2007 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar
Transkript
2007 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar
KASIM 2007 Sayý: 467 Fiyat: 3.5 Kâinat Tek Bir Bedendir Türban Neyi Örtüyor? Sevgideki Gizem HÂLE ÜRKMEZGÝL ile Söyleþi ÝÇÝNDEKÝLER Kâinat Tek Bir Bedendir ..................... 2 Dr. Refet Kayserilioðlu Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Bilenle Bilmeyen Bir Olur mu? ............. 6 Cilt: 39 Sayý:467 Kasým 2007 Türban Neyi Örtüyor ......................... 17 Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Nihal Gürsoy Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul Yönetim Yeri: Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul Baský: Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ. Çobançeþme Mah. Sanayi Cad. Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL Ahmet Kayserilioðlu Güngör Özyiðit Hâle Ürkmezgil ile Söyleþi ............................................ 22 Nihal Gürsoy Daha Derinliklere Doðru (Son Bir Kez) ........................................ 28 John Edwards/Arýn Ýnan “Kamp Yapmaktan Nefret Ediyorum” (Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ................. 33 Carol Bowman/Nelda Bayraktar Sevgi Üzerine ................................... 38 Özer Baysaling SEVGÝ DÜNYASI Sevgili Dostlar Bir süreden beri ülkemizde insanlarý galeyana getirmek, yollara dökmek, isyan ettirmek için açýk ya da gizli yoðun bir çaba olduðunu sizler de fark ediyorsunuz mutlaka. Kafa tutmanýn, kabarýp çoþmanýn, kendini koyuvermenin baþka bir tadý olsa gerek. Ama nereye kadar? Gerçekler acý bir þekilde karþýmýza dikilene kadar. Bu gerçeklerin arasýnda daha fazla ölüm, daha çok sayýda genç insanýn yaþayabilecekken ölmesi, maalesef yok; çünkü ölüm bizim insanlarýmýzýn büyük bir kýsmýný caydýrma gücüne sahip deðil bu coðrafyada. Üzüyor, kahrediyor ama daha da çok biliyor, korkutmuyor, durdurmuyor. Kahramanlar can korkusu karþýsýnda gerilemezler. Ama fakirlik korkusu onlarý düþündürebilir. Sorumsuzca kendi kendimizi zehirleyeceðimize, hiç olmazsa þunlarý düþünelim. Diklendiðimiz, kafa tuttuðumuz insanlara ne kadar borcumuz var ve bütçemizi onlarýn parasýyla mý denkleþtirmeye çalýþýyoruz? Devir, dövüþken kahramanlarýn devri mi yoksa haklýlýðýný, üstünlüðünü bilgisiyle, stratejisiyle, çalýþkanlýðý ve zordan korkmayýþýyla ortaya koyan akýl cengaverlerinin devri mi? Artýk sorunlarýný efelikle, elinde baltalar ve sopalarla vurarak parçalayarak çözmeye çalýþan insan imajýný deðiþtirmenin, terketmenin zamaný çoktan geçti; aklýmýza ve deðerlerimize daha çok güvenerek kararlar alabilmeliyiz. En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI 1 ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR Geçen konuþmamýzda beden içindeki bedenlerden yani organizasyon sisteminden bahsettik. Organizasyonlarýn gittikçe yükseldiðini ve büyüdüðünü, bunlarý idare eden organizatörlerin, yani o organizmalarýn ruhlarýnýn da gittikçe büyük kudretler kazandýðýný söylemiþtik. Dr. Refet Kayserilioðlu KÂÝNAT TEK BÝR BEDENDÝR SEVGÝ DÜNYASI Özden - Geçen konuþmamýzda beden içindeki bedenlerden yani organizasyon sisteminden bahsettik. Organizasyonlarýn gittikçe yükseldiðini ve büyüdüðünü, bunlarý idare eden organizatörlerin, yani o organizmalarýn ruhlarýnýn da gittikçe büyük kudretler kazandýðýný söylemiþtik. Bu hususta soracaðýnýz baþka husus var mý? Erdem- Var dostum. Geçen konuþmamýzda dünyayý idare eden bir ruhun, yani bir organizatörün de bulunduðunu söylemiþtiniz. Bunun vazifeleri nelerdir? Özden - Dünya organizatörünün vazifeleri çok çeþitli ve çok kapsamlýdýr. Bu varlýk öncelikle dünyada bulunan bütün canlýlarýn tekâmüllerini düþünecektir. Sonra dünyadaki bütün maddelerin, varlýklarýn tekâmülüne hizmetleri esnasýnda gösterecekleri deðiþimlerin þartlarýný düþünüp hazýrlayacaktýr. Bunlardan baþka güneþ sisteminin bir uzvu olan dünyanýn güneþle, diðer gezegenlerle ve baþka yýldýzlarla iliþkilerinin düzgün gitmesinde ken- 3 disine düþen vazifeleri yapacaktýr. Bu üç büyük vazifenin her birisinin de ne büyük ve ne azametli olduðu biraz düþünülürse derhal anlaþýlacaktýr. Erdem - Hakikaten bu vazifeler çok muazzam þeyler. Meselâ bütün canlýlarýn tekâmülleriyle alâkadar olmak ne demektir? Özden - Bu büyük varlýkta öyle büyük bir idrak ve kavrama kabiliyeti vardýr ki ayný saniyede en küçük zerrelerin içinde bulunan canlýlarýn bile durumlarýndan ve ihtiyaçlarýndan haberdar olur. Onlara lâzým olan emirleri ve yardýmlarý gönderir. Yalnýz bu zerrelere deðil, ayný anda nebatlara, hayvanlara ve insanlara da tesirler gönderip onlardan tesirler alýr. Bu arada maddelere giden ve maddelerden gelen tesirlerle, güneþ sisteminden ve bütün kâinattan gelen tesirlerle alâkadardýr. Her birisine lâzým olan cevabý vermekle meþguldür. Biz insan olarak iki, üç iþi ayný anda yapabilince keramet göstermiþ gibi sevinir ve böbürleniriz. Ya bu varlýk milyar kere, milyar kere milyardan gökteki yýldýzlar kadar çok sayýda, daha doðrusu bizim ölçülerimize girmeyen sayýda varlýkla, tesirle ve madde ile alâkalýdýr. Bu korkunç kudretin milyarlarda birini bile bir insan beyni idrak edebilmekten, hattâ sezebilmekten âcizdir. Erdem - Peki ama bu muazzam iþi bu büyük varlýklar nasýl yapabilmektedir? Özden - Bu varlýklarýn iþlerini kolaylaþtýran organizasyon sistemleridir. Dünyanýn idaresiyle vazifeli büyük varlýðýn emrinde kademe kademe küçülen varlýklar vardýr. Meselâ ilk planda canlýlarla uðraþan bir varlýk, maddelerle uðraþan bir diðer ruh, kâinattan gelen ve kâinata gönderilen tesirlerle uðraþan bir üçüncü ruh (organizatör) bulunacaktýr. Bunlarýn her birisinin emrinde de baþka idareciler vardýr. Meselâ canlýlarý idare eden bedensiz varlýða baðlý bitkilerle alâkadar olan, hayvanlarla ve insanlarla alâkadar olan ayrý ayrý üçüncü derecede organizatör vardýr. Meselâ insanlarla 4 alâkadar olan organizatörün emrinde de her milletin ve millet bloklarýnýn idarecisi olan bedensiz varlýklar vardýr. Bunlarýn teþkil ettiði topluluða Yüksek Ýdare Mekanizmasý denir. Bunlardan çýkan tesirler birer kademeli aðlar teþkil ederek ta aþaðýlara kadar süzüle süzüle uzanýr. Erdem - Bu tesir aðlarý ve organizasyon sistemleri, yani beden içindeki bedenler bu büyük varlýklarýn yani Yüksek Ýdare Mekanizmasýný teþkil eden varlýklarýn nasýl tesir alýp verdiklerini biraz anlatabiliyorsa da, onlarýn bütün bu tesirleri ayný anda nasýl idrak edebildiklerine katiyen aklým ermiyor. Özden - Aklýnýz elbette eremeyecek dostum. Bir tek hücreli canlý, meselâ bir amip insanýn neler düþünüp anlayabildiðini, ne gibi tesirleri alýp verebildiðini idrak edebilir mi? Hattâ aklýnýn kenarýndan geçirebilir mi? Benim deminden beri birazcýk ifadeye çalýþtýðým þeyler, gene onlarýn müsaadesiyle insanlýða verilen, lütfedilen bilgilerden faydalaný- SEVGÝ DÜNYASI larak, onlarýn kudretlerinin çok küçük bir kýsmýný sezebilmemizi temine yarayacak ipuçlarýdýr. Ama unutmayalým ki bu azametli idareciler de daha büyük organizatörlerin sadece birer organý durumundadýrlar. Meselâ Büyük Dünya Organizatörü, Güneþ sistemi organizatörünün bir organýdýr. Güneþ sistemi organizatörü yalnýz dünyayý deðil, hem güneþi, hem diðer 8 gezegeni, bütün canlýlarý, cansýzlarý ve onlara girip çýkan tesirleriyle düþünüp idare etmektedir. Dünya organizatörü onun yanýnda küçük bir organ durumunda kalýr. Onun kudretlerinden bizim bahsetmeye ne kudretimiz ve ne de kelimelerimiz yeter. Erdem - Bahsettiðiniz büyük varlýklar haþâ Allah gibi bir þey oluyorlar demektir. Özden - Hayýr, asla. Allah'la hiçbir varlýk kýyas edilemez. Allah, Mutlaktýr. Her türlü nispetten ve kýyastan uzaktýr. Bütün bu büyük organizatörler ise hep tekâmül zorunda olan, daima tekâmül edecek bir eksik tarafý bulunan mahlûklardýr. Ruhta sonsuz tekâmül yollarýnda, sonsuz olarak gidecek imkânlar, yani sonsuz geliþme kudret ve imkâný vardýr. Allah ise Ekmel'dir. Yani tekâmüle ihtiyacý yoktur. Tekâmül imkân ve þartlarýný halkeden, tekâmülü hudutsuzluklarýn ötesine doðru uzatandýr. Erdem - Birçok kimse Allah derken sizin yüksek idareci varlýklar dediðiniz kudrette bir varlýðý bile düþünememektedirler. Birçok dindarlar için peygamberlerle birleþmiþ veya onlarýn seviyesinden bir adým yukarýda bir büyük ve kudretli insan derecesindedir. Özden - Dostum, bu hal idrak kýsalýðýnýn zaruri neticesidir. Allah diye taþa, topraða, maymuna ve öküze tapanlar da var. Yukarýdan bakanlar onlara kýzmazlar, sadece acýrlar. Þu zavallý idrak durumundan bunlarý nasýl kurtaralým diye düþünürler. Mamafih idrakinin kabul edebileceði bir varlýða Allah diye baðlanabilmesi, ona saygý göstermesi ve onu yüceltmesi, bu varlýk için bir üstün davranýþtýr. SEVGÝ DÜNYASI Erdem - Güneþ sistemi de içinde bulunduðumuz Nebülöz'ün (veya galaksi) bir küçük parçasý olduðuna göre o koskoca nebülöz'ün de bir organizatörü olacak demektir. Özden - Evet, içinde milyonlarca güneþ sistemleri bulunan Nebülöz'ümüzün idarecisi olan büyük bir organizatörü ve onun emrinde de büyük bir idare mekanizmasý vardýr. Bu yalnýz bizim Nebülöz'ümüzde de kalmaz. Kâinatta milyarlarca nebülöz vardýr ve bunlarýn sayýsý da gittikçe çoðalmakta. Kâinat gittikçe büyüyüp durmaktadýr. Bütün kâinatýn idaresiyle meþgul bir büyük organizatör de vardýr. Onun da emrinde azametli bir idare meka- nizmasý bulunmaktadýr. Fakat Kâinatýn idaresiyle meþgul o çok azametli varlýk da Allah'ýn yanýnda mukayese kabul etmeyecek kadar küçük bir kuldur. O da Allah'ý, Allah'ýn azametini idrak etmekten acizdir. Þu bilgileri aldýktan sonra Allah'ýn ismini neden rast gele aðýza almamak icap gerektiðini insan daha iyi anlayabiliyor. Erdem - Demek ki Kâinat da tek bir organizmadýr veya bedendir? Özden - Evet tek, yekpare bir bedendir Kâinat da. Maddeleriyle, Nebülöz'leri ile, yýldýzlarý ile, büyük organizatörü, büyük idare mekanizmasýyla ve sayýsýz varlýklarýyla bir büyük bedendir. Bütün ruhlar, güneþteki, dünyadaki, 5 seyyarelerdeki, nebülözlerdeki, spatyomdaki (öbür dünya) bütün ruhlar Kâinat devletinin büyüklü küçüklü birer vatandaþýdýrlar. Ne mutlu sana ki ey Ruh, ey müstakil þuur, Kâinatý dolduran sayýsýz dedikçe sayýsýz kardeþlerin var. Onlardan tesirler almakta, onlara tesirler göndermektesin. Onlara hizmet etmekte, onlardan hizmet görmektesin. Gene ne mutlu sana ki ey Ruh, ey Þuur kardeþ; koskoca Kâinat önüne serilmiþ, sonsuz imkânlarýyla, sonsuzluklarý içinde kanat çýrpmaný bekliyor. Hakikaten, yaratýlmýþ olmak, Allah'a yaraþýr nispette büyük bir lütfu ilâhidir. Bilenle Bilmeyen Bir Olur mu? Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog SEVGÝ DÜNYASI KAVGA MI, SEVGÝ MÝ? 1966 yýlý nisan Ayý'nýn son 11 günü Beyoðlu, Ýstiklâl Caddesi’nde Olgunlaþma Enstitüsü salonunda açtýðýmýz "Kavga mý, Sevgi mi?" konulu sergimiz, 60-70 bin kiþi tarafýndan ziyaret edilerek bir rekor kýrmýþtý. Bir panoda kavga, diðerinde sevgi resimlerinin birbirini izleyerek sýrayla gösterime sunulduðu sergiyi, kalabalýk dolayýsýyla zaman zaman üç, dört sýra halinde görmeye çalýþýyordu ziyaretçiler. Resimlerin yaný sýra kutsal kitaplarýn, peygamberlerin, filozoflarýn, þairlerin, Rehber Varlýklarýn, Yunus'larýn, Mevlâna'larýn seçilmiþ sözlerinden çok etkilenen kardeþlerimiz, büyük bir duygu atmosferine giriyor, sorularýyla ve aný defterlerine yazdýklarýyla bunu gözyaþlarý içinde dile getiriyorlardý. Toplumumuzun "SEVGÝ" ye duyduðu bu yüce özlem, sergiyi tertipleyen "Dünya Sevgi Birliði" Derneðinin ismiyle birebir örtüþüyor, bu yoldaki hizmet arzularýný alabildiðine kamçýlýyordu. Bu büyük ilgiden cesaret bularak sergimizi, Karaman Dil Bayramý'nda, Fuar zamaný Ýzmir'de, Efes Festivali'nde de gösterime sunmuþ ve ayný ilgi ve duygu coþkusunu oralarda da yaþamýþtýk. 