10-TAMAM-MERYEM GÜNAY
Transkript
10-TAMAM-MERYEM GÜNAY
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ KARARLARI IŞIĞINDA ADĐL YARGILANMA HAKKI Meryem GÜNAY Nizip Hâkimi Giriş Kişinin hakları ve özgürlükleri ya da koruyucu haklar, bireyin devlete karşı korunan alanının sınırlarını çizen negatif statü haklarıdır. Devlet açısından bir yetki ve görev yükümlülüğü, kişi yönünden ise hak bahşeden, hak arama özgürlüğü ve bu kavram içinde yer alan adil yargılanma hakkı en başta gelen temel haklardandır. Gerek ulusal gerek uluslararası alanda her dönem güncelliğini koruyan, yargılamanın insan haklarına uygun ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı şekilde yapılmasının, böylece insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasının garantisi olan ve adalet mekanizması önünde kullanılabilecek hakları içeren adil yargılanma hakkı, Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre; herkes medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıkların ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. AĐHS’nin 6/1 fıkrasında sözü edilen adil yargılanma hakkı, demokratik toplum düzeninin ve hukuk devletinin olmazsa olmaz unsurlarından biridir ve hem cezai hem de medeni ve idari uyuşmazlıkların söz konusu olduğu davalarda ileri sürülebilen ortak hakları içermektedir. Birinci fıkrada yazılı “kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından yargılanma hakkı” yasa ile dava konusu uyuşmazlığın doğumundan önce kurulmuş, başka bir kişi yahut organdan emir almadan, özellikle yürütme erki ve tarafların etki alanı dışında olan, taraflar düzeyinde, onların leh ve aleyhinde bir duyguya ya da çıkara sahip olmayan mahkemeler tarafından yargılanma hakkını ifade etmekte; “makul bir sürede yargılanma hakkı” yargılama işlemlerinin sürüncemede bırakılmaksızın mümkün olan en kısa sürede görülmesini hedeflemekte; “aleni yargılanma hakkı” ise yargılamanın görünürlüğünü ve saydamlığını sağlayarak kamunun adalet mekanizmasına olan güvenini pekiştirerek keyfiliğe müsait gizli yargılamayı önleme amacını gütmektedir. Biz de çalışmamızda adil yargılanma hakkını ele alacağız. Đlk olarak adil yargılanma hakkının tanımı, kapsamı ve uygulama alanı üzerinde duracağız. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar ve ceza 234 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) hukuku ile ilgili davalar hakkında kısa bilgiler verildikten sonra da, madde metninde açıkça belirtilen ve adil yargılanma hakkı kapsamında kabul edilen “kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yerinde yargılanma”, “makul sürede yargılanma” ve “aleni yargılanma” haklarını inceleyeceğiz. I. Adil yargılanma hakkının tanımı, kapsamı ve uygulama alanı A. Tanım ve kapsam Adil yargılanma hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından tanınmış; hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan, bireylerin yargılanma sürecinde hukuksuz ve keyfi hak kısıtlamasına veya temel haklardan ve özgürlüklerden mahrum kalmasına engel olmak amacıyla tasarlanmış haklar ve ilkeler bütünüdür.(1) Adil yargılanma hakkı, insan hakları konusunu bütün dünyaya mal eden ve Türkiye’nin de taraf olduğu 1948 tarihli Đnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile tanınarak, evrensel bir ilke haline getirilmiştir. ĐHEB’in “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 10 uncu maddesine göre; “Herkes, hakları ve yükümlülükleri ile hakkındaki bir suç isnadının karara bağlanmasında bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından adil ve aleni olarak tam bir eşitlikle yargılanma hakkına sahiptir.” Adil yargılanma hakkı, uluslararası geçerliliği ve tarafları bağlayıcılığı olan bir sözleşme hükmü kimliğindeki ifadesini, 04.11.1950’de Roma’da imzalanan ve 03.05.1953 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinde bulmaktadır.(2) AĐHS’nin 6 ncı maddesinde adil yargılanma hakkı düzenlenmektedir. Bu maddeye göre; herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar aleni olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut aleniyetin adil yargılamaya (1) Osman Doğru; Atilla Nalbant; (2012), Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi, Ankara, s. 609; Feyyaz Gölcüklü; (OcakHaziran 1994), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi’nde Adil Yargılanma, AÜSBFD, (Đlhan Öztrak’a Armağan), Cilt 49, No: 1-2, Ankara, s. 200-202. (2) Necmeddin Özmen; (2007), Adil Yargılanma Đlkesinin Gelişim Süreci ve Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniveristesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, s. 23. 235 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir. 1982 Anayasasının 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin “...insan haklarına saygılı … bir hukuk devleti” olduğu, 19 uncu maddesinde “tutuklanan kişinin, adil ve hakkaniyete uygun bir yargılamanın gereklerinden olan makul süre içerisinde yargılanmayı isteme hakkı” olduğu, 36 ncı maddesinde “hak arama hürriyeti”, 37 nci maddesinde “kanuni hakim güvencesi”, 38 inci maddesinde “suçsuzluk (masumiyet) karinesi”, 138 inci maddesinde “mahkemelerin bağımsızlığı”, 141 inci maddesinde “duruşmaların açık ve karaların gerekçeli olması” ve 142 nci maddesinde “mahkemelerin kanunla kurulacağı” hususları ifade edilmekle birlikte 90 ıncı maddesinde yapılan değişiklik ile usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınması yönünde düzenleme yapılmıştır. Böylece AĐHS’nin 6 ncı maddesi Türk hukuku bakımından da bağlayıcılık arz eden ve öncelikli uygulanması gereken bir hüküm haline gelmiştir.(3) Adil yargılanma hakkı, hem cezai hem de medeni ve idari uyuşmazlıkların konu olduğu davalarda ileri sürülebilen ortak hakları içermektedir. Birinci fıkrada yazılı “hukuken kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından yargılanma hakkı”(4) davayı görmekte olan yargı yerinin niteliklerine işaret etmekte, “makul bir sürede yargılanma hakkı” davanın kısa sürede görülmesini hedeflemekte, “aleni karar hakkı” yargılamanın görünürlüğünü sağlayarak kamunun adalet mekanizmasına olan güvenini pekiştirmektedir.(5) Adil yargılanma hakkı kapsamında kabul edilen haklardan bir kısmı madde metninde açıkça belirtilmiş, bir kısmı da sözleşme organlarınca (3) Hatice Yüksel; (2010), Uluslararası Sözleşmelerde ve Türk Hukukunda Adil Yargılanma Hakkı, Başbakanlık Uzmanlık Tezi, Ankara, s. 3. (4) Bu hüküm 6 ncı maddenin yargılama öncesi aşama ile ilgilenmediği anlamına gelmemektedir. “...ceza davalarında, 6 ncı maddesinin esas amacı her ne kadar yöneltilen suçlama hakkında karar vermeye yetkili bir mahkemede adil yargılanmayı sağlamak ise de bu, 6 ncı maddesinin yargılama öncesi takibatta hiç uygulanmayacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla, 6 ncı madde ve özellikle de üçüncü fıkrası dava henüz açılmadan önce de geçerlidir. Zira başta bu hükümlere uyulmazsa yargılamanın hakkaniyeti ciddi şekilde olumsuz etkilenebilir.” Bkz.,http://hudoc.echr.coe.int/sites/ eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“Imbrioscia”],”itemid”:[“001-57852”]}. (5) Doğru; Nalbant; s. 612. 236 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) madde metnine zımnen dahil haklar olarak kabul edilmiştir.(6) Bu kavram yargılama tekeline sahip olan devletin, bu faaliyetinde uyması gereken tüm kural ve unsurları içerdiğinden hukukun üstünlüğü ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.(7) Bu bağlamda, adil yargılanma hakkı demokratik toplum düzeninin olmazsa olmaz unsurlarından birisidir ve numerus clausus( 8 ) prensibinin söz konusu olduğu bir alan değildir.(9) Yargılama sonucunun adil olması AĐHS’nin 6 ncı maddesinde hedeflenen bir gaye değildir. Sözleşmede ifade edilmek istenen ve amaçlanan, adil sonuca ulaşırken dürüst yolların kullanılması, suç isnadı altında bulunan kişinin 6 ncı madde kapsamındaki haklardan faydalandırılmasıdır.(10) B. Uygulama alanı AĐHS’nin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, hem hukuk hem de cezai uyuşmazlıkların konu olduğu davalarda ileri sürülebilen ortak haklar belirtilmişken, ikinci ve üçüncü fıkralarda sadece cezai uyuşmazlıklarda ileri sürülebilen haklar düzenlenmiştir. Dolayısıyla, AĐHS’nin 6 ncı maddesi, konusu “medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili nizalar” ve “cezai alanda (6) Örneğin, 6 ncı maddenin metninde yer almasa da, Đnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına Đlişkin Sözleşmeye Ek 7 Numaralı Protokolün 2 nci maddesindeki cezai konularda üst başvuru (temyiz) hakkı, aynı protokolün 4 üncü maddesindeki iki kez yargılanmama ve cezalandırılamama hakkı adil yargılanma hakkını bütünleyen haklardır. Doğru; Nalbant; s. 609; Gölcüklü; s. 200. (7) AĐHM’nin, Delcourt/Belçika davasının kararında beyan edildiği üzere; “Adil yargılanma hakkının unsurlarının ne olduğu belirlenirken, AĐHS’nin 6. md/1. fıkrasının dar şekilde yorumlanması, bu hükmün amacına ve ruhuna uygun kabul edilmemektedir. Çünkü demokratik bir toplumda, adil yargılanma hakkı yani adaletin hakkaniyete uygun olarak yerine getirilme hakkı, çok önemli bir yere sahiptir”, bkz. http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“delcourt”],”itemid” :[“001-57467”]}; Nuala Mole; Catharina Harby; (2006), The Right To A Fair Trial: A Guide To The Implementation Of Article 6 Of The European Convention On Human Rights, Human Rights Handbooks, No. 3 (Council of Europe Publishing, Strasbourg, s. 9.; Karen Reid; (2000), Adil Bir Yargılamanın Güvenceleri, Çev. Bahar Öcal Düzgören, Đstanbul, s. 27. (8) Numerus Clausus; Tahdidi, sınırlı (sayıda) anlamına gelmektedir. (9) Çetin Aşçıoğlu; Yargıda Temel Sorun, Doğru ve Güvenli Yargılama Hakkı, Yeni Türkiye Dergisi Đnsan Hakları Özel Sayısı, Sayı 22, s. 926. (10) “Yargılamanın sonucunun adil olması AĐHS’nin 6 ncı maddesinde hedeflenen bir şey olamaz. Sözleşmenin ifade etmek istediği şey sudur: Adil sonuca ulaşırken dürüst yolları kullanacaksınız. Adamı döversiniz, sonra küfredersiniz bir şekilde gerçeği söyletirsiniz, neticede vermiş olduğunuz hüküm; o kişi suçu işlediği için adil olur ve bu sizin tatbikatınıza da uygundur. Ama bu dürüst, doğru bir yargılama değildir.”, Sulhi Dönmezer; Yargı Reformu 2000 Sempozyumu, Đzmir, s. 339. 