arguvan olgusu sayı 29
Transkript
arguvan olgusu sayı 29
ÝÇÝNDEKÝLER www.arguvanvakfi.org.tr VAKIF YAYIN ORGANI 3 AYDA BÝR YAYINLANIR Sayý 29 Temmuz 2011 SAHÝBÝ ARGUVAN VE KÖYLERÝ EÐÝTÝM KÜLTÜR VAKFI Adýna Baþkan Mehmet KIZILDAÞ Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü Ali Haydar KARAÇAM Yayýna Hazýrlayanlar Veysel KARAHAN Azmi TULUNAY Ahmet FIRAT Merhaba . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 Mehmet Doğan ile Söyleþi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3-5 Hikaye: Köy Gızı mı, Şehir Kızı mı? - Hasan Aksoy . 6-7 Yöremizi Tanýyalým . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8-11 Ses Yarışması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12-14 Şiir - Karikatür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 Kardeş Sofrası - Kasım Eren . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17 Dernek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18 Yöremiz Türkülerinden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19 Aktüel - Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu . . . . . . . . . . . . . . 20-21 Malatya Günleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22-23 Şair Gözüyle - Ahmet Telli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24-25 Grafik Tasarým ATAÞEHÝR AJANS Festival . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26-27 Oktay EROÐLU 0.216 572 0 575 Derneklerimizden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28-29 Yazýþma Adresi Küçükyol Sokak No.: 3/2 Sağlık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30 Kitap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31 Bostancý / ÝSTANBUL Tel: 0.216 416 12 74 Fax: 0.216 361 97 28 [email protected] Baský: Kay-Ian Matbaa 0.212 612 31 85 - 567 84 19 YAYIN ÝLKELERÝ Dergide yayýnlanmasý için gönderilen yazý, haber ve resimlerin yayýnlanmasýna, yayýn kurulu karar verir. Yöresel fotoğraf, haber ve yorumlara öncelik verilir. Ýmzalý yazýlarýn sorumluluðu yazarlarýna aittir. 1 Sevgi ve Dostluk Pýnarýndan Merhaba; Yeni, dolu, dolu bir sayıyı sizlerle, dostlarımızla buluşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu sayımızı 11. Arguvan Türküleri Ses Yarışması’nın ardından, 23-24-TEMMUZ 2011 Tarihinde düzenleyeceğimiz 9. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali öncesinde sizlerle buluşturuyoruz. İlk sayımızda sizlere söz verdiğimiz üzere dergimizi düzenli olarak yayınladık ve sizlerle buluşturduk. Söyleşi bölümünde bizden birisi, vakfımızın üyesi olan Esenler İlçesi Tuna Mahallesi Muhtarı Mehmet Doğan’ı tanıtan yazıyı Azmi Tulunay’ın röportajıyla okuyacaksınız. Hasan Aksoy’un “Köy Gızı’mı, Şehir Kızı’mı?” yazısıyla geçmişe doğru bir yolculuk yapacağız. Yöremizi Tanıyalım bölümünde Kabuğunu Yırtan Bir Köy tanımıyla, Asar Köyü’nü tanıtan yazıyı ve fotoğrafları Erhan Kızılyar, Ali Güler, Doğan Salman hazırladılar. 11. Geleneksel Arguvan Türküleri Ses Yarışmasını ve dereceye giren yarışmacılarımızı Azmi Tulunay’ın kaleminden okuyacaksınız. Dereceye giren yarışmacılara tüm yaşamları boyunca başarılar diliyoruz. Şiir bölümünde Hasan Şahin’in Neyine Ağlayam Neyine Yanam ve H. Gazi Kiraz’ın Duygu Serüvenleri isimli şiirlerini okuyacaksınız. Aktüel bölümünde Kasım Eren’in ülkemizin içerisinde bulunduğu durumu çok çarpıcı bir şekilde özetlediği Kardeş Sofrası isimli yazısını bulacaksınız. Derneklerimizi tanıyalım bölümünde dernek başkanı Erhan Kızılyar’ın deyimiyle çiçeği burnunda bir dernek Asar Köy Derneğini ve Başkan Erhan Kızılyar’ın kısa "...Şairim... Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası Ayak seslerinden tanırım Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım… Ah bu türküler, türkülerimiz, ana sütü gibi ak, ana sütü gibi temiz Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla, köyümüz köylümüz memleketimiz… Ah bu türküler köy türküleri, Dilimizin tuzu biberi… Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak, hilesiz hurdasız, çırılçıplak… Dişisi dişi, erkeği erkek! Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara, bıçağı bıçak! Ah bu köy türküleri, karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi… Bedri Rahmi Eyüboğlu 2 yaşam öyküsünü okuyacaksınız. Yöremiz türkülerinden, Adıgüzel Göksu’dan alınan Vah Beni Beni isimli türküyü Seval Eroğlu notaya almıştır. Aktüel sayfasında Festivalimizde ki panele konuşmacı olarak katılacak Prof. İbrahim Kaboğlu’ndan “İnsan haklarında üç derin kırılma (iman, para, iktidar)” isimli yazıyı bulacaksınız. 26-29-MAYIS 2011 Tarihlerinde CNR Expo Fuar merkezinde düzenlenen Malatya Tanıtım Günleri ile ilgili yazıyı ve fotoğrafları Veysel Karahan hazırladı. Şair Gözüyle Halk Kültürü ve Bu Günkü Şiir isimli değerlendirme yazısını şair Ahmet Telli’nin kaleminden okuyacaksınız. Geçmişten günümüze festival düşüncesi ve festivalin Arguvan’a kazandırdıklarını Ahmet Fırat ve Veysel Karahan’ın yazısında bulacaksınız. Derneklerimizin etkinliklerine yönelik değerlendirme ve resimleri Veysel Karahan hazırladı. Sağlık köşesinde Op. Dr. Murat Kaplan burun kanamalarını içeren yazısını bizlerle paylaştı. Kitap tanıtımı bölümünde Bülent Taş, tutukluluğu içimizi acıtan gazeteci yazar Nedim Şener’in “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” isimli kitabın tanıtım yazısını okuyacaksınız. Dergimizin yayına hazırlanmasında baskısında emeği geçen tüm arkadaşlara, yazılarıyla ve reklam katkılarıyla destek sunan tüm dostlara teşekkür ediyoruz. 23-24 TEMMUZ 2011 Tarihinde Arguvan da türkülerin sıcaklığında buluşmak dileğiyle sevgiyle kalın… Mehmet KIZILDAŞ - Vakıf Başkanı Söyleşi... Röportaj: Azmi Tulunay “Eğitimli toplumlar geleceğe dönük proje üretir” İstanbul Esenler İlçesi’nde 2004 yılından bu yana mahalle muhtarlığı görevini başarı ile yürüten hemşerimiz Tuna Mahallesi Muhtarı Mehmet DOĞAN ile söyleşi yaptık. ehmet Doğan kimdir, kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz? M 1 968 yılında Arguvan’ın Yamaç Köyü’nde doğdum. İlkokulu Yamaç Köyü’nde ortaokulu Yazıbaşı Köyü’nde, lise eğitimimi 1. sınıfını Arguvan Lisesi’nde okuduktan sonra İstanbul’a geldim. İstanbul’da lise birden sonra açık öğretime devam ettim. Bu arada muhtelif işlerde çalışarak bir müddet işçilik yaptım. Sonra kendi işimi kurmaya karar verdim. Halı mobilya ve beyaz eşya mağazası açtım. Bununla birlikte elektrik tesisat ve taahhüt işleri yaptım. 21 yıldır ticaretle uğraşmaktayım. isminde iki kızım var. Kaç yıldır bu mahallede yaşıyorsunuz? 1989 yılından itibaren Esenlerde eski ismi (Karabayır Mahallesi) yeni ismi ile Tuna Mahallesi olan yerde 22 yıla yakın zamandır yaşamaktayım. Mahallenin sosyo-ekonomik durumunu değerlendirir misiniz? 2004 yılında yapılan mahalli seçimlerde (Karabayır Mahallesi’nden) Tuna Mahallesi’nden Muhtar adayı olarak seçimlere katıldım. İlk adaylığım olmasına rağmen mahalle halkının güvenini kazanarak muhtarlık seçimini kazandım. 2004 yılından bu yana mahalle muhtarlığı görevimi yapmaktayım. 22 yıla yakın zaman Esenler Tuna mahallesinde yaşıyorum. Ticaretimi ve komşuluk ilişkilerimi bu alanda yaptığımdan mahallemin sosyo-ekonomik yapısını çok iyi biliyorum. Mahallemin halkını ve yaşam tarzını kısaca tanımlamam gerekirse Anadolu’nun küçük mozaiği diyebilirim. Mahalle sakinlerini orta ve düşük gelire sahiptir. Kültürel yaşam tarzı tamamen Anadolu yaşam tarzını yansıtmaktadır. Aynı zamanda; Arguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Vakfının Kurucu üyesiyim. Evliyim, Dilan ve Doğa Muhtar seçildikten sonra mahalle halkıyla olan 3 Söyleşi... ilişkilerinizden bahseder misiniz? Yukarıda izah ettiğim gibi Mahallem küçük bir Anadolu mozaiği. Farklı kültürlerde, farklı inançlardan bir araya gelmiş olan mahalle halkına eşit mesafede baktım. Kimseyi kimseye benzetmeden hiç bir ayrım gözetmeden insanlarla kucaklaştım. Önemli olan kitle ile yapılacak iletişimde samimi ve hoş görülü olmak. Bunu başardığıma da inanıyorum. Mahallede yaşanan birçok adli olayların hukuka icra emesi gerekirken mahalle halkı öncelikle muhtarlığımıza müracaat etmektedir. Yaşanan bu tip olayların hukuktan önce bizler çözüm üretmekteyiz. Bu da mahalle halkıyla olan ilişkilerimi sıcak tutmaktadır. İki dönemdir mahallenizde muhtarlık seçimlerini kazanıyorsunuz. Bu başarıyı bizlere anlatır mısınız? “Mahalle halkıyla dayanışmaya çok önem verdim. Mahallemdeki her düğüne, her cenazeye iştirak etmeyi, hastaları ziyaret etmeyi, bayramlarda komşularımla birlikte sohbet etmeyi onları dinlemeyi kendime yol seçtim. ” Muhtar seçilmeden önce de seçildikten sonra da mahalle sakinleriyle yine bire bir görüşme imkânı yaratmaya çalıştım. Mahallenin doğacak sıkıntılarının çözüm analizleri için Mahalle halkıyla görüşmelerimi sıklaştırdım. Aynı zamanda mahallede yaşanan olayları ve sorunları mahalle sakinlerinin bize bildirmelerini ve bize ulaşan sorunun kamu kurum ve kuruluşlara aktararak çözümünü takip etmekteyim. Mahalle halkıyla dayanışmaya çok önem verdim. Mahallemdeki her düğüne, her cenazeye iştirak etmeyi, hastaları ziyaret etmeyi, bayramlarda komşularımla birlikte sohbet etmeyi onları dinlemeyi kendime yol seçtim. Hiçbir zaman mahallemin sorunlarından ve mahalle sakinlerinin sorunlarından kaçmadım. Çünkü felsefem ‘halka hizmet, hakka hizmettir.’ O günden bugüne mahalle sakinleri beni kendi aile 4 fertlerinden biri olarak kabul edip sevgi ve saygıyla karşılamakta, bende onların bu sıcak yakınlığa karşılık tarafıma intikal eden her sorunu kendi sorunum olarak kabul edip çözmeye çalışmaktayım. 