1968 yýlýnda Ýstanbul'da ayný yerde sergimizi ikinci defa açmýþtýk. 4 gün süren bu sergimizi yanýnda bakýcýsýyla, tekerlekli arabasýnda ziyaret eden gencin aný defterine yazdýðý þu satýrlar, sevgi dolu yaklaþýmlarýn insanlarda ne büyük deðiþiklikler yapabileceðinin bir örneðiydi adeta: " Bugüne kadar hayata kara bir perde arkasýndan bakýyordum. Bacaklarý olmadan yaþamanýn bence hiçbir önemi 7 yoktu. Ve inanýyordum ki, insanlar sadece birbirlerini kýnamak için yaþýyorlar. Oysa þimdi gördüklerim, bana gerçek yolumu çizdi... Bundan sonra, kendini satmýþ bir asker olmak, benden daha çok yardýma muhtacý insan kardeþlerime yardým etmek istiyorum..." Ýstanbul'daki bu son sergide bir ilâvemiz vardý. "Bizim Celselerimiz" de okuduðunuz bir bildiriyi, büyük bir panoya açýk seçik harflerle yazmýþ, salonun en dikkat çeken yerine itinayla yerleþtirmiþtik. Bu panodaki bildiri þöyle idi: “Bilinecek elbette, hayrýnýza zamanla birlikte varedilmiþ, zamanla birlikte yok olacak hayýrlý gerçek. O aslýnda sizin aslýnýzla bir, O Eriþilmez Olan'ýn bir tek sözüdür. O büyüyecek, büyüyecek durmadan, dinlenmeden, sizi de götürecektir peþinden, zamanla birlikte... O biliniz ki, siz nasýl birbirinizle gerçekten kardeþ iseniz, o biliniz ki, siz nasýl O'nun sevgisinden varedilmiþ iseniz, o, zamanla öylesine kardeþ, zamanla öylesine bir yerden varedildi ve sizin aslýnýzla bir. Siz varýn, onlar arasýndaki köprüyü kurun. Siz varýn, onlar arasýndaki hakikati duyurun... Siz varýn, sizi bekleyen kardeþlerinizi doyurun.” 8 Hani bir zamanda, bir yer vardý karanlýk... Hani bir zamanda, o karanlýktakiler ve o karanlýk yer, topyekûn belâlar çukuruna düþmüþtü ya... Hani bir zaman, o karanlýk yer, þimdi size bildirilen o vakte ulaþmýþtý ya... Ýþte zamanýn zerresinin ölçüldüðü o günden sonra, yanýnda hayvanýyla bir yolcu vardý oraya. Dedi ki, görüp gözünün önünde serilmiþ gerçeði... Dedi ki, görüp gözünün önünde yýkýlmýþ her þeyi... "Varedenim, ya þimdi nasýl yeniden onlarý halkedecek, ya þimdi nasýl yeniden onlara can vereceksin?" Vareden ona, gerçeði görsün, hakikati bilsin diye, o sözü söyledi: "Dur!.." Durdu o karanlýk yere varan, durdu o karanlýk yere varanýn, eþyasý, azýðý. Yalnýz hayvaný için "Dur" demedi Yaratan. Durdu gerçeði arayan, gerçek yolcusu adam, zaman içinde bir hayli. Sonra yine vakit olunca, O Eriþilmez Olan, gerçek sözü söyledi: "Kalk!" Uyandý ve baktý etrafýna. Eþyalarý, azýðý ve kendi sanki dün uykuya yatmýþ gibi yepyeni. Halbuki tam yüz yýl olmuþtu yatalý. Baktý ki, hayvaný erimiþ, çürümüþ, toz olmuþ kemikleri... "Ya" dedi.. "Þimdi Varedenim, hayvaným nasýl yeniden canlanacak?" Ýþte o zaman, bu gecenin hayrýna, size bildirilen gerçeði söyledi, O Eriþilmez Olan ona... Ve dedi ki: "Aslýnda hiç ölmeyen, kaybolmayan gelecek, senin gözünle gördüðün hepsi, her yerde bir olanla birleþecek de, canlanacak hayvanýn." Ve öyle oldu bir anda.. Ve adam yeniden çýktý gerçek yoluna, her þeyi bilerek... Sergiyi dolaþtýktan sonra ziyaretçiler hem bizlere sorular yöneltiyor, duygularýný dile getiriyor, hem de aný defterlerine izlenimlerini yazýyorlardý ya!.. Merakla bekliyorduk, acaba bu bildiri SEVGÝ DÜNYASI onlarda ne etki yaratacak, bizlere neler sorup, neler yazacaklar deftere?!.. Çünkü bildirinin sonunda anlatýlan, geçmiþ yüzyýllardaki bir büyük yol göstericinin, büyük bir olasýlýkla bir Ýsrail Peygamberinin baþýndan geçen olay; Kuran'ý Kerim'in Bakara suresinin 259'uncu âyetinde aynen þöyle dile getiriliyordu: * Yâhut þu kimse gibisini (görmedin mi) ki, duvarlarý, çatýlarý üstüne yýðýlmýþ (alt üst olmuþ) ýssýz bir kasabaya uðramýþtý: "Allah da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. "Ne kadar kaldýn?" dedi."Bir gün, ya da bir günün birazý kadar kaldým" dedi. (Allah) "Hayýr, dedi, yüz yýl kaldýn. Yiyecek ve içeceðine bak, bozulmamýþ. Eþeðine bak, seni insanlar SEVGÝ DÜNYASI için (kudretimize) bir iþaret kýlalým diye bunlarý böyle yaptýk. Kemiklere bak nasýl onlarý birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz!" Bu iþler ona açýkça belli olunca: "Biliyorum, Allah her þeye kadirdir" dedi. Ýnanýr mýsýnýz? Bu bildiri ve Kuran'daki bu âyet arasýnda baðlar kurarak düþünceler ve sorular üreten bir tek kiþi bile çýkmadý onca ziyaretçi arasýndan. Öðünüp duruyoruz: "Elhamdülillah yüzde doksan dokuzumuz Müslüman'ýz" diye ama iþ bilgiye ve ilgiye geldi mi hemen yan çiziveriyoruz. Bir zamanlar sormuþtum: "En boynu bükük býrakýlmýþ kitap hangisidir?!.." diye ve tereddütsüz cevap vermiþtim: "Kuran'ý Kerim!.." okunup anlaþýlmadýðý, sadece Arapça'sýyla ölüler arkasýndan mýrýldanýlan; sadece örtüler içinde yüksek yerlerde saklanýp, saygý ile öpülüp alýna deðdirilen müzelik bir kitap durumuna getirildiði için!.. Halbuki anlamadan okuyup dinledikleri kitabýn kaç yerinde Âlemlerin Sahibi, "Biz bu kitabý okuyup anlaþýlsýn diye gönderdik!.." diye sürekli yinelediði halde... 1968'deki sergimiz bu acý gerçeðin altýný bir kez daha çiziyordu. Peki aradan geçen 40 yýl içinde deðiþen bir þey oldu mu?!.. Ne gezer?! Türbaný, Ýran'ý, Cezayir'i, irticayý, Malezya'yý, "Mahalle Baskýsý"ný gün gün, saat saat tartýþýp duruyoruz ama, bütün bunlara net cevap bulacaðýmýz Kuran'ý Kerim'i, Ýslâm'ý ve tarihini incelemeye kaç kiþi yanaþýyor Allah aþkýna?!.. Sürekli görüp duyduðumuz; peþin hükümlerle, ezbere eski bildiklerimizi papaðan gibi tekrarlama; bilmeden, anlamadan ve dinlemeden bir maç havasýnda karþý tarafý periþan etme gayretkeþliði!.. Doðruyu arama, empati kurma, saygý ve 9 sevgi ile yaklaþma... bunlarý çoktan unuttuk. Bu, sokaktaki insanda da, aydýn geçinenlerde de, maalesef ve maalesef "Ýslâm bilginiyiz" diye tafra satanlarda da aynen sürüp gidiyor... MÜSLÜMANLIK ARTTI MI?!.. Çok yýllar önce resmi bir mühendislik görevi dolayýsýyla bindiðimiz arabanýn þoförüyle saðdan soldan konuþurken söz dini konulara gelmiþti. Bir ara arabamýzýn þoförü: "Abi" dedi "1950'den sonra Türkiye'de Müslümanlýk çok arttý" "Nereden anladýn?" dedim. Bir solukta madde madde sýraladý hepsini: Görmüyor muymuþuz camilere giden çoðalmýþ, her sene yeni Kuran Kurslarý, Ýmam Hatip Okullarý, Ýslâm Enstitüleri açýlýyormuþ. Kuran ve mevlitleri artýk radyodan dinleyebiliyormuþuz, Ýslâmi kitaplar basýlýyor, Müslüman gazeteleri çýkýyor, politikacýlarýn bile aðzýndan "Allah, Muhammed" lâflarý eksik olmuyormuþ!.. Doðrusu þoför arkadaþýmýzýn þu anlattýklarýnda itiraz edilecek hiçbir yanlýþý yoktu. Zaten o da bizleri ikna ettiðinden emin olduðundan susmuþ ve halkýn iyi adamý, güvenilir adamý tarif etmek için kullandýðý þöyle bir deyimle kendisine karþýlýk vereceðimi herhalde hiç ummamýþtý: "Bu söylediklerinin hepsi doðru" dedim. "Ama söyler misin bana, "Eline, beline, diline güvenilir adam da arttý mý son zamanlarda?!.." Acý bir gülümseme dolaþtý þoförün yüzünde: "Yok abi" dedi, "O hiç artmadý, bilâkis eksildi, gün seçtikçe de eksiliyor." Ve birkaç defa hacca giden, para bile vermek isteseniz, ezan okunuyorsa eðer, sizi býrakýp camiye koþan, dinine çok baðlý bir 10 zatla yaptýðý otomobil alýþ-veriþini anlattý uzun uzun. Sonunu þöyle baðladý: " "Biz bunlarý görüp öylesine itimat etmiþtik ki hacý efendiye, senet sepete bile lüzum görmedik alýþveriþimizde. Ama sonunda 4000 liramýzýn üstüne yatýnca hanyayý Konya'yý anladýk. Hâlâ mahkemeliðiz..." Bütün bunlarý kendi diliyle söylediði için artýk daha fazla üstüne varmak istememiþtim, þoför arkadaþýmýn. Herhalde anlamýþtý; iyi, güvenilir, etrafýna faydalý, hayýrlý insanlar artmadýkça "Müslümanlýk arttý" denilemeyeceðini... Behçet Kemal Çaðlar'ýn o güzelim "Kuran-ý Kerim'den Ýlhamlar" kitabýnda Dehr suresinde; Hepimizi Sevgisinden Yaratan Yüce Allah gerçek bir Müslüman'ý nasýl tanýmlýyor bir bilseydi þoförümüz bu ulu orta yargýya varýr mýydý hiç?!. Bunlar adaklarýný yerine getirenler; Kendi kýsmetlerinden yoksullara verenler Onlardan ne karþýlýk, ne de minnet beklerler Hattâ ne de Tanrý'dan ayrý rahmet beklerler Güldükleri yerlerde inilti dinsin diye, Ýçlerine Allah'ýn nimeti sinsin diye... Allah böyle kulunu korumaz olur mu hiç? Ötede de var ama asýl þevk, asýl sevinç!.. SEVGÝ DÜNYASI Ali Cengiz oyunlarýyla ihale kapma yarýþlarýna girmek mi; yoksa doðrulukta, iyilikte, çalýþmada, bilgide, sevgide yükselme çabasýna girmek mi Yaradan'ýn asýl bizden istediði?!.. Ýslâm'ýn ana temellerini oluþturan bu gerçeðin özlemiyle yanan Ýmam-Hatip çýkýþlý Ahmet Hakan Hürriyet'teki köþesinde, çok yönüyle beðenmediði 10. Cumhurbaþkanýmýz Ahmet Necdet Sezer'i; Hz. Ömer'i andýran dürüst davranýþlarýndan dolayý bakýnýz nasýl övüyordu: "Oðlu Levent'in düðününü Çankaya Köþkü'nde yapmayý tercih eden Sezer, Köþk'te o gün tüketilen elektriðin parasýný bile cebinden ödeyecek kadar titizlenmemiþ miydi? "Tam anlamýyla "Ýþte bir Ömer tavrý!" diye nitelendirilebilecek türden bir titizlenmeydi bu... "Devlete ait mumu bile, kiþisel iþlerde kullanmamaya olaðanüstü özen gösteren Halife Ömer'in hikâyeleriyle büyümüþ biri olarak... "Köþk'te o gün tüketilen elektriðin parasýnýn cepten ödenmesi karþýsýnda gýpta etmem normal deðil midir? "Ayrýca þunu da farketmiþtim. "Demek ki bir cumhurbaþkaný, oðlunu ya da kýzýný, taký torbalarýnýn dolaþtýrýlmasýna izin verilmeyen, yollarýn kesilmediði, beþ bin polisin görev almadýðý, gelin hanýmýn gelinliði üzerine ahkâm kesilmesine imkân tanýnmayan bir düðün töreniyle de evlendirebilirmiþ. "Yani sadenin de sadesi olurmuþ!.." (17.10.2007) Yaratan'ýn varlýðýna inancýn gerçek ölçüsünün, aðzýmýzdan çýkan sözler, ya da sahte ibadet gösterileri hiç olmayýp; sadece ve sadece doðru dürüst davranýþlarýmýz olduðunu geçmiþte SEVGÝ DÜNYASI Rehber Varlýk'ýn þu cevabý ne kadar net ortaya koyuyordu: Soru: Uzun uzun düþündüðü ve menfaat kaygusu olmadýðý halde inanmayanlar, buna raðmen insanlara çok faydalý olanlar var: Bertrand Russel gibi. Bunun nedenlerini lütfeder misiniz? Cevap: Onlarýn inanmayanlardan olduðunu nereden biliyorsunuz?! söyledikleri sözlere deðil, yaptýklarý hareketlere bakýnýz!.. NURETTÝN TOPÇU: ÖRNEK BÝR YAÞAM Aydýn bir kafa ve çaðdaþ bilgiler ýþýðýnda Ýslâm'ý ve Tasavvufu derinliðine inceleyen ve uygulayan kiþilerin toplumumuza yaptýklarý hayýrlý hizmetler ve býraktýklarý deðerli ayak izlerinin bir güzel örneðini Felsefe Doçenti Nurettin Topçu'nun (1909-1975) yaþamýnda gördük. Fransa'nýn dünyaca ünlü Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe doktorasýný yaptýktan sonra Ýslâm'ý ve tasavvufu inceleyip modern bir kafayla ve örnek davranýþlarýyla etrafýný aydýnlatan Topçu, gelecek nesillere yeni baþtan ele alýnacak, bundan eminim. Ýslâm adýna söylenenlerin ve yapýlanlarýn Kuran'ýn ve Hz. Muhammed'in gerçek dileðinin tamamen tersine olduðunu; samimi bir Müslüman olan Topçu'nun yýllarca yayýmladýðý "Hareket Dergisi'ndeki" yazýlarýnda coþkuyla okumuþtuk. Ýþte geçerliðini aynen sürdüren yazýlarýndan birkaç alýntý: "Türlü sefaletlerle ihtiraslarýn parça parça böldüðü hasta bir vücudu andýran Ýslâm dünyasý, en bedbaht devirlerinden birini yaþýyor ve her Ýslâm memleketinde ruhlar birbirinden ayrýlmýþ, birbirine saldýrýyorlar. Her sene yüz binlerce ziyaretçi ile dolan Kâbe'nin etrafýnda ruh 11 Nurettin Topçu (1909 1975) birliði ve beraberliði meydana gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasi, ne iktisadi, ne de esasýnda ilmi ve fikridir. Bu halin sebebi, Ýslâm'ýn temeli ve Kuran'ýn özü olan ahlâk'ýn kaybedilmiþ olmasýdýr. Bugünkü Müslümanlar, birtakým geleneksel hareketleri dikkat ve titizlikle yapmaktan baþka endiþesi olmayan, Ýlkçað'ýn ve ilkel devrin sihirbazlarýný andýrýyorlar. Kuran harikasý olan Ýlâhi Ahlâk, Ýslâm diyarýnda çoktan gömülmüþtür. (“Ýslâm ve Ýnsan” Önsöz) "Resim günah mý, kolonya haram mý diye sayýklayan, baþ açýk namaz kýlýnýr mý, kýlýnmaz mý münakaþasýný