abdülkâdir-i belhî`nin esrâr-ı tevhîd`i ve nâzım paşa`nın türkçe
Transkript
abdülkâdir-i belhî`nin esrâr-ı tevhîd`i ve nâzım paşa`nın türkçe
Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi ABDÜLKÂDİR-İ BELHÎ’NİN ESRÂR-I TEVHÎD’İ VE NÂZIM PAŞA’NIN TÜRKÇE TERCÜMESİ Esrar-ı Tevhid of Seyyid Abdülkadir-i Belhi and Turkish Translation by Nazım Pasha İsmail AVCI ÖZ Abdülkâdir-i Belhî son dönem tasavvuf edebiyatının önde gelen isimlerinden biridir. Belhî, 1839 yılında Belh’te doğmuş, 1853’te babası Seyyid Süleyman-ı Belhî’nin öncülüğünde ailesiyle birlikte buradan ayrılmış, 1857 yılında Konya’ya gelmiş, burada dört yıl kaldıktan sonra Bursa’ya geçmiş ve ardından Sultan Abdülaziz’in daveti üzerine 1861’de İstanbul’a ulaşmıştır. Belhî, babası Seyyid Süleyman’ın Şeyh Murad-ı Buhârî Dergâhı postnişiniyken 1877’de vefatı üzerine onun yerine geçmiş ve bu makamda 46 yıl kaldıktan sonra 15 Mart 1923 tarihinde vefat etmiştir. Şairin toplam 8 eseri vardır. Belhî’nin eserlerinin tamamı manzumdur ve Farsça olarak kaleme alınmıştır. Sadece Divan’ında 38 Türkçe şiir bulunmaktadır. Bu şiirlerden ikisi Çağatay Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Şairin eserleri tasavvufi içeriklidir. Belhî’nin eserlerinden Esrâr-ı Tevhîd adlı kısa mesnevisi akranı eski Selanik valisi Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye tercüme edilmiştir. 29 Ağustos 1840 tarihinde Üsküdar’da doğan Nâzım Paşa, iyi bir eğitim aldıktan sonra çeşitli devlet görevlerinde bulunmuş, Selanik valiliği görevinden sonra emekli olmuş ve 17 Aralık 1926 tarihinde vefat etmiştir. Mehmed Nâzım Paşa, Mevlevi tarikatına mensup, güzel ahlaklı, misafirperverliğiyle bilinen bir şair ve nasirdir. Müellifin 9 eseri vardır ve bu eserlerden biri Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi’dir. Bu çalışma Belhî tarafından yazılan Esrâr-ı Tevhîd’in Nâzım Paşa eliyle yapılan tercümesini konu almaktadır. Yazının sonuna eserin 156 beyit tutarındaki tercümesi de eklenmiştir. ――――――――― Makale Geliş Tarihi: 20 Haziran 2015. Makale Kabul Tarihi: 3 Temmuz 2015. Yrd. Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected] Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 37 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği savvuf İsmail AVCI Anahtar Kelimeler: Esrâr-ı Tevhîd, Belhî, Mehmed Nâzım Paşa, tercüme, taABSTRACT Abdulkadir-i Belhi was one of the most prominent figures in the late sufi literature. Belhi was born in Belh in 1839. He left Belh together with his family led by his father, Seyyid Suleyman Belhi, in 1853 and went to Konya in 1857. Having stayed in Konya for four years, he went to Bursa and shortly after he arrived in Istanbul in 1861 by invitation of Sultan Abdulaziz. Upon death of his father, Seyyid Suleyman Belhi, in 1877 while he was the leader of Sheikh Murad-ı Buhari Dervish Lodge, Belhi succeeded his father and served as the leader of the Lodge for 46 years. He passed away on March 15th, 1923. The poet had a total of 8 works. All works of Belhi were poetic and written in Persian except for 38 Turkish poems contained in his Divan. Two of these poems were written in Chagatai Turkish. The works of the poet were composed of sufi poetry. Esrar-ı Tevhid, a short masnavi written by Belhi, was translated by his contemporary, Mehmed Nazım Pasha, the former Governor of Thessaloniki, into Turkish as an abridged version. Born on August 29th, 1840 in Uskudar, Nazım Pasha was highly educated and served as a government official in various posts. He retired after having served as the governor of Thessaloniki and passed away on December 17th, 1926. Well-known for his social ethics and hospitality, Mehmed Nazım Pasha was a poet and prose-writer and a member of Mewlewi Order. The author wrote 9 works and one of these works was the Translation of Esrar-ı Tevhid. This study is about Nazım Pasha’s translation of Esrar-ı Tevhid written by Belhi. The translated text, consisting of 156 couplets, of Belhi’s work has been included at the end of the paper. Key Words: Esrar-ı Tevhid, Belhi, Mehmed Nazım Pasha, translation, Sufism Giriş Anadolu ve Orta Asya coğrafyası arasında tarihî süreçte kültürel bakımdan yakın ilişkiler kurulmuş, gerek Selçuklu gerekse Osmanlı devrinde birçok âlim, mutasavvıf ve sanatkâr Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmiştir. Dinî, tasavvufi, ilmî, kültürel ve sanatsal açıdan kurulan bu yoğun ilişkide Ahmet Yesevî’nin ve daha sonraki asırlarda Ali Şîr Nevâyî’nin önemli etkisi vardır. Özellikle Ahmet Yesevî’nin, dervişleri aracılığıyla Anadolu kültürü üzerinde derin bir iz bıraktığı bilinmektedir. Cemâl Kurnaz bu ilişkide tasavvuf hareketlerinin oldukça etkili olduğunu, Orta Asya menşeli kolonizatör Türk dervişlerinin Anadolu’nun Müslümanlaşmasında önemli rol oynadıklarını, sonraki yüzyıllarda da bazı şeyhlerin Osmanlı ülkesine gelerek faaliyet gösterdiklerini ve bunların bazılarının da şair olduğunu söylemektedir.1 Ömer Lütfi Barkan’ın ifadesine göre göç eden bu dervişler Anadolu’ya kendi örf ve âdetlerini, dinî adap ve erkânını da taşımışlardır ve müritlerinin ――――――――― 1 38 Cemâl Kurnaz, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara: Akçağ Yay., 1999, s. 43, 204. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi çoğu kendi aile efradıdır.2 Bu yazıda, Mehmed Nâzım Paşa tarafından yapılan tercümesiyle birlikte üzerinde durulacak olan Esrâr-ı Tevhîd’in müellifi Abdülkâdir-i Belhî de 13. asırdan itibaren Anadolu’ya doğru akmaya başlayan derviş silsilesinin son halkalarından biridir ve babası Şeyh Seyyid Süleyman-ı Belhî’nin öncülüğünde ailesiyle birlikte 19. asrın sonlarında Belh civarından önce Konya’ya ve ardından da Bursa üzerinden İstanbul’a göç etmiştir. 1. Abdülkâdir-i Belhî ve Esrâr-ı Tevhîd’i Kaynaklarda adı Gulâm-ı Kâdir olarak geçen Abülkâdir-i Belhî, hicri 1255 (1839) yılında Belh civarındaki Kunduz şehrine bağlı Hânkâh’ta doğmuştur. Babası, Özbek hükümdarı Burhâneddin Kılıç’ın soyundan gelen ve 1294 (1877) yılında vefat eden Seyyid Süleyman Hüseynî Efendi’dir. Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Yenâbî’u’l-hikem adlı eserinde soylarının İmam Muhammed Takî yoluyla Hz. Hüseyin’e ve oradan da Hz. Muhammed’e uzandığını ifade eder. Belhî dinî ilimleri, Farsça ve Arapçayı Nakşibendî-Müceddidî şeyhi olan babası Seyyid Süleyman Hüseynî’den öğrenmiştir. Seyyid Süleyman-ı Belhî, ülkede baş gösteren istikrarsızlık sebebiyle 1269 (1853) yılında bütün mal varlığını vakfederek hacca gitmek niyetiyle Belh’ten ayrılmıştır. Bu göçte oğlu Seyyid Abdülkâdir-i Belhî’nin sonradan kendisine manevi eğitim verecek olan İstanbul’daki Seyyid Bekir Reşad Efendi (öl. 1292/1875) hakkında gördüğü bir rüyanın da etkisinin olduğu ve onun bu rüyayı babası Seyyid Süleyman-ı Belhî’ye anlatmasıyla hicretin başladığı ailesi tarafından anlatılmaktadır. Göç sırasında Seyyid Süleyman-ı Belhî’nin yanında ailesiyle birlikte 300 kadar da müridi vardır. Ancak söz konusu hicretin 4000 kişiyle başladığına dair aile yoluyla bazı şifahi bilgiler de nakledilmektedir. Ailenin Belh’ten başlayan yolculuğu İran ve Irak üzerinden Anadolu’ya ulaşmış ve aile 1274 (1857) yılında Konya’ya gelmiştir. Belh’ten