Sizinle görüşmek istiyor. Baycu yanındaki komutana bakar. 88.GÜN/DIŞ- SURLARIN ÜSTÜ FATMA, AHİ SİNAN Fatma Hatun ve Ahi Sinan surların üstünden Moğol Ordusunu gözlemektedir. AHİ SİNAN Günlerdir saldırmıyorlar. Ne oldu dersin? 418 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA Cesaretleri kırıldı. AHİ SİNAN Belki de çekip giderler. FATMA Eğer çekip giderlerse bu zaferimiz ülkeyi tekrar birleştirecektir. Moğol ordusu çadırlarını sökmeye başlar. AHİ SİNAN (Eliyle göstererek…) Toparlanıyorlar! Çadırları sökmeye başladılar! İkisi de umut dolu gözlerle daha dikkatli bakmaktadır. FATMA Kazandık Sinan! Kazandık! 89.GECE/DIŞ- KAYSERİ, ŞEHİR MEYDANI FATMA, AHİ SİNAN, KIZLAR, AHİLER, HALK Kayseri’de büyük şenlikler yapılmaktadır. Rumlar ve Ermeniler de zaferi kutlamaktadır. Müslüman mahallelerinde ise ilahiler söylenmekte ve Kuran okunmaktadır. Şehir meydanında Kuzular çevrilmekte, helvalar yapılmakta ve şerbetler hazırlanarak halka dağıtılmaktadır. Herkes sevinç içindedir. Hristiyanlar da aynı meydanın bir yerinde toplu halde çalgı çengi eşliğinde ve şarap içerek eğlenmektedir. Fatma Hatun ile Ahi Sinan yanlarında Ahiler ve bacılardan bir grup ile yürümekte. FATMA Yahu Sinan! Bunlar içmese olmuyor mu? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /419 Onlar da kanlarını AHİ SİNAN savunmaya katıldılar Ana. Şehitler verdiler, döktüler. Şimdi kendilerince kutlama yapmak haklarıdır. Bir şey diyemeyiz. FATMA Haklısın. Tek millet tek yürek olduk. Günah olmasa ben de gidip aralarına içerdim. Gülüşürler. Rumların arasındaki bir papaz Fatma Hatun’a el sallar. FATMA (El sallayarak…) Bak bu Papaz Efendi’nin hakkını ödeyemeyiz. Rum ateşi çok işe yaradı. (Gülümseme) Güzel… O zaman, bende Kızlar Tekkesine gidip aşka durayım. (Kızlarına dönerek…) Haydin kızlar… 90.GECE/İÇ- ŞEHRİN ATIK SU DEHLİZLERİ Moğollar, Kale Komutanı Hüsameddin’in rehberliğinde, Kayseri Surlarının pis su dehlizlerinden sessizce şehre giriyorlar. Bu sefer Baycu’da oradadır. Mahalleler boşalmış, halk şehir meydanında toplanmış olduğu için kimse koca Moğol ordusunun gece karanlığında sessizce şehre dolduğunu fark etmez. Son anda fark eden birkaç nöbetçi de hemen öldürülür. 91.GECE/DIŞ- KIZLAR TEKKESİ, FATMA’NIN DERGAHI Kale Komutanı, Baycu Noyan’ı Fatma Hatun’un dergahına, Kızlar Tekkesine getirmiştir. Baycu, ağaçlık bir alanın içinde ki güzel bahçeye ve semah törenine hayranlıkla bakar. Fatma Hatun ve kızları, ilahiler eşliğinde ellerinde küçük kandillerle semah dönmektedir. Bembeyaz elbiseler içinde, kendinden geçmiş bir halde, içleri ilahi aşkla dolmuş olarak… Baycu Noyan, bu manzarayı bir süre seyrettikten sonra adamlarına işaret verir. Bembeyaz elbiseler içindeki kızlar, vücutlarında kırmızı gül gibi açan oklarla arka ar- 420 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI kaya düşmeye başlar. Enstrümanların sesi ve okunan ilahilerden dolayı durum hemen fark edilmez. Fatma Hatun, semah esnasında bir an gözlerini açtığında, elbiseleri kanlarıyla boyanıp düşen kızlarını görür. Yavaşça durduğunda onlarca kız çevresinde ölmüştür. Karşısında yüzlerce Moğol askeri ve Baycu Noyan vardır. 92.GECE/İÇ- KONYA ZİNDANI AHİ EVRAN, HACI BEKTAŞ Ahi Evran zindanda, uykusundan ter içinde uyanır. Parmaklıkların arkasında, elinde meşale ile duran Hacı Bektaş’ı görür. Yavaşça ayağa kalkar, Bektaş’a doğru yürür. HACI BEKTAŞ Evvel “Hak” diyelim, kadim “Hak” diyelim. Geldi Ali mevsimi medet Muhammed diyelim. Kırklar demine devranına, “Hu” diyelim. Aynı anda “Hu” derler HACI BEKTAŞ Üzülme ulu eren. Esir oldu ancak zelil olmayacak. (Duraksar, parmaklıkların ardından birbirlerine bakarlar.) Bana uçlara var dediler, sen de bil. AHİ EVRAN Edebali’mi uçlara verdim. Ona yardım et. Gayrı bana mürit olan sana da olsun Bektaş eren. HACI BEKTAŞ Bana mürid olan sana da olsun Ahi Evran. JENERİK AKARKEN DIŞ SES Fatma Ana, ya da Kadıncık Ana, beş yıllık esaret hayatından sonra serbest bırakıldı. Kocası öldükten sonraki yıllarını Suluca Karahöyük’te Hacı Bektaş’ın himayesinde geçirdi. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /421 Ahi Evran, iki yıl sonra hapisten çıkartıldı. Kırşehir’de Ahi Teşkilatını yeniden canlandırdı ise de 1261’de Moğolların Kırşehir kuşatmasında şehit düştü. Edebali, Bizans sınırlarında yaşayan Yörüklerin manevi önderi ve Osman Gazi’nin kayınpederi oldu. Şeyh Edebali ve Ahiler, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve yükselmesinde başat rol oynadılar. SON... Sinopsis 12.YY sonlarında Bağdat şehri, Abbasi Halifesi El Nasır’ın himaye ettiği Fütüvvet Teşkilatı ile ünlenmiştir. Evhaüddin Kirmani, Türk asıllı bir şeyh olarak bu teşkilatın önemli isimlerinden biridir. Köle satıcısının bile kurtulmaya çalıştığı, kötü huylu ve saldırgan bir cariye ile evlenebilecek kadar nefsini hakir görür. Bu sıralarda Azerbaycan’dan gelen sıra dışı bir genç, Bağdat semalarında parlayan, ona yön verecek yıldızını aramaktadır. On sekiz yaşındaki bu tıp öğrencisi “Peygamberlerin bir mesleği varsa dervişlerin neden yok?” sorusuyla, Kirmani’nin dergahına sanki ezberleri bozdurmak için gelmiştir. Kısa sürede, yiğitliği ve bilgeliği sayesinde kendisini kabul ettiren Mahmut, panzehir yapmak için yakaladığı yılanları sayesinde yüzyıllar boyu anılacak “Ahi Evran” ismini alır. Dicle Nehri kıyısında bulunan Kirmani’nin dergahı; aynı zamanda askeri eğitim veren bir kışladır. Ancak onun küçük kızı Fatma, hem babasına hem de cümle dervişlere dünyayı dar etmektedir. Komik yaramazlıkları ile babasına sabır riyazetleri yaptıran Fatma, son vukuatından sonra kızların da silah eğitimi almasını sağlar. 424 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Yıllar böyle geçerken Anadolu Selçuklu Sultanı I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in elçisi, Mecidüddin İshak, Bağdat’a Kirmani’nin dergahına gelmiştir. Sultanın kendisinden Bağdat’ın hazinelerini istediğini söyleyen elçi, ikna edebildiği kadar âlimle birlikte Konya’ya doğru maceralı bir yolculuğa çıkar. Bir eşkıya çetesi ile uğraşmak zorunda kalan kafile, sonrasında gece vakti beklenmeyen bir misafiri tanır. Bu o sırada Musul’a gitmekte olan Muhyiddin İbni Arabî’dir. Âlimlerden oluşan kafile nihayet Sultan’ın huzuruna çıktığında ise büyük bir sırrın açığa çıktığına şahit olur. Evhaüddin Kirmani, Kirman Selçuklularının kayıp prensidir. Selçuklu Sultanından büyük ilgi gören Kirmani, Ahi Evran ile birlikte Kayseri’ye yerleşir. Kayseri’de iktisadi hayatın gayrimüslimlerin elinde olduğunu anlayan Ahi Evran, şeyhinin izni ve duasını alarak kendi teşkilatını kurmaya karar verir. Debbağ atölyesinin inşası sırasında, kendisine yardım eden Baba İlyas’ın Türkmen gençleri, ilk çırakları olur. Bu dönemde Fatma’nın komik haylazlıkları da eksik olmaz. Ahi Evran, bir yandan debbağhanesini büyütürken, Ahiliğin temel ilkeleri ve ahlaki öğretileri de ortaya çıkar. Diğer yandan şehrin az sayıdaki Müslüman esnafını da birleştiren Ahi Evran, “Hak’ın rızası doğrultusunda halk için kazanmak” anlayışını hakim kılar. Zaman ilerlerken Fatma da değişmiştir. Babasından aldığı dini terbiye ile o da, kızları kadınları eğitmeye başlar. Onlara dokumacılık öğreterek Ahi Evran’ı örnek alır. Bir gece gördüğü rüya, hem kaderi ile yüzleşme konusunda onu rahatlatacak, hem de Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya ayak basmasını erenler meclisine haber vermesini sağlayacaktır. Evlilik çağına gelmiş olan Fatma, küçük yaşta kendisine kılıç kullanmayı öğreten Ahi Evran’a gizli bir aşk duymaya başlamıştır. Çocuk yaşta bastırılan ve hiçbir şekilde hissettirilmeyen bu duygular, sonunda Fatma’nın zehir zemberek evlenme teklifi ile ortaya çıkar. Ahi Evran ile evlendikten sonra, Ahi Teşkilatının yanında bir de Bacıyan-ı Rum denilen bir kadınlar topluluğu doğmaya başlar Kayseri’de… Sultan Alaaddin Keykubat’ın, Kayseri ziyareti sırasında Ahiler ve Bacılar hünerlerini sergilerler. Yapılan işler karşısında hayrete düşen Sultan Alaaddin, iki teşkilatın da yurt çapında yayılması için emir verir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /425 Böylece Anadolu’nun altın çağı başlamışken bu çağa büyük bir tehdit yaklaşmaktadır. Moğolları Anadolu’dan uzak tutmayı başaran Sultan Alaaddin’in, zehirlenerek ölümü, onu babaları kabul etmiş olan Ahileri ve Türkmenleri ayaklandırır. Genç ve yeteneksiz bir kişilik olan, yeni Sultan, en güvendiği veziri Saadeddin Kupeg’in kendisine suikast yapacağını öğrenince, yalnız onu öldürtmekle kalmaz, Ahi Babalarını ve Türkmen ileri gelenlerini de tutuklatır. Tutuklanmadan hemen önce, kendisini uyarmak için gelen Edebali’yi, uçlara halife atayan Ahi Evran, artık Konya zindanındadır. Baba İshak ayaklanması, Moğolların dikkatini çekmiş ve korkulan olmuştur. Savaşmadan kaçan Selçuklu ordusu, ülkeyi işgale açık hale getirir. Baycu Noyan komutasında ilerleyen Moğollar, Kayseri önlerinde şehrin teslim olmasını beklerken, kırk yaşlarına gelmiş olan Fatma, şehrin Ahi Babası Sinan ile beraber, şehri savunma kararı alır. Moğollar karşısında destan üstüne destan yazan Bacıyan-ı Rum ve Ahiler, şehri öyle bir savunurlar ki, Moğollar kuşatmayı kaldırmaya karar verirler. Ancak son anda yetişen ihanetin kahramanı, Muhafız başı Hacok oğlu Hüsamettin’dir. Koca Moğol, ordusunu gecenin karanlığından faydalanarak, şehrin atık su dehlizlerinden Kayseri’ye sokar. Moğolların gittiğini sanan şehir halkı, Müslümanı ve Hristiyanı ile kutlama yapmaktadır. Fatma Hatun da Kızlar Tekkesi’ne çekilmiş, kızlarıyla semah dönmektedir. Gecenin karanlığında ellerinde kandillerle semah dönen beyaz elbiseli kızlar, bir bir kana bulanarak düşmeye başlar. Katliam başlamıştır. Hacı Bektaş, Konya’ya giderek, Fatma’nın Moğollara esir düştüğünü, zindandaki Ahi Evran’a haber verir. Birbirlerine bakarak uçlarda yeniden doğmak gerektiğini söylerler. Ahi Evran, uçlara gönderdiği Edebali’yi, Hacı Bektaş’a emanet eder. Jenerik akarken; Fatma Hatun ve Ahi Evran’ın akıbetlerine kısaca değinilerek, Şeyh Edebali ve Ahilerin Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda başat rol oynadıkları belirtilir. Treatment KARAKTERLER AHİ EVRAN: Senaryonun başında 18 yaşında. Yakışıklı uzun boylu heybetli bir görüntüsü var. Çok konuşmayı sevmeyen ancak konuştuğu zaman da bir eylem için konuşan biri. Çevresindekilere göre farklı düşünüyor. İdealist, ancak alçak gönüllü. Zeki ve silahşör. Çok iyi bir eğitim aldığı halde halkın içinde olabilen biri. Güçlü bir hitabeti var. Ahilik Teşkilatını kurduğu zaman 33, evlendiği zaman ise 39-40 yaşlarında olarak gösterilir. Hapse girdiğinde 67 yaşlarındadır. FATMA: Senaryoda Fatma 13 yaşından itibaren gösterilir. Konya’ya yolculuğu sırasında 14, Ahi Evran ile evlendiğinde 20 yaşındadır. Fatma annesiz büyüdüğü için bir kadın rol modelinden yoksundur. Erkeklerle yarışır hep. Bir kadının bir erkekten eksiğinin olmadığını düşünür. Annesi gibi onun da hırçın bir karakteri vardır. Ancak tekkede dervişlerin arasında büyüdüğü için tasavvufun erdemlerine sağlam bir bağlılığı vardır. Duygularını gizleyemez. İçi dışı bir ve fevridir. Çocukluğu çok sevimli ve afacandır. Genç kızlığında ise alımlı ancak sert bir mizaca sahiptir. 428 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KİRMANİ : Senaryonun başında 1190 yılında 40 yaşındadır. Konya’ya göç edildiğinde 55, Fatma rüyasını anlattığında 60 yaşlarında. Son derece yumuşak huylu, şefkatli ve duygu dolu bir insandır. Rubaileri o anda ağzından dökülür, öncesinde yazılmış değildir. Evhadiye tarikatının kurucusudur. Mütebessim ve mülayim olmasına karşın doğru yolda zorluklara sabretmede son derece kararlıdır. Yumuşak yüz hatları ile temsil edilir. MUHYİDDİN İBNİ ARABİ: İlk sahnesinde 40 yaşlarındadır. Dirayetli ve her türlü zorluğa katlanabilecek bir kişilik. Çok zeki ancak tamamen durulmuş bir ruh halini temsil ediyor. Korku ve kaygının bulunmadığı bir sima. Derin bakışları var, sanki başka bir aleme bakar gibi… SULTAN KEYKUBAT: Çok iyi mükemmel sultan tipi. olmasına rağmen hükümdar bir karakter. 36 yaşında yetişmiş bir hükümdar. Her açıdan Kişiliğinde mütevazı özellikler olduğu her davranışında belli olan gösterilecek. DİFA: Fatma’nın annesi. Son derece hırçın. İnsanlardan çok zarar görmüş. Hırçın tabiatı bu zararı daha da tetiklemiş. Kimseye güveni yok. Çok cesur. Özgürlüğüne düşkün. ZEHRA: Fatma’nın çocukluk arkadaşı. Fatma’yı çok sever ancak onun gibi cesur değil fakat aslında ona hayran. Dengeli bir karakter. HACI BEKTAŞ: Derin bakışları olan sağlam duruşlu bir tip. KÖLE SATICISI: Kısa boylu ve kilolu bir adam. Biraz korkak. Konuşkan dışa dönük biri. MECİDÜDDİN İSHAK: İlk sahnesinde 50 yaşında. Çok iyi bir hatip ve ünlü bir bilgin. Diplomatik davranmasını da bilen, ancak samimi bir kişilik. Kaynaklarda zengin olduğu belirtilmiştir. Biraz kilolu olabilir. DEBBAĞ OSMAN: Arap zanaatkar. Dobra bir insan. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /429 ABBASİ SUBAYI: İri kıyım ve alaycı. Güçlü yapısına karşın olgun bir kişilik değil. EŞKIYA REİSİ: Kendini akıllı sanan ve adamlarıyla dalga geçmeyi seven bir karakter. SULTAN I. GIYASEDDİN: Otuz yaşlarında, iyi yetişmiş, alimlere büyük saygı duyan bir hükümdar. Samimi ancak sert bir kişilik. Dirayetli. NEGAR KADIN: 50 yaşlarında biraz kilolu. Hırsları olmayan, sadık bir hizmetçi. Fatma’dan çok korkuyor. BABA İLYAS: İlk sahnesinde 40 yaşında, sonraki sahnede 45 yaşında. Türkmen babası. İnce uzun bir fizik, tavizsiz ve kararlı yüz hatları. Duygulu ve derin bakışlar. SADREDDİN KONEVİ: 20 yaşlarında ileride büyük bir alim olacağı şimdiden belli olan, çok iyi bir eğitim almış ve almakta olan bir genç. Ahi Evran’a hayran onu ağabeyi gibi görüyor. HASIRCI ABDULLAH: Kendi halinde bir esnaf. Biraz ezik bir tip. ARAM EFENDİ: Fırsatçı bir kişilik. Ermeni bir kuyumcu. Tefecilik yapıyor. Kilolu ve iri bir dış görünüş. EDEBALİ: 32 yaşında. Ahi Evran’nın en güvendiği adamlarından. Güvenilir, dengeli, önderlik becerisi olan bir kişilik.İyi bir eğitim almış. BAYCU NOYAN: Moğol komutan. Sert ve acımasız. Tecrübeli bir komutan. 45 yaşlarında. BEKTER: Baycu’nun yardımcısı. Sert ve acımasız birli. 40 yaşlarında. ancak ted- 430 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ŞEYH BURHANEDDİN: Geleneksel din alimi. Ancak politik düşünen bir tip. Karizmatik değil, gizli hesapları olan biri. Hain. KALE MUHAFIZI HOCAK OĞLU HÜSAMEDDİN: İçten pazarlıklı, kendini düşünen, hain. SİNAN: İlk sahnelerinde 17 yaşlarında bir genç. Türkmen derviş adayı. Temiz yüzlü, duygulu. Sadık ve cesur. Kuşatma sırasında 50 yaşında. ZEYNEL, ALİ: İlk sahnelerinde yaşlarında Yörük gençleri. 17, sonraki sahnede 22 BIÇAKÇI HÜSREV: Açık sözlü bir esnaf tipi. TÜCCAR KEMALEDDİN: Diplomatik ve pişkin biri. ŞEYH HASSAN: Ortaçağın geleneksel şeyh tipi, 60 yaşlarında. BERZAİ: İslam alimi, Arap. ŞEYH HASAN ONAR: Türk. Bayat boyunun beyi. Turanid bir tip, aynı zamanda Sünni bir tarikatın şeyhi. İSKENDERANİ: Arap asıllı hadis bilgini. MÜFREZE KOMUTANI: Türk. Tecrübeli bir asker. 1.Sene 1190 Bağdat. Surları, binaları ve insanlarıyla Bağdat şehri görünür. Dış Ses “12.YY sonları, Abbasi Devleti son zamanlarını yaşarken Bağdat hala ihtişamını korumaktadır.” 2.Evhaüddin Kirmani, Bağdat’ta Fütüvvet Teşkilatının şeyhlerinden biridir. Talebeleri ile Bağdat sokaklarında tasavvuf üzerine sohbet ederek gezmektedir. Nefsin mertebeleri ile ilgili sohbet, güzelce devam ederken Bağdat’ın köle pazarına doğru yaklaşırlar. Sohbetin en derin yerinde ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /431 herkes Kirmani’nin ağzından çıkacak son cümleye odaklanmışken bir kadın bağırtısı sessizliği bozar. 3.Difa ortalığı birbirine katmaktadır. Köle tüccarının çok ucuz fiyata satıp artık kurtulmak istediği kötü huylu bir cariyedir bu. Tüccara ve çevresindekilere yapmadığını bırakmaz. İnsanlar toplanmış onları gülerek seyretmektedir. Kirmani bir öğrencisini gönderip bu cariyeyi satın aldırır. Üstelik onunla evleneceğini söyleyerek herkesi şaşırtır. Hasan adlı öğrencisi Difa’nın hışmına uğrasa da, onu satın alıp getirir. Üstelik köle tüccarının istediği paranın on katını ödeyerek. 4.Difa, Kirmani’nin yanına getirilir ancak öyle saldırgandır ki ellerini çözmek bile herkesi tedirgin eder. Kirmani, gülen gözlerle Difa’ya hoş geldin derken tokadı yer. Gerçekten bir baş belası satın almıştır. Ancak şeyhin amacı zaten nefsini onunla terbiye etmek olduğundan hiçbir kötü söz söylemez. Difa yolda komik bir kaçma denemesi yapsa da yakalanır. Kaldıkları yere doğru kadını zor zapt ederek yürümektedirler. 5.Tam o sırada genç bir delikanlı, sokakta rastladığı kişilere Kirmani’yi soruyordur. Adamlar gelen kişinin Kirmani olduğunu söyleyince delikanlı sevinç içinde kendini Kirmani’nin ayakları dibine atar. Kendisini tanıtır. Adı Mahmut olan bu genç henüz 18 yaşlarındadır ancak ileride Ahi Evran olarak şöhret bulacaktır. Mahmut kendisini Fahreddin Razi hazretlerinin “Senin yıldızın Bağdat semalarında parlamaktadır” diyerek onun yanına gönderdiğini ve başladığı tıp eğitimine burada, onun yanında devam etmek istediğini söyler. Kirmani her zaman ki alçak gönüllülüğü ile Mahmut’u mürşidliğe kabul eder. Ancak diğer talebeleri Mahmut’un heybesinden dışarı çıkmaya çalışan yılanlardan çekinirler ve onun garip biri olduğunu düşünürler. 6.Şeyh Evhaüddin Kirmani’nin sorumlusu olduğu hanikah (Büyük dergah, cami, medrese, han gibi kısımları olan tesis. Kül- 432 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI liye benzeri.) Dicle Nehri’nin tam kenarında muhteşem bir yerdir. 7.Kirmani, Difa ile beraber Hanikahta ki evindedir artık. Difa kendini kaybetmiş gibi yemek yemektedir. Aralarında başlayan kısa sohbet sırasında Kirmani ona evlenme niyetini açıkça söyler ve burada olduğu sürece kendisine kimseden zarar gelmeyeceğini belirtir. Bu teklifi şaşkınlıkla karşılayan Difa, önce onu bir güzel tersler ancak adamın kim olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlayınca biraz yumuşar. 8.Birkaç gün sonra Kirmani, hanikahın büyük salonunda yine talebelerine tasavvuf sohbeti yapmaktadır. Birden içeriye bir müridi girer, yanına gelir, Halifenin adamlarının erzak ile beraber kendisine de bir kitap getirdiğini söyler. Kitap Muhyiddin Arabi’nin son yazdığı eseridir. Kirmani için İbni Arabi çok özel biridir, onun eserlerinden beslenmektedir adeta. Bu hediye öyle hoşuna gider ki aracı olanlara yüklü miktarda bahşiş verir. Kitabı elinde büyük bir saygı ile tutarken gözü kendisini izleyen Mahmut’a (Ahi Evran) takılır. Mahmut’u yanına çağırır. Buraya alışıp alışamadığını sorar. Mahmut (Ahi Evran) böyle güzel bir yeri hayal bile edemeyeceğini söyler. Ancak Mahmut, böyle bir tesisin masraflarının nereden karşılandığını merak etmektedir. Kirmani Abbasi Halifesinin himayesinde olduklarını söylese de Mahmut bu açıklamadan tatmin olmaz. Sonunda Mahmut kendisinin bir meslek öğrenmek istediğini, bir Müslümanın ne olursa olsun, başkasının eline bakmasını doğru bulmadığını söyleyerek bu konuda Kirmani’den izin ister. Haddini aşma konusunda da özür üstüne özür diler. Kirmani Mahmut’un bu isteğini saygı ile karşılar. Mahmut Kirmani’nin yumuşaklığı ve anlayışından çok etkilenir. Çünkü biraz sivri bir karakter olduğunun farkındadır. 9.Fütüvvet Teşkilatının üyelerine savaş eğitimi de verilmektedir. Mahmut da (Ahi Evran) diğerleri gibi bu eğitime katılmıştır. Abbasi ordusundan bir subay dervişlere kılıç eğitimi vermek için onları dizmiştir. Alaycı bir şekilde içlerinde daha önceden gerçek bir kılıç kullanan olup olmadığını ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /433 öğrenmek ister. Mahmut öne çıkar. Abbasi Subayı yine alaycı tavırlarla Mahmut’a bir kılıç almasını ve karşısına gelmesini söyler. Aralarında başlayan vuruşma kısa sürede kıran kırana bir müsabakaya dönüşür. Ancak Mahmut, subayın bütün hamlelerini savuşturduğu halde tek bir atak bile yapmaz. Subay onun bu derece iyi kılıç kullanması karşısında aşağılamaya çalıştığı derviş adaylarına rezil olur. 10.Mahmut bir anda arkadaşları arasında kahraman olmuştur. Ertesi gün Bağdat sokaklarında Halil ve Hasan adlı iki talebeyle birlikte dolaşmaktadırlar. Arkadaşları Mahmut’a, kendilerini arada bir alaya alan, o subaya haddini bildirdiği için hayrandır. Ancak bu iltifatlarla ilgilenmez Mahmut. Arkadaşları artık ona “Ahi Evran” dediklerini de söylerler. Bunun nedeni hem sepetinde tuttuğu yılanlardır hem de onların gözlerinde bir ejder gibi yücelmesidir. Mahmut kendisi için mahsuru olmadığını belirtir. Bundan sonra sonsuza kadar anılacak ismini bulmuştur. Mahmut arkadaşlarına bir meslek öğrenmek istediğini söyler. Arkadaşları buna tepki gösterirler. Dervişlerin dünya işleriyle meşgul olmasını nefsi bir davranış olarak görürler. Mahmut, her peygamberin bir mesleği olduğunu söyleyerek tartışmayı devam ettirmez. Bunlar konuşulurken pis bir koku yayılmıştır etrafa. Bu kokunun debbağhaneden geldiğini söyler arkadaşları. Mahmut orayı görmek ister ancak arkadaşları böyle dayanılmaz kokusu olan bir yere gitmek istemezler. Fakat Ahi Evran kararlıdır. 11.Mahmut ve arkadaşları debbağhanenin önüne gelmiştir. Arkadaşları burunlarını kapatarak kokuya zor dayanmaktadır. Mahmut içeri girer. Debbağ Osman’la konuşur. Burada çalışmak istediğini bu mesleği öğrenmek istediğini söyler. Ancak Debbağ Osman, onun gibi iyi giyimli birinin bu sözlerini inandırıcı bulmaz. Ona başka yerde eğlenmesini söyler. Sonunda Mahmut, ustayı razı eder. Arkadaşlarının yanına dönen Mahmut mutludur, arkadaşları ise şaşkın. 12.Hanikahın avlusunda Kirmani’nin düğünü vardır. Düğün Semah töreninden ibarettir. Dicle nehri kenarında ellerinde 434 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI kandillerle semah dönen dervişler, dönemin enstrümanları ile söylenen ilahiler, mistik bir atmosfer. 13.Difa gelin olmuştur. Odasında aynanın karşısında bir yandan süslenirken bir yandan da kendi kendine konuşmaktadır. Evlilik teklifini kabul etmekle iyi yapıp yapmadığını, evliliğin neler getireceğini, neler değiştireceğini mizahi bir şekilde sorgularken aklına birden doğum yapmak gelir. Korkuyla birden yerinden fırlar. 14.Bir yıl sonra… Difa, doğum yapmaktadır. Acılar içinde bağırırken bir yandan da Kirmani’ye bela okumaktadır. Ebeler telaş içindedir. Doğum tehlikelidir. Difa çok kan kaybeder. Kadınlar umutsuzluk içinde birbirlerine bakmaktadır. 15.On üç yıl sonra… Bir sabah vakti on üç yaşlarındaki Fatma ve arkadaşı Zehra, hanikahın Harem kısmı ile Dergah kısmını birbirinden ayıran duvarın üstünde konuşmaktadır. Fatma hazırladıkları tuzakların tam olarak nerelerde olduğunu Zehra’ya sorunca, Zehra buna isyan eder adeta. Bunun tamamen onun fikri olduğunu, kendisinin yalnızca onu sevdiğinden dolayı yanında bulunduğunu anlatmaya çalışır. Zavallı dervişlere böyle bir kötülüğün reva olmadığını söylerken, Kirmani ve müridleri avluya çıkmaya başlar. Kirmani yine müridleriyle sohbet etmektedir. Hanikahta ki namazların neden kısa tutulduğunun hikmetlerini anlatan Kirmani, talebeleri ile birlikte avluda ilerlerken yanındakiler birden kayıp düşmeye başlarlar. Kirmani hayret içinde olanları seyretmektedir. Ardı ardına düşen talebeler onları kaldırmaya gelenleri de düşürür. 16.Önceki gece Fatma ile Zehra’nın yaptıkları gösterilir. Fatma elinde bir keser, avluda derinlik verdiği alanlara atık yağ dökmekte ve üzerine toz toprak serpiştirerek görünmez tuzaklar hazırlamaktadır. Zehra da Fatma’ya bayağı yardım etmektedir. 17.Avlu karışmıştır, dervişleri bir gülme krizi almıştır. Ortamın ciddiyetinden eser yoktur. Bu tantana içinde Kirmani ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /435 duvarın üstünde gülmekten kırılan Fatma ile Zehra’yı görür. Hızla onlara doğru yürür. Ancak yürüdüğü yerde bir tuzak daha vardır. Fatma, babasını uyarmak için uğraşır ama başaramaz, son bir ümitle duvarın üstünden inip yanına gider. Ancak bu arada Kirmani, yağlı zemini bulmuş ve bir güzel havalanıp sırt üstü düşmüştür. Fatma babasının başına gelir, endişe içinde ona bakmaktadır. Kirmani yerde gökyüzünü seyrederken tek bir cümle söyler: “ Düşman eline esir düşesin”. 18.Kirmani, hanikahın avlusunda Dicle Nehri’ne doğru bakmaktadır. Derin düşüncelere dalmıştır. Yanına bir müridi gelir onunla konuşmaya çalışır ancak başaramaz. Kirmani’den hiçbir söz duyamayan genç, başka bir talebenin yanına gider. Bu durumun nedenini sorar. Aldığı cevaptan sonra üstadına hayranlıkla bakar. Kirmani, yaramazlıkları bitmeyen kızına kötü bir söz söylememek için suskunluk riyazeti yapıyordur. Günlerce oruç tutup kimseyle konuşmuyordur. 19.Kirmani’nin evi. Fatma, babası ile tartışmaktadır. Ona beddua etmesi Fatma’ya çok dokunmuştur. Babası yumuşak huylulukla alttan alır. Çünkü o ana kadar tüm yaramazlıklarına rağmen, annesiz büyüdüğü için ona hiçbir kötü söz söylememiştir. Çok pişmandır. Tartışma, baba ile kızı arasında duygusal bir konuşmaya dönüşür. Babası ona nasıl davranacağı konusunda aciz olduğunu itiraf eder. Artık büyüdüğünü davranışlarını değiştirmesi gerektiğini söyler. Fatma davranışlarını değiştirmeye söz verir, ancak bir şartı vardır. Kendisine ve arkadaşlarına, Fütüvvet Teşkilatındaki dervişlere verildiği gibi bir silah eğitiminin verilmesi. Kirmani, bu şartı çaresiz kabul eder. Çünkü Fatma ilk defa babasına değişme konusunda söz vermiştir. 20.Ahi Evran, debbağhanede çalışmaktadır. Yeni yüzülmüş derilerin postunu kazır, içini kireç ile kaplar, gübre kuyusundaki derileri havalandırır. Çalışırken terini siler. Yaptığı işi sevdiği halinden bellidir. 436 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 21.Ahi Evran’nın Hanikahtaki odası. Ahi Evran odasına gelir. Kandilleri yakarak yeterli aydınlatma sağlar. Oda adeta bir laboratuvara dönüşmüştür. Duvar kenarlarında üst üste dizilmiş büyük kavanozlar, sıvı dolu kavanozların içinde değişik türde yılanlar, akrepler, diğer bir kenarda da deneyleri için kullandığı tavuklar vardır. Ahi Evran, tıp eğitimini tamamlamış bir hekimdir artık. Ve her türlü yılan akrep sokmasına karşı bir tiryak geliştirmek için çalışmaktadır. Kısa bir süre sonra Kirmani gelir odasına. Yaptıklarını takdir eder. İnancını asla kaybetmemesini söyler. Aralarında inanç, gayret ve nasiple ilgili kısa ama güzel bir sohbet olur. Bir süre sonra Kirmani Ahi Evran’dan bir rica da bulunur. Kızı Fatma ve çetesine silah eğitimi vermesini ister. Ahi Evran, bu teklife biraz şaşırsa da kabul eder. 22.Fatma, hanikahın harem kısmının avlusuna arkadaşlarını dizmiştir. Farklı boy ve tipteki kızlar bellerindeki yamuk yumuk sopalarla komik bir görüntü vermektedir. Fatma çetesine son derece duygulu bir nutuk atmaktadır. Biraz sonra Ahi Evran görünür. Fatma, Ahi Evran’ın kucağında getirdiği tahta kılıçlara bozulsa da bunların gerçek kılıçların formunda olduğunu öğrenince sakinleşir ve eğitim başlar. 23.Akşam olmuş ve eğitim bitmiştir. Kızlar yorgunluktan yerlere serilmiştir. Fatma yorgun ancak halinden memnundur. Oflanıp sızlanan kızları payladıktan sonra yarınki ders için kaçmayı düşünenleri de tehdit etmeyi unutmaz. 24.Ertesi gün. Kızların eğitim alanı. Fatma’nın yanında yalnızca Zehra kalmıştır. Aralarında gülünç diyaloglar yaşanır. Aslında Zehra da gelmeyecektir ancak Fatma’nın bir konuda ki şantajına boyun eğmekten başka çaresi yoktur. Aralarında ki tartışma tatlıya bağlanır ve helalleşirler. Ahi Evran gelir bir süre sonra. İki kişi kaldıklarını görünce Fatma’ya şaka yollu takılır. Ancak ciddiyetini bozmayan Fatma, bir kadının hayatının zorlukları ile ilgili dokundurmalar yaparak Ahi Evran’a karşılık verir. Ahi Evran onun çocukça ciddiyeti karşısında susması gerektiğini anlar ve eğitim yeniden başlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /437 25.Birkaç ay sonra mevsim değişmiştir. Kızlar Ahi Evran’ın nezaretinde yay germekte, isabetli ok atışları yapmaktalar. Ve mevsimler yine değişir, kızlar bu sefer tahtadan bir hedefe at üstünde giderken mızrak atışı yapmaktalar. Atışlar isabetlidir. 26.Bir akşam Ahi Evran yine çalışma odasına gelir. Tiryak için deneylere devam etmektedir. Bir yılan çıkartarak sağlıklı bir tavuğu ısırtır. Sonra ona en son üzerinde çalıştığı tiryaktan hem yedirir hem de yarasına uygular. O sırada Hasan gelir. Diyarı Rum’dan bir elçilik heyetinin hanikahta olduğunu ve Bağdat’ın ne kadar ünlü bilgini varsa, hepsinin buraya gelmekte olduğunu söyler. Çok meraklanırlar. 27.Hanikahın büyük salonunda, Selçuklu elçisi Meciddüddin İshak, Bağdat’ın alimlerine edebi bir konuşma yapmaktadır. Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in, ondan Bağdat’ın hazinelerini kendisine getirmesini istediğini söyler ve ulemayı Konya’ya davet eder. Herkes bu iltifatlardan çok memnun olmuştur. 28.Toplantı dağılmıştır. Kirmani Ahi Evran’ı karşısına almış konuşmaktadır. Onun da kendisiyle gelmesini ister. Ahi Evran da Selçuklu ülkesine gitme fikrinden çok heyecanlandığını belirtir. Son olarak Kirmani bu yolculuğun Ahi Evran için bir başlangıç kendisi için ise bir yüzleşme olduğunu söyler. Ahi Evran Kirmani’nin yüzleşmekten neyi kast ettiğini anlayamaz. 29.Ahi Evran okumaktan yorgun düşmüş uyuklamaktadır. Bir tavuk gıdaklaması duyar ve gözlerini aralar. Aniden kafese bakar. Tavuk ölmemiştir. İyileşme belirtileri gösterir. Heyecan ve aceleyle onu kümesinden çıkarır, yarasına tekrar tiryak sürer ve gagasından yedirir. Heyecandan şaşkındır. Mutluluktan gözünden birkaç damla yaş akar ve Allah’a hamd eder. 30.Kirmani, Ahi Evran, Fatma ve diğer alimlerden oluşan kervan Selçuklu elçilik heyeti ile birlikte Konya’ya gitmek üzere hareket etmiştir. Fırat Nehri boyunca güzel manzaralar eşliğinde ilerlerler. 438 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 31.Kervan bir vadiye doğru yaklaşmaktadır, 20 kişilik bir eşkıya grubu kervanı takibe almıştır. Silahlı askerlerden çekinmektedirler. Reisleri, doğru zamanı kollamaktadır. Akşam yaklaşmıştır. Kamp kurmaya hazırlanırlar, kervan durmuştur. Eşkıyalar bir tepenin ardından kervanı gözetleyerek konuşmaktadır. Reisleri adamlarını komik diyaloglarla eleştirir. Hassa ordusundan Selçuklu muhafızlarının olduğu bir kervana saldırmak için iyi bir plana ihtiyaçları olduğunu söyler. 32.Kamp alanı. Bir yandan çadırlar kuruluyor. Fatma bir askerin habersizce arkasından yaklaşır ve kılıcını kınından çektiği gibi kaçmaya başlar, asker peşinden koşturur. Ahi Evran bu duruma bakıp güler. Sonra Kirmani ile göz göze gelirler. Kirmani’nin yüzündeyse acı bir tebessüm vardır. Asker, Fatma’nın peşinden koşturur, Fatma kaçar ancak askerin kendisine yaklaştığını hissedince birden durur. Ani bir hareketle dönerek kılıcı askere doğrultur. Fatma, kılıcı biraz kullanması için askeri ikna etmeye çalışırken neredeyse yaralanmasına neden olacaktır. Ahi Evran haykırarak olay yerine gelir. Askere sakin olmasını söyler. Fatma’ya da eğer yol boyunca uslu durursa, babasının ona gerçek bir kılıç alacağını söyler. Fatma öyle sevinmiştir ki sevimli bir şekilde tefekkür edeceğini söyleyerek yanlarından ayrılır. Ahi Evran kamp kurulan yere, Kirmani’nin yanına gelmiştir. Fatma 50-60 metre kadar uzaktadır. Büyük bir kayanın arkasına doğru yürür ve gözden kaybolur. Bunu gören Ahi Evran kafasını iki yana hafifçe sallayarak tepki verir. Yan tarafta kılıcı alınan askerle diğer askerler dalga geçmekte gülüşmektedirler. Birkaç saniye sonra Fatma’nın çığlığı ile sessizlik bozulur. Herkes bir anda çığlığın geldiği yöne bakar. Fatma var gücüyle kaçmakta arkasından bir atlı, dörtnala gelmektedir. Atlı eşkıya Fatma’yı yakaladığı gibi atına alır ve kaçırır. Askerler hemen ata biner ve takibe başlarlar. Ahi Evran da tam atına bindiği sırada karşılarındaki tepede çalıların oynadığını fark eder. Dörtnala askerlerin arkasından yetişmeye çalışır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /439 33.Atlar dörtnala koşarlarken Ahi Evran müfreze komutanına yetişir ve tuzağa düştüklerini söyler. Askerleri geriye döndürür, kendisi ise Fatma’yı kaçıran eşkıyayı takibe devam eder. 34.Eşkiyalar beş alimi kuşatmıştır. Üç alim yay germiştir, diğer iki kişinin elinde de mızrak vardır. Kendilerini savunmaya kararlıdırlar. Eşkıyalar sayıca çok olsa da çıkacak küçük bir çatışmada bile yaralanabilme riski vardır. O yüzden Eşkıya reisi tehditle onları korkutmaya çalışır. Aniden gelen ok yağmuru ile eşkıyaların yarısı yere serilir. Askerler yetişmiş ve at üstünde uzaktan yay germişlerdir. 35.Ahi Evran dörtnala atını koşturmakta ve Fatma’yı kaçıran eşkıyaya yetişmektedir. At üstünde yayını gerer ve eşkıyayı ensesinden vurur. Fatma, eşkıya ile birlikte yavaşlamaya başlayan attan yere düşer. Ahi Evran hemen yanlarına varır. Attan iner. Fatma’ya doğru yaklaşır. Yerden kalkan Fatma, Ahi Evran’a tokadı yapıştırır. Bir daha kendisini kurtarmaya kalkmamasını, az daha onun öldüreceğini söyleyerek gider. Ancak hızlı adımlarla uzaklaşan Fatma’nın yüzünde muzip bir tebessüm vardır. 36.Gece çökmüş iki ayrı yerde ateşler yakılmıştır. Askerler bir ateşin, alimler de diğerinin çevresine oturmuştur. Olanları değerlendirirler. Birden ağaçların arasından çıtırtılar gelir. Herkes dikkat kesilir. Askerler hemen çatışma durumu alır. Herkes gergindir. Çıtırtılar gittikçe daha yakından gelmeye başlar. Sürekli yaklaşan bir ses… Heyecan doruktadır. Karanlığın içinden aniden bir geyik fırlar. Ancak geyik olduğu daha anlaşılamadan askerler oklarını fırlatmışlardır bile. Hayvan üç beş adım sıçrayamadan yere serilir. Herkes şaşkındır ve yerde can çekişen geyiğe bakmaktadır. Ahi Evran, geyiğin bir şeyden çok korkmadan asla insanların üzerine gelmeyeceğini söyleyince, herkes daha da tedirgin olur. Çıtırtı yeniden ve daha yakından gelmeye başlar. 440 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Askerler telaşla yeniden yay germeye çalışırken bir insan sesi duyulur. Kendini tanıtan bu kişi Muhyiddin İbni Arabi’dir. Kirmani’nin elindeki kılıç yere düşer, ardından diğer alimlerin de ellerindeki kılıçlar ve mızraklar düşer, bunu gören askerler de silahlarını indirirler. 37.Askerler geyiği kalın bir dala geçirmiş ateşte çeviriyorlardır. Diğerleri de İbn-i Arabi’nin çevresine oturmuş onu dinlemekteler. İbn-i Arabi nereden nereye gitmekte olduğunu anlatmaktadır. Zaman ilerlerken Ahi Evran, Arabi’ye bir soru sorar. Kuran’ın bir ayetinin, gizli anlamı ile ilgili bu soru karşısında Arabi’nin verdiği cevap herkesi hayran bırakır. Ortamın maneviyatı iyice yükselmiştir. Fatma’da çadırından bu güzel sohbeti dinlemiş huzur dolu gözlerle yıldızlara bakmaktadır. Gecenin huzuruna Kirmani, bir rubai okuyarak eşlik eder. 38.Selçuklu sarayı. Yanında vezirleriyle Sultan Gıyaseddin tahtında oturmaktadır. Mecidüddin İshak kendisiyle birlikte gelmiş olan heyeti sırayla Sultana takdim etmektedir. Sıra Kirmani’ye geldiğinde Kirmani’nin eğilmediği görülür. Bu durumu fark eden Sultan Kirmani’ye takılarak ondan kendisi için bir rubai okumasını ister. Ancak Kirmani’nin okuduğu rubai Sultanı eleştirir gibidir. Birden ciddileşen Sultan Gıyaseddin, Kirmani’nin künyesini sorar. Kirmani, künyesini okumaya başlayınca onun Selçuklu hanedanından kayıp bir prens olduğu ortaya çıkar. Bu yolculuğun kendisi için neden bir yüzleşme olduğu artık anlaşılmıştır. Bu durum karşısında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev son derece olgun hareket ederek Kirmani’ye sarılır. Onu ülkesinde ulemanın şeyhi ilan eder ve her gittiği yerde bir melik gibi karşılanmasını emreder. 39.1205 yılında Kayseri şehri görünür. Ahi Evran tek başına çarşı ve pazarları dolaşmaktadır. Bazı satıcılara malların nereden geldiğini sorar. Çoğunun dışarıdan geldiği, Kayseri’nin yerli üretim olarak pek bir şey ortaya koyamadığı anlaşılır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /441 40.Kirmani, Kayseri’de kendisine tahsis edilen bir dergaha yerleşmiştir. Cami, dergah ve bahçeli bir ev birbirine bitişiktir. Yanlarına 50 yaşlarında bir hizmetçi kadın almışlardır. Kirmani bir odada kızı ile konuşmaktadır. Kızına niçin Kayseri’ye yerleştiklerini anlatır. Fatma da babasına ona aldığı kılıç için teşekkür eder. Ancak Fatma babasından bir şey daha istemektedir. Onu da derslerine, sohbetlerine ve semah törenlerine dahil etmesini. Kirmani bunun mümkün olmadığını anlatmaya çalışırken hizmetli kadın Ahi Evran’nın geldiğini haber verir. 41.Ahi Evran ile Kirmani, dergah kısmında konuşmaktadır. Ahi Evran, Kirmani’ye pazarları dolaştığını ancak esnafın çoğunun gayrimüslim olduğunu anlatır. Kirmani de bunun şaşılacak bir şey olmadığını bu toprakların eskiden onların olduğunu söyleyerek karşılık verir. Aralarında gelişen sohbet sonunda, Kirmani, Ahi Evran’a artık kendi yolunu çizmek ve mürşitlik yapmak için fazlasıyla hazır olduğunu söyler. Kafasında her ne varsa bir yerden başlamasını, sabır ve cesaretle arkasında durmasını öğütledikten sonra Ahi Evran da şeyhinin duasını ister. 42.Fatma evde çok sıkılmıştır. Dışarıya çıkmak ister, fakat babası bahçe kapısına bir bekçi koymuştur. Ancak bu Fatma’yı durdurmaya yetmeyecektir. Babasının kıyafetlerini giyen Fatma, hizmetçi Negar Kadına yakalansa da komik bir zikir taklidi ile onu atlatır. Başında sarık, üstünde yerlerde sürünen bir cübbe ile evlerinden camiye açılan kapıdan önce cami cemaati arasına karışıp, sonrada sokağa ulaşmayı başarır. 43.Ahi Evran Horasan harcı karmaktadır. Debbağhane için kuyular yapacaktır. Tek başına kuyuları yapmaya başlar. Görüntüler arka arkaya akarak kuyu inşasını gösterir. Her görüntüde inşaat ilerlemektedir. İnşaat devam ederken bir Türkmen Babası ve on kadar genç yanına gelir. Türkmen Babası, Ahi Evran’a şehre yeni gelmiş bir Allah dostunun yerini sorar. Aralarında başlayan sohbet sonunda Türkmen Babası, iki adamını yardım için Ahi Evran’ın yanında bırakır. Ahi Evran, adını soramadığı bu kişinin kim olduğunu merak eder. Gelen Baba İlyas’tır. 442 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 44.Fatma komik kıyafeti ile Kayseri sokaklarında yürür, çarşı pazar gezer, bazı insanlar dönüp komik kıyafetine gülmektedir ama kimse karışmaz. Saatler geçmiş, Fatma şehri iyice dolaşmış çok yorulmuştur. Şehrin surları önünde yürümektedir. İlerideki açıklık alanda inşaat yapan birilerini görür ve onlara Kirmani’nin evinin yerini sormaya karar verir. 45.Fatma, Ahi Evran ile ona yardım eden gençlerin yanına gelmiştir. Ancak dikkatli bakmadığı için Ahi Evran’ı tanımamıştır. Zaten o da arkası dönük çalışmaktadır. Ahi Evran yukarıdan aşağıya bu garip görünüşlü kişiyi süzer. Fatma sarığın ucuyla burnuna kadar yüzünü de kapatmıştır. Erkek kıyafeti içinde olduğunu unutmuş, yan durarak kadın olduğunu ele verdiğinin farkına varmadan, sesini kalınlaştırıp konuşmaktadır. Ahi Evran, Fatma’yı tanımıştır. Şaşkınlık içindedir. Fatma karşısındaki kişinin Ahi Evran olduğunu görünce peçe gibi tuttuğu sarığın ucu elinden düşer. Hemen kendini toplayıp Ahi Evran’a burada ne iş yaptığını sorar. Ahi Evran, Fatma’nın bu haline daha fazla dayanamayıp gülmeye başlar. Aralarında tatlı ve komik bir atışma olur. Fatma Ahi Evran’ın bu inşaatı niye yaptığını öğrenince bunun aslında kendi fikri olduğunu söyler “Ama madem başladın o zaman sen devam et” der. Atışma, Ahi Evran’ın evlerinin yerini tarif etmesiyle son bulur. 46.Gençlerin yardımıyla inşaat devam eder. Bir iki gün geçer, görüntüler akar. Sundurma, kuyular ve kurutma kalasları, arkasından kapalı mekan, istifleme ve muhafaza alanı inşa edilir. İş biter, Ahi Evran ile gençler arasında sohbet başlar. Genç Türkmenler Ahi Evran’a bu inşaatın ne olacağını sorarlar. O da onlara debbağlığı anlatmaya başlar. Sohbet ilerledikçe delikanlılar, Ahi Evran’a iyice ısınırlar. Sonunda Ahi Evran ilk çıraklarına kavuşmuş olur. 47.Yeni debbağhane tamamen bitmiştir. Ham deriler getirilmiş ve bahçesine istif edilmiştir. Kireç kuyuları su kuyuları ve gübreli su kuyuları hazırlanmıştır. Üretime tamamen hazır ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /443 haldedir. Debbağhanenin avlusunda Ahi Evran yeni çıraklarına sabah namazı kıldırır. Selam verirler. Güneş yeni doğmaya başlamıştır. Ahi Evran çıraklarına dönerek kuracağı teşkilatın temel ilkelerini anlatır ve onlardan söz alır. Bundan sonra da ellerini göğe kaldırıp çırakları için dua etmeye başlar. Çıraklar bu dualara kararlı “Amin” nidalarıyla karşılık verirler. Böylece Ahiliğin ilk temelleri atılmış olur. 48.Fatma’nın 15 yaşındaki görüntüsü, dokuma tezgahının başında yavaş yavaş değişir. Fatma büyür, serpilir, 20’li yaşlarına gelmiş bir genç kız olur. Babasından dersler alır, öğrendiklerini başka genç kızlara anlatır ve kendisinin yönettiği, kızların katıldığı semah törenleri düzenler. Son olarak o da bir dokuma atölyesi kurmuş ve kızlara meslek öğretiyordur. 49.Fatma rüya görmektedir. Rüyasında eşkıya kılıklı korkunç adamlardan kaçar. Çok korkmuştur, sokak sokak eşkıyalardan kaçar. Nefes nefesedir. Kendisini kovalayan adamların elinde kılıçlar ve gürzler vardır. Bazen yetişirler Fatma’ya, gürz ve kılıç darbelerinden zorlukla kurtulur. Can havli ile kaçmaya devam ederken Allah’a yakarmaktadır. Yerde kocaman bir çatal kılıç görür. Hemen durur ve bir umutla kılıcı alır, cesaretlenir. Sonra bir bakar ki, elindeki eğri büğrü bir tahta kılıca dönüşmüş. Yine korku içinde kalır, kaçmaya devam eder. Elinde tahta kılıçla koşmaktadır. Açıklık bir arazide bir tepeye doğru koşar ancak birden tepenin üstünde bir adam belirir. Fatma onu görünce durur. Kim olduğunu sorar. Derviş ona zor günleri olacağını ama korkmamasını ve inancını kaybetmemesini söyler. Ayrıca “Erenler meclisine selam söyle Bektaş Diyarı Rum’a ayak bastı” der ve kaybolur. Eşkıyalar tepeye doğru yaklaşmaktadır. Fatma önce elinde ki tahta kılıca bakar sonra eşkıyalara. Nara atarak üzerlerine koşmaya başlar. 50.Fatma hızlı adımlarla babasının tekkesine girer, kapıda duran derviş Fatma’ya izin vermek istemez. Fatma “Bana helali haramı öğretme sofi” diyerek onu tersler. Derviş bir şey diyemez, saygıyla geri çekilir. Fatma tekkenin içindeki 444 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI büyük salonun kapısını açar, içeride Kirmani(60), Muhyiddin Arabi(60) Ahi Evran(40), Sadrettin Konevi(17) ve Baba İlyas (45) oturmaktadır. Fatma, “Bektaş” adında bir erenin rüyasına girdiğini ve erenler meclisine selam söylemesini istediğini söyleyerek hızla odayı terk eder. Alimler birbirlerine bakarlar. 51.Küçük bir çocuk bir sokak köpeğini gizlice takip etmektedir. Birkaç sokak takip eder sonunda köpek bir incir ağacının altına pisler, çocuğun yüzü güler hemen bir incir yaprağı kaptığı gibi yerdeki it pisliğini alır ve koşmaya başlar. Koşarken adamın birine çarpar. Adam çocuğa “Debbağhaneye bok mu yetiştiriyorsun” diyerek çıkışır. “Evet” diyerek cevap veren çocuk koşmaya devam eder, adam da üstüne bulaşıp bulaşmadığını kontrol ederek tiksinir. 52.Çocuk tabakhaneye varır, elinde incir yaprağı ile tuttuğu pisliği gübre kuyusuna atar. Debbağhane kalabalıklaşmıştır. Çalışan sayısı 10’nu geçmiştir. Çocuk kalfalardan biri olan Zeynel’in kolunda ki bilekliği göstererek: “Kaç tane daha olursa onu bana vereceksin?” der. Kalfa da 30 tane daha bulursa bilekliği vereceğini söyler. Çocuk tam da o anda oradan geçmekte olan bir köpek görür ve hemen peşine takılır, çıraklar güler. Ahi Evran debbağhanenin üst katından seslenir. Çalışmakta olan Sinan dönüp bakar. Akşam için bazı çırakları alıp dergaha gelmesini söyler. Kalfaların da hazır bulunmasını ister. 53.Kirmani’nin dergahı, küçük caminin içi, kalfalık töreni yapılır. Ahi Evran minberin önünde oturmaktadır. Mistik bir ortam. Önce ilk çıraklarından biri olan Kalfa Sinan girer içeri. Adımlarını teker teker atarak ilerler. Elinde hurma lifinden örülmüş bir tepsi, onun üzerinde de üç tane şed vardır. Şedler, peştemale benzer bir kumaştan yapılmıştır. Saygıyla eğilerek tepsiyi Ahi Evran’nın önüne bırakır ve geriye doğru adım atarak yüzünü dönmeden huzurdan ayrılır. Sonra yine önde Sinan ve arkasında yan yana dizilmiş kalfa adayları, onların arkasında da önceden kalfa olmuş olan Ali ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /445 ve Zeynel vardır. Kalfalar zaten şedlidir. Bunlar inşaat sırasında ona yardım eden ilk çıraklarıdır. Hep birlikte huzura gelirler. Ahi Evran’nın “Ey yiğitbaşılar, karşıma getirdiğiniz bu yiğitler sözünü bilip mi söylerler?” sorusuyla başlayan tören Ahilik yolunda ahilere nelerin açık nelerin kapalı olduğunun vurgulanması ile son bulur. 54.Ahi Evran, kireç taşı yüklü eşeği ile çarşıda ilerlerken bir dükkanın önünden geçmektedir. Dükkanın önünde şehir muhafız birliği komutanı, beş asker ve Ermeni bir kuyumcu olan Aram Efendi vardır. Askerler dükkandaki mallara el koymaktadırlar. Hasırlar ve sepetler zorla alınmakta hasırcı Abdullah’ta bir yandan Aram Efendi’ye yalvarmaktadır. Ahi Evran yanlarına giderek olanları anlamaya çalışır. Bir Müslümanın borcu yüzünden haczedilmesi çok ağrına gider. Üstelik borca faiz işletilmiş ve iki katına çıkartılmıştır. Aram Efendi bu malların borcu ödemeye yetmeyeceğini söyleyerek dükkanı da Abdullah Efendinin elinden almaya kalkınca, Ahi Evran daha fazla dayanamaz. Aram Efendiyi paylayarak borcu öder ve Hasırcı Abdullah’ı hacizden kurtarır. 55.Kirmani’nin küçük camisinde Müslüman esnaf ve zanaatkarlar toplanmıştır. Ahi Evran’nın yiğitbaşıları Sinan, Ali ve Zeynel’de hazır bulunurlar. Ahi Evran esnafları karşısına almış konuşmaktadır. Yaklaşık 30 kadar esnaf vardır. Ahi Evran bugün olan olayı esnaflara anlatarak bunun kabul edilemez olduğunu belirtir. “Bir kardeşimizin sıkıntısını bilemeyeceksek camiye, tekkeye niye geliriz?” diyerek konuşmasına devam eden Ahi Evran, bu dağınık yapının Müslümanlığa sığmadığını söyler. Esnaflar da söz alır. Buraya geldiklerinde bütün üretim ve ticaret hayatının gayrimüslimlerin elinde olduğunu, birikmiş sermayenin onlarda olduğunu, borç alınacak başka kimse olmadığını söylerler. Ahi Evran başka daha kimlerin tefecilere borcu olduğunu sorar. Durum vahimdir. Esnafın yaklaşık yarısı faizle borçlanmıştır. Gücü yettiği ölçüde esnafın borçlarını üzerine aldığını söyleyen Ahi Evran, esnafa birlik olmayı teklif eder. Hak rızası için halka hizmet etmeyi teklif eder, nefsi için zenginlik isteyenin ancak kendi cehennemini hazırlayacağını belirtir. 446 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahi Evran’ın konuşması “Hepiniz bir mesleğin pirisiniz. Ustasınız. Ustalık çırak yetiştirmek kalfa yetiştirmektir. Başkasının da dünyasını ahretini kurtarmaktır. İşler arttığında, kese dolduğunda, daha fazlasını istemek yerine, kalfana da dükkan açmaktır. Yardım etmektir. Sattığın malın arkasında alnın açık durmaktır. Helal kazanmak, helal yemek, helal yedirmektir. Gelin yön bulalım, gelin ayrı ayrı akan dereler olmayalım. Gelin koca bir deniz olalım!” diye devam ederken esnaf hem duygulanmış hem de coşmuştur. Böylece Ahi Evran’ın kurduğu teşkilat 32 mesleği de içine alacak şekilde genişlemeye başlar. 56.Kayseri’de çarşı merkezinde bir cami, sabah namazı çıkışıdır. Güneş pırıl pırıl doğmaktadır. Namazdan sonra cami kapısında topluca dua edilecektir. Duayı Ahi Evran yaptıracaktır. Cami cemaati normal bir günmüş gibi dağılır. Ancak Evran’nın etrafında toplanan az sayıdaki Müslüman esnafı görenler biraz duraksar. Ahi Evran’ın gür sesiyle başlayan dua dağılmakta olan Müslüman halkı yavaş yavaş onların çevresine toplar. Ahi Evran ortada çevresinde bir esnaf halkası onunda çevresinde halkın oluşturduğu halka. Halk ne olduğunu, niye olduğunu anlamaya çalışmaktadır. “Ya Rabbi! Cümlemizi darlıktan, bereketsizlikten, aldanmaktan ve aldatmaktan, hak yemekten, kul hakkına tecavüz etmekten muhafaza eyle!” diye başlayan dua, onu artık piri kabul etmiş esnafın “Amin” nidalarıyla duygulu ve coşkulu olarak devam eder. Son cümlesinde “Ey Allah’ım! Esnâfımızı alırken satanı gözeten, satarken alanı gözeten, eksik ölçüp yanlış tartmayan, doğru ve güvenilir kimselerden eyle!” diyerek biter. Halk bir birine bakmaktadır. Olan şey herkesin hoşuna gitmiştir. İnsanlar bu birlik ruhunu takdir ederler. 57.Kirmani’nin dergahı. Karşısına kız istemeye gelmiş kişiler dizilmiştir. Bu kişiler Malatya müderrislerinden Abdürrahim Farsi(30), Malatya eşrafından tüccar Kemaleddin Hemedani(50) ve Abdürrahim Farsi’nin babası Şeyh Hassan Farsi’dir(60) Kirmani misafirleri hoş karşılar. Yolculuğun nasıl geçtiğini sorarak sohbeti başlatır. Damat adayı olan Abdurrahman, sohbet ilerlerken yanındaki pencereden bahçeye bakmaya çalışır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /447 58.Fatma odasında somurtarak oturmaktadır. Hizmetçi kadın ona birazcık bahçeye çıkması için yalvarmaktadır. Bahçede yuva yapmış olan kırlangıç kuşlarının uçuşunu anlatıp özendirmeye çalışmaktadır. Fatma birden Negar Kadına “Sen bana bir baksana Negar Kadın!” diyerek çıkışır. Negar Kadın, Fatma’dan korkar ve babasının isteğini yerine getirmeye çalıştığını itiraf eder. Fatma :“Onlar ancak otu kuşu seyreder.” diyerek görücüye çıkma işine tepki gösterir. 59.Misafirler gittikten sonra Kirmani kızı ile konuşmaktadır. Şimdiye kadar gelen bütün görücüleri geri çevirmek zorunda kaldığını, insanların artık onların kibirli kişiler olduğunu düşünmeye başlayacaklarını belirtir. Kirmani kızından artık peygamberin sünnetine uymasını rica eder. Fatma sessiz kalır. 60.Fatma sokakta hızlı adımlarla yürümektedir. Ahi Evran’ın debbağhanesine doğru gider. Debbağhanenin önüne gelmiştir. Çıraklar, kalfalar çalışmaktadır. Fatma bağırarak Ahi Evran’ı çağırır ve onca çalışanın önünde Ahi Evran’a çıkışır. “Yahu sen nasıl adamsın?” diyerek lafa giren Fatma, Ahi Evran’ı şaşırtır. Ahi Evran bir kusur işleyip işlemediğini, eğer işlediyse bunu bağışlatmak için ne yapması gerektiğini sorar. Fatma ona herkesin içinde hala kendisini babasından istemeye gelmemesinin yeterince büyük bir kusur olduğunu, kendisinde nasıl bir takva bulunduğunu anlamadığını o kadar ilmi boşuna okumaması gerektiğini adeta çemkirir. Hele “Benim senden başkasına elim değdi mi hace?” cümlesini duyan Ahi Evran iyice şaşırır. Bana ne zaman değdi hatun? diyerek karşılık verir. O an Ahi Evran’ın Fatma’yı eşkıyadan kurtardığı sahne de yediği tokat görüntüye gelir. Fatma “değmiş mi değmemiş mi? diye sorarak dönüp gider. Ahi Evran onca çalışanın önünde sıkıntı içindedir. Ancak Fatma’nın içinde gizlice geliştirdiği bu sevgiyi bu derece saf ve cesurca haykırabilmesi hoşuna gitmiştir. 61.Ahi Evran ile Fatma’nın düğünü yapılır. Düğün semah töreninden ibarettir, su kenarında güzel bir bahçede tasavvuf müziği ve ilahiler eşliğinde semah dönen dervişler. Kirmani kendinden geçmiştir, güzel rubailerini okumaktadır. 448 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Müzik ve semah birkaç saniye daha devam eder ve buna yine bir rubai eşlik eder. Ahi Evran ve Fatma’nın görüntüsü. Ahi Evran, Fatma’nın duvağını açar. Birbirlerine aşk dolu gözlerle bakarlar. Bu esnada Kirmani’nin sesinden okunan rubai şöyledir. “ Aşk defterinden harf okuyadur, ama söyleme. / Atını o kervanın peşinden sür, ama söyleme. / Dilinin ve dininin selamette kalmasını ister misin? / Gör ama belli etme; bil ama söyleme.” 62.Fatma şehir surları önünde bir alanda genç kızlara kılıç talimi yaptırmaktadır. Kendi elinde de kılıç vardır. Arada sırada kızlara doğru tekniği göstermekte ve talim bu şekilde devam etmektedir. Bir süre sonra gözü bir yere takılır. Gözleri hayretten büyür, yüzünde sanki bir mucizeye şahit oluyormuş gibi bir ifade vardır. Gözlerini yakındaki ufak bir tepenin üstünde beliren adamdan ayıramaz. Elinde asası sırtında çıkısıyla gördüğü kişi rüyasında görmüş olduğu dervişe benzemektedir. Elinden kılıç düşer. Ona doğru koşmaya başlar. Yaklaştığında konuşmak ister ancak kilitlenir konuşamaz. Hacı Bektaş durur. Bir müddet sessizlik olur Fatma konuşmayı birkaç kez dener ama başaramaz. Sonunda Hacı Bektaş ona babasının nerede olduğunu sorar. O anda dili açılan Fatma babasının yerini söyler. Hacı Bektaş o yöne doğru uzaklaşır, Fatma gözlerinden yaşlar akarak arkasından bakmaktadır. 63.Dış ses “1228 Sultan Alaaddin Keykubat Anadolu’ya altın çağını yaşatmaktadır.” Şehir halkı sultanı karşılamaya çıkmıştır. Sultan Alaaddin, önünde ve arkasında muhafızlarla at üstünde sağa sola dizilmiş olan kalabalığın arasından geçmektedir. “Uluğ Sultan çok yaşa” haykırışları hep bir ağızdan söylenmektedir. Bu şekilde ilerleyen Sultanı kalabalık bir heyet karşılar. Şehrin muhafız başısı, kadısı, müderrisler, Kirmani ve Ahi Evran oradadır. Sultanın yanında yürüyen vali, Sultana yaklaşarak görmeyi arzu ettiği Kirmani ve Ahi Evran’ı gösterir. Sultan atından iner. Sultanın atından inmesi büyük saygı ifadesidir. Hemen bir uğultu oluşur. Evhaüddin Kirmani’nin önünde eğilerek cübbesini ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /449 öper. Uğultu tekrarlanır, insanlar bu davranışlar karşısında şaşkındır. Kirmani’de çok mahcup olmuştur. Sultan doğrulur ve Kirmani’ye iltifatlar eder. Kirmani mahcuptur ve hayretle Sultana bakarken ağzından bir rubai dökülür. “Böyle iltifatlar bağışlayan şah. / Sultan Keykubat’tan başka kim olabilir? / Bir miskinin gönlü için eğilen şah. / Allah rızası için dünyayı bağışlayabilir.” Sultan o anda Kirmani’nin ağzından çıkan bu rubai ile duygulanır ve Kirmani’ye sarılır. 64.Sultanın gelişini kutlamak için şenlikler yapılıyor. Kurbanlar kesiliyor, sofralar kuruluyor, güreş müsabakaları yapılıyor.(Kuşak güreşi ve aba güreşi.) Bölük bölük Müslüman zanaatkarlar yaptıkları ürünleri ile geliyor. Sultanın önünde durarak onu selamlıyor. İçlerinden yiğitbaşı öne çıkarak sultana hediyesini sunuyor. Bir tellal yüksek sesle gelen grubu ve yiğitbaşını ismiyle takdim ediyor. Sultan yüksek bir kürsüde oturmuş, Kirmani ve Ahi Evran’ı da iki yanına oturtmuştur. Önce debbağlar gelir. Selam durup rengarenk işlenmiş derileri yere serip, sonra huzurdan ayrılırlar. Bu şekilde diğer meslek grupları da sırayla gelip ürünlerini sunuyorlar. Sultan Alaaddin, sırada bekleyenlerin hepsinin Müslüman usta ve kalfalar olduğunu öğrenince Ahi Evran’a “Bu nasıl iştir? Hepsinin başında bir yiğitbaşı… Sen bir ordu nizamı kurmuşsun.” der. Ahi Evran’da 32 meslekten usta ve kalfaları olduğunu söyler. Ayrıca “Her meslekten ustalara ihtiyacı olan ham maddeyi denk veririz hünkarım. Böylelikle kimse, yek diğerinden fazla satamaz, herkes denk kazanır. Mala, eşyaya talep mi arttı? O vakit bir kalfayı usta yapar ona dükkan açarız, böylelikle paylaşarak büyürüz.” deyince, Sultan derhal aynı teşkilatı tüm şehirlerde kurması için ona emir verir. Bundan sonra aralarında İbni Sina hakkında kısa bir sohbet olur. Sultan Ahi Evran’nın hekim olduğunu duymuştur. Felsefeye meraklı olduğu için Ahi Evran’dan İbni Sina’nın bir eserini Farsçaya tercüme etmesini ister. Sohbet böyle devam ederken Sultan Alaaddin’in dikkati arka taraflarda bekleyen kadın süvarilere takılır. Bunlar kimdir diye sorar Ahi Evran’a. Onların Ahilerin kızları ve kadınları olduğunu öğrenince hayreti daha da artar. Adına Bacıyan-ı Rum denilen bu teşkilatın da diğer şehirlerde kurulmasını 450 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ister. Kadınlar gösteriye başlar. Yüksek bir kalasın üstüne asılmış koyun postunu atını dörtnala koşturan bir kız, hem de arkasına dönerek ok ile vurur. Sultan heyecanından ayağa fırlar. Gösteriler bitip Sultan mekandan ayrılacağı zaman yine Ahi Evran’a döner ve kendisini Konya’da ki medreselere müderris atadığını, derhal hazırlanıp Konya’da göreve başlamasını ister. Ardından da “Ha bir de bundan böyle namın Nasıreddin’dir. Dinine ve halkına yardım ederek bunu hak ettin. Seni böyle analar böyle bileler, dünya döndükçe namın yürüye Hoca Nasıreddin.” diye ekler. 65.Ahi Evran evinde misafir beklemektedir. Gelecek olan Sadreddin Konevi’dir. Henüz 20’li yaşlarındadır. Sadreddin Konevi gelir, birbirlerini gördükleri gibi kucaklaşırlar. Aralarında samimi ve neşeli bir sohbet başlar. Sadreddin Konevi, Şam’dan gelmiştir. Babası Mecidüddin İshak vefat edince annesi bir süre sonra Muhyiddin Arabi ile evlenmiş ve birlikte Şam’a gitmişlerdir. Ahi Evran ilerleyen sohbet sırasında ona İbn-i Arabi’yi sorar. Sadreddin, İbn-i Arabi’ye karşı, bir akımın başladığını, dikkatli olması gerektiğini ancak onun kimseden çekinecek biri olmadığını anlatır. Kendilerine Selefi diyen bir grubun halkı sufilere düşman etmek için uğraştığını belirtir. Sohbet ilerlerken Ahi Evran, Negar Kadına sofrayı hazırlamasını söyler. Tam da bu sırada Fatma Hatun kendi müridi olan dört kızla eve gelir. Karınları çok açtır. Fatma Hatun da Negar Kadına “Yemek var mı?” diye sorar. Negar Kadın: “Yemek var ancak efendinin misafiri vardır.” deyince Fatma Hatun, Sadreddin’in yabancı olmadığını söyleyerek içeri dalar. Sadreddin’e kısa bir hoş beş eden Fatma Hatun yemeği görünce “ Dervişler riyazet üzere durur, haydi bakalım Allah takvanızı arttırsın erenler.” diyerek yemeği önlerinden alır. İkisi de yemeğin arkasından bakakalır. Ahi Evran, Sadreddin’e yıllar önce babasının davetiyle onlara yemeğe geldiklerini ancak evlerindeki kuşların yemeklerin üzerine konup onları aç bıraktığını anlatarak bu olayı hatırlayıp hatırlamadığını sorar. Sadreddin Konevi hatırladığını söyleyince de Ahi Evran lafı yapıştırır: “İşte bunu ona say.” ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /451 66.Dış Ses: “1230 yılında Sultan Alaaddin, Harzemşahlarla savaşmak zorunda kaldı. Moğollara karşı Eyyubileri de içine alan bir ittifak kurmaya çalıştıysa da Celaleddin Harzemşah’ın Ahlat’a saldırması her şeyin sonunu hazırladı.” Görüntüde Sultan Alaaddin, Yassıçemen Ovasına bakıyor, atının üstünde savaş zırhları ile heybetli görünüyor. Ova on binlerce ölü askerle dolu. Harzem ordusu adeta yok edilmiş. Dış Ses: “Alaaddin bundan sonra doğuda ve güneyde topraklarını hızla genişleterek, Moğollar’a hem göz dağı veriyor hem de diplomatik davranarak onları oyalıyordu. Ancak Sultan’ın ordusuna verdiği bir şölen sırasında zehirlenerek öldürülmesi, onu bir baba gibi gören Türkmenlerin ve Ahilerin ülke çapında ayaklanmasına neden oldu. Yeni sultan II. Gıyaseddin, hem çok tecrübesiz hem de basiretsiz biriydi. Bazı Türkmen Beylerini ve Ahi Babalarını öldürterek ya da tutuklatarak olaylara karşılık verdi.” Ülkenin her yanında ayaklanmalar çıkmış olarak gösterilir. Ahiler şehirlerde toplanıp hükümet konakları önünde sorumluların bulunmasını isterler. Askerlerin Ahilere müdahalesi arbede içinde gösterilir. Türkmenler de ayaklanmıştır. Atlı Türkmenlerin ordu güçleriyle girdikleri çatışmalar gösterilir. Ülke yangın yerine dönmüştür. 67.Sene 1240 olarak gösterilir. Konya Hanikah-ı Ziya Medresesi. Ahi Evran medresenin avlusunda öğrencilerine ders vermektedir. Koşarak, panik içinde yanına biri gelir. Bu o sırada 30 yaşlarındaki Edebali’dir. Ahi Evran ise 60 yaşlarındadır. Edebali, Ahi Evran’a, her şehirde Ahi Babalarının tutuklandıklarını hatta bazılarının idam edildiğini anlatır. Ahi Evran, olayların çoktandır durulduğunu bunun nedeninin ne olabileceğini sorar. Edebali de Vezir Sadreddin Kupeg’in Sultana suikast hazırlığında iken yakalandığını, Sultanın veziri öldürttüğünü ancak Ahi ve Türkmenleri de bu olaydan sorumlu tuttuğunu söyler. Ahi Evran bunun üzerine “ Edebali, hemen şehirlere haberci çıkaralım, halk sakin olmalı, sen de hemen hazırlan. Eskişehir’e git, seni uçlarda halifem atadım. 452 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Oralara mukayyed ol. Bunun arkasından büyük isyan gelecek, uçlardakiler de buna katılıp düşmanları sevindirmesinler!” der. Aniden bir gürültü patırtı başlar, medresenin avlusu askerlerle dolar, muhafız başı öne çıkar ve Ahi Evran’a tutuklu olduğunu söyler. Ahi Evran ile Edebali göz göze gelir. 68.Çok kanlı savaş sahneleri. Türkmenler Baba İshak liderliğinde ayaklanmış ve Kırşehir’in Malya Ovasında Selçuklu Ordusu ile savaşa tutuşmuşlardır. Frank askerleri ile Türkmenler arasındaki savaş gösterilir. Dış Ses: “Göçerlerin manevi önderi olan Baba İlyas’ın tutuklanıp öldürülmesi, halifesi olan Baba İshak’ı harekete geçirdi. Türkmenler 1242’de önlerine çıkan kuvvetleri yenerek Malya Ovasına geldiler. Selçuklu Ordusunda ki Türk unsurlar Baba İshak’a karşı savaşmayı reddettikleri için paralı Frank askerleri devreye sokuldu. Savaş çok kanlı bitti. Ancak bu sadece bir başlangıç idi. “ 69.Kayseri yakınlarında bir yer. 40000 kişilik bir Moğol ordusu Baycu Noyan komutasında ilerlemektedir. 