47. sayımızı okumak için tıklayın
Transkript
47. sayımızı okumak için tıklayın
YEREL YAYIN, AŞK TRAFİĞİ TIKARSA YERLİ YAYIN, YERSİZ YAYIN ALİ DURAN TOPUZ S.2’de AHMET TULGAR KONGREDEKİ PANKART S.3’te İSHAK KARAKAŞ S.11’de Durum G eçen haftaki söyleşim Halkların Demokratik Partisi Eşbaşkan Yardımcısı Saruhan Oluç’laydı. HDP’nin 2. Olağanüstü Kongresi öncesinde partinin önde gelen isimlerinden Oluç’a birçok merak edileni sormuştum ve söyleşi okurlarımız tarafından ilgiyle karşılandı. HDP, bir süredir medyanın da, kamuoyunun da siyasi ilgi odaklarından biri. Türkiye’nin sorunlarına başka partiler çözüm bulamadığı ya da pansumanla geçiştirdiği sürece bu durum daha da belirginleşecektir. AKP’nin cumhurbaşkanı adayı büyük olasılıkla Recep Tayyip Erdoğan olacak. CHP-MHP’nin ‘çatı adayı’ tabir ettiği adayı ise Ekmeleddin İhsanoğlu. Yani her iki aday da muhafazakâr ve neoliberal anlayıştan. Bunların karşısında HDP’nin cumhurbaşkanı adayı halkların alternatifi olacak görünüyor. Bütün bunları bu haftaki söyleşimde HDP’nin yeni eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’ya sordum. Yüksekdağ ile söyleşimi eşbaşkanlığının resmi olarak açıklanmasının hemen ardından partinin 2. Olağanüstü Kongresi sırasında yaptım. HDP’nin yeni eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, zor bir dönemde görev üstlendiler. Bir yandan müzakere sürecindeki sorunlar, diğer yandan Ortadoğu’daki gelişmeler ve şiddet, cumhurbaşkanlığı seçimleri, hepsi bütün Türkiye halklarını yakından ilgilendiriyor. Ancak ben HDP’nin bu dönemde hızla büyüyeceğini düşünüyorum. Halkın gerçek muhalefete ihtiyacı büyüdü ve HDP buna denk düşen ideolojik formasyona sahip. Geçen Cuma ve Pazar günleri ekip arkadaşım Ahmet Tulgar ile günübirliğine Ankara’ya gittik. Pazar günü Kongre yapıldı. Ankara’da siyasi çevrelerde Halkın Nabzı’nın takip edildiğini ve beğenildiğini görmek beni çok sevindirdi. Ankara’da rastladığımız Halkın Nabzı okurları sadece İstanbul’dan Kongre’ye gelenler değildi, başka kentlerde yaşıyorlardı ve gazetemize abone olmuşlardı. Abone sistemi Halkın Nabzı için çok önemli. Hem gazetenin finansmanına katkısı oluyor hem de daha yaygın okunmasını mümkün kılıyor. Kağıttan okunmasını tabii ki. Çünkü gazete önce kağıttan okunur. Gazetecilik, kağıttadır. Kağıt ciddidir. Haftaya buluşmak üzere İshak KARAKAŞ 1 HalkınNabzı 47.indd 1 www.halkinnabzi.com.tr Yıl 2 Sayı 47 25 Haziran 2014 ÇARŞAMBA e-mail: [email protected] Fiyatı:1TL “Biz İkinci Seçeneğiz” F igen Yüksekdağ, Halkların Demokratik Partisi’nin 2. Olağanüstü Kongresi’nde Selahattin Demirtaş ile beraber eşbaşkanlığa seçildi. Yüksekdağ, HDP’den önce kurulan Halkların Demokratik Kongresi’nin kurucu bileşenlerinden olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin Genel Başkanı’ydı. Yüksekdağ, 90’lı yıllarda yükselen sosyalist muhalefetin, 12 Eylül darbesi sonrası ilk devrimci kuşağın öne çıkan isimlerinden olmuştu. Bir dönem gazetecilik de yapan Yüksekdağ’ı kongre sırasında protokol koltuğundan kaldırıp salonun koridorlarındaki bir odada söyleşi yaptım. Yeni HDP Eşbaşkanı’na, siyasi kariyerine ve HDP’nin yeni dönemine ilişkin sorular sordum: S12’de FINDIKLI’DA ÇÖZÜM ÇADIRINA MOLOTOFLU SALDIRI Barış ve Demokrasi Partisi’nin Maltepe, Fındıklı’da kurduğu çözüm çadırı molotoflu saldırıya uğradı. S17’de MALTEPE BELEDİYESİ’NDE TAŞERON İŞÇİ AYRIMI OLMAYACAK S9’da 24.06.2014 19:24 2 MEDYA 2014 Çarşamba 25 Haziran Yerel Yayın, Yerli Yayın, Yersiz Yayın Y urt çapı” ya da “Türkiye çapı” kalıbı, bir takıntıyı da ifade eder: Her işin bütün bu “çapı” ilgilendirecek düzey ve hedefte olması makbul sayılır. Bunun sayısal ifadesi de var, daima mevcut gerçek nüfusu yukarı doğru yuvarlayarak dile getirilir; nüfus 71 milyon mu ölçüldü, “75 milyona seslenmek”, “75 milyonu temsilen...” Nüfus 67 milyon iken de bu 70 milyondu. Sanki aynı fabrikadan çıkma 70 ya da 75 milyonluk bir meta yığınından bahsediliyor gibi... Yurt çapında yayın da Türkiye’de yayıncılık aleminin bir takıntısıdır. Gazeteler, radyolar, televizyonlar bu “çap”ta olmaya çabalar, değillerse hem kendilerini, hem herkes onları küçük görür. Böyle olunca da boğa olmak isteyen kurbağa gibi bu çapa ulaşmak için çırpına çırpına patlayıp çatlayan nice girişim ya da girişimciler görürüz. Bu çapçılık, yerel basın yayın girişimlerini hem güdük bırakır hem de ALİ DURAN TOPUZ bu işi iyi ve ciddi yapmak isteyenlerin görülmemesine yol açar. Oysa yerel medya, bir ülkede medya varlığının ve derinliğinin asıl ölçüsü olmalıdır: Yerel medyanın gücü, bir çokluk gücüdür: Bulunulan “yer”in, o yerdekilerin kendi varlıklarıyla ve kaderleriyle ilgilerinin göstergesidir. Yerel medyanın varlığı ve gücü, aslında hem yayının yapıldığı “yer”in hem de “yurt çapı”nın ekonomide, siyasette ve kültür alanındaki durumunu bize verir. Türkiye’de yerin, yerelin karşıtı aslında “yurt çapı” ya da “Türkiye çapı” değildir, bu kalıbın kastı aslında “merkez”dir: Türkiye çapında bir yayın demek, Ankara’yı etkileyecek ya da etkilemeyecek yayın demektir. Siyasetteki merkeziyetçilik de bu “yer”i önemsemeyişin, yersiz bakış ve düşüncenin bir tezahüdürüdür. Parti içi demokrasi denilen şeyin yokluğu da yerin önemsizleştirilmesi, merkezin güçlendirilmesi eğilim ve geleneğinin bir tezahürüdür. Türkiye’de medya “İstanbul” demektir, başkent Ankara bu işte kısırdır, medya açısından bakılınca “Ankara” diye bir şey yok gibidir. Biraz İzmir, biraz Bursa “yer” olarak kendi kendine yetmeye yönelen özellikler içerir. Bursa ve İzmir’in Ankara’dan daha sahici “yer”ler olduğunu öne sürmek abartılı olmaz. Medya merkezi olarak İstanbul ile siyaset merkezi olarak Ankara’nın bu tahtırevallisi, ekonominin ve siyasetin “merkezleri ele geçirme”, “merkezlere hakim olma” kavgasına bürünmesine yol açar. Bu da “yer”leri tahrip eden, ikincilleştiren, önemsizleştiren majör eğilim ve gelenektir. Oysa her birey her şeyden önce bir yerdedir. İletişim yer temelli başlar. Ev, sokak, mahalle, cadde, çarşı-pazardan geçmeden “Türkiye çapı”na ulaşma yolu yoktur. “Türkiye çapı”ndaki arzu ve çıkarların yer için sözleri, fikirleri, projeleri ve elbette kasalarıyla işkembelerini ilgilendiren çıkarları vardır, fakat bunlar “yer” lehine değildir. Bu şema içinde oluşan medya aklı, yeri boşvermenin sonucunu asparagas, promosyon, dilsel, zihinsel, bedensel pornografiye mahkum kalır. Yerini bilmez. Yurdunu bilmez. Çapını bilmez. Fakat yerini bilenler de var. Yurdunu. Çapını bilenler. İşte Halkın Nabzı, yerin önemini bilen, yerini küçümsemeyen, yerli yerinde bir girişim ve mücadelenin nabzı. İstanbul’un bir ilçesinde Maltepe’de doğdu, büyüyor. Yayılıyor da. Anadolu yakasında “okur”u var, daha da artacağını umuyor ve diliyorum. Bu mücadeleyi omuz omuza yürüten sevgili İshak Karakaş ve Ahmet Tulgar’a selam, saygı ve sevgiler sunuyorum. Onlar “taş yerinde ağırdır” sözünün anlamını bize bir daha öğretiyorlar. Ellerine sağlık. Engin, Gülçin ile Evlendi Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni İshak Karakaş’ın yeğeni Engin Mengüç, Gülçin Ataç ile evlendi. Maltepe sahilindeki Wonderland Eğlence Tesisleri’nde yapılan düğün törenine İstanbul ve Diyarbakır’dan çok sayıda davetli katıldı. Halkın Nabzı ailesi olarak genç çifte mutluluklar dileriz. 2-3 HalkınNabzı 47.indd 2 24.06.2014 20:01 YORUM 3 2014 Çarşamba 25 Haziran Aşk Trafiği Tıkarsa AHMET TULGAR B erlin, Oranienstrasse’de bir kafede arkadaşımla yağmuru seyrediyoruz. İstanbul’a dönmeden bir gün önce. Ertesi gün Berlin’de ısının 11 dereceye düşeceği ve yağmurun daha da şiddetleneceği söyleniyor. İstanbul’da ısının 30 dereceye yaklaştığı haberini de almışım bu arada. Otomobiller geçiyor ıslak caddeden. Sakin sakin. Belli bir hızda. Sonra trafik duruyor. Küçük bir otomobilin ardında otomobillerden bir sıra oluşuyor. Neden durdu trafik? Öndeki otomobili engelleyen bir şey yok. Neden? Aşktan. Çünkü en öndeki otomobilin içinde Türkiyeli bir genç çift öpüşüyor. Handiyse sevişiyor. Arkadaki otomobillerde tık yok. Korna çalan yok. Camı açıp bağıran yok. Bekliyorlar. Heyecanın dinmesini bekliyorlar. Yağmur dinmez herhalde ama herhalde bir yerde diner heyecan. Şehvet. Bekliyorlar. Burada aşka saygı du- ruşunda sürücüler. Burada aşk için duruyor sürücüler. Arkadaşımla iş olsun diye saat tutuyoruz. Beş dakika oldu gibi. Sonra gençlerden biri iniyor otomobilden. Diğeri hareket ettirmiyor otomobilini yine de. Arkadaki otomobil sırası iyice uzadı. Otomobildeki genç hareket ettirmeyince otomobilini, hareket etmeyince, diğeri geri dönüyor, otomobilin içine uzanıyor yarı beline kadar. Yumuluyor bir kez daha dudaklarına. Sonra kararlı bir şekilde yürüyüp gidiyor. Şehvet, heyecan geçip gidiyor oturduğumuz kafenin önünden. Camın önünden. Diğer otomobiller de harekete geçiyor o zaman. Trafik normale dönüyor. Yağmur hâlâ yağıyor. Türkiye’de bir caddede böyle bir şeyle karşılaşsa sürücüler ne olurdu acaba? Bunu düşünüyorum. Sonra bir “Türkiye sürücü tavrı” geliyor aklıma. Sollaya sollaya öne geçerler. Bir otomobil mesafesi öne geçmek için her riske girer, her riske sokarlar başkalarını trafikte Türkiyeli sürücülerin çoğu. Sonra trafik lambasında, köprü ya da otoyol gişesinde ya da ilerideki trafik sıkışıklığında yine yan yana gelirsiniz onlarla. Ne içindi bütün bu tehlikeli girişim? Yoldaki herkesin hakkını gasp etme girişimi? Ne kadarı mümkünse o kadar öne geçme çabası? ABONELİK KARTI Türkiye nüfusunun büyük bir kısmının bu ülke ile ilişkisi böyle bir şey işte. Bu sürücü tavrına benzer bir şey. Umursamadan başkalarını, yurttaşlarını, dayanışmadan yanı başındakilerle, organize olmadan aynı yolda yürüdüklerinle, ne kadar olursa o kadar sömüreceksin, o kadar yararlanacaksın koşullardan, şartlardan. O anda ne kadarı mümkünse o kadarını kazanacaksın. Geleceği düşünmeden. Yolun ilerisinde neyle karşılaşacağını düşünmeden. Halkın Nabzı Gazetesi Süreli Yayın ANADOLU YAKASINDA GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN ilan Reklam ve Rezervasyon hattı için bizi arayınız T: 0216 457 46 46 F: 0216 457 13 12 e-mail: [email protected] 2-3 HalkınNabzı 47.indd 3 1 Yıl Yurtiçi 60 Adı Soyadı:.................................................................................................................. Adresi:......................................................................................................................... ............................................................................................................................... e-mail:......................................................Tel-GSM:.................................................... Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz. HALKIN NABZI Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No: 39 Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye T: 90 216 457 46 46 F: 90 216 457 13 12 [email protected] AKBANK Maltepe Şubesi TL HESABI: Şube Kodu: 0029 Hesap No: 0189926 IBAN:TR 350004600029888000189926 AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni (sorumlu) İSHAK KARAKAŞ Editör: Ahmet TULGAR Görsel Yönetmen Hukuk Danışmanı İsmail DOĞAN Av. Uğur KARAKAŞ Grafik Mizanpaj Viyana Temsilcisi Kazım ÇINAR Ezgi Tuğba TİLKİ Hakan YILDIRIM Spor Koordinatörü Vahit KARAKAYA Spor Servisi Fırat COŞKUN Kültür Sanat Bedros DAĞLIYAN Avusturya Temsilcisi Erdal BOYOĞLU Emine BAŞKÖY Danışma Kurulu Fehim IŞIK Samet MENGÜÇ Fuat TOKAT Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul Cd. No: 39 Cihangir İş Merk. Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul Tel: 0216 457 46 46 Fax: 0216 457 13 12 [email protected] Baskı: GÜN MATBAA Beşyol Mah. Akasya Sk No 23/A Sefaköy-Küçükçekmece - İST. Tel: +90 212 426 63 00 24.06.2014 20:01 4 HABER Hasta Tutsaklar İçin Yürüyüş Başladı İ HD İstanbul Şubesi üyeleri, hasta tutsakların serbest bırakılması için Ankara’ya yapacakları yürüyüşün startını geçen Pazartesi Bakırköy Kadın Hapishanesi önünden verdi. İnsan hakları savunucuları ve tutuklu yakınları, 27 Haziran’da Adalet Bakanlığı önünde olacak. Eyleme İHD üyelerinin yanı sıra hasta tutukluların yakınları ve Devrimci Anarşist Faaliyet (DAF) üyeleri de katıldı. Hasta tutsakların isimleri ve “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın” yazılı pankart açıldı. Eylemde ayrıca hasta tutsakların fotoğraflarını taşıyan kitle sık sık “Tecrit işkencesine son”, “Tedavi haktır engellenemez”, “ATK elini mahpuslardan çek”, “TMŞ elini mahpuslardan çek”, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın”, “Tecridi kaldırın ölümleri durdurun” sloganları attı. Eylemde konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı Av. Abdülbaki Boğa, AKP Hükümeti’nin insan hakları ak- 4-5 HalkınNabzı 47.indd 4 tivistlerinin tüm girişimlerine rağmen hasta tutsaklar konusunda sağır ve dilsizi oynamaya devam ettiğini söyledi. Boğa, “Hükümet yine öteki ilan edilenlerin ölmesini beklemekte. Buradan hükümeti uyarıyoruz. Bu yürüyüş önemlidir, dikkate alın!” dedi. 2641 TUTSAK HAPİSHANELERDE ÖLDÜ Ardından İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Hatice Onaran, basın açıklamasını okudu. Onaran, Türkiye hapishanelerinde 18 Mayıs 2014 itibariyle 152 bin 284 tutuklunun bulunduğunu, bunlardan on bininin siyasi tutsak olduğunu söyledi. Yine Türkiye hapishanelerinde 235’i ağır olmak üzere 642 hasta tutuklu olduğunu belirten Onaran, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre F Tipi Hapishaneler açıldığı günden bu yana 2 bin 641 tutuklunun yaşamını yitirdiğini kaydetti. Hayati tehlikesi bulunan ve yaşam- larını tek başına idame etme olanağından yoksun olan tüm tutsakların, gerekçe ne olursa olsun derhal serbest bırakılması gerektiğini dile getiren Onaran, “Tecridin kaldırılması ve cezaevlerinde insani yaşam standartlarının oluşturulması, ATK’nın resmi bilirkişi olarak varlığına son verilmesi ve İstanbul Protokolü hükümlerinin uygulanması, cezaevlerinin İHD, TİHV ve TTB gibi kurumların denetimine açık hale getirilmesi ve ağır hasta tutsakların serbest bırakılmasını” istedi. AİLELER ÇOCUKLARINA ÖZGÜRLÜK İSTEDİ Basın açıklamasının ardından tutuklu yakınları birer konuşma yaptı. Wernicke Korsakoff hastası tutsak Ergül Çiçekler’in ablası Fikriye Bagaç, kardeşinin bu şartlarda hapishanede kalamayacağını belirterek, derhal serbest bırakılmasını istedi. Kemal Gömi’nin kardeşi Feyzullah Gömi, şizofren hasta olan birinin hapishane- 2014 Çarşamba 25 Haziran de kalamayacağını söyledi. Annesinin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Gömi, annesinin son arzusunun oğlunun serbest bırakılması olduğunu belirtti. Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanesi’nde bulunan Fatma Tokmak’ın oğlu Azad Tokmak, “Annem ağır kalp hastası ve hapishanede olduğu için hastalığı sürekli ilerliyor. Annemin ve diğer hasta tutsakların bir an önce serbest bırakılması istiyoruz” dedi. Newroz Bozkurt’un annesi Türkiye Bozkurt, kendilerinin dışarıda sağlıksız koşullarda yaşadığını ifade ederken, “Onlar dışarıdakinden daha kötü koşullarda yaşıyor. Çocuğumun bir an önce serbest bırakılmasını istiyorum” diye konuştu. Konuşmaların ardından Adalılar müzik grubunun dinleti verdi. İKİNCİ ADRES METRİS Daha sonra kitle sloganlarla otoyola yürüdü. İHD üyelerinin hasta tutuklular için başlattığı yürüyüşün ikinci adresi Metris T Tipi Kapalı Hapishanesi oldu. Burada İHD üyesi Ümit Efe, Metris T Tipi Hapishanesi’nin işkencenin merkezi durumunda olduğunu ifade ederken, diğer illerden gelen hasta tutsakların bu hapishaneye getirildiğini hatırlattı. Hasta tutsakların serbest bırakılması ve seslerinin duyulması için bu eylemi yaptıklarını ifade eden Efe, Metris T Tipi Hapishanesi’nde bulunan 21 hasta tutsağın isimlerini okudu. Yapılan açıklamanın ardından İHD üyeleri ve tutsak yakınları sırasıyla Ümraniye, Gebze, Kandıra ve Bolu hapishaneleri önünde basın açıklamaları yürüdü. Ardından Ankara’da Sincan Hapishanesi önünde basın açıklaması yaptıktan sonra 27 Haziran Cuma günü Ankara’da bir araya gelerek, Adalet Bakanlığı’na yürüyecek. Hasta tutsakların serbest bırakılması için ülkenin dört bir yanında toplanan imzalar da bu yürüyüşün ardından bakanlık yetkililerine teslim edilecek. (Kaynak: ANF) 24.06.2014 19:19 2014 Çarşamba 25 Haziran KÜLTÜR 5 KULTUR Ya Yine Yağmur Yağarsa BEDROS DAĞLIYAN B u topraklardaki siyasi buhran yüzyıllardır sürüyor. Ülkenin yakın zamana dek dümenini elinde tutan taraf, geminin emir ve komutasını diğer gruba kaptırdığından beridir gündem her gün yeniden beslenen olaylara gebe... Ülke yönetimini ele geçirenler mevzilerini kaptırmamak adına yapılan her savaş mubahtır diyerek mücadeleyi çeşitli alanlara yayarak, bu durumun keyfini sürüyor... Bu karşılıklı atışma garabeti sabırlı olanı, soğukkanlı bir şekilde münazarayı sürdüreni başarılı kılacak gibi gözüküyor. Gel de şimdi bu işin üstadı olan İnönü ve Demirel’i arama... Bildiğiniz üzere cumhur kendi cumhurbaşkanını seçecek. Ortada birçok isim dolaşmasına karşın iki tarafta son isim açıklama zamanına dek uzatarak zaman kazanma peşinde... Gerçi iktidar tarafı bu konuda daha şanslı ki adayını Temmuz başında açıklayacak gibi görünüyor. Onların muhalefet gibi propagandayı gizli gizli yapma durumu da söz konusu değil, bunu aleni yapıyorlar; üstelik iktidar olmanın kârlılığını da sonuna dek kullanacaklar. Vatandaş ise karışık bir halde... Günlük nafakasını nasıl çı- 4-5 HalkınNabzı 47.indd 5 karacağının derdinde... Bir taraftan etrafında süregiden savaşı anlamaya çalışıyor; bir taraftan da kendi devletinin bu savaşın neresinde olduğunu... Suriye ve Irak’tan kaçan insanların sefil hayatını, çaresizliğini görüp, ne yapacağını bilmez bir halde yaşamaya çalışıyor. Savaşın olduğu topraklardan salaha kaçanlarsa üstlerindeki safraları ve sorunlarını da beraberlerinde getirirken bizi de bu kaosun içine çekiyorlar. Hükümetse yanlış saptamalarının, yanlış tercihlerinin sonucu oluşan bu durum az hasarla çıkmanın hesabı içinde, savaştan nasıl sakınırım diye düşünür hale gelmiş üstelik... İşte alıkonulan elçilik mensupları ve tır şoförlerinin sağ salim kurtarılma ve ülkeye getirilme sorunu hükümetin başlıca sorunlarından bazıları... Bendenizin ise cumhurbaşkanıyla olan hikâyesi aman benden uzak olsun tavrında... Küçüğüm; yıl 1965... Sivas içindeki bir ilkokulda okuyorum. O zaman cumhurbaşkanı Cevdet Sunay. Alışıldık üzere asker kökenli bir cumhurbaşkanı... Lâkin o tarihte cumhurbaşkanı ne eder, ne iş yapar bihaberim... Müdürümüz bir konuşma yaparak Sayın Cumhurbaşkanımız Sivas’a bir ziyarette bulunacak; bu Pa- zar sabah erkenden onu karşılamak üzere hükümet meydanında toplanacağız. Hemen öğretmenler görev bölümü yaparak konuşma yapacak öğretmenleri, şiir okuyacak öğrencileri seçmeye koyuldular. Bense her zamanki gibi yavrukurt üniformamı üzerime geçirip bu törende yerimi alacağım. Kolay mı trampet takımındayım... Çocuğum ya, telaşlı bir sevinç var üzerimde... İlk kez bir cumhurbaşkanını göreceğim; olay büyük yani... Aylardan Ekim olmalı hava hafiften soğumaya başlamış. Pazar günü sabah sekizde tüm öğrenciler, başımızda öğretmenlerimiz, Sivas hükümet meydanında toplandık; bekliyoruz... Öğretmenlerimiz, cumhurbaşkanımızın, bir iki saate kadar geleceğini söylüyorlar. Öğlen oldu gelen giden yok. Acıktık, yorulduk... Simitçiler imdada yetişti neyse ki... Tuvalet sorununu da öğretmenler üçerli, beşerli gruplar halinde çevredeki ev ve kıraathanelerden çözdüler. Saat hayli geçmiş olmalı. Babamın doğum günümde aldığı siyah deri kayışlı Atomik marka saatime bakıyorum; zaman geçmek bilmiyor. Hava karardı. Yorulan çocuklar ve öğretmenler artık yerlere yatmaya başladı. O ilk zamanki bıçak sırtı görüntü kayboldu. O sırada yüzüme düşen bir yağmur damlası ardından gelen rüzgâr ve çisenti şiddetli sağanağın habercisiydi sanki... Kuvvetli gümbürtü ve homurtularla yağmur başladı, ardından da şiddetini arttırdı. Bizse sığınacak bir yer olmadan yağmur altında koyunlar gibi birbirimize yaslanarak ayakta kalmaya çalışıyoruz. Bazı öğretmenler gidelim diyor, bazıları korkunun verdiği telaşla bekleyelim diyor. Tam bir ikircikli durum... Biz iyiden iyiye kelimenin tam anlamıyla sucuk gibi olduk. Tam umutların kırıldığı anda hoparlörler “Sayın Cumhurbaşkanımız alanımıza teşrif etmişlerdir” diye haykırıverdi. “Yaşa, var ol” sesleri arasında hemen saflar yeniden kuruldu; başımız dik, göğsümüz ilerde hükümet meydanının alana bakan balkonuna diktik bakışlarımızı... Cevdet Sunay balkona geldi; o malûm melon şapkasını çıkarıp bir iki salladı, sonra da geldiği gibi usulca gidiverdi. Meta- lik bir ses “Sayın cumhurbaşkanımız yorgun olduğundan dinlenmeye çekildi” diye hoparlörden tekrar seslendi... Hepimiz, öğretmenler, öğrenciler şoka girdik. Müdürümüz geldi “Çocuklar artık eve gidebilirsiniz” diye âdeta haykırdı. Hepimiz koşarak hızla evlerimize ricat eden ordu neferi gibi dağılıverdik... Evimiz şehir dışında hayli yürümem gerek... Yağmursa şiddetini arttırmış artık bizi çamaşır gibi çitiliyor da... Giden bir faytonun arka tekerlekler arasındaki ıslak demire oturup eve gitmenin hesabını kafamda hızlıca yaparak demirlere asıldım; ta ki eve varana dek... Çok üşümüş, sırılsıklam sıçan gibi eve varmış, kapıyı açan annemin üzerine yığılmış, sonra da günlerce yataktan çıkamamıştım. Benim cumhurbaşkanıyla olan bu mesaim halen aklımdan çıkmıyor ki, şimdi Ekmel Bey veya Tayyip Beyle ilgileneyim. Neme lazım yine yağmur mağmur yağar ıslanırım da üstelik... Dekor Acı hatıralardır ilmek ilmek Dokuduğumuz şimdiki hayatımız Doğrularımız ve yanlışlarımız Bagaj gibi yanımızda taşıdığımız Yârimiz, çocuklarımız ve fotoğraflarımızda biriken Sır dolu geçmişimizden kalan yıllarımız. Öğretmenimiz ki anısı endişeyle köşede Tek ayaküstünde beklemek miydi sadece Sıcak bir göz teması ve el ele Ağız dolusu gülümseme yârimle birlik Naçizane yüreğimizde kalan son burukluk Aşk gibi sevinçli gözlerimizde taşıdığımız Şimdiki hayatımız ve hüzünlü yıllarımız Bedros Dağlıyan 24.06.2014 19:19 6 YORUM 2014 Çarşamba 25 Haziran HDP İçin Birkaç Not… ÖNDER BİROL BIYIK Türkiye’nin en özgürlükçü, en barışçıl programına sahip HDP. Elbette bu programın cezp edici bir kültürü, kapsayıcı bir kitle dili ve siyaset üslubu olmalı. Eski üslupla yeni şeyler söylenmiyor. HDP aynı zamanda solda da bir yenileşmeyi, yeni demokratik kültürü topluma taşıdığı ölçüde başarılı olabilir. 