Geriatri yaş grubunda endokrin ve immün sistemlerdeki
Transkript
Geriatri yaş grubunda endokrin ve immün sistemlerdeki
Geriatri yaş grubunda endokrin ve immün sistemlerdeki fizyolojik değişiklikler Prof. Dr. M. Akif Karan İ.Ü., İstanbul Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Geriatri Bilm Dalı Endokrin sistemdeki değişiklikler Yaşlanma otuzlu yaşlar ile başlayan ve hayat boyu süregiden, devamlı ve lineer bir süreçtir. Yaşlandıkça endokrin sistem birçok yönden değişmektedir. Bazı endokrin organlar ve akslar hastalıklar veya fizyolojik “down-regulation” nedeniyle hipoaktif hale geçer; bazılarında değişiklikler minimaldir veya hiçbir değişme görülmez, nadiren de hiperaktif hale geçerler. Hormonların yapım ve salgılanmalarındaki değişiklikler, metabolik klirenslerinin etkilenmesi, hormon reseptörlerindeki veya postreseptör mekanizmalarındaki değişiklikler nedeniyle dokuda hormona cevabın veya duyarlılığın değişmesi bu farklı ve bazan da çarpıcı olabilen sonuçlara yol açmaktadır. Serum hormon düzeylerindeki değişmeler tüm bu etkileşmelerin toplam bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bazı hormonların düzeyleri bu mekanizmalarla doğrudan ilişkili olarak değişirken, bazı hormonların düzeyleri de kompansatuvar mekanizmaların etkilerini yansıtır. Hormonal değişiklikler kas kütlesinin azalması (sarkopeni), yaşla ilişkili kognitif disfonksiyon, aterogenez, osteoporoz ve kırılganlık (frailty) patogenezinde yer aldığı bildirilmektedir. Endokrin ve metabolik kontrol sistemleri yaşlanma ile ilişkili disabilitenin önlenmesi için de önemli fırsatlar sunmaktadır. Tiroid bozuklukları oldukça sık olup tanısı gecikmektedir, erken tanı ve tedavileri ile neden olabileceği disabilite önlenebilir. Diabetes mellitus yaşlılarda oldukça sıktır, kan şekerinin regülasyonu ile yol açabileceği vasküler ve nörolojik komplikasyonlar geciktirilebilir. Hiperparatiroidi, hipertiroidi ve hipotiroidi sıklıkla gözden kaçan tablolar şeklinde ortaya çıkar. Menopoz over fonksiyonlarında azalma ile karakterize normal bir seyir dönemi olmakla birlikte, yaşlı kadınlarda sıklıkla disabiliteye yol açar ve hormon replasman tedavisi ile bu kötü sonuçlar önlenebilir. Yaşlı erkeklerde hipogonadizm üzerinde yeterince durulmamaktadır, doğru tanı ve tedavi ile erkeklerdeki seksüel disfonksiyonların çoğunluğu böylece giderilebilir. Hormon düzeylerinde ortaya çıkması beklenen değişikliklerin bilinmesi klinik açıdan önemlidir. Örneğin, insülin direnci sonucunda serum insülin düzeyinin artması bekleneceğinden, hiperinsülinizmin zararlı etkilerinden korunmak için kilo kaybı ve egzersiz önerilmelidir. Yüksek parathormon düzeyleri kemik rezorpsiyonunun artışına yol açar, bu nedenle kadınlarda kemik rezorpsiyonu ve parathormon düzeylerini baskılayan kalsiyum replasmanı ve hormon replasman tedavisi yararlı olur. Vazopressin düzeylerinin artması yaşlıları hiponatremiye (hipo-osmolar, su zehirlemesi) eğilimli hale getirir. İlaçların uyardığı hiponatremi de 60 yaşın üzerinde daha kolay ortaya çıkar. Atrail natriüretik peptid (ANP) potent bir diüretiktir, düzeyleri arttığı için yaşlılarda noktüriye neden olur. Kişi yattığında