Bahçe mobilyası - İstoç Ticaret Merkezi
Transkript
Bahçe mobilyası - İstoç Ticaret Merkezi
İSTOÇ TİCARET MERKEZİ’NİN ÜCRETSİZ YAYIN ORGANIDIR. NİSAN - MAYIS - HAZİRAN 2013 SAYI: 35 Yetişkin seyirci kuklalı ve gölgeli oyunlara kendini yakın buluyor Ayşe Selen Şehsuvar Aktaş Tarih ve kültür şehri Gaziantep Hayatım boyunca hedef odaklı bir insan oldum Nasuh Mahruki Fonksiyonel, mevsimlik ve dekoratif bir ihtiyaç Bahçe mobilyası 1 l İSTOÇHayat başyazı Nerede kalmıştık… Önümüze bakıp yeniden başlayalım… Ülkemizin ekonomi platformunda saygın ve çok önemli yeri olan, dünya ekonomisinde örneği olmayan İSTOÇ Ticaret Merkezimizde, ekmekten otomobile kadar her şeyin kaynağından, birinci elden tüketiciye sunulduğu bir ticari faaliyeti sürdürmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bu Genel Kurul da, sizlerden aldığımız yetki ve destekleriniz doğrultusunda, huzurlu bir şekilde ve İSTOÇ’a yakışan olgunlukta tamamlandı. Hep beraber daha güzel günlere gideceğimize, İSTOÇ’un toptan ve perakendecinin uğrak yeri olacağına inanıyorum. Değerli dostlar bildiğiniz üzere Metro istasyonumuz Sayın Başbakanımızın katıldığı tören ile açılmış bulunmaktadır. Metro istasyonumuzun açılmış olması sitemize bir ayrıcalık ve hareket getireceğine inanıyorum. Uzun bir bekleyişten sonra bu güzelliğe kavuşmamız bütün üyelerimizi çok memnun etmiştir. İSTOÇ metro durağının tamamlanması sürecinde bizlere destek veren başta Başbakanımız olmak üzere, Hükümet Yetkililerine, Büyükşehir Belediye Başkanımıza, Bağcılar Belediye Başkanımıza, Ulaşımdan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcımıza, Ulaşım Daire Başkanı ve Başkanlık Yetkililerine sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Dünyada yaşanan ekonomik ve sosyal olayların maalesef bizleri de etkilediği bu süreçte herkesin bu olayları aklıselim analiz etmesini, barış ve huzur için asgari müşterekte birleşip, kaynağı nereden olursa olsun ekonomimizi de etkileyen bu olumsuzlukların bir an önce son bulmasını diliyorum. Genel Kurulumuza katılan bütün üyelerimize, katılımlarından dolayı bizlere verdikleri güvene, Yönetim Kurulu arkadaşlarım ve kendi adıma sonsuz teşekkür ederim. Bu vesileyle yaklaşan mübarek Ramazan ayının tüm İslam alemine, ülkemize ve dünyaya, barış ve huzur getirmesini diliyorum. Saygılarımı sunuyorum. NAHİT KEMALBAY İSTOÇ Yönetim Kurulu Başkanı İSTOÇHayat l 2 24 12 S - HAZ İRAN 2 013 4 NİSAN - MAYI içindekiler 28 34 47 3 l İSTOÇHayat 29 30 İmtiyaz Sahibi İSTOÇ Ticaret Merkezi Adına Nahit Kemalbay Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cumhur Savaşkan Yayın Kurulu Mehmet Duyulmuş Salih Türkay M. Mustafa Gönül Mehmet Özcan Necati Yaşar 4 Haberler 12 Ekonomi “Melek yatırımcı” Joachim Behrendt ile Türk girişimcilerinin ortak özellikleri, eksiklikleri ve iş yapma biçimlerinin yanı sıra daha birçok konuda sohbet ettik. 16 Sektör İnceleme Bahçe mobilyaları ve kozmetik sektörlerini ele aldığımız bu bölümde, Mobilya Sanayi İşadamları Derneği (MOBSAD) Genel Sekreteri Barış Görgüç, bahçe mobilyaları sektörüne ilişkin sorularımızı; Kozmetik ve Temizlik Sanayicileri Derneği (KTSD) Başkanı Ahmet Pura ise kozmetik sektörüne yönelik sorularımızı yanıtladı. 20 Üyelerimizi Tanıyalım 24 Gezi Tarih ve kültür şehri: Gaziantep 28 Hobi Herkes cam üfleyebilir 29 Lüks Nereyi istersem evim orası 30 Ünlü Söyleşisi Ayşe Selen&Şehsuvar Aktaş: “Yetişkin seyirci kuklalı ve gölgeli oyunlara kendini yakın buluyor” 34 Spor Nasuh Mahruki: “Hayatım boyunca hedef odaklı bir insan oldum” 38 Kültür Sanat 40 Bunları biliyor musunuz? Hayatınızı kolaylaştıracak pratik bilgiler bu sayfalarda… 42 Ağız Tadı Ramazan ayında iftar ve sahurda nasıl beslenmeli? Sizin için araştırdık. 44 Sağlık KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Güven Caner, mitral kapak prolapsusu hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Liv HOSPITAL Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci ise, kalp krizi ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergisi okurları için açıkladı. 47 Teknoloji 48 Fuar Takvimi Adres İSTOÇ Ticaret Merkezi 34217 Bağcılar / İstanbul Tel: (0212) 659 45 00 www.istoc.com.tr [email protected] Reklam için Nilüfer Güler 0212 659 45 00 (4 Hat) İSTOÇ Hayat Dergisi 3 ayda bir yayımlanan bedelsiz süreli yayın organıdır. Yayına Hazırlık Genel Yönetmen Gürhan Demirbaş Genel Yönetmen Yardımcısı Eser Soygüder Yıldız Görsel Yönetmen Yavuz Karakaş Editör Betül Topaklı Grafik&Tasarım Tijen Kızıler Düzeltmen Editör Ersel Ergüz Fotoğraflar Murat Güney, Damla Salor İletişim Yazı işleri: (0212) 440 27 83 Pazarlama: (0212) 440 27 65 [email protected] Baskı Dünya Yayıncılık AŞ Globus Dünya Basınevi 100. Yıl Mahallesi 34204 Bağcılar / İstanbul Tel: 0212 440 24 24 38 44 İSTOÇHayat l 4 İSTOÇ 2012 Yılı Olağan Genel Kurulu 22 Haziran’da yapıldı 5 l İSTOÇHayat İSTOÇ 2012 hesap yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı, 22 Haziran 2013 tarihinde Wow Hotel&Convention Center, İstanbul Dünya Ticaret Merkezi Yeşilköy’de yapıldı. Genel kurula katılarak kooperatifimize olan ilgi ve desteğini esirgemeyen Sayın Bağcılar Belediye Başkanımız Lokman Çağırıcı, genel kurula katılan üyelerimize, bölgenin geleceği ve yapılacak hizmetlerle ilgili bilgilendirme konuşması yaptı. Yine teşrifleriyle genel kurulumuzu onurlandıran Sayın Milletvekilimiz Feyzullah Kıyıklık, bugüne kadar yapılan hizmetler ve yapılacak projeler hakkında bilgi ve temennilerini paylaştı. haberler İSTOÇ 2012 Yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı, 22 Haziran 2013 tarihinde Yeşilköy’de bulunan İstanbul Dünya Ticaret Merkezi’nde gerçekleştirildi. İSTOÇHayat l 6 Genel kurul toplantısında alınan kararlar şöyle: 2012 yılı Yönetim Kurulu yıllık çalışma raporu, Denetim Kurulu raporu, gelir-gider farkı hesapları, genel kurula okunarak, müzakeresine sunuldu. Müzakerelerin tamamlanmasından sonra, kooperatifin 2012 yılı bilançosu ve gelir-gider farkı hesapları oylandı ve oy birliğiyle kabul edildi. Yönetim kurulu, 2012 yılı faaliyetlerinden dolayı ibraya sunuldu ve yönetim kurulu oy birliğiyle ibra edildi. Denetim kurulu, 2012 yılı faaliyetlerinden dolayı ibraya sunuldu ve oy birliğiyle ibra edildi. Üç yıl için yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimine geçildi. Yönetim kurulu asil ve yedek üyeler için mevcut yönetim ve denetim kurulu üyeleri dışında aday ya da aday listesi çıkmadı. Bu sebeple liste halinde gizli oy, açık tasnif suretiyle oylama yapıldı. Aşağıda isim ve görevleri yazılı olan kişiler: Yönetim Kurulu Asil Üyeliklerine; Nahit KEMALBAY, Öner YÜKSEL, Mehmet DUYULMUŞ, Salih TÜRKAY, Mustafa UZUN, Nurettin TARİ, Ahmet KOÇ, Aydın DELİ, Mehmet ÖZCAN, Mehmet Mustafa GÖNÜL, Fettah SARI; Yönetim Kurulu Yedek Üyeliklerine: Necati YAŞAR, Muğdat KARGUN, Kısmet ŞENER, Ekrem DEMİRBAŞ, Cevat AY, Osman ERUYGUN, Şenay ARAÇ, Osman ÜNVER, Lutan SARIKAYA, Ahmet ACAR, Mehmet Mesut ACAR; Denetim Kurulu Asil Üyeliklerine: Yaşar haberler 7 l İSTOÇHayat GÖNENÇ, Mustafa AKYÜZ, Ayhan BEYAZ; Denetim Kurulu Yedek Üyeliklerine; Fuat ÇİFTÇİ, İsmail KEKLİK, Ali KARAAĞIL seçildi. a) Genel giderlere katılım payı (aidat) olarak yapılacak ödemelerin miktar, zaman ve ödeme esaslarının belirlenmesine geçildi. Aidatlara zam yapılmadan eskiden olduğu gibi alınması oylandı. Aidatların eski rakamlardan alınmasına üyelerden ortalama vadeyle ödemek isteyenlere kolaylık sağlanması, yeni faaliyete geçen İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi A Blok’un 1 Temmuz 2013 tarihinden itibaren aidat ödemeye başlaması oylandı ve oy birliğiyle kabul edildi. b) Gecikmeli ödemelere uygulanacak vade farkı oranının aylık yüzde 1,5 olarak uygulanması, ortak ödemelerinde üyelere kolaylık olması açısından ortalama vadeyle tahsilatı oy birliğiyle kabul edildi. c) Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin aylık ücretlerinin belirlenmesi oylandı. Mehmet DUYULMUŞ, yönetim kurulu ve denetim kurulu ücretlerinin eskisi gibi ödenmesini önerdi. Bu durum oylandı ve oy birliğiyle kabul edildi. İSTOÇHayat l 8 d) Yönetim kuruluna bütçede fasıllar arası aktarma yapma yetkisinin verilmesi oylandı. Yönetim kuruluna bütçede fasıllar arası aktarma yapma yetkisi oy birliğiyle kabul edildi. e) İSTOÇ Ticaret Merkezimizde ihtiyaç duyulan asfalt çalışması görüşüldü ve oylandı. Asfalt çalışması yapılmasının yönetimin önerdiği şekilde belediyeyle varılacak mutabakat doğrultusunda veya en fazla 4.000.000 TL’ye (4 milyon TL) kadar bedelle yaptırılması hususunda yönetim kuruluna yetki verilmesi oy birliğiyle kabul edildi. f) 2013 yılı çalışma programı ve tahmini bütçesi oylandı. Tahmini bütçe bütün kalemleriyle birlikte 81.187.000 TL (81 milyon 187 bin TL) olarak oy birliğiyle kabul edildi. • Kooperatifin maliki bulunduğu 2134 ada 1 parselde kayıtlı İSTOÇ SARAY’ın ( AVM-OTEL) kiralama ve işletme anlaşmalarının yapılmasına, bu antlaşmaların tapuya şerh konulması hususunda yönetim kuruluna yetki verilmesine, bu yetki doğrultusunda tapu sicil müdürlüklerindeki tüm iş ve işlemleri yapmaya takibe ve neticelendirmeye yönetim kurulunun, tam yetkili kılınmasına oy birliğiyle karar verildi. • Bankalardan teminat mektubu almak üzere rehin sözleşmelerini imzalamak için yönetim kuruluna yetki verilmesine, 10 ret oyuna karşılık 1020 kabul oyuyla karar verildi. • İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi iş yeri önlerine oluk yerine ızgara yapılması görüşüldü. İlgili dükkânların üyelerince katılım payı ödemeleri görüşüldü ve çıkan görüşler oylandı. Oylama sonucuna göre, Oto Ticaret Merkezi iş yeri önlerine oluk 9 l İSTOÇHayat yerine ızgara yapılması oy birliğiyle reddedildi. • Ortakların iş yeri tapularının şerhsiz olarak verilebilmesi için, TOKİ ile şerhlerin kaldırılması için yapılan 9 Ekim 2012 tarihli protokol gereği, 2.000.000 TL (2 milyon TL) teminat mektubu verilmiştir. Gelecekte bu tarzda kamu kurumlarınca talep halinde verilmek üzere yönetim kuruluna verilmiş 2.000.000 TL dahil, toplamda 5.000.000 TL’ye (5 milyon TL) kadar teminat mektubu verme yetkisini yönetim kurulu istemiştir. TOKİ ile yapılan uzlaşma protokolündeki değişikliğin onaylanması ve yönetim kuruluna kamu kurumlarına 5.000.000 TL’ye kadar teminat mektubu verilmek üzere yetki verilmesi hususunda Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet DUYULMUŞ, genel kurula bilgi verdi. Başka söz alan olmadı. Maddenin oylamasına geçildi. Oy birliğiyle yönetim kuruluna 5.000.000 TL’ye kadar teminat mektubu almak ve resmi kurumlara vermek üzere yetki verildi. • Kooperatife yeni üye kayıtları için üye olacaklardan asgari metrekare bedelinin 1.250.-TL’den az olmamasına ve en fazla 72 aya kadar vade yapılarak üye kaydedilmesi hususu oylandı, oy birliğiyle kabul edildi. • Dilekler ve temennide, tüm bu konuşmalardan dolayı ve genel kurula katılım ve seçimle gösterilen güvenden dolayı teşekkür etmek üzere Sayın İSTOÇ Yönetim Kurulu Başkanımız Nahit KEMALBAY, söz alarak, bu güç ve güvenle bütün çalışmaları kısa sürede sonuçlandırarak, İSTOÇ’u hak ettiği yerlere taşıyacağımızı, tüm çalışma ve faaliyetlerimize ilgi ve alakanızın önemli olduğunu vurgulayarak, genel kurula teşekkür etti. İSTOÇHayat OÇ l1 10 haberler İSTOÇ metro istasyonu Otogar-Bağcılar-Başakşehir-Olimpiyatköy metro hattı, 14 Haziran 2013 Cuma günü yolcu taşımaya başladı. Metro hattı; Metrokent, Başak Konutları, Siteler, Turgut Özal, İkitelli Sanayi, Olimpiyat, Ziya Gökalp Mahallesi, İSTOÇ, Mahmutbey, Yeni Mahalle, Kirazlı, Bağcılar, Üçyüzlü, Menderes, Esenler ve Otogar istasyonlarından oluşuyor. İSTOÇ metro istasyonumuzun, İSTOÇ’lulara ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyoruz. 11 l İSTOÇHayat Külsan Home İSTOÇ’ta İSTOÇ’ta mağaza açan Külsan Home, İSTOÇ 7. Ada No: 19’da hizmet veriyor. TAZİYE TEŞEKKÜRÜ Babamız ZENUN AY’ın vefatı üzerine cenazemize katılan, başsağlığı ziyaretinde bulunan telefon ve internet yoluyla mesaj bırakan, çelenk gönderen, acımızı paylaşan tüm dost ve arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. İPEK ZÜCCACİYE İTHALAT İHRACAT SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. Ay Ailesi ACI KAYIPLARIMIZ İSTOÇ üyelerimizden; i olarak İSTOÇ Yönetim İslam âleminin tüm üyelerimizin ve ’nı kutlar, şan Ramazan Bayramı Ramazan Ayı ve yakla ını temenni ederiz. hayırlara vesile olmas Hikmet Şahin 2 Temmuz 2013’te, Sadık Oğuz 5 Temmuz 2013’te Hakkı’n rahmetine kavuşmuşlardır. Kendilerine Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. İSTOÇ YÖNETİM KURULU İSTOÇHayat l 12 13 l İSTOÇHayat Girişimciler yeni kuracakları şirket için banka kredisine bel bağlamamalı Türkiye’de 2000’li yılların başında kurduğu yazılım şirketi Nexum ile önemli başarılara imza atan BIC Angel Investments Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Joachim Behrendt, yılların birikiminden gençlerin de yararlanması için 2013 yılının başında “melek yatırımcı” oldu. Sadece Türk girişimcilerin değil, dünyadaki tüm girişimcilerin geliştirilmesi gereken yönlerinin bulunduğunu söyleyen Behrendt’e göre girişimciler, yeni kuracakları şirket için banka kredisine bel bağlamamalı. Melek yatırımcı olarak e-ticaret, mobil çözümler ve sosyal medya gibi alanlarda yatırım yapacaklara finansman ve danışmanlık desteği sağlayacaklarını belirten BIC Angel Investments Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Joachim Behrendt, uluslararası marka haline gelmenin zaman, sabır ve ciddi finansal yatırım gerektirdiğini dile getirdi. KOBİ’lerin yapması gerekenin pazardaki talepleri iyi takip edip, kendileri için uygun olabilecek niş fırsatları yakalamak olduğunu aktaran Behrendt, ana pazara odaklandıkları takdirde büyük perakendecilerle rekabet etmelerinin mümkün olamayacağını ifade etti. Türkiye’de bir mağaza başarılı olduğunda hemen yanına aynı ürünleri satan bir başka mağazanın daha açıldığını ve bunun çok yanlış bir yaklaşım olduğunu söyleyen “melek yatırımcı” Joachim Behrendt ile Türk girişimcilerinin ortak özellikleri, eksiklikleri ve iş yapma biçimlerinin yanı sıra daha birçok konuda sohbet ettik. Türkiye’nin melek yatırımcılar açısından potansiyeli nedir? Sizce girişimcilerin ihtiyacı sadece para mı? 20 yıldan fazla yönetim danışmanlığı yaptım. Türkiye, büyüyen ve gelişen bir pazar… Yeni gelişmeye başlayan alanlar var. Orta ve küçük ölçekli işletmeler bunların başında geliyor. Ve biz, bu işletmeler arasında, en cazip ve potansiyeli yüksek olanları tespit ederek, uluslararası oyuncular haline getirmeyi hedefliyoruz. Türkiye’de çok cazip sektörler olmakla beraber, uzmanlık alanımız teknoloji odaklı olduğu için, sadece belli bir kısmına destek verebiliyoruz. Bunlar daha çok e-ticaret, sosyal ağlar ve mobil uygulamalar. Aslında bizim de bu konuda bir başarı hikâyemiz var. Nexum, benim kurduğum bir İSTOÇHayat l 14 firma. 