gelýþmekte olan ülkelerde vergý reformları ve türkýye`de gelýr
Transkript
gelýþmekte olan ülkelerde vergý reformları ve türkýye`de gelýr
Yayýn No:2011/412 GELÝÞMEKTE OLAN ÜLKELERDE VERGÝ REFORMLARI VE TÜRKÝYE’DE GELÝR ÜZERÝNDEN ALINAN VERGÝLER AÇISINDAN DEÐERLENDÝRME Yrd.Doç.Dr. Yunus DEMÝRLÝ Ankara, 2011 T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE VERGİ REFORMLARI VE TÜRKİYE’DE GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRME Yrd.Doç.Dr. Yunus DEMİRLİ Ankara, 2011 T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Yayın No:2011/412 www.sgb.gov.tr e-mail: [email protected] Her hakkı Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı’na aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. ISBN: 978-975-8195-52-7 1000 Adet Ankara, Temmuz 2011 Tasarım: İvme Tel: 0312 230 67 01 Baskı: Hermes Matbaacılık ii Özverileri için Eşim Şaziye’ye, Kızım Suna Cemre’ye ve Oğlum Ahmet Gökalp’e iii iv SUNUŞ Bu çalışma; Dr.DEMİRLİ’nin Hacettepe Üniversitesi Maliye Anabilim Dalında yürütmüş olduğu çalışmaların bir parçası olarak yazdığı ve danışmanlığı tarafımdan yapılan doktora tezine dayanmaktadır. Tez konusu, benim doktora sonrası araştırma amacıyla 2005 yılında gittiğim ABD ziyareti öncesinde, sırasında ve sonrasında üzerinde düşündüğüm, araştırmalar yaptığım ve üzerinde çalışma yapmayı planladığım bir konuydu. ABD dönüşü sonrasında bütün planlarım, vergi reformu konusunda tarafımdan bir çalışma yapılmasına dönük olsa da, ilk doktora öğrencim olan ve bir doktora tez konusu arayışı içerisinde olan Dr. DEMİRLİ’ye hem konuyu, hem de elimdeki araştırma materyalini vermeyi uygun buldum. Açıkçası ilk anda konuyu verme hususunda bir yönüyle hırs ve endişe içeren, bir yönüyle de danışman olarak taşıdığım sorumlulukların getirdiği karmaşık duygular taşımadım desem yalan olur. Üzerine düşünsel ve maddi olarak yatırım yaptığınız bir konuyu başka birisine vermek konusundaki harisliğimi, ülkemizin eksik olduğunu düşündüğüm bir konuda kazanacağı akademik bir ürünü düşünerek yendim. Dr. DEMİRLİ’nin konuyu israf edebileceği endişesini ise; o günlerde içimde taşımaya devam ettim. Ancak bu endişeler, Dr. DEMİRLİ’nin konu üzerindeki gayretli çalışmaları ve nihai olarak ortaya çıkan tez çalışması ile tümüyle ortadan kalktı ve bu kitap vasıtasıyla geniş kitlelere ulaşabilecek nitelikte, değerli bir eser ortaya çıktı. Kendisine göstermiş olduğu bu gayret ve özverili çalışmaları nedeniyle tekrar teşekkür ediyorum ve kendisini kutluyorum. Çalışmada ele alınan konu; özellikle dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan bir çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de gündemin önemli konularından birisini oluşturan, kapsamlı vergi reformu alternatiflerini incelemeyi amaçlamaktadır. Konu özellikle henüz yapısal reformlarını tamamlayamamış ve istikrarlı bir ekonomik ortamda, gelir dağılımında adalete ve dolayısıyla toplumsal huzura ulaşmaya çalışan Türkiye açısından daha da büyük bir önem taşımaktadır. Merkez Bankası, bankacılık sistemi, sosyal güvenlik sistemi, sağlık hizmetleri, kamu mali yönetimi ve kamu harcamaları gibi birçok alanda reform çalışmaları yapılan ve önemli gelişmeler kaydedilen Türkiye’de; iktisadi, mali ve toplumsal olarak gündemin ilk sırasında yer alması gereken konu, vergi reformu konusudur. Söz konusu alanlarda elde edilen kazanımların kalıcı hale gelmesi ve istikrarlı bir ekonomik ortamda, sosyal dengeler korunarak, ekonomik olarak v büyüyen bir Türkiye’nin inşası, vergi sisteminin etkin ve adaletli bir şekilde işletildiği düşüncesini hakim kılacak bir vergi reformunun yapılmasına bağlı olduğu söylenebilir. Çalışma, ülkemiz açısından çok önemli ve kaçınılmaz olan bu konuda, teorik ve uygulamadan hareketle bir yol haritası oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu amaç çerçevesinde; çalışmada vergi reformu konusu ile ilgili olarak; nedir, alternatifler nelerdir, nasıl yapılmalıdır, nasıl yapmışlar ve nasıl yapmalıyız ya da yapabiliriz, sorularının cevapları aranmıştır. Bu vesile ile kendi doktora hocam Prof.Dr. Selçuk CİNGi’nin ifadesi ile “akademik gömülenme” akıbeti ile karşı karşıya kalan yüksek lisans ve doktora tezlerini, kitap olarak basarak bu akıbetten kurtaran ve büyük bir katkı yapan değerli Maliye Bakanlığı yetkililerine de şükranlarımı arz ederim. Saygılarımla, Doç.Dr. M. Cahit GÜRAN 24/05/2011 - ANKARA vi ÖNSÖZ “Gelişmekte Olan Ülkelerde Vergi Reformları ve Türkiye’de Gelir Üzerinden Alınan Vergiler Açısından Değerlendirme” başlıklı bu çalışma, 8 Haziran 2009 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalında doktora tezi olarak kabul edilmiştir. Vergi sistemimizin vergi taraflarının beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu, küresel vergi rekabeti kapsamındaki değişikliklerin yakından izlenmesi gerçeği ve sistemdeki aksaklıkların giderilmesi amacıyla yapılan kısmi nitelikli değişikliklerin reform ihtiyacımızı tatmin edemediğinden hareketle oluşan bu çalışmanın amacı; yetersiz bulduğumuz bu düzenlemelerin ötesinde reform ilkeleri bağlamında bütünlüğü sağlayan kapsamlı bir reform önerisi sunmaktır. Çalışmada; reform önerilerimizin oluşturulmasında uygun sistemin tespit edilmesi için, vergi sistemimizin alternatifi olan vergi sistemleri ve son dönemde vergi reformu yapan Rusya, Slovakya, Romanya, Meksika, Brezilya gibi bazı gelişmekte olan ülkelerin vergi reformları incelenmiştir. Bu doğrultuda vergi sistemimizde; vergi yükü, vergi oranları, hasılat bileşimi, vergi tabanı, kayıt dışı ekonomi, denetim, AB’ye uyum gibi temel vergilemeye ilişkin sorunlara bağlı reform ihtiyacının, reformist ülkelerin deneyimleri ve reform ilkeleri kapsamında tatmin edilmesini amaçlamış ve ülkemiz gelir vergilerinin reform ilkeleri kapsamında değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu doktora tez çalışmasının hazırlanmasında bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım, tezin fikir babası olan, çok değerli öneri ve yönlendirmeleri ile çalışmanın bilimsel temellere oturmasını sağlayan danışman hocam Doç.Dr. M. Cahit GÜRAN’a değerli görüş ve eleştirileri ile tezin ve akademik yaşantımın şekillenmesinde katkı sağlayan değerli hocalarım Prof.Dr. Nurettin BİLİCİ, Prof.Dr. A. Burçin YERELİ, Prof.Dr. Mustafa AKKAYA, Doç.Dr. Necmiddin BAĞDADİOĞLU, Doç.Dr. A. Tarkan ÇAVUŞOĞLU’na, yetişmemde emeği geçen Hacettepe ve Marmara Üniversitelerindeki değerli hocalarıma, tezin kitap haline gelmesindeki katkılarından dolayı Maliye Bakanlığının değerli çalışanlarına çok teşekkür ederim. vii Değişiklik yapmadan bilim çevresine sunduğumuz doktora tezinin; araştırmacı, uygulamacı, bilim adamı ve uzmanlara faydalı olması dileğiyle. Saygılarımla. Yrd.Doç.Dr. Yunus DEMİRLİ viii İÇİNDEKİLER SUNUŞ ........................................................................................................... v ÖNSÖZ......................................................................................................... vii TABLOLAR LİSTESİ ................................................................................ xiv ŞEKİLLER LİSTESİ.................................................................................. .xix KISALTMALAR ........................................................................................ .xx GİRİŞ .......................................................................................................... ...1 BİRİNCİ BÖLÜM VERGİ REFORMU, REFORM ÖNERİLERİ VE VERGİ SİSTEMİMİZİN YAPISININ DEĞERLENDİRİLMESİ 1.1. Kavram, Kapsam ve Süreç Bakımından Vergi Reformu ........................ 6 1.1.1. Kavramsal Olarak Vergi Reformu.............................................. 6 1.1.2. Kapsam Bakımından Reform Çeşitleri ....................................... 8 1.1.3. Reform Süreci ve Stratejisi ....................................................... 11 1.2. Vergi Reformu ile Ulaşılmak İstenen Hedefler .................................... 14 1.2.1. Basitlik ..................................................................................... 16 1.2.2. Adalet ....................................................................................... 18 1.2.3. Etkinlik .................................................................................... 22 1.2.4. Ulaşılmak İstenen Diğer Reform Hedefleri ............................. 24 1.2.4.1. Tarafsızlık ...................................................................... 25 1.2.4.2. Saydamlık ve Öngörülebilirlik ....................................... 25 1.2.4.3. Vergi İtaati .................................................................... 26 1.2.4.4. İktisadilik ........................................................................ 26 1.2.4.5. Verimlilik ....................................................................... 27 1.2.4.6. Kesinlik (Belirlilik) ........................................................ 28 1.2.4.7. Uygunluk ........................................................................ 28 1.3. Vergi Reformu Yaklaşımları ve Bileşenleri ......................................... 29 1.4. Reform Bileşenleri Açısından Türk Vergi Sisteminin Yapısının Değerlendirilmesi................................................................................... 34 ix 1.4.1. Vergi Sistemimizin Hasılat Yapısı ve Kamu Kesiminin Vergi Geliri İhtiyacı.................................................................. 35 1.4.2. Vergi Sistemimizin Oran Yapısı ve Rekabet Gücüne Etkisi .... 43 1.4.3. Vergi Tabanı ve Kayıt Dışılık................................................... 57 1.4.4. Küreselleşme ve AB’ye Uyum Yeteneği.................................. 65 İKİNCİ BÖLÜM VERGİ REFORMU İÇİN ALTERNATİF EĞİLİMLER 2.1. Düz Oranlı Gelir Vergisi Sistemi .......................................................... 77 2.1.1. Düz Oranlı Vergi Sisteminin İşleyişi ve Esasları ..................... 85 2.1.2. Düz Oranlı Vergilemenin Avantajları....................................... 93 2.1.2.1. Hızlı Ekonomik Büyüme ve Refah Artışı ....................... 94 2.1.2.2. Kayıt Dışı Ekonominin Küçülmesi ................................ 94 2.1.2.3. Basitlik ............................................................................ 95 2.1.2.4. Adalet .............................................................................. 96 2.1.2.5. Etkinlik............................................................................ 97 2.1.2.6. Yabancı Sermaye Yatırımlarının Artması....................... 98 2.1.2.7. Vergi Tabanının Genişlemesi.......................................... 98 2.1.2.8. Politik Çıkarların Sona Ermesi........................................ 99 2.1.3. Düz Oranlı Vergilemenin Dezavantajları ............................... 100 2.1.3.1. Sistem Zenginlerin Yararına Adaletsizlik Yaratmaktadır................................................................ 100 2.1.3.2. Vergi Hasılatında Azalma Yaratır................................. 101 2.1.3.3. Etkinlik Problemi Yaşanacaktır .................................... 102 2.2. İkili Gelir Vergisi Sistemi .................................................................. 102 2.2.1. İkili Gelir Vergisi Sisteminin İşleyişi ve Esasları................... 104 2.2.2. Yarı-İkili Gelir Vergisi Sistemi (Semi Dual Income Tax)...... 110 2.2.3. İkili Gelir Vergisi Sisteminin Avantajları............................... 112 2.2.3.1. Ekonomik Büyüme ve Refah Artışı .............................. 112 2.2.3.2. Kayıt Dışı Ekonomik Faaliyetlerin Küçülmesi ............. 113 2.2.3.3. Basitlik .......................................................................... 114 x 2.2.3.4. Adalet ............................................................................ 114 2.2.3.5. Etkinlik.......................................................................... 115 2.2.3.6. Yabancı Sermaye Yatırımlarının Artması .................... 116 2.2.3.7. Vergi Tabanının Genişlemesi........................................ 116 2.2.3.8. Politik Çıkarların Sona Ermesi...................................... 117 2.2.3.9. Çifte Vergilemenin Önlenmesi...................................... 117 2.2.4. İkili Gelir Vergisi Sisteminin Dezavantajları ......................... 118 2.2.4.1. Emek Geliri Elde Edenlerin Cezalandırılması .............. 118 2.2.4.2. Sermaye Gelirlerinin Düşük Vergilendirilmesinin Yol Açtığı Hasılat Kaybı...................................................... 119 2.2.4.3. Vergilemede Tarafsızlığın Bozulması........................... 120 2.3. Kişisel Harcama Vergisi (Expenditure Tax)........................................ 121 2.3.1. Kişisel Harcama Vergisinin İşleyişi ve Esasları ..................... 123 2.3.2. Kişisel Harcama Vergilemesi Yöntemleri ............................. 129 2.3.3. Kişisel Harcama Vergisinin Avantajları ................................ 136 2.3.3.1. Ekonomik Büyüme ve Refah Artışı .............................. 137 2.3.3.2. Kayıt Dışı Ekonomik Faaliyetlerin Küçülmesi ............. 138 2.3.3.3. Basitlik .......................................................................... 139 2.3.3.4. Adalet ............................................................................ 139 2.3.3.5. Etkinlik.......................................................................... 140 2.3.3.6. Yabancı Sermaye Yatırımlarının Artması..................... 141 2.3.3.7. Çifte Vergilemenin Önlenmesi...................................... 141 2.3.4. Kişisel Harcama Vergisinin Dezavantajları............................ 142 2.3.4.1. Yüksek Gelirlilerin Daha Düşük Vergi Yükü Taşıması 143 2.3.4.2. Vergi Hasılatının Düşmesi ve Deflasyonist Etkiler Doğurması .................................................................... 143 2.3.4.3. Etkinlik Problemi Yaratması ......................................... 144 2.3.4.4. Diğer Dezavantajlar....................................................... 144 xi ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE VERGİ REFORM VE UYGULAMALARI 3.1. Rusya Federasyonu.............................................................................. 151 3.1.1. Rusya Federasyonu Vergi Reformu........................................ 154 3.1.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................. 158 3.1.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................... 164 3.2. Slovakya .............................................................................................. 166 3.2.1. Slovakya Vergi Reformu ........................................................ 169 3.2.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................. 172 3.2.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................... 177 3.3. Romanya.............................................................................................. 180 3.3.1. Romanya Vergi Reformu........................................................ 182 3.3.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................. 187 3.3.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................... 191 3.4. Meksika ............................................................................................... 195 3.4.1. Meksika 2008 Vergi Reformu ................................................ 199 3.4.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................. 203 3.4.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................... 206 3.5. Brezilya ............................................................................................... 209 3.5.1. Brezilya Vergi Reformu ......................................................... 215 3.5.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................. 221 3.5.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler............................... 226 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEKİ VERGİ REFORMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE TÜRKİYE İÇİN REFORM ÖNERİLERİ 4.1. Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Vergi Reformlarının Değerlendirilmesi.................................................................................. 232 4.1.1. Rusya Federasyonu.................................................................. 233 4.1.1.1. Rusya Federasyonu Vergi Reformunun Değerlendirilmesi........................................................... 233 xii 4.1.1.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi........................................................... 241 4.1.2. Slovakya ................................................................................. 243 4.1.2.1. Slovakya Vergi Reformunun Değerlendirilmesi............ 243 4.1.2.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi........................................................... 252 4.1.3. Romanya ................................................................................. 253 4.1.3.1. Vergi Reformunun Değerlendirilmesi............................ 253 4.1.3.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi........................................................... 262 4.1.4. Meksika ................................................................................... 264 4.1.4.1. Meksika Vergi Reformunun Değerlendirilmesi ............. 264 4.1.4.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi........................................................... 270 4.1.5. Brezilya ................................................................................... 272 4.1.5.1. Brezilya Vergi Sistemi ve Değişikliklerin Değerlendirilmesi........................................................... 272 4.1.5.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi........................................................... 280 4.2. 2000 Sonrası Dönemde Türk Vergi Sisteminde Yapılan Değişikliklerinin Değerlendirilmesi...................................................... 282 4.3. Türkiye İçin Vergi Reform Önerileri.................................................... 298 4.3.1. Türkiye’de Vergi Reformunun Hedefleri ve Reform Süreci ... 299 4.3.2. Türkiye İçin Vergi Reform Önerileri....................................... 305 4.3.2.1. Ekonomik Etkinliğin Sağlanması................................... 306 4.3.2.2. Basitliğin Sağlanması..................................................... 312 4.3.2.3. Adaletin Sağlanması....................................................... 315 4.3.2.4. Saydamlık, İstikrar ve Diğer Reform İlkelerinin Sağlanması ..................................................................... 319 SONUÇ VE ÖNERİLER ........................................................................... 323 KAYNAKÇA ............................................................................................. 338 Yazar Hakkında .......................................................................................... 367 xiii TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1: İyi ve Modern Bir Vergi Sisteminin Vizyon, Prensip ve Amaçları....................................................................................... 30 Tablo 2: Alternatif Vergileme Yaklaşımlarının Temel Özellikleri ............ 32 Tablo 3: Ülkemizde Vergi Gelirlerinin Genel Bütçe Gelirleri İçindeki Payı (%)........................................................................................ 36 Tablo 4: Ülkemizde Dolaylı ve Dolaysız Vergilerin Toplam Vergi Gelirleri İçindeki Payı .................................................................. 37 Tablo 5: Türkiye’de Dolaylı – Dolaysız Vergilerin Toplam Vergiler İçindeki Payı................................................................................. 38 Tablo 6: Türkiye’de Genel Bütçe Vergi Gelirleri Tahsilatının Yüzde Dağılımı ...................................................................................... 39 Tablo 7: Türkiye’de Vergi Yükü Değişimi ................................................ 41 Tablo 8: Türkiye’de Kamu Borç Stoku ve Bütçe Dengesi Değişimi ......... 43 Tablo 9: Türkiye’de Gelir ve Kurumlar Vergisi Oranlarındaki Değişimler45 Tablo 10: Türkiye’de Brüt Ortalama Ücret Üzerindeki Vergi Makası......... 47 Tablo 11: Türkiye’de Ortalama Ücret Üzerindeki Yükler ........................... 48 Tablo 12: Türkiye’de Katma Değer Vergisi Oranlarının Değişimi.............. 50 Tablo 13: Türkiye’de Benzin (95 Oktan) Üzerindeki Vergi Ağırlığı........... 52 Tablo 14: Türkiye’de Otomobiller Üzerindeki Dolaylı Vergi Yükü ........... 53 Tablo 15: Türkiye’de Standart Bir Otomobil Kullanıcısının Beş Yıl Boyunca Ödeyeceği Vergi (2006 Yılı Başı İtibarıyla)................. 54 Tablo 16: Türkiye’de ÖTV Konusu Diğer Ürünler Üzerindeki Dolaylı Vergi Yükü .................................................................................. 55 Tablo 17: Türkiye’de İletişim Hizmetleri Üzerindeki Vergi Yükü ............. 56 Tablo 18: Türkiye’de Vergi İnceleme Sonuçları .......................................... 59 Tablo 19: Türkiye’de Vergi Türleri İtibarıyla 2007 Yılı İnceleme Sonuçları ...................................................................................... 60 Tablo 20: Türkiye’de Denetim Elemanı ve Denetim Oranı ......................... 61 Tablo 21: Türkiye’de Vergi Çeşitleri İtibarıyla Mükellef Sayıları (2000-2008).................................................................................. 63 xiv Tablo 22: Türkiye’de Vergi Harcamaları ve Vergi Harcamalarının Vergi Gelirlerine Oranı .......................................................................... 64 Tablo 23: OECD Ülkeleri 2007 Yılı Kurumlar Vergisi İndirimleri ............. 67 Tablo 24: Türkiye’ye Doğrudan Yabancı Sermaye Girişleri ....................... 67 Tablo 25: Bazı AB Ülkelerinde KDV Oranları ............................................ 71 Tablo 26: AB’de Uygulanması Zorunlu Minimum ÖTV Oranları .............. 73 Tablo 27: Düz Oranlı Vergi Sistemine Geçen Ülkeler ve Vergi Oranları.... 82 Tablo 28: Bireysel Ücret Vergisi Beyannamesi .......................................... 87 Tablo 29: Bireysel İşletme Gelirleri Beyannamesi...................................... 90 Tablo 30: Örnek Harcama Vergisi Beyannamesi ....................................... 125 Tablo 31: Harcama Vergisi Matrahının Hesaplanması .............................. 131 Tablo 32: Harcama Vergilerinin Kıyaslanması .......................................... 133 Tablo 33: Bölgelere Göre Orta Üstü Gelir Düzeyindeki Ülkeler ............... 147 Tablo 34: Vergi Reformu Öncesi ve Sonrasında Rusya Vergi Sisteminin Yapısı ......................................................................................... 156 Tablo 35: Rusya’da Reform Öncesi ve Sonrası Şahsi Gelir Vergisi Yapısı ......................................................................................... 160 Tablo 36: Rusya’da Kurumlar Vergisi Oranı ve Hasılatının (Federal ve Bölgesel Bütçe) Paylaşımındaki Değişim .................................. 162 Tablo 37: Rusya’da Kurumlar Vergisi Matrahı ve Ödenecek Verginin Hesabı......................................................................................... 163 Tablo 38: Vergi Reformu Öncesi ve Sonrasında Slovak Vergi Sisteminin Yapısı ........................................................................................ 170 Tablo 39: Slovakya’da Vergi Sisteminde Reform ile Yürürlüğü Durdurulan Vergi Kolaylıkları ve Sayısı ................................... 171 Tablo 40: Slovakya’da Reform Öncesi ve Sonrası Geçim İndirimi Uygulaması Değişimi................................................................. 174 Tablo 41: Slovakya’da Reform Öncesi ve Sonrası Vergi Oranlarındaki Değişim ...................................................................................... 175 Tablo 42: Slovakya ÖTV Kapsamı ve Oranları (AB ile Karşılaştırmalı)... 179 Tablo 43: Yönetim Birimlerine Göre Romanya Vergi Sistemi .................. 184 Tablo 44: Romanya’da Reform Sonrası Dolaysız Vergi Oranlarındaki Değişim ...................................................................................... 186 xv Tablo 45: Romanya’da Reform Öncesi ve Sonrası Şahsi Gelir Vergisi Yapısı ......................................................................................... 188 Tablo 46: Romanya’da Bireysel Aylık İndirimler...................................... 189 Tablo 47: Romanya’da KDV Oranı Değişiklikleri..................................... 192 Tablo 48: Romanya’da Özel Tüketim Vergisi Oranları ............................. 193 Tablo 49: Meksika Yönetim Birimlerinin Vergileme Yetkisi.................... 196 Tablo 50: Meksika’da Yıllara Göre Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Oranları ...................................................................................... 198 Tablo 51: Vergi Reformu Öncesi ve Sonrasında Meksika Vergi Sisteminin Yapısı ....................................................................... 201 Tablo 52: Meksika’da Reform Öncesi ve Sonrası Şahsi Gelir Vergisi Yapısı ......................................................................................... 204 Tablo 53: IETU Matrahı............................................................................. 205 Tablo 54: Ödenecek IETU Hesabı.............................................................. 206 Tablo 55: Meksika’da ÖTV (Tütün ve Tütün Ürünleri) Oranları .............. 208 Tablo 56: Meksika’da Petrol Ürünleri Üzerine Konulan Ek Verginin Başlangıç ve Hedef Tutarı.......................................................... 209 Tablo 57: Yönetim Birimlerine Göre Brezilya Vergi Sistemi.................... 213 Tablo 58: Brezilya’da Sosyal Güvenlik Katkı Payları ve Vergileri ........... 214 Tablo 59: Brezilya Yıllık Gelir Vergisi Tarifesi (2007) ........................... 222 Tablo 60: Brezilya’da Yıllara Göre Gelir Vergisi Oranları........................ 223 Tablo 61: Brezilya’da Kurumlar Vergisi Mükelleflerinin Federal ve Yerel Yükümlülükleri ................................................................ 225 Tablo 62: Brezilya’da Yıllara Göre Sosyal Güvenlik Yükleri ................... 228 Tablo 63: İncelediğimiz Ülkelerdeki Vergi Reformlarının Genel Özellikleri................................................................................... 231 Tablo 64: Rusya’da Vergi Hasılatının Yapısı ve Vergi Yükü Değişimi .... 234 Tablo 65: Rusya Federasyonu Kayıt Dışı Ekonomi GSYİH ...................... 236 Tablo 66: Rusya Doğrudan Yabancı Sermaye (DYS) Giriş-Çıkış Verileri ....................................................................................... 238 Tablo 67: Rusya’nın Temel Makro Ekonomik Göstergeleri ...................... 239 Tablo 68: Rusya’nın Diğer Makro Ekonomik Göstergeleri ....................... 240 xvi Tablo 69: Rusya Vergi Reformu Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi .................................................. 242 Tablo 70: Slovakya’da Gelir Üzerinden Alınan Vergilerin Hasılat Değişimi GSYİH........................................................................ 245 Tablo 71: Slovakya’da Vergi Hasılatının Yapısı ve Vergi Yükü Değişimi ..................................................................................... 246 Tablo 72: Slovak Otomotiv Sektörü Yatırım ve İstihdam Hacmi .............. 248 Tablo 73: Slovakya Doğrudan Yabancı Sermaye (DYS) Giriş-Çıkış Verileri ....................................................................................... 248 Tablo 74: Slovakya’nın Makro Ekonomik Göstergeleri ............................ 249 Tablo 75: Slovakya’da Sosyal Güvenlik Yükü Değişimi........................... 251 Tablo 76: Slovakya’da Reform Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi .................................................. 252 Tablo 77: Romanya Doğrudan Yabancı Sermaye (DYS) Girişleri ............ 255 Tablo 78: Romanya Vergi Gelirleri ve Vergi Yükü ................................... 257 Tablo 79: Romanya Vergi Hasılatının Dolaylı ve Dolaysız Vergilere Göre Dağılımı............................................................................. 258 Tablo 80: Romanya Kayıt Dışı Ekonomi Verileri...................................... 260 Tablo 81: Romanya Makro Ekonomik Verileri: Büyüme, İşsizlik, Enflasyon.................................................................................... 261 Tablo 82: Romanya’da Bütçe Dengesi ve Kamu Borçları ......................... 261 Tablo 83: Romanya Reform Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi ....................................................................... 263 Tablo 84: Meksika Federal Devlet Gelirleri............................................... 266 Tablo 85: Meksika’da Doğrudan Yabancı Sermaye Girişleri ve Reel Büyüme ...................................................................................... 268 Tablo 86: Meksika’nın Temel Makro Ekonomik Verileri.......................... 268 Tablo 87: Meksika ve OECD Vergi Yükleri .............................................. 269 Tablo 88: Meksika’da Yıllara Göre Kayıt Dışı Ekonomi........................... 269 Tablo 89: Meksika’da Reform Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi ....................................................................... 271 Tablo 90: Brezilya’da Borç Stoku, Sosyal Güvenlik ve Vergi Yükü Değişimi ..................................................................................... 274 xvii Tablo 91: Brezilya Vergi Yükü Değişimi................................................... 274 Tablo 92: Brezilya Vergi Sisteminin Hasılat Yapısı .................................. 275 Tablo 93: Brezilya’da Vergi Gelirlerinin Yönetimler Arası Paylaşımı...... 276 Tablo 94: Brezilya ve OECD Vergi Yükleri .............................................. 278 Tablo 95: Brezilya’da Kayıt Dışı Ekonomi Büyüklüğü ............................. 279 Tablo 96: Brezilya’da Doğrudan Yabancı Sermaye Girişleri..................... 280 Tablo 97: Brezilya’da Reform Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi ....................................................................... 281 Tablo 98: Ülkemizde Gelir Vergisi Tarifesinin Değişimi .......................... 289 Tablo 99: Türkiye’de Kurumlar Vergisi İndirimi ve Kurumlar Üzerindeki Vergisi Yükü .............................................................................. 292 Tablo 100: Vergi Sistemimizdeki Değişimin Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi ....................................................................... 297 Tablo 101: Türkiye’de Reformun Çerçevesi: Vizyon, Prensip ve Amaçlar ...................................................................................... 301 Tablo 102: Vergi Sistemimizin Etkinlikle İlgili Sorunları, Amaçları ve Politikaları .................................................................................. 307 Tablo 103: Gelişmekte Olan Ülkelerde Vergi Oranı Vergi Yükü Kıyaslaması ................................................................................ 309 Tablo 104: Vergi Sistemimizin Basitliği: Sorunlar, Amaçlar ve Politikalar ................................................................................... 313 Tablo 105: Vergi Sistemimizin Adaleti: Sorunlar, Amaçlar ve Politikalar.317 Tablo 106: Vergi Sistemimizin Saydamlık, İstikrar ve Diğer İlkeleri ile İlgili Sonuçları: Sorunlar, Amaçlar ve Politikalar...................... 320 xviii ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1: Vergi Reform Sürecinin Akışı......................................................... 12 Şekil 2: Temel Vergileme İlkeleri ve Bağlı Alt İlkeler ................................ 24 Şekil 3: Laffer Eğrisi .................................................................................... 58 Şekil 4: Artan ve Düz Oranlı Tarife Yapıları ............................................... 78 Şekil 5: Düz Oranlı Vergileme Yöntemleri.................................................. 80 Şekil 6: Gizli Artan Oranlı Gelir Vergisi Tarifesi ........................................ 81 Şekil 7: İkili Gelir Vergisi Sistemi ............................................................. 108 Şekil 8: Brezilya Devlet Yapısı .................................................................. 210 Şekil 9: Kurumlar ve Gelir Vergisi Entegrasyonu...................................... 310 xix KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri AICPA : American Institute of Certificated Public Accountants ATAD : Avrupa Topluluğu Adalet Divanı ATKA : Avrupa Topluluğunu Kuran Antlaşma BSMV : Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi DPT : Devlet Planlama Teşkilatı DV : Damga Vergisi GAO : Government Accountability Office GEP : Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü GSMH : Gayrisafi Milli Hasıla GSYİH : Gayrisafi Yurtiçi Hasıla GV : Gelir Vergisi IMF : International Monetary Fund IRS : Internal Revenue Service KDV : Katma Değer Vergisi KPMG : Peat Marwick International ve Klynveld Main Goerdeler KV : Kurumlar Vergisi MTV : Motorlu Taşıtlar Vergisi NAFTA : North American Free Trade Agreement OECD : Organisation for Economic Co-Operation and Development OGT : Ortak Gümrük Tarifesi ÖİV : Özel İletişim Vergisi ÖTV : Özel Tüketim Vergisi TİSK : Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TUİK : Türkiye İstatistik Kurumu TUSİAD : Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği VİV xx : Veraset ve İntikal Vergisi GİRİŞ Vergi sistemimizin kapsamlı bir vergi reformuna olan ihtiyacının varlığı öngörüsü ile başladığımız bu tez çalışmasının amacı; benzer şartları taşıdığımız gelişmekte olan ülkelerdeki tecrübelerinden ve Kapsamlı Gelir vergisi sisteminin alternatifi olarak ortaya çıkan vergileme eğilimlerinden yararlanarak Türk vergi sisteminin daha adil, etkin, basit ve rekabetçi bir sistem olabilmesi için reform önerileri sunmaktır. Bu amaç doğrultusunda yaptığımız çalışmalar kapsamında aşağıdaki sorulara cevaplar aranmış ve bu sorular tezin sistematiği içinde cevaplandırılmıştır. - Türk vergi sisteminin sorunları nelerdir? - Literatürde Kapsamlı Gelir Vergisi Sisteminin alternatifi olarak ortaya çıkan vergi sistemlerinin özellikleri ve bu sistemlerin avantaj ve dezavantajları nelerdir? - Gelişmekte olan ülkeler arasından seçtiğimiz ve 2000’li yıllarda vergi reformu yapan ülkelerde reform bileşenleri açısından ne tür değişiklikler yapılmıştır? - Seçtiğimiz ülkelerde yapılan reformlar, ülkelerin kendi maliekonomik koşulları ve reform ilkeleri doğrultusunda istenilen amaçlara ulaşmış mıdır? - Vergi sistemimizin reform ihtiyacının tatmini açısından, ülkemizin kendine özel koşulları doğrultusunda, diğer ülkelerin tecrübeleri ve eğilimlerinden de dersler çıkartarak ne tür önerileriler sunulabilir? Yukarıdaki sorulara cevap aradığımız ve dört bölümden oluşan tezimizin birinci bölümünde, vergi sistemimizin sorunları verilerle ortaya konulmuştur. Bu bölümde öncelikli olarak, tezimizin sistematiği içinde ileriki bölümlere kaynaklık edecek ve üzerinde durduğumuz temel kavramlar olan “vergi reformu”, “reform süreci” ve “reform ilkeleri” literatürdeki akademik çalışmalardan faydalanarak özetlenmiştir. Sonrasında ise, reform bileşenleri (unsurları) bakımından vergi sistemimizin incelenmesine geçilmiştir. Vergi sistemimizin aksaklıklarını ortaya koymaya çalıştığımız bu bölümde, vergi sistemimizin hasılat yapısı ve kamu kesiminin gelir ihtiyacı, sistemin oran yapısı ve rekabet yeteneği, vergi tabanı ve kayıt dışılık, küreselleşme ve AB’ye uyum yeteneği güncel verilerle hazırladığımız çok sayıda tablo ile desteklenerek açıklanmıştır. 1 Birinci bölümde ele aldığımız bu verilerle, Türkiye’deki reform ihtiyacının kaynakları tespit edilmiştir. Sonuç bölümünde, vergi sistemimiz için sunacağımız reform önerileri, birinci bölümde ortaya koyduğumuz aksaklıkların, ikinci ve üçüncü bölümlerde ele aldığımız reform yöntem ve tecrübeleriyle düzeltilmesine yönelik olacaktır. Bu kapsamda tezin temel bölümlerinden biri olan ve “Vergi Reformu İçin Alternatif Eğilimler” başlığını taşıyan ikinci bölüm içinde genel olarak; Kapsamlı Gelir Vergisi Sistemine alternatif olabilecek ve dünyanın değişik ülkelerinde uygulanmış ya da uygulanmakta olan vergileme eğilimleri (sistemleri) ele alınmıştır. Bu eğilimlerin başlıcaları olan Düz Oranlı Gelir Vergisi Sistemi, İkili Gelir Vergisi Sistemi ve Kişisel Harcama Vergisi Sistemleri ile bu eğilimlerin yakınında yer alan türev sistemler olarak ifade edebileceğimiz diğer alternatifler incelenmiştir. İkinci bölümün ilk başlığı altında, günümüzde Kapsamlı Gelir Vergisi Sisteminin en popüler alternatifi olan Düz Oranlı Vergi Sisteminin, ana unsurlarıyla tanıtımı, temel özelliklerinin detaylı anlatımı, vergi reform ilkeleri ve vergilemeden beklenen amaçları karşılayıp karşılamadığı, yani sistemin avantajları ve dezavantajları anlatılmıştır. 1990’lı yıllarda uygulanmaya başlayan bu sistem, Doğu Avrupa ve eski Doğu Bloğu ülkelerinde özellikle de 2001 yılında Rusya’nın bu sisteme geçmesi ile bölgedeki vergi rekabetinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sistemin ekonomik etkinlik, basitlik başta olmak üzere, ekonomik büyüme, verimlilik, uluslararası rekabet gibi vergilemeden beklenen amaçları gerçekleştirmede başarılı olarak görülmesi ve Kapsamlı Gelir Vergisi Sisteminin açıklarını kapatması açısından tercih edildiği söylenebilir. İkinci bölümde yer verilen bir diğer alternatif sistem ise 1990’lı yıllarda İskandinav ülkelerinin tercih ettiği İkili Gelir Vergisi Sistemi’dir. Bu sistem sermaye hareketlerinin arttığı 1990’lı yıllarda ve sonrasında sermaye yatırımı çekmek ya da sermaye kaçışını vergi aracılığıyla durdurabilmek amacıyla uygulanan bir sistemdir. Sistemin yarı ikili diye ifade edebileceğimiz hali Hollanda, Almanya, Yunanistan, İtalya, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde de uygulanmaktadır. Sistem, gelir tabanını emek ve sermaye gelirleri olarak ikiye bölmekte ve bu tür kazançları farklı oran ve yapıda vergilendirmektedir. Sistemin, sermaye kazançlarını düz ve düşük oranda ama istisnalara yer vermeden verilendirmesi sermaye lehine bir ayrımcılığa neden olsa da, emek gelirleri lehine yapılan bazı düzenlemelerle bu durum telafi edilebilmektedir. Bu bölümdeki ikinci başlığımız olan bu sistem içinde de Düz Oranlı Gelir 2 Vergisi Sistemi’nde olduğu gibi, sistemin uygulamasındaki alternatif yöntemler, sağladığı avantaj ve dezavantajlar konu edilmiştir. İkinci bölümün son ana başlığı altında ise Kişisel Harcama Vergisi Sistemi konu edilmiştir. Daha önce açıkladığımız Düz Oranlı Gelir Vergisi ve İkili Gelir Vergisi Sistemleri günümüzde uygulanmakta olan sistemler olmasına rağmen, günümüzde Harcama Vergisi Sistemi’ni uygulayan ülke yoktur. Ancak eski bir öneri olan harcamaların vergilendirilmesi fikri 1955 yılında Kaldor’un önerisi olarak literatürde önemli bir yer bulmuş ve 1960’lı yıllarda Hindistan ve Sri Lanka’da uygulanan sistem, bu ülkelere özgü koşullar nedeniyle başarı sağlayamamıştır. Ancak 1970’li yılların sonlarında tekrar mali gündeme taşınan bu vergi sisteminin uygulanabilirliği tartışılmakta ve sistem literatürdeki güçlü reform alternatiflerinden biri olarak sayılmaktadır. Harcamanın vergilendirilmesi önerisi gelir vergisindeki üretici faaliyetleri vergilendirmek yerine, tüketimin vergilendirilmesi fikrine dayanmaktadır. Bu fikrin hem bireysel düzeyde hem de işletme ve kurumlar düzeyinde uygulanabilmesi söz konusu olup, uygulamada farklı öneriler de vardır. Bu kısımda hem bireysel Harcama Vergisi Sisteminin işleyişi, esasları, avantaj ve dezavantajları hem de uygulamasına yönelik farklı alternatiflere yer verilmiştir. Üçüncü bölümde, Dünya Bankasının gelir düzeyi sıralamasında Türkiye ile aynı kişi başına gelir düzeyinde (orta üstü gelir-upper middle income) olan, sosyo-ekonomik koşulları ile ülkemize benzeyen ve 2000 sonrasında kapsamlı vergi reformu yapan gelişmekte olan ülkelerden Rusya, Slovakya, Romanya, Meksika ve Brezilya’nın vergi reformları incelenmiştir. Bu ülkelerin yaptıkları reformlar kapsamında; ülkelerin mali ve ekonomik özellikleri, reformların amaçları, vergi reform bileşenlerinin üzerinde ne şekilde değişiklikler yaptıkları, uyguladıkları reform stratejileri, dolaylıdolaysız vergileme konularında yapılan değişiklikler güncel kaynaklardan istifade ederek ve her ülke için, ülkeler arasında karşılaştırma yapmaya olanak sağlayacak standart bir yöntemle ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise, önceki bölümde konu ettiğimiz ülkelerde yapılan vergi reformlarının sonuçları, ülkelerin kendi özel durumlarına ve reform ilkelerine göre ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Bölümün başlangıç kısmında yaptığımız bu değerlendirmeler; bütçe gelirlerinin, vergi hasılatlarının, vergi ve sosyal güvenlik yüklerinin, yabancı sermaye verilerinin, kayıt dışı ekonomik büyüklüklerin, bütçe, borç stoku, büyüme 3 oranları gibi makro büyüklüklerin değişimi konuları üzerinde yoğunlaşmış ve ülkelerdeki güncel verilerle desteklenerek anlatılmıştır. Bu ülkelerin reform sonuçları, reform ile ulaşmaya çalıştıkları etkinlik, basitlik, adalet ve diğer ilkeler bakımından, amaca ne kadar yaklaşabildiklerini göstermek bakımından değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümün ikinci kısmında ise, 2000 yılı sonrasında vergi sistemimizdeki önemli değişiklikler ve vergi sistemimizin reform ilkeleri bakımından bugünkü durumu değerlendirilmiş, tezimizin amacı doğrultusunda başlangıçta ortaya konulan vergi sistemimizin sorunlarının çözümü ve etkin, basit, adil ve rekabetçi bir vergi sisteminin oluşturulabilmesi doğrultusunda önerilerimiz sunulmuştur. Ülkemiz için iyi ve modern bir vergi sisteminin vizyon, prensip ve amaçları belirlenerek, bu bütünlükten sapmadan hazırladığımız öneriler; ülkemiz sosyo-ekonomik koşulları, ikinci bölümde ortaya koyduğumuz alternatif vergileme seçenekleri, üçüncü bölümde ve dördüncü bölümde ortaya koyduğumuz gelişmekte olan ülkelerin tecrübelerinden faydalanarak analitik bir bakış açısı ile sunulmuştur. 4 BİRİNCİ BÖLÜM VERGİ REFORMU, REFORM ÖNERİLERİ VE VERGİ SİSTEMİMİZİN YAPISININ DEĞERLENDİRİLMESİ Devlet, kısaca toplumun organize şeklini veya toplumun yöneten kesimini ifade etmekte ve kurumsal yapısıyla kendini oluşturarak, ortak hayatı paylaşan toplumdaki bireylere güvenlik, huzur ve refah sağlama amacını taşımaktadır. Devletler, siyasal ve ekonomik sistemleri farklı olsa da, saydığımız genel nitelikli amaçların gerçekleştirilmesi için finansal kaynağa ihtiyaç duymakta ve bütçe sistemleri içerisinde başka neviden gelirleri olsa da, en büyük hasılatı vergi gelirlerinden sağlamaktadırlar. Vergi ise, topluma sunulan hizmetlerin finansmanında kullanılmak üzere, devletin bireylerden kamu kudretinin sahibi olarak zorla topladığı parasal değerler olarak ifade edilmektedir. Bu bakımdan vergiler, devlet için gelir ve finansman kaynağı; mükellefler için ise önemli bir maliyet kalemi ve yüktür. Vergiler bu özelliği ile vergi idaresi ve mükelleflerin, kararlarında ve ekonomik davranışlarında önemli etkiye sahiptir. Bu nedenle vergi sistemleri ekonomik, mali, sosyal, hukuki ve siyasal etkiler taşırlar. Belirli bir anda bir ülkede uygulanan tüm vergilerin oluşturduğu bu etkiler rasgele etkiler olmayıp, Nadaroğlu’nun “vergi sistemi” tanımında da yer aldığı üzere “belirli amaçlara ulaşmak” için kullanılmaktadır.1 Tarihi süreçte, devlet fonksiyonlarındaki artış ve azalmalara bağlı olarak vergi sistemlerinin işlevleri değişmiş, vergilemenin politika aracı olarak daha da önemli hale gelmesiyle vergi sistemlerinin ekonomik ve sosyal etkileri hem artış göstermiş, hem de daha da derinleşmiştir. Gelişmiş ülkelerin dışında kalan ekonomilerde sosyal, siyasal ve ekonomik hayattaki dönüşümün hızlı olması nedeniyle vergi reform çabaları da hız kazanmıştır. Özellikle bilimsel gelişim ve küreselleşme ile hızlanan bu değişim sürecinde, devletler de vergi sistemlerini iyileştirme ve değişime uydurma konusunda arayış içine girerek vergi sistemlerini reforma tabi tutmaktadır. Bu nedenle günümüz vergi sistemleri, geçmişe nazaran daha önemli ve dinamik bir yapıya sahiptir. 1 Nadaroğlu (1992:388) vergi sistemini; “belirli amaçlara ulaşabilmek için bilimsel kurallara dayanılarak düzenlenmiş vergiler topluluğu” olarak tanımlamıştır. 5 Değişik sebeplerle ortaya çıkan reform ihtiyaçları, revizyon niteliğindeki vergi mevzuatı değişiklikleri ya da kapsamlı değişiklikler yapılarak giderilmektedir. Ülkemizde ise uzun bir zamandır toplumun tüm kesimleri tarafından dillendirilen kapsamlı bir vergi reformuna ihtiyaç vardır. Bu sebeplerle bu bölümde, devlet politikalarında zamanla daha önemli hale gelen vergi reformlarının tanımı ve kapsamı belirlendikten sonra, vergi reform ilkeleri kapsamında ortaya çıkan vergileme yaklaşımları ve Türkiye’de yapılması öngörülen vergi reformunun vergileme bileşenleri açısından analizi yapılacaktır. Durum tespiti ve yol haritası olarak hazırlanan bu bölüm, reform ihtiyacının varlığından çok, reform politikalarının yönü hakkında bilgiler içermektedir. 1.1. Kavram, Kapsam ve Süreç Bakımından Vergi Reformu 1.1.1. Kavramsal Açıdan Vergi Reformu Vergi; sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın vazgeçilemez kavramlarından biri olup, bu unsurlarla şekillenen ve sürekli kendini yenileyen (dinamik), kamu finansmanı sağlama, piyasayı ve gelir dağılımını düzenleme aracıdır. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler, toplumsal hayattaki gelişmeler, siyaset ve ekonomideki dönüşümler hızlandıkça, bu unsurlardaki değişimlere bağlı olarak vergileme alanında, vergi sistemlerinde ve idaresinde değişimler de kaçınılmaz olacaktır. Hatta ideal vergi bileşiminden oluşan vergi sistem ve idarelerinin bu değişimlere kendiliğinden ayak uydurabilmesi, esnek olması beklenir. Vergi sistemi ya da idaresinin bu dönüşümü kendiliğinden sağlayamaması durumunda ise, sistemin ve idarenin günün koşullarına ayak uydurabilir hale getirilmesi, yani reforma tabi tutulması gerekecektir. Fransızca kökenli bir kavram olan “reform” kelimesi Türkçe’de; devrim yapmak, düzeltmek, iyileştirmek, geliştirmek, ıslah etmek kelimeleri ile eşanlamlı olup; “yeniden biçimlendirmek”, “iyileştirme yönünde değişiklikler yapmak” ya da “bir sistemi yeniden düzenlemek” anlamında kullanılmaktadır.2 “Vergi Reformu”, maliye ilmi açısından daha özel bir kavram olmakla birlikte, maliye bilim insanlarının yaptığı tanımlar reformların mali olarak farklı noktalarına temas etmektedir. Bu durum toplumsal farklılıklar yanında, zaman içinde vergilerin işlevlerinde ortaya çıkan farklılıklarla da açıklanabilir. 2 6 Ayrıntılı bilgi için bkz: www.tureng.com Vergi reformu genel olarak, vergi yükümlülükleri, tahsilat yolları ve idaresinde yapılan değişiklikler olarak tanımlanırken; Turhan (1993:364), “vergi yükünün yurttaşlar arasındaki paylaşımının önemli ölçüde düzeltilmesi ve iyileştirilmesi çabaları”; Bulutoğlu (1981:132) ise etkinliği sağlama amaçlı Pareto optimal bir yaklaşımla “hiçbir gelir grubunun vergi yükünü ağırlaştırmaksızın, toplam vergi yükünü azaltan değişikliklerin yapılması”; Peacock ise (1981:11) “vergi yükünde (GSYİH içindeki vergi oranı) ya da vergi sisteminin yapısında veya her iki konuda yapılması öngörülen değişiklikler” olarak tanımlamıştır. Geniş bir perspektifle bakıldığında vergi reformu; vergi sisteminin eksikliklerinin, hata ve kusurlarının düzeltilmesi, zamanın gerisinde kalmış yetersizliklerinin telafi edilmesi, sistemin piyasa mekanizmasının işleyişiyle uyumlaştırılması, vergi yükünün toplumsal dağılımının değiştirilmesi ve kamu gelirlerinin yeniden düzenlenmesi amaçlarıyla vergi sisteminin yeniden yapılandırılması ve geliştirilmesi olarak ya da yukarıdaki tanımların ortak noktası olan değişim ve vergi yükü kavramlarını odak alan kısa bir tanımla; vergi yükünde olumlu değişiklikler meydana getiren düzenlemeler olarak tanımlanabilir. Nadaroğlu’na göre (1981), bir vergi sisteminde etkinliğin korunabilmesi, zamanla meydana gelebilecek gelişme ve değişmeler sonucu aksayan yönlerin düzeltilebilmesi ya da sistemin köklü bir şekilde yeniden yapılandırılması amacıyla yapılan düzenlemelerin; o ülkedeki vergiler/GSMH oranında, vergi bileşiminde, vergi hukuk ve yasalarında köklü değişikliklerin olması sonucunu doğurursa, bu değişiklikler reform olarak nitelendirilebilir (Kıvanç, 2007:1). Bu tanıma göre vergi reformlarının, ilki gelişim ve değişimi sağlaması, ikincisi ise yapılan değişikliklerin vergi yükü, vergi bileşimi ve mevzuatında köklü değişikliklere neden olması olmak üzere iki özelliği ön plana çıkmaktadır. Vergi reformu tanımını, vergilemenin işlevlerinde zamanla ortaya çıkan değişikliklere göre yapmak da mümkündür. Günümüz vergiciliğinde, devlet fonksiyonlarındaki küçülmelere paralel olarak verginin bölüşüm ve planlama işlevlerinin terk edildiği ya da geri planda kaldığı; kamu hizmetlerinin finansmanı ve piyasa ekonomisiyle uyumun sağlanması olmak üzere birbiriyle bağlantılı olan iki temel işlevin ön plana çıktığı (Akalın, 2000:310-311) görülmektedir. Vergi reformları da bu işlevler doğrultusunda şekillenmekte, günümüz vergi reformlarında temel vergileme işlevi olan 7 finansman amacı yanında, piyasa ekonomi ile uyumlu etkin, basit, adil ve yönetilebilir bir vergi sisteminin kurulması amacı taşımaktadır. 1.1.2. Kapsam Bakımından Reform Çeşitleri Vergi reformlarının kapsamı temelde ülkelerin kendine özgü koşullarına bağlı olsa da, küreselleşme olgusu vergi sistemlerini birbirine yaklaştırmaktadır. Bu nedenle günümüz vergi reformları toplumsal ihtiyaçlardan doğan eksiklik ve aksaklıkları çözme yanında, uluslararası rekabete ayak uydurabilme amacını da taşımaktadır. Ancak genel olarak ifade edildiğinde tüm vergi reformları, vergilemeden beklenen etkinlik, adalet, basitlik ilkelerini sağlamaya yönelmektedir. Boskin (1996:12-13) reform kapsamına ekonomik, siyasi ve demokratik etkileri de dahil ederek vergi reformu önerilerinde; (1) Vergi reformu ekonomik performansı artıracak mı? (2) Vergi reformu devletin büyüklüğüne etki edecek mi? (3) Yeni vergi sistemi federalizmi etkileyecek mi? (4) Yeni sistem kalıcı olacak mı? (5) Vergi reformu zamanla refaha ve demokrasinin istikrarına katkı sağlayacak mı? sorularına cevap aramıştır. Ancak Boskin’in vergi reformu tekliflerini değerlendirmekte kullandığı ve saydığımız beş temel sorunun cevaplandırılmasına yönelmiş bu kapsam, temel de tezimizin de üzerine kurgulandığı etkinlik, adalet ve basitlik ilkelerine dayandırılabilir. Vergi reformlarında temelde kısmi (küçük) ve kapsamlı (büyük) olmak üzere iki farklı yaklaşım söz konusudur. Vergilemenin temel işlevlerinden birini ya da birkaçını gerçekleştirmeyi amaçlayan vergi reformları kısmi, bu amaçların tümünün sağlanmasına yönelen vergi reformlarını da kapsamlı vergi reformları olarak ifade edilebilir. Türkiye’de vergi reformlarının öncüsü Ali Alaybek; esas itibarıyla bütün vergi sisteminde veya vergiler grubunda ya da temel bir vergide yapılan ve yapı değişikliğini kapsayan iyileştirmeleri kapsamlı vergi reformu; büyük bir derecede kapsamlı ve önemli olmayan düzeltme ve değişiklikleri ise kısmi vergi reformu olarak tanımlamıştır (Gökbunar, 1997:301). Kısmi vergi reformu yaklaşımlarında, önceden belirlenmiş amaçlara dönük olarak vergilerde küçük çaplı değişiklikler yapılmak suretiyle bütün sistemin yavaş yavaş yenilenmesi, ya da vergi reform ilkeleri olarak ifade ettiğimiz etkinlik, adalet ve basitlik ilkelerinin ayrı ayrı ve bazen de kısmen gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu yöntem vergi idareleri ve siyaset mekanizması bakımından sonuçları itibarıyla daha kontrol edilebilir ve kolay 8 yönetilebilir bir süreci içermektedir. Ayrıca kısmi vergi reformlarının, vergi mevzuatındaki hükümlerin vergisel işlevler ve piyasa koşulları ile çelişmesi durumlarında sık başvurulan bir yöntem olması nedeniyle, vergi reformunun dinamik yüzünü yansıttığı da söylenebilir. Kısmi vergi reformları kapsamda; (a) sistemin ikincil vergilerinden birinin yenilenmesi, vergileme koşulları ve tahsilat yöntemlerinin değiştirilmesi (MTV reformu, Damga Vergisi reformu); (b) teşvik sistemi ve çevre koruma amaçlı düzenlemelerde olduğu gibi, sistemin bütününü ilgilendiren ve sonradan ortaya çıkan bir amacın vergi sistemi içine bütünsel olarak konulması (teşvik ve ekolojik vergi reformu); (c) yeni teknolojilerin idari hizmetlerde kullanılması (e-beyan); (d) yönetim ve tahsilat yetkilerinin değiştirilmesi (gelir idaresinin yeniden yapılandırılması, özerk hale getirilmesi) gibi düzenlemeler yapılabilir. Ancak vergi sistemlerinde yapılan her değişiklik, vergi reformu olarak nitelendirilmemelidir. Vergi reformu olarak nitelenen değişiklikler sisteme yenilik getiren, sisteminin gelişimine katkı sağlayan, vergi yükü ve bileşiminde değişiklikler meydana getiren düzenlemelerdir. Kısmi vergi reformu olarak ifade edilen değişiklikler, vergi sistemine yıllara yaygın olarak yenilik getirmeleri, sistemi geliştirme özellikleri ile diğer küçük vergisel değişikliklerden ayrılırlar. Reform niteliği taşımayan küçük değişikliklerin çok sık yapılması, yenilik getirmemesi ve uzun bir süreci kapsaması durumunda vergi sisteminin uyumunu bozması, vergi sistemlerini kırk yamalı bohçaya büründüren bu tür düzenlemelerin etkinlik kaybına ve karmaşaya neden olması söz konusu olacaktır. Bu tür değişikliklerin yerine köklü ya da kapsamlı reformların yapılması vergileme işlev ve ilkeleri açısından daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ancak parlamentoda karar almak için yeterli çoğunluğa sahip olmayan siyasal iktidarlar, sistemin tıkanan noktalarının düzeltilmesi için zorunlu olarak kısmi vergi reformlarına başvurmaktadırlar. Kapsamlı vergi reformları ise, özünde vergi sisteminin ana vergilerinde veya yapısında ya da birden fazla vergi yasasını etkileyecek temel vergileme unsurları üzerinde değişiklikler içermektedirler. Bu tanıma göre; vergi sisteminin bütünü, alt sistemler olan dolaylı ve dolaysız vergi sistemi ya da sadece gelir vergisi sisteminin temel esaslarında nadir yapılan köklü değişiklikler kapsamlı vergi reformu olarak nitelendirilebilir. Gerek siyasal iktidarın karar alma süreci ve yasama aşamasında karşılaştığı zorluklar, gerekse sık değişen mevzuatın mükellefler ve idare üzerinde 9 yönetsel olarak ortaya çıkardığı maliyetler bu yöntemi başvurulması zor bir yöntem yapmaktadır. Bu nedenle kapsamlı vergi reformu süreci uzun sürmekte ve bu yönteme siyasal iktidarların güçlü olduğu ve toplumsal uzlaşmanın sağlanabildiği dönemlerde başvurulmaktadır. Kapsamlı vergi reformlarının hazırlık, yasama ve yürütme aşamalarında, kısmi reformlara göre çok daha büyük zorluklar söz konusudur. Çünkü, Gökbunar’ın (1997:2) da ifade ettiği üzere; kapsamlı vergi reformları marjinal durumlardır ve uzun dönem için göze alınabilirler. Bu nedenle kapsamlı vergi reformlarının başarılı olabilmesi etkinlik, basitlik ve adaleti artırması yanında; güçlü siyasi iktidarlar tarafından ve siyasetçinin kafasında seçim kaygısının en az olduğu dönemde (iktidarın ilk yıllarında) yapılmasına, baskı gruplarının çalışmalarına fırsat verilmemesine, reform tasarısının bütünlüğü bozulmadan yasalaştırılmasına ve reformun yürütme aşamasında gelecek tepkilerin göze alabilmesine bağlıdır. Bu etkenler, kapsamlı vergi reformlarının çok boyutlu düzenlemeler olduğunu göstermekte ve reform sürecinin yönetilmesini zorlaştırmaktadır. Vergi sisteminde kapsamlı dönüşüm içeren vergi reformları sosyal, ekonomik, mali, siyasi, idari ve hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Kapsamlı vergi reformlarından beklenen başarılı sonuçların elde edilmesi, reform ile ortaya çıkan sonuçların kontrol edilmesine bağlıdır. Mali açıdan vergi reformlarının başarı ölçütleri olarak kabul edilen ve reform ilkeleri olarak sayılan etkinlik, basitlik, adalet ilkelerinde iyileşme sağlanamaması, yani reformdan beklenen uygulama sonuçlarının elde edilememesi, yapılan düzenlemelerin reform olarak nitelendirilmemesi sonucunu doğuracaktır. Ancak tüm bu alanlardaki beklentilerin tamamının gerçekleşmesini beklemek de fazla iyimser bir yaklaşım olacaktır. Çünkü vergi reformları amaçları bakımından çok fonksiyonlu düzenlemelerdir ve bazen bu fonksiyonel amaçlar arasında çelişkiler de görülebilmektedir. Tezimizin ana eksenini oluşturan kapsamlı vergi reformlarının tanımı ve kapsamında farklılıklar olsa da, vergi reformlarının temelde vergilemeden beklenen işlevlerin ya da ana vergileme ilkelerinin sağlanmasına yönelik olduğu söylenebilir. Ülkesel ve dönemsel farklılıklar nedeniyle yapılan tanımlamalarda vergileme ilke ve işlevlerinden biri ya da birkaçının vurgulandığı görülmektedir. Bu nedenle vergi reformlarının, vergi sistemlerinin günümüz ve gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamaya dönük 10 amaçlar taşıdığı, reformlardan beklenen amaçların ülkelerin gelişmişlik yapılarına ve zamana göre değiştiği görülmektedir. 1.1.3. Reform Süreci ve Stratejisi Vergi reform amaçlarının ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre değiştiği ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin daha çok sistemin yapılandırılması ve dönüşümü ile ilgili konularda kapsamlı reform yaptıkları söylenebilir. Vergi reformlarının kapsamını ele aldığımız bir sonraki başlık altında yer verdiğimiz üzere, gelişmekte olan ülkelerdeki vergi reformlarının ana hedefleri; ekonomik etkinliğin, adaletin, istikrarın, sermaye birikiminin, etkin bir yönetimin, vergi kanunlarının meşruiyetinin ve yönetilebilir olmasının sağlanmasıdır. Vergi reformları kapsamında bu amaçlar doğrultusunda yapılanlar ise optimal bir vergi sistemi kurgulanması doğrultusunda sürmekte ve sistemdeki değişiklikler dolaylı-dolaysız vergi bileşimi, verginin konusu ve vergi tarife yapısının değiştirilmesi ile vergi adaletinin sağlanması konularını kapsamaktadır. Reform süreci ise hukuk devletinin ve vergilemede kanunilik ilkesinin gereği olarak mevzuat değişiklikleriyle yapılabilmektedir. Vergi reformları; demokratik rejimlerde parti programları, seçim beyannameleri ve seçimi kazanan iktidarın hükümet programlarında toplumsal kabule uygun olarak taahhüt edilir. Vergi reform çabaları, demokrasi kültürüne uygun olarak seçim ve hükümet taahhütleri olarak ortaya çıkar, siyasi iktidarın veya bu iktidar üzerinde etkili olan baskı gruplarının istekleri ya da bürokrasiden gelen taleplerle şekillenir. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu süreçte baskı grupları daha etkin olabilir. Reform sürecini başlatacak siyasi iktidarın gücü yanında siyasi ömrü, reform hazırlıklarındaki strateji, yasama sürecinin zamanlaması, kanuni değişiklikleri uygulayacak kadronun niteliği reformun başarısını önemli ölçüde etkileyecektir. Aşağıdaki Şekil 1’de, reform sürecinin işleyişine ilişkin standart bir akış şeması gösterilmiştir. 11 Siyasi Talimatın Verilmesi Meclis Görüşmelerinin Başlaması Reformun Yürürlüğe Girmesi Siyasi Talimatın Verilmesi Zaman Boyutu Reform Tasarısının Hazırlanması Kanunlaşma Uygulamada Beklenti Dışı Sonuçların Ortaya Çıkması ve Geri Bildirim Reform İhtiyacı ve Düzeltme İçin Sürecin Yeniden Başlaması Şekil 1: Vergi Reform Sürecinin Akışı Siyasetçilerin talimatı ile başlayan bu sürecin gerisinde baskı gruplarının rolünün olduğunun unutulmaması gerekir. Vergi reformu yapılmasını isteyenler ister baskı grupları, isterse bürokrasi olsun siyasi iktidarı ikna etmek zorundadır (Yaraşlı, 2005:137). Siyasi iktidarın ikna edilmesi ve sosyo-ekonomik konjonktürün uygun olmasına bağlı olarak başlayan süreçte, ikinci adım olarak vergilemenin kanuniliği ilkesi gereği reform kapsamı kanun değişikliğini gerekli kıldığından, hükümetin reform yasa tasarısını hazırlanması gerekecektir. Önceden seçim beyannamelerinde ve hükümet programlarında yer verilen temel vergileme hedefleri kapsamında, toplumsal ihtiyaçları tatmin edecek şekilde bürokratlarca hazırlanan reform tasarısı, toplumun ve uzmanların bilgisine sunularak, onlardan gelecek fikir ve tepkilere göre şekillendirilebilir. Bu durumda baskı gruplarının tasarıda yer alan hükümleri kendi lehlerine çevirici tavır geliştirmeleri ve başarılı olmaları da söz konusu olabilir. Ancak açık toplumlarda bu baskıların vergileme koşullarını bozmadan, sadece ortanca seçmeni memnun edeceği söylenebilir. Bizim hukukumuz açısından bu süreçte; hükümetin hazırladığı tasarı,3 bakanlarca imza edilerek gerekçesiyle birlikte Meclis Başkanlığına sunulur 3 Meclis Başkanlığına sunulan kanun teklifleri ise Başbakanlığa gönderilerek yasama süreci başlatılmaktadır. 12 ve Başkanlıkça Plan Bütçe Komisyonuna gönderilir. Önce bu komisyonun üyelerinden oluşturulan alt komisyonda ele alınan reform paketi, sonra Plan Bütçe Komisyonunda görüşülür ve değişiklikler varsa gerekçeleri ve tasarı üzerindeki komisyon düşüncesiyle birlikte 45 gün içinde Meclis Başkanlığına geri gönderilir. Bu şekilde Meclis Genel Kuruluna gelen tasarının önce bütünü, sonra maddeleri bir bir okunarak görüşülür, değişiklik önergeleri verilebilir ve madde madde oylanıp kabul edilen tasarı, Cumhurbaşkanlığına gönderilir. Cumhurbaşkanı’nın da onayı ile Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer. Yasama süreci aşamasında da baskı gruplarının lobi çalışmaları ve karşı duruşları söz konusu olabilecektir. Yaraşlı (2005:138) baskı gruplarının çalışmalarının bazen parlamentoya “balık” olarak giren tasarıların “kılçık” olarak çıkmasına neden olduğunu vurgulamıştır. Vergilemenin amacından saptığı bu durum ne hazırlık sürecinde ne de yasama aşamasında arzulanmayan bir durumdur. Reform tasarısının kapsam ve uyumunun bozulmadan kanunlaştırılabilmesi; parlamento çoğunluğu bulunan, siyasi ömrü uzun olan tek parti iktidarının lobilerin faaliyetlerine boyun eğmemesine bağlıdır. Zaten kapsamlı reformlar güçlü siyasal iktidarlar tarafından gerçekleştirilir ve uygulanabilirler. Uygulamadaki başarı ise daha önce de vurguladığımız ve aşağıda ayrıntılı olarak ele aldığımız üzere reform bileşenlerine uyulması ve tasarının bu kapsamda hazırlanmasına bağlıdır. Reform hazırlıkları sırasında bu bileşenlere uyum gözetilse de yapılan düzenlemelerin bazı yanlarının yetersiz kalması veya sık değişen ekonomik koşullar nedeniyle uygulama aşamasında beklenti dışı sonuçların ortaya çıkması ve reformun beklentilere cevap verememesi söz konusu olabilmektedir. Bu durumda piyasa koşullarıyla uyumsuz düzenlemelerin ve beklentileri karşılayacak gerekli küçük ilavelerin ivedilikle yapılması gerekecektir. Bu konuda talep mükellefler ve vergi idaresi tarafından gelebileceği gibi, reformla düzenlenen belirli bir konu hakkındaki davaların artması sonucu yargı aracılığıyla da ortaya çıkabilir. Geri bildirim diye ifade edebileceğimiz bu süreçte hükümetin değişiklik tasarıları hazırlayarak Şekil 1’de gösterdiğimiz ve yukarıda anlattığımız süreci yeniden başlatması ve daha hızlı bir şekilde süreci tamamlaması gerekecektir. Vergi reformlarının başarı şansı, reform kapsamının vergi bileşenleri ve mevzuat değişikliği ile sınırlandırılmamasına, ortaya konulan yeni 13 sistemin ekonomik konjonktüre, yönetim kapasitesine ve toplumsal dokuya uygun olmasına bağlıdır. Bu nedenle optimal vergi sisteminin hukuki dizaynı ve bu sürecin başarısı yanında, yapılan reformun toplumsal kabulünün sağlanması, yasama sürecinin ekonomik ve siyasi açıdan iyi zamanlanması, vergilerin tarafları açısından ortaya çıkacak maliyetlerin reformunun başarısını artıracak şekilde önceden hesaplanması gereklidir. Ülkemizde gelir vergilemesi alanında çok tartışılan değişikliklerden biri olan ve kamuoyunda “Nereden Buldun Yasası” (4369 sayılı Kanun)4 olarak anılan düzenleme ile gelir vergisinde net artış teorisinden kaynak vergilemesine geçilmiştir. Vergileme tekniği açısından daha ideal olan yeni düzenleme yurtiçi piyasalardan para çıkışına neden olduğu için ekonomik olarak farklı sonuçlar doğurmuş, günün iktidarı tarafından ertelenmiş, sonrada hiç uygulanmadan yürürlükten kaldırılmıştır. O yıllarda ekonominin içinde bulunduğu koşullarla uyuşmayan bu düzenleme, ekonomik sonuçları bakımından çeşitli olumsuzluklara da neden olmuştur. Bu nedenle reform sürecinin hukuki boyutu kadar; yönetime, sosyo-ekonomik ve siyasi konjonktüre de uyumlu olması gerekir. İktidarlar kapsamlı reform amaçlarına, yönetimi kolay olduğu için kısmi reformlarla ulaşarak başarı sağlayabilecekleri gibi, siyasi olarak güçlü oldukları dönemlerde tek defada da ulaşabilirler. Tek seferde yapılan reformlar parlamentoda yeterli güce sahip iktidarlarca yapılırlar, ancak, onların da reformları yönetimlerinin ilk yıllarında yapmaları beklenmelidir. Çünkü reformun olumlu sonuçları uzun bir periyodun geçmesiyle ortaya çıkacak, ilk yıllarda mevzuattaki topyekûn değişim sistemde sadeleşme sağlasa bile mükellef grubunda algılama zorluklarına neden olabilecektir. İktidarların bu nedenle seçim arifesinde ya da son dönemlerinde vergi indirimleri sağlayan olanaklar dışında köklü değişikliklilere gitmeleri beklenmemelidir. 1.2. Vergi Reformu ile Ulaşılmak İstenen Hedefler Vergilemenin ve reformların öncelikli amaçları adil, etkin ve basit bir vergi sistemi oluşturmaktır. Bu önceliklere; yapılacak olan reformun kapsamına, ülkelerin gelişmişlik düzeyine, uluslararası ya da ulusal ekonomik, mali ve sosyal konjonktüre göre değişen başka amaçlar da eklenebilmektedir. Klasik maliye teorisinde vergilemeden beklenen bu 4 29/07/1998 tarih ve Mükerrer 23417 sayılı Resmi Gazete. 14 amaçlara “vergileme ilkeleri” denmektedir. Nadaroğlu’na göre (1992:307), “vergileme ilkeleri; vergiden beklenen fonksiyonların gerçekleşebilmesi için vergilerin seçiminde, tekniğinde ve uygulamasında göz önünde tutulması gereken hususları ifade eder.” İdeal vergi sistemlerinin, vergileme ilkelerine uygun olması ya da bu ilkelerden en az düzeyde sapması beklenmelidir. Literatüre Adam Smith ile giren klasik vergileme ilkeleri önemini korumakla birlikte zamanla bu ilkelere değişen mali, ekonomik ve sosyal şartlar sonucu başka ilkeler de eklenmiştir. Günümüzde modern vergileme veya vergi reform ilkeleri olarak ifade edilen bu ilkeler, klasik vergileme ilkelerini de kapsayacak şekilde mali, ekonomik ve sosyal ilkeler olarak farklı kapsam ve isimlerle sayılmaktadır (Akdoğan, 1990; Nadaroğlu, 1992; Türk, 1992; Akalın, 2000; Aktan, 2002; Pehlivan, 2006). Vergileme ilkeleri, vergi reformlarına da kaynaklık etmektedir. Neumark (1975:112-130) vergi reformlarına yol gösterecek beş ana ilkeden5 bahsetmekte; Stiglitz (2000:694) vergi reformlarını üç ana bileşene6 ve Edwards (2005(a):1-15) üç ana amaca7 göre değerlendirmekte; AICPA (2001:9-14 ve 2005:10-13) vergi sistemlerin analizi, değişimi ve reformunun on temel vergileme prensibine8 uygun olmasını tavsiye etmekte, Khalilzadeh ve Shah (1991:44) gelişmekte olan ülkelerin tecrübelerine dayanarak, vergi reformunu zorunlu kılan beş neden9 saymakta, Dünya Bankası (1991:57-61) 5 a. Vergi sistemi basit ve anlaşılır olmalı, b. Vergi sistemi şeffaf ve denetlenebilir olmalı, c. Vergi sistemi esnek olmalı, d. Vergi sistemi etkin olmalı, e. Vergi sistemi adil olmalıdır. 6 Stiglitz’e göre, vergi reformlarının adalet, etkinlik ve basitlik olmak üzere üç ana bileşeni vardır. 7 Edwards göre, vergi reformları basitlik, etkinlik ve sınırlı devlet ilkelerini gerçekleştirmeyi amaçlar. 8 AICPA’nın (2005 -American Institute of Certificated Public Accountants) tavsiye ettiği bu ilkeler: 1. Basitlik 6. Vergi İtaati 2. Adalet 7. İktisadilik 3. Ekonomik Büyüme ve Etkinlik 8. Verimlilik 4. Tarafsızlık 9. Kesinlik 5. Saydamlık ve Öngörülebilirlik 10. Uygunluk 9 Khalilzadeh ve Shah çoğu gelişmekte olan ülke vergi sisteminin karmaşık, esneksiz, etkinsiz, eşitsiz ve adaletsiz olduğundan, bu hususları vergi reformunu zorunlu kılan unsurlar olarak saymışlardır. 15 ise yine bu ülkelerin tecrübelerini dayanak göstererek vergi sisteminin tasarımlarından çıkarılacak dersleri dört ortak noktada10 toplamaktadır. Biz bu başlık altında, literatürde yer alan bu çalışmalarda vergi reformlarının temel hedefi veya ortak noktası olan basitlik, adalet, etkinlik ilkeleri üzerinde ağırlıkla durup, bunların dışında kalan diğer reform/vergileme ilkelerini açıklayacağız. 1.2.1. Basitlik İdeal vergi sitemlerinin en önemli ilkelerinden biri olan basitlik; vergi mevzuatının, hazırlanması ve uygulamasında verginin taraflarınca tamamıyla doğru anlaşılabilmesini, basit olmasını ve vergileme maliyetlerinin düşük olmasını ifade etmektedir. Vergi reformları sistemi basitleştirmek amacıyla, vergi sisteminin karmaşıklığının ortaya çıkardığı sorunları çözmeye çalışırlar. Çünkü sistemin karmaşık olması (Stiglitz, 2000:704-708; Edwards, 2005(a):3-4); - Verginin tarafları açısından yüksek yönetim ve uyum maliyetleri doğurmakta, - Vergi itaatini azaltmakta, vergiden kaçınma için olanaklar yaratmakta, - Vergi kanunlarının adaletsiz olduğu hissini uyandırmakta, - Birey ve firmaların etkili karar almalarını engellemekte, - Mükelleflerin ve idarenin sık ve önemli kayıplar yaratacak hatalar yapmasına neden olmakta, - Vergi idaresinin kişisel mahremiyeti ihlal etmesi sonucunu doğurmaktadır. Vergi sisteminin basitliği, sistem içinde yer alan vergilerin uyum ve yönetim maliyetlerinin düşük olmasına bağlanmaktadır. Pope (2002:273274) vergileme maliyetlerini, uyum maliyetleri (mükellefler üzerinde) ve yönetim maliyetleri (idare üzerinde olan tahsil maliyeti vb.) olarak, uyum maliyetlerini de parasal (ekonomik) olan ve olmayan maliyetler olarak 10 - Optimal vergi yapısı yoktur, fakat vergilemede yararlı noktalar ön plana çıkmıştır. - Vergi sisteminde tabanın genişletilmesi yüksek öncelik olmalıdır. - Vergi oranlarının rasyonelleştirilmesi gereklidir. - Reformlar, fakirler üzerindeki vergi yükünü düşürebilmelidir. 16 sınıflandırmıştır. Uyum maliyetleri kapsamında; vergi mevzuatındaki zorunlulukların yerine getirilmesi sırasında katlanılan muhasebe, danışmanlık, kırtasiye, avukat ve telefon masrafları parasal (ekonomik) maliyetlere; beyannamelerin doldurulmasında ortaya çıkan zaman, stres ve endişe parasal olmayan maliyetlere örnek gösterilebilir. İdarenin yönetim maliyetleri ise bina, araç-gereç, personel, denetim, kırtasiye, zaman ve bürokrasi maliyetleri olarak örneklendirilebilir. Ayrıca sistemin karmaşıklığı sonucu artan vergi itilafları, mahkemelerin iş yükünü artırdığından; bu durum idare ve mükellefler için ilave parasal ve psikolojik maliyet oluşturmaktadır. Aktan’a göre (2000); “işlem maliyetlerinin artması; rüşvet piyasasının oluşmasına, fırsat maliyetlerinin artmasına”11 ve işletmelerin kararlarının etkinsizleşmesine neden olmaktadır. Mükelleflerin vergileme, yargı, bürokrasi ve denetim gibi idari işlemlerden kaynaklanan yorgunluk, kızgınlık ve kırgınlıkları vergi bilincinin ve itaatinin azalmasına yol açabilir. Buna bağlı olarak mükelleflerin vergiden kaçınma ve vergi ödememe eğilimine girmeleri sonucu vergi idaresinin, mükellef hakkında denetim amaçlı da olsa kişisel mahremiyete giren hususlarda daha çok bilgiye ihtiyaç duyması beklenebilir. Karmaşıklık sonucu ortaya çıkan karşılıklı güven eksikliği, gereksiz yere vergi taraflarının enerjisini, parasını ve zamanını alacak ve ekonomik birimlerin kararlarını olumsuz etkileyerek etkinsizlik doğuracaktır. Vergi reformlarının amacı, saydığımız maliyetleri ve vergileme problemlerine neden olan karmaşıklığı azaltarak uygulanabilir bir sistem oluşturmaktır. Zira bir vergi sistemi basit olduğu ölçüde uygulanabilirdir (Dinleyici ve Özkıvrak, 2000:17). Reform sonucu sistemde basitliğin sağlanabilmesi halinde; vergileme maliyetlerindeki düşüşle birlikte vergi gelirlerinin artacağı, uygulama ve denetimin kolaylaşacağı, vergiden kaçınma ve vergi kaçakçılığındaki azalmaya bağlı olarak vergi itaatinin artacağı, vergi sistemi ve idaresine olan güvenin sağlanacağı ve etkinsizlik doğurmayacağı söylenebilir. Bir vergi reformunda basitliğin sağlanmasıyla ilgili en önemli gösterge, gönüllü itaatin artmasıdır. Hükümetlerin gönüllü vergi itaatinin yükseltilmesi sonucunda vergi gelirlerini artırabilmesi ve yönetim maliyetlerini düşürebilmesi, vergi kaçıranların incelenmesi ve ağır cezalara çarptırılması konularında yeni düzenlemelerin yapılmasına bağlıdır. Çünkü 11 Mükelleflerin karmaşıklığı gidermek için harcayacağı ek zamanın, iktisadi faaliyetlerde kullanılabilecek olması fırsat maliyetine neden olmaktadır. 17 devletin kayıt dışı faaliyetlerin denetiminde sınırlı olanağa sahip olması, ahlaki sorumlulukları zayıf olan bireylerin gelirlerini tam beyan etmeleri için ikna edilmelerini gerektirmektedir (Stiglitz, 2000:705-706). Basitliğin nasıl sağlanacağı meselesi ise aslında vergi yapısının seçimi ve vergi kanunlarının yazımı aşamasında karmaşıklığa neden olan hususların azaltılması ya da uyum ve idari maliyetlerin düşürülmesiyle ilgilidir. Çünkü karmaşıklık, başta vergi kanunlarının uzunluğu ve anlaşılma güçlüğüne, mevzuat içindeki itilaflı konuların çokluğuna, mükelleflere ya da kazançlara farklı uygulanan vergi oranlarına, sektörel ya da kişisel uygulanan vergi kolaylıklarının sayısına ve miktarına, vergisel yükümlülüklerin ve bürokratik işlemlerin sayısına bağlıdır. Karmaşıklık, lobilerin karmaşıklıktan yararlanarak sistem içinde yeni sığınaklar oluşturabilmeleri nedeniyle kendini yenileyen bir yapıya da sahiptir. Bu nedenle vergi kanunlarının birbirleriyle uyumlu, kısa ve anlaşılabilir olması, mevzuat içinde uygulama farklılıklarına ve vergi kolaylıklarına mümkün olduğunca az yer verilmesi, beyannamelerin kolay doldurulabilecek şekilde hazırlanması, vergiden kaçınma olanağı sağlayan ve vergi tabanında aşınmalara neden olan vergi sığınaklarının sayıca azaltılması gibi uygulamalar idarenin yönetim maliyetlerin azaltacağı gibi bizim gibi gelişmekte olan ekonomilerde vergi itaatinin artmasına, vergi bilincinin oluşmasına ve vergilemede eşitliğin sağlanmasına da hizmet edecektir. 1.2.2. Adalet Vergilemenin klasik ilkelerinden biri olan “adalet ilkesi”, Adam Smith’den bu yana önemini korumuş ve uzmanlarca vergi reformlarının en önemli amaçlarından biri olarak sayılmıştır. Ancak adalet duygusunun değer yargısına dayanması, bu ilke üzerinde fikir birliğinin oluşturulamamasına neden olmaktadır. Vergilemede adalet ilkesi klasik maliye teorisinde; toplumu oluşturan bireylerin tamamının devletin katlandığı toplumsal maliyetlerin finansmanına, istifadelerine ya da ödeme güçlerine göre katılmaları olarak ifade edilmekte ve kamu hizmetlerinden yararlanmayı esas alan “istifade (yararlanma) yaklaşımına” veya bünyesinde genellik, eşitlik ve kanuniliği barındıran “iktidar (ödeme gücü) yaklaşımına” dayandırılmaktadır (Nadaroğlu, 1992:317-318). Yararlanma yaklaşımında vergi, kamusal mal ve hizmetlerin fiyatı olarak öngörülmekte ve kamusal mal ve hizmetlerin özel mallarda olduğu 18 gibi fiyatlandırılması amaçlanmaktadır. Ancak bu yaklaşımın, kamusal mal ve hizmetlerin; faydasının birimlere bölünememesi, bedel ödemeyenlerin tüketimden mahrum bırakılamaması ve fiyatlandırılamaması gibi nedenlerle uygulaması sınırlıdır. Bu bakımdan yararlanma yaklaşımı otoyollar, köprüler, hava alanları gibi kamunun ürettiği özel nitelikli mallar için uygulanabilir. Kamusal malların, özel sektörün ürettiği mal ve hizmetler gibi fiyatlandırılması etkin ve adildir. Ancak uygulamada özel nitelikli kamu malları için söz konusu olan kullanıcı harcı uygulamalarının eksik kapasiteye yol açması, kamusal mallarda ise tüketimden mahrum bırakılamama nedeniyle ortaya çıkan bedavacılık ve yararlanmayı esas alan bir fiyatlandırmanın vergilerin maliye politikası aracı olarak kullanımını sınırlandırması gibi sorunlar oluşacaktır (Güran, 2004:249-250). Adaletin sağlanmasında yararlanma ilkesine göre daha uygulanabilir bir yaklaşım olan ödeme gücü; devletin egemenlik gücü anlayışından doğmakta ve kişilerin ödeme gücüne ulaşmada sahip olduğu gelir, servet ve harcama gibi unsurlara dayanmaktadır. Vergi sistemleri ödeme gücünü tam kavrayabilmek için bu unsurların hepsi üzerinden vergi almaktadır. Ancak harcama vergilerinde, harcamanın kaynağı olan gelirin yeniden vergilendiriliyor olması çifte vergilendirme olarak nitelendirilmekte (Stiglitz, 2000:502-504) ve benzer bir değerlendirme servet vergileri için de yapılmaktadır (Güran, 2004:250). Bu nedenle, vergilemede gelirin tercih edilmesi, özellikle harcama vergilerine göre daha adil bulunmakta ve vergi gelirleri içinde gelir vergilerinin ağırlıkta olduğu sistemler yapısal olarak daha adil olarak nitelendirilmektedir. Diğer taraftan adil bir vergi sisteminde gelirin ne şekilde vergilendirileceği sorunu, adaletin sağlanmasında alt ilkeler olarak kabul gören genellik, eşitlik ve kanunilik ilkeleriyle çözülmektedir. Ancak çözümün mali amaçlarla sınırlı kalmaması, ekonomik sorunlara çözüm getirecek ve ekonomik gerçeklere uyum sağlayacak nitelikte tasarlanması gerekmektedir. Genellik ilkesi; kamusal hizmetlerin finansmanı için, toplumun tüm bireylerinin hiçbir ayrım yapılmaksızın vergilendirilmesidir. Kanunilik ilkesi ise devletin vergilendirme yetkisinin genel, soyut, kişisel olmayan, vergiye ilişkin esaslı unsurları içeren ve yasama organı tarafından çıkarılan kanunlarla kullanılmasıdır (Doğrusöz, 1998:4). Ülkemizde bu ilkeler, Anayasamızın m.73/1-3’de yer alan “Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi vermekle yükümlüdür” ve “Vergi, resim, harç 19 ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükümleriyle anayasal vergileme kuralı olmuştur. Ancak ülkemizde genellik ilkesi sosyal, siyasal, ekonomik sebeplerle vergi sistemlerine giren vergi kolaylıkları; kanunilik ilkesi ise, geriye yürüyen vergi kanunları ve Anayasa m.73/4 ile Bakanlar Kuruluna tanınan değişiklik yapma yetkisi nedeniyle zaman zaman yıpratılmaktadır. Diğer taraftan genellik ve yatay eşitlik ilkelerinden taviz anlamına gelen sosyal amaçlı vergi kolaylıkları, vergilemede adaletin sağlanmasında politika aracı olarak kullanılmaktadır. Genellik ilkesinin ve dolayısıyla adaletin sağlanması bakımından çözülmesi gereken bir başka husus ise gelişmekte olan ülkelerin önemli ekonomik problemlerinden biri olan kayıt dışı ekonomik faaliyetlerdir. Eşitlik ilkesi ise; vergi ödeme gücüne sahip yükümlülerin, kazanç ve iratlarının tutarı, gelir kaynağı, sosyal durumları ve refahlarına bakılarak vergilendirilmelerini esas almakta ve literatürde üç tür eşitlikten söz edilmektedir. Aynı gelir, harcama ve servet grubundaki yükümlülerin eşit muameleye tabi tutularak eşit vergilendirilmesi ya da vergi kanunlarının eşitlere eşit muamele etmesi yatay eşitlik; gelir, harcama ve servet durumları farklı olan yükümlülerin, yani eşit olmayanların farklı muameleye tabi tutularak vergilendirilmesi dikey eşitlik; yüksek gelirli bir kişinin gelirinin bir biriminin marjinal faydasının, düşük gelirli bir kişinin gelirinin bir biriminin marjinal faydasından daha düşük olduğu ve bu nedenle vergi sonrası düşük gelirlinin katlandığı fedakârlığın daha yüksek olması ise fedakârlıkta eşitliktir (Musgrave ve Musgrave, 1989:228; Gilles, 1989:2; Stiglitz, 2000:695; Tuncer, 2002:129; Bittker, 1980:19; Giray, 2006).12 Eşitliğin tanımlanması ve başarılması; politik, sosyal ve ekonomik çekişmeyi konu alan bir meseledir (AICPA, 2005:11) ve vergilemede eşitliğin sağlanabilmesi reform sürecinde baskı gruplarının isteklerine, politik tercihlere, toplumsal yapıya, mali ve ekonomik faktörlere bağlı kalmaktadır. Yatay eşitlik, gelirin; sermaye, emek ya da mülk geliri olduğuna bakılmaksızın toplam gelir düzeyi aynı olan mükelleflerin aynı miktar vergi yükü altında kalmasını ifade etse de, ülkelerin sosyal adaleti sağlamak amacıyla ailevi duruma göre geçim indirimi uyguladıkları, ekonomik 12 Bu ilke zamanla vergi yükümlülerinin ödedikleri vergiler sebebiyle katlandıkları fedakarlıkta eşitlik sağlanması şeklinde anlaşılmış, fedakarlıkla ilgili olarak “Eşit Mutlak Fedakarlık”, “Eşit Oransal Fedakarlık” ve “Eşit Marjinal Fedakarlık” kavramları üzerinde durulmuştur (Türk, 1992:156-157). 20 etkinliği sağlamak ve sermaye çekebilmek için de sermaye gelirlerini farklı vergilemeye tabi tutarak hem genellik hem de yatay eşitlikten taviz verdikleri görülmektedir. Bu nedenle gelirin miktar ya da tür olarak sosyal adalet veya ekonomik amaçlar doğrultusunda ayrılarak vergilendirilmesi, örneğin geçim indirimi gibi adaletin sağlanmasında önemli rol oynayan müesseselerin varlığı veya her bireyin farklı durumda olması yatay eşitliğin ancak nisbi olarak sağlanabileceğini göstermektedir. Ayrıca, mutlak eşitlik sağlayamayan, vergi sistemini karmaşıklaştırarak sistemin basitliğini ve etkinliğini olumsuz etkileyen bu türden uygulamalar, sosyo-ekonomik zorunluluklar dışında sınırlı tutulmalıdır. Vergi sistemleri dikey adaleti daha çok ödeme gücüne dayandırmaktadır. Bu nedenle adalet ilkesi, bireylerin ödeme gücünü oluşturan gelir, tüketim ve servet unsurları üzerinden mutlak adalete mümkün olduğunca yaklaşmaya çalışmaktadır. Uygulamada ödeme gücünü yansıtan temel kriter gelir olarak alınmakta13 ve gelirin tanımı, istisnamuafiyet uygulamaları ve tarife yapısı, vergilemede genellik ve eşitliğin sağlanabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak devletin vergileme aracılığıyla ulaşmayı amaçladığı ilave iktisadi ve sosyal hedefler, gelirin tanımı ve istisna-muafiyet uygulamaları açısından genellik ve eşitlik ilkelerine aykırı düzenlemeler içermektedir (Karayılmazlar ve Güran, 2005:143). Sonuç olarak; vergi sisteminin tasarımı aşamasında ödeme gücü unsurları (gelir, harcama, tasarruf, servet) ve yararlanma yaklaşımlarından hangilerinin nasıl kullanılacağı cevaplandırılmalıdır. Örneğin; üreten, tüketen, tasarruf eden ya da boş duran kesim içinde vergi ödemesi gerekenlerin kimler olduğu, bu kişilerin hangi kriterlere göre vergilendirileceği ve bu kriterlerin nasıl uygulanacağı soruları cevaplanmalıdır (Güran, 2004:247). Daha açık olarak sistem içinde; tarife yapısı, geçim indirimi, negatif gelir vergisi, vergileme tekniği (götürü ya da gerçek usul), vergi kolaylıkları ve ayırma prensibi uygulamalarının ne şekilde olacağına karar verilmelidir. Bu daha çok içinde bulunulan vergi sisteminin ve sosyo-ekonomik durumun sonucu olarak ortaya çıkacaktır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde dikey eşitliğin sağlanabilmesi için; ortalama vergi oranı gelirle birlikte yükselmeli veya gelirin yeniden dağılımı 13 Mill, J. S., Fisher, I. ve Kaldor, N. gibi tanınmış bilim adamları ise harcamanın ödeme gücünü daha iyi yansıttığına yönelik çalışmalar yapmıştır. 21 sağlanarak vergi öncesi ve sonrası gelir dağımı arasındaki fark daraltılmalıdır. Bu ise temel indirimler ve/veya artan oranlı tarife ile sağlanabilir (OECD, 2006(b):41). Ancak artan oranlı tarifenin, ömür boyu geliri farklı sürelerde elde eden bireyler üzerinde farklı vergi yüküne neden olduğu için adaletsiz olduğu savunulmaktadır. Bu anlamda yüksek marjinal oranlı tarifelerin gelirin yeniden dağıtımına ve bölüşüme hizmet etmediği, ortanca seçmenin talepleri doğrultusunda vergi yükünün daha çok düşük gelirlilere kaydırıldığı görülmektedir (Karayılmazlar ve Güran, 2005:159). Bu nedenle dikey adaletin sağlanmasında; tüm vergilerin tabanında yer alan istisna, muafiyet uygulamalarının vergi tabanını genişletecek şekilde kaldırılması ya da azaltılması; gelir vergileri için alt sosyal sınıfların korunmasını sağlayan geçim indirimi, vergileme eşiği veya negatif gelir vergisi uygulamaları ile gizli artan oranlı veya mümkün olduğunca düz oranlı tarifenin seçilmesi; artan oranlı tarifenin ortaya çıkardığı vergi kaçırma eğilimini azaltacak ve sermaye birikimini artıracak düz oranlı vergilemeye geçilmesi; harcama vergileri bakımından zorunlu ve lüks tüketim maddeleri üzerindeki vergi oranlarının farklılaştırılması öngörülebilir (Oktay, 2007:57). Ancak tarife, ayırma prensibi, ödeme gücü ve vergi tekniğinin ne şekilde uygulanacağı eşitlik ilkesi yanında, ekonomik gerçeklere de uygun olmalıdır. 1.2.3. Etkinlik Etkinlik, vergilerin ekonomik birimlerin kararlarında sapma meydana getirmemesi nedeniyle tarafsızlığa, ekonomik birimlerin temel makro ekonomik hedeflere yaklaştırması nedeniyle kaynak kullanımının teşvikine işaret etmektedir. Aslında Klasik anlayışta etkinlik ilkesi tarafsızlığa daha yakın olmakla birlikte, Keynesyen yaklaşımda müdahaleci devlet anlayışının sonucu olarak ekonomik yönlendiriciliğe doğru kaymaktadır. Günümüzde bu ilke “ekonomik etkinlik” ya da “ekonomik büyüme ve etkinlik” olarak ifade edilmekte olduğundan, etkiliğin daha çok teşvik edici yanının ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Vergilemede ekonomik etkinliğin sağlanabilmesi vergilerin; üretimde kullanılan girdileri israf etmeden ve malların en düşük maliyetle üretilmesini teşvik etmesine, üretimin verimliliğini artırmasına ve bu sayede büyümeye katkı sağlamasına, en az masrafla hazineye girmesine, ekonomik kararlarda ve gelir dağılımı üzerinde bozucu etki yapmamasına bağlıdır. Piyasa ekonomilerinde devlet piyasa sistemine müdahale etmeyerek etkinliği 22 sağlamaya çalışırken; piyasa ekonomisinin planlama ile yürüdüğü iktisadi sistemlerde devlet, kıt olan ya da israf edilen iktisadi kıymetlerin etkin bir şekilde değerlendirilmesi için vergi politikalarını teşvik edici veya yönlendirici müdahale aracı olarak kullanmaktadır. AICPA (2005:11), bir vergi sisteminde vergileme yetkisinin ekonomik büyüme, sermaye birikimi ve uluslararası rekabet gibi ekonomik amaçları teşvik etmesi gerektiğini; Stiglitz (2000:699), vergi politikalarının, araştırma ve geliştirme yatırımlarını, verimlilik artış oranını ve bunun sonucu olarak uzun dönem büyüme oranını etkileyebileceğini ifade etmektedir. Ancak aşırı müdahaleci bir vergi sistemi tasarruf, yatırım, istihdam, çalışma kararları üzerinde olumsuz etki göstererek kaynak dağılımı bakımından etkinsizlik ve adaletsizlik doğurabilir. Zaten uygulamada çoğu zaman etkinlik ve adalet arasında bir mübadele vardır ve bu durum etkinlik kaybı ve eşitsizlik arasında yer alan politik tercihlerle çözümlenecektir. İktisadi etkinliğe ulaşmada önerilen vergileme politikaları genellikle oran üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yatırım, sermaye ve çalışma gelirlerinin farklı oranlarda vergilendirilmesi, artan oranlı tarife uygulamaları, bu tarifedeki marjinal vergi oranlarının yüksekliği ve basamakların büyüklüğü vergilemede etkinliği azaltan başlıca hususlar olarak sayılmaktadır. Ayrıca tarifenin yıpratıcı etkilerinin azaltılması amacıyla sisteme konulan indirim, istisna, muafiyet uygulamalarının sayıca çok olmasının yarattığı karmaşa, sistemi karmaşıklaştırdığından ekonomik ve idari açıdan etkinsizlik doğurmaktadır. Genel bir ifadeyle basitlik, etkinlik artışını sağlamakta, ancak adalet ve etkinlik ilkeleri zaman zaman birbiriyle çelişebilmektedir. Bu nedenle vergileme, saydığımız ilkeler arasında uygun bileşimi sağlayacak şekilde, örneğin, marjinal vergi oranlarının düşürülmesi dikey eşitliğe zarar verdiğinden, vergi tabanının genişletilmesi ile birlikte adalet kaybını telafi edecek şekilde uygulanabilir veya gelişmekte olan ülkelerde, kayıt düzeninin yaygınlaştırılması ve kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınarak vergi tabanının genişletilmesinde de olduğu gibi hem etkinlik hem de adalet sağlayan vergileme politikaları tercih edilebilir (Güran, 2004:262). Aslında etkinliğin sağlanması amacına aşırı/toplumsal yüke neden olmayan, dışsallıkları içselleştiren çevre koruma vergileri veya ekonomik faaliyetleri saptırmayan götürü vergilerle ulaşılabilir. Ancak götürü vergilerin uygulanmaması nedeniyle mevcut artan oranlı vergi sistemleri içinde ekonomik etkinliğin sağlanması amacıyla gelir türleri üzerindeki vergi 23 yükünün eşitlenmesi ve vergi oranlarının düşürülmesi gerekmektedir. Son yıllarda vergi reformu yapan ülkelerin marjinal vergi oranlarını düşürerek iktisadi etkinliği artırmayı, buna ilave olarak da uluslararası vergi rekabetinde avantaj sağlamayı, vergiden kaçınmaları ve toplumsal yükü azaltmayı amaçladıkları bilinmektedir. Bu amaçların kamunun gelir kaybına neden olmadan gerçekleştirilmesi; artan oranlılığın derecesinin düşürülmesine ve vergi tabanının genişletilmesine bağlıdır (Stiglitz, 2000:702). 1.2.4. Ulaşılmak İstenen Diğer Reform Hedefleri Temel reform ilkeleri olarak ele aldığımız basitlik, etkinlik ve adalet ilkeleri dışında, literatürde bu ilkeleri destekleyecek alt ilkelerden de bahsedilmektedir. Uygunluk, belirlilik, verimlilik, vergi itaati, iktisadilik, saydamlık ve öngörülebilirlik, kanunilik, esneklik, tarafsızlık ilkeleri olarak isimlendirilen ve değişik şekillerde sınıflandırılan bu ilkeleri basitlik, etkinlik ve adalet ilkeleri kapsamında da sınıflandırmak mümkündür. Yaptığımız bu sınıflandırma esnek bir yapıdadır. Çünkü sistemi basitleştiren düzenlemeler etkinliği de sağlamakta, basitlik ve etkinlik arasındaki bu ilişki alt ilkelere de yansımakta ve bu nedenle de alt ilkelerde ortaklıklar oluşmaktadır. Aynı ilişki basitlik ile adalet, etkinlik ile adalet ilkeleri arasında da söz konusudur. Bu bağlamda saydığımız temel ilkeler ve alt ilkeler arasındaki ilişkiyi, alt ilkelerin ilgili temel ilkeyi sağlamadaki ortaklıklarını da yansıtan haliyle, Şekil 2’deki gibi gösterebiliriz. Basitlik İlkesi . Saydamlık ve Öngörülebilirlik Adalet İlkesi . Vergi İtaati . Uygunluk . Belirlilik . Verimlilik . İktisadilik Etkinlik İlkesi . Esneklik . Kanunilik . Tarafsızlık Şekil 2: Temel Vergileme İlkeleri ve Bağlı Alt İlkeler 24 1.2.4.1. Tarafsızlık Vergilemede etkinliğin sağlanması bakımından önemli bir ilke olan tarafsızlık ilkesi, vergilerin piyasa işleyişini bozmayacak kadar hafif olmasını ve mükelleflerin ekonomik kararları üzerindeki yönlendirici etkinin en alt düzeyde olmasını ifade etmektedir. Tarafsız bir sistem tüketicilerin ve mükelleflerin iktisadi kararları üzerinde “ne teşvik edici ne de caydırıcı etkiye” sahip olmamalı (AICPA, 2005:11), yani nötr olmalıdır. Türk’e göre (1992:150), vergilemede tarafsızlığın koşulu vergilerin, yükümlülerinin vergiden sonraki karşılıklı ekonomik ve sosyal ilişkilerinde değişiklik meydana getirmemesidir. Şüphesiz gelir, harcama ve servet üzerinden alınan her vergi bireysel kararları üzerinde direkt ya da dolaylı etkilere sahiptir. Ancak verginin tarafsızlığı bu etkilerin en az düzeyde tutulmasını amaçlamaktadır. Bu ilke kısaca, verginin mükellefler üzerinde aşırı yük oluşturmaması, sadece ekonomiden soyutlanarak kendi politikası ve amacı doğrultusunda kullanılmasını öngörmektedir (Gökbunar, 1998:8). Vergi uygulamasında baş vergisi olarak nitelendirilen vergilerin, düz oranlı vergilerin nispeten tarafsız olduğu ifade edilebilir. Ancak vergi türleri arasında tekil bir vergi tarafsızlığının varlığı, istisna ve muafiyet uygulamaları gibi diğer mali etiler nedeniyle tarafsızlığını önemli ölçüde yitirebilmekte, kişi ve kurumların marjinal yatırım-tüketim eğilimlerini etkileyebilmektedir (Özker, 2001:70-71). Bu bakımdan tarafsızlık sistemin bütünü kapsaması gereken bir ilkedir. Günümüzde üzerinde ayrıca durulmayan bu ilke, tüketim-yatırım-tasarruf kararlarını etkileyen artan oranlı vergileri, istisna ve muafiyet uygulamalarını, tüketim vergilerindeki oransal farklılaştırmayı ve vergi sistemine siyasilerin müdahalelerini konu alması nedeniyle etkinlik ile ortak paydası olan, bu nedenle de etkinlik ilkesi kapsamında değerlendirilebilecek bir ilkedir. 1.2.4.2. Saydamlık ve Öngörülebilirlik Bireysel ve kurumsal tüm vergi mükelleflerinin vergi kanunları karşısındaki durumlarını görebilmeleri, vergi sisteminin içerisinde saklı ya da gizli vergilemeyi gerektirecek hükümlerin bulunmaması saydamlık (görülebilirlik); mükelleflerin ticari faaliyetlerini gerçekleştirirken işlem maliyetlerini doğru olarak hesaplayabilmeleri, yani net olarak ne kadar maliyete katlanacağını bilmeleri ise öngörülebilirlik olarak tanımlanabilir. Verginin konusu, oranı, ödeme zamanı ve vergi kolaylıkları gibi hususlarda 25 sık yapılan değişiklikler ve mevzuatın karmaşıklığı, vergilerin mükellefler üzerindeki etkilerini belirsizleştirerek verginin görülebilir ve öngörülebilirliğini olumsuz etkilemektedir. Bu durum aynı zamanda basitlik ilkesinden de sapma, hatta etkinsizlik doğurmaktadır. Bu ilke vergilemede basitlik ilkesinin önemli bir paydaşıdır, çünkü karmaşık koşullar mükelleflerin nasıl ve ne zaman vergilendirileceğini belirlemelerini zorlaştırmaktadır (AICPA, 2005:12). Bu nedenle saydamlık ilkesi, vergi konusuna giren işlemlerin, vergi oranı, ödeme zamanı ve şeklinin, açık ve net bir şekilde vergi kanunlarında tanımlanmış olmasını içerir. 1.2.4.3. Vergi İtaati Vergi açığı (tax gap),14 tarh edilmiş olan vergi ile gönüllü olarak ödenen vergi tutarları arasındaki farktır ve iyi bir vergi, vergi uyumsuzluklarını en aza indirerek, vergi açığını kapatacak şekilde kurgulanmalıdır (AICPA, 2001:13). IRS (2005), açığa neden olan vergi itaatinin sağlanamadığı genel durumları mükellefin; beyanını ya hiç yapmaması ya da zamanında yapmaması, gelirinin altında beyanda bulunması ya da indirim, istisna, muafiyet, vergi kredisi tutarlarını olduğundan çok bildirmesi, bu aşamaları doğru yapmakla yani vergisini doğru tarh ettirmekle birlikte zamanında ödeme yapmaması olarak özetlemiştir. Bu itaatsizliklerin azaltılması; uyum kolaylığının yükseltilmesi, uyuma zarar veren teşviklerin azaltılması, yaptırım ve mahsup müesseselerinin işletilmesine bağlıdır (AICPA, 2005:12). Bu uygulamalara bağlı olarak vergi itaatinin artması, vergi kayıp ve kaçaklarının azalması sonucu vergi açığının daralması beklenecektir. GAO’ya göre (1995:13), uyum ölçütlerinin istenen düzeyde vergi itaati sağlayabilmesi, vergi sisteminin elverişsiz durumları ve uygulama maliyetleri arasındaki dengeye bağlıdır. Bu dengenin sağlanması, vergi sisteminin adil olduğunu izlenimini uyandıracak, gönüllü itaati artıracak ve vergi sisteminin basitleştirilmesini sağlayacak nitelikte düzenlemelerin yapılmasına bağlıdır. 1.2.4.4. İktisadilik Vergilemede iktisadilik ilkesi, idare ve mükellefler üzerindeki vergileme maliyetlerinin mümkün olduğunca düşük olmasını ifade eder. Bu tanım iktisadilik ilkesini, basitlik ilkesine yaklaştırmakta, yani iktisadilik 14 Işık, A. ve Işık H.’nin (2008) çalışmasında bu kavram “vergi boşluğu” olarak ifade edilmiştir. 26 ilkesinin sağlanması kapsamında yapılan maliyet düşürücü çalışmalar aynı zamanda basitliğin tesisine de hizmet etmektedir. Benzer bir ilişki vergi itaatindeki artışların denetim maliyetlerini düşürmesi nedeniyle, vergi itaati ve iktisadilik arasında kurulabilir. Bu anlamda ayrı bir ilke olarak sayılmasının gerekliliği tartışılabilir. İktisadilik ilkesinin sağlanabilmesi, vergileme sürecinde verginin taraflarının katlandığı vergi ödeme (muhasebeci, danışman, avukat, zaman, kırtasiye vb.) ve tahsil masraflarının (bina, personel, teçhizat, kırtasiye, zaman, yönetim vb.) azalmasına bağlıdır. Sistemin karmaşıklığına, idari örgütlenmesinin yanlışlığına, bürokrasiye, popülizme, yaptırımların yetersizliğine, idari hizmetlerin özelleştirilmemesine, merkezi yönetime bağlayabileceğimiz bu maliyetler; sistemin basitleşmesi, vergi itaatinin yükseltilmesi, teknolojik imkânlardan yararlanılması, yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi ve denetim mekanizmalarının etkinleştirilmesine bağlı olarak azalacaktır. Bu ilkeye uyum, mükelleflerin vergileme konusundaki idarenin iktisadi tutumunu görmesi nedeniyle vergi bilincinin yerleşmesine de hizmet edecektir. 1.2.4.5. Verimlilik Vergilemenin birincil amacı mali, yani kamusal hizmetlerin finansmanını en uygun şekilde sağlamaktır. Bu nedenle iyi bir vergi sistemi; 1-Verimli olmalıdır, yani kamu harcamalarını karşılayacak bütün gerekli gelirleri sağlamalıdır. 2-Esnek olmalıdır, yani olağanüstü ihtiyaçları dahi kolayca karşılayacak bir niteliğe sahip bulunmalıdır (Nadaroğlu, 1992:310). Verimlilik konulan verginin hasılatının mümkün olduğunca çok olmasına ve verginin iktisadilik ilkesine uygun toplanmasına bağlıdır. Vergilemede vergi tabanı, vergi oranı, vergi kolaylıkları, verginin dolaylı vergi olup olmadığı gibi hususlar hasılat yapısını etkilemektedir. Hasılata katkı sağlayıcı oran yapısına sahip, tabanı geniş, istisna ve muafiyetlerin sayısı az olan, dolaylı ve stopajla alınan vergiler verimli vergilerdir. Fakat verimliliğin sağlanması için yapılan kurgular diğer vergileme prensipleriyle, örneğin adalet ilkesiyle çelişmekte ya da etkinlik ilkesiyle örtüşmemektedir. Vergilerin değişen ekonomik koşullarda aynı hasılatı sağlaması istikrar, verginin oranının değişmesi halinde hasılatın da değişmesi esneklik ilkesi ile ilgili olup, bu iki ilke söz konusu verginin verimini etkilemektedir. Esneklik, bir vergi ya da vergi sistemi gelirlinde meydana gelen mutlak 27 değişikliklerin aynı dönemde milli gelirde meydana gelen mutlak değişikliklere oranıdır (Turhan, 2002:62). Bir verginin esnek olabilmesi yani, milli gelirdeki değişiklikleri izleyebilmesi, her şeyden önce advarolem esasa göre alınmasına (Nadaroğlu, 1992:312); vergi gelirlerinin esnekliği ise, vergi matrahının milli gelirdeki konjonktürel değişmelere nasıl tepki verdiğine, verginin düz ya da artan oranlı olmasına, vergi tekniğine ilişkin yapısal düzenlemelerin gelir düzeyi ve tahsil zamanını ne ölçüde etkilediğine bağlıdır (Turhan, 2002:62-63). Verginin dolaylı vergi olup olmadığı, enflasyon oranı, tahakkuk-tahsilat tarihleri arasındaki uzaklık, verginin yansıtılabilirliği ve üzerinden vergi alınacak ürünün talep esnekliği vergi esnekliğini belirleyen diğer hususlardır. 1.2.4.6. Kesinlik (Belirlilik) Kesinlik ilkesi, vergi kanunlarında vergi borcunun matrah ve oranlar bakımından nasıl hesaplanacağının, verginin nasıl ve ne zaman ödeneceğinin açıkça belirtilmesi, mükelleflerin de kendi yükümlülüklerini önceden kesin olarak hesaplayabilmesi olarak tanımlanmaktadır (AICPA, 2005:12). Vergilemenin klasik ilkelerinden biri olan kesinlik ilkesi, günümüzde kanunilik ilkesi15 ile ifade edilse de, kanunilik ilkesi belirliliğin ön koşuludur. Bu nedenle yasama organının yaptığı vergilemeye ilişkin düzenlemelerin, idare tarafından uygulanması sırasında ikilemlere ve çifte standartlara neden olmaması gerekir. Aksi durumlar vergilemenin belirliliğini azaltırken, bununla birlikte adalet ilkesi ve vergileme bilinci zarar görecektir. 1.2.4.7. Uygunluk Vergilemenin klasik ilkelerinden biri olan uygunluk; verginin, vergi yükümlüsüne en uygun gelen zamanda ve şekilde ödenmesini gerektirir (Türk, 1992:157). Şüphesiz vergileme tek taraflı ve karşılıksızdır, ancak bu durum mükellefin verginin altında ezilmeden toplanmasına mani değildir. Bu yüzden vergilemeye ilişkin yükümlülüklerin zamanı, mükellefleri mümkün olduğunca az meşgul ederek, en uygun zamanlarda beyan edilmesi ve ödenmesi gerekir. Uygulamada mükellef grupları bakımından beyan dönemlerinin değişmesi, vergilerin taksitlendirilmesi bu ilkenin gereğidir. Vergi idaresinin bu konuda mükelleflere değişik kolaylıklar tanıması vergi itaatini de artıracaktır. Aksi durumda mükellefler, vergiyi ödeyemeyecek ya 15 Kanunilik ilkesi, adalet ilkesi kapsamında (bkz. sayfa 19-20) ele alınmıştır. 28 da yükümlülüğünü yerine getiremeyerek vergi açığına, verimliliğin düşmesine neden olabilecektir. Bu ilkenin sağlanabilmesi ise; vergilemede adalet ve açıklık ilkelerine uyulmasına, maliye idaresinin güçlendirilmesine ve mükellefin ekonomik konularda aydınlatılmasına bağlıdır (World Bank, 1997:2-12). 1.3. Vergi Reformu Yaklaşımları ve Bileşenleri Vergi reformları konusundaki yaklaşımlar ve reformların amaçları; ülkelerin gelişmişlik durumlarına, içinde bulundukları mali konjonktüre, genel ekonomik ihtiyaçlara ve vergilemenin temel amaçlarına bağlı olarak değişebilmektedir. Reform amacı ve yaklaşımlarındaki değişikliklere bağlı olarak, uygulanacak politikalar da farklılaşmaktadır. Vergi reformları, farklı amaçlarla ortaya konulsa da, genel amaçları bakımından basitlik, etkinlik ve adalet olmak üzere üç temel ilkeyle uyumludurlar. Yani, reformların temel prensipleri adaletin yükseltilmesi, etkinliğin artırılması, karmaşıklık ve yönetim maliyetlerinin düşürülmesi konuları üzerine yoğunlaşmaktadır (Stiglitz, 2000:694). Bu prensiplerin gerçekleştirilebilmesi için yapılması gerekenler ise reformun boyutuna ve kapsadığı vergi çeşidine göre farklılaşmaktadır. Kapsamlı bir reform çalışmasında mali amaçların yönetimi yanında; idarenin reform sürecini yönetebilecek şekilde organize edilmesi, teknolojik olanakların kullanıma girmesi, vergilemenin makro-ekonomik etkilerinin kontrol altında tutulması ve toplumun reform süreci kapsamında ikna edilmesi gibi ekonomik, siyasi, idari ve teknolojik konuların amaçlar dahilinde yönetilmesi gerekmektedir. Reformun tasarım aşamasında ele alınacak olan bu süreci farklı açılardan ele alan çalışmalar bulunmaktadır. Örneğin, 2006 yılında İngiltere’de vergi reform komisyonunun hazırladığı bir raporda; iyi ve modern bir vergi sisteminin vizyonu, prensipleri ve amaçları aşağıdaki Tablo 1’de olduğu gibi özetlenmiştir. Kapsamlı vergi reformlarının genel yönünü yansıtan bu örnek tablodaki vizyon ve prensiplerin, ülkelere göre çok büyük değişikliklere uğramayacağını söyleyebiliriz. Örnekte, “Kamu harcamalarını finanse edecek kamu gelirlerinin artırılması” vizyonu; dört prensip, on iki amaçla detaylandırılmıştır. Bütün ülkelerde vergilemenin finansman amacı ön plana çıktığı için vizyon kavramının içerisinde kamu finansmanının sağlanması temel ilke olacaktır. Ancak vizyon içerisinde finansman amacıyla birlikte piyasa sisteminin işlerliğinin sağlanması, vergilemenin sosyal politika aracı 29 olarak kullanılması ya da sermaye birikimini mümkün olduğu kadar az etkilemesi gibi önceliklere de yer verilebilir. Tablo 1: İyi ve Modern Bir Vergi Sisteminin Vizyon, Prensip ve Amaçları VİZYON PRENSİPLER AMAÇLAR Marjinal vergi oranlarının düşürülmesi Ekonomik Etkinlik Vergi yükünün düşürülmesi Vergi tabanının genişletilmesi Sosyal politikaların azaltılması Kamu harcamalarını finanse edecek kamu gelirlerinin artırılması Adalet Yatay eşitliğin sağlanması Dikey eşitliğin sağlanması Basitlik ve Saydamlık Kolay anlaşılabilme ve hesaplanabilme Kolay toplanabilme Düzenli gözden geçirme ve yenileme İstikrarlılık ve Tahmin Edilebilirlik Yerinde istişare Parlamento incelemesi Açık, anlaşılır kanunlar Kaynak: Tax Reform Commission, 2006:53. Etkinlik, adalet, basitlik prensipleri bütün ülkeler açısından vazgeçilmez nitelikleriyle reformların vazgeçilmez prensipleri içinde yer almaktadır. Saydığımız prensiplere ülkelerin önceliklerine göre istikrarın sağlanması, tarafsız vergi sisteminin kurulması, öngörülebilirliğin sağlanması ve vergi itaatinin sağlanması gibi prensipler de eklenebilir. Temel alınan vizyon ve prensiplere uygun olarak sayılan amaçlar ise temelde ülkelerin özel durumlarına bağlı olarak değişmektedir. Gelişmekte olan ülkeler açısından ele aldığımızda tabloda İngiltere için sayılmış olan amaçlar ve bu amaçların öncelik sırası değişebilir. Gelişmiş ülkelerde vergi sisteminin mevcut sorunlarının az olması ve buna bağlı olarak reform prensipleri ve amaçları üzerinde bir mutabakatın olması bu ülkelerde reform sürecinin daha kolay tamamlanmasını 30 sağlamaktadır. Fakat gelişmekte olan ülkelerde vergi sisteminin gelişmemesi nedeniyle pek çok problem doğabilmekte ve buna bağlı olarak reform önceliklerin belirlenmesi konusunda farklı isteklerin olması bir çatışma ortamı doğurmakta ve reform sürecinin uzamasına veya reform amaçlarından sapılmasına neden olabilmektedir. Son dönemde Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ekonomik nedenlerle uluslararası reform hareketlerine uyma zorunluluğu da ortaya çıkabilir ve genellikle reform amaçları arasında çelişkilere rastlanır, öncelikler ise ülkedeki siyasal iklimin gelişmişliğine göre, baskı gruplarının lehine olabilir. Siyasal ve sosyal alanlardaki yapısal yetersizlikler, vergi reform süreçlerinde de karşımıza çıkar ve bu durumlar vergi reformlarının da yetersizliklerine neden olabilir. Gelişmekte olan ülkelerde vergileme; çalışma, tasarruf, yatırım, harcama tercihleri üzerindeki etkisi ile ekonomik büyüme ve gelişmenin en önemli anahtarlarından biridir. Bu nedenle kapsamlı vergi reformlarının önceliklerinin iyi bir şekilde belirlenmesi ve vergi sisteminin ulusaluluslararası tüm etkileri göz önüne alan bir vizyon çerçevesinde kurgulanması gerekir. Bu nedenle yapılması öngörülen vergi reformlarının; kamu maliyesi açısından önemi yanında, makro ekonomi, vergi idaresinin gücü ve kabiliyeti ve siyasi ortam açısından da değerlendirilmesi gerekir. Yukarıda yer verdiğimiz Tablo 1’de reformun kamu maliyesi yönü ağırlıklı olarak gösterilmiş; daha geniş bir perspektifle ele alınan aşağıdaki Tablo 2’de ise reform sürecini etkileyen mali, ekonomik, sosyal ve siyasal yaklaşımlar birlikte ele alınmıştır. Lledo, Schneider ve Moore’a göre (2004:1-11); vergi reformu yaklaşımları değişik teorik önerilerden kuvvetli bir biçimde etkilenmekte, her bir yaklaşım “Vergi reformunun ana noktasının ne olacağı?” ve “Reformun zamanlamasının ne zaman olacağı?” sorularına farklı önceliklere göre cevaplar vermektedir. Lledo, Schneider ve Moore’un yaptığı araştırmada; literatürde yer alan vergi reformu yaklaşımlarının temel ilgileri ve politik yansımaları araştırılmış; vergi reformu ile ilgili olarak son dönemde yapılan çalışmaların “kamu ekonomik”, “makro ekonomik”, “yönetsel” ve “politik” yaklaşım olmak üzere dört temel yaklaşım sergilediği bulgusuna yer verilmiştir. Çalışmada; reform hazırlıkları çerçevesinde literatürde yer alan alternatif yaklaşımların karakteristik özellikleri Tablo 2 ile gösterilmiş; her yaklaşım tablonun altında verdiğimiz sorularla ve ana hatlarıyla (Bird, 2003:4-5) özetlenmiştir. 