santral intravasküler volüm arttığından atrial natriüretik peptid salınımı uyarılır ve uyku bozukluklarına yol açan noktüri ortaya çıkar. Kadınlarda yaşlanmanın ilk objektif bulgusu menopozdur, ortalama 52 yaşında ortaya çıkar ve menopoz yaşı esas olarak genetik faktörlere bağlıdır. Menopozun yaşam süresinin önemli bir işaretçisi olduğu gösterilmiştir, menopoz ne kadar geç olursa ömür o kadar uzun olur. Ülkelerin tamamında değilse bile çoğunda kadınların ömürleri erkeklerden daha uzundur; kadınlar ömürlerinin yaklaşık üçte birini menopozdan sonraki dönemde geçirdiklerinden daha uzun süre de değişik düzeylerde sakatlık çekmiş olurlar. Östrojen düzeylerinin azaldığı bu dönemde vazomotor belirtiler, depresyon, deride ve vücut kompozisyonunda değişme (vüct yağı artar, kas kütlesi azalır) görülür; ilerleyen yıllarda kardiyovaküler hastalıklar, kemik kaybı ve kognitif bozuklukların insidensi artar. Menopozla birlikte başlayarak uzun süre (510 yıl gibi) progesteronla birlikte östrojen replasman tedavisi verilmesi birçok yararlar sağlamaktadır. Erkeklerde yaşlanmanın hormonal işaretleri otuzlu yaşlarda ortaya çıkar. Hem longitüdinal hem de kesitsel çalışmalarda yaşlandıkça testosteron (T) düzeyinin azaldığı gösterilmiştir. T azaldıkça Seks hormonu bağlayan globin (SHBG) artar. SHBG arttığı için total T düzeyleri “bioavailable” T için iyi bir gösterge olamaz. “Bioavailable” (zayıf bağlanmış) T (serbest ve albümine bağlı) hipogonadizm tanısı için daha önemlidir. Testosteron düzeylerinin hipogonadizm düzeylerine inmesi 60-70 yaşları bulur. Yaşlandıkça T azalmasından birçok faktör sorumludur: Testisteki Leydig hücrelerinden T üretiminde bir defisit vardır. Daha önemlisi ise hipotalamus-hipofiz eksenindeki yetersizliktir. Yani yaşlı erkeklerin çoğunda sekonder hipogonadizm vardır. Yaşlandıkça, GnRH salınımı kaotikleşir ve gonadotroplar üzerine daha hafif bir stimulus etkisi yapar. Hem de GnRH hipofizden LH salınımını daha az uyarma kapasitesindedir. Sonuç olarak, yaşlandıkça T düzeyi düşük seyrederken LH düzeyi de artmaz. Çok yaşlılarda ise (80’lerden sonra) yüksek LH ile primer hipogonadizm tablosu hakim olur. Yaşlandıkça spermatozoa düzeyi azalırsa da birçok erkekte döllenme için yeterli sperm bulunur. Yaşlandıkça Sertoli hücresinden inhibin yapımı azalır, bu nedenle FSH düzeyi artar. Adrenal korteksin zona retikülaris tabakasının fonksiyonlarındaki azalmanın sonucunda her iki cinste androstenedion, dehidroepiandrosteron ve dehidroepiandrosteron sülfat (DHEAS) düzeyleri azalır. DHEAS düzeyleri 80’li yaşlarda 20’li yaşlardakinin %20’si düzeylerine iner. Düşük DHEAS düzeyleri bazı çalışmalarda kardiyovasküler mortalitede artış ile birlikte bulunmuştur, premonopozal meme Ca, fonksiyonel kapasitede azalma, mide kanseri ve osteoporozla da ilişkileri iddia edilmektedir. Yaşlılarda DHEAS tedavisinin etkilerini araştıran çalışmalarda farklı sonuçlar bildirilmektedir. DHEAS tedavisi dolaşımdaki androjen hormonlar, testosteron, androstenedion ve dihidrotestosteron düzeylerini artırmıştır. Yüksek doz (100 mg) DHEA ile erkeklerde yağsız doku kütlesi artmış, kadınlarda değişmemiştir, IGF-1 her iki