100’e yakın çalışanı bulunuyor ve uluslararası müşterisi mevcut. Türkiye’deki yazılım şirketleri arasında, yazılım ihracatı üreten en büyük 10 şirket arasında yer alıyor. Son dört yıldır bu böyle. Deloitte’e göre de, en hızlı büyüyen teknoloji şirketi. Böyle bir know-how’ı var. Biz de tecrübelerimizi yeni girişimcilerle paylaşmak istiyoruz. Başvuru sayısına gelecek olursak da haftada beş ile 10 başvuru alıyoruz ve en az dört tanesiyle bir araya geliyoruz. Girişimcilerin ihtiyacı sadece para değil. Akıllı para olarak tabir edilen, aynı zamanda yatırımcının tecrübesini ve network’ünü içeren pakete de ihtiyaçları var. Türk girişimcilerinin ortak özellikleri, eksiklikleri ya da iş yapma biçimleri için neler söylemek istersiniz? Start up’lar öncelikle fikre odaklanıyorlar fakat pazar araştırmasını yeterince yapmıyorlar. Müşterilere gidip onlardan feedback (geri bildirim) toplamıyorlar. Güzel bir teknoloji olsa da proje geliştiğinde pazarda talep göremeyebiliyor. O yüzden mümkün olduğunca erken aşamada pazardan feedback toplamalarını öneriyoruz. Bir de sadece yurt içindeki pazara odaklanıyorlar. Ama günümüzde teknolojinin de ilerlemesiyle, tüm dünyaya hitap eden ürünler geliştirmek hem kolaylaştı hem de çok daha mantıklı hale geldi. Bunlar sadece Türk girişimcilerinin değil, dünyadaki tüm girişimcilerin geliştirmesi gereken yönler. Heyecanları var ama altyapıları yok. İstekliler fakat tecrübeleri olmadığı için uygulama eksikleri söz konusu. Biz tam bu noktada devreye giriyoruz ve teknoloji, pazarlama, finansman, muhasebe ve yönetim danışmanlığı gibi alanlarda gerekli altyapıyı sağlıyoruz. Diğer önemli nokta da, günümüzde işletmelerin finansal yapılarının güçlü olması şart. Yeni kurulacak bir şirketin sermayesinin, bankadan alınacak krediye bağlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Finansal yönünü güçlendirmek için melek yatırımcı, girişim sermayesi ya da kuluçka merkezi gibi organizasyonları hayata geçiriyor zaten. Çünkü istatistiklere baktığımız zaman firmalar ilk iki sene zarar ediyor, ikinci iki yıllık periyotta da başa baş seviyede gidiyor. Dördüncü seneden sonra gerçek anlamda kâra geçmeye başlıyorlar. Şirketin finansal yapısı, kuruluş aşamasında bu durum göz önüne alınarak hazırlanmalı. KOBİ’ler girişimcilik, kaliteli üretim, yeni pazarlar bulma konusunda, şartlar göz önüne alındığında oldukça başarılı. Ancak marka yaratma konusunda aynı başarıyı gösteremiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Uluslararası marka haline gelmek zaman, sabır ve ciddi finansal yatırım gerektiriyor. Start up’lar açısından baktığımızda, baştan söylemek gerekirse hedeflerimiz arasında markalaşma yok. Çünkü bu multi milyon dolarlık yatırım gerektiriyor. Kendi alanımızdan örnek verirsek, Türkiye’de büyük online girişimler var. Markafoni, Yemeksepeti ve Gittigidiyor gibi… Ama henüz onlar bile yurt dışında tanınan başarılı marka olamadılar. Çünkü çok büyük yatırım gerektiriyor. Almanya kökenli olduğum için bu ülkeden örnekler verebilirim. Siemens, VW, Mercedes ve Porche gibi markalara baktığımızda hem yılların getirdiği birikimi hem de yaptıkları yatırımları görüyoruz. Ama yine de Türkiye başarıyla devam ediyor. Bunun için zamana ve paraya ihtiyacı var. Şu anda bile bazı başarılı örneklerin çıktığını görüyoruz. Mavi Jeans ve Pegasus gibi… Dünya artık küçük bir köy haline geldi. İletişim kanallarının da etkisiyle KOBİ’ler her türlü olumlu ya da olumsuz ekonomik, siyasal durumdan etkileniyor. KOBİ’ler konjonktürden etkilenmemek için ne yapmalılar? Aslında ben hayatın KOBİ’ler için bazı alanlarda daha kolaylaştığını düşünüyorum. Şöyle örnek verebiliriz. Birçok şey değişiyor ama eskiden kapalı ekonomi döneminde sistem daha az değişkene bağlıydı. Hükümetin verdiği bir karar ya da kurdaki değişikliklerden doğrudan etkilenme söz konusuydu. Dünyaya gelirsek, buradaki değişimler ve gelişmeler yeni fırsatları da beraberinde getiriyor. KOBİ’ler daha hızlı hareket ettikleri için bu fırsatları kullanmada avantaj elde ediyorlar. Stratejilerine odaklanmaları gerekiyor. Etraflarında meydana gelen kısa vadeli değişiklikler onları yolundan saptırmamalı. Pazarı ne, müşterisi kimler, hangi ürünleri üretiyor? Bu konulara çok iyi çalışmalı ve kendilerini geliştirerek stratejilerini hayata geçirmeliler. Odaklanmalı, odaklanmalı, odaklanmalılar… 15 l İSTOÇHayat TÜRKİYE SINIRLARINI AŞTI, DÜNYA İLE ENTEGRE OLDU Onun yerine pazarın beklentilerini takip edip niş alanlarda odaklanmak en iyisi. Peki, Türkiye genel olarak kendini nasıl konumlandırmalı? Dünyada Global Girişimcilik Monitörü adında bir kurum var. Bu araştırma kurumu ülkeleri üç gruba ayırıyor. Gelişmemiş ülkeleri; kaynaklara, gelişmekte olan ülkeleri; operasyonlara, iş süreçlerine ve bunların gelişmesine, gelişmiş ülkeleri de yenilikçiliğe odaklanması gereken ülkeler olarak sınıflandırıyor. Türkiye’yi şöyle sınıflandırabiliriz; bir taraftan süreçlerinin geliştirilmesine bir taraftan da inovasyona odaklanması gerekiyor. Arada bir noktada yer alıyor. Türkiye’nin süreçlerinin geliştirilmesinden elde edebileceği çok fırsat var. Örneğin, otomotiv sektörü. Bununla ilgili bir örnek vermek istiyorum. Bizim ilgi alanımızdan bahsetmek gerekirse uluslararası girişim sermayesinin Türkiye’ye özel ilgisi söz konusu. Bu hafta sonu Antalya’da “Start Up Turkey” isimli büyük bir zirve gerçekleştirildi. Bu zirveye 800 girişimci ve yatırımcı katıldı. Bunların 100’ü yurt dışından gelen uluslararası girişim sermayesini temsil eden kişiler. Bu yatırımcılar, Türkiye’ye geldikleri zaman kısa vadeli burada kalmıyorlar. En az dört beş sene yatırım yapıyorlar. Ondan sonra yatırımın dönüşünü alıyorlar. Aslında bu tip yatırımların artmış olmasının en somut göstergelerinden biri bu organizasyon. Bu da Türkiye’nin uluslararası sermayeyi daha uzun vadede içine çeken bir ülke haline geldiğinin göstergesidir. Almanya’dan Türkiye’ye 23 yıl önce geldiğinizi biliyorum. O zamanki Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında nasıl bir fark var? Almanya’dan Türkiye’ye 23 yıl önce arabayla geldim. İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin yanı sıra Gaziantep, Diyarbakır, Van hatta tüm sınır bölgesini görme şansım oldu. Üç yıl sonra da Marmara Üniversitesi Almanca İşletme Bölümü’nde yardımcı doçent olarak görev yapmaya başladım. O zamanlar Türkiye kapalı bir ekonomiydi. Turgut Özal döneminde ekonomik açılım gerçekleşmişti ama kapalı ekonominin etkileri hâlâ devam ediyordu. Hayatımda ilk defa, kısmen Avrupa’ya benzemesine rağmen kendimi farklı bir yerde hissettim. Genel olarak baktığınızda Türkiye’nin çok ciddi bir potansiyelinin olduğunu fark ettim. Ancak kapalı ekonomi nedeniyle hayata geçirilemiyordu. Eğer yeterli birikimim olsaydı o zaman Türkiye’ye yatırım yapardım. Çünkü uzun vadede bunun çok iyi sonuçlarının alınabileceğini hissetmiştim. Ama yeni mezun doktora öğrencisiydim ve yeterli birikimim yoktu. 20 yıl sonra baktığımda, olabilecek en güzel şeyin meydana geldiğini görüyorum. Türkiye sınırlarını aştı, dünya ile entegre oldu. Bugün Türkiye’de, diğer ülkelerde bulabildiğiniz bütün ürünlere ulaşma şansınız var. Diğer taraftan baktığımda da, özünü koruyan bir ülke görüyorum. Kendimi kimi zaman Amerika’da, kimi zaman Avrupa’nın ortasında, kimi zaman da Orta Doğu’nun bir parçası gibi hissedebiliyorum. Bu önemli bir avantajdır. Türkiye, Avrupa ile Asya arasında bir köprü olarak kendini konumlandırabilir. söyleşi Bugünün büyük firmasının temeli küçük bir esnaf dükkanında atıldı. Ancak bugün alışveriş merkezlerinin etkisiyle esnaf yeni yatırımları düşünmek yerine günü kurtarabilme derdinde. Esnafın yaşamını sürdürmesi için nasıl bir yöntem geliştirmesi gerekir? İnsanların alışveriş davranışlarına baktığımızda artık daha çok satın aldıklarını değil, farklı ürün aradıklarını görüyoruz. Zevklerinin geliştiğini, yeni tatlar, yeni tecrübeler edinmek istediklerini fark ediyoruz. Restorana gittiğinizde insanlar Türk yemeklerinin yanı sıra İtalyan, Çin yemekleri ya da farklı kültürlere ait tatları denemek istiyorlar. Aynı şey mobilya için de geçerli, geleneksel ürünlerimizi değil İtalyan ya da İsveç tarzı ürünleri de görmek istiyorlar. Buradan hareketle aslında KOBİ’lerin de yapması gereken, pazardaki talepleri iyi takip edip, kendileri için uygun olabilecek niş fırsatlar yakalamaları. Ana pazara odaklanırlarsa büyük perakendecilerle rekabet etmeleri söz konusu olamaz. Çevremden örnek vereyim: Oturduğum yerin yakınında Şütte diye bir market vardı. İsmini değiştirdi ve Gurme Garaj olarak kendini konumlandırdı. Daha gurme, daha yöresel ürünler getiriyor. Ben buraya sık sık gidiyorum. Sadece bana yakın olduğundan dolayı değil, çok farklı ürünler sunmayı başarabildiğinden dolayı bunu yapıyorum. Türkiye’de maalesef şöyle bir uygulama var: Bir mağaza başarılı olduğunda hemen yanına aynı ürünleri satan bir başka mağaza daha açılıyor. Bu çok yanlış bir yaklaşım... İSTOÇHayat l 16 “Çin, Türk bahçe mobilyası sektörünü, pek çok sektörü etkilediğinden daha çok etkiledi. Bu etkileri yok etmek için izlenmesi gereken bazı yollar bulunuyor. Ancak bu yollardan önce, genel anlamda bahçe mobilyası üreten firmaların, tasarım, AR-GE ve katma değerli ürün imalatına ağırlık verip, markalaşmaya yatırım yapması gerekiyor.” “Sektör; AR-GE ve katma değerli ürün imalatına ağırlık vermeli” Bahçe mobilyalarının dünyada ve Türkiye’de dış mekân (outdoor) mobilyaları kategorisinde önde gelen alt katmanlardan biri konumunda bulunduğunu söyleyen Mobilya Sanayi İşadamları Derneği (MOBSAD) Genel Sekreteri Barış Görgüç, buna karşılık ülkemizde, haksız rekabetin baskısı altında ezildiğini dile getirdi. Türkiye’de beş altı yıl öncesine kadar masif ahşap da dâhil olmak üzere, metal ve plastikten mamul bahçe mobilyalarında ciddi bir üretim yapıldığını belirten Görgüç, ancak bugün sektörün, özellikle Çin ile kategorize edilen Uzak Doğu menşeli ithalata karşı koymakta güçlük çektiğine değindi. Türk mobilya sektörünün ihracatının, ithalatından fazla olduğu bilgisini veren Görgüç, “Dış ticaret açığı verdirmeyen sektör, en az yabancı girdi kullanan sektör konumunda bulunuyor. Ancak bahçe mobilyası, karşı karşıya kaldığı ithalat kaynaklı haksız rekabet baskısı nedeniyle mobilya sektörünün yumuşak karnı haline geldi” dedi. Barış Görgüç’e Çin’in, bahçe mobilyası üretimi yapan firmaları nasıl etkilediğini ve bu etkileri yok etmek için yapılması gerekenleri sorduk. Derneğiniz hakkında kısaca bilgi verip, yürüttüğü faaliyetlerden bahseder misiniz? Mobilya Sanayi İşadamları Derneği (MOBSAD), sektörün sorunlarını yakından biliyor ve bu sorunların çözümünü mobilyacıların birlik ve beraberliğinde arıyor. Bu amaçla, sivil toplum oluşumumuz, 18 mobilyacı tarafından, Haziran 2006’da kuruldu. Ülkemizin en önemli sektörü olma potansiyelini barındıran mobilya sektörünün gücünü ortaya çıkarmayı ve Türk mobilya sektörünün önünde bakir bir alan olarak duran dünya mobilya pazarının kapılarını sonuna kadar Türk mobilyacılarına açmayı hedefliyoruz. Bugüne kadar tekstil ve otomotiv gibi sektörlerin gerisinde kalan mobilya sektörünü, Türk ekonomisinin parlayan yıldızına dönüştürmeyi, küçük ve orta ölçekli işletmeleri bir araya getirerek ihracat, pazarlama, tasarım ve AR-GE çalışmaları konusunda önemli bir güç birliği oluşturmayı amaçlıyoruz. Türk mobilya sektörünü, artık uluslararası pazarlarda gerçek bir “marka” haline getirmek için yola çıktık. Türkiye’de bahçe mobilyaları sektörünün gelişimini nasıl görüyorsunuz? Sektöre yapılan yatırımlardan bahseder misiniz? Bahçe mobilyaları, dünyada ve Türkiye’de dış mekân (outdoor) mobilyaları kategorisinde önde gelen alt katmanlardan biri konumunda bulunuyor. Buna karşılık ülkemizde, haksız rekabetin baskısı altında eziliyor. Türkiye’de beş altı yıl öncesine kadar masif ahşap da dâhil olmak üzere, metal ve plastikten mamul bahçe mobilyalarında ciddi bir üretim yapılıyordu. Ancak bugün sektör, özellikle Çin ile kategorize edilen Uzak Doğu menşeli ithalata karşı koymakta güçlük çekiyor. Çin’den önce bahçe mobilyası üretimi iç piyasaya yetmiyor, söz konusu açık ise, genelde katma değeri yüksek olan Almanya, İtalya ve İspanya’dan kapatılıyordu. Sektör, rekabet koşullarını buna göre belirleyerek, başarılı bir fiyat kalite dengesi oluşturmuştu. Hızla artan otel ve tatil köyü yatırımlarının etkisiyle de yerli üretim kısa sürede daha da çok artmıştı. Kalite olarak da Avrupalı rakipleriyle başa baş mücadele eder hale gelmişti. Ülkemizde kimya ve demir-çelik sektörleri büyük başarılara imza atıyor. Bu başarılar, bahçe mobilyalarında, yerli ağaçlardan mamul masif ahşabın dışında, metal ve plastik ağırlıklı bahçe mobilyasında da önemli üretim hacimlerine ulaşıp, katma değer oluşturulmasını sağladı. Çin, Türk bahçe mobilyası üretimi yapan firmaları nasıl etkiledi? Çin faktörü, bahçe mobilyası sektörünü, pek çok sektörü etkilediğinden daha çok etkiledi. Bahçe mobilyası üretimi 17 l İSTOÇHayat sektör inceleme yapan firmaların, fiyat, kalite, maliyet ve pazar dengelerini altüst etti. Bir anda Türkiye’de üretilen bahçe mobilyasının önemli bir kısmı, “çok pahalı” hale geldi. Oysa yerli firmaların üretim maliyetleri artarken, fiyatları aynı kalıp, ciroları hızla düşmüştür. Bu süreçte, belli başlı bazı bahçe mobilyası üreticileri sektörden çekilmek zorunda kalırken, devam edenler de kârlılıklarını önemli oranda kaybetmeye razı oldu. Fakat bilhassa Uzak Doğu ve Güney Asya’ya has bazı egzotik ağaç, çalı ve otları bahçe mobilyalarında kullanımının dünyada ve ülkemizde kabul görmesi, yerli üreticinin bu alandaki rekabet şansının tamamıyla yok olmasına neden oldu. Peki, bahçe mobilyası üreticileri, Çin faktörüne karşı nasıl bir yol izlemeli? Bu durum birkaç özel koşula bağlı. İlk olarak, mukayeseli üstünlük kurulan alanlardaki üretime ağırlık verilmeli. Bunu, asla maliyet avantajı yakalanamayacak bir kısım ithal ham maddeye dayalı alanların terk edilmesi takip etmeli. Son olarak, inşaat ve proje firmaları ile eş güdümlü çalışmanın yanı sıra, toplu konut ve otel-tatil köyü projelerine konsantre olunmalı. Ancak bunların da öncesinde genel anlamda mobilya sektörünün, tasarım, AR-GE ve katma değerli ürün imalatına ağırlık verip, markalaşmaya yatırım yapması gerekiyor. Aksi takdirde bahçe mobilyaları sektörü için yerli üretim yapan az sayıdaki firmanın Çin faktörüne dayanması mümkün değildir. Türk mobilya sektörünün ihracatı, ithalatından fazla… Dış ticaret açığı verdirmeyen sektör, en az yabancı girdi kullanan sektör konumunda bulunuyor. Ancak bahçe mobilyası, karşı karşıya kaldığı ithalat kaynaklı haksız rekabet baskısı nedeniyle mobilya sektörünün yumuşak karnı haline geldi. Bahçe mobilyası, Türkiye’nin dış ticaretine ihracat katkısı yapamıyor. Tam aksine, ithalatın fazlalığıyla cari açığa neden oluyor. Bu nedenle bahçe mobilyasında radikal bir vizyon değişikliği gerekiyor. Türkiye’de bahçe mobilyası “ertelenebilir” bir ihtiyaç olarak görülüyor. Sektöre olan ilgiyi artırmak için neler yapılması gerekiyor? Bahçe mobilyası, fonksiyonel ve mevsimlik bir ihtiyaç olarak algılanıyor. Aslında ülkemiz, güneş ısı ve ışığından yılın büyük bölümünde yararlanıyor. Bunu bir fırsat olarak görüyor ve değerlendiremediğimizi düşünüyorum. Televizyon dizileri, mobilyada, bölgesi için trend belirleyici hale geldi. Dizilerin bu rolünü asla ihmal etmemek gerektiğini düşünüyor ve sevindirici buluyorum. Bahçe mobilyalarının artık sadece fonksiyonel ve mevsimlik ihtiyaç olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda dekoratif bir kimliği de bünyesinde taşıdığının tespitinin yapılması gerekiyor. Mevcut pazar büyütülüp, niteliği farklı yeni bir pazar açılmalı. Bunu yaparken temel belirleyici algı değiştirilmelidir. Yani, artık bahçe mobilyasının yılın sadece birkaç ayında yazlıklarda, büyük bahçeli evlerde ya da otellerde kullanılabilen “ertelenebilir” bir ihtiyaç olmadığı, aksine yılın tamamında kişilerin hayatında yeri olan “vazgeçilmez” bir dekoratif kombinasyon olduğu vurgulanmalıdır. Türk mobilya sektörünün son 10 yıldır dünya standartlarında üretim yaptığını söyleyebilir miyiz? Türkiye’nin 1980 ve 1990 yıllarındaki dinamizminden gereğince pay alamayan mobilya sektörü, yeni binyılla birlikte yeni bir evreye girdi. Özellikle 2005’ten sonra güçlenen ihracat hacmi sektörü adeta evrimleştirdi. Bu döneme kadar istisnai örnekleri kenara bırakırsak, yabancı ve eleştirel gözden mahrum firmalar, kendi ölçeğinde en kaliteliyi tek başına üretme gayretindeydi. Ancak artık firmalar standartlaşma, seri üretim, çevreye duyarlılık, insan sağlığı, ergonomi, estetik, kalite ve nihayetinde tasarımı birlikte isteyen