113. sayımızı okumak için tıklayın
Transkript
113. sayımızı okumak için tıklayın
KÜRTLER BİR DOĞA OLAYI MI? VAHŞETİN VE ZULMÜN TANIĞIYIM BEDROS DAĞLIYAN BARIŞ VE UMUT S.9'da ÜMRANİYE ÜÇ PUANI KAPTI Yıl 3 S.21’de EN AZ BEYKOZ’DA SATILMIŞ S.16’da Sayı 113 30 Eylül 2015 Çarşamba B u hafta da yine sivillerin ve üniformalıların ölümleriyle geçti. Üstelik bayram haftasıydı. Bayram haftasında bile silahların susmamış olması çok üzücü. Bir de seçimler yaklaşıyor. Böyle bir ortamda sandık güvenliği nasıl sağlanacak, sonuçların adaletinden nasıl emin olunacak? Belki bu çatışmaların etkisiyle belki de toplumun seçim yorgunu olması nedeniyle sokaklarda hâlâ bir seçim atmosferine rastlamıyoruz. Bu da biz gazetecilerin işini zorlaştırıyor. Seçimlere ilişkin projeksiyonlarımızı ya kamuoyu araştırmalarına bakarak ya da bire bir sohbetler sayesinde yapabiliyoruz. Kamuoyu araştırmaları 1 Kasım seçim sonuçlarının 7 Haziran sonuçlarından pek de farklı olmayacağını gösteriyor. Seçmen yerinde duruyor yani. Böyle olması da normal. 7 Haziran seçimlerinde seçmen hangi saiklerle oy vereceği partiyi belirlediyse, aynı şartlar mevcut, değişmedi. Hatta kesinleşti. Yine de HDP’de bir oy artışı gözleniyor. Ben de bu hafta söyleşimi HDP İstanbul 1. Bölge Milletvekili Bayram Yaşlı ile yaptım. Ancak Bayram Yaşlı ile konuşmamın tek sebebi bu değil. Bayram Yaşlı aynı zamanda deneyimli bir gazeteci. Uzun seneler Anadolu Ajansı’nda ve ana akım gazetelerde yöneticilik yaptı. Medya bu süreçte çok önemli. Savaşı kışkırtan gazete ve televizyonlar toplumdaki kutuplaşmayı artırıyor. Diğer taraftan seçim kampanyalarının sokakta yoğun olarak yapılmaması ya da siyasi şartlar nedeniyle yapılamaması, medyanın seçim haber ve programlarının önemini artırıyor. Bayram Yaşlı ile medyayı da konuştum. Bu hafta da barışı bekleyeceğiz. Haftaya görüşmek üzere “Havuz medyası demokrasinin önünde engel” 1 Kasım seçimlerinde HDP 1. Bölge Milletvekili adayı olan Bayram Yaşlı ile hem gazeteciliğin durumunu hem de seçimler ve HDP’den beklentilerini konuştum... MİNAREDEN PARAŞÜTLE ATLADI ÖĞRENCİLERE ÜCRETSİZ SERVİS Haydarpaşa Camii’nin minaresine gizlice tırmanan base jumper sporcusu Cengiz Koçak, serbest atlayış yaptıktan sonra paraşütü ağacın dallarına takıldı. S.8'de Maltepe’de yeni eğitim ve öğretim yılı, belediye tarafından başlatılan ücretsiz öğrenci servis uygulaması ile başladı. 7 hat ile öğrenciler ücretsiz okullarına taşınıyor. S.4'te 2 YORUM 2015 30 Eylül Çarşamba 'Yerli' yersiz 'Milli'lik! ŞEYHMUS DİKEN B u “tuhaf ” ülkede olur olmaz zamanlarda “talim, terbiye” görmüş kocamış şahsiyetlerden “milli”lik dersleri almakla geçti civan ömrümüz. Doksan yıl evvel ülkenin gündemine bir daha çıkmamacasına yerleşmiş “tevhid-i tedrisat” kanunundan bu yana bir kez “Milli” olduk! O gün bu gündür “Milli”yiz! Tarih’in ve Coğrafya’nın tepesine konmuş garip bir “ebabil” kuşu gibi, tarihi de coğrafyayı da millisinden misliyle okuduk yıllar yılı; İlk, orta ve lise’de. Eli kılıçlı fetih orduları hep milliydi, karşısındakiler bilcümle gayrı-milli ve hain güruhu! Sonra kesmedi, liseli yıllarımızda yüzbaşı ve daha üst rütbelilerden bir de “Milli Güvenlik” dersleri almaya başladık. Ülkenin güvenliği hep “tehlikedeydi”. Dolayısıyla tedbirli olmak gerekiyordu. Tedbiri elden bırakmayan vatan evlatları olarak tedarikli vatanseverler olmak zorundaydı bilcümle yurttaş tebaası. “Soğuk savaş”lı yılların yarattığı dünyada dört bir yanımız “puşt zulası” ülkelerce kuşatılmıştı. Vurmaya, işgal etmeye hazır “şer” kuvvetler! Ol sebeple dışardaki “düşmana” ve dahi içerdeki “uzantılarına” karşı her daim teyakkuz halinde olunmalıydı. Ülkenin “gerçekliği” bunu dayatıyordu. Oysa dayatılmış ve zor gücüyle kabul ettirilmiş “Milli”likte yürümeyen işlemeyen bir taraf vardı. Doksan yıl evvel litaratüre sokulan “Milli Misak”a aykırı davranan birileri vardı ülkede! “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil…” dedikçe, daraltılmış “tekçilikten” teker teker başka sesler çıkararak bu garip tektekçiliğe çokça sesleriyle muhalefet ediyorlardı. Koca doksan yıl böyle geçti. Cumhuriyetin muktedir şurekası “tek” dedikçe, birileri başkaldırıp "Halkın Nabzı" her Cuma 22.00'de Gündemi sokakta, halkların ta kendisiyle konuşan program “hayır” dedi. Hayır deyip isyan edenler katledildi, sürüldü, hapsedildi. Dili, kimliği, kültürü yok sayıldı. Dünyada eşine az rastlanan envai türlü zulme reva görüldü “tek tekçiliğe” karşı direnenler. Şimdi yeni zaman dilimindeyiz. 2015 Türkiye’sinde 2023 ve 20171 tasarımları ile yine “tek”lik üzerinden meydan okuyarak biri(leri) bu kez “yerli” ve bir kez daha “milli” yapı taşları döşemek gayretinde. Bugüne dek çok söylendi ülkeyi “milli”lik üzerinden “halklar mezarlığı”na dönüştürme gayretinde olanlara! Bir kez daha söylenmeli mazlum ve mağdur halkların haklı sahici tarihi yeniden yazılırken 1-Bir ülkede ne kadar çok “milli”lik edebiyatı yapılıyorsa orada sonradan oluşturulma derdinde olunan bir “milli”leşme sorunu var demektir. Milli Tarih, Milli Coğrafya, Milli Güvenlik ve diğer tüm Millilikler gibi… 2-“Yerli”likle “Milli”liği birbirine karıştırmamak gerek. “Yerli(ler)” ülkenin otokton halkı / halklarıdır. Misal; Amerikan Yerlileri, Kızılderilileri gibi. Yerlinin millilik derdi olmaz! Kimliği, kültürü, dili, özetle varlığı “milliler”ce ret ve inkâr edilmedikçe! 3-Hariciler, dışardan gelenler, sonradan aidiyet sahibi olanlar kıskançlıkla yeni “yurttaşı” oldukları ülkenin en zalim ve acımasız “milli”leridirler. Onlar hep “milli” der. Çünkü yeni bir aidiyetleri olmuştur. Kıskançlıkla sarılmalıdırlar aidiyetlerine. Kendileri dışındaki her etni, her talepkâr kimlik “gayr-ı milli”dir. Dolayısıyla Vatan Hainidir. Katli de helaldir, malının gasbı da helaldır. 4-O halde son sözü etmenin “demi”dir. “Yerli” biziz. Yani bu ülkenin doksan, hatta yüz yıl boyunca yok sayılan, ötekileştirilen; adı yokları, kimliği inkâr edilenleri, asimilasyona, talana, kırıma, kıyıma, soy kırımına tabi tutulanlarıdır Yerliler. Bunun karşısındakiler ise “Milli”lerdir. Mübarek olsun “Milli”liğiniz size. Biz Yerliyiz, yerimiz de yurdumuz da binler yıldan bu yana bellidir. Yersizce konuşup “milli” saplantılarınızla keyfimizi kaçırmayın. Yoksa tarih konuşur ve bir ders daha okursanız sahici tarihten sınıfta kalırsınız benden söylemesi ey “milli”ler… YORUM 3 2015 30 Eylül Çarşamba Toplum olmanın yolları ya da Kürtler bir doğa olayı mı? AHMET TULGAR T ürkiye denilen toprak parçasındaki insanlar bir kez daha toplum olma fırsatını kaçırıyor. Bu belki de son fırsat. Böylelikle ‘toprak parçası’ tarifinin yerine ‘ülke’ sözcüğü de geçemeyecek haliyle. Ülke, ancak bir toplumla mümkün çünkü. Fırsatın nasıl kaçırıldığını daha işin başında söylemeli: Devletin ve onun ardına dizilmiş büyük bir nüfus parçasının Kürtler’le barıştan vazgeçmesi, belki de hiç yeltenmediği bu işe artık girişmemesi, belirsiz bir tarihe ertelemesi. Bu sebep olacak. Ki bu kaçırılan fırsat kaçırılmış bütün önceki fırsatları da için de taşıyor. Bu son sebebin hem üretiminde etkili hem de burada ifadesini buluyor geçmiş. Uzun uzadıya bir tarihsel döküm yapmaya gerek yok. Cumhuriyet’in geç kalmış uluslaşma projesi (Kuruluş’tan epey önce uygulanmasına geçilen, 1915 Ermeni Soykırımı’nı da içeren bir proje) sınırları içinde resmi ideolojinin tanımladığı kimliğin dışında kalanları ya yok etti ya asimile etmek için hayatta bıraktı ya da toprağından, olmadı kamusal alandan kovdu. Öteki’nin, Diğeri’nin mağduriyeti kadar, Asli Unsur edilmiş olan da (kendini böyle gördüğü için ben de bundan böyle bu yazı boyunca onu böyle adlandıracağım), bu süreçte kendini bir toplumun ferdi addedemedi. Bu böyledir. Sokağa çıktığınız anda bir kalabalık değil bir toplum görmelisiniz hareketin içinde ve buna ek olarak kendini- zi de bunun bir öğesi, yapıcı bir öğesi olarak tanımlamalısınız. Ya da devrimci yıkıcılığa yönelirsiniz ki bu da bir yapıcılıktır aslında ama yeri burası değil şimdi. Öteki bunu yapamıyor, yapmıyor da Beriki, yani Asli Unsur yapabiliyor mu? Toplum olmanın şartlarından biri de asgari bir eşitlik duygusudur. Bu bir toplum olmanın kabülüyle elde edilen, kazanılan bir duygu. Sınıfsal, kültürel, etnik, dinsel bütün farkların öncesinde, öncülü bir eşitlik bu sözünü ettiğim. Toplumun tüm öğelerini, fertlerini eşiti görmek subjektif olarak bir yere kadar mümkün olabilecekse de bu bir yer de işte hayati önemdedir. Öteki’nin durumu çok belirgin olduğu için, Asli Unsur’un üzerinde daha uzun duruyorum burada. Asli Unsur, yani Türkiye söz konusu olduğunda Türkler, tam da kendileri açısından bir avantaj olarak görülebilecek bir üstünlük duygusu içinde çıkıyor olabilirler sokağa, kamusal alana. Ama öyle değil. O da kendi kendinin mağduru. Bu üstünlüğün doğal ya da hukusal bir veri değil, kendisinden her an geri alınabilecek verilmiş bir şey olduğunun farkında. Kim vermiş? Devlet. Kim her an geri alabilir? Devlet. Hiçbir zaman reşit olamayacak bir yığınla karşı karşıyayız. Belki de bu yüzden Türkler’in bütün milliyetçi kalkışmalarında, utanç verici linç gösterilerinde bile hep gülünç, çocukca bir şey- ler olur. Öteki’nin mağduriyeti ile Beriki’ninki farklı ama derecelendirilebilir değil. Birincisi başkaldırarak reşit olmayı seçtiği için bedel ödüyor ve korkunç şeyler yaşatılıyor ona, ikincisi itaat ettiği için reşit olamıyor ve ömrü korku içinde geçiyor. İkisi de mağduriyet. Toplum olamadıkça, bir ülkede bir toplum üretemedikçe maruz kalacakları bir mağduriyet. Uzun zamandır içsavaştan çıkmış halklardaki utancı gözlemlerim. Savaşın iki tarafı da utanır. Bu tek tek insanlarda da kolayca saptanabilir biriyle karşılaştığınızda. Ama hep bir tarafınki daha fazladır. Kendini asli unsur olarak ya da çoğunluk olarak tanımlayan tarafınki. Yaşını başını almış olsa da bir türlü reşit olamadığının herkes tarafından kolayca görüldüğünü, saptandığını bilmektedir, arkasındaki kurumsal güç olmadan kendisine bir değer biçemez, başkalarının ise o kurumsal güce, devletine bile değer biçmediğinin farkındadır. Devlet ve resmi tarih Türkiye’de bütün bir uluslaşma süreci boyunca Öteki’ni öyle görünmez kıldı ki handiyse Öteki’nin olabilirliği gerçeği unutulmuştu sanki. Asli Unsur bir süredir bir baş dönmesi geçiriyor, bir travma. Burada Kant’ın felsefesinin derinliklerine inmeyeceğiz. Ama işte Türkler bir süredir Kürtler ve sesleri geçmişten yankılanan bu toprakların diğer kadim halklarını görüyor, tanışıyor ve Kant’ın kav- ABONELİK KARTI 1 Yıl Yurtiçi 60 Adı Soyadı : ANADOLU YAKASINDA GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN ilan Reklam ve Rezervasyon hattı için bizi arayınız T: 0216 457 46 46 F: 0216 457 13 12 e-mail: [email protected] Adresi : e-mail : Tel-GSM : ramını kullanırsak ‘dinamik-yüce’ ile karşılaşıldığında kapılınan o karmaşık duygular içinde. Kant, Öteki (Alter) ile karşılaşıldığında kapılınan ‘dinamik-yüce’ (Kant bir de ‘matematik-yüce’ kavramını kullanır) ile karşı karşıya olma hissini tarif ederken önce doğadan örnek veriyor. Mesela: “Cesur, sarkık, aynı zamanda tehditkâr kayalar, gökyüzünde kuleler gibi yükselen fırtına bulutları, şimşekler ve gök gürlemeleri ile geliyor, bütün yıkıcı şiddeti ile volkanlar, ardında yıkım bırakan orkanlar, sınırsız okyanusu kabartmış, güçlü bir nehrin yüksek çağlayanı ve benzerleri.” Mağdur ettiği, mağduriyetini kendi üstünlüğü üzerinden kabullendiği bir halkı isyan haline geçtiğinde işte böyle görebilir, algılayabilir reşit olamamış, edilmemiş bir Asli Unsur. Ve dehşete kapılmasa da büyük bir korkuya kapılabilir. Oysa yine Kant şöyle bir güvence de verir ki, ‘metamatik’ ya da ‘dinamik’ – yüce ile karşılaşmanın bu olumsuz duygusu aşıldığında büyük bir mutluluk ve haz hissedilecektir. Bence bu bir tür reşit olma halidir, yücelerek, kendini de yücelterek. Bu topraklardaki insanların, halklarının birbirlerinin yüceliğinden mutluluk hissedip haz alacağı zamanlara çok mu var daha? Yücelikte eşitlenmeye? Böyle böyle bir toplum olmaya? Bir ülke sahibi olmaya? Halkın Nabzı Gazetesi Süreli Yayın AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni (sorumlu) İSHAK KARAKAŞ Editör: Ahmet TULGAR Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz. Grafik Mizanpaj HALKIN NABZI Hakan YILDIRIM Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No:39 Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye T:+90 216 457 46 46 F:+90 216 457 13 12 [email protected] www.maltepeninnabzi.com AKBANK Maltepe Şubesi TL HESABI: Şube Kodu: 00 29 Hesap No:0189926 IBAN:TR35000460002 9888000189926 Hukuk Danışmanı Erdal BEKTAŞ Av. Uğur KARAKAŞ Grafiker Danışma Kurulu Spor Servisi Fırat COŞKUN Kültür Sanat Bedros DAĞLIYAN Avusturya Temsilcisi Erdal BOYOĞLU Viyana Temsilcisi Emine BAŞKÖY Fehim IŞIK Samet MENGÜÇ Fuat TOKAT Bilgi İşlem: Ufuk KARAKAŞ Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul Cd. No: 39 Cihangir İş Merk. Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul Tel: 0216 457 46 46 Fax: 0216 457 13 12 [email protected] Baskı: GÜN MATBAA Beşyol Mah. Akasya Sk No 23/A Sefaköy-Küçükçekmece - İST. Tel: +90 212 426 63 00 4 HABER 2015 30 Eylül Çarşamba Maltepeli öğrenciler eğitim yılına “ücretsiz servisle” merhaba dedi M altepe’de yeni eğitim ve öğretim yılı, belediye tarafından başlatılan ücretsiz öğrenci servisi ile başladı. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, “Öğrencilerimiz için ücretsiz servis hizmetimizi bu eğitim-öğretim yılında başlattık. Bunun için 7 hat kurduk ve her mahallemize hizmet veriyor” dedi. Maltepe’de 2015-2016 eğitim ve öğretim yılı, Altayçeşme İlkokulu’nda düzenlenen resmi törenle başladı. Törene Maltepe Kaymakamı Necip Çakmak, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Maltepe İlçe Milli Eğitim Müdürü Faik Kaptan, Okul Müdürü Şükrü Oruç, muhtarlar, öğretmenler, öğrenciler, veliler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Törende bir konuşma yapan İlçe Milli Eğitim Müdürü Faik Kaptan, ilçenin eğitim kalitesi açısından üst sıralarda olduğunu belirterek, Belediye Başkanı Ali Kılıç’a okullara yaptığı hizmetlerden ötürü teşekkür etti. Başkan Kılıç’tan çifte müjde Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç da, ücretsiz öğrenci servisi ve okul önlerindeki zabıta birimleri hakkında katılan herkesi bilgilendirerek, “Öğrencilerimiz için ücretsiz servis hizmetimizi bu eğitim-öğretim yılında başlattık. Bunun için 7 hat kurduk ve her mahallemize hizmet veriyor. Herkese hayırlı uğurlu olsun. Ayrıca İlçe Milli Eğitim Müdürü ile birlikte pilot proje olarak başlattığımız okul önlerindeki zabıta birimlerini genişletiyoruz. Uyuşturucu ve çocuklarımızı buna benzer tehlikelerden korumak için bu birimlerimiz hem yetkili birimler, hem de velilerimizle bilgi paylaşımı yapıyor” dedi. Fidan dikildi Altayçeşme Mahalle Muhtarı Arzu Toker’in öğretmeninin de hala bu okulda olduğunu belirterek konuşmasını sürdüren Kılıç, “Şu an bu töreni sunan Ülkü Uyar hocamız, muhtarımızın öğretmeni. Bakınız, bu güzide öğretmenler, böylesi önemli noktalara insanlarımızı taşıyor. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum. İşte çocuklar, bu sıralardan yarın bir gün sizler de önemli birer isim olarak çıkar ve ülkenize hizmet ederseniz. O yüzden eğitim ve öğretimin önemini asla Maltepe’de trafik kazası unutmayın” diye konuştu. Kılıç’a konuşması sonrası, öğrencilerden Melis Güney tarafından çiçek takdim edildi. Maltepe Kaymakamı Necip Çakmak da, iyi bir eğitim ve öğretimin ancak iyi bir insan olabilmekle taçlanabileceğini ifade etti. Törenin sonunda, eğitim ve öğretim yılı anısına okul bahçesinde fidan dikimi gerçekleştirildi. Ücretsiz servisler seferde Okulların açılmasıyla birlikte Maltepe Belediyesi tarafından hizmet vermeye başlayan öğrenci servisleri, toplu ulaşım araçlarının yoğun olduğu saatlerde, belirlenen 7 güzergâhta, sabah 06:15, 07:00 ve 08:00 saatleri arasında Maltepe’de, geçen perşembe içerisinde 4 kişinin bulunduğu aracın devrilmesi sonucu bir kişi öldü, 3 kişi de yaralandı. Alınan bilgiye göre, Ferhat Paşa Mahallesi Kayışdağı’ndaki ormanlık alanda, Recep Şahin’in kullandığı 34 RFZ 53 plakalı arazi aracı, henüz bilinmeyen bir nedenle kontrolden çıkarak savruldu. Sürüklenen cip, daha sonra devrildi. Kazada araç sürücüsü Şahin olay yerinde ha- 3 vardiya halinde sefer gerçekleştirecek. Öğleden sonra da, belirlenecek saatlerde yapılacak ring seferleriyle öğrenciler evlerine ulaştırılacak. Öğrenciler mahalle muhtarlıklarından, sefer saatleri ve güzergahlarıyla ilgili bilgi alabilecek. Ring seferler hatları şöyle; Kırmızı Hat: Fındıklı-Maltepe, Turuncu Hat: Başıbüyük-Zümrütevler-Maltepe, Turkuaz Hat: Büyükbakkalköy-Maltepe, Mavi Hat: Gülensu-Gülsuyu-Zümrütevler-Maltepe, Yeşil Hat: Gülensu-Gülsuyu-Esenkent-Cevizli-Maltepe, Açık Yeşil Hat: Feyzullah-Yalı-Bağlarbaşı, Siyah Hat: Altıntepe-Çınar-Küçükyalı-İdealtepe-Aydınevler-Altayçeşme. yatını kaybetti. Yanındaki 3 kişi de yaralandı. Vatandaşların ihbarı sonucu olay yerine gelen sağlık ekipleri, kazada yaralanan 3 kişiyi ambulansla Kartal Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırdı. Kazada yaşamını yitiren sürücü Recep Şahin’in cesedi ise yapılan incelemelerin ardından aynı hastanenin morguna kaldırıldı. YORUM 5 2015 30 Eylül Çarşamba İstedikleri muhalefetin ürküp geri çekilmesidir FEHİM IŞIK B izleri, kendini sadece seçim kazanmaya kilitlemeyen, aynı zamanda iktidarlarını kalıcılaştıracak her yol ve yöntemi yaşama geçirenlerin gözü kara hırsıyla yaşamaya alıştırıyorlar. Bu hırsı değerlendirenlerin çoğu, günümüzü 90’larla karşılaştırır. Oysa 90’lardan daha farklı bir noktadayız. Öncelikle şunu hatırlatalım. 90’larda esas yönetenler, hükümette kim olduğuna bakılmaksızın ayrı bir devlet mekanizmasına sahipti. Bu mekanizma açık değil illegal güçleri aracılığı ile saldırılarını yöneltirdi. Binlerce cinayet işlerdi ama bir tekini bile üstlenmezdi. Bazen bu cinayetleri araştırmak için savcılıklarda dosyalar açılırdı. Nihayetinde bu dosyaların büyük çoğunluğu faili meçhul raflarında tozlanmaya bırakılırdı. Tek tük açılan dosyalar ise çizgi dışına çıkan veya gizlenemeyen faillerin işledikleri cinayetlerin dosyası olurdu, onlardan da sonuç alınmazdı. Tabi bununla da kalınmazdı. Dosyalar ilerde açılamasın diye illegal devletin açık devletteki uzantıları delilleri karartırdı. İşin peşine düşenleri de uyarır veya tehdit ederlerdi. Öyle ki bazen savcılar, polisler, “Bunlara benim bile gücüm yetmez. Siz de peşinden gitmeyin, başınızı belaya sokmayın” der, kendini de iyilik yapmış sanardı. Bu “iyiliğe” birçok kez karşıdaki aldanırdı. Elbet işin peşine düşenler de olurdu. Bunların birçoğu da zaman geçirilmeksizin katledilirdi. 90’larda bugünden daha ağır sonuçları olan saldırılarla karşı karşıyaydık ama “güvenlik gerekçesi ile köy boşaltmaları” hariç, yaşanan saldırıların, özellikle de sivillerin katledilmesiyle sonuçlanan eylemlerin hiçbirinde devlet açıktan yoktu. Herkes yapanın kim olduğunu bilirdi, bir tek devlet bilmezdi! Devlet illegal güçlerine öldürtür, bazen de öldürttüğünün taziyesine giderdi. Hatta bu seremonilerde biri çıkar devlet adına konuşur, “Katilleri bir an önce bulunacak” diye nutuk çeker, timsah gözyaşı da dökerdi. Peki, bugün öyle mi? Öncelikle şunu belirtelim, bugün ik- tidar ile devlet ayrımı kalkmıştır. Artık rı temsilen görev yapan, protokol devleti cumhurbaşkanının denetimin- hükümlerini belirleyen yasaya göre deki başbakan ve hükümet yönetiyor. kent ve kasaba girişlerinde bakanları Bu, geçmişin hükümetleri hiçe sayan karşılama görevi olan vali ve kaymadevlet mekanizmasının bir oyunu mu, kam, bakanları bir ilçeye sokmama yoksa iddia ettiğimiz gibi bütalimatı verebiliyor. Bir başka rokrasi, yargı, emniyet ve bakan, haddi ve görevi orduyu tamamen deneolmaksızın HDP’li baEn küçük time alan ve giderek kanları görmezden ürkme, eğilme, geri cumhurbaşkanını gelip onlara terörist tek adam yapan ikmuamelesi yapabiçekilme onları daha tidarın başarısı mı, liyor. çok cesaretlendirecek, şimdilik net bilemiNe milletvekillesaldırılarını artırmalarının, yoruz. Bildiğimiz, rine, ne de bakanartık ikili bir yöneti- iktidarlarını pekiştirmenin lara dönük bu uygunedeni olacaktır min olmadığı. lamaların tek biri dahi Devletin, gizli bir soruşturma konusu olgüce gerek duymayacak madı. kadar pervasızca saldırmasının Son pervasız saldırı Diyarbabir nedeni de budur. kır’daki DİHA, Kurdi Der ve Azadiya Hatırlarsınız, ilk saldırı Şırnak’tan Welat’a yapıldı. geldi. Ferhat Encü daha milletvekilliElazığ Yolu’nda bulunan bir AKP ğinin ilk günlerinde Roboski’de asker bürosu önündeki polis panzerine salsaldırısa uğradı. Son günlerde, yine dıranları takip gerekçesiyle girilen Şırnak milletvekili olan Aycan İrmez binada üç Kürt kurumu darmadağın kimlik tespiti gerekçesi ile 6 saat gö- edildi, bu kurumların belgelerine el zaltına tutuldu. Arada, 2 eş başkanla konuldu, 32 çalışanı gözaltına alındı. yürüyen 40 milletvekili ve 2 Bakan Önce saldırıp sonra arama kararı alıCizre’ye sokulmadı. nan bu pervasızlığa gösterilen tepki Kent ve kasabalarda bakanla- üzerine gözaltına alınanlar serbest bı- rakıldı ama burda görmemiz gereken esasen yaşanan hukuksuzluğun boyutunun nerelere vardığıdır. Yaşanan bazı hukuksuzluklardan söz ettik ama emin olun bunlar yaşanan onca pervasızlık karşısında yine de şükür dedirtecek cinstten saldırılar. Onlarca sivilin öldürüldüğü, keskin nişancıların çocuk-yaşlı ayrımı yapmadan insan katlettiği bir coğrafyada, milletvekili, bakan, gazeteci ve yayıncılara yönelik saldırı, gözaltı ve engellemelerin sözü mü olur? Tüm bunlar, bize şunu gösteriyor. Yönetenlerin pervasızlıkları, aynı zamanda açmazlarıdır. Çünkü iktidarı kaybettiklerinde beraberinde neyi kaybedeceklerini ve sonuçlarının ne olacağını bizden iyi biliyorlar. Bu nedenle deneyebilecekleri her şeyi deneyecekler. Bu nedenle suçlarını açığa çıkaracak her kesime bu kadar pervasızlaşabiliyorar. Daha da ötesi bu saldırılarla birlikte muhaliflerin ürkmesini, eğilmesini, geri çekilmesini bekliyorlar. Ancak unutmayalım, en küçük ürkme, eğilme, geri çekilme onları daha çok cesaretlendirecek, saldırılarını artırmalarının, iktidarlarını pekiştirmenin nedeni olacaktır. 6 YORUM 2015 30 Eylül Çarşamba Etle tırnak hikâyesi ÖNDER BİROL BIYIK T ürkiye’de ne zaman bir çatışma süreci başlasa bir yandan bol bayraklı şovenist histeri dalgası körüklenirken öte yandan hiçbir adaleti olmayan Kürt-Türk kardeşliği üstümüze üstümüze boca edilir. Bu kardeşliği “etle tırnak ilişkisi” ile anlatmak en kestirme yoldur. “Etle tırnak gibi iç içe geçmişiz” denir hep. Etle tırnak ilişkisinde “et” Türklerdir, “tırnak” olmak ise Kürtlere düşer. Bu benzetmeden hiç hazzetmedim ben… Etle tırnak arasındaki ilişki eşitler arasındaki ilişki değildir çünkü. Et kanlı canlı bir şeydir, başına bir iş gelse canınız acır. Oysa sinirleri yoktur tırnağın. O yaşarken yaşamaz. Her zaman haddi bildirilmesi gereken bir şeydir tırnak… Tırnağın kısası makbuldür. Biraz uzadı mı canınızı sıkar. Gitarist değilseniz, fazla uzadığında kesip atarsınız. Ya da kadın parmağında rengârenk ojelerle kaplanmış bir süs nesnesidir. “Bizim de Kürt komşularımız var. Çok Tırnağın bir de şöyle bir işlevi variyi insanlardı, bir kez bile ‘biz Kürtüz’ dır. En kirli işleri onunla yapabilirsiniz, diye bir laf duymadık onların ağzın- el beziyle çıkmayan bir leke mi var hedan. Nereden çıktı bu Kürtlük Türk- men tırnakla kazımaya yeltenirsiniz. lük meselesi” demekten farkKirlendiğinde kesmek için bir sızdır bu. Cicili bicili boş tırnak makası yeterlidir. hümanist nutuklarının Ama parmak öyle Gerçekten kardeş sessiz konu mankeni midir? Her gün kırk olmak istiyor ve görmeye hazırsınızçeşit kremle yumuşabu ülkede demokrasi dır Kürtleri. Var tırsınız onu. Günde sayın ki, demokrasi on kez yıkarsınız teve özgürlükler olsun olamamış demokmizliği için… İçinistiyorsanız işe etle tırnak rasimizin süs nesneden basbayağı hayat hikâyesini unutarak si… suyu akar. Birazcık başlayabilirsiniz Parmağınız kanadıkızarsa, üzerinde pığında ‘ay, canım yandı’ tırcıklar patlasa acayip dersiniz de tırnağın kendi huzursuz eder