ilkSAYIMIZ - Hacettepe Üniversitesi
Transkript
ilkSAYIMIZ - Hacettepe Üniversitesi
HÜDİL İlgi Duyan Herkese Dil Kursları Sayfa: 8 Türkçenin Gücü Sayfa: 11 Hacettepe’nin ‘A’sı Sayfa: 15 Orhon Yazıtları Sayfa: 16 Türkçeye Bayram Hediyesi Sayfa: 23 Tepük Futbolun Atası mı? Sayfa: 27 ilkSAYIMIZ 1 Kış 2009 Merhaba, HÜDİL Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Adına Prof. Dr. Ülkü ÇELİK ŞAVK Yayın Kurulu Elif AYAN Dr. Hiclal DEMİR Faik Utkan DENİZER Canan ÖKTEMGİL TURGUT Dergi ve Kapak Tasarımı Emre ALKAÇ www.emrealkac.com HÜDİL üç ayda bir yayımlanan yerel süreli dergidir. Heyecanlı, yoğun, biraz tedirgin, fazlaca dağınık ama son derece kısa bir hazırlık dönemine sahip HÜDİL’in ilk sayısı elinizde. İsminde hem Hacettepe Üniversitesi hem DİL bulunan bir yayının sorumluluğu bizi, tahmin edileceği gibi, çok daha titiz davranmaya mecbur kıldı. Buna rağmen gözden kaçan bazı hususlar varsa lütfen bunu ilk sayının telaşına verin, sonraki sayılar için mazeretimiz olmayacaktır. Haber mi olsa bülten mi, derken, dilin kültür taşıyıcısı olma özelliğini de düşünerek dil-kültür içerikli bir dergi olmasına karar verdik. Ancak, yazılar veya görsellerle yalnızca kültür dünyamıza çeşitli kapılar açmayı hedefliyoruz. Bu kapılardan ne kadar ileriye gireceğinize siz değerli okuyucularımız, kendiniz karar vereceksiniz. HÜDİL, Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezinin yayın organıdır ve varlığı da böyle bir merkezin kurulmuş olması ile mümkün olmuştur. Bu vesile ile buradan Merkezimizin kuruluş çalışmalarında katkıları bulunan başta Rektörümüz Prof.Dr. Uğur Erdener olmak üzere Rektör Yardımcılarımız Prof.Dr. Hasan Kazdağlı ve Prof.Dr. Selçuk Geçim’e; şu an yönetim kurulunda yer alan Üniversitemizin çok değerli öğretim üyelerine; oluşumu fikren ve kalben desteklediklerini bildiğim öğretim elemanı arkadaşlarımıza ve öğrencilerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. HÜDİL’in hazırlanmasına yardımcı olan Merkezimiz elemanları ile derginin kapak ve sayfa tasarımını yapan Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü Öğrencisi Emre Alkaç’a da çok teşekkür ediyorum. Çizgisini hep daha ileriye çekme ve varlığını da en iyiye ulaşma gayreti ile sürdüreceğimiz HÜDİL’in ikinci sayısında görüşmeyi diliyorum. Saygılarımla, Basım Evi ÖNCÜ BASIMEVİ Kazım Karabekir Cad. 85/2 İskitler / ANKARA Tel. 0312 384 31 20 Basım Tarihi 02 Aralık 2009 Yazışma Adresi Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜDİL) 06800 Beytepe/ANKARA Genel Ağ Sayfası www.hudil.hacettepe.edu.tr E-Posta [email protected] Ülkü Çelik Şavk İçindekiler Merkezimiz Hakkında 2 Yönetim Kurulu-Elemanlarımız Elemanlarımız 6 Derslerimiz 7 Kurslar 8 Arapça - Osmanlıca - Rusça - Japonca Teşekkür 10 Etkinlikler 11 Projeler Hacettepe’nin ‘A’sı Türkçenin Tarihinden 13 A Orhon Yazıtları Edebiyat Dünyamızdan Deyimler Batıl İnançlar 15 16 18 20 22 23 25 27 29 31 Dergide kullanılan görsellerin bir kısmı genel erişime açık web sitelerinden alınmıştır, yaratıcılarına teşekkür ederiz. Diğer görsel ve içeriklerin izinsiz kullanımı yasaktır. Önerdiklerimiz Deneme Kültürümüzü Tanıyalım Şarkılara Söz Veren Şiirler Öğrencilerimizden 1 Yönetim Kurulu Merkezimiz Yönetim Kurulu YÖNETİM Prof. Dr. Ülkü ÇELİK ŞAVK (Müdür) Doç. Dr. Fatma S. KUTLAR OĞUZ (Müdür Yardımcısı) Dr. Bülent GÜL (Müdür Yardımcısı) YÖNETİM KURULU ÜYELERİ Prof. Dr. Bilge ERCİLASUN Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN Prof. Dr. Musa Yaşar SAĞLAM Prof. Dr. Nalân BÜYÜKKANTARCIOĞLU Prof. Dr. Âbide DOĞAN Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU Yönetim Kurulu Üyelerimizden E vet, üniversite kelimesi “universal”den, evrenselden gelir. Ancak, bir üniversite evrensel olduğu kadar yerel ve en önemlisi de ulusal kültürün bütün boyut ve buutlarıyla doğrudan ilgilenmek zorundadır. Dilse ulusal kültürün olmazsa olmazıdır. HÜDİL’le birlikte Hacettepe bu alandaki ilgisini de “Daha ileriye… En iyiye…” ölçüsüne çıkarmıştır. Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU 2 Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Y eni oluşumu kutlar, başarılar dilerim. Prof. Dr. Bilge Ercilasun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı T ürk dilinin çağdaş ve tarihsel özelliklerinin araştırılması, öğretimi, ilgili kaynakların geliştirilmesi ve benzeri konuları bir Merkez yapısında birleştirerek Üniversitemiz, dilimiz ve kültürümüz adına önemli bir misyon üstlenen Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜDİL), kuruluşundan bu yana kısa bir zaman geçmiş olmasına karşın, çok yönlü amaçlarını gerçekleştirme yolunda başarıyla ilerliyor. Bu süreci, dil- bilimlerine ve Türkçeye gönül veren herkes gibi, ben de sevinçle izlemekteyim. Tüm bu çalışmaların içinde büyük önem taşıdığına inandığım iki konu var: Bunlardan birincisi, Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi; diğeri ise, bu süreci destekleyecek özgün Türkçe dil öğretim materyalinin hazırlanması girişimi. Yabancı dillerin, özellikle de İngilizce’nin öğretimi konusunda geliştirilen yöntemler, basılan kitaplar ve alınan yol ortadayken, uzun yıllardır üzerinde çok durulmuş olmasına karşın, Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi konusundaki kuramsal ve uygulamalı bilimsel çalışmaların ülkemizde bugün tatmin edici bir düzleme geldiğini söyleyebilmek ne yazık ki zor. İşte bu noktada, HÜDİL’in kuruluşundaki önemin ve misyonundaki sorumluluğun bir kez daha vurgulanması gerekiyor. HÜDİL’in, Türkçe üzerine sosyal ve beşeri bilimlerin disiplinlerarası etkileşimini göz ardı etmeden çalışmasını ise, bu süreçlere katkısı açısından özellikle önemli buluyorum. HÜDİL, diğer çalışmalarının yanı sıra, bir yandan Üniversitemizin yabancı uyruklu öğrencilerine yönelik Türkçe Hazırlık programını başarıyla yürütürken, öte yandan, ilgi duyan diğer yabancılara kültürümüzün tanıtılması, anadilimizin öğretilmesi, böylece yabancı dil olarak Türkçenin kullanım yaygınlığının arttırılması konusunda da anlamlı bir amaca hizmet etmeyi hedefliyor. İçtenlikle inanıyorum ki, değerli Müdürü, idari sorumluları ve öğretim elemanları ile Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi, planladığı tüm çalışmaları, Üniversitemizin genel akademik hedeflerine koşut biçimde, giderek artan bir başarı ve verimlilikle gerçekleştirecektir. Bu yolda HÜDİL’e üstün başarılar diliyorum. Prof. Dr. S. Nalan BÜYÜKKANTARCIOĞLU H.Ü. Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dilbilimi Bölümü Öğretim Üyesi 3 Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türk Dil Kurumu Başkanı T ürkçenin yabancılara öğretimi ve bu alandaki bilimsel çalışmalar ve uygulamalar, Türkçenin evrensel dil olarak yaygınlaşmasına çok büyük katkılar sağlamaktadır. Doğal konuşur alanı bugün on iki milyon kilometre karelik bir coğrafyayı kapsayan Türk yazı dilleri ve lehçeleri içerisinde Türkiye Türkçesi en fazla konuşucuya sahip kollardan biridir. Türkiye Türkçesi yalnızca Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında değil bu sınırlara komşu ülkelerde; iş bulmak, çalışmak amacıyla Avrupa’ya, Amerika’ya, Avustralya’ya ve dünyanın diğer bölgelerine giden vatandaşlarımız sayesinde kullanılmaktadır. Türkçenin bu yaygınlığının yanısıra kültürümüzün dünyada tanınmaya başlaması, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak ortaya çıkışı ve giderek etkinliğini güçlendirmesi Türkçeye olan ilgiyi de artırmıştır. Bu ilgi sayesinde Türkçe bugün artık dünyanın pek çok ülkesinde yabancı dil olarak öğrenilen diller konumuna ulaşmıştır. İşte Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Türkçenin bu konumunu daha da güçlendirecek, geliştirecek çalışmaları yapmak; Türkçeyi yabancılara öğreterek yaygınlığını sağlamak amacıyla kuruldu. Dergimiz HÜDİL de bu çalışmaları duyuracak önemli bir yayın olarak ilk sayısı ile okurlarla buluşuyor. Türkçe, HÜDİL ile daha geniş kitlelere ulaştırılacak ve böylece gittikçe yaygınlaşacak, gelişecek... Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezinin ve dergimiz HÜDİL’in uzun ömürlü olmasını diliyorum. Merkezimize ve dergimize hizmet edenler, Türkçemize de hizmet ediyorlar. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. Sonsuz başarı dileklerimle… 4 H ÜDİL Hacettepe Üniversitesinin yıllardan beri ihtiyacı olan bir oluşum. Neyse ki bu ihtiyacın farkına varıldı. Gerek Yabancılara Türkçe Öğretiminin, gerekse üniversiteler için verilen Türk Dili derslerinin bir çatı altında toplanması, işlerin düzenli, planlı ve disiplinli bir şekilde yürütülmesi bir zorunluluktu. İşte HÜDİL bunu amaçlıyor ve gerçekleştirmek üzere kurulmuş bulunuyor. Zamanla daha gelişeceğini, başarılı işler göreceğini bekliyor ve bunu temenni ediyorum. Prof. Dr. Âbide DOĞAN Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı U “Daha İleriye… En İyiye…” doğru bir adım daha attık. lus olabilmenin temel koşulları arasında yer alan dil birliğinin tesisi konusunda bir dönüm noktası olarak nitelendirebileceğimiz ve Cumhuriyet’in temel kazanımlarından biri olan Dil Devrimi’nin ayrılmaz bir parçası Harf Devrimi’nden bu yana 80 yılı aşkın bir süre geçti. Bugün, içinde bulunduğumuz koşullarda dilimize, Türkçemize sahip çıkmak konusunda hepimize, özellikle Türk aydınlarına büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu bağlamda, Hacettepe Üniversitesinde kısa adı HÜDİL olan Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezinin kurulmuş olması Prof. Dr. Musa Yaşar SAĞLAM hepimizi mutlu kılmıştır. Bu çerçevede, sadece Üniversitemiz Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencilerine değil, yabancılara ve yabancı öğrencilere, hatta topluDekanı mun farklı kesimlerinden ihtiyaç duyanlara yönelik Türkçe öğretimi, etkili ve düzgün Türkçe kullanımı, yaratıcı yazarlık, hızlı okuma vb. kurslar düzenlenecektir. HÜDİL’in kuruluşuna katkıda bulunmuş meslektaşlarımı kutlar, bu konuda yapacakları tüm etkinliklere her türlü desteği vereceğimizi vurgulamak isterim. 5 Elemanlarımız Elemanlarımız H. Canan AKKOYUNLU Elif AYAN Asuman BAYRAM Gülnaz ÇETİNKAYA Dr. Hiclal DEMİR Faik Utkan DENİZER Adnan DERİN Dr.Yasemin Dinç KURT Kemal GÜLER Reşide GÜRSU Yard. Doç. Dr. Mahir KALFA Yasemin KOCABAŞ Hülya SEYHAN Emine UĞURLU 6 Aydan ERYİĞİT UMUNÇ Hafize ŞAHİN Nilay YAVUZ Canan ÖTKEMGİL TURGUT Dr. Hüseyin YENİÇERİ Türk Dili Dersleri Birimi Derslerimiz Derslerimiz Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezinin bir birimi olan Türk Dili Dersleri Birimi, üniversitemiz fakülte ve yüksek okullarında 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 51. maddesi gereğince zorunlu olarak okutulan Türk Dili dersleri ile ilgili işleyişten sorumludur. Türk Dili derslerinin hedefi, Yüksek Öğretim Kanunu’nda şu şekilde ifade edilmiştir: “Ana dilinin işleyiş ve yapı özelliklerini gereğince kavratabilmek; dil-düşünce bağlantısı açısından, yazılı ve sözlü anlatım aracı olarak Türkçeyi doğru ve güzel kullanabilme yeteneği kazandırabilmek; öğretimde birleştirici ve bütünleştirici bir dili hâkim kılmak ve ana dili bilincini pekiştirmek.” Belirtilen hedefler doğrultusunda Güz Döneminde Türk Dili I, Bahar Döneminde Türk Dili II adıyla verilen bu dersler, üniversitemiz genelinde birinci sınıf öğrencilerine haftada iki saat olmak üzere bir yıl okutulmaktadır. Türk Dili dersleri dışında, Eğitim Fakültesinin birçok bölümünde zorunlu dersler kapsamında okutulan Türkçe I Yazılı Anlatım ve Türkçe II Sözlü Anlatım dersleri de birimimiz tarafından verilmektedir. Yabancılara Türkçe Öğretimi Birimi Birimimiz 1982 yılından beri, eğitim için Üniversitemizi seçen yabancı öğrencilere, derslerini izleyebilmeleri amacıyla Türkçe Hazırlık eğitimi vermektedir. Başlangıç ve ileri düzey olarak iki kurda verdiğimiz öğretim sistemimiz, 1 Şubat 2010’dan itibaren değişiyor. Günün gereklerine uygun yeni kur sistemimiz ve dinamik eğitim kadromuzla, yeni eğitim öğretim dönemimizi büyük bir heyecanla bekliyoruz. ! Hacettepe Üniversitesi HÜDİL’de Yabancılara Türkçe Öğretimi Kurslarımız Yeni Kur Sistemimizle 1 Şubat 2010’da başlıyor. Ülkemizde çeşitli amaçlarla bulunan yabancılara, hem günlük yaşamlarını devam ettirebilecekleri hem de akademik olarak kullanabilecekleri düzeyde Türkçe öğretiyoruz. Alanında uzman, tamamı yüksek lisans ya da doktora eğitimini tamamlamış, yabancı dil öğretim teknikleri konusunda deneyimli kadromuzla yabancı misafirlerimizi kurslarımıza bekliyoruz. 7 İlgi Duyan Herkese Dil Kursları Yönetmeliğinde de ifade edildiği gibi Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi ve Araştırma Merkezinin amacı; Türk dilinin tarihte ve bugün konuşulduğu ve yazıldığı bütün eski ve yeni kollarını araştırmak, dil öğrenme ve öğretme yöntem ve tekniklerini geliştirerek bunları uygulamak; Türk topluluklarının, farklı coğrafyalarda oluşturdukları dil, tarih ve edebiyat eserleri gibi kültür eserlerini ve Türk kültürünün çevre kültürlerle olan dil münasebetlerini araştırmak ve bu alanda gerçekleştirilecek her türlü faaliyette bulunmaktır. Bu amaçlar doğrultusunda Merkezimizin akademik kadrosu ve alanında uzman kişilerce yürütülecek olan aşağıdaki kurslar açılmıştır: Seminer Odası Yaratıcı Yazarlık Duygu ve düşüncelerimizi yazarak anlatmak, eğitim sürecinde aldığımız kompozisyon derslerine ait bir etkinlikmiş gibi düşünülür. Oysa yaşamın içinde çoğu kez kendimizi yazarak ifade etmek ihtiyacı duyarız da nasıl yapacağımızı bilemeyiz. Yaratıcı Yazarlık kursları, her yaştan ve her meslekten insanı yazmaya, kendini yazarak ifade etmeye çağıran keyifli bir etkinliktir. Yazmaktan zevk alıyorsanız, yazarların dünyasından mutluluk duyuyorsanız, yazdıklarınızı paylaşmak ve bu konuda kendinizi geliştirmek istiyorsanız YaratıcıYazarlık kurslarından yararlanabilirsiniz. Düzgün ve Etkili Türkçe Kullanımı (DİKSİYON) Düzgün ve etkili dil kullanma becerisi, eski tabirle hitabet sanatı, eskiden bir yetenek ve sanat olarak görülürken, bugün artık kuralları belirlenmiş ve yöntemi oluşturulmuş bir eğitimle kazanılan ve geliştirilen bir beceri olarak değerlendirilmektedir. Dilin etkili ve düzgün kullanımı ile elde edilen kazanımlar, artık herkesçe kabul edildiği için bu nitelikte eğitim programlarına talep gün geçtikçe artmaktadır. Bu kursun amacı, Türkçe ile ilgili yapısal hataları düzeltmek ve topluluk önünde konuşma ile ilgili sıkıntıları gidermektir. Yabancılar İçin Türkçe Türkçeyi günlük ihtiyaçları karşılayacak derecede kullanma becerisi edindirmek üzere düzenlenen yoğunlaştırılmış kurs programıdır. Kısa sürede Türkçenin temel yapısal özelliklerinin de öğretileceği tek kurluk bu özel uygulama daha sonra açılacak diğer kurlarımız ile zenginleştirilecektir. 8 Osmanlıca Osmanlıca ya da Osmanlı Türkçesi, Türk dilinin tarihi dönemlerinden biridir. Zengin bir edebiyatın ve yüksek bir medeniyetin dilidir. 6 yüzyıldan fazla çok geniş bir coğrafyada kullanılmış olan Osmanlı Türkçesiyle yalnızca edebî ürünler değil, bilimin ve sanatın hemen her dalında kütüphaneler dolusu eser ve arşivler dolusu vesika yazılmıştır. Fakat, Arap alfabesiyle oluşturulmuş bu metinleri okuyabilecek nitelikte ve sayıda yeterince araştırmacı yoktur. Biz HÜDİL bünyesinde sunduğumuz Osmanlı Türkçesi kursuyla her sahadan araştırmacıya ve ilgi duyan herkese, dilimizin bu döneminde yazılmış olan kaynakların doldurduğu kütüphane ve arşivlerin kapılarını aralıyoruz. Kazakça Türkçenin Kıpçak kolundan olan Kazakça, 1991 yılında bağımsızlığına kavuştuktan sonra her alanda yoğun ilişkiler kurduğumuz kardeş Kazakistan’ın dilidir. Özellikle Kazakistan’la çalışan Türk firmaları için, eleman alırken önemli bir tercih sebebi olan Kazakçanın, yakın bir gelecekte turizm sektöründe de aranan bir dil olacağı tahmin edilmektedir. Kazakça, Kiril alfabesiyle yazılmasından dolayı zor gibi görünse de, Türkçe bilen herkes için, bir Türk dili olan Kazakçanın öğrenilmesi oldukça zevkli ve kolaydır. Arapça Daha çok akademisyenlere yönelik düzenlenen bu programda, Türk Dili ve Edebiyatı,Tarih, Dinler Tarihi, Arkeoloji, Sanat Tarihi, Doğu Bilimleri vb alanlarında çalışma yapanlara yardımcı olacak dilbilgisi yapılarının incelenmesi hedeflenmektedir. Alfabe ve temel sesletim sisteminin kazandırılması yanında günlük konuşmaya yönelik temel bilgilere de değinilecektir. Rusça 1990’lı yılların başında Doğu bloğunun çökmesi sonucunda, başta Rusya olmak üzere bu bloğu oluşturan ülkelerin dış dünyaya daha açık bir hale gelmesiyle birlikte, Rusça yabancı dil olarak ülkemizde de önemini ve ağırlığını artırmıştır. Rusça öğrenmek isteyen herkese, yeni başlayanlara yönelik, alfabe, temel telaffuz ve dil bilgisinin verileceği bu kursumuzla başlayarak, bunu takip edecek olan kurslarla etkin bir öğrenme olanağı sunuyoruz. Derslik Japonca Son yıllarda ileri teknolojik başarıları ve egzotik kültürü ile Japonya diğer toplumlar arasında farklı ve önemli bir yere sahiptir. Japoncaya ilgi de her geçen gün artmaktadır. Değişik ve zengin alfabesi ve özgün sesletim sistemi ile dikkat çeken bu dil, Türkçe ile akrabalık ilişkisi nedeni ile, bizim için daha da önemli bir yere sahiptir. Başlangıç niteliğinde tasarladığımız bu kurs, orta ve ileri seviye kurları ile sürecektir. 