31 Tablo 2: Alternatif Vergileme Yaklaşımlarının Temel Özellikleri Reform Yaklaşımları Yaklaşımların Kilit Noktaları Yaklaşımlar İçin Tipik Politika Önerileri Kamu Ekonomik Yaklaşımı Mikro ekonomik etkinlik; Adalet; Optimal vergileme; Vergi yapısı tarafsız olmalı; ara malları üzerindeki vergi oranı sıfır olmalı; kar vergileri ve taşınmaz vergi tabanı yerel yönetimlere tahsis edilmeli; taşınır vergi tabanları da merkezi hükümete tahsis edilmeli. Makro Ekonomik Yaklaşım Kısa dönemde istikrar; Uzun dönemde sermaye birikimi; Toplam vergiler kamu borçlarının istikrarını sağlamalı; vergi yapısı konjonktürel dalgalanmalardan ziyade istikrarlı gelir akışını sağlamalı; vergi yapısı uzun dönem büyümeyi destekleyecek sermaye birikimini sağlamalı. Yönetsel Yaklaşım Etkili ve etkin bir yönetim; Vergi yapısı, vergi idaresi ve mükellefler için kolay uygulanabilir olmalı; vergi idaresi profesyonelliğe ve rasyonel bürokrasiye sahip olmalı. Toplumsal meşruiyet; Vergi reformları çeşitli sosyal aktörlere uygun Yönetim Politik olmalı; vergileme açıkça harcama ile bağlantılı kapasitesi; olmalı ve adaleti artırmalı; vergi politikası ve Yaklaşım Politik yönetimi görülebilir ve hesaplanabilir olmalı. gelişme; Kaynak: Lledo, Schneider ve Moore, 2004:1. - Kamu ekonomik yaklaşımı: Sistem geleneksel mikro-ekonomik açıdan etkili ve verimli olacak mı? Herhangi bir kamu ekonomisi kitabında bulunduğu üzere (özellikle, gelişmekte olan ülkelerle ilgili özel başvuru kaynağı olan Newbery ve Stern (1987) ve Ahmad ve Stern (1991)’de olduğu gibi) bu yaklaşımın vergi sisteminin yapılandırılması ile ilgili odak noktası; sosyal refahın maksimizasyonu ve varsayılan toplumsal amaçlarla uyumlu etkinlik ve eşitlik dengesinin sağlanmasıdır. Ekonomik literatürde bu güçlü normatif yaklaşım baskın olmasına rağmen bu yaklaşım, vergi reformlarının gerçek dünyadaki örnekleri içinde bugüne kadar belirgin bir ses getirmemiştir. Bu yaklaşım, genellikle tarafsızlığın politika reformlarının öncelikli amacı olduğunu vurgulamaktadır. - Makro ekonomik yaklaşım: Sistem makro-ekonomik yönetimle ilgili ihtiyaçlara duyarlı olacak mı? Makro ekonomik yaklaşım, özellikle 32 kamu ekonomisi alanında uzmanlaşmamış ekonomistler arasındaki ortak görüşleri yansıtır. Bu yaklaşım vergi sisteminin içyapısına odaklanmak yerine vergilerin, büyüme oranı, gelir seviyesi ve dağılımı ve servet gibi reel büyüklükler üzerindeki etkileri üzerine odaklanır. Gelişmekte olan ülkelerde başarılı uygulamaları çok görülmese de bu yaklaşımın ele aldığı makro ekonomik konular (idari ve politik yönü çok göz önüne alınmasa da) bazen vergi politikası tartışmalarında önemli ağırlık taşıyabilir. Bu yaklaşım genellikle vergilemenin, ekonomik büyümenin sürdürülmesindeki rolünü vurgulamaktadır. - Yönetsel yaklaşım: Sistem devletin vergi yönetim birimleri ve mükellefler için kolay ve düşük maliyetli olacak mı? Bird (2003) tarafından uzun uzun ele alındığı ve kaynak gösterildiği üzere, yönetsel yaklaşım, “Ne yapılabilir?” ve “Ne yapılmalıdır?” soruları arasındaki karşılıklı etkileşimi vurgulamaktadır. Bu yaklaşımın vurguladığına göre başarılı reformlar, yönetim boyutuna her durumda yakın ilgi gösterir, bununla birlikte mevcut yönetim kapasitesinin algılamalarıyla sınırlı kalmasa da olur. Bu yaklaşım çoğunlukla basitliği vurgulamaktadır. - Politik yaklaşım: Sistemin yönetilebilirlik ve politik meşruiyet yönünden ne tür etkileri olacak? Bu yaklaşım; kamu ekonomik yaklaşımında dolaylı olarak varsayılan iyilikçi yaklaşım diye bir şeyin var olmadığını ve vergilemenin gelişen bir kurum içindeki çıkar (ve fikirler) çatışmasını ve karşılıklı etkileşimini belirttiğini kabul eder. Bazıları, vergilemeyi sosyal anlaşmanın ayrılmaz bir parçası gibi görür. Bu sosyal anlaşma; bizim, devletin bazı hizmetleri sağlaması karşılığında (genellikle dolaylı olarak) vergilendirilmeyi kabul ettiğimiz “mali değişim” denilen oldukça farklı normatif bir yaklaşımdır. Diğerleri bunun yerine, vergilemenin ve özellikle vergi reformlarının rolünü; politik meşrulaştırma uygulaması, kurumsal kapasitesinin enstrümanı ve göstergesi veya demokratikleşme sürecinin ayrılmaz parçası olarak vurgularlar. Bu yaklaşım, özellikle eşitlik ve saydamlığa olan ihtiyacı ve mali sorumluluğu vurgulamaktadır. Kapsamlı vergi reformları bahsettiğimiz dört temel yaklaşımla ele alınmakta olup, bu yaklaşımlar vergileme/reform ilkelerine dayandırılabilir. Kamu ekonomik yaklaşımı; etkinlik ve adalet ilkesi arasındaki dengenin korunması ve tarafsızlık (optimal vergileme), makro ekonomik yaklaşım; iktisadi büyüme ve etkinlik, yönetsel yaklaşım; etkin ve verimli bir sistemin kurgulanmasında ele alınması istenen basitlik, politik yaklaşım ise; 33 saydamlık ve hesap verebilirlik ilkelerini kapsamaktadır. Bird’e göre (2008:6-7), bir ülkedeki vergi politikası seçenekleri; o ülkedeki ekonomik yapı, yönetim kapasitesi ve politik kurumlarca sınırlanmakta; gelişmekte olan ülkelerde bu sınırlamaya karşı mali uzmanların (politik duruş gözetmeksizin) ortak çözümü ise; gelir eksenli bir yaklaşımla “mali alan”ların genişletilmesidir. Mali alanın genişlemesi ise özellikle harcama vergileri alanında vergi tabanın genişletilmesine, gelir vergisinde vergi oranının düşürülmesine ve vergi yönetiminin geliştirilmesine bağlıdır. 1.4. Reform Bileşenleri Açısından Türk Vergi Sisteminin Yapısının Değerlendirilmesi Vergileme ve reform ilkeleri, vergilerin genel amacını yansıtmakta ve sistemde bütünlüğü sağlamaktadır. Vergileme ilkelerinin sağlanmasında kullanılan ve vergi sistemini şekillendiren vergi tabanı, vergi oranının yapısı, istisna ve indirimler, dolaylı-dolaysız vergi bileşimi, vergi rekabeti, vergi uyumu, teşvik ve çevre gibi konular temel vergileme politikası araçları (vergileme bileşenleri) olarak kullanılmaktadır. Ülkeler vergi sistemlerinde, saydığımız bileşenlerin biri ya da birkaçını değiştirerek kısmi vergi reformu (revizyon) ya da hepsini birden değiştirerek kapsamlı vergi reformları gerçekleştirmektedir. Ülkeler itibarıyla yürütülen reformların kapsamı ve amaçları değişse de, üzerinde değişiklik yapılacağı vergileme bileşenleri aynı kalmaktadır. Vergileme bileşenleri ülkemizde de, vergilemenin mali, ekonomik, sosyal ve politik amaçlarına ulaşmada politika aracı olarak kullanılmaktadır. Gelişmekte olan ülkemizde mali, sosyal ve ekonomik sorunların çokluğu vergilemeyi sık kullanılan bir araç haline getirmiş, bu nedenle vergi sistemimizde finansman, ekonomik amaçların gerçekleştirilmesi, uluslararası vergi rekabetine ve AB’ye uyum, kayıt dışı ekonomi ile mücadele kapsamında hasılat yapısı, vergi oranları, vergi tabanı, teşvik sistemi sık sık değiştirilmek suretiyle revizyonlar yapılmıştır. Bu nedenle, bu bölümde durum tespiti yapmak ve sistemin amaçsal bütünlüğünün bozulduğunu göstermek bakımından Türkiye’de vergileme bileşenlerinin durumu güncel verilerle analiz edilecektir. 34 1.4.1. Vergi Sistemimizin Hasılat Yapısı ve Kamu Kesiminin Vergi Geliri İhtiyacı Vergilemenin en önemli amacı, kamu kesimi finansmanında yeterliliğe sahip olmasıdır. Sahip oldukları doğal kaynaklardan önemli derecede gelir sağlayan ülkeler dışında, bir vergi sisteminin yeterliliğinin derecesi “Vergi sistemi, kamu finansmanı yeterince sağlıyor mu?” sorusuna verilen cevap ile ölçülebilir. Gelişmekte olan ülkelerde altyapı yatırımlarının tamamlanamaması, mükellef sayılarının azlığı, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin çokluğu, yoksulluk, yolsuzluk gibi nedenler bu soruya olumsuz yanıt verilmesine neden olmaktadır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde yapılan reformların ilk amacı vergi hasılatının artırılmasına dönüktür ve bu amaç doğrultusunda vergi tabanının genişletilmesi, vergi oranlarının düşürülmesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadele edilmesi gibi politikalar izlenmektedir. Ülkemizde kamu finansmanının en önemli aracı vergilerdir ve vergi gelirlerinin bütçe içindeki önemi her geçen yıl artmaktadır. Genel bütçe gelirlerimiz içindeki ortalama vergi payı Cumhuriyet tarihi boyunca %77,47 iken, 1978-2007 yıllarını kapsayan son 30 yıllık dönemde artarak %82,06’ya, 2003-2007 yılları arasındaki son beş yıllık dönemde ise %83,4’e çıkmıştır. Aşağıdaki Tablo 3’de de takip edilebileceği gibi genel bütçe gelirleri içindeki vergi payı yavaş olsa da artış eğilimi göstermektedir. Bu durum devletin teşebbüs gelirlerinin azalması bakımından liberal devlet anlayışı ile uyumludur. Ancak, kamu harcamaları bakımından vergi gelirlerine olan bağımlılığın artması anlamına gelmektedir. 35 Tablo 3: Ülkemizde Vergi Gelirlerinin Genel Bütçe Gelirleri İçindeki Payı (%) Yıl Topl. Vergi Gel./ Genel Bütçe Gel. Yıl Topl. Vergi Gel./ Genel Bütçe Gel. 1940 43 1998 79 1950 88 1999 79 1955 72 2000 80 1961 56 2001 78 1965 78 2002 80 1970 71 2003 86 1974 93 2004 84 1980 81 2005 80 1990 82 2006 83 1995 78 2007 84 Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı, www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/GBG/ Tablo_1.xls.htm Ülkemizde büyük altyapı ve borç yükü problemleri nedeniyle vergi gelirlerine bağımlılığın artması, mevcut vergilerin verimlerinin artırılmasıyla çözülebilir. Günümüz iktidarları, finansman sorununu mevcut vergilerin verimlerinin artırılmak yerine, hasılatı kolay dolaylı vergilere başvurularak çözülmekte, sonuçta ise zaten bozuk olan dolaylı-dolaysız vergi dengesi daha da kötüye gitmektedir. Son üç yıldır kısmi iyileşmeler gözlemlense de dolaylı-dolaysız vergi yapısı optimal bileşime oldukça uzak noktadadır. Bu değişim Tablo 4’de gösterilmiş ve Tabloda 1988’den günümüze dolaylıdolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı verilmiştir. Dolaylı-dolaysız vergi ayrımı vergi sisteminin hasılat kaynağı ve sistemin adaleti konusunda bilgi vermektedir. Vergi sistemlerinde hasılatın dolaylı vergilere kayması verimlilik bakımından uygun sonuçlar verirken, adaletin sağlanması bakımından sakıncalıdır. Yani, tüketim vergilerinin temel mal ve hizmetler bakımından indirimli uygulanması ve dolaysız vergi hasılatının toplam dağılım içinde daha büyük oranda olması adaletin sağlanması bakımından önemlidir. Ülkemizdeki vergi sistemine baktığımızda hem vergi gelirleri, hem de dolaylı vergiler içinde en çok hasılata sahip olan KDV’nin temel mal ve hizmetler bakımından indirimli 36 uygulanması nedeniyle sistemin adaleti sağlamaya çalıştığı, ancak yukarıdaki tabloda da görüleceği üzere özellikle son yıllarda dolaylı vergi payı çok arttığı için adaletsizleştiği söylenebilir. Tablo 4: Ülkemizde Dolaylı ve Dolaysız Vergilerin Toplam Vergi Gelirleri İçindeki Payı (%) Yıllar Dolaysız* Dolaylı** 1988 50 50 1989 53 1990 Yıllar Dolaysız Dolaylı 1998 47 53 47 1999 45 55 52 48 2000 41 59 1991 52 48 2001 40 60 1992 50 50 2002 34 66 1993 49 51 2003 33 67 1994 48 52 2004 31 69 1995 41 59 2005 31 69 1996 39 61 2006 33 67 1997 41 59 2007 34 66 Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı, www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/GBG/ Tablo_1.xls.htm. * Dolaysız Vergiler: Gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler ve mülkiyet üzerinden alınan vergileri kapsamaktadır (Sosyal güvenlik yükleri dahil edilmemiştir.). ** Dolaylı Vergiler: Mal ve hizmetlerden alınan vergiler, dış ticaretten alınan vergiler ile kaldırılan vergiler artıklarını kapsamaktadır. Tabloda, 2001 sonrası dönemde dolaysız vergi payının ortalama olarak %35’in altında seyrettiği, bazı yıllarda %31’e kadar düştüğü, son beş yıllık ortalamanın ise %32,4’e gerilediği hesaplanabilir. Benzer bir bozulma dolaysız vergi payının %40’ın altında seyrettiği 1949-1972 yılları arasında yaşanmıştır. 1977 yılından 1992 yıllına kadar tam tersi bir süreç yaşanmış, bu yıllar arasında dolaysız vergilerin payı %50 ve üzerinde gerçekleşmiştir. 1993 yılından itibaren ise bu pay önce %50’nin altına, 2001 yılından sonra ise %35’in altına gerilemiştir. Bu durum, ülkemizdeki vergileme adaleti bakımından eleştirilen konuların başında gelmektedir. Ancak dolaysız vergi tanımına; gelir, kazanç ve servet üzerinden alınan vergilere, sosyal güvenlik payları da eklendiğinde, dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki 37 ağırlığı %50’ler seviyesine gelmektedir.16 Ülkemizdeki dolaylı-dolaysız vergi hasılatı yapısı bu haliyle gelişmekte olan ülkelerdeki genel eğilimi yansıtmaktadır. Yapılan araştırmalarda gelişmiş ülkelerdeki hasılat yapısı içinde, dolaylı-dolaysız vergi payı ortalama olarak %31 ve %69 civarındadır (World Bank, 1988:83). 2005 yılı sosyal güvenlik yükleri de dahil tüketim vergilerinin toplam vergi gelirleri içindeki ortalama payı, OECD ülkelerinde %30,2; AB 19 ülkelerinde %30,1; AB 15 ülkelerinde %28,8’dir (www.gib.gov.tr, Tablo 27). Sadece rakamlara baktığımızda bile, Türk vergi sisteminin bu ülkelerdeki adalet yapısına ulaşabilmesi için, hasılat yapısını neredeyse tümüyle tersine çevrilmesi gerekecektir. Dolaylı-dolaysız vergi hasılatı yapısındaki bu olumsuz durum, vergilerin hasılatı ayrı ayrı kıyaslandığında daha net ortaya çıkacaktır. Bu nedenle aşağıda yer verdiğimiz Tablo 6’da gelir, servet, mal ve hizmetler ile dış ticaretten alınan vergilerinin toplam vergi gelirleri içindeki hasılat payının 1992 yılından günümüze kadar olan değişimi bazı detaylar ile birlikte verilmiştir. Örneğin gelir vergileri toplamı içinde gelir ve kurumlar vergisi hasılatları değişimi; servet vergilerinin önemli bir kısmını oluşturan motorlu taşıtlar vergisi hasılatı değişimi, dış ticaret vergilerinin önemli bir kısmını oluşturan ithalde alınan KDV hasılatının değişimi; 2002 yılından beri uygulanan özel tüketim vergisi içinde geçmişten beri önemli bir yer tutan petrol ürünleri vergisi hasılatının nasıl değiştiği özetlenmeye çalışılmıştır. 16 Tablo 5: Dolaylı-Dolaysız Vergilerin Toplam Vergiler İçindeki Payı (%) Yıllar 2000 Dolaysız Vergi Payı 47,3 2003 47,1 2004 48,2 2005 47,3 2006 48,0 2007 49,7 Dolaylı Vergi Payı 52,6 47,5 52,4 52,8 Kaynak: www.geb.gov.tr *Dolaysız vergilere sosyal güvenlik yükleri de eklenmiştir. 51,7 52,6 51,9 50,2 38 2001 52,4 2002 47,5 MTV Servet Vergileri KDV (Dahilde) ÖTV (Petrol ve Doğalgaz) ÖTV Damga Vergisi ve Harçlar Mal ve Hizmet Vergileri KDV (İthalde) Dış Ticaret Vergileri 7,1 49,5 0,72 0,89 19,1 4,8 0 0 5 33,4 10,6 16,1 1993 40,4 7,2 47,6 0,79 0,96 19,2 4,8 0 0 4,9 33,8 11,7 17,5 1994 34 8,2 42,2 0,73 0,94 20,7 8,7 0 0 4,7 40 12,3 16,7 1995 30,4 9,5 39,9 0,7 0,81 19,5 9,5 0 0 5,2 39,6 13,7 18 1996 30,1 8,4 38,5 0,75 0,83 18,6 13,5 0 0 5 43,3 14,4 17,3 1997 31,6 8,4 40 0,69 0,75 17,1 13,4 0 0 5 41,8 14,7 17,4 1998 37,7 8,1 45,8 0,71 0,79 17,2 11,6 0 0 4,7 39 12,3 14,3 1999 33,3 10,5 44,2 0,85 1,2 16,4 15,1 0 0 4,1 41,3 11,7 13,4 2000 23,4 8,9 39,7 0,76 1,31 16,9 12,3 0 0 4,3 42,9 14,7 16,2 2001 29,1 9,2 39,5 1 1,06 18,3 14,2 0 0 4 45,6 13 14 2002 23 9,3 32,4 1,17 1,22 19,3 0 18,6 22,9 4,1 50,4 14,8 15,9 2003 20,2 10,3 30,5 1,43 2,46 18,2 0 17,9 26,4 3,9 52 13,8 14,9 2004 19,5 9,5 29 1,76 1,82 18,5 0 15,7 26 4,0 52,1 15,5 16,7 2005 19,1 9,6 28,7 1,92 1,99 17,1 0 16,4 27,5 4,3 53,2 15 16,1 2006 21 8,2 29,2 2,01 2,08 16,7 0 13,7 24,5 4,7 50,5 16,8 18,2 2007 22,2 9,2 31,4 2,08 2,16 16,9 0 13 23 5 49,5 15,5 16,9 Ort. 20032007 20,4 9,3 29,7 1,84 2,1 17,5 0 15,3 25,5 4,4 51,5 15,3 16,6 Kurumlar Vergisi 424 Gelir Vergisi 1992 Yıllar Gelir Vergileri Akaryakıt Tüketim Vergisi Tablo 6: Türkiye’de Genel Bütçe Vergi Gelirleri Tahsilatının Yüzde Dağılımı Kaynak: http://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/GBG/Tablo_34.xls.htm http://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/CVI/Tablo_52.xls.htm http://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/GBG/Tablo_25.xls.htm 2003-2005 verileri bu tablodan yararlanarak hazırlanmıştır. http://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/GBG/Tablo_23.xls.htm- 2006 ve 2007 yılı verileri bu tablodan yararlanarak hazırlanmıştır. Toplam vergi gelirleri içindeki gelir vergilerinin payı, 1980’lerin başında %60’lara yakınken, son beş yılda ortalama olarak %30’un altında kalmış, vergi gelirleri ağırlıklı olarak tüketim vergileri üzerine kaymıştır. Bu 39 nedenle yukarıda dolaylı-dolaysız vergi ayrımında da bahsettiğimiz gibi sistemin genel hasılat yapısı bozulmuştur. Özelde ise gelir vergisinin hasılata katkısı, ortalama 1,7 milyon olan faal mükelleflerin sayısı değişmemesine ve stopajla vergilendirilen gelir vergisi mükellefi sayısının 1,9 milyondan, 2,2 milyona çıkmasına rağmen yarı yarıya azalmıştır.17 Kurumlar vergisinde ise 1991’den 2007’ye kadar mükellef sayısı %8,9 artmış,18 vergi oranlarında da ciddi indirime gidilmesine rağmen, Tablodan da izlenebileceği üzere bu değişimlerin kurumlar vergisi hasılatının artmasına yaklaşık 2 puanlık bile bir katkısı olmamıştır.19 Gelir vergisi hasılatı ile ilgili olarak ayrıca üzerinde durulması gereken bir diğer mesele de, toplam gelir vergisi hasılatının önemli bir bölümünün (2006’da %91,1’inin, 2007’de ise %92’sinin) stopajla alınıyor olmasıdır. Stopajın da önemli bir kısmı, ücretlilerden yapılan kesintilerden oluşmaktadır. Tabloda yer verdiğimiz yıllarda, geçmişten beri devam ettiği üzere, motorlu taşıtlar vergisi dışındaki servet vergilerinin hasılata katkısı çok azdır. Bu nedenle servet vergileri içinde etkinliği kalmayan veraset ve intikal vergisinin kaldırılması gündemdedir. Benzer bir durum bazı dış ticaret vergileri için de söz konusu olmalıdır. Dış ticaret vergileri içinde ithalattan alınan KDV’nin payı Gümrük Birliğinin başladığı tarihten bu yana, akaryakıt üzerinden alınan gümrük vergisinin kademeli olarak düşürülmesi sonucu daha da artmıştır. Son beş yıllık ortalamaya göre dış ticaret vergilerinin %92’sinden fazlası ithalattan alınan KDV hasılatından elde edilmektedir. Sistemimize 2002 yılında giren ÖTV’nin, dahilde alınan mal ve hizmet vergileri içindeki ağılırlığı yaklaşık %50’dir. Bu verginin, sistemimize girdiğinden bu yana değişik hükümetlerce oranları müteakip defalar artırılmasına rağmen hasılatında azalma gözlenmektedir. Özellikle petrol ürünleri üzerindeki ÖTV hasılatında ilk ve son yıldaki hasılat tutarları 17 Veriler www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/20079.htm Tablo 1 ve Tablo 3’den alınmıştır. Bu dönemde marjinal gelir vergisi oranlarında yapılan indirimlerin hasılatı azaltması beklenmemelidir. 18 Veriler www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/20079.htm Tablo 9’dan alınmıştır. 19 İstanbul Defterdarı M. Akif Ulusoy, verdiği bir demeçte; İstanbul’da 181 bin kurumlar vergisi mükellefinden 101 bininin sıfır gelir ya da zarar beyanında bulunduğunu, diğer 80 bin mükelleften toplanan kurumlar vergisinin %80’inin de 1000 mükellef tarafından ödendiğini ifade etmiştir (Sabah Gazetesi: 2005, http://arsiv.sabah.com.tr/2005/03/27/eko108.html). 40 arasında %30 azalma vardır. Bu dönemde, ülkemizdeki otomobil sayısında artış olmasına ve ekonomik olarak büyüme süreci içinde yer almamıza rağmen, petrol ürünleri üzerindeki ÖTV hasılatı azalmıştır. Bu durum ancak, akaryakıt, sigara ve alkol ürünleri konusunda kaçakçılık faaliyetlerinin yüksek vergi oranları nedeniyle arttığı varsayımı altında, normal karşılanabilecek bir durumdur. Aşağıdaki tabloda ülkemizde sosyal güvenlik dahil vergi yükü gelişimine baktığımızda, 1950-1975 yılları arasında %10’un biraz üzerinde olan yükün, 1990’a kadar %15 civarında olduğu, 1985’den 2000’e kadar olan dönemde ise iki kattan fazla artarak, 2000 yılında %32,3’e çıktığı görülmektedir. Sosyal güvenlik dahil ve hariç vergi yükünün gösterildiği Tabloya göre; 1975’den 2000 yılına kadar vergi yükü sosyal güvenlik dahil %100, sosyal güvenlik hariç %50 artış göstermiştir. Bu yüklerinin artış hızındaki fark, sosyal güvenlik yükündeki artışlardan kaynaklanmaktadır. 2000’den bu güne kadar olan dönemde ise sosyal güvenlik dahil vergi yükü ortalama %32,5 ile, başlangıç yılına göre durağan bir seyir izlemiştir. Aynı dönemde sosyal güvenlik hariç vergi yükü ortalama 2,3 puan, ÖTV’nin uygulamaya girdiği 2002 yılı ve sonrası ile kıyaslandığında 3,8 puan artış göstermiştir. Tablo 7: Türkiye’de Vergi Yükü Değişimi (GSYİH’nin %’si)* Yıllar Vergi Yükü (1) Vergi Yükü (2) Yıllar Vergi Yükü (1) Vergi Yükü (2) 1955 11,9 _ 1998 28,4 17,7 1960 11,5 _ 1999 31,3 19,1 1965 10,6 _ 2000 32,3 21,3 1970 12,5 11,2 2001 35,1 22,3 1975 16 14,1 2002 31,1 21,5 1980 17,9 14,3 2003 32,8 23,4 1985 15,4 10,9 2004 31,3 23,5 1990 20 11,6 2005 32,3 27,1 1995 22,6 14 2006 32,5 26,2 Kaynak: OECD Factbook 2008 ve http://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/ VI/GBG/ Tablo_6.xls.htm’dan yararlanılarak hazırlanmıştır. * Vergi Yükü (1): Toplam Vergi Gelirleri/GSYİH (Sosyal güvenlik yükleri dahildir ve hesaplamalar cari fiyatlarla yapılmıştır.) Vergi Yükü (2): Genel Bütçe Vergi Gelirleri/GSYİH (Sosyal güvenlik hariçtir ve hesaplama cari fiyatlarla yapılmıştır.) 41 1985-2004 yıllarında OECD ülkelerindeki vergi yükü değişimini konu alan çalışmada, vergi yükü %15,7 ile en hızlı artan ülke Türkiye olmuştur (TİSK, 2006:127). Türkiye’de, 2000-2006 yıllarında ortalama %32,5 olan sosyal güvenlik dahil vergi yükü, 2005 yılında OECD ülkelerinde %35, AB15 ülkelerinde ise %39’dur. Son yıllara OECD ortalamasına yaklaşan Türkiye’deki vergi yükü, gelişmekte olan Türkiye’nin rekabet yeteneğini zayıflatmaktadır. Ancak bu yükün yüksekliği kadar, bu yükü üstlenen mükellef grubunun büyüklüğü (vergi tabanı) ve toplumsal gelir düzeyi de önemlidir. Ülkemizde vergi tabanı ile ilgili yaptığımız tespitlere göre (bkz: 54-61) gelir vergisi ücretliler, kurumlar vergisi ise büyük mükellefler üzerinde kalmaktadır. Ayrıca OECD ortalamasına yakın görünen vergi yükü oranlarının, ülkemizdeki gelir düzeyinin düşük olması nedeniyle, vergi sonrası gelirin satın alma gücü ile kıyaslandığında nispi olarak yüksek olduğu da görülmektedir. Hasılat yapısındaki yukarıda tablolarla ortaya koyduğumuz sorunlar uzunca bir süredir sistemin güvenilirliğini, adaletini, verimliliğini tehdit etmesine rağmen, Maastricht Kriterleri içinde yer alan bütçe açığı, kamu borç stoku/GSYİH rasyosuna ve IMF’ye vaat edilen faiz dışı fazlaya uyma çabaları nedeniyle güçlü bir reform iradesi oluşamamıştır. Yapılan düzenlemeler kamu gelirlerini artırma amacı doğrultusunda dolaylı vergilerle ilgili olmuştur. Aşağıdaki Tabloda 2000’den günümüze bütçe dengesi, borç stoku değişimi gösterilmiştir. 42 Tablo 8: Türkiye’de Kamu Borç Stoku ve Bütçe Dengesi Değişimi (GSYİH’nin %’si) Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007_ Net Dış Borç Stoku 14,3 27,6 25,2 17,2 13,4 6,5 4,0 1,3 Net İç Borç Stoku 28,7 38,8 36,2 37,9 35,7 35,2 30,0 27,7 Toplam Net Borç Stoku* 42,9 66,3 61,4 55,1 49,0 41,6 34,0 29,1 AB Tanımlı Borç Stoku - - 73,7 67,4 59,2 52,3 46,1 38,9 Bütçe Açığı* -8,0 -12,1 -11,4 -8,8 -5,2 -1,3 -0,6 -1,6 Faiz Dışı Fazla* 4,3 5,0 3,4 4,0 4,7 5,8 5,4 4,1 Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, Borç Göstergeleri Aylık Bülteni, Ekim 2008, www.hazine.gov.tr Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, www.bumko.gov.tr/TR//Tempdosyalar/ V.31i.xls Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, www.sgb.gv.tr/Ekonomik Gostergeler * Veriler 1998 bazlı serilerden elde edilmiştir. 2001 mali krizi sonrası IMF ile birlikte yürütülen sıkı maliye ve para politikaları sonucu kamu borç stoku ve bütçe açıklarında olumlu gelişmeler yaşanmış, borç stoku bakımından 2004, bütçe açıkları bakımından 2005 yılında Maastricht Kriterlerine uyum gerçekleştirilmiştir. Bu başarı, kriz sonrası uygulamaya konulan sıkı maliye politikası tedbirlerine, büyüme sürecine ve bazı dolaylı vergi oranlarının artırılmasına bağlanabilir. Maastricht Kriterlerinden düşük enflasyon oranının tutturulmasınada yardımcı olan bu politika, bir diğer kriter olan işsizliğin düşürülmesi hedefi ile çelişmektedir. IMF ile yürütülen bu süreçte, siyasi iradenin bütçe açıkları ve borç stokunu düşürme çabalarının vergi reformu yapabilme gücünü zayıflattığı söylenebilir. 1.4.2. Vergi Sistemimizin Oran Yapısı ve Rekabet Gücüne Etkisi Tarife yapıları, bir yönüyle vergi sisteminin temel özellikleri hakkında bilgi verirken, diğer yönüyle sistemin hasılat yapısını belirlemektedir. Tarife yapıları bu özelliği ile basitlik, etkinlik veya adaletin sağlanmasında temel politika aracı olarak kullanılmakta ve dar ya da geniş kapsamlı reformların ana konularından birini oluşturmaktadır. Küreselleşme süreci ve uluslararası 43 rekabetten etkilenen vergi reformları, vergi oranı ve dilim sayısında ciddi indirimler içermektedir. Edwards ve Rugy (2002(a):47), Gwartney ve Lawson’un (2001) çalışmasını referans aldığı ve 1980-2000 yıllarını kapsayan dönemlerde 26 OECD ülkesinde gelir vergisinin son dilime uygulanan vergi oranlarındaki değişimini inceledikleri “Uluslararası Vergi Rekabeti” adlı çalışmada, en üst gelir dilimine uygulanan oran 1980’de ortalama %67 iken, 2000’de 20 puan azalarak %47’ye gerilemiştir.20 Aynı çalışmada KPMG21 referans verilerek, kurumlar vergisi oranlarında 1996-2002 yılları arasındaki değişim de incelenmiş ve 30 OECD ülkesinde kurumlar vergisi oranının ortalama 6 puan indirildiği tespitine yer verilmiştir (2002(a):48).22 Günümüzde -genellikle Doğu Avrupa’da- yapılan reformlarda, gelir vergisinde marjinal vergi oranlarının düşürülmesi ve dilim sayısının azaltılması akımı yanında, gelir ve kurumlar vergisinin birleştirilerek, tek ve düşük oranlı tarife yapısını esas alan düz oranlı vergi sistemine geçilmesi esas alınmaktadır. Türkiye ise hem OECD ülkelerinde hem de komşu ülkelerde yapılan reformlardan, küreselleşmenin getirdiği rekabet nedeniyle etkilenmiş ve 1980’den günümüze kadar olan dönemde gelir ve kurumlar vergisi oranlarında indirimlere gitmiştir. Aşağıdaki tabloda ülkemizde 1960’lı yıllardan günümüze gelir ve kurumlar vergisi oranlarındaki değişimler özetlenmiştir. 20 Bu dönemde İsviçre hariç ele alınan bütün ülkeler en yüksek dilime uygulanan vergi oranını düşürmüş, İsviçre ise sabit tutmuştur. Aynı dönemde İngiltere 43, Portekiz 44, Kore ise 45 puan indirim yapmıştır. 21 KPMG, dünya çapında sektörel odaklı denetim, vergi ve danışmanlık hizmeti veren merkezdir. 22 30 ülkeden 7’sinde değişme olmazken, Meksika ve Finlandiya’da 1’er puanlık artış olmuştur. Kurumlar vergisi oranını en hızlı indiren ülkeler 22 puan ile İrlanda ve 19 puan ile Almanya’dır. OECD’nin (2001), 1986-2000 yılları arasını kapsayan çalışmasında ise 26 ülkede ortalama indirim 9 puandır. 44 Tablo 9: Türkiye’de Gelir ve Kurumlar Vergisi Oranlarındaki Değişimler Gelir Vergisi Tarifeleri Yıllar Kurumlar Vergisi Oranları Yıllar Sermaye Şirketleri ve Kooperatifler KV GV Oranı Stopajı En Düşük Oran % En Yüksek Oran % Dilim Sayısı 1961-1962 10 70 7 1950-1959 10 10 35 1963-1980 10 68 10 1960-1967 20 20 35 1981 40 66 7 1968-1979 25 20 35 1982 39 65 7 1983 36 65 7 1980-1981 50 1984 30 60 7 1985 25 55 7 1982-1984 40 1986-1993 25 50 6 1985-1993** - - 1994-1998 25 55 7 1994-1998 - - 25*** 1999-2004* 20 45 6 1999-2004 - - 30**** 2005 20 40 5 2005 - - 30 2006- 15 35 4 2006- - - 20 1/2 vergi alacağı 1/3 vergi alacağı KV Oranı 35 40 46 Kaynak: İlgili yıllara ilişkin gelir vergisi tarifeleri, kurumlar vergisi kanunları ve Türkan,1993:6’dan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 1999-2005 yıllarında tarifedeki oranlar ücretliler için 5 puan düşük uygulanmıştır. ** 1985 yılından itibaren sermaye şirketleri, kooperatifler ve diğer kurumların vergi oranları eşitlenmiştir. *** 1994-1999 yıllarında kurumlar vergisi oranı %25’e indirilmiş; ancak, kurumların halka açık ya da kapalı olmalarına göre %10 veya %20 stopaj alınmaya başlamıştır. **** 2003 yılına kadar hesaplanan kurumlar vergisi üzerinden %10 fon payı alınmasıyla fiili kurumlar vergisi oranı %33’e yükselmektedir. 1/1/2004 tarihinden itibaren fon uygulaması kaldırılmış, ancak 5035 sayılı Yasa ile kurumlar vergisi oranı tekrar %33’e yükseltilmiştir. 1960-1980 yılları arasından uygulanan gelir vergisi tarifesi, ilk ve son dilime uygulanan oranlar bakımından dik dilimli bir yapıya sahiptir. Ancak 1981 yıllında ilk dilime uygulanan oranın %10’dan %40’a yükseltilmesiyle bu yapı, orta ve alt sınıf mükellefler lehine bozulmuştur. İlk dilime uygulanan bu oran 1985 yılına kadar kademeli olarak %25’e, 1999 yılında %20’ye, 2006 yılında da %15’e düşürülmüştür. Yukarıdaki tablodan özellikle 1980 sonrası yapılan indirimlerle en üst dilime uygulanan oranlarda da önemli değişiklikler olduğu görülmektedir. 1990’ların sonundan itibaren 45 indirimler daha belirgin hale gelmiş, dilim sayısı da günümüze kadar dörde indirilmiştir. Yine tablodan izlenebileceği üzere, 1985 yılına kadar sermaye şirketleri ile kooperatifler, diğer kurumlar vergisi mükelleflerinden farklı vergilendirilmiştir. Bu farklılığın kaldırılması ile %46 olarak belirlenen kurumlar vergisi oranı, 1991-2000 yılları arasında kalkınmada birinci derece öncelikli yörelerde %20, ikinci derece öncelikli yörelerde %30 olarak, halka açık anonim şirketlerde ise açıklık derecesine göre %30’a kadar düşürülerek uygulanmıştır (Türkan, 2003:6-7). 2005 yılı içinde yapılan düzenlemelerle gelir vergisi oranlarındaki indirimlere paralel olarak 2006 yılından geçerli olmak üzere kurumlar vergisi oranı da dünyadaki genel eğilimler doğrultusunda %20’ye düşürülmüş ve sistem rekabet edebilir hale getirilmiştir. Bireysel ve kurumsal vergi oranlarının indirilmesi OECD ve AB ülkelerinde 2000 yılından başlayarak toplam vergi yükünün azaltılmasında birincil etken olmuştur (Zengiobuz, 2005:28). Ülkemizde de gelir ve kurumlar vergilerinde 1980’lerden bu yana vergi oranlarında değişik defalar indirimler yapılmıştır. Ayrıca vergi sistemimiz içinde yer alan yatırım indirimi, kalkınmada öncelikli yörelerde vergi oranlarının düşük uygulanması gibi teşvikler ile ekonomi politikaları ile uyumlu yatırımlar için oranın ötesinde avantajlar sağlanmıştır. Ancak vergi yükünün de düşük çıkmasını sağlayan bu olumlu gelişmelerin gerisinde sosyal güvenlik dahil vergi yükü, yani vergi makası (takozu) problem olmaya devam etmektedir. Tablo 9’dan da görülebileceği üzere, 2000 sonrası dönemde daha hızlı bir şekilde indirilen vergi oranlarına rağmen, sosyal güvenlik dahil dolaysız vergi yükünde ciddi ve istikrarlı bir değişim görülmemektedir. Dolaysız vergi payının düşmemesinin sebebi; dolaylı vergilerdeki artış ve sosyal güvenlik yüklerindeki ağırlıkla izah edilebilir. İşgücü üzerindeki vergi makasına yer verdiğimiz aşağıdaki Tablo 10, bu durumu daha açık olarak göstermektedir. Tablodan görülebileceği üzere 2000 yılında ücretin işverene maliyetinin (brüt ücretin) %40,4’ü düzeyinde olan vergi makası, bu yıldan sonra 2007 yılına kadar ortalama 2,3 puanlık bir artış eğilimi göstermiştir. Bu artışın temel sebebi 2001 yılında uygulanmaya başlanan %1 oranında çalışandan, %2 oranında işverenden alınmaya başlanan işsizlik sigortası primlerinden kaynaklandığı kanısındayız.23 Ayrıca 2000 sonrası dönemde 23 2001 yılında işsizlik sigortası işçi payı %2, işveren payı %3 olarak uygulanmış, 2002 yılında ise bu oranlar 1’er puan indirilmiştir. 46 gelir vergisi tarifesindeki düzenlemeler kapsamında vergi oranlarının ve basamaklarının azaltılmasına rağmen, aşağıda yer verdiğimiz verilere göre ortalama ücretliler üzerindeki gelir vergisi yükü artmıştır. Tablo 10: Türkiye’de Brüt Ortalama Ücret Üzerindeki Vergi Makası Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Gelir Vergisi Yükü 14,7 14,9 15,1 14,8 15,5 15,5 15,4 15,3 Sosyal Güvenlik Yükleri 33,5 38,5 36,5 36,5 36,5 36,5 36,5 36,5 - İşçi Payı 14,0 16,0 15,0 15,0 15,0 15,0 15,0 15,0 - İşveren Payı 19,5 22,5 21,5 21,5 21,5 21,5 21,5 21,5 43,6 42,5 42,2 42,8 42,8 42,7 42,7 Vergi Makası 40,4 Kaynak: OECD’nin http://www.oecd.org/dataoecd/44/0/1942484.xls uzantılı web sayfasından derlenmiştir. Türkiye’de ortalama ücret üzerindeki vergi makasının yüksekliği, istihdamın önündeki en önemli engellerden biri olarak görülmekte ve kayıt dışı istihdamın en önemli sebeplerinden biri olarak sayılmaktadır (Kızılot ve diğ., 2006:144). 2007 yılı itibarıyla OECD ülkeleri arasında vergi makası en yüksek ülke %42,7 ile Türkiye’dir. Bu oran Slovakya’da %28,8, İngiltere ve Japonya’da %25,5, Meksika’da %12,2 ve en düşük oranın uygulandığı İrlanda’da %9,6’dır.24 Türkiye, 28/03/2007 tarih ve 5615 sayılı Kanun ile işgücü üzerindeki vergi yükünün azaltılması için getirilen asgari geçim indirimi uygulaması ile ortalama ücret üzerindeki vergi yükünü 3,8 puan düşürmüştür. Böylece %38,9’a gerileyen vergi makası, oran bakımından OECD ülkeleri içinde 8. sıraya gerilemiştir. 1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren yeni Sosyal Güvenlik Yasası içerisinde yapılan değişiklikle sigorta primi işveren payı, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 5 puan indirilerek, 21,5’den 16,5’e düşürülmüştür. Bu gelişmelere bağlı olarak vergi makasının da %33’ler civarına düşecek olması, eski uygulamaya oranla istihdamı teşvik etmesi ve kayıt dışılığı önlemesi bakımından çok önemlidir. Ancak oran hala OECD ortalaması olan %29,9’un üzerindedir. 24 Romanya ve Macaristan gibi geçiş ekonomilerinde bordro vergilerinin yüksekliği nedeniyle %50’leri geçen vergi makası, Çin, Rusya ve Ukrayna’da ise %35 civarındadır (Rutkowski J.J., Scarpetta, S. ve diğ., 2005:237-28). 47 Tablo 11’den görülebileceği üzere, 1/1/2008’de yürürlüğe giren geçim indirimine bağlı olarak vergi makasında ortaya çıkan daralma, bu uygulamanın gelir vergisi yükünü azaltmasından kaynaklanmaktadır. Uygulama ücretlilerin medeni durumlarına, eşlerinin çalışıp çalışmamasına ve çocuk sayılarına göre ödeyecekleri gelir vergisini azaltmış, ancak çalışanın işverene maliyetini düşürmemiştir. Tablo 11: Türkiye’de Ortalama Ücret Üzerindeki Yükler* Kişi Başı Aylık Ortalama Ücret (TL) Brüt Ortalama Ücret 2008 Öncesi 1/1/2008’den İtibaren (Geçim İndirimi) Kendisi Eş** Çocuk Sayısı Bir İki Üç Dört 1512,00 1512,00 1512,00 1512,00 1512,00 1512,00 1512,00 211,68 211,68 211,68 211,68 211,68 211,68 211,68 15,12 15,12 15,12 15,12 15,12 15,12 15,12 Gelir Vergisi Matrahı 1285,20 1285,20 1285,20 1285,20 1285,20 1285,20 1285,20 Gelir Vergisi 224,54 224,54 224,54 224,54 224,54 224,54 224,54 0 45,60 54,72 61,56 68,40 72,96 77,52 Ödenecek Gelir Vergisi 224,54 178,94 169,82 162,98 156,14 151,58 147,02 Damga Vergisi (%0,6) 9,072 9,072 9,072 9,072 9,072 9,072 9,072 294,84 294,84 294,84 294,84 294,84 294,84 294,84 30,24 30,24 30,24 30,24 30,24 30,24 30,24 İŞVERENE MALİYETİ 1837,08 1837,08 1837,08 1837,08 1837,08 1837,08 1837,08 Net Ortalama Ücret 1051,59 1097,19 1106,31 1113,15 1119,99 1124,55 1129,11 Ort. Ücret Üze. Kesintiler 785,492 739,892 730,772 723,932 717,092 712,532 707,972 42,76 40,28 39,78 39,41 39,03 38,79 38,54 SSK İşçi Primi (%14) İşsizlik Sig. İşçi Pri. (%1) Asgari Geçim İndirimi SSK İşver. Primi (%19,5) İşsizlik Sig. İşver. Pr. (%2) Vergi Makası (%) Kaynak: www.gep.gov.tr * İmalat sanayinde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için 2007 yılı 4. çeyrek aylık ücreti ** Çalışmayan eş için uygulanmaktadır. 48 İşgücünün işverene maliyetinin düşürülmemesi; işgücünü kayıt dışı istihdam eden firmalar lehine haksız rekabet yaratmakta ve kayıtlı çalışan firmalarımızın rekabet yeteneğine zarar vermektedir. Bu nedenle OECD, AB15 ve AB19 ortalamalarının üzerinde olan işgücü üzerindeki vergi makasının daraltılması gerekmektedir. Böyle bir düzenlemenin, kayıtlı istihdamın artması sayesinde sürekli açık veren sosyal güvenlik sistemimizin açıklarını azaltmasına, vergi gelirlerini artırmasına ve böylece bütçe açıklarının azalmasına katkı sağlaması beklenebilir. Ülkemizde ortalama ömrü kısa olan hükümetler bütçe açıklarını uzun dönemde dolaysız vergi hasılatını artırarak düşürmek yerine, kısa dönemde etkili olan dolaylı vergi oranlarını artırarak kapatmaya çalışmıştır. Sırasıyla 1984 ve 2002’de kabul edilen KDV ve ÖTV, vergi sistemimizi sadeleştirmesi ve AB ile vergi uyumumuzu sağlaması açılarından sistemimizin olumlu gelişimini sağlamıştır. Ancak hükümetlerin gelir ihtiyacı ve bütçe açıkları dolayısıyla bu vergilerin yapı ve oranlarını sık sık değiştirmesi sonucu sistem içindeki dolaylı vergilerin ağırlığı %70’lere kadar çıkmıştır. Aşağıdaki tabloda 1985’den beri uygulanan KDV’nin oransal değişimi gösterilmiştir. KDV oranları günümüze kadar; 14 ayrı yasal düzenleme ile temel oran, indirilmiş ve artırılmış oranları bakımından 25 kez değiştirilmiştir. Değişikliklerin genel eğilimi de artış yönündendir. Zira aşağıdaki tablodan da takip edilebileceği üzere 1985 yılında genel oranı %10, temel gıdada %0 oranında uygulanmaya başlanan KDV, günümüzde genel oranı %18, temel gıda da ise %8 oranında uygulanmaktadır. 2002 yılında artırılmış oranlar standart orana dönüştürülmüş, ancak bu orana tabi ürünler ayrıca ÖTV’nin konusu içine de alınmıştır. 49 Tablo 12: Türkiye’de Katma Değer Vergisi Oranlarının Değişimi Azaltılmış Oranlar Temel En Azaltılmış Gıda Düşük Yürürlük Tarihi Temel Oran 01/01/1985 10 0 - - - - - 01/07/1986 10 0 1 5 - - - 01/12/1986 12 0 1 5 - - - 01/01/1988 12 3 1 5-8 - 15 - 01/11/1988 10 3 1 5 - 15 - 15/10/1990 11 5 1 5 - 20 - 01/06/1991 12 6 1 6 - 20 - 01/01/1992 12 6 1 6 13 20 - 01/01/1993 12 6 1 6 13 20 - 01/11/1993 15 8 1 8 - 23 - 01/01/1996 15 8 1 8 - 23 40 13/12/1999 17 8 1 8 - 25 40 15/05/2001 18 8 1 8 - 26 40 01/08/2002 18 8 1 8 - - - Artırılmış Oranlar Kaynak: Yaraşlı, 2005:90 Yüksek oranlı dolaylı vergiler, özellikle enerji fiyatları içindeki ağırlıklarıyla, girdi maliyetlerini artırarak ülkemizin rekabet yeteneğini azaltmaktadır. Bilici’ye göre (2006:204-205), yüksek oranlı dolaylı vergiler vergi adaleti ve kaçakçılığı bakımından olumsuz; vergi tahsilatı, takibi ve uluslararası rekabet bakımından olumludur. Çünkü ihracatta dolaylı vergi iadesi olan bir sistemde yüksek oranlı dolaylı vergiler ihracatın artmasını, ithalatın azalmasını teşvik edecektir. Ancak ithalatçı olduğumuz petrol ürünleri ve doğalgaz gibi enerji kaynakları üzerinden yüksek tutarda maktu ya da nispi oranlarda ÖTV alınması25 ve ayrıca ÖTV dahil fiyat üzerinden 25 Bu ürünlerin ihracı durumunda ÖTVK m.5 uyarınca ihracatta KDV uygulaması söz konusu olmamaktadır. Ancak Türkiye’de ihraç edilecek bir malın üretiminde kullanılmaları durumunda iade söz konusu olmayacaktır. Ayrıca daha büyük bir çoğunlukla ithal edilen enerji kaynakları üzerindeki ÖTV’nin yüksek olması ithalatı kısmen azaltacağı iyimserliği söz konusu olsa da, bu tür bir korumacılığın rekabet yeteneğinin gelişmesine katkı sağlamayacağı söylenebilir. 50 %18 KDV alınıyor olması, ülkemiz sanayicisinin rekabetini olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de ÖTV, petrol ve doğalgaz dışında, üzerinden alındığı motorlu taşıtlar, tütün mamulleri ve alkollü içecekler konularında AB’ye göre daha yüksek oranda uygulanmaktadır. 2002-2007 yılları arasında toplam vergi gelirleri hasılatının ortalama %25,05’i26 ÖTV hasılatından, aynı dönemde toplam vergi gelirlerinin ortalama %15,88’i ise ÖTV’ye tabi olan petrol ve doğalgaz ürünlerinden tahsil edilmiştir. Aynı dönemde petrol ve doğalgaz ürünleri üzerinden alınan ÖTV’nin, toplam ÖTV hasılatı içindeki ortalama payı ise %63,4’dür. Son yıllarda ÖTV’ye tabi olan sigara ve alkollü içecekler üzerindeki vergilerin artırılması ve petrol ürünleri ve doğalgaz fiyatlarının hızlı artış sonucu bu oran 2007 yılında %56,5’e27 gerilemiştir. Ancak aşağıdaki tabloda, benzin örneğinden açıkça görüleceği üzere, petrol ürünleri üzerindeki vergi yükü, vergi öncesi rafineri fiyatları artmasına rağmen çok yüksektir. Üstelik bu dönemde bazı petrol ürünleri üzerindeki ÖTV tutarları küçük de olsa artırılmıştır. Örneğin benzin üzerinden maktu olarak alınan ÖTV 2006 yılında 1,3625 TL/lt iken, 2008 yılında bu tutar 1,4915 TL/lt’ye çıkmıştır. Kasım 2008’de pompa satış fiyatı 2,92 TL olan benzinin 1,94 TL’si, yani %66,4’ü; pompa satış fiyatı 2,73 TL olan motorinin 1,42 TL’si, yani %52’si ÖTV ve KDV’den oluşmaktadır (TÜPRAŞ, 21/11/2008). Ancak bu yüksek oranların geçmişte daha yüksek olduğu yine aşağıdaki tablodan anlaşılacaktır. Zira 2006 yılında benzin üzerindeki toplam vergilerin vergi öncesi rafineri çıkış fiyatına oranı %285 iken, bu oran 2008’de petrol fiyatlarındaki artışla birlikte rafineri çıkış fiyatının 1 TL’ye çıktığı varsayımı altında %194’e düşmüştür. Ancak buradaki düşüş, petrol fiyatlarındaki artıştan kaynaklanan nispi bir azalıştır. 26 Tablo 6’dan elde edilmiştir. 2007 yılı ÖTV hasılatının %10,9’u motorlu taşıt araçlarından, %29.9’u kolalı gazoz, alkollü içecek ve tütün mamullerinden, %2,7’si de dayanıklı tüketim ve diğer mallar üzerinden alınmıştır (www.gib.gov.tr). 27 51 Tablo 13: Türkiye’de Benzin (95 Oktan) Üzerindeki Vergi Ağırlığı (TL/lt) 21/01/2006 11/11/2008* 1. Vergi öncesi rafineri satış fiyatı 0,6014 1,0000 2. ÖTV 1,3625 1,4915 3. EPDK gelir payı 0,0015 0,0025 4. KDV hariç fiyat (1+2+3) 1,9654 2,4940 5. KDV (%18×4) 0,3538 0,4490 6. Toplam vergi (2+5) 1,7163 1,9405 7. Vergiler dahil rafineri çıkış fiyatı (4+5) 2,3192 2,9430 Toplam vergi / Vergi öncesi rafineri çıkış fiyatı (6/1) %285 %194 Toplam vergi / Rafineri çıkış fiyatı (6/7) %66 %74 Kaynak: http://www.tupras.com.tr/ytl_productprice.asp’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * Günümüz rafineri çıkış fiyatları konusunda TÜPRAŞ’ın rekabet koşulları dolayısıyla açıklama yapmaması nedeniyle, 21/01/2006’da 0,6014 TL olan rafineri çıkış fiyatı 1,000 TL olarak alınmıştır. Doğalgaz ve elektrik gibi diğer enerji kaynakları üzerinden de yüksek oranda dolaylı vergi alınmaktadır. Doğalgaz hem maktu olarak ÖTV’ye, hem de bu tutar üzerinden %18 KDV’ye tabi bir üründür ve bu enerji kaynağı üzerindeki vergi yükü %22 düzeyindedir (Bilici, 2006:198). Elektrik, ÖTV’nin konusuna girmemektedir, ancak bu enerji kaynağı üzerinden işyerlerinde %1, konutlarda %5 oranında elektrik tüketim vergisi ve %18 KDV alınmaktadır. Ülkemizde, AB’den farklı olarak sanayide kullanılan doğalgazın vergilendirilmesi, ülkemizin elektrik fiyatları bakımından OECD ülkeleri arasında üçüncü sırada yer alması (Bilici, 2006:198) ve diğer enerji fiyatlarının yüksek ÖTV uygulaması nedeniyle artması sanayicimizin rekabet gücünü olumsuz etkilemesi yanında, sanayinin ülke dışına çıkmasını hızlandıran, yabancı sermayenin de ülkemize gelişini engelleyen bir etki yaratabilir (Güran, 2005:285). Ülkemizde bazı motorlu taşıt araçları üzerinde de yüksek oranda dolaylı vergi bulunmaktadır. Temelde ÖTV ve KDV’nin konusuna giren motorlu taşıtların ilk iktisabında vergi ödenmektedir.28 Aşağıdaki tabloda 28 İkinci el araçların satışı gerçek usulde vergiye tabi olanlar tarafından yapılması durumunda bu teslim %1 oranında KDV’ye tabidir. 52 ÖTV Kanunu’na ekli (II) sayılı Listede yer alan otomobillerin ÖTV oranları ve bu araçların KDV dahil fiyatları, vergilerin fiyata nasıl yansıdığı ve fiyat içindeki vergi yükü gösterilmiştir. Tablo 14: Türkiye’de Otomobiller Üzerindeki Dolaylı Vergi Yükü Motor Silindir Hacmi 1600 cc’ye kadar 1601-2000 cc arası 2001 cc ve daha büyük (1) Çıplak Fiyat (100*) 100 100 100 (2) ÖTV Oranı (%) 37 60 84 (3) ÖTV Dahil Fiyat (100×37-60-84) 137 160 184 (4) KDV (%18) ((3)×%18) 24.66 28,8 33,12 (5) Satış Fiyatı (3+4) 161,66 188,80 217,12 (6) Toplam Vergi (2+4) 61,66 88,80 117,12 (7) Toplam Vergi / Çıplak Fiyat (6/1) %61,66 %88,80 %117,12 (8) Toplam Vergi / Satış Fiyatı (6/5) %38,14 %47,03 %53,94 Kaynak: Vergi oranları esas alınarak tarafımızdan (vergi öncesi fiyat (çıplak fiyat) 100 alınarak) hesaplanmıştır. II sayılı Listeye göre; yolcu taşımaya yönelik kullanılan otobüs (%1), midibüs (%4), minibüs (%9-%10), eşya taşımaya mahsus motorlu araçlar (%4), motosikletler (%22-%37), yolcu ve gezinti gemileri (%6,7), yatlar, eğlence ve spor tekneleri (%8) ile diğer bazı araçların (%4-%10) değişik oranlarda ÖTV’ye tabi olduğu görülmektedir. Ancak tablodan da açıkça görüldüğü üzere otomobiller üzerindeki ÖTV oranları diğer taşıt araçlarına göre çok daha yüksektir. 1600cc bir otomobil üzerinden alınan ÖTV ve KDV’nin vergi öncesi fiyata oranı %61, satış fiyatı içindeki vergi ağırlığı ise %38’in üzerindedir. Söz konusu oranlar otomobilin silindir hacmi 2000cc’yi geçmesi durumunda sırasıyla %117 ve %53’ün üzerindedir. Saydığımız vergilere ilave olarak otomobilin iktisabı sırasında toplam yükü %2 civarında olan bandrol, plaka, özel işlem, eğitime katkı payı gibi başka vergi ve yükler de bulunmaktadır (Bilici, 2008:262). Söz konusu araçlar için ödenen vergiler bunlarla da kalmamakta, aracın kullanılması başka dolaylı vergilerinde ödenmesi sonucunu doğurmaktadır. Zenginobuz ve diğ. 2006 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, orta sınıf bir otomobil alınması ve beş yıl kullanılması durumunda, bu yıllarda ödenecek dolaylı ve dolaysız tüm 53 vergilerin hesabına yer verdikleri Tablo 15, bu konuda daha aydınlatıcı olacaktır. Tablo 15: Türkiye’de Standart Bir Otomobil Kullanıcısının Beş Yıl Boyunca Ödeyeceği Vergi (2006 Yılı Başı İtibarıyla) Varsayımlar* Alım Fiyatı (Vergiler Dahil): Yıllık kullanım: Benzin tüketimi (10lt/100km): Benzin fiyatı: Servis + yedek parça: Kasko bedeli: Trafik sigortası: 27.500 20.000 2.000 2,66 750 845,55 127,80 TL km lt/yıl TL/lt TL/yıl TL/yıl TL/yıl Vergi Oran ve Miktarları** Alımda KDV + ÖTV (vergi öncesi fiyatın %’si olarak): Benzinde KDV + ÖTV (litre fiyatının yüzdesi olarak): Servis + yedek parçada KDV oranı: Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) İlk üç yıl: Dördüncü ve beşinci yıl: Kasko değeri (BSMV): Trafik sigortası vergisi (THGF+GF+BSMV): %62 %74 %18 487 TL/yıl 365 TL/yıl 42,29 TL/yıl 13,78 TL/yıl Ödenecek Vergiler (TL)*** 2006 2007 2008 2009 Alımda Ödenen ÖTV+KDV 10.525,69 MTV 487,00 487,00 487,00 365,00 Benzin (ÖTV+KDV) 4.070,00 4.070,00 4.070,00 4.070,00 Kasko vergisi (BSMV) 42,29 42,29 42,29 42,29 Trafik Sigortası vergisi 13,78 13,78 13,78 13,78 135,00 135,00 135,00 Servis + yedek parça (KDV) 135,00 TOPLAM 15.273,76 4.748,07 4.748,07 4.626,07 Ödenecek toplam vergi (2006- 2010 arası sabit toplam)**** Yıllık ortalama vergi : : 2010_ 365,00 4.070,00 42,29 13,78 135,00 4.626,07 34.022,04 6.804,40 Kaynak: Zenginobuz, Ü., Özertan, G., Sağlam, İ. ve Gökşen, F. “Yurttaşların Cebinden Devletin Kasasına: Türkiye’de Kim Ne Kadar Vergi Ödüyor?”, Açık Toplum Enstitüsü ve Boğaziçi Üniversitesi Araştırma Fonu Destekli Araştırma Raporu, 31/05/2006:10. * Belirtilen bedeldeki ortalama bir binek araba (1600cc’ye kadar) için Ocak 2006 başı itibarıyla temsili cari değerler kullanılmıştır. ** Varsayımlarda belirtilen alım ve sigorta bedeli miktarlarına karşılık gelen cari değerler kullanılmıştır. ***2006 yılı için yapılan alınan miktarların reel olarak aynı kalacağı varsayımı yapılmıştır. **** Ödenecek vergilerin 2006 yılı başı itibarıyla Net Bugünkü Değeri, reel faiz oranının %8’den başlayıp her yıl %1 azalarak %5 düzeyinde stabilize olacağı varsayımı altında hesaplandığında, 31.151.28 TL olacaktır. 54 Tabloda belirtilen standart varsayımlar altında yapılan hesaplamalar göstermektedir ki, vergiler dahil 27.500 TL’ye alınan bir otomobilin beş yıl boyunca kullanımı için yılda ortalama 6.800 TL olmak üzere, toplamda yaklaşık 34.000 TL kadar vergi ödenmektedir. Vergi öncesi fiyatın yaklaşık 17.000 TL olduğu göz önüne alındığında, tüketiciler satın aldığı her bir otomobile karşılık iki otomobil parası kadar vergi yükü altında kalmaktadır (Zenginobuz, Özertan, Sağlam ve Gökşen, 2006:11). ÖTV Kanunu’na ekli III ve IV sayılı Listelerde gazlı ve alkollü içecekler, tütün ve tütün mamulleri ile beyaz, elektronik eşya ve bazı lüks tüketim maddelerinin vergi oranları yer almaktadır. Pek çoğu yüksek oranda ÖTV’ye tabi olan bu ürünlerden bazılarının üzerindeki vergi yükü Tablo 16’te verilmiştir. Tablo 16: Türkiye’de ÖTV Konusu Diğer Ürünler Üzerindeki Dolaylı Vergi Yükü Taze Üzüm Şarabı (75cl) Rakı (70cl) Sigara (Paket) Gazoz (330ml) Beyaz Eşya (TV) (1) Çıplak Fiyat 1,50 7,00 1,33 1,00 1.000 (2) ÖTV Oranı 2,85* 19,30** 2,90*** 0,25**** 6,7***** (3) ÖTV Dahil Fiyat 4,35 26,30 4,23 1,25 1.067 (4) KDV ((3) × %18) 0,78 4,73 0,77 0,22 192 (5) Satış Fiyatı (3+4) 5,13 31,03 5,00 1,47 1.259 (6) Toplam Vergi (2+4) 3,63 24,03 3,67 0,47 259 (7) Toplam Vergi / %242,2 %343,1 %276 %47 Çıplak Fiyat (6/1) (8) Toplam Vergi / %70,8 %77,4 %73,4 %31,9 Satış Fiyatı (6/5) Kaynak: Vergi oranları esas alınarak tarafımızdan hesaplanmıştır. * 3,80 TL/lt × 0,75cl = 2,85 TL ** 7,00 TL × %275,6 = 19,29 TL *** 5,00 TL × %58 = 2,90 TL **** 1,00 TL × %25 = 0,25 TL ***** 1.000 TL × %6,7 = 67 TL %25,9 %20 55 AB uygulaması ile karşılaştırıldığında Türkiye’de alkollü içecekler üzerindeki vergi oranları çok yüksek, kapsamı ise daha geniştir (Güran, 2005:281). İmalatçı fiyatının (çıplak fiyat) kat kat üzerinde olan vergi ağırlığı üreticiyi mağdur etmektedir. Munyar’ın (2005) makalesinde, şarap üreticilerinin vergi oranlarının yüksekliği nedeniyle sıkıntıda olduğunu ve Gelir İdaresi Başkanı Arıoğlu’na göre, yüksek vergi oranının alkollü içecek sektöründe tam %80 vergi kaçağına neden olduğunu ifade etmiştir. Yüksek vergi oranının vergi hasılatına zarar verdiği bilindiği halde, 2005-2007 yıllarında bazı ÖTV oran ve maktu tutarları artırılmıştır. Bütçe dengeleri tutturulmak amacıyla yapılan bu artışlar, sektör üreticilerinin ve tarım kesiminin zararına, sigara ve alkollü içecek kaçakçıların ya da kayıt dışı imalat yapanların yararına sonuçlanmıştır. Oranları dolayısıyla tartışılan bir diğer dolaylı vergi ise iletişim hizmetleri (telefon ve internet) üzerinden alınan özel iletişim vergisidir. Fatura edilen konuşma ya da hizmet bedeli üzerinden ADSL ve sabit telefonlarda %15, cep telefonlarında %25 oranında alınan ÖİV yanında, aynı matrah üzerinden %18 oranında da KDV alınmasıyla vergi yükü artmaktadır. Cep telefonu abonelerinde ayrıca abonelik açılışında alınan ilk tesis özel tüketim vergisi ve telsiz ruhsat ücreti yanında, yıllık telsiz kullanım ücreti de alınmasıyla vergi yükünün daha da arttığı bilinmektedir. Böylece aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere yükümlülükler toplamı %50’yi geçmektedir. Tablo 17: Türkiye’de İletişim Hizmetleri Üzerindeki Vergi Yükü Sabit Telefon Cep telefonu ADSL/ Kablo TV 11,70/ay 9,84/yıl - (2) Konuşma/Hizmet Bedeli 100,00 100,00 100 (3) KDV Tutarı (2×%18) 18,00 18,00 18 (4) ÖİV Tutarı ((2×%15-25-5) 15,00 25,00 5 (5) Aylık Fatura Bedeli (1+2+3+4) 144,70 152,84 123 (1) Yıllık Telsiz Kullanım Ücreti (6) Toplam Vergi ve Kull. Ücreti (1+3+4) 44,70 52,84 23 (7) Toplam Vergi / Konuşma Bedeli (6/2) %44,7 %52,8 %23 (8) Toplam Vergi / Aylık Fatura Bed. (6/5) %30,9 %34,6 %18.7 (9) Dolaylı Vergi Yükü ((3+4)/2) %33 %43 %23 (10) İlk Tesis Özel İletişim Vergisi Tutarı - 27,80 - (11) İlk Tesis Telsiz Ruhsatname Ücreti - 9,84 - Kaynak: Vergi oranları esas alınarak tarafımızdan hesaplanmıştır. 56 Tablo 17’den de açıkça görüleceği üzere, iletişim hizmetleri üzerindeki dolaylı vergi yükü %33-%43 arasında değişmektedir. Mobil iletişim (cep telefonları) üzerindeki yükün ağırlığı ise dikkat çekmektedir. KDV ve ÖİV’ye, aylık sabit olarak alınan telsiz kullanım ücreti, ilk abonelik tesisinde ilgili yıl içinde taksitlerle alınan ÖİV ve telsiz ruhsatname ücreti (satır 9 ve satır 10) gibi ilave diğer yasal yükümlülükler eklendiğinde vergi yükü konuşma bedelinin %52’sine ulaşmaktadır. Hükümetçe iletişim üzerindeki vergi yükünün azaltılmasına yönelik olarak, 1999 depreminde geçici olarak getirilen ve sonradan kalıcı olan ÖİV’nin oranının %15’den %5’e düşürülmesiyle, ADSL faturalarındaki dolaylı vergi yükü Mart 2009’dan bu yana %33’den %23’e gerilemiştir. Ancak ADSL aboneleri internet bağlantısını sabit telefonlar üzerinden kurduklarından, sabit telefon hattını hiç kullanmasalar bile sabit telefonun, sabit ücretini ve ADSL kullanımına bağlı olarak ÖİV ve KDV’yi ödemek zorundadırlar. 1.4.3. Vergi Tabanı ve Kayıt Dışılık Verginin tabanı, oranı ve vergi itaati, ülkelerin vergi toplama kapasitesini belirleyen en önemli etkenlerdir. Vergi itaatinin kısa dönemde sabit olduğu varsayımı altında vergi hasılatı; vergi tabanındaki ve oranlarındaki değişmelere bağlıdır. Vergi tabanındaki değişimler hasılatı doğru orantılı olarak etkilemektedir. Vergi oranlarındaki değişimlerin de matematiksel olarak hasılatla doğru orantılı olması beklenir. Ancak bazen vergi oranlarındaki indirimler vergi hasılatının artmasını sağlarken, bazen de vergi oranlarındaki aşırı artışlar vergi hasılatının azalmasına neden olmaktadır. Vergi oranlarındaki artış ile hasılat arasındaki ilişkiyi açıklayan Laffer, vergi oranlarının aşırı yüksekliği sebebiyle vergi itaatinin azalması, vergi kayıp ve kaçaklarının artması sonucu vergi hasılatının azalacağını ifade etmiştir.29 Bu nedenle vergi oranlarının maksimum hasılatı sağlayacak şekilde seçilmesi gerekmektedir. Aşağıda çizdiğimiz Laffer Eğrisi üzerinde t olarak belirlenen vergi oranı, maksimum vergi hasılatını sağlamaktadır. Laffer eğrisi üzerinde vergi oranının t’den t1 seviyesine yükseltilmesi, toplam vergi hasılatının maksimum olduğu seviyeden G1 düzeyine düşmesine neden olacaktır. Vergi oranının %100 olduğu bir durumda ise hiç mükellef olmayacağından, vergi hasılatı da sıfır olacaktır. Bu nedenle vergi oranlarının optimal olarak belirlenmesi gerekmektedir. 29 Yüksek oranlı vergilerin, üretim üzerindeki olumsuz etkisi esasında ilk olarak 14. asırda İbn-i Haldun tarafından ortaya konulmuştur (Pehlivan, 2008:55). 57 Vergi Gelirleri Max G1 0 t t1 100 Vergi Oranı (%) Şekil 3: Laffer Eğrisi Ülkemizde bir önceki başlıkta ele aldığımız üzere vergi oranları, özellikle de dolaylı vergi oranları, çok yüksektir. Karabulut’un (2006:377), 1980-2003 yıllarını kapsayan dönemde, yarı logaritmik model oluşturarak yaptığı çalışmanın sonuç kısmında, Türkiye’de vergi oranının yukarıda şeklini verdiğimiz Laffer eğrisinin maksimum noktasının ötesinde (t1) olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Bu nedenle de ülkemizde yüksek vergi oranları nedeniyle vergi hasılatının, potansiyel düzeyin altında olduğu söylenebilir. Çünkü; Potansiyel Vergi Hasılatı = Vergi Tabanı × Ortalama Vergi Oranı olmakla birlikte; GAO’nun (2005:19) oluşturduğu aşağıdaki denklik, vergi hasılatının potansiyel düzeyin altında olmasının sebebini vergi itaati ile açıklaması bakımından daha gerçekçidir. Bu denklikte vergi itaati (vi); 0 < vi > 1’dir. Vergi Hasılatı = (Vergi Tabanı × Ortalama Vergi Oranı) × Vergi İtaati Bu denklikte vergi itaatinin 1, yani %100 olması ile potansiyel hasılat düzeyi yakalanabilir. Ancak vergi itaatinin 1 olduğu bir ülke yoktur, önemli olan 1’e mümkün olduğunca yaklaşmaktır. Ülkemizde bu düzeyin bir hayli gerisinde olduğumuz açıktır. Vergi kayıp ve kaçaklarına ve kayıt dışı ekonomik faaliyetlere ilişkin yapılan araştırmalarda %10-%10030 arasında 30 Altuğ’un 1992-1993, Schneider’in 2002-2003, Savaşan ve Schneider’in 20042005 döneminde yaptığı ölçümlerde kayıt dışı ekonomi %35’ler civarında çıkmıştır. 58 değişik rakamlar karşımıza çıkmaktadır. Ancak Gelir İdaresi Başkanlığının vergi denetimine ilişkin olarak her yıl açıkladığı vergi inceleme sonuçlarına göre kayıtlı mükelleflerin vergi kaybı rakamları kesindir. Aşağıda Gelir İdaresi Başkanlığının son beş yıla ilişkin denetim sonuçları verilmiştir. Bu verilere göre son beş yıllık dönemde denetlenen mükellefler her 100 liralık matrahın 45’ini gizlemiş, 55’ini ise beyan etmişlerdir. 2005 ve 2006 denetim sonuçlarına göre ise gizlenen matrah beyan edilen matrahtan daha büyüktür. Mükelleflerin son beş yılda ortalama olarak, beyan edilen matrahın %85,2’si kadar da matrah gizledikleri/beyan etmedikleri anlaşılmaktadır. Bu durumun tüm mükelleflerin vergi itaati eğilimini yansıttığı varsayımı altında, Hazine bu yıllarda topladığı vergi gelirlerinin %85,2’si kadar daha gelire sahip olabilirdi. Tablo 18: Türkiye’de Vergi İnceleme Sonuçları Yıl Toplam İnceleme Sayısı* Gizlenen Matrah / Beyan Edilen Matrah (%) İncelenen (Beyan Edilen) Matrah (TL) Bulunan Matrah Farkı (Gizlenen) (TL) Gerçek Matrah (TL) Gizlenen Matrah / Gerçek Matrah (%) (1) (2) (3) (2/3) (2/1) 2003 68.251 25.563.195.271 18.834.977.142 44.398.172.413 42,4 73,6 2004 153.881 22.124.052.747 18.712.916.620 40.836.969.367 45,8 84,5 2005 104.578 32.548.467.212 38.715.354.165 71.263.821.377 54,3 118,9 2006 110.442 46.797.638.680 47.419.483.413 94.217.122.093 50,3 101,3 2007 135.847 63.409.073.436 30.450.980.150 93.860.053.586 32,4 48 %55 %45 %100 45 85,2 Ort. 114.560 Kaynak: GİB, 2008:82’de yer alan tablodan yararlanılarak hazırlanmıştır. * Teftiş Kurulu Bşk, Hesap Uzmanları Kur. Bşk, Gelirler Kontrolörleri, Vergi Denetmenleri ve Vergi Dairesi Müdürlüklerince yapılan incelemelerin toplamıdır. Tablo 18’de görüldüğü üzere, incelemeye konu olan mükellef sayısında dalgalanma olsa da, yıllık incelenen toplam matrah miktarı artış eğilimindedir. Son yıl verilerine baktığımızda ise ilk defa beyan edilen matrahın yarıdan daha azı (%48) gizlenmiştir. Bu yıla ait verilerin vergiler bazında dağılımı ise aşağıdaki Tablo 19’da yer almaktadır ve BSMV, DV, Bu konudaki diğer çalışmaların yöntem ve sonuçları için Levent, H.’nin (2007) çalışmasına bakılabilir. 59 KDV iadeleri, Geçici Vergi ve diğer vergilere31 ilişkin denetim verilerinde vergi kaybı çok yüksektir. Saydığımız vergilerin mükellefleri, beyan ettikleri kazancın bir kaç katı matrahı beyan etmemişlerdir. Apak’ın (2005) vergi türleri itibarıyla 2004 yılı denetim sonuçlarına yer verdiği çalışmasında da, benzer şekilde BSMV, DV, Geçici Vergi, diğer vergiler ve 2007 yılından farklı olarak GV, KV açısından yüksek oranda vergi kaybının olduğu tespit edilmiştir. 2007 yılında beyan edilen kazancın %450’sine kadar varan bu farklar mükelleflerimizin uyum yetersizliğini açıkça ortaya koymaktadır.32 İncelenen (Beyan Edilen) Matrah (TL) Bulunan Matrah Farkı (Gizlenen) (TL) Gerçek Matrah (TL) Gizlenen Matrah / Gerçek Matrah (%) Gizlenen Matrah / Beyan Edilen Matrah (%) İnceleme Sayısı Vergi Türü Tablo 19: Türkiye’de Vergi Türleri İtibarıyla 2007 Yılı İnceleme Sonuçları (1) (2) (3) (2/3) (2/1) GV 20.729 1.990.551.254 1.642.546.859 3.633.098.113 45,2 82,5 KV 13.253 12.567.300.708 9.134.947.875 21.702.248.583 42 72,6 KDV 36.374 43.775.998.548 5.361.443.912 49.137.442.460 10,9 12,2 1.216 1.626.236.951 2.981.235.089 4.607.472.040 64,7 183,3 80 45.545.106 10.743.049 56.288.155 19 23,5 DV 1.593 1.254.078.512 3.446.345.351 4.700.423.863 73,3 274,8 KDV* 1.722 470.825.862 1.047.493.542 1.518.319.404 69 222,5 Geç. V 12.951 532.697.099 2.400.181.880 2.932.878.979 81,8 450,5 Diğer 47.929 1.145.839.396 4.426.042.593 5.571.881.989 79,4 386,3 TOPL. 135.847 63.409.073.436 30.450.980.150 93.860.053.583 32,4 48 BSMV VİV Kaynak: GİB, 2008:83’de yer alan tablodan yararlanılarak hazırlanmıştır. * KDV iadesi 31 “Diğer Vergiler” diye isimlendirilen satırdaki ağırlığın ÖTV olduğunu söyleyebiliriz. 32 Banka ve sigorta şirketlerinin mükellefi olduğu ve mükellef sayısının son derece sınırlı olduğu BSMV’ye tabi kazançların yarıdan daha fazlasının gizlenmesi vergi uyumunun olmadığını ortaya koymaktadır. 60 Kayıtlı mükelleflerin denetimine ilişkin yukarıdaki tablolarda yer verdiğimiz vergi kayıpları yanında, yasal ya da yasa dışı olarak gerçekleştirilen kayıt dışı faaliyetlerin varlığı da düşünülürse vergi itaati konusunda, sistemimizin çok büyük zafiyeti olduğu söylenebilir. Bu durumun temel sebeplerinden biri de vergilendirmede aşırılığa gidilmesinin kayıt dışılığı özendirmesidir. Bunun tipik ve güncel örneği ise; ülkemizde otomobil sayısının artarken, akaryakıt tüketiminin buna paralel artmaması ve bu bağlamda ülkemizde yoğun sayılabilecek boyutta kaçak akaryakıt kullanımından bahsedilmesidir (Seviğ, 17/05/2008). Tablo 19’da verdiğimiz diğer vergilere ilişkin denetim sonuçları da bu durumu doğrulamaktadır. Vergi kaçağının varlığı bilinmekte ancak kaçak ile mücadele sınırlı bir şekilde sürdürülmekte, yapılan denetimler yetersiz kalmaktadır. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere ülkemiz açısından denetim elemanı ve denetleme oranı oldukça düşüktür. Vergi incelemesi sayısını; gelir, kurumlar ve katma değer vergisi mükellefi sayısına bölerek bulduğumuz denetim oranı son beş yılda ortalama %2,4 civarındadır. Bu hesaplamaya diğer vergi mükelleflerini de kattığımızda oranın bir hayli düşeceği kuşkusuzdur ve kayıt dışılıkla mücadele için denetim oranının yükseltilmesi gerekmektedir. Ancak değişik nedenlerle sürekli olarak eksik kadro çalışan denetim birimlerindeki toplam boş kadro 2008 yılı itibarıyla %65’dir. Tablo 20: Türkiye’de Denetim Elemanı ve Denetim Oranı Denetim Elemanı Sayısı* Dolu Kadro Boş Kadro Toplam Kadro Yıllar İnceleme Sayısı (İS) Denetim Oranı ** Maliye Müfettişi 125 342 467 2003 68.251 % 1,3 Hesap Uzmanı 307 844 1.152 2003 153.881 % 3,3 Gelirler Kontrolörü 321 579 900 2005 104.578 % 2,3 Vergi Denetmeni 2.757 4.743 7.500 2006 110.442 % 2,4 Toplam 3.510 6.508 10.018 2007 135.847 % 2,9 Kaynak: www.gib.gov.tr’de yer alan veriler ve GİB, 2007:82’den yararlanarak hazırlanmıştır. * Şubat 2008 tarihi itibarıyla. ** İncelenen dosya sayısının ilgili yıllardaki gelir, kurumlar ve katma değer vergisi mükellefi sayısına bölünmesinden elde edilmiştir. 61 TÜSİAD’ın hazırlattığı Haziran 2002 tarihli çalışma grubu raporunda da belirtildiği üzere; Türkiye’de dolaylı vergilerin OECD ve AB ülkelerine göre nispeten yüksek olmasının sebepleri; kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin yüksekliğine, dolaysız vergileri toplamadaki başarısızlığa, dolaylı vergi tahsilatındaki direncin az olmasına yani dolaylı vergileri toplama kolaylığına, vergi idaresinin ve ekonomik gelişmişlik düzeyinin yetersizliğine bağlanmıştır. Ülkemiz açısından yüksek oranlı ve adaletsiz vergiler, vergi itaati ve vergi tabanında aşınmalara yol açarak vergilemenin temel amacına zarar verir, kayıt dışılığa yol açar hale gelmiştir. Bu olumsuz kısır döngüden çıkmak, yüksek vergi oranlarını optimal hale getirmek gerekmektedir. Vergi indirimleri, ülkemizde kurumlar vergisinde olduğu gibi hasılat artışına bile sebep olabilir. Zira 2006 yılında 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’yla33 1/1/2006 tarihinden itibaren vergi oranı %30’dan %20’ye düşürülerek, 10 puan indirildiğinde vergi gelirlerinin azalması beklenmekteydi. Ancak, sonuçlar tam tersi yönde gerçekleşti (Kızılot, 2007). 2006 ve 2007 yıllarında kurumlar vergisi tahsilat hedefinin, gerçekleşen tahsilata oranı sırasıyla %86,55 ve %115,31’dir (www.geb.gov.tr). Bu durumda, 2006 yılında yapılan vergi indiriminin, 2007 yılında verilen kurumlar vergisi beyannamelerinde matrah artışını sağladığı söylenebilir. Ancak kurumlar vergisi yükünün önemli bir kısmının da büyük mükellefler üzerinde kaldığı unutulmamalı, oran indirimi ile beraber kurumlar vergisinin de tabana yayılması sağlanmalıdır. 2007 yılında toplam kurumlar vergisi tahakkuku 17.746.504.000 TL, ilk 100 kurumlar vergisi mükellefinin tahakkuk eden vergisi ise 7.674.294.606 TL’dir.34 Yani en büyük 100 mükellef kurumlar vergisi hasılatının %43,2’sini ödemektedir. Vergi oranlarının düşürülmesi, vergi ödeme eğiliminin yani itaatin oluşturulması bakımından önemlidir. Oranın düşürülmesi ile vergi itaatinin aniden artması beklenmeyeceğinden; vergi hasılatının korunması ve verginin sadece kayıtlı mükellefler üzerinde kalmaması için vergi tabanın genişletilmesi gerekir. 70 milyonu aşkın nüfusu olan ülkemizde fiili mükellef sayısı yetersizdir, yani vergi tabanı çok sığdır. AB 15 ülkelerinde %64,4, AB 25’de %63 olan işgücüne katılım oranı ülkemizde %48’dir (Sevinç, 2005; TUİK, 2007).35 Vergi tabanının ekonomik büyümeye karşı 33 21/06/2006 tarih ve 26205 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Veriler www.gib.gov.tr ’den yer alan istatistiklerden elde edilmiştir. 35 Türkiye’de işgücüne katılanların %74 erkektir. 34 62 esnekliği ise zayıftır. Zira 2001 krizi sonrası ekonomimiz önemli oranlarda büyümesine rağmen, aşağıda verdiğimiz Tablo 21’den de takip edilebileceği üzere gelir, kurumlar ve katma değer vergilerinin fiili mükellef sayılarında olumlu bir değişim olmamıştır. Aşağıdaki tablodan, 2000 ile 2008 yılı mükellef sayıları karşılaştırıldığında, gerçek usulde vergilendirilen gelir vergisi mükellefi sayısında %17,2, basit usulde vergilendirilen gelir vergisi mükelleflerinin sayısında %8,7, KDV mükellefi sayısında ise %20,5 azalma, kurumlar vergisi mükellefleri sayısında %1,05 artış olmuştur. 2000-2008 döneminde GSYİH ortalama her yıl %4,97 oranında büyümesine rağmen ana vergiler itibarıyla gelir ve katma değer vergisi mükellefi sayısındaki ciddi azalma ve kurumlar vergisi mükellefi sayısındaki kısmi artış düşündürücüdür. Tablo 21: Türkiye’de Vergi Çeşitleri İtibarıyla Mükellef Sayıları (2000-2008) Gelir Vergisi Stopajı Yıllar Büyüme Oranı Gelir Vergisi 2000 6,8 2.080.877 - 758.751 - 581.574 - 2001 -5,7 1.768.653 1.948.312 808.787 387.330 565.556 2.870.826 2002 6,2 1.746.725 1.967.211 811.515 425.021 577.614 2.885.647 2003 5,3 1.734.726 2.012.923 818.513 485.090 597.107 2.832.976 2004 9,4 1.767.129 2.096.785 821.343 550.071 620.241 2.198.869 2005 8,4 1.712.611 2.131.993 797.039 587.984 604.561 2.179.575 2006 6,9 1.715.059 2.189.433 785.577 619.813 601.958 2.207.794 2007 4,5 1.720.485 2.251.725 765.689 689.254 623.293 2.247.182 2008* 3** 1.722.787 2.333.436 692.765 683.460 587.693 2.281.029 Basit Usul (GV) GMSİ (GV) Kurumlar Vergisi KDV 36 Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı, TUİK verileri ve Apak:2005’den yaralanılarak hazırlanmıştır. * Mükellef sayılarına ilişkin 2008 yılı rakamları 11 aylık gerçekleşme rakamlarından elde edilmiştir. ** Dünya Bankasının tahmini (ntvmsnbc: 11/12/2008). 36 www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/20080.htm’de yer alan Tablo 1, Tablo 3, Tablo 5, Tablo 7, Tablo 9 ve Tablo 11’den yararlanılarak hesaplanmıştır. 63 Tablodan hesaplanabileceği üzere, 2001-2008 yıllarında stopajla vergilendirilen gelir vergisi mükellefi sayısındaki %19,7 ve GMSİ mükellefi sayısında %76,5 oranında artış olmuştur. GMSİ mükellefiyet tesisindeki artış hükümetin bu irat türündeki gelirlerin denetimini artırmasına bağlanabilir. 2009 yılında kira gelirlerinin bankalar aracılığıyla ödenmeye başlaması ile kayıp-kaçak oranının daha da azalacağı, mükellef sayısının daha da artacağı söylenebilir. Ancak esas vergi tabanını oluşturması gereken faaliyet kazançları bakımından, mükellef sayısındaki azalma nedeniyle vergi tabanında önemli miktarda daralma olması sistemin adaleti, etkinliği ve denetimi yönünden çok tartışılan ve eleştirilen bir konudur. Vergi tabanının yıpranmasına yol açan bir diğer etken ise, sosyal ya da ekonomik amaçlarla konulan muafiyet, istisna, indirim ve ertelemeler dolayısıyla devletin alacağı gelirden kısmen ya da tamamen vazgeçmesi sonucu ortaya çıkan vergi harcamalarıdır. 2007 yılında toplam 11,9 milyar TL ile vergi gelirlerinin %6,7’sine ulaşan vergi harcamaları, aynı yıldaki bütçe açığının biraz altındadır. Bu büyüklüğün istisna ve muafiyet uygulamalarına son verilerek kaldırılmasından ziyade, ülkemizin sosyal ve ekonomik dinamiklerini koruyacak ve teşvik edecek şekilde kullanılması gerekmektedir. Tablo 22: Türkiye’de Vergi Harcamaları ve Vergi Harcamalarının Vergi Gelirlerine Oranı* Vergi Kanunu Vergi Harcamaları Vergi Gelirleri** Vergi Harcamaları / Vergi Gelirleri (%) Gelir Vergisi Kanunu 7.107.631.294 38.060.769.000 18,7 Kurumlar Vergisi Kanunu 3.173.053.321 15.718.209.000 20,2 Katma Değer Vergisi Kanunu 401.807.590 55.460.062.700 0,7 Özel Tüketim Vergisi Kanunu 199.588.615 39.350.656.000 0,5 1.070.387.255 22.504.870.000 4,7 11.952.468.075 171.094.564.700 6,7 Diğer Kanunlar Toplam Kaynak: Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü, 2007:31 ve www.gib.gov.tr, Tablo 23’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * Hesaplamalar 2007 yılı verileri baz alınarak yapılmıştır. ** Vergi gelirleri tahsilat tutarları olarak verilmiştir. 64 Vergi sistemimiz içerisinde vergi türü ve gelir kaynağına göre sosyal maçlı bazı istisna, muafiyet ve indirimlerden söz edilse de, uygulamada sistemli ve bilimsel vergi harcaması olgusunu ön plana çıktığını söylemek pek olanaklı değildir (Özker, 2002). 2006 yılından itibaren Merkezi Yönetim Bütçe Harcamaları içinde yer verilen vergi harcamaları sayısı 630’u geçmekte ve mevzuatımız içerisinde 151 ayrı kanuni düzenleme içinde dağınık olarak yer almaktadır. Özellikle vergi kanunları dışında vergi harcaması niteliğindeki hükümlerin gerek vergi sistemini bozduğu, gerekse bu tür vergi harcamalarının maliyet hesaplamalarını güçleştirdiği ve vergi idaresinin bilgisi dışında olması dolayısıyla uygulamayı zorlaştırdığı görülmektedir (GEP, 2007:29). Sistemin basitliğini de olumsuz etkileyen bu tür vergi harcamalarının ivedilikle kaldırılarak hem sistemin etkinliğinin sağlanması hem de vergi indirimlerine olanak tanınması, vergi kanunları içinde yer alan vergi kolaylıklarının yeniden etkin bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Vergi tabanının uzun dönemde genişlemesini ve güçlenmesini sağlayan faktörlerden biri de vergi bilincidir. Vergi itaatini ve sosyal sorumluluğu artırması bakımından önemli bir kavram olan vergi bilincinin ülkemizde yeterince oluşamadığını söyleyebiliriz. Bu durumun temel nedenlerinden biri ise vergi sistemimizin adaletsizliğidir. Gelir vergisinde, stopajla ücretliler üzerine yıkılmış olan hasılat yapısı, oranları yüksek olan dolaylı vergiler, Cumhuriyet tarihi boyunca çıkartılan 38 vergi affı yasası, vergi uyum maliyetlerinin yüksek, mükellef denetim oranının çok düşük olması, kamu harcamalarındaki savurganlık gibi nedenler vergilemede adaleti ve vergi bilincinin gelişimini olumsuz etkilemektedir. 1.4.4. Küreselleşme ve AB’ye Uyum Yeteneği 1980’li yıllardan günümüze kadar olan dönemde ülkelerin, küreselleşme ile birlikte sermayenin, işgücünün ve malların akışkanlığının artmasıyla, vergi cennetlerine kaçan sermayeleri kendilerinde tutabilmek ya da artan sermaye hareketlerinden ve üretim faktörlerinden pay alabilmek adına vergileme koşullarını mükellefler lehine iyileştirmeleri uluslararası vergi rekabetini doğurdu. Engin (2002:182) bu rekabeti, düşük vergi uygulamak suretiyle rakiplerin vergi tabanında aşınmaya neden olan bir olgu olarak tanımlamıştır. Günümüzde küreselleşme ve bölgesel bütünleşme hareketleri, çağdaş devletlerin vergi toplama ve optimal bir vergi tabanı 65 oluşturmada zorluklarla karşılaşmalarına neden olmakta ve bağımsız mali politikalar uygulama yeteneklerini azaltmaktadır (Aktan ve Vural, 2004:1). Gelişmiş ülkelerden sermaye çekebilmek adına düz ve düşük oranlı gelir vergilemesine geçen Doğu Avrupa ülkeleri arasındaki vergi rekabeti bu ülkelerin peşi sıra yaptıkları vergi reformları ile vergi oranlarını daha da düşürmelerine, hatta bu ülkelere komşu Orta Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin sermaye çıkışını azaltmak maksadıyla vergi oranlarını gözden geçirmelerine neden olmuştur.37 Ülkelerin sermaye faktörü yanında diğer nitelikli üretim faktörlerini çekebilmek için giriştiği çabalar da vergi rekabeti kapsamında değerlendirilmelidir. Örneğin Darık’a göre (2007), iyi eğitimli ve İngilizce konuşan genç İrlandalılar iyi bir hayat standardı için İngiltere ve Amerika’ya göç etmiştir. Fakat İrlanda kurumlar vergisi oranlarındaki önemli indirimlere ilave olarak, kişisel gelir vergisinde de önemli oranlarda indirimler yapması sonucu beyin göçünü tersine döndürmeyi başarmıştır. Owens (2006:4-11) ve Yılmaz’ın (2007(b):210-212) çalışmalarında artan küresel mali hareketler karşısında OECD ülkelerinde de, marjinal vergi oranlarındaki ve kurumlar vergisi oranlarındaki indirimlerin, kâr paylarının vergileme koşullarının, vergi ve sosyal güvenlik yüklerinin seyrinin birbirleriyle uyumlu olduğu görülebilir. Çünkü günümüz koşullarında dünya ile entegre ülkelerin artan vergi rekabetine karşı kayıtsız kalması, ülkeler aleyhine büyük maliyetlerin ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Vergi reformları ve oranları konusunda belirginleşen bu uluslararası rekabet kapsamında, OECD bölgesinde 2000 yılında %33,7 olan kurumlar vergisi ortalaması, 2006 yılında %15,5 azalarak %28,5’e düşmüştür. Aynı dönemde G7 ülkelerindeki kurumlar vergisi oranı %10,6 azalarak %36,5’e, AB 19 ülkelerinde %18,1 azalarak %27,6’ya düşmüştür (Atkins ve Hodge, 2007). Aynı çalışmada sadece 2007 yıllında OECD bölgesinde kurumlar vergisi oranını indiren ülkeler ve indirim oranlarına da yer verilmiştir. Aşağıda yer verdiğimiz bu tabloya göre; 2007 yılında OECD içindeki yedi ülke, kurumlar vergisi oranını ortalama olarak %11,6 indirmiştir. En yüksek indirimi de kurumlar vergisi oranını %30’dan %20’ye düşüren Türkiye yapmıştır. 37 Düz oranlı vergi sistemine geçen ülkelerdeki vergi oranlarının değişimi Üçüncü Bölüm içinde yer verdiğimiz Tablo 33’den takip edilebilir. 66 Tablo 23: OECD Ülkeleri 2007 Yılı Kurumlar Vergisi İndirimleri Kurumlar Vergisi Oranları (%) Ülkeler Oranlardaki Değişim (%) 2006 (OECD) 27,5 2007 (KPMG) 27,4 Yunanistan 29,0 25,0 -13,8 Meksika 29,0 28,0 -3,4 Hollanda 29,6 25,5 -13,9 Portekiz 27,5 25,0 -9,1 İspanya 35,0 32,5 -7,1 Türkiye 30,0 20,0 -33,3 Kore -0,4 Ortalama İndirim -11,6 Kaynak: Atkins ve Hodge:2007; OECD:2007; KPMG:2007’den yararlanılarak hazırlanmıştır. Türkiye, çevresinde ve diğer gelişmekte olan ülkelerde 2000 sonrası dönemde artan vergi indirimleri karşısında gelir vergisi oranlarında da indirimlere gitmiş, yabancı sermayenin önünü açacak vergisel ve diğer düzenlemelere ağırlık vermeye başlamıştır. Bu kapsamda, AB ile yürütülen müzakere sürecinin ve özelleştirme uygulamalarının hızlandırılması, kurumlar vergisi kanunun değiştirilmesi, bazı dolaysız vergi indirimlerinin yapılması ve ekonomik istikrarın sağlanmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu düzenlemelerin sonucu olarak Türkiye yabancı sermeye çekmede geçmiş dönemlere göre başarılı olmuştur.38ֿ39 Eğilmez’e göre (19/08/2008) Türkiye, 1980-2002 arasındaki 23 yılda toplam 18 milyar dolar, 2003-2008 Haziran döneminde ise 64,5 milyar dolar yabancı sermeye çekmiştir. Ona göre, IMF programı ile açıklanamayacak kadar yükselen yabancı sermaye girişinin, AB ile müzakere sürecinin başlatılması ve Körfez sermayesinin önünün açılması olmak üzere iki temel nedeni vardır. 2007 38 Tablo 24: Türkiye’ye Doğrudan Yabancı Sermaye Girişleri Yıllar 2002 DYS (GSYİH’nın Yüzdesi) 0,6 DYS (Milyar USD) 1,1 Kaynak: The Economist, 2007:210-212. 2003 0,7 1,8 2004 1,0 2,9 2005 2,7 9,8 2006 5,0 20,1 2007(T) 4,0 19,0 39 Türkiye 2006 yılındaki 20,1 milyar USD tutarındaki doğrudan yabancı sermaye girişi ile gelişen piyasalar içinde Çin, Hong Kong, Rusya ve Singapur’un ardından beşinci, dünya da ise yirmincidir (The Economist, 2007:34-26). 67 sonrası dönemde, örneklerini Doğu Avrupa ülkelerindeki düz oranlı vergi rekabetinde gördüğümüz büyük çaplı doğrudan yatırımlar açısından kurumlar vergisinde 10, gelir vergisinde 5 puan indirilen oranların bu sürece katkı sağlaması beklenebilirdi, ancak 2008 küresel mali krizinin etkisiyle daralan sermaye akışının bu süreci etkisiz kılacağı açıktır. Vergileme ve vergi rekabetine etki eden bir başka konu ise ekonomik birlikteliklerdir. Türkiye; dolaylı vergiler bakımından Avrupa Birliği ile yürüttüğü müzakere süreci doğrultusunda vergi mevzuatını AB’ye yaklaştırmaktadır. Çünkü Avrupa Birliği, üye ülkeler arasında ortaya çıkan ticaret saptırıcı engelleri ortadan kaldırarak, “Tek Pazar” hedefi doğrultusunda malların, hizmetlerin, kişilerin ve sermayenin serbest dolaşımını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amacın gerçekleştirilmesi önündeki engellerden biri de üye ülkelerin vergi sistemlerindeki farklılıklardır. Bu doğrultuda Avrupa Birliğinin vergi politikası; uygulanan vergilerin, birlik içerisindeki mal ve hizmetlerin serbest dolanımı açısından bozucu etkiler taşımaması, haksız rekabet yaratmaması amacını taşımaktadır. Vergi politikalarına işlerlik kazandırılabilmesi ise birlik ülkelerinde uygulanan vergilerin uyumlaştırılmasına bağlıdır. Birliğin genel vergileme politikası kapsamında üye ülkelerin; - Birbirleriyle olan mal ve sermaye hareketlerinde gümrük vergilerini sıfırlamaları ve gümrük vergisine eş etkili vergileri kaldırmaları,40 - Üçüncü ülkelere uygulamaları,41ֿ42 - Ayrımcı yapmamaları,43 vergileme karşı Ortak yasağı ve Gümrük ihracatta Tarifesini aşırı vergi (OGT) iadesi - Devlet yardımları yasağına uymaları,44 40 Türkiye, 1995 yılında AB ile yaptığı Gümrük Birliği Anlaşması kapsamında 1996 yılı başından itibaren AB’ye üye ülkelerle arasındaki mal hareketleri üzerindeki gümrük vergilerini genelde sıfırlamıştır. 41 Türkiye, 2001 yılından itibaren üçüncü ülkelere karşı OGT’yi uygulamaya başlamıştır. 42 6 Kasım 2007 tarihli İlerleme Raporunda Türkiye’nin “Gümrük Birliği dolayısıyla AB ile yüksek derecede uyum içinde olduğu ancak serbest bölge, gümrük vergisi muafiyeti, transit, taklit mallarla mücadele ve sonradan kontrol ile ilgili hususlardaki uyumunun erken bir evrede olduğu” ifade edilmiştir. 43 Türkiye, ayrımcı vergileme ve aşırı vergi iadesi yasağına uymaktadır. 68 - Hukuki anlamda çifte vergilendirmeyi önlemeleri gerekmektedir.45 Birlik, saydığımız bu genel politikaların yanında, vergi rekabetini sınırlandırmak amacıyla farklı vergilerde asgari vergi oranlarını tespit etmekte ve vergi tabanında uyumlaştırma yoluna gitmektedir (Aktan ve Vural, 2004:16). Birliğin kurucu anlaşması olan ATKA’nın 93 ve 94. madde hükümleri çerçevesinde; dolaysız vergilerinin yakınlaştırılması,46 dolaylı vergilerin ise uyumlaştırılması gerekmektedir. Bilici (2007:171), vergi uyumlaştırmasını; “serbest rekabeti bozan ve malların, sermayenin ve şahısların özgürce dolaşımına engel teşkil eden mali karakterdeki hükümlerin değiştirilmesi veya yürürlükten kaldırılması” olarak tanımlamıştır. Tanım kapsamında, AB ülkelerinde genel harcama vergileri olan KDV ve ÖTV uyumlaştırma çalışmalarında önemli bir mesafe kaydedilmiş, kurumlar vergisi alanında ise; çifte vergilendirmenin önlenmesi, üye ülke şirketlerinin birleşmesinin/devrinin düzenlenmesi ve vergi kaçakçılığı ile mücadele konularında çıkartılan direktiflerle dolaysız vergiler açısından da yakınlaştırma yapılmaya çalışılmıştır. Bilici’ye göre (2007:175); dolaylı vergiler açısından geçerli olan vergi uyumlaştırması yapma zorunluluğu, AB ile Gümrük Birliği içinde olan Türkiye için geçerli değildir. Çünkü bu durum tam üyelik aşamasını ilgilendiren bir konudur ve AB ile yapılan Ankara Anlaşması’nda, vergilendirme ile ilgili Roma Anlaşması hükümlerinin Türkiye-AT ilişkilerinde uygulanacağı öngörülmüşse de, bu konuda özel hükümler getiren Katma Protokol ve 6/03/1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararında uyum zorunluluğuyla ilgili bir hüküm yer almamıştır. Ancak, Türkiye adaylık sürecinde oluşacak sorunları önceden çözebilmek adına KDV ve ÖTV’nin yasalaştırılması sürecinde AB’ye uyumu hedef almıştır ve 44 Türkiye devlet yardımları açısından Gümrük Birliği nedeniyle, fiili olarak birlik üyesi devlet gibi sorumlu tutulmuştur (Esin: 2005). Ancak AR-GE’nin ve KOBİ’lerin desteklenmesine, çevre korumaya, az gelişmiş bölgelerin ve kırsal alanların gelişmesine yönelik yardımlar yapılabilmektedir. 45 AB, bu ilkeyi ülkelerin kendi aralarındaki çifte vergilemeyi önleme anlaşmaları ile çözmesi yolunu benimsemiştir. Türkiye hali hazırda pek çok ülke ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması yapmıştır. 46 ATKA dolaylı vergilerle ilgili temel hüküm olan 93. maddesinde “uyumlaştırma” kavramını tercih etmiş, “yakınlaştırma” kavramı ise dolaylı vergilerin dışında kalan ve ikincil önem arz eden mevzuat ile ilgili olarak kullanılmıştır (Bilici, 2007:171172). 69 ülkemizdeki KDV ve ÖTV uygulaması temelde AB ile uyumlu hale getirilmiştir. Türkiye’deki KDV, tüketim tipi yayılı muamele vergisi olması, matrahın tespitinde ödenen KDV’nin indirilmesi, ihracatta KDV iadesi, verginin yansıtılabilmesi gibi nitelikleriyle AB sistemine uygun olmasına rağmen vergi tabanında ve oranları konularında bazı farklılıklar vardır. Türkiye’de daha çok ekonomik ve askeri, AB’de ise eğitim ve sağlık alanlarında tanınmış olan KDV istisnaları, tam-kısmi istisna uygulaması, hizmet ihracında KDV istisnasının uygulanması, bankacılık ve sigortacılık işlemlerinin vergi kapsamına alınması gibi konularda da farklılaşmaktadır.47 KDV oranları konusunda ise 19 Ekim 1993 sayılı Konsey Direktifi ile üye ülkelerin KDV oranlarının birbirine yaklaştırılması amacıyla, standart oranın %15’den, indirimli oranın ise %5’den az olmaması karara bağlanmıştır. Temmuz 2008 itibarıyla bazı AB ülkelerinin uyguladığı KDV oranları ise arka sayfada yer verdiğimiz Tablo 25’den görülebilir. 19 Ekim 1993 sayılı Konsey Direktifinin ekinde yer alan kitap, gazete, ilaç, otel, restoran, kaynak suları, yiyecekler, kesme çiçekçilik gibi bazı mal ve hizmetler üzerine aşağıdaki tabloda bazı ülkelerin uyguladığı “süper indirimli KDV oranı” uygulayabilmelerine olanak tanınmıştır. Aynı direktifte indirimli oranın bir ya da iki indirimli oran olarak uygulanabileceği hükme bağlanmıştır. Ancak Birliğin, KDV uyumlaştırması kapsamında gelecekte ulaşmaya çalıştığı nokta ülkesel farklılıklardan arınmış iki oranlı ve mümkün olduğunca istisnalardan arınmış bir KDV ve harcama vergisi sistemidir. 47 Daha ayrıntılı bilgi için bkz: Bilici, 2007:207-221. 70 Tablo 25: Bazı AB Ülkelerinde KDV Oranları (%) Süper İndirimli Standart Ülkeler İndirimli Sıfır Oran Oran Oran Oran Almanya 7 19 Yok Bulgaristan 7 20 Yok Çek Cumhuriyeti 9 19 Var* Finlandiya 8/17 22 Var Fransa 2,1 5,5 19,6 Yok Hollanda 6 19 Yok İngiltere 5 17,5 Var İspanya 4 7 16 Yok İsveç 6/12 25 Var İtalya 4 10 20 Yok Macaristan 5 20 Yok Polonya 3 7 22 Var Romanya 9 19 Yok Slovakya 10 19 Var* Yunanistan 4,5 9 19 Yok Kaynak: European Commission, 2008:3 *Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’daki sıfır oran, sadece yolcu taşımacılığı için sınırlı olarak uygulanmaktadır. Ülkemizde 01/08/2002 tarihinden bu yana %18 olarak uygulanan standart KDV oranı yanında, %8 ve %1 olmak üzere iki indirimli oran daha yürürlüktedir. Bu oranları AB uygulaması ile karşılaştırdığımızda, oran seviyesinin %5-%15 olan AB müktesebatına yakın olduğunu ancak ülkemiz yaşam ve geçim standartlarına oranla yüksek olduğunu söyleyebiliriz. 06/11/2007 tarihinde açıklanan Avrupa Komisyonu, Türkiye İlerleme Raporu’nda,48 KDV’de kısmi uyumlaştırma gerçekleştirildiği ancak son dönemde tekstil, lokantacılık, huzurevleri sektörlerinde yapılan vergi indirimlerinin ve %1 oranında uygulanan KDV’nin Birlik düzenlemelerine aykırı olduğu ifade edilmiştir. Bizde olduğu gibi AB’de de gıda, sağlık, ilaç, dinlenme hizmetleri indirilmiş orana tabi tutulmakta, ancak bizim mevzuatımızdan farklı olarak ulaşım, temizlik alımları da indirilmiş oran kapsamında vergilendirilmektedir (Bilici, 2007:277). 48 Bu Rapora www.abgs.gov.tr sitesinden erişilebilir. 71 01/08/2002 tarihinde yürürlüğe giren ÖTV Kanunu,49 1984’de yasalaşan KDVK’dan sonra dolaylı vergi alanında gerçekleştirilen en önemli harcama vergisi reformudur. ÖTV, bu özelliğinin yanında AB müktesebatına uyumu sağlayan ve vergi sistemimizi önemli ölçüde sadeleştiren bir vergi olmuştur. Tüketim vergisi olarak alınan ve yansıtılabilen ÖTV, bu özelliği nedeniyle az sayıda ürün üzerinden alınmasına rağmen (210 çeşit mal grubu), hasılatı bakımından toplam vergi hasılatının 1/4’ünü geçmektedir. Mükellef sayısı (1.500 civarında) oldukça az ve yönetimi kolay bir vergi olan ÖTV, aşağıda listelenmiş olan dört grup ürün üzerinden toplu muamele vergisi olarak alınmaktadır: - I sayılı Liste: Akaryakıtlar, doğalgaz, madeni yağlar ve solvent türevleri. - II sayılı Liste: Otomobil, diğer nakil vasıtaları, uçak, helikopter, yat. - III sayılı Liste: Alkollü ve gazlı içecekler, sigara ve tütün mamulleri. - IV sayılı Liste: Bazı lüks tüketim maddeleri, beyaz ve elektronik ev aletleri. KDV ile birlikte AB’de uygulanan tüketim vergisi olan ÖTV konusunda da 1992 yılında arka arkaya çıkarılan direktiflerle uyumlaştırma süreci hızlandırılmıştır. Sonraki yıllarda da bu konuda çok sayıda direktif çıkartılmıştır. Ancak üye ülkelerin; vergi tabanı farklılığı, hasılat kaygısı, oran sayısı ve farklılığı gibi nedenlerle uyumlaştırma çabaları KDV’den daha yavaş ilerlemektedir. KDV’ye tabi olan bazı ürünleri de kapsamına alan ÖTV uygulamasında, KDV dahil fiyat üzerinden ayrıca ÖTV tahsil edilmektedir. Matrahın tespit şekli ülkemizde de AB paralelindedir. Ancak bizde yukarıda dört liste halinde özetlediğimiz Türkiye ÖTV uygulaması, kapsam olarak AB’den daha geniş tutulmuştur. Avrupa Komisyonu’na göre (2009),50 Birlik üyesi bütün ülkelerde ÖTV, aşağıdaki üç temel ürün grubu üzerine uygulanmaktadır: - Alkollü içecekler (Bira-şarap ve bunların dışında kalan alkollü içecekler), - Tütünden imal edilmiş ürünler (Sigaralar ve sigaralar dışındaki tütün mamulleri), 49 12/06/2002 tarih ve 24783 sayılı Resmi Gazete. http://ec.europa.eu/taxation_customs/taxation/excise_duties/gen_overview/index_ en.htm 50 72 - Enerji ürünleri (Isınma ve araçlarda kullanılan petrol ve benzin ürünleri, doğal gaz, kömür, elektrik). Uyumlaştırmanın yoğunlaştığı bu ürün grupları dışında; bazı ülkeler tuz, kahve, şeker, aydınlatma aletleri, ampuller, kakao, kibrit, bazı yağlı tohumlar, malt, çikolata ve şekerleme gibi ürünler üzerinden de ÖTV almaktadırlar, fakat ÖTV hasılatının %90’ını aşan kısmı yukarıda saydığımız ürünler üzerinden alınmaktadır (Bilici, 2007:231-232). AB, üç grup ürün dışında ÖTV uyumlaştırması yapmamaktadır. Üye ülkelerde uyumlaştırma yapılması gereken ürünler üzerindeki ciddi oransal farklılıklar, uyumlaştırma çabalarını zorlaştırmaktadır. Ancak Birlik bu ürünler üzerinde, bazı istisnalar dışında, minimum oranlar konusunda vergi uyumunu sağlamıştır. Bu oranlar aşağıdaki Tablo 26’da verilmiştir. Tablo 26: AB’de Uygulanması Zorunlu Minimum ÖTV Oranları Alkollü İçecekler Enerji Ürünleri Tütün Ürünleri Ürünler Matrah Oran/Tutar %57 veya 66 euro Sarmalık İnce Tütün PSF* veya 1000 Adet PSF* veya kg ya da 1000 Adet PSF* veya kg Başına %33 veya 29 euro Diğer İçmelik Tütün PSF* veya kg Başına %20 veya 20 euro Kurşunlu Petrol 1000 Litre Başına 421 euro Kurşunsuz Petrol 1000 Litre Başına 350 euro Gazyağı (Ticari) 1000 Litre Başına 18 euro Gazyağı (İtici Güç) 1000 Litre Başına 330 euro Kerosen** (Ticari) 1000 Litre Başına 18 euro Kerosen (İtici Güç) 1000 Litre Başına 302 euro Ağır Fueloil 1000 Litre Başına 13 euro LPG** ve Metan (Ticari) 1000 Litre Başına 36 euro LPG ve Metan (İtici Güç) 1000 Litre Başına 100 euro Bira Hektolitre/Plato Derecesi 0.748 /1.87 euro Şarap Hektolitre (100 L) Başına 0 euro Alkol Hektolitre (100 L) Başına 550 euro Sigaralar Puro ve Sigariyyolar %5 veya 11 euro Kaynak: Bilici, 2007:234-235. * PSF:Perakende Satış Fiyatı **Kerosen ve LPG’nin ısınma amaçlı kullanılması durumunda 0 euro, gazyağının ısınma amaçlı kullanılmasında ise 18 euro maktu ÖTV söz konusu olmaktadır. Ancak minimum oran olan bu tutarların üzerinde vergi alınabilmektedir. 73 Ülkemizde uygulanan ÖTV, II sayılı (otomobil, diğer nakil vasıtaları, motosiklet, uçak, helikopter, yat, kotra) ve IV sayılı Listelerde (bazı lüks tüketim maddeleri, silahlar, beyaz ve elektronik ev aletleri) yer alan ürünler AB uygulamasında yer almadığından daha geniş kapsamlıdır. Ayrıca I sayılı Listedeki kerosen, III sayılı Listedeki gazlı içecekler, şarap ve fermente içecekler bakımından kapsam daha geniş tutulmuştur. Ancak AB, Türkiye’den farklı olarak kömür, kok ve elektriği ÖTV kapsamında vergilendirmektedir (Güran, 2005:279-280). Oran konusunda ise 1.4.2. No’lu başlık altında incelediğimiz üzere; KDV ve ÖTV ürün fiyatları üzerinde önemli bir yük oluşturmaktadır. Bilici’ye göre, ülkemizde kurşunsuz benzin, elektrik, sigara, bira, şarap, sert içki, otomobil alımı ve telefon hizmetleri üzerindeki dolaylı vergi yükü AB ve OECD ülkeleri içinde üst sırada/sıralarda, doğalgazda ise orta sıralardadır (2006:203). Bu ürünler üzerindeki yükün önemli ağırlığı ise ÖTV uygulamasından kaynaklanmaktadır. Üstelik oranların son noktalara kadar zorlanıyor olması benzin, mazot, alkollü içecekler, sigara gibi ÖTV’ye tabi ürünler üzerindeki kayıp ve kaçak oranlarını artırmakta, vergi oranlarının yüksekliği enerji fiyatlarını yükselttiğinden sanayicimizin rekabet yeteneğini azaltmaktadır. Türkiye; 06/11/2007 tarihli İlerleme Raporu’na göre, ÖTV uyumlaştırması konusunda sınırlı bir ilerleme kaydetmiştir. Raporda ülkemizdeki Tütün Fonu uygulamasının Birlik müktesebatına aykırı olduğu, tütün ve alkol ürünleri üzerindeki vergi yapısının Birlikle uyumlu olmadığı, alkollü içkilerdeki vergi oranlarının alkol derecesinden çok ürün çeşidine göre uygulandığı ve bu konuda ayrımcı vergileme uygulamalarının devam ettiği vurgulanmıştır (Avrupa Komisyonu, 2007:51-52). Ancak bu tür sorunların üye ülkeler arasında da olduğu, bu konularda ATAD’ın değişik kararlar verdiği göz önünde tutulursa, Türkiye’nin uyumlaştırma kapsamındaki durumunun çok da kötü olmadığı da söylenebilir. Sonuç olarak; yüksek dolaylı vergi oranlarının kamu finansmanı sağlaması, yüksek ÖTV oranlarının negatif dışsallık yaratan içki ve sigara kullanımı ve üst gelir gruplarının kullandığı ürünleri hedef alarak gelir dağılımında düzenleyici rol alması açısından olumlu sonuçlar verse de, sistemin hasılat yapısını bozduğu açıktır. Bu nedenle, AB tarafından belirlenmiş olan minimum oranlara uymak kaydıyla yüksek vergi oranının uygulandığı mal gruplarında oran indirimine gidilmesi gerekmektedir (Güran, 2005:282-283). Ülkemizin dolaylı vergileme alanında AB’ye giriş sürecinde uyumlaştırma yapma yükümlülüğü ve mevcut uyumu göz önünde 74 tutulduğunda, zaten modernizasyon ve AB’ye uyum amacıyla kabul ettiğimiz KDV ve ÖTV sisteminin yapısal değişiminden çok revizyona ihtiyacı olduğu açıktır. Bu nedenle kapsamlı vergi reformu alternatiflerini konu ettiğimiz ikinci bölümde, ülkemizin dolaysız vergiler açısından kapsamlı reforma olan ihtiyacı göz önünde tutularak, alternatif gelir vergisi sistemleri konu edilmiştir. 75 İKİNCİ BÖLÜM VERGİ REFORMU İÇİN ALTERNATİF EĞİLİMLER Bu bölümde dünya çapında, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde kapsamlı gelir vergisinin alternatifi olarak ortaya çıkan sistemler ele alınmıştır. Kapsamlı gelir vergisi sistemi dünyada ağırlıklı olarak uygulanan bir sistem olmakla birlikte, bu sisteminin zayıf tarafları ülkeleri yeni arayışlar içine sürüklemektedir. Uygulamada farklılıklar olsa da, kapsamlı gelir vergisi sistemlerini reforma tabi tutan ülkelerdeki gelir vergilemesine alternatif olarak sayabileceğimiz eğilimler; düz oranlı gelir vergisi sistemi, ikili gelir vergisi sistemi ve kişisel harcama vergisi sistemleridir. Düz oranlı gelir vergisi sistemi 1990’ların ortalarına kadar küçük birkaç devletin; ikili vergi sistemi İskandinav ülkelerinin uyguladığı bir sistemdir. Kişisel harcama vergisi ise başarısız olan Hindistan ve Sri Lanka uygulamaları dışında, diğer ülkelerce başvurulan bir vergileme yöntemi olmamıştır. Ancak kapsamlı gelir vergisi sisteminin alternatifi olan düz oranı gelir ve ikili gelir vergisi sistemi uygulamalarının geçmişten günümüze arttığı, özellikle son dönemde vergi reformu yapan ülkelerin düz oranlı, ikili ya da yarı ikili sistemlere popüler olarak başvurduğu, kişisel harcama vergisinin ise literatürde tartışılmaya devam edildiği görülmektedir. Dünyadaki vergi sistemi uygulamalarına baktığımızda, son dönemde vergi reformu yapan ülkelerin kapsamlı gelir vergisi sisteminden kısmen ya da tamamen ayrıldıkları görülmektedir. Küreselleşme sürecinin hızlanması, sermeyenin ve doğrudan yatırımların akışkanlığının artmasına ve vergi rekabetinin hız kazanmasına neden olmuştur. Ülkeler koruma amaçlı olarak mevcut artan oranlı vergi sistemleri içinde; sermaye kazançlarını ayrımcı vergilendirmekte, vergi oranlarını düşürmekte, yabancı sermaye ve ayrıcalıklı sektörler için vergi kolaylıkları getirmekte veya bu olanakları sağlayan düz oranlı ya da ikili vergi reformlarına başvurmaktadırlar. Özellikle Avrupa’daki gelişmekte olan ülkelerde son dönemde yoğunlaşan vergi rekabeti, önemli bir kısmı geçiş ekonomisi olan bu ülkelerin vergi oranlarını düşürme, vergi sistemlerini basitleştirme yarışına girmelerine neden olmuştur. Bu yarışın en çarpıcı örneği düz oranlı vergi reformlarıdır. 1994 yılına kadar dünyada sadece dört küçük ülkenin uyguladığı düz oranlı vergi sistemi, günümüzde pek çok ülke tarafından 76 uygulanmaktadır ve kapsamlı gelir vergisi sisteminden sonra en yaygın vergi sistemi haline gelmiştir. Düz oranlı vergi sistemi, 2000 sonrasında özellikle Rusya’nın da bu sisteme geçmesiyle günümüzde, Doğu Avrupa ve Merkezi Asya ülkeleri arasında yaygın bir şekilde uygulanan vergi sistemi haline gelmiştir. Benzer şekilde İskandinav ülkelerinde farklılıklarla uygulanan ikili gelir vergisi sistemi, sermaye ve yatırım çekebilmek maksadıyla, sermaye gelirlerini düşük, çalışma gelirlerini artan oranlı tarifede vergilendirmiştir. Hollanda gibi bazı gelişmiş Avrupa ülkeleri ise sermaye tutabilmek amacıyla ikili sistemi kendilerine uyarlayarak kabul etmiştir. Vergi sistemlerini reforma tabi tutan ülkeler genellikle reformla uygulamaya koydukları sistemi değişik toplumsal, ekonomik ya da siyasi sebeplerle teorideki asıllarına uygun olarak yasalaştıramamışlardır. Örneğin, kapsamlı gelir vergisi ve ikili vergi sistemlerini saf manada uygulayan ülke yoktur ve OECD ülkelerinin çok büyük bir çoğunluğu yarı kapsamlı gelir vergisi ya da yarı ikili sistem olarak karakterize edilebilecek bir uygulama içindedirler (OECD, 2006(b):81). Bu bölümde sırasıyla, kapsamlı gelir vergisinin alternatifi olabilecek düz oranlı gelir vergisi (flat tax), ikili gelir vergisi (dual income tax) ve kişisel harcama vergisi (personal expenditure tax) sistemlerinin genel özellikleri, işleyişleri, bu sistemlerin uygulama farklılıkları, avantaj ve dezavantajları konu edilecektir. Aşağıda anlatacağımız bu alternatif sistemler saf ya da asıllarına uygun olarak konu edilmiştir. Saydığımız vergileme eğilimlerine ilave olarak, bu sistemlerin yakınında yer alan ve türev sistemler olarak ifade edebileceğimiz alternatiflere de olabildiğince yer verilecektir. 2.1. Düz Oranlı Gelir Vergisi Sistemi Vergi tarifeleri, ortalama vergi oranının gelişimine göre; artan oranlı, düz oranlı ve tersine artan oranlı tarifeler olarak sınıflandırılmakta, vergiler de tarife yapılarına göre isimlendirilmektedir. Matrahla birlikte ortalama vergi oranın arttığı tarife yapısına sahip vergiler artan oranlı; matrahın artmasıyla birlikte ortalama vergi oranının azaldığı tarife yapısına sahip vergiler azalan oranlı; matrahtaki artışa rağmen ortalama vergi oranının değişmediği tarife yapısına sahip vergiler ise düz oranlı vergiler olarak adlandırılmaktadır. 77 Genellikle kişisel gelir, bazen de servet vergilerinde kullanılan artan oranlı tarife yapısı, Şekil 4’de de görüleceği üzere, gelir düzeyine göre hazırlanmış çoğalan dilimlerden ve bu dilimlere uygulanan artan marjinal vergi oranlarından oluşmaktadır. Artan oranlı tarife yapısı, gelir arttıkça ödenecek vergiyi de otomatik olarak artırdığından, düşük gelirlilerin düşük, yüksek gelirlilerin yüksek vergi ödemesini sağlayarak bireylerin ödeme güçlerine göre vergilendirilmesine ve vergilemede eşitlikçi (Benthamcı ya da Rawlsian) bir adalet anlayışının sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Oran % Marjinal Vergi Oranı Oran % Ortalama Vergi = Marjinal Vergi Oranı Oranı Ortalama Vergi Oranı Gelir Gelir Kaynak: Piper ve Murphy, 2005:39 Şekil 4: Artan ve Düz Oranlı Tarife Yapıları Düz oranlı tarife, genellikle tüketim vergilerinde sık başvurulan bir tarife yapısıdır. Bu tür vergilerin akla ilk gelen örnekleri KDV, ÖTV gibi küresel tabanda uygulanan tüketim vergileridir. Yukarıdaki Şekil 4’de de görüldüğü üzere; düz oranlı tarifede, matrah değişse de bu matraha uygulanacak marjinal vergi oranı sabit kalmaktadır. Böylece ortalama vergi oranı ile marjinal vergi oranı her gelir düzeyinde birbirine eşit olmaktadır. Bu tarifenin spesifik ya da advarolem esaslara dayanarak uygulanması ise tarifenin özüne etki etmemektedir. Azalan oranlı vergi yapısında marjinal vergi oranı, tarifede en alt gelir diliminin üstünde bulunan tüm gelir için ortalama vergi oranının altındadır (Dileyici, 2003:70). Yani artan oranlı vergilemenin tersine, ilk diliminden sonra elde edilen gelir arttıkça, marjinal gelire daha düşük oran uygulanmakta ve ortalama vergi oranı düşmektedir. Böylece azalan oranlı 78 tarife yapısında, çalışma-boş zaman tercihi yapan ücretlilerin çalışarak; üretici birimlerin daha çok üreterek daha çok kazanç elde etmeleri teşvik görmektedir. Ancak günümüz vergilerinde azalan oranlı tarifeye pek başvurulmamaktadır. Bu bölümde, Hall ve Rabushka’nın 1980’lerdeki önerileri doğrultusunda konu edindiğimiz düz oranlı vergi sistemi ise; kapsamlı gelir vergisi sistemindeki artan oranlı tarifenin yerine düz oranı seçen, gelir ve kurumlar vergisini aynı çatı altında, daha geniş tabanda ve daha düşük bir düz oranda vergilendirmeyi esas alan bir sistemdir. Bu yönüyle düz oran, orandan ziyade bir vergileme eğilimini ifade etmektedir. Bu şekilde tarifeleri daha geniş açıdan ele aldığımızda, artan ve düz oranlı tarifelerin vergi sistemlerinin yapısını ve eğilimini belirlediğini söylenebiliriz. Çünkü artan oranlı ve düz oranlı vergi sistemleri, tarifeler üzerine kurgulanmıştır ve tarifelerin ötesinde bir vergileme tekniğini ifade etmektedir. Kay (1990:36), artan oranlı vergilemeyi, amacını yansıtacak şekilde “gelir dağılımına müdahale derecesi” olarak tanımlamıştır. Sarıoğlu ise (2002:221), bir tarife biçimi olmaktan ziyade bir vergi sistemi sorunu olan artan oranlılığı; marjinal vergi oranının ortalama vergi oranından büyüklüğü yanında, tüm vergi sisteminin gelir dağılımına müdahale ederek mevcut gelir dağılımını alt gelir grupları lehine değiştirme kabiliyeti olarak tanımlamaktadır. Artan oranlı vergi sisteminin bu müdahaleci yaklaşımı karşısında, düz oranlı vergi sistemi gelir dağılımına müdahale etmediği, vergi oranlarını düşük uygulandığı, çalışma boş zaman tercihinde nötr olduğu, istisna ve muafiyet uygulamaları ile piyasa sistemini yönlendirmediği için temel esasları itibarıyla daha liberal bir sistemdir. Düz oranlı gelir vergisi sistemi; marjinal ve ortalama vergi oranlarını eşitlemenin yanında, kişisel ve işletme kazançlarını eşit ve düşük oranda vergiye tabi tutan, sistemdeki vergi kolaylıklarını kaldırarak vergi tabanını genişleten, vergi sistemini basitleştirerek yönetim ve uyum maliyetlerini azaltan bir sistemdir. Ancak bu sistemdeki uygulama farklılıkları, üç farklı düz oranlı vergileme şeklini ortaya çıkarmıştır. Şekil 5, bu farklılıklar gözetilerek çizilmiş ve A (saf düz oran), B (gizli artan oranlı düz oran), C (iadeli düz oran) olarak isimlendirilen üç farklı düz oran uygulaması şekil üzerinde geometrik olarak gösterilmiştir. 79 Vergi Sonrası Gelir Vergi Sonrası Gelir = Vergi Öncesi Gelir A B C Z Temel Gelir 45 Temel Vergi (Geçim) İndirimi Kaynak: Piper ve Murphy, 2005:40 Vergi Öncesi Gelir (Matrah) Şekil 5: Düz Oranlı Vergileme Yöntemleri Şekilde, 45 derecelik açıyla çizilmiş olan ve eksenlerin orta noktası olan doğru üzerindeki tüm noktalarda toplam gelir (vergi öncesi-gross income) ve harcanabilir gelir (vergi sonrası-disposable income) birbirine eşittir ve bu doğru üzerindeki gelirler için vergi ödenmeyecektir. 45 derecelik doğrunun altında kalan alanda, vergi öncesi gelir vergi sonrası gelirden büyük olduğundan aradaki fark kadar vergi yükümlülüğü söz konusu olacaktır. Bu hattın üzerinde kalan alanda vergi sonrası gelir vergi öncesi gelirden büyük olduğundan bu kısımda elde edilen kazançlar için bu iki değer arasındaki olumlu fark kadar vergi iadesi söz konusu olacaktır (Piper ve Murphy, 2005:39). A, düz oranlı vergilemenin en basit ve sade halini sembolize etmektedir. Saf anlamda düz oranlı vergi sistemi de diyebileceğimiz bu durum daha çok teoriyi yansıtmaktadır. Bu sisteme geçen ülkelerdeki uygulamalara baktığımızda, sistemi genellikle asgari geçim indirimi ile uyguladıklarını söyleyebiliriz. Sistemin geçim indirimiyle birlikte uygulanması durumunda ortalama vergi oranı marjinal vergi oranının altında kalacağından, sistem kendi içinde gizli artan oranlı hale gelecektir. Şekilde bu yöntemdeki düz oranlı vergileme B doğrusu ile gösterilmiştir. C doğrusu 80 ile gösterilen düz oran uygulaması ise B’de olduğu gibi saf düz oranlı sistemden uzak olan bir yöntemdir ve düz oranlı vergilemenin bu yönteminde herkes için vergi iadesi, geliri Z noktasının altında olan alt gelir grupları için negatif gelir vergisi söz konusu olacaktır. Günümüzde düz oranlı vergi sistemine geçen ülkeler daha çok Orta ve Doğu Avrupa’da yer alan geçiş ekonomileridir. Düz oranlı sisteme geçen bu ülkelerdeki sosyal devlet uygulamaları sonucu düz oranlı vergi sistemi Şekil 6’da gösterdiğimiz, geçim indirimi ile birlikte uygulandığından, ortalama vergi oranı gelirle birlikte yükselmekte ve sistem kendi içinde gizli artan oranlı hale gelmektedir. Ortalama Vergi Oranı % Geçim İndirimi Tutarı (0G1) Ortalama Vergi Oranı 0 G1 Gelir Şekil 6: Gizli Artan Oranlı Gelir Vergisi Tarifesi Orta ve Doğu Avrupa bölgesindeki vergi rekabeti sonucu 2000 sonrası dönemde bu bölgedeki ülkeler birbiri ardına düz oranlı gelir vergisi sistemine geçmişler ve yeni geçen ülkeler öncekilere göre daha rekabetçi vergi oranı belirlemişlerdir. Aşağıdaki Tablo 27’den takip edilebileceği üzere, 2001 yılında Rusya’nın bu sisteme geçişi ile düz oranlı vergi sistemine geçen ülke sayısı aniden artmıştır. 