70.Kayseri’de hükümet konağı gibi bir yerde toplantı yapılmaktadır. Toplantıda bulunanlar Fatma Hatun, Kayseri Ahi Babası Sinan, Kale Komutanı, Kayseri medrese müderrisi Şeyh Burhaneddin, Fatma Hatun kırk beş yaşlarındadır artık. Fatma Hatun, kale komutanı ve Şeyh Burhaneddin’i karşısına almış bağırarak konuşmaktadır. Moğollara karşı şehri savunmak istemeyen kale komutanı ve Şeyh Burhaneddin’e var gücüyle direnmektedir. Moğolların teslim olsalar bile şehrin kızlarını cariye yapacaklarını söyleyerek, Şeyh Burhaneddin’i eleştirir. Çok sert atışmalar yaşanır. Sonunda Fatma daha fazla dayanamaz ve kılıcını çektiği gibi Şeyhin boynuna dayar. “Eğer Moğollar bu şehre girdiklerinde hala ölmemişsen seni ben öldüreceğim! Ben Ayşelerimi, Meryemlerimi, Zehralarımı senin uzun sakalın daha sıvazlansın diye kafire cariye ettirmem Hace! Allah yoluna şehit ettiririm, cennete sultan ettiririm, ama senin gereksiz hayatının bedeli ettirmem! Beni anladın mı Şeyh Burhaneddin Efendi hazretleri.” diyerek tartışmaya son noktayı koyar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /453 71.Fatma Hatun ve Ahi Baba Sinan dışarı çıkarlar, Ahiler silahlanmış beklemektedir. Çeşit çeşit esnaf meslek kıyafetleri üzerlerinde, Bacıyan-Rum’un silahlanmış genç kızları da orada at üstündedir. Herkes onların ağzından çıkacak sözü beklemektedir, halkta etraflarını sarmıştır. Binlerce kalabalık hükümet konağı gibi bir yerin önündeki alanı doldurmuştur. Fatma Hatun kalabalığa derin derin bakar ve yüksek sesle konuşur. Konuşması son derece duygulu ve etkileyicidir. Halkı cihada çağıran bu etkili hitap “Yoksa Allah yoluna revan canlarımızla, kanımızı akıtıp şahadet şerbetini içelim de cenk nasıl edilirmiş tatara öğretelim mi?” cümleleriyle biterken halk “Allahuekber” nidalarıyla karşılık vermektedir. 72.Halk, kale depolarındaki silahlarla silahlandırılır. Mızraklar, kılıçlar, yaylar dağıtılır. Bir kısım halk kırsaldan ellerinde dirgenler ve oraklarla akın akın sur kapılarından şehre gönüllü olarak girmektedir. 73.Moğol ordusu, Kayseri şehir surlarının önüne dizilmiştir. Beyaz bir flama sarılmış ok kale duvarlarının dibine fırlatılır. Bu Moğolların teslim olun çağrısıdır. Biraz sonra kale kapısı açılır, Fatma Hatun ve yüz kadar kadın süvari kaleden çıkış yapar. Zırhlı ve siyah giyinmişlerdir. Baycu Noyan kapıdan çıkan 100 kadar süvariye bakar onların görüşmek için gelen heyet olduğunu sanır yanındaki komutana dönerek bu kadar kalabalık geldikleri için dalga geçer. Ancak gelen atlılar toplu halde iken birdenbire açılmaya başlarlar. Fatma Hatun ve süvarileri akıl almaz taktiklerle koca Moğol ordusunu hem taciz eder hem de kalabalık bir birliği peşlerine takıp surların yakınına kadar çekerler. Kaleden başlayan muazzam bir ok yağmuru bu Moğol birliğini neredeyse yok eder. Baycu Noyan hayret içindedir. 74.Surların arkası, kadın süvariler ve yüzlerce ahi kapı önünde, Ahiler tekbir getiriyor Fatma Hatun atından iner ve kayıpları olup olmadığını öğrenmek ister. 454 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 75.Moğol Ordusu aynı düzendedir, yaralıların iniltileri vardır etrafta. Baycu Noyan geriye doğru süvarisiz dönen yüzlerce ata hiddet içinde bakmaktadır: “Gidin mancınıkları getirin!” diye emir verir. Bu arada iki Moğol askeri yaklaşır. Ortalarında sürüyerek getirdikleri göğsünden vurulmuş bir yaralı vardır. Askerler yaralının miğferini çıkartırlar, o anda kadının uzun saçları ortaya çıkar, Baycu Noyan ve askerler hayret içinde kalırlar. Ölmek üzere olan Balkız’ın son cümleleri “Biz ölmeye hazırız, ya siz?” olur. Ağzından boşalan kan ile can verir. Baycu Noyan surlara doğru hayretle bakar. 76.Kale kapısının arkası, Fatma Hatun Balkız’ın şehit düştüğünü öğrenmiş ve kalabalığa konuşmaktadır. Halkı Moğollara karşı gayrete getiren duygulu ve coşkulu bir konuşmadır bu. Fatma Hatun’un konuşması biter bitmez Ahi Sinan da kalabalığa dönerek “Yektir Allah” diye bağırır. Binlerce kişi gök gürültüsünü andıran bir sesle “İllallah” diye karşılık verir. 77.Bu son kelime öyle büyük bir gürültüyle söylenir ki karargahındaki Baycu Noyan bu anlık sesi irkilerek duyar ve arkası dönükken birden başını çevirip Kayseri Kalesi’ne doğru bakarak:“Bugün siz kazandınız, yarını bekleyin o zaman.” der. 78.Moğol Ordusu bu sefer uzun merdivenlerle kaleye saldırır. Amaçları surlara tırmanarak çıkmaktır. Ancak dünkünden biraz daha zayıf ok atışları ile karşılanırlar. Kayıplar verirler, yine de tırmananlar olur. Ancak bu sefer ahiler karşılar onları. Bazı yerlerde Moğollar surlara çıkar hatta bayrak dikerler. Baycu Noyan ümitlenir. Genel hücum emri verir oysa bu bir tuzaktır. Kaleden bir duman yükselir. Bu bir işarettir. Erciyes Dağı’na çekilmiş ve gece karanlığında gelip Moğol ordusunun birkaç kilometre ardında atlarını yatırarak gizlenmiş bin kadar Alperene hücum işaretidir. Ordusunun tamamını genel hücuma kaldırmış olan Baycu, arkadan gelen süvarileri fark ettiğinde korku içinde kalır. Hemen geri çekilme emri verse de Alperenler uzaktan ok atışlarıyla ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /455 Moğollara kayıplar verdirirler. Toparlanan Moğollar beş bin kişiyle Alperenleri takibe başlarlar. Ancak Erciyes Dağı’nın eteklerine yaklaşıldığında birden dörde ayrılan savaşçı erenler Moğol birliğini şaşırtır. Bunun bir tuzak olduğunu düşünen Moğol Komutan Bekter geri döner. 79.Bir tepenin üzerinde Hacı Bektaş Veli ve kardeşi Menteş, Kayseri Kalesi’ne ve Moğol ordusuna bakmaktadır. Güneş batmaktadır bir yandan. Hacı Bektaş’ın elinde asa vardır ve o sırada 50 yaşlarındadır. Kardeşine yarın için Taptuklu Dervişlerin başına geçmesini, son namazlarını kıldırmasını söyler. Kendisinin çilesinin biraz daha devam edeceğini belirtir. 80.Savaş üçüncü günündedir. Moğollar mancınıkları getirmiştir. Dev gibi üç mancınık atış mesafesinde surların önünde dizilmiştir. Baycu Noyan emir verir. Dev kayalar bir surun aynı noktasını dövmeye başlar, surdan ufak parçalar düşer ancak böyle giderse durum tehlikeli olabilir. Baycu Noyan, komutanı Bekter’e Erciyes Dağı’nın yamacında konuşlanmış olan Alperenleri (Taptuklu Dervişler) yok etmesi için emir verir. Esir almamasını ister. 81.Kayseri’de Şeyh Burhaneddin’nin evi. Şeyh Burhaneddin ve Kale Komutanı Hacok oğlu Hüsameddin konuşuyorlar. Hüsameddin, halkın Fatma Hatun’un yanında olduğunu, kendilerini destekleyenlerin sayısının çok az olduğunu anlatıyor. Konuşmanın sonunda Şeyh Burhaneddin, Moğollarla yine de temas kurmak gerektiğini hiç olmazsa kendilerinin böyle düşünmediğini bilmelerini istiyor. 82.Mancınık atışları günlerce devam etmiştir. Sur bir yerden iyice zayıflamıştır. Baycu Noyan sabırsızlıkla çökeceği anı beklemektedir. Sonunda sur aşılacak kadar çöker. Moğol ordusu sevinç içindedir. Ancak karşı tarafta bazı hazırlıklar yapmıştır. Moğol Ordusunun yarısı hücuma geçmiştir. Şehir halkı yine ok yağmuru yağdırır üzerlerine, kayıp verseler de yıkık duvara varırlar. 456 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 83.Bütün ahiler askerler ve bacılar yıkık bölümün arkasındadır. Yarıktan ok atışları ile yaklaşanlara kayıp verdirirler. Sonunda Moğollar birbirini ezercesine yarıktan içeri girer. Oysa ölüme koşarlar. Yıkılması beklenen duvarın arkasında hilal şeklinde derin olmayan bir hendek kazılmış ve hendeğin içi katı, sıvı ne kadar yanıcı madde varsa hepsiyle doldurulmuştur. Hendeğin arkasında ise demirciler büyük körükleri ile beklemektedir. Körüklerin önündeki dar uzun haznelere koyu bir sıvı dökülür.(Rum Ateşi.) Fatma Hatun emir verir. İki yandan yakılan hendek bir ateş duvarına dönüşür. Moğol ordusundan yüzlerce asker yarıktan içeri doluşmuştur. Ancak bir anda yükselen ateş duvarı karşısında öndekiler duraksayınca arkadan gelenler tarafından ezilir. Körükler arkadan alev makinesi gibi çalışmaya başlar. Her yandan üzerlerine metrelerce ateş püskürtülmektedir. Diğer yandan ateş duvarının arkasında dizilmiş olan yüz kadar okçu atışa başlar. Manzara inanılmazdır. Moğollar bir cehennemin içindedirler. Arkadan gelenler için de artık çok geçtir. Yarığın içi bir süre sonra cesetlerle dolu bir tepeye dönüşür. Bir grup düşman da koçbaşıyla kale kapısına yönelir. Ancak üzerlerine kızgın yağ dökülerek perişan edilirler. 84.Baycu Noyan durumu soğukkanlılıkla seyretmektedir. Savunma gücünün yarığa ve kale kapısına yığıldığını düşünerek merdivenlerle surlara hücum emri verir. Moğollar uzun merdivenlerle surlara doğru yönelir. Bir kısmı surlara çıkar. Sekiz dokuz yerden arka arkaya yüzlerce Moğol askeri surlara çıkmıştır bile. Yüzlercesi de çıkmaktadır. 85.Ahi Sinan savunmanın surların üzerindeki bölümünü yönetmektedir. Moğolların surlara çıktığını görür. Az sayıdaki muhafızlar öldürülmektedir. Ahi Sinan duvarların arkasında ellerinde dirgenler, oraklar, baltalar ve çapalarla bekleyen, sayıları on binleri bulan halka seslenir. Büyük bir uğultu kopar, on binlerce insan ellerinde baltalar, dirgen- ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /457 ler, oraklar ve çapalarla surlara çıkan Moğol askerlerine saldırır. Bu öyle bir kalabalıktır ki bazı Moğol askerleri gelenleri görünce kaçmaya başlar. 86.Yarıkta kilitlenen savaş artık devam edemez olur. Açılan yarık insan cesetleri ile kapanmıştır. Baycu Noyan surlardan atlayan ve atılan askerlerini seyretmektedir. Öfke içinde geri çekilme emri verir. 87.Baycu Noyan komutanlarından rapor almaktadır. Sıra ile komutanlar düşüncelerini söylerler, çok kayıp verdiklerini, böyle bir savunmanın diğer şehirleri de uyarabileceğini, merkezden çok uzaklaşmış olduklarını söylerler. Baycu Noyan da durumu değerlendirir ve kuşatmayı kaldırma kararı verir. Ancak tam da o sırada bir asker gelir ve karşı taraftan birinin kendisiyle görüşmek istediğini söyler. 88.Fatma Hatun ve Ahi Sinan surların üstünden Moğol ordusunu gözlemektedir. Moğol ordusu bir süre sonra çadırlarını sökmeye başlayacaktır. İkisi de sevinç içindedir. 89.Gece Kayseri’de büyük şenlikler yapılmaktadır. Rumlar ve Ermeniler de zaferi kutlamaktadır. Müslüman mahallelerinde ise ilahiler ve Kuran okunmaktadır. Şehir meydanında kuzular çevrilmekte, helvalar yapılmakta ve şerbetler hazırlanarak halka dağıtılmaktadır. Herkes sevinç içindedir. Hristiyanlar da aynı meydanın bir yerinde toplu halde çalgı çengi eşliğinde ve şarap içerek eğlenmektedir. Fatma Hatun ile Ahi Sinan yanlarında Ahiler ve bacılardan bir grup ile yürümektedir. Kısa konuşmalardan sonra Fatma Hatun Bacıyan-ı Rum’un kızlarıyla beraber Kızlar Tekkesine gider. 90.Moğollar kale komutanının rehberliğinde Kayseri Surlarının pis su dehlizlerinden sessizce şehre girmektedir. Mahalleler boşalmış halk şehir meydanında toplanmış olduğu için kimse koca Moğol ordusunun gece karanlığında sessizce şehre 458 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI dolduğunu fark etmez. Son anda fark eden birkaç nöbetçi de hemen öldürülür. 91.Kale komutanı Baycu Noyan’ı Fatma Hatun’un dergahına getirmiştir. Baycu ağaçlık bir alanın içindeki güzel bahçeye ve semah törenine hayranlıkla bakar. Fatma Hatun ve kızları ilahiler eşliğinde ellerinde küçük kandillerle semah dönmektedir. Bembeyaz elbiseler içinde kendinden geçmiş bir halde içleri ilahi aşkla dolmuş olarak. Bir süre seyrettikten sonra Baycu adamlarına işaret verir. Bembeyaz elbiseler içindeki kızlar vücutlarında kırmızı gül gibi açan oklarla arka arkaya düşmeye başlar. Fatma Hatun semah esnasında bir an gözlerini açtığında, düşerken bedeni kanlarıyla boyanmakta olan kızlarını görür. Yavaşça durduğunda onlarca kız çevresinde ölmüştür. Karşısında yüzlerce Moğol askeri ve Baycu Noyan vardır. O anda şehirde büyük bir feryad dalgası başlar. Yangınlar yükselir değişik yerlerden. Moğol katliamı başlamıştır. 92.Konya zindanında Ahi Evran uykusundan ter içinde uyanır. Parmaklıkların arkasında elinde meşale ile bekleyen Hacı Bektaş’ı görür. Yavaşça ayağa kalkar, Bektaş’a doğru yürür. Hacı Bektaş, “ Evvel Hakk diyelim, kadim Hakk diyelim. Geldi Ali mevsimi medet Muhammed diyelim. Kırklar demine devranına Hu diyelim.” diyerek onu selamlar. Aralarında başlayan bu mistik konuşma sonunda Ahi Evran, Hacı Bektaş’a Edebali’yi emanet eder. JENERİK AKARKEN, DIŞ SES Fatma Ana ya da Kadıncık Ana, beş yıllık esaret hayatından sonra serbest bırakıldı. Kocası öldükten sonraki yıllarını Suluca Karahöyük’te Hacı Bektaş’ın himayesinde geçirdi. Ahi Evran iki yıl sonra hapisten çıkartıldı. Kırşehir’de Ahi Teşkilatını yeniden canlandırdı ise de 1261’de Moğolların Kırşehir kuşatmasında şehit düştü. Edebali, Bizans sınırlarında yaşayan Yörüklerin manevi önderi ve Osman Gazi’nin kayınpederi oldu. Şeyh Edebali ve Ahiler Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda başat rol oynadılar. Birinci Mansiyon Ödülü Selfet AYDEMİR 1973 yılında Çorum’un Sungurlu ilçesinde dünyaya geldim. Doğumumdan hemen sonra ailemin Ankara’ya yerleşmesinden itibaren hayatım hep bu şehirde devam etti. Üniversite eğitimim 1992 yılında Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ne girerek başladı. Burada İngilizce hazırlık sınıfını bitirdikten ve bir süre daha devam ettikten sonra ayrılarak, özel eğitim kurumlarında öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulundum. 1996 yılında tekrar üniversite sınavına girerek Gazi Üniversitesi İşletme Bölümü’ne girdim ve bu bölümden mezun oldum Ekonomik nedenlerle üniversite hayatı ile çalışma hayatını birlikte sürdürmek durumunda kaldım. 1998-2004 yılları arasında çeşitli konularda faaliyet gösteren özel bir eğitim kurumunun kuruculuğunu yapıp genel müdürlük görevini yürüttüm. Halen bir kamu kuruluşunda uzman olarak görev yapmaktayım. Evli ve 2 çocuk babasıyım. 2012 yılından itibaren roman ve öyküler yazmaya başladım. Romanlarımdan biri özel bir yayınevi tarafından 2012 yılı Haziran ayında basılarak yayınlandı. 2013 yılı Mayıs ayında Eskişehir Valiliği tarafından “Uluslar Arası Türk Dünyası Kültür Başkenti” etkinlikleri kapsamında düzenlenen Yunus Emre Roman Yarışması’nda “Ayna, Sır ve Işık” isimli romanım ödüle layık görüldü. Roman ve öykü çalışmalarım halen devam etmektedir. EJDERİN KALBİ Senaryo SAHNE 1 DIŞ. ORMAN – GECE Anadolu Selçuklu Devleti’nin ağır bir yenilgiye uğradığı Kösedağ Savaşı sonrasında, 13.yüzyılın ortalarında Moğolların Anadolu’yu istila ettiği karışıklık yıllarıdır. Gece vakti karanlığı dolunay aydınlatmaktadır. Gecenin sessizliğini yer yer kurt-çakal ulumaları bozmaktadır. Ormanda yaşları 5-10 arasında değişen 7-8 erkek çocuğu ile 5-6 yaşlarında şirin-sevimli bir kız çocuğu (AYBİKE) yerde yan yana yatmaktadırlar. Mevsim kış değildir ama havada bahar serinliği vardır. Çocuklar titremektedirler. Hepsi de yorgun, korkmuş ve perişan bir haldedir. Elbiseleri yıpranıp yırtılmış, yüzleri kirlenip kararmıştır. Hepsinin ayakları çıplaktır ve yara bere içindedir. Az ötede 15-20 kişilik bir grup Moğol askeri/yağmacısı büyükçe bir ateşin etrafında oturmaktadır. Yakınlarında atları bağlıdır ve zırhları, kalkanları vs. yanlarında yığılı olarak durmaktadır. Ateşin üzerinde çevirerek koyun kızartmakta, keyifle ve vahşice 468 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI tavırlarla yiyip içmektedirler. Çocuklar bir ucu askerlerin bulunduğu yerdeki bir ağaca bağlı olan kalınca bir iple bellerinden birbirlerine bağlanmıştır. En uçta Aybike bağlıdır ve yanında 7-8 yaşlarında olan ağabeyi (HASAN) onun elini tutmaktadır. Hasan yağız görünümlü, güzel ve cesur bir çocuktur. Aybike’nin kulağına yaklaşıp cesaret ve güven vermeye çalışarak konuşur. HASAN Korkma, seni hiç bırakmayacağım! Aybike inanmış gibi kafasını sallar ama yüzü korkuludur. O sırada askerlerden kısa boylu, tıknaz ve şişman olan biri (TEVENTAY) karnını ovuşturarak ayağa kalkar. İnlemeye benzer sesler çıkararak sarhoşça ve eli karnında kıvranır gibi çalıların arkasına gider. Askerlerden genç ve iri yapılı biri (BAYTA) içkisini kafasına diker ve ağzının kenarlarından akıta akıta içip bitirir. Tavırlarından grubun lideri olduğu belli olan Bayta koluyla ağzını silip sarhoş halde diğer askerlere kızar/çıkışır gibi homurdanarak konuşur. BAYTA Size kadınların hepsini öldürmeyin demiştim! ... Ahmak herifler! ... Şimdi bizi kim şenlendirecek ha! ... Bayta aklına bir şey gelmiş gibi duraksar, gözü Aybike’ye takılır. Yüzüne pis bir gülümseme yayılır. Sarhoşlukla puslanmış vahşi ve kirli bakışlarla Aybike’ye bakarak ve yalpalayarak ayağa kalkar. Çocukların yattığı yere doğru sarhoşça yürümeye başlar. Yürürken belinden bir bıçak çıkarır. Çocuklar durumu fark eder ve korkuyla uyumuş gibi gözlerini sıkıca yumarlar. Bayta, Aybike’nin belindeki ipi keser ve kolundan tutup diğerlerinden ayırarak ayağa kaldırır. BAYTA Gel bakalım güzel kız! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /469 Aybike korkudan dili tutulmuş bir halde titreyerek sessizce ağlamaya başlar. Hasan gözlerini açar ve bağırarak ayağa fırlar. HASAN Bırak onu! Bıraaaak! Hasan çabalasa da belinde bağlı ipten dolayı Aybike’ye uzanamaz. Bayta hiç oralı olmadan Aybike’yi karanlığa doğru sürüklercesine götürmeye başlar. Hasan bir yandan belindeki ipi çözmeye/koparmaya çalışmakta ve bir yandan da bağırmaya devam etmektedir. HASAN Bırak kardeşimi! Bıraaaak! Bayta, Aybike’yi kolundan sürükler gibi götürür. Aybike’nin korkuyla açılmış gözlerinden sessiz yaşlar süzülür. O sırada Bayta’nın döndüğü taraftaki karanlığın içinden ıslık sesini andıran keskin bir ok vınlaması duyulur. Ateşin başındakiler ise sesi duymazlar. Hallerine aynen devam etmektedirler. Bayta bir an için ayakta hareketsiz kaldıktan sonra Aybike’nin kolunu bırakır ve olduğu yerde öylece arkasına devriliverir. Kalbinin tam üzerine bir ok saplanmıştır. Onun devrilmesiyle askerler durumu fark ederler. Silahlarına davranmak isterler. Aynı anda yeni ok vınlamaları işitilir. Askerlerin kiminin göğsüne kiminin boynuna oklar saplanır. Hiçbiri silahlarına erişemez. Teventay çalılıkların arkasından olanları dehşetle izler. Bir an için askerle-rin yanına gitmeye yeltense de tereddüt eder, gözleri atlara takılır. Sürünerek atların olduğu yere doğru ilerle-meye başlar. Karanlığın içinden ateşin olduğu yere simsiyah sargılı elbiselere bürünmüş savaşçılar çıkar. Savaşçıların sadece gözleri görünmektedir. Sayıları askerlerden daha azdır. Moğol askerlerinden yaralı olanlar ve ok isabet etmeyenler onlara karşı koymaya çalışırlar. Savaşçıların iyi eğitimli oldukları hal ve hareketlerinden bellidir. Seri ve ustaca kılıç darbeleriyle askerlerin hepsini oracıkta öldürüverirler. Teventay atlara 470 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI doğru sürünürken olan bi-teni izler ve korkuyla daha da hızlı sürünmeye koyulur. Siyah bir ata ulaşır ve üzerine binmeye çalışır. Şişman ve hantal olduğu için ata güçlükle biner. Atın kişneme ve toynak sesleri duyulur. Savaşçılar sesin geldiği yöne dönüverirler. Teventay atını dehleyip kaçmaya çalışırken savaşçılardan biri çevik bir hareketle belindeki kama biçimindeki düz hançeri çıkarır ve ona doğru hızla fırlatır. Hançer Teventay’ın sırtına saplanır. Teventay acı bir çığlık koparır ama düşmez, atıyla karanlığa karışır. Hançeri atan savaşçı hemen peşinden gitmeye yeltenir. Fakat Lider Savaşçı sağ elini kaldırıp tek hareketle kararlıca onu durdurur. Bu sırada sağ elinin serçe parmağında üzerinde kabartma yılan deseni olan bir yüzük parlar. Ormanda yanan ateş Lider Savaşçı’nın gözlerine yansır. Cesur ve kararlı bir bakış ve tonla, gözlerinde ateşle konuşur. LİDER SAVAŞÇI Bırak da verdiğimiz emaneti asıl gitmesi gereken yere ulaştırsın! ... Askerlerden sağ kalan var mı bakın! Çocukları sakinleştirin... Dönüyoruz! SAHNE 2 DIŞ. BOZKIR – GÜN Moğol ordusundan kalabalık bir grup bozkırda çadırlar kurmuştur. Sabah vakitleridir. Büyüklüğünden, görkeminden ve önünde bekleyen iki muhafızdan komutan çadırı olduğu belli olan çadırdan bir Moğol komutanı (BATU) dışarı çıkar. Batu iri yarı, güçlü, zeki, sert ve acımasız biridir. Çadırın önünde keyifle esneyip gerinerek açılır, boynunu/vücudunu kütürdetir. Bu sırada gözleri ileriye dikkat kesilir. Atının üzerinde Teventay yarı baygın halde gelmektedir. Birkaç asker Teventay’ı karşılar ve ikisi atından indirip ona omuz verirler. Teventay’ın sırtında hançer hâlâ saplı durmaktadır. Batu da ona doğru hareketlenir. Buluştuklarında Teventay Batu’nun önünde diz çöker. Batu düşmemesi için onu tutar ve kaygıyla sorar. BATU Bayta nerde? Ne oldu? Konuş! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /471 Teventay’ın dili damağı kurumuştur. Askerlerden biri ona su verir. Teventay biraz olsun toparlanır ve güçlükle nefes alarak konuşur. TEVENTAY Bayta öldü... Baskın yaptılar... Batu’nun yüzünü öfke ve dehşet kaplar. Duyduklarına inanamaz bir halde Teventay’ı sarsarak kükrer gibi konuşur. BATU Ne diyorsun sen! Bu nasıl olur! Kim buna cesaret edebilir! TEVENTAY Bilmiyorum, hepsi siyahlar içindeydi. Gece kadar siyahtılar! Sadece gözleri görünüyordu... Çocukların hepsini geri aldılar. Bizden herkesi öldürdüler... BATU Peki sen nasıl kurtuldun? TEVENTAY Sürünerek kaçtım... Teventay bir an pot kırmış gibi duraksar. Korkuyla Batu’dan bakışlarını kaçırır ve inandırıcı olmaya çalışarak konuşur. TEVENTAY Önce Bayta’yı öldürdüler... Onun öldüğünü görünce sana haber verebilmek için kaçtım... Kalsam beni de öldürürlerdi, sana haber verecek kimse kalmazdı. Sırtımdaki şu hançere rağmen intikamını alman için dayandım... Batu’nun yüzü hâlâ duyduklarına inanamaz haldedir. Acı ve öfkeden titrer bir halde kendini sıkarak Teventay’a sorar. BATU Kardeşim nasıl öldü? ... 472 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI TEVENTAY Ok saplandı, ama fazla acı çekmedi. Galiba tam kalbinden vurdular... BATU Demek tam kalbinden vurdular ha! ... Batu hırsla titreyerek Teventay’ı sarsar. BATU Kim bunlar? Tanıyabilir misin onları? Teventay tükenmiş halde olumsuzca başını sallar. Batu, Teventay’ın sırtındaki hançere dikkat kesilir. Hançeri kavrar ve aniden saplandığı yerden çıkarı. Teventay acıyla kıvranıp inler. BATU Onca adam kardeşimi koruyamadınız... Teventay kafasını kaldırır, Batu’nun yüzüne korkuyla yalvarırcasına bakar. Batu hançeri Teventay’ın kalbine saplavıverir. Onları izleyenler ürperti ve korkuyla irkilirler. Batu hançeri çıkarıp hırsla titreyerek havaya kaldırır ve intikam arzusuyla söz verir. BATU Moğol’a saldırmaya ve cesaret eden her kimse, kardeşim Bayta’yı kalbinden vuran her kimse, and olsun ki bulup kalbini ellerimle sökeceğim! SAHNE 3 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GÜN Aybike ve Hasan birbirlerine sarılmış halde tertemiz bir yatakta uyumaktadırlar. Yatağın yanı başında bir kadın (NUR BACI) oturmuş, nemli gözlerle ve yer yer acı tebessümlerle onları seyretmektedir. Nur Bacı güzel ve temiz yüzlü, narin yapılı biridir. AHMET GÜLŞEHRÎ oda kapısına gelir ama içeri ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /473 gireceği sırada kapıda durur. Ahmet Gülşehrî genç, ince yapılı fakat diri ve sağlıklı görünen, düzgün ve bakımlı sakallı, latif yüzlü biridir. Gülşehir’in (Kırşehir) bilinen simalarından olup usta bir şairdir. Kısa bir an kapıdan hüzünle onları seyreder. Eşine yaklaşır ve tebessümle fısıldar. AHMET GÜLŞEHRÎ Hâlâ uyanmadılar mı? NUR BACI Dün gece uzun zaman uyuyamadılar, çok korkmuşlar. Kızcağızın dili tutulmuş, tek kelime bile konuşmadı... AHMET GÜLŞEHRÎ Köylerinde kimseyi sağ koymamışlar... Çocukların anlattıklarına göre ikisinin ana babasını çok direndiler diye gözlerinin önünde öldürmüşler... NUR BACI Vah zavallılar! ... Babamız ne diyor? Kızcağız iyileşir miymiş? AHMET GÜLŞEHRÎ Allah’ın izniyle iyileşir dedi. Onun dilini açmak için onun dilinden konuşmamı buyurdu... Nasıl yapacaksam! Ahmet Gülşehrî müşkül bir durumdadır. Eşi ona cesaret verir. NUR BACI Şair olan sensin Gülşehrî! Güzel söz senin sanatındır! Öyle ya, bu kilidin çilingiri olsa olsa sen olursun! Nur Bacı eşine olan güvenini pekiştirerek düşüncesini yineler. NUR BACI Anahtar senin tatlı dilinden dökülecek sözler olsa gerektir... Şeyh Babamız ferasetiyle yine hikmet buyurmuş! 474 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahmet Gülşehrî kafasını sallar ama bir yandan da düşünceli halde sakalını sıvazlar. Nur Bacı’nın aklına bir fikir gelmiş gibidir. NUR BACI Çocuklar masalı severler! Nur Bacı heyecanla eşinin yüzüne bakar. Sonra çocuklara dönüp Aybike’ye anlamlı ve hüzünlü gözlerle bakarak sözlerine devam eder. NUR BACI Ona güzel bir masal anlat, güzel bir rüya gibi olsun, kâbusundan uyansın... (Eşine dönüp rica ve minnetle bakarak) Ana baba hasreti çeken çocukların sonunda onlara kavuştuğu güzel masallar anlat, olur mu? ... Ahmet Gülşehrî duygulu gözlerle eşine bakar ve sarılıp eşinin başını omzuna yaslar. Teselli ve ümit vererek konuşur. AHMET GÜLŞEHRÎ Şeyh Babam dedi ki... (Duraksayıp heyecanlanarak) Şeyh Babam bana dedi ki... Çocukcağızların kimi kimsesi kalmamış. Artık onların ana babası bizmişiz! Nur Bacı heyecanla başını kaldırıp duyduklarına inanamaz halde eşinin yüzüne bakar. Gözlerinden yaşlar süzülür. Masumca uyumaya devam eden çocuklara döner. Yüzlerine elini uzatır ama dokunmaya kıyamaz gibi çekinir ve hafifçe yorganlarını düzeltir. Ahmet Gülşehrî dolu dolu gözlerle eşini ve çocukları izlemektedir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /475 SAHNE 4 İÇ. DERGÂH – GÜN Moğolların elinden kurtarılan çocuklar mütevazı döşenmiş büyükçe bir dergâh odasında yüksekçe bir sedirin üzerinde yan yana oturmaktadır. En başta Aybike ve onun yanında Hasan vardır. Hepsinin elbiseleri yenilenmiş ve aklanıp paklanmışlardır. Paçaları sıvanmıştır ve çıplak ayakları sedirden aşağı sallanmaktadır. Ayakları temizlenmiş olmasına rağmen yine de yara bereler vardır. İki genç dergâh görevlisi temiz havlularla ve yumuşak hareketlerle çocukların ayaklarını özenle kurulamaktadır. İlerlemiş yaşına rağmen diri ve sağlıklı görünen, ak sakallı, yapılı, heybetli ve bilge görünümlü biri (AHİ EVRAN) yakınlarına oturmuştur ve içerisinde bitkisel bir merhem/karışım olan bir kabı karıştırmaktadır. Kurulama biter ve gençler hürmetle kenara çekilir. Ahi Evran elinde kapla çocuklara yaklaşır. (Ahi Evran’ın ellerinden çok çalıştığı/deri işiyle uğraştığı bellidir ve parmaklarında herhangi bir yüzük vs. yoktur.) Aybike’nin yara bereli ayaklarının önünde eğilir. Derin bir besmele fısıldayarak sağ elinin işaret parmağıyla merhemden bir miktar alır. Merhemi yaralara süreceği sırada Aybike canının yanmasından korkar ve titrer. Ahi Evran durumu fark eder, durur ve Aybike’ye gülümser. AHİ EVRAN Korkma, bu merhem hiç acıtmaz. Hatta yaraların acısını alır... Aybike tepki vermez ama korkusu da geçmemiştir. AHİ EVRAN Önce ağabeyine sürelim o halde... Ahi Evran Hasan’ın ayaklarındaki yara bereye merhemi sürer. HASAN Hiç acımıyor! Ayağımda rüzgâr esiyor sanki! Sadece biraz gıdıklıyor Aybike! 476 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Aybike yine sesini çıkarmaz ama artık korkusu geçmiştir. Ayağını hafifçe Ahi Evran’a uzatır. Ahi Evran merhemi ona da sürmeye başlar. Sürerken bir yandan da kenarda bekleyen gençlere sorar. AHİ EVRAN Ayaklarının kalıbı alındı mı? Gençlerden yaşça daha büyük görüneni cevap verir. ÇIRAK Hepsi için ayrı ayrı alındı efendim. Ahi Evran başını sallar ve merhem sürmeye devam eder. SAHNE 5 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Aybike ve Hasan yan yana yatmaktadırlar. Ahmet Gülşehrî arkasında bir şey saklayarak odaya girer. Yatağın kenarına oturup gülümser. AHMET GÜLŞEHRÎ Demek hâlâ uyumadınız, güzel! Ben de Aybike’ye bir hediye getirmiştim. Aybike ve Hasan merakla dikkat kesilirler. Ahmet Gülşehrî arkasında sakladığı bez bebeği gösterip Aybike’ye uzatır. AHMET GÜLŞEHRÎ Bunu eşim senin için yaptı Aybike... Aybike sevinir ve bebeği alıp inceler. Beğenir ama sesini çıkarmaz. AHMET GÜLŞEHRÎ Size masal anlatmamı ister misiniz? Hasan hevesle başını sallar. Fakat Aybike bir tepki vermez. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /477 AHMET GÜLŞEHRÎ Yoksa sen istemiyor musun Aybike? Ama bu çok güzel bir masal... Ne dersin? HASAN Anlatsın Aybike! Babam da anlatırdı! Hasan pot kırmış gibi mahzunlaşır, Aybike’nin de bakışları düşer. Ahmet Gülşehrî durumlarını fark eder ve teselli etmeye çalışır. AHMET GÜLŞEHRÎ Babanız gibi anlatamamam belki ama... Emin olun bu masalı çok seveceksiniz! Çok güçlü bir kahramanın masalı bu! Üstelik bu kahraman öyle akıllı ve becerikli, öyle yaman öyle cesurmuş ki, kötü adamlar adını duyduklarında bile korkudan sağa sola kaçışırlarmış! Ahmet Gülşehrî bir an için durup çocukları süzer. Hasan merakla heyecanlanmıştır. Aybike de yavaştan ilgi göstermeye başlamıştır. AHMET GÜLŞEHRÎ Hatta en vahşi Çekikgöz Moğol haydutları bile onun adını duyunca korkudan tir tir titrerlermiş... Aybike Moğolları duyunca masala iyice ilgi duyup dikkat kesilir. Ahmet Gülşehrî durumu fark eder ama sezdirmez, istifini bozmaz. SAHNE 6 DIŞ. AYBİKE ve HASAN’IN YAŞADIĞI/ KAÇIRILDIĞI KÖY – GECE Aybike masalda anlatılanları hayal âleminde düşlemektedir. Hayalinin mekânı ailesiyle yaşarken kaçırıldıkları köyleridir. Her yer karanlık ve sislidir. Dolunay vardır ve dolunayın önünden kara kara bulutlar geçmektedir. Etrafta soğuk ve keskin ıslıklı rüzgârlar eser. At kişnemeleri kurt ulumalarına karışır. Korkunç siyah atlara binmiş canavar 478 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI görünümlü Moğol askerleri karanlıklar içinden kopup gelirler. Ellerinde kılıçlarla vahşice gülerek yaklaşırlar. O sırada uzaklardan bir asker telaşla koşarak atlı askerlere yaklaşır ve koşarken korkmuş halde titreyerek bağırır. HABERCİ MOĞOL ASKERİ O geliyooor! Kaçııın! O geliyooor! Askerler tir tir titremeye başlarlar. Atları ortadan yok oluverir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı ve Hasan’la diyalogları sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Ve yılandan kaçışan tarla fareleri gibi kaçacak delik ararlarmış... Askerlerin yüzleri tarla faresi suratına dönüşür. Tarla fareleri gibi korku ve panik halinde dört bir yana kaçışıp gölgelere sinerler. Dolunayın önünden kara bulutlar çekilir. Sisler dağılmaya başlar. Masal kahramanı ufukta dolunayın önünde atına binmiş halde, gizemli olduğu kadar ihtişamlı bir görünümle ortaya çıkar. Meçhul kahramanın yüzü kendilerini kurtaran baskıncılarınki gibi kapalıdır. Giyimi de onlar gibidir. Sadece gözleri görünmektedir. Yüzündeki sargılardan yer yer dışarı çıkan sakalı Ahi Evran’ın sakalına benzemektedir ama kırlaşmamıştır. Kahramanın atı bembeyazdır ve görkemli bir şekilde şaha kalkarak kişnemektedir. Ahmet Gülşehrî anlatırken kahraman köye doğru yaklaşır ve atından çevik bir hamleyle iner. Birçok oku-yayı, hançeri ve kılıcı vardır. AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...O yiğit ve cesur kahraman, kötülerin korkulu rüyası; iyilerin, fakir, güçsüz ve kimsesizlerin ise dostu ve koruyucusuymuş... Yerde beyaz bir yavru tavşan belirir. Kahraman onu görür. Tavşan hareketsizdir. Kahraman yanına oturur ve tavşanı ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /479 eline alıp sevip okşar. Ona havuç, ot vb. verip besler. Tavşanın ayakları kan revan içindedir. Kahraman kanı görür ve üzülür, mimikleriyle tavşana acır. Cebinden bir merhem çıkarıp tavşanın ayaklarına sürer. HASAN (DIŞ SES) Kahraman nasıl korkutuyormuş kötüleri? Çok mu silahı varmış? AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) Silahı da varmış ama asıl gücünü silahlarından değil, sağlam inancından ve büyük cesaretinden alırmış! Kahraman ayağa kalkıp üzerindeki silahları çıkarır ve tarla faresi suratlı askerlere meydan okurcasına yere atar. Elinde sadece kılıcı kalır ve kılıcını gölgelere doğru tehditkârca sallar. Gölgelerde saklanan tarla faresi yüzlü askerler korkuyla iyice sinerler. SAHNE 7 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Aybike hayranlıkla dinlemektedir. Hasan merak ve heyecanla sorar. HASAN Adı neymiş o kahramanın? AHMET GÜLŞEHRÎ Onun pek çok adı varmış. Doğduğunda ona Mahmut ismini vermişler. Babasının adı Ahmet olduğu ve Türklerin yaşadığı Hoy isimli kasabada doğduğu için ona Mahmut Bin Ahmet El Hoyî derlermiş. Yani Hoy’lu Ahmet’in oğlu Mahmut... Sevenleri ise onun için Nimetullah dermiş... Nimetullah Allah’ın nimeti, lütfu demek. Sevenlerinin gözünde çok kıymetli ve saygıdeğermiş. İnsanlara çok yardım ve iyilik edermiş. Çünkü onun kocaman bir kalbi varmış... Aybike “kocaman kalp” ifadesindeki mecazı anlamaz ve şaşırır. 480 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHMET GÜLŞEHRÎ ...Fakirleri korur, zor durumda olanlara sahip çıkarmış. Açları doyurur, çıplakları giydirir, hastaları tedavi edermiş. Bunun için pek çok kişi onu Allah’ın kendilerine lütfettiği bir nimet olarak görürmüş. Ayrıca o bilge biriymiş, yani çok bilgiliymiş. Bu yüzden ona Ebu’l Hakayık da denirmiş, hakikatlerin babası demektir bu söz... Ahmet Gülşehrî çocukları bakışlarıyla şöyle bir yoklar. Merakla dinlediklerini görür ve memnuniyetle anlatmaya devam eder. AHMET GÜLŞEHRÎ O kahramanın bir adı daha varmış... HASAN Ne çok adı varmış öyle! AHMET GÜLŞEHRÎ Evet, öyleymiş! Çok adı varmış çünkü çok şey yapmış ve o yaptıklarıyla anılmış... Mesela bir diğer adı da Nasiruddin imiş. Aslında bu bir lakap, yani takma admış. Hani dedim ya, bu kahraman çok bilgiliymiş diye. Pek çok konuda bilgisi varmış, dinimiz İslâm’ı da çok çok iyi bilirmiş. Çalışmak ibadettir der, İslâm’ın kurallarını ve güzelliklerini herkese anlatırmış. İşte bu yüzden ona Nasiruddin lakabını takmışlar. Nasiruddin dinin yardımcısı demek... Ahmet Gülşehrî çocukların merakını arttırmaya çalışarak devam eder. AHMET GÜLŞEHRÎ Hasan haklı! Bu kahramanın çok fazla adı var... Ama en heyecan verici adını daha söylemedim... Dostlarına güven veren, düşmanlarına korku salan asıl adı, bunların hiçbiri değilmiş... Onun bu en meşhur adı Ahi Evran’mış. Ahi Evran, ejderin kardeşi demek... Hasan iyice heyecanlanır ve hevesle gözleri parlayarak sorar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /481 HASAN Ejder mi! Ejder ağzından ateş saçan kanatlı dev yılan değil mi? ... Bir adam nasıl ejderin kardeşi olur ki? AHMET GÜLŞEHRÎ Eğer insan kalpten isterse, ejderlerle bile kardeş olabilir... Nasıl olduğunu anlatayım ama sanki Aybike’nin biraz uykusu gelmiş gibi... Ne dersin Aybike, devam etmemi ister misin? Ahmet Gülşehrî Aybike’den bir cevap alma umuduyla bekler. Aybike yine sesini çıkarmaz ama “evet” anlamında hevesle başını sallar. AHMET GÜLŞEHRÎ Bir köyün yakınlarında dev gibi kocaman bir yılan yaşarmış, yani o bir çeşit ejdermiş. Köylüler ona Evran derlermiş. Ama ondan o kadar çok korkarlarmış ki, bu korkuları yüzünden tarlalarına çalışmaya gidemez, koyunlarını otlatmaya salamazlarmış. Ne yapacaklarını şaşırmışlar, korku içinde öylece çaresiz kalmışlar... Günün birinde o köye bilge ve yiğit bir adam gelmiş. Köylüler ona hayran olmuşlar. Çünkü bu bilge adam çok marifetli olduğu gibi çok da cesurmuş. Bu dünyada yaşayan hiçbir şeyden korkmazmış. Hatta yılanları korkmadan yakalar, zehirlerinden ilaç yaparmış. HASAN Zehirden nasıl ilaç yapıyormuş ki? AHMET GÜLŞEHRÎ İlimle ve ihlasla çalışan kişi, zehirden bile ilaç çıkarır... O aynı zamanda bir hekimmiş. Dedim ya, çok bilgili ve becerikli biriymiş. Elinden pek çok iş gelirmiş. Köylüler bu işi olsa olsa ancak o başarabilir diyerek, ondan Evran isimli o ejderi öldürmesini ve böylece kendilerini bu canavardan kurtarmasını istemişler. Peki, o ne yapmış dersiniz? ... Ahmet Gülşehrî Aybike’den bir cevap bekler ama Hasan atılır. 482 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HASAN Ejderin boynunu kesip öldürmüş! AHMET GÜLŞEHRÎ Hayır, öyle yapmamış. Çünkü o bilge adam asıl yiğitliğin öldürmek olmadığını bilirmiş. Ve köylüleri hayrete sürükleyen bir şey yapmış... SAHNE 8 ORTA ANADOLU’DA BİR KÖY EVİ – GÜN Ahi Evran ve köy ahalisi genişçe bir köy odasında oturmaktadır. Ahi Evran tek başına bir sedirin üzerindedir ve çevresinde halkalanmış olan köylüler onun söyleyeceklerini merakla beklemektedir. AHİ EVRAN Bu canavar köyden kimleri öldürdü? Köylüler ne diyeceklerini bilemez bir halde şaşkınca birbirlerine bakışırlar. Diğerlerine göre daha yaşlıca olan biri söz alır. YAŞLI KÖYLÜ Şeyyy... Kimseyi öldürmedi... AHİ EVRAN Kimseyi öldürmeyen bir canavar ha? YAŞLI KÖYLÜ Ama koyunlarımızdan eksilenler oldu... AHİ EVRAN Demek bu canavar da bizler gibi... Bu sözle köylülerin şaşkınlığı iyice artar. AHİ EVRAN Demek o da Rezzak olan Cenab-ı Hakk’ın kendisine takdir ettiği rızkı arar, yani tıpkı bizim gibi... Biz ise kendi ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /483 rızık ve can endişemizden sebep, korktuğumuzu canavar belleriz! Ne yapmalı? Her rızkını arayanı bizi korkuttu diye ille de öldürmeli mi? YAŞLI KÖYLÜ Peki canımızdan, evladımızdan mı olalım? Ya mallarımız da öylece telef olup giderse, o vakit ne yaparız biz! AHİ EVRAN Tevekkül tedbire mani değildir, lakin tedbir tevekkülü unutturmamalı. Siz Evran’ı canavar bellemişsiniz ama asıl canavar başkadır ve onu öldürmelidir! Çünkü o canavar çok daha tehlikelidir, üstelik de yanı başımızdadır! Köylüler tedirgin olur ve ürkmüş bir halde birbirlerine bakarlar. Yaşlı Köylü şaşkın ve korkmuş bir halde kekeler gibi sorar. YAŞLI KÖYLÜ Eee, nedir o canavar? Nasıldır? Nerededir? Biliriz ki senin sözlerinde asla yalan olmaz. Lakin bize o Evran yılanından daha korkunç bir canavarı haber verirsin! Hem de yanı başımızda dersin! Senden derdimize medet umarken yenisini bulduk! Hele deyiver, nicedir bu canavar? Hem nasıl kurtuluruz? AHİ EVRAN O canavar herkese her an musallattır. Ondan kurtulmanın yolu ise ölmeden önce ölmektir. Çünkü o canavar nefistir. Ve ölmeden önce muhakkak öldürülmelidir. Şeytan nefisle işbirliği yapıp en çok da rızık endişesiyle insanı aldatır. Malı ve canı kaybetme korkusu, asıl korkulması gerekenleri perdeler. Kişi bunlara ne kadar bağlanırsa o perdeler o kadar artar ve kavileşip koyulaşır. Ve gitgide kişinin âlemini iman hakikatine ve asıl olan ahiret yurduna karşı karartır. Hâlbuki Hak Teâlâ müminlerin canlarını ve mallarını ebedi cennet hayatına mukabil satın almıştır. 484 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI İşte şeytan nefislerimize vesvese vererek insanı bu asıl ve en kârlı alış-verişinden men etmeye uğraşır... Oysa Hak Teâlâ’dan hakiki manada korkan bir mümin kişi, O’nun yarattıklarından nasıl korkar? O’ndan korkan, gayrısından korkmaz. Zira hakikatte O’ndan gayrısı yoktur. Köylüler sessizce dinlemektedir ama pek de hoşnut görünmezler. Ahi Evran köylüleri süzer ve durumlarını görür. Sonra bilgece kafasını sallayıp kısa bir dua fısıldar ve âmin diyerek yüzünü sıvazlar. AHİ EVRAN Misafir kabul edersiniz değil mi? KÖYLÜLER (Şaşkınca birbirlerine bakarak) Eee tabi… Hele de senin misafirinse… Başımızın üzerinde yeri vardır… O sırada dışarıdan korkulu bağrış çağırış sesleri yükselir. Köylüler seslere dikkat kesilir ve bazıları dışarı çıkmaya yeltenir. Ahi Evran bir el hareketiyle onları durdurur. AHİ EVRAN Evin kapısını açıp kenara çekilin! Köylülerden biri ürkek ürkek kalkar ve oturdukları evin kapısını açar. Bağırış çağırışlar hâlâ devam etmektedir. Evran isimli dev yılan köy evinin kapısında belirir. Odadakilere baka baka kocaman çatallı diliyle tıslar. Köylülerin korkusu zirve yapar. Herkes titreyerek kenara-köşeye siner. Ahi Evran sakince oturmaktadır. AHİ EVRAN Kalbinizin kapısını şeytana açmayın! Ve bilin ki şeytana aldanan nefis, şu yılandan çok daha tehlikelidir! (Yılana dönüp bakarak) Allah’ın izniyle gel ve kıvrıl Evran! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /485 Dev yılan kıvrılır. Ahi Evran’ın sedirinin dibine varıp uysalca AHİ EVRAN Allah-ü Teâlâ’nın izniyle Evran ne canınıza ne de malınıza ilişmeyecek. Köylüler biraz rahatlarlar ama korkuları da hâlâ sürmektedir. AHİ EVRAN Gayri bize düşen asıl canavardan kurtulmaktır. Sakın rızkınızdan endişe etmeyin, zira o Yaratan’ın elindedir. O dilerse rızkı daraltır, dilerse genişletir. Lakin yarattığını rızıksız koymaz. Çünkü O Rahman, Rezzak ve Kerem Sahibidir... Sakın mallarınızı kendinizin zannetmeyin. Onlar ancak emanettir, zira mülk Allah’ındır. Bize düşen sabır, tevekkül, ihlas ve gayretle hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışıp helalinden kazanmak ve bize bahşedileni Allah yolunda harcamaktır. Köylüler kafa sallayarak tasdik ederler. Evran kapıdan çıkıp gider. SAHNE 9 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Aybike ve Hasan yatakta yan yana dikkat ve ilgiyle Ahmet Gülşehrî’yi dinlemektedir. Aybike bebeğine sarılmıştır. AHMET GÜLŞEHRÎ ...Köylüler anlamışlar ki, asıl yiğitlik bir canlıyı öldürmek değil, yaşatmakmış... Maharet cana kıymayanın canına haksız yere kıymamakmış... Hakiki yiğit nefsini yenebilenmiş. Bize düşen korkmak değil, çalışıp gayret etmekmiş... İşte o günden sonra herkes o kahramanı asıl ismi olan Hoy’lu Mahmut yerine, Evran’ın kardeşi demek olan Ahi Evran lakabıyla anar olmuş. Ve o kahraman her yerde bu isimle bilinmiş. Onun bu hikâyesi kulaktan kulağa anlatılıp yayılmış... 486 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahmet Gülşehrî sesine heyecanlı bir ton verip anlatmaya devam eder. AHMET GÜLŞEHRÎ Her masalda olduğu gibi bu masalda da kahramanımızın düşmanları varmış! ... SAHNE 10 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE HÜSAM Kayseri’deki baş vergi memurudur (İğdişbaşı). Aslen bir Ermeni olan Hüsam, kerhen (ya da görünürde) Müslüman olan, orta yaşlarını biraz geçmiş, güven vermeyen, kurnaz ve kararmış yüzlü biridir. Zengince döşenmiş eşyaların olduğu evinde tek başına içki içmektedir. Sarhoş, bunalımlı, üzgün ve asabi görünmektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ... Ahi Evran’ın bu düşmanlarından biri Hüsam adında zeki ama hain biriymiş! Aslı Hristiyan bir Ermeni iken Müslüman olduğunu söyleyen ama Müslümanlara ihanet eden, ikiyüzlü, paraya ve keyfine düşkün biriymiş... SAHNE 11 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Ahmet Gülşehrî kahramanın düşmanlarını anlatmaya devam eder. AHMET GÜLŞEHRÎ ...Fakat Hüsam sinsice ilişkiler kurarak yaşadığı yerin baş vergi memurluğuna kadar yükselmiş. Hüsam’ın Hristo adında bir arkadaşı varmış... SAHNE 12 DIŞ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİNİN SOKAĞI – GECE HRİSTO, Hüsam’la aynı yaşlarda kurnaz bir Hristiyan tüccardır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /487 Tanınmamak için kapşonlu siyah bir pelerine bürünmüştür. Karanlıkta kolay seçilemeyecek bir halde Hüsam’ın evine doğru yürümektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Hristo kurnaz bir Hristiyan tüccarmış. Hüsam’la araları çok iyiymiş, gizliden gizliye ortaklık ederlermiş. Yıllarca ikisi bir olup hileli işlerle düzenbazlık ederek, servetlerine servet katmışlar... Hristo kimselere görünmemeye çalışarak etrafını kolaçan ede ede hızlı adımlarla Hüsam’ın evinin kapısına varır. SAHNE 13 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Hasan merakla Ahmet Gülşehrî’ye sorar. HASAN Ahi Evran’a neden düşman olmuşlar? AHMET GÜLŞEHRÎ Çok güzel ve haklı bir soru Hasan! Aybike, senin de aklına böyle sorular gelirse hiç çekinmeden hemen sor tamam mı? ... İkisi de Ahi Evran’a düşman kesilmişler, çünkü Ahi Evran yaptığı çalışmalarla insanlara, özellikle de Müslümanlara büyük yararlar sağlamış, işlerini güzel bir düzene koymuş. Böylece bu iki kurnazın yıllardır işlettikleri çarka da çomak sokmuş... Çocuklar anlamaz gözlerle bakmaktadır. Ahmet Gülşehrî hemen hatasını anlar ve gülümseyerek sözlerine devam eder. AHMET GÜLŞEHRÎ Hay Allah! Bazen unutuyorum, masalı çocukların diliyle anlatmalı... Çarka çomak sokmak demek, bilhassa kötü işler yapanların o kötü işlerine engel olmak demek... İşte Ahi Evran da öyle yapmış... Hem o çok diyarlar gezmiş, gezdiği o diyarlarda çok şeyler yaşamış, çok şeyler görmüş... (FLASHBACK’E GEÇİLİR) 488 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 14 İÇ. HORASANDA BİR MEDRESE – GÜN Ahi Evran yirmili yaşlarda bir talebedir. Yaşıtlarıyla medrese halkasında ders görmektedir. Yaşlı ve bilge görünümlü bir hoca önündeki rahlede açık olan bir kitaptan ders vermektedir. Talebeler onu hürmet ve dikkatle dinlemektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Horasan medreselerinde nice büyük bilginlerden ve âlimlerden yıllarca dersler almış... Mesela Fahrettin Razi isminde bir hocası varmış ki, hocalara bile hocalık yapan, sultanların bile önünde diz kırıp hürmetle ders dinlediği büyük bir âlimmiş. Ahi Evran ondan çok şey öğrenmiş... (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 15 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın hayatını anlatmaya devam eder. AHMET GÜLŞEHRÎ Ahi Evran genç yaşta Hacca giderken, Kirmanî isminde kendisinden yaşça büyük bir bilginle tanışmış. Onun hem talebesi hem de yoldaşı olmuş. Hac yolculukları kesişen hayat yollarında ebedi bir dostluğa dönüşmüş. Kirmanî onu kızı Fatma Bacı ile evlendirmiş. Hep birlikte Bağdat’tan Kayseri’ye gelip yerleşmişler. Ahi Evran, Kirmanî ile birlikte önce Kayseri’de sonra diğer illerde insanların iyiliği için çalışmaya başlamış. Fakir halkın mesleği, işi ve aşı olsun diye, uzak diyarlardan göçüp gelen gariban Türkmenler bu yeni yurtlarında barınıp kök salıp kalıcı vatan edinebilsinler diye gece gündüz çalışmış. Bu çalışmaları para pul için altın gümüş için yapmazmış. Karşılığında kimseden bir şey beklemez ve almazmış. Bunları sırf Allah rızası için yapar ve böyle çalışmayı cihat, yani Allah yolunda verilen mücadele olarak görürmüş... (FLASHBACK’E GEÇİLİR) ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /489 SAHNE 16 İÇ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİ – GÜN Ahi Evran orta yaşlarındadır. Debbağhanesinde çalışmakta ve deri işlemektedir. Etrafında büyüklü küçüklü bir grup erkek merak, dikkat ve yer yer hayranlıkla onu izlemektedir. Ahi Evran eline ham bir deri alır ve askıya takıp tıraşlamaya başlar. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Tıpkı bir mumun aleviyle başka mumları yakması ve bir ipekböceğinin sabırla ipek dokuması gibi... Ahi Evran bir yandan çalışırken bir yandan da oradakilere işin nasıl yapılacağını ve püf noktalarını anlatıp göstermektedir. AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...gittiği her yerde gezdiği o diyarlarda gördüklerini, kitaplardan ve hocalarından öğrendiklerini bir bir anlatmış, sabırla herkese öğretmiş... İzleyenler de sırayla Ahi Evran’ın öğrettiklerini denemeye koyulur. (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 17 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın Ahiliği kurup yaymasını anlatmaktadır. AHMET GÜLŞEHRÎ Arap diyarlarında görüp öğrendiği Fütüvveti, yani dayanışmayla bir arada olmayı, Acem diyarlarındaki Cevanmerdliği, yani yiğitlikle mertliği ve Türkmen illerindeki Akılığı, yani cömertçe kardeşlik etmeyi almış, hepsini birleştirmiş ve birlikten kuvvet doğar diyerek, her meslekten ve her sanattan insanları bunlarla bir araya getirmiş. 490 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Bir araya getirdikleri arasında kimler kimler yokmuş ki! Aşçılar, balıkçılar, pabuççular, bıçakçılar, kılıççılar, boyacılar, cerrahlar, çadırcılar, kasaplar, çobanlar, debbağlar yani deri işleyenler, demirciler, dokumacılar, marangozlar, ekmekçiler, nalbantlar, çiftçiler ve daha niceleri... Hatta hamalları, hurdacıları ve hatta benim gibi şairleri bile unutmamış. En küçük işleri yapanları bile bir araya getirmiş, onlara öğütler verip işleri ile ilgili kurallar koymuş. Yani onlardan oluşan dev bir aile kurmuş, hepsinin kardeş olduğu kocaman güçlü bir aileymiş bu! Ve herkes Ahi Evran’ı o büyük ve güzel ailenin babası olarak kabul etmiş. İşte o aileye Ahilik demişler, yani kardeşlik birliği... Ve o birliktekilerin her biri birbirine rakip değil kardeş olmuş, her biri birer Ahi olarak anılmış... HASAN Hüsam’la Hristo onları kıskanmış mı? AHMET GÜLŞEHRÎ Galiba kıskanmışlar ama düşman olmalarının asıl sebebi sadece kıskançlık değilmiş: Ahi Evran’ın birleştirip eğittiği Ahiler öyle güzel işler yapmaya, öğle sağlam ve kullanışlı mallar üretmeye başlamışlar ki, halk ve tüccarlar hep onların ürettiklerini satın almaya başlamış. Böylece Ahiler gitgide daha da güçlenmişler, Ahilik hızla diyar diyar yayılmış. Ahiler çalışkan oldukları gibi çok da dürüstlermiş; asla yalan söylemez ve kimseyi kandırmazlarmış. Zaten bunlar Ahilik ailesinin en mühim kurallarıymış. Ahi Baba bu kurallara uymayanı hemen cezalandırırmış! Gerçek Ahi olmayanlara, yani yalandan Ahiymiş gibi yapıp haksız para kazanmaya çalışanlara müsaade edilmez, böylece hem Ahilik ailesi hem de onlardan alış veriş edenler haramdan ve zarardan korunurmuş... İşte bu yüzden Hüsam ve Hristo gibi kurnaz düzenbazların işleri bozulmuş. Artık halkın ve hirfet ehlinin, yani bütün o esnaf, tüccar ve zanaatkârların sırtından eskisi gibi binbir hileyle ve tehditle para kazanamaz olmuşlar. Çünkü fakir ve ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /491 gariban insanlar Ahilik sayesinde hem bilgilenmiş hem de güçlenmişler... Hüsam ve Hristo da Ahilere ve kahraman liderleri Ahi Evran’a düşman olmuşlar. Çocukların uykusu gelmiş gibidir. Ahmet Gülşehrî bunu fark eder. AHMET GÜLŞEHRÎ Bugünlük bu kadar, şimdi uyuyun isterseniz... Ben siz uyumadan uyumuyorum, korkarsanız ya da bir şey isterseniz bana seslenin, tamam mı? Çocuklar başlarını sallar, birbirlerine sokulur ve gözlerini yumarlar. Nur Bacı kapı eşiğinde şefkatle onları izlemektedir. SAHNE 18 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE Hüsam evinde tek başına içki içmektedir. Sarhoş, bunalımlı, üzgün ve asabi görünmektedir. Evin kapısı hızlı hızlı vurulur. Hüsam irkilip şaşırır ve tedirgin olur. HÜSAM Gecenin köründe kim bu densiz? ... Kapı ısrarla ve hızla vurulmaya devam eder. Hüsam bıkkınca kalkıp yalpalayarak kapıya yönelir. Kapıyı açacak olur ama vazgeçer. HÜSAM Kimsin? Ne istersin bu vakitte! HRİSTO Benim ben! Hristo! Aç hadi! Hüsam’ın yüzünde sevinçli bir ifade belirir. Aceleyle kapıyı açar. Hristo kapşonlu siyah pelerine bürünmüş halde etrafını kolaçan ederek içeri girer. Hüsam da etrafa bakınıp kapıyı kapatır. İçeri girer girmez sevinçle kollarını açarak kucaklaşırlar. 492 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HÜSAM Bu geç vakitte bile seni görmek güzel! Hristo, Hüsam’ı omuzlarından tutup dostça ve sıkıca sarsarak sanki bir müjde verirmiş gibi konuşur. HRİSTO Zaten kardeşler en çok da karanlık zamanlarda yan yana olmalı değil mi? Hüsam, Hristo’yu mimikleriyle onaylar ve içki sofrasına buyur eder. HÜSAM Gel, Hristo gel! Gel de efkârımı paylaş! Halime beraber ağlayalım! İçki sofrasını gören Hristo’nun yüzü keyifle aydınlanır. Sofraya giderken pelerinini çıkarır ve boynunda asılı olan haç şeklindeki bir kolyeyi gömleğinin üzerine çıkararak Hüsam’a görünür kılar. Bir yandan konuşurlarken bir yandan da kadeh tokuşturup içki içerler. HÜSAM Eski günlerimize içelim... Bir zamanların İğdişbaşı Hüsam’a... Selçuklu’nun en korkulan vergi toplama memurunun o haşmetli günlerine içelim! HRİSTO Ve onun sadık ortağı kurt tüccar Hristo’ya! Haydi, eski güzel günlere! Kadehlerini kaldırıp tokuşturur ve içerler. Hüsam hüzünlenir. HÜSAM Bir daha asla geri gelmeyecek o güzel günler... Eski dostum Hristo... Ve aynı zamanda tek dostum Hristo! Bu vakitte hangi rüzgâr attı seni buraya? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /493 HRİSTO Eski güzel günlerin rüzgârı kardeşim! O rüzgâr bir şey daha getirip attı... Hristo kurnazca gülümseyerek üzerinden bir hançer çıkarıp ortaya koyar. Bu hançer Teventay’ın önce sırtına sonra da Batu tarafından kalbine saplanan hançerdir. Hüsam hançere şaşkınca bakarak sorar. HÜSAM Nerden çıktı bu? HRİSTO Bir Moğol askerinin kalbinden! Hüsam’ın şaşkınlığı korkuya dönüşüverir. Hristo’ya öfkeyle çıkışır. HÜSAM Bir Moğol askerini öldürdün ve yetmedi onu öldürdüğün hançeri evime getirdin ha? Sen delirdin mi be adam! Kendinle birlikte beni de mi öldürteceksin? HRİSTO Ahhh eski dostum ah! Yıllar geçti ama görüyorum ki Baycu Noyan’ın o acı hatırası sende hâlâ capcanlı... Hüsam kederli bir halde susar ve unutmaya çalışır gibi bolca içer. (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 19 İÇ. BAYCU NOYAN’IN KARARGÂH ÇADIRI – GÜN Anadolu’yu işgal eden Moğolların lideri olan BAYCU NOYAN, ürkütücü bir görünüme sahip, tecrübeli, zeki ve acımasız bir komutandır. Savaş karargâhında tek başına iştahla ve hoyratça yemek yemektedir. Nöbetçi Moğol askerlerinden biri saygıyla çadırdan içeri girer. 494 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI NÖBETÇİ MOĞOL ASKERİ Efendim, bir Selçuklu memuru ve bir tüccar sizinle görüşmek istiyor. Yemek yediğinizi ve sonra gelmelerini söyledim. Ama kalenin fethi için hizmetinize geldiklerini ve bizi içeri sokabileceklerini söylediler... Baycu Noyan duyduklarıyla hafifçe doğrulup dikkat kesilir. Elini “gelsinler” anlamında sallar. Moğol askeri dışarı çıkar ve hemen sonra Hüsam ve Hristo Moğol muhafızlar eşliğinde içeri girerler. Korkulu bir saygı ile Baycu Noyan’ın önünde eğilip selam verirler. Baycu Noyan ikisini şöyle bir süzdükten sonra yeniden yemek yemeye koyulur. Bir yandan yerken bir yandan da umarsızca konuşur. BAYCU NOYAN Demek bizi bir türlü düşüremediğimiz kalenin içine sokabilirsiniz öyle mi? HÜSAM Eee, evet! Yapabiliriz yüce Noyanımız! BAYCU NOYAN Sizi Ahiler göndermiş olmasın sakın! Bize tuzak mı kurdunuz yoksa? ... HÜSAM Aman efendimiz, hâşâ! Size karşı değil böyle bir şeye kalkışmak, hayal etmeye bile cesaret edemeyiz! HRİSTO Biz ticaretimize bakarız ulu Noyanımız. HÜSAM Ve sizin hizmetinizdekilere karşı olan engin cömertliğinize güveniriz... BAYCU NOYAN Demek ticaretinize bakarsınız... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /495 Baycu Noyan iştahla yerken Hüsam ve Hristo ürkekçe kafa sallarlar. BAYCU NOYAN ...Ve şimdi de tutmuş kendi halkınızı düşmanına satmak istersiniz ha? Hüsam ve Hristo başları öne eğik halde korkuyla öylece suspus kalırlar. Ne diyeceklerini bilemez halde göz ucuyla bakışırlar. BAYCU NOYAN Şimdiye kadar benimle ticarete kalkışan hiç olmamıştı! Doğrusu siz fazlasıyla cesur tüccarlarmışsınız! Madem öyle ben de size cömertliğimi gösterip bu dünyada kazanabileceğiniz en büyük serveti bağışlayacağım! Hüsam ve Hristo rahatlayıp sevinirler. Baycu Noyan kemikli bir et parçası alır ve ikisine dik dik bakarak eti kemiğinden ayırır. BAYCU NOYAN Bu Ahilerin direnişi yüzünden 15 gündür Kayseri Kalesi düşmedi. Artık sabrım iyice tükendi! Daha önce önümüzde kimse böyle duramamıştı... Eğer dediğiniz çıkmazsa etinizi kemiğinizden işte böyle ayırırım! Hüsam ve Hristo korku içinde başlarını sallayarak onaylarlar. (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 20 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE Hüsam’ın içkisi ağzının kenarlarından akar ve koluyla ağzını siler. HÜSAM Ya sen dostum? Baycu Noyan’ın bize hayatımızın ticaretini yaptırdığını unuttum deme sakın! 496 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Hristo acı acı gülümseyip başını sallar ve içkisini tepesine diker. (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 21 İÇ. BAYCU NOYAN’IN KARARGÂH ÇADIRI – GÜN Baycu Noyan tahtında keyifle oturmaktadır. Elinde koca bir kadeh vardır ve kadehi tepesine dikip bitirir. Hüsam ve Hristo karşısında durmaktadır ve neşeyle karışık heyecanları yüzlerinden bellidir. BAYCU NOYAN Demek kaleye giden gizli bir geçit vardı ha! Demek günlerce boşu boşuna kayıp verip oyalandık! ... Bildiğin o geçidi bana en başından söylememen için çok iyi bir sebebin olmalı Hüsam! Hüsam ve Hristo’nun kalakalırlar. neşeli halleri kaybolur, korkuyla HÜSAM Eee, şeyyy... Ulu Noyanımız... HRİSTO Sizin meşhur kahredici gücünüze Ahiler bile hiç dayanamaz ve Kayseri Kalesi hemen düşer sanmıştık efendimiz... Baycu Noyan ayağa kalkar ve elini kılıcının kabzasına atıp ikisine yaklaşır. Hüsam ve Hristo tir tir titremeye başlarlar. Baycu Noyan gevrek bir kahkaha atar ve alaycı bir şekilde konuşur. BAYCU NOYAN Hah hah ha! Bak bu iyi bir sebep işte... Kurnaz tilkiler sizi! Hüsam ve Hristo da korku içinde yalandan gülmeye çalışırlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /497 BAYCU NOYAN Şimdi gelelim hizmetinizin karşılığında size bağışlayacağım servete... Tıpkı söz verdiğim gibi, size bu dünyada kazanabileceğiniz en büyük serveti bağışlayacağım! ... Hüsam ve Hristo biraz olsun toparlanır ve heyecanla beklerler. BAYCU NOYAN ...Şimdi bana söyleyin bakalım, canınız ne kadar eder? Hüsam ve Hristo korkudan dilleri tutulmuş gibi titreyerek kalırlar. BAYCU NOYAN Ne o? Canınızın bir kıymeti yok mu? Hüsam ve Hristo’nun korkudan elleri ayakları boşalmıştır. Baycu Noyan ikisine iyice yaklaşır ve hışımla azarlar gibi konuşur. BAYCU NOYAN Bizim için düşmanımıza bile ihanet etse hain yine de haindir. İhanetin bedeli ise sadece kelle ile ödenir! Ve bir aslan asla bir tilkiyle ticaret yapmaz! Çünkü onun hakkı tamamıdır... Yine de cömertliğimin bir nişanesi olarak, sizin gibi iki zavallı haine bile şu an kazanabileceğiniz en büyük serveti, yani canınızı bağışlayacağım! Hüsam ve Hristo hemen diz çöküp minnetle Baycu Noyan’ın ellerine sarılırlar. Baycu Noyan’ın yüzüne sadistçe bir gülümseme yayılır. (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 22 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE Hristo hançeri alıp parlak metal kısmında parmaklarını gezdirir. Hançere derin derin bakarak intikam arzusuyla kararlıca konuşur. 498 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HRİSTO Bana hayatımın kazığını atan Baycu Noyan’ı da unutmadım, ticaretimi bitiren Ahi Evran’ı da! Ama benim kimsede alacağım kalmaz Hüsam! Ejder de olsa aslan da olsa kalmaz! İnan bana eski dostum, er ya da geç bu hançer koca bir ejderin kalbini de, iğrenç bir aslanın midesini de yarıp geçecek! Belki aslan tilkiyle ticaret yapmaz ama tilkinin oyunu da bitmez... Hüsam boş boş Hristo’ya bakar ve alaycı bir kahkaha patlatır. HÜSAM Hah ha ha! Dostum, içki sana yaradı! (Kadehini kaldırıp alaycı alaycı) Canavar avcısı Hristo’ya! ...Ve onun sihirli hançerinin şerefine! HRİSTO Evet, doğru dedin, sihirli hançer! ... Bu hançerin sahipleri kimi öldürdü biliyor musun? ... Batu’nun kardeşini! Hüsam, son duydukları karşısında ciddileşir ve toparlanır. HRİSTO İki gün önce çarşıda iki Moğol askerinin ellerinde bu hançerle sora soruştura gezdiklerini gördüm... (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 23 DIŞ. KAYSERİ’DE BİR ÇARŞI SOKAĞI – GÜN İki Moğol askeri çarşıda gezmekte ve gözlerine kestirdiklerine ellerindeki hançeri gösterip sorular sormaktadırlar. Onları gören halk ve çarşı esnafı kendini sakınmakta ve mümkün olduğunca geri durmaktadır. Hristo sezdirmeden uzaktan uzağa onları izlemektedir. (Hristo’nun anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) HRİSTO (DIŞ SES) Belli ki ortada ciddi bir iş vardı. Tabi hemen kokuyu aldım! ... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /499 Hristo çarşıdaki bazı mallarla ilgileniyormuş gibi yaparak Moğol askerlerinin yakınına yaklaşır ve konuştuklarına kulak kabartır. HRİSTO (DIŞ SES) Ellerindeki hançeri yapan ya da satan kimlerse bulmaya çalışıyorlardı... Hristo merakla askerlere döner ve dalkavukça gülümseyerek konuşur. HRİSTO Sözlerinize istemeden kulak misafiri oldum, şu hançere bir bakabilir miyim? MOĞOL ASKERİ Kimsin sen? Necisin? HRİSTO Tüccar Hristo hizmetinizde efendim! Çocukluğumdan beri ticaret yaparım, tanımadığım neredeyse yoktur. Kim ne yapar, ne alır ne satar, hem aldığını kimden alır... Hepsini bilirim! Moğol askeri temkinle başını sallayarak hançeri Hristo’ya uzatır. MOĞOL ASKERİ Al, bak bakalım! Hristo hançeri alıp evirir çevirir. Gözleri hayranlıkla parlar. HRİSTO Usta işi! Ama sahibini ya da yapanını bulmak çok zor... Yine de bulabilirim! Moğol askeri Hristo’nun yakasına yapışır, Hristo korkuyla irkilir. 