34. sayımızı okumak için tıklayın
Transkript
34. sayımızı okumak için tıklayın
İletişimsel Toplum Olma Şansı Küçük Bir Mavi Kuştan Korkmak Nesrin NAS Ahmet TULGAR S.7’de S.3’te Newroz’daki davet İshak KARAKAŞ S.5’te Durum Geçen hafta yine yoldaydım. Demokratik Toplum Kongresi’nin davetlisi olarak ekip arkadaşım Ahmet Tulgar ile Diyarbakır Newrozu’na katıldık. Ertesi gün ise Urfa’da Newroz kutlamalarını izledik. Bu yolculuk sırasında sık sık geçmişi düşündüm. Newroz alanlarına her baktığımda özgürlük ve barış için ödenen bedelleri hatırladım. Newroz’u izlerken düşündüklerim bu haftaki köşe yazımda. Halkın Nabzı, bir gazete olarak bu barış ve kardeşlik mücadelesinin bir parçası olmuşsa ne mutlu bana. Geçen haftaki söyleşimde Amed Dicle, “toplum odaklı televizyonculuk” kavramını kullanıyordu. Evet, Halkın Nabzı da toplum odaklı gazetecilik yapmaktadır ve seçimlerden sonra bu gazetecilik anlayışı ile kültür hayatına da daha yakından bakacaktır. Bu haftaki söyleşim ise Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı Fırat Anlı ile. Diğer Eşbaşkan adayı ve aynı zamanda BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ile belediye başkan adaylığının ilk günlerinde bir söyleşi yapmıştım. Fırat Anlı ile seçimlere bir hafta kala söyleşi yapmak kısmet oldu. Fırat Anlı’nın söyledikleri Kürt halkının barış perspektifini net olarak ortaya koyuyor. Bu deneyimli hukukçu ve siyasetçinin söyledikleri çok önemlidir. Bu hafta köşe yazarlarımız yine baktıkları pencerelerden gördüklerini özgürce yazdı. Bir sonraki sayımız yayımlandığın seçimler sonuçlanmış olacak. Bu seçimler yerel seçim olduğu kadar birçok açıdan bir referandum niteliği de kazandı. İnsanların seçimini hem bulundukları yerin özgünlükleri hem de genel siyaset belirleyecek. Seçimlerin barış, özgürlük ve demokrasiye güç ve onay vermesi umuduyla. Haftaya görüşmek üzere. www.halkinnabzi.com.tr Yıl 2 Sayı 34 26 Mart 2014 ÇARŞAMBA e-mail: [email protected] Fiyatı:1TL Adalet Duygusu Zedelendi Bu Topraklarda Fırat Anlı’yı Türkiye, 90’larda insan hakları davalarında gözü pek bir avukat olarak tanıdı. HADEP ve DEHAP’ta Diyarbakır İl Başkanlığı yaptı. 2004’te Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı seçildi. 2009’daki KCK operasyonlarında tutuklandı ve 2013 Şubat’ında serbest kaldı. Şimdi Gültan Kışanak ile birlikte BDP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı. Fırat Anlı’nın kendi kuşağının Türklerle birarada yaşamak isteyen son Kürt kuşağı olduğu söylemi yıllardır birçok tartışmada ibraz edilir. Geçen hafta DTK’dan Newroz daveti geldiğinde onunla bir söyleşiyi de programıma aldım. İstanbul’a dönmeden Fırat Anlı, ablamın evine geldi ve bu uzun söyleşiyi yapma imkanı buldum: S12’de Sistem Partileri Toplumu Kutuplaştırdı İshak KARAKAŞ S8’de 1 HalkınNabzı 34.indd 1 25.03.2014 20:02 2-3 HalkınNabzı 34.indd 2 25.03.2014 19:24 2014 Çarşamba 26 Mart YORUM 3 İletişimsel toplum olma şansı AHMET TULGAR G ezi Parkı göstericilerinin en içten, en derin ve dolayısıyla en güçlü çağrısı Başbakan Erdoğan’a yönelikti ve yaklaşık olarak şöyle sesleniyorlardı: “Benim kişisel mesele- def alan popülist nutukları yurttaşlarda kaygı uyandırıyor. Kendisini yurttaşların yaşam tarzlarının tanzimine yetkili gören Erdoğan tarafından hakarete uğramış hissediyor bu insanlar. lerime karışma.” Geçen Haziran ayında parkın yok edilmesini ve ağaçların kesilmesini protesto etmek için parkta çadır kuran bir grup göstericiye yönelik polis şiddeti ile alevlenen ve hızla ülkenin geneline yayılan gösteriler artık dönem dönem daha fazla süreklilik arz ederek hemen her haftasonu yeniden patlak veriyor ve polis yine her zamanki gibi gaz, tazyikli su ve plastik mermi ile acımasızca müdahale ediyor. Polisin kullandığı şiddet öylesine orantısız ki farklı şehirlerde gençler öldü, ölüyor. Polis şiddetine ve ölüm vakalarına rağmen göstericiler barışçıl tavırlarını ve mizahlarını koruyor ve bu da binaların duvarlarındaki graffitilerde ve afişlerde dışavuruluyor. Bu mizah protesto hareketinin alameti farikası oldu. Bu durum Türkiye için yeni bir şey ve protestolara sol eğilimli ve kemalist-laik grupların yanı sıra ve daha çok kişisel gerekçelerle katılan genç kuşaklara atfediliyor. Evet, protesto eden halk kitlelerinin heterojenliği net, ama motif ortak. Özel hayatın ve her yurttaşın bireyselliğinin savunusu. Muhafazakar AKP, üçüncü kez iktidara geldiğinden beri Erdoğan’ın daha çok Batı demokrasisi ve değerlerini he- Erdoğan parlamentodaki parti grubu konuşmalarında Türkiye’deki evli çiftlere kaç çocuk yapmaları gerektiğini dikte ediyor ve televizyonda bir bardak alkollü içki içen kişinin alkolik olarak tanımlanabileceğini iddia ediyor. Onu bir yandan da muhafazakarlar arasında güçlendiren söyleminden sadece bir kaç örnek bunlar. Protesto hareketinin bir başka özgünlüğü ise muhafazakar iktidar ve polisin yanı sıra gösterileri iktidar lehine çarpıtılmış olarak veren ya da hiç vermeyen büyük medyaya yönelik olmasıydı. Uzun zamandır ülkenin gündeminde olan ifade ve basın özgürlüğündeki kısıtlama şimdi daha geniş halk kitlelerinin meselesi oldu. Ülkenin Batısı’ndaki birçok yurttaş için bu protesto hareketi bir uyanış ve öyle görünüyor ki insanlara özgüven zerketmiş. Çünkü 1980’deki askeri darbeden beri ülkedeki asıl muhalefet Kürt Hareketi’ydi ve Kürtler devletin şiddet ve baskısına karşı öylesine kahramanca direndiler ki, milliyetçi önyargılar nedeniyle Kürtler’e kaşı düşmanlık besleyenler bile Kürtler’in kahramanlığını teslim ediyor ve belki de içten içe Kürtler’i kıskanıyorlardı. Büyük Türk halk kitleleri askeri rejimden ve belki de cumhuriyetin kuruluşundan beri ilk kez sokaktalar ve 2-3 HalkınNabzı 34.indd 3 şimdiye kadar özellikle Kemalistler arasında yaygın olduğu üzere askeri iktidara davet etmeden hakları için mücadele ediyorlar. Kemalistler AKP iktidarından beri kendilerini öylesine tehlikede ve aşağılanmış hissediyorlar ki yavaş yavaş Kürtler’le empati yapmaya başlıyorlar. Gösteriler sırasında biri elinde Türk bayrağı diğeri ise elinde BDP flaması taşıyan iki göstericinin el ele polisin tazyikli su sıkan toma aracının önünden kaçışını gösteren bir fotoğraf çekildi. Kemalist taraftan Kürtler’e yönelik bu empati, paradoksal biçimde AKP hükümeti ile 15 yıldır hapiste olan PKK lideri Abdullah Öcalan arasında sürdürülen müzakere süreci için yararlı olabilir. Bu sürecin selameti uğruna ve de protestocular arasında Kemalistler’in mevcudiyeti nedeniyle Kürt Hareketi Gezi Direnişi’ne karşı belli bir dereceye kadar mesafeliydi. Oysa protesto hareketi Öcalan ve KCK yönetimince selamlanmıştı ve o dönem BDP’li, şimdi HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in parkın duvarını yıkmak için gelen belediye iş makinelerinin önüne sembolik olarak geçmesinin protestoların başlangıcında büyük rolü olmuştu. Türkiyeli Kürtler’in en önemli taleplerinden biri de ‘demokratik özerklik.’ Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni yazar İshak Karakaş üç yıl önce bir makalesinde kendisinin İstanbul’da yerleşmiş bir Kürt olarak İstanbul için de ‘demokratik özerklik’ talep ettiğini yazmış ve 2011’in Mart ayında bir sempozyumda Sırrı Süreyya Önder’in moderatör olduğu oturumda bu talebini içeren bir konuşma yapmış, bildiri sunmuştu. İshak’ın bu talebini kıymetli buldum. Türkiye nüfusu başlıca üç kültürel sektörden oluşuyor: Kürtler, laik-Batı yönelimliler, muhafazakarlar. Bu sektörler ülkenin iktisadi üretiminde bir arada yer alıyorlar, ama kültürel düzlemde aralarında gerçek bir iletişim yok. Bu açıdan bakıldığında üniter bir Türkiye’den söz edilemez. Farklı toplum sektörleri arasındaki bu iletişimsizlik ağırlıkla Müslümanlar’ın ve Kürtler’in değerlerinin cumhuriyetin kuruluşu sırasında baskılanmasının sonucudur. Özerklik, demokratik özerklik bu ülkenin yeniden iletişimsel, demokratik bir toplum inşa edebilmesi için bir şans olabilirdi. Protestolar sırasında HDP Eşbaşkanı, dönemin BDP milletvekili Sebahat Tuncel ülkenin tamamı için demokratik özerklik talebini ifade etti. Direnişin sadece hükümet önünde değil uluslararası platformda da, özellikle toplu taşıma aracı ücretlerinin artırılmasına karşı protestolarda Türkçe sloganlar atılan ve Türkçe pankartlar taşınan Brezilya ve İspanya gibi ülkelerdeki etkisiyle özgüven kazanmış ‘Türkiye laik sektörü’ şimdi ülkenin diğer toplumsal sektörleri ile iletişime geçmeye şimdi çok daha açık ve hazır. Kürtler zaten uzun zamandır Türkiye’nin diğer halklarına ortaklaşa yeni demokratik bir cumhuriyet inşası çağrısında bulunuyor. Evet, özgüveni olan insanlar iletişimsel bir toplum oluşturabilirler. Yeni protesto hareketi Türkiye’de farklı nüfus sektörleri arasında toplumsal iletişime ivme kazandıracaktır. (Bu yazı Deutsche Welle için Almanca olarak yazdığım ve ‘Gezi Kuşağı’nın Protestosu başlığı ile 2013’ün Ağustos ayında yayımlanan makalemin çevirisidir.) Halkın Nabzı Gazetesi Süreli Yayın AHİS Reklam Organizasyon Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni (sorumlu) İSHAK KARAKAŞ Editör: Ahmet TULGAR Görsel Yönetmen İsmail DOĞAN Grafik Mizanpaj Ayda ARAZ Kazım ÇINAR Hakan YILDIRIM Spor Koordinatörü Vahit KARAKAYA Kültür Sanat Bedros DAĞLIYAN Avusturya Temsilcisi Erdal BOYOĞLU Viyana Temsilcisi Emine BAŞKÖY Spor Servisi Arjen BARIŞ Hukuk Danışmanı Av. Uğur KARAKAŞ Danışma Kurulu Fehim IŞIK Samet MENGÜÇ Fuat TOKAT Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul Cd. No: 39 Cihangir İş Merk. Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul Tel: 0216 457 46 46 Fax: 0216 457 13 12 [email protected] Baskı: GÜN MATBAA Beşyol Mah. Akasya Sk No 23/A Sefaköy-Küçükçekmece - İST. Tel: +90 212 426 63 00 25.03.2014 19:24 4 YORUM 2014 Çarşamba 26 Mart Kendine demokratım, solcuyum, sosyalistim diyenlere! İYANA’DAN İ nsanlar AKP’ye tepkililer, AKP’nin yaptıklarını beğenmeyenler sokakta AKP’ye tepki verdiler, bu her yönüyle olumlu ve insani bir tepkidir. Bu tepkilere bir sözüm yok ve de olamaz. Demokratik haklarını kullanarak yaptıkları çok olumlu bir duruştur. kısacası AKP’ye tepki gösterenler, insani ve ahlaki bir tavır sergilediler. Bu tepkilere en ufak bir eleştirim yok. Bir bireyin olumsuzluğa gösterdiği tepki en demokratik hakkıdır. Çünkü, her demokratik tepki kendi içinde olumluluk içermektedir. Her yönüyle gösterilen demokratik tepkiler umutlarin ve güzelliklerin yeşemesi için gereklidir. Şimdi, söylemlerini ve tepkilerini sadece AKP’ye yöneltenler, acaba insani sorumluluklarını yerine getiriyor mu? Ben olayı bu pencereden değerlendirmek istiyorum. AKP’ye tepkiyi 4-5 HalkınNabzı 34.indd 4 ERDAL BOYOĞLU gösterenler HDP’ye yönelik ırkçı saldırıları görmemezlikten geliyorsa bunların demokratik tepkilerinden kuşku duymak gerekiyor diye sesli düşünüyorum. Bunlar AKP’nin ipini çekenlerin piyonlarıdır. İnsani erdemlilik her türlü zumle her türlü ırkçı saldırılara tavır almaktır. Egemen güçlerin yedeğine düşmek değildir. Kendilerine solcu, sosyalist diyenler egemen güçlerin oyuna geliyorsa, AKP’ye karşı hazırlanan CHP-MHP´Cemaat iktidarına oy veriyorlarsa bunların solculuğu ve sosyalistliği kesinlikle sorgulanmalıdır. ABD ve AB güçleri, AKP’nin ipini çekti. Bunu Avrupa da yaşayanlar her gün AKP alehine çıkan yazılarda görmektedir. Her gün AKP ile ilgili haberlerde görmektedir.görüyoruz. Düşünsenize şöyle bir; AB ülkeleri diyor ki “seçimlere hile karışmaması için seçim gözlemcileri olmalı” böyle yazıyorlar, bunu söylüyorlar Acaba neden? Peki simdiye kadar böyle bir öneri yoktu? Acaba bir hinoğlu hinlik kokmuyor mu? Demek ki daha önce bunlar seçimlere hile karıştırmışlar ki, şimdi önlemlerin alınmasını yazıyorlar. AKP’nin ipini çeken bunlar mi? Bir hatirlatma Merkel-Erdogan görüsmesin de Merkel ‘in Erdogan’a kullandigi sözler yabana atilir sözler degildir. Bu sözler Erdogan’i gözden cikardiklarini gösteren sözlerdi diye düşünüyorum. Gezi halk hareketi de bu isin tuzu biberi oldu. Gezi direnisin de yasananlardan dolayi Avrupa parlementosu Türkiye’yi kinadi. ABD disisleri bakani kinadi, acaba neden? Sonuçta emperlalistler AKP’nin defterini dürdüler. AKP’yi gözden cikardilar. Bunun tartisilacak hic bir yani yok, bana göre. Ben, uzun yıllar Avusturya’da yaşıyorum ve ilk defa Avusturya medyasınin Türkiye üzerinde bu kadar durdugunu gördüm. Avusturya medyasi, Türkiye’yi gündeminden düşürmüyor. Haberler de AKP’yi yerden yere vuruyorlar. Bol bol yazıyorlar bol bol çiziyorlar, bol bol TV’lerde haber yapıyorlar. Hatta bazı arkadaşlar bu haberleri ve yazılanları sayfalarında övüne övüne paylaşıyorlar. Bu paylaşımı yapan arkadaşlara sormak isterim. Peki AKP Bakanları ve R.T.Erdoğan geldiğinde önlerinde iki büklüm olanlar, AKP’yi övenler bunlar değil miydi.? Tayyip Erdoğan’ın önüne kırmızı halıları döşeyenler bunlar değil mi? Avusturya’nın Sosyal Demokrat Cumhurbaşkanı Hans Fischer, Erdoğan’ı kaç sefer ağırladı, acaba bunu soran varmı? Cumhurbaşkanı sarayında dincilere ihtar sofrasını hazırlayan Hans Fischer değil miydi? Ben sadece Avusturya cephesinde gelişen bir kaç ittifak ilişkisini dile getirmek istedim. (Avrupa geneli değil) Avusturya basını AKP’yi allayıp pullayıp kendi halkına ballandıra ballandıra pazarlıyordu, şimdi ne oldu da böyle anti AKP’ci bir çizgide buluştular. Avusturyalı partiler ve Avusturya medyası yatıp kalkıp anti AKP diyorlar. (Tayyip Erdoğan’ın ipini çekenler arasında Avusturya da var.) ABD ve AB’nin konsepti beterin beteridir. Bunlar, kendilerine göre her şeyi hazırladılar. Ve şimdi hazırlanan Konsep’e ‘’Menü’’de CHP-MHP-Cemaat var.Yemek masasına getiriyorlar. Bunu yiyin diyorlar.Bu dayatmadır. Asıl tehlike dayatılan bu uclü ittifaktır. Devlet partisi ile vurucu katilleri ısındırıyorlar. Bana göre, kendine ilericiyim, demoktarım diyenin oyu mutlaka muhalif partilere gitmelidir. (benim gönlümde yatan HDP’dir. Eger muhalif partiler başari gösteremezse durum felaket ve dehşet. Bu yazıyı kendine solcuyum-sosyalistim diyenler üzerine alsin. Ya insan gibi solculuklarında kalırlar ya da emperyalistlerin konsepti olan Türkçü- ırkçı - miliyetçi partilerin (CHP-MHP) yedeğine düşerler. Devrimin kıymetine gidenlerin anısına lütfen saygı. her devrimci, kendi uykusuna ve rüyasına sahip çıkmalıdır. 25.03.2014 19:34 YORUM 5 2014 Çarşamba 26 Mart Yeni planlar ve metrolar ile Ataşehir’in yıldızı parlayacak Newroz’daki davet İSHAK KARAKAŞ İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ataşehir Örnek Mahallesi’nde düzenlenen mitinge katıldı. Başkan Topbaş’ın yanı sıra İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve eski milletvekili Hamza Yerlikaya’nın katıldığı mitinge Ataşehirliler büyük ilgi gösterdi. Vatandaşlara hitap eden Başkan Topbaş, Ataşehir’in imar sorununu çözeceklerini söyledi, metro ve ulaşım yatırımlarıyla ilgili müjdeler verdi. Ak Parti Belediye Başkan Adayı Nimetullah Topu ile birlikte Ataşehir’in imar sorununu çözeceklerini ifade eden Başkan Topbaş, “Yönetimlerin yanlışlıklarından dolayı bugün imar konuşuyoruz, tapu konuşuyoruz. Zamanında bu planlamalar yapılsaydı düzenli şehirler kurardık. Dürüst siyasetçinin siyaset yapması zor. Yalan söyleyemezsiniz, iftira atamazsınız. Karşınızda her şeyi söyleyecekler. Şimdi size evlerinizi boşaltın diye gelip Kadir Topbaş imzalı sahte tebligatlar dağıtabilirler. Sakın inanmayız. Kadir Topbaş olarak vatandaşımızın boynunu büktürmem, gözyaşını döktürmem. Hiçbir konuda sizi mağdur edecek, geleceğinizi karartacak karara imza koymam. Bu kadar net ifade ediyorum. Büyükçekmece ve Silivri bölgesi planları askıya çıkmıştı. İmar komisyonu başkanını çağırdım dedim ki bu planları halka sordunuz mu? ‘Hayır’ dediler. Kararı geri çekin dedim. İtiraz varsa bir sorun var demektir. Planları artık halk ile beraber yapacaksınız dedim. Asla kapalı kapılar ardında plan istemiyorum. Yeni Sahra ve Barbaros Mahallesi’nde planlar yapıldı, itirazlar var. Orada yaşayan insanlarla görüşerek üzerinde çalışın ve planları öyle yapın dedim. Aşık Veysel Mahallesi 4-5 HalkınNabzı 34.indd 5 ve Mustafa Kemal Mahallesi planları da aynı şekilde. Örnek Mahallesi ve Esatpaşa Mahallesi imar artışıyla ilgili gerekiyorsa oturur konuşuruz. Bunu Fikirtepe’de yaptık” dedi. Metro ve Ulaşım Başkan Topbaş Ataşehir’e yapılacak metro hatları ve ulaşım projelerinden de bahsederek, “Ataşehir’e çok daha farklı hizmet vereceğimizi söylüyoruz. Libadiye Caddesi Esatpaşa Mahallesi otoban girişi isteniyor, bununla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Giriş çıkışları kolaylaştıracak inşallah. Ataşehir’in 3 ayrı metro hattı geliyor. Sultanbeyli-Kadıköy metro hattı ki e5’e paralel geçecek. Örnek Mahallesi ile Fetih Mahallesi bundan istifade edebilecek. Bir başka hattımız da Göztepe-Ümraniye Hastane Hattı. Yeni Sahra’dan, Barbaros Mahallesi, Finans Merkezi’nden geçecek olan bir hat. Bir metro hattımız da Bostancı İDO’dan Çekmeköy’e gidecek ve İçerenköy’den geçiyor. Havaray’dan bahsetmiyorum bile. Onlar çalışılıyor. Ufak yatırımlar onlar” diye konuştu. Topbaş çalışan kadınlar için de her ilçeye birkaç tane olmak üzere ilk etapta 100 kreş yapacaklarını ve bu sayının artacağını söyledi. İşitme engelli çocuklar için tedavi merkezleri kuracaklarını da belirten Kadir Topbaş, “İşitme engelli çocuklar için bir merkezi ziyaret ettiğimde çok etkilendim. Bir tanesi ‘ilk defa ezan sesi duydum’ dedi, çok duygulandım. 0-4 yaş arası müdahale edilirse çocuklarkonuşabiliyor. İstanbul’da yeterli sayıda bu tip merkezleri yapacağız”şeklinde konuştu. Geçen Cuma günü Amed’de Newroz alanına bakarken bu büyük kitlesel gösterinin sadece bir bayram kutlaması değil, hatta Kürt halkının özgürlük ve barış mücadelesinde irade ve kararlılığını ortaya koyuşundan da çok, Kürtler’in bu topraklarda kuracağı hayatın bir nüvesi, bir ifadesi olduğunu düşünüyordum. Üç milyon insan bir araya gelmişti ve bu müthiş kalabalık kendi kendini yönetmenin en net biçimini sergiliyordu. Disiplin ya da kuralcılık değildi Newroz alanındaki bu insanların düzenini belirleyen. Bir güvenlik sisteminin sorunsuz işleyişinin sonucu da değildi. Kürtler’in samimiyetinin göstergesiydi. Kürtler, geçen yıllar içinde barış, onurlu bir barış siyasetini ve halkların kardeşliği ilkesini öylesine içselleştirdiler ki milyonlarcası bir araya gelip talep ve protestosunu dile getirse de, herhangi bir düşmanlık ya da nefret söylemi sızmıyor sloganlarının arasına. Kürt halkınının siyasi olgunluğu öylesine yüksek ve kardeşlik duygusu öylesine içten ki, linç güruhlarının her fırsatta ektiği nefret tohumlarının boy vermesine asla izin vermiyor. Newroz alanında görünen bir diğer durum ise, dediğim gibi, Kürtler’in kendi kendini yönetmeye ne denli hazır olduğuydu. “Kendi kendini yönetmek” derken bir yalnızlaşma ya da ayrışmadan bahsetmiyorum. Kürtler, bu coğrafyadaki diğer halklarla bir arada yaşama yönünde kararlılıklarını net olarak ifade etmiştir. “Kendi kendini yönetmek”ten kastım radikal demokrasidir. Kürtler, bu Newroz alanında örgütlenmiş bir toplumun, bir halkın, halkların, devletin güvenlik ve disiplin politikalarını ne denli gereksiz hale getireceğini kanıtlıyorlardı. Kendi kendini yönetmek mümkündü. Kürtler, demokratik özerklikten, kendi kendini yönetmekten söz ederken slogan atmıyor, bir gerçekliği ifade ediyor, halkları yeni bir toplumsal sisteme davet ediyor. Benim de Demokratik Toplum Kongresi’nin davetlisi olarak oturduğum protokolde Ermenisi’nden Çerkesi’ne, sosyalistinden liberaline farklı etnik ve siyasal gruplardan insanlar hayranlıkla izliyordu bu büyük gösteriyi. Davet edildiklerinin bir gösteri ya da kutlama değil, yeni bir toplumsal yaşam biçimi olduğunun bilincinde olmalıydı onlar da. Alandaki genç yaşlı milyonlarca insan her sloganı ile onlara ve onların nezdinde halklara ve tüm ezilenlere davetiye gönderiyordu. Barış ve Demokrasi Partisi ile Halkların Demokratik Partisi’nin 30 Mart seçimleri için seçmenlere çıkardığı davetiye de bu yöndedir. BDP ve HDP’ye verilecek her oy barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe verilmiş demektir. Bu kararlılık ve duygularla Newroz alanından seçim sandıklarına yürünmeli, ehveni şer partilerde değil Kürt Siyasal Hareketi’nin açtığı meydanlarda buluşulmalı. Seçenek budur. 