2- Günümüzde siyaset, kutuplaşma ile el ele giden bir muhafazakârlaşma süreci yaşıyor. Baksanıza, bugüne kadar merkez sağı temsil etme iddiasındaki AKP İslami çizgide otoriter bir yapıya kayarken, CHP muhafazakâr motiflerle merkez sağa kayarak solu boşaltıyor. Siyasette genel bir sağcılaşma ve otoritarizmin yaşadığı bir süreçte HDP biricik demokratik kitle partisi olarak solun tek temsilcisi olabilir. Ama bunu yaparken yerel seçimlerde olduğu gibi CHP’ye vurarak solu kazanacağını düşünmemeli. Muhalefete muhalefet yaparak iktidar olunmaz. Siyasal iktidar karşısında ciddi bir alternatif olduğunuzda sola gönül vermiş kitlelerin partisi olabilirsiniz. T ürkiye’de yirmiyi aşkın siyasi parti, demokratik kitle örgütü, dernek ve sendika bileşiminin katılımıyla oluşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) geçtiğimiz Pazar, büyük kongresini yaparak yeni bir döneme girdi. Kongre’de Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ yeni eş başkanlar olarak seçilirken, parti meclisi ve disiplin organları da yenilendi. HDP’ye kongre sonrası süreçte başarılar diliyoruz. HDP aslında Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) seçim partisi olarak doğdu. HDK doğuda BDP, ba- 6-7HalkınNabzı 47.indd 6 tıda HDP olarak yerel seçimlere girdi. Girdiği ilk yerel seçimlerde HDP, toplumda yarattığı heyecanı karşılayacak bir güçle çıkamasa da, sıkı bir çalışma ile Türkiye’nin büyük bir kitle partisi olabileceğinin sinyalini verdi. HDP ve HDK’nin yeni dönemde başarılı olabilmesi için kaçınılması ve yanaşılması gereken birkaç husus var. İzninizle belirteyim. 1- HDK-HDP bütün etnik kimliklerin, inançların, emek hareketinin, cinsel kimliklerin, ekolojistlerin kısacası bütün ötekilerin yan yana durduğu geniş bir demokratik zemin. 3- HDP’nin toplumda yarattığı beklenti tek tek bileşenlerin başarısı değil, bir araya gelişin heyecanıdır. Bunun kıymetinin bilmek ve heba etmemek lazım. HDP-HDK büyüdükçe bileşenler de büyür. HDP’yi öne çıkarmak gerekiyor. İlle de ‘benim ayranım’ demek HDP çizgisine yapılacak en büyük kötülüktür. 4- IŞİD’in Musul’u işgalinden sonra Türkiye IŞİD baskısını daha fazla hissetmekte, Aleviler daha fazla tedirgin olmaktadır. Öte yandan CHP’nin sağa açılması ve muhafazakâr kitleye yönelmesi Alevileri CHP’den kopuş sürecine soktu. Alevilerin yalnızlığı önümüzdeki günlerde iyice artacaktır. IŞİD’e karşı Ortadoğu sahasında başarılı olan tek güç Rojava’da Kürt hareketidir. IŞİD’in Türkiye’nin burnunun dibinde bitmesi, Alevilerin Kürt hare- ketine olan milliyetçi bakışını kökten değiştirecek niteliktedir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde HDP Alevilere özel önem vermelidir. 5- HDP eylem çizgisi ile var olan parti görünümünden hızla uzaklaşmalı, örgütlenme ve kurumlaşmayı öne çıkarmalıdır. Örgütsüz her eylem, elinizdekini ufalar. Ufalıyor da… Gezi’den beri meydanlara çıkan insan sayısı azalıyor. Eylem siyasetini yıpratmadan, yerli yerinde kullanmak gerekiyor. Dönem örgütlenme dönemidir. 6- HDP, varoşlara açılarak öz yönetim kurumlarını, halk meclislerini, toplum merkezlerini vakit kaybetmeden hayata geçirmelidir. HDP’nin temel örgütlenme organları bu organlardır. Onlar yoksa HDP de yok. 7- Orta sınıf Taksim siyaseti bir yere kadar. Zaten bu dalga geri çekilme eğilimine girmiştir. En yoksulları AKP’nin insafına terk ederek emek ve özgürlük hareketi olunamaz. Bütün toplumsal çelişkiler en şiddetli haliyle varoşlarda yaşanıyor, unutmayalım. 8- HDP’nin gerçek bir barış ve özgürlük partisi olması, Kürt kitlelerin de HDP çizgisini özümseyerek HDP’lileşmesi ile mümkündür. HDP, BDP’yi içeren ama aynı zamanda aşan bir yapıdır. HDP, yeni dönem siyasetidir çünkü. 9- HDP sayısal olarak değil ama etki gücü bakımından fiilen ana muhalefet partisidir. Rejim yeni bir kuruluşun sancılarını yaşarken, HDP demokratik kuruluşun öncüsü olabilir. Zaman ‘büyük düşünce’ zamanıdır. İlerleyen günlerde HDP’yi değerlendirmeye devam edeceğiz. 24.06.2014 19:20 YORUM 7 2014 Çarşamba 25 Haziran “İş Gücü Çağrıldı, İnsanlar Geldi!” (3) Unuttuklarımız ERDAL BOYOĞLU A dolf Hitler, Avusturya´yı Almanya‘nın bir parçası olduğunu savundu. Almanya’da iktidara geldikten sonra 1938´de Avusturya’yı işgal etti. Artık Avusturya Almanya’nın bir eyaletiydi. Nazi Almanyası 1945’de yenilgiye uğradı. Avusturya Almanya’dan ancak bu yenilgiden sonra ayrılabildi. Savaştan dolayı Avusturya’da diğer Avrupa ülkeleri gibi ekonomik ve askeri olarak tam bir yıkım halindeydi. Savaş sonrası dönemde dünya kapitalizminin liderliğini eline alan ABD, sosyalist blok dışında kalan ülkelere yoğun bir meta ve esas olarak da sermaye ihracına girişti. Amerika’dan Avrupa ülkelerine yapılan yoğun sermaye ihracatı ve yeni yatırımlar çalışır durumdaki nüfusun önemli bir kesimini savaşta kaybeden bu ülkelerde zaman içinde iç göçü açığı meydana getirdi. Almanya, Hollanda, Fransa başta olmak üzere ekonomik olarak atılıma geçen birçok Avrupa ülkesi Türkiye gibi ülkelerden iş gücü talep etti. Avrupa ülkeleri tüm 6-7HalkınNabzı 47.indd 7 gelişme süreçlerinde en çok yabancı iş gücüne başvurmuşlardır. Avrupa ülkelerine yapılan dış göçle taşı toprağı altın kent İstanbul yerini bir ölçüde taşı toprağı altın Avrupa kentlerine bıraktı. Göç yolları İstanbul, Ankara ve İzmir’den; Köln, Paris, Amsterdam ve Viyana gibi Avrupa kentlerine uzandı. 1945-1960 yılları arasında Avrupa’daki göçmen işçilerin çoğunluğu kişisel olarak yakın ülkelerden gelirken 1960´ların başından itibaren göçmenler daha uzak ülkelerden hükümet politikası olarak kabul edildi. Almanya başta Türkiye ve Yugoslavya ile 30 Ekim 1961’de “İş Göçü Antlaşması”nı yaptı. Çok yönlü, doğru ve uzun vadeli etkinliklerin yürütülmesi için, doğru yanıtlanması gereken bir dizi soru var önümüzde. İç Göç Dalgasından Göçmen Ellere Cumhuriyet’in kurucusu CHP’nin 27 yıllık tek parti iktidarının yıkılıp yerine Demokrat Parti’nin geçtiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra yaşanılan o büyük iç göç de gerçekten kolay kolay inanılır gibi değildir. Sanki bütün toplum birden ayaklanmış ve köyden kente, kentten büyük kentlere doğru korkunç bir göç başlamıştır. Istanbul’un nüfüsu 1950’lerde bir milyona yaklaşırken 1960’larda birbuçuk milyonu, 1970’lerde üç milyonu aştı. 1990’larda on milyonu, 2000’lerde 15 milyonu çok çok aştı. Bu büyük göç dalgası, bir süre sonra Anadolu ile sınırlı kalmadı. İkinci Dünya savaşının yaralarını sarmaya çalışan Almanların, savaşta yitirdikleri işgücü açığını kapatmak için 1960’larda Türkiye’den de misafir işçi istemeleri ve onları bando mızıkalarla karşılamaları sanki bu büyük göçe yeni bir yön gösterici oldu. 1965’lerde yurtdışına bir akın başladı. Önceleri misafir işgücü gönderilmesi görünümündeki bu olay, giderek tam bir göç halini aldı.1960-80 arası Avrupa’ya yoğun işgücü akını oldu. Almanya’ya Avusturya’ya, Fransa’ya, İskandinav ülkele- rine işgücü halini almıştır. Daha sonra Arabistan, Libya, Avusturalya, Amerika, Kanada’ya, yani dünyanın dört bir yanına onbinlerce insan kah yasal yollardan kah kaçak yolardan sessizce göçüverdiler. Göçmenlik ve Sürgünlük Zor Zanaat Dış göçün de iç göçünde temelinde yatan büyük neden yoksulluk yani ekonomik nedenlerdi. Siyasal ve ulusal nedenler ise baskının sonuçlarıdır. Türkiye’den gelen değişik ideolojik, politik, dini, etnik özelliklere sahip insanlar, Avusturya’da kendilerine ait mekanlar oluşturmakla gecikmedi. Camiler, dernekler, kahveler, bakkallar, lokantalar, barlar ve çeşitli işyerleri açtılar. Kendini misafir gibi hissetme ya da düşünme duygu ve düşünceleri kırılmıştı. -Devam Edecek- 24.06.2014 19:20 8 HABER 2014 Çarşamba 25 Haziran Maltepe’de Nouma’lı “Sünnet” Coşkusu P ascal Nouma Maltepe Belediyesi’nin geleneksel olarak düzenlediği “Sünnet Şenliği”nde 500 çocuğun kirvesi oldu. Maltepe Belediyesi’nin geleneksel olarak düzenlediği “Sünnet Şenliği”nde kirvelik yapan Beşiktaş’ın unutulmaz yıldızlarından Pascal Nouma, büyük ilgi gördü. Şölene katılanlar Nouma ile fotoğraf çektirebilmek için birbirleriyle yarıştı. Açık basketbol sahasında gerçekleştirilen ve 500 çocuğun sünnet edildiği şölene, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç eşi Çiğdem Kılıç’la birlikte katıldı. Sünnet şöleninde, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Abdülaziz Hatip’in sünnet duası sonrasında, vatandaşlara yemek verildi. Kılıç ve Nouma, CHP’li İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Kadir Gökmen Öğüt’le birlikte, “Teşekkürler Ali Başkan - Sünnet Hatırası 2014” yazılı afişin önünde çocuklarla toplu fotoğraf çekimi yaptırdı. Fotoğraf çekiminin ardından Başkan Kılıç, bir konuşma yaptı. Kılıç, “Biz Maltepe’de büyük bir aileyiz, büyük bir aile olduğumuzu bir kez daha göstererek, yaklaşık 500 çocuğumuza bir sünnet töreni düzenledik. Cenabı Allah onların mürüvvetlerini de size göstersin. Çocuklarımızın Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyet’e layık evlatlar olarak yetişmelerini istiyorum” dedi. KILIÇ İLE NOUMA’NIN GÜLÜMSETEN DİYALOGU Nouma ile şenlik alanına gelirken şakalaştığını belirten Kılıç, “Pascal kirve oldun diyorum, ‘O ne diyor? Artık bu çocukların her şeyinden sorumlusun, onları sen evlendireceksin, başlık parası olursa sen vereceksin diyorum. ‘Başkanım beni ikinci kez sünnet et, böyle bir şey isteme diyor bana” diyerek, herkesi gülümsetti. NOUMA’YA BÜYÜK İLGİ Maltepelilerin büyük ilgi gösterdiği, balon ve bayraklarla donatılan şölen alanına Ali Kılıç ile birlikte gelen “kirve” Pascal Nouma, sempatik hareketleriyle ilgi odağı oldu. Bir ara sünnet elbisesi de giyen Nouma, sahneye çıkarak sünnet olan çocuklara hangi takımı tuttuklarını sordu. Aldığı cevaplar sonrası “Herkese selamünaleyküm. En büyük takım Turkish Milli Takım” diyerek, davetlilerin gönüllerini fethetti. Ayça Şen, Deniz Arcak ve Dj Pervani’nin performanslarıyla renk kattığı şenlikte, Anadolu Ateşi Kıvılcım Dans Grubu’nun gösterisi çocukları ve aileleri coşturdu. Şenlikte, çocuklara pamuk şeker ve sürpriz hediyeler dağıtıldı. Unutulmaz saatlerin yaşandığı sünnet şenliği, çocuklara hediye dağıtımı ile sona erdi. Maltepe’de Sel Baskınlarına ‘Jet’ Çözüm sorunları ve su baskınları hakkında, mahalle esnafı ve vatandaşlardan bilgi alan Kılıç, “Aldığımız bilgilere göre geçtiğimiz yıllarda, burada yaşanan sel baskınlarında 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş. Bağdat Caddesi’nde bu tür baskınlar olabiliyor. Bunlara anında müdahale edilecek. Gereken neyse yapacağız” dedi. Belediye ekiplerinin de tahliye ve temizlik çalışmalarına başladığını kaydeden Kılıç, Feyzullah Mahallesi Bağdat Caddesi’ndeki incelemelerinin ardından Bağlarbaşı Mahallesi Cemalbey Caddesi’nde evini su basan Şükran Terzi’yi ziyaret etti ve sorunlarını dinledi. M altepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, İstanbul’un genelinde etkili olan sağanak yağışta ev ve iş yerlerini su basan vatandaşları ziyaret etti. Vatandaşın sıkıntılarını 8-9-10-11 HalkınNabzı 47.indd 8 dinleyen Kılıç, sorunların anında çözülmesi için belediye personeline talimat verdi. Feyzullah ve Bağlarbaşı mahalle- lerinde incelemede bulunan Başkan Kılıç’a, Başkan Yardımcısı Leyla Ünver, meclis üyeleri Mehmet Türkyılmaz, Deniz Erzincan ve Zabıta Müdürü Apdullah Gezen eşlik etti. Çevre BAŞKAN’DAN ÖZVERİ TALİMATI Kılıç, yoğun yağış sonrası istinat duvarları çöken Maltepe Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Yol Bakım Amirliği’ne de bir ziyaret gerçekleştirdi. Kılıç ziyaretinde, “Burada çalışan arkadaşlarımız su baskınları ve vatandaşların bu yöndeki taleplerine anında müdahale edebilmeli. Buradan talimat veriyorum. Bu konuda çalışma arkadaşlarımızdan özveri istiyorum” şeklinde konuştu. 