Köy-Koop Haber Gazetesi 17. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 17. Sayı
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi NİSAN 2013 Yıl:2 Sayı:17 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Kırşehir’de ‘Köy-Koop’ların Önemi’ Konferansı Düzenlendi »»Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu Kooperatifçilik Bölümü tarafından düzenlenen “Türkiye’de Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin Önemi” konulu bir konferans gerçekleşti. 19 Mart 2013 tarihinde Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu Konferans Salonunda gerçekleştirilen Konferansa, Mucur Belediye Başkanı Ali Şahin, İl Müdürü Kenan Şahin, Kırsal Kalkınma ve Örgütlenme Şube Müdürü Ali Solak, Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürü Kürşat Alkoyak, Siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, Mucur Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyeleri ve Öğrencileri ile basın mensupları katıldı. Konferansın açılış konuşmasını yapan Köy-Koop Genel BaşkanıYakup Yıldız, “Köy-Koop Merkez Birliğimizin çalışmalarını sürekli takip eden, Ahi Evran Üniversitesi, Mucur Meslek Yüksek Okulu Kooperatifçilik Bölümü’nün bugün düzenlemiş olduğu konferansın konusunun, ‘Köy-Koop’ların Türkiye için Önemi’ni seçmiş olmaları bizleri çok sevindirdi. Bundan dolayı bu etkinliği düzenleyen, emeği geçen tüm kooperatifçi dostlarına Birliğimiz adına çok teşekkür ederim” dedi. iş yapma, başarma duygusu ve anlayışı köklü bir geçmişi olduğunu, kooperatifçilik ruhunun bilhassa esnaf ve sanatkârlar arasında Ahilik Teşkilatı olarak geliştiğini belirtti. “Kooperatifçiliğin yardımlaşma, dayanışma, ‘maddi ve manevi güç ve kuvvetleri, zeka ve maharetleri bir araya getirme ve birleştirmek’ olduğunu söyleyen Yıldız, bugünkü kooperatifçilik anlayışının, 19.yy’da (1845) İngiltere’de Roshdale’deki 28 kömür maden işçisinin 21 Aralık günü bir araya gelerek kurdukları bir tüketim kooperatifine ve kooperatifçiliğine dayanmakla birlikte, gerek bizim kültürümüzde ve sosyal yaşamımızda ve gerekse bütün toplumlarda yardımlaşma, birlikte ve beraber iş yapma, çalışma, dayanışma duygu ve düşüncesi insanlık tarihi kadar gerilere gittiğini, Anadolu toplumunda da imece, karşılıksız birlikte Akıllı “Böcek Mücadele Stratejileri” Yolda! Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Erol Akar ile Ormancılığı, orman kooperatiflerini ve orman köylüsünün son durumunu konuştuk. Röportaj » Syf 8’de "Kooperatif kurumsal kriz döneminde güçlü kalır" 22 Mart “Dünya Su Günü” Su Hakkı İçin Mücadele Edenlerin Günüdür Kutlu Olsun Köy-Koop Zeytinyağında Markalaşıyor »»İzmir Köy-Koop Birliğine ait zeytinyağı üreten 25 birim kooperatif ürettikleri yağı "KÖY-KOOP" adıyla markalaştırmak üzere bir araya geldi. Ege Üniversitesindeki toplantıda, Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Muhuttin Akbulut, “ "Köy Koop İzmir İl Birliği 2013 yılını kırsalın tarımsal ürünlerini, birim kooperatiflerinin üretken gücünde birleştirerek köylü ve çiftçilere ekonomik destek sağlayıp, Türkiye'nin gıda egemenliğine katkı koyarak kentli tüketicileri uluslararası gıda tekellerinden koruyacak projeleri hayata geçirme dönemi ilan ettik" dedi. Başkan Akbulut, "Ülkemiz geçmiş yıllarda Köy-Koop anlayışıyla tarımsal üretkenliğini katma değerlerle taçlandırıp, kırsalın üreticisi köylü çiftçi ile kentlerin tüketicisi şehirlileri Türkiye'nin ekonomisini kalkındırmadaki birlikteliğine aracılık eden çatısını yeniden kurmanın çabasındayız" dedi. » Syf 3’de 2013 yılı “Su İşbirliği Yılı” “Türkiye’nin Tohumluk Dış Ticaret Açığı Azalıyor” Süleyman Demirel Üniversitesi Entomoloji Kulübü tarafından organize edilen konferanslar serisi kapsamında gazetemiz yazarlarından, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Umut Toprak “Entomoloji’den Biyoteknoloji’ye: Böceklerle Mücadele’de Yeni Yaklaşımlar” konulu bir konferans verdi. 28 Mart 2013 tarihinde gerçekleşen konferansta böceklerle mücadelede yeni stratejiler tartışıldı. » Syf 9’da “Dikili Satış Uygulamasını Doğru Bulmak Mümkün Değil” Yıldız, “Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte her alanda olduğu gibi, iktisadi ve sosyal alanlarda da yapılacak yenilik ve yapılacak hamlelere büyük önem verilmiş, özellikle tarım alanında, yani kırsal kesimde hem üretim ve tedarik hem de tarım satış ve pazarlama kooperatifleri, kırsal kalkınma kooperatifleri süratle yayılmış ve çoğalmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, kooperatifçiliğin gerçekleştirilmesi konusunda birçok yasaya öncülük yapmış, söylevler vermiş, birçok kooperatifin kuruluşunu da yapmıştır. 1925 Yılında Ankara’da tüketim kooperatifi’nin kuruluşuyla ilgili yasayı çıkartmış ve ilk üyesi olmuştur. 1969 yılında 1163 sayılı kooperatifçiler kanunu çıkarılarak ve daha ileriki zamanlarda gerekli düzeltme ve değişiklikler yapılarak kooperatifçilikte evrensel anlayış benimsenmiştir” dedi. » Syf 5’de 2013 Yılı Birleşmiş Milletler 19. Uluslararası Kooperatifler Günü'nün teması: Bitkisel üretimin en önemli girdilerinden olan tohum üzerinde; son yıllarda gelişmiş ülkeler tarafından ağırlık verilen araştırma ve geliştirme çalışmaları sonucunda, tohumculuk teknolojisi hızla değişti. Yeni teknolojilerin çiftçilerin kullanımına sunulması; tarımsal üretimi, kaliteyi ve tohumculuk sektörünün dünya ticaretindeki önemini kat kat artırdı. Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Gençer ile Türkiye tohum sektörünün son durumunu ve dünya tohum ticaretindeki gelişmeleri konuştuk. » Syf 10’da »»Birleşmiş Milletler, 2013 yılını “Su İşbirliği Yılı” ilan etti. Su işbirliğinin öneminin vurgulandığı bu yılda, “Dünya Su Günü” olan 22 Mart’ın konusu da “Su Dayanışması” olarak belirlendi. Dünya Su Günü, 1992’de Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda gündeme gelmişti. 2007’de ise başlık bu kez ‘Gelecek İçin Su’ oldu. 2010 Yılında ise BM Genel Kurulu’nda ise su kıtlığı ile nasıl baş edileceği tartışıldı. 2013 Yılı ‘Su İçin İşbirliği Yılı’ olarak ilan edildi. » Syf 12’de Hadi İLBAŞ Dr. Hilal TUNCA Dr. Umut TOPRAK Dünden Bugüne Kooperatifçilik -17» Syf 2’de Bitkisel İnsektisitler Üzerine Bir Değerlendirme » Syf 12’de Daegu’da Bir Akşam: Wigglesworth’e Uzanan Tarih » Syf 11’de Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI Esengül ERDEM Şimdi Ekonomik Çözüm Sırası Dr. Erhan EKMEN » Syf 4’de Mısır: Herşeyin İçindeyim -V» Syf 15’de AB’de Genç Çiftçilerin Kooperatifleri » Syf 7’de Prof. Müh. Hüseyin POLAT Dr. Neşe Nuray TOPRAK Ünal ÖRNEK Mısır’lı Kooperatifçilerden Türkiye’ye Ziyaret Gebe İneğimi Nasıl Beslerim? » Syf 9’da Kırsalda Kadın Olmak » Syf 18’de » Syf 6’da KOOPERATİFÇİLİK YAYIN KURULU • Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI • Dr. Umut TOPRAK • Dr. Hilal TUNCA • Dr. Tuba ŞANLI • Dr. Caner KOÇ • Dr. Bediha DEMİRÖZÜ • Dr. Güray AKDOĞAN • Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Selen AKAN • Dr. Selen Deviren SAYGIN SA M LA AÇLI KOO PE RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. R RK ve idare arasındaki mesafe sıkıntısı ortadan kalktı, bürokratik işlem süreci kısaldı ve kırtasiye masrafları azaldı. Örnek ana sözleşmeler bakanlığın internet sitesinde yayınlandı. Yeni örnek ana sözleşmeler, ticari mevzuata getirilen son değişikliklere göre uyarlandı. Kooperatif kurmak veya ana sözleşmelerinde değişiklik yapmak isteyen vatandaşlar, bakanlığın resmi internet sitesinde yayınlanan örnek ana sözleşmelerin boş yerlerini doldurup, noterde onaylattıktan sonra, kooperatifin türüne göre ilgili evrakını tamamlayarak, Ticaret İl Müdürlükleri’nde işlemlerini gerçekleştirebilecekler.” 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. LİKLERİ M E Bakan Hayati Yazıcı, şu ifadeleri kullandı: “Hazırlanan bu genelge ile 15 Kasım 2012 tarihi itibariyle hizmet vermeye başlamış olan 81 ildeki Ticaret İl Müdürlüklerine, Karayolu Yolcu, Karayolu Yük, Üretim ve Pazarlama, Kadın Girişimi Üretim ve İşletme, Tüketim, Temin Tevzi, Turizm Geliştirme, Küçük Sanat, Yaş Sebze ve Meyve Pazarlama, Pazarcılar İşletme Kooperatiflerinin kuruluş ve ana sözleşme değişikliklerine izni verme yetkisi devredildi. Böylelikle kooperatif ortakları, kuruluş izni için bakanlığın merkez teşkilatına ulaşma zahmetinden kurtulmuş oldu. Hizmetin yerinden verilmesi ile vatandaş KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ BİR Bakan Yazıcı, “Vatandaşlarımıza rehberlik edecek örnek ana sözleşmeleri hazırladık. Bunlara göre kurulacak kooperatiflerin kuruluş izin işlemleri Ticaret İl Müdürlükleri’nde yapılacak. Böylece küçük tasarruflar kooperatif girişimlerle daha hızlı bir şekilde ekonomiye kazandırılacak.” dedi. Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı ile ticari hayatın ihtiyaçları doğrultusunda yeni örnek ana sözleşmeler hazırlayarak yürürlüğe koyduklarını bildiren Yazıcı, bakanlık tarafından çıkarılan son genelge ile Ticaret İl Müdürlükleri’ne kooperatif kurma izni verdiklerini kaydetti. Ayrıca 2012 T.yılına ait yevmiye defterlerine ait noterlerce yapılması gereken kapanış tasdikleri 01.04.2013 tarihinden 30.06.2013 tarihine ertelenmiş olup karar defterlerinin kapanış tasdiklerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bu nedenle tarihlere dikkat etmemizde fayda vardır. F »»Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, kooperatif kuruluşu için vatandaşların bakanlığa gelmek zorunda olmadığını açıkladı. 01/04/2013-30/04/2013 Mart 2013 Dönemine Ait Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs) İ AT Yazıcı: “Kooperatif Kurmak İçin Bürokratik Engeller Azaltıldı” 01/04/2013-30/04/2013 Mart 2013 Dönemine Ait Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba) V E D İ Ğ E R TA Değinmeden geçilemeyecek bir nokta da, kooperatifin ortaklarına ölüm, hastalık, kaza gibi durumlarda yardım etmesidir. Bu davranışlar ortakların kooperatife daha inançla bağlanmalarına ve halkın kooperatife daha çok yakınlık duymasına yol açmıştır. Burada kooperatifin bu davranışlarını birkaç örnekle görmek daha inandırıcı olacaktır. Kooperatif bu konuda ilk sınavını daha kuruluşunun ilk yıllarında vermiştir.1969 yılında kooperatifin kurucularından, aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan Abbas Türkeş, denizde şiddetli bir fırtınaya tutulur. Teknesi batar, kendisi kaybolur. Olay üzerine yönetim kurulu toplanarak ölen balıkçının ailesine 300 lira aylık bağlar. – sürecek - 01/04/2013-30/04/20132012 Yılına İlişkin Kurumlar Vergisi Mükellefleri İçin Kesin Mizan Bildirimi (Kurumlar Vergisi Mükellefi Olan Kooperatifler İçin) MA Kooperatifin 1971 yılına kadar sağladığı gelişme bundan sonraki yıllarda artarak devam eder. Kooperatifin kuruluşundan bu yana gerçekleştirilmiş olduğu gelişmeler ek belgelerde gösterilmiştir. 5 numaralı ekte yer alan kooperatifin yıllık bilançolarından 1972 yılına ilişkin olanında sermayenin 1971 deki 13.000 liradan 898.100 liraya yükseldiği görülmektedir. Bu ani yükselmenin bir nedeni 1969-1971 yıllarında ortakların kooperatife sattıkları balık bedelinden kesilen sermaye birikimi fonları tutarının 1972 yılında ortakların hesaplarına işlenmiş olmasıdır. Bir başka nedeni ise, kooperatif kontenjanından Almanya’ya çalişmaya giden kişiler kooperatife ortak yapılırken onlardan alınan 5000 er liralık ortaklık paylarıdır. Kooperatif Kurdular, Sefaletten Kurtuldular Taşucu’nda, balıkçı aileleri bugün artık yöreye göre, hali-vakti yerinde aileler durumundalar. Tüketim düzeyleri yükselmiştir. Hepsinin evinde radyo var.%50 kadarı buzdolabı almıştır. Televizyon yayınları pek yakında başladığı halde 3-4 balıkçı ailesi televizyon edinmiştir. En önemlisi artık çocuklarını okutur duruma gelebilmiş olmalarıdır. Birçok balıkçı çocuğunu ortaokul, lise, hatta üniversitede okutabilmektedir. 01/04/2013-25/04/2013 2012 Yılına İlişkin Kurumlar Vergisi Beyannamesinin Verilmesi (Kurumlar Vergisi Mükellefi Olan Kooperatifler İçin) IN Gerçi yılan balığı üretimini kooperatif doğrudan yapmayıp dışarıdan bir balıkçı firmaya yaptırmaktadır.¸ancak bu firma kooperatife elde ettiği balığın her kilosu için 6 lira ödemektedir. Yılan balığı üretimi yılda 25 – 30 ton arasında değişmekte , kooperatif bu yolla yılda 150.000 liralık bir gelir sağlamaktadır. Özellikle Danimarka’ya kilosu 25 liradan satılarak yılda ortalama 1 milyon liralık döviz getirmektedir. 01/04/2013-24/04/2013 Mart 2013 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı K Kooperatifin yöredeki balıkçılığa yaptığı bir katkı da ihraç edilmek üzere yılan balığı üretimini başlatması olmuştur. 01/04/2013-24/04/2013 Mart 2013 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddelerine Göre Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı L larını geniş ölçüde Taşucu Balıkçılık Kooperatifinden yapmaktadırlar. Bunun yanında kooperatifin ortaklardan balığı toplamak üzere bir pikabı , çevre dışına gönderilecek fazla balığı İzmir, İskenderun başta olmak üzere, başka illere götürmek üzere 4.5 to0nluk de kamyoneti bulunmaktadır. Ayrıca, Ankara balıkçıları da balık ihtiyaçlarını karşılamak üzere sürekli olarak Taşuzu!na gelir ve kooperatiften alımda bulunurlar. Muhasebeci 01/04/2013-24/04/2013 Ocak-Şubat-Mart 2013 Dönemine Ait Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı (GVK 98. Maddesinin 3. Fıkrasına Göre Üçer Aylık Beyanname Verme Hakkından Yararlananlar İçin) KA Üretim araçlarının artışı, balık üretimini eskiye göre önemli ölçüde artırır. Bu ise, etkin bir pazarlama sorunun ortaya çıkarır. Pazarlama konusunda yapılması gereken ilk iş depolama sorununun çözümlenmesidir. Üreticiyi günlük fiyat dalgalanmalarından korumanın vazgeçilmez koşulu da depolama olanaklarının bulunmasıdır. Bu olanak üye balıkçıların kooperatife güven duymaları konusunda da çok önemlidir. Bu konuda Taşucu balıkçılarından Ahmet Gençler’e kulak verelim. “eskiden çok balık tuttuğumuz zamanlar tefeci çok düşük fiyat verirdi. Çünkü elimizde kalacağını ve bozulacağını biliyordu. Mecbur kalır 250 kuruşa , 3 liraya balık satardık. Şimdi ise, her birimiz 1000 kilo balık bile getirsek , kooperatif alır her birimizden.” Bu konunun önemini kavrayan Kooperatif Yönetim Kurulu 15.500 liraya 1.5 tonluk bir deep freze buzdolabı alır. Kooperatifin kurulması için gerekli olan 3000 lirayı 1968 de 30 kurucu ortak ancak 6 ayda biriktirebilmişken 1971 de kooperatifin 15.500 lira değerindeki bu dolabı kolaylıkla alabilmiş olması çok anlamlıdır. Bu dolap yardımıyla daha geniş bir çevrede daha etkin bir pazarlama düzeni gerçekleştirilir. Örneğin, çevredeki bütün lokantalarla ilişki kurularak istedikleri anda ve istedikleri miktarda balık ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini bildirilir. Bugün bu lokantalar balık alım- Köy-Koop Eski Genel Başkanı Murat AKBABA 01/04/2013-01/04/2013 2013 Yılına Ait Mükellef Bilgileri Bildiriminin Verilmeye Başlanması (1 Nisan-31 Mayıs 2013 tarihleri arasında verilecek)(Kurumlar Vergisi Mükellefi Olan Kooperatifler İçin) Ğİ • KÖY Kooperatif sınırlı da olsa ağ malzemelerini ortaklarına dış piyasaya göre en az % 15 ucuza ve kredi ile sağlayabilmiştir. Mehmet Hadi İLBAŞ Kooperatifin gösterdiği ekonomik gelişmeler ortakların durumuna da yansıyor kuşkusuz. Ekmek parası bulamayan, sigarayı tane ile satın alan balıkçı, yaşama düzeyini yükseltmeye başlamıştır artik. Eskiden baldırı çıplak diye sözü edilen balıkçılar, bugün artık kasaba tüccarlarının gözünde saygıdeğer müşteri durumuna gelmişlerdir. Örneğin, balıkçılardan Yaşar Küçük şunları söylüyor: “Şimdi çarşıya çıkayım, 10.000 liralık kredili alışveriş yapabilirim. Ama kooperatife ortak olmasam 5 liralık alışverişi bile güç yaparım.” Bunda kasaba ölçüsünde bir ekonomik güç durumuna gelen bir kooperatife ortak olmanın payı büyüktür. 1968 de 3000 lira ile başlayan kooperatifin sermayesi ve özvarlığı 4,5 – 5 milyon lirayı bulmuştur. Yine kooperatifleşme sayesinde ürününü değer fiyatına satabilme durumuna gelmesinin önemli yeri vardır. Ortaklardan Nail Akdoğan gerçeği şöyle dile getiriyor : “Kooperatiften önce ekmeğe muhtaç idik . Balığı alan cambazlar çok düşük fiyata balığımızı alır, üstelik küfür ederlerdi. O zaman körpe çocuk gibiydik. Ara sıra cambazlar kanımızı sömürdüler. Şimdi ise, hem balıkçı kazanıyor, hem kooperatif. Eskiden 20 kilo balığa 5 lira alırken, şimdi 3 kilo balığa 5 lira alıyoruz. Bugün ailemizden biri hasta olsa, değil Ankara’ya Amerika’ya bile tedaviye gönderebiliriz.” 01/03/2013-01/04/2013 6111 Sayılı Kanunun 2,3,5,6,7 ve 8. Maddeleri Hükümleri Uyarınca Ödenmesi Gereken 12. Taksit Ödemesi. RLİ Kooperatifin üretim araçları bakımından gerçekleştirdiği önemli bir başarı da motorlu tekne sayısını artırmak olmuştur. Ortaklarda ikisi motorlu, üçü motorsuz beş tekne varken, 1971 yılına gelindiğinde tekne sayısı 40’ı bulmuştur. Bu gelişme kuşkusuz kooperatifleşmenin üye balıkçıların gelir düzeyinde gerçekleştirdiği yükselme ile sağlanabilmiştir. Ancak üretimi artırmak için motorlu tekne sayısındaki atış yetmez. Bunun yanında balıkçının çok değişik türden ağlara da gereksinimi vardır. Örneğin, barbun için özel bir ağ, palamut için özel bir ağ gereklidir. Aslında bol balık yakalamak için “Barakadi” denen 300, 500, 1000 oltalık takımlar, “gırgır” denilen ağlar gereklidir. Ancak bunlar kooperatifleşmiş balıkçıların bile alım güçlerini aşan ve önemli ölçüde krediyi zorunlu kılan üretim araçlarıdır. Bu ayki muhasebe konusunda yapılacak işler önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. Bİ »»Motorların Taşucu’na geleceği gün Silifke Kaymakamının ve öbür bakanlıklar ilçe örgütleri müdürlerinin katıldığı bir tören düzenlenir. Motorlar kıyıya yaklaşırken kaymakamın “motorların adını koydunuz mu?” sorusu üzerine, kooperatif başkanı o anda “ birinin adı Emek öbürününki Ekmek olacak” deyiverir. Sayın Kooperatif yetkilileri, Z DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -17- MUHASEBEDE BU AY E 2 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet VAROL Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96 Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Nisan 2013 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği BİRLİKLERDEN HABER KÖY-KOOP Zeytinyağında Markalaşıyor »»İzmir KÖY-KOOP Birliğine ait zeytinyağı üreten 25 birim kooperatif ürettikleri yağı "KÖY-KOOP" adıyla markalaştırmak üzere bir araya geldi. Ege Üniversitesindeki tarihi köşkteki toplantıya zeytinyağ üreten birim kooperatiflerden Ödemiş Adagüme (Konaklı) Başkanı Mustafa Uysal, Demirci Kooperatifi İkinci Başkanı Hulki Kabaroğlu ve Zeki Yıldırım, Üzümlü Kooperatif Başkanı Fehmi Uğur, İkinci Başkan ve Köy Muhtarı Nazif Durukan, Çaylı kooperatifi Başkanı Osman Türkön, Ali Gülerer, Ödemiş Birgi Üçkonak Kooperatif Başkanı Mevlüt Topuz, Urla Bademler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever, Yönetim Kurulu üyeleri Şener Atar ve Murat Ertaş, Torbalı Yazı Başı Kooperatif Başkanı Memduh Kor, Çapak kooperatif Başkanı Yusuf Cin, Seferihisar Gödence Kooperatifi Başkanı Çağatay Özcan Kokulu, Ulamış Kooperatif Başkanı Arif Ertem, Kemalpaşa Cumalı Kooperatifinden Nurten Asan, Bayındır Söğütlüören Kooperatifinden Başkan Kamil Atmaca ile İzmir KöyKoop Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ve İzmir Köy-Koop Basın Danışmanı aynı zamanda Üretici Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı olan Tuncer Beybağ katıldılar. Zeytinyağında Markalaşacağız Köy Koop İl Birlik Başkanı Muhittin Akbulut, "Köy Koop İzmir İl Birliği 2013 yılını kırsalın tarımsal ürünlerini, birim kooperatiflerinin üretken gücünde birleştirerek köylü ve çiftçilere ekonomik destek sağlayıp, Türkiye'nin gıda egemenliğine katkı koyarak kentli tüketicileri uluslar arası gıda tekellerinden koruyacak projeleri hayata geçirmek dönemi ilan ettik" dedi. Başkan Akbulut, "Ülkemiz geçmiş yıllarda Köy-Koop anlayışıyla tarımsal üretkenliğini katma değerlerle taçlandırıp, kırsalın üreticisi köylü çiftçi ile kentlerin tüketicisi şehirlileri Türkiye'nin ekonomisini kalkındırmadaki birlikteliğine aracılık eden çatısını yeniden kurmanın çabasındayız" dedi. Köy Koop İl Birlik Başkanı Muhittin Akbulut toplantıya katılanlara zeytinyağında markalaşma ve bir araya gelerek karasu gibi sıkıntılara çözüm bulmak konusunda birim kooperatifi başkanlarına söz verdi. Atık Su Sorunumuz Yok Bayındır Söğütlüören Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Kamil Atmaca, "Son günlerde zeytinyağı tesislerindeki karasu atıkları ve çevresel kirliliği ile ilgili denetimler arttırıldı. Üç fazlı sistemle zeytinyağı üreten kooperatif ve yağhaneler bu nedenle çok sıkıntıda… Ama biz iki fazlı bir sistem kullandığımız için proseste su kullanmıyoruz, zeytinin içindeki suda prina ile birlikte prina fabrikasına sattığımızdan atık su sorunumuz yok. Makineler stop ettiğinde problemimizde ortadan kalkıyor. Ben bu sorunun üstesinden gelmemiz için iki fazlı sistem kullanılmasını veya mevcut tesislerin buna dönüştürülmesini öneriyorum" dedi. Ödemiş Üçkonak Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mevlüt Topuz, "Biz sulu sistemde çalıştığımız için karasu derdimiz var. Bakanlığın önerdiği kademeli sızdırmaz havuz sistemini yaptırdık. Buraya gelen atık güneş ışığıyla buharlaşıp yok olacak fakat yağmurla birlikte havuzlarda taşma oluyor. Bakanlığın dediğini yaptığımız halde su dereye akıp gidiyor bunda bizim suçumuz ne? Yağmuru durduramayız ki! Ama buna rağmen Çevre İl Müdürlüğü yine de bizi mesul tutuyor. Alternatif çözüm önerisi başka göstermiyor" dedi. Torbalı Yazıbaşı Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mevlüt Kor, "Bize de kooperatifimizin yağanesi yapılırken çevre il müdürlüğü büyük paralar harcatarak Bankalığın istediği sızdırmaz kademeli havuzlar yaptırdılar. Ama son yıllardaki afat ve taşkınlar bu havuzları alt üst etti biz ne yapabiliriz. Yöremizin zeytinini işlemeyelim mi? Üretime son mu verelim?" dedi. Seferihisar Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatif Başkanı Çağatay Özcan Kokulu, "Yurt dışındaki zeytin üreten ülkeler bunu çözmüş mü? İtalya'ya gittiğimde oradaki tesisleri gördüm. Orada da bu zeytinyağı karasuyu atıkları sağa sola dökülüyor. İspanya'da ise zeytinyağı üretiminin yüzde 70 - 80'i kooperatiflerin elinde olduğu için devlet kooperatiflere kredi verip atığı güneş enerjili bir kurutma sistemiyle bertaraf edilmesini sağlatıyor. Bizde buna benzer bir yapıda çözüm aramalıyız. Biz zeytinyağında Köy Koop'u marka yapmak kurucumuz Mahmut Türkmenoğlu ile birlikte hayalimizdi. Bununla ilgili bir dosyada o vakitler hazırlamıştık. Köy Koop'un zeytinyağında marka olması çok iyi bir şey dedi. Çok Fazla Örgüt Başlılığı Var Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ise konuşmasında, "Tarımda en büyük şikâyetimiz çok fazla örgüt başlılığı olması ve Köy Koop'larında geçmişte her köyü kalkındırmak üzere köy bazında teşkilatlandırıldığı için yenidünya şartlarına göre bu yapıyı güncelleştirip aynı ürünü ve aynı üretimi yapan bir birine üç beş kilometrelik mesafedeki kooperatifler bir araya getirilerek yeni bir reformsal yapıya kavuşturmak gerek. Sorun ve problemlere de bu çatı altında daha kalıcı ve akılcı çözümler buluruz" dedi. İzmir Köy-Koop Birliği Basın Danışmanı aynı zamanda Üretici Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı olan Tuncer Beybağ, "Zeytinyağı dünyada yükselen bir değer, insan sağlığı açısından da laboratuar şartları geliştikçe sağlık açısından önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu nedenle zeytinyağındaki dünya pastasından daha fazla pay katma yarışı zeytinyağı üreten ülkeler arasında bir yarış haline gelmiştir. Bizde burada ancak dünya standartlarında üretim ve markalaşarak yer alabiliriz. Bu nedenle bugünkü toplantıya katılanlar arasında bir KÖY-KOOP il yönetimi başkanlığında üç kişilik bir komisyon teşekkül ettirilerek bu yönde çalışmaları başlatmalıyız" dedi. Toplantı sonucunda Köy Koop İzmir İl Birliği Yönetim Kurulu Üyesi aynı zamanda Urla Bademler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever Başkanlığında, Seferihisar Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Çağatay Özcan Kokulu, Bayındır Söğüt alan Kooperatifi Başkanı Kamil Atmaca, Ödemiş Birgi Üçkonak Kooperatif Başkanı Mevlüt Topuz dan oluşan bir komisyon oluşturuldu. Konu başlıkları alanlarında çalışmalar yapıp gelecek toplantıya sunmak üzere çalışmalara başlandı. 3 Muğla Tarım İl Müdürü ve Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı Köy Gezilerinde »»Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Nazif EKİCİ ve Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı kooperatifleri gezerek çalışmaları yerinde inceledi. Muğla’nın yüksek tarım potansiyelinden dolayı tarımla uğraşan kooperatiflerin istek ve sorunlarını dinlemek üzere, Fethiye Kayadibi Köyü ve Kayadibi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi tesislerini ziyaret etti. Gezide, Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı Eray ÇİÇEK, Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Şube Müdürleri, Fethiye Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Ş. Fırat ERKAL, Fethiye Süt Üreticileri Birliği Başkanı Turgut TOKMAK’da yer aldı. Köy-Koop Muğla Birliğine bağlı olan S.S. Kayadibi Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin uygulamakta olduğu “Toplu Sağım ve Sistemleri Projesi”, geçmiş yıllarda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından destelenerek alınan kredilerle kurmuş olduğu; 500 büyükbaş hayvan kapasiteli, modern sistemlerle donatılmış tesiste incelemelerde bulunuldu. Kooperatif Başkanı Yusuf ÖZBEK, tesisle ilgili detaylı bilgiler vererek, “Sağım sistemlerinden, gübre çukuruna kadar örnek bir işletme olan toplu ahır, çevre köylerden de ilgiyle takip ediliyor,” dedi. Özbek, yaşamış oldukları sıkıntıları İl Müdürüne iletti. Özellikle tesis için gerekli olan işletme kredisi temininde Muğla İl Müdürlüğünün desteklerini ve yardımlarını beklediklerini belirtti. Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Nazif Ekici ise Müdürlüğümüz olarak konuyla ilgili gerekli yardımları sağlayacaklarını belirtti. Heyet daha sonra Fethiye ilçesinde, Köy-Koop Muğla Birliği’ne bağlı kooperatiflerin süt toplama merkezlerinide ziyaret etti. Bu arada, çiftçilerin uygulamada karşılaştıkları sorunların giderilmesi ve daha başarılı olabilmeleri için, Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından başlatılan eğitimler, Mart ayı içerisinde, Çarşamba ve Cuma akşamları, köylerde tüm şube müdürleri ve teknik personelin katılımıyla gerçeleştiriliyor. Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı Eray Çiçek, “İl Müdürümüz Sayın Nafiz Ekinci, başta olmak üzere tüm İl Müdürlüğü personeline, birliğimize bağlı kooperatiflerimize göstermiş oldukları yakın ilgiden ve desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. Tüm kooperatif ortakları olarak İl Müdürlüğümüzle koordineli çalışmalar yapmaktan çok memnunuz.” diye konuştu. Görpe Köyü ve İlçe Merkezi Tarımsal Kalkınma Kooperitifi »»2009 yılında kurulan kooperatif, çalışmalarını üst seviyelere taşıyor. İhsangazi İlçesi, Kastamonu iline 25 km uzaklıkta olup, merkez nüfusu 2.698’dir, köylerin nüfusu 3.117 olmak üzere genel toplam nüfusu 5.815 olan bir ilçedir. Köy-Koop Kastamonu Birliğine bağlı, S.S Görpe Köyü ve İlçe Merkezi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi 2003 yılında kurulmuş ve ortaklarına her türlü tarımsal hizmeti sunabilmek adına Necmi Aladağ başkanlığında faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. 2009 yılı itibariyle kooperatifin çalışma alanına giren Afşar Köyü, Sevindik Köyü, Çay Köyü ve Görpe Köylerinden toplam 143 ortakta süt toplama ve pazarlama faaliyetine başlamış. 3 ton olan günlük süt soğutma kapasitesi, il özel idaresinden alınan 2 ton kapasitelik tankla birlikte 5 tona çıkarılmıştır. çiliği Projesi’ hayata geçirilmiş. 2009 yılında ‘Kırsal Kalkınma Alet ve Ekipmanları Projesi’yle yeni sanayi sitesinde kooperatifin kurmuş olduğu yem ünitesi faaliyete geçirilmiştir. Kooperatif, kurmuş olduğu tesisle; ortaklarına özel besi, süt yemi, buzağı yemi üretilerek, işletmelerine teslim ediyor. Kooperatif, ortaklarının sütünü toplamak ve yemlerini işletmelerine teslim edebilmek amacıyla bir araç satın alarak, kooperatifin hizmetine kazandırmıştır. Kooperatifçilik Her Zaman Güçlü Olmak Demektir 26 kasım 2010 yılında, toplam proje bedeli 950,706 TL olan, ‘Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi’nden 59 aile x 2 baş ‘Damızlık Süt İnek- 2009 yılından bu yana ortaklarına daha iyi ve kaliteli hizmet verebilmek adına, Birlik Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri, faaliyetlerini büyük bir özveriyle sürdürmeye devam ediyorlar. Kooperatiflerin, ortaklarına ait kaynaklarını birlikte hareket ederek, en verimli şekilde kullanmasıyla güçlü kalacaklarına vurgu yapan, S.S. Görpe Köyü ve İlçe Merkezi Tarımsal Kalkınma Kooperatif Başkanı Necmi Aladağ, “Kooperatifçilik her zaman güçlü olmaktır. Ortaklarımızla eş güdüm içinde çalışarak, kooperatifimizi daha iyiye, daha güzele taşımak için gerekli projeleri hayata geçirme gayreti içerisindeyiz. Çevre köylerimiz olan Afşar, Sevindik, Çay ve Görpe köylerinden 143 ortakta süt toplama, pazarlama ve tarımsal faaliyetlerde bulunuyoruz. Süt tankı kapasitemizi 5 tona çıkarttık. Kooperatifimizin tesisleriyle ortaklar olarak gurur duymaktayız.” diye konuştu. 4 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Şimdi Ekonomik Çözüm Sırası »»Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde var olan ayrılıkçı terör hareketi, silahları susturma kararını açıkladı. Aslında bu hareketi besleyen ekonomik yapının iki yönü vardı. Bunlardan birincisi, Türkiye’deki geç kapitalizmin eşitsiz kalkınma stratejisinin, bölgede sanayi ve hizmet sektörünün boyutlanmasını engellemiş olmasıydı. İkincisi ise ile bölgedeki feodalizm idi. İççice geçmiş bu ikili yapı, işsizliği ve son derece bozuk bir gelir dağılımını ortaya çıkarmıştı. Bölgede işsizliği ve gelir dağılımında eşitsizliği ortaya çıkaran bu yapının tasfiye edilmesi gerekiyor. Çözümün köktenci olması burada geçiyor. Bu bağlamda, bölgenin yapısal özelliklerini dikkate alarak, tarımsal üretimin artırılması ve buna dayalı bir ekonomik kalkınma planı hızla yaşama geçirilmelidir. Adı, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Özel Kalkınma Projesi” olabilir. Ancak, projedeki uygulamalar, doğrudan köye ve köylülerin çıkarları doğrultusunda olmalıdır. Ne Yapmalı? • Feodaliteyi tavsiye edecek toprak reformu yapılmalı. Ancak toprak reformu, teknik ve ekonomik örgütlenmeyle uygulanmalı. • Toprak reformu, ilk aşamada mayınlı toprakların dağıtılmasıyla başlatılmalı. • Boşaltılan ve terkedilmek zorunda kalan köylerdeki halkın zararları giderilmeli ve yeniden üretken duruma getirilmesi için gerekli hizmetler kamuca götürülmeli. • Bölgede hayvansal üretim konusunda bir potansiyel söz konusu. İşletmelerde koyunculuk temel alınarak belirlenecek ilçelerde birer tarım kooperatifleri oluşturulmalı. Bunlar kuzu ve toklu besiciliğiyle işe başlamalı. Kooperatifler deri işleme konusunda da etkinlik yapmalı. • Besi, kooperatiflerce yapılabilir, ya da kooperatif yetiştiricilere gerekli destekleri sağlamalı. Kooperatifler, yetiştiricilerden 2-3 ay vadeli yem temin etmeli. Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] • Bütün kooperatifleri kapsayacak Güneydoğu Anadolu Bölgesi Tarım Kooperatifleri Birliği kurulmalı. Birliğin kuruluşu ve geliştirilmesi devlet eliyle yapılmalı. Daha sonra yetiştiricilere devredilebilir. • Tarım kooperatifleri, başta Ziraat Bankası olmak üzere finans kuruluşları, yem ve süt sanayi kuruluşlarıyla sıkı bir işbirliğine girmeli. Bu amaçla bölgede kamu girişimli Yem Sanayi ve Süt Sanayi yeniden kurulmalı, Et-Balık Kurumu güçlü bir duruma getirilmeli. • Şark tipi tütün tarımı başlatılmalı ve sigara yapımında tekellerin gücü kırılarak küçük birimler kurulmalı. • Kooperatifler ile üretici ve yetiştiricileri birlikleri eş güdüm içinde çalışmalı. • Kooperatifler, üretici ve yetiştirici birlikleri ile ortak çalışmalar yaparak bir yandan yerli gen kaynaklarını korumalı ve geliştirmeli, bir yandan da daha nitelikli hayvan tipleri ve ırklarının devreye girmesini sağlamalı. • Yetiştirici kooperatifleri, kamu kuruluşları ile ortak yatırımlar yapmalı ve yeni kuruluşlar kurmalı. • Yukarıda değinilen önerme ve uygulamalar, Bölge halkının doğrudan katılımıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi Özel Kalkınma Projesi kapsamında hayata geçirilmeli. Tire Şiş Köfte Türkiye Pazarına Yayılıyor »»Sadece Tire’ye özgü lezzetlerden biri olan Tire Şiş Köfte, Tire Süt Kooperatifi güvencesiyle Türkiye’ye yayılıyor. İzmir marketlerinde tüketicinin beğenisine sunulan kooperatif ürünleri, artık ülkenin tamamında Tire Süt markasıyla satılmaya başlandı. Kooperatif ile Migros Mağazalar zinciri arasında yapılan protokol çerçevesinde 300 mağazanın raflarında yerini alan Tire Şiş Köfte’nin ulusal medyada tanıtımları da aralıksız devam ediyor. Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, “Tüketiciye çiftlikten sofraya kadar kontrollü ve denetim altında sağlıklı ürünler sunuyoruz. Tire Süt Kooperatifi bir üretici kuruluşudur. 1967 yılında kurulan Tire Süt Kooperatifi bugün 2 bine yakın üreticinin birlikteliğiyle oluşan büyük bir güç olmuştur. Bugüne kadar üreticilerimize verdiğimiz destekle, üretim maliyetlerini düşürerek kaliteli üretim yapmalarını sağladık. Üretimin ve üreticinin devamlılığını sağlamaya yönelik yatırımlarımız sayesinde sadece Türkiye’de değil, 2012 yılında Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından Dünyada Örnek Kırsal Kalkınma Modeli unvanını kazanarak dünyanın da dikkatini çektik.” diye konuştu. Eskiyörük “Kooperatif olarak üretimini yaptığımız pastörize süt, yoğurt, ayran, peynir çeşitleri, şiş köfte ve sucuğun tüketiciden büyük ilgi görüyor. Otomatik sağım sistemli çiftliklerden el değmeden üretilen sütler, tüm laboratuar analizleri yapılıp gıda güvenliğine uygun olarak hijyenik ko- şullarda işlenmektedir. Ayrıca ortaklarımıza ait erkek danaların, sağlık kontrolleri yapılarak kesimi gerçekleştirilmekte ve hijyenik koşullarda işlenerek mamule dönüştürülmektedir. Tire Süt Kooperatifi ürünlerini tercih etmekle; sağlıklı besleneceğiniz gibi aynı zamanda büyük emek sarf ederek üretim yapan kırsaldaki üreticiyi desteklemiş olacaksınız.” dedi. Tire Şiş Köftenin Özelliği Et yemekleri içerisinde iki kez pişirilerek hazırlanan tek köfte olan Tire Şiş Köfte, dananın özel yerlerinden yapılmaktadır. Köftenin yapılış aşamasında iki kez kıyma makinesinden geçirilen et, tam bir gün boyunca bekletildikten sonra yeniden kıyma makinesinde işlemden geçiyor. Isıyı eşit şekilde dağıtan özel şişlere geçirilen köfte, odun ateşinde yüzde 80 oranında pişiriliyor. Hiç bir katkı maddesi ilave edilmeden paketlenen Tire Şiş Köfte, özellikle hızlı hazırlanışıyla çalışan ve yemek yapmaya fazla zamanı olmayanlar için düşünülmüş bir ürün. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Çalıştayı »»Türkiye Milli Kooperatifler Birliği, “Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ışığında “Kooperatifler Yasası” nda ne gibi değişiklikler yapılmalıdır?” konulu bir günlük “Çalıştay” düzenlendi. Çalıştay’a Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’ nin Yönetim Kurulunun yanı sıra ilgili Bakanlık temsilcileri, akademisyenler, ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı. Açılış konuşmasını yapan Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, toplantının amacını beklentilerini ve katılımcıların önerilerini almak üzere “Türkiye Kooperatifiçilik Stratejisi ve Eylem Planı” çerçevesinde ne gibi yasal ve yönetsel tedbirler alınması gerektiğini belirtti. Kooperatifler Finans Kaynaklarını Kendileri Yaratmalı İlk konuşmacı olarak söz alan Prof.Dr. Osman Altuğ, kooperatifçilik tarihi ve İngiltere’de kooperatifçilik hareketi ile ilgili tüketici kooperatiflerinin önemi belirterek, tüketici kooperatiflerin üretimin talebi sınırlayarak, artırırak veya düşürerek; üretim araçlarına egemen olmayı esas alan bir yaklaşımla geliştiğini vurguladı. Altuğ, kooperatiflerin finansmanı için, garanti fonu önerisinin o kadar da etkili olmayacağını, kooperatiflerin kendisinin bir finans kaynağı yaratması gerektiğini ifade etti. Daha sonra söz alan Prof.Dr. Cevat Giray, Demokratik kooperatifçiliği, 1980 öncesi KöyKoop ve hareketinin gelişme doğrultusunun başarısının ve eksikliklerini belirten bir konuşma yaptı. Mevzuat geliştirme açısından da demokratif kooperatifçiliğin esas alınması gerektiğine dikkat çeken Giray, devletin kooperatifler üzerindeki bazı yetkilerini kooperatif üst birliklerine devretmesinin zamanının geldiğini ve kooperatif üst birliklerinin ehil olduklarını ispatladıklarını bildiğini söyledi. Prof.Dr. Ayhan TAN ise ilkokuldan başlayarak, bütün eğitim kademelerinde kooperatifçilik derslerinin konulması ve dayanışma bilincinin daha küçük yaştan itibaren hedef kitleye aşılanması gerektiğini söyledi. Kooperatifler Yasasındaki Anti Demokratik Hükümler Çıkartılmalı Köy-Koop ve Or-Koop Danışmanı Yalçın Doğaner’de, Kooperatifler Yasası’ndaki anti demokratik hükümlerin çıkartılması, devletin yetkilerinin sınırlandırılması ve üst birliklerin yetkilendirilmesi gerektiğini söyledi. Doğaner, Mevcut yasanın 1. maddesinin yeniden yazılması, kooperatif tanımının 1995 yılında Uluslararası Kooperatifler Biriliği Genel Kurulu’nda önerilen tanımın esas alınmasını belirterek, 2005 yılında da ILO tarafından bu tanımın, bütün kooperatiflere tavsiye ediliğini ifade etti. Doğaner, Yasanın 3. maddesi olan kuruluş, tescil, izin ve ilan maddesindeki devlete verilmiş bütün yetkilerin üst birliklere devredilmesini HAL VE GİDİŞ gerektiğini, kooperatif kuruluşlarında, üst birliklerin onay vermesini, kooperatiflerin sicilinin tutulması ve kooperatif sicil gazetesinin Türkiye Milli Kooperatifler Birliği tarafından yayınlanması ve mevcut yasada, noter tasdiğine atıf yapan hükümlerin çıkartılmasına, kooperatif bölge birlikleri ve merkez birliklerinin onay mercii haline getirilmesine, birim kooperatifler bölge birlikleri, merkez birlikleri, ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin yetki ve sorumluluklarını ayrıntılı bir biçimde tanımlanması gerekliliğini belirtti. Doğaner ayrıca; seçilmiş kurulların idari bir kararla işten el çektirilmesi gibi anti demokratik yetkilerin yasadan çıkartılmasını, özellikle de 90. maddenin tümüyle yasadan çıkartılması gerekliliğine değinerek, eğer; seçilmiş kurullar şu ya da bu şekilde yasa dışı bir işlem yapmış iseler, doğrudan doğruya mahkemeye verilmesi esas alınmalı, müfettişler, kontrolörler veya Bakanlığın yetkilendirdiği kişiler olsun, hiç bir biçimde seçilmiş kurulları işten el çektirmeye yetkilendirilmemelidir, diye konuştu. Tarım Kooperatifleri Yasası Bir An Önce Çıkartılmalı Tema Vakfı Danışmanı Mahir GÜRBÜZ, “Tarımsal kooperatifler için ayrı bir düzenleme yapılmalı, diğer kooperatiflerle tarım kooperatiflerinin, sorunları çok farklı. Bu nedenle, tarım kooperatfleri yasası bir an önce çıkartılmalı. Tarımsal kooperatifler için bir finans kurumu oluşturulmalıdır. Zamanında Tarım kooperatifleri tarafından örgütlenen kurumlar olan Tariş, Bağcılar, ve Şekerbank gibi finans kuruluşlarının çok faydalı işler yaptılar. Bugün bu kuruluşların kapatılmış olmasından da üzüntü duymaktayız. Bu yapıların tekrar örgütlenmesi gerekmektedir” ifadesinde bulundu. Köy-Koop Manisa Birlik Başkanı Nurettin Dingaz da kooperatif hareketinin gerçekten yeni bir yasaya ihtiyaç duyduğunu, tarım kooperatifleri ile ilgili olarak bu yasada özel hükümler bulunması gerektiğini ve kooperatifçilerin yetiştirilmesi konusunda merkez birliklerinin eğitim araştırma birimlerinin devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini ifade etti. Sait MUNZUR ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği GÜNDEM 5 Kırşehirde “Köy-Koop’ların Önemi” Konferansı Düzenlendi »»Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu Kooperatifçilik Bölümü tarafından düzenlenen “Türkiye’de Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin Önemi” konulu bir konferans gerçekleşti. Üretici örgütlerinin yer almadığı serbest pazar ekonomisi üreticinin aleyhine işlediğine vurgu yapan Yıldız, “Çözüm; ortağının desteğini alan, güçlü kooperatifler ile mümkündür. Çünkü kooperatifler sosyal ve ekonomik amaçlı tüm ortakların menfaatini gözeten örgütlenmelerdir. Batı dünyasının kalkınmasında önemli rol üstlenen kooperatifler, ülkemiz için tarımdaki çıkış noktasıdır.” diye belirtti. “Tarım, topraktır, sudur, insandır. Tarım ve Hayvancılık bütünün ayrılmaz parçalarıdır” Konferansta söz alan Köy-Koop Genel Başkan Vekili MehmetVarol “Türkiye’de Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin Önemi” konulu konferansı Merkez Birliği adına saygı ile selamlıyorum.” dedi. Kooperatifçilikte eğitimin önemine dikkat çeken Varol, “Tarım,topraktır, sudur, insandır. Tarım ve Hayvancılık bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Tarım, gıda üretir. Gıda, canlı yaşamı için olmazsa olmaz. Öyle ise; üretmek, inadına üretmek zorundayız. Dünyada çıkacak büyük savaşların nedeni, gıda ve su olacaktır.” diye konuştu. Kooperatiflerin ihtiyaçtan doğduğunu, kurulduğunu ve büyüdüğünü dile getiren Varol, “Kooperatiflerde gönüllük, katılımcılık esas olup, kooperatifler iktisadi kuruluşlardır. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda kooperatifler, kooperatif şirketler olarak tanımlanır. Kooperatifler, her ne kadar şirket olarak tanımlansa da, demokratik yapıları vardır. Demokratiktirler, çünkü; ortaklar koyduğu sermaye oranında söz sahibi değildirler. Her ortak asaleten temsil edilir, her ortağın bir oy hakkı vardır.” dedi. Modaratörlüğünü Köy-Koop Genel Başkan Vekili Mehmet Varol’un yaptığı konferansta, Prof.Dr. Ayhan Çıkın “Dünya Ekonomisinde Kooperatiflerin Yeri ve Kooperatif Modelin Performansı” Kastamonu KöyKoop Birlik Başkanı Erol Akar ise “Üretici Örgütlenmesinin Önemi ve Kooperatiflerin Rolü” konulu birer sunum gerçekleştirdiler. Dünyada kooperatiflerin ortak sayısı dünya nüfusunun yüzde 13’dür. Prof.Dr. Ayhan Çıkın “Kooperatiflere gerçekten ihtiyaç var mı? Niçin Kooperatifçilikle uğraşıyoruz. Kısaca diğer işletmelerle kooperatiflerin farklılıkları nelerdir? başlıklı soruları ile başladığı sunumunda, Kooperatiflerin kardan ziyade üyelerine veya topluma hizmet amacı, özerk yönetim, demokratik karar süreçleri, gelirlerin paylaşılmasında sermayeden çok emeğin ve insanların üstünlüğü ile çalıştığını belirterek, “Dünyada, ekonomilerinde kooperatif işletmelerin yer aldığı 96 ülkede, kooperatif üye sayısı 1(bir) miyara ulaşmıştır. Çok uluslu şirketlerden % 20 daha fazla istihdam yaratan kooperatiflerin istihdam ettiği insan sayısı 100 milyonu aşmıştır. Dünyadaki en büyük 300 kooperatifin yıllık iş hacmi 1,6 trilyon ABD doları civarında olup dünyanın 9. büyük ekonomisine (İspanya) eşdeğer bir iş hacmine sahiptirler. Bu kooperatiflerin % 99’u ekonominin 7 ana sektöründe yoğunlaşmışlardır. Bunlar : Tarım- gıda/ormancılık (% 29), Finans kurumları ( % 26), Tüketim/perakende satış (% 22), Sigorta (% 17), Emek/Sanayi Kooperatifleri (% 2), sağlık kooperatifleri (% 2), kamu hizmetleri (%1) ve diğerleri (% 1)” dir dedi. Çıkın, “Bugün dünyada kooperatiflerin ortak sayısı dünya nüfusunun yüzde 13’dür. Dünyada ticaretin 3/2’sini kontrol altında tutan şirketlerin ortak sayısı 368 civarındadır. Buna karşın kooperatiflerin ortak sayısı 1 milyar civarındadır. Kooperatifler Dünya da 100 milyon insan istihdam etmektedir. Devlet örgütlenmesinden sonra en fazla örgütlenen topluluklar da kooperatiflerin çatısı altındadır.” diye konuştu. ekonomik ve sosyal gelişimlerini sağlamak için bir araya gelmeleridir. Örgütlenme aslında bir projedir. Bu proje için de bir takım çalışmalar yapılmalıdır. Öncelikli olarak sorunlara farkındalığın yaratılması gerekir. Kooperatifçiler olarak bizler; ortak sorunların ortaya konulması, ihtiyaç ve talebin oluşması, çözüm alternatiflerinin geliştirilmesi ve çözüm yolunun belirlenmesi konularında yol gösterici olmalıyız.” dedi. Kooperatiflerin hem Türkiye’de hem de dünyada; tarımda, ormancılıkta, eczacılıkta, el sanatlarında, taşımacılıkta, turizmde, eğitimde, kredilendirme, tüketimde ve daha birçok alanda var olduğunu dile getiren Akar, “Bugün Türkiye’nin orman üretiminin yüzde 70-80’ini Akar, örgütlenmeyi zorunlu hale getiren diğer gerekçeleri; “Tarımsal ürünlerin kayıt altına alınması, tarımsal sanayinin geliştirilmesi, İstihdam yaratılması ve yerinde istihdamın sağlanması, alternatif gelir getirecek projelerin geliştirilebilmesi, kalitenin sağlanabilmesi, gelir dağılımındaki sorunların giderilmesi” olarak belirterek sunumuna son verdi. ‘İş Birliği Protokolü’ Konferansın sonunda Köy-Koop Merkez Birliği ve Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu arasında ‘İş Birliği Protokolü’ imzalandı. Mucur Meslek Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr. Harun Çiftçi tarafından Konferansa katılan Köy-Koop Merkez Birliği katılımcılarına plaket verdi. Zenginliği Üretiyoruz Ama Paylaşamıyoruz Prof.Dr.Ayhan Çıkın, “Ekonomik çevreler hep büyüdü ama bizim refahımız nedense artmıyor. Çünkü o zenginlikler bir yerde toplanıyor. Zenginliği üretmek ve paylaşmak önemlidir. Zenginliği üretiyoruz ama paylaşamıyoruz. Paylaşma mekanizmalarından en önemlisi de kooperatiflerdir. Bu bağlamda kooperatifleri piyasaya sokmazsak, üretip, paylaşamayız. Dünyadaki bu ekonomik gelişmeler finans kapitalde yoğunlaşırken, finans kapital bankalar sistemi içerisine girip insanları bir sürü mekanizması aracı haline dönüşürken, bir taraftan üretim hızı, sürekli kar hızı işletmeleri farklı yöne sürüklüyor. Öyle ise dünyamızı korumak zorundayız. Sürdürülebilir kalkınmanın anlamı şu; biz dünyayı öyle bir kullanmalıyız ki, gelecek torunlarımız da bizim kadar refahı yakalayabilsin.” dedi. Çıkın, “Küreselleşme ile birlikte, küresel şirketler doğup, büyüdüler. Bu küresel şirketler ile mücadele etmek için küresel kooperatifçiliği yakalamak gereklidir. Türkiye ekonomiksıkıntılarını aşmak için hızla kooperatifçiliği devreye sokmalı, kooperatifçiliğe yönelmelidir. Eğer bunu yapamazsa, herhangi bir ekonomik kriz veya savaş durumunda Türkiye çok büyük sıkıntılar yaşayacaktır. AB-2020 strateji belgesinde, Avrupa ülkelerinin 10 yıl içinde nasıl büyüyeceği konusunda kooperatiflere önemli sorumluluklar verilmektedir.” diyerek sözlerine son verdi. İnsanoğlunun ilk çağlardan bu tarafa, ortak yaşam, ortak hareket güdüsü ile yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olduğunu, giderek bu örgütsel davranışını yasal bir zemine oturttuğunu belirten Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Erol Akar, “Örgütlenme; benzer sorunlara sahip bireylerin, sorunlarını çözmek, kooperatifler yapıyor. Bu ciddi bir olgudur.Kooperatifler ekonominin her alanında olmazsa olmazlarıdır.” diye konuştu. Akar, neden kooperatifçiliğe ihtiyaç olduğu vurgusunu yaparak, “Dünyada kooperatifler, küçük işletmelerden milyar dolarlıksatışlar yapan büyük işletmelere kadar çok geniş yelpazede faaliyetlerini sürdürmektedir. Dünyanın en büyük 300 kooperatifinin toplam yıllık cirosunun 1.6 trilyon ABD doları bulduğu görülmekte, gelişmiş ekonomilerin en önemli aktörleri arasında yer almaktadır.” dedi. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde küreselleşme sürecindeki ekonomik gelişmelerin, özelleştirmeler ile kamunun küçülmesinin, gelir dağılımındaki sorunlar nedeniyle sosyal sorunların artmasının, özel sektörün doğası gereği sosyal sorunlara yalnızca kar amacıyla yaklaşması kooperatifçiliğin ne kadar önemli olduğunu söyleyen Akar, “Kooperatifler, üreticinin ürettiği ürününün, nihai tüketiciye ulaştırılmasında, üreticinin ürününü değeriyle pazarlamasında, tüketicinin daha uygun fiyatlarla ürün satın almasında çok önemli görevler üstlenmiştir” diyerek, ‘Sosyal Ekonomi’ ya da ‘Üçüncü Sektör’ olarak adlandırılan yeni bir ekonomik, toplumsal ve siyasal yaklaşım, kooperatifçiliği yeniden gündeme getirmiştir.” dedi. Akar, konuşmasını kooperatif örgütlenmesini zorunlu hale getiren unsurların, tarımsal yapının getirdiği zorunluluklar başlığında arazi dağılımı, işletmelerin yapısı, sermaye birikimininyetersizliği, aile işletmeciliğinden ekonomik işletmeciliğe geçiş ihtiyacı olduğunu, uygulanan ekonomik modelin getirdiği zorunluluklar başında; özelleştirme, taban fiyat uygulamasının kaldırılması ve müdahale alım fonunun oluşturulamaması,Tarımsal üretim planlamalarının yapılamamış olması, özel sektörün giderek güçlenmesi ile üretici lehine rekabet ortamının kurulamaması olarak gösterdi. Yine, yasa, yönetmelik veya tebliğlerle getirilen özendirici tedbirler arasında, Devletin kırsal alana veya üreticiye toplu olarak götüreceği hizmetlerde veya hizmet almak için yasal statüye haiz muhatap kuruluş bulma ihtiyacı, yurtdışına işçi gönderilmesi, orman üretiminde 6831 sayılı kanunun 34. ve 40. maddeleri ile tanınan haklar, Proje uygulamaları ile getirilen teşvikler, Özel olarak verilen ürün ve hayvancılık desteklemeleri olarak belirtti. Köy-Koop Kırşehir’de Ziyaretlerde Bulundu » Köy-Koop, Kırşehir’de Ahi Evran Üniversitesi Rektörünü ve Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürünü ziyaret etti. Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız, Başkan Vekili Mehmet Varol, Prof.Dr. Ayhan Çıkın, Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Erol Akar, Köy-Koop Denizli Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Ceray, Köy-Koop Merkez Birliği Genel Müdürü Turgay Solmaz, Köy-Koop Haber Gazetesi Yayın Koordinatörü Ayhan Elmalıpınar ve Mucur Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyelerinden S. Sedat Akgöz, Genel Sekreter Murat Yüksel, Rektör Prof. Dr. Kudret Saylam’ı makamında ziyaret ettiler. Yapılan ziyarette kooperatifçilik konusunda bilgi alışverişinde bulunuldu. Rektör Saylam, Köy-Koop’un, Mucur Meslek Yüksek Okulu ile yapılan ‘İş Birliği Protokolü’nden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Kırşehir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız beraberindeki heyet ile ziyaret edildi. İl Müdürü Kenan Şahin, Kırsal Kalkınma ve Örgütlenme Şube Müdürü Ali Solak ve Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürü Kürşat Alkoyak, Kırşehir’deki kooperatif örgütlenmeleri ve tarımsal konularda yaşanan sorunlar dile getirildi. Kooperatifçiliğin önemini vurgulayan İl Müdürü Kenan Şahin, Köy-Koop’un yapmış olduğu konferansın başarılı geçmesi dileğinde bulundu. 6 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Kooperatifler Taşeronlaştırılıyor mu? Mısır’lı Kooperatifçilerden Türkiye'ye Ziyaret »»1970 li yıllarda Orman işletmeleri ormanda kesim yaptıracağı zaman orman muhafaza memurlarını ve orman bölge şeflerini köylere göndererek kesim dağıtır daha sonra orman veznedarları gidip ormanda kesim yapan köylülere istihkaklarını dağıtırlardı. »»Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü (UN/ILO) tarafından Mısır’lı kooperatifçiler için Türkiye'de bir tetkik gezisi düzenleniyor. Daha sonra Orman teşkilatımızın öncülüğü ile ve yasal alt yapısı da hazırlanarak orman köylüsünün örgütlenmesi adına önemli çalışmalar yapılmış ve orman kooperatifleri kurdurulmuştur. O dönemlerde Kooperatiflerin kurdurulmasındaki temel amaç, bölgesel kalkınmayı sağlamak, yerinde istihdam yaratmak ve küçük çaplıda olsa yerel sanayinin gelişmesine katkı sağlamak temel hedef olarak görülmüştü. Ancak; özellikle 1980 li yıllardan sonra 2000 li yılların başına kadar kooperatifler her türlü koordinasyondan uzak, tek başlarına her türlü eğitim ve denetimden uzak hem hizmet vermeye, hem de ayakta kalmaya çalışmışlardır. Her şeye rağmen orman üretiminin çok önemli bir kısmı kooperatifler tarafından gerçekleştirilmektedir. Kuruluş gerekçeleri henüz ortadan kaldırılamamıştır. Çünkü çoğu ülkede artık olmayan orman köylüsü kavramı, hala Ülkemizin önemli bir gerçeğidir. İlerleyen süreç içerisinde, kooperatif yapıların yeniden düzenlenmesini gerektiren unsurların oluşumu ve kuruluş nedenleriyle ilgili gerekçeler gözden kaçırılmış, yok sayılma, yıpratma veya alternatif modeller yaratılma çabasına girilmiştir. Orman Genel Müdürlüğünde bir yetkilinin söylediği gibi orman köylüsü ormanların kay- Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı mağını yemek çabasında değildir. Maalesef orman teşkilatının bakış açısı budur. Son zamanlarda Orman Genel Müdürlüğü’nün en yetkilileri bir “Ara Sektör” oluşturulması gerektiğini dile getirmeye başlamışlardır. Bu çabanın tamamen özel sektörcü bir yaklaşım olmasına rağmen, özel sektörün özellikle dikili satışa sıcak baktığını söylemek de mümkün değildir. Çünkü bu güne kadar hammaddesini devletten istediği şekilde, istediği fiyata ve istediği zaman alabilen bir özel sektörün, bir başka tüccardan hammadde almasının ne kadar zor olacağının farkında olmaması mümkün değildir. Üstelik tüm bu olumsuz gelişmeler, kooperatifleri farklı boyutlara taşımış ve kooperatifler taşeronlaştırılma sürecine sokulmuştur. Çünkü tüccar, özellikle sosyal sigorta mevzuatındaki boşluklardan yararlanarak, kendi işçisiyle veya bölgedeki orman köylüsüyle üretim yapmakta, sadece kooperatif tüzel kişilik yapısını kullanmaktadır. Hala devlet içinde devlet zihniyetiyle hareket eden orman teşkilatının artık modern, bilimsel ve ülke gerçekleri ile örtüşen bir bakış açısıyla sosyal barışı zedelemeyen bir yöntemi uygulamak zorundadır. Mısır'da başlatılan reform çalışmaları, kooperatifleri de kapsıyor. Uluslararası kooperatifçilik ilkeleri ve standartları çerçevesinde başlatılan kooperatiflerde yeniden yapılandırma çalışmalarına Birleşmiş Milletler ve ILO uzmanları da katılıyorlar. Hüsnü Mübarek döneminde çıkarılan kooperatif yasaları değiştiriliyor ve kooperatiflerin demokratikleştirilmesine dönük yapısal düzenlemeler yapılıyor. Bu amaçla bir yandan devlet kurumları ve kooperatiflerin katıldıkları ortak teknik çalışmalar devam ederken, diğer yandan başarılı kooperatif uygulamalarının yerinde incelenmesi amacıyla bölgedeki bazı ülkelere tetkik gezileri düzenleniyor. Bu kapsamda, Ülkemizde faaliyette bulunan başarılı kooperatiflerin kooperatifçilik deneyiminden yararlanmak amacıyla 21-26 Nisan 2013 tarihleri arasında İzmir'de yapılacak inceleme gezisinde Mısırlı kooperatifçiler meslektaşları Türk kooperatifçiler ile tanışma fırsatını bulacak. Mısırlı kooperatifçiler 5 gün sürecek gezide; Tariş Zeytin, Zeytinyağı, İncir tesisleri ve Tarım Satış Kooperatifleri, İzmir İhracatçılar Birliği, Tire Süt Mühtasilleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Bayındır Çiçek Üreticileri Tarımsal Kalkınma kooperatifi (Bayçikoop), Tarım Kredi Kooperatifi İzmir Bölge Birliği, EDAK Ecza Kooperatifleri’ni ziyaret edecekler. Prof. Müh. Hüseyin POLAT BM-ILO Kooperatifçilik ve Kalkınma Projeleri Baş Danışmanı Ziyaret ve gezi kapsamında Mısırlı kooperatifçilerin, Ülkemizdeki; • Devlet-kooperatif ilişkileri ve yeni Türk Kooperatifçilik Stratejisi hakkında bilgi sahibi olması, -Türkiye’de tarımsal pazarlama kooperatiflerinin sistemini incelemesi, • Tarımsal kooperatifler ve birliklerinin çalışma esasları ve kurumsal yönetimleri hakkında bilgi edinilmesi, • Meyve ve sebze üreticileri kooperatifleri ve birliklerinin, özellikle zeytin ve zeytinyağı, incir, sebze, süt ürünleri, çiçekçilik, eczacılık ve diğer tarımsal amaçlı kooperatiflerin işletme faaliyetlerinin ve bu kooperatifler için sağlanan tarımsal girdi ve destek hizmetlerinin incelemesi, • Kooperatifler ve birliklerin işleme tesislerini, paketleme, depolama ve taşıma sistemlerini, toptan ve perakende satış ünitelerini ziyaret ederek çalışma yöntemleri ve işlemleri konusunda bilgi sahibi olması, • AB ve Orta Doğu ülkelerindeki tüketim kooperatifleri ve özel sektör toptancıları ve perakendecileri ile kurulan dışsatım bağlantılarını değerlendirmesi amaçlanmaktadır. Ülkemizde İlk Kez Peynir Festivali Düzenlenecek »»Anadolu’nun nefis peynirleri tanıtılacak. Festival İzmir’den başlayacak daha sonra Mersin, Ankara ve Trabzon’da tekrarlanacak. Tarım Artı Organizasyonu ile Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilecek olan Ulusal Peynir Festivali, İzmir’den başlayacak. Festival hakkında bilgi veren İzmir Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Ahmet Güldal, “Türk halkı süt ürünlerini en çok peynir ve yoğurt olarak tüketiyor. Bu açıdan festival çok önemli” dedi. Türkiye’nin ilk Ulusal Peynir Festivali’nin (Cheese Fest. Türkiye 2013) tanıtım ve bilgilendirme toplantısı Forum Bornova Alışveriş Merkezi’ndeki Kichenette Kafe’de yapıldı. Türkiye’nin Keçi, Koyun ve İnek Peynirleri Tanıtılacak İl Müdürü Ahmet Güldal, Festivalin ilk ayağının, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı desteği ile 12-14 Nisan’da Bornova Forum Alışveriş Merkezi’nde başlayacağını söyledi, “Peynir sektörünün ileri gelenlerini bir araya getirecek festival, İzmir’in ardından Mersin, Ankara ve Trabzon’da yapılacak. Türkiye’nin keçi, koyun ve inek peynirlerinin tanıtılacağı Festival’de çocuklar için de yarışmalar yapılacak, stantlar açılacak” dedi. Süt ürünlerinin tüketiminin çok önemli olduğunu söyleyen Güldal, Türk halkının süt ürünlerini en çok peynir ve yoğurt olarak tükettiğini belirtti.Tarım Art Organizasyon Yetkilisi Kudret Çiçekçi de “Bu festival ile hem üretici hem tüketici bir araya getirilecek. Festivale katılanlar adını duymadıkları çok farklı Anadolu peynirlerini tatma imkanı bulacak” diye konuştu. Peynir Festivali Etkinlikleri Üniversitelerin güzel sanatlar fakülteleri ile işbirili ile peynir kalıplarından heykeller yapılarak, festival boyunca sergilenmesi planlanıyor. Ayrıca, çok kısa bir eğitim ile katılımcılarında gerçekleştirecekleri heykel yapım atölye çalışmaları yapılacak. Ödüllü ‘Peynirli Tatlar Yarışması’ Ulusal kanallarda yayınlanan gurme ve yemek programlarının yapımcı ve sunucuları organizasyona davet edileerek, içerisinde peynir kullanılan tatlı tuzlu yemek yarışması planlanıyor. Yapılacak olan yemek yarışmalarının jürileri içerisinde üniversitelerin gastronomi bölümlerinden uzmanlar bulunacak. Peynir fotoğraf yarışması Profesyonel fotoğrafçılar tarafından çekilen peynir yapım ve sunumlarına dair fotoğrafların etkinlik alanlarında sergilenmesi ve en beğenilenlerin etkinlikler sonrasında ödüllendirilmesi gerçekleştirilecek. Özellikle çocukların ilgisini çekmek üzere farklı şekillerde ve renklerde peynir kostümleri ile yapılacak animasyonlar planlanmaktadır. Ayrıca çocuk ve yetişkinlere yönelik etkinlik alanlarında ödüllü yarışmalar yapılacak. Sal ça Ç eşitl eri, K onser ve, Mar melat ve Turş u ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği GÜNDEM 7 KOOPERATİF Üreticilerimiz Doğal Düşman Böceklerin Farkında Mı? »»Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Sizler ile bu sayıda tarımda yaşanan büyük bir sorun olan yaşlılık konusunu paylaşmak istiyorum. »»Günümüzde tarımsal üretim alanlarında, yoğun şekilde kullanılan kimyasal ilaçların farklı olumsuz etkileri bulunmaktadır. Oysa Bitki Koruma alanında kimyasal mücadele dışında kullanılan diğer mücadele yöntemleri çevre ve insan sağlığı açısından özel bir öneme sahiptir. AB’de Genç Çiftçilerin Kooperatifleri Hızla yaygınlaşan kitle iletişim araçları şam seviyesi elde etmek için üretime ve ulaşım olanakları hepimizi etkidevam edecek gençlere özel bir şans liyor. Artık çiftçi ailesinde özelikle vermek. Gelecek nesillerin gıda ihtiyagenç bireylerin beklentileri gittikçe cını garanti altına almak isteyen ülkeartıyor. İstediklerini ne kadar basler için bu gayet akılcı bir yol.. tırmaya çalışsalar da her gün en AB’de, Avrupa’nın gelecek nesil çiftçiazından televizyondan gördükleri lerinin sesi olarak nitelendirilen resdünya onları cezp ediyor. Arzuladıkmi bir örgüt bulunuyor. Avrupa Genç Dr. Erhan EKMEN ları dünyaya ulaşmak için yaptıkları Çiftçiler Konseyi (CEJA - the Europeüretimden elde ettikleri gelir eskisi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı an Council of Young Farmers) olarak gibi yeterli olmayınca çareyi büyük Tarım Reformu Genel Müdürlüğü adlandırılan bu üst örgüt 1958 yılında şehirlere göç etmekte buluyorlar. Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Roma’da kurulmuş. O günden sonra Tarımdan elde edebilecekleri gelirin Projeler ve Dış İlişkiler birçok seminer, konferans, çalışma hayal ettikleri yaşam seviyesine yetÇalışma Grubu Sorumlusu ziyareti, rapor yazımı ve AB Komisyomesi için büyük miktarda yatırım ve nuna kadar çeşitli seviyelerde temsil destek gerekiyor. Bu sağlanmadığı sürece, gençler tagörevlerinde bulunma görevlerinde önemli işler barımdan uzaklaşıyor. Bu nedenle ister gelişmiş, ister geri şarmışlar. Örneğin üye ülkeler arası kısa süreli çalışma kalmış ülke olsun, neredeyse bütün ülkelerde tarım ziyaretleri ile işbirliği olanaklarının arttırılmasını sağlasektöründe çalışan nüfus gittikçe yaşlanıyor. Gelişmiş mışlardır. Ayrıca toplumda tarımın tanıtılmasına yöneülkelerde örneğin 27 AB ülkesinde 35 yaşın altındaki lik büyük kampanyalar yürütmüşlerdir. Bunlardan en çiftçilerin oranı sadece % 6’ya inmiş durumda. Buna önemlisi bizdeki okul sütü benzeri okul meyvesi prograkarşın 65 yaşın üstünde bu oran % 34’e çıkıyor. Çiftçimının AB’de uygulanmasını sağlamışlardır. lerin yarıdan fazlası 55 yaşın üstünde bulunuyor. CEJA, genç ve yenilikçi bir tarım sektörünün oluşması Tarım sektöründe ilerlemek için genç çiftçilerin iyi çalışma ve yaşam için genç çiftçilerin mutlak koşullarına sahip olacakları çiftlikleri kurmalarını teşvik etmeyi amaçlamaktasurette tarımsal üretiminde dır. Bu amacın gerçekleşmesi için 27 AB kalmaları şart. üyesi ülkede genç çiftçiler ile Avrupalı Çünkü yaşlı çiftçiler gençler kadar karar vericiler arasında iletişim ve dibaşarılı olamıyorlar. Bu konuda genç yalog için bir köprü görevi görmektedir. çiftçilerin, yaşlılara göre daha iyi olMerkezi Brüksel’de bulunan bu 55 yıllık duklarını gösteren AB istatistikleri örgüt, AB’nin kooperatifçilik alanındaki bulunuyor Buna göre, genç çiftçiler çatı teşkilatı olan COPA-COGECA’nın bir tarımsal alanlarını %37 daha fazla işleparçasıdır. Aynı zamanda Dünya Çiftçiler yebildikleri, yıllık çalışma kapasiteleriÖrgütü (WFO), Birleşmiş Milletler Tarım nin % 26 daha yükseğe ulaştığı, ekonove Gıda Örgüt (FAO) ve Orta Avrupa Kırmik potansiyellerinin de % 40 daha iyi sal Gençlik Merkezi (CERYC) gibi örgütolduğu görülüyor. Çünkü işgücü fazlalerin üyesidir. Hem AB içinde hem de dünya çapında lığının yanı sıra genç çiftçiler yeni metotlara ve teknoönemli bir pozisyona sahiptir. lojiye daha açıklar ve yeni yatırımlara karşı istekliler. CEJA, 21. yüzyılın sorunları olarak nitelendirdiği çevre Gıda güvenliğine ilişkin yayımlanan bir raporda AB’de sorunu ve gıda güvenliği tehdidi ile ilgili problemlerin 2020 yılına kadar 4,5 milyon çiftçinin emekli olacağı ve çözümünde geleceğin genç, yenilikçi ve çevreye duyarlı bu durumun bir saatli bomba olduğu bildiriliyor. Bütün çiftçilerinin önemli rol oynayacağına inanmaktadır. Bu bu istatistikler, genç çiftçilerin sektör için neden gerekli nedenle politika belirleyiciler ve toplum gözünde genç olduklarını gösteriyor çiftçilere yönelik yarattıkları farkındalığın sonucunda yeniden belirlenen Avrupa Birliği Ortak Tarım PolitiAB bu tehlikenin farkına varmış ve özel kası kapsamında öncelikle genç çiftçilere yönelik destedbirler almış. AB Ortak Tarım Politikası teklerin verilmesine neden olmuşlardır. altında “AB Kırsal Kalkınma Politikası kapsamında Genç Çiftçiler” ile ilgili çalışmaları, 112 nolu “Genç Çiftçilerin Oluşturulması” tedbiri ile sürdürüyor. Bu tedbire yönelik olarak Genç Çiftçiler Paketi adı verilen bir fondan kaynak aktarılıyor. Genç çiftçilere yönelik prim, teşvik, sübvansiyonlu faiz oranlarına sahip kredi gibi uygulamalar bulunuyor. Genç nesili tarımda tutmak için 40.000 Avroluk tek prim veya sağlık kontrolünden geçtikten sonra 55.000 Avro’dan 70.000 Avro’ya kadar destek veriliyor. Bu tedbirden faydalanabilmek, çiftçinin 40 yaşından küçük olması, yeterli mesleki yetenek ve yeterliliğe sahip olduğunu ispatlaması, kendi tarım işletmesini kuruyor olması ve tarım faaliyetlerini geliştirmek üzere bir iş planı sunması gerekmektedir. Şartlar dikkate alındığı zaman tek bir hedefin olduğu ortaya çıkıyor. İyi bir ya- AB’de üye ülkelerden CEJA’ya katılan genç çiftçi kooperatifler, genç çiftçilere yönelik desteklerin uygulanmasında görev almakta ve kooperatifçiliğin gençler arasında yaygınlaşmasını sağlamaktadırlar. Ülkemizde sizler de kooperatifinizin gelecekte mevcudiyetini koruması için kooperatifler içinde hem ortaklıkta ve hem de yönetimde gençlerin katılımının artırmak zorundasınız. Genç çiftçilerin kooperatiflerde yer almaları aynı zamanda ülke tarımının geleceği için önemli bir sigorta durumundadır. Bu nedenle gençlerimizin kooperatifler aracılığıyla tarımda tutulabildiği bir sistemi geliştirmek hepimizin öncelikli görevlerinden biri olmalıdır. Bu mücadele yöntemleri arasında kültürel önlemler, fiziksel mücadele, biyoteknik savaşım yöntemleri, biyolojik mücadele yer almaktadır. Biyolojik mücadele de kullanılan doğal düşman böcekler (parazitoit ve predatörler) zaten doğada kendiliğinden var olan canlı etmenlerdir. Yani bu doğal düşman böcekler zararlılar üzerinde doğal bir baskı unsurudurlar. Biyolojik mücadele’de doğal düşman böceklerin etkinliklerinin arttırılması ve zararlı böceklere karşı kullanılması için üç temel yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerden ilki doğal düşman böceklerin bulundukları ortamda korunması ve etkinliklerinin arttırılmasıdır. Örneğin parazitoit ve predatör erginlerine bulundukları ortamda, şekerli su gibi ek besin verilmesi son derece önemlidir. Sağlanan bu ek besin sayesinde parazitoit ve predatörlerin yaşam süreleri artabilecektir. Yaşam süresi artan bu faydalı böcekler, daha fazla zararlı böcek üzerinde etkili olabilecektir. İkinci yöntem ise parazitoit ve predatörlerin yurt dışından ithal edilip sözkonusu zararlı böcekler üzerinde kullanılmasıdır. Hedef alınan zararlı böceğin doğal düşmanını eğer elimizde yoksa etkin doğal düşman böceği yurt dışından getirip zararlı böceği baskı altına almak mümkündür. Yurt dışında birçok parazitoit ve predatör üretilip farklı firmalar tarafından satışa sunulmaktadır. Ülkemizde de bu sektör yeni yeni gelişmeye başlamıştır, doğal düşman böceklerin satışını yapan firmalar bulunmaktadır. Yalnız bu firmaların satışını yaptığı parazitoit ve predatörlerin üretimi ülkemizde yapılmamakta, yurt dışından getirilip burada satılmaktadır. Üçüncü ve son yöntem ise doğal düşman böceklerin laboratuvar koşullarında kitle halinde üretilip uygun zamanda zararlı böceğin bulunduğu alanlara salım yapılmasıdır. A.Ü. Ziraat Fakültesi Böcek Üretim Merkezinde dört farklı parazitoitin ve bir predatörün (Chelonus oculator, Venturia canescens, Bracon hebetor, Trichogramma pintoi, Anthocoris nemoralis) laboratuarda üretimi uzun yıllardır yapılmaktadır. Bu faydalı böceklerin kitle üretimleri için alt yapı oluşturulmuş durumdadır. Burada önemli bir konuda parazitoit ve predatörleri, zararlı böceklerden ayırt edebilmektedir. Maalesef üreticilerimiz birçok fay- Ayşen DÜNDAR Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü 3. Sınıf Öğrencisi dalı böceği tanımadığı için, onları da zararlı böcek zannederek kimyasal ilaçlarla öldürmektedir. Bunun en çarpıcı örneğini önemli bir yaprak biti predatörü olan olan uğur böceğinin larva ve yumurtalarında yaşamaktayız. Uğur böceğinin larvası ergin uğur böceğine hiç benzememektedir. (Şekil 1) Dolayısıyla üreticilerimiz tarafından zararlı böcek zannedilerek kimyasal ilaçlarla öldürülmektedir. Benzer şekilde yumurtaları da patateslerin önemli bir zararlısı olan patates böceğinin yumurtalarıyla karıştırılmakta ve yumurtalar ezilerek öldürülmektedir (Şekil2). Şekil 2 Ayrıca uğur böceğinin pupalarının da tanındığı söylenemez (Şekil 3) Üreticilerimizin parazitoitleri de zararlı böceklerden ayırt edemedikleri bilinmektedir. Ancak yurt dışındaki üreticiler doğal düşman böcekleri ayırt etme ve onları zararlılara karşı kullanma konusunda daha bilinçlidirler ve biyolojik mücadele uygulamalarını başarıyla gerçekleştirmektedirler. Ülkemiz üreticileri için gerek üniversitelerdeki gerekse Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndaki bitki koruma uzmanlarına önemli görev düşmektedir. Düzenlenecek farklı eğitim seminerleriyle üreticilerimizde biyolojik mücadele ve doğal düşman böcek farkındalığı yaratılabileceği kanısındayım. Ayrıca son yıllarda bakanlığımızın biyolojik mücadeleye verdiği destekler de üreticilerimiz arasında biyolojik mücadelenin uygulamalarının yaygınlaşmasına büyük katkı sağlayacaktır. www.marking.com.tr teknolojidegisimyenilikbilgiçözümfaydastratejigelecekeglenceodaktasarımdeger Şekil 1 Şekil 3 8 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM “Dikili Satış Uygulamasını Doğru Bulmak Mümkün Değil” »»Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın Dikili Satış Uygulamasını sosyal barışı zedeleyecek bir yaklaşım olarak değerlendiren, Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı ve Or-Koop Eğitim ve Örgütlenmeden sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Erol Akar ile Ormancılığı, orman kooperatiflerini ve orman köylüsünün son durumunu konuştuk. Röportaj: Emel TUĞRUL Köy-Koop Haber- Ülkemizin orman varlığı ile ilgili genel bir bilgi verebilirmisiniz? Erol Akar - Ülkemizin 21,7 milyon hektar orman varlığı olup yaklaşık 7 milyon kişi orman içi veya orman kenarı köylerde yaşamaktadır. Orman alanlarının %99 unun üzerindeki kısmı devlet mülkiyetinde olup, koruma, yönetim ve faydalanmanın düzenlenmesi görev ve yetkisi Devlet Orman Teşkilatı’na verilmiştir. Anayasamızın 169 ve 170. Maddeleri ormanların ve orman köylüsünün korunmasını, geliştirilmesini ve kalkındırılması için gerekli çalışmaların yapılması zorunluluğunu güvence altına almıştır. Umarım Yeni yapılacak Anayasa değişikliğinde de bu kazanılmış haklar dikkate alınır. K.K.- Orman köylüsünün genel durumu ve ülke ekonomisindeki fonksiyonu nasıl gelişmektedir? E.A.- Gelişmiş ülkelerde olmayan fakat ülkemizin bir gerçeği olan bir orman köylüsü profili vardır. Bu profil yıllardan bu tarafa da çok değişmemiştir. Hala Gayri safi milli hâsıladan en az payı alan, en az toprağa sahip, tarımsal üretim olanakları çok sınırlı, şehirlerden uzak yaşayan ve ülkenin vermiş olduğu eğitim, sağlık vb. hizmetlerden en az yararlanan, okuma yazma oranı ülke geneline göre düşük olup geçimi ağırlıklı olarak ormana dayalıdır. köylüsü, en zor doğa koşul‘Dikili Satışı’ Orman larında, yetersiz ekipmanla her türlü ormandaki üretimi sosyal güvenceden yoksun, geleneksel bilgiyle ve yeterince artırılamayan ücözelleştirmek diğer retlerle, ormanların % 70 ine yakın bir bakım ve üretimini gerçekbir ifade ile ormanda kısmının leştirmekte, dolayısıyla Ülke ekonobelirlenmiş bir alanı misine ciddi katkı sağlamaktadır. K.K.- Orman üretiminde koopedikili olarak ulusal ratiflerin rolü ve örgütlenme yapıhakkında bilgi verebilirmisiniz? veya uluslararası sı E.A.- 1970 li yıllarda Orman işletfirmalara satmak meleri ormanda üretim veya bakım yaptıracağı zaman, orman muhafaza anlamı taşımaktadır. memurlarını ve orman bölge şeflerini köylere göndererek kesim dağıtır Dikili satışın yaklaşık daha sonra orman veznedarları gidip kesim yapan köylülere istih7 milyon civarındaki ormanda kaklarını dağıtırlardı. Orman köylüsünün Daha sonra Orman teşkilatımızın öncülüğü ile ve yasal alt yapısı da hazırlaiçinde yaşadığı narak orman köylüsünün örgütlenmeadına önemli çalışmalar yapılmış ve ormanlardan siorman kooperatifleri kurdurulmuştur. yararlanmasını O dönemlerde, Kooperatiflerin kurdurulmasındaki temel amaç, Ormandaengelleyen, Orman ki üretim ve bakımın bir tüzel kişilik alınarak yaptırılmasının yaköylüsünün örgütlü muhatap nında, bölgesel kalkınmayı sağlamak, yapısına zarar veren, yerinde istihdam yaratmak ve küçük çaplıda olsa yerel sanayinin gelişmesiYerel ekonomileri ne katkı sağlamak, temel hedef olarak görülmüştü. Devlet ormanlarından zafiyete uğratan, Orman İdaresince kesilmesine karar dikili ağaçların kesme, sürütEkolojik değerlere verilen me ve taşıma işlerini orman köylülezarar veren, Kaçak rinin veya onların kurduğu Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri yapmakta, kesimi teşvik eden Vahidi fiyat sistemi ile (Birim Fiyat) ücretleri belirlenmektedir. bir uygulama olduğu Ülkemizde özellikle 1980 yılından gerçektir. sonra kooperatifçiliğimiz önemli derecede hasar görmüş ve 2000 li yılAyrıca ların başına kadar bölge ve merkez düzeyinde örgütlenmesini tamamlakooperatiflerimizi yamamış ve orman üretimi yapan kooperatiflerimiz köylerde yalnız başlataşeronlaştırmaya rına kalmıştır. götüren bir uygulama Or-koop Merkez Birliği 1997 yılında kuruluşunu gerçekleştirmiş, ancak bu olarak görüyorum. tarihten sonra orman köylüsü ve koo- peratifleri üst düzeyde temsil kabiliyetine kavuşmuştur. K.K.- Orman üretimi yapan tarımsal kalkınma kooperatiflerine yasa ile ne gibi haklar verilmiştir? E.A. - Orman Kanununun 40. Maddesi ile üretim işlerinin yapılmasında Kooperatiflere öncelik verilmektedir. Aynı yasanın 34. Maddesi gereğince, istihsal edilerek son depoya taşınan kerestelik tomrukların %25 inin, ilgili Orman Bölge Müdürlüğünün son açık artırmalı satış ortalamasından % 20 düşülerek tespit edilecek bedel ile bu işi yapan kooperatiflere satılması hükme bağlanmıştır. Aslında kooperatiflere verilen % 25 haklarıda anlamını kaybetmiştir. Piyasa şartları dikkate alındığında enval satışlarında sıkıntılarla karşılaşılmaktadır. Hatta kooperatifleri şaibe altına sokmuştur. Bu hakların enval olarak verilmesi yerine ücrete ek olarak belirlenecek bir oranda ilave bir bedel ödenmesi daha uygun olacaktır. Aslında bu konuda Orman Genel Müdürlüğü ve ORKOOP Merkez Birliği arasında mutabakat sağlanmış durumdadır. Bu konuda sadece yasal düzenleme gerekmektedir. Diğer taraftan, kooperatifin hakkını mal olarak almak istememesi halinde mevzuat gereği bedel farkı olarak alması da mümkündür. Ancak uygulamada genel olarak bedel farkı çıkmamakta veya çok düşük miktarlarda çıkmaktadır. K.K.- Orman üretimi yapan kooperatiflerin kredi olanakları nelerdir. Bu konuda hangi sorunlarla karşılaşılıyor? E.A.- Orman üretimi yapan kooperatiflerin tarımsal kalkınma kooperatifi statüsü gereği kooperatiflere Bakanlıkların ve diğer finans kuruluşlarının sağladığı kredi ve hibe olanaklarından yararlandırılması mümkündür. Ancak geçmişten bu tarafa orman içi veya orman kenarı köylerde kurulu bulunan kooperatiflere özellikle Orköy’ ün destek ve kredisi söz konusu olmuştur. Orköy’ün asli amacının da zaten orman köylüsünü ve kooperatiflerini desteklemek olarak nitelendirilebilir. Orman köylüsünün ekonomik ve sosyal gelişimini sağlamak amaçlı kurulmuş bulunan Orköy’ ün kuruluşundan bu yana yaptığı hizmetler sağladığı birikim ve deneyim kurumsal gelişimin önemli bir örneğidir. Ancak yasa ile öngörülen ödenek hiçbir zaman ayrılmamış ve beklenen hizmetler alınamamıştır. Orköy kredilerinde Bireysel kredilere öncelik verilmiş, Bu durumda; Bölgesel kalkınma sağlanamamış, Üretimde Pazar potansiyeli yaratılamamış, Hizmetin götürülme maliyeti daha yüksek olmuştur. Kredilendirmelerin yetersizliğinde, kooperatif yapıların küçüklüğü, kurumsal kimlik kazanamaması ve öz kaynak yetersizliği de önemli rol oynamaktadır. K.K.- Orman üretimi yapan kooperatif ortaklarına yönelik ne tür eğitimler gerçekleştirilmektedir? E.A.- Orman üretiminde geleneksel üretim şekli sürdürülmektedir. Ülkemizde orman işçiliğinin bir meslek olduğu ve bu işin eğitimini alan, sertifikasyonu sağlanmış kişiler tarafından yapılması gerekliliğine inanıyoruz. Bu nedenle; Merkez ve Bölge Birlikleri olarak bu tür eğitimleri son derece önemsiyoruz. Bu eğitimlere devam edilmektedir. Örneğin Kastamonu Birlik olarak bu güne kadar 740 kooperatif ortağımızın yasal sertifikasyonu sağlanmıştır. ORKOOP Merkez Birliği olarak Ülkemizdeki belli bölgelerdeki kooperatif ortaklarına yönelik olarak Gıda tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile müşterek yaklaşık dokuz milyon Euro tutarında Çiftçi Örgütlerinin Kurumsal Güçlendirilmesi Projesi (IRFO) uygulanmıştır. Yine ORKOOP ve Kastamonu Birliği müşterek olarak 1.Ulusal Ormancılık Kooperatifleri Sempozyumunu gerçekleştirmiştir. K.K.- Son zamanlarda dikili satışla ilgili sorunlar sıkça dile getirilmektedir. Anlaşılıyor ki uygulama önemli tepkiler almaktadır. Bu konudaki görüş ve düşünceleriniz nelerdir? E.A. - Son yıllarda orman üretimi ile ilgili model arayışlarına girilmiş ve dikili satış gündeme getirilmiştir. Dikili satış; ormandaki üretimi özelleştirmek diğer bir ifade ile ormanda belirlenmiş bir alanı dikili olarak ulusal veya uluslararası firmalara satmak anlamı taşımaktadır. Dikili satışın yaklaşık 7 milyon civarındaki Orman köylüsünün içinde yaşadığı ormanlardan yararlanmasını engelleyen, Orman köylüsünün örgütlü yapısına zarar veren, Yerel ekonomileri zafiyete uğratan, Ekolojik değerlere zarar veren, Kaçak kesimi teşvik eden bir uygulama olduğu gerçektir. Ayrıca kooperatiflerimizi taşeronlaştırmaya götüren bir uygulama olarak görüyorum. Orman ve Su İşleri Bakanlığının bu uygulamasını doğru bulmak mümkün olmadığı gibi, sosyal barışı zedeleyecek bir yaklaşım olarak da değerlendirilmelidir. Çünkü Ülkemiz geçmiş yıllarda bu uygulamanın acı sonuçlarını yaşamış ve ormanlarımız talan edilme noktasına getirilmiştir. 1950 li yıllarda Sinop Çangal Ormanları Uluslararası bir şirkete dikili kesim olarak verilmiş, görülmüş ki ormanlar talan ediliyor, şirkete işi bıraktırmak o dönemde önemli bir sorun olmuştur. Diğer taraftan, doğal bir zenginliğimiz olan ormanlara sadece ekonomik değer olarak bakmak da son derece yanlış bir bakış açısıdır. Hala devlet içinde devlet zihniyetiyle hareket eden orman teşkilatının, artık modern, bilimsel ve ülke gerçekleri ile örtüşen bir bakış açısıyla sosyal barışı zedelemeyen bir yöntemi uygulamak zorunda olduğunu düşünüyorum. K.K.- Bu günkü kooperatifçiliğimizle ilgili düşüncelerinizi de aktarabilir misiniz? E.A.- Kooperatifçiliğimizin iyi bir noktada olduğunu söylemek mümkün değildir. Önemli zafiyetleri oluşmuştur. Hatta yasaların getirdiği öncelikler orman teşkilatını zaman zaman zora sokmaktadır. Ancak İdarenin, karşısında ekonomik faaliyetleri yürütecek yasal bir tüzel kişilik bulma ihtiyacı ve zorunluluğu ortadan kalkmamıştır. Kooperatifçiliğimizin bu gün bulunduğu olumsuz noktanın temel nedenlerinin irdelenmesi gerekir. Denetim mekanizmaları gerçekçi bir şekilde oluşturulamamış, yeterli eğitimi almamış, belirli formasyondan uzak insanlardan bilanço analiz etmesi beklenmiştir. Eğitim ve finans sorunları giderilememiş ve kooperatifçiliğimiz giderek güven kaybetmiştir. Kooperatif yapının düzeltilmesi ve sorunların çözümü içinde hiçbir çaba sarf edilmemiştir. Özellikle orman köylerinde yaşanan göç olgusu, kooperatiflerde giderek iş gücü kaybına ve kooperatiflerin giderek küçülmesine ve arzulanan hizmeti veremez noktasına gelmesine neden olmuştur. Bu nedenle; özellikle orman üretimi yapan kooperatiflerin yeniden yapılandırılması, bazı özendirici tedbirler getirilerek bölge şefliği hatta İşletme Müdürlüğü bazında kooperatiflerin yapılandırılmasının son derece önemli olduğuna inanıyorum. İşgücü olan, sermaye yapısı güçlü, teknik kadrosunu oluşturmuş, profesyonelce yönetilen, kurumsallaşmış kooperatiflerin oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Bununla ilgili tedbirler alınması gerekmektedir. Kooperatiflerin bir ekonomik örgüt olarak değerlendirilmesi, siyasi kuruluşlar olarak değerlendirilmemesi gerekmektedir. Kooperatifler kanununda yapılacağı söylenen düzenlemelerle ilgili hiçbir bilgi sahibi değiliz. Dolayısıyla uygulayıcılar olarak herhangi bir katkımızda olamamaktadır. Kooperatifçilik strateji belgesi ile öngörülen eylem planı adım adım uygulamaya konulmalıdır. ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği GÜNDEM Akıllı “Böcek Mücadele Stratejileri” Yolda! »»Süleyman Demirel Üniversitesi Entomoloji Kulübü tarafından organize edilen konferanslar serisi kapsamında gazetemiz yazarlarından, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Umut Toprak “Entomoloji’den Biyoteknoloji’ye: Böceklerle Mücadele’de Yeni Yaklaşımlar” konulu bir konferans verdi. Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ nde, Üniversite Entomoloji Topluluğu tarafından organize edilen, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Elemanı Dr. Umut Toprak’ın konuşmacı olduğu “Entomoloji’den Biyoteknoloji’ye: Böceklerle Mücadele’de Yeni Yaklaşımlar” konulu konferansta böceklerle mücadelede yeni stratejiler tartışıldı. Çok sayıda öğrenci ve akademisyenin katıldığı etkinlik, Entomoloji Topluluğu Başkanı Sena Çağatay’ın açılış konuşması ile başladı. Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrenci Temsilcisi Yasın Uymaz’ın yaptığı konuşmadan sonra Dr. Umut Toprak’ın konferansına geçildi. Tarım ilaçlarının neden olduğu pek çok olumsuz etkiden dolayı yeni ve çevre dostu mücadele yöntemlerinin geliştirilme zorunluluğuna dikkat çeken Toprak, Moleküler Biyoloji’nin bu bağlamda yepyeni ufuklar açtığını vurguladı. Böceklerle mücadele’de özellikle “Böcek Midesi”nin çok cazip bir hedef yeri olduğunu belirten Toprak, böcek fizyolojisinde önemli görevleri olan pek çok mide genini tanımladıklarını ve bunlardan bazılarının fonksiyonlarını aydınlattıklarını açıkladı. Özellikle insan midesindeki mukozal tabakaya denk gelen “Böcek Peritrofik Matriks”’inin başta mekanik zararlanmalar, patojen istilası ve toksik maddeler olmak üzere pek çok etmene karşı mide epitel hücrelerini koruduğunu ifade eden Toprak, bu yapının içinde yer alan kitin ve proteini üreten genleri bulduklarını ve bu genlerin işleyişinin bozulmasına dayalı stratejilerin oldukça ümitvar olduğuna vurgu yaptı. Bu stratejilerden bir tanesinin bakulovirüs olarak bilinen böcek patojeni virüslerden elde edilen ve rekombinant olarak üretilebilen bazı enzimler olduğunu belirten Toprak, bu enzimlerin peritrofik matriks’in yapısındaki proteinleri parçalayarak, böcek gelişimini bozduğunu ve böceklere karşı bir biyopestisit olarak önemli bir potansiyele sahip olduğunu açıkladı. Diğer çok önemli bir stratejinin ise “RNA interferans” adı verilen gen susturma çalışmaları olduğunu belirten Toprak, RNA interferans ile peritrofik matriks’in yapısındaki proteinleri kodlayan genleri susturduklarını ve bu şekilde böcek sindirim fizyolojisini bozduklarını vurguladı. Toprak, özellikle RNA interferans’ın genlere spesifik oluşu nedeniyle geliştirilen bu stratejinin sadece zararlı böcekleri etkileyeceğini ve dolayısıyla çevre dostu olduğuna vurgu yaptı. Soru-cevap şeklinde pek çok konunun tartışıldığı etkinlik, Entomoloji Topluluğu Danışmanı ve Süleyman Demirel Üniversitesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Ay’ın, Dr. Toprak’a günün anısına sunduğu bir plaket ile son buldu. EPAM'dan Korkutan Küresel Isınma Raporu »»Küresel ısınmanın neden olduğu sıcaklık yüzünden 330 milyon insan sıtma tehlikesiyle karşı karşıya. İstanbul Üniversitesi Ekonomi Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EPAM) ürkütücü bir iklim raporu hazırladı. Rapora göre 2080 yılına kadar yapılan projeksiyonlarda sıcaklığın 2 derece artmasıyla, 270 milyon insanın, 3 derece artmasıyla da 330 milyon insanın sıtma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Beklenen sıcaklık artışı dünya ekosisteminin yüzde 20'sinden daha fazlasının etkilenecek. Kuraklık, orman yangınları artacak. Ölümler Artacak 2003 yılında, Güney ve Batı Avrupa'da sıcaklık dolayısıyla 20 bin kişi hayatını kaybetmişti. Sıcaklık artışıyla birlikte bu sayının artması bekleniyor. Su Kalmayacak Sıcaklığın 2,5 derece artması yaklaşık 3.1 milyar insanın temiz su kaynaklarına ulaşma konusunda risk altında yer alacak. İshal Tehlikesi 50 Milyon İnsan Aç Doç. Dr. Seyhun Doğan özellikle sıtmanın ciddi bir tehlike olarak insanlığın karşısına çıkacağını belirterek "Sıtmanın yanısıra ayrıca, 2030 yılına kadar iklim değişikliği ile birlikte yaşanacak sıcaklık artışıyla beraber, ishal vakalarında yüzde 10'luk bir artış bekleniyor" dedi. Küresel ısınmayla beraber artan ortalama sıcaklıklar, kışların daha ılık geçmesine neden olacak. Örneğin Avrupa'da daha ılık kışlar yaşanacak. 2080 yılına kadar 2.5 derece düzeyinde bir sıcaklık artışı, 50 milyona yakın insanın açlık riski yaşamasına neden olacaktır. Beyin Kanaması Tehlikesi İstanbul Tek nik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen, "Nasıl ki dinozorlar iklim değişikliğine ayak uyduramayarak yok olmuşlarsa küresel ısınma da insanlık için tehdit oluşturuyor" dedi.Şen, Türkiye'de 2010'da yapılan araştırmanın,beyin kanaması sonucu meydana gelen ölüm vakaların aşırı sıcak günlerden sonra meydana geldiğini söyledi. Artan sıcaklıklarla birlikte ağaçlar, za rarlı böcekler karşısında savunma mekanizmalarını kullanamayacak. Çoğalan zararlı böcek sayısı, orman sağlığınıolumsuz etkileyecek. Örneğin, 1993-2000 yılları arasında Alaska'da 930.810 hektar orman alanı zararlı böcekler tarafından istila edilmiş, aynı üre içinde yılda 30 milyon ağaç bu nedenle kaybedilmişti. 9 Gebe İneğimi Nasıl Beslerim? »»Bu sorunun cevabını verebilmek için öncelikle ineğin gebeliğinin hangi döneminde olduğunu bilmemiz gerekir. Zira, inek gebeliğinin her döneminde aynı şekilde beslenemez. Süt sığırı yetiştiriciliğinde hedef, her inekten yılda 1 yavru almak ise, hayvanların doğru, dengeli ve yeterli seviyede beslenmelerini sağlamak zorunlu bir koşuldur. Süt sığırı rasyonlarının hazırlanmasında, hayvanın canlı ağırlığı, süt verim düzeyi ve süt yağ içeriğine göre hesaplanan ihtiyaç düzeyleri kullanılmaktadır. Gebe ineklerin beslenmesinde de besin maddesi ihtiyaçlarının belirlenmesi için bu 3 faktörün bilinmesi gereklidir, çünkü gebe olan hayvan aynı zamanda süt vermeye devam etmektedir. Farklılık, ineklerin sağımdan çıkarıldığı, aynı zamanda gebeliğin son 2 ayı olan kuru dönemde ortaya çıkmaktadır. Ancak gebe ineklerin beslenmesinden önce, süt ineklerinin beslenmesinde kullanılan ve sıklıkla karşılaştığımız bazı terimler hakkında bilgi vermenin doğru olacağını düşünüyorum. Geviş getiren hayvanlar (ruminant), tek (basit) mideli hayvanlara göre (kümes kanatlıları, deve kuşu, at gibi) oldukça farklı bir mide yapısına sahiptirler. Ruminant midesi 4 bölmeli bir yapı gösterir ve bunlardan ilk 3 bölme (rumen=işkembe, retikulum=börkenek, omasum=kırkbayır) ön mide bölmeleri; 4. bölme ise abomasum=şirden olarak adlandırılmaktadır. Abomasum, tek mideli hayvanların midesine karşılık geldiğinden “gerçek mide” olarak da tanımlanmaktadır. Rumen hayvanın sol tarafında, karın boşluğunun yarısını kaplar ve sadece hacim olarak değil görev olarak da oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Rumen, hayvan tarafından tüketilen bitkisel materyalin mikrobiyal sindirimi için uzun bir süre alıkonulduğu ve mikroorganizmaların gelişip çoğalabildiği bir ortamdır. Burada bahsedilen mikroorganizmalar, ruminantların sindirim sisteminde rol alan ve sindirimin büyük bir kısmını gerçekleştiren başrol oyuncularıdır. Başrol oyuncusu olarak nitelendirdim, çünkü rumen mikroorganizmaları olmasa ruminantların diğer çiftlik hayvanlarından farkı kalmazdı. Rumen mikroorganizmaları içinde en önemli grubu selüloz (lif) parçalayanlar oluşturmaktadır. Süt sığırları için ise lif; kuru madde tüketimi, normal rumen fermantasyonu, optimum çiğneme aktivitesi (ruminasyon=geviş getirme) ve süt yağ oranının sürdürülebilmesi için elzemdir. Rumende bulunan mikroorganizmaların çeşitleri ve sayısı, hayvana verilen yemlere göre değişiklik gösterir. Örneğin, kaba yemlerle fazla miktarda beslenen hayvanlarda selüloz sindiren bakteriler fazla miktarda bulunurken, tahıllarca zengin beslenenlerde nişasta sindirenler daha fazla bulunurlar. Yani aslında sevgili hocam Doç. Dr. Şafak Pulatsü’nün de söylediği gibi “Ruminant beslemek demek aslında milyarlarca rumen mikroorganizmasını gereği gibi beslemek demektir”. Sağlıklı bir ineğin rumeninde bulunan mikroorganizmalar, kendi aralarında kusursuz bir dengede çalışırlar ancak rumen ortamındaki ani değişikliklere çok hassastırlar. Bu nedenle ruminant yemlerinde ani yem değişikliği yapmaktan kaçınılmalıdır. Özelikle rasyonun kabayem/yoğunyem oranında değişiklik yapılacaksa, hayvanlar yeme yavaş yavaş alıştırılarak geçiş yapılmalıdır. Ruminantlar temelde kuru madde (KM) esasına göre beslenmektedirler. Yani inek, koyun, keçi, manda gibi hayvanların bir gün boyunca tüketebilecekleri yem miktarı, tüketebilecekleri KM miktarı üzerinden hesaplanır. Yem yeme kapasitesi = KM tüketim kapasitesi KM, yemde bulunan suyun tamamı uçurulduktan sonra geriye kalan kısmıdır. Yani su dışında kalan diğer tüm besin maddeleri KM içerisinde bulunurlar. Taze yeşil yemler, soldurulmuş yeşil yemler ve silajlar yüksek miktarda su, düşük miktarda KM içerirken, sap ve samanlar, kurutulmuş otlar, tahıllar ve küspeler düşük su yüksek KM içeriğine sahiptirler. Rakamsal olarak belirtmek gerekir- Dr. Neşe Nuray TOPRAK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü se, sap, saman, küspeler (soya küspesi, ayçiçeği tohumu küspesi, pamuk tohumu küspesi gibi) ve tahıllar (mısır, buğday, arpa, tritikale gibi) ortalama olarak % 88-92 arasında, taze yeşil yemler % 15-25, silaj % 25-35, yaş şeker pancarı posası % 10-12, şeker pancarı baş ve yaprakları % 17-22, kuru şeker pancarı posası % 90-92 oranında KM içerirler. Örneğin 500 kg canlı ağırlığında bir süt ineğinin 1 günde tüketmesi gereken yaşama payı KM ihtiyacı: Ortalama olarak canlı ağırlığı % 2-2.5’i olarak hesaplanır. Yani ineğin 10-12.5 kg yem kuru maddesi tüketmesi gereklidir. Peki inek bu kadar KM’yi 1 gün içinde ne kadar kuru yonca otu yiyerek karşılayabilir? Bunun hesabı ise, “10/0.85 (kuru yonca otunun KM içeriği) = 11.11 kg kuru yonca otu” şeklinde yapılmaktadır. Elbette, hangi dönemde olursa olsun süt ineklerinin beslenmesinde tek başına KM hesabı yapmak yeterli olmayacaktır. Burada önemli olan ineğin ihtiyacı olan enerji, protein ve mineraller gibi besin maddelerinin hesaplanan KM miktarı içinde gün içinde hayvana yedirilmesini sağlamaktır. Sağlıklı bir inek yaşama payı seviyesinde dahi beslenirken günde 5-7 litre süt verebilme kapasitesine sahiptir. Bu yüzden ineğe yedirilen rasyonların dengeli, yeterli ve ekonomik olması hem hayvan sağlığı hem de üretimi gerçekleştiren yetiştirici açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Gelelim süt ineklerinin beslenmesinde sıklıkla rastladığımız diğer bazı terim ve tanımlara Yaşama ve Verim Payı: Tüm çiftlik hayvanları vücut fonksiyonlarını (sindirim, solunum, boşaltım gibi) yerine getirmek ve bunları devam ettirmek ayrıca vücut sıcaklığının korunması ve verim verebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. İşte, hayvanların vücut sıcaklığının korunması ve zaruri fonksiyonlar için harcadıkları enerji yaşama payı, canlı ağırlık artışı (besi) ve süt verimi gibi verime dönüştürdükleri enerji ise verim payı olarak adlandırılır. Kaba Yem: Özellikle ruminantların beslenmesinde kullanılan ve kuru maddesinde en az % 16-18 ham selüloz içeren bitkisel kökenli yemlerdir. Kesif Karma Yem: Hayvanların özellikle enerji, protein ve diğer besin maddeleri yönünden ihtiyaçlarını dengelemek amacıyla organik maddece zengin ve sindirilme oranı yüksek belirli formulasyonlara göre yem fabrikaları tarafından üretilen karma yemlerdir. Karma Yem: Çeşitli yem hammaddelerinin ve yemlerin norm veya standardına uygun şekilde karıştırılması ile elde edilen yemler olup bu yemler aşağıda tanımlanan tüm yem gruplarını kapsar. Tam Yem: Bileşimleri itibariyle, hayvanların günlük beslenme ihtiyacını tek başına karşılayan yemlerdir. Rasyon: Hayvanların bir günde tüketebileceği yem kuru maddesi içerisinde, hayvanın ihtiyaç duyacağı yaşama ve verim payı besin maddelerini karşılayacak şekilde hayvan besleme bilimine uygun olarak düzenlenen yem karışımıdır. Gebeliğinin ilk döneminde olan süt ineklerinin beslenmesi hakkında yazacağım yazıyı gelecek ay yayınlanacak sayımızda bulabilirsiniz. 10 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ “Türkiye’nin Tohumluk Dış Ticaret Açığı Azalıyor” Röportaj: Ayhan ELMALIPINAR »»Bitkisel üretimin en önemli girdilerinden olan tohum üzerinde; son yıllarda gelişmiş ülkeler tarafından ağırlık verilen araştırma ve geliştirme çalışmaları sonucunda, tohumculuk teknolojisi hızla değişti. Yeni teknolojilerin çiftçilerin kullanımına sunulması; tarımsal üretimi, kaliteyi ve tohumculuk sektörünün dünya ticaretindeki önemini kat kat artırdı. Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Gençer ile Türkiye tohum sektörünün son durumunu ve dünya tohum ticaretindeki gelişmeleri konuştuk. Köy-Koop Haber - Sayın başkan, Türkiye Tohumcular Birliği (Türktob) ve Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) hakkında bilgi verir misiniz? Yıldıray Gençer - Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB); 2006 yılı Aralık ayında TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe giren 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu gereğince “tohumculuk sektörünün geliştirilmesi ile sektörde faaliyet gösteren gerçek veya tüzel kişiler arasında mesleki dayanışma sağlayarak mesleki faaliyetleri kolaylaştırmak, tohumculuk faaliyetinde bulunanların ekonomik ve sosyal haklarının korunmasını sağlamak ve mevzuatla verilen görevleri yerine getirmek amacıyla” kurulan tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olup; bünyesinde Bitki Islahçıları Alt Birliği, Fidan Üreticileri Alt Birliği, Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği, Tohum Dağıtıcıları Alt Birliği, Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği, Tohum Yetiştiricileri Alt Birliği ve Fide Üreticileri Alt Birliği yer almaktadır. Kuruluşlarını tamamlayan Alt Birlikler; kendi aralarındaki işbirliği ve dayanışmayı temin etmek, tohumculuk Türkiye 2011 yılında sektörünün geliştirilmesi ile sektörde gösterenler arasında mesleki toplam 118 Milyon faaliyet dayanışmayı sağlamak ve mevzuatla Dolarlık tohumluk verilen görevleri yerine getirmek üzere, tüzel kişiliğe sahip, kamu kurumu ihraç etmiştir. niteliğinde meslek üst kuruluşu olan Türkiye Tohumcular Birliği çatısı alİhracatta bir önceki tında birleşmişlerdir. yıla göre yüzde 10 kadar bir artış söz konusudur. Toplam ihracatın yaklaşık % 81’i tarla, % 19’u ise sebze bitkisi türlerine aittir. Tarla bitkilerinde başlıca ihracat kalemleri ayçiçeği, mısır ve pamuk olup ihracatın yapıldığı başlıca ülkeler ise Rusya, Ukrayna, İtalya, Almanya, Yunanistan ve Azerbaycan’dır. Ayrıca 40’a yakın başka ülkeye ise başta kabak, domates, soğan, hıyar ve patlıcan olmak üzere muhtelif sebze tohumlukları ihraç edilmektedir. Türkiye Tohumcular Birliği, ülkemiz tohumculuk sektörünün kanunla verilmiş yetkilere sahip en üst teşekkülüdür. Tohum Sanayici ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) ise yine 5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu’na göre 2008 yılında oluşturulan kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşudur. Halen TSÜAB’ a üye olan şirketlerin sayısı 550 kadardır. TSÜAB üyeleri tohumculuk sanayisinin farklı aşamalarında ya da tümünde faaliyet gösterir. Tohumculuğun başlıca safhaları bitki ıslahı ve çeşit geliştirme (AR-GE), üretim, işleme, dağıtım ve toptan pazarlamadır. TSÜAB’ın başlıca görevleri arasında, tohumculuk sanayisi ile kamu kurum ve kuruluşları arasında irtibatı sağlamak, üyelerini her türlü platformda temsil etmek ve sanayinin tanıtımını yapmak ve halkla ilişkileri yürütmektir. TSÜAB kurulduğu günden beri bu yöndeki çalışmalarını sürdürmektedir. Bununla beraber son birkaç yıldır üyelere yönelik mesleki eğitim programları, Ziraat Fakültesi öğrencileri için staj organizasyonu ve sektörel tanıtım ve dış ticaret çalışmalarına özel bir önem vermektedir. Bölgesel ve ülkesel sorunların tespiti ve çözümlenmesi için yerel ve tüm Türkiye’yi kapsayan faaliyetler sürekli olarak yapılmaktadır. Gerek uluslar arası mesleki, ticari ve ekonomik ilişkiler gerekse dış ticaret yoluyla Türkiye tohumculuk sanayisi tüm dünyada bilinir duruma gelmiştir. K.K. - Türkiye’nin tohumluk üretiminde geldiği aşama hakkında bilgi verir misiniz? Türkiye’de hangi tohumluklar üretiliyor? Y.G. -Türkiye son 25-30 yıl esnasında, tohumculuk sanayisinde tarihsel bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Bu süre içerisinde, yurt içi sertifikalı ve kaliteli tohumluk kullanım ve üretimi son derece artmıştır. 2002 yılında yaklaşık 150 bin ton olan üretim 2012 yılında yaklaşık 650 bin tona yükselmiştir. Tohumluk üretim ve dağıtımına konu olan yeni bitki çeşitlerinin sayısı artmıştır. Yeni ve üstün bitki çeşitleri, gerek verim gerekse de kalite bakımından, tarımsal üretim için en gerekli teknolojiler konumundadır. Eskiden ülkemizde, ıslah edilmemiş bitki çeşitlerine ait sertifikasız ve kalitesiz tohumlukların kullanılması yaygındı. Bundan dolayı tarımsal ürünlerde verim düşük, kalite yetersiz ve ünformite (yeknesaklık) yetersizdi. Bu gün ülkemiz tarım sektörü çok geniş ölçüde, dünya standartlarına sahip yeni ve üstün bitki çeşitlerini kullanmaktadır. Çiftçilerimiz, en ileri ülkelerin çiftçileri tarafından kullanılan bitki çeşitlerini ve en üstün kaliteli tohumlukları kullanır duruma gelmiştir. Bu husus elde edilen ürünlerin verim, kalite ve maliyetlerini etkilemekte ve bu durumdan başta tüketici, çiftçi ve katma değer zincirinin diğer paydaşları yararlanmaktadır. Şüphesiz en büyük yarar ulusal ekonomiye gitmekte, iç tüketim karşılanmakta ve ihracat yapılması gündeme gelmektedir. Türkiye bu günkü durum itibarıyla ihtiyacı olan tüm tarla ve pek çok sebze bitkisi türlerinde tohumluk üretimi yapabilmektedir. Ayrıca bazı tarla ve sebze bitkilerinde ise önemli oranda tohumluk ihracatı yapmaktadır. Ancak Türkiye aynı zamanda, hem doğrudan mahsul yetiştirme amaçlı hem de tohumluk üretim amaçlı olmak üzere tohumluk ithalatı da yapmaktadır. Bu bağlamda, herhangi bir ülkenin sahip olduğu tohumluk üretim kapasitesinin geniş ölçüde sektörün tarihsel gelişimi, yapılmış olan yatırımların büyüklüğü, ulusal AR-GE ve çeşit (yeni ürün) geliştirme kapasitesi, kurumsal ve fiziksel alt yapı, yetişmiş insan gücü ve sektörel yapı ile ilgili olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Sanayileşmiş ülkelerinki ile karşılaştırıldığı zaman, ülkemizdeki çağdaş tohumculuk çalışmalarının bir hayli yeni olduğu görülür. Tohumculuk yalnızca üretim, işleme ve pazarlama faaliyetlerinden ibaret bir işkolu değildir. Günümüzde tohumculuğun en temel şartı, bilimsel bilgi ve yeni araştırma teknolojilerine dayanan bitki ıslahı ve çeşit geliştirme faaliyetleri yürütülmesidir. Tohumculuğun itici gücü ve motoru yeni bitki çeşitleridir. Her yıl yeni ve üstün yüzlerce bitki çeşidinin çiftçilerin kullanımına sunulması gerekir. Türkiye’de halen 100’e yakın bitki türünde, aktif şekilde tohumluk üretimi yapılan 2-3 bin kadar bitki çeşidi bulunmaktadır ve her yıl bunlara çok sayıda yenileri eklenmektedir. Çiftçi, tüketici, sanayici, hal esnafı ve lojistik talep ve ihtiyaçlarına ve hatta vuku bulacak iklim değişikliklerine cevap verebilmek için devamlı şekilde yeni bitki çeşitlerine ihtiyaç vardır. Bu kadar çok sayıda yeni çeşidin yurt içi AR-GE çalışmalarıyla karşılanamadığı durumlarda, benzer tarım ülkelerinden amaca uygun çeşitlerin getirilmesi ise yoluna gidilmektedir. Halen faal durumda olan 570 kadar tohumculuk şirketimizin ne yazık ki ancak sınırlı bir kısmı kendi imkanlarıyla, kapsamlı ve etkili çeşit geliştirme faaliyeti yürütebilecek durumdadır. Sermaye varlığı, genetik materyal ve eğitimli bitki ıslahçılarının noksanlığı ülkemiz tohumculuğunun AR-GE kapasitesini olumsuz etkilemektedir. Bu konuda ülkemizde mevcut olan özel sektör, kamu imkan ve kaynaklarının işbirliği ve koordinasyon içerisinde harekete geçirilmesi gerekir. K.K. - Türkiye’nin tohumluk dış ticaretinin kompozisyonu ve seviyesi hakkında da bilgi verir misiniz? Mesela, geçen yıl hangi ülkelere ne kadar ihracat yaptık? Özellikle hangi tohumluklar ihraç ediliyor? Geçen yıl kullanılan tohumlukların ne kadarı ithal edildi? Türkiye’nin ithalat yaptığı ülkeler hangileridir? Hangi tohumluklar ithal ediliyor? Y.G.- Türkiye 2011 yılında toplam 118 Milyon Dolarlık tohumluk ihraç etmiştir. İhracatta bir önceki yıla göre yüzde 10 kadar bir artış söz konusudur. Toplam ihracatın yaklaşık % 81’i tarla, % 19’u ise sebze bitkisi türlerine aittir. Tarla bitkilerinde başlıca ihracat kalemleri ayçiçeği, mısır ve pamuk olup ihracatın yapıldığı başlıca ülkeler ise Rusya, Ukrayna, İtalya, Almanya, Yunanistan ve Azerbaycan’dır. Ayrıca 40’a yakın başka ülkeye ise başta kabak, domates, soğan, hıyar ve patlıcan olmak üzere muhtelif sebze tohumlukları ihraç edilmektedir. Sebze tohumluğu ihraç edilen ülkeler arasında Irak, Suriye, B.A. Emirlikleri, İsrail, Hollanda, Fransa, İtalya ve Rusya bulunmaktadır. Tohumluk ihracatı 2002-2011 yılları arasında sürekli artış göstermiş ve yaklaşık 17 Milyon Dolardan, 118 Milyon Dolara çıkmıştır. Bu dönemdeki ihracat artış hızı yılda ortalama 10 Milyon Dolar civarında olmuştur. Tohumluk dış ticaretinin 1980’de serbest bırakılmasından sonra ülkemize tohumluk ithalatı gündeme gelmiş ve yurt içinden sağlanamayan yeni ve üstün bitki çeşitlerine ait anaç ve sertifikalı tohumlukların ithalatı söz konusu olmuştur. Türkiye tohumluk ithalatı 2002-2011 yılları arasında önemli artış göstermiş ve yaklaşık 20 Milyon Dolardan 183 Milyon Dolara çıkmıştır. Bununla beraber son yıllardaki ithalat artış hızı yavaşlamıştır. 2011 yılı içerisinde ithal edilen toplam 183 Milyon Dolar tutarındaki tohumluğun yaklaşık % 57’si sebze bitkileri % 43’ü ise tarla bitkilerine aittir. Sebze tohumları arasında başlıca ithalatı yapılan türler domates (İsrail, Fransa, Çin), hıyar (Hollanda, Şili, Çin), kabak (Çin, Ukrayna, Japonya), biber (Tayland, Çin, İsrail) ve ıspanaktır (Danimarka, Hollanda, Fransa). İthal edilen sebze tohumluklarının hemen, hemen tamamı doğrudan tarımsal üretimde kullanılırken, tarla bitkilerinin önemli bir kısmı ise yurt içi tohumluk üretiminde kullanılmaktadır. Bir başka ifadeyle, ithal edilen tarla bitkisi tohumluklarının bir kısmı doğrudan doğruya ara malı olarak kullanılmakta ve elde edilen son ürün aşamasındaki tohumluklar ise gerek iç gerekse dış pazarlara sevk edilmektedir. Türkiye’nin en çok ithalat yaptığı tarla bitkisi tohumlukları patates, mısır, şeker pancarı, ayçiçeği, çim bitkileri ve bazı yem bitkileridir. ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM İhracat ve ithalat dengesine bakıldığı zaman, son dört yıl içerisinde ithalatın nispeten gerilediği buna karşılık ihracatın ise artma eğilimi içinde olduğu görülmektedir. İhracatın ithalatı karşılama oranı son dört yılda oransal olarak artmıştır. Buna göre 2011 yılında Türkiye’nin tohumluk dış ticaret açığı 65 Milyon Dolar kadar olup ithalat ve ihracat trendleri göz önünde bulundurulduğu zaman bu açığın azalmakta olduğu söylenebilir. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2011 yılında % 65 olmuştur. K.K. -Tohumluk üretiminde dünyadaki durum nedir? Bu alanda söz sahibi olan ülkeler hangileridir? Hangi ülkeler, özellikle hangi ürünlerde uzmanlaşmıştır? Y.G. - Sertifikalı ve kaliteli tohumluk üretim ve kullanımı 1970’lerden sonra bütün dünyada sürekli artış göstermektedir. Bunun sebebi, tohumluğun tarımsal üretim için en önemli bir girdi olmasıdır. Günümüzde tohumluk, eski devirlerle karşılaştırılmayacak şekilde, hayli yüksek bir katma değere sahiptir. Bu bağlamda özellikle AR-GE ve endüstriyel-teknolojik işleme olmak üzere pazarlama ve diğer faaliyetler tohumluğun değerini artıran başlıca aşamalardır. Bununla beraber, katma değerin en yüksek olduğu tohumculuk aşaması AR-GE’dir. Son 40 yılda tohumculuk tamamıyla bilim ve teknoloji esaslı bir iş koluna dönüşmüştür. Bu sebeple, doğrudan kullanım amacıyla, tohumluk ithalatı yapan ülkelerde gözlemlenen en belirgin ve ortak özellik, AR-GE kapasitesi yetersizliğidir. Dünyada her yıl yurt içi ticarete konu olan toplam tohumluk miktarının yaklaşık 45 Milyar Dolar olduğu sanılmaktadır. Bu değer son yıllarda nispeten hızlı bir artış eğilimine girmiştir. Bu hususta başta hızlı nüfus artışı, gelişen ülkelerdeki tüketicilerin daha iyi beslenme isteği, yükselen tarımsal ürün fiyatları ve teknolojik ilerlemeler etkilidir. Tohumluğa olan talebin esas itibarıyla Brezilya, Doğu Avrupa ülkeleri, Hindistan, Çin, Kore ve diğer Güneydoğu Asya ülkeleri gibi yükselen marketlerden kaynaklandığı söylenebilir. Dünya tohumluk üretim ve kullanımında görülen bu artışların arkasındaki temel itici güç, yeni bitki çeşitleri ve tohumluk işleme teknolojilerinin sağladığı teknik ilerleme ve yenileşmedir. Zira son 40-50 yılda ulaşılan tarımsal verim ve üretim artışlarının yarısı tohumluklar üzerinden gelmiştir. Dünya sertifikalı ve kaliteli tohumluk kullanımı ve üretiminde sanayileşmiş ülkeler başı çekmektedir. Dünya tohumluk kullanımında lider ülke ABD’dir. Bunu Çin, Fransa, Brezilya, Hindistan, Japonya, Almanya, İtalya, Hollanda, Arjantin izlemektedir. Bununla beraber tohumluk ihracatında lider konumda olan ülkeler ise sırasıyla Fransa, Hollanda, ABD, Almanya, Macaristan, Şili, İtalya, Danimarka ve Kanada’dır. Tohumluk üretimi, bilimsel ve teknolojik ilerlemeler ile çok yakından ilgilidir. Bu hususta, uygun arazi, iklim ve diğer doğal kaynaklar da önemli olmakla birlikte en büyük etki yeni genetik (çeşit) ve yeni tohumluk teknolojilerden ileri gelmektedir. Bu ise araştırma ve yatırım demektir. Zira yetiştirme-üretim sürecinin toplam katma değere etkisi pek çok bitki türünde hayli sınırlıdır. Bu itibarla, tohumculukta uzmanlaşma –genel olarak- üretim kapasitesine (toprak, iklim, insan gücü) göre değil AR-GE kapasitesine göre şekillenmektedir. Bu açıdan bakıldığı zaman başta ABD, Fransa ve Almanya mısır, ayçiçeği, şeker pancarı gibi tarla bitkileri, Danimarka çim bitkileri buna karşılık Hollanda, ABD, Fransa, İtalya, İspanya, Japonya ve İsrail gibi ülkeler ise sebze çeşitlerinin ıslahında ön plana çıkmışlardır. Mesela ılıman iklim kuşağında yetiştirilen mısır çeşitlerinin büyük bir çoğunluğu ABD, şeker pancarı ve patates çeşitlerinin hemen, hemen tamamı ise Almanya ile Hollanda ve Çim çeşitlerinin önemli bir kısmı ise Danimarka’da ıslah edilmektedir. Bundan dolayı dünyanın en büyük 10 tohumculuk firması ABD, İsviçre, Fransa, Almanya, Danimarka ve Japonya’ya aittir. Sınai mülkiyete konu tohumlukların, dünya ölçeğinde, yaklaşık yarısı büyük ve çok uluslu şirketler tarafından sağlanmaktadır. Bu şirketler hemen, hemen bütün tohumluk kategorileri üzerinde çalışmaktadır ve bunların bazıları aynı zamanda, tarımsal kimyevi madde geliştirme ve üretim işi ile ilgilidir. İlk on tohumculuk firmasının, sınai mülkiyet hakkının söz konusu olduğu bitki tür ve tohumluklarında küresel pazarın yaklaşık % 40 kadarına sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bununla beraber, bu % 40’lık kısmın içerisinde önemli bir pay ise –ülkemizde tarımı yapılmayan- GDO’lu tohumluklara aittir. K.K. - Türkiye tohum sektörünün 2012 yılında ortaya koyduğu performansı değerlendirir misiniz? 2013 yılının sektör açısından nasıl geçeceğini öngörüyorsunuz? Üretim, ihracat ve ithalat rakamlarının ulaşacağı noktayı ve bunu tetikleyecek temel unsurları da beklentileriniz yönünde açıklar mısınız? Y.G. - Türkiye tohumculuk sanayisi son 10 yıldan beri istikrarlı bir büyüme sergilemektedir. Özellikle bazı bitki türlerinde Bakanlık tarafından sağlanmakta olan sertifikalı tohumluk kullanım ve üretim destekleri sanayimize çok önemli katkı ve ivmeler kazandırmıştır. Bunun sonucunda yurt içi buğday, arpa ve patateste tohumluk üretimleri hızlı artışlar göstermiştir. Diğer yandan başta mısır, ayçiçeği ve pamuk olmak üzere ihracata yönelik üretimlerde ise önemli artışlar söz konusudur. Kısaca tohumculuk sanayisi son yıllarda gösterdiği istikrarlı performansı 2012’ de sürdürmüştür. Buna karşılık geçen yıl yaşanan kuraklık tohumluk verimlerini olumsuz etkilemiştir. K.K. - Eklemek istedikleriniz… Y.G. - Tohumculuk sanayisine sağlanan destekler devam ettirilmelidir. Bu bağlamda Türkiye tohumculuğunun en büyük eksik ve ihtiyacının karşılanabilmesi için ulusal AR-GE kapasitesini artırmaya yardım edecek yeni yaklaşım ve modeller geliştirilmelidir. Özel sektörün AR-GE yatırımları doğrudan desteklenmeli, kamu kuruluşları ve araştırma kuruluşları tarafından özel araştırma kuruluşlarına genetik materyal ve ıslah yarı yol materyali sağlanmalıdır. Ziraat fakültelerimizden en az iki tanesi bitki ıslahı ve tohumculuk teknolojileri konusunda uzmanlaşmalı ve özel sektörün bitki ıslahçısı ihtiyacı yurt içi kaynaklardan karşılanabilmelidir. Bütün bu alanlarda söz konusu olmak üzere etkili bir kamu-özel sektör işbirliği ilişkisi geliştirilmelidir. 11 Daegu’da Bir Akşam: Wigglesworth’e Uzanan Tarih Otobüs hareket etmek üzereydi. Yağmur hızını artırmıştı. Daegu’da gün batmış, bir açıp bir kapayan havaya ve muson yağmurlarının aldırış etmez coşkusuna çoktan alışmıştım bile. Ne de olsa Güney Kore’deki Dünya Entomoloji Kongresindeki 3. günümüzü de bitirmek üzereydik! Otobüsün ön koltuğunda kuru bir şekilde keyifle otururken, bir yandan da kongre merkezinden çıkıp yağmurda ıslanmamak için hızla otobüslere binmeye çalışan insanları izliyordum. Önce o kısık sesi duydum, sonra da otobüsün basamaklarında beliriveren, o sesin sahibi 80 yaşlarındaki bastonlu kişiyi... Ayağa kalktım, koluna girdim ve oturmasına yardım ettim. Bu sırada gözüm istemsiz bir şekilde boynunda asılı olan bilgi etiketine takılıvermişti. “Kenneth DaveyKanada York Üniversitesi”… York Üniversitesi’nin Toronto, Ontario’da olduğunu biliyordum. Toronto, eyalete adını veren Ontario Gölü’nün kenarında Kanada’ nın en güzel şehirlerinden birisiydi ama bize uzaktı. Toronto’nun anlamı güzelliğinin ötesinde benim için biraz farklıydı! Toronto benim için, hep Saskatoon’a giderken aktarmaları yaptığım şehir olmasıyla ve devasa “Pearson International Airport”’u ile özdeşleşmişti… “Kenneth Davey” etiketine dalmış şekilde, Toronto-Saskatoon yolculuklarını düşünürken otobüsün hareket ettiğini fark ettim… - Merhaba, benim adım Umut. - Merhaba, ben Ken, Ken Davey. - Saskatoon’da uzun süre kaldım, hiç geldiniz mi oralara? - Tabi ki, sizin o meşhur kışlarınızı iyi bilirim! Orada napıyorsun? - Ben artık orada değilim, Türkiye’ de yaşıyorum ama doktoramı orada yaptım. Cedric Gillott’u bilirsiniz sanırım, doktora hocalarımdan birisiydi o! - Cedric’i tabi ki iyi bilirim. - Siz ne yapıyorsunuz? - Ben York üniversitesinden yıllar önce emekli oldum. - Sizin alanınız ne acaba? - Ben bir böcek fizyoloğuyum. - Tam olarak ne çalışıyordunuz? -Ben hala bir böcek fizyoloğuyum! Hemen durumu toparlamaya çalıştım! - Kusura bakmayın yani emekli oldum dediğiniz için yanlış ifade ettim sanırım kendimi! Otobüs hareket etmiş olsa da çok yol aldığımız söylenemezdi. Daegu trafiği hem akşam yoğunluğu hem de yağmurun da etkisiyle iyice yavaşlamıştı. - Dr. Davey, siz doktoranızı nerede yaptınız? - Ben Cambridge’de yaptım. - Kiminle çalıştınız? - Vincent Wigglesworth O an zamanın durduğunu düşündüm! Kulağıma inanamamıştım. Yanlış mı duymuştum yoksa? - Yani Dr. Wigglesworth’un öğrencisi mi oldunuz siz? - Evet! Yıllarca literatürlerini okuduğum ve 1930’lu yıllardan kalma o literatürlerini itinayla poşet dosyalar içerisinde sakladığım, adına onur ödüllerinin verildiği, Entomoloji ve Böcek Fizyolojisi Bilimlerinin kurucusu Wigglesworth’le doktora yapmış, onun en yakınında yıllarını geçirmiş birisi karşımda duruyordu! Heyecanımdan konuşamıyordum. Dr. Davey’e döndüm: -“Dr. Davey, bana lütfen onu anlatın. Nasıl birisiydi? Nasıl çalışırdı? Ne yer ne içerdi? Hafta sonları ne yapardı? Hiç şaka yapar mıydı, yok- Dr. Umut TOPRAK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü [email protected] sa çok mu ciddiydi? Kaçta işe gelirdi, kaçta çıkardı? Sizlerle arası nasıldı?” Sorular böyle uzayıp gidiyordu. İlk baştaki şaşkınlığım gitmiş, yerini heyecan ve merak almıştı. Sabaha kadar Dr. Davey’i dinlemeye hazırdım! Hem Wigglesworth’un hayatını birinci ağızdan öğrenecek olma şansını bulmuş hem de Dr. Davey gibi bir bilim insanı ile sohbet etme ayrıcalığını yakalamıştım. Evet, heyecanlıydım çünkü yaşam ve böcekler var olduğu sürece, yüzyıllar sonra bile anımsanacak olan Wigglesworth’u bu dünyada anlatabilecek kaç kişi kalmıştı ki? Einstein Fizik Bilimi için, Pasteur ve Fleming tıbbi bilimler için neyse Wigglesworth te Entomoloji için o demekti. Profesör Sir Vincent B. Wigglesworth (1899-1994) Dr. Davey akşamleyin bir programının olduğunu ve ertesi gün de sabah erkenden Daegu’dan ayrılacağını söylediğinde, trafiğin açılmış olmasına ilk defa üzüldüm! Yani otele gidinceye kadar öğrenebildiğim kadar öğrenecektim Wigglesworth’u… Dr. Davey, Wigglesworth’u anlatmaya başlamıştı: “Wigglesworth sabah 8’de işe gelirdi ve 7’den önce çıktığını pek hatırlamam. Tüm gün çalışırdı. Hafta sonu laboratuvara gelmezdi ama evde de hep çalıştığını bilirdik. Çok çalışkandı ama bir o kadar da mütevazi… Bizlere hep destek olurdu. Çoğu zaman ciddiydi ama yanında kendimizi rahat hissederdik ve bize kızdığını hiç hatırlamam. Nadiren şaka yapardı. Bazen evine bizi yemeğe alırdı. Kendi gibiydi. Wigglesworth’ten çok şey öğrendim. Doktora babamdı.” Böcek Bilimi ile uğraşanlar hiç kuşkusuz Wigglesworth ismini çok iyi bilir. Wigglesworth bugünkü o müthiş laboratuvar imkanlarının olmadığı ve entomoloji adına pek çok şeyin bilinmediği bir dönemde bilimi, bilim için yapmış ve entomolojinin temellerini atmış büyük bir bilim adamı. 20’li yaşlarda başlayıp 70 yıl boyunca böceklere adanan bir ömür. Emekli olduğu 1974 yılından sonra bile vefat ettiği 1994 yılına kadar İngiltere Cambridge’deki laboratuvarında böceklerle geçen yıllar… Yayınladığı 300’ün üzerinde araştırma makalesi ve 8 tane başucu kitabı… 1972 yılında yayınladığı “Principles of Insect Physiology” tüm entomologlar için hala temel bir başvuru kaynağıdır. Onun için “entomoloji biliminin ku- rucusu” tabirini kullanmak yanlış olmaz. Hatta pek çok böcek onunla özdeşleşmiştir. Rhodnius prolixus adlı bir hemipter herkes tarafından Wigglesworth böceği olarak bilinir! Wigglesworth’u duayen yapan en önemli özelliklerinden biri, böcekleri entomoloji çalışmalarının ötesinde bir model olarak bilim dünyasına kabul ettirmesidir. Nitekim Wigglesworth, fizyolojinin çalışılmasında fare ve diğer laboratuvar denek hayvanlarının yerine böceklerin kullanılabileceğini göstermiştir. Bunun bir bilimsel devrim olarak kabul edilmesinin nedeni ise Wigglesworth’e kadar böceklerin sadece birer koleksiyon materyali olarak kabul edilmesi ve sadece taksonomik çalışmalarda kullanılmalarıdır. Wigglesworth’un diğer önemli bir özelliği de yenilikçi yaklaşımları ve geliştirdiği pek çok metot. Bugün dünyada entomoloji biliminde öğretilen hemen hemen her şeyde onun imzası vardır. Bundan dolayıdır ki dünyadaki entomoloji topluluğu onun onuruna her 4 yılda bir Dünya Entomoloji Kongrelerinde “Anı Dersleri” ve “Madalyalar” veriyor. Bugün onun bilimsel kriterleri, “Entomoloji Biliminde Mükemmellik Kriterleri” olarak kabul ediliyor. Yol bitmiş, otele gelmiştik. Dr. Davey’den ayrılma vakti de artık gelmişti. Dr. Davey bastonuyla yavaş yavaş önümde bir silüet halini alırken, internet bağlantısı bulmak için sabırsızlanıyordum. Otelde odama gidip internette Davey’nin hayatına baktığım zaman bu akşamın önemini ve hayat boyu unutulmayacağını bir kez daha anladım. Doksanına merdiven dayamış ve elinde bastonuyla yürümekte zorlansa da hala kongrelere katılan bir bilim adamının neden bugün burada olduğunu bir kez daha anladım. Kanada’daki University of Western Ontario’da başlayan Zooloji alanında alınan üniversite derecesinin ardından Böcek fizyolojisi üzerine yapılan bir yüksek lisans ve Wigglesworth’e uzanan Cambridge’deki bir doktora kariyeri. İlk böcek büyüme hormonunun keşfinden emekli olduğu York Üniversitesindeki 2000 yılına kadar başta üreme sistemi ve endokrinoloji olmak üzere böcek fizyolojisi alanında yapılan onlarca keşif, 230’un üzerinde araştırma makalesi, ve “Böcek Üreme Sistemi” üzerine yazılan dünyaca meşhur bir kitap. Yetiştirilen yüzlerce “Entomolog”… “Entomological Society of Canada”, “Canadian Society of Zoologists” ve “Biological Council of Canada” tarafından verilen altın madalyalar ve de “The Royal Entomological Society” tarafından verilen “The Wigglesworth Onur Ödülü”. Bunlar bir entomoloğun alıp alabileceği en anlamlı ödüller. Yine pek çok dergi editörlüğü, “Biological Council of Canada”, “The Royal Canadian Institute”, ve “The National Council on Ethics in Human Research” gibi pek çok bilimsel organizasyonun başkanlığı… Bilim öyle bir şey ki kokusu ve tadını aldığınızda bırakılması mümkün değil. Biz insanlar bu evrendeki yaşamı ve bu yaşamın sırlarını binlerce yıldır merak ediyoruz. Pasteur’ ler, Fleming’ler, Wigglesworth’ler, Davey’ler ve ismini duymadığımız daha binlerce isimsiz kahraman. Şu an dünyanın dört bir yanında, bizler ve gezegenimiz dünyayı paylaştığımız bütün canlılar için, yaşadığımız her türlü probleme karşı gecesini gündüzünü katarak çözümler üretmeye çalışan tüm bilim insanlarına selam olsun… 12 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM VE SU 2013 yılı “Su İşbirliği Yılı” »»Birleşmiş Milletler, 2013 yılını “Su İşbirliği Yılı” ilan etti. Su işbirliğinin öneminin vurgulandığı bu yılda, “Dünya Su Günü” olan 22 Mart’ın konusu da “Su Dayanışması” olarak belirlendi. Dünya Su Günü, 1992’de Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda gündeme gelmişti. 2007’de ise başlık bu kez ‘Gelecek İçin Su’ oldu. 2010 Yılında ise BM Genel Kurulu’nda ise su kıtlığı ile nasıl baş edileceği tartışıldı. 2013 Yılı ‘Su İçin İşbirliği Yılı’ olarak ilan edildi. Bu yılki etkinlikler BM adına birliğin eğitim, bilim ve kültür örgütü olan UNESCO tarafından yürütülüyor. BM çocuklara yardım fonu UNICEF ise tüm dünyanın su gününü kutlarken ürkütücü verilerde açıkladı. UNICEF’e göre dünyada her gün, 5 yaşından küçük, tahminen 2 bin çocuk ishalli hastalıklar yüzüden ölüyor. Bu ölümlerin 1.800’ü temini olmayan, sanitasyon veya hijyen ile ilişkili. Bugün hala dünyada sağlıklı içme suyu sistemlerinden yoksun 783 milyon insan bulunuyor. ‘Su Hakkı’ Anayasal Haktır! Dünya nüfusunun dörtte birinin temiz suya erişemediği, bunun yirmi sene içinde küre nüfusunun yaklaşık yarısına ulaşacağı, her sekiz saniyede bir çocuğun kirli su içtiği için öldüğü bir dünyada su krizini yok saymak en hafif tanımla körlük olacaktır. Ancak bu krizin nedeni gibi gösterilen nüfus artışı, sorunun esas aktörlerini gizliyor. Geçtiğimiz yüzyılda toplam su tüketimi altı kat artarken, dünya nüfusu üç kat artmış. Demek ki nüfus artışının dışında bir tüketim artışı var. Üstelik gelişmekte olan ülkelerin kişi başına düşen su kullanımlarıyla, gelişmiş ülkelerinki arasında uçurumlar var. 2006 tarihli İnsan Kalkınma Raporu’na göre bir ABD vatandaşı bir Etiyopyalıdan 29 kat daha fazla su tüketiyor. Buna bir de sanal su tüketimini katarsak bu sayı yüzlerce kat oluyor. Tabi gelişmiş ülkelerin kendi içlerinde de aynı uçurumlar söz konusu. Su parasını ödeyemediği için suyu kesilen ABD vatandaşları da var. Bunlar yoksulluktan atık suyu kendi yöntemleriyle temizleyip kullanmak zorunda kalıyor. Yani su krizi aslında bir yoksulluk meselesi. Ayrıcalıklı bir azınlığın yoğun kullanımına maruz kalan su hızla kirlenip tükeniyor. Bu da suyun ekonomik değerinin hızla artması demek. Her krizden olduğu gibi su krizinden de kârlı çıkan yine sermaye sahipleri oluyor. ülkelerin sınırlarını aşarak küresel bir eylemde buluşmuş oldu. Zira yaşam kaynağı nehirlerin korunması sadece yerel olduğu kadar küresel de bir mesele. “Ölüm değil, yaşam için nehirler!” ve “Nehirler özgür aksın!” sloganlarıyla kutlandı. “Dünya Nehirler için Eylem Günü” önerisi, ilk kez Mart 1997′de Brezilya’nın Curibita kentinde gerçekleşen “Barajlardan Etkilenenlerin Uluslararası Toplantısı” katılımcıları tarafından gündeme getirilmişti. 1990’larda su hizmetlerinin aşamalı olarak özelleştirilmesiyle birlikte dünya su devlerinin ilgi odaklarından biri de Türkiye oldu. Uluslararası özelleştirme lobilerinin Dünya Su Forumu gibi küresel toplantılarına evsahipliği yapan Türkiye kendini şiddeti gittikçe artan bir kalkınma yarışı içinde buldu. Bu yarışta kazanmanın en kestirme yollarından biri de ülkenin tüm akarsularını hidrolik tesisler için su piyasasına açmaktı. Öyle ki Türkiye’nin su ve enerji alanlarındaki 2023 yılı hedefleri gerçekleşirse ülkenin her akarsuyunun üzerinde toplamı binleri bulacak orta ve küçük ölçekli HES’ler “akan su” diye birşey bırakmayacak. Çünkü nehirler kaynağından denize ya da göle döküldüğü yere kadar toprağa değmeden borular içinde taşınacak. Toprağı ve o topraktan beslenen kırsal kesimi ve diğer tüm canlıları yok edecek bu hidrolik tesisler yaşam değil, ölüm saçacak. 2012’de yürürlüğe giren 2B Yasası ve Çevre Komisyonu’ndan geçip meclisin gündemine gelen “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı” gibi daha pek çok endişe verici hukuksal gelişmelerle birlikte nehirleri, nehirlerin insanlarını, canlılarını ve gelecek nesilleri karanlık günler bekliyor. Yoksullukla Mücadele Olmadan Su Krizi ile Mücadele Olamaz Ortada bir kriz, bu krizden faydalanan bir azınlık ve bu azınlığın düzenlediği krizi anan bir gün var. Peki ne yapmalı? Dünya Su Günü’nü külliyen ortadan mı kaldırmalı? Elbette hayır. Bu bildik doğa ve insan emeği sömürüsü şemasının değiştirilmesi, su krizinden en fazla mağdur olan kesimlerin bugünü sahiplenmesiyle mümkün olacak. 14 Mart Dünya Nehirler İçin Eylem Günü Dünya Nehirler için Eylem Günü olan 14 Mart, 34 ülkede 122 farklı etkinlikle kutlandı. Onaltıncısı kutlanan bu anlamlı günde barajlar ve HES’lerden etkilenen halklar ve aktivistler bulundukları ülkelerde yaptıkları eylemlerle Su Olmazsa Hayat da Olmaz! Su, hayatın kaynağı, dünyanın 3/4’ü; vücudumuzun % 80’i su. Kana kana içtiğimiz, duş yaptığımız, yağmur olup yağdığında sevdiğimiz ama sel olup aktığında korktuğumuz su. • Dünyadaki tatlı suyun %80 i buzul olarak kutuplardadır. • Dünyadaki nehirlerin yaklaşık 2/3ü (yaklaşık 300 nehir) sınır ötesi su olarak bir kaç komşu ülke tarafından paylaşılmaktadır. Bu nehirlerin hemen hemen tamamı komşu ülkelerle sorunlara yol açmaktadır. • Yaklaşık 1,1 milyar insan temiz içme veya kullanım suyundan yoksundur. Sadece Türkiye’yi değil tüm yerküreyi ilgilendiren bu korkunç tabloyu değiştirebilmek için yerelde olduğu kadar küre ölçeğinden de mücadele verilmeli. 