500 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MOĞOL ASKERİ Bizi hemen ona götür! HRİSTO Şeyyy... Bulabilirim elbet ama biraz zaman alır efendim! Eskiden olsa kolaydı, zira Yabanlu Pazarı vardı. Diyar’ı Rum’un hatta Arap ve Acem diyarlarının her yanından zanaat ve ticaret ehli orada toplanır, her işin erbabı orada kolayca bulunurdu... MOĞOL ASKERİ Uzatma be adam! Ne diyeceksen de! HRİSTO Demem o ki, Noyanımız Yüce Baycu kahredici kudretiyle Yabanlu Pazarı’nı yerle yeksan edince herkes çil yavrusu gibi dört bir yana dağıldı, kimse öyle kolay bulunmaz oldu. Bu yüzden bu hançerin sahibini bulmak biraz zaman alır... Size hizmetten onur duyarım! Ama yeter ki bana birkaç gün verin... Asker Hristo’nun yakasını bırakır ve ikna olmuş gibi bakar. (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 24 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE Hüsam iyice dikkat kesilmiştir, Hristo keyiflenerek devam eder. HRİSTO Sonra beni tutup Batu’nun huzuruna götürdüler. Öğrendim ki, bir kaç gün evvel Batu ile kardeşi Bayta kendilerine çocuklardan köle devşirmek için köyleri yağmalamışlar. Batu 1-2 gün sonra geri dönmüş ama açgözlü kardeşi Bayta kana doymamış olacak ki, civar köylerde de yağmaya talana devam etmiş... Hristo kısa bir nefes molası verir. Hüsam’ı meraklandırmak ister gibi bakar. Hikâyesinin en önemli asıl noktasına geldiği bellidir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /501 HRİSTO Sonra ne olmuş dersin? … O serseri Bayta Kayseri’yle Gülşehir arasında gece vakti baskın yemiş! Ve o baskında okla vurulup öldürülmüş. Hem de tam kalbinden! Baskıncılar kaçırılan çocukları almışlar. Bu hançeri yiyenin dışında tüm askerleri oracıkta öldürmüşler! HÜSAM Çekikgöze karşı buna kim cesaret edebilir ki? Hem de Baycu Noyan’ın en yakın adamı acımasız Batu’ya karşı! Yoksa Frenk Şövalyeleri mi? HRİSTO Ben de kendi kendime ilk bunu sordum; kim buna cesaret etmiş olabilir diye düşündüm... Tıpkı senin gibi benim de aklıma hemen bizim şövalyeler geldi... Malûm, Kudüs’ten kovalanıp Diyar’ı Rum’a saçılınca burada yağmanın çapulun her türlüsünü yaptılar ya... Hatta Babai isyanının bastırılmasında Gıyaseddin’in çok da işine yaradılar; para için ön saflarda çarpışmaktan bile korkmadılar. Onca Türkmen’i cesurca kesip biçtiler! Bundan cesaretle nicedir sağda solda her şeyi çapul eder dururlar ama yine de bunlar bizimkiler olamazdı... Moğol’a bunu yapmaya onlar bile cesaret edemezler! Hançere iyice bakınca cevabı buldum! Hristo hançeri kaldırıp Hüsam’a uzatır, Hüsam alıp inceler. HRİSTO İyi bak Hüsam! Gör ki parıltısında kimler var! O geceyi de geleceğimizi de işte o parıltı aydınlatacak! HÜSAM Ustaca yapılmış! Sade ama çok sağlam! HRİSTO Mükemmel dövülmüş, sapı olağanüstü muhkem ve tutuşu gayet rahat! Baksana, kenarları o kadar keskin ki! 502 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Hüsam başparmağıyla hançerin kenarına dokunur. Parmağı kesilir ve kan sızmaya başlar. Kan hançerin parlak metaline iyice bulaşır. HRİSTO Bu hançerin ehil bir ustanın eseri olduğu besbelli! Ve yine belli ki o baskını yapanlar savaşta talimli ve mahir, cesarette yaman kişiler! Şimdi söyle Hüsam, bunlar kim olabilir? Hüsam’ın yüzü aydınlanır, cevabı bulduğu bellidir. O haliyle önce Hristo’ya bakar, sonra bakışları parlak ve kanlı hançere dalar. SAHNE 25 İÇ. DERGÂH – GÜN Moğollardan kurtarılan çocuklar dergâhta aynı sedirin üzerinde yan yana oturmaktadır. Yine en başta Aybike ve onun yanında Hasan vardır. Ve yine çıplak ayakları sedirden aşağı sallanmaktadır. Aybike’nin sağ ayağında şirin mi şirin bir kız pabucu vardır. Ahi Evran pabucun diğer tekini onun sol ayağına nazikçe giydirir. Aybike sevinçle pabuçlarına bakmaktadır. Diğer çocuklar da sevinçle ve sabırsızca bir heyecanla sıralarını beklemektedirler. Dergâhta çıraklar ve kalfalar toplanmıştır. Yaşça diğerlerinden büyükçe olan orta yaşlarda bir kalfa (TUĞRUL) yanında çocuk pabuçlarıyla hürmetkârca beklemekte ve Ahi Evran’a dikkat kesilmiş bir vaziyette onu izlemektedir. Ahi Evran ciddi bir ifadeyle o kalfaya seslenir. AHİ EVRAN Pabuçların hepsini sen yaptın öyle mi? TUĞRUL KALFA Cenab-ı Hakk’ın keremi ve ustamın himmetiyle Şeyhim! Ahi Evran aynı ciddi ifade ve ses tonuyla Tuğrul Kalfa’ya emreder. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /503 AHİ EVRAN Ustanla helalleş! Yarından itibaren dükkândaki işinden ayrılacaksın! Tuğrul Kalfa afallar, ne diyeceğini bilemez, üzgünce boynunu büker. TUĞRUL KALFA Siz nasıl emir buyurursanız Şeyhim... Ahi Evran Tuğrul Kalfa’ya bakar ve tebessüm ederek müjdeyi verir. AHİ EVRAN Ustana selamımla birlikte bugün kalfalığının son günü olduğunu söyle. Çünkü artık sen de bir ustasın ve Gülşehir’de ustanın uygun gördüğü yerde kendi dükkânını açacaksın! Tuğrul Kalfa sevinçle Ahi Evran’a yaklaşır ve hürmetle elini öper. AHİ EVRAN Gülşehir’de başmakçılık emin ellerde! Ahi Evran odada bulunanlara nasihat ederek öğüt verir. AHİ EVRAN Yolumuz Peygamber yoludur! İşte bu pabuçlar gibi, her ne yaparsak güzel ve sağlam yapmaya niyet ve gayret ederiz. Lakin şunu da gözetiriz: İşimizi ne kadar sevsek ve ehil olsak da, ömür sermayemizin, alın terimizin, can emeğimizin ve göz nurumuzun mühim kısmını ona sarf etsek de, kalplerin tek sahibi Âlemlerin Rabbi Yüce Allah olmalıdır! Yerlere göklere sığmayan Allah Azze ve Celle, mümin kulunun kalbine sığar! Asıl Beytullah işte orasıdır! Gafletimizden ve kusurumuzdan sebeple o Beytullah’a bazen dünya misafirleri girse de, onlar asla ev sahibi olmamalı ve misafirlikleri bilinmelidir. Bilin ki her neyi severseniz, 504 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI imtihanınız da onunla olur. Bu imtihanlar büyük de olsa küçük de olsa ve az evvel kardeşinizin karşısına çıktığı gibi ansızın karşımıza çıksa da, daima sabır ve tevekkülle karşılamalı, rızadan ve şükürden geri durmamalıyız. Herkes saygı ve dikkatle Ahi Evran’ı dinler, mimikleriyle onaylar. AHİ EVRAN Şimdi yeni kardeşlerinizin pabuçlarını giydirin, hediye oyuncaklarını verin. Sonra yarın için hazırlık yapıp büyüklerinize haber salın. Yarın yeni ustamıza şed kuşatacağız inşallah! Dergâhtakiler çocuklara yeni pabuçları giydirmeye koyulur. Bir çırak da tahta oyuncaklar ve kuklalar getirip dağıtmaya başlar. Ahi Evran Tuğrul Kalfa ile birlikte dergâhtan ayrılırken kuşağından bir yüzük çıkarır ve sağ elinin serçe parmağına takar. Bu yüzük çocukların kurtarıldığı o gece baskında görülen kabartma yılan deseni olan yüzüktür. (Böylece o geceki baskının liderinin Ahi Evran olduğu anlaşılır). Bu durum Tuğrul Kalfa’nın dikkatini çeker ve merakla sorar. Kapıda konuşurlar. TUĞRUL KALFA Merakımı bağışlarsanız Şeyhim, küçük kardeşlerimizin yanında hep yüzüğünüzü çıkardığınızı görürüm... Kafama takılır, nedir bunun hikmeti? AHİ EVRAN Son fıkıh sohbetimizi hatırlar mısın? Hani kardeşlerimiz bir meselede ihtilafa düşmüşlerdi de sormuşlardı... TUĞRUL Evet Şeyhim, gölde boy abdesti sormuşlardı... Kıbleye önümüzü diye neredeyse ikiye bölünmüş, KALFA alırken ne yana dönmeli diye mü dönmeli yoksa arkamızı mı işin içinden çıkamamıştık... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /505 (Gülmemek için kendini zor tutar gibi) Siz de “elbiselerinizi koyduğunuz tarafa dönün!” buyurmuştunuz. Letafet ve ferasetinize yine hayran olmuştuk. Tuğrul Kalfa daha fazla kendini tutamaz ve hafiften gülmeye başlar. Sonra birden durur ve sorusuna cevap almadığını fark eder. TUĞRUL KALFA Beni bağışlayın Şeyhim ama yüzüğünüzü çıkarmanızla bu meselenin alakasını kuramadım... AHİ EVRAN O meselede de dediğimiz gibi, kişi teferruata nazar ederken esası kaçırmamalı... Asıl hikmet budur, çünkü çoğu hakikat zaten açıktır, iş ki kişinin nazarı salih ve keskin olsun... Yüzüğe gelince... Nezaket Peygamber mesleğidir. Elbisesi üzerinde uyuyan kediyi uyandırmamak için elbisesinin o kısmını kesen nezaket timsali Şanlı Peygamber’in mirası bize emanettir... Ki O da bir masum yetim idi. Bize düşen de âlemlere rahmet olan o Masum Yetim’in emanetlerini yetim koymamak, hele de yetimleri zinhar incitmemektir... Tuğrul Kalfa dikkatle dinlese de sorusunun cevabını tam olarak anlayamamıştır. Ahi Evran Aybike’ye bakarak şefkatle konuşur. AHİ EVRAN Yılanlı yüzüğü çıkarmamın küçük ve masum bir sebebi var... Şu masum yetimler zaten fazlasıyla korktular, bir de biz korkutmayalım! Onlar yeniden titremesin diye üzerlerine titreyelim! Ta ki yılandan korkmayacakları zamanlar gelsin... Kalfanın gözleri dolar, Ahi Evran’ın eline sarılıp minnetle öper. 506 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI TUĞRUL KALFA Allah sizi başımızdan eksik etmesin Nimetullah Efendimiz! Allah sizden razı olsun, yokluğunuzu göstermesin! Ahi Evran ellerini sakınarak Tuğrul Kalfa’yı ayağa kaldırır ve yüzünü avuçlarına alarak alnından öper. Tuğrul Kalfa toparlanıp gözlerini siler. Çocuklar yeni pabuçlarını giymiş ve oyuncaklarla oynamaktadırlar. Aybike mutlulukla pabuçlarına bakmaktadır. SAHNE 26 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Aybike ve Hasan salonda yeni oyuncaklarıyla oynamaktadırlar. Hasan’ın tahtadan kukla adamları, kağnısı vb. vardır. Ahmet Gülşehrî namaz kılmaktadır ve son tahiyyata oturmuştur. Nur Bacı çocukları rahatça görebilecek şekilde oturmuş, elinde keskin bir bıçakla sebze vs. kesip soymaktadır. Bir yandan iş yaparken bir yandan da çocukları izlemektedir. Ahmet Gülşehrî selam verip namazını bitirir ve çocuklara yönelerek tebessümle sorar. AHMET GÜLŞEHRÎ Anlaşılan bu gün uyumaya niyetiniz yok! Galiba şu oyuncakların yüzünden! Çocuklar ona bakarlar ama oynamaya da aynen devam ederler. AHMET GÜLŞEHRÎ Madem oyuncaklar pabucumu dama attı, o halde masalı sonra anlatalım... Çocuklar bu kez dikkat kesilir ve şaşkınca Ahmet Gülşehrî’ye bakar. HASAN Ama masalı çok merak ediyorum! AHMET GÜLŞEHRÎ Aybike de merak ediyor mu acaba? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /507 Aybike başını oturur. sallar. Ahmet Gülşehrî çocukların yanına AHMET GÜLŞEHRÎ Kahramanımızın iki eski düşmanını, Hristo ve Hüsam’ı anlatmıştık... HASAN Bu küçücük oyuncaklar senin koca pabuçlarını nasıl dama atacaklar? Hem onların canları bile yok ki! Nur Bacı Hasan’ın sözleriyle tebessüm eder. Ahmet Gülşehrî bir an duraksar ve sonra gülmeye başlar. Hayıflanarak elini alnına vurur. AHMET GÜLŞEHRÎ Hay Allah! Yine sizin dilinizden konuşmayı unuttum! Ama bunu sorduğun iyi oldu Hasan. Çünkü bu, masaldaki kahramanımızın yaptığı akıllı işlerden biri... Bakın anlatayım: Ahi Evran çok bilge ve doğru biri olduğu için kadılık da yaparmış. Yani insanlar arasındaki anlaşmazlıklarda hakemlik yaparmış. Çünkü herkes onun kimseye haksızlık etmeden adil bir şekilde hüküm vereceğinden eminmiş. Haksızlığa uğradığını düşünenler ona müracaat edip şikâyetlerini anlatırlarmış. O da adilce karar verir, haklıya hakkını, haksız olana da cezasını verirmiş. İşte bu cezalardan biri de pabucun dama atılmasıymış. İşinde hile yapan, bozuk mal satan ya da kötü mal üretenlerin pabuçları onlara ceza ve halka ibret olsun diye dükkânlarının damına atılırmış! O pabuçlar damda durdukça kimse o dükkândan alış veriş yapmazmış. Böylece herkes işini doğru ve iyi yapmaya çalışırmış. Pabucu dama atılmak dillerde bir deyim olmuş... Çocuklar merakla dinlese de pek de anlamış gibi görünmemektedirler. 508 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHMET GÜLŞEHRÎ ...Tabi şimdi deyimin ne olduğunu da anlatmak lazım size değil mi? ... (Eşine şakadan şikâyetlenir gibi) Ah Nur Hatun ah! Bu masal işi meğer ne de zormuş! Çok diller konuşurum ama çocuk dili hakikaten bambaşkaymış! NUR BACI Ne o, yoksa şikâyet mi edersin? AHMET GÜLŞEHRÎ Tövbe! Şikâyet değil şükrederim etmesine de, keşke diyorum, birileri de bana birazcık yardım etse... Ahmet Gülşehrî’nin oyuncak kuklalara gözü takılır ve ikisini alır. AHMET GÜLŞEHRÎ Hah! Belki bunlar yardım eder! HASAN Ama onlar konuşamaz ki! Hasan pot kırmış gibi susar, göz ucuyla mahcupça Aybike’ye bakar. AHMET GÜLŞEHRÎ Konuşurlaaar, konuşurlar! Hem de ne güzel konuşurlar, değil mi Aybike? Aybike başını “evet” anlamında sallar ve merakla bekler. Ahmet Gülşehrî sesini komikçe değiştirerek kuklaları karşılıklı konuşturmaya başlar. Nur Bacı tebessümle onları seyre dalar. AHMET GÜLŞEHRÎ (KUKLA-1) Deyim nedir bilir misin efendim? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /509 AHMET GÜLŞEHRÎ (KUKLA-2) Bilirim bilirim! Darbımesele benzer deyim, onun küçük kardeşidir. Uzun lafın kısası, özlü sözlü benzetmedir. AHMET GÜLŞEHRÎ (KUKLA-1) Anladııım! Kıssadan hissedir deyim... Ya pabucu dama atılmak da nedir? AHMET GÜLŞEHRÎ (KUKLA-2) O da bir deyimdir amma, aslı astarı vardır. Masal değil gerçektir, esaslı bir kötektir! Ahi Evran Babamız, derileri işler satar, hile hurda yapanın, pabucunu dama atar... Çocuklar heves ve mutlulukla gülümseyerek kuklaları izlemektedir. (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 27 İÇ. KADI MAHKEMESİ – GÜN 15-20 yıl kadar öncesidir. Kadı mahkemesinde duruşma yapılmaktadır. Olgunluk yaşlarında olan Ahi Evran kadılık makamında oturmuş tarafları dinlemektedir. Şikâyetçi taraf yaşlı bir kadın, şikâyet edilen ise genç Hristo’dur. Şahitler ve asayişi sağlamak üzere bekleyenler de hazır bulunmaktadır. Yaşlı kadın kendinden emince ve hışımla Hristo’ya bakmaktadır. Hristo ise tedirginlik içinde hükmü beklemektedir. Ahi Evran hükmünü açıklar. AHİ EVRAN Tarafların ve hadiseye şahit olanların yeminli beyanlarına istinaden hükmüm şudur: Velinimeti olan müşterisinin yaşlılığından sebep gözlerinin iyi görememesini istismar ederek, sattığı kumaşı eksik ölçen Hristo’nun kumaşı müşteriye tamı tamına vermesine... Hristo rahatlayıp aydınlanır. sessiz ama derin bir oh çeker, yüzü 510 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN ...Ayrıca, yaşlı bir kişiye haksız muamele yapmakla onu kalben muzdarip ettiği ve de hakkını aratmak mecburiyetinde bırakarak bedenen de külfete ve vakit israfına sebep olduğu için, müşteriye eksik ölçtüğü kumaş mislince tazminat ödemesine... Hristo afallamış halde kalır, keyfi kaçıverir ve yüzü asılır. AHİ EVRAN ...ve nihayetinde halkın huzurunda pabucunun dama atılmasına hükmettim! Hristo duyduklarına inanamaz bir halde şiddetle itiraz eder. HRİSTO Neee! Pabucumu dama atmak mı? Ben Ahi değilim ki! Müslüman bile değilim! AHİ EVRAN Hiç şüphen olmasın ki, eğer Müslüman olsaydın alacağın ceza yine en az bu olurdu! Hem şer’i hükümlere göre yargılanmayı kendin istedin... HRİSTO Ben onu az ceza almak için istemiştim! Hristo kırdığı potu fark eder ve korkuyla sinip gözlerini kaçırır. AHİ EVRAN Demek İslâm hukukunu daha adil bulduğunu söyleyip hem yalan beyanda bulunur, hem de bize kendi lehine tesir etmeye kalkarsın ha! Eğer bir gayr-ı Müslim’e verilecek cezanın dininden dolayı ona adaletsizlik edildiği zannına ve dedikodusuna mahal verip halk içinde fitne ve ifsada sebep olabileceği ihtimalini nazar-ı dikkate almasam, bir de bu ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /511 sinsi yalanın için cezaya hükmetmem lazım gelirdi! ... Hüküm tez icra edilsin! Hristo çaresizce olduğu yere çöker. Ağlamaklı halde söylenir. HRİSTO Bittim ben, mahvoldum! ... SAHNE 28 İÇ. SELÇUKLU SARAYI – GÜN Sultan II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV görkemli tahtında oturmakta, Hristo ve Hüsam onun karşısında el pençe divan beklemektedirler. Vezir SAADETTİN KÖPEK Sultan’a yakın durmaktadır. Vezir orta yaşlarda, kurnaz ve entrikacı, bir o kadar da hırslı biridir. II.Gıyaseddin Keyhüsrev de orta yaşlarda, tahtına ve eğlenceye düşkün, zayıf karakterli, yönlendirilmeye müsait yapıda biridir. Vezir alttan alta gizli bir memnuniyet içindedir. Sultan ise tedirgindir. Her ikisi de dikkatle ve ilgiyle Hristo ve Hüsam’ı dinlemektedirler. Sultan onları dinledikçe iyice huzursuz olup gitgide gerginleşir. HÜSAM ...Bağışlayın yüce sultanımız, belki haddimi aşmış olacağım amma derin ferasetinize sığınarak söylüyorum: Bu Ahiler sizin dirayetinize rağmen babanız Alâaddîn Keykubat Sultan’dan ziyadesiyle himaye gördüler... II.Gıyaseddin Keyhüsrev Hüsam’ı mimikleriyle onaylar. Hüsam bundan cesaret alır ve daha kışkırtıcı bir tonda sözlerine devam eder. HÜSAM ...Ve galiba bundan aldıkları cesaretle hadlerini aştılar... Misal, sağda solda kurdukları orta sandıkları... Kazançlarından arta kalanı devletimize verebilecekken hep bu sandıklarda biriktirirler. İhtiyacı olanın o sandıklardan istifade ettiğini söylerler amma niyetlerinin başka olduğundan şüphe ederim. Biz iğdişbaşıları, yani yüce devletimizin vazifelendirdiği vergi memurlarını da o sandıklara karıştırmazlar! Devletten gizli saklı, ge- 512 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI liri gideri, hesabı kitabı ayrı gayrı ve maksadı meçhul bu sandıklar iş içinde iş değil de nedir? Devlette çift başlılık olmayacağını şüphesiz ki en iyi siz bilirsiniz yüce sultanım! Ve bu sandıklar asıl neye hizmet ederler bilinmez. Hem bugün orta sandığına karıştırmayan, yarın vergisine de karıştırmaz! Vakıa, bu Ahiler yüzünden devlet vazifemizin esnafta tüccarda tesiri ve itibarı günbegün azalır oldu. Vergileri güç bela toplar olduk. Sanki Ahiler iğdişçilik eder oldu da, yüce devletimizin şerefli memurları olan bizler dilenci muamelesi görür olduk! Bunlar kimin hakkını kime verirler! Hüsam devleti için Ahilere oldukça kızmış görünmektedir. Duraksar ve etrafından onay beklercesine durur. Vezir ve Hristo hemen mimikleriyle Hüsam’ı onaylarlar. Hüsam köpürterek devam eder. HÜSAM Hem nedense halkı da yanlarına çeker dururlar! Sanki devletten ziyade kendilerine güvenilsin isterler! Kendilerinden olmayana da zulmederler. İşte misal, şu zavallı tüccar Hristo! Hristo ağlamaklı bir halde masum tavırlarla kendini acındırır. HÜSAM ...Aynen size anlattığı gibi sultanım, zavallıcık daha birkaç gün önce Ahi Evran’ın hışmına ve gadrine uğradı, haksız yere ceza aldı, ticareti bitti! İşte hal böyledir efendimiz... Lakin sizin kudretinize, adaletinize ve basiretinize itimadımız tamdır. Bunları muhakkak ki siz de görmektesinizdir. Allah sizi başımızdan eksik etmesin! Saltanatınızı daima muktedir ve muzaffer kılsın! İçeriden dışarıdan her türlü şerden muhafaza buyursun inşallah! Gayemiz de duamız da budur! II.Gıyaseddin Keyhüsrev takdirle başını sallayarak düşünceli halde tahtından kalkar. Hüsam’ın sözlerini onaylayarak konuşur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /513 II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV Belli ki Ahi Mahmut kendini devletin yerine koymaya çabalar... Tevekkeli, nicedir halkı etrafında toplar durur. Kendini merkez etmiş, gücü kudreti alttan alta eline alır. Zaten ben de vezirim de epeydir şüphe ederiz! Sultan durur ve onay bekler gibi vezirine bakar. Vezir Saadettin Köpek Sultan’ı destekler ve hatta kışkırtır şekilde konuşur. SAADETTİN KÖPEK Hem tek Ahiler değil ki sultanım! Hacı Bektaşlar, Edebaliler ve daha kimler kimler... Hepsinin de halleri hal değildir! Nicedir Türkmen Etrak’ı saltanatımıza karşı kışkırttıklarından endişe ederim... Bağışlayın beni ama siz de bilirsiniz ki, babanız yılanın başını ezmek yerine besleyip büyüttü. Bereket ki zat-ı aliniz hak ettiği tahta çıktı da, devlet kendine geldi! Lakin geç bile kalındı! Zira o yılan hem çoğaldı hem koca bir ejder oldu! Gariban debbağ Hoylu Mahmut, koskoca Ahi Evran oluverdi! Gayri başını ezmeye de güç yetmeyebilir. Hem yetse de hayli zararları dokunacaktır... Sultan düşünceli halde tahtına kurulur ve tahtının kolluklarını elleriyle sıkı sıkı kavrayarak vezirine tedirgince sorar. II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV Peki ne yapmalı Saadettin Vezir? Saadettin Köpek sakalını sıvazlayıp düşünür ve fikrini söyler. SAADETTİN KÖPEK Bağlarını koparıp birliklerini bozmalı! Hepsini ayrı yerlere sürmeli! Hüsam’la Hristo memnuniyetle alttan alta bakışırlar. Sultan Gıyaseddin de vezirini onaylayarak kafasını sallamaktadır. (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) 514 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 29 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Sultan Gıyaseddin’in sallanan kafasının yerini kuklanın sallanan kafası alır. Ahmet Gülşehrî masalına kuklalarla devam etmektedir. AHMET GÜLŞEHRÎ İşte böyle çocuklar! Vezir sarayda idareyi kurnazca ve gizlice ele geçirmiş. Ülkeyi Sultan yönetirmiş gibi görünse de, tıpkı benim şu kuklaları oynattığım gibi, o vezir de Sultan’ı parmağında oynatırmış... Yani Sultan’ı kukla gibi kullanarak istediğini yaptırırmış. Kendisine tehlike gördüğü kim varsa hilelerle tuzaklarla ya öldürtür ya da sürgüne, yani zorla uzak uzak diyarlara göndertirmiş. Sinsi emellerine engel olabileceklerini düşündüğü Ahi Evran’ı ve arkadaşlarını da birbirlerine uzak diyarlara zorla yollatmış... HASAN Ahi Evran neden ona karşı çıkmamış? Yoksa o da ondan korkuyor muymuş? AHMET GÜLŞEHRÎ Hayır, korkmuyormuş elbet. İstese onlara karşı çıkabilir ve kahramanca savaşabilirmiş. Ama yöneticileri kötü işler de yapsa, devletine karşı gelmiş olmak istemez ve sabredermiş. Hem bu yüzden masum insanların zarar görmesinden de endişe edermiş... Ahmet Gülşehrî çocukları bakıp süzer. Çocuklar masala ilgilidir. SAHNE 30 İÇ. SELÇUKLU SARAYI – GÜN Ahmet Gülşehrî masala devam etmekte, Aybike masalda anlatılanları hayal âleminde düşlemektedir. Hayalinin mekânı Selçuklu sarayıdır. Sultan doğu masallarındaki gibi giyimlidir. Gözleri bolca sürmeli ve etrafı yuvarlakça kararmış, kıyafetleri allı pullu, simli, şatafatlı, parıltılıdır. Sultan tahtında oturmakta ve saraydakilere el kol hareketleriy- ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /515 le emirler vermektedir. Fakat tahtının arkasına kötü kalpli vezir saklanmıştır. Ama kimse onu görmemekte ve fark etmemektedir. Vezir de koyu ve bolca sürmeli kararmış gözlüdür. Gözleri fır dönmekte ve sinsi sinsi gülmektedir. Tahtın arkasından Sultan’ın elini kolunu yönlendirerek onu kukla gibi oynatmakta ve emirleri aslında o vermektedir. Bundan çok mutlu görünmektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Sultan yaptığı onca kötülükten ve haksızlıktan sonra kendisinden intikam alınmasından çok çekinir, bu yüzden herkesi kendine düşman beller ve onlardan zarar görmekten korkarmış... Sultan tek tek ve peş peşe saraydaki hizmetçilere, muhafızlara, devlet görevlilerine ve hatta çocuklara şüpheyle bakar ve korkar. AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Zaten ülkenin sultanı olabilmek için babasına bile ihanet edip hiçe sayacak kadar hırsla gözü kararmış!... Sultan’ın zaten kararmış olan gözleri daha da kararır ve koyulaşır. AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Kötü şeyler yapmaktan çekinmemiş... Sultan koluyla burnunu siler. Elinde meyve tabağıyla önünden geçen bir hizmetçisine çelme takar. Hizmetçi yere düşer, meyveler etrafa saçılır. Sultan kahkahalarla onu göstererek alay edip eğlenir. AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Vezir Saadettin’in asıl niyeti ise Sultan’ın yerine, içten içe çok sevdiği sultanlık tahtına oturup, devlet idaresini ele geçirmekmiş... 516 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Sultan ayağa kalkar ve tahttan biraz uzaklaşır. Vezir ellerini ovuşturarak saklandığı yerden çıkar ve etrafı kol açan ederek tahta oturur. Tutkulu-hırslı bir mutlulukla tahtı okşar, sever ve sahiplenir. O da koluyla burnunu çocukça siler. Sultan tahta döner. Vezir sıçrayarak kalkar. Gözlerini kırpıştırıp masum taklidi yapar. SAHNE 31 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE AHMET GÜLŞEHRÎ ...Fakat Sultan kimseye güvenmediği ve hemen herkesten, hatta en yakınında olanlardan bile şüphelendiği için vezirinden de şüphe edermiş... (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 32 İÇ. SELÇUKLU SARAYI – GÜN Sultan II.Gıyaseddin Keyhüsrev odasında yiyip içip keyfetmektedir. Hizmetindekiler meyve içecek vs. servisi yapmaktadır. Sultanın özel habercilerinden biri telaşlı ve ciddi bir ifadeyle içeri girer. Sultan hemen el hareketleriyle herkesi dışarı yollar ve odada yalnız kalırlar. Haberci solundan Sultan’a yaklaşır ve aynı telaşlı ifadeyle Sultan’ın kulağına neredeyse fısıldar halde konuşur. HABERCİ Şüpheleriniz boşuna değilmiş sultanım! Vezir Saadettin Köpek sağda solda kendisinin de hanedan soyundan olduğu yalanını dedikodu ettirir durur! II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV Demek öyle ha! ...Anlamıştım zaten! Zira başka türlü tahtıma geçemez! HABERCİ Lakin askerleriniz size sadıktır sultanım! Vezire güvenleri yoktur. Size karşı ona destek olmazlar... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /517 II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV Öyle bile olsa onun taht için yapmayacağı şey yoktur! Ölene kadar bu emelinden vazgeçmeyecektir! Askerlerimden destek bulamazsa da, kendine başka destekler arayacaktır... HABERCİ Yine doğru buyurursunuz Sultanım! II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV Varacağı ilk kapı Ahiler olsa gerek! HABERCİ Lakin sultanım, vezirin Ahilerle arası hoş değil. Ahiler ondan hazzetmezler. II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV Belki de Saadettin öyle görünsün ister! Ya Ahi Evran’la bir olup arkamdan iş çeviriyorlarsa? ... Haberci mimikleriyle Sultan’ın fikrine katılır görünse de hali pek de inandırıcı değildir. Sultan’la öylece konuşmaya devam ederler. SAHNE 33 DIŞ. KIRDA ŞÖLEN ALANI – GECE Kırlık bir alanda ateş yakılmış ve etrafında şölen düzenlenmiştir. Aslında göstermelik olan o şölene katılanlar halktan bir kısım ve genelde yerel devlet görevlileridir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) Vezirinin kendini ortadan kaldırıp tahtını ele geçirme niyetini anlayan Sultan, en güvendiği adamlarına yalandan bir şölen düzenletmiş... Sultan’ın adamları Saadettin Köpek’i aralarına almış, birlikte yiyip içip eğlendirmektedirler. Halka ve vezire hisset- 518 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI tirmeden yavaş yavaş etrafını kuşatırlar. Vezirin etrafı tamamen sarılır. AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Ve o şölende vezirini öldürtmüş... Sultan’ın öldürür. adamları kılıç darbeleriyle Saadettin Köpek’i SAHNE 34 İÇ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİ – GÜN Ahi Evran’ın büyük bir debbağhanesi vardır. Çıraklar ve kalfaların her biri deri işlemenin çeşitli kademelerinde bir iş tutmuş çalışmaktadırlar. Ahi Evran hem onların işlerini denetlemekte, hem de iş önlüğünü kuşanmış halde kendisi de çalışmaktadır. O sırada Sultan’ın askerleri ellerinde kılıçlarla kapıda belirir. Onları gören çalışanlar telaşlanıp işlerini bırakır. Ahi Evran sakin olmalarını işaret ederek iş önlüğünü çıkarır ve vakarlı bir halde, sükûnetle askerlerin yanına dışarı çıkar. SAHNE 35 DIŞ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİNİN OLDUĞU SOKAK – GÜN Sokakta kalabalık bir asker grubu hazır beklemektedir. Halk ve Ahiler debbağhanenin önüne toplaşır. Sokak dolup taşar. Ahilerin elleri bellerindeki hançer ve kamalarını kavramış haldedir. Teyakkuz halinde Ahi Evran’dan emir beklemektedirler. Askerler onları çembere alır. Ahi Evran Ahilerle göz göze gelir ve mimikleriyle silahlarına davranmamalarını emreder. Ahiler silahlarını kavrayan ellerini gönülsüzce ve zoraki gevşetirler. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Bu da yetmezmiş gibi, birçok Ahi ve Türkmeni de haksız yere tutuklatmış... Askerlerin kumandanı Ahi Evran’a bir şeyler söyler. Sonra onunla birlikte Ahileri tutuklarlar. Halk bu duruma tepkili ve üzgündür. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /519 AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Ahi Evran’ı da kendi öldürttüğü veziriyle işbirliği yapmakla suçlamış ve ne yazık ki onu da arkadaşlarıyla birlikte tutuklatıp hapse attırmış... (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 36 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Ahmet Gülşehrî yeniden çocukları şöyle bir süzer. Çocuklar duyduklarından ürkmüş gibidir. Üslubunu yumuşatarak devam eder. Nur Bacı kendinden geçmişçesine bir dinginlikle onları izlemektedir. AHMET GÜLŞEHRÎ ...Şunu unutmayın çocuklar: Bu dünyada kötülüğü çok olanın korkusu da çok olur! Öyleleri kimseye güvenemez, en yakınındakilerden bile asla emin olamazlar. İşte o sultanla vezirinin hali de böyleymiş. Aslında her ikisi de hem eğitimli hem de sanat sahibi insanlarmış, devlete ülkeye hizmetleri de olmuş. Ama güç tutkusu ve makam hırsı bu yanlış işleri yapmalarına neden olmuş. Bu yüzden devlet işleri aksamış ve devlet gitgide iyice güçten düşmüş... Güçlü kuvvetli bir arslana kurtlar çakallar saldırmaya cesaret edemezler. Ama bir arslan ne kadar güçlü olursa olsun, eğer yaralanmışsa kurt-çakal sürüleriyle baş edemez... İşte o ülke de artık yaralı bir arslan gibiymiş. Hâlâ heybetli bir arslan da olsa, gücü dermanı tükenmiş... Ve bunu gören düşmanlar vahşi sürüler gibi ona saldırmışlar ve ülkenin dört bir yanını yağmalayıp işgal etmişler... (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 37 DIŞ. KAYSERİ KALESİ – GÜN Baycu Noyan liderliğindeki Moğollar Kayseri kalesini düşürmek için var güçleriyle saldırmaktadırlar. Ahiler kalenin surlarından onlara karşı koymakta ve saldırıları başarıyla geri püskürtmektedirler. Moğolların üzerine surlardan oklar adeta yağmakta, burçlara dayadıkları merdivenler peş peşe devrilmektedir vs… Moğol askerleri korkmuş, bezip tükenmiş görünmektedirler. Baycu Noyan kaleye uzakça bir noktada dur- 520 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI makta, canı sıkılmış halde olan biteni izlemektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Kayseri’deki Ahiler düşmana kahramanca direnmişler, onları günlerce kalelerine sokmamışlar... SAHNE 38 DIŞ. KAYSERİ KALESİNE GİZLİ GİRİŞ YERİ – GECE Gece vakti karanlıklar içinde Hüsam ve Hristo önde Moğol askerleri arkalarında gizlice ilerlemektedirler. Hüsam surların dibinde dallarla-çalı çırpıyla örtülmüş bir yerde durur ve orayı işaret eder. Askerler kumandanlarının emriyle hemen oradaki çalı-çırpıyı kaldırır. Ortaya eski bir kapı-geçit çıkar. Askerler oradan içeri girer. Kumandan geride bekleyenlere de gelmelerini işaret eder. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Ama hain Hüsam düşmanlarla anlaşıp onları gizli bir yoldan kaleye sokmuş ve ne yazık ki kaledeki tüm Ahileri öldürmüşler. Kadınları ve çocukları da esir almışlar. Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı da o esirler arasındaymış... (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 39 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Fatma Bacı’nın esaretini duyan Aybike, refleksle avuçlarını yanaklarına koyarak gayri ihtiyari ve heyecanlı bir tepki verir. AYBİKE Hiiiih! Bu tepkiye diğerleri hem şaşırır hem sevinirler. Nur Bacı sevinçli heyecanından bıçakla parmağını kesmiştir ama farkında da değildir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /521 AHMET GÜLŞEHRÎ Yaa Aybike! Maalesef öyle olmuş! Fatma Bacı da esir edilenler arasındaymış... Fakat Ahi Evran hapiste olduğu için çok istese de onu kurtaramazmış... (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 40 İÇ. ZİNDAN – GECE Ahi Evran ve arkadaşları zindanda çeşitli işkenceler görmektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES) ...Binbir çile ve acı dolu tam beş uzun yıl boyunca hapiste tutulmuş... (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 41 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Aybike ve Hasan dinledikleri karşısında mahzunlaşmış bir haldedir. AHMET GÜLŞEHRÎ ...O hapisteyken Sultan ölmüş ve tahta geçen oğlu İzzeddin, babası zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest bırakmış. Ahi Evran hapisten çıkınca eşi Fatma Bacı’yı her yerde aramış ama bulamamış. Tabi buna çok üzülmüş. Fakat elinden gelen hiç bir şey de yokmuş. Eşini dostunu kaybedip öylece yalnız ve çaresiz kalınca başka illere gitmeye karar vermiş ve önce Denizli’ye, sonra Konya’ya ve son olarak da Gülşehir’e yerleşmiş... HASAN (Heyecanla söze atılarak) Neee! Buraya mı gelmiş? AHMET GÜLŞEHRÎ Evet ya, buraya gelmiş! ... Fakat bugünlük bu kadar, haydi şimdi yatağa! 522 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HASAN Ama en heyecanlı yerinde bıraktın! AHMET GÜLŞEHRÎ Biliyorum, ama yarın şed töreni var. Size pabuçları yapan Tuğrul Kalfa’nın ustalığa geçiş töreni... Erkenden kalkıp tören hazırlıkları yapmamız lazım... Yani, şimdi doğru yatağa gidiyoruz! Hem böyle uslu olmaya devam ederseniz, belki bazı masal kahramanlarıyla bile tanışabilirsiniz! HASAN Ama onlar gerçek değil ki! AHMET GÜLŞEHRÎ Eğer insan gerçekten yürekten dilerse, o zaman masallar bile gerçek olabilir! Güven bana Hasan! Tamam mı? Ahmet Gülşehrî Hasan’ın kafasını okşayarak göz kırpar. Hasan ona inanmışça kafasını sallar. Ahmet Gülşehrî Aybike’yi kucağına alıp Hasan’ın elinden tutar ve yataklarına yönelirler. Onlar çıkarken Nur Bacı bir şeyden huylanmışça elini ovuşturur. Gözleri kan bulaşmış ellerine ve sağ elindeki bıçağa takılır. Eşini ve çocukları izlerken parmağını kestiğinin de acısının da farkına bile varmamıştır. Kendine hayret ederek kan bulaşmış olan bıçağa bakar. SAHNE 42 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE Hüsam çakır keyif gözlerle elindeki parlak ve kanlı hançere bakmaktadır. Sarhoşça ama keyiflice Hristo’ya seslenir. HÜSAM Belinde bu hançerle gece vakti tekinsiz karanlık ormanlarda Çekikgöz Moğol askeri kovalayacak cesarete sahip gizli savaşçılar... Bunun için ya deli olmak lazım... Ya da... Hüsam ve Hristo bakışırlar. birbirlerini mimikleriyle onaylayarak ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /523 HÜSAM ...ya da Alperenden yetişme Ahi! Hüsam doğrulur ve sesli düşünerek akıl yürütmeye devam eder. HÜSAM ...Demek baskın Gülşehir’e yakın yerde olmuş... İşte şimdi taşlar yerine oturdu! Mevlana’nın can dostu Şems’in öldürülmesinden sonra dedikodular üzerine Ahi Evran Konya’dan ayrılıp Gülşehir’e yerleşmişti... İnatçı ihtiyar, yılmak vazgeçmek nedir bilmiyor! Sanki sayemizde Moğollar Kayseri’de Ahileri darmadağın etmemiş gibi, Kayseri’deki teşkilâtlarını Gülşehir’de de kısa zamanda kuruverdiler... Ve belli ki o civardakilere ilişmeye kalkan kim olursa olsun böyle pişman ederler! HRİSTO Mevlana’nın oğlu Alâaddîn’in de Gülşehir’de ona sığındığını bilirsin. Malûm, Şems’i öldürenlerin arasında onun da olduğu hep söylenir durur... HÜSAM Hançer düşkünü Alâaddîn! ... HRİSTO İçki sana da yaradı dostum! Bak, sonunda senin de zihnin açıldı! HÜSAM Yo yo, daha tam açılmadı dostum! Hâlâ anlayamadığım iki şey var: Çekikgözle Ahiyi birbirine nasıl kırdıracaksın? Ve bunu başarsan bile bundan çıkarımız ne olacak? Umarım iyi bir planın vardır Hristo! Yoksa yine “bu dünyada kazanabileceğiniz en büyük serveti” kazanıp avucumuzu mu yalayacağız? Hristo tam konuşacakken Hüsam elini kaldırıp sözünü daha başlamadan keser. Biraz öfkelice, alaycı ve tiksinir bir halde konuşur. 524 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HÜSAM Dur! ... Galiba eksik söyledim... Hatırladığım kadarıyla sadece avucumuzu değil, iğrenç bir çift eli de yalamıştık! Değil mi kurnaz dostum? HRİSTO Bu kez değil dostum! Bu kez değil! Hristo altın dolu bir kese çıkarır ve Hüsam’a doğru sallar. HRİSTO Bu kez işi sağlam tuttum! Bunlar sadece hançerin sahiplerini bulmada yapacağımız arama tarama masrafları için! İş çok büyük Hüsam! Çünkü sadece onları bulmakla kalmayacağız, Batu’nun lekelenen namusunu da temizleyeceğiz! Sen asıl ödülü işte o zaman gör! Hüsam gözleri parlayarak altınlara bakmaktadır. Hristo’yu merakla ve can kulağıyla dinlemektedir. Hristo kendinden emin konuşur. HRİSTO Moğolun canını almak kadar utanç verici bir şey varsa, o da elindekini almaktır! Hem de bu şekilde! Batu’nun savaşçı onuru bu baskınla iki kez lekelenmiş oldu. Bunları temizlemeden kimseye eskisi gibi sözü hükmü geçmez! Moğol töresi buna izin vermez. Hele de Baycu Noyan’ın yüzüne hiç bakamaz! Velhasıl, o bu onursuzlukla yaşayamaz! Hüsam mimikleriyle Hristo’nun söylediklerine hak verir. HRİSTO ...Ve unutma ki dostum, Moğollar Ahilerin hamisi İzzeddin Keykavus’u değil, Rükneddin Kılıçaslan’ı destekler. Rükneddin Moğollar sayesinde tahta geçti. Moğolların düşman bellediğini o da düşman beller! Vakıa, saray çevresinde İzzeddin Keykavus’un Ahilerin isyan etmesinden çekindiği, onlardan kurtulmak için fırsat aradığı ve Gülşehir ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /525 Emirliğine getirdiği Nureddin Caca’ya bunun için vazife verdiği de söylenir durur... HÜSAM Çok haklısın! ...Peki planın ne? HRİSTO Planım biraz tehlikeli ama basit: O çocuklar kesinlikle Gülşehir’de Ahilerin himayesinde olsa gerek. Ama bunu bizden başka bilen kimse yok! ... Çocuklardan bir ikisini kaçırıp Batu’ya teslim edeceğiz. Bu bizim için pek zor olmasa gerek Sayın İğdişbaşım! Gülşehir’de hem senin memurların hem benim tüccar arkadaşlarım var. Sanırım birkaç çil altına hayır demezler! ... Hüsam sinsice gülümseyip Hristo’yu onaylayarak başını sallar. HRİSTO Ve hemen Ahi Evran’a çocukların Batu’nun elinde olduğu haberini ve onları nerede tuttuğunu uçuracağız! Benim tanıdığım inatçı ihtiyar buna kayıtsız kalamaz. Böylece iki testiyi birbiriyle çarpıştıracağız! Dua edelim de ilk kırılan Batu olsun! HÜSAM Dostu ve has adamı Batu kırılınca mesele Baycu Noyan’ın onur meselesi haline gelecek! Ve Ahi Evran’ın peşine düşecek! Al sana iki testi daha! Bu gerçekten iyi bir plan Hristo! … Peki ya çocukları kaçıramazsak ne olacak? HRİSTO (Yalandan ve işgüzar bir ifadeyle) Altınları boşuna almadık ya! Harıl harıl hançerin sahiplerini arıyoruz! ...Ve binbir zahmetle de olsa bulduk! ...Çocukları kaçıramazsak hançerin sahiplerini Batu’ya ihbar edeceğiz! Ve sonrasını zevkle izleyeceğiz dostum! 526 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Hüsam keseden bir altın alır ve ısırır. Altınların sahte olmadığına emin olur ve keyfi iyice yerine gelmiş halde sarhoş sarhoş sırıtır. SAHNE 43 DIŞ. DERGÂH MERASİM MAHFİLİ – GÜN Şed törenlerinin (kuşak bağlama-çözme törenleri) yapıldığı “Merasim Mahfili”, dergâhın dışında avlu şeklinde genişçe bir alandır. Tören sorumlusu “NAKİP” yaşlı bir Ahidir. Ahi Evran’ın vekili olarak törenin tüm işleyişini o yönetmektedir. Ahi Evran Şeyhü’ş Şuyûh (Şeyhler Şeyhi, Ahi Baba) olarak baş sedirde oturmaktadır. Vazife ve kıdeme göre herkes (ustalar, müderrisler vs.) tören meclisindeki yerini almıştır. Nakip töreni başlatmak üzere Ahi Evran’dan işaret bekler. Ahi Evran “Buyrun başlayın” anlamında işaret-onay verir. NAKİP Ya Allah! Bismillah! ... Şed bağlama başlaya, cümle âleme ilan ile hayrola! Nakip besmele çekerek Kur’an-ı Kerim’den kısa bir ayet okur. NAKİP Bismillahirrahmanirrahim... Nakip ayeti bitirir ve Tuğrul Kalfa’yı meclis huzuruna davet eder. NAKİP Usta adayı nîm-tarîk huzura buyura! Tuğrul Kalfa sağında başka bir nakip ve solunda yaşlıca ustası ile meydana çıkar ve küçük-duraksamalı adımlarla Ahi Evran’ın başında olduğu meclise yaklaşır. Hep birlikte ortamdakilere selam verirler. Üçünün de elleri önlerinde bağlı ve bakışları yerdedir. NAKİP Söz ustalık talibi kalfanındır! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /527 TUĞRUL KALFA Ustam sanatını kemâliyle öğretmiştir. Üzerimde hakkı çoktur, benim ise onda hiçbir hakkım yoktur. Şayet benden razıysa ve icazet buyurursa, şed talep ederim. Şedsiz kazancı haram bilirim. USTA Tuğrul benim kalfamdır. Gayri kalfalıktan çıkmaya, ustalığa varmaya hazır ve liyakatlidir. Mesleğinin numuneleri Ahi Babamıza sunulmuş ve babamızın icazetine mazhar olmuştur... Ahi Evran, Usta’nın sözlerini meclistekilere mimikleriyle onaylar. USTA Ahi Babamız pabuç numunelerini görüp beğenmiştir. Onun icazetinin üzerine tasdik haddimiz değildir, lakin şehadet vazifemden sebep kalfamın numunelerine ben de icazet ederim. ŞAHİT NAKİP Numune icazetine şahit olduk... USTA Ve şehadet ederim ki, Tuğrul Kalfam yamaklığından beri yanımdadır. 124 kaideye tekmîlen ve harfiyen riayet etmiştir. Sözü yerinde söyler, yüzü güleç dili tatlıdır, vefakâr ve diğerkâmdır, ehli kerem ve cömerttir. Dilinde dedikodu görmedim, kalbinde kibir sezmedim, fenalığına şahit olmadım... Küffara karşı cihad için 10 yaşında yamaklığa kabulünden beridir okçulukta, kılıçta ve güreşte talim görüp yetişmiştir. Ahilikte ustalığa ehil ve liyakatli olduğuna kanaat, icazet ve şehadet ederim... ŞAHİT NAKİP Ustalık icazetine şahit olduk... 528 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahi Evran ayağa kalkar ve Tuğrul Kalfa’ya yaklaşır. Peştamala/ iş önlüğüne benzeyen bezden şed kuşağı tepside önüne getirilir. Şeddin kuşakları bele birkaç tur atacak uzunluktadır. Ahi Evran şeddi alır ve Tuğrul Kalfa’nın ustasına verir. Usta besmeleyle şeddin iki kuşağını kalfasının belinde bir tur attırır, düğümler ve bekler. AHİ EVRAN Eline sahip olasın! İşini güzel ve sağlam yapasın! Harama el uzatmayasın! Usta kalfanın bekler. belinde ikinci turu attırır, düğümler ve AHİ EVRAN Beline sahip olasın! Harama zinhar yaklaşmayıp, uçkur çözmeyesin! Usta kalfanın bekler. belinde üçüncü turu attırır, düğümler ve AHİ EVRAN Diline sahip olasın! Yalana, dedikodu ve gıybete zinhar tevessül etmeyesin! Tuğrul kalfa ustasının, Ahi Evran’ın ve diğer büyüklerin ellerini öper. Tepsi içerisinde bir tas su ve tuz getirilir. Nakip tuzu besmeleyle suya atar ve dua mırıldanarak karıştırır. Tas ayrı bir bölüme konulur ve orada bekletilir. Şed bağlama töreni sona erer. AHİ EVRAN Hayırlı uğurlu ola! Üç gün sonra şeddin bu mecliste çözüle! SAHNE 44 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Ahmet Gülşehrî odasında oturmuş kandil ışığında bir şeyler yazmakla meşguldür. Masasının üstü kâğıtlarla doludur. Epeyce yazdığı bellidir. Nur Bacı odanın kapısına gelir ve kısık sesle konuşur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /529 NUR BACI Kolay gelsin! Uyumayacak mısın Bey? Ahmet Gülşehrî yazmayı bırakıp eşine döner. Gerinip gözlerini ovar. AHMET GÜLŞEHRÎ Uyku tutmadı... Nur Bacı eşine doğru yaklaşır ve yazdıklarına bakar. NUR BACI Nicedir yazar durursun. Neymiş bakalım seni böyle uykusuz bırakan, benden de ayrı koyan mühim şey ha? Ne yazarsın? AHMET GÜLŞEHRÎ Ahi Babamızı yazıyorum... Düşünüp taşındım, onun için ne yapabilirim diye... Ona vefa borcum ödenmez ama hiç olmazsa adını yaşatmaya karınca kararınca bir gayretim olsun istedim. NUR BACI Çok iyi düşünmüşsün! AHMET GÜLŞEHRÎ O bizim nimetimiz, Nimettullahımız... Sen de bilirsin ya, yıllardır bana hem hocalık hem babalık etti. Öz babamdan ileri oldu. Lakin ona karşı boynum eğri, benim için yaptıklarına hakkıyla mukabele edemedim. Şimdi elimden gelen ancak bu... Bizden sonrakiler de onu bilsin tanısın isterim. Adı hatırası yaşasın, yaşatılsın isterim... NUR BACI İyi edersin Gülşehrî, iyi edersin! Rabbim aklına kalemine kuvvet versin! Nur Bacı masanın üstündeki yazılı kâğıtlara bakar. 530 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI NUR BACI Maşallah, epeyce de yazmışsın! ... İsim de koydun mu bari yazdıklarına? AHMET GÜLŞEHRÎ Koydum ya! Keramât-ı Ahi Evran! Babamızın büyüklüğüne, şanına, kerametlerine yakışan bir isim! Nur Bacı gülümseyerek mimikleriyle ismi beğendiğini gösterir. AHMET GÜLŞEHRÎ Çocuklar nasıl, rahat uyudular mı? NUR BACI Hasan sen gelmeden uyumak istemedi. Masal diye tutturdu ama ben anlatamam dedim. Senin gibi anlatmayı beceremem. ... Sahi, bu gece nerelerdeydiniz? Ahmet Gülşehrî sıkıntılıdır. Sanki kötü bir şeyler vardır. NUR BACI Yoksa yine? ... AHMET GÜLŞEHRÎ ...Yine ya! ... Moğol çapulcuları yine saldırmışlar... Hem de birçok köye! Nur Bacı korku ve üzüntüyle iç çekerek eliyle ağzını kapatır. Ahmet Gülşehrî’nin dudakları titrer, gözleri dolar. AHMET GÜLŞEHRÎ Bu kez çocukları da kurtaramadık! Ahmet Gülşehrî’nin sessizce gözlerinden yaşlar süzülür. AHMET GÜLŞEHRÎ Yetişemedik... Yetişemedik! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /531 Nur Bacı’nın da gözünden yaşlar süzülmeye başlar. Ahmet Gülşehrî başını ona yaslar ve gözlerinden süzülen yaşlarla eşine dert yanar. AHMET GÜLŞEHRÎ Yetişemiyoruz... Artık yetişemiyoruz! Vahşi sürüler gibi her yerdeler! Ahmet Gülşehrî kendini toparlamaya çalışarak gözlerini siler. NUR BACI Bak Bey! Ne olur beni yanlış anlamayasın... Sana gitme demem, nereye lüzum görürsen oraya git yetiş! Ben senden razıyım. Lakin sen şairsin, talimin de diğer Ahiler gibi değil! Senin kılıcın kalemindir... Korkarım Gülşehrî, hem de çok korkarım! ... AHMET GÜLŞEHRÎ Doğru dersin ama duramam iki gözümün nuru! Ahi Babam şu yaşında bile başımıza geçip kılıcı evvela kendisi kuşanırken hiç duramam! ... Ben de onu vaz geçirmeye çalıştım, ona bir şey olacak diye aklım çıkıyor! Ama belki de hayatımda ilk kez hem ondan azar işittim, hem de emrine karşı geldim! (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 45 İÇ. ATLARIN TUTULDUĞU AĞIL – GECE Moğollara baskının yapıldığı gecenin başlangıcıdır. Geniş bir ağılda atlar sefere hazırlanmaktadır. Ağıl gizli bölmelere saklanmış çeşitli silahlarla doludur. Ahiler siyahlar içinde giyinmiş, atlarını hazırlamakta ve silah kuşanmaktadırlar. Ahi Evran kamasını hançerini yerleştirir ve kılıcını kuşanırken sorar. AHİ EVRAN Zaviyelere haber saldınız mı? ALÂADDİN bir yandan kuşanırken bir yandan cevap verir. Alâaddîn Mevlana’nın oğludur. Yapılı, sert ve cesur görünümlü biridir. 532 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ALÂADDİN Saldık şeyhim! Alperen karakolları da durumdan haberdar edildi. Biz şimdi ilk saldırı haberi gelen köye giderken, onlar Kayseri’nin uç köylerinde tedbir alacaklar... Ahi Evran başını sallar. O sırada Ahmet Gülşehrî koşarak ağıldan içeri girer. Ahi Evran’ın yanına gelir. Şaşkın ve telaşlı konuşur. AHMET GÜLŞEHRÎ Aman Efendim! Siz de mi gidiyorsunuz? Ahi Evran cevap vermez ve pek oralı olmadan hazırlığa devam eder. AHMET GÜLŞEHRÎ Yapmayın, etmeyin efendim! Siz daha iyi bilirsiniz elbet ama burada size daha çok ihtiyaç vardır! Ahi Evran yine cevap vermez ve atıyla ilgilenmeye başlar. Ahmet Gülşehrî önüne geçip eline eteğine sarılır. AHMET GÜLŞEHRÎ Şeyhim! Bari şu yaşınızda bu işleri kardeşlerimize bıraksanız... AHİ EVRAN (Azarlar gibi fısıldayarak) Sen ne dersin! Cihadın yaşı mı olur! Dönebilen gazi, dönemeyen şehittir! Bunu bana çok mu görürsün evlat! ... Ahmet Gülşehrî çaresizdir. Ahi Evran yeniden hazırlıklarına devam etmeye koyulur. Ahmet Gülşehrî de karar verir ve silah kuşanmaya başlar. Ahi Evran onu görür ve hemen müdahale eder. AHİ EVRAN Ne yapıyorsun sen! Tez bırak onları ve evine dön! Bu iş senin harcın değil! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /533 AHMET GÜLŞEHRÎ Kardeşlerim kadar cevval savaşçılık benim harcım değildir elbet... Ahmet Gülşehrî konuşur. okunu yayını sırtına kuşanırken kararlı AHMET GÜLŞEHRÎ ...Lakin okçuluğumun şairliğim kadar iyi olduğunu siz buyurdunuz Şeyhim! Ahi Evran tekrar Ahmet Gülşehrî’ye yaklaşır ve hışımla azarlar. AHİ EVRAN Bana karşı mı gelirsin Gülşehrî! Hem de şunca kardeşinin arasında! AHMET GÜLŞEHRÎ Hâşâ Efendim! Sizin bendeki hakkınız babanın evladı üze-rindeki hakkından bile kat kat fazladır... AHİ EVRAN Öyleyse var git evine... Haydi! AHMET GÜLŞEHRÎ Lakin siz çok daha iyi bilirsiniz ki, evladın da babası üzerinde hakları vardır. Mesela baba aksini emretse bile onun yanında olmak gibi! ... Ahi Evran bir an için cevap verecek gibi olur ama vazgeçer. AHMET GÜLŞEHRÎ Belli ki sizi bu yoldan döndüremem, ama ben de sizi bırakamam. Siz emretseniz bile yapamam bunu... Densizliğimi bağışlayın... Ama siz de evladınız olmayı bana çok görmeyin... Ahi Evran durumu zoraki kabul etmiş halde Ahmet Gülşehrî’ye bakar. 534 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Seeen! ...Gözüne nereyi kestirip neye nişan alacağını hep iyi bilirsin değil mi! ...İnşallah hâlâ okların da sözlerin kadar isabetlidir, evlat! Ahmet Gülşehrî memnun ve kararlı halde atını hazırlamaya koyulur. SAHNE 46 DIŞ. ORMAN – GECE Moğollara baskının yapılıp çocukların kurtarıldığı gecedir. Baskıncı Ahiler yerdeki Moğolların tamamen ölüp ölmediğini kontrol etmekte, çocuklara su verip konuşarak sakinleştirmektedirler. Ahi Evran ve Ahmet Gülşehrî Bayta’nın cesedinin başına gelip ona bakarlar. Bayta kalbine saplanan okla yerde öylece yatmaktadır. AHİ EVRAN ...Okların da hâlâ sözlerin gibi! Alâaddîn yanlarına yaklaşır. gelir. Bayta’ya bakar. Yere eğilip ALÂADDİN Fakat bu... Bu Bayta! Alâaddîn Bayta’yı tanımıştır. Ahmet Gülşehrî’ye kaygıyla bakarak doğrulup ayağa kalkar. Kaygılı ve düşünceli bir halde konuşur. ALÂADDİN Vaktiyle Konya sokaklarını varlığıyla kirletir dururdu bu mendebur çakal! ... Fakat şimdi buralarda ne işi var? AHMET GÜLŞEHRÎ Nedir seni böyle kaygılandıran Alâaddîn? Kimin nesidir bu Bayta? ALÂADDİN Beni kaygılandıran o değil, ağabeyi, Batu! Baycu Noyan’ın ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /535 has adamı ve yakın arkadaşıdır! ... Şeyhim! Galiba bu kez iş sandığımızdan da büyük! Bu çakallar buralara kadar dadanmışlarsa, arkalarında kalabalık sürüleri olmadan buna kalkışmaya cesaret edemezler! Allah muhafaza buyursun, Kösedağ bozgunu sonrasından da beter bir kıyıma hazırlanır olmasınlar sakın! AHİ EVRAN Doğru söylersin... Belli ki Konya’daki habercilerimizin son istihbaratları da bir bir doğru çıkıyor maalesef... Ahmet Gülşehrî ve Alâaddîn bu son istihbaratları merak ederler. AHİ EVRAN ...İzzeddin Keykavus’un yerine Moğolların desteğiyle devletin başına geçen Sultan Rükneddin Kılıçaslan, diyet olarak devleti Moğola vergiye bağlatmıştı... Lakin azgın Moğolun bu diyetle doymayacağı belli oldu! Zira biz Ahilere karşı kuyruk acıları var! Kökümüzü kazımak için Sultan’a baskı yapar, aklına girerlermiş... Sultan’ın devlete isyan edeceğimiz bahanesiyle nicedir hazırlık yapıp güç ve destek topladığı haberleri gelir olmuştu... O desteklerden biri de işte bunlar! ... Yazık! ... Müslümana karşı sırtlarını yasladıkları baş destekçilerine bakın! Putperest vahşi çapulcu sürüleri! ALÂADDİN O kaçanı bırakmayacaktık Şeyhim! AHİ EVRAN Senin hançerin hangi perdeleri yırtıp attı bilemezsin Alâaddîn! ...Bırak gitsin, bırak kim sırtını nereye dayarsa dayasın, bizim sırtımız Rabbimize dayalıdır! Unutma, kişi kaderini değiştirmeye çalışırken bile kaderine yürür. O yürümelerde bir örümceğin dolana dolana kendi ağını örmesi gibi kendi kaderini örer durur. Ama çoğu kez bunu bilmez... Senin hançer kim bilir kimlere gider ve kim bilir belki döner gelir, bilemezsin... 536 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Alâaddîn tevekkülle başını sallar. Çocukları alıp atlara binerler. (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 47 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Ahmet Gülşehrî ayağa kalkıp eşinin gözlerine bakarak konuşur. AHMET GÜLŞEHRÎ Babamızın bunca kerametine beraber şahit olduk... Rabbim ona çok şey nasip etti. İlmi, salih ameli, irfanı, hüneri, hikmeti dağları aştı gitti... Bilirsin ya, bazen biz demeden o söyler. İçimizi görür gibi, kalbimizi okur gibi... Demek kalpleri bilene dost olunca, hikmet ve keramet o dostluktan böyle çağlar gelir! NUR BACI Güzel söylersin, doğru söylersin de, niye söylersin bunları Gülşehrî? ... AHMET GÜLŞEHRÎ Söylemeye dilim varmıyor ama... Babamız galiba şehadetinden haber verir... Bize “hazırlanın” der! NUR BACI O nasıl söz Bey! O şehadeti bile talep etmez! Şehadet bile olsa, Allah rızasından başkasını dilemez, istemez! AHMET GÜLŞEHRÎ Elbet ben de bilirim bunları! Lakin onun hali talep etmek değil Nur Hatun! Perde arkasından müjde almış gibi! Nur Bacı’nın gözlerinden yaşlar yeniden süzülmeye başlar. AHMET GÜLŞEHRÎ Ne garip! Hem onu kaybetmeyi istemem, hem şehadetini düşünür sevinirim! ... Demem o ki ciğerparem, o her nereye giderse gitsin, yanından ayrılamam. Anla beni nur yüzlü can yoldaşım! Anla ve ne olur bana hakkını helal et! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /537 NUR HATUN Ne demek Bey! Helal olsun elbet! ... Fakat sen kalbini ferah tut! Kalbime öyle doğar ki, hep beraber görecek daha çok güzel günlerimiz var! Ahmet Gülşehrî gülümsemeye çalışarak eşinin gözyaşlarını siler. AHMET GÜLŞEHRÎ İnşallah gözümün nuru, inşallah! ... SAHNE 48 DIŞ. DERGÂH MERASİM MAHFİLİ – GÜN 3 gün önce şeddi bağlanan Tuğrul Kalfa’nın Şed Çözme töreni yapılmaktadır. Merasim Mahfilinde herkes aynı şekilde yerini almıştır. Nakip kenarda beklemektedir. Tuğrul Kalfa elinde hediyesi (güzel bir çift ayakkabı) belinde şeddi sarılı halde Ahi Evran’ın önünde hürmetle durmaktadırlar. Hediyesini Ahi Evran’a sunar. Ahi Evran hediyeyi alır, inceler, beğenir ve tören nakibine verir. Tuğrul Kalfa’nın belinde sarılı şeddin kuşaklarını tutar ve besmele çekip ardından bazı ayetler okur. Sonra ilk düğümü çözer. AHİ EVRAN Eline sahip olasın! Vatanına sahip çıkasın! Yurdunu küffara kırdırmamak, yaban el kıldırmamak için, bir an dahi tereddüt etmeden, canını seve seve veresin! Ahi Evran yine bazı ayetler okur ve ikinci düğümü çözer. AHİ EVRAN Beline sahip olasın! Soyunu temiz ve bereketli kılasın! Neslini helalce çoğaltıp, helal yedirip yetiştiresin! Ahi Evran yine bazı ayetler okur ve üçüncü düğümü çözer. AHİ EVRAN Diline sahip olasın! Lisanına sahip çıkıp, dilden dile neslinle yaşatasın! 538 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Tuğrul Kalfa Ahi Evran’ın elini öper ve söz verip yemin eder. TUĞRUL KALFA Hamd ve şükür Âlemlerin Rabbi’ne olsun ki, Elest Meclisinde Yüce Rabbime verdiğim söze sadakat gösterebilmek ve O’nun rızasını kazanabilmek için girdiğim bu hak yolda, onca kusurlarıma ve hiçliğime rağmen, kardeşiniz olmaktan başka hiç bir değerim olmamasına rağmen, ustamın ve şeyhimin himmet ve icazetleri ile usta sayılma şerefine nail oldum! Keremleriyle beni layık gördükleri bu mertebenin hakkını kemâliyle vermeye çalışacağıma ve her işimi Allah rızasını kazanmak için bana öğretilen ilimle salihen ve salimen yapmaya niyet ve cehdedeceğime; elimi ve soframı kardeşe, dosta ve muhtaca, kılıcımı zalime, düşmana ve küffara daime açık tutacağıma; gözümü, belimi ve dilimi ayıba, harama ve şerre daima kapalı tutacağıma söz verir; iki cihan kardeşlerimin huzurunda yemin ederim! Tepsi içerisinde tuzlu su şerbeti getirilir. Yeni Usta besmeleyle şerbeti içer. Ahi Evran bir süre mırıldanarak dua eder ve elleriyle yüzünü sıvazlayıp “âmin” der. Ardından gerekli talimatları verir. AHİ EVRAN Yeni ustanın işyeri tez elden kurula! Masrafları Orta Sandığından karşılana! Ustalığı ve işyeri seceremize işlene! Ahi Evran ellerini kaldırır ve Euzu Besmele çekip Fatiha okur. AHİ EVRAN Bismillahirrahmanirrahim... Elhamdülillâhi rabbil’alemin. Errahmânir’rahim. Mâliki yevmiddin. İyyâke na’budü ve iyyâke neste’în, İhdinessırâtel müstâkim. Sırâtellezîne en’amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /539 Ortamdakiler hep birlikte Fatiha’ya “Âmin” deyip tekbire başlarlar. MAHFİLDEKİ HERKES Amiiiin! ... Allah-u Ekber! ... Merasim Mahfili hep bir ağızdan çekilen nağmeli tekbirlerle inler. SAHNE 49 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE Ahmet Gülşehrî, Nur Bacı, Aybike ve Hasan yer sofrasında yemek yemektedirler. Nur Bacı Aybike’yi kucağına almış doyurmaktadır. Kapı çalar, Ahmet Gülşehrî açmaya kalkar. Hasan Nur Bacı’ya sorar. HASAN Masallar bazen gerçek olur mu? NUR BACI Şeyyy, bilmem ki... Olur herhalde... HASAN Ahmet Amca masal kahramanlarını görebileceğimizi söyledi ya... NUR BACI Ha, evet... O hep doğru söyler... Ahmet Gülşehrî elinde bir tabak helvayla içeri girer. AHMET GÜLŞEHRÎ Tuğrul Kalfa ustalık helvasını göndermiş. Maşallah, mis gibi de kokuyor mübarek! Helvayı sofraya, çocukların önüne koyar. Hasan çocukça sorar. HASAN Ustalık helvası mı? ... Bunu yiyince usta mı olunuyor? 540 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHMET GÜLŞEHRÎ İlahi Hasan oğlan! Bunu yiyince usta olunmuyor, usta olununca bu yeniliyor. Kalfalıktan ustalığa geçenin böyle helva pişirip dağıtması adettir... HASAN Ben de usta olabilir miyim? AHMET GÜLŞEHRÎ Niye olamayasın ki? Seneye yamaklıktan başlar, sonra çırak, daha sonra kalfa ve sonra da usta olursun inşallah! HASAN Seneye de burada mı olacağız? Karı koca ne diyeceklerini bilemez halde bakışıp mahzunlaşırlar. Kısa bir sessizlik olur, Hasan cevap beklercesine ikisine bakar. AHMET GÜLŞEHRÎ Hep burada olmayı istemez misiniz? ... Yani burada, hep bizimle kalmayı... Hasan çocuk masumiyetiyle önce ikisine sonra Aybike’ye bakar. HASAN Zaten başka gidecek yerimiz yok ki... Ahmet Gülşehrî de eşi de duygulanır ve kendilerini zor tutar hale gelirler. Fakat Hasan mutlu ve heyecanlı bir şekilde devam eder. HASAN ...Ama olsaydı da ben yine burada kalırdım! Masal vaaar, çok güzel pabuçlar vaaar, oyuncaklar vaaar... Hasan duraksar, Ahmet Gülşehrî ve Nur Bacı’ya bakarak devam eder. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /541 HASAN …Siz varsınız! Üstelik seneye de yamak olacağım! Burası çok güzel! İkimiz de hep burada kalalım, değil mi Aybike? Aybike gülümseyerek başını sallar. Nur Bacı sessizce ağlamaktadır. Ahmet Gülşehrî’nin de gözleri dolu doludur. Hasan durumlarını fark eder ve bu hallerine şaşırır. Nur Bacı’ya şaşkın ve mahzunca sorar. HASAN Kötü bir şey mi söyledim? Niye ağlıyorsun? Kalmamıza mı üzüldün? Ahmet Gülşehrî Hasan’ın başını okşar. Gözleri dolu halde konuşur. AHMET GÜLŞEHRÎ Kalmanıza üzülürüz müyüz hiç Hasan! Aksine, buna çok ama çok sevindik... Fakat insan bazen işte böyle mutluluktan da ağlar... HASAN Ben mutluyken hep gülerim, hiç ağlamam... Siz de öyle yapınsana! Ahmet Gülşehrî başlarlar. ve Nur Bacı Hasan’ın sözlerine gülmeye AHMET GÜLŞEHRÎ Tamam Hasan! Öyle yapalım... Hadi şimdi yeni ustamızın helvasına bir bakalım! Bakalım helva yapmakta da pabuçlardaki kadar usta mıymış? Helvadan yemeye başlarlar ve çok beğendiklerini mimikleriyle gösterirler. Hasan helvayı yerken Ahmet Gülşehrî’ye merakla sorar. HASAN Masal kahramanlarını görebilecek miyiz? Yoksa bize şaka mı yaptın? 542 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHMET GÜLŞEHRÎ Hayır, şaka yapmadım. İnşallah yarın göreceksiniz! Hem de başkahramanı! HASAN Yaşasın! Keşke diğerlerini de görsek! AHMET GÜLŞEHRÎ Belli olmaz, belki de görürsünüz. HASAN Bizimle oyun oynamıyorsun değil mi? Yoksa Aybike sevinsin diye şakadan mı söylüyorsun bunları? ... AHMET GÜLŞEHRÎ Yoo, nerden çıkardın bunu? Dediklerim doğru, şaka değil, ciddiyim... HASAN Ama onların hepsi masal, nasıl gerçek olacaklar ki? ... Anladııım! Yine kuklaları oynatacaksın değil mi? AHMET GÜLŞEHRÎ Yok yok, bu sefer kukla falan değil! Masalımız gerçek oldu bile... Biz gördük, siz de göreceksiniz inşallah! Ahmet Gülşehrî mutlu, içten ve şükran dolu gözlerle eşine bakar. AHMET GÜLŞEHRÎ Öyle değil mi Nur Hatun? ... NUR BACI Öyle ya! Masalımız gerçek oldu... Nur Bacı eşini onaylarken mutlu bir halde Aybike’ye helva yedirir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /543 SAHNE 50 DIŞ. GÜLŞEHİR ÇARŞI SOKAĞI – GÜN Hristo ve Hüsam tanınmayacak şekilde giyinmiş bir halde etraflarını kolaçan ede ede bir dükkândan çıkarlar. Dükkânın bir Ahi dükkânı olmadığı halinden ve çalışanlarından vs. bellidir. İkili dikkat çekmemeye çalışarak temkinle yürümekte ve fısıldaşmaktadırlar. HÜSAM Gördün mü bak! Yanılmamışım! Çocukları kaçıran Ahilerden başkası olamaz dememiş miydim sana? ...Ama bu kez baltayı fena taşa vurdular! HRİSTO Ahilerin arasına soktuğun muhbir çok işe yaradı Hüsam! Demek Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın kâtipliğini muhasipliğini yapar, dükkânında ona yardım edermiş ha? Baba oğul gibilermiş hem de! ...İşte bu çok iyi oldu! Onları can evlerinden vuracağız Hüsam! Hele çabuk! Şu Gülşehrî dönmeden evini bir bulalım! Kuşların ikisi bizi bekliyor! HÜSAM Bir taşla iki kuş Hristo! Bir taşla iki kuş! Bu gerçekten çok iyi oldu! İkili sinsice bir heves ve sevinçle, ama yine de temkini elden bırakmadan yürümeye gitgide hızlanarak devam ederler. SAHNE 51 DIŞ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİNİN AVLUSU – GÜN Ahmet Gülşehrî’nin evinin avlusunda ağaçlar çiçeğe-yeşeren yapraklara durmuştur. Kuşlar ötüp cıvıldaşmaktadır. Ağaçların birinde bir serçe yuvası vardır. Yuvada iki yavru serçe yalnızdır. Aybike ve Hasan avluda ağaçların gölgesinde oyuna dalmışlardır. Hüsam ve Hristo etrafı kol açan ederek sessizce avluya yaklaşırlar. Çocuklar onları fark etmezler. Hüsam gülümseyerek onlara seslenir. 544 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HÜSAM Allah’ın selamı üzerinize olsun çocuklar! Ne güzel oynuyorsunuz öyle! Çocuklar cevap vermez ve Hüsam’la Hristo’yu şöyle bir süzerler. HÜSAM Müslüman Allah’ın selamını almaz mı yahu! ... Hele deyin bakayım, Ahmet Gülşehrî’nin evi burası mı? Çocuklar yine cevap vermez ve oyunlarını bırakırlar. Hasan Aybike’nin elini tutar ve içeri gitmeye yönelir. Hristo ve Hüsam kaygılı halde bakışır. Hüsam gülümsemeye çalışarak acelece konuşur. HÜSAM Niye konuşmazsınız çocuklar? HASAN Yabancılarla konuşmamamızı söylediler! Hüsam Hasan’ı konuşturabildiği için biraz olsun rahatlar ve gevşer. HÜSAM Yabancı mı? Kiiim, biz mi yabancıyız? Hüsam yalandan gülmeye başlar. Hristo da zoraki ona katılır. HÜSAM Duydum mu? Bize yabancı diyor! ... HRİSTO Duydun ya! ... Bize yabancı diyor ha? ... Hem de bize öyle mi? ... Hristo zoraki gülmeye devam ederken bir yandan da mimikleriyle Hüsam’dan başlattığı bu diyaloğun devamını getirmesini bekler. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /545 HÜSAM Ahmet Gülşehrî’nin eski dostlarına yabancı diyor! E çocuk da haklı tabi! Ne de olsa bizi ilk kez gördü! ... HRİSTO Öyle ya! Bizi ilk kez gördü! HÜSAM Evlat, biz Gülşehrî ile sen daha doğmadan çok önce tanışırız... HASAN Siz onun arkadaşı mısınız? HÜSAM Tabi ya! Yıllardır görmemiştik onu! Az önce çarşıda karşılaştık. Allah’ımıza şükürler olsun! Nasıl da özlemişiz birbirimizi! Değil mi Hristo? Hasan ve Aybike Hristo’nun adını duyunca ürkekçe şaşırırlar. HRİSTO Ya ya! Yıllardır bu anı bekledim! HASAN Hristo mu! Senin adın Hristo mu? HRİSTO He ya, Hristo! Hüsam amcan dedi ya! Hasan ve Aybike’nin şaşkınlığı Hüsam’ın adını duyunca iyice artar. Hüsam dişlerini sıka sıka kızarak Hristo’ya fısıltıyla homurdanır. HÜSAM Adımı niye söylüyorsun onlara! Hristo aynı şekilde fısıltıyla çıkışarak Hüsam’a karşılık verir. 546 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HRİSTO Sen de benim adımı söyledin ya! Çocuklar ismimizi bilsin de bize güvensinler diye düşündüğünü sandım... HÜSAM Aferin, çok ince düşünmüşsün(!) ... Ben boş bulundum seni ahmak! ... Neyse, onları şüphelendirmeyelim... Bu arada Hasan fısıldamaktadır. ikisine bakarak Aybike’ye heyecanla HASAN Ahmet Amca’nın dediği çıktı Aybike! Bak! Masaldakiler gerçek oluyor! Aybike’nin heyecanı korkuya dönüşür. Gözleri açılmış bir halde Hristo ile Hüsam’a bakar. Hasan korkudan ziyade hayret içindedir. HASAN Hayal ettiğimden daha çirkinler! Hristo ve Hüsam yaklaşırlar. bozuntuya vermeden gülümseyerek usulca HÜSAM Sizi almaya geldik çocuklar! ... Aybike korkar ve Hasan’ın arkasına doğru çekilip siner. HÜSAM ...Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın yanında sizi bekler! Çocukları da alın gelin, ikisine de hediyelerim var dedi! Hadi, daha fazla bekletmeyelim onları! HASAN Ahi Evran mı? O da mı gerçek oldu! ... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /547 Hristo ve Hüsam, bakışırlar. Hasan’ın haline ve sözlerine şaşırıp HASAN ...Ama siz hain ve yalancısınız! Hasan şüphelenir ve Aybike ile eve girmeye yeltenir. Hristo koşup Hasan’ı yakalar ve ağzını kapatır. Hasan ele avuca sığmaz halde direnir. Hüsam Aybike’yi yakalayacakken Hasan ona çelme takar. Hüsam yere düşer ve başını taşa çarpıp sersemler. Aybike kapıya koşacak olur ama Hristo Hasan’ı da sürükleyerek kapıya yönelip onu engeller. Aybike ne yapacağını bilemez halde kalakalır. Hristo’nun kollarında canhıraş şekilde çırpınarak direnen fakat bağırmak istediği halde ağzı kapatıldığı için bağıramayan Hasan’a bakar. O sırada ağaçtaki serçe yuvasına anne serçe gelir ve yavrularını beslemeye başlar. Yavrular ağızlarını annelerine doğru kocaman kocaman açarak cıvıldamaktadırlar. Aybike bu manzarayı görür. SAHNE 52 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GÜN Nur Bacı mutfakta yemek yapmaktadır. Avludan oldukça yüksek bir sesle koparılan tiz ama güçlü bir çığlık sesi yükselir. AYBİKE Anneee! Anneee! Anneee! Nur Bacı çığlıkla irkilir ve hemen iki bıçak kapıp avluya fırlar. SAHNE 53 DIŞ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİNİN AVLUSU – GÜN Hristo Hasan’ı zapt etmeye çalışmakta, Hüsam ise yerde sersemce yatmaktadır. Aybike ağzını kocaman açmış, avaz avaz bağırmaktadır. AYBİKE Anneee! Anneee! Anneee! 548 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Nur Bacı ellerinde bıçaklarla alelacele avluya çıkar. Aybike onu görünce susar ve yanına koşup bacaklarına sarılır. AYBİKE Korkma kızım, hiç korkma! Arkamda dur! Hristo geriler. Nur Bacı’dan korkmuştur ama korkusunu saklamaya çalışır. Belinden Alâaddîn’in hançerini çıkarıp tehditkârca sallar. HRİSTO Yaklaşırsan çocuk ölür! Nur Bacı bir an için ne yapacağını bilemez. Yerde kendine gelmeye çalışan Hüsam’ı kafasından yakalayıp boğazına bıçağı dayar. NUR BACI Hemen bırak onu! Sonra da ikiniz birden defolup gidin! O sırada civardaki komşu çocuklarından 12-13 yaşlarında yağız bir oğlan çocuğu avlunun önünden geçmektedir ve durumu görür. Nur Bacı ile göz göze gelirler. Nur Bacı ona hemen gitmesini işaret eder. Çocuk koşarak oradan ayrılır. Hristo bunu görür ve paniğe kapılır. Hüsam biraz kendine gelir ama korkudan çocuk gibi ağlamaya başlar. NUR BACI Benim çocuk daha cesur çıktı ha! Hriston’nun iyice tutmaktadır. eli ayağına dolanır. Bıçağı HRİSTO Hiç şakam yok! Hiç acımamam, bilesin! NUR BACI Bacıyan-ı Rum’u bilir misin sen? titrekçe ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /549 Hriston’nun yüzü iyice düşer. Ne diyeceğini bilemez halde kalır. NUR BACI Belli ki iyi bilirsin onları! Ahi eşlerinin teşkilâtını bilmeyen yok zaten! Fatma Anamız sağ olsun, değil sizin gibi sinsi çakalları, azgın Moğol sırtlanlarını bile dize getirmeyi öğretti bize! HRİSTO Hadi oradan! Siz kim Moğol kim! ... NUR BACI Kim olduğumuzu ve sizin gibiler için neler öğrendiğimizi kardeşlerim az sonra buraya doluştuklarında görürsünüz! İyisi mi henüz fırsatınız varken canınızı kurtarmaya bakın! Hristo bıkkın ve bezgin bir halde kendi kendine nefretle söylenir. HRİSTO Hay lanet olsun şu canımıza! Yine kaldık dünyanın en büyük servetine! Hüsam şoka girmiş halde çocuk gibi ağlamaya devam etmektedir. Hristo kısa bir an kararsızca ve öfkelice soluya soluya Hüsam’a bakarak düşünür. Hüsam da yalvarır gözlerle Hristo’ya bakmaktadır. HRİSTO Hadi çocuğu bıraktım diyelim! ... Nereden bilelim bizi salacağınızı? NUR BACI Bizi biraz olsun tanıyan herkes sözümüze sadakatimizi de iyi bilir! Bizler sözümüzü her zaman tutarız, düşmanımıza vermiş olsak bile! Hristo ikna olur ve Hasan’ı Nur Bacı’ya doğru savurur. O sırada 550 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI civar komşulardan kadınlar belirir ve toplaşıp koşarak oraya doğru yaklaşmaya başlarlar. Ellerinde bıçak, hançer, dirgen vb. vardır. Nur Bacı gelenleri görür ve Hüsam’ı bırakıp Hasan’ı arkasına almak ister. Fakat Hasan onun yanında durup yardım etmek ister. HASAN Bıçaklardan birini bana ver de göstereyim günlerini! Masaldaki kadar kötü kalpliymiş bu hainler! NUR BACI Olmaz Hasan! Bak, Bacılar da buraya gelmek üzereler zaten! Hüsam ve Hristo da gelenleri görür ve gözleri korkuyla fal taşı gibi açılır. Alelacele ve telaşla kaçmaya başlarlar. İleride atları bağlıdır ve atlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Hüsam’ın sersemliği tam olarak geçmemiştir ve yalpalayarak düşe kalka koşabilmektedir. Hristo ise arkasına bakmadan tabana kuvvet koşmakta ama kıyafetleri eline ayağına dolanmaktadır. Hüsam ona yetişmeye çalışsa da Hristo fark atmıştır. Hristo’nun ayakkabıları ayaklarından fırlar ama durup geri almaz. Nur Bacı, Hasan ve Aybike arkalarından onları izlerler. Bacılar da avluya gelir. Nur Bacı Aybike’yi yoklar. NUR BACI İyi misin Aybike? Bir şeyin yok değil mi kızım? AYBİKE Bir şeyim yok, iyiyim... Nur Bacı hayret ve sevinçle Aybike’nin ağzına-dudaklarına bakar. AYBİKE Sen de iyi misin? Nur Bacı’nın sarılır. gözleri dolar, dudakları titrer. Aybike’ye ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /551 NUR BACI Ben çok iyiyim! Şimdi çok daha iyiyim! Nur Bacı’nın gözlerinden yaşlar süzülmektedir. Hasan ikisini izlemektedir. Nur Bacı ona da kolunu açar ve sarılırlar. HASAN Hani mutluyken gülecektin? Nur Bacı Hasan’ın sözünü gülerek onaylar ve gözlerini siler. Komşulardan bir kadın bir elinde koca bir dirgen diğer elinde Hüsam’ın pabuçlarıyla gelir. Pabuçları göstererek konuşur. KOMŞU KADIN Atlarına binip kaçtılar ama bunları düşürmüşler. Kimdi onlar Nur Bacı? NUR BACI Bilmiyorum, ben de ilk kez gördüm... HASAN Ben tanıyorum onları! Hüsam’la Hristo! NUR BACI Hüsam’la Hristo mu? Emin misin Hasan? HASAN Eminim ya! Kendileri söylediler! Nur Bacı duruma şaşkındır ve olan biteni anlamaya çalışır. KOMŞU KADIN Ne yapalım Nur Bacı? NUR BACI Bu pabuçların yeniden atılacağı damı en iyi Ahi Evran babamız bilir elbet! Varıp ona gidelim... Hasan sevinç ve heyecanla söze atılır. 552 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HASAN Ahi Evran mı? Ona mı gideceğiz? Duydun mu Aybike! Ona gidiyoruz! Yaşasın! Aybike de Hasan’ın heyecanına ve sevincine gülümseyerek ortak olur. Nur Bacı rahatlamış ve mutlu bir halde komşular ve çocuklarla -ama daha çok Aybike ile- bir şeyler konuşmaya başlar. Onlar konuşurken serçe yuvasındaki anne ve yavru serçeler de cıvıldaşmaktadırlar. SAHNE 54 DIŞ. BOZKIR – GÜN Hüsam ve Hristo Moğol komutanı Batu’nun çadırında ayakta durmaktadır. Hüsam’ın kafasını yere çarptığı bölge şişip morarmıştır. Batu elinde Alâaddîn’in hançeriyle oturmuş meyve yemektedir. Önünde en çok da iri kırmızı elmalar vardır. BATU Demek Ahi Evran bana meydan okur ha! HÜSAM Hem de hiç utanmadan yapar bunu! Cesareti ve gücü varsa gelsin, kardeşinin intikamını alsın dermiş! Ama bence onunkisi boş laf, kof cesaret! Sorsanız sizden korkusundan bu dediklerini bile inkâr eder... BATU Aferin size, iyi iş çıkardınız! Pek öyle göstermiyorsunuz ama cesur adamlarmışsınız! Sevdim sizi! (Hüsam’ın morartısını göstererek) Ahiler mi yaptı bunu? HÜSAM Evet yüce Batu! Size bir haber ulaştıramayalım diye dönüş yolunda saldırdılar! Kalabalıktılar... Hüsam abartısının farkına varır ve makul düzeye çekmeye çalışır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /553 HÜSAM ...Yani öyle çok da kalabalık değillerdi belki ama en azından bizden çoktular! Yine de hepsine sonuna kadar karşı koyduk, onlara pabuç bırakmadık! (Hristo’ya manalı manalı bakarak) Hele Hristo hiç pabuç bırakmadı! Kafamın halini görünce beni korumak için öyle cesurca saldırdı ki Ahilere, pabuçları ayaklarından fırlaya fırlaya kaçışlarını görmeliydiniz! Hristo bozuntuya vermeden zoraki gülümsemeye çalışır. BATU Cesaret ve sadakat! Adamlarımda aradığım en mühim iki silah! ... Sizi şereflendireceğim! ... Bundan sonra adamlarımsınız! Hizmetimde olacak, en yakınımda kahramanca savaşacaksınız! Canlarınız benim korumam altında! Hüsam da Hristo da duydukları karşısında büyük bir hayal kırıklığıyla donup kalırlar. Sersemlemiş halde ama yine de memnun görünmeye gayret ederek gülümsemeye çalışırlar. Hüsam’ın sinirden gözü seğirmeye başlar. Batu müjde verir gibi konuşur. BATU Rükneddin’in askerleri Gülşehir’de toplanıp hazırlanıyor! Birkaç güne kadar biz de Gülşehir’e gidiyoruz! Tabi siz ikiniz de artık benimlesiniz. Batu, Hüsam’a ve Hristo’ya birer kese altın çıkarıp fırlatır. BATU Ve ben sadık adamlarımı hep gözetirim! Her ikisi de sevinçle keseleri yakalar. Keyiflenip rahatlarlar. 554 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BATU ...Şimdi sizden sonra onlar tedbir almaya da başlamışlardır. Yapıp ettiklerinden haberdar olmalı... HÜSAM Sizin adınıza biz o işi hallettik bile efendim! Güya kimi kimsesi olmayan bir garibanı ta başta Ahilere sığındırdık! Öksürseler haberiniz olacak efendim! Batu oldukça hoşnut olur. Bir kese altın daha çıkarıp Hüsam’a fırlatır. Önündeki büyük kırmızı bir elmaya hançeri sertçe saplar. BATU ...Vakit Ahilerden intikam alma vakti! SAHNE 55 DIŞ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN Genç bir ulak elinde bir rulo kâğıtla koşarak dergâhtan avluya çıkar. Atının yanına gelir ve ruloyu güvenle kuşağına koyar. Atına binmek üzere üzengiye ayağına atar ama duraksayıp binmez. Ayağı üzengide tereddüt içerisinde kendi kendine söylenerek sorar. ULAK Vakit de girdi! Namazı kılıp öyle mi çıksam? ... Yoksa orada mı kılsam? ... Ulak ayağını üzengiden çeker ve ata binmekten vaz geçer. Dergâha girecek olur fakat yine kararsız kalır ve kendine kendine söylenir. ULAK Fakat Hünkâr acil olduğunu söyledi! Hem Gülşehir çok da uzak değil... Ulak yeniden fikrini değiştirip hemen yola çıkmaya karar vermiştir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /555 ULAK Namaz vakti çıkmadan yetişirim inşallah! Ulak çevikçe atına biner ve avludan çıkıp atını dörtnala sürer. SAHNE 56 İÇ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİ – GÜN Ahi Evran’ın Gülşehir’de büyük bir debbağhanesi vardır. Ortam sistemli bir fabrikayı andırmaktadır. Birçok çırak, kalfa ve usta harıl harıl çalışmaktadır. Ahi Evran Ahmet Gülşehrî ile yürümekte, bir yandan işleri kontrol ederken bir yandan da konuşmaktadırlar. AHİ EVRAN ...İnsanlar zulmetse de kader adalet eder Gülşehrî. Hatta bazen adalet zalimin eliyle bile tecelli eder. Bize düşen daima şükür ve tevekküldür. İşte bak, kızcağızın dili iki zalimin eliyle çözülüverdi elhamdülillah! Nur kızım da sen de bu iş nasıl olacak diye günlerdir yanıp çabalarken, imdat en umulmadık yerden çıkıp yetişiverdi. Ahmet Gülşehrî haşyet ve hayranlıkla dinlemekte ve onaylamaktadır. Yüzü biraz kaygılı ve düşünceli bir hal alır. Çekinerek söz açar. AHMET GÜLŞEHRÎ Şeyhim... Malumunuz, haberler gelip durur... Askerlerin her yerde bize karşı hazırlık yaptığı söylenir... AHİ EVRAN Meramını söyle Gülşehrî... AHMET GÜLŞEHRÎ Hani derim ki... Dergâh ve zaviyelerdeki derslerimize, sohbetlerimize biraz ara mı versek? Yani şu hengâme geçene kadar... Bu fikir Ahi Evran’ın hoşuna gitmez ve sertçe uyararak tembihler. 556 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Sakın Gülşehrî, sakın! Bunu söylememiş ol! Elbette tedbirimizi lüzumunca alacağız ve zaten almaktayız da. Lakin düşman sevindirmenin de dost ürkütmenin de lüzumu yok! Hem sen de bilirsin ki en büyük cihad nefsimizle olandır! Salih amelden geri kalmak, o büyük cihaddan kaçmak demektir! Ahmet Gülşehrî onaylamaktadır. pişmanca bir ifadeyle Ahi Evran’ı AHİ EVRAN ...Yamağın, çırağın, kalfanın... Hepsinin dersi, talimi aynen devam edecek! Sohbetler de öyle! Köylerdeki yaren odalarındaki sohbetler bile kesilmeyecek! Aksine, daha da artacak! Bu dediklerimi kardeşlerine de söyle, her yere emrim olarak haber salsınlar! AHMET GÜLŞEHRÎ Emredersiniz Şeyhim! Derhal! Ahi Evran Ahmet Gülşehrî’nin pişmanca halini görür. Yumuşayıp sakinleşir ve gönlünü almak ister gibi şefkatle konuşur. AHİ EVRAN Düşmanın bu sefer Kösedağ sonrasından bile daha azgın ve daha güçlü geleceğini ben de bilirim... Olan bitene gözlerimiz kapalı değil evlat! AHMET GÜLŞEHRÎ Hâşâ Efendim! Öyle demek istemedim! AHİ EVRAN Niyetinin salih olduğunu, Ahi kardeşlerin için kaygılandığını bilirim Gülşehrî... Fakat kalbini ferah tut! Karanlığın koyulaşması şafağın yaklaştığını haber verir! Hem yeis ve umutsuzluk Müslümana haramdır! Kardeşlerimizi bunlara sevk etmeyelim! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /557 Ahmet Gülşehrî mahzun fakat emin bir şekilde Ahi Evran’ı onaylar. Ahi Evran sırlı bir müjde verircesine umut dolu konuşur. AHİ EVRAN Sen de bilirsin ya Gülşehrî, cennet mekân Sultan Alâaddîn Keykubat küffara karşı Selçukluya yiğitçe hizmetleri olan Kayı boyunu vefakârca gözetirdi. Kayılar kök salıp yurt edinsin diye Ertuğrul Gazi’ye Söğüt’ü kışlak, Domaniç’i yaylak olarak vermişti... AHMET GÜLŞEHRÎ Evet Şeyhim, bilirim... AHİ EVRAN Ertuğrul Gazi o civarlarda büyük topraklar fethetti. Kardeşimiz Edebali onların İslâm bayraktarlığına namzet olduklarını söyler... Demem o ki, her kışın bir baharı vardır. Bu sert rüzgârlar mayası temiz, kökü sağlam çok tohumlar savurur. Allahu âlem, ulu çınarların bitmesi yakındır inşallah! AHMET GÜLŞEHRÎ İnşallah Efendim, inşallah! AHİ EVRAN Hacı Bektaş’tan haber geldi mi? Ahmet Gülşehrî cevap vereceği sırada Hacı Bektaş dergâhından atıyla çıkan genç ulak elinde rulo şeklindeki kâğıtla koşar adım yanlarına gelir. Rulo şeklindeki kâğıdı hürmetle Ahi Evran’a uzatır. ULAK Hünkâr Hacı Bektaş gönderdi Efendim! Ahi Evran kâğıt ruloyu alırken gülümseyerek Hacı Bektaş’ı över. 558 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Kerametsiz işi de yok mübareğin! Ahi Evran ruloyu açıp sessizce okurken bilgece kafasını sallar. Ulak emir beklemektedir. Ahmet Gülşehrî meraklanır. Ahi Evran okumayı bitirir ve cübbesinin altından katlanıp kapatılmış ve mumla mühürlenmiş bir mektup çıkarır. Mühür yılan şeklinde bir oyuktur ve Ahi Evran’ın parmağındaki yılan kabartmalı yüzükle basıldığı anlaşılmaktadır. Ahi Evran mektubu ulağa verir ve tembihler. AHİ EVRAN Bunu mektubu Şeyh Edebali’ye götür. Fakat gitmeden önce dergâhımıza uğra, güzelce karnını doyur ve dinlen... ULAK Emredersiniz Efendim! Çabucak yaparım! Ulak mektubu alır ve hızla çıkmaya yönelir. Ahi Evran ona seslenir. AHİ EVRAN Delikanlı! Ulak tam kapıdan çıkacağı sırada durup Ahi Evran’a döner. ULAK Emredin Efendim! AHİ EVRAN Çabuk olayım derken namazını da unutma sakın! ... Unutma, Allah’ın emri kulun emrinden her zaman önce gelir! Ulak kapıda öylece donup kalır, hayretle Ahi Evran’a bakmaktadır. Ahi Evran’ın tembihini aldığını mimikleriyle gösterip gider. Ahi Evran cübbesinin altından katlanıp kapatılmış ve fakat mühürlenmemiş bir mektup daha çıkarır ve Ahmet Gülşehrî’ye verir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /559 AHİ EVRAN Sen de yarın bunu Hacı Bektaş’a vereceksin. Mektubuna cevabımdır. Ahmet Gülşehrî şaşırır. Mektuba bakar ve şaşkınlığını dile getirir. AHMET GÜLŞEHRÎ Ona cevabınızı mektubunu okumadan önce yazmışsınız Şeyhim! AHİ EVRAN Hacı Bektaş’la kalplerimiz konuşur Gülşehrî! ... Mühim bir meselede mektupla onun da fikrini sormuştum. Vereceği cevabı bilsem de yine de istişare gereği sormak icap ederdi... AHMET GÜLŞEHRÎ Cevabından nasıl bu kadar emindiniz? AHİ EVRAN Eminim, çünkü onunla kalplerimiz bir! Bu meselede o bana aynı şeyi sorsa, ben de ona aynı cevabı verirdim... AHMET GÜLŞEHRÎ Götüreceğim bu mektup mahrem midir? AHİ EVRAN Değil Gülşehrî, size mahrem değil... Hacı Bektaş’a Ahi kardeşlerimizle alakalı tembihlerimi yazdım... Bundan sonrası için teşkilatımız ve yurdumuz için yapılması lazım gelenleri... Ve bazılarınızın onun yanına varacağını, gelenleri koruyup sahip çıkmasını... Ahmet Gülşehrî’nin yüzü kaygıyla bulutlanır ve endişelenir. AHMET GÜLŞEHRÎ Şeyhim... Ahi Evran, Ahmet Gülşehrî’nin sözüne devam etmesine izin vermez. 560 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Bu gece yolculuk için hazırlanın... Ahi Evran kararlı ama şefkatli bir şekilde sözünü tamamlar. AHİ EVRAN Yarın çocuklarla birlikte Hacı Bektaş’a doğru yola çıkacaksınız! Ahmet Gülşehrî şaşkın, üzüntülü ama çaresizdir. Dolu gözlerle Ahi Evran’a bakar. Bir şeyler söyleyecek gibi olsa da ağzını açamaz. SAHNE 57 DIŞ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİNİN AVLUSU – GÜN Aybike ve Hasan avluda oynamaktadırlar. Aybike evcilik oynamakta, bebeğine mama yedirmektedir. Hasan bir eline tahta bir kılıç, diğer eline hançer niyetine kısa bir tahta parçası almış, hayalî düşmanlarına karşı amansızca savaşmaktadır. Kılıcını savurur. HASAN Heeeyt! ... Savulun sizi hainler! Pis canavarlar! Benim adım Ahi Evran! ... Ahmet Gülşehrî ve Nur Bacı yolculuk hazırlıkları yapmaktadırlar. Eve girip çıkarak avluya elbise-erzak vs. taşımaktadırlar. Nur Bacı bir yandan da gözyaşlarına hâkim olamamaktadır. Halini çocuklara belli etmemek için gözlerini silmekte ve yüzünü onlardan kaçırmaktadır. Ahmet Gülşehrî kapıda onu kenara çekip fısıldar. AHMET GÜLŞEHRÎ Geceden beri ağlar durursun! Yeter, Allah aşkına yapma gözümün nuru! Hem bana kalbini ferah tut demedin mi? NUR BACI Dil kolay söyler de kalbim bir türlü durmaz Gülşehrî, ne yapayım, kolay mı? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /561 AHMET GÜLŞEHRÎ Değil elbet! Benim de içim yanar ama dedim ya, şeyhimiz vakti gelince geri döneceğimizi söyledi! Endişe etme! NUR BACI Endişem dönememek değil ki Gülşehrî... Dönüp de bulamamak! ... Nur Bacı’nın gözünden yaşlar boşalır. Gözlerini silip devam eder. NUR BACI Bizim için vermediği bir canı kalmıştı, şimdi de tutmuş onu da bize siper ediyor! ... İçime dokunuyor Gülşehrî... Onu burada öylece bırakmak, bizim için şu yaşta zalime göğüs gererken, kılıç sallarken yanında olamamak... Onunla beraber ölememek kalbime dokunuyor Gülşehrî! AHMET GÜLŞEHRÎ Ağzından yel alsın hanım! ... Hiç değilse şu sabiler için topla kendini! Ahmet Gülşehrî eşinin yüreğine su serpmeye çalışarak devam eder. AHMET GÜLŞEHRÎ ... Hem Şeyhimiz her zaman ne der? Hakiki iman sahibi Müslüman bir ölse bin dirilir demez mi? Nur Bacı Aybike ve Hasan’a bakar. İkisi de mutlulukla oynamaktadır. Hasan hayalî düşmanlarını alt eder. Kılıcını göğe kaldırıp bağırır. HASAN Beeeeen Ahi Evran’ım! ... Nur Bacı ağlamaklı ama biraz olsun umutlu halde tebessüm ederek gözlerini siler ve yolculuk hazırlıklarına devam etmeye koyulur. 562 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 58 DIŞ. BOZKIR – GÜN Batu komutasındaki Moğol birlikleri kalabalıkça toplanmış, silahlarını kuşanmış halde atlarıyla ilerlemektedirler. Batu en öndedir ve Hüsam ile Hristo da Batu’nun yakınında ön saftadırlar. Her ikisinin yüzünde de ciddi bir paye almış olmanın gururu vardır. Hristo’nun pabuçları ayak bileklerine sıkı sıkıya bağlanmıştır. Batu elini kaldırıp bir grup atlıya işaret ederek emir verir. BATU İzciler öne! ... Gülşehir yoluna! Batu’nun işaretiyle birkaç atlı gruptan öne çıkıp hızlanarak ayrılır. Batu’nun belinde Alâaddîn’in hançeri durmaktadır. BATU Merak etme Bayta! Merak etme kardeşim! Emanetin ejderin kalbine varmak üzere! Batu atını dehleyerek hızlanır. Kalabalık da aynen onu takip eder. SAHNE 59 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE AHİ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN Başta Moğolların elinden kurtarılan çocukların yanına verildiği aileler olmak üzere, yaşlıların ve çocukların ağırlıkta olduğu kalabalık bir grup, yolculuk hazırlıklarını tamamlamıştır. Atlar, kağnılar vs. yüklenip hazırlanmıştır. Avluda hüzün havası hâkimdir. Ahi Evran ve dergâhtakiler yolcularla helalleşmektedirler. Ahi Evran’la vedalaşma sırası Gülşehrî ailesine gelir. Aybike bebeğine sarılmıştır. Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın elini öper, kucaklaşırlar. AHMET GÜLŞEHRÎ Hakkınızı helâl edin Efendim... Ahmet Gülşehrî inandırıcı olmaya çalışarak sözünü tamamlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /563 AHMET GÜLŞEHRÎ ...Tabi ki geri dönene kadar! AHİ EVRAN Şimdilik de ebeden de helâl olsun! Nur Bacı’nın bakışları yerdedir. O halde Ahi Evran’ın elini öper. NUR BACI Hakkınızı helâl edin baba... AHİ EVRAN Kızım bana böyle küs mü gidecek? Nur Bacı bakışlarını kaldırır. Ahi Evran’la göz göze gelirler. NUR BACI Hâşâ! Size küsmek haddimiz değil! (Üzgün fakat sitemkârca) Emirlerinize karşı gelmek de öyle... Ahi Evran Nur Bacı’ya şefkatle gülümser ve latifeyle konuşur. AHİ EVRAN Gülşehrî oğlumdan kızıma da bulaşmış! Sen de söz oklarını dil yayına takmış, şu ihtiyara hiç acımadan atarsın ha! NUR BACI Estağfurullah Şeyhim! Densizlik ettim! Nur Bacı’nın bakışları yine yere iner. Gözlerinden yaşlar süzülür. 564 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Yüreğin Fatma’nın yüreği, yiğitliğin de öyle... Şimdi metanetin de öyle olsun kızım! Bizi ağır bir yüke girdi sanırsın ama senin yükün bizimkinden de ağır, buna emin ol! Vazifen daha mühim... Sen artık sadece bacı değil, anasın! Yuva olmadan yurt olmaz kızım! Ve yuva önce Allah’a sonra da anaya emanettir! Hakkım sana helâl olsun! Nur Bacı Ahi Evran’ın söylediklerini kabullenerek mimikleriyle tasdik eder. Hasan az ötede beklemektedir. Aybike biraz daha ötede bir sandığın-yükün üzerine oturmuş bebeğiyle oynamaktadır. Hasan koşar adım Ahi Evran’ın yanına gelir ve elini öper. AHİ EVRAN Çok yaşa Hasan! Artık sen de bu ailenin bir erisin! Bilhassa hanımları hiç üzme ve büyüklerinin sözlerinden de çıkma, tamam mı aslanım? Söz mü? HASAN Tamam Ahi Dede! Söz! Hasan, Ahi Evran’a yaklaşıp fısıldayarak sorar. HASAN Şair olmasam olmaz mı? Gülşehrî amcaya yamağı olacağına söz verdim ama ben de senin gibi kahraman olmak istiyorum! Hasan büyük bir heves ve hayranlıkla anlatmaya devam eder. HASAN Çünkü sen çok güçlüymüşsün! Dev ejder yılanları bile sana itaat edermiş! Koca koca Moğol askerleri bile adını duyunca fareler gibi kaçışırlarmış! Ben de senin gibi olmak istiyorum! AHİ EVRAN Anlaşılan Gülşehrî size epeyce bir şeyler anlatmış... Ama galiba söylemediği çok mühim bir şey var! ... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /565 Hasan duyduklarıyla meraklanır. Ahi Evran fısıldayarak devam eder. AHİ EVRAN ...Ahmet Gülşehrî de savaşçı kahramanlardan biri! Hem öyle usta bir okçu ki, kimse onun gibi attığını vuramaz! Gideceğiniz yerde sana da okçuluğunu göstersin. Üstelik o gece ormanda sizi asıl kurtaran da oydu! Karanlıkta bile tam hedefinden vurdu! Hasan hayranlıkla Ahmet Gülşehrî’ye bakar ve hemen yanına gider. Ahi Evran Aybike’ye yaklaşıp eğilir. Oyuna dalmış olan Aybike onu fark eder ve gülümser. Ahi Evran’ın yılanlı yüzüğünü görür. AYBİKE Sen yılanlardan bile korkmaz mısın? AHİ EVRAN Yok, korkmam! Ama çocukken korkardım, yani senin yaşlarındayken... AYBİKE Peki, hiçbir şeyden mi korkmazsın? AHİ EVRAN Hayır, korkmam... Karanlıktan, canavarlardan, düşmanlardan... Evelallah hiçbirinden korkmam! AYBİKE Ama sen yaşlısın... Hem canın hiç acımaz mı senin? AHİ EVRAN Evet ya! Artık iyice yaşlandım. Canım da bazen acır... AYBİKE (Göğsünün sol tarafını göstererek) Mesela bazen senin de buran acır mı? 566 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ahi Evran bir durgunlaşır. an için Aybike’ye bakakalır ve hüzünle AHİ EVRAN Acır ya! Bazen benim de oram acır... AYBİKE Dün gece Nur anneyi ağlarken gördüm. Beni görünce sustu. Neden ağladığını sordum, orası acıyormuş, öyle dedi... Ama niye acıdığını söylemedi... Sen çok bilgiliymişsin, orasının niye acıdığını da biliyor musun? AHİ EVRAN Hani bazen küt küt diye bir şey atar ya orada, işte o bizim kalbimiz... AYBİKE Evet, koşunca benimki öyle oluyor... AHİ EVRAN Hah! İşte orası... Bazen çok fazla üzülürsek kalbimiz acıyabilir... AYBİKE (Ellerini büyük büyük açarak) Senin kalbin çok büyükmüş! Ahmet Gülşehrî seni anlatırken söyledi! Ahi Evran gülümser. Aybike aklına yeni bir şey gelmiş gibi sorar. AYBİKE Kalp daha büyük olunca daha mı çok acır? Biz de büyüdükçe kalbimiz daha mı çok acıyacak? AHİ EVRAN Yok, sizinki acımayacak inşallah! ... Neyse, yolculuk zamanı, hadi bakalım! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /567 Avludaki kalabalık yola koyulmak üzere yavaş yavaş hareketlenmeye başlar. Kafile yola çıkmak üzeredir. Ahi Evran Aybike’nin elinden tutar ve birlikte yürüyerek kalabalığa karışırlar. SAHNE 60 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GÜN Batu liderliğindeki Moğollar kalabalık halde ilerlemektedirler. Ürkütücü bir görüntüleri vardır. İntikama ve kan dökmeye susamış gibi azgın ve sabırsız görünmektedirler. Gün ikindiden akşama dönmek üzeredir. Ufuk ve günbatımı kızıllaşmıştır. Gülşehir uzaklardan görünür. Batu bir el hareketiyle askerlerini durdurur. BATU Çadırları kurun! Geceyi bekleyeceğiz! Askerler atlarından inip konaklama hazırlığı yapmaya koyulurlar. Hüsam ve Hristo da atlarından inerler. Hüsam Hristo’ya fısıldar. HÜSAM Hemen saldırsa ya, niye bekliyor ki? HRİSTO Atlar da askerler de yol yorgunu... Batu ne kadar intikam ateşiyle yansa da, galiba Ahilerden o bile çekinir. Belli ki işini şansa bırakmak istemez. Hüsam, Batu’ya takdirle bakarak Hristo’yu mimikleriyle onaylar. SAHNE 61 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE AHİ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN Ahi Evran liderliğindeki Ahiler dergâh avlusunda muharebe hazırlıkları yapmaktadırlar. Kılıçlar bilenmekte, oklar destelenip kılıflara konulmakta, zırhlar giyilmektedir. Ahi Evran kılıcını vs. tam tekmil kuşanmıştır. Alâaddin, Tuğrul Usta ve onun ustası da avludadır. Hava kararmak üzeredir. Atlı bir haberci avlu kapısından hızla girer. Atından inip Ahi Evran’a yaklaşır. 568 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HABERCİ Moğol ilerlemeye başlamış Şeyhim! ... Lakin buraya ancak yarın varabilirler. Ahi Evran haberciyi dikkatle dinler ve kısa bir süre düşünür. Kaygılı görünmektedir. Düşünceli halde fakat kararlıca emreder. AHİ EVRAN Hazırlıklarınızı bitirin ve atları yolculuğa hazırlayın! Gelenlerin asıl meselesi benimle! Kendinizi kurtarın! Avluda bulunan herkes bu karara şaşırır. Kıdemli oldukları görünümlerinden belli olan yaşlı birkaç Ahi ona yaklaşır ve içlerinden en yaşlısı şaşkın ve kaygılı halde Ahi Evran’a sorar. YAŞLI AHİ USTASI Emirlerin her daim başımız üzerinedir! Lakin günlerdir Moğolu karşılamaya hazırlık yapar dururuz! Şimdi ise kendinizi kurtarın dersin! Biz ne vakit senden ayrı olduk Şeyhim? Diğer Ahiler de mimikleriyle yaşlı Ahi ustasını desteklerler. Avludaki herkes şaşkınlıkla ve tedirgince Ahi Evran’ın cevabını beklemektedir. Ahi Evran kestirip atar ve haberciyi geri gönderir. AHİ EVRAN Kati emrim budur! ... Haberci! Tez Moğolun peşine geri dönesin! Seni elçi tayin ettim! Elçiye onlar bile zeval getirmeseler gerek, öyle değil mi? HABERCİ Zannederim getirmezler Şeyhim. Getirseler de size canım feda! ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /569 AHİ EVRAN Liderlerine söyle, Ahilerimle birlikte yarın onları bekliyorum! Yiğit bir er ise gelsin! Ahilerim askerleriyle, o da benimle er ere cenk etsin! Gelsin ki ondan masumların intikamını alayım! HABERCİ Emredersiniz Şeyhim! Ahi Evran avludakilere döner. Hepsi hâlâ şaşkın ve hatta üzgündür. AHİ EVRAN Toparlanın ve hemen yola çıkın! Haberci atıyla hızla oradan ayrılır. Ahi Evran habercinin ardından uzaklaşmasını izler. Kararlı ve memnun bir halde sakalını sıvazlar. SAHNE 62 DIŞ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN Hava kararmak üzeredir. Gülşehir’den çıkan kafile Ahmet Gülşehrî öncülüğünde Hacı Bektaş dergâhına varır. Ahmet Gülşehrî at üstünde en öndedir. Belinde kılıcı ve hançeri, sırtında oku ve yayı vardır. Aybike, Nur Bacı ve Hasan kağnıdadır. Aybike Nur Bacı’nın kucağında uyumaktadır. Hasan hayranlıkla Ahmet Gülşehrî’yi izlemektedir. Kafiledekiler yorgun görünmelerine rağmen, Ahmet Gülşehrî Hasan’ın gözünde oldukça dinç ve heybetli bir kahraman gibi görünmektedir. SAHNE 63 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GECE Hava tamamen kararmıştır. Moğollar atlarını dinlendirmekte ve keyifle yiyip içmektedirler. Batu ve yakın adamları büyükçe yakılmış bir ateşin karşısında oturmaktadırlar. Hüsam ve Hristo da oradadır. Karanlığın içinden bir atlı yaklaşır. Nöbetçi askerler atlıyı fark edince hemen silahlarını ona doğrulturlar. Fakat gelen atlının yüzü iyice seçilir hale 570 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI gelince onu tanırlar ve silahlarını indirirler. Bu kişi Ahi Evran’ın elçi olarak gönderdiği habercidir. Haberci nöbetçilerin yanından geçerken gülümseyerek eliyle selam verir. Atından inip Batu’ya yaklaşır ve onu saygıyla selamlar. HABERCİ Selam sana Yüce Batu! Ahi Evran’dan yeni haberler var. Senin bile şaşıracağın güzel haberler! ... Batu hırslı bir merakla haberciye bakar. Haberci sinsice gülümser. SAHNE 64 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GECE Batu ateşin karşısında haberciyi yanına oturtmuştur. Keyifle yiyip içip sohbet etmektedirler. Batu alaycı ve küçümseyici konuşur. BATU Demek benden intikam alacakmış ha? Batu’nun gözü aya kayar. Ay berrak gökyüzünde parlamaktadır. Batu, Ahi Evran’la alay ederek onu küçümsediğini göstermeye devam eder. BATU Alır ya, alır! ... Gökteki şu parlak ay kana bulandığı vakit, o da beni kana bular, intikamını alır! Batu’nun bu sözlerine önce kendisi, sonra da çevresindekiler kahkahalarla gülmeye başlarlar. Kahkahalar artarak devam eder. SAHNE 65 İÇ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHI – GECE Aybike ve Hasan yan yana uyumaktadırlar. Az ötede yer yatağında Nur Bacı yatmaktadır. Ahmet Gülşehrî pencere kenarında ayakta durmuş gökyüzüne bakmaktadır. Gece açıktır ve ay parlamaktadır. AHMET GÜLŞEHRÎ Şeyhim... Babam... Artık seni yıldızlara, aya mı sormalı? ... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /571 Ahmet Gülşehrî parlayan yıldızlara ve aya nemlenen gözlerle bakar. SAHNE 66 DIŞ. KARANLIK AĞAÇLARIN ARASI – GECE Ağaçların arasından ok ve yay taşıyan fakat sahibi görünmeyen bir çift el belirir. Karanlıkta sessizce oku yaya koyar ve yayı gerer. SAHNE 67 İÇ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHI – GECE Ahmet Gülşehrî başını camdan çocuklara çevirir ve hüzünlü gözlerle onlara bakar. Çocuklar masumiyetleriyle mışıl mışıl uyumaktadırlar. SAHNE 68 DIŞ. KARANLIK AĞAÇLARIN ARASI – GECE Ağaçların arasından farklı noktalardan ok ve yay taşıyan ve yine sahipleri görünmeyen yeni eller belirir. Karanlıkta sessizce okları yaylara koyup yayları gererler. Hepsi atışa hazır beklemektedir. SAHNE 69 DIŞ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHININ AVLUSU – GECE Avluda iki genç dergâh çalışanı gezinerek nöbet tutmaktadır. Ahmet Gülşehrî odanın penceresinde gökyüzünü seyrederken görünmektedir. Dergâh çevresindeki ağaçlar karanlıkta rüzgârla hışırdamaktadırlar. SAHNE 70 DIŞ. KARANLIK AĞAÇLARIN ARASI – GECE Ağaçların arasından karanlıkta gerilen yaylar aynı anda bırakılıp boşalır ve oklar keskin vınlama sesleriyle yaylarından fırlar. (FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 71 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE AHİ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN Ahi Evran habercinin ardından uzaklaşmasını izlemektedir. Kararlı ve memnun bir halde sakalını sıvazlar. Yeniden avludakilere döner. 572 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Kardeşlerim! Harpte hile mubahtır, hatta bazen de vacip olur. İşte şu haberci de o hilelerden biridir. Zira kendisi bir kaç gündür içimizde barınıp, Moğol namına casusluk eder! Herkes iyice şaşırır. Bazıları hayret ve öfkeyle nida getirirler. AVLUDAKİLER Fesuphanallah! ... Vay hain vay! ... Ahi Evran kendinden emin bir şekilde bilgece kafasını sallar. AHİ EVRAN Ve şimdi Moğola hizmet ettim sanırken bize hizmet ettiğinden de bîhaberdir! (FLASHBACK İÇİNDE FLASHBACK’E GEÇİLİR) SAHNE 72 İÇ. AHİ EVRAN’IN EVİ – GECE Ahi Evran masasında mum ışığında Hacı Bektaş’a mektup yazmaktadır. (Ahi Evran’ın mektuba yazdıkları DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) AHİ EVRAN (DIŞ SES) ...Kardeşim Hacı Bektaş. Evvela Yüce Allahu Teâla’ya, sonra sana emanet etmeyi düşündüğüm evlatlarım ve kardeşlerimin dışında, istişareni talep ettiğim bir husus daha var: Birkaç gündür kimsesiz bir gariban kisvesiyle şefkatimizi celbedip aramıza karışan birinden şüphe eder dururdum. Gizlice peşine yolladığım cevval bir Ahi kardeşimizin takibiyle, o kişinin Moğolun Konya’da sıkça yaptığı gibi biz Müslümanların arasına sokulan casuslardan biri olduğuna emin oldum. Bu sırrı başkaca bilen de yok. Ondan kurtulmak yerine Moğola karşı kullanmak niyetindeyim. Ona habercilik payesi verip, Moğola en ummadığı yerden gizlice yaklaşmayı murat ederim. Ve senin keskin nazarın buna ne der, nasıl görür bilmek isterim. Haberlerini tez vakitte beklerim... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /573 SAHNE 73 İÇ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİ – GÜN (Ahi Evran’a genç ulağın Hacı Bektaş’tan cevap getirdiği sahnedir) ... AHİ EVRAN Hacı Bektaş’tan haber geldi mi? Ahmet Gülşehrî cevap vereceği sırada Hacı Bektaş dergâhından atıyla çıkan genç ulak elinde rulo şeklindeki kâğıtla koşar adım yanlarına gelir. Rulo şeklindeki kâğıdı hürmetle Ahi Evran’a uzatır. ULAK Hünkâr Hacı Bektaş gönderdi Efendim! Ahi Evran kâğıt ruloyu alırken gülümseyerek Hacı Bektaş’ı över. AHİ EVRAN Kerametsiz işi de yok mübareğin! Ahi Evran ruloyu açıp sessizce okurken bilgece kafasını sallar. (Ahi Evran’ın duyulmaktadır.) mektuptan okudukları DIŞ SES olarak AHİ EVRAN (DIŞ SES) ...Senin göndereceklerinin başımızın üzerinde sorgusuz sualsiz yeri vardır. Sakın ola ki kalbin tasada kalmasın. Bela Gülşehir’den çekip gidinceye kadar değil, biiznillah son nefesimizi verinceye kadar ocağımızı hep birlikte tüttürürüz. Emanetlerin misafirimiz değil, dergâhımızın ve dahi hanelerimizin birer öz evladı ve kardeşi, başımızın tacı olurlar... Gelelim casus mevzuuna... Seni tasdik etmek haddimiz değildir amma, istişare talebine istinaden derim ki, fikrin gayet isabetlidir. Zira düşmanın silahıyla silahlanmak makbuldür... Ulak emir beklemektedir. Ahmet Gülşehrî meraklanır... (FLASHBACK İÇİNDE FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) 574 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 74 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE AHİ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN Avludakiler Ahi Evran’ı sevinç ve hayranlıkla dinlemektedirler. AHİ EVRAN Her birinize ayrı ayrı itimadım var amma sizlerle bu sırrı paylaşmamak icab ederdi. Zira siz kardeşlerimin temiz kalbi hiç farkında olmadan çoğu kez gözüne ve diline vurur. O haine kem nazarla bakmamak elinizde olmazdı. YAŞLI AHİ USTASI Yerden göğe haklısınız Şeyhim! Avludakiler mimikleriyle yaşlı Ahi ustasını desteklerler. O sırada yeni bir atlı haberci hızla avludan içeri girer ve hemen iner. YENİ HABERCİ Moğol epeyce yaklaştı Şeyhim! Gülşehir’e ufuk mesafesindeler. Lakin durup beklerler. Hallerinden hemen yürümeyecekleri de bellidir... AHİ EVRAN Belli ki karanlığı beklerler... Diğer haberciye görünmedin değil mi? YENİ HABERCİ Asla Şeyhim! Emrettiğiniz gibi! Ahi Evran takdirle başını sallar. Herkes onun talimatını beklemektedir. Pek çoğunun eli kılıcında ve hançerindedir. AHİ EVRAN Aslana saldırmaya kimse cesaret etmez. Bu yüzden kendini aslan zanneden de kendisine saldırılacağını ummaz... Öyleyse hazırlanın kardeşlerim! ... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /575 Ahi Evran kılıcını çekip göğe kaldırır ve ateş saçan gözlerle avludakilere bakarak iman dolu bir halde kararlılıkla haykırır. AHİ EVRAN ...Allah hakkı için cihat vaktidir! Resulullah’a komşu olma vaktidir! ... Haydi kardeşlerim! ... Allah-u Ekber! Ahiler kılıçlarını ve hançerlerini çekip göğe kaldırarak hep bir ağızdan tekbir getirerek yeri göğü inletirler. AHİLER Allah-u Ekber! Allah-u Ekber! ... Tekbirler devam ederken güneş kızıl bir ufukta batmaya başlamıştır. Ahilerin kılıç ve hançerleri batan güneşin bu manzarasına karışır. (FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR) SAHNE 75 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GECE Karanlıkta ağaçların arasından aynı anda atılan oklar havada keskin ıslıklarla hızla süzülür. Öncelikle Moğol nöbetçileri ve uyumamış olan askerler hedef alınmıştır ve pek çoğu bu oklarla can verir ya da yaralanır. Okla vurulanlardan bağırışlar ve inlemeler yükselir. Atlar huysuzlanıp kişnemeye başlar. Uyuyan askerler seslere uyanır. Bu sırada ok yağmuru devam etmektedir ve ortalık can pazarına döner. Batu da sıçrayarak uyanır ve askerlerinin dehşet içindeki halini görür. Hristo ve Hüsam korkuyla uyanmışlardır ve oklara karşı ölen askerleri yerde kendilerine siper etmektedirler bile. Moğollar biraz toparlanır ve okların geldiği yerlere doğru onlar da ok atmaya başlar. Okların gittiği karanlıklardan yer yer boğuk seslerle vurulma iniltileri yükselir. Kalabalık bir asker grubu Batu’yu çembere alıp siper olur. Batu yerde kendilerini saklamaya çalışan Hristo ve Hüsam’ı görür. Ok yağmuru ile birlikte çığlıklar, at 576 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI kişnemeleri vs. devam etmekte, Batu’yu koruyan çemberden de vurulanlar olmaktadır. Batu’nun ise öfkeden gözü dönmüştür. Devasa kılıcını kükreyerek çekip Hristo’ya doğru kaldırır. BATU Hainleeer! ... Beni kandırdınız! Hüsam ve Hristo yerde geri geri sürünerek kaçmaya çalışırlar. HRİSTO Hayır efendimiz! Size sadığız! Batu kılıcını şiddetle indiriverir. Kılıç darbesi ayağa kalkıp kaçmaya çalışan Hristo’nun bacağına denk gelir ve Hristo’nun bacağı diz altından kopar. Hristo acı bir çığlıkla olduğu yere yığılır. BATU Acı çekerek öleceksin seni hain böcek! HRİSTO Hayır! Yalvarırım Yüce Batu! Hayır! Batu devasa kılıcını yeniden savurur ve Hristo’nun diğer bacağı da kopup fırlar. Kopan yerden kan fışkırır ve kan hemen yakında sürünen Hüsam’ın yüzüne sıçrar. Kesik bacaklarda sıkı sıkı bağlı olan pabuçlara da kan bulaşmıştır. Yüzü kan içinde kalan Hüsam korkudan şoka girmiştir. Artık kaçmaya bile mecali kalmamıştır. Delirmiş gibi ağzını ayıra ayıra korkuyla hem ağlamakta hem de gülmektedir. Batu gövdesine vurduğu kılıç darbesiyle Hüsam’ı biçer. Hüsam’ın kuşağında sakladığı kesedeki altınlar bu darbeyle havaya uçuşup savrulur. Yerlere saçılan altınlar kana bulanır. Batu hırsla titreyip kükreyip homurdanarak okların geldiği yöne doğru döner. Oklar kesilir. Ahi Evran liderliğindeki Ahiler ellerinde kılıçlarla ağaçların arasından fırlar ve göğüs göğüse çarpışma başlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /577 SAHNE 76 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE ASKERÎ BİRLİK – GECE Gülşehir Emirliği’ne bağlı askerler meydanda toplanmışlardır. Silahlarını kuşanmış halde emir beklemektedirler. Birliğin komutanı askerlerin karşısına geçmiş acil toplanma sebebini anlatmaktadır. KOMUTAN Ne zamandır beklenen, bu gece oldu!Ahiler’in isyan başlattığını haber aldık! Hamimiz olan Moğollara hemen yakınımızda baskın yapmış, savaşırlar! Kazanırlarsa elbet onlardan sonra sırayı bize getirecekler! Zaten sultanımız bu isyanı tahmin etmiş ve emrini peşinen vermişti... Bu isyan devletimiz için derhal bastırılacak! Askerlerden bazılarının duyduklarına inanmadıkları yüzlerinden anlaşılmaktadır. Ön saflardan bir asker kılıcını yere atar. ASKER Ahi Evran devletine ihanet etmez! Askerlerin bir kısmı şaşkınlık ve kararsızlık içinde bakışırlar. Bazılarından da benzer çatlak sesler yükselir. ASKERLERDEN BAZILARI Evet etmez! ... Ahiler sadıktır! ... Bizim asıl düşmanımız Moğollardır! ... Birkaç asker daha kılıçlarını yere atar. Bazılarının da elleri kılıçlarının kabzasındadır. Kararsızdırlar. Komutan tehdit eder. KOMUTAN Siz sultanımıza yalancı mı dersiniz? Her kim sultanın emrinden çıkarsa, devletine ihanet etmiş sayılır! Ve sadece vazifesinden atılmakla kalmaz, canından da olur! ... 578 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SAHNE 77 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GECE Ahilerle Moğolların çarpışması tüm şiddetiyle devam etmektedir. Ahiler Moğollara karşı üstünlük sağlar ve çokça zayiat verdirirler. Fakat Moğollar sayıca onlardan çok daha fazladır ve bu yüzden Ahiler de kayıplar vermektedirler. Fakat kayıplarına rağmen hiç bir şey olmamış gibi cesaret ve kararlılıkla savaşmaya devam etmektedirler. Batu onların bu hallerini görür ve ürkerek geriler. Ahi Evran etrafındaki Moğolları tarumar ederek ilerlemektedir. Batu ile göz göze gelirler. Ahi Evran onun lider olduğunu anlar ve ona doğru ilerlemeye başlar. Bunu fark eden bir asker okunu Ahi Evran’a nişan alır. Tuğrul Usta askeri görür ve oku atarken Ahi Evran’a siper olur. Ok göğsüne isabet eder ve Ahi Evran’ın ayaklarının dibine yığılır. Alâaddîn bir elinde kılıç bir elinde hançerle savaşmaktadır. Oku atan asker ikincisini atmak üzereyken Alâaddîn yetişir ve kılıcını savurup askeri şaşırtarak hançerini boynuna saplayıp öldürür. Ahi Evran yere çöküp Tuğrul Usta’nın başını kucağına alır. Tuğrul Usta huzurlu bir tebessümle ona bakar. Zorlukla nefes alıp vermektedir. Mutlu bir halde güçlükle konuşur. TUĞRUL USTA Ustam... Nimetullahım... Şükürler olsun Rabbime... Hiç kimsesi... Ve hiç bir şeyi olmayan... Gariban yetim Tuğrul... Sizi buldu... Yuva buldu... Usta oldu... Hayatımın en mutlu anı... Tuğrul Usta peş peşe öksürmeye başlar. Ağzından kan gelir. TUĞRUL USTA ...Hayatımın en mutlu anı... O yetimlere yaptığım... Her dikişinde... Ayrı besmele... Ve gözyaşlarım olan... O ayakkabıları beğenip... Ustalığı müjdelediğiniz... O an idi! ... Bundan daha güzel bir an... Asla olamaz derdim kendime... Ama oldu! ... Şu an... Çok daha güzel! ... Babam! Tuğrul Usta göğe bakar. Gözleri hayranlık ve mutlulukla açılır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /579 TUĞRUL USTA Çok güzel! ... Çok güzel! ... Eşhedü enla ilahe illallah... Tuğrul Usta gözleri açık halde tebessüm ederek son nefesini verir. Ahi Evran hüzünle gözlerini kapatır ve onun kılıcını da diğer eline alır. Kalabalık bir sürü gibi gelen Moğol askerleri fırsattan istifade ederek Ahi Evran’ı ablukaya alıp sıkıştırmışlardır. Aslanı kıstıran sırtlanlar gibi ablukayı daraltırlar. Ahi Evran vakarla doğrulur ve iki kılıcı birden sallayarak heybetle ayağa kalkar. AHİ EVRAN Yaaa Allah! Yaklaşan Moğollar korkuyla geriler. Ahi Evran iki kılıcı birden döne döne amansızca sallayarak ablukayı dağıtır. Pek çoğunu cansız savurup atar. Moğollar giderek dehşete düşmüş ve gerilemeye başlamıştır. Batu’nun etrafındaki çember de dağılmıştır. Batu kendini toplar, askerlerinin perişan halini görür. Hırsla titreyerek yere tükürür ve o da acımasızca çarpışarak Ahi Evran’a doğru yönelir. Birkaç Ahi ona doğru yönelecek olur fakat Ahi Evran eliyle işaret edip onları durdurur. Aynı durum Batu için de vuku bulur: Bazı Moğol askerleri Ahi Evran’a yönelirler ama Batu durmalarını işaret eder. Kanlı ve çetin savaş meydanında Ahi Evran ve Batu karşı karşıya gelirler. Batu askerlerine emir verir. BATU O benim! ... Kardeşim Bayta’nın intikamını benden başkası almayacak! Batu bir eliyle kılıcını sallarken diğer eline de Alâaddîn’in hançerini alır. Hançeri Ahi Evran’a gösterip tehditkârca sallar. 580 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BATU Bunu hatırladın mı? ... Dönüp dolaşıp nihayet buldu seni! Ahi Evran sol elindeki kılıcı korkusuzca meydan okurcasına yere atar. Karşılıklı kılıç hamleleriyle birbirlerini tartarlar. BATU Az sonra bu hançerle kalbini zevkle deşeceğim! Tıpkı o çocukların gözleri önünde ana babalarına yaptığım gibi! AHİ EVRAN Demek onların canına kıyan da sensin! Artık o masumların intikam vaktidir! Batu üst üste sert kılıç darbeleri savurur. Ahi Evran bu darbeleri kılıcıyla karşılar. Kılıçlardan kıvılcımlar yükselir. Son darbede kılıçlar çakışır. Her ikisi de kılıcını karşı kılıca bastırarak galebe çalmak ister. Gitgide birbirlerine yaklaşıp önce göğüs göğüse sonra neredeyse yüz yüze gelirler. Batu gücünü sonuna kadar zorlamaktan titremektedir. Ahi Evran’ın gücü karşısında şaşırdığı yüzünden okunmaktadır. O sırada Batu’nun bakışları aya kayar. Ve gözleri dehşetle açılır. Ahi Evran’ı itip geriye sıçrayıverir. Dehşet içinde aya bakmaya devam etmektedir. Aydınlık gece hafiften karar-maya başlar. Herkes gözlerini aya çevirir. Kırmızı bir gölge ayı yavaş yavaş bürümektedir. Kanlı ay tutulması gerçekleşmektedir. Savaş kendiliğinden durmuştur. Başta Batu olmak üzere Moğollar dehşete kapılırlar. Ahiler hem ayın hem Moğolların bu haline şaşırırlar. Batu koşarak kılıcını var gücüyle Ahi Evran’a savurur. BATU Büyücü! ... Sen bir büyücüsün! Ahi Evran Batu’nun kılıç savurduğu sağ kolunu sol eliyle havada bileğinden yakalar. Kılıç Batu’nun elinden düşer. Batu sol elindeki hançeri saplamak için hamle yapar. Fakat Ahi Evran sağ eliyle Batu’nun hançeri tutan sol elini de yakalar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /581 Batu kollarını ondan kurtarmaya çalışır ama başaramaz. Ahi Evran’ın sağ elindeki yılanlı yüzüğü görür. Var gücüyle zorlamaktan artık iyice titremektedir. Ahi Evran’ın önünde elleri başının hizasında giderek yere doğru diz çöker hale gelir. Gökte ise kırmızı gölge ayı bürüyüp sarmaya devam etmektedir. Ahi Evran Batu’nun hançeri tutan elini kalbine doğru indirir. Bu sırada Batu’nun korkuyla büyüyen gözleri yılanlı yüzüktedir. Ahi Evran Hançeri Batu’nun kalbine doğru çevirir. Batu ter içinde kalmıştır ve dehşetle titreyerek korkuyla derin derin solumaktadır. Ahi Evran Batu’nun kulağına eğilir ve fısıldar. AHİ EVRAN Kalbini acıttığın masumlar için! Ahi Evran diğer elini de destek yapıp hançeri Batu’nun kalbine saplayıverir. Batu’nun gözleri dehşetle koca koca açılır. O vaziyette böğürür gibi inleyerek son nefesini verir ve olduğu yere yığılır. Moğol askerleri korku ve panik halindedirler. O sırada Gülşehir’deki askeri birlik de kalabalık halde oraya gelir. Askerleri ikna eden komutan manzarayı dehşetle süzer ve emir verir. KOMUTAN Tüm Ahileri öldürün! Askerler Ahilerle çarpışmaya başlarlar. Sayıları Moğollardan da kalabalıktır. Durumu gören Moğol askerleri de cesaretlenir ve Ahilerle yeniden savaşa tutuşurlar. İki ateş arasında kalan Ahiler çaresizdir, peş peşe öldürülürler. Ahi Evran yeni gelen birlikteki askerlerin kıyımlarını gözlerinde derin bir üzüntüyle izlemektedir. Fakat kendisi onlarla mücadele etmeye niyetli görünmemektedir. Moğol askerleri ondan uzak durmaktadır. Yakın çevresinde kendisine saldırma cesareti bulabilen bir iki Moğol askeri ile savaşır ve onları da öldürür. Alâaddîn ve diğer Ahiler var güçleriyle her iki tarafa da karşı koymaya çalışmaktadırlar. Meydanda Ahi Evran’a sırtlarını vererek çember oluşturup bir araya toplanırlar. Ahi Evran çemberin merkezinde kalır. Alâaddîn 582 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI bir yandan çarpışırken bir yandan da başını çevirip sırtını verdiği Ahi Evran’a seslenir. ALÂADDİN Şeyhim! Ne yaparsınız böyle? Sultan’ın askerleriyle neden savaşmazsınız? AHİ EVRAN Madem Allah yolunda verecek tek bir canımız var, bari onu da kardeşlerimize karşı çarpışırken değil, kâfirle cihat ederken verelim! Ahi Evran’ın sözlerini duyan Alâaddîn ve diğer bazı Ahiler Sultan’ın askerlerini bırakıp Moğollarla savaşmaya yönelirler. Her iki tarafın da sayıca çok fazla olan asker kalabalığı, Ahi Evran da dâhil olmak üzere tüm Ahileri gitgide sarıp bürümekte ve iyice görünmez kılmaktadır. Gökteki kanlı ay tutulması da artarak devam etmektedir. Ay neredeyse tamamen kırmızıya bürünmüştür ve son parlak kısım da hemen hemen kaybolmak üzeredir. SAHNE 78 İÇ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHI – GECE Ahmet Gülşehrî pencere kenarında ayakta durmuş gökyüzüne bakmaktadır. Dolu gözlerle gökteki kanlı ay tutulmasını izlemektedir. Ayın kalan son parlak kısmı da kırmızıya bürünür. Ay artık kıpkırmızıdır. Ahmet Gülşehrî’nin gözünden yaşlar süzülür. SAHNE 79 DIŞ. ŞEYH EDEBALİ’NİN ZAVİYESİ – GECE ŞEYH EDEBALİ 55’li yaşlarında, dinç, sağlıklı ve bilge görünümlü biridir. Zaviyenin avlusunda kalabalık toplanmış, gökte kırmızıya dönen ayı hayretler içinde izlemektedir. Şeyh Edebali ise avludaki baş sedire oturmuş, Ahi Evran’dan gelen mektubu okumaktadır. (Ahi Evran’ın mektuba yazdıkları DIŞ SES olarak duyulmaktadır.) ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /583 AHİ EVRAN (DIŞ SES) ...Kalbime öyle gelir ki Edebali kardeşim, Allahu âlem, alem-i bekaya yolculuğumuz yakındır. Senin ömrün de en az bizimki kadar uzun ve bereketli olur inşallah. Sana vasiyetim Ahiliktir. Ahiliği koruyup yaşatasın! Senin Kayılardan verdiğin haberlerden ve aldığım nice işaretlerden sebeple yine kalbime öyle gelir ki, Selçukludan sonra Ahiliğin yine dal dal sürgün vereceği, yaprak yaprak yeşereceği ulu bir devlet çınarının kökleri o topraklarda çatırdamaktadır! Ahi kardeşlerimiz de sen de o köklerdensiniz! Ve inşallah yakın zamanda o ulu çınarı göreceksiniz! ... SAHNE 80 İÇ. ŞEYH EDEBALİ’NİN ZAVİYESİ – GECE Ahi Evran’ın şehadetinin 16 yıl sonrasıdır(1277). OSMAN BEY yirmili yaşlarına henüz varmış, yağız, yiğit bir delikanlıdır. Şeyh Edebali’nin zaviyesinde misafir kaldığı odada oturduğu yerde uyuyakalmıştır. Elinde göğsüne yaslayıp sarıldığı bir Kur’an-ı Kerim vardır. Osman Bey rüya görmektedir. Rüyasında parlak bir ay, hocası Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkıp kendi göğsüne girer. Sonra göğsünden bir çınar ağacı biter. Ağaç hızla dallanıp budaklanarak ve dallarında yapraklar yeşererek büyümeye başlar. Öylesine büyür ki, dalları göklere, kökleri dünyaya yayılır. Gölgesi yeryüzünü tutar. İnsanlar o çınar ağacının gölgesinde toplanırlar. SAHNE 81 İÇ. ŞEYH EDEBALİ’NİN ZAVİYESİ – GÜN Şeyh Edebali postunda oturmaktadır. Yetmiş yaşını geçmiştir ama hâlâ oldukça sağlıklı ve dinç görünmektedir. Karşısında Osman Bey hürmetle durmakta ve hayretler içerisinde bir şeyler anlatmaktadır. Anlattıklarını bitirir ve Şeyh Edebali’ye merakla sorar. OSMAN BEY ...Rüyam işte böyleydi Şeyhim! Hele bir lütfedin, nedir bunun manası? Şeyh Edebali sakalını sıvazlayarak ciddiyetle biraz düşünür. 584 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ŞEYH EDEBALİ Demek ulu bir çınar ha! ... Şeyh Edebali’nin müjdeler. yüzü sevinçle aydınlanır. Gülümseyerek ŞEYH EDEBALİ Müjdeler olsun Osman Bey oğlum! Müjdeler olsun! ... SON... Sinopsis 13.yüzyılın ortalarında Moğolların Anadolu’yu istila ettiği karışıklık yıllarıdır. Anadolu yetim ve perişan bir çocuk gibidir. Selçuklunun ağır Kösedağ bozgunu sonrası devletsiz, devlet “babasız” kalmış, acılarla ve korkularla dili tutulmuş kimsesiz bir çocuk... Bir grup Moğol askeri Gülşehir (Kırşehir) yakınlarındaki bazı köylere saldırıp yağmalar ve çocukları kaçırır. Çocukların hali de Anadolu gibidir: Yetim ve perişan, yalın ayakları kanlar içinde... Kaçırılanlardan küçük kız Aybike’nin anababası ibret için gözleri önünde öldürülmüştür. Ve Aybike’nin kaderi Anadolu’nun kaderidir: Dili tutulmuş, masum dünyası tamamen karardı kararacak... Karanlık ormanlarda dolunaya doğru kurt-çakal sürülerinin uluduğu Anadolu da yetimler de karanlıklardan çıkıp gelecek ve onları kurtaracak kahraman babalarını beklemektedir. Ve o kahramanlar yağmacı azgın Moğolun kalbine saplanan bir okun keskin ıslığında yetişir; yine bir yağmacı korkak Moğolun sırtında Ahi hançeri olur ve çocukları kurtarır. Bu yenilgi, Moğolun gözünde temizlenmesi gereken kara bir lekedir. Baycu Noyan’ın has adamı Batu’nun kardeşi Bayta’nın kalbine saplanan o Ahi oku ve Ahi Evran’ın hikmetli bir mesaj olarak 588 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI korkak bir Moğolun sırtına saplı halde onun asıl efendisine gönderdiği Ahi hançeri, Batu’nun Ahi Evran’a karşı kanlı ayda son bulacak olan amansız kan davasının başlangıcıdır. Bu, Ahi Baba’nın çocukları için Anadolu adına Moğola meydan okumasıdır. Bu, kocaman yürekli bir ihtiyar delikanlının, kocaman kalpli bir masalsı “Ejderin” yetim Anadolu’nun üzerine bilge bir baba şefkatiyle görkemli kanatlarını gerişinin destansı hikâyesidir. Ahilerden şair Ahmet Gülşehrî, içli ve yürekli bir söz ustasıdır. Yıllardır yardımcılığını yaptığı Ahi Evran ile baba-oğul gibidirler. Söz ustası bu kez bir çocuğun tutulan dilinin çözülmesi için, çocuğun dilinden konuşmalıdır. Ahi Evran engin ferasetiyle iki yetimi ona ve eşi Nur Bacı’ya emanet eder. Ve çocuksuz bir yuvanın kapıları, yuvasız çocuklara ardına kadar açılır. Ne zamandır analığa hasret kalan bir yürek, artık analığa namzettir. Yuvanın kapılarıyla birlikte ana yüreğinin kapıları da ardına kadar açılır. Çocukların gelişiyle Nur Bacı adeta büyülü bir masalın içine girer. Ahmet Gülşehrî’den (güya) çocuklara bir masal anlatmasını ister. Nur Bacı ana-babaların çocuklarıyla kavuştuğu gerçek bir masal ister... Ahmet Gülşehrî eşinin dileğinden de fazlasını yapar: Onlara başkahramanı Ahi Evran olan gerçek bir masal anlatmaya başlar. Yılmaz ve yenilmez bir kahraman, koca kalpli dev bir ejderdir o... Hep birlikte büyülü bir yolcuğuna çıkarlar. Tutulan dilleri çözme yolculuğuna... Ejderin hayatına ve kalbine yapılan bir yolculuğa... Fakat her masalda olduğu gibi bu masalda da kahramanın düşmanları vardır. Gerçek masalın gerçek düşmanlarıdır onlar: Kayseri İğdişbaşı (baş vergi memuru) hain Hüsam ile düzenbazlıkta kadim ortağı hilekâr tüccar Hristo... Kurdukları tatlı fakat haksız kazanç çarkları Ahi Evran’ın ve Ahiliğin soktuğu çomaklarla tarumar olup iyice çaptan düşmüş olan bu iki tilki, Batu’nun kardeşi Bayta’nın intikamını almak için yanıp tutuştuğunu öğrenince fırsatı ganimete çevirmeye niyetlenirler. Hançeri görünce Bayta’nın Ahilerce öldürüldüğünü hemen anlamışlardır ama hem bu işten iyice kârlı çıkmak hem de Ahi Evran’dan intikam almak için kendilerine yakışan sinsilikte ve kurnazlıkta bir plan yaparlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /589 Ne var ki insanoğlu zulmetse de kader adalet etmektedir. Sonu Batu’nun devasa kılıcına dayanan korkunç akıbetlerinden habersiz olan bu iki düzenbaz, planlarının birkaç masalı birden gerçek kılacağından ve Aybike’nin Moğol zalimleri yüzünden tutulan dilinin, dönüp dolaşıp kendi zalim elleriyle çözüleceğinden de elbette habersizdirler. Batu’nun Ejder’in kalbine saplamak istediği hançerin yolculuğu devam eder. Fakat Ejder’in o hançerden dolayı bir korkusu ya da kaygısı yoktur. Onun kaygısı Ahiliktir, evlatlarıdır... Onun kaygısı vatanıdır; toprağı vatan yapan değerlerinin ve inançlarının yaşamasıdır. Uzun ve bereketli ömrünü bunlara adayan Ahi Evran, bunların yaşaması için artık vermesi gereken son şeyin canı olduğunu düşünmektedir. Bunları ve sevdiklerini önce Allah’a sonra kardeşleri ve yol arkadaşları Hacı Bektaşlara, Edebalilere emanet edip, büyük yüzleşmeye doğru yürümeye koyulur. Korkutmak isteyenin üzerine korkusuzca yürür. Bu yolda yalnız da değildir elbet. Onunla birlikte hakiki hayatı ve hayatın hakikatini öğrenen Ahiler, yine onunla birlikte şehadete yürümek için kararlı ve sabırsızdırlar. İntikam hırsıyla Ahilerin kökünü kazımak için Gülşehir’e sefere çıkan Batu ise kendinden ve gücünden emindir. Aybike’nin ana-babasını onun gözleri önünde öldüren de Batu’nun ta kendisidir. Bunu cenk meydanında karşı karşıya gelecekleri Ahi Evran’a da pervasızca söyleyecektir. Ona karşı pervasız ve hatta alaycıdır. Moğolların rütbeli komutanı kudretli Batu’ya ve kuvvetçe emsalsiz askerlerine göre ancak “gökteki ay kana bulanırsa” Ahi Evran ve Ahiler Batu’ya ve askerlerine karşı koyabilirler. Bu hiç olacak iş midir? Ve nihayet Gülşehir’de karşılaştıklarında hiç olmayacak işler olur! Mesela Hristo ve Hüsam’ın casus olarak Ahilerin arasına soktuğu kişiyi Ahi Evran engin feraseti ve keskin zekâsı ile kendi lehine kullanmış, kendi silahlarını onlara çevirmiştir. Ve bu durumdan casusun bile haberi yoktur! Bunun Moğollara bedeli ise karanlıkta üzerlerine yağan oklarla verdikleri ağır zayiat olur... Hiç olmayacak işler olur! Mesela kat kat kalabalık Moğollardan kaçmak yerine, üzerlerine baskın düzenleyip onları amansızca 590 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI kırıp geçiren korkusuz Ahilerle gecenin karanlığında korkuyla tanışırlar. Mesela Batu, o yaşta bir ihtiyarın bir türlü alt edemediği için kendisini afallatan acı kuvvetini tükenerek ve titreyerek tadar... Hiç olmayacak şeyler olur! Mesela gökteki parlak ay kana bulanır! Kanlı ay tutulması başlar ve başta Batu olmak üzere Moğollar dehşete kapılıp iyice çözülürler. Artık Ahi Evran onların gözünde karşı konulamaz bir büyücü, dehşet saçan masalsı bir ejderdir. Ve Batu’nun o ejderin kalbine saplamaya ant içtiği hançerin yolculuğu, gökte kan kırmızıya dönen ay eşliğinde, kendi kalbinde son bulur. Ahi Evran hançerin hikmetle başlayan yolculuğunun sırrını ve vardığı yerin sebebini Batu’nun kulağına fısıldar: “Kalbini acıttığı masumlar”... Fakat Moğollar bozguna uğramak üzereyken Anadolu’nun benzer kaderi yinelenir. Tarihin acıklı bir misali tekerrür eder ve atılan bir kardeş çelmesiyle, kardeş kanı akar: Sultan’a bağlı kalabalık bir asker birliği Moğolların imdadına yetişir. Ahi Evran’a ve kalabalık iki kuvvet arasında kalan Ahilere şehadet yolundan başka yol kalmaz. Şehadetinden hemen önce Şeyh Edebali’ye bir mektup gönderen Ahi Evran, mektubunda Ahiliği ona vasiyet etmekte ve Selçukludan sonra Ahiliğin çok daha büyük ve güçlü bir şekilde devam edeceği, yeni ve büyük bir devletin geleceğine dair öngörüsünü ve inancını anlatmaktadır. Bu yeni devletin köklerinin ulu bir çınar gibi bu topraklarda çatırdağını ve Edebali gibi Ahilerin de o köklerde olduğunu yazmıştır. Ve o ulu çınarın yakın zamanda görüleceğini... Ve 16 yıl sonra Şeyh Edebali o ulu çınarı talebesi Osman Bey’in rüyasında görür. Yıllar sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu olacak olan yirmili yaşlarındaki yağız delikanlı Osman Bey, hocasına rüyasında göğsünden ulu bir çınar ağacının çıkıp dünyayı sardığını anlatmakta ve bunun manasını sormaktadır. Şeyh Edebali hem Osman Bey’e hem de Anadolu’ya o manayı müjdeler... Treatment 1. 13.yüzyılın ortalarında Moğolların Anadolu’yu istila ettiği karışıklık yıllarıdır. Bir grup Moğol askeri Gülşehir (Kırşehir) yakınlarındaki bazı köylere saldırıp yağmalamış, aile büyüklerini öldürüp, çocukları da kendilerine köle devşirmek üzere kaçırmışlardır. Çocukların hali perişandır. İçlerinden iki çocuğun (Aybike ve Hasan) anne ve babası Moğollara çok direndikleri için ibret olsun diye çocuklarının gözleri önünde öldürülmüştür. 5-6 yaşlarındaki Aybike’nin yaşadıkları yüzünden korkudan dili tutulmuştur. 7-8 yaşlarındaki ağabeyi Hasan ise kardeşini kaybetmemeye ve ona sahip çıkmaya çalışmaktadır. Yağmacı Moğollar yanlarında götürdükleri çocuklarla gece vakti ormanda mola vermişlerdir. Yaktıkları ateşin çevresinde yiyip içip sarhoşça eğlenmektedirler. Grubun serseri lideri Bayta iyice sarhoş olmuş ve gözü dönüp azgınlaşmıştır. 2. Gözü dönmüş Bayta, Aybike’yi diğer çocuklardan ayırır. Tam o sırada karanlıklar içinden gelen sahibi belirsiz bir okla tam kalbinden vurularak öldürülür. Tanınmayacak ve karanlıkta 594 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI görünmeyecek şekilde giyinmiş ve muharebede eğitimli-usta oldukları belli olan gizemli bir grup Moğollara baskın yapıp öldürerek çocukları onlardan alır. Bu gizemli baskıncılar Ahi Evran liderliğindeki Ahilerdir. Ahi Evran ilerlemiş yaşına rağmen ihtiyar bir delikanlıdır. Heybetli ve hâlâ güçlü kuvvetlidir. Baskın sırasında Moğollardan biri (Teventay) kaçmaya çalışırken baskıncı Ahilerden Alâaddîn hançerini çıkarıp ona fırlatır. Hançer Teventay’ın sırtına saplanır. Alâaddîn onu yakalayacakken Ahi Evran hem hissettiği bir hikmete binaen hem de bu işleri yapan Moğollara bir mesaj olmak üzere onu durdurur ve Teventay’ın yaralı halde kaçmasına izin verir. 3. Teventay sırtında saplı hançerle yaralı halde Bayta’nın ağabeyi Batu’ya ulaşır. Batu, Moğolların en kudretli noyanlarından Baycu Noyan’ın has adamlarından biridir ve onun altında rütbeli bir Moğol komutanıdır. Teventay’dan baskını ve kardeşinin ölüm haberini alır. Kardeşini o halde terk ettiği için Teventay’ı o hançerle oracıkta öldürür. Ve kardeşi için intikam yemini eder: Moğola bunu yapmaya cesaret edeni bulup kendi elleriyle kalbini sökeceğine askerlerinin önünde and içer. Çünkü bu durum, Batu için hem askerlik hem de Moğol töreleri yönünden şerefine bulaşmış ve mutlaka temizlenmesi gereken kara bir leke gibidir. Ve Batu bu leke ile yaşayabilecek biri değildir. 