237 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı yöneltilen suçlamalar” olan uyuşmazlıkların karara bağlanması halinde uygulanabilecektir. AĐHS’nin 6 ncı maddesinde, adil yargılanma hakkının uygulama alanı, “medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlığın” ve “bir suç isnadının” karara bağlanması bağlamında ele alındığından, öncelikle karara bağlanacak uyuşmazlığı(11) doğuran bir hak ve yükümlülüğün mevcut olması, bu hak ve yükümlülüğün ulusal hukukta temellerinin olması,( 12 ) uyuşmazlığın karara bağlanması ve yargılamanın sonucunun söz konusu hakkı doğrudan belirleyici olması(13) gereklidir. ( 11 ) Benthem/Hollanda davasının kararında (23 Ekim 1985, Seri A No.97, s.15, paragraf 32), AĐHM “uyuşmazlık” kavramına ilişkin içtihadını özetlemiştir: AĐHM’nin içtihadından doğan ilkelerin arasında şunlar bulunur: “(a) Sözleşmenin ruhuyla uygun düşmesi için “uyuşmazlık” (dispute-contestation) sözcüğünün “aşırı teknik anlamda ele alınmaması” ve “şekli olmaktan çok maddi bir anlayışla” yorumlanması gerektiği belirtilmiştir. (b) “Uyuşmazlık” (dispute) sadece “(...) hakkın fiili varlığına” ilişkin olabileceği gibi, kapsamı ya da kullanılma biçimiyle de ilgili olabilir. Gerek “maddi meseleleri” gerekse “hukuki meseleleri” kapsayabilir. (c) “Uyuşmazlık” (dispute) gerçekten var olmalı ve ciddi bir niteliğe sahip bulunmalıdır. (d) 16 Temmuz 1971 tarihli Ringeisen kararına göre, “ medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklar” (Đngilizce’de: “disputes over civil rights and obligations”; Fransızca’da: “contestations sur (des) droits et obligations de caractère civil”) ifadesi sonucu bu [türlü] hak ve yükümlülükler için belirleyici nitelikte olan tüm yargılamaları içerir.”. Ancak, 6 ncı maddesinin birinci fıkra hükümlerinin geçerli olması için yüzeysel bir bağlantı veya uzak sonuçlar yeterli değildir. Medeni hak ve yükümlülüklerin “uyuşmazlığın” (dispute) konusu –ya da konularından biri– olması, davanın sonucunun bu tür bir hak için doğrudan belirleyici olması gerekir. Bkz. Gilles Dutertre; (2003), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, Avrupa Konseyi Yayınları, Almanya, s. 141. ( 12 ) Bu hak ve yükümlülüklerin iç hukukta bir temelinin olması, en azından tartışılabilir olması yani ulusal hukukça hak olarak tanınması zorunluluğu dikkate alınması gerekli faktörlerdir. Ancak sözleşme bakımından belirleyici değildir. Mahkemeye göre, “kişisel hak ve yükümlülükler” veya “suç isnadı” kavramları sözleşmenin özerk kavramlarındandır. Mahkeme, bir uyuşmazlığın bu kavramlara giren bir uyuşmazlık olup olmadığını serbestçe değerlendirir; böylece devletin aslında kişisel hak veya yükümlülükler veya suç isnadıyla ilgili olan bir uyuşmazlığı bu alanların dışına taşıyan bir düzenleme yaparak 6 ncı maddedeki hakların uygulanamaz hale getirilmesini engeller. Dolayısıyla bir uyuşmazlığın iç hukuktaki nitelendirmesi dikkate alınması gereken bir faktördür, ancak Sözleşme bakımından belirleyici değildir. Doğru; Nalbant; s. 611. (13) Yargılama sonucunun söz konusu hak ile zayıf bir bağlantısının olması halinde AĐHS’nin 6/1 fıkrası uygulama alanı bulamayacaktır. Örneğin, AĐHM nükleer bir güç istasyonunun işletme lisansının uzatılmasının hukukiliğine karşı açılan bir davanın, sözleşmenin 6/1 fıkrası kapsamına girmediğine, çünkü yaşamın, maddi bütünlüğün ve mülkiyetin korunması hakları ile uzatma kararları arasında çok zayıf ve uzak bir 238 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi medeni hak ve yükümlülükler ile suç isnadı kavramlarını tüm sözleşmeci tarafları bağlayacak bir otonom kavram(notion a’utonome) olarak kabul etmiştir.(14) AĐHM bu kavramları yorumlarken maddi kritere başvurmuş, yani yargılamaya konu teşkil eden hak yahut iddianın özünü yani dava konusunu esas almıştır. AĐHM, adı geçen kavramları anlamlandırırken tüm durum ve ihtimalleri kapsayacak soyut ve genel bir formül vermekten ziyade, her somut olayı kendi özel şartları içinde değerlendirerek bir sonuca varmaktadır.(15) 1. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar Medeni hak ve yükümlülük kavramlarının kapsamını net olarak belirlemek güç olmakla birlikte, medeni hak ve yükümlülük kavramının genel olarak özel kişilerin arasındaki uyuşmazlıkları kapsadığı söylenebilir. Özellikle bireylerin medeni hukuk, borçlar hukuku ve ticaret hukuku kapsamındaki işlemlerinden (örneğin haksız fiil veya sözleşmeye aykırı davranıştan, aile, miras, mülkiyet ve eşya hukukundan) kaynaklanan anlaşmazlıklar adil yargılanma hakkına konu olabilir.(16) Đdare hukukunun uygulandığı özel kişiler ile devlet arasındaki eylem ve işlemlere yönelik uyuşmazlıkların ise, AĐHS 6 ncı maddenin birinci fıkrasının kapsamına girip girmeyeceği tartışılmalıdır.(17) AĐHM’nin yerleşik bağlantı bulunduğuna, başvurucuların sadece belirli olan değil fakat her şeyden öte yakın olan bir tehlikeye kişisel olarak maruz bırakıldıklarını gösteremediklerine karar vermiştir. Bkz. http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”: [“Balmer-Schafroth”],”itemid”:[“001-58084”]}. (14) Robin C.A.White; Clare Ovey; (2010), The European Convention on Human Rights, 5.th Edition, Oxford, s. 243. (15) Gölcüklü; s. 203. (16) Safa Reisoğlu; (2001), Uluslararası Boyutlarıyla Đnsan Hakları, Đstanbul, s. 104; Ayrıca AĐHM, “medeni hak ve yükümlülükler” kavramının sadece davalı Devletin iç hukukuyla bağlantılı olarak yorumlanamayacağını, “medeni hak ve yükümlülükler” kavramının özerk bir kavram olduğunu, ancak ilgili Devlet’in mevzuatının bu bağlamda önem taşımadığının da düşünülemeyeceği, bir hakkın Sözleşme kapsamındaki anlamıyla medeni olarak algılanıp algılanmayacağı, ilgili Devlet’in iç hukukundaki yasal sınıflandırılmasına değil, maddi içeriğine ve ilgili hakkın etkilerine dayanılarak kararlaştırılması gerektiğine karar vermiştir. http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/ search.aspx#{“fulltext”:[“König”]}. ( 17 ) Bu konudaki tartışma ve görüşler için bkz. Başar Başaran; (2007), Adil Yargılanma Hakkı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara, s. 41; Sibel Đnceoğlu; (2005), Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı Kamu ve Özel Hukuk Alanlarında Ortak Yargısal Hak ve Đlkeler, Đstanbul, s. 13-14; Durmuş Tezcan; Mustafa Ruhan Erdem; Oğuz Sancaktar; (2004), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türkiye’nin Đnsan Hakları Sorunu, Ankara, s. 317. 239 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı içtihatlarına göre, 6 ncı maddenin sağladığı güvencelerden yararlanma imkânının ne zaman doğacağı hakkın veya ödevin niteliği ile içeriğine göre belirlenmelidir.( 18 ) AĐHM’nin Ringeisen( 19 ) kararında, AĐHS’nin 6 ncı maddesinin, medeni hak ve yükümlülükler bakımından belirleyici olan yargılamaları kapsadığını, devletin işlemini dayandırdığı yasanın idare hukukuna girip girmemesinin ve bu konuda karar veren otoritenin bir mahkeme veya idari kuruluş olmasının bir öneminin bulunmadığını, dolayısıyla hakkın niteliğinin düzenleme ve yargılama şeklinden bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiğini açıkça belirtilmiştir. Đdarenin kamu hukuku düzeyinde yer alan işlem ve kararları ile ilgili davalarda, idarenin işlemiyle müdahale ettiği hak ve yükümlülük, mali ya da malvarlığına ilişkin ise veya müdahale başvurucu bakımından mali sonuçlar doğuruyor ise kural olarak AĐHS’nin 6 ncı maddesi uygulama alanı bulacaktır. AĐHM’ye göre 6 ncı madde medeni hak ve borçlara (örneğin mülkiyet hakkına, idarenin kusurundan doğan zararın tazminine, iş sözleşmesinin feshine, işten çıkarmaya) ilişkin idari işlemlerden doğan anlaşmazlıklara da uygulanabilir. Yine mahkemenin vermiş olduğu kararlardan yola çıkarak kamu hukuku özellikleri olmasına rağmen kamulaştırma, kamu ihalesi sonucu alınan tarım arazisinin kullanma izninin iptali, bir bölgenin yapılaşma planında değişiklik yapılmasına itiraz, mülkiyet hakkının kullanımı alanında sonuç doğuran idari işlemler,( 20 ) alkollü içeceklerin satılması, taksi işletilmesi gibi konulara ilişkin ticari (18) Kerem Altıparmak; (Ocak-Aralık 1998), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı Maddesinin Uygulama Alanı, AÜSBFD. Cilt 53, No: 1-4, s. 12. ( 19 ) Bkz. http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”: [“Ringeisen”],”itemid”:[“001-57565”]}. ( 20 ) Bu konuda AĐHM’in Sporrong ve Lönnroth/Đsveç davası örnek olarak gösterilebilir. Bu davada, Stockholm şehrine birkaç yıl boyunca belli mülkleri kamulaştırma imkânı sağlayan izinler verilmiştir. Bu izinlerle birlikte mülk sahiplerine de inşaat yasağı getirilmiştir. AĐHM kararında şöyle denilmektedir: Kamulaştırmada mülk sahiplerinin mülklerini kullanma ve tasarruf hakları saklı kalmakla birlikte, uygulamada bunların yapılabilmesi imkânı önemli ölçüde azaltmıştır. Aynı zamanda, kamulaştırmanın hukuka uygun olacağını peşinen kabul etmekle ve Stockholm şehrine, uygun gördüğü herhangi bir anda kamulaştırmalara başlama yetkisi vermekle mülkiyetin özü de etkilenmiştir. Böylece, başvurucuların mülkiyet hakkı belirsiz ve geri alınabilir bir hale gelmiştir. Ayrıca inşaat yasağı getirilmiş olması da kuşkusuz, başvurucuların mülklerini kullanma hakkını kısıtlamıştır. Dolayısıyla, başvurucuların mülkiyet hakkına bir müdahale gerçekleşmiştir ve Komisyon’un haklı olarak vurguladığı gibi, bu müdahalenin sonuçları, kamulaştırma izinlerinin ve inşaat yasaklarının uzun süreli olarak bir arada kullanılmasıyla hiç şüphesiz daha ciddi bir özellik kazanmıştır. Bkz. Dutertre; s. 314. 