9 Teşekkür Prof. Dr. Ziyat AKKOYUNLU Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Bilimi ve Anabilim Dalı Öğretim Üyesi M erkezimiz bünyesinde açılan Osmanlıca ve Arapça kurslarının sorumluluğunu üstlenen Prof.Dr. Ziyat Akkoyunlu, 1946 yılında Kerkük’te doğmuştur. 1976’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdikten sonra, 1978’de yüksek lisans ve 1982’de doktora öğrenimini Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamlamıştır. İngilizce ve Arapça bilen Akkoyunlu, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalında 1985 yılında doçent, 1992 yılında profesör unvanını almıştır. 1984-1986 yılları arasında Gazi Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü Arap Dili Anabilim Dalı Kurucusu ve Başkanı, 1994-2000 yılları arasında Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kurucu Dekanı, Ortak Zorunlu Dersler Birim Başkanı, Yüksekokul Birim Başkanı, Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölüm Başkanı, Pamukkale Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve 1995-2000 Üniversiteler Arası Kurul Üyesi olarak görev yapmıştır. 2001 yılından beri Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan Akkoyunlu, halen aynı üniversitede görevine devam etmektedir. Türk kültürü üzerine pek çok makalesi bulunan Akkoyunlu’nun bu alandaki çalışmaları ise şunlardır: “Binbir Gece Masallarının Türk Masallarına Tesiri” (1982, Basılmamış Doktora Tezi), Irak Muasır Türk Şairleri Antolojisi (Ankara, 1991). Yayın aşamasında olan çalışmaları ise şunlardır: Prof.Dr.Ahmet Bican Ercilasun’la Kitâbu Dîvâni Lugâti’t-Türk (Tercümesi yapılmıştır, üzerinde çalışılmaktadır.), Kolay Osmanlıca (Baskıda). M erkezimiz bünyesinde açılan Yaratıcı Yazarlık kursunun sorumluluğunu üstlenen Doç. Dr. G. Gonca GÖKALP ALPASLAN, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Yeni Türk Edebiyatı alanında çalışmaktadır. “Behçet Necatigil’in Şiirlerinde Aile” (1992) konulu teziyle yüksek lisansını ve “Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatında Gelenekten Gelen Unsurlar (Sözlü Kültür Etkileri Doğrultusunda XIX.Yüzyıl Yazılı Anlatılarında Yapı: Konu, Kurgu, Öykü, Kişi)” konulu teziyle doktorasını Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora ve doktora sonrası çalışmalarıyla ARIT-Türk Amerikan İlmî Araştırmalar Derneği burslarına hak kazandı (1997 ve 2004). XIX. yüzyıl yazılı anlatıları, göstergebilim ve metinlerarası ilişkiler ışığında metin çözümlemeleri, modern Türk şiiri alanlarında yayınları vardır. HÜ TürkiyatAraştırmaları Enstitüsü TürkiyatAraştırmalarıAnabilim Dalı başkanıdır. Yayımlanmış kitapları: XIX. Yüzyıl Yazılı Anlatılarında Sözlü Kültür Etkileri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002. Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış Destanı’nın Çağdaş Yorumları, Multilingual, İstanbul, 2007. Tercüme-i Telemak, Yusuf Kâmil Paşa, Doç. Dr. G. Gonca GÖKALP ALPARSLAN (Hazırlayan: G.Gonca Gökalp Alpaslan), Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Öncü Yayınları, Ankara, 2007. 10 [email protected] Etkinliklerimiz Bilimsel Etkinliklerimiz Etkinliklerimiz 11 Kültürel Etkinliklerimiz Merkezimizde Türkçe öğrenen yabancı uyruklu öğrenciler Anıtkabir’i ziyaret ettiler. Anıtkabir ziyaretinden sonra Ankara Kalesini gezdiler. Ankara Gezileri Eğitim Fakültesinin OKL, FBÖ, İMÖ, ADÖ, FDÖ, İDÖ, BTÖ, SBÖ bölümlerinde öğrencilerimiz her hafta yazı yazma çalışması yapmaktadır. Bu yazıların bir kısmının malzemesini Ankara ve çevresindeki müzeler ve tarihi yerler oluşturmaktadır. Anıtkabir, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kurtuluş Savaşı Müzesi, Cumhuriyet Müzesi, Etnografya Müzesi, Resim Heykel Müzesi, Ankara Kalesi, Koç Müzesi, Mehmet Akif Ersoy Müzesi, Tren Garı Direksiyon Binası Atatürk Müzesi, Ankara Vakıf Eserleri Müzesi, Gazi Üniversitesi Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi, öğrencilerimizin bu dönem ziyaret edeceği yerler arasındadır. Bu güne kadar Anıtkabir, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kurtuluş Savaşı Müzesi, Cumhuriyet Müzesi ziyaret edilmiştir. Öğrencilerimiz bu gezilerini fotoğraflarla da belgelemişlerdir. Dr. Yasemin Dinç Kurt 12 Projelerimiz Projelerimiz Türkçe Yeterlilik Eğitimi Projesi Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Projeler ve AR-GE Koordinatörlüğü tarafından çeşitli projeler geliştirilerek üniversitemizde ve toplumun daha geniş kitlelerinde dil konusunda farkındalık yaratmak amaçlanmaktadır. Merkezimizin ilk projesi, üniversitemiz personeline yönelik kapsamlı bir hizmet içi dil eğitimidir. Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından da uygun bulunan “Türkçe Yeterlilik Eğitimi” başlıklı projenin ilk bölümü, Bilim İnsanı Yetiştirme Programı (BİYP) çerçevesinde üniversitemize yetiştirilmek üzere gönderilen lisansüstü öğrencilerini kapsamaktadır. Bu bağlamda, Sosyal Bilimler, Sağlık Bilimleri ve Fen Bilimleri Enstitülerinde BİYP kapsamında eğitim gören lisansüstü öğrencilerinin dil yeterlilikleri ölçülecektir. Projenin ikinci bölümü, üniversitemizdeki idari personelin bu konuda değerlendirilmesi olacaktır. Öğrenci Projeleri Türkçe Yazılı Giysiler Projesi Türk Dili I, Türk Dili II, Yazılı ve Sözlü Anlatım derslerinde öğrencilerimizle, üzerinde yabancı yazılar bulunan kıyafetler giymeme kararı aldık ve bu kararı ödün vermeden uyguladık. Öğrencilerimiz, yıl sonu sınavına bizzat kendi hazırladıkları Türkçe yazılı kıyafetler giyerek girdiler. Türkçenin inceliği ve zenginliği konusundaki duyarlılıklarını bu şekilde göstermeye çalıştılar. 13 Kitap Okuma Projesi Öğrencilerimiz, Üniversitemiz Onkoloji Hastanesinde tedavi görmekte olan çocuklarla ilgili bir proje geliştirmişlerdir. Bu kapsamda çocuklar için çeşitli hediyeler üretilmekte, kitaplar seçilmekte, uygun görüldüğü takdirde bu çocuklarla paylaşılmaktadır. Fransız Dili Öğretmenliği öğrencilerinden Ezgi Başçoban, Sevtap Yılmaz ve Gülden Çanakcı’nın sorumluluğunda yürütülen bu projede öğrencilerimiz çocuklara ve velilere kısa süreli de olsa destek olmaya çalışmaktadırlar. Çocuklar için seçtikleri kitaplarla onlara farklı dünyaların kapılarını aralama amacı da taşımaktadırlar. Öğrenci Projesi Öğrencilerimiz, “üretken” olabilmek adına Çocuk Esirgeme Kurumlarındaki çocuklar için çeşitli eşyalar tasarladılar. Kıyafet, oyuncak, kitap, vb. tamamen kendi ürettikleri bu malzemeleri çocuklarla paylaştılar. Dr. Yasemin DİNÇ KURT 14 B A’ S I H A C E T T E P E’ N İ N ‘ iz Türkçecilere göre Hacettepeliler ikiye ayrılır: Hacettepe’nin a’sını kısa söyleyenler ve Hacettepe’nin a’sını uzun söyleyenler. olmuş. Başlamış ağlamaya… Derken, Hızır yine görünmüş. “Niye ağlıyorsun?” demiş. Sultan: “Neye dokunsam altın oluyor. Açlıktan öleceğim... Beni kurtar.” diye yalvarmış. Hızır: “Bu sana ders olsun. Git, Şaka bir yana, gerçekten Hacettepe adının hacette bulunduğun tepede yıkan, abdest al, sesletiminde iki farklı tercih söz konusu. İlk iki rekât namaz kıl, eski haline dönersin.” hecedeki a sesinin kısa veya uzun söyleyişi der. Bunu yapar ve altın belâsından kurtulur. yönündeki bu tercihlerden acaba hangisi doğru? Bunu matematikte çok başvurulan Tepeye de “ Hacet Tepesi” derler. sağlama yöntemi ile cevaplamaya “Hacettepe, hastalıklarına derçalışalım. Hacettepe sözcüğü man arayan, dileklerini aslında Hacet Tepesi söz gerçekleştirmek isteyen öbeğinin kısaltılmış biçimidir. Ankaralıların ziyaret Şimdi bir deneyelim bakalım, ettiği bir yermiş. ‘Hacet Hacettepe (kısa a ile) kapısı’ olarak anılan dediğimiz kadar kolaylıkla tepenin adı zamanla Hacet Tepesi diyebiliyor ‘Hacettepe’ olmuş. muyuz, diyemiyor muyuz? 