25.03.2014 19:34 6-7-8 HalkınNabzı 34.indd 6 25.03.2014 19:24 YORUM 7 2014 Çarşamba 26 Mart Küçük bir mavi kuştan korkmak... ANAP Eski Genel Başkanı / İktisatçı NESRİN NAS K im derdi ki,Türkiye gün gelecek Kuzey Kore ile tarihin aynı sayfalarında yer alacak... Kim derdi ki, sarsılmaz sanılan o herşeye muktedir güç, küçücük mavi bir kuşun özgürlük için kanat çırpması karşısında şaşırıp kalacak ve elindeki her silahı o küçük kuşu öldürmek için kullanacak ama yinede başaramayacak... Kim derdi ki o küçük mavi bir kuş sonun başlangıcını haber verecek, bir toplumun özgürlük çığlıklarına önderlik edecek... Kim derdi ki, o küçük mavi kuş savaşı bile göze alacak kadar sizi korkutacak... Kim derdi ki, stratejik ortağı olmakla övündüğünüz ve sizi uzun süre telefonla aramadığı zaman dahi bunalıma girdiğiniz ABD, sizi ‘kitap yakan Nazi’ye benzetecek... Ve hiç anlamadığınız, twitter mivıtter dediğiniz bilişim teknolojisi sizi ‘tarihin en komik yasağı’nı yapan durumuna düşürecek, hatta Cumhurbaşkanı’nız bile yasağı delecek... Günlerdir Başbakan’ı dinliyorum. Bazan günde 2-3 kez konuşuyor.”Ellerinde ne varsa çıkarsınlar, nasıl montaj yaparlarsa yapsınlar” diye meydanlarda bağırıyor. Ama hemen sonrasında “bu milleti Facebook’a, Youtube’a yedirmeyiz. Kapatılması dahil, atılması 6-7-8 HalkınNabzı 34.indd 7 gereken adımlar neyse atacağız,twitter miwıtter kökünü kazıyacağız” diyor. Ve ilave ediyor “Uluslararası camia şunu der, bunu der, hiç beni ilgilendirmiyor.” Galiba söylediklerine kendi de pek inanmıyor ki Başbakanlık, dünya haber ajanslarına twitter yasağının haklı gerekçelerini anlatmak için İngilizce açıklama gönderiyor. Ama en hazin tavrı sergileyenler, toplumun özgürlüklerine vurulan darbeyi “Türkiye gücünü gösterdi” diye sunanlar ve bunu meydanlarda dillendirenler ve manşetlerine taşıyanlar medik mi? Bu “güçlü devlet” nedense tüm gücünü elinde silahı olmayanlara, sadece kalem tutanlara, sevdiklerini savunanlara, haklarını arayanlara karşı gösterir. Sıradan vatandaşların karşısında aslan kesilen bu gücün tek kaynağı yasaklardır. Özgürlükler sınırlanır, ülke kocaman bir hapishaneye dönüştürülür, vatandaş ‘güçlü devlet’ sözleriyle korkutularak deli gömleği giydirilir ki, asıl korkanın devletin gücünün arkasına sığınanlar olduğu ortaya çıkmasın... Korkutarak devlet etme anlayışının baskın olduğu bu topraklarda hem Korkutarak devlet etme anlayışının baskın olduğu bu topraklarda hem twitter’ın yasaklanması, hem de bu yasağın toplum tarafından delik deşik edilmesi çok önemli bir kilometre taşıdır. oldu. Bu ülke vatandaşları Türk, kürt, alevi, köylü, kentli, ermeni, rum, yahudi, genç, yaşlı, kadın, erkek Türkiye’nin gücünü göstermesinin ne demek olduğunu iyi bilirler. Çok uzağa gitmeye gerek yok. İşte Cumartesi anneleri... Hala kayıp çocuklarının, eşlerinin,sevdiklerinin kemiklerini arıyorlar. Hapishaneler, mezarlıklar haklarını arayanlarla dolu. Daha geçenlerde 14 yaşındaki Berkin Elvan’ı toprağa ver- twitter’ın yasaklanması, hemde bu yasağın toplum tarafından delik deşik edilmesi çok önemli bir kilometre taşıdır. Öylesine önemlidir ki, seçim arifesinde savaş tamtamlarının çalınması bile beklenen etkiyi yaratmamış, toplum kaşlarını kaldırarak yalancı çoban hikayesindeki gibi “acaba” demiştir. Toplum korku eşiğini aşmıştır. Korkularından başka korkacak birşey olmadığı gerçeğine uyanmıştır. Biliyorum başbakanın “kökünü kazıyacağız” dediği twitter’ın birkaç saat sonra kapatıldığı bir ülke de asla demokrasi olmaz olamaz, ama bu yasağın 24 saat geçmeden delik deşik edildiği bir ülkede de diktatörlük yaşamaz. Herkes benim istediğim gibi yaşayacak, düşünecek ve davranacak diyen bir diktatör heveslisinin cilası çabuk dökülür. Tarih, otoriterleşmenin, dünyadan kopmanın, gerçeklik algısını yitirmenin,toplumsal barışı ıskalamanın, yolsuzluklar ve taşlaşmış vicdanların her iktidar için sonun başlangıcı olduğuna dair sayısız örnekle doludur. Önce gerçeklik algısı yitirilir, sonra topluma bir deli gömleği giydirilerek bambaşka bir hikaye anlatılır. Bu hikayeye inanmayanlara parmaklar uzatılarak ‘vatan hain’i denir. Bu süreç, inananların korkunç bir sosyal ve ekonomik krize uyanması ve elinde avucundakileri kaybetmesiyle sonlanır genellikle... Geride kalanlar uzun yıllar utanarak yaşamaya mahkum olur. İşte o küçük mavi kuşun yasaklanması da, bu yasağı toplumun büyük bir kesiminin ırgalamaması da sıradan bir olay değildir. Çünkü tarihin bizi nasıl anacağı küçük mavi kuşun kanatları arasındadır artık... 25.03.2014 19:24 SOYLESI 8 SÖYLEŞİ Sistem Partileri 2014 Çarşamba 26 Mart Toplumu Kutuplaştırdı İshak Karakaş Gülistan Diken Halkların Demokratik Partisi Maltepe Belediye Eşbaşkan adayları Zabit Vurdu ve Gülistan Diken sabah saatlerinde ofisimize geldi. Ahmet Tulgar her zamanki gibi ofisi açmış, çayı hazırlamıştı. Çay sohbeti uzadıkça uzadı. Zabit Arkadaş, sabaha karşı uyanıp Zümrütevler metro çıkışında bildiri dağıtmış. Gülistan arkadaş da yorgun görünüyor. Biz böyle çalışıyoruz. Zabit Vurdu’yu senelerdir tanırım. Maltepe’de birçok etkinlikte beraber yer aldık. Gülistan Diken ise daha genç ama siyasi mücadelesi az değil. HDP Maltepe’de ne kadar oy alır, kestirmek zor ama bu kampanya HDP Maltepe’deki gücünü artırdı. Vurdu ve Diken ile Maltepe’de HDP’yi konuştum: 9-10-11 HalkınNabzı 34.indd 8 Zabit Vurdu İshak Karakaş: Öncelikle hoşgeldiniz. Biz kırmayıp da gazeteye geldiğiniz için ve bizle söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için size teşekkürlerimi sunuyorum. Öncelikle hocam size soruyorum, kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınız? Zabit Vurdu kimdir? Zabit Vurdu: 1954 Erzincan-Tercan doğumluyum. İlkokulu bir köyde, ortaokulu Tercan’da, liseyi Erzincan’da, yüksek öğrenimi ise Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsü Matematik bölümünde okudum. 1978 yılında öğretmenlik görevine başladım. 12 Eylül darbesinden sonra gözaltına alındım, kısa bir süre sonra serbest bırakıldım. İ.K.: Niçin gözaltına alındınız? Z.V.: O dönem siyasi operasyonlar yoğundu. 12 Eylül askeri darbesi olmuştu Türkiye’de. Solcuyum, sosyalistim, demokratım diyen herkes toplanıyordu. Bizim yöremiz küçük bir ilçe olduğu için biz solcu olarak biliniyorduk bu nedenle ilk operasyonlarda 13 Eylül’de gözaltına alındım. Ardından 1982 Anayasası halk oylamasınından bir gün önce tekrar gözaltına alındım uzun bir süre tutuklu kaldım, tutuklu kaldıktan sonra mahkemece serbest bırakıldım. Mahkemem 1985 yılında beraatle sonuçlanınca tekrar öğretmenlik görevime döndüm. 1986-1987 yıllarında özellikle eğitim emekçilerinin sendikal mücadelesi için çalışmalarda bulundum. 1990 yıllarında EğitSen adlı sendikaya kurucu üye olarak katıldım. Daha sonra meslek yaşamım boyunca Eğitim-Sen 5 No’lu şube üyesi olarak bulundum, genel kurul delegeliği yaptım. Öğretmenlik süresi boyunca kamu emekçilerinin sendikal hakları mücadelesinin hayata geçmesi için, bunun yasal dayanaklarının oluşması için fiili ve meşru bir mücadele yürüttük. 2008 yılında emekli oldum. 1.5 yıl sonra bir süreliğine BDP Maltepe ilçe başkanlığı yaptım. Gerek öğretmenlik süresi boyunca gerekse daha sonraki süreçlerde hep siyasetin içinde oldum. Ezilenlerin, baskı görenlerin, mücadelesinin içinde ve yanında olmaya çalıştım. Bugün de yaptığımız bu mücadeleyi bir adım ileriye taşımak ve bunun gerçekten ülkenin demokratikleşeceği bir sonuçla bir kazanımla mücadelemizi sürdürüyoruz. 30 Mart seçimleri bu anlamda HDP‘nin kendini Türkiye halklarına tanıtmak şansı verdi. Biz onun potansiyelini yerelde yaptığımız çalışmalarımızda çok rahatlıkla görebiliyoruz. İ.K.: Hocam neden HDP, neden Maltepe? Z.V.: HDP, biz solcuların ve sosyalistlerin uzun zamandan beri düşündüğü fakat çeşitli gerekçelerle biraraya gelemediğimiz bir proje olduğu için, biz bu ülkede ezilen, baskı gören, sömürülen, dilinden ve kimliğinden ve inancından dolayı ötekileştirilen insanların bir arada olabileceğine inandığımız için geliştirilen bir projeydi. Biz bu projenin uzun yıllar savunulucuğunu yaptık. Her ne kadar çeşitli platformlarda bir araya geldik ise de bunlar geçici yol arkadaşlıkları oldu. Oysa bizim uzun vadeli, taleplerimizi karşılayabilecek geniş birlikteliklere ihtiyacımız vardı. HDP de böyle bir proje olduğu için HDP içinde gönüllü çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İ.K.: Birazda Gülistan Diken’den bahsedelim. Biraz kendinizi tanıtır mısınız? 25.03.2014 19:34 HABER 9 2014 Çarşamba 26 Mart Gülistan Diken: Ben 1985 Bingöl-Solhan doğumluyum. Ben 2 yaşındayken İstanbul’a yerleşmişiz ve o günden beri İstanbul’dayız. Orta öğretim hayatımı İstanbul’da tamamladım. Üniversiteyi Bursa Uludağ Üniversitesi Maliye bölümünde okudum ve mezun oldum. 2012 yılında BDP Maltepe ilçe örgütünde yöneticilik yapmaya başladım. 2012 yılının Ocak ayında bir operasyonla tutuklanarak cezaevine gönderildim. İ.K.: Eşbaşkanlar olarak ikiniz de tutukluluk hayatı geçirmişsiniz. G.D.: Evet. 21 aylık bir cezaevi döneminden sonra son mahkemede tahliye edildim ama ceza aldım. Dosyam halen Yargıtay’da. lik anlayışı ne yazık ki ranta dayalı bir anlayış. Bu toplumun köklü sorunlarını çözmediği gibi klasik kaldırım belediyeciliğini yansıtıyor. Yol yapmak, asfalt dökmek ve benzeri şeylerle sınırlı kalıyor. Bu işler normalde kamunun yapması gereken işlerdir ancak bunları bile bir bahşişmiş gibi halka sunuluyor oysa bu halkın ödediği vergiler üzerinden oluşuyor bütçeler. Kaynakların verimli kullanılmadığını düşünüyoruz. Gereksiz harcamaların ve gereksiz işlerin yapıldığını sokağa çıktığınızda görmek mümkün. Biz mahallelinin ve halkın sorunlarına çözüm olacak şekilde kaynakları verimli kullanacağız. Biz sadece alt yapıyla sorunlarıyla ilgili değil halkın ekonomik, sosyal, siyasal tür yöntemlerle kirletilmesine karşıyız. Ama kendimizi az da olsa ifade etmek için çok seyrek olarak bayraklarımızı ve afişlerimizi halkımızın huzuruna çıkarıyoruz. beklentilerini de karşılayacak bir yerel yönetim modelini esas alıyoruz. temas kurduğumuzda çok olumlu tepkiler alıyoruz. Bize yöneltilen ilk soru; ‘Siz %50 kadın kotası olan bir partisiniz. Eşbaşkanlık sistemini bize anlatır mısınız?’’ oluyor. Çok merak edilen bir soru oluyor bu, özellikle kadınlar tarafından heyecanla soruluyor. Eşbaşkanlık sistemi Türkiye’de siyasi alana kalın çizgilerle bir hat olarak çizildi. Artık her partide kadınlar siyasi yaşamda seslerini daha çok yükseltebilecekler. Bu eşitlik anlamında çok önemli bir kazanım. İkincisi, biz mahalle meclislerinden bahsediyoruz. İ.K.: Gülistan Başkan seçim çalışmaları HDP’nin Maltepe’deki görünürlüğünü arttırdı mı? G.D.: Şüphesiz ki. Seçim çalışmaları HDP’nin görünürlüğünü arttırdı. Yeni bir partiyiz. Eski gelenekten gelen ve içeriğini Kürt siyasi mücadelesinden de alan ve zenginleştiren bir partiyiz. Bu seçimlerle birlikte ilk kez seçimlere giriyoruz. Buna rağmen esnaf ve ev ziyaretlerinde ve halkla her kararlar alındığı ve bunların kent meclislerine gönderildiği ve belediye meclisinin önüne sunulduğu bir örgütlenme olacak. İ.K.: Bu bir tür özerklik değil mi? G.D.: Özerkliğin kendisidir. Biz burada özetle özerkliği anlatmaya çalışıyoruz. Biz parti olarak öz yönetim ile özerkliği savunuyoruz. 2009’dan bu yana sırf bunları dile getirdikleri için halen KCK operasyonları ile bir çok arkadaşımız cezaevinde bulunmaktadır. İlla belediye başkanı olalım demiyoruz. Bu seçimin sonucu cezaevinde bulunan hasta ve siyasi tutuklu arkadaşlarımıza ne ölçüde destek olduğumuzu belirleyecektir. Bağımsız anket- İ.K.: Ne kadar ceza aldınız? G.D.: 6 yıl 3 ay örgüt üyeliğinden ceza aldım. KCK tutuklusu olarak yargılandım. Şimdi ise HDP ile birlikte kaldığımız yerden devam ediyoruz. İ.K.: Zabit Hocam yine size gelelim. Maltepe’de AKP ve CHP’nin yarıştığı gibi bir izlenim ediniliyor. Sokaklarda üçüncü yolun ifadesi olan HDP sokakta nasıl bir kampanya sürdürüyor? Z.V.: Diğer partilerden farklı bir anlayışa ve farklı bir programa sahip olduğumuz için doğal olarak diğer partileri biz kendimize model olarak almıyoruz. Onların yürütmüş olduğu faaliyet ve propaganda çalışmaları olanaklarının çok geniş olması itibariyle görsel olarak belki öne çıkıyor ama esas olarak her iki partinin de birbirinden çok farklı olmadığını düşünüyoruz. Maltepe halkı daha önce bu iki partiyi ve diğer partileri denedi. Sonuçta ortaya koydukları çalışmalar, yaptıkları işler halkı memnun eden bir vaziyette değil. Özellikle E-5’in üstündeki gecekondu alanı olarak nitelendirdiğimiz bölgelerde halkın bu konuda şikayetleriyle karşılaştık. Her ne kadar sistem bu iki partinin yarıştığını gösterse de bunlar birbirlerinin aynısıdır. Bunun alternatifi Halkaların Demokratik Partisi’dir. HDP bütün kesimleri içerisinde barındıran, kente ve insanlığa karşı suç işlememiş, herkesin kendisini burada ifade edebileceği yerel bir platformdur. Biz belediyeciliği sadece kaldırım belediyeciliği olarak algılamıyoruz. Rantçılığı bir yaşam ilkesi olarak reddediyoruz. Biz yerelin sürece katılabileceği, yerelin kendisini örgütlediği, kendi sorunlarının üzerinden kendini ifade ettiği demokratik bir yerel yönetim modeli düşünüyoruz. Bugüne kadar var olan belediyeci- 9-10-11 HalkınNabzı 34.indd 9 İ.K.: Hocam sokaklara baktığınızda her yer bayraklarla, pankartlarla donatılmış. Sizin bayraklarınız hemen hemen hiç yok. Ekolojik bir belediyecilik anlayışınız mı var? Z.V.: Evet. Biz Gezi olaylarında da açığa çıktığı gibi İstanbul’un ve Maltepe’nin insanlarının nefes alabileceği bir dinlenme alanı olarak gidip oturabilecekleri yerler ne yazık ki çok sınırlı. Sadece inşaat yapmayı alışkanlık haline getirmiş bir sistemle karşı karşıyayız. Biz çok mecbur kalmazsak bayrak asmayı da doğru bulmuyoruz. Çevre kirliliğine de duyarlı ekolojik bir partiyiz. Hem kaynak israfının önlenmesi hem de çevrenin doğallığının bu İ.K.: Nedir bu mahalle meclisleri? G.D.: Mahalle meclisleri, halkın kendi mahalle insiyatifleriyle bir araya gelerek, herkesin yaşadığı ve herkesin söz sahibi olduğu alanlarda fikrini söyleyebildiği, tartışabildiği ve ortak lerden yola çıkarsak eğer oylarımız da bayağı artmış durumda. İ.K.: Ne kadar oyunuz var peki? G.D.: İstanbul genelinde %11’in aşıldığı söyleniyor. Geçen seçimlerde Maltepe bölgesinde yaklaşık 6.700 oy almıştık. Bu seçimde ise bu rakamın ikiye veya üçe katlanacağını söyleyebiliriz. İ.K.: Peki alacağınız oy sizin kazanmanıza yetiyor mu? G.D.: Bizim açımızdan kazanmaktan ziyade oyumuzun ne kadar artacağı önemli. Biliyorsunuz, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile devlet arasında bir diyalog ve müzakere süreci yürütülmekte. Her oy bu müzakerede daha çok kazanıma yol açacağı anlamına geliyor. O yüzden bir oy bile 25.03.2014 19:34 SOYLESI 10SÖYLEŞİ önemlidir. İ.K.: Maltepe’de oldukça yüksek bir Kürt nüfusu bulunmakta. Bu oyların hepsini alamıyor musunuz? G.D.: Tabii ki hepsini alamıyoruz. Partimizi herkese anlatıyoruz ancak bazı kesimler özellikle eski geleneğe sahip olanlar bize ve partimize hak vermesine ve bizi anlamasına rağmen ‘’Ben eskiden beri örneğin CHP’ye veriyorum, böyle devam edecek’’ diyorlar. Ancak gençler üzerinde etkimiz daha fazla. Bu tür yargıları bir türlü kıramıyoruz. İ.K.: CHP sizin partinizi oyları bölmekle suçluyor. İddia edildiği gibi oyları bölüyor musunuz? Bölücü müsünüz? G.D.: Kesinlikle böyle birşey yok. Özellikle son zamanlarda CHP tabanımıza ‘’Biz HDP ile anlaştık, yerelde bizi destekleyecekler’’ gibi söylentilerle halka lanse ediyorlar. Bunun hiç bir şekilde doğruluk payı yoktur. Önceden bu konuyla alakalı müzakere yürütüldü iki parti arasında ancak olumsuz sonuçlandı. Bunu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayımız Sayın Sırrı Süreyya Önder açıkladı zaten. İ.K.: Peki sizler Kürdistan’daki BDP belediyeciliğini kendinize örnek alı- 9-10-11 HalkınNabzı 34.indd 10 2014 Çarşamba 26 Mart yor musunuz? G.D.: Kesinlikle örnek alıyoruz. Zaten HDP ile BDP’nin yerel bazda ve belediyecilik anlayışında bakış açıları ortaktır. Bunu her yerde dile getiriyoruz, BDP’nin Kürdistan’daki belediyecilik anlayışını Türkiye’de yaşamsal kılmaya adayız parti olarak. İ.K.: Hocam HDP’nin belediyecilik açısından Maltepe’de öncelikleri nelerdir? Z.V.: Toplumun söz ve karar sahibi olabileceği bir belediyecilik anlayışını kabul ediyoruz. Yerelin kendi sorunlarını kendi çözebileceği demokratik mekanizmalar oluştururak buradan çözümlerin üretilmesini sağlamayı amaçlıyoruz. Ülkemizde günde ortalama 5 kadın katlediliyor. Maltepe’de sığınma ve dayanışma evleri yok denecek kadar az hatta yok. Özellikle çalışmayan kadınlar evde yarı hapis durumunda yaşıyor. Bizim mahallelerde açacağımız sığınma ve dayanışma evleri ile kadınların kendilerini ifade edebilecekleri, diğer kadın arkadaşlarıyla aynı ortamda bulunabilecekleri sosyal mekanlar oluşturmayı hedefliyoruz. Ayrıca kadınların üretim açısından katkıda bulunabileceğini düşündüğümüz için orada ürettiği şeyleri tanıtımını yaparak pazarlamasını yap- mayı hedefiyoruz. Sakatlara ve engellilere engellerini hissettirmeyecek şekilde bir ilçe dizayn etmeyi amaçlıyoruz. Sistem partileri bunları dile getirse de pratikte hiç bir icraat yapılmadığını görüyoruz. İ.K.: ‘’Kentimizi de kendimizi de biz yöneteceğiz’’ diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Z.V.: 5 yılda bir yerel seçimler yapılıyor. Sadece yerel seçimlerde oy kullanıyoruz, bunun dışında denetleme hakkına sahip değiliz. Oysa bizim belediyecilik anlayışımızda bizim belediye başkanlarımız veya yöneticilerimiz beklentilerimizin altında ise onları geri çağırma hakkına sahip olacağız. Nasıl ki seçme hakkı varsa denetim ve geri çağırma hakkı da olacak halkın. Belediyelerde ihaleler yapılıyor ve bu ihalelerin ne şekilde yapıldığını halkımız bilmiyor, oysa biz ihale olacaksa şeffaf ve halka açık olmasını sağlayacağız. Bugün belediyelerde taşeron sistemi var. Bizim belediyelerimizde taşeron sistemi olmayacak. Her ne kadar taşeron şirketlerde de çalışsalar kadrolu bir işçinin tüm haklarına sahip olacaklar. Kendimizi de kentimizi de yönetmek demek, yukarılardan çok şey beklemeden kendi insiyatifiyle kendi sorunlarını çözeceği, kendisini gelişti- rebileceği, kendisinin sözünün geçtiği bir platform olarak düşünüyoruz. İ.K.: Gülistan Başkan kısaca seçimlerden beklentilerinizi alabilir miyiz? G.D.: Ben inanıyorum ki seçimlerde HDP olarak asgaride olsa örgütlenmiş şekilde çıkacağımızı düşünüyorum. Oylarımızın olabildiğince artacağına inanıyorum. Bana göre halka kendimizi ne kadar çok anlatabilirsek ne kadar çok örgütlenebilirsek bir sonra ki seçimlerde sesimizi o kadar çok duyurabileceğimize inanıyorum. Bu sayede önümüzde ki genel seçimlerde milletvekili sayısı olarak daha çok temsilcimizin olacağına inanıyorum. %10 seçim barajını bu şekilde yerle bir edeceğiz. Ben bu seçimlerden umutluyum, oylarımızı çok yükselteceğiz, buna eminim ve belki belediye başkanlığını da alabiliriz. Biz belediye seçimlerini kazansak da kazanmasakta halk ve mahalle meclislerimizi oluşturduk ve oluşturmaya devam edeceğiz. Bizim esas olarak kendimize örnek aldığımız model Rojava’da kurulan kantonlardır. Bence parti olarak bir çok şeyi başarmış durumdayız ve bu seçimlerle birlikte dahada çok güçleneceğiz. İ.K.: Hocam son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı? Z.V.: Bizim hedefimiz elbette ki seçimleri kazanmaktır. Biz de bu amaçla seçimlere giriyoruz ve yeni bir model sunuyoruz halkımıza. Birlikte yönetilim diyoruz. Sistem partileri alabildiğine toplumu germişler, toplumu kutuplaştırmışlar. Sanki iki kutup varmış gibi halk ikisinden birine oy vermeye zorlanıyor. Yerelde de bu yapılmak isteniyor. Biz burada üçüncü bir cepheyiz. Biz diyoruz ki; halklar arasında asla bir düşmanlık olmaz. Bu aralar AKP karşıtlığı üzerinden kutuplaşma yapılmak isteniyor ancak biz parti olarak partilere değil direkt var olan sisteme karşıyız. HDP kimseyi yönetmeyi ve rantı vaat etmiyor. HDP herkesin kendisini ifade edebileceği bir platformdur. Gelin, ne yapacaksak buna birlikte karar verelim. Ülkemizi demokratikleştirelim. Biz yeni bir partiyiz, yeni bir yüzüz. Gelin, bu önerdiğimiz yeni modeli uygulayabilmemiz için bize fırsat verin. İ.K.: Çok teşekkür ediyorum sayın başkanlarım. Başarılar diliyorum. Bize bu fırsatı verdiğiniz için biz teşekkür ederiz. 