240 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) faaliyet ruhsatlarının iptalleri,(21) bir meslek, sanat veya başka bir iktisadi faaliyetin yürütülmesi ile ilgili idari kararlar(22) medeni hak ve yükümlülük olarak değerlendirilmiş ve hükmün kapsamına alınmıştır. Devletin aile yaşamına, yaşama hakkına, fiziksel bütünlüğe, kişi özgürlüğüne, özel yaşama, ifade ve toplanma özgürlüğüne ve örgütlenme özgürlüğüne müdahaleleri de AĐHS 6 ncı maddenin uygulanabileceği kişisel hak ve uyuşmazlıklara gösterilebilecek örneklerdendir. (21) Bu konuda AĐHM’in Pudas/Đsveç davası örnek olarak gösterilebilir. Bu davada, başvurucu belli hatlarda taksi işletmek için bir ruhsat almıştır. Bu ruhsat, aksine bir bildirim olmadığı sürece geçerlidir. Daha sonra, bir şirkete aynı hatları kapsayan bir ruhsat verilmiş ve başvurucuya verilen ruhsat iptal edilmiştir. Davalı devlet, ulusal hukukta söz konusu türdeki ruhsatların belirli koşulları yerine getiren herkese verilmesi konusuna ilişkin hiçbir hak sağlanmadığını ileri sürmektedir. Ayrıca, ruhsatın başvurucunun lehine bir “hak” oluşturmadığı, zira sabit bir süre için değil, “aksine bir bildirim olmadığı takdirde” geçerli olduğu görüşü dile getirilmiştir. Nihayet, hükümetin savunmasında bu iptalin yargı denetimine tabi olmayan idari politika değerlendirmelerinin neticesi olduğu söylenmektedir. AĐHM şunları belirtmiştir: Mahkeme, ruhsat alan başvurucunun, ruhsatla bağlantılı bazı haklara sahip olduğu konusunda Komisyon’a katılmaktadır. Öncelikle, bu ruhsat, iptal edilebilme ihtimaline tâbi olmak üzere, ruhsatta belirtilen ve iç hukuktaki şartlar uyarınca başvurucuya bir ulaştırma hizmeti gerçekleştirilmesi için yetki verilmesini kapsayan bir “hak” içermektedir. Ruhsatın hangi şartlara göre iptal edilebileceğinin belirtilemediği ve yasanın iptale ilişkin belli bir takdir yetkisi tanıdığı doğrudur; ancak genel kabul gören hukuki ve idari ilkeler çerçevesinde yetkililer, bu bağlamda hiçbir kısıtlamaya tabi olmayan bir takdir yetkisine sahip değillerdir. Başvurucunun Đsveç hukuku uyarınca ruhsatı ile işine devam edebilme hakkına sahip olduğunu ileri sürmesi makul ve savunulabilirdir. Bkz (Pudas/Đsveç davası 21 Ekim 1987 tarihli karar, Başvuru No. 10426/83, Seri A No. 125-A, paragraph 34), Dutertre; s. 144. (22) Tabipler Odası Đl Kurulu tarafından haklarında verilen meslekten men cezaları ile geçici bir süre doktorluk yapma haklarından yoksun kalan Dr. Albret ve DR. Le Compte ile ilgili olarak Mahkeme, disiplin yargılamasının kural olarak, “medeni hakları ve yükümlülükler” üzerinde bir uyuşmazlığa yol açmadığını; ancak bazı koşullarda durumun tersine olabileceğini ayrıca, uyuşmazlığın medeni haklar ve yükümlülükler ile ilgili olduğu, bir başka deyişle yargılamanın sonucunun böyle bir hak bakımından belirleyici olduğunun gösterilmesi gerektiğini teyit etmiş, dava konusu ile ilgili olarak; söz konusu hakkın, tıp mesleğini icraya devam etme hakkı olduğunu not ederek bunun özel bir hak olduğunu, dolayısıyla Sözleşmenin 6 ncı maddesi anlamında kişisel bir hakkın bulunduğunu tespit etmiştir. Bu nedenle Mahkeme, Sözleşmenin 6/1 inci maddesinin uygulanabilir olduğu sonucuna varmıştır. Başvurucuların durumunda olduğu gibi, mesleği icra etmeyi sürdürme hakkı, kamu yararına yapılan bir meslek olarak tıp mesleğinin özgün bir niteliğe sahip olmasına ve mensuplarına özel bazı ödevler yüklemesine rağmen, kişisel nitelikte ve dolayısıyla Sözleşmenin 6/1 inci maddesi anlamında medeni bir hak oluşturmaktadır. (Albert and Le Compte v/Belgium.) Bkz. Osman Doğru; (2004), Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Đçtihatları, Cilt 1, Đstanbul, s. 541-542. 241 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı Diğer taraftan, vergi ödeme yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda, vergi ödeyen ile vergi makamı arasındaki ilişkinin kamusal niteliği ağır bastığından 6 ncı madde uygulanmaz. Bu madde kapsamında uygulama alanı bulunmayan diğer haklara örnek olarak, siyasal haklar ve yükümlülükler, devletin araştırma fonları ve kamu fonlarından yapılan bazı ödemeler, yabancıların ülkeye kabulü veya sınır dışı edilmesi veya vatandaşlık, askerlik hizmetine ilişkin uyuşmazlıklar, bir uluslararası sözleşmenin devlet tarafından onaylanmasına, yargılamanın yenilenmesine ilişkin uyuşmazlıklar verilebilir.(23) 2. Ceza hukuku ile ilgili davalar (suç isnadı) AĐHS’nin 6 ncı maddesinin uygulanacağı diğer bir alan da ceza yargılaması, yani bir kişi aleyhine suç sebebiyle soruşturma aşamasına geçilmiş bulunulmasıdır. “Suç isnadı” kavramı da “medeni hak” kavramı gibi üye devletlerin ulusal hukuk sistemlerinde kullanılan sınıflandırmalardan ayrı, “özerk” bir anlama sahiptir.(24) AĐHM’ye göre, suç isnadı kavramı, “bir kimseye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından resmen bildirilmesi” olarak tanımlanabilir.(25) Bir suç isnadının 6 ncı madde kapsamındaki suç isnadına ilişkin olup olmadığını belirlemek için üç ölçüt belirlenmiştir. Birincisi suçun iç hukuktaki yeri, ikincisi suçun gerçek niteliği ve üçüncüsü de suç için öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığıdır.(26) (23) Đnceoğlu; s. 58-61; Feyyaz Gölcüklü; Şeref Gözübüyük; (2003), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Ankara, s. 245; Murat Şenel; (2008), Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara, s. 47.) (24) “Devletin mevzuatı tabii ki ilgilidir, ancak başvurucu hakkında bir suç isnadı bulunup bulunmadığı belirlenirken sadece bir başlangıç noktası olmaktan öte gidemez. Demokratik bir toplumda adil yargılanma hakkının işgal ettiği öncelikli mevki, 6 ncı maddede geçen isnat kavramına biçimsel olmaktan çok maddi bir anlam kazandırmaktadır; bu durum, 6 ncı madde anlamında bir isnat bulunup bulunmadığını belirlemek için, Mahkemeyi görünenlerin ardına bakmaya ve söz konusu usul hakkındaki gerçekleri incelemeye zorlamaktadır. Başvurucunun iç hukuk kurallarına göre durumu, Sözleşmenin 6 ncı maddesinin amacı ve gayesi ışığında incelenmelidir.” (Adolf v./Austria- 8269/78 (1982) ECHR 2 (26 March 1982.) Bkz. Doğru; s. 456; White/Ovey s. 243; David Haris; Michael O’boyle; Colin Warbrick; (2009), Law Of The European Convention on Human Rigts, Oxford, s. 205. ( 25 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“deweer”],”ite mid”:[“001-57469”]}. ( 26 ) Mahkeme, bir kişiye 6 ncı madde bağlamında “cezai alanda bir suçlama yöneltilip yöneltilmediğini” kararlaştırırken göz önünde bulundurulması gereken üç kıstas tespit etmiştir. Bunlar, ulusal hukuk kapsamında suçun hangi sınıflandırmaya 242 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) Suçun iç hukuktaki yeri açısından ulusal mevzuatın suç saydığı fiiller aynı zamanda AĐHS uygulamasında da suçtur ve bu suça ilişkin yargılama madde kapsamına girecektir. Buna karşılık ulusal kanunun suç olarak nitelemediği bir fiil (örneğin disiplin kabahati) sözleşmedeki anlamında suç teşkil edebilecek ve bu sıfatla 6 ncı maddenin uygulama alanına girebilecektir.(27) Suçun niteliği saptanırken bazı hususlar dikkate alınmalıdır. Öncelikle ihlal edilen normun kapsamı, yani söz konusu normun sadece belirli bir kişi grubuna mı yoksa herkese mi uygulandığı, davanın kanunen infaz yetkileri bulunan bir kamu organı tarafından açılıp açılmadığı, hukuk kuralının caydırma veya cezalandırma amacı bulunup bulunmadığı, cezanın verilmesinin bir suçluluk tespitine dayanıp dayanmadığı, söz konusu eylemin sözleşmeye taraf diğer devletlerde nasıl sınıflandırılmış olduğu, ilgili suçun ceza hukukunda yer alan suçlarla benzerliği, uygulanan usullerin özellikleri ve bu usullerin ceza hukuku alanındaki yargısal usullere benzerliği veya bağlantısı belirlenmelidir.