18’inci yüzyılın ikinci yarısından günüBu işin dilbilimsel boyutu. müze kadar gelen Bir de Hacettepe adının Hacettepe, o yıllarda efsane yönü var. Aşağıda Ankaralılar için hacet ikisine kısaca değinelim: kapısıymış. Sıkıntıda olan herkesin “Hacettepe, Ankara’nın yardımına koşan Yağlı ortasında yüksekçe bir teDede adındaki bir pedir. Bir zamanlar, severmiş, öldüğü zaman gililerin buluştukları, bu tepeye gömülmüş. kavuşmaları, evlenmeleri Ankaralılar Yağlı için el açıp dua ettikleri, haDede’yi bu tepedeki cette bulundukları bir yerdir. mezarında sık sık ziyaret Ankaralı ninelerin eder, ondan yine yardım anlattıkları efsane şöyle: dilerlermiş. Dişi ağrıyan Bir zamanlar Ankara’nın çok tamahdiş ağrısı için, karnı ağrıyan kâr, gözünü dünya malı bürümüş bir sultanı karın ağrısı için Hacettepe’ye gelir, sağlık varmış. Her sabah tepeye çıkar, Tanrı’ya dilermiş. O zamandan bu zamana değişmeyen el açar, hacetini söyler: “Neyi tutsam altın tek şey, Hacettepe’nin hâlâ hastalara şifa olsun.” diye yalvarırmış… Bir sabah, te- dağıtan bir hacet kapısı olduğu… Çünkü bu pede Hızır’ı karşısında buluvermiş. Hızır: tepede artık Hacettepe Hastanesi bulunuyor.” “Peki” demiş. “Git sarayına, neye dokunursan altın olacak…” Sultan sevinerek gitmiş. Neye elini sürse altın oluyormuş. Sofraya oturmuş, ekmeğe el atmış, altın Reşide GÜRSU Efsaneler Mehmet Önder ve Gözde Aloğlu’na aittir. 15 Türkçenin Tarihinde Türkçenin Tarihinden “Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin. İlk Türk tarihi. Taşlar üzerine yazılmış tarih. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askeri dehasının, Türk askerlik san’atının esasları. Türk gururunun İlâhi yüksekliği. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği. Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği. Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser. İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları…” Prof. Dr. Muharrem Ergin Orhon Yazıtları, (Orhun Yazıtları, Köktürk/Göktürk Kitabeleri) Orhon Anıtları, (Orhun Anıtları, Köktürk/Göktürk Abideleri) Orhon Yazıtları, Doğu Göktürkler dönemine ait ilk kez Türk adının açık biçimde geçtiği dikilitaşlardır. Ünlü hükümdar Bilge Kağan devrinde vezir Bilge Tunyukuk (Tonyukuk-726), Kültigin (Köl Tigin-732) ve Bilge Kağan (735) adına dikilmiştir. Yazıtlar Türk dili, tarihi, edebiyatı, sanatı, töresi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca bu metinlerde Kağan’ın milletine, milletin de kağanına ve devletine karşı sorumluluklarından bahsedilir. Kağan ve halk Çin tehlikesine karşı uyarılır. Dikilitaşların yanında yüzlerce heykel, balbal, şehir harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa heykelleri, sunak taşları bulunmuştur. Moğolistan’ın kuzeyinde, Baykal gölünün güneyinde yer almaktadır. Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtları, Kocho Tsaydam bölgesindeki Orhon Irmağı civarında; Bilge Tonyukuk yazıtları ise yaklaşık 360 km. uzakta, Tola Irmağı’nın yukarı yatağındaki Bayn Tsokto (Bayn Çokto) bölgesindedir. den Orhon Yazıtlarını Rus bilim adamı Yadrintsev 1889 yılında bulmuştur. Fin F in (1891) ve Rus (1891) heyetleri incelemişler ancak ne yazıldığını çözememişlerdir. 1893 yılında V. Thomsen, 38 harfli alfabeyi çözmeyi başarmış ve Yazıtları okuyarak yayımlamıştır. Alfabe Runik kökenli olup harfler bitiştirilmez ve sözcükler de iki nokta ile ayrılarak sağdan sola veya yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Yazıtların bir tarafı Göktürkçe diğer tarafı Çince yazılmıştır. Bu özelliği çözümlenmesinde önemli rol oynamıştır. Bazı sözcüklerin Çince imlaları ile Türkçe metinde yer alan karşılıkları arasındaki denklikler büyük ölçüde yol gösterici olmuştur. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü ve Türk Dil Kurumu işbirliği ile 2629 Mayıs 2010 tarihlerinde “Orhon Yazıtlarının Bulunuşundan 120 Yıl Sonra Türklük Bilimi” konulu 3. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu düzenlenecektir. Sempozyumda ele alınacak temel konu başlıkları; Geçmiş: Orhon: Yazıtları Üzerine Tespitler, Bugün: Günümüzde Türklük Bilimi, Gelecek: Türklük Bilimi ve 21. Yüzyıl şeklindedir. Sempozyum Türklük Bilimini geçmişten günümüze değerlendirmenin yanı sıra gelecekte Türklük Biliminden beklentilerin neler olabileceğinin tespitini hedeflemektedir. Sempozyum ile ilgili tüm ayrıntılar www.orhondan21yuzyila.hacettepe.edu.tr ağ erişim adresinde yer almaktadır. 17 Edebiyat Dünyam Edebiyat Dünyamızdan TÜRKÇE KATINDA YAŞAMAK Seslenir seni bana “sonsuz” Der ki çoğal, Der ki uzun mutluluğuna Usun iyiliğin doğruluğun, Bir bilinmeyenden bir bilinene dek Türkçe, varolduğumuz. Türkçe, nice desem seni, Onca güzelim. Görünmek derinleşmek, Dolmak; Seni düşünürük düşünürüm, yarı karanlıklarda, dal, Anlarım onca. Fazıl Hüsnü Dağlarca Bir bölü beş, bir bölü dokuz, Bir bölü bin üç! Ayrılık anlamların öylesine azar azar dağılır, Ta doğudaki balık, Duyar kokusunu Ta batıdaki yoncanın. Seslenir seni bana yakın uzak, Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline, Tutsak uluslar var ya geceler boyu Onlar için Yitik özgürlükler için, Türkçe, haykırmak O süre yaradılış dar iken Düz iken, yassı iken, Daha’lar Daha’lar Daha’lar daha’lara karışmış, Sınırlığın getirmiş yarınları. Konuşamaz iken, o yusyuvarlakta, Diyemez iken, Artısı eksisi almış götürmüş Toprağın bitkilerden arta kalan sağlığını Sıcak uzun, Bir kişiler geleceğine. Seslenir seni bana bir duru su İçinde masallar kazımış ilk yazıları ilk anıtlara, yankılanır Alandan alana, uçsuz bucaksız, Evrenden akınlarının uğultusu. 18 Ama bağışla beni unutmuş;um, Yıldızı güneşini ayını, utanmadan. Öyle köksüz günlerim gelmiş bozkır çadırlarından çırılçıplak, Unutmuşum ana demesini bile, Öykünmüştüm türküsünü ellerin, Ağzıma bir kara düşmüş bağışla beni. İşte and içiyorum, Bütün ölüler adına Bütün gençler, bütün doğacak çocuklar adına, Varacağım deyişine gündüz gündüz, Varacağım Tanrı’ya dek, Soluğumda soluğun Seslenir seni bana “Ova”m, “Dağ”ım, Nere gitsem bulur beni arınmış. Bir çağ ki akar ötelere, Bir ak... ki yüce atalar, bir al... ki ulu oğullar, Türkçem, benim ses bayrağım mızdan Türk Dili İçin Ben Türkçenin ezelî bir âşıkıyım. Hepimiz öyle değil miyiz? Türkçeyi muhtelif devirlerinde, muhtelif libaslarla, muhtelif şekillerde gördüm ve sevgilimi o şekiller, o libaslar altında kendi cevherinde sevdim. Ben eski Bâbıâlî kâtiplerinden işittiğim süslü dili sevdiğim gibi, Aksaray’da karpuz sergisinde müşteri ayartmak için çığırtkanlık eden Türk delikanlısının türlü zarafetlerle dolu olan Türkçesini de sevdim. Ben Dîvan edebiyatının gazelleriyle mest oldum, fakat sevgili İzmir’imin ismini yâdettikçe ciğerimi sızlatan sevgili İzmir’in İki Çeşmelik kızının incir işlediği esnâda okuduğu Türkçe şarkıya da mest oldum. Ben, o sevgiliyi, atlas şalvarıyle, başının üzerinde altın işlenmiş takkesi ile gördüm. Ben onu (perişan gönüllü şâirin): O gül endam bir al şâle bürünsün yürüsün / Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün beytinde olduğu gibi, bir şala sarılıp yürüdüğünü görerek de sevdim. Sonra üç peşli entarisiyle, canfes terlikleriyle salınırken yine gördüm, yine sevdim(…) Halid Ziya UŞAKLIGİL 19 Deyimler Deyimler Deyimler ve Öyküleri Size “çizmeyi artık iyice aşmaya” başladığınızı söyleyen birine tepkiniz ne olurdu? Büyük olasılıkla siz de o şahsa aynı üslupla karşılık vermek isterdiniz. Ya “Aba altından sopa göstermeyi bırak, derdin neyse açık açık anlat!” ya da “Biz senin cemaziyelevvelini biliriz!” tarzındaki bir cevap hem ukala bir tavırla gözünüzü korkutmaya çalışan kişiye iyi bir karşılık hem de kırılan gururunuza sürebileceğiniz etkili bir söz merhemi olurdu. Tabiri caizse -deyim yerindeyse“taşı gediğine koymuş” olurdunuz. Hiç şüphesiz deyimler, duruma uygun kullanıldıkları takdirde, yerlerini başka sözlerin alamayacağı kadar etkili söz gruplarıdır. Hem üzerlerinde taşıdıkları dil mirasının hediyesi olan zengin çağrışım yükleri hem deyimi oluşturan sözler arasındaki ses uyumu hem de taşıdıkları mizah gücüyle deyimler dilimizin en renkli ve canlı söz varlıklarıdır. Anlatıma leri de oldukça İki Dirhem Bir rilen iki yüz on canlılık, renk ve güç katan bu kalıplaşmış söz gruplarının doğuş öykürenkli ve esprili olaylara dayanıyor. İskender Pala tarafından yayımlanmış Çekirdek, deyimlerin doğuş öykülerinin anlatıldığı bir eser. Kitapta yer vebir deyim öyküsü içinden birkaçını dergimiz okurlarıyla da paylaşmak istedik. ÇİZMEYİ AŞMAK: M.