cinste de artmıştır. Bazı çalışmalarda immün sistem üzerinde olumlu etkileri görülmüştür. Bazı çalışmalarda karbonhidrat metabolizması üzerine olumlu etki bildirilmiştir. Büyüme hormonu (BH) salgılanması yaşlandıkça azalır. BH azalması 40’lı yaşlardan önce başlar, 70’lerde 20’li yaşlardakinin ¼’ü kadardır, yaşam boyu her yıl %1.6 azalır. GHRF, uyku, pridostigmin, nalokson, hipoglisemi ve egzersiz gibi tüm uyarılara BH cevabı da azalır. Yaşlandıkça hem somatostatin tonusu artar, hem de hipofize GHRH inputu azalır. İnsülin benzeri büyüme faktörü-1 (IGF-1) düzeyleri de yaşlıların çoğunda normalin altındadır. Yaşlılarda gonadal hormonlar azaldığı için hipofizer gonadotropinler artar; yaşla ilişkili insülin direnci nedeniyle insülin düzeyi artar; muhtemelen 1,25-(OH)2-kolekalsiferol düzeyi düştüğü için barsaktan kalsiyum emiliminin azalması sonucunda parathormon (PTH) düzeyi artar. Vazopressin artışı ise hipotalamonörohipofizer sistemdeki primer aşırı üretimi yansıtır. Norepinefrindeki yaşla ilişkili artış ise (epinefrinde görülmez) muhtemelen beta adrenerjik reseptörlerin sayısının azalması, postreseptör direnç ve baroreseptör fonksiyonlarındaki bozulmanın sonucudur. Serum atriyal natriüretik peptid düzeyindeki artış muhtemelen intravasküler volümün artmasının sonucunda atriumlardaki gerilime duyarlı reseptörlerin uyarılmasının sonucu olabilir. Artmış intravasküler volüm renin ve aldosteron düzeylerinde de azalmaya sebep olur. Sıvı-elektrolit dengesi, asid-baz dengesi ve total enerji dengesi (kilo alma veya kaybetme) hem karbonhidrat metabolizmasını etkiler hem de bundan etkilenir. Protein enerji nütrisyonel durumu metabolik sistemler üzerinde kapsamlı bir etkiye sahiptir, hiperinsülinemi yaşlıları hipertansiyona eğilimli hale getirir, LDL-koleterol düzeylerinde artma ve HDL-kolesterol düzeylerinde azalmaya neden olur. Melatonin pineal glanddan salınır, düzeyi akşam artmaya başlar, gece yarısı maksimum olur. Orta ve ileri yaşlarda düzeyinin azaldığı bildirilmiştir. Leptin adipositlerden salgılanan polipeptid hormondur. Yemeyi azaltır, metabolizma hızını artırır. Yaşlandıkça erkeklerde düzeyi artar, kadınlarda azalır. Erkekte artış, testosteron düzeyindeki yaşla ilişkili azalma ile birliktedir. T3, TSH ve kortizol düzeylerindeki hafif azalmalar genel olarak belirgin bir klinik önem arzetmezler. Bazal TSH düzeylerinde yaşla ilişkili major bir değişiklik görülmez, yaşlı erkeklerin %2.7-3.5’unda, yaşlı kadınların %7.1-17.4’ünde yüksek TSH düzeyleri yaşlılarda henüz başlangıç halindeki hipotiroidinin sık rastlandığını göstermektedir. Yaşlı erkeklerde TRH’ya TSH cevabı da baskılanır, kadınlarda ise değişmez. Yaşlandıkça tiroksin üretimi günde 60-80 µg kadar azalır. Bu azalma tiroksin klirensinin azalması ile dengelenir, sebest tiroksin düzeyi etkilenmez. Yaşlandıkça üretimi azaldığı fakat metabolik klirensi değişmediği için T3 düzeylerinde bir azalma ortaya çıkar. Orta yaşlardan 90’lı yaşlara doğru tiroidin radyoaktif iyod alımında progresif bir azalma gözlenir. Buna karşılık araya giren hastalıklar nedeniyle gelişen ötiroid hasta sendromundan dolayı, yaşlıların çoğunda tiroid hormon düzeylerinde