14 Mart tüm dünyada barajlar ve HES’lerden muzdarip halkların ortak sesi ve bu sese Türkiye’den de yeni sesler eklenmeli. Nehirlerimiz kâr için değil, yaşam için aksın! SEN DOĞAYA SAHİP ÇIK, O SANA SAHİP ÇIKAR • Her yıl yaklaşık 5 milyon insan temiz su ile ilgili hastalıklardan dolayı ölmektedir. • 2025 yılında dünya nüfusunun üçte biri şiddetli derecede su sıkıntısı çekecektir. • Halen dünyada 2,8 milyar insan şehirlerde yaşıyor, bu rakam 2025’te 4,5 milyara yükselecek. Şehirler temiz suya daha fazla ihtiyaç duymakla birlikte aynı zamanda büyük çapta atık su sorunu ortaya çıkacaktır. Şehir nüfusunun artması ciddi su sorunlarını beraberinde getirecektir. • Ülkemizdeki 3200 belediyenin yaklaşık 50 adedi kanalizasyon sularını arıtmaktadırlar. Başka bir deyişle nüfusumuzun yaklaşık 50 milyonuna ait kanalizasyon suları doğrudan nehirlere dolayısıyla göl ve denizlere akmaktadır. Bitkisel İnsektisitler Üzerine Bir Değerlendirme Bitkisel insektisitler, bitkilerden çeşitli yöntemlerle elde edilen ve insektisit özelliği gösteren bileşiklerdir. Bunlar, işlenmemiş bitkisel materyaller, bitki ekstraktları ve bitkilerden izole edilen saf bileşikler gibi değişik formlarda olabilirler. Bitkisel kökenli doğal insektisitlerin bir kısmı doğrudan öldürücü olarak kullanılırken bir kısmı da bu öldürücü etkinin yanında veya ayrı olarak uzaklaştırıcı, beslenmeyi engelleyici vb. yönü ile kullanılmaktadır (Dimetry ve Schmidt 1992). Bu gün ençok bilinen bitkisel insektisitler arasında azadirachtin, piretrum, rotenon, nikotin, capsaicin bulunmaktadır. Eski yıllardan beri kullanılan bitkisel insektisitler, yerini 1940’lı yılların ortalarından itibaren sentetik insektisitlere bırakmışlardır (Isman 2006). Bunun nedeni, sentetik insektisitlerin, bitkisel kökenlilere göre daha etkili olmaları, etki sürelerinin daha uzun olması ve daha ucuz elde edilebilmeleridir. Fakat son yıllarda sentetik insektisitlerin bilinçsizce kullanımı sonucunda zararlılarda direnç oluşumu, mevcut ekosistemde insana, çevreye ve faydalılara olan toksisite gibi olumsuz etkileri bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu olumsuz etkiler sentetik insektisitlerin kullanımını haklı olarak sınırlayan önemli etkenler arasındadır. Bu nedenle tarımsal zararlılarla mücadelede, tekrar alternatif kimyasal bileşiklere yönelim söz konusu olmuştur. Bitkisel insektisitler yeniden önem kazanmaya başlamıştır. Son yıllarda entegre mücadele ve özellikle de sürdürülebilir tarım şekli olan iyi tarım ve organik tarımla birlikte bu bitkisel kökenli insektisitler konusundaki çalışmalar daha da yoğunluk kazanmıştır. Bitkisel doğal insektisitlerin, dünya insektisit pazarındaki paylarının da giderek artacağı tahmin edilmektedir. Bitkilerin, insektisitler için önemli potansiyel kaynaklar olduğu birçok araştırıcı tarafından ortaya konmuştur. Yapılan araştırmalar çok sayıda bitkinin tarımda zararlı olan böceklere çeşitli şekillerde etkili olduğunu belirtmektedirler. Bu kadar çok sayıdaki bitkinin insektisit etkisinin olduğu bilinmesine karşın, pratikte insektisit olarak yararlanılan bitki sayısı çok az sayıdadır. Doğal bitkisel kaynakların kısıtlı olması, preparat yapımındaki standardizasyonun sağlanmasındaki problemler ve ruhsat almadaki zorluklar gibi faktörler, bitkilerden insektisit üretimini kısıtlamaktadır. Ülkemizde bitkisel insektisitlerin zararlı böceklere etkisini konu alan birçok çalışma bulunmaktadır. Diğer yandan araştırıcılar entegre mücadele kapsamında ve sürdürülebilir tarım şekli olan iyi tarım ve organik tarım uygulamalarında ürün kayıplarının en aza indirilmesi için kültürel önlemler, biyolojik mücadele ve biyoteknik savaşım yöntemleriyle birlikte bitkisel ekstrakt ve insektisitlerin kullanılabileceği savunulmaktadır ( Simmonds vd. 2002, Lyons vd. 2003). Konvansiyonel tarım şeklinden sürdürülebilir tarım şekline geçişte, birçok üreticinin konvansiyonel tarımdan kalma pestisit kullanma alışkanlıklarını da Dr. Hilal TUNCA Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü sürdürme eğilimde olduğu gözlemlenmektedir. Bu durumda bu üreticilerin çoğu tarımda karşılaştıkları tüm bitki koruma sorunlarını bitkisel kökenli insektisitle çözme beklentisine girmişlerdir. Üreticilerin böyle bir beklenti içine girmelerinde bazı araştırıcılar ve tarımla ilgili kurumların da payı büyüktür. Oysa sürdürülebilir tarım yöntemlerini başarıyla kullanan ülkelerdeki üreticiler, karşılaştıkları bitki koruma sorunlarının çözümünde öncelikle kültürel önlemleri, biyolojik mücadeleyi ve biyoteknik savaşım yöntemlerini kullandıkları, bitkisel insektisitleri ise zorunlu kaldıklarında tercih ettikleri bilinmektedir. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ve geri kalmış ülkelerde ise tarımda karşılaşılan bitki koruma sorunların çözümünde kimyasal mücadele neredeyse tek çözüm olarak uygulanmaktadır. İhraç ettiğimiz tarımsal ürünlerde yanlış pestisit kullanımından dolayı geri dönen ürünler, ülke olarak kimyasal savaşımdaki başarısızlığımızın önemli bir göstergesidir. Gelişmiş ülkelerde kültürel önlemleri ve biyolojik mücadeleyi esas alan organik tarım alanları, toplam ülke tarım alanlarının % 10’larına kadar ulaşırken, ülkemizde ise bu oranın % 1’in altında oluşu da yukarıdaki sonucu destekler niteliktedir. Hiçbir mücadele yöntemi tek başına bir çözüm olarak düşünülmemelidir. Bu durum bitkisel insektisitler içinde geçerlidir. Zararlılara karşı çevreyle uyumlu mücadele stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Kaynaklar Dimetry N. Schmidt, G.H., Efficacy Of Neem-Azal-S And Margozan-O Against The Bean Aphid, Aphis Fabae. Anz Schadl Pflanz Umw 65, 75–79, (1992). Isman, M.B., Botanical Insecticides, Deterrents, And Repellents Inmodern Agrıculture And An Increasıngly Regulated World. Annual Review Of Entomology, 51, 45–66, (2006). Simmonds M.S.J., Manlove J.D., Blaney W.M., Khambay B.P.S. Effects Of Selected Botanical Insecticides On The Behaviour And Mortality Of Glasshouse Whitefly Trialeurodes Vaporiarum And The Parasitoid Encarsia Formosa. Entomologia Experimentalis Et Applicata, 102, 39-47, (2002). Lyons D.B., Helson B.V., Bourchier R.S., Jones G.C. Mcfarlane J.W., Effects Of Azadirachtin- Based Insecticides On The Egg Parasitoid Trichogramma Minitum (Hymenoptera: Trichogrammatidae). The Canadian Entomologist, 135, 685-695, (2003). ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği İşbirliği Protokolü imzalandı »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği İşbirliği Protokolü'nü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda imzaladı. Bakan Eker, Türkiye'de 25 milyon çalışanın 4'te birinin tarımda faaliyet gösterdiğini; protokolün, milyonlarca çalışanın iş sağlığı ve güvenliği açısından çok önemli olduğunu söyledi. Bakan Eker, ABD'de 100 kişiden birinin, AB ülkelerinde 100 kişiden 4'ünün, Türkiye'de 100 kişiden 25'inin tarımda çalıştığını belirtti. Tarımda çalışan 6 milyon 100 bin kişinin işlerini yaparken, makine ve ekipman kullanımı, tarımda kullanılan kimyasallar ile bakteri, virüs, mikroplarla temas gibi riskleri 3 başlık altında toplanabileceğini söyledi. Bakan Eker, küçük ölçekli işletmelerde iş sağlığı güvenliğini sağlayacak altyapıda eksikler olabildiğini vurgulayarak "Protokolün hedef kitlesini 10'dan daha az kişinin istihdam edildiği yerlerdeki yaklaşık 5 milyon 900 bin kişi oluşturuyor. Öncelikli olarak bu kitleye dönük eğitim çalışması yapılacak. Bunun için bir masraf, harcama gerekirse kamu eliyle finanse edeceğiz. Kuşkusuz 5 milyon 9 bin kişinin güvenliği ve sağlığının temin edilmiş olması bizim için bu projenin en büyük çıktısı. Bunda ne kadar başarılı olursak, ne kadar iyi uygularsak Türkiye'de iş verimliliği, toplum sağlığı, iş sağlığı ve güvenliğinde o kadar başarı elde etmiş oluruz." diye konuştu. Eker, Tarımda çalışan 6 milyon 100 bin kişinin sadece 1 milyon 200 binin sigortalı olarak çalıştığını, bu oranın toplam sigortalı çalışanların yüzde 6,5'ine karşılık geldiğini ve bu sayının çok az olduğunu belirtti. Tarımda çalışan milyonlarca kişinin eğitim ve sigortalılığının geliştirilmesi konusunda çaba gösterdiklerini, projeyle bu konuda da mesafe katetmeyi amaçladıklarını belirten Bakan Eker, Tarımda çalışanların gelir düzeyinin düşüklüğüne ve eğitim olanaklarının daha sınırlı olduğunu bu nedenle tarımda çalışanların daha fazla ihtimama, eğitime, rehberliğe ve altyapıya ihtiyaçları olduğunu ifade etti. Bakan Eker, "Protokolün Türkiye'nin çok önemli bir ihtiyacının giderilmesi yönünde çok ciddi bir çaba ve aşama olduğunu düşünüyorum. İnşallah iş sağlığı ve güvenliği konusunda çok daha iyi bir noktaya geliriz" dedi. Bakan Eker, Temmuz ayından itibaren işletmelerin hizmet alımı yoluyla bu alanda rehberlik ve eğitim çalışmaları yapacaklarını, bunun bedelinin ise kamu tarafından karşılanacağını bildirdi. Bakan Eker, tarımda 10 kişinin altında kişinin çalıştırıldığı işletmelerdeki toplam 5 milyon 900 bin kişiye bu hizmetin götürüleceğini vurguladı. 13 Görmeyince Kayboluyor Açlık! »»Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü ve Tarım Ekonomisi Derneği tarafından 12 Mart 2013 tarihinde “Türkiye’de ve Dünya’da Açlık ve Sürdürülebilir Gıda Sistemleri” konulu bir konferans düzenlendi. Boğaziçi Üniversitesi mezunu ve Kanada’ nın Ryerson Üniversitesi’nde görev yapan, gıda güvenliği ve gıda politikası üzerine yaptığı önemli sosyolojik çalışmalarıyla adından sıkça bahsettiren Prof.Dr. Mustafa Koç, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinde Misafir Öğretim Görevlisi olarak 2 aylık süre zarfında çalışmalar yapacak. Bu kapsamda gerçekleştirilen konferansta; Prof.Dr. Mustafa Koç, açlık sınırının bugün geldiği nokta hakkında düşüncelerini paylaştı. Açlık Tüm Dünyanın Sorunu Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de çok sayıda insanın açlık sınırının altında bir yaşam sürdüğünü, açlığın bize o kadar da uzak olmadığını ve sadece belirli ölçüde kalori almaya indirgenemeyeceğini vurgulayan Koç, açlığı “Bu tüm dünyanın sorunudur. Bir toplumdaki bireylerin yaşamlarını sürdürmek için gerek duydukları gıdaya yeterli ve sürekli olarak erişememesi” olarak yorumluyor. Ülkemizde açlığın olmadığı yönünde bir yanlış algılama olduğuna değinen Koç, “Türk-İş’in 2013 yılı açlık ve yoksulluk araştırması verilerinde, bin lira açlık sınırı, 3 bin 265 lira yoksulluk sınırı olarak gösterilmiş. Asgari ücretin 773 lira olduğu ve bunun 4 çocuğun gıda harcamasını bile karşılamadığı göz önündeyken Türkiye ve açlık istatistiklerine bakıp ya verilerde bir hata var ya da biz marjinlere bakmalıyız” dedi. “Sadece yeteri kalori almak ya da ‘tıkınmak’ biçiminde alındığında açlık yok denebilir” diyen Koç, “Türkiye’nin dış alımındaki en büyük artış yağda görülüyor. İnsanların enerji ihtiyacının yüzde 44’ünü ekmek karşılıyor. Yağ tüketimi her geçen gün artıyor. Yeterli ve sağlıklı beslenme söz konusu değil.” diye konuştu.Koç, açlığın “halının altında” olduğunu, her kriz, olağandışı dönem ve toplumun marjinal kesimlerinde açlık gerçeğinin açığa çıktığına vurgu yaptı. Koç, uluslararası istatistiklerle ilgili olarak; “Son yıllarda işgal edilen ne Afga- nistan, ne Irak, ne de Somali ile ilgili açlık verileri yoktur. Yakında Libya, Mali, Sudan ve Suriye de o gruba girecekler. Görmeyince kayboluyor açlık zaten!” saptamasını yaptı. Açlığın yeterince gıda üretememeden kaynaklanmadığının altın çizen Koç, üretim artmasına rağmen yiyeceklerin hayvan yemi olarak kullanılmasının buradaki çelişkinin nedenleri arasında olduğunu söyledi. Koç, “ABD’de 1996 yılında üretilen soyanın % 96’sı, mısır %80’i ve diğer gıdaların %75’i hayvan yemi olara kullanıldı. O kadar aç insan varken biz üretilen gıdanın hayvanlara yediriyoruz. O eti de açlar yemiyor zaten” dedi. Gıda Tekelleri Dinazorlar Kadar Etkinler Gıda tekellerini dinazorlara benzeten Koç, dünyada 4 firmanın neredeyse tüm gıda sektörünü elinde tuttuğunu söyleyerek şu açıklamayı yaptı. “Dinozorlar kadar güçlü, dinozorlar kadar etkinler. Ancak birkaç derecelik ısı düşmesi dinozorları yok etti. Bunu da unutmamak lazım” dedi. Tarımda ve gıda sisteminde bir paradigma değişimi gerekliliğine vurgu yapan, çözümün tek olmadığını söyleyen Koç, “Yeni köylülük nasıl geliştirilebiliri düşünmekte fayda var. Yerli üreticileri yok edip, topraklarımızı yabancılara satıp, topraklarımızı, sularımızı onlara kullandırıp, kirlettirip onların ürettiklerini almak doğru değil. Çözüm, yerelde kimyanıza uyan, yapınıza en uygun olan çözümdür” diye konuştu. Türk Çiftçisinin Ürünleri Bulgaristan Marketlerinde »»Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri ve iştiraklerinin ürünleri Bulgaristan tüketim kooperatifleri marketlerinde yer alacak. Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı İlhami Teke ile Bulgaristan Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı Petar Stefanov tarafından imzalanan iyi niyet anlaşması çerçevesinde, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri ve iştiraklerinin ürünleri Bulgaristan tüketim kooperatifleri marketlerinde yer alacak. İlhami Teke, “Bulgaristan Kooperatifleri Merkez Birliği'nin bünyesinde 800 tüketim kooperatifi var. İştirakimiz Trakya Dış Ticaret Anonim Şirketi 2009 yılından bu zamana Bulgaristan Zagra’da ticari faaliyet yürütüyor. Bulgaristan’dan ayçiçeği, mısırözü ve buğday kepeği ithal ediyoruz. Ayçiçeği yağı, mısır yağı, zeytin ve zeytinyağı gibi ürünleri de bu ülkeye ihraç ediyoruz. İyi niyet anlaşmasının amacı iki kurum arasında uzun süreli dayanışma ve ticari işbirliğinin kurulmasına imkan verecek alt yapıyı hazırlamak. Bu anlaşmayla ticari faaliyetlerimiz artarak devam edecektir.” diye konuştu. Bulgaristan Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı Petar Stefanov da, Tarım Kredi Kooperatifleri'nin son yıllarda kaydetmiş olduğu istikrarlı gelişmeyi bizzat katıldıkları uluslararası toplantılarda da müşahede ettiklerini belirterek, Türkiye’nin en büyük ve en güçlü kooperatif kuruluşu olan Tarım Kredi Kooperatifleri ile anlaşma imzalamaktan mutluluk duyduklarını ifade etti. Tarımsal Sanayiye Destek Verenler 1958 yılında Fevzi Ali Kan tarafından otomotiv sanayine yedek parça üretimi ve pazarlanması amacıyla kurulan Kan Metal Ltd.Şti;. muhtelif makinalar, ziraat makinaları ve traktör parçaları imalatı yaparak tarımsal sanayiye destek vermektedir. 54 yıl boyunca sektördeki muhtelif makinalar, ziraat makinaları ve traktor parcaları imalatı, 1963 yılından itibaren urun yelpazesini otomotiv yan sanayiye cesitli yan parca urunleri ve 1982 yilinda batör lamasini ekleyerek genisleten firma, birçok traktör ve biçerdöğer firmalarına bator laması, sarsak krang sağlayarak sektörde önemli bir başarıya ulaşmıştır. Yurtiçinde kendini tanıtan, Dünya pazarında 20 ülkeye yaptığı ihracatla önemli başarılara imza atan Kan Metal, yurtdışında açılan fuarlara da katılarak ülkemizi temsil etmektedir. 14 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ Ülkemizdeki Coğrafi İşarete Sahip Süt Ürünleri Süt teknolojisinin gelişmesi ve tüketicilerin bilinçlenmesine bağlı olarak, kaliteli ürün talebinin her geçen gün artması, hem yeni ürün arayışına, hem de geleneksel ürünlere olan ilginin artmasına neden olmaktadır. Geleneksel ürünler, toplumda doğal ve güvenilir ürünler olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, yasal düzenlemeler ile geleneksel ürünlerin koruma altına alınması gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bazı geleneksel ürünler, sadece belirli bölgelerde üretildikleri için, bu durum yasal düzenlemelerle koruma altına alınmaktadır. Avrupa Birliği, farklı özellikte tarımsal üretimin teşviki, ürün isimlerinin yanlış ve haksız yere kullanımının önlenmesi ve ürünün özellikleri ile ilgili tüketicilerin bilgilendirilmesine yardımcı olmak amacıyla “coğrafi işaret” sistemini oluşturmuştur. Coğrafi işaretler, belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri yönünden bulunduğu yöre, alan, bölge ya da ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretlerdir. Coğrafi işaretlere temel oluşturan 20 Mart 1883 tarihli Paris sözleşmesi, farklı ülkelerdeki sınaî mülkiyet hakları ile ilgili kanun sistemlerini eşgüdümlü hale getirerek uluslararası hukuksal bir kurumsal yapı oluşturmaktadır. Paris Sözleşmesi’ne kadar buluşu yapan kişi bir ülkede başvuru yaptığında aynı buluşunun korunması için başka bir ülkede başvuru yapamıyorken, Paris Sözleşmesi bir başvuru ile aynı anda istenilen tüm üye ülkelerde başvuru yapmayı olanaklı hale getirmiştir. Türkiye Paris Sözleşmesine 1925 yılında katılmıştır ve 2007 yılı itibariyle Paris Sözleşmesi’ne 171 ülke dâhildir. H. Ceren AKAL [email protected] Nazlı TÜRKMEN [email protected] Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü 1994 tarihli Dünya Ticaret Örgütü’nün yayınladığı belgede coğrafi işarete yer verilmekte ve coğrafi işaretin özel ayrı bir fikri mülkiyet hakkı olduğu, 149 ülke tarafından tanındığı ve bu hakkın toplumsal olarak kullanıldığı belirtilmiştir. Avrupa Birliği’nde koruma altına alınmış coğrafi işaretler ikiye ayrılır. Bunlar mahreç işareti (Koruma Altına Alınmış Orijin Adı) ve menşe işareti (Koruma Altına Alınmış Coğrafi İşaret) dir. Mahreç işareti, her zaman belirli bir nitelik ve kalite ile bağlantılı olmadan herhangi bir ürünün coğrafi olarak kaynaklandığı yeri (ülke, bölge, yöre, şehir) göstermektedir. Bir ürünün mahreç adını taşıması için ise aşağıdaki şartları taşıması gerekmektedir: 1. Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan veya bölgeden kaynaklanan bir ürün olması, 2. Belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle bu yöre, alan veya bölge ile özdeşleşmiş bir ürün olması, 3. Üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerden en az birinin belirlenmiş yöre, alan veya bölge sınırları içinde yapılan bir ürün olması, 4. Coğrafi işaretlerin tescili için yetkili mercii Türk Patent Enstitüsü’dür ve yurtiçinden veya yurtdışından yapılan tüm başvurular Türk Patent Enstitüsü’ne ya da onun yetkili kıldığı makama yapılır. Coğrafi sınırları belirlenmiş yer ile, söz konusu coğrafi yerin insan faktöründen ya da doğasından kaynaklanan bir özelliğe sahip olan ve bu özellikleri itibariyle bölge ile özdeşleşmiş ürünlerin üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerin tümüyle bu yöre, alan veya bölge sınırları içinde yapılması “menşe adını” belirtmektedir. Bir ürünün menşe adını taşıması için aşağıdaki şartları taşıması gerekmektedir: 1. Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan, bölge ya da çok özel durumlarda ülkeden kaynaklanan bir ürün olması, 2. Tüm özelliklerini veya esas niteliğini veya özelliklerinin bu yöre, alan veya bölgeye özgü Afyon Kaymağı Tescil 2005 Coğrafi İşaret Türü Menşe Coğrafi Sınır Afyon Ürün Maraş Dondurması Tescil 2003 Coğrafi İşaret Türü Menşe Coğrafi Sınır K. Maraş İli Merkezi Afyon’un coğrafi konumu ve coğrafi özellikleri, rakımı, sert iklim şartları, doğal kaynak suları, sahip olduğu mera ve otlaklar, mandaların daha çok otlak ve yaylalarda çeşitli otlar yiyerek beslenmeleri, besiye çekildiklerinde özellikle Afyon’a özgü haşhaş küspesi ile beslenmeleri manda sütüne ayrı bir lezzet vermektedir. Coğrafi İşaret Türü Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Coğrafi Sınır Ürün Diyarbakır Örgü Peyniri Tescil 2010 Coğrafi İşaret Türü Mahreç Coğrafi Sınır Diyarbakır İli ve İlçelei Diyarbakır Örgü Peyniri bileşim yönünden beyaz peynire, üretim teknolojisi açısından ise kaşar peynirine benzemektedir. Söz konusu peynirin yağ oranı yüksek, homojen, plastik telemeli, elastik yapıda yarı sert, kendine özgü karakteristik tat-aromaya sahip, besin değeri yüksek ve tüketici beğenisini kazanan tipik saç örgüsü şeklinde bir peynir çeşididir. Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Ürün Hellim Halloumi Tescil 2009 Coğrafi İşaret Türü Menşe Coğrafi Sınır Kıbrıs Hellim peyniri çiğ koyun-keçi, koyun-keçi-inek sütü karışımlarından veya ayrı ayrı koyun ve keçi sütlerinden yapılmaktadır. En önemli ayırt edici özelliği, erimemesi nedeniyle tava veya ızgara gibi yöntemlerle pişirilerek de tüketilebilmesidir. Hellim yapımında süt hayvanlarının yem ihtiyaçlarının Kıbrıs’taki serbest otlaklardan ve yerli bitkilerden üretilen kaba yemlerle karşılanmasından dolayı oluşan kendine özgü tat ve aromaya sahip çiğ veya pastörize Kıbrıs sütü kullanılmaktadır. Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Ürün Ezine Peyniri Tescil 2006 Coğrafi İşaret Türü Menşe Coğrafi Sınır Ezine, Bayramiç ve Ayvacık Bölgenin doğal bitki örtüsü ve su kaynaklarıyla beslenen koyun, keçi ve ineklerden elde edilen sütlerden üretilmektedir. Mevsime göre; en az %40 keçi sütü, %45-55 koyun sütü ve en fazla %15 inek sütünün karıştırılmasıyla elde edilen ürün, menşe adı tanımına uygun tam yağlı, muhtelif büyüklükte teneke tipi beyaz peynirdir. 3. Üretimi, işlenmesi ve diğer tüm işlemlerinin tamamıyla bu yöre, alan veya bölge sınırları içinde yapılan bir ürün olması. Türkiye’de günümüz itibariyle coğrafi işaret ile tescillenmiş 167 adet ürün bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğunu, tüm dünyada olduğu gibi gıda ürünleri oluşturmaktadır. Coğrafi işaretli süt ürünleri sayısı ise 9dur. Bunlar, Afyon kaymağı, Diyarbakır Örgü peyniri, Edirne Beyaz peyniri, Erzincan Tulum peyniri, Erzurum Civil peyniri, Erzurum Küflü Civil Peyniri (Göğermiş Peynir), Ezine peyniri, Hellim (Halloumi) ve Maraş dondurması’dır. Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Ürün coğrafi unsurlardan kaynaklanan bir ürün olması, Keçi sütüne, beyaz şeker ve salep ilave edilerek hazırlanan karışımın pastörize edilmesinden sonra, üretim tekniğine göre işlenerek elde edilen ve uygun ambalajlara konulan bir süt ürünüdür. Maraş dondurmasının ayırt edici özelliği Kahramanmaraş’ı kuşatan Ahır Dağı’nın flora ve faunasına özgü kekik, keven, sümbül ve çiğdem gibi çiçeklerle beslenen keçilerin sütleri ile yabani orkide çiçeklerinin köklerinden elde edilen salepin kullanılmasıdır. Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Ürün Tescil Erzurum Civil Peyniri İlinin yüksek dağları arasında kalan meralarda çeşitli besleyici otlarla beslenen hayvanlardan elde edilen 2009 sütün yağının uzaklaştırılması sonucu kalan yağsız sütün asitlendiMahreç rildikten sonra mayalanması ve ısıtılması ile oluşan pıhtının karıştırılıp, yoğurulup askılara Erzurum İli ve asılarak kütle içinde tel oluşturması İlçeleri sonucu elde edilmektedir. Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Ürün Erzurum KüflüCivil Peyniri (Göğermiş Peynir) Tescil 2010 Coğrafi İşaret Türü Mahreç Coğrafi Sınır Erzurum İli ve İlçeleri Erzurum Civil peynirinin didilerek Lor peyniri ile veya sade Civil peynirinin didilerek gıda ambalajlamaya uygun plastik bidonlara basılıp suyunun uzaklaştırılması ve doğal olarak küflenmesi sonucu elde edilen kendine özgü lezzete sahip olgun bir peynir çeşididir. Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Ürün Tescil Coğrafi İşaret Türü Coğrafi Sınır Erzincan Erzincan’ın yüksek rakımlı, 90Tulum Peyniri 100 çeşit bitki zenginliğine sahip, yaylalarında beslenen, Karaman 2000 koyunundan yılın beşinci ve dokuzuncu ayları arasında alınan sütten Menşe özel işlemle yapılan peynirine Erzincan Tulum Peyniri denir. Ürünü Erzincan İli ve diğerlerinden ayıran en önemli özellik üretildiği yaylaların havasıdır. İlçeleri Ürünün Tanımı ve Ayırt Edici Özellikleri Ürün Edirne Beyaz Peyniri Tescil 2007 Coğrafi İşaret Türü Mahreç Coğrafi Sınır Türkiye Sınırları Edirne ili ve ilçelerindeki süt hayvanlarından alınan taze sütlerin 65-68 ºC’de 20-30 dakika pastörize edilerek peynir mayası ile pıhtılaştırıldıktan sonra fazla suyunun süzülmesi, şekil verilmesi, salamurada tuzlanması ve soğuk hava deposunda olgunlaştırılması ile elde edilmektedir. En önemli ayırt edici özelliği, sadece süt, maya ve tuz kullanılmak sureti ile üretilmesi, herhangi bir katkı maddesi veya yardımcı madde kullanılmamasıdır. ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Mısır: Herşeyin İçindeyim -V»»Kültür bitkilerindeki zararlıları kontrol altına almak için tek etkili yöntem kimyasallar mıdır? Birçoğumuz zararlılarla mücadele sözünü duyduğumuzda aklımıza tek bir şey gelir: Kimyasallar… Fakat bitkilerimizde verim kaybına yol açan zararlılarla mücadelede, elbette ki tek ya da en etkili yol kimyasallar değildir. Hatta tarım ilaçlarının kontrolsüz bir biçimde kullanılması ile birlikte zarar azaltılamadığı gibi, zararlı böceği baskı altında tutan faydalı organizmalara da zarar vermiş, zararlı böceklerin kullandığımız kimyasallara karşı direnç kazanmasına sebep olmuş ve bunların yanı sıra o alandaki doğal dengeyi bozduğumuz için belki daha önce zararlı olmayan fakat zarar yapma potansiyelleri olan böcekler için elverişli bir ortam yaratmış oluyoruz. Bu da daha fazla ve daha çeşitli kimyasallar kullanma zorunluluğunu ortaya çıkarıyor. Zararlılarla mücadelede başarılı olabilmek için hedef alınacak zararlının ekolojisi, yaşam biçimi ve alışkanlıklarını çok iyi bilmek zorundayız. Bunu bilmediğimizde bir ürün döneminde onlarca defa da ilaç kullansak istenilen başarıyı elde edemeyeceğimiz kesindir. Yaşamdaki bütün gelişmeler ve ilerlemeler birbirine paralel gider; bu en acımasız kurallardan biri olsa gerek. Tarımsal üretimde de bu böyle. Biz istediğimiz kadar bilimsel çalışma, son teknolojik yöntemler üzerine araştırma yapalım, gelişmiş dünyanın bir parçası olmaya çalışalım; eğer üreticinin dünyasında bir şeyler değişmediyse bunların hayattaki karşılığı: havanda su dövmek, kumdan kaleler yapmaktır. Tarımsal üretimdeki hastalık ve zararlılarla mücadele konusunda yapılabilecek en önemli işlerden biri olarak tarımsal yayım faaliyetlerinin samimiyetinin ve yoğunluğunun artırılması olduğunu düşünüyorum. Başka yazıların ve tartışmaların başlığı olacak bu konuyu bir başka zamana bırakıp, ülkemizde mısır tarımındaki zararlılar ve bunların mücadelesinde entegre mücadelenin önemi ve uygulanması altında ama genel anlamda entegre mücadele üzerine düşünelim. Entegre mücadele sözü ile ürünlerimizde kayba yol açan zararlı problemlerini çözmek için kullanılan bütün yöntemlerin gerektiği zamanda uygun ve birbirini tamamlayacak bir biçimde bir arada uygulanması kastediliyor. Entegre mücadele için, insan sağlığı, çevre ve doğal dengeyi dikkate alan sürdürülebilir bir mücadele sistemidir diyebiliriz. Entegre mücadele sistemi çok değerlidir çünkü: zararlılardan kurtulmak için kullandığımız kimyasalların miktarını, bu sebeple çevreye ve insan sağlığına verilen zararları ve kimyasal mücadele için cebimizden akıp giden paraları da azaltır. Zararlılarla entegre mücadeleye, bitkiyi gözlemleme, zararlının verdiği zararı belirleme ve bu bilgilerin eşiğinde uygun eylem planını seçmek ekseninde bakabiliriz. Entegre mücadele dünyada ilk olarak 1960’lı yıllarda özellikle pamuk üretimi yapılan bölgelerde, her bir pamuk üretimi yapılan alana yıllık en az 12 defa kimyasal kullanılmasına rağmen, bu kimyasal insektisitlerin zararlılara karşı başarısız olmalarının sonucunda ortaya çıkmıştır. Zararlılarla entegre mücadelenin en temel felsefesi, hem ürünlerdeki ekonomik kaybı minimum düzeyde tutmak hem de ekim yapılan alanlarda ve bu alanların çevresindeki hedef alınmayan organizmalar ve bu ürünleri tüketen canlılar üzerinde meydana gelebilecek zararlı etkileri mümkün olan en düşük düzeyde tutabilmektir. Bizim dünyamızda, genelde insanı doğanın hakimi ve doğadaki bütün canlı ya da cansız varlıklarının varoluş sebebinin insana hizmet olduğunu düşündüğümüz için entegre mücadelenin kabul görmesi ve uygulanması hala zorluklarla dolu ne yazık ki. Mısır bitkisinde çok fazla zararlı tür bulunmakla birlikte, belirli koşullarda zarara yol açan organizmaların yanı sıra normal şartlar altında büyük zarara sebep olmayan potansiyel zararlı türler de bulunmaktadır. Aynı zamanda mısır Esengül ERDEM Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü [email protected] Ali Kürşat ŞAHİN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü [email protected] arazileri birçok faydalı türleri de barındırmaktadır. Eğer arazideki zararlı türler (ana zararlılar ve potansiyel zararlılar), faydalı türler ve yoğunlukları tespit edilebilirse, zararlı türlerin vereceği zararın ekonomik zarar eşiğine (Ekonomik Zarar Eşiği: Artan zararlı nüfusu karşısında zararlının zarar yapacak düzeye ulaşmadan, nüfusunu düşürme girişimlerinin gerekli olduğu düzeydir.) ulaşıp ulaşamadığı da anlaşılır ve buna göre mücadeleye başlayıp başlamama kararı verilir. Yani her dönem düzenli olarak ilaçlama yapmak zorunda kalmayız. Eğer ekonomik zarar eşiğine varılmışsa, bu defa da mücadeleye başlamak için zararlıların ve doğal düşmanlarının kritik dönemleri göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye’de mısır tarlalarında ana zararlılar Mısırkurdu ve Mısır Koçankurdudur. Fakat bunların yanısıra bozkurtlar, telkurtları, danaburnu, çizgili yaprakkurdu, mısır maymuncuğu gibi zararlılar da zaman zaman büyük ekonomik kayıplara sebep oluyor. Entegre mücadele sisteminde ana zararlılar ile mücadele edildiğinde potansiyel zararlı türler ile ayrıca bir mücadele yapmaya gerek kalmaz. Yani Mısır kurtları için doğru bir mücadele programı seçersek ve bunu uygulayabilirsek diğer zararlıların zararlarını da minimum düzeye indirmiş olacağız. Ülkemizde Mısırkurdu ve Mısır Koçankurduna karşı entegre mücadeleye baktığımızda Akdeniz Bölgesi’nde başarılı sonuçlar alındığını görebiliyoruz. Fakat genel anlamda mısır üretimine baktığımızda zararlılara karşı planlı bir mücadele programının uygulanmadığı bir gerçek. Bunun en büyük sebeplerinden biri ise kimyasal mücadele ile hızlı ve etkili sonuç alındığının düşünülmesinden geliyor. Çiftçimiz ilaç bayisine gidiyor senelik ilaçlarını genellikle neden ve niçinine bakmadan satın alıyor ve her sene hangi dönemde uyguluyorsa yine aynı şeyi yapıyor. Onun dışında rutin olarak toprağını işliyor, gübresini atıyor, sulama işlemlerini yapıyor ve zararlı olsa da olmasa da ilaçlamaya alıştığı zaman da ilacını kullanıyor. Bazı yıllar ilaç bayisine olan borcu, üründen kazandığı paradan fazla olduğunda da farklı sebepler aranıyor. Bazen telefonlar alıyoruz ziraat mühendisi olduğumuzu bilen üretici akrabalarımızdan. (ya bizi deniyorlar ya da daha kötüsü… ne yazık ki hala çiftçimiz ilaç bayisine güvenir ama ziraat mühendisine hep şüpheyle yaklaşır.) Mesela kayısıya bu bahar hangi ilaçları atalım diye soruyorlar. Bütün iyimser tablo kayboluyor o zaman. Bir defasında bir akrabama kirazda “tanımlayamadığı” ama kurtulmak istediği bir zararlı için daha önceden görmüş olduğum yabancı ot basmış olan bahçesini temizlemesini söylediğimde: “Sen de bize ölelim diyorsun; zaten bir sürü işimiz var bir de ot mu yolacağız.” dedi. O zaman bitkiden örnek alıp en azından ilçe tarıma götür, zararlıyı tanıyıp ona göre bir şeyler önersinler önerisine de “Onlar bir şey bilmiyorlar ki canım” cevabı geldi. Bu belki uç bir örnek olabilir ama sürekli hap gibi kimyasal istemeye alıştırıldık ne yazık ki. Konu mısır olunca nedense hep genişliyor yazıların konusu, başka boyutlar almaya başlıyor. Daha da dağılmadan mısır zararlılarına karşı ve diğer tüm bitki zararlılarına karşı entegre mücadelede izlenmesi gereken yolları özetleyelim: • Yetiştirdiğin bitkiyi iyi tanımalısın. İlk olarak bitkiyi zararlıdan korumalısın ki zararlı ile mücadele etmek zorunda kalmayasın. Bunun için kuvvetli ve sağlıklı bitki yetiştirmelisin, yani kaliteli tohum kullanmalı, iyi toprak işlemesi, dengeli gübreleme ve sulama yapmalı, temiz üretim materyali (tohum, fide, fidan vb.) kullanmalı, dayanıklı çeşit yetiştirmelisin. • Ekim dikim zamanını iyi ayarlamalısın. İyi ayarlamalısın ki zararlıların beslenme dönemleri ile bitkide ihtiyaç duydukları dönemler birbirine denk gelmesin. Böylece bitkide meydana gelecek zararı en az düzeye indirebilirsin. • Hasat zamanını iyi ayarlamalısın. Ürünün hasat olgunluğunun dikkate alarak böcek zararı en yüksek seviyeye çıkmadan hasat edilmesi gerekir. Gecikme olduğunda zarar da artar. • Bir tarlada uzun süre aynı bitkinin yetiştirirsen, toprak zayıflar ve bitki zayıf gelişme gösterip zararlılardan daha fazla etkilenir. Bu tarlada zararlıların yoğunluğu da artar. Bunun için devamlı aynı bitkiyi değil, o tarlada gelişebilecek ve zararlının kendisine konukçu olarak seçmediği başka bitkileri nöbetleşe yetiştirmelisin, böylece zararlının yoğunluğunu azaltılabilirsin. • Zararlı ile bulaşık bitki artıklarını, yabancı otları, hasat artıkları sapı samanı tarlandan uzaklaştırmalısın. Ama kesinlikle yakarak değil! Çünkü bunları yaktığında hem toprağı fakirleştirirsin hem de faydalı böcekleri yok edersin. • Zararlılarla mücadeleye başlama zamanına karar vermek ya da doğrudan zararlı yoğunluğunu azaltmak için çeşitli tuzaklar kullanabilirsin (Yem Tuzakları, Yapışkan Tuzaklar, Renk Tuzakları, Işık Tuzakları, Kışlak Tuzakları vb ). • Özellikle Mısırkurtları ve Koçankurtlarına karşı biyolojik mücadeleden başarılı sonuçlar alındığı bilinmektedir. Bunun için bu zararlıların doğal düşmanları olan ( yani yumurta, larva ya da pupa dönemleri ile beslenen canlılar) Trichogramma spp. kitlesel olarak salınmakta ve zararlı yoğunluğunda önemli miktarda azalmalara sebep olmaktadır. Böylece ilaç kalıntısı olmayan bir ürünün, daha az masrafın olacak ve doğal dengeye, çevre ve insan sağlığına zararın olmayacak. • Bazen yukarıdaki bütün adımları uygulasan da zararlı sorun olmaya devam edebilir. İşte bu en çaresiz kaldığın noktada başvuracağın şey kimyasal ilaç kullanmak olmalıdır. Bunun için de ürünündeki zararlıyı hedef alan ruhsatlı bir ilacı uygun zamanda, uygun dozda ve uygun yöntemlerle kullanmalısın. Çifçilik uygulamalı bir bilimdir. O yüzden bu işi yapan kişinin tüm bilim insanlarının yapması gerektiği gibi neyi niçin yaptığını bilmesi gerekir. Bütün canlılar değişen dünyaya uyum sağlamaya çalışıyor çünkü uyum sağlayamayanın yaşama şansı neslini devam ettirme şansı kalmıyor. Böcekler de ya yaşama alışkanlıklarını davranışlarını değiştiriyor ya da zor koşullara dayanma gücü yüksek bireyler oluşturuyor; kaldı ki artık mesafeler de çok kısa. Mesela Avusturalya’da bir kişinin pantolonun paçasına takılan birkaç böcek ya da tohum uçakla Türkiye’ye gelebilir ve burada salgın yapabilecek ortamı bulabilir. Bu gittikçe küçülen dünyada sağlıklı bitkisel üretime devam edebilmek için kesinlikle üreticiler ve ziraatçiler, biyologlar, gen mühendisleri, gıda mühendisleri, kimyacılar gibi birçok meslek grubunun sürekli bilgi alışverişi içerisinde olmaları ve birbirlerine güvenmeleri gerekiyor. Not: Bu yazı dizisi hazırlanırken çok sayıda kaynak kullanıldığından, kaynaklara ulaşmak için yazarlarla iletişim kurabilirsiniz. 