2008 yılında yapılan seçimde mahallemden tek aday olarak seçime girmemi mahalle sakinleri talebi olduğu mahalleli kendisi beni aday göstermek istediğini, Mahalleme yapılan hizmetlerde öncülük yaptığımdan bir dönem daha muhtarlık yapmamı istemişlerdi, Muhtarlık seçimine 10 gün kala eski muhtar adayı bu göreve talepli olduğu beyanı üzerine mahalle sakinleri ile on gün gibi kısa sürede örgütlenerek seçime girdim. Seçim sonucunda mahalle sakinlerinin % 90 oyunu alarak ikinci dönem muhtar seçildim. Yaptığımız hizmetler yapacağımızın teminatı diyerek kaldığımız yerde mahalle sakinleri ile çalışmaya devam etmekteyim. Muhtar seçildikten sonra mahallenizde yapmak istediğiniz hedefler nelerdi? Hedeflerinize ulaşabildiniz mi? 2004 yılında seçimine girdiğim mahalleyi biraz anlatayım size; ilk göreve geldiğim ve hayatımın en sıkıntılı dönemini yaşadığım dönemlerimden biridir. Mahalle sakinlerinin eğitim düzeyinin düşük sosyal ve kültürel yapısının zayıf olmasından kaynaklı büyük sıkıntılarımız vardı. Mahallenin kozmopolit yapısı gereği, gayri meşru işlerin yapılmasına zemin hazırladığından 20. yüzyılda sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi, 22 yıldır yaşadığım İstanbul’un en sorunlu mahallelerinden biri olması beni çok üzmüştü. İlk önce bu imajın silinmesi için girişimde bulunmam gerekirdi. Bu durumdaki mahalleme sahip çıktım. Kolluk Kuvvetleri ile duyarlı mahalle sakinleri arasında toplantılar yaparak bu sorunu toplumla birlikte bertaraf ettik. Daha sonra mahalle sakinleri ile sorunları etüt ettik; birinci sırada okul sorunu, ikinci sırada sağlık ocağı sorunu olduğunu bunların çözümlerine giriştim. Esenler Kaymakamlığı ile Esenler Belediyesi’nin desteklerini de aldım. Bizim bu şevk ve heyecanlı çalışmamıza karşılık okul ve sağlık ocağı sorunu çözümlendi. Belediyemiz bizim yine bu duyarlı isteklerimize karşın Kültür Merkezini mahallemiz sınırları Söyleşi... içinde yaparak faaliyete soktu. Muhtarlığımızın çabalarından dolayı belediyemiz mahalle sakinlerinin dinlenmeleri için parklar, çay bahçeleri ile kafeteryalar açarak mahallemize zenginlik katmışlardır. Bu hizmetler beni sevindiriyor ve tabii ki mutlu ediyor. Kaymakamlık mekanizmasının denetimini kolaylaştıran girişimler yapardım. Yani talep yerinde çözüm bulur, yoksa aktarma yöntemi ile talep zaman kaybına neden olur. Tabii ki isteklerim ve amaçlarım insana yönelik olduğundan hedefte de sınır olmadığı gibi amaçlarımız arasında yeni neslin eğitimli toplumuna hizmet edecek bireylerin yetişmesi için sinema ve tiyatro salonlarına ihtiyacımız vardır. Bahsettiğim gibi tek isteğim mahallemin İstanbul’daki en güzel mahallelerden biri olması dileğimdir. Arguvan Vakfı’nın kurucu üyesisiniz, vakıfla olan ilişkilerinizden bahseder misiniz? Muhtarların yerel yönetimlerdeki yerini anlatır mısınız? Aslında Muhtarlık yerel yönetimlerin ana çekirdeğini oluşturan yapıdır. Çünkü ırkı rengi ve partisi olmayan bir kurum olduğundan dolayı herkestir. Buradaki herkes bir muhtardır. Yerel yönetimler için ayrılan bütçenin muhtarların kendilerinin kullanım yetkisinin verilmesi, azaları ile bir idare şekli yapılmalıdır. Belediye meclisleri gibi muhtar meclisi de olmalı ve muhtarlığa yerel yönetim bütçesi verilmelidir. Yatırımlarını kendi kararlarını seçmenlerinin taleplerini kendileri değerlendirmelidir. Gelecekle ilgili siyasetteki hedefleriniz nelerdir? Yarın birgün dünya görüşümü yansıtacağım bir partide olursam eğer ilk önce insanların sınıf ayrımını ortadan kaldırmak için mahalli idarelerin bütçesinin dağılımını muhtarlardan başlamak kaydıyla hizmetin kendileri tarafından yapılmasını organize ederdim. Bu durum, belediyelerin üzerindeki yükü azaltır. Belediyelerin hantal yapısını çalışır duruma kavuşturur, Arguvan Vakfı’nın kurucu üyesi olmamın esas nedenlerinden biri yukarıda izah ettiğim mahallemden dolayı eğitimin düşük olmasından kaynaklanan sıkıntıları anlatım. Oysa eğitimli toplumlar her zaman toplumun ilerlemesine geleceğe dönük projeler üretmeleri nedeniyle toplumda takdir edilirler. O nedenle vakfı kurduk 21. yüzyılın şekillenmesinde bizimde eğer katkımız olursa kendimi bahtiyar hissederim. Dergimiz aracılığı ile hemşehrilerimize söylemek istediğiniz mesajlar nelerdir? Hemşerilerime şunu söylemek isterim; her şeyi zaman öğretir ama onu durduramazsınız onun için zamanla yarışın, zamana takılı kalmayın derim. “Herkesin kaldırabileceği kadar bir ağırlığın altına ellerini koymalarını, yaşadıkları topluma yüreklerini vermelerini, birlikte dayanışma içinde olmalarını diliyorum. Muhtarım, bize ayırmış olduğunuz zamandan dolayı Arguvan Olgusu adına teşekkür ederim. Arguvan Olgusu olarak bana bu fırsatı verdiğinizden dolayı siz değerli dergimizin yöneticilerine ve emeği geçen herkese, sesimizin duyulmasında bize ses olan okurlarınıza, binlerce teşekkür eder, yayın hayatınızda başarılar dilerim. 5 Hikaye Hasan Aksoy Köy Gızı’mı, Şehir Kızı’mı? K öyde eli ayağı tutan, yediden yetmişe herkes Sultan Bacı’nın evine koşuyordu. Giderken de henüz olayı duymamış komşularına haber ediyor; Kız sen Alaman kızın yaptıklarını daha duymadın mı? Bütün köy ahalisi Sultan Bacı’nın evine gitti, diyordu. Mısto’nun oğlu Cemal Alamancı’ydı. Yıllar önce Alamanya kağıdı gelmiş, ancak muayenede iki dişi çürük çıkmıştı. Bu dişler yüzünden az daha gidemiyordu. Neyse ki babası Mısto, Angara’da birilerine yüklüce para ödemiş, işi halletmişti. Cemal uzun yıllar Alamanya’da çalışmış, sonrada sarışın bir Alaman kızıyla evlenmiş, dedesinin deyimiyle “tam bir gavur” olmuştu. Birkaç yılda bir köye izine gelirlerdi. Bu sene gelirken Alaman karısını ve baldızı Helga’yı da beraber getirmişti. İşte köylüyü böyle koşturan baldız Helga’ydı. Baldız Helga dediysek, kız dünya güzeli bir afet. Boy desen yerinde, teni bembeyaz, ap ak. Öyle ki inek sütü kızın yanında siyah kalır. Yusyuvarlak bilekler, altın sarısı, ışıl ışıl saçlar.. Yürüdükçe rüzgara tutulmuş selvi gibi ırgalanıyor; Allah sizi inandırsın köyün kerpiç evleri zangır zangır titriyordu. Helga herkesin diline destan olmuştu. Özellikle de köy delikanlılarının.. Ne hikmetse köy erkeklerinin yolu hep Mısto’nun evin oradan geçer olmuştu. İşe giderken, gelirken ne yapıp edip yollarını değiştiriyorlar, Mısto’nun evin önünden geçiyorlardı. Helga ’da cilveli mi cilveli. Sıfır kol tişört, şort giyiyor, başına köy kadınlarının oyalı yazma ya da tülbentini bağlıyor, bazen de kadınların şalvarını giyiyordu. Kızı bu halde gör, gör de o an orada öl.. Bu köy kıyafetleri, kızın üzerinde sanki başkalaşıyor, renkleşiyor, ışıl ışıl ediyordu. Köyde kızlar, kadınlar erkeklerle birlikte tarlaya çalışmaya gider. Akşama kadar güneşin önündeler. Bu yüzden hepsi esmer, yanık tenli.. Ama şehir kızları öyle mi. Köyden şehre taşınmış aileler yazın köye geldiğinde, köye başka bir renk gelirdi. Bu şehirlilerin oturdukları, geçtikleri yerlerden püfür püfür tanımadık, bilmedik kokular yükselirdi. 6 İstanbul gibi büyük şehirlerde, Alamanya’da çalışan ve oraya yerleşmiş köy erkekleri, “şehir kızından eş olmaz, olsa da cilasına, boyasına gücüm yetmez” diyerekten, gelir köy kızlarıyla evlenir, alır giderlerdi. Köyden esmer, kara kuru giden kızlar, şehirden apak, bembeyaz olarak gelirlerdi. Öyle ki tanımanın imkanı yok. Bu sefer de köy delikanlıları “Tuu ulan, ne güzel kızmış da haberimiz yokmuş, nasıl fark etmemişiz” der, dizlerini döverdi. Alamanya’dan, İstanbul, Ankara, İzmir’den istenince, kıymete binen köy kızları, bizim delikanlıların yüzüne bile bakmaz olmuştu. Silov’un oğlu Hıdır, küçükten beri sevdalı olduğu, kızı istetmişti. Kızın babası Cumov; “ Benim kızım daha küçük, ne kocası ulan !..” diyerekten onları kovmuştu. Ancak, ne hikmetse kızını, İstanbul’dan gelen ve kızdan 20 yaş büyük birine hemencecik vermişti. Silov’da dayanamamış; Ne o Cumov Efendi, kızın 2 ayda büyüdü de gelinlik kız mı oldu, deyip, lafı gediğine koymuştu. Cumov’da bu lafın altında kalmamış; Ulan, kızı senin oğluna verecektim de ne olacaktı. Avradın gibi ahır, mayıs kokacaktı. Şehire gelin giderse hayatı kurtulacak, demişti. Neyse biz dönelim, Alaman kızı Helga’mıza. Bu Alaman dilberi öyle garip bir şey yapmıştı ki, tüm köylüyü buraya toplamıştı. Duyan şaşkınlıkla, merakla geliyor, Sultan Bacı’nın evinin önünde toplanıyordu. Komşu kadınlar kendi aralarında anlaşır, imece usulü çalışır, tezek yaparlardı. Güneşte kurutulan tezekler köylünün en önemli ısı kaynağıydı. Ekmek, yemek tezekle pişirilir, kışın sobada tezek yakılırdı. O Hikaye gün Sultan Bacı’nın mayısı basılacak, tezek yapılacaktı. Kadınlar mayısı ıslatmış, samanını katmış, kimisi paçayı sıvamış ayakla çiğniyor, kimi kürekle karıştırıyor, kıvamını vermeye çalışıyorlardı. Mayıs kıvamına gelince de, elle, kalbur kasnağıyla şekil verilerek tezek yapılacaktı. İşte komşu kadınlar mayısın içinde bu şekilde çırpınırken, elinde fotoğraf makinesi ile Helga gelmişti. Bir süre onları şaşkınlıkla izlemiş, sonra fotoğraflarını çekmişti. Ne olduysa da ondan sonra olmuştu. Ayağındaki terlikleri çıkarmış, kadınların şaşkın bakışları içinde kendini mayısın içine atmıştı. Kadınlar; Helga yapma çık, huylanırsın, hasta olursun, kötü olursun, filan dediler, ancak söz dinleyen kim. Helga mayısın içinde koşturuyor, kahkahalar atıyor, cıvımış mayısı avuçlayıp kollarına, bacaklarına sürüyordu. Komşu kadınlar şaşkın onu izliyorlardı. Bir ara Sultan Bacı; Bu kız delirdi herhal, dedi, çık kız mayısın içinden, diyerekten onu azarladı. Ama Helga ne anlar, coşmuş bir kere. Kahkahalar atıyor, bir taraftan da mayısı yanaklarına, alnına, saçlarına sürüyordu. Bir diğeri; Helga yavrum yapma, her yanın yara olur. Bu ineklerin mokudur, yapma, etme, bu yüze göze sürülmez, diyor, bir diğeri de; Kız oldu olacak, biraz da yeseydin bari, diyordu. Bu bağırtıyı, curcunayı duyan diğer komşular da gelmeye başlamış, derken tüm köyün haberi olmuştu. Gelen mayısın etrafına diziliyor, mayısın içinde eğlenen, çırpınan, her tarafı sıvalı Helga’yı izliyordu. Kızın çıkacağı yoktu. Dilinden anlayan da yoktu. Eniştesi Cemal’e, ablasına haber vermek istediler, ancak, onlar da köyün dışına gezmeye gitmişlerdi. Kalabalık gittikçe artıyordu. Köylü olayı kendi aralarında konuşuyor, anlamaya çalışıyordu. Bu kız ne yapıyordu böyle? Biri; Bu kızın kafasına güneş geçti herhal, dedi. Diğeri, Yok, yok delirdi herhalde. Çıkarıp ziyarete götürmek gerek.. Ağzında iki tek dişi kalmış yaşlı bir emmi; Ah ulan, ben gençken bu kıza rastlayacaktım ki, diyor, çevredekiler gülmekten kırılıyordu. Bir taraftan böyle yorumlar yapılıyor, bir taraftan da mayısla ıslanmış, haşa huzurdan her yanı belirmiş Helga’yı süzüyorlardı. Köyün ileri gelenlerini çağırmaya karar verdiler. Onlar da geldiler, mayısın içinde ki Helga’yı alttan, üstten, yandan süzüyor, ama belli ki onlarda bir anlam veremiyordu. Gençlerden biri; Yav dedi, ben İstanbul’da ki ağabeyimden dinlemiştim. Şeherlilerin çamur banyosu diye bir şeyi varmış. Çamurun içine girer güleş yaparlarmış. Bu çamur öyle bizim bildiğimiz çamurdan değilmiş. Her derde devaymış. Bu ecnebi kız da bizim mayısı böyle bir şey sanmasın. Bir başkası; Belki mayısın da böyle faydaları var da bizim haberimiz yok. Duyduğuma göre ilaçların çoğunu otlardan, bitkilerden yapıyorlarmış. E bizim inekler neyle besleniyor, otlarla. Mayıs da otun işlenmiş hali değil mi? Kesin bizim bu mayısta bilmediğimiz bir şifa var. Hem elin ecnebisinden daha iyi mi bileceğiz. Delikanlının söylediklerine gülüp geçtiler. Bu kız kesin delirmişti, mayısın içinden çıkartılmalıydı. İleri gelenler böyle diyordu. Delikanlılar büyük bir gönüllülükle ileri atıldılar ki çekip çıkarsınlar. Bunu gören Helga boylu boyunca mayısın içine yatmaz mı? Avuçladığı mayısı onlara doğru fırlatıyor, bir taraftan da gülüyordu. Gençler çaresiz geri çekildiler. Kızın eniştesi ve ablasını bulsun diye gönderdikleri çocuk nefes nefese onları bulduğu haberini getirdi. İkisi de koşturarak geldiler. Helga onları görünce daha da coştu. Mayısın içinde affedersiniz, küllükte debelenen gır eşek gibi taklalar atıyor, bir taraftan da, eliyle onları çağırıyor; Komm, kommm !.., diyordu. Durumu gören eniştesi Cemal bağırarak kıza Alamanca bir şeyler söyledi. Deminden beri kahkahalar atan, mayısın içinde cirit atan Helga birden sustu. Mayısın içinde ayağa kalktı, bir süre eline, üstüne baktı, sonra da avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Hüngür hüngür ağlıyordu. Koşarak kenara çıktı. İlk müdahaleyi yapıp kovalar da ki suyu üstüne boca ettiler. Biraz yüzü gözü seçilir gibi oldu. Alıp eve götürdüler. Kızın bu ağlamasına dayanamayan yaşlı bir köylü, Ulan Cemal, ne dedin ki kızı ağlattın, edepsiz. Kızcağız ne güzel neşeliydi, eğleniyordu, dedi. Yok dayı, dedi Cemal, kızmadım. Mayısın inek dışkısı olduğunu söyledim ona, hepsi bu.. Onlar gidince köylü de dağıldı. Ama Mısto’ların evinde ki curcuna sabaha kadar devam etti. Kızı kocaman bir leğenin içine oturttular, yıkadılar. Ama kız çıkmıyordu, defalarca banyo yaptı. Kuyulardan, çeşmeden sabaha kadar su taşındı. Üç koca kazan ocaktan inmedi, altı tezeklendi, yakıldı, su ısıtıldı. Kızın her yanı kabarmıştı, öğürmekten içi dışına çıkmıştı. Sabah olunca kızı aldılar şehre doktora götürdüler. Gidiş o gidiş. Bir daha dönmedi Helga. Bu duruma en çokta köy gençleri üzülmüştü. 