belirgin değişiklikler bulunabileceği hatırlanmalıdır. İmmun sistemdeki değişiklikler İmmun yaşlanma immün sistem fonksiyonlarında disregülasyonun ortaya çıktığı bir dönem olup yaşlılardaki infeksiyon hastalıkları ile muhtemelen de kanser ve otoimmün hastalık gelişimi eğiliminin artışına katkıda bulunur. Bu disregüle immun sistemin ayrıca ateroskleroz, Alzheimer Hastalığı, diabetes mellitus ve osteoporoz gibi sık rastlanan yaşla ilişkili hastalıkların gelişiminde oynadığı rol de giderek ilgi çekmektedir. İmmun sistem 2 kısım halinde incelenilir: Doğal immünite ve edinsel immünite. Hem inbred laboratuvar hayvanları hem de sağlıklı yaşlı bireylerde yapılan çalışmalar immün sistemde yaşla ilişkili olarak gelişen değişiklikleri ortaya çıkarmaktadır. Çok sağlıklı bireylerde T hücresi fenotip ve fonksiyonlarındaki yaşla ilişkili değişikliklerin muhtemel mekanizmaları konusunda yapılan çok sayıda çalışmaya rağmen, yaşlı popülasyonda sık rastlanan infeksiyonlar üzerine bu değişikliklerin doğrudan etkisini gösteren kuvvetli bilimsel kanıtlar ortaya konamamıştır. Doğal immünite içinde yer alan hücresel komponentler (makrofajlar, polimorfonükleer lökositler (PNL), doğal öldürücü hücreler (NK) ve dendritik hücreler) ve tanıyıcı moleküllerden oluşan hücre dışı komponentlere (c-reaktif protein, serum amiloid proteini, mannoz bağlayan protein, kompleman) yaşlanmanın etkisi konusunda geniş bir bilgi birikimi mevcuttur. Doğal immünitedeki yaşla ilişkili değişiklikler: Konağın immün sistemindeki değişiklikler esas olarak 2 mekanizma ile ortaya çıkar: (1) Replikatif yaşlanma: T hücrelerinin klonal ekspansiyonunu sınırlar, Hayflick fenomeni de denilen, hücrelerin sınırlı sayıda bölünebilme kapasitelerine bağlıdır. (2) Gelişimdeki değişmeler: Timusun involüsyonu edinsel immünitenin T hücre kısmındaki disfonksiyonun öncüsüdür. İmmünokompetan hücrelerin sayısı ve immünolojik cevabın büyüklüğünü etkiler.Yaşlanma ile infeksiyonlara karşı olan fiziksel bariyerlerde (deri ve mukoza) değişmeler ortaya çıkar, buna rağmen bu değişikliklerin infeksiyon riskindeki artış ile mutlak ilişkisi çok net olmayıp hastalıkların ve invazif girişimlerin etkilerinden daha azdır. Eğer bir hastalık yoksa yaşlanma sürecinde doğal immünite nispeten salim kalır, edinsel immünite esas olarak T hücre fonksiyonlarındaki değişikliklerden dolayı etkilenir, B hücre fonksiyonları ise nispeten korunur. Bununla birlikte APC’ler ile T hücrelerinin iletişiminde değişiklikler oluşur, doğal immünitenin komponentleri vasıtasıyla APC aktivasyonu immün yaşlanmadaki T hücre defektlerine katkıda bulunur. Kronik hastalıklar muhtemelen hücreler arası iletişimdeki bu bozulmanın derecesini artırmaktadır. Doğal immün sistemdeki proinflamatuvar maddelerin bu nonspesifik aktivasyonunu ima eden bulgular giderek artmaktadır. Nonspesifik proinflamatuvar cevabın “up-regulation”u ve spesifik immün cevabın “down-regulaton”u kompansatuvar olayları yansıtmaktadır. Timusun dramatik involüsyonu ile ortaya çıkan T hücreleri modülasyonunun kapasitesindeki sınırlanmadan dolayı, multipl eksternal faktörler ve kronik hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan immün yetersizliği geri döndürmek açısından, APC-T hücre iletişimi düzeyinde doğal immüniteyi modüle edebilme potansiyeli anahtar rol oynayabilir. Doğal öldürücü (NK) hücreler: NK hücreler tümör hücreleri ve virusla infekte hücreler gibi hedef hücrelerini eritirler, bu sitotoksik T hücrelerinden farklı olarak ve daha önceden antijenle duyarlaştırılmaya ihtiyaç duyulmaksızın oluşan bir süreçtir. Çalışma sonuçlarına göre farklı sonuçlar bildirilmekle birlikte, genel olarak sağlıklı insanlarda ve hayvan modellerinde yaşlandıkça NK hücrelerin hücre olarak fonksiyonları azaldığı, ancak NK hücre sayısının ise arttığı görülmektedir. Bir çalışmada ciddi infeksiyonlar ve infeksiyona bağlı ölümler ile korelasyon gösteren tek immün parametrenin mutlak veya hücrelerin her birinin taşıdığı NK aktivitesi olduğu görülmüştür, buna karşılık nötrofil ve T hücresi sayıları ve fonksiyonel parametreleri infeksiyon insidensi ve infeksiyonlara bağlı ölümler ile korelasyon göstermemiştir. Bazı araştırıcılar 85 yaş üzerinde, NK sayısı alt ¼’te olan hastalarda müteakip 2 yıl içinde tüm mortalitenin 3 kat arttığını bildirdiler. NK hücreleri T hücreleri ile de etkileşirler, hem NK hem de T hücrelerinde sitokin ekspresyonu değişir, kostimülasyondaki kaymanın büyüklüğü T hücre cevabının Th1 veya Th2 niteliğini değiştirir. Böyle aktive olan NK hücreleri lenfokinlerin aktive ettiği öldürücü (LAK) hücreler olarak isimlendirilmektedir, bunlar NK hücre lizisine dirençli hücreleri lize edebilmektedir. Genel kabule göre, yaşla ilgili olan hücrelerdeki öldürücülüğün bozulması sinyallerin etkisizliğinden dolayı hedef hücreye bağlanmanın yetersizliği ile ilgilidir. LAK hücreleri oluşumu için NK hücrelerinini sitokinlere cevabındaki yaşla ilişkili bozulma (IL-2, IL-12, IFN-α, IFN-β, IFN-γ) olduğu bildirilmiştir, fakat yine de hücre sayısındaki artış ile bunun kompanse edildiği düşünülmektedir. PNL’lerdeki değişiklikler: Yaşla ilişkili olarak PNL’lerin endotele yapışması, rastlantısal veya doğrudan göçlerinde bir değişiklik olmadığını, derideki abrazyonlara ulaşımlarının ise bozulmuş olduğu gösterilmiştir. Yaşlı PNL’lerin hücre membranının sertleşmesi nedeniyle deforme olabilme yeteneğinin azalması PNL’lerin damarı terkederek inflamasyon yerine ulaşmasını olumsuz etkileyebilir. İnflamasyonun erken dönemlerinde in vivo aktivasyonun yaşlandıkça etkilendiği ve bunun infeksiyonlara daha fazla eğilime katkıda bulunduğunu gösteren bulgular söz konusudur. GM-CSF ve IL-2 gibi sitokinler ve lipopolisakkaridler gibi bakteri ürünleri PNL’leri apoptozdan korurlar ve fagosite ettikleri patojenleri öldürmek için gereken superoksid anyonlarını üretmeye devam ederler; yaşlılarda bu kaskadın baskılandığı görülmüştür, bu da apoptozda artış ve tek bir PNL’nin öldürme yeteneğinde bozulma ile sonlanır. Hiperglisemi nedeniyle yüzey moleküllerinin glikozillenmesinin artışı veya hiperlipidemiler nedeniyle membran akıcılığının etkilenmesi PNL fonksiyonlarını etkiler. Bir çalışmada koroner arter hastalığı bulunan yaşlılarda, yüksek LDL-kolesterol olanlarda daha fazla reaktif oksijen türleri üretildiği, fakat aynı yaştaki kontrollere göre öldürme