24.06.2014 19:34 HABER 9 2014 Çarşamba 25 Haziran Maltepe Belediyesi’nde Taşeron İşçi Ayrımı Olmayacak lattım. Normal işçiler neden faydalanıyorsa, taşeron işçilerimiz de ondan faydalanacak” dedi. Yaşanan su baskınlarıyla ilgili yapılacak eylem planları ve müdahaleler hakkında Başkan Yardımcısı Leyla Ünver, Fen İşleri Müdürü Jale Yağcı ve Yol Yapım Amiri Hayri Gedizmen’den bilgi alan Kılıç, Yol Bakım Amirliği’nde su baskını nedeniyle çöken istinat duvarıyla, işçilerin kaldığı lojmanları inceledi. Başkan Kılıç, “Buranın fiziksel şartları hiç iyi değil. Elbiseler yerlerde mesela. Arkadaşlarla konuşalım, yeni bir inşaat çalışmasıyla buralar yaşanabilir ve gerçekten işçilerimize yakışır bir yere dönüşebilsin. Asla ta- şeron işçilere ayrım yapılmasını istemiyorum. Bu uygulamamı belediyede de başlattım. Normal işçiler neyden faydalanıyorsa taşeron işçilerimiz de ondan faydalanacak” dedi. “VATANDAŞLARI HER KONUDA BİLGİLENDİRİN” Kılıç toplantıda belediye birimlerine, “Su baskınlarıyla ilgili vatandaşların taleplerine anında cevap verilmeli, bununla da yetinmeyip vatandaşla ilgilenilmeli. Sorunları acil bir şekilde çözülmeli, gereken çözümler üretilebilmelidir. Vatandaşlara bilgi vermenizi istiyorum. Hepsinin her şeyden haberi olmalı” talimatı verdi. istikametinden gelince ulaşım problemleri yaşanıyor.” Kurbanlık alanları konusunda kiraların yüksek olduğunu belirten Tapsız, “Kurban Bayramı’nda Maltepe’nin böyle bir alanı yok, bu alan kurulmalıdır. Her çadıra 5 bin lira alınıyor, gerekli fiziksel şartlar da şu an için mevcut değil. Belediyemiz, müftülük ve komisyon yetkilileri bir araya gelip belirli bir alan belirlemeli ve buralar donatılmalıdır. Bu alanlara en az 10 kabin, tuvalet, mescit, duş alanları ve çay ocakları yapmalıyız. Zemin denetlemesi yapılıp güvenlik ve kamera sistemleri kurulmalıdır” dedi. değişecek. Ağaç konusunda hassasiyetimiz var ama bazılarına dokunmak durumunda kalıyoruz” diye konuştu. M Marmaray’ın Maltepe’de Yarattığı Sıkıntılar Masaya Yatırıldı altepe Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Yol Bakım Amirliği’ni ziyaret eden Be- M altepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, makamında Kaymakam Mustafa Tapsız ve Marmaray Bölge Müdürü Haluk İbrahim Özmen’le bir araya geldi. Görüşmeye Maltepe Belediye Başkan Yardımcısı Sinan Çetiz de katıldı. Ağırlıklı olarak Marmaray projesi ve Maltepe’ye yansımalarının konuşulduğu toplantıda vatandaşların sorunları ve alt geçit problemleri de ele alındı. Görüşmede yeni yapılan kayma- 8-9-10-11 HalkınNabzı 47.indd 9 lediye Başkanı Ali Kılıç, “Taşeron işçilere ayrım yapılmasını istemiyorum. Bu uygulamamı belediyede de baş- kamlık binasını tanıtarak, sorunlarından bahseden Maltepe Kaymakamı Mustafa Tapsız şunları söyledi: “Hükümet konağıyla ilgili çok ciddi kaynağa ihtiyacımız var. Kaymakamlık, Emniyet Müdürlüğü, Nüfus, Tapu, Mal, Sağlık Müdürlüğü, Müftülük, Milli Eğitim Müdürlüğü gibi birimler binamızda olacak. Özellikle Emniyet Müdürlüğümüz şu anki binasının 1,5 katı büyüklüğünde bir binaya sahip olacak. Yalnız buraya Küçükyalı “HATTAKİ BİNALARA DOKUNMUYORUZ” Tapsız görüşlerini aktardıktan sonra Marmaray Bölge Müdürü Haluk İbrahim Özmen, Marmaray konusunda Başkan Ali Kılıç’ı bilgilendirdi. Haydarpaşa-Gebze hattında sinyalizasyon çalışmalarının 10 gün süresince devam edeceğini aktaran Özmen, “Pendik-Gebze hattı önümüzdeki aylar içerisinde tamamlanacak. Kesinlikle hat üzerindeki binalara dokunmuyoruz. Birkaç istasyonun yeri BAŞKAN KILIÇ: KAOS YAŞANSIN İSTEMİYORUM Konuklarını dinledikten sonra Maltepe halkının sorunlarını dile getiren Başkan Kılıç, “Alt geçitler ve köprüler noktasında Marmaray projeleri yüzünden halkımız çok sıkıntı çekiyor. Buna kısa vadeli çözümler bulmalıyız. Drama Köprüsü’ndeki alt geçitlerin kapatılmasına yönelik şikayetler var. Büyükşehir Belediyesi ve Marmaray yöneticilerine defalarca kez yazdık ve mesaj ilettik. Vatandaşa haber vermeden buraları kapatıyorsunuz. Ne alt geçit var, ne üst geçit. İnsanlar mağdur oluyor, 2 aydır sizlerden yanıt gelmiyor. Geçitler olmadığından insanlar karşıya geçemiyor, su baskınları oluyor, esnaf sorun yaşıyor” şeklinde konuştu. Maltepe Meydanı’nın ve Merkez Camii’nin bulunduğu alanın genişletileceğini de sözlerine ekleyen Kılıç, “ Okullardan önce bu proje çözülmezse kaos yaşanır, bunu istemiyorum” açıklamasında bulundu. 24.06.2014 19:34 SAGLIK 10 SAĞLIK 2014 Çarşamba 25 Haziran Sağlıkta Dönüşüm Programı: Genel Cerrahi Uzmanı İstanbul Tabip Odası Divan Başkanı DR. SAMET MENGÜÇ İşçi Hekimlik Paralı hale getirilen ve özel sağlık eğitim kurumlarına terk edilen tıp eğitimi, Aile Hekimliği adı altında güvencesiz hale getirilen pratisyen hekimlik, özel hastanelere ucuz işgücü olarak yetiştirilen uzman hekimler, akademisyenler... K apitalist sömürünün vazgeçilmez unsurlarından biri insan emeğidir. Doğa ve insan emek sömürüsünün şaha kalktığı ülkemizde emek sömürüsüne en fazla uğrayanlar her zaman işçilerdir. Sağlıkta dönüşüm programının sömürü üzerine kurulduğu ve bu sağlıkta dönüşüm programının sağlık çalışanlarının ve özellikle hekimlerinin hızla işçileştirilme sürecini başlattığı bir dönemi yaşıyoruz. 8-9-10-11 HalkınNabzı 47.indd 10 Günümüzde sömürünün koşullarına maruz bırakılmış tüm sağlık çalışanları ve hızla işçileşen hekimler... Paralı hale getirilen ve özel sağlık eğitim kurumlarına terk edilen tıp eğitimi, Aile Hekimliği adı altında güvencesiz hale getirilen pratisyen hekimlik, özel hastanelere ucuz işgücü olarak yetiştirilen uzman hekimler, akademisyenler... Hekimliğin ilk yıllarında olan asistanlar bu sömürüden aslan payını alan hekim grubunu oluşturmaktadır. İnsani yaşam koşullarını zorlayan şartlarda hekimlik yapmaya zorlanan asistanların durumu köle işçi dönemini hatırlatan koşullara dönüşmüştür. Eğitimlerinden, dinlenme koşullarından, sosyal hayatlarından, özlük ve sosyal haklarından, ideal çalışma koşullarından tasarrufa zorlanmaktadırlar. Kâr maksimizasyonu hedeflenen sağlık politikalarının sonucunda güvencesiz, genç ve dinamik yaş grubunda olan asistan hekimler, emeklerinden maksimum faydalanılmak amacıyla, fazla çalışma sürelerine, fazla hasta bakmaya, fazla nöbet tutmaya yani insani olmayan koşullara mahkum edilmişlerdir. Asistan hekimler; eğitim görevleri dışında ya da branşları dışında çeşitli bahanelerle uzun sürelerle çalıştırılmakta ve hizmet sunumuna zorlanarak sömürülmektedir. İşçi olduğunu sağladığı ekonomik rahatlık nedeniyle yıllarca kabullenmeyen birçok hekimin günümüzde işçileştiğini kabul etmesi bu sürecin en önemli göstergelerinden biridir. Çünkü bir bütün olarak hekimler artık işçileşmiş ve bu işçiliğini içselleştirmeye başlamıştır. Hızla sömürülebilen işçi koşullarına uymaya zorlanan hekimlik mesleğinde asistanlar bu acımasız şartlarda insani refleksleriyle bu yeni konumlarında aynı zamanda işçi dayanışma bilinciyle meslek yaşamına başlamaktadır. Sömürünün artması oranında direnme ve dayanışma duygusu beraberinde örgütlenme bilincini doğurmaktadır. İşte bu nedenle ülkenin her yerinde başlayan asistan hekim direnişleri, asistan hekim dayanışmaları ve örgütlenmeleri önümüzdeki süreçte hızla artacaktır. İşçileştiğini kabullenen ve direnen asistan hekimlerin artışı, ülkenin işçi sınıf bilincine de mutlaka olumlu olarak yansıyacaktır. “Dünyanın bütün işçileri birleşiniz! Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok!” diyen Karl Marks‘ı “Bütün Türkiye hekimleri birleşiniz! Kaybedecek nöbet ve angaryadan başka bir şeyiniz yok!” diyerek bir kez daha saygıyla anıyoruz.. 24.06.2014 19:34 YORUM 11 2014 Çarşamba 25 Haziran Kongredeki Pankart İSHAK KARAKAŞ G eçen Pazar günü (22 Haziran) Ankara’daydım. Birçoğunuzun hemen tahmin edeceği gibi Halkların Demokratik Partisi’nin 2. Olağanüstü Kongresi’nde. Bütün günü gurur ve mutluluk hisleri içinde geçirdim. Gururumun kaynağı şuydu ki, HDP halkımın, halkımın özgücü Kürt Özgürlük Hareketi’nin bir projesi olarak ortaya çıktı, Kürt Siyasal Hareketi’nin özverili yaklaşımı sayesinde gelişen bir dayanışmayla, Türkiye’nin bütün ezilen kesimleri, halkları ve Türkiyeli sosyalistlerle bir güçbirliğiyle parti olarak bugünlere geldi ve şimdi kısa sürede ulaştığı bir olgunluk seviyesinde yeni bir döneme geçiyordu. Bununla gurur duyuyordum. Çünkü Kürt Özgürlük Hareketi başından beri Türkiye siyaset alanında çok önemli perspektifler açıyor, siyasi söyleme zenginleştirici kavramlar katıyor. Kongre öncesi salona baktım. İn- sanlardaki coşkuya, sevince. Ve asılan pankartlara. Salondaki en büyük pankartlardan biri ‘demokratik özerkliğin’ kazanımları olacak ‘demokratik cumhuriyet’ ve ‘demokratik ulus’ kavramlarının yanı sıra ‘ortak vatan’ kavramına vurgu yapan bir pankarttı. Sonradan kürsüde yeni Eşbaşkan Figen Yüksekdağ’ın da ifade ettiği gibi zamanı gelen bir fikri durdurmak mümkün değil. Bir şekilde yolunu bulup pratikleşiyor. ‘Ortak vatan’ da öyle. PKK lideri Abdullah Öcalan, bu kavramı ilk kullandığında kamuoyunun büyük bir kesiminde dikkat çekmemişti bu barışçıl ve derinlikli kavram. Bizler tabii ki çok önemsedik ve şiar edindik ama özellikle Türk ana akım medyasında ve Türk kamuoyunda değeri bilinmemişti. Şimdi ise protokol tribünündeki gazeteciler bu kavramın kongre salonunda böyle önemli bir pankartta yer almasına işaret ediyor, tartışıyordu. Selahattin Demirtaş, kürsüde müthiş bir Türkiye vizyonu çizdi, HDP’nin nasıl bir Türkiye tasarladığını çok gü- zel bir konuşmayla anlattı. Bence ‘ortak vatan’ kavramı ile HDP’nin vizyonu çok iyi örtüşmüştü. Şöyle düşündüm: Öcalan zamanı gelen bir kavramı ortaya atmış, ardından bunun siyasi ve örgütsel projesini yapmıştı. Devlet tekçi zihniyeti ile bu fikri ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın fikrin zamanının geldiğini, HDP’lilerin coşkusu, HDP’nin hızla ulaştığı olgunluk seviyesi ve Türkiye’deki bütün siyasal, sosyal ve iktisadi sorunlara çözüm vaadeden bir siyasi pespektif oluşu tüm kamuoyuna gösteriyor. HDP bu nedenle demokrat ve muhalif cephenin ilgi odağı olurken, faşistlerin de hedefi oldu. HDP kongresi hem söylemsel hem de pratik olarak barış, demokratik özerklik ve ortak vatan gibi Kürdistani önerilerin Türkiye’de zamanı gelmiş bir fikrin farklı veçheleri olduğunun işaretiydi. Şimdi bunları pratikleştirme dönemindeyiz. Hepimiz çok çalışacağız. İshak Karakaş ve Ahmet Tulgar ile ‘Nabız’ her Pazar saat 22.00’de MedNûçe TV ekranlarında Fehim Işık ile ‘Kûçename’ onbeş günde bir Pazar günleri saat 16.00’da MedNûçe TV ekranlarında Gündemin en sıcak konuları farklı konuklarla özgür medya ortamında tartışılıyor: Nabız’da Sokağın sesi, halkların nefesi ve meydanların dinamizmi: Kûçename’de MedNûçe Frekans Bilgileri MedNûçe Frekans Bilgileri Hotbird 13 Frequency: 11.642 H SymRate : 27.500 Hotbird 13 Frequency: 11.642 H SymRate : 27.500 Yapım: AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon Yapım: AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon 8-9-10-11 HalkınNabzı 47.indd 11 24.06.2014 19:34 12 SÖYLEŞİ 2014 Çarşamba 25 Haziran Figen Yüksekdağ Türkiye halklarını ilgilendiren bir kongredeyiz. Halkların Demokratik Partisi’nin kongresindeyiz. Siz de eşbaşkan oldunuz. Kamuoyu sizin açıklamalarınızı bekliyor. Böyle bir günde (22 Haziran) bize zaman ayırdınız. Daha doğrusu ilk söyleşiyi yapmak için biz yakaladık sizi . Çok teşekkür ederim söyleşi talebimizi kabul ettiğiniz için. Ben teşekkür ederim. Bizi sizi tanıyoruz ama okurlarımızdan tanımayanlar olabilir. Onlar için bir kendinizi tanıtır mısınız? Siyasi kariyeriniz, nereden geldi nereye gidiyor? Nasıl başladınız siyasete? 