7 YAYINA HAZIRLAYANLAR Erhan Kızılyar-Ali Güler-Doğan Salman Yöremizi Tanýyalým Kabuğunu yırtan bir köy: Asar A rguvan ilçesine 10 kilometre mesafede güney batı uç sınırında iki ayrı yerleşim yeri olarak kurulan Asar köyü temel özellikler açısından ilçenin döğer köylerinden çok farklı bir yerleşim birimidi değildir. Kaderleri, sevinçleri, kültürleri, sosyal yaşamları Arguvan genelinin özelliklerini içerir. Tarihi Asar köyü, Gecekondu ve Asar adlı iki ayrı yerleşim biriminden oluşmaktadır. Her iki yerleşim yerine ait yazılı bir eserin varlığı bilinmemektedir. Köyün geçmiş tarihi konusunda yazılı bir kaynak olmayınca da bu konuda çok kesin bir ifade ile görüş belirtmek imkansız oluyor. Ancak yine de edinilen bilgilere göre köyde yerleşim ilk önce Asar adlı yerleşim yerinde başlıyor. Daha sonra buraya Arapgir Gebik tarafından göç gelmeye başlıyor. Bu göçlerin hangi yıl başladığı net olarak bilinmesede 1900'lü yılların ilk yarısında başladığı öne sürülmektedir. Ardından da bu kez Horumhan ve yine Arapgir Gebik tarafından Gecekondu'da yerleşim başlıyor. Köyün arazileri kullanılmayan hazine arazileridir. 1950 ve 1960 lı yıllarda özellikle Gecekondu'da yerleşim artıyor. Öyleki zamanla sonradan oluşan Gecekondu yerleşim yeri 8 Asar'ı geride bırakmaya başlıyor. Coğrafi Konum Coğrafi konum olarak köyün batısında Kışla, güneyinde Karaca, doğusunda Arıt yazısı ve kuzeyinde Horumhan ile Tarlacık yer almaktadır. Arazisi ağaçsız bir bozkırdır. Köyde son zamanlara kadar ciddi olarak su sorunu yaşanmıştır. Kaymakamlığın ve Muhtar Mehmet Salman'ın girişimleriyle köye su getirilmiş ama henüz tam anlamıyla ihtiyacı karşılar durumda olmadığı bildirilmektedir. Sosyal yapı Asar köyü Türkmen - Alevi köyüdür. Alevi inancına sıkı sıkıya bağlı olan köylüler bu inançlarını tavizsiz olarak yaşamakta ve sürdürmektedir. Derneğin bir başkan yardımcısı sadece bu inanç işleriyle ilgilenmekte ve görev yapmaktadır. Geçim Köy ahalisi geçimini hayvancılık ve tarımdan sağlıyor. Yine bir çok Arguvan köyünde olduğu gibi bu köyümüzdende 1960'lı ikinci yarısından itibaren başta İstanbul ve İzmir olmak üzere batı illerine ve Almanya'ya göç başlıyor. 1970'li yılarda bu göç Yöremizi Tanýyalým giderek artıyor. Sonra 1980'li yıllarda köye elektrik, yol, telefon gibi hizmetlerin gelmesine rağmen göç durmuyor. Öyleki her iki köyde 1970'li yıların başında iki ayrı ilköğretim okulu olup bu okullarda dört öğretmen ders verip ve yüzlerce öğrenci eğitim görürken, bugün her iki yerleşim yerindeki okullarda kapılarına kilit vurmuşlardır. Köyde genellikle yaşlı insanlar ikamet etmek, bir zamanlar beş yüz altı yüze ulaşmış köy nüfusu bugün 120-150'lere düşmüş bulunmaktadır. Eğitim gören öğrenciler ise taşımalı sistemle başka yere giderek eğitimlerini sürdürmektedirler. Asar Köylüler bugün varlıklarını daha çok İstanbul başta olmak üzere İzmir ve Ankara'da, yurt dışında ise Almanya'da sürdürüyorlar. İstanbul'daki köylü hane sayısının 150 yi geçtiği bilinmekte, ayrıca İzmir'de 40-50 hane , On kadar ailenin de yurt dışında yaşadığı bilinmektedir. Bunun yanında tek tük Mersin'de, Ankara'da, Kocaeli'nde yaşayan köylüler de bulunmaktadır. başarmıştır. Halk Müziği Sanatçıları; Devrim Salman (İlyas Salman'ın kızı) Kul Duran, İbrahim Altun ve yine Mesut Salman'da bu köydendir. Son zamanlarda bu köyden bir genç ülkenin çeşitli üniversitelerinde eğitimlerini sürdürmekte, yurt dışında profesyonel olarak futbol hayatlarını sürdürenler bile bulunmaktadır. Deyim yerindeyse Asarköylüler artık büyük kentin varoşlarında adresini şaşıran olmaktan hızla kurtulan, hızla örgütlenen kendine ve çevresine sahip çıkan bir kentli bilinciyle hareket etmeye başlamışlardır. Arguvanlılar, örgütlerimize sahip çıkalım Dernek Başkanı Erhan Kızılyar bu gelişmeleri ve köylülerin geleceğini şöyle anlatıyor: “Derneği kurmadan bir yıl once İstanbul'da tanıdığım köylü sayısı yirmiyi bulmazdı. Şu anda İlyas Salman'ın köyü Köydeki okur yazar oranı 1970'li yılardan süratle artmaya başlamıştır. 1980'li yıllardan itibaren köyden ilk yüksek okul okuyanlar, memurlar çıkmaya başlamıştır. Köyden Devlet tiyatrosuna giren ve ordan solculuk faaliyetleri nedeniyle atılan İlyas Salman bugün ülke çapında ünlü bir sanatçı olmayı 9 Yöremizi Tanýyalým internette facebook grubundaki köylümün sayısı 150'yi buldu. ülkenin bir çok yerinden insanlarımızla haberleşiyoruz artık. Meğer kimler varmış kimler. Haberimiz yokmuş. Sonra dernekleşme ile birlikte hem köylüler olarak birbirimizden haberdar olduk, ardından ilçemizin kurumu olan Arguvan Vakfı ile ilitişim kurduk. Arguvan bizim için çok özeldir. Anamızdır, babamızdır. Kültürümüzdür, kökenimizdir, tarihimizdir. Ot kökün üstünde biter derler. Bizim de kökümüz Arguvan. Hacı Bektaş-ı Veli demiş ya, eline- yani vatanına, soyuna yani kökenine sahip çıkacaksın. Arguvan'da bizim soyumuz, vatanımız. Ancak bir yılı aşan çalışmada henüz köylülerin bile yüzde ellisini organize edemedik. Kendi köy derneğimizi bile daha doğru düzgün oturtamadık. İlk yıl biraz cicim ayıdır. Bizde de bayağı hareketli oldu. Üç piknik bir yıla sığdı. Bir çok etkinlik bir yıla sığdı. Bir turnuvaya katıldık. Bizim için önemliydi. Şampiyon olsakta olmasakta ilçemize seyir kültürü, centilmence katılım kültürüne katkı sunmak için ve katılımıda sağlamak için kısa sürede çalışmalar yaptık. Kadınlı erkekli, çocuklu grupları 10 sahaya çektik. Diğer köylülerimize de örnek olacak şekilde seyir ve oyun ortaya koyulmasını sağlamaya çalıştık. Örgütlülük ve böyle iyi niyet sonuçta başarıyı getirdi şampiyonda olduk. Ama daha önemlisi kendi ilçemizden insanlarımızla kardeş kardeş yan yana geldik. Bu anlamda burada tekrar Narmikan Köyü'ne ve organizasyonun hem başında hem sonuna iştirak eden Vakfımız Başkanı Mehmet Kızıldaş ve yöneticilere teşekkür ediyoruz. Bundan sonra da hedefte biraz daha köyümüzle uğraşmak var öncelikle. Arguvan ilçemiz bizi biraz hoş görsün ama henüz Yöremizi Tanýyalým köyü tam organize edemedik. Ancak yine de Arguvan Vakfı'nın köylerimiz arasında oluşturacağı organizasyonlarda yer alacağız. Arguvanlılarla olmak bizim için, köylülerimiz için çok önemli çünkü. Umudumuz köyümüzde başlayan bu güzel bir birlikteliğin artarak devam etmesi, hem köylülerimiz hem de ilçemiz için güzel günleri birlikte paylaşmaktır. Ama unutmamamız gereken bir şey var ki, her ne kadar kabuğumuzu kırmaya başlasakta; bir olmadıktan, birlik olmadıktan, uyanık ve diri olmadıktan sonra hala büyük kentlerde yaşam zordur ve insanlar çok çabuk kaybolur giderler. Bütün Arguvanlılar olarak Örgütlerimize sahip çıkalım, örgütlenmeye büyük önem verelim. Biz Asar köylüleri olarak Arguvanlı olmaktan gururluyuz, Arguvanı, köyümüzü, vatanımızı ve insanlarımızı çok seviyoruz. Ve birazda artık acılı yanık türküler yerine keyifli türküler besteleyelim diyoruz." 11 Azmi Tulunay Ses Yarışması Vakfımız sanatçı yetiştirmeye devam ediyor A rguvan Vakfı, halk müziği yetiştirmeye devam ediyor… sanatçısı Bu yıl 11.’si düzenlenen Arguvan Türküleri Ses Yarışması’na 14 finalist katıldı. Ataşehir’deki Yeditepe Üniversitesi konferans salonunda 24 Nisan’da yapılan etkinlik, hem Arguvanlılar’ın hem de türkü dostu olan izleyicilerin yoğun katılımını sağladı. Programa başlamadan önce bugüne kadar yapılmış olan yarışmalarda birinci olanların seslendirdiği türkülerden birer bölümün dinletildiği bir slayt gösterisi sunuldu. Mehmet Sarıaltun yönetimindeki orkestranın çaldığı, Arguvan ezgilerinden oluşan potporinin, yarışma öncesi izleyicileri oldukça motive ettiğini de söylemeliyiz. 12 Ardından Arguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Vakfı Başkanı Mehmet Kızıldaş açılış konuşmasını yaptı. Kızıldaş; Arguvan kültürüne ait değerleri yaşama, yaşatma, koruma, sahiplenme ve gelecek nesillere aktarılması adına bu etkinlikleri düzenlediklerini ve bugün 500'ü aşkın Arguvan yöresine ait türkü notaya alınıp bestelenmiş ve Arguvan adına tescil edildiğini ifade etti. Halk müziğine gönül veren yeni sanatçı adaylarına yol açıp destek olduklarını da söyleyen Kızıldaş şöyle devam etti: “Müzik evrenseldir ve insanlar arasında iletişimde ortak bir dildir. Bu evrensellikte Arguvan türküleri de özgün bir yere sahiptir.” Başkan Kızıldaş, özellikle sanata ve kültüre karşı saldırıların da altını çizdi; kitapların daha basılmadan Ses Yarışması toplatıldığı, heykellerin yıkıldığı, tiyatroların baskı altında tutulduğu, sanata ve sanatçıya karşı baskıların artarak devam ettiği korku imparatorluğunun yaşandığı bir süreçten geçildiğini sözlerine ekledi. Kızıldaş bu etkinliğe katkı sunan başta Arguvan Belediye Başkanı Hüseyin Taştan olmak üzere tüm Arguvanlılara ve Arguvan dostlarına etkinliğe göstermiş oldukları bu duyarlılıktan dolayı teşekkürlerini iletti. Daha sonra Arguvan Belediye Başkanı Hüseyin Taştan etkinlikte yaptığı konuşmada “Arguvan türkülerin gözesi, bu gözelerin korunması için Arguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Vakfı Arguvan Türküleri Ses Yarışması ve Türkü Festivali ile önemli katkı sunuyor. Malatya Kültür Müdürü, bir toplantıda projelerini açıklarken ‘Malatya'da tüm ilçelerinde katılacağı bir türkü festivali yapacağız’ dedi. Biz ve dostlarımız hemen tepki göstererek Arguvan’da 8 yıldır Türkü Festivali yapılıyor, yenisini yapacağınıza Arguvan Türkü Festivali’ne destek olun dedik. Bu tepki sonrasında geri adım atmak zorunda kaldı. Görülüyor ki, Arguvanlıların başarılı çalışmaları kıskanılıyor ve sabote edilmek isteniyor. Buna meydan vermemek için hep beraber bu