bir pazarla karşı karşıya kaldı. İnanılmaz bir dönüşüm gösteren mobilya sektörü, artık dünyanın her yerinde kabul gören; kalite, estetik ve maliyet süzgecinden, tasarımdaki başarıyla, daha kolay geçiyor. Son 10 yılda sürekli büyüyüp güçlenen mobilya sektörü, hem firmaları hem de çalışanlarını dünya standartlarına taşımaya başladı. Başta İstanbul olmak üzere İnegöl, Kayseri, İzmir ve Ankara gibi bölgelerde başarı ile üretilen mobilya, yavaş yavaş kimlik kazanıyor. Uzun yıllar boyu özellikle İtalyan tarzı ile Alman, İngiliz ve Fransız ekollerini takip eden Türk mobilyacısı, bir süredir kendi AR-GE süreçlerine yoğunlaştı. Neticesinde ise tasarım anlamında dünyada kendine yer bulmaya başlayan, bu sayede trend belirleyen ülkelerden biri durumuna geldi. İSTOÇHayat l 18 sektör inceleme Bu yıl 1 milyar dolarlık ihracat hedefliyoruz “Tüketicinin beklentisine uygun çözümler sunarak, pazardaki rakiplerinin bir adım önüne geçen Türk firmaları, komşu ülkelere ve Rusya’ya ihracat yapıyor. Kozmetik, deterjan ve hijyenik kâğıt sektörleri olarak bu yıl, Rusya, Irak, İran, Ukrayna, Bulgaristan, Cezayir, Libya ve Orta Doğu ülkeleri gibi yakın çevredeki ülkelere, toplam 1 milyar dolar tutarında kozmetik ve kişisel bakım ürünleri ihraç etmeyi planlıyoruz.” Bireysel ihtiyaçların artmasıyla birlikte kozmetik ve temizlik ürünleri sektörünün her geçen gün büyüdüğünü söyleyen Kozmetik ve Temizlik Sanayicileri Derneği (KTSD) Başkanı Ahmet Pura, bugün Türkiye’de kozmetik sektöründe, yaklaşık olarak 1700 üretici ve 1500 ithalatçı olmak üzere 3 binden fazla, deterjan ve temizlik ürünleri sektöründe ise 750 civarında firmanın faaliyet gösterdiğini açıkladı. Sektörde büyümenin sürmesi için piyasa gözetim ve denetim mekanizmasının (PGD) sorunsuz ve tam işler hale getirilmesi gerektiğine değinen Pura, kayıt dışı ve denetimsiz çalışan iş yerlerinin kayıt içine ve denetim altına alınması gerektiğine vurgu yaptı. Ahmet Pura ile kozmetik ve temizlik ürünleri pazarlarındaki büyüme potansiyelini konuştuk. Derneğiniz hakkında kısaca bilgi verip, yürüttüğü faaliyetlerden bahseder misiniz? Kozmetik ve Temizlik Ürünleri Sanayicileri Derneği (KTSD) olarak, toplamda 7 milyar dolarlık bir pazarı oluşturan kozmetik, temizlik ve kişisel bakım sektörlerindeki üretici ve ithalatçı firmaları temsil ediyoruz. KTSD’nin faaliyetlerini şu ana başlıklar altında özetleyebiliriz: • Kozmetik ve temizlik sektörüyle düzenleyici ve denetleyici kurumlar arasında, karşılıklı iletişim ve görüş alışverişi platformlarının oluşturulması, • Sektörümüzle ilgili düzenleme süreçlerine katkı sağlanması, • Tüketicilerin ve diğer tüm paydaşların sektör ürünleriyle ilgili doğru ve bilimsel olarak bilgilendirilmesi, • Sektörel konularda toplantı ve seminerler düzenlenmesi, • Tüketici ve kamu yararı temelinde sosyal sorumluluk projeleri yürütülmesi. Türk kozmetik ve temizlik ürünleri sektörünün gelişimini nasıl görüyorsunuz? Sektör, gelişen teknoloji ve yaşam standartlarının yükselmesine bağlı olarak, bireysel ihtiyaçların artması ve bireylerin sektör ürünlerine yönelik tercihlerinin çeşitlenmesiyle ivme kazandı. Bugün Türkiye’de kozmetik sektöründe, yaklaşık olarak 1700 üretici ve 1500 ithalatçı (200 firma hem üretici hem ithalatçı) olmak üzere 3 binden fazla, deterjan ve temizlik ürünleri sektöründe ise tahminen, 750 civarında firma faaliyet gösteriyor. Sektörlerimizde kurulu kapasite oldukça yüksek olup, sipariş ve üretimlerde, hızlı ve esnek yaklaşımlara imkân sağlıyor. Sektörün ihracat potansiyeli için neler söylemek istersiniz? İhracatta hangi ülkeler ön plana çıkıyor? Kozmetik, deterjan ve hijyenik kâğıt sektörleri olarak bu yıl, Rusya, Irak, İran, Ukrayna, Bulgaristan, Cezayir, Libya ve Orta Doğu ülkeleri gibi yakın çevremizdeki ülkelere toplam 1 milyar dolar tutarında kozmetik ve kişisel bakım ürünleri ihraç etmeyi planlıyoruz. Tüketicinin beklentisine uygun çözümler sunarak, pazarda bulunan rakiplerinin bir adım önüne geçen Türk firmaları, komşu ülkelere ve Rusya’ya ihracat yapıyor. Orta Doğu’nun en büyük kozmetik fuarlarında, Türk markaları, âdeta gövde gösterisi yapıyor. Türk dizilerine olan ilgiyi de unutmamak gerekiyor. Bu kadar çok sayıda bileşenin bir araya gelmesiyle Türk firmaları bu bölgedeki kozmetik sektörünün önemli oyuncuları haline geldi. 19 l İSTOÇHayat Büyüme adına hangi adımlar atılmalı? Sektörün geleceğine yönelik yapılacak çalışmaların başında, piyasa gözetim ve denetim mekanizmasının (PGD) sorunsuz ve tam işler hale getirilmesi yer alıyor. Kayıt dışı ve denetimsiz çalışan iş yerlerinin kayıt içine ve denetim altına alınması gerekiyor. Kozmetik üretimi için aktif olarak kullanılan madde ve ham maddelerin yerli üretiminin teşvik edilmesi, sektörün büyümesi adına önemli katkılar sağlayacak. Ayrıca ülke nüfusunun genç olması da sektörde büyüme potansiyelini artırıyor. Eğitim düzeyinin artmasıyla bilinçlenen tüketiciler, taklit ve kalitesiz ürünlerden uzaklaşarak, ürün kalitesinin artmasına ve pazarın büyümesine yardımcı oluyor. 2012, sektör için nasıl bir yıl oldu? 2012 yılı, temizlik ve kozmetik ürünleri pazarlarındaki büyüme potansiyelinin sürdüğü ve bu potansiyele paralel yeni düzenlemelerin, konuların ve fırsatların gündeme geldiği bir dönem oldu. Son dönemde sektörde birçok konu öne çıktı. Sağlık Bakanlığı tarafından ön izin sisteminden bildirim ve pazar içi kontrol sistemine geçiş amacıyla değişiklikler yapıldı. Biyosidal Ürünler Yönetmeliği yayımlandı. Deterjan Tebliği ve Kozmetik Ürünler Yönetmeliği üzerinde yapılan değişikliklerle, yerli mevzuatın AB mevzuatı ile uyumlaştırma çalışmaları gerçekleştirildi. Ülkemizdeki mevzuatın AB ile uyumlaştırılması ve piyasadaki gelişmeler doğrultusunda yenilikler yapılmasına yönelik tüm bu çalışmaları olumlu buluyoruz. Öte yandan, bu uyumlaştırma ve geliştirmelerin, yetkili merciler tarafından yorumlanması sürecinde, kimi sınırlayıcı yaklaşımlar gündeme gelebiliyor. Örneğin, ürünlerin yetkili merciye bildirimi sonrasında PGD mekanizmasına yönelik mevzuat halen yürürlükte olmasına karşılık, bu konuda çalışacak, eğitilmiş ve bilgi sahibi eleman sayısı yetersiz. Bu nedenle, piyasada hakkıyla yapılamayan gözetim ve denetimin masa başında yapılmaya çalışılmasından doğan sorunlar yaşanabiliyor. KTSD olarak, bu ve benzeri engellerin, karar vericilerle sektör arasında giderek güçlenen bir diyalog süreci ile ortadan kaldırılabileceğine inanıyoruz. AR-GE için verilen teşviklerin sektöre yansıması nasıl oldu? Sektörde 2 bin 400 civarında firma faaliyet gösteriyor. Bu firmaların da büyük çoğunluğu KOBİ niteliğinde. AR-GE faaliyetlerine verilen teşvikten yararlanabilmek için, bir firmanın AR-GE merkezinde, en az 50 kişinin tam zamanlı olarak çalışıyor olması isteniyor. Bu rakamın sektör için çok yüksek olmasından dolayı ancak çok büyük firmalar söz konusu teşvikten yararlanabiliyor. Küçük ölçekli bazı firmaların AR-GE yatırımları, firmanın toplam cirosuna oranla çok yüksek seviyelerde olmasına rağmen, teşvike layık görülmüyor. Bu konuda, bir “iyileştirme” yapılmalı. Tam zamanlı çalışan sayısına dayalı teşvikin yanı sıra, toplam cironun belli bir yüzdesini aşan firmaların AR-GE yatırımları da ayrıca teşvike değer görülmeli. Sektörün en önemli gündem maddesi nedir? Sorunlar ve çözümü yolunda önerileriniz neler? Sektörün en temel sorunlarından birini, Sağlık Bakanlığı denetimine tabi kozmetik, sabun ve deterjan gibi tüketim ürünleri denetiminin, uluslararası standartlarda gerçekleştirilebilmesi noktasında yaşanan sıkıntılar oluşturuyor. Uluslararası düzlemde, piyasa gözetim ve denetimi, söz konusu ürünlerin yoğun olarak bulunduğu satış noktalarında, gözetim amacıyla veya şikâyete bağlı olarak üretim tesislerinde yapılıyor. Bu amaçla çalışan kişi sayısı, örneğin Hollanda’da 3 bin civarında bulunuyor. Hem daha kalabalık hem de yüzey alanı olarak çok daha geniş olan ülkemizde sadece bu iş için çalışanların sayısı, Hollanda’nın ancak yüzde biri oranında. Bakanlığımızın, kendisine gönderilen etiket üzerinden iddiaları incelemek yerine, PGD kapsamında satış noktalarında denetim yaparak veya şikâyet durumunda ilgili firmanın tesislerine giderek inceleme yapması daha uygun olacaktır. Bir diğer sorun, sahte ve taklit ürünlerle mücadelenin yasal boşluklar ve eleman yetersizliği sebebiyle yeterince güçlü yapılamamasıdır. Sahte ve taklit ürünler, ülke ekonomisini olumsuz etkilemekle kalmıyor, tüketici sağlığı açısından da kritik önem taşıyor. Türkiye’de uygulamacı kurumların istatistiklerinin hepsinden çıkan ortak saptama, sahte ve kaçak ticari mallarla ilgili faaliyet hacminin artış eğiliminde olduğu yönünde. Özellikle de talebin çok ve dolaylı vergi paylarının yüksek olduğu mallarda yoğunlaştığı şeklinde. İSTOÇHayat l 20 Akyüz Plastik Sanayi ve Ticaret AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Akyüz Akyüz Plastik, 30’dan fazla ülkeye ihracat yapıyor üye tanıtımı “Ürettiğimiz ürünlerin bir bölümünü Anadolu’daki toptancı esnafına, diğer bölümünü marketlere satıyoruz. Yarıya yakınını ise, 30’dan fazla ülkeye ihraç ediyoruz. Hem çeşit hem de kalite bakımından, aranan bir firma konumundayız.” Plas mutfak eşyası, Plastik bahçe mobilyası, bah çiç çiçek saksısı ve saklama kabı üretimi sa ya yaptıklarını söyleyen Akyüz Plastik Ak Sanayi ve Ticaret Sa A AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa B A Akyüz, yurt dışında yapılan d ffuarlara katılarak, Türkiye’yi en iyi T şekilde temsil ettiklerini dile getirdi. Faaliyet gösterdikleri sektörün kendisini sürekli yenileyerek, son teknolojiye ayak uydurduğunu belirten Akyüz, Türkiye’deki firmaların yurt dışındaki firmalarla rekabet edebilir hale geldiğini ifade etti. Mustafa Akyüz ile firmanın faaliyetleri ve İSTOÇ hakkında konuştuk. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? 1946 yılında Ankara’da doğdum. Ticarete 1964 yılında başladım. Akyüz Plastik’in ikinci kuşak temsilcisiyim. Firmanız ne zaman kuruldu, bugün geldiğiniz nokta nedir? Akyüz Plastik, ticari faaliyetlerine 1950’li yıllarda toptan züccaciyeyle giriş yaptı. Firma daha sonra, plastik mutfak eşyası, bahçe mobilyası grubu, çiçek saksısı ve saklama kabı imalatına başladı. Ürettiğimiz ürünlerin bir bölümünü Anadolu’daki toptancı esnafına, diğer bölümünü marketlere satıyoruz. Yarıya yakınını ise, 30’dan fazla ülkeye ihraç ediyoruz. Hem çeşit hem de kalite bakımından, aranan bir firma konumunda bulunuyoruz. Yurt dışında yapılan fuarlara katılıyor ve ülkemizi gururla temsil ediyoruz. Firmamızdan Murat Akyüz, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanlığı görevini yürütüyor. Ben ise, İstanbul Sanayi Odası’nın 45. Meslek Grubu Meclis Üyesi’yim. Sektörünüz hakkında neler söylemek istersiniz? Kendisini sürekli yenileyen ve teknolojiye ayak uyduran sektörümüz, şu anda yurt dışındaki firmalarla rekabet edebilir hale geldi. Sektöre yapılan yatırımlar, daha çok katma değeri yüksek olan ürünlere yönelik olarak gerçekleşiyor. Böylece pazardaki payı daha çok artıyor. Son dönemde sektörde ihracatı artırmaya yönelik yapılan çalışmalar da bir hayli hız kazandı. Nitekim bağlı bulunduğumuz kimya sektörünün Türkiye ihracatındaki yeri, otomobil ihracatından sonra ikinci sırada bulunuyor. İSTOÇ hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız? İSTOÇ Ticaret Merkezi’nin sektörümüz içindeki pazar payı ve yeri oldukça büyüktür. Merkezde toplu ticaret yapılıyor. Konumu itibarıyla firmalar, mallarını teşhir ediyor. Firmalar birbirine yakın halde bulunuyor. Bu bakımdan İSTOÇ, bir nevi fuar görevi üstleniyor. Yurt dışından gelen firmalar, sektörün tüm firmalarına kolay ulaşabilmenin yanı sıra çeşit zenginliğini de bir arada görebiliyor. Türkiye ekonomisinde yaşananlarla ilgili genel görüşleriniz neler? Türkiye ekonomisi, önceki yıllara göre daha dinamik ve güçlü bir yapıya sahip. Türk girişimcilerini, çok gayretli ve azimli buluyorum. Binlerce kilometre uzaktaki memleketleri ziyaret ederek pazar paylarını her geçen gün artırıyorlar. Türkiye’de, önceki yıllara göre daha kaliteli ürün yapılıyor. Gittiğimiz ülkelerde Türk mallarını gururla tanıtıyoruz. Yabancı ülkelerde Türk malları aranır hale geldi. Gayret ve azimlerimiz sayesinde Türk ekonomisi hak ettiği yerde ve daha üst sıralarda olacak. 21 l İSTOÇHayat üye tanıtımı Mete Plastik Sanayi ve Ticaret AŞ Dış Ticaret Sorumlusu Pelin Karadeniz “İSTOÇ, yeni müşterilerle tanışmak için önemli fırsatlar yaratıyor” Bahçe mobilyası deyince akla ilk olarak plastik malzemenin geldiğini belirten Mete Plastik Sanayi ve Ticaret AŞ Dış Ticaret Sorumlusu Pelin Karadeniz, plastiğin, hava koşullarına karşı yüksek dirence sahip olmasının yanı sıra, sunduğu renk alternatifi ve hafifliği dolayısıyla da bahçe mobilyalarında tercih sebebi olduğunu dile getirdi. Plastikten üretilen bahçe mobilyalarının uzun ömürlü olduğuna da dikkat çeken Pelin Karadeniz ile bahçe mobilyasında plastiğin tercih edilme sebeplerini konuştuk. Firmanız hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Mete Plastik olarak, Prima markasıyla 1982’den bu yana plastik bahçe mobilyaları, stadyum koltukları, gıda kapları ve endüstriyel ürünler alanında hizmet veriyoruz. Ürün yelpazemizle birlikte hizmet verdiğimiz alanı da genişletiyoruz. Üretim faaliyetlerimize ev gereçleriyle başladık. Gelişen teknoloji ve müşteri talepleri doğrultusunda ürün gamımızı her geçen gün genişlettik. Bugün, ev gereçlerinden plastik bahçe mobilyasına, stadyum koltuklarından gıda kaplarına kadar birçok endüstriyel ürünü üretir hale geldik. Büyümenin düzenle geleceğini bilen firmamız, her geçen gün kurumsallaşma adına önemli kararlar alıyor ve bunları uyguluyor. Bahçe mobilyasında birçok çeşit bulunuyor. Bu çeşitler arasında en çok plastiğin tercih edilme sebebi nedir? Bahçe mobilyası deyince akla gelen ilk malzemelerden biri plastiktir. Hava koşullarına karşı yüksek dirence sahip olan plastik, gerek renk alternatifi, gerekse hafifliği nedeniyle bahçe mobilyalarında tercih sebebi oldu. Plastikten üretilen bahçe mobilyaları, uzun ömürlüdür. Bakımı ve temizliği de kolaydır. Plastik bahçe mobilyalarının tercih edilmesindeki en önemli etken, kullanılan ham maddenin kalitesi yani orijinalliğidir. Orijinal ve uygun ham maddeden üretilen bahçe mobilyaları dayanıklılık açısında da oldukça sağlamdır. Bahçe mobilyalarının üretiminde kullanılan gerekli katkı maddeleri ve ham maddenin kaliteli olması dolayısıyla ürünler, güneşin zararlı ışınları karşısında solmaz. Hiçbir “Faaliyetlerimizi uzun yıllar Tahtakale’deki satış mağazamızda yürüttük. Daha sonra İSTOÇ’taki potansiyelin farkına vardık ve burada da bir satış mağazası açtık. İSTOÇ’a her yerden ulaşım kolay sağlanıyor. Park problemi de bulunmuyor. Bunlar bizler için çok önemli faktörler. Bunların yanı sıra İSTOÇ, yeni müşterilerle tanışmak için bizlere önemli fırsatlar yaratıyor.” şekilde ısıdan etkilenmez ve deforme olmaz. Bahçe mobilyasında birçok çeşit bulunmasına rağmen, daha çok plastiğin tercih edilmesinin birden fazla sebebi bulunuyor. Bunların başında, plastik malzemede renk alternatifinin fazlalığı geliyor. Bunun yanı sıra dayanıklı, hafif ve kolay temizleniyor. Fiyat avantajına da sahip olan plastik bahçe mobilyaları, her bütçeye hitap edecek ürün ve model çeşitliğiyle bütün ilgiyi üzerine çekiyor. Uzun ömre sahip olması dolayısıyla da kaynak tasarrufu sağlıyor. İSTOÇ’un gelişim süreci için neler söylemek istersiniz? Uzun yıllardır Tahtekale’de satış mağazası bulunan firmamız, İSTOÇ’taki potansiyelin farkına vardıktan sonra burada da bir satış mağazası açtı. Tahtekale’de dükkanlar çok büyük değildi. Herkes ortak bir kullanım alanını kullanıyordu. İSTOÇ’a geçişle birlikte bu ortak kullanım alanları kadar her firma kendi ürünlerini sergileyeceği bir alana sahip oldu. İSTOÇ’a her yerden ulaşım kolay sağlanıyor. Bunun yanı sıra ürünlerimizi çok kolay sevk edebiliyoruz. Ürün teşhir sorunu yok. Park problemi de bulunmuyor. Bunlar firmamız için çok önemli faktörler. Ayrıca İSTOÇ, yeni müşterilerle tanışmak için önemli fırsatlar yaratıyor. Birçok sektörden firmanın bulunduğu İSTOÇ, gerek yurt içi gerekse yurt dışı müşterilerin uğramadan geçemediği bir ticaret merkezi oldu. Yeni yapılacak projelerle, İSTOÇ’un kendi içinde bir şehir haline geleceğine inanıyoruz. İSTOÇ Yönetim Kurulu Nahit Kemalbay’a çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor ve çalışmalarının devamını diliyoruz. İSTOÇHayat l 22 üye tanıtımı Aykan Kozmetik Firma Sahibi İlhami Yatci “Bu yıl, Türkiye genelinde altı şubemizi faaliyete geçirdik” “2013 yılında, ArmoniPark alışveriş merkezinde, İstanbul’un Çapa, Yenibosna, Gaziosmanpaşa ilçelerinin yanı sıra, Yalova ve Muş illerinde açtığımız mağazalarla hizmet vermeye devam ediyoruz. Ayrıca sanal mağazacılıkta da sektöre farklı bir soluk kazandırdık. Piyasaya yenilikçi ürünler sunmayı sürdürüyoruz.” Açtıkları yeni mağazalarla sektörde öncü ve yenilikçi olduklarını aktaran Aykan Kozmetik’in sahibi İlhami Yatci, İSTOÇ’taki mağazalarını 2009 yılında faaliyete geçirdiklerini dile getirdi. İSTOÇ’un sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin ticaret merkezi konumunda bulunduğunu söyleyen İlhami Yatci, metro hattının hizmete açılmasıyla, merkezin hacminin daha da genişleyeceğine vurgu yaptı. İlhami Yatci ile, firma faaliyetlerinin yanı sıra Türkiye ekonomisi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Firma faaliyetlerinizle ilgili olarak neler söylemek istersiniz? Kozmetik sektöründeki faaliyetlerimize 2008 yılında perakende satışla başladık. Kısa zamanda şube sayımızı artırarak, sektörde öncü ve yenilikçi olduk. 