4. Ahmet Gülşehrî Ahilerden bir şairdir. Aynı zamanda Ahi Evran ile baba-oğul gibidirler ve işlerinde onun yardımcısıdır. Eşi Nur Bacı ile Gülşehir’de yaşamaktadırlar. Çocukları yoktur ve yuvalarında çocuk özlemi duymaktadırlar. Ahi Evran Moğolların elinden kurtarılan yetim çocukları Ahi ailelerin himayelerine dağıtır. Gülşehrî ailesine de Aybike ve Hasan’ı emanet eder. Ve söz sanatındaki ustalığından dolayı Ahmet Gülşehrî’ye Aybike’nin tutulan dilini açma görevi verir. Ahmet Gülşehrî içinse bu ağır ve müşkül bir iştir. Fakat eşi Nur Bacı ona destek olur ve cesaretlendirir. Hatta bir fikir de verir: Çocukların dilinin masal olduğunu ve onlara güzel bir masal anlatmasını önerir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /595 5. Ahmet Gülşehrî eşinin bu fikrini daha da öteye götürür ve çocuklara güzel olmasından da öte “gerçek bir masal” anlatmaya karar verir: Kahramanı Ahi Evran olan gerçek bir masal... Çünkü Ahi Evran Ahmet Gülşehrî’nin kahramanıdır. O da kahramanının hayatını çocuklara masal gibi anlatmaya koyulur. Niyeti Aybike’yi önce ilgisini çekip masalın da içine çekmek, sonra da masalın gerçek olduğunu göstererek gerçek bir masal kahramanı olan Ahi Evran’la tanıştırmaktır. Ahmet Gülşehrî böylece Aybike ile iletişim kurabileceğini ve kendini birdenbire güzel ve gerçek bir masalın içinde bulan küçük kızın şu anki kâbusundan kurtulup, tutulan dilinin çözülebileceğini düşünür. 6. Kurtarılan çocuklar kaçırıldıkları esnada yalınayak yürütüldükleri için ayakları yaralanmış, yara bere içinde kalmıştır. Bir debbağ (deri ustası) olan Ahi Evran aynı zamanda bir hekimdir. Çocukların ayakları için bir merhem hazırlamıştır ve bu merhemi onların ayaklarına dergâhta kendi elleriyle sürer. Dergâh çalışanları da yetim çocukların hizmetindedir. Çocuklar onun Ahi Evran olduğunu bilmemektedirler. 7. Nur Bacı Aybike’ye bir bebek yapıp hediye eder. Ahi çırak ve kalfaları da çocuklar için hediye oyuncaklar yapıp vermişlerdir. Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın hayatını masal olarak anlatmaya başlar. Aybike de Hasan da masalı severler ve ilgiyle dinlerler. 8. Ahmet Gülşehrî masalı anlatırken Aybike masalda anlatılanları kendi hayal âleminde çocukça düşlemektedir. Yer yer masaldaki bazı mecazları gerçek zannetmekte, kahraman Ahi Evran’ı ve düşmanlarını zihninde kendi âlemine göre çocukça resmetmektedir. 9. Hasan masala fazlasıyla ilgilidir. Hevesle dinlerken yer yer meraklı sorular sormaktadır. Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın isim ve lakaplarını ve ona neden bunların verildiğini bir 596 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI bir anlatır. Onun güzel hasletlerinden ve üstün meziyetlerinden bahseder. Yardımseverliğini, fakirleri, zor durumda olanları koruyup sahip çıkmasını vs. anlatır. Anlatırken sık sık Aybike’nin durumunu yoklamakta ve bazen devam etmek için (konuşması umuduyla) onun onayını istemektedir. Aybike başını sallayıp devam etmesini istedikçe daha da heveslendirerek anlatmaya devam eder ve böylece aralarındaki güven ve iletişim de gittikçe artar. 10. Ahmet Gülşehrî çocuklara Evran isminin hikâyesini anlatır. Söylencelerde Evran’ın ne olduğunu, asıl adı Mahmut Bin Ahmet olan Ahi Evran’a neden Ahi Evran denildiğini masal içerisinde Ahi Evran’dan incelikle ve ibretle dolu güzel bir hikâyeyle anlatır. Daha sonra Ahi Evran’ın gençlik yıllarından itibaren hayatını, aldığı eğitimleri, hocalarını, Anadolu’ya gelip Ahiliği kuruşunu, yaptığı onca güzel işleri bir bir anlatır. 11. Ahmet Gülşehrî masalda Ahi Evran’ın düşmanlarını da anlatmaya başlar. Bunlardan biri Hüsam diğeri Hristo’dur. Bu kişiler gerçek hayatta da Ahi Evran’a eskiden beri derin bir husumet beslemektedirler. Hüsam Kayseri “İğdişbaşı”, yani baş vergi memurudur. Aslen bir Ermeni olan Hüsam, kerhen (ya da görünürde) Müslüman olan, kurnaz ve bir o kadar da hain biridir. Mesleğinin Ahiler yüzünden eski itibarını kaybettiğini düşünmektedir. 12. Hristo ise Hüsam’ın yakın arkadaşı ve düzenbazca işlerdeki ortağıdır. Müflis tüccar Hristo, vaktiyle ticarette yaptığı bir hile yüzünden Ahi Evran’ın adaletinin keskin kılıcı ile cezalandırılmıştır. Ticaretteki iflasını da buna bağlamaktadır. Ahi Evran ve Ahilik yüzünden ikisinin işlettikleri haksız kazanç çarkı bozulmuştur ve husumetlerinin asıl sebebi de budur. Ahi Evran’dan ve Ahilerden intikam almak istemektedirler. Ayrıca Hüsam yıllar önce Hristo ile bir olup Ahilere ve Kayseri halkına büyük bir ihanette bulunarak, Baycu Noyan önderliğindeki Moğolları Ahilerin günler boyu kahramanca savundukları Kayseri kalesine gizlice sokmuş, böylece kalenin düşmesine ve büyük bir katliamın yapılmasına sebep olmuşlardır. Fakat bu ihanetleri sonrası ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /597 Baycu Noyan tarafından ödüllendirilmeyi beklerken, canlarını kurtardıkları ile kalmışlar ve acımasız Baycu Noyan’dan hayatlarının dersini almışlardır. 13. Batu, kardeşi Bayta’nın öldürüldüğü baskından geriye kalan hançerin sahiplerini bulmaya çalışmaktadır. Bunun için askerlerini görevlendirir. Askerler ellerinde hançerle çarşıda sorup soruştururken böyle sıra dışı durumların kokusunu iyi alan Hristo olaya dahil oluverir. Yıllardır tüccarlık yaptığı ve çoğu yerde gözü kulağı olduğu için hançerin sahiplerini bulup bundan nemalanabileceğini düşünür. Batu’dan hançerin hikâyesini dinleyince daha işin başında olan biteni kavramış ve hançerin sahiplerinin Ahiler olduğunu tahmin etmiştir. Çünkü hançer, kalitesi, işçiliği ve diğer her şeyiyle tam bir Ahi ustasının işidir. Ahilerin savaşçı yönü ile cesaretlerini de iyi bilen Hristo, parçaları bir araya getirince tahmininden emin olmuştur. Fakat bunu Batu’ya hemen söylemez. Maksadı bir plan yapıp bu durumdaki kazancı küçük bir ödülden hayatının hediyesine çevirmektir. Hançerin sahiplerini tez zamanda bulabileceği vaadiyle Batu’yu ikna eder ve araştırma masrafları için(!) biraz da altın alarak ortağı Hüsam’a gider. 14. Hristo bir plan yapmıştır ve planını Hüsam’a da açıp birlikte hareket etmek için onu da ikna eder. Plana göre eğer başarılı olurlarsa Ahilerle Moğolları ve Ahi Evran ile Baycu Noyan’ı karşı karşıya getirip birbirine kırdıracaklardır. İki büyük testi çarpışacak ve muhtemelen her ikisi (en kötü ihtimalle de zayıf olanı) kırılacaktır. Plana göre ilk yapmaları gereken şey, Ahilerin elindeki çocuklardan bir ikisini yeniden kaçırıp Batu’ya teslim etmek ve böylece Ahi Evran’la Batu’yu karşı karşıya getirmektir. Ahi Evran Batu’yu öldürecek olursa Baycu Noyan’ın bu duruma kayıtsız kalmayacağı kesin gibidir. Eğer Batu Ahi Evran’ı öldürecek olursa, bu kez Ahi Evran’dan intikamlarını almış olacakları gibi, Batu’dan hizmetlerinin karşılığında ödül de alacaklardır. Kısacası, her durumda kazançlı çıkmaktadırlar. 15. Aybike’nin hali zamanla normale dönmeye başlamıştır ama hâlâ konuşamamaktadır. Hasan ise kendini masala iyice 598 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI kaptırmıştır. Her ikisi de Ahmet Gülşehrî’ye ve Nur Bacı’ya ısınıp, yeni yuvalarına iyice alışmaya başlamışlardır. 16. Ahilerden Tuğrul Kalfa yetim çocuklar için pabuç yapmıştır. Ahi Evran dergâhta pabuçları çocuklara kendi elleriyle giydirir. Ve o sırada kimse farkında değildir ama Ahi Evran bir yandan da Tuğrul Kalfa’yı kalfalıktaki son sınavına tabi tutmakta ve son dersini -hem ona hem de ortamdakilere- nükteli ve hikmetli bir şekilde vermektedir. Ahi Evran pabuçları çok beğenmiştir ve alttan alta yaptığı son sınavı da sadakati sayesinde geçen Tuğrul Kalfa’nın ustalığına icazet verir. Bu icazet yıllar önce kendisi de kimsesiz bir yetim olan ve kendisine sahip çıkan Ahi Evran’ı baba, Ahiliği ise yuva bilen Tuğrul Kalfa için hayatının en mutlu anlarından ve en önemli dönüm noktalarından biridir. 17. Ahmet Gülşehrî masalla birlikte bir yandan da Ahiliği anlatmaktadır. Kurallarını, inceliklerini, insanları ve toplumu ıslah edişini (kâh kuklalar oynatıp kâh tekerlemeler söyleyerek) masal içindeki olaylarla harmanlamakta ve çocuklara ilgiyle dinletip sevdirmektedir. Fakat bu kolay bir iş de değildir. Çünkü çocuklar mecazları ve deyimleri anlamakta bazen zorluk çekmektedirler. Mesela “pabucu dama atılmak” deyimini ilk duyduklarında haklı olarak anlayamazlar. Ahmet Gülşehrî bu durumu fark eder ve bu deyimi Hasan’ın oynadığı kuklaların dilinden anlatarak güzelce izah eder. 18. Ahmet Gülşehrî masal içerisinde Ahi Evran’ın çileli yıllarını da anlatır. Sultan II.Gıyaseddin Keyhüsrev ile veziri Saadettin Köpek’ten bahseder. Ahi Evran’ın zorluklara rağmen diyar diyar gezip Ahiliği yaymak için gayret ve mücadele göstermesini, uğradığı ihanetleri, hapse girişini ve yıllarca hapiste kalışını, o sırada eşinin esir edilişini, yarenlerini yoldaşlarını kaybedişini vs. çocuklar için büyülü bir masal dilinde bir bir anlatır. Aybike dinlediklerinden etkilenir ve Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı’nın Moğollarca Kayseri’de esir edilişini duyunca küçük de olsa sesli bir tepki verir. Bu tepki küçüktür ama çok şeyler anlatan büyük bir umut ışığıdır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /599 19. Ahmet Gülşehrî masalda Ahi Evran’ı ve diğer karakterleri anlatırken bir yandan da çocukları eğitmektedir. İyilikkötülük çatışması, sevgi, umut, doğruluk, mertlik, sabır, sadakat, yiğitlik gibi erdemler hakkında dersler ve öğütler vermektedir. 20. Ahi dergâhında Tuğrul Kalfa’nın ustalığa geçiş töreni yapılır (Şed Töreni). Yamak-çırak-kalfa-usta silsilesinin kendine has şartları, işleyişi, kuralları ve hiyerarşisi olduğu gibi, Şed töreninin de belli koşulları ve adetleri vardır. Ahi Evran’ın Şeyhler Şeyhi Ahi Baba olarak katıldığı bu törende usta adayına ustası tarafından dualarla ve tembihlerle şed (kuşak) bağlanır. Bağlanan bu kuşak üç gün sonra yine dualarla ve tembihlerle çözülür. Usta adayı hediyesini sunup yemin eder ve şerbet denilen tuzlu suyu içerek ustalığa kabul edilir. 21. Ahmet Gülşehrî aynı zamanda iyi bir okçudur ve Moğollara baskının yapıldığı o gece Bayta’yı okla kalbinden vuran da odur. O gece Ahi Evran’ın ilerlemiş yaşında baskıncı Ahilere liderlik ederek baskına onsuz gitmesine gönlü razı olmamış, yanında olmak istemiş ve Ahi Evran başta karşı çıkmasına rağmen onu da söz söylemedeki gücüyle ikna edip baskına o da katılmıştır. 22. Anadolu Selçuklu Devleti artık iyice güçten düşmüş ve Moğollara vergiye bağlanarak yıllar boyu onların boyunduruğunda kalmıştır. Devlet idaresi bazen dolaylı olarak bazen de doğrudan Moğolların etkisindedir. Halk gitgide fakirleşmiştir ve baskı altındadır. Ahilerin ve Türkmenlerin isyanından çekinilmekte, buna engel olmak için çeşitli baskılar ve sürgünler yapılmaktadır. 23. Ahi Evran ve Ahiler gerek yaygın ve etkin teşkilâtları ve gerekse de talimli ve maharetli mensuplarıyla, hem bazı devlet idarecilerini hem de onlara tesir eden Moğolları varlıklarıyla bile rahatsız etmekte, hatta ürkütmektedirler. Onların gücünden çekinen Sultan, kimi idareciler ve 600 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Moğollar, Ahilere karşı sindirme ve hatta köklerini kazıma plan ve hazırlıkları yapmaktadırlar. Tüm bunlardan Ahi Evran da haberdardır ve o da bazı tedbirler almaktadır. Hacı Bektaş ve Şeyh Edebali ile bu gibi konular hakkında görüşmekte ve mektuplaşmakta, fikir alışverişinde bulunarak istişareler yapmaktadır. 24. Tüm zorluklara ve Ahiler aleyhine tehlikeli gidişata rağmen Ahi Evran hiç bir çalışmasından da geri kalmaz. Ve Ahilere de sıkı sıkıya bunu tembihler. Hem gereğince tedbirler alınacak ama hem de yamakların, çırakların, kalfaların eğitimine talimine aynen ve hatta daha da arttırılarak devam edilecektir. Düzenli Ahilik toplantılarına ve hatta köylerdeki yaren sohbetlerine bile ara verilmeden aynen devam edilecektir. Çünkü Ahilik felsefesine göre böylesi zor zamanlarda salih amelden geri kalarak dost ürkütmenin de düşman sevindirmenin de lüzumu yoktur. 25. Hristo ve Hüsam gizli saklı Gülşehir’e gelirler. Eski bağlantıları ve işbirlikçileri sayesinde bilgi toplayarak baskını yapanların Ahiler olduğuna emin olurlar. Çocukların ikisinin Ahi Evran’ın en yakınlarından olan Ahmet Gülşehrî’nin evinde kaldığını öğrenirler. Bu tam da bekledikleri fırsattır. Çünkü o çocukları kaçırıp Batu’ya teslim etmeleri halinde Ahi Evran’ın onları Batu’nun elinden kurtarmaya çalışacağı kesin gibidir. Çocukları kaçırmak üzere uygun vakti kollayarak Ahmet Gülşehrî’nin evinin yolunu tutarlar. Bu arada Ahilerin arasına kendilerine casusluk edecek birini de sokmuşlardır. 26. Ahilikte kalfalıktan ustalığa geçen kişinin helva yapıp dağıtması adettir. Tuğrul Kalfa da helva yapıp dağıtmış ve Ahmet Gülşehrî’nin evine de göndermiştir. Sofra başında Ahmet Gülşehrî bu helvanın hikâyesini anlatınca Hasan da usta olmaya heveslenir. Söz çocukların orada kalmak isteyip istememelerine gelir. Hasan zaten gidecek başka yerleri olmadığını ama olmuş olsa da hep onlarla kalmak istediğini söyler. Aybike de başını sallayarak ona katılır. Bu durum Gülşehrî’ler için dönüm noktası ve büyük bir mutluluk kaynağıdır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /601 27. Ahmet Gülşehrî çocukların yeni yuvalarını benimsemesi ile artık masaldan gerçeğe dönmesinin vaktinin geldiğine karar vererek, çocuklara başta Ahi Evran olmak üzere masal kahramanlarının gerçek olacağını ve onlardan bazılarıyla tanışacaklarını müjdeler. Çocuklar bu olağanüstü müjdeli habere sevinmekle birlikte, inanmakta güçlük çekerler. Beri yandan, çocukların onları ana-baba olarak kabullenmeye başlamasıyla, Ahmet Gülşehrî ile Nur Bacı’nın da masalları (hayalleri) gerçek olmuştur. 28. Hristo ve Hüsam çocukları kaçırmak üzere Ahmet Gülşehrî’nin evine gelirler. Aybike ve Hasan avluda oynamaktadır. Ahmet Gülşehrî evde yoktur ve Nur Bacı da mutfaktadır. Çocukların kendilerini masaldan tanıdıklarını bilmeyen Hristo ve Hüsam, onları Ahi Evran’a götürmek için geldiklerini söyleyip kandırarak götürmeye çalışırlar. Onların isimlerini öğrenen çocuklar ise hayretler içerisindedir. Çünkü Ahmet Gülşehrî’nin söylediğinin çıktığını, masaldakilerin gerçek olmaya başladığını düşünmektedirler. Fakat masaldan bu ikilinin kurnazlıklarını ve hainliklerini de bilmektedirler. O yüzden onlarla gitmek istemez ve eve girecek olurlar. Bunun üzerine Hristo hemen Hasan’ı yakalayıp ağzını kapatır. Hüsam da Aybike’yi yakalamak için hamle yapar ama Hasan’ın çelmesiyle yere düşer ve başını vurarak yarı baygın halde yerde kalır. Hristo Aybike’nin içeri girmemesi için kapı önünü tutar. Hasan kollarında çırpınmakta ama sesini çıkaramamaktadır. Aybike ne yapacağını bilemez halde kalır. O sırada avludaki ağaçta kuş yuvasını görür. Anne serçe yavrularını beslemektedir. Yavru serçeler annelerine doğru ağızlarını kocaman açarak cıvıldamaktadırlar. Bu manzarayı gören Aybike “anneeee!” diye avaz avaz bağırmaya başlar. 29. Mutfaktan Aybike’nin çığlığını duyan Nur Bacı iki eline iki bıçak alıp avluya koşar. Onu gören Hristo da hançeri çıkarıp Hasan’ı öldürmekle tehdit eder. Nur Bacı da Aybike’yi arkasına alıp yerde sersemce yatan Hüsam’ın boğazına bıçağı dayar. Yoldan geçen bir çocuk avludaki bu manzarayı görür. Nur Bacı çocuğa gidip yardım getirmesini işaret eder. Çocuk 602 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI hızla ayrılır. Nur Bacı, Ahi eşlerinin kurduğu Bacıyan-ı Rum teşkilâtındandır. Soğukkanlılığını koruyarak ve Hristo’nun da bildiği bu teşkilâttan bahsederek onu korkutur. Hasan’ı bırakması karşılığında Hüsam’ı bırakacağına söz verir. Civardaki komşu kadınlar da ellerine ne buldularsa (bıçak, dirgen vb.) almış halde oraya yaklaşmaktadır. Hristo onları görür ve iyice korkup Nur Bacı’nın sözüne razı olur. Hasan’ı bırakır ve Hüsam’la birlikte güç bela canlarını kurtarırlar. 30. Bu şer görünen olay sayesinde, Moğol zalimleri yüzünden tutulan Aybike’nin dili, nihayet başka iki zalimin eliyle çözülmüştür. Aybike Nur Bacı’ya iyi olup olmadığını sorar. Nur Bacı artık çok daha iyidir. 31. Çocukları kaçırmak isterken canlarını zor kurtaran Hristo ve Hüsam olan biteni Batu’ya anlatırlar. Elbette ki bunu cesurca bir kahramanlık hikâyesi olarak sunarlar. Kadınlar tarafından kovalandıklarını değil, Ahiler tarafından sıkıştırılıp ellerinden büyük mücadelelerle zor kurtulduklarını anlatırlar. Zaten Hüsam’ın kafasındaki morluk da bunun delilidir. Ayrıca Ahi Evran’ın Batu’ya pervasızca meydan okuduğunu da eklerler. Batu kardeşini öldürenleri bulmadaki başarıları, cesaretleri ve sadakatleri sebebiyle her ikisini de en yakın adamlarından sayma payesi verir ve üstelik altınla da ödüllendirir. 32. Çocukların kaçırılma teşebbüsü üzerine Ahi Evran tedbir olarak, başta Gülşehrî ailesi ve diğer yetim çocukların dağıtıldığı aileler olmak üzere, yaşlı ve çocuklardan oluşan bir kafilenin güvenlikleri için Nevşehir’deki Hacı Bektaş’a gitmesine karar verir ve Ahmet Gülşehrî’ye bu kararını iletir. Nur Bacı’nın yüreği Ahi Evran’a duyduğu derin sevgi ve saygıdan dolayı bu kararı kabullenemez. Kendileri için ilerlemiş yaşında siper olduğunu düşünmektedir onun bu durumu yüreğine dokunmaktadır. Her şey normale dönünce Gülşehir’e geri dönecek olsalar da, Nur Bacı’nın kaygısı dönememek değil dönüp de bulamamaktır. Yolculuğa hazırlanırken bir yandan da elinde olmaksızın gözyaşı dökmektedir. Aybike onu ağlarken görmüş ve ağlamasının sebebini sormuştur. Nur Bacı ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /603 kalbinin olduğu yeri göstererek orasının acıdığını söylemiş ama kızcağızı daha fazla üzmemek için sebebini anlatmamıştır. 33. Kafile Hacı Bektaş’a gitmek üzere dergâh avlusunda toplanır. Kafiledekiler Ahi Evran ve diğerleriyle vedalaşıp helâlleşmeye koyulurlar. Ahi Evran vedalaşırken Nur Bacı’nın gönlünü yapar. Ona tembihlerde bulunup nasihatler eder. Çünkü o artık sadece bir bacı değil, aynı zamanda bir anadır. 34. Avluda vedalaşırken Hasan masalda dinlediği Ahi Evran’ı gerçek Ahi Evran’a hayranlıkla anlatır. O da büyüyünce onun gibi kahraman olmak istemektedir. Ahi Evran aslında Ahmet Gülşehrî’nin de kahraman bir Ahi olduğunu, onun üzerine okçu olmadığını söyler. O gece onları asıl kurtaranın o olduğunu anlatarak Hasan’a yeni ve asıl kahramanının adresini gösterir. Hasan babası belleyeceği şefkatli ve ince ruhlu Ahmet Gülşehrî’ye bu sayede kahraman gözüyle de bakmaya başlar. 35. Sıra Ahi Evran ile Aybike’nin vedalaşmasına gelir. Aybike masalda dinlediği bazı şeyleri Ahi Evran’a çocukça sorar. Mesela gerçekten de canavarlardan, dev yılanlardan, yani hiçbir şeyden korkup korkmadığını... Canının acıyıp acımadığını... Ve Nur Bacı’nın sol tarafının neden acıdığını da olsa olsa Ahi Evran’ın bileceğini düşünür. Çünkü masaldan öğrendiğine göre o çok bilgili biridir. Ahi Evran kalbin neden acıdığını anlatır Aybike’ye. Bunun üzerine Aybike masalda yanlış anladığı bir mecazı da sorar: Ahmet Gülşehrî Ahi Evran için “çok büyük bir kalbi var” demiştir. Aybike ellerini büyük büyük açarak Ahi Evran’a gerçekten çok büyük bir kalbi olup olmadığını sorar. Çünkü eğer gerçekten de öyleyse, büyük bir kalbin daha çok acıyacağını düşünmüştür. 36. Batu kardeşinin intikamını almak ve kendisinin ve Moğolun lekelenen savaşçı onurunu temizlemek üzere askerleriyle birlikte Gülşehir yakınlarına varır. Hristo ve Hüsam da has adamları olarak ön saflardadır. Atlarını ve askerlerini dinlendirip Ahilere gece vakti saldırmak üzere ağaçlık bir yerde mola verir. 604 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 37. Ahiler dergâh avlusuna toplanmış çarpışmaya hazırlanmaktadırlar. Ahi Evran da silahlarını kuşanmıştır. Yeni usta Tuğrul, Alâaddîn ve bazı yaşlı ustalar bile oradadır. O sırada bir haberci gelir ve Moğolların yola çıktığını, fakat ancak yarın Gülşehir’e ulaşabileceklerini haber verir. Hâlbuki Moğollar zaten Gülşehir civarındadır. Ahi Evran avludakilere Moğolların asıl meselesinin kendisiyle olduğunu ve çarpışmadan vazgeçip buradan giderek kendilerini kurtarmalarını söyler. Herkes bu duruma şaşar ve hatta yaşlı Ahi ustaları itiraz edecek olurlar. Fakat Ahi Evran bu emrinde ısrarlıdır, kestirip atar. Sonra haberciye Moğollara elçi olarak gitmesini ve kendisinin Batu’ya meydan okuduğunu, “yiğit bir er ise yarın gelip benimle cenk etsin, ondan masumların intikamını alacağım” dediğini iletmesini emreder. Haberci bu mesajları Batu’ya ulaştırmak üzere hızla ayrılır. Avludakiler büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı içindedir. 38. Gülşehir’den yola çıkan kafile Nevşehir’de Hacı Bektaş dergâhına salimen varmıştır. Kafilenin başında at üzerinde ilerleyen Ahmet Gülşehrî kuşandığı kılıçla, sırtındaki ok ve yayla, Hasan’ın gözünde heybetli bir kahraman olarak görünmektedir. 39. Ahi Evran’ın Moğollara elçi olarak gönderdiği haberci, aslında Hüsam ve Hristo’nun Ahilerin arasına soktuğu casuslarıdır. Casus haberci, askerleriyle Gülşehir yakınlarında bekleyen Batu’ya Ahi Evran’ın söylediklerini iletir. 40. Ahi Evran’ın kendisine meydan okuduğunu öğrenen Batu onu ve meydan okumasını küçümseyip alay ederek, “gökteki ay kana bulanırsa onun da kendisini kana bulayıp intikam alabileceğini” söyler. Bu sözüne kendisi de adamları da kahkahalarla güler. 41. Casus habercinin gidişinden sonra Ahi Evran avludakilere işin aslını anlatır: O habercinin bir casus olduğunu bilmektedir. Hallerinden şüphelenip peşine gizlice bir Ahiyi ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /605 takmış ve durumu öğrenmiştir. Ama ondan kurtulmak yerine -Hacı Bektaş’a da danışıp fikrini sorarak- onu kullanmayı seçmiştir. Böylece düşmanlarına gerçek haberleri değil, onları yanıltacak haberleri götürmesini sağlamıştır. Harpte hile mubahtır ve bazen de işte böyle vacip olmaktadır. Ahi Evran da bu şekilde düşmanın silahıyla silahlanmıştır. İşin selameti açısından bu sırrı dergâhta en yakınlarına bile açmamıştır. Az sonra gelen yeni bir haberci Moğolların Gülşehir yakınında olduklarını haber verir. Ahi Evran’ın zekâsı sayesinde artık Moğollar başlarına gelecekten habersiz halde adeta saldırılmayı beklemektedir. 42. Ahi Evran’ın bu derin feraseti ve bilgece taktiği ile Ahiler iyice cesaretlenip bilenmişlerdir. Şehadet yoluna koşmak için sabırsızlanmaktadırlar. Gecenin çökmesiyle birlikte Ahi Evran liderliğinde Moğollara en gafil anlarında hiç ummadıkları bir baskın yaparak amansızca saldırırlar. 43. Ahilere gafil ve hazırlıksız yakalanan Moğollar, ne olup bittiğini anlayamadan karanlık ağaçların arasından yağan oklarla büyük kayıplar verirler. Ortalık can pazarına döner. Batu bu durumu Hristo ve Hüsam’ın hainliğine yorar ve tüm yalvarmalarına rağmen her ikisini de kılıcıyla oracıkta biçer. Batu’dan ödül olarak aldıkları altınlar kana bulanmış halde yerlere saçılır. 44. Moğolların sayısı Ahilere göre çok fazladır. Kayıplara rağmen toparlanırlar ve göğüs göğüse amansız bir çarpışma başlar. 45. O sıralarda Gülşehir’de Sultan’ın askerleri toplanmışlardır. Silahlarını kuşanmış halde emir beklemektedirler. Birliğin komutanı toplanma sebepleri olan çatışmayı haber verip, askerlere Ahilerin öldürülmesini emreder. Fakat bazı askerler kılıçlarını yere atarak bunu reddederler. Çünkü Ahi Evran’ın ve Ahilerin düşmanları olmadığını, asıl düşmanın Moğollar olduğunu düşünmektedirler. Komutan, askerlerine bunun devlete ihanet sayılacağını söyler ve bu yüzden sadece mesleklerinden değil canlarından da olacakları tehdidinde bulunur. 606 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 46. Ahilerle Moğollar arasındaki çatışma göğüs göğüse devam etmektedir. Bir Moğol okçusu Ahi Evran’ı vuracağı sırada Tuğrul Usta kendini siper eder ve göğsüne saplanan okla Ahi Evran’ın kollarında son nefesini verir. Ölmeden önce söyledikleri ise hem kendi hayatını hem de Ahiliğin ne demek olduğunu özetlemektedir: Yaşatma, fedakârlık ve diğergâmlık... 47. Çatışma ilerledikçe Moğollar kırılmaya başlar. Askerlerinin halini gören Batu onlara cesaret vermek ve toparlamak için inisiyatif alarak Ahi Evran’la karşı karşıya gelir. Bir eline kılıcını bir eline de baskın gecesinden kalan hançeri almıştır. Niyeti o hançerle Ahi Evran’ın kalbini deşmektir. Fakat ona üstünlük kuramadığı gibi gücünün yetmeyeceği de anlaşılır. Zira Batu bu yaştaki birinden bu gücü ve kararlılığı beklememektedir ve bu şaşkınlığını da ele vermiştir. 48. Ahi Evran ile Batu kılıç kılıca iken gökte parlayan ay kırmızı bir gölge ile sarılmaya başlar. Kanlı ay tutulması başlamıştır. Bunu gören Batu ve askerleri Batu’nun Ahi Evran’la alay etmek için söylediği “gökteki ay kana bulanırsa onun da kendisini kana bulayıp intikam alabileceği” sözleri yüzünden iyice korkuya ve dehşete kapılırlar. Batu, Ahi Evran’ın bir büyücü olduğunu söyleyerek ona tekrar saldırır. Ahi Evran Batu’yu bileklerinden yakalar ve acı kuvvetiyle önünde diz çöktürür. Elindeki hançeri zorlaya zorlaya Batu’nun göğsüne indirir ve “Kalbini acıttığın masumlar için!” diyerek kalbine saplayıp öldürür. 49. Moğollar Ahiler karşısında bozguna uğramak üzereyken Sultan’ın askerleri kalabalık halde yetişir. Komutanları tüm Ahilerin öldürülmesini emreder. Bu sayede Moğollar da yeniden toparlanır. İki kalabalık arasında kalan Ahilerin şehadetten başka yolu kalmamıştır. Kalabalık bir çemberde kaybolmaya başlarlar. Gökteki ayın son parlak kısmı da kırmızı gölge ile kapanmak üzeredir. Ahi Evran son anlarında kardeşleri saydığı Sultan’ın askerleri ile çarpışmak yerine kâfir Moğol’a karşı cihadı seçer. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /607 50. Ahmet Gülşehrî, Hacı Bektaş dergâhında pencere kenarında dolu gözlerle gökteki kanlı ay tutulmasını izlemektedir. Ayın kalan son parlak kısmı da kırmızıya bürünür. Ay artık kıpkırmızıdır. Ahmet Gülşehrî’nin gözünden yaşlar süzülür. 51. Şeyh Edebali 55’li yaşlarında, dinç, sağlıklı ve bilge biridir. O da bir Ahi Şeyhidir. Zaviyesinin avlusunda kalabalık toplanmış, gökte kırmızıya dönen ayı hayretler içinde izlemektedir. Şeyh Edebali ise avludaki baş sedire oturmuş, Ahi Evran’dan gelen mektubu okumaktadır. Mektupta Ahi Evran, Ahiliği ona vasiyet etmekte ve Selçukludan sonra Ahiliğin çok daha büyük ve güçlü bir şekilde devam edeceği, yeni ve büyük bir devletin geleceğine dair öngörüsünü ve inancını anlatmaktadır. Bu yeni devletin köklerinin ulu bir çınar gibi bu topraklarda çatırdağını ve kendisi gibi Ahilerin de o köklerde olduğunu söylemektedir. Ve o ulu çınarın yakın zamanda görüleceğini... 52. Ahi Evran’ın şehadetinin 16 yıl sonrasıdır (1277). Yirmili yaşlarına henüz varmış olan Osman Bey, hocası Şeyh Edebali’nin zaviyesinde misafir kaldığı odada oturduğu yerde uyuyakalmıştır. Elinde göğsüne yaslayıp sarıldığı bir Kur’an-ı Kerim vardır. Osman Bey rüya görmektedir. Rüyasında parlak bir ay, hocası Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkıp kendi göğsüne girer. Sonra göğsünden bir çınar ağacı biter. Ağaç hızla dallanıp budaklanarak ve dallarında yapraklar yeşererek büyümeye başlar. Öylesine büyür ki, dalları göklere, kökleri dünyaya yayılır. Gölgesi yeryüzünü tutar. İnsanlar o çınar ağacının gölgesinde toplanırlar. 53. Osman Bey ertesi sabah rüyasını hocası Şeyh Edebali’ye anlatır ve manasını sorar. Şeyh Edebali o ulu çınarın ne manaya geldiğini bilmektedir ve sevinçle müjde verir... SON İkinci Mansiyon Ödülü Mustafa KÖKSAL 1955 Tokat Erbaa’da doğdu. Baba mesleği; çobanlık ve çiftçilik. Dedesi Mehmet; Sarıkamış şehidi. Dedesinin ağabeyi Süleyman; Yemen şehidi. Annesi tarım işçisi ve ev kadını) Lise eğitimini Konya İvriz İlköğretmen Okulu ile Artvin Öğretmenlik Okulu’nda tamamladı. 1979 yılında Mesleki Eğitim Fakülktesini bitirdi. Yüksek lisansını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yaptı. “Tokat Turizm Arzına Optimal Yaklaşımlar” başlıklı yüksek lisans bitirme tezi TRT1 ve TRT2 kanallarında “Hey Onbeşli” adıyla belgesel olarak yayınlandı. Mardin Midyat – Narlı Köyü İlkokul Öğretmenliği, Ankara Yenikayı Yetiştirme Yurdu Grup Öğretmenliği, Tokat Niksar ve Erbaa Ticaret Liseleri Meslek Dersleri Öğretmenliği, Orman Genel Müdürlüğü Milli Parklar, Eğitim Dairesi ve Teftiş Kurulu Başkanlığı Şefliği, TRT Genel Müdürlüğü, Yayın Planlama ve Koordinasyon Başkanlığı Uzmanlığı, TRT Genel Müdürlüğü, Ankara TV Uzman Program Yapımcısı olarak görev yaptı. TRT’de YAYINLANAN PROGRAMLARDAN BAZILARI Türklerin Bilim ve Teknolojiye Katkıları (Belgesel 10 Bölüm) *Türklerin bilinen tarihinden günümüze kadar bilim ve tekniğin gelişmesine yaptıkları katkılar ve oluşturdukları bilimsel kurumlar. Döviz Yolu (Belgesel 13 Bölüm) *Dövizin ekonomi içinde sirkülasyonu ve hiçbir devlet desteği almadan dünya pazarlarına girmeyi başarmış üreticilerimizin(Anadolu Aslanları Türkiye’de ilk kez) verdiği mücadeleler. 1071 Malazgirt Zaferi *(Türklerin Anadolu’yu yurt yapmalarında evrensel değerlerin önemi) Hey On beşli *Tokat ve yöresinin tarım, kültür, doğa ve insan unsurlarının sentezlenerek belgesel ortamda sunumu(Mustafa Köksal’ın Yüksek Lisans tezi) Türk Mucitler(Belgesel 13 Bölüm) *Dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan Türk mucitlerinin sosyal ve kültürel ortam içinde nasıl icat yaptıkları vurgulandı. İcatlarının ekonomiye dönüşümleri anlatıldı. Temiz Enerji (Çağlara Uzanan Köprü – Belgesel 7 bölüm) *Mevlüt Şahbaz’la beraber gerçekleştirildi. YAYINLANMIŞ KİTAPLARI İlk Set (8 Kitaptan oluşuyor), Bir Set (3 Kitaptan oluşuyor), Araştırmacı Türk Çocukları, Çevreci Çocuklar , Yapıştırmalı, Boyamalı, Bulmacalı, Okuma Seti, Süper Set (Oyunlu, Uygulamalı Okuma-Yazma, Y.Dil ve Matematik Seti 8 Kitaptan oluşuyor), Tokat Turizm Rehberi , Okuyorum – Yazıyorum, Damla Kolay Okuma(12 Kitaptan oluşuyor), Say -Yap (Okul Öncesi Seti), Bul –Tak (Okul Öncesi Seti) (Bütün bu kitaplar T.C.Milli Eğitim Bakanlığınca İlköğretim öğrencilerine tavsiye edilmiştir.) YAYINLANMIŞ SENARYOLARI Sevgi Yolu (5 Bölüm) (TRT’nin birinci kanalında 2 kez yayınlanmıştır.) Bir gencin, zor şartlar altında da olsa, sevgiyi amaç, bilgiyi araç olarak kullanmayı hedeflemesini, eline fırsat geçse dahi, meşru yoldan sapmaması gerektiğini işleyen bir TV dizisi. YAYINLANMAYA HAZIR SENARYOLARI Gençliğim Nereye (60 Bölüm) Gençliğin iradesini güçlendirmeye, son yüzyıllık geçmişini hatırlatmaya ve hangi şartlar altında olursa olsun bilim, teknik, kaliteli mal ve hizmet üretmeye teşvik etmek, ülkemizdeki evrensel kültür ortamının hazırlanmasına katkıda bulunmak amacıyla yazılmıştır. Yunus Hoca (5 Bölüm) Buluşların ülke ekonomisine ve insanlığa etkileri vurgulanarak, mucit insan karakterinin özellikleri konusunda toplumdaki, yanlış hükümlerin kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla yazılmıştır. Sivri (2 Bölüm) Uçuk fikirli insanların kişisel özellikleri ve toplumsal gelişmeye etkilerini vurgulamak amacıyla yazılmıştır. 1989 yılında patenti olan mucitler, bilimsel literatüre bilgi akıtmayı başarmış bilim adamlarını örgütleyerek, Mucitler ve Araştırmacılar Derneğinin kuruluş çalışmalarını yaptı. Dernek 1990 yılında tescil edilerek tüzel kişilik kazandı. Halen başkanlığını yapmaktadır. Geçen süre içinde arkadaşlarıyla beraber Rahmetli Özal’la görüşerek 1990 Bilim Yılını ilan ettirdi. Bugüne kadar toplam 4 kez Mucitler ve Araştırmacılar Haftası, 4 kez de Genç Mucitler ve Araştırmacılar Kurultayı ile 5 kez İzmir ve İzmit Fuarlarında Mucitler Sergisi’nin açılmasına öncülük etti. Bu kapsamda ülkemizin bilimsel ve teknik kuruluşlarının başkanlarını bir araya getirerek paneller gerçekleştirdi. Yapılan çalışmaları rapor haline getirip devletin ilgili kuruluşlarına iletti. Bu süreler içinde Türk Patent Enstitüsü kuruldu. Araştırma Fonu ARGE ve Patent yasaları kanun hükmünde kararname şeklinde çıkarıldı.Tekno parklar açıldı. Mucitlerin patent almak için yaptıkları masrafların geri ödemesi gerçekleşti . Milli Eğitim Bakanlığı ile 12 yıl aralıksız işbirliği yapılarak okullarda buluş kültürünün gelişimine katkıda bulunuldu. Okullara Teknoloji ve tasarım dersleri konuldu. Yapılan çalışmaların tümü kasetlerde arşivlendi. Özetlenerek başta TRT olmak üzere TGRT, STAR TV, KANAL D, SHOW TV, NTV, KANAL 8, IŞIK TV vs. ulusal televizyonlarda yayınlandı. Taşra kentlerinde konferanslar verildi. Mahalli televizyonlarda yayınlanmaları sağlandı. Ülke genelinde yayın yapan tüm gazetelerle röportajlar yapıldı. Büyük çaplı tirajı olan birçok dergide; Mucitler kapak konusu haline getirildi. Buluş yapma çabasında olan yetişkinlere ve gençlere ücretsiz danışmanlık hizmeti verildi. Ayrıca 2001 yılında Genç Mucitler ve Araştırmacılar Kulübü kurularak tescil ettirildi. Bilimsel araştırma ve buluş yapma çabasında olan gençler örgütlenme sürecine sokuldu. Dernekte halen patenti olan mucitlerden ve bilimsel yayını olan bilim adamlarından 360 üyesi olup her araştırmacı grubu, kendi konusuna göre örgütlenerek bilim kurulu oluşturuldu. Bu gruplar henüz buluş yapmaya yeni başlamış kişilere, ücretsiz danışmanlık hizmeti vermektedirler. Ayrıca devletin ilgili kuruluşlarından gelen talepler doğrultusunda fikir ve bilgi akışı sağlanmaktadır. Yazarın; Türk Patent Enstitüsü tarafından tescil edilmiş çok sayıda buluşu mevcuttur. GÖREV ALDIĞI ULUSLARARASI PROJELER 2007 yılında; MESEV(Milli Eğitim Sağlık Eğitim Vakfı)’nca gerçekleştirilmiş olan Çalışan Çocukların Penceresinden adlı Avrupa Birliği Projesinde 21 bölümlük belgesel programının gerçekleştirilmesini sağlamıştır. Senaryo 01) UZAY SEHER VAKTI Galaksiler yoğun (kozmik hali) ... (DIŞ GECE) FONDA Ultrason aletinde duyulan bebek kalbi sesi Yıldızlar yoğun. FONDA Ultrason aletinde duyulan bebek kalbi sesi yükselir. Samanyolu yıldızlar kümesi... FONDA Sırayla, galaksilerden gelen doğal ses. Ultrason aletinden gelen bebek kalbi sesi. Gökyüzünde bulut hareketleri: Arka planda yıldızlar görünür. Rüzgar karı savurtur. FONDA Sırayla rüzgar uğultusu, karın hışırtısı. 618 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI DİP SES Ne gök vardı, ne yer, Ne zeber vardı, ne zir, Komşu idik cümlemiz, Nur dağın yaylar iken. Gökyüzünde ufukla, yerin Rüzgarın hafif esintisi. birleştiği kesit. Kar yoğun, FONDA Rüzgarın hafif sesi, karın hışırtısı. DİP SES Gece ile gündüzü, Gökte yedi yıldızı, Levhde yazılı sözü, Cümle vücutta bulduk. Ufuktan şehre doğru, bir kaç insan sulieti yaklaşır. (Bulutla tramlı) Karla karışık yağmur, çok yoğun. DİP SES “O inkar edenler görmedilermiki; Gökler ve yerler bitişik idiler de biz onları ayırdık. Canlı olan herşeyi (Evren’i) sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?” (Embiya 30. Ayet) FONDA Gök gürlemesi duyulur. Yağmur sesi yükselir. DİP SES Geldik bu mülke bahane. Seyreyledik hoş şahane. Sefer kılarız, üs yine. Vatanımız anda idi. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /619 02) KIRŞEHIR (DIŞ-SEHER VAKTI) Ufuktan şehre doğru, alacakaranlıkta dağlar, apartmanlar, evler vb. Karla karışık yağmur. Rüzgar, kar ve yağmuru savurtur. FONDA Rüzgar sesi, kar hışırtısı, yağmur sesi. Ahi Evran camii ve zaviyesi. Yakınlarındaki binalar, ağaçlar, yollar vb yakından görünür. Yerler kar tutmuş. Ağaçların dalları üzerinde su damlacıkları var. Tek tek yere düşüşleri görülür. FONDA Sırayla su damlaması ve ultrason aletindeki insan kalbi sesi. DİP SES Ne oğul vardı, ne kız. Ervah idik orada biz. Yunus dosttan haber ver. Aş ile göynür iken. Yerlerde karla karışık sular akar. 03) ALI’NIN EVI (İÇ-GECE) Ali, Ayşe. Ayşe, bir odanın kapısından hole çıkar. hole açılan iki kapıdan birine kulagını dayar . Ayşe hızla kapıyı açar . Ali yatakta televizyona bakmakta. DİP SES Kalp sesi AYŞE(ÖFKELİ) Aliii Ali!.. Yine apuk sapuk filmler mi izliyorsun? Ne bu uğultu. Sabaha kadar film izleyip, öğlene kadar yatarsın. Devletin yardımıyla yaşamaktan komşuların yüzüne bakamaz oldum... 620 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Ali yataktan belini doğrultur, komidinin üstündeki kumandayı alır. DİP SES (bebek ağlaması sesi) ALİ(KIZGIN) Çık be, dışarı kadın!.. Ayşeye fırlatır, Ayşe kapatır. Kumanda eline çarpar. kumandadan sakınır. Eliyle başını DİP SES Kumandanın çarpma sesi. Ayşe sakınarak geri çekilir, Kapıyı kalkıp, pencereyi açar. Dışarı bakar. Ali içini çeker. kapatır. Ali hızla ALİ Öf bee... Ezan son sözleri duyulur. DİP SES Allahu Ekber, Allahu Ekber, La İlahe İllallah. Rüzgar, odaya doğru karları serpiştirir. Pencereyi kapatır. 04)KÜÇÜK CAMİ (İÇ GECE) Cemaat, Salak Ali. Seher vakti. Caminin camlarından kar yağışı görünmekte. İnsanlar secdedeler. Kapı açık. Salak Ali, Cemaate bakar. Vestiyerden bir mont giyer. Elindeki çöp torbasına ayakkabıları doldurmaya başlar. Ayakkabıları doldururken koklar. Kötü kokanları almaz. hoca selam verir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /621 HOCA Esselamualeykum ve rahmetullah. Salak Ali, hızla çöp torbasını alıp dışarı fırlar. 05) KÜÇÜK CAMİ SOKAĞI Ali, Ertuğrul, Cemaat (DIŞ-SEHER VAKTİ) FONDA Karın rüzgarla çıkardığı hışırtı. Cami sokağı başında, kar yağışı devam eder. Yerler hafif kar tutmuş. Cemaat caminin önünde. Bazılarının ayakkabıları yok. Ertuğrul, sokağa doğru montsuz ayakkabısız yürümekte. Karşıda; Ali Öfkeli, kendi kendine konuşur vaziyette. El, kol hareketleri yaparak, Ertuğrul’a doğru gelmekte. sokaktaki su birikintilerine basmakta, üzerine çamurlu su sıçramakta, peşinden bir köpek gelmekte, havlamakta. Ali durur, köpek durur. Yürür köpekte yürür. Bir taş alıp, köpeğe fırlatır. Köpek arkaya dönüp kaçar. Ertuğrul’la karşı karşıya gelir. Ertuğrul sevgiyle bakar. ERTUĞRUL Selamunaleyküm. Ali, isteksiz ve kızgın bir tavırla; ALİ Aleykümselam... Ertuğrul’un ayakları dikkatini çeker. Devam eder. Geri dönüp, hayreteder gibi bakar. ALİ Allah! Allah! Biz kendimizi fakir sanardık, ayakkabısı bile olmayan var yahu... Ertuğrul sesi duyar, geri döner. 622 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ERTUĞRUL(MERAKLA) Bişey mi dedim? Ali koluyla ters hareket çeker. ALİ (Öfkeli) Git be hemşerim yoluna. Ertuğrul geri döner. Arkasından yetişir, omzuna dokunur. Ali sinirlegeri döner. Ertuğrul koluna girmek ister. Elini iter. Ertuğrul, Ali’nin koluna tekrar girer. Yürümeye başlarlar. Arada bir durup, kavga eder gibi olurlar. Tekrar devam ederler. Sokağın cami istikametine doğru, dönüp kaybolurlar. 06) ALİ’NIN EVİ (DIŞ-SEHER VAKTI) Ayşe bebek, üç yaşında kız çocuk, beş yaşında erkek çocuk. Hava ağarmış, horozlar ötmekte. Arada kuş sesleri duyulur. Ayşe camdan dışarı bakmakta, bebek kucağında, kar camlara doğru serpiştirir. Ayşe’nin gözyaşlarıyla, kar tanecikleri adeta miksleşmiş. AYŞE Ne haldeyim ne bilem. Bir garipce Bülbülem. Tuzaktayım ne gülem. Ötmeye güle geldim. Tuzağa düşen bilmez, Söylerim dilim bilmez, Aşıklar rahat olmaz. Bir acep ile geldim. Bebek ağlamaya başlar. Camdan geri dönüp, uzaklaşır. 07) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ SEHER VAKTI) Deli Ömer, Tembel Ali, Ertuğrul. Kahvenin camlarından, dışardaki kar yağışı görünür. Şehrin ışıklarınınarasında. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /623 Deli Ömer, sobaya kömür atmakta. Çay ocağının önündeki eski radyodan türkü duyulur. Deli Ömer türküye eşlik etmekte; DELİ ÖMER Geceler zalim oldu, Ayrılık karım oldu... Kapı açılır. Ertuğrul ve Tembel Ali, içeri dalarlar.Deli Ömer bir ona,bir ona bakar. Ertuğrul’un ayağında ayakkabı, üzerinde de mont olmadığına takılır. Alttan yukarı süzer. Kafasını yukarı kaldırır. FONDA Türkü hafif duyulmaya devam eder. DELİ ÖMER Hayrola Tembel Ali, sen hep öğleden sonra gelirdin. ALİ Sorma be abii. Deli Ömer Ertuğrul’u, üstten aşağı tekrar süzer. Ali’ye bakar: Dalga geçer bir ifadeyle; DELİ ÖMER Bu taze deliyi nerden buldun lan? Ali, sevecen bir ifadeyle. ALİ Abi be, bu deli değil valla... DELİ ÖMER Sen onu benim külahıma anlat. Ben bu yaşa geldim, buraya bir akıllı adam gelmedi. Ali, yalvarır bir ifadeyle; 624 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ALİ Abi sen bize iki çay ver, büyük bardak olsun. Ali ve Ertuğrul, bir masaya yönelirler. Ömer sinirlenir, Ali’nin kolundan tutar, sürüklercesine çay ocağına doğru götürür. Çay ocağınınönünde duran defteri alır, bir masaya hızla cekip oturtur. Kendi de oturur. Defterin sayfalarını açmaya başlar. Ertuğrul, yüksek sesle. ERTUĞRUL Kahveci hava aydınlandı; şu ışıkları bi söndürsene, enerjinin yüzde sekseni yurt dışından gelmekte. Ömer dalga geçer ifadeyle. ÖMER Çattık be.. Ben demedim mi taze deli diye. Bunlar bazen Filozof gibi konuşur. Defterin yapraklarını açmaya ve okumaya devam eder. Ertuğrul onlara merakla bakar. Ses Duyulur. ÖMER Kasap Ali, Anahtarcı Ali, Arabacı Ali, Salak Ali, Ayyaş Ali, Deli Ali, Kasap Ali. Aha!.. Aha!.. buldum. Tembel Ali. Defterde’ki çizgiler görülür. Dışarda patlama sesi duyulur. Işıklar söner.Camlar sallanır. Türkü kesilir. 08) BİLGELİK EVİ Hakan, Oğuz, Akı Baba, Ertuğrul. (İÇ-GÜN) FONDA Karın rüzgarla camda çıkardığı ses, Şömine odunlarının çıtırtısı. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /625 Rüzgar camlara karları serpiştirmekte. Dışarda Rüzgarın uğultusu duyulur. Hakan ve oğuz kapıya doğru bakmaktalar. Kapı açılır. Ertuğrul içeri girer. Hali perişandır. Üst baş ıslak, ayakkabı yok. Üzgün bir vaziyette selam verir. Diğerleri ayağa kalkıp selam alırlar. Sağ ellerini göğüslerine götürerek. ERTUĞRUL Selamunaleyküm. İÇERDEKİLER Aleykümselam. Şömineye doğru ilerler. Odunları tutuşturmaya başlar. Kapı zili çalar. Ertuğrul koşarak kapıyı açar. Akı Baba görünür, ayağa kalkarlar. AKI BABA Selamunaleyküm. DİĞERLERİ(SAYGIYLA) Aleykümselam. Akı Baba, Ertuğrulun haline üzgün bakar. Birşey söylemez. Akı Baba,elindeki poşetleri Ertuğrul’a verir. Ertuğrul, poşetten paketi çıkarır. Simitleri sofraya kor. Salona açılan odaya girer. Kapı açıktır. İçerden Tv’nin sesi duyulur: DIŞ SES Suriye’ye varil bombaları yağdı. Çoğu çocuk 150 kişi hayatını kaybetti. Kerkükte intihar saldırısı, 40 kişi öldü. Cinnet geçiren koca eşini ve 3 çocuğunu öldürdükten sonra intihar etti. Akı Baba, Ertuğrul’a seslenir, 626 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AKI BABA Şu televizyonu kapat yiğidim. TV SESİ Ahiler mahallesinde patlama. Başbakan Recep Tayyip... Tv’nin sesi kesilir. Ertuğrul çayla içeri girer. Önce Akı Baba. Diğerleri yaş sırasına göre edeplice sofraya otururlar. Ertuğrul çayları koyar. Önce Akı Baba başlar. AKI BABA Bismillahirrahmanirrahim. Simitten koparır. Diğerleri de ağızlarını kıpırdatarak besmele çeker. AKI BABA Somuncu Baba fırınından. Yerli buğday, susamlar da yerli, bakın iri iri. Afiyet olsun. Simitleri koparır. yemeye başlarlar. Hakan isteksiz, bir parça HAKAN(KAFA SESİ) Simitle kahvaltı mı olur? Canım. Ben en iyisi müsade isteyim. Bunun üstüne bi paça çorbası içeyim. Hakan’ın genzine, simitin susamı kaçar. Elini ağzına tutar. Aksırmaya başlar. Ayağa kalkar, Hakan boğuk bir sesle; HAKAN Bana izin verir misiniz? Akı Baba, eliyle kapıdan çıkar. çıkabilirsin, işareti yapar. Ertuğrul ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /627 09) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GÜN) Okey oynayan insanlar, Deli Ömer, Tembel Ali. Yer yer, gök gürlemesi, karla karışık yağmur. Radyodan: “Yandım anam, yanasıcalar.” türküsü fonda duyulur. Kahvede insanlar okey oynamakta. Deli Ömer ve Ali konuşmaktalar. Ali’nin bacakları titremekte. Ali yalvarırcasına bakmakta. ALİ Valla öderim abi, işe gireceğim. ÖMER Bırak Oglum bu lafları, iki gün çalışır, yine buraya gelirsin. Bugün bu parayı halledeceksin. ALİ Bugün nerden alayım abi. Ekmeği bile bakkaldan veresiye... Ömer yerinden fırlar, Ali’nin arkasına dolanır, boğazını sıkmaya başlar. Öfkelidir. ÖMER Delilere bile çay ısmarlıyon . Ali’nin gözleri, yuvasından çıkmışcasına, yaşlar dökülmeye başlar. Okey oynayanlar, arada bir bakarlar, olağan bir olaymış gibi oralı olmazlar. ALİ Tamam Ömer abi, tamam. Ömer Ali’yi yere doğru fırlatır. ÖMER(BAĞIRIR) Bugün, bugün tamam mı? Ali nin kalçasına bir tekme vurur. 628 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ÖMER Şimdi git, şu sobaya kömür at. Ali, yarı kalkmış bir vaziyette , yana doğru eğilmiş, koşarak çayocağına girer. Çay ocağından sesi duyulur: ALİ Ömer abi, çuvalda kömür kalmamış. Ömer boş bir bardağı, çay ocağına doğru fırlatır. Bardak, çay ocağının önünde duran bardaklara çarpar parçalanır. DİP SES Bardağın kırılma sesi. Deli Ömer, eline bir bardak daha alır. Ali’nin kafasını hedef alır. ÖMER Bul lan, Nerden bulacaksan. Bardağı fırlatır. Ali kafasını sakınır. Bardak ocağın üstünde duran demliğe çarpar. Bardak kırılır. Parçalar yakından görülür. Türkü biter. 10) YİGİTBAŞI CADDESİ (DIŞ-GÜN) İhtiyar adam. Polisle çatışanlar Yol kenarında, yer yer, kar var. Caddede trafik kilitlenmiş. Bir grup insan polisle çatışmakta. DİP SES Polis sireni, İnsan uğultuları, Araba kornaları, Caddenin bir tarafındaki; evin balkonunda, ihtiyar ak sakallı biri, elleri havada dua eder. Diğer apartmanların balkonlardaki insanlar, çatışmayı seyreder. İhtayarın gözlerinden yaşlar dökülmekte. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /629 İHTİYAR Allah’ım bize bir daha İstiklal Marşı yazdırma. Dedemin ağabeyisi Yemen’e gitti gelmedi. DİP SES (Fonda) Yemen Türküsü İhtiyarın ağlamaktan sesi anlaşılmaz olur. Bir eliyle göz yaşlarını siler. Ses tekrar duyulmaya başlar. İHTİYAR Dedem Sarıkamış’ta dondu.Küçük kardeşi Çanakkale’de şehit. İki elini göğsüne vurarak; İHTİYAR Hayatım boyunca helal kazançlarla yaşadım. Senin nezlinde az bir değerim varsa, milletimi ve yönetenleri senin yolunda topla... Allah’ım... Polis gaz püskürtmeye başlar. İnsanlar kaçışırlar. Türkü kesilir. 11) LÜKS İŞ MERKEZİ (DIŞ GÜN) Hakan, Hasan. Yeni yapılmış Lüks İş Merkezi, boş. Hakan, lüx arabasıyla iş merkezinin önüne yaklaşır. Hasan’da arabasının yanında; onu beklemektedir. Hakan arabadan iner. Hasan’ın yanına yaklaşır. HAKAN Günaydın Hasan Bey. 630 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HASAN Günaydın Hakan Bey. Bugün son görüşmemiz olur inşallah. Anlaşırız da şu iş biter. Hakanın elini sıkıca tutar. HASAN Bu kaçıncı buluşmamız artık son bi rakam söyle. HAKAN Hiç tartışmayalım son 82 milyon. Hasan binaya bakarak: HASAN 2 si de ne? 80’e bitirelim bu işi. HAKAN Son dedim ya... HASAN Bunda da bir hayır var. Allah hayırlı etsin. El sıkışırlar. Hasan binaya doğru yönelir. Hakan, lüx arabasına biner ve binanın önündeki caddede yola devam eder. Kendi kendine konuşmakta. Sağa sola bakmakta. Düşünceli ve dalgın. Arabanın radyosunda para, para, para şarkısı duyulmakta. Hakan’ın sesi duyulur. HAKAN:(KAFA SESİ) İyi sattık be. Akı Baba sattığımızı duyar. Zekatını istemez; ama vermesek olmaz. Zekatını da alıcıdan aldık. 80 milyon da 2 milyon zekat eder. Çok para be. 40’a mı sattım desem? Yemez bunu. Akı Baba her zaman lazım. Dur, dur. 70 desem 250 bin bana kalır. Onunlada hanıma bir jip alayım. Oldu! Oldu!.. Kendi kendine konuşurken, önüne bir çocuk fırlar. Frene basar. Sağa sola kırar. Elektrik direğine çarpar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /631 Çarpma sesi, DiP SES Fren sesi, 12) OĞUZ’UN OFİSİ (İÇ-GÜN) Oğuz, Kürşat. Masanın üstünde; doğal bitkilerden iki bardak şerbet. Oğuz ve Kürşat karşılıklı oturmuşlar.Kürşat duvardaki resime bakar, Oğuz’a döner KÜRŞAT Teklifin çok yüce, ancak bu beni aşar. OĞUZ Bu tam sana göre. Tarihi çok iyi bilmektesin. Yaşantında Ahi Kültürüne uygun. FONDA Kös, davul, kopuz sesi duyulmaya başlar. Kürşat kararlı bir ifadeyle. KÜRŞAT De ki; 40 yiğitle Çin sarayını basan Kürşat’ın senaryosunu yaz, yazayım. Üst üste akınlarla, toprağı işlemeyi, gübrelemeyi, ağaçları budamayı, temizlik ve sağlıklı beslenme kültürünü, yiğitlik kültürünü, kıtalara taşıyan Atila’nın senaryosunu, yaz de yazayım. Sen benden insanlığın istiklal senaryosunu yazmamı istemektesin. At üstünde Türk Akıncılar’ı görülür. Ses görüntüye düşer. OĞUZ Tekrar düşün, istersen ödülü yükseltelim. Kürşat yerinden fırlar. Rengi kıpkırmızı olur. 632 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KÜRŞAT İstiklal Marşı ödülle mi yazıldı? kapıya yönelir, geri döner. KÜRŞAT Hoşçakal. Kapıdan çıkar, Oğuz şaşkın ve üzgün bakar.Müzik durur. 13) DOKTOR MUAYENE ODASI (İÇ GÜN) Doktor Suat, 2 Sağlık Müdürlüğü personeli,Erdal,çaycı kız. FONDA Doktor, doktor civanım türküsü duyulur. Doktor Suat, ayakkabılarının topuğuna basmış, masasının koltuğunda oturur. Memurlar masanın iki yanındaki koltukta, oturmakta. Konuşmaktalar, kapı açılır, çaycı kız zencefil çayı getirip, ikram eder, ses duyulur MEMUR Hocam yönetmenlik yok, malümunuz. DOKTOR SUAT Kaç yıldır uğraştık. Kanun çıktı daha ne istersiniz? Avrupanın heryerinde uygulanmakta. MEMUR Hocam kusura bakma. Genel müdürümüzün emri. Polikliniğinizi mühürlemek zorundayız. Doktor Suat, birden öfkelenir, eğilir, ayakkabısını eline alır. DOKTOR SUAT: (ÖFKELİ) Bu kaçıncı... Sizin genel müdürünüzünde yönetmeliğinizinde!.. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /633 Ayakkabıyı konuştuğu memurun, kafasına doğru fırlatır, ayakkabı memurun kafasına teğet geçer. Kapıya çarpar. Kapı birden açılır. Odacı Erdal içeri girer, saf bir görünüşü vardır. Memurlar kapıya doğru yönelmişler, Erdal’la karşı karşıya gelirler ERDAL Hocam bunlara sülük mü, ozon mu yapalım? DOKTOR SUAT Erdal üst kata çıkar. Bağsurları var. En az onar sülük koyun. Erdal kapının arkasındaki ayakkabıyı görür, eğilip alır. Doktor Suat a gösterir. Safça bakar. ERDAL Hocam, ayakkabının birisini buraya bırakmışsın. Ayakkabıyı edeple aldığı yere bırakır. Memurlar şaşkın Erdal’a bakarlar, Erdal onların koluna girer. Kapıdan dışarı çıkarır. Tekrar kaafasını kapıdan doktor Suat’a uzatır. ERDAL Bu hastalar ücretsiz mi olacak? Doktor Suat, elinin tersiyle çık dışarı der gibi, hareket ettirir. Erdal kafasını çeker. Kapı kapanır. Türkü kesilir. 14)PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GÜN) Deli Ömer, Polis. Kahve doludur. İnsanlar okey oynar. Ömer çay dağıtır. Satıcı simit, poğaça satmaya çalışır. Radyodan “Ankara’nın yolları” türküsü duyulur. 634 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Kapı açılır. Bir polis içeri girer. Ömer’e yaklaşır, kulağına bir şeyler söylemeye başlar. Beraber bir masaya otururlar. Ses duyulur. Ömer oralı olmamaktadır. POLİS Bana bak. İtiraz etme. Bulunursa bu adam seni görür. ÖMER Bu nasıl bir arabaymış? POLİS Kötü bir kamyonet. Gariban birinin. Adam çöplerden kağıt toplarmış. Ömer düşünür, uzaklara bakar. ÖMER(KAFA SESİ) İki bin lira bile etmez. Boşver uğraşma. POLİS Ne düşündün. ÖMER Bakarız bakarız. POLİS İyi bak ha. Bu benim için prestij meselesi. Adam ta milletvekiline gitmiş. Nasılda ulaşırlar gardaşım. Müdürüm, ne edin edin bulun diyo. Polis ayağa kalkar. Ömerin elini kararlı bir şekilde sıkar. POLİS Sana güveniyom Deli Ömer. Polis kapıya doğru yönelir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /635 ÖMER(KAFA SESİ) Çok beklersin. Ben müşterimi satar mıyım be ? Polis kapıdan çıkar, kapı kapanır. Türkü kesilir. 15) OĞUZ’UN ATÖLYESİ (İÇ-GÜN) Oğuz, Mucit, Prof. Dr. Birol Atölyede fonda “Ah neyleyim gönül gönül senin elinden” türküsü duyulmakta. Prof. Birol, Oğuz ve Mucit güneş panelini incelerken, Oğuz, kararlı bir tavırla Mucit’e bakar. OĞUZ Artık üretime geçsek, kaç yıl oldu kardeş ?.. Mucit, başını kaşır. Kararlı bir ifadeyle panelin altına eğilir. MUCİT Ustam, alttan boşa giden ısı var ya, bu beni delirtir. OĞUZ(KAFA SESİ) Zaten akıllı mısın kardeş? Bunca para harcadım. Teşvik alamazsak yandım. Mucit, parmağını kafasına dayar. Derin derin düşünmeye başlar. Prof. Birol, Güneş panelini tekrar incelemeye başlar. MUCİT Dediğim gibi, sorun boşa giden ısı. PROF. BİROL O zaman bu protifde, tasarım değişikliği yapman gerek. OĞUZ(KAFA SESİ) Yandım anam!. Bi kaç sene daha... Bir sürü para... 636 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI PROF. BİROL Sen en iyisi, bu projeyi tekno parka taşı. MUCİT Yapma be hocam. Bir sürü formalite. PROF. BİROL Neden ısıya taktın. Isıyı panelde elektriğe çevirmeye uğraşacağına... Başka birşey düşün. Mucit, panelin altına doğru kafasını sokar. Tekrar çıkarır. Düşünür. Oğuzun yüzüne heyecanla. MUCİT Ustam tamam. Oldu. Sandeviç! Sandeviç. Bize bi sandviç ısmarla. PROF BİROL Ne oldu, neden sandeviç? Yemek ısmarlatsana. Mucit, Birolun koluna girer. Kapıyı açar. Dışarı çıkarlar. Türkü kesilir. 16) AR-GE MERKEZİ (İÇ GECE) Prof Doktor Abdulkadir, 4 Bilgisayar uzmanı genç. Büyük bir salon. Salonun bir köşesinde tank büyüklüğünde bir araç, üstü çadırla kaplı. 4 genç yirmili yaşlarında. Bilgisayarlarının başında çalışır. Prof. doktor Abdulkadir, sandalyede uyuklar. FONDA Arıların vızıltısı. Rüya görür. Rüyasında arılar çiçeklere gidip, peteğe dönerek bal yaparlar. Abdulkadir onları izler, cep telefonu çalar, birden sıçrar, telefonu açar, eşinin sesi duyulur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /637 EŞİ Nerdesin sen deli? Dün çocuğumuz olmadı mı? ABDULKADİR Kusura bakma hanım, merkezde uyuyakalmışım. EŞİ Allah cezanı versin. Telefon kapanır. Abdulkadir ayağa kalkar. ABDULKADİR(HEYECANLI) Gençler, çalışmayı durdurun. Yepyeni bir program yapmak zorundayız. Yarın bir bal peteği alıp gelin. Çaycı kız içeri girer, çay ikram eder. çayı almaz. Çay içmemeye takıntılıdır. çantasından şişede şurup görülür, şişedeki şuruptan de ikram eder. Abdulkadir almaz. Hızlıca kapanır. İçlerinden birisi bir şişe çıkarır, içer. Abdulkadire dışarı çıkar. Kapı 17) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ-GECE) Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç , Odacıbaşı (Ertuğrul),Kürşat(Misafirağa),Küçük Başağa (Hakan). Karla karışık yağmurlu. Kar yer yer, camlara vurmakta, camlardan su olup akmakta. Şömine yanmakta, Odacıbaşı(Ertuğrul) kapıda beklemekte. Milli kıyafetler giymişler. Gençlerden bazılarının arkasında saz, davul, zurna, kaval durur. Ertuğrul kapıyı saygıyla açar. Herkes, Ahi Yarenler toplantısı kuralına uygun, saygı ve edeple bekler. ODACIBAŞI Küçük baş ağa geliyor. Yarenler ayağa kalkar. Hakan içeri girer. 638 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KÜÇÜK BAŞAĞA Selamunaleyküm yarenler. YARENLER Aleyküm selam küçük başağa. Hakan oturur, yarenler de saygıyla oturur. KÜÇÜK BAŞAĞA Merhaba yarenler. YARENLER (Tek tek) Merhaba küçük başağa. Odacıbaşı, kapıda ciddi bir şekilde beklemekte. Salonun penceresine rüzgar kar serpiştirmekte. Rüzgarın uğultusu, karın camlarda çıkarttığı tatlı ses, güzel bir armoni oluşturmakta. Arada bir şöminede yanan odunların çıtırtısı duyulmakta. ODACIBAŞI Büyük başağa geliyor. Yarenler ayağa kalkar. BÜYÜK BAŞAĞA: Selamunaleyküm yarenler. YARENLER Aleyküm selam başağa. Saygıyla yerlerine otururlar. BÜYÜK BAŞAĞA Merhaba yarenler. YARENLER (Tek tek) Merhaba başağa. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /639 Ertuğrul tekrar kapının önünde beklemeye başlar. ODACIBAŞI Akı Baba geliyor. Herkes ayağa kalkar. AKI BABA Selamünaleyküm yarenler. YARENLER Aleyküm selam Akı Baba. Herkes saygıyla oturur. AKI BABA Merhaba yarenler. YARENLER (Tek tek) Merhaba Akı Baba. Ay ışığı karda yansır. Şöminenin ateşi camdan dışarı, ay ışıgı dışardan içeri süzülür. Odacıbaşı saygıyla kapıda beklemekte. Kapı açılır. ODACIBAŞI Misafirağa geliyor. Misafirağa görünür. Yarenler ayağa kalkar. MİSAFİRAĞA(KÜRŞAT) Selamuanleyküm başağa. BAŞAĞA Aleyküm selam misafirağa. Saygıyla otururlar. 640 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MİSAFİRAĞA Merhaba yarenler. Yarenler tek tek; YARENLER Merhaba misafir ağa. AKI BABA Kürşat Bey’i sizlerle tanıştırayım. Kürşat bey tarihçi. İnşallah kültür genlerimizin yeniden filizlenmesi için katkıda bulunacak. KÜRŞAT Akı Baba, iş dünyamızda kümeler oluşturup, bu yüce kültürü canlandırma çalışmalarımıza hayranım. Hak nasip ederse bu maya tutar. Oğuz, Akı Baba’ya bakar. Akı Baba ona, buyur, konuş der gibi bakar. OĞUZ Mesele bu kardeşim, sen de bir omuz ver. Kürşat Oğuz’a döner. Derin bir düşünceyle bakar; KÜRŞAT Kardeşim bu senaryoyu yazmak, yanıcı hidrojenle, yakıcı oksijenin atomlarını sentezleyip, su molekülü yapmak gibi birşey . Bu beni aşar. Bir laboratuvarda; Kürşat su dolu cam fanusu ateşin üstünden alıp, göz hizasına getirip baktığını hayal eder. Akı baba, Kürşat’a hayal eder gibi bakar. Sözler bu görüntüye düşer. AKI BABA Hah ağzına sağlık yanan gönüllere, su, kurak topraklara rahmet getirmek, karınca misali Hz. İbrahim’in ateşine su taşımalı. Gönülden ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /641 gelen bir damla su, evrenin ateşini bile söndürür. Tarafın belli olsun. Akı Aba’nın önüne, Urfa’daki balıklı göl, yanan odun yığınları, ateşe doğru giden karınca hayal eder. Yarenler bir Kürşat’a bir dışarda yağan kara bakarlar. Söz görüntüye düşer. Oğuz, salonda açılan kapıdan içeri girer. Elinde bir rahle, bir dosya dolusu kağıtla gelir. Kürşat’ın önüne kor, cebinden bir kalem çıkartıp verir. Akı Baba, yerinden kalkar, kapıya yönelir. “Yarenler toplantısında çalınan “uğurlama ezgisini”, sazcılar çalmaya başlar.” Akı Baba, eli kalbinin üstünde, hafif eğik, saygıyla salonu terkeder. Kapı kapanır, ezgi biter. 18)YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GÜN) Jack, İbo dayı Eski arabada hareket halindeler, Jack direksiyonda. Arabanın radyosunu açar. Uğurlama ezgisi biter. Klasik batı müziği başlar. İbo Dayı Jack’a tereddütle bakar. İBO DAYI Etkisini nasıl anlayacağız? Jack. JACK Hafif bir kızıllık. Gereksiz soru sorma.İbo dayı İBO DAYI Ne zaman elimize geçer? JACK Torpidoyu aç, eldivenleri giy. İbo dayı torpidoyu açar. Ellerine eldiveni takar. Küçük bir şişeyi torpidodan alır. Şişede sıvı görünür. Cebine kor. Yanlarından bir polis arabası geçer. Jack heyecanlanır, hemen durur. 642 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI JACK Ben, başka bir ülkeye geçmek zorundayım, ibo dayı. Gerisi sana kalmış.Kızılcıklar olunca dönerim. İbo dayı arabadan iner. Arabanın kapısını kapatır. Kapının kapandığı görülür. Müzik durur. 19) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GECE) FONDA Ara, ara rüzgar uğultusu. D. Ömer, simitçi, müşteriler. Perdeler kapalı, insanlar kumar oynar. Kahvede D. Ömer çay dağıtmakta. Kapı açılır. Kapıdan rüzgar; karları, içeri doğru serpiştirir. Deli Ömer kapıya bakar. Simitçi içeri girer. Kırgın bir ifadeyle el hareketi çeker, gelmesini ister. Simitçi, merakla yanına yaklaşır. DELİ ÖMER Dün gece niye birşey bırakmadan gittin? Simitçi sepetini gösterir. Sepette simit, poğaça, çikolata doludur. SİMiTÇİ Valla Ömer abi, dünkü satışım 5 lira bile olmadı. Ömer kararlı bir ifadeyle bakar, çay ocağını gösterir. ÖMER Git oraya 5 simit, 5 poğaça, 2 çikolata bırak, yoksa defol. Simitçi çayocağına yönelir. Kapı tak tak dövülür. Kapı açılır. Rüzgar karları serpiştirmeye başlar. Kapıda Deli ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /643 Ali görünür. Birkaç adım atıp, bir masanın yanına yaklaşır. Değneğiyle masaya vurur. Ömer, onun geldiğinden hoşlanmamış bir tavırla, çayocağında bulunan simitçiye seslenir. ÖMER Şu deli yine geldi oğlum. Kapıyı da açık bıraktı. Kapat lan şu kapıyı. Simitçi koşarak kapıyı kapatır. İnsanlar Ali’ye bakarlar. Umursamaz bir tavırla oyunlarına devam ederler. Ali herkesi görecek bir köşeye varır. Ömer onu, sinirli bir şekilde izler. Ali şiir okumaya başlar. ALİ Su akara yokuşlardan hep basamak basamak. Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Herşey akar, su, tarih, insan ve fikir. Oluklar çift; bir taraftan nur akar, öbür yandan kir. Simitçi masaların arasında, simit ve poğaça satmaya devam eder. Ali onların aldirmadığını hisseder bir tavırla, değneğiyle tekrar masaya birkaç kez vurur. Çayocağına doğru yürür. ALİ Kaynak kirlendi.İklim bozuldu. Ömer, onu kovacak gibi bir tavırla yanına yaklaşır. Ali, çay ocağında, pis su dolu kovayı görür, alıp, hızla arkasında duran Ömer’e dönüp, kovayı başına geçirir. Dışarda polis sireni duyulur. Ömer başına kova geçirilmiş halde, boğuk sesle bağırır. ÖMER Simitçi koş. Sigortaları indir. Işıklar söner. 644 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 20) ALİ’NIN EVİ (DIŞ-GECE) Tembel Ali, Arabacı Ali, Ayşe. Kar savurtarak yağmakta, rüzgarın uğultusu duyulmakta. Bahçede eski bir kamyonet, Tembel Ali, belediyeden aldığı kömürleri kamyonete yüklemekte. Ayşe, Ali’nin montundan tutup, peşi sıra çekiştirmekte. Arabacı Ali sigara yakmış, onları izlemekte. Bahçenin açıldığı sokakta Ayyaş Ali, bir şişe şarapla, arada bir çekerek sallanarak onlara doğru gelmekte. DİP SES Bebek ağlaması. Ayşe, çaresiz, Ali’nin peşini bırakıp, kapıya yönelir. Kapıdan onlara bakarak, ellerini göğsüne vurarak, arada bir, dua eder gibi yapıp, içeri girer. Ali son paketi getirir. Arabacı Ali’ye haydi gidelim der gibi, eliyle hareket çeker. Arabacı Ali ona tereddütle bakar. ARABACI ALİ Hepsini yükledin mi lan?.. Deli Ömer bi tane bile kaldığını duyarsa, ikimizi de bitirir. ALİ Hepsini yükledim. Hadi hadi... ARABACI ALİ Bana bak: Yakalanırsak kamyonette benim, kömürler de ha. ALİ Tamam, tamam, hadi. Salak Ali, sallanarak arabanın önünde durur. Ellerini kaputa dayar. SALAK ALİ Bi onluk atın hadi. Mahallenin haracı... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /645 Arabacı Ali, sinirle Salak Alinin yanına varır. Kolundan tutup, karların içine doğru fırlatır. Araba hareket eder. Ayyaş Ali, cebinden cep telefonunu güçlükle çıkarır, rakamlara güçlükle basar. SES DUYULUR Merkez buyrun. AYYAŞ ALİ Aloooo... Şarap şişeşi, karların içinde görülür. Ayyaş Ali’nin kelimeleri zor telaffuzu görülür. Ses duyulmaz. 