yapan din adamý, sadece cemiyetin sýrtýnda yaþayan bir parazit deðil, dinin gerçek ruhunu unutturucu zararlý bir unsurdur. Bu din adamlarý sýnýfý ortadan kalkmalý, onlarýn yerini, Allah sevgisini yeryüzüne serpmeye kabiliyetli, fedakâr aþk ve hizmet adamlarýndan meydana gelecek, saðcýsý ile solcusunu da birlikte kucaklayan asrýn 12 kurtarýcýsý olacak din adamlarý almalýdýr (s: 38) " Ýslâm'ýn özünü teþkil eden ilâhi ruhu çoktan kaybettik. Din adamlarý için dini hayat, kaç asýrdýr ilâhi bir kaynaða baðlanmaktan çýkmýþ, menfaat ve hukuk sistemi haline gelmiþtir... Bizde bugün tortu halinde kalan ve mevlit sahnelerindeki çýðýrtkanlarýn piyasasýna intikal eden dini düþünce; ilk çaðlarýn sihri itikatlarýna, Aristo mantýðýnýn eklenmesiyle meydana gelmiþ ve öylece devam etmektedir. Kaynaklar karanlýk, davalar karanlýk ve hayatýmýzla ilgisi kesilmiþ!.. (Kültür ve Medeniyet s:19) Nurettin Topçu'nun yüreðinin özünden gelen feryatlarý þimdi yaþamakta olsaydý, kuþkusuz ki artarak devam edecekti. Uzaða gitmeye gerek yok. Topçu'nun "Ýlâhi ruhu kaybettikleri" için þikâyetçi olduðu din adamlarýnýn, Türkiye'mizde nasýl bir eðitim sisteminden geçerek yetiþtiðini, birkaç yýl önce bir röportajýnda eski Diyanet Ýþleri Baþkanlarýndan Prof. Dr. Süleyman Ateþ'e sormuþ, onun hepimizi derin derin düþündürmesi gereken uzun cevabýndan kýsa paragraflarý zaman zaman sizlerle paylaþmýþtým. Bugün yaþamakta olduðumuz manevi sorunlarýn temeline neþter atan Sayýn Ateþ'in; eðitimin tam merkezindeki en yetkili uzman sýfatýyla, canhýraþ bir feryadý andýran cevabýný þimdi kelimesi kelimesine aynen aktarýyorum: “Hz. Muhammed âlemlere rahmet idi, biz âlemlere gazap olduk” SA- Çok önemli bir soru bu. Ýslâmiyet, temeli Kuran olan bir yüce mesajdýr. Tutucularýn durmadan tekrarladýklarý gibi Cehennemi doldurma aracý deðildir. Bunun tam aksine olarak Ýslâm'ýn mesajýnda insanlarý sevmek ve onlarý SEVGÝ DÜNYASI kardeþ bilmek emri yer alýr. Buna raðmen ne yazýk ki, pek çok savaþýn kaynaðý din oldu. Ýnsanlarýn bencillikleri, ýrkçý davranýþlarý, ilâhi mesajýn özündeki birlik ve beraberliði aldý götürdü; yerini düþmanlýk ve barbarlýk aldý. Kuran, bütün peygamberlerin tek bir dinin mensubu yani Müslüman olduðunu söyler. Ve hepimizi Ýbrahim'in "Tek Ýlâh'lý" dininde birleþmeye davet eder. Kitabýmýz bozulmamýþ olarak ortada duruyor. Ama din uzmanlarý tutarsýz yorumlarýyla iþi berbat bir hale getirdiler. Ve esas acýnacak nokta, bugün ilâhiyatla ilgili meslek okullarýnda öðretilen din, iþte bu din uzmanlarýnýn berbat ettikleri dindir. Yaptýklarý açýklamalarýn çoðunu Kuran'ýn ortaya koyduðu dinle bir ilgisi yoktur. Onlarý, yetiþtikleri zaman ve saatler içinde deðerlendirerek, niçin bu þekilde yorumlar yaptýklarýný anlayabilir, hattâ bunlarý doðal karþýlayabiliriz. Ama bugün bizlerin onlarý tabulaþtýrarak söylediklerini tartýþmasýz aynen kabul etmemizin hiçbir akýlcý yönü baðýþlanacak tarafý yok. Neredeyse onlarý peygamberler düzeyine yükseltiyoruz. Hattâ daha da üstüne. Çünkü peygamberler bile, vahiy dýþýnda, kendilerini yanýlmaz diye takdim etmedi- SEVGÝ DÜNYASI ler. Biz ise geçmiþ din yorumcularýný yanýlmaz diye tabulaþtýrarak, onlarý peygamber üstü bir duruma yükseltiyor, neredeyse "Ýlâhilik sýfatý" veriyoruz. Bu ise Kuran'ýn kesinlikle yasakladýðý Allah'a eþ koþma günahýnýn açýk deðil ama gizli bir iþlenmesine götürüyor bizleri. Hz. Muhammed hurma aþýsý konusunda doðaya aykýrý bir tavsiyede bulunup ürünün verimi düþünce, "Siz dünyaya ait þeyleri benden daha iyi bilirsiniz" demiþ ve vahiy dýþýnda insan olarak yanýlabileceðini dile getirmiþtir. O halde biz Astronomi bilgisi az olan Ýmam-ý Âzam'ýn: "Dünya buz tutmuþ su üzerine döþenmiþtir" sözünü onu yanýlmaz sanýp ne hakla doðruymuþ gibi aktarmaya çalýþýyoruz. Buna benzer pek çok þeyde yanýldýklarý halde, bizden 500-1000 sene önce yaþamýþ atalarýmýzý "onlar bizden daha iyi bilir" diye yüceltmemiz büyük hatadýr. Türkiyemizde Ýmam Hatip Okullarýnda ve Ýlâhiyat Fakültelerimizde öðretilenler iþte bu din uzmanlarýnýn ortaya koyduklarý kalýplaþtýrýlmýþ dindir. Kuran'ýn dini deðildir. Bu sebepten de bir çoðu Kuran'a terstir, aykýrýdýr. Bu okutulan eserlerin yeni baþtan ele alýnmasý Kuran ruhuyla aydýnlanmýþ kiþilerce; akýl, mantýk ve bilimin ýþýðýnda yeniden yazýlmasý gerekir. Bu yapýlmazsa, bugünkü gibi, çok hoþgörüsüz, çok tekelci ve geniþ düþünmekten çok uzak, þartlanmýþ bir nesil yetiþtirmeye devam eder dururuz. Sorduðunuz soruda bir de "gönül eðitimi" hususu var. Eskiden mutasavvýflar (tasavvuf önderleri) bunu çok güzel yapýyorlardý. Cüneyd-i Baðdadi, Abdülkadir Geylâni, Sülemi, Muhiddin-i Arabi, Konevi ve Mevlâna'larýn temsil ettiði tasavvuf; olgunluða eriþmiþ yol göstericilerin (Mürþid-i Kâmil) eðitiminde 13 insanlarý kin, haset, dedikodu, gýybet, düþmanlýk... gibi pek çok ilkel duygulardan kurtarýyor, onlarý kendi nefisleriyle savaþan erler haline getiriyordu. Þimdi tasavvuf da bozuldu. Çoðu, tutucu, doðru düþünme kurallarýndan uzak, saldýrgan, dedikoducu bir tavra büründü. Bir yerde baþ olmak, buyurmak ateþiyle yanýyor niceleri... Sözü yine dini okullara getirmek istiyorum. Geçmiþi tabulaþtýrmak, doktorasýný bile derme-çatma yapmýþ kiþilerle eðitimi sürdürmek yanlýþlarý içindeki bu kurumlarýmýz, gönül eðitimi yönünden de çok geri durumda. Ben istiyorum ki, kendini tamamen Allah'ýn emrine vermiþ, manen olgunlaþmýþ hocalarýn yönetiminde öðrenciler, önce 23 sene gönül eðitiminden geçip saygýyý, sevgiyi iyice kendilerine benimsetmeliler. Bundan sonra da Kuran ýþýðýyla aydýnlanmýþ din uzmanlarýnýn eline verilmeliler. Þimdi bunun tam tersi yapýlýyor. Hz. Muhammed "Âlemlere rahmet" idi. Biz "Âlemlere gazap" olduk. Sayýn Prof. Dr. Süleyman Ateþ hocamýzýn cevabýndan açýkça anlaþýlýyor ki, bu 14 eleþtirel hür düþünceye önem vermeyen eðitim sistemiyle yetiþmiþ din adamlarýndan büyük bir atýlým beklemek boþuna. Gerçi Ankara Ýlâhiyat'ta, Prof. Dr. Fazlur Rahman'ýn modernist fikirlerini benimsemiþ öðretim görevlilerimiz de yok deðil ama, sayýlarý az ve sesleri pek çýkmýyor. Türkiyemizde lâikliði korumak, ahlâký dinin temel direði yapmak ancak aydýnlarýmýzýn Ýslâm'ý temel kaynaklarýyla inceleyip özümsemelerinden geçiyor. Bilgisiz fikir olmaz. Nurettin Topçu'nun yaþamý bu konuda izlenecek güzel bir örnek olarak yerini korumaktadýr. ÝÞÝMÝZ YASAK GETÝRMEK MÝ, ÖZGÜRLÜÐÜ ÖÐRETMEK MÝ?!.. Yasaklamalarla bir yere varamadýðýmýzý, üstelik insan haklarýný, eðitim özgürlüðünü zedelemekte olduðumuzu Üniversitelerdeki türban yasaðýnda alabildiðine yaþadýk, yaþamaktayýz. Böyle yapacaðýmýza Kuran'ý Kerim'in Ahzap suresinin 59.uncu âyetinde Ýslâm kadýnlarýna müþriklerden ayýrt edilebilmeleri için bir simge olarak örtünme emri verildiðini ve daha sonra Nur suresi 30 uncu âyette erkeklere edepli yaþayýp ýrzlarýný korumalarý emrinin verildiðini anlatabiliriz. Ve izleyen Nur 31'de ise önceleri Ahzap 59'da bir ayýrt edilme, bir tanýnma aracý olarak öðütlenen baþ örtülerini yakalarý üzerine yerleþtirmeleri, seksi gösterilerden uzak durmalarý, ýrzlarýný korumalarý emrinin kadýnlara da emredildiðini Kuran'dan alýntý yaparak sözlerimize ekleyebiliriz. Özet olarak âyetlerde hem erkeklere, hem kadýnlara cinsiyetlerinden önce insan olduklarýný unutmamalarý, etrafa neþriyat yapmamalarý öðütlenmektedir. SEVGÝ DÜNYASI Yüzde doksan dokuzu Müslüman olduðu sürekli tekrarlanan Ülkemizde Ahzap 59'daki gibi artýk hanýmlarýn müþriklerden ayýrt edilme ihtiyacýnýn kalmadýðý ve "saç"ýn bir seks uyarýmýna neden olmadýðý iyice anlatýlarak, acaba kýzlarýmýz aydýnlatýlamaz mý? Ama son kararý yine onlara býrakmak da evrensel insan haklarýnýn ve eðitim özgürlüðünün bir gereði olmaz mý? Bütün bunlarýn korkulardan, peþin yargýlardan, dýþlamalardan uzak, serinkanlýkla tartýþýlabilmesi için iþi yalnýz yetersiz eðitimle yetiþmiþ din adamlarýnýn eline býrakmayýp, topyekün bilgilenmemiz, aydýnlanmamýz þart. Hiçbir olumlu sonuca gayretsiz eriþilmiyor ki!.. Böyle bir Türkiye yaratabilirsek 800 yaþýndaki Mevlâna'mýzýn özlediði, gönüllere sinmiþ gerçek bir lâik düzenin sarsýlmaz temellerini atabiliriz.: Müslümanlýðýn, kâfirliðin dýþýnda bir ova Uçsuz bucaksýz ovada sevdamýz uzar gider Anlayan vardý mý usulca baþýný kor Ne Müslümanlýða yer var, ne kâfirliðe yer. ÝSLÂMI NASIL ÝNCELEYELÝM? Çalýþma metodlu olursa verimi artar. Ýslâmi araþtýrmalarýmýz için geçen sayýlarýmýzda önerdiðim yöntemi tekrarlamakta yarar görüyorum: Hedefimiz Kuran'ý iyi anlamak olmalý. Tanrý'nýn bütün insanlara seslendiði bu kitaptaki sözlerin hem 1400 yýl önceki, SEVGÝ DÜNYASI hem de çaðýmýzdaki anlamlarýný, Yaratan'ýn insanlarý birliðe kavuþturmak için saptadýðý ara ve ana hedefleri iyice kavramalýyýz. Bunu yapýnca aramýzdaki birçok anlaþmazlýðý en doðru sonuca ulaþtýrmak ne kadar kolaylaþacak'.. Kuran'ý iyi anlamak için Hz. Muhammed'in o emsalsiz hayatýný yeterince bilmemiz vazgeçilmez bir ön þart. Bu konuda Türkçe'mizde pek çok kitap var. Örneðin Muhammed Heykel'in Hürriyet yayýnlarý arasýnda çýkan "Hazreti Muhammed Mustafa" kitabýný hararetle tavsiye edebilirim. Bu kitap size emeðinizin karþýlýðýný misliyle ödeyecektir emin olun. Artýk sýra Kuran'ýn anlamýný -elbette Türkçe anlamýný- öðrenmeðe geldi. Bunun için de rahatlýkla önerebileceðim kitaplar var. Örneðin Dinayet Ýþleri Eski Baþkanlarýndan Prof. Dr. Süleyman Ateþ'in tek ciltlik "Kuran'ý Kerim Meali" kitabý güzel bir Türkçe'yle ve yerine göre açýklamalar da yapýlarak hazýrlandýðýndan Tanrýsal sözleri anlamanýzda size yardýmcý olacaktýr. Ýslâm kültür tarihi ve mirasýný bilmek de önemli. Alman Doðu-Bilimcisi Sigrid Hunke'nin yazdýðý ve Hayrullah Örs tarafýndan Türkçe'mize kazandýrýlmýþ: "Tanrý'nýn Güneþi Avrupa'nýn Üzerinde" isimli kitap size çok þeyler kazandýracaktýr. Daha da derinleþmek isteyenler Prof. Dr. Yaþar Nuri Öztürk'ün her yerde bulabilecekleri kitaplarýndan nice aydýnlýklar devþireceklerdir. Görüyoruz ki Türkçe'miz bize bugüne kadar geniþ imkânlar sunuyor. Emin olun 35-40 yýl öncesiyle karþýlaþtýrýrsak bugün Ýslâm'ýn temel kaynaklarýna ulaþabilme bakýmýndan çok parlak bir noktadayýz. Çünkü hemen hepsi Arapça'dan dilimize çevrilmiþ durumda..." Kuran'ý iyi anlamak için kitapta geçen 15 Arapça kelimelerin aslýný bilmek isteyebiliriz. Örneðin: Kuran'da baþta Fatiha Suresi olmak üzere birçok ayette "Yevmiddin (Din Günü), kelimesi geçer. Bunu yorumlu olarak "Hesap Günü" "Ceza Günü" "Kýyamet Günü" diye çevirip anlamýný saptýrýyorlar. Geçmiþte "Sevgi Dünyasý'nda" uzun yýllar boyunca yayýmladýðým "Kuran'ý Kerim'in Düþündürdükleri" dizisinde -ki geçmiþ ciltlerimize sahip olanlar Kuran çalýþmalarýnda faydalanabilirler- Din Günü'nün, Kýyametten önce yeryüzünde yaþayacaðýmýz ve þimdi bize çok yaklaþmýþ bir gün olduðunu kanýtlamýþtým. Bu nedenle Kuran'da geçen kelimelerin gerçekte ne olduðunu öðrenmek için "Tibyan Tefsiri" ve Milliyet Gazetesi'nin yayýmladýðý Kuran çevirilerinden faydalanabilirsiniz. Bunlarda Arapça kelimeler Lâtin harfleriyle yazýldýðýndan, ayrýca eski yazý öðrenmenize gerek yoktur. Derinleþmek isteyenler, uzak görüþlü Atatürk'ümüzün emriyle Elmalýlý Hamdi Yazýr tarafýndan yazýlan ve devlet eliyle bastýrýlan 9 ciltlik o görkemli "Hak Dini Kuran Dili" yorumlarýnýn sadeleþtirilmiþ Türkçe'yle yayýmlanmýþ yeni basýmlarýna baþvurabilirler. SEVGÝ DÜNYASI Yazarýmýz Güngör Özyiðit’in Sevgi Dünyasý’nda yayýmladýðýmýz (Mart 2000 Þubat 2002) dosya yazýlarý “Binyýlýn Birikimi - Milenyum Müjdesi” adýyla basýlmýþtýr. Yazarýn son iki kitabý: “Dr. Bedri Ruhselman’dan Anýlar ve Yazýlar” “Dinci Deðil, Dindar Olmak” SEVGÝ DÜNYASI 17 Türban Neyi Örtüyor? Güngör Özyiðit, Psikolog Türban, Türkiye'nin en önemli sorunuymuþçasýna gündemdeki yerini koruyor. Hemen herkes "sýkmabaþ türbaný" tartýþýyor. Ve