ayrıldıklarında 14 yaşında olan Abdülkâdir-i Belhî, Konya’ya geldiklerinde 20’li yaşların başındadır. Burada kaldıkları dört yıl boyunca babasıyla birlikte çeşitli edebî ve dinî eserleri tetkik etmişlerdir. Bu eserler arasında İbnü’l-Arabî’nin (öl. 638/1240) tasavvufun temel kaynaklarından el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye adlı eseri de vardır. Konya’da dört yıl kaldıktan sonra aile Bursa’ya gelmiş, ardından Sultan Abdülaziz’in (öl. 1293/1876) daveti üzerine 1278 (1861) yılında İstanbul’a yerleşmiştir. Bir müddet İstanbul’un çeşitli yerlerinde ikamet eden Seyyid Süleyman-ı Belhî, 1283 (1867) yılında Şeyh Murad-ı Buhârî Dergâhı postnişinliğine getirilmiş ve 10 yıl burada bulunduktan sonra 6 Şaban 1294 (16 Ağustos 1877) tarihinde vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine yerine oğlu Seyyid Abdülkâdir-i Belhî geçmiş ve bu makamda 46 yıl postnişinlik yapmıştır. Abdülkâdir-i Belhî’nin bu uzun süre içerisinde farklı tarikatlardan ve makamlardan ilim ve irfan sahibi birçok bağlıları olmuştur. Bunlar içerisinde devrin Mevlevî ve Bektaşî büyükleri ile II. Mahmûd’un (öl. 1255/1839) kızı Âdile Sultan (öl. 1316/1899) gibi isimler de vardır. Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, ――――――――― 2 Ömer Lütfi Barkan, "İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, II, (1942), s. 284. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 39 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI Nakşibendî-Müceddidî icazetini babasından almış, İstanbul’a geldikten sonra Hamza Bâlî’nin ölümüyle Hamzaviyye adıyla anılan Bayramî Melâmîliğinin temsilcisi Bekir Reşad Efendi’ye intisap etmiş, onun ölümünden sonra Hamzavî kutbu olarak tanınmış, zahiren Nakşibendî-Müceddidî olarak görünmekle birlikte Hamzavîliğe sıkı sıkıya bağlı kalmış biridir. Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, 27 Recep 1341 (15 Mart 1923) tarihinde 84 yaşında ölmüştür. Murad-ı Buhârî Dergâhı haziresinde annesi ve babasının yanına defnedilmiştir. Nakşibendî şeyhi, Melâmî-Hamzavî kutbu, son devir mutasavvıfları arasında önemli bir yeri olan Seyyid Abdülkâdir-i Belhî "son zamanın en ünlü ve gerçek sûfîsi", "son asrın en büyük sûfî şairi", "son asrın en meşhur mutasavvıfı", "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’den sonra en uzun manzum tasavvufi eser veren şair" gibi vasıflarla anılmıştır. İyi bir ta’lik ustası olarak zikredilen Abdülkâdir-i Belhî eserlerini yazarken Mesnevî’yi örnek almış ve Mevlânâ’ya büyük bir hürmet göstermiştir.3 Büyük oğlu Ahmet Muhtar (1873-1933) ulemadan sayılmıştır. Abdülkâdir-i Belhî’nin hepsi manzum olan eserleri şunlardır: 1. Divan: Şiirlerinde Belhî, Belhî-i Kunduzî, Belhî Seyyid, Kâdir-i Belhî ve Kâdir-i Hikmet mahlaslarını kullanan müellifin Farsça, Çağatay ve Anadolu Türkçesi ile yazdığı şiirlerinden oluşan hacimli sayılabilecek bir Divan’ı vardır. Eserde yer alan şiirler edebî yanlarından ziyade tasavvufi bakımdan önemlidirler. Millet Kütüphanesinde bir nüshası bulunan eser Saadet Karaköse tarafından 2015 yılında yayımlanmıştır. 2. Yenâbî’u’l-hikem: Kaynaklarda 11.000 veya 12.071 beyit olduğu yazan tasavvufi eserin yazımı 1902 yılında tamamlanmıştır. Eserin mikrofilmi Millî Kütüphane MFA 1994 C 293 numarada bulunmaktadır. Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi yazmaları arasında bulunan nüshası ise Gölpınarlı tarafından aslından kısaltılarak istinsah edilmiştir. 3. Künûzü’l-ârifîn: Tasavvufi hâl ve makamlardan söz eden Farsça bir mesnevidir. Kaynaklarda 5437 ya da 5453 beyitten müteşekkil olduğu kaydedilen eser 1905 yılında yazılmıştır. Eser Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi yazmaları arasında bulunmaktadır. Eserin mikrofilmi Millî Kütüphane MFA 1994 C 292 numarada yer almaktadır. ――――――――― 3 40 Saadet Karaköse müellifin Divan’ıyla ilgili çalışmasında Abdülkâdir-i Belhî’nin hayatıyla Mevlânâ’nın hayatı arasında birçok benzerlik olduğuna dikkati çeker: "Mevlana Horasan, Abdülkadir Belh’ten olmak üzere her ikisi de aslen Afganistanlıdır. Mevlana gibi Belhî’nin soyu da Hz. Ali’ye uzanır. Mevlana’nın babası Sultan Baheddin Veled Horasan hanedanı şehzadesidir. Aynı şekilde Abdülkadir Belhî’nin babası da Özbek hükümdarı Seyyid Burhâneddin Kılıç ahfadından Seyh Seyyid Süleyman Efendi’dir. Mevlana’nın ailesi Moğol tehlikesini sezdiği için, Belhî’nin ailesi ileride çıkacak olan siyasi kargaşayı sezdiği için göç etmeye karar verirler. Göç esnasında Mevlana beş veya altı yaşında Belhî ise dokuz yaşındadır. İki aile de Anadolu’ya gelip Konya’ya yerleşmişlerdir. Anadolu’da Mevlana’nın hayatı Şems-i Tebrizî ile karşılaştıktan sonra değişir. Abdülkadir Belhî ise Seyyid Reşad tarafından rüya yoluyla davet edilir. Her ikisi de ölünceye kadar irşat makamında kalmışlardır. "Saadet Karaköse, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin Farsça-Türkçe Divanı, Ankara: Matus Yay., 2015, s. 7. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi 4. Gülşen-i Esrâr: 6876 beyit hacmindeki eser 1905’te nazmedilmiştir. Eserin müellif hattı nüshasının mikrofilmi Millî Kütüphane MFA 1994 C 283’te, ikisi müellif hattıyla yazılmış ve biri Abdülbaki Gölpınarlı tarafından istinsah edilmiş üç muhtasar nüshası ise Mevlânâ Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi 38, 131 ve 132 numaralarda bulunmaktadır. Bir başka nüsha ise Atatürk Kitaplığı Osman Ergin 636 numaradadır. 5. Sünûhât-ı İlâhiyye ve İlhâmât-ı Rabbâniyye: 1913 yılında tamamlanan 2260 beyitten müteşekkil eserin müellif hattı İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi İbnülemin Kitaplığı 3360 numarada kayıtlıdır. Abdülbaki Gölpınarlı, Belhî’nin torunu Cafer Erkılıç’a ait nüshadan 1936 yılında istinsah ettiği bu mesneviyi manzum olarak tercüme etmiştir. Metin ve çevirisinin yer aldığı nüsha Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi 145 numarada bulunmaktadır. 6. Şems-i Rahşân: 7777 beyitten oluşan manzum bir eserdir. 7. Şümûs-ı Esrâr: Bu eserden İbnülemin Mahmut Kemal İnal söz etmektedir.4 8. Esrâr-ı Tevhîd: Eser 1325 (1907) ve 1331 (1912) yıllarında iki defa basılmıştır.5 Esrâr-ı Tevhîd ve Türkçe manzum çevirisinin yazma nüshası, Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi 48 numarada bulunmaktadır. Farsça olan bu eserin kaynaklarda beyit sayısı 223 ve 232 olarak farklı şekillerde verilmiştir. Yüce Gümüş tarafından hazırlanıp 2014 yılında yayımlanan hâlinde (eser tanıtılırken 232 denilmesine rağmen) 235 beyit olduğu (1331 yılı baskısına göre fazla olan beyitler: 11, 99 ve 197. beyitler) tespit edilmiştir.6 Bu yayın eserin orijinal Farsça beyitleriyle Belhî’nin torunlarından Neşen Hanım’ın yaptığı Türkçe mensur tercümeyi ihtiva etmektedir. Ayrıca eserde Belhî ve ailesine dair bilgiler, aileye ait bazı fotoğraflar, eserin tıpkıbasımı, müellif ve aile efradına dair muhtelif vesikalar da bulunmaktadır. Sonda müellifin eserlerine ait nüshaların bulundukları yerler de gösterilmiştir. Belhî eserini Kuzey Afganistan ve Türkmenistan’ın güneyinde kullanılan ve Farsçanın bir türü olan Dârîceyle kaleme almıştır. Müellif eserini 15 bölüm olarak hazırlamıştır. İlk bölümde şair besmeleden sonra 14 beyitlik bir şiirle eserine giriş yapmıştır. Ardından insanlık âlemi, hakikatin esrarı, kıdemin hudûsu (önceden var olanın sonra――――――――― 4 5 6 Nihat Azamat, "Abdülkâdir-i Belhî", DİA, 1, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1988, s. 231-2; Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Gri Yay., 1992, s. 181-6.; İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 1, haz. Müjgân Cunbur, Ankara: AKM Yay., 1999, s. 31-2; Yusuf Öz, "Afgan Türkistan Muhacirlerinden Süleyman Belhî Ailesi ve ’Defter-i Kuyüdât’ Fihristi", Bilig, 23 (2002), s. 164-7; Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar’ın Üç "Sırlı"sı, İstanbul: Kubbealtı Neşriyâtı, 2012, s. 104-8; Bahattin Kahraman, Burhân-ı Belhî ve Türkçe Dîvânı, Konya: Kömen Yay., 2012, s. 9-23; Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen Çağıl, haz. Yüce Gümüş, İstanbul: Pan Yay., 2014, s. 13-23; Karaköse, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin Farsça-Türkçe Divanı, s. 1-13. Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, nşr. Seyyid Ali Seyfullah, İstanbul: Ahmet Sakî Efendi Matbaası, 1325 (1907), 14 s.; Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, İstanbul: Şems Matbaası 1331 (1912), 28 s. (Farsça metin s. 3-18.) Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen Çağıl, s. 29-78. Bu eser için ileriki kısımlarda "Çağıl, a.g.e." ifadesi kullanılacaktır. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 41 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI dan oluşu), tevhit, ilahi esrarın Hz. Muhammed’in yüzünden olması, mim-i Ahmet, ilahi boyadan bahis, hâl ehli ile kâl ehli, "Ben ilim şehriyim, Ali de kapısıdır." hadisi, insani âlem ve onun hakikati, tabiatlar, topraktan oluş, ateşten oluş, su ve topraktan meydana gelme konuları işlenmiştir. Eser Belhî’nin müritlerinden Selanik valisi Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye tercüme edilmiştir. 2. Mehmed Nâzım Paşa ve Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi Mehmed Nâzım Paşa,1 Recep 1256 (29 Ağustos 1840) tarihinde Üsküdar’da Selmanağa mahallesinde doğmuştur. Babası, Yağlıkçı Hüseyin Ağa’nın torunlarından Akşehir kaymakamıyken vefat eden Şâkir Efendi’dir. Mehmed Nâzım, şair Nazım Hikmet Ran’ın dedesidir. İlkokul ve rüşdiyede tahsil görmüş olan Mehmed Nâzım, özel hocalardan Arapça ve Farsça öğrenmiştir. 1863’te Deâvî Nezareti Evrak Odasında mülazemetle memuriyete başlamış, ardından Adliye İcra Cemiyeti zabıt kâtipliği ve aynı cemiyette başmümeyyiz muavinliği görevlerinde bulunmuştur. 1878’de vali Ziyâ Paşa’nın isteğiyle Adana mektupçusu olarak görevlendirilmiş, 1880’de Ziyâ Paşa’nın vefatı üzerine azledilmiş, 1881’de ise Konya mektupçuluğuna getirilmiştir. Sonraki yıllarda zaman zaman azledilmişse de 1887-1910 yılları arasında sırasıyla şu görevlerde bulunmuştur: Bitlis, Halep, Kastamonu Umûm Muhâcirîn Komisyonu mektupçuluğu; Mersin ve Kayseri mutasarrıflığı; Diyarbakır, Halep, Konya ve Sivas valiliği. Mehmed Nâzım Paşa 1912 yılında Selanik valiliğine atanmış, Balkan Savaşları sırasında şehrin Yunanlar tarafından işgali üzerine son vali olarak buradan ayrılmış ve emekli olmuştur. Mehmed Nâzım Paşa’ya 1881’de Dördüncü Rütbe, 1901’de Rumeli Beylerbeyliği payesi verilmiştir. Ayrıca Birinci Rütbe Osmanî ve Mecidî nişanlarıyla Fransa’nın Birinci Rütbe Legion d’Honeur, papalığın İkinci Rütbe Pinof nişanlarını almıştır. Mehmed Nâzım Paşa 17 Aralık 1926 tarihinde oğlu Hikmet Bey’in Kadıköy’deki evinde vefat etmiş, Üsküdar’da Karacaahmet Mezarlığında şair Nedîm’in kabri civarına defnedilmiştir. Mehmed Nâzım Paşa, Mevlevi tarikatına mensup, güzel ahlaklı, misafirperverliğiyle bilinen bir şair ve nasirdir. Müellifin 9 eseri vardır: 1. Muhâtaba: Aslen mensur olan eserde yer yer manzumeler de mevcuttur. Baş kısmında Muallim Nâcî’nin bir takrizi yer almaktadır. Kazandığı şöhret nedeniyle üç defa basılan eserin sonraki baskılarına "Hikmet, Nâzım", "Nasîhatnâme"7 ve "Teşrîh-i Mâddiyyât" başlıklı manzumeler eklenmiştir. Eser medeniyet meselelerini konu almaktadır. ――――――――― 7 42 Mahmut Kaplan, "Mevlevî Şairi Nâzım Paşa’nın Nasihat Manzumesi", Akademik Bakış, 1, 1997, s. 28-9. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi 2. Ahd-i Şehr-yârî: Nâzım Paşa, Abdülhamid devri ilim ve eğitim konularını ele alan bu eserini Konya mektupçusu olarak görev yaptığı dönemde kaleme almıştır. 3. Nizâmü’l-hâss fî Ehli’l-ihtisâs: Eser Seyyid Ahmed er-Rifâî’den tercüme edilmiştir. Eserde insanoğlunun şahsi özellikleri, ilahî emirler, nefse hâkimiyet, söz ve ifade kudreti, sünnete bağlılık, ilim ve irfan, halkla iyi geçinme yolları, toplumun manevi değerleri gibi konular işlenmiştir. 4. Kerbelâ: Kerbela olayını sebepleriyle birlikte ve iki tarafın bakış açısıyla anlatan eser bu yönüyle konuyla ilgili yazılmış diğer eserlerden ayrılmaktadır. Eserde yer yer manzum parçalar da mevcuttur. 5. İbn Fâriz Tercümesi: İbn Fâriz’in kasidelerinin (kasîde-i yâiyye, kasîde-i mîmiyye veya hamriyye, kasîde-i râiyye) tercüme ve şerhidir. 6. Yek-âvâz: 28 sayfalık bu eser gazel, murabba, mesnevi gibi nazım şekilleriyle yazılmış tasavvufi şiirlerden oluşmaktadır. 7. Bir Devrin Tarihi: Müellifin Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilen hatıralarından oluşan eser Nazım Hikmet’in Büyük Babası Nazım Paşa’nın Anıları adıyla yayımlanmıştır.8 8. Şiir Mecmuası: Fevziye Abdullah Tansel tarafından bir sahafta bulunup ilim âlemine tanıtılan yazma mecmua, şairin klasik tarzda yazılmış çeşitli şekil ve türdeki şiirlerini muhtevidir.9 9. Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi: Eser yukarıda tanıtılan Abdülkâdir-i Belhî’nin Farsça eserinin yine manzum olarak Türkçeye yapılmış tercümesidir. Esrâr-ı Tevhîd daha önce de ifade edildiği üzere 235 beyitlik bir eserdir. Mehmed Nâzım Paşa eseri Farsçadan Türkçeye tercüme ederken oldukça kısaltmıştır. Nâzım Paşa’nın bu kısaltmaya daha başlıklardan itibaren başladığı görülür. Farsça metinde daha uzun olarak verilen başlıklarda mütercim sadece başlığın ana kısmını almış ve "hakkında", "beyanı", "söylenen" gibi ifadeleri çoğunlukla çıkarmıştır. Eserin, 156 beyitlik muhtasar tercümesiyle birlikte bölüm başlıkları ve beyit sayıları şöyledir: ――――――――― 8 9 Nazım Hikmet’in Büyük Babası Nazım Paşa’nın Anıları, İstanbul: Arba Yayınları, 1992. İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 3, haz. Hidayet Özcan, Ankara: AKM Yay., 2000, s. 1554-9; Fevziye Abdullah Tansel, "Bir Mevlevî Nâsir ve Şâiri Mehmed Nâzım Paşa, Basılı Eserleri ve Yazma Şiir Mecmuası", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIV (1966), s. 155-74; Müjgan Cunbur, "Nâzım Paşa", Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, VI, Ankara: AKM Yay., 2006, s. 553. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 43 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI Esrâr-ı Tevhîd Bölüm Nu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Bölüm Adı Esrâr-ı Tevhîd Der-Beyân-ı Âlem-i İnsân Gûyed Der-Beyân-ı Esrâr-ı Hakîkat Gûyed Der-Beyân-ı Hudûs u Kıdem Gûyed Der-Beyân-ı Tevhîd Gûyed Der-Beyân-ı Esrâr-ı İlâhî ez-Rûy-ı Ân Hazret-i Sallallâhü Aleyhi ve Âlihî Der-Beyân-ı Esrâr-ı Mîm-i Ahmed Mîgûyed Der-Beyân-ı Sıbga-i İlâhiyye Mîgûyed Der-Beyân-ı Fark Beyne Ehl-i Hâl ve Ehl-i Kâl Mîgûyed Der-Beyân-ı Ene Medînetü’l-İlmü ve Aliyyün Bâbuhâ Mîgûyed Der-Beyân-ı Âlem-i İnsân ezHakîkat-i Ân Mîgûyed Der-Beyân-ı Tabâyi’ Gûyed Der-Beyân-ı Hâkiyyet Gûyed Der-Beyân-ı Nâriyyet Gûyed Der-Beyân-ı Mâ’î ve Türâbî Toplam Beyit Sayısı Beyit Sayısı 14 15 15 Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi Beyit Bölüm Adı Sayısı Esrâr-ı Tevhîd 13 Âlem-i İnsân 16 Esrâr-ı Hakîkat 14 8 Hudûs u Kıdem 8 9 Beyân-ı Tevhîd 9 22 Beyân-ı Esrâr-ı İlâhî 20 13 Esrâr-ı Mîm-i Ahmed 12 11 Sıbga-i İlâhiyye 15 25 38 21 5 8 16 235 Fark-ı Ehl-i Hâl ve Ehl-i Kâl Ene Medînetü’l-İlmü ve Aliyyün Bâbuhâ Âlem-i İnsânî Çâr Anâsır 7 14 14 25 4 156 Mehmed Nâzım Paşa’nın, eserin ilk kısımlarında hacim itibarıyla asıl metne büyük oranda uyduğu görülmektedir. İlk 9 bölümde iki eserin beyit sayıları birbirine yakınken 10 ve 11. bölümlerde nâzım eseri kısaltarak tercüme etmeye başlamıştır. Son dört bölümde ise Abdülkâdir-i Belhî’nin 50 beyitte ve 4 ayrı başlıkla anlattığı tabiat, toprak, ateş, hava ve su konularını mütercim "Çâr Anâsır" başlığı altında sadece 4 beyitte Türkçeye tercüme etmiştir. Mehmed Nâzım Paşa’nın ilk kısımlarda çeviride de orijinal metne çoğunlukla sadık kaldığı ve onu beyit beyit takip ettiği görülmektedir. Yoğunluk değişmekle birlikte beyitlerdeki kelime kadrosunun da önemli ölçüde benzer olduğu, şairin orijinal metinde yer alan ve Türkçede de kullanılan çoğu Farsça veya Arapça kelimeyi çeviriye de taşıdığı görülmektedir. Aşağıda yer alan birkaç beyit bu durumu örneklemektedir: 44 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi Cümle-i ’âlem buved misl-i şecer Çün derîn eşcâr âdem şod semer (Belhî, b. 15)10 Cümle ’âlem farz olunsa bir şecer Ol şecer şâhında âdemdir semer (Nâzım Paşa, b. 14) Zâhireş cüz’î be-bâtın külli est Bâtıneşrâ nisbet ’âlem cüz’i est (Belhî, b. 17)11 Zâhirine nisbet âdem cüz’dür Bâtınına nisbet ’âlem cüz’dür (Nâzım Paşa, b. 16) Ez-zuhûr-ı şems zulmet şod nihân Nâm-ı ân zulmet buved kevn ü mekân (Belhî, b. 34)12 Nûr-ı şems içre olur zulmet nihân Nâmıdır ol zulmetiñ kevn ü mekân (Nâzım Paşa, b. 33) Mîm-i Ahmed şod zuhûr-ı kâ’inât Mîm-i Ahmed mazhar-ı cümle sıfât (Belhî, b. 85)13 Mîm-i Ahmed’den zuhûr-ı kâ’inât Mîm-i Ahmed mazhar-ı sırr-ı sıfât (Nâzım Paşa, b. 82) ’İlm-i satrî ser-be-ser şod kîl ü kâl ’İlm-i sadrî şod tamâmi zevk ü hâl (Belhî, b. 122)14 ’İlm-i satrîdir ser-â-ser kîl ü kâl ’İlm-i sadrîdir ser-â-ser zevk ü hâl (Nâzım Paşa, b. 113) Çevirideki benzerliği gösteren önemli bir husus da beyitlerin önemli bir kısmında kafiye kelimelerinin ya aynı ya da mısralardan birinde aynı, diğerinde farklı olmasıdır. Tamamen farklı olanlar ise Farsça dil yapısı gereği zorunlu olarak verilen Türkçe karşılıklardır. Bu anlamda beyitlere bakıldığında 156 beyitten 48’inin asıl eserle aynı kafiyeli, 20’sinin bir mısrasının kafiyeli, 88’inin ise farklı kafiyeli olduğu görülmektedir: ――――――――― 10 11 12 13 14 Çağıl, a.g.e., s. 32. Çağıl, a.g.e., s. 32. Çağıl, a.g.e., s. 36. Çağıl, a.g.e., s. 47. Çağıl, a.g.e., s. 54. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 45 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Bölümler 1. Bölüm 2. Bölüm 3. Bölüm 4. Bölüm 5. Bölüm 6. Bölüm 7. Bölüm 8. Bölüm 9. Bölüm 10. Bölüm 11. Bölüm 12. Bölüm Toplam Aynı kafiyeli beyit 7 5 4 2 3 9 5 3 3 1 6 0 48 İsmail AVCI Bir mısrası kafiyeli beyit 1 1 2 1 1 3 1 2 1 4 3 0 20 Farklı kafiyeli beyit 5 10 8 5 5 8 6 2 10 9 16 4 88 Eserdeki çeviriye dair aynı kafiyeli, bir mısrası kafiyeli ve farklı kafiyeli bazı beyit örnekleri aşağıda verilmiştir. İki mısrası aynı kafiyeli beyitlere örnekler: Ey tu hestî enderûn-ı cân nihân Cânhâ ez-zât-ı tû şod der-’ayân (Belhî, b. 1)15 Ey vücûd-ı pâki cân içre nihân Zât-ı bî-hemtâsı cânlarda ’ayân (Nâzım Paşa, b. 1) În şu’â ez-şems-i zâteş şod eser Şems-i zâteş ber-şu’â’es cilveger (Belhî, b. 50)16 Şu’lelerdir şems-i zâtından eser Şu’lelerde şems-i zâtı cilveger (Nâzım Paşa, b. 49) Mîm-i Ahmed şod zuhûr-ı kâ’inât Mîm-i Ahmed mazhar-ı cümle sıfât(Belhî, b. 85)17 Mîm-i Ahmed’den zuhûr-ı kâ’inât Mîm-i Ahmed mazhar-ı sırr-ı sıfât (Nâzım Paşa, b. 82) Bir mısrası aynı kafiyeli beyitlere örnekler: În ’avâlim cümle der-hükm-i sıfât Çün sıfâtet geşt ender-hükm-i zât (Belhî, b. 4)18 ――――――――― 15 16 17 46 Çağıl, a.g.e.,s. 29. Çağıl, a.g.e.,s. 39. Çağıl, a.g.e.,s. 47. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi Hükm-i zâtıñla ider neşr-i hayât Bunca ’âlemlerdeki hükm-i sıfât (Nâzım Paşa, b. 4) Katre hâdis bahr mîbâşed kadîm Çün zi-hâdis râh şod sûy-ı kadîm (Belhî, b. 45)19 Katre hâdis bahr-ı zât ise kadîm Hâdisiñ râhı kadîme müstakîm (Nâzım Paşa, b. 44) Farklı kafiyeli beyitlere örnekler: În eserhâ cümle ez-hest-i tûst Ez-eser sûy-ı mü’essir râh-ı tûst (Belhî, b. 11)20 Varlığıñ bürhânıdır her bir eser Her eser virir mü’essirden haber (Nâzım Paşa, b. 11) Âsumânhâ behr-i tû gerdân şode Kevkebân ez-rûy-ı tû rahşân şode (Belhî, b. 150)21 Âsumân insân içün gerdân olur Kevkebân insân içün rahşân olur (Nâzım Paşa, b. 130) Abdülkâdir-i Belhî eserini fâilâtün fâilâtün fâilün vezniyle kaleme almıştır. Mehmed Nâzım Paşa da eseri aynı vezinle tercüme etmiştir. Mütercimin vezni kullanma konusunda başarılı olduğu söylenebilir. O da diğer şairler gibi aruzun bazı imkânlarından faydalanmış, aşağıdaki örneklerde de görüleceği üzere bazen vezin gereği uzun olan î’yi kısa okumuş, ulamayı doğrudan ayın’ın ünlüsüne yapmış (vasl-ı ayn), çokça karşılaştığımız şekilde sonu nun’la biten uzun heceleri bir buçuk okumuş, bazen de kelimelerde ses eksiltme veya ekleme yoluna gitmiştir: ’Âlem-i insânidir bî-intihâ Anda Hak’dır mübtedâ vü müntehâ (b. 97) Zâhirine nisbet âdem cüz’dür Bâtınına nisbet ’âlem cüz’dür Çünki âdem zübde-i ekvândır Ol halâsa nefha-i Rahmân’dır Nüsha-i kübrâdır ol cân içr’nihân Eñ ufak bir harfidir kevn ü mekân (b. 16-18) Kurs-ı şems eyler şemisden ahz-ı nûr Leyl ü zulmet kursdan eyler zuhûr (b. 57) Hak nişânından olanlar bâ-haber 18 19 20 21 Çağıl, a.g.e., s. 29. Çağıl, a.g.e., s. 38. Çağıl, a.g.e., s. 31. Çağıl, a.g.e., s. 60. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 47 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI Oldır ehil-i yakîn ehl-i nazar (b. 94) Esrâr-ı Tevhîd, adından da anlaşılacağı üzere Allah’ın birliğini tasavvufi anlayışa göre izah etmeye çalışan bir eserdir. Eser ana başlıktan sonra doğrudan "tevhidin sırları"nı konu alır. Burada Allah’ın varlığı ve birliği, âlemin onun kudret ve nurundan meydana gelişi, bütün mahlukatın ona muhtaç oluşu, yaratılmış olan ne varsa hepsinde Allah’ın müşahede edilişi gibi hususlar zikredilir. Bölümün sonunda her eseri Allah’ın yaratmış olması ve yine bu eserlerde onun varlığının ortaya çıkışı şöyle nazmedilmiştir: Cümle ’âlem nûr-ı zâtıñdan eser Her eserde zât-ı pâkiñ cilveger Varlığıñ bürhânıdır her bir eser Her eser virir mü’essirden haber Her eserde varlığıñ meşhûddur Her eser sensiz fenâ-âlûddur Her eserde mutlakâ yokdur vücûd Her eserde varlığıñdır rû-nümûd (b. 10-13) Bu bölümde yer alan aşağıdaki beytin Süleyman Çelebi’nin meşhur mevlidinde geçen bir beyitle benzerliği dikkati çekmektedir (İlk beyit Süleyman Çelebi’ye aittir.): Cümle ’âlem yoğ iken ol var idi Yaradılmışdan ganî Cebbâr idi22 Bu ’avâlim yoğ iken sen var idiñ Kudretiñle Kâhır u Cebbâr idiñ (b. 7) Eserin ikinci bölümünde konu "insan"dır. İlk beyitlerde insanın âleme nazaran varlığı konu edilir. Buradaki ifadeye göre insan aslında bütün âleme bakıldığında hem çok küçük hem de o âlemi içine alabilecek kadar da büyüktür. Zira insan yaratılmışların özüdür, onun kalbi "hâne-i Yezdân"dır ve yaratıcının sırları insanda gizlidir. Şair âdem-âlem münasebetini ağaç-meyve temsiliyle anlatır. Dışarıdan ve içeriden bakıldığında insanın âlemdeki görünümü farklıdır: Cümle ’âlem farz olunsa bir şecer Ol şecer şâhında âdemdir semer Cüz’dür âdemden ’âlem bî-gümân Lîk andan ’âlem olmuşdur nihân Zâhirine nisbet âdem cüz’dür Bâtınına nisbet ’âlem cüz’dür ――――――――― 22 48 Hüseyin Vassâf, Mevlid, Süleyman Çelebi ve Vesiletü’n-necât’ı, haz. Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatçı, Ankara: Akçağ Yay., 1999, s. 60. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi Çünki âdem zübde-i ekvândır Ol halâsa nefha-i Rahmân’dır (b. 14-17) Üçüncü bölüm "hakikat"i konu alır. "Kim hakikatten haber almışsa kaderin sırrına vâkıf olan da odur." beytiyle giriş yapılan bu bölümde hakikat güneşinin ortaya çıkışıyla bütün âlemlerin yok olması, güneşin karanlığı yok etmesi gibi hakiki varlığın zuhuruyla mecazi olanın kaybolması, yaratılmış ne varsa hepsinin Allah’ın gölgesi oluşu, gölgenin/karanlığın gözden kalkmasıyla asıl gölge sahibinin görünür olması gibi konular dile getirilir. Şair ilerleyen beyitlerde yaratıcı ve varlık arasındaki bağı, bahr-katre (deniz-damla) ilişkisinden hareketle izah etmeye çalışmıştır. Dördüncü bölüm hudûs (sonradan var oluş) ve kıdem (önceden var oluş) konusuna ayrılmıştır. Burada da bahr-katre ilişkisinden bahsedilmeye devam edilir. Zira katre hâdis, bahr ise kadimdir ve hâdisten kadim olana doğru bir yol vardır. Bu, güneşin kadim, güneşe ait ışıkların ise hâdis olmasına benzer. Işıklar var olmak için Hak güneşine muhtaçtır ancak onun ışığa ihtiyacı yoktur. Son kısımda şair Allah’ın varlığının âlemdeki bütün eserlerde görülebildiğini şöyle ifade eder: Cümle ’âlemden hüveydâdır Hudâ Her eserde çün mü’essir rû-nümâ (b. 50) Eserin girişi olarak düşünülebilecek ilk 13 beyitte sözü edilen tevhit konusu beşinci bölümde tekrar ele alınır. Şair burada "Ey nüktedan, başka şeyleri aradan kaldır, mutlak vahdet sana görünsün!" der ve ardından da güneşi nur, güneşin kurs’unu (etrafındaki ışık dairesini) ise karanlığın kaynağı olarak ifade eder. Hak güneşi kendisini kurs’u vasıtasıyla göstermektedir: Kurs-ı şems eyler şemisden ahz-ı nûr Leyl ü zulmet kursdan eyler zuhûr Kurs-ı şems-i zâtı olmuş rû-nümâ Evvel âhir zâhir ü bâtın Hudâ (b. 57-58) Eserin altıncı bölümü "Beyân-ı Esrâr-ı İlâhî" başlığını taşımaktadır. Burada Allah’ın zatının Hz. Muhammed’le görünür hâle gelmesi, âlemlerin Hz. Muhammed’in yüzsuyu hürmetine yaratılması, onun lütfuyla Hz. İbrahim’e "nâr"ın "nûr" olması, miraç hadisesi, Hz. Muhammed’in âlemin övüncü olması gibi hususlar üzerinde durulmuştur. Şair, Ahmed adındaki mim’i konu ettiği aşağıdaki beytiyle bu bölümü bitirmiştir: Zâtı zâtu’llâhdan olmaz cüdâ Gerçi vardır arada mîm-i sivâ (b. 80) "Esrâr-ı Mîm-i Ahmed" başlıklı yedinci bölümü şair "mîm-i Ahmed"in hikmetine ayırmıştır. Burada Ahmed ve Ehad kelimeleri arasındaki farkın sadece mim olduğu, kâinatın bu mim’e bağlı olarak zuhur ettiği, ilahi sırların onda olduğu, Allah’ın nurunu onun yaydığı, bütün varlığın yaratılışının ona bağlı olduğu, bütün âlemin onda gizlendiği, mim’in kenarsız bir deniz olduğu gibi konular dile getirilmiştir. Bölüm sonuna doğru daha önce sözü edilen katre-bahr münasebetine tekrar Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 49 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI dönülür ve dalgalarla onlardan ortaya çıkan damlaların, Allah’ın sıfatlarını göstermede birer vesile olduğu ifade edilir. Eserin "Sıbga-i İlâhiyye" başlıklı sekizinci bölümünde Allah’ın boyasıyla renklenme üzerinde durulur. 7 beyitten oluşan söz konusu bu bölümde, "Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?" (Bakara, 2/138) ayeti etrafında tenden vazgeçenlerin üzerinde Allah’ın işaretlerinin bulunması, bunların "ehl-i yakîn" ve "ehl-i nazar" oluşları, insanlık âleminin sonsuzluğu, diğer taraftan Hakk’ın orada ezelî ve ebedî oluşu gibi hususlar konu edilmiştir. Dokuzuncu bölümde "hâl ehli" ile "kâl ehli" arasındaki farktan söz edilir. Şair bu iki grup arasında sayısız fark bulunduğunu dile getirir ve bunlardan bazıları saymaya başlar. Burada anlatılanlara göre kâl ehli kesrette, hâl ehli vahdettedir; çok konuşan kâl ehli şaşıdır, hâl ehli ise doğru görüşlüdür; kâl ehli taklitçidir, hâl ehli hakikati araştırandır; kâl ehlinin maksadı Allah’tan başka şeylerdir, hâl ehlinin Huda’ya yaklaşmaktır; kâl ehlinin ilmi satrîdir (kitabidir), hâl ehlinin sadrîdir (ilahidir); hâl ehli sonsuz bir denizdir, kâl ehli o denizdeki dalgadır. Şair hâl ve kâl ehlini ilimleri münasebetiyle birkaç beyitte karşılaştırır ve son beyitte ilm-i satrînin baştan başa "kîl ü kâl" (dedikodu), ilm-i sadrînin ise "zevk ü hâl" olduğunu şöyle ifade eder: ’İlm-i satrîdir ser-â-ser kîl ü kâl ’İlm-i sadrîdir ser-â-ser zevk ü hâl (b. 113) Onuncu bölüm Hz. Muhammed’in "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır." hadisini konu almaktadır. Burada yer alan beyitlerde Hz. Ali’nin "ilm-i sadrî"ye vâkıf olduğu söylenir, Hz. Muhammed ise ledün ilminin şehri olarak tavsif edilir. Ardından "Tatmayan bilmez." sözünden hareketle Hakk’ı bilme ve tanıma zevkinden nasibini almış kişilerden söz edilir. Şairin ifadesine göre o zevki tatmış olan kişiler yaratıcının sırlarına da vâkıf olanlardır. Bölümün sonlarında şair bahr (deniz) ve berr (kara) kavramlarını temsili olarak ele alır ve berrîlerin (karaya ait) Allah’tan gafil olduklarını, bahrîlerin (denize ait) ise Allah’ın nurunu yansıttıkları söyler. Ancak karada olan nehirler nasıl denize doğru akarlarsa berrîler de birer yol tutup (tarikat) Allah’a yönelirler. On birinci bölümde insanlık âleminden söz edilir. Şair ilk beyitte "Ey insan, bütün âlemden sen seçildin, Allah’ın sırlarına ait hazine sendedir." diyerek söze başlar. Daha sonraki beyitlerde insanın âlemdeki en değerli varlık olduğu, bütün her şeyin insan için yaratıldığı, insanın "zübde-i âlem" olduğu, bütün âlemin insanda gizlendiği gibi hususlar ele alınmıştır. Bu bölümde daha önce de sözü edilen insanâlem karşılaştırmasına rastlanır. İnsan dışarıdan bakılınca âleme göre çok küçük ancak içeriden bakılınca âlemlerden büyüktür: Zâhiriñ nisbetle ’âlemden sağîr Bâtınıñ cümle ’avâlimden kebîr (b. 142) 50 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi Eserin son bölümü "Çâr ’Anâsır" başlığını taşımaktadır. Şair dört unsuru dört beyitte dile getirmiştir. Onun dediğine göre hava, su, ateş ve toprağın insan tabiatı üzerinde farklı etkileri vardır: Her biri bir tab’a olmuşdur medâr Her birinde münferid te’sîr var (b. 156) Esrâr-ı Tevhîd tercümesi ayet, hadis ve veciz sözlerin dikkati çekecek derecede kullanıldığı bir metindir. Elbette söz konusu bu iktibaslar orijinal metinle ilgilidir ve mütercim bunları hemen hemen aynı şekilde