İndir - Battalgazi Belediyesi
Transkript
İndir - Battalgazi Belediyesi
25 BATTALGAZİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI Ba�algazi-Malatya Telefon: (0422) 841 30 01 Faks: (0422) 841 30 50 www.ba�algazi.bel.tr Bu kitabın tüm telif hakları yazarı ve çizeri Baha�n ATAK’a ai�r. Hiç bir şekilde alın� ve kopya yapılamaz. 25 Sevgili Çocuklar, Yüreğinizde rüzgârlar esmiyorsa etrafınızda da bir rüzgâr estiremezsiniz. Kalbinizde derin bir memleket sevgisi, hizmet sevdası yer edinmemişse, milletinizin istiklâlini şereflendirecek hizmetler ortaya koyamazsınız. ginlikleri gibi hiçbir anlam ifade etmeyecektir. İşte biz de Battalgazi Belediyesi olarak, kentimizin tarihi ve kültürel değerlerine sahip çıkarak bu değerlerimizi farklı şekillerde sizlerle buluşturmaya çalışıyoruz. Doğup büyüdüğünüz kutsal vatan toprağına yeni eserler kazandırmak; çilesine, acısına ve sevincine ortak olduğunuz hemşerilerinize daha rahat ve huzurlu bir ortam hazırlamak gibi bir hissiyat içinde değilseniz zaman tünelinde bir hiçsiniz demektir. Tıpkı şu anda elinizde tuttuğunuz “Adına Destanlar Yazılan Seyyid BATTAL GAZİ” isimli çizgi romanımız gibi... Tarih ve kültür, bir toplumu millet yapan değerlerin başında gelmektedir. Öyle ki tarihini ve yaptıklarını bilmeyen toplumlar, ne geçmişten dersler çıkartabilir, ne de gelecekle ilgili plânlar yapabilir. Şunu unutmayalım ki tarihimizi bilip, ona sahip çıkmadıkça sahip olduğumuz değerler toprak altında kalan yeraltı zen- 25 Bu değerli eserin sizlerle buluşmasında Kültür Bakanlığı ressamlarından sanatçı Bahattin ATAK ile bir kültür hizmeti hazırladık. Okuduğunuzda bu toprakları bize vatan yapan atalarımıza, şehitlerimize, gazilerimize ve özellikle son devletimizin istiklâlini kazanmasında ki mümtaz rolüyle Mustafa Kemal ATATÜRK’e minnet duyup, ebedi olarak duacı olurken onlara layık bireyler olmak adına daha çok çalışacağız. Hepinizin gözlerinizden öperim. B attal Gazi’nin sur içinde dolaştığı günlerde, kadının biri ağlayan çocuğunu uzatır “Al amcası!” der, “Bunu Battal Gaziye ver, görsün gününü!” Battal Gazi kızcağızı kucağına alır, öper, koklar, gözlerinin yaşını siler. Sonra kadına döner. — Bu yavrucak niye ağlıyor? — Entari istiyor! — Alsan ya? Kadın acı acı güler. “Söylediğin şeye bak” der, “biz ekmek bulamıyoruz” Battal Gazi, az sonra geri döner. Yanındaki hamallardan biri küfe dolusu un, yağ, şeker bırakır eşiğe. Diğeri et, sebze ve meyve. Battal’ın elinde nefis bir elbise vardır ve tamı tamına uyar çocuğa. Küçük kız önce teşekkür eder, sonra iri mavi gözlerini dikerek sorar. — Amca, senin adın ne?” — Battal! Annesi “Ay çok şakacısınız!” der. Ama küçük kız o günden sonra, “Seni Battal ‘a veririm” diyenlere derki; “Verin, nolur verin!” 2 25 Anadolu halkının yüz yıllardır dinlediği, bellediği, okuyup göğüs kabarttığı, hakkında destanlar düzdüğü bir halk kahramanı vardır: — Battal Gazi!.. O, hâlâ bugün de Seyyid Gazi, Seyyid Battal, Seyyid Battal Gazi adı ile anılmakta, hâlâ dedeler onun destan olmuş hayatını torunlarına anlatmaktadırlar. Battal Gazi, Hazreti Ali soyundan olup Malatya Serdarı Hüseyin Gazi’nin oğlu olarak dünyaya gelmiş, Anadolu’yu Anayurt yapan, destanlaşmış Türk-İslâm kahramanıdır. Hem mükemmel bir cengâver, hem güçlü bir ediptir. Abdülvahhap Gazi* gibi bir dervişin talebesidir. Rumcayı anadili konuşur ve Hıristiyanlığı çok iyi bilir. Adına destanlar yazılan yiğit Battal Gazi, tarih ve destan alanında olmak üzere iki hüviyet içindedir; Birincisi; Tarihî kişiliği ki buna göre kendisi Emevî’lerin Bizans İmparatorluğuna. Milâdî 717 yılında açtıkları ve daha sonra İmparator Leon’a karşı devam ettirdikleri savaşlarda ün salmış bir komutandı. Abdülvahap Gazi; 13-14-15-16-17 sayfalarımıza bakınız! 