bu konu, "kiþisel kýyafet özgürlüðü" gibi deðerlendirilerek yeni yapýlan anayasaya sokulmaya çalýþýlýyor. Ünlü sosyolog Prof. Þerif Mardin "Hürriyet'te Ayþe Arman'la yaptýðý bir söyleþide "mahalle baskýsýna" deðinerek Türkiye'nin Malezya'ya benzeyebileceðini söylüyor. Ve gelecekte baþlarýna konacak türban konusunda kadýnlarý güya uyarýyor. Cumhuriyet'ten Hikmet Çetinkaya, Mardin'in sözlerini örümceklerin avlarýnýn bedenine enjekte ettikleri Fotoðraf: “Opera Sauvage” albümü kapak resmi, Vangelis 18 uyuþturucu ve protein eritici sývýya benzeterek þöyle bir deðerlendirmede bulunuyor: "Prof. Mardin, Nakþilerin ve Nurcularýn önderlerinden Prof. Esat Coþan'ý ve Fetullah Gülen'i pek sever. Dincilere ve tarikatlara toz kondurmaz!.. Tarikatlarý 'cemaat' olarak görür ve 'demokrasinin bir parçasý' diye adlandýrýr. Mardin, tarikatlarýn 'demokratik kitle örgütü' olduðunu savunur. Mardin, Ayþe Arman'la yaptýðý söyleþide 'tavþana kaç, tazýya tut' diyor. Bir baþka deyiþle 'bekle gör' politikasýný demokrasinin gereði gibi ortaya koyuyor. TÜRBAN BAÞÖRTÜSÜ Cüneyt Ülsever, türbaný baþörtüsü ile eþitleyen, ikisini ayný þeymiþ gibi gösterme kurnazlýklarýna karþý devleti önlem almaya çaðýrýyor: SEVGÝ DÜNYASI "Dünya da her türlü özgürlük istismar edilmeye açýktýr ve devletin bir görevi de bu istismarlarý önlemek için tedbir almaktýr." Türkiye giderek bir din devletine dönüþür mü kaygýsýný güdenlere karþý, iktidardaki parti, yani AKP, Avrupa Birliði’ni hedeflediklerini söyleyerek, bunu en büyük güvence gibi gösteriyorlar. Ne var ki, AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eþbaþkaný, Alman Hýristiyan Demokrat Milletvekili, koyu muhafazakar ve dindar olan Renate Sommer, türbana iliþkin görüþlerini olanca açýklýðýyla gözler önüne seriyor: "Türkiye'de karþý karþýya olduðumuz tablo siyasi Ýslâm'ý çaðrýþtýrýyor. Baþörtüsü siyasi bir simgedir... AKP'nin yeniden iktidara gelmesini ve Ýslâmcý Abdullah Gül'ün Cumhurbaþkaný olmasýný kaygýyla izliyoruz... Erdoðan kuþku uyandýran bazý politikalara imza attý. Bunlara örnek göstermek gerekirse AKP'li belediyelerin son zamanlarda yaygýnlaþan içki yasaðý uygulama giriþimleri ve AÝHM' deki türban davalarý... Eðer yeni bir düzenlemede (Anayasa deðiþikliði) genç kýzlarýn baþörtüsü ile üniversitelere girmesinin önü açýlýrsa, türban takmayanlarýn sosyal baský ile karþýlaþacaðýndan endiþeliyiz. Dini inançlarýn kamusal alanda bir baský unsuru haline getirilmemesi için Türkiye'deki süreci yakýndan takip edeceðiz... SEVGÝ DÜNYASI Türkiye'de özgürlükler adým adým, yavaþ yavaþ budanýyor." SÝYASAL SÝMGE Yýllar önce "Sevgi Dünyasý'nda" "Türban Olayý" baþlýklý bir yazýmda "Türbaný, yalnýzca insan hak ve özgürlükleri ile ilgili bir kýyafet uygulamasý, olarak görüp göstermek iþi biraz hafife almak olmaz mý?" dedikten sonra, bugün de altýna imzamý atabileceðim þu satýrlarý yazmýþtým: "Burada hareketin veya kýyafetin arkasýndaki niyet önemli. Gerçekte türban, bir eðilimin, bir akýmýn, hadi söyleyelim, irticanýn ve þeriatçý görüþün bir simgesi. Demek ki türban, özgürce giyinmek özleminden daha fazla bir þey ifade ediyor. Aslýnda her siyasal akým kýyafeti önemsemekte, o yolla gücünü göstermekte ve kendi reklamýný yapmaktadýr. Mussolini'nin siyah gömleklileri, Hitler'in kahverenkli gömleklileri, Mao'nun kapalý yakalýlarý, Humeyni'nin kravatsýz mintanlýlarý gibi... 19 Kaldý ki dinsel özgürlüðün, uygulamada, lâik düzenin kurallarýyla uyum içinde olmasý gerekir. Özgürlüðün vataný Amerika inanç özgürlüðüne saygýlýdýr. Ama ayný anayasal sistem, inanç özgürlüðünün, kural dýþý davranýþlar getirmesini kabul etmez. Örneðin Mormon Mezhebi üyeleri, erkeklerin birden fazla kadýnla evlenmesini hoþgörür. Ancak, Amerika yasalarýna göre çok karýlýlýk suç olduðu için, Mormonlarýn bu uygulamasýna Amerika izin vermez. Sonra irtica konusunda ödün verdiniz mi, bunun arkasý da gelir. Nitekim "Güneþ Gazetesi'nin" Konya muhabiri, Ýhsan Kayseri'nin bildirdiðine göre, Konya Selçuk Üniversitesi Fakülteleri'nde okuyan türbanlý kýz öðrenciler, yabancý bir erkekle konuþmanýn namahrem (dinen sakýncalý) olduðunu öne sürerek, erkek öðretim üyelerinin sorularýna cevap vermiyorlar ve o þekilde direniþe geçiyorlar. Yine Ýstanbul Üniversitesi'nden bir profesörün söylediðine göre, diþ hekimliði eðitimi yapýlan bir fakültede bulunan türbanlý kýz öðrenciler 'günahtýr' diyerek erkek hastalarý tedavi etmeyi reddediyorlar. Eðer iþin önü vaktinde alýnmazsa, iþ o raddeye gelir ki, 'örtünmek Allah'ýn emridir' diye dilediði gibi giyinmesine izin verdiðiniz kiþi, yarýn karþýnýza "Allah'ýn emrini yerine getirmeyenlerin katli þer'an caizdir' diye de çýkabilir. Ýþte irticanýn dehþeti buradadýr. Koskoca padiþahlarý, sadrazamlarý alaþaðý eden, her yeniliðe karþý 'din elden gidiyor' diye direnen ve Kubilay'ýn kafasýný kesen bunlardan 20 baþkasý deðildi ki!" Türban neyi örtüyor? Görünüþe göre saçý-baþý. Ama aslýnda kafalarýn içini geriye doðru deðiþtirmek istiyor. Ayný zamanda bazý gerçeklerin üstünü örtmek ve onlarý gizlemek iþlevini de üstleniyor. GENÇLERÝN DÜNYASI Türbanlýlar Üniversiteye girsin mi tartýþmalarýný yaparken, üniversitelerde okuyan gençlerin durumu ne, onu atlýyoruz galiba. Son zamanlarýn en dobra gazetecilerinden Yýlmaz Özdil "Hürriyet" teki köþesinde üniversiteli gençlerin dramýný bir tablo gibi sunuyor: "Sormuþlar onlara... - En büyük derdin ne? - Parasýzlýk. - Sonra? - Ýþ Parasýzlýktan þikayet edenlerin oraný ne biliyor musunuz? Yüzde 90. "Ülkede gelir daðýlýmý berbat" diyenlerin oraný yüzde 97. "Bizim ahali, þahsi menfaat için her þeyi yapar abi" diyenlerin oraný yüzde 95. "Kimseyi yemesinler, bu memleket demokratik falan deðil" diyenlerin oraný yüzde 90. "Eþitlik, meþitlik diyorlar, hepsi hikâye..." yüzde 98. Umudunu yitirenlerin yüzdesi yüzde 82. Gazi, Akdeniz, Atatürk, Dokuz Eylül, Ticaret, Ýnönü, Ýstanbul, ODTÜ gibi üniversitelerimizde yapýlan araþtýr- SEVGÝ DÜNYASI malarýn ortalamasý, üç aþaðý beþ yukarý böyle." Sayýn Özdil "Vaziyet bu. Sen kafayý saça takmýþsýn" dedikten sonra, sarsýcý bir soruyla konuyu baðlýyor: "Hayatýn baþlangýcýnda böylesine bir yoksulluðu, böylesine bir çaresizliði, karamsarlýðý, umutsuzluðu nasýl örtebilir ki türban? Nasýl?" Gençlerin içine düþürüldüðü bu tabloyu gördükten sonra, nüfusumuzun yüzde yetmiþinin genç olduðuna övünmemiz mi, yoksa dövünmemiz mi gerektiðini bir kere daha düþünmeliyiz. GÖZLERDEN GÝZLENEN "Hürriyet'ten" Rahmi Turan, "Sýkmabaþ, özgürlük simgesi mi?" baþlýklý yazýsýnýn sonunda, günümüzü hicveden anonim bir dörtlükle türbanýn asýl neyi örttüðünü dolaylý bir þekilde söylüyor: Hocamýz var, hacýmýz var Sýkmabaþlý bacýmýz var Biz çok yiðit bir milletiz Uçan kuþa borcumuz var Tüm dikkatler türban üzerine odaklanýrken, yani Türk Halký cambaza baktýrýlýrken, ekonomik durum gözlerden uzak tutulmaya çalýþýlýyor. Ýlhan Selçuk Cumhuriyet'teki "Pencere"sinde bugünkü ekonominin fotoðrafýný çekiyor: "Ekonomide dýþarýya ve rantiyeye çalýþýyoruz. Ýki marifetimiz var: SEVGÝ DÜNYASI Yüksek faiz... Aþýrý borçlanma... Ama ne medyanýn eleþtirisi yükseliyor... Ne de halkýn sesi çýkýyor... Dincilik kavgasý ile etnikçi terör politikayý kafakola almýþ... Türkiye soyuluyormuþ... Kime ne? 'Dinci Müslümanlar' ile 'Lâik Müslümanlar' arasýndaki kavga bu iktidara koltuðu kolayca saðladý; dönüp de soyguna bakan yok..." Prof. Dr. Þükrü Kýzýlot "Hürriyet'te" çýkan "Yabancýlar için faiz ve borsanýn dayanýlmaz cazibesi" baþlýklý yazýsýnda keskin bir saptamada bulunuyor: "Vergi ve faiz avantajlarý nedeniyle Türkiye'ye gelen sýcak (emanet) para 90 milyar dolara ulaþmýþ durumda. Döviz kuru düþük, faiz böyle yüksek olduðu sürece, Türkiye, sýcak paranýn aktýðý ülke olmaya devam edecek. Türkiye yabancýlar için inanýlmaz bir cazibe merkezi oldu. Türkiye'ye akýn ediyor, inanýlmaz paralar kazanýyorlar..." 21 Gerçekleri yazdýðý için iþinden olan ünlü gazeteci Emin Çölaþan da soruyor: "Peki o büyük paralar, yabancýlarýn, hem de bir kuruþ vergi vermeden, bir kiþiye iþ yaratmadan, bir tek fabrika kurmadan kazandýðý o milyarlarca dolar kimin cebinden çýkýyor?" Ve cevap veriyor: "Bizim!.. Hepimizin!.. Farkýna bile varmadan, çaktýrmadan!.." Deðerli dostum Yiðit Bulut, 'Vatan'daki' köþesinde "26 süper zenginimiz, 26 milyon açýmýz var" diyerek durumu çok güzel özetliyor. Bir yanda 26 dolar milyarderi, diðer tarafta 26 milyon açlýk sýnýrý altýnda yaþayan vatandaþýmýz. Yine Yiðit Bulut 20 YTL için tarlada çalýþmaya giderken kazada can verenler için yazdýðý bir yazýnýn 'sonuç' bölümünde acý gerçeði dile getiriyor: "Vatandaþý 20 YTL için ölüme giden bir ülke; yýlda 50 milyar dolar üzerinde 'faiz' ve 'sýcak para' rantý, ödüyorsa, orada birilerinin gözleri boyanýyor, birileri de malý götürüyor demektir. Benden uyarmasý, isteyenler 'ekonomik mucize' olduðuna, küresel dalga gelene kadar inanmaya devam edebilirler..." Þimdi baþladýðým gibi bitiriyor ve tekrar soruyorum: Türban neyi örtüyor sizce?!.. Hâle Ürkmezgil ile sanat üzerine bir söyleþi Nihal Gürsoy SEVGÝ DÜNYASI Nihal Gürsoy- Hale Haným, okuyucularýmýza kendinizi kýsaca tanýtabilir misiniz? Hale Ürkmezgil- 1949 yýlýnda Ankara'da doðdum. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Serbest Ýllüstrasyon Bölümü'nden mezun oldum. 1973 - 1990 yýllarý arasýnda reklam sektöründe Art Direktör ve Kreativ Direktör olarak çalýþtým. 1989 yýlýnda heykel çalýþmalarýma seramik ile baþladým. Çalýþmalarýmý figüratif tarzda mermer yontu ve bronz döküm ile sürdürüyorum. Bakýrköy'lü Sanatçýlar Derneði (Basad) Yönetim Kurulu Üyesi, Birleþmiþ Ressamlar ve Heykeltýraþlar Derneði Üyesiyim. On adet kiþisel heykel sergim oldu. 2007 Mayýs'ýnda Bakraç Sanat Galerisi'nde en son kiþisel sergimi sanatseverlerle paylaþtým. Yurt dýþý sergilerim de oldu, ikisi Almanya'da diðeri Kýbrýs'ta olmak üzere. Ayrýca 2002 yýlýnda Umut Vakfý "Bireysel Silahsýzlanma ve Bireysel Barýþ" Heykel yarýþmasýnda "O'nun Silahý Sevgi" heykeli ile Seçici Kurul Teþvik Ödülü'nü aldým. Bu arada Ankara Gazi Eðitim Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi'nde "Sevgi Emektir" adlý eserim, halen sergilenmektedir. 2003 yýlýnda da Fransa'da "Roumaziéres-LoubertSculptures dargile" Performans Yarýþmasý'nda Türkiye'yi temsil ettim. Ellinin üzerinde karma sergiye katýldým. Ankara Karaca Sanat Galerisi onuncu yýlýný kutlamak için kiþisel sergi açtýðý sanatçýlarý bir karma sergiyle 2007 yýlý Þubat Ayý'nda biraraya topladý. Ayný yýlýn Mart Ayý'nda Birleþmiþ Ressamlar ve Heykeltýraþlar Derneði 37. Yýl Karma 23 Sergisi'nde de yer aldým. Otuz dört yýldýr evliyim, otuz beþinci yýlýn duygularýný heykelleþtirmeyi düþünüyorum. Nihal Gürsoy - Hale Haným, heykellerinizi ortaya çýkarýrken temalarýnýzý nasýl seçiyorsunuz? Hale Ürkmezgil - Benim eserlerimin temasýný; insan, insan figürleri ve onlarýn anlarý, anlardaki duygularý oluþturuyor. Heykellerimde bir form arayýþý yok, bu tür endiþelerim de yok. Ben duygularý þekillendiriyorum ama sanatseverlerin bu heykellerin verdiði duygularla uzun yýllar ayný odayý paylaþacaklarýný da biliyorum. Bu nedenle heykellerimde þiddet, öfke, kin gibi unsurlara yer vermiyorum. “Anlatamýyorum ki” denir, “Kelimeler yetmiyor” denir. Ben dokunun diyorum, Sevgilere, özlemlere, Aþka, yüreðe... Nihal Gürsoy - Bir eserin ortaya çýkýþ sürecinden bizlere söz edebilir misiniz? Hale Ürkmezgil - Size, Ankara'da müzede bulunan "Sevgi Emektir" adlý heykelimin hikayesinden söz edeyim. 