(28) Öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığı ölçütü ise, AĐHM tarafından iki şekilde ele alınmaktadır. Birincisi cezanın niteliği ve amacı, ikincisi de cezanın ağırlığıdır. Cezanın niteliği ve amacı açısından cezaların verilişinde güdülen gayeler ön plana çıkmaktadır. AĐHM’ye göre, hukukun üstünlüğüne bağlı toplumlarda, niteliği, süresi, infaz tarzı bakımından önemli bir zarar girdiği, suçun niteliği ve ilgili kişinin çarptırılabilme riski olan cezanın niteliği ve ağırlık derecesidir (bkz. Öztürk/Almanya davası, 21 Şubat 1984 tarihli karar, Seri A No. 73, s. 18, paragraf 50). Dutertre; s. 152. (27) Mahkeme, Campbell ve Fell/Birleşik Krallık davasında AĐHM Engel davasında belirlenen ilkeleri hatırlatmıştır. Mahkeme, “suç isnadı” kavramının 6 ncı madde kapsamındaki “özerkliğine” dikkati çektikten sonra, şu ilkeleri belirtmiştir. a) Sözleşmenin Sözleşmeci Devletler’in ceza hukuku ile disiplin hukuku arasında bir fark oluşturması ya da bunu gözetmesi veya bir ayrım getirmesi Sözleşme’ye aykırı olmamakla beraber, bu suretle yapılan sınıflandırma Sözleşme açısından belirleyici değildir. b) Eğer Sözleşmeci Devletlerin kendi takdirlerini kullanarak bir suçun ceza değil de disiplin hukuku kapsamında değerlendirilmesi yoluyla bu suçu 6 ncı ve 7 nci maddelerin temel hükümlerinin kapsamı dışında bırakmaları mümkün olursa, bu hükümlerin uygulanması da Devletlerin egemen iradelerine tabi kılınmış olur. Bu ölçüde geniş serbestlik, Sözleşme’nin konu ve amacına uygun olmayan sonuçlara yol açabilir.” Dutertre; s. 151-152; Gölcüklü; s. 207; Đnceoğlu; s. 84, Gölcüklü;: Gözübüyük; s. 248; (28) Đnceoğlu; s.19-20, Doğru; Nalbant; s. 617. 243 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı doğurmayanları dışında caydırıcı bir amaçla verilen bütün özgürlükten yoksun bırakma yaptırımları cezai alana girmektedir.(29) II. Adil yargılanma hakkının unsurları AĐHS’nin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında herkesin “…yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde ve kamuya açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip” olduğu belirtilmektedir. Söz konusu fıkrada, adil yargılama kavramını oluşturan unsurların bir kısmı açıkça sayılmıştır. Bu maddeye göre adil yargılanma hakkının unsurları yasal, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı, makul bir süre içerisinde yargılanma hakkı ve aleni surette yargılanma hakkıdır. A. Mahkemenin yasayla kurulmuş olması Medeni hak ve yükümlülük ve cezai isnatlara ilişkin uyuşmazlıklar AĐHS uyarınca yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından karara bağlanmalıdır.(30) AĐHM’ye göre mahkeme, yasa ile kurulmuş, taraflara ve yürütme organına karşı bağımsız ve tarafsız, yetki ve görevine giren konularda, belirli bir usule göre yürüttüğü yargılamadan sonra, hukuk kurallarına dayanarak bağlayıcı ve infaz kabiliyetine haiz karar veren bir merciidir.(31) Yasa ile kurulmuş yargı yeri tarafından yargılanma hakkı, yargı yerlerinin kuruluş ve yetkilerinin ve izleyecekleri yargılama usulünün, yasa yoluyla ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce saptanması anlamına gelmektedir. Anayasanın 142 nci maddesinde de mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Yine Anayasanın 37 nci maddesinde de hiç kimsenin kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamayacağı ve bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü mercilerin kurulamayacağı ifade edilmiştir. Böylece yargılama mercilerinin kişi ya da olaya göre oluşturulması ve muhtemel keyfiliklerin önlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca Anayasanın 38 inci maddesi ve AĐHS’nin 7 nci ( 29 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“engel”],”item id”:[“001-57479”]}. ( 30 ) Murat Yüksel; (Mayıs–2004), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı Üzerine Bir Đnceleme, Legal Hukuk Dergisi, Sayı 17, s. 1280. ( 31 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“belilos”],”ite mid”:[“001-57434”]}. 244 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) maddesinde yer alan “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca, sanığın suçun işlendiği sırada var olan görevli-yetkili bir mahkemeden başka yerde yargılanamayacağı hükme bağlanmıştır. B. Mahkemenin bağımsız olması Adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından olan mahkemelerin bağımsız olması, yargı organının herhangi bir kişi, kurum ya da organdan emir ve talimat almadan, özellikle yasama ve yürütme organları ve dış etkenlerin (ekonomik ve sosyal gruplar ile medya organları dâhil) baskısı altında olmadan, özgürce karar verebilmesini ifade eder.(32) AĐHM, mahkemenin yürütmeden ve davanın taraflarından “bağımsız” sayılıp sayılmayacağını belirlerken, üyelerin atanma biçimini, görev sürelerini, dışarıdan gelebilecek baskılara karşı güvencelerin varlığını ve bu merciin bağımsız olduğu görüntüsü verip vermediği hususlarını dikkate alır.(33) AĐHM sayılan unsurların tamamını birlikte değerlendirmek suretiyle mahkemelerin bağımsız olup olmadıklarına karar vermektedir. Örneğin, mahkeme üyelerinin bir bakan veya hükümet kararı veya tavsiyesi ile atanması her zaman bağımsızlık ilkesine aykırı düşmez. Ancak bir memurun üye olarak katıldığı bir “yargı makamı” önünde, amirinin davacı olarak görev üstlenmesi. bu merciin yeterli bağımsızlık görüntüsü vermediği için, “bağımsız mahkeme” sayılmasına engeldir.(34) (32) White; Ovey; s. 243; Haris; O’Boyle; Warbrick; s. 215; Dutertre; s. 160. ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“vanleu ven”],”itemid”:[“001-57522”]} p. 55; http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/ search. aspx#{“fulltext”:[“piersack”],”itemid”:[“001-57557”]} p. 27; http://hudoc. echr. coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“delcourt”],”itemid”:[“001-57467”]} p. 31; Gölcüklü; 211; Haris; O’Boyle; Warbrick; s. 286. ( 34 ) 1970/1973 tarihli Yasa uyarınca Bölge Kurulunun üyeleri arasında Bölge Yönetiminden üç memur yer almaktadır. Bu memurların durumunu değerlendirmek için, yukarıda belirtilen Ringeisen kararını hatırlatmak uygun olur. Bu davada Avusturya Üst Bölge Komisyonu’nda devlet memurlarının bulunması Sözleşme’ye uygun bulunmuştu. Ancak, bu dava Ringeisen davasından farklıdır, çünkü Tapu Memuru aracılığıyla temsil edilen Eyalet Yönetimi, Bölge Kurulu’nun Bayan Smarek’in lehine verdiği ilk derece kararını temyize götürdüğünde artık bir taraf niteliği kazanmıştır ve söz konusu üç memurdan birinin hiyerarşideki üstü de Tapu Memuru’dur. Bu memurun Kurul içinde önemli bir konumu vardır. Bu davada olduğu gibi, yargı makamının üyelerinden biri gerek görevleri gerekse hizmet örgütlenmesi açısından taraflardan birinin astı konumunda olduğunda, davacılar bu kişinin bağımsızlığıyla ilgili meşru bir şüphe duyabilir. Bu tür bir durum, mahkemelerin demokratik bir toplumda yansıtması gereken güven duygusunu ciddi bir biçimde zedeler. Dutertre; s. 162. 245 ( 33 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı AĐHM, Đncal/Türkiye davası( 35 ) kararında Devlet Güvenlik Mahkemelerinin bileşimde silahlı kuvvetler mensuplarının bulunmasına karşın bu mahkeme önünde yargılanmış başvurucunun sivil olmasına ilişkin davada hem bağımsızlık ve hem de tarafsızlık sorununu birlikte ele alarak bazı değerlendirmeler yapmıştır. AĐHM, bu davada Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin üyesi olan askeri yargıçların statüsünün bazı bağımsızlık ve tarafsızlık güvenceleri sağladığına, ancak bu yargıçların statülerinin bazı yönlerden bağımsızlık ve tarafsızlıklarını sorgulanır kıldığına dikkat çekmiştir. Bu kişilerin halihazırda silahlı kuvvetler mensubu olmaları, bu kurumun emirlerini yürütmeden alıyor olması ve bu kişilerin askeri disipline tabi olmaları ile gerek atanmaları gerekse aday gösterilmelerinde yürütme ve idarenin büyük ölçüde dahil olmaları bağımsızlık ve tarafsızlıklarının sorgulanma nedeni olarak görülmüştür. Hükümetin ileri sürdüğü gerekçeler ışığında bu tür mahkemelerin kurulmasının gerekli olup olmadığını soyut düzlemde kararlaştırmak Mahkemenin görevi değildir. Mahkemenin görevi, Đstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin işleyişinin Bay Đncal’ın âdil yargılanmasına aykırılık oluşturup oluşturmadığını ve özellikle Bay Đncal’ın kendisini yargılayan mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olduğundan endişelenmek için nesnel açıdan haklı gerekçelerinin bulunup bulunmadığını değerlendirmektir. Bu açıdan bakıldığında, mahkemenin görünümü bile büyük önem taşıyabilir. Burada tehlikede olan şey, demokratik toplumlarda mahkemelerin halka, her şeyden önemlisi yargılama süreci bakımından sanığa vermesi gereken güven duygusudur. Belirli bir mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olmasından endişe duymak için haklı nedenlerin olup olmadığı karara bağlanırken, sanığın görüşleri belirleyici olmamakla birlikte önem taşır. Belirleyici olan şey, başvurucunun şüphesinin objektif olarak haklı görülüp görülemeyeceğidir. Bir Devlet Güvenlik Mahkemesinin önünde anayasal düzeni ve ulusun bölünmez bütünlüğünü bozmak ile suçlanan Bay Đncal’ın ordunun hukuk işlerine bağlı profesyonel bir subayın kendisini yargılayan yargıçların arasında bulunmasından dolayı endişe duyması anlaşılabilir. Bu nedenden ötürü, Bay Đncal’ın Đstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin haksız şekilde kendi davasının özellikleriyle ilgili olmayan düşüncelerden etkilenebileceğinden endişe duymaya hakkı vardır. Başka bir deyişle, başvurucunun bu mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olduğuna ilişkin endişeleri (35) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“incal”],”docu mentcollectionid2”:[“GRANDCHAMBER”,”CHAMBER”],”itemid”:[“001-58197”]}. 