sizi. Tırnağı dili, varlığı yoktur. Kırılıp döbir zahmet(!) taşır. Birazcık kıyıkülse canınızı acıtmaz. Herkes kesilen sından köşesinde etine bassa, huzursuz parmağının acısını hisseder de, kimse olur, hemen sahibine ‘kes şunu’ der vah “tırnağım kırıldı” diye ağlayıp sız- gibi acı komutları gönderir parmak. lamaz. Kökü sizdedir nasıl olsa, istedi- Çok kıymetlidir etten menkul parğiniz vakit kesersiniz, istediğiniz vakit maklar. Tırnağın onun yanında sözü uzatırsınız. olmaz. Sözde bu kardeşlik tanımıdır işte, vakti geldiğinde tırnağı isyana sevk eden… O da yaşamak ister, varlığının kabulünü ister. Bu yüzden her hafta kesersiniz, ertesi hafta yine sürgün verir. Törpülersiniz, yine bir yerinden yamuğu çıkar. Üstüne sürdüğünüz ojelerle albenili hale getirirsiniz, bir zaman sonra pul pul dökülür ojeler. Tırnaktır bu, isyanı çoktur. Neden biz hakikaten kardeş olamıyoruz diye, aklınıza şom ağızlı bir soru geliyorsa, önce şu etle tırnak meselesini gözden geçirin, derim ben. Kürtler ne istiyor, diye soruyorsanız, tırnağınıza yaptığınız muamele üzerine birkaç dakika düşünmeniz yeter. Gerçekten kardeş olmak istiyor ve bu ülkede demokrasi ve özgürlükler olsun istiyorsanız işe etle tırnak hikâyesini unutarak başlayabilirsiniz. Mesela “Kürtler kalbimizin öte yarısı, onsuz hayat mı olur” demeye başladığınız gün tırnak da rahat eder, siz de… HABER 7 2015 30 Eylül Çarşamba Zizek’in konferansına Kartal’da yoğun ilgi S loven filozof Slavoj Zizek, Kartal’da Belediyesi öncülüğünde gerçekleşen “Aşkın Metafiziği” konulu Uluslararası Felsefe Konferansı’nda yoğun ilgi gördü. Felsefe dünyasında kendine özel yeri olan, ses getiren çalışmalara imza atan Sloven filozof Slavoj Zizek, Kartal Belediyesi ve MonoKL (Mono Kurgusuz Labirent) Yayınları’nın işbirliği düzenlenen “Aşkın Metafiziği” konulu Uluslararası Felsefe Konferansı yoğun ilgi gördü. Kartal Belediyesi’nin ve MonoKL (Mono Kurgusuz Labirent) Yayınları tarafından “Aşkın Metafiziği” konulu konferans, Dragos Arkeolojik Kazı Alanı’nda düzenlendi. “Aşkın Metafiziği” konulu konferansın ikinci gününde dünyaca ünlü Alain Badiou, Slavoj Zizek ve Judith Balso konuşmacı olarak katıldı. Felsefe ve sosyoloji öğrencilerinin yoğun ilgi gösterdiği konferansta, Volkan Çelebi ve Ahmet Soysal moderatör olarak yer aldı. Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz de konferansa katılarak konuşmacıları dinledi. Konferansa katılan katılımcılarla ve gazetecilerle sohbet etti. Konferansın yapıldığı alan olan Kartal Belediyesi Dragos Kazı Alanı ile ilgili katılımcılara ve gazetecilere bilgi verdi. Erken Bizans geç Roma dönemine ait olan hamam, kilise gibi kalıntıların bulunduğunu Brias Sarayı’nın Kartal’da olduğunu anlatarak, kazı çalışmaları hakkında bilgi verdi. Şahsına özgü bir materyalizmin savunucusu olan Slavoj Zizek, konferansta aşkın felsefi ve sosyolojik boyutunu anlattı. Yurt dışında birçok büyük üniversite öğrencilerine satılan sex antlaşmasını eleştiren Zizek, yapılan anlaşmanın bireyleri ne kadar dar kalıplara sığdırmaya çalıştığını ve aşkın daha soyutlaştırmaya çalıştığını ifade etti. Zizek; “Özellikle de Amerika’da ne söylerseniz söyleyin, kolayca saldırgan, seksist, ırkçı ilan edilebiliyorsunuz. Batı’da, ideolojik olarak giderek daha kontrollü hale gelen bir toplumda ya- e l i a i k i e d ’ Sancaktepe vgada a k n a k ı ç a d arasın ı d n a l a r a y i ş i k 1 , ü d l ö i 1 kiş şıyoruz. Şunu söylüyorum, bir örnek vereceğim, tam bir delilik örneği; Birkaç ay önce California ve New York eyaletleri bir kanun çıkardı: Öğrenci, devlet memuru iki kişi eğer birliktelik istiyorsa bunu kamu önünde beyan edip, bunun karşılıklı bir özgür eylem olduğunu ilan etmek zorunda. Şimdi formlar dağıtıyorlar. Doldurup imza atıyorsunuz.”dedi. Hegelci analize ihtiyaç olduğunu belirten Zizek şöyle devam etti: “Politik doğruculuğa tam da bu yüzden hep karşı oldum. Siyah denmez, Afro-Amerikalı diyeceksiniz. İşte Hegel bunlara hep gülerdi: Müsamahakar ve hedonist bir toplumdasınız ve sonuçta elinizde olan bir dizi düzenleme. Yani, A lınan bilgiye göre, geçen cumartesi akşamı Osmangazi Mahallesi’nde Sümbül ve Kurt aileleri arasında kavga çıktı. Olayın büyümesi üzerine iki tarafında karşı aileye ait ev ve iş yerlerine zarar verdikleri öne sürüldü. Pazar günü de devam eden kavgada yaralanan Cihan Kurt’un hayatını kaybettiği, bir kişinin ise yaralandığı öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma başlatan bence bizim daha çok Hegelci analize ihtiyacımız var. Bir örnek daha var. Bugün Batı’da her türden tacize karşı çok hassasız. Bazı Amerikan üniversitelerinde bir talep var, klasik eserler için de geçerli olmak üzere, her bir sanat eserinin üzerine “tetikleyici” uyarısı konması isteniyor. Columbia’da bir olay oluyor. Metamorphosis’in bir okuması yapılacak ve içinde şiddetli bir seks sahnesi var. Kadın bunun onu travmatize ettiğini söylemekte. Yani bir kitap üzerine çalışacaksınız, bu kitabın üzerinde bir işaret olması gerekiyor: “İçinde şiddetli cinsellik var, hassassanız okumayın.” Topyekün kontrol bu. Hegel bu paradokslara gülerdi. Müslümanlar ve Hıristiyanlar aynı anda Avrupa Birliği’ne din eleştirisinin nefret suçu kategorisine alınması yönünde talepte bulunuyor. Saldıramaz, dalga geçemez ya da saldırgan herhangi bir uyarıda bulunamazsınız.” diye konuştu. Konferansta Slavoj Zizek, Alain Badiou, Judith Balso, Volkan Çelebi ve Ahmet Soysal, tarafından ‘Aşk olayı’ üzerine açık oturum yapıldı. Açık oturumda Kartal Belediyesi Dragos Arkeolojik Kazı Alanı’nı dolduran öğrenciler soru cevap bölümüyle ‘aşk olayı’ üzerine fikir alış verişinde bulundular. Konferansın sonunda ise ünlü düşünür Slavoj Zizek kaleme aldığı kitapları imzaladı. Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ve Sancaktepe İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği ekipleri, Sümbül ve Kurt ailelerinden 8 kişiyi gözaltına aldı. Mahallede, iki ailenin yeniden karşı karşıya gelmemesi için Çevik Kuvvet, Özel Harekat ve Asayiş Şube Müdürlüklerine bağlı ekipler ile ilçe emniyet müdürlüğünde görevli personel yoğun güvenlik önlemi aldı. 8 HABER 2015 30 Eylül Çarşamba Kadıköy’de minareden paraşütle atladı G eçen cuma günü İstanbul Kadıköy’deki Haydarpaşa Camii’nin 47 metre yüksekliğindeki minaresine gizlice tırmanan base jumper sporcusu Cengiz Koçak, serbest atlayış yaptıktan sonra paraşütü ağacın dallarına takıldı. Ağaçta asılı kalan Koçak, kazayı yara almadan atlattı. Kemerini çözerek ağaçtan inen Koçak, daha sonra hızla bölgeden uzaklaştı. At- layışını kameraya kaydeden Koçak, minareden atlarken çektiği fotoğrafı sosyal paylaşım sitesi facebooktaki hesabında, ‘Minareden atlarım, bayramınızı kutlarım’ mesajıyla paylaştı. Avrupa ülkeleri başta olmak üzere İran ve Gürcistan’da kule, köprü ve yüksek binalardan atlayışlar yapan Cengiz Koçak, minareden yaptığı atlayışın dünyada bir ilk olduğunu söyledi. Mezarlıklara ring seferi M Bizim bayramımız, sizin memnuniyetiniz altepe Belediyesi, Kurban Bayramı dolayısıyla mezarlıklara ücretsiz ring seferleri düzenlendi. Arife ve bayramın ilk günü 08:00-15:00 saatleri arasında yapılan seferlerde Maltepeliler, Küçükyalı, Başıbüyük, Büyükbakkalköy, Ferhatpaşa, Gülsuyu, Pendik Yeni Şıhlı ve Kurtköy mezarlıklarına ücretsiz olarak taşındı. Seferlere büyük ilgi Seferlere büyük ilgi gösteren, mezarlıklarda kaybettikleri yakınlarını ziyaret eden ve onlara dua eyleyen Maltepeliler, belediyenin bu hizmetinden oldukça memnun olduklarını ifade ederek, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’a teşekkür ettiler. Başkan Ali Kılıç ise “Vatandaşlarımızın her an yanında olmaya, onlara hak ettikleri hizmeti sunmaya devam ediyoruz. Barışın, sevgi ve hoşgörünün simgesi bayramlar bizi birbirimize yaklaştırıyor, büyüklerimize olan vefa borcumuzu ödememize vesile oluyor. Biz de bayramın ruhuna uygun olarak vatandaşlarımızı, kay- bettikleri yakınlarıyla buluşturuyoruz. Biliyoruz ki sağlıklı nesillerin yetişmesi, geçmişine, yaşlılarına, atalarına ve ölmüşlerine gösterilen saygıdan geçer” dedi. Öte yandan “Bizim bayramımız, sizin memnuniyetiniz” sloganıyla bayramdaki çalışmalarını sürdüren Maltepe Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü, 10 kişilik özel bir ekip kurdu. Bu ekipler, Eylül ayı başından Kurban Bayramı arifesine kadar 67 cami, 1 kilise, 1 cemevi ve 61 okulda bina iç-dış temizliği, duvar boyama işleri ve çevre temizliği gerçekleştirdi. Bu kapsamda okullarda spor sahası çizgileri yenilenirken, 12 kurban satış ve 18 kurban kesim alanında da ot biçimi yapılarak çevre temizliği yapıldı, çöp poşetleri dağıtıldı ve konteynerler yerleştirildi. Ayrıca hayvanların su ihtiyacı için tankerler konuldu ve biriken gübreler de günlük olarak 15 kamyonla belirlenen döküm yerlerine taşındı. 2015 30 Eylül Çarşamba D üşünen her birey çağının tanığıdır. Öyle olmalıdır. Peki, bu böyledir de, ya gerçekler… Gazeteler yalan yanlış bir tarihi resmediyor işte… Yalanları, çocukların, kadınların ve öfkesini gözyaşlarına saklayan genç erkeklerin gözlerinden akıyor. Cizre’nin nerede olduğunu dahi bilmeyen insanlar bir halkın katledilmesine seyirci kalırken, öfkesini, nefretini bilinçle kusuyor sokaklarda… Çocuktuk, haritayı önümüze serer sonra da bir yer ismi söyleyip bulmasını isterdik arkadaşlarımızdan… Kimi bilirdi, kimi şaşırarak bakardı yüzümüze… Cezmi Ersöz’ün ‘Haritanın yırtılan yeri’ adlı kitabını okudunuz mu? Nasıl da güzel anlatmış Sevgili Cezmi… Bombalanan, abluka altına alınan kasaba ve köylerin yerini kim biliyor ki, oraları yurt edinenlerin dışında… Şimdi, gazete okuyanlar, televizyon izleyenler, gazeteciler, yazarlar hatta öğretim görevlileri, mühendisler, doktorlar kuşatma altındaki kasabaların, köylerin kurşunlanmasına, bombalanmasına seyirci kaldığı yetmezmiş gibi öfkelerini de kusuyorlar. Kıyılara vuran çocuklara ağlayan, vicdanı sızlayan insanlar bir devletin salyalı nefretine bayrak çıkarıp, marş söylüyor işte... Kürt halkı ve diğer ötekiler ve devrimcilerse, tüm yapılanlara karşın barış diye çıkıyorlar meydanlara… Tarihin ilk çağlarından itibaren, tarihçiler, şairler ve hikâyeciler çağlarının gerçeklerini, tanığı olduklarını yazmakla, anlatmakla mükelleftirler. Gelecek çağlara, gelecek nesillere geçmişin gerçeklerini anlatacaklardır. Tarih bazen yalanlarla bezenmiş olsa da, gerçek: bazen göz ardı edilen bir yazıda, bir şiirde ya da resimde belki de fotoğraflarda mutlak ortaya çıkacak ve gerçeği yüzümüze bir şamar gibi çakacaktır. Yüzyılda geçmiş olsa, 1915 Ermeni, Rum ve Süryani katliamları, Alevi ve Kürt katliamları acı nüanslar olarak bir fotoğraf enstantanesiyle bir filmle, belgesel anılarla gün olmasın ki ortaya çıkmasın… Bu her yerde, her coğrafyada böyle değil mi zaten… YORUM 9 Vahşetin ve zulmün tanığıyım Gerçeğin acı dolu zamanları, anları bazen İskoçya’da, bazen İrlanda’da, Libya’da, Cezayir’de, Belçika, Polonya, Sibirya, Çeçenistan, Afganistan ya da Bosna’da birer birer ortaya çıkıyor işte… Şiddet kimden gelirse gelsin arada sivil mazlum insanlar zarara uğruyor. Bu devletin karşısındaki güçlerce yapıldığında terörizm sayılırken, devletin şiddeti sayılmıyor ya da zayiat gibi görülüyorsa; kendine gazeteci, yazar ya da şair diyen insanlara çok büyük rol düşüyor burada… Çağlarının, vahşetin, baskı ve zulmün tanıkları olması gerekirken yok sayıyorlarsa, sonra nasıl bakabilirler ki o insanların yüzlerine… Gün olmasın ki, Doğunun ilçe ve köylerinden katliam ve zulüm haberleri gelmesin. Son birkaç ay içinde öldürülen, katledilen çocuklara, yaşlılara bir bakın… Suriye ve Irak’ta çıkar uğruna katledilen, birbirine boğazlatılan insanlara bakın! Tanığı olun bu vahşetin… Kuşatılan Cizre’de ki katledilen insanların, çocukların görüntüleri daha gözlerimizden silinmeden Bismil’den de bir çocuğun güzel yüzü kazındı gözlerimize… Oysa daha ne kadar zaman geçti ki Uludere, Reyhanlı, Suruç ve Diyarbakır’da bombayla katledilen insanların görüntülerinin üzerinden… Yurdun dört bir yanından ölüm haberleri geliyor. Genç askerler, polisler ve siviller