21)YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ-GECE) Ağma insan, karısı, Deli Ali, Nurlu, Bilge Dede, Muhtelif insanlar. FONDA Araba uğultusu, egsoz sesi, rüzgar sesi. Kar yağmakta. Rüzgar karları, sağa sola savurur. Yerler karlı ve buzlu. Ağma insan ve karısı, bankamatik başında. Kadın şifrelere basar, para çıkar, parayı çantasına koyar. Bankamatik sırasında duran gençler onu izler. Kadın ağma kocasının koluna girer. Caddede yürümeye başlarlar. Gençler peşlerine düşer. Birkaç adım sonra, içlerinden biri, ağmaya vurmaya başlar. Kadın çığlık atar heycanlıdır. KADIN Yetişin!.. Bi Allah kulu yok mu? İnsanlar olaya bakar, kimse oralı olmaz. Deli Ali, kendi kendine caddede konuşmakta, yürümekte. DELİ ALİ 1000 yıl önce, 1000 yıl sonra, 100 yıl önce 646 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 100 yıl sonra, Seyit Onbaşı! Dedem nerde? Adalet Adalet.. Şapkasını rüzgar uçurur. Şapka ağmayı döven gençlerin yanına doğru uçar. Şapkasının peşinden onlara doğru koşar. Gençlerin, ağmayı dövdüklerini görür. Ağmanın burnundan kan akmakta. Kadın çantasını vermemek için direnmekte. 22) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç ,Odacıbaşı (Ertuğrul), Kürşat,Küçük Başağa (Hakan), Misafir ağa (Dr Suat). Şömine yanmakta, dolunay ve ateş odayı aydınlatmakta. Odunların çıtırtısı duyulur. Misafirağa kapıda görünür, elinde bir dosya var. ODACIBAŞI Misafirağa geliyor. Misafirağa görünür. Yarenler ayağa kalkar. MİSAFİRAĞA Selamuanleyküm başağa. BAŞAĞA Aleykümselam misafirağa. Misafir saygıyla oturur. Yarenler de oturur. MİSAFİRAĞA Merhaba yarenler. Yarenlere tek tek söyler. YARENLER Merhaba misafir ağa. AKI BABA Tanıştırayım Dr. Suat bey kethüdalarımızdan. Tıp kümemizin eğitimcisi. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /647 Dr Suat’a sevecen bir tavırla bakar. AKI BABA Tıp biliminde yeni bulgular var mı hocam? DOKTOR SUAT Literatüre çok ilginç bir bilgi girdi. Herkes ona merakla bakar.Dr Suat bir insan beyni gösterir. Alt ve üst loblarda 2 kırmızı nokta görünür. DOKTOR SUAT Şu gördüğünüz insan beyninin alt lobunda; nokta olan yer, mantıksal düşünce merkezini idare eder. Üst lobdaki işaretli yeri gösterir. Yarenler hayretle bakarlar. DOKTOR SUAT Şu gördüğünüz noktanın bulunduğu yerde inanç merkezi. Kürşat rahlenin başlar! üzerindeki kağıda, insan beyni DOKTOR SUAT Bu iki merkez arasındaki; doğal enerji akışı bozulduğunda, bunu akım vererek yapmaktayız.Örneğin, inanç merkezine yoğun enerji verelim. İnsan herşeye inanır hale gelir. Daha da verirseniz, saflaşır: FONDA İnek sesi, yılan sıyırtısı. DOKTOR SUAT İnek, yılan, dağ, taş, insan... Yaradılmışların içinden birini seçer veya, çizmeye 648 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI tanrı gibi gördüğü insanın uydurduğu Tanrı’ya inanır. Hatta bu Tanrı’ya kurban bile olur. Kürşat’ın zihni zamanda geriye doğru yolculuğa çıkar. Kürşat hayal eder. Dağ yamacında otlayan inek, kayaların arasında yılan, yakınında eski bir tapınak görür. Ses görüntüye düşer. Kürşat, hayal kurmaya devam eder. İnanç merkezine koyduğu noktalar arasında, ışık hareketi görünür, ışıklar kopar, üst lobdaki ışık yoğunlaşır. Rahledeki kağıtta “Eski Tapınak” yazısı görünür. Şöminenin ateşi yüzüne vurur, yüzü kızarmıştır. Kağıda ter damlamaya başlar,yüzünde derin bir düşünce görünür. Yüz ifadesi eski bir tapınağın üstüne tramlı olarak düşer. 23) ESKİ TAPINAK KURBAN TÖRENİ (DIŞ-GÜN) FONDA Yılan, çekirge ve sinek sesleri duyulur. Hava açık, sıcak yoğun, çekirge ve sinekler uçar. Kayaların arasında yılan görünür. Tapınağın önünde bir grup insan, ter içinde kendilerinden geçmişler. Tam teslimiyet halinde. Tapınağın içinden iki kişi güzel ve genç bir kızın kollarına girmiş, dışarı çıkarırlar. Rahibin arkasında dururlar. Rahip tam konsantre halindedir. RAHİP Ey yağmur tanrısı: sana kurban getirdik. Aşk tanrısı kalbini ister. Savaş tanrısı derisini yüzmemizi ister. Şarap tanrısı kanını.. Yağdır yağmurunu. Rahip, sağa sola döner, başını yukarı kaldırır. Gökyüzüne doğru bakar. Ellerini yukarı kaldırır. RAHİP Anladım, duydum sesini. Başını kesip, ulu ırmağa atalım. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /649 Tapınaktan, hançer elinde biri çıkar. Kıza arkadan yaklaşır. Kız kendinden geçmiş ve teslimiyet halindedir. Kolundan tutanlar, kızın başını sumağa koyarlar. Adam kılıçla hızla boynuna vurur. Başı kesilmiş görünür. 24)BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç ,Odacıbaşı (Ertuğrul), Kürşat,Küçük Başağa (Hakan), Misafir ağa (Dr Suat). Dr. Suat mantıksal düşünce merkezini gösterir: DOKTOR SUAT Mantıksal düşünce merkezinin, doğal enerjisi, bozulduğunda ise, egosu sınır tanımaz hale gelmekte.Beyninin inanç merkezi bozuk olan, kişileri kandırmaya başlamakta. Kürşat hayale dalar. Eski Kabe’deki putları görür. “Kirli düşünceyi sese dönüştürme uzmanı.Ebu Lehep” Yazısı görülür. Şöminede yanan ateşin, çıtırtısı duyulur. Ertuğrul kalemi rahleye dayamış, ateşe bakarak dona kalır. Hayale dalar.Ebuleheb’i elinde yanan çırayla eski Kabe’nin üstünde görür 25) ESKİ KABE (İÇ-GECE) Ebuleheb, karısı ve insanlar Eski Kabe, üstünde putlar dizilmiş. Ebu Lehep Kabe’nin üstüne çıkmış.Elinde yanan bir çırayla, insanlara,huşu içinde dua ettirmekte, insanlar kendinden geçmiş. Etrafta develer beklemekte, yürümekte. EBU LEHEB Ya Uzza! Ya Uzza! Koru bizi kötülüklerden. İNSANLAR Koru bizi kötülüklerden. EBU LEHEB Sana canımız feda olsun, malımız feda olsun. 650 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI İNSANLAR Sana canımız feda olsun, malımız feda olsun. Kadınlar ziynetlerini çıkarıp Kabe’nin önüne atarlar. Erkekler heybelerindeki hurma, buğday, zeytin vb. paketlerini atarlar. Ebu Lehep yere iner. İnsanlar dağılır. Karısıyla ziynetleri ve malları toplamaya başlarlar. 26) BİLGELİK EVİ (İÇ-GECE) Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç ,Odacıbaşı (Ertuğrul), Kürşat,Küçük Başağa (Hakan), Misafir ağa (Dr Suat). DOKTOR SUAT (heyecanla) Mantıksal düşünce merkezi bozulmuş bu insanlar, kendini Tanrılaştırırlar. Yanlarında yardımcı Tanrıcıklar bulurlar. Dünyayı versen; Evren’i isterler, Evren’i versen; yeni Evren ister. Evren’i yaratan ALLAH’ın huzur ve barış ortamında devam eden sahasındaki oyuna... Ertuğrul bitki çayı ikram eder. Dr. Suat heyecanlanır. Genzi tutulur,Çaydan bir yudum alır. Kürşat, ağaçlık, çayır, çimen, akarsu kaynakları olan bir alanda; insanların, çocukların zevkle oyun oynadıklarını hayal eder, kendini onların içinde görür. Ses görüntüye düşer. DOKTOR SUAT Alternatif oyun kurarlar. İnanç ve mantık merkezi arasında, doğal akışın koptuğu, saf insanları, kendi oyun alanına toplarlar. Şeytan’ı da hakem olarak görevlendirirler. Hakem evrensel görevi gereğince, hilenin Anayasa’sının 1. maddesini uygular. Tanrılar ve Tanrıcıkları, kendi aralarında örgütler. Saf insanların, çaktırmadan malını mülkünü ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /651 elinden alır. Toplumda iki zümre oluştururlar. Efendiler ve köleler. Kürşat, altın madeninde; kadın, erkek, erkek çocuk, kız çocuk çalıştığını. Madenin tünelinin çıkış yerinde zalim görünüşlü insanların beklediklerini, çıkan insanların nefes bile almadan tünelden içeri girdiklerini. Kız çocuklarının derin derin nefes almak için beklerken, zalim insanlar tarafından, kırbaçlandığını hayal eder. Ses görüntüye düşer. Doktor Suat, içini çeker, çayından bir yudum daha alır. Kürşat’ın ruhu daralmıştır. Rengi solmuştur. Yarenler ona bakarlar. Kürşat’ın kalp atışlarının sesi duyulur. DİP SES Kalp sesi. Dr.Suat derin bir ifadeyle Kürşat’a bakarak; DOKTOR SUAT Hakem, beyninin inanç merkezi bozulmuş saf insanların, yapay tanrıların kurdukları oyunda, ölesiye rol aldıklarını görünce; Anayasanın 2. maddesini yürürlüğe sokar. Kürşat’ın gözleri dolmuştur. Suat’ında gözleri dolar. Kürşat elindeki kalemi kırar. Önünde yazılı olan kağıtları şömineye atmak için ayağa kalkar. Oğuz yerinden fırlar, kağıtları şömineye atmasına mani olur. Kürşat’ı zorlayarak yerine oturtur. Cebinden bir kalem çıkarıp verir. DOKTOR SUAT (Üzgün) Tanrılar, Hakk’ın oyuncularını da köle yapmak için, kendi sahalarına davet ederler. Kültürler arası çatışma başlar. Kürşat, Ebu Leheb’in Sahabe Iraz ile iki topluluk önünde tartıştığını hayal eder. Ses görüntüye düşer. 652 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI DOKTOR SUAT Tanrılar, kölelerini, Hakk’ın sahasındaki oyuncuların üzerine salarlar. Savaş başlar. Kürşat’ın gözleri yorgun ve yaşlı görünür. Başını kaldırır. Kürşatın gözleri karşı duvarda asılı ok ve yaylara odaklanır, derin düşünceye dalar. Eline kalemi alır, ok ve yaylarla beraber, görüntü halinde, kendisine doğru gelmekte olan, sahabe Irazla kucaklaşır. Kendini Uhut’da Iraz’ın tarafında savaşçı olarak görür. 27) UHUD SAVAŞI’NDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN) Sahabe Iraz, Savaşçılar. Güneş ufka doğru eğilmiş, Iraz bir tepenin yamacında; Resulullah’a siper olmuş, Resulullah görülmez. Bir grup müşrik kendisine ok yağdırmakta. Yanında bir kaç insan ellerinde yaylar; karşı tarafa oklar atmakta. Iraz’ın göğsüne bir ok saplanır. Heyecanla bağırır. IRAZ Ya Resulullah sen arkamdan çekilme. Sana gelecek oklar bana gelsin. Zaten yaralandım. Her ok atışında IRAZ Allahuekber. Her ok, bir müşrikin göğsüne saplanır. Onları tek, tek, yere düşürür. Okçulardan biri ileri fırlar. OKÇU Oklarımız az kaldı.Siz daha atmayın. Resulullah, Okları “Iraz’a verin” dedi. IRAZ Allahuekber. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /653 Göğsündeki oku çıkarır. Okun çıktığı yerde, kanlar görünür. Batmakta olan güneşin ışınları, vücudunu kuşatır, ışıkların arasında, müşriklere ok ata, ata, yavaş, yavaş görünmez olur. 28)BİLGELİK EVİ (İÇ-GECE) Kürşat çizdiği beyine, resimde gördüğü gibi iki nokta kor. DOKTOR SUAT İşte gerçek deliler, beynin alt lobundaki matıksal düşünce merkezinin doğallığının bozulduğu insanlardır. Bunlara deli demek, akıl hastalarına hakaret olur. Beyninin alt lobundaki, mantıksal düşünce merkezi yakın görülür. Dr. Suat yarenlere bakar. Yarenler üzgün ve masum bir şekilde Dr. Suat’a bakarlar. Kürşat, akıl hastanesindeki hastaları hayal eder.Ses görüntüye düşer. 29) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ-GECE) Ağma insan, karısı, Deli Ali, Nurlu, Bilge Dede, Muhtelif insanlar. FONDA Kar yağışı, rüzgar karları savurur. Deli Ali, ağmayı döven gençlerin yakınında; rüzgarın savurduğu şapkasını, koşarak yere düşmek üzereyken tutar. Kafasına koyar. Ağmayı döven gençlere kızgın, bakar. Elindeki değnekle bir birine, bir birine vurmaya başlar. Vururken öfkeyle bağırmaktadır. DELİ ALİ 1000 yıl önce! 1000 yıl sonra! 100 yıl önce! 100 yıl sonra! Seyit Onbaşı! Seyit Onbaşı! Dedem nerede? adalet! adalet! Gençlerden birisi, kadının elindeki çantayı kapmayı başarır. 654 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Kaçmaya başlar. Deli Ali peşinden koşar. Genci yakalar. Kafasına değnekle vurmaya başlar. Genç belinden bıçak çıkarır. Deli Ali’ye sallamaya başlar. İnsanlar seyir etmektedir. 30) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç ,Odacıbaşı (Ertuğrul), Kürşat,Küçük Başağa (Hakan), Misafir ağa (Dr Suat). Kürşat dikkatlice Dr.Suat’a bakmaktadır. DOKTOR SUAT: Yiğitler birbirleriyle vuruşup ölürler. Kalan dul ve yetimlerle, yeni oyunlarını kurarlar. Kürşat mülteci kampı hayal eder. Ses görüntüye düşer. FONDA Yılan, çekirge ve sinek sesleri. Kürşat’ın alnından terler damlar. Sandık odasına geçer. Kütüphaneden Kur’an-ı alır. Yaprakları çevrilir. Arapça ve Türkçe olarak, Ali İmran Suresi, 149. Ayeti görünür. KÜRŞAT (Kafa sesi) ‘‘Ey iman edenler! Siz eğer kafir olanlara uyarsanız, sizi topuklarınızın üstüne, gerisin geriye çevirirler. O zaman büsbütün kaybedersiniz.’’ Akı Baba, Dr Suat’a bakar. AKI BABA İnsanların, doğal düşünce merkezlerinin bozulması, telkinle mi olur ? DOKTOR SUAT Çok haklısınız. Seste çok etkili bir enerjidir. Telkinle başlanır, ikna edilir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /655 Oyuna girdikten sonra birdaha çıkamazlar. Halbuki ALLAH’ın oyunundan, her zaman çıkma özgürlüğünüz vardır. Kürşat Hitlerin topluma hitabını hayal eder. Suat çayından bir yudum alır, düşünür, içini çeker. DOKTOR SUAT Düşünceyi sese, sesi kelimeye etkili bir şekilde dönüştürmeyi bilen bir lider, isterse toplumu yüksek bir medeniyete ulaştırır. İsterse hüsrana uğratır. Zaten beyindeki bu merkezler bulunduktan sonra, programlı, akıllı radyo dalgalarıyla gönderilecek, sinyallerle, insanların beyinlerini yönlendirmek için çalışma başladı. Kürşat, ışık dalgaları halinde, toplumun üstüne elektro manyetik dalgaların, yağmur gibi yağdığını hayal eder. İnsanların çılgın hareketleri görünür. Ses görüntüye düşer. 31) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ-GECE) Ama insan, Karısı, Deli Ali, Bilge Dede, Nurlu. Deli Ali Çanakkale türküsünü söylemekte. Cadde sakindir. Tek tük insan görülür. Hafif kar yağışlı. Ayışığı yerlerde yansımakta. Deli Ali’nin elleri ve yüzü kan içinde beraber yürümekteler. Bilge dede, Nurlu’ya birşeyler anlatmakta. Deli Ali ve ama insanın yanından geçerler. Nurlu, Deli Ali’ye bakar. Bilge dedeye bakar. Bilge dede Nurlu’nun heyecanını anlar. Onları geçerler. Ama’nın karısı arada bir geri dönmek ister. Deli Ali ona sert sert bakar. Nurlu korkuyla arada bir Deli Ali’ye bakar, Bilge Dede’nin elinden sımsıkı tutar. NURLU Bilge Dede, çok korktum, insanlar neden böyle? Bilge dede, gökyüzüne bakar, kar yağışı arasında, yıldızlar görünür. 656 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BİLGE DEDE İnsanlık tarihinin resminin bütününü görmek gerek. Gökyüzünde kar yağışı görünür. Bilge Dedenin yüzü karlarla mikslenir. 32) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ-GECE) Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Kürşat, Doktor Suat(Misafirağa), Hakan(Küçükağa). Kürşat, önündeki kağıtları rasgele karalamaktadır. Dr.Suat içini çeker. DOKTOR SUAT (Üzgün) Bunlar tarih boyunca, Hakkın tarafında olanların, güçsüz olduğu dönemlerde, kendi nesilleri de dahil, insanlığın doğal gelişimini bozup, hüsrana uğratanlardır. Kürşat Çanakkale savaşı’nı; Seyit Onbaşı’nın 220 kilo’luk gülleyi topa yerleştirdiğini, Deli Ali’ninde onun yanında olduğunu hayal eder. Son resim donar. Ses görüntüye düşer. DİP SES Bomba ve silah sesleri, insan bağrışları. 33) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GECE) Ama insan, Karısı, Deli Ali, Muhtelif insanlar Deli Ali Çanakkale türküsünü söylemeye devam eder. ÂMÂNIN KARISI (Merakla) Biz nereye gitmekteyiz? Ali oralı olmaz. Eliyle yürü işareti yapar. Yüzündeki kanları, koluna sürerek siler. Kadın şaşkın, şaşkın, ona arada bir bakar. Yanlarından eski model bir araba geçer. Biraz ileride aniden durur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /657 İçlerinden biri arabadan hızla inip, durdukları binanın camlarına doğru molotof kokteyli fırlatır. Camlar dağılır. DIP SES Patlama sesi ve camların şakırtısı. 34) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ-GECE) Akı Baba, Kürşat, Oğuz, Hakan, Ertuğrul, 7 Genç, Dr Suat Dr.Suat vedalaşıp ayrılır. Camdan kar yağışı görülür, Şömine yanar. Çalgıcılar, yarenler toplantısında çalınan “uğurlama ezgisi”ni çalar. Kapı hızla, tak tak vurulur. Ertuğrul, kapıyı açar. Deli Ali, ama ve karısı perişan halde görünür. Sazlar durur. DELİ ALİ Akı Baba! Akı Baba! Zaviyende yer var mı? Yoksa al götür bunları evine, Tanrı misafiri.. Akı Baba sevgiyle onlara bakar. AKI BABA Gel Ali. Gel Yiğidim. Elini Yüzünü yıka, karnını doyur, sende burda kal. Deli Ali, Sağ eliyle kalbine vura vura; DELİ ALİ Sevginin bittiği yer, sevginin bittiği yer. Su ateşe döndü. Su ateşe döndü. Dede. Dede... Seyit Onbaşı Seyit Onbaşı... Yanındakileri içeri iter. Kapıyı hızla kapatır. İnsanlar şaşkın, kapıya doğru bakarlar. Ali kapıdan uzaklaşır. 35) POLİS KARAKOLU (İÇ-GÜN) Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Polis, Akı Baba, Komiser Komiser, bilgisayarın başında; Ali’lerin ifadesini almakta. Kapı çalınır. Akı Baba görünür. 658 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AKI BABA Selamın aleyküm. Müdür Bey yok mu? KOMİSER Aleykümselam Akı Baba, Bugün izinli. Ben yardımcı olayım. AKI BABA Bizim Ertuğrulun montunu ve ayakkabısını, cami’de çalmışlar. KOMİSER Akı Baba, şu gençlerin ifadeleri bitmek üzere.Ben yardımcı olurum. AKI BABA (Meraklı) Hayır ola, bu gençler ne yapmış? KOMİSER Bir kamyonet çalınması ve belediyeden alınan kömürlerin satışı. Arabacı Ali’ye bakar. KOMİSER Esas suçlu bu. Tembel Ali’ye bakar. Eliyle gösterir. KOMİSER Şu, suçu üstüne almakta. Akı Baba, cüzdanından bir kartvizit çıkarıp, Tembel Ali’ye verir. AKI BABA Komiserim ben sonra uğrarım. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /659 Dışardan silah sesleri duyulur. Bir polis heyecanla odanın kapısında görülür. POLİS (heyacanlı) Komiserim, komiserim! Canlı bomba, canlı bomba! Komiser silahını çeker, dışarı fırlar. Dışarıda bir patlama duyulur. Ali’ler kendini yere atar. Akı Baba sakindir. Dışarı çıkışa doğru yürür. 36)ALİ’NİN EVİ (İÇ-GECE) Ayşe ve 3 çocuğu Gece lambası yanmaktadır. Odada Ayşe ve iki çocuğu yatmakta. Bebekte koynunda. Erkek çocuk yataktan kafasını kaldırır. Üzgün bakar. ERKEK ÇOCUK Anne, anne! Dünden beri birşey yemedim. Kuru ekmek de mi yok? Çocuğun karnından, gurultu duyulur. Ayşe odadaki eski dolabı umutsuz açar, içi boştur. Çocuğa döner, AYŞE Git su iç yavrum. Yarın Allah kerimdir. ERKEK ÇOCUK Anne haberin yok mu? Akşam suyu da kestiler. Bebek uyanır, ağlamaya başlar. Ayşe bebeği dizlerine koyar. Sallamaya başlar. Gözleri yaşarır, duvara doğru bakarak. AYŞE Benim adım dertli dolap, Suyum akar, yalap yalap, 660 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Böyle emreylemiş calap, Derdim var ki inlerim. Ayşe, bir elini yüzüne dayar, düşünmeye başlar. AYŞE (Kafa sesi) Ah!.. Ah!.. Biraz daha sabırlı olsam İlahiyatı bitirirdim. İstemedi Ali’yi babam, anam! Dinlemedim onları. Onlar da hiç arayıp sormadılar. Ne kinmiş be... Bebek susmuştur. Ayşe oğluna doğru bakarak, bebeği yatağa koyar. Ezan sesi duyulur. AYŞE Oğlum şu bebeğe göz kulak ol. Ben dışarda, bir teyemmüm abdesti alayım. Namaz vakti. Ayşe Dışarı çıkar. Rüzgarın uğultusu duyulur. Karı, Ayşe’nin suratına doğru serpiştirir. 37) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN) Prof Doktor Abdulkadir, 4 Bilgisayar uzmanı genç, Çalışma masasında bal peteği var. Abdulkadir elinde kalemle, bal peteğini oluşturan, kümeleri gösterir. Gençler merakla bakarlar. ABDULKADİR (Heyecanlı) İşte çözüm burada, bence dünyanın en zeki canlısı arılar, bakın nasıl dokumuşlar peteği. Darbelere en dayanıklı tasarım bu, gençler. Kapı açılır, çaycı kız çay getirir. Gençlerden birisi almaz, Abdulkadir de şimdi sırasımıydı, der gibi işaret ederek çayı istemez. Diğerleri alır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /661 ABDULKADİR Şimdi iyi dinleyin gençler. Eliyle, üstü çadırla kaplı makinayı gösterir. ABDULKADİR Bu makinaya, arının bal peteğinde uyguladığı tasarımı programlayın. Gençler, hayretle birbirlerine bakarlar. Çay istemeyen genç, çantasından şurup olan şişeyi çıkarır, dolabından iki bardak alır. Doldurup birini Abdulkadir’e ikram eder. Bardakdaki şurup yakın görünür. 38)YARENLER BAKKALI (DIŞ-GÜN) Ayşe, Hasan. Ayşe sokaktan bakkala girer. Arılar bal peteğinin üstünde uçuşur. Hasan, tezgahın karşısında Ayşe’ye mahçup bir vaziyette bakar. Ayşe parmağındaki yüzüğü çıkarır, Hasan’a uzatır. AYŞE Hasan abi al bunu, bir ekmek ver yeter. Hasan Ayşe’nin elini iter. Önündeki defteri açar. HASAN Bak kızım, borcunuz beş bin lira olmuş. Sadece sizinki olsa... Defterin sayfalarını, hızlı hızlı çevirir. Ayşe’nin yüzüne bakar. HASAN Şehrin içi dev alışveriş mağazalarıyla dolu. Sordum. Öğrendim. Başka ülkelerde şehir merkezine büyük mağaza kurmak yasak.. Hasan kendine gelen adamı, elinde içki şişesiyle hayal eder. 662 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HASAN Dün biri geldi, demez mi sen bakkal işini bırak. İçki ve kuruyemiş sat. İçki için marketlere kadar gitmeyelim. Hasan hayallere dalar. Yatsı namazında ağlaması görülür. Sıçrar gibi yapar. Kendine gelir, gözünde yaş görünür. HASAN Ne istersen al. Ayşe, ekmek dolabından bir ekmek alır. Yüzüğü tezgahın üzerine bırakır. hızla bakkaldan çıkar. Hasan tezgahın üstündeki yüzüğü alır. Hızlıca bir kalıp peynir ve iki ekmek alarak bakkaldan dışarı koşar. 39) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GECE) Deli Ali, Deli Ömer, Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Müşteriler. Kapı hızla açılır. Deli Ali, heyecanla içeri girer. Arabacı Ali, Anahtarcı Ali ve Deli Ömer heyecanla bir masada konuşmaktalar. Deli Ali, masalarının yanına gelir. Değnekle masalarına vurur. DELİ ALİ Ey tanrıcıklar; Koç Yiğidin adı çıkmaz. Devleti, malı olamasa. Endişeli işler bitmez. Meydanda deli olmasa. Değneği ile Deli Ömer’in kafasına hafifçe vurur. Deli Ömer ayağa fırlar. Değnekten tutup çekiştirmeye başlar. DELİ ALİ Tanrılar çoğaldı, Tanrılar çoğaldı. Her kafada bir Tanrı. Bu tanrıcıkların yol atası sen misin? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /663 Deli Ali’yle, itişip kakışarak, masadan biraz uzaklaşırlar. Ömer, değneği son gücüyle Ali’nin elinden çeker. Değnek elinde kalır. Sırtüstü Arabacı Ali’nin kucağına düşer. Ali’nin onu sevgiyle kucakladıgı görülür. 40)ALİ’NIN EVİ (DIŞ-GUN) Ayşe, Sevgi Ayşe, komşusu Sevgi ile sohbet eder. Ses duyulmaya başlar. AYŞE Sevgi abla kırma beni. Şu çocuklara, öğlene kadar bak yeter. Ali’ye hemencecik gidip gelirim. SEVGİ Bakamam kızım ısrar etme. Biraz sonra ağlar o bebek. AYŞE Kimsem yok abla, idare et, bi kaç saat. SEVGİ Kim dedi; sana üç çocuk yap, diye. bak benim bir çocuğum var. Onu bile büyütmekte ne çektim . Okulu niye bıraktın sen? AYŞE Abla! Abla! Sevgi abla. Fitneyi yeniden hortlatmayalım. Yanlış bir karar, yanlış bir evlilik. Bak şunlara ne olur. Hapishaneye kadar bi gidip geleyim. SEVGİ Bakamam kızım. Hem benim dünürlerim gelecek bugün. Sevgi yanından hızla ayrılır. 664 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AYŞE (Yüksek sesle) Abla senin adın sevgi. Ne olur? Adının hatırına... Sevgi geri bakar. Kızgın bir ifadeyle. SEVGİ Senin kocanın adı da Ali. Yakışır mı ona ? Dönüp yoluna devam eder. 41) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GECE) İnsanlar kumar oynamakta. Simitçi simit ve poğaça satmakta. Kapı açılır arabacı ve anahtarcı Ali’ler içeri girer. Ömer bir masada oturmakta, merakla onlara bakar. Ali’ler Ömer’in yanına varırlar. Heyecanlıdırlar. Arabacı Ali elini kalbine kor. ARABACI ALİ Ömer Abi, destur var mı? ÖMER (sinirli) Oturun lan, oturun. Otururlar. ÖMER Ne oldu lan kömürler, alçak adam? Ne kadar zamandır nerdesin? ARABACI ALİ Abi sen duymadın mı? O gün Ayyaş Ali, polise ihbar etmiş bizi. Tembel Ali gitti hapise. ÖMER Lan sen ne itsin be! Bari bir işe yara. Patlama olduğu gece cemaatin ayakkabısını çalmışlar. Sizin işiniz mi? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /665 ARABACI ALİ Biz ufak işlerle uğraşmayız abi. O Salak Ali’nin işidir. Deli Ömer, cebinden bir kartvizit çıkarır. Ali’ye uzatır. ÖMER Al şunu Arabacı. Bahşişi bol haa. Hızla kapı açılır. Deli Ali kapıdan içeri girer. Rüzgar kapıdan içeri karları serpiştirir. Deli Ömer, sinirli sinirli Deli Ali’ye bakar. ÖMER Bu deliden de bıktık be. İşi gücü oyun bozmak. Arabacı Ali’nin omzuna eliyle vurarak: ÖMER Git lan şu kapıyı kapat. Bu delinin işini bitirek bu gece. Kapı kapanır. 42)BİLGELİK EVİ (İÇ-GECE) Akı Baba, Ertuğrul, Prof.Dr. Bayındır, Yarenlerde (Yedi genç) Hava az bulutlu, salonun camından görünür. Bulutların arasında seyrek yıldızlar. Kürşat şöminenin karşısında. Bayındırı heycanla izlemekte. Ertuğrul çay ikram etmek için yanlarına yaklaşır, ses duyulur. KÜRŞAT Sonuç itibari ile Nano Teknolojide çığır açtınız. Bayındır mahçup bir şekilde yere bakar. AKI BABA Siz devam ediniz lütfen. 666 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI PROF. DR. BAYINDIR Maddenin atomlarının doğasını bozup, yeniden programlayıp. Toplu iğne ucu büyüklüğünde makinalar... Örneğin evinizin duvarındakı boyanın içinde bir kamera düşünün. Dünyanın neresinde olursanız olun, evinizdeki görüntüleri ve sesleri size ulaştırır. Nano teknoloji çağı başladı. Görünmez makinalar, cihazlar bile yapılırsa şaşma. İşte bizim uğraşımız. Kürşat cep telefonunun radyosunu açar. Düşünmeye başlar. Ezgisi duyulur. FONDA (Dünya dünya zalım dünya Beni benden alan dünya) KÜRŞAT (kafa sesei) Ya sosyal hayatın doğası bozulursa... 43)KERBELA SAVAŞI’NDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN) Küçük çocukların bağırışları, kadınların erkeklerle beraber, büyük bir savaşçı grubuyla mücadelesi, develerin kükreyişi, insanların ve çocukların katledilmesi, insan naraları, vücutlarından ayrılmış başlar, yerler kan. 44) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ-GECE) Deli Ali, Balici iki çocuk. Yerler karlıdır. Deli Ali elinde bir somun ekmek yürümektedir. Diğer eliyle değneği yukarı,aşşağı, sağa, sola hareket ettirerek şiir okumaktadır. DELİ ALİ Ecel büke belimizi, Söyletmeye dilimizi, Hasta iken halimizi, Soranlara selam olsun. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /667 Dünyaya gelenler gider, Her giz gelmez, yola gider, Bizim halimizden haber, Soranlara selam olsun. Sokağın kenarında iki çöp bidonu. Bidonun kenarında 1516 yaşlarında iki çocuk, naylon torbada bali koklamakta. Çocuklar Deli Ali’yi görürler. Yerlerinden kalkıp yanına yaklaşırlar. İÇLERİNDEN BİRİ Para ver para. Deli Ali, çocuklara bakar, onlara ekmeği uzatır. DELİ ALİ Para bizi sevmez, bizde para olmaz. Al ekmek! Al ekmek! Çocuklardan biri, cebinden bıçak çıkarır, Deli Ali’ye yönelir. Deli Ali, elindeki değneği, çocuğun eline hızla vurur. Bıçak yere düşer. Diğeri bıçağı yerden almak için eğilir. Deli Ali, çocuğu kucaklayıp, kafası aşşağı çöp bidonunun içine atar. Diğer çocuk bıçağı almış arkadan Deli Ali’ye saplamak için hamle yapar. 45) HAPİSHANE PARMAKLIKLARI (DIŞ GÜN) Ayşe, Ali, Çocukları. Hava hafif kar yağışlı. Ayşe’nin yanında iki çocuğu, bebek kucağında. Karşılıklı konuşmaktalar. AYŞE Dolmuş paramız bile yoktu. Yürüyerek zor bulduk. Bi göreyim dedim seni. 668 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ALİ Sen beni merak etme, burası sıcak. Yemek de bedava. AYŞE Eğer vatanın için, namusun için, burada olsaydın, her türlü çileyi severek karşılardım. Bu benim için dünyada su, ahirette sevgi olurdu. Ali, elinin içindeki kartviziti Ayşe’ye uzatır. ALİ Al şu kartı, karakolda değişik kıyafetli bir abi vermişti. Ara bir bakalım. Ayşe kartvizite şaşkın, şaşkın bakar. “Akı Baba” yazısı görülür. çantasına kor. Ali’ye üzgün bakar. Gözünde yaş görülür. AYŞE Allah kurtarsın. Küçük kızı omuzuna atar. yürümeye başlar. 46) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN) Abdulkadir, 4 genç bilgisayar programcısı. Çaycı kız, masum ve güleryüzlü bir tavırla,çay ikram eder. Birisi almaz çantasından bir şişe şurup çıkarır. İki bardak alıp, Abdulkadir’in masasına koyar. ABDULKADİR Sağol yiğidim. Şurubu bardaklara boşaltır. Diğerleride ellerinde, çayla Abdulkadir’in yanına gelirler. Çayları masaya bırakırlar. Andulkadir’in masasındaki büyük ekranlı bilgisayar’da, bal peteği resmi görülür. Abdulkadir bardaktaki şuruptan bir yudum çeker. Akabinde içini çeker, ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /669 ABDULKADİR Bu bana yeni doğan bebeğimin hediyesi gençler. O rüya’yı görmesem biz daha çok uğraşırdık. Gençlerden birisi, kafasını dairesel bir hareketle çevirmeye başlar. Hızlıca kapıya doğru gitmeye başlar. Herkes hayretle bakar. ABDULKADİR Nereye yiğidim? Genç geriye döner. Saf bir bakışla, GENÇ Rüya! rüya.. Anam öldü. Hızla kapıdan çıkar. Kapıyı çok sert kapatır. O halini izlemekte olan şurup içen gençin elinden bardak yere düşer kırılır. 47)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI Akı Baba, Ertuğrul, Kürşat, Bilgin, 7 Genç Hava açık dolunayın ışıkları salonun camından içeri süzülür. Salon ayışığı ve şömine ateşiyle aydınlanır. Lambalar yanmaz. Akı baba, Kürşat ve Bilgin ateşi seyretmekte, konuşmaktalar. Yarenler onları ilgiyle dinlemekte. Ertuğrul onlara çay ikram etmekte. Bilgin çayından bir yudum alır. Ses duyulur. BİLGİN(GURURLU) Ben uzun yıllar yurt dışında; bilgisayarı, robotlara uyarlama merkezleri kurdum. Programı yükle makinaya. Makina kessin, biçsin, paketlesin.Şimdi savunma sanayisine savaşçı robotlar geliştirme çabasındayız. Kürşat elini yüzüne dayamış; Bilgin’in konuşmalarına konsantre olmuş vaziyettedir. Akı Baba’nın telefonu çalar. Telefona bakar, kapatır. Akı baba, Kürşat’a üzgün bakar. 670 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AKI BABA Yiğidim, biz hocamla acele çıkmak zorundayız. Kürşat onları yolcu eder. Camlardan dışarıyı seyretmeye başlar. Gençlerden biri kaval’ı alır, çalmaya başlar. Camın önünden bir kadın, iki yaşında bir çocukla geçmekte, çocuk, camdan masum bir ifadeyle bakar. Bir eliyle de montunun düğmelerini okşar. Yürürler, çocuk tekrar geri dönerek bakar. Montundaki top gibi beyaz askıyı okşar. Kürşat bir dolunaya, bir çocuğa bakmaya odaklanmıştır.Kürşat hayallere dalar. Kavalın yanık sesi, obalarda Türk milletine yapılan zulmü hatırlatır. Zalim bir sultanın savaşçılarıyla Türk obalarına doğru geldiğini görür. 48)EMEVİLER DÖNEMİNDE TÜRKİSTANDAN BİR KESİT (DIŞ-GUN) Emevi Sultanı, Eski Türk kıyafetli insanlar, Gençler, Çocuklar, Arap savaşçıları. FONDA Kaval sesi. Çam ağaçlarının arasında; Türk çadırları, dolunay ortalığı gündüz gibi yapmış, kavalın yanık sesi duyulur. Ağacın dibinde bir grup genç (eski Türk giysileri içinde) sohbet etmekte, at kişnemesi uzaktan duyulur. Arap kıyafetleri içinde, silahlı bir grup askerin, obalarına doğru geldiğini görürler. Çadırların içine dağılırlar. Çadırlardan ellerinde ok, yay kılıç, hançer olan erkek, kadın, kız, çocuk obanın önüne toplanırlar. Bir kadın, iki yaşında sevimli bir kız çocuğuyla; topluluğun kenarına gelip durur. Ak sakallı, Deli Derviş elinde değneği ile askerlerin önüne durur. Emevi Sultanı atını ihtiyara doğru sürer. İhtiyar değneğini atın önüne dikip, onu durdurur.Sultan insanlara yaklaşır, durur. Gururlu bir ifadeyle bozuk bir Türkçeyle; ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /671 SULTAN (öfkeli) Muhammed’in yetimleri sizin obanıza sığınmış. Onları bize teslim edin yoksa... DELİ DERVİŞ Ben bütün dünyayı dolaştım. Senin gibi zalim görmedim. Ölürüzde sana teslim etmeyiz Resulullahın yetimlerini... İn attan aşşağı, çıkar üstündeki o haramları... Deli Derviş kollarını havaya kaldırır, ellerini açar. Kararlı bir ifade ile: DELİ DERVİŞ Ya Rab! Bayrağını milletine teslim et. Dinin töremize uygun. Bu zalimlerin soyunu da kurut. SULTAN (öfkeli) Sen kimsin bre ihtiyar? DELİ DERVİŞ Bana deli derviş derler. Senin döneminde, ne malımızın ne canımızın, güveni kalmadı.İn attan aşşağı bre zalim. SULTAN (öfkeli) Bre ihtiyar! Bu toprakların hükümdarı, Emevi Sultanı’yla nasıl konuşursun? Yanındaki askerlere; vurun işareti yapar. İnsanlar, kadınlar ve çocuklarda dahil vuruşurlar. Allahuekber nidaları yükselir. Kopuz, davul, kös sesleri birbirini takip eder. Kavalın ezgisi yükselir, yankı yapmaya başlar. Askerlerden birisi, kenarda duran kadının çocuğunu elinden alıp, dolunay isti- 672 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI kametinde havaya doğru fırlatır. Hançeri dik olarak çocuğun düşeceği istikamette tutar. Çocuğun masum yüzü dolunay, arka planda olacak şekilde, görünür. Resim donar. 49) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Hakan, Ertuğrul, Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Salak Ali, Akı Baba Yerlerde kar var. Salondan görülür. Şömine yanar, arada yanan odunların çıtırtısı duyulur. Akı Baba Hakan ile konuşmakta. Ertuğrul iki bardak çayla odadan salona girer gururlu bir tavırla, ERTUĞRUL Yeni bir bitki çayı icat ettim. İnşallah beğenirsiniz. Ertuğrul’a sevgiyle bakarlar. Sesler duyulur. AKI BABA: İyi satmışsın Hakan. Hakan merakla Akı Baba’ya bakar. HAKAN Akı Baba zekatını istemeyecek misin? AKI BABA Gönülden gelen Haktan gelir. Gönlün rahat değilse verme. HAKAN Sorma Akı Baba, sattığım gün arabayla kaza yaptım. AKI BABA Hayra dönüşsün inşallah, bilmediğimiz bir hikmet vardır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /673 ERTUĞRUL (kafa sesi) Var, var hocam. Ben bilmekteyim. Ertuğrul çantasını açar; paralar görülür. AKI BABA Cuma günü Yönetim Kurulu toplantımıza katıl. Bu parayı toplum yararına, nasıl üretime dönüştüreceğimizi projelendirelim. Sen de projenin denetçisi ol. Kapıdan sesler duyulur. Zil çalar. Ertuğrul kapıyı açar. Arabacı ve Anahtarcı Ali’ler, Salak Ali’nin iki taraftan koluna girmişler. İçerdekileri görünce salona iterler. İçerdekiler şaşkın bakarlar. ARABACI ALİ Abiler! Bu salak cami hırsızı. Bizden bu kadar. AKI BABA Gelin gençler siz de içeri. İçeri girerler. Arabacı ve Anahtarcı Ali Ali’nin yanında, sinirliymiş gibi durular. ayakta, Salak AKI BABA Oturun gençler. Niye ayaktasınız? Arabacı Ali, Salak Ali’ye vurmaya başlar. Arkadan anahtarcı Ali’de. ARABACI ALİ Herşeyin bir raconu vardır la... Camide hırsızlık olur mu? Salak Ali, yere düşer. 674 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AKI BABA (Sert bir ifadeyle) Oturun dedim gençler. Ertuğrul şunlara çay ver. Ertuğrul onları ayırır. Ali’ler, odaya açılan kapının karşısına otururlar. Ertuğrul, bitki çayı ikram eder. Ali’lerin gözüne açık duran çantadaki paralar takılır. Hakan aceleci bir tavırla: HAKAN Vakit nakittir, Akı Baba. Zekatım tam iki milyon. AKI BABA Allah Kabul Etsin. Çantayı alır, kapıdan sandık odasına gider. Sandığı açar şifreli bir kasa çıkar. Kasayı açıp, paraları yerleştirmeye başlar. Ali’ler heyecanla Akı Baba’yı izlerler. 50) ALİ’NIN EVİ (DIŞ GÜN) Ali, Ayşe, Fatma, Nurlu. Hava açık, köşelerde kuşlar var, avluda karga dahil kuş sesleri duyulur. Ali, evin önünde inşaat artıklarından oluşan odunları, baltayla parçalamakta. Fatma Bacı, yanında Nurlu, arabayla evin önünde durur. Arabadan inerler. Ali yanlarına yaklaşır. FATMA Kolay gelsin Ayşe bacı evde mi? Ali, heyecanla eve koşar, kapıyı açar: ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /675 ALİ Ayşee! Ayşee! Ayşe kapıdan görünür. Fatma Bacı’yı görünce; koşarak yanına gider, kucaklar. AYŞE Hoşgeldin ablam.Şeref verdin. Bir çay içer misin? Fatma, Nurlu’ya bakar. FATMA Nurlu. Yol kardeşin bu kız olsun. Bakma sen onun küçük olduğuna... Ayşe Nurlu’yu öper, kucaklar. Ali, şaşkın şaşkın onlara bakmaktadır. Ayşe kollarına girer. Eve doğru yönlendirmek ister. FATMA Ayşe kardeş vaktim yok. Daha sonra. Arabanın arkasına geçer, bagajı açar. Üç çuval ve bir büyük dolu poşet görünür. FATMA Bu çuvallarda oyuncak parçaları dolu. Numune ve aletler içinde. Onları monte edin. Çin, oyuncak piyasamızı mahvetti. Az bi işçilik verebileceğim. Kusura bakma. Yerli üretim batarsa ülke kontrol altına alınır. Ondan sonra vay halimize... Çantasından 500 TL çıkarır, Ayşe’ye verir. Ali Çuvalları indirir. Poşeti açar, içinde yiyecek vardır. Gözleri dolar. 676 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ALİ Akı Baba’ya Selam söyle. Allah ondan razı olsun. Ne emri olursa yaparım. Vedalaşır ve araba uzaklaşır. 51) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE) Arabacı Ali, Kasap Ali, Anahtarcı Ali, Kaynak makinası Kasap Ali cep telefonunu kafasına yaklaştırmış “yalancının birine kapıldı gitti gönlüm” şarkısını dinler. Kendinden geçmiş bir tavırla arada bir kafasını kaşır. Arabacı Ali sandığın kapağını kaldırır. Arkadaşlarına döner dua eder gibi ellerini açar. ARABACI ALİ Hey Allahım! Cami hırsızını bulduk, getirdik buraya, sen bizim önümüze hazineyi koydun. Anahtarcı ali kasaya yaklaşır. Kasap Ali’ye bakar. ANAHTARCI ALİ Burada kaç milyon var bilen mi? KASAP ALİ Çok parayı duyunca beni de yoldan çıkardınız lan. Bi yamukluk yaparsanız doğrarım sizi. Arabacı Ali kaynak makinasına bakar. ARABACI ALİ Kaynak makinasını fişe takayım mı? ANAHTARCI ALİ Lan ben bu işin profesörüyüm. Bi iki deneyim nasıl açılacak bak. Şifreleri denemeye başlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /677 52)YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN) Hasan, Fatma, Nurlu, Avukat ve Çalışanlar Yerler karlı, birkaç kişi kapıdan çıkıp, dönüp, içeri girer. Yakından görünür. Bakkalın önünde, bir kamyonet iki taşıyıcı, bakkaldaki malları yüklemekte. Bakkal Hasan üzüntülü, onları seyretmekte, avukat ve icra memuru kamyonetin başında, yüklenen malları bir dosyaya kayıt etmekte. Fatma bacı ve Nurlu, arabayla bakkalın önünden geçerken dururlar. Arabadan inerler. Avukatın yanına yaklaşırlar. FATMA Hayır ola Bey! AVUKAT Hayır değil icraya geldik. Hasan’da yanlarına yaklaşır. FATMA Esnaf bitirilmekte bey. Zincir marketler, halka bir ekmek bile vermezler, veresiye. AVUKAT O benim sorunum değil. FATMA Ne kadar borcu var bakkalın? AVUKAT Ana para 27 bin. Avukatlık ve icra masraflarıyla 52 bin. FATMA Neredeyse iki katı olmuş. İnsaf be. Bakkalın gözleri dolmuştur. 678 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HASAN Kızım alacaklarımı toplasam, bundan fazlası eder. Dünde oğlum eşinden ayrıldı 3 çocuk başıma kaldı. FATMA (Kararlı) Avukat Bey, bana iki saat zaman ver, ben ödeyim. AVUKAT Biz bu sözleri çok duyduk. Fatma, kolundaki bir bileziği çıkarıp avukata uzatır. FATMA Al, siz de emanet kalsın, iki saat sonra dönerim. Avukat elinin tersiyle bileziği iter. 53)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE) Arabacı Ali, Kasap Ali, Anahtarcı Ali, Kaynak makinası, FONDA ”YALANCININ BİRİNE” ŞARKISI Kasap Ali cep telefonunu kafasına yaklaştırmış “yalancının birine kapıldı gitti gönlüm” şarkısını dinler. Kendinden geçmiş bir tavırla arada bir kafasını kaşır. Anahtarcı Ali şifreyi çevirmeye devam etmekte Arabacı Ali sabırsız bir tavırla yerinden kalkar başını Anahtarcı Ali’nin kafasına yaklaştırarak kasanın şifre bölümüne bakar. ARABACI ALİ Bismillah de, bir daha dene olmazsa kaynak makinasını fişe takayım. Kasap Ali karamsar bir tavırla Anahtarcı Ali’ye yaklaşır şarkı biter. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /679 ANAHTARCI ALİ Bismillah. Tekrar şifreyi çevirmeye başlar büyük bir patlama sesi duyulur. Kasanın şifrelerinin üzerindeki delikten, hızla biber gazı püskürür. Kasadan ses gelir. “Tekrar denerseniz hakiki mermi kullanmak zorunda kalacağım.” ANAHTARCI ALİ Yandım anam! Gözüm gitti. Ellerini yüzüne sürerek, yere yuvarlanmaya başlar, Arabacı Ali onun üzerine düşer. KASAP ALİ (KIZGIN) Beni de alet ettiniz şerefsizler... Kalçanızdan pirzola yapıp köpeklere yedirmezsem... Ali’lere vurmaya başlar. Ellerini gözüne sürer. KASAP ALİ Elimde uyuştu lan, gözümde görmez oldu. Elleri ile kafasını tutup, yüzün koyun yere yatar. O da ayaklarıyla tepinmeye başlar. 54) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ-GECE) Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Kürşat, Birol(Misafirağa), Hakan(Küçükağa). Kürşat şöminenin önünde oturmakta. Dizinin üzerinde rahle, kağıt, kalem. Ayışığı içeri süzülmekte. Salon ayışığı ve şömine ışığıyla aydınlanmakta. Hava açık camdan dolunay görünüyor. Şömine ateşi çok yüksek, camların yerlere yakın yerleri buharlaşmış. Ertuğrul bitki çayı ikram etmekte, Prof. Birol konuşmakta. Ertuğrul onun önüne çayı korken ses duyulur. Kürşat, Birol’u dinlerken bazen not almakta, bazen camdan bakarak gökyüzündeki yıldızları seyretmekte. 680 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BİROL Uzay bilindiği gibi boşluk değil. Bundan 1100 yıl önce ünlü Türk Bilgini Farabi, deneyle uzayın boşluk olmadığını ispatlamıştı. Birol yanındaki dosyadan Farab’nin resmini çıkarıp gösterir. Yarenler tekrar Birol’a merakla bakar. BİROL Bu bilginimizin ilginç bir özelliği var. Bundan 1100 yıl önce, İslam diyarlarında Arap kıyafetleri moda idi. Farabi üstündeki Türk giysilerini hiç çıkarmazdı. Birol durur, yarenlere bakar. Yarenler üstlerindeki milli kıyafetlere bakarlar. Kürşat’da onlara bakar. BİROL Farabi’nin bu deneysel bulgusunu ben de teorimle kanıtladım. Kürşat, camdan dışarı bakmaya yoğunlaşır. Hayalinde Galaksi oluşumundaki güçlü ışık dalgalarını görür. BİROL Uzay var oluşuyla, yok oluşu, aynı anda olan, uzayı baştan başa, bir anda geçen, tekrar çıktığı yere dönen notruyo tanecikleriyle dolu. Bunlar su damlaları gibi, bir araya gelip dalgalar oluşturur. Ses görüntüye düşer. Birol şöminenin yakınında buharlaşmış cama bakar. Kürşat ve yarenlerde bakarlar. Camın buharlaşması yoğun olan bir yerinde su damlacığı oluşmuş, camın üstüne doğru kaymaktadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /681 BİROL Uzay da notruyo tanecikleriyle dolu. Kürşat, Uzay’ı Derya, Galaksileri Derya’nın dalgalarının üstündeki köpükcükler olarak hayal eder. Ses görüntüye düşer. BİROL Her oluşan dalganın hızı, uzayın yaradılış hızına eşit. Bu dalgalar Derya gibi, uzayın her tarafını kuşatmış. Galaksiler uzayın içinde çok küçük köpükcükler gibi. Yani Evrenin hızı, zamanın hızına eşit. Yani varlıkla yokluk aynı noktada. Kürşat dalgınlaşır ve hayale dalar. Farabi’nin resmine bakar. Resimi, rüzgar gökyüzüne doğru uçurur. Resim yıldızların arasından geçip, kozmik galaksi görüntülerinin içinde kaybolur. Ses görüntüye düşer. FONDA Doğal Galaksi sesi. Ultrason aleyinden duyulan bebek kalbi sesi. Yarenler dalgın, bir Birol’a bakarlar, bir camdan gökyüzüne... Akı Baba içini çeker. AKI BABA Yani heryer, birde; Bir; Heryerde BİROL Bu teorimi Yunus’un şiiriyle bağlayalım: Bu Tılısımı bağlayan. Cümle dilde söyleyen. Yere göğe sığmayan. Girmiş bir can içine. BİROL Farabi’nin deyimiyle bitirelim. “Evren boşluk kabul etmez”. 682 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Akı Baba’nın telefonu çalar. Kapatır eliyle izin ister. Odaya geçer. Başağa sazcılara işaret eder. Mehter marşı çalmaya başlarlar. “Gafil ne bilir neşe-i pür şevk-i vegayı” Kürşat hayale dalar, kalemi sigara içer gibi tutar. Dirseği rahleye dayalı, şöminenin ateşini seyretmekte. Ateşteki dalgalar açılır. Büyür, deniz dalgası gibi gökyüzünde süzülmeye başlar. Bağdat’ın tarihi evlerinin bulunduğu bir mahalleyi, bulut kümelerinin hareketi gibi (tramlı) geçer. Bir tarihi sarayın kapısında ateş yığını şeklinde yalamaya başlar. Kürşat ateş bulutunun içinde kapıda görünür. Kürşat kapıya vurmaya başlar. Kapıya vuruş sesleri duyulur. Seslerin üzerinde Kürşat’ın sözleri düşer. KÜRŞAT (kafa sesi) Evren boşluk kabul etmezse, sosyal hayat eder mi ? Kapı açılır. Boşluk görünür. Marş biter. sıçrar. Yarenler Kürşat’a şaşkın bakarlar. Kürşat birden 55) EMEVİ ABBASI MÜCADELESİNDEN BİR KESİT (DIŞ-GÜN) Emevi Sultanı (Mervan), Abbasi Sultanı (Sahhaf), Türk Komutan Ebu Müslim Horasani, Bir grup insan(Arap savaşçısı kıyafetli). Bir grup Türk savaşçıları. Türk giysileri içerisinde. Saray Türk ve Abbasi Kabilesi askerleri tarafından kuşatılmıştır. Sarayın giriş kısmında çatışma vardır. SAHHAF Ya Horasani, sen Türk askerlerini kuzeye gönder. Benimkiler Güney’e gidecek. Emevi soyundan bir bebek bile bırakmayın... Soyları kurusun. Deli Derviş, eli havada dua eder gibi görünür. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /683 HORASANİ Ya Sahhaf!.. Bizim Türk’ler kadınlara ve çocuklara dokunmazlar. SAHHAF O zaman sizin askerler, şehirde muhafız olarak kalsın. Resulullah’ın soyunu katleden Emevi kabilesinden bir bebek bile bırakmıycam.. Girişteki çatışma hızlanır. Sarayın içine girilir. Emevi Halifesi Mervan yakalanmıştır. Sahhaf ve Ebu Müslim Horasani’nin huzuruna getirirler. MERVAN (Korkarak) Ya Sahhaf. Biz aynı soydanız. Türklerle iş birliği yapıp, sarayımı bastınız. Kardeş kardeşe bunu yapar mı? SAHHAF Ebu Lehep de Resulullah’ın amcasıydı. Lanetlenmedi mi? Sen de onun gibi zalimlerin yolunu seçtin. Elindeki görülür. kılıcı, Mervan’ın başına vurur. Başın düştüğü 56)YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ-GECE) Deli Ali, Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Köpek. Yerler ıslak, Ay hilal olmuş. Deli Ali, değneğini yere vura,vura, gider. Sağa sola bakarak, türkü Söyler. Arada bir elindeki ekmekten koparıp yer. DELI ALİ Uzun ince bir yoldayım. Gidiyorum gündüz gece. ....... 684 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Bir köpek yanına yaklaşır. Köpeği sever, ekmek verir. Biraz ileride, Arabacı Ali ve Anahtarcı Ali, lüx bir arabanın kapısını açmak için uğraşırlar. Deli Ali köpeğin hizasına çömelir, gözlerine bakar. Arada bir de; Ali’lere bakar. DELİ ALİ Sizi yavruyken alırlar, zevkleri bitince sokağa salarlar. Yazıklar olsun. Onlarda sizin kadar insanlık olsaydı, bunu yapmazlardı. Bir parça ekmek daha verir, ayağa kalkar. Kızgın bir ifadeyle: DELİ ALİ Köpek gibi dolaşıp durma. Git doğaya. Köpek gibi yaşayacağına it gibi öl. Yürü; der gibi, ayağıyla köpeğe hafifçe vurur. İleri doğru bakar. Ali’ler, arabanın kapısını açmayı başarmışlar. Plakasına ‘Mutluyuz’ yazısını, arka cama, Ali kalp resmi, önüne Ayşe yazısını, yapıştırmışlar. Deli Ali, onlara doğru yürür. Ali’ler, hızla Arabaya binip, tekerleklerden ses çıkaracak şekilde, hızla ilerlerler. Deli Ali’nin yanından geçerken, lastiklerden yüzüne doğru çamurlu su sıçrar. Deli Ali, arkadan sinirle bakar. 57) OĞUZUN ATÖLYESİ (İÇ-GÜN) Oğuz, Mucit, Hakan, Çalışanlar Mucit, Oğuz, Hakan güneş panelinin yanında sohbet etmekteler. Tembel Ali’de onlara çay ikram eder. Ses duyulur. OĞUZ Mucit bence daha fazla uğraşma, bu haliyle üretime geçelim. Dolar çok arttı. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /685 HAKAN Ben yine aynı kanaatteyim. Bırakın bu Ar-Ge işini. İthal etseydik şimdiye iyi para kazanırdık. MUCİT (Oğuza bakarak) Bizim parolamız; sabır, akıl, ilim, ahlak değil mi? Yurt dışından getireceğimiz her mal, kendi kalemize gol. HAKAN Ekonominin enerjisi paradır. Oğuz, Hakan’a haklısın der gibi bakar. Mucitin dikkatini çeker. Birden rengi kıpkırmızı olur. Üzgün ve heyecanlı hal alır, Hakan’a bakar. MUCİT Ekonominin enerjisi para değil bilgidir, Hakan Bey: Mucit Oğuz’a bakar. MUCİT Esas ustalık bilgi üretmekle, teknoloji üretmekle olur. Hakan’a bakar derin nefes alır. MUCİT Teknoloji üretmezsen, bilgiye, araştırmaya yatırım yapmazsan, birgün olur, Allah’a bile göstermedikleri saygıyı, göstererek aldıkları ihalelerle, sahip oldukları lüks binaların üzerine, bomba yağar. Mucitin kıpkırmızı yüzü sararır. Bağdat’a yağan bombaları, Saddam’ın devrilen heykelini hayal eder. 686 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MUCİT Tanrı’laştırılan liderlerin de heykellerinin yıkıldığını görürler. Bankadaki paralarına el konur. Ya Tanrı’laştırdıkları liderleri için savaşır ölürler. Ya da kaçıp kendilerine yeni bir vatan ararlar. Ses görüntüye düşer. Tembel Ali, yanlarına çayla gelir. İkram eder. Mucit almaz. Mucit Hakan’a kararlı ve üzgün bir ifade ile bakar. MUCİT Teknoloji de insanlık için, tek başına birşey ifade etmez. Teknoloji dünyasının içinde, toplumsal hayatın da ustaları olmalı. Evrensel yasaları öğrenmiş sosyal mucitler, insanlığı yüce bir hedefe taşıyacak, toplumsal makinalar icat edip, direksiyonuna da kendileri oturmalı. Mucit durur. Oğuza ve Hakan’a ayrı ayrı üzgün bakar. Hakan çayını içmektedir.Oğuz üzgün mucite bakmaktadır. Mucit Akı Baba’nın at üstünde, Ahi Evran Cami ve Külliyesi’nin önünde, atın üstünde bekleyen; Ahi Evran’ın yanına geldiğini, elele tutuşup, Malya Ovası’nda, çeşme başında bekleyen, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre ve Bilge Dede’ye ulaştıklarını, atlarından inip, kucaklaştıklarını hayal eder, ses görüntüye düşer. Derin bir nefes daha alır. Hakan’a ve Oğuz’a kararlı bir ifadeyle bakar. MUCİT Aksi takdirde; Hakkın oyununu bozup, kendi oyununu kuran, zalimlerin icad ettikleri, oyuncak arabalara, insanları bindirirler, direksiyona da kendileri otururlar. Mucit üzgün ve dalgın hayale dalar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /687 MUCİT Yakıt evrensel olmadığı için araba yolda kalır. Arabasındaki insanların haysiyetlerini, özgürlüklerini, şereflerini yakıt olarak kullanırlar. Hiç bir kutsalı kalmayan zavallı insanlar, bu dünyadaki programlarını taamamlamak için çaresiz etlerini satılığa çıkarır. Mucit, insanların kırbaçlananarak çalıştırıldıklarını, işsiz güçsüz kalmış perişan insanları, kendini pazarlamak için erkeklere kur yapan, kadınları ve kızları hayal eder. Ses görüntüye düşer. Tembel Ali, boş bardakları almaya gelir. Hakan içmiştir. Oğuz İçmemiştir. Oğuz’la Mucit gözgöze gelir. Oğuz yere bakar. Mucit Hakan’ın gözlerinin içine bakarak,konuşmaya devam eder.Mucit, Oğuz’un gözlerinin içine tekrar bakar gözgöze gelirler. MUCİT Ustam, sen bana daha ilköğretim çağında atölyeni açtın. Yamak oldum. Lisede çırak oldum. Üniversite dönemimde bir hayal uğruna Ar-Ge oluşturdun bana.İcatlar yapmam için çok para harcadın.İcatlar yapmama yardımcı oldun. Mucit dalgınlaşır, hayale dalar.Ali’lerin bilgelik evinin kasasını soyarken, kasanın, Ali’leri tesirsiz hale getirdiği sahneyi hayal eder. MUCİT Binlerce yıllık yüce tarihimizin; insanlığa armağan olan, Ahi Üretim ve Kültür Birliğinde, kalfa rütbesi almam için herşeyi yaptın. Bu rütbe bana petrol devletlerinde, kral olmanın çook üstünde. Çantasını açar. Not defterinden bir yaprağın altına, imza atar. Koparıp, güneş panelinin üstüne kor.Mucit üzgün. 688 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MUCİT Ustam işte imzalı boş kağıt. Bir evimiz var. Satıp, bugüne kadar yaptığın tüm masrafları, ödeyeceğim. Mucit kapıya doğru yürür. Geri dönüp üzgün bakar. Gözleri yaşarmıştır. Oğuz ve Hakan, şaşkın bakarlar. Mucit kapıyı yavaşça açıp, dışarı çıkar. Kapı kapanır. 58) ARGE MERKEZİ (İÇ GÜN) Abdulkadir, 3 genç bilgisayar programcısı, 3 Genç, bilgisayarlarının başında çalışırlar. Kapı açılır, Abdulkadir içeri girer. Salona bakar. Birinin eksik olduğunu görür. Salonda “kızılcıklar oldumu” türküsü duyulur. ABDULKADİR Kolay gelsin yiğitlerim. Kendisine, şurup ikram eden genç, Abdulkadir’e bakar. GENÇ Hoşgeldin hocam. Diğerleri oralı olmazlar. ABDULKADİR Göksel nerede ? GENÇ Hocam rahatsızlanmış. Bugün gelmedi. Abdulkadir üzgün bakar. Diğer bir gencin yanına yaklaşır. Elini ensesine sevgiyle kor. ABDULKADİR Hayrola yiğidim, selam sabah yok mu? Genç geri dönüp, görüntü var. Abdulkadir’e bakar. Yüzünde safça bir ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /689 Eliyle, bilgisayar ekranındaki; kızılcık ağacını ve üzerindeki arıyı gösterir. GENÇ Bak hocam bak, kızılcıklar olmuş, Arı yiyo.Afiyet olsun Tekrar bilgisayarına döner, çalışmaya başlar. Abdulkadir, olaylara bir anlam veremez bir tavırla, kafasını sağa, sola sallar. Alt dudağını ısırır vaziyette, dışarı çıkar. Türkü kesilir. 59)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE) Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Hakan(Küçükağa), Kürşat, Oktay, Nurlu. Kürşat şöminenin karşısında, önünde rahle, kağıt, kalem şömine yanmakta. Ayışığı ve şömine odayı aydınlatmakta, lambalar yanmaz. Nurlu Oktay’ın yanında oturmakta. Oktay sevecen bir tavırla Nurlu’ya bakmakta. Prof. Dr. Bilgin anlatmakta, yarenler dinlemekte, Kürşat arada bir not almakta. OKTAY Benim uzmanlık saham böcekler. Kürşat, Akı Baba’ya bakar. Akı Baba, başıyla izin verir. KÜRŞAT Dinleme böcekleriyle mi? OKTAY Bitkilere zarar veren böcekler. Bu böcekleri yiyenleri çoğaltıp, üzerlerine salıyoruz. Bitkiler kurtuluyor. Kürşat bitkilerin üzerindeki böcekleri hayal görüntüye düşer. Ertuğrul odaya girer. Bitki çayı ikram eder. eder, ses 690 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI OKTAY Bir de doğal bitki ilacı icat ettim. Kimyasal bitki ilacı üreticileriyle yıllardır mücadelemiz sürmekte. Oktay elini Nurlu’nun omuzuna atar. OKTAY Nurlu benim Asistanım. Ahi Birliğindeki Rütbesi ise Kalfa. 12 Yaşında Özel Eğitim aldı. Akı Baba Nurlu’ya sevgiyle bakar. AKI BABA Gerisini sen anlat bakalım güzel kızım. NURLU Ben bitkilere zarar veren böceklerin ve rakiplerinin karakterlerini bilgisayar ortamına programladım. Yarenler şaşkın Nurlu’ya bakar. AKI BABA Çok ilginç. En önemli özelliklerini söyler misin? NURLU Her cins kendi cinsleriyle yardımlaşma içindeler. İsraf yapmazlar, ihtiyaçları kadar tüketirler. Doğal ortamlarını tahrip etme özellikleri yok. Kürşat, Nurlu’yu bilgisayarın başında böcekleri incelediğini hayal eder, ses görüntüye düşer. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /691 AKI BABA Bu kadarı bile çok yüce..İnsan karakterlerini programlamayı düşünmezmisin? NURLU Doktora tezim bu olacak inşallah. AKI BABA Bence yalandan başla. Fitneyle devam et. Kürşat ayağa kalkar. Rahleyi, kağıtları ve kalemleri Akı Baba’nın önüne bırakır. KÜRŞAT (Karamsar) Akı Baba, bu beni aşar. Akı Baba ayağa kalkar. Rahleyi, dosyayı, kalemi Kürşat’ın kucağına Uzatır. Kulağına birşeyler söyler. AKI BABA (kafa sesi) Allah’ın mektebine girdin mi, terketmek tehlikelidir. İstersen okulu bırak. Dışarda şeytanın çeteleri dolaşıp dururlar. Akı Baba, rahleyi Kürşat’a tekrar uzatır. Sandık odasına girer. Elinde bir kitapla çıkar, Kürşat’a verir. Kitabın kapağı görünür. “AHİLİK-Türk İslam Medeniyetinde Dünyevi ve Uhrevi Sistem.” 60)BAKANIN MAKAM ODASI (İÇ AKŞAM) Aki Baba, Bakan, Odacı Akı Baba, bakanla konuşmaktadır. Kapı açılır çay gelir. Çaycı, çay ikram ederken sesler duyulur. Akı Baba heyecanlıdır. Önündeki dosyadan bir kağıt çıkarıp bakana uzatır. 692 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AKI BABA Bu sözlerim hayali değil. Buyrun sayın Bakan. Olur mu böyle şey? İhale yönetmenliği. Kağıdı Bakanın önüne koyar, parmağıyla işaret eder. AKI BABA Bak işte, yurt dışından temin edilir yazıyo. Bunların en iyisi Türkiye’de üretilmekte. BAKAN Sakin ol, düzeltiriz Akı Baba. Osmanlı’dan kalmadır. AKI BABA Cumhuriyette kanunlar değişmedi mi? BAKAN Çoğu kanun aynen kaldı. AKI BABA O zaman Duyun-u Umumiye de çıkmıştır. Kaç sene oldu Sayın Bakan? BAKAN Sakin ol Akı Baba, böyle çok kanun var, yönetmelik var. AKI BABA 100 senedir milletvekilleri kamp mı yaptı mecliste? Akı Baba çayından bir yudum alır. AKI BABA Temiz enerji tek çıkar yol. Enerji de %80 yurt dışına bağımlıyız. Almanya, Türkiyeden 1800 ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /693 km. daha kuzeyde. Güneşten aldığı enerji, Türkiyenin tüketimi kadar. Açın milletin önünü... Bakanın rengi morarır. BAKAN Bakarız Akı Baba, sen şu çayını bi iç. Dışardan insan sesi, uğultusu ve polis siren sesleri duyulmaya başlar. Bakan ve Akı Baba, cama doğru yönelirler. Dışarıya bakarlar. Dışardan bakanlığa doğru, bir grup insan yürümekte, polisler onları engellemeye çalışmakta. 61) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GUN) Deli Ömer, Ali’ler, Müşteriler İnsanlar okey oynamakta. Deli Ömer, Anahtarcı ve Arabacı Ali, bir masada heyecanla sohbet eder. Radyodan “Hayaller gerçek olsa” Şarkısı duyulur. ARABACI ALİ Ömer Abi, sen bi sahte ruhsat ayarla iş kolay. İnternetten 100 bin dolara sallarım. ÖMER Bu iş 20 bin dolardan aşağı kurtarmaz. ARABACI ALİ Yapma be abi, çok değil mi? Kapı hızla açılır. Kapı yandaki masaya çarpar. Ömer ve Aliler kapıya bakarlar. Deli Ali, elinde arabadan söktüğü yazılarla, Ali’lerin masasına ulaşır ve değneğiyle masaya vurur. Kağıttaki yazılar görünür. “MUTLUYUZ, ALİ, KALP RESMİ, AYŞE” kağıtları yırtıp, suratlarına fırlatır. 694 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Elindeki değnekle Ali’lerin kafasına bir ona, bir ona vurmaya başlar. Deli Ömer değneği tutar. Hızla çekip Deli Ali’nin elinden alır. Deli Ali’ye vurmaya başlar. ÖMER Yettin be Deli Ali! Bura benim ekmek teknem. Ölümün benim elimden olacak. Kapıda Kasap Ali, görünür. Kahveye bir göz atar. Ali’leri görür. Belindeki kamayı çıkarır üzerlerine doğru yürür. KASAP ALİ Heeeyyytt! Kaçma ulan arabacı. Ali’ler kahvenin içinde kaçışırlar. Kasap Ali, Onları kovalar. Peşlerinden koşar. Kahvedekiler kaçmaya başlar. Ömer , Deli Ali’ye vurmaktan vazgeçip, çay ocağına kaçar. Dışardan polis sireni duyulur. Kasap Ali’nin ayağı bir sandalyeye takılır. Kamanın üzerine düşer.Kama ileri doğru fırlar, kama görünür. 62)BİLGELİK EVİ (YARENLER TOPLANTISI) (İÇ-GECE) Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odabaşı), Hakan (Küçükağa), Kürşat, Yücel. Kürşat, Yücel, şöminenin önünde oturur. Önünde rahle, kağıt, kalem. Şömine yanar, yerler karlı.Loş bir hava vardır. Ertuğrul bitki çayı ikram etmekte. Prof Yücel konuşmakta, ses duyulur. YÜCEL Ben akıllı malzeme uzmanıyım. Maddelerin atomlarını yeniden dizip, programlayıp, örneğin 5000 C dayanaklı malzeme, kendi ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /695 kendini temizleyen camlar... ve bunun gibi birçok malzeme... FONDA Uğurlama ezgisi duyulur. Kürşat, şöminenin karşısında, kendinden geçmişcesine, Yücel’i dinlerken, birden yere yığılır. Yarenler koşup göğsünü açıp kalbini dinlerler. Ertuğrul cep telefonunun numaralarına basar, kulağına tutar. Kürşat’ın dudakları kıpırdamaktadır. KÜRŞAT (kafa sesi) Ya bir millet, Hakkın yolunda programlanırsa... Yazı görülür. Kürşat göz kapaklarını yavaşça kapatır. Arada göz kapakları kıpırdar. Düş görür. Düşünde deve üstünde eski bir medreseye yaklaşmaktadır. 63) ESKİ MEDRESE BAHÇESİ Ahi Evran (Mahmut), 6 talebe, Fahrettin-i Razi Hava açık, güneşli. (İÇ GÜN) FONDA Kavalla uğurlama ezgisi devam eder. Medresenin bahçesinde, talebeler hilal şeklinde dizilmişler. Kirmani talebelerle sohbet eder. Sesler duyulur. Razi hilalin ortasında. RAZİ Ulu Türkistan’ın ilim aşığı talebelerim. Hoca Ahmet Yesevi üstadımızın yaktığı ocağın ilim ve doğruluk ışıkları... 696 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Razı durur, uzaklara bakar.Razi, Hoca Ahmet Yesevi’nin huzurunda oturmuş, ders aldığını hayal eder, ses görüntüye düşer. Talebeler huşu içinde dinlemektedirler. RAZİ İnsanın, ilimde olgunluğu arttıkça, alçak gönüllülüğü de artar. Gurur ve kibir şeytanın özelliğidir. Helal kazancın yolu, sabırla, akılla, ilimle çok üretmek, az tüketmek, üretemeyecek durumda olanlara yardım etmek.(ses tonunu yükseltir.) Mahmut, yiğidim... Mahmut bir adım öne çıkar, saygıyla durur. RAZİ Bizden eğitimin, bugün tamam oldu. Bahçenin kenarından deve sesi duyulur. Kirmani, 2 deveyle, kapıya doğru yaklaşmaktadır. Bahçenin kapısına doğru bakarlar. Razi Kirmaniyi göstererek. RAZİ Yeni yol atan, Kirmani... Bahçe kapısına doğru, konuşmaya devam eder. önde Razi, hareket ederler. Razi RAZİ Gönlümde hakkın yasalarının sıcaklığını hissetmekteyim. Hak yolunda yeni bir devlet için yolun açık olsun... Kirmani’nin yanına gelirler. Mahmut, Razi’nin elini öper sonra Kirmani’nin, arkadaşlarıyla vedalaşır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /697 64) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE) Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Kürşat, Yücel (Küçük Başağa) Yerler karlı. Rüzgar karları uçuşturmakta. Kürşat şöminenin karşısında, önünde rahle, kağıt, kalem. Gençler Kırşehir yöresinden “Başımda altın tacım hem susuzum hem açım” türküsünün ezgisini çalmaktadırlar. Kapının zili çalar. Odacıbaşı kapıyı açar. Kapıda polisler, Anahtarcı Ali, Kasap Ali görünür. Kavgadan çıkmışlar halleri perişan, polis öfkelidir. Akı Baba onlara sevgiyle bakar. Türkü sesi azalır. AKI BABA Hayır ola? POLİS Hayır yok! Akı Baba. Yine caddeyi birbirine kattılar. Bu serserilerden şikayetçi olsaydın, eski cezalarını da yatacaklardı. Mahallemiz en az 5 yıl rahat edecekti. AKI BABA (sevecen) Gelin içeri, birşeyler ikram edelim. Polis Ali’leri içeri iter. POLİS (öfkeli) Bizden bu kadar Akı Baba. Artık ne edeceksen et, bu serserileri. Polisler hızla ayrılırlar. Akı Baba, yerinden hızla kalkar, dışarı çıkar. Kafasındaki kalpağı rüzgar uçurur. 698 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AKI BABA (Polislerin arkalarından yüksek sesle) Şikayetçi olmadıysam, olmayacağım anlamına gelmez. Kürşat olayla ilgilenmez, derin düşünceye dalmış camdan rüzgarın karları uçuşturmasını izler. Akı Baba’nın kalpağının uçtuğunu görür. Kalpağın Mahmut’un (Ahi Evran) kafasına geçtiğini, Akı Babayla (tramlı) olarak kucaklaşıp tek vucut haline geldiğini hayal eder. 65) ÇÖL (DIŞ-GÜN) Kirmani, Mahmut “Başımda altın tacım” türküsü, ezgi şeklinde fonda devam eder. Güneşin ışınları çölde yansır. Çok sıcak. Kirmani ve Mahmut devenin üstünde, ilerde bir vaha görülüyor. KİRMANİ Ya Mahmut! Ulu Türkistan’ın yiğit evladı. Mahmut, merakla Kirmaniye bakar. KİRMANİ Yolumuz uzun, görevimiz çetin. Yiğitlik ister bu yollar. MAHMUT Ya Kirmani, yol atam. Oğuz töresinde yetiştim. Yiğitlik nedir bilirim. KİRMANİ Yiğitlik tek başına yetmez. İnsanlık alemi için, huzur ve barış yoluna, düştün mü... sabır, ilim, ahlak, meslek. İyi düşün. Mahmut uzaklara doğru bakar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /699 MAHMUT (kafa sesi) Fütüvvet teşkilatının çok ilerisinde... Bir vahaya ulaşırlar. Deveden inip, su içip, abdest almaya başlarlar. Vahada çalıların arkasında iki haydut saklanmış, onları izler. Ezgi biter. 66)YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN) Hasan, Filiz, Torunlar, Nurlu, Fatma Bakkalın önünde; bakkal Hasan, Gelini Filiz’le tartışmaktadır. 3-6-9 yaşlarında 3 erkek çocuk onları üzüntülü bir şekilde izlemekte. HASAN Kızım akıllı ol, sen bu üç çocuğa nasıl bakacaksın. FİLİZ Bu benim sorunum. O adama çocuk acısı çektireyim yeter. HASAN Ya çocukların çekeceği acı? Fatma Bacı, Nurlu arabayla bakkala doğru gelmekte. Onları görünce dururlar ve arabadan inip, yanlarına varırlar. HASAN (Sevecen) Hoşgeldiniiiz. Akı Baba’dan Allah Razı olsun. Bakkalımı kurtardı. Öderim inşallah, öderim borcumu. NURLU Acele etme Hasan amca. Biz para için gelmedik. Yol kardeşim Ayşe ablaya uğrayacağız. 