başarıyı sürdürmek zorundayız. Arguvan Türkü Festivali’ne herkesi Arguvan'a davet ediyorum ve tüm Arguvanlılara teşekkürlerimi sunuyorum” dedi. JÜRİ HEYECANLANDIRDI 14 finalistin yarıştığı yarışmaya konusunda uzman akademisyen, halk müziği sanatçıları ve yöresel sanatçılar jüri üyeliği yaptı. Ali Yılmaz başkanlığında 13 Ses Yarışması oluşturulan jüride, Cengiz Özkan, Nilüfer Sarıtaş, Murat Bulgan, Mine Yalçın, Çiğdem Kaya Elmas ve Hacı Engüzel gibi önemli isimlerin yer alması yarışmaya katılan gençleri bir hayli heyecanlandırdı. Sadece yarışmacılar değil seyirciler de yarışmacılar kadar heyecanlıydı. Arguvan türküleri deyince sevdalanır insan, hüzünlenir biraz. Yanıktır, çünkü, hasret tüter ama bir o kadar da hümanisttir, barışçıdır, birlikte yaşam kültürünü içerisinde besler. Arguvan türkülerini söyleyen sanatçılarımızın birçoğu bu duygudan esinlenir ve bunu türkülerine yansıtır. Yarışmacılar bunun en güzel örneklerini söylemiş oldukları türkülerle gösterdiler. Burada yarışmak önemli değildi, doyasıya türkülerle buluşmaktı. Türkülerden jürideki dostlarımız da etkilenmişti. Jüri Başkanı Ali Yılmaz, "Bu yarışmayı organize eden Arguvan Vakfı yöneticilerini canı gönülden kutluyorum. Tabloda göründüğü gibi Türk halk müziğine önemli katkı sunmaktasınız. Arguvan Türküleri halk müziğinde önemli bir yere sahiptir. Türkü deyince ilk akla gelen yöremizdir Arguvan" diyerek teşekkürlerini iletti. YAŞAYAN EFSANE AYAKTA ALKIŞLANDI Arguvan’ın sevilen yöresel sanatçısı Hacı Engüzel mikrofonu eline aldığında salonda tüm konuklar ayağa kalkarak alkış tufanı koparttı. Her yıl yarışma bitince salon boşalmaya başlarken, bu yıl Hacı Engüzel'i dinlemek için programın sonuna kadar bekleyen izleyiciler yaşı ilerlemiş olsa da Hacı Engüzel’in sahne performansı ile adeta coştular, kendilerini bir an Arguvan’da hissettiler. Daha sonra da ‘yaşayan efsane’ ile bol bol hatıra fotoğrafı çektirdiler. 14 Kalbin en hızlı attığı anlarda gelmişti artık. Sunucumuz Serpil Kara sonuçları açıklamak üzere mikrofonu eline aldığında herkesi heyecan sarmıştı. Jüri tarafından birinci, ikinci ve üçüncü belirlenmişti. Birinci Hakan Çakmak, ikinci Gülistan Mola, üçüncü Canan Sevinç olmuştu. Kazanan yarışmacılara ödüllerini ve plaketlerini Vakıf Başkanı Mehmet Kızıldaş, yönetim kurulundan Hasan Aydın ve Arguvan Belediye Başkanı Hüseyin Taştan verirken; Arguvan Vakfına katkılarından dolayı Kanal D’de kameraman olan hemşerimiz İsmail Özmeral ve Hayat Color firması sahibi Mehmet Usta’ya plaketlerini Vakıf kurucularından Ali Kılıç ve yazar Arife Kalender takdim ettiler. Arguvan Vakfı bir yarışmayı daha başarıyla sonuçlandırmıştı. Böyle bir organizasyonu bizlere sunan, değerli izleyicilere duygulu anlar yaşatan Arguvan Vakfı yöneticilerine sonsuz teşekkürler… Şiir NEYİNE AĞLAYAM NEYİNE YANAM Arguvan elinde şafak tez olur Meleşir guzular bahar yaz olur Sen gittin ya yarim ömrüm güz olur Neyine ağlayam neyine yanam Bir garip memleket şu Tahir köyü Kıraçdır toprağı evhamdır göğü Terketmiş konağı ağası beyi Neyine ağlayam neyine yanam Gayri Göldağ’ına karda yağmıyı Yollar cılga olmuş geçit vermiyi Sen gettin ya haksız, yüzüm gülmüyü Neyine ağlayam neyine yanam Hasan Şahin bilmiyim ki neyedem Arıtta su yokki fidanlar dikem Dehaydı siz söyleyin nereye gidem Neyine ağlayan neyine yanam Hasan Şahin DUYGU SERÜVENLERİ Bahar seli gibi coşup çağlayıp Akar gider duygu serüvenleri, Sevda ile yürekleri dağlayıp Yakar gider duygu serüvenleri. İlenen bir günah, ya sevap gibi Etkili, tesirli bir silah gibi, Sevgiyi gönüle bir ilâh gibi Sokar gider duygu serüvenleri. Bazen gönül yıkar dinlemez hatır Bazen dert üretir keder yaratır İsyankâr öfkeye sabır aratır Bakar gider duygu serüvenleri. Duygunun, sevginin şahanesiyle Elemin, kederin bahanesiyle, Oyalar ortamı aşk ninnisiyle Çeker gider duygu serüvenleri. Gazi’m her gönülde odur muzaffer Bazen komutandır bazen bir nefer, Aşk ile sevdayla kazanır zafer Yıkar gider duygu serüvenleri. H. Gazi Kiraz (Duygu serüvenleri isimli yeni çıkan şiir kitabından) Hasan Aksoy 15 Kasım Eren Aktüel Kardeş Sofrası 2 011 genel seçimleri yapıldı. Propaganda döneminde birçok tartışmaya tanık olduk. Bunlardan biri de yeni anayasa tartışmalarıydı. Ancak, yeni anayasa tartışmaları içinde, yeni anayasanın içeriği gündeme gelmedi. Bu kadar çok dillendirilen anayasa talebine karşılık, kapsamının öne çıkmaması dikkat çekici olmuştur. Meseleye kuramsal olarak bakalım. Anayasa nedir? Genel tanımı şudur: Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasaya anayasa denir. Yalın ve klasik tanımıyla anayasa; bir toplumsal uzlaşma belgesidir. Bir ülkede toplum düzenini geliştirmek için yasaların nasıl olması gerektiği ve ne gibi yasal düzenlemelerin yapılması gerektiği hususlarının konuşulması yerine, yeni bir anayasa tartışması neden öne çıkar? Yeni anayasa dertlere deva, hastalara şifa mıdır? Toplumda yönetim biçimi ve yurttaşların kamu hakları konusunda genel bir oydaşma (consensus) var mıdır? Başka bir ifadeyle toplumsal uzlaşma var mıdır? Eğer toplumsal uzlaşma ortadan kalkmışsa ve/veya zaten baştan beri yoksa, anayasa tartışmaları kaçınılmaz olur. Tartışmalar başlar başlamasına; ancak dikkatlerin yeni anayasa üzerinde yoğunlaşması faydasızdır. Çünkü çözümün başlangıç yeri anayasa değildir. Anahtarınızı çarşıda kaybettinizse, çarşıda; pazarda kaybettinizse, pazarda aramalısınız. “Çarşı, pazar kalabalık; evde arasam olmaz mı?”, derseniz; olmaz. Evde ararsınız aramasına, ancak, bulamazsınız; çünkü yanlış yere bakmaktasınız. Anayasa tartışması erken olması nedeniyle, yersiz bir tartışmadır. Peki, yeni anayasa tartışması nereden doğmaktadır ve neden erken bir tartışmadır? Türkiye Cumhuriyeti anayasası; devleti laik ve üniter devlet olarak tanımlamaktadır. Bu konuda toplumda fikir birliği var mıdır? Yeni anayasa tartışmaları esas olarak, bu konulardaki önemli fikir ayrılıklarından kaynaklanmaktadır. Bu konuda öylesine keskin görüş ve düşünceler ortaya 16 atılmaktadır ki, laik ve üniter yapının yer aldığı ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeler arasında yer alan bu düzenlemelerin değiştirilmesi yönünde talepler gündeme gelmektedir. *** Anayasadaki bu düzenlemelere ilişkin itirazların başlıca nedenleri nelerdir? 1-Laik devlet yapısı Anayasada tariflenmiş laik yapı, inanç özgürlüğünün önünde bir engel olarak eleştirilmekte; geçmişten bugüne, inanç özgürlüğüne engel olduğu görüşü dile getirilmektedir. Bu nedenle, inanç özgürlüğü kapsamında laikliğin yeniden tanımlanması istenmekte; toplumsal bir ihtiyaç olması nedeniyle, laikliğin kapsamının yeniden ve daha belirgin olarak belirlenmesi ve yeni bir tanım getirilmesi istenmektedir. 2-Üniter yapı Anayasaya göre ülkenin ve ulusun bütünlüğünü dile getiren üniter devlet yapısına getirilen eleştiriler de, yeni anayasa taleplerinin nedenleri arasında yer almaktadır. Üniter yapı kavramının “tekçi” bir anlayış olduğu dile getirilerek; anayasadaki Türk ulusu kavramı, eleştirilerin odağına yerleştirilmektedir. Ülkeyi, Türk ulusu yanında diğer ulusların birlikte kurdukları; ancak anayasada yer alan “Türk” kavramının, belli bir etnik unsuru öne çıkardığı, diğer etnik unsurları (Kürt, Lâz, Çerkes, Boşnak vb) haksız yere dışladığı dile getirilmektedir. Bu görüşler, ‘ya “Türk Ulusu” ibaresi anayasadan çıkarılsın, ya da “Kürt Ulusu” ibaresi de eşit bir statüde anayasaya yerleştirilsin’ talebini dile getirmektedir. Böylece Kürt Ulusu kavramı ve kazanımlarının anayasal güvenceye kavuşmuş olacağı ifade edilmektedir. (Anayasa tartışmaları açılmışken, araya bir de başkanlık sistemini yerleştirmek isteyen siyasal bir Aktüel talep de bulunmaktadır; ancak bu ayrı bir tartışma konusudur.) Laik ve üniter devlet yapısı konusunda toplumsal uzlaşma sağlanmadan yeni bir anayasa yazmak, problemi çözmeyecektir. Buna çözüm bulmadan yazılacak anayasa, toplumu tatmin etmeyecektir. Çözülmeyen sorunları, anayasayla çözmeye çalışmak ve çözülmüşçesine anayasaya metinler koymak bir işe yaramaz. Unutmamalı ki, anayasalar sorunları çözen sihirli metinler değil; ancak çözülmüş sorunların, elde edilen uzlaşmaların yer aldığı belgelerdir. Öyleyse; önce, sorunların çözüldüğü ortak bir noktaya nasıl varılacağına bakmak gerekir. İşte toplumsal uzlaşma burada aranmalıdır. Bunun için, toplum özgürce tartışabilmeli; yasak ve baskılardan uzak bir ortamda herkes görüş ve düşüncesini, uygarca, serbestçe ve bütün içtenliği ile açıklayabilmelidir. Benimseriz veya benimsemeyiz; ama her düşünce saygıyı hak eder. Anayasa yaparken birbirimizi anlayarak yola çıkmalıyız. Bununla birlikte; anayasa yapmak başka bir şey, anayasa yazmak başka bir şeydir. “Anayasa yapmak” (social act) aslında uzlaşmanın kendisidir; farklı düşünceleri de dikkate almak ve önyargısız bir şekilde, bir ortak noktada buluşmaya çalışmaktır. Bu nedenle, öncelik, anayasanın yapılmasındadır, yazılmasında değil. O yüzden, anayasa (yazma) tartışması erken bir tartışmadır. Çünkü, anayasa yapmadan, anayasa yazmak, kaybolan anahtarı başka yerde aramaya benzer; boş bir çabadan öteye gitmez. “Anayasa yapmak” kapsamlı ve zaman isteyen bir süreçtir. Uzlaşma sağlandıktan sonra, ki aslında anayasa işte bu uzlaşıdır; bunu anayasaya yazmak, bir anlamda artık biçimsel bir iştir; yazsanız da olur yazmasanız da. Unutmamak gerekir ki, anayasası olmayan (anayasa yazmamış) çağdaş ülkeler de vardır; ama bunların “anayasa yapmadıklarını” kim iddia edebilir ki? Birbirimizden farklı olabiliriz, ama bu durum birlikte yaşamamızı, bir arada olmamızı engellemez. Farklılıklar da uyumlu bir bütün oluşturabilir. Âşık Veysel’e kulak verelim: Mes çarıktır, çarık mestir, Yürürlerse aynı sestir, Veysel söyler bir nefestir, Kâh içerde, kâh dışarda. Şehir güvenli ise evlere anahtar da gerekmez. O zaman bırakalım çarşıda kaybolan anahtarı evde aramayı; çağdaş bir ortamda, akıl ve mantıkla; kırıp dökmeden, barış içinde; insan haklarına saygılı, güzel bir ülkede nasıl yaşanacağının peşinden koşalım. İşte ancak o zaman hepimize bir anayasa yazılır; “Duvarsız ve sınırsız kardeş sofrası” önümüzde açılır. Son sözü Hayyam’a verelim: İster Müslüman ol, ister gâvur bana ne; Sımsıcak olsun yürek dediğin, Sevgiyle dolu olsun ağzına dek Bizim deftere adın hele bir yazılsın, kardeş, O zaman cennet de vız gelecek sana, Göreceksin, cehennem de. 17 Dernek Çiçeği burnunda bir dernek: A Asar Köyü Derneği rguvan İlçesinin Güneybatı kıyısında yer alan Gecekondu ve Asar adlı iki ayrı yerleşim biriminden oluşan Asar köylülerinin İstanbul'da bir çatı altında buluştuğu Asar Gecekondu Derneği bir yaşını henüz doldurdu. 