81 Tablo 27: Düz Oranlı Vergi Sistemine Geçen Ülkeler ve Vergi Oranları Vergi Oranı Ülkeler Reform Yılı Bireysel Kazançlar İşletme Kazançları Jersey 1940 20 20 Hong Kong 1947 16 - Guernsay 1960 20 20 Jamaika 1986 33,5 33,5 Estonya 1994 26 26 Litvanya 1994 33 15 Letonya 1995 25 15 Rusya 2001 13 24 Sırbistan 2003 14 14 Irak 2003 15 15 Slovakya 2004 19 19 Ukrayna 2004 13 - Polonya 2004 - 19 Gürcistan 2004 12 12 Romanya 2005 16 16 Paraguay 2005 10 - Karadağ 2007 15 (2009-2010 yılında) 9 Çek Cumhuriyeti 2007 15 19 (2010 yılında) Bulgaristan 2007 10 10 Arnavutluk 2007 10 10 Kaynak: Hadler, Moloi ve Wallace, 2007:28’den yararlanılarak hazırlanmıştır. Çoğu geçiş ekonomisi olan bu ülkelerdeki düz oranlı vergi sistemi farklı oran ve şekillerde uygulanmaktadır. Örneğin; düz oranlı vergi sistemi gelir ve kurumlar vergisini birleştirmesine rağmen Rusya uygulamasında olduğu gibi bazı ülkelerin kurumlar vergisini sistemin dışında tuttuğu; Çek Cumhuriyeti’nde olduğu gibi kurum kazançlarını sisteme kademeli bir geçişle dahil ettiği; Tablo 27’de de görülebileceği üzere, sistemin ana 82 özelliklerinden biri olan bireysel ve kurumsal kazancın eşit oranda vergilendirilmesi meselesinde bazı ülkelerin esnek davrandığı; sistemi geçim indirimi ile birlikte uygulayan bu ülkelerden bazılarının diğer vergi kolaylıklarından bazılarını uygulamaya devam ettiği bilinmektedir. Elli yılı aşkın süredir uygulaması olan düz oranlı vergi sistemi ilk olarak 1940 yılında Jersey`de ve 1947 yılında Hong Kong`da, Hall ve Rabuska’nın önerilerinden çok önce uygulanmıştır. Literatürde ise bu konudaki tartışmalar Freidman’ın “Kapitalizm ve Özgürlük” (1962) adlı eserindeki önerilerinden bu yana devam etmekte olup, Hall ve Rabuska’nın 1983 ve 1985’de yayımladıkları eserlerle mali gündeme tekrar taşınmıştır. 1994-95 yıllarında Estonya, Litvanya ve Letonya’nın ardından 2001 yılında Rusya’nın düz oranlı vergilemeye geçmesi ile Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin hemen hemen tamamı bölgede artan vergi rekabetinin sonucu bu sisteme geçmek zorunda kalmıştır. Bölgedeki bu eğilime, dünyanın değişik bölgelerinden başka ülkelerin de dahil olmasıyla düz oranlı vergileme Sistemi literatürde ağırlıklı tartışma konularından biri haline gelmiştir. Bu tartışmaları alevlendiren bir başka neden ise bu önerinin, ABD’de kongre üyesi Dick Army tarafından hazırlanan yasa tasarısında ve Cumhuriyetçi başkan adayı Steve Forbes tarafından 1996 seçim kampanyasında kullanılmasıdır (Grecu, 2000:12). Literatürde başlayan bu tartışmalar, düz oranlı vergileme konusunda Hall ve Rabushka’nın önerileri dışında daha farklı vergileme önerilerinin ortaya çıkmasını da sağlamıştır. Hall ve Rabushka’nın önerilerinin paraleli ya da alternatifinde yer alan bu öneriler, vergi konusunun tanımlanması ve oranının belirlenmesi, bağış ve yardımların gider yazılması, emlak kredisi faiz oranların indirim konusu yapılabilmesi konularında farklılıklar göstermektedir.51 Bu önerilerin en tanınmışlarından biri olan Steve Forbes’un “Ücret Vergisi” önerisinde, Hall ve Rabushka’dan farklı olarak emekli maaşlarının beyannameye dahil edilmediği, kişisel indirim tutarlarının yüksek tutulduğu, ücret gelirleri beyannamesinin yine kartpostal büyüklüğünde ve daha özet hazırlandığı söylenebilir (Sease ve Herman, 1996:37-38). 51 Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan başlıca düz oranlı vergi önerileri: Army-Shelby Önerisi, Kemp Önerisi, Gramm Önerisi, Forbes Önerisi, Mack Önerisi, Domenici-Nunn Önerisi, Lugar Önerisi ve Gephardt Önerisidir. 83 Düz oranlı gelir vergisinin paralelindeki önerilerden biri de Princeton Üniversitesi’nden David Bradford’un “X-Tax” önerisidir. Bu vergi sisteminde vergi tabanı, işletme vergisi ve ücret vergisi (compensation tax) olmak üzere iki bileşenden oluşmaktadır. İşletme vergisi kapsamında, ticari satış gelirlerinden işçilere yapılan ödemeler ve diğer harcamalar düşülerek bulunan matraha, ücret gelirleri tarifesinin en üst dilimi için belirlenmiş olan oran uygulanır. Sistemin tarife yapısına bakıldığında işletme kazançlarının, ücret gelirlerinden yüksek ve düz oranda vergilendirilmek istendiği görülmektedir. İşletme kazancı dışında çalışma geliri elde eden gerçek kişilerin ise işletme kazançlarının aksine, sıfır orandan başlayan ve iki basamaklı bir tarife ile vergilendirilmeleri önerilmiştir. Bu sistemde ücret gelirlerine mevcut sistemde olduğu gibi ayrıca vergi indirimi de uygulanabilir (Bradford, 2003:3). Emek gelirleri lehine ayrımcı vergilemeyi esas alan bu uygulamanın, sermaye ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkelerde uygulanabilme ihtimali düşüktür. Çünkü bu ülkeler vergi rekabeti kapsamında yabancı sermaye çekebilmek için işletme kazançlarına farklı istisna ve indirimler tanımakta, bu sistemin aksine sermaye gelirlerini emek gelirlerinden daha düşük oranda vergilendirmekte ve sermaye lehine vergilemeyi esas alan ikili gelir vergisi sistemine geçmeyi tercih etmektedir. X-tax önerisinde, düz oranlı vergi sisteminde olduğu gibi işletmeler ve çalışanların kazançları gelir vergisi altında vergilendirilmek istenmektedir. Bradford’un önerisinde, temel vergi yapısı düz oranlı gelir vergisi ile örtüşmesine rağmen, farklılık düz oranlı vergilemede bireyler ve firmalar için önerilen tek vergi oranı yerine, bireyler için iki basamaklı artan marjinal oranlarda, firmalar için bireylere uygulanan tarifenin en yüksek oranında vergilemenin önerilmesidir (Hadler, Moloi ve Wallace, 2007:5 ve Edwards, 2005(a):18). X-tax önerisinde olduğu gibi düz oranlı vergileme konusundaki diğer önerilerde de ciddi boyutta farklılıklar olduğu söylenemez, çünkü bu önerilerin çıkış nedeni ortak olup; mevcut kapsamlı gelir vergilemesi içindeki temel aksaklıkların giderilerek basitlik, adalet ve etkinliğin sağlandığı düz oranlı bir vergi reformunun gerçekleştirilmesidir. Bradford (2003:1-2) X-tax önerisini, ABD’deki vergi sisteminin yeniden yapılandırılması için hazırlanan diğer planlarda olduğu gibi, mevcut sistemden iki konuda ayrıştığını ifade etmektedir. Bu farklılıklardan ilki, işletmeler ve çalışanların kazançlarından oluşan vergi matrahının sıkı koordinasyonu; ikincisi ise, işletme ve çalışanların uyum içinde 84 vergilendirilmesinin teşvik edilmesi ve işletme vergi matrahının belirlenmesinde harcama yerine tahakkuk eden gelirin esas alınmasıdır. Hall ve Rabuska’nın düz oranlı vergi sistemi önerisi, hem bireysel ücretin hem de işletme kazançların vergilemesinde kullanılan tek ve düşük oranlı bir vergi olup, mevcut gelir ve kurumlar vergisini ikame edecek şekilde tasarlanmıştır. Düz oranlı vergi sisteminde; mevcut gelir ve kurumlar vergisi mevzuatında yer alan tüm indirim, istisna ve muafiyetlerin kaldırılması öngörüldüğünden vergi tabanının genişlemesi ve sistemin basitleşmesi beklenmekte, bu olumlu gelişmelerin sonucu olarak da vergi oranının düz ve düşük uygulanması hedeflenmektedir. Hall ve Rabuska’nın önerdiği düz oranlı gelir vergisi ücretler ve işletmeler için aynı oranda ama farklı olarak uygulanmaktadır. Sistemde, ticari kazançlar için kesin bir düz oran; ücret niteliğindeki kazançlar için bireylerin medeni durumlarına göre uygulanan geçim indirimi nedeniyle, sistemin belirli bir tutarın üzerindeki geliri vergilendirmesi sonucu gizli artan oran uygulanmaktadır. Düz oranlı gelir vergisi sistemine geçen ülke uygulamalarına baktığımızda ise sistemin; (1) vergi oranının düşük uygulanması ama bireysel ve kurumsal kazançlara eşit uygulama zorunluluğunun olmaması, (2) standart ve özel şahsi indirim tutarlarının reform öncesi uygulamalara göre yükseltilmesi, (3) ilave vergi indirimi ve istisnaların azaltılması ve (4) gelir ve kurumlar vergisi entegrasyonunu sağlanması olmak üzere dört genel karakteristik özelliği ön plana çıkmaktadır (Hadler, Moloi ve Wallace, 2007:2). Düz oranlı vergi sisteminin; teori ve uygulamasına ilişkin anlattığımız genel özelliklerine ilave olarak, sistemin esasları ve işleyişi ile ilgili detaylar ve uygulama sonuçlarının sağladığı avantajlar ve olumsuz yanlar aşağıdaki alt başlıklar altında incelenmiştir. 2.1.1. Düz Oranlı Vergi Sisteminin İşleyişi ve Esasları Bireylerin ücret niteliğindeki gelirlerini ve kurumsal kazançları aynı sistem içerisinde ve tek defaya mahsus vergilendirmeyi esas alan düz oranlı gelir vergisi, uygulama prensipleri açısından temel vergileme ilkeleri ile uyumlu, düşük ve düz oranlı bir vergi olarak tanıtılmaktadır. Gelir, kapsamlı gelir vergisi sisteminde kişisel ve kurumsal tabanda ayrı ayrı vergilendirilirken, düz oranlı vergi sisteminde aynı çatı altında ama ücret ve işletme geliri şeklinde ayrılarak vergilendirilmektedir. Düz oranlı gelir 85 vergisi sistemindeki bu ayrıma göre; işverenlerce çalışanlara ücret adı altında yapılan ödemelerin önemli bir kısmı üzerinden “Bireysel Gelir Vergisi”, bu gelir dışında kalan tüm gelirler ve kazançlar üzerinden ise “İşletme Vergisi” ödenmesi gerekmektedir. Birbirleriyle entegre bir yapıya sahip olan bireysel gelir vergisi ve işletme vergisinde, kazançların vergilendirilmesinde oransal bir farklılık olmaması, matrahın anlaşılır ve kısa olarak düzenlenmiş olan beyannameler sayesinde kolayca beyan edilebilmesi öngörülmüştür. Düz oranlı vergi sisteminin iki ana parçasından biri olan bireysel gelir vergisi, işverenlerce ücretlilere yapılan ücret, maaş, emekli maaşı ödemelerini konu edinmektedir. Bireysel gelir vergisi matrahının tespitinde, işverenlerce ücretlilere ödenen emeklilik katkı payları ve ek ödemeler ücretten sayılmamakta, yani emekli maaşları üzerindeki gelir vergisi işverenin emeklilik katkı payı primlerini yatırdığında değil, işçinin emekli maaşını almaya başladığında ödenmektedir (Hall ve Rabuska, 1995:58). Ücret, maaş, emekli maaşı ödemeleri dışındaki gelirler ise aşağıda ayrıntısından bahsedeceğimiz işletme vergisinin konusuna girmektedir. Düz oranlı gelir vergisi sistemi içinde vergi kolaylıklarına yer verilmemektedir. Ancak Tablo 28’de de görüleceği üzere, kişilerin medeni durumları ve çocuk sayılarına göre standart indirimler uygulanmaktadır. Düz oranlı verginin içinde bu şekilde geçim indirimi müessesesinin olması ise verginin tarife yapısını gizli artan oranlı hale getirmektedir. Ücret, maaş ve emekli aylıkları, ailevi duruma göre kazanılan indirimler, dönem içinde ödenen vergiler kişisel bilgileri de dahil ettiğimizde 18 satırdan oluşan basit bir beyanname ile bildirilmektedir. Bireysel ücret gelirleri beyannamesi olarak isimlendirilen bu beyannamenin bir örneği aşağıdaki tabloda verilmiştir. 86 Tablo 28: Bireysel Ücret Vergisi Beyannamesi Form 1 Bireysel Gelir (Ücret) Vergisi 1995 Adınız Soyadınız Sosyal Sigorta Numaranız Ev Adresi Eşinizin Sosyal Güvenlik Numarası Şehir, Eyalet, Posta Kodu Mesleğiniz : Eşinizin Mesleği : 1 Ücret ve Maaşlar……………………………......... 1 ........................... 2 Emeklilik Maaşları……………………………...... ………………... 3 Toplam Gelir (satır 1+2 )……………………… 2 3 4 Standart İndirimler……………………………….. 6 ……………….. b. 9,500 $ Bekarlar için……………………………. 4b ……………….. c. 14,000 $ Aile reisi beyanı……………….…...... 4c ……………….. 9 ……………….. Eş hariç bağımlı sayısı…………………………… Bağımlılar için standart indirim tutarı (5×4,500 $) 7 Standart İndirimler Toplamı (satır 4+6 )………… 8 ……………….. 4a a. 16,500 $ Evliler için ortak beyan………………. 5 …………..….. Matrah (satır 3-7, eğer pozitif ise)…………… Vergi (satır 8 ×%19 )…………………………… 10 İşveren Tarafından Yapılan Stopajlar…………… 11 Ödenecek Vergi (satır 9-10, eğer pozitif ise )… 12 İade Edilecek Vergi (satır 10-9, eğer pozitif ise) 5 6 7 8 9 10 11 12 ……………... ………….….. ……….…….. ……………… ……………… ……………… ………………. Kaynak: Hall ve Rabushka, 1995:59 Düz oranlı bireysel ücret vergisi mükellefleri, elde ettikleri ücreti ve dönem içinde kesinti yoluyla ödedikleri vergi miktarını bilmeleri durumunda yukarıdaki beyannameyi uzman yardımı almaksızın rahatlıkla doldurabilirler. Bunun dışında matrahın hesaplanmasında önemli olan bir başka husus ise standart indirimlerdir. Bu indirimler kişinin medeni durumuna, beyanın ortak yapılıp yapılmadığına, bakmakla yükümlü olunan bağımlı sayısına göre değişmektedir. Örneğin, eşi çalışmayan ve bir çocuğu olan mükellefin beyanında, eşle birlikte beyan için 16.500 $ ve tek bağımlı için 4.500 $ olmak üzere 21.000 $ yıllık indirim hakkı olacaktır. Vergi; toplam gelirden, standart indirimler toplamı düşüldükten sonra bulunan matraha %19 vergi oranının uygulanması ile hesaplanır. Hesaplanan vergiden, yıl içinde kesinti yoluyla ödenen vergilerin düşülmesiyle ödenecek 87 ya da iade edilecek vergi hesaplanmış olur. Burada üzerinde durulması gereken nokta ise standart indirim tutarlarıdır. Mükellefler kapsamlı gelir vergisi sisteminde çok sayıda vergi kolaylığından faydalanabilirken, düz oranlı sistemde ücret geliri elde edenlere sağlanan standart indirimler dışından mali sosyal koruma müessesesi uygulanmamaktadır. Bu nedenle düz oranlı vergi reformu yapan ülke uygulamalarında reform sonrası standart oranlar yükseltilerek uygulanmıştır (Hadler, Moloi ve Wallace, 2007:2-3; Piper ve Murphy, 2005:44). Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere; ücret, maaş ve emekli maaşlarına uygulanan bireysel ücret vergisi, Hall ve Rabushka’nın (1995:60) da ifade ettiği üzere, kapsamlı bir gelir vergisi değildir. Ücret vergisini tamamlayan işletme vergisi, ücret dışındaki gelirleri vergilendirmekte ve düz oranlı vergileme içinde yer alan bu vergileme şekilleri birlikte sağlam bir vergi sistemi oluşturmaktadır. Düz oranlı vergi sisteminin ikinci parçası olan,“İşletme Vergisi” ile amaçlanan; kurumlar vergisi mükelleflerinin de düz oranlı vergiye dahil edilmesi yanında, gelir vergisi içinde ticari, zirai, mesleki kazançlar ile menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarını elde eden ortaklık ya da bireysel mükelleflerin de aynı koşullarda vergilendirilmesidir. Yani işletme vergisinde amaç ücret, maaş, emekli maaşları dışında kalan tüm işletme ve ortaklık gelirlerinin vergiye tabi tutulmasıdır. İşletme vergisi, ücretler dışında kalan tüm gelirleri bir defa vergilemek için kurgulanmıştır. Sistemde faiz ve kâr payı ödemeleri ve işletme sahiplerine yapılan diğer menkul sermaye iratları indirim konusu yapılamamaktadır. Yani sermaye kazançları işletme düzeyinde vergilendirilmekte (Edwards, 2005(a):19), bireysel sermayenin yatırılması karşılığında elde edilen iratlar ise bireysel gelir vergisi matrahına dahil edilmemektedir. Bunun sonucu olarak, kişilerin işletmelerden elde ettikleri kazançların tümü işletme bünyesinde vergilendirilmiş olmaktadır (Hall ve Rabuska, 1995:61). Böylece hem kişiler hem de işletmeler tarafından elde edilen tüm gelirin vergilendirilmesi sağlanmakta (Feld, 1995:604) ve faiz ya da kâr payı gibi sermaye gelirlerinin kişisel düzeyde tekrar vergilendirilmemesi nedeniyle çifte vergilendirme problemi de yaşanmamaktadır. 88 Hall ve Rabuska (1995:61), işletme vergisine tabi olan kazançları aşağıdaki gibi sıralamış ve bu kaynaklardan elde edilen kazançların, en büyüğünden en küçüğüne kadar tüm işletmeler, ortaklıklar, bağımsız çalışanlarca Tablo 29’da gösterilen İşletme Vergisi Beyannamesi ile bildirilmesini kurgulamıştır: - Fabrika ve ekipmanlarının kullanılmasından elde edilen kazançlar, - Telif hakları, patentler gibi fikri hakların kullanılmasından elde edilen kazançlar, - Geçmişteki inşaat, pazarlama, reklam organizasyonlarından elde edilen kazançlar, - Üst yönetici ve işletmede çalışan ortaklardan, katkısından daha az ödeme yapılmış olanların kazançları, işletmeye - Doktorlar, avukatlar ve diğer mesleki kazanç sahiplerinin bu faaliyetlerden kendi adlarına ya da ortak olarak elde ettikleri kazançlar, - Apartman dairesi ya da diğer gayrimenkullerin kiralanmasından elde edilen kiralar, - İşçilere ücreti dışında sağlanan emeklilik primi benzeri ek olanaklar. Tablo 29’da yer verdiğimiz beyannamenin ilk satırında yer verilen brüt satış gelirleri, mal ve hizmet satışından, bunların değişimi veya dış ticaretten elde edilen kazançlar ile tesis, ekipman ve arazi satışından elde edilen gelirler toplamıdır (Sease ve Herman, 1996:78). Beyannamede de yer aldığı üzere, işletme vergisi matrahının tespiti sırasında işletmeler brüt satış kazançlarından, bu kazançların elde edilmesi için yaptıkları mal ve hizmet alımlarını; çalışanlarına maaş, ücret ve emeklilik katkı ödemelerini; makine, malzeme, ekipman, bina ve diğer harcamalarını indirebilmekte; fakat faiz, kar payı, işçilere emeklilik katkı payları dışında yapılan ödemeler, işverene düşen ücret vergileri ve şüpheli alacaklar gibi harcamaları (Edwards, 2005(a):19,37) ve diğer ödemeleri indirememektedir. Sistemde makine, demirbaş, bina ve ekipman alımları harcamanın yapıldığı yılda tek seferde gider yazılabildiği için amortisman uygulamasına gerek kalmamaktadır. 89 Tablo 29: Bireysel İşletme Gelirleri Beyannamesi Form 2 İşletme Vergisi Beyannamesi 1995 Ticaret Unvanı İşveren Kimlik Numarası Adres İlçe Şehir, Eyalet, Posta Kodu Temel Ürün 1 Brüt satış gelirleri………………………….... 2 İndirilebilecek giderler……………………. 1 …………………………….. …………………………….. a Mal, hizmet ve malzeme alımları………....... 2a …………………………….. b Maaş, ücret, emeklilik maaşları…….…….... 2b …………………………….. c Makine, bina ve arazi alımları……………... 2c …………………………….. 3 İndirilebilecek giderler toplamı (satır a+b+c).. 3 …………………………….. 4 Matrah (satır 1 – 3 )…………………………. 4 …………………………….. 5 Hesaplanan Vergi (satır 4×%19)……………. 5 …………………………….. 6 1994 yılı taşınabilir zararı…………………… 6 …………………………….. 7 Endeksleme faiz tutarı (satır 6×%6)………… 7 …………………………….. 8 1995 yılına taşınacak toplam (satır 6+7)…... 8 …………………………….. 9 Ödenecek vergi (satır 5–8 pozitifse)………. 9 …………………………….. 10 1996’ya taşınacak tutar (satır 8–5 pozitifse).. 10 …………………………….. Kaynak: Hall ve Rabushka, 1995:62 İşletme vergisi kapsamında vergi indirim ve istisnalarına yer verilmemiştir. Sistemde işletmelere sağlanan tek kolaylık geçmiş yıl zararlarının ileriki yıllara taşınabilmesi olanağıdır. İşletmeler, Tablo 29 satır 7’de de görüleceği üzere, geçmiş yıl zararlarını her yıl piyasa faiz oranıyla endekslemeye tabi tutmakta ve geçmiş yıl zararlarını reel değeri ile indirebilmekte, üstelik zararlarını herhangi bir süre sınırlamasına tabi olmadan taşıyabilmektedirler. Tablo 29’da da görüleceği üzere, ilgili yıla taşınan geçmiş yıl zararı ve endeksleme faiz tutarları toplamı (satır 8), o yılda hesaplanan vergi tutarından (satır 5) büyük ise, arasındaki pozitif fark bir sonraki yıla (satır 10) taşınmakta, böylece işletme geçmiş yıl zararı telafi olunana dek vergi ödememektedir. 90 Artan oranlı vergi sisteminin alternatifi olan bu sistem, düz oran sayesinde vergi yükünü düşürmeyi, düşük oran sayesinde vergi tabanını genişletmeyi, vergi sistemini basitleştirmeyi, yönetim ve uyum maliyetlerini düşürmeyi, vergi itaatini artırmayı, piyasa ekonomisi ile daha uyumlu bir vergi sistemi oluşturulmasını hedef almaktadır. Sistemin kurucu ve savunucuları, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi durumunda vergilemeden beklenen verimin mükellefleri yormadan elde edilebileceğini ifade etmektedirler. Düz oranlı vergilemenin teorisine ve bu sisteme geçen Doğu Avrupa ülkelerindeki uygulamasına baktığımızda, sistemin temel esaslarını aşağıdaki başlıklar altında sayabiliriz (Hadler, Moloi ve Wallace, 2007; Giray, 2006; Mitchell, 2005): a. Tüm vergi mükelleflerine tek, düz ve düşük bir vergi oranı uygulamak: Hemen hemen bütün düz oranlı gelir vergisi önerilerinde %20’den daha düşük, düz ve tek bir gelir vergisi oranı önerilmektedir. Bu siteme geçen ülkelerde vergi oranı, 2001 sonrası dönemde vergi rekabeti sonucu olabildiğince düşürülmüş, hatta sistemi son olarak uygulamaya başlayan ülkelerde oran %9-%10 seviyesinde kadar indirilmiştir (Tablo 27). Vergi oranının düşük ve düz olması marjinal kazanç üzerindeki vergi yükünü artan oranlı sisteme göre düşürdüğü için gelir etkisi yaratacağı ifade edilmektedir. Çünkü Dunn’a göre (2006:5), marjinal oranların yüksekliği, iş ve kazanç fırsatı daha fazla olan kişilerin servetleri üzerinde caydırıcı etki yaratmaktadır. Düz ve düşük oranlı vergilerin bu nedenle özel sektör yatırımlarını artırmasında ve aynı zamanda vergi kayıp ve kaçaklarının önlenmesinde etkili olacağı söylenebilir. Teorik çalışmalarda, işletme ve bireysel kazançların aynı sistemde ve aynı oranda vergilendirilmesi önerilmektedir. Ancak uygulamaya baktığımızda Tablo 27’de de takip edileceği üzere, gelir ve kurumlar vergisi oranlarının eşitlenmesi konusunda bir esneklik olduğu, bazı ülkelerin ticari kazançları daha yüksek ya da düşük oranlarda vergilemeye tabi tuttuğu ya da sermaye kazançlarının farklı oranlarda vergilendirildiği görülebilir. Düz oranlı vergi reformu yapan; Rusya’nın kurumsal kazançlar için henüz bu sisteme geçmediği, Çek Cumhuriyeti’nde ise kurumlar vergisinin 2010 yılında sisteme dahil edileceği bilinmektedir. Yani ülkeler sistemi teorideki aslına uygun ama kendi koşullarına adapte ederek uygulamaktadırlar. b. Geliri, herhangi bir muafiyet, indirim veya istisna olmadan yani, vergi kolaylıklarını mevzuattan çıkartarak vergilendirmek: Teşvik sisteminin 91 her geçen gün yeni teknolojiler, bölgeler, sektörler, ekonomi politikaları doğrultusunda yeniden düzenlenmeye çalışılması hem sistemin bütünlüğünü bozmakta hem de sistemin karmaşıklığına yol açarak mükelleflerin vergi algılamasını olumsuz etkilemektedir. Düz oranlı vergi sisteminde, vergi kolaylıklarının sistem dışında bırakılmasıyla sistemin basitleşmesi ve mükelleflerin kendileri için anlaşılır olan mevzuatı uygulamalarının kolaylaşması beklenmektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere bu sistemde ücretlilere uygulanan standart indirimler dışında ne ücretlilere ne de ticari gelirlere indirim, istisna ve muafiyet hakkı verilmemektedir. Vergi tabanındaki kolaylıkların sistemden çıkartılması ile önemli ölçüde basitleşen sistem, gelirin Tablo 28 ve Tablo 29’da örneklendirdiğimiz büyüklükteki beyannamelerle yapılmasını öngörerek uygulamanın da basitleşmesini sağlamaktadır. Düz oranlı vergi sistemi önerilerinde, sadece geçim indirimi gibi standart bir indirim, gelirden indirilmekte ve geçim indirimi tutarı içinde gelir elde eden düşük gelirli mükellefler için sıfır vergi oranı yaratılabilmektedir. Düşük gelirin vergilendirilmediği, yüksek gelirler üzerinde marjinal vergi oranlarının olmadığı bir vergi sisteminde vergi yükü, yüksek gelirli mükelleflerden orta gelirli mükellefler üzerine kaymaktadır (Foster, 1995:2-5). Düz oranlı vergilemeye geçen ülke uygulamalarına baktığımızda ekseriyetle standart ya da geçim indirimi dışındaki vergi kolaylıklarını sistemden çıkardıkları söylenebilir. Ancak bu ülkelerin reform öncesi uygulamalarında yer alan standart indirimler, reform sonrasında olabildiğince yükseltilmiş bu sayede sistem, yüksek gelir düzeylerinde çok etkili olmasa da, gelire orantılı tarife uygulamak yerine kendiliğinden artan oranlı hale getirilmiştir (Hadler, Moloi ve Wallace, 2007:3). c. Geliri sadece bir defa vergiye tabi tutarak, tasarruf ve yatırımlar üzerindeki çifte vergilemeyi ortadan kaldırmak: Düz oranlı gelir vergisi sisteminde faiz, kâr payı gibi gelirler vergi matrahına dahil edilmemektedir. Maaş, ücret ve emekli maaşı alan mükellefler için matrah, bu gelirler toplamından standart indirimler yapıldıktan sonra kalan tutardan; işletme kazançları için matrah, elde edilen brüt gelirden mal, malzeme, hizmet alımları; maaş, ücret ve emeklilik katkı payları; bina, arazi ve ekipman harcamaları düşüldükten sonra kalan tutardan oluşmaktadır (Hall ve Rabuska, 1995:58-63). Böylece tasarruf ve yatırımlardan elde edilen tüm kazançlar matraha dahil edilmemekte, bu tür kazançlar işletme bünyesinde 92 vergilendirilip, kişisel düzeyde vergilendirilmediği için çifte vergilendirme sorunu da ortadan kalkmaktadır (Owens, 2006:22). Örneğin; bir işletme elde ettiği kazanç üzerinden işletme vergisi ödeyecek, vergi sonrası geliri ortaklara dağıttığında kâr payı dağıtımı, ne stopaj ne de beyan yoluyla tekrar vergilendirilmeyecektir. Böylece sistem, geliri sadece bir defa vergiye tabi tutarken tasarruf ve yatırım gelirlerini vergi dışı tutmakta ve çifte vergilemeyi ortadan kaldırmaktadır. Düz oranlı vergilemede gelirin bir defa vergilendirilmesi; tasarruf ve yatırımlar üzerindeki vergi yükünün düşmesini, sermaye birikimin hızlanmasını ve istihdam hacminin artmasını kontrol edecektir (Mitchell, 2005). d. Düz oranlı gelir vergisi tüketime odaklıdır: Düz oranlı vergi sisteminde yeni yatırım harcamalarının tamamı yatırımın yapıldığı yılda giderleştirildiğinden (Edwards, 2005(a):19) sistem tesis yapımı, makine ve teçhizat alımı gibi yatırım aktivitelerini vergilendirmemektedir. Bu nedenle muhasebe düzeninde amortisman ve envanter hesapları kullanılmamaktadır (Gerçek, 1999:126). Matrahın tespitinde maaş, ücret ve sosyal haklardan oluşan kişisel kazançlara, ücret geliri dışındaki tasarruflardan kazanılan kâr payı, faiz, kira gibi sermaye kazançları dahil edilmediğinden, tasarrufların getirileri vergi dışı kalmaktadır. Hall ve Rabushka’nın önerisi olan düz oranlı gelir vergisi sistemi; yatırım harcamalarını ve tasarrufları vergilendirmediği, geliri harcanıldığında vergilendirdiği için harcama tabanlı bir vergi olarak nitelendirilmektedir. Sistemin bu şekilde uygulanması; vergi tabanının etkinliğinin artması ile hasılatta verim artışı beklenmesi yanında, sermaye birikimi ve tasarruf artışı da sağlanacaktır (Emes ve Clement, 2001:17). 2.1.2. Düz Oranlı Vergilemenin Avantajları Düz oranlı vergilemenin 1994 yılında Estonya ve Litvanya tarafından denenmesi, 2001 ve sonrasında başta Rusya ve diğer Doğu Bloğu ülkelerinin bu sisteme geçmesiyle; uygulama sonuçları sistemi uygulamak isteyen diğer ülkelere ve literatüre önemli bilgiler sağlamıştır. Bu konuda, daha çok teorik düzeyde yapılmakta olan tartışmalar, uygulama sonuçlarının görülmesiyle farklı noktalara gelmiştir. Düz oranlı vergi sisteminin; gerek teori düzeyindeki tartışmalardan, gerekse sistemi uygulayan ülkelerdeki uygulama sonuçlarından önemli avantajları olduğu görülmektedir. Bu avantajları şöyle sıralayabiliriz: 93 2.1.2.1. Hızlı Ekonomik Büyüme ve Refah Artışı Düz oranlı vergi sisteminin önemli özelliklerinden biri; çalışma, tasarruf ve yatırımlar üzerindeki vergi yükünü azaltarak ekonomik büyümeyi teşvik etmesidir. Sistem, düşük vergi oranı ile bir taraftan bireyler üzerindeki marjinal vergi yükünü azaltarak çalışmayı teşvik etmekte ve gelir etkisi yaratmakta, diğer taraftan tasarruf ve yatırımlar üzerindeki çifte vergilemeyi ortadan kaldırarak tasarruf ve yatırımların artmasını ve böylece üretimi ve sermaye birikimini teşvik etmektedir. Çalışma, tasarruf ve yatırım gibi üretici ekonomik davranışları teşvik eden düz oranlı vergi sistemi, bu sayede ekonominin uzun dönem büyüme hızına da olumlu katkı sağlayacaktır (Mitchell, 2005). Ekonominin büyümesiyle GSMH ve kişi başına gelir; buna bağlı olarak da ulusal ve kişisel refah artacaktır. Sistem, uzun dönemli büyümeyi de sağlaması durumunda özellikle alt gelir grupları için önemli refah artışları sağlayabilir. Mitchell’in (2005), ABD için yaptığı hesaplamaya göre; düz oranlı gelir vergisi uzun dönem büyüme hızının sadece %0,5 puan artırması durumunda, dört kişilik ortalama bir ailenin geliri 10 yıldan sonra 5.000 USD kadar artabilir. Sistemin; işletmelerde vergi sonrası kârı artırması ve aynı işletme kazancının ortaklara dağıtımının tekrar vergilendirilmemesi nedeniyle sermaye birikimini ve özel sektör yatırımlarını ve düşük oran sayesinde de doğrudan yabancı sermaye girişlerini hızlandıracağı söylenebilir. Ayrıca sistemde işletmelerin elde ettikleri sermaye kazançları ve temettü gelirleri de vergilendirilmeyeceğinden büyüme hızında artış olacaktır (Beşinci, 2007). Ancak daha çok orta gelir düzeyindeki ülkelerin uyguladığı düz oranlı sistemin, bu ülkelerdeki istikrarsız büyümeyi tek başına düzeltmesi de beklenmemelidir. Zira düz oranlı reform yapan ülkelerdeki reform sonrası büyüme rakamlarına baktığımızda genel olarak reel büyümenin sağlandığını, ancak reform sonrası reel büyümenin yavaşladığı ülkelerin de olduğunu söyleyebiliriz (Hadler, Moloi ve Wallace, 2007:32). 2.1.2.2. Kayıt Dışı Ekonominin Küçülmesi Türkiye gibi gelişmekte olan ve büyük ölçekli ekonomilerin en önemli problemlerinden biri de kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin varlığıdır. Bu durum bir taraftan vergileme ilkelerinden sapma yaratırken, bir taraftan da toplumda vergi bilincinin ve vergi itaatinin azalmasına yol açabilir. Gelişmekte olan ülkelerde; kayıt dışı ekonomik faaliyetlerinin en önemli 94 sebeplerinden biri de yüksek vergi oranlarıdır. Tuncer’e göre (2007:12), düz oranlı vergi uygulamasıyla gelişmekte olan ülkeler için önemli bir sorun olan kayıt dışılık otomatik olarak aşılacaktır. Çünkü düz oranlı vergi sistemi özünde “tek ve düşük oranı” esas alan bir yapıya sahiptir ve bu sayede mükelleflerin vergi ödevlerine daha sadık olmaları, yani vergi kaçırmamaları öngörülmektedir. Ayrıca sistemin istisna, indirim ve muafiyetleri ortadan kaldırmasıyla mükelleflerin yasal statüde de olsa vergiden kaçınma olanakları kalmamakta, ayrıca devletin vergi kaçırma ve vergiden kaçınma faaliyetlerini önlemeye yönelik katlandığı uygulama maliyetleri de azalacaktır (Karayılmazlar, 2001:122). Düz oranlı gelir vergilemesi konusunda yapılan teorik çalışmalar ve bu sisteme geçen ülkelerin tecrübelerine dayanan uygulamalarda; sistemin kayıt dışı ekonomik faaliyetler azalttığına ilişkin bulgulara yer verilmiştir. Örneğin, Rusya uygulaması ile ilgili çalışmalarda, düz oranlı vergi reformuna geçişle birlikte idari etkinliğin, gönüllü bildirimlerin ve vergi itaatinin arttığına ilişkin saptamalara yer verilmiştir (Ivanova, Keen ve Klemn, 2005:36-38; Gorodnichenko, Vazquez ve Peter, 2008:35-36). 2.1.2.3. Basitlik Düz oranlı vergi sisteminin, mevcut artan oranlı sisteme göre en önemli özelliği basitliği sağlamasıdır. Çünkü mevcut sistemlerin kişisel, bölgesel, sektörel olarak sağladığı muafiyet, istisna ve indirimler aynı vergi için farklı vergileme koşullarının ve ödemelerinin doğmasına neden olmaktadır. Pek çok ülkede mevcut sistem, vergilemenin klasik ve ana ilkelerinden biri olan basitliği sağlayamamaktadır. Basitlik; sadece vergi sisteminin kolay anlaşılmasını değil, aynı zamanda vergi kurallarına uyum maliyetlerinin düşük olmasını (iktisadilik) da içermektedir (Bartlett, 1996:1). Karmaşıklık mükellef için; zaman, muhasebe, danışmanlık, kırtasiye, hukuki sorunlarda avukat ve mahkeme gibi bir takım maliyetleri ortaya çıkarmaktadır. İdare içinse, karmaşıklık nedeniyle ortaya çıkan donanım, işlem, personel maliyetlerin artması ve vergilemenin iktisadiliğinin azalması anlamını taşır. Reform ile sistemin basitleştirilmesi vergileme maliyetlerinin düşmesini sağlayacaktır. Dalrymple (2005) ve Türkan’ın (1997:8) aktardığına göre; ABD’de yapılan 95 araştırmalarda, mevcut vergi sisteminin sistemin basitleşmesinin, zaman,52 idari maliyetlerde tasarruf53 ve çevre54 konularında önemli tasarruflar sağlayacağı ya da vergileme maliyetlerinin önemli oranda düşeceği bulgularına ulaşılmıştır. Düz oranlı vergileme sistemi olabildiğince basit tasarlandığı ve vergi kolaylıkları kaldırdığı için siyasilerin sisteme müdahalelerini engellemiş, düşük oran ve basit mevzuat sayesinde vergi kaçırma maliyetlerini yükselterek vergi itaatine de katkı sağlamıştır. Düz oranlı vergi sistemi; içinde vergi kolaylıkları ve oransal farklılıklar bulundurmadığı ve kolay beyan edilebildiği için vergi sistemini mevcut sistemlere göre basitleştiren bir yapıya sahiptir. Bunun sonucu olarak da vergi idaresinin vergi toplama, personel ve denetim maliyetlerini; mükelleflerin kaynak ve zaman maliyetlerini azalarak iktisadilik de sağlanmaktadır. 2.1.2.4. Adalet Adil bir vergilemenin yapılabilmesi için konulan vergilerin genellik, eşitlik ve kanunilik ilkelerine dayandırılması gerekmektedir. Bu ilkelerin sağlanmasında vergi tarifeleri etkili bir politika aracı olarak kullanmaktadır. Gelir vergisinin artan oranlı uygulanmasını savunanlar eşitlik ilkesine uyum nedeniyle, düz oranlı vergi sistemini savunanlar ise genellik ilkesi nedeniyle kurguladıkları sistemin daha adil olduğunu iddia etmektedirler. Artan oranlı vergi sistemlerinde adalet ilkesinin uygulaması iktidar yaklaşımı çerçevesinde gerçekleşmekte ve tarife yapısı sayesinde aynı ödeme gücüne sahip bireyler eşit vergilendirilirken, farklı ödeme gücüne sahip bireyler farklı vergilendirilerek yatay ve dikey eşitlik sağlanmaktadır. Sosyal adaletin sağlanması amacıyla uygulanan vergi kolaylıkları ise artan oranlı tarifenin genellik ilkesine uyumunu zedelemektedir. Düz oranlı vergi sistemleri, bünyesinde indirim, barındırmaması, sosyal ya da siyasi sebeplerle de olsa başvurmaması ve vergi kanunlarının toplumun uygulanacağını ortaya koyması nedenleriyle genellik 52 istisna ve muafiyet vergi kolaylıklarına her kesimi için ilkesine uygundur. Mükelleflerin vergi iadesi alabilmek için her yıl 6,6 milyar saat zaman maliyetine katlanmaları, bunun da ortalama bir Amerikan ailesi için 27 saat ettiği hesaplamıştır. 53 İdarenin vergi tahsilatı için yılda 232 milyar USD civarında masraf ettiği ve kişi başına 900 USD vergi kurallarına uyum maliyeti düştüğü hesaplanmıştır. 54 Vergi idaresi mükelleflere 8 milyar sayfa form ve kılavuz göndermekte, sadece bunların üretimi için her yıl 293.760 ağaç kesilmesi gerekmektedir. 96 Ancak sistemin artan oranlı tarifeden vazgeçmesi dikey eşitliğe aykırıdır. Düz oranlı sistemde tarife değişmemekle birlikte, sistem içinde yer alan standart aile ya da geçim indirimi sayesinde gizli artan oranlı hale gelmektedir. Sistem içindeki gizli artan oranlılık sayesinde, çok kazanç elde eden bir mükellefin çok vergi ödemesi söz konusu olmakta ve ödeme gücüne uyum nedeniyle adalet ilkesi de sağlanmaktadır. 2.1.2.5. Etkinlik Vergisel açıdan etkinlik, konulan vergilerin tasarruf, yatırım, çalışma boş zaman tercihi ve bunlara bağlı olarak ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkiler göstermemesi olarak ifade edilmektedir (Dileyici, 2003:92). Ancak uygulamada, vergilemede adaletin sağlanması için getirilen bazı düzenlemeler etkinliğin sağlanması açısından sakıncalı olabilmektedir. Bu iki ilke arasındaki dengeyi koruma amacıyla geliştirilen “optimal vergileme” adil bir vergi yükü dağılımını sürdürme ve vergi gelirlerini artırma ihtiyacı nedeniyle ortaya çıkan sınırlamalara bağlı olarak verginin yol açtığı sapmaları en az seviyede tutma anlamına gelmektedir (Auerbach ve Hines, 2001:93). Artan oranlı vergi sistemlerinde farklı marjinal vergi oranları ve değişen işlemler, sermaye ve diğer girdilerin değişik sanayi kollarında farklı olarak vergilendirilmesine neden olmaktadır (Giray, 2006:2). Vergi kolaylıklarının uygulanması ve artan oranlı tarife sonucu, girişimcilerin yatırım kararlarında sektörel seçicilikleri de artmaktadır. Düz oranlı vergileme, sabit oranlı olması dolayısıyla yatırım ve çalışma boş zaman tercihleri üzerinde artan oranlı tarifede olduğu gibi yüksek ikame etkisi yaratmayacağından daha etkin bir vergileme şeklidir. Ayrıca sistemin geniş tabanlı olması ve ayrıcalıklı vergi hükümleri içermemesi sebebiyle mükelleflerin vergi oranına göre faaliyet kolu seçmelerini engellemesi ve vergi kaynaklı sapmalara neden olmaması (Caminada ve Goudswaard, 2001:475) kaynak kullanımında etkinliği sağlayıcı niteliktedir. Ancak tüm vergilerde olduğu gibi bu sistem de etkinlik kaybına neden olmaktadır. Fakat etkinlik kaybı ikame etkisine bağlı olduğundan, düz oranlı sistem artan oranlı vergi sistemlerinden daha az etkinlik kaybına neden olmaktadır (Karayılmazlar, 2001:120-121). Mahkeme kararlarının önemli bir kısmının mükellef lehine çıkması idarede; yargı sürecinin uzun olması ise yargıda etkinsizliğin olduğunun 97 göstergeleridir. Sade bir vergi sisteminin idare açısından bakıldığında; hem idari hataları ve uyuşmazlıkları hem de uyuşmazlık konusu olan dosya sayısını ve mahkemelerin hata riskini azaltması beklendiğinden yönetsel etkinliği de sağlayacağı söylenebilir. 2.1.2.6. Yabancı Sermaye Yatırımlarının Artması Gelişmekte olan ülkeler arasında, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin faktör ve vergi avantajı nedeniyle yabancı yatırımları çektikleri gözlenmektedir. Yabancı sermayenin bir ülkeyi tercih etmesinde şüphesiz pek çok neden vardır ancak, düşük oranlı sade bir vergi sistemi mali olarak yabancı sermayeyi cezbeden unsurların başındadır. AB pazarına yakın olan Doğu Bloğu ülkelerinin düz oranlı vergi sistemine geçişle oldukça çok yabancı yatırım çektiği, gelişmiş Avrupa ülkelerinin bundan rahatsız olduğu bilinen bir gerçektir. Doğu Avrupa’nın düz oranlı vergilemeye geçmesiyle başta Almanya ve Fransa olmak üzere sanayileşmiş Avrupa ülkeleri; yatırımların düşük vergi yükü ve işgücü maliyetleri nedeniyle bu ülkelere kayması endişesiyle bu ülkelerin vergi oranlarının yükselmesiyle sonuçlanacak vergi uyumlaştırma politikalarını savunmuşlardır (Ferhatoğlu, 2006:175). Madsen’e göre (2005), bu girişiminin başarısız olması düz oranlı vergi sisteminin kendi ülkelerinde uygulanabilirliğinin tartışılmasına neden olmuştur. Son dönemde Doğu Avrupa ülkeleri arasında düz oranlı vergi uygulamasıyla başlayan vergi rekabeti bu ülkelerin yatırım çekebilmek için birbiri ardına vergi indirmelerine gitmelerine neden olmuştur. Bu sistemin ekonomik birimler üzerindeki olumlu etkileri ile bu ülkeler hem ciddi miktarlarda yatırım çekmişler hem de Avrupa faktör, mal ve hizmet piyasalarında rekabetin artmasını sağlamışlardır. Hadler, Moloi ve Wallace’nin (2007:32) yaptıkları araştırmanın son bölümünde, düz oranlı vergi reformu gerçekleştiren ülkelerde içinde yabancı sermaye girişlerinin de yer aldığı ekonomik göstergelere yer vermişlerdir. Bu kaynaktaki verilere göre, Slovakya hariç diğer geçiş ülkelerinde yabancı sermaye yatırımları geçiş öncesi dönemin üç yıllık ortalamasından daha büyüktür. 2.1.2.7. Vergi Tabanının Genişlemesi Bir vergi sisteminde, tabanının büyüklüğünü belirleyen temel unsurlar; sistemde yer alan vergi kolaylıklarının az olması, vergi itaatinin yüksek veya kayıt dışılığın düşük olması, vergilemede genellik ilkesine uyulması olarak 98 sayılabilir. Günümüz vergi sistemlerinde maliye politikaları ve sosyal politikalar doğrultusunda uygulanan vergi kolaylıkları, bu kolaylıkların sistemi karmaşıklaştırması ve artan oranlı tarifenin de etkisiyle ortaya çıkan kayıt dışılık ve genellik ilkesinden verilen tavizler vergi tabanını daraltmaktadır. Düz oranlı vergi sisteminin savunucuları, sistemin temel amacı olan vergi kolaylıklarının kaldırılması, genellik ilkesine uyulması, vergi oranının düşük tutulması ve vergi itaatini artırıcı uygulamalarıyla tabanın önemli oranda genişleyeceğini ifade etmektedirler. Bu durum sistemin basitlikle birlikte üzerinde araştırmacıların hemfikir olduğu konulardan biridir. Ayrıca; düz oranlı vergilemenin çifte vergilemeyi önlemesi ve düşük oranda uygulanması sayesinde çalışma, tasarruf ve yatırımlar üzerinde olumlu etki görüleceğinden, bu etkilerin dolaylı sonucu olarak vergi tabanında bir büyüme beklenebilir. Sistemde, vergi tabanındaki direkt ya da dolaylı genişlemelere bağlı olarak, vergi oranları düşmesine rağmen vergi hasılatının artması beklenmektedir. Bazı araştırmacılarca bu beklentinin Rusya uygulamasında gerçekleştiği, ama bu durumun sadece düz oranlı vergi sistemiyle açıklanamayacağı ifade edilmektedir. Slovakya ve Romanya uygulamalarında ise gelir vergisi hasılatında azalma gözlenmiştir. 2.1.2.8. Politik Çıkarların Sona Ermesi İndirim, istisna ve muafiyet gibi vergi kolaylıkları vergi sistemlerinde sosyal, siyasal ya da ekonomik nedenlerle yer almaktadır. Vergi kolaylıklarının kanunların içine girişi ise ya politikacıların vaatleri karşılığı ya da baskı gruplarının çıkarlarına uygun davranılmasıyla sağlanmaktadır. Sektörel ve bölgesel olarak sağlanan bu avantajlar sektörde yer alan yandaşların ya da bölgede yer alan seçmenlerin kayırılmasına dönüktür. Düz oranlı gelir vergisi sistemine geçen ülkelerde siyasetin kurumsallaşmamış olması, reform öncesi uygulamalarda bazı kişi ya da grupların özel uygulamalara tabi tutulmasına neden olmuştur. Düz oranlı vergi sistemi vergi kolaylıklarına tamamen son verdiği, vergi mevzuatını olabildiğince küçülterek sık sık değiştirilmesine mani olduğu için, baskı gruplarının ve siyasetçilerin vergi politikaları üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırabilecektir. Düz oranlı vergi sistemini savunan maliyeciler yukarıda saydığımız avantajların dışında, bu sistemin ülkelerin rekabet 99 gücünü artıracağı, faiz oranlarının düşmesini sağlayacağı gibi başka avantajlar da saymaktadır (Mitchell,1997). 2.1.3. Düz Oranlı Vergilemenin Dezavantajları Günümüzde düz oranlı vergi sistemini uygulayan ülkelerin ve savunan maliyecilerin yanında; sistemin zayıf yanlarını ve eksiklikleri nedeniyle bu sistemi eleştiren bilim adamları da vardır. Bazen aynı hukuki düzenlemeler değişik toplumlarda, toplumsal farklılıklardan dolayı farklı sonuçlar doğurabilmektedir. Bu nedenle benzer bir iktisadi sistemi uygulayan, gelir dağılımının düzenli olduğu Doğu Bloğu ülkelerindeki uygulama sonuçları her ülke için aynı sonucu vermeyebilir. Düz oranlı vergileme konusundaki eleştiriler bu sistemin zenginler yararına olması sebebiyle vergilemede eşitsizlik yaratması ve idari açıdan da vergi hasılatını düşüreceği yönündeki beklentiler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ancak sistem, vergi kolaylıklarının kaldırılmasının bazı etkinsizlikler doğuracağı, sosyal ve bilimsel amaçlı yardımların gider yazılamamasının vakıf hizmetlerini aksatacağı yönünde eleştiri almaktadır. 2.1.3.1. Sistem Zenginlerin Yararına Adaletsizlik Yaratmaktadır Düz oranlı vergi sistemine karşı yapılan eleştirilerin en önde geleni bu sistemin esası olan düz oranın uygulanmaya başlamasıyla zenginler üzerindeki vergi yükünün orta gelir grubu üzerine kayacağının ileri sürülmesidir. Gerçekten vergi sisteminde adaletin temel ölçütü verginin gelir dağılımını alt ve orta sınıf lehine yeniden düzenleyerek gelir adaleti yaratmasıdır. Bunun da artan oranlı tarife yapısıyla sağlanabileceği ifade edilmektedir. Adalet ilkesi, bireylerin kamu hizmetlerinden istifadelerine göre vergilendirilmeleriyle de sağlanabilir. Ancak pek çok kamu hizmetinin fiyatlandırılamaz nitelikte olması buna manidir. Fakat üst gelir gruplarının kamunun sunduğu hizmetlerden, özellikle altyapı hizmetlerinden, daha fazla yararlandıkları düşünülürse; bu gruba sunulan kamu hizmeti vergiler yoluyla fiyatlandırabilir ve adalet sağlanabilir. Dunn’a göre (2006), ticaret sisteminde olanlar; otoyollar, köprü, karayolları, uydu ve iletişim hizmetlerinin çoğundan diğer kesimlere göre orantısız faydalanırlar ve bu hizmetleri finanse etmek için daha çok katkıda bulunmalıdırlar. Düz oranlı vergi yandaşları bu sistemin mevcut vergi sisteminden daha adil olduğunu savunmaktadırlar. Düz oran eşit gelir elde edenler arasında eşitlik yaratmaktadır. Ancak toplumsal mutabakat, yoksulların 100 vergilendirilmemesi, mükellefler arasında gelir farklarının ayrımcı vergilendirilmesi üzerine kurulmuştur (Pollack, 2007). Düz oranlı vergi sistemi içinde yer alan standart indirimler sayesinde yoksullar vergi dışı kalmakta ve vergi sistemi kendi içinde gizli artan oranlılığa sahip olmaktadır. Ancak Kaplow’un (2003:7) araştırmasına göre; aynı miktar indirim uygulansa bile orta sınıf mükellefler artan oranlı vergi sisteminde daha az vergi ödemektedirler. Hall ve Rabushka’nın kitabının 1983 baskısının ekinde, düz oranlı verginin en düşük gelirlilerin vergisini %78 artıracağı, en yüksek gelir dilimindeki aileler için verginin %41 düşeceği sonucu tahmin edilmiştir (Bankman ve Fried, 2007). Bu sisteme geçen Rusya, Slovakya, Romanya gibi ülkelere baktığımızda, reform sonucunda, vergi yükünün daha çok orta kesimlerin üzerinde kaldığı, alt gelir gruplarının yüksek geçim indirimi uygulaması, üst gelir gruplarının da vergi oranlarının düşmesi ile avantaj sağladığı görülmektedir. Düz oranlı vergi sistemi; faiz, kâr payı gibi klasik maliye anlayışında daha ağır vergilendirilmesi önerilen sermaye kazançlarını vergi dışı bırakarak başka bir adaletsizlik daha yaratmaktadır. Rothbard’a göre (1998) bu sistem, iki kişiden birinin emeği, diğerinin mirası karşılığı yıllık aynı miktar kazanmaları durumunda, mirası nedeniyle aynı kazancı elde eden şahsı vergilendirilmemesi nedeniyle adaletsizdir. 2.1.3.2. Vergi Hasılatında Azalma Yaratır Düz oranlı vergi sisteminin en belirgin özelliği vergi oranının düz ve düşük oluşudur. Bu verginin uygulanmasıyla, düşük ve orta gelirli mükelleflerin vergileri artarken, yüksek gelir gruplarına yapılan muazzam vergi indirimi nedeniyle devletin gelir kaybının olacağı ileri sürülmekte ve Amerikan Gelir İdaresi (IRS) tarafından yapılan bir araştırmaya göre; düz oranın %17 yerine, %22,9 olarak belirlenmesi gerektiği, bu oranın altında idarenin gelir kaybına uğrayacağı ifade edilmektedir (Türkan, 1997:13). Düz oranlı vergi sistemine geçen Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yapılan bir araştırmaya göre, bu ülkelerin vergi reformu öncesi ve sonrası vergi hasılatlarının GSYİH’ye oranı ortalama olarak hesaplanmış ve bu oran gelir vergisinde %4,4’den %4,1’e, kurumlar vergisinde %3,7’den %3,2’ye düşmüş, dolaylı vergilerin payı ise %9,4’den %10,5’e çıkmıştır (Keen, Kim ve Varsano, 2006). Bu da vergi yükünün gelir vergilerinden dolaylı vergilere 101 kaydırıldığını, hasılatlardaki azalışın dolaylı vergilerle telafi edildiğini göstermektedir. 2.1.3.3. Etkinlik Problemi Yaşanacaktır Vergi kredileri ve muafiyetlere ek olarak vergiye tabi gelirden yapılan kesintiler gelirin etkin vergilendirilmesini etkilemeyebilir (Jorgenson, 2003). Ayrıca istisna, muafiyet ve indirimlerin bazıları sosyal olarak istenilen bazı faaliyetleri teşvik etmek veya hükümet tarafından yapılan bir takım etkinsizlikleri gidermeye yöneliktir (Giray, 2006:5). Gerçekten de vergi politikaları içinde yer alan vergi kolaylıkları belirli bölge ya da sektördeki yatırım, üretim ve ihracatı cazip hale getirirler. Bu yönlendirmede amaç, kıt kaynakların en rasyonel şekilde kullanılmasını ve dağılımını sağlamak, yatırımcıları en uygun ve verimli alanlara ve bölgelere yöneltmek, ekonominin itici ve sürükleyici sektörlerini harekete geçirmek, yabancı sermaye ve döviz girdilerini artırmak olarak sayılabilir (Demirli, 2003:4). Bu yönüyle düşünüldüğünde, teşvik sisteminin parçası olan vergi kolaylıklarının etkinlik yarattıkları söylenebilir. Sistem, içerisinde hiç kolaylık barındırmaması ve devletin vergi politikasıyla ekonomik faaliyetlere müdahalesini önlemesi nedenleriyle, rekabet koşullarının olgunlaşmadığı gelişmekte olan ülkelerde kaynak kullanımında etkinlik problemi doğurabilir. 2.2. İkili Gelir Vergisi55 Sistemi Uluslararası literatürde “Dual Income Tax System” olarak ifade edilen ve Türkçeye “İkili Gelir Vergisi Sistemi” veya “Çift Oranlı Gelir Vergisi Sistemi” olarak çevrilebilen bu vergileme sistemi, 1980’li yıllarda İskandinav ülkelerinin (Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya)56 uygulamaya başladığı bir gelir vergisi sistemidir. İskandinav ülkelerinin değişik şekillerde uyguladığı sistem, OECD ülkelerindeki ve özellikle de 1986 Amerikan vergi reformunun prensiplerini esas almıştır (Nazalı, 55 Üniter gelir vergisi uygulamasında toplam safi gelirin vergilendirilmesinde ikili bir tarife yapısı ile gerçekleşiyorsa bu sisteme “çift elemanlı üniter gelir vergisi sistemi” denir. Bu sistemde değişik gelir unsurlarından elde edilen gelirler toplandıktan ve safi kazanç tespit edildikten sonra bu miktara önce tek oranlı bir tarife, gelirin belirli bir tutarı aşması halinde ise ayrıca artan oranlı tarife uygulanarak ek vergileme (surtax) yapılmaktadır (Ortaç: 2000). 56 Nordic ülkeler: Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya. 102 2007(a):82). Sistem, sonraki yıllarda Almanya, Hollanda57 gibi bazı Avrupa Birliği ülkelerince de farklılaştırılarak, uygulanmaya başlanmıştır. İkili gelir vergisi sistemi ilk defa 1980 yılında Danimarkalı Prof. Niels Nielsen tarafından teorik olarak literatüre kazandırılmış ve bu sistemi farklılaştırılmış haliyle ilk uygulayan ülke de 1987 yılında gerçekleştirdiği reform ile Danimarka olmuştur. Danimarka’yı 1990’ların başından itibaren Norveç, İsveç ve Finlandiya izlemiştir. Danimarka, ikili gelir vergisi sistemini tutarlı bir şekilde uygulamada başarısız olmasına rağmen sistemin ideal tipi Norveç, İsveç ve Finlandiya tarafından uygulanmıştır (Nazalı, 2007(a):84). Nielsen, geniş kapsamlı bir gelir vergisi yerine, emek gelirlerinin artan oranlı vergilendirilmeye devam edildiği, sermaye gelirlerinin ise kurumlar vergisi oranına eşit tek bir oranda vergilendirildiği bir sistem kurgulamıştır (Capre, 1998:10; Vergi Konseyi, 2006:5). Bu sistemde vergi oranı; vergi arbitrajını58 en aza indirmek için emek gelirlerine uygulanan en düşük oran ile sermaye gelirlerine uygulanan vergi oranını birbirine eşitlemekte ve yüksek düzeyde kazanç elde eden çalışanlara artan oranlı tarife uygularken, sermaye gelirlerine düz oran uygulanmaktadır. Sermaye gelirleri ve diğer gelirlerin farklı oranlarda vergilendirilmesi esası üzerine kurulmuş olan ikili gelir vergisi sistemi, kaynağı ne olursa olsun tüm sermaye kazançlarının aynı oranda vergilendirilmesini hedeflemektedir. Bizim vergi sistemi içinde yer alan GVK Geçici Madde:67 hükümlerine bakıldığında, gelir unsurlarının ayrılarak farklı oranlarda vergiye tabi tutulduğu görülebilir. Ancak bu sistem, bizimkinden farklı olarak içerisinde indirim ve istisnalara yer vermeksizin geliri sermaye ve sermaye dışı gelirler olarak bölümlemekte ve farklı vergilemeye tabi tutmaktadır. Böylece vergi tabanının genişletilmesi ve vergi hasılatlarının artırılması hedeflenmektedir. Bu sisteme geçen İskandinav ülkelerinin birçok indirimi yürürlükten kaldırılması, ücretlilere sağlanan maddi olmayan menfaatlerin daha tutarlı bir şekilde vergilendirilmesi gibi değişiklikler, gelir 57 Hollanda’nın 2001 yılında yasalaştırdığı yeni gelir vergisi sistemi “Box System” olarak tanıtılmıştır. Ama bu sistem ikili gelir vergisi sisteminin ideal tipine yakındır. 58 Vergi Arbitrajı: Mükelleflerin vergi sistemi içinde yer alan indirim, istisna ve muafiyetlerin sağladığı vergi avantajlarından yararlanarak vergisini az ya da hiç ödememesidir. Bu durum vergi sisteminin kaynak tahsisini olumsuz etkilemesine neden olan vergiden kaçınma yollarından biridir. 103 ve kurumlar vergisi tabanını büyük ölçüde genişletmiş, tabanın genişlemesinden elde edilen gelirler ise vergi oranlarının düşürülmesinde kullanılmıştır (Nazalı, 2007(a):82). İkili gelir vergisi sistemi, artan oranlı vergilemenin olduğu üniter vergi sistemi ile sabit oranın kullanıldığı düz oranlı vergi sistemi arasında bir sistemdir. Çünkü sistemde, gerçek kişilerin gelirini sermaye ve sermaye dışı gelirler olarak ayırıp, sermaye gelirlerini sabit oranda, sermaye dışı gelirleri ise artan oranda vergilemeye tabi tutmaktadır. Bu nedenle de mükellefler sermaye kazançları için ayrı, onun dışındaki kazançları için ayrı matrah tespit etmektedirler. Sistemde, aynı kişilerin farklı kazançları için farklı matrahlar belirlemeleri vergilemeyi zorlaştırmakta, hatta sermaye gelirlerinin diğer gelirlere oranla daha düşük oranda vergilendirilmesi vergilemede adalet ilkesini zedelemektedir. Ancak Cabre’nin de (2003:11) ifade ettiği gibi; bu sistemin temel amacı sermaye gelirlerini vergilendiren homojen ve rasyonel bir sistem sunmaktır. Sermaye gelirlerinin homojen ve rasyonel vergilendirilmesindeki makro hedefler ise; düşük oranda vergilendirilen sermeye gelirlerinin özendirilmesi ve bu sayede yabancı sermaye yatırımlarının artırılması, sermaye çıkışlarının azaltılması ya da genel bir ifade ile küresel vergi rekabeti karşısında yüksek vergi yükü olan ülkelerin oran yüksekliği nedeniyle ortaya çıkan dezavantajlarını lehlerine çevirme çabaları olarak sayılabilir. Cnossen (1999:24), sistemin kişisel geliri ayırarak, farklı tarifelerle vergilendirmesini iki hususa dayandırır: İlki, sermayenin karşılıklı değiştirilebilir ve mobil olması nedeniyle bu tür gelirlerin düşük ve sabit bir oranda vergilendirilmesi zorunluluğu; ikincisi ise, iş gücünün hareketli olmayışı ve insan sermayesinin eşit dağılmamasıdır. Bu nedenle hükümetler emek gelirleri üzerine yüksek ve artan oranlı vergi koymaktadırlar. 2.2.1. İkili Gelir Vergisi Sisteminin İşleyişi ve Esasları İkili gelir vergisi sistemi; gerçek kişilerin elde ettikleri gelirleri sermaye ve diğer gelirler olarak (diğer gelirler emek ya da kazanılmış gelir olarak ifade edilir) ayırıp, bunları farklı tarife şekilleri ile vergilemeye tabi tutan, kuzey Avrupa ülkelerinden orta Avrupa ülkelerine doğru yayılmış olan bir sistemdir. İkili sistemin bu yönü ile ayırma ilkesinin olduğu üniter sistemlerle benzerliği kurulabilir. Ancak ikili gelir vergisi sistemindeki farklılık; sermaye gelirlerinin ayrılarak, kurumlar vergisi ile aynı olan tek bir 104 oranda, bunun dışındaki diğer gelirlerin ise artan oranlı bir gelir vergisi tarifesiyle vergilendirilmesidir. Sistemin genel uygulamasında, sermaye ve sermaye dışı gelirlerden oluşan kişisel gelir vergisi tabanı farklı oranda vergilendirilmektedir. Yani sistemde gerçek kişiler için iki tür kazanç ve bu kazançlara uygulanacak iki tür tarife vardır. Sermaye gelirleri düz oranlı, diğer taraftan emek gelirleri ise artan oranlı bir tarife kapsamında vergilendirilir. Her iki vergi tabanında da kazancın elde edilmesi için yapılan masraflar kapsamlı gelir vergilemesinden alınan net kazanç prensibine göre matrahtan indirilebilir (Gesner, 2006:6). Böylece tarh işlemi safi kazanç üzerinden yapılmış olur. Bu sistemde kişi ve kurumların her çeşit kaynaktan elde ettiği sermaye gelirlerinin tümü az ya da çok olduğuna bakılmaksızın tek ve düşük bir oranda vergilendirilecektir. Bu gelirlere örnek olarak faiz, kar payları, sabit sermaye yatırımlarından elde edilen sermaye gelirleri, kendi ikamet ettiği evin kirası (emsal kira), mükelleflerce veya işverenlerce mükellef lehine yapılmış emeklilik tasarruflarının tahakkuk etmiş karları ve kişisel işletmelerin karları sayılabilir (Boadway, 2005:923). Sistemde; taşınmaz mallardan, arazi satışından elde edilen gelirler de sermaye gelirleri kapsamında vergilendirilmektedir (Marinobu, 2004:2). Bazı kaynaklarda verginin konusu içinde emekli maaşları ya da ikamet edilen ev için emsal kiralar da sermaye gelirleri arasında sayılsa da, bu gelirler matrah hesabında istisna ya da indirim olarak dikkate alınmaktadır. İkili vergi sisteminde, faiz ve kâr payı niteliğindeki sermaye gelirleri genellikle stopaj usulüyle vergilendirilmektedir. Ancak teknik nedenlerden dolayı yöneticilerin kardan aldıkları paylar kaynakta vergilendirilmek yerine, beyanname ile bildirilmektedir (Morinobu, 2004:3). Ülkemizdeki gelir vergisi uygulamasında olduğu gibi ücret gelirleri de stopajla vergilendirilmektedir. Ancak uygulamada ülkeler arası farklılıklar oluşmakta, örneğin Danimarka’da ücretlilerin yılda bir defa beyanname vermesi de gerekmektedir. Sistem, kişilerin elde ettikleri; ücret, maaş, sosyal güvenlik transferleri dışında kalan ücret dışı ödemeler ve emekli aylıkları gibi gelirleri sermaye dışı kazançlar olarak saymakta ve bu gelirler, artan oranlı gelir vergisi tarifesinin uygulanacağı vergi tabanını oluşturmaktadır. Bu grup gelirler, çalışma gelirleri olarak da ifade edilebilir. Bunlara ilave olarak ayrıca mikro 105 işletme sahiplerinin ve serbest meslek erbaplarının görmüş oldukları işlerden elde ettikleri kazançlar da sermaye dışı kazançlar kapsamda değerlendirmektedir. Burada ayrıca izahı gereken bir diğer nokta ticari kazançlar ve gayrimenkul sermaye iratları konusudur. İsveç örneğinde; kişilerin bütün ticari faaliyetlerden elde ettikleri kazançlar, gayrimenkul sermaye iratları, ticari kazanç kategorisine girmekte ve gayrimenkullerin satışından doğan gelirlerle birlikte sermaye kazancı olarak vergilendirilmektedir (Ferhatoğlu, 2003:8). İkili gelir vergisi sistemi ticaret yapanlar, müstakil çalışanlar, çalışanlar ve arazisini kiralayanlar gibi değişik ekonomik aktivitelerden elde edilen kazançları sermaye ve emek kazancı olarak ayırarak vergilendirir (Genser, 2006:6). Vergi tabanında gelirin bu şekilde ayrıştırılması işletmeler için sistemi karmaşık hale getirmektedir. Çünkü ticari kazanç, işletme sahibinin firmaya koyduğu sermaye dolayısıyla elde ettikleri gelirler ve işverenin işyerinde çalışması karşılığında ödenen işveren maaşı toplamından oluşmaktadır (Genser ve Schindler, 2007:3). Bu durumda işletme sahibinin farklı vergilendirilecek iki tür kazancı elde etmesi söz konusu olacaktır. Şirketleşmemiş ticari faaliyetlerden elde edilen kârlar genellikle girişimcilerin çalışmaları ve sermaye yatırım aktivitelerinden türetilmektedir. Yani küçük işletmelerden elde edilen ticari kazanç; hem işletme sahiplerinin çalışmaları sonucu elde edilen ücret hem de parasal yatırım sonucu elde edilen sermaye kazancı olarak değerlendirilebilir. Bu sistemde serbest çalışmadan elde edilen tüm gelir; emek ve sermaye bileşenlerine ayrılmakta ve bu bileşenlerin her biri kendi koşullarına göre vergilendirilmektedir. Benzer bir durum aktif olarak çalışan işletme sahiplerince kontrol edilen küçük şirketler için de söz konusudur ve artan oranlı tarifeye tabi olan ücretliler bu tarifenin dezavantajından kaçınmak için kurdukları bu küçük işletmelerle kazançlarını kolaylıkla ücret kazancından sermaye kazancına dönüştürebilmektedir (Cabre, 2003:11). Bu durumun ortaya çıkardığı karmaşa Genser ve Schindler’e göre (2007:3), birbirine alternatif iki farklı metotla çözülmektedir. Kaynak prensibi (source principle) altında, işletme varlıklarının tahmini sermaye getirisi (imputed capital return) sermaye kazancı olarak belirlenir ve yıllık bilanço kârı çalışma kazancı olarak vergilendirilir. Çit prensibine (fence principle) göre ise, işletme gelirleri elde edilir edilmez sermaye geliri olarak vergilendirilir ve kâr ortaklara dağıtıldığında kanun hükümlerine göre sermaye ve emek geliri olarak ayrılır. 106 Bu yöntemler bir taraftan çözüm getirirken diğer taraftan ayrımcılık, aşırı kapitalizasyon gibi problemler doğurabilir. Eğer sermaye kazançları üzerindeki vergi oranı ile kurumlar vergisi oranı ve emek gelirlerine uygulanan ilk dilimin oranı aynı olursa bu üç kazanç arasındaki uyum sağlanmış olacaktır. Böylece sermaye geliri ve kurumlar vergisi arasında teşvikler nedeniyle ortaya çıkan yer değiştirmeler (mükellefiyet seçimleri ya da arbitrajlar) de ortadan kalkacaktır. Ayrıca emek gelirlerine uygulanan kişisel indirimler sayesinde buradaki vergilendirme koşulları yumuşatılarak mükelleflerin muvazaalı davranmalarının önüne geçilebilecektir. Sermaye gelirleri kapsamında saydığımız kazançlar bizim vergi sistemimiz açısından düşünüldüğünde ücret ve faaliyet kazançları haricindeki tüm gelirleri kapsar niteliktedir. İkili gelir vergisi siteminde ise ücret ve serbest meslek kazancına ilave olarak emekli aylıkları gibi devletçe yapılan transferler emek gelirleri sınıfında sayılmakta ve bu kazançlar artan oranlı vergilemeye tabi tutulmaktadır. İki farklı vergi tabanı olan bu sistemin hedefi, vergi tabanının istisna ve muafiyetlerden temizlenerek genişletilmesi, vergi oranlarının mümkün olduğunca düşürülmesiyle rekabet avantajı ve daha etkin bir sitemin sağlanmasıdır. Ancak, Boadway’in (2005:923) ikili gelir vergisi sistemini konu ettiği makalesinde; sermaye dışı gelirlerin vergilendirilmesinde birkaç basamaklı artan oranlı tarifeyle birlikte dikey ve yatay eşitliği sağlayabilmek amacıyla çeşitli indirim ve vergi iadeleri tasarlandığı, diğer taraftan herhangi bir indirim ya da iade avantajı verilmeyen sermaye gelirleri için, sermaye dışı gelirlere uygulanan tarifenin en düşük marjinal oranı ile uyum sağlayacak tek oran üzerinden vergilendirme yapılacağı ifade edilmiştir. 107 Vergiye Tabi Gelirler (İki Grup) Vergi oranı Çalışma Gelirleri Sermaye Gelirleri Artan Oranlı Düz Oranlı =En düşük çalışma geliri =Kurumlar vergisi oranı Faiz, kâr payı, değer artış (sermaye) kazancı, işletme kârı (yatırım kısmı) Maaş, ücret, ücret dışı menfaatler, sosyal sigorta, işletme kârı (ücret kısmı) Kaynak: Morinobu, 2004:3 Şekil 7: İkili Gelir Vergisi Sistemi Artan oranlı tarifeye tabi olan emek gelirlerinin ilk dilimine uygulanan vergi oranı hem sermaye kazançlarına hem de kurumlara uygulanan düz oranlı vergiye eşit olmalıdır. Ancak emek gelirlerinin ilk dilimi içinde bu geliri elde eden mükelleflerin yararlanabildiği kişisel indirimler de uygulanmaktadır. Böylece ilk dilimde kalan mükellefler için ortalama vergi oranı sermaye gelirlerine uygulanan oranın altına düşebilmektedir. Genser’e göre (2006:7), kişisel indirimlerin tutarı konusunda ikili vergi önerileri içinde genel bir tavsiye yoktur. İkili gelir vergisi sistemi önerilerinde vergi oranına da pek rastlanmamaktadır. Yani genel kabul görmüş bir oran ya da tarife yoktur. Ancak sermaye gelirlerine ve emek gelirlerinin ilk dilimine uygulanan vergi oranının mümkün olduğunca düşük tutulması, artan oranlı tarifenin basamak sayısının az olması gibi önerilere rastlanabilir. Oranların, genel olarak mümkün olduğunca düşük ve basamak sayısının az olduğu tarife yapısına göre belirlenmesinin vergi kaçakçılığı ile mücadelede olumlu sonuçlar vereceği söylenebilir. Boadway’e göre (2005:923), kurumlar ve kişisel sermaye geliri vergisi oranlarının aynı olması gelir-kurumlar vergisi entegrasyonunu kolaylaştırmakta ve birbirine tam entegre edilmiş gelir ve kurumlar vergisi 108 ile çifte vergilendirmenin önlenmesini amaçlanmaktadır. Bir başka amaç ise; yüksek gelir vergisi oranlarının uygulandığı bir gelir vergisi sisteminde mükelleflerin yapmış oldukları faiz ödemelerinin vergi matrahından düşülmesi nedeniyle, kişilerin kazançlarını düşük oranda vergiye tabi olan finansal varlıklar üzerinde toplayarak, vergi arbitrajına yönelmelerini ve vergi matrahının aşınmasını önlemektir (Nazalı, 2007(b):100). Ancak, yabancıların sahip oldukları kurumlar için bir entegrasyon söz konusu değildir. Bu sistem, ekonomik çifte vergilemeyi önleme özelliği yanında yüksek enflasyon dönemlerinde gelirler üzerinden enflasyon vergisi alınması gibi teknik bazı sorunlara çözüm getirdiği için rağbet görmektedir (Vergi Konseyi, 2006:7). Düz oranlı ve artan oranlı sistemlerde olduğu gibi, ikili gelir vergisi sisteminde de işletme zararlarının gelecek yıllara taşınması ve dönem kazancından indirilmesi mümkündür. Ancak, zararın taşınma süresi konusunda üzerinde uzlaşılan bir öneri söz konusu değildir. Zararların taşınması ya da indirimiyle ilgili kurallar ülkeden ülkeye 5, 10 ve sınırsız taşıma olanakları şeklinde farklılık göstermektedir. Finlandiya ve İsveç vergi tabanını emek gelirleri ve sermaye gelirleri olarak ikiye ayırmakta ve negatif sermaye gelirlerinin pozitif emek gelirleriyle dengelenmesine, bu kazançları ayrı vergilendirerek, müsaade etmemektedir (Cabre, 2003:11). Bu sistemde, negatif sermaye gelirinin iki muhtemel yolla dengelenmesi garanti edilmektedir: İlki, kapsamlı gelir vergilemesi sisteminin bir parçası olarak sermeye zararlarının aynı dönemde elde edilen pozitif emek gelirleri ile telafi edilmesi (ofset), ikincisi ise diğer vergi borçlarını dengelemek için kullanılan vergi iadesi sistemidir (Genser ve Schindler, 2007:4). Tercihen kullanılan vergi iadesi sisteminde artan oranlı tarifenin yıpranmaması için, indirim emek gelirlerine uygulanan ilk dilimin vergi oranına göre hesaplanır (Genser, 2006:7). İkili gelir vergisi sisteminde önemli bir nokta da, kurumlar ve gelir vergileri ile kâr payı gelirleri üzerindeki çifte vergilemenin yürürlükten kaldırılmasıdır. Eğer sermaye gelirleri ve kurumlar vergisi oranları eşitlenerek gelir ve kurumlar vergisinin tam uyumu sağlanmışsa, kâr paylarının vergilendirilmesiyle ilgili olarak; ya kurumlar vergisi matrahından kâr paylarını indirerek ya da (direkt ya da vergi iadesi yoluyla) stopajdan muaf tutarak, çifte vergilemeyi önleme konusunda etkin başarı sağlanabilir (Genser ve Schindler, 2007:4). 109 Cabre’ye göre (2003:12), gelirin ikiye ayrılıp, iki farklı tarife ile vergilendirilmesi verimlilik açısından bakıldığında mantıklıdır. Ayrıca, gelir tipleri üzerindeki tarife yapısı, vergi sonrası reel ücret ve reel faiz oranını dikkate alarak, emek arzı ve tasarrufların göreli duyarlılıklarını hesaba katmamıza olanak sağlar. Fakat, Kuzey Avrupa ülkelerindeki uygulamalara bakıldığında, sermaye ve emek gelirlerine uygulanan tarifeler arasındaki oran farkının mümkün olduğunca düşük tutulduğu söylenebilir. Son olarak, ikili gelir vergisi sistemini saf anlamda uygulayan bir ülkenin olmadığını da söylemeliyiz. Çünkü saf ikili sistem içinde emekli gelirleri de dahil olmak üzere çalışma gelirleri artan oranlı tarifeye göre vergilendirilirken, kişisel ya da kurumsal tüm sermaye kazançları aynı düz ve düşük oranda vergilendirilmelidir (Owens, 2006:20). Ancak bu sistemi uygulayan ülkeler sistemi kendilerine göre farklılaştırarak uygulamaktadır. Ülkelerin gelir vergilemesi konusunda uyguladıkları sistemleri değerlendirdiğimizde, gelir vergisi uygulamasında birçok ülkenin aynı anda birden fazla gelir vergisi sistemini içinde barındıran uygulamaları seçtikleri görülmektedir (Nazalı, 2007(b):103). İkili gelir vergisi sistemini uygulayan ülkelerde de genellikle, bu sisteme yakın yarı-ikili gelir vergisi sistemi (semi dual income tax) olarak ifade edebileceğimiz bir uygulamanın olduğunu görmekteyiz. Aşağıdaki başlık altında, bu uygulamanın ana özellikleri ve gelir vergilemesinde 2001 yılında ikili sistemi seçen Hollanda gelir vergisi sisteminin ana özellikleri incelenmiştir. 2.2.2. Yarı-İkili Gelir Vergisi Sistemi (Semi Dual Income Tax) Yarı-ikili gelir vergisi sistemi; farklı gelir unsurlarına değişik nominal vergi oranları uygulanmasını öngören bir sistem olup, tipik olarak kişisel ve kurumsal tabanda sermaye gelirlerini düşük ve genellikle düz oranda vergilendiren, diğer gelir çeşitlerini ise yüksek ve artan oranlı vergilendiren (OECD, 2006(b):81) bir oransal çeşitliliğe sahiptir. Hollanda “Kutu Sistemi” (Box System) adını verdiği ve Finlandiya, Norveç, İsveç uygulamalarında olduğu gibi saf anlamda ikili vergi sistemine yakın bir uygulamayı 2001 yılında yasalaştırmıştır. Bu reformun ana hedefi vergi oranlarının düşürülmesi, vergi tabanının genişletilmesi, vergi kolaylıkları yerine vergi kredisi sisteminin yerleştirilmesi ve servet vergisi ve kişisel sermaye gelirleri üzerindeki gelir vergisi yerine sermayeden elde edilen tahmini gelirin vergilendirilmesidir. Bu sisteme geçişteki temel amaç 110 ise değişik kaynaklardan elde edilen sermaye kazançları arasındaki vergi ayrımcılığına son vererek, tüm sermaye kazançlarını eşit şekilde vergilendirmek ve mükelleflerin vergilendirilmeyen yatırım araçlarını kullanarak vergiden kaçınmalarını önlemektir (OECD, 2006(b):81). İkili gelir vergilemesi sisteminin ideal haline yakın olan Hollanda gelir vergisi sistemi, bireylerin farklı kaynaklardan elde ettiği gelirleri, kaynağına göre birbirinden ayırt edilebilir üç kategoride (kutuda) toplamakta ve bu kutulara da farklı vergi oranları uygulanmaktadır. Bu üç kutunun ana özellikleri ise şöyledir (Netherland Ministry of Finance, 2008): - Çalışma ve Konut Gelirleri (Kutu 1): Bu kutuda bulunan başlıca gelir türleri ücretler, ticari faaliyetlerden (gerçek kişi işletmelerden) elde edilen karlar, serbest meslek hizmetleri ve telif hakkı gelirleri, ikamet edilen konutlara atfedilen emsal kira, sosyal sigorta ödemeleri olarak sayılmıştır. Bu gelirlerden kişilerin medeni ve ailevi durumlarına göre çeşitli indirimler yapıldıktan sonra kalan gelirlere uygulanacak artan oranlı tarifenin ilk dilimi %33,65 (%2,50’si gelir vergisi, %31,15’i sosyal güvenlik kesintisi), son dilimin ise %52 oranındadır. - Büyük Ortaklık Hisselerinden Elde Edilen Gelirler (Kutu 2): Hollanda mevzuatına göre; bir mükellefin tek başına ya da ortaklarıyla dolaylı ya da direkt bir işletmenin ortaklık payını temsil eden hisselerin en az %5’ine sahip olması, o şirkette “önemli oranda ortaklık hissesine sahip olduğu” anlamına gelmektedir. Bu durumda olan mükelleflerin ortaklık geliri, kâr hissesi, sermaye kazancı olarak elde ettikleri iratlar üzerinden %25 gelir vergisi alınmaktadır. - Tasarruf ve Yatırımlardan Elde Edilen Gelirler (Kutu 3): Bu grup içinde mevduat, hisse senedi, bono, gayrimenkul gelirleri (kendi ikamet ettikleri veya kiraya verdikleri dahil) yanında, 2. kutudaki koşulu sağlamayan hisse getirileri gibi şahsi servet içinde yer alan varlıklardan elde edilen sermaye iratları vergilendirilir. Kutu 3’de bulunan servet unsurlarının yıllık ortalama ekonomik değerinin %4’ü kadar getiri sağladığı kabul edilir ve bu getiri %30 oranında vergilendirilir. Yani bu varlıkların ekonomik değeri üzerinden fiilen %1,2 oranında vergi ödenmektedir. Üçüncü kutunun mükellefleri 2007 yılı için 20.014 euroyu aşan kazançlarını beyan etmekte ve (çocuğu olanlar için) her bir çocuk için 2,674 euro istisnadan yararlanmaktadırlar. 111 Dünyada son dönemde yapılan reformlara baktığımızda tam olarak ikili sistem olmasa da bu uygulamaya yakın değişikliklerin yapıldığı söylenebilir. OECD ülkeleri arasında vergi oran yapısına baktığımızda; Avusturya, Fransa, İtalya, Hollanda, Polonya ve Portekiz’in ikili gelir vergisi sistemini uygulayan İsveç’e yakın bir uygulama içinde oldukları; Almanya, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, Belçika ve Japonya’nın ise yarı ikili sistem olarak karakterize edilebilecek bir sistem uyguladıkları bilinmektedir (OECD, 2006:83-84). İkili vergi sisteminde de, mevcut artan oranlı gelir vergisinde olduğu gibi ülkeler arasında uygulamada bazı farklılıklar olsa da sistemin genel haliyle bazı avantaj ve dezavantajları taşıdığını söyleyebiliriz. Aşağıdaki başlıklar altında, sistemin taraftarları ve eleştirenler tarafından literatüre taşınan avantaj ve dezavantajları ele alınmıştır. 2.2.3. İkili Gelir Vergisi Sisteminin Avantajları Özellikle dışa açık küçük ekonomiler olan İskandinav ülkeleri arasında yabancı sermaye çekebilmek amacıyla yaygın olarak uygulanan ikili vergi sistemi, Ramsey Kuralı59 kapsamında, sermaye lehine ayrımcı vergileme öngörmektedir. Sistem vergi rekabeti açısından ele alındığında, vergi cennetlerine ya da küresel sığınaklara kaçan ulusal sermayenin kaçışının durdurulması ve bu tür sermayenin ülkeye gelişinin hızlandırılarak, ülkenin sermaye ihtiyacının karşılanması amaçlarını taşımaktadır. Ayrıca bu vergilendirme rejimi, kapsamlı gelir vergisi siteminin bazı problemli taraflarını azaltması (Genser, 2006:7) nedeniyle tercih edilen bir sistemdir. Bu sistemi uygulayan ülkelerin mali ve ekonomik olarak sağlamış olduğu avantajlar ise aşağıda sayılmıştır: 2.2.3.1. Ekonomik Büyüme ve Refah Artışı Yüksek vergileme düzeyi, sermayenin belli şekillerinin vergi matrahından çıkarılmasına neden olacağından tasarruf ve yatırım kararlarında sapmalara neden olacaktır (Karakurt, 2005:153). Vergi oranı düşürüldüğünde ise tüm kazanç ve iratların matraha dahil edilme olanağı doğacağından bu tür bozucu etkiler azalacaktır. İkili gelir vergisi sisteminde hemen hemen bütün kazanç ve iratların vergi tabanında yer almasıyla bu sapmaların minimal seviyeye ineceği söylenebilir. Edwards (2005(b):2), ikili 59 Ramsey Kuralı: Vergilemede arz ve talebi esnek olmayan mal ve faktörlerin tercih edilmesidir. Örneğin, ikili vergi sisteminde mobilitesi az olan faktörlerin artan oranlı, yüksek olan faktörlerin ise düz ve düşük oranlı vergilendirilmesi Ramsey Kuralının bir uygulaması olarak düşünülebilir. 112 vergi sisteminin; hem kurumlar vergisi oranlarını keskin bir biçimde düşürmesiyle, hem de basit harcama tabanlı vergi sistemine doğru kaymasıyla ekonomik büyümeyi teşvik edici olduğunu ifade etmektedir. İkili vergi sisteminde vergi oranlarının düşmesi ile bir taraftan vergi tabanını genişletmekte ve sermaye birikimi artmakta, diğer taraftan da yabancı yatırımların ülkeye çekilmesinde cazibe yaratılmaktadır. Bu olumlu sonuçlar ülkedeki yatırımların artmasını ve ekonomik büyümeyi destekler niteliktedir. Bu sistemde, kapsamlı gelir vergisi sisteminden farklı olarak, kurumlar vergisi ve sermaye gelirleri vergilemesindeki düz ve sabit oranlı yapı; sermaye dışı kazançlardan alınan artan oranlı gelir vergisinde ise marjinal oranların azaltılması ve oranların düşürülmesi söz konusudur. Bu sayede de tasarruflarda artış beklenebilir ve tasarruflardaki artışın da, uzun dönemde büyüme üzerinde olumlu katkılar sağlayacağı söylenebilir. 2.2.3.2. Kayıt Dışı Ekonomik Faaliyetlerin Küçülmesi Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin temel sorunlarından biri de kayıt dışı ekonominin hacimsel büyüklüğüdür. Bu sorunun temel sebeplerinden biri de bu ülkelerdeki vergi oranlarının ödeme gücüne göre yüksek olmasıdır. Bu durum, vergi tabanını aşındırmakta ve gelişmekte olan ülkelerin finansman ihtiyacının çoğalmasına ve mevcut mükelleflerin vergi yüklerinin artmasına yol açmaktadır. Sonuçta sistem tekrar kayıt dışılığı kendi kendine besler hale gelebilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki vergi reformu eğilimlerine baktığımızda bu kısır döngünün kırılması için vergi oranlarını düşürdüklerini görebiliriz. İkili vergi sisteminde de vergi oranlarının düşmesi ile vergi kaçırmanın nispi maliyeti önceki dönemlere göre yükseleceğinden mükelleflerin vergi ödeme eğilimine girecekleri beklenebilir. Yani sermaye gelirlerine, kurumlar vergisi oranına eşit, düşük ve tek oranlı bir vergi sisteminin, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin azalması sonucunu doğuracağı ve gönüllü vergi itaatinin artacağı söylenebilir. İskandinav ülkelerinde devlet sosyal güvenlik hizmetini yarı özel hizmet olarak algılanmakta, sisteme bir zorunluluk getirmekle birlikte, fiyat benzeri prim sistemi ile finanse edilmesini sağlamaktadır. Böyle olduğunda işsizler, köylüler ve daha da önemlisi kayıt dışı ekonomi çalışanları sosyal güvenlik kapsamı dışında kalmaktadır (Karakaş, 2008). Bu durumda da 113 sistemin kayıt dışılığı sosyal güvenlik hizmeti vermemekle cezalandırdığını ve kayıt dışılığı önlemede etkili olduğunu söyleyebiliriz. 2.2.3.3. Basitlik Vergi sistemlerin karmaşıklaşmasına neden olan hususlar arasında vergi tabanında yer alan istisna ve muafiyetlerin çokluğu ya da özel rejimlerin ve oransal farklılıkların varlığı sayılabilir. Kapsamlı gelir vergilemesinde bu tür örneklere ülkemiz açısından bakıldığında çok sık rastlanmaktadır. İkili vergi sisteminde; sermaye kazançlarının tümü için herhangi bir ayrım yapılmaksızın aynı oranın uygulanması ve sermaye dışı kazançlarda ise marjinal oran sayısının ve istisna çeşidinin azaltılması vergilemede basitlik ve etkinlik ilkelerinin sağlanması açısından önemlidir (Edwards, 2005(a):29). Ancak basitliğin sağlanması için sadece oranların düşürülmesi, bazı kazançlar için vergi oranlarının eşitlenmesi ve vergi kolaylıklarının kaldırılması yeterli değildir. Bunların yanında vergi uyum maliyetlerinin ve idari maliyetlerin azaltılmasının hedef alınması gereklidir. İkili vergi sistemi emek gelirleri için istisna uygulamalarını sürdürmekte ancak sermaye kazançlarının tümünü herhangi bir ayrıma tabi tutmadan vergilendirmektedir. Bu nedenle sistem basitliği sağlamaktadır denilebilir. İkili vergi sistemi ayrıca, sermaye kazançlarının ayrıma tabi tutulmadan vergilendirilmesi, vergilendirme işlemlerinin kaynakta stopaj yoluyla yapılıyor olması, bu durumun mükellefler açısından karmaşa yaratmaması ve idari işlem maliyetlerini düşürmesi nedenleriyle de basitlik sağlamaktadır. Sistem sermaye gelirlerine ve kurumlara tek oran uygulayarak vergi arbitrajlarının da önüne geçmektedir. Sistemin basitliği, vergiden kaçınma olanaklarının azaltılması, mükelleflerin farklı davranışlar içine girmesinin önlenmesi açısından önemlidir. 2.2.3.4. Adalet Geleneksel gelir vergisi sisteminde emek geliri elde edenlerin işsiz kalma, hastalanma veya çalışamama riski yüksek olduğundan sermaye gelirlerine göre düşük oranda vergilendirilmesi öngörülmektedir. İkili vergi sisteminde ise geleneksel sistemin tam tersine, emek gelirlerine göre sermaye gelirleri daha riskli görülmekte ve daha düşük oranda vergilendirilmektedir. Ancak bu sistemi uygulayan İskandinav ülkelerindeki sosyal devlet anlayışı, emek geliri sahiplerine yüksek oranda sosyal güvenlik sağlayarak (Cnossen, 2004:134) bu olumsuzluğu telafi etmektedir. 114 Edwards’a göre (2005(a):28), marjinal vergi oranlarının düşürüldüğü ve özel vergileme koşullarının kaldırıldığı ikili gelir vergisi sistemi yüksek derecede yatay eşitlik yaratmaktadır. Yine ona göre ikili vergi sisteminde yer alan (2005(b):2) ücretler, tasarruflardan elde edilen gelirler ve küçük işletmelerin vergi oranlarındaki kesintiler vergi kanunlarını basitleştirmekte ve yatay eşitliğin derecesini artırmaktadır. Ancak sistem, sermaye kazançlarına düşük ve sabit tarife uygulanması sonucu dikey eşitliğin zedelendiği gerekçesiyle eleştiri de almaktadır. İkili vergi sisteminde sermaye gelirlerinin ayrılarak düşük oranda vergilemeye tabi tutulması vergilemede adalet ilkesi bakımından tartışılmaktadır. Ancak sistemi savunanlar küreselleşmenin arttığı son dönemde sermaye faktörü arz esnekliğinin yüksekliği nedeniyle sermaye hareketlerinin diğer üretim faktörlerinden daha akışkan olması nedeniyle vergi yükünün, vergilemenin verimliliği bakımından akışkanlığı düşük olan faktörlere kaydırılması gereği üzerinde durmaktadırlar. 2.2.3.5. Etkinlik Nazalı’ya göre (2007(a):88), ikili gelir vergisi sistemi, geleneksel gelir vergisi sitemine göre ekonomik etkinliğin gerekleri ile daha uyumludur. Gerçekten kapsamlı gelir vergisi sistemlerinde sermaye kazançları arasındaki vergileme farklılığı vergilemenin etkinliğini azaltmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sermaye kazançları mevzuatının sık değişiyor olması, yabancı sermayeyi korkutan ve vergiden kaçınmayı özendiren hususların başında gelmektedir. İkili vergi sisteminde sermaye kazançlarına düşük ve düz vergi uygulanması, daha önce vergi sistemi dışında kalan bazı sermaye kazançlarının sisteme dahil olmasını sağlamakta ve tek oranın kullanılması finansal kurumların araçlarını kaynağında stopaj ile vergilendirerek vergi uyum maliyetlerini düşürmektedir (Boadway, 2005:924). Vergiden kaçınarak vergilemede etkinliği azaltan bir başka husus ise vergi arbitrajıdır. Transfer fiyatlama problemi, yerleşim yeri seçimi, küreselleşme ve vergi rekabeti gibi vergi arbitrajı fırsatlarının varlığı ve küreselleşme ile birlikte dışa açılma fırsatlarının çoğalması ve sermaye gelirlerinin hareketliliğinin artması kurumlar vergisi oranlarının ve sermaye kazançları üzerindeki vergi oranlarının düşmesine yol açmıştır (Karakurt, 115 2005:153). Bu yünüyle ikili vergi sistemi oransal yapısı ile vergi arbitrajını azaltacak nitelikte kurgulandığı için etkinlik sağlamaktadır. 2.2.3.6. Yabancı Sermaye Yatırımlarının Artması Sermaye gelirlerini daha düşük ve düz bir oranda vergilendiren ikili vergi sistemini kabul eden ülkelerin temel amaçları; uluslararası sermaye piyasalarındaki rekabetçi güçlerini artırmak ya da yitirmemek olarak ifade edilebilir. Günümüz piyasalarındaki uluslararası bütünleşme özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri, büyüme ve refah artışı sağlayabilmesi açısından, dünyaya bağımlı kılmaktadır. Gelişen piyasalardaki sermaye çekme rekabetinin temel sebeplerinden biri de bu ülkelerdeki sermaye açığının kapatılarak istihdam ve devamında büyüme konjonktürünün devamlılığını sağlama amacına yöneliktir. İkili gelir vergisi sistemi uluslararası sermayeyi ve yatırımları ülkeye çekmenin yanında yerli sermayenin ülkeden kaçışının da engellenmesi gerekliliği nedeniyle hareketli olan sermaye kazançları konusunda daha ılımlı davranmakta ve bu tür kazançları düşük ve düz oranda vergilendirmektedir. Edwards’a göre (2005(a):29); eğer ülkeler sermaye kazançları üzerindeki vergi oranlarını düşürmezlerse, vergi rekabeti sermayenin yurtdışına çıkmasına neden olacaktır. Ona göre bu durumu destekleyen en önemli uygulamalardan biri 2001 yılında kar payları ve sermaye kazançları üzerindeki vergi oranını, vergiden kaçınmaları azaltabilmek için %52’den %25’e çeken Hollanda örneğidir. 2.2.3.7. Vergi Tabanının Genişlemesi Artan oranlı gelir vergisi uygulamaları içinde sermaye gelirlerinin bir kısmının vergilendirilmemesi, bir kısmına ayrıcalıklar tanınması ya da vergi oranının değişik uygulanması vergi tabanını yıpratmaktadır. Boadway’e göre (2005:923); ikili gelir vergisi sisteminde, sermaye gelirleri tabanının geniş tutulması ve bu tabana tek ve düşük oranın uygulanmasıyla farklı gelir kaynaklarının farklı vergilendirilmesinden kaynaklanan karmaşıklıkların yarattığı tahribatlar azaltacaktır. Kurumlar vergisi ve sermaye kazancı elde eden gelir vergisi mükelleflerinin vergilendirilmesinde tek ve düşük oranın kullanılması ve kapsamlı gelir vergisi sistemi içinde yaygın olarak kullanılan istisna ve muafiyet uygulamalarına son verilmesi ile vergi tabanının aşınmasına neden olan hususlar ortadan kaldırılmaktadır. Ayrıca artan oranlı tarifeye tabi 116 tutulsa da, ücretlerin ve vergi kayıp ve kaçaklarının yoğun olarak yaşandığı küçük işletmelerin vergilendirilmesinde kullanılan oranların düşürülmesi ile tabanın biraz daha genişleyebileceği beklenebilir. 2.2.3.8. Politik Çıkarların Sona Ermesi İkili vergi sistemi sermaye ve kurum kazançlarına uygulanan düşük ve tek oran sayesinde gelir kaynaklarının farklı vergilendirilmesinden doğan çarpıklıkların azaltılmasını sağlar. Bu çarpıklıklar; var olan gelir kaynaklarının yeniden sınıflandırılmasını içeren pahalı vergi planlarının yapılmasına, holdinglerin portföy varlıklarının kullanım süresiyle ilgili aktivitelerden kaçışa (Boadway, 2005:923) neden olabilir. Gelir vergilemesinde gelirin ayrılması ve gelir türlerine farklı ayrıcalıklar tanınması toplumun değişik kesimlerinin, sivil toplum kuruluşları ya da diğer siyasal mekanizmalar yoluyla politikacılara kendileri için de lehlerine farklılıklar oluşturulması konusunda baskı yapmalarına neden olabilir. İkili vergi sisteminde kolaylıkların sayısının azaltılması en başta siyasal iktidarların tepki görmesine ve belki oy kaybetmesine neden olmakla birlikte sonraki dönemlerde maliye politikalarının uygulanması konusunda siyasal baskıların azalması sonucunu doğuracağı tahmin edilebilir. 2.2.3.9. Çifte Vergilemenin Önlenmesi İkili gelir vergisi sisteminde, sermaye gelirlerine uygulan gelir vergisi oranı ile kurum kazançlarına uygulanan kurumlar vergisi oranının aynı olması gelir ve kurumlar vergisinin entegrasyonunu sağlamaktadır. Bu entegrasyon sayesinde dağıtılan kurum kazançları üzerindeki çifte vergileme de önlenmiş olur (OECD, 2006(a):6). Boadway’e göre (2005:923); bu entegrasyon çifte vergilendirmenin önlemesini amaçlamaktadır. Özellikle kurumlardan elde edilen sermaye kazançları kapsamında düşünüldüğünde, aynı kazanç üzerinden hem kurum hem de şahıs bünyesinde yapılan vergileme klasik anlamda çifte vergilendirme problemini doğurmaktadır. Kişisel sermaye ve kurum kazançları arasında sağlanacak olan kısmi ya da tam entegrasyon çifte vergilemenin önlenmesi bakımından önem taşımaktadır. İkili vergi sisteminde tam entegrasyon vergi oranın eşitlenmesiyle sağlanmaktadır. Genser’e göre (2006:7); bu durumda, dağıtılmış kurum kazançları üzerindeki kurumlar vergisi sermaye kazançları üzerindeki peşin vergi haline gelmektedir ve kurumlar vergisi iadesi bu 117 durumda tam olarak gelir vergisi borcunu da kapsamaktadır. Bu yönüyle sistem Vergi Konseyi Raporunda da işaret edildiğine göre (2006:7); ekonomik çifte vergilendirmeyi önleme özelliğine sahiptir. 2.2.4. İkili Gelir Vergisi Sisteminin Dezavantajları İkili vergileme, dışa açık küçük piyasa ekonomilerinde olumlu etkileri daha net görülebilecek bir vergi sistemidir. Çünkü bu sistemin ana özelliği; sermaye gelirleri lehine ayrımcı vergileme yaparak, yabancı sermaye girişini artırması ve bu sayede ekonomik gelişmeyi hızlandırmasıdır. Teorisyenler açısından sistemin adil olduğu iddia edilse de, yanlı vergileme tarzı ikili vergi sistemini uygulayan ülkelerde vergi yükünün sermaye gelirlerinden emek gelirlerine doğru kayması ve uygulamada emek gelirine sahip mükellefler açısından adalet ilkesinden taviz verilmesi anlamına gelir. İskandinav ekonomilerinde bu durum sosyal devletin emek geliri sahiplerine sağladığı geniş sosyal olanaklarla telafi edilmektedir. Ancak ekonomilerin büyümesi bu tür olanakların azalması sonucunu doğurmaktadır. Vergi Konseyinin 2006 yılı raporunda da (2006:7) belirtildiğine göre; güçlü küresel eğilimler, artan oranlı tarife yapısını ve toplama esasına dayanan (üniter) vergi sistemlerini terk etmemekte ısrarcı olan ülkeleri dahi, sistemlerini ikili vergi sistemine yaklaştıran bazı uygulamalara başvurmaya mecbur bırakmaktadır. Bu kapsamda daha önce de ifade ettiğimiz üzere, sermaye gelirleri lehine ayrımcı vergileme yapan GVK Geçici m.67 hükmü ve Hollanda örnekleri bu zorlamayı doğrular niteliktedir. Gerekçesi makul sebeplere dayansa da sistemin adalet ilkesini zayıflatması, oranların düşmesiyle vergi hasılatlarında düşme tehlikesinin olması, sistemin uygulanması bakımında sosyal güvenlik sisteminin bu uygulamayı desteklemesi gerekliliği ve ayrımcı vergilemenin sistemin tarafsızlığını bozması gibi nedenlerle sistem eleştiri almaktadır. 2.2.4.1. Emek Geliri Elde Edenlerin Cezalandırılması İkili vergi sisteminde ülke dışına çıkan sermayenin takibi ve vergilendirilmesi konusundaki güçlük sermaye kazançlarının daha düşük oranda vergilendirilmesi gereğini doğurmuştur. Bu zorunlulukla hareketliliği yüksek olan sermaye kazançları üzerindeki vergi diğer üretim faktörleri, özelliklede emek gelirleri üzerine kaydırılmaktadır. İkili vergi sistemi reformu; kapsamlı gelir vergisi sisteminde sermaye gelirlerinin diğer gelirler gibi ayrım yapılmadan vergilendirildiğinden emek geliri elde edenlerin 118 tepkilerine yol açacak ve hükümetlerin siyasi geleceği açısından olumlu olmayacaktır. Bu nedenle gelir dağılımının çarpık, refahın düşük ve sosyal devlet ilkesinin zayıf olduğu ülkelerde ikili vergi reformunun gerçekleştirilmesi oldukça zordur. Owens’a göre (2006:20); ikili sistem, aynı miktar sermaye geliri elde eden mükelleflere eşit muamele ettiği ve aynı miktar emek geliri elde eden mükellefleri eşit vergilendirdiği için prensipte yatay eşitliği sağlamaktadır. Ancak aynı miktar emek ya da sermaye kazancı elde eden iki farklı mükellef için aynı miktar vergi ödemesi söz konusu olmayacağı için yatay eşitlik, kazancın elde edildiği kaynağın farklılaşması durumunda bozulmaktadır. Sermaye kazancı elde edenlerin yüksek gelirli oldukları düşünülürse bu durum, ödeme gücü yaklaşımına göre adaletsizlik yaratır. Vergilemenin adil olabilmesi, geliri alt sosyal sınıflar lehine yeniden düzenleme zorunluluğunu yerine getirmesini de gerektirir. Bu durum dikey eşitlik yaratır. İkili vergi sistemine geçen ülkeler, sistemin sermaye kazançlarını farklı vergilendirmesi nedeniyle ortaya çıkan dikey adalet sorununu sistem içinde çözebilirler. Boadway’e göre (2005:924); bu bakış haksız bir bakış sayılabilir ama sisteme bu durumu telafi edici şu üç düzenleme konularak sistemin daha adil hale gelmesini sağlayabilir: Sermaye dışı kazançlara uygulanan artan oranlı tarifenin basamak yapısı makul düzeyde tutulabilir. Dolaysız vergilemenin konusu olabilecek veraset vergisi gibi vergiler ile servet dağılımına direkt müdahale edilebilir. Daha çok sosyal güvenlik aracı olarak önerilen negatif gelir vergisi sistemi ile alt sosyal sınıflar için iade sistemi geliştirilebilir. 2.2.4.2. Sermaye Gelirlerinin Düşük Vergilendirilmesinin Yol Açtığı Hasılat Kaybı İkili gelir vergisi sistemini uygulayan ülkelerin, sermaye ve kurum kazançları üzerindeki vergi oranlarını düşürmeleri, bunun sonucunda dikey adaletin sağlanması için emek gelirlerini de makul seviyelere çekmeleri ve telafi edici sosyal politikalar uygulamaları bir taraftan vergi gelirlerinin düşmesine, diğer taraftan da kamunun finansman ihtiyacının artmasına neden olabilir. Nitekim bu sistem, sermaye kazançlarının düşük 119 vergilendirilmesi nedeniyle ortaya çıkan gelir kayıplarını, emek gelirlerini artan oranlı tarifeye göre vergilendirerek telafi etmeye çalışmaktadır. Ancak bütün sermaye kazançlarının matraha dahil olmasıyla bunun üzerinden alınan gelir vergisi tabanını genişletmesine rağmen oranın düşmesi ve sabitlenmesi nedeniyle hasılat azalışı beklenebilir. Belki bu azalış ülkenin finansal cazibesinin artmasıyla telafi de edilebilir. Ancak sermaye gelirleri vergisindeki bu azalmadan ziyade, artan oranlı emek gelirleri tarifesinin ilk dilimine uygulanan vergi oranının sıfırlanması ya da marjinal oranların olabildiğince düşük tutulması ve yukarıda ifade ettiğimiz oturulan evin emsal kirasının, mortgage kredi faizlerinin, emekli maaşları, borç faizleri, işsizlik sigortası primlerinin telafi edici politikalar kapsamında indirim konusu yapılması gibi sebeplerle vergi hasılatında azalma beklenmelidir. Nitekim İskandinav ülkelerinden özellikle Danimarka ve İsveç’in uyguladığı, ikili gelir vergisi sistemi hükümete gelir sağlamaktan ziyade gelir kaybına neden olmuştur (Nazalı, 2007(a):89). 2.2.4.3. Vergilemede Tarafsızlığın Bozulması Vergilemenin tarafsızlığı, mükelleflerin vergilemeden sonraki ekonomik ve sosyal ilişkilerinde değişiklik meydana gelmemesi hedefini ifade eder (Türk, 1995:150). Bu nedenle tarafsız vergilerin; ekonomik ve sosyal olaylar üzerinde mümkün olduğunca bozucu etkiye sebep olmaması ya da bu etkinin minimal düzeyde tutması gerekir. Tanım kapsamında düşündüğümüzde ikili sistem içinde sermaye kazançları üzerine düşük vergi oranı konulması bu ilkeye uyumu sağlamaktadır. Çünkü oranın düşük olması sapmanın minimum olmasını sağlayacaktır. Şüphesiz her vergi, mükelleflerin tüketim, tasarruf, yatırım kararlarını az çok etkiler. Ancak ikili vergi sisteminde; sermaye gelirlerinin ayrılarak düşük oranda vergilendirilmesi, sermaye gelirleri lehine kaynak kullanımını özendirmekte ve sistemin tarafsızlığını bozmaktadır. Bu durumda kişiler emek geliri elde etmektense sermaye gelirleri elde etmeyi yeğleyeceklerdir. Karakurt’a göre (2005:153); sermaye gelirleri üzerine düşük bir vergi oranının tatbik ettirilmesi, düşük oran sayesinde sermayenin bütün şekillerinin vergi matrahına dahil edilmesine imkan verdiğinden sermaye gelirleri vergilemesinde tarafsızlığı artırmaktadır. Ama emek gelirleri açısından ele aldığımızda durumun değiştiği de bir gerçektir. Gelir gruplarının sosyal farklılıkları gereği, mükelleflerin farklı vergileme 120 koşullarına tabi olduğu gelir vergisi sisteminde de istisna ve muafiyet uygulamaları nedeniyle benzer bir ayrımcılık söz konusudur. Ancak ikili sistem içinde yer alan oransal ayrımcılık vergilemenin tarafsızlığını daha derinleştirmektedir. Bu sistemde gelirin sermaye ve sermaye dışı kazançlar olarak tipleştirilerek gelir türlerinin ayrıca belirtilmemesi vergi tarafları bakımından vergilemede “belirlilik” ilkesine aykırılıklar oluşturabilir. 2.3. Kişisel Harcama Vergisi ( Expenditure Tax ) Uluslararası literatürde “expenditure tax” olarak ifade edilen ve dilimize “harcama vergisi” olarak çevrilen bu vergileme türü harcama ya da dolaylı tüketim vergisi olarak bilinen vergileme yöntemlerinden oldukça farklıdır. En temel örnekleri katma değer ya da özel tüketim vergisi olan dolaylı tüketim vergileri, yayılı ya da toplu muamele vergisi özelliği taşırlar. Ayrıca bu tür vergiler kişiyi değil ürünü vergilendirdikleri için aynı ürünü satın alanlar arasındaki servet ya da gelir farklılıkları nedeniyle ortaya çıkan azalan oranlı etkiler sonucu adaletsizlikler yaratabilmektedirler. Bu açıdan bakıldığında burada konu edindiğimiz kişisel harcama vergisi, dolaylı vergileme örneklerinden biri değil, gelir vergileri yerine önerilen bir vergileme şeklidir. Freebairn ve Valenzuela (1998:3), bu sistemi farklı yatırım ve tasarruf opsiyonlarının etkili vergilendirilmesinde mevcut gelir vergisi sistemine göre sürekli olarak daha düşük ve daha düzenli vergilemeyi sağlayan bir sistem olarak ifade etmişlerdir. Kişisel tüketim ya da masraf vergisi olarak da bilinen kişisel harcama vergisi doğrudan tüketimi vergilendirmeyi esas almaktadır. Bu vergileme şekli yeni bir tarz olmayıp literatürde bu fikrin gelişimi Adam Smith’e kadar dayandırılmaktadır. Ancak bu verginin teorik temeli Nicholas Kaldor’un 1955 yılında yazdığı eseri “An Expenditure Tax” ile başlamış ve ondan sonra da pek çok kamu ekonomisti bu öneri doğrultusunda makaleler yazmıştır. 1976 yılında İsveç’te, 1977 yılında ABD’de, 1978 yılında İngiltere’de hazırlanan raporlardan60 kişisel tüketimin vergilendirilmesi fikrinin daha da yaygınlaştığını ve uygulama olanaklarının araştırıldığını öğrenmekteyiz. 60 Bu raporlar literatürde şu isimlerle anılmıştır: “Progresive Expenditure Tax-An Alternative” (İsveç:1976), “Bluprint for Basic Tax Reform” (ABD:1977), “The Structure and Reform of Direct Taxation (Meade Report)” (İngiltere:1978). 121 Kişisel harcama vergisi uygulamasına bakıldığında ise 1950’lerin sonlarında Kaldor’un tavsiyeleri doğrultusunda bu sistemi uygulayan Hindistan ve Sri Lanka (Seylan) dışında bu uygulamayı seçen başka ülkenin olmadığını görmekteyiz (Pressman, 1995:3). Avustralya da 1988 öncesinde nakit akış vergisi uygulanmıştır. Hindistan uygulaması 1958 yılında başlamış ve 1962-1964 yılları hariç, 1966 yılına kadar devam etmiş ve yürürlükte olduğu yıllarda kişisel harcama vergisi hasılatının toplam vergi hasılatı içindeki payı %0,42-0,91 aralığında değişmiştir (Kelley, 1970:248). Hindistan uygulamasına bakıldığında “mükellef sayısının 1.000’i geçmemesi” (Karayılmazlar, 2001:137), “uygulamaya başlamadan önce alınması gereken önlemlerin alınmaması, o günkü koşullarda zaten yönetimi zor olan bu verginin yeterli verimliliği sağlayamaması, Kaldor’un tavsiyelerine uyulmaması” (Aksakal, 1999:57) gibi nedenlerle, harcama vergisi ciddi bir vergi olarak değerlendirilmemiş ve 1966 yılında yürürlükten kaldırılmıştır. Sri Lanka’da da başarı sağlayamayan sistem, 1959-1963 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde uygulanabilmiş ve verginin toplam hasılat içindeki payı %1,1 düzeylerinde kalmıştır (Pressman, 1995:5). Harcama vergisinin başarısızlığı, Karayılmazlar (2001:137)’ın da belirttiği gibi, bu ülkelerdeki bozuk siyasi ve bürokratik yapıya ve bu verginin kişisel gelir, servet ve harcamanın tam olarak belirlenmesi ve bu sayede vergi kaçırma olanaklarının daraltılması nedeniyle politikacı, iş adamı ve bürokratların harcama vergisine en çok direnç gösteren kesim olmasına da bağlanmıştır. Kişisel harcama vergisi, Kaldor’un ifadesiyle (1955:10), bireyleri gelirlerine göre değil harcamalarına göre vergilendirmeyi esas alan bir sistemdir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi böyle bir vergilendirme yöntemi günümüz harcama vergilerinden oldukça farklıdır. Aktan (1994:119) ve Gökbunar’a göre (1997:306); kişisel bir harcama vergisi, tüketimi vergi konusu yapan subjektif ve dolaysız bir vergi olma özelliğini taşımaktadır. Fiili ve kanuni mükellefi aynı kimseler olan bu verginin, günümüzde uygulanan harcama vergilerinde olduğu gibi tüketiciye yansıtılması nispeten daha zordur. Günümüz tüketim vergileri ile kişisel harcama vergisi önerileri arasındaki farklar subjektiflik, nesnellik (dolaysızlık), yansıma faktörleri temel başlıklarıyla karşımıza çıksa da, bunlarla da sınırlı değildir. Tüketim vergilerinde oran düz uygulanmakta, kişisel harcama vergisinde ise gelir 122 vergisinde olduğu gibi artan oranlı yapı korunmaktadır. Ayrıca kişisel harcama vergisinin tahsilatı da diğer tüketim vergilerinden farklıdır. Tüketim vergilerinde vergi, mal ve hizmet bedeli ile mala yüklenmekte ve mal bedeli ile nihai tüketiciye kadar yansıtılabilmektedir. Ancak kişisel harcama vergisinin subjektif bir vergi olması, bu verginin diğer yöntemlerde olduğu gibi kişiye özel uygulanabilmesine olanak tanımaktadır. Yani tüketim vergilerinde fiili vergi mal ve hizmet bedeli ile tahsil edilirken, kişisel harcama vergisinde ise kişisel beyan ile tahsil edilmektedir. Bu durumda, diğer dolaylı tüketim vergilerinin sağlayamadığı kişisel sosyal adaletin de beyan sırasında sağlanması mümkün olmaktadır. Tüketim vergileri, malın fiyatı üzerine konulan sabit bir oranda vergilendirdikleri için kişisel boyutta azalan etkiler yaratabilir ve yansıtılabilirler. Zaten bu tür vergilerde, örneğin KDV’de “fiili mükellef nihai tüketiciler” olmaktadır (Bilici, 2008:240). Kişisel harcama vergisinin, bu uygulamanın tam tersi olarak artan oranlı olarak uygulanabilmesi ve tarifenin artan oranlılığı sayesinde kişisel duruma göre ortalama vergi oranının değişmesiyle ve içerisinde yer alan geçim indirimi gibi adaletin sağlanmasına hizmet edici mekanizmalar ile vergileme adaletinin uygulanmasında daha etkin bir sistem ortaya koyduğu söylenebilir. 2.3.1. Kişisel Harcama Vergisinin İşleyişi ve Esasları Kişisel harcama vergisi, gelir vergisindeki gelir tabanı yerine harcamayı koyan ve kişileri gelirlerine göre değil, harcamalarına göre vergilendirmeyi esas alan bir sistemdir. Sistem vergi adaleti ve verginin uygulanması bakımından dolaylı harcama vergilerinden ayrılmakta ve daha çok gelir vergisine yaklaşmaktadır (Aksakal, 1999:51). Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu sistem, gelir vergisini ikame etmesi düşünülen bir vergi sistemidir. Sistem, gelir vergisinin yerine önerilse de, kapsamlı gelir vergilemesi sisteminden bir hayli farklıdır. Haig-Simons tarafından tanımlanan kapsamlı gelir vergisi önerisinde vergi matrahı, harcamalar ve servetteki net değişim toplamına,61 harcama vergisindeki matrah ise harcamalar toplamına dayandırılmaktadır. Kişisel harcama vergisi tabanı, servetin ya da tasarrufların vergilendirilmemesi, harcamaları ise direkt vergilendirmesi (Metcalf, 1999:74) açısından diğer sistemlerden farklıdır. Ayrıca, kapsamlı gelir vergilemesi yönteminde kaynağı farklı da olsa elde 61 Y=C+ W (Y:Geliri, C:Tüketimi, W: Servetteki değişimi ifade etmektedir.) 