kapasitelerinin azaldığı, bu bozukluğun antioksidan tedavi ile geri döndüğü gösterilmiştir. Makrofajlar: Makrofajlar fagositoz ve öldürücü aktiviteleri ve sitokin üretimi gibi fonksiyonları ile doğal immünitenin diğer hücrelerinin aktivasyonlarını düzenlerler ve edinsel immün cevabın başlamasını veya sonlanmasını belirlerler. Fagositik fonksiyonun yaşlanmadan etkilenmediği gösterilmiştir. IFN-γ ve lipopolisakkaridlere cevabın bozulması ile ilişkili olarak tümör lizisi fonksiyonunun olumsuz etkilendiği ve nitrik oksid sentetaz düzeylerinin azaldığı gösterilmiştir. Proinflamatuvar sitokinler: Doğla immün sistemin hücrelerinden proinflamatuvar sitokinler salınımı ve bunların arasındaki ilişki oldukça karmaşıktır. Bu sitokinlerin zamanlaması ve relatif uyarı yetenekleri edinsel immün cevabın başlamasında çok önemli rol oynar. Genel olarak yaşlı popülasyonda proinflamatuvar proteinlerin üretimlerinin nonspesifik olarak arttığı kabul edilmektedir. Bu konudaki çalışmalarda çok değişik sonuçlar elde edilmektedir; bu da muhetemelen sitokin şebekeleri arasındaki karmaşık ilişkinin sonucudur, fakat çalışmalardan çoğunda IL-6, Il-8 ve TNF-α üretiminin arttığı ve IL-1 üretiminin ise azaldığı gösterilmiştir. Yaşlılarda IL-6 düzeylerindeki artış kronik proinflamatuvar durumlar, myeloproliferatif hastalıklar ve osteoporoz, Alzheimer hastalığı, muhtemelen idyopatik tükenme sendromlar gibi kronik inflamatuvar doku yıkımı ile birlikte olan yaşlılık çağının sık rastlanan hastalıkları arasındaki ilişkiye bağlıdır. Edinsel immünitedeki yaşla ilişkili değişiklikler: Yaşla ilgili immün sistemdeki değişikliklerden en iyi bilineni yaşlılarda hücresel immün cevabın baskılanmış olduğudur. Yaşlandıkça CD4+ yardımcı T hücreleri azalır. CD4/CD8 oranı normalde 1.7 iken 0.7’e düşer. Yardımcı ve sitotoksik T hücre aktivitesi azalır. Yaşlı kişilerin T hücrelerinin fitohemaglütinin, Concanavalin A ve anti-CD3 monoklonal antikoru OKT3 gibi mitojenlere cevabı azalmıştır. IL-2 üretiminin ve büyüme faktörlerine cevabın azalması dikkati çeker. T hücre fonksiyonlarındaki yaşla ilişkili azalma timusun involüsyonu ile başlar, timik hücrelerin sayısı %20’lerin altına düşer, korteksteki azalma medullaya göre daha belirgindir. Bunun dışında, kemik iliği kök hücrelerinde de değişim bildirilmiştir. Bunu dolaşan T hücrelerinin fenotipinde değişime neden olduğu düşünülmektedir, naif T hücrelerinin sayısı (CD45RA+CD4+ hücreler) azalır ve bellek T hücreleri (CD45RO+CD4+ hücreler) nispeten artar. Bellek hücrelerinin hipofonksiyone kısmı artar. Th2 antiinflamatuvar cevabına doğru bir yönelim görülür. IL-10, PGE2 üretimi artar, IL-4 üretimi değişkenlik gösterir. Kostimulatuvar molekül ekspresyonu (CD28 gibi) azalır, IL-12 sitokin üretim etkilenir. B hücrelerindeki değişiklikler daha geri plandadır. Yaşlı kişilerin B hücre proliferasyonu ve aktivasyonundaki azalma muhtemelen kostimulatuvar molekül ekspresyonundaki azalma ile ilişkilidir. Aşılamalarda primer ve sekonder antikor cevabı bozulmaktadır. Yine de influenza ve pnömokok aşılarına karşı kötü antikor cevabı daha çok komorbid hastalıklara veya immunosuprese ilaç kullanımına bağlanmaktadır. KAYNAKLAR Abrams WB, Beers MH, Berkow R: The Merck Manual of Geriatrics, 2nd edition, Merck&Co., Inc., Whitehouse Station, N.J., 1995. 