25 3 Seyyid Battal Gazi’nin ikinci kişiliği efsanevi ve destani hüviyetidir. Hayatı dev maceralarla doludur. Battal Gazi Destanı bir çok dillerde yazılmış ve birçok ülkede tanınmıştır. Hazreti Ali’nin neslinden Hüseyin Gazi’nin oğlu Cafer olarak da anılır. Sonradan kahramanlıklarından dolayı Seyyid Battal Gazi adı verilmiştir. * * * O gün Malatya’da... — Ömer Bey’im! Söylemedi demeyin. Battal “ Mihael Kardeşleri” öldürmekle Bizans’ı uyandırmış oldu. — Abdüsselam hiç de haksız sayılmaz Bey’im! Ömer Bey’in (Malatya Bey’i) odasındakiler sanki sözleşmişlerdi. — Bizans imparatoru bunun altında kalmaz Bey’im! Uyuyan yılanı uyandırdı Battal! Ömer Bey konuşmaları böldü: — Bu kadar ürkek olmanızı anlayamıyorum. Konuşmalarınız evhamdan öte değil! Malatya’da hava sakin devam ederken Malatya Bey’inin odasındaki hava hiçte sakin görünmüyor, aksine alabildiğine gerginleşmişti. Başta Malatya Serdarı Abdüsselâm ve arkadaşları, Battal Gazi hakında atıp tutmaları devam ederken Malatya’nın kuzeyindeki tepelerde bir kaç atlının siluetleri belirdi. — Bey’im! Bey’im! Dört Bizanslı asker buraya doğru geliyor. Ellerinde de beyaz bayrak var. Nöbetçi haykırarak odanın orta yerine kadar gelmişti. Yüzünde endişe ve heyecan vardı. — Ufuktan Bizans atlıları göründü. Buraya geliyorlar! 4 25 — Bizanslılar olduğuna emin misin? — Evet Bey’im! — Ne istiyorlar acaba? — Ellerinde beyaz bayrak olduğuna göre elçi olmalılar! Malatya Serdarı Andüsselâm hiçte aynı fikirde değildi. —Ne isteyecekler tabii ki “Mihael Kardeşler”in intikamını! Odadakilerden bir başkası: — İntikam uğruna Mihael Kardeşleri öldürmeseydi Bizanslıları karşımıza almazdık! Ömer Bey’in sabrı taşmıştı: — Tamam! Tamam! Bırakın kocakarı gibi konuşmayı! Alın Bizanslıları içeriye! Elçiler az sonra Ömer Bey’in emriyle sofaya alındılar. Biri kemerindeki nameyi dizlerinin üzerine çökerek Malatya Bey’i Ömer’e uzattı: — Diyar-ı Rum Hükümdarı Leon’dan Malatya Bey’i Ömer Bey’e! Ömer Bey, kendinden emin oturuyordu. Ama yine de name de ne yazıldığını merak ediyordu. — Oku bakalım Abdüsselâm! Ne ister öğrenelim bakalım! — Tabîi Bey’im! Abdüsselâm nameyi aldı, itina ile açtı ve okumaya başladı: — Ben, Bizans Diyar-ı Hâkimi Kayser Leon! Yeğenlerim “Mihael Kardeşleri” öldürdünüz... 25 5 ...Oğlum Manuel dört bin asker ile Malatya’ya geliyor. Eğer Battal Gazi’yi teslim ederseniz....!...? — YETEER!.. Abdüsselâm, daha fazla okursan; dilini keser o nameyi boğazına tıkarım! Odayı çınlatan, yürekleri ağızlara getiren sesin sahibi Battal’dan başkası değildi. Bizanslılara dönerek daha bir gür haykırdı: —Çapulcular!.. Aradığınız adam benim. Haydi, gücünüz yetiyorsa alın beni, kefere imparatorunuza götürün! — ......!? - Şimdi defolun buradan! İmparatorunuza söyleyin elinden geleni ardına koymasın. Anladınız mı? Elçiler, Battal Gazi’yi hemen tanımışlardı. Şakasının olmadığını çoktan anlamış, yaprak gibi titremeğe başlamışlardı. —Pe.. Pe.. Pekiyi. Müsadenizle biz gidelim... Olur mu? 6 25 Bizans elçileri, geldikleri gibi arkalarına bile bakmadan gittiler. Ömer Bey söze girdi: — Battal! Oğlum böyle davranmakla eline ne geçti. Bizanslı da olsa bir elçiye böyle mi davranılır? — Elimden kurtulduklarına şükretsinler! — Rahmetli baban Hüseyin Gazi sağ olsaydı muhakkak sana kızardı. O elçilere daima saygı gösterirdi. Düşman da olsa. Battal, babasından bahis geçince bir an durakladı. Daha bir yumuşak üslupla “ Belki haklı olabilirsin Bey’im” diye cevap verdi. Malatya Serdarı Abdüsselâm, Battal Gazi’den çekinerek söz aldı: — Hüseyin Gazi’nin ölümüne biz de üzüldük. Ama ölenle ölünmez ki! Mihael Kardeşleri öldürmeseydin Battal, bütün