tercümeye de almıştır. Eserdeki ayet, hadis ve veciz ifadeler şöyledir: Eynemâ sırrına sa’y it vâkıf ol Semme vechu’llâhı hâl it ’ârif ol (b. 38) "Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır." (Bakara, 2/115) Kurs-ı şems-i zâtı olmuş rû-nümâ Evvel âhir zâhir ü bâtın Hudâ (b. 58) "O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir." (Hadîd, 57/3) Men re’ânî kim aña meşhûd olur Len terânî dergehi mesdûd olur (b. 59) "Sen beni asla göremezsin." (A’râf, 7/143) Nükte-i esrâr-ı ev ednâ odur Kâbe kavseyni iden i’lâ odur (b. 68) "Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu." (Necm, 53/9) Fahr-i ’âlem rahmeten li’l-’âlemîn Mültecâ-yı evvelîn ü âhirîn (b. 73) "Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ, 21/107) Câ’ilün fi’l-arzi sırrı bî-gümân Tâ ezel zâtında olmuşdur ’ayân (b. 78) "Biz seni yeryüzünde halife yaptık." (Sâd, 38/26) Küllü şey hâlik Hudâ’dan gayrı yok Dîde-i ’irfâna gayrı ayrı yok (b. 91) "Onun zatından başka her şey yok olacaktır." (Kasas, 28/88) Sırr-ı sıbgatla olan bî-levn ü reng Bî-kem ü keyf mest-i bî-direng (b. 95) "Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?" (Bakara, 2/138) Şehr-i ’ilm-i Mustafâ ’ilm-i ledün Tılsım-ı gencîne-i esrâr-ı kün (b. 115) "Kün (( ")كنol). "Ol (dedi), hemen oluverdi." Kur’ân’da "kün fe-yekûn [Ol (der), hemen oluverir]" şeklindedir. Bakara 2/117, Âl-i İmrân 3/47 ve 59, En’am 6/73, Nahl 16/40, Meryem 19/35, Yasin 36/82 ve Mü’min 40/68’de geçmektedir. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 51 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI Men re’ânî kim aña meşhûd olur Len terânî dergehi mesdûd olur (b. 59) "Beni düşte gören kuşkusuz doğru görmüştür (gördüğü düş doğrudur)." / "Beni düşte gören kuşkusuz beni görmüştür; çünkü şeytan benim şeklime giremez." (Yılmaz, 2008: II/662-3), hadis. hadis. Şehriyâr-ı hıtta-i levlâkdir İftihâr-ı cümle-i eflâkdir (b. 71) "Sen olmasaydın felekleri (kâinatı) yaratmazdım." (Yılmaz, 2008: II/567), kutsi ’İlm-i sadrîdir ’ulûm-ı Murtazâ Bâb-ı şehr-i ’ilm-i mahbûb-ı Hudâ (b. 114) "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır." (Yılmaz, 2008: I/180), hadis. Gayrı yok bâtında ey ehl-i nazar Kâle bakma ke’l-’ıyân leyse’l-haber (b. 52) "Haber (duyma), gözle görme gibi değildir." (Yılmaz, 2008: II/573), hadis olarak da rivayet edilir. Fehm kıl men lem-yezuk lem-ya’rifi Zevkdir a’lâ iden her ’ârifi (b. 117) "Tatmayan bilmez." (Yılmaz, 2008: II/657) METİN [19] Tercüme Bi'smi'llâhi'r-raģmâni'r-raģím Esrār-ı Tevģíd (Fā'ilātün Fā'ilātün Fā'ilün) 1 Ey vücūd-ı pāki cān içre nihān Źāt-ı bí-hemtāsı cānlarda ‛ayān 2 Mevc-ĥíz olup ŝıfāt-ı baģr-i źāt Ķašreler ižhār idüp mevc-ŝıfāt 3 Oldı her ķašre bir ‛ālemden nişān Çünki senden buldı feyż-i cāvidān 4 Ģükm-i źātıñla ider neşr-i ģayāt Bunca ‛ālemlerdeki ģükm-i ŝıfāt 5 Bu ‛avālim ser-te-ser muģtāc-ı źāt Źātıdır müstaġni-i küll-i ŝıfāt 52 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi 6 Ĥālıķ u Rāzıķ'sıñ ey Ķayyūm u Ģay Tā ebed muģtāc-ı feyżiñ küllü şey 7 Bu ‛avālim yoġ iken sen var idiñ Ķudretiñle Ķāhır u Cebbār idiñ 8 Cümle ‛ālem ķudretiñ āśārıdır Ya‛ni nūr-ı vaģdetiñ envārıdır 9 İtdi ķudret mevc-i źātından žuhūr Ķudretinden źātıñ olmaz híç dūr 10 Cümle ‛ālem nūr-ı źātıñdan eśer Her eśerde źāt-ı pākiñ cilveger 11 Varlıġıñ bürhānıdır her bir eśer Her eśer virir mü'eśśirden ĥaber 12 Her eśerde varlıġıñ meşhūddur Her eśer sensiz fenā-ālūddur 13 Her eśerde mušlaķā yoķdur vücūd Her eśerde varlıġıñdır rū-nümūd [20] ‛Ālem-i İnsān 14 Cümle ‛ālem farż olunsa bir şecer Ol şecer şāĥında ādemdir śemer 15 Cüz'dür ādemden ‛ālem bí-gümān Lík andan ‛ālem olmuşdur nihān 16 Žāhirine nisbet ādem cüz'dür Bāšınına nisbet ‛ālem cüz'dür 17 Çünki ādem zübde-i ekvāndır Ol ĥulāŝa nefĥa-i Raģmān'dır 18 Nüsĥa-i kübrādır ol cān içr'nihān Eñ ufaķ bir ģarfidir kevn ü mekān 19 Ķalb-i ādem ĥāne-i Yezdān'dır Źāt-ı Ģaķķ ol ĥānede pinhāndır Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 53 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği 20 Her ki olmuşdur muķím-i beyt-i Ģaķ Aña ŝāģib-ĥānedir viren sebaķ 21 Nūr-ı ŝāģib-ĥāneden ol şu‛lever Hemçü ĥāver āsumāna tābver 22 Ĥāver-i Ģaķ neşr idüp nūr-ı ‛ayān Āşikār olur saña sırr-ı nihān 23 Baģr-ı Ģaķķ'a ķašreveş it ittiŝāl Ol raģíķ-i ‛aşķ ile mest-i viŝāl 24 Nūş idüp cām-ı müdām-ı vaģdeti Nūra tebdíl it žalām-ı keśreti 25 Nūş idüp esrār-ı Ģaķķ'ı ŝāmit ol Cūşiş-i dilden lisāna virme yol 26 Ma‛nide maķŝūd-ı Ģaķ'sıñ bí-gümān ‛Ārif-i ģaķķāni-i Ģaķķ ol hemān 27 Sendedir esrār-ı Ĥallāk-ı cihān Sırrıñ olmuşdur Ĥudā-yı lā-mekān 28 Sırr-ı Yezdān senden oldı āşikār İtdi šab‛ıñ šayr-ı ma‛nāyı şikār 29 Ādem-i ma‛nāsıñ ey sırr-ı nihān Ŝayd-ı ma‛nā-yı ģaķíķat ķıl hemān [21] Esrār-ı Ģaķíķat 30 Her kim almışsa ģaķíķatdir ĥaber Oldur ancaķ vāķıf-ı sırr-ı ķader 31 Neyyir-i hestí-i Ģaķķ oldı ‛ayān Oldı ol hestíde ‛ālemler nihān 32 Žāhir oldı hesti-i Rabb-i Mecíd Dídeden žıll-i mecāz oldı ba‛íd 33 Nūr-ı şems içre olur žulmet nihān Nāmıdır ol žulmetiñ kevn ü mekān 54 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 İsmail AVCI Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi 34 Gerçi olmuş rü'yete žulmet ģicāb Lík žulmet žıll-i Ģaķ bí-irtiyāb 35 Žıll-i Ģaķ'dır ser-te-ser kevn ü mekān Şems-i nūr-ā-nūr Ĥallāk-ı cihān 36 Sāye tā kim dídeden mefķūd olur Neyyir-i ekvān-nümā meşhūd olur 37 Sāye-i imkān olur gözden nihān ‛Ālem-i vācib olur çeşme ‛ayān 38 Eynemā sırrına sa‛y it vāķıf ol Śemme vechu'llāhı ģāl it ‛ārif ol 39 Źāt-ı Ģaķ'dan bir şey itmez infiŝāl Baģr-ı źāta eylemişdir ittiŝāl 40 Baģr-ı Ģaķ'da bí-vücūd ol ķašrevār Żāyi‛ olmaz baģr içinde ķašrevār 41 Ķašre-i mümkin olup imkān-nümūn Baģr-ı vācib ķašre oldı bí-žunūn 42 Ķašre-i mümkin fenā-ālūd olur Baģr-ı vācib ķašreden meşhūd olur 43 Ķašrede ķābil mi olsun infiŝāl Çünki baģra eylemişdir ittiŝāl Ģudūś ve Ķıdem 44 Ķašre ģādiś baģr-ı źāt ise ķadím Ģādiśiñ rāhı ķadíme müstaķím 45 [22] Ģādiśiñ olmuş vücūdı bir şu‛ā‛ Eylemiş şems-i ķıdemden iltimā‛ 46 Cümle ‛ālem şu‛le-i şems-i Ĥudā Şems-i Ģaķķ'a müsteniddir dā'imā 47 Şems-i Ģaķ'la şu‛leler hemvārdır ――――――――― 38a/b "Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır." (Bakara, 2/115) ayetinden iktibas Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 55 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI Şems-i Ģaķ müstaġni-i envārdır 48 Bu şu‛ā‛a nām olmuş mā-sivā Fi'l-ģaķíķa mā-sivā-yı Ģaķ-nümā 49 Şu‛lelerdir şems-i źātından eśer Şu‛lelerde şems-i źātı cilveger 50 Cümle ‛ālemden hüveydādır Ĥudā Her eśerde çün mü'eśśir rū-nümā 51 Her eśerde gör mü'eśśirden nişān Ĥārdan geç verd-i ĥoş-būy ol hemān Beyān-ı Tevģíd 52 Ġayrı yoķ bāšında ey ehl-i nažar Ķāle baķma ke'l-‛ıyān leyse'l-ĥaber 53 Kimde kim pāk ü mušahhardır derūn Ma‛nide oldur be-Ģaķķ-ı müfliģūn 54 Kim ki nūr-ı Ģaķķ ile pür-nūr olur Çeşm-i cānı nāžır u manžūr olur 55 Vech-i Ģaķ'dan ġayrıyı görmez hemān Vech-i Ģaķ'da çünki müstehlek cihān 56 Ġayrı ķaldır ortadan ey nükte-dān Vaģdet-i mušlaķ saña olsun ‛ayān 57 Ķurŝ-ı şems eyler şemisden aĥź-ı nūr Leyl ü žulmet ķurŝdan eyler žuhūr 58 Ķurŝ-ı şems-i źātı olmuş rū-nümā Evvel āĥir žāhir ü bāšın Ĥudā 59 Men re'āní kim aña meşhūd olur Len terāní dergehi mesdūd olur ――――――――― 52b "Haber (duyma), gözle görme gibi değildir." (Yılmaz, 2008: II/573). "O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir." (Hadîd, 57/3) ayetinden iktibas. 