2. Castle SC: Clinical relevance of age-related immune dysfunction. Clin Inf Dis 2000;31:578-85. 3. Chan SS, Monteiro HP, Deucher GP, et al: Functional activity of blood polimorphonuclear leukocytes as an oxidative stress biomarker in human subjects. Free Radic Biol Med 1998;24:1411-8. 4. Ershler WB, Keller ET: Age-associated increase interleukin-6 gene expression, late-life diseases, frailty. Annu Rev Med 2000;51:245-52. 5. Ertuğrul İ, Karan MA, Karan A, Erten N, İşsever H, Çefle K, Sindel D: Relationship Between Insulin-Like Growth Factor-I and Bone Mineral Density in Men Aged Over 65 Years. Medical Princ Pract 2003;534: 1-10. 6. Gyetko MR, Toews GB: Immunology of the aging lung. Clin Chest Med 1993;14:379-91. 7. Jahnigen D, Schrier R: Geriatric Medicine. 2nd edition, Blackwell Science, Brumfield. 1996. 8. Karan MA: Yaşlılarda polimorfonükleer lökosit deformabilitesinde azalma. İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası 2001;64: 3-4. 9. Khanna KV, Markham RB: A perspective on cellular immunity in the elderly. Clin Inf Dis 1999;28:710-3. 10. Lamberts SW, van der Beld AW, van der Lely A: The endocrinology of aging. Science 1997;278:419-4. 11. Marcus R, Butterfield G, Holloway L, Gilliland L, Baylink DJ, Hintz RL, Sherman BM: Effects of short term administration of recombinant human growth hormone to elderly people. J Clin Endocrinol Metab 1990;70:519-27. 1. 12. Morley JE: Hormones, aging, and endocrine disorders in the elderly. “Endocrinology and Metabolism”, Ed: Felig P, Baxter JD, Frohman LA. 3rd edition, McGraw-Hill, Inc., New York, 1995: 1813-36. 13. Morley JE, Xiao H: Hormones and aging. “Manual of Endocrinology and Metabolism”, Ed. Lavin N. 3rd edition, Lippincott Williams&Wilkins, Philadelphia, 2002: 713-23. 14. Ogata K, Yokose N, Tamura H, et al: Natural killer cells in the late decades of human life. Clin Immunol Immunopathol 1997;84:269-75. 15. Pawelec G: Immunosenescence: impact in the young as well as the old. Mech Ageing Dev 1999;108:1-7. 16. Rosen CJ, Conover C: Growth hormone/insulin-like growth factor-I axis in aging: A summary of a National Institute of Aging-Sponsored Symposium. J Clin Endocrinol Metab 1997;82:3919-22 17. Spaulding SW: Age and the thyroid. Endocrinol Clin North Am 1987;16:1013-25. 18. Toogood AA, O’Neill A, Shalet SM: Beyond the somatopause: Growth hormone deficiency in adults over the age of 60 years. J Clin Endocrinol Metab 1996;81:460-5. 19. Tortorella C; Piazzolla G, Spaccavento F, et al: Spontaneous and Fasinduced apoptotic death in aged neutrophils. J Clin Immunol 1998;18: 321-9. 20. Wick G, Grubeck-Loebenstein B: The aging immune system: Primary and secondary alterations of immune reactivity in the elderly. Exp Gerontol 1997;32:401-13.
Benzer belgeler
oküler yaşlanma - Türk Geriatri Dergisi
Melatonin pineal glanddan salınır, düzeyi akşam artmaya başlar, gece yarısı maksimum olur. Orta ve ileri yaşlarda
düzeyinin azaldığı bildirilmiştir. Leptin adipositlerden salgılanan polipeptid horm...