25.03.2014 19:34 9-10-11 HalkınNabzı 34.indd 11 25.03.2014 19:34 12 SÖYLEŞİ 2014 Çarşamba 26 Mart D Fırat Anlı Size “Başkanım, başkanım” diye hitap ediyorum, inşallah bu gerçekleşecek bu seçimde. Sizi çok eskiden beri tanıyorum, Yenişehir belediyesinden beri tanıyorum. Bu yoğun gündeminizde bizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bu seçim döneminde, bu Newroz günlerinde diyeyim, bizi kabul ettiğiniz için. Ben de size teşekkür ederim, gazetenizi takip ediyorum ve beğeniyorum. Başkanım, düzen partilerinde kadroların ağırlığı işadamlarında ve müteahhitlerdedir. BDP’de ise ağırlık hukukçularda. Hukuk ile Kürt Hareketi’nin ilişkisi nedir? Öncelikle siz de hoşgeldiniz. Gönüllerin başkentinde Newroz’da birlikte olmaktan büyük keyif aldık. Diyarbakır bir kez daha Newroz’da artık 12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 12 polislerin verdiği rakamla üç milyon insan bir araya geldi. Bu üç milyon insanın temel talebi bence aslında hukuktur. Oradaki bütün insanlar doksan yıldır, yüz yıldır, yüz elli yıldır yaşanan bir hukuksuzluğu, bir adalet arayışını da beraberinde getiriyorlar vicdanlarında. Adalet duygusu zedelendi bu topraklarda. Doğal olarak hukuku nasıl sağlarız, hukuksuzluğu nasıl gideririz, bugüne kadar ki bize yapılan yanlışları, anti-demokratik uygulamaları, insan hakları ihlallerini nasıl ortaya çıkarırız ve bundan sonra olmasını nasıl engelleriz. Hep ruhumuzda, düşüncemizde, beynimizde bu var. Onun için bizim partide hukukçuların ön plana çıkması, partide çok çalışıyor olması, seçimlerde aday olması biraz bununla bağlantılı. Tabii, burada, Diyarbakır’da ki Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin altını çizmek lazım. Katkısı çok olmuş herhalde size okulunuzun. Öyle mi? Bizim fakültenin kuruluşu ile Kürt Hareketi’nin yükselişi aynı döneme denk geldi. Fakülte 1982’de kuruldu. Ve ondan sonra verdiği mezunların tümü bir biçimiyle Diyarbakır’da İnsan Hakları Derneği’nde çalıştılar, Diyarbakır’da siyasal partilerde HEP’ten beri bugüne kadar çalıştılar. Diyarbakır’daki sivil toplum örgütlerinde çalıştılar, insan hakları ihlallerini, yakılan köyleri, işkenceleri belgelemeye çalıştılar, geçmiş insan hakları ihlallerini ortaya çıkarmaya çalıştılar. Onun için hani Deniz Gezmiş’in üstüne söylenen meşhur türkü vardır, işte “avukatı olaydım” diye. Bu 1999’a geldiğinde özellikle Sayın Öcalan şahsında somutlaştı. Ben çok kişi gördüm, “Keşke hukukçu olsaydık, keşke avukat olsaydık, cezaevine gitseydik, ziyaret etsey- dik, avukatlığını yapsaydık” diyen. O açıdan Kürtler halen bir hukuk arayışı içerisindeler, bu hem iç hukuk açısından böyledir hem uluslararası hukuk açısından. Çünkü Lozan anlaşmasıyla öncesinden başlayan Kürtlerin toprakları birkaç parçaya bölünmüş, halen de yaşadıkları bölgelerin bir çoğunda bir statüye sahip değiller, bulundukları pozisyonlar böyle et ve tırnakla, çabayla ortaya koydukları kazanımlardır ama onların da halen de uluslararası bir garantisi çok da yok, o açıdan bizim en büyük özlemimiz hukuğun ama olması gereken pozitif hukuk anlamında değil olması gereken ideal hukuk çerçevesinde yürütülmesi, bir diğer nokta tabii aslında hukuk yerine ahlak demek belki günümüz koşullarında uygun olur, çünkü egemenlerin hukuku güçlülerin hukuku, zenginlerin ve kapitalistlerin hukukudur, oysa 25.03.2014 19:58 SÖYLEŞİ13 2014 Çarşamba 26 Mart Diyarbakır’ın başarısı Hewler’in de, Trabzon’un da başarısıdır İshak Karakaş ahlak doğal toplumun özelliğidir. Bir hukukçu olarak egemenlerin hukukunun alternatifini öneriyorsunuz, değil mi? Doğal toplumda hukuk bu kadar önemli olmaz. Çünkü ahlaki ve politik insanları bir araya getirmekle hukuk ikinci plana düşer. Yani biraz kapitalist modernitenin öne çıkardığı, yarattığı ve herkesi de bu zeminde meşru kıldığı bir kavram oldu hukuk. Ama halklar için hukuk kadar vicdan, ahlak da önemlidir. Kürt siyasal hareketine hukuk sizi yönlendirdi mi? Sizin hukukçu olmanız bu sorunu daha öncelikli kıldı mı sizin için? Yani şudur, tabii öğrencilikten itibaren eylem süreçlerinde ve yaşanan olumsuzluklarda, anti-demokratik uy- 12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 13 Fırat Anlı’yı Türkiye, 90’larda işkence ve insan hakları davalarında gözü pek bir avukat olarak tanıdı. HADEP ve DEHAP’ta uzun süre Diyarbakır İl Başkanlığı yaptı. Bu dönemde uzun bir tutukluluk süreci yaşadı. 2004’te Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı seçildi. 2009’da başlayan KCK operasyonları sırasında tutuklandı ve 2013 Şubat’ında serbest kaldı. Şimdi Gültan Kışanak ile birlikte Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı. Fırat Anlı’nın kendi kuşağının Türklerle birarada yaşamak isteyen son Kürt kuşağı olduğu yolundaki söylemi yıllardır birçok tartışma ve makalede ibraz edilir. Ben de Fırat Anlı’nın politik ve hukuki mücadelesini senelerdir takip ederim. Uzun zamandır onunla bir söyleşi yapmak isterdim. Geçen hafta DTK’dan Newroz daveti geldiğinde onunla bir söyleşi yapmayı da programıma aldım. Ancak adaylarımız şu sıralar çok yoğun. Yine de biz İstanbul’a dönmeden Fırat Anlı, ablamın evine geldi ve kendisiyle bu uzun söyleşiyi yapma imkanı buldum: gulamaların hep içindeydik. Ben stajda başladım işte cezaevlerine gitmeye, stajda başladık işkence davalarıyla ilgilenmeye, morgların önüne gitmeye, işte anaların günlerce çocuklarından haber alamadığı günlerinde yanlarında biz vardık, onun için de hem mesleğimizi hem politik kimliğimizi yürüttüğümüz bir alan oldu. Çok net olarak söyleyeyim, tabii bugünkü hukukçuların durumunu beğenmiyorum. Maalesef bugün hukukçular önemli oranda, tabii bütün hukukçuları kast etmiyorum, son derece namuslu, değerli hukukçular var ama önemli oranda metanın, paranın, zenginliğin son derece öne çıktığı bir süreci yaşıyoruz, mesela ben çok eski bir avukat değilim ama benim de 21, 22 yılım dolmak üzere, diyebilirim ki biz mesleğe başladığımızda işte Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Sıkıyönetim Mahkemelerinin devam eden dosyaları vardı, yani hep bir olağanüstü rejim, hep bir çifte standart, bu bölgeye, Kürdistan’a uygulanmış ayrı bir hukuk sisteminden, mevzuatından bahsetmek mümkün. Evet, ben de böylesi şartlarda yetiştim. Sizi iyi anlıyorum. Devlet Güvenlik Mahkemeleri böyleydi, olağanüstü hal rejimi böyleydi, sürgün kararnameleri böyleydi, sansürler uygulandı. Hep biz mücadele ederek demokratik nefes alma kanalları açmaya çalışıyorduk. Yani bu hukuk, bu bölgede uygulanan hukuk aslında sistemin hem asimilasyon politikasının hem ezme politikasının hem yıldırma politikasının bir parçasıdır. Ama şunu da söyleyeyim, o tarihteki mesleki hukukla bugünkü hukuku karşılaştırınca o günleri aradığımız çok oldu, askeri hakimler olmasına rağmen, o gün çok kötü koşullar olmasında rağmen hakim, savcıların bu kadar böyle kin ve nefretle, bu kadar bölge insanına düşman hukuku diyebileceğimiz kavramlarla yaklaştığına tanık olmadık. Avukatlar bu hukuksuzluğu dile getiriyor muydu mahkemelerde? Bir arkadaşımla başladık bu davalara ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde en çok dosyası olan birisiydi o, onun için ben de yoğun girdim ve duruşmalarda biz hep bunu savunduk. Özel Yetkili Mahkemeleri kast ediyorsunuz, değil mi? Evet, özellikle bugün kaldırılan Özel Yetkili Mahkemeler’de, işte ben kendim de yargılandım, inanılmaz bir nefret, sadece bize değil, sanıklara değil, avukatlara, onları savunanlara, ai- 25.03.2014 19:58 14 SÖYLEŞİ lelerine çok büyük bir öfke, çok büyük bir düşman görme mantığı var. Bu mahkemelerin ağırlıklı olarak Kürtler için kurulduğunu ve hukuksuzluk üzerine inşa edilidiğini söyleyebilir miyiz? Yani genelleme yaparsak ağırlıklı Kürtler içindir ama Türkiye’deki namuslu, vicdanlı, demokrat, sol, sosyalist, hatta dindar insanlar da bu cendereden geçtiler. Hem de çok ağır bir şekilde bedel ödeyerek geçtiler, ama şu anki özel yetkili mahkemelerin -tabii kaldırılmış görünse de- ana çalışma bölgesi Kürdistan’dır. Kürdistan’daki demokratik siyasetin önünü kapatmaktır, Kürtler’in ifade özgürlüğünü, örgütlenme hakkını ortadan kaldırmaktır. Ama bunu işte Ergenekon’ ile ama bunu işte Balyoz ile benzer birkaç davayla soslayarak dengelemeye çalıştılar sadece. Ama gördük ki şimdi onlar kahramanlar gibi çıkıyor, hatta iade-i itibar edildi, hatta Başbakan neredeyse gidip Başbuğ’u kapıda karşılayacaktı. Önce “Savcısıyım” dedi Başbakan bu Ergekon ve Balyoz davalarının, sonra avukatı oldu. 12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 14 2014 Çarşamba 26 Mart Evet. Şimdi Veli Küçük’ler, Levent Göktaş’lar, yani bunlar, isim sayabilirim, bunlar bu bölge halkının çok yakından tanıdığı isimler, yani geçmişte işkence yapmış, köy yakmış, bütün o savaşın ağır tahribatını yaratmış insanlar, onlar tahliye olurken Hatip Dicle’lerin içeride kalması, belediye başkanlarımızın içeride kalması, yoksul halk çocuklarının içeride kalması aslında hem hukukun hem Türkiye siyasetinin hem Türkiye’nin idaresinin, yönetiminin ne olduğunu çok net gösterdi. Yani bu hukuk sistemi devam ettikçe bize düşen zindan olacak, bize düşen haksızlık olacak, hukuksuzluk olacak, anti-demokratik