Ö. III. Yüzyılda Efes’te Apel adlı bir ressam yaşarmış. Özellikle, Büyük İskender’in resimlerini yapmakla ünlenen bu ressam zaman zaman resimlerini halka da açar, kendisi de sergisini gezenlerin eleştirilerini gizli bir perdenin arkasından dinlermiş. Üzerindeki çizmeleri kunduracılık tekniği bakımından değerlendirmeye ve eleştirilerini sıralamaya başlamış. Apel, adamın söylediklerini ileride yapacağı resimlerinde kullanmak üzere not etmiş; fakat kunduracı daha sonra resmin çizmeden yukarıda kalan kısmı hakkında da “Orası olmamış, bu renk buraya gitmemiş, gölgelendirme böyle yapılmamalıydı.” gibi ileri geri konuşmaya başlamış. Perdenin arkasında gizlenen Apel, adamın bilir bilmez konuşmalarına sinirlenmiş ve kendisini tutamayıp şöyle bağırmış: “Efendi, haddini bil! Çizmeden yukarı çıkma!” 20 İPE UN SERMEK: Nasrettin Hoca’nın bir komşusu vardır. Sürekli Hoca’dan bir şeyleri ödünç ister; ama aldıklarının hiçbirini de sağlam olarak getirmez. Komşusunun iade ettiği kap kacağın ve türlü eşyanın sağındaki solundaki arızayı gören Hoca sinirlenir; ama adama haddini bildirmek için de uygun zamanı beklemeye karar verir. Komşusu bir sabah yine Hoca’nın kapısına gelir ve aynı arsız tavrıyla: “Komşum bize bir parça urgan lazım oldu, sende vardır. Hele bir versen; işim bitince derhal getiririm.” der. Komşusunun hiçbir eşyayı eksiksiz teslim etmediğini hatırlayan Hoca’nın aklına o sırada karısının un elemekte olduğu gelir ve adama hemen: “ Komşu, urgan bizim hanım’a lazım, ipe un serecek.” der. Hoca’nın cevabına bir anlam veremeyen pişkin komşu: “Yahu Hoca! Hiç ipe un mu serilir, bu da nereden çıktı?” diye sorduğunda da “Serilir komşu serilir, vermeye gönlün yoksa ipe un da serilir.” diyerek cevabı yapıştırır. AĞZINDAN BAKLAYI ÇIKARMAK: Küfürbazlığıyla meşhur bir adam, bir gün bu alışkanlığından kurtulmaya ve kendini Hak yoluna adamaya niyetlenir. Bunun için de bir tekkeye sığınır. Şeyhe derdini anlatan küfürbaz dervişe şeyhi oldukça makul bir çözüm bulur. Bir avuç baklayı okuyup üfledikten sonra dervişe verir ve “Bak derviş efendi, bu baklayı dilinin altına koy. Küfretmek istediğinde dilinin altındaki bu bakla seni rahatsız edecek ve sana küfretmemen gerektiğini hatırlatacak, sen de küfretmekten vazgeçeceksin. Bu bakla erimeye başlayınca da diğer bir bakla tanesini dilinin altına koyarsın.” der. Derviş, söyleneni yapar ve namaza gitmek için dışarı çıkarlar. Derviş ve şeyhi, camiye doğru yürürken bir genç kız, evlerinin sundurmasından “Şeyh Efendi! Şeyh Efendi!” diye seslenir. Kızı gören şeyh ve derviş dururlar. Kız: “Biraz bekler misiniz?” der. Şeyh ve derviş bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında beklemeye başlarlar. Bir süre sonra kız tekrar görünür. “Şeyh Efendi! Biraz daha bekler misiniz?” diyerek tekrar kaybolur. Ne olduğunu anlamayan şeyh ve derviş beklemeye devam ederler; ama bu arada yağmurun altında sırılsıklam olmuşlardır. Genç kız, bir süre sonra tekrar görünür ve “Çok sağ olun artık gidebilirsiniz.” der. Durumu anlamayan ve kendisine şaşkın şaşkın bakan şeyhle dervişe de açıklama babında şunları söyler: “Annem, tavukları kuluçkaya yatırıyordu da yumurtalar tavukların altına koyulurken eğer bir kavukluya bakıp konursa yumurtadan çıkan civcivler tepeli çıkar ve horoz olurmuş. Siz beklerken annem de yumurtaları kuluçkaya yatırdı. Çok sağ olun.” Bu münasebetsizliğe sinirlenen şeyh yanındaki dervişe şöyle bağırır: “ Derviş! Çıkar ağzındaki şu baklayı!” 21 Batıl İnançlar İNANIYORUZ AMA NEYE? Pek çoğumuz merdiven altından geçmemeye özen gösteririz. Çünkü bu yüzden başımıza kötü şeyler gelmesinden korkarız. Peki, sadece merdiven altından geçmek mi başımızı belaya sokar acaba? Batıl inançlarımızın sesine birkaç dakika kulak vermek pek çok başka uğursuzluk alametinden de sakınmamız gerektiğini hatırlamak için yeterlidir. Ne dersiniz? Batıl inançlarımızın listesi böyle kabarık; zihinlerimizde işgal ettikleri yer de bir o kadar geniş olunca bunların birkaçına değinmeden geçmeyelim istedik. Merdiven altından geçmek: Aslında bu batılın temeli Hıristiyanlık inancına dayanıyor. Merdiven, dayandığı yüzeyle ya da tabanla bir üçgen oluşturur ki bu da Hıristiyanlıktaki “teslis” yani “kutsal ruhun üçlemesi”ni simgeler. İnanışa göre bu kutsal alana girmek günahtır ve uğursuzluk getirir. İşte merdiven altından geçmenin uğursuzluğunun aslı astarı böyle! Kara kedi mi gördünüz?: Derhal oradan uzaklaşın. “Niye?” diye soranlara da elbette ikna edici bir açıklamamız var (!). Eski Mısır’da kedi kutsal bir hayvandır. O kadar ki bir kedi öldürmeniz hayatınıza bile mal olabilir. Ortaçağda ise kedilerin eski Mısır’dakine oranla epey prestij kaybına uğradıklarını görmekteyiz. Ortaçağ zihniyetine hâkim olan engizisyon özellikle kara kediyi büyücülük ve satanizmle ilişkilendiriyor; ruhunu şeytana satmış kişilerin ruhunun bir kara kediye geçtiğine ve kara kedinin o andan sonra kötülükleri sıralamaya başladığına inanılıyordu. Görüldüğü gibi bu batılın kökeni de Hristiyan kültürüne ait. 22 Hapşırana neden “Çok yaşa!” deriz?: Sadece bizim kültürümüzde değil; batı kültürlerinde de hapşırana “Çok yaşa!” deme geleneği vardır. Bu geleneğin de batıl bir kaynağı var. Kaynakların belirttiğine göre, eski insanlar Tanrı’nın insanı yaratırken kendi ruhundan üflediğine ve insana hayat verenin asıl bu soluk olduğuna, bu soluk bedende bulundukça yaşamın devam edeceğine inanırlardı. Hapşırınca meydana gelen kasılma hareketiyle soluğun durması sonucu bedene hayat veren o soluğun bedenden kaçıp gideceğinden korkulurdu. Bazı Roma kaynaklarında ise konu ile ilgili olarak: Hapşırınca beyinde meydana gelen vakumun bazı kötü ruhların içeri girmesine fırsat vermesinden korkulduğu bilgisine rastlanıyor. Ayna kırılırsa: Batıl inanç literatürüne göre ayna kırılması, ya yedi yıl uğursuzluk ya da yakınlarınızdan birini kaybedeceğiniz anlamına geliyor. Bu nedenle de kırık aynanın parçaları ya bir an önce gömülmeli ya da evden derhal uzaklaştırılmalı. Peki, acaba bu batılın kaynağı ne? Henüz aynanın icat edilmediği dönemlerde insanlar, parlak yüzeylerde havuzlarda, göllerde görüntülerinin yansımasını seyreder; eğer görüntü dalgalanırsa bunun bir felaket işareti olduğunu düşünürlermiş. Eski Mısır ve Yunan’da sırf bu inanış yüzünden kırılmaz metal aynalar yapılmış. Bunları kullananlar da böylelikle görüntülerini garanti altına almayı başarmış. Camcılığın daha ileri olduğu Roma’da ise ayna kırılma vakalarında tabii olarak görülen artış, kırılan aynanın kötü talih işareti olduğu inancını da kuvvetlendirmiş. Asuman BAYRAM TÜRKÇEYE BAYRAM HEDİYESİ Dr. Hüseyin Yeniçeri Dil Bayramımızın yetmiş yedinci yıl dönümünde Türk Dil Kurumu, Türk Dili dergisini, söyleşi özel sayısı olarak çıkardı.* Dergi, içeriği, Türkçenin sorunlarına eğilişi ve kamuoyuna sunulan uyarı ve önerileriyle tam bir bayram hediyesi olmuş. TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, derginin “Sunuş” bölümünde, “Türkçe üzerinde düşünenlere, Türkçe için bir şeyler yapılması gerektiğine inananlara, yüreğinde Türkçe sevdasını yaşatanlara, eserlerinde Türkçe konusuna yer verenlere, dilimizin çeşitli dönemlerini araştıranlara, Türkçenin en güzel örneklerini eserlerinde kullananlara sözü bırakalım istedik…” diyerek özel söyleşi sayısında kendileriyle konuşulan kişilerin niteliğini açıklıyor. Akalın, söyleşilerin konusunu birkaç soru belirleyerek sınırlandırdıklarını da sözlerine ekliyor. Kendileriyle söyleşi yapılan kişilere sorulan sorulardan ilki “Türkçenin bugünkü durumu, geleceği hakkında görüşleriniz nelerdir?” olmuş. Bu soruya eski Millî Eğitim Bakanlarımızdan Hasan Celal Güzel’in verdiği karşılığı son derece anlamlı buldum. Güzel, “Türkçenin kesinlikle dünyanın en zengin ve güzel dili olduğunu düşünüyorum.” (203) dedikten sonra dilimizi önce Arapçayla, sonra Batı dilleriyle karşılaştırıyor. Arapçayı da “zengin” ve “güzel” sıfatlarıyla niteliyor ve bu dilin kutsallığına değiniyor. Batı dilleriyle karşılaştırıldığında yazı dili olarak Türkçenin eskiliğine dikkat çekiyor: “(…) bundan bin yıl önce Divan ü Lügati’t Türk yazıldığında Avrupa’da doğru dürüst bir dil konuşulmamakta.” diyor. Türkçenin sözlüğü yazılma aşamasına geldiğinde şu anda dünyanın en