20 yıllık bir siyasi hayatım var. Sosyalist gelenekten gelen bir siyasetçiyim. Tabii ki yaşamın farklı alanlarında, yaşamın üretildiği farklı alanlarda, değişik alanlarda çalıştım. Derneklerin kuruluş süreci, 90’lı yılların başında yaşanan öğrenci hareketleri içinde yer alan siyasetçilerden biriyim. Ayrıca benim siyasi hayatımda kadın özgür- 12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 12 lük hareketinin, kadın özgürlük mücadelesinin ayrı bir yeri vardır. Dergi editörlüğü yaptım, iki derginin editörlüğünü yaptım bu süre içerisinde. Yine basın alanında, haftalık dergi alanında gazetecilik faaliyetlerim oldu. Geride bıraktığımız sekiz-on yıl içerisinde benim açımdan aslında aktif parti mücadelesi, güncel politik mücadeleye katılma biçiminde oldu. Kendimi ait hissettiğim sosyalist geleneğin hem tarihsel geleneklerine, birikimine bağlı kalmak hem de güncel ihtiyaçlarına bugünün ve geleceğin ihtiyaçlarına yanıt verecek bir politik üretim sergilemeye çalıştım. Şimdiki görevinizi bu çizgide nasıl tanımlıyorsunuz? Bugün de aslında Halkların Demokratik Partisi içerisinde aldığım yeni görev ait olduğum, kendimi ait hissettiğim siyasi gelenek ve bütün Türkiye toplumunun ihtiyaç duyduğu bugünü ve geleceği kazanma hamlesinin bir parçasıdır. Ben de bu hamle içerisindeyim. Bu tarihsel görev içerisinde bana bir rol biçildiği için, kendime bir rol biçtiğim için yer aldım. Bugünden sonra da bu mücadelemi, bu siyasi çizgimi, yaşam çizgimi daha da ileriye taşıma şansına sahip olacağım. Bir HDP bileşeni olarak Ezilenlerin Sosyalist Partisi nasıl bir dönem geçirdi? Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Halkların Demokratik Partisi’nin önceli olan Halkların Demokratik Kongresi’nin kurucu, çağrıcı ve kurucu bileşenlerinden birisidir. Biz Halkların Demokratik Partisi’ni kurmaya karar vermeden önce ilk olarak yola Halkların Demokratik Kongresi’yle çıktık. Yaklaşık 2,5-3 yıl öncesine dayanan bir süreçti bu. Bir ihtiyacın ürünü olarak önümüze gelmişti, bir ihtiyacı yaşama geçirme görevi önümüzdeydi, o süreç içerisinde bizler, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, onu oluşturan bileşenler olarak halkımızın bu ihtiyacına yanıt vermek görevinden, sorumluluğundan asla İshak Karakaş kaçmadık. Bu görev ve sorumluluk nedir? Birleşik bir çabayla yeniyi yaratmamız gerekiyordu. Yeni olan şey Türkiye’deki demokrasi mücadelesi, devrimci sosyalist mücadele bakımından yeni olan şey birleşik örgütlenme ve birleşik hareket zeminiydi. Halkların Demokratik Kongresi bu anlama geliyordu. Türkiye tarihinde geride bıraktığımız aslında 40-50 yıllık mücadele tarihi boyunca halkların özgürlük, eşitlik, demokrasi arayışı tarihi boyunca geliştirilen en kapsamlı birlik hareketi olarak tarihe geçmiştir Halkların Demokratik Kongresi ve bu aynı zamanda bizim ortak tarihimizdeki çok yeni bir eşiktir. Bu eşikten nasıl bir saptamının ardından geçtiniz? Halkların Demokratik Partisi ve Halkların Demokratik Kongresi yeni oluşumların siyasi zeminidir ve siyasi temsiliyetidir. Bizler bu dönemde sos- 24.06.2014 19:35 SÖYLEŞİ13 2014 Çarşamba 25 Haziran “Biz İkinci Seçeneğiz” Figen Yüksekdağ, Halkların Demokratik Partisi’nin 2. Olağanüstü Kongresi’nde Selahattin Demirtaş ile beraber eşbaşkanlığa seçildi. Yüksekdağ, HDP’den önce kurulan Halkların Demokratik Kongresi’nin kurucu bileşenlerinden olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin Genel Başkanı’ydı. Figen Yüksekdağ, 90’lı yıllarda yükselen sosyalist muhalefetin, 12 Eylül darbesi sonrası ilk devrimci kuşağın öne çıkan isimlerinden olmuştu. Bir dönem gazetecilik de yapan Yüksekdağ’ı kongre sırasında protokol koltuğundan kaldırıp kendisiyle salonun koridorlarındaki bir odada söyleşi yaptım. Yeni HDP Eşbaşkanı’na, siyasi kariyerine ve HDP’nin yeni dönemine ilişkin sorular sordum: yalistlerin de bütün HDK bileşenleri gibi merkezde bulunmamız gerektiğini düşünüyorduk ve her şeyden önce de şu fikre dayandırıyorduk kendi varlığımızı, uzun yıllardan bu yana Türkiye’nin, Türkiye topraklarının Doğusu’yla, Fırat’ın Doğu tarafıyla Batısı arasında oluşmuş ciddi bir mesafe var. Kürt halkının Kürdistan’da yürüttüğü özgürlük, demokrasi mücadelesi kendisine yeni yollar açarken aynı zamanda Batı cephesinde de, Türkiye kanadında da bir halk hareketinin gelişmesine ihtiyacı var. Bu her gün kendisini doğrulatıyordu, her gün bunun somut olarak ihtiyacını görüyorduk. HDP siyasi örgütlenme biçimleri bağlamında bir model olabilir mi? Türkiye’deki işçi sınıfının, emekçi kitlelerinin de, Kürdistan’daki özgürlük ve demokrasi hareketinin de, yani Fırat’ın Doğusu ile birleşmeye kuvvetle ihtiyacı vardı. Bu hayati bir ihtiyaçtı, hâlâ da hayati bir ihtiyaçtır. Biz bu ihtiyacı karşılamaya ve gereğini yerine 12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 13 getirmeye çalışıyoruz. Bunun mücadelesini yürütüyoruz. Sosyalist bir bileşen olarak biz bu tarihsel ihtiyacın varlığını çok ciddi biçimde görmek ve bu ciddiyete uygun görev üstlenmek durumundaydık. Doğu’nun ve Batı’nın birleştirilmesi Türkiye ve Kürdistan’ın, bütün bölge halklarının mücadelesinin ortaklaştırılması ve buradan daha büyük bir gücün, değiştirici, dönüştürücü bir gücün ortaya çıkması ihtiyacına kendimizi adamak gibi bir durumla karşı karşıyaydık. Bizler de kendimizi bu işe adamak, bu göreve adamak konusunda herhangi bir tereddüt göstermedik. Eksikliklerimiz, yetersizliklerimiz, zayıflıklarımız mutlaka ki oldu ve bunların her birisini tartışarak, dersler çıkararak ilerleyeceğiz ve ilerlemeye devam ediyoruz. Ama önemli olan bugün HDP kongresinden sonra Türkiye’de HDK ve HDP ikili işleyen bir mücadele kanalıyla, bir siyaset kanalıyla, yeni Türkiye’nin, yeni toplumun bir gücü olarak üretebilmektir. Bunu tarihsel bir modele dönüştürmektir. HDK ve HDP tarihsel model oluşturabilecek, bu tarihsel birikime ve güce sahiptir. Bugünden sonra herhalde yeni bir dönem başlıyor HDP için. Türkiye’de, Kürdistan’da ve Ortadoğu’da HDP ne ifade diyor? Her şeyden önce Türkiye ve Kürdistan’daki egemen siyaset sathında tam bir kriz söz konusu. Egemen sınıflar yönetme becerisini eskisi kadar sergileyemiyorlar. Bunu nereden biliyoruz, memleketin çok önemli politik gündemlerine, siyasi sorunlarına çözüm getirebilecek bir enerjiye sahip değiller. Böyle bir duruşa ve kararlılığa sahip değiller. Bir demokratik altyapıya ve duruşa sahip değiller öncelikle. Her toplum dönüşmek ister. Her toplum bir değişim süreci içerisine girmek zorundadır. Bir toplumun geleceğini kazanılabilmesi, onun gerçek bir toplumsal yapı olarak kendisini güçlendirebilmesi için buna ihtiyacı vardır. Ama siyaset bu toplum karşısındaki görevini yerine getiremez hale geldiyse artık burada, bu gerçeğin olduğu yerde değişimin zamanı gelmiştir, devrimci değişimin zamanı gelmiştir. İşte HDP bu zamanın geldiğini ifade ediyor. HDP’nin kuruluşu ve bugün olağanüstü kongresiyle varlığını, gelişimini daha güçlü biçimde ifade etmesi artık eski düzen güçlerinin yıkılma zamanının geldiğini gösteriyor. Onlar için verilmiş bir gidiş alarmıdır. HDP’nin bugün gerçekleştirdiği yürüyüş budur. HDP, bence Türkiye’nin gerçek sosyalist partisidir. Ama bazı sosyalist örgüt ve gruplar uzak duruyor, dışında kalıyor. Ne yazık ki öyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Ama bu gerçeği algılarken başka bir gerçeği de görmemiz gerekiyor. İhtiyacın kavranışı her bir muhatap bakımından farklı olabilir. Herkes ihtiyacı birbirinden farklı düzeyde kavrayabilir ve tanımlayabilir. Bugün HDP karşısındaki değişik politik kuv- 24.06.2014 19:35 14 SÖYLEŞİ vetlerin mesafeli yaklaşımı da o kuvvetlerin ihtiyacı farklı kavramasından, bizim durduğumuz yerden başka bir yerde durarak kavramasından kaynaklanıyor. Bir kavrayış eşitsizliği olduğunu sarih biçimde söyleyebiliriz. Ancak bu kavrayış eşitsizliği HDP’de daha güçlü bir birlik, birleşik bir örgütlenme zemini yaratma konusundaki bu iç sancı ve direnç bizim birleşik yürümemiz önündeki, birleşik geleceğimizin 12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 14 2014 Çarşamba 25 Haziran önündeki temel bir engel değildir. Yani yeni katılımlar olabilir, öyle mi? HDP - HDK zemini gelişmekte olanı gösteriyor. Hâlâ bu süreç tamamlanmamıştır. Bu süreç devam ediyor. Bizim ilk ortaya çıkarken çok temel inandığımız ve ortaya koyduğumuz sloganlardan, dillendirdiğimiz sloganlardan birisi de şuydu: Birleşe birleşe kazanacağız. Bir dönem Türkiye’deki siyasi mücadeleyi ‘‘direne direne kazanacağız’’ sloganı tarif etmiştir, tanımlamıştır. Ama bugün sadece direne direne kazanmak değil aynı zamanda birleşe birleşe kazanmak gerekiyor. Böyle bir zorunluluğu olan bir siyasetin görevidir. Süreç tamamlanmamıştır, devam etmektedir ve biz birleşe birleşe, büyüte büyüte ilerlemeye devam edeceğiz. Kollarımız geniş, yeni bileşenlerle, yeni katılımlarla buluşma rahatlığına sahip olma konusunda kafamız da, kollarımız da, görüş açımız da geniş. Ben bu vesileyle hâlâ düşünen, kaygıları olan veya duruşu, bakış açısı farklı noktalarda olan dost ve yoldaş güçlere, siyasi merkezlere, partilere bir kere daha çağrı yapıyorum; Bize ait olan yerde, bizimle birlikte, hep birlikte yürüyebiliriz, kazanan biz olmak istiyoruz. Sizi zor bir görev bekliyor, Cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçimler ve tabii ki müzakere süreci. Umutlu musunuz? Şunu söyleyebilirim; Dünden daha umutluyuz, çünkü her geçen gün karşımızdaki alternatif siyasi merkezlerin alternatif olmadığını kanıtlıyor. Karşımızdaki AKP, CHP, MHP’den oluşan ve bunların etrafında dizilmiş egemen siyaset zihniyetinin, statükocu siyaset zihniyetinin karakterize ettiği birleşik bir merkez var ve gittikçe daha fazla birbirlerine benziyorlar. Birisi diğerinden farklı değil, birbirlerinin alternatifi olmaktan çıktılar. Biz o nedenle onların kaybettiği irtifayı bizim kazandığımız irtifa olarak görüyoruz. Şu an statüko siyaseti yapan, değişime kapalı Türkiye toplumunun özgürlük, adalet, eşitlik ihtiyacı var, barış ihtiyacı var. Kapalı siyaset yapan merkezler gittikçe irtifa kaybedecekler, tarihin önlerine koyduğu tarihsel görevleri yerine getiremedikleri müddetçe, reel politikayı pragmatizm olarak algıladıkları müddetçe, reel politikayı kendi iktidarlarını ne koşulda olursa olsun sürdürmek olarak algıladıkları müddetçe irtifa kaybetmeye, geriye düşmeye mahkum olacaklar, mecbur olacaklar. Biz bu koşullar içerisinde özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi arefesinde HDP’nin ve HDK’nin çıkaracağı cumhurbaşkanı adayının ikinci alternatif olduğunu düşünüyoruz, ikinci şık ve seçenek olduğunu düşünüyoruz. Düne kadar biz kendimize üçüncü yol, üçüncü seçenek diyorduk, bu zamana kadar Türkiye’de oluşan iki egemen siyasi kutuplaşma, kamplaşma vardı, biz kendimizi bunlardan bağımsız olarak konumlandırıp, “biz ikisi de değiliz, üçüncüsüyüz, halklarımızın yoluyuz” diyorduk... Üçüncü yol, değil mi? Ama bugün cumhurbaşkanlığı seçim arefesinde çok net şunu söyleyebiliriz, iki yol var, biz ikinci yoluz, ikinci seçeneğiz ve şu an Türkiye toplumunun gerçek alternatifi, kendi