15 Yanlış Yapılan Budama Ürün Kaybına Neden Oluyor »»Uzmanlar, ağaç budamalarının yapıldığı bu aylarda yetiştiricileri kaliteli ve bol ürün alabilmek için neler yapılması gerektiği konusunda önemli uyarılarda bulunuyorlar. Kaliteli ve bol ürün alabilmek için yapılan toprak işleme, sulama, gübreleme, mücadele gibi tedbirlerin yanısıra her yıl budama yapılmasının zorunlu olduğunu bildiren uzmanlar, budama yapılmayan ağaçlarda; kısa zamanda verim düşmesi, periyodisite, küçük ve kalitesiz meyve oluşumu, ağaç dalların kırılması ve taçın düzensiz gelişmesine neden olacağını belirtiyorlar. Bilinçsizce Yapılan Budama Ürünlerde Büyük Rekolte Kaybına Neden Oluyor! Budama, meyvecilikte karlılık oranını artırmak için yapılması gereken en önemli bakım tedbirlerindendir. Meyve ağaçlarının budanma şekli, meyve tür ve çeşidine, ağaçların yaşına, toprak ve iklim koşullarına, budamadan beklenen amaca ve ağacın gelişme gücüne göre değişir. Bu nedenle her meyve tür ve çeşidinin değişik iklim ve toprak koşullarındaki gelişme gücünün ve bunların budamaya karşı gösterdiği tepkilerin iyi bilinmesi gerekir. Ayrıca dalların kesilmesi, bırakılacak ve kesilecek dalların iyi seçilmesi konusundaki genel kuralların da bilinmesi zorunludur. Ağaçlar düzenli budanmadığı takdirde bitkinin topraktan aldığı besin maddeleri de yaprak olur. Az meyve verir. Bitkinin aldığı besinler budama sayesinde meyvelere aktarılır. İyi bir budama hava sirkülasyonunu sağlar. Bunun sonucu da ağaç zararlılara karşı dayanıklı bir hale gelir. Meyve ağaçları topraktan sürekli besin maddeleri aldıkları için zamanla toprakta bulunan besin maddesi seviyeleri azalır. Ağaçların gelişmeleri yavaşlar, verimleri düşer. Bunun önüne geçmek için, budamayla birlikte azot, fosfor ve potasyumdan oluşan taban gübrelemesi yapılması gerekli. Azot bitkinin dal ve yaprak gelişimin, Fosfor ise bitkinin hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılığını, artırır. “1. Balıkçılık ve Balık Çalıştayı” Yapıldı »»İstanbul Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği tarafından organize edilen, ‘1. Balıkçılık ve Balık Çalışta’yı 1-4 Mart 2013 tarihleri arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapıldı. Çalıştaya, Birliğe üye 32 kooperatiften 60 civarında kooperatifçinin yanında Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN (Kooperatifçilik uzmanı), Prof. Dr. Adnan Tokaç (E.Ü. SÜF), Prof. Dr. Ertuğ Düzgüneş (KTÜ.SÜF), Doç. Dr. Saadet Karakulak (İÜ. SÜF) , Huriye Göncüoğlu (EÜ.SÜF), Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü Avcılık ve Kontrol Daire Başkanı Turgay TÜRKYILMAZ, İstanbul İl Müdürü Kasım Piral, Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı ve TMKB Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Özkaya da katıldı. Çalıştayda, 7-8 kişilik masalarda şu konular tartışılarak öncelikli sorunlar ve çözüm önerileri geliştirildi : Yasa dışı avcılık; Balıkçıların yaşam standartları; Balıkçı barınakları; Su Ürünleri Kooperatifleri; Nakil belgelerinin uygulanabilirliği; Balık stokları üzerindeki zorlayıcı etkiler; Su ürünleri avcılığının sürdürülebilirliği ve 3/1 Nolu tebliğ; Birim, bölge ve merkez su ürünleri kooperatiflerinin yapması gereken yatırımlar/projeler. Çalıştay da tartışılan konular, Doç . Dr. Saadet Karakulak’ın raportörlüğünde , Prof. Dr. Ertuğ Düzgüneş’in koordinatörlüğünde, Çalıştaya katılanların katkılarıyla genel olarak gözden geçirilerek, nihai metin hazırlandı. Çalıştay sürecinde Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN “Kooperatif Proje ve Kooperatiflerde Proje Uygulamaları”; Prof. Dr. Adnan Tokaç da “Ağ Fabrikalarında Ağ Yapımı ve Kullanılabilirliği” konusunda birer bildiri sundu. 16 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği HAYVAN SAĞLIĞI KUDUZ -Rabies»»Kuduz, merkezi sinir sisteminin akut seyirli, öldürücü viral bir enfeksiyonudur. Kuduz, insanlar dahil bütün sıcak kanlı memelilerde görülebilen, beyine yerleşerek felçlere yol açan ve ölümle sonuçlanabilen bir virüs hastalığıdır. İhbarı mecburi hastalıklar arasında yer alır. Ülkemizde kurt, tilki, çakal, yaban kedisi, kokarca ve gelincik gibi vahşi hayvanlar ile köpek, kedi, sığır, koyun, keçi ve at gibi evcil hayvanlar hastalığa yakalanabilen hayvanlardır. Hastalık hayvandan hayvana veya hayvandan insana direkt ısırma ile bulaşır. Ayrıca mevcut yaralara enfekte salyanın bulaşması ile de enfeksiyon meydana gelmektedir. Enfeksiyon zincirinin taşıyıcıları olan köpek, kedi, yaban hayatı etoburları (tilki, çakal, kurt) ve yarasalar virusun arakonakçıları olarak kabul edilebilir. Bu hayvanlar enfeksiyon siklusunda önemli rol oynarlar ve enfeksiyonun son konakçı olan hayvanlara ve insanlara naklinde büyük bir değer taşırlar. Başıboş ve evcil olmayan köpek ve kedileri etkileyen şehir kuduzu, insanlar için en tehlikeli kuduz şeklidir ve tüm bildirilmiş insan olaylarının %99’unu teşkil eder. Dünya çapındaki insan kuduz vakalarının yıllık insidansı 33.000’in üzerindedir. Ölümlerin çoğu kuduz köpeklerin sebep olduğu çizikler yada ısırıklara bağlıdır. Kuduz, dünyada katı karantina tedbirlerinin uygulanabildiği ve köpeklerin girişinin engellendiği ada ülkeleri dışında bütün ülkelerde görülmektedir. Avustralya ve Yeni Zelanda’da hastalık hiç şekillenmemiştir. İngiltere, Havaî ve İskandinavya ise hastalık yönünden halen aridir. Hastalık Yugoslavya, Türkiye ve A.B.D.’nin çoğunluğunda enzootiktir. Vampir yarasalar tarafından nakledilen bovine paralytik kuduz, Güney Amerika’da endemiktir. • Vahşi hayvanlar insanlara olan korkusunu yitirir ve evcil hayvanlar gibi insanlara yaklaşabilirler. • Genelde gece ortaya çıkan vahşi hayvanlar, gündüz de ortalıkta görülebilirler ve dikkatini çeken her cisme saldırırlar. • Hastalığın ileri safhalarında felç gelişir ve hayvanlar komaya girerek ölürler. Kuduzun İnsanda Belirtileri Nelerdir? Bunlar kuduzun köpeklerden vahşi yaşamdaki hayvanlara nakli sonucu olabileceği gibi vahşi yaşamdaki bir kuduz rezervuarının göstergesi de olabilir. 1988-1997 yılları arasında tüm kuduz vakaları içinde, köpek kuduzu % 76.2 vahşi yaşam kuduzu %1.2’dir. Kuduz Hastalığının Gelişimi Kuduz bir hayvan tarafından ısırılmayı takiben, inkubasyon süresi genellikle 14-90 gündür; fakat bu süre bazen daha da uzun olabilir. İnkubasyon süresinin uzun veya kısa sürmesi, vücuda giren virusun miktar ve virulans derecesinden başka yaranın genişliğine ve derinliğine bağlı olarak değişir. Ayrıca ısırılan bölgenin sinir dokusundan zengin olması da inkubasyon periyodu üzerinde etkilidir. Klasik kuduz seyrinde enfeksiyonun 3 devresi vardır; Türkiye’ de Kuduz Türkiye Asya ve Avrupa kıtaları arasında değişik coğrafi bölgeleri olan bir ülkedir. Ülke genelde dağlık ve ormanlık olması nedeni ile her türlü evcil ve vahşi hayvanın barınmasına olanak sağlar. 1970’ lerin sonlarına doğru, büyük şehirlerde insan populasyonunun artışına bağlı olarak köpek sayısında da artışlar olmuş, buna paralel olarak da kuduz vakaları artış göstermiştir. Son yıllarda alınan tedbirler ve aşılamalarla kuduz vakalarında düşüşler görülmektedir. Şimdilerde en fazla kuduz vakasının İstanbul ilinde olduğu gözlenmektedir. İzmir’de ise 1988-1996 yılları arsında kuduz vakalarında dikkat çekici bir azalma vardır. Fakat 1997 yılından sonra yeniden kuduz vakaları artmıştır. Türkiye, köpek kuduzunun en fazla görülen tek Avrupa ülkesidir. Fakat köpek kuduzunu görüldüğü birçok ülkede olduğu gibi teyit edilmiş az sayıda vahşi hayvan kuduz vakası da vardır. 1- Sükunet dönemi: Çok yavaş gelişir. Hareket değişikliği ile karakterizedir. Korkaklık ve sinirlilik en önemli belirtilerdir. Ayrıca evden uzaklaşma, yabancı cisim yeme ve yutkunma güçlüğü vardır. 1-3 gün sürer. 2- Hareketli dönem: Hayvanlarda huzursuzluk artar, ısırma arzusu vardır. Genellikle yavaş seyreder. Bu dönemde saldırganlık söz konusudur. 3- Felç dönemi: Ölümden kısa bir süre önce oluşan bu devrede, yüz kasları, gövde ve ayak kaslarında felç meydana gelir. Alt çene felci nedeniyle hayvan yem ve su alamaz. Bu dönem 3-4 gün sürer ve ölüm oluşur. Kuduz bulguları birçok olguda çok karakteristiktir. Bu nedenle teşhis klinik bulgular yardımıyla yapılabilir. Bununla birlikte bu durum her zaman geçerli değildir. Klinik teşhisin net olmadığı durumlarda hastalığın teşhisi sadece laboratuar muayeneleri ile yapılabilir. • Hastalık belirlileri virüsün vücuda girmesinden itibaren yaklaşık 3-8 hafta sonra ortaya çıkar. • İlk önce ateş, iştahsızlık, bulantı, baş ve boğaz ağrısı gibi hastalığa özel olmayan belirtilerle başlar. • Isırık yeri ve çevresinde ağrı ve kaşıntı görülür. • Yutak felci sebebiyle kuduzun karakteristik belirtisi olan sudan korkma görülür. • Daha sonra hasta komaya girer ve ölüm meydana gelir. • Hastalığın belirtileri görülmeye başladıktan sonra ölüm kaçınılmazdır. Kuduz Nasıl Bulaşır? • Kuduza yakalanmış bir hayvanın (ülkemizde çoğunlukla başıboş köpekler) ısırmasıyla, • Kuduz hayvanın salyasının açık yaraya, kesik, sıyrık veya çatlak deriye; göz, ağız veya buruna temas etmesiyle, • Kuduz hayvanın tırmalaması sonucu meydana gelen yaralanmalarda (hayvanın kendi tırnağı salyası ile bulaşık olabilir) • Kuduz hayvanın salyası ile bulaşık malzemenin (tasma, yular, dizgin vb.) bütünlüğü bozulmuş deriye teması ile, • Kuduz hayvanın etinin ve sütünün çiğ olarak tüketilmesiyle Kuduzdan Korunmak İçin Neler Yapılmalıdır? Kedi ve köpekler kuduza karşı mutlaka aşılattırılmalıdır.(Zira köpeklerin 3 aylık, kedilerin ise 6 aylıktan itibaren aşılattırılmaları ve aşıların her yıl tekrar edilerek bunun belgelendirilmesi hukuki bir gerekliliktir.) • Evcil hayvanların, başıboş ve/ veya valisi hayvanlarla temas etmesine engel olunmalıdır. • Başıboş hayvanlara sevmek veya beslemek amacıyla yaklaşılmamalı ve dokunulmamalıdır. • Çevrede başıboş, hasta, garip davranışlar sergileyen veya ölmüş hayvan görüldüğünde ilgili yerler haberdar edilmelidir. (Belediyeler, Muhtarlıklar, Tarım İl ve İlçe Müdürlükleri gibi). Kuduza Yakalanmış Hayvan Ne Gibi Belirtiler Gösterir? Kuduz Şüpheli Temas Söz konusu Olduğunda Neler Yapılmalıdır? • Huy değişiklikleri, • Daha önce normal davranış gösteren hayvanlar sinirli ve saldırgan olurlar, • Dikkatlerini çeken her şeye karşı ısırma ve saldırma isteği gösterirler, • Yutak felcine bağlı olarak yutkunma reflekslerini yitirdiklerinden, sudan korkarlar ve ağızlarından aşırı miktarda salya aktığı görülür. • Yara veya ısırık bölgesi hiç vakit kaybetmeden (şüpheli temasları itibaren 10 dakika içerisinde) bol akarsu ve sabunla iyice yıkanmalı ve arkasından tentürdiyot gibi iyotlu antiseptikler uygulanmalıdır. • Göz, ağız veya burun şüpheli temasa maruz kalmışsa bu bölgeler birkaç dakika içinde bol suyla iyice yıkanmalıdır. • Kuduz şüpheli temasa maruz kalan kişi yukarıda belirtilen uygulamaları yaptıktan sonra en yakın sağlık kuruluşuna müracaat etmeli ve hekimin düzenleyeceği aşılama programını aksatmadan uygulamalıdır. Kuduz Hastalığının Tedavisi Var mıdır? Kuduz hastalığının belirtileri ortaya çıktıktan sonra tedavisi imkansızdır; hastalık ölümle sonuçlanır. Bu sebep ile yukarıda belirtilen korunma önlemlerine uyulmalı, özellikle yara tedavisi ile kuduz aşısı ve kuduz anti serumu uygulamasının hastalığa yakalanmama hususunda hayati öneme sahip olduğu kesinlikle bilinmelidir. Ülkemizde kuduzla ilgili olan aşı ve serum uygulamaları dahil her türlü sağlık hizmetlerinin ‘’Ücretsiz’’ olarak yapıldığı unutulmamalıdır. Louis Pasteur 1822 Yılında Fransa’da doğan mikrobiyoloji ve kimyager uzmanı “Louis Pasteur”; Joseph Meister adlı bir çocuk, kuduz bir köpek tarafından ısırıldığında, anne ve babası çocuğu Louis Pasteur’e getirirler. Pasteur, daha önce sadece hayvanların üzerinde denemiş olduğu kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt eder. Çocuğun kuduz hastalığından her durumda öleceğini ve başarılı olursa yöntemin kuduz hastalığına bir çare olabileceğinin söylenmesinden sonra denemeye karar verir. Aşının başarılı olması bu öldürücü hastalığın önlenmesi ve aşıların geliştirilmesi için büyük bir adım olur... Kuduz İçin Tazminat Ödenecek » Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 8 hastalığa tazminat ödeyecek. Bakanlık tarafından; Ruam, sığır tüberkülozu, sığır, koyun ve keçi brusellası, sığır vebası, Afrika at vebası, kuş gribi, kuduz ve şap hastalıklarından dolayı hayvan sahiplerine tazminat ödenmesine karar verildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ nın konuya ilişkin ‘’Hayvan Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği’’ Resmi Gazete’nin 06 Mart 2013 tarihli sayısında yayımlandı. Yönetmelik, tazminatlı hayvan hastalıklarından dolayı, hayvanlara uygulanacak kesim, itlaf ve imha işlemleri ile hayvan sahiplerine yapılacak ödemelerle ilgili usul ve esasları kapsıyor. Yönetmeliğe göre, ruam, sığır tüberkülozu, sığır brusellozu, koyun ve keçi brusellozu, sığır vebası, Afrika at vebası, kuş gribi, kuduz ve şap hastalıklarından dolayı yerel kıymet takdir komisyonu tarafından belirlenen miktarlar üzerinden, belirlenen esaslara göre hayvanların sahiplerine tazminat ödenecek. Bakteriyolojik muayene sonucunda sığır brusellozu hastalığına yakalandığı tespit edilen sığırlar ile koyun ve keçi brusellozu hastalığına yakalandığı tespit edilen koyun ve keçilerin takdir edilecek kıymetlerinin onda dokuzu, sığır vebası, Afrika at vebası hastalıklarında, hastalığın açık belirtisini göstermesi sebebiyle veya laboratuvar muayenesi sonunda teşhis konularak öldürülen sığır ve atların takdir edilecek kıymetlerin tamamı, kuş gribi hastalığında, hastalıktan şüphe edilmesi sebebiyle veya laboratuvarda hastalığın varlığı tespit edildikten sonra öldürülen hayvanların takdir edilecek kıymetlerinin tamamı da tazminat kapsamına girecek. Kuduz hastalığına yakalandığı laboratuvar muayenesi ile tespit edilen sığır, koyun ve keçiler ile kuduz olduğu tespit edilen hayvan tarafından ısırıldığı için öldürülen sığır, koyun ve keçilerin takdir edilecek kıymetlerinin beşte dördü, şap hastalığında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından tespit ve ilan edilen mücadele bölgelerinde hastalığın açık belirtisini göstermesi sebebiyle veya laboratuvarlarca hastalığın varlığı ve tipi tespit edildikten sonra öldürülen veya kestirilen şap hastalığına duyarlı hayvanların takdir edilecek kıymetlerinin tamamı tazminat olarak ödenecek. Tazminatın Verilmediği Durumlar Resmi kuruluşlara ve belediyelere ait hayvanlar için tazminat ödenmeyecek. Sahipleri tarafından hasta oldukları Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından belirlenen usullere göre bildirilmeyen veya hastalıkla oldukları bilinerek satın alınmış olanlar ile Bakanlıkça belirlenen belgeler bulunmaksızın sevk olunan veya resmi veteriner hekime muayene ettirilmeden ölen hayvanlar için tazminat verilmeyecek. Ayrıca, ihbarı zorunlu hastalık çıkışının Bakanlık tarafından açıklanması ve aşılama, ilaçlama veya test uygulamasına karar verildiği halde, hayvanlarına bu uygulamaları yaptırmayan hayvan sahiplerine tazminat ödenmeyecek. Yerel kıymet takdir komisyonu, Bakanlık temsilcisi resmi veteriner hekim başkanlığında olmak üzere, mahallin mülki idare amirinin belirlediği bir üye ve hayvan sahibinin konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları temsilcileri arasından seçeceği bir üyenin katılımı ile üç kişiden oluşacak. Kurulan yerel kıymet takdir komisyonu rayiç bedelin tespitinde anlaşamadığı ve karar alamadığı takdirde mahallin mülki amirinin onayı ile yeni bir komisyon kurulacak ve karar oy çokluğu ile alınacak. Yönetmelik 1 Ocak 2013 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi. ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TOPRAK İklim Değişikliği ve Küresel Isınma: Bizi Neler Bekliyor? Buğday Ekim Alanları Genişleyecek »»Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) ve ABD Tarım Bakanlığı Dış Tarım Servisi raporlarına göre, 2012/2013 dönemi dünya buğday üretiminin 40 milyon ton düşüşle 656 milyon tona, Türkiye üretiminin ise 3,3 milyon tonluk azalmayla 15,5 milyon tona gerilemesi bekleniyor. »»21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında gelen iklim değişikliği, özellikle son yıllarda uluslararası gündemin üst sıralarında yer almaya başlamıştır. Fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaşma, ormanların bozulması ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazı (H2O, CO2, CH4, N2O, O3) birikimlerindeki hızlı artış ile yer kürenin ortalama yüzey sıcaklığını artmaktadır. Küresel ısınma olarak adlandırılan bu olay ile geçen yüzyıl içerisinde dünya ısısı 0.74 santigrat derece artmıştır. Konuyla ilgili yapılan çalışmalara göre ise bulunduğumuz yüzyıl sonuna kadar yerkürenin 1.5 ve 5.8 santigrat derece daha ısınacağı öngörülmektedir. Bu artışlar neticesinde çevre ve insan sağlığı üzerine önemli derecede etkileri bulunan küresel iklim değişikliği sorununu ortaya çıkmıştır. Bu sıcaklık artısının en önemli etkilerinden bazıları, hidrolojik döngünün değişmesi, kara ve deniz buzullarının erimesi, kar ve buz örtüsünün alansal olarak daralması, deniz seviyesinin yükselmesi, şiddetli hava olaylarının sıklığının ve şiddetinin artması, kuraklık, çölleşme, salgın hastalıkların ve zararlıların artmasıdır. Bu öngörülerin gerçekleşmesi halinde, dünya ölçeğinde sosyoekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri Dr. Selen Deviren SAYGIN Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Anabilim Dalı [email protected] ve insan yaşamını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecek önemli değişimler yaşanacaktır. Bu konuyla ilgili olarak ülkemizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2011 yılında Temmuz ayında, 2011-2020 yıllarını kapsayan “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı” yayınlanmıştır. Bu plan kapsamında ülkemizdeki mevcut durum değerlendirilmiş ve sera gazı emisyonlarının azaltılması için izlenecek stratejiler belirlenerek eylem planları oluşturulmuştur. Bu plan ve çeşitli uluslar arası araştırma kuruluş raporlarına göre, Türkiye’nin 1990 yılı toplam sera gazı emisyonu miktarı 170 milyon ton CO2 eşdeğeri iken, 2007 yılında bu değer 372 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. IPCC Dördüncü Değerlendirme Raporunda, Akdeniz Havzasında genel sıcaklık artışının 1 ile 2 santigrat derece’ye ulaşacağı, kuraklığın geniş bölgelerde hissedileceği ve özellikle iç kesimlerde sıcak hava dalgalarının ve aşırı sı- cak günlerin sayısının artacağı ifade edilmektedir. Türkiye genelinde yapılan değerlendirmeye göre yıllık ortalama sıcaklığın gelecek yıllarda 2,5 ile 4 santigrat derece kadar artması, Ege ve Doğu Anadolu Bölgelerinde bu artışın 4 santigrat derece’yi, iç bölgelerinde ise 5 santigrat dereceye ulaşabileceği tahmin edilmektedir. Yapılan çalışma ve değerlendirmelerin ışığı altında, kıyı bölgelerde sel, heyelan ve taşkınlara neden olan aşırı yağışlar, iç bölgelerde ise aşırı sıcakların etkisi ile kuraklık sorunlarının yaşanacağı, özetle, Türkiye’nin yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağı öngörülmektedir. Bunun sonucu olarak ise, temiz su kaynaklarının git gide azalacak, orman yangınlarının sayısı ve şiddeti artacak, kuraklık ve çölleşmenin etki alanları genişleyerek salgın hastalıklar yaygınlaşacaktır. 17 IGC ve ABD Tarım Bakanlığı Dış Tarım Servisi'nin hububat üretimine ilişkin hazırladığı raporlardan derlenen bilgiye göre, Temmuz 2012/Haziran 2013 dönemi dünya buğday üretimi, yaklaşık 40 milyon ton azalmayla 656 milyon ton civarında öngörülüyor. Söz konusu rapora göre, dünya buğday tüketiminin 16 milyon ton düşüşle 677 milyon tona inmesinin beklendiği 2012/2013 sezonunun dönem sonundaki stoklarının ise üretimin yetersiz olması nedeniyle 21 milyon ton azalarak, 176 milyon tona gerilemesi bekleniyor. Buğday Üretimi Azalacak Aynı dönemlerde Türkiye buğday üretiminin, 3,3 milyon ton düşerek 15,5 milyon ton seviyelerinde beklendiği belirtilen raporda, tüketimin ise 18,1 milyon tondan 17,5 milyon tona ineceği tahmin ediliyor. Raporda, buğday üretiminin azalmasının beklendiği Temmuz 2012/Haziran 2013 döneminde Türkiye un ihracatının buğday eşdeğeri cinsinden 2,8 milyon tona ulaşacağı öngörülüyor. Buna göre Türkiye, 2,8 milyon tonluk öngörüyle Kazakistan ile birinci sırayı paylaşıyor. Temmuz 2013/Haziran 2014 dönemi ön beklenti raporuna göre ise dünya buğday ekim alanlarının yüzde 1,7 artışla son 4 yılın en yüksek değeri olan 222,1 milyon hektara ulaşması bekleniyor. Bu durumda, küresel buğday üretiminin 2012/2013 sezonuna kıyasla yüzde 4 yükselmeyle 682 milyon tona çıkacağı tahmin ediliyor. Aynı dönemde küresel buğday tüketiminin ise 4 milyon ton artışla 681 milyon tona ulaşacağı öngörülüyor. Söz konusu rapora göre, 2013/2014 sezonu dünya buğday tüketimi öngörüsünün gıda, yem ve endüstriyel kullanım için sırasıyla 469, 129 ve 20 milyon ton olarak dağılması bekleniyor. Artan ekim alanları ve üretimine karşın tüketimdeki fazla talep nedeniyle küresel buğday stoklarında fazla bir artış olmayacak. 2011/2012 sezonunda 197 milyon ton olan ve 2012/2013 döneminde 176 milyon tona gerileyecek stokların, 2013/2014'te 178 milyon tona çıkacağı tahmin ediliyor. “8 Mart” ve Emekçi Kadınlar »»“Toplumsal kalkınma kadın erkek birlikte gerçekleştirilebilir. Kadınlarını geri bırakan toplumlar geri kalmaya mahkumdur.” Mustafa Kemal Atatürk Atamızın çok değerli bir sözü ile başlamak istiyorum. Toplumumuzu oluşturan insanların kadın ve erkek olarak birlikte ve güçlerini birleştirerek hareket etmeleri ile ancak ilerleyebileceğimizi anlatan ne güzel bir söz. Tıpkı kooperatiflerdeki yapı gibi... güçleri birleştirerek, birlikte olmayı başararak, çalışmak ve kazanmak hakça paylaşmak ile mümkündür. Kadınlar ve erkekler birlikte çalışırlar ve haklarını eşit olarak yaşayabilirler ise o zaman sorun yoktur. Ama ne yazık ki ülkemizde kadınlar bu haklarını tam olarak yaşayamamaktadırlar. Kadın olmak ve çalışmak dendiğinde kadınların en çok yaşadığı ve şikayet ettiği "İş yerinde tacize ve ayrımcılığa maruz kalıyoruz, emeğimiz ikincileştiriliyor, yedek işgücü olarak görülüyoruz. Bilgi birikimimiz yeterli olduğu halde terfi ve atamalarda mağdur oluyor, yükselemiyoruz'' şeklinde ifadeleri çok duyarız. İşgücü hızla kadınlaşıyor, ama kadın emeğinin görünür olması ayrımcılığın ortadan kaldırılması için yeterli düzenlemeler yapılmıyor. Kadınlar talep ediyor! • En az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde ve 50'den az çalışanın bulunduğu işyerleri için çalışma alanına yakın ortak bebek bakım üniteleri ve kreşler açılmalıdır. (Bu hizmet SHÇEK bünyesinde verilmelidir. Kreşler ücretsiz ve SHÇEK yönetmeliğine uygun düzenlenmelidir. Gece çalışması olan ve vardiyalı işyerlerindeki kreşler 24 saat açık olacak biçimde düzenlenmelidir. Hükümet, kreşlerin açılamadığı durumlarda geçici önlem olarak kreş ücretini karşılamalıdır.) • Doğumdan dolayı ücretsiz izne ayrılan kamu çalışanı kadınların, izinde geçen süreleri emekli kesenekleri devlet tarafından ödenmeli ve emeklilikten sayılmalıdır. • İşe almada, terfi ve yükselmelerde olumlu ayrımcılığın uygulanması, kadın istihdamını arttırmaya yönelik istihdam politikalarının oluşturulması yönünde somut adımlar atmalıdır. • İşyerinde cinsel tacizin; "Kişilik haklarını tehdit eden ve zedeleyen, belli bir cinsiyete mensup olma sebebiyle cinsel nitelikte veya başka türlü davranış şeklinde, özellikle üst yöneticiler ve mesai arkadaşları tarafından yapılan, arzu edilmeyen ve kabul edilemez söz, tutum ve davranışlar, cinsel tacizdir." biçiminde yasal tanımı yapılmalıdır. Cinsel taciz konusu mesleki eğitimlerin bir parçası olmalı; koruyucu tedbirler alınmalı ve yasal yaptırımların uy- verilmeli, seminerlerle desteklenmelidir. Nilgün Beşirik UYSAL Köy-Koop Manisa Birliği gulanmasında mağdurun şikayeti yeterli olmalıdır. • Bütün kadın kamu çalışanlarına yönelik mesai saatleri içerisinde düzenli "Kadın Sağlığı" eğitimleri verilmelidir. • İLO'nun "Aile Sorumlulukları Olan Kadın ve Erkek İşçilere Fırsat ve Davranış Eşitliği Sağlanması"na İlişkin 156 sayılı sözleşmesi ülkemiz tarafından bir an önce onaylanmalı ve hayata geçirilmelidir. • Anayasadaki "aile" tanımı, boşanmış ve çocuğuyla yaşayan kadınları kapsayacak biçimde genişletilerek yeniden düzenlenmelidir. • Yargı mensuplarına, güvenlik güçlerine, sağlık görevlilerine, öğretmenlere, sosyal hizmet uzmanlarına, psikologlara, hukukçulara, kadın ve çocuklara karşı şiddet konusunda zorunlu hizmet içi eğitim • Hükümet, belediyelerin görev ve sorumluluklarını içeren 5393 sayılı yasanın "Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen belediyeler, kadın ve çocuklar için koruma evleri açar" maddesi doğrultusunda, sığınma evlerini uluslar arası standartlara göre inşa edip bakımının yapılarak, uygulamaya geçirilmesi için gerekli önlemleri almalıdır. • 8 Mart'ta kamu emekçisi kadınlar ücretli izinli sayılmalıdır. Kadınları koruyan ve haklarının bilinmesi öğrenilmesi için çaba sarf eden Sivil toplum Kuruluşları arasında bizde Kooperatifçi Kadınlar olarak Kadın Hakları ile ilgili çalışmalar yaparak örgütlenmeye çalışmaktayız. Tek başına yapamayacaklarımızın birlikte gerçekleşebileceğini,sorunun değil çözümü üretecekler arasında olmak gerektiğini, karar mekanizmalarında yer almadan sorunların çözülmeyeceğini ,mücadele etmeden hak elde etmenin sağlanana kadar çalışmamız gerektiğini öğrendik, Kadını daha güçlü kılarak kooperatif çatısı altında örgütleyerek, üretmesi haklarını bilmesi ve araması yolunda mücadele vermekteyiz. Yolun çok başındayız belki ama hiç bir şey yapmamaktan daha iyi bir şey elinden geleni yapmaktır. Bizler de bu uğurda Kooperatifleşerek Kadının bilinçlenmesi haklarını bilmesi ve eşit haklarla iş ortamında çalışması için çaba sarf etmekteyiz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anılan; İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılan bu günü kutlamaktayız. Umut ederek daha iyi birliktelikler için “Verilirse el ele Ulaşılır Her Yere” diyorum. 18 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği KOOPERATİFÇİLİK ve KADIN Kırsalda Kadın Olmak Tarıma Kadınlar Hayat Veriyor »»Kırsalda kadın olmak zordur. Üstünüzdeki baskılar sizi adeta bir kapana kıstırmıştır. Bir tarafta doğadır mücadele ettiğiniz. Diğer tarafta kültür dediğiniz yozlaşan sosyal ve dini öğeler. Onun ardından ortaya çıkan acımasız töreler. Dünyaya gözlerini açar açmaz başlar dertleriniz. Çocukluğunuzu bile yaşayamazsınız. Aklınız ermeye başladığında kendinizi zorlu bir yaşam mücadelesinin içinde bulursunuz. Hele birde kırsalda yoksul iseniz. Aileniz zor geçiniyorsa, toprağınız bile yoksa vay halinize. Yeni işgücü olarak aileye katılırsınız. Mevsimlik bir işçi olarak şekillenir yaşamınız. Kimi zaman bir pamuk tarlası, bir fındık bahçesi, tahtacı bir aileden iseniz ormanlarda geçer yaşamınız. Aileniz ile sürüklenirsiniz bir o yana bir bu yana. Mevsimlerin şartlarına göre dalgalanır yaşamınız. Bazen çok bazen az ürün alırsınız. Az ya da çok yevmiye ile çalışırsınız. Eğer Ormanda çalışıyorsanız o da farklı değildir tarımdan. Bazen çok iş olur bazen de az. Dolmaz ambarınız ürünle. Ormanda ya da tarımda mevsimlik işçi olarak elde ettiğiniz gelir yetmez yılın sonuna kadar geçiminizi sağlamaya. Her zaman koca evi beslemenin tasası size düşer. Sizden mucizeler beklenir ailenizi doyurmaya. Milli Gelirden aldığınız pay dörtte bir olsa bile bir yolunu bulup evinizi ayakta tutarsınız. Madımağından pancarına çeşit çeşit bitkilerle ve otlarla doğanın nimetlerini en iyi siz anlarsınız. Mucizeler yaratır kırsalda kadınlarımız. Her zaman zor günlere hazırlıklıdır. Ambarını doldurur işlediği ya da satın alabildiği gıda ile. Ununu şekerini yağını alır. Her türlü ürünü kurutur, konserve eder ya da işler, günleri kısa geceleri uzun kışa, kurak ve işsiz geçecek zor günlere hazırlık yapar. Kırsalda kadının rolü yürümeye başlar başlamaz hazırdır. Yaşam mücadelesinde ona da rol biçilir. Sabahın alaca karanlığında başlayan işler gecenin geç saatlerine kadar onu bekler. Evin ve çocuklarının bakımı, ahırdaki ineğin sağımı, tarladaki ekinin tasası, gelecek mevsimlerin kaygısı. Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] Kırsalda kadının hasta olma lüksü bile yoktur. Eğer ulaşılması zor bir bölgede yaşıyorsa bazen Allaha kalır işiniz. Bazen doğumda bazen de karlı ve zor yollarda son bulur yaşamınız. Hele birde ormanda çalışan bir tahtacı aileden iseniz. Baltanın uçundadır yaşamınız. Zaten sosyal güvenceniz de yoktur. Ormanlarda doğar ormanlarda ölürsünüz. Bir göçmen kuş gibi bir o yana bir bu yana koşuşturmakla geçer ömrünüz. Bir anda büyümek zorunda kalırsınız. Bir balta ile ormanlarda geçer ömrünüz. Kesikmiş, ezikmiş umursamazsınız. Kimi zaman bir ağaç altında biter yaşam çizginiz. Şehirlere imrenirsiniz içinizden. Hoş, şehre göçtüğünüzde de bırakmaz sizi kırsaldaki kurallar. Adını töre koyduğunuz zorlamalar. İnsan eliyle yaratılan acımasız sınırlar sizi her zaman adeta bir kafese hapseder. Ne sevmeye, ne de istediğiniz yolda yürümeye fırsat tanır. Sizin için düşünür birileri, sizin için yapar birileri. Bir tek ölümdür özgürlüğünüz. Kimi zaman bir mal alışverişi gibi evlenirsiniz. Yine aile büyükleri karar verir senin için. İstemediğiniz bir yaşama zorlanırsınız. Ne de olsa töreler böyle der. Duyulmaz sessiz çığlıklarınız. Şehirde kalır kadına şiddetin tepkileri. Köy uzaktır size uzanacak ele. Sadece şehre göçtüğünüzde birileri görür tesadüfen sizi ve tepkilerinizi. Töre cinayetlerine konu olan çoğu kez kırsaldan şehre göçen kadınlardır. Çünkü köydeki töreleri şehirde devam ettirmek isteyenler çoğunluktadır. Hele bunun yanında şehirde geçim sıkıntısı varsa töre bahane olur. Hıncın ve hırsın altında ezilen, törenin kurbanı yine kadın olur. Şehirlerde bile köy yaşanır. Ne de olsa kırsaldan göçenler insanlar şehrin çevresinde bir köy daha kurmuştur. Köyünden büyük hayallerle çıkan insanlar kahveleri doldurmuştur. İşsizliğin ve geçim sıkıntısının çemberi de sıkışmıştır yaşamlar. Yaşamı kucaklamada, geçim sıkıntısına çare bulmada yine başroldedir kadınlar. Kırsalda kadın olmak zordur. İster köyde isterde şehirde değişmez bazı töreler. Her şey alınyazısı diye geçiştirilir. Bedenler şehirde bile olsa düşünceler ve ruhlar hala köydedir. »»İstihdamda son yıllardaki gelişmelere bakıldığında tarım sektörüne adeta kadınlar hayat veriyor Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) işgücüne ilişkin verilerine göre, 2004-2012 arasındaki 8 yıllık dönemde tarım sektörü istihdama katkıda bulunmaya devam etti. Tarımda 2004 yılında 5 milyon 713 bin kişi istihdam edilirken, bu sayı 2012 yılına gelindiğinde 6 milyon 97 bine ulaştı. Tarımda istihdama katılanların cinsiyet dağılımına bakıldığında kadınların ağırlığı dikkati çekiyor. 384 bin kişilik istihdam artışının 307 binini kadınlar oluşturdu. Tarım sektöründe çalışmaya başlayan erkeklerin sayısı ise 77 binde kaldı. Ekmeğini topraktan çıkaran kadınların sayısı 2 milyon 565 bin iken, bu sayı 2012'ye gelindiğinde 2 milyon 872 bine ulaştı. Erkeklerin 2004'te 3 milyon 148 bin olan sayısı ise 3 milyon 225 bin oldu. Eğirdir Gölü'ne Kadınlar Sahip Çıkacak »»2008'den bu yana devam eden Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat Projesi kapsamında Göl'ün üzerindeki kirlilik baskısının başlıca sebebinin aşırı zirai ilaç kullanımı olduğu belirlendi. Elbette bu süreç böyle devam etmeyecek. Eğitim ile ekonomik refahın yükselmesi ile değişecek kirletilmiş töreler. İnsanın insana köleliği eğitim ile bitecek. Doğruları ve kirlenmişlikleri eğitim gösterecek hepimize. Daha güzel çocuklar, daha demokratik ve insan haklarına saygılı toplumlar doğacak. Yeter ki kırsalda ve şehirleşmiş köylerde sorunların çözümü için kırsaldaki kadınların sorunlarına kulak verelim. Göl çevresindeki bu baskının azaltılması için çeşitli önlemler alınmaya başlandı. Proje sürecinde gerçekleştirilen çalışmalar doğrultusunda pilot bölge seçilen Esinyurt köyünde yaşayan çiftçilere, kadınlara ve çocuklara suyun önemi, akılcı kullanımı ve korunması konusunda kapsamlı eğitimler düzenlendi. Dört gün boyunca günde 5 saat olmak üzere planlanan kadın eğitimlerine 50'nin üzerinde kadın katıldı. Öncelikle su döngüsü, suyun önemi, akılcı kullanımı ve kirlilikle ilişkisi hakkında bilgi vermeyi amaçlayan eğitimlerde, iyi tarım uygulamaları konusu da geniş yer buldu. Eğitimlerin devamında Eğirdir Gölü özelinde pilot çalışmalardan yola çıkılarak biyoteknik mücadele yöntemleri anlatıldı ve Göl'ün ulusal öneminin altı çizildi. Eğitimler sırasındaki aktif katılımlarıyla dikkat çeken Esinyurt Köyü kadınları, sorularını ve yorumlarını rahatlıkla paylaşarak, konular hakkında daha detaylı bilgi almak için çaba gösterdiler. Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun »»Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. Dünyada kadınların eşitlik, özgürlük ve daha huzurlu yaşama isteklerini dile getirdikleri çok özel bir gün 8 Mart. Her yıl 8 Mart’ın Kadınlar Günü olarak kutlanması aslında trajik bir öyküye dayanmakta. 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında başlattıkları grev; grevi engellemek isteyen polislerin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçinin can vermesi ile sonuçlanmıştır. 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirmiş ve öneri oybirliğiyle kabul edilmiştir. Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlanmış, 1975 yılında ve onu izle- alt kademelerde çok sayıda kadın olmasına karşın, ‘yönetici’ düzeyine yükselenler sınırlı TBMM’deki kadın milletvekili oranı 1935 yılında yüzde 4,5 iken, 2012 yılında bu oran yüzde 14,4’e yükseldi. Kadın bakan sayısı ise sadece 1 oldu. Emel TUĞRUL Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] yen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlanmıştır. Ülkemizde Kadın İster kırsal alanda ister varoşlarda ister kentlerde isterse farklı ülkelerde yaşasın kadın her yerde kadındır. Sadece bulunduğu bölgeye, yöreye göre öncelikleri, yaşam tarzları değişmektedir. Kadın, eşit olmayan fırsatlar, kendi tercihi olmayan ve onu çevreleyen sosyal ve ekonomik koşullardan kaynaklanan bir yaşamla başa çıkmak zorunda kalmaktadır. Toplumun yapı taşı olan ailelerde sağlıklı, bilinçli, akıllı bireyler yetiştirmek her şeyden önce anaların, kadınların elindedir. Okuma hakkı elinden alınan, sosyal ve kültürel alandan uzak tutulan, özgürlüğü kısıtlanan, söz hakkı verilmeyen, 2.sınıf vatandaş konumunda bırakılan kadınların yetiştirdiği bireylerden ve bu bireylerin oluşturacağı toplumdan ne beklenebilir? 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını öneren CLARA ZETKİN (solda) Rosa Luxemburg ile. Yılın sadece bir gününde kadınları hatırlamak, onları ön plana çıkartmak kadınlara verilen değeri ne ölçüde gösterir. Aile içi şiddetten, toplumsal ve kültürel baskıdan, iş yerlerinde ayrımcılıktan ve gelir adaletsizliğinden uzak, eğitim-öğretim imkânlarına ulaşabilmiş, çalışma hakkından eşit olarak yararlanabilen kadınlarımız çoğaldıkça, kadınlara verilen değer arttıkça toplumların daha ileri gideceği aşikârdır. Türkiye'de kadın istatikleri Türkiye’de kadın istatistikleri Devletin birçok kurum ve kuruluşunda 81 ilden sadece 1 İlde vali kadın Vali Yardımcılığı koltuğunda da sadece 3 kadın yer alıyor. 957 ilçe bulunmasına karşın, kadın kaymakamların sayısı ise sadece 20. Türkiye’nin hiç kadın müsteşarı bulunmuyor. Müsteşar Yardımcısı sayısı da yalnızca ‘üç’ Genel müdürlük koltuklarında da ‘erkek egemen’ bir yapı hakim. Türkiye’nin sadece 26 belediye başkanının ve bin 340 belediye meclis üyesi kadın. 166 üniversite rektöründen sadece 11 tanesi kadın. Türkiye’de çalışan kadın sayısı: 6,7 milyon. Kadın işsizlik oranı: %13 Türkiye’de kadın istihdam oranı: %24 Türkiye’de kadınlarda kayıt dışı çalışma oranı: %58. Yani çalışan kadınların yarısının sosyal güvencesi yok. İstihdama katılan kadınların yüzde 41,7’si tarım sektöründe, yüzde 14,6’sı sanayi sektöründe, yüzde 43,7’si ise hizmetler sektöründe çalışmaktadır. İşteki durumları açısından bakıldığında 100 kadından sadece 12,8’i kendi hesabına ve işveren konumunda çalışmakta, 51,1’i herhangi bir ücret ya da yevmiye karşılığın- da çalışmakta ve 34,8’i ücretsiz aile işçisi olarak çalışma yaşamında yer almaktadır. Türkiye’de toplam girişimci sayısı 1,3 milyondur. Bunların sadece 80.000’i kadın Kadın ve erkek çalışanların ücret dengesizliği devam ediyor. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2009 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde, 134 ülke arasında 129. sırada yer almakta. Kaynak: TÜİK Çalışma Hayatı Verileri, KSGM Kadının Statüsü Raporu, 2011 Kadına yönelik şiddet Dünyada her 3 kadından 1’i hayatında en az bir kez aile içi şiddete maruz kalıyor. G-20 üyesi Türkiye’de bu oran diğer gelişmiş devletlere oranla çok daha yüksek. Türkiye genelinde kadınların neredeyse yarısı şiddete maruz kalıyor. Uzmanlara göre ülke genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39. Varoşlarda bu oran %97’lere çıkıyor. Yaşadıkları fiziksel şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı %48.5. Herhangi bir sivil toplum örgütüne ve polis, savcılık dâhil hiçbir kuruluşa başvurmayanların oranı %92. ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Çalışmaları -IÜlkemizde 1863 yılında kurulan “Memleket Sandıkları” ile başlayan tarımsal üreticilerimizin örgütlenme çabaları, günümüzde 11.420 tarımsal amaçlı kooperatif, 679 Tarım Kredi Kooperatifi, 801 tarımsal üretici birliği ve 265 ıslah amaçlı yetiştirici birliği çatısı altında toplanan 11 milyon üretici tarafından sürdürülmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Merkez Teşkilatı Görev Yönergesi ile Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı’na tarımsal üretici örgütleri ile ilgili olarak araştırma, geliştirme ve koordinasyon gibi başlıklar altında toplanabilecek görevler verilmiştir. Teşkilatlanma Daire Başkanlığı bünyesindeki Teşkilatlanma, Üretici Birlikleri, Mevzuat ile Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grupları ile sürdürülen bu çalışmalar ve hedefler aşağıda sunulmuştur. Araştırma Çalışmaları Görevler: • Kuruluşları Bakanlığımızca yapılan kooperatiflere ait bilgileri toplamak, değerlendirmek • Çiftçilerin teşkilatlanması ve kooperatifçiliğin geliştirilmesi için etüt ve araştırmalar yapmak, yaptırmak Gerçekleşmeler: • Tarımsal Üretici Örgütleri Veri Tabanı oluşturuldu. Hedefler: • İl Müdürlüklerimiz tarafından güncel bilgi girişlerinin yapılması ve tarımsal kooperatif kuruluşlarının internet ortamından gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Geliştirme Çalışmaları Görevler: • Kooperatif ve birliklerin eğitim faaliyetlerinin mevzuata uygun olarak yürütülmesini sağlamak. Gerçekleşmeler: Bakanlığımız ile Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (Deutscher Genossenschaftsund Raiffeisen Verband - DGRV) arasında 28.07.2006 tarihinde imzalanan protokol ile “Türkiye’de Tarımsal Amaçlı Kooperatif Örgütlerin Desteklenmesi Projesi” başlatılmıştır. Uygulama önce Kastamonu ilimizde başlamış, daha sonra Erzurum, Aksaray, Karaman ve Nevşehir illerimiz de proje kapsamına alınmıştır. Proje 2006 yılında 3 yıl için uygulamaya konulmuş olup, 2008 yılında 3 yıl, 2011 yılında 2,5 yıl uzatılmıştır. Proje illerinde faaliyet gösteren kooperatif yönetici ve ortaklarından 12.259 kişiye; • Kooperatifçiliğin esasları • Modern yönetim teknikleri • Muhasebe ve defter tutma • Kooperatifçilik uygulamaları • Girişimcilik • Tedarik ve pazarlama gibi genel konuların yanı sıra, kooperatiflerin faaliyet konularına göre Ormancılık, Orman İşçiliği, Süt Sığırcılığı, Süt Sığırlarında Bakım ve Besleme, Süt Hijyeni, Barınaklar, Sun’i Tohumlama, Buzağı Besleme, Yem Bitkileri eğitimleri verilmiştir. • Ayrıca teknik geziler düzenlenerek, kooperatifler ve bölge birlikleri arasında bilgi ve deneyim paylaşımı sağlanmaktadır. Proje faaliyetleri sonucunda pilot kooperatiflerde aşağıdaki gelişmelerin sağlanmıştır: • Genel kurullara katılım artmıştır. • Pilot kooperatiflerin çoğunda yönetim kurulları düzenli toplanmaya başlamış, uzlaşarak karar alma, kararları deftere zamanında kayıt etme, kararlara bağlı olarak faaliyet yapma konularında ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir. • Çoğu pilot kooperatifte denetim kurulları çalışır hale gelmiştir. • Genel kurul hazırlık çalışmalarını ana sözleşme hükümlerine uygun olarak yapan pilot kooperatif sayısı artmıştır. • Muhasebeciler tarafından hazırlanan gelirgider tablosu ve bilanço gibi belgeleri okuyup yorumlayabilen yönetici ve denetçiler yetişti- rilmiştir. Bilinçli yönetici ve denetçi sayısı arttırılmıştır. • Ortaklarına hesap veren, onları bilgilendiren yönetim kurulu sayısı artmıştır. • Sayıları az da olsa, kooperatiflerinin misyon ve vizyonunu tanımlayan yönetim kurulları mevcuttur. • Bazı pilot kooperatifler farklı kaynaklardan eğitim projelerine başvurmuş ve gerçekleştirmiştir. • Ortaklarına hizmet vermek amacıyla farklı girişimlerde bulunan (Market açma, kantar kurma, ortak makine alma, süt işleme tesisi kurma gibi) kooperatif sayısı artmıştır. Hedefler: • Kooperatif ortaklarına yönelik eğitim amaçlı 5 adet broşür ve 10 adet elektronik dosya hazırlığına başlanmıştır. • 2013 yılında kooperatifçilik ve hayvancılık konularında kadın eğitimlerine başlanacaktır. • Eğitimlerin Milli Eğitim Bakanlığı Yaygın Eğitim Modül Programlarına dönüştürülmesi çalışmaları devam etmektedir. Görevler: • Tarımla ilgili birlik ve konseylerin kurulma ve çalışma esaslarını belirlemek • Çiftçi kuruluşlarının ana sözleşme ve tüzük değişiklikleri ile ilgili taleplerini incelemek, uygun görülenleri kabul etmek • Çiftçi Kuruluşları için tip ve örnek ana sözleşme, tüzük, statü geliştirmek ve bunlarla ilgili uygulamaları takip etmek • Gerekli hallerde kooperatifler ve üst kuruluşları ile tarımsal amaçlı birliklerin ana sözleşme değişikliklerini yapmak Gerçekleşmeler: • 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu kapsamında kurulan Tarım Kooperatifleri Birliklerinin merkez düzeyinde örgütlenmelerini sağlamak amacıyla Tarım Kooperatifleri Merkez Birliği Anasözleşmesi hazırlanmış ve kuruluşu tamamlanmıştır. • Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Merkez Birliği ile Burdur, Zonguldak, Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birlikleri ile Hayvancılık, Sulama ve Tarım Kooperatifleri Birlikleri Anasözleşmelerinde değişiklikler yapılmıştır. Hedefler: • Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planında ortaya konulan hedef ve eylemler çerçevesinde yeni bir “Kooperatifler Kanunu” yazılması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı temsilcilerinin katılımları ile 16 adet çalışma toplantısı düzenlenmiştir. Kanun taslağının yazılma aşaması tamamlanmış olup, taslağın akademik düzeyde tartışılması sonucunda, metne son şekli verilecek ve kooperatiflerden sorumlu bakanlıklar, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin görüşüne sunulacaktır. Kanunun yasalaşması halinde, ilgili Kanun kapsamında kooperatiflerden sorumlu diğer Bakanlıklarla birlikte 22 Yönetmelik hazırlanacaktır. Bu Kanuna dayalı olarak, halen kurulu bulunan tarımsal amaçlı kooperatif ve üst kuruluşlarının, daha etkin ve güçlü olmalarını sağlamak için kuruluş esasları, ortak sayıları ve çalışma konuları ve faaliyetlerini kayıt altına alan, şeffaflık ve izlenebilirliğinin sağlandığı yeni örnek anasözleşmeler hazırlanacak ve intibakları yapılacaktır. ● 5996 sayılı Kanuna dayalı olarak çıkarılan “Islah Amaçlı Hayvan Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik” gözden geçirilerek ıslah amaçlı yetiştirici birliklerinin görevleri yeniden tanımlanacak ve diğer üretici örgütleriyle olan görev çatışması giderilecektir. ● 5200 sayılı Kanun Kapsamında Kurulan Üretici Birliği ve Merkez Birliklerinin tüzükleri uygulamada karşılaşılan sorunların çözümünü kolaylaştırmak ve ekonomik gelişmeler göz önünde tutularak örnek Birlik ve Merkez Birliği Tüzüğü Hazırlanacaktır. 19 Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN »»Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Bu sayıdan itibaren sizlerle www.storiescoop adlı sitede yayınlanan gelişmiş ülkelerdeki başarılı kooperatif hikâyeleri bu köşede paylaşacağız. “Land O’Lakes’in Büyük Fikri” Sizler ile ilk hikayemizde, Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük şirketlerinden biri olan “Land O’Lakes” adlı kooperatiften bahsedeceğiz. Land O’Lakes’in 1000 kooperatif ve3200 üreticiden oluşan ortağı bulunuyor. Ülkenin en büyük tereyağı ve peynir üreticisi olan kooperatif, 9000 çalışanı ile 300.000 tarım üreticisine ait yıllık 55,5 milyon ton sütü topluyor. Ülkenin ulusal Bankacılık alanındaki ilk 100 sıralamasında ikinci sırada yer alan kooperatif sayesinde kooperatifin olduğu bölge, son 20 yılda Florida’nın en yüksek ortalama yıllık gelirine sahip yeri haline gelmiştir. Geçen sene Uluslararası Kooperatifler Yılı kutlamaları kapsamında, Land O’Lakes Kooperatifi Kenya’nın Nairobi şehrinde uluslararası kalkınma hareketi başlattı. Uluslararası Süt Girişimi İttifakı (International Dairy Enterprise Alliance - IDEA) olarak adlandırılan faaliyet ile, gelişmekte olan ülkelerdeki süt kooperatiflerine bölgesel ve uluslar arası pazarlarda büyümek ve rekabetçi olmak için ihtiyaç duydukları bilgi, kaynak ve teknolojileri sağlamak amaçlanmaktadır. Bu amaca yönelik tasarlanmış bir öğrenme ağı oluşturulması hedeflenmektedir. IDEA kelimesi İngilizcede fikir anlamına gelmektedir ve burada Land O’Lakes Kooperatifi’nin, Uluslararası Kooperatifler Yılı’ndaki büyük fikri olarak anlatılmaktadır. Land O’Lakes Kooperatifi tarafından Kooperatif Kalkındırma Programı (Cooperative Development Program-CDP) uygulanmaktadır. Bu Program Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (U.S. Agency for International Development-USAID) adlı resmi bir kurum aracığıyla Amerikan halkı tarafından desteklenmektedir. IDEA bu programın önemli parçasıdır. Program kapsamında IDEA iletişim ağı kooperatifler, kalkınma kuruluşların, araştırma organizasyonları, girdi tedarikçileri, kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve diğer özel sektör ortaklarından oluşmuştur. 2012 yılı Uluslararası Kooperatifler yılı münasebetiyle oluşan ortamda, Land O’Lakes Kooperatifi yöneticilerinden Rebecca SAVOIE, dünya çapında sağlam diyaloglar kurmaya yöneldiklerini ve IDEA ile kooperatif yöneticileri ve liderleri için dünya çapında süt paydaşları ile iletişim ağı kurarak en mükemmel uygulamaları ve yenilikçi çözümleri elde edebilecekleri bir mekanizma sağlamayı amaçladıklarını ifade etmiştir. Bu amaçla Kenya’nın Nairobi şehrinde 2012 yılı Mart ayında Uluslararası Kooperatif Kaynakları (Cooperative Resources International-CRI) adlı kuruluş tarafından desteklenen 3 günlük bir etkinlik düzenlemişler. Üye katılımı, yöneticilik ve yönetim kurulu ilişkileri olmak üzere 3 temel konuyu kapsayan etkinliğe, milyarlarca Dolar iş hacmi olan çeşitli büyüklük ve tipte 9 ülkeden gelen 28 kooperatif katılmış. Kooperatifçilik kurallarının evrensel, kooperatif yapısının aynı ve bütün kooperatiflerin benzer sorunlar ile karşı karşıya olduğu dikkate alınınca, üst düzey yöneticilerin iş problemleriyle ilgili anlattığı hikâyeler tüm katılımcılarda derin etkiler bırakmış ve etkinlik herkes için faydalı olmuş. Hindistan’da 2013 yılında düzenlenecek bir sonraki IDEA Etkinliğinin, “Kooperatiften Kooperatife Öğrenme” ile ilgili çalışmaları kapsaması planlanmaktadır. Bu amaçla, işbirliği yapmak, stratejileri paylaşmak için IDEA üyelerine yönelik bir bilgi yönetim portalı geliştirilmektedir. Malatya, Çorum, Denizli'deki 5 Yerleşim Yeri Tarım Reformu Uygulama Alanı İlan Edildi »»Tarım reformu 3 ilde başlıyor.Bakanlar Kurulu, Malatya, Çorum ve Denizli'deki 5 yerleşim yerini tarım reformu uygulama alanı ilan etti. Bakanlar Kurulu'nun "Bazı Yerleşim Birimlerinin Uygulama Alanı Olarak Tespiti, Belirtilen Yerleşim Alanında Dağıtılacak Toprak Normunun Belirlenmesi ve Bazı Yerleşim Birimlerinin Bakanlar Kurulu Kararları Kapsamından Çıkarılması Hakkında Karar"ı Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre Kurul, Çorum'un Alaca ilçesi Gökören Köyü, Denizli'nin Tavas ilçesi Çağırgan Beldesi ve Derinkuyu Köyü ile Malatya'nın Doğanyol İlçesi Çolaklı Mahallesi ve İshak Mahallesini tarım reformu uygulama alnı ilan etti. Kurul ayrıca Malatya'nın Doğanyol İlçesindeki 120 dekar kuru arazi ile 60 dekar sulu araziyi dağıtılacak toprak normu olarak belirledi. Bakanlar Kurulu Kararından Çıkarılan Bölgeler Kurul, 4 ildeki 18 farklı yerleşim yerinin ise Bakanlar Kurulu kararı kapsamından çıkarılmasına karar verdi. Buna göre Diyarbakır'da 3, Erzurum'da 12, Malatya'da 2 ve Mardin'de ise 1 yerleşim yeri kapsamdan çıkarıldı. 20 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği KIRSAL KALKINMA Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun Yetkileri ve Görevleri -III»»Sevgili Kooperatifciler, kooperatifler Genel Kurul toplantı döneminin başlamasından dolayı, geçen ay Kooperatif Yönetim Kurulunun görev ve sorumluluklarının neler olduğundan bahsetmiştim. Bu ayki yazımda bu konulara devam ediyorum Kooperatifin Acze Düşmesi • Kooperatifin acze düşmesini kabul ettirecek önemli sebepler mevcut ise yönetim kurulu piyasadaki cari fiyatlar esas olmak üzere, derhal bir ara bilançosu tanzim eder. • Son yılın bilançosu veya daha sonra yapılan bir tasfiye bilançosundaki mevcutların, kooperatif borçlarını artık karşılayamayacağını gösteriyorsa yönetim kurulu, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na keyfiyeti bildirir ve genel kurulu derhal olağanüstü toplantıya çağırır. • Pay senetleri çıkarılmış olan bir kooperatifte son yılın bilançosunda kooperatif varlığının yarısı karşılıksız kalırsa; yönetim kurulu derhal genel kurulu toplantıya çağırarak durumu ortaklara arz eder. • Aynı zamanda ilgili mahkemeye ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bilgi verir. Ancak , ortakları ek ödemeleri yükümlü olan kooperatiflerde, bilançoda tespit edilen açık, üç ay içinde ortakların ek ödemeleriyle kapanmadığı takdirde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı haberdar edilir. İşten Çıkarma • Yönetim kurulu genel kuruldan aldığı yetki ile işlerin görülmesi ile görevlendirdiği kimseleri, atadığı müdürü, diğer temsilci ve vekilleri her zaman işten çıkarabilir. • İşten çıkarılan kimselerin tazminat isteme hakları saklıdır. • Ancak, ortaklar arasından seçilen müdür sebepsiz işten çıkarılma iddiası ile tazminat isteyemez. • Genel kurulun ardından alınması gereken ilk kararlar şunlardır: • Yönetim kurulu içindeki görev dağılımı • Yönetim kurulunun aylık olağan toplanma takvimi (her ayın belirli bir günü ve saati) • Kasada bulundurulacak para miktarına ilişkin azami tutar • Ana sözleşmeye göre, paradan sorumlu 1. yetkili YK başkanıdır. İkinci yetki ise muhasip üyedir. • Yönetim kurulu üyeleri aşağıdaki işlemlerden dolayı sorumlu olurlar • Geç ödenen vergilerden dolayı • Zimmet suçu nedeniyle (örneğin kooperatif kasasından sık sık avans almak) • Muhasebe kayıtlarının sağlıklı olmaması • Genel kurul kararını yerine getirmemek • Vergi, SGK, su, elektrik faturasını zamanında yatırmamak • Faturasız ve belgesiz harcama yapmak • Avans vermek ve bu avansları kapatmamak • Kooperatif ile ticari muamele yapmak, işlerinden dolayı sorumlu olurlar. Yönetim Kurulunu Görevde Alma Yetkisi • Görevlerini gereği gibi yapmadığı anlaşılan yönetim kurulu üyelerinin hakkında genel kurul işine son verme ve haklarında soruşturma açma kararı verebilir. • Her ortağın veya işten el çektirilenlerin dava açma hakkı saklıdır. • Bu kararın gereğini denetleme kurulu yargı organları vasıtasıyla uygular. Her Ortak Yönetim Kuruluna Üye Olabilir mi? • Aynı türde başka bir kooperatifin yönetim kurulu üyesi olmayan, • Türk ceza kanunundaki zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, görevi suiistimal, sahtekarlık, hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, emniyeti suiistimal ve devletin şahsiyetine karşı işle- Turgay SOLMAZ Köy-Koop Genel Müdürü nen suçlardan veya 3476 sayılı kanunla değişik 1163 sayılı kanuna göre mahkum olmayan, • Birbirleriyle ve denetleme kurulu üyeleriyle üçüncü dereceye kadar (üçüncü derece dahil) akraba olmayan, • Aralarında herhangi bir iş ortaklığı bulunmayan, • Hacir altında bulunmayan, • En az ilkokul mezunu olan, • Kooperatifin çalışma konuları ile ilgili işlerde ticaret ve komisyonculuk yapmayan her ortak yönetim kuruluna aday olabilir. • Haklarında yukarıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davası açılmış olanların görevleri ilk genel kurul toplantısına kadar devam etmekle beraber, yönetim kurulunca bu durumdaki üyelerin genel kurulca azli veya göreve devamı hakkında karar alınmak üzere yapılacak ilk genel kurul gündemine madde konulur. Seçim Nasıl Yapılır • Genel kurulda en çok oy alan ortaklar aldıkları oy sayısına göre yönetim kurulu asıl ve yedek üyeliğine seçilmiş olurlar. Oylar eşit olursa, eşit oy alanlar arasında kuraya başvurulur. • Asıl üye olanlar kendi aralarında toplanarak kimin başkan, başkan yardımcısı ve muhasip üye olacağına karar verirler. Seçilenlerin Görev Süresi • Yönetim kurulu üyeleri ve yedekleri genel kurul toplantısında ortaklar arasından 3 asıl 3 yedek olmak üzere en az bir, en fazla dört yıl için seçilirler. • Genel kurulca böyle bir süre tespiti yapılmaması halinde bir yıl için seçilmiş sayılır. • Görev süresi sona eren üyelerin seçilme hakkı vardır. • Tüzel kişiler de yönetim kurulu üyeliğine seçilebilirler. Yönetim kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişiler, temsilcilerinin isimlerini kooperatife bildirir. İbra Edilmemiş Olanlar • Genel kurulda ibra edilmeyen yönetim kurulu üyeleri gündemde seçim maddesi var ise tekrar yönetim ve denetim kurulu üyeliklerine seçilemezler. • Şayet gündemde seçim maddesi yok ise yapılacak ilk genel kurul toplantısı gündemine seçim maddesi konması zorunludur. Bir Üye Ayrılırsa • Yönetim kurulundan ayrılan bir üyenin yerine yedek üyelerden, alınan oy sırasına göre biri geçer (2010 Tarihli Tar. Kal. Koop. Örnek. Anasözleşme md.71). Nisabını Yitirirse • Herhangi bir sebeple, yönetim kurulu toplantı nisabını kaybederse boşalan yönetim kurulu üyeliklerine denetim kurulu üyeleri tarafından gecikilmeksizin yeteri kadar yedek üye çağrılır. Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] Köyümüz Yapılacak çok iş var. Nereden çıktı bu söz demeyin. Geçenlerde doğduğum köyün derneği bir toplantıya davet etti. Zaten uzun süredir katkı sağlayamadığım için içimde bir burukluk vardı. Herkesin deneyimleri ve birikimi farklı. Ve herkes yerelde bu birikimlerini kullansa kırsal kesime büyük katkı sağlar. Bizler veya en azından ben sanayi nasıl gelişir, finans kaynaklarına nasıl ulaşılır, IPARD projesi nasıl yazılır, hangi alanlarda yatırım yapılır vs. gibi daha makro konulara yoğunlaşıp köyümü unuttuğumu fark ettim. Biraz da yaşam bir yöne yönelmenizi, uzmanlaşmanızı gerektiriyor. Unuttum dediysem gidip gelmediğimi sanmayın. Yazları sürekli giderim, kışın daha az. Çok da keyifli bir yerdir. Hem yazı hem de kışı. Burada yazdığım yazılarda bir çok kez kalkınmanın yerelde başlaması gerektiğini ısrarla belirtmiştim. İster ekonomik kalkınma ister sosyal kalkınma olsun. Zaten ikisi birlikte gitmezse olmaz. Kalkınma ekonomik yönünün yanında insani gelişmenin de artık bir ölçüt olarak bakıldığı bir kavram. Toplantının temel konusu köyün varlıklarına kurumsal olarak sahip çıkılması. Bunu nasıl yaparız, köyün kaynaklarını nasıl bir değere dönüştürürüz. Bunu organize edenler ise kentte emekli olup köye yerleşen veya kentte yaşayıp köyde aile bağları olan genç nesil. Dikkatimi çeken bir diğer konu da insanımızın olayı bireysellikten çıkarmış olması ki çok çok önemli. Bizim çocukluk yıllarımızda biri aklı başında bir laf etse ve ortak bir iş yapalım köye dese herkes bir taraftan eleştirirdi. Galiba genç nesil toplumsal bilinç düzeyi daha ileriye gitmiş. İşin felsefi yönünü ve duygularımızı bu şekilde özetledikte sonra gelelim konunun kuramsal yönüne ve tabi ki planlayacağımız yapının nasıl pratiğe döküleceğine. Bizde kentler çarpık veya planlı da olsa bir şekilde gelişiyor ama bu kırsalı çok az etkiliyor. Yapılan bazı yatırımlar ise yereldeki halkı hiç etkilemiyor ya da çok az etkiliyor. Buna örnek olarak birçok toplantıda verdiğim örneği burada tekrar etmek isterim. Yaklaşık 20 yıl önce kayak merkezi yapıldı. Özellikle Ankara ve İstanbul’dan birçok kişi gelir. Ama iki gün gelir hiçbir yere uğramaz veya uğrayacağı ortam yoktur, kayak yapıp gider. Yerel üretim organize ve sürekli olmadığından onu pazarlama olanağı da yoktur. Dolayısıyla yörenin kalkınmasına veya gelir artışına 20 yıldır bir katkısı yoktur. Bana göre buradaki hata bu yatırımı yapanlarda değil yerel inisiyatiflerin oluşturulamamış olmasıdır. Kırsaldaki gelişmenin daha entegre bir yapıda organize edilmesi yani yatırımların yatay ve dikey bütünleştirilmesi/bağlantılı olması gereklidir. Şunu kesinlikle belirtmek gerekiyor ki kırsal kesimdeki gelişmeler kentlere daha etkili yansıyacaktır. Bu çerçevede bizim yapmamız gereken yerel kaynaklarımızı harekete geçirmek olmalı. Bizim yayla çok güzel demekle olmuyor. Oraya gelen insanların ihtiyaçlarını karşılayacak altyapı, doğanın farklı yönlerini ortaya çıkarıp işlevsel hale getirmek, yerel ve tadına doyulmaz bazı ürünleri sağlıklı koşullarda mikro da olsa endüstriyel üretime dönüştürmek lazım ki kentlerle entegre olabilsin. Tabi merkezi yönetim ve yerel yönetimin mutlak desteği olmadan bu iş olmaz. Tarım Bakanlığımızın uygulamaya başladığı “ LEADER” programı il bazında iyi organize edilirse yerel kalkınma programlarının hazırlanmasında çok başarılı olabilir. Diğer taraftan Kalkınma Ajanlarının proje desteklerinin geneli ilgilendiren altyapı konularında teklif çağrısı şeklinde değil bire bir analiz yapılarak doğrudan desteklenmesi gerekir. Bu anlatılan köy neresi diyeceksiniz şüphesiz. Aslında konu kırsal kesimin tümünü ilgilendiriyor. Çok da birbirinden farklı değil. O nedenle bahsetmedim ama artık söylemeliyim. Hani bir şarkı vardı çok uzaklarda Çin’de bile çocukların söylediği ve bizim de gururlandığımız “ Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın” işte ben Kese köy özelinde Ilgaz/ Çankırı’dan bahsettim bu yazımda. Tanrının verdiğiyle gururlanmak yerine yaptıklarımızla gururlanalım istiyorum. Hayvancılığa 2,5 Milyar Lira Destek Verilecek Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, hayvan türlerini koruyup artırma adına üreticiye bu sene 2 milyar 462 milyon lira destek verecek. 2 milyar 462 milyon lira desteğin 545 milyon lirası büyükbaş hayvancılığa, 360 milyon lirası küçükbaş hayvancılığa ayrılırken, 225 milyon lirası balıkçılığa ayrılacak. Bakanlık, 2012’de toplam tarımsal desteklere ödenecek bütçe içinde hayvancılığa yüzde 28 pay ayırmıştı. 2002’de 83 milyon lira olan hayvancılık desteği geçen sene 2 milyar 216 milyon 210 liraya çıkmıştı. 2013 destekleri kapsamında süt için 460 milyon lira, yem bitkileri üretimi için 340 milyon lira, büyükbaş besi için 150 milyon lira, buzağı için 80 milyon lira, arıcılık ile bal için 40 milyon lira, Bambus için 5 milyon lira, ipek böceği için 4 milyon lira, Tiftik için de 3 milyon lira ödenecek. Bakanlık, türleri koruma adına hayvan gen kaynaklarına 70 milyon lira, büyükbaş hayvan hastalıkları tazminatına 65 milyon lira, süt regülâsyonuna 50 milyon lira, hastalıktan arî üretim alanlarına 48 milyon lira, biyolojik mücadeleye 10 milyon lira, aşıya 7 milyon lira harcanacak. 2013’te hayvancılığın yanı sıra tarım ürünleri ve faaliyetleri ile ilgili destekler de artırılacak. Alan temelinde destekler 2 milyar 315 milyon liraya dayanacak. Bu meblağın 760 milyon lirası gübre için, 720 milyon lirası fındık üreticileri için, 630 milyon lirası mazot için, 100 milyon lirası toprak analizi için, 90 milyon lirası organik tarım için, 15 milyon lirası ise iyi tarım için kullanılacak. Fark ödemesi destekleri 3 milyar 117 milyon lirayı bulurken; bunun 1 milyar 830 milyon lirasından yağlı tohumlu bitkilerde, 1 milyar 60 milyon lirasından hububatta, 170 milyon lirasından çayda 57 milyon lirasından bakliyatta yararlanılacak. 