2010 yılı Mayıs ayı başında resmen kurulan dernek hızlı bir örgütlenme çalışması yürütürken birçok faaliyeti de arka arkaya gerçekleştiriyor. Arguvan İlçesi’ne bağlı Asar Köylüleri 1960’ların ikinci yarısından itibaren İstanbul ile tanışmaya başlamışlardır. Bu yıllarda tek tük çalışmak için İstanbul’un yolunu gurbetçi olarak tutan köyümüz insanları 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren ise bu kez yoğun bir şekilde İstanbul’a yerleşmek üzere göç etmeye başlamışlardır. İstanbul’da genelde ilk yıllar yıkılarda, inşaatlarda, lokantalarda, halde, kahvede özetle ne bulursa buldukları işlerde çalışan insanlarımız daha sonraları özellikle 1980’li yılardan itibaren yoğun şekilde konfeksiyon sektöründe çalışır olmuşlardır. İstanbul’da ilk yıllarda büyük bir geçim kavgasına giren köylüler, İstanbul’da varlıklarını korumaya, nefes almaya, çoluğunu çocuğunu yetiştirme gayreti içinde olmuşlardır. Siyasetle yakından ilgilenseler de, toplumsal olaylara duyarlı olsalar da, ne yazık ki, yoksulluk ve günlük yaşam koşusu içinde örgütlü olarak bir araya gelme fırsatı bulamamış giderek birbirlerine yabancılaşır hale gelmişlerdir. Geçen zamanla birlikte köylüler arasından; esnaf, küçük işletmeci, memur çıkmaya başlamış konut sahibi olanlar artmaya başlamıştır. Son yılarda Arguvan köylerinin yoğun bir şekilde dernek çatısı altında örgütlenmesi, Asar köylüleri de zamanla harekete geçirmişse de yapılan birkaç teşebbüs sonuca ulaştırılamamıştır. Asar köylüleri 2000’li yıllardan itibaren ise her ne kadar örgütlü olmasalar da yavaş yavaş özellikle yöresel etkinlerde boy göstermeye başlamışlardır. Özellikle ilçe köyleri arasında düzenlenen spor müsabakalarında her zaman yer almışlar, kimi pikniklere de katılım sağlamışlardır. Köylüler köyden Kazım Akdeniz’in önderliğinde; Abdal Musa etkinlikleri de düzenlemeye başlar olmuşlardır. 2009 yılına gelindiğinde ise Arguvan’ın bütün köy- 18 lerinin dernek çatısı altında örgütlendiği bir zamanda Asar köyünün de bir derneği olması talebi köylüler tarafından yoğun bir şekilde dillendirilir olmuştur. Bu durum sonucunda harekete geçen Ali Güler, Hüseyin Cabul ve Ali Kızılyar durumu Erhan Kızılyar ile paylaşmışlardır. Kızılyar’ın da olaya sıcak yaklaşması sonucunda köy derneği kuruluşu için ilk toplantı 2009 yılında başlamıştır. İlk başta köyden birçok ismin kurucu olmak istemesi nedeniyle bürokratik işlemler çıkmaza girmiş ve derneğin kuruluşu sırf bu yoğun talebin yarattığı sıkışıklık nedeniyle 2010 yılına kadar uzamıştır. Daha sonra dernek kurucuları sayısı yediye indirilmiş ve 2010 yılı Mayıs ayının başında dernek resmen kurulmuştur. Dernek kurucuları ise şu isimlerden oluşmuştur: Başkan Cuma Erhan Kızılyar, Başkan Yardımcısı Ali Güler, Sayman Halil Yücekaya, Yönetim Kurulu Üyeleri; Mehmet Mustafa Fırat, Doğan Salman, Hüseyin Yücekaya ve Ali Kızılyar Dernek kurucuları yaptıkları toplantıda derneğin adını Asar Gecekondu Köyü Kültür Dayanışma Derneği olarak belirlemişler ve tescil ettirmişlerdir. Köyün adının Asar olmasına rağmen dernek isminde Gecekondu mezrasının da bulunması istemi nedeniyle isim bu şekilde benimsenmiştir. Daha sonra 2010 yılı sonuna doğru ilk genel kurulunu gerçekleştiren derneğin yeni yönetim organları ise şu isimlerden oluşmuştur. Başkan;Erhan Kızılyar, Başkan Yardımcıları;Ali Güler, Kazım Akdeniz, Dernek Saymanı Mehmet Mustafa Fırat; Yönetim kurulu üyeleri; Doğan Salman, Hüseyin Cabul, Ali Kızılyar, Neriman Salman ve Muhammed Salman, Denetim kurulu; Başkan Halil Yücekaya, Üyeler; Sadık Akdeniz ve Kadir Cabul Dernek Başkanı Erhan Kızılyar: Sarı Basın Kartı sahibi bir gazeteci olup, TRT, BRT gibi televizyonlar ile birçok bölgesel gazetede çalışmıştır. Kızılyar, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Yöremiz Türkülerinden VAH BENİ BENİ Oturmuş ağlıyı kendi halınca Bir ah çekti hatırını sorunca Siyah zülfün mah yüzüne dökünce Ben o yarin cemaline vuruldum O yar bana yazmış yar deyi Bundan böyle selamını kes deyi Aklın havalarda töremiyesin Benim ne çok sevdiğimi bilmiyi 19 Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Aktüel Marmara Ün. Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı İnsan haklarında üç derin kırılma... (İman, para, iktidar...) B ütün İnsan Hakları bölünmezdir, karşılıklı bağımlıdır ve ilişkiseldir. Hukukî düzenleme yoluyla oluşturulan farklı hak ve özgürlük kategorileri, bölünmez bütünlük ilkesini zedelemez. Çünkü sınırlama nedenleri ve dereceleri yönünden farklılaşma olsa da, hepsi için ortak ve asgari güvence ölçütleri vardır. Sınırlama konusunda, bir başka farklılaşma, olağan-olağanüstü dönemler ayrımından gelir. Mesela, anayasal düzenimizde, hak ve özgürlükleri “durdurmak”, ancak olağandışı yönetimlerde mümkün (m.15). Buna karşılık, md. 13’e göre, anayasal hak ve özgürlükler, sadece sınırlanabilir şu üç kayıt altında: özüne dokunmamak, ölçülü olmak ve demokratik toplum düzeni gereklerine aykırı olmamak. Anayasa’nın ilgili maddelerinde artı güvenceler tanınabilir; sınırlamalar ise, zorlaştırılabilir. Mesela, bilim ve sanat özgürlüğü, bunların başında gelir. “Acayip”, ama tek sınır, Anayasa’nın değiştirilemez maddelerine aykırı olarak kullanmaktır (m.27). Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nın yıkılması yolunda harcanan çaba, bu hatırlatmayı gerekli kıldı. Velev ki, “ucube” olsun, bu bile “acayip” bir anayasal düzenlemenin koruması altında. *** Bu nedenle sorun daha çok, hukuk politikası veya İnsan Hakları anlayışı düzleminde ele alınmalı. Sanatsal yaratma özgürlüğüne karşı tavır, ancak şu genel ve üçlü sorgulama çerçevesinde açıklanabilir: - Dünyevî olan mı, inanç alanı mı? - Siyasal mücadele mi, fikir özgürlüğü mü? - Yaşam hakkı mı, girişim özgürlüğü mü? *** 1) İnsan Hakları, dünyevîdir: Tıpkı anayasa gibi İnsan Hakları da, toplum halinde yaşayan insanların hak ve özgürlüklerini güvenceler. İnanç alanı da, toplumsal yaşayış gereklerine uygun olarak bu ilkeden yararlanır. Son yıllar Türkiyesi’nde bu öncelik, tersine çevrilmeye çalışılıyor: giyim kuşamda (tür- 20 ban), kişilerin yaşam tarzında (içki) ve belli özgürlük kategorilerinde (heykel), -kamu düzeni gibitoplumsal yaşamın gereklerinden çok dinsel inanç referansları öne çıkarılmakta. Nitekim, ilgili yasalara uygun olarak inşa edilen “İnsanlık Anıtı”, Anayasa gereği değil, “…hazretleri mezarı” nedeniyle yıkılmak isteniyor. *** 2) Fikir özgürlüğü, siyaset üstüdür: Düşünceleri ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumda en geniş korumadan politika karşısında yararlanır. Ne var ki, son yıllarda siyaset, tam tersine, kendisine karşıt görüşleri bastırma aracı olarak kullanılmakta. Öyle ki, siyasal iktidar karşısında muhalif görüşlerin yayılmasının yaptırımı, insanların özgürlükten alıkonulması olabilmekte. “Demokrasi düşmanları” sloganıyla yaygınlaştırılan bu uygulamanın kendisi, demokratik toplumu boğucu tehlikeleri bağrında taşımakta. “Komünizm-irtica-bölücülük” üçlüsüne şimdi, “darbe” sendromu eklenmiş bulunuyor. Buna, “mürteci rövanşı” da denebilir. Oysa, siyasetin fikre üstün gelmesinin ilk kaybedeni, demokratik siyasetin ve giderek toplumun kendisinden başkası olmayacak. *** 3) Yaşam, diğer haklardan üstündür: Evet, İnsan Hakları bölünmez bir bütündür; ama bu, en başta yaşam hakkı temelinde sağlanabilir ancak. Ne var ki, neredeyse her gün, ülkenin her yerinde meydana Aktüel gelen toplu ölümler, o denli kanıksandı ki, yetkililer ve giderek toplum, “acayip” gördükleri heykelden veya muhalif fikirlerden duydukları rahatsızlığı, yaşamları yok etmenin sürekliliğinden duymuyorlar. Emek/ sermaye çelişkisi, bu ölümlerin ana nedeni olarak görülebilir. Para kazanmak için emeğini kiralayan insan, başkasının daha çok kazanma hırsı uğruna yaşamından olmakta: Tuzla’dan Davutpaşa’ya, Karakovan’dan OSTİM’e, Diyarbakır’dan Afşin-Elbistan’a uzanan küçük “Çernobiller”! İşyerinde, maden ocaklarında veya inşaatta hayatların toplu şekilde sönmesi, hep “kaza” olarak nitelenmekte ve gerekçe olarak da “takdir-i ilahi”ye sığınılmakta. Oysa gerçekte, herbiri birer “katliam”. Çünkü girişim özgürlüğü adına belirleyici olan ölçüt, “para”dır. Oysa devletin varlık nedeni, burada kendini gösterir: Öncelikle yaşam hakkını güvence altına almak amacıyla kurallar koymak, bunları uygulamak ve uymayanları cezalandırmak. Bizde ise, yüzlerce yasa, bir torbaya tıkıştırılsa da, yaşam hakkını eksen alan yasal düzenleme fikri bile öne çıkamıyor. Bu nedenle, doğrudan sorumlu sermaye olsa da, asıl sorumlular, yöneticilerdir. *** Özetle, iman-para ikilisi, İnsan Haklarını sözde bırakıyor. Buna bir de iktidar hırsı eklenince, “üçlü ittifak gücü”, insanı, fizikî özgürlüğünden ya da tümden yok edebiliyor. Öğretide ve uluslararası İnsan Hakları belgelerinde “bölünmez-karşılıklı bağımlı ve ilişkisel” olarak düşünülen ve düzenlenen hak ve özgürlükler, Türkiye uygulamasında, “iman-para ve iktidar ittifakı”na dönüşüyor... (Birgün Gazetesinde 17 Şubat 2011 tarihinde yayınlanan köşe yazısıdır.) Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu kimdir? Artvin-Borçka doğumlu bilim adamıdır. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Profesörü ve Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışıyor. İnsan Hakları ve Çevre Hukuku alanlarında da ülkemizin sayılı uzmanları arasında yer alıyor. Bu alanlarda yurt içinde ve dışında dersler, konferanslar veriyor; açıkoturumlara, panellere katılıyor; gazetelerde, dergilerde yazılar yazıyor. İbrahim Kaboğlu, 2003 yılında, Başbakanlık bünyesindeki İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanlığı da yapmış, bu başkanlığı döneminde hazırlanan “Azınlık Raporu ve Kültürel Haklar” konulu rapor üzerine, başbakanlıkça baskılara uğramıştı. Kaboğlu da bu görevden istifa etmek zorunda kalmıştı. 21 Malatya Malatya... Veysel Karahan Malatya Tanıtım Günleri’nin Ardından M alatya Valiliği, Malatya’nın kültürünü, yaşamını, sanatını, ekonomisi tanıtmak, için İstanbul CNR EXPO fuarında 26.05.2011- 29.05.2011 tarihleri arasında Malatya Tanıtım Günleri etkinliği düzenledi. Girişim güzel ve anlamlıydı, olması gereken bir etkinlikti. Dünden bugüne yaşanmış kültürleri, yöresel ve bölgesel ekonomik yapıyı, başka insanlara aktarmak, aynı zamanda başka insanlardan farklı kültürleri öğrenmek, insanların gelecekteki yaşamları adına çok önemlidir. Çünkü iktisadi yaşam birliği, insan olmanın, toplumsal ve ulusal varlık olmanın en önemli nedenlerinden biridir. Malatya Valiliği bu etkinliğin ilkini geçen sene Ankara’da düzenlemiştir. İstanbul’daki fuarda stand açan, katılımcılarla yaptığım sohbetlerde, Ankara’daki ziyaretçi katılımından memnun olduklarını dile getirdiler. Ankara’daki ziyaretçi katılımının fazla olmasının nedenlerinden bazılarını şöyle sıralanabilir; Fuar öncesi tanıtımın iyi yapılmış olabilir, zamanlama iyi yapılmış olabilir v.s. Kitlelere tanıtılmak istenilen her türlü faaliyet, aktivite, görsel ve sanatsal etkinlikler de, önce amaç ve ilkeler belirlenmeli, bu amaç ve ilkeler, kaliteli bir şekilde katılımcılara, ziyaretçilere, topluma aktarılmalıdır. Etkinliği, bu felsefe doğrultusunda ne kadar çok insana tanıtabilirseniz, amacınıza o kadar çok ulaşmış olursunuz. Bu nedenle yapılacak faaliyetin, geniş kitlelere duyurulması etkinlik öncesi tanıtımının ve reklamının yapılması gerekirdi. 