bunlar olmazdı! İşte Battal’ın çıldırdığı andı bu. Sesi odadan Malatya sokaklarına kadar yayılmıştı: — Ne söylediğini kulağın işitiyor mu Abdüsselâm? Daha Battal’ı tanıyamamışsın! Pişman olmamı mı bekliyorsun ha? 25 7 ...Onlara bunun hesabını sormasa mıydım? Serdarınız değil miydi babam? Babası Hüseyin Gazi, bir an olsun gözünün önünden gitmiyordu. Bizanslılar onu pusuya düşürüp kahpece öldürmüşlerdi. Battal, odadakilerin yüzlerine dik dik bakarak meydan okurcasına konuşmasına devam etti: — Mihael Kardeşler babamı şehit ederken ya siz neredeydiniz? Neden serdarınızın kanını öylece yerde koydunuz? Abdüsselâm cılız bir sesle; “Ama sen uyuyan yılanı uyandırdın... Üstümüze saldın.” dedi. — Ne söylediğini kulağın işitiyor mu Abdüsselâm! Bu kez ne Abdüsselâm’dan ne de bir başkasından çıt yoktu. Ömer Bey, Battal Gazi’nin feryadına öfkesine hak vermişti. — Yerden göğe haklısın oğul! — Bey’im, öfkeme sahip olamadım. Ama bilin ki; tek başıma Bizans’a karşı çıkacağım! Siz karılarınızın dizinin dibinden ayrılmayın. Korkunuz Bizans’sa; korkmayın kefere ordusu buraya kadar gelemeyecek. “Sıkı durun Bizans Orduları! BATTAL GAZİ GELİYOR!” Battal Gazi konuşarak, bağırarak hışımla odadan ayrıldı. Arkasında bir sessizlik ve şaşkınlık bıraktı. Ömer Bey peşi sıra dua da bulundu. — Deli çocuk!.. ALLAH yardımcın olsun. Çünkü buna ihtiyacın olacak, 8 25 Battal Gazi, odadan ayrıldıktan sonra hemen savaş giysilerini giydi. Mızrağını aldı. Baba yadigârı atı Eşkâr Devzade’yi eğerledi. Kalbi kırık gönlü ezik olarak dört nal ayrıldı. Kendi kendine hala söyleniyordu: — Yaptıklarını yanına bırakmayacağım Abdüsselâm! Hakkım olan Malatya Serdarlığı’nı sana bırakmayacağım. Yemin Olsun! Battal Gazi, Malatya’dan hayli uzak- laşmış, atı Eşkâr ise yolları yutarcasına dörtnal koşuyordu. Hava birdenbire bozmuştu. Battal’ın öfkesine sanki destek veriyordu. Gök kubbe yarılsa, yeryüzü darmadağın olsa; yine de Battal Gazi’yi yolundan alıkoyamazdı. Sicim gibi yağan yağmur, gözleri kör edercesine çakan şimşekler onun öfkesini daha da artırıyor, bir an evvel Bizanslılarla karşılaşmak istiyordu. 25 9 Babası Hüseyin Gazi, Bizanslılar tarafından katledildikten sonra Malatya Serdarlığı boşalmış, yerine Battal Gazi geçmesi gerekirken tüm Malatya’da çatlak sesler yükselmişti. Hele hele serdarlıkta gözü olan Abdüsselâm bu tansiyonu daha yükseklere çıkartarak, “ Cafer (Battal) daha dünkü çocuk. Ne gibi kahramanlık yapmış da serdarlığı ister. Ben ki; ta Bizans’a gidip Ayasofya çan kulesinden Altın Haç’ı yiğitçe alıp Malatya’ya getirmişim. Serdarlık benim hakkım!” diye her köşe başında haykırmıştı. Yaşlılar heyetinin kararı ile Malatya serdarlığı ona verilmişti. Bunun üzerine Battal, “Yiğitlik mi istiyorsunuz” diyerek gidip Bizans’a Mihael 10 25 Kardeşleri öldürmüştü. Fakat hakkı olan serdarlık kendisine iade edilmemişti. İşte tüm öfkesi biraz da bundandı. Kendi kendine konuşa konuşa fırtınalı havaya aldırmadan yol alıyordu. Aynı anda Bizansta sarayda... — Korkak köpekler! Bir elçiliği bile doğru dürüst yapamıyorsunuz. Hepinizi teker teker ipe çekeceğim. Reziller!.. İmparator, Malatya’dan dönen elçilerin elleri boş dönmelerini hazmedememişti. Açtı ağzını, yumdu gözünü... - Battal!.. Albızın tohumu! Nasılsa bir gün elime geçireceğim seni! Yeğenlerim Mihael Kardeşlerin hesabını soracağım. Battal!.. Battal!.. Seni yakaladığımda, cayır cayır yakacağım!.. Askerlerden biri korkak bir şekilde söze girmek istedi: — Şeyyy! İmparatorum, gönderdiğin nameyi tam okutmadı. Malatya Serdarı’nı bile hiçe saydı. — Kes sesini sersem herif! Aynı asker kendi kendine içinden, “Battal’ı görünce kaçacak delik aramazsan çok iyi. Şimdi bol kepçeden atıyorsun” diye geçiriyordu. Bütün bunlar Bizans’ta olurken Anadolu’da Malatya yakınlarında... Biraz önce göz gözü görmezken birden bire yağmur ve fırtına durmuş, yerini sakin ve sessiz bir havaya bırakmıştı. Battal Gazi yüksekçe bir tepeden ovaya doğru bakarken ileride bir toz bulutu gördü: — İşte elçilerin bahsettiği öncü Bizans Ordusu olmalı. Gidip daha yakından görelim bakalım. Haydi Eşkâr’ım!.. Battal, bu öncü küçük orduya yaklaştığında uyanık Bizanslı bir asker kahramanımızı fark etmişti. 