123 edilen tüm gelirler vergiye tabi tutulurken, kişisel harcama vergisinde ise gelir kaynağı değil, gelirin harcanan kısmı vergi matrahını oluşturmakta ve artan oranlı bir tarife ile vergilendirilmektedir. Yapılan harcamaların yatırıma dönük olması durumunda ise bu tür harcamalar matraha dahil edilmemektedir. Bu sistemde, gelirden ziyade harcamaların vergilendirilmesi esas alındığı için elde edilen gelirden (Y), tasarrufların (S) düşülmesi öngörülmekte, yani vergi matrahını oluşturan kişisel harcamalar (C) toplamı, elde edilen gelir toplamından tasarrufların düşülmesiyle bulunmaktadır. Tek tek harcamaların belgelendirilerek, matrahın direkt tespit edilmesindeki güçlük nedeniyle, aynı sonucu veren ve daha kolay bir yöntem olan gelirden net tasarrufların düşülmesi yoluyla matraha ulaşılabilmekteyiz. Bu durumda geliri ve gelirin tüketime ve tasarrufa giden kısmını Y=C + S denkliğiyle, vergi matrahını da C=Y- S denkliğiyle ifade edebiliriz. Aslında bu sistemi, farklı bakışlarla inceleyen çeşitli alternatif harcama vergisi modelleri ve direkt harcama vergisi, kişisel harcama vergisi ve nakit akış vergisi gibi değişik isimlerle ifade eden akademik çalışmalar vardır. Başlığımızdan da görüleceği üzere biz “kişisel harcama vergisi” kavramını seçtik, çünkü sistem diğer dolaylı tüketim vergilerinden farklı olarak bireyleri kendi durumlarına göre ve artan oranlı olarak vergilendirme olanağı sağlamaktadır ve verginin isminde yer alan “kişisel” kavramı vergiyi diğer tüketim vergilerinden ilk bakışta ayrıştırmaktadır. Kişisel vergilemeyi esas alan harcama tabanlı sistem önerileri mali literatürde hep var olmuştur, ancak Kaldor’un 1955 yılında yayımladığı “Harcama Vergisi” adlı çalışma ile kişisel harcama vergisi sistemi üzerinde çok durulan ve tartışılan bir sistem haline gelmiştir. Sistemin başarısız da olsa Hindistan ve Sri Lanka’da uygulaması, bu sistemi teoriden üstün kılmaktadır. Ayrıca sistem içinde harcamaların, gelirden daha kolay ölçümlenebilmesi ve böyle bir sistemin tasarruf ve yatırımları desteklemesinden dolayı dinamik etkinlikteki kazançları çoğaltıcı (Metcalf, 1999:76) etkisi ve gelir vergisinin bazı açıklarını kapatması nedenleriyle Kaldor’dan sonra literatürde daha da tartışılan bir konu haline gelmiştir. Mevcut gelir vergisine alternatif metotların ya da yeni reform sistemlerinin ortak yanı vergilemede basitliğin sağlanması için öneriler getirmeleridir. Bu önerilerden biri de vergi beyan sisteminin 124 kolaylaştırılmasıdır. Kaldor (1955:192), mevcut gelir vergisi beyannamelerden daha sade haliyle 10 satırlık basitleştirilmiş bir harcama vergisi beyannamesi öngörmüştür. Benzer bir taslağı, Hall ve Rabushka’nın 1984’deki düz oranlı gelir ve işletme vergisi beyannameleriyle konu edinmiştik. Fakat aşağıda verilmiş olan Kaldor’un önerdiği harcama vergisi beyanname örneği, Hall ve Rabushka’nın düz oranlı gelir vergisi beyannamesindeki kadar basit değildir. Tablo 30: Örnek Harcama Vergisi Beyannamesi (1) Yılbaşı banka dengesi ve nakit miktarı (2) Gelirler (ücret, maaş, ticari cari hesaplar, faiz ve kar payları ve mevcut gelir vergisi sisteminde vergilendirilen diğer gelir çeşitlerine ilave olarak miras, hediye, kumar kazançları vs.) (3) Borç alınan paralar veya kredi tahsilatları (4) Evler de dahil olmak üzere yatırımların satış hasılatları Toplam Hasılat ---------------Eksi (– ): (5) Ödünç verilen paralar veya daha önce ödünç alınanların geri ödemesi (6) Evler de dahil olmak üzere yatırım harcamaları (7) Yılsonu banka dengesi ve nakit miktarı Harcamalar Toplamı -----------------Eksi (– ): (8) Muafiyet ve indirimler (9) Dayanıklı tüketim malı harcamalarının sonraki yıllara yayılan kısmı Artı (+): (10) Daha önceki yıllarda satın alınan dayanıklı tüketim mallarının cari yıldaki ödemeleri Vergilendirilebilir Harcamalar (Matrah) --------------Kaynak: Kaldor, 1955:192 Yukarıdaki örnek beyannameden de görüleceği üzere, Kaldor’un önerisi olan kişisel harcama vergisinde matrah, genel hatlarıyla dört aşamada tespit edilebilmektedir. Bu aşamalar, kişisel harcama vergisinin uygulanma 125 yöntemleri (nakit akışı ve peşin vergi) bakımından farklılıklar gösterse de, yöntemler arasında uzun dönemde ödenen vergi açısından bir farklılık olmadığı söylenebilir. Uygulama yöntemlerindeki farklılıklara girmeksizin, harcama vergisinin uygulamasını dört aşamada özetleyebiliriz. İlk aşamada, kişinin elde ettiği tüm hasılat toplanmaktadır. Bu aşamada, en önemli kalem faaliyet ya da çalışma gelirleri olarak ifade edebileceğimiz ücret, bankalardaki mevduat hesaplarından ve diğer kaynaklardan elde edilen faiz gelirleri ve diğer menkul kıymetlerin ödünç verilmesi ya da satışından elde edilen kazanç ve iratlar, kira gelirleri, işletme kârları, telif haklarının satışı ya da kiralanmasından elde edilen kazançlar ve kâr payları olarak sayılabilir. Bu gelir ya da iratların yanı sıra dönem başı banka dengesi ve bankadaki mevcut nakit tasarruflar, borçlanma ve kredi yoluyla elde edilen ödünçler, evler de dahil olmak üzere yatırımların satışından elde edilen hasılalar, miras, şans oyunları ve hediyelerden elde edilen arızi kazançlar, yukarıda saydığımız kazançlara eklenmekte ve toplam dönem geliri ya da beyannamedeki ifadesiyle “Toplam Hasılat” tespit edilmektedir. İkinci aşamada ise, toplam harcamaların bulunması maksadıyla yukarıda bulunan hasılat toplamından, tasarruf niteliğinde olan ya da yatırım harcamaları gibi tüketimle ilgisiz olarak değerlendirilen harcamalar düşülmektedir. Bu nitelikteki kalemler ise beyannamede şöyle sayılmıştır: Verilen ödünçler, evler için yapılanlar da dahil olmak üzere yatırım harcamaları, dönem sonu banka dengesi ve bankadaki mevcut tasarruflar ve borç ödemeleridir. Bu kalemlerin toplam dönem gelirinden düşülmesiyle vergilendirilebilir harcama miktarı bulunmaktadır. Ancak bu tutar matrahı oluşturmaz. Çünkü bu tutardan sistem içinde yer verilmesi düşünülen bireysel ve toplumsal korumaya dönük indirim ya da istisnaların da düşülmesi gerekir. Üçüncü aşama, bu tür tedbirleri içermektedir. Bu aşamada dayanıklı tüketim malları için yapılan harcamaların sonraki yıllara düşen kısmı, bağış ve yardımlar, sistemde yer verilecek olan diğer indirim ve istisnalar, ücretliler için uygulanabilecek olan geçim indirimi gibi vergi kolaylıklarıyla gelirin belli bir oranı vergilendirilebilir harcama miktarından düşülmektedir. Böylece kişilerin yıl içinde yaptıkları harcamaların değerlerini elde edilen gelir ve ödemeleri takip ederek belirlemek mümkün olacaktır (Kay ve King, 1990:100). Dördüncü aşamada ise daha önceki yıllarda satın alınan dayanıklı tüketim malları için cari yılda yapılan 126 ödemeler harcamalar toplamına ilave edilmekte ve bu son toplam matrahı oluşturmaktadır. Bu haliyle kişisel harcama vergisi matrahı, kısaca kesin harcamalara kaynaklık eden gelirin vergilendirilmesini hedef almaktadır. Bu vergileme yönteminde brüt gelirlerden o yılki net tasarrufların indirilmesi ile matrahı oluşturan toplam harcamalar bulunmuş olur. Bunun için net tasarrufların hesaplanması gerekmektedir. Kaldor’un beyannamesinde de zımni olarak yer alan net tasarruf hesabını, Pressman (1995:5) şu şekilde yapmıştır: Yılbaşı banka dengesi, daha önce verilen ödünçlerin geri ödemelerinden elde edilen paralar ve evler de dahil olmak üzere yatırımların satışından elde edilen hasılalar kişilerin o yılki harcanabilir varlıklarını oluşturmaktadır. Bu varlıklardan; dönem sonu banka dengesi, ödünç verilen paralar, evler de dahil yatırım harcamaları için ayrılmış harcanabilir varlıklar ve kredi geri ödemeleri gibi birikimleri düştüğümüzde o yılki net tasarrufları bulabiliriz. Direkt harcama vergisi olarak da isimlendirilen kişisel harcama vergisi bireysel ve işletme kazançlarını vergilendiren kapsamlı gelir vergisi sisteminin yerine önerilen bir vergi sistemidir. Bu sistemde de, gelir vergisinde olduğu gibi yukarıda anlattığımız şekilde bulunan matraha, adaletin sağlanması bakımından vergi indirim ve istisnaları ve çalışma geliri elde edenler için geçim indirimi uygulanabilir. Bulunan matraha yine gelir vergisinde olduğu gibi artan oranlı tarife uygulanması önerilmektedir. Kaldor’un (1980:240), Hindistan için yaptığı artan oranlı tarife önerisinde; ilk dilime %25, en yüksek dilime ise %45 marjinal oranının uygulanması öngörülmüştür. O günün koşullarında, söz konusu oranlar gelir vergisiyle denk sayılabilir ama günümüzde vergi oranlarının indirimi konusundaki küresel yaklaşım, marjinal oranların mümkün olduğunca düşürülmesi yönündedir. Harcama vergisi sisteminde, artan oranlı tarifenin uygulanması ve pahalı dayanıklı tüketim malları için harcama yapılması durumunda bu tür pahalı malların satın alındığı yıllarda yüksek oranda vergi ödenmesi gerekmektedir. Yani harcama vergisinin konusuna giren harcama kavramı içerisinde dayanıklı tüketim malları için yapılan harcamalar da yer almakta ve bu durum hayat boyu belki kişisel yatırım olarak bile değerlendirilebilen otomobil, mobilya, beyaz eşya ve diğer dayanıklı tüketim malı alımlarını da 127 verginin konusu içine almaktadır.62 Ancak bu tür harcamalar aynı zamanda tasarruflar içinde de yer alabilir. Çünkü tasarrufların bina ekipmanı ve diğer değişik şekillerde değerlendirilmesi söz konusu olabilmektedir. Kişisel harcama vergisi sistemi içinde mükelleflerin belki yıllarca kullanabilecekleri dayanıklı tüketim malları için yaptıkları harcamaların, harcamanın yapıldığı yıl verginin matrahına dahil edilmesi verginin peşinen ödenmesi sonucunu doğuracaktır. Fakat mükellefler bu tür yüksek bedelle alacakları ürünleri vadeli veya ön ödemeli alarak ya da finansal kiralama yoluyla alarak, harcamalarını yıllara yayabilir ve vergiyi de yıllar itibarıyla ödeyebilirler. Lüks tüketim için satın alınan pırlanta, mücevher gibi ürünler için ise peşin vergi uygulamasına devam edilebilir. Kaldor “Harcama Vergisi” adlı eserinde bu problemi tanımlamış ve otomobil, mobilya, diğer dayanıklı tüketim malları, ev tamiratları ve dekorasyonu gibi yıllara yaygın fayda sağlayan tüketim harcamalarının yıllara yayılarak vergilendirilmesini önermiştir. Eserinde dayanıklı tüketim malı harcamalarının beş yıllık dönemde vergilendirilmesi durumunda mükellefler için problem olmayacağını belirtmiştir. Bu durumun ilk bakışta yönetsel problemler doğurabileceği söylense de, vergi müfettişlerinin bu durumu yakından incelemelerine gerek yoktur. Çünkü cari yılda bu tür harcamalarda sağlanan vergi kolaylığı, otomatik olarak mükellefin sonraki yıllarda vergilendirilebilir harcamalarını artıracaktır (Kaldor, 1955:197). Kişisel harcama vergisinin bir başka özelliği ise sermaye varlıklarının satışından elde edilen kârların ancak harcanmaları durumunda vergilendirilmeleri, yani bu tür kazançların harcanmaksızın yeniden yatırıma dönüştürülmesi durumunda ise yatırım yapmakta tasarruf yapmanın bir diğer çeşidi olacağından bu kazançlar üzerinden vergilendirme yapılmamasıdır (Mecidov, 2001:67-68). Ancak, bu durum, harcama vergisinin nasıl uygulandığına yani nakit akış vergisi ve peşin harcama vergisi yaklaşımlarına bağlı olarak, değişmektedir. Aşağıda bu yöntemlere ilişkin diğer ayrıntılar özetlenmiştir. 62 Gayrimenkul alımları ise yatırım harcamaları içinde yer aldığından, kişinin ev alması durumunda böyle bir problem oluşmayacaktır. 128 2.3.2. Kişisel Harcama Vergilemesi Yöntemleri Harcama vergilerinin uygulanmasında farklı alternatifler söz konusu olabilmektedir. Kaldor, “Harcama Vergisi” (1955:45) ve “Harcama Vergisine Yeni Bir Bakış” (1978:232-235) adlı eserlerinde, Haig-Simons’un kapsamlı gelir vergilemesi önerisindeki vergileme ölçütü olarak belirlediği “ekonomik güç” yerine, kendi önerisi olan kişisel harcama vergisinde “harcama gücü”63 ölçütünün kullanıldığını ifade etmiştir. Literatürde harcama gücünün vergilendirildiği kişisel nitelikli olan iki aşamalı harcama vergisi (two-tier expenditure tax), nakit akış vergisi (cash flow tax), peşin harcama vergisi (yield exemp tax), ömür boyu harcama vergisi (lifetime expenditure tax) gibi farklı uygulama şekilleri ve sınırsız tasarruf indirimi vergisi (unlimited saving exempt tax) gibi farklı vergileme yöntemleri söz konusudur. Kişisel harcama vergisi uygulamalarında yöntem farklı olsa da amaç gelir yerine tüketimin vergilendirilmesidir. Örneğin, kişisel harcama vergisinin literatürde önemini artıran ve bu verginin uygulama yollarının araştırıldığı, 1978 tarihinde İngiltere’de hazırlanan, Meade Raporunda harcama vergisi ile ilgili dört farklı öneri ortaya konulmuştur ve raporda sayılan bu öneriler şöyledir (Meade, 1978:160-161): 1. Gelir Ayarlama Metodu (The Income Adjustment Method): Mükelleflerin toplam harcamalarının dolaylı olarak tespitine dayanan bu yöntemde, tüketim dışı ödemelerinin, yani tasarrufların toplam gelirden çıkarılmasından sonra kalan tüm gelirin vergilendirilmesi esas alınmıştır. 2. Katma Değer Metodu (The Value Added Method): Harcama vergisinin genel ve tek oranlı olarak, katma değer üzerine uygulanmasını öngören, yani doğrudan tüketimin vergilendirilmesini esas alan öneridir. 3. Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmemesi Metodu (The Method of 100 per cent Capital Allowance): Bu öneride ise; sermaye gelirlerinin ve yatırım harcamalarının vergiden istisna edilmesi esas alınmakta veya sadece çalışma gelirlerinin vergilendirilmesi öngörülmektedir. 4. Kârın Vergilendirilmemesi Metodu (The Method of Tax Remission on Yield): Paraca desteklenmiş yatırımlardan elde edilen gelir yerine, 63 Kaldor, 1978 tarihli eserinde harcama vergisinde vergileme ölçütünün gelir, harcama, sermaye kazancı, net servet, alınan hediyeler ve miras gibi pek çok kritere dayandığını ve harcama gücünü temsil eden bu unsurların harcama vergisi için “çok kriterli” sistem oluşturduğunu ifade etmektedir. 129 gelirden yatırımlar düşüldükten sonra kalan kazancın vergilendirilmesini esas alan öneridir. Bu yöntemde yatırım yapmak için kullanılan gelir yerine, yatırımın getirisi üzerine vergi muafiyeti verilebilir. Birinci metod; Meade komitesinin kabul ettiği, artan oranlı vergilemenin esas alındığı ve genel harcama vergisi olarak isimlendirilen yöntemdir ve bu öneri tasarruflar düşüldükten sonra kalan tüm gelirin vergilendirilmesini hedef aldığı için nakit akış vergiyle örtüştürülebilir. Üçüncü metodu ise, yatırım harcama ve sermaye kazançlarını vergilendirmemesi nedeniyle peşin vergi yaklaşımına benzetebiliriz. Dördüncü metot ise, işletme kârlarının tamamını vergilendirmek yerine kardan yatırım harcamaları düşüldükten sonra kalan kazancı vergilemeyi esas almaktadır. İkinci ve üçüncü metodda; tek oranlı bir harcama vergisi uygulanması önerilmekte ama buna ilave harcamalar üzerinden ek vergi ödenmesi söz konusu olmaktadır. Sistem bu haliyle iki kademeli bir vergilendirme şekline dönüşmektedir. Yani kişisel harcamaları artan oranlı vergilemeye tabi tutan yöntemin dışında; önce sabit harcama vergisi, sonradan da ek harcama vergisi alınmasını esas alan iki aşamalı bir vergileme yöntemi uygulanabilmektedir. Böylesine iki kademeli bir harcama vergisinin ikinci kademesi olan ek verginin, artan oranlı bir tarifeye kavuşturulması; fakat düşük harcama düzeyinde bulunanların, normal harcama vergisi ile sabit oranda vergilendirilmeleri yani himayeleri mümkün olabilir (Akalın, 2000:362). 130 Tablo 31: Harcama Vergisi Matrahının Hesaplanması 1. Gelir XXX 2. Harcama vergisinin ayarlanması: İlaveler (+): - Kayıtlı varlıklardan satılanlar xxx - Hediye ve arızi kazançlar xxx İndirimler (–): - Kayıtlı varlık alımları (xxx) - Yıl içindeki hediyeler (xxx) - Yıl içinde ödenen gelir vergisi (xxx) - Yılı içinde ödenen harcama vergisi (xxx) XXX _____________________ 3. Yıl içinde yapılan harcamalar 4. Harcama vergisi için kişisel indirim XXX – (XXX) ______________________ 5. Harcama Vergisi Matrahı = XXX Kaynak: Meade Raporu, 1978:205. Kay ve King, kişisel harcama vergilemesinde gelirin ve harcamanın net tespit edilmesindeki güçlük nedeniyle, kişisel harcama vergisinin yıllık uygulanması yerine bu verginin “ömür boyu harcama vergisi” olarak uygulanmasını önermişlerdir (1990:90). Böyle bir uygulama uzun dönemde yani ömür boyu dönemde gelir ve harcamayı birbirine eşitlemekte, yani arasındaki farkı ortadan kaldırmaktadır. Meade komitesi, ilk üç metodun kombinasyonu olan bu durumu iki aşamalı (katlı) harcama vergisi (two-tier expenditure tax-TTET) olarak isimlendirmiş (1978:179) ve üst gelir grubunda yer alanlar için uygulanacak olan artan oranlı harcama vergisi matrahının yukarıda yer verdiğimiz Tablo 31’deki gibi tespit edileceği gösterilmiştir. Tüketimi matrah olarak esas alan dolaysız bir vergi niteliği taşıyan nakit akış vergisi ise, kurumlar vergisi de dahil olmak üzere gelir vergisi sisteminin alternatiflerinden biridir (Gökbunar, 1997:306). Nakit akış vergisinde matrah tüketimi esas almakta ve bu uygulamada tasarruflar yatırımlara dönüştürülecek hesaplarda tutulması ve harcanmaması şartıyla vergilendirilmemektedir (Karayılmazlar, 2001:138). Bu sistemde verginin 131 tüketim bazlı olması ve vergi yükünün iktisadi rant üzerinde kalması nedeniyle bu verginin sermaye birikimi açısından tarafsız olduğu da vurgulanmaktadır (Akaya, 1998:230). Kişisel gelirler ve işletme kazançlarına uygulanabilen nakit akış vergisinde, gelir kaynağı çalışma kazancı ve sermaye kazancı olabilmekte ve tasarruflardan elde edilen bütün faiz ve diğer getiriler kişisel gelire ve matraha dahil edilmekte ancak bu kazançlar harcandığında vergilendirilmektedir (Freebairn ve Valenzuela, 1998:6-7). Bu sistemde, anapara ve faiz ödemeleri vergi matrahından düşülebilirken, borçlanma yoluyla elde edilen gelirler de matraha dahil edilmekte, yani tüketime eşit olan bir nakit akışı, vergi matrahını oluşturmaktadır (Karayılmazlar, 2001:138-139). Bu matrah içinde dayanıklı tüketim malı alımlarına dönük harcamaların da olması ve bu tür harcamaların tasarruf mu yoksa harcama mı oldukları konusundaki tartışmaların varlığı, bu harcamaların matraha ne şekilde dahil edileceği konusunda tereddüt yaratmıştır. Harcama vergisini savunanlar dayanıklı tüketim malı harcamaları için peşin vergi uygulanmasını önermişlerdir. Peşin vergi uygulamasında ise sermaye gelirleri dışında kalan, ücret ve emekli aylıkları gibi emek gelirleri vergi matrahını oluşturmakta ve vergi, tasarrufların indirilmesine izin verilmeksizin peşin olarak ödenmektedir (Karayılmazlar, 2001:139). Bu nedenle, bu yöntem ücret vergisi olarak da isimlendirilmektedir. Kişisel gelirler ve işletme gelirlerine uygulanabilen bu yöntemde vergi matrahı, çalışma gelirlerinden oluşmakta ve tasarruflardan elde edilmiş faiz kazançları gibi sermaye stokundan türetilmiş kazançlar ya da sermaye gelirleri vergiden bağışık (muaf) tutulmaktadır (Freebairn ve Valenzuela, 1998:6-7). Bu muafiyet, elde edilen getirilerin harcanması durumunda da devam etmektedir. Yani faizler, kâr payları ve diğer sermaye kazançları vergi matrahının dışında bırakılacak ve aynı zamanda borçlanmanın vergisiz kalma durumunu önlemek için faiz ödemeleri de matrahtan indirilemeyecek, böylece tasarrufların indirilmesine de gerek kalmayacaktır (Karayılmazlar, 2001:139). Ayrıca, peşin harcama vergisi yaklaşımında; yatırım harcamalarının yıl içinde gider olarak yazılmasına ya da indirilmesine müsaade edilmiştir. Peşin harcama vergisi tabanı çalışma gelirlerini hedef alsa da (bu yüzden literatürde ücret vergilerinin alternatifi olarak görülmektedir) bu modelde sermaye kazançlarının vergilendirilmesi gerekmez (Freebairn ve Valenzuela, 1998:7). 132 Nakit akış ve peşin harcama vergisi uygulamasında yukarıda dolaylı olarak ifade ettiğimiz gibi en önemli fark, vergi tabanında ve tasarruflardan elde edilen getirilerin vergilendirilmesinde ortaya çıkmaktadır. Bu iki yöntem arasında aşağıdaki örnekten ve tablodan da görüleceği üzere verginin tahsilat zamanında da farklılık söz konusudur. Her iki yöntemde de faiz oranının, iskonto oranına ve vergi oranının sabit olması durumunda, içinde bulunulan dönemde vergi yükümlülüğünün miktarı (Freebairn ve Valenzuela, 1998:7), yani ödenecek vergi miktarı aynı olacaktır. Örnek: Yıllık 50.000 TL kazanç elde den bir mükellefin, elde ettiği bu kazancın 40.000 lirasını harcaması, 10.000 lirasını tasarruf etmesi durumunda nakit akış, peşin harcama ve dolaylı tüketim vergileri bakımından ilk yılda ve elde tuttuğu tasarrufu bankaya yatırarak net %10 faiz getirisi elde etmesi durumunda ikinci yılda toplam ne kadar vergi ödeyeceğini hesaplayalıml (lFreebairn ve Valenzuela, 1998:8-9; Browning ve Browning, 1983:443-448). Bu uygulamaya, dolaylı tüketim vergileri ile kıyaslama yapmak açısından dolaylı tüketim vergisi uygulaması da dahil edilmiş ve vergi oranı tüm alternatifler için %20 olarak uygulanmıştır. Ele aldığımız alternatif harcama vergisi modelleri için ilk yıl ve ikinci yıllarda verginin nasıl hesaplandığı ise aşağıda ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Tablo 32: Harcama Vergilerinin Kıyaslanması Harcama Tabanlı Vergileme Modelleri 1. Yıl Nakit Akış Vergisi 8.000 2. Yıl Ödenen Toplam Vergi (Nominal) Ödenen Toplam Vergi (Reel)* 2.200 10.200 10.000 Peşin Harcama 10.000 İstisna 10.000 10.000 Vergisi Dolaylı Tüketim 8.000 2.200 10.200 10.000 Vergisi Kaynak: Freebairn ve Valenzuela, 1998:8’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * İlk yıldaki TL değeri ve %10 iskonto oranı ile ifade edilmiştir. Nakit akış vergisinde matrah (C); elde edilen toplam gelirden (Y), tasarrufların (S) çıkarılmasıyla bulunan toplam harcama miktarıdır. Yani matrah; C=Y–S olarak ifade edilmekte ve örnekte 50.000 TL kazançtan 10.000 TL tasarrufun düşülmesiyle 40.000 TL bulunmaktır. Bu matrah üzerinden %20 oranına göre hesaplanan vergi ise 8.000 TL’dir. Burada 133 tasarruf edilen 10.000 TL’nin vergilendirilmesi bu tutarın harcanmasına kadar ertelenmiştir. İkinci yıl tasarrufun %10 getiri sağlaması durumunda elde tutulan birikim toplam 11.000 TL olacak, bu tutarın harcanması durumunda ise 2.200 TL vergi doğacaktır. Böylece vergi borcunun toplam tutarı; nominal olarak 10.200 TL, reel olarak (%10 ıskonto oranı hesaba katıldığında) 10.000 TL olacaktır. Peşin vergi uygulamasında, uzun dönemde gelirle harcama birbirine eşit olacağından sermaye gelirleri dışında kalan harcanabilir gelir (Y) matrah olarak ele alınmaktadır. Başka bir ifadeyle bu sistem ilerideki harcamaları da bugünden vergilendirmektedir. İlk yıl elde edilen gelir olan 50.000 TL üzerinden, vergi oranının %20 alınması durumunda 10.000 TL vergi hesaplanacaktır. Bu yöntemde 10.000 TL tasarruf edilmesi, bu tutarın yatırılarak üzerinden getiri elde edilmesi veya toplamının harcanması, sermaye kazançları vergi kapsamı dışında olduğundan vergilendirilmeyecektir. Dolaylı harcama vergisinin uygulanması durumunda ise; bu tür bir vergi mal ve hizmetin fiyatı üzerine uygulanacağından, elde edilen gelirin ne kadarı harcanmışsa o tutar üzerinden vergi ödenmesi söz konusu olacaktır. Yani ilk yıl 40.000 TL harcanmışsa vergi nakit akış vergisinde olduğu gibi 8.000 TL çıkacak, tasarruf edilen tutar getirisiyle birlikte ertesi yıl harcanması durumunda ise harcanan 11.000 TL üzerinden 2.200 TL vergi ödenecektir. Ancak, toplamda ödenecek verginin reel değeri hesaplandığında nakit akış vergisindeki gibi ödenecek verginin toplam tutarı 10.000 TL olacaktır. Tablodan da görüleceği üzere, 50.000 TL gelir elde edilmesi ve bu gelirin ilk yıl 40.000 TL, ikinci yıl tasarruf edilen 10.000 TL’nin 1.000 TL’lik getiri ile birlikte (11.000 TL) harcanması durumunda, yapılan hesaplamalara göre ödenecek toplam vergi tutarlarında nominal farklılıklar olsa da iskonto haddi nedeniyle üç yöntemde de reel olarak aynı miktar vergi ödenecektir. Ancak vergi idaresi açısından bakıldığında, nakit akış vergisi uygulamasında, peşin harcama vergisine göre birinci yıl gelir kaybı söz konusu olacaktır. Çünkü peşin vergi yönteminde, nakit akış vergisi yönteminde olduğu gibi tasarruflar matrahtan indiremediğinden, matrah daha büyük çıkmakta ve aynı tarifede daha çok vergi hasılatı beklenmektedir. Ancak nakit akış vergisinde de yatırılan tasarruflar ve bunların getirilerinin harcanması durumunda ertesi yıllarda daha çok vergi ödenmesi söz konusu 134 olabilecektir. Ayrıca nakit akış ve dolaylı tüketim vergisinde ilk iki yıl ödenecek vergilerin aynı çıkması bu vergilerin etkilerinin aynı olduğu anlamına gelmemelidir. Sonuç olarak özetlemek gerekirse; Freebairn ve Valenzuela’ya göre (1998:9), kişisel harcama vergisini, diğer vergilerden ayıran üç temel farklılık vardır. Bu farklardan ilki, kapsamlı gelir vergisinin tasarrufları vergilendirmesiyle ilgilidir. Bu sistemde, tasarruf, hem gelir olarak elde edildiğinde hem de getiri sağladığında vergilendirildiğinden çifte vergilemeye neden olmaktadır. Oysa kişisel ya da dolaylı harcama vergilerinde tasarruflar ya vergi dışı bırakılır ya da peşin vergi uygulamasında olduğu gibi, sadece bir defa vergilendirilirler. Bunun uygulamanın sonucu olarak ortaya çıkan ikinci farklılık ise, gelir vergisindeki vergi tabanı ya da vergi matrahının, tasarrufları da vergilendirmesi dolayısıyla, harcama vergilerinden büyük olmasıdır. Üçüncü farklılık ise, kişisel harcama vergileri kişisel ve artan oranlı uygulanabilirken; dolaylı harcama vergileri düz oranlıdırlar ve yansıtılabilirler. Başlangıçta söylediğimiz gibi dolaylı vergiler sınırsız yansıma, azalan oranlı etki ve gayri şahsi özelliği ile kişisel vergilerden oldukça farklı özelliği olan vergilerdir. Dolaylı tüketim ve nakit akış vergileri arasında vergileme adaleti açısından, nakit akış vergisinin, kişisel nitelikli oluşu ve yansıtılamaması nedenleriyle daha üstün özelliklere sahip olduğu söylenebilir. Kapsamlı gelir vergilemesi yönteminin alternatifi olan iki yöntem, gerçek kişilerin vergilendirilmesi için öngörülmüştür. Ancak bu yöntemlerden nakit akış vergisi, kurumlar vergisi için de önerilmektedir. Meade Raporunda, kurumlar vergisi yerine uygulanması önerilen nakit akış vergisi için vergi tabanını farklılaştıran “Reel Tabanlı”, “Reel ve Mali Tabanlı” ve “Hissedar Tabanlı” olmak üzere üç faklı uygulama ortaya konulmuştur (Shome ve Schuttle, 1993:643). Kişisel harcama vergisinin bir diğer alternatifi ise “Unlimited Saving Allowance (USA) Tax”64 olarak bilinen “Sınırsız Tasarruf İndirimi Vergisi” önerisidir. Bu yöntemin hem gerçek kişilerin, hem de işletmelerin 64 Bu sistemin bir benzeri ABD’de “President’s Advisory Panel on Federal Tax Reform” adlı panelde (13/04/2005), Rogstad, B. K. tarafından “Simplified Unlimited Saving Allowance Tax-SUSAT” sistemi olarak önerilmiştir (Witner ve Simons, 2005:20). 135 vergilendirilmesinde kullanılması önerilmektedir. Sistem, kişisel harcama vergisi ve işletmelerin işlemleri üzerinden alınan katma değer vergisi bileşiminden oluşmaktadır (Gale, 2002:10). Sınırsız tasarruf indirimi vergisinin tabanında ücretler, faiz, kâr payı, hisse senedi ve diğer varlıkların satışından elde edilen kazançlar yer almaktadır. Bu sistemde tüm düzeydeki tasarruflar vergilendirilmemekte ve tasarruf edilmiş gelir sadece bir defa vergiye tabi olmaktadır. Vergi matrahından eğitim harcamaları ve mortgage faizleri gibi bazı giderler ile sınırlı aile indirimi düşülmesine müsaade edilmiştir. Verginin işletme düzeyinde matrahı ise; yurt içi satışlardan elde edilen kazançlardan, ihracat gelirleri ve demirbaş harcamaları düşülerek bulunmaktadır. Günümüzde Kaldor’un önerdiği, kişisel harcama vergisi sisteminin paralelinde harcamayı esas alan farklı sistemler geliştirilmiştir. Genel esaslarını Kaldor’un ortaya koyduğu kişisel harcama vergisi sistemi ve bu sistemin yakın uygulamaları olan bu sistemler, günümüzde herhangi bir ülke tarafından uygulanmamaktadır. Ancak, kapsamlı gelir vergisi sisteminin aksaklıkları karşısında onun yerine önerilen alternatiflerden biri olan kişisel harcama vergisi, literatürde yarım yüzyıldır tartışılan ve aşağıdaki başlıklarda ele alınan bazı avantaj ve dezavantajlara sahiptir. 2.3.3. Kişisel Harcama Vergisinin Avantajları Kişisel harcama vergisi daha önce de ifade ettiğimiz üzere Hindistan ve Sri Lanka tarafından denenmiş, ancak verginin uygulanması ve mevzuatı konularındaki aksaklıklar nedeniyle uygulamaları başarılı olmamış bir sistemdir. Bu durum, böyle bir verginin uygulanamaz bir vergi olduğunun göstergesi olmamalıdır. Nitekim sistemin savunucuları harcama vergisinin kapsamlı gelir vergisine göre avantajlı taraflarının olduğundan bahsetmektedirler. Seyidoğlu’na göre (2002); kapsamlı gelir vergisine yöneltilen en önemli eleştiri, hem eşitlik hem de operasyonel açıdan hazır, kavramsal olarak sağlam, vergi amaçlı bir gelir kavramının oluşturulma güçlüğüdür. Kişisel harcama vergisinin bu ihtiyaca cevap verebilmesi ve piyasa ekonomileriyle daha uyumlu olması nedenleriyle tercih edilebileceği ve “zaman içerisinde dengenin gelir vergisinden harcama vergisine doğru kayma eğiliminde olduğu ileri sürülebilir” (Akalın, 2000:364). Literatürde kişisel harcama vergisini bu açılardan daha olumlu bulan bilimsel görüşler yanında, sistemin dezavantajlarından bahseden makaleler 136 de yer almaktadır. Ama bu tartışmalar, günümüzde uygulaması olmayan bu sistemin teorisi üzerinden yapılmaktadır. Biz bu makalelerde yer alan kişisel harcama vergisi sisteminin avantajlarını ve dezavantajlarını daha önce düz oranlı vergi ve ikili vergi sistemi için yaptığımız sıralama çerçevesinde konu edineceğiz. 2.3.3.1. Ekonomik Büyüme ve Refah Artışı Bir ekonominin bireysel harcama vergisine geçmesi, o ekonomide harcamalarda daralma yaşanması ve bunun sonucu olarak resesyon ve işsizlik risklerinin yükselmesine yol açabilir. Ancak, bu sistemde tüketime yönelmemiş paraların da tasarruf ve yatırıma yöneleceği düşünüldüğünde, bu durumun sonucu olarak şimdi tüketim malı üreten işverenlerin çoğu bunun yerine sermaye malı üretecekleri için uzun dönemde büyüme hızının ve ekonomik verimliliğin artması beklenebilir (Frank, 2005:7). Şüphesiz her çeşit verginin ekonomi üzerinde dolaylı ya da direkt etkileri söz konusu olacaktır. Kişisel harcama vergisine geçilmesi kısa dönemli bir analizde toplam talepte bir azalma yaratacağı yönüyle eleştiri toplamaktadır. Ancak, kişisel harcama vergisinin taraftarları, harcamayı vergilendirmenin tasarruflar üzerindeki olumlu etkisi sebebiyle sermaye birikiminin hızlanmasını, düşen faiz oranları ve yatırım harcamalarının vergiden istisna edilmesiyle vergilendirilmeyen tasarrufların yatırım harcamalarına dönüşümünün sağlanacağını ve bunun sonucunda üretim düzeyinin yükselmesini beklemektedirler. Tüketimin vergilendirildiği bir vergi sistemine geçiş, yukarıda ifade ettiğimiz gibi toplam talebin azalmasına yol açacaktır. Böyle bir sistem sermaye birikiminin sağlanamadığı, yatırım harcamalarının az olduğu ve tüketime yetecek üretimin yapılamadığı, yani toplam talebin toplam arzı aştığı gelişmekte olan ekonomilerde, bu durum sonucu ortaya çıkan talep enflasyonu ile mücadelede etkili bir mekanizma olarak da kullanılabilir. Kişisel harcama vergisi, toplam tasarrufları artırma, faiz oranlarını düşürme, yatırımları hızlandırma, ekonomide yapısal dönüşümü gerçekleştirme, enflasyon oranını indirme olanakları sağlamaktadır. Bu özellikleri ile sistemin, ekonomik ve sosyal refaha çok önemli katkılar yapabilme ihtimalinin olduğu düşünülmektedir. 137 2.3.3.2. Kayıt Dışı Ekonomik Faaliyetlerin Küçülmesi Yüksek vergi oranları mükellefler üzerinde vergi baskısının oluşmasına neden olmakta, bu baskı sonucu mükellefler ya vergi sığınaklarını kullanmakta ya da illegal faaliyet olan vergi kaçakçılığına başvurmakta veya ödedikleri vergiyi gelirlerini artırmak suretiyle telafi etme yolunu seçmektedirler. Daha önce alternatif öneriler olarak saydığımız düz oranlı vergi ve ikili vergi sistemleri, mevcut gelir vergisi sisteme göre düşük oran tercihi sonucu vergi oranlarında avantaj sağlamaktaydılar. Vergi oranlarındaki indirimin sonucu, olarak, azalan vergi baskısı nedeniyle gönüllü beyanların artması ve bunun sonucu olarak kayıt dışı matrah tutarlarında azalma beklenebilir. Ancak, kişisel harcama vergisi sistemi, yerine önerilen kapsamlı gelir vergisi sisteminin artan oranlı tarife yapısını devam ettirmektedir. Kaldor, Hindistan için yaptığı öneride harcama vergisinin ilk dilimine uygulanacak oranının %25’den başlamasını ve en yüksek marjinal haddin %45 olmasını önermiştir (1980:240). Bu nedenle, kişisel harcama vergisi tarife yapısının kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle mücadelede, gelir vergisi sistemine göre avantaj sağladığını söylemek doğru olmayacaktır. Kişisel harcama vergisinde, tasarrufların ve yatırım harcamalarının vergi matrahına dahil edilmemesinin yarattığı vergi kolaylığı sayesinde mükelleflerin illegal faaliyetler içine girmektense, kazançlarını beyan etmeleri teşvik görebilir. Ancak bu etkinin kayıt dışı ekonomik faaliyetler üzerinden sınırlı etkisi olacaktır. Üstelik bazı mükelleflerin de bunun tam tersini yaparak, yani kayıt dışı faaliyet gelirlerini artırarak bunları tasarruf olarak yatırmaları ve daha az vergi ödemeleri de davranışsal açıdan mümkündür. Az gelişmiş ülkelerde vergiden kaçınma ve kara para, gelir dağılımında eşitsizliğe; çok karmaşık olan vergi kanunları, kalkınma için yeterli vergi gelirleri toplanamamasına yol açmakta ve bu ülkeler tasarruflarını gelişmiş ülkelerden daha çok yükseltmek ve acilen sermaye birikimlerini artırmak zorundadırlar (Peter, Keer ve Thorpe, 2002:134). Kişisel harcama vergisi uygulamasında sermaye gelirlerinin harcanmadığı sürece vergilendirilmemesi hem kazançların harcanmayan kısmının kayıtlı tasarruflar olarak saklanmasını teşvik etmekte hem de sermaye birikimine katkı sağlamaktadır. 138 2.3.3.3. Basitlik Vergi sistemlerinin basitliği, mükelleflerin ve idarenin katlandığı maliyetlerin en aza indirilmesiyle sağlanabilir. Kişisel harcama vergisi tek sayfalık beyannamesi ile kapsamlı gelir vergisi sistemine göre, zaman tasarrufu sağlayacağı ve danışmanlık maliyetlerini azaltacağından dolayı vergilemede basitlik açısından daha üstün bir sistem olarak tanımlanabilir. Ancak, kişisel harcama vergisinde de yer verilebilen istisna ve muafiyetler gelir vergisindeki kadar çok olmamalıdır. Kapsamlı harcama vergisi uygulamasında, bütün değerler cari yılın fiyatlarıyla hesaplandığı için enflasyon muhasebesi uygulamasına gerek kalmamaktadır ve bu sistemde stokların ve amortismana tabi iktisadi varlıkların değerlendirilmesi, kurumlar vergisindeki stok muhasebesi ve amortisman indirimlerinden daha basittir (Akaya, 1997:231). Sistem bu yönüyle artan oranlı gelir vergisi sistemine göre; hem uygulama kolaylığı sağlamakta hem de uygulama maliyetlerini azaltarak, basitlik sağlamaktadır. Uluslararası literatürde yer alan bazı çalışmalarda, kapsamlı gelir vergisinin yönetim ve uyum maliyetlerinin, geniş tabanlı harcama vergilerine göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (Peter, Keer ve Thorpe, 2002:115). Ancak, kapsamlı gelir vergisi sisteminde vergi idaresi ağırlıklı olarak gelir denetimi yaparken, harcama vergisi sisteminde gelire ilave olarak tasarrufların da denetimi idari maliyetleri yükselmesine neden olabilir. 2.3.3.4. Adalet Akalın’a göre (2000:358), tüketimin, ödeme gücü ilkesinin bir ölçütü olarak gelire bakışla; daha azalan oranlı bir vergi matrahı oluşturduğu varsayılır. Çünkü bir ekonomide tüketimin bireyler arasındaki dağılımı, gelire bakışla daha eşittir. Kişisel harcama vergisinin matrah olarak gelir yerine harcamayı seçmesi vergilemede eşitlik yaratmaktadır. Bu yönüyle kişisel harcama vergisinin, mevcut kapsamlı gelir vergisi sistemine göre daha adil olduğu söylenebilir. Kapsamlı gelir vergisine yöneltilen eleştirilerin başında bu sistemin tasarrufları ve üretimi vergilendirmesi ve bu yönüyle adalet ilkesi bakımından tartışılabilir olması gelmektedir. Akalın’ın (2000:358-359) aktardığına göre; Hobbes, tasarruf eden birinin avare yaşayıp kazandığının hepsini tüketen bir kimseye göre daha fazla vergilendirilmesinin sebebini sorgulamakta, Mill ise tasarrufları vergi dışı bırakmayan bir sistemin adil olmayacağını ifade etmektedir. 139 Harcama vergisi yanlılarının gelir vergisinin adaletsiz olduğu savını destekler en önemli argümanlarından biride, gelir kavramını kişinin ödeme gücünü yansıtmakta yetersiz bir kavram olarak değerlendirmeleridir. Bu nedenle harcamanın vergilendirilmesi, üstelik vergi tarifesinin artan oranlı olarak uygulanması ödeme gücü ilkesine uyumun, dikey ve yatay adaletin sağlandığının göstergesidir. Peter, Keer ve Thorpe (2002:115), yeniden tanımlanmış bir kişisel harcama vergisinin, harcamaları ciddi miktarda azaltabileceği ve insanların vergiden kaçmalarını ve kaçınmalarını zorlaştıracağı ve böylece yatay eşitliği artırabileceği öngörüsüyle harcama vergisi önermektedir. Artan oranlı gelir vergisi sisteminin en önemli özelliği gelir dağılımına müdahale ederek vergilemede adaleti sağlamasıdır. Harcama vergisinde de tarife artan oranlı olarak uygulanmakta ve bu yönüyle kişisel harcama vergisi de kapsamlı gelir vergisi sisteminin en önde gelen özelliğini sağlayabilmektedir. 2.3.3.5. Etkinlik Bireysel harcama vergisi sistemi dolaylı da olsa yatırımları ve sermaye malı üretimini herhangi bir devlet müdahalesine gerek olmadan ve sektörel ayrım yapmadan teşvik etmesi nedeniyle kaynak kullanımını artırması, üreticiler arasında rekabeti canlandırarak kaynak kullanımında etkinliği sağlayabilmesi ve piyasa koşullarında “tüketici egemenliğinin” daha rahat sağlaması bakımından etkin bir vergi sistemi olarak değerlendirilebilir. Akalın’a göre (2000:359); bireysel harcama vergisi, gelir vergisinin aksine piyasa müşevviklerini kırmaması, aşırı yük yaratarak milli geliri azaltmaması ve refahı düşürmemesi nedeniyle gelir vergisinden üstündür. Yine Akalın’a göre; milli gelire katkıda bulunmak için risk alan, tasarruf eden, çok çalışan bireyin, çalışmadan harcama yapabilen bir kimseden daha fazla vergi ödemesi eşitlik açısından olduğu kadar; etkinlik açısından da sakıncalı bir durumdur ve bireysel harcama vergisinin çalışma yerine harcamayı vergilendirmesi etkinlik kaybı ve israfa yol açmaz. Artan oranlı harcama vergisi çalışma üzerinde aynı hasılatı veren artan oranlı gelir vergisinden daha az caydırıcı etkiye sahiptir ve harcama vergisi; kişinin kazancındaki sapmalar artıkça ve en yüksek gelir dilimine uygulanan marjinal gelir vergisi oranı yükseldikçe gelir vergisine göre daha avantajlı olacaktır (Jacoby, 1958:517). Bireysel harcama vergisinin artan oranlı olarak 140 uygulanması kaynak dağılımını, düz oranlı vergi sistemlerindeki sabit tarifelere göre daha derin etkilemektedir. Bu durum hem gelir vergisi hem de kişisel harcama vergisi açısında kaynak dağılımında etkinlik kaybına neden olacaktır. Ancak kişisel harcama vergisi kaynak kullanımındaki etkinlik açısından bakıldığında kapsamlı gelir vergisi sisteminden daha iyi durumdadır. 2.3.3.6. Yabancı Sermaye Yatırımlarının Artması Yabancı sermayenin bir ülkeye gelişini teşvik eden en önemli nedenler; vergi oranlarının düşüklüğü, sektörel avantajlar, vergileme kolaylıkları, bürokratik engellerin azlığı, üretim faktörlerini bulma kolaylığı, muafiyet ve istisna koşulları olarak sıralanabilir. Kişisel harcama vergisi sistemi, yatırım harcamalarını vergilendirmemesi nedeniyle küresel yatırımcılar için, bu sisteme geçen ekonomiler lehine, gelir vergisi sistemine göre cazibe yaratacaktır. Ancak, daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu sistemde de gelir vergisi siteminde olduğu gibi istisna ve muafiyet uygulamalarına yer verilebilir. Söz konusu kolaylıkların varlığı ve derecesi de uluslararası yatırımları çekmekte etkili olabilir. Kişisel harcama ya da nakit akış vergisi kurumsal yatırımcılar açısından; enflasyon muhasebesi, değerleme, amortisman konularında sağladığı kolaylıklar nedeniyle, özellikle enflasyon sıkıntısı çeken gelişmekte olan ülkelerde, vergi uygulanmasını kolaylaştıracağı için bu sisteme geçen ülkelerde yatırım yeri arayan yabancı yatırımlar için tercih sebebi olabilir. Bunun daha da ötesinde sistemde, gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri için net yatırım harcamalarının tamamının tek seferde gider yazılabilmesi de doğrudan kurumsal yatırımların çekilebilmesi için önemli bir olanaktır. 2.3.3.7. Çifte Vergilemenin Önlenmesi Bireysel harcama vergisi, hem gelir vergisi sistemine göre gelecekteki harcamaların fiyatlarını düşürmesiyle hem de harcama yapısındaki değişimler sonucu tasarrufları artırıcı etkiye sahiptir ve artan oranlı uygulanması sonucu tüm gelir düzeylerindeki aileler için tasarruf eğilimini doğrudan yükseltecektir (Frank, 2005:7-8). Şüphesiz tüm vergileme sistemleri, tasarruflar üzerinde olumlu ya da olumsuz bazı etkiler gösterecektir ve bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için vergi sisteminin tasarruf oranını büyütmesi arzulanacaktır. Ancak, yaygın uygulanan 141 kapsamlı gelir vergisi sisteminde tasarrufların da vergi matrahına dahil edilmesi eleştirilmektedir. Bu nedenle, bilim adamlarınca, kapsamlı gelir vergisi sistemi içinde veya bu sistemin alternatifi olabilecek sistemler kurgulanırken tasarrufların vergilendirilmesini engelleyecek öneriler üretilmektedir. Nadaroğlu’na göre (1992:384); Mill, Fisher, Einaudi, Marshall ve Pigou gibi bilim adamları kapsamlı gelir vergisi sisteminde gelirin tüketime ayrılan kısmının bir defa, tasarrufa ayrılan kısmının ise iki kere vergilendirildiği sonucuna ulaşmışlardır. Çünkü gelirin tüketime ayrılan kısmı için yeniden gelir vergisi ödemesi söz konusu olmazken, tasarruf edilen kısmının faiz ve temettü getirileri üzerinden tekrar gelir vergisi alınmakta ve bu durum tasarruflar üzerinde çifte vergilemeye yol açmaktadır.65 Gelir vergisinin tasarruflar üzerindeki çifte vergilendirme özelliğine karşılık bireysel harcama vergisi sistemi sadece harcamaları vergilendirmesi nedeniyle tasarrufların korunması ve mükerrer vergilendirilmemesi hususlarında daha üstün bir sistem olarak nitelendirilebilir. 2.3.4. Kişisel Harcama Vergisinin Dezavantajları Bütün sistemlerde olduğu gibi kişisel harcama vergisi sisteminin de zayıf tarafları vardır. Gelir vergisi savunucuları, kişisel harcama vergisinin tasarrufu ve yatırımı teşvik etmesinin genelde varlıklı kimseler lehine sonuçlanacağını ve gelir düzeyi düşük kimseler aleyhine adaletsizlik yaratacağını, tüketim ve tasarrufların ayrıştırılmasında güçlük yaşanacağını ve bunun için sistemin yönetim maliyetlerinin artabileceğini, tasarruflardaki artışın gelişmiş ekonomiler için tasarruf paradoksu yaratabileceğini, harcama tabanının gelir tabanından dar olması nedeniyle harcama vergisi sisteminin tabanının gelir vergisine göre daha dar olacağını ve bunun sonucu olarak vergi oranlarının yükselebileceğini ifade ederek sistemi eleştirmektedirler. Üstelik bu sistemi kısa süre uygulayan Hindistan ve Sri Lanka’daki başarısız örnekler, sistemi eleştirenlerce sistemin uygulanamaz olduğunun ispatı şeklinde sunulmaktadır. 65 Musgrave ve Kaldor ise; gelir vergisinin çifte vergilendirme problemi doğurmadığını ancak tasarrufların da vergilendirilmemesi gerektiğini savunmaktadır. 142 2.3.4.1. Yüksek Gelirlilerin Daha Düşük Vergi Yükü Taşıması Sistemin tasarruf ve yatırımı vergilendirmemesi genelde varlıklı kesimin işine yarayacaktır. Çünkü, geliri geçimine yetecek kadar olan bir kimsenin gelirinin tamamını harcadığı varsayılırsa, sistemin tasarruf etme olanağı bulunmayan, çalışma geliri elde eden dar gelirli aileler aleyhine adaletsizlik doğuracağı söylenebilir. Harcamaya dayanan vergi sistemlerinde yüksek gelir elde eden aileler, gelirlerini harcamayıp tasarruf ve yatırımlara yöneldikleri müddetçe vergi borçlarında önemli düşüşler sağlayabileceklerdir (Due, 1963:256-257). Bu durumda servet yüksek gelirli ailelerde toplanacak, diğer taraftan da devlet gelir kaybına uğrayacaktır (Mecidov, 2001:19). Bireysel harcama vergisi yöntemleri üzerine yapılan çalışmalarda Amerika’da harcama vergisine geçilmesi durumunda vergi yükünün kabaca, gelir dağılımının en alt %10’luk grubu için değişmeyeceğini, en üst %5’lik grubun %3,4 ila %5,9 oranında artacağını, diğerleri için azalacağını tahmin etmektedirler (Gale ve diğ., 1996:301; Wieller, 1998:5). Bu sonuçlara göre, sistem fakirlerin durumunu değiştirmemekte, zenginleri ise daha da zenginleştirmektedir. Bireysel harcama vergisi taraftarları ise, vergi tarifesinin müterakki uygulanması, sistem içinde en az geçim indirimi ya da alt gelir grubunu koruyucu sosyal korumalar eklenmesi veya harcama vergisiyle uyumlu bir servet vergisi konulmasıyla adaletsizliğin giderilebileceğini savunmaktadırlar. 2.3.4.2. Vergi Hasılatının Düşmesi ve Deflasyonist Etkiler Doğurması Bireysel harcama vergisinin konutlar için yapılanlarda dahil olmak üzere yatırım harcamalarını vergi dışı bırakması, vergi tabanı aynı kalsa bile mevcut gelir vergisi hasılatına göre daha düşük oranda vergi geliri toplanmasına yol açacaktır. Bu durum, finansman sıkıntısı içinde olan gelişmekte olan ülkelerde kamu borçlanma gereksiniminin yükselmesine ve faiz oranlarının artmasına neden olabilir ve bu ülkelerin ileride kamu harcamalarını finanse edebilmek için vergi oranlarını artırmaları gerekebilir. Oysa sistemden beklenen, tasarrufların çoğalmasıyla, tıpkı Keynesyen aktif ikame zincirinde olduğu gibi, faiz oranlarının düşmesi, yatırımların artması ve neticede ekonomik büyüme sağlanmasıdır. 143 Harcamaları vergilendiren ve talep enflasyonu olduğu dönemlerde etkili olabilen kişisel harcama vergisi; enflasyonun olmadığı dönemlerde toplam talepte azalmalara yol açması nedeniyle fiyatlar genel düzeyinde sürekli azalışlara yani deflasyona neden olabilir. Böyle bir ortamda ekonominin üretici kesiminin bundan büyük zararlar görmesi ve buna bağlı olarak istihdamın azalması söz konusu olabilir. 2.3.4.3. Etkinlik Problemi Yaratması Bireysel harcama vergisi sisteminin harcamaları vergilendirmesi, harcama tutarının gelirler toplamından tasarrufların çıkartılarak bulunuyor olması ve bu tutarın vergi matrahını oluşturması nedeniyle sistemde net tasarrufların hesabı önem arz etmektedir. Çünkü mükellefler matrahlarını azaltmak için legal olarak ya harcamalarını azaltacak ya da borçlarını çoğaltacak veya illegal olarak tasarruflarını çoğaltacaklardır. Örneğin, yıllık geliri 100 lira olan birinin bu parayı harcamaktansa hepsini bir banka hesabına yatırması ve bankadan da yıllık 100 lira kredi kullanması ve çektiği bu krediyi beyan etmemesi durumunda matrahı sıfır olacaktır. Mükelleflerin ödeyecekleri vergiyi minimize edebilmek için bazı denkleştirici işlemler yapabilme imkânlarının varlığı matrahın belirlenmesi sırasında büyük problemler doğurabilir ve bu problemlerin ortadan kalkması denkleştirici işlemlerin yasaklanması ve kontrol edilebilirliğine bağlıdır. Sistemde bu kontrollerin yapılabilmesi için idari işlemlerin artması gerekecektir. Bu durumda da idari etkinliğin azalabileceğini söyleyebiliriz. Zaten Kaldor da (1955:222), kişisel harcama vergisinin yönetim açısından mevcut gelir vergisine göre kesinlikle daha karmaşık bir vergi olabileceğini ifade etmiştir. Kişisel harcama, verginin uygulanması bakımından, belki gelişmekte olan ülkelere özel bir problem de bankacılık sisteminin kullanımı ile ilgilidir. İnsanların bankacılık sistemini yeterince kullanmadıkları ülkelerde tasarruflarını yatırmak üzere buna zorlanmaları, uyum maliyetlerinin yükselmesi sonucunu doğurabilir. 2.3.4.4. Diğer Dezavantajlar Kişisel harcama vergisinin kabul edilmesi durumunda geçiş yardımı probleminin doğması beklenmektedir. Daha önce gelir vergisi mevzuatı içinde var olan müesseselerin kalkması bu müesseselerden yararlanmaya devam edenlerin olumsuz etkilenmemesi açısından bu kimselere geçiş 144 yardımı yapılması gerekmektedir. Örneğin, daha önce satın aldığı evi bu sisteme geçildikten sonra satan bir kimse ya da daha önce satın aldığı iktisadi varlık üzerinden amortisman ayıran bir iş adamı, sisteme geçişte hak kaybına uğramamalıdır. Hem bu yardımın yapılması, hem vergi tabanının daralması vergi oranları üzerinde baskı yaratabilir. Bireysel harcama vergisi sisteminde servetin, tasarrufun ya da varlıkların ve bunlardaki artışların takip edilmesi gerekecektir. Gelişmekte olan ülkelerdeki günümüz politikacılarının, bürokratlarının, iş adamlarının ve diğer güç odaklarının böyle bir vergiye karşı Hindistan örneğinde olduğu gibi ciddi direnç gösterecekleri de beklenmelidir. Bu sisteme geçişte ortaya çıkabilecek bir başka problem ise uluslararası entegrasyon sorunudur. Bazı ülkelerin kişisel harcama vergisi sistemi uygulamaları durumunda bu ülkelerdeki mükellefler tüketim harcamalarını diğer ülkelere kaydırabilir (Karayılmazlar, 2001:144), aksine tasarruflarını da kendi ülkelerinde yaparak, vergiden kaçınabilirler. Kişisel tüketim vergisi uygulaması, sermaye hareketlerinin olabildiğince kolaylaştığı günümüzde, mükelleflerin hayatlarının belirli bir evresine kadar tasarruf yapmalarına, bu tasarruflarını harcamanın vergilendirilmediği bir ülkede taşıyarak harcamalarına neden olabilir. Fakat bu durum, KDV uygulamasındaki varış ülkesinde vergileme prensibinin aksine, sermayenin ülkeden çıkışının vergilendirilmesi ile önlenebilir. 145 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE VERGİ REFORM VE UYGULAMALARI Günümüzde birçok ülke, yıllardır uyguladığı vergi sistemini; vergilemenin mali amaçlar dışında sosyal ya da ekonomik amaçlara ulaşmada araç olarak kullanılmaya başlanması, vergi oranlarının düşürülmesi, gelir unsurlarının farklı vergilendirilmesinin ortaya çıkardığı uluslararası vergi rekabetine uyumun sağlanabilmesi, mevcut sistemlerin değişen mali ve ekonomik amaçlar doğrultusunda kullanımının doğurduğu karmaşanın ve etkinsizliğin giderilmesi, gelişen uluslararası mali standartların yakalanabilmesi, ekonomik birlikteliklere uyumun sağlanabilmesi ve küresel ekonomik koşullardaki değişime ayak uydurulabilmesi amacıyla kısmen ya da tamamen reforma tabi tutmaktadır. Türkiye ile benzer problemleri yaşayan gelişmekte olan ülkelerin yaptığı vergi reformlarının bilinmesi, değişen vergileme koşulları ve eğilimlerini görebilmek ve Türkiye’nin yapacağı vergi reformuna katkı sağlayabilmek açısından önemlidir. Bu nedenle bu bölüm içerisinde sosyal ve ekonomik koşulları gereği Türkiye’ye yakın gelişmekte olan ülkelerin yaptığı güncel vergi reformlarını inceleyeceğiz. Ülke seçiminde ise Dünya Bankasının kişi başına gelir tutarına göre yaptığı ülke sınıflandırmasından yararlanacağız.66 İnceleyeceğimiz ülkeler, Dünya Bankasının yaptığı sınıflandırmaya göre, içinde Türkiye’nin de bulunduğu kişi başına geliri 3.706$-11.455$ aralığında olan “Orta-Üstü Gelire” sahip olan ülkeler arasından seçilecektir. Dünya Bankasının her yıl 1 Temmuz’da yenilediği verilerine göre 2007 ve 2008 yıllarında orta üstü gelir düzeyinde Türkiye dahil 41 ülke 66 Dünya Bankası (2007), Atlas Metoduna göre hesapladığı kişi başına düşen milli gelir rakamlarına göre 209 ülkeyi gelir aralıklarına göre dört grupta toplamaktadır (http://web.worlbank.org/ CountryClassification): Düşük Gelir Grubu: Kişi başına düşen gelirin 935$ veya daha aşağısında olan ülkeler, Orta Altı Gelir Grubu: Kişi başına düşen gelirin 936$ - 3,705$ aralığında olan ülkeler, Orta Üstü Gelir Grubu: Kişi başına düşen gelirin 3,706$ - 11,455$ aralığında olan ülkeler, Yüksek Gelir Grubu: Kişi başına düşen gelirin 11,456$ ve daha fazla olan ülkeler. 146 bulunmaktadır. Aşağıdaki Tablo 33’de listelenmiş olan bu ülkelerin 13’ü Avrupa ve Merkezi Asya, 7’si Orta Afrika, 3’ü Ortadoğu ve Kuzey Afrika, 4’ü Doğu Asya ve Pasifik, 14’ü de Latin Amerika ve Karayip ülkeleridir. Bu listede yer alan, son dönemde yaptıkları başarılı reformlarla diğer ülkelere örnek olabilecek, ekonomik yapısı Türkiye’ye benzeyen gelişmekte olan ülkeler daha çok Orta ve Doğu Avrupa ve Latin Amerika ülkeleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle detaylı olarak inceleyeceğimiz ülkeleri bu gruplarda yer alan ülkeler içinden seçeceğiz. Tablo 33: Bölgelere Göre Orta Üstü Gelir Düzeyindeki Ülkeler67 Avrupa ve Merkezi Asya (13 Ülke) Sahra Altı Afrika (7 Ülke) Ortadoğu ve Kuzey Afrika (3 İlke) Bulgaristan Botsvana Lübnan Hırvatistan Ekvator Ginesi Libya Kazakistan Gabon Umman Karadağ Doğu Asya ve Pasifik (4 Ülke) Latin Amerika ve Karayipler (14 Ülke) Amerikan Samoası Arjantin Brezilya Güney Afrika Kuzey Mariana Adaları Letonya Morityus Malezya Kosta Rica Litvanya Mayotte Palau Dominik Macaristan Seyşel Adaları Belize Şili Grenada Polonya Meksika Romanya Panama Rusya Federasyonu St. Kitts ve Nevis St. Luçiya Sırbistan St. Vincent ve Grenadines Slovakya Uruguay Türkiye Venezüella Kaynak: Worldbank: 2007’de yer alan tablodan yararlanılarak hazırlanmıştır. 67 Dünya Bankasının 1/07/2008’de açıkladığı yeni listede; Equatorial Guinea, Macaristan, Northern Mariana Island, Umman ve Slovakya yüksek gelir grubuna; Belarus, Fiji, Küba, Jamaika ve Suriname de orta üstü gelir grubuna yükselmiştir. 147 Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde son dönemde yapılan vergi reformlarının ortak yanı düz oranlı gelir vergisinin tercih edilmesidir. Çoğu geçiş ekonomisi olarak nitelendirilen bu ülkelerdeki vergi reformları bir taraftan vergi idarelerinin yetersizliği, vergileme ve kamu harcamaları ile ilgili yerleşmiş sistemlerinin olmamasına, diğer taraftan giderek artan vergi rekabetine dayandırılabilir. Bu reformların daha özeldeki ortak amaçları ise vergi sistemlerinin sadeleştirilmesi, vergi oranlarının olabildiğince düşürülerek, Avrupa pazarına yakınlık avantajını da kullanarak, yabancı sermaye akışının mali sistem aracılığıyla teşvik edilmesi ve özellikle geçiş ekonomileri için piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılması ve özel sektörün desteklenmesi olarak sıralanabilir. Doğu Avrupa’da düz oranlı vergilemeye geçen ilk ülke, 1994 yılında Estonya olmuştur. Bu ülkeyi aynı yıl Litvanya, 1995’de de Letonya izlemiştir. 2001 yılında Rusya’nın da düz oranlı vergi sistemine geçmesiyle eski Doğu Bloğu ülkelerinin çoğu Orta ve Doğu Avrupa’da kızışan vergi rekabeti nedeniyle arka arkaya düz oranlı vergi sistemine geçmişlerdir. Tablo 33’de, orta üstü gelir grubunda yer alan 13 Avrupa ve Merkezi Asya ülkesinden Türkiye, Macaristan, Polonya ve Hırvatistan dışındaki 9’u düz oranlı vergilemeye geçmiştir. Polonya yasal hazırlıkları tamamlamış ancak yasanın veto edilmesiyle süreç ertelenmiştir. Hırvatistan’da yakın gelecekte sistemin kabul edilmesi beklenmekte, Macaristan’da ise sistemin uygulanabilirliği tartışılmaktadır. Orta ve Doğu Avrupa’dan ilk inceleyeceğimiz ülke; Türkiye ile aynı coğrafyada olması, büyük ekonomik yapısı, düz oranlı vergiyi radikal bir şekilde çok düşük oranlarda uygulaması, sistemini piyasa ekonomisine geçiş sürecinde tamamen reforma tabi tutması ve yaptığı başarılı reform uygulamaları ile önemli bir ülke olan Rusya’dır. Rusya, 2001 yılında gerçekleştirdiği düz oranlı vergi reformu ile gelir vergisi oranını %30’dan %13’e çekmiştir. Gelir vergisi oranının düşmesiyle, vergi hasılatında ve gönüllü vergi itaatinde artış gözlenmesi, uluslararası literatürde Rusya vergi reformunun sonuçları bakımından tartışılmasına neden olmuştur. Orta ve Doğu Avrupa’da yer alan eski Doğu Bloğu ülkeleri, Rusya vergi reformunu örnek alarak, düz oranlı vergi sistemine geçmişlerdir. Bölgede artan vergi rekabeti ile düşük oranlarda uygulanan düz oranlı vergi sistemi; Almanya, İtalya, Hollanda gibi gelişmiş ülkeleri ve diğer bölge ülkelerini de etkilemiştir. Günümüzde, reformcu ülkelerin önemli bir bölümü 148 Hall ve Rabuska’nın 1980’lerde önerdiği bu sistemi, kendilerine özgü farklılıklarla uygulamaya başlamıştır. Bu grupta inceleyeceğimiz ikinci ülke ise, OECD ülkeleri arasında düz oranlı vergi sistemine “ilk geçen ülke” sıfatını taşıyan Slovakya’dır. Bu ülke, 2004 yılında gerçekleştirdiği vergi reformu ile gelir, kurumlar ve katma değer vergileri için %19 oranındaki düz vergiyi oransal farklılaştırma yapmadan uygulamaya başlamıştır. Slovakya, 2004 yılında AB’ye tam üye olması ve aynı yıl yaptığı başarılı reform sonucu son yıllarda önemli ekonomik gelişme kaydetmiş ve Dünya Bankasının 1/07/2008 tarihinde yeniden yayımladığı gelir grupları listesinde “Yüksek Gelirli” ülkeler arasına girmiştir. AB’ye giriş ve geçiş sürecini başarıyla tamamlayan Slovakya’nın bu süreçte yaptığı mali reformların Türkiye açısından ayrı bir önemi olduğunu düşünüyoruz. AB’ye giriş sürecinde Slovakya ile benzer tecrübeleri yaşayan, sosyoekonomik koşullarıyla Türkiye’ye daha çok benzeyen Romanya ise bu bölümde inceleyeceğimiz üçüncü ülkedir. Romanya, bölgenin nüfusu bakımından Polonya’dan sonra ikinci büyük pazarı, ekonomisi bakımından da Polonya ve Macaristan’ın ardından üçüncü büyük ekonomisidir. Romanya bölgesindeki vergi rekabetinin gereği olarak 2005’de düz oranlı gelir vergisi sistemine geçerek önemli bir vergi reformu gerçekleştirmiştir. Ülkede, son yıllarda vergi reformunun ve tamamlanmak üzere olan müzakere sürecinin68 sonucu olarak makro ekonomik verilerde önemli ölçüde gelişme kaydedilmiştir. Romanya, Türkiye’ye benzer sosyal ve ekonomik koşulları, reform ve AB’ye giriş sürecinde yaşadığı tecrübeleriyle benzer bir süreçten geçmesi beklenen ülkemize örnek olabilir. Bu ülkenin bir başka özelliği ise, Türkiye’nin Balkan ülkeleri arasında en yoğun ikili ticari ve ekonomik ilişki içinde olduğu ülke olmasıdır (Gülsoy, 2007:26). Bu bölümde vergi reformlarını inceleyeceğimiz diğer iki ülke ise Latin Amerika ülkeleridir. Genellikle orta gelir düzeyinde bulunan Latin Amerika ülkelerinin yaygın sosyo ekonomik ve yönetsel özelliklerinden bazıları; önemli sanayi bölgelerinin yanında, fakir bölgelerin yer aldığı bölgeler arası yoğun gelişmişlik farkları, yoksulluk, kayıt dışı ekonomi, hükümetlerin çoğunun yolsuzluğa bulaşmış ve etkinsiz olması, politik partilerin 68 Müzakere sürecini başarıyla tamamlayan Romanya 1/1/2007’de AB’ye tam üye olmuştur. 149 kutuplaşmış ve ayrışmış olması, sivil toplum örgütlenmelerinin zayıf olması, sürekli mali krizlerin yaşanması ve 1980’lerdeki krizlerden sonra ekonomik büyüme ve istikrar bakımından yaşanan yetersizlikler olarak sayılabilir ve tüm bunların sonucu olarak Latin Amerika’da kapsamlı politik kurumlar, kalkınma stratejileri, vergi ve mali sistem reformları konularında sosyal mutabakat eksik kalmaktadır (Lledo, Schneider ve Moore, 2004:37). Latin Amerika ülkelerinin önemli bir çoğunluğu, GSMH’si yüksek ama nüfusunun kalabalıklığı nedeniyle kişi başına gelir düzeyi düşük ülkelerdir. Orta üstü gelir düzeyinde yer alan ve gelişmekte olan bu ülkeler kırılgan ekonomik yapıları, sık yaşadıkları siyasi ve ekonomik krizleri ile tanınmaktadırlar. Dünya Bankasının 2007 yılı orta üstü gelir düzeyi listesinde yer alan 41 ülkenin 14 tanesi Latin Amerika ülkesidir. Söz konusu 14 ülkenin bazıları İngiliz Devletler Topluluğu içinde yer alan, nüfusu bir milyonun altında olan ve ekonomik hacmi küçük olan ülkelerdir. Bunların dışında kalan ekonomik, demografik, sosyal ve politik şartları bakımından Türkiye’ye benzetilebilecek ülkeler: Brezilya, Meksika, Arjantin, Venezüella, Şili, Kosta Rika ve Uruguay’dır. Bu ülkelerin arasında ekonomik hacim ve nüfus açısından Brezilya ve Meksika en büyükleri olduğu ve son dönemde vergi sistemlerini reforma tabi tuttukları için incelemeye değer bulduğumuz ülkelerdir. Bu nedenle Rusya, Slovakya ve Romanya’nın ardından inceleyeceğimiz dördüncü ülke orta Amerika’da yer alan ve NAFTA69 üyesi Meksika; beşinci ülke ise GSYİH’si bakımından dünyanın sekizinci, Latin Amerika’nın en büyük ekonomisine sahip Brezilya olacaktır. Kuzey ve Güney Amerika arasında yer alan bir Latin Amerika ülkesi olan Meksika; nüfus yapısı, şehirleşme, büyüme oranları, eğitim durumu, ekonomik altyapı, sanayinin yapısı, siyasi az gelişmişlik, dış ticaretteki bölgesel bağımlılık, satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelir,70 petrol gelirleri hariç 50 milyar dolarlık cari açık, NAFTA üyeliği, yabancı sermaye yatırımlarının NAFTA üyeliği sonrası artışı gibi pek çok konuda Türkiye’ye benzemektedir (Belli, 2008). Ayrıca, 2008 yılı başında uygulamaya koyduğu kapsamlı vergi reformu ile gelir, harcama ve servet vergilemesinde önemli 69 NAFTA (The North America Free Trade Agreement-Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması): 1994 yılında Kanada, ABD ve Meksika’nın oluşturduğu ticaret ve yatırımların liberalleştirildiği, Gümrük Birliğinin ötesinde bir anlaşmadır. 70 2007 yılında Satınalma Gücü Paritesine Göre Kişi Başına Milli Gelir; Meksika’da 12,888 USD, Türkiye’de ise 12,774 USD’dir. 150 değişikliler gerçekleştiren Meksika, incelediğimiz ülkeler arasında vergi reformu en güncel olan ülkedir. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Meksika da vergi reformu ile artan oranlı vergi sisteminin yerine düz ve tek oranlı bir gelir vergisini yürürlüğe koymuştur. Bu bölümde inceleyeceğimiz diğer Latin Amerika ülkesi olan Brezilya ise, krizlere karşı duyarlılığı, yakın geçmişe kadar devam eden askeri yönetimi, siyasi istikrarsızlığı, yüksek kayıt dışı ekonomisi ve bölgesel gelişmişlik farklarıyla gelişmekte olan ülkelerin genel özelliklerini taşımaktadır. Bu özellikler bakımından Brezilya ve Meksika arasında büyük bir farklılık yoktur. Ancak Latin Amerika’nın en büyük iki ülkesi olan Brezilya ve Meksika’nın vergilemede önemli farklılıkları vardır. Meksika ve Brezilya’da vergi yükleri arasındaki yüksek fark, bu ülkelerdeki vergi sisteminin de farklı olduğunun bir göstergesidir. OECD’nin “Latin America Economic Outlook 2008” (2007) adlı eserinde, bu ülkeler içinde vergi hasılatı ve kamu harcaması bakımından, Brezilya çok vergi toplayan ve çok harcama yapan, Meksika ise az vergi toplayan ve az harcama yapan bir çizgide olduğu, fakat mali kalite kavramı bakımından her iki ülkenin performansının iyi olmadığı vurgulanmıştır. Bu uygulamanın sonucu olarak Meksika’da düşük olan vergi yükü, Brezilya’da yüksek çıkmaktadır. Hatta Brezilya, incelediğimiz ülkeler arasında en yüksek OECD ortalaması ve bazı gelişmiş ülke ortalamalarına eşit düzeyde vergi yüküne sahiptir. Brezilya vergi sistemi, çok sayıda vergiden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Ülkede, yasama sırasındaki güçlükler nedeniyle kapsamlı bir reform yapılamadığından, vergi sistemi yıllara yaygın olarak reforma tabi tutulmuştur. Brezilya mali sistemi; gelir, tüketim ve muameleleri konu alan sosyal güvenlik vergileri ve genel bütçe yanında ayrı uygulanan sosyal güvenlik bütçesi; dünya uygulamasından farklı isim ve yöntemlerle uyguladığı vergileriyle daha önce ele aldığımız ülkelerden farklı bir vergi sistemine sahiptir. Ayrıca, KDV’yi Fransa hariç, tüm Avrupa ve dünyadan önce yürürlüğe koyması (Varsano, 2003:6) ve e-beyan müessesesini 1997’de uygulamaya başlamasıyla yenilikçi bir ülkedir. 3.1. Rusya Federasyonu 1917 Ekim devrimi ile kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), II. Dünya Savaşından sonra barışı sağlamak ve sosyalizmle 151 mücadele amacıyla kurulan NATO’ya karşı Varşova Paktını71 imzalayan sosyalist Doğu Bloğu ülkelerinin önderliğini üstlenmiştir. Sovyet Birliği soğuk savaş yıllarında, askeri ve ekonomik anlamda ABD’den sonra önemli bir süper güç olmuş, ancak Batı bloğu karşısında ekonomik ve askeri açıdan gerileyen Doğu Bloğu ile eş zamanlı olarak 1990’ların başında dağılma sürecine girmiştir. Bu süreçte SSCB içinde yer alan bazı cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını ilan etmeleri sonucu Sovyetler Birliği de dağılmış, yerine 1992 yılında Rusya Federasyonu kurulmuştur. Rusya Federasyonu bölünmüş olmasına rağmen 17 milyon km2 den fazla toprağı ile dünyanın en büyük yüz ölçümüne sahip ülkesidir. Federasyon 83 federal birimden oluşmaktadır ve bunlardan 21’i kendi anayasası ve cumhurbaşkanı olan federe cumhuriyet, bir de özerk yönetimdir.72 Coğrafi açıdan çok büyük olan Rusya, ekonomik olarak da büyük bir ülkedir. G8 içinde yer alan ülkenin 2007 yılı GSYİH’si 1,1 trilyon USD’nin üzerindedir ve yaklaşık 145 milyon nüfusa sahip ülkede kişi başına gelir ise 8.209 USD ile gelişmekte olan ülkeler seviyesindedir.73 Sovyetler Birliği’ndeki sosyalist ekonomik yapı nedeniyle bu ülkedeki kamu finansmanı, piyasa ekonomilerinden farklı olarak, KİT ürünlerinin satış gelirleri ile sağlanmaktaydı. Rusya Federasyonu’nun kurulmasından sonra ülkedeki siyasal ve ekonomik yapının değişimi ile birlikte kamu finansmanında vergi gelirlerinin önemi artmıştır. Bu bakımdan, geçiş süreci boyunca yapılan vergi reformları ayrı öneme sahip olmuştur. Rusya bu süreçte 1992 yılında gerçekleştirdiği kapsamlı vergi reformu ile gelir, kurumlar ve katma değer vergileri alanlarında yenilikler yaptı. Fakat, Rusya’nın 1990’lı yıllar boyunca değişiklikler yaparak uyguladığı bu sistem; yönetimi ve uygulaması zayıf, tahsilat ve denetimin hukuki altyapısı sınırlı, mükellef kayıtlarının var olmadığı, vergi oranlarının yüksek ve vergi yeniliklerinin zarar verici olduğu, rüşvetin, yozlaşmanın, vergi kaçırmanın kol gezdiği çok ilkel bir vergi sistemi (Gaddy ve Gale, 2005:984) olarak tanımlanmıştır. 71 Varşova Paktı: 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova’da Arnavutluk, Romanya, SSCB, Demokratik Almanya, Bulgaristan, Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan’dan oluşan sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşması ile kurulan askeri ve siyasal birliğin adıdır (http://tr.wikipedia.org). 72 Ayrıntılı bilgi için bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Rusya 73 Veriler, IMF’in www.imf.org adresinden alınmıştır. 152 Rusya’nın geçiş sürecinde yaptığı en önemli vergi reformu, Haziran 2000’de yasalaştırdığı ve 1 Ocak 2001 tarihinde uygulamaya başladığı düz oranlı vergi reformudur. Rusya, bu tarihe kadar düz oranlı vergi sistemini uygulayan ülkeler içinde en düşük (%13) düz oranı yürürlüğe koyarak, vergi oranlarında ciddi miktarlarda indirime gitmiştir. Bu reformun devamında kurumlar vergisi ve KDV oranlarında da indirime giden Rusya, bu indirimlerle birlikte vergi gelirlerinde ve GSYİH’da ciddi artışlar elde etmiş, başarılı reform sonuçlarıyla literatürde tartışılan ve sonraki yıllarda başarılı reform denemesiyle özellikle eski Doğu Bloğu içinde yer alan ülkeler için örnek alınan bir ülke haline gelmiştir. Rusya’nın yakın geçmişte Doğu Bloğu ülkelerinin liderliğini üstlenmesi ve piyasa ekonomisini tercih etmesiyle beraber, diğer ülkeler de aynı yolu izlemişlerdir. Rusya, hem düz oranlı vergilemeyi çok düşük oranlarla gerçekleştirmesi ve buna rağmen vergi hasılatını artırabilmesi hem de 1991’den beri piyasa ekonomisine geçme ve düşük oranlı vergileme konularında ortaya koyduğu cesaretle eski Doğu Bloğu ülkelerine model olması bakımından önemli bir ülkedir. Ancak Rusya’nın 2001’de gerçekleştirdiği reformdan önce; Estonya ve Letonya’nın hem gelir hem de kurumlar vergisini kapsayacak şekilde, Litvanya’nın ise sadece gelir vergisi için düz oranlı vergilemeye geçtiği de unutulmamalıdır. Ama Rusya’nın bu sisteme geçmesinden sonra da, başta eski Doğu Bloğundan olmak üzere pek çok ülke bu vergileme eğimini benimsemiş, aynı paralelde vergi reformları yapmışlardır. Günümüzde düz oranlı vergilemeye geçen 20’nin üzerinde ülke olmasına rağmen Rusya’nın bu sisteme geçen ilk büyük ekonomi olması bu ülkedeki düz oranlı vergi uygulaması sonuçlarının önemini daha da artırmaktadır. Rusya dışında düz oranlı vergilemeye geçen ülkelerin yüz ölçümünün, nüfusunun, ticari ve ekonomik faaliyetlerinin hacmi küçük olduğundan, bu durum, bu ülkeler için mali ve iktisadi etkinliğin sağlanmasında bir avantaj olarak görülmektedir. Fakat, Rusya’nın diğer etkenler bir yana dünyanın büyük ekonomilerinden biri olduğu göz önüne alındığında, sadece bu durumun bile iktisadi etkinliğin sağlanmasında bir dezavantaj olduğu söylenebilir. Tartışmalı da olsa son 10 yılın en önemli vergi reformu olarak nitelenen Rusya vergi reformu, sadece ülkenin kendisi için değil aynı zamanda bu reformu benimseyen ve aynı ölçüleri benimsemeyi düşünen 153 ülkeler için de reformdan elde edilen tecrübeleri anlamak ve ders çıkarmak açısından son derece önemlidir (Ivanova, Keen ve Klemm, 2005:4). Rusya’nın yaptığı bu reformun hazırlık aşamasında ülke devlet başkanı Vladimir Putin ABD’de düz oranlı verginin en önemli savunucularından olan Steve Forbes ve sistemin kurucularından olan Alvin Rabuska ile görüşmüş ve onlardan tavsiyeler almıştır. Ancak, Rusya düz oranlı vergi sistemi, Hall ve Rabuska’nın düz oranlı vergi önerisiyle birebir örtüşmez. Rusya vergi sisteminde, gelir ve kurumlar vergisi ayrı kurgulanmıştır. Yani Rusya’nın düz oranlı şahsi gelir vergisi, Hall ve Rabuska’nın önerilerinde olduğu gibi sadece ücretler üzerinden alınan bir vergi değil, bu kazancın yanında kişisel nitelikteki mesleki faaliyetler, şahsi küçük işletmeler, piyango kazançları gibi diğer gelir ve kazançları da kapsayan bir vergidir. Rusya vergi sistemi, ülkenin federal yapısıyla örtüşmektedir. Bu kapsamda, Rusya’da federal bütçeye aktarılan, otonom cumhuriyet ve bölgelerin yönetimlerince kabul edilen, belediye ve yerel idareler tarafından uygulanan; federal, bölgesel ve yerel üç tür vergileme yapılmaktadır. Ülkenin 2000’lerin başında dolaysız ve dolaylı vergileme alanlarında gerçekleştirdiği reformlara ilişkin ayrıntılar ve reform sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler aşağıdaki başlıklarda ele alınmaktadır. 3.1.1. Rusya Federasyonu Vergi Reformu Rusya’nın 2001 yılında gerçekleştirdiği bireysel gelir vergisi reformu, aslında ülkenin 1999-2002 tarihleri arasında gerçekleştirdiği mali reformların bir parçasıdır. Daha doğrusu bireysel gelir vergisi reformu ülkenin 1998 yılında büyük ölçüde vergi sistemini işletmekteki yetersizliği nedeniyle yaşadığı derin kriz sonucu başlatılan mali reformlardan biridir (Gaddy ve Gale, 2005:983). Rusya, 1990’larda toplam talep fazlalığı ve karşılıksız emisyon nedeniyle yaşadığı yüksek enflasyon döneminde ve enflasyonla mücadele programının bir parçası olarak IMF’nin de tavsiyeleri doğrultusunda vergi hasılatını yükseltmek için 1994 yılında %32 olan kurumlar vergisi oranını %37’ye yükseltmiş, KDV’ye ek olarak %3 oranında ek alışveriş vergisini yürürlüğe koymuştur. Mevcut vergi oranlarının artırılmasına ve yeni vergiler konulmasına rağmen 1995 yılında %11,1 olan vergi hasılatının GSYİH’ye oranı, 1998 yılında %8,6’ya düşmüştür (Bartlett, 2002:2). 154 1992’de yürürlüğe girmiş olan vergi mevzuatı, 1999’a kadar olan dönemde mevzuata eklenti şeklinde yapılan çeşitli kanun ve yönetmelikler nedeniyle iyice karmaşıklaşmıştır. 1999-2002 tarihleri arasında yapılan politik, mali ve ekonomik reformlar kapsamında 2001 yılında vergi reformu da yapılarak, mevzuat tekrar değiştirilmiştir. Yapılan reformla, vergi yükleri hafifletilmiş, haksız vergi avantajlarının kaldırılmasıyla sistem daha adil hale getirilmiş, vergi sistemi sadeleştirilmiş ve mali standartların uluslararası kurallara uyumu sağlanmıştır. Aşağıdaki Tablo 34’de; Rusya’da 2001 yılında yapılan düz oranlı vergi reformu ile federal ve yerel sistemde reform öncesine göre yapılan temel değişiklikler gösterilmiştir. Sistem içinde bölgesel ve yerel vergiler ayrılmasına rağmen, bu kategoride toplanan vergilerin benzerliği nedeniyle, alt yönetimlerin topladıkları bu vergiler ayrıştırılmamıştır. Reform sonucu vergi çeşitliliğinde ciddi bir azalma olmamış, reform daha çok vergi yükünün düşürülmesi ve sistem içindeki vergi kolaylıklarının azaltılarak, sistemin basitleştirilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca Tablo 34’ün dipnotlarında da vurguladığımız üzere gelir, kurumlar ve sosyal güvenlik vergisi oranları yanında bazı vergilerin oranları düşürülmüş, bazılarının yürürlüğü durdurulmuş, kişisel gelir ve yol kullanım vergilerinin hasılatının federal ve bölgesel yönetimler arasındaki paylaşımı yeniden düzenlenmiş, sistem içinde yer alan vergi kolaylıkları azaltılmıştır. 155 Tablo 34: Vergi Reformu Öncesi ve Sonrasında Rusya Vergi Sisteminin Yapısı Federal Vergiler Bölgesel ve Yerel Vergiler Federal Vergiler Bölgesel ve Yerel Vergiler DOLAYSIZ VERGİLER REFORM SONRASI - Kişisel Gelir V.(%20) - Kurumlar V. - Sosyal Güvenlik V. - İşletme V. - Orman, Su ve Çevre V. - Maden Kaynaklarını Koruma V. - Kişisel Gelir V.(%80) - Bölgesel Satış V. - Net Aktif V. - Sosyal Altyapıyı Koruma V. - Nakliye V. - Kumarhane İşletme V. - Emlak V. - Reklam V. - Cadde V. - Veraset ve İntikal V. - Kişisel Gelir V.* - Sermaye Kazançları V. - Sosyal Güvenlik V. - İşletme V. - Orman, Su ve Çevre V. -Maden Kaynaklarını Koruma V. - Net Aktif V. - Nakliye V. - Kumarhane İşletme V. - Emlak V. - Motorlu Taşıt V. - Reklam V. - Veraset ve İntikal V. DOLAYLI VERGİLER REFORM ÖNCESİ -Katma Değer V. - Yol Kullanım V. (%0,5) - Özel Tüketim V. -Gümrük V. - Harçlar - Yol Kullanım V. (%2) - Harçlar -Katma Değer V. - Özel Tüketim V. -Gümrük V. - Harçlar - Yol Kullanım V. (%1,5)** - Harçlar Kaynak: Rusya Vergi Kanunu (www.russian-tax-code.com); Öngören Hukuk Bürosu, 2005; Ivanova, Keen ve Klemm, 2005’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * Reform öncesinde federal ve bölgesel yönetimler arasında %20’ye %80 oranında paylaşılan kişisel gelir vergisi hasılatı, reform sonrasında tamamen yerel idarelere bırakılmıştır. ** Reform öncesinde federal yönetimin %0,5, bölgesel yönetimin %2 oranında aldığı yol vergisi tamamen yerel yönetimlere bırakılmış ve oranı da %1,5’e düşürülmüştür. Tablo 34’deki vergilerden bazıları federasyon organları tarafından toplanmaktadırlar. Reformla varılmaya çalışılan bir başka nokta ise; bu kurumların vergi gelirlerini artırıp, federal bütçeye yüklerinin azaltılmasıdır. Federasyon organlarının topladığı bu vergiler yukarıdaki tabloda bölgesel vergiler içerisinde sayılmıştır. Bu vergiler (Öngören Hukuk Bürosu, 2005): - Ticari Sermaye Vergisi ( Şirketlerin Mal Varlığı Vergisi - Net Aktif Vergisi), - Emlak Vergisi (Arazi ve işletmelere ait gayrimenkuller üzerinden), - Nakliye Vergisi, - Belirli satışlardan toplanan vergiler, 156 - Kumarhane salonlarından toplanan vergiler, - Bölgesel ruhsat harçları, - Cadde Vergisi (01/01/2003’de yürürlükten kaldırıldı). Rusya’nın 2001’de gerçekleştirdiği vergi reformu aşamalı bir reform niteliğindedir. Zira bu yıl vergi sisteminde yapılan değişiklikler; düz oranlı kişisel gelir vergisine geçilmesi, istisna ve muafiyetlerin azaltılması, sosyal güvenlik işlemleri ve yüklerinin hafifletilmesi, satış vergisinin74 kaldırılması konularını kapsamıştır. 2002 yılında ise reformlara devam edilmiş, kurumlar ve katma değer vergilerinde vergi oranı ve istisnalara ilişkin önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 2001 yılı başından itibaren yürürlüğe giren diğer bazı değişiklikler ise aşağıdaki gibidir (Ivanova, Keen ve Klemm, 2005:7-8): - 2001 yılında birleştirilmiş federal ve bölgesel kurumlar vergisi oranı; belediyelerin kurum kârı üzerinden %5’e kadar alabildikleri kazanç, vergi de dahil %35’di. Ancak, 30/04/2002 tarihinde Rusya Vergi Kanunu m.25’de yapılan değişiklik ile (4 puanlık belediye payı dahil) kurumlar vergisi oranı 1/1/2002’den geçerli olmak üzere %24’e indirilmiştir. - Kâr payları üzerindeki vergi artırılmış ama bunun yanında kurumlar vergisi ödemeleri için temel teşkil eden iadesi yapılmayan alacaklar uygulaması getirilmiştir. 2002 yılında ise kâr payı vergi oranı %6’ya düşürülmüştür. - Oranı %1,5 olan muamele vergisi niteliğindeki Sosyal Altyapıyı Koruma Vergisi (The Social Infrastructure Maintanance Tax) kaldırılmış, Yol Kullanım Vergisi oranı %2,5’den %1,5’e düşürülmüştür. - Genel oranı %20, indirilmiş oranı %10 olan KDV oranları değiştirilmemiş, ancak eczacılığa ait muafiyetlerin daraltılması, küçük işletmeler üzerindeki vergi uyum yükünün azaltılması ve kurumlar vergisi uygulayan diğer ülkelerle uyum sağlamak amacıyla bazı değişiklikler yapılmıştır. Reformla birlikte 2001 yılında yürürlüğe giren ve üzerinde ayrıca durulması gereken bir başka düzenleme ise sosyal güvenlik alanında 74 Bu vergi Rusya’da faaliyet gösteren yabancı tüzel kişilikler ile bunların şube ve temsilciliklerinin nakit satışları üzerinden azami %5 oranında alınan bölgesel bir vergidir. 157 yapılmıştır. Daha önce konut, sağlık, sosyal, çalışma fonları gibi adlar altında çok sayıda ve değişik tutarlarda ödenen sosyal prim ödemeleri tek bir sosyal vergi altında birleştirilmiştir. Reform öncesi dönemde sosyal güvenlik vergisi işçi payı %1’den sıfıra düşürülmüş, %38,5 düz oranında uygulanan işveren payları ise %35,6’dan başlayan ve dört dilimden oluşan azalan oranlı bir tarifeye tabi tutulmaya başlamıştır. Bireysel gelir vergisi ile birlikte yapılan bu düzenlemeler vergi sisteminin etkinliğini artırıcı niteliktedir. Vergi reformu ile birlikte yapısal ekonomik konularda da reforma yönelik bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda; demiryolu ve elektrik sektörlerinin yeniden yapılandırılması, ekonomik deregülasyon paketinin işletilmesi, kara para ile mücadele kanunu, yeni arazi kanunu ve iş kanunları çıkarılmış, emeklilik reformunun ve adli reformun yasalaştırılması gerçekleştirilmiş ve bu düzenlemeler 2001 yılı başından itibaren yürürlüğe girmiştir (Krueger, 2002:4). Bununla birlikte federal ve bölgesel yönetimler arasındaki şahsi gelir vergisi paylaşımı değiştirilmiş ve reformdan önce kişisel gelir vergisi hasılatının %80’ini alan bölgesel hükümetler, reformdan sonra %100’ünü almaya başlamışlardır. Bu durum bölgesel hükümetlerin vergi toplama konusundaki etkinliğini artırıcı niteliktedir (Ivanova, Keen ve Klemm, 2005:7). Bir başka değişiklik ise; daha önce federal ve yerel yönetimler arasında paylaşılan yol kullanım vergisinin oranı %2,5’den %1,5’e düşürülmüş ve vergi hasılatı tümüyle yerel yönetimlere bırakılmıştır. 3.1.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler 1/1/2001 tarihinde yürürlüğe giren reform paketi ile 1998 yılında krize neden olan mali yapının yenilenmesi hedeflenmiştir. Aynı yıl vergi reformu ile eşzamanlı olarak kişiler ve işletmeler üzerinde ağır yükümlülükler içeren dağınık yapıdaki sosyal güvenlik sistemi yenilenmiş ve sosyal güvenlik yükleri de hafifletilmiştir. Bu reform paketini sonraki yıllarda gelir, kurumlar ve katma değer vergileri alanlarında yürürlüğe giren başka düzenlemeler ya da düzeltmeler izlemiştir. Vergi reformu ile 2001 yılı başından itibaren şahsi gelir vergilemesinde düz oranlı vergilemeye geçilmesi ve en yüksek marjinal vergi oranının %30’dan, %13’e indirilmesi Rusya gelir vergisi reformunun en belirgin özelliklerinden biridir. Ancak Rusya’nın uyguladığı düz oranlı vergi sistemi diğer ülkelerden farklıdır. Örneğin; Slovakya uygulamasında düz oranlı şahsi gelir vergisi sadece ücret niteliğindeki gelirleri 158 vergilendirmekte ve aynı oran kurumlar vergisinde ve katma değer vergisinde de sabit bir oran olarak uygulanmaktadır. Rusya’da ise farklı oranların uygulandığı ayrı bir kurumlar vergisi ve katma değer vergisi yürürlüktedir. Federasyonun şahsi gelir vergisi uygulamasında ise; ücret, maaş gelirleri, şahsi küçük işletme ve serbest meslek kazançları yanında aşağıdaki 10 çeşit kazanç ve irat verginin konusu içinde sayılmaktadır (Rusya Vergi Kanunu; m.208):75 Rusya’da bulunan yerli ya da yabancı tüm kurumlardan ve Rusya menşeli kurumların yurtdışı şubelerinden elde edilen temettü ve faizler, Sigorta şirketleri tarafından yapılan ödemeler, Fikri hakların Rusya’da kullanılmasından elde edilen gelirler, Kiralamalardan ve gayrimenkullerin satışından elde edilen gelirler, Hisse senedi ve kıymetli evrak gelirleri, İşçilerin performansları ve diğer görevleri nedeniyle aldıkları tazminatlar, İş ve hizmetler karşılığında yapılan maaş, ücret, burs, ödenek ve benzeri gelirler, Deniz, kara ve hava taşımacılığından elde edilen gelirler, Nakil ve iletişim araçlarının kullanılmasından elde edilen gelirler, Rusya’daki faaliyetlerden elde edilen diğer gelirler. Rusya yukarıdaki kazançları elde eden tam mükellef gerçek kişilerin Gelir Vergisi Kanunu’nun 218-221. maddelerinde sayılan standart, sosyal, mülki ve mesleki indirimlerden sonra kalan kazançları üzerinden standart oranı %13 olan düz oranlı gelir vergisini uygulamaktadır. 2001 tarihli vergi reformuyla, kişisel gelirin vergilendirilmesinde daha önce yürürlükte bulunan dört basamaklı gelir vergisi tarifesinin yerine oranı %13 olan düz oranlı şahsi gelir vergilemesine geçilmiştir. Reform öncesi ve sonrası 75 Rusya; katma değer vergisi, özel tüketim vergisi, kişisel gelir vergisi, sosyal güvenlik vergisi, işletme kazançları vergisi ve maden vergisi konusundaki düzenlemeleri “Rusya Vergi Kanunu’nun” ikinci bölümünde topluca düzenlemiştir. 159 mevzuatta yer alan kişisel gelir vergisi dilimleri ve oranlara ilişkin değişiklikler Tablo 35’de özetlenmiştir. Tablo 35: Rusya’da Reform Öncesi ve Sonrası Şahsi Gelir Vergisi Yapısı Reformdan Önce (2000) Vergilendirilebililir Gelir (Ruble)* Reformdan Sonra (2001) Marjinal Vergi Oranı % 3.168’den aşağısı Vergilendirilebilir Gelir (Ruble) Marjinal Vergi Oranı % . 0 4.800’den aşağısı 0 3.168’den 50,000’e kadar 12 4.800’den fazlası 13 50.000’den 150,000’e kadar 20 150.000’den fazlası 30 Kaynak: Ivanova, Keen ve Klemm, 2005:6. * 1 USD, 2000 yılında 28,2; 2001 yılında 30,1 Ruble’dir. Reformla birlikte vergileme eşiği nominal olarak %66 oranında artırılmış, daha önce bu eşiğin üzerindeki kazançlar için %12-%30 aralığında uygulanan artan oranlı tarife ile vergilendirilirken, bu uygulamanın yerine %13 düz oranı uygulanmaya başlamıştır. Kişisel gelir vergisi oranlarındaki bu radikal indirim daha önce düz oranlı vergilemeye geçen ülkelerin uyguladığı oranın ve Hall ve Rabushka’nın ABD için %17-%20 aralığında düşünülen optimal vergi oranının çok altındadır. Zaten Rusya uygulamasından sonra bu sisteme geçen ülkeler de vergi oranlarını düşürme konusunda cesaret kazanmışlardır. Gelir vergilemesinde temel vergi oranı %13 olmakla beraber bazı gelir unsurları ve kişiler için bu oranın %6, %30 ve %35 olarak uygulandığı görülmektedir. %6 ve %30 oranları kâr paylarına uygulanmaktadır. Kişiler elde ettikleri kâr payları üzerinden; bir takvim yılında Rusya’da 183 günden az ikamet ederlerse dar mükellef olarak %30, 183 gün ya da fazla ikamet ederlerse de tam mükellef olarak %6 oranında vergilendirilirler. Rusya Vergi Kanunu; m.224’e göre; %35 oranında vergilendirilecek kazançlar ise (a) Reklam amaçlı oyunlar ve yarışmalardan elde edilen kazanç ve ödüller, (b) Piyango ve müşterek bahislerden kazanılan paralar, (c) Net sosyal güvenlik gelirleri, (d) Vergi kapsamındaki banka faiz gelirleri, (e) Piyasa faiz oranının altında verilen borçlardan elde edilen faiz gelirleridir. Saydığımız bu kazanç ve iratlar için farklı vergi oranları söz konusu olsa da düz oranlı vergi sistemi 160 gereği olarak genel oran %13’dür. Yani düz oranlı verginin mükellefi olan ücretliler, küçük işletme sahipleri ve serbest meslek işleri yapanlar bu işlerden elde ettikleri kazançlardan standart indirimleri ve beyannamede yer alan diğer indirimleri düştükten sonra kalan tutar üzerinden %13 oranında vergilendirileceklerdir. 2001 yılında yapılan reform ile kişisel gelir vergisi tabanında ordu mensupları ve yurtdışında oturanları hariç tutan bazı düzenlemelerin kaldırılması ve standart, sosyal, mülki ve mesleki indirimlerin yeniden düzenlenmesi ile sistemin basitleştirilmesi sağlanmıştır (Ivanova, Keen ve Klemm, 2005:7). Ancak sistem içinde kamu kağıtlarından elde edilen faiz gelirleri, atletizmden elde edilen ödüller, öğrencilerin aldıkları ücretler, nafakalar, eğitim, sanat ve bilimin gelişimi için verilen bağışlar gibi bazı istisnalara da yer verilmiştir (Rabuska, 2002(a):4). Gelir vergisi mükellefleri gelirlerini Form 3 adı verilen gelir vergisi beyannamesi ile beyan etmektedirler. Bir yapraktan oluşan bu beyanname, mükelleflerin kendi kendilerine kolaylıkla doldurabilecekleri basitlikte tasarlanmıştır. Beyannamenin ön yüzünde mükellefin adı, kimlik numarası, ikametgah adresi ve serbest meslek kazancı elde edenler için beyanname eklerinin sayısı yer almaktadır. Arka sayfada ise mükelleflerin elde ettikleri gelirler, harcamalar ve istisnalara dönük bilgiler doğrultusunda, verginin hesaplandığı 13 satırdan oluşan dört bölüm mevcuttur. Yine aynı sayfada yer alan ve mesleki kazanç elde edenlerin finansal bilgilerinin yer aldığı beşinci bölüm ise üçer aylık periyotlarla hesaplanan gelirlerin bildirildiği dört satırdan oluşmaktadır (Rabuska, 2002(a):2). 1998 yılında yaşanan mali kriz sonrası yapılan reformlar kurumlar vergisine yönelik düzenlemeler de içermektedir. Bu düzenlemeler içinde gelir vergisinde olduğu gibi en çarpıcı olanı 1998 yılında %35 olan kurumlar vergisi oranının 1999 yılında %30’a, 2002 yılı başından itibaren de %24’e indirilmesidir. Kurumlar vergisinde de gelir vergisinde olduğu gibi, genel oranın dışında, belirli kazançlar için %0, %6, %10, %15 ve %20 gibi özel vergi oranları uygulanabilmektedir. Yabancı kurumların faaliyet dışı gelirleri %20, Rus şirketlerin yurt dışından sağladıkları kâr payları ve tahvillerden elde edilen faiz gelirleri %15, Rusya’da sürekli faaliyetleri olmayan yabancı kurumların uluslararası nakliye araçlarının bakım ve kullanılmasından elde 161 ettikleri kazançlar %10, Rusya menşeli işletmelerin yine bu ülke menşeli yavru şirket veya ortaklardan aldıkları kâr paylarından %9 (1/1/2005’e kadar %6 idi), Rusya Merkez Bankası tarafından elde edilen kârlar %0 vergiye tabidir (Rusya Vergi Kanunu; m.284). 2002 yılının başında yürürlüğe giren düzenleme ile kurumlar vergisinde yapılan bir başka yenilik ise vergi hasılatlarının federal ve yerel hükümetler arasındaki paylaşımının değiştirilmesi olmuştur. Ayrıca kurumlar vergisi uygulamasında banka, sigorta ve komisyonculuk şirketlerinin farklı oranda vergilendirilmesi uygulamasına son verilmiştir. 2002 yılında yapılan düzenleme ile yukarıda saydığımız istisnalar dışında vergi oranı %24’e düşürülmüş ve vergi hasılatının paylaşımının yeniden düzenlenmesiyle yerel yönetimlerin vergi hasılatı içindeki payı %63,3’den %72,9’a çıkartılmıştır. Aşağıdaki Tablo 36, kurumlar vergisi oranları ve hasılatının paylaşılması konusunda eski ve yeni düzenlemeleri özetlemektedir. Tablo 36: Rusya’da Kurumlar Vergisi Oranı ve Hasılatının (Federal ve Bölgesel Bütçe) Paylaşımındaki Değişim % Bankacılık, Sigortacılık ve Komisyonculuk İşletmelerinde Kurumlar Vergisi Oranı % Federal Bütçe Payı (Kurumlar Vergisi Oranının) Bölgesel Bütçe Payı (Kurumlar Vergisi Oranının) 01/04/1999 Öncesi 35 - 13 22 - 43 13 30 01/04/1999 Sonrası 30 - 11 19 - 38 11 27 01/01/2002 Sonrası 24 - 6,5 17,5 - - - - Yıllar Standart Kurumlar Vergisi Oranı Kaynak: KOSGEB, 2002:28-29’da yer alan bilgilerden oluşturulmuştur. 2002 yılından itibaren geçerli olan bir başka yenilik ise bölgesel yönetimlere %17,5’lik kurumlar vergisi payını 4 puan indirebilme yetkisi verilmesidir. St. Petersburg eyaletinde bu yetki kullanılmış ve bu bölgenin kurumlar vergisi hasılatı payı %13,5’e, bölgede yer alan işletmelerin 162 kurumlar vergisi oranı da %24’den %20’ye inmiştir (Öngören Hukuk Bürosu, 2005). Ayrıca Tablo 36’daki verilere göre, kurumlar vergisi hasılatının paylaşılması konusunda Federal Hükümetin payının her yeni düzenleme ile azaltıldığı gözlenmektedir. Şöyle ki, kurumlar vergisi oranının %35 olduğu dönemde toplam kurumlar vergisi hasılatının yaklaşık %37,15’i federal bütçeye ayrılırken, bu oran 2001 yılından sonra %27,08’e düşmüştür. Gelir vergisinde olduğu gibi kurumlar vergisinde vergilendirme dönemi takvim yılıdır. Ancak yıllık beyannamenin yanı sıra, kurum kazancının tutarına göre, aylık ya da üçer aylık dönemlerde tespit edilen kurum kârı üzerinden bu dönemleri takip eden ertesi ayın 28. günü akşamına kadar beyanname verilmesi ve ayın sonunda da ödemenin yapılması gerekmektedir. Yapılan bu ödemeler yıllık beyannamede tahakkuk eden kurumlar vergisinden mahsup edilmektedir (Rusya Vergi Kanunu, m.289; Öngören Hukuk Bürosu, 2005). İşletme kârlarının vergilendirilmesi ise aşağıdaki Tablo 37’de olduğu gibi örnek rakamlar üzerinden formüle edilebilir. Tablo 37: Rusya’da Kurumlar Vergisi Matrahı ve Ödenecek Verginin Hesabı Dönem Satış Gelirleri Dönem Satış Harcamaları 165 - Dönem Faaliyet Karı 45 120 Faaliyet Dışı Kazançları + 25 Faaliyet Dışı Masraflar - 15 Vergi Matrahı (Zarar Öncesi) Geçmiş Dönem Zararları 130 - Matrah Vergi Oranı* 100 x Hesaplanan Kurumlar Vergisi Yıl İçinde Ödenen Peşin Vergiler (Mahsup) Ödenecek Kurumlar Vergisi 30 %24 24 - 10 14 Kaynak: Darushin, 2008:24’deki metinden yararlanılarak hazırlanmıştır. * Vergi oranı, bölgesel yönetimlerin kurumlar vergisi payından 4 puan indirebilme yetkileri nedeniyle eyaletler arasında değişebilmektedir. 163 İşletme zararlarının gelecek dönemlere transferini düzenleyen Rusya Vergi Kanunu, m.283’de, işletme zararlarının 10 yıl boyunca taşınarak dönem kazancından indirilebileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Daha önceki düzenlemelerde vergiye tabi dönem kârının belirli bir tutarını geçmemesi koşulu ile zararlar taşınabilmekteydi. Fakat 6/02/2007’de yapılan düzenleme ile önceleri geçmiş yıl zararlarının ancak %30’u mevcut yıl vergi matrahından mahsup edilebilirken, bu oran 1/1/2007’den itibaren %50’ye çıkarılmıştır (Uygur, 2007:1). Kâr payları %30 oranında vergilendirilmekle beraber vergi reformu ile kurum kazançları üzerindeki çifte vergilendirmeye ilişkin hükümler yürürlükten kaldırılmıştır (Rabushka, 2002(a):1). Vergi Kanunu’nun 311. maddesindeki düzenlemeye göre; Rus şirketleri yurt dışından elde ettikleri kârın çifte vergilendirilmeye tabi olmaması için, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının olup olmadığına bakılmaksızın, yurt dışında ödedikleri vergiyi Rusya’da ödeyecekleri vergiden mahsup edilebilecektir (Öngören Hukuk Bürosu, 2005). Bu düzenlemelerin, kurum kazançları üzerindeki çifte vergilemenin ortadan kalkmasıyla, ülkedeki yatırım ve tasarruf hacminin genişlemesini amaçladığı söylenebilir. 3.1.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler Federal hükümetin tahsil ettiği dolaylı vergiler, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi, gümrük vergisi, harçlar ve diğer vergilerden oluşmaktadır. 2001 ve devamında yapılan vergi reformlarıyla gelir ve kurumlar vergisi yanında, katma değer ve özel tüketim vergisi konularında da bazı değişiklikler yapılmıştır. Rusya’nın uyguladığı dolaylı vergiler içinde en önemli vergi KDV’dir. Reform sonucu konsolide bütçe gelirleri içindeki KDV hasılatı düşmesine rağmen (2000’de %21,8 iken 2004’de %19,71’e gerilemiştir) bu vergi Federasyonun ana gelir kaynağı olma özelliğini korumaktadır (Krivka, 2006:75). Rusya’da uygulanan katma değer vergisi de diğer ülkelerde olduğu gibi mal-hizmet teslimleri ve ithalat üzerinden alınmakta ve verginin mükellefleri de kurumlar, gerçek kişi işletmeler ve ithalatçılardan oluşmaktadır. AB uygulamasına benzeyen Rusya KDV uygulamasında mükellefler beyannamelerini aylık ya da üçer aylık matrahları üzerinden ödemektedirler (KPMG, 2006:15-16). Avrupa Birliği ülkelerinden farklı olarak Rusya’ya yapılan ithalatlar KDV’nin yanında İthalat Toptan Satış 164 Vergisine de tabi tutulmaktadır (Öngören Hukuk Bürosu, 2005). Medikal ve teknolojik ürünlerin ithalinde olduğu gibi bazı ürünlerin ithali ve ihracatı ise dünya uygulamaları paralelinde vergiye tabi değildir. Verginin hesaplanması, AB uygulaması paralelinde hesaplanan KDV’den indirilecek KDV’nin düşülmesiyle bulunmakta; ithalatta ise vergi, gümrük değeri ve ÖTV toplamı üzerinden hesaplanmaktadır. Rusya kurulduğunda (1992) standart oranı %28 olan KDV oranı, 1993 yılında %20’ye düşürülmüştür. Ancak, sistem içinde sayısız istisnanın olması etkinlik kaybına neden olduğundan, 2001 yılında yapılan vergi reformu ile katma değer vergisi içinde yer alan indirim ve istisnaların azaltılması gereğini doğurmuştur. Yürürlüğü devam eden istisnaların bazıları; eğitim, kültürel ve sportif hizmetler, ihracat, posta taşımacılığı, konut kiralama, banka ve sigortacılık hizmetleri istisnalarıdır. Katma değer vergisinde genel oran %18 olup, bazı besin maddeleri, kitap ve çocuklara yönelik ürünler için indirimli oran (%10) uygulanmaktadır. Bunun yanında diplomatlara yapılan teslim ve hizmetlerde, ilaç, çocuk yiyecekleri ve gazete satışlarında olduğu gibi bazı işlemler üzerindeki vergi oranı %0 da olabilmektedir (Darushin, 2008:43). Standart oranın yüksek olması KDV’de kayıt dışılığı tetiklemektedir. Krivka’ya göre (2006:75), KDV’de ana sorun verginin toplanamamasıdır; zira, verginin %50-%70 kadarı toplanabilmektedir ve bu nedenle KDV reformu yapılması beklenmekte olup, bu konudaki önerilerden biri de KDV oranının %18’den %13’e düşürülerek, gelir vergisi reformunda olduğu gibi vergi tabanının genişletilmesinin sağlanmasıdır. 2001 reformu ile gelir ve kurumlar vergisi yükleri düşürülürken, ÖTV’nin konusuna giren sigara ve benzin üzerindeki vergi oranları yükseltilerek ÖTV yükü artırılmıştır. Rusya ÖTV uygulaması, Türkiye ve AB ülkelerinde olduğu gibi aşağıdaki ürünler üzerinden ve genellikle maktu tutarlarda alınmaktadır. Rusya Vergi Kanunu m.181’de 10 grup olarak sayılan bu ürünler: Etilalkol (18-135 Ruble/l), Alkol içeren ürünler (70-100 Ruble/l), Alkollü içkiler (Alkol oranı %1,5’i geçen (şarap, votka) içecekler; 2-88 Ruble/l), 165 Biralar (0-5,30 Ruble/l), Tütün mamulleri (235-574 Ruble/kg, 14 Ruble/Purolar, 157 Ruble/1000 Adet), Otomobil ve motosikletler (0-142 Ruble/0.75 kWt), Petrol (2.460-3.360 Ruble/ ton), Dizel yakıt (1.000 Ruble/ ton), Motor yağları (2.732 Ruble/ ton), Ham petrol ( 0 Ruble/ ton). Yukarıda saydığımız ürünler içinde, maktu vergiye ilave olarak %5’lik nispi oran ile vergilendirilen sigaralar dışında, ürünlerin karşılarında yer verdiğimiz aralıklarda vergilendirilmektedirler (Rusya Vergi Kanunu; m.193). ÖTV toplu muamele vergisi olarak uygulandığı için, verginin mükellefleri saydığımız ürünlerin imalatçıları ve ithalatçılarıdır. Özel tüketim vergisinde beyan dönemleri KDV’de olduğu gibi aylıktır. Ancak üç aylık mal veya hizmet satışından elde ettiği hasılatı 2 Milyon Ruble’den az olan işletmeler üçer aylık dönemler itibarıyla de vergilendirilebilirler (Rusya Vergi Kanunu, m.163, m.192). Rusya vergi hasılatları içinde önemli bir yeri olan diğer dolaylı vergi ise gümrük vergisidir. İthal ürünler üzerinden alınan bu verginin oranı Batı devletlerindeki oranlardan önemli derecede yüksektir. Rusya gümrük vergisini %5-%20 aralığında ve ülkelere göre farklı oranlarda uygulamaktadır. Gelişmiş ülkelerden gelen ürünler indirimli oranda vergilendirilirken, kayrılan ülkeler dışındaki ülkelerden gelen ürünler ise gümrük vergisi normalin iki katı uygulanmaktadır (KPMG, 2006:17). Ülkede ithalat üzerinden alınan gümrük vergisi yanında, ihracat üzerine uygulanan tarife ile özellikle kereste, petrol, metal gibi hammaddeler üzerinden değişik tutarlarda ihracat vergisi alınmaktadır. Örneğin; ham petrol ihracında ton başına 160,8 USD, petrol ürünlerinde yine ton başına 133,5 USD ihracat vergisi uygulanmaktadır (KPMG, 2006:17). 3.2. Slovakya I. Dünya Savaşından sonra Macaristan’dan ayrılan Slavlar, Çeklerle birlikte 1918’de Çekoslovakya’yı kurmuşlardır. II. Dünya Savaşı öncesinde kısa dönem bağımsızlığını ilan eden Slovakya, savaş sırasında Alman 166 işgalinden kurtulmak için tekrar Çekoslovakya’ya katılma kararı almıştır. 1960 Anayasası ile Slavlar ve Çeklerin federal yapı içinde iki ayrı cumhuriyet olarak idare etmeye başladıkları sosyalist yapı, 1980’lerin sonunda Doğu Bloğunda yaşanan dağılma sürecinden etkilenmiştir. 1992 yazında yapılan seçim sonuçlarına göre iki halk birbirinden ayrılma kararı vermiş, iki cumhuriyet arasında 25 Kasım 1992’de yapılan anlaşma ile Slovak Cumhuriyeti ve Çek Cumhuriyeti birbirinden ayrılmıştır.76 1 Ocak 1993 tarihinde tamamen bağımsız olan Slovakya, yaklaşık 4,5 milyonluk nüfusu, 49 bin km2’lik yüz ölçümü, 75 milyar USD’lik GSYİH’sı ve 13,857 USD’lik kişi başına milli geliri ile orta Avrupa’nın küçük bir ülkesidir.77.1995 yılında AB’ye üyelik başvurusu yapan Slovakya, 2000 yılında müzakerelere başlamış ve 1 Mayıs 2004’de AB’ye tam üye olmuştur. 1993 sonrasında, hem piyasa ekonomisine geçişte, hem de AB’ye katılım sürecinde yapılan yapısal reformlarla, özellikle 2000 sonrasında ekonomik konularda önemli başarılar sağlamıştır. Ülkenin ekonomik gelişiminde önem taşıyan temel reformlardan biri de 2004 vergi reformudur. Slovakya, Aralık 2003’de yasalaştırdığı ve 01/01/2004 tarihinden itibaren uygulamaya başladığı kapsamlı reform yasası ile gelir, kurumlar ve KDV alanında düz oranlı vergilemeye geçmiştir. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki vergi rekabetinin bir parçası olarak, diğer ülkelerde olduğu gibi temelde vergi oranlarını düşürerek yatırım çekmeyi hedefleyen Slovakya, bu uygulamasıyla Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri içinde düz oranlı vergilemeye geçen ilk OECD ülkesi olmuştur. Slovak hükümetinin o dönemde uygulamaya koyduğu vergi reformu, yüksek rekabete dayanan ve piyasa ekonomisinden sapmaların olmadığı bir pazar ortamı yaratmak için attığı önemli adımlardan biriydi (Chren, 2005:1). Chren’in ifade ettiği üzere (2005:2), bu köklü vergi reformunun nihai hedefi; Slovak vergi sistemini, AB ve OECD ülkeleri içinde en rekabetçi sistemlerden birine dönüştürmekti. Düz oranlı vergi sistemine geçen Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri temelde aynı paydalarla sundukları sistemi, düşük vergi oranları ile rekabet edebilir hale getirmeye çalışmaktadırlar. Slovakya Maliye Bakanlığına göre (2005(a)), Slovakya vergi sisteminin rekabetçiliği; sistemin örneğine az rastlanır şekilde yüksek derecede etkin, saydam ve 76 Ayrıntılı bilgi için bkz. http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/ http://en.wikipedia.org/wiki/Slovakia 77 Ayrıntılı bilgi için bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Slovakia ve 167 tahrip edilemez olmasına bağlanmış ve mali açıdan nötr olan sistemin, aşağıdaki hedefleri başarmak için tasarlandığı belirtilmiştir: Bireyler ve firmalar için uygun ticaret ve yatırım ortamı yaratmak, Vergi kanunlarının bozucu etki ve zaaflarını elemek, Gelirin her çeşit ve miktarını eşit vergilendirerek, yüksek derecede vergileme adaleti sağlamak. Slovakya Maliye Bakanlığı (2005(a)); reformun amacına ulaşabilmesini, vergi reformunun temelini oluşturan ve aşağıda sayılan beş temel prensibin dikkatli uygulanmasına bağlamıştır. Vergi yükünün, üretim üzerinden alınan dolaysız vergilerden, harcamalar üzerinden alınan dolaylı vergilere kaydırılması, Düşük ve standart bir vergi oranının belirlenmesi ve bütün muafiyet, istisna ve diğer özel vergisel düzenlemelerin kaldırılması, Farklı vergi dilimlerinden oluşan bireysel gelir vergisi yerine düz oranlı gelir vergisinin konulması, Vergi politikasının mali amaçlar dışında kullanımı nedeniyle ortaya çıkan bozucu etkilerinin ortadan kaldırılması, Gelirin çifte vergilendirilmesinin mümkün olduğunca önüne geçilmesi. Slovakya vergi reformu kapsamında, yasama ve uygulama sürecinde, sayılan hedef ve prensiplere uymuş, bunun yanı sıra Avrupa Birliğine giriş ve piyasa ekonomisine geçiş sürecinde gerçekleştirdiği diğer yapısal reformların da olumlu etkisi ile başarılı bir vergi reformu gerçekleştirmiştir. Slovakya; Dünya Bankasının ülkelerin iş geliştirme ve yatırım ortamını değerlendirdiği “Doing Business in 2005” raporunda, yatırım ortamı açısından dünyanın en iyi 20 ülkesi içine girerek, yaşadığı bu dönüşümü ve başarısını kanıtlamıştır (World Bank, 2005:2). 2001 yılında Rusya’nın, 2004 yılında da Slovakya’nın düz oranlı vergilemeye geçmesi ve sistemi başarıyla uygulamaları diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin de bu sisteme geçişini hızlandırmıştır. Hatta AB içinde Almanya, Hollanda, İtalya, Yunanistan gibi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine komşu güçlü ekonomiler de vergi oranlarındaki rekabetten etkilenmiş ve vergi oranlarında indirime gitmiştir. 168 3.2.1. Slovakya Vergi Reformu Slovakya’nın 2004 yılı başında uygulamaya koyduğu kapsamlı reformu; hem gelir, kurumlar ve katma değer vergisinde aynı düz oranın uygulanması, hem de vergi reformuna bağlantılı olan diğer reformların gerçekleştirilmesi bakımından önemlidir. Zira Slovakya, vergi reformu ile birlikte emeklilik sisteminde, işgücü piyasasında, eğitim alanında ve sağlık sisteminin reformu konularındaki yasal düzenlemeleri de uygulamaya başlamıştır. Yani, vergi reformunu tamamlayıcı nitelik taşıyan ve ülkenin rekabetçi ekonomik yapısını güçlendirici, piyasa ekonomisine geçiş sürecini hızlandırıcı düzenlemeler de yapılmıştır. Bu düzenlemelerin sonucu olarak, Slovakya bugün tartışmalıda olsa Avrupa’nın en rekabetçi vergi sistemine ve tüm dünyada en iyi vergi rejimlerinden birine sahiptir (Chren, 2006:3). Slovakya’nın %19 düz oranlı vergilemeyi kabul etmesi ekonomik reform takviminin köşe taşlarından biriydi ve bu reform, ülkenin küresel yatırımları çekmesine yardımcı olmaktadır (Chren, 2006:3). Reform kapsamında, oransal düzenlemenin yanında vergi sistemi içinde mali amaçlar dışında sosyal alanlarda düzenlemeler içeren indirim, istisna ve muafiyet adı altındaki vergi kolaylıkları, ekonomik yetersizlik ve çarpıklıklara neden olduğu için vergi tabanından temizlenmiştir. Slovakya’da reformun sosyal güvenlik ve sağlık reformu ile birlikte yapılması, hükümete, kaldırılan sosyal nitelikli vergi kolaylıklarını eşzamanlı olarak telafi edici düzenlemeler yapma şansı vermiştir. Mesela geçim indirimi içerisinde yer alan çocuk indirimi kaldırılmış ve özellikle çocuğu olan düşük gelirli ailelerin yararlanabileceği, daha adil gelir dağılımını hedefleyen, sosyal tazminat ve hakların yeni şekli olan vergi iadesini uygulanmaya başlamış ve temel mal ve hizmetler üzerindeki KDV oranını indirmiştir (Slovakya Maliye Bakanlığı, 2005(a)). Slovakya’da vergi reformu ile gelir, kurumlar ve katma değer vergisinde %19 düz oranlı vergilemeye geçilmiş, vergi sistemleri içinde yer alan vergi kolaylığı uygulamalarına önemli ölçüde son verilmiş, çifte vergilendirmeyi önleyici düzenlemeler yapılmış, hasılatı küçük olan veraset vergisi, emlak transfer vergisi ve hediye (intikal) vergisi gibi bazı vergiler kaldırılmış, vergilerin ve vergi gelirlerinin yönetimler arası paylaşımı yeniden düzenlenmiştir. 169 Yürürlükte olan vergilerin hasılatları merkezi hükümet, belediye ve bölgeler (UTU) arasında belirli oranlarda taksim edilmekte, bazı vergilerin hasılatları ise bölge ya da belediye yönetimlerine kalmaktadır. 2005 yılında vergi gelirlerinin alt yönetimler arasında paylaşımı yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda toplam vergi gelirlerinin %70,3’ü belediyelere, %23,5’i bölgesel yönetimlere ve kalan %6,2’si de devlet bütçesine ayrılmaktadır. Bu değişimin yanında daha önce merkezi idare ve belediye geliri olarak tahsil edilen yol vergisi (motorlu taşılar vergisi) münferit olarak bölgesel yönetimlere bırakılarak, yerel bir vergiye dönüştürülmüştür (Slovakya Maliye Bakanlığı, 2005(b):23). Benzer bir dönüşüm daha önce hasılatı devlet ve belediye bütçesi içinde paylaşılan emlak vergisinin belediyelere tahsisi konusunda yaşanmıştır. Yerel yönetimler yetkileri kapsamında olan bu vergilerin oranları konusunda değişiklik yapma yetkisine sahiptir. Tablo 38: Vergi Reformu Öncesi ve Sonrasında Slovak Vergi Sisteminin Yapısı DOLAYLI VERGİLER REFORM SONRASI (01/01/2004’den sonra) Katma Değer Vergisi Özel Tüketim Vergisi Gümrük Vergisi Yerel Vergi ve Harçlar Katma Değer Vergisi Özel Tüketim Vergisi Gümrük Vergisi Yerel Vergi ve Harçlar DOLAYSIZ VERGİLER REFORM ÖNCESİ (31/12/2003’e kadar) Kişisel Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Ücret Vergisi Emlak Vergisi (DB, BB)* Yol Vergisi (MTV)(DB, BB)* Emlak Transfer Vergisi Veraset Vergisi Hediye (İntikal) Vergisi Düz Oranlı Gelir Vergisi - Ücretler - Şahıs İşletmeleri ve Serbest Meslek Kazançları - Kurum Kazançları Emlak Vergisi (BB)* Yol Vergisi (MTV) (UTU)* Kaynak: Slovakya Maliye Bakanlığı, 2005(b):22-26; Chren, 2006:3-4’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * DB: Devler Bütçesi, BB: Belediye Bütçesi, UTU:Bölgesel Yönetim Bütçesi Yukarıdaki Tablo 38’de, reform öncesi ve sonrası vergi sisteminin yapısında meydana gelen dolaylı ve dolaysız vergilerdeki değişim, yerel ve bölgesel farkları da içerecek şekilde düzenlenmiş ve özetlenmiştir. Slovakya, 2004 reformu ile servet vergileri dışında dolaysız vergiler olan ücret, ticari ve mesleki kazançlar ile kurum kazançları üzerindeki vergileri düz oranlı 170 vergi çatısı altında birleştirilmiştir. Bu sisteme geçilmesiyle ücretliler, kurumlar, serbest meslek mensupları ve işletme sahipleri 2004 yılı başından itibaren elde ettikleri kazançlar üzerinden %19 oranında vergilendirilmeye başlanmıştır. Böylece daha önce kişisel gelire uygulanan beş basamaklı tarife yerine tek marjinal oran kullanılmaya başlanmıştır. Slovakya aynı yıl diğer ülkelerdeki düz oranlı vergi reformlarından farklı olarak, KDV için de aynı oranı uygulamaya koymuştur. Tablo 38’den de görüleceği üzere; 2004 vergi reformu ile daha önce sekiz olan dolaysız vergi sayısı üçe düşürülmüş, bu kapsamda önceki uygulamada gerçek ve tüzel kişileri ve ücretlileri ayrı vergilendiren sistem, reform sonucu düz oranlı vergi sistemine geçilmesiyle tek bir vergiye dönüşmüştür. Dolaysız vergi sistemindeki bu basitleştirmeye ilave olarak dolaysız vergi tabanında yer alan vergi kolaylıklarının (vergi harcamalarının), götürü vergi uygulamasının, bazı servet vergilerinin (veraset, emlak transfer ve intikal) ve kâr payları üzerindeki çifte vergilemenin kaldırılması ile sistem daha basit ve adil hale getirilmiştir. Dolaylı vergilerde ise yürürlükte olan vergiler, AB ile uyumlaştırılmaya ve basitleştirilmeye çalışılmıştır. Chren’in (2005:7), ülkedeki vergi reformunu konu ettiği çalışmasında; dolaylı-dolaysız vergi tabanında yapılan temizlik sonucu Tablo 39’da ayrıntısı verilen 219 ayrı vergi kolaylığının radikal bir şekilde kaldırıldığı tespit edilmiştir. Tablo 39: Slovakya’da Vergi Sisteminde Reform ile Yürürlüğü Durdurulan Vergi Kolaylıkları ve Sayısı Vergi Kolaylıkları Hüküm Sayısı Muafiyet Uygulamaları 90 Vergi Tabanına Girmeyen Gelirler (İstisna) 19 İndirimler 7 Vergilendirilmeyen Mallar 66 Özel Vergi Oranı 37 Kaynak: Chren, 2006:11 Dolaysız vergi sayısı ve oranlarındaki bu değişim sonucu beklenen hasılat azalışı, reformun amaçlarında da yer verildiği üzere dolaylı vergilerle telafi edilmek istenmiştir. Reform kapsamında daha önce standart oranı %20, 171 indirimli oranı %14 olan KDV oranı da %19 olarak belirlenmiş, 1 Ağustos 2003’de yürürlüğe giren değişiklikle ÖTV oranlarında ileride açıklayacağımız üzere önemli artışlar yapılmıştır (Chren, 2005:8-9). Yani dolaylı vergiler konusunda genel eğilim, oranların yükseltilmesi yönündedir. Ancak Mayıs 2004’de AB’ye katılmış olan Slovakya’nın, Birliğin dolaylı vergileme konusundaki yasal düzenlemelerine ve vergileme politikalarına uyma zorunluluğu vardı ve bu yükümlülükler katılımın gerçekleştiği 2004 yılından önce tamamlandı. Bu yüzden vergi reformunun daha çok Birlik içinde uyumlaştırma zorunluluğunun olmadığı gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergiler üzerine odaklandığı söylenebilir. 3.2.