246 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) nesnel açıdan haklı görülebilir. Bu bağlamda, Mahkeme Sözleşmenin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.(36) C. Mahkemenin tarafsız olması AĐHS 6/1 inci maddesi anlamında tarafsızlık, davanın çözümünü etkileyecek bir önyargı, tarafgirlik ve menfaatin olmaması, özellikle yargı yerinin veya üyelerinden bazılarının, taraflara karşı, onların leh ve aleyhinde bir duygu veya çıkara sahip olmaması anlamına gelmektedir.(37) AĐHM, mahkemelerin tarafsızlığı konusunda ciddi hassasiyet göstermektedir. Bu hassasiyete bağlı olarak ceza yargılamasında mahkemenin tarafsız olması ve dışarıya karşı tarafsız olduğu görünümü vermesi konusunun önemini birçok kararında vurgulamaktadır.(38) AĐHM, Fahri/Fransa davasında, mahkemelerin tarafsız olmaları gerektiğini belirttikten sonra, bazı jüri üyelerinin, duruşmaya ara verildiği sırada savcı ile temasa geçmeleri, onların tarafsızlığına gölge düşürdüğü için AĐHS’nin 6 ncı maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.(39) AĐHM, Piersack/Belçika kararında(40) tarafsızlık ile ilgili en ufak bir şüphenin dahi bulunmaması gerektiğine dair “Mahkemenin kamuoyunda mutlak surette güven vermeleri için örgütsel konumlarının da göz önünde bulundurulması zorunludur. Bir hâkimin, daha önce savcı olarak görevliyken ve bu işlevi gördüğü esnada belirli bir olayda yetkili konumda iken daha sonra bu olayla ilgili davada mahkeme üyesi olarak görevlendirilmiş olması, tarafsızlığı konusunda kuşku uyandırmaktadır. (36) 18 Haziran 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasanın 143 üncü maddesini değiştirmek suretiyle Devlet Güvenlik Mahkemelerinden askeri yargıçları çıkarmıştır. Ardından 22 Haziran 1999 tarihinde 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin oluşumu ve işleyişi ile ilgili kanun Anayasal düzenlemeye uygun olarak değiştirilmiştir. Bu suretle ceza yargılamasında mahkemenin dışarıya bağımsız ve tarafsız olduğu görünümünü vermesi gerekliliği noktasında iç hukukta yasal düzenleme yapılmak suretiyle AĐHM içtihatlarına uygunluk sağlanmıştır. 2004 yılında ise 5190 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun ile de devlet güvenlik mahkemeleri kaldırılmıştır. (37) Gölcüklü; Gözübüyük; s. 254; Başaran; s. 81. ( 38 ) AĐHM, ayrıca 6 ncı maddenin 1 inci fıkrası bağlamında tarafsızlığın mevcudiyetinin belirlenebilmesi için, belli bir yargıcın söz konusu davadaki kişisel kanaatine dayalı öznel bir test uygulanması ve bir de nesnel test uygulanarak yargıca bu bağlamda hiçbir meşru şüpheye yer bırakmayacak yeterlilikte güvenceler sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerektiğini belirtir. Bkz: http://hudoc.echr.coe.int/ sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“saraiva”],”itemid”:[“001-57883”]}. ( 39 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“farhi”],” itemid”:[“001-79047”]}. ( 40 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“piersack”],” itemid”:[“001-57557”]}. 247 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı Hukuka saygılı olanlar, bu durumdan haklı olarak tedirgin olabilirler.” şeklinde bir belirleme yapmıştır. Dikkate alınması gereken diğer bir husus da, demokratik bir toplumda mahkemelerin davaya taraf olanlar da dâhil olmak üzere kamuoyunda bir güven uyandırması gerektiğidir. Bu çerçevede, tarafsızlığı konusunda endişe duymak için meşru bir sebep bulunan bir yargıcın davadan çekilmesi gerekir. Belirli bir davada bir yargıcın tarafsızlık özelliğini taşımadığına dair endişelenmek için meşru bir sebep bulunup bulunmadığının tespitinde tarafların konumu önemli olmakla birlikte belirleyici değildir. Asıl belirleyici olan, bu endişenin objektif olarak haklı çıkarılıp çıkarılamayacağıdır.(41) AĐHM, tarafsızlık kavramını, sübjektif ve objektif olmak üzere iki ayrı açıdan ele almaktadır: Sübjektif tarafsızlık, mahkeme üyesi yargıcın birey sıfatıyla, kişisel tarafsızlığını, öznel olarak iç dünyasında dava ile ilgili kişisel önyargılardan arınmış olmasını ifade eder. Sübjektif tarafsızlığa karar vermek için AĐHM fiili peşin hüküm kanıtı arar. Aksine ilişkin kanıt bulunana dek, usulünce atanmış bir yargıç kişisel olarak tarafsız kabul edilir.(42) AĐHM, Remli/Fransa(43) davasında, Cezayir kökenli olan başvurucu mahkeme salonu dışında ırkçı olduğunu belirten jüri üyesinin tarafsız olamayacağını ileri sürerek mahkemeye başvurmuştur. Yerel mahkeme ise, bu iddianın doğruluğunu araştırmayı, sözlerin duruşma salonu dışında söylendiği iddia edildiği gerekçesi ile reddetmiştir. Tarafsızlık yönündeki iddia açıkça dayanaktan yoksun olmamasına rağmen mahkeme bu konuyu araştırmadığından, AĐHM 6 ncı maddenin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Driza/Arnavutluk( 44 ) davasında ise, yenileme prosedürünün daha önce aynı davada başvurucu aleyhine bir karar almış olan Yüksek Mahkeme başkanının talebiyle başlatıldığı, başkanın, bu yenileme başvurusunu değerlendiren ve sonrada başvurucu lehine olan kesinleşmiş kararı esas yönünden iptal eden Yüksek Mahkeme heyetinde bulunduğu, hiç kimsenin bir davada hem taraf hem de hâkim olamayacağı belirtilerek bu ( 41 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“hauschildt”], ” itemid”:[“001-57500”]}. ( 42 ) Mole; Harby; s. 29; http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx# {“fulltext”:[“hauschildt”],”itemid”:[“001-57500”]}; http://hudoc.echr.coe.int/sites/ eng /Pages/search.aspx# {“fulltext”:[“le compte”],”itemid”:[“001-57521”]}. ( 43 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“remli”],”itemi d”:[“001-57983”]}. ( 44 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx# {“fulltext”:[“\”subjektif tarafsızlık\”“],”itemid”:[“001-119481”]}. 248 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) uygulamaların “sübjektif tarafsızlık” ilkesine aykırı olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir. Petur Thor Sigurdsson/Đzlanda( 45 ) davasında, başvurucunun milli bankaya karşı açtığı davada, davanın yargıcının eşi ekonomik sıkıntısı nedeniyle bu bankaya borçlu olan bir kişidir. AĐHM, banka ile yargıcın doğrudan ilişkisi, borç sözleşmesine ilişkin yargıcın işlemi olduğuna dair kesin delil olmasa da, başvurucunun mahkemenin tarafsız olamayacağına ilişkin şüphelerini makul bularak 6 ncı maddeye aykırılık tespit etmiştir. Objektif tarafsızlık ise, kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenim, yani mahkemenin hak arayanlara güven veren, tarafsız bir görünüme sahip bulunması; tarafsızlığı sağlamak için alınmış bulunan tedbirlerin, organın tarafsızlığı konusunda makul her türlü şüpheyi ortadan kaldırır nitelikte olmasıdır. Objektif tarafsızlık değerlendirmesi organik (mahkemenin kuruluş şekli) ve fonksiyonel (görevin yerine getirilmesi tarzı) açısından yapılmaktadır. Mahkemelere duyulan güvenin büyük ölçüde kurumun üyelerden soyutlanarak bir bütün olarak verdiği nesnel görünüme bağlı olduğu kuşkusuzdur.(46) Bu nedenledir ki AĐHM, Procola/Lüksemburg(47) davasında, danışma niteliğinde önceki aşamalarda görev yapmış kişilerin, aynı konuda sonradan yargıç rolünü üstlenmelerini, Pfarrmeier/Avusturya( 48 ) davasında, ilk soruşturmada görevli sorgu yargıcının daha sonra mahkeme üyesi olarak esas hakkındaki karara katılmasını, De Haan/Hollanda(49) davasında daha önce verilmiş olan bir karardan sorumlu olan bir yargıcın, bu karara itirazı inceleyen mahkemeye başkanlık etmesini, Oberschlick/Avusturya( 50 ) davasında ilk derece mahkemesince verilen hükme katılmış olan bir yargıcın bu hükmün temyiz safhasındaki incelemesine katılmasını objektif tarafsızlık ile bağdaşmaz görmüştür.(51) ( 45 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“PETUR THOR”],”itemid”:[“001-61020”]}. (46) Gölcüklü; Gözübüyük; s. 282-283. ( 47 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“procola”],” itemid”:[“001-57944”]}. ( 48 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“Pfarrmeier”], ” itemid”:[“001-57962”]}. ( 49 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx# {“fulltext”:[“De Haan”],”itemid”:[“001-58085”]}. (50) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“Oberschlick”] ,”itemid”:[“001-57716”]}. ( 51 ) Oberschlick/Avusturya davasındaki konu, Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 23 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre “Bir karar ve hükme katılan hakim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme 249 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı Özellikle ceza mahkemelerinde, dosyanın esası hakkında karar veren yargıcın soruşturma öncesi aşamada davayla ilgili bir rol üstlenip üstlenmediği konusu tarafsızlık açısından çok büyük önem taşır. Yargıcın soruşturma öncesi safhada üstlendiği görev rutin bir işlem ise ihlal oluşturmazken, verdiği karar esasa ilişkin bir konunun ön kararı niteliğinde ise, 6 ncı maddenin birinci fıkrasının ihlali söz konusu olabilecektir. Bu gibi durumlarda önemli olan husus alınan tedbir (tutuklama gibi) yahut kararların kapsamı ve niteliği, yani bunların, sanığın suçluluğu konusunda bir önyargı anlamı taşıyıp taşımadığıdır. AĐHM’nin mahkemenin tarafsız olmadığı gerekçesi ile AĐHS’nin 6 ncı maddesinin ihlal edildiği sonucuna vardığı bir örnek de Karakoç ve Diğerleri/Türkiye(52) davasıdır. Söz konusu davada, esas yargılamayı yürüten heyetin başkanı