25 11 — O da ne? Tepe de bir atlı. Belki de gözcü bir Türk! Arkadaşlarına atlıyı gösterdi. — Hemen Kayser’in oğluna söylemeliyiz. Askerlerden biri, hemen atların çektiği arabadaki Kayser’in oğluna gitti: — Efendim! Karşı tepede bir atlı var. Bizi izliyor. Düşman olabilir. Gidip bakalım mı? — Öyle konuşacağına gidip baksanıza sersem asker! Battal Gazi, orduya fazla yaklaşmadan temkinli hareket ediyordu. — Ohho! Bana doğru üç atlı geliyor. Ne çabuk fark ettiler beni. Bizans atlıları az sonra Battal’ın burnunun ucuna geldiklerinde, tüylerini diken diken eden, yeri göğü inleten kahkahalarla karşılaştılar. — Hah! Hah! Hah! Yolunuzu mu kaybettiniz. Size yardımcı olayım! Askerler neredeyse altlarına edeceklerdi. — Bu... Bu... Battal Gazi! Hem de ta kendisi! Bu kahkahayı nerde olsa tanırım! Arkadaşlarına atlıyı gösterdi. — Gelin bakalım işkembeciler! Neden durakladınız. Siz Battal Gazi’yi istemiyor muydunuz? İşte ayağınıza kadar geldim, karşınızdayım! Gelen askerler kendini tanıyınca Battal enli uzun kılıcını kınından hışımla çekti: — Çünkü hepinizin kellesini uçuracağım! Atı Eşkâr Devzade’yi deli gibi tozu dumana katarak üç Bizanslının arasına sürdü. 12 Sonrası malum... Bir anda iki Bizanslı telef olmuş, çoktan eşek cennetini boylamıştı. Üçüncünün korkudan dili tutulmuş, yaprak gibi zangır zangır titriyordu.Fakat korkunun ecele faydası yoktu. Battal Gazi, kazanmanın coşkusuyla dağı taşı inleterek “ Yaşadığım sürece hiç bir Bizanslıyı affetmeyeceğim! Hah! Hah!Hah!” haykırmıştı. Bundan sonra Bizanslılar yataklarında hiç rahat uyuyamadılar. Kadınlar yaramazlık yapan çocuklarına “Seni Battal’a veririm” diyerek korkutacaklardı... 25 İstanbul’un Fethi Müjdesi ve Seyyit Ba�al Gazi Hazre� Muhammed (s.a.v.) şöyle bu- yurdu; “Ey Ashabım, Âlemlerin Ulu Padişahı, Âdem Oğullarının Yüce Rabbi, o Rûm topraklarını bana ve benim ümme�me bağışladı.” Takvimler, 625-626 gösterdiği yıllarda Medine şehrinde bir gün... İki cihan serveri Hazre� Muhammed Mustafa Aleyhisselâtû Vesselâm, Mescid-i Şerif’te sabah namazını kılmış, Ashab-ı ile sohbet ediyordu. Düşünceli olduğu kadar gönlünde de derin bir üzüntü vardı. Mübarek ha�rları kırık�. Sebebi, üç gündür Cebrail Aleyhisselâm ona Cenab-ı Hâk’tan, Âlemlerin Rabbi’nden Vahiy ge�rmemiş�. Onun bu üzüntüsünü gören Ashab-ı Kiram’da hüzünlendi. Hiçbir Müslüman gönül, Resulullah (s.a.v.)’in gönlünün tasalanmasını istemezdi. O da Mescid’deki bu durgunluğu gördü. Mescidin biraz şenlenmesini istedi. — Ey Ashabım! İçinizden biriniz güzel, lâ�f, iç açıcı bir hikâye anlatsın. Yahut da başından geçen eşsiz bir olayı söylesin. Biraz onu dinleyelim. Ashabın ortasında uzun boylu, güzel yüzlü Abdulvahhab adında bir yiğit vardı. Yerinden yavaş yavaş kalk�. Hazre� Muhammed (s.a.v.)’in önüne geldi. Ona duada bulunarak: - Ya Resulallah! dedi. Ben çok yolculuklar yap�m, çok iklimler dolaş�m. Ticaret için Şam’a gi�m. Oradan Haleb’e, Tarsus’a geç�m. Daha önce Habeş illerini de gezdim, dolaş�m. Nihayet Rum ülkesine vardım. 