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler Slovakya, aynı bölgede bulunan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin 1994-2004 yılları arasında gerçekleştirdiği vergi reformlarından etkilenmiş ve bu ülkelerdeki vergileme eğilimlerine paralel olarak düz oranlı vergi reformunu hazırlayıp, 2004 yılı başından itibaren bu sisteme geçmiştir. Reform kapsamında bütün gelirlerin kaynağına ya da kullanımına göre ayrım yapılmaksızın, bireylerin ve işletmelerin %19 oranında vergilendirildiği düz oranlı vergi sistemi ile 2003 yılına kadar doğrudan gelir üzerindeki 21 farklı vergi uygulamasını ortadan kaldırmıştır (Chren, 2005:2). Reform öncesinde; bireysel gelir, artan oranlı vergilemeye tabi tutulmakta ve gelir vergisi tarifesi %10, %20, %28, %35 ve %38 oranlarının uygulandığı beş dilimden oluşmaktaydı. Kurumlar vergisi ise %24 oranı ile bölgedeki ülkelerle karşılaştırıldığında, yabancı sermaye çekebilmek açısından yüksek kalmaktaydı. Gelir ve kurumlar vergileri tabanı içerisinde tarım, ormancılık ve büyük çaplı yabancı yatırımların artırılabilmesi için farklı vergi uygulamaları vergi sistemini karmaşık hale getirmekteydi. Reformla birlikte bireysel gelir vergisindeki artan oranlı tarife kaldırılmış, yüksek oranlı kurumlar vergisi oranı düşürülmüş, düz oranlı gelir vergisi sistemi içinde gelir ve kurumlar vergileri birleştirilmiş, kişisel ve kurumsal vergi oranı eşitlenmiş, vergi tabanında geçim indirimi dışında -gelir vergisine tabi küçük işletmelere uygulanan %2-%2,75 özel oranı dahil- diğer ayrımcı vergileme uygulamalarının tamamı temizlenmiştir. Düz oranlı vergi sisteminde, vergi kolaylıklarının kaldırılması ve vergi oranının herkes için %19 olarak belirlenmesi nedeniyle, daha önce artan oranlı tarife kapsamında en düşük dilimde vergilendirilen alt gelir 172 gruplarının mali zararlarını telafi edici düzenlemeler de yer almıştır. Vergilemede adaletin sağlanabilmesi amacıyla bireysel gelir elde eden düşük gelirlilerin korunmasına yönelik olarak önceki sistemde yer alan ve düz oranlı vergileme içinde farklılaştırılarak korunan vergileme eşiği uygulaması, indirim tutarları bakımından hem ABD doları hem de Slovak korunası (SKK) bazında %100’den fazla yükseltilmiştir. Tüm mükelleflerin tabi olduğu bu uygulamanın sonucu olarak, ülkedeki ortalama ücretin yaklaşık yarısının altında ücret geliri olanlar hiç vergi ödemeyecek duruma gelmiştir (Golias ve Kicina, 2005:4). 2004 yılında 80,832 SKK (yaklaşık 2,600 USD) olarak belirlenen ve enflasyona endekslenen vergi eşiği değeri, 2006 yılında 90,816 SKK olmuştur (Chren, 2006:9). Böylece daha çok, düşük gelir gruplarının istifadesinde olan bu eşik değerin enflasyon karşısında erimesi otomatik olarak önlenmiştir. Bireysel gelir vergisine konu olan kazançlar için vergileme eşiği dışında, sosyal güvenlik yükleri düşüldükten sonra kalan geliri temel indirim tutarının altında kalan eşler için sosyal durumlarına göre ilave geçim indirimi de uygulanmaktadır (Eurostad, 2007:208). Önceki sistemde de var olan bu uygulama yeni sistemde değiştirilerek, uygulanmaya başlamıştır. Örneğin önceki sistemde; evli olan mükelleflerin çalışmayan eşleri için aldıkları yıllık 12,000’lik (yaklaşık 400 USD) eş yardımı, düz oranlı uygulama ile eşlerin çalışıp çalışmadıklarına bakılmaksızın 2,600 USD olarak uygulanmaktadır. Yine çocuğu olan mükelleflerin çocuk başına 16,800 SKK tutarında olan indirim kaldırılarak yerine her çocuk için yıllık 4,800 SKK tutarında vergi mahsubu uygulaması getirilmiştir. Aşağıdaki tabloda geçim indirimi olarak ifade edebileceğimiz bu uygulamaların reform öncesi ve sonrası özet bilgileri sunulmuştur. 173 Tablo 40: Slovakya’da Reform Öncesi ve Sonrası Geçim İndirimi Uygulaması Değişimi Vergileme Eşiği (1/1/2004’den İtibaren) 38,760 SKK/Yıl Yoksulluk Sınırının 1,6 Katı* 16,800 SKK/Yıl Geçim İndirimi Yeni Vergi Sistemi Önceki Vergi Sistemi (31/12/2003’e Kadar) 4,800 SKK/Yıl Her Çocuk İçin (Vergi matrahından indirim) (Vergiden mahsup edilecek) Eş İçin 12,000 SKK/Yıl Yoksulluk Sınırının 1,6 Katı* Kaynak: Chren, 2006:11; Chren, 2005:5 ve Odor, 2006:6’dan yararlanılarak hazırlanmıştır. * Yıllık olarak belirlenen bu tutar 2004 yılında SKK 80,832 koruna, yaklaşık 2,600 USD’dir. Gelir vergilemesi alanında yapılan bir diğer yenilik, başlangıçta belirttiğimiz reform amaçları doğrultusunda gelirin çifte vergilendirilmesinin önlenmesi ilkesine uygun olarak, yatırım ve sermaye gelirlerinin vergileme koşullarının değiştirilmesi olmuştur. Bu kapsamda, kurumsal kazançlar düşük oranda vergilendirilmeye başlanmış, düz oranlı vergi sisteminin gereği olarak kâr paylarının vergilendirilmesine son verilmiş ve böylece sermaye kazançları üzerindeki vergileme sadece işletme bünyesine toplanmıştır. 2004 öncesi dönemde %1-%25 aralığında değişen farklı oranlarda stopaja tabi tutulan yatırım kuponları, sertifikalar, mevduat faizleri, özel hayat ve sigorta ikramiyeleri gibi diğer sermaye gelirlerinin stopaj oranı da %19’da sabitlenmiştir (Eurostad, 2007:208 ve Odor, 2006:6). Vergi oranlarındaki bu değişim aşağıdaki Tablo 41’de verilmiştir. 174 Tablo 41: Slovakya’da Reform Öncesi ve Sonrası Vergi Oranlarındaki Değişim Önceki Vergi Sistemi (31/12/2003’e Kadar) Katma Değer Vergisi Oranı (%) 25 (15; 18) 10; 20; 28; 35; 38 (2; 2,25; 2,5; 2,75) Standart Oran: 20 İndirimli Oran: 14 Stopaj Oranları (%) 1; 5; 10; 15; 20; 25 Kurumlar Vergisi Oranı (%) Gelir Vergisi Oranı (%) Yeni Vergi Sistemi (1.1.2004’den İtibaren) 19 19 19 19 Kaynak: Chren, 2006:11; Odor, 2006:6’dan yararlanılarak hazırlanmıştır. Slovakya, 2004 vergi reformuyla kurumlar vergisi alanında da çok önemli değişiklikler yapmıştır. Slovakya’da 1999 yılına kadar %40 olan kurumlar vergisi oranı, 2000’li yıllarda yapılan indirimlerle %25’e kadar düşmüş ve son olarak 1/1/2004 tarihinde uygulanmaya başlayan vergi reformu ile %19’a indirilmiştir. Böylece, ülkede sermaye üzerindeki vergi yükü ciddi oranda düşürülmüş, ayrıca kurum kazançları sadece kurum bünyesinde vergilendirilerek, kanuni ve fiili vergi yükleri eşitlenmiştir. Eurostad (2007:207) verilerine göre, 2005 yılında sosyal güvenlik dahil vergi yükü Slovakya’da %29,3 ile EU-27 ülkelerinde %37,4 olan ortalamanın oldukça aşağısındadır. Slovakya, vergi oranları bakımından da Romanya ve Litvanya’nın ardından AB’nin en düşük orana sahip üçüncü ülkesidir. Slovakya, daha önce AB ortalaması üzerinde olan kurumlar vergisi oranını vergi reformu ile vergi rekabetini destekleyecek şekilde hem AB, hem de AB’ye yeni üye olan devletlerin ortalamalarının biraz aşağısına çekmiş (Moore, 2005:20), bu sayede en düşük oranlı üçüncü ülke olmuş ve bölge ülkeleriyle yabancı sermayeyi teşvik için giriştiği yarışta avantaj sağlamıştır. Düz oranlı vergi uygulamasındaki başarısıyla adından sık söz ettiren Slovakya, bu uygulamalarla Peugeot-Citröen ve Kia Motor gibi önemli otomobil üreticisi firmalarının yatırımlarını çekmeyi başarmış (White, 2005) ve reformun ilk yılında Hyundai Şirketi, Slovakya’da yeni bir otomobil fabrikası kurmak için 1,5 milyar dolarlık yatırım yapma kararı almıştır (Percival, 2004). 175 Reformun hedeflerine uygun olarak Kurumlar Vergisi Kanunu’nun da sadeleştirilmesi için vergi muafiyetleri, vergi dilimleri, bireysel vergi tabanı, özel vergi oranlarından78 oluşan istisna ve muafiyetler kaldırılmış, girişimciler için götürü vergiler79 iptal edilip, yerine indirilebilir götürü giderler uygulaması getirilmiştir (Slovakya Maliye Bakanlığı, 2005(a)). 2002 yılına kadar yatırım çekebilmek maksadıyla konulan vergi kolaylıklarının kaldırılması, pek çok ülkede farklı rejime tabi olan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin de aynı sistem içinde %19 oranında vergilendirilmesi ile gerçek ve tüzel işletmeler arasında vergileme ayrımı ortadan kalkmıştır. Reformla kurumlar vergisi alanında vergi indirimi dışında yapılan bir diğer yenilik ise işletme zararlarının taşınması ile ilgili olan kuralların kolaylaştırılması olmuştur. Yeni düzenleme ile işletme zararlarının beş yıl içinde vergilendirilebilir gelirden indirilmesine izin verilmiştir (Chren, 2006:10). Slovak işletmeleri, “expensing” olarak bilinen politikaya göre, yıl içinde yapmış oldukları yatırım harcamalarının tamamını aynı yılda indirememektedirler. Onun yerine vergi kanunlarının içine amortisman modelleri konulmuştur ve bu uygulama ile hemen hemen 1.000 USD’den büyük olan her bir yatırım harcamasının belirlenen bölümü, yatırım türüne göre belirlenen 4, 6, 12 veya 20 yıllık amortisman dönemlerinde indirilebilmektedir (Chren, 2006:10). Bahsettiğimiz düzenlemeler ve radikal vergi indiriminin yanı sıra, “işletme zararlarının taşınması ve sanayi binalarının amortisman indirimlerinin artırılması” (Giray, 2006:5) konularında yapılan yenilikler sayesinde Slovakya’da faaliyet gösteren yerli ve yabancı sermayeli işletmelerin kârlılık oranları önemli miktarda artmıştır. Bu durum, yabancı sermayenin ilgisini çektiği kadar, vergi reformu hazırlığı içinde olan diğer ülkelere de örnek olmaktadır. Slovakya, 2004 vergi reformu ile merkezi hükümet vergileri açısından servet ve alım satım işlemi vergisi uygulamalarına son vermiştir (Eurostad, 78 Bazı yatırımlar için kurumlar vergisi oranı %15 ya da %18 olarak uygulanmaktaydı. 79 Yıllık 500 bin ila 2 milyon koruna tutarında olan küçük ticari işletme gelirleri için; 500 bin SK üzeri kazançlar için %2; 1 milyon SKK üzeri kazançlar için %2,25; 1.5 milyon SKK üzeri kazançlar için %2,5; 2 milyon SK üzeri kazançlar için 2,75 oranında götürü vergi uygulanmaktaydı (Golias ve Kicina, 2005:4). 176 2007:209). Vergi sistemi içinde servet vergisi niteliğinde olan ve bölgesel yönetimlerce tahsil edilen motorlu taşıtlar (yol kullanım) vergisi ve belediyelerce tahsil edilen emlak vergisi dışında genel nitelikli servet vergisi yoktur. 2004 yılında yerel yönetimlerin; binalar ve arazi üzerinden alınan emlak vergisi ve kamyon ve kamyonetlerin emisyon miktarı ve yük hadlerine göre aldıkları motorlu taşıtlar vergisi üzerindeki sınırsız vergileme yetkisi Kasım 2005’de Yerel Vergi Kanunu’nda yapılan değişlikle sınırlandırılmıştır (Zachar, 2006:32).80 3.2.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler Slovakya’da, KDV oranı reform öncesinde standart %20, indirilmiş %14 olarak uygulanmaktaydı.81 2003 yılında yasalaşan reform paketiyle, yeniden düzenlenen KDV oranları 1/1/2004’den itibaren tüm mal ve hizmetlere uygulanmak üzere %19 tek oranı olarak belirlenmiştir. Rakamsal olarak KDV oranlarının düştüğü gözlense de, indirimli oranın kaldırılmasıyla bu kapsamda vergilendirilen temel gıda, elektrik, ilaç, inşaat işleri, kitap, gazete, otel ve lokanta hizmetleri gibi temel mal ve hizmetlerin vergi oranı yükselmiştir. Slovak Maliye Bakanlığı (2005(a)) reform öncesi öngörülerinde, gelir vergilemesi alanında uğrayacağı vergi kaybının dolaylı vergilerle telafi edilebileceğini, reformun amaçlarından birinin de vergi yükünün dolaysız vergilerden dolaylı vergilere kaydırılması olduğunu belirtmiştir. Diğer taraftan, tek oranın uygulanmaya başlamasıyla çok çeşitli mal ve hizmetlere uygulanan farklı vergi oranlarının ortaya çıkardığı etkinsizlik ve ekonomik bozulma da önlenmiştir (Eurostad, 2007:209). 2004 vergi reformu kapsamında yasal vergileme boşluklarının kapatılarak vergi tabanının genişletilmesi stratejisi, dolaylı vergilere de uygulanmıştır. Reform ile gelir vergilerinin oranı mükellefler lehine radikal bir şekilde düşürülürken, ana vergilerde yapılan oran indirimi sonucu ortaya çıkacak vergi hasılatındaki azalma, dolaylı vergilerle telafi edilmek istenmiştir. Bu amaçla KDV oranı 1 puan düşürülmesine rağmen, yukarıda ifade ettiğimiz üzere indirimli oranın kaldırılması ve tabanın genişletilmesi 80 Belediye yönetimleri bu yerel vergilerin dışında, ihtiyari olarak aşağıdaki vergileri uygulayabilmektedirler: Köpek Sahipliği Vergisi, Kamu Alanı Kullanım Vergisi, Konaklama Vergisi, Otomatik Satış Makinesi Vergisi, Motorlu Taşıt Giriş Vergisi, Nükleer Donanım Vergisi, Atık Vergisi, Harçlar (Zachar, 2006:32). 81 KDV uygulamasında; standart oran 2002 yılına kadar %23, sonra %20; indirimli oran ise 1999 yılına kadar %6, 1999-2002 yılları arasıda ise %10, sonra %14 olarak uygulanmıştır (Golias ve Kicina, 2005:7). 177 sonucu mal ve hizmet sepetine uygulanan ortalama vergi oranı reel olarak artmıştır. Orta ve düşük gelirlilerin nispi olarak daha çok vergi ödemesi sonucunu doğuran bu uygulamanın, sosyal devlet amacına uygun olarak, vergileme eşiği ve geçim indirimi tutarlarının yükseltilmesi gibi dikey eşitliği sağlayıcı politikalarla telafi edilmeye çalışıldığı görülmüştür. Slovakya, gelir vergilemesinde olduğu gibi, IMF’in tavsiyelerine uygun olarak, KDV uygulamasında da vergi tabanındaki kolaylıklara son vermiştir. Önceki sistemde düşük oranda götürü gelir vergisine tabi tutulan ve istisna kapsamında bulunan küçük işletmelerin KDV tabanına dahil edilmesi ve KDV’de ortalama vergi oranının yükselmesi sonucu KDV hasılatının artmasını sağlamıştır. 2004 öncesinde de vergi sistemi içinde en çok hasılata sahip olan KDV’nin hasılatının daha da artması, ÖTV’ye tabi ürünlerin oranlarının yükseltilmesi ve direkt vergi hasılatlarının azalmasıyla 2003 yılına kadar %65 civarında olan toplam vergi hasılatı içindeki dolaysız vergi payı reform sonrasında %60’ın altına gerilemiştir (Saavedra, Marcincin ve Valachy, 2007:266). Dolaylı vergilerde yapılan bu değişiklikler, AB direktifleri ve mali politikalarına uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Slovakya’nın AB’ye tam üyeliği nedeniyle, Birliğin dolaylı vergilemedeki (KDV ve ÖTV) direktif ve politikalarına uyum zorunluluğu söz konusudur. Bu nedenle, KDV ve ÖTV konularında uyumlaştırma yapma zorunluluğu Slovakya’nın reform sırasında dolaylı vergiler açısından yenilik yapma olanaklarını sınırlandırmıştır. AB direktiflerine göre standart oranı minimum %15, indirimli oranı ise minimum %5 olması gereken KDV, yayılı muamele vergisi olarak ve genellikle iki oranlı uygulanan bir dolaylı vergidir. Slovakya, KDV’yi tek oranlı ama minimum oranın üzerinde uygulayarak, bu konudaki direktife uygun yasama yapmıştır. ÖTV’de ise AB’de olduğu gibi temelde tütün ürünleri, yakıtlar, alkol ürünleri üzerinden alınan vergi, toplu muamele vergisi olarak uygulanmaktadır. Vergi reformunun bir parçası olarak, ÖTV kapsamında vergilendirilen mineral yağlar, tütün ve tütün mamulleri, şarap ve bira gibi ürünler üzerindeki vergiler, Ağustos 2003’den itibaren AB’ye uyum konusundaki yükümlülüklere de uyularak revize edilmiş ve çoğunluğunun oranı yükseltilmiştir (Chren, 2006:12). Spesifik ve advarolem esaslarda uygulanan ÖTV oranları Ocak 2004 yerine, Ağustos 2003’den itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Hükümetin ÖTV oranlarını uyum zorunluluğu başlamadan önce yükseltmesinin ve uygulamayı 5 ay önceden başlatmasının sebebi ise 178 2003 yılı bütçe açığını vergi gelirlerini yükselterek kapatılmak istemesidir (Zachar, 2004:32). Alkol ve şaraplar dışında ÖTV kapsamına giren ürünlerin oranlarının artışı ile sonuçlanan 2003 yılı reformu Tablo 42’de özetlenmeye çalışılmıştır. Tabloda ÖTV konusuna giren ürünlerin reform öncesi ve sonrası oranları, karşılaştırma yapabilmek için AB’nin ÖTV konusunda uyumu zorunlu minimum vergi oranları ve reform öncesi ve sonrasında ürünlerin vergi yükünde meydana gelen değişime de yer verilmiştir. Tablo 42: Slovakya ÖTV Kapsamı ve Oranları (AB ile Karşılaştırmalı) Slovakya ÖTV Oranları 1 Ağustos ’03 1 Ağustos ’03 Öncesi Sonrası AB Minimum ÖTV Oranları Alkol l/SKK 250 250 226 0 Biralar (Büyük Firma) hl/SKK 30 50 32,4 67 Biralar (Küçük Firma) hl/SKK 23 37 9 60 Rafine Şaraplar l/SKK 0 0 0 0 Köpüklü Şaraplar l/SKK 24 24 0 0 Kurşunsuz Petrol l/SKK 12,4 15,5 11,81 25 Kurşunlu Petrol l/SKK 14,5 18 13,87 24 Gazyağı/Motor Yağı l/SKK 11,8 14,5 10,08 23 Fuel Oil kg/SKK 0,8 0,8 0,53 33 LPG kg/SKK 4,3 7,8 4,12 81 Sigaralar Uzun-Kısa adet/SKK 0,95 1,4 1,5 47 ÖTV’ye Tabi Ürünler Oranlardaki Artış (%) Kaynak: Zachar, 2004:33 Reform öncesinde biralar ve sigaralar dışında zaten AB’nin asgari ÖTV oranlarına uyum zorunluluğunu yerine getiren Slovakya, biralara ve sigaralara uyguladığı ÖTV miktarını sırasıyla %67 ve %47 oranında artırarak, tam uyumu sağlamıştır. Tablodan da görüleceği üzere; en yüksek ÖTV artışı ise %81 ile LPG’de olmuş, alkol ve şaraplardaki vergileme koşulları değişmemiş ve diğer ürünler üzerindeki vergi yükü %24-%33 aralığında artırılmıştır. Böylece reformun bir parçası olarak, dolaylı 179 vergileme alanındaki AB’ye karşı vergi uyumu yükümlülükleri de tamamlanmıştır. 3.3. Romanya Uzun yıllar komünist rejimle idare edilen Romanya, 1989 Aralık Devrimi’nden sonra yapılan rejim değişikliği ile parlamenter demokrasiye geçmiştir. Ülkede siyasal rejimin değişmesiyle birlikte ekonomi de serbestleştirilmiş, piyasa ekonomisine geçiş süreci başlatılmıştır. Bu dönemde diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Sovyet Bloğunda yaşanan dağılma süreci ile Romanya-AB ilişkileri başlamıştır. Romanya’nın 1995 yılında yaptığı üyelik başvurusu 1997 kabul edilmiş ve 1999’da başlayan müzakereler beşinci genişleme süreciyle ülkenin Bulgaristan ile birlikte 1 Ocak 2007’de Avrupa Birliğine tam üye olmasıyla tamamlanmıştır. Romanya, 21,5 milyonluk nüfusu ve 115 milyar USD GSYİH’si ile Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında Polonya’nın ardından en büyük ikinci pazardır. Bu pazarın yapılanma ve piyasa ekonomisine geçiş süreci diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile aynı dönemde başlamış; ancak, ülkedeki siyasi yetersizlikler nedeniyle diğerlerinden sonra tamamlanmıştır. Bu durum AB üyelik süreci ile de örtüşmektedir. Zira “Lüksembourg Grubu”82 ve “Helsinki Grubu”83 olmak üzere iki grup ülkeyi kapsayan beşinci genişleme sürecini en son Romanya ve Bulgaristan tamamlamıştır. Devrim sonrası başlayan dönüşüm ve katılım sürecini AB yanında, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar da desteklemişlerdir. Pazar odaklı ekonomik yapının oluşturulabilmesi için geçiş süreci boyunca mali, idari ve ekonomik alanda 1990’lı yıllar boyunca pek çok reform gerçekleştirilmiştir. 2000’li yıllar boyunca da doğrudan yabancı yatırımları artırılması, küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesi, özelleştirme sürecinin tamamlanması, yolsuzluğun önlenmesi, rekabet hukuku ve muhasebe sisteminin tesisi, finansal ve mali sektör ile vergi sisteminin reformu (OECD, 2001:118-125) konularında düzenlemeler yapılmıştır. Mali alanda önem taşıyan reformlardan biri de Aralık 2004’de yasalaştırılan vergi reformu olmuştur. Romanya, “Avrupa ülkeleri genelinde 82 83 Çek Cumhuriyeti, Estonya, G.Kıbrıs, Macaristan, Polonya, Slovenya Romanya, Bulgaristan, Malta, Letonya, Litvanya, Slovakya 180 görülen vergi rekabetinin bir parçası olarak değerlendirilebilecek olan bu vergi reformuyla” (Dainau, 02/05/2005) düz oranlı vergilemeye geçmiştir. 1 Ocak 2005’den itibaren hem gelir hem de kurumlar vergisi mükelleflerinin kazançlarına %16 oranında düz oranlı vergi uygulamaya başlamıştır. Kasım 2004’de Başbakan Colin Popescu liderliğinde kurulan hükümetin, Aralık 2004’de gerçekleştirdiği bu vergi reformu ile vergi oranları da önemli ölçüde düşürülmüştür. Yeni uygulama kapsamında, bireylerin 2004 yılı kazançlarına son kez uygulanan %18-%40 bandındaki beş basamaklı artan oranlı tarife yerine %16 düz oranı; kurumların vergilendirilmesinde ise yine 2004 yılında son kez uygulanan %25’lik oran yerine %16’lık düz oran kullanılmaya başlanmıştır. Romanya’da 2005 yılında yaşanan diğer olumlu gelişmeler ise yıllık enflasyonun uzun dönemden beri ilk defa tek haneli rakamlara gerilemesi ve ülke para birimi olan Romen Ley’inden (ROL) dört sıfır atılmasıdır. Bu parasal reform ile 1991’den 2005’e kadar olan dönemde yüksek enflasyon nedeniyle dolaşımda olan paralar (ROL) yerini 1 Temmuz 2005’de “ağır ley” lakaplı yeni para birimi (RON)’ne bırakmıştır. Romanya’nın 1989 yılında başlayan piyasa ekonomisine geçiş sürecini ve 1999 yılında başlayan AB müzakere sürecini ayrı değerlendirmek gerekmektedir. 1989’da sona eren komünist rejim sonrası 1999’a kadar olan ilk on yıllık dönemde, mali rejiminin uygunsuz ölçüleri, farklı uygulamaları ve kafa karıştırıcı koşulları gibi istikrarsız düzenlemeler hakim olmuş; 1999 yılında başlayan yeni dönemde zamanın Başbakanı, Vergi Reform Komisyonu kanalıyla yeni vergi rejimi oluşturulması konusunda kararlı girişimlerde bulunmuştur (Craiutu, 2004:4). AB ile müzakerelerin de devam ettiği bu dönemde, süreç tartışmalı ve uzun sürse de, sistemin modernizasyonu açısından önemli gelişmeler olmuştur. 1999’da başlayan bu çabalar sonucu; gelir, kurumlar, katma değer, özel tüketim vergileri ile yerel vergi ve harç kanunları çıkartılmıştır (Craiutu, 2004:4-5). Avrupa’da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında son 10 yılda artan vergi rekabeti, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde doğrudan yabancı sermayenin çekilebilmesine yönelik olarak sürdürülmektedir. Romanya’nın 2005 yılına kadar uyguladığı sistemde %25 olan kâr üzerindeki vergi oranı bölge ülkelerine göre yüksek kalmıştır. 2000 sonrası dönemde özellikle Rusya’nın radikal bir şekilde vergi oranlarını düşürmesi, ardından 181 Slovakya’nın da başarılı bir uygulama gerçekleştirmesi Romanya’yı da cesaretlendirmiştir. Romanya da bölgesindeki genel eğilime uyarak sistemini basitleştirmek, yabancı sermaye çekebilmek ve rekabete devam edebilmek için düz oranlı vergilemeye geçmiştir. 1994 yılında Estonya’nın başlattığı düz oranlı vergi uygulaması günümüzde Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin nerdeyse tamamında uygulanmaktadır. Ancak bu sisteme geçen ülkeler arasında, uygulamada bazı yapısal farklılıklar da görülmektedir. Örneğin diğer ülkelerden farklı olarak Estonya, Letonya, Slovakya ve Romanya hem gelir hem de kurumlar vergisi için aynı oranı uygulamakta; Romanya ise saydığımız ülkelerden farklı olarak kâr paylarını stopaja tabi tutmaktadır (Keen, Kim ve Varsano, 2006:11). 2004’de yapılan vergi reformunun enflasyon ve bütçe açıkları üzerinde olumsuz etkiler yaratma ihtimali ve zamanlaması tepkilere neden olmuştur. Ancak ilk yıllardaki uygulama sonuçlarına bakıldığında, Piraeus Bank’ın yayımladığı verilere göre (2005:2-4); büyüme, enflasyon, kamu borçları ve bütçe dengesi göstergelerinde olumlu gelişmeler olduğu görülmektedir. Mali konulardaki bu olumlu değişimleri, vergi reformundan ziyade Avrupa Birliği sürecinin katkısı olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. 3.3.1. Romanya Vergi Reformu Romanya’da, Kasım 2004’de iktidara gelen Popescu hükümeti, ülkenin Balkanlar ve Karadeniz’de istikrar sağlayıcı rolünü artırma ve AB’ye katılım sürecini yürütmeyi üstlenmiş; bu kapsamda hükümet ilk günlerinde vergi kaçağı, yolsuzluk ve yoksulluğu azaltmak amacıyla IMF’nin de onayladığı mali reformu gerçekleştirmiştir (Paraipan, 25/02/2005). Bu reformla Romanya, 1989-2004 döneminde benzer tecrübeleri yaşayan Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi mevcut gelir ve kurumlar vergisi sisteminin yerine düz oranlı gelir vergisi sistemine geçmiştir. Romanya, düz oranlı vergi sistemine geçen diğer ülkelerde olduğu gibi, bu reform ile aşağıdaki amaçları gerçekleştirmeyi hedeflemiştir (Lazar, 2005:121; Socol, Socol ve Marius, 2007:1-2): - Altyapı yatırımları nedeniyle finansmanının sağlanması, artan kamu harcamalarının - Kayıt dışı faaliyetlerin ve yer altı ekonomisinin, vergi kayıp ve kaçağının kontrol altına alınması, 182 - Yabancı ve yerli yatırımları teşvik eden modern ve basit bir finansal sistem oluşturarak, ticaret hacminin ve doğrudan yabancı yatırımların artırılması, - Sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması ve istihdam, yatırım ve tasarruf hacminin büyütülmesi, - Mali sistemin, AB entegrasyon koşulu gereği Batı Avrupa ülkelerindeki düzenlemelerle uyumlu hale getirilmesi. Romanya vergi sistemi, 1989 Aralık devriminden günümüze kadar olan dönemde, dört reform döneminde şekillenmiştir. Bu dönemlerden ilki; ücret vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunu ile kamu maliyesi kanunlarının yasalaştığı 1989-1992 reform dönemidir. 1993-2002 yıllarını kapsayan ikinci dönemde ise katma değer vergisi, sermaye (capital-varlık) vergisi, kapsamlı gelir vergisi ve hükümetler arası finansal ve mali ilişkileri düzenleyen önemli yasalar yürürlüğe girmiştir. Üçüncü dönem olarak nitelendirebileceğimiz 2003 yılında ise, farklı mali düzenlemeler arasındaki uyumsuzlukların çözümünü ve vergi yönetim sisteminin basitleştirilmesini sağlayan Romanya Mali Yasası kabul edilmiştir. Üzerinde ağırlıkla duracağımız dördüncü dönemde ise kurumsal ve kişisel düzeyde düz oranlı vergilemeye geçilmiştir (Lazar, 2005:122). Üçüncü ve dördüncü dönem içinde AB ile yürütülen müzakereler doğrultusunda, dolaylı vergiler konusundaki uyum zorunluluğu nedeniyle KDV ve ÖTV’nin konusu ve oranlarında düzenlemeler yapılmıştır. Romanya vergi reformu, Avrupa Birliği Komisyonunun üç talimatı doğrultusunda, (1) kişisel girişimleri uyarmaya, (2) yabancı yatırımları çekmeye, (3) serbest girişimleri ve rekabeti cesaretlendirmeye odaklanmıştır (Lazar, 2005:127). Genel nitelikteki bu amaçlar, yukarıda 2004 reformu için saydığımız özel amaçları kapsamaktadır. 1989 Devriminden günümüze dört dönemde şekillenen Romanya vergi sistemi, yönetim birimlerine ve bu birimlerin sunduğu hizmetlere göre aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. Federal bir cumhuriyet olan Romanya’da, federal yapı gereği yönetim birimlerinin yetki, sorumluluk ve gelirleri ayrı belirlenmiştir. Bu durum, mali yapıya ve bunun sonucu vergi sisteminin yapısına da etki etmiştir. Bu nedenle, merkezi hükümetin topladığı vergiler yanında yerel idareler de vergi toplamakta, toplanan bazı vergilerin ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde paylaşımı söz konusu olmaktadır. Ülkedeki yerel 183 yönetimler; Yerel Vergi ve Harç Kanunu’nun84 çizdiği sınırlarda, yerel vergi ve harçları koyma ve toplama yetkisine sahiptirler (OECD, 2002:37). Tablo 43: Yönetim Birimlerine Göre Romanya Vergi Sistemi Yönetim Bölgesel Yönetimler Merkezi Yönetim Birimleri Vergi Gelirleri Kamu Harcamaları - Gelir Vergisi Payı (%18) - Savunma - Katma Değer Vergisi Payı (%50) - Dış ilişkiler - Kurumlar Vergisi - İç güvenlik - Özel Tüketim Vergisi - Sosyal güvenlik - Gümrük Vergisi - Yüksek öğretim - Damga Vergisi - Adalet - Gelir Vergisi Payı (%13) - Sağlık - Gelir Vergisi Payı (%22) - Kültür - Hibeler - Spor - Kullanıcı ücretleri - Bölgesel ulaşım - Resim ve harçlar - Bölgesel - Gelir Vergisi Payı (%47) - Katma Değer Vergisi Payı (%50) Yönetimler Yerel - Bina Vergisi - Arazi Vergisi - Reklam Vergisi - Motorlu Taşıtlar Vergisi - Eğlence Vergisi - Konaklama Vergisi - Tarife ve harçlar - Toplu taşıma - İlköğretim - Boş zaman ve eğlence - Şehir planlaması - Sosyal hizmetler - Yardımcı hizmetler - Çevre koruma - Diğer Kaynak: Lazar, 2005:123; Leonardo ve diğ., 2006:34-35’den yararlanılarak hazırlanmıştır. Tablo 43’den de görüldüğü üzere; Romanya’da, pek çok ülkede olduğu gibi mülkiyet üzerindeki vergiler yerel yönetimlere bırakılmıştır. Bölgesel ve yerel yönetimler gördüğü hizmetlerin finansmanı için gelir ve katma değer vergisi hasılatlarından “Yerel Kamu Maliyesi Kanunu”na göre 84 Yerel Vergi ve Harç Kanunu; yerel vergi ve harçları ve bunların limitlerini, gerçek ve tüzel kişiliklerin bu vergi ve harçları ödeme yükümlülüklerini, ödeme tarihlerini, kanunun şartları ve limitleri içinde yerel ve bölgesel yönetimlerin yerel vergi ve harç koyma imkanını belirlemekte ve bu idarelere yerel vergi ve harçları %50’ye kadar artırma veya azaltma olanağı vermektedir (OECD, 2002:37). 184 pay almaktadırlar. Buna göre; katma değer vergisi hasılatı merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasında yarı yarıya paylaşılmakta; gelir vergisi hasılatı ise bölgesel ve yerel idarelere, kanun hükümlerine göre dağıtılmakta, fakat Bütçe Kanunu’na göre dağıtım oranları her yıl değişebilmektedir. 2004 yılında %63 olan gelir vergisi hasılatı paylaşım oranı, 2005 yılında düz oranlı vergilemeye geçiş nedeniyle vergi hasılatında azalma beklendiğinden %82’ye yükseltilmiştir (Nikolov, 2006:17). 2005 yılında paylaşım sisteminde göre %82’lik bu pay, yönetimler arasında şu şekilde paylaşılmıştır (Nikolov, 2006:17 ve Leonardo ve diğ., 2006:39): - %47’si gelir vergisinin tahsil edildiği yerel yönetime, - %13’ü yerel yönetim biriminin bulunduğu bölgesel yönetime, - %22’si bölgesel yönetimlerce; ilçe, şehir belediyeleri ve bölgesel bütçelerinin eşitlenmesi amacıyla saydığımız yönetimlere dağıtılmaktadır. Kalan %18 ise merkezi idarenin gelirleri arasında yer almaktadır. Romanya vergi sistemi; 2003 mali reformu, 2004 düz oranlı vergi reformu ve AB müktesebatına uyum kapsamında yapılan diğer düzenlemelerle son şeklini almıştır. Aşağıdaki tabloda bu düzenlemelerle vergi sistemi içinde değişik vergi oranları gösterilmiştir. 185 Tablo 44: Romanya’da Reform Sonrasında Dolaysız Vergi Oranlarındaki Değişim ____Genel Vergiler ve Oranları_________________ 2004 2005_______ Kurumlar Vergisi Oranı 25 16 Gelir Vergisi Oranı 18-40 16 Küçük İşletme Vergi Oranı 1,5 2/2,5/3* Kâr Payı 5 0/10/16** İmtiyaz Hakkı Gelirleri 5 0/10/16 Faiz Geliri Vergi Oranı 5 0/10/16 Kumar Kazancı 20 20/25*** Komisyon ve diğer bazı hizmetler - 16 ____Stopaja Tabi Gelirler ve Oranları_____ Kaynak: PwC, 2005:1; Srinavasan, 2008:7; SEAL Colsulting, 2007’den (www.sealconsulting.ch/en) yararlanılarak hazırlanmıştır. * Küçük işletmeler üzerindeki vergi oranı 2007’de %2, 2008’de %2,5, 2009’da %3 olarak uygulanacaktır. ** Kâr payları tüzel kişiliklere dağıtılırsa %10, bazı özel durumlarda %0, bireylere dağıtılırsa %16 stopaja tabidir. *** Miktarı 10.000 RON (EUR 2,940)’dan az ise %20, fazla ise %25 oranında vergilendirilir. Not: 9 Haziran 2008’de kabul edilen Yasa ile 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren AB’de yerleşik yatırımcılar için stopaj oranları %10’a düşürülmüştür. Bu düzenlemeler kapsamında; bölge ülkelerine göre yüksek olan %25’lik kurumlar vergisi oranı ve gelir vergisinin 2004 yılına kadar yürürlükte kalan %18-%40 bandındaki beş basamaklı tarife yapısı kaldırılarak, gelir ve kâr vergilemesi konusunda %16 düz oranlı vergilemeye geçilmiştir. Bu vergi indiriminin aksine daha önce %1,5 oranında vergilendirilen küçük işletmelerin vergi oranı her yıl yarım puan artırılarak 2009 yılında %3’e çıkmış, gelir vergisi stopajına tabi tutulan bazı gelirlerin stopaj oranları da değiştirilmiştir. Örneğin, yabancılar için %15 oranında uygulanan kâr payı stopajı, bireysel yerli yatırımcılar için %5’den %10’a çıkartılmıştır. Ayrımcı vergileme olarak ifade edebileceğimiz bu farklılık “Haziran 2008’de kabul edilen yasa değişikliği ile 2009 yılı başından itibaren ortadan kalkacaktır” (National Australia Bank, 2008). Bu dönemde yapılan reformlar sadece gelir vergilemesi yapısı ve oranı düzeyinde kalmamış; kayıt dışı ekonomi ve yolsuzluğun önlenmesi; mali 186 rahatlamanın sürdürülmesi için gayrimenkul vergisi ve daha önce özel rejimle vergilendirilen tarımsal arazi mülkiyetinden ve çiftliklerden elde edilen kazançların düz oranlı vergi matrahına dahil edilmesi; elektrik, gaz ve ham petrolün özel tüketim vergisi kapsamına alınması; ilaç, tarımsal ürünler ve turizm hizmetlerinin de katma değer vergisi tabanına dahil edilmesi konularında düzenlemeler yapılmıştır (Paraipan, 25/02/2005). Özel tüketim ve katma değer vergileri konusunda yapılan değişiklikler AB uyum yasaları kapsamında yapılmıştır. Romanya’nın vergi reform ve değişiklikleriyle dolaysız vergi oranlarında indirime gitmesine rağmen toplam vergi yükü %30’a yakın düzeyde kalmış, düşmemiştir. 1990’ların başında vergi adaleti bakımından iyi seviyelerde olan dolaylı-dolaysız vergi dağılımı, son dönemde vergi hasılatının dolaylı vergilere göre kaydırılmasıyla (2005 yılında dolaylı vergi payı %73,6)85 bozulmuştur. Bu iki gösterge, Romanya’da vergi yükünün ağırlıklı olarak dolaylı vergiler üzerine kaydığına işaret etmekte ve vergileme adaletinden taviz verildiği anlamına gelmektedir. 3.3.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler Romanya, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri arasındaki vergi rekabetinin sonucu olarak, 2004 aralığında yasalaştırdığı vergi reformu ile 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren %16 düz oranlı gelir ve kurumlar vergisini yürürlüğe koymuştur. Yeni düzenleme ile gelir vergisindeki artan oranlı tarife yapısı kaldırılmış, kurumlar vergisi oranı da düşürülmüştür. Düz oranlı vergi reformu, gelir ve kurumlar vergisindeki radikal vergi indirimleri yanında; vergi tabanının genişletilmesi, ticaret ortamının geliştirilmesi, vergi sisteminin basitleştirilmesi ve daha saydam hale getirilmesine dönük düzenlemeler de içermiştir (Curaj, 2006:5). Bireysel kazançlara 1998–1999 yıllarında %18-%45 ve 2000–2004 yıllarında %18-%40 aralığında, artan oranlı olarak uygulanan kapsamlı gelir vergisi tarifesi beş basamaklıdır. 2004 yılı kazançlarına son kez uygulanan tarifenin ilk basamağında 28.000.000 ROL’a (1.030 USD) kadar olan gelirler %18, son basamağında ise 156.000.000 ROL’dan (5.571 USD)86 85 Diğer yıllara ait veriler için Romanya vergi reformunun değerlendirmesine yer verdiğimiz sonuç bölümüne bakınız. 86 Tablo 45’de ROL cinsinden verilen 2004 yılı gelir vergisi tarife tutarlarının, o yılki ortalama kur üzerinden (1 USD = 2,8 RON) USD’ye çevrilmesiyle bulunan tutarlardır. 187 fazla olan gelirler %40 oranında vergilendirilmiştir (Lazar, 2005:124). 2005 yılında ise istisna ve indirim tutarları üzerindeki vergilendirilebilir bireysel gelirlerin tamamına %16 oranında düz oran uygulanmaya başlanmıştır. Aşağıdaki tabloda, gelir vergisi tarife yapısının reform öncesi ve sonrası değişimi gösterilmiştir. Romanya, 2004 yılında para biriminden (ROL) dört sıfır atarak, 2005 yılında yeni para birimi RON’a geçmiştir. Bu nedenle, tabloda yer verilen reform öncesi ve sonrası tarifelerdeki değişiklikleri para birimindeki değişimleri de hesaba katarak değerlendirmek gerekmektedir. Tablo 45: Romanya’da Reform Öncesi ve Sonrası Şahsi Gelir Vergisi Yapısı Reformdan Önce (2004) Reformdan Sonra (2005)_______ Yıllık Vergilendirilebilir Gelir (ROL) Marjinal Vergi Yıllık Vergilendirilebilir Vergi Oranı Oranı % Gelir (RON)* (%) 28.000.000’a kadar 18 28.000.001 – 69.600.000 23 69.600.001 – 111.600.000 28 111.600.001 – 156.000.000 34 156.000.000’den fazlası 40 1.00 RON ve üzeri 16 Kaynak: Romanya Gelir Vergisi Kanunu’ndan yararlanılarak hazırlanmıştır (Romania Ministry of Finance, Income Tax Law, Art. 43, www.mfinante.ro/eng/cod_fiscal /TITLE%20III.en.htm, Erişim: 21/07/2008). * 1 USD, 2004 yılında 28.000 ROL ya da 2,8 RON’dur. 2004 vergi reformu ile yukarıda yer verdiğimiz tarife değişikliğinin yanında bireysel gelir vergisi tabanının genişletilmesine yönelik hükümler de yer almıştır. Reform öncesinde bireysel gelir vergisinin konusuna giren gelirler; (a) bağımsız kişisel hizmetlerden elde edilen gelirler, (b) ücret, (c) kira, (d) kar payı ve faiz gelirleri, (e) belli bir tutarın üzerindeki emekli maaşları87 ve (f) kumar, ödül ve diğer kazançlardan oluşmaktaydı (RFTC, 2003:33). 2004 reformu ile daha önce vergiye tabi olan yukarıdaki kazanç ve iratlara ilave olarak (g) zirai faaliyetlerden elde edilen gelirler, (h) 87 Emekli maaşlarının aylık 1.000 RON’u geçen kısmı %16 oranında vergilendirilmektedir. Emekli maaşlarından ayrıca %6,5 oranında sağlık amaçlı sosyal kesinti yapılmaktadır (PwC, 2008:8). 188 gayrimenkul işlemlerinden elde edilen gelirler de vergi tabanına dahil edilmiştir (PwC, 2008:6). Mali yılda (takvim yılı) saydığımız kazanç ve iratları elde eden gerçek kişiler, takip eden yılın 15 Mayısına kadar yıllık beyannamelerini vermek zorundadırlar. Vergi idaresi yıllık beyannamedeki bilgelere göre mükellefin vergisini hesaplar ve akabinde hesaplanan vergi mükellefe bildirilir. Sadece ücret geliri elde edenler ise yıl içinde aylık ücretin ödenmesi sırasında stopajla vergilendirilirler ve işveren yapılan kesintiyi ertesi ayın 25’ine kadar beyan edip, ödemektedir (Srinivasan, 2008:18). 2005 yılında düz oranlı vergi reformu ile sistemde radikal değişimler olmasına rağmen, kişilerin gelirleri, medeni durumları ve çocuk sayılarına göre uygulanan aylık kişisel indirim uygulaması sosyal koruma amaçlı olarak sürdürülmektedir (Lazar, 2005:125). Yeni uygulama kapsamında bireylerin yararlanabildiği aylık indirim tutarları aşağıdaki tabloda verilmiştir. Tablo 46: Romanya’da Bireysel Aylık İndirimler (Geçim İndirimi) Aylık Gelir (AG) Geçim İndirimi Uygulanacak Kişiler 357 USD’ye Kadar 358 – 1071 USD Arası 1071 USD’ den Fazlası Kendisi 90 90×(1-(AG-357)/714) 0 1 Kişi 125 125× (1-(AG-357)/714) 0 2 Kişi 160 160× (1-(AG-357)/741) 0 3 Kişi 196 196× (1-(AG-357)/741) 0 4 Kişi ve fazlası 232 232× (1-(AG-357)/741) 0 Kaynak: Lazar, 2005:125’den yararlanılarak hazırlanmıştır. Kişisel indirim, her bireyin sosyal durumu ve gelirine göre değişen tutarlarda uygulanmaktadır. Örneğin, aylık kazancı 1.000 RON’a (357 USD) kadar olan bir mükellef bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısına göre 250650 RON indirim hakkı sağlarken, aylık 3.000 RON’dan (1.071 USD) fazla gelir elde eden bir mükellef herhangi bir indirimlerden yararlanamamaktadır (Srinivasan, 2008:17; Lazar, 2005:125). Ücretliler, geçim indirimi olarak 189 ifade edebileceğimiz bu indirimin yanında, zorunlu ve gönüllü olarak ödedikleri sosyal güvenlik primlerini88 de indirim konusu yapabilirler. Tüzel kişiler, 2004 yılında gerçekleştirilen düz oranlı vergi reformu sonrasında yıllık kârları üzerinden, bireysel gelir vergisi mükellefleri ile aynı oranda, kurumsal gelir vergisi ödemeye başlamıştır. Mali amaçlara göre düzenlenmiş yıllık kâr (matrah); kurumların elde ettiği gelirler toplamından dönem içinde yapılan tüm masraflar arasındaki olumlu farka, kanunen kabul edilmeyen giderlerin ilave edilmesi ve vergiye tabi olmayan gelirlerin indirilmesi ile bulunmaktadır (PwC, 2008:18). 1991 yılı başından beri yürürlükte olan kurumlar vergisi oranı 2000 yılında %38 oranında iken, aynı yıl yapılan değişiklikle %25’e indirilmiştir ve 2005 yılından itibaren de %16 oranında uygulanmaya başlanmıştır. Romanya vergi sisteminde kâr vergisi olarak isimlendirilen kurumsal gelir vergisinin standart oranı %16 olmakla birlikte, istisnai olarak farklı uygulamalar da söz konusudur. Örneğin; bar, gece kulübü, disko, gazino ve spor bahis işletmelerinin standart orana göre hesapladıkları vergi, saydığımız işletmelerin faaliyetlerinden elde ettiği yıllık kazancın %5’inden az olamaz. Bir diğer oransal farklılık ise küçük işletmelere %2,5 oranında uygulanan kurumsal gelir vergisi oranıdır. 2004 yılında %1,5 olan küçük işletmelerin tabi olduğu vergi oranı, düz oranlı vergi reformu kapsamında 2009’a kadar kademeli olarak %3’e çıkartılmıştır. Kademeli geçiş sürecinde 2007’ye kadar %1,5; 2007’de %2, 2008’de %2,5 olarak uygulanmış olan oran, 2009’da da %3 olarak uygulanacaktır. Bu oran, küçük işletmelerce elde edilen gelirlere uygulanmaktadır (Srinivasan, 2008:2 ve PwC, 2008:31). Küçük işletmelerin yıllık geliri üzerinden ödedikleri bu vergi daha çok bir ciro vergisi özelliği taşımaktadır. Düşük oranda vergilemeye tabi olan küçük işletmelerin bu vergileme kapsamında kalması, (a) yıllık cirolarının 100.000 euroyu aşmamasına, (b) 1 ila 9 arasında işçi çalıştırmalarına, (c) danışmanlık ve yönetim faaliyetleri dışında, cirolarının %50’den fazlasının faaliyet geliri olmasına bağlıdır ve bu şartlardan birini kaybeden küçük işletmeler ertesi yılın başından itibaren kurumsal gelir vergisine tabi olurlar (Srinivasan, 2008:2; PwC, 2008:31): 88 a. Zorunlu sosyal güvenlik kesintileri: - İşin niteliğine göre %19,5 %24,5 veya %29,5 sosyal sigorta primi, - %5,5 sağlık sigortası primi - %1 işsizlik sigortası primi, - %0,4-2,0 kaza sigortası primi, - %0,25-0,75 çalışma ofisi komisyonu - Diğer kesintiler. b. Gönüllü sigortalarda yıllık 200 euroya kadar gider yazılabilir. 190 Kurumlar, bir yıla ait mali zararlarını yıllık beyannameleri üzerinden beş yıllık dönemde ileriye taşıyabilmekte ve ertesi yıllardaki mali kazançlarından indirebilmektedirler. Zararın taşınmasıyla ilgili bu kural yabancı tüzel kişilikler için de geçerlidir. Mali zararların ileriki yıllara taşınması sırasında, enflasyon ayarlaması yapılmamaktadır (PwC, 2008:24). Romanya’da kurumsal gelir vergisine tabi işletmeler, üç aylık kazançları üzerinden (peşin vergi) beyannames vermek ve beyana göre hesaplanan vergiyi takip eden üç aylık dönemin sonuncu ayının 25’ine kadar ödemek zorundadırlar. Bu işletmeler, yıllık kazanç bildirimlerini ise mali yılı takip eden yılın 15 Nisanına kadar verdikleri yıllık kâr (kurumlar) vergisi beyannamesi ile beyan edip, aynı tarihte öderler (PwC, 2008:29; Srinivasan, 2008:7). Bu işletmelerin Tablo 44’de belirttiğimiz tutarlarda stopaj yükümlülüğü de bulunmaktadır. Ücret, kâr payları, faiz ödemeleri gibi stopajla vergilendirilen kişisel gelirler, kurum tarafından, tabloda belirtilen tutarlarda stopaja tabi tutulmakta, yapılan kesintiler ise ayrı bir beyanname ile ertesi ayın 25’ine kadar beyan edilip, ödenmektedir. Şirketler ayrıca, stopaja tabi gelirleri ödeyenlerle birlikte, mali yılı takip eden yılın Şubat ayı sonuna (28/29) kadar yıllık stopaj beyannamesi vermek zorundadırlar (Srinivasan, 2008:8; Romanya Vergi Kanunu: m.119). 3.3.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler Dolaylı vergilerin ana küresel örnekleri olan KDV, ÖTV, gümrük vergisi, damga vergisi Romanya vergi sistemi içinde de vardır. Romanya AB üyeliği sürecinde; KDV, ÖTV ve gümrük vergisi bakımından AB mali mevzuatına uyum yükümlülüğü yerine getirmiştir. AB süreci öncesi sistemde var olan bu vergiler ana prensipler bakımından AB sistemiyle örtüşmekteydi ancak geçiş sürecinde dolaylı vergi uyumu kapsamında ortak gümrük mevzuatı değiştirilmiş, ÖTV konulmuş ve KDV’deki bazı farklılıklar giderilmiştir.89 KDV, ÖTV, gümrük ve damga vergisi merkezi yönetim tarafından toplanmakta, bu vergilerden KDV yerel yönetimlerle %50 oranında paylaşılmaktadır. Mal ve hizmetler üzerinden alınan KDV, ilk defa 1993 yılında vergi sistemi içine girmiş ve o tarihten sonra birçok defa değişikliğe uğramıştır. Sitemde daha önce de yer alan, “ihracatta KDV istisnası ve 89 Europa; Activities of The Europian Union, Romania Tax Summaries of Legislation (http://europa.eu/ scadplus/leg/en/lvb/e10108.htm). 191 halkın bazı gıda ve zorunlu ihtiyaçlarının KDV’den muaf tutulması” (Högye, 2000:299), yani %0 oranlı KDV uygulamaları günümüzde de sürdürülmektedir. Ancak vergi tabanı ve oranlarında, özellikle katılım sürecinde, değişiklikler yapılmıştır. Aşağıdaki Tablo 47’de de görüleceği üzere 2000 yılına kadar standart %22, indirimli %11 olarak uygulanan KDV oranları, 2000 yılı başından geçerli olmak üzere 2 puan düşürülerek, sırasıyla %19 ve %9’a çekilmiştir. Günümüzde de KDV Kanunu m.140’da altı grup90 olarak sayılan ürünler %9, bu listede yer almayan zorunlu gıda ve ihtiyaç maddeleri dışındaki ürünler ve sunulan hizmetler ise %19 oranında vergilendirilmektedirler. Tablo 47: Romanya’da KDV Oranı Değişiklikleri Yıllar Katma Değer Vergisi Oranları Standart Oran (%) İndirimli Oran (%) 1998’e kadar 18 9 1998-1999 22 11 2000 ve Sonrası 19 9 Romanya KDV uygulamasına göre, AB ülkelerinde olduğu gibi, mal ve hizmet satışları ve ithalat verginin konusu içinde yer almakta ve bu faaliyetleri gerçekleştiren gerçek ve tüzel kişiler mükellef kabul edilmektedir. Ancak gerçek kişilerde mükellefiyetin başlaması yıllık cironun 35.000 euroyu geçmesi koşuluna başlanmıştır. Bu tutarın altında cirosu olan mükellefler de istemeleri durumunda KDV kaydı yaptırıp, mükellefiyet tesis edebilmektedirler. KDV’de vergilendirme dönemi aylık olup, vergi bir aylık dönemi takip eden ertesi ayın 25’ine kadar beyan edilip, ödenmektedir. Beyan dönemi yıllık cirosu 100.000 eurodan az olan mükellefler için üç aylık dönemler olarak öngörülmüştür (Srinivasan, 2008:10). Romanya müzakere sürecinde, AB ortak KDV sistemine uyum kapsamında yolcu taşımacılığı ile ilgili muafiyetin konsey direktifleriyle uyumlu hale getirilmesi amacıyla KDV sisteminde değişiklikler yapmıştır 90 Romanya KDVK, m.140’ta sayılan ürünlerden bazıları şöyledir: (a) biletle girilen müze, hayvanat bahçesi, fuar, sergi giriş ücretleri, (b) kitap, gazete ve dergiler, (c) protezler ve parçaları, (d) ortopedik ürünler, (e) insanların kullandığı ve hayvanlar için kullanılan ilaçlar, (f) otel ve benzeri yerlerdeki konaklama hizmetleri. 192 (Kavalalı, 2006:65). Özellikle 2000 sonrası dönemde devam eden bu ve benzeri KDV değişiklikleri, istisnaya tabi işlemlerin azaltılması, ithal ürünler ve yurt içi ürünler üzerindeki vergileme farklılıklarının giderilmesi, yolcu taşımacılığı ve ihraç edilen ürünlere uygulanan KDV istisnası karşılıklarının tanımlanması konularındadır.91 Romanya vergi gelirleri içinde en büyük pay KDV hasılatlarından oluşmaktadır. Hasılat sıralamasında ikinci sırada ise ÖTV gelmektedir. 2004 yılında GSYİH’nın %6,9’u kadar KDV, %3,3’ü kadar da ÖTV hasılatı sağlanmıştır (Minh, 2007:207). Romanya, KDV’de olduğu gibi ÖTV’de de AB’nin dolaylı vergileme alanındaki uyum yükümlülüklerini tamamlamış ve ÖTV’sini Avrupa Birliği ile uyumunu hale getirmiştir. Ülkede özel tüketim vergisine tabi olan ürünler (1) alkollü içecekler, (2) tütün ürünleri, (3) petrol ürünleri, (4) elektrik ve (5) mücevher, parfüm, bazı elektronik eşyalar, kahve ve motorlu taşıtlar olmak üzere beş grupta toplanmıştır. Spesifik esaslara göre vergilemenin yapıldığı ÖTV, Tablo 48’de verilen maktu tutarlarda vergilendirilmektedir (Srinivasan, 2008:12-13). Tablo 48: Romanya’da Özel Tüketim Vergisi Oranları Ürün Grupları ÖTV Oranları (Advarolem) Alkollü İçecekler 750 euro / hektolitre Sigaralar 50 euro / 1.000 sigara Kahve 450-2.700 euro / ton Yakıtlar 325-547 euro / ton Kürk, Mücevher, Parfüm, Silah, Kristal %10-100 Elektrik 0,34 veya 0,68 euro / MW saat Kaynak: Srinivasan, 2008:12-13; Ernst & Young, 2005:89’dan yararlanılarak hazırlanmıştır. ÖTV kapsamında yer alan alkollü içecekleri ile tütün ürünleri üzerinden ayrıca yerel bir vergi olan sağlık vergisi alınmaktadır. Hem alkol ve tütün ürünlerinin reklamını yapan firmaların elde ettikleri reklam gelirlerinden %12 olarak tahsil edilmekte, hem de bu ürünlerin üretici ve 91 Europa; Activities of The Europian Union, Romania Tax Summaries of Legislation (http://europa.eu/ scadplus/leg/en/lvb/e10108.htm). 193 ithalatçıların, sigaralarda 10 euro/1.000 adet, tütünde 13 euro/kg, bira şarap vs. dışındaki alkollü içkilerde 200 euro/hektolitre (saf alkolden 2 euro/lt) sağlık vergisi ödemesi gerekmektedir (PwC, 2008:35). Tabloda yer verdiğimiz ürünlerin dışında motorlu taşıtları ilk iktisap edenlerin de, özel tüketim vergisi niteliğinde olan tescil vergisi ödemesi gerekmektedir.92 Otomobil ve motorlu taşıtlar üzerindeki vergi, özel bir rejimle Romanya siciline ilk defa kaydı yapılan motorlu taşıtların emisyon standartlarına, silindir hacmine ve yaşına göre alınmaktadır (PwC, 2008:48). Harcama vergisi olan ÖTV, pek çok ülkede olduğu gibi Romanya’da da toplu muamele vergisi olarak uygulanmakta, yani saydığımız ürünlerin satıcısı, ithalatçısı veya tüketicisi tarafından bir defada ödenmektedir (Lazar, 2005:127). İthal ürünlerde vergi gümrük vergisi beyanı ile birlikte gümrükte ödenmekte; yurtiçinde üretilen ürünlerde ise KDV’de olduğu gibi aylık vergileme dönemini takip eden ayın 25’ine beyan edilmekte ve aynı süre içinde ödenmektedir (Srinivasan, 2008:13). 2000’li yıllara kadar ağırlıklı olarak %10-%30 arasında değişen tutarlarda uygulanan gümrük vergisinin, Romanya endüstrisinin ihtiyacı olan hammadde ve diğer kıt ürünlerin temin edilmesinde rolü büyük olmuştur (Högye, 2000:301). Romanya’nın piyasa ekonomisine geçiş sürecinde GATT ve WTO Gümrük Değeri Anlaşmaları (PwC, 2008:44) ve AB’ye giriş sürecinde vergi oranlarının düşmesi sonucu hasılatı bakımından gittikçe önemini kaybeden gümrük vergisi, 1995 yılında GSYİH’nın %1,4’ü, 2004 yılında da %0,7’si kadar hasılat getirmiştir (Minh, 2007:207). 2007 yılı başından itibaren AB üyesi bir ülke olarak, birliğin ortak gümrük tarifesi ve düzenlemelerine uyum yükümlülüğü bulunan Romanya, bu yükümlülükleri yerine getirmiştir. Bu kapsamda birlik ülkeleri arasında malların serbest dolaşımı gereği gümrük formaliteleri de kaldırılmıştır. Romanya’da hukuki muamele vergisi özelliği taşıyan damga vergisi de küresel sistemle benzerdir. Damga vergisi genel olarak resmi tasdik gerektiren hukuki alacaklar, sertifika ve lisanslar ile belgeye dayalı ticari işlemler üzerinden alınmaktadır. Hukuki alacakları konu alan damga vergisi yükümlülükleri alacak miktarına bağlı olarak değişmekte, ölçülebilir 92 Romanya’da ayrıca kara ve deniz taşıt aracı sahipleri, araçlarının silindir hacminin her 200cc’sine göre hesaplanan motorlu taşıtlar vergisini ödeme yükümlülükleri vardır. Bu şekilde hesaplanan vergi her yıl Mart ve Eylül sonuna kadar iki taksitte ödenmektedir. 194 alacaklar azalan oranlı olarak vergilendirilirken, ölçülemeyen alacaklar için değişik tutarlarda maktu vergileme yapılmaktadır. Bu muamelelerin dışında bazı özel durumları kapsayan gayrimenkul transferleri, ehliyet ve nüfus cüzdanı gibi çeşitli kimlik kartlarının düzenlenmesi, motorlu taşılar siciline otomobil kaydı yapılması gibi hukuki muameleler de damga vergisine tabi tutulmaktadır (Srinivasan, 2008:14). Yukarıda yer verdiğimiz sağlık vergisi ve motorlu taşıtlar vergisi dışında, yerel yönetimlerce servet ve tüketim vergisi özelliği taşıyan; bina vergisi, arazi vergisi, inşaat ruhsatı vergisi, ilan ve reklam vergisi, konaklama vergisi, kumar vergisi, gösteri (eğlence) vergileri uygulanmaktadır. Yerel idarelerin saydığımız vergilere ilave olarak müze, abide, tarihi ve mimari yerlerin giriş ücretlerini belirleme ve çevreye etkili olan aktiviteler üzerine harç koyma yetkisi vardır (Srinivasan, 2008:13-14). 3.4. Meksika Orta Amerika’da yer alan ve NAFTA üyesi tek Latin ülkesi olan Meksika, 1990’lı yıllarda derin ekonomik krizler yaşamış gelişmekte olan bir OECD ülkesidir. Latin Amerika’nın Brezilya’dan sonra ikinci büyük ülkesi olan, jeopolitik olarak stratejik bir konumda yer alan Meksika federal yapıda bir devlettir. Federal devlet; 31 eyalet ve 2.426 adet şehir yönetiminden oluşmaktadır. Eyalet ve şehir yönetimlerinin vergileme alanındaki yetkileri federal hükümetin yetkilerine göre sınırlıdır. Bu nedenle, merkezi hükümetin mali olarak güçlü yetkilere sahip olduğu söylenebilir. Aşağıdaki tabloda yönetim birimlerinin vergileme alanındaki yetkileri özetlenmiştir: 195 Tablo 49: Meksika Yönetim Birimlerinin Vergileme Yetkisi Federal Yönetim - Yasama yetkisine sahiptir (Temsilciler meclisinden geçen teklif/tasarı kongrede yasalaştırılır). - Yürütme organları yönetmelik çıkartabilir. - Genel vergi kurallarını koyar. - Özel kuralları düzenler. - Uluslararası vergi anlaşmalarını yapar. ____________________________________________________________________ Eyalet Yönetimi Şehir Yönetimi - Sınırlı vergileme yetkisine sahiptir (Federal devlet ile eyaletler arasında “vergi tahsilatını” ve sınırlı durumlar için “çifte vergilemenin önlenmesini” düzenleyen iki anlaşma vardır). - Vergi koyma gücü yoktur. - Vergi toplama konusunda yetkilendirilmektedir. Kaynak: Hidalgo ve Barrera, 2006’da yer verilen bilgilerden derlenmiştir. Meksika’da bölgesel yönetimler daha çok federal yönetimin yetkilendirdiği alanlarda vergi tahsilatı yapabilmektedir. Eyalet yönetimlerinin gelir kaynakları emlak, gayrimenkul transfer ve değer artışı, ücretler üzerinden (%2) alınan vergilerden oluşmaktadır. Federal yönetimin vergi gelirlerine ilave olarak petrolden de önemli miktarda gelir elde ettiği bilinmektedir. Federal düzeyde, bireyler ve işletmelerin elde ettikleri kazançlar üzerinden gelir vergisi yanında, işletmelerin kazançlarına ek olarak düz oranlı işletme vergisi de uygulanmaktadır. Meksika son 20 yıllık süreçte ekonomik krizler yaşamış, krizlerin ortaya çıkardığı hasarların telafisi konusunda NAFTA, OECD ve IMF gibi uluslararası ekonomik ve mali kurumlardan yardımlar almıştır. 1999 yılında OECD’nin tavsiyeleri doğrultusunda sosyal harcamaların ve kamu yatırımlarının artırılması amacıyla devletin mali durumunun güçlendirilmesi için başlatılan vergi reform çabaları 2000’li yıllar boyunca devam etmiştir (OECD, 2004:87). Bu çabaların bir sonucu olarak 2001 yılında bir sonraki yıl yürürlüğe girecek mali ve finansal sektör alanlarında kapsamlı bir reform 196 yapılmıştır. Sonraki yıllarda da devam eden reform çabalarının sonuncusu ise 2008 vergi reformudur. Meksika Maliye Bakanlığı (2001:10), vergi sisteminin etkinliği ve eşitliğini artıracak şekilde tasarlanan 2001 mali reformun amaçlarını; vergi tabanının genişletilmesi, vergi itaatinin artırılması ve vergi idaresinin güçlendirilmesi, beyannamelerin basitleştirilmesi olarak saymıştır. Aslında 1980 ve 90’lı yıllar boyunca yürütülen tüm vergi reformu çabaları genel bir amaç olan “modern bir vergi sistemi ve daha rekabetçi bir ekonomik ortam yaratılmasına” (Alvarez, 2007:3) yönelmiştir. Hükümet, son reform paketiyle de vergi idaresinin performansını ve saydamlığını ve ekonominin rekabet gücünü artırmayı, vergi sistemini basitleştirmeyi ve kolay idare edilebilir bir sistem yaratmayı amaçlamıştır (Uygur, 2007:2). Meksika’nın özellikle uluslararası vergi rekabeti konusunda diğer gelişmekte olan ülkelere göre, petrol gelirleri sayesinde, vergi oranlarını düşürebilme konusunda daha şanslı bir ülke olduğu da unutulmamalıdır. Meksika’da, vergi gelirleri/GSYİH rasyosu (toplam vergi yükü) diğer OECD ve Latin Amerika ülkelerine göre çok daha düşüktür. Meksika’da 2005 yılında %9,7 olan toplam vergi yükü, OECD ülkelerinde 1986-1997 yıllarında ortalama %34,2, Latin Amerika ülkelerinde ise ortalama %15,2’dir (Alvarez, 2007:3-4; Lledo, Schneider ve Moore, 2004:12). 2008 vergi reformunun son dönemde yapılan diğer vergi reformlarıyla birlikte değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Bu dönemde yapılan reformların en kapsamlısı ise 2001 reformudur. Yürürlüğü 2002 yılında başlayan reform kapsamında 2002-2005 yılları arasında gelir vergisinin en üst dilimine uygulanan oran ile kurumlar vergisi oranı kademeli olarak düşürülmüştür. 2006, 2007 ve 2008 yıllarında yapılan reformlarda da gelir ve kurumlar vergisi oranlarında indirimler yapılmıştır. Tablo 50’de 2001 sonrası dönemde gelir ve kurumlar vergisi oranlarının değişimi gösterilmiştir. 197 Tablo 50: Meksika’da Yıllara Göre Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Oranları (%) Yıllar 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Kişisel Gelir Vergisi Oranı 40 (En Yüksek Marjinal Oran) 35 34 33 32 29 28 Kurumlar Vergisi Oranı 35 34 33 32 29 28 35 Kaynak: OECD, 2004:89-90’da yer alan tablolar ve Alvarez, 2007:9’dan yararlanılarak oluşturulmuştur. Meksika’nın 2002 tarihli vergi reformu ile gelir vergilemesi alanında oranlar kademeli olarak düşürülürken, tarife basamak sayısı da beşe indirilmiş, sermaye kazançlarının vergilemesinde değişiklikler yapılmıştır. Sisteme mortgage kredilerinin ve sağlık sigortası primlerinin indirilmesi ve sosyal güvenlik işveren katkı paylarının çalıştırılan işçi sayısının yarısı için ödenmesi gibi yeni istisnalar getirilmiştir. 2003 yılında uzun vadeli kamu ve özel sektör enstrümanlarından elde edilen faiz gelirleri istisnasına son verilmiş, küçük mükelleflerin vergileme rejimi değiştirilmiştir. Kurumlar vergisi alanında ise vergi oranının %32’ye düşürülmesinin yanı sıra, sektörel kolaylıklar, kendi adına çalışan ve mikro düzeydeki işletmeler için vergi kuralları ve yükümlülüklerinin kolaylaştırılması, 2003 yılında kar dağıtımında yıllara yaygın vergi indirimi uygulamasına başlanması, 2006 yılında örtülü sermaye ve transfer fiyatlaması alanlarında düzenlemeler yapılmıştır (Cotis, 2003:5; OECD, 2004:88-90). 2001 vergi reformuyla KDV alanında da, istisna ya da sıfır vergiye tabi mal ve hizmetlerin vergi kapsamı içine alınması ve sınır bölgeleri haricinde vergi oranının %15 olarak uygulanması konularında düzenlemeler yapılmıştır. Meksika 2000’li yıllar boyunca reform çabalarına devam etmiş ve yıllara yaygın bir reform stratejisi izlemiştir. Zira 2000 sonrası dönemde bir taraftan 2001 reformunun devamı niteliğinde gelir, kurumlar ve katma değer vergileri alanında düzenlemelere devam edilirken, diğer taraftan da vergi sistemi içinde 2003, 2005 ve 2006 yıllarında olduğu gibi değişik sebeplerle yapılan kapsamlı düzenlemelerin yürürlüğü başlatılmıştır. Bu düzenlemelerin bir kısmı da reform olarak nitelendirilmiştir. Son dönemde yapılan en kapsamlı reform önerisi ise; ticari işletmelerin net gelirleri üzerinden 2007 yılında %19, 2008 yılında %16 oranında vergi alınmasını öngören düz oranlı vergi sistemine geçişi 198 düzenleyen 2007 teklifidir. Aşağıda detaylarına da ineceğimiz bu öneri aslında iki tercihli bir sistem olarak adlandırılabilir. Zira sistemde düz oranda vergilendirilmesi öngörülen gerçek ya da tüzel kişi mükellefler bazı koşulların varlığı halinde lehlerine olarak artan oranlı tarifeye göre de vergilendirilebilirler. Bu sistemde, eğer artan oranlı tarife kullanılarak hesaplanan vergi, düz oran kullanılarak hesaplanan vergiden az ise sabit oran esas alınacak ve düz oran, uygulanacak minimum vergi oranı olarak dikkate alınacaktır (Aydın, 2007:10). Bu durum, istihdam kapasitesi yüksek hizmet işletmelerinin aleyhine sonuçlar doğurmakta olduğundan emek yoğun hizmet odaklı işletmelerde yasa daha kongreden geçmeden Anayasaya aykırı olduğu fikri uyandırmış (Aydın, 2007:9) ve Hükümet de bu durum sonucu, önerideki oranları geçiş süreci içinde 2008’de %16,5, 2009’da %17, 2010 ve daha sonraki yıllarda %17,5 olmak üzere aşamalı olarak yükselterek, yasalaşmasını sağlamıştır. Meksika ekonomisi açısından önemli olan bir başka olgu ise ülkenin kuzeyinde yer alan bölgede genellikle ABD işletmeleri tarafından kurulan ve Meksikalı ucuz işgücünden yararlanarak, ABD’ye gümrüksüz mal sevkıyatı yapabilen MAQUILADORA olarak isimlendirilen sektörün varlığıdır. Bir anlamda serbest ticaret bölgesi olarak nitelendirilebilecek ve Meksika’ya önemli oranda istihdam ve döviz girdisi sağlayan bu sektör çalışma koşulları, bazı vergisel kolaylıklar,93 gümrük bölgesi konularında federal yapıdan farklılıklar göstermektedir. Bu bölgelerdeki çalışanların büyük bir kısmı kadınlardan oluşmakta ve bölgede önemli oranda kayıt dışı istihdam sorunu da yaşanmaktadır. Kayıt dışı ekonomik faaliyetler makro ekonomik olarak da önemli bir problemdir. Zira sonuç bölümünde yer verdiğimiz üzere 20012006 döneminde kayıt dışı ekonomi, gayrisafi yurtiçi hasılanın %26-%29’u arasındadır. 3.4.1. Meksika 2008 Vergi Reformu 1/10/2007 tarihinde yasalaşan, 2008 takvim yılı başında yürürlüğe giren mali reformun genel amacı “kamu maliyesinin güçlenmesi ve kamu gelirlerinde istikrarın sağlanması amaçlarına dönüktür ve reformun dört ana bileşeni vardır” (OECD, 2007): 93 2008 vergi reformu kapsamında indirim ve istisnalar azaltılmasına rağmen Maquiladora’larda iş yapanlar için uygulanan vergi indirimi 2011 yılına kadar uygulanacaktır (PwC, 2007:4). 199 1. Düz oranlı işletme gelirleri vergisinin (IETU)94 yürürlüğe girmesi: IETU, ticari ve mesleki işletmelerin mal ve hizmet satışları ve kiralama faaliyetlerden elde ettikleri gelirlerden, harcamalar düşüldükten sonra kalan tutar üzerinden alınan bir çeşit gelir vergisidir. Bu vergi kapsamında, işletmenin gelir vergisi ile işletmenin maaş, ücret ve zorunlu sosyal sigorta primlerinden oluşan gelir vergisi kesintileri karşılaştırılır ve işletme yüksek olan vergiyi öder. Reformla birlikte kaldırılan mal varlıkları vergisi95 yerine getirilmiş olan düz oranlı işletme vergisi oranı %17,5’dir. 2. 2.500 USD’nin üzerindeki banka mevduatları üzerinden %2 nakit mevduat vergisinin yürürlüğe girmesi: Ticari ve mesleki kazanç elde edenler ödedikleri bu vergiyi faaliyet kazançları dolayısıyla ödeyecekleri vergiden indirebilirler. 3. PEMEX96’in mali rejiminin değişmesi: Bu değişimin amacı PEMEX’in hidrokarbon üzerinden ödediği vergilerin 2008’de %79’dan, %74’e indirilmesini ve 2009-2011 yıllarında her yıl 0,5 puan, 2012’de de %1 puanlık indirimlerle verginin %72,5’e düşürülmesi ve bu durumun sonucu olarak 2008’de 2,8 milyar USD, üçüncü ve dördüncü yıllarda 5 milyar USD civarında ekstra kaynak yaratılması planlanmıştır. Ayrıca şirketin uluslararası standartlarda işletme verimliliğini sağlamak için sürdürmekte olduğu programı geliştirebilmesi ve mevcut harcamalar dışında araştırma ve modernizasyona kaynak ayırması zorunludur. 4. Advarolem esaslı yeni bir petrol ve akaryakıt vergisi konulması: Advarolem esaslı bu verginin tutarı 18 ay içinde aşamalı artırılarak yürürlüğe girecek ve buradan elde edilecek gelir tamamen eyalet yönetimine bırakılacaktır. 2008 mali reformunun kapsamı federal düzeydedir. Eyalet düzeyinde toplanan vergiler değiştirilmemiş ancak, eyalet yönetimlerinin vergi toplama ve denetim yetkileri genişletilmiştir. Tüketim üzerine konulan yeni akaryakıt vergisinin de tahsilatı yerel yönetimlere bırakılmıştır. Reform öncesi ve sonrası vergi sistemindeki değişim ile federe devlet ve eyalet düzeyinde toplanan vergiler Tablo 51’de gösterilmiştir. 94 IETU İspanyolca “Impuesto Empresarial a Tasa Unica” kelimelerinin baş harflerindir. 95 Mal Varlığı Vergisi (Asset Tax) 96 PEMEX devlete ait petrol tekeli olan ticari işletmenin adıdır. 200 Tablo 51: Vergi Reformu Öncesi ve Sonrasında Meksika Vergi Sisteminin Yapısı REFORM ÖNCESİ DOLAYSIZ VERGİLER DOLAYLI VERGİLER (31/12/2007’ye kadar) REFORM SONRASI (01/01/2008’den sonra) Kişisel Gelir Vergisi Kişisel Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Düz Oranlı İşletme Vergisi Mal Varlığı Vergisi Katma Değer Vergisi Katma Değer Vergisi Üretim ve Hizmet Vergisi* Üretim ve Hizmet Vergisi* Gümrük Vergisi Nakit Mevduat Vergisi Harçlar Gümrük Vergisi Harçlar SERVET VERGİLERİ EYALET VERGİLERİ Motorlu Taşıtlar Vergisi Motorlu Taşıtlar Vergisi*** Ücret Vergisi Ücret Vergisi Gayrimenkul Kazanç Vergisi Gayrimenkul Kazanç Vergisi Emlak Vergisi Emlak Vergisi Petrol ve Akaryakıt Vergisi** * Özel tüketim vergisi de denilebilir. Bu vergi alkol, petrol ve tütün ürünlerinden alınmaktaydı, ancak 2008 yılında şans oyunları ve yarışmalardan elde edilen kazançlar da bu kapsama alındı. ** Petrol ürünleri üzerine ÖTV’ye ilave olarak uygulan bir vergidir. *** Bu vergi 2012 yılında yürürlükten kalkacaktır. 2000 yılı kazançlarına %35 oranında uygulanan, 2001 yılında yapılan reformla en yüksek gelir vergisi oranıyla eşitlenen ve sonraki yıllarda kademeli olarak düşürülen kurumlar vergisi oranı 2007 yılında %28 olarak uygulanmıştır. 2000 yılında en yüksek oranı %40 olan gelir vergisinin 2007 yılı tarife yapısı ise %3’den başlayıp, %28’e kadar devam eden beş basamaklı bir tarife yapısına sahiptir. Milenyumun başlangıç yıllarına göre vergi oranlarında ciddi indirimler yapılmış olmasına rağmen, 2008 reformunun oranları daha da düşürdüğü (%17,5) görülmektedir. Hatta kademeli bir geçiş ile 2008’de %16,5 ve 2009’da %17 olarak uygulanacak bu oran, 2010’dan itibaren %17,5 olarak uygulanacaktır. Meksika hükümetinin 2008 reformu ile son yıllarda küreselleşmenin de etkisiyle artan vergi rekabeti karşısında sistemin “rekabet gücünü” 201 artırmak amacıyla gelir ve kurumlar vergisi oranlarını düşürülmesi yanında yatırım yapan, istihdam sağlayan işletmelere vergi indirimleri sağlanması, gayrimenkul sektörünün gelişiminin sağlanması amacıyla bir dizi yenilik yapılması, uluslararası kongre ve seminer turizminin canlanması için KDV kolaylıkları sağlanması gibi reformun hedeflerine yönelik uygulamalar başlatılmıştır. 2000’li yıllar boyunca yapılan mali reformlar kapsamında yapılanlar sadece oranların düşürülmesi ile sınırlı kalmamıştır. Bunun yanında KDV’de vergi tabanının genişletilmesi, vergi yönetiminin, denetiminin ve yerel hükümetlerin etkinliğinin artırılması, yatırımların ve istihdamın artırılması, vergi kolaylıklarının sayısının azaltılması ve sistemin basitleştirilmesine dönük bazı düzenlemeler de yapılmıştır. Ülkenin son kapsamlı vergi reformu olan 2008 vergi reformu da daha önce yapılan reform hedeflerinin paralelinde; (1) ülkenin rekabet gücünü, (2) sistemin basitliğini, (3) vergi idaresinin vergi toplama kapasitesinin yükseltilmesini ve (4) mali federalizmi hedef alan dört ana amaca yöneliktir (Alvarez, 2007:21). Reform kapsamında uyum maliyetlerinin düşürülmesi, gönüllü itaatin artırılmasına yönelik olarak vergi yönetiminin modernizasyonu ve denetimlerinin artırılması, elektronik ortamda vergisel bazı işlemlerin yapılabilmesi, enflasyon düzeltmesi uygulamasının kolaylaştırılması, gelir vergilemesinde düz oranlı sisteme geçilmesi, KDV’de aylık beyana ilave olarak uygulanan yıllık beyanın kaldırılması, dar mükellef olanların tüm kazançlarının %25 oranında stopaj ile vergilendirilmesi gibi idari etkinliği artıracak ve sistemin basitliğini sağlayacak düzenlemeler de yapılmıştır. Ayrıca mali federalizmin sağlanması amacıyla 2008 reformundan önce eyalet meclislerine vergi tabanının paylaşımı ve yerel vergi koyma yetkisi verilmiş, reformla birlikte yönetim ve vergi toplama yetkileri genişletilmiş, küçük işletmelerin denetim yetkisi yerel yönetimlere verilmiştir. Son dönemde OECD ve NAFTA’nın da desteğiyle sürdürülen vergi sistemini modernize etme çabaları sonucu kâr paylarının tam entegrasyonunun sağlanması, enflasyon etkisinin tanınması, vergi oranlarının rekabetçiliğinin sağlanması ve transfer fiyatlaması konularında etkin yasal düzenlemeler yapılmış, fakat daha rekabetçi ve etkin bir sistemin kurgulanması amacıyla sürdürülen reform çabaları vergi hasılatı konusunda istenilen kapasiteye ulaşılamamıştır (Alvarez, 2007:24). Ancak 2008 vergi reformu ile daha önceki reformların genel amaçlarını da kapsayacak şekilde 202 kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin kayıt altına alınması, vergi hasılatlarının artırılması ve enerji piyasasının düzenlemesi konularında yeni düzenlemeler getirilmiştir. 3.4.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler Meksika 1/1/2008 tarihinden itibaren bireysel ve kurumsal ticari kazançlar için düz oranlı vergi sistemini uygulamaya başlamıştır. Ancak Meksika düz oranlı vergi uygulamasının özellikleri, Doğu Avrupa’da uygulan düz oranlı vergi sisteminden farklıdır. Barrett, Solerno ve Teunissen’e göre (2007:1), Meksika’daki yeni uygulamanın düz oranlı olarak anılması bir isim hatasıdır ve onlara göre bu uygulama Alternatif Minimum Vergi olarak isimlendirilebilir. Meksika’da bu yeni uygulama Düz Oranlı İşletme Gelirleri Vergisi (IETU) olarak isimlendirmiştir. IETU, Meksika’da ticaret yapan gerçek kişiler ve kurumları mükellef almakta ve mükelleflerin mal satışlarından, hizmet ifalarından ve tahsis veya kiralama faaliyetlerinden elde ettikleri gelirler ise, nerde elde edildiğine bakılmaksızın, verginin konusuna giren işlemleri oluşturmaktadır. Mal ve hizmet satışı ve kiralaması gibi verginin konusunu oluşturan işlemler aynı zamanda KDV’nin de konusunu oluşturmaktadır ve IETU mükellefleri ile gelir vergisi mükellefleri hemen hemen aynıdır (Deloitte, 2007:4). Meksika, IETU uygulamasıyla gelir ve kurumlar vergisini aynı çatı altında birleştirmiş, ücretler, kâr payları, hisse senedi satış kazancı, faiz ve diğer finansal varlıkların getirileri üzerinden ise yıllık beyan ya da stopaj yoluyla gelir vergisi almaya devam etmektedir. Faiz ve kâr paylarının vergilendirilmesinde oranlar değişmekle birlikte, bunun dışında gelir vergilemesi alanında diğer tüm kazanç unsurları aynı düz oranda vergiye tabi tutulmaktadır. 2007 yılında son kez uygulanan artan oranlı gelir vergisi tarifesi, 2008 yılında düz oranlı hale gelmiştir. Tarife yapısındaki bu değişim aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. 203 Tablo 52: Meksika’da Reform Öncesi ve Sonrası Şahsi Gelir Vergisi Yapısı Reformdan Önce (2007) Reformdan Sonra (2008)*___ Vergilendirilebilir Gelir (Peso)** Marjinal Vergi Oranı % Yıllar Vergi Oranı (IETU) % 5.925,84’e kadar 3 2008 16,5 5.925,85’den - 50,524.92’ye kadar 10 2009 17 50.524,93’den - 88,793.04’e kadar 17 2010 ve sonrası 17,5 88.793,05’den - 103.218’e kadar 25 103.218’den fazlası 28 Kaynak: Barrett, Solerno ve Teunissen, 2007; Deloitte, 2007; Cotis, 2003’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * Reformdan sonra uygulanacak olan bu tutarlar IETU ve gelir vergilemesi kapsamında uygulanacaktır. Ancak sistem içinde stopajla vergilendirilen sermaye gelirleri için farklı oranlar vardır. ** 1/1/2008 tarihinde 1 USD=10,91 Peso’dur. Temettü ve kâr payı dağıtımları ve faiz ödemeleri üzerinden %10 gelir vergisi stopajı yapılmaktadır. Bu varlıklar üzerindeki vergi yükü, hisselerin 12 aydan daha fazla elde tutulmasının istisna olması nedeniyle sıfırlanabilmekte ya da hisselerin en az %10’unu elinde tutan kişi için yarıya düşmektedir (Toro ve Rodriguez, 2008). Genel oranlara tabi olmayan ve 2007 yılında yapılan vergi reformu sonucu olarak çiftçilik, balıkçılık, orman ve hayvan yetiştiriciliği faaliyetlerine gelir vergisi oranlarında sağlanan indirim ile sektörel fiili gelir vergisi oranı 2007 yılında %19 olarak hesaplanmıştır (PwC, 2007:3). 2008 reformu ile sektörde faaliyet gösteren ve Federal Mükellef Siciline kaydolmuş bireyler ve işletmelerin elde ettiği kazançlar gelir vergisinden muaf tutulmuştur (Deloitte, 2007:5). Linero (2007), IETU’nun yürürlüğüne kısa bir süre kala yazdığı makalesinde, yeni verginin yürürlüğünün bir nevi düşük oranlı vergi olarak, gelir vergisi ile birlikte devam edeceğini, verginin mükelleflerinin ise Meksika’da ticaret yapan bireyler, firmalar ve Meksika’da yerleşik olmayan ama burada açacağı daimi şubesi aracılığıyla faaliyette bulunanlar olarak saymıştır. Düşük oranlı vergi veya kontrol vergisi olarak tasarlanmış olan IETU’nun mükellefleri, ilgili yılda hem gelir vergisi hem de alternatifi olan IETU’yu hesaplayacaklar ve gelir vergisi veya IETU’dan yüksek olanını 204 ödeyeceklerdir (Procopio, 2007; PwC, 2007). 2007 yılı sonuna kadar uygulanan mal varlıkları vergisinin aksine, belirli bir yılda ödenmiş IETU, sonraki dönemlerdeki gelir vergisinden indirilemez (Linero, 2007:2). Ancak aynı yıl için IETU’nun hesaplanan gelir vergisinden indirimine izin verilmiştir. IETU matrahı, mükellefin net gelirleri ve giderleri arasındaki olumlu farktır. Bu farkın hesaplanmasında Tablo 53’deki dönem gelir-gider kalemleri kullanılmaktadır (PwC, 2007:1). Tabloda yer alan gelir ya da gider hesaplarının dışında elde edilen gelirler ya da yapılan harcamalar matrahın hesabında dikkate alınmayacaktır. Örneğin faiz gelirleri, dönem gelirleri, ücret ve sosyal güvenlik işveren primi ödemeleri dönem giderleri içinde yer almayacaktır. Aşağıda gösterilen gelir-gider hesapları arasındaki farka, yani matraha uygulanacak vergi oranı ise 2008 yılında %16,5’dir. IETU yıllık beyanname ile yetkili vergi idaresine beyan edilecek ve hesaplanan tutardan yıl içinde peşin ödenen tutarları aşan kısmı idareye ödenecektir. Matrahın hesabı aşağıdaki Tablo 53’de, tahakkuk edecek verginin hesabı da Tablo 54’de yapılmıştır. Tablo 53: IETU Matrahı IETU Matrahı = Dönem Gelirleri - Mal varlığı, stok ve diğer varlık satışı tahsilatları - Bağımsız sürdürülen hizmet satışı tahsilatları – Dönem Giderleri - Varlık alımı ödemeleri, - Hizmet alımı ödemeleri, - Kira ödemeleri - Mülkün kirası tahsilatları Matrahın negatif çıkması yani dönemin zararla kapanması durumunda ise matraha o yılki vergi oranı uygulanarak vergi indirimi hesaplanmakta ve bu şekilde hesaplanan vergi indirimi 10 yıl ileriye taşınabilmektedir. Buna alternatif olarak mükellefler bu şekilde hesapladıkları vergi indirimini gelir vergisine de mahsup edebilmektedir. Kâr payları, sermaye gelirleri ve zararları, amortisman tutarları, faiz gelir ya da giderleri ve maaş, ücret ve zorunlu işveren sosyal sigorta primleri IETU matrahının hesabında gider olarak dikkate alınmayacaktır (PwC, 2007:1,2). Ancak ücret ve maaş ödemeleri için gelir vergisine tabi ücretin 2008’de %16,5’i kadar vergi indirimi (salaries credit) imkânı tanınmaktadır. Yani işveren, ücretlerden 205 yapmış olduğu gelir vergisi kesintilerini ilgili vergi idaresine yatırması durumunda, yapılan ücret vergisi kesintileri kadar mahsup hakkına sahiptir (Linero, 2007:2; Grant Thornton, 2007). Bu vergi indiriminin dışında daha önce hak edilen yatırım indirimi tutarları, dönemin zararla kapanması durumunda negatif IETU, gelir vergisi ve yıl içinde peşin ödenen vergiler de mahsup edilebilmektedir. Buna göre tahakkuk eden verginin ve ödenecek verginin hesabı aşağıdaki şekilde yapılabilir: Tablo 54: Ödenecek IETU Hesabı (1) Nakit Hasılatlar Toplamı – (2) Nakit Giderler = (3) Vergilendirilebilir Gelir × (4) Vergi Oranı (%16,5) = (5) Hesaplanan IETU – (6) __________ __________ Vergi İndirimleri Toplamı (Mahsuplar) Zarar Nedeniyle IETU Alacağı Yatırım İndirimi Ücret Vergisi İndirimi = (7) – (8) = (9) O Yılki IETU Yükümlülüğü _________ Yıl İçinde Peşin Ödenen IETU Ödenecek IETU __________ Kaynak: Deloitte, 2007:8’den yararlanılarak hazırlanmıştır. 3.4.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler 2008 mali reformu ile Meksika’da dolaylı vergileme alanında yapılan en önemli yenilikler: Hukuki bir muamele vergisi özelliği taşıyan nakit mevduat vergisinin kabulü; özel tüketim vergilemesi konusu içine yer alan petrol ve akaryakıt ürünleri üzerine advarolem esaslı ayrı bir vergi konulması ile 1 Ocak 2008’de yarışma ve şans oyunlarından elde edilen ödüllerin ÖTV kapsamında vergilendirilmeye başlanması; KDV’de oran değişimi; araç mülkiyeti ve kullanımı vergisinin 2012’de kaldırılması konularındadır. 206 Temmuz 2008’de yürürlüğe girmesi beklenen ve makroekonomik önem taşıyan bir başka düzenleme ise nakit mevduat vergisi uygulamasıdır. Ekstra fiskal (mali olmayan) amaç taşıyan bu verginin önceliklerinden biri de Federal Mükellefler Siciline kaydını yaptırmadıklarından dolayı, ödemesi gereken vergiyi tamamen ya da kısmen ödemeyen bireyler ve kurumların tespit edilmesidir (Deloitte, 2007:14). Kayıt dışı ekonomik faaliyetler, kara para ve vergi kaçakçılığı ile mücadele amacıyla yürürlüğe konulan bu vergi kapsamında, bireyler ve kurumların Meksika finansal sistemi içinde 25.000 Peso (yaklaşık 2.300$) tutarını aşan nakit ya da döviz cinsinden açtıracakları her türlü mevduat hesabı vergilendirilecektir. Mükelleflerin havale, elektronik transfer, çek veya finansman bonosu mevduat hesapları bu verginin konusuna girmemektedir (Grant Thorton, 2007:2). Nakit mevduatın 25.000 Peso’yu geçen kısmına %2 oranında uygulanacak olan mevduat vergisi aylık bir vergi olup, finansal kurumlar tarafından mükelleflerin hesabından kesinti yoluyla ödenecektir. Örneğin, mükellefin bankada 125.000 Peso’su varsa, vergi 100.000 Peso üzerinden %2 oranında hesaplanacak ve ay sonunda mükellefin hesabından 2.000 Peso kesinti yapılacaktır (Deloitte, 2007:14). Eğer mükellef bir finansal kurumda birden fazla hesap açmış ve bu hesaplardaki mevduat tutarı 25.000 Peso’yu geçmişse bu hesapların toplamı üzerinden vergi yükümlülüğü doğacaktır. Mükellefin farklı finansal kurumlarda hesap açması durumunda istisna sınırı bu hesapların tamamına uygulanacaktır (Grant Thorton, 2007:2). Bu nedenle finansal kurumların; nakit mevduatları, stopajla kesilen vergilere ilişkin bilgileri aylık olarak hazırlama zorunlulukları yanında, verginin ödenmesi bakımından mükelleflerle birlikte sorumlulukları da söz konusudur. Aslında bir kontrol vergisi olan nakit mevduat vergisi ödemeleri gelir vergisinden mahsup edilebilmektedir. Böylece, kayıt dışı faaliyetleri olmayan, hasılatlarını ve indirimlerini doğru olarak beyan eden ve vergi ödeme zorunluluğuna uyan bireysel ve kurumsal mükellefler ödedikleri vergiyi tazmin edebilirler. Bu durumda, kayıtlı çalışan mükellefler için mahsup uygulamasıyla ekstra bir vergi ödenmesi söz konusu olmayacak ve kayıtlı çalışanlarla iş yapan diğer mükelleflerin de sistem içine çekilmesi sağlanacaktır. Bireyler ve firmaların kredi almaları sırasında açtıkları nakit mevduat hesapları ile kâr amacı gütmeyen organizasyonlar, federal işletmeler, eyaletler, belediyeler veya iller ve diğer devlet birimleri, finansal sistem 207 içindeki kurumlar, diplomatlar ve konsolosluk çalışanlarının hesapları vergiden muaf tutulmuştur (Deloitte, 2007:14). Temmuz 2008’de yürürlüğe giren nakit mevduat vergisi yanında, bir başka yeni vergi ise Ocak 2008’de özel tüketim vergisi alanı içinde uygulamaya başlanmış olan “ödül” vergisidir. Bu yeni verginin konusu çekiliş, şans oyunları, bahis, yarışma, yeteneğe dayalı oyun ve yarışmalardan elde edilen ödüllerdir. Bu vergi çekiliş, yarışma veya bahislerden dolaylı ya da direkt elde edilen ödül ve armağanın parasal değeri üzerinden %20 oranından alınmaktadır (Deloitte, 2007:15). Meksika hükümeti yeni uygulamaya koyduğu bu verginin yanında federal düzeyde; tütün ve tütün ürünlerini, petrol ve petrol ürünlerini ve alkollü içecekleri de özel tüketim vergisine tabi tutmaktadır. Tablo 55: Meksika’da ÖTV (Tütün ve Tütün Ürünleri) Oranları Özel Tüketim Vergisi Oranları Yıllar Sigara (%) Puro ve Diğer Tütün Ürünleri (%) 2006* 110 20,9 2007 140 26,6 2008 150 28,5 2009 160 30,4 Orandaki % Artış 45,45 68,75 Kaynak: PwC, 2007:8’deki bilgilerden yararlanılarak hazırlanmıştır. * 2007 Reformundan önceki ÖTV oranlarıdır. 2007 ve 2008 vergi reformları ile tütün ve tütün mamulleri üzerindeki vergi oranlarının, 2006-2009 yılları arasında yaklaşık %50 artırmıştır. 2007 vergi reformu ile ÖTV’nin konusu içine giren sigara, puro ve diğer tütün ürünlerinin satışı ve ithalatı üzerindeki vergi oranları 2007 yılından itibaren her yıl aşamalı olarak artırılmış ve Tablo 55’deki oranlar uygulanmaya başlanmıştır (PwC, 2007:8). Tablodan da görülebileceği üzere, tütün ve tütün mamulleri üzerindeki ÖTV advarolem nitelikte uygulanmaktadır. Aşağıdaki Tablo 56’da gösterdiğimiz, 2008 reformu ile üzerinde yeni düzenlemelerin yapıldığı petrol ürünleri ise spesifik olarak vergilendirilmektedir. Benzin ve dizel yakıtın satış ve ithaline uygulanması ve rafineri firmasınca bayilere satışta ödenen ve fiyatla nihai tüketiciye yansıtılan verginin yanında, 2008 reformu ile aşağıdaki yakıtların nihai 208 tüketiciye satışında ürünün litresi üzerine belirtilen tutarlarda advarolem esaslı ek bir vergi konulmuştur. Başlangıç fiyatları içinde bulunan yılda uygulanacak, ertesi yılın başından itibaren ise hedef fiyata ulaşana kadar her ay başlangıç fiyatları tutarında artış yapılacaktır (Deloitte, 2007:16). Belediye ve yerel idarelerce toplanacak olan ve 2011 yılı sonuna kadar hedef fiyatlar üzerinden uygulanması öngörülen bu yeni verginin 2012 yılı başından itibaren tutarları indirilecektir. Tablo 56: Meksika’da Petrol Ürünleri Üzerine Konulan Ek Verginin Başlangıç ve Hedef Tutarı Ürün Başlangıç Tutarı Hedef Tutarı (centavos/litre) (centavos/litre) Normal Benzin 2.00 36.00 Süper Benzin 2.44 43.92 Dizel 1.66 29.88 Meksika’da da, dünya uygulamasının paralelinde mal ve hizmet satışları, kiralama ve ithalat faaliyetleri KDV’nin konusuna girmekte ve bu faaliyetler %15 genel oranda vergilendirilmektedir. Ülkede, gıda, tarım ürünleri, ilaç ve ihraç ürünleri üzerinden KDV alınmamakta (oran %0), 2007 yılında yapılan mevzuat değişikliği ile sınır bölgelerinde daha önce %15 oranında uygulanan genel KDV oranı, 1/1/2008 tarihinden itibaren %10 olarak uygulanmaktadır (Deloitte, 2007:16). 3.5. Brezilya Brezilya, 1,1 trilyon USD tutarındaki GSYİH’si, 182,5 milyonluk nüfusu ve 8,5 milyon km2’lik yüz ölçümü ile Güney Amerika kıtasının bu kriterler bakımından en büyük; dünyanın ise ekonomisi bakımından sekizinci, nüfus ve yüz ölçümü bakımından beşinci büyük ülkesidir. Başkanlık sistemi ile yönetilen ülke, 26 eyalet, 5.572 kendi yönetimi olan belediye ve bir federal devletten oluşmaktadır.97 Yönetim birimleri arasındaki ilişkiler son olarak 1988 Anayasası ile düzenlenmiştir. “Eyalet ve eyalet bürokrasisinin 1980’lerin ilk yıllarında yaşanan ekonomik ve politik krizlerin ana sebebi haline gelmesi” (Pereira, 97 Metin içinde yer alan veriler, Celentano: 2007’den alınmıştır. 209 2003:95) ve 1985 yılında sivil yönetime geçilmesinin ardından 1988 Anayasa değişikliği yapılmıştır. Ancak bu tarihten sonra da ekonomik krizler devam etmiş, 1990’ların ilk yıllarında yıllık %1.000’leri aşan enflasyon nedeniyle bu yıllarda yapılan mali düzenlemeler daha çok ekonomik istikrarın sağlanmasına dönük olarak sürdürülmüştür. FEDERASYON Federal Devlet Yönetimi 26 EYALET Eyalet Yönetimi 5572 BELEDİYE Yerel Yönetim Alt Ulusal Yönetimler Kaynak: Celentano, 2007:4 Şekil 8: Brezilya Devlet Yapısı Ülke, sivil demokrasi sürecinin başlamasından önce, 1964–1985 yılları arasında uzun bir askeri yönetim süreci yaşamıştır. Askeri yönetim döneminde yetkiler mümkün olduğunca federal hükümette toplanmış, yani merkezileştirilmiştir. Yerinden yönetim ilkesini esas alan yeni anayasa ile eyalet ve belediye yönetimlerinin kendi alanları içinde bağımsızlığı garanti edilmiş ve federal hükümet ayrı yasama, yürütme ve yargı kurumlarının birlikteliğinden oluşturulmuştur. 1988 Anayasası ile eyaletlerin; sağlık, eğitim, ekonomik gelişme ve altyapı alanlarındaki sorumlulukları federal düzeyde paylaşılırken, emniyet politikalarının ve ceza yargılaması sisteminin kontrolü de dahil olmak üzere yerel yönetimlere tam yetkiler verilmiştir (Burton ve Stevens, 2005). Brezilya’da federal yapı içinde, 1988 Anayasası ile alt yönetimlere bu sorumluluklar yüklenmiş, karşılığında da vergilendirme yetkisi vermiştir. Alt yönetimler, bu yetkinin kullanılması karşılığı topladıkları vergiler yanında, merkezi hükümetin vergi gelirlerinden de pay almaktadırlar. Brezilya anayasal düzenlemenin yanında 1995 yılında, sosyal hizmetlerin yerel idarelere devri, eyaletlerin ayrıcalıklı aktivitelerinin ve 210 piyasa için üretim yapmalarının sınırlandırılması, eyalet yönetimlerinin özerkliklerinin artırılması ve denetime açık olmalarının sağlanması, bürokrasinin azaltılması konularını düzenleyen kamu yönetimi reformu gerçekleştirilmiştir (Pereira, 2003:90). Bu düzenlemeyi 1996 yılında yasama aşaması tamamlanan 1997 vergi reformu izlemiştir. Bunun dışında 1998, 2002 ve 2003 yıllarında da vergi ve sosyal güvenlik konularında önemli düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler federal ve eyalet hükümetlerince toplanan dolaylı vergilerle ilgilidir. Belediye ve eyaletler, 1988 Anayasa’sındaki düzenlemeye göre, kendi gelirleri olsa da mali olarak federal hükümete bağımlıdırlar. Anayasaya göre, federe devletin, eyaletlerin ve belediyelerin ayrı vergileme yetkileri vardır. Ancak bu yetkisini kullanarak vergi toplayan idare, topladığı vergiyi alt yönetimlerle paylaşmak zorundadır. Bazı vergiler tek yönetim tarafından toplanırken, bazıları federal hükümetçe toplanıp eyalet ve belediye yönetimleri arasında paylaşılmakta, diğer vergiler ise eyalet tarafından toplanıp kendi belediyeleri arasında paylaştırılmakta olup, eyalet ve belediye düzeyinde toplanan tüm bu vergilerin oran ve kuralları federal yasama organınca düzenlenmektedir (Souza, 2004:4). Bu durum, vergi sisteminin fazlasıyla karmaşık olmasının başlıca nedenidir. Eyalet yönetimlerinin en önemli geliri, eyaletlerin Anayasal sınırlara göre kendi içinde üretim şekline göre uyguladığı KDV’dir. KDV hasılatları eyaletler arasında değişmekte olup, üretimin yoğunlaştığı bazı eyaletler vergi gelirlerinin neredeyse tamamını KDV’den elde ederken, kırsal kesimdeki fakir eyaletler ise federal transferlere; nüfusun ve ekonomik aktivitelerin yoğunlaştığı 50 belediye yönetimi dışında kalan diğer belediye idareleri ise federal ve eyalet transferlerine ağır derecede bağımlı kalmaktadırlar (Burton ve Stevens, 2005). Belediyeler, ana finansman kaynağı olan endüstri ürünleri üzerindeki vergiyi de içeren KDV transferi yanında, taşıtlar ve bölgesel emlak vergisi ve nadiren rastlanan gönüllü bağışlardan da gelir elde etmektedir (Burton ve Stevens, 2005). Yerel idarelerin finansman kaynakları arasında, vergi gelirleri yanında alt yönetimlerin piyasadan ve federal finansal kurumlardan borçlanma olanağı da vardır. Brezilya’da eyalet hükümetlerinin yerinden yönetim yetkisinin güçlü olması, eyaletlerin ekonomi ve vergi sistemi üzerindeki etkilerini artırmaktadır. Bu nedenle vergi sistemi, önemli ölçüde yerel idareleri de kapsayan bir sistemdir. Geniş yüz ölçüme sahip olan ülkede, merkezi 211 hükümetin yetki ve sorumluluklarını eyalet ve belediye yönetimleri ile paylaşması kamu yönetiminin diğer faaliyetlerinde olduğu kadar, vergi idaresi, denetimi ve tahsilatı açısında da etkinliği sağlayıcı niteliktedir. Ancak ülkede böyle bir yetkinin vergi oranlarının eyaletler arasında değişmesi hem ticaret saptırıcı bir etkiye neden olmakta, hem de sistemi karmaşık hale getirmektedir. 1997 yılındaki reform ile şekillenmiş, 2003 ve 2004 yılındaki değişikliklerle son halini almış olan Brezilya vergi sistemi; belediyelerin, eyaletlerin ve federal hükümetin ayrı vergileme yetkileri nedeniyle üç aşamalı bir sistem olarak ifade edilebilir. Belediye düzeyinde hizmet payları (harçlar) ve mülkiyet vergileri; eyalet düzeyinde KDV, motorlu taşıtlar ve veraset vergisi; federal hükümet düzeyinde ise gelir vergisi, kurumlar vergisi,98 KDV ve sosyal güvenlik vergileri uygulanmaktadır. Günümüzde yürürlükte olan vergiler aşağıdaki Tablo 57’de özet olarak gösterilmiştir. 98 Brezilya kurumlar vergisini de artan oranlı olarak uygulamaktadır. 212 Tablo 57: Yönetim Birimlerine Göre Brezilya Vergi Sistemi Vergi Sistemi Yönetim Birimlerinin Topladığı Vergiler Federal Devlet** Gelir Vergileri - Kurumlar Vergisi (IRPJ) - Bireysel Gelir Vergisi (IRPF) (IR) - Kar Üzerinden Alınan Sosyal Güvenlik Vergisi (CSLL)* Mal ve Hizmet Vergileri - Sosyal Sigorta Finansman Vergisi (COFINS)* - Nihai Sanayi Ürünleri Üzerindeki KDV (IPI) - Sosyal Entegrasyon Programı Ödeneği (PIS/PASEP)* - Gümrük Vergisi (II) - Akaryakıt Vergisi (CIDE) - Banka Muameleleri Vergisi (CPMF)* - Finansal İşlem Vergisi (IOF) Eyalet - Katma Değer Vergisi (ICMS) - Kamu Harçları (ISS) Motorlu Taşıtlar Vergisi (IPVA) Veraset ve İntikal Vergisi (ITCMD) - Emlak Vergisi (IPTU) - Gayrimenkul Transfer Vergisi (ITBI) Servet Vergileri - Emlak Vergisi (ITR) Belediye Kaynak: Varsano, 2003:16; Oliveira ve Giuberti, 2006:5’deki tablolardan ve Deloitte, 2007:7’deki bilgilerden yararlanılarak hazırlanmıştır. * Bu vergiler Sosyal Güvenlik Bütçesi içinde yer almaktadır. ** Bu grupta yer alan federal devlet gelirlerinden “*” ile işaretli olan sosyal güvenlik vergileri, dışında kalanlar genel bütçe vergi geliri kalemleridirler. Brezilya federal hükümetinin; biri sosyal güvenlik, biride mali ya da genel bütçe adıyla anılan iki farklı bütçe uygulaması vardır. Yukarıdaki tabloda yer verdiğimiz federal devletin vergi geliri arasında yer alan; kâr üzerinden alınan sosyal güvenlik vergisi CSLL, mal ve hizmetler üzerinden alınan sosyal sigorta finansman vergisi COFIN, Sosyal entegrasyon programı primi PIS/PASEP ve banka muameleleri vergisi CPMF sosyal güvenlik bütçesi gelirleridir. Bu vergilere ek olarak, sosyal güvenlik primi ve vergisi olarak değişik hükümet yönetimlerince toplanan primler ise aşağıdaki Tablo 58’de topluca gösterilmiştir (Oliveira ve Giuberti, 2006:6). 213 Tablo 58: Brezilya’da Sosyal Güvenlik Katkı Payları ve Vergileri Yönetim Birimlerine Göre Sosyal Sigorta Yükleri Sosyal Güvenlik Primleri ve Vergileri Federal Devlet * Eyalet Belediye - Eyalet Hizmetleri Sosyal Sigorta Payı - Belediye Hizmetleri Sosyal Sigorta Payı - Sosyal Sigorta Primi Maaş ve Ücretler Üzerinden Alınan Primler Mal Satışı Üzerinden Alınan Vergiler - FGTS - Federal Hizmetler Sosyal Sigorta Primi - S Sistemi Primi - Eğitim (Salario Educaçao) Primi - Sosyal Entegrasyon Programı Ödeneği (PIS/PASEP) - Sosyal Sigorta Finansman Vergisi (COFINS) Finansal Hizmetler Üzerinden Alınan Vergiler - Banka Muameleleri Vergisi (CPMF) Gelir Üzerinden Alınan Vergiler - Kar Üzerinden Alınan Sosyal Güvenlik Vergisi (CSLL) Kaynak: Oliveira ve Giuberti, 2006:5; Deloitte, 2007:7’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * Federal hükümete ait olan bu gelirler sosyal güvenlik bütçesi içinde yer almaktadır. Brezilya, GSYİH’nin %38,94’üne varan vergi yükü ile gelişmiş ülkeler kadar yüke sahiptir. Ancak vergi gelirleri, gelişmiş ülkelerin aksine, çoğu gelişmekte olan ülkede olduğu gibi dolaylı vergiler üzerine yoğunlaşmaktadır. Gelir dağılımındaki farklılıkların ve fakirliğin çok önemli bir sosyal problem olduğu ülkede, vergi hasılatının dolaylı vergiler üzerine yoğunlaşması ise var olan vergi adaletsizliğini alt sınıflar aleyhine artırmaktadır. Vergi yükünün yüksekliği ve güçlü dolaylı vergileme eğilimi dışında, vergi sisteminin diğer problemleri ise; vergilerin üç aşamalı 214 toplaması, eyaletler arası mali rekabet, vergi kaçakçılığı, eyaletler arası vergileme, kişisel gelirin düşük, ücret ve kurumsal gelirlerin yüksek derecede vergilendirilmesi ve karmaşıklıktır (Varsano, 2003:25). 3.5.1. Brezilya Vergi Reformu Brezilya vergi sistemi; 1985’e kadar devam eden askeri yönetimin, içerisinde adeta vergi reformu barındıran 1988 Anayasasının ve 1994 sonrası dönemde uygulanan istikrar programlarının politik ve ekonomik mirası üzerinde gelişmiştir. Askeri yönetim döneminde vergi sisteminin belirgin özelliği, yeni vergilerin konulması ve bu dönemdeki ekonomik gelişmeye bağlı olarak vergi gelirlerinde önemli artışlar olmasına rağmen, eyalet hükümetlerinin gelirlerinin azaltılması, yani finansal yetkilerin merkezileştirilmesi olmuştur (Souza, 2005:3). 1988 Anayasa değişikliği sonrasında ise; yerinden yönetim birimlerinin mali olarak özerklikleri artırılmış, yeni vergilerin konulması ve ekonomik olumsuzluklara bağlı olarak 1988’de %22 civarında olan vergi yükü, günümüzde %39’lara kadar çıkmıştır. Brezilya vergi reformu ya da değişikliklerinin, eyaletler ve yerel yönetimlerin vergileme yetkilerini değiştiren 1988 Anayasa değişikliğinden ayrı düşünülmemesi gerekir. Çünkü bütün vergiler Anayasa tarafından belirlenmiş olup, hükümetlerin vergilerin yasama, yönetim ve toplanmasına ilişkin aşamalardaki kural koyma yetkileri Anayasa ve tamamlayıcı kanunlarla sınırlandırılmıştır (Varsano, 2003). Anayasa değişikliği ile ayrıca yerel idarelerin mali özerklikleri artırılmıştır. Bu kapsamda eyaletler kendi Katma Değer Vergisi (ICMS) oranlarını belirlemede yetkilendirilmiş; federal hükümetin eyalet ve belediyelerce uygulanan vergilerin muafiyetlerini onaylama gücü kaldırılmış; dağıtımda kural belirleme ve paylaşılan gelirin kullanımındaki sınırlama yasaklanmıştır (Mora ve Varsano, 2001:3). Ayrıca eyalet vergi tabanına, yeni bazı mal ve hizmetlerin de (akaryakıt, elektrik, madenler, taşımacılık ve telekomünikasyon) dahil edilmesiyle yerinden yönetimlerin gelir düzeyi artırılmış; eyalet ve belediyelerin Gelir Vergisi (IP) ve Endüstri Ürünleri Vergisi (IPI) üzerinden aldıkları gelir miktarı artırılmış; eyaletlerin %10 olan endüstri ürünleri vergisi hissesi, mamul ihracat değerine (FPEX) oranlanmış; eyaletler ise ihracattan aldıkları payın %25’ini ve gelirlerindeki artışa paralel olarak belediye yönetimlerine aktardıkları tutarları artırmıştır (Mora ve Varsano, 2001:3). 215 Brezilya federal hükümetleri, 1988 Anayasa reformu sonrası vergi reformu girişimlerine başlamış ancak öncelik o yıllardaki kırılgan ekonomi üzerine yoğunlaşmıştır. 1990’ların ortalarına kadar yaşanan kronik enflasyon, rüşvet skandalı, Güney Amerika’da tekrar eden ekonomik krizlerin ülkeyi etkilemesi, partilerin kendi siyasi yaklaşımları gibi değişik nedenlerle vergi reformu süreci hep ötelenmiştir. Kırılgan ekonomik yapı 1997 Asya, 1998 Rusya krizlerinden de etkilenmiş, dönemin hükümetleri “bölgesel ve sosyal eşitsizlik, fakirlik ve altyapı eksiklikleri karşısında ikilem içinde kalmıştır” (Souza, 2005:4). Bu dönemde uygulanan ekonomik istikrar programları arasında yapılan ve 1988 Anayasal düzenlemelerini tamamlayıcı nitelik taşıyan Eylül 1996’da yasalaşan düzenlemeler, hizmetler ve mal hareketleri üzerindeki vergileri düzenleyen kısmi bir vergi reformu olarak nitelendirilmiştir. “Kandir Law” olarak da bilinen 1997 reformu, kapsamlı düzenlemeler içermemekle birlikte Brezilya vergi sistemi içinde en çok hasılata sahip olan ICMS (hizmet ve mal hareketleri üzerinden alınan KDV) konusunda önemli yenilikleri yürürlüğe koymuştur. Bu Kanun kapsamında aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır (Kandir, 2001:2): Nihai malları ve ara malları da kapsayacak şekilde, tüm ürünlerin ihracı aşamasında da uygulanan ICMS’nin kaldırılması ile ihracatın büyümesi önündeki engeller azalmıştır. Sermaye malları alımlarında ödenen ICMS’nin tamamının indirilebilmesiyle, harcama tipine şekline dönüşen ICMS, yatırım malı alışlarını teşvik eder hale gelmiştir. Mükelleflere, mal alımlarında ödedikleri vergiyi önceki vergi borçlarından indirebilme olanağı sağlanmıştır. ICMS konusundaki tam düzenleme ile vergi toplamayı engelleyen yasal belirsizlikler ortadan kaldırılmıştır. Mora ve Varsano’ya göre (2001:15); Kandir Law olarak bilinen bu düzenleme, ekonomik sonuçları bakımından 1990’lı yılların en önemli vergi düzenlemesidir. Brezilya’nın 1997 yılında uygulama koyduğu bir başka önemli düzenleme ise gelir ve kurumlar vergisinde e-beyanname uygulamasının başlaması olmuştur. Bill Gates’e göre; Brezilya geniş çaplı olarak internet üzerinden beyanname doldurmayı sağlayan ilk ülkedir ve 1997’de başlatılan bu uygulamanın sonucu olarak 2002 yılında şirketlerin 216 tamamı, gelir vergisi mükelleflerinin de %95’i beyannamelerini elektronik ortamda doldurmuşlardır (Oliveira ve Giuberti, 2006:24). Bu düzenlemelerin dışında, 1996 yılında küçük işletmelerin vergisel yükümlülüklerinin “Simples” adı verilen düzenleme ile hafifletilmesi ve basitleştirilmesi;99 1993, 1995, 1997, 1999 ve 2003 yıllarında ise gelir vergisinde yüksek enflasyonun etkisi ile tarife yapısı ve vergi oranları konularında değişiklikler yapılmıştır. Örneğin; 1995-96 yıllarında gelir vergisinin en yüksek oranı %35 olarak belirlenmiş ve dilim sayısı üçe çıkartılmış, 1997’de oran %25’e tarife dilim sayısı da ikiye indirilmiş, 2003 yılında ise oran %27,5’e çıkartılmıştır. İki oranlı tarife yapısı günümüzde de devam etmektedir. Bu düzenlemelerin ve Kandir Law’ın dışında, 2000’e kadar olan dönemde vergileme alanında yapılan diğer önemli değişiklikler ise şöyledir (Oliveira ve Giuberti, 2005:17-20): 1996 yılında küçük işletmelerin yararına; satış üzerine uygulanan ticari gelir vergisi, sosyal güvenlik katkı payı, PIS, COFINS, IPI ve sosyal güvenlik çalışan payı olmak üzere altı yükümlülüğün yerine, %3-%7 artan oranında uygulanan satış vergisi getirilmiştir. 1993 ve 1994 yıllarında bankacılık işlemlerine ilk defa uygulanan ve daha sonra kaldırılan banka ve sigorta muameleleri vergisi (CPMF), 1997’de tekrar geçici olarak uygulanmaya başlanmıştır. Ancak hasılatı GSYİH’nın %1,5’ine kadar çıkan bu verimli verginin uygulamasındaki başarı nedeniyle sonraki yıllarda uygulama süresi uzatılmıştır. Sağlık hizmetlerinin finansmanında kullanılan bu vergi, cari hesaplar ve tasarruf hesaplarındaki akımlar üzerinden %0,38 oranında uygulanmakta ve kesinti yoluyla ödenmektedir. 1987 yılında %55 olan gümrük tarifesi, 1998 yılında dış ticaretin serbestleştirilmesi ve ihracatın artırılması amacıyla %13,4’e düşürülmüştür. Tarifedeki indirimin de katkısı ile ihracat 2004 yılına kadar dört kat artmıştır. Brezilya, 2000’lere kadar olan dönemde, kişisel gelir ve karın vergilemesi konusunda, dolaysız vergilerin tabanından olması gerektiği gibi 99 Sonradan “super simples” adını alan düzenleme ile zaman zaman küçük işletmelerin kayıt altına alınması ve üzerlerindeki vergi yükünün hafifletilmesi için bu iletmelere çeşitli kolaylıklar sağlanmıştır. Bu konudaki en son düzenleme ise 2007 yılında yapılmıştır. 217 yararlanamamış, yapılan değişiklikler daha çok dolaylı vergileme alanında olmuş (Werneck, 2000:5) ve bütün vergileri konu alan kapsamlı bir vergi reformu yapamamıştır. 2000 sonrasında ise; 2001 yılında çıkartılan bir yasa ile CIDE adında bir akaryakıt tüketim vergisi konulmuştur. Yürürlüğü 2002 yılında başlayan CIDE, yol inşası ve bakımının finansmanı amacıyla federal hükümetçe toplanmaktadır. 2002 yılında ise; federal devletin uyguladığı KDV (PIS) toplu muamele vergisine dönüştürülmüş ve yürürlükteki dolaylı vergilerden bazılarının konularında oransal bazı düzenlemeler yapılmıştır. 2003 yılında ise sosyal güvenlik konularını da kapsayan 2000 sonrası dönemin en önemli vergi reformu yapılmış, 2004’de de, 1988 yılında beri sistemde harcama vergisi olarak uygulanan ve federal bir vergi olan COFINS, %7,6 oranlı KDV’ye dönüştürülmüştür (Werneck, 2006:90-91; Oliveira ve Giuberti, 2006:17-20). 2003 vergi reformu kapsamında yapılan düzenlemelerin en önemlileri aşağıda özet olarak yer almaktadır (Werneck, 2006:86-94): COFINS (Federal KDV) toplu muamele vergisine dönüştü: 2003 reformuyla gelen en önemli yenilik; sosyal güveliğin finansmanı amacıyla mal ve hizmetler üzerine federal düzeyde uygulanan ve yayılı muamele vergisi özelliği taşıyan KDV’nin (COFINS) toplu muamele vergisine dönüştürülmesidir. Bu değişiklik kapsamında vergi tabanı da genişletilen COFINS’in vergi oranı da %3’den, %7,60’a çıkartılmıştır. Hükümet benzer bir uygulamayı 2002 yılında, sosyal güvenlik amaçlı yürütülen KDV’nin (PIS) toplu muamele vergisine dönüştürülmesi ve oranının %0,65’den %1,65’e çıkartılması konusunda yapmıştır. Reformla birlikte getirilen yeniliklerden biri de federal düzeyde uygulanan PIS ve COFINS’in aynı zamanda ithalat üzerine de uygulanır hale getirilmesidir. Daha önce istisna kapsamında olan uygulama ile ithalatta KDV (PIS ve COFINS) alınmamaktaydı. İstisna uygulaması 1/05/2004’de sona erdirildi. Bu durum ithalatın %9,25 oranında pahalanmasına neden olmuştur (%1,65 + %7,60 = %9,25). İhracat ve sermaye malları üreten işletmeler ve küçük işletmelere vergi indirimi: Eyalet düzeyinde uygulanan KDV’de (ICMS) ihracat istisnası, 1997 reformundan beri uygulanmaktaydı; ancak, 2003 reformu ile uygulamanın sonlandırılabileceği endişesini gidermek maksadıyla bu istisna Anayasa içinde düzenledi. Ayrıca COFINS’in de toplu muamele vergisine dönüşmesiyle ihracatçılar için tam istisna uygulaması başlamış oldu. Bu 218 istisnaların dışında “supersimples” adı verilen küçük işletmelere özel, tüm hükümet düzeylerinde bütünleştirilmiş basit vergileme rejiminin uygulanması ve sermaye malları üzerindeki IPI (Endüstri Ürünleri Vergisi) oranının %5’den, %3,5’e düşürülmesi sağlanmıştır. CIDE (Akaryakıt Özel Tüketim Vergisi) gelirleri paylaşımının düzenlenmesi: 2001 yılında yasalaşan, akaryakıt ürünleri üzerine konulmuş bir özel tüketim vergisi olan CIDE, yol yapım ve onarım faaliyetlerine fon oluşturmak amacıyla konulmuştur. 2003 reformu ile bu verginin hükümetler arası paylaşımı yeniden düzenlenmiştir. Yeni düzenlemeye göre; federal hükümetin topladığı CIDE hasılatının %25’i eyalet (%18,75) ve belediyeler (%6,25) arasında paylaştırılmakta, %75’i de federal hükümette kalmaktadır. 2003 vergi reformu kapsamında; alt hükümetlere CIDE hasılatından aldıkları payın kullanımı konusunda tam yetki verilmesi ve CIDE hasılatının net hasılat üzerinden yapılması (böylece alt hükümetlerin payı %29’a çıkmış, bu oran net %25 olmuştur) konularında da düzenlemeler yapılmıştır. DRU (Sosyal Güvenlik Katkısı) ve CPMF (Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi)’nin süresinin uzatılması: 1994 yılında sosyal fon olarak getirilen bir yükümlülük olan FSE, sonraki yıllarda FEF’e, 2003 reformu ile geliştirilerek, DRU’ya çevrilmiş ve iptal edilemez bir düzenleme haline getirilmiştir. CPMF’nin uygulama süresi 2007 sonuna uzatılırken, DRU ekonomik katkı paylarını da kapsayacak şekilde genişletilmiş, CPMF oranı da anayasal bir oran haline getirilmiştir (Afonso ve Barroso, 2007:29). %0,38 oranında uygulanan CPMF’nin uygulaması 2007 yılında yapılan bir düzenleme ile tekrar uzatılmıştır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Brezilya hükümetlerince yürütülen reform çalışmaları daha çok dolaylı vergileme alanında ve yıllara yaygın bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Özellikle 1990 sonrası dönem hükümetleri tarafından yapılan reform hazırlıklarının; alt hükümet yönetimlerinin ve zıt görüşteki partilerin karşı çıkması, yasama sistemindeki çoklu veto olanaklarının varlığı, parçalı yasama sistemi ve yavaş yürüyen yargı sistemi gibi değişik problemlerle önü tıkanmıştır (Lledo, Schneider ve Moore, 2004:25). Bu nedenle, yapılan vergi reform/değişiklikleri, ya dar kapsamlı olarak kalmış ya da zorunlu ekonomik paketlerin eklentisi veya maliye politikası aracı olarak yapılmıştır. Örneğin 2007 yılında, PAC adı verilen ve içinde ana ekonomik sektörlerde kamu yatırımlarının artırılması, altyapı projelerine kaynak temin edilmesi, anahtar sektörlerde vergi indirimlerine 219 gidilerek yatırımların hızlandırılması, vergilendirme bürokrasisinin ve vergi tahsilatının adil şekilde yürütülmesi gibi vergi önlemlerine yer verilen bir ekonomi paketi yasalaşmıştır (Silva, 2007(a); Silva, 2008(a)). Bu tür uygulamaların sonuncusu ise; küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin ve bazı sektörlerin ihracat, rekabet ve yatırım olanaklarının artırılması için hazırlanan 12 Mayıs 2008 tarihinde duyurulan ekonomi paketidir ve bu paket yukarıdaki amaçlar doğrultusunda vergi ve sosyal güvenlik yükleriyle ilgili düzenlemeler içermektedir (Silva, 2008(b)). Vergileme alanında yapılan bu düzenlemelerin yanında idari maliyetlerin azaltılması, vergi idaresinin yönetim ve denetim etkinliğinin artırılması, kayıt dışı faaliyetlerin tespiti, otomasyonun sağlanması gibi amaçlarla vergi yönetim ve araçları değiştirilmiştir. Bu kapsamdaki önemli gelişmeler; 1993’de dış ticaretin kolaylaştırılması, etkinliğin sağlanması ve denetimin kolaylaştırılması amacıyla bilgisayar tabanlı Dış Ticaret Dokümantasyon ve Bilgi İşlem Merkezi (SISCOMEX)’nin kurulması, 1997’de e-devlet uygulaması olarak e-beyan döneminin başlatılması ve 2000’de eyaletlerin uyguladığı KDV (ICMS) konusunda Ulusal Bilgi Değişim Sistemi (SINTEGRA)’nin Avrupa Birliği KDV Bilgi Değişim Sistemi paralelinde uygulamaya girmesi olmuştur (Oliveira ve Giuberti, 2006:25). Dış ticaretin sicile geçirme, takip ve kontrolünü birleştiren SISCOMEX sistemi, ithalat ve ihracatın kontrolünde herhangi bir roldeki federal büroların yalnızca bu sistem tarafından sağlanan bilgi kaynağı kullanılarak işlem yapabilmesine olanak sağlamaktadır (Oliveira ve Giuberti, 2006:25). Bankalarla da entegre çalışan sistem; dış ticaret işlemlerini basitleştirmekte ve standart hale getirmekte; daha güvenli ve zamanında istatistik bilgisi sağlamakta; kağıt doküman kullanmamakta; ihtiyaç anında 7/24 acil telefon hizmeti vermektedir (Brazil Ministry of Finance, 2005:21). Brezilya, KDV oranları konusundaki farklılığın eyaletler arası mal hareketlerini engellemesi nedeniyle Avrupa Birliğinin KDV Bilgi Değişim Sistemini örnek alarak 2000 yılında SINTEGRA sistemini kurmuştur. SINTEGRA, vergileme prosedürleri standart hale getirmek, eyaletlerin KDV (ICMS) bilgilerini ve eyaletler arası ticareti kontrol etmek amacıyla kurulan ve bilgi alış verişi sağlayan birleştirilmiş bir veritabanı sistemidir (Oliveira ve Giuberti, 2006:25). 