90'lý yýllarda yaþanan "Cumartesi Anneleri'nin" dramýný hepimiz biliriz. Yine bir Cumartesi günü, Galatasaray Lisesi'nin önünde ellerinde karanfilleri, karþý kaldýrýmdaki polislerin nezaretinde oturma eylemi yaparlarken bir adým önümde yürüyen, uzun boylu, gür saçlý bir kadýnýn yanýndaki on üç, 24 on dört yaþlarýndaki oðluna karþýsýnda gördüðü analarýn acýsýný yaþayarak, kollarýný kanat gibi gerip nasýl sarýldýðýný görmek, o günkü programýmý tamamen deðiþtirdi ve ben kendimi atölyede buldum. Önümde yürüyen annenin evladýný kaybedebileceðini düþündüðü an bedeninin aldýðý þekil ve koruma duygusu beni çok etkilemiþti. Böyle zamanlarda yüreðimi avuçlarýma alarak, tüm yaþamý ve insana dair ne varsa hepsini hissederek, çamuru þekillendirmekten baþka yapabileceðim bir þey kalmýyor. Bu aþamadan sonra, çamurun aþçýdan veya silikondan kalýbýný alýyorum. Eðer döküm kum kalýp (tek döküm) olacaksa alçý yeterli oluyor, çoðaltýlacaksa silikon ve mum kalýp alýnmasý gerekiyor. Bronz döküm yapýldýktan sonra tekrardan tasfiye ile düzeltmek (patine) gerekiyor. Son aþama ise heykelin kaideye baðlanmasý oluyor, iþin en önemli kýsmý ise sanatseverlerle heykeli buluþturmak. Burada aracý kurum olan galeriler, kendi devamlýlýklarýný saðlaya“Sevgi Sözü” 22x21x14 cm, kum kalýp, tek döküm SEVGÝ DÜNYASI bilmek amacýyla, sanatçýnýn icrasýný deðil sanatseverin talebini deðerlendirmek durumda kalýyorlar. Galericilerin ve sanatçýlarýn bu müþterek problemine raðmen ben yaþamýmýn sonuna kadar duygularýmý formlaþtýrmaya devam etmek istiyorum, çünkü varlýðýmý bu yolla ifade edebiliyorum. Bakarsýnýz bir gün heykel yerine tuval resimleri yapmaya baþlarým. Türkiye'deki sanatseverler, tuval resimlerine daha alýþýklar. Duvarlarýný deðerlendirmeyi biliyorlar ama heykeli nerede kullanacaklarýna karar veremiyorlar. Kadýn ve erkekten oluþan bir heykelim vardý, ismi "Beklenen an"; öpüþmeye yakýn bir halde olan heykeli satýn alan sanatsever "çok güzel ama ben bunu yatak odama SEVGÝ DÜNYASI mý koymalýyým?" diye sormuþtu. Biz heykeltýraþlar, bir heykelin ortaya çýkýþýndan daha çok sanatseverlerle buluþmasý için de çaba sarfediyoruz. Heykel sanatýnýn ülkemizdeki durumunun on - on beþ yýl öncesine göre mesafe kaydetmiþ olmasý bizleri sevindiriyor. Nihal Gürsoy - Ülkemizdeki insanlarýn plastik sanatlara yaklaþýmýný genel olarak nasýl buluyorsunuz? Hale Ürkmezgil - Bu sorunuza resim sanatý ve heykel sanatý ayýrýmýný yaparak cevap vereceðim. Ülkemizde resim sanatý halkla daha çok buluþmuþ ve kabul görmüþ bir durumda, heykel denildiðinde maalesef "Atatürk Heykeli" anlaþýlýyor. Bu nedenle heykeli daha çok anlatmak durumundayýz. Her kasabanýn özelliðini taþýyan bir heykelini meydanýna koyarsak, çocuklar etrafýnda oynayarak büyürlerse ve diðer kasabaya gittiklerinde o kasabayý anlatan baþka bir heykel görürlerse, Büyükþehir'e geldiklerinde "bu parkýn heykeli niye yok?" diye sorarlarsa, heykelin yaþamýmýzdaki yerini ve önemini anlatmýþ sayýlabiliriz. Heykel, form bütünlüðü içinde bazen tarihten bir sayfayý, bazen yöresel bir özelliði veya sadece anlarý anlatýr, hedef gösterir. Yani heykel hem bize bizi buldurur, hem de hedefimizi düþündürür. Nihal Gürsoy - Ýnsanlarýmýzý heykel sanatýyla buluþturmanýn yolunun Avrupa'da olduðu gibi cadde, sokak ve parklarýn hattâ binalarýn cephelerinin heykellerle donatýlmasýndan geçtiðini mi söylemek istiyorsunuz?" Hale Ürkmezgil - Evet, çünkü sanatý anlamak sadece okumak, duymak 25 deðil, görmek ve dokunmakla birebir iliþkilidir. Bunun neticesinde estetik bilinci ortaya çýkar. Sanatý izleyen insanlar, önce kendilerini ve evlerini düzene koyarlar, onlarýn balkonlarýnda çiçekler vardýr. Güzel ve güzeli bulma kaygýlarý artmýþtýr. Yanyana gelen iki objenin uyumuna bakarlar, güzelliðin farkýnda olmak çirkinliðin altýný çizmeyi beraberinde getirecektir. Bu farkýndalýk kiþinin beðeni düzeyini daima yukarý daha yukarý çekecektir. Beðenisi yükselen insanlarýn oluþturduðu toplumun beklentisi de yükseleceðinden toplumun geleceðine dair ivme kazandýrýr. Nihal Gürsoy - Hale Haným, siz hem sanatýnýzda hem de sosyal yaþamýnýzda kadýnýn önemini, toplumun geleceðini oluþturmaktaki rolünü biliyor ve bu konuda birtakým sosyal aktivitelerde yer alýyorsunuz. Bizlere bu çalýþmalarýnýzdan da söz edebilir misiniz? Hale Ürkmezgil - Bildiðiniz gibi, evlendiðimden beri Bakýrköy'de yaþýyorum. On beþ yýl önce kurulan Bakýrköy'lü Sanatçýlar Derneði'nin 70. SEVGÝ DÜNYASI 26 üyesiydim. Bugün Derneðin, Yönetim Kurulu'nda çalýþýyor, Bakýrköylüleri sanatla buluþturmak ve sanatçýyý Ýlçe halkýyla yakýnlaþtýrmak amacýyla her ayýn son Pazar günü "Sanat Pazarý" organizasyonunu yürütüyorum. Ýki yýl önce "Birleþmiþ Milletler Bin Yýl Kalkýnma Hedefleri" projesi doðrultusunda kurulan "Yerel Gündem 21" Bakýrköy Kadýn Meclisi'nde BASAD'ý (Bakýrköy'lü Sanatçýlar Derneði) temsilen 2. Baþkan olarak yer aldým. "YG21" 21. Y.Y. da yerel halkýn, Belediye'nin çatýsý altýnda kendi gündemlerini oluþturmalarý ve çözüm için kadýn meclisi aracýlýðý ile yol aramalarýdýr. Birleþmiþ Milletler Bin Yýl Kalkýnma Hedefleri'nin maddelerinden olan "cinsler arasý eþitliðin saðlanmasý kadýn eðitimi ve istihdamý" konusu bizim 2007-2008 programýmýzýn ana maddesidir. Bu gerekçe ile Kasým Ayý'nda "çýkýþ noktasý" adý altýnda baþlayacak olan bir proje hazýrladýk. Okuryazar belgesi olup, hiçbir geçim yolu bulunmayan 18-40 yaþ arasýndaki kadýnlarýn ekonomik düzeylerini yükseltip, sosyal yaþamda varolmalarýný saðlamanýn yanýnda, cinsler arasýndaki eþitliði de gerçekleþtirmek için çocuk bakýmý (dadý), yaþlý ve hasta bakýmý eðitimi vereceðiz. Bu eðitim Ýstanbul Üniversitesi destekli olup, üç aylýk bir süreci içermektedir. Eðitimini baþarýyla tamamlayan kadýnlar sertifika alacaklar ve Bakýrköy Belediyesi Çözüm Masasý Ýþbul kanalýyla iþe yerleþeceklerdir. Ayrýca, ilkokulu bitirip eðitimine “Benimki” 56x14x18 Bronz SEVGÝ DÜNYASI 27 devam edememiþ gençlerimiz için staf elemaný (tezgahtar) yetiþtirme kurslarý açýlacak ve Bakýrköy'deki büyük iþyerlerinde istihdam edilmeleri saðlanacaktýr. Nihal Gürsoy - Hale Haným, bizimle paylaþtýklarýnýz yaþama ve insana bakýþýnýzý çok güzel açýklýyor aslýnda. Anladýðým kadarýyla insanýn kendisini ve yaþam kalitesini yükseltmesi için ortam hazýrlayýp, imkân yaratmaya çalýþýyorsunuz. Siz insaný ve dünya'yý nasýl görmek istiyorsunuz? Hale Ürkmezgil - Bu soru için teþekkür ederim. Benim yaþam ilkelerimin ilki "insanýn, insana farksýzlýðýdýr." Sanatýmý ve insana olan emeðimi bu doðrultuda yaþýyor ve kullanýyorum. Bu çaðýn misyonunun savaþlara, kavgalara, iletiþimsizliklere çözüm bulmak olduðunu biliyor ve kendi payýma düþeni üstleniyorum. Bildiðim bir baþka þeyde her savaþýn gerçek kaybedeninin analar olduðudur. Enerjimizi savaþlarda yitirmek yerine barýþ içinde birbirimizi yükseltmek için kullanmak gerektiðine inanýyorum. Yeterince sevgi bizi vardýracaktýr. “Çocuklar Ölmesin” 20x15x14 cm, bronz Hayat bir cevherdir, hepimize sunulan... Ýþleyebilmek, vermek için sunuldukça çoðalan, büyüyen tek þey, o cevher, sevgidir... Nihal Gürsoy - Teþekkürler Hale Haným. Sizinle ve eserlerinizle bir arada geçirdiðim bugün beni çok mutlu etti. Tekrar görüþmek üzere diyor baþarýlarýnýzýn devamýný diliyorum. Hale Ürkmezgil - Ben de teþekkür ediyorum. Sevgiyle, sanatla kalýn. 28 SEVGÝ DÜNYASI Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor Daha Derinliklere Doðru John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan Geçen ay Medyum John Edwards, adý Anthony Vanaria olan bir müþterisinin ölen babasýyla arasýnda kurduðu irtibattan söz etmiþti. Anthony New York þehrinin itfaiye departmanýnda acil týbbi prosedürler öðretmeni olduðu halde babasýnýn geçirdiði kalp krizini anlayamamýþ ve salt bu yüzden kendisini suçlu hissetmiþti. Bu olayýn hemen akabinde rüyalarý vasýtasýyla babasýndan haber almaya baþlamýþtý. Hatta babasý, bir keresinde annesinin hayat sigortasýndan para alabilmesi için gerekli olan evraklarýn yerini rüyasýnda ona bildirmiþti. Bu ay konumuza "DAHA DA DERÝNLERE DOÐRU" baþlýðýyla devam ediyoruz. Ben de herkes gibi öte alemin neye benzediðini çok merak edip durmuþumdur. Bunun gerçek cevabý: "Ben de bilmiyorum" olmuþtur hep. Öte alemi çok iyi bildiðini söyleyenlere karþý da her zaman septik bir þekilde yaklaþmýþýmdýr. Çünkü, hiç kimse oraya gitmeden öte alemin nasýl bir yer olduðunu tam olarak bilemez. Ancak oranýn nasýl bir yer olabileceði konusunda (bana çok az bir görüntü gösterildiði için) biraz tahmin yürüte- bilirim. Öte alemdeki ruhlara, benimle çok net ve güçlü bir þekilde irtibat kurduklarý zamanlarda: "Bana oranýn nasýl bir yer olduðunu anlatýn. Bana bu konuda biraz fikir verin" diye ricada bulunmuþumdur. Bu soruyu her sorduðumda bana: "Lütfen öte alemin nasýl bir yer olduðunu merak etmeyin ve kaygýlanmayýn. Oraya vardýðýnýzda bunu çok iyi anlayacaksýnýz" demiþlerdir. Kýsacasý, meraklý ve sabýrsýz bir þekilde, anlayamayacaðý SEVGÝ DÜNYASI konular üzerinde sorular soran küçük bir çocuk olduðumu bana ima etmeye çalýþmýþlardýr. Öte alemdeki ruhlar, orayý ihtiyacýmýz kadar bilmemiz gerektiðini bize söylemeye çalýþmaktadýrlar. Öte alem diye bir yer vardýr ve orasý olumlu bir yerdir. Yer yüzünde yaþayan varlýklar olarak bizlerin tek yapmasý gereken þey, öte aleme odaklanmak deðildir. Hepimizin yapacaðý iþler ve öðreneceði dersler bu dünyadadýr. Ancak ben yine de onlardan oraya ait bir görüntüyü (çok az bir kýsmý bile olsa) bana göstermelerini rica etmiþtim. Bunun üzerine bana bir merdiven imajý göstermiþlerdi. Bu imaja göre öte 29 alem, ruhlarýmýzýn daha üst mertebelere týrmandýðý bir merdivene benziyordu. Baþka bir zamanda ise bana bir üniversite kampusu göstermiþlerdi. Üniversitenin içinde büyük büyük binalar, dev gibi sütunlar vardý. Bir tanesinin üzerinde: "Bilgi Binasý" yazýyordu. Bu, bir kademeden mezun olduktan sonra diðerine geçtiðimizi gösteren bir semboldü. Daha öncede de söylediðim gibi bunlar, öte alemin tamamýný ifade edebilecek deðerde görüntüler deðildi. Öte alemi bu þekilde gözetlemek, Hindistan'a kadar gidip de hava alanýndan içeriye adým atmamak gibi bir þeydi. Yakýn ölüm deneyimleri yaþayanlar, 30 öte alemin ýþýklý ve çok güzel bir yer olduðunu, öyle ki geri dönmek istemediklerini söylemiþlerdir. Öte aleme geçmiþ olan bazý ruhlar ise bana oradaki iþlerinin diðer varlýklara yardým etmek olduðunu anlatmýþlardýr. Henüz bir çocuk iken öte aleme geçmiþ olan bir varlýk ise, görevinin kendisi gibi deneyim yaþayan diðer çocuklara yardým etmek olduðunu söylemiþti. Baþka bir ruh ise fiziksel bedeninde iken görevlerini tam olarak tamamlayamadýðý için, öte aleme geçtiðinde daha üst bir kademeye geçemediðini anlatmýþtý. Henüz 23 yaþýnda iken, bir araba kazasýnda hayatýný kaybetmiþti. Bu nedenle de kendisine çok benzeyen yeðenine yardým ediyordu. Onun bu sözlerini abisine aktardýðýmda büyük bir heyecanla: "Evet, evet, gerçekten de oðlumun tüm huylarý týpatýp ona benziyor. Çünkü ayný hatalarý yapýyor" demiþti. Bir keresinde duþtan henüz çýkmýþ, yataðýmýn üzerine uzanmýþtým ki, beni sonsuzluk duygusunun hakim olduðu bir yere götürdüklerini hissetmiþtim. Burasý aðzýnýzdan çýkan her kelimenin sonsuza kadar yankýlandýðý bir yerdi. Aklýma Kripton gezegeni ve Süpermen gelivermiþti. Bulunduðum yerin ne baþý ne de sonu vardý. Sonra bir takým yüzler görmüþ ve onlarýn "Büyükler Meclisi Üyeleri" olduðunu söylemiþlerdi bana. Belki de bu sözlerle bana oradaki hiyerarþiyi ifade etmek istemiþlerdi. Bu görüntü esnasýnda, rehber varlýklarýmýn da bu meclise üye olduklarýný anlamýþtým. SEVGÝ DÜNYASI Öte alemle ilgili en canlý görüntü teyzem Rachel'i 1996 yýlýnda kanser hastalýðý nedeniyle kaybettiðimizde gelmiþti. Ancak bu bir rüya þeklinde idi. Unutmayýn ki, rüyalarýmýz öte âlemle en yakýn irtibat kurduðumuz araçlarýmýzdýr. Uyuduðumuzda ruhumuz astral seyahatler yaparak öte âlemi ziyaret edebilir. O gece rüyamda annem yatak odamýn kapýsýna vurdu. Sýçrayarak uyandým. Hemen eþim Sandra'ya baktým. Uyuyordu. Köpeðim