700 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Hasan’ın başına bir arı konar, müdahale etmez. Fatma çocuklara bakar, geline bakar, Hasan’a bakar. Konuşmaya başlar, ses duyulmaz. Fatma gelinin koluna girip arabanın kapısını açar. Gelin, arkadan çocuklar binerler. Araba uzaklaşır. Bakkal Hasan, üzgün arkalarından bakar. Yüzü yakından görülür. 67)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE) Oğuz, Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul, Kürşat, Hava açık, ay hilal olmuş, camdan görünür. Kürşat şöminenin karşısında, önünde rahle, kağıt, kalem. Çalgıcılardan biri, kavalla Köroğlu’nu çalar. Ezgi duyulur. Rüzgar yerdeki karları savurur, şömine yanar, Ertuğrul bitki çayı ikram eder, Kasap Ali, bir Anahtarcı Ali’ye bir Arabacı Ali’ye bakar. Gözleri dışarı doğru fırlamış, kanlanmış haydut gibi. Kürşat onun yüzüne odaklanır. Elinde kalem, rahlenin üzerindeki kağıda Kasap Ali’nin resmini çizmeye çalışır. Vahadaki haydutları hayali olarak Kasap Ali’yle eşleştirir. Kasap Ali Arabacı Ali ye öfkesini bastıramaz. Birden yerinden fırlayıp hızla Anahtarcı Ali’nin burnunun üzerine yumruk indirir. Burnundan kan fışkırır. Bu süreçte herkes, sessiz şaşkın Ali’ye bakmaktadırlar. Ertuğrul koşup Kasap Ali’nin kollarından tutar. Kürşat ona bakarak yazmaya başlar. 68) ÇÖL VAHA (DIŞ-GÜN) Kirmani, Mahmut. Güneş ufukta batmak üzeredir. Kirmani’yle, Mahmut namaz kılmakta. Haydutlar develerdeki heybeleri indirip içlerine bakmaktalar. Selam verirler. Haydutların heybelerine baktıklarını görürler. Oralı olmazlar. Kirmani Ayet-el Kürsü’yü okumaya başlar. 69)YARENLER BAKKALI (DIŞ-GÜN) Hasan, Filiz, 3 çocuk, Nurlu, Ayşe, Fatma Bakkal Hasanla Ayşe bakkalın önünde sohbet etmekteler. Ayşe’nin elindeki poşetinde elma var. Ses duyulur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /701 HASAN Kızım olacak şey değil. Dün yine vergi memurları geldi. Şu vergisi, bu vergisi, vergi vergi vergi... Artık aklım almıyo. Rekabet piyasasıymış. Koskoca uluslararası market zincirleriyle rekabet etmek olacak iş mi? Eliyle bakkalın levhasını gösterir. HASAN Şu tabelaya bile vergi... FATMA Bir kilo da peynir verir misin Hasan abi? HASAN Ben bu sabah siftah ettim kızım. Artık paranız var. Peyniri de arka sokaktaki bakkaldan al. Fatma bacı, Nurlu, Hasan’ın gelini ve torunları, arabayla bakkalın önüne yaklaşıp, dururlar, arabadan inerler. Gelini sevgiyle Hasan’a yaklaşır. FİLİZ Ver baba, elini öpeyim. Biz yalnızmışız meğer. Ne insanlarla tanıştırdı Fatma Bacı. Ben evime döndüm. Elini öper, torunları da... 70)ÇÖL VAHA (DIŞ GÜN) Kirmani, Mahmut, Haydutlar. Kirmani, Ayet’el Kürsi’yi bitirmiştir. Haydutlar kılıç ellerinde Kirmani ve Mahmut’a yaklaşırlar. 702 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI İÇLERİNDEN BİRİ (öfkeyle) Bre düşkünler! Çıkarın altınları. KİRMANİ (sakin) Evlatlar yolumuz uzun, ancak özümüze yetecek kadar var. Haydutlar kahkaha atar. HAYDUT Bu çok salak biri. Soyunun! Sizi bu çölde çırılçıplak bırakacam.. KİRMANİ Bu son sözünüz mü? Yerinden hızla kalkıp, haydutun karşısında, sert bir tavır alır. Haydut, kılıçla Kirmani’ye saldırır. Diğeri de Mahmut’a. Kirmani, kıvrak bir hareketle kılıçtan sakınır. KİRMANİ Allahuekber!.. Haydut’a bir tokat atar. Haydutun ağzından kan fışkırır, yere düşer. Mahmut, belinden bıçağı çıkarmış, diğer haydutla mücadele etmektedir. Kirmani hayduta arkadan yaklaşır. Hızla ensesine bir tokat atar. Haydut, yüzünün üzerine yere düşer. 71)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE) Oğuz, Akı Baba, Ertuğrul, Kürşat, Nurlu, Oktay, Ali’ler Şömine yanmakta. Dışarda, salonun camından ay görülmekte. Sazcılar Kırşehir yöresinden “kaşların karasına, kurbanım arasına” türküsünü söylemekte. Salona açılan odanın kapısı açık. Kürşat önünde rahle, üzerindeki kağıtlara, odanın ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /703 içine bakarak yazmakta. İçerdekiler sazları dinlemekte. Salona açılan oda da, anahtarcı Ali, arabacı Ali oturmakta, Ertuğrul arabacı Ali’nin yüzündeki kanları temizlemekte. Kasap Ali arabacı Ali’ye su içirmeye çalışmakta. Nurlu, Akı Baba’ya “izin verirmisin” diye bakar. Akı Baba “izin senin” der gibi el hareketi yapar. Nurlu yerinden kalkıp, Kürşat’ın yanına gelir.Kürşat hayallere dalmıştır. Geldiğini farketmez. Nurlu, Kürşat’ın yazdığı kağıda bakar, üstünde develerle çekilen, perişan haydutların resmini görür. Alttaki yazıyı sessiz okur.Sazcılar türküyü keserler. KÜRŞAT (kafa sesi) Yiğitliğin, ilmi de vardır, yeri de... 72) ÇÖL (DIŞ GÜN) Kirmani Mahmut, Haydutlar Haydutları kollarından bağlamışlar, develerin arkalarından çekilerek gitmekteler. Ter içinde ve perişan vaziyetteler. KİRMANİ Ya Mahmut! yiğitliği bilirim dedin, büyük konuştun. Yiğitliğinde ilmi vardır. Biz Oğuz obalarında vuruşma eğitimi alırken, günlerce mermere tokat atardık, düşmanı bir vuruşta yere düşürmeyene Alperenlik rütbesi vermezler. Buna Türk tokadı derler. MAHMUT Ya Kirmani, Alperen olmak kolay değil, Razi hocamın bir bildiği olmasa, seni bana yol atası yapmazdı. KİRMANİ Bizim yolumuz, Hakk’ın yoludur. Hakk’ın yolunda yürümek için Rahman, Rahim ve Celal olan ALLAH’ın, yeri gelince Celal esmasıyla; Geri dönüp haydutlara bakar 704 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KİRMANİ Zalimlerle vuruşacaksın. Yeri gelince, Rahim esmasıyla merhamet ve sevgi sunacaksın. Tekrar Mahmut’a döner KİRMANİ Yüce ALLAH’ın Rahman ve Rahim olan Esmasıyla şu haydutlara su ver. Mahmut deveyi vaziyettedir. durdurur. Deveden iner, haydutlar perişan KİRMANİ Bu sana ikinci dersim olsun. Mahmut haydutlara su verir. Haydutlar Mahmut’a sevgi ile bakarlar. Yüz ifadeleri yakın görünür. 73) ALP’İN KASAP DÜKKANI (DIŞ-GÜN) Alp, Kasap Ali. Kasap Ali, bahçede bir koyunu tutmak için uğraşır. Elinde bıçakla bağırmakta. ALİ Kaçma lan kaçma! adam bile kurtulamaz benim elimden. Koyunu tutar, yere vurur, Kasap Ali yanına koşar. Kasap Ali koyunun bacaklarına basar, bıçağı boynuna vurmak üzereyken kasap Alp, onun yanına koşar ALP Dur dur dur!!! Kasap Ali, ona bakar sert bir ifadeyle ALİ Ne oldu? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /705 ALP Sen bizim pabucumuzu damamı attıracaksın? Önce hayvanı sev, gözlerini kapat, edeple kıbleye yatır. Eüzu besmele... Kasap Ali, sinirle sözünü keser ALİ Ben insanı bile sevmeden keserim be... Hayvanı sevecekmişim? Pabucunada bıçağınada... Bıçağı Alp’e fırlatır. Koyuna tekme atıp, el kol hareketleri yaparak, sinirli bir şekilde uzaklaşır. 74) LABORATUVAR (İÇ GÜN) Oktay, Nurlu, Beyaz önlükler giymişler, Oktay bir köşede cam tabakların içindeki böcekleri izlemekte, Nurlu bilgisayarda böcek kümelerine bakmakta. Oktay sevecen bir tavırla yanına varır. OKTAY Hayrola Nurlu bir gelişme oldu mu? NURLU Yol atam, böceklerin yalan ve fitne üretme diye bir özelliklerini göremedim. Bir veri bulabilseydim o noktadan insanlara geçiş yapacaktım. Oktay güler. OKTAY Nurlu, hayvanlar yaratılışlarına uygun, doğallıklarını bozmadan yaşarlar. Sen yalnış yoldasın. Benden bu kadar. Artık yol atan Bilge Dede olsun. 706 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Nurlu Oktay’ın elini öper. Çantasını alır. Gözleri dolmuştur. Oktay’a saygıyla bakar, Kapıya varır. Kapıyı açar. Bilge dedeyi görür, ellerinden öper. Dönüp tekrar Oktay’a üzgün bakar. Dışarı çıkarlar, kapı kapanır. 75)KİLİT VE KASA ATÖLYESİ (İÇ GÜN) Anahtarcı Ali, Yüksel, 5 usta, 3 Çırak Atölyede, kilit ve anahtar üretilmekte, Yüksel, Ali’nin yaptığı işi kontrol etmekte. Atölyenin, mola zili çalar. Çalışanlar, yemekhaneye yönelirler. Yüksel, Ali’yle yemekhaneye girer. Yüksel, lavaboda elini yıkamaya başlar. Diğerleri, ellerini yıkamak için sıra beklerler. Ali, yemek masasına oturur. Yemek yemeye başlar, elleri kirlidir. Ekmeğini yemeğin suyuna batırır, eliyle başını kaşır, sümkürür, ağzını şapırdatır, büyük lokmalarla avurdunu doldurur. Ayaktakiler, hayretle onu izlerler. Yüksel, elini yıkamayı bitirir. Ali’nin yanına oturur, kulağına: YÜKSEL Ali kardeşim, aki olmak için sabırla, besmeleyle, temiz bir kalple, işe başlarsan, hayatında kaynak suyu gibi akarsın. Bizde yemek yemenin kuralları vardır. Bismillahirahmanirrahim.. Yemeğe başlar. Diğerleride oturup, yemeğe başlarlar. Ali kalkıp lavaboya yönelir. 76) OTO TAMİRHANESİ Ali, Erdem, Çalışanlar 10 usta ve 5 çırak çalışmakta, arabacı konuşmakta sesler duyulur. (İÇ GÜN) Ali, ERDEM Ali kardeşim, bizde işe yamak olarak başlanır.Sonra çırak, kalfa, usta uzun bir süreç. Ahlak çok önemlidir. Ama sabırda isteriz. Erdem’le ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /707 ALİ Abi, benim hayalimdeki meslek bu. ERDEM Abi yok, ustam diyeceksin. Sen her gün akşam çıkmadan, atölyeyi temizlemekle işe başlayacaksın. Diğer zamanlarda da çay hazırla, molalarda dağıtırsın. ALİ Abi, sen bana anahtarları ver. sabah erken gelir tertemiz yaparım buraları.. ERDEM Acele etme, şimdi dediklerimi yap. ALİ(KAFA SESİ) ALLAH yine yüzümüze güldü, tam yerine düştük, Biraz sabır sonra... 77) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN) Abdülkadir, iki genç. Abdülkadir, iki genci makinanın yanına almış konuşurlar. ABDULKADIR Yiğitlerim, siz bana aranızda bir oyun mu kurdunuz? GENÇ Yok hocam.Bunu nerden çıkardınız? ABDULKADİR Üstüste bu hasta numaraları ne? GENÇ Valla doğru hocam. Abdulkadir inanmaz bir yüz ifadesiyle, 708 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ABDULKADİR Siz, bu arı peteği tasarımına, inanmadınız. Bana bakın... Çadırın altında duran makinanın, bir kısmı görülecek şekilde çadırı kaldırır. ABDULKADİR Projeyi bıraksanız bile, tek başıma bitiririm. Gençlerden birisi: GENÇ Hocam bak. Arılar çadırın içine petek yapmışlar. Abdulkadir, çadırı biraz daha kaldırır, bakar, petek görünmez. 78)BAKANIN MAKAM ODASI (İÇ GÜN) Akı Baba, Oğuz, Orhan Odacı önlerine çay koymakta, orhan hararetli bir şekilde konuşmakta, sesler duyulur. ORHAN Sayın bakan, yerli sanayicimiz, aşırı vergi yükü, sigorta, pahalı enerji, maliyetler çok yükseldi. BAKAN (umursamaz bir tavırla) D ünya küreselleşiyor, rekabet piyasası... OĞUZ O zaman sanayicimiz kapatsın dükkanlarını, ithalat yapsınlar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /709 AKI BABA Durum ona doğru gitmekte. ORHAN Nüfusun % 10 u üretici % 90 tüketici. Tümüyle mi tüketici olalım sayın bakan? OĞUZ En büyük tüketici devlet zaten. Müsrifce, insafsızca... ORHAN Sayın bakan, gidişatı görmektesiniz. Duyunu Umumiye-yi hatırlayınız. Osmanlının borçlu olduğu devletler, bakanlığa el koyup, vergileri kendileri toplamıştı. Tuz vergisiiiiiii.. kız vergisiiiiii.. Afedersiniz, düğün vergisi, gerdek gecesi vergisi. Orhan heyecandan genzi tutulur. Bakan şaşkın bakar. Durur, düşünür. Düşünde eski Türk düğün alayını görür. Bakan’ı yanında 3 kişiyle eski Türk giysileri içinde vergi memuru olarak hayal eder. Orhan uykudan uyanır gibi sıçrar. Yüz ifadesi görünür. Bakan adamlarıyla düğün alayının yolunu keser. Gelini çekmekte olan damada “para ver” işareti yapar. Damatla itiş kakış başlar. Gelin duvağını kaldırıp, boynundaki altını bakana atar. Bakan havada kapar. Atın önünden çekilir. Ses görüntüye düşer. 79) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ-GECE) Oğuz, Akı Baba, Ertuğrul, Kürşat, 7 Genç Yarenler. Hava açık. Yerler karlı, şömine yanmakta, salonun camından yıldızlar görünür. Sazcılar da “Mehter marşını” çalarlar. Diğerleri de katılır. Kürşat cama doğru bakmakta. Önünde rahle, kağıt ve kalem. Gökyüzüne bakar, durur. Yıldızlar ve ay görünür. Ay hilal olmuştur. Hilalin önünde yıldızı hayal eder. Hilal büyür. 710 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Gökkuşağı gibi olur. Yıldız aya yakın gibi görünür. Yıldızın aydınlattığı ufkun yamacında, Türk ordusunu savaşırken hayal eder. Gözlerini yumar. Kağıtta “Haçlı Seferleri” başlığı görülür. 80) DAĞLIK ALAN (DIŞ GÜN) (Haçlı seferlerinden bir kesit) Kirmani Mahmut, Haydutlar, Savaşçılar Güneş ufukta, mehter marşı ezgi olarak devam eder. Güneş batmaktadır. Ufukta kızıllık görünür. Vadinin tepesinde; Cılga bir yolda, develerle ilerlemekteler. Önlerine şelale gelir, dururlar. Vadinin içi haçlı ordusu... Yamacında Türk askerleri az. Gerilla savaşı verirler. Kafaları dazlak, orta boylu geniş omuzlu üstlerinde kurt postu, Türk komandoları; at üstünde zırhlı, haçlı şovalyelerine parende atıp, suratlarına bir tokat vurup yere düşürürler. Develeri durdurup bakarlar. Mehter vadide yankı yapar. MAHMUT (heyecanlı) Yol atam bu kaçıncı haçlı seferi, Türk askeri çok az. Halife hazretleri yine yardım göndermedi mi ? KİRMANİ Yüce ALLAH, Resulullah’ın yetimlerini Kerbela vakasından sonra, Türk milletine emanet etti. Talas’ta bayrağını... Türk milleti Hakk’ın bayrağını aldı mı; ALLAH’tan başkasından yardım dilemez. MAHMUT Yol atam, şu haydutları bırakalım. Biz de yardıma koşalım. Kirmani güneşin kızıllığına doğru bakar, içini çeker. KİRMANİ Bizim vuruşmamız daha çetin olacak... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /711 Yollarına devam ederler. Güneşin kızıllığı, şelaleden akan suya vurmakta, rengarenk desenler oluşmakta. Mahmut, deveden iner, haydutları serbest bırakır. Haydutlara Türk askerlerini işaret eder. “Haydi oraya gidin” der gibi şahadet parmağı açık, sağ koluna uzatır. Diğer eliyle sırtından iter. 81) ERDEMİN OTO TAMIRHANESİ (İÇ GECE) Arabacı Ali, Anahtarcı Ali Kapı içeri doğru açılır, Ali’ler, içeri girer. Arabacı Ali elindeki anahtarı, Anahtarcı Ali’ye göstererek, kendinden emin, birisini kandırmış bir eda ile; ARABACI ALİ Patronun güvenini kazanmam çok zor oldu. Sabır, sabır, sabır... Patlayacaktım valla. Tam gününde geldik hepsi yeni model. ANAHTARCI ALİ Anahtarlar üstünde mi? ARABACI ALİ Olmasa ne yazar? Sen bu işin profesörüsün, hepsini götürelim. Kapının kapanma gıcırtısı duyulur. Heyecanla geriye bakarlar, kapı kendiliğinden hızla kapanır, kepenkler iner. 82)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE) Oğuz, Akı Baba, Ertuğrul, Kürşat, Abdulkadir (Misafirağa), 7 Genç, (Yarenler) Yarenler Abdulkadir’i dinlemekte, Kürşat not almakta. Gökyüzünde bir uçak, alçak uçuşta. Sesi duyulur. Kürşat uçağa bakar. Tekrar Abdulkadir’i dinler. Abdulkadir, yanında deriye sarılı bir malzemeyi çıkarıp, gösterir. Yarenler dikkatle bakarlar. 712 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ABDULKADİR Sonunda başardık. Karbon malzemeyi ürettik. Kağıttan hafif, çelikten sert. Uçak yapın, Tank yapın. Füze bile işlemez. Elindeki deriyi büker. ABDULKADİR İstediğimiz şekilde dokumaktayız. Bu sahada dünyayı solladık. Akı Baba, Abdulkadir’in kulağına eğilip birşey söyler. AKI BABA (Kafa Sesi) Çok önemli bir teknoloji. Akı olmanın bir kuralı da, sır tutmaktır. Malzemeyi deriye sarıp, çantasına kor. Kürşat duvardaki, deriden, eski Türk askeri giysisini görür. Abdulkadir’i. Abdülkadiri, Ahi Evran’ın deri atölyesinde usta olarak hayal eder. 83) AHİ EVRAN DERİ ATÖLYESİ (İÇ GÜN) Ahi Evran, Çalışanlar. Kapı açıktır. İnsanlar içeride çalışmakta, atölyenin kapıya yakın yerinde işlenmiş mamüller var. Yanında az miktarda özürlü mallar var. Mahmut müşteriyle konuşmakta. Müşteri eliyle özürlü malları gösterir. MÜŞTERİ Pirim, siz o malları da verin, alırım. Ahi Evran kararlı bir ifadeyle. AHİ EVRAN O mallar özürlü dedim ya... ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /713 MÜŞTERİ Olsun ben satarım onu. AHİ EVRAN Ben bu malın özürlü olduğunu söyledim. Ya sen söylemezsen?.. Kusura bakma onlar satılık değil. Kapının sesi duyulur. Müşteri kapıyı açar. Atlı birisi kapıdan görünür, attan iner, kapıdan içeri girer. Kapıya doğru bakmakta olan Ahi Evran’ın, yanında durur. HABERCİ Selamın aleyküm Pirim. AHİ EVRAN(MAHMUT) Aleyküm selaaaam. Hayırdır inşallah. Dalga geçer bir ifadeyle HABERCİ Hayırdır... Hayırdır... Sultanımız Alaaddin Keyhüsrev’in selamı var. Vergileri iki katına çıkardı. Şeyhimize söyle, Ahi birliklerine duyura, dedi. Ahi Evran üzüntülü bir şekilde haberciye bakar; AHİ EVRAN Daha yeni yükseltmişti vergileri. HABERCİ Bizden duyurması pirim. AHİ EVRAN (MAHMUT) (Kafa sesi) Fitne yine hortladı. Bu sadrazam Sadettin Köpeğin işi... Bizi devletimizle, karşı karşıya getirmek ister... 714 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 84)FATMA ANA ATÖLYESİ (İÇ GÜN) Fatma Ana, Çalışanlar. Atölyede genç kızlar, kadınlar (30 kişi) Halı, kalpak, şalvar, çorap, göynek, deri giysiler üretilmekte Fatma Ana tezgahları gezmekte. Bir bayanın yanına yaklaşır, yeni bitirdiği küçük bir halıyı incelemeye başlar. Parmağıyla bir noktayı gösterir. FATMA ANA Olmaz bak bak.. DOKUMACI KIZ Birşey göremedim, yol atam. Fatma küçük bir ilmek hatasının üzerine bastırarak FATMA ANA Bak bak çok küçük bir hata ama.. sen onu özürlü malların arasına koy. DOKUMACI KIZ Abla onu ben bile göremedim, müşteri hiç görmez. Fatma kararlı bir ifadeyle FATMA ANA Böyle gidersen çıraklığın daha çok uzun sürer. Daha dikkatli ol. Atölyenin kapısından at kişnemeleri duyulur. Fatma Ana kapıya koşar, açar. Kapıda Ahi Evran’ı görür. AHi EVRAN Selamunaleyküm ömür yoldaşım. FATMA ANA Aleykümselam ömür yoldaşım. Ahi Baba attan iner. Atölyeye girer. Kapı kapanır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /715 85) ERDEMIN OTO TAMIRHANESİ (IÇ GECE) Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Erdem, Alp, Kasap Ali, 2 polis Kapı açıktır, kapıdan polis arabası görünür. Üstündeki ışık yanıp sönmektedir. Kasap Ali, elinde levye bir arabacı Ali’yi, bir anahtarcı Ali’yi kovalamakta. Alp kasap Ali’yi tutmaya çalışmakta, diğerleri şaşkın onlara bakmakta. Alp, Kasap Ali’ye bağırmakta. KASAP ALP Kin yok demiştim, Ali.. Hani söz vermiştin? 86) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Orhan, Akı Baba, Kürşat. Kürşat kütüphaneden kitap seçmekte. Televizyon açık, görüntüde futbol maçı var. Ses duyulmaz. Akı Baba, Orhan’la konuşmakta. Ertuğrul çay ikram etmek için yaklaşır. ses duyulur. AKI BABA Orhan yol kardeşim, yıllardır organize sanayinin başkanlığını yaptın, kümeleşme ilerledi mi? ORHAN Savunma sanayii iyi baba.. Rayli sistemler kümesini de oluşturduk, yavaş, yavaş dış pazarlara açılmaktayız, ama.. AKI BABA Çok iyi, Ahi birliğimizin yapacağı birşey var mı? ORHAN Olmaz mı? Her konuda herşeyi yapabilecek konumdayız, ithalat alıp başını gitmekte. Orta ve küçük ölçekli sanayimizin durumu sıkıntılı, Bakan’la görüştük. Bir gelişme olmadı. Başbakan’la bir görüşsen.. 716 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Televizyonda görüntü değişir. Altyazı girer. Son dakika Son dakika. Ahi Baba kumandayı alıp sesi yükseltir. Haberler başlar. SES Hava sahamızı ihlal eden, Suriye uçağını düşürdük. Ocak ayına göre şubatta cinayetler %50 artarak 153 kişi öldü. Yine kadın cinayeti. Eşinden ayrılmak istemeyen erkek, yol ortasında eşini öldürdü, kendisi de intihar etti. Türkiye’ye 50 milyon dolara transfer olan Brezilya’lı futbolcu.. Akı Baba, Orhan’a üzüntüyle bakar. Televizyonu kapatır. AKI BABA Orhan’ım tam dünya pazarlarına girmiştik. Fitne yine hortladı, inşallah savaşa girmeyiz. Orhan’ın gözleri yaşarır. ORHAN Akı Baba, çok önemli bir yerden duyum aldım. Size karşı da bir fitne başlatılacak. Kürşat, eline kalem alır. Rahlenin başına oturur. Rahlenin üstündeki kağıda, yazmaya başlar. Yazı görünür. “Sadettin Köpeğin kültür genleri” Eski bir saray odasında, Sadettin Köpek, Alaatttin Keyhüsrev’in kulağına, ağzını dayamış, fitne yaratmak için, bir şeyler söylediğini, Ahi Evran’ın ekonomiyi geliştirmek için yeni meslek zümreleri kurduğunu hayal eder. 87)SULTANIN MAKAM ODASI (İÇ GECE) Sultan Alaaddin Keyhüsrev, Sadrazam Sadettin Köpek. Önlerinde yer sofrasında, çeşitli yemekler. Şarap şişeleri, kadeh tokuştururlar. Kızlar raks ederler. Sadettin kadehi bırakır. Umutsuzca, Alaaddin Keyhüsrev’e bakar. Sesler duyulur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /717 SADETTİN Ne yaparsak yapalım, Ahi’ler tepki vermedi. SULTAN Daha fazla üzerlerine gitmeyelim biraz bekleyelim. SADETTİN Sultanım beklemek aleyhimize olur. Bu sessizliğin ardından... SULTAN Daha geniş bir araştırma yaptır. SADETTİN Yeni bilgilerimiz var, sultanım. Ahi piri, Hacı Bektaşı denen bir dervişle, gizli, gizli görüşür. SULTAN İyi tanırım onu, Hak dostudur. SADETTİN Hak dostu mu, kendini Hak sananlardan mı ? “İlimsiz gidilen yolun sonu karanlıktır.” der durur. Bu adama Kur’an yetmez mi? Yunus denen, bir müridi var. Çiftlik sahibi, zengin. Hasattan sonra bütün üretimini diyar, diyar dolaşarak yoksullara dağıtır, Dağlarla, taşlarla, ağaçlarla, kuşlarla, çiçeklerle konuşur. Deli mi ne?.. 88)KIRŞEHIR AHİ EVRAN CAMİİ VE ZAVİYESİ (İÇ GÜN) Salonda 33 kişi var 2 si haydut, Odadakiler saygıyla otururlar. Herkesin üzerinde, eski Türk kıyafetleri vardır. Salon halılarla döşeli, Ahi Evran’ın arkasındaki duvarda bir kılıç asılı. Ahi Evran topluluğa sevgiyle bakmakta. İnsanlar da ona. Ahi Evran Bakara Suresi 148. ayeti okur. Türkçe’sini söyler. Haydutların gözlerinden yaş dökülmeye başlar. 718 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Yüce Allah kitabında; hayırlı işlerde yarışanları bir araya toplayacağını buyurmaktadır. Durur hayal eder. AHİ EVRAN Biz Türk’ler, bu topraklara sadece çadırımızla gelmedik. Dünyanın, en iyi kağıt,cam, mefruşat, çelik gibi ürünlerinin ustaları bizim milletimizdendir. Aksi olsaydı, bu toprakları vatan yapamazdık. Eski çelik aletler, eski kağıt, eski cam, küp vs görüntüye düşer. Ahi Evran’ın karşısında duran, 30 yaşlarındaki genç gelir. Önünde diz çöker. AHİ EVRAN Arabistan’da sanat sahiplerine değer verilmez olmuş. O da çıkıp geldi ocağımıza. Çağrıya, konuş der gibi bakar. ÇAĞRI Bizim aile mesleğimiz demircilik. Atalarım, ulu Türkistan’dan 600 yıl önce Mekke’ye taşınmışlar. Resullullah’a komşu olmakla şereflenmişler. Resulullahın kılıcını da atalarım yapmış. Yanındakiler hayretle, birbirlerine bakarlar. Ahi Evran, ellerini havaya kaldırır AHİ EVRAN Ne büyüksün ki ALLAH’ım, yüzyıllar sonra bizi yine hayırlı işlerde buluşturdun. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /719 ÇAĞRI El Türki ailesinin, ata mesleğidir demircilik. Ahi Evran, duvarında asılı kılıcı alır. Çağrı başından bir kıl alır. İki eliyle tutar. Evran kılıcı sürer. Saç ikiye bölünür. AHİ EVRAN İşte gördünüz. Dünyanın en iyi kılıçlarını yapar Çağrı yoldaşımız. 32. meslek zümremizin üyeliğine katılmasını onaylar mısınız? TOPLANTIDAKILER Onaylarız. AHİ EVRAN ALLAH herşeye kadirdir, ALLAH yoldaşın olsun. Çağrı, Ahi Evran’ın elini öper, diğer zümre üyeleri tebrik eder. AHİ EVRAN :(Kafa sesi) Bir milletin, köklü meslekleri ve evrensel kültürü varsa, o millet düşse de yine kalkar. 89) SULTANIN MAKAM ODASI (İÇ GECE) Sultan Alaaddin Keyhüsrev, Sadrazam Sadettin Köpek. Yer sofrasında her çeşit yemek ve şarap şişesi. Sultan, makamında heybetli bir şekilde oturmakta. Sadettin Köpek, fitne yaratacak bir tavırla, ellerini birbirine oğuşturarak, konuşur. Sesler duyulur. SADETTİN Sultanım dahada arttırsak vergileri? SULTAN Çok arttırdık ama... 720 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SADETTİN Ahi Evran köyleri bile örgütlemiş. Örgütlenmeyen hiç insan kalmadı. Böyle giderse, istediğinde devirir seni. SULTAN Babam Alaattin Keykubat’ın zehirlenmesini, seninle benden bilir. SADETTİN Sen Ahiler’i iyi tanırsın. Bir yolunu bulup, bu örgütü dağıtmamız gerek. SULTAN Artır, biraz daha vergileri. Ordumdaki, gayrimüslim askerleri sal üzerlerine, kadınlarını kızlarını rahatsız etsinler. Sultan’ın gözleri öfke dolmuştur. Yakından görülür. 90) KIRŞEHİR MALYA OVASI ÇEŞME BAŞI (DIŞ AKŞAM) Ahi Evran, Hacı Bektaş-ı Veli, Edibali, Yunus Emre. Güneş yarı batmış, kızıllığın üstünde bulut, hoş bir görüntü verir, çeşmenin başında söğüt ağacı. Ahi Evran Hacı Bektaşı Veli, Edibali, Yunus Emre hilal şeklinde oturmuşlar, arkada atlar, koyunlar otlamakta. Sesler yavaş, yavaş yükselerek duyulur. EDİBALİ Hacı Bektaş yol gardaşım, bu iş Sadettin Köpeği aşar. O sadece bir piyon. HACI BEKTAŞ-I VELİ Anlaşılan fitne merkezleri, yine anlaştılar. Halkımız mutluluk ve refah içinde yaşamakta. Kardeşi kardeşe vurduracaklar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /721 AHİ EVRAN Yol gardaşlarım, batıdan haçlı seferleri düzenleyecek halleri kalmadı. Önce bizi devletimizle vuruşturacaklar, devlet zayıflayınca, doğudan soydaşlarımızı üzerimize salacaklar, bunların kini bitmez. Zaten Cengiz Han,soydaşlarımızı da ordusuna katmış, Asya’yı kasıp kavurmaya başladı. HACI BEKTAŞ-I VELİ Edibali, yol gardaşım, gün vuruşma günüdür. Bir daha görüşemeyebiliriz. Tez git Söğüt’e... Kayı boylarını örgütle. İşaret parmağıyla ufku gösterir HACI BEKTAŞ-I VELİ Olaki, batıda bir güneş olursun, bir çınar dikersin, o topraklara. Yunusa döner, HACI BEKTAŞİ VELİ Tez zamanda Gülşehir’e in, Baba İlyas, Türk obalarını hazırlasın. Fitneye ve kine karşı. Yunus, ufukta batmakta olan güneşe bakar, gözleri yaşarır. YUNUS EMRE Adımız Yunustur bizim, düşmanımız kindir bizim, biz kimseye kim tutmayız, kamu alem birdir bize. Bir grup atlı askerin, ufuk istikametinde, kendilerine doğru hızla geldikleri görünür. Birbirleriyle helalleşirler, kucaklaşırlar. 91) DELİ ALİ’NİN BAHÇESİ (DIŞ GÜN) Deli Ali. Bahar gelmiş. Çiçekler açmış, arılar, böcekler çiçeklerde 722 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI dolaşır. Deli Ali kulübesinin önünde. Kulübe açık, deli Ali’nin diplomaları (“Fen fakültesi fizik bölümü”- “İlahiyat fakültesi din psikolojisi bölümü”). Hapishane önünde arkadaşlarıyla resmi, Seyit onbaşı ile Çanakkale şehidi dedesinin resmi. Deli Ali resimleri alır. Bir onu, bir onu, sever. Kafasında morluklar ve yara izleri görülür. Resimleri yerine kor. Kulübeden bir çapa alır. Meyve bahçelerinin içine dalar. Kafasını kaldırır. Ağaçlarda uçmakta ve ötmekte olan kuşları görür. Önüne bakar güle konmuş bir bülbül görür. Bülbül ötmektedir, çapanın sapına direnir, bülbüle doğru bakar. DELİ ALİ Bir nur yazı yaylar İlm-i ledün söyler Dostlarımız toylar Kudret hanı, anda idik, idik, idik, idi. Güle yaklaşır, gülü eliyle okşar. 92)KIRŞEHİR AHİ EVRAN ZAVİYESİ (İÇ GÜNDÜZ) Fatma bacı, 10 orta yaşta kadın topluluğu, Ayşe, Filiz, Nurlu, 1 kız çocuğu. Fatma bacı odadakilere sevgiyle bakar. FATMA BACI Bismillahirrahmanirrahim. Nah suresi 97. ayeti arapça okur, Türkçe açıklamaya başlar. FATMA BACI Kim mümin olarak kadın ve erkek iyi işler yaparsa, onlara hoş bir hayat yaşatacağım. Kız çocuğuna bakar, eliyle yanına gelmesini işaret eder FATMA BACI Gel Göknur, kızım. Kız yanına edeple gelir, elini öper ayaktadır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /723 FATMA BACI Göknur yetim bir kızımız. Ona hayırlı bir evlilik yapana kadar, her türlü ihtiyacını karşılayacak, meslek sahibi yapacak, yol atasına ihtiyacımız var. Bu kızımızı ALLAH rızası için yetiştirmek isteyen bir yol atası varmı? Aranızda? Bütün kadınlar el kaldırır. 93) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Kürşat, Ertuğrul, Fatma Hava yağmurlu, bahçede kargalar uçar, arada sesleri duyulur. Şömine yanar. Kürşat, şöminenin önünde, 2 büyük bardak, biri su dolu, diğeri boş. Dolu bardağı boş olana, şöminenin ateşinin yüksekliğinde, dökerek doldurur. Tekrar doludan boşa döküp, durur. Arada ateşe, oradan suya bakar. Yüzlerinde ter tanecikleri görünür.Çok dalgındır. Sandık odasında Ertuğrul tv izlemekte, kapının zili çalar, Ertuğrul odadan çıkar. Tv nin sesi duyulır. DIP SES Suriye’den gelen mülteci sayısı 1 milyonu aştı. Mısır’da askeri darbe... Manken Jale, şeffaf geceliğiyle göz doldurdu. Bir türlü bitmeyen Afganistan savaşının 38. yılı münasebetiyle yapılan defilede, Afganistanlı yetimler için 2 bin dolar toplandı. Ertuğrul odanın kapısını kapatır, ses kesilir. Salonun dışa doğru acılan kapısını, heyecanla açar. Fatma bacı görülür. FATMA BACI Selamın aleyküm Kürşat dalgındır duymaz. boşaltmaya devam eder. Bardaklardaki suları birbirine 724 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI ERTUĞRUL Aleyküm selam. FATMA BACI Ömür yoldaşım yokmu? Telefonu da kapalı. ERTUĞRUL Akı Baba, Başbakanla görüşmeye gitmişti. FATMA BACI Polisler evi aradılar, dosyaları bilgisayarları götürdüler. Gelirse hemen söyle... Bir karga, dışarıdan içeriye doğru uçar. Karşı cama çarpar, Kürşat sıçrar gibi yapar. Kargaya bakar. Fatma Bacı’yı görür. Fatma bacı, duvardaki kılıcı görür. Kılıca dikkatlice bakar. FATMA BACI Şu kılıç bizim evimizdeydi, Akı Baba ne zaman buraya getirmiş?.. Kürşat’ın dikkati, Fatma bacıya kayar, ona garip bir ifadeyle bakar. FATMA BACI Hoşçakalın. ERTUĞRUL Güle güle, Fatma Ana. Fatma Bacı, kapıdan uzaklaşır. Ertuğrul, içeri giren kargayı çıkartmak için uğraşmaya başlar. Kürşat yanında duran rahleyi, kucağına alır, üstündeki kağıtların üzerine kalemi diker. Bir ateşe, bir suya, bir kılıca, sırayla göz gezdirmeye başlar. Fatma Bacı’yı, eski Türk kıyafetleri içinde, kılıcı alıp gittiğini, düşmanla savaşacağını hayal eder. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /725 94) AHİ BACIYANLAR EĞİTİM MERKEZİ (DIŞ GÜN) Fatma Ana, Katılımcılar. Hava güneşli, güneş ufka doğru yönelmiş. Kös davul, kopuz sesleri. Genç kızlar, bayanlar, kılıçla, okla, yayla, hançerlerle eğitim yapar. Fatma Ana, ok atanları, kılıç kullananları izler. Birinden diğerine koşarak, daha düzgün atmaları için yardım eder. Bir ara durur, eliyle durun işareti yapar. FATMA BACI (heyecanlı) Oğuz boylarının şanlı kızları, kıpcaklarım, Ahi bacılarım, Gün yakındır. Daha çok eğitime ihtiyacımız var. Fitne yine sardı ülkemizi Sağ eli ile, sağ tarafı gösterir FATMA BACI Üçoklar siz sağ tarafa. Sol eliyle, sol tarafı gösterir FATMA BACI Bozoklar siz sol tarafa, vuruşmaya devam... Bir grup atlı asker, ellerinde kılıç, ok, yay, mızraklarla hızla eğitim merkezine yaklaşmakta.Yüzlerinde sert ifadeler var. Fatma bacı, uzaktan at kişnemeleri duyar bakar. Bir grup askerin kendilerine doğru geldiğini görür. Yüksek sesle ve heyecanla bağırır. FATMA BACI Bacılar, kızlar, balalar hilal şeklinde savaş durumu alın. Savaş durumu alıp, heyecanla atlara bakarlar. 726 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 95) SULTANIN SARAYI YEMEK ODASI (İÇ GECE) Sultan Alaattin Keyhüsrev, Sadettin Köpek, Ahi Evran, 3 vezir. Sultan çok çeşitli yemekler yaptırmış. Altın tabaklar içinde, masanın bir başında sultan, karşısında Ahi Evran. Yanlarında Sadettin ve 3 vezir. Sultanın önünde şarap şişesi. Garson şarabı sultanın bardağına döker, sultan yemeğe başlar. Vezirler de başlar, Ahi Evran yemez, sultan ona bakar. SULTAN Yesene Ahilerin piri... Ahi Evran, karşısında zavallı bir insan varmış gibi ona bakar. Ezan sesi duyulur. Cübbesinin cebinden ahşap küçük bir kutu çıkarır, kapağını açıp, bir adet zeytin alır. AHİ EVRAN(Kafa Sesi) Ya Allah, Ya Rahim, Ya Rahman, Ya Rezzah,Orucumu kabul eyle. Bir tane zeytini ağzına atar. Sultan sinirli bir şekilde Evran’a bakar, SULTAN Ye helaldir. Ye ha.. AHİ EVRAN (kafa sesi) Sen ancak şarabın sultanı olursun. Şu köpekle babanı bile zehirlediniz. AHİ EVRAN Helalmııııııı? harammıııııı? kaynağını bilmediğim yemeği yemem. SULTAN Nedir bu tasanız? Memnun değilmisiniz sultanınızdan? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /727 AHİ EVRAN : (MAHMUT) Ahilerimiz dünyanın en iyi üretimini yapar. Dünyanın neresinde afet olsa, kıtlık olsa; Ahiler yardıma koşar. Bize ağır vergiler yüklediniz. İflaslar başladı. Bu da yetmezmiş gibi gayri müslim paralı askerlerinizle, kadınlarımıza çocuklarımıza, saldırır oldunuz. Hazinenize topladığınız altınlar halkın elinde olmadığı müddetce ceset yığınından farksızdır. Ahi evran, Fatma hanımın askeri eğitim yaptırdığı sahaya, Sultanın askerlerinin, saldırdığını hayal eder, ses görüntüye düşer. SULTAN Kadınlarınızı kime karşı vuruşmaya hazırlarsınız?.. AHİ EVRAN O bizim yüzlerce yıllık töremizdir. Siz törenizi unutmuşsunuz. Bizim töremizde; Vatan, paralı askerlerle korunmaz. SULTAN Malya ovasında çeşme başı toplantılarına ne dersin? AHİ EVRAN O bizim yıllardır yaptığımız gönül toplantılarımız. SULTAN:(Bağırarak) Ben sizin gönlünüzden geçeni bilirim... Ellerini birbirine vurur, kapı açılır, iki asker görünür. SULTAN Atın bu fitneyi zindana. 728 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Askerler, Ahi Evran’ın koluna girip, sert bir tabırla kapıdan dışarı çıkarırlar. 96) KIRŞEHİR MALYA OVASI (DIŞ GÜN) “AHİLERİN KATLİAMINDAN BİR KESİT.” Güneş ufuktan yeni batmış. Kızıllığın üstünde bulutlar, bozkırlarda koyun, keçi, sığır otluyor. Keyhüsrev’in paralı askerleri, önlerinde Sadettin Köpek at üstünde. Diğer tarafta hilal şeklinde dizilmiş Ahiler, içlerinde kadınlar ve genç kızlar da var. Savaşa hazır heyecanlılar, Ahilerin ön saflarında, sonradan Ahi olan haydutlar at üstünde öndeler. Sadettin Köpek eliyle, hücum emri verir. Vuruşma başlar. Çok kalabalık paralı askerler, Ahileri ikiye böler, arkadaki kadın, kız ve çocukları katletmeye başlarlar. SES Kadın,Çocuk ve insan çığlıkları, kılıç şakırtıları Ahi haydutlardan biri, genç bir kızı öldürmekte olan paralı askerin üzerine atlar. Paralı askerin bir hamlede boynunu kırar. Yerlerde kan, baş ve gövde görüntüleri. Arkadan paralı askerlerden birisi, hançerini Ahi haydut’a saplar, kan fışkırır. Yere dizlerinin üstüne düşer. Kafasını gökyüzüne doğru kaldırır. AHİ HAYDUT Ya Rab, günahlarımı affet. Senin tarafında vuruştum. Kelime-i şahadet getirir. Ufka bulut düşer. Hava kararır, karanlığın içinde savaşanlar görünmez olur. 97) LÜKS APARTMAN (DIŞ GÜN) Ali, Yücel, Bayan Anahtarcı Ali, apartmanın dış kapısının kilidini değiştirmekte, Yüksel onu izlemekte, ona sevgiyle bakar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /729 YÜKSEL Ev insanın mabedidir. Evine girdiğin insanlara saygılı ol. Hele hanımlara. Bizim töremizde eşimizin dışındaki her bayan bacımızdır. Kızlarıda, kızımız. ALİ Ustam, beni polislere vermedin ya, bunu unutmam, yemin ettim o arabacı Ali ile görüşmemeye. Bir Akı çırağı gibi olacağım, bundan sonra. Bir bayan, ellerinde poşetlerle kapıya yaklaşır. Bayanın kollarındaki bilezikler ve boynundaki pırlantalar, Ali’nin dikkatini çeker. Hızla bayanın elindeki poşetleri alır. Sevecen bir tavırla, ALİ Yardım edeyim, ablacığım, Bayanla beraber apartmana girerler, kapının karşısındaki asansörün önünde, düğmeye basıp beklemeye başlarlar.Ali’nin cep telefonu çalar, telefonu açar ALİ Haa bende seni arayacaktım arabacı. Hemen yaz. Yunus Emre mahallesi, Hacı Bektaş caddesi, Ahi Evran sokak, Edibali apartmanı no:40 akşam gel, haa... Telefonu kapatır. Kadın, Ali’ye önemli bir kişiymiş gibi bakar. Asansöre binerler. Dış kapıda beklemekte olan Yüksel, bazı sözleri duymuştur. YÜKSEL(KAFA SESİ) Arabacı, Edibali, Yunus Emre, akşam. Elini yüzüne dayar, düşünmeye başlar. 730 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 98) OĞUZUN ATÖLYESI (DIŞ GÜN) Oğuz, Mucit Mucit, Atölyenin tavanında, güneş paneli çatıya yerleşmiş. Mucit, son kontrolleri yapar. Gökyüzünde güvercinler görülür. Oğuz, Atölyenin çatısını görecek konumda, mucite bakar. Mucit yere bakar, Oğuzu görür. MUCİT Ustam görmekte misin? Sandviç! Sandviç üç katmanlı! Güneş paneli.. Var mı dünyada bunun eşi? Gökyüzüne bakarak güvercinleri görür. MUCİT Ustam şalterleri kaldır, makinalar çalışacak mı? Usta, koşarak Atölyeye girer. Mucitin, gökyüzünde uçmakta olan güvercinler, tekrar dikkatini çeker. Onlara sevgiyle bakar, ellerini dua eder gibi yapar. MUCİT Allah’ım müjdemi gönderdin. Aşağıdan Oğuzun sesi duyulur. OĞUZ Mucit!... Mucit, yere doğru bakar, Oğuzu görür, Oğuz sevinçlidir. MUCİT Ustam durum nasıl? OĞUZ (Sevinçli) Mucit bütün makinalar çalışır durumda. Fazla enerji ulusal sisteme akmakta. Su sıcaklığı ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /731 şimdiden 50 derece olmuş. İn istersen kendin bak. Mucit kollarını yana doğru açar, çatıda zıplar. MUCİT Allah’ım çok şükür yıllar sonra... Ayağı kayar, çatıda yuvarlanmaya başlar. Oğuz onu heyecanla izler. Yuvarlanırken gökyüzünde güvercinler görülür. Güvercinler uçup uzaklaşırlar. 99) LÜKS APARTMAN (DIŞ AKŞAM) Arabacı, Anahtarcı, Ali’ler, Yüksel, Bayan Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, takım elbise giymişler, kravatlı. Kapısının kilidini değiştirdikleri apartmanın, bahçe kapısına yakın beklemekteler.Kapıdan poşetlerini taşıdığı hanım görünür. Hanım yanlarına yaklaşır HANIM iyi akşamlar Arabacı Ali saygıyla eğilir. ARABACI ALİ İyi akşamlar abla.. Hanım, yolda duran arabasına doğru, ilerler. Binip hareket eder. Yüksel kafasında, fötr şapka ve güneş gözlüğüyle onları, caddenin karşısında izlemekte, Ali’ler, hızla apartmana doğru yönelirler, Yüksel’de, hızlı adımlarla arkadan onları takip eder. Apartmanın içine girerler, Ali’ler, asansör beklerken, Yüksel yanlarına gelir. Anahtarcı Ali’nin omzuna dokunur, Ali şaşkın bakar, tanır, gibi olur, Yüksel gözlüklerini çıkarır anahtarcı Ali’nin gözüne takar. 732 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI YÜKSEL Dikkat aklın gözlüğüdür. Akı ustalar, çıraklarının yaptıklarından sorumludur. Sen benim pabucumu dama mı attıracaksın ? Eliyle, ensesine sert bir tokat vurur. İki Ali’nin de, kollarından tutup; dışarıya itercesine çıkarır. 100) ALİ’NİN EVİ (İÇ GÜNDÜZ) Ayşe, bakkal Hasan’ın gelini Filiz, Ayşe’nin çocukları, Nurlu, Fatma. Ayşe ve gelin, oyuncak otomobilleri sayıp paketler. Nurlu çocuklarla oynar, filiz paketleme yaparken konuşur, FİLİZ Fatma bacım, valla insanın işi oldu mu, hele birde sevdiği dostları, dünya bir başka oluyo. FATMA Beyin nasıl? FİLİZ Oda çok iyi maşallah. Esas sorun bendeymiş. Şimdi anladım. Nurlu, onlara 200 TL verir. Vedalaşıp ayrılırlar. 101) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE) Oğuz, Kürşat, Hakan, Ertuğrul, 7 Genç. Hava açık, odanın camından ay görünür. Sazcılar “Ferman padişahın ise dağlar bizimdir.” türküsünü söylemekteler. Odacı başı kapıda beklemekte, yüksek sesle bağırır sazlar durur. ODACIBAŞI Misafir ağa geliyor. Kapıda kasap Ali, görünür. Selam sabah vermeden, doğruca ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /733 kendisine bir yer bulur, oturur. Türkü tekrar başlar. Kasap Ali’ye küllü kahve ikram edilir. Kahveyi içip aksırır. Biraz sonra, süpürge üstünde ayakkabıları getirilip, önüne konur. Ali ayakkabıları arkasına saklar. Oturanlardan iki genç kalkar Kasap Ali’yi, ayaklarından ve başından tutarak kaldırıp, dışarı çıkarırlar. Gençlerden birisi sazla “Manda yuva yapmış, söğüt dalına” türküsü çalıp söyler. Diğer gençler oynar. Kürşat sandık odasına girer. Kitapların içinden bir kitap alır. “AHİLİK KÜLTÜRÜ” yazısı kapakta görülür. Kitabı alır, salona geçer. Söminenin yanındaki, rahlenin başına oturur. Gençlere bakar. Kitaba bakar. Kitabın içini karıştırır. Okur. Bazı yerlerine göz atar. Kitabı kapatır, rahlenin üstüne kor. Hayale dalar. Oynayan gençlerin milli kıyafetler içinde oynamaları, Sultanların, eğlencesini hatırlatır. Önündeki kağıda yazmaya başlar. Yazı da “Sultan’ın Sarayı” yazısı görülür. 102) SULTANIN SARAYI YEMEK ODASI (İÇ-GECE) Alaaddin Keyhüsrev, Sadettin Köpek, Vezirler, Suratsız yalaka tipli konuklar. Yer sofrası yastıklara yaslanmışlar, önlerinde yemekler ve şarap şişeleri, kadınlar raks etmekte, Sadettin Köpek’le kadeh tokuşturmaktalar. DİP SES Sofra yaydı, aleme, oldu halil. Davetine varmaz idi bir bahil. Cebrail dirlerdi, oldu azrail. Adularla danışırdı ol zelil. Kapı açılır, haberci heyecanlıdır, hızla Sultan’ın yanına gelir; kulağına yaklaşır. HABERCİ Sultanım haber kötü, Moğol ordusu Erzincan’a girmiş. Sultan, ellerini birbirine vurur, raks durur, sultanın rengi solar, Sadettin Köpeğe umutsuzca bakar. 734 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI SULTAN Tez ol!.. askerler hazır ola. 103)KÖSEDAĞ SAVAŞINDAN BİR KESİT (DIŞ-GECE) Sadettin Köpek, Keyhüsrev, Hülagu, Baycu Noyan, Askerler. Güneş ufuktan batmak üzere, hava hafif kararmış, sultan ve Saadettin Köpek yüksek bir tepede, at üstünde, arada bir elindeki şaraptan çeker, savaşı izler. Karşı tepede Hülagu, Moğol kıyafetleriyle askerlerine talimat yağdırır. Baycu Noyan, öncü birliklerinin önünde, sultanın öncü birlikleriyle kıyasıya savaşır. Sultanın, öncü birlikleri dağılır. SULTAN (Korkuya kapılmış halde) Sadettin, sen orduya sahip ol. SADETTİN (Yalvarırcasına) Sultanım kaçma, ordunun maneviyatı kırılır, savaş yeni başladı. Sultan atını çevirir, kaçmaya başlar. Sadettin Köpek arkadan bağırır. SADETTİN Sultanım kaçmaaa!.. Sultanım kaçmaa!.. Kendiside, atını peşisıra sürer. Ağaçların arasında kaybolurlar. 104) KASAP ALP’IN DÜKKANI (İÇ GÜN) Alp, Ali, Mucit, Orhan, Müşteriler. Kasap Ali, kapıdan dışarıya doğru bakar. Alp içeride kuşbaşı doğramakta. Orta yaşlı bir hanım, dükkana yaklaşır. Ali, kapıdan geri çekilir. Kadın kapıya gelir. Ali saygıyla eğilir. ALİ Buyrun hanımefendi.. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /735 KADIN İyi günler. ALİ İyi günler hanımefendi. Kadın içeri girer. ALİ Size nasıl yardımcı olabilirim?.. KADIN Bir kilo haşlamalık lütfen. ALİ Hay hayy!.. Ali bir parça et alır, temizlemeye ve doğramaya başlar. Kadın onu izler. Kapıda Mucit görünür. Alp’in hemen dikkatini çeker. Kapıya yönelir. Mucit içeri girer. Elinde baston ile yürümekte, kafasında sargı bezi var. MUCİT Selamın aleyküm. ALP Aleyküm selam. Mucit, et hazırlamakta olan Ali nin, sırtına dokunur, Kasap Ali, geri dönüp bakar. MUCİT Nasıl gidiyo? Ali, bastonunu görür, kafasına bakar. ALİ Şu işimi bitireyim, sonra konuşuruz. 736 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MUCİT Alp bir kilo pirzola, hazırlamısın? İyi yerinden olsun. Kasap Ali bıçağı bırakır. Mucit’e sert bakar. ALİ Bizim burda müşteri ayrımı olmaz.. Mucit güler. Kapıdan bir polis içeri girer. Alp’in yanına doğru yürür. POLİS İyi günler Alp bey. ALP İyi günler. Size ne hazırlayım? POLİS Birşeye gerek yok, Akı Baba nerde? Bilgelik evine uğramamış. Tutuklama kararı var. Müdür bey bizi sıkıştırıp durur. Kasap Ali, et hazırlamayı bırakır, polise bakar. Mucit ve Alp üzgündür. MUCİT Olacak iş değil.Bir fitnecinin işi. Ali’nin gözleri yerinden fırlar. Bıçaklara bakar. En büyüğünü seçip alır, kapıya yönelir. ALİ (SİNİRLİ) Ben o fitneciyi kuşbaşı yapmazsam... Hızla kapıya doğru, gitmeye başlar. Alp arkasından yakalar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /737 ALP (ŞAŞKIN) Yine delirdin yiğidim. Nereye gidersin?.. ALİ Ben o fitneciyi bulup doğrarım. ALP Nereden bulacaksın koca şehirde ? ALİ Pislik kıraathanesinde... Deli Ömer bütün pis işleri yapanları tanır. Bırak beni... Ali kendini kurtarmak için hamle yapar. Kadın onlara şaşkın bakar. Ali kendini arkadan tutmakta olan Alp’in elini ters istikamete doğru kıvırıp, kurtulur. Bıçağı havaya doğru kaldırır. Alp’e öfkeli bakar. Kadın heyecanlı ve şaşkındır. ALİ İşin ucunda Akı Baba oldu mu? Usta musta; tanımam. Ben gidiyom. Hakkını helal et. Hızla kapıdan çıkar, bıçak elinde koşa koşa caddede ilerler. Dükkandakiler şaşkın arkadan bakarlar. ALP Düzeldi sanmıştım. Aklı hala Pişti Kıraathanesi’ne takılı. Bu benim pabucumu dama attırır. Alp, bayanın etini paketleyip verir. Bayan dükkandan gider. Alp dükkanın bahçe kapısından çıkar. Mucit kapıda, Ali’nin etkisinden kurtulamamıştır. Dışarıya hayretle bakmaktadır. Orhan’ı görür. Orhan dükkana gelir. ORHAN Selamın aleyküm. 738 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MUCİT Aleyküm selam. ORHAN Alp kardeş yok mu ? MUCİT Şimdi buradaydı arka bahçeye çıkmıştır, gelir. ORHAN Mucit tebrikler. Panelin çok verimli çalıştığını duydum. Temiz enerji kümemiz yatırıma hazır. Hakan’da 80 milyon sermaye koyacak. Mucitin, hayret ifadesi taşıyan yüzü, birden sevgi ve heyecanla dolar. Orhan’ı sevgiyle kucaklar. Bahçe kapısından çıkarlar. 105) DURUŞMA SALONU (İÇ GÜNDÜZ) Salon doludur, ön sırada Fatma bacı ve Nurlu yanyana oturur, onların yanında Kürşat, Oğuz, Ertuğrul, Nurlu’nun diğer yanında Bilge Dede, Alp, Erdem, Yücel, profesörler aynı sırada otururlar. Akı Baba elleri kelepçeli salona girer, herkes üzgün bakar. Sanık tarafına geçer ayaktadır, ellerini polisler çözer. Fatma Bacı üzgün bakar. Avukat yerini alır, Deli Ali arka kapıda elinde değnek. Yanında polisler ona dikkatlice izlemekteler. Savcının kulağında işitme cihazı vardır, gözlüklüdür. Duruşma başlar, hakim Akı Baba’ya künyesini sorar. HAKİM Adınız, Soyadınız? AKI BABA Akı Evran. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /739 HAKİM Eski köye yeni icat. İlk defa duydum, Akı de neymiş? Nurlu ayağa kalkıp öne fırlar. NURLU (öfkeli) İcatın önemini anlasaydınız, milyarlarca dolar dış ticaret açığı olmazdı. Akı’nın anlamını bilseydiniz, mahkemelerde milyonlarca dosya toplanmazdı. Yüzbinden fazla insan hapishanede yatmazdı. Akı; çalışkan, cömert, vatansever, yiğit, kahraman insan demektir. Hakim kafasını sağa sola sallar. HAKİM Kahramanlığını göreceğiz. Şimdi otur yerine. Sen bi duruşma salonunun kuralını öğren de gel. Fatma Bacı, kalkıp Nurlu’yu arkadan kucaklar, yerine oturur. Hakimin ses tonu sertleşmiştir. Aki Baba, hayale dalmış kendinden geçmiştir. HAKİM Annenizin adı ? AKI BABA Sevgi HAKİM Babanızın adı ? AKI BABA Bilgin 740 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI HAKİM Nufusa kayıtlı olduğınız yer ? Doğum tarihiniz ? AKI BABA Hoy, 1171 Yazıcı kız durur. Bir yanlışlık olduğunu ifade eden bir tavırla hakime bakar. Hakim ona aceleci bir tavırla; HAKİM Ne durursun kızım? Devam et. Bugün kaç tane dosya var. HAKİM (kafa sesi) Okumaya bile zamanım olmadı. Kız yazmaya devam eder. HAKİM Künyesi alındı, idda makamına soruldu. Hakim savcıya bakar. SAVCI Yasal bir dayanağı olmadan örgüt kurmak, köy, kent, cadde, sokak insanları örgütleyerek suça teşvik etmek... Nurlu, ayağa fırlayıp savcıya doğru bakar. NURLU Fitne! fitne! Sadettin köpeğin torunları. Savcı, elini kulağına koyup, Nurlu ya bakarak; SAVCI Kim köpek? ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /741 NURLU Sadettin Köpek... SAVCI Bana köpek mi dedin ? NURLU Köpeğin torunları... Savcı kulaklığını çıkarıp, diğer kulağına takar. SAVCI Yanlış kulağıma takmışım. Bir daha de bakiyim... NURLU Senin ki sağırlık değil, kulağın Hakk’ın sesine kapalı. Savcı sinirlenir, kulaklığını çıkarıp, izleyicilere doğru fırlatır. SAVCI Bu da bozuldu. Allah kahretsin... NURLU Yerli teknoloji kullanmazsanız öyle olur işte, ithal o, ithal... Savcı, ne soylendiğini Nurlu’yu gösterir. anlamaz. Öfkeyle bakar, eliyle SAVCI Mahkemeye hakaret var, tutuklayın şu kızı. Polisler Nurlu’nun yanına koşarlar, Deli Ali arkadan değneğini havaya kaldırıp, hızla mahkeme heyetine doğru yönelir. Polisler onu tutmaya çalışırlar. 742 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 106) ERDEMİN OTO TAMİRHANESİ (İÇ GÜN) Arabacı Ali, Erdem, ustalar, çıraklar Arabacı Ali, lüks bir arabayı, kapıdan geri geri çıkarır. Yan camı açar. Kapının yanında durmakta olan; Erdeme bakar. ARABACI ALİ Ustam işlem tamam. İstersen bir denemeye çıkayım!. Dükkana doğru bakıp, yüksek sesle; ERDEM Emre, gel buraya.. Emre saygıyla yanına gelir. ERDEM Sen geç direksiyona, deneme sürüşü yap. Alt takımlarda ses kalmış mı? İyice dinle... Arabacı Ali, direksiyondan iner, yana oturur, Emre arabayı hareket ettirir. İleride bir büfe görünür ARABACI ALİ Emre, şu büfeden bir su alsan, çok susadım. Emre inip; büfenin önüne varır, Ali hemen direksiyona geçip; hızla uzaklaşır. Emre, büfeden bir şişe su alır, geriye dönüp, arabanın bulunduğu yere bakar, araba yerinde yoktur. 107) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Kürşat. Ağaçlar çiçekten meyvaya yeni dönmüş. Kürşat rahle önünde, televizyon. “Geceler zalim oldu” türküsünün son dörtlüğü “bayram gelmiş neyime, kan dolar yüreğime” bölümü duyulur. Rahlenin üzerinde dergi, Derginin kapağında, Ahi Evran” altında “23 Nisan özel sayısı 2014” “Fatma Ana Anadolu Bacıyanlar ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /743 Birliği” yazısı ve altında eski Türk kıyafetleriyle, orta yaşlı nur yüzlü, kadın resmi. Kapak görünür. Şarkı biter. DİP SES Son dakika! Haberi Kürşat derginin kapağına bakmakta ve sayfaları çevirmekte. Son dakika sözünü duyunca, televizyona bakmaya başlar. DİP SES Sayın dinleyiciler, bu sene üçüncü intihar. Ülkemizin en önemli araştırma merkezinde çalışan genç mühendislerimizden biri daha intihar etti. 5 çocuk sahibi anne çocuklarını ve felçli kocasını bırakıp başka bir erkekle kaçtı. Zavallı adama komşularıda bakmayınca, sokakta kaldı. Suudi arabistan kralı, Suriye halkının demokrasi mücadelesine desteğini sürdüreceğini söyledi. Manken Jale yine göz kamaştırdı. Podyumda transparan geceliğiyle yürürken, ipi koptu. Seyirciler gözlerine inanamadı. Mısırda... Kürşat Ar-Ge merkezindeki mühendisleri hayal eder. Cama doğru bakmaya başlar. Mısırdaki halk hareketlerini ve podyumda yürüyen mankenleri görür. Televizyonu kapatır. Ses görüntüye düşer. Dışarda kuş sesleri duyulur. Camda kuş yavrusu görür. Kürşat’ın gözünden bir kaç damla yaş düşer,okumaya devam eder.Fatma Ana’nın silüetiNİ Kayseri kalesinde görür. 108) KAYSERİ KALESİ (DIŞ GÜN) Fatma Ana, Askerler. Kale, Moğol ordusu tarafından kuşatılmış, kalenin üzerinde Fatma Ana, kadınların arasına koşar, okculara talimat verir. Arada bir kendiside ok atar. Her atışında bir moğol askerini yere düşürür. Kadınlara yağmur gibi oklar yağar. Bazı kadınlar yaralanıp düşer. Fatma Ana’yı izleyen bir kadın, gizlice kalenin kapısını açar, Moğol ordusu kaleye dalar. 744 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Kadınlarla, yakalanır. kıyasıya kılıç savaşı başlar. Fatma bacı 109) ERDEMIN OTO TAMİRHANESİ (İÇ GÜN) Erdem, Oğuz, Alp, Yücel, Kürşat, Kasap Ali. Erdem üzgün yere bakar. Kasap Alp, büyükce bir afişi kapıya yapıştırır. Kürşat ajandasına dükkana bakarak, yazı yazmakta. Kasap Ali’ye, Alp yardım etmekte. Afiş yapıştırır. Alp ve kasap Ali geri çekilir, yazı görünür. BU İŞYERİ ÇIRAĞININ HATASINDAN DOLAYI, AHİ BİRLİĞİ OTO TAMİRCİLERİ KÜMESİNİN, 23 NİSAN TARİH VE 1171 SAYILI KARARIYLA KAPATILMIŞTIR. Yazı görülünce, Erdem’in gözleri dolar. Yanındakilere bakmak ister. Yanındakiler oralı olmazlar. KAsap Ali, yavaşça yanına yaklaşır. Tutup yere yatırır. Ayakkabılarını çıkartır, dükkanın çatısına fırlatır. Ayakkabılar görülür. 110) DURUŞMA SALONU (İÇ GÜN) Katılımcılar aynı Polisler, Nurlu’nun koluna girmişler onu zorla tutmaya çalışır. Diğer polislerde, Deli Ali’nin etrafını çevirmişler. Akı Baba konuşur sesler duyulur. AKI BABA Benim, toplumsal bir örgütlenmeye gittiğim doğrudur. Ahilik sadece bir esnaf birliği değildir. Ahlakla, ilimle, helal kazançla, refah içinde, bir milleti, hatta tüm insanlığı, hedef alan, yüksek bir medeniyetin adıdır. HAKİM Bu devletin görevi, yeni bir devlet mi kurmak istersin ? Her caddeye bir yiğit başı görevlendirmişsin. Deliler bile varmış örgütünde ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /745 AKI BABA Doğrudur. Ancak biz bir kesimi örgütleyip diğerine düşman etmedik. Herşeyimiz şeffaf.Onlar ailesinin, akrabasının, komşusunun, devletinin sahip çıkmadığı, kötü yola düşmüş, gençler. Birliğimizin, içinde ahlakla yetiştirmek, topluma kazandırmak suç mu? HAKİM Delillerin toplanmasına, sanığın tutukluluğunun devamına. Nurlu bağırır, polisler onun ağzını tutmaya çalışırlar NURLU Delilleri toplamadan Akı Babayı nasıl tutukladın? Bu düzenbaz, yalancı, fitneci Greek kültüründen doğmuş, zalim Roma’nın hukuku. Sen önce, Ahi birliğine çırak ol, ilim öğren, adalet öğren, bir meslek sahibi ol. Akı Baba, sakin ve kendinden emindir. Fatma bacı ile göz göze gelirler. Fatma bacı mendiliyle gözündeki yaşı siler. 111) OĞUZUN ATÖLYESİ (DIŞ GÜN) Oğuz, Ustalar, Tembel Ali, İbo dayı, 2 Kameraman. Hava açık ve güneşli, İbo dayı, Oğuzun Atölyesini, kameramanlara talimat vererek, çektirmekte, kapı açık. Tembel Ali, çay dağıtır. Ali, dükkanların çekildiğini görür. Heyecanla Oğuz’un yanına varır. Kulağına sessiz birşeyler söyler. Oğuz, elindeki çayı, aceleci bir tavırla bırakıp, dışarı koşar. İbo dayının yanına varır. OĞUZ (heyecanlı) Hayrola.. 746 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI İBO DAYI Sanayi belgeseli yapmaktayız. Epey çekim yaptık. Burdanda bir iki kare alalım, dedim. OĞUZ Hangi televizyona? İbo dayı heyecanlanmaya başlar. İBO DAYI Televizyon değil ajansa. Oğuz kameramana bakar. OĞUZ Bantı bir başa al, merak ettim bir göreyim. Kameraman heyecanlanır, bantı başa alır, Oğuz monitöre bakar. Monitörde sadece kendi dükkanını görür. İbo dayının, yanına yaklaşır. Gözündeki iş gözlüğünü çıkarıp, İbo dayının gözüne takar. OĞUZ Dikkat aklın gözlüğüdür.Bu gözlük sende hediye kalsın. Kamera da bende. Tembel Ali’ye, kamerayı almasını işaret eder. Ali kamerayı alıp dükkana girer. Cep telefonunun numaralarına basar. Telefondan ses duyulur. DİP SES Buyurun merkez.. İbo dayı, kaçmaya yönelir. Oğuz kolundan tutar. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /747 OĞUZ Hazır gelmişken, size bir çay ikram etmeden göndermem, Töreme uymaz. İterek dükkana sokar. 112) DURUŞMA SALONU (İÇ GÜN) Katılımcılar aynı Polis, Nurlu’nun önünde durur. Deli Ali’nin, etrafını polisler çevirmiş, itişip, kakışırlar. Hakim konuşmaktadır. HAKİM Yiğitbaşı caddesinde bir deli gezermiş, ona yiğidim dermişsin gençleri dövüp, kafası aşağı çöp tenekesine atarmış. Kahvelerde insanları rahatsız edermiş. AKI BABA Hakim bey, siz beni sudan sebeplerle cezalandıracaksınız... Buyrun, istediğiniz cezayı verin. Artık savunma yapmam. AVUKAT Deliller toplanmamış, müvekkilim tanınmış bir insandır, tahliyesini talep ediyorum. HAKİM Maşallahhhh.. En nihayet konuştun be mubarek. Yanındaki hakimlerin kulaklarına, birşeyler söyler. HAKİM Delillerin toplanmasına, sanığın elektronik takiple tahliyesine. Deli Ali, hızla polisleri itip, mahkeme heyetine doğru yürür. 748 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI DELİ ALİ Bin yıl öncee, bin yıl sonra, yüz yıl öncee, yüz yıl sonra, Seyit onbaşııı Adalet! Adalet! Dedeeeee! Savcı, yanındaki savcının kulağına ağzını yanaştırır. SAVCI O yaşlı asker ne dedi? DIĞER SAVCI Sen onu tanımadın mı? Adam yaralamaktan kaç kez geldi, huzuruna. Adalet, adalet der, durur. SAVCI O zaman şikayet etsin. DİĞER SAVCI Kimi şikayet etsin? SAVCI Adaleti. DIĞER SAVCI Hangi adaleti? SAVCI Etsin canım birini. DİĞER SAVCI (Gülerek) Kızın adaleti etsin mi? SAVCI Kızım Adalete, adalet kampından yer ayırttırdım. 3 ay tatile çıkacak. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /749 DİĞER SAVCI Sen en iyisi emekli ol. SAVCI Maaş, yarı yarıya düşer, adaletin doktorası bitmedi. Ben en iyisi kendime, bir kulaklık yazdırayım doktora. Ayağa kalkar gibi yapar, diğer savcı kulağına doğru yanaşır, DİĞER SAVCI Gitmişken unutma. Birde gözlük yazdır kendine. Nasıl olsa devlet öder. Savcı kalkar, dışarıya doğru çıkmaya başlar, Deli Ali’yi polisler kucaklayıp, dışarıya doğru çıkartmaya zorlarlar. Mahkeme heyetini, izlemekte olan Kürşat, Ter içinde kalmıştır. Alnındaki terler, not aldığı kağıdın üzerine, damlamaktadır. Hayallere dalmıştır, kalemi kağıda rasgele sürmektedir. Yunus emre ve Ahi Evranı bilgelik evinde şöminenin başında görür. Ateş suya dönüşür. Şömine çeşme olur. Karaladığı kağıdın üstüne büyük harflerle:” 1000 YIL ÖNCE, 1000 YIL SONRA... YENİDEN TOPLANMA ZAMANI. TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR.” yazısı görülür. 113) MALYA OVASI ÇEŞME BAŞI (DIŞ AKŞAM) Ahi Evran, Yunus Emre Yunus Emre, çeşmenin başında yer sofrası hazırlar. Çayırlarda atlar, koyunlar, keçiler, otlar. Güneş Ufukla bulut arasında, hava hafif kararmış. Yunus Emre, heybesinden birkaç zeytin, tuz, iki dilim ekmek, çıkarıp, yerdeki bezin üzerine kor. Ahi Evran, güneşe doğru bakmaktadır. Derin düşünce içindedir. Yunus Emre, yanına yaklaşır. Elini kalbine kor. Eğilir vaziyette “sofra hazır” der gibi harekette bulunur. Ahi Evran, sağ elini göğsüne kor, sol eliyle, Yunus Emre’ye oturmasını isteyecek şekilde, uzatır. Yunus karşısına oturur. 750 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AHİ EVRAN Yol gardaşım, Yunus’um. Hele önce bir gönlümüzü doyuralım. Hakka şükürler olsun. Konya zindanında çilem dolduktan sonra, seninle tekrar görüşmek nasip oldu. Hacı Bektaşı Veli yoldaşım nerede? Sağlık içinde mi? Yunus’un gözleri dolar. YUNUS EMRE Hey ne yavuz inilersin, benim derdim yenilersin, dostu görmek mi dilersin, niçin ağlarsın gönül hey? AHİ EVRAN Beni tanıyanlara söyle; kim ki beni şeyh edine, Hacı Bektaşi Veli’ye gide. Osman gazi yiğidimden haber var mı? Çeşmenin başındaki söğüt ağacında, kuş sesleri duyulur. Kalkıp sofraya doğru yürümeye başlarlar, Yunus durur, kuşlara bakar. YUNUS EMRE Her kuş çiçek bin naz ile, över hakkı niyaz ile, bu kuşlar hoş avaz ile, o padişahı zikreder. Arkalarından at kişnemesi duyulur.arkaya dönüp bakarlar 3 atlı yanlarına yaklaşmaktadır.Evran koynundan bir mektup çıkarır Yunus’a verir AHİ EVRAN Al Yunus’um; bu mektubu, Konya’ya ilet. Sadettin Konevi yoldaşıma. Yine bize zindan göründü herhalde. Yunus, heybesini omzuna atar. Sofradan bir tane zeytini ağzına alır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /751 Değneği elinde, ufka doğru yürümeye başlar. Atlılar, Evran’ın yanında dururlar, içlerinden biri inip, saygıyla Evran’ın, elini öper. Hazır ol vaziyetine geçer ATLI KİŞİ Sultanımız, Celaleddin Karatay’ın hürmetlerini getirdim. Biz fakir kuluna bir emri var mı? Der. Atlılardan biri daha iner, yüzü peçelidir. Peçesini kaldırır. Fatma ana görünür. Ahi evranın gözleri dolar. Fatma Ana heyecanlıdır. FATMA ANA Bağdat zindanlarındaki çilem tamam oldu; ömür yoldaşım, Güneşin önündeki duman gitmiştir. Ufukta dolunay gibi parlamaktadır. Evran’ın gözü yaşlı, eşinin yanına doğru yürür. Batmakta olan güneşin ışıkları yüzlerine yansır. Işıkların içinde görünmez olurlar. 114) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ-GÜN) Abdulkadir, Akı Baba, Kürşat. Odada kütüphanenin önünde Kürşat, daha önce kütüphaneden aldığı kitabın son sahifesini okumakta. Karşılarında yer yastıklarına dayanmış, Akı baba ve Prof.Dr. Abdulkadir. Dizlerinde dosya. Dosyanın içinde kağıtlar var. Akı baba’nın kolunda elektronik takip cihazı. Kağıtlara karşılıklı yazı yazmaktalar ve birbirlerine vermekteler. Prof. Abdulkadir yazdığı kağıdı, Akı Baba’ya verir. Akı baba okur. ABDULKADİR (Yazı görünür) “Asistanlarımın üçüncüsüde intihar etti. Tahminim nano teknoloji ürünü kullandılar.Hiç bir bulguya ulaşamadık.” Akı Baba yazıp verir. 752 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AKI BABA (Yazı görünür) Projeye devam etmeyecek misin? Abdulkadir yazıp verir. ABDULKADİR Son asistanımı da başka bir şekilde öldürdüler. Dördüncü çocuğum oldu, adını Nurl’u koydum. Akı Baba yazıp verir. AKI BABA Allah, analı babalı büyütsün... Tohumları toprağa at, ALLAH’ın rahmeti bitmez. Kürşat’a bakarlar. Kürşat son sahifeyi okumuş. Kitabı kapatır. Kitap görünür. Kitabı, kütüphaneden aldığı yere kor. Akı baba ve Abdulkadir, kağıtları toplayıp ellerine alırlar. Akı baba önde, Kürşat en arkada, salona geçerler. Kağıtları şömineye atarlar. Kağıtlar yanar, yandığı görünür. 115) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜNDÜZ) Şelalenin önünde, mehter çalmakta, Mehterin sesi, su sesiyle karışır. Şelalenin yanında büyük bir led ekran var. Led ekran’da, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Ahi Evran, İbn-i Sina, Cezeli, Harezmi, Farabi, Edibali, Taptuk Emre vb. Türk büyüklerin hayat hikayeleri geçmekte görünür. Mucit, şelalenin önünde iskemleye oturmuş, berber onu saç sakal traşı yapar. Önündeki kahvenin sandalyeleri, hilal şeklinde dizilmiş. Hilalin ortasında yer minderleri ve yastıkları, ortada post var. Yiğit başı, kafenin kapısında. Akı Baba görünür, yiğit başı (yüksel) saygıyla selamlar. Akı Baba da halkı hürmetle selamlar. Halkta onu saygıyla, el pençe selamlarlar. Mehter durur. Misafirler Birol, Prof. Yücel, Prof Reha, Prof. Abdulkadir, Doktor Suat, birde Kur’an hafızı Akı Babayı takip ederek mindere otururlar. Salavat getirilir. Bir Hafız Kur’andan, Mutaffifin Suresi 1. ayeti okur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /753 116) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat namaz kılarken, dizlerinin üzerinde düş görmekte, düşünde Osman Gazi dizlerinin üzerinde oturmaktadır. 117) EDİBALİ TÜRBESİ (ODA İÇ GECE) Osman Gazi. Osman bey (Gazi) kıble istikametinde dizlerinin üzerinde, Nas suresini okur. Sureyi bitirir. Kur’an’ı torbasına kor, duvara asar, kıbleye doğru dizlerinin üzerinde edeplice oturur. 118) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) Yiğit başı, Akı Babanın huzuruna yaklaşıp, tanzim devinde hafifçe eğilir YÜCEL Esselamı aleyküm ya pi’an AKI BABA Ve aleyküm selam verahmatullahi veberakatühu. YÜCEL Hal şudurki; birliğimizden bir mümin kardeş, uzun zamandır ustasına hizmetinde bulunmuş, ustasunın rızasını almıştır. Usta dahi ustalık hakkını yerine getirip bugün sizin azizlerin rızası ile huzurunuzda, bu kalfasına, destur vermek ister. Kabul buyurursanız, kalfasını size getire. Ne buyurursunuz?.. Yiğit başı bir eline su, diğer eline süpürge alır. Akı Babanın önünde, tanzimde bulunarak geri çekilirken, oraları hafifce sulayıp süpürür gibi yapar. Biraz uzaklaşınca ikinci defa selama durur. Kalfanın (mucitin) yol kardeşi seçtiği Alp ve Yüksel, yiğitbaşıyı takip ederler. Önce sol adım, sonra sağ adım, ayaklar yanyana gelir. Sağ ayağın baş parmağı, sol ayağın baş parmağının, üstüne konur. Bu düzende Akı Babanın huzuruna varılır. Yiğit başı saygıyla 754 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI YÜCEL Size usta getirdi adağı, fakir olur fakirlerin adağı. Mucitin yol kardeşleri ellerindeki hediyeleri sunarlar. 