22 Etkinlik öncesi İstanbul’da hiç bir tanıtıma rastlanılmamıştır. Malatya Tanıtım Günlerini organize eden Malatya valiliği, Malatya Kültür A.Ş. etkinliğin tanıtılması konusunda sınıfta kalmıştır. İstanbul’da yaşayan özellikle Malatyalılar’ın ve insanların böylesi bir etkinlikten haberi bile yoktu. Bu nedenle etkinliğe katılan ziyaretçiler oldukça azdı. CNR EXPO Fuarında yapılan Malatya Tanıtım Günlerinde ziyaretçilerin azlığı bir yana, böyle bir tanıtımda amaç ve ilkeler de yetersizdi. Bir yörenin yaşam biçimini öne çıkarmak, kültürünü öne çıkarmak, tarihsel yapısını öne çıkarmak, medeniyetleri öne çıkarmak, ekonomisini öne çıkarmak gerekirdi. Böylesi tanıtım günleri direk bölgenin geçmişten günümüze yaşam biçimini göstermekle mümkündür. İnşaat şirketlerinin reklamı ya da kayısı tüccarlarının kar amaçlı faaliyetleri olmamalıdır. Malatya Tantım Günleri’nde Arguvan Kaymakamlığı’nın standı dikkat çekiciydi. Stantta Arguvan Vakfı, Arguvan Belediyesi, bölgeyi tanıt- Malatya Malatya... mak için, bölgenin yaşam biçimini, kültürünü, sanatını dünden bu güne yaşanan ekonomisini öne çıkardı. Arguvan Vakfı Malatya Tanıtım Günleri’ne damgasını vurdu. Tarihsel geçmişini tanıttı, halk kültürünü tanıttı. Türk Halk Müziğine damgasını vuran Arguvan Türkülerini tanıttı. Geçmiş dönem tarım aletleri olan döğenini, şahrasını, elliğini, orağını, yabasını standına sergiledi. Giysi kültürünü öne çıkarttı. Arguvan’da yaşam biçimi olan, hemen hemen her evde bir tane bulunan bağlamasını öne çıkarttı. Tarihsel yaşam biçimi olan Arguvan Türkülerini dört gün boyunca değerli yöresel sanatçılarıyla canlı olarak yayınladı. Arguvan türküleri, az sayıda katılan fuar ziyaretçilerine şenlik ve renk kattı. Eğer bir bölge bütün özellikleriyle tanıtılacak ise hatırlanabilen tarihinden bu güne kadar, en geniş anlamda fuarda tanıtılmalıydı. Bir iki örnek verecek olursak; Malatya’nın tarihi değerlerini en derin şekilde yaşayan Eski Malatya öne çıkartılmalıydı, Medeniyetlerin ve farklı kültürlerin yaşadığı Arapgir öne çıkartılmalıydı, yerli ve yabancı turizmi çekmek için Somuncu Baba Kanyonu, şelaleleri rafting sporları merkezleri öne çıkartılmalıydı, Malatya valiliğinin yasaklamalarına rağmen dört gün boyunca susmayan Arguvan Türküleri valilik desteğiyle öne çıkartılmalıydı, kayısısı çok geniş olarak anlatılmalıydı, diğer üretim dalları anlatılmalıydı ki, bölge geniş hatlarıyla tanıtılmış olsun. Elbetteki fuarda bu özelliklerin bazıları vardı ama ziyaretçilerin azlığı ve fuardaki tanıtımın yetersizliği söz konusuydu. Çok iyi tanıtılmış bölgenin turizmi gelişir. Turizme bağlı yatırımları gelişir. Ekonomisi gelişir, Kültürü gelişir, dolayısıyla insanların yaşam tarzı değişir. Güçlenmiş ekonomisiyle kültürleri ve yaşam biçimleri değişen insanların yaşam kaliteleri artar. Fuar katılımcıları, fuarı organize eden Malatya Kültür A.Ş’nin yöneticileri, ziyaretçiler, Arguvan Vakfı’nın bu güzel organizasyonu takdir etmişlerdir. Arguvan vakfı dört gün boyunca düzenli program yapmış olup, organizasyonunu en iyi şekilde tamamlamıştır. Tanıtım günlerine artı değer katmıştır. Arguvan Vakfı organizasyonu ile Arguvan Kaymakamlığı standı en çok ilgi gören en yoğun talep gören stand olmuştur. Arguvan Olgusu adına, Arguvan vakfının bu önemli etkinlikteki başarısını kutlar, emeği geçen herkese teşekkür ederiz. 23 Şair Gözüyle Ahmet Telli Halk Kültürü Ve Bugünkü Şiir Usta şair Ahmet Telli, Arguvan Olgusu okurları için yazdı... H alk kültürü, içeriği ve kapsamı bakımından oldukça geniş bir alan. Halk hikâyelerinden masallara, yaşamdaki kimi ritüellerden şiire kadar uzanan bu alanın, anonim duyarlığı beslemekte ve biçimlendirmede önemli işlevleri olduğu bellidir. Bir konuşmasında Yaşar Kemal; “Ben masalların çocuklar için olduğunu kente geldiğim zaman öğrendim” diyordu. Halk hikâyeleri, masallar, şiirler herkes içindi halk kültüründe; ortak duyarlığın sesleriydi bunlar. Daha 1960’ların ilk yarısına kadar (hatta 70’lere kadar) otogarlarda, trenlerde, kasaba pazarlarında ‘destancılar’ vardı. Bunlar nerede sel, yangın, cinayet gibi toplumsal olay olsa, onu bir manzumeyle, ezgili olarak dile getirirler; ellerindeki destanı da kırsal kökenliler kapış kapış alırlardı. Halk kültürünün yazılı ve sözlü örneklerinin bu son pratikleri, böylece geleneğin sürdürülmesini sağlıyordu. Elbette, halk kültürü, folklorik özellikleriyle bir halkın kültür genlerini sergiler. Neyi nasıl anladığı kadar, neyi nasıl yapması gerektiğini de kuşaktan kuşağa aktarmaktadır bu kültür. Edebiyat tarihçisi ve folklor inceleyicisi Rauf Mutluay, ‘Halk Şiiri Antolojisi’ adlı kitabında: “En azından yirminci yüzyıl başından bu yana, hele Cumhuriyet’ten sonra edebiyatımızın ulusallaşarak çağdaşlaştığı, eğitim kurumları ve basın-yayın yoluyla toplumda tek bir kültürün geçerli olduğu ortadadır. Bu dönemde eski âşıkların niteliklerini yitirecekleri, taklit tekrarlar ve geleneksel alışkanlıklarla sadece kapalı ve dar bölgelerde sıkışıp kalacakları da bellidir” diye yazıyor. Gerçi tanımlamasındaki tek kültürün geçerli olduğu yargısı tartışmalıdır ama, geleneksel halk kültürünün taklit tekrarlarla solgunlaştığı, eski işlevinden koptuğu vurgusu dikkat çekicidir. Bir bakıma modernizm sürecinde halk kültürünün geleneksel yapısı geri çekilmekle kalmayıp, anonim duyarlığı aşamadığı bir gerçektir. Yine bu konuda Cemal Süreya, ‘Günümüzde Halk Şiiri’ adlı yazısında “Halk şiirinin artık yeni özelliklere hatta yeni alanlarda görünmesi gerekmektedir. Belki de bir ezginin sözleri olarak görünecektir” demektedir. Öyle de olmuştur. 24 Halk şiiri tarzındaki çoğaltmalar, benzeştirmeler, intihaller türkü barların loş salonlarında terennüm edilmiş, kendine uygun bir kitle kültürü haline dönüşmüş gözükmektedir. Cemal Süreya, yazıldığından bu yana durmadan tartışılacak olan ve modern şiir karşısında halk kültürünün konumunu belirleyen tezini ortaya koyarak, belki de kesin noktayı koyar. Bu teze göre: “Folklor şiire düşmandır.” Folklorun yahut halk kültürünün karşısındaki modern şiirin konumu, bir ilerlemeyi, değişmeyi ve dönüşümü vurgular. Ama bu, Yunus’un, Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’ın, değerlerinden bir şey kaybettikleri anlamına gelmez. Halk şiirinin bu üç sacayağı, bugün bile şairin “duruşu” hakkında ipuçlarını sezdirir bize. Doğal ki, yüzyılları bulan bu sürede Kazak Abdal, Dadaloğlu, Sümmani, Emrah gibi özgün ozanlar çıkmamış değildir. Ama bu sacayağı dediğimiz üç tarz, duruş ana gövdedir. Sonrakiler ancak Yunusvari, Karacoğlanvari, Pir Sultanvari diye sınıflandırılabilir. Bozunuma uğramayan halk şiirinin, başkaldırıcı oluşu, zamanın önemli ve büyük zatlarına övgüler düzmeyişi, özgün ve muhalif oluşu gibi özellikleri bulunmaktadır. Şair Gözüyle Halkevleri’nin kendisine sağladığı olanakların cazibesine kapıldığı birkaç manzumesi dışta tutulursa belki de son büyük âşık, Âşık Veysel’dir. Doğaldır ki, halk kültürünün bu özellikleriyle modern şiirimizdeki kimi şairlere esin kaynağı olmuştur. Enver Gökçe’nin Eğin türkülerinden el alması, Ahmed Arif’in dengbej sesinden edindiği rüzgâr, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Sümmani’nin izini bırakmayışı ve de Cahit Külebi’nin Karacoğlan’a “bacanak” diye seslenmesi, başka nasıl açıklanabilir? Yaşar Miraç, Ozan Telli gibi daha yeni dönem kimi şairlerde de halk kültürünün izleri sürmüştür. Halk şiiri saydığımız bu özelliklerini günümüzde sürdürebilmekte midir? Ne yazık ki olumlu bir karşılık bulamıyoruz bu soruya. Popüler kültüre eklemlenen ve hatta popüler kültürü besleyen ana kaynak olmuştur bile denebilir. Diğer yandan Baudlaire ile uç vermiş olan modernizm; Türkçe şiirde kimilerine göre Yahya Kemal, kimilerine göre Ahmet Haşim, kimilerine göre de Nâzım Hikmet ile başlamıştır. Modern şiirimiz, bir bakıma halk kültürü karşısında kendini oradan uzak tutmak yahut karşı çıkarak var etmiş gibidir. Bu neden böyledir? Çünkü geleneksel halk şiirinin ölçü ve uyaklarına sığmayan modern şiir, anonim duyarlığın aynılaştırıcı etkilerinden kurtularak bireyin tragedyasını, bireyin dünya ve kendisi karşısındaki gerilimini içeren bir karşı dilin, bir karşı estetiğin ürünü olmaktadır. Halk şiirinin yüzyıllar boyunca oluşarak klasikleştiği biçimi, kaçınılmaz olarak, öz’ü de belirlemiştir; bu özelliği nedeniyle yeni olanı, yeni bir şekilde söyleyemeyen bir noktada donmuş gibidir. Oysa dilin sınır tanımayan, zihnin düş ve düşleme devinimiyle genişleyen bir özelliği vardır. Şöyle de söylenebilir: Halk şiirinin türküye yatkın oluşu karşısında modern şiir senfoniktir. İşte yalnızca bu özellik bile halk şirinin modern şiire katabileceği şeyin sınırlı olduğunu gösterir. Senfoni, halk kültürünün özel, özgül ve ilerici yanını içerebilir ama halk kültürü modern şiirin sınırını belirleyemez. Sözgelimi Fazıl Say, Âşık Veysel’in ‘Kara Toprak’ını senfonize edebilir ama Ece Ayhan’ın şiirini türkü olarak okumak komik olur. Sonuç olarak, kültürler saf değildir. Her kültürün ilerici, demokratik bir yanı olduğu kadar, tutucu ve gerici yanı da vardır. Önemli olan, halk kültürünün ilerici, demokratik yanını modern araçlarla kültür yapılanmasının içeriğine mal edebilmektir. 