Jolie'ye baktým ve : "Acaba niye havlamýyor ki!" diye düþündüm. Halbuki Jolie evde gördüðü bir sincabýn bile kafasýný koparmýþ bir köpekti. Derken yatak odasýnýn kapýsý açýldý ve içeriye arkasýndaki ýþýkla beraber annem girdi. Annem: "Johnny benimle gel…sana bir þey göstermek istiyorum" dedi. Yataktan kalktým ve adeta yüzercesine Grand Central Park yoluna doðru uçtum. Annem, adý Monte Excelsior olan bir binayý iþaret ediyordu bana. Özellikle de "Monte" ismini gösteriyordu. Derken o binanýn içine doðru yürüdük. Burasý bir hastane binasýydý. SEVGÝ DÜNYASI Resepsiyon bölümüne geldik. Annem orada gördüðü bir hanýmla konuþmaya baþladý. Sol tarafýmda Teyzem Rachel'in kýzý Assunta duruyordu. Annem oradaki kadýna: "Burada Rachel için bulunuyorum. O, en iyi þeylere layýk olan birisidir" diyordu. Kadýn annemi zorlayacak bir tipe benziyordu ama annem ondan daha baskýn çýkarak ona: "Dinleyin. Siz kiminle uðraþtýðýnýzý bilmiyorsunuz. Burada herkes beni çok iyi tanýr. Size ne diyorsam onu yapýn lütfen. Kýzkardeþim her þeyin en iyisine layýktýr" diye üsteliyordu. Sonra annem bana: "Hadi acele et. Sana baþka bir þey göstermek istiyorum" dedi. Beraberce asansöre bindik. Kapýlar açýldýðýnda gördüðüm manzaradan dolayý gözlerim kamaþtý. Yemyeþil çimenler, harika aðaçlarla dolu olan cennet gibi bir yerdi burasý. Annem: "Gördüðün gibi burasý çok ama çok güzel. Hadi þimdi git ve gördüklerini herkese anlat" dedi. Annem bana bunlarý söylerken ben geriye doðru çekildiðimi hissediyordum. Sonra, annemin sesi gitgide gerilerde kalmaya baþladý. Rüyanýn hemen ardýndan teyzem Rachel'i Long Island'daki hastaneye yatýrdýlar. Teyzem kansere yakalanmýþtý. Onu Monte Pavilyonu isimli bir merkeze yolladýlar. Annemin neden Monte ismini iþaret ettiðini iþte o zaman anlamýþtým. "Monte", daha yukarýda ve yüksekte anlamýný taþýyordu. Bu hastanenin resepsiyon bölümü rüyamda gördüðümün týpatýp aynýsýydý. 31 32 Annem rüyama girerek bana teyzemin öte alemde güzel bir yere gideceðini ve ona orada yardým edeceðini müjdelemek istemiþti. Çünkü o kardeþinin her þeyin en güzeline layýk olduðuna inanýyordu. Annem öte alemle ilgili küçük bir vizyonu da bu rüyaya dahil ederek, oranýn aslýnda çok güzel bir yer olduðunu anlatmak istemiþti. Teyzem, ölüme çok yaklaþmýþtý ama öte âleme geçmekten korkuyordu. Ruh enerjisi onu terk etmekte zorlanýyordu. Kýzý Assunta bana, onun için yapabileceðimiz bir þey olup olmadýðýný sorduðunda ona: "Onunla konuþmalýsýn ve onu kapýya kadar uðurlayýp, ona eþlik etmelisin" demiþtim. O sabah ofisime gitmeyi ve öðleden sonra da hastaneye uðramayý planlamýþtým. Ýþte o gün, arabaya binip, yola çýktýðýmda asla unutamayacaðým bir vizyon gördüm. Teyzem Rachel bir havaalanýnda idi. Oldukça sinirli ve gergin bir vaziyette uçaða binmeyi bekliyordu. Ailesi de orada idi ancak o onlarla fazla ilgilenmiyordu. Yüzünde: "Buradan gitmek istemiyorum" ifadesi vardý. Bir süre sonra karþýmda yeni bir görüntü belirdi. Bu kez teyzem annem- SEVGÝ DÜNYASI le birlikte idi ve her ikisi birden aðlýyorlardý. Bu, teyzemin enerjisinin (kendisi istemese bile) öte aleme doðru çekildiðini ifade eden bir vizyon idi. Gördüklerim beni öylesine etkilemiþti ki, öðleden sonraki randevularýmý hemen iptal edip, hastaneye doðru aceleyle yola çýkmýþtým. Hastane yolunda teyzemle ilgili bir vizyon daha gördüm. Bu kez ben de onunla birlikte uçaða binmiþtim. Teyzem hala sinirli ve gergindi. Kemerini baðlýyordu. Hastanenin dýþ kapýsýna vardýðýmda ise ben uçaktan inmiþtim. Kapýlar kapatýlmýþtý. Uçaðýn penceresinden bakan teyzemi görebiliyordum. Benimle göz temasý kurmaya çalýþýyor ve adeta bana: "Ben iyi miyim?" diye soruyordu. Baþýmý "Evet" anlamýnda sallayarak ona: "Evet iyisin, çok iyisin" diyordum. Saatler öncesinden baþlayan bu imajlar birdenbire hýzlanmaya baþlamýþlardý. Hastanenin otoparkýna geldiðimde uçaðýn pistte ilerlediðini gördüm. Derken uçak iyice havalandý. Odaya girdiðimde ise, Teyzem ruhunu teslim etmek üzereydi. Kýzýna: "Artýk kendisini kötü hissetmiyor ve korkmuyor. Annem de onunla birlikte merak etme. Anneannemle birlikte onun geçiþini kolaylaþtýrmak için ellerinden gelen hazýrlýðý yapýyorlar. Þu anda saat 7:30. Saat sekiz olduðunda öte aleme tam olarak geçiþ yapacak" dediðim anda uçaðýn büyük bir hýzla ilerlediðini gördüm. Gelecek Ay: Konumuza kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz. SEVGÝ DÜNYASI 33 ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI “Kamp Yapmaktan Nefret Ediyorum” Carol Bowman'ýn, "Children's Past Lives" Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar Hatýrlayacaðýnýz gibi yazarýmýz Carol Bowman, hipnoz teknikleri üzerinde ustalaþmak ve bunlarý çocuklar üzerinde uygulamak amacýyla hipnoterapist Norman Inge'nin yanýna Florida'ya gitmiþti. Norman, çocuklarýn yetiþkinlere nazaran hipnoza daha kolay girip çýktýklarýný, kýsa süreliðine odaklandýklarý bir þeyi incelerken çevreyle olan baðlarýný kopardýklarýný ve tam bu sýrada gözlerinin irileþtiðini ve nefes ritimlerinin deðiþtiðini söylemiþti. Ayný þey hipnotik trans için de geçerliydi. Zihin, içsel düþünceler, duygular ve imajlarla doluyken bilinçli farkýndalýðýmýz bir süreliðine askýya alýnabiliyor ama bilincimiz tümüyle kapanmýyordu. Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz. SEVGÝ DÜNYASI 34 Norman, yetiþkin hastalarýnýn kendi içlerine doðru odaklanabilmelerini saðlamak için: gevþeme, nefes alýpverme ve rehber yardýmýyla imgeleme gibi çeþitli teknikler kullanýyordu. Bu süreci baþlatabilmek için de hastalarýna gözlerini kapatmalarýný söylüyor ve sadece nefeslerine konsantre olmalarý gerektiðini telkin ediyordu. Ýçsel odaklanma, hastanýn güzel bir manzarayý ya da zihnini meþgul edebilecek herhangi bir imajý imgelemesiyle daha da derinleþiyordu. Kiþi, dýþ dünyayla olan baðýný/ilgisini gevþetince, bilinç bir süreliðine mola vererek, idareyi bilinçaltýna devrediyordu. Hastasý trans durumuna geçtikten sonra Norman ona: "Geçmiþ hayatýna git" ya da "Probleminin baþladýðý zamana geri dön" tarzýnda telkinler vermeye baþlýyordu. Bu telkinler bilinçaltýnda tutulan deneyimlerin kilidini açan anahtar vazifesi görüyordu. Þayet anahtar kilide uyuyorsa, eski anýlarýn kapýlarý da açýlýyordu. Ancak bazen bu kapýlar açýlmýyordu. Bunun nedeni, terapistin doðru anahtarý bulamamasý ya da hastanýn bir nedenden dolayý geçmiþine dönmek için kendisini hazýr hissetmemesiydi. Bazý kiþilerin bilinçleri bu nedenle bu sürece karþý direnç gösterebiliyordu. Ancak bunlarýn sayýsý diðerlerinin yanýnda oldukça azdý. Çeþitli teknikleri denedikten sonra bile kiþi hipnoza giremiyorsa onu daha fazla zorlamanýn da bir anlamý yoktu. Kiþinin böylesine bir direnç göstermesi belki de kendisini koruma amacýndan kaynaklanýyor olabilirdi. Buna saygý duyulmasý gerekiyordu. "KAMP YAPMAKTAN NEFRET EDÝYORUM" Bilinçaltýmýzda bulunan inanýlmaz iyileþtirme gücü ve hipnoz hakkýndaki bu detaylý ve muhteþem sohbetin ardýndan Norman bekleyen hastalarýný teker teker içeri almaya baþladý. Adý Charles olan ilk hasta benim de seans sýrasýnda yanlarýnda bulunmama izin verdi. Charles, salt bu konuya meraklý olduðu için Norman'a gelmiþti. Geçmiþ hayatýna dönmek ve orada neler yaþamýþ olduðunu öðrenmek için sabýrsýzlanýyordu. Norman ona hayatýyla ilgili konular üzerinde sorular sordu. Onlarý pür dikkat dinlemeye ve gözlemlemeye baþladým. Charles'a en mutlu, en üzüntülü ya da en kayda deðer hatýrasýnýn hangisi olduðunu sordu. Ayrýca geçirdiði ameliyatlar, hastalýklar hakkýnda da ona sorular yöneltti. Norman'ýn hafifçe loþ bir hale getirdiði muayene odasýndaki kanepeye uzanan Charles, herhangi bir hipnotik telkine gerek duymaksýzýn, gözlerini kapatarak bu hayatýyla ilgili bilgiler vermeye baþladý. En travmatik anýsý anne ve babasýnýn onu zorla bir yaz kampýna göndermeleriyle ilgiliydi. Charles oldum olasý kamp yapmaktan nefret etmiþti. Bu neden- SEVGÝ DÜNYASI le, gittiði kampta caný o kadar sýkýlmýþtý ki, ani bir kararla trene atlayýp eve dönmüþtü. Babasý onun tek baþýna eve döndüðünü öðrendiðinde, çok kýzmýþ ve onu kemeriyle dövmüþtü. Babasý tarafýndan feci þekilde cezalandýrýlan Charles bu olayý hayatý boyunca unutamamýþtý. Charles bu hayatýnda özellikle üzülmüþ ve sýkýlmýþ olduðu baþka bir olayý hatýrlayamadý. Bunun üzerine Norman verdiði telkinlerle onu geçmiþ hayatýna döndürmeye baþladý. Norman'ýn aðzýndan çýkan her kelimeye dikkat ediyor, Charles'ýn yüzünü inceliyordum. Norman konuþmasýný yumuþatarak ve yavaþlatarak Charles'a gözlerini kapamasýný ve nefes alýp vermesi üzerine odaklanmasýný söyledi. Kendisini güzel ve huzur dolu bir manzara içinde hayal etmesini telkin etti. Bir imajdan diðerine atlayarak ona bir merdiven yardýmýyla yerin altýna doðru inmesini söyledi. Tüm basamaklar bittiðinde ise, 35 kendisini aydýnlýk bir koridorda bulacaðýný telkin etti. Bir, iki, üç...dokuz, on. Burada bir sürü kapý vardý. Her bir kapý geçmiþ hayatýnda yaþadýðý baþka bir hayatý temsil ediyordu. Tek yapmasý gereken, bu kapýlardan birisini seçmek ve onu açmaktý. Orada nefesimi tutmuþ bir þekilde Norman'ý izliyor ve Charles'ýn söyleyeceklerini bekliyordum. Kalbimin daha da hýzlý bir þekilde atmaya baþladýðýný hisseder gibiydim. Ancak, kayda deðer her hangi bir þey olmadý. Charles sessizliðini korudu. Norman ona yavaþça ve sabýrlý bir þekilde: "Çevrende neler gördüðünü anlat" dediðinde, Charles cevap vermedi. Bu kez Norman ona: "Bedeninde neler hissediyorsun, ayaklarýna bak, ayaklarýna ne giymiþsin?" diye sordu ama sonuç yine deðiþmedi. Norman'ýn tüm çabasýna raðmen Charles onunla iþbirliði yapmayý adeta reddediyordu ve ona telkin edilen her þeyi yapmasýna raðmen, gördükleri þeyler, düþüncelerinde canlandýrdýðý sýradan resimlerin ötesine geçemiyordu. Ancak tam bu sýrada bedenimde garip bir þeyler hissetmeye baþladým. Midemin, heyecandan mý yoksa korkudan mý kaynaklandýðýný kestiremediðim bir nedenle adeta allak bullak olduðunu hissediyordum. Sonra da omurgamdan aþaðýya doðru soðuk terlerin aktýðýný deneyimledim. Hemen ardýndan ise, derin bir keder duygusu kalbimi ve bedenimi kaplayýverdi. Aðlamamak için kendimi zor tutuyordum. Charles'ýn seansýný kesme korkusuyla, kendimi kontrol etmeye çalýþtým ama gözyaþlarýmýn yanaklarýmdan aþaðýya doðru akmasýna bir türlü engel olamýyordum. Onlarý silerek, derin bir nefes aldým. Tanrý aþkýna bana neler oluyordu? Norman ise Charles'a, hipnoza giren herkesin ilk seansta geçmiþ hayatlarýna dönmesinin kolay SEVGÝ DÜNYASI 36 olmadýðýný bu nedenle kendisini suçlamamasýný gerektiðini söylüyordu. Birdenbire kendimi tutamadým ve sessizliðimi bozarak: "Charles, çocukken yaz kampýnda geçirdiðin kötü tecrübeyi ben de izci kampýnda yaþamýþtým. Kendimi berbat hissediyor ve her seferinde aðlýyordum. Bu nedenle de kamp yapmaktan oldum olasý nefret ettim. Ancak, benim dýþýmda herkes kamp yapmaktan hoþ- landýðý için; "Acaba suçlu ben miyim" diye de kendimi sorguluyordum. Þimdi anlýyorum ki yaz kampý benim Nazi kampýndaki ölümümü hatýrlatýyormuþ" Aðzýmdan bu sözcükler çýkar- çýkmaz Charles havasýz kalmýþçasýna göðsüne vurmaya baþladý. Norman olayý yakalamýþtý ve bir saniye bile sektirmeden Charles'a: "Neler olduðunu anlat" diye telkin etti. Charles: "Gaz kokusu alýyorum....nefes alamýyorum...boðuluyorum" dedi. Her kelime aðzýndan zorlukla çýkýyordu. Norman: "Neredesin?" diye sordu. Charles kendini kontrol edemez bir þekilde aðlamaya baþladý. Onun neler söyleyeceðini kelimesi kelimesine biliyordum. Hýçkýrýklarýnýn arasýnda bize, genç bir adam olarak diðerleriyle beraber kapatýldýðý soðuk ve karanlýk odayý anlat- SEVGÝ DÜNYASI maya baþladý. Odaya gaz verilmeye baþlandýðýnda göðsünde bir sýkýþma ve sertlik hissetmiþ, sonra da bedeninden ayrýldýðýný