birbiri ardına yok oluyor onu seven insanların gözlerinden, çevrelerinden… Ey bu ülkenin milliyetçileri, devrimcileri, polisleri, askerleri… Ey hâkimler, savcılar, öğretmenler; bilumum insanlar… Başka bir vatan yok ki gidelim. Hepimiz bu toprakları vatan bilmişiz. Seviyoruz demişiz. Katledenler de, katledilenler de bu toprakları yekdiğerinden daha çok veya az sevmiyor ki… Kim diğerine bu ülkenin asıl sahibi olduğunu anlatabilir ki? En azı dahi bin yıldır bu topraklarda yaşıyorsa, beş bin yıldır yaşayan diğerlerine ben buranın asıl sahibiyim söylemini nasıl anlatabilir ki? Sadece egemen olması sağlar mı bunu… Oysa bu topraklarda tek kişinin olsun dahi, börtü böceğin ve diğer canlıların hakları yok mudur, yurt bellemişse eğer… Yani bu topraklarda binlerce yıldır yaşamış, ekinler ekmiş, zeytinler, çınarlar, kestaneler dikmiş; sevdalanmış, evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış ve bu topraklara gömülmüş Rum, Ermeni, Süryani, Ezidi, Laz, Gürcü, Arap ya da Kürtün hakkı yokta, kendini egemen gören ve ülkenin sahibiyim diyen Türkün mü hakkı var sadece… Türkler bu vatanı çok seviyor da ötekiler sevmiyor mu? Bu topraklardan acz içinde göçenlere, zorla gönderilenlere bir bakın. Hepsi de gözü yaşlı bir biçimde memleketlerini anlatmıyor mu soranlara… Yahudiler, Rumlar, Süryaniler, Ermeniler her gittikleri yerde ‘ah vatanım’ demiyorlar mı? Evet, akil insan, çağının tanığıdır. Onlara rağmen yapılıyorsa bu zulümler, bu katliamlar; bilsinler ki bir suçlusu da onlar yani buna göz yumup yok sayanlar olacaktır. Gerçeğin ışığı sonsuza kadar karanlıkta kalamaz ki. Bir gün mutlaka gerçekler ortaya çıkacaktır. Tarih hiçbir zaman affetmez ya da güneş balçıkla sıvanmaz. Devlet kurdu Devlet kurdu dolanırsa, mazlumun boynuna Dilimden ağıtla birlik, bilenmiş küfürler düşer Öte yandan bu yana ah ile Kadersiz bir halkın gözyaşı düşer Bilirim diri göğüsleri anaların, yeşertir dünyayı Zulümden çıkan acı sürgünleri o vakit; neden hep bahtsız Bilmez misin? Memeden zamansız düşen çağaları Bilmez misin? Rahmine keder düşmüş anaları Nefretinizle ölüyor işte bütün çocuklukları Tutun ellerini n’olur yalnız olmasın Kederli bir halkın âhı sonsuza kalmasın Bedros Dağlıyan 10 YORUM 2015 30 Eylül Çarşamba Türk sorunu ve Kürtler (1) T ürkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçilerine yeni bir devlet, yeni bir ulus, yeni bir toplum yarattı. Ama Kürtlere, Alevilere, Çerkezlere, Lazlara ve diğerlerine kurulan bu cumhuriyette, erimenin ve asimile olmanın dışında herhangi bir yol bırakmadı. Bu bakımdan Cumhuriyet’in temel konsepti klasik ulus-devlet anlayışı çerçevesinde dayatma konsepti olarak yorumlanabilinir. Farklı dil,din, kültür ve etnik kökenleri bünyesinde barındıran Osmanlı’dan geriye iz ve hatıra kalmasını istemeyen Cumhuriyet rejimi, geçmişe ait olanları silmeye ve yok etmeye girişti. Bundan dolayı farklı kimlik ve kültürlerin varlığı Türk konsepti çerçevesinde eritilmeye ve yok edilmeye çalışılması Cumhuriyet’in temel politikası olmuştur. Cumhuriyetin izlediği yol unutturma kültürü olduğu için her türlü hatırlamadan, hatırlatmadan uzaklaştı. Kürtler, kurtuluş savaşında Cumhuriyetin kurucularıyla birlikte cepheden cepheye savaştılar. Kürt toplumunun yapısını oluşturan aşiretlerin çoğu Mustafa Kemal’e destek verdiler. Kürtler tarafından ‘ortak vatan’ fikri olarak yorumlanan bu destek tarihi açıdan Kürtlerin kaderini belirleyen en önemli olay olmuştur. Kürtler bağımsız devlet olma yerine Türklerle birlikte hareket etmeyi tercih ettiler. Bundandır ki, savaş sonrası Kürtler yere göğe kondurulmadılar, hatta bu ülkenin yegane sahibi yapıldılar. Kürtlerin tartışma konusu olduğu belgeler meclis tutanaklarının açıklanması sonucu bir çok karanlık kalmış belgeler su yüzüne çıktı. Bu belgelerin bir kısmını Saçak dergisi yayınladı. (Bunu ileriki yazılarımda yazacağım) Kürtlerle ilgili Cumhuriyet öncesi sorun ve çözüm üzerine tartışmalara meclis tutanaklarında tanık oluyoruz. İşte senelerdir, “dağlı türk” de olsa, “Kürt dili diye bir dil yok” da denilse, “Gart Gurtlar” da dense, “Kürt sorunu diye bir şey yok” da dense, “hepimiz kardeşiz, ayrımız gayrımız yok “da dense, yine de bu gazelleri dinleye dinleye geldik bugüne. Türkiye’de yaşayan halklardan acı ama bir gerçek bir durum var ki o da Türklerin, Kürdlerin ve Lazların varlığından Atatürk tarafından ballandı- ra ballandıra bahsedilmesidir. Bunu meclis tutanaklarında görüyoruz. Ne hikmetse, Cumhuriyet sonrası farklılıkların büyük bir kısmı Türkleştirildi, geriye sadece direnen Kürtler kaldı. Azımsanmayacak bir kısmı Türkleştirilen ve aynı zamanda sistemle uyumlu olan Kürtler’den de ciddi bir nufus bıraktı geriye. Toplumsal ve siyasal açıdan Kürtleri Türkiye Cumhuriyetine yakınlaştıran ve birlikte yaşamak ilişkisinden kaynaklı ve bu ilişki içine sokan iki temel yaklaşım vardı.1) Din-İslamcılık, 2)Özerklik. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Kürtler ‘’özerklik’’kavramını tamamen kaybetti. Ama İslam dininin yayılması ve gelişmesi çok etkili oldu. Kürtlerin toplumsal ve siyasal gelişimine çok ciddi darbeler vurdu. Onun için Cumhuriyet’in yukarıdan aşağıya yapılan reformları Türkler için başka, Kürdler ve Aleviler için başka anlam ifade etmektedir. Asimilasyon sürecinde Kürtler ne kadar etkilendiyse Aleviler de bir o kadar etkilenmiştir. Bu kısa açıklamadan sonra, Kürtleri tanımak için çok değil kurtuluş savaşı sürecine gitmek yeterlidir. O zaman yapılan tartışmaları okumak herşeyi olmazsa da kısmen ezberleri bozacak bilgilere ulaşmak olanaklıdır. Çünkü çözümün yerinde yapılan tartışmalar bizlere ışık tutuyor. Onun için başlığı Türk sorunu diye kullandım. Çünkü mecliste Kürtleri, Türkler sorun yapmıştı, sözü-yetkiyi-kararı Türkler vermişti. Ve sonunda da 1924 Anayasa’sında bu sorunu kökünden hallettiğini beyan etti. Hele ki Lozan Kürtlere verilen çok büyük bir cezaydı. Bu kısa değerlendirmede bu konuların detayına girmeden geçiyorum. Lozan’dan sonra Türkiye’nin önü açıldı. Artık tek dil, tek din ve tek millet olmanın gururuyla ve de tek şef ’in öncülüğünde Türkçülük korunmalıydı. Türk milliyetçileri, Cumhuriyete sahip çıkılmalıydı. Dolayısıyla, Türk ulusu için, bütün farklılıklara karşı baskı, zulüm, imha, katliam, inkar ve asimilasyon uygulanmalıydı. Mustafa Kemal iktidarında meclis tutanaklarını ikinci bölümde yazacağım. Devam edecek YORUM 11 2015 30 Eylül Çarşamba Barış ve umut İSHAK KARAKAŞ K urban Bayramı’nın arefesinde ve ilk günü elde mikrofon ve kamera yine sokaklardaydık. ‘Halkın Nabzı’ adında bir de televizyon programı yapıyoruz, biliyorsunuz. Adı gibi her hafta bu programda sokakta rastgele yurttaşları durdurup gündemi soruyor, nabız tutuyoruz. Geçen hafta da işte Bayram öncesi yurttaşlara ekonomiyi, bayram alışverişlerini sorduk ve bayram mesajlarını aldık. Bir kere büyük çoğunluk bayramın tatsız geçeceğini söylüyordu. Ekonomiden, pahalılıktan rahatsızdılar ama asıl çatışmalara üzülüyorlardı. Ve çok umutsuzdu insanlar. İyi bir şeyler beklemediklerini açıkça, çekinmeden söylüyorlardı. Seçim gündemlerindeydi, ama nedense seçimden ne sonuç çıkarsa çıksın değişiklik olmayacağını söyleyen birçok kişi oldu. Karamsarlık çok yaygındı. Ama diğer taraftan bayram mesajlarını istediğimizde durum değişiyordu. Umutsuzluklarına rağmen “barış” diyorlardı, “halkların kardeşliği” diyorlardı ve bunu derken birçoğunun yüzü parlıyordu. F a k a t ben burada bir çelişki fark ettim. Durum ne kadar kötü olursa olsun, çatışmalar ne kadar yayılmış olursa olsun barış umudu da beraber getirir. Peki, neden İstanbul’da insanlar “barış” deseler de bu kadar karamsardılar? Oysa “barış” derken her Pazar 21.00'de umutsuz olamazsınız. Barış, umutlu bir beklentidir. Nitekim Kürtler öyle işte. Kentlerinde, ilçelerinde çok şiddetli çatışmalar oluyor, evlatlarını, sevdiklerini k a y b e d i yo r lar ama yine de barıştan umudu kesmiyorlar ve barış umudu her söylemlerine yansıyor. Bunda da çok samimiler. Ne barıştan ne haklarından ne de bir arada yaşam iradesinden vazgeçiyorlar. İşte bu umudun Türkiye’nin Ba- tısı’na da taşınması gerekiyor. Peki bunu kim yapacak? Bir kere ana akım medya olmaz. Ana akım medya bir kez daha 90’lardaki gibi savaş propagandistliğine ve devletin sözcülüğüne soyundu. Özgür medyanın tirajı belli. Fakat Kürtler’in taleplerini bütün ezilenlerle birlikte Türkiye’nin Batısı’nda temsil eden ve sözünü dinleten bir parti mevcut. HDP’yi kast ediyorum. HDP’nin bu seçim sürecinde de bu önemli görevi yerine getirmesi gerekiyor. Umudu hatırlatmalı, Türkiye’nin Batısı’ndaki karamsarlığı dağıtmalı. Bunu yapması hem bu ülke halklarına büyük bir hizmet olacak hem de seçimlerde oyunu daha da artıracaktır. Çünkü herkesin umuda ihtiyacı olduğu ortada. Pazartesi günleri saat 16.00'da SOYLESI 12 SÖYLEŞİ 2015 30 Eylül Çarşamba Bayram Yaşlı İshak Karakaş Bayram Yaşlı, çok uzun yıllar gazetecilik yaptınız, Anadolu Ajansı’nın Diyarbakır Bürosu’nun müdürlüğünü yaptınız. Şimdi ise siyasettesiniz. HDP’den milletvekili adayı oldunuz. Sizinle bunları konuşacağım, önce bu yoğun gündeminizde söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim. Gazetecilik kariyerinizi okurlarımız için özetler misiniz? Diyarbakır, Lice doğumluyum. İlk ve ortaokul eğitimimi Van’da tamamladım. Son sınıfta sürgün oldum. Önce Bitlis’e, Bitlis’ten Diyarbakır’a. Diyarbakır’da bitirdim. 1977-78’de Marmara Üniversitesi Basın Yayın’a girdim. Onun akabinde askere alındım. Askerlik dönüşünde Anadolu Ajansı’nda muhabir olarak işe başladım. Çatışmalı dönemin en yoğun olduğu 8590 arasında ben gazeteciydim. Gitmediğimiz dağ, gitmediğimiz ova, gitmediğimiz olay kalmadı hemen hemen, daha sonra çatışmalı sürecin hızlanmasından sonra gazeteciler üzerinde devletin bir hegemanyosu oldu. İnsanlar ürkmeye başladı ve birçok yol kapandı o dönem. Benim de 90’lı yıllarda İstanbul’a tayinim çıktı istihbarat müdürü olarak. Daha sonra görevimi İstanbul Bölge Müdürü olarak sürdürdüm. Ayrıyetten tabii yoğun bir politik baskı oldu üzerimizde. Ayrılmak zorunda kaldım. O dönem Sabah gazetesinden teklif aldım, Turgay Ciner’in başında olduğu dönem, genel yayın müdür yardımcısı olarak orada işe başladım. Orada da uzun yıllar mesleğimi icra ettikten sonra Akşam gazetesinin yeniden yapılanması gündeme geldi Serdar Turgut’un başında olduğu gazetede. Teklif geldi haber müdürü olarak. Orada mesleğimi 6, 7 yıl daha devam ettirdim. 30 yılımı doldurdum, “yeter” dedim. Bıraktım, ama meslek beni bırakmadı tabii, çeşitli yerlerde yorumlarda bulundum, televizyonlarda. Süreci böyle tamamladık. Bugüne gelirsek? Bugüne gelirsek AKP’nin iktidarının tek başına sürmesinin sonucunda medya üzerinde yoğun bir baskı var. Bu baskı siyasi baskıydı, ekonomik baskıydı, parçalanma baskısıydı, ses çıkarmama baskısıydı. Ve yavaş yavaş medyada bir el değişikliği oldu. Sabah el değiştirdi havuz medyasına geçti, işte Star havuz medyasına geçti, Akşam havuz medyasına geçti. Ne zaman başladı bu süreç tam olarak? AKP’nin iktidara gelmesiyle başlıyor bu süreç. 2004, 2005’ten itibaren bu süreç bugüne kadar geldi. AKP dönemine baktığın zaman yığınlarca televizyon, yığınlarca gazete, yığınlarca dergiye hükmeden bir siyasal iktidar. Bu siyasi iktidarın attığı adımlarda tabii diğer medya gruplarının yaşama şansı düşüyor. Reklam pastasından yaşama şansları düşüyor. Kitlelere ulaşımda yaşama şansları düşüyor. Özgür habercilik yapamama anlamında şansları düşüyor, düşenebiliyor musunuz, bir köşe yazarı gazetenin editoryal şeyine bağlı olmamasına rağmen yazdığı bir yazıdan ötürü afaroz edilebiliyor. Bunu basının birçok yerlerinde gördük. Hürriyet’te gördük. Sansür mü ediliyor? SOYLESI 13 SÖYLEŞİ 2015 30 Eylül Çarşamba “Havuz medyası demokrasinin önünde engel” Bayram Yaşlı, deneyimli bir gazeteci. Türkiye tarihin en çatışmalı dönemlerinden birinde, 80’li, 90’lı yıllarda Diyarbakır ve İstanbul’da Anadolu Ajansı’nın müdürlüğünü yaptı. Bayram Yaşlı şimdi gazetecilik Sansür geliyor, reklam verilmesini engelliyor, artı iktidarın baskısı var. Ben bir örnek vereyim mesela, 2007 yılı mıydı, 8 miydi, iyi hatırlamıyorum, eski Maliye Bakanı var ya, Unakıtan, hatırlarsınız, bunlar Çamlıca’da üç tane villa yaptırıyordu, biz de onun manşetini Akşam’da yaptık. Bunun devamın getirmeye çalıştık. Devamını getirmede bizzat gazeteye geldiler. “Bu haberi durdurun” diye. Sonuçta gazetenin patronu gazetecilikten gelen bir insan değil. Ticaretten geliyor. Evet. Ve biz o haberi yapamaz olduk. Bunun gibi yüzlerce, binlerce haber şeyi var, profili var. Dünyanın hiçbir yerinde, Ortadoğu da dahil, Ortadoğu’daki diktatörlükler de dahil, bu baskıyı görmüş değil. Yani medyanın özgür olmadığı bir toplumda özgür- lükten söz edemeyiz, insan hakları evrensel değerlerinden söz edemeyiz. Türkiye medyası şu anda bu durumda. Havuz medyası demokrasinin önünde engel. deneyimlerini siyasete taşıyor. 