220 3.5.2. Dolaysız Vergilerde Yapılan Değişiklikler Brezilya vergi sisteminin temeli, askeri rejim döneminde yapılan 1967 vergi reformuna dayandırılabilir (Schneider, 2004:26). Yürürlükte olan gelir ve kurumlar vergisi sisteminin kaynakları; 1967 kapsamlı vergi reformu (Ulusal Vergi Yasası), 1988 Anayasası, değişik yıllardaki kanuni düzenlemeler, hükümet kararnameleri ve idari mahkeme kararları olarak sayılabilir. Gelir vergilemesi alanında ise 1988 Anayasası sonrasındaki süreçte endeksleme, oran, tarife, küçük işletmelerin vergilendirilmesi ve vergi teşvikleri dışında sistemin yenilenmesine ilişkin kapsamlı bir reform yapılmamıştır. Brezilya, şimdiki Bireysel Gelir Vergisi (IRRF) sistemini 1 Ocak 1996 tarihinden bu yana uygulamaktadır. Bu uygulama 1994’de başlatılan enflasyonla mücadele programının (Real Plan) bir parçası olarak gelir vergisinde endeksleme uygulamasını ve gelir vergisi dilimlerinin ayarlanmasını düzenlemiştir. Başarıyla yürütülen bu ekonomik programın sonrasında enflasyonun düşmesi sonucu, Aralık 1995’de çıkartılan yasa ile endeksleme uygulaması kaldırılmıştır. Brezilya’da Kişisel Gelir Vergisi Kanunu kapsamında vergilendirilen gelirler; çalışma karşılığı elde edilen ücret, maaş, emekli maaşı ve diğer menfaatler; bağımsız faaliyetlerden elde edilen serbest meslek gelirleri; kar payları ve kira gelirleri; küçük işletme gelirleri; zirai faaliyetlerden elde edilen gelirler ve bunların dışında kalan müteferrik gelirler olarak sayılmıştır (Brazil Income Tax Law, Title IV, Chapter III).100 Gerçek kişi mükelleflerin, ücret, sermaye kazançları, piyango, çekiliş ve yurtdışı gelirleri kaynağında stopaj yoluyla vergilendirilmektedir (Afonso ve Barroso, 2007:11). Gelir elden tam mükellef gerçek kişilerden; serbest çalışanlar ve ücretliler aylık gelir vergisi ödemekte, bu yükümlülüğe ilave olarak diğer gelir vergisi mükellefleri ile senede bir yıllık gelir vergisi beyannamesi vermektedir (The Economist, 03/06/2008). Beyanname mali yılı takip eden yılın 1 Mart-30 Nisan tarihleri arasında 1997 yılından bu yana elektronik ortamda verilmektedir. 100 Ayrıntı için http://natlaw.com/interam/br/tx/dc/tnbrtx11.htm sayfasına bakınız. Ayrıca, avukatlar ve doktorlar kurumlar vergisi mükellefiyeti kapsamında vergilendirilmektedir. 221 Vergi matrahının hesaplanması sırasında kanunun izin verdiği bazı indirimler aylık veya yıllık beyanname üzerinden indirilebilmektedir. Stopaj (aylık) matrahının belirlenmesinde ihtiyat primleri, kasa yevmiyesi ve aile fertleri indirimi uygulanmakta; yıllık beyanname verilmesi sırasında tıbbi harcamalar, eğitim harcamaları, prim ödemeleri ve belli tutardaki bağış ve yardımlar ile aylık indirimlerin toplamı gelir toplamından indirilebilmektedir (Brazil Income Tax Law, Title V).101 Yıllık gelir vergisi beyannamesinde vergilendirilebilir gelir hesabı, yıllık gelirler toplamı ya da aylık matrahların hesaplanması sırasında kullanılan aylık vergilendirilebilir gelirler toplamı yoluyla yapılabilir. Bu tutardan yukarıda saydığımız harcamalar ve indirimlerin düşülmesi sonucu matrah hesaplanmakta, matraha aşağıdaki Tablo 59’da yer verdiğimiz artan oranlı tarife uygulanarak vergi tarh edilmektedir. Hesaplanan vergi tutarından, yıl içinde ödenen vergiler mahsup edildikten sonra kalan tutar mükellefin vergi borcunu; yıl içinde ödenen vergiler beyannamede hesaplanan vergiden büyük ise vergi alacağı oluşturmaktadır. Mükellefin vergi alacaklı çıkması halinde fazla ödenen vergi, eğer uygulanabilirse beyanı takip eden Haziran ayında, olmazsa yılsonuna kadar iade edilmektir (The Economist, 03/06/2008). Tablo 59: Brezilya Yıllık Gelir Vergisi Tarifesi (2007) Gelir Dilimleri (BRL) Gelir Dilimi (USD)* 1-15.764 7.000 15.764-31.501 7.000 -12.000 Oran (%) 15 31.501’den fazlası 12.000’den fazlası 27,5 Kaynak: www.worldwide-tax.com/brazil/brazil_taxes.asp, September 2007; Afonso ve Barroso, 2007:12’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * Bu tutarlar 2006 yılı verilerine göre yaklaşık olarak hesaplanmıştır. Tarifede yer alan tutarlar yıllık olup, oranlar dışında her yıl yeniden belirlenmektedir. Örneğin, 2007 yılı kişisel gelirlerine yıllık 15.764RBL’ye kadar uygulanacak olan muafiyet tutarı, kazançları stopajla vergilendirilenler için 2007’de bir önceki yıla göre %4,5 oranında artırılarak aylık 1.313,69 BRL102 olarak uygulanmıştır (The Economist, 03/06/2008). 101 102 Ayrıntı için http://natlaw.com/interam/br/tx/dc/tnbrtx11.htm. sayfasına bakınız. Bu tutar; 15.764 BRL’nin aylık tutarı yani 12’de biridir. 222 2000’li yıllarda gelir vergilemesi konusundaki değişiklikler gelir vergisi tarifesi, küçük/mikro işletmelerin vergilendirilmesi, istisna ve muafiyet düzenlemeleri konularıyla sınırlı kalmıştır. Tarife değişiklikleri; uluslararası eğilimlerin takip edilmesi ve en yüksek marjinal oranın %25’e düşürülmesi (Schneider, 2004:34) veya %35’e kadar çıkartılması, dilim sayısının azaltılması veya artırılması konularını kapsamıştır. Günümüzde iki dilim ve iki orandan oluşan 2007 tarifesinin 1990’lardan günümüze kadarki gelişimi aşağıdaki tabloda verilmiştir. Tablo 60: Brezilya’da Yıllara Göre Gelir Vergisi Oranları (%) Dönem 19911992 19931994 19951996 1997 1999 20032007 1. Dilim Oranı 10 10 15 15 15 15 2. Dilim Oranı 25 25 26,6 27,5 27,5 27,5 3. Dilim Oranı - - 35 - - - Tarifenin Tablodan da görüldüğü üzere, gelir vergisi 1995/1996 dönemi dışında iki basamaklı bir tarife yapısına sahip olmuştur. En üst dilime uygulanan gelir vergisi oranı 1994 sonuna kadar %25 olarak uygulanmış, bu dönemden sonra dünyadaki diğer gelişmekte olan ülkelerin tersine yükselme eğilimi içinde olmuştur. 1997’de %27,5 olarak tespit edilen oran, o dönemden 2003’e kadar geçici olarak, 2003 reformundan bu yana da gerçek oran olarak yürürlükte kalmıştır. Oranlardaki bu yükselme, idari işlemlerin kolaylaşması, vergi toplama maliyetlerinin azalmasının da etkisiyle gelir vergisi tahsilatı %50’nin üzerinde artmış, 1994 yılında toplam vergi gelirlerinin %13,8’i olan gelir vergisi hasılatı, 2003 yılında %16,7’ye yükselmiştir (Schneider, 2004:34-35). Brezilya’da da küçük ya da mikro düzeydeki işletmeler, Güney Amerika ülkelerinin genelinde olduğu gibi özel düzenlemelerle vergilendirilmektedir. İki milyondan fazla küçük işletmenin vergilendirme rejimi, 1996 yılında yasalaşan ve “Simples” adı verilen basitleştirilmiş bir sisteme dayanmaktadır. Bu uygulama 2003 reformu kapsamında “supersimples” olarak geliştirilmiş ve üç yönetimin vergi otoritesini de ilgilendiren basit bir sistem öngörmüştür (Werneck, 2006:90). 2007 yılında da hükümet küçük işletmelerin vergi yüklerini düşürücü düzenlemeler 223 yapmıştır. Bu düzenlemeler kapsamında yıllık 240.000 BRL tutarındaki kazançlar vergi dışı bırakılırken, 240.000-2.400.000 BRL arasındaki kazançlara uygulanan kurumlar vergisi, IPI, CSL, COFIN, PIS, ICMS, ISS ve sosyal güvenlik primlerinden oluşan sekiz yükümlülük yerine tek vergi konulmuştur (Silva, 2007(b)). Hükümet bu düzenlemelerle; küçük işletmeleri düşük oranda ve basit bir sistemde vergilendirirken, idari olarak da uyum masraflarını ve kayıt dışı ekonomiyi küçültmeyi amaçlamıştır (Oliveira ve Giuberti, 2006:18). Lledo, Schneider ve Moore’a göre (2004:28) 1997’de uygulamaya giren Simples sistem, beyannamelerinin incelenmesindeki idari maliyetlerin tahmini olarak 90 milyon real azaltmış, sistemdeki firmaların 500.000 yeni istihdam yaratmasını ve daha önemlisi bu firmaların kayıtlı ekonomiye geçmesini sağlamıştır. Kurumsal işletmeler ise net kârları üzerinden Kurumlar Vergisi (IRPJ) ve Sosyal Güvenlik Vergisi (CSLL) ödemektedirler. Brezilya Kurumlar Vergisi (IRPJ) oranı %15’dir. Ancak 240.000 realin üzerindeki kazançlar için ayrıca %10 ek vergi uygulanması ile iki aşamalı hale gelmekte ve bu yönüyle artan oranlı bir yapıya bürünmektedir. Kurumlar vergisinin dışında ayrıca sosyal güvenlik sisteminin finansmanında kullanılmak üzere kurumlar vergisi matrahı üzerinden %9 oranında sosyal güvenlik vergisi alınmaktadır. Böylece yıllık net 1.000.000 real kazanan bir kurumlar vergi mükellefinin ortalama kurumlar vergisi yükü %31,6103 olmaktadır. Bu oranların uygulanacağı kurumlar vergisi matrahının tespiti ise brüt faaliyet kazancından satın alınan mal ve hizmetlerin maliyeti; ticari ve idari harcamalar ile işletme masrafları; ihtiyatlar ve geçmiş dönem zararları; tam mükellef kurumlarda iştirak kazançları düşülerek bulunmaktadır (Deloitte, 2007:7). Tüm yönetim birimlerince vergilendirilen kurumlar, direkt ödedikleri kurumlar vergisi ve sosyal güvenlik vergisi yanında, mal ve hizmet satışları üzerinden çeşitli vergiler ve sosyal güvenlik primleri de dahil olmak üzere 16 farklı yükümlülüğe sahiptirler. Aşağıdaki Tablo 61’de bu yükümlükler yönetim birimlerine göre sayılmıştır. 103 150.000 real Kurumlar Vergisi, 76.000 real Ek Kurumlar Vergisi, 90.000 Real Sosyal Güvenlik Vergisi olmak üzere toplam 316.000 real ödeme yapmak zorundadır. (316.000/1.000.000 = %31,6) 224 Tablo 61: Brezilya’da Kurumlar Vergisi Mükelleflerinin Federal ve Yerel Yükümlülükleri Federal Yükümlülükler Yerel Yükümlülükler 11. KDV (ICMS) 2. Sosyal Güvenlik Vergisi (CCSL) 12. Veraset ve İntikal Vergisi (IPVA) 3. Nihai Sanayi Ürünleri Vergisi (IPI) 4. Finansal İşlem Vergisi (IOF) Eyalet Düzeyinde 1. Kurumlar Vergisi (IRPJ) 13. Motorlu Taşıtlar Vergisi (ITCMP) 6. ÖTV (CIDE) 7. Sosyal Sigorta Finansman Vergisi (COFIN) 8. Sosyal Entegrasyon Programı (PIS/PASEP) Belediye Düzeyinde 5. Banka Muameleleri Vergisi (CPMF) 14. Hizmet Bedeli, Harç (ISS) 15. Bölgesel Emlak Vergisi (IPTU) 16. Gayrimenkul Transfer Vergisi (ITBI) 9. İşveren Sosyal Güvenlik Primi (INSS) 10. Bölgesel Emlak Vergisi Kaynak: Deloitte, 2007:7; The Economist, 2008’deki bilgilerden yararlanılarak oluşturulmuştur. İşletme zararlarının ileriye taşınmasında konulmuş olan sınırlama ile dönem kârının belli bir tutarı kadar kısım indirime konu olabilmektedir. Bu uygulamaya göre işletme dönem vergilendirilebilir karının ancak %30’u geçmiş dönem zararı olarak indirilebilmekte ve dönem karından indirilecek zararın faaliyet veya faaliyet dışı zarar olması önem taşımaktadır; zira faaliyet dışı zararlar ancak faaliyet dışı kârlardan indirilebilmektedir (Deloitte, 2007:8). Bunun için de dönem zararının faaliyet ya da faaliyet dışı zarar olarak ayrıştırılması gerekmektedir. 2000 sonrası dönemde gelir vergisinde olduğu gibi kurumlar vergisi konusunda sektörel korumalar, ihracat ve üretim teşvikleri gibi istisna ve indirim konularında uygulanan ekonomik paketler kapsamında çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Gelir vergilemesi alanında yapılan önemli uygulamalar; 1997 yılında başlatılan ve günümüzde yaygın bir şekilde kullanılan e-beyan müessesinin varlığı; denetim mekanizmasının işletilmesinde bilgi teknolojilerinin kullanılması ve anlayışın değişmesi; küçük işletmelerin vergilendirilmesine sağlanan kolaylıklarda olduğu gibi daha çok idari niteliktedir. 225 3.5.3. Dolaylı Vergilerde Yapılan Değişiklikler Brezilya, dolaylı vergi sistemi içerisinde sosyal güvenlik primlerini de barındıran bir yapıya sahiptir. Pek çok ülkede olduğu gibi mal ve hizmetler üzerindeki en önemli vergi kendine has özellikleri ile KDV’dir. Brezilya, dünyada 120’nin üzerinde ülkede uygulanan, Avrupa Birliğinin ortak tüketim vergisi olan KDV’yi Fransa hariç, tüm Avrupa ve dünyadan önce kullanmaya başlamıştır (Varsano, 2003:6). 1965 yılında yapılan vergi reformu ile eyaletler ticari malların (akaryakıt, elektrik, maden ve sanayi ürünleri dışında) satışı üzerine; federal devlette sanayi ürünleri üzerine KDV uygulamaya başlamıştır (Afonso ve Barroso, 2007:16). Günümüzde eyaletlerce uygulanan (ICMS) ve federal devletin uyguladığı (IPI) 1965 reformu ile sisteme girmiş olan KDV’nin, 1988 Anayasa değişikliği ve sonrasındaki dönemde çeşitli değişikliklere uğramış halidir. Brezilya KDV’sinin geçmişi eski olsa da, uygulaması Türkiye ve AB uygulamasından oldukça farklıdır. Federal devlet içindeki nihai sanayi ürünlerinin üretimi ve ithalatını konu alan KDV (IPI), toplu muamele vergisi olarak uygulanmaktadır. KDV’nin (IPI) mükellefi; verginin konusuna giren montaj, imalat, ambalaj, yenileme sanayi ve diğer sanayi ürünlerinin imalatçı ya da ithalatçılardır (Deloitte, 2007:10). Vergi oranı ise ürünlerin özelliklerine göre çeşitlenmekte ve “Uyumlaştırılmış Tarife Kodu”na göre belirlenmektedir. Bu koda göre en düşük oran, bazı temel gıda maddelerinde %0; en yüksek oran, sigara ve alkol gibi ürünlere %365,6 olarak uygulanmaktadır. Eyalet düzeyinde uygulanan KDV (ICMS), federal KDV’ye göre daha geniş tabanlı bir vergidir. ICMS’de federal düzeyde uygulanan IPI gibi toplu muamele vergisi olarak uygulanmaktadır. Ticari mal dolanımına ilave olarak, eyaletler ve belediyeler arası mal hareketleri ve iletişim hizmetleri de ICMS konusu içine girmektedir (Deloitte, 2007:10). Mal ve hizmet satışı yanında ithalata da uygulanan ICMS’nin oranı eyalete göre değişmekle birlikte çoğu eyalette %17, diğerlerinde %18; eyaletler arasında ise alıcının bulunduğu eyaletin zengin ya da fakir eyalet olmasına göre %7 ya da %12 olarak uygulanmaktadır (Deloitte, 2007:10; Afonso ve Barroso, 2007:17). Ulusal düzeyde GSYİH’nın %8’ine eşit olan KDV (ICMS), hasılatı bakımından önemli bir vergidir. Eyalet düzeyinde uygulan bu verginin kuralları eyalet yönetimlerince belirlendiği için Afonso ve Barroso’ya göre 226 (2007:17), ICMS eyaletten eyalete çeşitlenen kuralları ve oranları ile 27 farklı vergi haline gelmiştir. Eyaletler arasındaki mali rekabetin sonucu ortaya çıkan bu durum, sistemi karmaşık hale getiren en önemli sorunlardan biridir. Ancak, eyaletler arasında ihracatın vergilendirilmemesi gibi ortak istisnalar da söz konusudur. Ülkenin dolaylı vergi sisteminde karmaşa yaratan bir başka husus ise; mal ve hizmet satışları üzerinden alınan vergiler yanında sosyal güvenlik vergilerinin de alınmasıdır. Federal hükümetin topladığı Sosyal Sigorta Finansman Vergisi (COFIN) ve Sosyal Entegrasyon Programı (PIS/PASEP) ödeneği sosyal güvenlik bütçesine gelir sağlayan dolaylı vergi örnekleridir. Bu vergilerden104 COFIN sosyal güvenliğin finansmanı amacıyla toplanırken, PIS/PASEP ise işsizlik fonu, yıllık ikramiye ve meslek eğitimi gibi işçilerin desteklenmesine yönelik özel programlara yönelik olarak toplanmaktadır (Afonso ve Barroso, 2007:20). Gayri safi hasılat üzerine aylık uygulanan COFIN ve PIS/PASEP, 2003 vergi reformu sonrası ithalat üzerine de uygulanmaya başlamıştır. 2002 ve 2003 yıllarında yapılan değişikliklerle PIS oranı %0,65’den %1,65’e; COFIN’nin oranı ise %3’den, %7,60’a yükseltilmiş, aynı yıllarda bu vergiler toplu muamele vergisi haline getirilmiştir. Aynı ürünler üzerine uygulanabilen, konusu aynı olan bu vergilerin oluşturduğu toplam yük %9,25’dir. 2005 yılında ödenen PIS ve COFIN’in GSYİH’ye oranı ise vergi oranlarındaki artışlardan sonra, yaklaşık olarak %5,6’dır.105 Diğer sosyal güvenlik yükleri de dahil edildiğinde bu oran daha da yükselmektedir. Aşağıdaki Tablo 62, 1997 sonrası dönemde sosyal güvenlik yükünde meydana gelen değişimi göstermektedir. 104 Brezilya, sosyal güvenlik sisteminin finansmanı amacıyla mal ve hizmetler üzerinden COFIN ve PIS adı altında harcama vergisi (KDV) toplamaktadır. 105 %1,1’i PIS, %4,5’i COFIN’dir (Alfonso ve Barroso, 2007:18-19). 227 Tablo 62: Brezilya’da Yıllara Göre Sosyal Güvenlik Yükleri (GSYİH’nin %) Yıllar S.G. Yükleri 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 5,4 5,8 6,0 6,0 6,3 6,5 6,9 7,1 7,5 8,0 8,2 Kaynak: Mantega, 2007. 2007 yılına kadar sürekli artan sosyal güvenlik yükünün, bu yıldan sonra %8,1-%8,2 aralığında dengede tutulması planlanmaktadır. Yük bu seviyelerde tutulsa bile 1997 yılına göre artış %50’den fazladır. Üstelik bazı yüklerin KDV tipi dolaylı vergilerle tahsil edilmesi, vergi sisteminin de karmaşıklaşmasına neden olmaktadır. Çünkü hem federal devletin, hem de eyaletlerin uyguladığı ayrı KDV varken, birde sosyal güvenlik bütçesine gelir yazabilmek amacıyla PIS ve COFIN uygulanmaktadır. Hükümetleri bu duruma zorlayan nedenlerden biri de genel seyri sosyal güvenlik artışı ile aynı eğilimi izleyen net kamu borç stoku değişimidir. Akaryakıt ürünleri üzerine konulmuş ve özel tüketim vergisi niteliğinde olan CIDE 2002 yılından beri uygulanmaktadır. Hasılatı alt hükümetlerle paylaşılan ve yol yapım ve onarım faaliyetlerine fon oluşturmak amacıyla konulmuş olan bu verginin toplam vergi gelirleri içindeki payı %1; mal ve hizmetler üzerindeki diğer vergiler için bu oran IPI’de %3,6; COFIN’de %12; PIS’de %2,56; ICMS’de %21,4; ISS’de %1,8’dir (Celentano, 2007). Mal ve hizmetler üzerindeki sosyal güvenlik vergileri ve bütün yönetimlerin hasılatları dahil edildiğinde, dolaylı vergilerin toplam vergileri içindeki payı %42,4’dür. Hasılası ve oranları bakımından önemli olan bir başka dolaylı vergi ise (II) gümrük vergisidir. Verginin oranı genel gümrük tarifesinde (TEC) yer alan ürünlere göre %0 ile %35 arasında değişmektedir. Verginin ortalama oranı, ülkenin entegrasyonuna bağlı olarak 1990 yılında %32,2 iken, 1993 yılında %16,5’e, 1997 ve 1999 yıllarında da %13,8’e (Fraga, 2001) indirilmiştir. Brezilya ihracatı da vergilendirmekte ama federal hükümet ihracat vergisinden önemsiz sayılabilecek bir hasılat elde etmekte; gümrük vergisinin hasılatı ise GSYİH’nin %0,5’ine ulaşmaktadır (Afonso ve Barroso, 2007:22-21). Ancak, ülkenin dışa açılımının artması neticesinde 1989 yılında GSYİH’nin %0,4’ü kadar hasılat getiren gümrük vergisi oranları yarıdan daha aşağıya düşmesine rağmen, 1999 yılında verginin hasılatı GSYİH’nin %0,8’ine çıkmıştır (Werneck, 2003:400). 228 Brezilya’da son dönemde tartışma konusu olan bir başka vergi ise geçici uygulanan ve süresi sürekli uzatılan (CPMF) Banka Muameleleri Vergisidir. Süresi 2007 yılında tekrar uzatılan CPMF sağlık hizmetlerinin finansmanında kullanılan ve hasılatı bakımından (GSYİH’nın %1,5’i) önemli bir vergidir. Bankacılık sistemi içinde CPMF yanında, finansal işlem vergisi (IOF) olarak ifade edilen ve krediler, döviz işlemleri, sigorta muameleleri ve bonolar üzerine uygulanan bir vergi daha bulunmaktadır. Bu dolaylı vergilerin yanında belediyeler bazı hizmetler üzerinden %2-%5 arasında değişen oranlarda hizmet vergisi ile emlak ve gayrimenkul transfer vergisi gibi servet vergisi niteliğinde olan vergiler de toplanmaktadır. 229 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEKİ VERGİ REFORMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE TÜRKİYE İÇİN REFORM ÖNERİLERİ Bu bölümdeki temel amacımız; ülkemizde ihtiyaç duyulan yapısal reformlardan biri olan vergi reformu için geliştireceğimiz önerileri, diğer gelişmekte olan ülkelerin tecrübeleri ve bilimsel gerçekliğe uygun olarak ortaya koymaktır. Bu doğrultuda öncelikle, büyük ölçüde benzer özelliklere sahip olduğumuzu düşünerek yaptıkları reform çalışmalarını incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerin uygulama sonuçlarını verilerle ortaya koyacağız. Bu ülkelerin sahip olduğu özellikleri ve vergi reform ilkelerini dikkate alarak yapacağımız değerlendirmelerden çıkan olumlu sonuçların, ülkemiz sistemiyle de uyumlu olmaları koşuluyla, önereceğimiz reform hazırlıklarında yol gösterici olacağı düşünülmektedir. İncelediğimiz ülkelerin, dünyadaki genel vergileme eğilimlerinden etkilendiği, bu nedenle özel farklılıkları dışında, vergilemede ortak hedeflere yöneldiği, Tablo 63’deki reformların genel özelliklerine bakarak görülebilir. Tabloda yer verdiğimiz gelişmekte olan ülkelerdeki reform düzenlemeleri ile ilgili dikkat çekici benzerliklerin, son on yılda dünyada görülen vergileme eğilimleriyle de paralellik taşıdığı, küreselleşme ve rekabet sonucu liberal politikalar uygulayan tüm ülkelerin bu eğilimlere uyum sağlayabilmek için düzenlemeler yaptıkları bilinmektedir. Ülkemizde de vergi rekabeti, vergi uyumu, sistemin aksaklıklarının giderilebilmesi amacıyla bazı düzenlemeler yapılmıştır. Ancak yetersiz bulduğumuz bu düzenlemelerin ötesinde etkinlik, basitlik, adalet, saydamlık, verimlilik ve diğer reform ilkeleri bağlamında kapsamlı bir vergi reformu yapılması gerekmektedir. Bu ihtiyaç doğrultusunda, tezimizin son kısmında vergi sistemimiz için belirlediğimiz vizyon, prensip ve amaçlar doğrultusunda sistemin modernizasyonuna dönük olarak, bütünsel ve rekabetçi bir reform önerisi hazırlanmıştır. Tablo 63: İncelediğimiz Ülkelerdeki Vergi Reformlarının Genel Özellikleri Romanya (2005) Slovakya (2004) Rusya (2001) Yıl Reformun Genel Nitelikleri (Reform Kapsamında Yapılan Önemli Düzenlemeler) - Düz oranlı vergi sistemine geçişle, gelir ve kurumlar vergisi oranında radikal indirim yapılmış, - Kâr paylarının vergilendirilmesinde çifte vergilendirmeyi önleyici düzenlemeler yapılmış, - Federal ve bölgesel vergiler ile bazı vergilerin paylaşımı yeniden düzenlenmiş, - Vergi kolaylıklarının sayısı mümkün olduğunca azaltılarak vergi tabanı genişletilmiş, bankacılık sektörünün aleyhine ayrımcı vergilemeden vazgeçilmiş, - Reform diğer yapısal reformların bir parçası olarak yürütülmüş, - Sistemin basitleştirilmesi ve kayıt dışı faaliyetlerin azaltılması hedefi, - Dolaylı vergilerden KDVoranı sabit tutulmuş, özel tüketim vergisi oranları artırılmıştır. - Düz oranlı vergilemeye geçişle birlikte gelir, kurumlar ve KDV oranları düşürülerek, örneğine az rastlanır şekilde oranları eşitlenmiş, - Vergi tabanında yer alan vergi kolaylıklarına ve ayrımcı vergilere son verilmesi ve vergi sisteminin basitleştirilmesi sağlanmış, - Vergilemenin mali politikalar dışında kullanılmaması ve sistemin bozucu etkilerinin ayıklanmasına dönük düzenlemeler getirilmiş, - Vergi reformu, sosyal güvenlik reformu ile tamamlanmış, - Çifte vergilemenin önlenmesine yönelik düzenlemeler getirilmiş, - Vergi yükü, büyümeyi destekleyecek şekilde, üretimden tüketim vergilerine kaydırılmış, - AB mevzuatına uyacak şekilde ÖTV oranları artırılmıştır. - Gelir ve kurumlar vergisi oranları tek oranda ve önemli ölçüde düşürülerek eşitlenmiş, - Bazı kazançların gelir vergisi tabanına dahil edilmesiyle vergi tabanı genişletilmiş, - Sistemin sadeleştirilmesi ve görülebilirliğin sağlanmasına yönelik düzenlemeler yapılmış, - Sistemin piyasa ekonomisi ile uyumlu hale getirilmesi sağlanmış, - Dolaylı vergi mevzuatı AB ile uyumlu hale getirilmiş, ancak ÖTV kapsamı AB’nin istediği kapsamdan daha geniş tutulmuş, - Vergi reformu, AB’ye giriş süreci ve diğer yapısal reformlarla birlikte yapılmış, - Vergi denetimi ve müşavirliği ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. 231 Meksika (2003-2008) Brezilya (1997-2004) - Yıllara yaygın bir reform anlayışı ile vergi oranları önemli oranda düşürülmüş, - Gelir ve kurumlar vergisi tek çatı altında (IETU) vergilendirilmeye başlanmış, - Vergi idaresinin modernizasyonu, performans ve saydamlığının artırılması hedeflenmiş, - Gönüllü vergi itaatini ve vergi tabanının genişlemesini sağlayacak düzenlemeler yapılmış, - Ekonomik büyüme ve istikrarın sağlanması için yatırım ve istihdam yapanlara yönelik yeni istisnalar getirilmiş, - Kayıt dışı ekonomi ile mücadele amacı da taşıyan mevduat vergisi uygulamasına başlanmış, - Aşamalı olarak yürürlüğe girecek petrol ve akaryakıt vergisi yürürlüğe girmiş, tütün mamulleri, alkollü içecekler üzerindeki vergiler artırılmıştır. - Reformlar yıllara yaygın ve kısmi olarak gerçekleştirilmiş (yasama sistemi ve baskı grupları kapsamlı bir reform için elverişsiz), - Gelir vergisi tarifesi tarife yapısı 1990’ların başındaki seviyelere düşürülmüş, - İhracat vergisi uygulaması kaldırılarak dış ticaret serbestleştirilmiş, ihraç ve sermaye malları üreten işletmelere ayrıcalıklar getirilmiş, - Federal ve bölgesel hükümetler arası gelir paylaşımı yeniden düzenlenmiş, - Federal düzeyde ve yayılı olarak uygulanan KDV (COFINS) toplu muamele vergine dönüştürülmüş, oranları artırılmış, - Eyaletler arası vergileme farklılıkları giderilmeye çalışılmış, - Geçici olarak uygulanan sosyal güvenlik vergisi (DRU) kalıcı hale getirilmiş, banka ve sigorta muameleleri vergisinin de süresi uzatılmış, - Yönetim ve denetimin etkinliği ve kayıt dışı faaliyetlerin azalması için vergi idaresi, geliştirilmiş yeni sistemleri uygulamaya başlamıştır. 4.1. Gelişmekte Değerlendirilmesi Olan Ülkelerdeki Vergi Reformlarının Üçüncü bölümde, 2000’li yıllarda vergi reformu yapan gelişmekte olan ülkeler arasından seçtiğimiz Rusya, Slovakya, Romanya, Meksika ve Brezilya’nın yaptıkları reformların kapsamı belirlenmiş, eski ve yeni düzenlemeler karşılaştırılmış, dolaylı ve dolaysız vergileme alanında getirilen yenilikler incelenmiştir. Bu son bölümde ise saydığımız ülkelerde yapılan vergi reformlarının; toplam vergi hasılatını ve dolaylı-dolaysız vergi bileşimini nasıl etkilediği, kamu finansman ihtiyacının karşılanmasına 232 yardımcı olup olmadığı, vergi yükünde ne tür değişimler yarattığı, yabancı sermaye girişi ve kayıt dışı ekonomik faaliyetleri ne yönde etkilediği ve makroekonomik göstergelere katkısının olup olmadığı meseleleri kamu ekonomik ve makro ekonomik yaklaşımlar kapsamında araştırılmıştır. Ayrıca, ülkelerin sahip olduğu özellikleri de kapsayacak şekilde yapılan değerlendirmelere ilave olarak vergi reformlarının, reformla ulaşılmak istenen hedefler (basitlik, etkinlik, adalet ve diğer) açısından da özet değerlendirilmesine yer verilmiştir. 4.1.1. Rusya Federasyonu 4.1.1.1. Rusya Federasyonu Vergi Reformunun Değerlendirilmesi Rusya’nın 2001 yılında uygulamaya başladığı kapsamlı reform paketinin ekonomik ve mali açıdan olumlu sonuçlar verdiği söylenebilir. Bu ülkedeki uygulama sonuçları değerlendirilirken, vergi reformu ile beraber yapılan diğer yapısal reformların, 1998 krizi sonrasında ülkenin büyüme eğiliminin ve enerji fiyatlarındaki artışın da göz önünde tutulması daha objektif gözlemlerin yapılmasına olanak sağlayacaktır. 2001 yılında gerçekleştirilen vergi reformu ile marjinal vergi oranının ekonomik ve istatistiksel olarak önemli miktarda indirilmesi net vergi gelirleri üzerine pozitif etki yaratmış, bu etki reformun ikinci ve üçüncü yıllarında büyüyerek devam etmiştir (Martinez vd., 2007:3). Bu olumlu gelişmenin sağlanmasında marjinal vergi oranının düz ve düşük hale getirilmesi ve vergi tabanının temizlenmesinin olumlu etkisi yanında, sosyal güvenlik reformunun yapılması, mükelleflere vergi numarası verilmesi, stopaj müessesesinin uygulanmaya başlanması, vergi denetimlerinin sıklaştırılması, ilgili idarelerin görev bilinçlerinin oluşmasına yönelik çabaların artırılması gibi diğer etkenler de sayılabilir. 2001 yılında GSYİH reel olarak %5,1 oranında artarken, kişisel gelir vergisi hasılatı reel olarak %25,8 oranında artmıştır. Şahsi gelir vergisi hasılatındaki artış GSYİH’nin yüzdesi bazında bakıldığında da %20’nin (Gaddy ve Gale, 2005:986) üzerindedir. Düz oranlı gelir vergisi hasılatının bu kadar yüksek artışı sadece ekonomik büyüme ile izah edilemez. Vergi sistemini sadeleştiren düz oranlı vergi reformunun bunda önemli etkisi olduğu kanısındayız. Zira yapılan akademik çalışmalar ve ekonomik veriler de bu savı destekler niteliktedir. Örneğin Rabushka’nın (2003:1-2) da işaret ettiği üzere ülkenin GSYİH’si 2001 ve 2002 yıllarında sırasıyla %5 ve %4,3 233 büyümesine rağmen vergi hasılatları bu oranın üzerinde artmaya devam etmiştir. Aşağıdaki Tablo 64’de seçilmiş yıllarda genel hükümet gelirlerinin GSYİH’ya oranları verilerek yıllar itibarıyla karşılaştırma yapılmıştır. Tablo 64: Rusya’da Vergi Hasılatının Yapısı ve Vergi Yükü Değişimi (%GSYİH) 1994 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007* Kişisel Gelir Vergisi 2,9 2,4 2,9 3,3 3,4 3,4 3,3 3,5 3,5 İşletme Vergisi 8,0 5,5 5,8 4,3 4,0 5,1 6,2 6,2 6,2 KDV 7,0 6,3 7,2 6,9 6,6 6,3 6,8 5,6 7,3 ÖTV 1,2 2,3 2,7 2,4 2,6 1,4 1,2 1,0 1,0 Gümrük Vergisi 1,0 3,1 3,7 3,0 3,4 5,0 7,5 8,4 6,9 Kaynak Vergisi** 0 1,1 1,4 3,1 3,0 3,4 4,5 4,7 3,9 Diğer Vergi Gel. 5,1 2,8 2,4 2,8 2,3 2,1 2,7 3,4 2,0 Vergi Dışı Gelirler 0,6 1,8 2,3 2,5 2,6 2,5 2,1 2,8 2,4 Sosyal Güv. V. 8,9 7,7 7,3 8,0 7,8 7,3 5,4 4,1 3,3 Vergi Yükü*** 34,1 31,2 33,4 33,8 33,1 34,0 37,6 36,9 34,1 Kaynak: Ivanova, Keen ve Klemm, 2005:16; IMF, 2007(b):26’da yer alan tablolardan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 2007 yılı verileri tahmini verilerdir. ** Kaynak vergisi 1995 yılında yürürlüğe girmiştir. *** Vergi yüküne sosyal güvenlik primleri de dahildir. Yukarıda da ifade ettiğimiz ve tablodan da gözlemleyebileceğiz gibi reform sonucunda özellikle kişisel gelir vergisi hasılatında önemli artışlar meydana gelmiştir. Reform öncesinde GSYİH’nın %2,4’ü kadar olan kişisel gelir vergisi hasılatı reformun ilk yıllarından itibaren artarak 2006 yılında GSYİH’nin %3,5’ine çıkmıştır. Gelir vergisi hasılatının GSYİH’nin yüzdesi olarak %50’ye yakın artması, bilim adamları ve uzmanlarca farklı yorumlanmıştır. Papp ve Takats (2008:13-15) 2001 reformu ile radikal bir biçimde indirilen vergi oranlarının vergi gelirlerini ve vergi itaatini nasıl etkilediğini ekonomik modelle araştırdıkları çalışmalarında; bu ülkedeki vergi indirimlerinin vergi itaatini artırdığını, vergi tabanını genişlettiğini ve vergi gelirlerini artırdığını tespit etmişlerdir. Ancak onlar da vergi hasılatındaki artışın arkasında, idarenin vergi toplama gayretinin artması, kurumlar vergisi mükelleflerinden gelir vergisine geçenlerin olması gibi başka nedenlerin olabileceğini de vurgulamışlardır. Papp ve Takats’ın (2008:15-16) çalışmanın sonuç kısmında ise; kurdukları teorik model 234 doğrultusunda güçlü vergi idaresinin var olduğu durumda yapılan vergi indirimlerinin vergi itaatini artıracağı ve kısa dönemde Laffer etkisi göstererek vergi hasılatında artış sağlayacağı bulgusuna ulaşmışlardır. Vergi hasılatlarındaki bu önemli artışı düz oranlı vergilemeye geçilmesine bağlayan, düz oranlı vergi taraftarlarına karşılık, Gaddy ve Gale (2005:986-987) vergi hasılatındaki değişimi reformun yanında aşağıdaki üç faktöre bağlamaktadır: (1) Reel ücretlerin o yıl %10’dan daha fazla artması,106 (2) Uygulama ve idari ölçütlerdeki değişikliklerin vergiden kaçınma ve vergi kaçırmaya yönelik davranışlarda önemli azalma sağlaması, (3) İndirim ve istisnaların azaltılmasıyla vergi tabanının genişlemesinin sağlanması. Onlara göre diğer vergi hasılatlarının da GSYİH’den daha hızlı artması bu durumu desteklemektedir. IMF ekonomistleri Ivanova, Keen ve Klemm’in (2005:38) Rusya’nın 2001’de gerçekleştirdiği düz oranlı vergi reformu üzerine yaptıkları çalışmada 946 Rus ailenin vergi itaati üzerinde yaptıkları araştırmaya göre; reform öncesinde bu ailelerin elde ettikleri gelirin %52’sini beyan ederken, reform sonrasında %13 düz oranlı vergilemeye geçilmesi ile bu oranın %73,8’e çıktığını vurgulamaktadırlar. Onlara göre de vergi itaatindeki iyileşmeler parametrik olarak vergi reformuna bağlanmayabilir fakat reformla eş zamanlı yapılan düzenlemeler vergi yönetimini kuvvetlendirmiştir. Bununla birlikte vergi itaatindeki gelişim potansiyeli de dikkat çekicidir (Ivanova, Keen ve Klemm, 2005:36). Tablo 64’den de takip edilebileceği üzere, reform sonrası kurumlar vergisi ve KDV hasılatlarında önemli azalmalar olmuştur. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, reformla birlikte kurumlar vergisi mükelleflerinin sayısındaki azalma, 2002 yılında kurumlar vergisi oranının da yine hızlı bir şekilde %24’e düşürülmesi sonucu 2000 yılında GSYİH’nın %5,5’i kadar olan kurumlar vergisi hasılatı, 2003 yılında %4’e kadar düşmüş, ancak sonraki yıllarda başlayan hızlı toparlanma ile reform öncesi %5,5 olan seviyesinin de üzerine çıkarak 2005-2006 yıllarında %6,2 seviyesine ulaşmıştır. Ivanova, Keen ve Klemm (2005:16) bu değişimi enerji fiyatlarındaki değişimle açıklamaktadır. Çünkü kriz sonrası dönemde petrol ve gaz sektörü gelirleri GSYİH’nın %20’sine ulaşmıştır. 106 Rusya’da 2000’lerin başında 60 milyon ücretli ya da çalışanın (Rabushka, 2002(a):1) olduğu bilinmektedir. 235 Rusya’nın petrol ve gaz gelirlerindeki artış ile birlikte, 2004 sonrasında sosyal güvenlik vergilerinde de önemli bir indirim eğilimi gözlemlenebilir. Yukarıdaki Tablo 64’den de izlenebileceği üzere enerji fiyatlarının artmasıyla madenler üzerinden alınan kaynak vergisi hasılatında da sürekli bir artış gözlenmektedir. Rusya yönetiminin sahip olduğu bu finansman avantajı sonucu, vergi reformu ile gelir vergilerinin oranını düşürürken, sosyal güvenlik reformu ile de prim indirimleri sağlamıştır. Bunun sonucu olarak 2002 yılında GSYİH’nın %8’i kadar olan sosyal güvenlik yükü, 2007 yılında %3,3’e kadar düşmüştür. Ancak Rusya Maliye Bakanı Kudrin, bu yükün 2008 yılında itibaren artırılması için çalışmalar yapıldığını ifade etmiştir (Smolenskaya, 2008). Gelişmekte olan ve geçiş sürecini yaşayan bir ülke olan Rusya’nın önemli problemlerinden biri de vergi kaçakçılığı ve kayıt dışı ekonomidir. Daha çok gelişmekte olan ülkelerin yapısal problemlerinden biri olarak sayılan vergi kaçakçılığı bu ülkelerdeki yüksek vergi oranlarıyla ilişkilendirilmektedir. Örneğin Krivka’ya (2006:76) göre; Rusya’daki düz oranlı vergi reformunun önemli sonuçlarından biri de kayıt dışı ücret ödemelerinin, reformdan sonraki yıllarda da, düşüşünü sürdürmesidir. Son yıllardaki bu olumlu gelişmelerin öncesinde, Tablo 65’den de görüleceği üzere Rusya’daki kayıt dışı ekonomi 1990’ların başından 2003 yılına kadar sürekli olarak büyümüştür. Tablo 65: Rusya Federasyonu Kayıt Dışı Ekonomi /GSYİH (%) Yıllar Kayıt Dışı Ekonomi 1990/1993 27 1995 1999/2000 2001/2002 2002/2003 41,6 46,1 47,5 48,7 Kaynak: Schneider, 2005:19; Saunders, 2005:83’den yararlanılarak hazırlanmıştır. Rus vergi reformunun en önemli sonuçlarından biri; ilk yıllarda rakamlara yansımasa da reform sonucunda vergi kaçakçılığının azalmasına yönelik olumlu gelişmelerin olmasıdır. Ivanova, Keen ve Klemm’nin vergi itaatinin arttığına ilişkin yukarıdaki bulgularına ilave olarak, Gorodnichenko, Vazquez ve Peter de (2008:35-36) düz oranlı vergi sisteminin vergi kaçağı üzerine etkilerini araştırdıkları çalışmada; düz oranlı vergi reformunun etkinliği gözlemlenebilir şekilde artırdığı, 2001 ve sonrasında vergi hasılatlarındaki müthiş değişimin arkasında gönüllü bildirim ve vergi itaatinin olduğu ve bu gelişmelere bağlı olarak reformun en önemli sonucunun vergi kaçağının düşmesi olduğu bulgusuna ulaşmışlardır. Bu 236 çalışmada, sürekli gelir ile harcanan gelir arasında bir bağ kurarak, vergi kaçakçılığının dolaylı tekniklerle ve alternatif değişken tanım ve metotlar kullanarak ölçümü yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda marjinal vergi oranlarının indirilmesiyle hane halklarının harcama-gelir aralığı %9-%12 civarında azaldığı tespit edilmiştir. Ayrıca, vergi kaçağındaki bu önemli azalmanın olası nedeni, vergi idaresi uzmanlarının önemli uygulama çabalarının aksine gönüllü itaatin değişimine bağlanmıştır. Gorodnichenko ve arkadaşlarının (2008:40) bir diğer tespiti ise Rusya’daki vergi reformunun, üretkenlik üzerine etkilerinin analizine yöneliktir. 2001-2004 yılları arasındaki dört yıllık bir dönemi kapsayan bu analiz, reformdan sonra “vergi oranlarının düşürülmesi” ile “hane halklarının harcamalarındaki artış” ilişkilendirilerek yapılmıştır. Reform sonunda vergi oranlarındaki indirime bağlı olarak harcanabilir gelir ve hane halklarının harcamaları artmış, bu artışa bağlı olarak da başlangıç değeri sıfır olan üretkenlik, uygulama dönemi sonunda %4 civarına ulaşmıştır. Araştırmada ayrıca verimlilik etkisinin uzun dönemde daha da büyüyeceği vurgulamıştır. Vergi ödemenin, bireylerin çalışma-boş zaman tercihleri üzerinde farklı etkileri söz konusu olmaktadır. The Economist (2005:3-7) dergisinin özel raporunda da belirtildiği üzere; düz oranlı vergi sistemi taraftarları, bu sistemin özellikle yüksek gelir elde edenler açısından artan oranlı tarifeye göre çalışmayı teşvik ettiğini savunmaktadırlar. Raporda ayrıca, IMF ekonomistleri Ivanova ve Keen’in Rusya’da yaşanan olumlu gelişmelerin nedenleri üzerine yaptıkları çalışmaya atıfta bulunularak, artan oranlı vergi yükünden kurtulan vatandaşların daha çok çalışmaya başlayacağı, bu durumunda en düşük gelirliler dahil tüm vatandaşların gelirlerini artıracağı vurgulanmıştır. Rusya’da vergi reformu ile birlikte ortaya çıkan olumlu ekonomik göstergelerden biri de emek piyasası ile ilgilidir. 2001 vergi reformu ile kişisel gelir vergisi oranının düşürülmesi ve ücret üzerinden yapılan kesintilerin azaltılması sonucu işgücü talebi artmış, emek arzı esnekliğinin de yüksek olması sonucu, diğer şeyler sabitken, net ücretler ve çalışma süreleri artmıştır (Martinez vd., 2007:4). Ancak reform öncesi %14 olan ortalama vergi oranı (Gaddy ve Gale, 2005:985) reform sonrası %13’ün altında olduğu düşünülürse net vergi oranında aslında büyük bir değişim olmadığı da söylenebilir. Ortalama vergi oranının büyük çapta değişmemesi yüksek marjinal oranlarda vergi ödeyen yüksek gelirli mükellefler lehine bir 237 düzenleme olduğu da analizlerde göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca 2001 reformu sonrasında Rusya’daki mali alandaki çıkış eğiliminin, düz oranlı gelir vergisi sisteminin oranının düşürülmesinden ziyade sistemin basitleştirilmesi, vergi reformunun diğer yapısal reformlarla eş zamanlı olarak yapılmasına bağlanabilir. 2001 vergi reformunun, vergi uyumunu güçlendirerek ekonomik faaliyetleri canlandırması (Vergi Konseyi Raporu, 2006:6) reformun ekonomik büyüme üzerinde de etkili olduğunu göstermektedir. Fakat vergi reformu ile büyüme oranları arasında bir ilişki kurulmakla birlikte o yıllarda yapılan başka yapısal düzenlemeler ve faktörlerin de Rusya’nın 2000’li yıllardaki ekonomik başarıları üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Bu faktörlerden biri de yabancı sermaye yatırımlarıdır. Ülke ekonomisinin liberalleşmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve vergi oranlarının düşürülmesi ile doğrudan yabancı sermaye girişlerinde önemli değişiklikler olmuştur. Tablo 66’da Rusya Federasyonu’nun doğrudan yabancı sermaye istatistikleri verilmiştir. Tablo 66: Rusya Doğrudan Yabancı Sermaye (DYS) Giriş-Çıkış Verileri Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 2007* 2008* 2009* DYS Girişi/GSYİH 1,0 1,8 2,6 1,7 2,9 3,0 2,1 2,0 DYS Girişi (Milyar USD) 3,5 8,0 15,4 12,8 28,7 35,0 29,0 30,0 DYS Çıkışı/GSYİH 1,0 2,3 2,3 1,7 1,8 2,0 1,6 1,5 DYS Çıkışı (Milyar USD) 9,7 13,8 12,8 18,0 24,0 22,0 22,5 3,5 Kaynak: The Economist, 2007:210, 211, 224, 226’da yer alan tablolardan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 2007, 2008 ve 2009 yılı verileri tahminidir. Tablodan izlenebileceği üzere, 2002 yılında 3,5 milyar USD olan yıllık doğrudan yabancı sermaye girişi son yıllarda 8-10 kat artmıştır. GSYİH’nin yüzdesi olarak baktığımızda ise bu artış yaklaşık üç kat olarak gerçekleşmiştir. İncelediğimiz ülkeler arasında en hızlı artış Romanya’dan sonra Rusya Federasyonu’nda gerçekleşmiştir. Ancak Rusya, incelediğimiz ülkeler arasında en yüksek doğrudan sermaye çıkışı olan ülkedir ve 20022005 döneminde sermaye giriş çıkışı hemen hemen birbirine eşittir. 238 Tablodaki verilere göre Rusya’nın, düz oranlı vergileme ile yabancı yatırım çekmek isteyen Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden daha başarılı olduğunu göstermektedir. UNTAD’ın 2006 yılı projeksiyonunda dünyada 1,26 trilyon dolar olan uluslararası doğrudan yatırımların 800 milyar dolarının gelişmiş ülkelere, 368 milyar dolarının da gelişmekte olan ülkelere gideceği tahmin edilmektedir. Raporda gelişmekte olan ülkelere yapılan yatırımların yaklaşık, 70 milyar dolarının Çin’e, 41,4 milyar dolarının Hong Kong’a, 31,9 milyar dolarının Singapur’a, 28,4 milyar dolarının Rusya Federasyonu’na gideceği, 17,1 milyar dolarının da Türkiye’ye geleceği tahminine yer verilmiştir. Gelişmekte olan ülkelere gelen doğrudan yabancı yatırımları, 2005 yılı gerçekleşme rakamlarına göre sıralandığında Çin, Hong Kong ve Singapur’un ardından tezimizde incelediğimiz Rusya, Meksika ve Brezilya ilk sıralarda yer almıştır (Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, 2007:1-2). Rusya, 1998 krizinden sonra mali ve ekonomik dönüşümünü hızlandırmış, 2001-2002 yıllarında gerçekleştirdiği vergi reformları ve diğer yapısal reformlarla makro ekonomik göstergelerinde aşağıdaki tablodan izlenebileceği üzere olumlu sonuçlar elde etmiştir. Tablo 67: Rusya’nın Temel Makro Ekonomik Göstergeleri Temel Ekonomik Veriler 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Reel Büyüme Hızı (GSYİH) 10,0 5,1 4,7 7,3 7,2 6,4 6,7 Reel Ücretler 6,0 20,0 16 10 13 12 15 İşsizlik 9,9 8,7 9,0 8,7 7,6 7,7 6,6 Tüketici Enflasyonu 20,2 18,6 15,1 12,0 11,7 10,9 9,1 Bütçe Dengesi/GSYİH 0,8 3,0 1,4 1,7 4,4 7,4 8,4 Kaynak: IMF, 2007(b):3, 22; BOFIT, 2006:3’den yararlanılarak hazırlanmıştır. Rusya’nın, 1998 yılında yaşadığı büyük çaplı mali krizden sonra, bugün ekonomik olarak geldiği nokta takdir toplamaktadır. Ülke 1998 krizinden bu yana sürekli ve yüksek oranda büyümektedir. Hane halkları için enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi, işsizliğin düşmesi, istihdam artışı ile birlikte reel ücretlerin de artması; kamu sektörü için 2000 yılına kadar açık veren bütçenin dengesinin sağlanması, hatta 2000 yılından sonra önemli miktarda bütçe fazlasının oluşması ve Tablo 68’de yer verdiğimiz dış borcun 239 azalması, ihracatın artması bu dönemde ortaya çıkan diğer makro ekonomik gelişmelerdir. Tablo 68: Rusya’nın Diğer Makro Ekonomik Göstergeleri Yıllar 2003 2004 2005 2006 2007* 2008* Petrol İhracatı 53,7 78,3 117,2 147,0 143,5 157,9 Gaz İhracatı 20,0 21,9 31,7 43,8 43,3 42,7 Toplam 73,7 100,2 148,9 190,8 186,9 200,6 Toplam Enerji İhracatı (Milyar USD) Kamu Kesimi Borcu Toplam Dış Borç (Milyar USD) 106,0 105,6 82,1 49,0 43,2 35,2 Toplam Kamu Borcu / GSYİH 22,3 14,8 8,5 - - 29,6 Kamu Bütçe Dengesi/ GSYİH Bütçe Dengesi 1,7 4,3 7,5 7,4 4,7 2,5 Enerji Dışı Denge -3,9 -2,9 -4,6 -4,4 -5,3 -6,6 Kaynak: IMF, 2007(b):22, 23, 58’de yer alan tablolardan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 2007 ve 2008 verileri tahmini verilerdir. Rusya’daki makro ekonomik değişim; ekonomik, siyasal ve mali sitemde yapılan reformlar ve ülkenin sahip olduğu tabii kaynaklarla açıklanabilir.107 Tablo 68’de de görülebileceği üzere, son yıllarda kamu borcu ve bütçe dengesi gibi kamu maliyesine ilişkin göstergelerde, enerji ihracına bağlı olarak olumlu değişmeler görülmüştür. Rusya’nın, uluslararası piyasalarda 2008 yılına kadar artan petrol ve gaz fiyatları sayesinde, bu kaynaklardan elde ettiği kamu gelirleri 2003 yılına göre yaklaşık üç kat artmıştır. Kamu gelirlerinin artması; vergi oranlarının düşürülebilmesine olanak sağladığı kadar, kamu kesimi dış borcuna, bütçe dengesine ve dolaylı olarak da diğer makro değişkenlere olumlu yansımıştır. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, Rusya Federasyonu’nda petrol çıkartmak ve ihracat “petrol vergilerine” tabidir, ancak bu gelirler bütçede vergi dışı gelirler kategorisinde yer almaktadır (Krivka, 2006:74). Dünyanın en önemli petrol ihracatçılarından biri olan Rusya’nın, petrol ve doğalgaz fiyatlarının ve üretiminin artması sayesinde 2003 yılında 73 milyar USD 107 Gazprom örneği bu olguyu doğrular niteliktedir. Rus doğalgazının %95’ini üreten Gazprom şirketinin ödediği vergiler federal hükümetin tahsil ettiği vergilerin %25’ini oluşturmaktadır (KOSGEB, 2002:8). 240 olan enerji ihracat geliri, 2006 yılında 190 milyar USD’ye ulaşmıştır.108 Bu sayede artan kamu gelirleri ise borç servis rasyosunun artmasını sağlamış, 2003-2006 yılları arasında 57 milyar USD tutarında net dış borç ödemesi gerçekleştirilmiştir. Aynı dönemde toplam kamu borcunun GSYİH’ye oranı ise %29,6’dan %8,5’e düşmüştür. Petrol gelirleri hariç tutulduğunda sürekli açık veren kamu bütçe dengesi, enerji gelirleri sayesinde önemli oranda fazla vermektedir. Rusya’da 2000’li yıllarda yaşanan bu olumlu gelişmelerde 2001 yılında gerçekleştirilen düz oranlı vergi reformunun, diğer mali reformların ve enerji piyasasındaki gelişmelerin rolü büyüktür. Bu olumlu gelişmelerin devam ettirilebilmesi için vergi eşitliğinin sağlanmasına yönelik çalışmaların sürdürülmesi, kayıt dışılıkla mücadelenin kararlılıkla yürütülmesi, idari reformun gerçekleştirilmesi gerekir. 2001 yılında gelir vergisi reformu ile birlikte vergi idaresi konusunda da önemli değişiklikler yapılmıştır (Ivanova, Keen ve Klemm, 2005:9). Martinez ve McNab (2000:22), komünizm sonrası geçiş ekonomileri üzerinde yaptıkları çalışmada, vergi reformlarının idarenin önünde olduğu ve geçiş döneminin ilk on yılında vergi reformu yapmanın etkin vergi idaresi oluşturmaktan daha kolay olduğunu ifade etmişlerdir. Krivka ise (2006:76), geçiş ülkelerinde olduğu gibi Rusya vergi idaresinin de yeteri kadar dikkatli olmadığını ve günümüzde de transfer fiyatlamasını örnek vererek vergi idaresinin eşitlik ve ekonomik etkinliği garanti edemediğini ve reformun amaçlarından olan idari iyileşmenin henüz sağlanamadığını ifade etmiştir. İlave edilmesi gereken bir başka husus ise; 2001 reformunun en önemli sonuçlarında biri olan gönüllü vergi itaatinin artırılarak sürdürülmesi gerekliliğidir. Fakat Rusya, 1/3/2007 tarihinde ilk bireysel gelir vergisi affını çıkartmıştır. Bu durum, sebebi ne olursa olsun, vergi bilincine ve itaatine zarar verebilir. 4.1.1.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Rusya, düz oranlı vergi reformu ve vergi reformuyla aynı yıllarda yapılan diğer yapısal düzenlemeler sonucunda, vergi reformu ile hedeflenen ilkeleri önemli derece yakalamıştır. Adalet, etkinlik, basitlik, vergi itaati, verimlilik gibi temel reform ilkeleri karşısında, Rus vergi sisteminin günümüzdeki durumu aşağıdaki Tablo 69’da özet halde verilmiştir. 108 2006 yılında enerji dışı ihracat geliri tutarı 113,2 milyar USD’dir. 241 Tablo 69: Rusya Vergi Reformu Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Basitlik İlkesi Açısından Etkinlik İlkesi Açısından Adalet İlkesi Açısından İlkeler 242 Reformun Sonuçları Değ.* Toplam vergi gelirleri içinde gelir ve kurumlar vergisi payının azalması, Genel bütçe gelirleri içindeki; KDV ve ÖTV payının azalması, Genel bütçe gelirleri içindeki gümrük ve doğal kaynak vergisi payının artması, Artan oranlı vergi tarifesinin kaldırılması, Vergileme eşiğinin yükseltilmesi, sistemin gizli artan oranlı uygulanması, Sermaye gelirleri lehine bazı ayrımcı düzenlemelerin konulması, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin yüksek olması, Vergi tabanında yer alan kolaylıklarının sayısının önemli oranda azaltılması, Daha önce yükseltilmiş oranlarda vergilendirilen bankacılık, sigortacılık ve komisyonculuk faaliyetleri vergi oranlarının diğer işletmelerle eşitlenmesi, Vergi yükünün artması, Dolaysız vergi oranlarının radikal bir biçimde düşürülmesi, Emek talebi ve reel ücretlerin artması, Vergi reformu ve diğer reformlarla birlikte ekonomik büyümenin sağlanması, Sermaye kazançları üzerindeki vergi yükünün düşürülmesi, Çifte vergilendirmenin önlenmesi ile yabancı sermaye yatırımlarının artması, Tabandaki genişleme ve vergi yükündeki artışının kamu gelirlerini artırması, Sistemin basitleştirilmesine, uygulama ve yönetim ölçütlerindeki değişimlere bağlı olarak, kayıt dışılık, vergi uyum ve toplama maliyetleri azalması, Yönetimler arası vergi gelirleri paylaşımının yeniden düzenlenmesi, Vergi denetimlerinin artırılması ve memurların bilinçlendirilmesine yönelik çalışma başlatılması, Artan oranlı tarifenin kaldırılarak düz oranlı vergi sistemine geçilmesi, Vergi kolaylıklarının sayısının azaltılması ve uygulama birliği sağlanması, Beyannamelerin küçülmesi, beyan işlemlerinin kolaylaşması Uyum maliyetlerinin azalması, Gönüllü vergi itaatinin artması, Vergi kaçağının azalması (ama hala yüksek kayıt dışı söz konusu), Oransal uygulama farklılıklarına son verilmesi, Eyaletlerin vergileme farklılıklarının devam etmesi, + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + - Diğer İlkeler Açısından Tarafsızlık: -Oranlarının düşürülmesi (piyasa sisteminin işleyişi bakımından), -Finans kesimi üzerindeki vergilerin diğer işletmelerle eşitlenmesi, -Vergi yükünün artması, Saydamlık: Sistemin basitleştirilmiş olmasının görülebilirliği artırması, Vergi İtaati:- Gönüllü bildirimlerin artması, -Kayıt dışı faaliyetlerin azalması (ama hala çok yüksek), -Dolaysız vergi hasılatının (GSYİH’nın yüzdesi) artması, Verimlilik: Vergi tabanının genişlemesi, Uygunluk: Stopaj müessesi geliştirilmesi ve ödeme zamanlarının korunması. + + + + + + + + * Değerlendirmede; vergi reformu sonucunda, reform ilkeleri bakımından ortaya çıkan olumlu durumlar (+), olumsuz durumlar (-) ile ifade edilmiştir. Yukarıdaki tabloya göre, adalet ilkesinin sağlanması bakımından sermaye gelirlerine bazı ayrıcalıkların tanınması, vergi gelirleri içinde dolaylı vergi payının artması, artan oranlı tarifenin kaldırılması, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin hala yüksek düzeyde olması gibi nedenlerle önemli oranda zafiyet söz konusu olsa da, benzer şartları taşıyan gelişmekte olan ülkelerde de aynı sorunların devam ettiği söylenebilir. Bu durum sürdürülebilir büyüme (etkinlik) amacının, adalet ilkesinin önüne geçmesinden kaynaklanmaktadır. Zira reform kapsamında etkinliğin artırılması amacıyla yapılanlar, vergi yükünün artması, dışında olumlu bulunmuştur. Rusya, aşağıda yer verdiğimiz değerlendirme tablosundan da görüleceği üzere, 2001 reformu ile vergi sisteminin basitleştirilmesi, vergi itaatinin artırılması ve vergilemede verimliliğin yükseltilmesi konularıyla ilgili olarak olumlu sonuçlar elde etmiştir. 4.1.2. Slovakya 4.1.2.1. Slovakya Vergi Reformunun Değerlendirilmesi Vergi reformları, vergi yükü, bütçe dengesi, cari açık gibi mali etkileri yanında, ekonomik gelişme, gelir dağılımı, ülkeye gelecek yabancı sermaye ve yatırım miktarı, istihdam ve kur üzerinde de dolaylı ya da direkt etkileri olan düzenlemelerdir. Slovak hükümeti vergi reformunun mali ve ekonomik hedefler üzerine olumsuz etkilerini azaltmak için süreci iyi planlamış, reformdan sonraki ilk yıl sonuçları üzerindeki mali yansızlığı sağlamak için reformun güçlü mali etkileri üzerine beş bağımsız komisyon raporuyla ayrı tahminler ortaya koymuştur (Slovakya Maliye Bakanlığı, 2005(a)). Slovakya’nın, reformun muhtemel etkilerini göz önünde tutarak IMF’nin de 243 katkısıyla yaptığı düzenlemeler, reform hedeflerinin gerçekleştirilmesinde etkili olmuştur. Slovakya, bölgesindeki vergi rekabetinin bir parçası olarak gelir vergisi sistemini, 2004 yılı başından geçerli olmak üzere, uygulama basitliği olan ve düşük oranda uygulanabilecek düz oranlı gelir vergisi sistemiyle değiştirerek kapsamlı bir vergi reformu gerçekleştirmiştir. Reform; gelir vergisindeki artan oranlı tarife yapısının kaldırılması; kurumlar vergisi ve KDV oranı ile aynı oranlı (%19) gelir vergilemesi uygulamasının başlatılması; dolaylı vergi yükünün artırılması; dolaylı ya da dolaysız tüm vergi tabanlarının temizlenmesi ve genişletilmesi; etkinliği çok az olan bazı vergilerin kaldırılması konularını düzenlemiştir. Temel nitelikleri itibarıyla neredeyse teorideki ideal kurguyu aratmayan bu sistemin başarılı olduğu söylenebilir. İlk yıllardaki uygulama sonuçlarına bakıldığında; yabancı yatırımların artması, vergi sisteminin basitleştirilmesi, kayıt dışı faaliyetlerin küçültülmesi,109 ekonomik büyümenin sağlanması, istihdamın artırılması gibi düz oranlı vergi sisteminin teoride saydığımız avantajları Slovakya tarafından elde edilmiştir. Ancak, bu olumlu gelişmelerin sadece vergi reformuna bağlanması da doğru değildir. Bizce AB süreci bu olumlu değişimler de vergi reformundan daha etkili olmuştur. Reform sonucunda gözlenen dezavantaj ise vergi oranlarındaki düşme sonucu gelir vergisi ve kurumlar vergisi hasılatında ve kar payı üzerindeki çifte vergilemenin kaldırılmasıyla stopaj hasılatında gerileme olmasıdır. Slovakya Maliye Bakanlığının tahminlerine göre, gelir vergilerinde 2003 yılında 35,8 milyon koruna olan hasılatın reformun ilk yıllarında %15 civarında düşmesi ve 2008 yılına kadar 37,7 milyon koruna olması beklenmektedir (Chren, 2005:15). Bu durum, gelir vergisinde oran düşürülmesi nedeniyle ortaya çıkan hasılat kaybının, verginin tabana yayılması ve ekonomik büyüme ile aşılabileceğini göstermektedir. Ancak stopaj hasılatı için aynı durum geçerli değildir. 109 Schneider’in (2005:19) araştırmasına göre Slovakya ve Çek Cumhuriyeti, 25 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi içinde 1999-2003 yıllarında kayıt dışı ekonomik faaliyetleri %20 ile en düşük olan iki eski Doğu Bloğu ülkesidir. Bu veriler Slovakya’nın kayıt dışı faaliyetlerle mücadelede iyi durumda olduğunun göstergesidir. 244 Tablo 70: Slovakya’da Gelir Üzerinden Alınan Vergilerin Hasılat Değişimi /GSYİH Gelir Üzerinden Alınan Vergiler 93-99 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Gelir Vergisi 3,7 3,4 3,4 3,3 3,3 2,8 2,8 2,6 Kurumlar Vergisi 4,6 2,8 2,7 2,6 2,8 2,5 2,8 2,8 Kaynak: Saavedra, Marcincin ve Valachy, 2007:263; Eurostad, 2007:206’dan yararlanılarak hazırlanmıştır. Tablo 70’de, gelir ve kurumlar vergisi hasılatlarının 1993-99 yılları ortalaması ve 2000 yılından günümüze kadar olan değişimi verilmiştir. Gelir ve kurumlar vergisi hasılatları GSYİH’nin yüzdesi olarak verilerek, ekonomik büyümenin hasılatlar üzerinde yarattığı etki azaltılmaya çalışılmıştır. Tablodaki hasılat değişimlerine göre vergi reformunun sonucu olarak 2004 yılı gelir vergisi hasılatının düştüğü ve bu düşüşün devam ettiği; kurumlar vergisinde ise 2004’deki düşüşün ardından toparlanmanın olduğu, hatta oranın reform öncesi dönem düzeyine çıktığı görülmektedir. Aşağıda yer verdiğimiz Tablo 71’de ise dolaylı ve dolaysız vergilerin hasılat yapısındaki değişim GSYİH’nin yüzdesi olarak verilmiştir. Tabloya aynı yıllarda sosyal güvenlik yükündeki değişim ve sosyal güvenlik yükü dahil vergi yükü ve milyon euro cinsinden vergi hasılatı toplamı da eklenmiştir. Slovak vergi reformunun temel amacı, vergi kanunlarının bozucu etkilerinin ortadan kaldırılarak, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve ayrımcı vergilemenin önlenerek vergileme adaletinin sağlanmasıydı. Bu amaçların gerçekleştirilmesi için atılması gereken adımlardan ilki ise vergi yükünün, üretim üzerinden alınan dolaysız vergilerden, harcamalar üzerinden alınan dolaylı vergilere kaydırılmasıydı. Aşağıdaki tablodan, reform sonrası dolaylı vergi yükünün GSYİH’nin yüzdesi cinsinden 1,6 puan arttığını, dolaysız vergi yükünde ise 1 puanlık düşüş olduğunu görmekteyiz. İlk iki yıldaki uygulama sonuçları açısından yönetimin öngörülen amacın gerçekleştirilmesi bakımından başarılı olduğu görülmektedir. 245 Tablo 71: Slovakya’da Vergi Hasılatının Yapısı ve Vergi Yükü Değişimi (%GSYİH) 1995 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Yıllar Dolaylı Vergiler 15,1 13,0 12,8 11,5 12,0 11,4 12,5 12,8 11,6 Katma Değer Vergisi 9,4 7,4 7,6 7,4 7,5 6,7 7,8 7,9 7,4 ÖTV ve Harcama V. 3,1 3,1 2,8 2,7 2,9 3,1 3,3 3,7 2,9 Diğer Dolaylı Vergiler 2,5 2,5 2,5 1,4 1,6 1,6 1,4 1,3 1,3 Dolaysız Vergiler 11,5 8,8 7,7 7,3 7,1 7,1 6,1 6,0 6,0 Kişisel Gelir Vergisi 3,7 4,3 4,6 3,4 3,3 3,3 2,7 2,6 2,5 Kurumsal Gelir Vergisi 6,8 3,1 2,8 2,7 2,6 2,8 2,6 2,7 2,8 Diğer 1,0 1,5 1,3 1,3 1,2 1,1 0,8 0,7 0,7 14,1 13,7 13,6 13,5 13,4 12,8 11,9 10,8 9,8 - 6,7 7,4 7,7 8,6 9,8 10,8 12,1 13,1 - - 9,0 9,6 8,9 8,7 9,0 8,9 9,2 40,7 35,5 34,1 32,3 32,5 31,3 30,4 29,9 29,5 Vergi Gelirleri Sosyal Güvenlik Primi Toplam Vergi Geliri (EUR)* Vergi Geliri Değişimi (%)** Vergi Yükü (Sos. Güv. Dahil) Kaynak: Eurostat, 2007:206; Eurostat, 2008:198; Lupi, 2008:5’de yer alan tablolardan yararlanılarak hazırlanmıştır. * Tutarlar milyar euro cinsinden verilmiştir. **Vergi geliri değişimi bir önceki yıla göre hesaplanmıştır. Tablo 71’de, toplam vergi hasılatının değişimine bakıldığında her yıl yaklaşık bir önceki yıla göre euro bazında %9 hasılat artışı olduğu görülmektedir. Reform öncesi iki yıldaki artışlar %9’un altında iken, sonrasında %9’un üzerine çıkmıştır. Reform sonucu gelir vergilerinde hasılat azalışı olsa da dolaylı vergilerdeki artış ile bunun telafi edildiği bu nedenle de hükümetin vergi hasılatı açısından sıkıntıya düşmediği söylenebilir. Reform sonrasında vergi gelirlerinin değişimi tahminlerin doğru olduğunu göstermiş, toplanan vergiler beklentileri karşılamış, hatta dolaysız vergiler beklentilerin biraz üzerine bile çıkmıştır (Slovakya Maliye Bakanlığı, 2005(a)). 246 Dünya Bankası ekonomistleri Brook ve Leibfritz (2005:20-23) araştırmasında, Slovakya’da vergi reformuyla, yürürlükte olan vergilerin azalması ve amortisman tutarlarının yükselmesiyle sermaye birikiminin arttığı; sermaye tahsisleriyle ilgili olarak derinleşen hisse senetleri piyasasındaki yatırım fonlarının dönüşümüyle (kazançlarıyla) vergi sisteminin daha tarafsız ve etkin hale geldiği; parasal kazançlar üzerindeki vergi oranlarının önemli oranda düşmesine bağlı olarak parasal yatırımların düzeyi ve etkinliğinin gelişeceği yargısına ulaşmışlardır. 2002’de %32,5 olan vergi yükünün 2006 yılında %29,5 ile 27AB ülkesi içinde Romanya’dan (28,2) sonra en düşük oran olması (Lupi, 2008:2) ve 1999 yılından bu yana iniş eğiliminde olması, Brook ve Leibfritz’in öngörülerini haklı çıkarmaktadır. Slovakya’daki düz oranlı vergi uygulaması, amaçsal olarak mali sistemin ülkenin ekonomik performansını artırması üzerine kurgulanmıştır. Verilere bakıldığında reformdan beklenen ekonomik amaçların gerçekleştiği gözlenmektedir. Özellikle yabancı sermaye yatırımlarının artması hem istihdama hem de ekonomik büyümeye önemli katkılar sağlamıştır. Daha çok otomobil üretimi ve sanayi sektöründe yatırım çeken Slovakya’da üç büyük otomobil, bir de oto lastiği üreticisi faaliyet göstermektedir. Hasalova’ya (2005) göre; düz ve düşük oranlı vergilemeye geçilmesiyle yatırımlar için cazip hale gelen Slovakya’nın 2008 yılında dünyada kişi başına en çok otomobil üreten ülke olması beklenmektedir. Orta Avrupa’da küçük bir ülke olan Slovakya, son dönemde çektiği doğrudan yatırımlar sayesinde istihdam, büyüme ve dolaylı da olsa istikrar açısından önemli faydalar sağlamıştır. Aşağıdaki Tablo 72’de, yabancı yatırımlar içinde sadece otomotiv sektöründe faaliyet gösteren küresel yatırımcıların 2004 ve 2005 yıllarında Slovakya’da yaptıkları yatırım tutarı ve yarattıkları istihdam miktarı gösterilmiştir. Sekiz bin kişinin üzerinde istihdam yaratması beklenen bu yatırımların, ülkedeki işsizlik oranının düşmesine önemli katkı sağlaması beklenmektedir. 247 Tablo 72: Slovak Otomotiv Sektörü Yatırım ve İstihdam Hacmi (2004-2005) Yatırım Tutarı (Milyar SKK) Yeni İstihdam (Kişi) Hankook (oto lastik) 4,2 1.500 Kia Motor 5,4 2.800 Peugeot-Citröen 5,0 3.500 Mobis (Hyundai) 1,4 1.000 Kaynak: Zachar, 2006:48 Toplam nüfusu 4,5 milyon olan Slovakya, yaklaşık 75 milyar dolarlık GSYİH’si ile bu bölüm içinde incelmeye aldığımız ülkeler arasında en küçük ölçekli ülkedir. Yukarıdaki tabloda verdiğimiz rakamlar Slovakya için önemli miktarda yatırım girişi ve istihdam sağlamasına rağmen, Rusya, Meksika, Brezilya ile kıyaslandığında çok küçük kalmaktadır. Aşağıdaki Tablo 73’de ise ülkeye giren ve ülkeden çıkan doğrudan yatırım miktarları hem parasal tutar hem de GSYİH’nin yüzdesi olarak verilmiştir. Tablodaki verilere göre; Slovakya’ya son beş yılda gelen doğrudan yatırımların ortalama tutarı 2,4 milyar USD, toplam tutarı da 12 milyar USD civarındadır. 2004 yılından sonra yatırım ortamının iyileşmesiyle ülkeye gelen yabancı sermaye miktarında artış olduğu söylenebilir. Slovakya’da, yabancı sermaye girişlerinin GSYİH’ye oranları ortalama olarak gelişmekte olan ülkeler seviyesindedir. Sermaye çıkışlarının GSYİH’ye oranı ise diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi %0,1’in çok altındadır. Tablo 73: Slovakya Doğrudan Yabancı Sermaye (DYS) GirişÇıkış Verileri Yıllar 2002 DYS Girişleri/GSYİH 16,9 2003 2,0 2004 2,7 2005 4,0 2006 7,5 2007* 2008* 2,7 2,6 2009* 2,7 DYS Çıkışlar/GSYİH - 0,1 0,4 0,3 0,7 0,1 0,0 0,1 DYS Tutarı (Milyar USD) 0,7 1,1 1,9 4,2 2,0 2,0 2,0 4,1 Kaynak: The Economist, 2007:210, 212, 226’da yer alan tablolardan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 2007, 2008 ve 2009 yılı verileri tahminidir. 248 Moore’un (2005:27) IMF adına yaptığı araştırmaya göre, Slovak vergi reformun; en açık sonucunun yatırımcı ve politikacılar üzerinde geniş ilgi uyandırması olduğu; bunun yanında vergi ve sosyal güvenlik reformlarının ekonomik çarpıklıkları azalttığı ve istihdam ve yatırımların teşvikini güçlendirdiği; istisnaların sistemden çıkartılmasının kaynak tahsisini iyileştirdiği ve yönetim için vergi sistemini kolaylaştırdığı değerlendirmelerine yer verilmiştir. Reformun en etkili sonucu sistemin reform sonrası basitleşmesi ve buna bağlı olarak etkinliğinin artması olmuştur. Bu değişime 2004 yılı başında AB üyeliği de eklenince yukarıda saydığımız hasılat ve doğrudan yatırımlar yanında aşağıdaki Tablo 74’de yer verdiğimiz; büyüme, reel gelir, işsizlik, enflasyon, bütçe açığı gibi makro ekonomik değişkenlerde olumlu değişmeler gözlemlenmiştir. IMF’nin (2005) Slovakya ülke raporunda, 2005 yılında özel tüketim harcamalarının ve planlanmış yatırım talebinin fark edilir şekilde güçlendiği vurgulanmış, güçlü ekonomik büyümenin artarak devam edeceği öngörüsünde bulunulmuştur. IMF’nin öngörüsü doğrultusunda, 2003-2007 yılları arasındaki büyüme hızına ortalama %6,54 olmuştur. 2006 ve 2006 yıllarındaki %8’in üzerindeki büyümenin 2009’da yavaşlayacağı tahmin edilmektedir. AB üyeliği ve reform süreciyle hızlanan makro ekonomik göstergelerdeki olumlu değişim sonucu ülke kısa sürede AB ekonomik standartlarını yansıtan Maastricht Kriterleri’ne uyum sağlamıştır. Tablo 74: Slovakya’nın Makro Ekonomik Göstergeleri Temel Ekonomik Veriler 2003 2004 2005 2006 2007 2008* Reel Büyüme Hızı (GSYİH) 4,2 5,4 6,0 8,3 8,8 5,8 Reel Ücretler -2,1 2,4 6,3 3,3 4,7 3,9 İşsizlik 17,5 18,1 16,2 14,3 11,8 14,9 Enflasyon (Tüketici) 8,5 7,5 2,7 4,5 2,7 2,0 Bütçe Açığı/GSYİH 3,5 4,0 3,4 2,9 1,9 1,6 Cari Açık/GSYİH -2,0 -3,3 -4,1 -4,6 -3,7 -3,7 Kamu Borç Stoku/GSYİH* 42,7 41,6 34,5 35,5 35,2 - Kaynak: IMF, 2007(a):25; Odor, 2006:5; Slovak Maliye Bakanlığı, 2005(b):19; World Bank, 2005:8’de yer alan tablolardan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 2008 verileri ve kamu borç stokunun 2005 ve sonraki yıllardaki tutarları tahmini verilerdir. 249 Slovakya’da, geliri ve yaşam standartlarını yükselten hızlı büyümeyi düz oranlı vergi reformu başarısına bağlayan Chren (2006:14), reform sonucu yeni vergilerin yüksek gelir elde eden mükelleflerce ödendiğinden hareketle sistemin tüm mükellefleri zenginleştirdiğini ifade etmektedir. Fakat, orta gelirli mükellefler açısından aynı şeyi söylemek mümkün olmamıştır. Genel olarak gelir eğrisinin ortasında olan ve 13.000 ile 25.000 SKK arasında geliri olan ortalama ücretli ve çalışanların %60’ını oluşturan mükellef grubu vergi reformundan olumsuz etkilenmişler; buna karşı en düşük gelir düzeyinde olan ücretliler ile ortalamanın iki katı ücret geliri olan mükellefler reformdan kazançlı çıkmışlar; kazancı olmayanlar ise dolaylı vergilerin yükselmesi nedeniyle reformdan en olumsuz etkilenen gelir grubu olmuşlardır (Chren, 2005:16-18). Üstelik serbest meslek kazancı ya da ticari kazanç elde edenlerin ücretlilere göre daha hafif vergilendirilmesi, ücretlilerin vergi arbitrajına neden olacak davranışlar sergilemelerine neden olmuştur. Örneğin, ücretliler kendilerini serbest meslek çalışanı olarak göstermekte ve bu şekilde ücretleri kar olarak vergiye tabi tutulmakta; bu sayede kârın tespitinde öğle yemeği için yaptıkları masrafları ve diğer harcamaları gider yazabilmektedirler (The Economist, 2005:5). Bu uygulama dışında alt gelir gruplarını etkileyen bir başka reform sonucu ise dolaylı vergi yükünün artması olmuştur. Slovak vergi reformu düşük ve yüksek gelir gruplarının lehine, orta sınıf ücretlilerin aleyhine düzenlemeler içerdiğinden adalet açısında bu sınıfın tepkisine yol açmıştır. Ancak, yukarıdaki tablodan da görülebileceği üzere, reel ücretlerin artması, enflasyon ve işsizlik oranlarının önemli ölçüde düşmesi orta sınıfı rahatlatan gelişmelerdir. Ayrıca, reform ile her ne kadar vergi oranı düzleştirilmiş olsa da, sistem içindeki vergileme eşiği, geçim indirimi ve mahsup müesseselerinin varlığı ile sistem kendi içinde gizli artan oranlılığa da sahiptir. Slovak vergi reformunun önemli yanlarından biri de sosyal güvenlik reformuyla birlikte yapılmış olmasıdır. 2004 reformu ile düşük gelirliler için vergi oranlarını dolaylı olarak artırmış,110 sosyal içerikli de olsa istisna ve muafiyet uygulamalarına son vermiştir. Bu uygulamaların sonucu orta sınıfın korunması amacıyla, daha önce sistemde var olan vergileme eşiği, geçim indirimi uygulamaları mükellefler lehine değiştirilmiş ve çocuklar için vergi 110 Vergi oranının standart hale gelmesiyle daha önce artan oranlı tarifede en düşük dilimde vergilendirilenler için vergi oranı %10’dan %19’a çıkmıştır. 250 indirimi uygulaması getirilmiştir. The Economist’in özel sayısında (2005:5), işçi ve işveren sosyal güvenlik katkı paylarının 2004 yılı işçi gelirlerinin yaklaşık yarısı tutarında olduğu, bu durumun kayıt dışı çalışmayı teşvik edebileceği ifade edilmiştir. Ancak aşağıdaki Tablo 75’de de görüleceği üzere, vergi ve sosyal güvenlik reformları sonrasında, toplam sosyal güvenlik yükünün 2005 yılında %10,8’e ve 2003 yılında %9,4’ü kadar olan işveren yükünün, 2005 yılında %7,1’e düşmüş; işçi primi yükünde ise küçük de olsa bir artış görülmüştür. Tablo 75: Slovakya’da (GSYİH’nin %’si) Sosyal Güvenlik Yükü Değişimi Sosyal Güvenlik Yükleri 1995 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 İşveren Payı 11,8 9,9 9,8 9,6 9,6 9,4 8,5 7,1 İşçi Payı 1,7 3,1 3,2 3,3 3,2 2,9 2,8 3,0 Diğer 0,6 0,7 0,7 0,7 0,6 0,5 0,6 0,7 Topl. Sos. Güv. Yükü 14,1 13,7 13,6 13,5 13,4 12,8 11,9 10,8 Kaynak: Eurostad, 2007:206 Vergi ve sosyal güvenlik reformlarıyla yapılan bu değişikliklerin ardından, 2005 yılında çıkartılan mahalli idareler yasası ile merkezi vergilerin paylaşımı yeniden düzenlenmiş, yerel idarelere 12 adet yerel vergi ve 1 adet harç koyabilme yetkisi tanınmıştır (Zachar, 2006:32). Yerel yönetimler reformu ile yerinden yönetimlere sınırsız vergileme yetkisi verilmesi yanında, merkezi hükümetin topladığı vergi gelirlerinin paylaşımı da yeniden düzenlenmiş; eğitim, sosyal politikalar, kültür, sağlık, yolların bakımı gibi çeşitli sorumluluklar bölgesel yönetim ve belediyelere devredilmiştir (Chren, 2006:13). Vergi reformu ile birlikte, AB’ye tam üyeliğinin başlangıcı ve sosyal güvenlik reformunun da gerçekleştiği 2004 yılı Slovakya açısından dönüşümün başladığı yıl olmuştur. Ülkedeki radikal değişikliklerin birlikte yürütülmesi ve olumlu beklentilerle birlikte vergi reformunun da gelişim sürecine dahil edilmesi vergi reformunun zamanlaması açısından da başarılı olduğunun bir göstergesidir. Slovakya düz oranlı vergi reformu ve 2004 yılına sığdırılan tüm bu çabaların sonucu olarak, Dünya Bankasının (2007) verilerine göre; 2004 yılında düşük gelir grubunda yer alan ülkeler arasında sayılırken, gelişmişlik endeksi ve kişi başına milli gelir seviyesi bakımında kısa sürede iki basamak birden atlayarak; 2008-2009 yılları itibarıyla yüksek 251 gelir grubunda yer alan 65 dünya ülkesi, ya da 27 OECD ülkesinden biri olmuştur.111 4.1.2.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi AB’ye tam üyelik süreci ve 2004 vergi reformu öncesinde geçiş ekonomisi niteliği taşıyan Slovakya, sosyo-ekonomik olarak kısa dönemde önemli bir değişim gerçekleştirmiştir. Bu değişimde AB sürecinin etkisi büyük olsa da, bu sürecin tamamlanmasındaki önemli adımlarından biri de 2004 kapsamlı vergi reformu olmuştur. Reform sonrasında yukarıda ortaya koyduğumuz ekonomik ve mali dönüşümlerin yanında, aşağıdaki Tablo 76’da özetlediğimiz gibi vergi reform ilkeleri kapsamında da olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Slovakya’nın 2004 yılı vergi reformu sonuçlarını ortaya koyduğumuz bu değerlendirme tablosuna göre, yeni vergi sisteminin etkinlik, basitlik ve diğer vergileme ilkeleri bakımından oldukça başarılı olduğu söylenebilir. Reform ile ulaşılmak istenen öncelikli hedeflerden biri olan adalet ilkesinin sağlanmasında ise, toplam vergi hasılatı içinde dolaylı vergi payının artırılması, artan oranlı tarifenin kaldırılması gibi olumsuzluklar devam etmektedir. Ancak düz oranlı gelir vergisi sistemine geçen diğer ülkelerde olduğu gibi adalet ilkesi aleyhine çıkan bu olumsuzlukların sebebi; etkinlik ile adalet ilkesi arasında var olan değişimden (trade off) yani, vergi reformunun öncelikli amacının rekabet ortamını iyileştirmek ve iktisadi etkinliği artırmak olmasından kaynaklanmaktadır. İlkeler Reformun Sonuçları Değ.* Vergi gelirleri içindeki dolaysız vergi payının azalması, dolaylı vergi payının artması, Artan oranlı vergi tarifesinin kaldırılması, Vergi yükünün tüketim vergilerine kaydırılması, Ayrımcı düzenlemelerin tamamına son verilmesi, Yüksek tutarda geçim indirimi ve sistemin gizli artan oranlı uygulanması, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin düşmesi, Vergi tabanında yer alan indirim, istisna ve muafiyetlerin kaldırılması, mükelleflerin farklı oranlarda vergilendirilmesi uygulamalarına son verilmesi, - Adalet İlkesi Açısından Tablo 76: Reform Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi 111 World Bank, Country Classification 2008, http://web.worldbank.org/ 252 + + + + Etkinlik İlkesi Açısından Basitlik İlkesi Açısından Diğer İlkeler Açısından Vergi yükünün düşmesi, Dolaysız vergi oranlarının radikal bir biçimde düşürülmesi, Emek talebi ve reel ücretlerin artması (işsizliğin düşmesi), Düz oranlı vergi sistemine geçilmesiyle sistemin basitleştirilmesi, Vergi ve diğer yapısal reformlarla birlikte ekonomik büyümenin sağlanması, Dolaysız vergi oranlarının düşürülmesi ve AB’ye tam üyelik sürecinin başlamasıyla yabancı sermaye yatırımlarının artması, Vergi tabanındaki genişleme ve vergi gelirlerinin artmasıyla bütçe açığı ve kamu borç stokunun düşmesi, Sosyal güvenlik yükünün düşürülmesi, Kayıt dışı faaliyetlerin azalması, Kar payları üzerindeki çifte vergilemeye son verilmesi, Bölgesel yönetim ve belediyelere sınırsız vergileme yetkisi verilmiş, merkezi hükümet ile bu idarelerin gelir paylaşımının yeniden düzenlenmesi, Mesleki kazançların daha düşük oranda vergilendirilmesi çalışanların vergi arbitrajına başvurmalarına neden olması, + + + + + Artan oranlı tarifenin kaldırılarak düz oranlı vergi sistemine geçilmesi, Geçim indirimi dışında vergi tabanındaki istisna, muafiyet ve indirimlerin kaldırılması, Beyannamelerin küçülmesi, beyan işlemlerinin kolaylaşması Sistemin sadeleşmesiyle uyum maliyetlerinin azalması, Bazı vergilerin (servet, alım-satım işlemi vergisi) yürürlüğüne son verilmesi, Vergi kaçağının azalması, Küçük işletmeler ve büyük çaplı yatırımlara tanınan indirimli vergi oranı avantajına ve sermaye kazançlarının farklı oranda stopajına son verilmesi, Eyaletlere bazı vergiler açısından sınırsız vergileme yetkisi verilmesi, + Tarafsızlık: -Gelir ve kurumlar vergisi oranlarının düşürülmesi ve eşitlenmesi, -Vergi ve sosyal güvenlik yükünün düşürülmesi, -Vergi kanunlarının bozucu etki ve zaaflarının elenmesi, Saydamlık: Sistemin basitleştirilmiş olmasının görülebilirliği artırması, Vergi İtaati: -Vergi gelirlerinin milli gelirden daha hızlı artması, -Kayıt dışı faaliyetlerin azalması, Verimlilik: Vergi tabanının genişlemesi, -Kamu borç stoku ve bütçe açıklarının küçülmesi. + + + + + + - + + + + + + + + + + + + + + * Değerlendirmede; vergi reformu sonucunda, reform ilkeleri bakımından ortaya çıkan olumlu durumlar (+), olumsuz durumlar (-) ile ifade edilmiştir. 4.1.3. Romanya 4.1.3.1. Vergi Reformunun Değerlendirilmesi 1989 yılında gerçekleştirilen devrim ile başlayan rejim değişikliği sürecinde ve 1997’de başlayan AB’ye giriş süreci boyunca gerçekleştirilen 253 reformlar sonucu Romanya ekonomisi geçiş ekonomisi olmaktan çıkıp, işleyen bir piyasa ekonomisine dönüşmüştür.112 2004 vergi reformu ise mali dönüşümün önemli ve son adımlarından biridir. Wismeth’e göre (2007:2-3) yeni vergi sistemi, sosyal piyasa ekonomisi ile uyumlu demokratik anayasanın bir parçası haline gelmiştir ve bu başarı aşağıdaki dört göstergeyle açıklanabilir: - Yeni gelir vergisi kanunu (düz oranlı vergi) piyasa aktivitelerinin teşviki üzerinde etkili olmuştur. - Vergi usul kanunu; vergileme sürecini ayrıntılı olarak kurala bağlamış ve hem idarenin hem de mükellefin yasal durumunu ayrıntılı olarak tanımlamıştır. - Bağımsız vergi müşavirliği mesleğinin profili kanunla belirlenmiş ve bu alanda yeni profesyoneller çalışmaya başlamıştır. - Vergi denetimi, işletmelerin vergiyle ilgili verilerini açık ve etkili bir şekilde inceleyerek yapılmaktadır. Saydığımız etkenlerin yanında, Romanya’nın ekonomik ve mali sistemini modernize ettiğinin daha da önemli olan bir başka göstergesi ise, ülkenin 2007 yılı başından itibaren AB’ye tam üye olmasıdır. Romanya, AB ile yürüttüğü müzakere sürecini, adaylık sürecinin birlikte başladığı diğer aday ülkelerden geç tamamlamıştır. Ancak, sürecin tamamlanmış olması Kopenhag ve Maastricht Kriterlerinin sağlandığının ve genel olarak yapılan reformların başarıya ulaştığının bir göstergesidir. Daha özelde 2004 vergi reformunun da, kısa vade de olsa, Romanya’yı istediği amaçlara yaklaştırdığını söyleyebiliriz. Yukarıda vergi reformunun temel amaçlarını; vergi gelirlerinin artırılması, Orta ve Doğu Avrupa’da mevcut vergi rekabeti koşullarına ayak uydurulması ve yabancı sermaye çekilmesi, vergi kayıplarının azaltılması ve ekonomik büyümenin sağlanması olarak sıralamıştık. Aşağıdaki tablolarda rakamlarla açıklamaya çalıştığımız üzere kısa dönemde de olsa, saydığımız amaçların hepsinde, daha çok AB sürecinin katkısı ile olumlu değişmeler gözlenmektedir. 112 Özel sektörün ekonomi içindeki payı; 2002 yılında %66,8’e (Curaj, 2006:5), 2004 yılında da %70’e ulaşmıştır (Romanya Ülke Profili: http://memory.loc.gov/frd/cs/profiles/Romania.pdf, 2006). 254 Romanya’nın 2004’de gerçekleştirdiği düz oranlı vergi reformu, Orta ve Doğu Avrupa kaynaklı vergi rekabetinin sonucudur. Estonya’nın 1994 yılında başlattığı vergileme akımı, 2001 yılında Rusya’nın da radikal bir biçimde vergi oranlarını indirerek, düz oranlı vergilemeye geçmesiyle bu uygulamayı seçen ülke sayısı artmış, Doğu Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamı düz oranlı vergilemeye geçmiştir. Vergi reformu sürecine diğer ülkelerden sonra başlayan Romanya, 2005 yılı başından itibaren düz oranlı vergilemeyi hem gelir hem de kurumlar vergisinde %16 oranında uygulamaya başlamıştır. 1999 yılında AB ile başlatılan müzakere sürecinin; istikrar ve AB pazarına girmek isteyen yatırımcılar üzerindeki etkisini, 2004 yılında düz oranlı vergilemeye geçerek daha da artıran Romanya, bu sayede yabancı yatırımcıların ilgisini çekmiş ve Tablo 77’de de görüldüğü gibi yabancı sermaye miktarını hem USD bazında hem de GSYİH’nin yüzdesi cinsinden artırmıştır. Tablo 77: Romanya Doğrudan Yabancı Sermaye (DYS) Girişleri Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007* DYS Girişi/GSYİH 2,8 2,9 2,5 3,7 8,5 6,7 9,4 6,1 DYS Girişi (Milyar USD) 1,0 1,1 1,1 1,8 6.4 6,5 11,4 9,8 Net Sermaye Girişi/GSYİH - - - 6,7 15,7 15,7 15,7 17,7 - - 3,0 7,2 9,0 6,3 11,6 Portföy Girişi/GSYİH - Kaynak: Piraeus Bank, 2005:4; IMF, 2008:7; The Economist, 2007:23, 170; www.wiiw.at /pdf/wiiw-wifo_fdı_June02_summary_eng.pdf uzantılı web adresindeki tablolardan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 2007 yılı beklentisidir. Tablodan da görüldüğü üzere 1999-2006 döneminde Romanya’ya gelen yabancı sermaye miktarı GSYİH’nin yüzdesi olarak, 2005 yılındaki küçük gerileme hariç, sürekli artış göstermiştir. USD cinsinden verilmiş yabancı sermaye giriş tutarlarına baktığımızda 2002’den bu yana artışın kesintisiz devam ettiği görülebilir. 2002-2006 yılları arasındaki yabancı sermaye girişi; GSYİH’nin yüzdesi olarak yaklaşık 3,7 kat, USD cinsinden ise 10,3 kat artmıştır. Bu iki artış rakamı arasındaki farkın büyük olmasının nedeni; bu dönemde Romanya ekonomisinin hızlı büyümesine, RON’un değer kazanmasına ya da USD’nin değer kaybetmesine bağlanabilir. 255 Romanya, direkt yabancı yatırımları yanında önemli miktarda portföy yatırımı ya da sıcak para çekmektedir. Tablo 77’de verilen net sermaye girişlerinden doğrudan yabancı sermaye girişleri çıkartıldığında, ülkeye portföy yatırımları amacıyla gelen sıcak para miktarı bulunabilir. 2003-2006 yılları arasında hem portföy yatırımları 2,1 kat, doğrudan yatırımlar ise 2,5 kat artış göstermiştir. 2007 yılında AB’ye tam üye olan Romanya’da, bir önceki yıla göre portföy yatırımlarının 1,8 kat artması, doğrudan yabancı sermaye girişlerinin ise %35 düşmesi beklenmektedir. Romanya’nın yabancı sermaye çekebilmek amacıyla vergi rekabetinin bir parçası olarak başlattığı düz oranlı vergi uygulaması, bölge ülkelerine göre gecikmiş bir uygulamadır. 1999 yılında birlikte aday olunan ülkeler ve diğer Doğu Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında Romanya en az yabancı sermaye çeken ülkelerden biridir. Romanya, yabancı sermaye girişleri bakımından (GSYİH’nin yüzdesi) AB 8 ve AB 15 ülkeleriyle kıyaslandığında 2003 yılına kadar onların ortalamasının altında, bu yıldan sonrada onların ortalamasının üstünde yabancı sermaye çekmiş; Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle kişi başına düşen yabancı sermaye stoku bakımından kıyaslandığında ise 1999-2006 döneminde Macaristan, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Litvanya, Polonya, Letonya ve Bulgaristan’ın ardından sonuncu olmuşdur (Pauwels ve Ionita, 2008:1). 2004 reformu ile beklenen bir başka etki ise diğer ülkelerdeki düz oranlı vergi tecrübeleri doğrultusunda vergi hasılatında artış beklenmesidir. 2004 vergi reformu ile gelir ve kurumlar vergisi oranlarındaki ciddi indirimlere rağmen beklenen artışın, aşağıda Tablo 78’de yer verdiğimiz vergi hasılatı toplamlarına bakıldığında, günümüze kadar gerçekleştiği ve bundan sonraki yıllarda da artış beklentisinin devam ettiği görülebilir. Tablodan izlenebileceği üzere, 2005 yılında düz oranlı sisteme geçiş ile dolaysız vergilerin hasılatında GSYİH’nin %0,7’si kadar bir düşüş olduğu, fakat 2006’da tekrar eski seviyesine geldiği görülebilir. Dolaysız vergilerde 2006’da başlayan hasılat artışının sonraki yıllarda da devam etmesi beklenmektedir. 2004 vergi reformunun en önemli iki adımı olan; gelir vergisindeki artan oranlı tarifenin kaldırılarak yerine %16 oranının uygulanmaya başlaması ve kurumlar vergisindeki %24 oranının gelir vergisiyle eşitlenmesinin doğal sonucu olarak, bu vergilerin hasılatlarında düşme beklenmesi normaldir. Ancak daha önceki uygulamada ayrı ve çok düşük oranda vergilendirilen bazı kişisel gelir kaynaklarının reformla vergi 256 tabanına dahil edilmesiyle, yatay eşitliği garanti etmek için vergi tabanı genişlemiş, oranlar düşürülmüştür (Ionita, 2006:1-3). Tablo 78: Romanya Vergi Gelirleri ve Vergi Yükü (GSYİH’nin %’si) Yıllar 2004 2005 2006 2007* 2008* 2009* Vergi Gelirleri Toplamı 18,1 18,2 19,8 21,7 21,7 22,6 a. Dolaylı Vergiler 11,8 12,7 13,5 14,4 14,5 14,9 b. Dolaysız Vergiler 6,3 5,6 6,3 7,2 7,2 7,7 Sosyal Güvenlik Primleri 9,3 9,7 9,4 9,6 9,4 9,1 Diğer Gelirler** 4,5 4,2 4,7 5,3 6,0 6,1 Toplam Gelirler*** 31,9 32,1 33,9 36,5 37,1 37,8 Vergi Yükü 27,9 27,9 29,2 31,2 31,1 31,7 Kaynak: Romania’s Government, Convergence Programme, 2007:73-76; Eurostad (European Commision, Taxation and Customs Union), “Taxation Trend in the European Union”, Part III-Development in the Member States: Romania, http://ec.europa.eu/, Erişim: 30/07/2008:192-195). * 2007, 2008, 2009 yılları verileri tahmini tutarlardır. ** Diğer Gelirler; mülkiyet gelirleri ve diğer gelirler toplamıdır. Vergi dışı gelirler olarak ifade edilen bu gelirler kamuya ait işletme gelirleri, lisans, para cezaları ve servis ücretlerinden elde edilmektedir. *** Bütçe gelirlerinin ayrıntısı konusunda Romanya Ekonomi ve Maliye Bakanlığının www.mfinante.ro adresine bakınız. Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, ilk yıl gelir ve kurumlar vergisinde beklentiler dahilinde hasılat azalışı olmuştur. Ancak Curaj’ın (2006:5) ifade ettiği üzere; reformun ekonomik etkileri 2006 yılından itibaren görülmeye başlamıştır. GSYİH’nin yüzdesi olarak 2004 ve 2005 yılında aynı %27,9 ile düzeyde seyreden vergi yükü, 2006 yılında %29,2 olmuştur ve 2009 yılına kadar bu oranın %31,7’ye kadar çıkması beklenmektedir. Vergi yükünün artmasındaki en önemli neden ise dolaylı vergi yükünün yükselmesidir. 2004 reformu ile vergi oranlarında yapılan indirim dolaylı vergilere yansımamıştır. Hatta dolaylı vergi tabanında genişlemeler de olmuş, bu sayede dolaylı vergi hasılatı artmıştır. Romanya’da yapılan vergi reform ve değişiklikleri sonucu ekonomik istikrarın ve büyümenin sağlanmasında, vergi hasılatlarının artmasında, yabancı sermaye girişinde olumlu katkılar sağlamasına rağmen, toplam vergi hasılatı içindeki dolaylı-dolaysız vergi 257 uyumu bozulmuştur. Aşağıdaki Tablo 79’da 1993-2005 yıllarında, toplam vergi hasılatı içindeki dolaylı-dolaysız vergi payının değişimi verilmiştir. Tablo 79: Romanya Vergi Hasılatının Dolaylı ve Dolaysız Vergilere Göre Dağılımı Yıllar Dolaylı Vergiler % Dolaysız Vergiler % Toplam Hasılat Yıllar Dolaylı Vergiler % Dolaysız Vergiler % Toplam Hasılat 1993 49,5 50,5 100 2000 82,1 17,9 100 1994 52,3 47,7 100 2001 69,5 30,5 100 1995 45,4 54,6 100 2002 74,3 25,7 100 1996 49,3 50,7 100 2003 78,7 21,3 100 1997 57,5 42,5 100 2004 76,5 23,5 100 1998 68,7 31,3 100 2005 73,6 26,4 100 1999 71,8 28,2 100 Kaynak: Lazar, 2005:122 (Romanian Statistic Institute-Annual Reports). Romanya’da 1997’ye kadar olan dönemde, vergi hasılatının dolaylı ve dolaysız vergiler arasındaki dağılımının iyi derecede olduğunu söylenebilir. Ancak dolaysız vergilerdeki azalmanın süreklilik göstermesi dolaylıdolaysız vergileme dengesinin bozulmasına neden olmuştur. 2000 yılına kadar dolaylı vergiler lehine, hızlı ve istikrarsız bir değişim gösteren denge; 2000 yılından sonra, 2001 yılı hariç, dolaysız vergiler lehine yavaş bir değişim göstermiş, 2005 yılında toplam vergi gelirleri içindeki dolaylıdolaysız vergi payı %73,6-%26,4 düzeyine gelmiştir. Tablo 79’da da görüleceği üzere, 1993 yılında toplam vergi gelirlerinin yarıdan fazlası dolaysız vergilerden elde edilmiş ve bu yıldan sonra 1995 ve 1996 yılları hariç sürekli gerileyen dolaysız vergi hasılatı 2000 yılında %20’nin de altına düşmüştür. Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı 2000 yılında %82,1 ile en yüksek seviyesine çıkmış, bu yıldan sonra düzensiz seyir izlese de genel eğilimi düşme yönündedir. Ancak, 2005 yılında gelinen noktada dolaylı vergi payının hâlâ %73,6 düzeylerinde olması vergilemede dikey adalet açısından olumsuz bir durumdur. Vergi hasılatı içinde dolaylı vergilerin payının sürekli artması, 1992’de KDV, 1993 yılında ÖTV kanunlarının çıkmasına ve sonraki yıllarda 258 dolaylı vergilerin kapsamlarının genişletilmesine bağlanabilir. 1998-2006 yılları arasındaki konsolide bütçe gelirlerini kıyasladığımızda, bu dönemde kurumlar vergisinin 5,3 kat, gelir vergisinin 5,3 kat, KDV’nin 7,1 kat, ÖTV’nin 16,7 kat ve gümrük vergisinin 1,7 kat arttığını hesapladık.113 Rakamlar nominal de olsa, dolaylı vergilemenin en önemli örnekleri olan ÖTV ve KDV hasılatının dolaysız vergilerden çok daha hızlı artması dolaylıdolaysız vergi uyumunu bozmuştur. Tablodaki oranları, 2000 yılında KDV oranının %19’a ve 2004 yılında düz oranlı vergilemeye geçiş ile vergi oranlarının %16’ya düşürülmesini içeren oran değişiklikleri ile değerlendirdiğimizde, bu değişikliklerin dolaylı-dolaysız vergi uyumuna aksi şekilde etkilediği görülmektedir. Vergi gelirlerinin dolaylı-dolaysız vergiler arasındaki dağılımı yanında, alt hükümetler arasındaki paylaşımı da önemlidir. Romanya’daki federal yapı, AB yerel yönetim politikası ve rekabet koşulları nedeniyle 2003 mali reformu ile yerel idarelerin gelirlerinin artırılması hedeflenmiştir. 2004 yılı başından itibaren kendi vergi gelirlerini toplayan yerel idarelerin, merkezi bütçeden aldıkları pay azaltılarak (Leonardo ve diğ., 2006:97), yerinden yönetimlerin vergi toplamadaki etkinliğinden yararlanılmak istenmiştir. Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Romanya’da da kayıt dışı ekonomik faaliyetler toplam ekonomi içinde önemli bir yer tutmaktadır. Lazar’a göre (2005:121), hükümetlerin, mali baskılar ve karmaşık mali politikaların sonucu ortaya çıkan vergi kaçağını kontrol etmeleri zordur; bu zorluk Slovakya, Polonya ve Romanya’nın düz oranlı sisteme geçmesinin nedenlerinden biridir. Yapılan ampirik araştırmalarda kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin ispatlanan ana sebebi; genel olarak hane halklarının yaşam standartları veya kayıt dışı sektörlerde çalışarak elde edilen fiili gelir düzeyine daha fazla yoğunlaşılmasıdır (Albu, 2007:2). Sebepler benzer olsa da, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin tanımlanması ve ölçümünde farklılıklar vardır ve bu farklılıklar ortaya farklı rakamların çıkmasına neden olmaktadır. Örneğin; Albu (2007:1), Romanya’da bölgesel düzeyde kayıt dışılığın ölçümlenmesi üzerine yaptığı araştırmasında, 2000 yılı sonrasında istatistik enstitüsünün GSYİH’nın %20-22’si olarak açıkladığı kayıt dışı faaliyetlere, 113 Veriler; Romanya Ekonomi ve Maliye Bakanlığının www.mfinante.ro adresinde yer alan konsolide bütçe gelirleri esas alınarak hesaplanmıştır. 2002 yılı ve sonrasında kullandığımız veriler tahmini verilerdir. 259 GSYİH’nin %7’si düzeyinde olan kırsal bölgelerdeki yasal ama kayıt dışı olan öz tüketimi de dahil ederek, kayıt dışı ekonominin %27-%29 olduğunu ifade etmiştir. Aşağıdaki tabloda ise Romanya Maliye Bakanlığının 2000 sonrası döneme ilişkin verileri aktarılmıştır. Tablo 80: Romanya Kayıt Dışı Ekonomi Verileri (GSYİH’nin %’si) Yıllar 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Kayıt Dışı Ekonomi /GSYİH 18,6 18,0 17,5 17,0 16,0 15,5 Kaynak: Roman, Roman ve Sendroiu, 2006:54 (The Minister of Public Finance’den almış)114 Romanya’da son dönem hükümetleri, kayıt dışı ekonominin toplam ekonomik büyüklük içindeki ağılığını düşürmüşlerdir. Yukarıdaki tablodan 2001-2006 yılları arası kayıt dışı ekonominin her yıl ortalama 0,62 puan düşüş gösterdiği görülmektedir. Ancak ülkedeki kayıt dışılığın ana sebeplerinden biri olan, uzun dönem geniş kapsamlı yolsuzluk (corruption), idari kurumların zayıflığı, boğucu bürokrasi, tamamlanamamış yasalara bağlı olarak günümüzde de sürmektedir (Paraipan, 2005). Kayıt dışı faaliyetlerle mücadelede mali olarak vergi oranlarının düşürülmesi yanında, politik ve idari olarak da çalışmalar yapılmaktadır. Yolsuzlukla mücadelede idari kararlılığın bir göstergesi olarak Adalet Bakanlığına bağlı “Kara Para Aklama” ve “Mali Kaçakçılık” şubeleri kurulmuştur (SAR, 2006:21). Ülkedeki ekonomik sorunlardan biri de kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle bağlantılı olan kayıt dışı istihdamdır. Romanya’da son yıllarda, Tablo 81 ve 82’de de görüleceği üzere, %5’in üzerinde ve istikrarlı bir şekilde büyümüş, işsizlik rakamları neredeyse üçte bir oranında azalmış, enflasyon %5’in altına gerilemiş, kamu bütçe dengesi ve borç stokunda olumlu gelişmeler sağlanmıştır. Ancak, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi kayıt dışı istihdam oldukça yüksektir. Lerintiu’ya (2008) göre, OECD Gelişim Merkezinin Temmuz 2008’de yayımladığı raporda; toplam istihdamın %20-50 arasında değişen kayıt dışı istihdam oranları Meksika ve Türkiye ile karşılaştırılabilir bir düzeydedir. 114 Romanya İstatistik Enstitüsünün verilerine göre; 2007 yılında GSYİH’nin %21’i olan kayıt dışı ekonomi, USAID’in verilerine göre %45 düzeyindedir. 260 Tablo 81: Romanya Makro Ekonomik Veriler: Büyüme, İşsizlik, Enflasyon (%) Yıllar 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008* Reel Büyüme 5,7 5,1 5,2 8,4 4,2 7,9 6,0 5,8 Enflasyon Oranı** 34,5 22,5 15,3 11,9 9,0 6,6 4,8 4,7 İşsizlik Oranı 8,1 7,2 6,3 5,9 5,2 3,8 3,5 9,1 Kaynak: IMF, 2008:65; Curaj, 2006:3-7; www.worldwide-tax.com’dan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 2008 verileri beklentidir. ** Tüketici fiyatları endeksi yıllık ortalaması verileridir. Romanya, 1993 yılından günümüze kadar olan dönemde Uzakdoğu ve Rusya krizinin yaşandığı yıllar (1997, 1998, 1999) hariç, reel olarak sürekli büyümüştür. Ülkenin enflasyonla mücadele süreci ise zorlu geçmiştir. Yüksek enflasyonla mücadelede de uzun dönemli başarı sağlaması sonucu 2000 yılından sonra %30’lar düzeyine gerileyen enflasyon ilk defa 2005 yılında tek haneli rakamlara inmiştir. Buna bağlı olarak bol sıfırlı ve değersiz Ley’den (ROL) dört sıfır atılarak, Yeni Ley (RON) tedavüle konulmuştur. Tablo 82: Romanya’da Bütçe Dengesi ve Kamu Borçları (GSYİH’nin %’si) Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 Bütçe Dengesi -3,6 -3,1 -3,1 -1,5 -1,2 Kamu Borçları 31,3 28,8 28,3 27,3 23,1 Kaynak: Piraeus Bank, 2005:6 Piyasa ekonomisine geçiş ve AB’ye giriş sürecinde devam eden yapısal reformlarla ülkedeki yatırımların artması, özel sektörün gelişip güçlenmesi sağlamış ve bunlara bağlı olarak da uzun dönemli büyüme süreci başlamıştır. Temel makro ekonomik göstergelerdeki iyileşme süreci içinde enflasyon ve işsizlik oranları da düşmüş, mali reformlar kapsamında sistemin basitleştirilmesi, vergi oranlarının 2005 yılı başından, sosyal güvenlik işveren priminin 2006 yılı başından itibaren indirilmesiyle vergi hasılatları artmıştır. Hasılattaki artışa bağlı olarak bütçe dengesi ve kamu kesimi borç stokunda da olumlu değişimler gözlenmeye başlanmıştır. Ancak gelişmekte olan bir ülke olarak Romanya’nın, gelir dağılımında adaletin 261 sağlanması, kayıt dışı istihdam ve ekonomik faaliyetlerin azaltılması gibi çözmesi gereken önemli sorunları vardır. Sonuç olarak, geçiş süreci öncesinde 15 olan gelir vergisi dilim sayısı (Varquez ve McNab, 2000:14) 2004 vergi reformu ile tek marjinal orana düşürülmüştür. Bu vergi reformunun ardından mali yükümlülükler alanında önemli düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda daha önce %32 olan işveren payı, 2006 yılı başından itibaren 2,75 puan azaltılarak, %29,25’e düşürülmüştür (Toader, 2007:4). Dolaylı vergilemeye ağırlık verilmesi ve dolaylı vergi yükünün artması ise vergileme adaletini olumsuz etkilemiştir. Socol ve diğerlerine (2007:4) göre; düz oranlı vergi reformu yüksek gelir düzeyinde bulunanlar lehine, düşük gelirli ailelerin aleyhine olmuştur ve Mercury Research’ın yaptığı bir araştırmaya göre halkın %65’i düz oranlı vergi uygulamasının yaşam standartlarını düşüreceğini beklemektedir. Aslında düz oranlı sistemin benzer olumsuzluklarını incelediğimiz diğer ülkelerde de (Slovakya ve Rusya) görmekteyiz. 4.1.3.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Romanya, 2004 yılında bölgesel bir eğilim sonucu yaptığı düz oranlı vergi reformunun ve bu dönemde AB ile yürüttüğü müzakere süreci kapsamında yapılan diğer reformların mali konularda ve makro ekonomi üzerindeki olumlu etkileri sonucu Kopenhag ve Maastricht Kriterlerini sağlayarak 2007 yılında AB’ye tam üye olmuştur. AB’ye tam üyelik bakımından Slovakya’nın yaşadığı tecrübeleri yaşayan Romanya’nın, düz oranlı vergi reformu ile hedeflediği reform ilkeleri bakımından Rusya ve Slovakya ile benzer sonuçları elde ettiği söylenebilir. Yani Romanya vergi reformu, Rusya ve Slovakya uygulamasında olduğu gibi adalet ilkesinin gerçekleştirilmesi bakımından tatmin edici olmasa da, etkinlik, basitlik, vergi itaati, verimlilik ve saydamlık ilkeleri bakımdan vergi sistemine olumlu katkıları olan bir reformdur. Aşağıdaki Tablo 83’de, 2004 reformu, reformla ulaşılmak istenen ilkeler bakımından değerlendirilmiştir. 262 Tablo 83: Romanya Reform Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Etkinlik İlkesi Açısından Adalet İlkesi Açısından İlkeler Reformun Sonuçları Değ.* Dolaysız vergi gelirlerinin yavaş, dolaylı vergi gelirlerinin hızla artması, Artan oranlı vergi tarifesinin kaldırılması, Toplam vergi hasılatı içinde dolaylı vergi payının çok yüksek olması, Tarımdan ve gayrimenkulden elde edilen gelirlerin vergi tabanına katılması, 2009 yılına kadar küçük işletme kazançlarının düşük oranda vergilendirilmeye devam edilmesi, Geçim indirimi sayesinde, düz oranlı tarifenin gizli artan oranlı hale gelmesi, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde düşme eğilimi görülmesi (hala yüksek), Bazı vergi kolaylıklarının uygulanmasına devam edilmesi, Farklı vergi oranı uygulamalarına (kumar kazançları hariç) son verilmesi, Vergi yükünün artması, Üretim üzerindeki vergilerin düşürülmesi, Sosyal güvenlik primlerinin ve sosyal güvenlik yükünün düşürülmesi, Emek talebi ve reel ücretlerin artması, işsizliğin düşmesi, Düz oranlı vergi sistemine geçilmesiyle sistemin basitleştirilmesi, Vergi reformu ve AB müzakere süreci ile yatırımların, yabancı sermaye girişinin ve büyüme oranının artması, Vergi tabanındaki genişleme ve vergi yükündeki artışa bağlı olarak bütçe açığı ve kamu borç stokunun azalmasında iyileşme görülmesi, Denetim, müşavirlik konularında yeni yasal düzenlemeler yapılması, Kayıt dışı faaliyetlerin azalması, Kar paylarının tüzel kişilere (%10) ve gerçek kişilere (%16) dağıtılması üzerinde çifte vergilemenin devam etmesi, Sağlık, motorlu taşıtlar, emlak, konaklama gibi vergilerin yerel yönetimlerce vergilendirilmesi denetim ve tahsilatta etkinlik sağlayıcı nitelikte olması, + + + + + + + + + + + + + 263 Basitlik İlkesi Açısından Artan oranlı tarifenin kaldırılarak düz oranlı vergi sistemine geçilmesi, Vergi tabanındaki bazı vergi kolaylıklarının ve oransal farklılıkların uygulamasına devam edilmesi, Beyannamelerin küçülmesi, beyan işlemlerinin kolaylaşması Sistemin sadeleşmesiyle uyum maliyetlerinin azalması, Vergi kaçağının azalması, Yerel yönetimlere vergileme yetkisi verilmesi, + + Diğer İlkeler Açısından Tarafsızlık: -Gelir ve kurumlar vergisi oranlarının düşürülmesi ve eşitlenmesi, -Vergi yükünün artması, -Sosyal güvenlik yükünün düşürülmesi, -Teşvik uygulamalarına devam edilmesi, Saydamlık: Sistemin basitleştirilmiş olmasının görülebilirliği artırması, Vergi İtaati: -Vergi gelirlerinin milli gelirden daha hızlı artması, -Kayıt dışı faaliyetlerin azalması, Verimlilik: Vergi tabanının genişlemesiyle vergi hasılatının artması, -Kamu borç stoku ve bütçe açıklarının küçülmesi, Uygunluk: Ödeme zamanlarının korunması. + + + - + + + + + + + * Değerlendirmede; vergi reformu sonucunda, reform ilkeleri bakımından ortaya çıkan olumlu durumlar (+), olumsuz durumlar (-) ile ifade edilmiştir. 4.1.4. Meksika 4.1.4.1. Meksika Vergi Reformunun Değerlendirilmesi Meksika’da 2008 vergi reformu kapsamında ticari ve kurumsal işletmelerin IETU kapsamına alınması, varlık vergisinin kaldırılması, nakit mevduat vergisinin kabulü, özel tüketim vergisi kapsamına şans oyunları ve yarışmalardan elde edilen ödüllerin ve bazı petrol ürünleri üzerine yerel ek verginin konulması, ÖTV kapsama giren diğer ürünlerin vergi oranlarının artırılması, 2012 yılında motorlu taşıtlar vergisinin kaldırılacak olmasıyla gelir, harcama ve servet vergilemesi konularında önemli değişiklikler yapılmıştır. İdari, denetim ve vergileme yetkisinin paylaşımı konularında reform kapsamında “federal hükümetinin vergileme yetkilerinin kongre aracılığıyla eyalet ve belediyelere paylaştırması, bu kapsamda federal vergi tabanında paylaşım ve yerel vergileme yetkisi verilmesi mali federalizmin artırılması” (Alvarez, 2007:24) konularında düzenlemeler yapılmıştır. Bu 264 değişikliklerin 2008 yılı başından itibaren yürürlüğünün başladığı, bir kısmının henüz yürürlüğe bile girmediği göz önünde tutulduğunda reformun uygulama sonuçlarının birkaç yıl içinde ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Ancak burada, reform kapsamında yapılan çalışmaların genel bir değerlendirmesini yapabiliriz. Meksika’nın 2008 reformu da dahil olmak üzere, 2000 sonrası dönemde yaptığı vergi reformları vergi hasılatlarının artırılması ve vergi sisteminin modernize edilmesi çabalarına yöneliktir. Vergi gelirlerinin gayrisafi yurtiçi hasılaya oranına bakıldığında hem diğer Latin ülkeleri arasında hem de OECD ülkelerine kıyasla bu oranın çok düşük olduğu görülmektedir. Aşağıdaki Tablo 84’de, Meksika’nın 1980’lerden günümüze bazı yıllara ait vergi ve vergi dışı gelirlerinin ayrıntısı verilmiştir. Tablodan da görüleceği üzere, toplam gelirler içindeki en büyük pay, petrol ve diğer gelirlerden elde edilmekte, gelir vergileri ikinci sırayı, katma değer vergisi de üçüncü sırayı almaktadır. Meksika, petrol ihracatında dünya dördüncüsüdür ve bunun yanında zengin gümüş rezervlerine sahiptir. Bu durum, ülkenin kamu gelirlerine de yansımaktadır. Tablodan da açıkça görüldüğü üzere, 1980’lerden bu yana ülkenin vergi dışı kaynaklardan elde ettiği gelirler, toplam vergi gelirlerinin %30’undan fazladır ve bu oran, son yıllarda %40’ı da aşmıştır. Meksika hükümetlerinin vergi gelirlerini artırmak adına yaptıkları reformların Tablo 84’deki verilere göre pek etkili olmadığı söylenebilir. Hatta KDV dışında vergi gelirlerinde bir artış sağlamadığı, tam tersi gelir vergileri ve ithalat vergilerinde bir düşüşün, ÖTV hasılatlarında ise bir istikrarsızlığın olduğu görülmektedir. 265 Tablo 84: Meksika Federal Devlet Gelirleri (GSYİH’nin %’si) Yıllar 1980 1990 1994 2000 2005 Gelir Vergileri 5,5 4,9 5,1 4,7 4,6 Katma Değer Vergisi 2,7 3,5 2,7 3,4 3,8 Özel Tüketim Vergisi 1,0 1,3 2,0 1,5 0,6 İthalat Vergisi 1,0 0,9 0,9 0,6 0,3 Diğer Vergi Gelirleri 0,5 0,5 0,6 0,3 0,4 Petrol ve Diğer Gelirler 4,5 5,1 4,2 5,2 7,2 Toplam Vergi Gelirleri 10,8 11,1 11,3 10,6 9,7 Toplam Gelirler 14,9 16,2 15,5 15,8 16,9 Vergi Gelirleri/Toplam Gelirler (%) 72,48 68,51 72,90 67,08 57,39 Petrol Gelirleri/ Toplam Gelirler (%) 30,20 31,48 27,09 32,91 42,60 Gelirler Gelir Vergileri/Top. Vergi Gelirleri 50,92 44,14 45,13 44,33 (%) Kaynak: Alvarez, 2007:18-19’da yer alan tablolardan oluşturulmuştur. 47,42 2008 reformu, vergi hasılatlarının artırılması bakımdan daha etkili olabilecek özellikler taşımaktadır. Bu reform kapsamında, dünyada son dönemdeki uygulamalarda olduğu gibi gelir vergisi oranların düşürülmesi, hatta düzleştirilmesi, sistem içinde yer alan istisnaların sayılarının azaltılması ileriki yıllarda gelir vergisi hasılatlarına olumlu gelişmelere sebep olabilir. Yine bu uygulamanın paralelinde kayıt dışı ekonomi ile mücadele kapsamında otomatik kontrol sağlayıcı nakit mevduat vergisinin kabul edilmesi ve yerel yönetimlerin denetim yetkilerinin artırılması bu beklentiyi güçlendirmektedir. Yine 2008 reformu kapsamında ÖTV oranlarının sigarada %45,45, puro ve diğer tütün ürünlerinde %68,75 artırılması, vergi hasılatına önemli katkı sağlayacaktır. Yine ÖTV konusuna şans oyunları ve yarışmalardan elde edilen ödüllerin de dahil edilmesiyle, vergi tabanında genişlemenin söz konusu olacağı ve bu nedenle de vergi hasılatı artışına katkı yapacağı söylenebilir. ÖTV konusundaki bu düzenlemelere ilave olarak, yerel yönetimlere kaynak olacak ek verginin konulması ve yerel yönetimlerin denetim yetkilerinin artırılması sayesinde hem yerel yönetimlere gelir sağlayacağı, hem de idari etkinliğin artıracağı 266 söylenebilir. Hem vergi tabanını genişletici hem de vergi oranlarını önemli oranda artırıcı bu düzenlemelerle, ÖTV hasılatlarının istikrar kazanması ve önemli oranda artması beklenebilir. Son reform içerisinde KDV alanında önemli bir değişme olmamakla birlikte daha önceki reformların etkileri sonucu, özellikle “2001 reformu kapsamında KDV konusundaki istisnaların sayısının azaltılmasıyla” (OECD, 2004:91), sonraki yıllarda KDV hasılatlarında artış olmuştur. Son reform içinde kayıt dışı ekonominin küçülmesine yönelik yapılan düzenlemelerin de, dolaylı olarak KDV hasılatına olumlu katkı sağlayacağı söylenebilir. Dış ticaretten alınan vergilerde 1994 yılından itibaren başlayan ciddi azalma ise Meksika’nın bu yıl NAFTA’ya üye olmasından kaynaklanmaktadır. Meksika bu birliktelik ile dış ticaretini liberalleştirmiş, dünyadaki ekonomik entegrasyona bağlı olarak etkili büyüme beklentilerin arttığı bu dönemde, pek çok ülkede olduğu gibi gümrük vergilerini daha da azaltmıştır (OECD, 2002:3). Meksika dışındaki Orta Amerika ülkelerinde dış ticaret vergileri gayrisafi yurtiçi hasılanın %1’i düzeyinde seyrederken, Güney Amerika ülkelerinde 1990’lı yıllarda bu oran %2-%3 düzeyinde olup, aynı dönemde Meksika’ya göre iki üç kat yüksektir (Lledo, Schneider ve Moore, 2004:23). Diğer Latin Amerika ülkelerine nazaran zaten düşük olan gümrük vergisi hasılatları son yıllarda gayrisafi yurtiçi hasılanın %0,3’üne kadar düşmüştür. Tablo 84’de gözlemlenebilen bir başka değişim ise, 1980’de %50’ler düzeyinde olan gelir vergilerinin toplam vergiler içindeki payının 1990’dan sonra %44-%47 aralığına düşmesidir. Vergileme adaleti bakımından eleştirilen bu durum, gelişmekte olan bir ülke için olumlu görülebilir. Ancak, Türkiye’nin %70’lere varan dolaylı vergi ağırlığı ile kıyaslandığında sistemin daha adil olduğu izlenimini vermektedir. Meksika; düşük vergi yükü, NAFTA üyeliği ve dış ticaretin liberalleşmesi ile yabancı sermaye yatırımları için cazip hale gelmiş, Tablo 85’de de görülebileceği üzere, özellikle 2000 sonrasında önemli miktarda doğrudan yabancı sermaye çekmeye başlamıştır. 1994-2004 yılları arasından 22,2 milyar USD olan net doğrudan yabancı sermaye girişi, 2000 sonrası dönemde hem artış göstermiş hem de istikrarlı bir şekilde devam etmiştir. Günümüzde ise yıllık 20 milyar USD civarında yatırım çekmektedir. 267 Tablo 85: Meksika’da Doğrudan Yabancı Sermaye Girişleri ve Reel Büyüme Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 2007* 2008* 2009* DYS Girişi (Milyar USD) 19,4 15,3 22,4 19,7 19,0 21,3 21,5 22,5 DYS/GSYİH (%) 3,0 2,4 3,3 2,6 2,3 2,4 2,4 2,4 Reel Büyüme (%) 0,8 1,4 4,2 2,8 4,8 3,1 3,5 3,5 Kaynak: The Economist, 2007:148, 154, 212, 213’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * Tahmini verilerdir. 