ve bir üyesi sanıkların tutuklanmaları sırasında dosyayı incelemiş ve uzun gerekçelere dayalı bir tutuklama kararı vermiştir. AĐHM, adı geçen hâkimlerin başvuranların mahkûmiyet kararlarına da imza attıklarını ve tutuklama kararının gerekçeleri ile davanın esasına ilişkin kararın gerekçeleri arasında herhangi bir fark bulunmadığını belirtmiştir. Hâlbuki hâkimlerin görevi, suça ilişkin kuvvetli emarelerin bulunup bulunmadığının tespiti sırasında kendilerine sunulan delilleri değerlendirmektir. Bu konuda hâkimlerin değerlendirmeleri ile davanın sonuçlandırılması arasında çok ince bir fark oluşmuştur. Ayrıca, aynı mahkeme başkanı, 16 Kasım 1995 tarihli erteleme kararı ile de başvuranları mahkûm etmiştir. AĐHM, yukarıda anılan unsurların, başvuranların Diyarbakır DGM'nin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığına dair endişelerini doğruladığı sonucuna varmıştır. Bu karardan yargıçların esas yargılama öncesinde kabul ettikleri her kararın, 6 ncı maddenin ihlali anlamına geldiği sonucu çıkarılmamalıdır. Mahkeme bu kararların niteliğine bakarak bir değerlendirme yapmaktadır. Örneğin; Hauschildt/Danimarka(53) davasında, başvurucunun tutuklanmasına, tutukluluk halinin devamına karar veren yargıç aynı zamanda esas hakkında karar veren mahkemenin üç üyesinden biridir. AĐHM, ilgili davada, tarafsızlık ilkesinin ihlal edildiğini iddia eden başvurucu aleyhine karar vermiştir. Mahkemeye göre, tutuklama için makul şüphe gerekirken, karar güçlü delillere dayanılarak verilmektedir. Tutuklama kararı veren yargıcın işin esası hakkındaki karara katılması katılamaz.” Böyle bir halin varlığı halinde yine hâkimin reddi kurumu devreye girmekte, tarafsızlığın sağlanmasında şüphe uyandıracak bu durum da, iç hukuk düzenlemesi ile engellenmektedir. ( 52 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“karakoç”],” itemid”:[“001-67245”]}. ( 53 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“hauschildt”], ” itemid”:[“001-57500”]}. 250 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) önyargı doğurmaz, dava dosyası hakkında bilgi sahibi olmak olağan bir durumdur. Tutuklamaya karar vermiş bir hâkim veya mahkemenin işin esası hakkında da karar vermesi, tarafsızlığa neden olması çok muhtemel bir durum gibi görünse de, AĐHM’nin, tutuklama kararının ve sanık hakkında verilen nihai hüküm gerekçesinin niteliğine göre, ki bu ülkelerin iç hukuklarına göre farklılık gösterebilmektedir, değerlendirme yaparak söz konusu durumun tarafsızlığı zedeleyici nitelikte olmadığına da karar verebilmesi olanaklıdır. AĐHM içtihatları gözetildiğinde, tutuklama kararı verecek olan hâkimlerin, suçun işlendiğine dair kuvvetli emareler bulunduğuna kanaat getirmelerinin ve kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguları gerekçeleri ile kararda belirtmelerinin gerektiği, ancak gerekçelendirmenin davanın sonuçlandırılması aşamasına getirilmemesinin yani tutuklama kararının davanın esasına ilişkin kararla aynı olmamasının gerektiği söylenebilir. D. Makul süre içerisinde yargılanma hakkı AĐHS’nin 6/1 inci maddesi uyarınca sözleşemeye taraf olan devletler, yargılanan kişilerin davalarının gereksiz gecikme olmaksızın mümkün olan en kısa sürede sonuçlanmasını temin ile yükümlüdürler. Geciken adalet adalet değildir ilkesinden hareketle, Türk hukukunda da Anayasanın 141 inci maddesinde “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Benzer şekilde, HMK’nin usul ekonomisi ilkesi başlıklı 30 uncu maddesinde hâkimin, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. CMK’nin 39 uncu maddesinde de sürelerin başlangıç ve bitim tarihleri belirtilmek suretiyle, yine davaların makul sürede bitirilmesi amaçlanmıştır.(54) Bu bağlamda makul sürede yargılanma ilkesi gerek ceza gerekse hukuk yargılamasını kapsar niteliktedir. Makul süre içinde yargılanma hakkının yerine getirilmesi ile davaların yargılama makamları önünde zaman içinde uzayıp gitmesinin, sürüncemede kalmasının, özellikle ceza davalarında, suçlanan (yahut herhangi bir nedenle mahkeme kararı bekleyen) kişinin, uzun süre davasının nasıl sonuçlanacağı endişesini taşımasının önüne geçilmek istenmiştir.(55) ( 54 ) Özer Veli Özbek; Pınar Bacaksız; Koray Doğan; (2007), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, s. 26. ( 55 ) Hakan Karakuş; (2001), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında ve Karşıoylarında Türkiye, Đstanbul Barosu Yayınları, Đstanbul, s. 175; Gölcüklü; s. 213. 251 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı 1. Makul sürenin başlangıcı ve sonu (makul sürenin belirlenmesi) AĐHM, bir olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğini karara bağlayabilmek için önce yargılamanın süresini, ardından da bu sürenin makul olup olmadığını belirler. Makul sürenin başlangıcı ve sonu ceza ve hukuk davalarında farklılık gösterir. Ceza yargılamasında makul sürenin başlangıç noktası, kişiye suç isnadı ile başlar. Bu kişinin göz altına alınması, hakkında iddianame düzenlenmesi veya başka bir tarzda suç isnadının yöneltilmesiyle gerçekleşebilir. AĐHM, Eckle/Almanya( 56 ) davası kararında şu tespitlerde bulunmuştur: “Ceza davalarında, 6 ncı maddenin birinci fıkrasında bahsedilen “makul süre”, bir kişiye suç isnat edilir edilmez başlar. Bu davanın mahkeme önüne çıkmasından önceki bir tarihte de olabilir. Örneğin, yakalanma tarihi, bir kişiye aleyhinde dava açıldığının resmi olarak bildirildiği tarih, ön soruşturmanın başlatıldığı tarih de olabilir.” Hukuk ve idari davalarda makul sürenin başlangıcı, ilke olarak, davanın yetkili yargılama makamı önüne götürüldüğü yani bireyin mahkemeye başvurduğu tarihte başlayacaktır. Eğer daha önce ön bir başvuru yapılması gerekiyorsa süre, o başvurunun yapılış tarihinden de başlayabilir.(57 ) König/Almanya davası, makul sürenin “mahkemeye dava dilekçesinin sunulmasından bile önce” başlayabildiği davalara örnektir. AĐHM, bu olayda sürenin idari yargıda dava açılmadan önce başladığını belirterek, idareye söz konusu işlem aleyhine başvuru yapılması esnasında geçen süreyi de dikkate almıştır. Makul sürenin sona ermesi ise, olağan kanun yollarına yapılacak müracaatlar da dâhil olmak üzere kesin hükmün verildiği tarihtir. AĐHM, Metzger/Almanya(58) kararında ceza davaları açısından sürenin sona erdiği tarihi şu şekilde belirlemiştir: “Ceza davalarında 6 ncı maddenin birinci fıkrası açısından “süre”nin sona ermesi, temyiz davası dahil, bütün yargılamanın sona ermesi anlamına gelir.” Hukuk davaları açısından ise Erkner ve Hofauer(59) davasında şunları belirtmiştir: “... makul olup olmadığı incelenecek olan süre, temyiz dahil bütün dava sürecini içermektedir. Bu süre, uyuşmazlığı (“niza”) ortadan kaldıran karara kadar uzanır.” Yargılama süresi dikkate alınırken, hukuk usulü ve idari yargıda karar düzeltme yolunda geçen süre de dikkate alınabilir. Türkiye’de hukuk ( 56 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“eckle”],” itemid”:[“001-57476”]}. (57) Gölcüklü; s. 214. (58) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“itemid”:[“001-64037”]}. ( 59 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“erkner”],” itemid”:[“001-57483”]}. 252 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) usulü ve idari yargıda karar düzeltme yolu sadece bir maddi hata düzeltme yolu olmadığından dikkate alınırken, ceza yargılamasında karar düzeltme yolu etkili bir hukuk yolu olarak kabul edilmediği için makul süre açısından değerlendirme sırasında dikkate alınmaz.(60) 2. Makul sürenin değerlendirilmesinde kullanılan ölçütler AĐHM, yargılama süresinin makul olup olmadığı konusunu, çeşitli kıstasları dikkate alarak değerlendirmektedir.( 61 ) AĐHM, Zimmermann ve Steiner/Đsviçre(62) davası kararında dava süresinin makul olup olmadığının saptanmasında kullanılan kıstasları belirlemiştir. Buna göre Sözleşmenin 6 ncı maddesinin birinci fıkrası hükümlerinde belirtilen, davaların makul süre içinde görülmesi şartı, her davanın özel koşullarına göre değerlendirilmelidir. Mahkemenin göz önünde bulundurduğu konular arasında, davadaki olaylara veya hukuka ilişkin meselelerin karmaşıklığı, başvurucuların ve yetkili mercilerin davranışları ve başvurucular açısından başvurunun konusunun taşıdığı önem vardır; ayrıca, sadece devletin neden olduğu gecikmeler davanın “makul bir süre içinde” görülmesi şartına uyulmaması sonucunu doğurabilir. AĐHM ölçütleri belirlemiş olsa da somut olayların ve ölçütlerin değerlendirilmesindeki farklılıklar nedeniyle, aşılması AĐHS 6 ncı maddenin ihlali olarak nitelendirilebilecek somut bir süre belirlemesi yapmamıştır.