hissetmiþti. Charles yaþadýklarýný anlattýkça ben de gözyaþlarýma ve hýçkýrýklarýma hakim olamýyordum. Norman her ikimize birden mendil yetiþtirmeye çalýþýyordu. Charles biraz rahatladýðýnda Norman ona, Nazi kampýna düþmeden önceki hayatýna dönmesini telkin etti. Charles genç bir Polonya Yahudisiydi. Evinden alýnmýþ ve korkunç bir tren yolculuðunun akabinde kampa getirilmiþti. Sonra da kendisini bu gaz odasýnda bulmuþtu. Charles gaz odasýnda geçirdiði korkunç deneyimi sonuna kadar yaþadýktan sonra rahatça nefes alýp vermeye baþlamýþ ve huzura ermiþti. Sonra bir baþka sürpriz daha yaþadýk. Charles transtan çýkar çýkmaz bize: "Panik atak krizlerimin sebebi demek ki buymuþ. Hiç bir neden 37 olmaksýzýn kalbim hýzla çarpmaya baþlar ve göðsümde aðrýlar oluþurdu. Sonra da kendimi havasýz kalmýþ gibi hissederdim. Hiç bir doktor bu sorunuma çare bulamamýþtý. Beni bir psikiyatra bile götürdüler ama iþe yaramadý. Þimdi anlýyorum ki tüm bunlar Nazi kampýnda geçirdiðim kötü tecrübeden kaynaklanýyormuþ. Yaz Kampýnda geçirdiðim o gece de bana bu kötü olayý hatýrlattýðý için oradan kaçmýþ olduðumu anlýyorum. Þimdi tüm taþlar yerine oturdu" dedi. Seanstan sonra Charles ve ben birbirimize candan bir þekilde sarýldýk. Hiç bir söz sarfetmemize bile gerek yoktu çünkü her ikimiz de ayný tecrübeyi iliklerimize kadar yaþamýþtýk. Norman ile beraber Charles'ý uðurlarken, o gün hiç plansýz bir þekilde yaþadýklarýmýn benim için ne kadar deðerli bir ders olduðunu düþündüm. Bundan da önemli olan þey, sezgilerime güvenmem gerektiðini öðrenmem olmuþ- tu. Norman Charles'ý hipnoza sokarken aslýnda ben de transa girmiþtim. Charles'a konsantre olduðum için onun anýlarýyla adeta rezonansa girmiþ ve onu Nazi kampýnda görmüþtüm. Bu sezgime güvenerek de duygularýmý Charles'a o an söyleme ihtiyacý hissetmiþtim. Gerçekten de bu iþe yaramýþ ve Charles'ýn derinlerde olan bu kötü anýsý su yüzüne çýkabilmiþti. Norman daha sonra bana böyle bir tecrübenin kendisi için de farklý olduðunu söyledi. Aslýnda bir terapistin izlemesi gereken doðal süreç, hastasýný yavaþ ve emin adýmlarla (ki bu belki bir kaç seans sürebilirdi) geçmiþ hayatýndaki odalara götürmekti. Gelecek AY: Sarah'ýn Kurallarý baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz. SEVGÝ DÜNYASI 38 Sevgi Üzerine Özer Baysaling SEVGÝ DÜNYASI S evginin ne denli bir kudret ve hayatý yönlendiren manevi bir güç olduðunu, kansere yakalanýnca daha da iyi anladým. Sadece sevme ve sevilme manevi duygusuyla kalmayýp bana, güzellikleri fark etme, diðer insanlarla ve nesnelerle ilgilenme, onlarý daha iyi tanýma ve iletiþim saðlama imkâný saðladý. Sevdiklerimin bana gönderdikleri sevgi ve þifa duygularýnýn sinyallerini tüm bedenimde, hücrelerime kadar hissettim. Bu bana hastalýðýmý yenme yolunda büyük bir güç verdi... Günümüzde insanlar sevemiyorlar, sevilemiyorlar, sevgiyi anlayamýyorlar ve sevseler bile sevgilerini yansýtamýyorlar. Ýnsanlarýn çoðu sevmekten ziyade sevilmek arzusu içindeler. Bir gün bir toplulukta, birinin göðsünde ufacýk bir maymun olduðunu gördüm. Hayvancaðýz korkuyla etrafýný süzüyordu. Yanýna yaklaþtým ve ona en içten sevgi hislerimle seslenmeye baþladým... Hayvancaðýz birden, sahibinin koynundan çýkýp üzerime atladý, kollarýyla boynuma sarýlýp, beni dudaklarýmdan öptü... Yýllarca etkisinden kurtulamadým ve üzerinde çok düþündüm!.. Sadece insaný deðil, hayvaný, bitkiyi, cisimleri hattâ sudaki kristalleri bile olumlu etkileyerek, anlam kazandýran ve harekete geçiren bu mucizevi kudret, tek kelimeyle sevgiydi... Senelerce sevgi ve manevi deðerlere, en mükemmel þekilde hizmet etmiþ dergimizde, "sevgi" yi, bir kere daha, 39 özet olarak irdelemek istiyorum. Sevgi; genel anlamda; kiþiyi bir þeye veya bir kimseye karþý, aþýrý ilgi ve baðlýlýk göstermeye iten duygu olarak tarif edilebilir. Ruhumuzun inanýlmaz biçimde geniþleyerek, sevilene doðru ilerleyen ýþýnýmýdýr. Bu þekilde, kiþisel varlýðý aþýp paylaþmaktýr. Bununla kiþi, kendinden baþka bir þeyle, geliþmeye yönelik bütünleþir. Bu bütünleþme; bireye, bir kavrama, nesneye, tanrýya vs. karþý duyulabilir. Bu ayný zamanda dikkat olgusudur. Normal akýþ içinde dikkatin fazla yoðunlaþtýðý milyonlarca þeyden biri, sevgimize mesnet teþkil edebilir. Bize göre daha fazla deðer ve önem kazanýr ve onu sevmeye baþlarýz. Þüphesiz sevilmemek acýdýr... Ama sevememek daha da acýdýr... Ve sevgi nefretin söndürdüðünden daha çok ateþ yakar!.. Platon'a göre sevgi; "Ýnsanýn içindeki ruhumuzun, gerçek derinliklerine bir özlemdir." Bu özlem "Eros" tur. Eros sevgi demektir. Yani ruhun derinliklerindeki hakiki yuvasýna, sevgi dolu bir özlem duymasýdýr. Böylece ruh, sevginin kanatlarýnda, idealler dünyasýndaki yuvasýna doðru yola çýkar ve sevgi ile vücudun zindanýndan kurtulur. Empedokles ise sevgiyi; "Doðadaki þeyleri birbirine baðlayan güç" olarak açýklamaya çalýþmýþtýr. Sevginin karþýtýna ise "çatýþma" demiþtir. Jose Ortega ve Plander ise sevgiyi; "Nesneye doðru giden, onu sýcak bir duyguyyla saran, kiþiyi nesneyle bütünleþtirip, onu olumlu bir biçimde 40 doðrulamaya götüren bir eylem..." þeklinde açýklamaya çalýþmýþlardýr. Sevgi bir akýþtýr. Sevenden, sevilene doðru ilerleyen ruhsal bir ýþýnýmdýr. Sevgide nesne ile simgesel olarak bütünleþiriz. Ruhumuz sanki inanýlmaz bir biçimde geniþleyerek bu uzaklýðý kapsamaktadýr. Sevmek; sevilen þeye sonu gelmez bir çabayla canlýlýk katma ve onu yaratarak isteyerek koruma eylemidir. Sevgide kristalleþme Ayrýlýk sýrasýnda sevdiðimiz þeyi, benliðimizde ve zihnimizde süsleriz. Stendhall buna "Billurlaþma" demektedir. Billurlaþma ile sevilen þey, olduðundan farklý ve üstün bir hale gelmektedir. SEVGÝ DÜNYASI Prost ise; billurlaþma ile sevginin subjektif olduðunu ve bizim, hakiki varlýklarý deðil, onlarý kendi yarattýðýmýz þekli ile sevdiðimizi düþünür. Goethe; "Ýnsanlarýn pek azý ötekini olduðu gibi sever... Onlarýn asýl sevdikleri, kafalarýnda yarattýklarý hayali kiþidir!.." der. "Öyle delicesine düþündüm ki seni, Aklýmda sen öylesine çok dolaþtýn ki, Hayalini öylesine sevdim ki senin, Bir þey kalmadý artýk senden!" Þu dizelerdeki gibi, bu gerçek sevgi ile baðdaþmamaktadýr. Aþýrý billurlaþma bizi, nesneyi deðil, yalnýzlýk duymamak için sevgiyi sevme sonucuna götürür. Bunda düþsel alt yapýlar, çýplak ruhun üzerini süsleyerek, üst üste yýðýlýp kristalize olur ve düþlenebilecek en kusursuz hayali biçimleri oluþturur. Bu yüzden Ortega, kristalleþme kuramýnýn gerçek doðruyu deðil, söyleyenin doðrusunu dile getirdiðini iddia eder. Kristalleþme kuramýný kötümser bulur. Bir insanýn nasýl biri olduðu konusundaki en kesin belirtiyi sevgide bulabiliriz. En önemli verme edimi maddi dünyadan deðil, insana özgü dünyadan bir þeyler vermektir. Bu yüzden her insanda birbirinden farklý bir sevgi etkeni vardýr. Ýçimizdeki bu gizli parçamýz, bizi her insandan SEVGÝ DÜNYASI farklý ve benzersiz yapar. Pracelsus'un belirttiði gibi; "Hiçbir þey bilmeyen, hiçbir þeyi sevemez... Hiçbir þey yapmayan, hiçbir þey anlamaz... Oysa anlayan kiþi, ayný zamanda sever, farkýna varýr ve görür!.." Bu açýdan da sevgi bir dikkat ve çaba olgusudur. Dikkatimizi ve çabamýzý yoðunlaþtýrdýðýmýz nesneler, bize göre daha fazla deðer kazanýr ve onlarý sevmeye baþlarýz. Sevgi takas edilebilen, zorla alýnýp verilebilen bir þey de deðildir. Sevmek ve sevilebilmek için baþkalarýna muhtacýz. Ýnsan sevgi ile toplumsallaþarak, yalnýzlýðýný üretken eyleme dönüþtürebilir. Sevgi, sevenden kaynaklanýr ve insan kendi emeði ile sever. Eðer sevgi olmazsa kuþkusuz; büyümemiz, geliþmemiz, olgunlaþmamýz duracak ve duraðanlýðý, boþluðu hattâ ölümü sevmiþ olacaðýz. . Sevginin ayrýntýlarý Kendini sevme; Sevgi ile ilgili felsefede en çok tartýþýlan konudur. Eski düþünürler, özellikle de Calvin ve Freud ile bazý dini görüþler, kendini sevmeyi narsizm ve erdemlerden uzaklaþma olarak deðerlendirmiþlerdir. Zamanýmýz filozoflarý ve psikologlar ise, kiþinin sevmek için önce kendini sevmesi gerektiðini ve ancak kendinde olaný verebileceðini ifade etmektedirler. Bu bir nevi kiþinin kendini ve benzersizliklerini keþfetmesidir. Adler'e göre; "Ýnsanlýk tarihi, aþaðýlýk 41 duygusunu gidermek için yapýlan davranýþlarýn tarihidir" der. Bu yüzden, üstünlük tutkusunu ve sevgisizliði yaratan nedenlerin en önemlisi de aþaðýlýk duygusudur. Kendimizi ve vücudumuzu sevmek, baþkalarýnýn görüþ ve karþýlaþtýrmalarýný önemsemeyip, toplumun güzellik tanýmý baskýsýndan kurtularak kendimizi olduðumuz gibi kabullenmektir. Delphoi tapýnaðýndaki "Kendini bil" ve Ýncil'deki "Komþunu kendin kadar sev" tümceleri; insanýn sevmek için önce kendini tanýmasýný ve sevmesini, sonra da etrafýný sevme erdemine ulaþabileceðini öngörür. Ne yazýk ki, kendimizi sevme diye, bilinçsiz bir egoizmde bütünleþiyoruz. Öz sevgisizlik ise; sevilmeyi hak etmediðimiz ve yaþamýmýzda bu yüzden sevgi olmadýðýna dair, saðlýksýz bir aþaðýlýk duygusu ve mazeret yaratarak kiþiyi sevgisizliðe iter. Sevgi ve istemden vazgeçme; Çeþitli dinler, Budizm ve özellikle de þark felsefesinde "Ýnsanlarýn istemde bulunmayý býrakýnca, sevme ve aydýnlanma yolunda ilerleyebilecekleri" görüþü hakimdir. "Benim ülkü dünyamda altýn deðil, insan zenginlik" misali. Ýkbalin sözündeki gibi; "Ey altýna köle olan insan, altýn ona dönüp þöyle bir baktýðýn için altýn oldu." Buna göre insancýl bakýþla; "Ýnsanlardaki bencil bir zenginlik tutkusunun iyi duygularý ve dostluðu zayýflattýðý, ancak sevginin bencillikten üstün olmasý halinde, zenginliðin mutluluk 42 SEVGÝ DÜNYASI kaynaðý olabileceði ve esasýnda bugün bizim olan birçok þeyin, bizden önce baþkalarýný olduðu gibi, bizden sonra da baþkalarýnýn olacaðý, bu sebeple anlamsýz ihtiraslar yerine sevginin yaþama güzellikler getireceði" düþünülmektedir. Sevgi aþk mýdýr? Sevgi belki her þeydir ama, genelde birçok iliþkilerle de karýþtýrýlmaktadýr. Öncelikle sevgiden aþk ve aþktan da sevgi doðabilmesine raðmen, kadýn-erkek aþkýnýn çýkýþ noktasý sevgiden gelmez. Aþýk olmak, bilinçli bir seçim deðildir. Aþk heyecaný çoðunlukla cinsellik ve doyumla son bulur ve biter. Çünkü yadsýnamaz bir doyum olan cinsellik, sevgi açýsýndan ikili bencilliktir. Aþk kýskançlýklar ve sorunlar da yaratýr. Kadýn ve erkek arasýnda zaman içinde olgunlaþan sevgi ise, taraflarýn kendilerini geliþtirmesini saðlayarak, daha çok sevgiyi doðurup egoizmi yok eder. Bu sebeple sevgi sandýðýmýz birçok þey, felsefi ve psikolojik açýdan tetkik edilirse, gerçek sevgi olmadýklarý görülür. Sevgideki yanlýþlar ve hastalýklar Sevgiyi putlaþtýrmak ve aþýrý hayalci sevgi, gerçek sevgi deðildir. Kristalleþmedeki gibi bizi, yarattýðýmýz duygunun ve þekillendirdiðimiz þeyin SEVGÝ DÜNYASI kölesi yapar. Sevgilerin izleyicisi ve sevicisi olmak da sevgi deðildir. Kimi aþk filmleri seyreder aðlar... Aþk þarkýlarý dinler aðlar... Beyaz atlý prensiyle, beyaz gelinlikli prensesini hayal eder yine aðlar... Ancak kendinden sevgi eylemi veremediði sürece; gerçek sevgiyi bulamaz. Çünkü sevgi beklenmez. Verilir ve yansýr. Koþulsuz olup emek ister. Baðýmlýlýk; Kiþinin kendi varlýðýný sürdürmek için bir baþkasýna duyduðu gereksinimdir. Esasýnda sevgi sanýlan bu durum bir nevi parazitliktir. Kiþiyi geliþme yerine, geriye götürür. Çocuklarýn, eþlerin, velilerin ve buna benzer sýký yakýnlýklarýn oluþturduðu sevginin dozu iyi ayarlanmazsa baðýmlýlýk oluþur. Bu seveni de sevileni de geliþtirmediði gibi hasta duygular da üretir. Mani; Sevgide dikkat vardýr. Aþýrý dikkat ise bazen "Mani" ye dönüþebilir. Ancak birçok büyük keþifler bu maniler sayesinde yapýlmýþtýr. Newton'a evrenin mekanik düzenini nasýl keþfettiði sorulduðunda; "Gece gündüz onu düþünerek" cevabýný vermiþtir. Dikkat ve ilginin normal mi, yoksa mani veya nörotik durum olup olmadýðý konusu felsefede, psikolojide ve psikiyatri alanlarýnda tartýþmalara yol açmaktadýr. Platon sevgideki dikkat ve ilginin, aþýrý olarak saplanýp kalmasýna "Theia Mania-Kutsal Delilik" demiþtir. St. Augustine ise bunu "Sevgim aðýrlýk merkezimdir" diye açýklamýþtýr. 