119) YİĞİT BAŞI CADDESİ (DIŞ GÜN) Anahtarcı Ali Deli Ali Anahtarcı Ali, direksiyonda. Deli Ali yanında oturmakta, caddede ilerlerler. Radyo’da “Müdür beyin yeşil kürkü” türküsü duyulur. Anahtarcı Ali, türküye eşlik etmekte. Kamyonetin kasasında meyva kasaları var. Arkadan, maliye arabası takip etmekte, yolda kırmızı ışık yanar. Ali arabayı durdurur. Maliye arabası yanlarında durur, arabadaki memurlardan biri camı açar Aliye: MEMUR Arabanızı ışıklardan sonra sağa çekin. Yeşil ışık yanar. Ali yolu geçer. Biraz ileride durur, Maliye arabasıda önünde durur, bir memur iner, Ali’nin yanına yaklaşır. MEMUR Faturasını lütfen.. Anahtarcı Ali, Deli Ali’yi göstererek ANAHTARCI ALİ Gardaş, aha bu adamın bahçesinden topladık. MEMUR O zaman muhtasar makbuzunuzu verin, lütfen. Deli ali sinirli, sinirli, memura bakmakta, rengi kızarmış öfkeli, ANAHTARCI ALİ Oda ne gardaş?.. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /755 MEMUR Saflığa oynama, makbuzunuda yoksa mallara el koyduk. Arabanın önüne geçip, eliyle “in aşağı” işareti yapar. DELİ ALİ Sür! sür! Arabacı Ali sürmez. Deli Ali, hızla arabadan iner. Değneğiyle, arabanın önünde duran memurun kafasına vurup, düşürür. Deli Ali memuru yoldan kaldırıp, arabanın kasasına atar. Deli Ali, arabaya biner. Anahtarcı Ali, arabayı hızla uzaklaştırır. 120) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) Usta(Oğuz) sol başta, yiğit başı sağ başta, kalfa arkalarında, kalfanın arkasında yol kardeşleri, sağdakinin sol eli,soldakinin sağ eli, kalfanın omuzlarında, birinin elinde peştemal, ayak hareketleri töreye uygun, Akı Baba’nın huzuruna varırlar selama dururlar. YÜCEL Meftarı mevcudat, hazreti fahri alem, Muhammed Mustafa ya salavat Herkes salavata iştirak eder, yol kardeşleri geri çekiliip diz kırarak otururlar, yiğit başı ve usta kalfanın hizasına gelerek elleriyle desteklercesine omuzlarını tutarlar, kalfa en önde Akı Babanın huzurunda AKI BABA Ey yiğit başı, icazetini almak istediğiniz kalfa evladımız bu kişimidir ? Kimlerdendir? hangi meslektendir? YÜCEL Bilge dedenin oğlu, icatlar yapar. 756 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI AKI BABA Meslekteki ehliyeti sabit olmuşmudur. YÜCEL Yeni bir güneş enerjisi paneli gelişrirdi. Dünyadaki emsallerinden çok ileride. Güneş panelini getirirler, profesörler güneş panelini inceler. 121) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Fatma bacı, Nurlu, Ayşe, Sevgi. Hava yağmurlu, camdan bahçedeki meyvalar kızarmış, kuşlar gezinmekte, kuş sesleri duyulmakta. Nurlu onlara bitki çayı ikram etmekte, aralarında samimi bir hava var. Sevgi çantasından paraları çıkarır. Fatma’nın önüne kor. DİP SES Kuş sesleri. SEVGİ Ayşe seni çok övdü. Bizim evin bulunduğu yer, toplu konuta dönüştü. Bizlere’de 20 daire düştü. Zekatını size vereyim dedim. Tam 100 bin lira. Sevgi, üzgün paralara bakar. 122) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GÜN) AKI BABA Pekala güzel. Davranışları, dünya işleri, insanlığı için ne dersiniz? YÜCEL İyiliğine şahitlik için yol kardeşleri burada. Ustasıda hem şahit, hem kefildir. Biz dahi takdir ederiz, desturlarınıza layık görürüz. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /757 AKI BABA Pekala ahiret işlerine ne dersiniz? YÜCEL Biz onu mütedeyyim görürüz, ama iç kısmını ALLAH bilir. 123) BİLGELİK EVİ Sevgi, Fatma, Nurlu, Ayşe. (İÇ GÜN) SEVGİ Ben size güveniyorum. İstediğiniz gibi kullanın. Fatma, Fatiha suresinde, “Yalnız sana inanır, Yalnız sana güvenir, Yalnız senden yardım dileriz.” ayetlerini bulup gösterir. Fatiha suresi görülür. FATMA Bizim yardıma ihtiyacımız yok. Sizin hayrınızı, hayırlı işlerde kullanmak için yol atalığı yapabiliriz. Kur’an ı Kerim Fatiha Suresi, Arapça ve Türkçe görünür. Sesin üstüne düşer. FATMA Yüce ALLAH kitabında; yalnız kendisine inanılacağını ve yardım isteneceğini bildirir. Sizin isteğiniz, işin kolaycılığı. Zekatımı vereyim, sevabı bana, günahı ona.. Nereye gittiğini bilmeyim. Cennette yerim hazırlansın. Yok öyle cennet... Böyle bir cömertlik ve merhamet anlayışı bizi merhamet edilecek hale düşürür. Cihan İmparatorluğu’nu, bu safça, iyi niyet ve zeka tembelliği yüzünden kaybettik. Osmanlı İmparatorlu’ğu küçülerek Türkiye kalır. Ses görüntüye düşer. 758 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI FATMA Biz, böyle bir kapıyı açarsak, iyi niyetli kişilerin yardımıyla yaşayan parazit bir kesimin oluşmasına zemin hazırlarız. İnternetten “Akı Türk” sitesine gir bak. Herkesin verdiği para ayrı, ayrı topluma nasıl faydalı hale gelmiş. Devlete’de açık, halka’da açık. Sütten Ak, su’dan berrak. Binlerce yıllık Oğuz töresinin dinimizle sentezlenerek, Kıt’alara refah, bolluk, huzur ve adalet taşıyan Ahi kültürü’nün değişmez kuralı; Toplumsal fayda ve şeffaflıktır. Fatma, Ahi Evran Deri atölyesini hayal eder. Ses görüntüye düşer. SEVGİ (Şaşkın) Bu parayı almayacakmısınız yani? Ahi kültürü’de ne? Ben okullarda, televizyonlarda, kitaplarda Yunan kültürü’nü, Kızılderili kültürü’nü hatta yamyam kültürü’nü bile öğrendim. Nurlu dalgınlaşmış hayal görmektedir. Tarihi bir kalıntıda Yunan Tanrı’ları yazısını görür. Tanrı’ların altında, Aşk Tanrı’sı, Savaş Tanrı’sı, Şarap Tanrı’sı, Zevk Tanrı’sı yazıları vardır. Ormanlık bir alanda, yamyamların, törenle kazanda insan pişirdiğini görür. Gök gürlemesi duyulur, birden sıçrar. NURLU İnsanların, inançlarıyla yaşamları arasında doğrudan ilişki vardır. Zihinlerinizde yalan, dolan, fitne yaratan, tezgah kuran, zevk ve eğlenceye dalıp, zevki için yiğitleri vuruşturan, savaş çıkaran Tanrı’lar uydurursanız toplumda çatışma kültürü yaratırsınız. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /759 Ses görüntüye düşer. Ayşe ve Sevgi gülüşürler. FATMA Nurlu’nun zeka seviyesi 160. Nurlu o kültür’leri çoktan öğrenmiş ve beyni’nin çöp tenekesine atmıştır. Sevgi’ye bakar. Nurlu’ya bakar. Nurlu mahçup bir şekilde yere bakmaktadır. 124) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat düş görmeye devam eder, Edipali’nin kuşağından ay çıktığını görür. 125) EDİBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE) Osman Gazi. Osman bey, kıbleye doğru dönmüş, dizlerinin üzerinde rüya görmektedir. Edibalinin kuşağından ay doğar. Osman beyin koynuna girer. 126)BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GÜN) Akı Baba, çevresinde oturan bilim adamlarına bakar. AKI BABA Ey azizler bu müridin gönlündeki isteğe ne buyurursunuz? Eh-li şet olmasına, işyeri açmasına, ustalar arasına girmesine mahal görürmüsünüz? Bilim adamları hep beraber : Görürüz. Ayağa kalkarlar, elini kıyamda bağlar. Buna göre profesörler ve seyircilerde aynı şeyi yaparlar. Kalfanın eli çaprazlama olarak, kulak memelerini tutmuştur. 127) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat namaz kılarken düş görmeye devam eder. Düşünde, Edipali’nin kuşağından çıkan ayın Osman Gazi’nin koynuna girdiğini görür. 760 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 128) EDİBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE) Osman Gazi. Ay koynuna girince göbeğinde ağaç biter. Gölgesi alemi tutar gölgesinin altında dağlar var. 129)BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ Akı Baba. (DIŞ GÜN) AKI BABA Ey oğul, can ve gönül kulağıyla işit, ustalığa destur istersin. Mesleğindeki ehliyetini kendi işinle ispatladın. Yol kardeşlerin, ustan seni övdüler. Dünya davranışlarına, sana kefil oldular. Ahiret işlerindede senin, Hak yolunda yürür, dininidiyanetini bilir olduğunu, söylediler. Memnun olduk, mütehassıs olduk. 130) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ-GÜN) Deli Ali, Anahtarcı Ali, Vergi Memuru Deli Ali ve Anahtarcı Ali, kamyonetle hızla ilerlemekteler. Arkalarında polis arabası onları yakalamaya çalışmakta, arabada “Müdür beyin yeşil kürkü, yeni çıktı bu türkü” türküsü duyulmakta. Arabanın kasasında vergi memuru, meyva kasalarının üstünde yatmakta. Düşmemek için kasalara sarılmaya çalışmakta. 131)BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) AKI BABA Ey oğul, güzel ahlaktan, akl-ı selimden dışarı adım atmayasın. Nefsine ve şeytana uymayasın, haramdan mekruhtan perhiz edesin. Sünnetleri kocaltmayasın.Elinden komadığını götürmeyesin. Kimsenin sanatına tamah etmeyesin. Kimseye hıyanet nazarıyla bakmayasın. Kimseye kibir, bahuz, buhul ve haset etmeyesin. Her kimin ayıbını görürsen örtesin. Dünyaya aşırı muhabbet etmeyesin. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /761 132) BİLGELIK EVİ Fatma, Nurlu, Sevgi, Ayşe. (İÇ GÜN) FATMA Sözü uzatmayalım. İlimsiz gidilen yolun sonu karanlıktır. Önce bu para toplumun faydasına, üretime dönüştürülecek şekilde projelendirilecek. Zira her üretim yapılan yer, gerçek bilgilerin öğretildiği okuldur. Sizde projede denetçi olarak görev alacaksınız. Cuma toplantımıza gel, yönetim kurulumuzla tanışın. Sevgi, umursamaz çevirir. bir tavırla kafasını bir tarafa doğru SEVGİ Amaaaannn.. Birde paramı denetleyecekmişim.. Biz her hafta altın günü yapıyok. Pasta yiyok, çay içiyok, pişti oynuyok, dizi seyrediyok.. Uğraşamam valla... Sevgi, parasını çantasına kor. Dışarı çıkar. Kapı kapanır. Ayşe hayale dalmıştır. Eşi Ali, Tembel Ali’nin çalıştığı, Oğuz’un atölyesi’ni ve çalışanları görür. Çıraklar yakından görünür. Ses görüntüye düşer. 133) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) AKI BABA Dünya’ya senden büyüğüne varıp ona izzetu ikram, hurmetu tazim, gösteresin. Kazancının bir kısmını fukaraya sarf edesin. Hayır işlerinde elinden geleni yapmakta, kusur etmeyesin. Ey oğul, bu şeriatı kendine vacip kıldın mı ? Kalfa bu soruya evet işareti yapar. 762 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 134) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat namaz halinde düş göreye devam eder, Osman Gazi’Nin göbeğinde ağaç biter. 135) EDİBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE) Osman Gazi. Osman bey rüya görmeye devam eder. Dağların altından sular akar, o sulardan kimi içer, kimi bahçe sular. Kimi çeşmeler akar. 136) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENI (DIŞ GÜN) AKI BABA Pekala münasip el bizden destur ALLAH’tan. Haydi ALLAH mübarek eylesin der. Kalfa ellerini, normal vaziyette indirir. Yiğitbaşının işaretiyle, bütün ahalinin katıldığı gür sedayla salavat kopar birden... Her taraf bu ulvi sesle çınlar. Salavat sesleri devam ederken kalfa, kalfalık peştemalini çıkarıp yol kardeşine vermiş, ustalık peştemalınıda ondan alarak Akı Baba’ya sunmuştur. Öte yandan Akı Baba, postunun biraz sağında beklemekte olan terazi de Akı Baba’ya verilmiştir. Bu işler tamamlanana kadar salavat sedaları devam eder. Akı Baba teraziyi göstererek: AKI BABA Oğul hak al ve hak ver. Kimseye dediğinden eksik verme ki Hak teala kazancına ve ömrüne bereket vere ve her zaman teraziyi eline alasın. Ahiret terazisini anmak gerekir. Yakında bilesin. Aki Baba, insan beynindeki dengeyi hayal eder. İnsan beyninde ki, inanç ve mantık merkezleri, ışık halleri şeklinde, terazi olur. Terazinin inanç tarafında, bahçeler, bağlar, akan sular (Cennet Bahçesi) görünür. Diğer tarafında, arka planda ateş, ön planda kaynayan su, tramlı ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /763 olarak girdap oluşturur. Birbirine geçen dalgalar oluşur. Ses görüntüye düşer. AKI BABA helali hesap ve şüpheye itip harama az da olsa meil etme. Sağ eliyle üç defa kalfanın sırtını okşar, usta peştemali alır. Nezaket ve usulen Akı baba ya, sonrada taşı ehli zatlara, bu işin yapılmasını teklif eder, ama iş tekrar ustaya kalır. Usta peştemali Akı babadan alınca yine yiğitbaşının işaretiyle, gür bir tekbir sesi doldurur her tarafı. Usta peştemalı, usul ve erkanıyla beline dolar ve üç düğüm attığı görülür. 137) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat namaz halinde, düşünde; Osman Gazi’yi, Epiali’yle beraber görür. 138) EDİBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE) Edibali, Osman bey. Kapı açılır Edibali görünür Osman bey kıble istikametinde dizlerinin üstündedir. Edibalinin kapıyı kapatma sesine osman birden sıçrar, uyanır. Edibaliyi görür. Birden yerinden fırlar Edibali’nin elini öper. Edibali eliyle “otur” işareti yapar. Edibali oturduktan sonra, Osman karşısına edeplice oturur. Rüyasını anlatmaya başlar. Ses duyulmaz. Edibali düşünceye dalar. Edibali’nin kuşağından çıkan Ay görünür. Edibali ve Osman’ın üzerine düşer. Işık yoğunlaşır görünmez olurlar. EDİBALİ (Kafa Sesi) Padişahlık senin ve senin nesline mubarek olsun, kızım mal hatunda helalin olsun. Ses görüntüye düşer. 764 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 139) BİLGELİK EVİ ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) Yeni usta eski ustanın eline varır. Eski ustası onun ellerinden tutarak Akı Babaya seslenir. OĞUZ Biz bunu aklımızın erdiği gücümüzün yettiği kadar mükemmel yetiştirmeye çalıştık. Lütf-u ilahi ile muvaffak olduk. Bugünlere kavuştuk, cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler hamdü senalar olsun. Onun her halinden memnunuz.Mesleğimizi sürdürüp şereflendireceğine, vatanımıza milletimize faydalı ve dinine diyanetine bağlı kalacağına inanıyoruz. Üstümüze geçmiş hakları varsa huzurunuzda kendisinden helallik isterim. Yeni usta (Mucit) söz alır. MUCİT Benim ustamda hiç bir hakkım yoktur. Bana velinimetlik yaptı. ustamın bende çok hakkı vardır. ALLAH ustamdan da, sizlerden de razı olsun. Oğuz kürsünün üstünde duran taşı ve hediyesi olacak malzemeyi getirir OĞUZ Taşı tut, altın olsun. Tuttuğun işlerde hayır göresin. Yoksulluk sıkıntı çekmeyesin. Gelmiş geçmişler, ustalar piriler ve erenler şefaatcin olsun. Hakkım varsa helali hoş olsun. Bak oğul, alimlerin dediklerini, kahyaların öğütlerini, benim sözlerimi tutmaz isen şu parmaklarım yarın boynunda olsun. diyerek elini öpmesine müsade eder. Kendisine onun alnından öper. Mucit Akı, birliğinde ustalık rütbesini alır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /765 140) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE) Kürşat namaz halinde düş görmeye devam eder. Rüyasında deniz kenarında yeşillikler arasında, Selçuklu mimarisi ile yapılmış, büyük bir köprü şeklinde, şehir kapısı görür. Kapının üst kısmının, bir tarafında Türk bayrağı, diğer tarafında Ahi Evran’ın resmi İkisinin arasında “Türk Teknoloji Kenti” yazısı. Onun altında “Hak ile sabır dileyip, bize gelen bizdendir, ilim, akıl ve ahlak ile çalışıp, bizi geçen bizdendir.” Yazısı görünmekte.Kürşat kapıdan içeri girer. Senaryoda oynamış oyuncuların tümü, ayrıca kalabalık bir topluluk, aynı istikamete doğru bakmaktalar. Kendisi de bakar. 141) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GÜN) Mehter tekrar çalmaya başlar. Deli Ali ve Arabacı Ali arabayla topluluğa yanaşırlar. Arabanın kasasında vergi memuru yatmakta. Araba Topluluğun yanına gelir. Ali’ler arabadan iner. Deli Ali, kasadaki vergi memurunu kucaklayıp indirir. Ayaklarının üstüne bırakır. Memur ayakta duramaz. Yere oturur. Deli Ali’ye korkak ve hayret ifadeyle bakar.Ali’ler ve anahtarcı kasaları indirir. Oğuz ve Mucit, Akı Babadan başlayarak bilim adamlarının ellerini öperler. Arkadaşları muciti tebrik ederler. Erdem, lokmalar ve tatlılar dağıtır. Deli Ali ve Anahtarcı Ali’de, insanlara meyve ikram ederler. İki polis kalabalığın arasını yara yara, Deli Ali’nin yanına gelir, kollarına kelepçe takmak isterler, Deli Ali izin vermez mücadele başlar. 142) KONFERANS SALONU BÜYÜK MECLİS TOPLANTISI (İÇ GÜN) Hava hafif yağmurlu, güneş görünür. Ön sırada ortada devlet reisi, sağda Bilge Dede, Solda Nurlu. Devlet reisi koltuğunda “Devlet Reisi” yazısı. Bilgelik evine katılmış olanlar önde. Kasap Ali çıkış kapısında ayakta, Ayşe bebeği ile arkada. Fatma Bacı ve diğer bayanlar arkada. Basın bölümünde oturanların içinde, gıcık bakışlı, uzun burunlu, uzun yüzlü, kızıla yakın saçlı bir genç, oturur. Kasap Ali ona gıcık olmuş gibi bakar. 766 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI OĞUZ Gündemin son maddesi.. Okuyacağım özellikleri taşıyan üyelerimiz; büyük meclisimizin 5 kişilik heyetine aday olabilirler. 1)Yaptığı işle dünyadaki meslektaşlarını geçmiş, Ahlakıyla topluma örnek olmuş olmak. 2)Temiz enerji üreten bir sistem geliştirmiş veya temiz enerjiyle çalışan bir makina icat etmiş ayrıca Ahlakıyla topluma örnek olmuş olmak.Bu özelliklerden en az birini taşıyan üyelerimiz sahneye buyursunlar. 3)Yaşadığı çevrede toplumsal bir projeyi geliştirerek uygulayıp Akı kültürünü yaşayan, temiz bir toplum oluşturmuş olmak. Mucit kalkar, kürsüye doğru kulağına ağzını yaklaştırır. yürür. Nurlu devlet reisin NURLU İsterseniz sizde aday olun. Devlet reisi Nurlu’ya sevgiyle bakar, DEVLET REİSİ Bu iş beni aşar. NURLU İsterseniz, benim çırağım olun 5 yıl sonra aday olursunuz. Devlet reisi güler. Elini Nurlu’nun elinin üzerine kor. Kulağına eğilir. DEVLET REİSİ Görev sürem dolsun, ölene kadar sizinle olmak benim için şeref olacak. Mucit kürsüye varır, Kürşat’ın elini sıkar. Kürşat aceleci bir tavır alır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /767 KÜRŞAT Lütfen acele edelim, zamandan değerli nesne var mı? Deli Ali, kolları kelepçeli koşarak, Kasap Ali’nin bulunduğu kapıdan içeri dalar. Kürsüye doğru yönlenir. Arkalarından polis’ler koşarak içeri girerler. Deli Ali’ye arkadan yapışırlar. Deli Ali, hızla gergi dönüp, polisin omzuna vurup yere düşürür. Kürsüye çıkar yüksek sesle öfkeli bağırır. DELİ ALİ En büyük hakem zamandır. En büyük hakem zamandır. Kelepçeleri kırılır. hızla kürsünün kenarına vurur. Kelepçeler DELİ ALİ 1000 yıl öncee, 1000 yıl sonraa... Deli Ali’nin resmi donar. 143) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE) Kürşat. Uzay mekiğinin üstünde Türk bayrağı ve Cumhurbaşkanlığı forsu görülür. Kalabalığın biraz ilerisinde, ağaçların dibinde İbo dayı ve Jack saklanmışlar, hasetle mekiğe bakmaktadırlar. Kürşat onlara arkadan yanaşır. Yanlarında büyük bir çuval içerisinde duran, ucu sivri bir cisim vardır. Mekik, topluluğa Bilge Dede’nin, salavat getirtirmeye başlaması ile beraber havalanmaya başlar. İbo dayı, çuvalı açar, füze görünür. Füzeyi ateşlerken Kürşat üstüne atlar. Jack Kürşat’ın kafasına tabanca dayar. Kürşat sıçrayarak uyanır. Kürşat secdeye kapanır. Dışarda çok şiddetli gök gürlemesi duyulur. Arkadan sağanak yağmurun sesi, yağmur odanın camından görünür. 768 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 144) KONFERANS SALONU BÜYÜK MECLİS TOPLANTISI (İÇ GÜN) Hava yağmurlu. Akı Baba kürsüde konuşur. Ses duyulur. Ayşe bebeği ile arkada görülür. AKI BABA Sayın devlet reisimiz, değerli birlik üyelerimiz. Geçen yüzyılda fosil enerji uğruna dünyamızı delik deşik ettiler. İklim bozuldu. Yağmur doluya dönüşür, camlara dolu vurmaya başlar. İnsanlar camlara bakar. Aki Baba’da bakar, Sabırsız, kanaatsız, şükürsüz, ihtiraslı insanlar doğamızı bozmakla kalmadı. Sosyal hayatımızın da, doğasını bozdular. Kasap Ali, gıcık olduğu gazeteci ile göz göze gelir. Akı Baba’nın da dikkatini çeker. AKI BABA (Heyecanlı) “Sizler hak ile sabır dileyip, bize gelen bizdendir. İlim, akıl ve ahlak ile çalışıp, bizi geçen bizdendir” dediniz. Gecenizi gündüzünüze kattınız, şükürler olsun, dünya pazarlarına girdik. Tekno-parklarımız bilgi ve teknoloji ihrac etmeye başladı. Sizlere ne mutlu ki fosil enerji yerine temiz enerji, fosil enerjiyle çalışan makinaların yerine temiz enerji ile çalışanlarını, geliştirdiniz. Durur, önündeki sürahiden bardağa su koyar, bir yudum içer, hayal eder gibi bakar,hayalinde yarı çıplak yüzleri ve vucudları boyalı kadın ve erkeklerin dans ettiklerini görür. Ses görüntüye düşer. AKI BABA (Heyecanlı) Fosil kültür yerine, yüce Türk milletinin temiz kültürünü, kıtalara taşımaya ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /769 başladınız. Hakkın bayrağı bütün kalelerde yeniden gönderde. Yeni bir yüz yıl başladı. Türk yüzyılı!.. Basın grubunun içinde oturan, Kasap Ali’nin gıcık olduğu kişi, Kasap Ali’ye bakar. Kasap Ali, Akı Baba’ya bakmaktadır. Birden yerinden fırlar. Tabancasını çıkarıp Akı Babaya bir el ateş eder. İkincisini etmeden Kasap Ali üzerine atlayıp boğuşmaya başlarlar. Silah sesleri duyulur. Akı Baba, kürsü masasının üzerinde duran demir saplı küçük bayrağa tutunur. Diğer eli konuşma dosyasına çarpar. Bayrakla beraber kürsünün arkasına düşer. Dosyadaki kağıtlar dağılır. Akı Baba, kürsünün arkasında düşmüştür. Kürsü masasında duran demir saplı küçük Türk bayrağı’nı, bir eliyle sımsıkı tutmuş. Dosyasından dağılan kağıtlardan biri, diğer elinin yanına düşmüştür. Kağıtta yazı görülür. “Akı Baba Bu iş beni aşar”. Akı Baba’nın kafasından; elindeki Türk bayrağı’na kan damlamaya başlar. Ayşe arka sıralardan kalkıp, kürsüye doğru gözü yaşlı koşar, bebeği ağlamaya başlar. Bebek görünür. DİP SES Bebek Ağlaması. Dışarda hava birden kararır. Yağmur hafiften devam eder. Camdan ay tutulması görünür. DİP SES Ay dutuldi; yahtısını virmedi, Kimsene yılduz, ışının görmedi. Ay tutulmasındaki Hilal’in önündeki dönüşürken Akı baba’nın yüzü görülür. siyahlık, kızıllığa 145) KONFERANS SALONU (DIŞ GÜN) İnsanlar’ın bir kısmı dışarı çıkmışlar. Ay tutulmasını izlemekteler. Nurlu ile Bilge Dede gökyüzüne bakmaktalar. 770 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI BİLGE DEDE Evrensel kültürün genleri, en son Akı kültüründe filizlenmiş, Akı Baba gözlerini yumar, Osman Gazi’nin göbeğinde oluşan ağaçı hayal eder. Ses görüntüye düşer. BİLGE DEDE insanlığın varoluşundan bu yana, hak yolunda nesilden nesile geçen bu muhteşem kültür, ulu bir çınar olmuş, son büyük Cihan İmparatorluğu’nu oluşturmuştur. Türk markası olarak da Dünya’ya yayılmıştır. Bilge Dede, Nurlu’ya sevgiyle bakar. BİLGE DEDE Nurlu kızım, insanların karakterini programlamak istersen Akı kültürü’nü öğrenip, yaşamalısın. O zaman Ataları’nın yaptığı gibi, insanların huzur, barış, bolluk içinde yaşadığı, yüksek bir medeniyetin kuruluşuna katkıda bulunabilirsin. NURLU Bilge Dede doktora tezim’in ismini buldum. “Evren’in (Evran’ın) Oyunu AKİLER” Akı Baba’nın yüzünden dalgalar şeklinde kan yayılırken, rüzgar, yağmuru savurtarak,su dalgalarıyla yazılarak, Ayetler, Arapça ve Türkçe’leri görünür. (Bakara 2. Sure 148. Ayet): “Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Sizde hep hayırlara yönelin. Hayır yolunda yarışın. Ey Müminler hayırlı işlerde diğerlerini geçin.” (Ankebut 64. Ayet): “Bu dünya hayatı bir eğlence ve bir oyundan başka birşey değildir. Ahiret yurdu, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı”. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /771 Arka fonda “Evren’in Oyunu Akıler” yazısı çıkar. Kanlar hızla bir araya toplanıp, Türk bayrağı’nın kırmızı zeminini, dalgalar şeklinde oluşturur. Zemin hızla açılarak büyür. Zeminin başındaki Hilal’de orantılı olarak büyür. Hilal, zeminin içinde deniz dalgası gibi kabarıp inme hareketi yapar. DİP SES Sırayla, Ultrason aletinde oluşan bebek kalbi sesi, Galaksi oluşumundaki doğal ses. Rüzgar sesi. Deniz dalgası sesi. Ses görüntüye düşer. Gökyüzünde yağmakta olan yağmur, hızlanır. Rüzgar bayrağın zeminine, yağmur’u hızla savurtmaya başlar. Bayrağın zemini’nin, yıldız olan kısmında yoğunlaşır. Boşluk oluşur. Boşluktan bir yıldız görünür.Bayrak gökyüzünde dalgalanmaya başlar. Bilge Dede, gökyüzünde oluşmuş bayrağı gösterir. Nurlu bakar. BİLGE DEDE Bayrağımızdaki kırmızı renk, damarlarımızda Hakk’ın nidalarıyla akan, yaradılış nedenimiz olan, sevgiyi, FONDA (KALP SESİ) Ay,Hakk’ın yolunda giderken, cehaletin karanlığına düşmememiz için ilmi, Bilge Dede, Kürşat’ın rüyasında gördüğü Türk Mekiği’ni hayal eder. Ses görüntüye düşer.Bilge Dede Şehaded Parmağı ile bayrağın yıldızını gösterir. BİLGE DEDE yıldız ise Hakk’ın yasalarına uyumlu bir medeniyet kurmamız için, yüce bir hedefi temsil eder. Bu bayrak, bizimle beraber, Evrensel yasalara uyumlu yaşamak için, 772 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI mücadele eden, bütün insanların, gen kültürü’nün simgesidir. Yeni yol atan bayrağın olsun.Ona sımsıkı sarıl, düşsende düşürme: Rüzgar, yağmur’u dalgalandırarak fışkıran bir su şekline getirip “KORKMA SÖNMEZ BU EVRENSEL YASALAR” yazısını oluşturur. Yağmur’un, gökyüzünden göle inişi, gölde; bayrakla beraber, bayrağın gölgesi ve oyuncuların saygı duruşu görülür. DİP SES İstiklal marşı ezgisi. Ses görüntüye düşer. SON... Sinopsis Ahi Kültürü, insanlığın var oluşundan bu yana toplumsal zaaflardan yararlanarak örgütlenmiş bir azınlığın, tatmin olmayan egolarıyla, evrensel yasalara mualif, zulme ve kandırmaya dayalı, töreler uydurarak, oluşturdukları toplumsal ortamda; herşeye rağmen, gönlünde hakkı tecelli ettirmiş, toplumsal öncülerin; çetin bir uğraş sonucunda, sabırla, ahlakla ilmin ışığında, hayırlı işlerde yarışarak, bireyden aileye, aileden millete, hatta topyekün insanlığın, barış ve huzur içinde yarışmalarını hedef kılan insanlık kurumunu oluşturmak için, nesilden nesile aktarılan evrensel kültür genlerinin birikimidir. Bu anlayıştan hareketle, tarihte Ahi ahlakına vurgu yapan örnekler montajlanmış. Günümüzdeki sosyal dokunun bütününü de görecek şekilde mikslenmiştir. Senaryo, Evren’in yaradılış nedenini hatırlatacak bir akışla başlar. Ahi Evran’ın yaşadığı alana odaklanır. Günümüzdeki sosyal dokudan bir kesit alır. Ali, yanlış çevre seçimi sonucunda çalışmayı sevmeyen, 776 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI devlet yardımıyla geçinen, bir aile yapısı oluşturmuştur. Gayrimeşru işler yapan insanların takıldığı bir kahvehanenin daimi müşterisidir. Ertuğrul, Ahi kültürünü canlandırmak için uğraşan, fikir, bilgi, teknoloji, dünya pazarlarına kaliteli mal sunmak için mücadele edenlerin kümelendiği; Bilgelik evinde çalışır. Ertuğrul, Camide ayakkabısı ve montu çalınması sonucu Ali’yle karşılaşır. Deli Ali, bir iftiraya uğrayıp mapushaneye düşmüş, iki fakülte mezunu. Bilahare akli dengesi bozulmuş, çevredeki olumsuzluklarla mücadele etmekte. Mucit Oğuzun atölyesinde çeşitli ilginç icatlar yapmış. Güneş paneli teknolojisinde Dünya’yı aşmaya çalışmakta. Oğuz sanayici, Yücel, Erdem, Kasap Ali, Bakkal Hasan, esnaflık yapmakta, Ahi kültürünü yaşamaya ve yaşatmaya çalışmakta, Bilim adamları teknoloji geliştirmeye çalışmakta, Aki baba ve Orhan Türkiye’de iş dünyasını Ahi kültürüyle örgütlemekte. Pişti kıraathanesini mekan tutmuş Arabacı Ali ve Anahtarcı Ali ilginç fikirler üreterek hırsızlık yapmakta. Çevrede toplumsal olaylar hızla yaygınlaşmakta. Psikopat Kasap Ali, Arabacı ve Anahtarcı Ali’lere uyar. Bilgelik evinde ki kasayı soymaya kalkarlar. Bilgelik Evi ile Pişti Kıraathanesi arasındaki ilginç olaylar ve iletişim başlar. Zengin bir işadamı olan Hakan, Ahi kültürüne uyum sağlamakta zorlanmakta. Teknoloji ajanı Jack ile İbo dayı bir entrika peşindelerdir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /777 Karbon dokuma makinasının programını geliştiren bilgisayar programcısı gençlerin, akli dengesinde bozulma başlar. Aki Baba, bir taraftan üreticileri ve sosyal yapıyı, Ahi kültürüne dönüştürmeye çalışır. Diğer taraftan işbirliğinde olumsuzluklar, ciddi boyuta ulaşır. Aki Baba tutuklanır. Mahkemede ilginç Diyaloglar gerçekleşir. Bilgelik evinde yarenler toplantısına katılanların çalışmaları ve çabaları geçmişteki sosyal olaylarla örtüşmektedir. Yarenler toplantısında, Kürşat, Ahi kültürüne vurgu yapacak ortamı yakalar. Günümüzdeki yarenler toplantısının ilk konuğu Dr.Suat, bilimsel veriler ışığında, insanın düşünce dünyasının nasıl bozulduğunu gündeme getirir. Kürşat bu veriler ışığında, evrensel oyunu kurar. Bir tarafta Hakk’ın Murat ettiği, evrensel oyunu kuralına göre oynamak için mücadele edenler, diğer tarafta, evrensel yasaları bozup, yapay töre ve yasalarla insanları hüsrana uğratanlar, Aki kültür genini taşıyan öncülerin mücadelesiyle, günümüzdekileri örtüştürür. Akış çift yönlü geçişlerle hızlanır. Kürşat, tarihi süreçte, Ahi ahlakını egemen kılmaya çalışan öncüleri ve düşünce sistemindeki doğallığın bozulması sonucu, çatışma kültürünü senaryoya yerleştirir. Kürşat, tarihi süreçte, düşünce dünyası dağılmış insanların törelerinden başlayıp; Ahi kültüründeki evrensel ahlakla, teşkilatlanma vurgulanır. Günümüzdeki iş dünyasına geçişler yapılır. Ahi kültüründe gelişmiş yaren toplantıları ile şed töreni günümüze uyarlanarak, geçmişte Cihan İmparatorluğu’nun kuruluşu ile milletinin içinde Ahi kültür genini taşıyan insanların hedefleri örtüştürülür. 778 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI Yazarın Notu: Birinci sahne sonunda geçen Embiya 36. Ayetti,bazı mealciler canlı olarak çevirmiş. Kelimenin Arapçası kıpırdayan hareket edendir. Canlılık, bilimsel düzeyi yüksek meallerde Evren olarak çevrilmiştir. Son yapılan araştırmalar, Evren’in canlı bir organizma özelliği taşıdığı yönündedir. Evren’i sudan yarattık olarak çeviri daha doğrudur. Senaryoda, bahsi geçen hırsızı etkisiz hale getiren şifreli kasanın, Muciti ölmüştür. Şifreli kasa oğlunda ve çalışır durumdadır. Yine bahsedilen 3 katmanlı güneş paneli prototipi tekno-parkta mevcuttur. Üretim aşamasındadır. Bahsedilen bilim adamlarımız, hayattadır ve Türkiye’dedir. Ancak birisi yurtdışında nano teknoloji enstitüsünün başkan yardımcılığını yapmaktadır. Arada ülkemize gelmektedir. Türkiye’de de nano teknoloji merkezi kurulmasına öncülük etti. Tümünün çalışmaları literatürde mevcuttur. Pişti kıraathanesi Akdere’de birkaç sene öncesine kadar faaliyetteydi. Şimdi o bölgeye toplu konut girdi. Deli Ali, en son iki yıl önce bir kooperatifin genel kurulunu bastı, söylemedik söz bırakmadı. Mikrofonu elinden zor aldılar. Epeyce çökmüş gördüm. Senaryoda adı geçen, gerek tarihi olaylar, gerekse, günümüzle ilgili olanlar gerçek olaylardan seçilmiştir. Ülkemizde Ahi Kültürüyle, başarılı çalışmalar yapan bir birlik oluşmuştur. Bahsedilen Bilgelik Evi’nin, apart kısmı tamamlandı. Kısmen faaliyettedir. Ben bu senaryo’ya, izlenip tarihin derinliklerinde hoş bir seda olarak kalması gözüyle bakmadım. Aki kültürünü küreselleşme, çağdaşlaşma adı altında süslü paketlerle sunulan fosil kültürün, evrensel alternatifi olarak değerlendirdim. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /779 İnsanlığın, başlangıcından bu yana devam eden evrensel oyunun, hak tarafında kalan, öncülerin çabasıyla en son Ahi kültürüyle kökleşmiş, Türk markasıyla Dünya’ya yayılmıştır. Bu yüce kültürün tekrar canlanacağı, Osman Gazi’nin gönlünde, yine Ay doğacağı, inancını taşıyarak, milletimizi tarihi gerçeklerle, ülke gerçekleriyle yüzleştirip, yüce bir hedefi daha net görmelerine, Karınca hesabı, bir damla su olmayı hedefledim. Hayatım boyunca kaçmaya çalıştığım, her defasında beni içine çeken, bu muhteşem kültürü; gündeme getirenlerden Hak razı olsun. Beğendiğiniz sahneler gönlünüzün güzelliğinin yansımasıdır. Beğenmedikleriniz ise benim nefsimin saçmalıklarıdır. Treatment 1)Tembel Ali Kısa boylu, zayıf, siyah saçlı, saf görünümlü, 30 yaşlarında, üstünde kot pantolon, eski spor ayakkabı, sırtında eski mont ve içinde boğazlı kazak, tercih eder. 2)Arabacı Ali Orta boylu, siyah saçlı, gözleri dışarı doğru fırlamış gibi, yüzü insana güven vermeyen bir tip. Genelde temiz giyimli dolaşır. Kravat taktığı da olur. Etine dolgun, 25 yaşlarında. 3)Anahtarcı Ali Kısa boylu zeki görünümlü, zayıf. Boyuna göre uzun mont giyer. Spor elbiseyi tercih eder. Siyah saçlı, 25 yaşlarında. 4)Deli Ali Uzun boylu, iri yarı, güçlü kuvvetli bir yapısı var. Kaşları kalın, sert bakışlı, siyah gözlü. Babası, Seyit Onbaşı’nın mangasında, Çanakkale’de şehit olmuş. Seyit Onbaşı’nın akrabalarını bulmuş, onlarda Seyit Onbaşı’nın 782 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI asker elbisesini hediye etmişler. Üniversite okurken bir iftiraya uğramış, hapis yatmış. Daha sonra hem fizik, hem de felsefe tahsili yapmış. Mahkumiyeti olduğu için memur olamamış. Anneden kalan tarlasını meyve bahçesi yapmış. Oradaki kulübesinde kalır. Şehre inerken asker elbisesi giyer. 35-40 yaşları arasında görünür. 5)Salak Ali 19 yaşlarında, uzun boylu, salak görünüşlü, yüzü uzun, burnu uzun, kıvırcık saçlı, beli hafif kambur. Burun sorunu vardır, arada damlama yapar. Derin nefes alır. 6)Ayşe(Ali’nin eşi) Orta boylu, siyah saçlı, güzelce, kültürlü bir yüz ifadesi var. 30 yaşlarında. 7)Fatma Bacı 50’li yaşlarında, etine dolgun, güler yüzlü, masum bir duruşu var. Orta boylu, yaşına uygun giyimli. 8)Sevgi 50’li yaşlarında, zayıf, siyah saçlı, güzel görüntülü, yaşına göre genç giysileri tercih eder. 9)Nurlu 12 yaşlarında hafif kumral, siyah saçlı, zeytin gözlü, etine dolgun, enerjik, kararlı ve zeki bakışlı. 10)Bilge Dede 80’li yaşlarında, dinç görünümlü, kısa sakallı, kır saçlı, nur yüzlü. Orta boylu. 11)Akı Baba Üçgen vücutlu, 60 yaşlarında, dinamik ve enerjik. Saçları hafif kırlı, sakalsız. Orta boylu, beyaz yünden yapılmış, dizlerine kadar uzanan pardesü, siyah bol pantolon, siyah gömlek. Kafasında, Türkistan kalpağı, evrak çantası olarak, keçi kılından yapılmış , siyah torba kullanılır. Ayağında, yumuşak deriden yapılmış siyah rok ayakkabı. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /783 12)Erdem Uzun boylu sevimli yüzlü, 40 yaşlarında, siyah saçlı, siyah gözlü. 13)Alp 50 yaşlarında, orta boylu sert ve kararlı yüz ifadesi var. 14)Kasap Ali Geniş omuzlu, orta boylu, etine dolgun, sert ve psikopat bakışlı. 25-30 yaşları arasında görünür. 15)Ertuğrul Orta boylu, etine dolgun, mütevazi bakışlı, siyah saçlı, 30-35 yaş grubunda. 16)Oğuz Gür saçlı, ortadan uzun boylu, üçgen vücutlu, 45 yaşlarında, kararlı ve sert bakışlı. 17)Kürşat Orta boylu, derin bakışlı, entel giyimli, 40 yaşlarında. 18)Hakan Uzun boylu, etine hafif dolgun, kara kaşlı, siyah gür saçlı, 30’lu yaşlarında. 19)Prof. Yüksel Orta boylu, yüzünden, gözünden bir şey kaçmaz, insan bakışı var. Siyah saçlı, 50 yaşlarında. 20)Mucit 35’li yaşlarında Orta boylu, siyah saçlı, uçuk ve insanı rahatlatan bakışlı. Giyimine dikkat etmez. Kararlı ve derin bakışlı, karizmatik görünümlü, geniş omuzlu, etine dolgun olur. 21)Ama insan Kısa boylu, sakallı, 50 yaşlarında. 784 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 22)Amanın karısı Örtülü, 50 yaşlarında, avurtları çökük. 23)Deli Ömer 50’li yaşlarında, yüzünde bıçak izi var. Psikopat bakışlı, avurtları çökük. Kısa boylu. 24)Bakkal Hasan Orta boylu, 60’lı yaşlarında, avurtları çökük, kafasında bere. 25)Prof. Birol Kısa boylu, zayıf, yeşil gözlü,60 yaşlarında. Kır saçlı, sevimli bir yüz ifadesi var. 26)Prof. Bilgin Uzun boylu, 60 yaşlarında, şakaklarında az saç var, beyazlaşmış. Etine dolgun, hafif göbekli. 27)Prof. Yücel Ortadan biraz uzun, 60 yaşlarında. Burnu belirgin şekilde büyük. Durgun ve kararlı yüz ifadesi. 28)Prof Oktay 60 yaşlarında, çok enerjik. Uzun boylu, ela gözlü, kalın kemikli etine dolgun. 29)Balici çocuklar 15-16 yaşlarında, kötü giyimli, elleri yüzleri kirli. 30)Filiz(Bakkalın gelini) 35 yaşlarında, güzel, dik kafalı duruşu var. Orta boylu, siyah saçlı. 31)Yaren Sohbetindeki Gençler 20-25 yaş arası, milli kıyafetler giymişler. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /785 32)Rahip Orta yaşlı, saçı sakalı birbirine karışmış. İlk çağ insanı giyimli. 33)Ebu Lehep Orta yaşlı, siyah saçlı, sakal ve saçı birbirine karışmış. Etkileyici ve aldatıcı bir yüz ifadesi var. 34)Ahi Evran Orta yaşlı, güler yüzlü, kararlı ve ciddi bakışlı. Eski Türk kıyafetleri giyer. Etine dolgun, üçgen vücutlu, enerjik. 35)Hacı Bektaş-ı Veli 60 yaşlarında, etine dolgun, hafif ak sakallı, ak saçlı. 36)Yunus Emre Orta yaşlı, sevimli yüzlü, hafif kırlaşmış saç ve çok kısa sakalı. 37)Kirmani 60 yaşlarında, uzun beyaz saçlı, kısa sakallı, kararlı ve derin bakışlı. Enerjik, güçlü kuvvetli bir görünümü var. 38)Sahabe Iraz Orta boylu, üçgen vücutlu, kendinden emin ve samimi yüz ifadesi, Arap giysili. Orta yaşlı. 39)Saadettin Köpek: Hafif kambur, orta yaşlı, fitne bakışlı. Eski Türk giysili. 40)Edibali Orta yaşlı, hafif siyah sakallı, durgun ve derin bakışlı. 41)Osman Bey 25 yaşlarında. Uzun boylu, atletik vücutlu. Kararlı ve samimi yüz ifadesi var. 786 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 42)Alaaddin Keyhüsrev Orta yaşlı, Selçuklu Sultanı giysili. Yüz ifadesi çabuk dolduruşa gelen insan tipi. 43)Abbasi Reisi Orta yaşlı, kararlı ve sert bakışlı. Arap giysili. 44)Emevi Sultanı Orta yaşlı, zalim görünüşlü. Arap giysili. 45)Fatma Bacı atölyesinde çalışan bayanlar Eski Türk kıyafetleri giymişler. Muhtelif yaşlarda. 46) Ebu Muslim Horosani 40’lı yaşlarda, orta boylu, üçgen vücutlu, siyah gözlü, ciddi ve kararlı bakışlı, eski Türk askeri giysili. 47) Sahhaf 50’li yaşlarda, iri gözlü, uzun boylu, insanı ürperten bir bakış tarzı var. Arap askeri kıyafetli. 48) Mervan 60’lı yaşlarda, hafif kambur, iri gözlü, zalim bakışlı, Arap askeri kıyafetli. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /787 Mekanlar 1)Ali’nin evi Gecekondu semtinde, bahçeli, ağaçlı, önünde tavuk kümesi ve derme çatma kömürlük. Üç odalı üzeri kiremitli. Dar bir hol var. Ahşap eski kapılı, Dış kısmında yer yer, boyalarıdökülmüş. Eski ahşap doğramalı pencere. Giriş kısmında ki pencere büyük. Yatak odasında eski bir yatak ve televizyon, oturma minderleri. Diğer odada, yer yatakları. Eski bir tuvalet, mutfaktan tuvalete açılan kapı. Çatısında uydu anteni. 2)Küçük Cami Gecekondu mahallesinde tuğladan yapılmış, tek minareli, mütevazi bir cami. Sokağında ; derme çatma küçük dükkanlar var. Başında küçük cami var. 3)Yiğitbaşı Caddesi Mağazaların, bankaların, lokanta ve dükkanların bulunduğu geniş cadde. 788 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 4)Pişti Kıraathanesi Derme çatma,tek katlı bina. Camlar büyük, eski ahşap kapı. Masalar tahta, sandalyeler plastik. Çay ocağında tenekeden su kaynatma kazanı, üstünde eski aliminyum demlik. Çay ocağının önünde eski radyo. Ortada kömür sobası. Duvarda tanınmış artistlerin ve futbolcuların resimleri. 5)Bilgelik Evi Ahşap ve taş karışımlı iki katlı bina. Salonun üç tarafı boydan boya cam. Salona odanın açıldığı taraf taş kaplama. Salonun bir köşesinde şömine. Üç taraf alçak divan. Divanın üstü ve yerler halı kaplı. Bir köşede bakır semaver. Duvarlarda büyük yazı ile “HAK İLE SABIR DİLEYİP BİZE GELEN BİZDENDİR. İLİM, AKIL VE AHLAKTA ÇALIŞIP BİZİ GEÇEN BİZDENDİR.” yazısı var. Duvarlarda ok, yay,kılıç, eski halı, Eski Türk askeri kıyafetleri, hançer vb. Salona açılan oda, sandık odası, büyük bir ahşap sandık ve içinde şifreli kasa var. Yerlerde yer yastıkları ve minderler var. Bir merdivenle üst kata çıkılır. Üst katta yatak odaları var. Duvarın bir yanı boydan boya kütüphane, bir tarafıda LED ekran Tv. Bilgelik evi bir zaviye görevini yapar. 6)Lüx İş Merkezi Boş büyük iş hanı, yeni yapı. 7)Doktor Muayene Odası Hasta muayenesi için ayrılmış, hareketli ayaklı, bezle kaplı bölme. İçinde büyük bir makam masası, doğal renkli tuzdan yapılmış aydınlatıcı, çeşitli şifalı taş örnekleri. Masada laptop, masanın önünde büyük sehpa. Sehpanın Ortasında, bakır tabak içinde doğal şekerler. 8)Ar-Ge Merkezi Yaklaşık 500 metre kare, kalın duvarlı, küçük pencereleri var. Pencereleri demirli. İçinde 5 bilgisayar masası ve üstünde bilgisayarlar. Makam masası, içinde tank büyüklüğünde üstü çadır kaplı mAkına. 9)Eski Kabe Toprak bir oda şeklinde, geniş duvarlı, duvarların üstünde çeşitli büyüklükte putlar ve birisi çok büyük. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /789 10)Eski Tapınak Eski taş yapı. Üst kısmında kapı, kapı önünde kurban için sumak taşı. 11)Polis Karakolu Günümüzdeki standart karakollardan biri. 12)Oğuzun Atölyesi Yaklaşık 400 metre kare. İçinde CNC tezgahları dolu. Çeşitli aliminyum ve plastik malzemeler var. Yaklaşık 10 kişi çalışıyor. 3’ü çırak. 13)Oğuz’un Ofisi Mütevazi ahşap masa. Duvarlarda, ünlü Türk Bilginleri’nin resimleri,(Harezmi, Farabi, İbn-i Sina, Cezeli, Biruni, Yunus Emre, Ahi Evran, Hacı Bektaş-i Veli, Taptuk Emre, Edibali) kısa özgeçmişleri. 14)Yarenler Bakkalı Dar sokakta, üstü teneke kaplı, ortalama varoş semtlerindeki bakkal görünümünde. 15)Bakanın Makam Odası Günümüzdeki standart bakan odası. 16)Alp’in Kasap Dükkanı Günümüz kasap dükkanı standardında. Fark; araya açılan bir kapıdan bahçeye geçilir. Bahçe; büyük, ağaçlık, çayırlık. İçerde koyun, keçi otlayabilecek şekilde. Ayrıca küçük bir ahır var. 17)Laboratuvar İçinde çeşitli cam fanuslar, çalışma tezgahları, duvarlarda çeşitli böcek resimleri, kapakları da cam olan çeşitli büyüklükte kaplar. İki köşede bilgisayar masası ve üstünde bilgisayarlar. 18)Oto Tamirhanesi Orta boy dükkan, içinde 5 usta, 2 kalfa, 3 çırak çalışıyor. 790 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 19)Tarihi Deri Atölyesi Bir tarafta ham deriler, diğer tarafta deri mamülleri yığılı. Yaklaşık 40 kişi çalışıyor. 20)Halı Dokuma Atölyeleri Günümüzdeki halı atölyesi kullanılabilir. Ancak çalışanlar eski Türk giysileriyle olacak. 21)Eski Medrese Günümüzdeki yıkılmamış, herhangi bir medrese olabilir. 22)Kırşehir Malya Ovası Günümüzdeki haliyle. 23)Deli Ali’nin Bahçesi Köşesinde kulübe olan meyve bahçesi. 24)Ahi Bacılar Eğitim Merkezi Düz bir alanda düzenlenecektir. 25)Sultanın Sarayı Tarihi bir saray olabilir. 26)Duruşma Salonu Günümüzdeki adliye, duruşma salonu şeklinde tanzim edilmiş. 27)Kayseri Kalesi Günümüzdeki haliyle. 28)Bilgelik Parkı İçinde şelale olan, Türk büyüklerinin hayat hikayelerinin geçtiği, Büyük LED ekran, cafe, ağaç ve çayırlıklar. 29)Edibali Türbesi Günümüzdeki haliyle kullanılabilir. mezarların girişindeki, büyük 30)Konferans Salonu Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu, oldukça uygun. oda ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /791 SAHNE AÇIKLAMALARI 01) SEHER UZAY VAKTİ (DIŞ GECE) Görüntü, Galaksi oluşmayla başlar, doğal oluşumlar görünür. Ultrason aletinde duyulan bebek kalbi sesi ve doğa sesleri üstüne düşer.. 02) KIRŞEHİR (DIŞ GÜN) Galaksi oluşumundan başlayan akış, Ahi Evran camisi ve zaviyesine akar. 03) ALİNİN EVİ (İÇ GECE) Bu Evrensel doğal akış, gecekondu semtinde bir eve düşer. Yanlış çevre seçimi sonunda, çalışmayı sevmeyen Tembel Ali ile eşi Ayşe arasında çatışma başlar. 04) KÜÇÜK CAMİ (İÇ GÜN) Salak Ali cemaatin ayakkabısını çalar. ve Ertuğrul’un montu’nu 05) KÜÇÜK CAMİ SOKAĞI (DIŞ GÜN) Ertuğrul ile Tembel Ali olumsuz bir şekilde karşılaşırlar. 06) ALİNİN EVİ (DIŞ GECE) Ayşe yeni doğan bebeğiyle, camdan kar yağışını seyreder. Yunus’un evrensel ızdıraba vurgu yapan şiirini okur. 07) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE) Ertuğrul’la Tembel Ali, cami yakınlarındAkı pişti kıraathanesine girerler. Deli Ömer Ertuğrul’u görünce yeni bir deli ile karşılaştığını sanar. Patlama olur. 08) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Bilgelik evi, eski Türk evi şeklinde dekore edilmiş, genelde yarenler toplantısının yapıldığı, yolda kalmışların geçici konaklama yaptıkları yerdir. Ertuğrul perişan vaziyette bilgelik evine gelir. Akı kültürüne uyumda zorluk çeken Hakan’ın, uyumsuzluğu görülür. 09) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GÜN) Deli Ömer, Tembel Ali’den alacağını alamaması sonucu onu döver. 792 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 10) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ GÜN) Cadde’de toplumsal olaylar olur. 11) LÜKS İŞ MERKEZİ (DIŞ GÜN) Hakan iş merkezini Hasan’a satar. 12) OĞUZUN OFİSİ (İÇ GÜN) Akı birliğinde ustalık unvanına sahip, yönetim kurulu üyesi olan Oğuz, Kürşat’a bu kültürü vurgulayacak, senaryo yazmasını ister. Tatsız bir tartışma yaşanır. 13) DOKTORUN MUAYENE ODASI (İÇ GÜN) Doktor Suat, doğal tıp uygulaması yapmaktadır. Bakanlık personeli kapatmak için gelir. Komik olaylar yaşanır. 14) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE) Polis yeni çalınmış bir araba için istihbarata gelir. 15) OĞUZUN ATOLYESİ (DIŞ GÜN) Atölye’de, Mucit güneş paneli geliştirmeye çalışır. Prof. Birol’dan yardım ister. Konuşurken ilginç bir fikir aklına gelir. 16) AR-GE MERKEZİ (İÇ GECE) Prof. Abdukadir, asistanlarıyla çağın en önemli malzemesi carbon dokuma makinası yapmaya çalışırlar. Abdulkadir bir gün önce bebeği olmuş, sandalyede uyuyakalmıştır. 17) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Yarenler toplantısı vardır. Konuk Kürşat’tır. Yazmaya başlar. 18) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GÜN) Teknoloji ajan’ı Jack ile İbo dayı arabada buluşurlar. 19) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE) Deli Ali kahvehaneyi karıştırır. 20) ALİ’NİN EVİ (DIŞ GECE) Tembel Ali belediyeden bedavaya aldığı kömürü, Arabacı Ali ile kahveye götürmek için yüklerler. Ayşe ve Ayyaş Ali ile olumsuzluklar yaşanır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /793 21) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ GECE) Ama insan ve kocası bankomattan para çekerler. Gençler amayı döverler. Deli Ali olayı görür. 22) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Yarenlerin konuğu Dr. Suat’tır. Dr. Suat insan yaradılışıyla ilgili bir bulguyu yarenlere gösterir. Kürşat senaryo yazmaya başlar. Ahi kültürünün evrenselliğini vurgulayacak, noktayı yakalar. Hayal eder yazmaya başlar. 23) ESKİ TAPINAK (İÇ GECE) Kürşat, Dr. Suat’ın sunduğu bilimsel verilerden hareketle, Ahi kültürünün evrenselliğine geçiş için, yazdığı tapınma sahnesi görülür. 24) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Dr. Suat insan yaradılışıyla ilgili bilimsel veriler açıklar. Kürşat Ahi kültürünün karakter yapısını sezer. 25) ESKİ KABE (DIŞ GÜN) Kürşat, Ahi kültürünün mücadele alanını kavrar. 26) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Dr. Suat insanın düşünce dünyasını oluşturan kodlarının, dağılımında ki bilimsel verileri anlatır. Kürşat, Ahi kültüründeki yiğitlik genini yakalar. 27) UHUT SAVAŞINDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN) Akı kültüründeki sadakat ve yiğitlik karakterleri vurgulanır. 28) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Ayetle Ahi kültürünün sosyolojik boyutu desteklenir. 29) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ GECE) Deli Ali, gaspçı gençlerle çatışır. 30) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Dr. Suat, Akı kültüründen sapmanın, toplumsal sonuçlarının bilimsel kökenine, vurgu yapar. Kürşat sonuçların toplumsal hayata etkisinegeçiş yapar. 794 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 31) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GECE) Deli Ali, Ama insan, Bilge Dede ve Nurlu’yla olumsuz bir ortamda karşılaşırlar. 32) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Akı Baba, Kürşat’ı Dr Suat’ın konuşmalarından, Kürşat eski Kabey’i hayal eder. 33) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GECE) Deli Ali, Molotof kokteyli atan gençlerin peşine düşer. 34) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Deli Ali, Ama ve karısını bilgelik evine getirir. 35) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Tembel Ali Tutuuklanır. 36) ALİ’NİN EVİ (İÇ GECE) Ayşe, Akı kültüründen sapmanın evrensel ızdırabını, Yunus’un şiiriyle gönlünde hisseder. 37) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN) Abdulkadir’in asistanlarından birisinin akli dengesi bozulur. 38) YARENLER BAKKALI (İÇ GÜN) Bakkal Hasan, Ahi kültürüne uygun davranışta bulunur. 39) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE) Deli Ali’yle, Deli Ömer, kavga ederler. 40) ALİ’NİN EVİ (DIŞ GÜN) Ayşe, komşusu Sevgi’den yardım ister. 41) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE) Ali’ler, Ömer’le yeni bir tezgah peşindedirler. 42) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Kürşat, Bayındır’ın bilimsel verilerinden Ahi teşkilatının, evrenselörgütlenmesine geçiş yapar. 43) KERBELA SAVAŞINDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN) Ahi kültürünün evrensel direnişi vurgulanır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /795 44) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GECE) Deli Ali, balici çocuklarla mücadele eder. 45) HAPİSHANE PARMAKLIKLARI (İÇ GÜN) Ayşe, eşi Ali’yi ziyarete gider. 46) AR-GE MERKEZİ Abdülkadir’in asistanlarından biri daha hastalanır. 47) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE) Kürşat, Prof Bilgin’in bulgularıyla geçmişte, Türk milletine yapılanzulümlere geçiş yapar. 48) EMEVİ’LERİN DÖNEMİNDE TÜRKİSTAN’DAN BİR KESİT Türk obalarında zulme karşı direniş başlar. 49) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Ali’ler bilgelik evinde düşünürler. olay çıkarırlar. Bir tezgah 50) ALİ’NİN EVİ (DIŞ GÜN) Fatma Ayşe’nin yardımına koşar. 51) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE) Aliler bilgelik evini soymaya kalkarlar 52) YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN) Bakkala icra gelir. 53) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Ali’ler soygunda başarısız olur. 54) BILGELIK EVI YARENLER TOPLANTISI (IÇ-GECE) Konuk Prof.Birol’dur. Kürşat, Prof Birol’un sohbetinden hareketle, Ahi kültüründeki evrensel inanışın, sosyal hayatta tahakkukuna geçiş yapar. Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Kürşat, Birol(Misafirağa), Hakan(Küçükağa). 55) EMEVİ ABBASİ MÜCADELESİNDEN BİR KESİT (DIŞ GÜN) Abbasi kabilesi, Türkler’le işbirliği yapıp, Emevi’leri devirirler. 796 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 56) YİĞİTBAŞI CADDESİ Deli Ali, Ahi kültüründeki evrensel merhamet anlayışını vurgular. Arabacı Ali ve Anahtarcı Ali hırsızlıkta, yeni bir icatın peşindedir. 57) OĞUZ’UN ATOLYESİ (DIŞ GÜN) Dolar yükselmiş, Oğuz üretimde karamsardır. Mucit yeni bir oluşum sağlar. 58) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN) Prof.Dr. Abdulkadir’in asistanlarından biri daha ilginç davranışlarda bulunur. 59) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Yarenlerin misafiri Prof.Dr. Oktay’dır. Kürşat, Oktay’ın sohbetinden Ahi kültüründe, doğayla uyumlu yaşama anlayışını, vurgulamayı düşünür. 60) BAKAN’IN MAKAM ODASI (İÇ GÜN) Akı baba bakanla tartışır. 61) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GÜN) Ali’ler, Deli Ömerle yeni tezgah peşindedirler. 62) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE) Kürşat, Prof. Yücel’in konuşmasında ki bilimsel verilerden Ahi kültüründeki teşkilatlanma dönemine geçiş yapar. 63) ESKİ MEDRESE (İÇ GÜN) Razi, Evran’ı yeni yol atası olarak Kirmani’ye teslim eder. 64) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Akı baba, Ali’leri affetmiş, onlar olaylara devam etmişler. Polisler, Ali’leri getirip Akı babaya teslim ederler. Kürşat Ali’lerin olayından etkilenerek, Ahi kültüründe olumsuzu, olumluya dönüştürme özelliğine geçiş yapar. 65) ÇÖL (DIŞ GECE) Kirmani ve Ahi Evran yolda haydutlarla karşılaşır. 66) YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN) Bakkal Hasan’ın oğlu karısından boşanmıştır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /797 67) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Bilgelik evinde Ali’ler olay çıkarır. Kürşat Ahi kültüründeki Alperen’liğe vurgu yapar. 68) ÇÖL VAHA (DIŞ GÜN) Kirmani ve Mahmut (Ahi Evran) haydutlarla karşılaşırlar. 69) YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN) Bakkal Hasan, Esnafa ilgisizliği vurgular, cömertliği vurgulayacak davranışta bulunur. Ahilikteki 70) ÇÖL VAHA (İÇ GECE) Kirmani ve Mahmut haydutlarla vuruşurlar. 71) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Ali’ler arası çatışma, sevgiye dönüştürülmeye çalışılır. 72) ÇÖL VAHA (DIŞ GÜN) Kirmani olaylarla, Ahi Evran’nın gelişim sürecini hızlandırır. Hakkın, Rahman ve Rahim olan esması, davranışla vurgulanır. 73) ALP’İN KASAP DÜKKANI (DIŞ GÜN) Kasap Ali, Alp’in yanına çırak olur. İlk günde ilginç olaylar başlar. 74) LABORATUAR (İÇ GÜN) Nurlu, böcek karakterinden insan karakterine geçiş çalışır. Başaramaz. Oktay ona yeni yol atası bulur. için 75) KİLİT VE KASA ATÖLYESİ (İÇ GÜN) Anahtarcı Ali, Ahi kurallarına uymadan yemek yer. 76) Erdem’in OTO TAMİRHANESİ Arabacı Ali, Erdem’e çırak olur. Yeni planlar yapmaya başlar. 77) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN) Abdulkadir’in iki asistanı işe gelmemiştir. Proje riske girer. Bir asistanı daha saçma sapan hareketler yapmaya başlar. 798 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 78) BAKANIN MAKAM ODASI (İÇ GECE) Akı Baba, Orhan, Oğuz, bakana sorunlarını anlatmaya giderler. İlginç diyaloglar yaşanır. 79) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Yarenler “Mehter” marşını çalıp söylemekte, Kürşat hayallere dalar. Türk ordusunu haçlılarla savaşırken görür. Ahi kültüründeki Alperen’lik, teşkilatlanma ve mücadele ruhu sentezlenir. 80) DAĞLIK ALAN HAÇLI SEFERLERİNDEN BİR KESİT (DIŞ GÜN) Kirmani ve Mahmut, Türk ordusunun savaşına denk gelirler. Mahmut savaşa katılmak ister. Kirmani savaşın olmadığı, huzur ve barış dolu bir dünya için, Mahmut’un gönlüne girer. Haydutları savaş alanında serbest bırakırlar. 81) ERDEM’İN OTO TAMİRHANESİ Arabacı Ali, Anahtarcı Ali ile çırak olduğu dükkanı soymaya başlarlar. 82) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Konuk Abdulkadir’in çalışmaları, Kürşat’a Ahi Evran’ın deri atölyesini çağrıştırır. 83) AHİ EVRAN DERİ ATÖLYESİ (İÇ GÜN) Ahi Evran müşterinin istediği özürlü malları vermez. 84) FATMA BACI ATÖLYESİ (İÇ GÜN) Fatma bacı özürlü ve kalitesiz mal üretmemek için çıraklarıyla mücadele eder. 85) ERDEM’İN OTO TAMİRHANESİ Arabacı Ali ve Anahtarcı Ali tutuklanır. 86) Ahi 87) Ahi BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE) baba için pusu kurulmuştur. SULTAN’IN MAKAM ODASI (İÇ GÜN) Evran için fitne başlar. 88) KIRŞEHİR AHİ EVRAN CAMİ VE ZAVİYESİ Ahi Evran 32 meslek zümresini oluşturur. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /799 89) SULTAN’IN MAKAM ODASI (İÇ GÜN) Sadettin Köpek fitneyi hızlandırır. 90) KIRŞEHİR MALYA OVASI (DIŞ GÜN) Hacı Bektaş-i Veli, Ahi Evran, Yunus Emre, Edebali yol haritasını belirlerler. 91) DELİ ALİ’NİN BAHÇESİ Deli Ali, bahçesinde ağaçlara bakım yapar. Çanakkale şehidi dedesi ve Yunus şiiri ile, sosyolojik hayatta ki kumpasa vurgu yapar. 92) KIRŞEHİR AHİ EVRAN ZAVİYESİ (İÇ GÜN) Fatma bacı, yetim bir kıza yol atası bulur. 93) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Akı baba’nın evi aranır. Telefonu kapalıdır. Fatma bacı bilgelik evine gelir. 94) AHİ BACIYANLAR EĞİTİM MERKEZİ (DIŞ GÜN) Fatma ana, kızlara savaş eğitimi yaptırmakta, Keyhüsrev’in askerleri saldırır. 95) SULTAN’IN SARAYI YEMEK ODASI (İÇ GECE) Ahi Evran tutuklanır. 96) KIRŞEHİR MALYA OVASI (DIŞ GÜN) Sultan’ın ordusu Ahileri katleder. 97) LÜX APARTMAN (DIŞ GÜN) Anahtarcı Ali yine bir tezgah peşindedir. 98) OĞUZ’UN ATÖLYESİ (İÇ GÜN) Mucit güneş penelini yapmayı başarır. 99) LÜKS APARTMAN (DIŞ GÜN) Anahtarcı Ali’nin tezgahı bozulur. 100) ALİ’NİN EVİ (İÇ GÜN) Filiz ve Ayşe evde üretime başlarlar Alaattin 800 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 101) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Kasap Ali, misafirlik kurallarına uymaz, dışarı atılır. 102) SULTAN’IN SARAYI YEMEK ODASI (İÇ GECE) Alaaddin Keyhüsrev ve Sadettin Köpek eğlenmektedir. Keyhüsrev’e kötü haber gelir. 103) KÖSEDAĞ SAVAŞINDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN) Alaaddin Keyhüsrev savaştan kaçar, ordu dağılır. 104) KASAP ALP’İN DÜKKANI (İÇ GÜN) Kasap Ali, Akı babanın tutuklandığını duyunca, bıçak elinde dışarı fırlar. 105) DURUŞMA SALONU (İÇ GÜN) Akı baba mahkemenin huzurunda, ilginç diyaloglar yaşanır. 106) ERDEM’İN OTO TAMİRHANESİ (İÇ GÜN) Arabacı Ali yine bir tezgah kurar. 107) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Kürşat, Ahi Evran dergisi okurken (Son dAkıka haberlerini duyar) Günümüzden Fatma bacının dönemine gider 108) KAYSERİ KALESİ (DIŞ GÜN) Fatma bacı Moğollar’la kıyasıya savaşmaktadır, tutuklanır. 109) ERDEM’İN OTO TAMİRHANESİ (DIŞ GÜN) Tamirhane, çırağının hatasından kapatılır. 110) DURUŞMA SALONU Nurlu, ortalığı karıştırır. 111) OĞUZ’UN ATÖLYESİ İbo dayı, sanayi belgeseli yapmaktayım diyerek, güneş panelini görüntülemektedir. 112) DURUŞMA SALONU Ahi baba tahliye edilir. Mahkemeyi izlemekte olan Kürşat ter içinde kalmıştır. Ahi Evran’la Akı Baba’yı özdeşleştirir. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /801 113) MALYA OVASI ÇEŞMEBAŞI (DIŞ GÜN) Ahi Evran, Yunus Emre buluşurlar. Yunus Emre sorulara şiirle cevap verir. 114) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE) Prof. Abdülkadir ile Akı Baba, yazıyla Abdulkadir’in üç asistanı intihar etmiştir. anlaşırlar. 115) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GECE) Mucit’in şet töreni başlar. 116)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat, namaz halinde düş görmeye başlar. 117) EDEBALİ TÜRBESİ Osman gazi dizlerinin üstünde edeplice oturur. Rüya görmeye başlar. 118) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) Şed töreni devam eder. 119) YİĞİTBAŞI CADDESİ Anahtarcı Ali, Deli Ali, şed törenine meyve getirmektedirler. Maliye önlerini keser. 120) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) Usta, Kalfa, Kalfanın yol kardeşleri Akı Baba’nın huzurundadır. 121) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Fatma bacı, yardımı kabul etmez. 122) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) Şed töreni devam eder. 123) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Fatma, Sevgi’ye yol atası gösterir. 124)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat, düşünde; Edipali’nin kuşağından Ay çıktığını görür. 125) EDEBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE) Osman bey rüya görmeye devam eder. 802 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI 126) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GECE) Mucit’in Ahi birliğindeki rütbesi onaylanır. 127) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat, düşünde Ayın, Osman Gazi’nin koynuna girdiğini görür. 128) EDEBALİ TÜRBESİ Osman bey’in rüyası devam etmektedir. Edebali’nin kuşağından çıkan Ay, Osman bey’in koynuna girer. 129) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN) Akı baba yeni ustaya öğüt verir. 130) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ GÜN) Deli Ali ve Anahtarcı Ali’yi polis arabası yakalamak için uğraşır. 131) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ(DIŞ GÜN) Akı baba, Mucite öğüt verir. 132) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN) Sevgi, Fatma’nın önerisini kabul etmez. 133) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ(DIŞ GÜN) Akı baba, ustaya öğüt verir. 134)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat, düşünde Osman Gazi’nin göbeğinde görür. ağaç bittiğini 135) EDEBALİ TÜRBESİ Osman bey’in rüyasında dağlardan sular akar. 136) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ(DIŞ GÜN) Mucit’e peştamal bağlanır. 137)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN) Kürşat düşünde Osman Gazi’yi Edipali ile beraber görür. 138) EDEBALİ TÜRBESİ Osman bey, Edebali’ye rüyasını anlatır. ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /803 139) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GÜN) Mucit’le ustası arasında helalleşme olur. 140) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI(İÇ GECE) Kürşat, yeni Akı birliğinin, Türkiye’yi getireceği rüyayı görür. 141) BİLGELİK EVİ ŞET TÖRENİ (İÇ GÜN) Mehter tekrar çalmaya başlar. Deli Ali ve Arabacı Ali arabayla topluluğa yaklaşır. Arkadan polis arabası görünür. Araba durur iki polis kalabalığı yara yara Deli Ali’nin yanına gelir. Deli Ali’yle mücadele başlar. 142) KONFERANS SALONU BÜYÜK MECLİS TOPLANTISI (İÇ GÜN) Büyük Meclis’in, yönetim kurulu seçimi başlar. Nurlu ile Cumhurbaşkanı arasında ilginç diyaloglar yaşanır. 143) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE) Kürşat rüya görmekte, ilk Türk mekiği havalanır. İbo dayı vurmak için füze fırlatır. 144) KONFERANS SALONU BÜYÜK MECLİS TOPLANTISI(DIŞ GÜN) Akı baba konuşma yaparken vurulur. Güneş tutulur, Ayın hilal haline geldiği durumda; Akı baba’nın yüzü hilal’le tramlı görünür. Akı baba’nın yüzünden ay tutulması alanına damlayan kan, damladıkça, su dalgaları, şeklinde dönüşür. Gökyüzünde oluşan bayrağın üstünde, “Korkma sönmez bu evrensel yasalar” yazısı görünür. 145) KONFERANS SALONU (DIŞ GÜN) Bilge Dede, Nurlu’ya, Türk bayrağının evrensel yasaların temsilcisi olduğunu, Hak yolunda mücadele eden, bütün insanlarla beraber, bizi temsil ettiğini vurgular. Görüntünün üzerine İstiklal Marşı ezgisi düşer. Notlar
Benzer belgeler
Ahi Evran ve Ahilik konulu tiyatro eseri
ve hizmet standartlarıyla, verimliliğe
verdiği önemle, uzmanlaşmış işgücü
eğitimiyle, tüketici haklarıyla, toplumsal görgüye kattığı kurallarla toplumun
genel refahına önemli fayda sağlamıştır.
Ahi...