25 13 Birbirine yakın şehirlerden geç�m. Suları boldu. Çeşmeleri çoktu. Havası güzeldi. Yüce Allah’ın verdiği nimetleri sayısızdı. Fakat adamları garip idiler. Hepsi de kâfirdi. Yolum uzadı, uzadı. Bir Boğaz’m yanına kurulmuş bir şehre geldim. Burası Bizans’ın başşehri Kostantaniyye idi. Bir kara parçasına kayıkla geçmiş�k. Şehrin çevresini surlar kaplamış�. Bu surların kapılarından şehrin içine giriliyordu. Kadın-erkek yığınlarla insan giriyordu bu kapıların her birinden. Halkı, Atmeydanı denilen bir yerde büyük eğlenceler yapıyorlardı. Pehlivanlık gösteriyorlardı. Kanlı döğüşler bile yapılırmış buralarda. Halkın sofralarında yemek yedim. Evlerinde konakladım. Ama buralara henüz Müslümanlık yayılmış değil. Her tara�a büyük, göz alıcı kiliseleri vardı. Bir ulu tapınakları var ki tam 50 yıl önce yapılmış. Ben bunu ve bu memleke� görünce ellerimi aç�m: —Yarabbi! dedim. Sen bu kâfir mabedlerinin yerini camilerle, minarelerle, mescidlerle donat. Bu iki denizi birleş�ren Boğazlarda Müslümanları hâkim kıl! Yarab, sen bu çan yerlerinde Ezan-ı Muhammedi’yi beş vaki�e okut!” Abdulvahhab, gördüklerini o kadar güzel şeyler anlatmış� ki Hazre� Muhammed (s.a.v.)’in mübarek gönlünden Bizans diyarına hasret uyandı. 14 25 Tam bu dakikada Cebrail-i Emin, Rabbül Âlemin’in yanında belirdi ve ona şu haberi ge�rdi: — Ya Resulallah! Yüce Allah sana selâm söyledi. Hem şöyle buyurup dedi ki: “Mademki Habibim Ahmed ve Resulüm Muhammed Mustafa’nın mübarek ha�rı o memleketlere hasret duydu, o topraklara meyil eyledi, ben de o illeri onun ümme�ne kısmet edeceğim. Onlar da kâfir tapınaklarını yıkarlar, yerlerine mescit yaparlar, medreseler kurarlar.” Hazre� Muhammed (s.a.v.), Cebrail’in bu müjdesiyle gülümsedi. Gönlü genişledi, yüreği şâd oldu. Acaba kim bu illeri açacak�? Bu açış, ümme�nden hangi kimseye nasip olacak�? Hazre� Muhammed (s.a.v.)’in gönlünden bu sorular geçiyordu ki Cebrail-i Emin Peygamber Efendimize o müjdeyi de bildirip dedi ki: — Ya Muhammed! Peygamberliğin, risale�nhükmütamamlandıktan 200 yıl sonra dünyaya bir Müslüman yiğit gelecek�r. Uzun boylu, buğday renkli bir yiğit olacak�r bu. Senin sülâlenin oğullarından Malatya’da dünyaya gözlerini açacak. Adı Cafer olacak�r. Pehlivanlıkta Hamza kadar pehlivan olacak! Heybe� de Ali heybe�nde bulunacak, hele kurnazlıkta Umeyye oğlu Amr’ı geçecek�r*. Yürüyüşte onun gibi uçacak�r. Yüksek sesle bir âyet okuduğu zaman gökte uçan kuşlar kendilerinden geçip yere döküleceklerdir. Gi�ği yerlere mescitler, medreseler yapacak�r. İslâmbol (İstanbul) adını alacak olan o ken�n kapısını o açacak�r. Resulümün mübarek ha�rı rahatlasın! * Ashab-ı Kiramdan Ümeyye oğlu AMR, çok koşan, kuşlar gibi uçan, kurnazlıkta eşi olmayan birisiydi. 25 15 Yüce Allah’ın bu müjdesini ge�ren Cebrail-i Emin, yine gökyüzüne çekilip gi�. Bu ne büyük bir müjde idi. Yüce Allah işte bu müjdeyi, Resulüne üç günlük bir duraklamadan sonra bildirmiş�! Hazre� Muhammed (s.a.v.)’in mübarek yüzü güller gibi aydınlandı, ferahladı. Başını yavaş yavaş yukarı kaldırdı. Mescidi dolduran Ashabına döndü: — Ey Ashabım! dedi. Âlemin Ulu Padişahı, Âdem Oğullarının Yüce Rabbi o Rûm topraklarını bana ve benim ümme�me bağışladı. Hazret-i Muhammed (S.A.V.), sonra şu Hadis-i Şerifi ile ümme�ne müjde verdi. “İstanbul (Kostantaniyye) mutlaka alınacak�r. Onu alan Emir, ne güzeldir ve onun askeri ne güzel askerdir.” Ashab, bu müjdeden çok sevindi. Hepsinin gönlü şâd oldu. Abdulvahhab da yerinden kalk�. Doğru Hazre� Muhammed (s.a.v.)’in önüne geldi, durdu: - Ya Resulallah! dedi. O zamana kimse erişecek mi? İçimizden biri o zamana kadar yaşayıp, o memleke� açacak olan mutlu kimsenin yüzünü görebilecek mi? Hazre� Muhammed (s.a.v.), Abdulvahhab’ın bu sorusuna cevap vermeden Cebrail-i Emin tekrar gökyüzünden indi. — Ya Muhammed! dedi. Hak Teâlâ Hazretleri sana buyurdu ki: 16 25 “Bu soruyu sana soran kimse