1 Kasım seçimlerinde HDP 1. Bölge Milletvekili adayı olan Bayram Yaşlı ile hem gazeteciliğin durumunu hem de seçimler ve HDP’den beklentilerini konuştum. yapısına baktığımızda lider hegemonyasının hakim olduğu, üç beş elit insanın karar mekanizması haline geldiği parti statüsü var Türkiye’de. Halkların Demokratik Partisi’ne baktığımda birçok dilden, birçok Biraz da HDP mildinden, birçok renkten inletvekili adaylığınızı sanların biraraya geldiği konuşalım. Aday bir parti konumunda. Seçimlerin oluş sürecinizi Türkiye’de demoksonuçları Türkiye’de biraz anlatır mırasinin kurulması, siyasi tablonun allak sınız? İnsan Hakları EvTabii, bizim rensel Beyannabullak olmasına sebep geçmişimizde sololdu. Kürdistan’ın birçok mesi’ne uyulması culuk var. Sol bir bakımından HDP bölgesinde AKP gelenekten geliyokaçınılmaz bir parti hezimete uğradı ruz. Bunun yanı sıra haline geldi. 7 HaziKürt olmamın, Kürt ran seçimlerinin atmoskökenden gelmemin de ferine baktığınızda, Türkibenim üzerimde çok büyük ye siyasi tarihinde hiçbir dönem baskısı oldu bu süreçte, özellikle son bu kadar şaaşalı, bu kadar özgür, bu bir yılda, 7 Haziran öncesinden bu kadar şenlikli bir seçim atmosferi yana. Türkiye’deki siyasi partilerin yaşamadık. 7 Haziran seçimlerinin sonuçları Türkiye’de siyasi tablonun allak bullak olmasına sebep oldu. Kürdistan’ın birçok bölgesinde AKP hezimete uğradı. Metropollere gelince de, İstanbul, Türkiye’nin en büyük şehri, Kürtler’in en yoğunluklu olduğu şehirde 11 tane milletvekili çıkardı. Bunlar yabana atılabilir şeyler değil. Haliyle seçimlerin yenilenmesi söz konusu oldu. Erken seçimin tarihini de Sayın Cumhurbaşkanı belirledi, “1 Kasım” dedi. Yüksek Seçim Kurulu da buna uydu. Uydu. Yani devletin tüm kurum ve kuruluşları bir hegemonya altında. Rahat nefes alınabilir kurum yok Türkiye’de. Ben Anadolu Ajansı’ndan bir örnek vereyim. Bizim dönemimizde hiçbir muhabir siyasi bir şeye bulaşmazdı. Bundan bir ay önce Anadolu Ajansı’nın iki tane muhabi- SOYLESI 14 SÖYLEŞİ ri kan, ölümden söz ediyor. “Kana kan” diyor, “kan kan kan” diyor. Neden Anadolu Ajansı bu hale geldi? Tekçi, tekleştirici. Aslında Anadolu Ajansı’nın kuruluş statüsüne bakarsanız bağımsız bir şirkettir, özgür bir şirkettir, anonim şirkettir. Devletin payı Atatürk’ten dolayı, Hazine’den dolayı var. Ne kadar devletin hissesi? Yüzde 51. Şimdi her 2 yılda bir Hazine toplanır, genel kurul yaptırır ajansa. Ama bu dönem tamamen zıttı oldu. Genel kurulu AKP tarafından belirlendi, genel kurul adayları AKP tarafından belirlendi, yönetim kurulu üyeleri AKP tarafından belirlendi, onları da bir tarafa bırakırsak, birim müdürleri AKP tarafından belirlendi. 2015 30 Eylül Çarşamba Ve Anadolu Ajansı çok ne kadar oy alır, oranını tahönemli aslında, dünyada tanı- min edebilir misiniz? nan resmi ajansı Türkiye’nin, Bayramın birinci ve ikinci günü değil mi? ben birinci bölgede görevliydim, 6 Tabii Anadolu Ajansı’nın yurtdışı ilçe dolaştım arkadaşlarla. Yakılan, ajanslarla, 21 tanesiyle anlaşyıkılan ilçeler, hepsi tahrip edilması var, karşılıklı haber miş ilçeler bunlar ama yine alışverişi yapıyor. Dünhalkın kararlı duruşu, İnsanlar yanın 30, 35’e yakın, o dik duruşu orada benim bildiğim, bekendini gösterdi. İlkorkmuyor, gülüyor. nim dönemimde, çelerini yeni baştan HDP’nin Türkiye’de büroları var değişik elden geçirmiş, tahalkların gönüllü ülkelerde, her ülkedilatını yapmışlar, birlikteliğinde büyük rol toplantılar bayağı ye muhabirler göndermeye başladı kalabalıktı. İnsanoynayacağının çok iyi şimdi, ofis sayısı artlarda karamsarlık farkında halk tı. Bosna Hersek’ten yerine bir özgüven tetutun da ta Irak’a, Ersisi sözkonusuydu. Korkbil’e kadar, ama oraya giden muyor, gülüyor. HDP’nin gazetecilerin verdiği haberler gerçek Türkiye’de halkların gönüllü birlikmi, objektif mi, bu tartışılır tabii ki. teliğinde büyük rol oynayacağının çok iyi farkında halk. Ben bir örnek HDP sizce bu seçimlerde vereyim, gözlerim dolmuştu ve ağla- mıştım da, Ümraniye ilçemizde hatırladığım kadarıyla, evet, bizi gezdirirken üst kata çıkardılar, Ehmedê Xanî konferans salonu. Evet. Ehmedê Xanî konferans salonu. Tamamıyle yıkılmış. Kürt âlimlerinin, Kürt bilginlerinin resimleri tamamen tahrip edilmiş. Sultanbeyli’dir orası. Sultanbeyli mi? Sultanbeyli’dir. Aklıma hemen şu geldi, Sayın Cumhurbaşkanı Diyarbakır Meydanı’na gittiğinde Cigerxwîn’un, Ehmedê Xanî’nin ismini dilinden düşürmüyordu. Bir yandan bu alimlerin adını sayacaksınız, sonra onların resimlerinin yakılmasına göz yumacaksınız. Arkadaşlar anlattı, binaya çıkıyorlar, içeriden molotof atıyorlar. Güvenlik kuvvetleri nerede? Böyle bir barbar- SOYLESI 15 SÖYLEŞİ 2015 30 Eylül Çarşamba lık, böyle bir vahşet var mı? Hele 80 milletvekiliyle parlamentoda temsiliyeti olan Halkların Demokratik Partisi’ne bu yönelik faşizan baskılar tarihin sayfalarında yer almayacak mı zannediyorlar bunlar? Saldırganlar önce MHP’lilerin işaretini yaptı, sonra MHP yöneticileri, kendi taraftarları olmadığını söyledi saldırganların, “bu gibi olaylara tamah etmeyiz” dediler. Sonra da Osmanlı Ocakları diye bir şey çıktı. AKP, başkalarının arkasına sığınarak mı yapıyor bu saldırıları? Sevgili İshak, bu yakma, yıkma, bayrak olaylarına baktığınız zaman olayın siyasi boyutunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Şimdi siyasal iktidarın, siyasal erkin elindeki olanaklar çok, bir örnek vereyim ben size, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İSPARK diye bir yan kuruluşu var. Evet. İSPARK’ta deniyor ki, 80 bin kişi istihdam ediliyor. Ve deniyor ki, bu eylemlerde Osmanlı Ocakları ile birlikte İSPARK’ta çalışan elemanların aktif rol aldığı söyleniyor. Doğruysa bu ne kadar korkunç bir şey. Vahim bir olay. Benim paramla, senin paranla, ödediğimiz vergiler bize silah ve savaş olarak dönüyor. Bu anlamda Türkiye halkları, Lazı, Çerkesi, Kürdü, Ermenisi, Rumu, Süryanisi HDP’yi bir ana çatı olarak görüyor. Peki, seçimlere gelirsek, bir tahmin istemiştim sizden? Evet, onu atladık. Valla, ben bu birkaç gündür eylemlerdeyiz, gördüğüm tablo yüzde 15’in üzerini işaret ediyor diyebilirim ben. Kürt bölgesinde? AKP tabela partisi oldu. Mesela ben dün Diyarbakır’la görüştüm. 11-0 deniyor. Ve bunu ben siyasi görüşü olmayan bir insandan, gazeteciden soruyorum. Gerçekten de ne HDP’li, ne AK Partili, ne CHP’li, ne MHP’li. Sadece iyi bir gazeteci, kendi kulvarında giden bir insana soruyorum. “11” diyor. “Ben kendi adıma vereceğim” diyor. O kadar bariz ve net. Şimdi sevgili İshak, bugün Kürdistan’da Kürt halkına reva görülen zulüm, inan ki insanların yüreğini parçalıyor. Biraz gerilere gide- lim, 7 Haziran öncesine gidelim, üç yıl bu ülkeye şehit cenazesi gelmedi. İnanın ki halk biliyor bunu İshak Bey, inanıyorum ben buna, konuşmamızda, gördüğümüz Evet. her halktan kişi bunu biNe oldu da, bir anda liyor. Geçenlerde ben Cumhurbaşkanı 8 Haziran sabahı bir CHP’li ile karşı“Kobanê düştü savaş tam tamları laştım. Geçmişten çalmaya başladı? bir arkadaşlığımız düşecek” dediği Suruç katliamı zaman insanların yüreği vardı. Onunla bir durduk yere mi yarım saat konuşparçalanıyor. Ama ne oldu, tum, döndü bana, oldu? İnsanlar üç Özgürlük meşalesi, aldı “Ben niye HDP’ye otobüse biniyor, Kobanê’ye oyuncak oy vereyim?” dedi. başını gidiyor götürmeye çalışıyor. “10 dakika bana müKobanê’nin yeniden saade et, hiç konuşmamı inşasına destek olmaya çakesme, ben sana izah edelışıyor. Patlamanın bir benzeri de yim” dedim. “Senin yüreğinin deHDP’nin Diyarbakır mitingind ya- rinliklerinde iz bıraktıysam, eyvalşandı. Bunlar aynı şeydi. Yani bunlar lah, bırakmadıysam saygı duyarım kontollü güçler olmazsa mümkünü sana.” Ben 10 dakika konuştum ve var mı? Katliamın olduğu alandan dinledi beni, en son ne yaptı, biliyor 200 metre ilerisinde polis arabası musunuz? “Oyumu hakettin” dedi varmış mesela. Bir anda bir canlı gitti. İnsanlar bunları biliyor. Aslınbomba gidiyor, uzaktan kumanday- da ben burada apolitik halktan ziyala mı infilak ettiriyor, kendisi mi, o de sol geçmişi olan, sol gelenekten da meçhul. Aydınlanmadı. Demek ki geçmişte siyasi bedel ödemiş olan, sizin bir B planınız vardı ve uygula- kendisini hâlâ devrimci, aydın gören maya kondu. insanlardan bir tek şey istiyorum. HDP’ye oyunuzu verin. Geçmişi Peki, Batı’daki halk bunu nizin o aydınlık şeyini heder etmeanlıyor mu? yin. HDP’nin parlamentoya güçlü bir şekilde gelmesi demek eminim ki Türkiye’de siyaset anlamında bir çok şeyin değişmesi anlamına gelir. Yani sen geçmişte bedel ödemişsin, işkence tezgâhlarından geçmişsin ama seçim yapılıyor, “Ben gitmiyorum, yorgunum.” Bunu yapmayın. Bir saatini harcayıp, ne olur oy kullan. Ve o zaman göreceğiz ki Türkiye’nin siyasi yelpazedeki ilkeleri ne güzel bir şekilde oluşacak. Birleşmiş Milletler’de Putin’in çok sert bir demeci var: “Suriye’de IŞİD’le savaşan bir tek Kürtler. Bunu görün, görmezseniz tarih sizi affetmez” dedi. Şimdi yanı başımızda Kobanê zaferi var, senin sınırının öte tarafında, bu tarafında Kürt kardeşleri var, eniştesi var, dayısı var, halası var, yengesi var, Cumhurbaşkanı gidip de Nizip’te “Kobanê düştü düşecek” dediği zaman insanların yüreği parçalanıyor. Saçı bir anda beyazlıyor, çünkü kardeşi orada, ablası orada, dayısı orada. Ama ne oldu Kobanê bugün? Özgürlük meşalesi, aldı başını gidiyor. Çok teşekkür ederim. Size bu seçimde başarılar dilerim. Ben teşekkür ederim. 16 HABER 2015 30 Eylül Çarşamba En az konut Beykoz’da satılmış T ÜİK, ilçelerin Ağustos ayı konut satışlarını açıkladı. Buna göre İstanbul’da en az konut satışı Beykoz’da gerçekleşti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her ay açıkladığı Konut Satış İstatistikleri kapsamında geçen aydan itibaren ilçelere ait verileri de açıklamaya başladı. Buna göre, Türkiye genelinde en çok satışın yapıldığı şehir olan İstanbul’da en çok tapu devrinin olduğu bölgelerin ağırlıklı olarak markalı konutların inşa edildiği ilçeler olduğu ortaya çıktı. Bir dönem imar sorunlarıyla gündemde olan Esenyurt, İstanbul’da en çok konut satışının yapıldığı ilçe oldu. Bu yılın 8 ayında 26 bin 594, Ağustos ayında da 3 bin 124 tapu işleminin yapıldığı Esenyurt, en yakın rakiplerine de büyük fark attı. İstanbul’da en az konutun satıldığı ilçe ise hem yıllık hem de aylık bazda değişmedi ve Beykoz olarak kayıtlara geçti. İstanbul’da Esenyurt’un ilk sırada çıkmasında imar sorunlarının çözüldükten sonra tapu işlemlerinin toplu bir şekilde gerçekleşiyor olması etkili oldu. 8 aylık verilere göre Esenyurt’u 7 bin 882 konut satışıyla Beylikdüzü, 7 bin 180 adetle de Pendik izliyor. Sancaktepe 6 bin 343, Başakşehir de 6 bin 39 adetlik satışlarıyla ilk 5’te yer alıyor. Bu ilçelerin satışlarda ilk sırada yer almasında markalı konut inşaatlarının bu bölgelerde yer alması, yeni yapılan metro gibi ulaşım projeleri ve mega projelere olan yakınlık etkili oluyor. Listenin devamında 6 bin adetlik satışla Ümraniye, 5 bin 456 adetle Bahçelievler ve 5 bin 322 adetlik satışla Küçükçekmece geliyor. İstanbul’da en az konut satışının yapıldığı, Beykoz, Beyoğlu, Beşiktaş gibi ilçelerde yeni inşaat projelerinin olmaması göze çarpıyor. Beykoz’da villa tarzı evlerin yer alması, Beyoğlu ve Beşiktaş’ın ise şehrin merkezinde olması dolayısıyla