25 Ahmet Fırat Festival FESTİVAL DENİLİNCE… Festival: • Genellikle belirli bir yerde ve zamanda yenilenen, görkemli sanat gösterisidir. • Bir yörenin en ünlü ürünü için yapılan şenliktir. Bu sözlük anlamından yola çıkarak festivalin daha açılımlı tanımını şöyle yapabiliriz: Bir işi önceden bilenlerin, yeni öğrenmiş ya da bildiklerini özümsemiş olanların önemli saydıkları bir olguyu gerçekleştirmiş olmalarıdır. Olgudaki ifade edilen şey festivaldir. Bu tanıma, deyim anlamında kullanılan düzensiz, karışık toplantı, curcuna da (toplantı tam bir festivaldi örneğindeki gibi) eklenebilir. Bir yol bulmak ya da kendi yolunu inşa etmek kolay değildir. Çok fazla dış etkenin varlığı, gerekli olan aşamaları hassas hale getirdiğinden. Arguvan Festivali, programı ile sahneye ve sunuma hakim olup, güvenliği sağlamakla yükümlüdür. Burada önemli olan uyum içinde katılımı sağlamaktır. Mihengi de tahammüldür. Bir program çerçevesinde sahnede sunulan etkinlik, katılımcıların ilgi alanları ile sahne merkezinden başlayarak (sunumu dikkatli dinleyenle) dış halkalara doğru gidildikçe (sohbetiyle, içkisini yudumlamayla) odaklaşmada kopmaların olması, aynı zamanda curcunayı da içermesi, festivalin doğası gereğidir. Arguvan kültürü esas anlamda Türk-Kürt, AleviSünni bir arada yaşamanın farklılığını özümseme ve “erimeden” uyum sağlama anlayışıdır. Festival; ortak değerlerin (Arguvan Kültürünün) kısmen ve tamamen yok olmasının önüne geçme ve görülen düzensizlik, kuralsızlık, kargaşayı önleme amaçlı olarak düşünülmüştür. Kendimizin ifadesi olan türkülerin transferini engellemek, unutulmaya yüz tutmuş türkülerin açığa çıkarılması sonucunda kitleleri uyandırmak -bilinçlendirmek- bir araya gelmeyi sağlamak için düşünülen şenliğin adıdır. Festival bir anlamda da halay gibidir; Birlikberaberlik, yardımlaşma gibi toplu hareket etme sonucu fiilen sunulan gösteriye ilaveten insan topluluğunun yanı sıra devamlılık, süreklilik anlamı da taşımaktadır. Bu anlamda Arguvan adıyla özdeşleşen türkü festivali, Arguvan’ın geçmişi ile geleceği arasındaki hayat dengesinin de korunmasıdır. Festivale doğru giden yol, Arguvan ve Köyleri Eğitim, Kültür Derneği’nin yapmış olduğu Futbol Turnuvası, Aşure Günü Etkinlikleri ve vakıf zamanında yapılan Ses Yarışması Etkinliği, kitle katılımının sağlanmasındaki nicel birikimde görülür. Bu süreçte kendi alan kültürünü koruyabilmesi, geliştirebilmesi ve yöre kültürüne katkıda bulunması için kurulan köy dernekleri ile Arguvan Kültürü’nün bütünlüğünü sağlayan Arguvan Vakfı ve Arguvan Belediyesi’nin ortak çalışması sonucunda 2003 yazında oluştu. Arguvan Festivali, Arguvan Türküleri’nin yanı sıra yedi bölgeden türkülerin seslendirildiği yer oldu. Başarının temel taşını bilgi, akıl ve tutarlılığın toplamı oluşturduğundan, ileriye doğru bir adım daha atılarak Arguvan Türkü Festivali uluslararası boyuta taşındı. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali hasretliğimizdi, hayranlığımız oldu. Ali Alagöz Os-Ka Otomotiv Tic. ve San. Ltd. Şti. Bostancı Yolu Üzeri İMES E Kapısı Karşısı No:82 Y. Dudullu - Ümraniye/İST. Tel: 0216. 365 06 65 (4hat) www.oskaotomotiv.com 26 Hasan Mordeniz Gıda Mühendisi Kalite ve Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri Danışmanı İçerenköy Sonbahar Sokak Tellioğlu İş Merkezi No:1/13 Ataşehir/İst.Tel: 0 216 574 11 67 GSM:0 532 638 27 46 www.surecdanismanlik.com Festival Veysel Karahan A rguvan Türkü Festivali'ni tam anlamı ile olarak, 05-06 Temmuz 2003 tarihinde Arguvan Türkü tanıyıp kavrayabilmek, doğru yorumlaya- festivalinin ilki gerçekleştirildi. bilmek, sahiplenebilmek için, geçmişe bir 1. Arguvan Türkü Festivali yapılırken, ilk olmasınyolculuk yapmak gerekir. Festival yolculuğumuzu, dan kaynaklı tereddütler ve sıkıntılarla birlikte, dününü ve bugününü özetleyecek olursak. katılımcıların çokluğuna ve coşkulu olduğuna, bekleArguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Derneği, (1995 nenden daha fazla ilgi gördüğüne tanık olduk. yılından sonra Arguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Festival sonrası, Festival Komitesinin değerlendirme Vakfı olarak faaliyetlerini sürdürdü) kuruluşundan toplantılarında başarılı bir festival olduğu, katılan sonra eğitim ve kültür etkinliklerine yoğun bir prog- sanatçılar ve izleyiciler tarafından beğeni kazandığı ramla başladı. 90'lı yıllarda Arguvan Vakfı tespit edilmiştir. Böylece Türkiye’de ve Dünya’da İstanbul'da Arguvan Kültürünü ortaya çıkarıp kurum- Tek Türkü Festivali olarak festivaller serüveninde sallaştırdı, Arguvan Kültürü adına Arguvan türküleri yerini almıştır. kasetleri ve kitapları çıkarttı, Aşure Arguvan Türkü festivali ikincisi, Günü Kültür şöleni düzenledi, üçüncüsü derken geleneksel hale Arguvan Türküleri ses yarışması bürünmüş olup, katılan sanatçı ve Festival Arguvan düzenledi. Arguvan adına yapılan izleyici kalitesiyle kamuoyunda adına ayrı bir kimlik “Aşure Günü Kültür Şöleni, takdirle izlenmeye başlanmıştır. kazandırmıştır. Arguvan Türküleri Ses Festival Arguvan adına ayrı bir kimYarışması” etkinliklerinin nicel Arguvan Türkü lik kazandırmıştır. Arguvan Türkü birikimleri Arguvan’da bir etkinlik Festivali türkü söyleyenlerin ve Festivali türkü yapmayı zorunlu hale getirmiştir. türkü dinleyenlerin ortak buluşma söyleyenlerin ve türkü Arguvan Türkü Festivali, Arguvan adresi olmuştur. dinleyenlerin ortak Vakfının yukarıda bahsedilen Arguvan Türkü ve deyişlerinin kültürel faaliyetlerinin nicel buluşma adresi olmuşyanı sıra, Türkiye'nin 7 bölgesinin birikimleri sonucu nitelik kazantürkülerinin söylendiği, Ulusal tur. mıştır. Türkü Festivali, 2010 yılında ulusBu dönemde İstanbul'da Arguvan lararası boyuta taşınarak dünya adına yapılan etkinliklerde hep Arguvan coğrafyasın- halklarının türkülerinin söylendiği Uluslararası Türkü da, adı henüz konulmamış bir etkinliğin yapılmasının Festivali kimliğini de kazanmıştır. Festivalin ulustartışmaları başladı. Bu tartışmalar Festival, Türkü lararası olması, türkülerimizin dünyaya yayılmasınşöleni gibi etkinlikler üzerinde yoğunlaştı. da, Arguvan ilçemizin uluslararası boyutta tanınması İstanbul’daki Arguvan Vakfı ve Köy Dernekleri’nin açısından, önemli olduğunu ortaya koymuştur. tartışmaları sonucunda Arguvan’da Festival yapılBu güne kadar festivalin bütçesi Arguvanlılar ve ması ağırlık kazandı. Arguvan Vakfı ve Köy Arguvanlı dostları tarafından karşılanmıştır. Arguvan Derneklerinin yaptığı genişletilmiş toplantılarında Belediyesi, Arguvan vakfı ve Arguvanlı Köy dernekfestivalin içeriği ve ismi üzerinde düşünceler olgunlerinin yoğun emeği ile gerçekleştirilen festival; türkü laştı. Festivalin ismi ile ilgili iki düşünce ortaya atıldı. adına, sanat adına, Arguvan adına, saygınlık Birincisi Arguvan Eğitim Kültür Festivali, İkincisi kazandırmış, gelecek kuşaklara iyi bir miras bırakArguvan Türkü Festivali. mıştır. Tüm türkü sevdalılarının bu festivale 2002 yılında Eysan Hotel’de Vakıf Yönetimi ve sanatçısıyla, izleyicisi ile katkı sunmalarını temenni kurucularının, Köy Derneklerinin ortaklaşa organize ediyoruz. ettiği toplantıda festivalin adı çoğunluk kararıyla Türkü festivalinde ayrıca paneller, söyleşiler, Arguvan Türkü Festivali olması kararlaştırıldı. sergiler, sokak tiyatrosu gösterimi, köy gezileri gibi Festival çalışmaları Arguvan Belediyesi, Arguvan kültürel faaliyetler de yaparak festivale zenginlik Vakfı ve Köy Derneklerinin ortak organizasyonu kazandırılmıştır. 27 Derneklerimizden Akkiraz Asarlılar pikniğine renk kattı Arguvan Asar-Gecekondu Köyü Kültür Dayanışma Derneği pikniği Çatalca'da yapıldı. Pikniğe Sanatçı ve CHP’den Milletvekili seçilen Sabahat Akkiraz ile CHP Milletvekilleri Özge Utan ve Mevlüt Aslanoğlu da katıldı. Asar Gecekondu Köyü Kültür Dayanışma Derneği, köylülerine yönelik olarak pazar günü Çatalca Fevzi Çakmak Piknik Alanı'nda piknik düzenledi. Pikniğe Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, CHP Milletvekili Adayı; Sabahat Akkiraz ve Özgen Utan, Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, CHP Çatalca İlçe Başkanı Süleyman Kolcuoğlu, CHP İl Genel Meclis Üyeleri; Muharrem Alpaslan ve Cengiz Aydın, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Orhan Utan, CHP Avcılar Belediye Meclis Üyesi Ali Oral, Gazeteci Mehmet Mert, CHP 3. Bölge Seçim Koordinasyon Merkezi’nden İl Başkan Yardımcısı Metin Kahriman da katıldı. Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, burada yaptığı konuşmada hemşerilerinin arasında bulunmaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, desteklerini istedi. Aslanoğlu, Milletvekili olarak Malatyalının başını eğdirmeme gayreti içinde çalışmalarını sürdürdüğünü ifade etti. Kara: Piknikçiler konuğumuz Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara da, sıcakların artmasıyla birlikte şehrin gürültüsünden uzaklaşıp rahat bir nefes almak isteyen çok sayıda İstanbullunun ilçelerine geldiğini hatırlatarak, "Bu kapsamda Arguvan Asarköylüler de bu hafta sonunda ilçemize gelmişler. Kendilerini burada görmekten mutluyuz" dedi. Akkiraz: Evimde olmak bir başka güzel Sanatçı, Sabahat Akkiraz ise, piknik alanına girişte büyük bir sevgi seli ile karşılandı. 'İnsanın kendi evinde olması da bir başka güzel' diyen Akkiraz, Asarköylülere ‘Arguvan’ın yolu tozdur dumandır’ Türküsünü söyledikten sonra, desteklerini isteyerek alandan alkışlar 28 eşliğinde ayrıldı. Dernek Başkanı Erhan Kızılyar'da pikniğe katılan tüm konuklarına kendilerine zaman ayırmalarından dolayı teşekkür etti. Asarköylüler daha sonra; türküler eşliğinde oyunlar oynayıp, yarışmalar düzenleyip keyifli bir gün geçirdiler. Bellikler Köyü Piknikte Buluştular Bellikler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği tarafından organize edilen geleneksel piknik coşku içinde geçti. Kayışdağı Yayla piknik alanında toplanan Bellikliler Başkan Mehmet Ali Parlak’ın hoş geldiniz konuşmasın da özelikle “Bellikler bir köyden daha ziyade bir aileyi temsil ediyor. Balı, Göçer, Durna, Karakuş, Parlak, Suna ve Sivrikaya kardeşlerden oluşan bir aile. Birlikte güzel değerlerimize sahip çıkıp, yarına taşımak adına buradayız” dedi. Arguvan Kaymakamı Mehmet Maraşlı, Vakıf Başkanı Mehmet Kızıldaş ve Yönetim Kurulu üyeleri, Gökağaç, Kömürlük, Doydum, Kuruttaş, Çavuş, Mineyik (Kuyudere) ve Apası dernek başkanları katıldılar. Kaymakam ve Vakıf başkanı birliktelik ve dayanışmanın önemini vurgulayan kısa konuşmalar yaptılar. Daha sonra kadın kollarında başarılı çalışmalar yapan Güneş Suna, Şerife Durna ve Leyla Parlak’a plaket verildi. Hıdır Göksu, Cengiz Fidan ve Adıgüzel Göksu sahne alarak Arguvan Türküleri söylediler. Davul zurna eşliğinde çekilen halaylar beğeniyle izlendi. Katılan tüm Bellikli ve Bellikli dostları pikniğin güzel bir atmosferden geçtiğine tanık oldular. Doydumlular’ın Piknik Keyfi Doydum Köyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği olarak 22/05/2011 tarihinde tertiplemiş olduğumuz geleneksel pikniğimiz her zamanki güzelliğiyle gerçekleşmiştir. Dernek Başkanı Muhammer Yılmaz’ın açılış konuşmasıyla başlayan etkinlik; Çocukların yumurta taşıma, çuval ve halat çekme, yetişkinlerin halat çekme, tavla turnuvası ve yöresel sanatçıların türküleri eşliğinde halaylar çekilerek devam etti. Çocuklara hediyeler ve Derneklerimizden Kuruttaş - Kömürlük Pikniği tavla turnuvasında 1. olan Erol Çakmak’a şampiyonluk kupası verildi. Köylülerimiz tarafından bağışlanmış olan bakır tepsi, bakraç, su tası gibi ürünler teşhir edildi. İstanbul’da yaşayan çocukları ve torunlarına da sürpriz olan bu sergide duygulu anlar yaşandı. Etkinliğimizin ilerleyen saatlerinde Ataşehir Belediye Başkanı Sn. Battal İlgezdi ve eşi Sn. Gamze Akkuş İlgezdi aramıza katıldılar. Arguvan Vakıf Başkanı Sn. Mehmet Kızıldaş ve yönetimi, yakın köy dernek başkanları bu güzel bahar gününde halaylar eşliğinde coşkumuza ortak oldular. Birlik ve beraberliğimizin bozulmaması ve tüm etkinliklerde beraber olabilmek dileğiyle.... Çavuş Pikniği Renkli Geçti 15 Mayıs 2011 