o güne kadar yaşayacak, kalacak�r. Hem de o Malatya’da doğacak yiğidin de yüzünü görecek, onunla birlikte çok gazalar edecek�r. Benim Habibim Muhammed Mustafa o kişinin başını sıvasın, ağzına habbe (mercimekten küçük bakliyat) akıtsın. O da o yiğidin ağzına akıtsın. Bu günü ve bu saa� tarih tutup ona söylesin ki ne zaman o doğacak yiğide ömrü erişirse Resulünün mektubunu kendisine versin!” Cebrail-i Emin, bu buyruğu da indirdikten sonra yine gökyüzüne çık�. O zaman Hazre� Muhammed (s.a.v) yine Ashabına döndü. Gökten Hazre� Cebrail’in verdiği haberi onlara anlat�. Abdulvahhab’a o risalet hükmü tamamlandıktan 200 sene sonra dünyaya gelecek yiğitle tanışacağını, onunla birlikte savaşlar yapacağını bildirdi. Hemen o gün o kahramana verilmek üzere Hazre� Ali’ye bir mektup yazdırıldı. Bu mektup, o mutlu güne kadar yaşayacak olan Abdulvahhab’a teslim edildi. Hazre� Muhammed (s.a.v.) sonra onun başını sıvadı. Mübarek ağzının o habbeyi Abdulvahhab’a aktardı. O da yu�u. Fakat boğazından inmedi, orada kaldı. Çünkü o bir emane�. Allah’ın elçisi sonra Abdul Vehhab’a şu öğü�e bulundu: “Allah sana uzun bir ömür bağışlıyor. Benim de fâni haya�m sona erdikten 200 yıl sonra Malatya’da dünyaya gelecek olan o Cafer adındaki torunuma eriş�ğin zaman benim selâmımı, sevgimi kendisine söyle. Bu mektubumu da ona teslim et.” 25 17 Abdulvahhab, mübarek mektubu aldı. Başına koydu, yüzünü yere eğerek: — Emrin başımın üzerine ya Muhammed. Ya Resulallah! dedi. Az sonra Mescid-i Şeri�eki topluluk dağıldı. Hazre� Muhammed (s.a.v.) de Mescid kenarındaki evine gidip is�rahate çekildi. * * * Yıllar yılı kovaladı... Hicret’in ikinci yılının Rebiülevvel ayının 12—13 cü (Milâdi 632 yılının 7 Haziran) gecesi risalet hükmü sona erdi ve Hazre� Muhammed (s.a.v.) bu fâni dünyadan baki kalacak Ahiret sarayına göçtü. Kendisinden sonra hilâfet Ebubekir’e geç�. Halifeliği iki yıl üç ay sürmüştü. Paygamber Efendimiz ile hicre�e bulunmuş, kızı hz. Ayişe’yi ona eş yapmış�. Hazre� Ebubekir’den sonra Hazre� Ömer halife oldu. Soyu dokuz göbek yukarıda Hazre� Muhammed (s.a.v.) ile birleşmektedir. İslâmlığın al�ncı yılında Müslüman olmuştu. Hazre� Ömer’den sonra Hicre�n 24.yılında Hazre� Osman halife oldu. Tam 13 yıl hilâfe�e kaldı. Paygamber Efendimizin ilk kızını alarak damadı olmuştu. Onun halifeliğinde İslâmiyet daha çok genişledi. Evinde Kur’an okurken şehit edildi. Ondan sonra halifeliğe Talip oğlu Ali geç�. 18 25 Hz. Muhammed (s.a.v.)in hem damadı hem de amcasının oğlu idi. Çocuklardan ilk Müslüman olan da odur. Hilâfe�e 4 yıl kaldı ve Kufe’deki mescitte İbrahim Mülcem adında biri tara�ndan şehit edildi. Geride eşi Fa�ma ve oğulları Hasan ile Hüseyin kalmış�. Emevilerden Yezitoğulları Hasan ve Hüseyin’i de şehit e�klerinde Hz. Ali’nin soyu dört bir yana dağıldı. İşte onlardan biri de Aliyyül Medeni idi. Bir gece Medine’den Haricilerin( hz. Ali soyuna düşman olanlara denir) zulmünden kaçarak Bağdat’a geldi. Burada bir yıl oturduktan sonra kuzeye doğru yol alarak şimdiki Eski Malatya’ya ( Ba�algazi ilçesi) gelir. O zamanlar Malatya Bey’i Hazre� Ömer’in oğullarından Ziyad adında biriydi. Malatya o zamanlar Müslüman ülkesinin sınır boyu şehri idi. Ziyad, yiğitler şahı Hazre� Ali’yi çok severdi. Torunlarından Aliyyül Medeni’nin yanına geldiğini görünce onu büyük bir sevgi ile karşıladı. Ona; — Ya Ali! dedi. Bundan böyle şehrimizin ha�pliği sana verilmiş�r. Her Cuma hutbesini sen okuyacaksın,dedi. Aliyyül Medeni, Malatya’da dört yıl kaldı. Bir gün ecel ona da eriş�. Ahiret’e göçtü. Ardında bir oğlu kalmış�. Adı Rebi idi. Çok bilgin bir oğuldu. Şehrin ha�pliği ona verilmiş�. Otuz yıl bu vazifede kaldı. O da bu fâni dünyadan göçünce geriye bir oğul bırak�. Bunun adına Ali derlerdi. O da ölünce iki oğul bırak�. Birisinin adı Hasan, birisinin de Hüseyin idi. Ali de oğullarına, iki büyük şehit imamın adlarını koymuştu. 