43 Birçoklarý ise mani durumunu anormal olarak vasýflandýrmýþlardýr. Sevgideki birçok karýþýk hastalýk durumu arasýnda "Mazoþizim" ve "Sadizm" de önemli bir yer kapsamaktadýr. Gerçekte olgun ve doðru sevgi, kiþinin kendi bütünlüðünü ve bireyselliðini koruyarak gerçekleþtirdiði bir birliktir. Oysa sadist; emreder, sömürür, can yakar. Mazoþist ise; emir alýr, sömürülmesine ve caný yakýlmasýna rýza gösterir. Hatta bundan gizli bir tatmin duyarlar. Freud ise; psikoanaliz ve arkeoloji metodu ile, insanlarýn ruh hastalýklarýnýn, daha çocukluk yýllarýndan gelen yanlýþ sevgilerden veya sevgisizliklerden kaynaklandýðýný iddia etmiþtir. Diðer taraftan, bazý düþünürlere göre, hayvan ve insanlarý, kendilerine itaat ettikleri için sevenlerin sevgisi, cinslerin var olmalarýna destek verdiði halde, geliþme saðlamadýðýndan ve egoizme yol açtýðýndan gerçek sevgi deðildir. Bizim toplumumuzda görülen sýký fýký davranýþlar, laubalilik, diðer insanlarýn yaþamýný yönetircesine yaþanan aþýrý komþuluk ve dostluklar da gerçek sevgi sayýlamaz. Genelde sonucu nefretlere ve kýrýlganlýklara dönüþen geçici ahbaplýklar yapýlmýþ olur. Arzular da sevgiden üremekle beraber, sevgi deðildir. Arzu doyurulunca söner. Sevgi ise doðurgandýr. Bu sebeplerle sevgi çok karmaþýk bir duygudur. Ancak konunun bütününde deðerlendirilebildiði taktirde esas anlamýný bulur. SEVGÝ DÜNYASI 44 "Her derde deva, þifa vermekten gayri!.." þeklinde bir söz vardýr. Biz de çoðu zaman sevgiyi bu duruma getirip abartýyoruz. Oysa akýldan yoksun sevgi aklýn yolunu kesebiliyor!.. Sevgi, acý ve mutluluk Bizi mutlu eden, bir þeyin sahibi olmak deðil, onun tadýna varmaktýr... Ama ne yazýk ki, sahip olduklarýmýzý çok az, yoksun olduklarýmýzý ise her zaman düþünürüz. Sevgiyi çok kez mutluluk gibi de görebiliriz. Bu yüzden sevgide acý da olabileceði ilk bakýþta ters gelebilir. Oysa acý çekmek bizi geliþtirmeye götüren en önemli faktörlerden biridir. Acýyý göze alamazsak, birçok þeyden vazgeçip, tehlikeye atýlmadan yaþamaya çalýþan adeta bir ölüye dönüþürüz. Oysa sevgideki acý; bilgisizliðimizi yok eden, yanlýþ görüþlerimizi silen bir uyanma ve geliþme sýçramasýdýr. Acý veren þeyler öðretir!.. Dr.Scott Peck bunu ne güzel açýklýyor: "Canlý bir þeyi sevin... Bir insan, bir hayvan, bir bitkiyi... Fakat sevdiðiniz þeyin eninde sonunda ölmesi veya yok olmasý kaçýnýlmazdýr... Birine güvenirsiniz ama onun yüzünden acý çekebilirsiniz... Sevginin bedeli acýdýr... Ama dolu yaþamanýn tek alternatifi, hiç yaþamamaktýr!..." Bu yüzden sevgi bazen acýlý bir iþkenceye de dönüþebilir. Örneðin Portekizli rahibe Mariana Alcoforada'nýn vefasýz sevgilisine yakarýþlarý buna en güzel örnektir: "...bana yaþattýðýn mutsuzluklar için, yüreðimin derinliklerinden teþekkür ediyorum... Seni tanýmadan önce yaþadýðým sakin günlerden nefret ediyorum... Baþka sevgililerinin sana baðýþladýklarý tüm o boþ zevkleri tatmaktansa, benim ýstýrabým ve çektiklerim çok daha iyi... Hoþça kal, beni hep sev ve bana daha büyük ýstýraplar çektir!?..." Hastalýk payý da olsa, insan sevdiði þey, kiþi, vatan, tanrý vs. uðruna canýný da vermeyi göze alýp ýstýrap da çekebiliyor. Sevgi ve ölüm Sevgi ile ölümün ilgisi de þaþýrtýcýdýr. Bunu kanser hastalýðým sýrasýnda ölümle pençeleþirken daha iyi anladým. Þüphesiz ölüm her insan için korkutucudur. Oysa felsefi ve dini açýdan, hayata tüm anlamýný ve heyecanýný veren de ölümdür. Seneca; "Hayat boyunca yaþamayý ve ölümü öðrenmeyi sürdürmeliyiz. Bu daha çok sevgi, mutluluk ve acýdýr!.." der. Bu konu 17. Yüz Yýl Barok felsefesinde ifadesini bulmuþ: "Momento mori, carpe diem: Ölümü hatýrla günü yakala!.." Dinlerin de bu konudaki felsefesi benziyor. Ölümü anlayabilir ve elimizdeki zamaný dolu dolu yaþamaya çalýþýrken, sevgiye daha çok sarýlýrýz. O nedenle sevgi þimdi demektir. Þimdi yaþanýr. Ne geçmiþte kaybolur, ne de gelecekte ifadesi beklenir. Bir þeyi sevmenin en "...ormanýn içinde iki yol vardý. Ve ben... Ve ben, daha az seçileni tercih ettim... Tüm deðiþikliði de bu yarattý..." Robert Frost SEVGÝ DÜNYASI 46 güzel yolu, hem kendimizin, hem de sevdiðimizin öleceðini ve yok olacaðýný bilmektir. Aný yaþayýp sevmeye çalýþmaktýr. Ömer Hayyam bunu ne güzel ifade ediyor: "Ben olmayýnca bu güller, bu serviler yok. Kýzýl dudaklar, mis kokulu þaraplar yok. Sabahlar, akþamlar, sevinçler, tasalar yok. Ben düþündükçe var dünya; ben yok o da yok!.." Gerçekten "Dünyaya çýplak geldik, çýplak gideceðiz. Dýþ görünüþlerin çok kýsa olduðunu düþünelim. Öldüðümüzde de bedenimiz topraða karýþacak. Arta kalan þeyler ise, dýþ görüntülerimiz deðil, gerçekte ne olduðumuzun anýlarý ve ardýmýzda býrakacaðýmýz yapýtlardýr. Ölümü ve son saatimizi sýk sýk düþünürsek, yaþam süremizin kýsalýðýný, gücümüzün sýnýrlý olduðunu da düþünür, yaþama ve sevgiye o nispette sarýlýp iyi þeyler yapmaya çalýþabiliriz!.." Sevgi ve gizem Ruhbilimci Herbert Otto; "Bir kiþi kendini rizikoya sokup, yaþamýný deneyime karýþtýrmaya cesaret ettiði zaman deðiþme ve olgunlaþma ile gizemler de baþlar" der. Sevgiyle yaþanabilecek en güzel deneyim de gizemde kendini buluyor. Bilinmeyen tüm sanat ve bilimin gerçek kaynaðý gizemdir. Cesaretsizlik ve güvence arama kiþiyi sevgisizliðe götürür. Yaþamýn en büyük güvencesi, onun güvencesiz olduðunu bilmekten geçer!.. Robert Frost bunu ne güzel ifade ediyor: "...ormanýn içinde iki yol vardý. Ve ben... Ve ben, daha az seçileni tercih ettim... Tüm deðiþikliði de bu yarattý..." Sevgi çeþitleri Ýnsan sevgisinin odaðý olabilen, canlý cansýz her þey, sevginin çeþitlerini yaratýr. Tanrý sevgisi: Örneðin dinlerin tümünde tanrý, en yüce deðerin, en çok aranan iyiliðin simgesidir. Bu da tanrýda birliðe ermektir. Gizemcilik tanrýya ulaþmanýn ve tanrýda yok olmanýn felsefesini yapar. Bir Hintli gizemci bunu; "Ben varken tanrý yoktu, þimdi tanrý var ben yokum" þeklinde ifade eder. Dante tanrý sevgisini ne güzel ifade ediyor: "Tanrý gücü yarattý beni, Akýllar aklý, sevgiler sevgisi." Tanrýyý severek sevilmeye inanmak, bunu yaþama aktararak bütünleþmek anlamýnda olursa gerçek sevgiye ulaþmanýn en önemli yoludur. Ýnsanlýk ve kardeþlik sevgisi; bir baþka insana gösterilen sorumluluðu, ilgiyi, saygýyý ve diðer kiþinin yaþamýný sürdürmesini hedefleyen temel sevgidir. Çaresizi, yoksulu, bir yabancýyý sevmek bunun ilk adýmýdýr. Özgürlük, eþitlik ve kardeþliktir. SEVGÝ DÜNYASI Felsefi alanda bazý düþünürler ise, bu üçlemeli düþünceyi; metafizik düþüncenin, gerçekten yoksun ülküsel düþü olarak da görmektedirler. Diðer bir grup toplumcu ve hümanist düþünürler ise; kardeþlik sevgisine ve toplum için gerekliliðine inanmýþlardýr. Buna göre; "Tarih boyunca insanlar çoðunlukla, kendileri için iyi olaný ararlarken, insanlarý sevmenin gereklilik ve sýcaklýðýný önemsememiþlerdir. Bu tür insanlar, bir yarar ve çýkar gözetmeden insanlara el uzatmamýþlardýr. Kötü tutkularýna yenilip, bencilliðin alevinde yok olmuþlardýr... Ýnsanlara karþý aralarýnda ayýrým yapmaksýzýn, salt sevgi beslemeyen bir toplumda, o sevgiyi yok edecek olan önyargýlar, boþ inançlar, bilgisizlikler ve baðnazlýklar vardýr!.." Asýrlar evvelki "Mýsýr Ölüler Kitabý" dan alýnan söz ise kýsa ve öz: "Hiç kimseyi aðlatmadým." Edebi alanda da nice sevgiler iþlenmiþ. Doðuda Ýkbal; "Yoldaki toprak elmas kýrýntýlarýdýr, lâkin bizde duygu lezzeti yok... Gizli derdi olmayan bir insanýn, teni vardýr ama caný yoktur... Eðer can istiyorsan, sonsuz bir sevgi iste!..." der. Bir baþka dizelerdeki gibi: "Daima sev, o 47 ateþ varsýn seni yaksýn, Sevgin varsa eðer, yaþýyor, hem de varsýn." Her yiyeceðin ayrý bir tadý, her çiçeðin kendine özgü benzersiz güzellikleri, her gün ve gecenin kendi müziði var... Ak ve kara arasýnda ne görkemli renkler, müzikteki namelerde ne sonsuz güzellik ve derinlikler var... Yaþamýn ve sevginin güzelliðini bir çocuðun gülüþünde, güneþin doðuþu ve batýþýnda, bir dostluðun sýcaklýðýnda arayabiliriz... Aya, yýldýzlara, çiçeklere, tüm nesnelere ve sevdiklerimize, onlarý bundan sonra hiç göremeyecekmiþiz gibi bir anlamla bakabilsek, onlarý ne denli büyük bir sevgi ile algýlayýp deðerlendirebiliriz. Ya anne ve annelik sevgisi: Koþulsuz, koruyucu, geliþtirici ve belki de sevgilerin en yücesi. Hiçbir duygu sevgi kadar kuvvetli ve geniþleyici deðil. Bölündükçe çoðalan, 48 düþündükçe geniþleyen tek þey sevgi. Sevginin kanatlarýnda, bilmediðiniz alemlerin sonsuzluklarýna kadar derinleþip transfer olabilirsiniz. Sevgi gücü ve enerjisi önce ruhta baþlar. Bilinçlenip güçlenince bedenimize yayýlýr. Sonra da çok güçlü bir sinerji halinde, baþka bedenlere ve etrafýmýza yayýlarak onlarý da olumlu þekilde etkiler. Kullanýlmadýðý sürece de sevgi, sevgi deðildir. Sevgide kiþiliði muhafaza etme, diðerinin potasýnda erimeme, "ben" leri yok etmeme geliþme ve olgunlaþma gereklidir. Cibran bunu ne güzel açýklamýþ; "Birbirinize yakýn durun ama çok yakýn deðil. Tapýnaðýn sütunlarý birbirlerinden ayrýdýrlar ve meþe ile servi birbirlerinin gölgesinde büyümezler... Ve de, ayný ezgi için titreþseler bile, udun telleri bile yalnýzdýr." Sevgide güç kullanma, yönetme ve liderlik anlayýþý da sevgiyi körletir. Leo Rosten'in belirttiði gibi; "Zalim olanlar zayýf kiþilerdir. Sevecenlik güçlülerden beklenir." Sevgi bir sanattýr Erich Fromm' a göre; "Sevgi bir sanattýr... Bunun için de adeta bir sanat gibi disiplin, yoðunlaþma, dikkat, ilgi, sabýr, bilgi ve ustalaþma çabasý gerektiriyor... Sevgi için öðrenmek, öðrenmek için de sevgi lâzýmdýr... Ayrýca bunlarý uygulayabilmek için, egoizmin SEVGÝ DÜNYASI yenilmesi, inan ve etkinlik gereklidir... Kiþi bunlarý etkince kullanýrsa sevme sanatýna daha çok sahip olur." Bir baþka açýdan sevginin gerekliliði þöyle de düþünülebilir; sevgi insana mutluluk veriyorsa gereklidir, sevgisiz mutlu olunamýyorsa daha da gereklidir!.. Sevgi ne kadar yapýcýysa, sevgisizlik de o kadar yok edicidir. Sevgi ancak sevgi örnekleri olan toplumda yansýr. Birbirimizi sevmekte çok geç kalmayalým. Bir gün ya sevmeyi düþlediklerimiz yok olur, ya da sevmek için zamanýmýz kalmamýþ olabilir. Birbirimizi, vatanýmýzý, sahip olduðumuz deðerleri duyumsayýp, sevgi dünyasýnýn mutlu ufuklarýna açýlabilsek... Var olan her þeyle bir olabilmek ve bunu hissedebilmek yolunda, sevginin rehberliðinden yararlanabilsek!.. "Sevdikleriniz ve sevenleriniz çok olsun... O sevgi tüm evrene yayýlsýn!.." Deðerli Okuyucularýmýz Sevgi Dünyasý Dergimiz Haziran 2007 tarihinden baþlamak üzere yalnýzca abonelerimize ulaþacaktýr. Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz, Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul adresine mektupla veya Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212) 249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz. En içten sevgilerimizle Sevgi Dünyasý Adý, Soyadý: Adres: Posta Kodu: Ýlçe: Ýl: Tel: Abone ücreti: ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... Yurt içi (40 YTL) ................ Yurt dýþý (50 YTL) ................ Posta Çeki No: 385999 (Sevgi Yayýnlarý) Akbank, Taksim Þb. 7020 (Sevgi Yayýnlarý) Yapý Kredi, Balmumcu Þb. 70102274 (Sevgi Yayýnlarý)
Benzer belgeler
2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar
Beden Ýçindeki Bedenler .................... 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
2007 Mayıs Sayı: 461
yapmaz mýyýz? Meselâ
bir çocuða radyonun
iþleyiþ tarzýný veya
doðum hadisesini nasýl
anlatýrsýnýz. Bir takým
benzetmelerle deðil mi?
Bu benzetmelerle siz ona
hakikati koklatmaya