2013’te hayvancılığa verilecek desteklerin dağılımı şu şekilde: Ürün Destek (Milyon Lira) Yem Bitkileri Üretimi desteği 340, Süt Desteği 460, Buzağı Desteği 80, Arıcılık ve Bal Desteği 40, Su Ürünleri Desteği 225, Islah Amaçlı Küçükbaş Hayvan Desteği 360, Tiftik Üretimi Desteği 3, İpekböceği Desteği 4, Büyükbaş Hayvan Desteği 545, Bambus Arısı Desteği 5, Büyükbaş Besi Desteği 150, Süt Regülasyonu Desteği 50, Hastalıktan Ari İşletme Desteği Ödemeleri 48, Aşı Desteği 7, Büyükbaş Hayvan Hastalıkları Tazminatı 65, Biyolojik Mücadele Desteği 10, Hayvan Gen Kaynakları Desteği 70. ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği SAĞLIK Dt. Coşkan ARAS [email protected] Sağlıklı Dişler, Mutlu Gülüşler... Merhaba değerli okurlar, Sizinle bu 3. sohbetimizde ‘travmaya uğrayan dişler’ ve ‘diş sıkma – gıcırdatma’ dan bahsedeceğim. Travmaya Uğrayan Dişler Yaşantı hızının artmasıyla büyüklerin ve çocukların her türlü kazayla karşı karşıya kalma riski de o oranda artmıştır. Dişlere gelen bir darbe, şiddetine göre dişte hafif bir sızlama yapabileceği gibi, dişi ortasından kırabilir, çeneye gömebilir, oynatabilir hatta dişi yuvasından tamamen çıkarabilir. Hafif bir travma sonucu dişte az bir sızlama olmuşsa, sızlama 4-5 dakika sürmüşse diş kendini toparlayabilir ve sızlama geçebilir, diş kurtulabilir veya kurtulmuş görünebilir. Şöyle ki; Bir süre sonra dişin ortasında bulunan odacıktaki damar-sinir paketinde yavaş yavaş bir cansızlık oluşmaya başlayabilir. Aradan 5-6 sene geçtiğinde diş iyice cansızlaşıp iltihaplaşma başlar ve artık ağrılar başlamıştır, kök ucundaki kemik iyice eriyip ağız içine toplu iğne başı şeklinde fistül ucu geliştirip iltihap akabilir. Kök ucunda kronik kist torbaları gelişebilir. Kistin büyüklüğüne göre diş, uzun süreli bir kanal tedavisiyle, gerekirse kök ucu ameliyatıyla kurtarılabileceği gibi diş kurtarılamayıp çekime dahi gidebilir. 5-6 sene önceki basit bir çarpma ve sızlama sonucunda nereden nereye geldik… Her darbe durumda bir dişhekimine gidiniz. Şiddetli travmalarda dişte kırılma, gömülme, yerinden oynama gibi durumlar oluşabilir.Diş tamamen yerinden çıkmışsa dişi yıkamayınız. Acilen ıslak bir beze sararak ya da bir miktar süt içinde veya çocuk ya da ebeveyninin ağzının içinde tutarak dişhekimine gidiniz. Birtakım işlemlerden geçirdikten sonra dişhekimi, dişi yerine yerleştirebilir. Diş Sıkma-Gıcırdatma (Bruksizm) Günümüzde yaşadığımız stresler, üzüntüler her geçen gün artıyor. Stres ve üzüntü, gündüz veya gece uyurken, dişlerin istemsiz olarak kenetlenerek sıkılmasına ya da gıcırdatılmasına neden olabilir. Gıcırdatma özellikle gece yanında uyuyanı rahatsız eder boyuta ulaşabilir. Sabah uyanınca kulak önlerindeki çene eklemlerinde ağrı hissedilebilir, dişlerde aşınma ve hassasiyet olabilir. Bruksizm, her yaşta görülür. Çocuklar karma dişlenme döneminde de (hem süt dişleri hem de daimi dişlerin aynı anda bulunduğu dönem) dişlerini yerleştirme amacıyla gıcırdatabilir, çocukta bu kalıcı olmayabilir, telaşlanmamak gerekir. Alınabilecek basit önlemlerle bruksizmin önüne geçmek mümkündür: Gece Plağı: Çenelerden birinden ölçü alınarak şeffaf, elastik bir dişlik hazırlanır ve bir süre geceleri takılması istenir. Nemli sıcak kompres: Gece yatmadan önce bir bez sıcak suda ıslatılıp sıkılır, eklem bölgelerine 5-10 dk. tatbik edilir. Doktor kontrolünde kas gevşeticiler de kullanılabilir. Bahar Yorgunluğuna Yenilmeyin! Gece plağı Diş sağlığı için daima belirteceğim bir konu var: “Dişim ağrırsa dişhekimine gider doldurturum” yanlıştır. Diş kendiliğinden ağrımıyorsa doldurulur. Kendiliğinden ağrı varsa ya kanal tedavisiyle kurtarılmaya çalışılır ya da çekilir. Dişhekimine, şikayet olmadan 6 ayda bir, en geç yılda bir gidiniz. Unutmayalım, ‘Can boğazdan gelir’ ama dişlerin de arasından geçer! Bundan sonraki yazımda, diş kayıplarının nedenlerinden biri olan çürük oluşumundan ve önlemlerinden bahsedeceğim. Kusura bakmayın, önceki sayıda belirttiğim Ortodonti (tellerle diş düzeltme) konusu yazımın uzunluğu nedeniyle sonraya kaldı. İleti adresime çekinmeden olumlu-olumsuz eleştirilerinizi ve sorularınızı yazınız. (Ad soyadınızın yayınlanmasını isteyip istemediğinizi de belirtiniz.) Kazasız, travmasız, diş sıkmasız – gıcırdatmasız günler için bir ilkokul şarkısı dilinizden düşmesin; Neşeli ol ki genç kalasın, bu dünyadan da zevk alasın!… Sonraki sayılarda buluşmak üzere; Sağlıklı dişler, mutlu gülüşler… Katı Gıda Bebeği Obezleştiriyor »»Havaların ısınmasıyla birlikte birçok kişi eklem ağrılarından, halsizlikten, sürekli uyku isteğinden bahsediyor ve bu da bahar yorgunluğu olarak adlandırılıyor. Bahar mevsiminde havadaki elektrik yükü artar. Bu yük havada bulunan pozitif ve negatif yüklü iyonlar aracılığıyla taşınır ve mevsim değişikliklerinde taşınma sırasında birtakım değişiklikler ortaya çıkabilir. Bu durumda beraberinde ruhsal sıkıntılarla birlikte yorgunluğa neden olabilir. Bahar Yorgunluğuyla Nasıl Başa Çıkarız • Sebze ve meyve tüketiminizi artırın. Sebze ve meyveler C vitamini açısından zengin besinlerdir. Mandalina, kivi, kuşburnu, karpuz, ve portakal gibi meyvelerle, ıspanak, pazı, sivribiber, brokoli, Brüksel lahanası gibi yeşil yapraklı sebzelerin tüketimini artırın. • Geceleri yağlı ve çok miktarda yemek yememeye özen gösterin. • Kafeinli içecekleri azaltın. Kahve, çay, soğuk içecekler, kakao ve benzerleri gibi kafeinli içecekler yerine bitkisel çayları rahatlatıcı etkilerinden de yararlanmak için tercih edebilirsiniz. • Sigara tüketiyorsanız C vitamini alımınızı içmeyen birine göre 2 kat daha fazla olacak şekilde ayarlamalısınız. Alkol rahatlatır, düşüncesiyle alkol tüketmeyin. Alkol tüketiminizi mümkün olduğunca sınırlandırın. • Beyin performansı için en önemli öğün olan kahvaltıyı kesinlikle atlamayın. Az az, sık sık yemek yemeği tercih etmeliyiz. • Beyaz rafine edilmiş besinler yerine tam buğday, çavdar, kepek gibi rafine edilmemiş tahılları tercih edebilirsiniz. • Antioksidan vitamin ve mineraller, vücuttan metabolizma sonucu oluşan zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olur. Antioksidan vitaminler A, C, E vitaminleri, antioksidan mineraller ise selenyum ve çinkodur. • Günde 3 porsiyon meyve tüketmeyi hedefleyin. Kabuğu ile yenilebilen meyveleri kabukları ile tüketin. • Yeşil salata ve havuç sofralarınızın vazgeçilmezi olsun. Yaban mersini antioksidan kapasitesi nedeniyle çok iyi bir ara öğün alternatifi olabilir. • Kefir ve prebiyotik yoğurtlar tüketmek sindirim sisteminizi ve dolayısıyla bağışıklık sisteminizi destekler. Ananaslı yoğurt vücutta oluşan ödemi atmadan lezzetli bir alternative olarak denenebilir. TEŞEKKÜR Tavsiye üzerine gittiğim Diş Hekimliği Fakültesinde benimle müracaattan beri ilgilenen, muayenemi yapan, gerekli filmlerimi çeken, ancak filmimi karıştırarak beni gömülü diş var zannıyla cerrahi bölümüne götüren, kendisine asiste edecek birini bulamayıp da “Olsun, tek başıma yaparım” diyerek operasyona başlayan, ancak sabah mahmurluğunu üzerinden atamamış olmanın verdiği dalgınlıkla önce iğneyi yanlış yere sokan, birkaç denemede ağzımı iyice kevgire çeviren, sonuçta beni tamamen kendimden geçiren, ayıltırken attığı tokatlarla çenemi kıran, sonra kırığı bağlarken birlikte dilimi de diken, Allahtan çabuk fark edip müdahaleye çalışırken ayağı takılıp elindeki bistüriyi gözüme sokan, görme, duyma, işitme merkezlerimi zedeleme pahasına gayret gösterirken, bir şansızlık sonucu beni bitkisel hayata sokan, ancak her gün sulamaya gelmeyi ihmal etmeyen müşfik dost, iyi insan, değerli diş doktoru Sayın Şakir Sakaroğlu’na ve beni bu kadar dayanıklı yaratıp aileme ve sevdiklerime bağışlayan Yüce Tanrı’ya minnet ve şükran duygularımı ifade ederim. Aziz Safikeriz (H.Ü. Dişediş 82 Yıllığı’ndan - Anonim) 21 »»Anne sütü yerine mamayla beslenirken 4 aydan önce katı gıda verilen bebek, 3 yaşına geldiğinde, obezite görülme riski 6 kat artıyor. Toplum Sağlığı Araştırma ve Geliştirme Merkezi (TOSAGEM) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nazmi Zengin, anne sütünün hem anne hem de bebek için çok önemli olduğunu söyledi. Anne sütünün hastalıkları azalttığını, herhangi bir nedenle hastalık olduğunda iyileşmeyi desteklediğini vurgulayan Zengin, şunları kaydetti: ''Dünya Sağlık Örgütü 6 aylık olana kadar bebeklere sadece anne sütü verilmesini öneriyor. Bu süre içinde verilmesi gereken tek destek; demir ve D vitaminidir. Anne sütü bebekler için mükemmel bir gıda olmasının yanı sıra, onlar için bağışıklık sistemini güçlendiren bir aşı gibi de işlev görüyor. Anne sütü emen bebek daha az hastalandığı gibi, anne sütü ishalli hastalıklara, solunum yolu enfeksiyonlarına, orta kulak iltihabına, şeker ve astım gibi hastalıklara karşı bebeği koruyor. Anne sütü çok önemli. Sağlık Bakanlığı'nın Anne Sütü Bankası çalışması da bu konuda çok önem arz ediyor. Bakanlık bu konu üzerinde ayrıntılı bir çalışma yaptığını ve insanımızın dini ve kültürel kaygılarını da göz önünde tuttuğunu görüyoruz. Toplumun tüm kesimleri bu projeyi desteklemeli ama uygulamanın da denetçisi olmalı.'' Enerji Deposu, İştah Artırıcı »»Ülkemizde sıklıkla yetiştirilen ve zevkle tüketilen dut meyvesinin sayısız faydası var. • Potasyum, tiamin, kuersetin, niasin, kalsiyum, demir, B ve C vitamini, organik asitler içermektedir. Kalori değeri oldukça yüksektir, enerji deposudur, iştah artırır. Halsizlik ve yorgunluk için faydalıdır. Kansızlık sorunu yaşayanlarda düzenli tüketimi önerilir. İltihap giderici özelliği vardır, ağız yaralarında, bademcikte, diş eti hastalıklarında faydalıdır. Bebeklerde oluşan pamukçuk için etkilidir. Çocuklarda zeka gelişimi için tüketilmelidir. Sindirim sistemini hızlandırır, kabızlık sorunu yaşayanlarda olumlu etkisi vardır. Bağırsak pazazitleri için de tüketilebilinir, parazit düşürücü ender besinlerdendir. Astım ve akciğer hastalıklarında olumlu etki yapar. Sakinleştirici özelliği vardır, stresli anlarda yağlı ve şekerli yiyecekler yerine tercih edilebilinir. Baharat Artık Her Yerde Satılamayacak »»Baharatta dolgu amaçlı eklemeler yasaklanırken, pul bibere de daha az tuz ve bitkisel yağ katılacak. Bakanlık baharat tebliğinde değişikliğe gidiyor. Ambalajsız olarak satışa sunulan baharatların satış yerlerine yeni hijyen kuralları getiriliyor. Buna göre; baharatların ambalajsız olarak satışa sunulduğu yerlerde bütün sorumluluk, tespit edilen gıda satış yerine veya toplu tüketim yerine ait olacak. Dökme satış olarak adlandırılan ambalajsız satış durumunda baharat, gıda kodeksine uygun malzemeden yapılmış ambalaj malzemesi içinde kapalı olarak, güneş ışığına maruz kalmadan ve ortam koşullarından gelebilecek olası bulaşmalara engel olacak şekilde sergilenecek. Ayrıca dökme baharat pazar, kasap ve manav gibi yerlerde ise satışa sunulamayacak. Baharat karışımlarına miktarı artırmak amacıyla kendi doğasından gelen nişasta hariç olmak üzere nişasta, irmik, razmol, kepek ve benzeri dolgu maddeleri katılamayacak. Ayrıca, tebliğle kırmızı pul biberdeki tuz, yüzde 22 oranında azaltılarak yüzde 9'dan yüzde 7'ye, bitkisel sıvı yağ miktarı ise yüzde 25 oranında azaltılarak yüzde 8'den yüzde 6'ya düşürülüyor. Tanımlı baharat sayısı 53'e çıkarıldı Yeni düzenlemeyle birlikte yürürlükte olan baharat tebliğindeki tanımlı baharat sayısı 35'ten 53'e çıkarılıyor. Mevcut baharat listesine eklenen yeni baharat çeşitleri şöyle: “Aspir çiçeği, cedvar, adaçayı, çörtükotu, dereotu, havlıcan, isot, kebabiye, kırmızı karabiber, melisa-oğulotu, mercanköşk, maydanoz, meyankökü, sater, vanilya, sarımsak ve soğan.” 22 ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği ETKİNLİKLER NİSAN 2013 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 04 Nisan - 07 Nisan 2013 3.Gönen Tarım ve Hayvancılık Gönen Tarım ve Hayvancılık Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohum, Fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri, Süt Endüstrisi Orion Fuarcılık 04 Nisan - 07 Nisan 2013 AFTAR Tarım, Hayvancılık, Tarım Makineleri,Süt Endüstrisi, Ambalaj ve Tohum Fuari Tarım, Hayvancılık, Tarım Makineleri,Süt Endüstrisi, Ambalaj, Tohum, Peyzaj , Seracılık, Yumurta, Sulama Sistemleri, Labaratuar ve Analiz Teknolojileri, Veterinerlik ART Fuarcılık 04 Nisan - 07 Nisan 2013 NİSAN AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Yazlık ekimler için toprak işlemesi ile birlikte gübre uygulaması da yapılır. Bazı otlu nadaslar tırmık, kultivatör, disk harrow ve kaz ayağı ile yüzeyden işlenir. Bazı baklagil tarlaları yeşil gübre amacıyla sürülür. b) Uygun bölgelerde her türlü tarla bitkilerinin ekimi ve fidelerin dikimi yapılır. c) Yabancı otlarla kaplanmış veya sulama ile kaymak bağlamış tarlalarda çapa, hububatta yabancı ot mücadelesi, bazı bitkilerde seyreltme ve tekleme yapılır. Ekimi yeni yapılan bitkilerde sulama yapılır. d) Bitkilerde görülebilecek her türlü hastalığa karşı mücadele yapılır ve gerekli tedbirler alınır. Ekilecek bazı bitkilerde tohumun ilaçlanması faydalıdır. MEYVECİLİK a) Meyve bahçelerinde toprak işlenmesi devam eder ve işleme ile birlikte gübre uygulaması da yapılır. b) Fidanların sökülmesi, katlanması ve dikilmeleri bölgelerine göre devam eder. Bazı ılık bölgelerde dikim son bulmuştur. c) Her türlü bakım yanında sulama ve çapalama devam eder. Kalem aşısı bazı bölgelerde devam eder. Genel olarak bu ay sonunda budama işi tamamlanır. d) Bahçelerde görülen ve görülebilecek hastalıklarla zararlılara karşı mücadele yapılır. Ancak çiçek devresinde mücadele durdurulur. SEBZECİLİK a) Bazı bölgelerde seralarda turfanda sebzecilik işleri devam eder. Sebzeler hasad edilir. Agritech 2013 3.Fethiye Tarım, Seracılık, Hayvancılık, Gıda ve Tarım Fuarı Tarım, Tarım Makineleri ve Teknolojileri, Seracılık, Tohum, Fidancılık, Sulama Sistemleri, Gübre, Organik Tarım, Gıda, Su Ürünleri, Tavukçuluk, Hayvancılık b) Sıcak yastıklarda yetiştirilen fidelerin bakım sulama ve söküm işleri devam eder. c) Sebze tarla hazırlığı ay boyunca devam eder. Gerekli gübreler verilir. Bahçeler tava ve masuralra ayrılır. d) Çeşitli sebze fideleri sıcak yastıklardan tarlaya aktarılır. Ayrıca yazlık sebze tohumları tarlaya ekilir. f) Sebzelerde görülebilecek her türlü hastalık ve zararlılara karşı önlemler alınmalıdır. g) Bazı turfanda sebzeler hasad edilir. Ambalajlanarak pazara sevkedilir. d) Mera ıslahları yapılır. Meralarda otlatma münavebeli olmalıdır. Bazı bölgelerde yeni mera tesislerine başlanır. e) Hayvan hastalıkları ve zararlılarına karşı koruycu aşılar ve önleyici ilaçlar kullanılır. TAVUKÇULUK a) Kümeslerde çeşitli bakım işleri, temizlik ve dezenfeksiyon yapılır. b) Kuluçka faaliyetleri ay boyunca devam eder. BAĞCILIK a) Bağlarda İlkbahar krizması yapılır. Asmaların boğazları açılır. Gerekli gübreleme işleri yapılır. c) Çeşitli yemler üzerinden beslenme yapmakla tavuklarda verim artar, sağlıklı olurlar. Özellikle civcivlerin beslenmesine önem verilmelidir. b) Bazı bölgelerde asma çubuğu dikimi bu ay boyunca da devam eder. d) Tavuk hastalık ve zararlılarına karşı koruyucu aşılar ve önleyici ilaçlar kullanılır. c) Bağlarda budama sıkı bir şekilde devam eder. Bazı ılık bölgelerde uç alma işlemi uygulanır. Omcalar hereklere alınır. Bazı bölgelerde aşılama devam eder. ARICILIK HAYVANCILIK a) Ahırlarda gerekli bakım işleri, temizlik ve dezenfeksiyon devam eder. 04 Nisan - 07 Nisan 2013 c) Doğumlar bu ayda devam edeceğinden, gerekli tedbirler alınmalı, hazırlıklı olunmalıdır. e) Sebze tohum ve fidelerine ekimden sonra cansuyu verilmelidir. Bazı bölgelerde sebzelerde çapalama başlar. Bazı sebzeler hereklere alınır. d) Hastalık ve zararlılara karşı ilaçlama önemle yürütür. Marmaris Fuarcılık b) Bazı bölgelerde hayvanlar merada yeteri kadar yem budamadıklarından ahır beslemesi devam eder. Ay sonuna doğru ılık bölgelerde bakım yapılır. a) Arı kovanları sağlıklı olmalı ve bazı kovanlarda çerçeve değiştirilmelidir. b) Arıların temizliği ve bakım işleri devam eder. Ana arısı olmayan kovanlara ana arı verilir. Zayıf kovanlarda beslenmeyi takviye bakımından şerbet verilir. c) Çeşitli arı hastalık ve zararlılarına karşı ilaçlama yapılır, tedbir alınır. Eskişehir 3. Tarım Fuarı Mevzuat Eskişehir 3.Tarım, Hayvancılık ve Gıda Teknolojileri Fuarı Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon, Hayvancılık Teknolojileri, Hayvan Sağlığı, Yem, Tohum, Fidancılık, Seracılık, Sulama, Gıda ve Gıda Teknolojileri Expolink Fuarcılık 11 Nisan - 14 Nisan 2013 Gıda Güvenliği ve Beslenme İçin Ormanlar üzerine Uluslararası Konferans 7.Malatya Tarım Teknolojileri » 18-19 Nisan 2013, Kendi Yürür Hasat Makineleri ile Ürün Hasadı Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı - ISPARTA » 02-05 Nisan 2013, I. Bitki Koruma Ürünleri ve Makineleri Kongresi -www.tarim.gov.tr ANTALYA » 23 Mayıs 2013, 6. Koruyucu Toprak İşleme ve Doğrudan Ekim Çalıştayı. Atatürk Ünv. Ziraat Fakültesi - ERZURUM Makine Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı Tarım Makineleri, Sulama Sistemleri, Hayvancılık, Tarımsal Ürün ve Gıdalar, Organik Tarım, Peyzaz ve Bahçe Bitkileri, Arıcılık, Seracılık, Gübre, Yem Sanayi Malatya Belediyesi 17 Nisan - 20 Nisan 2013 Hasyurt Tarım Tarım Teknolojileri, Seracılık, Fidancılık, Sulama ve Gübreleme Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Fidancılık, Sulama Ve Gübreleme Batı Akdeniz Fuarcılık 25 Nisan - 28 Nisan 2013 KÜTAF 13 Kütahya 5.Tarım, Hayvancılık, Seracılık ve Süt Endüstrisi Fuarı Tarım Makineleri, Tohum, Fide, Fidan Üreticileri, Seracılık Ekipmanları, Zirai İlaçlama, Gübre, Hayvancılık Ekipmanları,Veteriner, Yem Frig Fuarcılık Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... KİTAP Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Nasıl Bir Organik Tarım? Yayın Evi: Yeni İnsan Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı. Prof.Dr. Erhan REHBER • Kooperatifçiliğin Tarihçesi • Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması • Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri • Kooperatif Teorisi • Dünya ve Türkiye'de Kooperatifçilik • Kooperatiflerin Geleceği www.ekinyayinevi.com ▶▶ 1 Mart 2013 Tarihli ve 28574 Sayılı Resmî Gazete, Tarımsal Faaliyette Bulunanların Prim Borçlarının Sattıkları Tarımsal Ürün Bedellerinden Kesinti Yapılmak Suretiyle Tahsil Edilmesine Dair Tebliğ ▶▶ 1 Mart 2013 Tarihli ve 28574 Sayılı Resmî Gazete, 6427 Yeraltı Suları Hakkında Kanun ile Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun ile Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ▶▶ 16 Mart 2013 Tarihli ve 28589 Sayılı Resmî Gazete, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki İllerde Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Uygulama Esasları Tebliği (No: 2013/7) ▶▶ 19 Mart 2013 Tarihli ve 28592 ▶▶ 6 Mart 2013 Tarihli ve 28579 Sayılı Resmî Gazete, Gıda, Tarım ve Sayılı Resmî Gazete, Hayvan Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği Hayvancılık Bakanlığının Kontrolüne Tabi Ürünlerin İthalat Denetimi ▶▶ 7 Mart 2013 Tarihli ve Tebliği (Ürün Güvenliği ve Denetimi: 28580 Sayılı Resmî Gazete, Devlet 2013/5)’nde Değişiklik Yapılmasına Ormanlarındaki Yayla Alanlarının Dair Tebliğ (Ürün Güvenliği ve Tespiti ve İdaresi Hakkında Denetimi: 2013/26) Yönetmelik ▶▶ 19 Mart 2013 Tarihli ve 28592 ▶▶ 12 Mart 2013 Tarihli ve 28585 Sayılı Resmî Gazete, Türkiye Tarım Sayılı Resmî Gazete, Asma Fidanı Havzaları Üretim ve Destekleme ve Üretim Materyali Sertifikasyonu Modeline Göre 2012 Yılı Ürünü ile Pazarlaması Yönetmeliğinde Yağlı Tohumlu Bitkiler, Hububat ve Değişiklik Yapılmasına Dair Baklagil Fark Ödemesi Desteğine Yönetmelik İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı ▶▶ 12 Mart 2013 Tarihli ve 28585 Uygulama Tebliği (Tebliğ No: Sayılı Resmî Gazete, Meyve Fidanı 2012/42)’nde Değişiklik Yapılmasına ve Üretim Materyali Sertifikasyonu Dair Tebliğ (No: 2013/8) ile Pazarlaması Yönetmeliğinde ▶▶ 21 Mart 2013 Tarihli ve Değişiklik Yapılmasına Dair 28594 Sayılı Resmî Gazete, T.C. Yönetmelik Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi ▶▶ 15 Mart 2013 Tarihli ve 28588 Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Sayılı Resmî Gazete, 6444 Orman Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Köylülerinin Kalkınmalarının Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Desteklenmesi ve Hazine Adına Uygulama Esasları Tebliği (No: Orman Sınırları Dışına Çıkarılan 2013/13) ̇ ̇ Nisan 2013 Köy-Koop Merkez Birliği SPOR - TARIM BULMACA 23 Erkekler Okusun Diye... Türk Sporunda Kadın -I“… Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve kara sabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız…” Bu satırları yazan Nazım Hikmet, 2012 Londra Olimpiyat Oyunlarında Türk Bayrağını bir kadın sporcunun taşıdığını görseydi, yine aynı satırları yazar mıydı acaba? Bilinmez! Gerçekten de Olimpiyat Oyunlarına katılmaya başladığımız 1908 yılından bu yana bayrağımızı hep erkekler taşımış, kadınlarımıza sıra 2012 yılında gelebilmiştir. 2012 yılının sporcu kadınlarımız için ayrı bir önemi vardır. Çünkü Londra 2012 Türkiye’nin erkekten çok kadın sporcuyla katıldığı ilk olimpiyat olma özelliğini taşımaktadır.114 kişilik kafilede 66 bayan sporcunun olması, doğal olarak spora kadın elinin sadece değmesi değil ele geçirmesi anlamına da gelmektedir. Bayrağı gururla taşıyan Milli Voleybolcu Neslihan DARNEL’de görevini eksiksiz yerine getirmiştir. A Milli Bayan Voleybol ve Basketbol takımlarımızın yer aldığı olimpiyat- Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] larda, spor bakanımızın konuyla ilgili olarak “… Bu durumun madalya performansına da yansımasını, aynı zamanda anne olarak topluma sporcular kazandıracak bayanlarımızın, Türk spor tarihine geçmesini yürekten diliyoruz…” demeci, vurgulanan “anne” temasıyla 20.yüzyıl başlarında kadın sporuna karşı çıkanların gerekçelerinden olan, kadınların görevi sadece anneliktir-i hatırlatmaktadır. Annelik vurgusuna dikkat çekmemizin nedeni kadınlara sırf bu nedenle yıllarca spor yapma izni verilmemesi, güçlükler çıkartılmasıdır. TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- Papatyagiller familyasından yaygın sarı renkli bir bitki türü. 2- Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakı yapımında kullanılan bir bitki... Sesli duyuru 3- Kaba saba, inceliksiz... İngilizcede bay. 4- Biriçte sanzatü... Bir ilimiz... 5- Yazıt... Kırmızı 6- Nikelin simgesi... Uyuşturucu bir madde... İlave 7Üstünlük sağlamak, yenmek... 8- Yardım... Erkeklik görevi yapamayacak duruma getirilmiş hayvan 9- İridyumun simgesi... Eski Türklerde başkan, hakan... Mikroskop camı 10- Dil... Orta 11- Onay vermek... Binek hayvanlarının sırtına konulan, oturmaya yarayan nesne 12- Dolaylı anlatma... Soy sop ile ilgili kimlik bilgileri. Yukarıdan Aşağıya 1- Dil biçiminde yassı ve dikenli dalları olan bir kaktüs türü... 2- Artı uç... Terakkiperver, gerici karşıtı 3- Tanrı... Bir spor kulüpümüzün kısaltması... 4- Boyunduruğa geçirilen eğri değnek... Sinirlilik hali... Üye 5- Tunceli’nin bir ilçesi... Buğday öğütülürken buğdayı taşın deliğine azar azar akıtan tahta depo 6- Yabani hayvan barınağı... Bir nota... Musta Kemal Atatürk’ün kısaltılmışı... Takım 7- Kâbe’nin bulunduğu yön... Beyaz 8- Rusçada evet... Kırıkkale’nin bir ilçesi... 9- Felç... İçki 10- Para ve tahvil alış verişi yapılan yer... Hukuk ve adalet işlerini gören devlet kuruluşu 11- En kıza zaman... Bir bağlaç... Geri verme 12- Kafa, baş... İnce, sık bir tür yün. Günümüze kadar geçen tarihsel sürece baktığımızda kadınlar, spor yapmak için hep bir mücadele içinde olmuştur. İşin ilginç yanı bu süreç bile tarihin sayfalarında yeterince yer bulamamıştır. Antik Yunan Olimpiyatlarından başlayarak kendileri için adeta yasaklanmış spor tarihi içinde savaş veren kadınlar, günümüzde de bu savaşa devam etmektedirler. 20.yüzyıl başlarında yavaş yavaş spor alanlarında boy göstermeye çalışan kadınlar inanılmaz engellemelerle mücadele etmişlerdir. Çünkü o devirde kadın her şeyden önce “anne” demekti. Toplumun devamı için aile, ailenin devamı için kadın şarttı. Bu yüzden kadını, kadın figüründen uzaklaştıracak, üremeye zarar verecek sportif etkinlikler zararlı görülüyordu. Tıbbi görüşlerle de desteklenmeye çalışılarak kadınların spor yapmaması için önlemlerin, yasakların ardı arkası kesilmiyordu. Bedensel bozukluklara yol açabileceği gerekçesiyle binicilik sporu yapmalarının ya da emziremez duruma gelebilecekleri mazeretiyle hokey sporu yasağı getirilmesi bunlardan sadece birkaçıdır. İzin verilen okçuluk ya da tenis gibi birkaç spor dalında da “bir hanım gibi tenis oynamak” ya da “bir hanım gibi ok atmak” o tarihlerde bir önkoşuldu. Ne kadar ironiktir ki, Modern Olimpiyatlarının kurucusu Baron De Coubertin’de, Antik Yunan zihniyetiyle kadınların spora katılımları konusunda çok sert söylemlerde bulunmuştur. 1901 yılında “Kadınların rolü, erkeklerin galibiyetini takdir etmektir.” 1902 yılında “Kadın sporları, doğanın kurallarına aykırıdır.” 1912 yılında “Olimpiyat oyunları erkeklere ayrılmalı ve kadın sporcuların görünüşlerinin korkutucu olduğu vurgulanmalıdır.” sözleri kendisine aittir. Bu olumsuz tavra rağmen, kadınlar spor sahalarında fazlasıyla görülmeye başlamış ve olimpiyat oyunlarında sayıları hızla artmıştır. Ancak Coubertin, ısrarından vazgeçmemiş, 1935 yılında, kadınların halk karşılaşmalarına katılmasına karşı olduğunu, onların toplum içerisinde spor yapmaması gerektiğini, olimpiyat oyunlarında kadınların esas rolünün erkeklerin başarılarının ödüllendirilmesinde görev almak olduğunu ısrarla söylemiştir. Dünya spor tarihinde önemli bir yer tutan Baron De Coubertin’in, kadınların spor yapması hakkındaki düşüncelerinin böyle olmasına sadece gülümsemekle yetiniyoruz. Çünkü tarih onu değil kadınları haklı çıkarmıştır. Atatürk vardı. Büyük Önder Atatürk, her alanda olduğu gibi kadınların da günlük hayatın içersinde en az erkekler kadar yer alması için kesin emirler veriyordu. Türk kadını da bu direktifler doğrultusunda durmaksızın çalışıyordu. 1926 yılında Ömer Rasim Koşalay’ın çalışmalarıyla kadınlarımız atletizm pistleriyle tanıştı. Dünya kadınlarının ilk kez 1928 Olimpiyat Oyunlarıyla atletizm pistlerine çıktığı düşünülürse bu durum bizim açımızdan daha çağdaş bir görüntü olmaktadır. Tüm bu gelişmelerin üstüne dünya spor tarihinde o tarihlerde bir ilki de yaşattık. 1929 yılında Yüksek Mühendis Mektebi öğrencisi Sabiha Fırat, özel izinle, Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımının kadrosunda yer almış ve katıldığı resmi maçlarda ter dökerek, 5 erkek ve kendisinden oluşan ekiple şampiyon olmuştur. Ve 1936 Olimpiyatları… Türk kadını için bir dönüm noktası olmuştur. Yeni Türkiye’de ise kadınlar dünya hemcinslerine göre daha şanslıydılar. Çünkü Yeni Türkiye’nin başında Önümüzdeki sayıda bu konuyu ele alacağım, görüşmek üzere; Spor dolu günler sizinle olsun… Hep Vardı Tiyatro... »»Her yıl farklı bir tiyatro sanatçısının kaleme aldığı “27 Mart Ulusal Dünyü Tiyatro Günü” bildirisini bu yıl sanatçı Göksel Kortay hazırladı. Bilim, ilim, teknolojinin hızla ilerlediği yaşamımızda, gelişimini tamamlamış çağdaş, modern ülkelerde kültür ve sanat da aynı paralelde değişmekte... Ülkemizde, bereketli Anadolu toprakları üzerinde antik çağlardan beri hüküm sürmüştür tiyatro... Kazıldığında neredeyse her metrekaresine bir antik amfi tiyatro düşecek kadar zengin, başlıbaşına bir kültür hazinesi Türkiye... Osmanlı İmpartorluğu döneminde de tiyatro geleneği ortaoyunu, meddahı, Karagözü-Hacivatı ile çok dilli, çok kültürlü dokusunu korumuş, saraydan halka, halktan saraya bir köprü olmuştur. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra bir Rönesans yaşandı adeta Türkiyemizde… Cumhuriyet kurumları ve kazanımları içinde, diğer sanat dalları ile birlikte, gerekli ve önemli yerini aldı tiyatro... Lâik, demokratik cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürkümüzün vurguladığı gibi: “Sanatsız kalmış bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Çünkü sanat, ülkenin çatısına destek veren temel dayanaklardan biridir. Özgürlükçüdür, özgürlüktür tiyatro… Işıktır… Aydınlanmadır. Uygar insan düşünen, yorumlayan, araştıran, eleştiren, özgün insan olmalıdır. Ufkumuzu genişletmek, beynimizi ve ruhumuzu zenginleştirmek için tiyatro yaşamda vazgeçilmezlerden, olmazsa olmazlardandır. gün azalmakta. Ödenekli tiyatrolar bile salonsuzluk sorunuyla karşı karşıya... Birey çağına tanıklık eder tiyatro aracılığıyla; sorar, sorgular. Güçlüdür tiyatro sanatı; çünkü anlatacak sözü vardır hep... Dinamiktir, enerjiktir tiyatro, en yalın eğitim aracıdır. Dil birliği bir ülkenin temel yapı taşlarındandır.... Her ülkede dilin en güzel kullanıldığı yer tiyatro sahnesidir kuşkusuz. Günümüzde aşırı derecede yozlaşan Türk dili kullanımının doğru çizgide gelişmesinde çok önemli bir rol üstlenir tiyatro. Hoşgörü yoksunluğunun alabildiğine egemen olduğu ülkemizde olayların, sorunların şiddetle değil; anlatarak, anlaşarak çözülebileceğini vurgular tiyatro. Aydın insan şiddete başvurmayan insandır. Barışçıl bir dünya düşler tiyatro... Şiddetten uzak.. Bölücü değil; bütünleştiricidir, yıkıcı değil, yapıcıdır tiyatro.. Eleştirir, inceler, yanlışı, kötüyü haykırır yüzümüze.. Toplumun gelişmesine, değişmesine öncülük eder.. Ancak günümüzde ne yazık ki durum farklı. Nicel olarak zaten yetersiz kalan tiyatro salonları yıkılıyor, yok oluyor. Sanatın beşiği bu şehr-i İstanbul’da tam nitelikli tiyatro salonu sayısı her geçen Tüm engellemelere ve zorluklara karşın, İstanbul gibi pek çok kültürün aynı potada eridiği böyle muhteşem bir kentte, bugün irili ufaklı mekanlarda üç yüze yakın oyun sergilenmekte... Pırıl pırıl, yetenekli gençler, mesleklerini sürdürebilmek adına, buldukları her delikte, dehlizde, kovukta, apartman katında, odasında, bodrumunda vurucu, etkileyici oyunlar sahnelemekte... Ne var ki bu alternatif mekanların çoğu da yıkılarak otel, alışveriş merkezi olma yolunda. İstanbul’daki karamsar tabloya karşın, neyse ki Anadolu’nun çeşitli kentlerinde giderek tiyatrolar yeşermekte. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde ekonomiden öte en önemli asal kriter kültür, sanat ve elbette tiyatrodur. Nüfusu iki milyonun altındaki AB ülkelerinde, kasabalarda bile opera, tiyatro varken bizde neden olmasın? Bu bağlamda, gelin her ile, her kasabaya bir tiyatro hayalini hedef belirleyelim. Bu hayal, yalnızca daha iyi eğitimle gerçekleşebilir. Tiyatro aşktır, sevdadır, tutkudur, yaşam biçimidir. Haydi bizler de harekete geçelim, her ile, her kasabaya; tüm Anadolu’ya tiyatro tohumları serpelim... Gelin tiyatroya, bizimle birlikte yaşayın, YAŞATALIM... Hep vardı TİYATRO… Hep var olacak TİYATRO....
Benzer belgeler
Köy-Koop Haber Gazetesi 34. Sayı
veya ana sözleşmelerinde değişiklik yapmak isteyen vatandaşlar, bakanlığın resmi internet sitesinde yayınlanan örnek
ana sözleşmelerin boş yerlerini doldurup,
noterde onaylattıktan sonra, kooperati...