25 19 İşte, Paygamber Efendimizin müjdesine nail olan, Abdulvahhap ile emanet gönderdiği Cafer ( Seyyit Ba�al Gazi), Aliyyül Medeni’nin torunu Hüseyin’in oğlu olarak Malatya’da dünyaya gelecek�. Yani Malatya Serdarı Hüseyin Gazi oğlu Seyyit BATTAL GAZİ... Cafer dünyaya geldiğinde Abdülvahap Malatya’da kutsal emane�ni vermek için hazır bekliyordu. Dualar okunarak yıllarca ağzında bekle�ği habbeyi yeryüzü varolduğu müddetçe Seyyit Ba�al Gazi olarak anılacak yiğit Cafer’in ağzına aktardı. Gözyaşalarını tutamamış; “Allah’ım sana şükürler olsun. İki cihan serverin Hazre� Muhammed (s.a.v.)’in kutsal emane�ni sahibine teslim etmeyi bana nasip e�n. Sana ne kadar şükretsem azdır.” demiş�. Adına Destanlar Yazılan Yiğit Seyyit Ba�al Gazi Nedendir bilmem, bize anla�lan menkıbelerin çoğu Bağdat’ta geçer ve kahramanlardan biri mutlaka Harun Reşid’dir. Ünlü Halife çok adildir ve gönül ehlidir. Zira Behlül Dane hazretleri gibi bir zirveyi kendine mürşit edinmiş�r. Evet, Harun Reşit insan sevgisiyle ne kadar dolu ise, Bizans İmparator’u İlya’da bir o kadar kan dökücüdür. Saltana�nı kaybetmekten çok korkar. Endişeye kapılır ve sürekli can yakar. 20 25 O günlerde İstanbullu Müslümanların sayısı gi�kçe artar ve sürekli i�bar kazanırlar. Hele Ayvansaray, Balat ve Cibali müslüman mahallesine döner. Tutucu Rumlar gelir gider imparatora bunun böyle devam edemiyeceğini söylerler. Nitekim beklenen emir gelir. Bizanslı askerler gece yarısı Müslümanların evlerine girer. Kundaktaki bebekleri bile doğrarlar. Şehre iç bayıl�cı bir kan kokusu yayılır. Cesetleri kâh ağaçlara asar, kâh kazıklara çakarlar. Hayvanlar organları kemirir, böcekler pıh�lara üşüşür. Ulemayı bacaklarından bağlar, meydan meydan dolaş�rırlar. Hani Ermenilere “Görüyorsunuz değil mi?” demeye ge�rirler, “Ayağınızı denk alın, yoksa...” Sur içindeki mescitler yakılır. Arab Cami’ne çan takar, Yeral� Cami’nin kapılarını duvara çakarlar. Ha�a açılmasın diye kurşun dökerler kilide. (İşte bu yüzden adı Kurşunlu Mahzen’e çıkar.) Katliam haberi Bağdat’a ulaş�ğında Halife vurulmuşa döner. Bacakları vücudunu taşıyamaz. Oracığa yığılır ve çocuklar gibi ağlar. Derhal hazırlanır, 170 bin kişilik bir ordu ile İstanbul’u muhasara eder. Ama bu kuşatma da ne�ce vermez. Ancak , Peygamber Efendimiz Hazre� Muhammed Sallahü Aleyhi Vesselâm’ın kutsal emane�ni bünyesinde taşıyan Allah’ın Arslan’ı diye anılan Hazre� Ali’nin torunu SEYYİT BATTAL GAZİ, orduların yapamadığını yapar. Keşiş kılığında Bizans’a sızar ve kâbus olur ka�llere. 25 21 Hem Yiğit, Hem Edip Ba�al Gazi hem mükemmel bir cengâver, hem güçlü bir edip�r. Zira o, Hüseyin Gazi Gazi gibi bir mücahidin oğlu, Abdülvahhab Gazi gibi bir dervişin talebesidir. Rumca’yı anadili gibi konuşur ve Hıris�yanlığı iyi bilir. Ba�al Gazi, uzun süre İstanbul’da kalır ve o uğursuz cinayetlere bulaşanları (nereye saklanırlarsa saklansınlar ve ne kadar iyi korunurlarsa korunsunlar) mutlaka bulur, hesabını sorar. O adı büyük şövalyeleri iğnenin deliğinden çıkarır, yapışır enselerine. Ar�k öyle olur ki bizzat imparatorun da içinde yer aldığı asiller takımı uykusuz kalırlar. Bir gece yarısı gırtlaklarına yapışacak güçlü eli düşündükçe gerilirler. Ha�a “Ya Battal’sa” şüphesiyle en yakın adamlarını, en sadık muha�zlarını yollarlar cellâda. Kan ar�kça, telaş artar. Panikledikçe hata yapar ve düşman kazanırlar. Korktukça zulmeder, zulme�kçe korkarlar... Ancak 740 yılında bir gün Seyyit Ba�al Gazi Malatya ‘ya dönerken Eskişehir’i geçince (Seyitgazi civarlarında) pusuya düşer, (Mesih Kalesi (an�k adı Nakolea) olarak bilinen bölgede şehit düşer. Bizans’a karşı yapılan savaşlarda büyük kahramanlıklar gösteren ve İslamiye�n Anadolu’da yayılmasında büyük katkısı olan, yıllar yılı nesilden nesile kahramanlıkları anla�lan Seyyit Ba�al Gazi adına 1207-1208 yıllarında Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaa�n Keykubat’ ın annesi Ümmühan Hatun tara�ndan türbe ve cami yap�rılır. 