fiyatlar yüksek seyrettiğinden satışlar da çok hızlı gerçekleşmiyor. İstanbul’un prim yapma potansiyeli yüksek ilçelerinden Kartal-Malte- pe-Tuzla üçgeni de en çok satış yapılan ilçeler arasında bulunuyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri olarak da Körfez Geçiş Köprüsü gösteriliyor. Yılın ilk 8 ayında Kartal’da 5 bin 175, Maltepe’de 4 bin 885, Tuzla’da ise 4 bin 72 konut satışı yapıldı. Ağustos’ta ise Tuzla’da 709, Kartal’da 605, Maltepe’de ise 534 konut satıldı. Kadıköy’de pansiyondaki cinayet, intikam çıktı İ stanbul Kadıköy’de pansiyon odasında bıçaklanarak öldürülen Ercan İlhan’ın intikam cinayetine kurban gittiği ortaya çıktı. Cinayeti gerçekleştiren çift ile azmettirici yakalandı Pansiyondan ayrıldıktan sonra bir hastaneye gittiklerini tespit etti, İkilinin Büyük İstanbul Otogarı’nda bir otobüse binerek Mardin’e doğru yola çıktıkları belirlendi. Otobüsü Çorum’da durduruldu ve evli çift gözaltına alındı. Asayiş Şube Müdürlüğü’ne getirilen ikiliden koca Süleyman A. “Ercan karıma sarkıntılık yaptı. Telefonla eşimi arayıp taciz ediyordu” dedi. Polis, güvenlik kamera görüntülerinde Türkan A. ile öldürülen Ercan İlhan’ın el ele dolaşırken görüntülerini elde edince Ercan İlhan’ın oğlunun ifadesine başvurdu. Oğul İlhan, “Babam, üç ay önce, aşiretin önde gelenlerinden birinin 16 yaşındaki kızını kaçırdı. Büyükler araya girince kızı ailesine teslim etti. İstanbul’a kaçtı” dedi. Bu bilgi üzerine polis, Süleyman A. ile Türkan A.’nın cinayeti işlemek üzere kızın babası tarafından tutulduğunu belirledi. İddiaya göre ikili baba Cemal Ö.’den para aldı. Ardından Türkan A., sosyal medya üzerinden İlhan’la iletişim kurdu. Kendisini bekar olarak tanıtan kadın, “Send- en çok hoşlandım, benim de senin gibi birine ihtiyacım var” dedi. Ercan İlhan, Türkan A.’yı İstanbul’a davet etti. Beraberindeki kocasını arkadaşı olarak tanıttı. İkili, pansiyonda İlhan’ı öldürdü. Cemal Ö. de ifadesinde, “Kızımı zorla alıkoydu, psikolojisini bozdu. Ben onlarla konuştum ama öldürün demedim” dedi. 20 Eylül’de Kadıköy, Hasanpaşa Mahallesi’nde yaşanan olay şöyle gelişti: Mardinli Ercan İlhan, biri kadın 2 kişiyle birlikte Kurbağalıdere Caddesi üzerindeki bir pansiyona yerleşti. Ertesi gün İlhan pansiyonda kalırken diğerleri ayrıldı. Ancak Ercan İlhan’ın gün boyu odasından çıkmadı. Bu durumdan şüphelenip içeri giren görevliler, İlhan’ı bıçaklanarak öldürülmüş olarak buldu. Cinayet Polisi, güvenlik kamera görüntülerinden İlhan ile birlikte pansiyonda bir gece geçiren ikilinin Süleyman A.(34) ve Türkan A.(28) çifti olduğunu belirledi. 2015 30 Eylül Çarşamba YORUM 17 1990’lı yıllar/2015 HDP ve Türk sosyalistleri Genel Cerrahi Uzmanı İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri DR. SAMET MENGÜÇ 9 0’lı yıllarda Türkiye Kürdistanı’nda yaşananlara baktığımızda ilk 17.000 civarında olan faili meçhuller akla gelir. Bugünden bakıldığında 17.000’i sadece sayısal bir bir değer olarak aklında tutanlar olduğu gibi bir sonuç olarak değerlendirenler de vardır. Bir de bu sayısal ve sonuç olarak görülen bilgiden öte gerçeklikleri bilen ya çok azdır ya da bilmek istemeyen çoğunluktur. Oysa 90’lı yıllar Kürt Halkının büyük bir çoğunluğu ve sayısal olarak az olan sosyalist/devrimci ve aydınları için dram ve trajedilerle doludur. Peki 90 lı yılların solcu sosyalist- devrimci Türkleri ne yaptı? Bugün yaptıkları yaşama değmeyen teorik sosyalistliklerinden de beter bir işlev gördü. Kürdistanı görmedi, görmek bile istemedi(Bireysel ve hareket olarak sosyalist ve devrimci tavır sergileyenleri tenzih ediyorum). Ama sonuç üzerinden baktığımızda meyhanelerde, masa başlarında, dergi, kitap ve söyleşilerinde Kürtler’e görev tanımlama, akıl verme ve eleştirme ile sosyalistlik ve devrimcilik yapmaya çalıştılar. Bugün aynı işlevi görmeye çalışanların yüksek sesle konuşmaya başlamaları aslında tarihsel olarak sonlanmalarının refleksif davranışlarından başka bir anlam ifade etmeyecektir... Türk halkı Kürtlerin bir bütün olarak 90’lı yıllarda yaşadıklarını GEZİ sürecinde fark etti. Bunu yeni devrimci bakışlı gençlik sağladı. Yani tam tamanına 20 küsür yıl sonra... Peki neden 20 yılı aşkın bir süre sonra? Bir devrimciyi, bir sosyalisti, gerçek bir aydını söylemleri, yazıları kadar hatta belki daha fazlası pragmatik yönüdür. Nice sosyalist/devrimci, aydın geçinen tanıdım. Yaşama zerre kadar değmeyen, yaşam gerçekliğinde zerre kadar yer almayan, minimal dahi risk almayan nice sanal sosyalist tanıdım. Nice gençlik tanıdım, inanmış, birikimli ve donanımlı hem de yaşamın ve gerçekliğin tam da merkezinde yaşayan solcu/sosyalist. Gezi bu ülkede Türkiye sol sosyalist hareketlerinin pragmatik bir sınavıydı aynı zamanda... Oysa bu teorik sol /sosyalist kesimi çok yakından tanıdığım için ilk olarak söylediklerim çok boş gelmişti bir çoğuna. (Sayısız canlı tanıklarımız vardır) Şöyle demiştim; bu halkın bir liderliği yoktur ve çok yazık olacak bu harekete (GEZİ’ye). “Niye?” diye sordu birçoğu. “Geziye halk hareketi diyemezsiniz, demeyiniz” diye cevapladığımda, “nasıl yani?” sordu yine bir çok solcu/sosyalist diye geçinenler. Dedim ki “Gezi, Türkiye halkları için bir eğitim sürecidir. Bu süreci uzatmanın dışında harekete verilecek daha faydalı bir şey yoktur.” Kürt hareketi neden bir bütün olarak GEZİ’de değil diye eleştirilerle sosyalistlik yapmaya çalıştı bir çoğu. Yapmayın etmeyin Kürt hareketini Türkiye devrimci hareketinin önderliğini yapmayı mı öneriyorsunuz? “Hayır” dediler, “sadece hareketin içinde olmaları gerekmez mi dediler?” “Hayır” dedim. “Neden” dediler? Örgütlü bir hareketle örgütsüz bir hareketin birlikteliğinden söz ediyor- sunuz. Kürtler GEZİ’lerini 90’larda yaşadılar. Türkiye şimdi yaşayacak. Fakat bir farkla Kürtlerin bir liderliği vardı, lakin GEZİ lidersizdir. Kürt hareketi örgütlüdür. Bu halkın şu anda ortaya koyduğu demokratik tavırı arkalarında görürlerse yarın bu ülkede devrim olur. Oysa yine biliyoruz ki bunun ne öznel ne de nesnel koşulları vardır. Eğer Kürt hareketi böyle bir maceraya girerse hem kendi sonunu hem de GEZİ’nin Türkiye halkları için göreceği eğitim işlevini heba eder. Ve yine biliyorum ki ilk siz sosyalistler sosyalist bakış açınızla şöyle diyeceksiniz: “İlk kez biz bir ortam yakaladık. Kürtler gelip bu ortamı bu hareketi amacından saptırdı” diyeceksiniz ve sosyalistliğinize devam edeceksiniz. Bu süreçte Kürt Özgürlük Hareketi örgütlü olmasından dolayı olması gerektiği kadar GEZİ’nin içindeydi ve müdahildi. Hem de ne fazla ne de eksiği ile... Bunları niye mi yazdım? Bu gün Kürdistan da 90’lı yılların devlet aklı egemendir. Ve yine demode olmuş kavramlarla sanal/teorik devrimcilik/sosyalistlik yapanlar da tıpkı devlet aklı gibi eski söylem ve işlevleriyle ortaya çıkmaya başladılar da... Ondan yani ... Akıl verme, görev tanımlama teorik devrimciliğinin, teorik sosyalistliğin zamanı değil de ondan yani... Demokrasinin yolu örgütlü toplumdan geçer de ondan yani... Sağlıklı bir toplum,sağlıklı bir yaşam sosyalizmden geçer de ondan yani... Çok uzatmadan ; Ey sol sosyalist geçinen teorik devrimciler; Sizlerin dilinden sizlere biraz görev tanımlamak, akıl vermek zamandır da ondan yani... “40 yıldır Kürt halkı sosyalist değil ki” diye başlardınız ya sosyalistliğinize işte ondan yani... Son söz; HDP bu ülkenin pragmatik sosyalist yönüdür. Sizlerin görevi de sorumluluğu da; varsa değerli fikirleriniz, varsa devrimci karşılığı olan gücünüzü HDP pragmatizmine aktarmanız ve desteklemenizdir. Gerçek solculuk/sosyalistlik/devrimcilik bunu gerektiriyor da ondan yani... Dip Not; Bu yazı hiç bir bireyi ya da kurumu, hareketi, partiyi vb. hedef almamıştır . Dostça,sosyalistçe,devrimci sevgi ve selamlarımla... 18 HABER 2015 30 Eylül Çarşamba Maltepe’ye 'Çin Parkı' geliyor Ç in’in 600 yıllık Taizhou kentinden gelen bir heyeti makamında ağırlayan Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Maltepe’ye Çin Parkı yapılacağını açıkladı. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Taizhou Belediyesi’nden gelen kalabalık bir heyet, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ı makamında ziyaret etti. Ziyarette Maltepe Belediye Başkan Yardımcısı Canan Döner’in yanı sıra, Çin Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Xiaohong Ding, Çin İstanbul Başkonsolosluğu Ticari Konsolosu Songfeng Huang, Taizhou Belediyesi Başkan Yardımcısı Xuequn Yin, Taizhou Kenti Luqiao Semti Belediye Başkan Yardımcısı Bangrui Ye, Wenling Kenti Belediye Başkan Yardımcısı Changming Li, Taizhou Belediyesi Dış İlişkiler Ofisi Başkan Yardımcısı Yuelian Xu ve Taizhou Körfezi Sürdürülebilir Ekonomik Sektör Bölgesi Başkan Yardımcısı Liangzhong Ying hazır bulundu. Oldukça samimi bir ortamda gerçekleştirilen ziyarette, Taizhou ile Maltepe arasında kültürel, sanatsal ve ticari alanlarda işbirliği ve dostluğun geliştirilmesi kararlaştırılırken, Maltepe’de bir Çin 400 Bin şirketli kent Parkı’nın kurulacağı da ifade edildi. “İlçemizi dünyaya açıyoruz” “Maltepe Türkiye’nin dünyaya açılan yüzü olacak” diyen Belediye Başkanı Ali Kılıç, şunları söyledi: “Halkların birbiriyle kaynaşması ve görüşmesi, kültürel festivallerin düzenlenmesi, ticari ilişkileri ve turizmi güçlendirecektir. Bu kapsamda daha önceki kardeşlik anlaşmalarını da baz alarak, Çin ve Türkiye arasında çok iyi bir dostluk köprüsü kurduğumuzu söyleyebiliriz. İpek Yolu’nun bir ucunda Türkiye, bir ucunda da Çin var. Ben bu dostluk köprüsünü, bu yüzden simgesel buluyorum. Kendine özgü tarihi ve kültürü olan iki büyük ülke arasında, geçmişten gelen kopmaz bağları geleceğe taşıyoruz. Kültürel ilişkilerimiz geliştikçe, iş adamlarının da Maltepe’ye olan yatırımını dolaylı olarak desteklemiş olacağız. Biz başka kültürleri kucaklıyor ve ülkemize taşıyoruz.” CHP’nin seçim projelerinden biri olan “Merkez Türkiye” projesini de Çinli heyetle paylaşan Kılıç, “Belediye olarak, ilçe sınırları içinde ‘Çin Parkı’ yapma planımız var. Bunun için de gerekli çalışmalara başladık” diye konuştu. Kılıç’tan sonra söz alan Çin Büyükelçilik Müsteşarı Xiaohong Ding de, “Yerel yönetimlerin çabalarını çok kıymetli buluyorum. İpek yolunun bir ucunda siz, bir ucunda bizler varız. Bu dostluk bağı çok kıymetli. Bizim Şangay’a uzaklığımız üç saat. 6 milyon civarımda nüfusumuz var. Çin’de 300’den fazla olan belediyenin içinde, rekabet gücü olarak 30’uncu sıradayız. Şirket sayımız 400 bin civarında. Aslında sizin gördüğünüz birçok ürün bizden imal ediliyor. Bu seneki ihracatımız 21 milyar dolar. Ana sektör otomotiv. Çin’in en büyük motosiklet üretim merkezi de bizde. Eczacılık ve tıp gelişmiş durumda, ayrıca gemi de üretiyoruz. Bu alanlarda sizlerle işbirliği anlaşması yapabiliriz” dedi. Ziyaret sonrasında Ding, Başkan Kılıç’ı 600 yıllık bir geçmişi olan Taizhou kentine davet etti. Pendik’te zincirleme kaza: 8 yaralı P Üsküdar’da tehlikeli yolculuk Ü sküdar’da 5 kişinin motosikletle yaptığı tehlikeli yolculuk görenleri hayrete düşürdü. Yer Üsküdar Altunizade Mahallesi Mahir İz Caddesi, geçen cumartesi gecesi, saat 02.00 sıraları... Caddede seyir halindeki otomobilde bulunan bir yolcu, normalde 2 kişinin binebildiği motosiklette 5 genci görünce şaşkına dönüyor. Daha sonra da cep telefonu kamerasıyla 5 kişinin canlarını hiçe sayarak yaptığı bu tehlikeli yolculuğu kaydediyor. Motosiklettekiler kendilerini otomobil içerisinden görüntüleyen vatandaşa gülümseyerek bir süre hızla ilerliyor. Görüntülerde gençlerin başlarında kask olmadığı da görülüyor. endik TEM Otoyolu Kurtköy mevkiinde 5 aracın karıştığı zincirleme trafik kazasında 8 kişi yaralandı. Pendik TEM Otoyolu Kurtköy mevkiinde 5 aracın karıştığı zincirleme trafik kazasında 8 kişi yaralandı. Hastaneye kaldırılan yaralıların hayati tehlikesinin olmadığı öğrenildi. Trafik kazası saat geçen cumartesi 11.30 sıralarında TEM Otoyolu Kurtköy mevki Edirne istikametinde meydana geldi. İddilara göre, aşırı hız ve dikkatsizlik nedeniyle meydana gelen zincirleme trafik kazasında 5 araç birbirine girdi. Kazayı gören vatandaşlar durumu polise ve sağlık ekiplerine haber verdi. Kısa sürede olay yerine gelen polis ekipleri, kazanın yaşandığı alanı dubalarla kapatarak başka bir kazanın yaşanmamasını için güvenlik önlemi aldı. Kazada yaralanan 8 kişi, ambulanslarla çevredeki hastanelere kaldırıldı. Yaralıların hayati tehlikelerinin olmadığı öğrenildi. Kazaya karışan otomobilde bulunan küçük bir çocuk da ağlayan annesine sarıldı. Ağlayan annesinin gözyaşlarını silen çocuk, annesini öperek teselli etmeye çalıştı. TEM’de kaza nedeniyle trafik yoğunluğu yaşandı. Kazaya karışan araçların kaldırılmasının ardından trafik normale döndü. 