2009 yılında İSTOÇ’ta toptan kozmetik mağazamızı açarak, sektördeki liderliğimizi pekiştirdik. Bu yıl, ArmoniPark alışveriş merkezinde, İstanbul’un Çapa, Yenibosna, Gaziosmanpaşa ilçelerinin yanı sıra, Yalova ve Muş illerinde açtığımız mağazalarla hizmet vermeye devam ediyoruz. Ayrıca sanal mağazacılıkta da sektöre farklı bir soluk kazandırdık. Piyasaya yenilikçi ürünler sunmayı sürdürüyoruz. Sektörünüz hakkındaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız? Kozmetik sektörü, büyümede hız kesmiyor. Ülkemizde de kozmetik ürünü kullanma alışkanlığı gün geçtikçe artıyor. Bu artışın başlıca sebepleri arasında, eğitim seviyesinin her geçen gün yükselmesi geliyor. Bunu, iş yaşamında kadın çalışan sayısının artması takip ediyor. Çalışma hayatıyla beraber özgürlüğünü kısmen de olsa elinde bulunduran kadınların kozmetik harcamalarına ayırdığı bütçe de artıyor. Halkın ekonomik manada refah düzeyinin artması da kozmetiğe olan ilgiyi yükseltiyor. Kozmetik ürünler, önceleri lüks olarak görülürdü. Bugün söz konusu ürünlerden, temel ihtiyaç olarak bahsediliyor. İSTOÇ ile ilgili görüşlerinizi öğrenebilir miyiz? İSTOÇ sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin ticaret merkezi konumunda bulunuyor. Metro hattının hizmete açılmasıyla, merkezin hacmi daha da genişleyecek. Türkiye ekonomisi hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız? Türkiye ekonomisi son 10 yıldır önemli mesafe katetti. Dünya ekonomileri bu durumu, imrenerek izliyor. Enflasyon ve faizlerin düşmesiyle birlikte yatırımlar ihtiyaçlar doğrultusunda arttı. Bu durumun doğal sonucu olarak istikrar ortamı sağlandı. Gelişmiş ülke ekonomilerinin kriz yaşadığı bir dönemde Türkiye ekonomisi, yaşananlardan etkilenmedi. Söz konusu durumun ne kadar süreceği, gelişmiş ekonomilerin durumuyla yakından ilgili. Şimdilerde yapılan tahminler, Avrupa’nın krizden çıkmasının zor olduğu ve bu durumun ister istemez daha yaygın bir küresel krize yol açacağı yolunda. Böyle bir gelişmenin Türkiye’yi de etkilemesi doğaldır. 23 l İSTOÇHayat üye tanıtımı Kozmotek Trade Firma Sahibi Ahmet Aşiroğlu “Ürün yelpazemizi her geçen gün genişletiyoruz” “Yola, evsel tüketim ve kişisel bakım ürün gruplarıyla çıktık. Bugün ise yolumuza, her geçen gün genişlettiğimiz ürün yelpazemizle devam ediyoruz. Hedefimiz, tüketicinin, en üst kalitedeki ürünü, en ucuz fiyata almasını sağlamak.” Kozmetik sektöründeki ithal ürün ithalatına karşı yerli üretimi ön plana çıkardıklarını söyleyen Kozmotek Trade firmasının sahibi Ahmet Aşiroğlu, bunu yaparken kaliteden taviz vermediklerini dile getirdi. Tüketici memnuniyetine büyük önem verdiklerini belirten Aşiroğlu, ileriki dönemde yapacakları yatırımlarla firmalarını daha da büyütmeyi planladıklarını ifade etti. Aşiroğlu ile firma faaliyetleri ve kozmetik sektörü hakkında konuştuk. Firmanız ne zaman kuruldu, bugün geldiğiniz nokta nedir? Faaliyetlerimize 2004 yılında başladık. Yola, evsel tüketim ve kişisel bakım ürün gruplarıyla çıktık. Bugün ise yolumuza, her geçen gün genişlettiğimiz ürün yelpazemizle devam ediyoruz. Hedefimiz, tüketicinin, en üst kalitedeki ürünü, en ucuz fiyata almasını sağlamak. Bu amaçla Kozmotek Trade olarak stratejilerimizi oluşturduk. Globalleşen dünya ekonomisine paralel olarak duruşumuzu net bir şekilde ortaya koyduk. Kozmetik sektöründeki ithal ürüne karşı yerli üretimi ön plana çıkarıyoruz. Kaliteden taviz vermiyoruz. Önceliklerimiz arasında ilk sırada tüketici memnuniyeti geliyor. İleriki dönemde yapacağımız yatırımlarla firmamızı daha da büyütmeyi planlıyoruz. Sektörünüz hakkındaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız? Kozmetik sektörü, büyümeye çok müsait bir pazar. Sektörde uzun soluklu var olmak için inovatif ürünler geliştirmek büyük önem taşıyor. Yapılacak AR-GE çalışmaları ve süreklilik arz eden kalite anlayışıyla sektör olarak büyüme adına önemli adımlar atabiliriz. İSTOÇ’un gelişim süreci için neler söylemek istersiniz? Türkiye’nin dünya pazarlarında her geçen gün yükselen ekonomik trendine paralel olarak, kendi içinde de ticaret hacmi büyüyor. Söz konusu büyümede dinamik ticari yapı büyük önem taşıyor. Bu dinamik yapıyı canlı tutabilmek için, ticaret merkezlerine büyük görev düşüyor. İSTOÇ’un da işlevsel bir pozisyon alıp, ekonomik hayata pozitif yönde katkıda bulunması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye ekonomisi ile ilgili görüşleriniz neler? Ülke ekonomimizde şu anda kırılgan bir yapı hüküm sürüyor. Kısa sürede bu yapı aşılmalı ve daha güçlü bir ekonomiye geçilmeli. Söz konusu durum sağlandığı takdirde yapılan yatırımlarla beraber Türkiye’nin farklı bir ticari yapıya doğru gideceğini düşünüyorum. İSTOÇHayat l 24 Gaziantep, halk arasındaki eski adıyla Ayıntap, Türkiye’nin hatta dünyanın hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biri. Tarihi, kültürü ve gelişen ekonomisiyle Doğu’nun Paris’i diye anılan kent, camileri, kaleleri, antik kentleri, Bakırcılar Çarşısı, Tahmis Kahvesi, Zeugma Mozaik Müzesi, hanları ve hamamlarının yanı sıra leziz yemekleri, adını verdiği baklavası ve fıstığıyla da mutlaka görülmesi gereken önemli şehirlerden biri… Tarih ve kültür şeh ri 25 l İSTOÇHayat gezi MÖ 4000 yıllarına kadar uzanan ve ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında, tarihi İpek Yolu üzerinde konumlanan Gaziantep, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en eski kültür merkezlerinden biri konumunda bulunuyor. Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından biri olan, Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik, Hitit, Mitani, Asur ve Pers’in yanı sıra Büyük İskender, Selevkoslar, Roma, Bizans, İslam, Türk-İslam, Osmanlı dönemlerini yaşayan Gaziantep, bu dönemlere ait eserleri de günümüze kadar getirip, buram buram tarih kokan bir şehir olma özelliğini hakkıyla taşıyor. Gaziantep, halk arasındaki eski adıyla Ayıntap, Güneydoğu’nun en kalabalık şehri. Nüfus bakımından Türkiye’nin altıncı büyük kenti olan il, sanayi ve gelişmişlik bakımından da birinci sırada yer alıyor. Gaziantep, Türkiye’nin hatta dünyanın hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biri. Bunların yanında kent, Türkiye sanayisi ve ticaretinde de çok önemli bir yer tutuyor. Bunun sebepleri arasında, Gaziantep’in Anadolu ile Orta Doğu arasında yer alması ve liman kentlerine yakınlığı sayılabilir. Kentin simgelerinin başında ise, Gaziantep Kalesi, baklava, Antep fıstığı, Zeugma Mozaik Müzesi ve bakırcılık geliyor. Gaziantep, kültür ve tarih zenginliği kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, zengin mutfağı ve alışveriş imkânlarıyla da tam bir turizm cenneti. İl, Akdeniz ve kara ikliminin geçiş noktasında yer alıyor. Kentin güney kesimleri Akdeniz ikliminin etkisinde olmakla beraber, genel olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve yağışlı geçiyor. İlde yağış, en çok kış ve ilkbahar aylarında görülüyor. Kentte, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinden Zeugma gibi birçok antik yerleşim alanlarının kalıntılarının da günümüze kadar ulaştığını görebiliyoruz. Selçuklu, Memlûk ve Osmanlı dönemlerinde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılırken, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiş. Bu han ve hamamlar günümüzde dahi işlevselliğini korurken, ticaretin ve özellikle de eşine rastlanmayan zengin el sanatlarının yaşatıldığı yerler olarak faaliyetini sürdürüyor. Bu dönemin mabetleri ise bütün ihtişamıyla varlığını korumanın yanı sıra halkın ibadet ihtiyacını karşılıyor. 1921 YILINDA “GAZİ” UNVANINI ALDI Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilen Gaziantep ve yöresi, akıllara durgunluk veren savunması ve eşsiz kahramanlığıyla bütün dünyada hayranlık uyandırdı. TBMM, Antep’e bu başarısından dolayı 8 Şubat 1921 tarihinde “Gazi”lik unvanı verdi. Gaziantep’te bu dönemin izlerini görmek hâlâ mümkün. Coğrafi yönden GAP’ın giriş kapısı, sanayisi ve ticari hacmi ile GAP’ın merkezi olan Gaziantep, ekonomik yönden çevresindeki birçok ili etkisi altında tutuyor. Dörtte biri tarıma elverişli ovalardan oluşan ve bir bölümü Fırat Nehri’nin sularıyla sulanan Gaziantep; Antep fıstığı, zeytin, pamuk, üzüm, kırmızıbiber ve keten gibi ekonomik değeri yüksek sanayi bitkileri; mercimek, buğday ve arpa gibi hububat ürünleriyle zengin bir tarım yöresi olma özelliğini koruyor. Hatta ilde gezerken yolda dalından koparılmış zeytinleri satan kişileri görürseniz hiç şaşırmayın. Satılanın ilk başta zeytin olduğunu anlamayabilirsiniz. Ama satıcının başında gördüğünüz kalabalıktan birine satılan ürünün ne olduğunu sorarsanız hemen cevabı öğrenebilirsiniz. Tüm dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan, seneler boyunca geleneklerinin ve yöresel özel damak lezzetinin zenginliğini koruyan Gaziantep mutfağı da, Gaziantep turizminde önemli bir yere sahip. gezi İSTOÇHayat l 26 Gaziantep, Kurtuluş Savaşı hatıraları, zengin tarihi ve kültürel çevresi, hizmete giren otoyolu, bölgenin ihtiyacı olan uluslararası havaalanı, GAP’ın kapısı durumundaki konumu ve hâlâ önemini yitirmeyen tren garıyla önemli merkezlerden biri konumunda bulunuyor. Ayrıca, leziz yemekleri, zengin el sanatları, mozaikleri, camileri, kaleleri, antik kentleri, ören yerleri, hanları, hamamları, kastelleri, türbeleriyle çeşitli zenginliklere sahip olan kent, kiliseleri, yaylaları, ovaları, gezi ve mesire yerleri, adını verdiği baklavası ve fıstığı, sanayi tesisleri, ticari canlılığı ve diğer yönleri ile turizm bakımından da son yıllarda adından çokça söz ettiriyor. İl, bu zenginliği görmeniz için âdeta sizi çağırıyor. GAZİANTEP, YEMEK ÇEŞİDİ BAKIMINDAN TÜRKİYE’DE 1. SIRADA YER ALIYOR Çok zengin bir mutfağa sahip olan Gaziantep, 300’e yakın tarifiyle yemek çeşidi bakımından Türkiye’de birinci sırada yer alıyor. Kentin mutfağı seneler boyunca çeşitli geleneklerin harmanlanmasıyla zenginleşirken, Antep mutfağı özellikle kebap ve et yemekleri ile meşhur. Alaca çorba, altı ezmeli kebap, Arap köftesi, baklava, beyti, börk aşı, çağla aşı, cağırtlak kebap, doğrama, ekşili taraklı kebap, erik tavası, firik pilavı, kavurma, kuşbaşı kebap, küşleme, lahmacun, patlıcan kebabı, sarımsak kebabı, simit kebabı, soğan kebabı, şiveydiz, yuvarlama ve yeni dünya kebabı, Gaziantep mutfağına özgü yemeklerin sadece bir kısmını oluşturuyor. Gaziantep’e giderseniz “küşlemesi” ile ün yapan Halil Kör’ün, namı diğer Halil Usta’nın dükkânına uğramadan dönmeyin. Bu meşhur dükkân, Gaziantep’in Karşıyaka semtinde. Halil Usta, beyaz önlüğüyle dükkanda kasanın başında. Halil Usta’nın yetiştirdiği kendi ustaları ise ateşin başında. Dükkân görünümlü lokanta, dışarıdan pek algılanmasa da epey bir yatay derinliğe sahip. Derinlik demişken, Halil Usta kebaplarını bakır ve çukur kaplarda servis ediyor. Burada sebzeli kebap, simit kebabı ve küşleme gibi çeşitli kebap çeşitlerini bulmanız mümkün. Gaziantep’te kebabın her çeşidini yiyebileceğiniz diğer bir adres: İmam Çağdaş. Kebabın yanı sıra burada baklava da var. Aslında Gaziantep’te çok sayıda kebapçı, baklavacı bulunuyor. İmam Çağdaş bunların en eskilerinden ve en tanınmışlarından biri. Kuruluşu 1887 yılına uzanıyor. Ali nazik, soğan kebabı, patlıcan kebabı, küşleme kebabı çeşitlerinin hepsinde erkek koyun eti kullanılıyor ve de et “zırh” denilen büyük bıçaklarla kıyılıyor. Koyunun kaburgası civarındaki yağ da kebaplarda kullanılıyor. Lahmacunlarında ise, soğan yerine sarımsak var. Baklava olarak istediğiniz çeşidi bulmanız mümkün. “Ben, bu leziz baklavanın tadına baktım, sevdiklerime de alayım” derseniz, lokantadan çıkarken kapının yanında tatlıların satıldığı tezgâhın önündeki kuyruğa girmeniz şart. MENENGİÇ KAHVESİ, YÖREYE AİT BİR İÇECEK Gaziantep’te yemek yediniz ama bunun üzerine bir de kahve içeyim derseniz, size önerebileceğim adres: Tahmis Kahvesi. Çayların nargile eşliğinde içildiği Tahmis Kahvesi’nin en büyük özelliği, kenti ziyaret edenlerin büyük çoğunluğunun burada oturup, bir yorgunluk kahvesi içmesi. Sabahın ilk ışıklarıyla kapısını açan Tahmis Kahvesi, nargile sevenlere ev sahipliği yapıyor. Kahveyi Bahattin Dedekurt işletiyor. Rivayetlere göre, 1640 yılında yapılmış, 1903 yılındaki bir yangında harap olmuş. Mevlevi Şeyhi Mehmet Münif tarafından restore edilerek, yeniden faaliyete geçmiş. Kahvenin en yeni müşterisi 30 yıllık. Yöreye ait bir içecek olan Menengiç kahvesi ise oldukça lezzetli. TARİHİ YERLERİ SAYMAKLA BİTMİYOR GAZİANTEP KALESİ, BİR TEPEYE KURULU Kentin tam merkezinde tarihi Gaziantep Kalesi yer alıyor. Gaziantep Kalesi, Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden biri… Gerek ihtişamı ve heybeti gerekse bir sır gibi gizlediği tarihiyle şehir merkezinde, Alleben Deresi’nin güney kenarında, yaklaşık 25-30 metre yükseklikte ve hemen herkesin dikkatini çeken bir tepe üzerinde bulunuyor. Gaziantep Kalesi’nin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığına ilişkin kesin bir bilgi yok. Ancak tarihi günümüzden 6 bin yıl 27 l İSTOÇHayat öncesine, Kalkolitik döneme kadar giden bir höyük üzerinde kurulduğu, MS 2-3. yüzyıllarda ise kale ve çevresinde “Theban” isimli küçük bir kentin olduğu biliniyor. ZEUGMA MOZAİK MÜZESİ’NİN DÜNYADA EŞİ YOK Gaziantep ili ve çevresinde bulunan arkeolojik eserler Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde bulunuyor. Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nin yanı başındaki Zeugma Mozaik Müzesi, Temmuz 2005’te açıldı. Türkiye’nin en büyük mozaik müzesi, özgün teşhiriyle dünyanın yegâne müzesi haline geldi. Eski ve yeni müze binaları bir galeriyle birbirine bağlanırken, Eski Müze, Gaziantep ve çevresindeki taşınabilir kültür varlıklarının kronolojik sırayla sergilendiği, “kronolojik müze” olarak düzenlendi. Zeugma Mozaik Müzesi iki katlı olup, 16 adet teşhir salonunu barındırıyor. Zeugma antik kentinden çıkarılan “Çingene Kızı” mozaiği, halen Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Gaziantep Arkeoloji Müzesi 2011 yılında, 1700 metrekarelik mozaik ile dünyanın en büyük mozaik müzesi olma özelliğini taşıyan Zeugma Mozaik Müzesi’ne taşındı. BAKIRCILAR ÇARŞISI’NDA YÜZLERCE ÇEŞİT BAKIR EŞYA BULMAK MÜMKÜN Bakırcılar Çarşısı, Gaziantep’in eski yerleşim bölgesinde bulunuyor. Çevresinde eski hanlar ve diğer mesleklerle ilgili çarşılar sıralanıyor. Çarşı, sıra sıra küçük dükkânlardan oluşuyor. Çarşıya girince, bu dükkanlardan taşan kepenklere asılı yüzlerce bakır eşyayı görünce insan kendini kaybediyor. Gündelik kullanım için, turistik ve süs eşyası olarak bütün bakır eşyalar ustaların el emeği, göz nuru adeta. Gaziantep bakırcılığının özelliği ise, alışılmışın aksine lehim kullanılmaksızın tek parça olarak yapılması. Genellikle babadan çocuğa geçen bu el sanatı Gaziantep için önemli bir gelir kaynağı. CAMİLER, KENTİN VAZGEÇİLMEZİ Tarihi Gaziantep camileri, kentin silüetine sağladığı görsel ve sosyal katkının yanı sıra kent içindeki konumları ve yapım tarihleriyle kentin vazgeçilmez mimari değerleri arasında yer alıyor. Hemen hemen hepsinin yapımında kesme taş kullanılan tarihi Gaziantep camileri, plan ve süsleme bakımından birbirinden farklı. Ancak camilerin plan oluşumlarında ve minarelerinde Arap mimarisinin etkisi görülüyor. Bu tip yapıların en eski örneği Ahmet Çelebi Camisi. Hacı Nasır Camisi’nin burmalı minaresi, Handaniye, Eyüpoğlu ve Esenbek camilerinin portal süslemeleri hayranlık uyandırıyor. Handaniye Camisi minaresinin şerefesi altında 16. yüzyıl İznik çinileri bulunuyor. Boyacı Camisi ise, minberindeki ahşap işçiliğinin, Gaziantep’in en eski örneği olması bakımından önem arz ediyor. Gaziantep’te son yıllarda inşa edilen modern camilerde süsleme sanatı çok zengin. Bu camiler, çini işlemeleri ve hat sanatıyla dikkat çekiyor. HANLAR VE BEDESTENLER Gaziantep, günümüzde olduğu gibi eskiden de ekonomi ve ticaret şehriydi. Günümüze kadar ulaşabilen hanlar, ilin nasıl bir ticaret merkezi ve ticaret kafilelerinin uğradığı bir kent olduğunu gösteriyor. Hanlar iki kısımdan oluşuyor. Menzil adı verilen yapılar, ulaşım yolları üzerinde inşa edilenler. Bir de şehir hanları var. Şehir hanları, tamamen ticari amaçla kullanılıyor. Gaziantep’te vaktiyle 31 han vardı. Bunlardan bir kısmı yıkılarak yok oldu, bir kısmı ise mimari yönden değişikliğe uğrayarak varlıklarını devam ettiriyor. Eskiden alışveriş hayatının nabzının attığı, üstü kapalı, içinde alışveriş yapılan, ince uzun, üstü kapalı çarşı alanlarının bulunduğu yerlere bedesten adı veriliyor. Gaziantep’te bedestenden alışveriş yapmak ayrı bir keyif… Bir nevi buraları İstanbul’un Kapalıçarşı’sı gibi düşünebilirsiniz. Gaziantep’te eskiden bedestenlerin sayısı beş iken, günümüzde sağlam olarak ayakta kalıp ticari fonksiyonlarını devam ettiren üç bedesten bulunuyor. İSTOÇHayat l 28 cam hobi Herkes üfleyebilir Çok sabırlı ve dikkatliyseniz ya da bir hobi edinmek için olurum diyorsanız siz de cam üfleyebilirsiniz. Cam üfleme sanatını merak ediyor ve bu sanata ilk adımı atmak istiyorsanız, hemen bir kursa gidebilir ve kendiniz ya da sevdikleriniz için vazolar, aydınlatma araçları, biblolar ya da hediyelik cam eşyalar yapabilirsiniz. Hayatın neredeyse her bölümünde yer alan bir madde olan cam, doğa dostu ve zararsız olması, geri dönüşümünün kolaylıkla sağlanması bakımından tercih sebebidir. İnsanoğlu volkanik cam veya obsidyen diye anılan doğal camı çok eski zamanlarda keşfetmiş ve bu doğal madeni işleyerek, bıçak, ok ucu, silah süsleme aracı ve mücevher olarak kullanmış. Ancak cam sanatındaki en önemli ilerlemeyi, üfleme yönteminin bulunması oluşturur. Bu tekniğin MÖ 1. yüzyıl ortalarına doğru Fenikeliler tarafından bulunduğu söyleniyor. Fakat bu teknikten tam olarak yararlanılması ancak pipo adı verilen ortası boş metal bir üfleme çubuğunun kullanılmaya başlamasıyla gerçekleşti. Cam yapımında kullanılan aletlerde de, cam üfleme tekniğinin bulunmasından bu yana önemli bir değişiklik olmadı. Tarihi çok eskilere dayanan cam üfleme, 10 yıl öncesine kadar unutulma tehlikesi yaşayan bir el sanatıyken, 1990’ların başında açılan modern eğitim merkezleri sayesinde yeniden gündeme geldi. Uzaktan bakıldığında zor gibi görünse de aslında herkes cam üfleyebilir. Ancak üflemeye geçene kadar öğrenilmesi, dikkat edilmesi gereken pek çok aşama bulunuyor. Bu yüzden, diğer hobilerden farklı olarak haftada en az üç saatlik derslerle yoğun çalışmak gerekiyor. Çünkü eliniz bu işe ne kadar çabuk alışır, kıvraklığı ne kadar iyi gelişirse yapacağınız objeler o kadar güzel olur. Dikkat ve sabır isteyen bir sanat dalı olan cam üfleme, el alışkanlığı ile buluştuğunda güzel sonuçlar ortaya çıkar. Geleneksel bir halde yapılan cam üfleme sanatıyla cama farklı şekil, motif ve desenler vererek, eşsiz güzellikteki eserlerin ortaya çıkmasını sağlayabilirsiniz. Cam üflemeden önce, yapılacak olan bazı teknikler bulunuyor. El kıvraklığının iyi olmasının da öneminin olduğu bu sanatta kendini geliştiren bir usta binbir çeşit ürünü ortaya çıkarabilecek kapasiteye erişir. Cam üflemeye yeni başlayacaklar için en önemli aşama ise, sap çekmenin nasıl yapılacağını öğrenmek. Normal nefes alıp vermişçesine üç kez üflenilmesi ısıtılmış cama şekil vermek için yeterli olur. Ancak burada uygulanması gereken çok önemli detaylar bulunuyor. Bunlardan bir tanesi kesinlikle çok çalışmak. Çok çalışmaktan kastımız bu sanattan hem yılmamanız hem de alışkanlığınızın gelişmesi anlamında... Diğer bir detay ise, ince işçilikli bir sanatı yaptığınızı bilmeniz. Cam ile uğraşırken en ufak dikkatsizlik tüm emeklerinizin boşa gitmesine yol açar. Cam hiçbir zaman alevden uzaklaşmamalı. Ufak bir uzaklaşma dahi olursa, ani ısı kayıpları nedeniyle tüm emekleriniz boşa gidebilir. Ve tabii ki her noktaya aynı değerde ısının gelmesi için sürekli hareket ettirilmesi şart. Camcılıkta esas alınan başka bir konu ise yaratıcılığınızdır. Eğer kafanızda sürekli bir şeylerin hayalini kurup tasarlıyorsanız, ortaya çıkaracağınız eserler hem farklı farklı olacak hem ilgi çekecek hem de satışının daha iyi olması ile size maddi getirilerde bulunacak ve emeğinizin karşılığını almış olacaksınız. Cam üfleme sanatını merak ediyor ve bu sanata ilk adımı atmak istiyorsanız, hemen bir kursa gidebilir ve ustaların tecrübelerinden faydalanabilirsiniz. 29 l İSTOÇHayat evim lüks Nereyi istersem orası Her gün değişik manzaraya bakarak yemek yemeyi, kahve yudumlamayı ya da uyanmayı ister misiniz? Hem de ev ortamında… İşte bunun yolu karavandan geçiyor. Kaplumbağa misali alın sırtınıza evinizi nerede olmak istiyorsanız orada durdurun karavanınızı… Türkiye’de sayıları giderek artan karavan meraklılarında başı özellikle büyükşehir stresi yaşayanlar çekiyor. Çünkü karavan onlara alternatif yaşam kapıları açıyor. Sirklerde çalışanların yaşaması için hayata geçirilen karavan, artık bir yaşam biçimi. Öyle ki hayatlarının önemli bir bölümünü bu karavanlarda sürdürenler için ev konforunu aratmayacak çözümler üretiliyor. Her bütçeye göre üretilen karavanlar, şehir yaşantısından sıkılanlara hızlı çözüm sunuyor. En ucuzu 5 bin TL Karavan sahibi olmak isteyen ancak pahalıdır endişesi taşıyanlar çoğunlukta bulunuyor. Ancak öğrendik ki çekme karavanlar 5 bin TL, motor karavanlar ise 40 bin TL’den başlıyor. Tabii konfor ve lüks denildiğinde ise fiyatta sınır yok. Karavan sahibi olmak için öncelikle karavan üretimi gerçekleştiren bir firmayla irtibata geçerek ilk adımı atabilirsiniz. Karavanda kaç kişinin kalacağından ve ne amaçla kullanılacağından yola çıkarak ihtiyaçlarınız göz önüne alınarak size bir proje çıkaracaklar. Örneğin, dört kişilik bir aile için hazırlanan bir karavanda yatak sayısı, kullanılacak buzdolabının ve su deposunun büyüklüğünün belirlenmesi için bu şart. Ayrıca “olmazsa olmaz” dediğiniz, evinizdeki konforu sağlayacak ayrıntıları da unutmayın. Mimarlar tarafından hazırlanan projelerde bütün bu ayrıntılar dizayn ediliyor. Gündüz oturma alanı olarak kullandığınız alan gece yatak odasına dönüşebiliyor. Hangi karavanı seçmeliyim? Yeni başlayanlar, karavan hayatını sevip sevmeyeceğini bilemeyen ama özenenler için bu işten anlayanların tavsiyesi çekme karavan. Çekme karavanın en büyük avantajlarından biri de aracınızı hem günlük hayatta kullanabilmeniz hem de çekme karavanı arkasına taktığınızda özlediğiniz özgür tatil keyfini yaşayabilmeniz. Üstelik motor karavana göre oldukça ucuz olan çekme karavanı, tatile gittiğinizde kamp alanında bırakarak, aracınızla şehir içinde de rahatça dolaşma imkânına sahip olabiliyorsunuz. Eğer ciddi uzun yol karavancısı olacağım diyorsanız genelde şase üstünden tasarlanan motorlu karavan seçmeniz yine karavan tutkunları tarafından öneriliyor. Tabii ki bu işlemin pahalı olacağını belirtelim. Bu tip motorlu karavanlar daha çok Amerikan tipi tekerlekli hayat tarzını yansıtan tercihlerdir. Ancak bu seçiminizde de nasıl bir tatil düşündüğünüz önemli. Örneğin, kaliteli kamp alanlarını tercih edeceğiniz karavan tatilini tercih ediyorsanız, fazla lüks ya da büyük olmayan motor karavanı tercih edebilirsiniz. Ancak ben daha çok tenha ve kırsal bölgelerde dolaşmak, keşfetmek için karavan alacağım diyenler içinse her türlü konforun sağlandığı karavanları tercih etmeleri yine karavan tutkunları tarafından yapılan öneriler arasında. Su, atık, elektrik sorunları ile karşılaşmamanız için tasarlanmış bir karavanı tercih etmelisiniz. Para önemli değil, rahatım öncelikli Karavan sahibi olmak için harcayacağım paranın önemi yok diyenlerdenseniz, o zaman istekleriniz doğrultusunda yaratılacak karavanda saray ihtişamını, otel konforunu, evinizin rahatlığını yaratmanız mümkün. Öyle ki otobüs büyüklüğündeki karavanlara binek aracınızı koyabileceğiniz yerler bile yapılabiliyor. Banyo, mutfak, yatak odası, oturma odası ve misafir odası seçenekleri bile sunabilen karavanlar, özellikle çok seyahat eden sanatçılar tarafından tercih ediliyor. Tabii ki en lüksleri de Hollywood yıldızlarının karavanları… Milyon dolarla ifade edilen bu karavanlarda yok yok. İSTOÇHayat l 30 “Yetişkinlere de seslenen kuklalı ve gölgeli oyunlar, seyircinin pek alışık olmadığı türden oyunlar gibi geliyor. Niye öyle? Bunun cevabını kimse bilmiyor. Yetişkin seyirci önce şaşırsa da, bu tür oyunları kendine yakın buluyor. Ve kendini seyir zevkine bırakırsa haz duyuyor.” 31 l İSTOÇHayat Yetişkin seyirci kuklalı ve gölgeli oyunlara kendini yakın buluyor ir arkadaşlarının çocuğunun anekdotundan yola çıkarak kaleme aldıkları metinle, kukla ve gölge oyunları sunmaya başlayan Şehsuvar Aktaş ve Ayşe Selen, 2001 yılında kurdukları Tiyatrotem’de bugüne kadar birçok oyun sahneledi ve sahnelemeye de devam ediyor. Şehsuvar Aktaş, bu tarz gösterimler yapmaya ilk olarak Tiyatro Oyunevi’nde çalışırken başladıklarını söylerken; Ayşe Selen, sahne ile seyir yeri ilişkisinin, seyirci dramaturjisinin yeniden gözden geçirilmesi üzerine araştırma yapabilecekleri bir tiyatro yapma arzusunun sürekli içlerinde olduğunu dile getirdi. Dizi oyunculuğu da yapan ancak tiyatro ile anılmak isteyen Şehsuvar Aktaş ve Ayşe Selen çifti ile tiyatronun yanı sıra 24 yıllık evliliklerini konuştuk. Keyifli okumalar… Kukla ve gölge oyunları sunmaya ne zaman başladınız? Nasıl bir fikirle yola çıktınız? Ş.A.: İsterseniz kukla ve gölge oyunu sunmak değil de, içinde kukla ve gölge oyunu gibi türlerin kullanıldığı oyunlar diye tarif edelim. Bu tarz gösterimler yapmaya ilk olarak Tiyatro Oyunevi’nde çalışırken başladık. Bunun için özel bir eğitim almadık. A.S.: Teknik olarak kolay taşınabilir, kolay kurulup kaldırılabilir, iki kişilik oyunlar yapmak istiyorduk. Bunun ötesinde sahne ile seyir yeri ilişkisinin, seyirci dramaturjisinin yeniden gözden geçirilmesi üzerine araştırma yapabileceğimiz bir tiyatro yapmayı arzuluyorduk. Bu amaca giden yolda, içinde gölge oyunu ve anlatı da olan bir oyun yapma çabasına giriştik. Bunun için bir arkadaşımızın çocuğunun anekdotundan yola çıkarak, bir metin kaleme aldım. 1996 yılında da onun üzerine çalışmaya başladık. Söz konusu oyun, gölge oyununu da içeriyordu. Bu çalışmayı geliştirerek, Tiyatro Oyunevi’nde Bir Avuç Hayvan Mayvan adlı oyunla seyirci karşısına çıktık. Bu oyunun bir çeşitlemesini Bir Avuç İnsan Minsan başlığıyla 2000 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda dışarıdan bir proje olarak gerçekleştirdik. Ardından da Tiyatrotem ve ilk oyunumuz olan Lahana Sarma geldi. Gölge oyunu denilince akla hemen Hacivat ile Karagöz geliyor. Siz de bu tarz oyunlar hazırlıyor musunuz? Ş.A.: Affınıza sığınarak bir düzeltme yapayım çünkü bu sıklıkla öyle dile geliyor. Türk gölge oyununun adı Karagöz’dür. Hacivat ve Karagöz ise, bu türün iki başat figürü. Biz, Karagöz oyunları yapmıyoruz ya da daha doğru bir deyişle Karagöz oynatmıyoruz. ünlü söyleşisi İSTOÇHayat l 32 ünlü söyleşisi Ancak Karagöz oyunları birçok açıdan bizim ilham kaynağımızı oluşturuyor. Kukla oyunlarının daha çok çocuklara yönelik olduğu düşünülüyor. Bu tür oyunlara büyüklerin ilgisi nasıl? Ş.A.: Kukla oyununa büyüklerin ilgisi az. Zaten yetişkinlere yönelik kukla oyunu da pek yapılmıyor. Tıpkı gölge oyununda olduğu gibi, daha çok çocuklara yönelik olduğu düşünülüyor. A.S.: Yetişkinlere de seslenen kuklalı ve gölgeli oyunlar, seyircinin pek alışık olmadığı türden oyunlar gibi geliyor. Niye öyle? Bunun cevabını kimse bilmiyor. Yetişkin seyirci önce şaşırsa da, bu tür oyunları kendine yakın buluyor. Kendini seyir zevkine bırakırsa haz duyuyor. Biz, seyircinin yalancısıyız (gülüyor). Tiyatrotem’de bu yıl son olarak Gündüz Niyetine adlı oyunu sahnelediniz. Peki, yeni sezonda seyircileri neler bekliyor? Ş.A.: Gündüz Niyetine, iki “hayalbazın”, sözüm ona topluca kötü bir rüya görmüş olan seyircilerine, Alfred Jarry’nin Zincire Vurulmuş Übü oyunundan sahneler aktararak, bu rüyayı hayra yorma gayreti üzerine kurulmuş. Alfred Jarry’nin Zincire Vurulmuş Übü’süne gelince, Polonya tahtını ele geçirip kanlı bir iktidar sürmüş olan Übü Baba ve Übü Ana, sonunda tahttan indirilmiş ve bu ülkeden kovulup ülkeleri Fransa’ya geri dönmüştür. Oyun, bundan böyle efendi değil de, köle olmaya karar veren Übü Baba ile bu yolda kocasına destek veren Übü Ana’nın hikâyesini konu alıyor. Keskin, ayrıksı bir mizah anlayışını ortaya koyan oyun, insanlığın en grotesk, en kıyıcı yanını bugün için bile alışılmadık bir biçimde gözler önüne seriyor. Alfred Jarry, bu metninde, zalimlik, tiranlık, özgürlük ve kölelik gibi kavramların nasıl iç içe geçtiğini, bu kavramların içlerinin nasıl farklı doldurulabileceğini ve sonuçta nasıl saçma olana indirgenebileceğini ortaya koyuyor. Ekim ayında açacağımız yeni sezonda ya yeni bir oyun sergileyeceğiz ya da Gündüz Niyetine adlı oyunu tekrar sahneye koyacağız. Henüz belli değil. Tiyatrotem’i ne zaman kurdunuz? Ş.A.: Tiyatrotem’i Ayşe Selen ile birlikte 2000 yılında İstanbul’da kurduk. İlk oyun olan Lahana Sarma 18 Ekim 2001 tarihinde, 7. Uluslararası Eskişehir Festivali kapsamında dünya prömiyerini yaptığı için Tiyatrotem’in doğum günü olarak bu tarihi kabul ediyoruz. Tiyatrotem çatısı altında; 2001 yılında Lahana Sarma, 2002 yılında Böyle Devam Edemeyiz, 2004 yılında Alem Buysa Kral Übü, 2006 yılında III. Riçırd Faciası, 2007 yılında Nasıl Anlatsak Şunu, 2009 yılında Hakiki Gala, 2010 yılında Beraber ve Solo Şarkılar, bu yıl ise Gündüz Niyetine adlı oyunu sergiledik. Sergilediğimiz tüm oyunlarda izleyiciyle paylaşılan bir oyunculuğun egemen olması, oyunsu olandan alınan hazzın yakalanması amaçlanıyor. Tiyatrotem, çağdaş ve geleneksel gösterim sanatları tekniklerini dramatik tiyatro ile Türkiye kültürel ortamında kaynaştırma esasına dayanan araştırmacı bir tiyatro anlayışına sahip. Ayrıca bir anlamda tiyatronun tiyatrosunu yapmayı arzulayan, bunu araştıran bir “Anlatı tiyatrosu” olduğu söylenebilir. Şehsuvar Bey, televizyon dizilerinde oynamaya 1989 yılında İstasyondaki Pastane ile başladınız. Peki, bunu hangi diziler takip etti? İstasyondaki Pastane’den sonra 1995 yılına kadar birçok yapımda yer aldım. Bir süre ara verdim. 