(63) AĐHM, makul sürenin belirlenmesinde esas alınan kıstaslardan dava konusunun niteliğini değerlendirirken davayı maddi ve hukuki tüm boyutlarıyla dikkate alır. Görülmekte olan davadaki maddi olayların karmaşıklığı, sanık ve tanık sayısının çokluğu, birden çok davanın birleştirilmiş olması, dava ile ilgili delillerin toplanması ve değerlendirilmesinde karşılaşılan zorluklar, hukuki sorunun çözümündeki güçlük, bilirkişi deliline ihtiyaç duyulması gibi faktörler davanın konusu kapsamında süreyi etkileyen unsurlardır. AĐHM, Dede ve Diğerleri/Türkiye( 64 ) davasında, başvurucuların aleyhlerinde yürütülen cezai kovuşturmanın süresinin uzunluğundan şikâyet etmelerine karşılık, hükümet başvuranların iddialarını reddederek davanın başvuranlara yöneltilen suçlamalar bakımından karmaşık olduğunu ve Dev(60) Doğru; Nalbant; s. 634. Đnceoğlu; s. 373; Tezcan; Erdem; Sancaktar; s. 339. ( 62 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“zimmer mann”],”itemid”:[“001-57609”]}. (63) Dovydas Vitkauskas; Dikov Grigoriy; (2012), Protecting the Right to a Fair Trial Under the European Convention on Human Rights, Council of Europe human rights handbooks, Strasbourg, s. 72. (64) http://www.kararara.com/aihm/turkce3/aihm11831.htm. 253 (61) Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı Yol eylemlerine karışmakla suçlanan 723 davalının bulunduğu bir davanın yürütülmesinin güçlüğünü ve bu etkenlerin yargılamanın uzamasına neden olduğunu ve yargı makamlarının herhangi bir ihmali ve gecikmede sorumlulukları bulunmadığını iddia etmiştir. AĐHM ise, yargılamanın 723 sanık hakkında yapılmasının davanın karmaşıklığını gösterdiğini, ancak gerek ilk derece mahkemesinde gerek temyiz sürecinde önemli gecikmeler olduğunu, bu gecikmelerin davanın karmaşıklığı ile açıklanamayacağını ve başvurana karşı yürütülen cezai kovuşturmanın uzamasının sorumluluğunun ulusal makamlara atfedilmesi gerektiğini belirterek davanın 21 yılda bitirilmesinin makul sürede yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğuna hükmetmiştir. AĐHM, makul süre belirlemesini yaparken ikinci olarak başvurucuların tutumunu değerlendirmektedir. Hukuk davalarında, işin takibinin taraflara ait bir sorun olması mahkemenin davayı makul sürede karara bağlaması yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Ancak davacı veya davalının yargılamanın sürati için kendisine düşeni yaptığını kanıtlaması gerekir. Örneğin AĐHM, Monnet/Fransa( 65 ) davasında 7 yıl 1 ay süren boşanma, nafaka, velayet davasında başvurucunun davasını gerekli özenle takip etmeyip, gereksiz uzamaya sayısız dilekçe vermesi sebebi ile neden olduğunu belirterek, ihlal olmadığı yönünde karar vermiştir.(66) Ceza davasında her ne kadar başvurucu yargılama organları ile davanın hızlanması için aktif bir işbirliğine girmeye zorunlu tutulamaz ise de, kendisinden usulü haklarını belirli bir özenle kullanılması beklenir. Örneğin; ceza yargılamasında kaçak sanığın kaçak olduğu sürece geçen süreye dayanarak yargılamanın uzun sürdüğünden bahisle şikayetçi olması doğru değildir. AĐHM, Töre/Türkiye( 67 ) davasında, sanığın makul sürede yargılanmadığı iddiası ile ilgili olarak süre başlangıcının başvuranın yakalandığı 5 Mayıs 1993 tarihi olduğunu, yargılamanın iki dereceli mahkemede on üç yıldan fazla süre devam ettiğini, sanığın firar ettiği 12 Kasım 2004’den sonrası için makul süre şikayetinde bulunamayacağını, ancak sanığın firari olmadığı dönemde yargılamasının on bir yıl altı ay sürdüğünü bu sürecin aşırı olduğunu ve makul süre koşulunu karşılamadığı kanaatine vardığını belirtmiştir. ( 65 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“MONNET”], ”itemid”:[“001-57856”]}. (66) Turan Güzeloğlu; “Makul Sürede Yargılama Hakkı ve AĐHS‟ne Ek 14 Numaralı Protokolün Getirdikleri”,< http://www.diyarbakir.adalet.gov.tr/makaleler/ek14.pdf>. (67) http://www.inhak.adalet.gov.tr/ara/karar/teslimtore.pdf. 254 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) AĐHM, makul süre kıstasını değerlendirirken en çok üçüncü ölçüt olan yetkili makamların tutumuna önem vermektedir.(68) Devlet, AĐHS’nin 6 ncı madde gereklerinin yerine getirilmesini sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu kapsamda idari ve adli makamların yaptığı bütün gecikmelerden sorumludur. Yargı yerleri de gereksiz gecikmeleri önlemek için her türlü tedbiri almalıdır. Dosyada öncelikle görev ve yetki hususunun karara bağlanması, bilirkişi raporlarının temininin sağlanması, tanıkların dinlenmesi, keşiflerin yapılması gibi hususlarda yargılamayı hızlandırmak için gerekli önlemleri almalı ve gereksiz gecikmelere sebebiyet verilmemelidir. Bazen yargı organı olarak kabul edilen mahkemeler, kendilerine düşen görevi yapmış olmalarına rağmen, görev dışı olan yargıç sayısının azlığı, personel ve fiziki koşul yetersizliği, iç hukuktaki boşluklar, iş yükünün ağırlığı gibi nedenlerle makul sürenin aşıldığı görülür. Đşte bu durumda da devlet, 6 ncı maddenin gereklerinin yerine getirilmesini sağlayacak bütün tedbirleri almakla yükümlü olduğu için, yine sorumlu tutulacaktır.(69) Yargılamada makul sürenin aşılmaması hükmünün amacı hakkın bir an önce teslimi yanında ilgilileri uzayan bir yargılamanın maddi ve manevi sıkıntılarından korumak da olduğundan davanın sonucu önem arz etmemektedir. Bu itibarla dava makul sürede bitirilmiş olsaydı dahi sonucun değişmeyecek olması aleyhine başvurulan devlet bakımından haklı neden teşkil etmez. Yine, örneğin bir ceza davasında başvuru sahibinin beraat etmiş olması onun makul sürenin ihlal edildiği yönündeki şikâyetine engel oluşturmaz.(70) Diğer bir taraftan, bir kararın icrasının çok gecikmiş veya hiç gerçekleşmemiş olması da makul süre içerisinde yargılanma hakkına aykırılık olarak değerlendirilmektedir. AĐHM, Tunç/Türkiye( 71 ) davasında idarenin 1994 yılında kesinleşen kamulaştırma kararı uyarınca belirlenen tutarın 1999 yılına kadar ödenmemesini AĐHM 6 ncı maddeye aykırılık olarak değerlendirilmiştir. AĐHM’e göre kesin hüküm niteliği kazanmış bir yargı kararı icra edilemez ise, mahkemeye erişme hakkı kâğıt üzerinde kalan (68) Nalbant; Doğru; s. 635. Şenel; s. 225; Gölcüklü; s. 215. ( 70 ) Karen Reid; Uygulayıcılar Đçin Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi, <http://www.khrp.org/component/option,com_docman/task,doc_view/gid,46/Itemid,49/ >, (07.07/2013). ( 71 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“tunç”,” kamulaştırma”],”languageisocode”:[“TUR”],”appno”:[“54040/00”],”documentcolle ctionid2”:[“CHAMBER”]}. 255 (69) Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı soyut bir hakka dönüşür. Bu çerçevede bir kararın icrası, 6 ncı madde anlamında davanın ayrılmaz bir parçasıdır.(72) E. Aleni yargılanma hakkı Yargılama hukukunun evrensel ilkelerinden birini oluşturan aleni yargılanma hakkının amacı yargılamada “saydamlık” başka bir deyimle adalet dağıtımında, adli mekanizmanın işleyişinde kamu denetimini sağlamak, keyfiliğe müsait gizli yargılamayı önlemektir. AĐHS uyarınca aleni yargılanma hakkı, davanın taraflarına aleni duruşma yapılması ve kararın aleni açıklanması haklarını verirken, devletler için de bu yönde yükümlülük getirmektedir.(73) AĐHM, yargılamaların aleniyeti konusunda Pretto ve Diğerleri/Đtalya( 74 ) kararında şunları belirtmiştir: “Yargı makamlarına getirilen davaların 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği gibi kamuya açık olması, adaletin kamuoyunun denetimine açık olmadan gizlice uygulanmasına karşı davacıları korur; ayrıca bu şekilde alt ve üst mahkemelere güven duyulması sağlanabilir. Kamuya açık olma, adaletin idaresini görünür kılarak 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının amacına ulaşmasına, yani AĐHS’deki anlamıyla demokratik toplumların temel ilkelerinden birinin teminatı olan adil yargılamaya katkıda bulunur. Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin tamamı aleniyet ilkesine uymakla beraber, uygulamanın kapsamı ve biçimi konusunda yargı mevzuatlarında ve adli uygulamalarında hem davanın aleni olarak görülmesi, hem de hükmün açık oturumda verilmesi konusunda bazı farklar vardır. Şekli boyut, 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında şart koşulan kamuya açıklık koşulunun amacına göre ikinci planda kalır. Demokratik toplumlarda adil yargılanma hakkının oynadığı ağırlıklı rol, Mahkeme’yi bu alanda yapacağı değerlendirmelerde söz konusu usulün esasını incelemeye itmektedir.” AĐHS’ne göre yargılamanın aleni olması esastır, bu genel kuralın istisnaları ise; genel ahlak, kamu düzeni, ulusal güvenlik, küçüklerin korunmasına dair kurallar, tarafların özel hayatlarının gizliliğinin korunması veya adaletin selametinin zarar görebileceği hallerde mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde kısmen veya tamamen yargılamanın basına ve dinleyicilere kapatılması olarak belirtilmiştir. Fakat mahkeme kararı muhakkak aleni (72) Nalbant; Doğru; s. 635. Đnceoğlu; s. 342. ( 74 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“pretto”], ”itemid”:[“001-57561”]}. 256 (73) Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) olarak vermelidir.( 75 ) Kararın aleniyeti, ilk derece mahkemesi tarafından kararın açık duruşmada verilmesini, kararın taraflara tebliğ edilmiş olmasını, üst mahkemenin kararının kamunun erişimine açık olmasını yani kamunun karara ulaşabilmesini gerektirir. AĐHM, Diennet/Fransa davası kararında aleni yargılanma hakkının istisnalarına gönderme yaparak şu belirlemeleri yapmıştır. “AĐHS, gerçekten de bu ilkeyi mutlak kılmaz, çünkü 6 ncı maddenin birinci fıkrasında kullanılan ifade şu şekildedir: “ genel ahlâk, davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin gereklerine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.” Aleni yargılanma hakkının istisnası olarak AĐHM, Campbell ve Fell/Birleşik Krallık(76 ) davasında, bir cezaevindeki mahkumların disiplin yargılamasına, basının ve halkın alınmamasını, kamu düzeni ve milli güvenlik gerekçeleriyle haklı bulmuştur. AĐHM, yargılamanın aleni yapılması halinde, kamu otoriteleri üzerine orantısız bir görev yükleneceği kanaatine varmıştır Türk hukukunda AĐHS ile paralel bir şekilde Anayasnın 141 inci maddesinde “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir. Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. CMK’nin “Duruşmanın Açıklığı” başlıklı 182 nci maddesi uyarınca “Duruşma herkese açıktır. Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde duruşmanın bir kısmının veya tamamının gizli yapılmasına mahkeme karar verilebilir. Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.” Yine CMK’nin “Zorunlu Kapalılık” başlıklı 185 inci maddesine göre sanık on (75) “Hükmün muhakkak açık duruşmada verilmesi” mahkeme kararının her zaman ve muhakkak açık duruşmada okunacağı anlamına gelmez. Sözleşme'ye taraf devletler sözü edilen hükmün konu ve amacına uygun olmak kaydıyla ve yargılama usulünün özelliklerine göre bu “aleniyet”in şeklini kendileri takdir ve tayin edeceklerdir. Örneğin, mahkeme kararının. ilgililerin bilgi edinmesi amacıyla mahkeme kalemine bırakılması ve kolayca görülebilecek şekilde mahkeme binasının uygun bir yerine asılması halinde de “aleniyet” sağlanmış olacaktır.” Gölcüklü; s. 218. ( 76 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“campbell”], ”itemid”:[“001-57771”]}. 257 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı sekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır. HMK’nin “Aleniyet ilkesi” başlıklı 28 inci maddesi hükmüne göre ise, duruşma ve kararların bildirilmesi alenidir. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının gizli olarak yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut resen mahkemece karar verilebilir. Her ne kadar açık yargılanma hakkına gerek ilk derece mahkemesinde gerekse nihai karar merciinde riayet edilmesi gerekli ise de; istinaf ve temyiz incelemelerinde söz konusu madde gerekleri daha yumuşaklıkla uygulanabilecektir. Bu nedenledir ki istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurulduğu durumlarda açık yargılanma hakkının gereğine riayet edilip edilmediği konusu ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan itirazın konusu, önemi ve yargılama faaliyetinin bütünü gözönünde tutularak ele alınacaktır. Đtirazın sadece hukuki sorunları içermesi halinde duruşma yapmaya gerek görülmez iken hukuki sorunlarla birlikte esas da itiraz konusu yapılmış ise davanın duruşmalı ve kamuya açık olarak görülmesi gerekecektir.(77) AĐHM, Ekbatani/Đsveç( 78 ) davasında, ilk derece mahkemesinde verilen cezanın istinaf mahkemesi tarafından da incelenmesi sırasında, istinaf mahkemesinin davanın esasını da incelediği halde, başvurucu tarafından gösterilen tanıkları dinlemediği gibi, duruşma yapmayı da reddetmesini, aleni yargılanma hakkının ihlali olarak görmüştür. Sonuç Adil yargılanma hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve Anayasamızda tanınmış; hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtmak, bireylerin yargılanma sürecinde hukuksuz ve keyfi hak kısıtlamasına veya temel hak ve özgürlüklerden mahrum kalmasına engel olmak amacıyla tasarlanmış haklar ve ilkeler bütünüdür. 1982 Anayasasının 90 ıncı maddesi uyarınca usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile aynı konuda farklı hükümler içeren kanunlarımızın çelişmesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümleri esas alınacaktır. Bu nedenle AĐHS’nin 6 ncı maddesi Türk hukuku bakımından ( 77 ) Şeref Ünal; (2001), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi (Đnsan Haklarının Uluslararası Đlkeleri), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yay., Ankara, s. 178. ( 78 ) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search.aspx#{“fulltext”:[“EKBATANĐ”] ,”itemid”:[“001-57477”]}. 258 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) da bağlayıcılık arz eden ve öncelikli uygulanması gereken bir hüküm haline gelmiştir. Günümüzde adil yargılanma hakkı, ulusal makamlar tarafından en çok ihlal edilen, ilgililerince en çok şikâyete konu edilen ve uluslararası sözleşmelere taraf olan devletlerce en çok tazminat ödenmesine yol açan insan hakkıdır. Bu itibarla adil yargılanma hakkı yüksek yargısal idealine ulaşmak için; devletler, anayasa, yasa ve diğer usulî normlarının uluslararası kurallara uygun olması, bu kuralların iç hukukta tam olarak uygulanmasının sağlanması ve adil yargılanma hakkının uygulamada korunabilmesi için gerekli tedbirleri almaları gerekmektedir. Ayrıca AĐHS ve daha özelde adil yargılanma konusu hakkında yasa uygulayıcılarının yüksek yargı organları mensuplarından başlayarak ve onların yol göstericiliğinde diğer hâkim ve savcıları uygulamaya yönelik olarak gerekli eğitim ve bilgiye sahip hale getirilmesi de gerekmektedir. 259 Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı KAYNAKÇA Altıparmak, Kerem; (Ocak-Aralık 1998), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı Maddesinin Uygulama Alanı, AÜSBFD. Cilt 53, No.1-4. Aşçığolu, Çetin; Yargıda Temel Sorun, Doğru ve Güvenli Yargılama Hakkı, Yeni Türkiye Dergisi Đnsan Hakları Özel Sayısı, Sayı 22. Başaran, Başar; (2007), Adil Yargılanma Hakkı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2007). Dönmezer, Sulhi; (2000), Yargı Reformu 2000 Sempozyumu Đzmir Barosu, Đzmir. Doğru, Osman; Nalbant, Atilla; (2012), Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi, Ankara. Doğru, Osman; (2004), Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Đçtihatları, Cilt 1, Birinci Baskı, Legal Yayıncılık, Đstanbul. Dutertre, Gilles; (2003), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, Avrupa Konseyi Yayınları, Almanya. Gölcüklü, Feyyaz; (Ocak-Haziran 1994), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi’nde Adil Yargılanma, AÜSBFD, (Đlhan Öztrak’a Armağan), Cilt 49, No: 1-2, Ankara. Gölcüklü, Feyyaz; Gözübüyük Şeref; (2003), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Turhan Kitabevi, 4. Bası, Ankara. Güzeloğlu, Turan; Makul Sürede Yargılama Hakkı ve AĐHS‟ne Ek 14 Numaralı Protokolün Getirdikleri, http://www.diyarbakir.adalet.gov.tr/makaleler/ek14.pdf> Harris, David; O’boyle, Michael; Warbrick, Colin; (2009), Law Of The European Convention on Human Rigts, Oxford, Second Edition. Đnceoğlu, Sibel; (2005), Đnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı Kamu ve Özel Hukuk Alanlarında Ortak Yargısal Hak ve Đlkeler, Gözden Geçirilmiş Đkinci Bası, Beta Basım, Đstanbul. Karakuş, Hakan, (2001), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında ve Karşıoylarında Türkiye, Birinci Baskı, Đstanbul Barosu Yayınları, Đstanbul. Karen, Reid; Adil Bir Yargılamanın Güvenceleri, Çev. Bahar Öcal Düzgören; (2000), Đstanbul. Karen, Reid; Uygulayıcılar Đçin Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.khrp.org/component/option,com_docman/task,doc_view/gid,46/Itemid,49/. Mole, Nuala; Harby Catharina; (2006), The Right to a fair trial: a Guide to the implementation of Article 6 of the European Convention on Human Rights, Human Rights Handbooks, No. 3 (Council of Europe Publishing, Starsbourg. Özbek, Özer Veli; Bacaksız, Pınar; Doğan, Koray; (2007), Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara. Özmen, Necmeddin; (2007), Adil Yargılanma Đlkesinin Gelişim Süreci ve Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Reisoğlu, Safa; (2001), Uluslararası Boyutlarıyla Đnsan Hakları, Đstanbul. C.A.White Robin; Ovey, Clare; (2010), The European Convention on Human Rights, 5.th Edition, Oxford. 260 Meryem GÜNAY Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 234/261) Sözüer, Adem; Tekirdağ, Kenan; (Nisan 2005), Ceza Muhakemesi Kanunu Neler Getiriyor?, Hukuki Yorum ve Haber Dergisi, Sayı 3. Şenel, Murat; (2008), Đnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara). Tezcan, Durmuş; Erdem, M.Ruhan; Sancaktar, Oğuz; (2004), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türkiye’nin Đnsan Hakları Sorunu, Ankara. Ünal, Şeref; (2001), Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi (Đnsan Haklarının Uluslararası Đlkeleri), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara. Vitkauskas, Dovydas; Grigoriy, Dikov; (2012), Protecting the Right to a Fair Trial Under the European Convention on Human Rights, Council of Europe human rights handbooks, Strasbourg, Yüksel, Hatice; (2010), Uluslararası Sözleşmelerde ve Türk Hukukunda Adil Yargılanma Hakkı, Başbakanlık Uzmanlık Tezi, Ankara. Yüksel, Murat; (Mayıs–2004), Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi Kararları Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı Üzerine Bir Đnceleme, Legal Hukuk Dergisi, Sayı 17. 261
Benzer belgeler
Magna Carta
Gerek ulusal gerek uluslararası alanda her dönem güncelliğini
koruyan, yargılamanın insan haklarına uygun ve hukukun üstünlüğü ilkesine
bağlı şekilde yapılmasının, böylece insan hak ve özgürlükleri...
makul süre içerisinde yargılanma hakkı
maddesinde “duruşmaların açık ve karaların gerekçeli olması” ve 142 nci
maddesinde “mahkemelerin kanunla kurulacağı” hususları ifade edilmekle
birlikte 90 ıncı maddesinde yapılan değişiklik ile usu...
Adil Yargılanma Hakkı Ve Makul Süre
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi medeni hak ve yükümlülükler ile
suç isnadı kavramlarını tüm sözleşmeci tarafları bağlayacak bir otonom
kavram(notion a’utonome) olarak kabul etmiştir.(14) AĐHM bu kav...