2015 30 Eylül Çarşamba YORUM 19 Yeni Ortadoğu denkleminde Kürtler KEREM ÇİFTÇİ O rtadoğu ufkunda beliren Kürt baharı kesinlikle geçici bir esinti değildir. Kadim halkların ruhu bu dirilişte var. 21.Yüzyılın yükselen değeri Kürtler olacak bunun sayısız göstergesi var. Çağcıl Kürt öncülüğünün dahi öngörüsü ve Ortadoğu pratik uzmanlığı halklarımıza önemli bir kurtuluş umudu yarattı, salt askeri değil diplomatik yetkinlik despotik devletlerin dış politika körlüklerini ve dayatmalarını da kırdı. Şimdilerde buna denk bir siyasi temsil zorunluluğu kendini hissettiriyor. Kürtler DAİŞ-IŞİD ile yürütülen mücadelenin en aktif gücüdürler, seküler din-cins özgürlükçü-hümaniter-liberter evrensel insanlık değerlerine sahip bu çağcıl Kürt zihniyeti uygar toplumda önemli bir sempati ve meşruluk kazandı. Ortadoğu denkleminde roller ye- niden şekilleniyor. Kürtler ulusal birİki kutuplu dünya ve soğuk savaş liğini sağlarsa ve büyük düşünüp ona dönemlerinde Batı müttefiki olan denk yüklenirlerse bu süreçte statü Türkiye, AKP ve Erdoğan’ın son süsahipleri olacaklar. Gerek Rojava’da- reçteki stratejik tercihlerdeki büyük ki kantonlar sistemi-gerek hatalar yüzünden bu poziskuzeydeki demokratik yonunu önemli ölçüde özerk yönetim talepleyitirdi. Kürt hareketi ri gerekse güneydeki Türkiye’yi Kürt eksokakta çok güçlendi, gevşek bağımsızlık senli blokta tutmak bu büyük bir güçtür. statüleri birbirlerini için yapılan tüm iyi besleyecek şekilde niyet çağrılarına ve Siyaseti demokratik anlam ve vücut buçabaya rağmen ülolgunluk kazandı-kitlesi lacaktır, sancılı bir keyi yöneten çağdışı politikleşti, büyük bölgenin bütün acızihniyet büyük kadönüşüm yakaladı larını çeken ve acılarızandıracak Türk-Kürt nı deneyime dönüştüren büyük barışına yanaşmıKürt halkı bu kaotik ortamyor! dan kazançlı çıkacaktır. Büyük bir diplomatik atak Uluslararası camia da artan önem- bölgede mekik dokuyor-yeni ve kalıde Kürtlere destek vermeye başlaya- cı dengeler oluşturuyor. Türkiye için caktır. Rusya-ABD-Avrupa güç mü- tehlike çanları çalıyor, halklarımız bu cadelelerinin tümünde Kürtler önemli seçimde ülke bağrında uzlaşı ve barış bir güçtür-aktördür. alternatifi çıkarırsa büyük kazanacak, Batı çıkarlarını da tehdit eden uzlaşmaz anlayışını sürdürürse büyük kayıp edecek. Meşruluk ve yasallık kazanan Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hareketi önemli mevzilerle beraber askeri yardımlar da alacak, o zaman da karşısına çıkacak her güç yitirecek çünkü Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi yenilmezdir-kök salmıştır-halklaşmıştır. Kürt hareketi sokakta çok güçlendi, bu büyük bir güçtür. Siyaseti demokratik olgunluk kazandı-kitlesi politikleşti, büyük dönüşüm yakaladı. Türkiye ve Ortadoğu için aynı şeyleri söylemek oldukça güçtür. Kürtler içte-dışta etkin siyaset üretmeye başlamalı. “Vox poluli, vox dei” “Halkın sesi, Hakkın sesi” (Latin özdeyişi). Öncüsünün barış eksenli siyasetini pratikleştirerek büyük kazanmalı ve kazandırmalı. 20 SPOR TOPRAK SAHA Fırat Coşkun M erhaba futbolseverler; bu hafta heycanlı geçen derbi maçı ile başlayalım. Gazetemizde her ikisini de yer verdiğimiz, Ümraniyespor, Anadolu Üsküdar’la kendi sahasında karşı karşıya geldi ve üç puanı kırmızı-beyazlı ekip aldı. Ümraniyespor’un bu gidişini çok begendim aman nazar deymesin. Ligde üçüncü sırada kalmayı sürdüren kırmızı-beyazlı ekip gelecek hafta hafta derbi maçında Pendikspor ile karşı karşıya gelecek. Üç puanla dönebilir. Anadolu Üsküdar›ü ligin dördüncü haftasında puan durumuna baktığımızda onaltıncı sırada görüyoruz, yeşil-beyazlı ekibin bir an önce toparlanması lazım, bu taraftar galibiyet istiyor. Gelelim Maltepespor’a; bu hafta deplasmanda Kozan Belediyespor karşısında son dakikada yediği gol ile üç puanı kaçırdı. Yeşil-beyazlı taraftarlar bir an önce galibiyet görmek istiyor, yoksa bu yolun sonu küme olacak. Maltepespor bu hafta kendi sahasında Cizrespor ile karşı karşıya gelecek, umarım galibiyete uzanan ekip olur. Hiç kimse kusura bakmasın ben her zaman haklının yanında olurum. Kravatlar gider ama atkılar her zaman kalır. Kartalspor bu hafta kendi sahasında Amedspor ile karşı karşıya geldi ve üç puanı cebine koydu. Kartalspor’un bir an önce seri galibiyeti yakalaması lazım. Bordo-beyazlı ekip bu hafta zorlu bir derbi maçına hazırlanıyor. Deplasmanda geçen sene 3. Lig’de şampiyon olan Tuzlaspor ile karşı karşıya gelecek ve tahmimce üç puanla döner. Bordo-beyazlı taraftar bir an önce bu maçı bekliyor ve takımının yanıda olacaklar. Pendikspor ise; bu hafta deplasmanda Hatayspor ile karşı karşıya geldi ve maalesef puansız ayrıldı. Kırmızı-beyazlı ekip bu hafta kendi sahasında ligin dişli ekiplerinden Ümraniyespor ile karşı karşı gelecek. Pendikspor’un bu maçı alması lazım. 2015 30 Eylül Çarşamba 1 Maltepespor üç puanı kaçırdı -1 T ürkiye 3.lig 1.grupta mücadele eden Maltepespor yeni Teknik sorumlusu Yücel Çolak ile çıktığı Kozan belediyespor deplasmanında 33.dakikada Anıl Gir ile 1-0 öne geçtiği, uzatma dakikalarının son anlarında yediği gol ile sahadan 1-1 berabere ayrıldı. Maltepespor ligin 6.haftasında oynadığı 5 maçta 3 beraberlik 2 yenilgi ile 3 puanla 19.sırada yer aldı. Ligin 7. haftasında Maltepesporun rakibi Cizrespor olacak, 3 Ekim Cumartesi günü Maltepe Hasan Polat Stadındaki maç saat 15.30 da oynanacak. Kozan Bel.SK 1 - Maltepespor 1 Stad: 5 Ocak Fatih Terim Hakem: Sefa Duran, Osman Kozan, Necmi Demir Kozan Bel.SK: Ogün, Seyyit (Dk.75 Yolcu), Abdullah, Deniz, İlyas, Uğur (Dk.32 Veysel), Ömer (Dk.46 Özcan), Reha, Ali, Murat, Muzaffer Özcanlı Maltepespor: Engin, Uğur, Taha, Serhat, Ertuğrul (Dk.46 Muzaffer Özkaya), Ahmet Gökhan Güney, Tuncay, Onur (Dk.61 Ahmet Teker), Samet, Savaş, Anıl ( Dk.83 Cenk) Goller: Dk.33 Anıl (Maltepespor) Dk.90+4 Deniz (Kozan Bel.SK) Sarı Kartlar: Dk.5 Taha, Dk.36 Ertuğrul, Dk.45 Uğur, Dk.59 Onur (Maltepespor) - Dk.30 Deniz, Dk.88 Özcan (Kozan Bel.SK) Asi Dramalılardan açıklama M altepespor taraftar grubu Asi Dramalıların tribün lideri Hüseyin Kont basın mensupları ile bir araya geldi. Maltepespor Başkanı İlhan Özüpekoğlu’nun kendilerine yönelik eleştirilerine yanıt veren taraftarlar; “takım kendi evinde tarihi farkla mağlup olurken Mevcut başkan ve yönetim bizden ne bekliyordu alkışlanmak mı yada olanları görmezden gelip olan bitenden habersiz mi davranmamızı bekliyordu” şeklinde ifade ettiler. 2015-2016 sezonunda elde edilen kötü sonuçların kendilerini bu açıklamaya mecbur bıraktığını ifade eden Maltepespor taraftar grubu Asi Dramalıların tribün lideri Hüseyin Kont; “Bugün bulunduğumuz durumda okuduğunuz satırları bizi paylaşmaya iten neden mevcut Maltepepsor yönetimi zihniyeti puan tablosundaki yerimiz ve Takımımızın ait olduğu 2.lige çıkmak için yıllardır çektiği şampiyonluk hasretidir” dedi. SPOR 21 2015 30 Eylül Çarşamba Kartalspor 3’lü çekti T ürkiye 2. lig Dördüncü hafta karşılaşmasında sezonun ilk galibiyetini arayan bordo-beyazlı ekip 20.dakika da Şehmuz Özer’in golüyle geriye düşse de ilk yarı bitmeden Savaş Yıldızhan’la beraberliği yakaladı. Kartalspor’a galibiyeti getiren goller ise 44. Savaş, 66 ve 76. dakikalarda Murat Tosun’dan geldi. Öte yandan Kartalspor gecen Perşembe günü Ziraat Türkiye Kupası 2. Eleme turunda sahasında Birlik Nakliyat Düzyurtspor’la karşı karşıya geldi. Kartalspor ilk yarıda Recep Burak Yılmaz ve ikinci yarıda Yusuf Ocak’ın (2) attığı gollerle galip gelerek bir üst tura yükseldi. Kartalspor: 3 - Amed Sportif Faaliyetler: 1 Stad: Kartal 3-1 Hakemler: Halil İbrahim Yıldırım, Serkan Çınar, Burak Cansız Kartalspor: Yavuz, Anıl, Emrah Taysı, Mehmet Sait, Emrah Kaya, Uğur, Yasin (Dk.63 Murat), Aytek (Dk.46 Kadir Samet), Ali, Savaş (Dk.85 Muhammet Yusuf), Ali Say Amed Sportif Faaliyetler: Levent, Mehmet Abdullah, Şev- ket, Ercan, Şehmus, Yusuf (Dk.86 Emrah), İbrahim Ferdi (Dk.76 Caner), Abdullah, Tekin, Deniz (Dk.65 Mansur), Sercan Goller: Dk.21 Şehmus (Amed Sportif Faaliyetler) - Dk.44 Savaş, Dk.66 - 76 Murat (Kartalspor) Sarı kartlar: Dk.21 Mehmet Sait, Dk. 27 Anıl, Dk.46 Ali (Kartalspor) - Dk.41 Şehmus, Dk.68 Tekin, Dk.74 Sercan (Amed Sportif Faaliyetler) Pendikspor Puansız ayrıldı T ürkiye 2.Lig Beyaz Grupta 4 haftadır yüzü gülmeyen Pendikspor, Hatayspor deplasmanından da eli boş döndü. Karşılaşmayı Hatayspor 4-1 kazandı. Pendikspor, Antakya Atatürk Stadı Stadı’nda Hatayspor ile bir araya geldi. Maçın 44. dakikasında hakem Uzuner, Pendiksporlu Oğuz Yılmaz›ı kırmızı kart ile oyun dışına attı. Pendikspor’un tek golünü ise 73. dakikada Abdülkadir Akyıldız’dan geldi. Öte yandan Perşembe günü Ziraat Türkiye Kupası 2. Eleme Turu mücadelesinde Pendikspor kendi evinde 3. Lig ekibi 24Erzincanspora elendi. Hakemler: Gürel Uzuner, Soner Maraş, Çağlar Mehmet Uludağ Hatayspor: Şener, Gökhan, Serkan, Mithat, Ahmet, Halil (Dk.86 Emin), İzzet (Dk.65 Semavi), Mesut, Burak, Ufuk (Dk.81 Semih), Hakan Pendikspor: Yakup, Alişan (Dk.66 Enes), Hakan, Hayrullah, Samed, Hasan (Dk.46 Umut), Oğuz, Ramiz (Dk.77 Fahri), Fatih, Samet, Abdulkadir Goller: Dk.1 Mesut, Dk.19 - 52 Ahmet, Dk.84 Semavi (Hatayspor) - Dk.74 Abdulkadir (Pendikspor) Sarı kartlar: Dk.27 Hayrullah, Dk.45 Samet, Dk.46 Ramiz (Pendikspor) Kırmızı kartlar: Dk.43 Oğuz (Pendikspor) 4-1 Hatayspor: 4 - Pendikspor: 1 Stad: Antakya Atatürk Ümraniyespor derbide üç puanı kaptı T 3-2 ürkiye 2. Lig Beyaz Grup 4. Haftasında karşılaşmada Ümraniyespor ile Anadolu Üsküar 1908 karşı karşıya geldi. Ümraniyespor 13. Dakikasında Yaser’in sağ kanattan ceza sahasına yaptığı ortaya ayak koyan Samet golü ile 1-0 öne geçti. 38. Dakikada Anadolu Üsküdar, kaptan Cenk’in ayağından bulduğu gol ile skor 1-1. 41. Dakikada Samet’in Yaser’e alda at derecesine servis yaptı. Tecrübeli oyuncu yaser’in bu gol’ü fırsatını değerlendirerek Ümraniyespor 2-1 taşıyan golü kaydetti. ilk yarı bu skorla tamamlandı. Maçın ikinici yarısında 55. Dakikasında korner köşesinde gelen topa gerilelerden gelen Erol skor 3-1 yaptı. Anadolu Üsküdar maçın 90. Dakikasında kazandığı penaltı vuruşuna gelen Kaptan Cenk kendisini ve takımının 2. Golünü kaydederek farkı bire indiren golü attı. Karşılaşmayı Ümraniyespor’un 3-2 üstünlüğü ile sonuçlardı. Ümraniyespor: 3 - Anadolu Üsküdar 1908: 2 Stat: Ümraniye Belediye Hakemler: Deniz Kükrek, Suat Güz, İsmail Taygun Tasalı Ümraniyespor: Burak, Ziya (Dk.59 Bulut), Yaser, İbrahim, İlhan (Dk.77 Eser), Erol, Mehmet, Eren (Dk.57 Bahadır), Samet, Tarık, Oğuz Anadolu Üsküdar 1908: Eren, Erim (Dk.74 Salih), Samet, Fatih, Yiğit, Cenk, Ulaş (Dk.46 Murat), Kayhan, Recep, İsmail (Dk.60 Gökhan), Tevfik Goller: Dk.14 Samet, Dk.41 Yaser, Dk.56 Erol (Ümraniyespor) - Dk.37 ve 90+1 (Pen) Cenk (Anadolu Üsküdar 1908) Sarı kartlar: Dk.49 Mehmet, Dk.90 Oğuz (Ümraniyesor) - Dk.58 Eren, Dk.76 Fatih (Anadolu Üsküdar 1908) Kırmızı Kartlar: Dk.79 Recep Berk (Anadolu Üsküdar 1908) 22 YORUM 2015 30 Eylül Çarşamba Homofobi-Transfobi MUSTAFA İŞİTMEZ B u hikayedebahsi geçen kişiler ve mekanlar; Türk toplumunun örf, adet, gelenek ve görenekleri bakımından itibarsızlaştırılmamaları için isimleri değiştirilip, kurguda küçük değişiklikler yapılarak yazılmıştır… Yaz ayları, ta ilkokulda öğretilen gibi sıcak ve kurak geçerdi. Ege’de, hele hele İzmir’de ve dört tarafı yüksek binalarla çevrili, estetik yoksunu kompozit kaplı yapıların arasında kalmış küçücük Arap Hasan mahallesinde de yaşam gailesi olarak sıcakla ve kurakla uğraşılırdı. Uğraşılırdı diyorum; o zamanlar şimdiki gibi klimanın her evde