2003 yılından bu yana oynadığım diziler ise, Arap Saçı, Haziran Gecesi, İlk Aşkım, En Son Babalar Duyar, 33 l İSTOÇHayat çalışıyoruz ve çok heyecan duyuyoruz. Onların gelip bizim işlerimizi izlemeleri bizi kıvançlandırıyor. Ayşe Hanım, siz de ilk olarak Kavak Yelleri dizisinde rol aldınız. Dizi adı sanılanın aksine yeni değil, eski. Dizinin çıkış zamanını ve hikâyesini sizden öğrenebilir miyiz? Sizin de söylediğiniz gibi Kavak Yelleri, dizi adı olarak sanılanın aksine yeni değil, oldukça eskidir. 1988’de Kavak Yelleri diye kısa bölümlerden oluşan bir gençlik dizisiyle başladık. Kendimiz yazıp, oynuyorduk. 1989’da başlayan İstasyondaki Pastane de öyleydi, biz yazıyor ve oynuyorduk. Türkiye’nin ilk sitcom dizisi olmasının yanı sıra ilk gençlik dizisidir. A’dan Z’ye bize ait bir üretimdir. Ondan sonra, şimdi sayamayacağım birçok dizide oynadım. En son Leyla ile Mecnun’da oynuyordum, kendi isteğimle ayrıldım. A.S.: Hem çok yorucu hem de vazgeçilmez. Yerine başka bir şey konamaz bir durum benim için. Oyun seçimi, çevirisi, sahne tasarımı, kostüm tasarımı, oyunculuk, kukla ve tasvir yapımı gibi her şey size ait olunca, bütünlüklü bir tatmin duygusu oluşuyor. Hem her şeye sahip çıkabiliyorsun hem de her şeyin hesabını vermek durumunda kalıyorsun. İyi oluyor kısacası (gülüyor). Genelde tiyatro oyuncuları dizi oyunculuğuna maddi nedenlerden dolayı geçiş yapıyor. Sizin gerekçeniz de aynı nedenlerden mi kaynaklandı? Ş.A.: Evet, öncelikle maddi nedenlerle oldu. A.S.: Öyle kesin tarihlerle ya da sınırlarla belirlenmiş bir geçişten çok, doğal bir akış olduğunu söyleyebilirim. Dizi oyunculuğu, mesleğimizi icra ederek para kazandığımız bir mecra. 24 yılı geçkin bir süredir berabersiniz. Bunca yıl sizi bir arada tutan unsur ne oldu? Ş.A.: Bizi tiyatro bir arada tuttu. Tiyatrotem’den önce de birçok işte birlikte çalıştık. Ayşe’nin bana karşı olan sabrını ve tahammülünü de hiç yabana atmamak gerekiyor. A.S.: Şehsuvar çok şefkatli bir insan. Şefkati her şeye yetiyor, her şeyi sarıp sarmalıyor. Evet, tiyatro, tutkalımız oldu sanırım. Tiyatronun her alanında (oyunculuk, çeviri ve uyarlama) yer aldınız. Bu durum büyük bir sorumluluk değil mi? Ş.A: Yaptığımız işi sahiplenmek adına çok güzel bir duygu ama söylediğiniz gibi sorumluluğu ağır oluyor. Kendinizi Türk tiyatrosunda nerede görüyorsunuz? Ş.A.: İçinde olmaya çalışıyoruz. Bir kenarından tutmaya çalışıyoruz. A.S.: Akıp giden bir nehrin bir kıyısında, biz de yüzmeye çalışıyoruz. Genç insanların yaptığı işleri izlemeye Bıçak Sırtı, Benim Annem Bir Melek ve Avrupa Avrupa. Hayat ortaklığına dönüşen dostluğunuz, ilk ne zaman filizlendi? A.S.: Üniversitede tanıştık. Hayat ortaklığına dönüşen dostluğumuz, 1986 yılında filizlendi. Bir arkadaşımızın yüksek lisans projesi kapsamında ilk kez 1987 yılında bir oyunda birlikte oynadık. İSTOÇHayat l 34 Nasuh Mahruki, Kar Leoparı, Everest’e tırmanan ilk Türk ve yedi kıtanın en yüksek dağına tırmanan yedi zirvenin en genci gibi unvanların Türkiye’deki ilk sahibi. Üniversitede okurken panoda gördüğü bir ilan sayesinde dağcılık sporuyla tanışan Mahruki, bir daha zirvelere olan yolculuğu çıkaramamış hayatından. “Dağda olmayı, tırmanmayı, dağdaki zorluklarla başa çıkmayı, hem fiziksel hem zihinsel hem de teknik olarak bütün zorlukları yaşamayı, kendimi geliştirmeyi ve aşmayı seviyorum” diyen Nasuh Mahruki, dağcılığın yanı sıra mağaracılık, aletli dalış, yamaç paraşütü, motor sporları, bisiklet ve yelken sporuyla da ilgileniyor. Biz de aynı zamanda Arama Kurtarma Derneği’nin (AKUT) kurucu üyesi ve yönetim kurulu başkanı olan, yazar ve fotoğrafçı Nasuh Mahruki ile Türkiye’de imza attığı ilkleri ve başarıları üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Nasuh Mahruki’nin dağcılık macerası nasıl başladı? 20 yaşımdayken yani üniversitede okurken, panoda dağcılık grubu kuruluyor diye bir ilan gördüm. Ondan önce öyle bir niyetim yoktu. İlanı görünce çok ilgimi çekti. İlk toplantıya adımı yazdırıp katıldım. Dağcılık maceram panoda gördüğüm bir ilan sayesinde başladı. Kar Leoparı, Everest’e tırmanan ilk Türk ve yedi kıtanın en yüksek dağına tırmanan yedi zirvenin en genci gibi birçok unvana sahipsiniz. Kar Leoparı ile başlarsak, bu unvanı size kim verdi? Kariyerinize ne gibi katkıları oldu? Kariyerim açısından önemli bir aşama oldu. Kar Leoparı, Sovyet Asya’da bulunan Pamir ve Tiyenşan dağlarındaki 7 bin metreden yüksek beş dağın tırmanışını başaran dağcılara verilen resmi bir unvan. Rusya Dağcılık Federasyonu veriyor. Ben, 1994 yılında yani 26 yaşımdayken aldım. Türkiye’den daha tekrarı yapılmadı. O unvan benim öz güvenimi, öz saygımı, bu 35 l İSTOÇHayat “Benim hep hedeflerim, yapmak istediklerim ve amacım vardır. O amaç ve eylem bütünlüğü insana bir şeyler yaptırıyor. Eğer bir de siz bunu diğerlerinden daha akılcı ve önce görüyorsanız ve o ilk adımı atacak cesareti gösterebiliyorsanız zaten birçok şeyi yapmış oluyorsunuz. ” spor İSTOÇHayat l 36 spor sporda yapabileceklerimi ve kapasitemi çok açık bir şekilde gösterdi. Ona güvenerek Everest Dağı’na gitmeye cesaret edebildim. Çünkü Türkiye’de benden önce 8 binlik bir tırmanışı hedefleyen hiç kimse olmadı. 8 bin üstü tırmanışlar Türk dağcılar için hep çok uzak bir hedefti. Dolayısıyla ben bu hedefi önüme koyduğumda akıl danışacağım hiç kimse yoktu. Ne götürülür, ne getirilir, nelere dikkat etmek lazım ve nasıl hazırlanılır gibi soruları sorabileceğim kimse yoktu. Rus dağcılarla yaptığım tırmanışlar ve 7 binliklerdeki deneyimlerle kendi yeteneklerimi geliştirme imkânım oldu. Kar Leoparı unvanını almak için beş dağa tırmanmak gerekiyor. Bu seriden sonuncusu olan Pobeda çok zordu. Dünyanın en kuzeyindeki Pobeda’nın yüksekliği tam 7439 metreydi. Koşullarının çok sert olmasının yanı sıra riski de oldukça fazla… Zirvesine ulaşan her altı dağcı için bir dağcının öldüğü bir dağ. Böyle bir dağa ben tek başıma tırmandım. O dönemde Türkiye’nin en yüksek, Pobeda’nın da dünyadaki sekizinci solo tırmanışı oldu. Son tırmanıştan sonra Kar Leoparı unvanını da elde ettim. Rusların çok etkilendiği ve takdir ettiği bir süreç oldu. Hatta benden para bile almadılar. Sonuç olarak Kar Leoparı unvanı, benim kendimle ilgili farkındalığı çok besledi. Ona güvenerek Everest’e gitmeye cesaret ettim. Everest’te de her şey iyi gitti. Everest’e tırmanan ilk Türk’sünüz. Tırmanmak için neden Everest’i seçtiniz? Hedefim, 8 bin metreden yüksek bir dağa tırmanan ilk Türk dağcı olmaktı. Dünyada 14 tane 8 bin metreden yüksek dağ var. Herhangi birine tırmanmaya razıydım. Çünkü Türkiye’den hiç kimse bunu yapmamıştı. Karşıma Everest’e gitme fırsatı çıktı. Yine Ruslarla yaptığım tırmanışlardan birinde İngiliz ekiple denk geldim. Onların seneye Everest’e gideceğini öğrendim. Ben de acaba katılabilir miyim diye kendimi yokladım. Tabii bu uç bir hedef. Sonra şuna karar verdim. “Eğer bu sene Kar Leoparı unvanını alabilirsem önümüzdeki sene Everest’e gideceğim” dedim. Pobeda’ya tırmanamazsam gitmeyecektim. Kararımı öyle vermiştim. Seri, beş tırmanışı gerektiriyor. Ben dördünü tamamlamıştım. Bir tek sonuncusu yani en zoru kalmıştı. “En zorunu tamamlayabilirsem, seneye Everest’e gidiyorum” dedim. Kendi içimde bu kararı aldım. Söz konusu tırmanışı tek başıma ve çok hızlı yaptım. O yüzden para da almadılar benden. Sonra, “Tamam, ben bu Everest’i deneyecek hale geldim” dedim. Daha sonra sıra sponsor bulmaya geldi. Sponsor bulmak daha zor bir süreç oldu. Çünkü Türkiye’de bahsettiğim tarih 1994, yani 19 yıl öncesi... Türkiye’de o zamanlar böyle bir kavram yok. Futbol, basketbol belki biraz da voleybol ilgi görüyor. Ama onun dışında böyle alternatif, marjinal ve doğa sporlarında sponsorluk örneği yok. İşletme eğitimi almam kaynak yaratma kısmında çok işime yaradı. Bir dosya hazırladım. Hazırladığım dosyayı birçok yere, hatta o dönemde başbakan olan Tansu Çiller’e bile gönderdim. Hiç ilgilenmedi. Ama Yapı Kredi Bankası sponsor oldu. Kariyerinizde çok önemli tırmanışlar var. Peki, bu tırmanışlar arasında sizi en çok heyecanlandıran ve en riskli olanı hangisi? K2 en zor olanıydı. 37 l İSTOÇHayat spor Bir daha çıkmayı düşünür müsünüz? Bir daha K2 ölçüsünde riske girmeyeceğim diye karar vermiştim. O çok uç bir risk. Bir de ben oksijen desteksiz tırmandım. O hayatımda yaptığım en zor işti. Bir daha bu kadar yüksek riske girmem. Zirveye tırmanmak hem güç hem de motivasyon ister. Peki, sizi zirveye taşıyan yetenekleriniz neler? Dağda olmayı, tırmanmayı, dağdaki zorluklarla başa çıkmayı, hem fiziksel hem zihinsel hem de teknik olarak bütün zorlukları yaşamayı, kendimi geliştirmeyi ve aşmayı seviyorum. Kaptan-ı Derya Ali Paşa, büyükbabanızın büyükbabasının babası. Sınır tanımayan karakterinizin atalarınızdan geldiğini söyleyebilir miyiz? Evet, Nasuhzade Kaptan-ı Derya Ali Paşa büyükbabamın büyükbabasının babası. Her birey genetik olarak atalarının genlerine sahip olur. Ben sadece annemin babamın değil, geçmişteki büyükbabalarımın, büyükannelerimin de genlerini taşıyorum. Türkiye’de ilk defa 8 bin metrenin üzerine çıkarak, açtığınız kulvarda önder oldunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Türkiye’de şu anda Everest’e tırmanan 15 dağcı var. Dört tane de kadın dağcı bulunuyor. Türkiye’de birçok konuda ilkler bana nasip oldu. Bu çok güzel bir duygu. Ben, hayatla çok yakından ilgiliyim. Hayatın fırsatları, seçenekleri, zorlukları, tehditleri ve tehlikelerinin çok farkında olmalıyız ki onlardan sakınabilelim. Tabii bir tarafta da fırsatlar var. Bu fırsatları da yakalayabilelim ve bunları hayata yansıtabilelim. Ama bunun için hayatla dinamik bir ilişki kurmak gerekiyor. Çünkü hayat dinamik bir süreç. Etki-tepki, sebepsonuç ilişkisine dayalı. Hayat, sebepler ve sonuçlar dünyası. Bir şey olduysa onu var eden kök bir sorun, olay ya da sebep var. Biz de bir şey yapmak istiyorsak o sonuca ulaşmak için sebeplerini yaratmalıyız. Tabii bu hedeflerle alakalı bir şey. Bunu başarabilmek için somut hedeflere ihtiyacımız var. Ben, hayatım boyunca hedef odaklı bir insan oldum. Benim hep hedeflerim, yapmak istediğim bir şeyler ve amacım vardır. O amaç ve eylem bütünlüğü insana bir şeyler yaptırıyor. Eğer bir de siz bunu diğerlerinden daha akılcı ve önce görüyorsanız ve o ilk adımı atacak cesareti gösterebiliyorsanız zaten birçok şeyi yapmış oluyorsunuz. Dağlar her dağcıyı kabul eder mi? Dağlar, kendi zirvesine ulaşabilecek kapasitede olanları yani oraya layık olanları kabul eder. O yüzden iyi hazırlık yapmak gerekiyor. Dağdaki koşulları da çok iyi gözlemlemek lazım. Çünkü bu riskli ve tehlikeli bir spor. Yanlış bir karar almak çok maliyetli sonuçlar doğurabilir. CNN Türk’te “AKUT Var Hayat Var” adında Nasuh Mahruki ve AKUT ekibinin hazırladığı bir program başladı. Programın içeriği hakkında bilgi verir misiniz? AKUT’un Türkiye’de 17-18 yıllık bir birikimi var. Ben, 45 yaşındayım. AKUT’u kurmaya karar verdiğimde 26 yaşındaydım. Burada büyüdüm ben de... Hepimiz burada büyüdük ve olgunlaştık. İhtiyarlayacağız da, öyle gözüküyor. Dolayısıyla burada büyük bir birikim var. Bunu kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Türkiye, insan hayatının çok değersiz olduğu bir ülke. Türkiye’de insanlar önlenebilir sebeplerle hâlâ ölmeye devam ediyor. Bunları önlemek ve güvenli yaşam kültürü yaratabilmek için, programda izleyicilerle doğru bilgileri paylaşıyoruz. Afet bilinçlendirme konusunda ilk yardım bilgisi veriyoruz. AKUT’un operasyonları konusunda paylaşımlarda bulunuyor ve toplumda bir farkındalık yaratmak, Türkiye’yi afetlere dayanıklı hale dönüştürmek adına birtakım çalışma içinde bulunuyoruz. Aslında kurulduğumuz günden bu yana bunu yapıyoruz. Ancak televizyon çok etkili bir araç. Kendimize ait bir program olduğu için vermek istediğimiz mesajları doğru, net, açık ve hiçbir yanlış anlaşılmaya müsaade etmeyecek şekilde, kendi estetik görüşümüzle paylaşıyoruz. Program çok iyi gidiyor, insanlardan olumlu geri dönüşler alıyoruz. Evlilik de bir Everest demişsiniz. Peki çocuk? Bence her erkeğin ve kadının bu yaşamda deneyimlemesi gereken bir süreç. Benim babamla aram 25 yaş, kendi çocuğumla 45 yaş olacak. Çünkü ben böyle bir hayat tarzı yaşadım. Bu hayat tarzında da evliliği ve çocuğu hep erteledim. “40 yaşından sonra ve yurt dışında evleneceğim” dedim. 41 yaşımda, Bhutan Krallığı’nda bir motosiklet seyahatiyle evlendim. Sıra şimdi de çocuğa geldi. Çocuğumun bana katacaklarını, benim ona öğreteceklerimi heyecanla bekliyorum. İSTOÇHayat l 38 SERTAB ERENER, EN BEĞENİLEN ŞARKILARIYLA 15 AĞUSTOS’TA HARBİYE AÇIKHAVA TİYATROSU’NDA Tarih: 15 Ağustos 2013 Yer: Harbiye Açıkhava Tiyatrosu Müzik kariyerinin 20. yılında “Sade” albümüyle büyük beğeni toplayan Sertab Erener, 15 Ağustos Perşembe günü Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda konser verecek. Sertab Erener, aynı zamanda prodüktörlüğünü de yaptığı ve piyasaya çıktığı ilk hafta zirveye çıkan son albümü “Sade”nin yanı sıra en beğenilen şarkılarını konserinde hayranları için seslendirecek. BKM organizasyonu ile düzenlenecek olan konser, saat 21:00’de başlayacak. İSTANBUL CAZ FESTİVALİ BU YIL 20’NCİ YAŞINI KUTLUYOR KADİR CAN’IN OBJEKTİFİNDEN “BALIK AĞ(A)LARA TAKILDI” SERGİSİ ADALAR MÜZESİ’NDE Tarih: 2-18 Temmuz 2013 Yer: 14 farklı mekânda gerçekleşecek Tarih: 26 Mayıs-30 Ekim 2013 Yer: Adalar Müzesi Heybeliada İskele Açık Sergi Alanı Bu yıl 20’nci yaşını kutlayacak olan İstanbul Caz Festivali, cazdan dünya müziğine, soul ve R&B’ye uzanan geniş yelpazedeki konserleri kapsıyor. Cazın yenilikçi örneklerini alışılmadık mekânlarda sunan “Caz İçin Tuhaf Bir Yer”, festival içinde festival Tünel Şenliği, Avrupa ve Türkiye’den caz ustalarını buluşturan Avrupa Caz Kulübü gibi serilerle festival, müzikseverlere dopdolu bir program sunuyor. İstanbul Caz Festivali, 14 farklı mekânda 400’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçının katılımıyla gerçekleştirilecek 40’ı aşkın konserle, 2-18 Temmuz 2013 tarihleri arasında cazın yıldızlarını 20’nci defa müzikseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. Marmara Denizi ve Karadeniz’de kontrolsüz avcılığın canlı yaşamı üzerinde yarattığı tahribat, foto muhabiri Kadir Can’ın objektifinden ve kaleminden sunuluyor. Balık yaşamının nasıl yavaş yavaş yok olduğunu gösteren “Balık Ağ(a)lara Takıldı” sergisi, 26 Mayıs saat 15.00’te Heybeliada’da açılıyor. Sergi, 30 Ekim tarihine kadar Heybeliada İskele Açık Sergi Alanı’nda ücretsiz ziyaret edilebilecek. Marmara Denizi ve Karadeniz’de deniz canlı yaşamının yok olma süreci “Balık Ağ(a)lara Takıldı” sergisinde tüm dünyaya yansıyor. Doğal yaşamın eski dengesine kavuşmasına dair bilinç oluşturmayı amaçlayan sergi, Adalar Müzesi Heybeliada İskele Açık Sergi Alanı’nda ziyaretçilerini bekliyor. MUSTAFA CECELİ, SEVENLERİNİ AÇIKHAVA’DA MÜZİĞE DOYURACAK Tarih: 12 Temmuz 2013 Yer: Harbiye Açıkhava Tiyatrosu Bu yıl düzenlenen Türkiye Müzik Ödülleri’nde “En İyi Albüm”, “En İyi Erkek Sanatçı” ve “Dijital Ortamda En Çok Dinlenen Şarkı” ödüllerine layık görülen Mustafa Ceceli, 12 Temmuz Cuma akşamı İstanbul’un en görkemli sahnelerinden Harbiye Açıkhava Tiyatrosu›nda sevenleriyle buluşacak. Söylediği her şarkıyla müzik listelerinin zirvesinde kalmayı başaran ve konserlerinde sevenleri tarafından büyük ilgi gören Mustafa Ceceli, muhteşem orkestrasıyla sevenlerini müziğe doyuracak. k it 39 l İSTOÇHayat ap BİR KÜÇÜK BURJUVANIN