59a "Beni düşte gören kuşkusuz doğru görmüştür (gördüğü düş doğrudur)." / "Beni düşte gören kuşkusuz beni görmüştür; çünkü şeytan benim şeklime giremez." (Yılmaz, 2008: II/662-3) hadisinden iktibas. 58b 56 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi 60 Len terāní oldı Mūsā'ya ĥišāb Andan oldı Mūsevíde píç ü tāb [23] Beyān-ı Esrār-ı İlāhí 61 Źāt-ı Ģaķķ oldı Muģammed'den ‛ayān Sırr-ı Ķur'ān buldı ta‛bír-i beyān 62 Muŝšafā'dandır žuhūr-ı kā'ināt Muŝšafā'dandır ‛avālimde ģayāt 63 Muŝšafā'dan buldı ‛ālemler vücūd Muŝšafā'dır maŝdar-ı feyż-i şühūd 64 Muŝšafā'dan oldı ‛ālem āşikār Devr ider o feyż ile leyl ü nehār 65 Her merātib eyledi andan žuhūr Muŝšafā'dan oldı meclā kūh-ı Šūr 66 Oldı lüšfuyla Ĥālíl'e nūr nār Muķteżā-yı ķudret-i Perverdigār 67 Buldı ādem ķurbet-i dídār-ı Ģaķ Andan oldı münkeşif envār-ı Ģaķ 68 Nükte-i esrār-ı ev ednā odur Ķābe ķavseyni iden i‛lā odur 69 Leyle-i mi‛rācı ŝubģ-ı sermedí Meş‛al-i seyr-i ‛alā-yı Aģmedí 70 Nūr-ı Ģaķ rūģ-ı vücūd-ı kā'ināt Maķŝad-ı aķŝā ģayāt-ı mümkināt 71 Şehriyār-ı ĥıšša-i levlākdir İftiĥār-ı cümle-i eflākdir 72 ‛Āleme cism-i mu‛ažžam vāsıša Cism-i pāke ‛ālem ādem vāsıša 59b "Sen beni asla göremezsin." (A’râf, 7/143) ayetinden iktibas. "Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu." (Necm, 53/9) ayetinden iktibas. 71a "Sen olmasaydın felekleri (kâinatı) yaratmazdım." (Yılmaz, 2008: II/567) kutsi hadisinden iktibas. 68a/b Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 57 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği 73 Faĥr-i ‛ālem raģmeten li'l-‛ālemín Mültecā-yı evvelín ü āĥirín 74 Baģrınıñ ādemle ‛ālem ķašresi Şemsiniñ bi'l-cümle eşyā źerresi 75 Ādem ‛ālem baģrına gitmez ģabāb Ol ģabābıñ ķašresi bu nüh ķıbāb 76 ‛İllet-i ġā'iye-i feyż-i žuhūr ‛Ālem-i eŝdāfa dürr-i bí-ķuŝūr 77 Fi'l-ģaķíķa Ka‛be-i maķŝūddur Ģaķķ aña bí-vāsıša ma‛būddur 78 [24] Cā‛ilün fi'l-arżi sırrı bí-gümān Tā ezel źātında olmuşdur ‛ayān 79 Merkez-i cümle ‛avālim remz-i Ģaķ Ni‛m-i merkez dā'ire cümle zi-Ģaķ 80 Źātı źātu'llāhdan olmaz cüdā Gerçi vardır arada mím-i sivā Esrār-ı Mím-i Aģmed 81 Mímdir Aģmed Eģad beyninde farķ Cümle-i ‛ālem muģíš-i míme ġarķ 82 Mím-i Aģmed'den žuhūr-ı kā'ināt Mím-i Aģmed mažhar-ı sırr-ı ŝıfāt 83 Mím-i Aģmed cümle-i esrār-ı Ģaķ Mím-i Aģmed nāşir-i envār-ı Ģaķ 84 Mím-i Aģmed mūcid-i kevn ü mekān Mím-i Aģmed maģż-ı feyż-i cāvidān 85 Cümle ‛ālem mím-i Aģmed'de nihān Ol nihāndır kāşif-i cümle ‛ayān ――――――――― 73a "Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ, 21/107) ayetinden iktibas. 78a "Biz seni yeryüzünde halife yaptık." (Sâd, 38/26) ayetinden iktibas. 58 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 İsmail AVCI Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi 86 Mím-i Aģmed hem-çü baģr-ı bí-kenār Mevlid-i emvāc-ı bí-‛add ü şümār 87 Mevceler ‛ayn-ı ŝıfāt-ı Kibriyā Mevcelerden ķašreler ŝūret-nümā 88 Ķašreler cūyende-i mevc-i ŝıfāt Mevceler cūy-ı revān-ı baģr-ı źāt 89 Ķašreler baģrında olduķca nihān Baģr olur ‛aynıyla meşhūd u ‛ayān 90 Baģrı olduķca ģaķíķatle ‛ayān Ol ŝıfātí mevceler olur nihān 91 Küllü şey hālik Ĥudā'dan ġayrı yoķ Díde-i ‛irfāna ġayrı ayrı yoķ 92 Ġayrı ķaldır ortadan ol bí-vücūd Rū-nümā olsun saña feyż-i şühūd Ŝıbġa-i İlāhiyye 93 Kim ki tenden geçdi oldı bí-nişān Anda žāhirdir nişān-ı Müste‛ān 94 [25] Ģaķ nişānından olanlar bā-ĥaber Oldır ehil-i yaķín ehl-i nažar 95 Sırr-ı ŝıbġatla olan bí-levn ü reng Bí-kem ü keyf mest-i bí-direng 96 ‛Ālem-i bí-rengi müsteśnā cihān Oldı bí-rengāna ‛ālemler mekān 97 ‛Ālem-i insānidir bí-intihā Anda Ģaķ'dır mübtedā vü müntehā 98 ‛Ālem-i insānidir ‛aynü'l-‛ayān Anda ġayb eyler yaķíne iķtirān ――――――――― 91a "Onun zatından başka her şey yok olacaktır." (Kasas, 28/88) ayetinden iktibas. 95a "Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?" (Bakara, 2/138) ayetinden iktibas. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 59 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği 99 ‛Ālem-i insān ‛avālimden birūn Oldı ol ‛ālemde insān reh-nümūn Farķ-ı Ehl-i Ģāl ve Ehl-i Ķāl 100 ‛Ālem-i insānidir bí-ķíl ü ķāl Ādem olmaķ ķāl ile emr-i muģāl 101 Ķíl ü ķāliñ ġāyesi ancaķ ĥaber Ģāl ise feyż-i yaķín ‛inde'n-nažar 102 Ķāl ile meşġūl olan ķuvvāl olur Ģāl iden aķvāli ŝāģib-ģāl olur 103 Ģāl ü ķāliñ farķı bí-‛add ü şümār Bu meyānda ķaš‛i müşkil rāh var 104 Ķāl ehli mevķif-i keśretdedir Ģāl ehli merkez-i vaģdetdedir 105 Ķā'il-i pür-gū olur aģvel-nigāh Ehl-i ģāl yek-bíndir birdir İlāh 106 Ķā'il-i pür-gū muķalliddir hemān Ehl-i ģāl ise muģaķķiķ bí-gümān 107 Ehl-i ķāliñ maķŝadı ģubb-i sivā Ehl-i ģāliñ niyyeti ķurb-ı Ĥudā 108 ‛İlm-i ŝadrí vāridāt-ı ehl-i ģāl ‛İlm-i sašrí mücmelāt-ı ehl-i ķāl 109 ‛İlm-i sašrí ŝāģibi maģcūb-ı Ģaķ ‛İlm-i ŝadrí ŝāģibi maģbūb-ı Ģaķ 110 Ehl-i ŝadrıñ maķŝadı ķurb-ı Ĥudā Ġarķ-ı baģr-ı feyż-i Ģaķ'dır dā'imā 111[26] Ŝadriyān āyíne-i dídār-ı yār Maģrem-i sırr-ı cenāb-ı Kirdigār 112 ‛İlm-i ŝadrí baģr-ı bí-pāyāndır ‛İlm-i sašrí mevc ol ‛ummāndır 60 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 İsmail AVCI Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi 113 ‛İlm-i sašrídir ser-ā-ser ķíl ü ķāl ‛İlm-i ŝadrídir ser-ā-ser źevķ ü ģāl انا مدينةالعلم على بابها 114 ‛İlm-i ŝadrídir ‛ulūm-ı Murtażā Bāb-ı şehr-i ‛ilm-i maģbūb-ı Ĥudā 115 Şehr-i ‛ilm-i Muŝšafā ‛ilm-i ledün Šılsım-ı gencíne-i esrār-ı kün 116 Çeşmiñe olsun ģaķíķatler ‛ayān Ol ŝamímí fāriġ-i ķavl ü beyān 117 Fehm ķıl men lem-yezuk lem-ya‛rifi Źevķdir a‛lā iden her ‛ārifi 118 Źāyiķān ĥāŝŝān-ı dergāh-ı Ĥudā Źāyiķān müstaġraķ-ı feyż-i ŝafā 119 Źevķ-i Ģaķķ eźvāk-ı dünyādan degil Bundaki ma‛nā o ma‛nādan degil 120 Źevķ ile meşģūn olan ķalb-i selím Vāķıf-ı esrār-ı Ĥallāķ-ı Kerím 121 Kim ki baģrí źevk ile cūşāndır Kim ki berrí źevķden ‛uryāndır 122 Berriyāna baģra ģadd-i rāh var Baģriyāna baģr içinde cāh var 123 Cümleten mensūb-ı esmā berriyān Bí-gümān ‛ayn-ı müsemmā baģriyān 124 Berriyān ġāfil Ĥudā'dan dā'imā Baģriyān mişkāt-ı envār-ı Ĥudā ――――――――― "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır." (Yılmaz, 2008: I/180). 115b "Kün (( ")كنol). "Ol (dedi), hemen oluverdi." ifadesinde geçer. Metinlerde zaman zaman kün fekân olarak da yer alan bu söz Kur’ân’da "kün fe-yekûn [Ol (der), hemen oluverir]" şeklindedir. Bakara 2/117, Âl-i İmrân 3/47 ve 59, En’am 6/73, Nahl 16/40, Meryem 19/35, Yasin 36/82 ve Mü’min 40/68’de geçmektedir. 