1994 yılında NAFTA üyesi olan Meksika, 2007 yılına kadar bu üyelik sonucu ihracatını 60,8 milyar USD’den, 248,8 milyar USD’ye çıkartmıştır ve serbest ticaret birliğinin de etkisi ile ihracatının yaklaşık %88’ini NAFTA ülkeleri olan ABD (%85,7) ve Kanada (%2) ile yapmaktadır (Bumin, 2007:2; Arı, 2004:9). Meksika, NAFTA üyeliği sonrasında dış ticaretteki genişleme yanında, aşağıdaki tabloda yer verdiğimiz üzere işsizlik, enflasyon, kamu borç stoku gibi temel mali göstergeler bakımından da olumlu ve istikrarlı bir değişim göstermiştir. Benzer etkileri on yılı aşkın süredir AB ile Gümrük Birliği içinde olan Türkiye’de de görmek mümkündür. Bu nedenle Türkiye’nin Gümrük Birliği ile Meksika’nın NAFTA üyeliği, dış ticaret, rekabet, ekonomik dönüşüm gibi sonuçlar bakımından birbirine benzemektedir. Tablo 86: Meksika’nın Temel Makro Ekonomik Verileri Yıllar 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 İşsizlik Oranı 2,6 2,8 3,0 3,3 3,2 3,6 3,2 Enflasyon Oranı (%) 4,4 5,7 4,0 5,2 3,3 4,1 3,8 Kamu Kesimi Dengesi /GSYİH -0,7 -1,2 -0,6 -0,1 0,1 0,0 0,0 Net Kamu Borç Stoku /GSYİH 42,0 43,5 44,0 36,8 35,3 32,5 31,5 Kaynak: Galindo ve Ros, 2008:203; IMF, 2009; CIA, 2008’den yararlanılarak hazırlanmıştır. Meksika’da, vergileme ile ilgili olarak göze çarpan bir başka husus ise aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Tablo: 87’de Meksika’nın sosyal güvenlik yükleri de dahil edilmiş, toplam vergi yükü ve OECD ülkeleri toplam vergi yükleri ile kıyaslanmıştır. Açık bir şekilde Meksika’da vergi yükünün OECD 268 ortalamasının toplam vergi yükünün neredeyse yarısı düzeyinde seyrettiği görülmektedir. Tablo 87: Meksika ve OECD Vergi Yükleri Yıllar 1985 1990 1995 2000 2003 2004 Meksika Vergi Yükü /GSYİH 17,0 17,3 16,7 18,5 19,0 19,8 OECD Vergi Yükü /GSYİH 32,9 34,2 35,1 36,6 35,8 35,9 Kaynak: Yılmaz, 2007(a):201’den yararlanılarak hazırlanmıştır. Meksika’da 2003 ve 2004 yıllarında gelir ve kâr üzerindeki vergilerin GSYİH’ye oranı sırasıyla 4,7 ve 4,6’dır. OECD ülkelerinde aynı yıllarda bu oranlar 12,4 ve 12,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu durum 1.149 trilyon USD’yi aşan gayrisafi yurtiçi hasılası ile büyük bir üretim gerçekleştiren Meksika’da, gelir vergilemesi alanında kişisel, kurumsal ve idari alanda etkinsizliklerin olduğunu göstermektedir ve ülkede mikro düzeydeki işletmelerin çokluğu, kayıt dışı ekonominin büyüklüğü yani vergi ödemeyen önemli bir kesimin varlığı ile açıklanabilir. Aşağıdaki Tablo 88’de, 2000 sonrası dönemde kayıt dışı ekonomik faaliyetlere ilişkin bilgiler yer almaktadır. Kayıt dışı ekonomi, Türkiye, Rusya, Brezilya gibi diğer gelişmekte olan ülkelerden daha düşüktür. Tablo 88: Meksika’da Yıllara Göre Kayıt Dışı Ekonomi Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Kayıt Dışı Ekonomi/GSYİH 26,96 27,52 28,24 28,81 28,76 28,13 27,20 27,50 Kaynak: Macias, 2008:18’den (INEGI’den alıntı) yararlanılarak hazırlanmıştır. Macias (2008:10-16), Meksika’daki kayıt dışı faaliyetleri, ülkenin son 30 yıllık verilerini kullanarak, MIMIC yöntemine göre hesaplamış ve GSYİH’nin %40-%30’u aralığında seyreden (1970’lerde GSYİH’nın %40’ı, 1980-2000 arası dönemde GSYİH’nin %30’u kadar) kayıt dışı ekonominin ana sebeplerinin vergileme, düşük ücret, ölçüsüz ve yanlış düzenlemeler olduğu sonucuna varmıştır. Kayıt dışı sektörle ilgili olarak, 2008 reformu içinde yürürlüğü başlatılan nakit mevduat vergisi kayıt dışı faaliyetler ve kara paranın bankacılık sektörünü kullanarak transferler gerçekleştirmesinin önüne geçmek amacını taşımaktadır. Bu uygulamaların başarı sağlayıp sağlamayacağı konusunda tartışmalar olsa da hükümetin kayıt dışı faaliyetler 269 üzerine gitmede kararlılığını göstermesi bakımından önemlidir. Sermaye çıkışı açısından bakıldığında, ülkenin cari açık problemi de olmaması ve kamu kesimi borç dengesinin makul düzeyde olması uygulamanın kararlılıkla yürütülebileceğinin bir göstergesi olabilir. Ancak, siyasi iradenin kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle mücadele yanında, vergi kaçakçılığına sebep olan durumları da ortadan kaldırması gerekir. Torgler’in (2003:15) 17 Latin Amerika ülkesi içerisinde “vergi ahlakı” üzerine yaptığı çalışmanın ampirik bölümünde, bu ülkeler içinde bireysel mükelleflerin ortalama %44,2’si “yolsuzluk” nedeniyle vergi kaçırdıklarını, Meksika’da ise bu oranın %54,6 ile tüm Latin Amerika ülkeleri içinde ikinci olduğunu göstermiştir. Sonuç olarak, tüm reform çalışmalarında vergi hasılatlarını artırmak isteyen Meksika hükümetleri yolsuzluğu azaltmalıdırlar. 4.1.4.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Meksika’nın petrol ve maden gelirleri sayesinde vergi gelirlerine olan bağımlılığının düşük olması, bu ülkede vergi reformlarının başarı şansını yükseltmektedir. Bu anlamda 2000 sonrasında yapılan kısmi nitelikli vergi reformlarının başarılı olduğu ve temel makro ekonomik verilerde iyileşme ve istikrar sağlandığı görülmektedir. 2008 vergi reformunun da temel vergileme ilkeleri kapsamında başarılı olması beklenebilir. Ancak, aşağıdaki Tablo 89’da da görüleceği üzere, daha önce ele aldığımız diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, Meksika’da da, adalet ve etkinlik arasındaki tercihler nedeniyle adalet ilkesinden tavizler verildiği, kayıt dışılık ve yolsuzluk nedeniyle vergi itaatinin yetersiz olduğu, eyaletler arası vergileme farkları nedeniyle bazı karmaşıklıkların olduğu, yapılan reformlarda finansman ihtiyacı doğrultusunda verimlilik amacı taşındığı söylenebilir. 270 Tablo 89: Meksika’da Reform Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Adalet İlkesi Açısından İlkeler Vergi Reformlarının Sonuçları Değ.* Gelir vergisi tarifesinin kademeli olarak düz oranlı hale getirilmesi, - Vergi gelirleri içinde dolaysız vergilerin ağırlığının (%47) gelişmiş ülkeler kadar olmasa da, çoğu gelişmekte olan ülkelerden yüksek olması, + Dolaylı vergi tabanındaki istisnaların azaltılması çabaları, + Yatırım ve istihdamın artırılması, gayrimenkul ve turizm sektörünün güçlendirilmesi amacıyla yeni istisnaların konulması, - Kar dağıtımında yıllara yaygın vergi indirimi uygulaması, - Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle mücadele kapsamında yeni önlemelerin alınması ve oranın çoğu gelişmekte olan ülkelerden düşük olması, + Petrol gelirlerine bağlı olarak vergi yükünün oldukça düşük olması, + Dolaysız vergi tabanının dar olması, - Gelir ve işletme vergisi (IETU) oranlarının kademeli olarak düşürülmesi, + Kişisel gelir ve düzleştirilmesi, işletme vergisi oranlarının eşitlenmesi ve Etkinlik İlkesi Açısından İstihdam ve yatırımları artırıcı teşviklerin uygulamaya konulması, + + + Düşük vergi yükünün yabancı sermaye yatırımlarını artırması, 2002-2007 yıllarındaki kademeli, 2008 yılındaki ani vergi indirimlerinin istikrarlı ekonomik büyümeye katkı sağlayamaması, - Dolaylı vergi tabanındaki kısmi genişlemeye rağmen dolaysız vergi tabanının nüfusa oranla çok sığ olması, - Vergi idaresinin modernizasyonu, denetimlerin artırılması ve bazı işlemlerin elektronik ortama taşınmasıyla uyum maliyetlerin düşmesi ve vergi itaatinde artış beklentisi, + Yönetimler arası vergi gelirleri paylaşımının yeniden düzenlenmesi ve denetim yetkisinin yerel yönetimlerle paylaşılması, + 271 Basitlik İlkesi Açısından Vergi tarifesinin düz oranlı hale getirilmesi uygulamasıyla iki aşamalı vergileme oluşması), (ancak IETU + Vergi kolaylıklarının sayısının azaltılması, oransal uygulama farklılıklarına son verilmesi ve uygulama birliği sağlanması, + Beyan işlemlerinin IETU ve KDV açısından kolaylaşması, + Uyum maliyetlerinin düşürülmesi ve gönüllü vergi itaatinin artması, + Vergi kaçağının azalması, + Eyaletlerin vergileme farklılıklarının devam etmesi, - Bazı vergilerin uygulamalarına kademeli olarak son verilecek olması, + Tarafsızlık: Düşük vergi yükü ve oranlarının caydırıcı etkisinin az olması, + Diğer İlkeler Açısından Saydamlık: Sistemin eskiye oranla basitleştirilmiş olması, Vergi İtaati: Gönüllü bildirimlerde artış, kayıt dışı faaliyetlerde azalma beklentisi, + + + -Dolaysız vergi hasılatının GSYİH’nın yüzdesi olarak artması, İktisadilik: Vergisel bazı işlemlerin elektronik ortama kaydırılması ile idari maliyetlerde düşme beklentisi, Verimlilik: -Nakit mevduat vergisinin yürürlüğe girmesi, + + + - ÖTV tabanının genişletilmesi ve oranlarının %50 artırılması, Uygunluk: Stopaj müessesinin geliştirilmesi ve ödeme zamanlarının korunması. + * Değerlendirmede; vergi reformu sonucunda, reform ilkeleri bakımından ortaya çıkan olumlu durumlar (+), olumsuz durumlar (-) ile ifade edilmiştir. 4.1.5. Brezilya 4.1.5.1. Brezilya Vergi Sistemi ve Değişikliklerin Değerlendirilmesi Brezilya’nın günümüzdeki vergi sistemi, 1967 vergi reformu ve 1988 Anayasa değişikliği ve devamındaki vergi reform ve kanun değişiklikleriyle şekillenmiştir. Sistemde yer alan vergiler, 1988 Anayasası tarafından belirlenmiş olup, hükümetlerin vergilerin yasama, yönetim ve toplanmasına ilişkin aşamalarında reform yapabilme gücü ya Anayasa değişikliği ya da tamamlayıcı kanun yapabilme gücüyle orantılıdır. Hükümetler bu gücü kendilerinde bulsa bile, başlatılan reform çalışmaları, kırılgan ekonomik ve siyasi yapı nedeniyle yasama süreci içinde daraltılmakta, sürekli olarak ötelenmekte veya politik baskılar neticesinde amacından sapmaktadır. 272 Reform çalışmaları sırasında geniş tabanlı, eşit vergileme ilkeleri esas alınırken, politika gereği pek çok istisna, muafiyet, düşük oran ya da özel uygulama yapılabilmektedir. Örneğin Mora ve Varsano’ya göre (2001:15); 1997 reformu (Kandir Law), ekonomik sonuçları bakımından 1990’lı yılların en önemli vergi düzenlemesidir. Fakat eyaletlerin gelir kaybı nedeniyle ortaya çıkan politik baskılar nedeniyle hemen uygulanmak yerine dört yıllık döneme yayılmıştır. Bu baskılar sonucu bazı ürünler üzerindeki vergi oranı, daha önce yüksek tutarda vergilendirilen ve lobi çalışmaları olumlu sonuçlanan sektörler için düşük tutulmuştur (Werneck, 2006:88). Son dönemde, daha çok ekonomik istikrar programlarının parçası olarak yasalaşan vergi düzenlemeleri, bir taraftan vergi sisteminin karmaşasını azaltarak basitlik sağlamaya çalışsa da, diğer taraftan artan borç stokunu karşılamak için alınan önlemlerle vergi yükünü önemli ölçüde artırmıştır. Hükümetlerin artan borç stokunu karşılamak amacıyla, kamu gelirlerini artırmak için aldığı tedbirler ise şöyledir (Yılmaz, 2007(c):90-91): a. Geçici konulan banka muameleleri vergisinin kalıcı hale getirilmesi, b. Sosyal güvenlik kesintilerinin artırılması, sisteminin finansmanına yönelik prim c. Mal ve hizmetlerden alınan işlem vergilerinin federal ve yerel düzeyde katma değer vergileri ile değiştirilmesi ve oranlarının artırılması, d. Stopajla tahsil edilen vergilerin oranlarının artırılması, e. Yönetim geliştirilmesi. birimlerinin vergi idareleri arasındaki rekabetin Aşağıdaki Tablo 90’da sözünü ettiğimiz gelişmeler doğrultusunda, 1994 sonrası dönemde net kamu borç stoku ile vergi ve sosyal güvenlik yükleri arasındaki rakamsal bağ görülmektedir. Tabloya göre, Brezilya’da vergi ve sosyal güvenlik yükü artışlarının önemli ölçüde kamu net borç stokundaki artıştan kaynaklandığı söylenebilir. 273 1994 1997 1999 2001 2003 2004 2005 2006 Tablo 90: Brezilya’da Borç Stoku, Sosyal Güvenlik ve Vergi Yükü Değişimi (GSYİH’nin %) 19942006 Değ.% 30,0 34,3 48,7 52,6 57,2 51,7 51,5 49,5 60,6 - 5,4 6,0 6,3 6,9 7,1 7,5 8,0 67,5 29,7 28,7 31,8 33,6 34,6 35,6 38,9 39.4 75,3 Yıllar Yükler Kamu Net Borç Stoku Sosyal Güvenlik Yükleri Vergi Yükü Kaynak: Mantega, 2007:7; Oliveira ve Giuberti, 2006:44; Yılmaz, 2007(c):90’dan yararlanılmıştır. Yukarıda saydığımız gelir artırıcı politikaların uygulanması sonucu, yerel ve federal hükümetlerin artan vergi tahsilatları, vergi yükünü daha önceki yıllara göre önemli miktar artırmıştır.115 Anayasa değişikliğinin olduğu 1988 yılında %22,43 olan vergi yükü, 1990 yılında %28,78’e çıkmıştır. 1990’dan sonra başlayan yüksek enflasyonist dönemde (19911993) vergi yükü %25’ler düzeyine gerilediyse de, Real Plan adı verilen ekonomik istikrar programının enflasyonu düşürmesinden sonra, 1994-1998 yılları arasında vergi yükü tekrar yükselerek %30’lara yaklaşmıştır. Bu iniş çıkışlı dönemden sonra başlayan vergi reformu ve düzenlemeleri kapsamında yeni vergilerin konulması ve mevcut vergilerin oranlarının yükseltilmesi ile vergi yükü hep yükselme eğilimi içinde olmuştur. Vergi reformunun yapıldığı yıllarda; 1997’de %28,73 ve 2003’de %34,65 olan vergi yükü, sonraki yıllarda bu seviyelerin daha aşağısını görmemiş, hatta daha da artmıştır. Bu dönemde vergi gelirlerindeki değişim ise aşağıdaki tabloda, gelir, harcama ve servet sınıflandırması içinde yer alan temel vergilerin hasılatları esas alınarak gösterilmiştir. 115 Tablo 91: Brezilya Vergi Yükü Değişimi (GSYİH’nin %’si) Dönem 1960 1968-1980 1981-1989 1990 1991-1993 1994-1998 1999 Vergi Yükü 17,41 25,1 24,8 28,8 25,3 29,6 31,81 Dönem 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Vergi Yükü 32,31 33,69 35,36 34,65 35,64 38,99 39,40 Kaynak: Oliveira ve Giuberti, 2006:44; Werneck, 2003:398’den yararlanılarak hazırlanmıştır. 274 Tablo 92: Brezilya Vergi Sisteminin Hasılat Yapısı (GSYİH’nin %’si) 1998 2000 2001 2002 2003 2004 2005 TVGO* (2005) (%) Gelir ve Kurumlar V. 5,95 6,24 6,55 7,67 7,46 7,35 7,28 24,30 Ücret ve Sosyal Güv. V. 7,48 7,34 7,43 7,54 7,33 7,59 8,20 21,60 KDV ** 11,13 13,56 14,20 14,00 13,80 14,60 13,32 39,50 Banka Muameleleri V. 0,89 1,31 1,43 1,51 1,48 1,49 1,64 4,86 Akaryakıt Tüketim V. - - - 0,56 0,54 0,44 0,36 1,10 0,71 0,77 0,76 0,59 0,52 0,52 0,42 1,20 Emlak Vergileri 0,48 0,43 0,46 0,49 0,52 0,52 0,54 1,60 Motorlu Taşıtlar V. 0,49 0,48 0,52 0,52 0,50 0.50 0,52 1,50 Diğer Vergi Gelirleri 2,33 2,16 2,34 2,49 2,51 2,61 6,71 4,34 Yıllar Gelirler Gelir Vergileri Harcama Vergileri Gümrük Vergisi Servet Vergileri Kaynak: Oliveira ve Giuberti, 2006:43; Werneck, 2008:6’dan yararlanılarak hazırlanmıştır. * TVGO: Toplam Vergi Gelirleri İçindeki Payı **Brezilya KDV sistemi içinde dört farklı katma değer vergisi (ICMS, IPI, COFIN, PIS) vardır. Tablodaki rakamlar ise toplam olarak verilmiştir. Tablodan da takip edilebileceği üzere, ele aldığımız dönemde gümrük ve akaryakıt tüketim vergisi dışındaki vergilerinin hasılatlarının arttığı görülmektedir. Bu dönemde, gelir ve kurumlar vergisi oranları değişmemesine rağmen, bu vergilerin hasılatlarının artması istihdamdaki ve kayıtlı mükellef sayısındaki artış ile idari maliyetlerdeki azalma ve etkinlik artışıyla, gümrük vergisindeki hasılat azalışı küreselleşmeyle açıklanabilir. 1990’lı yıllarda özellikle tüketim vergilerinde görülen hasılat artışları günümüzde de devam etmiş, 2000’li yıllarda yapılan reformlar ağırlıklı olarak karmaşık olan tüketim vergisi sisteminin yeniden düzenlenmesine yönelik olmuştur. Bu dönemde, daha önce geçici olarak uygulanan banka muameleleri vergisi verimli bir vergi olması nedeniyle kalıcı hale getirilmiş, 2002 yılında hasılatı alt hükümetlerin yol yapım ve bakım masraflarına tahsis edilmiş ÖTV niteliğinde akaryakıt tüketim vergisi getirilmiştir. 275 Tablo 92’un son sütununda, 2005 yılı vergi hasılatlarının toplam vergi hasılatı içindeki payı gösterilmiştir. Buna göre, gelir vergilerin toplam vergi gelirleri içinde ağırlığı %45,9, harcama vergilerinin %46,66, servet vergilerinin ise %3,1’dir. Vergi gelirlerinin dağılımı, pek çok gelişmekte olan ülkeye göre sosyal adalete daha uygundur ve uzun bir süredir bu şekilde devam ettirilmesi nedeniyle de istikrarlıdır. Günümüz vergi yükünün gelir ve harcama vergileri arasındaki paylaşımı 1990’lı yıllardaki dolaylı vergileme eğilimini yansıtmaktadır. Oliveira ve Giuberti (2006:11), Brezilya vergi yapısı ve yükü üzerine yaptıkları araştırmada, 1980’lerin genelinde yükün dolaylı ve dolaysız vergiler arasında yarı yarıya paylaşıldığı; 1990’larda yeni vergiler ve sosyal güvenlik yükümlülüklerinin artması sonucu dolaylı vergilerin daha baskın olduğu, 1999’dan günümüze kadar olan dönemde ise 1980’lerdeki gibi dengeli bir sürecin devam ettiği ifade edilmiştir. Federal yönetim yapısı içinde, vergi yükünün vergiler arasında dağılımı kadar yönetim birimleri arasındaki dağılımı ve yönetimler arası paylaşımı da önemlidir. Tablo 93: Brezilya’da Vergi Gelirlerinin Yönetimler Arası Paylaşımı Yıllar Vergi Yükü /GSYİH Yönetim Birimlerinin Topladığı Vergiler/GSYİH Vergi Gelirlerinin Paylaşımı (Toplam Gelirin %) Federal Eyalet Belediye Federal Eyalet Belediye 1960 17,41 11,14 5,45 0,82 59,5 34,1 6,4 1970 25,98 17,32 7,94 0,72 60,8 29,2 10,0 1980 24,52 18,31 5,31 0,90 68,2 23,4 8,6 1988 22,43 16,08 5,74 0,61 60,1 26,6 13,3 1995 29,41 19,41 8,41 1,59 56,2 27,2 16,6 2001 34,36 23,60 9,21 1,55 59,3 26,5 14,2 2005 38,99 22,53 9,70 6,76 57,8 24,9 17,3 Kaynak: Afonso ve Barraso, 2007:6; Varsano, 2003; yararlanılarak hazırlanmıştır. 276 Schneider, 2004:46’dan 1988 Anayasası, belediye ve eyaletlere sınırlı da olsa bazı vergileri koyma ve toplama yetkisi vermiştir. Federal gelir paylaşımı programına göre, federal ve eyalet yönetimleri topladıkları vergileri, alt yönetimlerle paylaşma zorunluluğundadır. Bu program sonucu, eyalet ve belediyeler önemli miktarda gelir sağlamıştır. 1988 Anayasası ile alt yönetimlere verilen bir başka olanak ise; yerel yönetimlerin mali sistemi konusundaki yerinden yönetim yetkisinin, özellikle belediye yönetimlerinin, harcama yetkisinin daha da genişletilmesi olmuş; bunun sonucu olarak belediyelerin de vergi gelirleri ve kamu harcama açıkları artmıştır (Montero, 2001:160-161). Bu açıkların doğurduğu ekonomik problemler nedeniyle, 1995 yılında yapılan bir reform çalışmasıyla yerel idarelerin borçlanma olanakları sınırlanmıştır. Yukarıdaki Tablo 93, önemli bazı yıllarda vergi yükünün yönetimler arasındaki dağılımı ve vergi gelirlerinin paylaşımını göstermektedir. Askeri yönetim sonrası yeni anayasal süreçle başlayan demokrasi çabaları, yerel yönetimlerin vergileme yetkilerinin ve hizmet görme sorumluluklarının genişletilmesi ile yetki paylaşım süreci tersine işletilmiştir. Askeri yönetimin son dönemlerinde federal hükümetin vergi gelirleri, toplanan verginin (1980) %75’ine yaklaşmış; yine aynı yıl alt yönetimlerin payı ayrıldıktan sonra toplam vergi gelirlerinin %68,2’si federal hükümete kalmıştır. 1983 yılında toplam vergi gelirleri içinde federal hükümetin payı %69,1 iken, bu oran 1995 yılında %56,2’ye düşmüştür (Schneider, 2004:32). 1995 sonrasında ise merkezi hükümetin sosyal ve altyapı yatırımlarını artırmak amacıyla vergi gelirlerini artırması sonucu bir taraftan toplam vergi gelirleri içindeki payı tekrar artarak %59,3 olmuş, diğer taraftan alt yönetimler kendi gelirlerini artırabilmek için vergi sistemlerinde etkinliği artırmışlardır (Samuels, 2003:555-556). Yeni vergilerin konulması ve etkinlik artışı sonucu 1988 yılında eyaletlerde %5,74, belediyelerde %0,61 olan vergi hasılatının GSYİH’ye oranı, 2005 yılında sırasıyla %9,70 ve %6,76 olmuştur. Aynı dönemde, vergi yükü %73,8 oranında artarken; federal vergi yükü %40,11, eyalet vergi yükü %68,99, belediye vergi yükü ise 10 kattan fazla artış göstermiştir. Vergi gelirlerinin alt yönetimlerle paylaşılması sonucu ortaya çıkan gelir dağılımına bakıldığında ise federal devlet ve eyaletlerin aldığı payın azaldığını, belediyelerin aldığı payın ise %30 arttığını söyleyebiliriz. Vergilendirme yetkisinin ve vergi gelirlerinin, eyalet ve belediye yönetimleri ile paylaşılması etkinlik sağlayıcı özelliği yanında, vergi 277 sisteminde karmaşa da yaratmaktadır. Bu karmaşanın en önemli noktalarından biri eyalet yönetimlerinin öncelikli geliri olan KDV konusundadır. Bu verginin hem federal hem de eyalet düzeyinde uygulanmasıyla ikili bir vergilendirmeye dönüşmesi ve KDV’nin eyaletler arasında farklı oranlarda uygulanmasının ticaret saptırıcı etkisi eyaletler arası mal hareketlerinde sorunlar doğurabilmektedir. Bu sorunları gidermek maksadıyla özellikle KDV konusunda; eyaletler arası ticarette vergi oranlarının belirlenmesi, ihracatta KDV istisnası getirilmesi gibi karmaşayı azaltmaya dönük ortak düzenlemeler olmuşsa da dolaylı vergileme meselesi, sosyal güvenlik vergilerinin çeşitliliği nedeniyle yarattığı karmaşa ile birlikte sistemin en önemli sorunlarından biridir. Sistemin bir diğer önemli problemi ise yüksek vergi yüküdür. Aşağıdaki tabloda Brezilya vergi yükü Meksika ve OECD ortalaması ile kıyaslanmıştır. Son dönemde Brezilya’daki vergi yükü; Meksika’ya göre %70’den daha büyük, 2003-2004 yıllarında OECD ortalamasına yakın, 2005 ve sonrasında ise gelişmiş ülkelere daha yakındır. Tablo 94: Brezilya ve OECD Vergi Yükleri (GSYİH’nin %’si) Yıllar 1985 1990 1995 2000 2003 2004 2005_ Brezilya Vergi Yükü 24,0 28,8 29,4 32,3 34,6 35,6 38,9 Meksika Vergi Yükü 17,0 17,3 16,7 18,5 19,0 19,8 - OECD Vergi Yükü (ort.) 32,9 34,2 35,1 36,6 35,8 35,9 - Kaynak: Werneck, hazırlanmıştır. 2003:398; Yılmaz, 2007(a):201’den yararlanılarak Tablo’dan da görüleceği gibi Brezilya vergi yükü; OECD ortalamasından ve Meksika’dan daha hızlı yükselmiştir. Kaldı ki bu dönemde gelişmekte olan ülkelerdeki genel vergileme eğiliminin, vergi oranlarının düşürülmesi olduğu göz önünde tutulduğunda, bu durumun vergi ödeme gayretini olumsuz etkileyeceği söylenebilir. Brezilya vergi yönetimi vergi kaçağı ile mücadelede idari önlemleri ve bilgi teknolojisi kullanımını artırarak, 1994-2004 arası dönemde ve sonrasında, hem vergi kaçakçılığını düşürmede başarılı olmuş, hem de vergi ödeyenlerin vergi kaçakçısı olarak düşünülen geleneksel zihniyetin yerine, vergi mükelleflerini hizmet verilmesi gereken müşteriler olarak görerek, önemli gelişme kaydetmiştir (Oliveira ve Giuberti, 2006:24). Ancak gelişmekte olan bir ülke olarak Brezilya’da da, kayıt dışı ekonomi bu gelişmelere rağmen önemli bir problemdir. Aşağıdaki Tablo 95’de, 1999-2003 yılları arasında Latin 278 Amerika ve Brezilya’da kayıt dışı ekonomik hacmin GSYİH’ye oranı verilmiştir. Brezilya, son dönemde %40’ın üzerinde olan kayıt dışı ekonomik büyüklüğü bakımından World Bank Doing Business Surveyde yer alan ülkeler arasında %46 oranlı Rusya’dan sonra ikinci sıradadır (Kenyon, 2006:13). Tablo 95: Brezilya’da (GSYİH’nin %’si) 1999/2000 Kayıt Dışı 2001/2002 Ekonomi Büyüklüğü 2002/2003______ Brezilya 39,8 40,9 42,3 Latin Amerika (0rt.) 41,1 42,2 43,4 Kaynak: Schneider, 2005:18’deki tablodan yararlanılarak hazırlanmıştır. Tablodan açıkça görüleceği gibi, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin Brezilya ve Latin Amerika ülkelerindeki 1999-2003 yılları arasındaki seyri birbiriyle paralel olarak yükselmiştir. 1997 yılında başlatılan “simples” adı verilen sistemin amaçlarından biri de küçük işletmeleri düşük oranda ve basit bir sistemde vergilendirerek, bu işletmelerin kayıt altına alınmasını sağlamaktı (Oliveira ve Giuberti, 2006:18), Sistemdeki firmaların 500.000 yeni istihdam yaratması ve daha önemlisi bu firmaların kayıtlı ekonomiye geçmesi sağlanmıştır (Lledo, Schneider ve Moore, 2004:28). Ancak, kayıt dışı faaliyetler, özellikle ülkenin fakir bölgelerinde ve kırsal alanda yaygın olarak devam etmektedir. 2003 yılında yapılan bir araştırmaya göre kırsal alandaki 10,5 milyon işletmenin yarısı kayıt dışıdır ve Brezilya İstatistik Kurumu (IBGE) verilerine göre, sadece bu firmaların GSYİH içindeki büyüklüğü %14’dür (Oliveira ve Giuberti, 2006:23). Kenyon ise (2006:25) çalışmasında; Brezilya ülke verilerine dayanarak, vergi kaçakçılığı sorununun sadece küçük ve orta ölçekli firmalarla sınırlı olmadığı, sanayi işletmelerinin de bu sorunun bir parçası olduğunu vurgulamıştır. 279 Tablo 96: Brezilya’da Doğrudan Yabancı Sermaye Girişleri Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 2007* 2008* 2009 DYS Girişi (Milyar USD) 16,6 10,1 18,1 15,1 18,7 34,5 27,0 25,0 DYS/GSYİH (%) 3,3 1,8 2,7 1,7 1,8 27 1,9 1,8 Reel Büyüme (%) 2,7 1,2 5,7 2,9 3,7 4,3 3,8 3,7 Kaynak: The Economist, 2007:213-212-154-148’den yararlanılarak hazırlanmıştır. * Tahmini verilerdir. Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere; Brezilya, benzer şartları taşıyan gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında, yüksek vergi yükü ve karmaşık vergi sistemine rağmen önemli miktarda doğrudan yabancı sermaye çekmektedir. Son dönemde vergi yükünün ağırlıklı olarak dolaylı vergilere kaydırılmaya çalışılması ve dolaysız vergilerle ilgili olarak önemli sektörler için getirilen teşvikler sayesinde ülkenin yatırım çekebilme gücü artmıştır. Brezilya’ya ağırlıklı olarak 1996 yılı ve sonrasında olmak üzere, 1990-2000 yılları arası ortalama 12 milyar USD, aynı dönemde Meksika ise ortalama 9,3 milyar USD doğrudan yatırım çekmiştir (UNTAD, 2007). Yukarıdaki tabloda, 2002 yılı sonrasında ülkeye gelen doğrudan yatırım miktarı ve büyüme oranları verilmiştir. Bu dönemde ülkeye giren sermaye miktarı 1990’lı yıllara göre hem parasal, hem de GSYİH’nin yüzdesi olarak artmıştır. Yıllara göre dalgalı bir değişim gösteren doğrudan sermaye girişi birebir olmasa da reel büyüme oranlarına da yansımıştır. 4.1.5.2. Sonuçların Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Brezilya, federal yönetim sistemi içindeki yasama zorlukları ve güçlü hükümetlerin olmayışı nedenleriyle incelediğimiz diğer ülkelerdeki kadar kapsamlı bir vergi reformu gerçekleştirememiş, reform olarak nitelenen düzenlemeler daha çok finansal ve ekonomik tedbirler doğrultusunda yapılmıştır. Aşağıdaki Tablo 97’de, vergi sisteminde yapılan bu düzenlemeler reform ilkeleri bakımından değerlendirilmiştir. Brezilya ve diğer ülkeler için reform ile ulaşılmak istenilen hedefler, yani adalet, etkinlik, basitlik ve diğer reform ilkeleri bakımından yaptığımız özet tablolara dayanarak, Brezilya vergi reformlarının, diğer ülkelerin reformlarından daha başarısız olduğunu söyleyebiliriz. Brezilya’da diğer ülkelerdeki gibi vergileme adaletindeki zafiyetlere ek olarak, genel bütçe ve sosyal güvenlik bütçelerinin ayrı uygulanması, yönetimler arasıdaki vergi 280 uygulaması farklılıkları nedenleriyle vergi sisteminde etkinlik ve basitlik ilkelerinin sağlanması bakımından önemli problemler söz konusudur. Sistemin karmaşıklığı nedeniyle saydamlık ilkesinden de önemli oranda sapıldığı, yoksulluk ve yolsuzluklar nedeniyle yüksek olan kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin olduğu ve bunun sonucu vergi itaatinde de önemli ölçüde eksiklikler olduğu görülmektedir. Tablo 97: Brezilya’da Reform Sonuçlarının Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Etkinlik İlkesi Açısından Adalet İlkesi Açısından İlkeler Reformların Sonuçları Değ.* Gelir (iki oranlı, iki dilimli) ve kurumlar vergisinin (belirli bir tutarın üzerindeki kazançlara ek %10) artan oranlı uygulanması, Gelir vergisinde vergileme eşiğinin yüksek tutulması, Kar ve tüketim üzerinden ayrıca sosyal güvenlik vergilerinin alınması, Toplam vergi gelirleri içinde gelir vergilerinin ağırlığının artması, Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının %42 olması, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin yüksek olması, Kişisel gelirin düşük, kurumsal gelirin yüksek oranda vergilendirilmesi, İhracat, sermaye malı üretimi ve küçük işletmelerin korunması amacıyla teşvik amaçlı istisnaların varlığı, bazı sektörlere vergi indirimi sağlanması, Vergi ve sosyal güvenlik yüklerinin artması, Vergi yükündeki artışa rağmen, kamu borç stokunun artması, Küçük işletmelerin vergileme rejiminde değişiklik yapılmasıyla; idari maliyetlerde azalma, istihdam ve kayıtlı mükellef sayısında artış görülmesi, Dolaylı vergi oranlarının eyaletlerde farklı uygulanması nedeniyle eyaletler arası ticarette problemlerin ortaya çıkması, Devlet bütçesi ve sosyal güvenlik bütçesinin ayrı uygulanması, Anahtar sektörlerde vergi indirimi ile yatırımların hızlandırılmaya çalışılması, İdari maliyetlerin azaltılması, kayıt dışı ekonomik faaliyetler ve mükelleflerin denetiminde etkinliğin artırılması, dış ticaretin kolaylaştırılması amaçlarıyla değişik isimlerde veri tabanı sistemlerinin kurulması, Belediyelerin topladığı vergilerin GSYİH’ya oranının artması yanında, genel bütçe gelirleri içindeki yerel idare payının da artırılması, Yabancı sermaye yatırımlarının ve ekonomik büyümenin hızlandırılması, + + + + + - + + + + 281 Basitlik İlkesi Açısından Diğer İlkeler Açısından Genel bütçe ve sosyal güvenlik bütçelerinin ayrı uygulanması, vergiler ve sosyal güvenlik yüklerinin bu bütçelere ayrı ayrı tahsis edilmesi, Küçük işletmeler üzerindeki sekiz ayrı yükümlülük yerine tek yükümlülük konulması ve bu işletmelerin vergileme rejiminin basitleştirilmesi, 1997’de başlayan e-beyan ve ihracat işlemleri gibi bazı idari işlemlerin web üzerinden yapılabilmesi idari maliyetleri ve uyum maliyetlerini azaltması, KDV’nin (PIS ve COFINS) toplu muamele vergisine dönüştürülmesi, Kurum kazançları üzerinden ayrıca sosyal güvenlik vergisi alınması, Sosyal güvenlik vergilerinin mal ve hizmetler üzerinden de alınması, Teşvik amaçlı olarak indirimli vergi oranı uygulamalarının başlatılması, Vergi ve sosyal güvenlik yükümlülüklerin çok çeşitli olması, Eyaletlerin farklı KDV oranı uygulaması, eyaletler arası ticareti zorlaştırmakta, Tarafsızlık: Vergi ve sosyal güvenlik yükünün artması, Saydamlık: Sistemin karmaşık olması, Vergi İtaati: Kayıt dışı faaliyetlerin azalması (ama hala çok yüksek), İktisadilik: Veri tabanı sistemiyle vergi toplama maliyetlerinin düşürülmesi, Verimlilik: -Yol inşası ve bakımına tahsis edilen akaryakıt vergisi konulması, -KDV oranlarının artırılması ve ithalata da uygulanmaya başlanması, -CPMF’nin (BSMV) uygulama sürelerinin uzatılması. + + + + + + + + * Değerlendirmede; vergi reformu sonucunda, reform ilkeleri bakımından ortaya çıkan olumlu durumlar (+), olumsuz durumlar (-) ile ifade edilmiştir. 4.2. 2000 Sonrası Dönemde Türk Vergi Sisteminde Yapılan Değişikliklerinin Değerlendirilmesi 2000’den günümüze kadar olan dönemde vergi ve harç kanunlarının yenilenmesi kapsamında 40’ın üzerinde kanun değişikliği yapılmış olup, bunların önemli bir kısmı hacim ve içerik itibarıyla dar kapsamlıdır. Bu düzenlemelerin çoğu hükümetlerin, IMF ile yapılan Stand-By anlaşmaları116 kapsamında verdiği taahhütler doğrultusunda olan ve daha çok ekonomik istikrar programının amacına ulaşması için uygulanan sıkı maliye politikası tedbirlerinin desteklenmesine yöneliktir. Bu çalışmalardan sonuncusu olan ve 2004 yılında yapılan 19. Stand-By Anlaşmasında yer alan mali taahhütler 116 Aralık 1999’da yapılan 18. Stand By Anlaşması 2000-2002 dönemini kapsamış, 2001 krizinin hemen sonrasında kesilerek, 2002-2004 yıllarını kapsayan 19. Stand By Anlaşması imzalanmıştır. Böylece Ocak 2000’de başlayan anlaşma uzatmalı olarak 2005 yılına kadar uygulanmıştır. 282 ve hükümet programları kapsamında hazırlıklarına başlanılan vergi reformu çalışmaları sürdürülmektedir. Reform çalışmalarında, 2003 sonrası dönemde yasal statüsü değiştirilen ve çalışır duruma getirilen Vergi Konseyinin katkısı büyüktür. Konseyin düşünce kuruluşu ve öneri merci sıfatıyla yürüttüğü reform çalışmalarının bir kısmı tamamlanmış olmakla birlikte, gelir vergisi, vergi usul kanunu, tüketim vergileri, vergi cezaları, vergi yargısı, yerel yönetimlerce alınan vergiler konularında çalışmaları devam etmektedir.117 2000 yılı ve sonrasında gerek Konsey katkısı gerekse daha öncesinde yapılan yasal düzenlemeler arasında neticeleri bakımından vergi yükü, adaleti, uluslararası rekabet, basitlik, sistemin yapısı gibi vergileme bileşenlerini değiştirecek nitelikte düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler arasından vergi sistemimizin gelişimi bakımından önemli gördüklerimiz aşağıda kronolojik olarak sıralanmış ve bu değişikliklerin nitelik ve önemleri kısaca anlatılmıştır. 4369 sayılı Yasanın Gelir Vergisine Tabi Gelirin Tanımını ve Denetim Yetkisinin Kapsamını Genişleten Hükümlerinin Yürürlüğünün Durdurulması ve Yürürlükten Kaldırılması: Ele aldığımız dönem öncesinde yapılan ama etkileri 2000’lerin ilk yıllarında da devam eden 4369 sayılı Yasa ile gelir vergisinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu Kanunla, gelirin tanımında yapılan değişiklikle gelir vergisinde net artış teorisine geçilmiş, gelir vergisi oranları düşürülerek, tarife basamakları genişletilmiş, gerçek usulde vergilemeye geçilmesi kapsamında hayat standardı ve götürü usul kaldırılmış, mali milat uygulaması başlatılmış, istisna ve muafiyetlerin bazıları yeniden düzenlenmiş veya kaldırılmış, vergi cezaları yeniden düzenlenmiş, bazı vergilerin de oranlarında118 önemli düzenlemeler yapılmıştır. 4369 sayılı Yasa, temelde vergi tabanının genişletilmesi ve kayıt dışı ekonomi ile mücadele amacıyla çıkartılmıştır. Ancak kamuoyunda “Nereden buldun?” yasası olarak bilinen bu düzenlemenin, vergi gelirleri ve ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle gelirin tanımı, yeni tanıma bağlı madde hükümleri ve Mali Miladı düzenleyen hükümleri 11/08/1999 117 1992 yılında kurulan ancak kesintili ve kısa dönemli çalışan Vergi Konseyi 2003’de işler hale getirilerek, 2004 yılında 178 sayılı KHK ile yasal statüye kavuşturulmuştur (www.vergikonseyi.org.tr; 23/01/2009). 118 Kurumlar vergisi oranı %25’den %30’a çıkartılmış (fon dahil %33), veraset ve intikal vergisi oranları düşürülecek tarife dilimleri yükseltilmiş, emlak vergisi oranları düşürülmüş, tapu harçlarında indirimler yapılmıştır. 283 tarihli 4444 sayılı Yasa ile 2003 yılı başına kadar ertelenmiş, 09/01/2003 tarihli 4783 sayılı Yasa bahsettiğimiz hükümleri hiç uygulanamadan yürürlükten kaldırmıştır. 4369 sayılı Yasa; bazı vergi kolaylıklarına, götürü usule, hayat standardı esasına son verilmesi, vergi tabanını genişletme ve kayıt dışı ekonomi ile mücadele etme gayreti bakımından kısmi nitelikli bir reform denemesi olarak nitelendirilebilir. Ancak bu deneme, kayıtlı ekonomiye geçişi düzenleyen hükümleri bakımından başarısız olsa da, baskı gruplarının reformlar üzerindeki etkisinin görülmesi, reformların zamanlamasının iyi yapılması, toplumsal mutabakatın aranması ve yapılacak düzenlemelerin uygulanabilirliği bakımlarından ders alınması gereken nitelikler taşımaktadır. Ek Mali Yükümlülükler Getiren 4481 ve 4837 sayılı Yasalar: 1999 yılından Adapazarı, Düzce ve Bolu illerinde Ağustos ve Kasım aylarında meydana gelen depremlerin yol açtığı ekonomik kayıpların giderilmesi amacıyla çıkartılan 26/11/1999 tarihli 4481 sayılı Yasa kapsamında; gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin bir önceki yıl matrahları üzerine %5, emlak vergisi mükelleflerinin 1999 yılı matrahları üzerinden kanuni oranlarda, motorlu taşıtlar vergisi mükellefleri üzerine 1999 yılında tahakkuk eden vergi kadar ek vergi konulmuş, 1/12/1999 tarihinden önce ihraç edilen kamu iç borçlanma senetlerinden elde edilen iratlara %4-%19 arasında faiz vergisi konulmuş, 31/12/2000 tarihine kadar uygulanmak üzere cep telefonu işletmecilerinin verdiği hizmet bedelleri üzerinden %25 özel iletişim vergisi ve yine 2000 yılı sonuna kadar uygulanmak üzere eğitime katkı payı alınan işlem ve kağıtlar üzerinden katkı payı ile aynı oranda alınmasını gerektiren özel işlem vergisi konulmuştur. Bu yasa ile getirilen ek vergiler ve faiz vergisi vergi kanunlarının geriye yürümesine ve vergilemede saydamlığın ihlali anlamına gelmektedir ve bu kanun kapsamında getirilen yükümlülüklerden bazılarının mevzuatımıza yerleşmesi vergi yükünün artmasına da sebep olmaktadır. 03/04/2003 tarih ve 4837 sayılı Yasa ile ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla, 2003 yılında tahakkuk eden motorlu taşıt ve emlak vergilerinin bir katı kadar ve bir defaya mahsus olmak üzere yeniden ek vergi getirilmiştir. Bu Kanun aleyhine açılan iptal davası Anayasa Mahkemesinin E.S: 2003/48, K.S:2003/76 sayılı kararında 4837 sayılı Kanunun ek motorlu taşıtlar vergisi yükümlülüğü getiren 1. maddesinin iptali ile sonuçlanmıştır. IMF direktifi ile 284 toplanmaya çalışılan bu ek vergilerin, herhangi bir krizin olmadığı bu dönemde toplanmaya çalışılmasına mükellefler tepki vermiş ve beklenen gelir artışı sağlanamamıştır (Armağan, 2007:236). Zaten bu tür düzenlemelerin mükellefler üzerindeki vergi baskısını artırdığı, vergiden kaçınmalara ve vergi bilincinin azalmasına sebep olduğu açıktır. 4881 ve 4837 sayılı yasal düzenlemeler günlük politikalar kapsamında üretilmiş çözümlerdir. Bu nitelikteki düzenlemelerin vergi bilinci ve itaatinin oluşturulmasında taşıdığı önem nedeniyle, uzun dönemde vergileme amacına zarar verdiğini düşünmekteyiz. Uzun dönemde vergilerin verimli ve etkin uygulanması, vizyonlu bir şekilde yürürlüğe girmesine bağlıdır. Bu bakımdan Vergi Konseyinin işler hale getirilmesi toplumsal gerçeklerin kavranması ve objektifliğin ortaya konulabilmesi açısından çok önemlidir. 12/06/2002 tarih ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu: Dolaylı vergi sistemimizde 1984’de uygulamaya başlanan KDV’den sonra, en önemli ve olumlu değişiklik 4760 sayılı Yasa ile kabul edilen ÖTVK’nın Ağustos 2002’de yürürlüğe girmesidir. Yapılan bu değişiklikle vergi sistemimizde yer alan 16 değişik düzenlemenin119 kaldırılarak, yerine ÖTV’nin getirilmesi ile sistemin basitleştirilmesi ve etkinleştirilmesi, ithalat işlemlerindeki bürokrasinin azaltılması, ithalattan alınan vergi hasılatının artırılması ve dolaylı vergi sistemimizin AB’ye uyumunun sağlanması açılarından büyük önem taşımaktadır. ÖTV, uygulandığı altı yılı aşkın süre içinde vergi sistemimizin en önemli vergilerinden biri olmuştur. Verimli bir vergi olan ÖTV, ilk uygulandığı 2002 yılından günümüze kadar toplam vergi hasılatının ortalama %30’u kadar getiri sağlamıştır. Bu bakımdan başarılı bir dönüşüm gerçekleşmiştir, ama ÖTV oranları bakımından sistemimizin en tartışılan vergisi olmuştur. Yasanın çıkartılmasından sonra vergi oranları konusunda 04/09/2008 tarihine kadar 67 adet BKK çıkarılmıştır. Bu kararlardan; yük ve yolcu taşıma, balıkçılık ve turizm amaçlı çalıştırılan gemilerin yakıtı 119 4760 sayılı Yasa kapsamında uygulaması kaldırılan bu düzenlemeler şunlardır: 1.Akaryakıt Tüketim Vergisi, 2.Akaryakıt Fiyat İstikrar Payı, 3.Taşıt Alım Vergisi, 4.Ek Taşıt Alım Vergisi, 5.Çevre Kirliliği Önleme Fonu (Taşıt Alım Vergisinin ¼’Ü Kadar), 6.Trafik Tescil Harçları, 7.Eğitime Katkı Payı, 8.Özel İşlem Vergisi, 9.Mera Payı, 10.Federasyonlar Payı, 11.Savunma Sanayii Destekleme Fonu, 12.Ek Vergi, 13.Eğitim Gençlik Spor Sağlık Hizmetleri Vergisi, 14.Malul Şehit Dul ve Yetimleri Payı, 15.Tütün Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme ve Denetleme Payı, 16.Toplu Konut Payı. 285 üzerindeki ÖTV oranını sıfırlayan (2003/5868 sayılı BKK) ve hurda araçlar için ÖTV indirim tutarını belirleyen (2004/7334 sayılı BKK), birkaçı hariç diğerleri vergi oranlarının artırılması yönünde düzenlemelerdir. ÖTV oranlarındaki bu artışlar, son dönem dolaylı vergi yükünün artmasının da başlıca sebebidir. ÖTV’nin, toplu muamele vergisi olarak uygulanması ve mükellef sayısının az olması nedeniyle; tahsilat maliyeti, kaçınma ve kaçakçılık fiilleri düşük bir vergi olması beklenmelidir. Ancak, ülkemizde birinci bölümde de üzerinde durduğumuz üzere akaryakıt, sigara ve alkollü içecekler üzerindeki ağır vergi yükü vergi itaatini önemli ölçüde azaltmaktadır. ÖTV ile sistem basitleştirilmiş olmasına rağmen, vergi oranları konusundaki istikrarsızlık ve hükümetlerin finansman ihtiyacı doğrultusunda vergi kapsamındaki ürünler üzerindeki vergi oranlarını artırması hem vergi kaçakçılığını artırarak vergi kaybına neden olmakta hem de kayıtlı çalışan mükellefler aleyhine haksız rekabet yaratmaktadır. 27/02/2003 tarih ve 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Af: Bu Kanun ile devlet; mükelleflerce ödenemez hale gelmiş ağır vergi borcu ve cezalarını ortadan kaldırıp bir kısım alacaklarından vazgeçerek, mükelleflere ödeme kolaylıkları getirmek suretiyle vergi tahsilatını hızlandırmayı, ihtilaflı kamu alacakları bakımından mükelleflerle ortak bir noktada uzlaşarak mahkemelerde ve vergi dairelerinde biriken dosyalardan kurtulmayı, matrah artırımı yoluyla vergi taraflarının geleceğe odaklanmasını sağlayarak kayıtlı ekonomiye katılımını teşvik etmeyi ve geçmişten gelen sorunları ortadan kaldırmayı amaçlamıştır (Altun, Küçük ve Şanver, 2003:5). Kamuoyunda vergi affı olarak nitelenen bu yasa ile mükelleflerin kesinleşmiş vergi borçlarının yeniden yapılandırılması, kesinleşmemiş alacaklar üzerindeki itilafların bir an önce uzlaşma yoluyla neticelendirilmesi, stok affı ile işletmelerin kayıtlarının gerçek duruma uygun hale getirilmesi, uyuşmazlıkların sayısının azaltılması, pişmanlık ile beyan müessesinin teşviki ve küçük alacaklardan vazgeçilmesi öngörülmüştür. Bu doğrultuda kanun kapsamında; kesinleşmiş vergi asıllarının tamamının, vergi aslına bağlı gecikme faizi ve zammı gibi fer’i alacakların yerine ise aylık TEFE oranı uygulanarak hesaplanacak tutarın 18 ayda ve dokuz taksitte ödenmesi; bir vergi alacağına bağlı olmaksızın kesinleşen cezaların %80’inin ve bunların gecikme zamlarının tamamının tahsilinden vazgeçilerek kalan %20 cezanın Haziran 2003 sonuna kadar üç 286 eşit taksitte ödenmesi; kesinleşmemiş veya dava aşamasında bulunan kamu alacaklarının, dava açılmaması veya açılan davadan vazgeçilmesi şartıyla vergi aslının %50’si, vergiye bağlı fer’i alacakların tamamının tahsilinden vazgeçilerek kalan tutarın 18 ayda ve dokuz taksitte tahsili; gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin 1998-1999-2000-2001 yılları matrahlarını %30-%25%20-%15 oranında ve belirlenen tutarlarda artırmaları halinde, bu dönemlere ilişkin olarak tekrar bir incelemenin ve tarhiyatın olmayacağı; gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin envanter tutarsızlığının giderilmesi için stok affı; bazı küçük kamu alacaklarının tahsilinden vazgeçilmesi konuları düzenlenmiştir. Vergi Barışı Yasası ile sağlanan avantajlar, vergi gelirlerinin beklentilerin de üzerinde artmasını sağlamıştır. Kamu finansmanı açısından başarılı bulduğumuz bu düzenleme sonrasında, “vergi mevzuatımızda ve ceza sistemimizde gerekli tamamlayıcı düzenleme ve iyileştirmeler yapılmadığı için, affı doğuran sebepler olduğu gibi devam etmektedir” (Doğrusöz, 16/06/2008). Son dönemde vergi barışına ilave olarak, sosyal güvenlik kurumları alacaklarının (SSK ve Bağ-Kur primi) peşin ödenmesi halinde bu borca ilişkin faizin %85’ini, 12 ayda taksitli olarak ödenmesi halinde %55’ini affeden 15/5/2008 tarih ve 5763 sayılı Yasa, spor klüplerinin vergi ve prim borçlarının 10 yıllığına yıllık %4 tecil faizi ile ve teminatsız olarak taksitlendirilmesine olanak sağlayan 4/6/2008 tarih 5766 sayılı Yasa yürürlüğe girmiş ve son olarak zor durumda olmaları nedeniyle borçlarını ödeyememiş olan mükelleflere 30/10/2008 tarih ve 27039 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Seri: B ve 4 Sıra Nolu Tahsilat Genel Tebliği ile süresi içinde ödenmemiş vergi borçlarını 28/11/2008 tarihine kadar borçlu oldukları vergi dairesine başvurmaları halinde yıllık %3 tecil faizi ile 18 ayda ödeme fırsatı tanınmıştır. Af niteliği taşıyan bu düzenlemeler ile bütçe denkliğine ilişkin IMF’ye verilen taahhütler yerine getirilse de vergi ve primini tam ödeyen mükellefler açısından adaletsizlik yaratılmıştır. Enflasyon Düzeltmesi: 17/12/2003 tarih ve 5024 sayılı Yasa ile değiştirilen VUK’un mükerrer 298. maddesi hükmü uyarınca; kazançlarının bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri fiyat endeksindeki (TEFE-ÜFE) artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100’den ve içinde bulunulan hesap döneminde %10’dan fazla olması halinde geçici vergi dönemleri de dahil olmak üzere mali tablolarını enflasyon düzeltmesine tabi tutmak zorundadırlar. TEFE 287 şartlarının gerçekleşmesi ile herhangi bir geçici vergi döneminde enflasyon düzeltmesi yapılan işletme için, takip eden geçici vergi dönemleri ve ilgili mali yılda da düzeltme yapma zorunluluğu söz konusudur. Yasama organı bu düzenleme ile bilanço esasında vergilendirilen mükelleflerin, enflasyon nedeniyle ortaya çıkan fiktif kazançlarını vergi dışı bırakılarak, bu mükelleflerin geçek tutarlar üzerinden vergilendirilmelerini amaçlamıştır. Ancak uygulamadaki aksaklık nedeniyle 16/07/2004 tarih ve 5228 sayılı Yasa ile 31/12/2003 tarihli bilançoda aktif toplam ya da hesap dönemi cirosu belirli bir tutarın altında olan işletmelerin, 2003 sonunda ve 2004 yılı geçici vergi dönemlerindeki mali tablolarını enflasyon düzeltmesine tabi tutma zorunluluğu yoktur. Ancak bu mükelleflerin 2004 yılı dördüncü geçici vergilendirme dönemi sonuna (10/05/2005) kadar düzeltme işlemi yapmaları karara bağlanmıştır. Mükelleflere tanınmış bir hak olan enflasyon düzeltmesi teknik boyutu ile tam olarak kavranamadığından, uygulamanın ilk yıllarında süre uzatımları yapıldı. Kavramsal olarak bakıldığında, yüksek enflasyonun yaşandığı dönemlerde mükelleflerin enflasyon karşısında eriyen varlık, öz sermaye ve borçları bu düzenleme ile gerçek değerini yansıtacak, böylece işletme yöneticileri, ortakları ve sermayedarlar işletme hakkında gerçek ve tutarlı bilgilere ulaşabilecek, muhasebe düzeninin sunduğu bilgiler daha anlamlı hale gelecek ve tahakkuk eden vergiler de gerçek tutarlar üzerinden tahakkuk edecektir. Uygulama başlangıçta sermaye yapısı güçlü şirketler lehine görünse de öz sermayesi zayıf, dış kaynak kullanarak çalışan ya da vadeli alım yapan küçük işletmelerin, borçla aldıkları varlıklarının değerlenmesi sonucu oluşan değerleme karı sermayeye eklemeleri durumunda bu kar işletmeden çekilmediği sürece vergilendirilmediği için küçük işletmeleri de korumaktadır. İlk aylarda uygulamanın teknik boyutunun kavranması ve 31/12/2003 tarihli bilançolarda düzeltme sonucu ortaya çıkan zararların kurum kazancından indirilmesine izin verilmemesi nedenleriyle meslek mensupları ve mükellefler nezdinde memnuniyetsizlikler söz konusu olsa da, enflasyon düzeltmesi/muhasebesi mevzuatımızın uluslararası mevzuata uyumlaştırılması, yabancı sermayenin yüksek enflasyonun olduğu ülkemize gelişinin teşvik edilmesi, verginin gerçek tutarlar üzerinden alınması bakımından olumlu bir düzenlemedir. 288 Gelir ve Kurumlar Vergisi Oranlarının Düşürülmesi: Tezimizin birinci bölümünde yer verdiğimiz Tablo 9’da gelir vergisi tarifesi ve kurumlar vergisi oranının yaklaşık 50 yıllık değişimini gösterdik. Bu dönem içinde 1960’larda on dilimli olan gelir vergisi tarifesinin en düşük oranı %10, en yüksek marjinal oranı %70’lerde iken, günümüze kadar aşamalı olarak dilim sayısı dörde, en yüksek marjinal oranı da %35’e düşürülmüş, yürürlükteki düzenlemeye göre ilk dilime uygulanan oran da %10’dan %15’e çıkartılmıştır. 1999-2005 yılları arasında ücret gelirlerine 5 puan indirimli olarak uygulanan tarife, 2004 yılına kadar (2004 yılı kazançları dahil) %20-%25%30-%35-%40-%45 oranlarında altı dilimli olarak uygulanmış, 30/12/2004 tarihinde kabul edilen 5281 sayılı Yasanın 29. maddesi uyarınca 2005 yılı kazançlarına uygulanmak üzere, gelir vergisi tarifesinin en yüksek dilimi kaldırılarak dilim sayısı beşe, en yüksek marjinal oran da %40’a düşürülmüştür. Bu düzenlemeyi 30/03/2006 tarihinde 5479 sayılı Kanunla getirilen gelir ve kurumlar vergisi indirimleri izlemiştir. Bu Kanunun ilk maddesi hükmüne göre; 2006 yılından günümüze kadar dilim değerleri yeniden değerleme oranında revize edilerek uygulanan dört dilimli ve dört oranlı gelir vergisi tarifesi düzenlenmiş, oranların ücretlilere 5 puan indirimli uygulanmasına son verilerek stopajla vergilendirilen bazı kazanç ve iratlar dışında, tüm gelir unsurları eşit oranda vergilendirilmeye başlanmıştır. Aşağıdaki tabloda 2005 ve 2009 yılı gelirlerine uygulanacak olan tarifeler verilmiştir. Tablo 98: Ülkemizde Gelir Vergisi Tarifesinin Değişimi Dilimler 2005 Yılı (Ücret Dışı Gelirler) Oran % 2009 Yılı (Tüm Gelirler) Oran % 1. Dilim 6.600 TL’ye kadar 20 8.700 TL’ye kadar 15 2. Dilim 15.000 TL’nin 6.600 TL’si için 1.320 lira, fazlası 25 22.000 TL’nin 8.700 TL’si için 1.305 lira, fazlası 20 3. Dilim 30.000 TL’nin 15.000 TL’si için 3.420 lira, fazlası 30 50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.965 lira, fazlası 27 4. Dilim 78.000 TL’nin 30.000 TL’si için 7.920 lira, fazlası 35 50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL’si için 11.525 lira, fazlası 35 5. Dilim 78.000 TL’nin 78.000 TL’si için 24.7420lira, fazlası 40 Kaynak: Tabloda yer alan bilgiler www.gib.gov.tr sitesinden derlenmiştir. 289 Yürürlükteki ve bir önceki uygulamayı karşılaştırdığımız yukarıdaki tabloya göre, yeni uygulama kapsamında dilim sayısının ve tarife basamak uzunluklarının düşürüldüğü, yıllardır devam eden dilimler arası 5 puanlık farkının orta üstü gelir elde edenler bakımından artırıldığı ancak yükseklik farkının (%20) korunduğu ve tüm gelir unsurları bakımından vergi yükünün düşürüldüğü görülmektedir. Ancak bu düzenleme ile ücretlerde ayırma prensibinden vazgeçilmesi sonucu, ücret geliri dışındaki kazanç ve iratları elde edenler bakımından avantaj sağlanmıştır. Ele aldığımız dönemde ücretlilerin vergilendirilme rejiminde yapılan diğer değişiklikler de çalışan aleyhine olmuştur. Ücretlilere yönelik bir başka ayrımcı vergileme örneği olan gider indirimi uygulamasının 4842 sayılı Yasa ile 31/12/2003 tarihinde yürürlüğü durdurulmuştur. Belge düzeninin yaygınlaştırılması ve yerleştirilmesini teşvik amacıyla sadece ücretlilere yönelik olarak uygulanmış olan özel gider indirimi uygulaması da 01/01/2004’den itibaren yürürlükten kaldırılarak, yerine vergi iadesi sistemi getirilmiştir. Bu uygulama da 5615 sayılı Yasa ile 01/01/2007’den itibaren kaldırılmış ve 01/01/2008 tarihinden itibaren elde edilecek ücrete uygulanmak üzere daha gerçekçi bir düzenleme olan asgari geçim indirimi uygulaması (28/03/2007 tarih ve 5615 sayılı Yasa) başlatılmıştır. Bu uygulama ile dönem içinde peşin vergilendirilen ücretlilere önemli bir avantaj sağlanmıştır. Asgari geçim indirimi müessesesi asgari ücretin yıllık brüt tutarına; mükellefin kendisi için %50’si, çalışmayan eş için %10’u, ilk iki çocuğun her biri için %7,5’i, sonraki çocuklar için %5’i oranında, yani mükelleflerin medeni durum ve çocuk sayılarını dikkate alarak uygulandığından eşitliğe ulaşmada daha büyük katkı sağlanmıştır. 5479 sayılı Yasa ile getirilen bir başka düzenleme ise, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yararlanabildiği ve elli yılı aşkın süredir mevzuatımızda yer alan yatırım indirimi 01/01/2006 tarihi itibarıyla yürürlükten kaldırılması olmuştur. Ancak hak mahrumiyeti olmaması için teşvik belgeli ve devam eden yatırımlar bakımından 2008’e kadar uygulama devam edecektir. Müessesenin yatırım ve istidam üzerinde teşvik edici yanı olsa da, gelir ve kurumlar vergisi indirimleriyle120 eşzamanlı olarak yürürlükten kaldırılması bu olumsuzluğu telafi etmiştir. Yatırım indiriminin kaldırılmasıyla, verginin tabana yayılması ve teşvik sisteminin vergi 120 Kurumlar vergisi oranı bu uygulamadan sonra düşürülmüştür. 290 oranlarıyla herkese eşit yürütülmesi sağlandığından, bu durum vergilemenin etkinliği, adaleti ve tarafsızlığı bakımından olumludur. Ele aldığımız 2000 sonrası dönem içinde, gelir vergisi tarifesi yanında kurumlar vergisi oranlarında da ciddi indirimler yapılmıştır. 1994-98 yılları arasında kurumlar vergisi %25 olarak uygulanansa da, bu dönemdeki asgari kurumlar vergisi uygulaması ve gelir vergisi stopajı nedenleriyle bu dönemde fiili kurumlar vergisi yükü daha yüksektir. 1998 yılında yapılan değişiklikle bu oran önce %30’a çıkartılmış ve hesaplanan vergi üzerinden de %10 fon payı alındığı için toplam kurumlar vergisi %33 olarak uygulanmıştır. 2003 yıllında fonun kaldırılmasıyla vergi oranı %30’a düşmüş, ancak uygulanan ekonomik programın hedeflerinde sapma olmaması için 5035 sayılı Yasa ile 2004 yılı kazançlarına uygulanmak üzere kurumlar vergisi oranı %33’e çıkartılmıştır. Oran 2005 yılında tekrar %30’a düşürülmüş, ardından dönemin OECD ülkeleri arasında da en önemli indirimlerden biri ile kurumlar vergisi oranı %20’ye düşürülmüştür. 2000’lerin başında kar dağıtımı dahil %65’ler civarında olan kurum kazançları üzerindeki vergi yükü önce %45’ler seviyesine, ardından da 13/06/2006 tarih ve 5520 sayılı Yasa ile oranın %20’ye indirilmesiyle de %34’ler civarına, hatta küresel yatırımcılar için %28’e gerilemiştir. Aşağıdaki tabloda, bahsettiğimiz bu değişimi göstermek adına 2005 ve 2006 yıllarında tam mükellefler ve küresel yatırımcılar için kurumlar vergisi yükünün değişimi hesaplanmıştır. 291 Tablo 99: Türkiye’de Kurumlar Vergisi İndirimi ve Kurumlar Üzerindeki Vergisi Yükü Tam Mükellef Kurumlar Küresel Yatırımcılar** 2005 2006 2005 2006 Kurum Kazancı 100 100 100 100 Kurumlar Vergisi 30 20 30 20 Kar Payı (Vergi Sonrası Kazanç=100-KV) Kar Payı Stopajı (Vergi Sonrası Kazanç×%15-10)* Gelir Vergisi Matrahı (Kar Payının ½’si istisna) Hesaplanan Gelir Vergisi 70 80 70 80 7 8 7 8 35 40 - - 7 6 7 8 44 34 37 28 Vergilendirme Aşamaları ve Ödenen Vergiler Ödenen Toplam Vergi Kurum Vergi Yükü* %44 %34 %37 %28 Kaynak: Deloitte, 2007:13’deki (www.deloitte.com/dtt/cda/doc/content/trtr_tax_KVK_300107.pdf) tablolardan yararlanılarak hazırlanmıştır. * 23/07/2006 tarihinden itibaren stopaj oranları %10’dan, %15’e çıkarılmıştır. Bu artış ile kâr paylarını dağıtan kurumların vergi yükü 3,5-4 puan artmıştır. ** Çifte vergilendirme hükümleri dikkate alınmamıştır. 13/06/2006 tarih ve 5520 sayılı Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu: 03/06/1949’da kabul edilerek, yürürlüğe giren ve 56 yıl uygulanan KVK, aradan geçen dönemde günün ihtiyaçları doğrultusunda pek çok defa değiştirilmiştir. Aynı madde üzerinde defalarca yapılan değişiklikler, küreselleşme sonucu ortaya çıkan akışkan üretim faktörlerinin hareketlerinden yararlanma isteği, günün koşulları gereği kanuna eklenen geçici maddeler kanun maddeleri arasındaki uyumu bozulmuş ve verginin etkinliği azalmıştır. Bu nedenle, 5520 sayılı Yasa ile yapılan yenileme, Kanunun gerekçesinde de ifade edildiği üzere; büyümeyi destekleme, gönüllü vergi itaatini artırma, vergi güvenliğini güçlendirme, vergi oranını düşürerek vergi maliyetlerini azaltma ve tabanını genişletme, yatırımları artırma, yabancı sermayeye yönelik hukuki altyapıyı oluşturma ve yaşanabilir bir vergi ortamı sağlama amaçlarını taşımıştır. Yeni düzenlemenin temel amaçlarından biri de sistemin basitleştirilmesine yönelik çabalar sonucu ortaya çıkmasıdır. Bu amaçla 48 ana, 35 geçici olmak üzere toplam 83 maddeden oluşan eski kanunun 292 yeniden yazımında, daha sade bir dil kullanılmış ve kanun maddesi sayısı 38’i ana 1’i geçici olmak üzere 39’a düşürülmüştür. 5520 sayılı Yasa ile getirilen en önemli yenilikler kontrol edilen yabancı şirket, transfer fiyatlaması, örtülü sermaye, yurtdışı iştirak kazançları istisnası gibi düzenlemelerle küresel yatırımcıların önündeki engellerin kaldırılması; stopajla ilgili düzenlemelerin kurumlar vergisi içine alınmasıyla kanunun basit ve anlaşılır olması; oranların düşürülmesi ile yatırım ve büyümenin tarafsız bir şekilde teşvik edilmesi sağlanmıştır. 2000 sonrası dönemde dünyada olabildiğince artan sermaye çekme yarışı içerisinde, rekabet edebilir bir kurumlar vergisi sistemi oluşturulması amacıyla ülkemizde de küresel yatırımcılar üzerindeki vergi yükü çok kısa dönemde %65’lerden %28’e121 gerilemiş, sistem olabildiğince sadeleştirilmiş ve mevzuat uyumu sağlanmıştır. Bu haliyle etkinlik ve basitlik amacını tatmin eden kanunun, küresel sermaye hareketlerine uyum amacıyla getirilen düzenlemelerinin son dönemdeki doğrudan yabancı sermaye girişlerine de katkısı olduğu söylenebilir. Sistem yeni haliyle, kanunun gerekçesinde ortaya konulan amaçları gerçekleştirmeye daha elverişli hale gelmiştir. Örneğin; vergi oranlarının indirilmesiyle efektif kurumlar vergisi oranının 7,4 puan gerileyerek %9,2’ye düşmesi, yabancı sermaye yatırımlarını çekebilmek açısından son derece olumludur (Tablo 24).122 Zira doğrudan yabancı sermaye girişleri 2005 yılında GSYİH’nın 2,7’si kadar iken, reform yılı olan 2006 yılında GSYİH’nın %5’ine çıkmıştır.123 İlk yıllardaki mali uygulama sonuçlarına bakıldığında, vergi kapasitesi, vergi gayretinin artışı bakımından yeni düzenlemenin olumlu sonuçlar verdiği söylenebilir. 2006 yılında gelir vergisi hasılatı bir önceki yıla göre %18,1 oranında artarken, kurumlar vergisi hasılatı %8,3 oranında azalmış ancak 2007 yılında gelir vergisi %19,9, kurumlar vergisi de %26,2 oranında artmıştır. 121 Gelir vergisi stopajı oranının %15’e yükseltilmesi ile vergi yükü de %28’den %32’ye çıkmıştır. 122 Mintz’in çalışmasında (2008:2); 2008 yılında efektif kurumlar vergisi oranı Brezilya’da %39,1, Rusya’da %37, Meksika’da %15,4, Slovakya’da %12,6, Romanya’da %9,4 olarak verilmiş ve bu konudaki akademik çalışmalar referans gösterilerek bu orandaki her bir puanlık düşüşün yabancı sermaye yatırımlarını GSYİH’nın %0,1’i kadar artırdığı vurgulanmıştır. 123 Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki bu artışları; vergisel düzenlemelerin yanında, özelleştirme, ekonomik istikrarın sağlanması, yatırım ortamının iyileşmesi ve AB ilişkileri ile de açıklayabiliriz. 293 Sermaye Gelirlerinin Vergilendirilmesi: Ülkemizde diğer yıllarda olduğu gibi 2007 yılında da %14 olan özel tasarruf oranının yükselen piyasalara göre düşük olması (Rijckeghem ve Üçer, 2008), sermaye faktörüne olan ihtiyacımızı artırmaktadır. Liberal politikalar izleyen tüm dünya ülkelerinde ve özellikle de gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de, küresel sermayenin gelişi; sermaye gelirleri lehine ayrımcı vergileme yoluyla teşvik edilerek tasarruf açığı giderilmeye çalışılmaktadır. Vergilemede adalet ilkesi bakımından olumsuz sayılan bu durum, yatırım ve istihdam potansiyelinin değerlendirilerek ekonomik kalkınma hamlelerinde rakiplere göre daha başarılı olunması amacıyla yürütülmektedir. Uluslararası vergi rekabeti sonucu ülkemize yakın bölgede yer alan Doğu Bloğu, İskandinav ve Avrupa ülkelerinin düz oranlı veya ikili vergi sistemleri kapsamında ya tüm kazançları düşük oranda ya da sermaye kazançlarını özel bir rejim kapsamında ve yine düşük oranda vergilendirdikleri görülmektedir. Ülkemiz vergi sistemi içinde de, geçmişten beri menkul sermaye iratları ayrımcı vergilemeye konu olmuştur. Ancak mevcut kapsamlı gelir vergisi sistemi içinde, vergi rekabeti ve sermaye çekebilmek amacıyla yapılan bu düzenlemeler vergi sisteminin uyumunu bozmaktadır. Menkul sermaye iratlarının çeşitliliği, irat unsurları üzerindeki verginin stopaj ve/veya beyana tabi olması ya da vergilendirilmemesi, vergilendirilen iratlar üzerindeki vergi oranının farklılığı, vergi alacağı, endeksleme ve indirim oranı gibi değişik vergi kolaylıklarının olması ve MSİ vergileme rejiminin sık değiştirilmesi sistem içinde iratlarla ilgili başlıca sorunlardır. Vergi sistemimizde, MSİ’nın vergilendirme rejimi 24/12/1980 tarihinde 2361 sayılı Yasa ile yapılan temel değişiklikten bu yana pek çok defa değişikliğe uğramış olan GVK 75-79. maddelerinde düzenlenmiştir. MSİ’nin vergileme rejiminde 2000 sonrasında yapılan en önemli değişiklik ise, 30/12/2004 tarihinde kabul edilen 5281 sayılı Yasa ile GVK’ya eklenen geçici 67. madde düzenlenmesidir. 01/01/2006-31/12/2015 tarihleri arasında uygulanmak üzere yürürlüğe girmiş olan bu düzenlemeden sonra, ilgili maddenin 22/12/2005 tarih ve 5436 sayılı Yasa ile kapsamı genişletilmiş, 27/06/2006 tarih ve 5527 sayılı Yasa ile üzerinde bazı değişiklikler yapılmış ve 23/07/2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2006/10731 sayılı BKK ile stopaj oranları belirlenmiştir. GVK geçici 67. madde hükümlerine göre; kâr payı, mevduat faizi, finans kurumları kâr-zarar ortaklığı ve repo gelirleri %15; tahvil ve bono faiz gelirleri tam mükelleflerde %10, dar mükelleflerde %0; emeklilik şirketlerinden yapılan ödemelerden %5-%10-%15; yatırım 294 fonu katılma belgelerinden elde edilen gelirlerden %10 oranında stopaj yapılmaktadır. Saydığımız düzenlemelerle son halini alan GVK geç. m.67’ye göre; finansal kıymetlerden elde edilen iratların bankalar ve aracı kurumlar üzerinden, stopaj yoluyla ve nihai olarak vergilendirilmesi hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda, banka ve aracı kurumlar vergi sorumlusu sıfatıyla kestikleri vergileri üçer aylık dönemler itibarıyla beyan edecek, mükellefler stopajla vergilendirildikleri iratları için yıllık ya da münferit beyanname vermeyecek ya da başka kazançlar için beyanname verseler de bu iratlarını beyanlarına dahil etmeyecektir. Ancak, banka ve aracı kurumlar dışında veya yurt dışından elde edilen MSİ için beyanname verilmesi gerekecektir. Örneğin kâr paylarının vergilendirilmesinde, kurum tarafından dağıtılan kâr payı, dağıtım aşamasında stopaja tabi tutulacak, gerçek kişi mükellef elde ettiği brüt kâr payının yarısını istisna olarak değerlendirecek, eğer kalan yarısı ilgili yıl için belirlenen beyanname verme tutarını aşıyorsa (2008 yılında 18.800 TL) beyanname verecek ya da beyanına dahil edecektir. Bu durumda mükellef, hesaplanan vergiden kurum bünyesinde ödediği gelir vergisi stopajını mahsup edebilecektir. Son dönemde; kâr paylarının vergi alacağı yoluyla, kamu kağıtlarından elde edilen faiz gelirlerinin endeksleme ve indirim oranı uygulanarak vergilendirilmesi gibi vergi sistemini olabildiğince karmaşıklaştıran, çok farklı stopaj oranları öngören düzenlemeler yerine, bu iratlara sağlanan vergi kolaylıklarının azaltıldığı ve iratların diğer gelirlerden düşük oranda vergilendirilmeye çalışıldığı, İskandinav ülkelerinin uyguladığı ikili vergi sistemi benzeri bir uygulamaya doğru yol alındığı görülmektedir. Ancak bizdeki uygulamada, İskandinav ülkelerinde olduğu gibi vergi tabanındaki ayrıcalıklar kaldırılarak, tüm menkul sermaye iratlarını eşit oranda vergilendirmek yerine, %0-%5-%10-%15 olmak üzere dört oranda vergilendiren ve bazı istisnalara yer veren bir ara rejimdir. Şans Oyunları Vergisinin Yeniden Düzenlenmesi: Daha önce 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu içinde düzenlenmiş olan şans oyunları hasılatı üzerinden alınan vergi ve çeşitli kurum ve kuruluşlara yapılan aktarımların artması sonucu iştirakçilere ödenen ikramiyelerin azalması, kamu kurumlarına değişik mevzuat hükümlerine göre yapılan kesintilerin etkinliği azaltması nedenleriyle, ilgili kanun hükümleri 14/03/2007 tarih ve 5602 sayılı Yasa ile yeniden düzenlenmiş ve bu konudaki etkinlik ve basitliğin 295 sağlanması amacıyla mevzuat birleştirilmiştir. 5602 sayılı Yasa kapsamında yapılan düzenlemelerle vergilendirme ve kaynak aktarımı tek çatı altında toplanmış, verginin hasılat ve matrah tanımları uygulamada birliği sağlayacak şekilde düzenlenmiş, hasılattan ödenecek ikramiye ve gider sınırlamaları ile kamu payları güvence altına alınmıştır. 2000 Sonrası Diğer Önemli Düzenlemeler: 2000 yılı ve sonrasında yukarıda özetlediğimiz vergi kanunu değişikliklerinin yanında, vergileme ile ilgili olarak; gelir idaresinin yeniden yapılandırılması, TC kimlik numarasının vergi kimlik numarası yerine kullanılması, e-beyan, e-tahsilat, e-haciz ve e-fatura uygulamalarının yaygınlaştırılması, vergi daireleri arasında otomasyonun kurulması, web tabanlı vergi denetiminin sağlanması, teşvik mevzuatında bazı değişikliklerin (daha çok ar-ge odaklı) yapılması, işveren sosyal güvenlik yükünün düşürülmesi, çocuklarda vergi bilincinin artırılması amacıyla hazırlanan “VerGİBilir” projesi gibi sistemin etkinliği ve basitliğini sağlayıcı düzenlemeler yapılmıştır. Fakat, kamu kesiminin finansman sıkıntısı nedeniyle vergi sistemimizin dolaylı dolaysız vergi yapısındaki geçmişten gelen bozulmanın, dolaylı vergi oranlarındaki artırımlar nedeniyle devam ettiği, vergi itaatinin düşük olduğu, vergi sistemimizin en temel problemlerinden biri olan kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin yüksek oranlarda seyrine devam ettiği görülmektedir. Ancak gelir, kurumlar ve sektörel KDV oranlarının, işveren sigorta payının indirilmesi, vergi idareleri otomasyon projeleri, VerGİBilir projesi ve sistemde basitlik sağlayıcı bazı düzenlemelerin kayıt dışı faaliyetlerle mücadeleye katkı sağlaması beklenmektedir. Aşağıdaki Tablo 100’de, 2000 sonrası düzenlemelerle son halini alan vergi sistemimizin vergi reform ilkeleri bakımından görünümü özetlenmiştir. Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, son dönem değişiklikleri her ne kadar sistemin gelişimini desteklemişse de, aşağıdaki tablodan reform gerektiren sorunların devam ettiği görülmektedir. 296 Tablo 100: Vergi Sistemimizdeki Değişimin Reform İlkeleri Bakımından Değerlendirilmesi Etkinlik İlkesi Açısından Adalet İlkesi Açısından İlkeler Vergi Düzenlemelerinin Sonuçları Değ.* Asgari geçim indirimi uygulaması ile ücretliler üzerindeki yükün düşürülmesi, Toplam vergi gelirleri içinde gelir vergilerinin ağırlığının düşmesi, Toplam vergi gelirleri içindeki dolaylı vergi payının artması, Vergi barışı ve af niteliğindeki diğer düzenlemeler, Gelir vergisinin ağırlıklı olarak stopajla ve ücretliler üzerinden alınması, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin ve vergi kayıp-kaçak oranının yüksek olması, MSİ’lerin oranları yükseltilse de diğer kazançlara göre düşük vergilendirilmesi, Azaltılmaya çalışılsa da sistemde hala önemli oranda vergi kolaylığı olması ve yüksek vergi harcamaları, Gelir vergisi tarifesinin dilim sayısı ve oranlarının düşürülmesi, KVK’nın yenilenmesi, oranının radikal bir biçimde indirilmesi, Vergi yükünün artması, sosyal güvenlik yükünün yüksek olması, Kamu borç stokunun önemli ölçüde azalması, Basit usulde vergilendirilen mükelleflerin kayıp kaçak oranını artırması, Otomasyon ve web tabanlı işlemlerin idari maliyetleri azaltacağı beklentisi, Kayıtlı mükellef sayısının ekonomik büyüme ile ilgisiz olması, Dolaylı vergi oranlarındaki artışların kayıt dışılık yaratması, Enflasyon muhasebesi uygulamasının başlatılması, Vergi kolaylıklarının sayısının azaltılmaya çalışılması, İdarenin re-organizasyonun yapılmış olması, Denetim birimlerinin etkin çalıştırılamaması, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin yüksek ve vergi itaatinin düşük olması, Yabancı sermaye yatırımlarının artması ve ekonomik büyümenin hızlanması, + + + + + + + + + 297 Basitlik İlkesi Açısından Diğer İlkeler Açısından Vergi daireleri arasındaki otomasyonun kurulması, Bazı hizmetlerin (e-beyan, e-haciz, e-tahsilat, e-fatura) elektronik ortamda düzenlenmesi nedeniyle uyum ve yönetim maliyetlerinin azaltması, Mevzuat dilinin ağır olması, hükümlerinin sık değişmesi ve mevzuat hükümleri arasındaki uyumun bozulması, Yapılan bazı düzenlemeler kapsamında aynı konuyu düzenleyen farklı mevzuat hükümlerinin birleştirilmesi, Mevzuat içinde vergi kolaylıkları ve geçici maddelerin çok sayıda olması, Kurumlar vergisi kanunun yenilenerek daha kısa ve anlaşılabilir hale getirilmesi, Tarafsızlık: - Gelir ve kurumlar vergisi oranlarının düşürülmesi, -Yatırım indiriminin yürürlükten kaldırılması, -Vergi yükünün artması, Saydamlık:-Finansman ihtiyacı doğrultusunda ek vergilerin konulması, Vergi İtaati: Kayıt dışı faaliyetlerin yüksek olması, - Kurumlar vergisi indiriminin vergi hasılatını artırması, İktisadilik: Vergi toplama maliyetlerinin, veri tabanı sistemiyle düşürülmesi, Verimlilik: -ÖTV oranlarının artırılması, -Geçici vergilerden bazılarının kalıcı hale gelmesi, Uygunluk: Beyan zamanlarının değiştirilmesi, Belirlilik: Kanunilik ilkesinin Anayasal güvence olarak sürdürülmesi. + + + + + + + + + + + + * Değerlendirmede; vergi sistemimizde son yıllarda yapılan değişiklikler sonucunda, reform ilkeleri bakımından ortaya çıkan olumlu durumlar (+), olumsuz durumlar (-) ile ifade edilmiştir. 4.3. Türkiye İçin Vergi Reform Önerileri Tezimizin birinci bölümünde verilerle ortaya koyduğumuz vergi sistemimizin sorunları ve bir önceki başlık altında son yıllardaki değişikliklere ilişkin yaptığımız değerlendirmeler doğrultusunda vergi sistemimizin reform ihtiyacı açıktır. Bu nedenle, bu bölümde öncelikli çözülmesi gereken husus; vergi sistemimizde reform ihtiyacının olup olmadığı değil, yapılacak reformun kapsamının belirlenmesidir. Ancak, reform kapsamının belirlenmesinde göz önünde tutulması gereken husus ise vergi sisteminin ihtiyaçları yanında, vergi sisteminin çıktısı niteliğinde olan mali, ekonomik ve politik hususların da gözetilmesi gereğidir. Zira yapılan düzenlemelerin beklentileri karşılayabilmesi, hukuki yeterlilik ve tatmin yanında, piyasa koşulları ile de uyum içinde olmasına da bağlıdır. 1998 yılında 4369 sayılı Yasa ile yapılan değişikliğin, 2003 yılında 4783 sayılı Yasa ile uygulanamadan yürürlükten kaldırılması bunun en çarpıcı örneğidir. 298 Bu yüzden reform çabalarında temel amaç ülkemiz ihtiyaçlarını tatmin eden ve uygulanabilir bir strateji izlemektir. Uygulama kolaylığı, toplumsal mutabakatın sağlanması, yasalaştırılabilme, yönetilebilme, mali-ekonomik ve siyasal konjonktüre uygunluk unsurları kapsamında ülkemiz için öngördüğümüz reform stratejisi kapsamlı vergi reformunun yapılmasıdır. Ancak, bu unsurların elverişsiz olması durumunda tüm vergileri aynı anda değiştiren şok bir reform yapmak yerine, sistemin parçaları olan kanunların günün ve geleceğin ihtiyaçları doğrultusunda uygun vergi bileşimini sağlayacak ve birbiriyle uyumu bozmayacak şekilde gelir vergileri, dolaylı vergiler ve servet vergileri olarak ayrı ayrı reforma tabi tutulması yerinde bir uygulama olacaktır. Bu kısımda, reform hedefleri kapsamında karara bağladığımız sistem, düz oranlı vergi sistemine benzeyen, sermaye kazançlarının vergilendirilmesindeki farklılık nedeniyle ikili vergilemeyi de andıran ara bir modeldir. Bu modelde önerilen sistemin, bir yandan reform ilkelerine ve modern bir sisteme ulaşmada yardımcı olması, diğer taraftan da günümüz vergileme sorunlarına çözüm getirmesi ve sosyo-ekonomik koşullara da uygun olması amaçlanmıştır. Bu kısmın mantığı içerisinde, öncelikli olarak reform hedefleri belirlenecek ve reformunun başarısını olumsuz etkileyen reform önündeki engeller ortaya çıkarılacak, sonrada Türkiye için yukarıda öngördüğümüz temel sistem dahilinde, reformla ulaşılmak istenen temel amaçların gerçekleştirilebilmesi için politikalar önerilecektir. 4.3.1. Türkiye’de Vergi Reformunun Hedefleri ve Reform Süreci Vergi reformunun planlama aşamasında öncelikli kararlaştırılması gereken husus, reformun hangi genel amaç doğrultusunda yapılacağının belirlenmesidir. Bu aşamadan sonra sıra bu genel amaca ulaşmaya yardımcı olacak alt amaçların ve reformun çerçevesinin belirlenmesine gelecektir. Thirsk’e göre (1997:28), başarılı vergi reformu çabaları; mevcut sistemin kusurlu taraflarını ayrıntılı olarak ortaya kavrayabilmeli, özellikle kişisel, kurumsal ya da endüstri düzeyinde vergileri kimlerin ödediğinin bilincinde olmalı, ayrıca vergileme meselelerinin geliştirilebilmesi bakımından vergi yükü dağılımının alternatif vergileme ölçütlerinden nasıl etkileneceğini hissedebilmelidir. Thirsk’in gelişmekte olan ülkeler için ortaya koyduğu başarılı vergi reformlarının genel nitelikli hedeflerine katılmakla birlikte, kapsamlı bir reform için bu hedefler çoğaltılabilir. Nitekim Kay’ın (1990:2021), vergi politikalarının çerçevesinin belirlenmesi açısından sorduğu ve 299 aşağıda saydığımız altı soru, reformların mali, idari, iktisadi ve uluslararası boyutuna işaret etmesi bakımından yukarıdaki kapsamı biraz daha genişletmektedir. - Vergi tabanı ne olmalıdır? - Vergi oranı yapısı ne olmalıdır? - Vergi sistemi, gelir elde etme dışındaki amaçlara ulaşmak için hangi ölçüde kullanılabilir? - Vergilemenin ekonomik etkileri nelerdir? - Farklı ülkeler ve yönetim kademeleri arasındaki mali ilişkiler nasıl ele alınmalıdır? - Vergi sistemi nasıl yönetilmeli ve yürütülmelidir? Thirsk’in genel reform hedefleri ve Kay’ın çerçeve nitelikli soruları, ilk bölümde ortaya koyduğumuz vergi reformu yaklaşım ve bileşenlerine işaret etmektedir. Diğer gelişmekte olan ülkelerde oluğu gibi ülkemizdeki vergi reformu da, temel vergileme bileşenlerini makro ekonomik yaklaşımla ele almalıdır. Bu nedenle ülkemizde idari hazırlıkları devam eden vergi reformu çalışmaları “kamu harcamalarını finanse eden, piyasa ekonomisi ile uyumlu modern bir vergi sistemi” oluşturmaya yöneliktir. Türk vergi reformunun vizyonu olabilecek bu nihai hedefe ulaşmak için üretilecek politikalarda esas alınması gereken prensipler ise; ekonomik etkinlik, basitlik, adalet, saydamlık, istikrar, uluslararası rekabet olarak sayılabilir. Saydığımız genel hedeflerin gerçekleştirilebilmesi ise, vergi sistemimizin reform hedefleri doğrultusunda amaçlarının iyi belirlenmesine ve çözüm aşamasında bu amaçlar doğrultusunda üretilecek politikaların vizyon ve prensiplerden sapmamasına bağlıdır. Türkiye’deki reform hazırlıkları açısından bakıldığında vergi sisteminin temel önceliklerini esas alarak belirlediğimiz vizyon ve prensiplere, aşağıdaki tabloda saydığımız alt amaçları gerçekleştirerek ulaşabiliriz. 300 Tablo 101: Türkiye’de Reformun Çerçevesi: Vizyon, Prensip ve Amaçlar124 VİZYON PRENSİPLER AMAÇLAR Kayıt dışı ile etkin mücadele edilmesi Vergi yükü taşınabilir olmalı Ekonomik Etkinlik Vergi tabanının genişletilmesi Dolaylı-dolaysız vergi hasılatının optimal Yabancı sermaye yatırımlarının artırılması Kamu harcamalarını finanse eden, piyasa ekonomisi ile uyumlu modern bir vergi sistemi oluşturmak Basitlik Yatay ve dikey eşitliğin sağlanması Kolay anlaşılabilme ve hesaplanabilme Beyanın kolaylaşması ve yaygınlaşması Revizyonların azaltılması Adalet Meslek kuruluşlarının politikalara katılımı Etkin yönetim ve denetim anlayışının Kamu hacminin küçültülmesi Saydamlık ve İstikrar Vergi itaati ve bilincinin yerleştirilmesi Kanunilik ve istikrar ilkesinin yerleşmesi Basit ve kalıcı düzenlemelerin yapılması Vergi sisteminin aksaklıkları doğrultusunda, reformun genel ve özel nitelikli ilkelerini belirledikten sonra, sıra bu ilkelere nasıl ulaşılacağı sorusunu cevaplandırmaya gelmiştir. Çünkü, reformun tasarım aşamasında ele alınması gereken öncelikli mesele, ülkenin mevcut sorunları doğrultusunda en uygun çözümü sağlayacak vergi sisteminin seçimidir. Tezimizin sistematiğinde de bu konuya dikkat ederek; ilk bölümde vergi sistemimizin sorunlarını, ikinci bölümde mevcut gelir vergisi sisteminin alternatiflerini, üçüncü bölümde de son dönemde vergi reformu yapan 124 Vizyon, prensip ve amaçların oluşturulmasında Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünün Stratejik Planları ve diğer yayınlarından, Vergi Konseyinin web sayfasından ve incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerin reform tecrübelerinden yararlanılmıştır. 301 gelişmekte olan ülkelerin yaptıkları reformları, dördüncü bölümün başlangıç kısmında da bu ülkelerdeki reformların sonuçlarını inceledik. Böylece hem alternatif vergi sistemlerinin teorik olarak avantaj ve dezavantajlarının, hem de durumları Türkiye’ye benzer reformist ülkelerdeki güncel reform sonuçlarının kavranabilmesini amaçladık. Zaman zaman diğer ülkeleri de kapsayan incelemelerimizde, 2000 sonrası dönemde geçiş ekonomisi niteliği taşıyan ülkelerde yaygın olarak tercih edilen sistemin düz oranlı vergi sistemi olduğunu gördük. Bu sistem Rusya, Slovakya ve Romanya’da başarılı sonuçlar vermiş, diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde de vergi rekabeti kapsamında tercih edilen bir sistem olmuştur. Bu bölgenin dışında Kanada’nın bazı eyaletleri ile Meksika’da da bu sisteme yakın uygulamaların olduğu görülmektedir. Tezimizin son bölümünde Rusya, Slovakya ve Romanya’ya ilişkin değerlendirmelerimizde düz oranlı vergi sistemini seçen bu ülkelerin sistemi farklılaştırarak uyguladıkları, ancak sonuçta yabancı sermaye yatırımları, etkinlik ve basitlik ilkeleri ve finansal açıdan önemli ölçüde avantaj sağladıkları ama gelişmekte olan ülkelerin klasik yapısal problemleri sonucu adalet ilkesinden taviz verdikleri sonuçlarına ulaştık. Bir diğer alternatif sistem olan ikili vergi sistemi ise İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da tercih edilen ve sermaye gelirleri lehine vergilemeyi esas alarak sermaye girişi sağlayan bir sistemdir. Bu sistemi kullanan ülkeler arasında, uygulama farklılıkları olsa da sistem, sermaye kazançlarını düşük ama kurumlar vergisine eşit bir oranda vergilendirerek, vergi tabanında yer alan vergi kolaylıklarını temizleyerek yabancı sermayenin çekilmesinde cazip fırsatlar sunarken, vergilemede etkinliği ve basitliği de sağlamaktadır. Ancak adalet ilkesi bakımından, bahsettiğimiz ülkelerdeki kişi başına gelirin yüksek ve kamu finansmanının kolay olması, gelişmekte olan ülkeler açısından bu sistemin uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Ancak bu sistem, daha uzak haliyle bizim mevzuatımız içinde yer alan GVK Geçici m.67’de olduğu gibi kapsamlı gelir vergisi sistemi içinde de sadece sermaye kazançları üzerindeki vergi oranları düşürülerek uygulanabilir. Zaten son dönemde AB ve OECD ülkelerdeki vergi oranı yapısına baktığımızda, bu ülkelerin sermaye gelirlerini farklı oranda vergilendirmeye yöneldiğini görmekteyiz. Avusturya, Fransa, İtalya, Hollanda, Polonya ve Portekiz’in ikili gelir vergisi sistemini uygulayan İsveç’e yakın bir uygulama içinde oldukları; Almanya, Yunanistan, Çek 302 Cumhuriyeti, Belçika ve Japonya’nın ise yarı ikili sistemi uyguladıkları bilinmektedir (OECD, 2006:83-84). Kapsamlı gelir vergisi sisteminin üçüncü alternatifi harcama vergisi sistemidir. Bu sistemin geçmişte kısa dönemli Hindistan ve Sri Lanka uygulamaları dışında, günümüzde dünyada uygulamasının olmaması, sistemin tasarrufları vergilendirmemek adına hem geliri hem de harcamayı tam olarak kavraması gerekliliği nedenleriyle bu sistemin vergi bilincinin tam oluşmadığı ülkemizde uygulanabilmesi çok zordur. Ancak sistem içinde tasarrufun vergilendirilmemesi fikri, ülkemizde düşük olan tasarruf hacmini ve sermayenin fiyatını düşürerek, kaynak kullanımını artırabilme ihtimali bakımından önemlidir. Ülkemizde tasarruf açığının cari açıkla finanse edildiği de göz önüne alınırsa; tasarrufların vergi dışı bırakacak ya da tasarrufun çifte vergilendirilmesini önleyecek ve yastık altı birikimlerin bankacılık sistemine katılmasını sağlayacak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Alternatif vergi sistemlerinin teori düzeyindeki çeşitliliğine ve bu sistemleri uygulayan ülkelerdeki gözlemlerimize dayanarak, reformist ülkelerin seçtikleri sistemleri kendi sosyo-ekonomik yapılarına uyarladıklarını söyleyebiliriz. Türk vergi reformu için sistem önerimiz ise, yukarıda ortaya koyduğumuz amaçları idari kapasitemize göre en iyi şekilde çözümleyeceğine inandığımız düz oranlı ve ikili gelir vergisi sisteminin birlikte uygulanabileceği karma bir sistemdir. Önerimiz, ekonomik etkinliğin sağlanması amacı doğrultusunda düz oranlı sisteme benzese de, ülkemize özel koşullar nedeniyle bu sistemi uygulayan geçiş ekonomilerinden ayrışacaktır. Sunacağımız kapsamlı vergi reformu önerisi; sistemimizin esas sorunu olarak gördüğümüz gelir ve kurumlar vergisinin reformuna yönelmekte, dolaylı vergileme ve servet vergilemesi konularında da sistemin entegre yapısı ve günümüz aksaklıklarının giderilmesi amacıyla çözümler içermektedir. Kapsamlı reform süreci içerisinde radikal nitelikli çözümlemeler içeren bir tasarının toplumun değişik kesimlerinden tepkiler alması kaçınılmazdır. Ülkemizde yapılacak kapsamlı bir düzenlemenin legal ya da illegal faaliyetlerini kayıt dışı sürdüren, daha önce beyanname vermeyen, bedavacı seçmen olarak nitelendirilen ve çıkarlarına aykırı düzenlemeler olan kesimleri memnun etmeyecek ve reform süreci lobiler vasıtasıyla güçlü baskılara maruz kalabilecektir. Bu nedenle reform sürecinde; reformun 303 partiler üstü bir mesele olarak ele alınması, adalet ilkesinin iyi bir biçimde vurgulanarak tasarı üzerinde kamuoyunun mutabakatının tesis edilmesi ve uygulamada da bu ilkeden taviz verilmeyeceğinin gösterilmesi reformun başarısı ve uygulaması açısından çok önemlidir. Bu süreçte önemli olan bir başka husus ise, reform kapsamında hazırlanan kanun taslaklarının125 toplumsal hayatın gerçeklerini iyi bir biçimde kavraması ve en uygun zamanda yasalaştırılması (zamanlaması) gereğidir. Reform tasarısının kamunun bilgisine sunulması, kamuoyunda tartışmaya açılması ve yasama sürecinin zamanlaması siyasi iradenin kararlılığı da reformun başarısı açısından önem taşımaktadır. Çünkü bu süreçte reformla getirilmek istenen yeniliklere yönelik kamuoyu tepkisinin yüksek olması ya da güçlü lobi faaliyetlerinin olması siyasi iktidarların seçim dönemi öncesinde reform hedeflerinden önemli tavizler vermelerine neden olabilmektedir. Bu nedenle, kapsamlı bir reform sürecinde siyasi iradenin kararlılığını gösterebilmesi için seçimlere uzak bir tarihin seçilmesi zamanlama açısından daha iyi olacaktır. Bu sayede seçmenlerin reformla getirilen düzenlemeleri ve uygulama sonuçlarını görebilmelerine olanak sağlanırken, yapılacak revizyonların da yine aynı irade tarafından hazırlanması bu düzenlemelerin başta ortaya konulan politikalarla uyumlu olması reformun başarısını artıracaktır. Ülkemiz açısından vergi reformunun tasarımında göz önünde tutulması gereken bir diğer husus ise reform uygulamalarının önündeki yapısal problemlerdir. Vergileme dışı engel olarak gördüğümüz bu problemlerin önemli bir kısmı, iyi kurgulanmış bir vergi sistemiyle kendiliğinden düzelecektir. Reform sürecinin önünde engel olarak gördüğümüz ve aşağıda örneklerini verdiğimiz bu hususlardan bazıları aynı zamanda vergi sisteminin çıktısı niteliğindedir. Yani başarılı bir reform ile yapısal problemler olarak görülen bu hususlar üzerinde de önemli iyileşmeler sağlanacaktır. Bu nedenle, reform kapsamında bu engellerin aşılması, reform ile de çözülmesi gerekecektir. 125 Bu taslağın partiler üstü bir komisyonca hazırlanıp meclise sunulması (kanun teklifi olarak), siyasi partilerin reformu sahiplenmesini sağlayacaktır. Ülkemizdeki ana siyasi partilerin seçim beyannamelerinde vergi reformu taahhüt ettikleri ve reform hedeflerinde büyük bir ayrışma yaşamamaları, vergilemede köklü bir dönüşümün sağlanmasında iyi bir fırsat olarak gözükmektedir. Ancak bu birlikteliğin sağlanmasının zor olması da siyasi bir gerçektir. 304 - Yüksek faiz ödemeleri, sosyal güvenlik sistemi açıkları ve faiz dışı fazla hedefi gibi nedenlerle kamu bütçe dengesinin hassas olması, - Kayıt dışı ekonominin yüksek boyutlarda olması, - İşsizlik, yoksulluk ve yapısal problemlerin varlığı, - Mükellef olma bilincinin ya da kültürünün oluşmaması, - Kırılgan ekonomik yapı, - Bürokratik engeller, kamu kaynakları ve harcamalarının verimsiz kullanılması, - Meslek mensuplarının yeterli eğitim ve donanıma sahip olmaması, - Hükümetlerin gücünün reform yapabilmek içinin yetersiz, ömrünün reform sonuçlarını göremeyecek kadar kısa olması, - Kamu kesiminin toplam ekonomi içindeki büyüklüğü, - Vergileme yetkisinin merkezi idare tarafından kullanılması. 4.3.2. Türkiye İçin Vergi Reform Önerileri Önerimiz olan vergi reformu stratejisi yukarıda belirlediğimiz “Kamu harcamalarını finanse eden, piyasa ekonomisi ile uyumlu modern bir vergi sistemi oluşturma” vizyonunun gerçekleştirilmesine dönüktür. Reform sürecinde esas alınacak ilke ve amaçlar (Tablo 101) ise tezimizin birinci bölümünde tespit ettiğimiz güncel sorunlara, dördüncü bölümünde işaret ettiğimiz revizyonlara, vergi sistemimizin yapısına ve uluslararası vergileme eğilimlerine göre tespit edilmiş ve aynı süreci yaşayan gelişmekte olan ülkelerdeki tecrübelerden de faydalanarak kalıcı çözümler üretmek üzere tasarlanmıştır. Vergi sistemimizin sorunlarının çözümüne ve modernize edilmesine yönelik politikaların üretilmesi, sistemin sorunlarının analitik bir bakışla ortaya koyduğumuz prensip ve amaçlar tarafından iyi bir biçimde kavranmasına bağlıdır. Bu nedenle, reform önerilerimiz bütüne yönelik olarak; ekonomik etkinlik, basitlik, adalet, saydamlık ve istikrar olarak belirlediğimiz temel prensiplerin, vizyon çatısına sadık kalınarak ayrı ayrı gerçekleştirilmesine dönük olacaktır. Saydığımız prensipler için açacağımız ayrı başlıklar altında; söz konusu prensiplerle ulaşılmaya çalışılan hedefleri, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için ne gibi politikaların uygulanması gerektiğini, belirlenen hedef ve politikalarla çözüm bekleyen sorunları belirleyip, önerilerimizi bu tespitler üzerinden yapacağız. 305 4.3.2.1. Ekonomik Etkinliğin Sağlanması Reformlarını incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de vergi reformunun öncelikli amacı iktisadi etkinliğin sağlaması, yani sistem içindeki mekanizmalarla ekonomik büyümeyi sağlaması ya da ekonomik büyümeye engel olmamasıdır. 2000’li yıllarda vergi reformu yapan incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerin ve kapsamlı gelir vergisini uygulayan bazı ülkelerin büyüme hedefine ulaşmak için daha liberal politikalar izledikleri, vergi oranlarını ve sermaye gelirleri üzerindeki vergi yükünü düşürdükleri, daha önce kullandıkları teşvik sistemi ya da vergi kolaylıklarından vazgeçtikleri görülmektedir. Özellikle düz oranlı vergi sistemine geçen ülkelerin büyüme önündeki vergi oranı bariyerini olabildiğince küçülttükleri, teşvik sisteminden ya tamamen ya da önemli ölçüde vazgeçtikleri görülmektedir. Ülkemizde de 2000 sonrasında vergi oranlarındaki indirim, sermaye kazançları üzerindeki düzenlemeler, yatırım indiriminden vazgeçilmesi gibi bazı düzenlemelerin küresel eğilimler ve rekabetten kaynaklandığını söyleyebiliriz. Etkinliğin sağlanması amacıyla bazı çalışmalar yapılmışsa da, sistemimizde etkinliği azaltan bazı düzenlemeler hala yürürlüktedir. Peki, ülkemizde ekonomik etkinliğin sağlanması için yapılması gerekenler nelerdir? Bu soruyu yanıtlamak için etkinsizlik yaratan hususların tespit edilmesi, vergi reformunun hedefleri doğrultusunda bu soruya cevap verilmesi gerekmektedir. Bu amaçla aşağıdaki Tablo 102’de vergi sistemimiz içinde etkinsizlik yaratan ve sistem için problem olan hususların tespiti yapılmış, bunun yanında çözümün doğru ve vizyona uygun yapılabilmesi için başlangıçta belirlediğimiz amaçlardan etkinlikle ilgili olanları seçilmiş ve tespit edilen sorun ve seçilen hedefler kapsamında çözüme yönelik politikalar üretilmiştir. 306 Tablo 102: Vergi Sistemimizin Etkinlikle İlgili Sorunları, Amaçları ve Politikaları Vergi ve sosyal güvenlik yükünün yüksek olması, Vergi bileşiminde optimal düzeyin uzağında olunması, Kamu finansman ihtiyacının ve reel faizlerin yüksek olması, Mikro işletmelerin vergilendirilmesinde uygun bir rejimin tespit edilememesi, Sorunlar Yüksek vergi oranlarının mükelleflerce taşınamaması, İdarenin re-organizasyonu ve denetim birimlerinin etkin çalıştırılamaması, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin yüksek ve vergi itaatinin düşük olması, Yüksek vergi takozunun emek talebini dizginlemesi, Faiz dışı fazla ve açık bütçe uygulamalarının devam etmesi, Kayıtlı mükellef sayısının az ve ekonomik büyüme ile ilgisiz olması, Mevzuatın sosyal ve ekonomik koşulları kavramada yetersiz kalması, Vergi ve sosyal güvenlik yükünün taşınabilir hale getirilmesi, Amaçlar Kayıt dışı ekonominin küçültülmesi, Vergi tabanının genişletilmesi, Yabancı sermaye yatırımlarının artması, Yönetim ve denetimde etkinliğin sağlanması, Vergi oranları ve sosyal güvenlik primi oranlarının taşınabilir seviyelere düşürülmesi, dolaylı-dolaysız vergi bileşiminin optimal olmasının sağlanması, Politikalar Kayıt dışılıkla mücadele kapsamında; vergi oranlarının düşürülmesi yanında, küçük işletmelerin makul vergi ve prim yükü ile ayrı vergilendirilmesi, yeni kurulan işletmelere çeşitli vergi muafiyetlerinin verilmesi, nakit mevduat vergisi konulması, Gelirin tanımında tüm gelirin kavranması, tabanda yer alan vergi kolaylıklarının kaldırılması, vergi harcamalarının bütçeden ödeme yoluyla yapılması, Her bireye beyan yükümlülüğünün getirilmesi, İş kurma ve yabancı sermaye önündeki bürokrasinin küçültülmesi, Özelleştirme ve yabancı sermaye önündeki hukuki belirsizliklerin kaldırılması, Elektronik işlemlerin özendirilmesi ve yaygınlaştırılması, Denetim elemanı sayısının artırılması ve denetimin etkinleştirilmesi, Basitliğin sağlanması. 307 Tezimizin ilk bölümünde ele aldığımız ve örnekleri ile incelediğimiz üzere, ülkemizdeki dolaylı ve dolaysız vergi oranları ve sosyal güvenlik prim yükleri yüksektir. Bu yüklerin taşınabilir düzeye indirilmesi yatırım ve istihdam kararları üzerinde pozitif etki ile etkinliğin sağlanmasına hizmet etmesi yanında, vergi indiriminin hasılat artışı ve kayıt dışı faaliyetlerin azalması üzerinde de etkili olması beklenebilir. Ülkemizde 1985’de %15 olan vergi yükü 2000 sonrasında %32’nin üzerinde seyrederek OECD ortalamasına yaklaşmıştır. Küresel vergi yükü kıyaslaması yapıldığında, bu oran OECD ülkeleri ortalamasından düşük olsa da, ödeme gücü bakımından ülkemiz mükellefleri için yüksektir. Bu nedenle incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, reform kapsamında yapılacak önemli düzenlemelerden biri de gelir ve kurumlar vergisi oranlarının düşürülmesi olacaktır. Tezimizde, reformlarını incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerden Rusya, Slovakya ve Romanya’nın düz oranlı vergi sistemine geçerek, Meksika’nın düz vergilemeye geçerek, artan oranlı tarifeden vazgeçtiği, Brezilya’nın ise gelir ve kurumlar vergisi için iki oranlı tarifeyi uygulamaya devam ettiği bilinmektedir. Aşağıdaki tabloda hem vergi oranlarındaki, hem de reform öncesi ve sonrasında vergi yüklerindeki değişimler verilmiştir. Bu verilere göre; Brezilya dışındaki ülkelerde, vergi oranlarının önemli ölçüde indirildiği ve bu ülkelerin reform sonrasında uygulamaya başladıkları dolaysız vergi oranların günümüz vergi yüklerinin epeyce altında belirlendiği görülmektedir. 308 Tablo 103: Gelişmekte Olan Ülkelerde Vergi Oranı Vergi Yükü Kıyaslaması Reform Öncesi (%) Ülkeler Vergi Yükü Vergi Oranları Reform Sonrası (%) Vergi Yükü Vergi Oranları Rusya 33,4 GV: 0-12-20-30 KV: 30 34,1 GV: 13 KV: 24 Slovakya 31,3 GV: 10-20-28-35-38 KV: 25 29,3 GV: 19 KV: 19 Romanya 27,9 GV: 18-23-28-34-40 KV: 25 31,1 (Tahmini) GV: 16 KV: 16 Meksika 19,8 GV: 3-10-17-25-28 KV: 28 - GV: 17,5 (2009) KV: 24 GV: 0-15-27.5 GV: 0-15-27,5 39,4 KV: 15 (+%9,%10)* KV: 15 (+%9,%10)* * Brezilya’da kurum kazançları üzerinden; %15 kurumlar vergisi, %9 sosyal güvenlik vergisi, kazancın 240.000 reali geçen kısmına da ek %10 kurumlar vergisi uygulanmaktadır. Brezilya 31-35 Reform sonuçları netleşen Rusya ve Slovakya’da; işsizlik oranının düşmesi, yabancı sermaye girişlerinin artması, vergi itaatinin iyileşmesi, vergi hasılatlarının yükselmesi gibi olumlu gelişmeler diğer ülkelerde de beklenmektedir. Vergi oranlarındaki indirimlerin vergi hasılatı, tasarruf, tüketim üzerinde olumlu etkisi yanında, orta vadede vergi rekabetinde sağladığı avantaj nedeniyle yabancı sermaye, yatırım ve büyüme verileri üzerinde olumlu etkisi görülecektir. Yatırım hızının artırılmasının bir başka yolu ise yurt içi tasarruf miktarının yükseltilmesidir. 2006’da %16,6; 2007’de %17,3; 2008’de de %17,6 olması beklenen yurt içi tasarruf miktarının düşük oranlarda seyrettiği, bu nedenle vergi oranlarlarının tasarruf oranını artıracak şekilde belirlenmesi gerektiği söylenebilir. Hatta sistemin tasarrufların vergi dışı bırakılması çifte vergilendirme probleminin çözümünde, vergi eşiği konulması da adalet ilkesine olumlu katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, tarifenin aşağıdaki şekilde gösterildiği ve ikili vergi sistemine benzer şekilde, vergi yükü ve tasarruf oranının altında belirlenmesi ekonomik etkinliği artıracağı tahmin edilebilir. 309 Kurumlar Vergisi Gelir Vergisi Vergi Oranı Vergi Oranı %25 %15 %15 0 Gelir 0 4.000 TL* Vergileme Eşiği 18.500 TL** Gelir * İmalat sanayinde çalışan 16 yaşından büyükler için uygulanan asgari ücretin yıllık brüt tutarının yarısı, ** İmalat sanayinde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için yıllık brüt ortalama ücret (2008 yılı ikinci çeyrek rakamlarından türetilmiştir: www.gib.gov.tr). Şekil 9: Kurumlar ve Gelir Vergisi Entegrasyonu Gelir ve kurumlar vergisi daha entegre hale getirilmelidir. Gelir vergisi tarifesi ise, beyanı teşvik edecek şekilde vergileme eşiği ve iadesine olanağı sağlamalıdır. Gelir vergisi tarifesinin basamak dilimleri şekildeki gibi belirlenerek oran sayısı %15 ve %25 olmak üzere ikiye indirilmeli, kurumlar vergisi oranı ise gelir vergisinin en alt dilimine (%15) eşitlenmelidir. İlk uygulama yılı olarak belirlenecek bu oranların yasa güvencesi ile reel vergi gelirlerinin arttığı her yıl 1 puan indirilerek, 5’er puan daha kademeli olarak geriye çekilmesi mümkün olabilir. Sigorta primlerinin de sigortalı sayısını ve toplanan prim miktarını artıracak şekilde 2007 uygulamasında olduğu gibi kademeli olarak indirilmesine devam edilerek uzun vadede bütçe üzerindeki sosyal güvenlik yükü sıfırlanmaya çalışılmalıdır. Ayrıca adaletin sağlanması ve mükellef bilincinin oluşturulabilmesi için vergileme eşiği tutarı tüm gelir vergisi mükellefleri için vergi dışı bırakılmalı ya da bazı gelişmekte olan ülkelerde (Latin Amerika, Slovakya) olduğu gibi mikro düzeydeki işletmeler için daha düşük bir düz oran (örneğin %5-%10) belirlenmelidir. Dolaylı vergilerde özellikle ÖTV, ÖİV oranlarının makul seviyelere indirilmesi, KDV’de genel oranının ise %15’e, indirimli oranın ise %6-%7’ye düşürülmesi, %1 olan oranın ve vergi kolaylıklarının kaldırılması ekonomik 310 etkinlik yanında, kaçak oranının azalmasına ve vergi hasılatının artmasına katkı sağlayabilir. Kamunun borç servisi, faiz dışı fazla hedefi ve açık bütçe uygulamaları devam ederken, vergi yükünün aniden ve önemli ölçüde indirilebilmesi zordur. Bu nedenle, reformdan önce kayıt dışı faaliyetlerle mücadelenin başlatılması, reform aşamasında da öncelikle yatırım ve istihdam üzerindeki yükün küçültülmesi ve eş zamanlı olarak vergi tabanının büyütülmesi sağlanmalı, bütçe konusundaki sıkıntının bu şekilde atlatılmasının ardından da dolaylı vergi oranlarının enflasyona ve kamuda büyük gelir kaybına yol açmadan ama kayıt dışı faaliyetleri de azaltacak şekilde indirilmesi yoluna gidilmelidir. Akalın (2002:219); kayıt dışı faaliyetlerle mücadelede; yeni girişimcilere ve iş yerlerine ilk yıllarda muafiyet verilmesi, küçük işletmelerin düşük oranlarda vergilendirilmesi, işgücü sosyal güvenlik primlerinin makul seviyelere getirilmesi gibi vergi, sosyal güvenlik ve regülasyonlar kapsamında mevzuatın günlük hayatın gerçeklerini kavrayan öneriler sunmuştur. Gelir İdaresi Başkanlığının koordinatör kuruluş olarak yürüttüğü, 2008-2010 yıllarında uygulanması öngörülen “Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı”, Başbakanlık ve diğer ilgili kurumların katkılarıyla uygulamaya konulmaktadır. Bu plan kapsamında belirlenen 105 eylemin, planda yer aldığı şekliyle 2010 yılına kadar kararlılıkla uygulamaya konulması, sonrasında da bu uygulamaları tamamlayacak bir vergi reformunun yapılmasının ülkemizdeki mali yapısal problemlerin çözümüne katkı sağlayacağı inancındayız. Ancak, 2008 yılında başlayan küresel finans krizi ve yerel seçimler nedeniyle planda herhangi bir aksamanın olmaması, idarenin politik kaygı taşımaması başarıyı artıracaktır. Aksi halde süreç iyi yönetilse bile, yeni bir planın etkili olma şansı azalacaktır. Vergi tabanın genişletilmesi ve mükellef bilincinin oluşturulması için herkese beyan yükümlülüğü getirilmeli, vergi tabanında yer alan vergi kolaylıklarının tamamı temizlenmeli, bu harcamaların bütçeden ödenek tahsisi ile yapılması sağlanmalıdır. Vergi tabanın genişletilmesi için ayrımcı vergilemelere son verilerek, üniter vergi sistemine geçilmeli, seçmen ve mükellef sayısı birbirine yaklaştırılmalıdır. Reformun ilk yıllarında kamunun gelir kaybını telafi etmek amacıyla süreç 2B Yasası, bedelli askerlik gibi kamu gelirlerini artırıcı düzenlemelerle birlikte uygulanabilir. Yine, servet vergilerinin yerel yönetimlere birlikte yürütülmesi; Meksika örneğinde 311 olduğu gibi banka mevduatlarına mali kontrol amaçlı ve gelir/kurumlar vergisinden mahsup edilebilen, %2-%3 oranında nakit mevduat vergisi konulması, reformla ihtiyaç duyulan finansmanı sağlayacak ve etkinliği artıracak nitelikte düzenlemelerdir. Vergi yükünün mükelleflerce taşınabilir hale getirilmesi, yatırım kararları üzerindeki bürokratik engellerinin azaltılması, Anayasal ve yasal olarak herkesten vergi alınacağının gösterilmesi, idarenin maliyetlerini küçülten elektronik hizmetlerin sayısının artırılması ve bu hizmetlerin yaygınlaştırılması yanında, idarenin hacminin ve savurganlıklarının da küçültülerek etkin bir yönetim sergilenmesi gerekmektedir. Bu aşamadan sonra bilinçli bir denetim yapısının oluşturulması ve vergi bilincinin yerleştirilmesi için; cezaların daha da ağırlaştırılması, denetim sisteminin kadro ve etik faktörler açısından güçlendirilmesi, denetimde koordinasyonun sağlanması, denetimlerin mükellefleri incitmeden ve kişisel inisiyatiflere yer olmadan yapılması, vergi aflarının Anayasal olarak önlenmesi gerekir. 4.3.2.2. Basitliğin Sağlanması Basitlik ilkesinin tesisi; idari maliyetlerin düşürülebilmesi, mükelleflerin mevzuatı ve yaptıkları hukuki işlemlerin mahiyetini anlayabilmesi, idari işlemlerin kolaylaştırılarak mükellefleri korkutmadan yapılabilmesi ve etkinlik ilkesinin pekiştirilmesi açılarından çok önemlidir. Sistemimizin reformu kapsamında basitliğin sağlanabilmesi amacıyla; mevzuat dilinin anlaşılabilir ve uyumlu hale getirilmesi, kalıcı düzenlemelerin yapılması, beyan müessesinin yaygınlaştırılmasına hizmet edecek şekilde uyum maliyetlerini düşürülmesi gerekmektedir. Bu kapsamda 2000 sonrasında Gelir İdaresinin yeniden yapılandırılması, teknolojik altyapı projelerinin ve e-devlet uygulamalarının yaygınlaştırılmaya çalışılması, TC kimlik numaralarının vergi numarası olarak kullanılması gibi idari işlemlerde basitlik ve etkinlik sağlayan düzenlemeler yapılmıştır. Bu dönemde yapılan bir başka önemli düzenleme ise 2006 yılında 5520 sayılı Yasa ile KVK’da yapılan yenileme ve sadeleştirme uygulamasıdır. Vergi Konseyinin katkısıyla yapılan bu düzenlemenin GVK, KDVK, ÖTVK, VUK ve bazı kanunların yeniden yazımı ve düzenlenmesi için de sürdürüldüğü bilinmektedir. Çalışmaların tamamlanması durumunda sistemin bütünlüğü, mevzuat dilinin sadeliği ve anlaşılabilirliği noktalarında önemli mesafe alınacaktır. Aşağıdaki Tablo 104’de ise basitlik ilkesinin günümüzdeki değerlendirilmesi yapılmış, bu kapsamda sistemimizin bu ilke ile ilgili 312 sorunları, amaçları ve çözüm doğrultusunda uygulanacak temel politikalar belirlenmiştir. Tablo 104: Vergi Sistemimizin Basitliği: Sorunlar, Amaçlar ve Politikalar Vergi uyum ve yönetim maliyetlerinin yüksek olması, Sorunlar Mevzuat dilinin ağır olması, hükümlerinin sık değişmesi ve mevzuat hükümleri arasındaki uyumun bozulması, Aynı konuyu düzenleyen farklı mevzuat hükümlerinin bulunması, Mevzuat içinde vergi kolaylıklarının ve geçici maddelerin sayıca çok olması, Beyannamelerin kapsamlı ve teknik olması, Kolay anlaşılabilme ve hesaplanabilme, Amaçlar Beyanın kolaylaştırılması ve yaygınlaştırılması, Basit ve kalıcı düzenlemelerin yapılması, Vergi itaati ve bilincinin geliştirilmesi, Revizyonların azaltılması, Mevzuatın sadeleştirilmesi, ifadelerin kesinleştirilmesi ve birbiriyle uyumunun sağlanması, Politikalar Beyannamelerin küçültülmesi ve basitleştirilmesi, Vergi tabanında farklılık yaratan kolaylıkların vergi tabanından temizlenmesi, Etkinsiz ve verimsiz bazı vergilerin kaldırılması, E-devlet uygulamalarının çeşitlendirilmesi ve yaygınlaştırılması, kağıt kullanımının azaltılması, Denetimin bir kısmının elektronik ortama taşınması, Gider kısıtlamalarının kaldırılması, iade işlemlerinin kolaylaştırılması. Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünün Kasım 2007’de yayımladığı Vergi Harcamaları Raporu’nda vergi kanunları içinde yer alan pek çok vergi harcaması uygulaması dışında, 138 ayrı kanun içinde yer alan değişik vergi kolaylıklarının ayrıntısı verilmiştir (GEP, 2007:Ek3:A-Z). Aynı Raporun 313 sonuç bölümünde, 2007 yılı vergi harcamalarının, o yılda gerçekleşmesi beklenen vergi gelirlerine oranı ise yaklaşık %7,6 olarak verilmiştir. Sadece bu verilere bakarak, basitliğin sağlanması kapsamında öncelikle mevzuat içinde önemli ölçüde karmaşa yaratan, verginin etkinliği, adaleti ve verimliliğine de zarar veren indirim, istisna ve muafiyet şeklinde düzenlenmiş olan vergi kolaylıklarının vergi tabanından temizlenmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Ayrıca, gelir vergisi içerisinde sınırlı bazı gelirler dışında ayırma prensibinden vazgeçilmesi ve bazı uygulamaların da kolaylaştırılması da basitlik ilkesine ulaşmada katkı sağlayacaktır. Bu uygulamaların dışında, etkinliğin sağlanması konusunda ele aldığımız, beyanname verme yükümlülüğünün kapsamının genişletilebilmesi; kanunların ve beyannamelerin kısa, öz ve ortalama bir mükellef tarafından anlaşılabilir ve doldurulabilir olmasına bağlıdır. Beyan yükümlülüğü, mevcut duruma göre sistemin basitliğini olumsuz etkilese de mükellef bilincinin oluşmasına, mükelleflerin kamu harcamalarına bakışının değişmesine ve uzun vadede kamu harcamalarındaki savurganlığın da azalmasına da katkı sağlayabilir. Basitliğin sağlanmasına katkı sağlayacak diğer düzenlemeler ise; VİV gibi verimliliği düşük ve gelir vergisi ya da ilgili kanunlar içinde birkaç madde ile düzenlenebilecek kanunların kaldırılması; 5602 sayılı Yasa ile şans oyunlarının vergilendirilmesinde getirilen yeni düzenlemelerle benzer mevzuatın aynı çatı altında toplanması; mevzuatımız içinde yer alan gider kısıtlamalarının azaltılması gibi sadeleştirmelerin yapılmasıdır. Mevzuatın karmaşıklığına neden olan bu tür düzenlemelerin mevzuattan arındırılması ile, kayıt dışığın azaltılması ve vergileme maliyetlerinin düşürülmesi de sağlanabilir. Mevzuatın basitleştirilmesi yanında e-devlet uygulamalarına ağırlık verilmesi idari maliyetlerin yanında, mükelleflerin uyum maliyetlerini de azaltacaktır. Türkiye’de 100TL vergi toplamak için katlanılan idari maliyetler 1993’de 2,46 TL, 2000’de 1,58 TL, 2002’de 0,72 TL, 2004’de 0,83TL, 2006’da 0,76 TL, 2007’de 0,74 TL olmuştur (www.gib.gov.tr). Son on yılda idari maliyetlerin önemli ölçüde azaldığı gözlense de, bugünkü oranların ileri dönemlerde daha da düşmesi için çalışmalar sürdürülmelidir. 10/01/1984’den 13/02/2009’a kadar vergi, resim ve harçlarla ilgili Resmi Gazete’de yayımlanan düzenlemelerin toplam sayısı 2.616’dır. 2000 sonrasında başlığında “vergi” ve “harç” ibaresi olan kanun sayısı ise 70’in 314 üzerindedir ve hızlı değişen mevzuata bazen uzmanların ya da meslek mensuplarının bile yetişemediği görülmektedir. Mükelleflerin uyum maliyetlerinin bu hızlı değişim, değişimin sonucu olarak ortaya çıkan karmaşıklık ve bütünlüğün bozulması nedenleriyle yüksek olduğu söylenebilir. Örneğin, ek ya da geçici maddelerle, kanun ya da diğer hukuki kaynaklarla sık sık yapılan düzenlemeler mükellef, idare ve yargı organlarının görüş ve uygulama farklılıklarına neden olmakta, uyuşmazlık sayısını da artırmaktadır. FIAS (Foreing Investment Advisory Service) tarafından 2001 yılında yatırımcıların “vergi idareleri ve vergi düzenlemeleri ile ilgili sorunlara” bakışını tespit eden araştırmaya göre, ülkemizdeki en önemli problem %81 ile “kurallardaki ve oranlardaki değişme sıklığı” olarak ölçümlenmiştir (TİSK, 2001:18). Bu olumsuzlukların önlenebilmesi; basitliği sağlayan kalıcı düzenlemelerin yapılması ve mükelleflerin idari hizmetlerden memnuniyetini artıracak etkin ve kaliteli hizmet anlayışının sağlanması ile mümkün olabilir. Bu sayede hem kolay anlaşılır ve yönetilebilir bir mevzuata ulaşılmış hem de yerli ve yabancı yatırımcıların önündeki önemli bir engel aşılmış olacaktır. 4.3.2.3. Adaletin Sağlanması Vergilemenin ve reformun en önemli ilkelerinden biri olan adalet ilkesi, gelişmekte olan ülkelerde üzerinde en çok tartışılan ama ekonomik büyüme ve etkinlik hedefinin önceliği, etkinlik ve adalet ilkeleri arasındaki değişim nedenleriyle taviz verilebilen bir ilkedir. Reformlarını incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerde de genel olarak etkinlik ve basitliğin sağlanmasında önemli mesafeler aldıkları ama aynı başarıyı adalet ilkesini sağlamada gösteremediklerini tespit ettik. Bu kapsamda gelişmekte olan ülkemizde de etkinliğin sağlanması için yaptığımız bazı önerilerin adalet ilkesi ile çelişebileceğini biliyoruz. Akalın (2004), seçmen çoğunluğunun vergi mükellefi olmadığı, geri kalmış, yaygın işsizlik ve yoksulluğun bulunduğu ülkelerde adaletin sağlanması çalışmalarının popülizme neden olduğunu ifade etmekte, bu nedenle genel bir eşitlik politikası güdülmesi yerine en yoksulların korunmasını önermektedir. Tezimizde reform sonuçlarına yer verdiğimiz gelişmekte olan ülkelerde gelir dağılımında adaletin sağlanmasına yönelik olarak üretilen politikalarda da, daha çok yoksul sınıfların korunduğu görülmektedir. Ülkemizde de, adalet ilkesinin temel amacı olan gelir dağılımında adalet ilkesinin bu ölçüde değerlendirilmesi gerektiği fikrindeyiz. Aşağıdaki Tablo 105’de, vergi 315 sistemimizin adalet ilkesi açısından günümüzdeki sorunları, reformun amaçları ve üretilebilecek politikalar özetlenmiştir. Adalet ilkesi kamusal malların, toplumu oluşturan kişilerin ödeme güçlerine ya da bu mallardan yararlanma durumlarına göre finansmanını öngörmektedir. Gelir vergisi hasılatının %90’ının ücretliler tarafından ödendiği; kurumlar vergisinde en büyük 100 mükellefin kurumlar vergisi hasılatının %48’inden fazlasını ödediği;126 toplam vergi hasılatının %66%69’unun dolaylı vergi gelirlerinden oluştuğu; kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin %50’den fazla olduğu bir vergi sistemi adil olamaz. Semih Öz’ün OECD ülkelerini kapsayan çalışmasına göre, Türkiye toplam nüfus içindeki mükellef sayısı (%3) bakımından OECD içinde en düşük olan ülkedir. Aynı çalışmada bu oranın Meksika’da %8, Japonya’da %16, Yunanistan’da %33, Almanya’da %35, ABD’de %46, Polonya’da %62 olduğu belirtilmiştir (www.ntvmsnbc.com; 03/01/2005). Benzer şekilde gelişmiş ekonomilerde dolaysız vergi oranının da %35’ler civarında olduğu düşünüldüğünde, ülkemizdeki sistemin vergiyi küçük bir mükellef grubundan ya da ödeme gücünün tam uygulanamadığı harcama vergilerinden tahsile çalıştığı anlaşılmaktadır. Adalete ve eşitliğin sağlanmasına engel olan bu durumların düzeltilebilmesi için; vergi yükünün makul bir düzeye indirilmesi, mükellef sayısının kısa dönemde en az iki katına çıkartılması, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin önüne geçilmesi, dolaylı-dolaysız vergi bileşiminin optimal ve ödenebilir hale getirilmesi, bazı dolaylı vergi oranlarının indirilmesi gerekmektedir. 