yaygın dili olan İngilizcenin daha oluşmadığını belirtiyor. Hasan Celal Güzel’in üzerinde durduğu bir nokta da Türkçenin dünyanın en yaygın dilleri arasında ikinci sırada olduğudur. Bilindiği gibi konuşan insan sayısına bakılarak birçok yayında dilimiz beşinci sırada gösterilmektedir. Güzel, Türkçenin “Lingua Franca” özelliğini göz önüne alarak Çince ve Hintçenin yalnızca doğduğu Önerdiklerimiz bölgede konuşulduğu için yaygın dil olmadıklarını, İspanyolca konuşanların sayıca Türkçe konuşanlardan yirmi milyon az olduğunu, bu nedenle Türkçenin İngilizceden sonra doğduğu toprakların dışında konuşulan ikinci yaygın dil olduğunu söylüyor. Aynı soruya verdiği cevapta Prof. Dr. Bilal Yücel, Türkçenin yayılma alanının kuzeyden güneye 3000, doğudan batıya 7000 km. olduğunu belirtiyor (337). Bu durumda Türkçenin yüz ölçümü 21 milyon km² olmaktadır. Güzel, Türkçenin bugünkü durumu üzerinde dururken Genel Ağ sözlükçülüğünün başlamasının Türkçeyi yaşayan bir dil durumuna yükselttiğini, şu anda hazırlanmakta olan Büyük Türkçe Sözlük’ün heyecan verici boyutta olduğunu da belirtiyor: “Bana söylendiğine göre beş yüz bin kelimelik bir sözlük olacak.” (206). Talat Sait Halman ise Akalın’dan aldığı bilgiye göre, “İnternette 600.000 kelimelik bir büyük Türkçe sözlük hazırladık.” demiş. Öğrendiğimize göre 580.000 sözcük kapsayacak bu sözlük baskıya hazırlanmaktadır. Kendileriyle söyleşi yapılan bilim adamlarına yöneltilen ikinci soru şöyle: “Türkçenin bilim dili olması için neler yapılması gerekir? Bunun için TDK ve üniversitelerin rolü ne olabilir?” Bu soruya en çarpıcı cevabı Prof. Dr. Bilal Yücel veriyor: “Türkçe zaten bilim dili; üstelik başka pek çok dile nasip olmayan üstünlükle, dünyadaki en eski bilim dillerinden biri. Elimizdeki hacimli en eski metinlerimiz olan Köktürk Yazıtları’na bakalım. Onlar, okullarında eğitimöğretim veren bir milletin edebiyat ve tarih bilimi alanlarına özgü edebî ve bilimsel anıtlarıdır.” (343) Bilim dilimizin genel sorununun terim birliğini sağlayamamak olduğunu ifade eden Yücel, TDK’nin ürettiği 250.000’in üzerindeki terimle üstüne düşeni yaptığını, sorunun, üretilen Türkçe terimleri yeterli bulmayarak kullanmayan öğretim üyelerinden kaynaklandığını vurguluyor. Söyleşilerde yöneltilen üçüncü soru ise “Yabancı dille öğretimin yapılması Türkçeyi nasıl etkiliyor ve yabancı sözcüklerin dilimizde artan bir şekilde yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindedir. Hasan Pulur, “Yabancı dille eğitim, bence Türkçeyi öldürür.” diyor. Hasan Celal Güzel, “Yabancı dille eğitim son derece büyük zararlara sebep oluyor.” demektedir. Nurettin Demir, “Eğitim gibi çok önemli bir alanda Türkiye’nin kendi ana dilini geri plana itmesi gariptir.” değerlendirmesini yapıyor. En isabetli değerlendirme ise Sümer Ezgü’den: “Yabancı terimlerin günlük yaşamda kullanımı tabii ki artıyor. Bunun için farkındalığı artırmak lazım. Gençliğin eğitildikleri dille, konuştukları dilin farkındalığını artırmak. Çünkü zamanla yabancı terimlere kulağımız alışıyor. Ve günlük yaşamda yerini alıyor. Dil sevgisini hissetmek öz Türkçe terimlerin tınısını, titreşimini hissetmek ve bunun mutluluğunu yaşamak öz dili de yaşatır.” Yabancı sözcüklerin dilimizde artan bir şekilde kullanılmasını ise Ezgü şöyle değerlendiriyor: “Dünyayla iletişim için yabancı dilin gereğine inanıyorum. Ancak doğum gününü “İyi ki doğdun!” yerine “Happy birth day!” diye kutlamayı da anlamıyorum. “Arabada bebek var!” uyarısını, “Baby on board!” olarak yazmayı algılayamıyorum. Türkiye’de yaşayan sıradan bir vatandaşın, “Ben arabada bebek olduğunu nereden bileyim? İngilizce yazmış.” diye savunma hakkı doğmaz mı? Çünkü bu önemli uyarının İngiltere’de Türkçe yazılması gibi komik bir durum! Galiba kendimizi değersiz görüyoruz ve yabancı terimlerle bilinçaltımızı tamir ediyoruz. Bu aşağılık duygusundan sıyrılmalıyız.” (376) Türkçeye hizmet böyle olur! Türkçenin sorunlarını ortaya koymak böyle olur! Bir söyleşi demeti olan Türk Dili dergisinin Eylül sayısı, can damarımız Türkçeye can suyu katacak yetkinlikte. Dil Bayramı yıldönümünde en güzel hediye! TDK’yi kutluyorum! 23 “OFF”LATAN YANLIŞLAR Feyza Hepçilingirler, Türkçe kullanımında yaygın olarak yapılan yanlışlara dikkat çektiği Türkçe “Off” serisinin üçüncüsü ve sonuncusu olan Dilim Dilim Anadilim’de, dayatılan bir yaşam biçimine karşı mücadelesini Türkçeden yola çıkarak sürdürüyor. Dili kana benzeten yazar, “Eğer dilde bir kirlenme varsa vücudun öteki organlarında da bu kirlilik kendini gösterecektir.” diyor. Türkçeyi kirleten/ hasta eden başlıca etkenin özellikle görsel medya olduğu gerçeğini bir kez daha vurguluyor. Hepçilingirler bu kitabında, sokaklardaki tabelalarda Türkçe kullanılmazken sokak dilinin olduğu gibi televizyonlarda kullanılması; yazım yanlışları ve Yazım Kılavuzu sorunu; popüler şarkılarda kullanılan Türkçe ve bu şarkılara yansıyan yaşam biçimi; dildeki kirlenme ve Türkçenin sözdiziminin bozulması; dil-düşünce ilişkisi; dil-edebiyat ilişkisi ve yabancı dilde eğitim gibi konular etrafında yaşayan Türkçenin sorunlarını dile getiriyor. “Türkçenin elimizden kayıp gitmekte olduğunu” belirten yazar, okurlarının dikkatini dildeki sorunlara çekerken akıcı ve güçlü anlatımıyla da Türkçe okuma zevkini yaşatıyor. Dilim Dilim Anadilim: Türkçe Off 3 Feyza Hepçilingirler; Everest Yayınları; İstanbul, 2008, 2. baskı, 14 x 20 cm., 280 sayfa ! Canan Öktemgil Turgut Prof. Dr. Günay Karaağaç’ın Türkçe Verintiler Sözlüğü çalışmasına göre, Türkçeden diğer dillere geçen sözcük sayıları yaklaşık olarak aşağıdaki gibi: Çince Farsça Urduca Arapça Rusça Ermenice Ukraynaca Macarca Rumence 24 300 3000 227 2000 2500 4260 800 2000 3000 Bulgarca Sırpça Çekçe İtalyanca Arnavutça Yunanca İngilizce Almanca 3500 9000 248 146 3000 3000 470 166 ANA DİLİYLE DÜŞÜNMEK Deneme Asuman BAYRAM Dil ile düşünce arasındaki bağlantı Antik Yunan’dan bu yana felsefenin temel sorularından biri olagelmiş; Aristo’dan bu yana “dil - düşünce ilişkisi” üzerine farklı yorumlar yapılmış ve değişik kuramlar üretilmiştir. Dil- düşünce ilişkisi etrafında yapılan yorumların geneli, düşüncenin ancak dil ile gerçekleştirilebilecek bir zihinsel edim olduğu yönündedir. Buradan düşünceyi dilden ayırarak anlamlandırmanın olanaksız olduğu anlaşılıyor. İnsan, bir dil donanımıyla dünyaya gelir ve -nörolojik ya da fizyolojik bir rahatsızlığı yoksa- farklı basamaklardan geçerek ana dilini edinir. Görüldüğü gibi ana dilinin kazanılmasından bahsederken özel bir kavram kullandık: “edinim”. “Edinim” dil bilim literatürü içinde sadece ana dilinin kazanımı için kullanabileceğimiz özel bir terim. Bireyler, yetenekleri ve arzuları doğrultusunda değişik dilleri bir dereceye kadar kullanma becerisini kazanabilirler; ancak burada artık “edinim”den farklı bir durum “öğrenim” devreye girer. Bu durumu şu basit örnekle açıklamak mümkün: Kimse yenidoğana belli bir dil eğitimi vermek için özel bir çaba harcamıyor; ama bir de bakıyorsunuz bir bebek, elinde mama şişesiyle kendisine gülümseyen kadına “anne” diyor. Bu süreçte aktif yapı öncelikle bilinçaltı. Kimse bu bebeğe düzenli planlı olarak “anne” sözcüğü üzerinde alıştırma yaptırmadı; ama bebek belli bir dil olgunluğuna erişince “anne” sözcüğünü kullanabildi. Demek ki dünyaya gelen her birey ana dili ne olursa olsun o dili ediniyor. Dil edinim süresi, bireylerin sahip olduğu bilişsel zeka düzeylerindeki farklılıklar ve edinilecek ana dilin özellikleri sebebiyle değişiklikler gösteriyorsa da sonuçta her birey belli bir yaşta ana dilini edinmiş oluyor. Sonrasında ise edinilen ana dilin öğretimine geçiliyor. Ülkemizde ana dili ile ilgili olarak farklı öğretim basamaklarında verilen eğitim, üniversite birinci sınıf öğrencilerine iki dönem verilen zorunlu Türk Dili dersleri ile sona eriyor. Ana dilinin öğretim kurumlarında ders olarak okutulması, yukarıda bahsettiğimiz gibi üniversite düzeyinde verilen bu iki dönemlik Türkçe dersleriyle bitiyor; ama bireyin ana diliyle olan ilişkisi son nefesine kadar devam ediyor. Hatta bireyin, hayatının bir döneminde ana dilinden başka bir dilin hüküm sürdüğü bir coğrafyaya göç etmiş olması ya da ikinci bir dili, uzun yıllar kullanmış olması da durumu değiştirmiyor: Birey, ömrünün sonuna dek ana diliyle düşünce üretiyor ve hayata dair