müdahaleler olacak. Onun için biz bu hukuku yasal çerçevede aştık, zihinsel olarak aştık, meşru olduğuna inandığımız, meşru sınırlar içerisinde doğru bulduğumuz şeyleri yapıyoruz. Yani Kürtler artık egemenlerin hukukuna uymuyor. Öyle mi? Mesela bize dediler ki; “Siz Kürtçe ifade veremezsiniz, yasalarda yok”, işte “Kürtçe diye bir dili mahkemelerde kullanamazsınız, siz Türkçe’yi biliyorsunuz, Türkçe ifade vereceksiniz”. Üç yıl boyunca tek bir arkadaşımız tek bir kelime dahi Türkçe konuşmadı. Sadece ortak açıklamalarımızda, mahkemeden kimi taleplerimizde Türkçe konuşuyorduk, anlaşılsın diye ama tek bir gün tutuksuz arkadaşlarımızın da hiçbiri Türkçe konuşmadı ve sonunda mahkeme yarı meşru bir zeminde avukatlarımızı tercüman gibi kabul ederek bizim ifadelerimizi aldı. En son bu yasanın çıkmasından önceki son mağdur kişi benim. Benden sonra yasa değişti ve tercüman atandı, işte son derece geniş bir şekilde arkadaşlarımız kendilerini savunabildi. Şunu gösteriyor, yani Kürtler anadil meselesinde böyle yaptılar, siyasal partide böyle yaptılar, eşbaşkanlık sisteminde böyle yaptılar, belediyelerde böyle yaptılar, çokdilliliği esas aldılar, uyguladılar, bunun bedelini ödediler. Hem de ağır bedeller ödendi bugün çok daha kolay yapılabilen uygulamalar için, değil mi? Biz ilk “Newroz pîroz be, ser sala we pîroz be”, yeni yıl, bayram kutlamalarında, Kürtçe afiş astğımızda, Kırmancî ya da Zazakî hemen on beş gün içerisinde tebligat geliyordu ve savcılık ya da emniyet tarafından sorgulanıyorduk. Şimdi bakıyorsunuz Ak Parti’nin adayları bile Diyarbakır’ın her tarafına Kürtçe pankart asmışlar ve çıkıp şunu söylüyorlar televizyonda, “Bakın bu hükümet sayesinde siz bu imkanlara ulaştınız”, oysa bunların hepsinde alınteri vardır, emek vardır, bedel vardır, yaratılmış değerler vardır ve bu yıllardır, on yıllardır üretilen bir emektir, değerdir, onun için bu halkımıza hani minnet edercesine yaklaşıyorlar, hani “Siz niye hala bunların arkasından gidiyorsunuz, gelin işte Ak Parti’yi, hükümeti beklerseniz anadilde eğitim de olur, anadilde haklarınızı da alırsınız”, işte “Birçok hakkınızı bu hükümet verecek yani sizin mücadele etmenize gerek yok”, bütün şey bu, şimdi Kürtler de diyor ki, “Hayır, tam tersine biz mücadele etmezsek, biz sahip çıkmazsak, biz gerçekten arkasında durmazsak, siz bize hiçbir hak vermezsiniz, tam tersine elimizde olan hakları da geri alırsınız.” Ben dün (22 Mart) Sayın Baydemir’in daveti üzerine Ahmet Tulgar ile Urfa’ya gittim. Orada Ak Parti adayı Türkçe, Kürtçe, Arapça afiş asmış. Baydemir’in basın danışmanı İrfan da “Biz Kürtçe astık, onlar da Kürtçe astı, biz Arapça astık, onlar da 25.03.2014 19:58 SÖYLEŞİ 15 SOYLESI 2014 Çarşamba 26 Mart Arapça astı” dedi. Siz birçok konuda öncülük yapıyorsunuz. Aslında bütün bu kazanımlar Kürt hareketinin emeğiyle oldu. Değil mi? Evet. Bizim mücadelemizle kazanımlar elde ediliyor ve hükümet bunları sahipleniyor ve sonra da kendi yapmış gibi sunuyor. Başkanım, sizin bir lafınız yıllarca Kürt meselesine ilişkin tartışmalarda kullanıldı. “Biz bir arada yaşamak isteyen son Kürt kuşağıyız” demiştiniz. Bu kuşak hala etkili mi? Etkili. Şu anda Kürt siyasetinin omurgasını oluşturan bu kuşaktır hala. Ben kuşak derken 70’lerin o devrimci ruhunu kısmen yaşamış, kısmen ondan etkilenmiş insanlarız. Çünkü 85, 90’lara kadar bu ruhun etkileri sürdü. Ama 90’dan sonra çok ağır bir savaş, çok ağır bir travma, çok ağır bir yıkım oldu ve bundan dolayı sonradan gelen gençler daha öfkeli, çok fazla okuma gereği duymayan, çok fazla kendisini yetiştirme imkanı bulmayan, buna şansı da olmayan insanlardı. Yani bizim evimizde mutlaka sol yayınlar da olurdu, Kürt tarihi ile ilgili, Kürtler’le ilgili yayınlar da olurdu, dünyayla ilgili yayınlar olurdu, hem Latin Amerika’yı takip etmek hem Asya’yı takip etmek hem Filistin’i takip etmek, dünyayı takip etmek, dünyadaki değişimi takip etmek fırsatı oldu. Ama 90’lı kuşakların böyle bir şansı hiç olmadı, çoğu yakılan yıkılan köylerden göç eden, 12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 15 sadece burada yaşamaya ve direnmeye mecbur kalan insanlardı. O yüzden hala Kürt meselesinde görünen aktörler, görünen yüzler bence bu kuşağın temsilcileridir. Bizden sonraki kuşak çok daha net çözümlere sahip, daha kararlı, daha radikal bir tutum içerisinde. Belki onlar haklıdır. Belki onlar haklı çıkacaktır. Belki onlar süreç içerisinde gelişecektir. Ama diğer halklarla bir arada yaşama iradesi çok güçlü Kürtler’de, değil mi? Rojava devrimi bize şunu gösterdi, Suriye’deki tecrübe, sonunda biz Araplar’la birlikte yaşayacağız, Türkler’le birlikte yaşayacağız, Ermeniler’le birlikte yaşaycağız, Yunanlılar’la birlikte yaşayacağız, Farslar’la birlikte yaşayacağız, hatta Yahudiler’le birlikte yaşayacağız, yani bizim savaşarak, güç kazanarak elde ettiğimiz başarılar ortak mücadele yapabilmek, ortak bir gelecek kurmak bence zor ve zahmetli olandır ama bunu tercih etmek uzun vadede bütün halkların yararınadır. Yani Sayın Öcalan vurgu yapmıştı, hani “Birbirini boğazlayan, birbirine tahammül sınırlarını aşan bir toplumsal yapı yerine bir arada yaşayabilen, birbirinin farklı kimliklerine, her türlü farklı yönelimlerine, her türlü farklı dünya görüşlerine, bir arada yaşayabilecek, bir arada saygı duyabilecek bir toplumsal yaşam, bir halklar bahçesi kurabilmek”, bütün dert, bütün dava bu. Yani dikkat ederseniz bu seçimlerde bizim bu yanımıza çok vurgu yapıldı. Kimi yerde dil meselesi eleştiri konusu yapıldı, kimi yerde kadınların öne çıkması, neden eşbaşkanlıklarda kadınlar oldu, diye, hatta kimi yerde eşcinsellerin sorunlarına sahip çıkılması eleştiri konusu yapıldı oysa biz biliyoruz ki baskı hangi bölgeye yapılmışsa biz orada mücadele ederiz. Biz bütün mağdurları, mazlum bütün halkların, bütün kimliklerin savunucusu pozisyonundadır Kürtler. Yani Kürtler’in böyle bir iddiası var ve pratikte de bunu gösterdiler. Çünkü vicdanı, adaleti, hakkı önemseyen bir halk bu. Rojavı’yı örnek alıyor musunuz? İleride burada da aynı tip bir özerklik olabilir mi diye? Tabii, şöyle, Kuzey Kürdistan Kürdistan’ın en büyük parçasıdır ve en kalabalık parçasıdır nüfus olarak ve birçok açıdan aslında diğer parçaların örnek aldığı bir yerdir. Çünkü örgütlülüğüyle, ulaştığı düzeyle, hani Mam Celal’in sözüdür; “Keşke ben Kuzey Kürdistan Kürdü olsaydım”, çünkü hem politik olarak hem sosyal ilişki ağı itibariyle, sosyalite açısından çok geniş hem de bu ülkedeki devrimci, demokrat, solcu, vicdan sahibi müslümanları kattığımızda hem Güney Kürdistan’ın hem Rojava’nın güvencesidir. Yani Kuzey’in mücadelesi olmasaydı inanın belki de Güney’in mücadelesi çoktan bastırılmıştı. Türkiye ciddi anlamda bu kadar ilişki geliştirmeyi bir tarafa bırakalım, her türlü müdahaleyi yapacaktı. Yine Rojava’da eğer Kürtler bugün direnebiliyorlarsa, Kürtler orada bugün kazanımlara sahipse bunda Kuzey’in varlığının, o manevi direnişin, o manevi sahiplenmenin çok büyük etkisi var. Onun için bu seçim artık Kuzey’in seçimidir, artık dönem Kürtler’in ve Kürdistan’ın dönemidir. Burada da Kuzey parçası yeni bir statü arayışı içerisindedir. Hani biz ne Güney’deki modeli ne Rojava’daki modeli reddetmiyoruz, bizim için önemli olan demokratik katılımdır, yani halkın, halkların, toplulukların, kimliklerin burada kendisini ifade edebilmesidir, bunu ifade ederken de bir yere bağlı olarak ya da bir yerin vesayeti altında olmamasıdır. Yani özerklik mi diyorsunuz burada? Evet, Kürtler özerktir aslında. Devlet, Kürtler’in bu özerkliğini elinden alamaz. Kürdistan sorununun temelinde yatan Kürtlerin özerklik arayışıdır. 1850’lere kadar, Bedirxan isyanına kadar Kürtler özerkti. Bunu Türkiye Cumhuriyeti herkesten iyi biliyor. Bedirxan isyanının çıkış sebebi o zaman merkezi devletin güçlenmesiyle Bedirxan gibi artık lokal güçlere, yerel Kürdistani güçlere çok ciddi derecede ihtiyaç kalmadı, tam aksine bunlar bir engel olarak görüldü ve Musul’a bağlanmak istendi. Yani Cizre, Botan bölgesi Musul’a bağlanmak istendi, buna isyan ettiler, “Biz Diyarbakır’a bağlı kalmak istiyoruz” dediler. Çünkü Diyarbakır’a bağlı kalmak “özerkliğimizi sürdürüyoruz” demektir. O açıdan bakarsak bu Kürtlerin özerkliklerini unutmak istememeleridir. Şimdi diyorlar ki, Kürtler hiçbir tarihte bir devlet yönetmemiş, bir devletleri olmamış, bir örgütlülükleri olmamış, oysa Kürtler bin yıldan çok bu topraklarda özerk, kendi özgün yapıları içerisinde, kimi zaman klanlar, kimi zaman aşiretler, kimi zaman daha büyük konfederasyonlar şeklinde yaşamışlar, bugün de Kürtler bu topraklarda o dönemdeki özerkliklerini yaşamak istiyorlar. Ama bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin bölünmesi anlamına gelmiyor, ama bu sınırların parçalanması anlamına gelmiyor, ama bu ortak yaşam idealinden vazgeçilmesi anlamına gelmiyor. Anlatmaya çalıştıkça anlamamaya çalışıyorlar. Onun için böyle bir derdimiz de yok. İnandığımız şeyi söylüyoruz. Karşı tarafın neye inanıp inanmadığı açıkçası onların sorunu- 25.03.2014 19:58 SÖYLEŞİ 16 SOYLESI 2014 Çarşamba 26 Mart Ama ne yapıyor? Ankara’nın yaklaşımı şu: “Ha, siz özerklik istediniz, buyrun size kar getirmeyen, maliyeti yüksek, geri dönüşümü olmayan kamu işlerini biz size bırakıyoruz, paranız da yok, bunun altında ezileceksiniz, ama karlı işleri, paralı işleri biz Ankara’da tutmaya devam edeceğiz.” Bakın, çok nettir, yeraltı sularını vermiyorlar, madenleri vermiyorlar, kum ocaklarını vermiyorlar, yani doğayı tahrip edebilecek hiçbir şeyi vermiyorlar, petrolü, kaya gazını, her şeyi kendi inisiyatiflerine alıyorlar ama spordur, sosyal hizmetlerdir, işte insanların altyapı sorunlarıdır, insanların mezarlık sorunudur, insanların afet sorunudur, insanların barınma ve beslenme ihtiyacıdır, tümünü belediyelere bırakıyorlar. Bununla bizi yıldıracaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Bütün Kürdistan’ı yarın bize bıraksalar biz