Pazar günü Anadolu yakası Ömerli mevkiinde İstanbul’da bulunan Çavuş Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından orga- İstanbul’da faaliyet gösteren Kuruttaş ve Kömürlük Köyü derneklerinin düzenlediği piknik etkinliği yapıldı. Sarıyer Çayırbaşı Mehmet Akif Ersoy Piknik alanında yapılan pikniğe Kuruttaş ve Kömürlük Köylüleri ile birlikte diğer Arguvan köylerinde de ciddi katılım sağlandı. Dernek Başkanları Haydar Kırca ve Gazi Duvarcı katılımcılara hoşgeldiniz konuşmasını yaptıktan sonra kurumlar adına da Arguvan Vakfı başkanı Mehmet Kızıldaş bir konuşma yaptı. Güzel ve eğlenceli etkinliği Meltem Kırca yaptı. Sanatçılar Turan Yalçınkaya, Kemal Aslan, Ercan Göksu, Hıdır Göksu, Mehmet Ali Göksu, Özlem Özdemir ve Eda Eren’in seslendirdiği türkülere eşlik ettiler Davul Zurna ile halaylar çektiler. Çakmak (Sığırcıuşağı) Pikniği Çakmak (Sığırcıuşağı) Köy Derneğinin düzenlediği piknik 19 Haziran Pazar günü Gaziosmanpaşa Arnavutköy Baklalı köyü piknik alanında yapıldı. Hemşehrilerimiz Mesut Salmanın Türküleri ile coşkulu bir gün geçirdiler. Yoncalı (Birik) Pikniği nize edilen 2. bahar pikniği yapıldı. Pikniğe İstanbul’da yaşayan Çavuşlular ve onların dostlarından oluşan kalabalık bir katılım oldu. Pikniğe, Alican Yaylagül, Tayfun Bozkurt ve Erhan Yıldız türküleriyle renk kattılar. Gençlerimize ve çocuklarımıza eğlendirmek maksadıyla çeşitli yarışmalar düzenlenerek birincilere ödülleri verildi. Arguvan Vakfı başkanı Mehmet Kızıldaş ve Yönetim Kurulu üyeleri, Arguvan Köy dernek başkanları pikniğimize katılarak bizleri onurlandırdılar. Bu tür organizasyonların toplumumuz için çok önemli olduğu bizleri bir birimize daha yakınlaşmasına vesile olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Yoncalı (Birik) Köy Derneğinin düzenlediği piknik 26 Haziran Pazar günü Çatalca İnceiz köyü Şıramandere piknik alanında yapıldı. Çok neşeli bir ortamda geçen piknikte Abdurrahman Çıplak'ın sazı ile eşlik ettiği Fadime Çıplak'ın söylediği türkülere piknikçiler halaylar çekerek katıldılar. Tavla turnuvası yoğun ilgi çekti. 29 Op. Dr. Murat Kaplan KBB Uzmanı Sağlık Burun Kanamaları B urun kanamaları hangi yaşta olursa olsun can sıkıcıdır.Basit burun karıştırmadan tutunda ciddi burun tümörlerine kadar durumlar burun kanamasına yol açabilir. Burun kanamasında sebep her yaşta farklı olabilir. Çocuk yaş grubunda burun karıştırma, sinüzit ve alerjik rinit sebepken, gençlik yıllarında sinüzit atağı, alerji veya burna alınan travmalar ön plana çıkabiliyor.50 yaş üstünde tekrarlayan burun kanamasında sebep çok yüksek ihtimalle yüksek tansiyon veya aspirin, coumadin gibi ilaç kullanımı oluyor. BURUN KANAMASINDA İLK MÜDAHALE: Burun kanamaları hangi yaş grubu olursa olsun ilk önce hasta sakinleştirilmeli. Hemen burun kanatları sıkılıp baş öne doğru eğilmelidir. Baş arkaya atmak gereksiz kan yutmaya ve ajitasyona yol açar.Burun kanatlardan sıkıldığı halde 3-5 dakika içinde kanama durmuyorsa enseye soğuk uygulama yapılıp en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Sağlık kuruluşunda hastaya hemen damar yolu açılmalı, kan basıncına bakılmalı, kanama ve pıhtılaşmayı gösteren kan tetkikleri yapılmalı ve bu arada hastanın kullandığı ilaçlar sorgulanmalıdır. Muayenede kanama odağı görülmeye çalışılmalı gerekirse hasta sümkürtülerek burun içi temizlenmelidir. Kan basıncı yüksek olan hastaya gerekli medikal tedavi sonrası tansiyon normale geldiğinde kanama da duracaktır. İlk müdahalelere rağmen kanama durmuyorsa ön burun tamponu konulmalı ve bir süre beklenmelidir yine kanama durmuyorsa arka burun tamponu konulmalıdır. Bunları bazen ameliyathane ortamında da yapmak zorunda kalabiliyoruz. Ön tamponla kanama durmuşsa hasta gerekli tedavisi düzenlenerek eve gönderilebilir. Arka tampon konulmak zorunda kalınan hastalar hastaneye yatırılmalı ve gerekli tedavisi burada yapılmalıdır. Tamponlar kanamanın sebebine göre 2-5 gün burunda tutulmak zorunda kalınabilir. Bu süreçte antibiyotik alınmalıdır. HANGİ DURUMLARDA DOKTORA BAŞVURULMALI? • Tekrarlayan burun kanamalarında 30 • Burun dışında başka yerlerden kanama olması durumunda (örneğin idrar ve dışkılama ile) • Vücutta hafif darbelerle bile morarma ve çürüklerin varlığında • Aspirin gibi kan sulandırıcı ilaçların kullanıldığı durumlarda • Pıhtılaşma bozukluğu yaratabilecek karaciğer, böbrek veya hemofili gibi hastalıkların bulunduğu durumlarda • Yakın zamanda kemoterapi alınmış olması durumunda mutlaka hekim ile temasa geçilmelidir. Burun kanaması hastasında, özellikle genç erişkin ve tekrarlayan kanamada, mutlaka endoskopik burun muayenesi yapılmalı ve geniz (nazofarenks)bölgesi gözlenmelidir. Bazı geniz bölgesi damar tümörleri burun kanaması ile kendini gösterebilir ki bu konuda dikkatli olunmalıdır. BURUN KANAMASINDA TAVSİYELER: • Burun karıştırılmamalı ve şiddetli sümkürmelerden kaçınılmalı • Ağır aktivitelerden kaçınılmalı ve ağırlık kaldırılmamalıdır • Baş kalp seviyesinden yüksekte tutulmalıdır • Bulunulan ortam nemlendirilmeye çalışılmalıdır • Sıcak ve baharatlı yenmemelidir • Sıcak su ile banyo yapılmamalı, ılık su tercih edilmelidir • Aspirin veya anti-inflamatuvar ilaçlar alınmamalı, ancak mecburiyet varsa doktora danışılarak kullanılmalıdır. Kitap Bülent Taş "Dink Cinayeti Ve İstihbarat Yalanları" K olombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez, “Kırmızı Pazartesi” romanında, işleneceği herkes tarafından bilinen, fakat sadece öldürülecek Santiago Nasar adlı kişinin bilmediği yaşanmış bir cinayet öyküsünü anlatır. Bilmenin, bilmiyor gibi yapmanın, unutmanın toplumsal kodlarını anımsatır bize. Gelenek, resmi-ideolojiler ve ezberlenmiş bu “büyük gerçekler” toplumsal hafızamızın, kendimiz ve tarihimizle yüzlemememizin önündeki en büyük engellerdir. Kimi zaman yaşadığımız bazı dönemleri, yine o dönemde yaşamış insanlarla özdeşleştiririz. Onların her söz ve davranışları, bize içinde bulunduğumuz “akıl tutulmasını” hatırlatır. Söyledikleri her söz öyle bir derinden sarsar ki bazılarını; o duru söyleniş karşısında, işte o bazıları çılgınca bir korku ve telaşa kapılırlar. Hrant Dink tam da bu cesur insanlardan biridir. Kendi halkından devraldığı acıları, tarihin omuzlarına yüklemiş olduğu bir yük olarak görmez. Yaşamı değişmek, görmek ve müdahale olarak kavrar. İçimizden, evimizin içinden biridir. Söyleyemediklerimizin sesi, göremediklerimizin gözüdür. İşte bu nedenle Hrant Dink öldürüldüğünde hepimiz birlikte çokça ağladık. Gazeteci Nedim Şener’in Destek Yayınevi tarafından yayımlanan DİNK CİNAYETİ VE İSTİHBARAT YALANLARI adlı kitabı, yakın tarihimizin en önemli siyasi suikastine ışık tutmaktadır. Hrant Dink cinayetinin üzerinden dört (4) yılı aşkın süre geçmesine rağmen, Dink Ailesinin Adalet ve Eşitlik arayışı hale devam ediyor. Yargılamalar devam ediyor olmasına rağmen açığa çıkan her yeni bilgi ve belge yargılama sürecini en başa çeviriyor gibi görünmektedir. Nedim Şener, yargılama sürecinde açığa çıkan bilgi, belge ve tanıkları titiz bir gözlem ve araştırmayla gözler önüne sermektedir. Devletin çeşitli kurum ve kuruluşları tarafından göz yumulan, hatta desteklenen kişilerin cinayeti nasıl ve neden işlediği kamuoyu tarafın bilinmektedir artık. Bütün yargılama süreci boyunca gördük ki; devlet ve kurumları bu cinayeti ve ilişkiler ağının üstünü örtmeye çalışmaktadır. Şener, tam da gizlenmeye çalışılan olaylar ve kişiler arasında ki ilişkileri göstermeye çalışmaktadır. Lime lime edilen, ayrıntılara boğulmaya çalışılan bir yargılama süreciyle karşı karşıyayız. Aslında yaratılmak istenilen algı bunun münferit bir olay olduğudur. Böylece görünenin ardındaki asıl gerçek gözlerden ırak tutulmaya çalışılmaktadır. Devlet görevlilerinin; cinayetin bir grup tarafından “milli his ve şuurla” işlendiğine dair beyanatları, bu durumun en açık göstergesidir. Özellikle devletin Emniyet ve İstihbarat Birimlerinin, kendisine bağlı istihbarat memurları ve muhbirler vasıtasıyla suikastten önceden haberdar olduğu kitap boyunca belge ve tanıklarla anlatılmaktadır. İstanbul ve Trabzon İl Emniyet Müdürlükleri, İstihbarat Şube Müdürlükleri ve Trabzon Jandarma Komutanlığı, Memur Polis, İstihbaratçı ve en nihayetinde Yardımcı İstihbarat Elemanları’nın (YİE) cinayeti engellemek bir yana, katillerin önünü açtıkları açığa çıkan belgeler ışığında söylenebilir. Cinayet planlarından, muhbirler Erhan Tuncel ve Çoşkun İğci tarafından haberdar edilen ve cinayetin Yasin Hayal tarafından organize edilip, Ogün Samast tarafından yeri ve nasıl işleneceği bilgisine vakıf olan devlet her nedense (?) harekete geçme ihtiyacı hissetmemiştir. İstihbarat birimleri arasındaki telefon görüşmeleri ve İl İstihbarat Müdürlükleri arasında ki yazışmalarda ise belgelerin nasıl karartılacağı ve delillerin üstlerinin nasıl örtüldüğünü gözler önüne sermektedir. Nedim Şener, kitap boyunca İstihbarat dünyası hakkında bizlere bilgiler sunar. Hrant Dink cinayetinde İstihbarat dünyasının rolünü bir gazeteci refleksiyle gözlemleyerek aktarır. Devletin İstihbarat birimleri arasında ki çekişme ve rekabetleri isabetli bir şekilde gözlemler. Özellikle İstanbul ve Ankara Emniyeti arasındaki rekabetin izlerini sürer. Kitap boyunca Dink cinayetindeki rolleri nedeniyle önceden aşina olduğumuz birçok isimle karşılarız. Bu isimlerin gerek birbirileri gerekse devletin ilgili birimlerinin suikasttaki etkisine dair verdikleri ifadeler, okuyucuyu tamamen şaşkınlığa uğratacak türdendir. Şener’in suikast ve sonrasına dair sorduğu sorular can alıcı niteliktedir. Bu sorulara verilecek cevaplar cinayetin aydınlatılmasında çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki, bir bütün olarak ortaya konulan beklentiler aynı zamanda toplumun ortak vicdan ve adalet beklentisinin de bir sonucudur. Nedim Şener bir gazeteci, Dink Cinayeti Ve İstihbarat Yalanları adlı kitabıyla uluslararası alanda ve ülkemizde birçok ödüle değer görülmüştür. Bugün cinayeti işleyen kişi yirmi (20) yılla yargılanırken. Cinayeti araştırmak için kitap yazan Nedim Şener otuz iki (32) yılla yargılanmaktadır. Dink cinayetindeki rolleri sebebiyle yargılanan devlet görevlileri aklanırken, Nedim Şener cezaevindedir. Ülkemizin trajikomik adalet anlayışının açık bir göstergesidir Son olarak, Orhan Dink’in sözlerini hatırlatmak gerekecek. “Hrant Dink Cinayeti tam olarak aydınlatılmazsa kim bu ülkede kendisini güvende hissedebilir” 31 Yeni dönem kayıtlarımız devam ediyor. 0216 416 12 74 - 361 97 28 www.arguvanvakfi.org.tr
Benzer belgeler
SAYI27 - Arguvan Vakfı
Portre - Seval Eroğlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
arguvanolgusu31:Layout 1.qxd
Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü
Ali Haydar KARAÇAM
Yayýna Hazýrlayanlar
Veysel KARAHAN
Azmi TULUNAY
Ahmet FIRAT
Erol ÇAKMAK