22 25 Osmanlı Devle�’nin kuruluş ve gelişme dönemlerinde; onarım, yeniden yapım eklemelerle yapılan topluluk külliye halini alır. Osmanlı Devle� Dönemi’nde vakıflaş�rılıp Cumhuriyet Dönemi’ ne kadar dini eği�m, tören ve toplan�ların yapıldığı medrese ve tekke olarak kullanılır. Yıllar sonra takvimler 1453’Ü gösterdiğinde daha bıyığı bile yeni terlemiş olan Fa�h SultanMehmet Bizans’ın kapılarını ardına kadar açar, çağ kapa�p çağ açarak Paygamber Efendimizin müjdesine mazhar olur. Bundan böyle Rum Diyarı’nın başken� Osmanlı Devle�’nin başken� haline gelir, adı da Kostan�niyye’den Istanbul’a dönüşür. Gökkubbe de Ezan-ı Muhammediye okundukça da ISTANBUL olarak kalacak inşallah... bitti 25 23 1956’nın şubat ayında Eskişehir’de dünyaya geldi. 1974 Eskişehir İmam - Ha�p Okulu’nu, 1978 Eskişehir Eği�m Ens�tüsü Edebiyat Bölümü’nü bi�rdi. Kara Murat’ın çizeri Abdullah Turhan, Karaoğlan’ın çizeri Suat Yalaz ve Faruk Geç gibi usta ressamlardan ders alarak onlara asistanlık yap�. Sonra da kendi karakterlerini oluşturarak; Kara Doğan - Ba�al Gazi - Gümüştekin ve Baykara ve Alperen Barak gibi kahramanları çizdi. İlk olarak, o zamanlar (1974) akşam baskı yapan ve sadece İstanbul’ da okuyucu ile buluşan Türkiye Gazetesi’nde çizmeye başladı, romanları o kadar çok sevildi ki 35 sene Türkiye Gazetesi’nde ve Türkiye ÇOCUK dergisinde tarihi romanlar çizdi. Aynı yıllarda, Günaydın, Son Havadis, Ortadoğu ve Akşam ve Tercüman Gazeteleri’nde romanları yer aldı. Bu güne kadar 400’den fazla çizgi romanı gazetelerde ve 300 den fazla çocuk kitabı Hikmet Neşriyat, Dede Korkut ve diğer yayınevlerinde okuyucusu ile buluştu. Eskişehirli hemşerisi Ali Recan ile Yüzbaşı VOLKAN dergisini Tay Yayınları’nda ha�alık mecmua olarak hazırladı. Anadolu Üniversitesi’nde çizgi film, TGRT “Türkü Filmi”nde 30 bölümde hem oyunculuk, hem yapım koordinatörlüğü ve hem de film müziklerini yap�. 1992’de seçici kurulun seç�ği Türkiye’deki beş ressamdan biri seçilerek Kültür Bakanlığı Ressamı oldu. Bakanlık çizgi roman projesinde yer aldı. Yapımcılığı kendisine ait olan “Dostlara Selam” TV belgeselleri, Avrasya- Mesaj, Meltem ve Başkent TV’lerinde yayınlandı. Şeyh Edebali, Yunus Emre, Dursun Fakıh, Ba�al Gazi, Nasre�n Hoca, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşı Veli ve Ertuğrul Gazi gibi konuları işledi. Aynı zamanda profesyonel bir ses sanatçısı olan Atak’ın ilk kase� 1976 yılında Harika Plâktan “Gardiyan“ adında piyasaya çık�. Bugüne kadar 14 kaset ve üç plâkla müzik dünyasında haklı yerini aldı. Müzik Dergisi Hey’in yılın sanatçıları arasında ilk ona girdi ve şarkıları müzik dergilerinde defalarca liste başı oldu. Şu an yine kendisine ait olan “Küçük Gezgin” projesi ile ülkemizi karış karış gezerek ilköğre�m öğrencileri için yaşadıkları kentleri daha iyi tanımaları amacıyla çizgi roman tadında kitaplar hazırlamakta. Evli iki çocuk babası olan ATAK, ömrü ye�ğince bu çalışmaları sürdüreceğini ifade etmektedir. 25 Bahattin ATAK 25
Benzer belgeler
GEZGİN BAT.indd - Battalgazi Belediyesi
dır. O, hâlâ bugün de Seyyid Gazi, Seyyid Battal, Seyyid Battal Gazi adı ile anılmakta, hâlâ
dedeler onun destan olmuş hayatını torunlarına anlatmaktadırlar.
Battal Gazi, Hz. Muhammed ( s.a.v.) soy...