bir dakika yönetme sıkıntısı yaşamayız. dur. Bizim kafamızın arkasında başka bir proje yok. İlk adım bu, ikinci adım federasyon, üçüncü adım bağımsızlık diye bir proje yok. Halkların kendi kaderini tayın hakkına inanmış insanlarız. Ama çabalar da hep hepimizin istediği bir arada yaşam yönünde, değil mi? Kürtler yarın nasıl yaşamak istiyorlarsa bunu yaşarlar. Hiçbir güç de bunu engelleyemez. Biz bunu ne zorlayabiliriz ne bundan bu halkı vazgeçirebiliriz. Ama şu anda bu halkın tamamı bir arada yaşamaktan, beraber yaşamaktan, kardeşçe yaşamaktan, özerk bir şekilde yaşamaktan yana. Bunu da çekinmeden söylüyorlar. Ama bizim düşüncemiz Karadeniz’deki insanlar için de, Ege’deki insanlar için de, İç Anadolu, Ege, Marmara, Akdeniz, yani nerede varsa, yani bir İzmir neden özerk olmasın, İzmir başlı başına bir dünyadır. Neden sürekli Ankara ile çatışan, kan kaybettirilen bir İzmir, bir Antalya ya da Karadeniz’deki şehirleri sayabiliriz, neden buralarda özerklik olmasın? Özerklik kavramını Kürtler dile getirdiği için Batı’da, İç Anadolu’da yanlış anlaşılıyor. Hemen bölünme korkusu ile karşı çıkıyorlar. Ben 2011 yılında Sırrı Süreyya Önder moderatörlüğünden bir oturuma sunduğum bildirimde ve yaptığım konuşmada İstanbul için özerklik istemiştim ve buna bazı gruplar karşı çıkmıştı. Daha önce de Günlük gazetesinde bu konuda bir yazı yazmıştım. Bir yıldır BDP ve HDP vekilleri İstanbul için 12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 16 özerklik talebini ifade ediyor, bu da hoşuma gidiyor açıkçası. Bence çok güzel bir talepte bulunmuşsunuz. Çok yerinde bir talep. Başkan seçimlere gelelim. Seçimler için öngörünüz nedir? Burada BDP, Batı’da HDP bugüne kadar aldığı en yüksek oyu ve aldığı en yüksek sayıdaki belediyeyi alacak. Rakam vermek istemiyorum ama seçim gecesi hani hep boya yapılır, renk verilir, Kürdistan da olduğu gibi Kürtler’in rengi olacak, bu konuda hiçbir şeyim yok, hiçbir tereddütüm yok. Buna Urfa dahil mi? Urfa. Bingöl? Bingöl de dahil. Kars? Buna Kars da dahildir. Çok net söyleyeyim. Ha, kazanamazsak, bu bir kayıp değil, onu da söyleyeyim. Çünkü Urfa’yı kazanmışız. Benim gördüğüm, Urfa bitmiş yani, bu saatten sonra Vali’nin orada belediye başkanlığı yapma ihtimali kalmamıştır. Devlet sistemi bitmiştir. Zihinde bitmiştir. Şu anda bir vali var, Urfa’da da bir vali olur, Bingöl’de de bir vali olur, Kars’ta da bir vali olur, başka yerde de bir vali olur. Budur. Biz hayatımızda belediye başkanı olarak doğmadık. Bu halk hep belediyeleri yönetmedi. Belediyesiz de biz yaşamaya devam ettik. Hatta boykot ettik. Dedik ki; “Biz bu sistemin, anti-demokratik sistemin parçası olmayacağız.” 94’te temelden boykot ettik. Belediye başkanlığı yapabildiler mi bu- rada? Halk yoksa belediye yoktur, halk yoksa o kurum bir binadır. Onun için biz halkı örgütlemeye düşmüşüz. Şu anda köylerdeyiz, analarımızlayız, biz bunlarla uğraşıyoruz. Diğerleri, yok beşinci köprü yapacağız, yok onaltıncı tünel yapacağız, yirmibeşinci bilmem neyi yapacağız. Ne olacak peki? İnsan nerede? İnsan nerede? Yani Diyarbakır’a afiş asmışlar, “Yerli uçağımızı üretiyoruz, savaş helikopterlerimiz hizmetinizdedir.” Bu Diyarbakırlılar bu kadar tarihini unutmuş insanlar mıdır yani? Bırakın BDP’lileri, Ak Parti’ye oy veren insanları ben düşünüyorum, yakından da biliyorum, hepsi kafada bitirmişler, hepsi kafada bitirmiş, ne bu hükümetten ne de benzer hiçbir hükümetten bu meseleye dönük bir çözüm gelmeyeceğinden emindirler. Çok net. Ama kiminin menfaati vardır, kiminin geçmişten beri bir şeyi vardır, sürdürme eğilimindedir. Ama hepsinin gönlü bizimledir. O konuda hiçbir şüphem yok. Oyunu vermese de gönlü bizimledir. Urfa’da halkın %80’inin gönlü Osman Baydemir’dedir. Bu yeterlidir. Amed, özerk belediyeciliğin bir ön örneği midir? Özerk belediyecilik bundan sonra nasıl bir gelişim gösterecek? Tabii, büyükşehir yasasının getirdiği birçok yenilikler var. 15.000 km2 alanda artık biz kendi başımızla, kendi inisiyatifimizle çalışırız. Çok nettir. Devlet istediği kadar işte ben şuralarda şu hizmeti yapacağım desin şu anda kaymakamlıklar ve valilikler bitmiştir. Halkın kafasında bitmiştir. Yasal olarak da aslında çok fazla bir şey kalmadı. Nitekim Diyarbakır’da belediyeyi engellemeye çok çalıştılar, değil mi? 99’da o gün Ak Parti yoktu, Anavatan Partisi vardı, o gün Doğru Yol Partisi vardı ve şunu söylüyorlardı, “Kürtler, Diyarbakır’ı alırlarsa 24 saat sonra sizin suyunuz olmaz, 24 saat sonra çöpünüz toplanmaz, 24 saat sonra bu şehir harabeye döner.” Eh, şimdi gördük, 15 yılda bu beğenmediğiniz, bu hor gördüğünüz Kürtler bu şehri adam gibi yönettiler, adam gibi demeyeyim, biraz cinsiyetçi olmasın, insan gibi yönettiler, hakkıyla yönettiler ve bugün sadece Türkiye’deki insanlar bunun değerini bilmedi, inan ki Avrupa’sından dünyanın birçok yerinde hem katılımcılık boyutu hem kadın boyutu hem de yerelde bu imkansızlıklar içinde bu işlerin yapılmasını gelip izliyorlar. Biz bununla da övünüyoruz. Diyoruz ki, “Türkiye’de yaşayanlar da bununla övünsünler.” Diyarbakır’ın başarısı İstanbul’un başarısıdır, Diyarbakır’ın başarısı Trabzon’un başarısıdır, Diyarbakır başarısı Hewler’in başarısıdır, Erivan’ın başarısıdır, Bağdat’ın, Tahran’ın başarısıdır. Şimdi bir model isek her tarafta birbirimizden örnek alacağız, hep beraber yeni bir yaşam kuracağız. Ve gördünüz, üç milyona yakın insan bir araya geldi, tek bir nefret söylemi, tek bir başka birini inciten bir söz geçmedi. Sadece barış, kardeşlik, özgürlük türküleri söylendi. Bizim derdimiz, davamız bu. Bütün hayat felsefemiz bu. Size çok teşekkür ederim. Başarılar dilerim. Yolunuz aydınlık olsun. Ben de çok teşekkür ederim. 25.03.2014 19:58 2014 Çarşamba 26 Mart KULTUR 17 KÜLTÜR Gurbet Çocukları BEDROS DAĞLIYAN Gurbet Çocukları Mahallede gurbet kokusu Çocukların gül yüzlerinden Bir de yanık ezgilerinden akardı memleketin Bir, gökyüzüne aldanırdı çiçekleri dağların Bir, doğan güneşe Kanatlanır güvercin olurdu Bembeyaz yarınlara isyankâr bakışların Mahallenin yüksek tepeleri Her vakit gözyaşıyla hemhâl Pir olup devrime Bir olup kavgaya akardı Giden her oğulun ardından Bir tek anaların kurumazdı Bütün yağmurları, dereleri ve ırmakları Her yara Munzur’dan bir gözeydi Ve mahalle demek Aş, iş, ekmek ve hürriyetti Gün geldiğinde çekilen halay Özlenen memleketti Bilir misin kaç nesildir sürer bu isyan Neçe ağıt yakılır her gidenin ardından Umudumu sürüp indirdim Eğripınar’dan, Munzur’dan Ey Hızır Paşa niye bu zulüm; neden bu nisyan? Biz gönlümüzden indirdik yeryüzüne sevdayı Ve her dilden yeni kelâmları, duaları İndirdik Rojava’dan dili susmuş kuşları Ve ekmeği bölüp de koyduk başımızın üstüne Ah Anadolu kavimlerin, göçlerin Ve dili lal olan anaların diyarı Ey! Savaşlar ve kıyamlarla sınananlar Ey hayatı, neşeyi ve sevdayı unutanlar Ey Harput’tan, Hozat’tan ve Dersimden gelenler Ey Diyarbekir, Siirt ve Adıyaman’ın çocukları Sivas’ın, Erzurum ve Erzincan’ın sabileri Trabzon’un, Rize’nin ve Samsun’un uşakları Sizi burada buluşturan sevdayı bilmez misiniz? Bereketli toprakların, ağaçların ve çiçeklerin Büyülü ezgilerin efkârını yürekte duymaz mısınız? Hangi dil, hangi din eksik anlatır ki gideni? Duymaz mısın biçare analardan süzülen figanı? Sen ki geçinmek ve yaşamak için geldin Zulmün ve hıyanetin başkentine Aç, çaresiz ve evsizdin İşsiz, aşsız ve kadersizdin Unutma seni üç otuz paraya satanları Unutma memlekette bıraktığın sevdalı yarınları Unutma hayatını, ufkunu, geleceğini çalanları Şu yokuştan kayıp giden senin hayallerindir Ve ölüp giden her yiğit senin kardeşindir Hiçbir dinin, hiçbir dilin unutturamadığı merhametli gözlerinde Ve sol göğsündeki cevahirde sakladığın Bir avuç toprakla beraber Ekmek, gül ve özgürlüğündür Direnirken unutma! Newrozda Diyarbakır’da Olmak... Çerkes Halkları İnsiyatifi’ni (ÇHİ) oluştururken yola çıkış amacımız «özgürlükçü muhalif» bir çizgide Çerkes meselesini «görünür» kılarak, sorunun çözüm yollarını aramaktı. Bu anlamda “reel politika” yapma konusundaki tavrımız netti. Yola çıkarken Çerkes meselesinin siyasi bir mesele olduğunu çok net olarak biliyorduk. Çözüm yollarının da siyasi olduğu konusunda hemfikirdik. Çok net hedeflerle yola çıktık: Anadil eğitimi ve devlet destekli 7/24 Çerkesce yayın yapacak bir televizyon talebi. Bu taleplerle yapılan mitingler devlet ve Çerkes kurumlarının görmeme ve engel olma konusundaki tüm tavırlarına rağmen, gerek Türkiye toplumunda, gerekse Çerkes toplumunda oluşmuş tüm algıları altüst etti. Artık Çerkes meselesinde, Çerkes halkından yana siyasi tavır almayanların, Çerkes halkı nezdindeki kredileri de, itibarları da bitmiştir. *** Devlet ve Çerkes kurumları ÇHİ’nin çabalarını ve yürüttüğü mücadeleyi görmüyordu ama ülkede bu çabaları gören kurum ve kuruluşlar da vardı. İşte bu gören kuruluşlardan biri de Diyarbakır’dan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) oldu. Demokratik Toplum kongresi ÇHİ’yi 2014 Diyarbakır Newroz’una 17-18-19 HalkınNabzı 34.indd 17 davet etti. ÇHİ yürütme kurulu Newroz’da Çerkes Halkını temsil etme görevini bana verdi. Tabii Çerkeslerin bir kısmının, anadil eğitimi ve Çerkesce televizyon talebi ile ilgili mitinglerimize bile «bizi PKK ile, Kürtlerle aynı kefeye mi koyduracaksınız?» türü saldırılarından sonra, şimdi nasıl bir histeriye tutulacaklarını da gayet iyi biliyoruz. Bizler ne PKK’li, ne AKP’li ne de başka bir siyasi hareketin mensubu olmak zorunda değiliz. Bizler ÇHİ’liyiz. Ve Çerkes halkının politikalarını oluşturup “yeniden bir ulus inşa edebilmenin” davası peşindeyiz. Biz eşit koşullarda tüm siyasi partilerle, devletlerle, uluslararası kuruluşlarla ilişkiler kurduk ve bundan sonra da kurmaya devam edeceğiz. *** Ben fotoğraf ve görsel malzeme yönünden özürlü bir insanım. Fotoğraf çekmem ve kolay kolay da fotoğraf çektirmem. Bu yüzden bir facebook hesabım bile yok (Bazılarının bir kedisinin bile olmadığı gibi). Sanırım ben de 1980 öncesinden kalan bir refleks. Üniversite yıllarımdan arkadaşlarımla çekilmiş tek kare fotoğrafım yoktur. Birlikte çektireceğimiz fotoğraflar sonra poliste delil olur diye fotoğraf çektirmezdik. 