117a "Tatmayan bilmez." (Yılmaz, 2008: II/657) Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 61 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği 125 Bir cihetdir ķıblesi berríleriñ Her cihetde Ka‛be'si baģríleriñ 126 Oldı berrí bir cihetden rāh-cū Her šarafda baģriyān Allāh-cū 127 Sa‛y ķıl kendiñ bil ey merd-i güzín Çünki sensin sırr-ı Rabbü'l-‛ālemín [27] ‛Ālem-i İnsāní 128 Cümle ‛ālemden sen olduñ müntaĥab Sendedir gencíne-i esrār-ı Rab 129 Añla ķadriñ berter-i maĥlūķsıñ Rāh-ı Ģaķ'da sābıķ u mesbūķsıñ 130 Āsumān insān içün gerdān olur Kevkebān insān içün raĥşān olur 131 Māder-i müşfik gibi rūy-ı zemín Ĥidmet-i insān ile meşġūl hemín 132 Gerçizí-rūģa ider baĥş-ı ģayāt Cins-i insāna muĥaŝŝaŝdır nebāt 133 Cümle eşyā ĥādim-i insāndır Kālıb-ı ecsāma insān cāndır 134 Źerreler sā‛í beķā-yı cān içün Mažhar-ı tekrím olan insān içün 135 Ģükm-i ríģ ‛arşsā insāndadır Ĥātem-i mülk-i Süleymān andadır 136 Ĥātemiñ ķadrin bil ey merd-i emín Olasıñ mülk-i Sebā'da rāh-bín 137 Zübde-i ‛ālemsiñ ey insān-ı ‛ín Ey vücūduñ maģż-ı zeyn-i ‛alemín 138 Eyledi meclāsını Perverdigār Lušf u ķahrı senden oldı āşikār 62 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 İsmail AVCI Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi 139 Oldı nūr-ı šal‛atiñ pertev-feşān Āşikārā oldı her sırr-ı nihān 140 Ģaķķ olunca nūr-ı vechinden ‛ayān Oldı rūşenter zemín ü āsumān 141 Nüsĥa-i kübrāsıñ ey nūr-ı yaķín Sende ‛ilm-i evvelín ü āĥirín 142 Žāhiriñ nisbetle ‛ālemden ŝaġír Bāšınıñ cümle ‛avālimden kebír 143 Nūr-ı vechiñ nūr-ı źāt-ı Kibriyā Nūr-ı vechiñle ‛avālim pür-żiyā 144 Oldı sırr-ı sācid ü mescūd ‛ayān Eyledi secde saña kerrūbiyān 145 Bu şerefmaĥŝūŝdur ancaķ saña Híç senden ġayrıya olmaz sezā 146 [28] ‛Ārif-i bi'llāh olup bil kendiñi Cāy-ı ĥiźlān itme [sen gör] kendiñi 147 Cümle ‛ālem sende olmuşdur nihān Sensiñ ‛ālemde ‛ayān-ender-‛ayān 148 Kendiñi bil kim seni pür-źevķ ider Pāy-ı ‛örfüñ āsumānı sebķ ider 149 Kendini ‛ārif olandır bā-ĥaber ‛Ārifān-ı bā-ŝafāya tāc-ser 150 ‛Ālem-i cān rāhını ta‛ķíb ķıl Cism ü ten bünyādını taĥríb ķıl 151 Baģr-ı Ģaķ'da maģv olan ehl-i kemāl Mā-sivāyı eylemez fikr ü ĥayāl 152 Bí-nişān ‛ālemden isterseñ nişān Sen de sa‛y it ķalmasun senden nişān ――――――――― 146b Köşeli parantez içindeki kısım metinde كوىşeklindedir. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 63 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI Çār ‛Anāŝır 153 Çār ‛unŝur šab‛-ı ādemde müdām Ģükm-fermādır bi-vech-i intižām 154 Ģikmet-i āb u hevā nār u türāb Miģver-i šab‛-ı beşer bí-irtiyāb 155 Šab‛-ı ĥākí nūr nār ise žalām Āb şírínter hevā telĥí-i kām 156 Her biri bir šab‛a olmuşdur medār Her birinde münferid te'śír var Sonuç Abdülkâdir-i Belhî tarafından kaleme alınan Esrâr-ı Tevhîd’in Mehmed Nâzım Paşa eliyle Türkçeye tercümesiyle ilgili yapılan inceleme neticesinde şunlar söylenebilir: 1. Esrâr-ı Tevhîd, Abdülkâdir-i Belhî’nin manzum olarak kaleme aldığı 235 beyitlik Farsça bir mesnevidir. 1325 (1907) ve 1331 (1912) yıllarında iki defa basılmış olan eser tasavvufi konuları ele almaktadır. 2. Esrâr-ı Tevhîd, Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu tercüme 156 beyitten oluşmaktadır. Belhî eserini fâilâtün fâilâtün fâilün vezniyle yazmıştır. Nâzım Paşa da eseri aynı vezinle tercüme etmiştir. Mütercimin vezni kullanma konusunda başarılı olduğu söylenebilir. O da diğer şairler gibi aruzun bazı imkânlarından faydalanmıştır. 3. Nâzım Paşa eseri Farsçadan tercüme ederken oldukça kısaltmıştır. Mütercim bu kısaltmaya önce başlıklardan başlamıştır. Hacim bakımından eserin ilk kısımlarında asıl metne büyük oranda uymakla birlikte 10 ve 11. bölümlerde eseri kısaltarak tercüme yoluna gitmiş, son dört bölümde ise Belhî’nin 50 beyitte anlattığı konuları sadece 4 beyitte Türkçeye tercüme etmiştir. Mehmed Nâzım Paşa’nın ilk kısımlarda çeviride de orijinal metne çoğunlukla sadık kaldığı ve onu beyit beyit takip ettiği görülmüştür. Çevirideki bu benzerliği gösteren önemli bir husus beyitlerin önemli bir kısmında kafiye kelimelerinin ya aynı ya da mısralardan birinde aynı diğerinde farklı oluşudur. 4. Abdülkâdir-i Belhî, 13. asırdan itibaren Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden dervişler silsilesinin 19. asırdaki halkası durumundadır. Yesevî’nin dervişleriyle başlayan Anadolu’yu irşat faaliyetlerinin son temsilcilerinden biri olan Belhî ve ailesinin önce Konya’ya yerleşmesi, ardından Bursa ve İstanbul’a gelişleri tesadüf değildir. 46 yıllık Şeyh Murad-ı Buhârî Dergâhı’ndaki irşat dönemi ve geride bıraktığı tasavvufi eserleriyle Belhî, kendisine yakıştırılan "son zamanın en ünlü ve gerçek sûfîsi", "son asrın en büyük sûfî şairi", "son asrın en meşhur mutasavvıfı", "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’den sonra en uzun manzum tasavvufi eser veren şair" gibi vasıfları fazlasıyla hak etmiştir. 64 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 Abdülkâdir-i Belhî’nin Esrâr-ı Tevhîd’i ve Nâzım Paşa’nın Türkçe Tercümesi Mevlevi tarikatına mensup olan Mehmed Nâzım Paşa (1840-1926) da hemen hemen aynı yıllarda yaşadığı Belhî’nin (1839-1923) eserini tercüme edip Türk okuyucusuna sunmakla bir anlamda aynı halkaya dâhil olmuştur. KAYNAKÇA AZAMAT, Nihat, "Abdülkâdir-i Belhî", DİA, 1, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1988, s. 231-2. BARKAN, Ömer Lütfi, "İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, II, (1942), s. 279-353. CUNBUR, Müjgan, "Nâzım Paşa", Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, VI, Ankara: AKM Yay., 2006, s. 553. GÖLPINARLI, Abdülbaki, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Gri Yay., 1992. Hüseyin Vassâf, Mevlid, Süleyman Çelebi ve Vesiletü’n-necât’ı, haz. Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatçı, Ankara: Akçağ Yay., 1999. İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 1, haz. Müjgân Cunbur, Ankara: AKM Yay., 1999. İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 3, haz. Hidayet Özcan, Ankara: AKM Yay., 2000. KAHRAMAN, Bahattin, Burhân-ı Belhî ve Türkçe Dîvânı, Konya: Kömen Yay., 2012. KAPLAN, Mahmut, "Mevlevî Şairi Nâzım Paşa’nın Nasihat Manzumesi", Akademik Bakış, 1, 1997, s. 28-9. KARAKÖSE, Saadet, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin Farsça-Türkçe Divanı, Ankara: Matus Yay., 2015. KURNAZ, Cemâl, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara: Akçağ Yay., 1999. Nazım Hikmet’in Büyük Babası Nazım Paşa’nın Anıları, İstanbul: Arba Yay., 1992. ÖZ, Yusuf, "Afgan Türkistan Muhacirlerinden Süleyman Belhî Ailesi ve ’Defter-i Kuyüdât’ Fihristi", Bilig, 23 (2002), s. 157-88. ÖZEMRE, Ahmed Yüksel, Üsküdar’ın Üç "Sırlı"sı, İstanbul: Kubbealtı Neşriyâtı, 2012. Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen Çağıl, haz. Yüce Gümüş, İstanbul: Pan Yay., 2014. Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, İstanbul: Şems Matbaası 1331 (1912). Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, nşr. Seyyid Ali Seyfullah, İstanbul: Ahmet Sakî Efendi Matbaası, 1325 (1907). Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12 65 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği İsmail AVCI TANSEL, Fevziye Abdullah, "Bir Mevlevî Nâsir ve Şâiri Mehmed Nâzım Paşa, Basılı Eserleri ve Yazma Şiir Mecmuası", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIV (1966), s. 155-74. 66 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 12
Benzer belgeler
dervîş külhenî ve kitâb-ı sırr-ı kalbî
social ethics and hospitality, Mehmed Nazım Pasha was a poet and prose-writer
and a member of Mewlewi Order. The author wrote 9 works and one of these
works was the Translation of Esrar-ı Tevhid. T...
Sufi Studies Cilt/Volume: 6 Sayı/Issue: 12 Yaz/Summer 2015
EDİTÖRDEN ............................................................................................. IX
Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM
ALMANYA’DA DİNÎ HAYATIN UNSURU OLARAK
TARİKATLAR .................