GENÇLİK YILLARI BİR UZUN SONBAHAR BİR YAZ MEVSİMİ ROMANSI Yazar: Demir Özlü Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları, Bir Uzun Sonbahar, Bir Yaz Mevsimi Romansı ve bu üç romana birden yayılan nihilistik bir yangın. Demir Özlü, kitabında gittikçe derinleşen bir yalnızlıkla, varoluşun dehlizlerinde ne yapacağını bilemeyen küçük burjuvanın açmazlarını anlatıyor. Eski İstanbul’un, kaybolmakta olan o büyülü kentin içinde ruhsal ve tensel çöküşü derinlemesine yaşayan yazarlar, sanatçılar, küçük bir aydın kesimi... Aradıkları sığınak neydi? Çağın yavanlığı ile karşı karşıya kalmış bir yazar nereye sürüklenirdi? Döneminin siyasi tablosu içinde sıkıyönetimlerden, darbelerden, kültürel bunalımlardan hiçliğe sürüklenen, sonunda kendini kuzeyin donuk kentlerine sürgün eden bir usta yazarın, hüznün diliyle oluşturduğu üç romans... Buruk, ama bir o kadar da yaşam dolu. RÜYA BEKLEYEN ADAM MAJESTELERİ KRAL Yazar: Thomas Mann Yayınevi: Can Yayınları Thomas Mann’ın ikinci romanı olan Majesteleri Kral, XX. yüzyılın başlarında Alman topraklarında bir yerlerde kendi içine kapanmış, hayali bir grandükalığın hızla değişmekte olan dış dünyaya ayak uyduramayışını neredeyse Orta Çağ’a özgü bir masal diliyle betimliyor. Yerleştiği arka plan açısından ele alındığında, açıkça Wilhelm Almanyası’ndan (18901918) izler taşıdığı görülen Majesteleri Kral, Thomas Mann okurlarının 1924 tarihli Büyülü Dağ’da karşılaşacağı düşünsel eğilimlerin mikrokozmik habercisi olarak da yorumlanabilir. Yazar: Filiz Özdem Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Yalanlar ve sırlar, umutlar ve hayal kırıklıkları, korku ve güven duygularının gölgesinde birbirine geçen ilmekler halinde işlenen bir geçmiş kazısı ve yalnızlık hikâyesi… Rüya Bekleyen Adam, vicdan, şefkat, namus ve kader üzerine yürek burkan bir roman. “İnsanın evrene kazık gibi kakıldığına dair o masum, çocukça ve kırılgan inanç. Ah yavrum! İnsan kâinata atılmış bir çöp sadece. Kuzum benim! Ninem konuşuyor. Sus! Kader, karılma ve kırılma. Bir konuşma çizgisi ya da üç noktalı bir susma boşluğu. Benden çıkıp bana dönen kasvet. Hiçbiri. Hepsini görmezden geldiğim her şey. Hangisi? Ne? Ne var? Yaralarını yalaya yalaya yaşayanın dili bıçak gibi mi olur? Minnet de bıçakla oyulur ancak, makas kesmez onu. Gece, kelimelerin rengini yutmadan önce, bir ses duyarsın belki. Uzak mahallelerden yükselip tepedeki ıssız barakanın çevresinde yankılanan köpek havlamalarını, ışıklı bir pencereden yere düşen karanlık bir gövdenin çarpma sesini, ardından telaşla ve umutsuzca bağıran birinin çığlığını… Hepsi yürek burkan bir parçalanış aslında. Sonra yapay ışıkların saltanatı başlar. Her yeri ıslatan bir ışık. Her yeri. Ama sen kupkuru, donuk gözlerle bakarsın. Bizi inciten aşk değil, teslimiyet.” SON İNSAN Yazar: Mary Shelley Yayınevi: Can Yayınları HAZLAR VE GÜNLER Yazar: Marcel Proust Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Marcel Proust’un 20’li yaşlarında kaleme aldığı, kısa anlatılardan ve şiirlerden oluşan Hazlar ve Günler, bir bakıma Kayıp Zamanın İzinde romanının habercisidir. “Honoré’nin yakışıklı sofra arkadaşı gençliğin ihtiyatsızlığıyla Heredia’nın eserlerinde genelde söylendiğinden daha fazla düşünce bulunabileceğini ima etmeye kalkışınca, zihinsel alışkanlıkları sarsılan konuklar surat astılar. Ama Mme Fremer derhal, “Aksine, onlar takdire şayan oymalı akikler, görkemli mineler, kusursuz kuyumculuk örnekleri” diye haykırınca bütün çehrelerde yeniden keyifli ve doyumlu ifadeler belirdi. Anarşistlere ilişkin tartışma daha vahimdi. Ama Mme Fremer bir doğa yasasının kaçınılmazlığı karşısında boyun eğercesine, teslimiyetle, “Bütün bunların ne yararı var? Zenginler ve yoksullar daima var olacak” dedi yavaşça. Ve en yoksulu en azından yüz bin frank ranta sahip olan bütün davetliler bu gerçekle yüz yüze gelince vicdan azaplarından kurtulup yürekten bir neşeyle son şampanya kadehlerini de devirdiler.” Son İnsan, bugün sıradan sayılacak kadar yaygınlaşmış bir konuyu, insanlığın yok oluşunu ele alan ilk büyük romandır. Shelley, bir salgının Batı dünyasındaki etkilerini Romantik dönemin akıcı biçemiyle dramatize eder ve gerçek kişilerin yansıması olan zıt karakterler eksenindeki bir kurguyla aktarır. Romandaki başlıca karakterler kısmen ya da tamamen Shelley’in çevresindeki kişilerden esinlenmiştir. Örneğin, doğal bir cennet arayışı içinde tanıdıklarını peşinden sürükleyen Adrian, yazarın eşi Percy Bysshe Shelley’in kurgulanmış portresidir. Yunanlılarla savaşmak için İngiltere’den yola çıkan ve İstanbul’da ölen Lord Raymond ise Lord Byron’un yaşamından esinlenmiştir. Roman, yazarın kendi deyimiyle “seçkinler” diye adlandırdığı çevresini kaybetmekten duyduğu acıyı ve dünyanın anlamsızlığını, bireyin tarihi yönlendirme gücünden yoksun oluşunu da dile getirir. Shelley günlüğünde, “son insan”dan “alter egom, ikinci benliğim, yoldaşlarımın benden önce ölmesiyle sevgili bir gruptan geri kalan son yadigar” olarak söz eder… İSTOÇHayat l 40 enginar Mucize besin Enginar için mucize bir besin dersek abartmış sayılmayız. Son yyıllard yıllarda yapılan l birçok ççalışmada sayısız s faydası o olduğu anlaşılan aş enginar, a l e tarafından n çocuk n özellikle anneler çocuklarına mu utl ut u il k s mutlaka yedirilmesi gereken, olmazsa m bir seb bze olarak al b olmaz sebze algılanıyor. H Hatta yı e 40 günlük lük k eng ü yılda bir kere enginar kürü yyapanlara he her geçen gü gün daha çok ok o tlanıyo . 40 gün üst st üste enginar n rastlanıyor. ap engin na kürünün n n amacı, yiyerek yapılan enginar r güçlendirmek. rm Çünk kü enginar, karaciğeri Çünkü yapı d bulunan aantioksidanların n yapısında yardımıyla ıyla vücu vücuttaki k birçok toksin k e uzaklaştırıp tı karac ğe ğ maddeyi karaciğeri en ok a ştırmak güçlendiriyor. Toksinleri uzaklaştırmak i 4 40 gü a yemek ne e için gün üst ü üste enginar a etkili bilinmez lin nmez ama, e e kadar en son The Univercity of R Reading’de yyapılan iv apılan bir ara aaş ççıkan sonuçlar ç enginarın rı araştırmada a güçle nd n tahtını güçlendiriyor. Yapılan Yap pıla çalışmada, p m -Enginarın n yüksek yük kse miktarda k r n iç doğ ğrulan y ğ antioksidan içerdiği doğrulanıyor. E ç u Enginarın içeriğinde bulunan setin ve v rutin isimli ml quersetin a kanserre karşı antioksidanlar kansere vücudu koruduğu gibi, ko ib aynı zam a da kalbi güçlendiren g n zamanda gösteriyo özellik gösteriyor. a a cyanic yanic as -Enginarda bulunan asit m k ü adlı madde kötü kolesterolü düşürüyor şü ürüyo ve iyi kolesterolün ü gı aartırıyo Bu u da kalp salgılanmasını artırıyor. m sağlığı için iç ilaç niteliğinde eliğinde damar fay demek. m birr fayda E da bulunan bulu bu b k -Enginarda yüksek oranda lif yapısı kan şe şekerinin o a ek keri d m ki Şeker ha aastalar dengelenmesinde etkili. hastaları e e etli yapılmış pı için zeytinyağlı veya ginar yye es enginar yemeği, beslenme a i çok k kalitesini güçlendirir. i Şekerr kontrolünde n pozitif etki gösteriyor. gösteriyo -Enginarın n karaciğeri ciğerii güçlendirdiği g d savı, da doğrulanıyor. a bir kez daha -Eng ar yüksek tansiyona n rş da -Enginar karşı umuzu güçlendiriyor. güçle E vücudumuzu Enginarın n bulunan an potasyum otasyum m minerali yapısında vücutta tt bulunan sodyum-potasyum o um dengesinde ng gesin etkili g k olup, tansiyonun ns normal rm seviyelere le ere gelmesini ge i sağlıyor. Enginarı mevsiminde En ng n e yemek önem ye öne em e m arz ediyor y Enginardan E n en büyük ük faydayı ffayd sağlamak ğl için, mevsiminde öğlen im e veya akşam kşaaam yemeğinde meğind tüketmek k gerekiyor.. Zeytinyağlı ğ enginara ginaraa ilave edilen, n havuç, patates ve v bezelye içeren garnitür garn nit besin n değerini Ayrıca değ n ve lezzetini n artırıyor. A kuşbaşı hazırlayıp, aş etli bir garnitür ga rl ana yemek olarak ye a da tüketebilirsiniz. tüke e Enginarın kabuğunu soymadan yapılan in ğ a yapılaa enginar ng giinar dolması as da Türk mutfağının m klasiklerinden as n biri biri.. Enginar, E a salata olarak la daa tüketilebiliyor. iy 41 l İS İSTOÇHayat TOÇHa ay a Kuru meyveler sandığınız kadar masum değil! Her acıktığınızda çikolata veya tatlı yiyeceğinize birkaç tane kuru meyve atıştırmanız mı söylendi? Siz yine de aşırıya kaçmamaya özen gösterin. Kuru meyveler, zamanında ve ürün çok iken toplanan meyvelerin suyunun uçurulmasıyla hazırlandığı için, tadı tazesine göre daha yoğun ve sağlık için oldukça faydalı. Kurutulmuş meyveler iyi enerji kaynağı olsa da içlerinde bulunan şeker miktarı dişlere zarar verir. Dişlerdeki plaklara yapışarak diş minesini kaplar. Bu nedenle dişler şekere maruz kalır ve bakterilerin üremesi için uygun ortam oluşur. Eğer kurutulmuş meyve yemeyi seviyorsanız, sonrasında peynir gibi alkalin bir yiyecek tüketin. Bu sayede asit seviyesini nötrlemiş olursunuz. Meyveler kurutulurken hacmini kaybederken içindeki kaloriler, şeker ve besin değerleri daha konsantre bir hal alır. Bir avuç taze kayısı ile kurutulmuş kayısının arasındaki farklar şöyle: Besin Değeri Taze Kayısı Kuru Kayısı Kalori 74 (1 kâse) 313 (1 kâse) Lif (g/kalori) 0.05 0.03 A Vitamini (IU/kalori) 40.1 15.0 C Vitamini 2.0 0.0 Potasyum (mg/kalori) 5.4 4.8 Önemli bir başka konu ise, meyvelerin kurutulma sürecinde eklenen tatlandırıcılarıdır. Kuru meyve alırken mısır şurubu veya rafine şekerle değil, elma suyu gibi tatlandırıcı eklenmiş ürünleri tercih edin. Eski buzdolabı ve bilgisayarlarınızı sakın atmayın! Elektronik ve elektrikli ürünlerde atıkların geri dönüşümü uygulamasını bu yıl başlatan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, firmalara, sattıkları ürünlerin yarısına kadar piyasadaki eski ürünleri toplama zorunluluğu getiriyor. Uygulama, ev ve işyerlerindeki eski ve kullanılmayan ürünlerin parayla satın alınmasına imkân sağlayacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2005 yılından bu yana ambalaj, lastik ve akaryakıt sektörlerine yönelik başlattığı atıkların geri dönüşümü uygulamasına, 2013 yılından itibaren elektrikli ve elektronik ürünler de dahil edildi. Haziran ayında yürürlüğe girecek olan Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyaların (AEEE) Kontrolü Yönetmeliği ile birlikte firmalar en az sattıkları ürün kadar piyasadaki eski ürünleri toplamak zorunda kalacaklar. Yönetmelik sayesinde evlerde ve iş yerlerinde bulunan buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi, cep telefonu ve bilgisayar gibi eski ve kullanılmayan elektrikli ve elektronik aletler de para edecek. Bu sayede insanlar evlerindeki eski eşyalarından para karşılığı kurtulmuş olacak, firmalar ise yönetmeliğin zorunlu kıldığı geri alım kotasını tamamlayarak ceza almaktan kurtulacak. İSTOÇHayat H l4 42 Sahurda bol su tüketin, iftarda hafif yiyin Ramazan ayının bu yıl temmuz ayına denk gelmesi nedeniyle, iftar ve sahurda yediklerimize çok daha dikkat etmemiz gerekiyor. Uzmanlar, sahur için “Ağır yemeklerden kaçının ve bol bol sıvı tüketin” uyarısını yaparken, iftarda menüyü hafif yiyeceklerden oluşturmak da önem taşıyor. Ramazan ayının altın öğünü sahur… Bireyler için kahvaltı nasıl altın değerinde bir öğünse, ramazan ayının da altın öğünü sahur... Sahura kalkmamak için, yatarken bir şeyler yemek veya gece kalkıp su içip yatmak doğru bir davranış şekli oluşturmuyor. “Sahurda ağır yemeklerden kaçının ve bol bol sıvı tüketin” uyarısını yapan uzmanlar, tok tutucu özelliğinden dolayı yumurtanın tüketilmesini öneriyor. Yumurtanın yanı sıra, peynir, yağlı tohumlardan ceviz, ekmek ve bol yeşillik gibi ürünlerle çeşitlilik artırılabilir. Kahvaltılık gevrekler, müsli ve yulaf ezmesi de sütle beraber tüketilerek, daha pratik ve doyurucu bir tercih olabilir. Evde yapılmış peynirli bir gözleme veya börek, miktarı kişiye uygun olarak yanında ayran veya açık çayla beraber sıklığı az olacak şekilde sahur öğününde yenilebilir. Önemli olan, sıklığı ve miktarını doğru ayarlamaktan geçiyor. Susama hissini azaltmak için de tuz miktarı düşük besinleri tercih etmek, günü daha rahat geçirmeye yardımcı oluyor. ağız tadı 43 l İSTOÇHayat ST TOÇHa y Ramazanda doğru beslenmeyle ilgili aşağıdaki önerileri dikkate alın! • Oruç açıldıktan sonraki beslenme, üç ya da tercihen dört öğüne dağıtılmalı. Hafif bir iftar açılışı, iftar, gece ara öğün ve sahur şeklinde planlı olarak sıvı ve gıda alınmalı. Yemek sırasında kesinlikle acele edilmemeli, gıdalar iyice çiğnenmeli. • Günde üç kere alınacak ilaçlar iftar, gece ve sahur şeklinde alınmalı. Ana öğün yatmadan yaklaşık iki saat önce yenmeli. • Ramazan ayında yağlı yiyecek tüketimi reflü, hazımsızlık, kabızlık şikâyetlerini artırır. Lifli gıdalar özellikle gece ve sahurda tüketilmeli. • Uyku bölünecek endişesiyle sahur atlanmamalı ya da sadece su içip yatılmamalı. Bu durum enerji yetersizliği, konsantrasyon kaybı, uyuklama, verim düşmesi hatta kazalara neden olabilir. • Tatlı olarak, kan şekerini fazla yükselten ve daha sonra hipoglisemiye yol açan ağır tatlılar yerine sütlü ya da meyveli hafif tatlılar tercih edilmeli. • İftarda yeterli sıvı tüketilmeli. Gün boyu yaşanan magnezyum ve potasyum eksikliği için çay içilebilir. • Reflü sorunu olanlar, özellikle yağlı hamur işi gıdalardan ve mideyi fazla doldurmaktan kaçınmalı. • İftarda hazmı kolay gıdalar tercih edilmeli. Kabızlık sorunu olanlar çorbalarına kepek unu ilave edebilir. Kabızlığı önlemek için ara vakitte günde üç dört adet kuru kayısı, incir ya da erik yenmeli ya da komposto şeklinde alınmalı. • Yağlı, karbonhidratlı gıdalar yerine et, peynir ve yumurta gibi proteinli gıdalara ağırlık verilmeli. • Gün içinde susuzluğa, sıvı kaybına neden olmamak için fazla tuzlu ya da ağır tatlı gıdalar kesinlikle alınmamalı. • Reflü ve gaz sıkıntısına yol açmamak için sahurdan sonra yarım saatten önce yatılmamalı. ağız tadı İftar, küçük bir başlangıçla açılmalı İftarda bütün besin gruplarından, kararınca almak gerekiyor. Örneğin; salata, sebze, yoğurt, ayran ya da cacık; et, tavuk, balık ve tam tahıllı karbonhidratlardan oluşan bir sofra, iftar için sağlıklı bir menüyü oluşturur. Tatlı tercihini de güllaç gibi sütlü ve hafif tatlılardan yana yapmakta fayda var. İftar, küçük bir başlangıçla açılmalı. Bunlar; zeytin, hurma, kuru meyve, ceviz, badem veya küçük bir parça cevizli sucuk olabilir. Tabii bunun yanında, bol suyu da ihmal etmemek gerekiyor. Aslında ılık bir çorba iftar sofralarının vazgeçilmezidir. Havalar sıcak olduğu için ılık çorba size cazip gelmeyebilir. Bunun yerine vitamin değeri yüksek soğuk çorba, iyi bir alternatif olabilir. Çorbanın hem sıvı ihtiyacını karşılaması hem içeriğindeki besin ögeleri hem de doygunluk verici özellikleri yadsınamaz derecede yüksektir. Ayrıca sindirime de iyi gelir. Yavaş bir şekilde tüketilmelidir. 