126 2007 yılı toplam kurumlar vergisi hasılatı 15.718.209.000 TL, en büyük 100 mükellefin ödediği toplam kurumlar vergisi 7.674.294.606 TL’dir (www.gib.gov.tr adresindeki verilerden elde edilmiştir). 316 Tablo 105: Vergi Sistemimizin Adaleti: Sorunlar, Amaçlar ve Politikalar Gelir dağılımının adaletsiz olması, Dolaylı-dolaysız vergi bileşiminin bozulmuş olması, Sorunlar Siyasal iktidarı seçen kesimin vergi ödememe alışkanlığı, Mükellef sayısının yetersiz, vergi yükünün de az sayıda mükellef üzerinde olması, Sık çıkartılan vergi afları ya da bu nitelikteki düzenlemeler, Vergi gelirleri ile sosyal güvenlik açıklarının finanse edilmesi, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin ve vergi kayıp-kaçak oranının yüksek olması, Vergi kolaylıklarının adalet sağlamaktan uzak olması, Amaçlar Yatay ve dikey eşitliğin sağlanması, Dolaylı-dolaysız vergi bileşiminin optimal hale getirilmesi, Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle mücadele edilmesi, Vergi tabanının genişletilmesi, Dolaysız vergi oranlarının ödenebilir seviyelere indirilmesi, Vergi tarifesinin ve vergileme eşiğinin belirlenmesi, Politikalar Ödeme gücü ilkesinin uygulanması, tüketimin vergilendirilmesi, Yerel yönetimlerin vergileme yetkilerinin genişletilmesi, Vergi kolaylıklarının kaldırılması, Vergi aflarının önlenmesi, Vergi yükünün düşürülmesi ve mükellef sayısının artırılması, Gelir unsurlarının farklı vergilendirilmesine son verilmesi. Adalet ilkesinin bir başka önceliği, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin giderilmesidir. Vergi sistemimizde bu amaçla çeşitli vergi kolaylıklarına yer verilmiştir. Önemli bir kısmı sosyal amaçlarla getirilen bu kolaylıkların, amaca ulaşmada etkinsiz kaldıkları, hatta yatay eşitliğe zarar verdikleri bile söylenebilir. Gelişmekte olan ülkemizde, adaletin sağlanması amacıyla ortaya çıkan sosyal korumacılık politikalarının çözüm olmadığı kırsal kesimin gelişme düzeyine bakarak anlaşılabilir. Bu nedenle reform kapsamında adaletin sağlanmasına dönük olarak uygulanacak politikalar; başlangıçta belirlediğimiz vizyona uygun olarak kamu harcamalarının 317 finansmanında sıkıntı çıkarmamalı, piyasa ekonomi ile de çelişmemelidir. Bu noktada daha önce etkinlik ve basitliğin sağlanması amacıyla öngördüğümüz vergi tabanının genişletilmesi, vergi ödemeyen kesimlerin de mükellef olarak beyan yükümlülüğüne dahil edilmesi, ekonomik açıdan zayıf olan kesimlerin tepkisine neden olabilir. Ancak bu durum, sosyal devlet ilkesinin ihmali anlamına gelmemeli, alt sosyal sınıflara devlet eliyle nakdi transferler yapılmalıdır. Bu durum, vergi harcamalarının gerçek tutarının belirlenmesi ve vergi ödeyenlerin kamu harcamalarındaki savurganlık ya da haksız ödemelere karşı duyarlılıklarının artırılması bakımından önem taşımaktadır. Kaldı ki tüm gerçek kişi mükellefler için, ücretlilere uygulanan geçim indirimi uygulamasının da kaldırılarak, yerine geçim indirimi değerinin ortalaması olan vergileme eşiği ile bu kesimler korunabilir, hatta eşik değerin altında kazanç elde eden mükelleflere vergi iadesi yapılabilir. Literatürde negatif gelir vergisi olarak ifade edilen bu uygulama ile durumları aynı olanlar aynı vergilendirileceğinden eşitlikçi yaklaşım söz konusudur. Böyle bir uygulama; kamu harcamalarının denetimine katkı sağlayacağı gibi, vergi alınamayan kesimde de sosyal oto kontrol mekanizması ile denetim de sağlayacaktır. Adalet ve eşitlik önündeki engellerin kaldırılmasının ardından, adaletin sağlanması için vergi tarifesi, mülkiyet vergileri ve yerel vergi araçları kullanılabilir. Örneğin tüm mükellefler için asgari ücretin yıllık brüt tutarının %50’si kadar kısmı (yaklaşık 4.000 TL) vergileme eşiği olarak belirlenip, ücretlilere mahsus olmak üzere beyanname üzerinden de çalışmayan eş ve ilk üç çocuk için %5’er indirim olanağı tanınarak yatay ve dikey eşitlik sağlanabilir. Bölgesel asgari ücret uygulaması başlatılabilirse, bu sistem daha adil hale gelecektir. Öngördüğümüz sistem içinde adaleti sağlayacak başka bir düzenleme ise servet vergilerinin etkin toplanmasının sağlanmasıdır. Bunun da yolu incelediğimiz ülkelerde olduğu gibi emlak, çevre temizlik vergileri yanında; motorlu taşıtlar vergisi, yerel hizmetler üzerinden alınan harçlar, resim, şerefiye, köprü geçiş ücretleri, elektrik ve doğalgaz üzerinden alınan vergilerin de denetimin etkinleştirilmesi koşulu ile yerel idarelere bırakılmasıdır. Bu uygulamanın yanında; gelir vergisine dahil olan GMSİ’lerinin 2001’den 2008 yılına kadar mükellef sayısı %76,5 artsa da, hem emlak vergisi değerlerinin tespit edilmesi hem de GMSİ’lerinin emlak vergisi ile entegre olarak uygulanması mükellef sayısının ve vergi hasılatının artması ile dikey eşitliğin ve adaletin sağlanmasına katkı sağlayacaktır. 318 Önerdiğimiz sistemde, menkul sermaye iratlarının ikili sistemde olduğu gibi tarifenin birinci diliminde ve kurumlar vergisine eşit bir oranda vergilendirilmesi ayrımcı bir vergileme olsa da, ülkemizdeki sermaye kıtlığı, yoksulluk ve işsizlik gibi yapısal sorunların çözümü için bu tür uygulamalara başvurmak gerekmektedir. Önerimiz içinde eşitliği zedeleyen bu durum; KDV’de temel mal ve hizmetlerin tamamının indirimli oranda vergilendirilmeleri, kamusal hizmetlerin fiyatı olan harçların daha yaygın kullanılması, gelir düzeyi düşük gruplar üzerinde doğrudan transferlerin yapılması, vergi ödeyen kesimin itaatinin kırılmaması bakımından vergi aflarının Anayasa ile yasaklanması yoluyla telafi edilebilir. Ödeme gücü ilkesinin uygulanabilir hale gelmesi yani, dikey eşitlik ve adaletin sağlanması için; vergi kayıp ve kaçakların kesinlikle önüne geçilmesi, mükelleflerin aynı düzeydeki gelirleri için katlandıkları fedakarlıklarının eşitlenmesi, önerdiğimiz iki oranlı tarifenin vergi eşiği dışında vergi kolaylığına yer vermemesi gerekir. 4.3.2.4. Sağlanması Saydamlık, İstikrar ve Diğer Reform İlkelerinin Burgess ve Stern’nin (1993), 1980’lerde gelişmekte olan ülkelerde vergi reformlarının önünde engel olarak gördükleri yönetsel sorunlar, vergi kaçağı, politik baskılar, enflasyonun etkisi ve uluslararası kısıtlar günümüz gelişmekte olan ülkelerinde de geçerlidir. Türkiye’ye baktığımızda idari yeniden yapılanma ve enflasyon muhasebesi uygulamalarının tamamlandığı, ekonomik kırılganlığın, önemli bir ilerleme kaydedilemese de yüksek vergi kaçağı ile mücadelenin ve finansman sıkıntısının devam ettiği; dünyada ise, küreselleşme hareketleri sonucu liberal politikaların daha çok önem kazandığı ve reformların önceliklerinin de bu gereğe göre değiştiği görülmektedir. 1990’ların sonu ve 2000’lerde vergi reformları bakımından saydığımız kısıtların önüne geçen küreselleşme hareketlerinin; sermayenin vergi oranına, sistemin basitliğine, istikrar ve görülebilirliğe önemli derecede duyarlı olduğu bilinmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin vergi reformlarıyla; yabancı sermayenin önündeki bu tür engelleri kaldırarak sistemlerini daha saydam ve istikrarlı hale getirmeye çalıştıkları, yabancı sermaye ve nitelikli işgücüne çeşitli vergi kolaylıkları sağladıkları görülmektedir. Ülkemizde etkinlik, basitlik, adalet ilkeleri vergi reformunun önceliklerini oluşturmaktadır. Ancak, önerilen sistemin diğer reform ilkeleri açısından da yeterli ve tutarlı olması, hem temel ilkelerin pekiştirilmesi hem 319 de sistemimizin bu ilkeler dışındaki zayıflıklarının giderilmesi ve maliye politikası aracılığıyla kalkınma amacına ulaşılabilmesi bakımından önemlidir. Bu amacı destekleyecek şekilde yeni sistemin saydam ve istikrarlı, vizyon amacımıza uygun şekilde verimli ve iktisadi olması beklenmelidir. Saydığımız ilkeler kapsamında vergi sistemimizin temel sorunları, amaçları ve amaca yönelik üretilebilecek politikalar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Tablo 106: Vergi Sistemimizin Saydamlık, İstikrar ve Diğer İlkeleri ile İlgili Sonuçları: Sorunlar, Amaçlar ve Politikalar Sorunlar Krizlerin finansmanında ek vergilere başvurulma alışkanlığı, Mevzuatın sık değiştirilmesi, ek ve geçici maddelerle bütünlüğün bozulması, Gelir ve kurumlar vergisi oranlarının düşürülmesine rağmen hala yüksek olması, Kayıt dışı faaliyetlerin haksız rekabet yaratması, Bürokratik ve politik engellerin varlığı, Basit ve kalıcı düzenlemeler yapılması, Amaçlar Revizyonların azaltılması, Meslek kuruluşlarının politikalara katılımının sağlanması, Kamu hacminin küçültülmesi, Vergi itaati ve bilincinin oluşturulması, Kanunilik ilkesine uyumun sağlanması, Vergi kanunlarının geriye yürümezliği Anayasal olarak güvence altına alınmalı, Kamu finansmanı amacıyla çıkarılan ek vergiler, vergi afları gibi yasaların çıkarılmayacağı güvence altına alınmalı, Politikalar Reform kapsamında basit ve kalıcı düzenlemeler getirilmeli, Ayrımcı vergilemeden vazgeçilmeli, Yatırımların önündeki bürokratik engeller kaldırılmalı, Vergi yükü düşürülmeli, Kanunilik ilkesinin Anayasal güvence olarak sürdürülmesi, Kayıt dışılıkla etkin mücadele edilmeli, Muhasebe ve müşavirlik yapan meslek mensuplarının mükelleflere yeterli bilgi aktaramaması. 320 Vergi sistemimizin saydam ve istikrarlı hale gelebilmesi reform kapsamında basit, anlaşılır ve kalıcı bir sistemin kurulmasına bağlıdır. Çünkü, mevcut sistemin saydamlık ve istikrarına zarar veren en büyük problem; vergi mevzuatının çok sık değiştirilmesi, kamu açıklarının bazen ek vergilerle ya da vergi aflarıyla finanse edilmesi, hatta geriye dönük vergi yasalarının çıkartılmasıdır. Girişimcilerin ileriyi görmelerine engel olan, dolaylı olarak yatırım ve istihdam olanaklarını kısıtlayan bu gibi durumlara karşı yasa ile güvence oluşturulması, yani görülebilirlik ve öngörülebilirliğin sağlanması gerekmektedir. Ayrıca, vergilemenin tüketimde ve kaynak kullanımında tarafsız kalabilmesi için vergi oranlarının hem düşürülmesi hem de ayrımcı vergilemelerin kaldırılması faydalı olacaktır. Teşvik sisteminin ise enerji, yatırım yeri tahsisi konularıyla sınırlı kalması, ancak büyük istihdam ve katma değer sağlayan yatırımlar için haksız rekabete neden olmayacak şekilde, seçilmiş sektörler için özel düzenlemelere kanunla izin verilmesi tarafsızlık ilkesinin sağlanması ve bürokrasi tarafından esnetilmemesi açısından önem taşımaktadır. Ülkemizde vergilerin kamu harcamalarını karşılayacak verimlilikte olmaması sadece vergi hasılatlarının düşüklüğüyle değil, kamusal hacmin büyüklüğü ve kamu kesiminin savurganlığı ile de ilgilidir. Verimliliğin sağlanması adına öncelikle kamunun hacmi daraltılmalı, ardından da vergi gelirlerinin esnekliğinin ve hasılatının artırılması için çalışmalar yapılmalıdır. Kamudaki küçülme ile birlikte vergi bilincinin oluşumunda ve mükelleflerin hizmetten yararlanmalarında olumsuzluklara neden olan; savurganlık, yolsuzluk, bürokrasi, verimsizlik ve liyakatsiz davranışların azalması beklenebilir. Bu nedenle kamunun küçültülmesi, denetim mekanizmasının öncelikle kamu için daha etkin biçimde işler hale getirilmesi, uzun dönemde de olsa vergi bilincinin oluşmasına ve itaatin sağlanmasına önemli katkı sağlayacaktır. Vergi gelirlerinin verimli şekilde toplanması vergi tabanlarının geniş olmasına, vergilerin iktisadilik ilkesine uygun toplanmasına bağlıdır. Ülkemizde verimliliği artıracak en önemli çalışma, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin katlanılabilir seviyelere düşürülmesi olacaktır. Bu çalışmanın amacına ulaşması etkinlik, adalet ve vergi itaati ilkelerinin sağlanması bakımından da önem taşımaktadır. Çünkü kayıtlı mükelleflerin artması vergilerin verimliliğini artıracağı gibi, kayıt dışı faaliyetlerin makul seviyelere düşürülebilmesi ile de etkinlik ve adaletin sağlanması, vergi 321 itaatinin artması beklenecektir. Ülkemizde verimliliği artıracak bir başka düzenleme ise aynı zamanda etkinlik ve adalet sağlaması nedeniyle konu edindiğimiz, bazı vergilerin yerel yönetimlere devri meselesidir. Yereli’ye göre (2003:250), Anayasal ve merkezi yönetimin denetimi altında yerel yönetimlere yetki verilmesi ile, seçmen ile birebir ilişki içinde olan yerel yönetimler hem daha iyi hizmet vermek hem de mükellefi tatmin etmek için vergi tahsil yetkisini daha akılcı kullanarak kayıplara fırsat vermeyecek, mükellefler arasında adil olmak zorunda oldukları için adaletsizlik de yaratmayacaklardır. Bu düzenlemelerin yanında muhasebe mesleği mensuplarının yeterli ve bilinçli hizmet vermeleri de sağlanmalıdır. Mükellefler ne ödediklerinden haberdar olmalı, vergiye karşı psikolojik önyargıları kırılmalıdır. Türkiye’de, Gelir İdaresi Başkanlığının verilerine göre (www.gib.gov.tr); 2007 yılında faal mükelleflerden 53.778.978.000 TL vergi toplanmış olup, bunun 35.216.077.000 TL’si (%65,5’si) stopajla alınmıştır. Yani faal mükelleflerin beyannameleri ile ödedikleri vergi 18.562.901.000 TL’dir. Tüm gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin ödedikleri bu tutarlardan, en çok vergi ödeyen 100 kurumlar vergisi (7.674.294.606 TL) ve 100 gelir vergisi (285.805.393 TL) mükellefinin ödediği tutarlar da çıkartılırsa 200 mükellef dışında kalan 3.830.635 mükellefin toplam 10.602.801.001 TL vergi ödediği hesaplanabilir. Bu tutarın toplam mükellef sayına bölünmesi ile ortama bir gelir veya kurumlar vergisi mükellefinin yılda yaklaşık 2.768 TL gelir ya da kurumlar vergisi ödediği anlaşılmaktadır. 2009 yılı serbest muhasebecilik asgari ücret tarifesinde 4.grup ilde işçisiz işletme defteri tutturan bir mükellef yıllık 540TL +KDV, 1.sınıf ilde bilanço defteri tutturan 1-3 işçi çalıştıran ticaret işletmesi ise yıllık 3.000TL +KDV muhasebe ücreti ödemektedir. Muhasebe ücretlerinin yüksek olduğunu savunmamaktayız ancak onca kamu hizmetinin karşılığı olan vergiye itiraz olurken muhasebeci ücretlerine itiraz olmaması vergiye karşı psikolojik bakışı sergilemektedir. Bu nedenle uzun dönemde mükellef ve vergi bilincinin oluşabilmesi için çalışmalar yapılması gerekmektedir. 322 SONUÇ VE ÖNERİLER Dünya Bankası verilerine göre, içinde Türkiye’nin de bulunduğu “orta üstü” gelir seviyesinde bulunan ülkelerden Rusya, Slovakya, Romanya, Meksika ve Brezilya’nın 2000 sonrasında yaptığı kapsamlı vergi reformlarını konu alan çalışmamız, özetle bu ülkelerin vergi reformu kapsamında “ne tür düzenlemeler yaptıkları” ve “sonuçta neler elde ettikleri” üzerine odaklanmış, bu reformlardan ülkemiz ve diğer gelişmekte olan ülkeler adına dersler çıkarma amacına yönelmiştir. Bu doğrultuda çalışmamızdan çıkarılacak sonuçlar; ilki saydığımız ülkelerde yapılan vergi reformlarının değerlendirilmesi ve genel eğilimlerin tespit edilmesi, ikincisi ise ülkemizdeki vergi reformu ihtiyacının optimal şekilde tatmin edilmesine yönelik önerilerin belirlenmesi olmak üzere iki farklı grupta toplanabilir. Bu nedenle, bu kısımda ilk olarak Rusya, Slovakya, Romanya, Meksika ve Brezilya’nın yaptıkları vergi reformlarının sonuçları değerlendirilmiş, ardından da ülkemiz vergi sisteminin modernizasyonu ve rekabet edebilir seviyeye getirilebilmesi için önerilerde bulunulmuştur. Orta üstü gelir düzeyi ve daha altında gelire sahip ülkelerde yapılan kapsamlı vergi reformlarının, OECD ülkelerinde yapılan vergi revizyon ve oran indirimlerinin sebebi genellikle küresel eğilimlere, yani vergi rekabetine dayanmaktadır. Özellikle Rusya’nın 2001 yılında yaptığı düz oranlı vergi reformu sonrasında Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yapılan vergi reformlarının bölgenin gelişmemiş ülkelerini reforma zorladığı, gelişmiş ülkelerini de vergi oranlarını indirmeye ya da sistemlerini revize etmeye yönlendirdiği görülmektedir. Bölgesel düzeyde gözlemlediğimiz bu etkinin OECD içinde de 1980’lerden bu yana küreselleşme süreci ile devam eden arz yanlı politikalar ve marjinal vergi oranlarındaki indirimlerle paralellik taşıdığı da bilinmektedir. OECD ülkelerinde marjinal vergi oranlarındaki indirimlere rağmen gelir üzerinden alınan vergilerin GSYİH’ya oranı 2000’lere kadar artmış, ancak 2000 yılı ve sonrasında yapılan reformların daha radikal vergi indirimleri içermesi sonucu bu oran 2000 sonrasında biraz düşmüştür. Küresel ölçekteki vergi rekabetleri bölgesel düzeyde daha çetin geçmekte, bu nedenle de bölge ülkeleri benzer vergi sistemlerini kabul etmektedir. Düz oranlı vergi sistemine geçen Orta ve Doğu Avrupa’daki geçiş ekonomileri, ikili vergi sistemine geçen İskandinav ülkeleri benzer bölgesel koşullar doğrultusunda rekabete yöneldiklerinden, benzer vergi 323 sistemlerini seçmişlerdir. Latin Amerika ülkelerinin ise mevcut kapsamlı vergi sistemi içinde kısmi reformlar gerçekleştirdikleri, küreselleşme ile birlikte dış ticaret vergilerinden taviz verdikleri görülmektedir. Gelişmiş ya da gelişmemiş tüm ülkelerin vergi reformlarıyla temelde etkinlik, basitlik ve adaletin sağlanması olmak üzere üç temel reform amacını gerçekleştirmeye çalıştığı, ancak ülkelerin sosyo-ekonomik özelliklerine göre bu önceliklerin sırasının değiştiği görülmektedir. Reformlarını incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerin yaptıkları vergi reformlarında önceliğin ekonomik etkinliğin sağlanması olduğu tespit edilmiştir. Bu ülkelerdeki ekonomik kalkınma arzusu vergi reformlarına da yansımış ve son dönemde yapılan vergi reformları ağırlıklı olarak rekabet edebilir bir ekonominin oluşturulması amacıyla ekonomik etkinliğin artırılmasına dönük olarak gerçekleştirilmiştir. Bu ülkelerin vergi sistemlerini ve oranlarını daha rekabetçi bir yapıya dönüştürmeye çalıştıkları gözlemlenmiştir. Örneğin; İskandinav ülkelerinde kapsamlı gelir vergisi sistemleri yerine, sermaye kazançlarını düşük oranda vergilendirerek yabancı sermaye girişini teşvik eden ikili vergi sistemine; eski Doğu Bloğu ülkelerinin ise eskiye oranla sistemlerini önemli ölçüde rekabet edebilir hale getiren, sabit ve çok daha düşük oranda vergilemeyi öngören düz oranlı vergi sistemine geçmektedirler. İncelediğimiz ülkelerin tamamında, iktisadi etkinliğin sağlanması doğrultusunda sistemin basitleştirilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda vergi oranlarının düşürülmesi, idari etkinliğin artırılması amacı doğrultusunda idari örgütlenmenin yenilenmesi, vergi kolaylıklarının azaltılması, beyannamelerin küçülmesi ve beyanın kolaylaştırılması, bilgisayar tabanlı bazı hizmetlerin sunulması ve denetimlerin artırılması gibi yenilikler yapılmıştır. Reform sonuçlarını inceleyen bilimsel çalışmalarda, bazı ülkelerde reform sonrasında vergi uyum maliyetlerinin azaldığı, vergi hasılatlarının, gönüllü vergi itaatinin ve yabancı sermaye girişinin arttığı tespit edilmiştir. Rusya, Slovakya, Romanya, Meksika ve Brezilya’da yapılan reformlarda reformun birincil amacı olan etkinliğin sağlanması yanında, bu ilkenin sağlanmasında tamamlayıcı özelliğe sahip olan basitlik ve saydamlığın da gözetildiği görülmektedir. Etkinlik ile çelişen adalet ilkesinin sağlanmasında ise zafiyetler yaşanmaktadır. Düz oranlı vergi reformu gerçekleştiren ülkeler; vergi tabanındaki kolaylıkların temizlenmesiyle yatay 324 eşitliği, vergileme eşiği ile artan oranlı hale gelen tarife sayesinde dikey eşitliği sağlamaya çalışmaktadır. Gelişmekte olan bu ülkelerdeki yapısal problemler ve ekonomik etkinliğin önceliği nedeniyle; gelir dağılımında büyük farklılıkların devam ettiği ve adalet ilkesinin tesisinde ciddi aksaklıkların olduğunu göstermektedir. Sermaye kazançları lehine ayrımcı vergileme öngören ikili vergi sistemi de bu özelliği ile adalet ilkesinden taviz vermektedir. Ancak bu taviz, sistemde yer alan artan oranlı tarife ve bu uygulamayı seçen ülkelerdeki sosyal devlet uygulamaları ile telafi edilmeye çalışılmaktadır. Reformlarını incelediğimiz ülkelerin vergi uygulamaları; dolaysız vergi oranlarının düşürülmesi ve düzleştirilmesi, gelir ve kurumlar vergisinin daha basit ve birbiriyle entegre hale getirilmesi, vergi tabanında yer alan indirim ve istisnaların kaldırılarak vergi tabanın genişletilmesi, yerel ve bölgesel vergilerin yeniden düzenlenmesi, dolaysız vergilere ağırlık verilmesi, denetim ve idari örgütlenmenin etkinliği artıracak şekilde yeniden yapılandırılması, vergilemede teknolojik olanakların kullanılması ve kayıt dışı ile mücadelenin artırılması konularına odaklanmıştır. Reformlarını incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerin, vergi sistemlerinde yaptıkları değişikliklere ilişkin genel eğilimleri şunlardır: - Tarifelerin Düzenlenmesi: Vergi reformlarının üzerinde değişiklik yapılan en temel bileşeni vergi tarifesidir. Son dönemde OECD ülkelerinde yapılan reformlarda olduğu gibi, gelişmekte olan ülkelerin reformlarında da tarifelerin yeniden düzenlenerek marjinal vergi oranlarının düşürüldüğü, sermaye kazançları üzerindeki vergi yüklerinin azaltıldığı ya da çifte vergilendirmeye neden olacak düzenlemelerden sakınıldığı görülmektedir. Reformlarını incelediğimiz ülkelerden Rusya, Slovakya ve Romanya’nın düz oranlı, Meksika’nın ise tek oranlı vergi sistemine geçerek tarifeleri düzleştirdiği, vergi oranlarını da önemli ölçüde düşürüldüğü görülmektedir. Bu ülkelerin reform kapsamında gelir ve kurumlar vergilerini entegre hale getirdikleri, hatta Slovakya ve Romanya’nın gelir ve kurumlar vergisi oranlarını eşitledikleri görülmüştür. Vergi yükü ve gelir vergileri oranları kıyaslandığında; Meksika dışında, reform ile kabul edilen gelir vergileri oranlarının, bu ülkelerdeki vergi yükünün %35 ila %62’si kadar altında belirlendiği tespit edilmiştir. Dolaysız vergi oranlarındaki radikal indirimlerin vergi hasılatında yaratacağı olumsuz etkiler ise, KDV ve ÖTV gibi tüketim vergileri ile telafi 325 edilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda Rusya, Slovakya, Romanya ve Meksika’nın ÖTV oranlarını artırması, Brezilya’nın da akaryakıt ürünleri üzerinden ÖTV niteliğinde vergi almaya başlaması, gelişmekte olan bu ülkelerin vergilemede verimlilik hedefini ÖTV ile sağlamaya çalıştıklarını göstermektedir. - Vergi Tabanındaki Kolaylıkların Temizlenmesi ve Sistemin Basitleştirilmesi: Dünyada yaygın olarak uygulanan kapsamlı vergi sisteminin alternatifi olan düz oranlı ve ikili vergi sistemlerinin önemli ortak özelliklerinden biride muafiyet, indirim, istisna niteliğindeki vergi kolaylıklarını kaldırarak vergi tabanını genişletmeyi ve sistemi basitleştirmeyi öngörmeleridir. Vergi reformlarının da temel önceliğini oluşturan bu durum çalışmamıza konu ettiğimiz reformist ülkeler için de geçerli olmuştur. Düz oranlı vergi sistemine geçen Slovakya’da geçim indirimi dışında 219 adet vergi kolaylığına son verilmiş, Rusya ve Romanya’da ise bazı istisnalar dışında vergi tabanındaki kolaylıkların sayısı önemli ölçüde azaltılmış, bu uygulamaların sonucu olarak sistemdeki karmaşıklıklara da son verilmiştir. Meksika, dolaylı vergi tabanındaki istisnaları azaltarak; Brezilya ise ithalatta KDV uygulamasına başlayarak vergi tabanını genişletmeye çalışmıştır. Ancak Meksika ve Brezilya’da yapılan reformlarla yeni istisnaların yürürlüğe girdiği ama sistemi basitleştirme amacı taşıyan başka düzenlemelerin de yapıldığı görülmüştür. - Vergi Gelirler ve Hasılat Yapısının Değiştirilmesi: 2000 sonrasında yapılan vergi reformlarının genel eğilimi, vergi oranlarını düşürerek etkin ve rekabetçi bir sistem oluşturma amacına yöneliktir. Tezimizde incelediğimiz ülkelerin bu amaca ulaşıp ulaşmadıklarını, vergi hasılatındaki, vergi yükündeki ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki değişim ile gözlemlenmiştir.127 Reform sonuçları net olarak açığa çıkmış olan ülkelerin GSYİH’nın yüzdesi cinsinden vergi hasılatlarına baktığımızda; Rusya’da, kişisel gelir vergisi, işletme vergisi ve KDV hasılatının arttığı, ÖTV hasılatının ise düştüğü; Slovakya’da kişisel gelir vergisi hasılatının düştüğü, kurumsal gelir vergisi hasılatının ise sabit kaldığı, KDV ve ÖTV hasılatının arttığı; Romanya’da ilk yıl uygulama sonuçlarına göre kişisel gelir ve 127 Vergi hasılatı ve yabancı sermaye tutarlarındaki değişimlerin vergi reformu dışında ülkelere özel değişkenlerden de etkilendiğini görmekteyiz. Romanya ve Slovakya’da AB’ye giriş süreci, Meksika ve Rusya’da petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki yükselme bu etkenlerden bazılarıdır. 326 işletme vergisi hasılatında ve dolaysız vergi hasılatlarında artış olduğunu tespit edilmiştir. Bu gelişmelere bağlı olarak reform öncesi dönemlerle kıyaslandığında vergi yüklerinde de değişim olmuştur. Rusya’da 2000 yılında %31,2 olan vergi yükü 2007 yılında %34,1’e, Romanya’da 2004 yılında %27,9 olan vergi yükü 2007 yılında %31,2’ye çıkmış, Slovakya’da ise 2003 yılında %31,3 olan vergi yükü 2006 yılında %29,5’e düşmüştür. 1997 yılından beri gelir ve kurumlar vergisi oranını değiştirmeyen Brezilya’da, dolaylı vergiler ve sistemde yapılan yenilikle vergi hasılatları artırılmış, buna bağlı olarak da 2001 yılında %33,6 olan vergi yükü 2005 yılında %39,6’ya ulaşmıştır. Meksika’da ise %20’nin altında olan vergi yükü 2008 reformu kapsamında yükseltilmek istenmiştir. 2000 sonrası yabancı sermaye verilerine bakıldığında ise tüm ülkelerde doğrudan yabancı sermaye girişlerinin arttığı görülmektedir. Büyük ölçüde dünyadaki sermaye akışına bağlayabileceğimiz bu durum, çalışmamızda konu edilen reformist ülkelerdeki mali ortamın iyileşmesiyle de ilişkilendirilebilir. İlgili bölümde hazırladığımız veriler doğrultusunda andığımız ülkelerin tamamında, reformun ilk yıllarında GSYİH’nin yüzdesi olarak doğrudan yabancı yatırımlarda artışlar, sonraki yıllarda ise dalgalı seyirler gözlemlenmiştir. Reformların ilk yıllarında yabancı sermayenin gösterdiği ilgi, bu ülkelerde vergi reformu ile yaratılan cazibeyle açıklanabilir. Gelişmekte olan ülkelerin genelinde olduğu gibi çalışmamıza konu olan ülkelerden Slovakya, Romanya, Rusya, Meksika ve Brezilya’da da vergi hasılatının yapısında dolaylı vergilerin ağırlığı %50’nin üzerindedir. Vergi sisteminin adaletine aykırı olan bu durumun reformlar kapsamında düzeltilmeye çalışılmadığı, aksine dolaysız vergi oranlarının yükseltildiği ve kapsamlarının genişletildiği tespit edilmiştir. - Hasılatın İdareler Arası Paylaşımının Değiştirilmesi: Vergi sistemlerini ve reformlarını incelediğimiz ülkelerin tamamı idari yapılanmalarına göre federal, bölgesel ve yerel vergiler almaktadırlar. Bu ülkelerin vergi sistemlerinde emlak, veraset ve intikal, motorlu taşıtlar, gayrimenkul transfer, ilan ve reklâm, konaklama, eğlence, çevre koruma, yol kullanım vergileri ve harçların yerel yönetimlere tahsis edildiğini; ücret vergisi, gelir vergisi gibi genel nitelikli bazı vergilerin de yerel ve merkezi idareler arasında farklı esaslara göre paylaşımının söz konusu olduğu, bazen denetim yetkisinin yerel idarelerle paylaşıldığı görülmektedir. Servet 327 niteliğindeki vergilerin, hizmet bedellerinin (harçlar), olumsuz dışsallıklar üzerindeki vergilerin yerel idarelerce alınması ve denetim yetkisinin yerel idarelerle paylaşılması vergilerin toplanmasındaki ve hizmetlerin sunumundaki etkinliği artırmaktadır. - Kayıt Dışı Ekonominin Kayıt Altına Alınması: Çalışmamıza konu olan ülkelerde yapılan vergi reformlarının amaçlarından biri de kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin azalmasıdır. Reform öncesinde Slovakya’da %20, Romanya’da %17,5 ile diğer gelişmekte olan ülkelere göre makul düzeyde bulunan kayıt dışı ekonominin büyüklüğü, reform sonrasında küçük de olsa azalma eğilimi göstermiştir. Rusya’da %50, Brezilya’da %45’lere yakın olan kayıt dışı ekonominin büyüklüğü, reformlardan sonra bu oranlara daha da yaklaşmış, yani artış eğilimini sürdürmüştür. Meksika’da ise 2000 sonrasında %29-%27 arasında değişen kayıt dışı ekonomi büyüklüğü bazı yıllar artış gösterse de genel olarak düşüş eğilimi göstermektedir. Bu ülkelerde reform sonrası gelişmelere dayanarak, vergi reformlarının kayıt dışı ekonomiyi genelde etkilemediği söylenebilir. Romanya ve Slovakya’daki iyileşmeler ise AB’ye giriş sürecinde yapılan yapısal reformlar ve ekonomik hacmin küçüklüğü ile açıklanabilir. Küreselleşme ve vergi rekabetinin de etkisiyle hızlanan reform hareketleri sadece vergi reformlarıyla sınırlı kalmamış, tamamlayıcı nitelikte sosyal güvenlik, yönetim gibi diğer yapısal konularda da reformlar yapılmıştır. Bu durum, hem vergi reformlarının başarısına hem de bu ülkelerdeki kamu borçları, işsizlik, ekonomik büyüme gibi makro ekonomik verilerdeki iyileşmelere katkı sağlamıştır. Bu dönemde ülkemizde de mali nitelikli bazı düzenlemeler yapılmıştır. Ancak bu düzenlemelerin kapsamlı reform ihtiyacını tatmin etmediği görülmektedir. Kapsamlı bir vergi reformunun; sistemimizin aksayan yönlerini tamir etmesi, ülke meseleleri kadar uluslararası gerçeklere de duyarlı olması ve reform sürecinde vergi kanunları arasındaki bütünselliği sağlaması beklenmelidir. Bu nedenle çalışmamız, ülkemizdeki vergi reformunun önündeki engelleri tespit eden, mevcut sistemin sorunlarını ve bu sorunları çözen alternatif sistemleri inceleyen, benzer şartları taşıdığımız gelişmekte olan ülkelerin reformlarını değerlendiren yapısı ile ülkemiz için mali konulara odaklı bir sistemin genel esaslarını oluşturmuştur. 328 Vergi sistemimizin ihtiyaçları doğrultusunda yapılacak olan kapsamlı vergi reformunun başarılı olabilmesi yeni sistemin vergilemeden beklenen kamu finansmanını sağlamasına ve piyasa ekonomisi ile uyumlu olmasına bağlıdır. Bu nedenle reform hazırlıkları; “Kamu harcamalarını finanse eden, piyasa ekonomisi ile uyumlu modern bir vergi sisteminin kurulması” vizyonu ile sürdürülmeli, vizyona bağlı olarak reform ilkelerinin öncelikleri ve reformun temel amaçları belirlenmelidir. Reform sürecinin kolay yönetilebilmesi ve yeni sistem içinde politika bütünlüğünün sağlanabilmesi belirlenen vizyona uygun temel prensip ve amaçların doğru tespit edilmesine bağlıdır. Türkiye’deki kapsamlı vergi reformunun temel ilkeleri; gelişmekte olan ülkelerin tecrübeleri, literatürde yer alan öneriler ve ülkemiz gerçekleri doğrultusunda, “etkinlik”, “basitlik”, “adalet”, “saydamlık ve istikrar”ın sağlanması olarak belirlenebilir. Oluşturulacak yeni sistemin reformun vizyon ve ilkelerine uygun bütünlükte ele alınması, reform kapsamında oluşturulacak politikaların da vizyon ve ilkelerle uyumlu, sistemin bugünkü ve gelecekteki sorunlarını çözebilen nitelikte olması gerekmektedir. Optimal koşulları sağlayan bir vergi sisteminin tasarımı yanında, ekonomik ve siyasi konjonktürün de gözetilerek reformun iyi bir zamanlama ile yürürlüğe girmesi başarıyı etkileyen önemli bir durumdur. Bu doğrultuda ülkemizde yapılacak vergi reformu için en iyi zamanlama; ekonomik konjonktürün yükselme dönemine denk gelen ve yeni iktidar olmuş güçlü bir hükümetin ilk yılları olabilir. Yasama sürecinde ülkemizde daha önce yaşanan olumsuzlukların tekrar yaşanmaması ve sistemin bütünlüğünün bozulmaması, yani önerilen sistem ve bu sistemle uyumlu politikaların kapsamlı bir vergi reformu ile kalıcı düzenlemeler haline getirilebilmesi; yasama sürecinde lobilerin baskılarına boyun eğilmemesine ve reformun amacının milletvekillerince iyi anlaşılmış olmasına bağlıdır. Bu nedenle reformun hazırlık sürecinde akademi, bürokrasi ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden oluşan Vergi Konseyi çalışmalarına, yasama aşamasında reform tasarısının bütünselliğin bozulmaması amacıyla siyasi parti temsilcileri de davet edilerek hem hazırlıklar geniş kapsamda sürdürülmeli, hem de reformun siyaset üstü bir olgu olarak ele alınması ve tüm siyasi partilerce sahiplenilmesi sağlanmalıdır. 329 Türkiye’de kapsamlı vergi reformu için uygun konjonktürün yakalanamaması durumunda; gelir, harcama ve servet vergilerinin farklı zamanlarda reforma tabi tutulması, gelir vergilerinde öngördüğümüz vergi takozu ve yükü düşürülürken kamunun olası gelir kaybının 2B Yasası veya bedelli askerlik gibi mali önlemlerle telafi edilebilmesi yerinde bir uygulama olacaktır. Bu nedenle önem sırasına göre önce gelir vergilerinin, ardında da harcama ve servet vergilerinin reforma tabi tutulması yerinde bir uygulama olabilir. Ancak, devam eden 2008-2009 küresel mali kriz nedeniyle reformun gecikmemesi bakımından reform sürecine dolaylı vergilerle de başlanabilir. Gelir vergisinde mevcut sistemin alternatifi olan düz oranlı ve ikili vergi sistemlerinin özelliklerini taşıyan, gelir ve kurumlar vergisinin entegre olduğu karma bir sisteme geçilmelidir. Bu sistemde gelir vergisi mükellefleri asgari ücretin brüt tutarının yarısını aşan (vergileme eşiği) her türlü gelirleri için iki oranlı (%15-%25) bir tarife ile (Şekil 9), kurumlar vergisi mükellefleri ise gelir vergisi tarifenin alt diliminin vergi oranına (%15) eşit oranda vergilendirilmelidir. Bu sistemde; düz oranlı gelir vergisinde olduğu gibi, tabandaki vergi kolaylıklarına mümkün olduğunca son verilmesi, beyanın kolaylaştırılması; ikili vergi sisteminde olduğu gibi, sermaye kazançlarının tarifenin alt diliminde (%15), düz oranda vergilendirilen kurumlar vergisine eşit ve istisnalara yer olmadan vergilendirilmesi öngörülmüştür. Bahsettiğimiz tarife yapısının; vergi yükünü düşürücü ve tasarruf oranını artırıcı özelliği ile etkinlik sağlaması; vergi tabanını genişletmesi ve beyanı kolaylaştırması nedeniyle sistemi basitleştirmesi ve verimi artırması; sermaye kazançlarını düşük oranda vergilendirse de, bütün mükellefler için eşik değerin üzerindeki kazançlara artan oranlı tarifenin uygulanmasıyla yatay ve dikey adaleti sağlaması beklenmelidir. Gelir ve kurumlar vergisi oranlarındaki ciddi indirimler, kamu gelirlerinde azalma beklentisi oluşturabilir. Ancak gönüllü vergi itaatindeki artış ve vergi tabanın temizlenmesi ile matrahların büyüyeceğini, hasılatın azalmak bir tarafa Laffer etkisiyle kısa vadede artacağını tahmin etmekteyiz. Çünkü 2006 yılında kurumlar vergisi oranında yapılan %33’lük indirim sonucu toplam vergi gelirleri içindeki kurumlar vergisi hasılatının payı %8,2’den %9,2’ye çıkmış (Tablo 6), kurumlar vergisi hasılatı bu yıl gelir vergisinden daha hızlı artmıştır. Benzer şartları taşıdığımız gelişmekte olan 330 ülkelerin yaptıkları reformlarda da vergi gelirlerinde reel artışlar (GSYİH’nın yüzdesi olarak) olmuştur. Kısmi reform öngördüğümüz dolaylı vergi alanında, bu sistemin temelini oluşturan ve modern vergiler olan KDV ve ÖTV’nin yürürlüğünün devam ettirilmesi yerinde olacaktır. Ancak, bu vergilerin AB mevzuatına uyumunu destekleyecek ve kamunun gelir ihtiyacı doğrultusunda yüksek tutulan oran ve nispetler nedeniyle düşen vergi itaatini artıracak şekilde yenilenmesi gerekmektedir. KDV ve ÖTV’yi konu alan bu değişikliklerde temel amaç; vergilerin mali amacını tahrip etmeyen, dolaylı-dolaysız vergi uyumunu makul düzeylere indirebilen, vergi tabanındaki istisnaları mümkün olduğunca azaltarak tabanı geniş tutan ve böylece sistemi daha adaletli kılan bir yapıya kavuşturmak olmalıdır. Dolaylı vergi sisteminde yer alan ve özellikle yerel idarelerin almasını önerdiğimiz damga vergisi ve harçların yaygınlaştırılması ve artırılması; yerel yönetimlerin finansman ihtiyacının karşılanması yanında, vatandaşların idari savurganlıklara farklı gözle bakmasını ve uzun dönemde mükellef bilincinin oluşmasını sağlayacaktır. Bu yeniliklerin dışında, Brezilya ve Meksika’da kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle mücadelede kontrol vergisi olarak uygulanan Nakit Mevduat Vergisi’nin sistemimize kazandırılması ve vergi reformu önündeki en büyük engellerden biri olarak gördüğümüz kayıt dışı faaliyetlerle mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi gerekmektedir. Servet vergileri ise, incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, yerel idarelerin yetkisine bırakılmalıdır. Çünkü, bu vergilerin mükellef profilini bilen yerel idarelerce tahsil edilmesi, hizmet sunmada ve tahsilatta etkinliği artırabilir. Ayrıca, merkezi idarenin, bir kısmı halen yerel yönetimlerce toplanan servet vergilerinin toplam vergi hasılatı içindeki ağırlığının çok düşük olması nedeniyle bu vergilerden kolay vazgeçmesi beklenebilir. Bu doğrultuda etkinsiz olan VİV’in hükümetin açıklamaları doğrultusunda kaldırılmasını, MTV’nin tahsilatının yerel yönetimlere devrini önermekteyiz. Bu vergilerin dışında yerel yönetimlere; çevre koruma, tarihi eserlere ve doğal kaynaklara sahip çıkma amaçlı genel koşulları kanunla belirlenen düzenleyici vergi koyabilme yetkisi verilmelidir. Yerel yönetimlere verilen bu yetkilerin başarıyla kullanılması durumunda, sonraki yıllarda gelir vergisine tabi olan zirai kazanç ve gayrimenkul sermaye iradının tahsilat yetkisinin de mahalline devredilmesi, bu vergilerin hasılatlarında önemli artışlar sağlayabilir. 331 Türkiye’de gelir, harcama ve servet vergilerinde yapılacak kapsamlı bir vergi reformunun; belirlenen vizyon ve ilkeler doğrultusunda asgari aşağıdaki amaçları gerçekleştirmesi beklenmelidir: - Reform; kayıt dışı ekonominin küçültülmesinde tamamlayıcı politikalar içermeli: Ülkemizde kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin önlenebilmesi vergi reformu ile çözebilecek bir sorun olmaktan çıkmıştır. Kayıt dışı faaliyetlerin yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelerde, kayıt dışı ekonomi ile mücadele vergi reformunun amaçlarından biri olmuşsa da, uygulama sonuçlarına göre bu konuda önemli bir başarı elde edilemediği görülmektedir. Ülkemiz için vergi reformunun başarısına ve vergi itaatinin oluşmasına yardımcı olacak kayıt dışı ile mücadele politikası vergi reformundan önce başlatılmalı ve bu mücadeleyi tamamlayıcı düzenlemeler vergi reformu kapsamında kararlılıkla sürdürülmelidir. Vergi sisteminin etkinliğini, adaletini, verimliliğini ve vergi itaatini olumsuz etkileyen ve bu nedenlerle de reformun öncelikli hedefi olan kayıt dışı faaliyetlerin azaltılması meselesi reform öncesi ve kapsamında alınacak diğer önlemler yanında idari düzenlemelerle de desteklenmelidir. Örneğin; reform kapsamında gönüllü vergi uyumunu sağlayacak politikaların üretilmesi, vergi denetiminin yaygınlaştırılması, etkinliğinin artırılması ve bürokrasinin azaltılması yanında, herkesin beyanname vermesinin sağlanması, mükelleflere tüm masraflarını gider yazabilme olanağı tanınması, beyannamelerin ve beyan işlemlerinin kolaylaştırılması öncelikle yapılması gereken düzenlemeler olmalıdır. - Reforma paralel olarak vergi denetimi yaygınlaştırılmalı ve etkinliği artırılmalı: Ülkemizde tüm mükelleflerin %2,9’unun vergi incelemesine tabi tutulması, incelemelerde ortaya çıkan matrah farkının beyan edilen matrahın %48’i olması, hatta bazı vergilerde bu oranın %450’yi aşması, ülkemizdeki vergi denetiminin yetersiz ve etkinsiz olduğunu ya da vergi itaatinin zayıf olduğunu göstermektedir. Vergi denetiminin mükellef haklarının ihlal edilmeden, etik ve etkinlik bağlamında kişisel inisiyatiflere yer vermeden yaygınlaştırılması ve sürdürülmesi, öncelikle %65’i boş olan denetim kadrolarının doldurulması ve bu kadrolarda çalışanların özlük haklarının iyileştirilmesiyle sağlanabilir. Sadece kadroların doldurularak denetlenen mükellef sayısının bugünkü oranın 3 katına, yaklaşık %9’a çıkacağı tahmin edilebilir. Denetim elemanlarının sayısının çoğaltılması yanında, bu kadrolarda çalışan personelin eğitim süresinin artırılması ve kadrolardan 332 kaçışın önlenmesi gerekmektedir. için zorunlu hizmet uygulamasının başlatılması - Reform; vergi yükünü taşınabilir hale getirmeli: Türkiye’de vergi oranlarının yüksek olması vergi yükünü de yükseltmekte, yüksek vergi yükü karşısında mükellefler ya vergiden kaçınmakta ya da vergi kaçırma eğilimi içinde olmaktadır. Ülkemizdeki vergi yükü, reformlarını incelediğimiz Meksika, Slovakya ve Romanya’ya göre yüksek, Rusya’ya yakın, Brezilya’dan düşüktür.128 OECD ülkelerinde vergileme ile ilgili son dönemde yapılan değişikliklere baktığımızda, bu ülkelerin de vergi oran ve yüklerini düşürmeye çalıştıkları görülmektedir. Türkiye de, son yıllardaki bu değişime ayak uydurmuş ve gelir, kurumlar vergisi oranları ile sigorta primi indirimleri sonucu vergi yükü %35’lerden %32’lere, vergi takozu %43’lerden %37’lere gerilemiştir. Ancak, vergi yükünün milli gelirimize oranla hala yüksek olduğu ve vergilemeden beklenen amaçların elde edilebilmesi için oranların daha da indirilmesi gerekliliği ortadadır. Gelir vergilerinin reformu kapsamında, vergi oranlarında önemli oranlarda indirim ve ortalama bir vergileme eşiği öngördüğümüz vergi tarifesinin, vergi yükü ve takozunu önemli oranda düşürmesi beklenmelidir. Ancak, vergi yükünün düşürülmesi yanında, düşen vergi yükünün mükellefler arasındaki paylaşımının da düzenlenmesi, yani vergi tabanının genişletilmesi ve tabandaki mükelleflerin vergi öder hale getirilmesi gerekmektedir. - Reform; vergi tabanını genişletmeli: Ülkemizde, Mart 2009’da yapılan yerel seçimlerinde oy kullanması gereken seçmen sayısı 48,01 milyon, basit usul ve GMSİ sahipleri dahil vergi dairesi ile muhatap olan mükellef sayısı 3,68 milyondur (Tablo 21). Ülkemizde stopajla vergilendirilenler de dahil edildiğinde 15 milyonu bulan mükellef sayısının seçmen sayısına oranı %31 civarındadır. Bu oran, gelişmiş ülkelerde %70’lere129 çıkmaktadır. Ülkemizde seçmen sayısına göre çok sığ kalan mükellef sayısının artırılması, reform kapsamında düşürülen oranlar nedeniyle kamunun gelir kaybının telafi edilebilmesi, vergi ödeyen ve ödemeyen mükellefler arasındaki yatay eşitliğin sağlanması, uzun dönemde 128 Bu ülkelerdeki vergi yükü; Meksika’da %20’ye, Romanya ve Slovakya’da %30’a, Rusya’da %35’e ve Brezilya’da %40’a yakındır. 129 Bu oran Taş ve Özcan (2009)’ın “Vergi Mükellefi Seçmen İlişkisi” adlı makalesinden alınmıştır. 333 vergi ve mükellef olma bilincinin yerleştirilebilmesi bakımından son derece önemlidir. Ülkemizde vergi tabanının ekonomik büyümelere karşı esnekliği çok düşüktür. 2000-2008 yıllarında ekonomimiz toplamda %45’e yakın büyümesine rağmen gerçek usulde vergilendirilen mükellef sayılarında önemli miktar azalma, stopajla vergilendirilen mükellef sayısında ise artış gözlemlenmiştir. Bu dönemde gerçek usulde vergilendirilen gelir vergisinde %17,2, basit usulde %8,7 KDV’de %20,5 azalan mükellef sayısı, kurumlar vergisinde ise %1, stopajla vergilendirilen gelir vergisinde %19,7, GMSİ’de %76,5 oranında artmıştır. Bu bakımdan, matrahlardaki artış yanında mükellef sayısının da artması bakımından kayıt dışı olan faaliyet kazançlarının kayıt altına alınması, vergi tabanının genişletilmesi ve kayıtlı mükellefler üzerindeki yükün tüm mükelleflerce paylaşılması gerekmektedir. Ülkemizdeki vergi tabanını daraltan bir başka mesele ise sistemli ve bilimsel olarak uygulanmayan vergi harcamalarıdır. 2007 yılında vergi gelirlerinin %6,7’si kadar olan vergi harcamalarının yaklaşık %39’u gelir ve kurumlar vergisi içindedir. Vergi ve vergi dışı mevzuatımızda, 151 ayrı kanuni düzenleme kapsamında 630’dan fazla vergi harcamasına yer verilmiştir. Hem sistemimizi karmaşıklaştırıp etkinliğini ve vergi gelirlerini azaltan, hem de sosyal fayda sağlamaktan uzaklaşan bu sistemde düz oranlı vergi sisteminde olduğu gibi, vergi harcamalarının vergi tabanından temizlemesi gerekmektedir. Sistemimize sosyal koruma amaçlı olarak giren vergi harcamalarının yerine, bütçeden ödenek tahsisini içeren ve doğrudan ödemeyi esas alan sosyal koruma programları geliştirilmelidir. - Reform; dolaylı-dolaysız vergi hasılatını dengelemeli: Yereli’nin (2005) yaptığı çalışmada, AB25 ülkelerinde 2000-2003 yıllarındaki vergi yükü ve yapısı incelenmiş ve bu ülkelerin de dolaysız vergi yükünü düşürdükleri, dolaylı vergi yükünü ise artırdıkları görülmüştür. Tezimizde incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerin de benzer eğilim içinde oldukları görülmektedir. Çünkü, bu ülkelerin reform uygulamalarında dolaysız vergi oranlarını düşürdükleri, özellikle özel tüketim vergisi niteliğinde olan mallar üzerindeki dolaylı vergi oranlarını artırdıkları tespit edilmiştir. Vergi rekabetinin gereği olarak görülebilecek olan bu durum ülkemizde daha farklı algılanmalıdır. Çünkü, vergi sistemimizin adalet ilkesi bakımından en çok eleştirilen taraflarından biri de dolaysız vergilerin toplam vergi hasılatı içindeki payının 2004-2005 yıllarında %69’lara kadar çıkmasıdır. 2006-2007 334 yıllarında kısmen gerileyen bu oran, günümüzde %66 civarında olup, incelediğimiz gelişmekte olan ülkelerden de yüksektir. Vergi sistemimiz bu yapı ile gelişmemiş ülkelerdeki yapıya benzer adaletsiz bir görünüm sergilemektedir. Bu nedenle mali amacı tahrip eden yüksek vergi oranlarının düşürülmesi ve siyasi iktidarın finansman ihtiyacı doğrultusunda Bakanlar Kurulunun dolaylı vergi oranlarının birkaç katına kadar çıkartılabilen değişiklik yapabilme yetkisinin daraltılması gerekmektedir. Dolaylı vergi sistemimizin temelini oluşturan ve toplam vergi hasılatının %58’inden fazlasını sağlayan KDV ve ÖTV oranlarının düzenlenmesi, AB mevzuatına uyumunun sağlanması ve sistemin daha rekabetçi yapıya büründürülmesi dolaylı vergileme alanında atılması gereken en temel adımlardır. Bu doğrultuda KDV oranlarının AB mevzuatıyla uyumlu olmak üzere %5-%15 olarak ikiye düşürülmesi, vergi tabanının istisnalardan temizlenmesi, genel ürün grupları bakımından AB ve OECD ülkelerine göre yüksek olan ÖTV oranlarının vergi kaçırmanın fırsat maliyetini artıracak ve AB ülkeleri ile oran uyumunu sağlayacak seviyelere düşürülmesi gerekmektedir. Çünkü özellikle yüksek ÖTV oranları vergilemenin amacını tahrip etmeye başlamıştır. Örneğin akaryakıt ürünleri üzerindeki ÖTV’nin 2002’de %18,6 olan toplam vergi gelirleri içindeki payı, ekonomik büyümeye, otomobil kullanımındaki artışa rağmen uygulamaya girdiği yıldan günümüze her yıl gerileyerek 2007’de %13’e düşmüştür. Vergi gelirlerindeki azalış bir tarafa enerji fiyatlarını da artıran ÖTV oranları, sanayicimizin rekabet yeteneğinin zayıflamasına, bazı sektörlerde %80’lere varan kaçakçılığa ve kayıtlı çalışan firmaların haksız rekabetle karşılaşmasına neden olmaktadır. - Reform; doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını artırmalı: Ülkemizdeki sermaye yetersizliği, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, yabancı sermayeye olan ihtiyacı artırmaktadır. Tüm ekonomilerin sermaye çekme yarışında olduğu bu dönemde, gelişmekte olan ülkelerin piyasa sistemine işlerlik kazandırılması amacıyla vergi sisteminin etkinliği ve basitliğini sağlamaları yerli ya da yabancı tüm yatırımları artırmaktadır. 2006 yılında başarılı bir performans sergileyen Türkiye, diğer ülkelere göre yüksek vergi yükü ve oranlarına rağmen, gelişen piyasalar içinde en fazla doğrudan yatırım çeken beşinci ülke olmuştur. AB müzakere süreci, özelleştirme ve ekonomik istikrar ile açıklanabilecek doğrudan yatırımlardaki artışının sürmesi; AB ile ilişkilerin ve uzun dönemde siyasi335 ekonomik istikrarın sürdürülmesine, rekabetçi bir vergi sistemi oluşturulmasına, vergi yükünün gelişmekte olan ülkelerle rekabet edebilir seviyelere çekilmesine, milli menfaatlerimize zarar vermeden yabancı yatırımcının güvenini sağlayacak düzenlemelerin yapılmasına, rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık, siyasi rekabet meselelerinin çözülmesine ve yatırımların önündeki bürokratik engellerin azaltılmasına bağlıdır. - Reform yatay ve dikey eşitlik sağlamalı: Düz oranlı vergi uygulamasını seçen ülkelerden Rusya, Slovakya ve Romanya’da yatay ve dikey eşitliği sağlamak için vergi tabanı temizlenmiş ve tarifeye vergi eşiği konulmuştur. Ancak, bu ülkelerdeki reform sonuçlarına baktığımızda adalet ilkesinin tatmininde hâlâ eksiklerin olduğu görülmektedir. Bu nedenle, ülkemizdeki gelir vergisi reformunun dikey eşitliğin sağlanması bakımından dilim sayısı az da olsa artan oranlı tarifeyi benimsemesini, alt sosyal sınıfları koruma bakımından tüm mükelleflere asgari yaşam hakkı kadar olmasa da vergi eşiği uygulamasına yer vermesini ve yatay eşitliği sağlaması bakımından tabanda yer alan vergi harcamalarının kaldırılmasını önermekteyiz. - Reform; basit (kolay anlaşılabilen ve hesaplanabilen) ve kalıcı düzenlemeler içermeli: Günümüz mevzuatı, karmaşıklığı ve ağır dili, sık değişen ve birbirine uyumsuz hükümleri nedeniyle meslek mensuplarının bile takip etmekte ve anlamakta zorlandıkları bir yapıdadır. Bu duruma bağlı olarak artan uyum maliyetlerinin azaltılabilmesi reform kapsamında kanunların daha sade, mükerrer maddelere yer vermeden mükelleflerin anlayabileceği açık bir dille yazılmasına bağlıdır. Bu ihtiyaçları tatmin eden bir reform çalışmasının kalıcı olabilmesi için; sistemin bugünkü ve gelecekteki sorunları gören, dünyadaki mali ve ekonomik gelişmeleri hesaba katan, sosyolojik olarak toplumsal gerçekleri gören bir bakışla hazırlanması gerekir. - Reform; vergi itaati ve bilincini oluşturmaya yardımcı olmalı: Vergi reformu ile uzun dönemde kalıcı ve verimli bir sistemin oluşturulması gönüllü vergi itaatinin artırılmasına da bağlıdır. Bu nedenle reform kapsamında vergi kanunlarının uygulama ve uyum maliyetlerinin düşürülmesi, yani sistemin basitleştirilmesi yanında, vergi itaatinin oluşumunu engelleyen kayıt dışılık, denetim zafiyetleri ve kamu harcamalarındaki savurganlığın da önlenmesi gerekir. Bu kapsamda alınması gereken başlıca önlemler ise; vergi denetimine önem verilmesi, 336 yolsuzluklarla ve kayıt dışı ile kapsamlı mücadelenin başlatılması ve kararlılıkla sürdürülmesi gibi vergi reformunu tamamlayan düzenlemeler olabilir. Mükelleflerin vergiye bakışını ve vergileme konusundaki davranışlarını etkileyecek bu düzenlemelere ilave olarak, muhasebe mesleği mensupları, mükellefler ve çocuklara yönelik olarak uzun dönemde vergi bilincinin oluşumunu destekleyecek eğitim ve propaganda çalışmalarının aralıksız sürdürülmesi de gerekmektedir. Ülkemizde, son yıllarda belirttiğimiz aksaklıkları giderecek ya da sistemin temel amaçlarına ulaşmasını sağlayacak kısmi nitelikli bazı düzenlemeler yapılmıştır. Ancak birbirinden bağımsız bu düzenlemelerin, vergi sistemimizin bütünlüğünü sağlayacak nitelikte kapsamlı reform ihtiyacını tatmin etmediği görülmektedir. Bu nedenle sistemin istikrarını, verimliliğini ve ekonomik etkinliğini artıracak, karmaşıklık ve kayıt dışılığı azaltacak, mevcut mükellefler üzerindeki vergi yükünün toplumca adil paylaşımını sağlayacak kapsamlı bir vergi reformunun yapılması gerekmektedir. 337 KAYNAKÇA Afonso, J.R. ve Barroso, R. (2007), “Brazil”, L.Bernardi, A.Barreix, A. Marenzi, ve P. Profeta (Ed.), Tax System and Tax Reform in Latin America: Country Studies, MPRA (Munich Personal RePec Archive) Paper, No. 5223, 1-32, Germany: University Library of Munich, <http://mpra.ub.uni-muenchen.de/5223/> Ahmad, E. ve Stern, N. (1991), The Theory and Practise of Tax Reform in Developing Countries, New York: Cambridge University Pres. AICPA (2005), Understanding Tax Reform: A Guide to 21 St Century Alternatives, American Institute of Certified Public Accountants (AICPA) Inc, New York: AICPA Inc. AICPA (2001), Guiding Principles of Good Tax Policy: A Framework for Evaluating Tax Proposals, American Institute of Certified Public Accountants (AICPA) Inc, Tax Policy Concept Statement, New York: AICPA Inc. <http://www.aicpa.org/download/members/div/tax/ TaxPolicystmt1.pdf> Akalın, G. (2000), Kamu Ekonomisi, Ankara: Akçağ Yayınevi. Akalın, G. (2002), Türkiye’de Ekonomi-Politik Kriz ve Piyasa Ekonomisine Geçiş, Ankara: Akçağ Yayınları. Akalın, G. (2004), “Türk Vergi Sisteminin Yeniden Yapılandırılması”, ASOMEDYA, <http://www.aso.org.tr/kurumsal/media/kaynak/TUR/asomedya/ekim2 004/dosyaekim2004.html> Akkaya, Ş. (1998), “Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Vergi Sisteminin Değerlendirilmesi ve Bu Ülkelerdeki Vergi Yapısının Kantitatif Analizi”, Maliye Araştırma Merkezi Konferansları, İstanbul Üniversitesi Yayınları No:4100, Otuzyedinci Seri, Yıl: 1996-1997, İstanbul: Emek Matbaası. Aksakal, A.E. (1999), “Hindistan’da Kişisel Harcama Vergisi Uygulaması ve Başarısızlık Nedenlerinin Değerlendirilmesi”, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 3/99, 51-58. 338 Aktan, C.C. (1989), “Artan Oranlı Gelir Vergisine İki Alternatif, Düz Oranlı Gelir Vergisi ve Nakit Akış Vergisi”, Maliye Yazıları, 19-21 Temmuz/Aralık 1989. Aktan, C.C. (1994), “Arz Yönlü İktisat Teorisinde Düz Oranlı Vergi ve Nakit Akış Vergisi Önerileri”, Politik İktisat;118-129, İstanbul: Takav Matbaası. Aktan, C.C. (2000), “Vergi Dışı Piyasa Ekonomisin Ortadan Kaldırılmasına ve Daraltılmasına Yönelik Çözüm Önerileri”, Vergi Dışı Piyasa Ekonomisi, Ankara: TOSYÖV Yayınları, <http://www.canaktan.org/ ekonomi/kamumaliyesi/vergi-disi/oneriler.htm > Aktan, C.C. ve Vural, İ.Y. (2004), “Vergi Rekabeti”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 22,1-18. Albu, L.L. (2007), “A Model to Estimate Informal Economy at Regional Level: Theoretical and Empirical İnvestigation”, MPRA (Munich Personal RePec Archive) Paper, No: 3760, Germany: University Library of Munich, <http://mpra.ub.uni-muenchen.de/3760/> Altun, N., Küçük, M. ve Şanver, C. (2003), Vergi Barışı Kanunu Uygulamaları, Sakarya Üniversitesi Sakarya Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, Yayın No: 3, Sakarya: SESAM. Alvarez, D. (2007), “Mexico”, L.Bernardi, A.Barreix, A. Marenzi, ve P. Profeta (Ed.), Tax System and Tax Reform in Latin America: Country Studies, MPRA (Munich Personal RePec Archive) Paper, No. 5223, 7 Kasım 2007:1-29, Germany: University Library of Munich, <http://mpra.ub.uni-muenchen.de/5223/> Apak, T. (2008), “Kayıtdışı Ekonomi Artıyor-Vergi Tabanı Yerinde Sayıyor”, <http://www.alomaliye.com/talhaapak_kayitdisi_ekonomi.htm> Arı, M. T. (2004), “Onuncu Yılında Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA)”, TC. Dışişleri Bakanlığı, Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, Sayı:XIV, <http://www.mfa.gov.tr/data/ Kutuphane/yayinlar/EkonomikSorunlarDergisi/Sayi14/7Onuncu YilindaKuzeyAmerikaSTANAFTAMTurkerAri.pdf> 339 Armağan, R. (2007), “Türkiye’de Gelir ve Kurumlar Vergisi Oranlarında İndirimin Vergi Gelirleri Üzerine Etkisi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 3, 227-252. Atkins, C. ve Hodge, S. A. (2007), “US Still Lagging Behind OECD Corporate Tax Trends”, The Tax Foundation, Fiscal Fact No.96. Auerbach. J. A. ve Hines, J. R. (2001), “Taxation and Economic Efficiency”, NBER Working Paper, No: 8181, <http://papers.nber.org/papers /w8181. pdf> Avrupa Komisyonu. (2007), Türkiye 2007 İlerleme Raporu, Avrupa Komisyonu, SEC (2007), 1436, Bürüksel: 6/11/2007, <http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/ AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/turkiye_ilerleme_rap2007.pdf> Aydın, H. İ. (2007), “Dünyadan Vergi Haberleri”, Ernst&Young, Vergide Gündem, Kasım Sayısı. Bankman, J. ve Fried, B. (2007), “Flatness <http://bostonreviev.net/ BR21.3/Bankman.html> and Fairness”, Bartlett, B. (1996), “Benefit Of The Flat Tax”, Brief Analysis, National Center For Policy Analysis, No: 194, <http://www.ncpa.org/pub/ ba/pdf/ba194.pdf> Bartlett, B. (2002), “A Laffer for Russia”, National Reviev Online, <www.nationalreview.com/nrofbartlett/bartlett041502.asp> Barrett, F. J., Solerno, J. A. ve Teunissen, O. (2007), “A Summary of Mexico’s New ‘Flat Tax’ Regime”, PriceWaterhouseCoopers, Volume 3, No. 1, PwC Alternatives: International Edition, <www.pwc.com/ images/us/eng/fs/im/alt/MC-NY-08-0420-PwC-altMex.pdf> Belli, T. (2008, 1 Mayıs), “Avrupa’nın Meksika’sı”, Dünya Gazetesi. Beşinci, M. (2007), “Düz Oranlı Vergi Mutluluğu” <http://sufizmveinsan .com/arastırma/duzoranli.html> Bird, R. M. (2003), “Managing The Reform Proses”, University of Toronto, Joseph L. Rotman School of Management, Institute for International 340 Business, ITP (International Tax Program) Paper, No:0301, Toronto, Canada. Bird, R. M. (2008), Tax Challanges Facing Developing Countries, Inaugural Lecture of The Annual Public Lecture Series of The National Institute of Public Finance and Policy, New Delhi, India. Bird, R. M. (2003), “Managing The Reform Proses”, University of Toronto, Joseph L. Rotman School of Management, Institute for International Business, ITP (International Tax Program) Paper, No: 0301, Toronto, Canada. Bittker, B. I. (1980), “Equity, Efficiency, and Income Tax Theory: Do Misallocations Dirive Out Inequities?”, H. J. Aaron & M. J. Boskın (Ed.), The Economics of Taxation, Studies of Government Finance, Washington: Brookings Inst. Bilici, N. (2006), “Dolaylı-Dolaysız Vergiler Dengesi (Veya Dengesizliği)”, Falay, N., Şahin, M. ve Kesik, A. (Ed.), Kamu Maliyesine Yeni Bakış (Teori ve Uygulama), Ankara: Seçkin Yayınları. Bilici, N. (2007), Avrupa Birliği-Türkiye İlişkileri (Temel Bilgiler, İktisadi ve Mali Konular), Güncelleştirilmiş ve Geliştirilmiş 3. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları. Bilici, N. (2008), Vergi Hukuku, 18. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları. Bradford, D. (2003), “The X-Tax in the World Economy”, Prenceton University, CEPS Working Paper No: 93, New York. Brazil Ministry of Finance. (2005), “Brazil Eletronic Government (e-gov)”, <http://ce.mdic.gov.br/SOFTWARE> Brezilya Gelir Vergisi Kanunu. (2008), http://natlaw.com/interam/br/tx/dc /tnbrtx11.htm Brook, A. M. ve Leibfritz, W. (2005), “Slovakia’s Introduction of A Flat Tax As Part Of Wider Economic Reforms”, OECD Economics Department Working Papers No: 448, OECD Paris, <http://www.olis.oecd.org/olis/2005doc.nsf/linkto/ECOWKP(2005)35> Browning, E. K. ve Browning, J. M. (1983), Public Finance and The Prize System, Second Edition, Newyork: Mcmillan Publication. 341 Boadway, R. (2005), “Income Tax Reform for a Globalized World: The Case for a Dual Income Tax”, Journal of Asian Economics, Volume 16, Issue 6, 910-927. BOFIT (2006), BOFIT Russia Review, Suoment Pankki-Fillands Bank. Boskin, M. J. (1996), “A Framework for the Tax Reform Debate”, Boskin, M. J. (Ed.), Fronteries of Tax Reform, California: Hoover Institution Pres. Bulutoğlu, K. (1981), “The Reform in The Political Process”, Vergi Reformları-Vergi Reformu Kongresi Tebliğ ve Yorumları. Bumin, B. (2007), “Meksika’nın Temel Ekonomik Göstergeleri ve Türkiye Meksika Dış Ticareti”, İzmir: İzmir Ticaret Odası. Burgess, R. ve Stern, N. H. (1993), “Taxation and Development”, Journal of Economic Literature, 31(2), 762-830. Burton, G. ve Stevens, A. (2004), “Brazil’s Latest Constitution Guarantees Local Government Significant Autonomy”, http://www.citymayors .com/government/brazilgovernment.html Cabre, J. M. D. (2003), “The Dual Tax As A Flat Tax With A Surtax On Labour Income”, Papales de Trabajo del Instituto de Estudios Fiscales, PTN. 4/03, Universitad de Barcelona. Caminada, K. ve Goudswaard, K. (2001), “Does a Flat Rate Personal Income Tax Reduce Tax Progressivity? A Simulation for The Netherlands”, Public Finance and Management, Volume 1, No:4. Celentano, A. B. (2007), “Consumption Taxes in Brasil: Objectives, Constraints, Challenges”, GDT, Brasilia, 20-23, <http://www.receita .fazenda.gov.br/publico> Chren, M. (2005), “A Fundamental Tax Reform In Slovakia” A Case Study on The Slovak Tax Reform, I. Luncut Economic Forum, Reserve Learning in Rzeszow, 15-16 April 2005, <http://lancutforum.com/ pres/p_MChren.pdf> Chren, M. (2006), “The Slovakian Tax System”, Prosperitas, Volum VI, Issue VI. 342 CIA (2008), The World Factbook 2008, CIA (Central Intelligence Agency), <http://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/> Cnossen, S. (1999), “Taxing Capital Income in The Nordic Countries: A Model for the Europian Union, FinanzArchive: Public Finace Analysis, Volume 56, Issue 1. Cnossen, S. (2004), Reform and Coordination of Corporate Taxes in The European Union: An Alternative Agenda, IBFD Bulletin,134-150. Cotıs, J. P. (2003), “What are the OECD’s View About The Mexican Tax Reform”, 14-15 October 2003, <http://www.oecd.org/dataoecd/3/63/ 22425199.pdf> Craiutu, A. (2004), “Romania: The Difficult Apprenticeship of Liberty (1989-2004).” Invited Lecture, Woodrow Wilson Center for International Scholars, East European Studies, Washington (Ayrıca bkz: A summary of this lecture was published in East European Studies News, Woodrow Wilson Center for International Scholars, September-October 2004, Meeting Report 298, 5-9). Curaj, A. (2006), Report on National Research System in Romania, Bucharest: UNESCO. Dainau, D. (2002), “Fiscal Policy Issues: A Look Ahead”, Early Warning Report-Romania, Issue: 03/2002, 17-24, Central and Eastern Europian Online Library, <www.ceeol.com> Dainau, D. (2005), “Revenues and the Flat Tax in Light of Romania’s EU Accession”, South East Europian Times, <http://www.balkaninfo.com/cocoon/setimes/xhtml/enGB/features/setimes/articles/2005/0 5/02/reportage-01> Dalrymple, M. (2005), “Americans Spend 6.6 Billion Hours on Taxes” <http://intellectualthought.com/index.php?name=New&file=article&si d=253> Darık, E. (2007), “Dünyada Vergi Rekabeti ve Türkiye’deki Uygulaması”, 24/12/2007, <www.verginet.net> Darushin, I. (2008), “Russian Acoounting and Taxation System”, St Petersburg State University, <http://www.uwasa.fi/midcomadmin/ais/midcom-serveattachment-4415/2> 343 Demirli, Y. (2003), “Türk Vergi Sisteminde Yatırım İndirimi Uygulamasının Son Gelişmeler Işığında Değerlendirilmesi”, Yayımlanmamış Y. Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Deloitte (Mexico). (2007), 2008 Tax Comments, (Meksika) Deloite Tax Bulletin, 2007. <http://deloite.org/dtt/cda/doc/content/mx%28enmx%29tax%20bulleti n%202008081007.pdf> Deloıtte (Brazil). (2007), “Brazil International Tax and Business Guide”, <www.deloitte.com/dtt/cda/doc/content/dtt_tax_guide_brazil121807 (1).pdf> Dileyici, D. (2003), Artan Oranlı Vergiler-Düz Oranlı Vergiler Karşılaştırması ve Düz Oranlı Vergilerin Uygulanabilirliği, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dokuzeylül Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Dileyici, D. ve Özkıvrak, Ö. (2000), “Yeni Yüzyılda Mali ve Parasal Politikalarda Yeniden Yapılanma”, DEU Sosyal Bilimler Enstitüsü, Cit 2, Sayı 2, İzmir. Doğrusöz, B. (1998), “Yargı Kararları Işığında Vergilemenin Kanuniliği İlkesi Açısından Türk Vergi Mevzuatının Değerlendirilmesi”, VIII. Maliye Sempozyumu, 14-16 Mayıs 1998, Bodrum. Doğrusöz, B. (2008), “Vergi Cezalarında Af Gereği”, <www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=99316&YZR_K OD=156> Due, J. F. (1963), Government Finance: An Economic Analysis, Homewood: Richard D. Irwin Inc. Dunn, D. (2006), “Flat Tax Fiasco”, <http://www.wordwiz72.com/ flattax.html. > Edwards, C. (2005a), Options For Tax Reform, CATO Institute, Policy Analysis, No:536, <http://www.cato.org/pubs/pas/pa536.pdf> Edwards, C. (2005b), A Proposal for a “Dual Rate Income Tax”, Tax & Budget Bulletin, Cato Institute, No:22, <http://www.cato.org/pubs/ tbb/tbb-0502-22.pdf> 344 Edwards, C. ve Rugy, V. (2002a), “International Tax Competition”, Economic Freedom of The World: 2002 Annual Report, Chapter 3, 4358, <http://www.cato.org/pubs/efw/efw2002/efw02-ch3.pdf> Edwards, C. ve Rugy, V. (2002b), International Tax Competition: A 21stCentury Restraint on Government, Cato Institute, Policy Analysis No. 431, <http://www.cato.org/ pubs/pas/pa-431es.html> Eğilmez, M. (2008, 19 Ağustos), “Doğrudan Yabancı Sermaye Girişleri”, Radikal Gazetesi, <http://www.yazarx.com/FEkonomi/mahfiegilmez/19-08-2008/ dogrudan-yabanci-sermaye-girisleri/24397.aspx> Emes, J. ve Clement, J. (Basham, P. ve Samıda, D. ile). (2001), Flat Tax: Principles and Issues, The Fraser Institute, Critical Issues Bultein, Vancouver <http://www.flattax-europe.eu/yliko/pdf/essays/essay3 .pdf> Engin, İ. (2002), “Vergi Rekabeti: Avrupa Birliği ve Türkiye”, 17. Türkiye Maliye Sempozyumu, Avrupa Birliği’ne Geçiş Süreci ve Türk Kamu Maliyesinin Uyum Sorunu, TÜRMOB Yayınları 185, Fethiye: TÜRMOB. Esin, A. (2005), Gümrük Birliği Çerçevesinde Devlet Yardımları Mevzuatının ve Uygulamasının Uyumlaştırma Yükümlülüğü, ESC Consulting Rekabet Bülteni, Sayı:13, <www.escrc.com/www2/ bulten2bb.asp> EUROPA (2008), Activities of The Europian Union, Romania Tax Summaries of Legislation, <http://europa.eu/scadplus/leg/en/lvb/ e10108.htm> European Commision (2008), “VAT Rates Applied in The Member States of The European Community”, Eupoean Commission Taxation and Customs Union, Doc.2441/2008, Burussels, <http://ec.europa.eu/ taxationcustoms/resources/documents/taxation/vat/howvatworks/ rates/vat_rates_en.pdf> EUROSTAT (2007), Taxation Trend in The European Union: Data for The EU Member States and Norway, Europian Comission, Statistical Books. 345 EUROSTAT (2006), Taxation Trend in The European Union, Development in The Member States: Romania, Europian Comission, 192-195, <http://ec.europa.eu/> EUROSTAT (2008), Taxation Trend in The European Union: Data for The EU Member States and Norway, Statistical Books, Europian Comission 2008 Edition, <http://ec.europa.eu/> Feld, A. (1995), “Living With the Flat Tax”, National Tax Journal, Volume: 48, No:4, 603-618. Ferhatoğlu, E. (2003), “Gelir Teorileri Bağlamında Avrupa Birliği ve Türkiye’deki Gelir Tanımlaması ve Sonuçlar: Karşılaştırmalı Bir Analiz”, e-akademi, Sayı 19, <www.e-akademi.org> Ferhatoğlu, E. (2006), “Avrupa’da Düz Oranlı Vergi Sistemi Çalışmaları ve Başarısı”, Vergi Dünyası, Sayı:298, 170-176. Foster. J. D. (1995), “A Friendly Critique of The Flat Tax”, <http://www.hoover.org/ publications/policyreview/3565467.html> Fraga, A. (2008), “Brazil Toward a Sustainable Growth Path: Stabilization and Consolidation of Structural Reform”, <http://www4.bcb.gov.br/pec/appron/Apres/> Freebairn, J.& R. Valenzuela. (1998), “A Progressive Direct Axpenditure Tax”, Melbourne Institute Working Paper, No: 13/98, Australia. Freidman, M. (2008), Kapitalizm ve Özgürlük. D. Erberk Ve N. Himmetoğlu (Çev.), İstanbul: Plato Yayınevi. Gaddy, C. G. ve Gale, W. G. (2005), “Demythologizing The Russian Flat Tax”, Tax Analysts, Reprinted from Tax Notes Int’l, 14 Mart 2005. Gale, W. G. (2002), “The Tax Treatment of Foreing Income: Issues and Options”, United States House of Represaentatives Committee on Ways and Means Subcommittee Select Revenue Measures, <www.brookings.edu/views/testimony /gale/20020509.pdf> Gale, W. G., Houser, S. ve Scholz, J. K. (1996), “Distributional Effects of Fundamental Tax Reform”, Aaron, H. J. ve Gale, W. G. (Ed.), Economic Effect of Fundamental Tax Reform, Brookings Instution Press, 281-320. 346 Galindo, L. M. ve Ros, J. (2008), “Alternatives to inflation targeting in Mexico”, International Review of Applied Economics, Vol.22, Issue 2, 201-214. GAO (1995), Reducing The Tax Gap-Results of a GAO-Sponsored Symposium, GAO/GGD, 95-157. GAO (United States Government Accountability Office), (2005), Understanding The Tax Reform Debate: Background, Criteria & Questions, GAO-05-1009SP. GEP (Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü), (2007), Vergi Harcamaları Raporu, Ankara: B.07.0.GEP.10/10/2007. Genser, B. (2006), “The Dual Income Tax Implemention and Experience in European Countries”, Conference of -Alternative Methods of Taxing Individuals-, Andrew Young School of Policy Studies, Annual Conferance on Public Finance Issues, Georgia State University, Atlanta. Genser, B. ve Schindler, D. (2007), “Dual Income Taxation as a Stepping Stone Towards a European Corporate Income Tax”, Center of Finance and Econometrics (CoFE) Discussion Paper, No: 07-05, University of Konstanz, Almanya, <http://ideas.repec.org/p/knz/cofedp/0705.html> Gerçek, A. (1999), “ABD’de Vergi Reformu Tartışmaları ve Tek Oranlı Vergi (Flat Tax) Sistemi”, DEÜ İİBF Dergisi, Cilt 14, Sayı 1, 125136. Gillis, M. (1989), “Toward a Taxanomy for Tax Reform”, M.Gillis (ed.) Tax Reform in Developing Countries, Durham and London: Duke University Pres. GİB. (2008), 2007 Yılı Faaliyet Raporu, TC Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, Yayın No: 64, Ankara: Gazi M.E.M. Matbası. Giray, F. (2006), “Düz Oranlı Vergi ve Uygulamaları”, E-Yaklaşım, Sayı 34, <http://www.muhasebetr.com/ozelbolum/020/26.02.2007> Golias, P. ve Kicina, R. (2005), “Slovak Tax Reform: One Year After”, INECO (Institute for Economis and Social Reforms) Publications, <http://www.ineko.sk/articles/publications> 347 Gorodnichenko, Y., Vazquez, J. M. ve Peter, K. S. (2008), “Myth and Reality of Flat Tax Reform: Micro Estimates of Tax Evasion Response and Welfare Effect in Russia”, NBER (National Bureau of Economic Research) Working Paper Series, Cambridge. Gökbunar, A. R. (1997), “Türk Vergi Sisteminde Reform Gereği”, DEÜ İİBF Maliye Bölümü Yayını, İzmir, 301-324. Gökbunar, A. R. (1998), “Vergileme İlkeleri ve Küreşelleşme”, Celal Bayar Üniversitesi İİBF Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Sayı: 4, Manisa, 1-23. Grant Thornton. (2007), “Mexican Tax Reform 2008”, International Tax Services, Latin American Tax News, 2007, <http://www.ssgt.com.mx/pdf /mextaxreform08.pdf> Grecu, A. (2000), “Flat Tax-British Case”, London: Adam Smith Institute Working Paper. Güran, M. C. (2004), “Vergilemede Adalet ve Gelir Vergisi Uygulaması”, Hacettepe Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 22, Sayı:2, 243-265. Güran, M. C. (2005), “Avrupa Birliği’nde Özel Tüketim Vergilerinin Uyumlaştırılması ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi”, Hacettepe Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 23, 261-286. Gülsoy, E. (2007), “Romanya Ülke Profili”, Ankara: TC Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkesi (İGEME). Gwartney, J. ve Lawson, R. (2001), Economic Freedom of The World: 2001 Annual Report, Vancouver: Fraser Institute. Hadler, S., Moloi, C. ve Wallace, S. (2007), “Flat Rate Taxes: A Policy Note”, Andrew Young School of Policy Studies, International Studies Program Working Paper 07-06, <http://aysps.gsu.edu/isp/files/ ispwp0706.pdf> Hall, R. E. ve Rabushka, A. (1995), The Flat Tax, Second Editition, (First Edition 1985). Standford University, California: Hoover Institution Pres. Hasalova, Z. (2005, 17 Haziran), “Czech Republic and Slovakia: The Tiger States”, Praha, <http://www.cafebabel.com/en/article.asp?T=A&Id= 1287 > 348 Hidalgo, L. O. ve Barrera, A. (2006), “Owerview of The Mexican Tax System”, Mexico Market Briefing Webex, Free WebEx Seminar Series for New-to-Market Firms, <https://www.buyusa.gov/mexico/ en/437.pdf> <http://ec.europa.eu/taxation_customs/> <http://evds.tcmb.gov.tr> <http://web.worldbank.org> <http://www.bumko.gov.tr> <http://www.gib.gov.tr> <http://www.geb.gov.tr> <http://www.internationaltaxreview.com/?Page=1&hID=517> <http://www.mfinante.ro/engl/bug_scurt_engl/3.htm#Revenues> <http://www.ntvmsnbc.com> <http://www.vergikonseyi.org.tr> <http://www.wiiw.ac.at/pdf/wiiw-wifo_fdi_June02_summary_eng.pdf> <http://www.worldwide-tax.com> <http://www.worldwide-tax.com/brazil/brazil_taxes.asp> IMF (2005), Slovak Republic: 2005, Article IV, Consultation Discussion Preliminary Conclusions of The Mission. IMF (2007a), Slovak Republic: 2007, IMF Country Report, (Article IV Consultation), No.07/226. IMF (2007b), Russian Federation: 2007, IMF Country Report, (Article IV Consultation), No.351. IMF (2008), Romania: 2008, IMF Country Report, (Article IV Consultation), No: 08/208. IMF (2009), IMF Executive Board Concludes 2008, (Article IV Consultation), No: 09/19. Ionita, S. (2006), “The Truth About The Flat Tax”, Policy Brief No. 18, SAR (Romania Academic Society). 349 IRS Newslater, (2005), “Understanding Tax Gap”, IRS Newslater, FS-200514, <http://www.irs.gov/newsroom/ article/0,,id=137246,00.html> Isık A. ve Isık, H. “Vergi Boşluğunu Doğuran Nedenler: Vergiden Kaçınma ve Kayıdışı Ekonomi”, Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, Cilt:45, Sayı: 522, 41-50. Ivanova, A., Keen, M. ve Klemm, A. (2005), “The Russian Flat Tax Reform”, IMF Working Paper, WP/05/16. Jacoby, N. H. (1958), “An Expenditure Tax by Nicholas Kaldor”, The Yale Law Journal, Vol. 67, No:3, 516-519, <www.jstor.org/stable/793891> Jorgenson, D. W. (2003), “Efficient Taxation of Income”, Harvard Magazine, March-April 2003, <http://www.harvardmagazine.com/online/030388.html> Kaldor, N. (1955), An Expenditure Tax, London: Allen and Unwin. Kaldor, N. (1963), “Will Underdeveloped Countries Learn to Tax”, Foreign Affairs, No:41, 410-419. Kaldor, N. (1980), Collected Economic Assays, Reports on Taxation I, Papers Relating to The United Kingdom, “A New Look At The Expenditure Tax”, London: Duckworth. Kaplow, L. (2003), “Taxation and Redistribution: Some Clarifacations”, Harward Law School, John M. Olin Center for Law, Economics and Business Discussion Paper No:424. Karabulut, T. (2006), “Laffer Etkisinin Türkiye Uygulaması (1980-2003)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:16, 367377. Karakaş, E. (2007), “Vergi Sistemi İçin Çözüm ‘Tek Oranlılık’”, <www.gapdogukalkinma.com/finans/26.on.htm> Karakurt, B. (2005), “Sermaye Kaçışı Problemi Karşısında Değişen Vergileme Anlayışı”, Sosyo-Ekonomi, Temmuz-Aralık 2005-2, 137158. Karayılmazlar, E. (2001), Düz Oranlı Gelir Vergisi ve Alternatiflerin Türkiye Açısından Tartışılması, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Hacettepe Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 350 Karayılmazlar, E. ve Güran, M. C. (2005), “Gelir Vergisinde Tarife Yapısı: Adalet ve Etkinlik Temelli Teorik Tartışmalar Çerçevesinde Karşılaştırmalı Bir Analiz”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 60, Sayı: 2, 141-169. Kavalalı, M. (2006), Avrupa Birliği’nin Genişleme Süreci: Avrupa BirliğRomanya İlişkileri, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel Müdürlüğü, Ankara. Kay, J. A. (1990), “Tax Policy: A Survey”, Simon JAMES (Ed.), Taxation (Critical Perspectives on The World Economy) içinde 18-75, The Economic Journal, No.100, New York: Routledge Pres. Kay, J. A. ve King, M. A. (1990), British Tax System, New York: Oxford University Pres. Keen, M., Kim, Y. ve Varsano, R. (2006), “The “Flat Tax(es)”: Principles and Evidences”, IMF Working Paper, WP/06/218. Kelley, P. L. (1970), “Is An Expenditure Tax Feasible”, National Tax Journal, Volume: XXIII, No: 3, 237-253. Kenyon, T. (2006), “Tax Evasion, Disclosure and Participation in Financial Markets: Evidence from Brezilian Firms”, , World Bank, Foreign Investment Advisory Service, <http://ssrn.com/abstract=1005424> Khalilzadeh S. J. ve Shah, A. (1991), “Tax Reform in Developing Countries”, Finance & Development, Volum: 28, No: 2, <http://info.worldbank.org/ etools/ docs/library/206883/TaxReforminDevelopingCountries.pdf> Kıvanç, H. H. (2007), “Vergi Reformunun Çerçevesi ve Türkiye’deki Gelişimi”, <http://www.alomaliye.com/2007/hakan_kivanc_vergi_reform.htm> Kızılot, Ş. (2007), “Alkollü İçki, Otomotiv ve İletişim Sektöründe Vergileme Sorunları”, İşveren Dergisi, Cilt 45, Sayı: 13, <http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1860&id=91> Kızılot, Ş., Kılıç, C. ve Müderrisoğlu, O. (2006), AB Yolunda Mali Dünyamız, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Yayın No:273, Ankara. 351 KOSGEB (2002), Rusya Federasyonu Ülke Raporu, KOSGEB Pazar Araştırma ve İhracatı Geliştirme Genel Merkezi, Ankara. KPMG Russia (2006), Doing Business in Russia, <www.kpmg.ru/russian/supl/library/taxlegal/Doing_business_in_Russi a.pdf> Krivka, A. (2006), “The Experience of Russia in Reforming Tax System: Achievements, Problems and Perspectives”, Vadyba/Management, Nr.2 (11), 73-77. Krueger, A. (2002), “Growth and Reform in Russia”, Conference on PostCommunist Economic Growth, Moscow. Lazar, D. T. (2005), “The Tax Reform of Romania Since The Transition To Market Economy”, Revista Transilvană de Ştiinţe Administrative (ISSN 1454-1378), Nr. (15E),121-133. Leonardo, G., Varquez, J. M., Miller, B. ve Sepulveda, C. (2006), “Intergovermental Fiscal Relations in Romania: Challenges and Options for Reform”, International Study Program Working Paper, No: 06-19. Lerintiu, K. (2008, 16 Temmuz), “OECD Informal Employment Estimated at 20-50 pc in Romania”, published in issue 4225, s. 9, <http://www.nineoclock.ro/ index.php> Levent, H. (2007), “Kayıtdışı Ekonomi Boyutu ve Yapısı”, İstikrarlı Büyüme Önündeki Yapısal Engel: Kayıtdışı Ekonomi Semineri Sunumları, TUSIAD, <http://www.tusiad.org/tusiad_cms.nsf/cab/46354C4F03E28546C225 7355003C9895?OpenDocument> Linero, L. M. (2007), “Radical Reform Arrives in Mexico”, International Tax Review Supplement, <http//www.internationaltaxreview.com/ Default.asp?Page=17&ISS =24465&sıd=700182> Lledo, V., Schneider, A. ve Moore, M. (2004), “Governance, Taxes and Tax Reform in Latin America”, IDS (Institute of Development Studies) Working Paper, No: 221, England. Lupi, A. (2008), “Tax Revenue in EU”, Eurostad Statistic in Focus, 47/2008, <http://ec.europe.eu/eurostad> 352 Macias, J. B. (2008), “Modelling The Informal Economy in Mexico: A Structural Equation Approach”, MPRA (Munich Pesonal RePEch Archive) Paper, No: 8504, <http://mpra.ub.unimuenchen.de/8504/1/MPRA_paper_8504.pdf> Madsen, P. (2005), “Flat Tax And Europe”, Adam Smith Institute, <http://www.adamsmith.org/blog/ archives/001093.php> Mantega, G. (2007), “The Brazilian Economy in 2007”, Finance Minister, London, <www.fazenda.gov.br/portugues/documentos/2006/p290107.pdf> Martinez, V. J., Rider, M., Qibthiyyah, R. ve Wallace, S. (2007), “Who Bears The Burden of Taxes on Labour Income in Russia”, Georgia State University, Andrew Young School of Policy Studies, Research Paper Series, Working Paper 07-25. Martinez, V. J. ve Mcnab, R. M. (2000), “The Tax Reform in Transitional Countries”, Andrew Young School of Policy Studies, Georgia State University, Ayrıca; “The Tax Reform Experiment in Transitional Countries”, National Tax Journal, Vol. 53, No. 2, <http://ssrn.com/abstract=228887 > Meade, J. E. (1978), The Structure and Reform of Direct Taxation, The Institude of Fiscal Study (IFS), Report of Committee Chaired by Proffesor J. M. Meade, London: George Allan and Unwin. Mecidov, Z. (2001), Harcama Vergilerinin Gelir Vergisini İkame Gücü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Karadeniz Teknik Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon. Metcalf, G. E. (1999), “Consumption Taxation," Ebel, J. R. ve Gravelle, J. (Eds.), Encyclopedia of Taxation and Tax Policy Codes, Washington, DC: Urban Institute Pres. Mexican Ministry of Finance and Public Credit. (2001), “Mexico: Economic Policy and Reform Proposal”, <http://www.hacienda.gob.mx/ portadaenglish/ingles/contenido/docs/mepr0301.pdf> Minh, T. L. (2007), “Estimating The VAT Base: Method and Application”, Tax Notes International, Volume 46, Number: 2, 201-210. 353 Mintz, J. M. (2008), Cutting The Efective Corporate Tax Rate, Cato Institute, Tax & Budget Bulletin, No:50. Mitchell, D. J. (2005), “A Brief Guide to The Flat Tax”, Heritage Foundation, <http://www.heritage.org/Research/Taxes/bg1866.cfm? renderforprint=1> Mitchell, D. J. (1997), “A Guide to The Flat Tax: What Everyone in Business Should”, Heritage Foundation, <http://www.heritage.org/ Research/Taxes/BG1103.cfm> Montero, A. P. (2001), “Spain and Brazil in Comperative Perspective”, Comperative Politics, Vol.33, No:2, 149-169. Mora, M. & R. Varsano. (2001), “Fiscal Decentralization and Subnational Fiscal Autonomy in Brazil: Some Fact of The Nineties”, Sexto Seminario Internacional sobre Federalismo Fiscal, Buenos Aires, Argentino. Moore, D. (2005), “Slovakia’s 2004 Tax and Welfare Reforms”, IMF Working Paper, WP/05/133. Morinobu, S. (2004), “Capital Income Taxation and Dual Income Tax”, PRI (Policy Research Institute, Ministry of Finance of Japan) Discussion Paper Series, No: A4A -17, Tokyo. Munyar, V. (2005), “Alkollü içkide yüzde 80 kaçak var, IMF vergiyi indirtmez”, Hürriyet Gazetesi,<http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ haber.aspx ?id=342109&yazarid=44> Musgrave, R. A.ve Musgrave, P. B. (1989), Public Finance in Theory and Practice, New York: Mc. Graw Hill Book Comp. Nadaroğlu, H. (1992), Kamu Maliyesi Teorisi Sekizinci Baskı, İstanbul: Beta Yayınları. Nadaroğlu, H. (1981), “Türkiye’de Vergi Reformlarının Genel Bir Değerlendirilmesi”, Vergi Reformu Kongresi Tebliğ ve Yorumları, Vergi Reformları, Sayı:131, İstanbul. Natherland Minustry of Finance. (2008), Income Tax System (Overview), <http://www.minfin.nl/en/subjects,taxation/income-tax> 354 National Australia Bank. (2008), Decrease of Tax Rate, NAB Custodian Service, News & Publications, <www.nationalncs.com/pub/Romania +-+July+9,+2008+-+Decrease+of+Tax+Rates7597258a322d07ffe 6758da19c4858d7.html> Nazalı, E. (2007a), “Gelir Vergisi Sistemlerindeki Değişimlerin Arkasında Yatan Nedenler ve Dünyada Gelir Vergisi Uygulaması Konusunda Uygulanmakta Olan Sistemler (II)”, Vergi Dünyası, Sayı:305, 82- 89. Nazalı, E. (2007b), “Gelir Vergisi Sistemlerindeki Değişimlerin Arkasında Yatan Nedenler ve Dünyada Gelir Vergisi Uygulaması Konusunda Uygulanmakta Olan Sistemler (III)”, Vergi Dünyası, Sayı:306, 100106. Neumark, F. (1975), Vergi Politikası, İ. Cankorel (Çev.), İstanbul: Filiz Kitabevi. Newbery, D. M. ve Stern, N. H. (1987), The Theory of Taxation for Developing Countries, New York and Oxford: Oxford University Press for The World Bank. Nikolov, M. (2006), “Local Government Barrowing in Romania”, M. NICOLOV (Ed.), The Future of Local Government Finance: Case studies from Romania, Bulgaria and Macedonia, Center for Economic Analyses (CEA), Local Government and Public Service Reform Initiative, Skopje. Odor, L. (2006), The Flat Tax: Lessons From Tax Reform in Slovakia, Cardiff Business School, Julian Hodge Institude of Applied Macroeconomics, Annual Lecture. OECD (2001), Progress in Policy Reform in South East Europe, Monitoring Instruments, (Stability Pact: South East Europe Compact for Reform, Investment, Integrty and Growth). OECD (2002), Fiscal Decentralization in EU Applicant States and Selected EU Member States, report prepared for workshop on Decentralization: Trends, Perspectives and Issues at The Threshold of EU Enlargement, Denmark. OECD (2004), Recent Tax Policy Trends and Reforms in OECD Countries, OECD Tax Policy Studies, No:9. 355 OECD (2006a), “Reforming Personal Income Tax”, OECD Observer, Policy Brief. OECD (2006b), Fundamental Tax Reform of Personel Income Tax, OECD Tax Policy Studies, OECD Publishing, No:13. OECD (2007a), Latin American Economic Outlook <http://www.oecd.org/dataoecd/61/44/39563883.pdf> 2008, OECD (2007b), OECD Economic Survey: Mexico 2007, Addendum:2007. <www.oecd.org/dataoecd/17/8/39431351.pdf> OECD (2008), OECD Factbook 2008: Economic, Environmental and Social Statistics, OECD Publishing, Paris: <http://stats.oecd.org/WBOS/ Index.aspx? DatasetCode=CSP2008> Olivera, J. T. ve Giuberti, A. C. (2006), “Tax Structure and Tax Burden in Brazil: 1980-2004”, Secretaria de Estado da Fazenda Publicaçoes, <http://www.sefaz.es.gov.br/> Ortaç, R. (2000), Gelir Vergisinin Üniter Yapısı, Ankara: Gazi İİBF. Owens, J. (2005), “Fundemantal Tax Reform: The Experience of OECD Countries, Tax Foundation, Background Paper, No: 47. Owens, J. (2006), “Fundamental Tax Reform: An International Perspective”, OECD’s Center for Tax Policy & Administration, No:13. Öngören Hukuk Bürosu. (2007), Rusya <http://www.ongoren.av.tr /tr_about_ru.php> Hukuku Hakkında, Özcan, B. (2007), “Optimal Vergi Sistemi”, Vergi Sorunları, Sayı: 227, 5559. Özker, A. N. (2002), “Vergi Hukuku ve Bütçe Politikalarında Vergi Harcaması Olgusu ve Uygulanabilir Etkinliği”, e-akademi, Sayı:7, <http://www.e-akademi.org/ makaleler/nozker-1.htm> Özker, A. N. (2001), “İktisadi Faaliyetlerde Vergi Tarafsızlığı Olgusu ve Hanehalkı Gelirleri Üzerindeki Etkisi”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 6, 61-77. Papp, T. K. ve Takats, E. (2008), “The Rate Cuts and Tax Compliance-The Laffer Curve Revisited”, Policy Development and Review Department, IMF Working Paper, No: WP/08/7. 356 Parapian, M. (2005, 25 Şubat), “Romania’s New Flat Tax”, <http://www.globalpolitician.com/2357-tax+%22romania%27s+new +flat+tax% 22&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr> Pauwels, S. ve Ionita, L. (2008), “FDI in Romania: From Law-Wage Competition to Higher Value-Added Sector”, ECFIN Country Focus, Vol. 5, Issue3. Peacock, A. (1981), “Fiscal Theory and The ‘Market’ for Tax Reform”, Roskamp, K. W. ve Forte, F. (Ed.), Reform of Tax Systems, Detroit: Wayne State University Pres. Pehlivan, O. (2006), Kamu Maliyesi, Trabzon: Derya Kitabevi. Percival, M. (2004), “Flat Tax in Russia and Slovakia: A Lesson for Romania”, Vivid Romania Think Tank Archive, <http://www.vivid.ro/vivid64/pages /RTT64.htm> Peter, V. M., Keer, I. A. ve Thorpe, M. (2002), “Tax Policy in India”, Assian Journal of Public Administration, Vol. 24, No:1, 111-138. Piper, S. ve Murphy, C. (2005), “Flat Personal Income Taxes: Systems in Practice in Eastern European Economies”, Economic Raundup, Treasury Of Australia, <http://www.treasury.gov.au/documents/1042/HTML/docshell.asp?U RL =04 Flat_ taxes%20.asp> Piraeus Bank (2005), Country Report: Romania, Piraeus Bank Treasury Economic Research. Pollack, S. D. (2007), “The (Conservative) Case Against The Flat Tax” <http://www.synap.co.kr/preview/view.php?seq=2630062> Pope, J. (2002), “Administrative and Compliance Costs of International Taxation”, Lymer, A. ve Hasseldine, J. (Ed.), The International Taxatioan System, Kluwer Academic Publishers, Boston: 273-290. Pressman, S. (1995), “The Feasibility of An Expenditure Tax”, International Journal of Social Economics, Volume: 22, Number: 8, 3-15. Price WaterHouse Coopers (2005), Romania Tax Newsletter, No.1, <http://www.roembus.org/Economic/doingbusiness/tax%20nl1_recent %20changes%20in%20tax%20legislation_ian2005.pdf> 357 Price WaterHouse Coopers (2008), The Romanian Tax Pocked Book, <www.pwc.com/RO/ENG/main/home /TaxPocketBook2008.pdf> Price WaterHouse Coopers (2007), Tax Reform 2007, Tax Reform Bulletin, Tax and Legal Service, <http://www.pwc.com/mages/mx/spa/ about/press-rm/boletin_ingles_final.pdf> PROCOPIO (2007), “Mexico’s Flat Tax (IETU) and How It Effects U.S. Investors in Mexican Real Estate Projects”, Procopia Tax Article, <www.procopio.com/publications/pdfs/2008_Mexico_Proposed_Flat_ Tax.pdf> Rabushka, A (2002a), “The Flat Tax at Work in Russia”, <www.hoover.org/research/russianecon/essays/5134032.html> Rabushka, A (2002b), “Improving Russia's 13% <http://www.hoover.org/news/daily-report/24942> Flat Tax”, Rabushka, A. (2003), “The Flat Tax in Russia and New Europe”, National Center for Policy Analysis, Brief Analysis, No: 452. Rabushka, A. (2008), “2008 <http://flattaxes.blogspot.com/> Flat Tax Wrap-Up”, RFTC (2003), Romania: Investment Guide, Romania Foreing Trade Centre (RFTC), <http://www.roembus.org/English/business/InvestGuide %202003.pdf> Rijckeghem, C. V. ve Üçer, M. (2008), “Türkiye’de Özel Tasarruf Oranının Gelişimi ve Belirleyicileri: Ekonomi Politikaları Açısından Bir Değerlendirme”, TUSİAD-Koç Üniversitesi Araştırma Forumu, Araştırma Notu, <http://www.ku.edu.tr/ku/images/EAF/eaf_an_ 0802.pdf> Roman, C., Roman, A. G. ve Sendroiu, C. (2006), “The Underground Economy in Romania”, Theoretical and Applied Economics, Vol. 5(500), issue 5(500), 47-56, <http://www.ectap.ro/articole/95.pdf> Romanıa’s Government. (2007), Convergence Program 2007, Bucharest. Romanya Ülke Profili (2006), “Country Profile: Romania” Library of Congress, Federal Research Division, <http://memory.loc.gov/frd/ cs/profiles /Romania.pdf> 358 Romanya Vergi Kanunu (2008), Romanya Mali Kanunları (Romania Fiscal Code), <//unpan1.un.org/intradoc/groups/public/documents/UNTC/ UNPAN1562.pdf> Rothbard, M. N. (1988), “The Case Against The Flat Tax”, <http://www.mises.org/rothbard/flattax.pdf>, Misses Insttitute: Printed in The Free Market Reader. Rusya Vergi Kanunları (2008), Russian Tax Code (Rusya Fedarasyonu Vergi Kanunları), <http://www.russian-tax-code.com> Rutkowski, J. J., Scarpetta, S., O’keefe, P. ve Banerji, A. (2005), Enhancing Job Opportunities: Eastern Europe and the Former Soviet Union, Washington: World Bank Publications. Saavedra, P., Marcincin, A. ve Valachy, J. (2007), “Flat Income Tax Reforms”, Gray, C., Lane, T. & Varoudakis, A. (Ed.), Lesson for Eastern Europe and Central Asia, Fiscal Policy and Economic Growth, 253-280, Washington: World Bank. Samuels, D. (2003), “Fiscal Straightjacket: The Political Economy of Macroeconomic Reform in Brazil”, 1995-2002. Journal of Latin American Studies, No: 35 (3), 545-569. SAR. (2006), Annual Report and Forecast Romania in 2006, Romanian Academic Society (SAR), 2006. <www.sar.org.ro/pwr%20forecast% 202006%20en.pdf> Sarıoğlu, F. (2002), “Vergi Sisteminin Bütünselliği ve Artan Oranlılık”, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 2002/1, 219-228. Saunder, S. G. (2005), Estimates of The Informal Economy in South Africa: Some Mocro Economic Policy Implications, PhD Thesis in Faculty of Economic and Financial Sciences at The University of Johannesburg, Johannesburg. Schneider, A. (2004), “Wholesale Versus Within Institution Change: Pacting Governance Reform in Brazil for Fiscal Responsibility and Tax,” IDS Working Paper at The University of Sussex, Falmer, Brighton. (Ayrıca; Crisis States Programme Research Seminar, February 2005), <www1.worldbank.org/publicsector/PREMWK2005/poleconomy/sch neider.doc 359 Schneider, F. G. (2005), “Shadow Economies of 145 Countries all over The World: Estimation Results over The Period 1999 to 2003”, Annual Meeting of The European Public Choice Society (EPCS) Papers, <http://www.dur.ac.uk/ john.ashworth/EPCS/Papers/Schneider.pdf> SEAL (2007), Aprortunities of Tax Planning in Romania, SEAL Consulting Eastern Europe, <http://www.sealconsulting.ch/dbimmagini/ countrypdf/OPPORTUNI-TIES%20OF%20TAX%20PLANNING% 20IN%20ROMANIA%20%20Bucarest%20Conference%2024-72007.pdf> Sease, D. R. ve Herman, T. (1996), The Flat Tax Primer: A Nonpartisan Guide to What It Means for The Economy, The Government-And You, Publisher: Viking. Seviğ, V. (2008, 17 Mayıs), “Yeni Milli Gelir Serisi ve Vergi Yükü”, Referans Gazetesi, <http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx> Sevinç, D. (2005), “AB Kalkınması ve Sektörel Tercihler”, III. KOBİ Zirvesi: “AB Bütünleşme Sürecinde KOBİ’ler”, İstanbul, <www.tepav.org.tr/tur/admin/ dosyabul/upload /Lizbon_Strategy> Seyidoğlu, H. (2002), Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük, Geliştirilmiş 3. Baskı, İstanbul: Güzem Yayıncılık. Shome, P. ve Schuttle, C. (1993), “Cash Flow Tax”, IMF Staff Papers, Volume 40, No:3, 638-662 veya IMF Working Paper, 93/2, January 1993. Silva, D. R. (2007a), “Brazil Launches Revised Economic, Tax Package”, Legal Articles, LEXUNIVERSAL, <http://www.lexuniversal.com/ en/ firms/53> Silva, D. R. (2007b), “Brazil's New Simplified Tax Regime for Small Business Enters Into Force”, <http://www.azevedosette.com.br/ noticias/noticia?id=1017> Silva, D. R. (2008a) “Brazil: 2007 Year in Review”, Legal Articles, LEXUNIVERSAL, <http://www.lexuniversal.com/en/articles/3881> Silva, D. R. (2008b) “Brazil Announces New Industrial Policy, Tax Measures”, Legal Articles, Lexuniversal, <http://lexuniversal.com/ en/articles/5422> 360 Slovakya Maliye Bakanlığı (2005a), “The Fundamental Tax Reform”, Updated: 27/05/2005, <www.finance.gov.sk/En/Default.aspx? CatID=118> Slovakya Maliye Bakanlığı (2005b), Public Admistration Budget 2005-2007, Updated: 19.09.2005, <www.finance.gov.sk/en/Default.aspx? CatID=310> Smolenskaya, T. (2008), “Russia Mulls Social Security Tax Hike”, <http://www.tax-news.com/asp/story/Russia_Mulls_Social_Security_ Tax_Hikexxxx322 26.html> Socol, C., Socol, A. ve Marius, M. (2007), “The Flat Tax in Romania. A Good Economic Strategy?”, Academy of Economic Studies, MPRA (Munich Personal RePec Archive) Paper, No:3166, Bucharest, <http://mpra.ub.uni-muenchen.de/3166/> Souza, C. (2005), “Brazil’s Tax System: The Dilemmas of Policy Reform”, FOCAL (Canadian Foundation for The Americas) Policy Papers, FPP 05-02, <http://www.focal.ca/pdf/Brazil_SouzaFOCAL_Brazil%20Tax %20System%20 Reform%20 Dilemmas_February%202005_FPP-0502_e.pdf> Souza, C. (2004), “Subnational Constitutionalism in Brazil: Taxing, Spending, and Barrowing”, Federalism and Subnational Constitutions: Designs and Reforms Conference, Bellagio-Italy. Srinivasan, V. (2008), “Taxation in Romania”, ERNST & YOUNG, <http://www.ey.com/Global/assets.nsf/EYSEE/Article-Taxation in_Romania-_Feb_08/$file/MCR_Taxation_in_Romania_Feb_08.pdf> Stiglitz, Joseph E. (2000), Economics of Public Sector, Third Edition, Newyork/London: WW Norton & Company. Stiglitz, Joseph E. (1994), Kamu Kesimi Ekonomisi, Ö. F. BATIREL (Çev.), Marmara Üniversitesi İİBF, Yayın No: 396, İstanbul. Taş, M. ve Özcan, S. (2009, 12 Mart), “Vergi Mükellefi Seçmen İlişkisi”, Akşam Gazetesi. Tax Reform Commision (2006), Tax Matters: Reforming The Tax System, The Report of Tax Reform Commission, England: Printed by ‘4 Print Ltd.’ West Molesey. 361 TC İçişleri Bakanlığı (Dünyada Kamu Yönetimi Araştırma Projesi (Yirmibirinci Yüzyılda Yönetim) içinde “Meksika Yönetim Sistemi”, 67-81, Ekici, B., <http://www.arem.gov.tr/proje/yonetim/Dunyada_ Kamu_Yonetimi.htm>, Ankara: Araştırma ve Etüdler Merkezi. The Economist (2008), “Brazil Risk: Tax Policy Risk”, Country Briefing, The Economist Intelligence Unit, <http://www.economistintelligenc eunit.com /index.asp?layout=RKPrintVW3&article_id=1163413901> The Economist (2007), World Investment Prospects to 2011: Foreing Direct Investment and The Challange of Political Risk, The Economist Intelligence Unit, <http://a330.g.akamai.net/7/330/25828/ 20070829195216/graphics.eiu.com/upload/WIP_2007_WEB.pdf> The Economist (2005), “Düz (Tek) Oranlı Vergi Mali Gündemin Odağında”, N. Karaca (Çev,), TC Maliye Bakanlığı, APK Kurulu Başkanlığı, Rapor No: 6, Ankara. Thirsk, W. (1997), “Overwiev: The Subsitance and Process of Tax Reform in Eight Developing Countries”, W. Thirsk (Ed.), Tax Reform in Developing Countries, World Bank Regional and Sectoral Studies, Washington. TİSK (2006), Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde AB ülkeleri ve Diğer Aday Ülkeler Karşısında Türkiye’nin Durumu (2), Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Kıyaslama Raporu 2006, TİSK Yayın No: 274, 2. Baskı, Ankara. TİSK (2001), Krizden Çıkış İçin Zorunlu İstikamet: Vergi ve Bürokrasi Reformları, TİSK Yayın No: 210, Ankara. Toader, S. A. (2007), “Evolution of Taxation in Romania, Between 19902006”, <http://ssrn.com/abstract=1031940> Torgler, B. (2008), “The Importance of Faith: Tax Morale and Religiosity”, Center for Research in Economics Management and The Arts (CREMA) Working Paper Series 2003-08, <http://ideas.repec.org/p/ cra/wpaper/2003-08.html> Toro, R. D. ve Rodriguez, A. (2008), “Mexico: Barbados and Mexico Double Taxation Treaty Signed”, PwC, International Updates, International Tax Review, June 2008, 362 <http://www.internationaltaxreview.com/?Page=10&PUBID=35&ISS =24778&SID=707012&TYPE=20> Tuncer, S. (2007), “Dünya`da ve Türkiye`de Tek ya da Düz Oranlı Vergi Uygulaması”, Yaklaşım Dergisi, Sayı: 176, <http://www.yaklasim .com/mevzuat/ dergi/makaleler/2007089556.htm> Tuncer, S. (2002), “Vergide Adalet Yahut Vergilemede Adalet İlkesi”, Mükellefin Dergisi, Sayı:112, 125-130. Turhan, S. (2002), “İktisadi İstikrar ve Vergi Politikası Uygulamasına İlişkin Sorunlar”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:1, 59-86. Turhan, S. (1993), Vergi Teorisi ve Politikası, İstanbul: Filiz Kitabevi. TÜPRAŞ. (2008), “Akaryakıt Fiyatları Basın Açıklaması”, <http://www.tupras.com.tr /file.debug.php?lFileID=1461> 21/11/2008. Türk, İ. (1992), Kamu Maliyesi, Ankara: Turhan Kitabevi. Türkan, E. (1997), “Düz Oranlı ve Tüketim Tabanlı Vergi Sistemi: ABD’de Yaşanan Tartışmalar ve Bu Tartışmalardan Çıkarılabilecek Dersler”, Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Ankara. Türkan, E. (1993), Türkiye’de Kurumlar Vergisi Uygulamasının Firma Davranışları Üzerindeki Etkisi, DPT Uzmanlık Tezi, DPT.239-İPGM 635, Ankara. TÜSİAD (2002), Türk Vergi Sisteminde Yeniden Yapılandırma İhtiyacı, Çalışma Grubu Raporu, 11 Haziran 2002. UNTAD (2008), Country <http://www.unctad.org/> Fact Sheets, FDI Statistics, Uygur, A. (2007), Dünyadan Vergi Haberleri, Ernst&Young, Nisan 2007 Bülteni, <www.vergidegundem.com/files/Dünya_nis07.doc> Varsano, R. (2003), Tax Reform in Brazil: The Long Process in Progress, Rio de Janeiro: IPEA. Vergi Konseyi Raporu (2006), Gelir Vergisi Sisteminin Oluşturulması Çabaları, Ara Rapor, 07/07/2006. Yeniden 363 Werneck, R. L. F. (2000), “Tax Reform in Brazil: Small Achievements and Great Challenges”, Texto Para Discussao, No: 436, Catholic University of Rio de Janerio, Departemento de Economia Puc-Rio, Rio de Janerio. Werneck, R. L. F. (2003), “Tax Reform in Brazil: Small Achievements and Great Challenges”, Gonzalez, J. A., Corbo, V., Krueger, A. O. & Tornell, A. (Ed.), Latin American Macro Economic Reforms, The Second Stage, Chicago: University of Chicago Pres. Werneck, R. L. F. (2006), “An Evaluation of The 2003 Tax Reform Effort in Brazil”, Brazilian Journal of Political Economy, Vol.26, No.1(101), 75-94. Werneck, R. L. F. (2008), “Tax Reform in Brazil: An Evaluation at the Crossroads”, Texto Para Discussao, No: 559, Catholic University of Rio de Janerio, Departemento de Economia Puc-Rio, Rio de Janeiro. White, A. (2005), Western Europe Wary of The Flat Tax, Desipite Use in Eastern Europe, <http://www.econ.upenn.edu/~dkrueger/press/ AP.pdf> Wieler, S. (1998), “Consumption taxes: do they spur growth?”, Challenge, <http://findarticles.com/ p/articles/mi_m1093/is_6_41/ai_53449476/ pg_5, > Wismeth, S. (2007), “Tax Reform: Ex-Post Evaluation 2006”, GTZ Brief Report, Romania, <http://www.gtz.de/de/dokumente/Romania-expost-evaluation-brief-report-2006.pdf> Witner, L. ve Simons, K. (2005), “Federal Tax Reform: Time to Go Back to the Drawing Board?”, The CPA Journal (Online), A Publication of the New York State Society of CPA’s, <http://www.nysscpa.org/ cpajournal/2005/1005/infocus/p20.htm> World Bank (2007), Country Classification 2007, <http://web.worldbank.org/ WBSITE/EXTERNAL/DATASTATIS TICS/0,contentMDK:20421402~pagePK:64133150~piPK:64133175~t heSitePK:239419,00.html#Upper_middle_income World Bank (1991), Lessons of Tax Reform, World Bank Publications, Washington. 364 World Bank (1997), World Development Report 1997, Selected World Development Indicators, Oxford University, New York. World Bank (1998), World Development Report 1988, International Bank for Reconstruction and Development, Firs Printing, New York. World Bank (2002), Mexico Country Economic Memarandum: Challanges and Prospects for Tax Reform, Report No: 22527-ME. World Bank (2005a), The Quest for Equitable Growth in The Slovak Republic, Report No: 32433-SK. World Bank (2005b), Doing Business in 2005: Removing Obstacles The Growth, <http://rru.worldbank.org/doingbusiness veya <http:// www.ukmin.lt/lt/leidiniai/doingbusiness/doingbusiness2005.pdf> Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü (2007), Uluslararası Doğrudan yatırımlar 2006 Yılı Raporu, TC Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, Ankara. Yaraşlı, G. O. (2005), Türkiye’de Vergi Reformu, TC Maliye Bakanlığı, APK Kurulu Başkanlığı, Yayın No: 2005/367, Ankara. Yereli, A. B. (2003), Ekonomik Özgürlükler ve Türkiye’de Devlet-Birey İlişkisi, Ankara: Gazi Kitabevi. Yereli, A. B. (2005), “Macroeconomic effects of tax competition in Turkey”, South East Europe Rewiev for Labour and Social Affairs, Number 1/2005, 19-38. Yılmaz, G. A. (2007a), “Küreselleşme Sürecinde OECD, AB’ye Üye Ülkeler ve Türkiye’de Vergi Yapısının Gelişimi I”, Yaklaşım, Sayı 169, 197-202. Yılmaz, G. A. (2007b), “Küreselleşme Sürecinde OECD, AB’ye Üye Ülkeler ve Türkiye’de Vergi Yapısının Gelişimi IV”, Yaklaşım, Sayı 171, 206-212. Yılmaz, H. H. (2007), İstikrar Programlarında Mali Uyumda Kalite Sorunu: 2000 Sonrası Dönem Türkiye Deneyimi, Ankara: TEPAV Yayınları. Zachar, D. (2004), Reform in Slovakia 2003-2004, The HESO Project: Evaluation of Economic and Social Measures, Institute for Economic and Social Reforms (INEKO), Britislava. 365 Zachar, D. (2006), Reform in Slovakia 2005, The HESO Project: Evaluation of Economic and Social Measures, Institute for Economic and Social Reforms (INEKO), Britislava. Zenginobuz, Ü., Özertan, G., Sağlam, İ. ve Gökşen, F. (2006), “Yuttaşların Cebinden Devletin Kasasına: Türkiye’de Kim Ne Kadar Vergi Ödüyor?”, Açık Toplum Enstitüsü (20015424 OSIAF), (Boğaziçi Üniversitesi Araştırma Fonu (05M101) Destekli Çalışmanın Sonuç Raporu). Zenginobuz, Ü. (2005), A Growth-Oriented Tax Policy for Turkey (Türkiye İçin Büyüme Odaklı Bir Vergi Politikası), The Turkish Enlargement Business Council of European Raund Table of Industrialists, İstanbul. 366 Yrd.Doç.Dr. Yunus DEMİRLİ 1974 yılında Isparta’da doğdu. Marmara Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümünden mezun oldu. 1998 yılı güz döneminden itibaren Abant İzzet Baysal Üniversitesi Gerede Meslek Yüksekokulunda akademik hayata katıldı. 2000 yılı Şubat ayında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalında başlayan lisansüstü akademik çalışmaları sonucunda; 15/01/2003 tarihinde “Türk Vergi Sisteminde Yatırım İndirimi Uygulamasının Son Gelişmeler Işığında Değerlendirilmesi” isimli yüksek lisans tezi ile bilim uzmanı, 08/06/2009 tarihinde “Gelişmekte Olan Ülkelerde Vergi Reformları ve Türkiye’de Gelir Üzerinden Alınan Vergiler Açısından Değerlendirme” isimli doktora tezi ile bilim doktoru ünvanı kazandı. Ağustos 2009’da Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Gerede Meslek Yüksekokuluna yardımcı doçent olarak atandı. Halen aynı okulda, Yönetim ve Organizasyon Bölümü Başkanı olarak görev yapmakta, Muhasebe ve Vergi ile İşletme Yönetimi Programlarında yer alan Vergi Hukuku, Türk Vergi Sistemi, Kamu Maliyesi gibi alan derslerini vermektedir. İyi derecede İngilizce bilen yazar evli ve iki çocuk babasıdır. 367
Benzer belgeler
Ücret Vergileri ve Artan Oranlı Tarife Uygulaması Açısından B
temel politika araçları; vergi ve sosyal güvenlik alanlarıyla ilgilidir. Bu alanda iktisadi aktörler üzerindeki
mali yükümlülükler; istihdam üzerindeki gelir vergisi ve sosyal güvenlik primlerinden...