toplumsal değişimini ve ihtiyacını karşılayacağı gerçek alternatifi HDP içerisinde filiz- 24.06.2014 19:35 SOYLESI 15 SÖYLEŞİ 2014 Çarşamba 25 Haziran lenmeye devam ediyor. AKP, CHP, MHP, üçü de neoliberal partiler aslında. Bunlar karşısında HDP adayı nasıl bir alternatif oluşturuyor? HDP adayı Türkiye’de tüm Türkiye toplumunu kucaklayabilecek, bu zamana kadar devlet siyasetinin ve devlet siyasetine bağlı varlık ortaya koyan düzen partilerinin reddettiği her gerçeği kucaklayacak bir aday olacaktır. Reddedilenler kimlerdir? Bugüne kadar düzen siyaseti işçiyi, işçinin haklarını reddetti, reddetmekle kalmadı, katletti. Kadınların haklarını, varlığı- nı, özgürlüğünü reddetti, reddetmekle kalmadı, katletti. Bu memlekette kadın, çocuk, işçi katliamları ve kadın, çocuk, işçi mezarlıkları oluşturuluyor siyasi zihniyet aracılığıyla, bu statükonun sürdürülmesi artık yaşamın sürdürülemez hale gelmesine yol açıyor. Türkiye toplumunun artık çok temel bir yaşam sorunu var. Kendi yaşamını ve geleceğini kazanma sorunu var. Bizim cumhurbaşkanı adayımız reddedilen yaşamın, özgürlüğün ve bu taleplerin olduğu her yerde olabilen, bunu 12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 15 kucaklayabilen, bu zamana kadar çözülmeyen sorunlara radikal çözüm getirecek bir bakış açısına, kucaklayabiliciliğe sahip bir siyasi zeminden besleniyor. En temel farkımız budur. Biz cumhurbaşkanı adayımızın seçildiği koşullar içerisinde Türkiye’de cumhurbaşkanının sihirli değneği ile üç ayda, beş ayda her şeyi değiştireceğimizi iddia etmiyoruz. Cumhurbaşkanı adaylığı ve cumhurbaşkanı adayımızın seçilmesi HDP’nin siyasi projesinin, makro siyasi projesinin sadece bir parçasıdır. Biz bu düzenin değişmesini istiyoruz. Bu düzenin demokratikleşmesini, Türkiye toplumunun barış, özgürlük ve demokrasi zemininde yeniden kuruluşuna, yeniden kurulmasına vesile olacak bir kapının açılmasını istiyoruz. Kendimize de böyle bir rol yüklüyoruz. Cumhurbaşkanı adayımız bu memlekette bu zamana kadar söylenmeyen sözleri söyleme, bu toplumun bütün gadre uğrayanlarını kucaklama ve onların düzenini, onların yaşamını koruma sorumluluğunu üstlenerek, bu iddiayla ve bu güçle aday olacaktır. Bu da çok önemli bir farktır. Bugünkü siyasi tavır içerisinde çok belirleyici bir farktır. HDP, çatı partisinden kitle partisine dönüştü. Bu ne ifade ediyor? HDP’nin halkın kapsayıcı, birleştirici ve kitlelerin iradesini, kitlelerin politikaya katılımını sağlayan ve bunun önünü açan bir parti olarak gelişimi çok önemli bir eşiktir, çatı partisinden kitle partisine dönüşmesi. HDP, seçim ittifak partisi olarak çalıştı, yerel seçimlerde bizim çatımızdı, biliyorsunuz. Ama bugün artık kitlelerin altında toplanacağı, siyasetlerin, bireylerin, HDK’nin bilinen bileşenlerinin değil, çok daha geniş bir yapı- nın altında örgütleneceği ve politikaya katılacağı, doğrudan politikaya katılacağı, yönetim süreçlerine katılacağı bir parti hüviyetine bürünmüştür, bürünmeye yönelmiştir. HDP açısından çok önemli bir eşiği temsil ediyor ve bizim bakımımızdan şu açıdan önemli, bizler Gezi’den sonraki süreçte, biliyorsunuz son bir yıl içerisinde Türkiye’de çok önemli gelişmeler yaşandı. Bunların hepsi de kitle eylemleriydi, kitle isyanlarıydı, kitleler sadece isyan etmekle kalmadılar, aynı zamanda kendi düzenlerini kurdular. Alternatif yaşam alanları oluşturdular. Bakın Gezi’de, Gezi’yle beraber sadece isyan etmedi insanlar. Komünler kurdu, paylaşım alanları kurdu, halkımızın, insanlarımızın istediği, düşlediği hayatı orada oluşturmaya çalıştı. Onunla kalmadı, Lice’de, Meskan’da, kalekol inşa edilmeye çalışılan yerlerde Kürt halkımız, kadınlarımız, gençlerimiz, analarımız yine orada, bir alternatif yaşam alanı kurdular. Kitlelerimiz, kitleler, halklarımız politikaya daha doğrudan katılma süreçlerine, sürecine girdi, bu süreçte, bu dönemde, geride bıraktığımız bir yıllık süre içerisinde. İşte Halkların Demokratik Partisi bir kitle partisi olarak örgütlenmesiyle birlikte halkımızın esas yönetmesi gerekenlerin içerisinde örgütlenip yönetime katıldığı bir parti olacaktır. Halkımızın, insanlarımızın doğrudan demokrasi ve doğrudan siyaset aygıtı olacaktır. Bizler de halkımıza hizmet edeceğiz, hizmet etme görevini yerine getireceğiz. Çok teşekkür ederim. Size başarılar diliyorum. Ben teşekkür ederim. 24.06.2014 19:35 16 HABER 2014 Çarşamba 25 Haziran HDP 2. Olağanüstü Kongresinde Eşbaşkanlarını Seçti H DP’nin 2. Olağanüstü Kongresi 22 Haziran Pazar günü yapıldı. Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, HDP’nin yeni Eş Genel Başkanları oldu. Parti Meclisi, Merkez Disiplin Kurulu ve Uzlaştırma Kurulu üyelerinin de seçildiği Kongre’de Demokratik Özerklik ilkesi gereği dikkat çeken bir öneri de Türkiye’nin “Birleşik Devlet” modeliyle her ilin eyalet sistemine geçmesi ve Ankara’da da merkezi federatif bir hükümetin olmasıydı. Selahattin Demirtaş’ın Kongre’de yaptığı konuşmanın kısaltılmış hali şöyle: “Ülkemizin etrafının kan ve barut kokusu içerisinde inim inim inlediği bir dönemde, bütün Ortadoğu coğrafyasının alt üst oluşlarla çalkalandığı, içeride de otoriter karakteri ile vatandaşlarımıza korku salan bir hükümetin iş başında olduğu bir süreçte, sudan çıkmış balık misali çaresizce çırpınan bir muhalefetin hazin durumunun yarattığı umutsuzluk ortamında, gerçek umudun adresi olarak kongremizi gerçekleştiriyoruz. Acılarla dolu bir geçmişe, kahra- 12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 16 manlıklar ama aynı zamanda trajedilerle dolu bir tarihe sahip olan coğrafyamızda, kronikleşmiş ve çözüm bekleyen sorunlar yumağı içerisinde, Halkların Demokratik Partisi artık değişimin, özgür geleceğin, barışın, hakkın ve adaletin gerçek temsilini var edecek tek umut haline gelmiştir. Öyle ki; Pir Sultan’ın da, Şeyh Bedreddin’in de yoldaşlarının gözü artık bizdedir. Ahmedê Xanî’nin, Şems-i Tebrizi’nin arkadaşları bizimle yan yanalar. Şêx Saîd’in, Seyit Rıza’nın torunları el ele tutuşup ön saflarda yerlerini aldılar. Deniz’in, Mahir’in, Ulaş’ın, İbo’nun, Mazlum’un can yoldaşlarıyla birlikte yürüyoruz. Nazım Hikmet’in, Hrant Dink’in, Orhan Doğan’ın kardeşleriyle can olduk candaş olduk. Uğur’un, Ceylan’ın, Berkin’in ağabeyleriyle, ablalarıyla tek yüreğiz artık. Ali İsmail’in de Medeni Yıldırım’ın da emanetleri bizdedir. “Hak Muhammed Ali” diyenin de, “Dünyanın bütün emekçileri birleşin” diyenin de, “La ilahe illallah” deyip dualarını bizden esirgemeyenlerin de, “Êdî bese, ez ji li virim” diyenlerin de gönlü bizdedir. Yanı başımızda mezheplerinden dolayı insanların birbirini kestiği, boğazladığı bir coğrafyada bütün farklılıklarımızla birlikte, bir arada durmak, gerçek kardeşliğin ve eşit yurttaşlığın sesi, soluğu olmak bizim için de çok kıymetlidir, çok anlamlıdır. Ancak bu büyük onurun büyük sorumlulukları da vardır elbette. Mademki fabrikada, madende terleyen işçinin sesi olacağız, madem ki tarlada kavrulan ırgatın nefesi olacağız o halde en az onlar kadar çok çalışacağız, onlar kadar çok yorulacağız. Zihni örtülüyle değil ama başı örtülüyle el ele olacağız. Gözü açıkla değil ama gönlü açıkla omuz omuza yürüyeceğiz. Çalanla çırpanla değil, paraları sıfırlayanla değil, helal kazanıp helal yiyenle yoldaş olacağız. Bugünkü genel kurulumuz bu güne kadar Türkiye’de yapılan bütün parti kongrelerinden farklı bir ruhla, böylesine farklı bir anlayışla gerçekleşiyor. HDP ve HDK çatısı altında bu güne kadar büyük emeklerle çaba sarf eden bütün arkadaşlarıma, bu görkemli projeyi bu aşamaya getirdikleri için son- suz teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Gerçek birlik ve özgür gelecek projesi olan HDP çalışmalarına daha ilk aşamadan bu yana destek olan Sayın Öcalan’a teşekkür etmek istiyorum. Tekçi kimlikler üzerine inşa edilmiş ulus devletlerden bize hayır yoktur, ezilene fayda yoktur. Bunun en yakın ve en sıcak örneği Rojava başarısıdır. Bütün kimliklerin ve inançların, bütün mezheplerin eşit olduğu, eşit muamele gördüğü ve eşitçe yönetime katılarak egemenliği paylaştığı modeller Ortadoğu ve Türkiye için en gerçekçi modellerdir. Bizler bu anlayışla komşu halk ve devletlerle ilişki geliştirirken her halkın ve kültürün yaşam hakkını savunacağız, dostluk ve eşitlik temelinde kardeşlik ilişkisi geliştireceğiz. Rojava ve Kürdistan Federe Bölgesi başta olmak üzere Türkiye-Kürdistan ilişkilerinin güçlenerek gelişmesini ve bu ilişkinin bölge barışına katkı sunmasını destekleyeceğiz. İşçinin emeğinin acımasızca sömürülmediği, köylünün üretimden kopmadan insan gibi yaşadığı, Müslüman’ın Müslüman gibi, Yahudi’nin Yahudi gibi özgürce nefes aldığı, kadınların, gençlerin kendi kimlikleriyle yaşamın her alanında var olduğu, çevrenin-doğanın korunduğu bir gelecek istiyorsak işte bunun yolu da birlikte yaşam-birlikte yönetim modellerinin inşasından geçer. Türkiye Cumhuriyeti’nin her yurttaşı, her Türk, her Kürt, her Ermeni, her Arap, her Çerkes, her Süryani, her Hristiyan, her Alevi bu devletin gerçek sahibi oluncaya kadar, bu toplumun onurlu bir ferdi olarak özgür oluncaya dek ilkelerimizden taviz vermeden mücadele etmeye devam edeceğiz. Sırtımızı batının pozitif değerlerine çevirmeden kendi öz değerlerimizle bütün Ortadoğu’ya kalıcı barışı getirecek örnek bir model olarak Halkların Demokratik Partisi’nin iktidarını gerçekleştireceğiz. İşte bu anlayış çerçevesinde bizler de Halkların Demokratik Partisi olarak hakiki bir cumhurbaşkanı adayı ile ortaya çıkacağız. Devletin iki adayına karşı halkın tek adayıyla cumhuriyet tarihinde ilk defa Çankaya’ya halk çıkacak inşallah.” 24.06.2014 19:35 2014 Çarşamba 25 Haziran Maltepeliler Siyah Tişört Giyerek “Soma’yı Unutma” Mesajı Verdi yargı önüne çıkartılması için Maltepe Belediyesi’nin her Salı günü gerçekleştirdiği Halk Buluşmaları’nda, sessiz ve anlamlı bir eylem gerçekleştirildi. Kahvaltıyla başlayan ve vatandaşların Belediye Başkanı Ali Kılıç’a sorunlarını dile getirdiği toplantıya katılanlar, üzerinde “Soma’yı Unutma” yazan siyah tişörtler giydi. M altepe Belediyesi’nin geleneksel hale gelen “Halk Buluşmaları”nda bu hafta gündem, 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma’daki maden faciası oldu. Başkan Ali Kılıç’a sorunlarını dile getirmek için gelen Maltepeliler, bu facianın unutulmaması için “Soma’yı Unutma” yazılı siyah tişört giydiler. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç da, belediye personeliyle birlikte siyah tişört giyerek, vatandaşların “Soma Unutulmasın” mesajına destek verdi. Tüm Türkiye’yi yasa boğan Manisa’nın Soma ilçesindeki maden faciasının üzerinden tam 42 gün geçti. 