olmadığı, lüks sayıldığı zamanlardı. Akşamüstü mahalleli kadınların termosa çay doldurup, iki kilo çiğdemi –çekirdek- gündelik dedikodularla tüketirken serinlemeye çalışma uğraşlarını hatırlıyorum. En üst kattaki bekarAstsubay’ın eve getirdiği kadın arkadaşlarından, dolmuşuyla yokuşun tepesinden caddedeki Doğan Mefruşata giren Hüseyin amcanın, çok içtiği rakısının hesabını yaparken bile tek dertleri serinlemekti. Bu yüzdendir ki, henüz 10 yaşımı doldurmamışken, yaz aylarında her sabah babamın elini tutarak ona çıraklık yapmaya yanına gittim. Evin küçük beyi, evin küçük reisi veya “erkek” olarak babasının izinden giden hayırlı evlat oldum. Öyle yetiştirildim. Benden iki yaş büyük ablamın pazar arabasını çekmesine izin vermeden, hava kararınca babamın bir bakışıyla yerimden fırlayıp, ekmek almaya kapı önüne adım atacak ablamı ittirip, “otur oturduğun yerde, ben alırım” öfkesiyle, elimdeki ve bünyemdeki ağırlığın farkıyla babamın gururunu okşayacak intibalar bırakan hayırlı erkektim. Bıyıklarım yeni terlemiş, okuldan kaçıp –ayyuka çıkarsa- türlü bahaneler uyduracak ve yalanlar söyleyecek özgüveni yakaladığım zamanlarda babamın dükkanına gitmeye devam ettim. Dört katlı bir apartmanın altındaki tuhafiye dükkanında, akşama kadar gelip giden müşterileri tezgah arkasında kötüleyen –kadınların alışveriş tutkusunu- babamla zaman geçirdim. Reşit olmaya ramak kaldığı yıl, yaz tatilinin ilk gününde babamın yerine erkenden dükkana gidip, hayır duası okuyup sağ ayağımla içeri girdiğim ilk gün, üst komşu Gürsel abiyle tanıştım. Şık giyimli, düzgün Türkçesi, beni süzen gözlerinin arkasında her kadını elde edecek cazibesini nerden aldığını sorguladığım Gürsel abi, çay hazır mı diye sordu. Değil dedim, dedim ama bendeniz daha bir kızla el ele tutuştuğunda heyecanlanan biri olarak, bu adamın çevresinden, potansiyelinden ve karizmasından yararlanmalıyım diye düşündüm. Aramızda en az 10 yaş vardı. Genç görünümü, estetik düşkünlüğü, parfümü, pahalı arabası ve sonradan öğrendiğim kadarı, genel müdür vasfıyla elde edemeyeceği kadın yoktur dedim. Öyle ya, münasebetler itibar veya etiket jargonuyla yürüyordu benim aklımda. Her gün sektirmeden geliyordu Gürsel abi, bazen İncirliova kurabiyesi bazen İzmir boyozuna iki yumurtayla gülen yüz yapıp babamla beni gülümsetiyordu. Yakındı, sıcaktı, samimiydi. Kadın mevzusu açtığım her an konuyu babamla ikisi aynı anda kapatıp, farklı yerlere çekiyorlardı. Daha genç yaşta olduğum, okul okumam gerektiği için babamın kızdığını düşünüp, Gürsel abi tek başına olduğunda konuyu açmaya çalışıyordum. Yine ikna edememiştim. Babamın iş yerindeki tuvaletten fare çıkıyor diye her gün onun evine tuvalete gitmesi, saatlerce bira içip tavla oynamaları da hoşuma gidiyordu. Bir gün, ben biraz daha büyüyünce,babam evli barklı adam, onla mı takılacak şiarında şark kurnazlıkları da yapıyordum. Okullar açıldı. İlk bir hafta dükkana uğramadım. Gittiğim ilk haftasonu Gürsel abinin evinin boş olduğunu gördüm. Yıkılmıştım. Sanki çok yakınımdaki birini habersiz gömmüşler gibiydi. Kadınlarla yakınlaşma konusunda potansiyel ekmeğimi yitirdiğimden dolayı dişlerimi sıktım. Dükkanınönündeki asma ağacının altına çöktüm, haşereleri tek tek elimle öldürdüm. Öfkemi, kızgınlığımı veya adı her ne haltsa o duyguyu yerle yeksan etmek için onları öldürdüm. Babam gelir gelmez yakasına yapıştım, nerde dedim. Umursamadı. Önce duymazdan geldi, kafasını başka yöne çevirdi. Sonra, taşındı, gitti adam dedi. İçime oturmuştu. Erkek olmasam ağlayacağım o derece… Aradan iki yıl geçti ve üniversiteye girmiştim. Artık kadınlarla etkileşimim oluyor, bir iki yatak tecrübesinde yıllardır süregelen erkek olmanın hiçbir vasfını yerine getiremediğim için kendimden utanmaya başlıyordum. Bu konuya mutaassıp çocukların tavsiyesiyle ilişki öncesi ilaç bile kullanmışlığım olmuştu. Erkekliğin güç ve gövde gösterisinden, laf kalabalığından ve kabadayılıktan öte bir kudret olduğunu çocukluğumdan beri düşünüyordum. Mini etekli kızları veya sahil kenarında bikinili akranlarımı ele geçirsem neler yapacağımı en afilli sözlerle yanımdakilere erkeklik taslamak için anlatır dururdum. İş pratiğe geldiğinde olayın hiçte öyle sanıldığı kadar kolay olmadığını görüyordum. Bir akşamüstü okul arkadaşlarımla kızlı erkekli bir kafeye gittik. Biralar içilip sohbetin kıvamı zenginleştiği sırada, iki yıldır görmediğim Gürsel abi bize doğru yürüyordu. Cildi çukurlaşmış, dudağında koyu kırmızı bir ruj, üzerinde askılı bir çiçekli elbiseyle 10 adımdan daha kısa bir mesafe kalmıştı. Gözlerime inanamıyordum, yaklaştıkça gözaltlarında ve vücudundaki morluklara, boynundaki yara izlerine gözüm takıldı. Belki dayak yemişti, belki bir yerden düşmüştü. Bir ayağının aksadığını, gözlerimle aşağı doğru süzerken indiğimde topuklu ayakkabı giydiğini gördüm. Masadakilerin birbirini dürtmesi, bize geliyor demesiyle onların da dikkat kesildiğini fark ettim. En az bir dakika göz göze bakıştığım Gürsel abi, ne söylese duyacağımız kadar yakına vardığında başımı masaya çevirip bizimkilerin dikkatini dağıtacak bir soru yönelttim. Başımda bir gölge gibi dikilmişti. Dönsem, baksam, konuşmak için cesaret bulacak, derdini sıkıntısını anlatacaktı. Altı ay önce vefat eden babamı öğrense belki de hıçkıra hıçkıra omzumda ağlayacaktı. Yanımdakilerin beni aşağılamasından, hakkımda farklı düşünceleri ve olur olmaz yerlerde arkamdan dönecek dedikodulara mahal vermemek için ona bakmadım. Bir süre sonra masaya yansıyan gölge yok oldu. Bir ay sonra okuldan çıktığım bir akşam eve gitmek için metroya yöneldim. Peronda oturup beklerken, birlikte duran iki genç kadından biri gelip yanıma oturdu. Önce metronun güzergahındaki duraklardan birini sordular, ben de tarif ettim. O tarafa kadar gidip gitmediğimi sordular, bir durak sonra ineceğimi söyledim. Metro geldi, birlikte bindik. Aynı kişi yine yanıma oturdu. İnecekleri durağa gelmek üzereyken burada ineceksiniz dedim. Teşekkür ettiler, yanımda oturan kalkarken adımla seslendi. Bir mektup uzatıp, sorumlu değilsin, kendine pay biçme dedi. Şaşkınlık ve korku içinde elimde mektup eve gidene kadar arkamı kolladım. Erkeğiz ama bir yere kadar… Mektup Gürsel abiden; Bir anda beynimden vurulmuşa döndüm, şaşkınlıktan elim ayağım buz kesti. Babama olan aşkını, o öldükten sonra kendisini uyuşturucuya verdiğini anlatıyordu. Fare, tuvalet ve tavla oynama bahanesiyle seviştiklerini söylüyordu. Yaşım ilerleyip aklım ermeye başladıkça babamın ona başka ev tuttuğunu, aslında hiç genel müdür olmadığını, kendisini benim sütannem olarak gördüğünü anlatıyordu. Devam edemedim, mektubu yırttım. Her hafta sonu bir fatihayı esirgemediğim babamın mezarına bir yıl boyunca uğramadım. Zaman geçtikçe ölü bir adamla arama koyduğum mesafeye neden olan duyguyu sorguladım. Her yeni gün belleğe atılan sürüme göre değişen, dönüşebilen duyguların kanıksamasıyla artık babama kızmıyorum. Ve her yeni gün artan şiddet olaylarından sonra babam ve Gürsel gibilerin korkularını düşünerek haksızlık ettiğimi düşünmeye başladım. Sözüm ona ülkemin en çağdaş, en modern kentinde iki arabanın karşılıklı park edemeyeceği dar sokaklarda yaşanan eşitsizliği, ötekileştirmeyi ve bu tür olayların ayan beyan ortaya döküldüğünde dışlanmayı gördükçe babamla gurur duymaya başladım. Yaşadığı sürece Gürsel’e destek olup, onu bir an yalnız bırakmadığı ve dünyanın en asil duygusu olan aşkı iliklerine kadar yaşayıp hissettiği/hissettirdiği için gurur duydum. Ve o “erkek” diye büyüttükleri çocuk olarak ben; cinsel ilişkilerinde ilaç kullanan, eski sevgilisine şiddet uygulamaya kalkan, sevgiden yoksun bir birey olarak yetiştirildiğim için tüm topluma sevgi ve saygılarımı arz ediyorum… HABER 23 2015 30 Eylül Çarşamba HDP, İstanbul adaylarını tanıttı H alkların Demokratik Partisi İstanbul Milletvekili adaylarının tanıtımı yapıldı. Dün HDP İstanbul İl Merkezi’nde bir araya gelen adaylar kendilerini birer birer basına ve kamuoyuna tanıttı. HDP İl Eşbaşkanları Ayşe Erdem ve Cesim Soylu, parti yöneticileri ve basın mensuplarının hazır bulunduğu toplantıda güncel siyasi ortam da gündemin önemli bir maddesiydi. HDP seçim bildirgesini cuma günü Ankara’da açıklayacak. Milletvekili adayları Ankara’daki toplantıda da hazır bulunacak. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 1 Kasım seçiminde de Anadolu Yakası’ndan aday. Demirtaş İstanbul 1. Bölge 1. sıra milletvekili adayı oldu. Filmekimi 3 Ekim'de başlıyor İ stanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 14’ncüsü düzenlenen Filmekimi’nin İstanbul programı bu hafta başlıyor. 3-11 Ekim tarihleri arasında izleyici ile buluşacak festival, Ekim ayı boyunca Ankara, İzmir, Trabzon, Bursa ve Edirne’de sinemaseverlere film ziyafeti sunacak. Her yıl çok sayıda yerli ve yabancı filmi beyaz perdeye taşıyan festival, bu yıl da aralarında Hollywood yıldızlarının rol aldığı filmlere yer veriyor. Festival programında Woody Allen, Noah Baumbach, Stephen Frears, Michel Gondry, Carlos Saura, Hirokazu Kore-eda, Nanni Moretti, Paolo Sorrentino gibi usta yönetmenlerin imzasını taşıyan 48 film yer alacak. Sundance, Cannes, Venedik ve Toronto gibi festivallerde gösterimleri yapılan ve eleştirmenlerden olumlu not alan bu filmlerden bazıları şöyle; Saul’un Oğlu: Yönetmenliğini László Nemes’in yaptığı film, 1944 Ekim’inde Auschwitz imha kampında Nazilerle işbirliği yapmaya zorlanan Yahudi tutsaklardan Sonder komandolara mensup Saul Ausländer’in hayatının iki gününü konu alıyor. Eleştirmenler tarafından Cannes 2015’te gösterilen en huzursuz edici ve unutulmaz filmlerden biri olarak yorumlanan film, 2015 Cannes Büyük Ödül kategorisinde, FIPRESCI Ödülü, François Chalais Ödülü, Vulcan Ses Tasarımı Ödülü’ne layık görüldü. İnatçılar: Yönetmenliğini Grímur Hakonarson’un yaptığı “İnat- çılar” filmi, iki kavgalı kardeşi konu alıyor. Gözlerden uzak bir vadide nesillerdir ödüllü koyun yetiştiren iki kardeşin hikayesini anlatan film, 2015 Cannes Belirli Bir Bakış Ödülü, 2015 Transilvania İzleyici Ödülü Jüri Özel Ödülü ve 2015 Palic En İyi Film ödülünü aldı. Uzaktan: Venedik Film Festivali’nden “Altın Aslan Ödülü”ne layık görülen filmin yönetmenliğini Lorenzo Vigas yapıyor. Çete üyesi olan bir jigolo ile zengin bir yaşlı adam arasındaki imkânsız yakınlaşmayı anlatan film, yönetmen Vigas’ın ilk uzun metraj filmi olma özelliği taşıyor. Mustang: Fransa, Türkiye ve Almanya ortak yapımı olan film, İnebolu’da büyükannelerinin evinde yaşayan yetim beş kız kardeşin, tutucu komşuları yüzünden adeta hapis yaşantısına dönen hayatlarına karşı başkaldırılarını ve özgürlükleri için verdikleri mücadeleyi konu ediyor. Mustang, 2015 Cannes “Yönetmenlerin On Beş Günü” kategorisinde Cannes Label Europa Cinemas Ödülü, 2015 Odessa Büyük Ödül töreninde “En İyi Yönetmen Ödülü”, 2015 Saraybosna En İyi Film kategorisinde, “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerine layık görüldü. Hazine: Yönetmen Corneliu Porumboiu imzalı “Hazine”, sıradan kahramanlar ve küçük bürokratlar ile Romanya’nın komünist geçmişinden kareleri izleyiciye sunuyor. Adrian Purcarescu’nun gerçek hazine arama hikâyesinden esinlenerek çekilen film, Filmekimi gösterimlerinden önce 2015 Cannes Belirli Bir Yetenek Ödülü ve 2015 Transilvania En İyi Romanya Filmi ödülünü aldı. Güneş Tepedeyken: Üç farklı dönemde geçen, aynı oyuncularla işlenen üç farklı aşk hikâyesi; yıllar süren etnik düşmanlıklarla örselenmiş iki komşu Balkan köyünün hikayesini konu alan filmin yönetmenliğini Dalibor Matani yaptı. 2015 Cannes Jüri Ödülü-Belirli Bir Bakış ödülünü alan “Güneş Tepedeyken” 2015 Pula En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (T. Lazovic), (N. Ivankovic), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (D. Cosic), En İyi Kostüm Tasarımı ödüllerine layık görüldü.
Benzer belgeler
130. sayımızı okumak için tıklayın
“milli”lik üzerinden “halklar mezarlığı”na dönüştürme gayretinde olanlara! Bir kez daha söylenmeli mazlum
ve mağdur halkların haklı sahici tarihi yeniden yazılırken
1-Bir ülkede ne kadar çok “milli...