15-20 dakika sonra ana yemeğe geçmek en doğrusu... Ana yemeği; etli veya etsiz sebze yemeği veya kızartma dışında pişirilme yöntemi uygulanarak hazırlanan et yemekleriyle yapabilirsiniz. Yemeğin yanında mutlaka bir iki dilim tam tahıllı ekmek tüketilmelidir. Pilav veya makarnayı haftada 2-3 kez tüketip, kepekli tercih etmekte de fayda var. Yemeklerle beraber mutlaka az zeytinyağı konulmuş bol limonlu ve az tuzlu salata tüketilmelidir. Ramazanda gün boyu aç kalınacağı için yavaş sindirilen, mide bağırsak sisteminde uzun süre kalabilen lifli ve kana geçiş hızı düşük olan esmer tahıl ürünleri, sebzeler, kuru baklagiller, salata gibi gıdaları iftarda tercih etmek, iftar sonrası yaşanabilecek rahatsızlıkları ve aşırı tatlı isteğini engeller. İSTOÇHayat l 44 Doktora başvurma nedenleri genellikle çarpıntı ya da göğüste atipik ağrılar olan mitral kapak prolapsusu hastalarının yaşamlarında herhangi bir kısıtlama yapmaları gerekmez. Yani bu hastalar; spor yapabilir, hamile kalabilir ve gerektiğinde ameliyat olabilir. Sadece doktorun uygun gördüğü belirli aralıklarla kontrolü gerekir. Prolapsusu hastaları rutin hayatına devam edebilir 45 l İSTOÇHayat Kardiyoloji Uzmanı Dr. Güven Caner Son yıllarda çok sık duyulan bir kalp sorunu da mitral kapak prolapsusudur. Hekimler tarafından hastaya kalp kapağında çökme ya da sarkma diye tarif edildiği için hastalık halk arasında kalp kapağının sarkması ya da çökmesi olarak bilinir. Mitral kapak prolapsusunun sık görülen bir durum olduğunu belirten Kadıköy Şifa Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Güven Caner, hastaların bu durumu fazla abartmaması, günlük yaşantılarını değiştirmemesi ve kalp hastalığı psikozuna girmemesi gerektiğini dile getirdi. Ayrıca sadece doktor gerekli gördüyse ilaç kullanılması ve yine doktorun öngördüğü aralıklarla kontrole gidilmesinin uygun olacağını söyleyen Dr. Güven Caner’e, mitral kapak prolapsusu hakkında en çok merak edilen soruları sorduk. Mitral kapak prolapsusu nedir? Kalpte dört tane kapakçık vardır. Bunlardan sol kulakçık ile sol karıncık arasındaki kapak mitral kapaktır. Mitral kapağın iki kapakçığı vardır. Kalp kasıldığında kanın sol kulakçığa geri dönmesini engellemek için mitral kapak kapanır. Kalp gevşediğinde ise temiz kanın sol kulakçıktan sol karıncığa geçmesi için kapak açılır. Mitral kapağın bir ya da iki kapakçığının da kalbin kasılması sırasında sol kulakçığa doğru bombeleşmesi, gubbeleşmesi ya da çökmesine mitral kapak prolapsusu denir. Hastalığın sebebi nedir? Mitral kapak prolapsusunun nedeni, kapakçıkların düz durmasını ya da düz olarak kapanmasını sağlayan bağlantı yapılarının genellikle doğuştan bazen de sonradan oluşan doku hastalıkları nedeniyle zayıflamış olmasıdır. Son yıllarda çok sık rastlanan bu kalp sorununun belirtileri nelerdir? Mitral kapak prolapsusu olan hastaların doktora başvurma nedenleri genellikle çarpıntı ya da göğüste atipik ağrılardır. Ancak bu hastalığın tanısı büyük sıklıkla rutin muayenede konur. Mitral kapak prolapsusuna bağlı aşırı çarpıntısı olan hastalarda, aşırı çay, kahve ve sigara içilmesine engel olmanın yanında beta bloker dediğimiz ilaçların verilmesi hastayı rahatlatır. Göğüs ağrısı nedeniyle doktora müracaat eden hastalarda ise sorun, bunun koroner arter hastalığından ayrılmasıdır. Bunun içinde efor testi, miyokard perfüzyon sintigrafisi gibi ileri tetkikler gerekebilir. Peki, tanısı nasıl konulur? Ekokardiyografinin kullanıma girmesinden önce pek fazla bilinmeyen, tanı konması son derece zor olan bu durum, ekonun kullanıma girmesinden sonra çok kolay tanınabilir hale geldi. Bir ara her dört kadından birinde olduğu söylenirken, son zamanlarda tanı kriterlerinde düzenlemelerin yapılmasıyla görülme oranı yüzde 5’lere geriledi. Mitral kalp prolapsusu tedavisi nasıl yapılır? Mitral kapak prolapsusunda bazen kalp kapağının yapısı da bozulur. Bozulan kapak yapısı nedeniyle kapak tam kapanamaz ve bir miktar kan, sol kulakçığa geri döner. Yani tıp diliyle mitral yetmezliği oluşur. Bu mitral yetmezliği bazen çok hafif derecede olabileceği gibi nadiren de ileri derecede olabilir. Mitral prolapsusuna bağlı ileri derecede mitral yetmezliği olan hastalarda bazen mitral kapağın ameliyatla değiştirilmesi gerekmekte ise de bu, çok çok nadir görülen bir durumdur. Mitral kapakçıklarında yapı bozukluğu olmayıp sadece çökme olan durumlarda hiçbir zaman kalp kapağını değiştirmek gerekmez. Mitral kapak prolapsusu olan hastaların (ileri derecede mitral yetmezliği olanlar dışında) yaşamlarında herhangi bir kısıtlama yapmaları gerekmez. Yani bu hastalar; spor yapabilir, hamile kalabilir ve gerektiğinde ameliyat olabilir. Önceleri bu hastalara diş çekimi veya herhangi bir operasyon öncesi koruyucu antibiyotik tedavisi önerilirken bugün buna da gerek görülmemektedir. Bu hastaların sadece doktorun uygun gördüğü belirli aralıklarla kontrolü gerekir. Sonuç olarak, mitral kapak prolapsusu oldukça sık görülen bir durumdur. Ancak hastaların bu durumu fazla abartmaması, günlük yaşantılarını değiştirmemesi, kalp hastalığı psikozuna girmemesi gerekir. Ayrıca sadece doktor gerekli gördüyse ilaç kullanması ve yine doktorun öngördüğü aralıklarla kontrole gitmesi uygun olacaktır. İSTOÇHayat l 46 Hipertansiyon ve yüksek kolesterol kalp krizi riskini artırıyor Tatile çıkmadan önce sağlık kontrolünden geçilmesinde fayda var Kan basıncı ölçümü, kalp grafisi (EKG), karaciğer fonksiyon testleri, açlık kan şekeri ve kan yağları (LDL Kolestrol, VLDL Kolestrol, HDL Kolestrol) testlerine sadece iki saat ayırmak yeterli. Kalp hastalığının en büyük riskleri; şeker hastalığı, kolestrol yüksekliği, tansiyon hastalığı, sigara ve ailede kalp hastalığı veya sebepsiz erken yaşta ani ölüm öyküsüdür. Tatil öncesi çok aktif iken tatilde hareketsiz kalkmak ya da tam tersi inaktif haldeyken çok hareketli hale gelmek dolaşım sistemini negatif yönde etkiler. Yapılan son çalışmalarda kalp krizinin genelde sabah erken saatlerde olduğu görüyor. Bu durum, vücudumuzun biyoritmi ile alakalı olsa da ağır yenen akşam yemekleri, fazla alınan alkol, o günkü yoğun aktivite de etkili oluyor. Yüksek rakımda yaşayan hipertansiyon hastaları deniz seviyesine indiklerinde sersemlik, halsizlik, bayılma atakları gibi semptomlar yaşayabilir. Bu, kullandıkları antihipertansif ilaç veya ilaçların deniz seviyesinde fazla gelmesinden olabilir. Hipotansiyon dediğimiz bu durum, kalbin beslenmesini bozacağından kalp krizi riskini de artırıyor. Kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler, tüm dünyadaki ölümler arasında birinci sırada yer alıyor. Bu nedenle kalp damar hastalığı riskinin belirlenmesinde sigara, yüksek kolesterol düzeyleri, hipertansiyon ve diyabet gibi risk faktörlerinin taranması ve bu risk faktörlerinin önlenmeye çalışılması büyük önem taşıyor. Yaz mevsiminin yaklaşmasıyla baş gösteren sıcak havalar da kalbe iyi gelmiyor. Bu nedenle tatile çıkmadan önce söz konusu riskler konusunda kalbi, sağlık kontrolünden geçirmek gerekiyor. Liv Hospital Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci, kalp krizi ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergisi okurları için açıkladı. Kalp krizi gelişimi ile ilgili bilinmesi gereken gerçekler nelerdir? Kalp damar hastalığına sahip kişilerin yüzde 50’sinde ilk başvuru kalp krizi veya ani kalp ölümüyle olmaktadır. Hipertansiyon, diyabet, obezite ve yüksek kolesterol düzeyleri gibi kalp damar hastalıklarına ait risk faktörleri, kalp krizinin önceden tahmin edilmesinde yeterli değildir. Normal kolesterol düzeyi, sağlıklı bir yaşam için oldukça önemlidir. Ancak yine de normal kolesterol düzeylerine sahip olmak kalp krizi geçirmeyeceğiniz anlamına gelmez. Yapılan çalışmalarda, kalp krizi geçiren hastalarda, kalp krizi sırasında ölçülen kolesterol düzeyleri incelendiğinde hastaların yüzde 77’sinin normal kolesterol düzeyine sahip olduğu görülmüştür. Damar sertliği nedir? Damar sertliği, kalp krizi, inme ve periferik damar hastalığına yol açabilen başlıca nedendir. Vücudumuzdaki damar sistemi, organ ve dokularımızı beslemek ve onlara oksijen sağlamakla görevli gelişmiş bir atardamar sistemine sahiptir. Atardamarlar bunun yanı sıra, kan akımının ve basıncının düzenlenmesi, enfeksiyon ve yaralanma durumlarında bölgesel tamir mekanizmalarının gerçekleştiği yapılardır. Atardamarlar bu görevlerini duvar yapıları ince ve elastik olduğu sürece layıkıyla yerine getirirken, birtakım genetik ve çevresel faktörlerin etkisi ile oluşan inflamasyon sonucu damar duvarında meydana gelen kalınlaşma, sertleşme ve hassasiyet sonucu “damar sertliği” denilen hastalık süreci ortaya çıkar. Kimler kalp krizi riski taşıyor? Hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, diyabet ve sigara bilinen en temel risk faktörleridir. Ancak kalp krizi geçiren hastaların yüzde 50-70’i kalp krizi geçirmeden önce risklerinin farkında değildir. Bu nedenle kalp krizi riskinin güvenilir yöntemlerle değerlendirilmesi çok önemlidir. 47 l İSTOÇHayat Sony’nin kişiselleştirilebilir yeni akıllı telefonu: Xperia™ SP Lenovo’nun “mobil hayat savaşçısı” artık dokunmatik! Lenovo’nun dünyanın en ince ve en hafif 14 inç ultrabook’u olarak pazara sunduğu ThinkPad X1 Carbon, artık dokunmatik. ThinkPad serisinin dönüm noktalarından biri olarak adlandırılan X1 Carbon Touch, Windows 8 işletim sistemi ve X1 Carbon’un ileri teknolojisiyle üstün performansına ek olarak, 14 inç büyüklüğünde 10 parmağa kadar çoklu dokunmatik destekli Premium HD+ (1600 x 900 piksel) çözünürlüklü bir ekranı bünyesinde barındırıyor. Otomotiv sektöründe de tercih edilen karbon fiber malzeme kullanılarak üretilen ThinkPad X1 Carbon Touch, böylece pazarın en taşınabilir dokunmatik dizüstü bilgisayarı olmayı başarıyor. 1.55 kilogram ağırlığı ve 20.8 milimetre inceliğiyle yine incelik ve hafiflikte sınır tanımayan Touch, 235 gram ağırlığındaki adaptörüyle de profesyonel kullanıcıların ofis dışı yaşamına eşlik etmeyi sürdürüyor. Tüm bunlara ek olarak, sekiz saati aşkın pil ömrüyle mobil deneyimi üst seviyelere taşıyan X1 Carbon Touch, Lenovo’nun “Rapid Charge” teknolojisi sayesinde sadece 30 dakikada yüzde 80 şarj doluluğuna da ulaşıyor. Pentax WG–10, 10 metreye kadar su geçirmiyor Dayanıklı Pentax WG serisinin yeni modeli WG-10, dış mekân ve su altı çekimlerini herkes için kolay ve keyifli hale getiriyor. Küçük ve hafif gövdesine rağmen zorlu dış mekân koşullarında güvenilir ve üstün performans gösteren WG-10, 10 metreye kadar suya, 1.5 metreden düşmelere, 2 saate kadar kesintisiz çekime ve -10 dereceye kadar soğuğa karşı dayanıklılık gösteriyor. Objeyi büyütüp çıplak gözle çoğunlukla görülemeyen mikroskobik bir dünyanın büyütülmüş görüntüsünü yakalayan WG-10, kullanıcının zahmetsizce göz alıcı fotoğraflar çekebilmesine imkân veren orijinal Pentax Dijital Mikroskop modu gibi gelişmiş ve yaratıcı özelliklere de sahip. WG-10, dış mekân çekimlerinden günlük çekimlere ve iş amaçlı kullanımlara uygun geniş bir özellik yelpazesi ile donatılmış olarak sunuluyor. Sony Mobile Communications, Xperia™ akıllı telefon ailesini üstün Sony teknolojisine sahip Xperia™ SP ile genişletiyor. Sony Xperia SP, premium tasarımın yanı sıra üst düzey görüntüleme deneyimi sağlayan yüksek kaliteli ekran, 8 MP’lik hızlı çekim özelliğine sahip kamera, tek dokunuşla bağlantı sağlayan NFC teknolojisi ve batarya Stamina modu özelliklerine sahip. 4.6 inçlik HD Reality Display ekranı ile kullanıcılarına keskin görüntü ve olağanüstü parlaklık sunan Xperia SP, aynı zamanda görüntülenen içeriğin türünü analiz ederek görüntüyü otomatik olarak ayarlayan en yeni Mobile Bravia Engine 2 teknolojisini barındırıyor. Mobile Bravia Engine 2 teknolojisi ile Xperia SP, kullanıcılarına yüksek kaliteli renk yönetimi ve gürültü azaltmaya yönelik gerçek zamanlı kontrast optimizasyonu da sunuyor. Xperia™ SP, kullanıcılarına gelen arama ve kısa mesaj uyarıları için kişiselleştirilebilir renkli aydınlatma seçeneği özelliğini de bünyesinde barındırıyor. Xperia™ SP kullanıcıları, bu aydınlatmayı en sevdiği müziğin temposuna uygun bir şekilde de ayarlayabiliyor. İSTOÇHayat l 48 2013 YILI YURT İÇİ FUARLARI Organizatör Fuar Adı Konu Tarih Yer Akort Tanıtım Gapshoes Ayakkabı, terlik, saraciye 4-7 Temmuz Gaziantap Vakıf Fuarcılık 32.Kitap ve Kültür Fuarı Basılı, sesli, görüntülü yayınlar 15 Temmuz-3 Ağustos İstanbul Malatya Belediyesi 24.Dini Yayınlar ve Kitap Fuarı Kitap, süreli yayınlar 9-18 Temmuz Malatya Renkli Fuarcılık 6.Çorlu Tarımtech 2013 Tarım, hayvancılık, tohum, meyvecilik 14-18 Ağustos Tekirdağ Tüyap Konya Fuarcılık Konya Tohum 2013 Tohumculuk, fidancılık, bahçe bitkileri 22-24 Ağustos Konya İZFAŞ İzmir Enternasyonal Fuarı Genel ticaret 29 Ağustos-8 Eylül İzmir Boyut Fuarcılık Mobil İletişim, Kart ve Ödeme 2013 Mobil iletişim, kart ve ödeme sistemleri 3-4 Eylül İstanbul CNR Ekspo ve Sine Helal Expo İstanbul 2013 Helal usül ile üretilen ürünler 5-8 Eylül İstanbul CNR Uluslararası Fuarcılık Private Label İstanbul 2013 Özel markalı ürünler 5-8 Eylül İstanbul Marka Fuarcılık Ortadoğu Halı Fuarı Halı, yan sanayi ürünleri 5-8 Eylül Gaziantep E Uluslararası Fuar Gıda 2013 Gıda ürünleri ve teknolojileri 5-8 Eylül İstanbul E Uluslararası Fuar IPACK 2013 Ambalaj, paketleme ve gıda işleme 5-8 Eylül İstanbul Forza Fuarcılık Mersin Av ve Doğa Sporları Fuarı Av ve doğa sporları 5-8 Eylül Mersin AFT Fuarcılık Antalya Auto Show 2013 Otomobil, motosiklet, yan sanayi 10-15 Eylül Antalya Artkim Fuarcılık 5.Uluslararası Coatings Fuarı Boya, mürekkep, yapıştırıcı 12-14 Eylül İstanbul Medya Fors Fuarcılık Markalı Bayilik Fuarı 2013 Bayilik ve franchise veren firmalar 12-15 Eylül İstanbul Reed Tüyap Fuarcılık Avrasya Ambalaj 2013 Ambalaj makineleri, üretim-geri dönüşüm 12-15 Eylül İstanbul Reed Tüyap Fuarcılık İstanbul Gıda-Tek 2013 Gıda ve içecek üretim makine ve teknolojileri 12-15 Eylül İstanbul Sine Fuarcılık Transport Lojistik 2013 Uluslararası transport araçları, ekipmanları 12-15 Eylül İstanbul Pozitif Fuarcılık Aysaf Ayakkabı yan sanayi ürünleri 18-21 Eylül İstanbul Life Media Fuarcılık 24.Uluslararası Züchex Fuarı Züccaciye, hediyelik eşya, dekoratif 19-22 Eylül İstanbul Forza Fuarcılık 4.Yöresel Ürünler Fuarı Gıda, gıda işleme, içecek, teknoloji 19-22 Eylül Antalya E Uluslararası Promotürk 2013 Promosyon ürünleri 19-22 Eylül İstanbul Forza Fuarcılık MEÇEF 2013 Halı, mobilya, ev tekstili 21-29 Eylül Mersin Marmara Tanıtım Fuarcılık 9.Uluslararası LED Aydınlatma Fuarı LED sistemleri, teknolojileri ekipmanları 26-29 Eylül İstanbul Tüyap Tüm Fuarcılık Yatak, Banyo, Mutfak Tekstili Yatak odası, uyku, banyo, mutfak 26-29 Eylül İstanbul Tüyap Tüm Fuarcılık İstanbul Döşemelik Kumaş Fuarı Döşemelik kumaşlar, deri ve suni deri 26-29 Eylül İstanbul 2013 YURT DIŞI FUARLARI Organizatör Fuar Adı Konu Tarih UİB Paace Automechanika Mexico Otomotiv ve yan sanayii 10-12 Temmuz Meksika Yer UİB Premiere Brasil Fuarı Tekstil 10-11 Temmuz Brezilya Tuskon Uluslararası Luanda Fuarı Genel ticaret 16-21 Temmuz Angola OAİB Wofex 2013 Gıda, gıda teknolojileri, otel ekipmanları 31 Temmuz- 3 Ağustos Filipinler UİB Intertextile Shanghai Home Textiles Ev tekstili 27-29 Ağustos Çin İTKİB Collection Premiere Moscow 2013 Hazır giyim, iç giyim, deri konfeksiyon 4-7 Eylül Moskova İTKİB Micam Shoevent-II Ayakkabı 15-18 Eylül İtalya Expotim 41.Textillegprom Tekstil, giyim ve giyim aksesuarları 24-27 Eylül Moskova Pyramids 4.Basra Uluslararası Genel Ticaret Genel ticaret 18-21 Eylül Irak İSTOÇ TİCARET MERKEZİ’NİN ÜCRETSİZ YAYIN ORGANIDIR. NİSAN - MAYIS - HAZİRAN 2013 SAYI: 35 Yetişkin seyirci kuklalı ve gölgeli oyunlara kendini yakın buluyor Ayşe Selen Şehsuvar Aktaş Tarih ve kültür şehri Gaziantep Hayatım boyunca hedef odaklı bir insan oldum Nasuh Mahruki Fonksiyonel, mevsimlik ve dekoratif bir ihtiyaç Bahçe mobilyası
Benzer belgeler
PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi
ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergisi okurları için açıkladı.
47 Teknoloji 48 Fuar Takvimi
PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi
ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergisi okurları için açıkladı.
47 Teknoloji 48 Fuar Takvimi
PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi
Caner, mitral kapak prolapsusu hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Liv
HOSPITAL Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci ise, kalp krizi
ile ilgili bilinmesi gereken gerçekleri İSTOÇ Hayat dergis...
PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi
Adres
İSTOÇ Ticaret Merkezi 34217
Bağcılar / İstanbul
Tel: (0212) 659 45 00
www.istoc.com.tr
[email protected]
Reklam için
Nilüfer Güler
0212 659 45 00 (4 Hat)
İSTOÇ Hayat Dergisi
3 ayda bir yay...