301 işçinin yaşamını kaybettiği facia ardında gözü yaşlı yüzlerce eş, anne, baba ve çocuk bıraktı. Facianın unutulmaması ve sorumluların biran önce ÇABUK UNUTUYORUZ Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç yaptığı konuşmada, “Bundan 42 gün önce, çoluğuna çocuğuna ekmek götürebilmek için yerin metrelerce altında alın teriyle ekmeğini çıkaran maden işçilerimizi kaybettik. Onları analım istedik, Akdeniz toplumları olarak saman alevi gibi parlıyoruz, olaylara hemen tepkiler veriyoruz ancak çabuk unutuyoruz. Soma’da yüzlerce çocuk babasız kaldı. Amacımız, mübarek Ramazan öncesi, Soma’yı unutmamak, o şehitlerimiz ve acılı ailelerin yanında olmak. Ramazan’da da dinimizin vecibesi olarak o insanları HABER 17 unutmayıp, yardım elini onlara uzatmak gerekiyor” dedi. UYUŞTURUCU MERKEZİ KURULUYOR İmar, çevre, uyuşturucu sorunları, çevre düzenlemesi, ilaçlama gibi konuların ağırlıklı olarak konuşulduğu buluşmada ilaçlama konusunda özeleştiri yapan Başkan Ali Kılıç, “Seçim dolayısıyla bu işler aksadı. Verilen rahatsızlıktan ötürü belediyemiz adına hemşerilerimizden özür diliyorum. Sorun en kısa sürede çözülecek” açıklamasında bulunarak, uyuşturucu konusunda belediye bünyesinde, yurtdışında da örnekleri bulunan bir merkez kurulacağını belirtti. Kılıç, ayrıca “Halk Buluşmaları”nın sonuncusunu düzenlediklerini açıklayarak, bundan sonra halkla Eylül ayından itibaren mahallelerde bir araya gelineceğini bir kez daha yineledi. Zaman zaman duygusal anların da yaşandığı buluşma, Soma anısına toplu fotoğraf çekimiyle son buldu. Ermeni Toplumunun Bayzar Fındıklı’da BDP Çadırına Saldırı Teyzesi Yaşamını Yitirdi A med (Diyarbakır) Ermeni toplumunun sembolik isimlerinden Bayzar Alato Ekmen, Meryem Ana Kilisesi’nde bulunan derme çatma evinde geçen Pazartesi yaşamını yitirdi. Amed’in Suriçi İlçesinde doğup büyüyen Ermeni asıllı Bayzar Alato Ekmen 88 yaşında hayata veda etti. Ekmen, Meryem Ana Kilisesinde yaşamını sürdürüyordu. Ermeni kimliğini ve inancını açık bir şeklde savunan Ekmen, Amed’de Ermeni toplumunun sembollerinden biri haline gelmişti. Ermeni soykırımı sonrasındaki zorluklara tanıklık etmesiyle çok sayıda belgesele konu olan Ekmen’in, yaşamını yitirdiğini duyan Amedli çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcileri Meryem Ana Kilisesi’ne akın etti. (Kaynak ANF) 12-13-14-15-16-17 HalkınNabzı 47.indd 17 B arış ve Demokrasi Partisi’nin Maltepe, Fındıklı’da kurduğu çözüm çadırı molotoflu saldırıya uğradı. BDP’nin Sultanbeyli, Sancaktepe ve Fındıklı’da karakol, kalekol, baraj inşaatlarına, asimilasyona, uyuşturucu ve fuhuşa karşı kurdukları çadırlardan Fındıklı’da kurulmuş olanı, 21 Haziran günü sabaha karşı saat 04.30 sularında çadırda 10 kişi bulunduğu sırada molotoflu saldırıya uğradı. BDP İl Yöneticisi Hasan Sayan, gazetemize yaptığı açıklamada saldırı sonucu çadırın yandığını ve 4 kişinin yaralandığını ifade etti. Yanık yaralısı olan partililer hastanede tedavi edilerek taburcu oldu. 24.06.2014 19:35 18 YORUM 2014 Çarşamba 25 Haziran 1925 Kürt Ayaklanmasında Örgütlülük ve Dış Güçlerle FEHİM IŞIK Ayaklanmanın Zamansız Baş- zer kesin emirler verilip Kürdistan’ın her tarafına gönderildi. Halit Bey’in laması İ smail Hakkı’nın yazdıklarının ayaklanma sonrasında, daha doğrusu ayaklanmanın etkileri sıcaklığını daha tam yitirmemişken Kürtler tarafından yayınlanmış en ciddi belge olduğu açıktır. Olaylara vakıf olan İsmail Hakkı ve arkadaşları, bu raporda isyanın zamanından önce hazırlıksız başlamasının temel nedenlerini de açıklamaktadır. İsyanla ilgili yapılan çalışmaları değerlendiren İsmail Hakkı, raporunda şunlara yer vermekte: “Kürdistan Bağımsızlık Komitesi, ulusal amacına varmak ve genel bir isyanı organize etmek için durmadan çalışıyordu. Komite, genel hareketi 1925 yılının Haziran ayında başlatacaktı, fakat bazı olaylar ‘Büyük Kürt İsyanı’nı kararlaştırılan tarihten önce başlamaya mecbur etti. Buna neden olan olaylar şunlardır: Bitlis Şubesi Başkanı Şehit Yusuf Rıza Bey’in (milletvekili) zamanından önce harekete geçmesi, Beytüşşebap-Hakkari İsyanı, birtakım belgelerin ‘Türklerin’ eline geçmesi, Muş yakınlarında bir Kürt beyinin oğlunun ‘Türk’ jandarmaları ve tahsildarları tarafından yapılan hakaret ve hücumlar ve bundan doğan kavga ve nihayet bu beyin oğlunun büyük bir jandarma birliği tarafından muhasara altına alınarak tevkif edilip Muş hapishanesine hapsedilmesi.”(10) İsyan öncesi yaşananların Kürtlerin aleyhine olduğunu belirten İsmail Hakkı, Miralay Halid Bey’in de bu gelişmeler neticesinde tutuklandığını yazarak Kürtler açısından nazik bir döneme girildiğini söyler: “Merkez Komitesi, derhal genel bir harekete başlamanın kaçınılmaz olduğuna karar verdi. Bütün şubelere emirler yollanarak, Halit Bey’in, Muş’ta hapsedilmiş olan Kürt ağasının oğlunun ve Bitlis’te hapsedilmiş olan Yusuf Ziya Bey’in ve arkadaşlarının derhal kurtarılması emri verildi. Genel isyanın başlaması konusunda da ben- 18-19 HalkınNabzı 47.indd 18 yerine oy birliği ile Palulu Şeyh Said Efendi Başkan ve Genel Kumandan tayin edildi.”(11) Azadi Örgütü ile İlgili Farklılıkların Nedeni Buraya kadar isyanın ve Azadi örgütünün niteliği üzerine daha çok İsmail Hakkı’nın yazdıklarına yer verdik. Ancak aynı dönemi yaşamış ve Ağrı İsyanı’nda da çeşitli görevler üstlenmiş Hesen Hişyar Serdî’nin anıları ile Robert Olson’un İngiliz arşivlerine dayanarak verdiği bilgilerde çeşitli farklılıklar olmadığını söyleyemeyiz. En başta Azadi’nin kuruluş tarihi ile ilgili farklılıklar vardır. Hesen Hişyar Serdî, Azadi’nin kuruluşu ile ilgili olarak şunları yazar: “1922 yılının sonları, 1923 yılının başlarında yukarıda belirtilen kuruluş (Berevaniya Mafê İlişkiler Sorunu (3) Kurd – Kürt Haklarını Savunma Örgütü. bn.) Kürt illerinden biri olan Erzurum şehrinde, Cibranlı Halit Bey liderliğinde kuruldu. Teşkilat bir parti tarzında değil, daha çok Kürt halkının özlemlerini dile getiren toplumsal bir organizasyon şeklinde idi.”(12) Hesen Hişyar, Miralay Halidê Cibrî ile Yusuf Ziya Bey’in tutuklanmasından sonra yapılan ‘Çan Kongresi’nden de söz etmektedir. Hesen Hişyar’a göre 3 gün süren kongre, 1 Şubat 1925’te Çan Dağında 300’e yakın Kürt delegenin katılımıyla toplanmış. Hesen Hişyar bir umutsuzluk ortamında toplandığını belirttiği kongrenin ancak Şeyh Said’in ateşli konuşmasıyla canlanabildiğini yazarak, alınan kararları açıklıyor. Hesen Hişyar’a göre alınan kararlar şöyledir: “1. Merkez Komitesi dışında, ayrıca ona bağlı askeri faaliyeti yürütecek komitenin oluşması; 2. Siyasi Komite tarafından taktik faaliyetin yeniden değerlendirilerek pratiğe sokulması görevi verilmesi; 3. Aşiretler arasında barışın hakim kılınması, birliğin ve mücadele azminin yeniden geliştirilmesi; 4. Şeyh Said’in halkı uyarması ve ülkede dolaşabilmesi için hazırlıkların toplanması.”(13) Azadi’nin kuruluşu ve faaliyetleri ile ilgili son olarak Robert Olson’a başvuracağız. Şunu belirtmekte yarar var ki, kaynaklar içinde doğruya en yakın olanının Robert Olson’un kitabı olduğunu söyleyebiliriz. Olson, dönemin İngiliz istihbarat raporlarına dayanarak verdiği bilgilerde, bu bilgileri nispeten farklı biçimde değerlendiren Martin Van Bruniessen’e de göndermeler yapmaktadır. Olson, kitabında şunları yazmaktadır: “Şeyh Said İsyanı’na yol açan olaylardan sorumlu olan Milliyetçi Kürtler Örgütü Ciwata Azadî Kurd (Kürt Özgürlük Cemiyeti) idi; daha sonra Ciwata Xweseriya Kurd (Kürt İstiklal Cemiyeti) adını aldı ve kısaca Azadi denildi. Van Bru- niessen bu örgütün 1923’te kurulmuş olduğunu belirtir, fakat 4 Eylül 1924’te Beytüşşebap’ta isyanı hızlandıran Kürt askerlerinden alınan raporlarda, İngiliz İstihbarat teşkilatına, bu örgütün 1921’de Erzurumda kurulduğu belirtilmiştir. Anadolu’da ve çok gizli olarak kurulan bir örgüt olduğundan, Azadi hakkında hemen hemen hiç bilgi yoktur.”(14) Olson’a göre İngiliz istihbaratına bilgi verenler İsyan firarilerinden Ali Zeki ibn Veli, İsmail Hakkı Efendi, İbn Muhammed Ali (Musul), İhsan Bey ibn Nuri Bey (Bitlis), Tevfik Efendi ibn Hasan (Mardin) ve Ahmet Rasim Efendi ibn Mikdal (Çan)’dir.(15) Dipnotlar 10) İsmail Hakkı, Troşak gazetesi, Şeyh Said Ayaklanması Raporu, akt. Garo Sasuni, age, syf. 185. 11) İsmail Hakkı, age., akt. Garo Sasuni, age, syf. 187. (İsmail Hakkı tarafından sözü edilen toplantının, Hesen Hişyar Serdî tarafından kaleme alınan anılarında Çan Kongresi olarak geçmektedir. O dönemde henüz genç bir Kürt olan Hesen Hişyar, adı geçen kongreye katılanlar arasında değildir. Ancak Kongre ile ilgili daha geniş bilgiler sunmaktadır. Bkz. Görüş ve Anılarım, Med Yayınları, İstanbul 1994.) 12) Hesen Hişyar Serdî, Görüş ve Anılarım, Med Yayınları, İstanbul 1994, syf. 193. 13) Hesen Hişyar Serdî, Görüş ve Anılarım, Med Yayınları, İstanbul 1994, syf. 193. 14) Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı, Öz-Ge Yayınları, Ankara 1992, syf. 72. 15) Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı, Öz-Ge Yayınları, Ankara 1992, syf. 72. -Devam Edecek- 24.06.2014 19:37 HABER 19 2014 Çarşamba 25 Haziran Artık Türkiye’nin İklimi ‘Yarı Tropik’ H aziran yağmurlarına bir de hortum eklendi. Geçen Perşembe günü İstanbul ve çevre illerde yağmur doluya çevirdi. Tuzla’da yaşanan hortum ise korkuttu. İstanbul’da en son hortum olayı 2000’li yılların başında görülmüştü. Peki ama yaz mevsimini ilkbahara çeviren şiddetli yağmurların ve hortumun nede- ni ne? Meteoroloji uzmanları, nedeni “iklim değişikliği” olarak açıkladı. Artık Türkiye’nin iklimi “yarı tropik” iklim oldu. Uzmanlar önümüzdeki günler için “Hortuma da, doluya da, aşırı sıcaklara da alışın” uyarısı yaptı. İşte meteoroloji uzmanlarının görüşleri: DAHA ŞİDDETLİSİ DE OLACAK Prof. Dr. Orhan Şen (İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi): “Türkiye küresel ısınmadan dolayı iklim değişikliğine girdi. Dünyanın ortalama sıcaklık artışı iki dereceyi bulunca Türkiye de artık yarı tropik bir iklime girdi. Yaz aylarında yaşanan yağmur ve hortumlar artık olağan hale gelecek. Hortumların şiddeti artmaya da başladı, daha zarar verici hale geldi. Hortumun Marmara Denizi’nin üzerinde olması Türkiye’nin her yerinde hortumların yaşanabileceğini gösterdi. Türkiye artık ileri ki senelerde daha şiddetli hortumları görecek. İklim değişikliği, Türkiye’deki etkilerini hızla devam ettiriyor. Kuraklık, aşırı yağışlar, hortum ve fırtınalar görüyoruz. Yerel yönetimlerin tedbir alması gerekiyor. Hortum İstanbul’un her yerinde olabilir. Önümüzdeki hafta ise Türkiye’de başka bir iklim değişikliğinin göstergesi aşırı sıcaklar yaşanacak. Türkiye’nin meteorolojik uç değerlerle canı sıkılacak gibi görülüyor.” İSTANBUL’DAKİ HORTUM KÜÇÜK ÇAPLI Ahmet Uçar (Meteoroloji Genel Müdürlüğü Hava Tahminleri Şube Müdürü): “İstanbul’da tarihte hortum olayları 10 yıl önce de, 50 yıl önce de görülmüştü. En son 2000’lerin başında hortum yaşandı. Türkiye’de hortumun en çok görüldüğü yer Akdeniz’dir. Hortumlar, kuvvetli hava akımlarının yüksek hızda dönmesi sebebiyle yerle yüksek seviyede fırtına bulutu içinde meydana geliyor. İstanbul’da meydana gelen hortum en küçük çaplı hortumlardandır. Rüzgârın hızı 165 kilometre saati geçmemiştir. Bundan sonra küresel ısınmadan dolayı değişen iklim koşulları nedeniyle hortumlar olacaktır. Küresel ısınmadan dolayı hava sıcaklığı ne kadar yükselirse hortum ve kuvvetli dolu gibi yağışların olması mümkün görünüyor. Bu gibi olayları daha sık görme olasılığımız önümüzdeki günlerde yüksek.” diye görüş bildirdi. Kurbağalıdere Yine Taştı İ stanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından uzun süredir dere ıslah çalışması yapılan ve İstanbul’a düşen her yağmurda taşkınlarla anılır olan Kurbağalıdere yine taştı. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşanan yoğun yağışla birlikte taşan Kurbağalıdere Ataşehir ve Ümraniye’de görülen yağışın ardından bir kez daha taştı. Özellikle Fikirtepe bölgesinde birçok ev ve işyerinin zarar gördüğü taşkınla ilgili harekete geçen Kadıköy Belediyesi ekiplerinin çalışmaları sürüyor. Kadıköy Belediyesi’ne bağlı 18-19 HalkınNabzı 47.indd 19 Fen İşleri, Veteriner, Sağlık İşleri ve Zabıta müdürlükleri su baskınına uğrayan evlerde, su boşaltma, temizlik ve ilaçlama hizmetlerinin yanı sıra hasar tespit çalışmalarını da yaptı. Su baskınlarının yaşandığı bölgeye giderek, çalışmaları yerinde izleyen Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu yaptığı açıklamada; “Bu sorun bir kangren haline dönmüş ama artık çözülmesi gerekiyor. Kurbağalıdere, irili ufaklı dere bağlantılarıyla tüm Anadolu Yakasının yükünü sırtlıyor. Dereağzı’nda birikmiş olan mil ve çamur tabakası birçok kez taranarak alınmasına karşın hiçbir zaman kalıcı bir çözüm olmadı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışmasının şu anki ana hedefi dereye gelen pis su hatlarının kolektörler vasıtası ile toplanarak arıtma tesislerine aktarılması bir diğer hedefi ise dere yatağının genişletilerek taşkın kontrolünün sağlanması. Çalışma uzun bir hatta yapılıyor. Son yağan yağmurun yoğunluğu ve ıslah çalışmasının henüz bitirilmemesinden kaynaklı taşmalar yaşanmış, Hasanpaşa kısmında ıslah çalışması sırasında yapılan istinat duvarları da yer yer yıkılmıştı.’’ diye konuştu. 24.06.2014 19:37 20SPOR 2014 Çarşamba 25 Haziran Sporla Yeşeren Bedenler, Beyinler Sakat Olmasın “Görüşünüz ne olursa olsun, gönlünüz daima sporla dolsun..” VAHİT KARAKAYA Sevgili okurlar bu yazımda sizlerle belki bedenen sakat olarak değerlendirdiğimiz fakat gerçekte sağlam, dinamik ve atılgan beyinleri ile spora tutunmuş ve bu tutku ile hayata daha da sımsıkı bağlanmış insanlarımızın azminden bahsetmek istiyorum. Çoğu maalesef bir iş kazasında ya da doğuştan engelli olan bu pırıl pırıl beyinler gösterdikleri olağanüstü gayretle çoğumuzun başaramadığı işlerin başarıyla üstesinden gelmesini bilmişlerdir. Hem iş ve çalışma anlamında hem de sportif anlamda bir spor adamı olarak bu değerli arkadaş- larımızın sportif anlamdaki başarı ve azimlerinden bahsetmek istiyorum. Bizler sporu çok sevip yakinen takip etmemize rağmen maalesef sporun gerçek kahramanlarını hep görmezden gelip arka planda bırakıyoruz. Oysa son zamanlarda dikkatlice takip ettiğimizde ülkemizi sportif anlamda başarı ile temsil eden bu güzel insanlarla büyük gurur duyacağız. Hele ki yaşadıkları anlamlı ve bizim için tarif edilmez sevinç ve gurur, onlar için anlatılmaz yaşanır. Ben yakinen kendilerini ampute liglerinde izledim kıyasıya, kıran kırana bir mücadele Caner Karuk Maltepespor’un İlk Transferi Oldu M altepespor sezonun ilk transferini gerçekleştirdi ve Yeşil Bursa takımından 26 yaşındaki orta saha oyuncusu Caner Karuk’u renklerine bağladı. Caner Karuk Eskişehir Demirspor takımında futbol hayatına başlamış, daha sonra Yeşil Bursa’ya transfer olarak profesyonel olmuştu. 20-21 HalkınNabzı 47 spor.indd 20 atılan her golden sonra yaşanan haklı ve müthiş sevinç işte budur spor aşkı , işte budur hayata sımsıkı bağlanma. Sadece futbol değil artık hemen hemen sporun her branşında başarıyla faliyet gösterip bizde varız diyorlar. Bizler sağlıklı birer birey olarak unutmayalım etrafımızda istek, arzu ve azimle hayata sımsıkı bağlı olalım. Böyle büyük, yüce dostlarımız var çoğumuz sağlam bedenle bir işe yaramazken bizim başaramadığımız birçok işi bu sapasağlam beyinler başarıyor. Haydi o zaman tam desteğe çünkü bizim ne kadar yaşamaya hakkımız var ise bu insanların daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum. Aslında bedenin engelli olması hiç önemli değil, beyinler engelli olmasın, bana göre de esas mesele bu. Buradan ilgili siyasilerede seslenmek istiyorum; son dönemlerde ülkede her yerde yatırımlar var, lütfen öncelik bu insanlarda olsun ve tüm engelleri ortadan kaldıralım. Bu büyük topluluk için daha çok iş, spor alanları ve dev tesisler yaratalım. Unutmayalım beden önemli değil, beyinler engelli olmasın. Spor; sevgi, barış ve kardeşlik demektir. Unutmayalım. Pendikspor Ulusal Kulüp Lisansını Aldı T FF Kulüp Lisansı Kurulu, 2014-2015 sezonu için Ulusal Kulüp Lisansı almaya hak kazanan kulüpler belirledi. Yapılan incelemeler sonucuda en üst 3 ligde yer alan 32 Kulüp “Ulusal Kulüp Lisansı” almaya hak kazandı. Bu kulüpler; Spor Toto süper Lig’den Kasımpaşa A.Ş., Torku Konyaspor, MedicalPark Antalyaspor, PTT 1, Lig’den İstanbul BBSK , Balıkesirspor, Ankraspor A.Ş, Şanlıurfaspor, Adanaspor A.Ş, Gaziantepspor Büyükşehir Belediyesi Kulübü, Boluspor, Fethiyespor, 1461 Trabzon, spor Spor Toto 2. Lig,den Pendikspor, Göztepe A.Ş, Hatayspor, Yeni Malatyaspor, İnegölspor, Turgutluspor, Gümüşhanespor, Kırklarelispor, Konya Anadolu Selçukluspor, Sarıyerspor, Altınordu A.Ş, Alanyaspor, Bandırmaspor, Diyarbakır BŞ Bld. Spor, Tepeçikspor A.Ş, Nazilli Belediyespor, Bugsaşspor, Ofsspor, Pazarspor, İskenderunspor DÇ Spor oldu. 24.06.2014 19:37 SPOR 21 2014 Çarşamba 25 Haziran Tuzlaspor Maltepespor’un Kalecisi Emre Aydın’ı Transfer Etti M altepespor’ un tecrübeli kalecisi Emre Aydın’ı Tuzlaspor transfer etti. Maltepespor teknik sorumlusu Kamil Erdem ile daha önce sorun yaşayan genç kaleci Emre Aydın Tuzlaspor kulübünün teklifine evet dediği öğrenildi. Emre Aydın’ın sözleşmesinde 20.000 TL’ye serbest kalır maddesi olduğu, bu madde doğrultusunda transferin gerçekleşeceği iddia edildi. Kartalspor’da Transfer Çalışmaları Sürüyor K artalspor Transfer Komitesi iç transferde sözleşmesi biten Fırat Sezer ve Burak Göksel ile tekrardan anlaşma sağladı. Ayrıca mevcut kadroda sözleşmesi devam eden, Emrah Bedir, Azad Filiz, Uğur Utlu, Savaş Taga, Mesut Uzun ve Anıl Şahin ile görüşen transfer komitesi bu oyuncularla yeni sezonda devam etme kararı alırken, bu oyuncular dışında iç transferde sözleşmesi devam eden oyuncularla da görüşmeler devam ediyor. Teknik direktör Özgür Zengin’in raporu doğrultusunda dış transfer çalışmalarını sürdüren transfer komitesi geçtiğimiz sezon Gaziosmanpaşa’da başarılı bir performans sergileyen Sinan Ayar’la anlaşma sağlarken, teknik direktör Özgür Zengin’in yeni sezonda kadroda görmek istediği oyuncularla görüşmelere devam ediyor. Öte yandan Kartalspor’un sağ beki Ramiz Ok İzmir temsilcisi Göztepe’ye transfer oldu. 3. Lig Grupları Belli Oldu T ürkiye 2014-2015 sezonu 3. Lig grupları kura çekimi geçtiğimiz Pazar günü Orhan Saka Amatörler Evi´nde yapıldı. Temsilcilerimizden Maltepespor, Anadolu Üsküdar 1908 ve Tuzlaspor’un da yer aldığı gruplar yapılan kura çekimiyle belirlendi. Tuzlaspor’un 1. Grup, Maltepespor’un 2. Grup, Anadolu Üsküdar 1908’in ise 3. Grupta yer aldığı mücadeleler 7 Eylül 2014 tarihinde başlayıp 10 Mayıs 2015’te sona erecek. Kura çekiminin ardından kulüp temsilcileri ve TFF yöneticileri beraber öğle yemeği yediler. Yemeğe Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim ve A Milli Takım Antrenörü Hamza Hamzaoğlu da katıldı. 20-21 HalkınNabzı 47 spor.indd 21 24.06.2014 19:37 22 YORUM 2014 Çarşamba 25 Haziran Ağlayabilirsin Küçük Kadın MUSTAFA İŞİTMEZ Tıpkı Marcuse’nin dediği gibi; “Dünya edebi yapıtta daha gerçektir.” E vet öyledir. Ama bu; yazılan her öykünün gerçeği yansıttığı anlamına gelmez. Ya da her yazılana inanmalıyız anlamına gelmemelidir. Dışarıdaysam, yağan yağmura yakalanmışsam, hiçbir zaman kaçma gibi bir lüksüm olmamıştır. Yağmuru sevdiğimden değil, çok uzun süredir ruhu arındırdığına, bir nevi insanı sessiz sedasız temizlediğine inanırım. Dükkan saçaklarına sığınmış insanların önünden geçip, İstanbul halkının özellikle “biz” dışarıdan gelenlere, aşırı mübalağalı bir tavırla neşrettiği uzay keşfi metrobüse doğru ilerliyordum. Bilmediğim numaradan gelen çağrılara son zamanlarda kuşkuyla yaklaşıyorum, nitekim telefonum çalıyordu ve bilmediğim bir numaradan gelen aramaydı. Yine aynı kuşku oluştu. Trafiğin olmadığı, etrafımda insanların konuşup şakalaşmadığı ve sessizliğin korku filmlerini aratmadığı bir anda çalan telefonun normalden daha yüksek ses çıkardığı ve kesinlikle açmalısın der gibi ısrarla devam etmesine da- 22-23-24 HalkınNabzı 47.indd 22 yanamadım. Telefondaki ses tanıdıktı, bir süredir görüşmediğim güzel bir dostumdu. Hal, hatır sorulduktan sonra gazete yazılarına değindi. Üç haftadır devam ettirdiğim, “Ağlama Küçük Kadın” hakkında birkaç soru sordu. İlk başta söylediklerini duyunca dalga geçiyor sandım, yok geçmiyordu. Ciddiydi. Hatta o kadar ciddiydi ki, adam hayali bir karakter üzerinden eski nişanlısına pay biçmeye kalkışınca, hiç yapmadığım, muhtemelen de bundan sonra yapmayacağım bir şeyi yaptım. “Abi çok şanslı adamsın, on yıldır sahilde yürürüm, bir tane ağlayan kadına denk gelmedim. Bırak sahili, herhangi bir yerde ağlayan bir kadına da denk gelmedim. Hatta bahsettiğin gibi aşkı, sevgiyi bu kadar ön planda tutup, sadık kalabilen bir kadına da denk gelmedim.” dedi. Yürüdüğüm yolun üstünde büyük bir çam ağacı görüp, konuşmanın uzun geçeceğini anlayınca onun altına sığındım. Gömleğimin üstten iki düğmesini açıp bu sıkıcı konuşmadan ferahlığa doğru bir adım attım. Kısa çaplı da olsa rahatladım. Ancak konuşma öyle bir yere gelmeye başladı ki, gömleğin değil iki düğmesi, yakamı bağrımı açıp “havar” çekecek kıvama gelmiştim. “Bu genç kadın Karataş’ta mı oturuyordu? Sen benim Melek’le tanışmış mıydın? Nişanlandım bir ara, hatırlıyor musun? O da Karataş’ta oturuyordu. Aynı yazıda bahsettiğin gibi, çok zarif yürürdü, biraz üzülmüşse konuşmaya başlamadan dudağını çekerdi...” Bir delinin güncesinde hayat yaşayan arkadaşıma ne diyebilirdim ki? Anlatmaya başladım. Sert ve ciddi bir ses tonuyla bunun tamamen bir hikaye olduğunu, kurgulanmış bir öykü dizisi olduğunu dile getirdim. Aslında Melek diye birinin olmadığını, benim hayalimde canlandırdığım bir kızcağız diye devam ettim. Bu öykünün temasını da Dostoyevski’nin “Beyaz Geceler” isimli kitabından esinlendiğimi, kitabı bir yerlerden edinip okumasını rica ettim. Hatta Melek dediğimiz kadının, aynı romandaki Bayan Nastenka olduğunu da anlattım. Yağmurun yağması havayı serinletiyor ya, ilgisi yok. Ben konuşurken magmanın derinliklerindeydim. Çün- kü karşımda umudu kırılmış, yaşadığı karışıklık kalbini kırmış bir adam var. Belki bu yazıları okurken düşünüyordu, yeni bir arzu edinmişti, hani o boş vermişlik hissinin ardından gelen bir mücadele isteği vardır, işte onu kırdığımı düşündüm telefonu kapattıktan sonra. Bu durumları iyi bilirim. Boş rüyaların elle tutulur, canlı bir şey olduğuna ikna olursunuz. Aslında hepsi büyük bir hayaldir. Zevk ve acılarla kalbini delip geçerken, ikna olmak için gerçeğe bir kez bakmak yeterlidir oysa. Gerçek bir hayalperest değilim. Şimdi böyle bir hayalin ne yararı olabilir ki? diye soranlar olacaktır aranızda, açıklama yapma gereği duyuyorum. Gelişiyorsunuz, her geçen gün fikirleriniz olgunlaşıyor. Eğer kendinize gerçeklik yaratamadığınız fikirleriniz varsa geçmişe dönersiniz, biraz da cesur olmanız gerekiyor geçmişe dönebilmek için. Hayalci, her dakika eski hayallerini karıştırır. Sönmüş bir ateşin içindeki külleri ayıklar, oradan bir ateş çıkarır, onları yeniden canlandırır ve önüne gelenleri birleştirip gözünden birkaç damla yaş akmasını ister. 24.06.2014 19:38 22-23-24 HalkınNabzı 47.indd 23 24.06.2014 19:38 22-23-24 HalkınNabzı 47.indd 24 24.06.2014 19:38
Benzer belgeler
29. sayımızı okumak için tıklayın
yakından izlenmeli. Halkın Nabzı bunu yapıyor. Bu hafta da HDP Sancaktepe Belediye Eşbaşkan adayları Engin Aras ve Nahide Kılıç ile bir söyleşi yaptım. Bu iki HDP
adayının söylediklerinde sokaktaki...