her ayrıntıyı ana diliyle algılayıp anlamlandırıyor. Görüldüğü gibi dil-düşünce ilişkisi bizi oldukça çarpıcı bir sonuca götürdü: Birey yaşadıkça ana diliyle düşünce üretiyor, hayatı ve hayata dair her ayrıntıyı ana diliyle algılayıp anlamlandırıyor. Ana dili ile ilgili olarak yinelediğimiz bu tespitten hareketle bireyin yaşadığı hayatı algılaması, değerlendirmesi, iç dünyasını ve çevresini ayrıntılarına inerek analiz etmesi ancak ve ancak ana diline hâkimiyetiyle doğru orantılı olarak gerçekleşebilecektir, yargısına ulaşmak da pekala mümkün. Ana dili-düşünce ilişkisi ile ilgili olarak yukarıda sıraladıklarımızın arkasından ana dili Türkçe olan bireyler olarak bizim dilimizi nasıl kullandığımıza gelmek ve dil-düşünce ilişkisini bir de bu yönüyle irdelemek istiyorum. Bilindiği gibi bireyin dilini zenginleştiren etkinliklerin başında “okuma” eylemi gelmektedir. Çünkü yazı dilinin kullanıldığı edebî metinler aynı zamanda dilin zenginliklerinin ve güzellliklerinin satır satır işlendiği eserlerdir. Seçkin eserleri okuyup dilinizin sözcük sözcük söz işçileri tarafından bir kuyumcu titizliğiyle nasıl işlendiğini gördükçe dilinizin, dilinizin özelliklerinin ve güzelliklerinin farkına varırsınız. Okudukça dilinize ait zenginlikleri hem gözlemleyecek hem de bunları adeta yudum yudum içerek dilinizin tadına varacaksınız. Sonuç olarak da dil yetiniz, onu kullanma ve anlama yeteneğiniz artacak; sözcüklerin taşıdığı anlam inceliklerini fark ettikçe nasıl bir hazine ile karşı karşıya olduğunuza hem şaşıracak hem de bu hazineden nasiplenmeye, dil denizini kulaç kulaç katetmeye başladıkça bambaşka bir güven duygusu tarifi zor bir haz hissiyle dimağınızı ağır ağır kaplayacak. Aynı dili kullanan bireylerin sahip oldukları değişik düzeylerdeki dil yetkinlikleri de sizi epeyce düşünmeye zorlayacak. En başta belirttiğimiz gibi dili kullanma biçimi aslında bireyin hayatı nasıl algılayıp anlamlandırdığının da göstergesi. Dil terazisiyle, ayırmanız çok kolay olacaktır görüntüleri süslü ama iç dünyaları bir o kadar sığ ve basit olan fakir insanları ya da görünüşleri pejmürde ama zihni ve gönlü tertemiz asıl zenginleri... Ne yazık ki konuştukça sözleriyle, yazdıkça kalemleriyle dillerini özgün ve zengin kullanan insanlara rastlamak gittikçe zorlaşmakta. Öte taraftan dil heybesine doldurduğu üç yüz-dört yüz sözcükle günü kurtarmaya çalışan ve yaşadıkları bambaşka olsa da hep aynı sözlerle aynılıklarını gözümüzün içine sokan dil yoksunları günden güne artmakta... Oysaki diliniz, onu kullanma şekliniz, aynanızdır sizin; siz dilinizsiniz, farklılığınız, özgünlüğünüz, yaşamınızı zenginleştirme gücünüz ancak ve ancak dilinizi incelik, özellik ve güzelliklerine hâkim olarak kullanabildiğiniz oranda gerçekleşir. Öyleyse haydi bir kez daha bu köklü, sistematiğiyle düşünürleri dahi hayran ve şaşkın bırakmış,yüzyıllarcakendisine yapılan vefasızlıklardan, hor görmelerden, hainliklerden, mücadelelerden dimdik ve sapasağlam çıkabilmiş Türkçemize yeniden; ama bu defa bilinçle en çok da ana dili sevgisiyle sahip çıkalım. Sevmek önce değer vermektir. Saygı duymak, sevileni yüceltmek; yüceltebilmek için de hizmet etmektir, sevdiğiniz için çalışmaktır. Unutmayalım: Türkçemize yapacağımız her hizmet önce birey olarak kendimize; etraflıca düşündüğümüzde de her birimiz aynı bayrağın, aynı dil bayrağının altında yaşayan bireyler olduğumuz için ulusal kimliğimize yapacağımız hizmettir. 25 Söz gümüşse sükut altındır. Kıpçak Türkçesi: Oğuz Türkçesi: Osmanlı Türkçesi: Makedonya-Kosava Türkçesi Başkurt Türkçesi: Sükut yahşırak sözlemekden. Bulgaristan Türkçesi: Çuvaş Türkçesi: Deliorman Türkçesi: Gagauz Türkçesi: Hakas Türkçesi: Kazak Türkçesi: Kuzey Azerbaycan Türkçesi: Kıbrıs Türkçesi: Kırım Türkçesi: Karakalpak Türkçesi: Karaçay Türkçesi: Kırgız Türkçesi: Kaşkay Türkçesi: Kumuk Türkçesi: Söz gümüş ise, sükût altındır. Kalana samah kemel, kalaman ıltan. Konuşmak gümüşse sükut altındıı. Söz gümüşse, susmak altındır. Sös kümüs, çe hıyga sös altın poladır. Az söz altın, köp sös kümis. Nogay Türkçesi: Özbek Türkçesi: Tatar Türkçesi: Türkmen Türkçesi: Uygur Türkçesi: Yakut Türkçesi: Az söz altın, köp söz kümis. Gapni kam sözla, işini köp közla. Süziñ kömiş bulsa, tik toruvıñ altın Geplemezlik-altın, altın sözüñi yaşırma. Köp söz kümüç bolsa, az söz altun. Üle ükse, tılağıyağa üçügey. altın. altın. Söylemek gümüş ise, söylememek altundur. Söz gümüş ise sükut altındır. Söz gümüş ise, süküt altındır. Äytkän huziñ kömöş bulha, tik torovoñ Danışmak gümüş olsa, danışmamak gızıldır. Söz gümüşse sükut altındır. Söz kümüş, sükünet altındır. Söz gümis, ündemev altın. Söz kümüş, çır altın. Köp söz kömir; az söz, altın. Sakıt olan sagın olur. Söylemek gümüş busa, söylemey turmak Özkul ÇOBANOĞLU (2004). Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları. BERGAMUT Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Büyük Türkçe Sözlük’te kökeni Fransızca bergamote, anlamı ise “Turunçgillerden olan bu adlı ağacın kabuklarından esans çıkarılan ve reçel yapılan meyvesi” biçiminde yer alan bugün ise yaygın olarak çaya farklı bir lezzet katmak üzere kullanılan bergamut sözcüğünün ilginç bir öyküsü vardır. Prof.Dr. Doğan Aksan, bu öyküyü diller arası sözcük alışverişi açısından dikkat çekici bulmakta ve şöyle anlatmaktadır: “Türkçe bey armudu tamlaması İtalyanlarca, İtalyan kent adı Bergama’ya yaklaştırılarak bergamotta biçimine döndürülmüş, bu sözcük Fransızcaya bergamotte olarak geçtikten sonra yeniden Türkçeye dönmüştür. Aynı sözcük İngilizceye bergamot, Almancaya bergamotte biçiminde geçmiş bulunuyor.” 26 Kültürümüzü Tanıyalım HÜDİL öğrencilerinin halı saha futbol karşılaşmasından. Tepük Futbolun Atası mı? Kâşgarlı Mahmud’un, Divanü Lugati’t-Türk’te tepük sözünü açıklarken verdiği bilgiler çok ilgi çekicidir. Kurşunun eritilip ağırşak biçiminde dökülmesinden sonra yuvarlak biçimdeki bu nesnenin üzeri keçi kılı veya benzeri yumuşak bir şeyle sarılmaktadır. Kâşgarlı Mahmud’a göre oğlan çocukları bu yuvarlak nesneyi ayaklarıyla vurarak, tekmeleyerek bir oyun oynamaktadır. Tepmek “dövmek, vurmak, tekmeleyerek vurmak” anlamındaki fiilden geldiği açık bir biçimde görülen tepük sözünün adı olduğu oyun hakkında Kâşgarlı Mahmud ne yazık ki daha fazla bilgi vermemektedir. Çocukların ayaklarıyla vurarak oynadığı bu oyun hakkında ayrıntılı bilgimiz bulunmasa da Kâşgarlı Mahmud’un verdiği bu kısa bilgiden tepük adlı oyunun futbolun ilk biçimi olduğu ileri sürülebilir. Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN http://www.tdkterim.gov.tr/dlt/?kategori=kultur 27 Ütülenmiş Giysilerle Dolaşan, İpek Mendil ve Eldiven Kullanan Türkler Divanü Lugati’t-Türk’ün söz varlığındaki ilgi çekici verilerden biri de Türklerin bin yıl önce giysilerini ütüledikleri, ütülü giysilerle dolaştıkları bilgisidir. Türklerde giyim kültürünün ne kadar köklü olduğunu, Türklerin bin yıl önce kırışmış giysilerini ütüleyerek giydiklerini belgeleyen bu bilgiler, Türklerin uygar bir toplum olduğunun göstergesidir. Bugün Türkçede ütü biçiminde kullandığımız söz Divanü Lugati’t-Türk’te ütüg biçimindedir. Türklük bilgisi araştırmalarında Türk yazı dilinin ilk döneminde ve daha sonra da bazı lehçelerde sözlerin sonundaki veya hece başındaki /g/ sesi Türkiye Türkçesinin de yer aldığı birtakım lehçelerde eriyerek düşmüştür. Böylece o dönemdeki kapıg sözü, /g/ düşmesiyle önce kapu biçimini almış sonra da ses uyumunun sağlanmasıyla kapı biçimine dönüşmüştür. Ütüg sözünün sonundaki /g/ sesi de düşünce sonraki dönemlerde bu söz ütü biçiminde kullanılır olmuştur. Kâşgarlı Mahmud bu sözü şöyle tanımlıyor: ütüg mala biçiminde olan, ısıtıldıktan sonra giysilerin kırışıklıklarına bastırılarak sıcaklığın etkisiyle bu kırışıklıkların düzleşmesini sağlayan demir parçası. 28 Fiiller bölümünde de ütidi ‘ütüledi’ sözü dikkati çekmektedir: Ol tonug ütidi ‘O, giysiyi ütüledi, o giysinin kırışıklıklarını ütüledi ve düzeltti.’ Sözlük bölümünde yer alan suvluk sözünü Kâşgarlı Mahmud ‘havlu’, eliglik sözünü ise ‘eldiven’ diye tanımlamaktadır. Su sözünün bin yıl önceki biçimi olan suv’a getirilen yapım eki ile türetilmiş olan suvluk’un el, yüz ve vücuttaki suyu kurutmak amacıyla kullanılan ‘havlu’ olduğu anlaşılıyor. Suvluk sözünün yanı sıra Divanü Lugati’tTürk’te kullanılan ületü ‘ipek mendil’ de ilgi çekici bir veridir. Kâşgarlı Mahmud bu sözü şöyle tanımlıyor: Erkeğin gerektiğinde burnunu silmek için cebinde taşıdığı ipek mendil. Bu veriler, Türklerin giyimlerine ve temizliklerine ne kadar dikkat ettiğini, ütülenmiş giysilerle, ipek mendillerle dolaştıklarını gösterdiği gibi zaman zaman “göçebe” diye küçümsenerek tanımlanan Türklerin ne kadar uygar olduğunu ve Türk uygarlığının boyutlarını göstermesi bakımından da ilgi çekicidir. Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN http://www.tdkterim.gov.tr/dlt/?kategori=kultur Şarkılara Söz Veren Şiirler Dillerde dolaşan öyle şarkılar var ki kimlerin bu şarkıların sözlerini yazdığını bilmiyoruz, daha doğrusu bu şarkılara söz verenlerin hangi şairler olduğunun pek farkında değiliz. Dilin nasıl kullanıldığı her alanda olduğu gibi şarkılarda da önemlidir. Popüler kültür ortamında üretilen şarkıların sözlerinin özensiz, tüketim kültürüne uygun olması da kullan-at kültürünün bir parçasıdır. Oysa hâlâ dinlediğimiz birçok şarkıda dil daha özenli kullanılmıştır. Şiir dilinin kendine ait bir anlatım dili olduğunu, şairlerin kelimeleri günlük kullanım değerlerinin üstünde çağrışıma açık zengin bir hayal dünyasının kapılarını aralayarak kullandığını söyleyebiliriz. Kişi, şiir dili hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmasa da şiirleri okuduğu zaman zihninde canlananlar, hayal dünyasını besleyen zengin ifadeler, kelimelerin yarattığı sihirli bir dünya insanı bir anda sarar. Şiirlerin olarak değil de kelimelerin etkisi limelerin besteyle bestelenmesi zor olsa da bazı şiirler bestelerle öyle bütünleşiyor ki onları şiir şarkı olarak söylemek, hatırlamak kaçınılmaz oluyor. Bunda dilin ve şiirlerde seçilen olduğunu belirtmeliyiz. Özellikle kelimelerin anlamlı bir bütünlük içinde yansıtılması, kebütünleşmesi, bu şiirlerin şiirden ziyade şarkı olarak benimsenmesini sağlamıştır, diyebiliriz. Şiir dilinin bir parçası olan şarkı sözleri, bestelenmek üzere yazılır; ancak bu durum dilin kullanımının özensizleşmesine neden olmamalıdır. Belirttiğimiz başlıktan hareketle şarkılara söz veren şiirleri ve şairleri bilenlere hatırlatmak, bilmeyenlere tanıtmak isteriz. 28 Ağustos 2008’de kaybettiğimiz İlhan Berk’in bir şiiriyle başlamak istiyoruz: Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm. Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni. Seni düşündükçe Gül dikiyorum elimin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları. İlhan Berk İlhan Berk’in şiirini okuduğumuzda bizi saran, yüzümüze yayılan tebessümün nedeni kelimelerin bize çizdiği görüntü, yani gözlerimizin önüne gelen olası manzaradır. Şiirdeki manzaranın gözler önüne gelebilmesi, kelimelerin bütünlüklü olarak şiirde kullanılmasıyla sağlanır. “Mavi, deniz, sen…” kelimeleri ve “Gül dikiyorum.” bir cümle olarak söylenildiği anda, akla gelen ilk anlamından farklı bir anlam taşımazken; şiirde kelimelerin birbirine tutunma biçimi, şiirdeki kelimeleri ilk anlamından farklı bir anlama taşır. Bu bakımdan şairler zaten dil işçisi, kelime kuyumcusu olarak görülür. 29 Seviyorum Seni Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi, ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi, seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi. İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni “Yaşıyoruz çok şükür!” der gibi. Nâzım Hikmet Ran Bir şiirde kelimelerin hangi anlamlarıyla ve nasıl kullanıldığı, aslında şiiri okuduğumuzda hissettiğimiz duyguları yaratan şiir dilinin bir parçasıdır. Örneğin, Seviyorum seni, ifadesinin, ekmeği tuza banıp yer gibi/ geceleyin ateşler içinde uyanarak/ ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi dizelerindeki benzetmelerle somutlaştırıldığını görüyoruz. Yukarıda metin şeklinde yer verdiğimiz İlhan Berk’in ve Nâzım Hikmet’in şiiri, Onur Akın tarafından aşağıdaki şekilde birleştirilmiş ve bestelenmiştir. Şarkı olarak bazı dizeler yeniden düzenlenmiş ve şiirlerdeki bazı dizelere şarkıda yer verilmemiştir. Seviyorum seni ekmeği tuza banıp Banıp yer gibi Geceleri ateşler içinde uyanarak Ağzımı dayayıp musluğa Su içer gibi Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner çayırları Büyürken büyürken görürüm gülüm Her sabah her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz alır beni Seni düşündükçe gül dikiyorum Ellerimin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları gülüm Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz alır beni Onur Akın Lavinia Sana gitme demeyeceğim. Üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar, Yanımda kal. Sana gitme demeyeceğim. Gene de sen bilirsin. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, İncinirsin. Sana gitme demeyeceğim, Ama gitme, Lavinia. Adını gizleyeceğim. Sen de bilme, Lavinia. Özdemir Asaf Özdemir Asaf’ın şiirindeki “ben” ise Sana gitme demeyeceğim derken aslında kal der karşısındaki kişiye. Birinci tekil kişi ağzından yazılan bu şiirde, ayrılık konu edinilmiştir. Şiir türünün içinde değerlendirebileceğimiz şarkılarda dilin kullanımı, toplumu etkilemesi bakımından önemlidir. Dil bilinci her alanda kişiyi iyiye, güzele taşıyacaktır. Bir şarkı bile olsa… 30 KAYNAKÇA AKSAN, Doğan (2004), Cumhuriyet Döneminden Bugüne Örneklerle Şiir Çözümlemeleri, Ankara: Bilgi Yayınevi. EYÜBOĞLU, Cansever (Hazırlayan) (2005), Unutulmayan Şiirler Antolojisi, Antalya: Simge Yayınları. http://www.bodrumlife.com/events/resim/sair-ilhan-berk.jpg http://www.kesankutuphanesi.gov.tr/kesan_tanitim/orhan_veli_kanik.jpg http://www1.edebyahu.com/foto/media/16/ozdemir_asaf.jpg http://tr.wikipedia.org/wiki/Feridun_D%C3%BCza%C4%9Fa%C3%A7 http://trhttp://www.hepsiklip.com/onur-akin/onur-akin-seviyorumhttp://www.parcoletterario.it/imcom/autori/lajolo/scrittori/hikmet_nazim.jpg Öğrencilerimizden SANAT SEN MİSİN? mı? Öğrencilerimizden Sanat mı insanı insan yapan, yoksa insanın hayatı, yaşadıkları Ya da insanı insan yapan onun düşünceleri, aklındakiler mi? “Fırça darbelerinde duyguyu hissetmemek elde değil. Renklerde kendinizi bulu-yorsunuz, boş tuvallere bir şeyler karalamak geliyor içinizden...” demiştim, Gazi Üniversitesi Resim Bölümü Atölyelerini gezerken ve şimdi o dediğimi yapıyor, sanat üzerine eğitim alıyorum. “Bizim toplumumuz sanattan anlamaz” derler ya, oysa ben tam tersini düşünüyorum. Bu konularla uzaktan yakından alakası olmayan insanlarımızın bile akıllarında, hayatlarının bir köşesinde bu var. Aslında hepimizin gözleri önünde ancak fark edemiyoruz. Neden dolmuşçularımız aracın içini festival yeri gibi yapar? Neden taksicilerimiz araçlarını dört tekerlekli tavernaya çevirir, hiç düşündünüz mü? Neden “Şahin”ler, “Murat 131”ler yeniden tasarlanır? Asansörün içinde sıkıldığımızda ayağımızla ritim tutmamız nedendir acaba? El örgüleri, hani şu televizyon sehpasının üzerindekiler, ya onlar? Bayanların yaptığı makyaj? Şarkı türkü tutturmamız durup dururken? Peki, bir orkestrayı dinlerken kendimizi bir an orkestra şefi gibi görmemiz? Sanat tuvalette bile var. Fayansların tasarımı ve daha sayamadığım onca şey… Emre ALKAÇ Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü “Yüksek bir insan topluluğu olan Türk milletinin tarihî bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.” diyor Atatürk. Etrafında sanata dair hiçbir şey olmadığını düşünenler, biraz bekleyin, az sonra kapı çalacak: “Kim o?” “Sanat sen misin?” Tirkiş Mammetşeripov HÜDİL Öğrencisi 31 Serdar Çerkezov HÜDİL Öğrencisi Yoon Seo Han HÜDİL Öğrencisi 32 HÜDİL GENEL AĞ SAYFASI HÜDİL ve HÜDİL Kursları hakkında genel ağ sayfamızdan detaylı bilgi edinebilir, duyuruları takip edebilir ve internet ortamında kaydınızı yapabilirsiniz: www.hudil.hacettepe.edu.tr HÜDİL Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Edebiyat Fakültesi D Kapısı 06530 Beytepe/Ankara Tel: (312) 297 83 50 - 51 Belgeç: (312) 297 83 51 E-Posta: [email protected] www.hudil.hacettepe.edu.tr
Benzer belgeler
hüdil - Hacettepe Üniversitesi
Genel Ağ Sayfası
www.hudil.hacettepe.edu.tr
E-Posta
[email protected]
Dergimizin yeni sayısı. - Hacettepe Üniversitesi
Prof. Dr. Ülkü Çelik Şavk, kullanıcıları dile ne kadar gönül
verir ve onu ne kadar yetkin kullanırlarsa dilin o oranda
güçleneceğini söyledi ve forumda konuşmacıların çeşitli
alanlarda Türkçenin gü...