2011 yılında anavatanımızı ziyaret ettiğimde de, arkadaşlarım binlerce kare fotoğraf çekmişlerdi. Ben bir kare bile fotoğraf çekmemiştim. Ama Kafkasya gezisi anılarımı 13 bölüm halinde Kafkasevi web sitesinde yayınlamıştım. Tam bir görsel şölen olan 2014 Diyarbakır Newrozunda da malesef tek kare fotoğraf çekmedim. Ama bu Newrozda yaşadıklarımı ve hissettiklerimi sizlerle paylaşacağım. Newroza katıldığımın tek belgesi Demokratik Toplum Kongresi’nin adıma düzenlediği protokol davetiyesidir. *** Diyarbakır’a daha önce hiç gitmemiştim. İstanbul’da birçok Kürt dostum olmasına rağmen Diyarbakır’da tanıştığım dostlarım yoktu. Ama ben Diyarbakır’da yeni dostlar ve dostluklar geliştireceğimden emindim. Demokratik Toplum Kongresi’nden bizimle ilgilenen Evren Bey Otel rezervasyonumuzu yaptırıp, bir araba göndererek beni havaalanından aldıracağını söyledi. Bu arada Mardin Kızıltepe’den 20 yıldır görmediğim dostum Çeçen Adil Güler de arayıp beni Diyarbakır Havaalanı’ndan alacağını söyledi. Uçağımız 20 Mart günü saat 12.30 da Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan kalkıyordu. İstanbul’da havaalanında tanıştığımız Halkın Nabzı gazetesinin sahibi Diyarbakırlı İshak Karakaş ve Gazeteci Ahmet Tulgar’la birlikte hemen bir ekip oluşturduk. İshak Karakaş otele gitmeden önce, beni Diyarbakırın en ünlü ciğercisine götüreceğine söz verdi. Devamı haftaya Murat ÖZDEN 25.03.2014 19:25 18 YORUM 2014 Çarşamba 26 Mart Irak Kürt Hareketinin Kısa Tarihçesi (3) FEHİM IŞIK M ahabad Kürt Cumhuriyeti, uzun ömürlü olamadı. Sovyetler’in İran’dan geri çekilmesi ve İran hükümeti ile Azeri politikası doğrultusunda anlaşarak desteğini İran Kürt hareketinden çekmesiyle birlikte, İran hükümet güçleri Kürdistan’ı yeniden işgal etti. Mahabad Kürt Cumhuriyeti, 1946 yılının sonlarına doğru daha 11 aylık iken yıkıldı. Barzani ile diğer ileri gelenlerin tüm ısrarlarına rağmen halkına yönelik bir katliama neden olacağı gerekçesiyle Mahabad’ı terk etmeyen Kadı Muhammed, yakalandıktan yaklaşık 3 ay sonra, 31 Aralık 1947’de Cumhuriyet’i ilan ettiği meydanda asılarak idam edildi. Mahabad’ın yıkılışı döneminde Mustafa Barzani teslim olmayı reddetti. O, aynı şekilde Kadı Muhammed’in de Mahabad’da kalmasını istemiyordu. Sovyetler’in geri çekilmesinden sonra onlarla anlaşma yolu kapandığı için, Barzaniler, Sovyetler’e sığınabilecek durumda da değildiler. Bu nedenle Barzanilerin büyük çoğunluğu İran’da 17-18-19 HalkınNabzı 34.indd 18 kalmayarak Irak Kürdistanı’na dönme kararı aldılar. Kürtlerin önemli bir kısmı, Irak’a geçerek hükümete teslim olmayı kabul etmişlerdi. Mustafa Barzani Irak sınırına vardıklarında, kardeşi Şeyh Ahmet’e veda etti. Irak Kürdistanı’na geçerek bir kez daha hükümete teslim olmayacağını ve Irak zindanlarında ölmektense Sovyetler’e geçmeyi ve gerekirse çatışarak ölmeyi deneyeceği kararını bildirdi. Mustafa Barzani, bu kararıyla 12 yıl sürecek yeni bir ayrılığa doğru ilk adımı atmanın kararını da vermişti. Sovyetler’e uzun yürüyüş Mustafa Barzani bu kararını duygusal bir konuşmayla peşmergelere de bildirdi. 560 peşmerge Barzani ile birlikte hareket edeceklerini, Irak’a teslim olmayacaklarını belirtti. Barzani’nin coşkulu ve duygusal konuşmasıyla 6 Mayıs 1947’de Irak Kürdistanı’nın Ergoş köyünden başlayan zorlu ve uzun yürüyüş, onlarca çatışma, açlık ve se- faletin ardından 18 Haziran 1947’de Aras nehrinden Azerbaycan’a girişle son buldu. Bazen Türkiye, bazen de İran topraklarında süren bu yürüyüşte, Barzani peşmergeleri hem çatışmalardan, hem de açlık, hastalık ve yorgunluktan onlarca şehit verdi. Mustafa Barzani’nin uzun yürüyüşü dünya basınında da yankısını bulmuştu. İngiliz BBC radyosu, Barzanilerin Sovyetler’e varışını bültenlerinde ilk haber olarak duyurdu. Ancak onca zorlu ve o kadar riskli bir yolculuktan sonra onlarca şehit bahasına Sovyetler’e varan Mustafa Barzani ve peşmergeleri, ilk etapta umduklarını bulamamışlardı. Mele Mustafa, daha Azerbaycan’a varır varmaz gruptan ayrı tutuldu. Diğer peşmergelerin yaşam şartları ise daha ağırdı. Sığınma isteklerine uzun zaman yanıt verilmedi. Barzani’nin Stalin ve Bakırov’a yazdığı onlarca mektup ve rapor, yanıtsız kaldı. Barzani, Azerbaycan’a vardıktan ancak 6 ay sonra, 1947’nin sonlarına doğru Bakırov’la görüşme olanağı yakalayabildi. Bu ilk görüşme- den sonra Barzanilerin durumu eskiye nazaran nispeten iyileşti. Kamplarda Kürtçe okuma-yazma kursları açıldı. Bazı peşmergeler, Sovyet subaylarının denetiminde modern anlamda silahlı gerilla eğitimine tabi tutuldular. Ancak bir müddet sonra Bakırov, Stalin üzerindeki nüfuzunu da kullanarak, Kürtleri Mustafa Barzani aracılığıyla kendilerine bağlamayı, olmazsa Barzani ile peşmergelerini izole etmeyi; deyim yerindeyse onları siyaseten öndersiz bırakmayı tasarladı. Mele Mustafa, Bakırov’un bu yönlü taleplerini sezmişti ve kendisine yönelik tüm girişimleri reddetti. Kürtlerin ayrı bir halk olduğunu ve kendi ülkelerinin özgürlüğü için mücadele ettiğini, bu durumun sosyalizmle çelişmediğini, Sovyet sosyalistlerinin de bu anlamda kendilerine destek vermeleri gerekirken onları siyaseten bitirip yok etmeyi tasarladıklarını rapor eden Mele Mustafa, bu nedenle Stalin’le görüşmek istediğini, Bakırov’a bildirdi. Barzani, Stalin’le görüştürüleceği yalanına kanarak, Kremlin’in de isteği üzerine, peşmergelerinden koparıldı ve Aral gölü yakınlarındaki bir yerleşim biriminde birkaç komutanı ile birlikte zorunlu ikamete tabi tutuldu. Barzani’nin peşmergelerden hile ile koparılmasından sonra sığınmacı Kürtler için yeni ve zorlu bir süreç başladı. Birçok peşmerge farklı yerlere sürgün edildi. Gruplar dağıtıldı. Aralarındaki iletişim koparıldı, haberleşmeleri engellendi. Bazı peşmerge komutanları Barzani ile görüştürülecekleri vaadiyle kandırılarak, ta Semerkant’a kadar sürgüne gönderildiler. Kürt sığınmacılar tamamen izole ediliyorlardı. Gittikleri yerlerde hem kendi aralarında hem de halk ile görüşmeleri engelleniyordu. Kremlin’in bilgisi dahilinde ve Bakırov’un tasarrufuyla yaşama geçirilen politikalar, Kürtleri tedirgin etmişti. Özellikle Barzani’nin akıbeti konusundaki şüpheler, şaibeler, yalanlar, asılsız haberler Barzanileri çılgına çeviriyordu. -Devam Edecek- 25.03.2014 19:25 SAĞLIK 19 SAGLIK 2014 Çarşamba 26 Mart İnsanlık ve hekimlik Genel Cerrahi Uzmanı İstanbul Tabip Odası Divan Başkanı DR. SAMET MENGÜÇ G ezi sürecinde mağdur ve yaralılara sokaklarda sağlık hizmeti veren sağlık çalışanları bu insani görev ve sorumluluklarından dolayı yargılanıyorlar. AKP iktidarı çıkardığı son torba sağlık yasası ile bu insani davranışı suç haline getirdi ve yargılamaya başladı. AKP iktidarı şöyle buyuruyor; “Ben vururum, yaralarım ve gerekirse öldürürüm.” (AKP’nin bu icraatları kamuoyunun gözleri önünde ve mevcut belge ve delillerle sabittir) AKP; Ben bu işi yaparken siz hekimler bunları iyileştirirseniz, hayatlarını kurtarır veya kurtarmaya teşebbüs ederseniz sizi de yakarım, içeri atarım, para cezası verir sizi mahvederim diyor bu yasa ve yargılamalarıyla. Yasayı çıkarmakla sağlıkçılardan hıncını yeterince alamadığını düşünmüş olacak ki birde yasayı geriye doğru işleterek başta hekimler olmak üzere kişisel bir çok sağlık çalışanına ve kurumsal olarak bu insani görevlerini suç unsuru kabul ederek Ankara ve Hatay Tabip Odası Yöneticilerine karşı görevden almak amacıyla yargılamalar başlatmıştır. Herkes en iyi bildiğini yapar. AKP anti-demokratik yasaları bir gecede 17-18-19 HalkınNabzı 34.indd 19 çıkarmayı, insanları ötekileştirmeyi, toplumda kin ve nefret söylemlerini çok iyi yapmaktadır. Biz hekimlerde insana yardımı, mağdura yardımı, insanca yaşatmayı, yaralı ve hastalara yardım etmeyi çok iyi biliriz. Siz nasıl bildiğinizi yapıyorsanız, hekimlerde bildiklerini hiçbir koşulda yapmaktan geri kalmayacaktır, bu da böyle biline… Gezi süresince öldürülenleri yaşatabilseydik, gözlerini kaybedenlerin gözlerini, sakat kalanların sakatlıklarını önleyebilseydik bedeli 100 yıllar hapis bile olsa biz yine hekimlik yapar, onları yaşatır, görmelerini sağlar, sakatlıklarını önler ve insanlığımızın, hekimliğimizin bedelini gider mahpusta yatardık, bu da böyle biline… İnsan yaşamına duyulan en yüksek saygı, tehlike altında bile sürdürülmeli ve herhangi bir tıbbi bilginin insanlık yasalarına aykırı biçimde kullanılmasına fırsat verilmemelidir (Dünya Tabipler Birliği Tokyo Bildirgesi) Tüm halkta bilsin ki; 130 bin hekim işin ucunda, değil 2-3 yıl 200-300 yıl hapiste olsa, değil 200 bin TL, 30 milyon, milyar, trilyon para cezası da olsa bu insani, onurlu ve iyi görevini seve seve yapacaktır. Dün yaptı, bugün yargılanıyor! Gezi süresince öldürülenleri yaşatabilseydik, gözlerini kaybedenlerin gözlerini, sakat kalanların sakatlıklarını önleyebilseydik bedeli 100 yıllar hapis bile olsa biz yine hekimlik yapar, onları yaşatır, görmelerini sağlar, sakatlıklarını önler ve insanlığımızın, hekimliğimizin bedelini gider mahpusta yatardık, bu da böyle biline… yapıyor, yarın da yapacaktır. Biz yemin ettik, hem de HİPPOKRAT YEMİNİ, dönemeyiz bu yeminimizden, bu da böyle biline… İyi ve onurlu hekimliğin kaç bin yıllık kökeni var bilirmisin? Zulümlerin, haksızlıkların on binlerce yıllık kökeni var biliriz. Gel ‘’Alma mazlumun ahını ’’ Gel ‘’ mağdur etme insanlığı’’ Gel ’’Yeme kul hakkını’’ Gel ’’Yeter ki gel, kim olursan ol gene gel’’ Gel gel… 25.03.2014 19:25 20SPOR 2014 Çarşamba 26 Mart Futbol ve altyapı gerçegi (Görüşürüz ne olursa olsun, gönlünüz daima sporla dolsun) VAHİT KARAKAYA Merhaba sevgili okurlarım bu sayıda sizlerle maalesef futbolda bitmek üzere olan alt yapı gerçeğini bir örnekle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz ağaç yaşken eğilir. Bir futbol adamı olarak biliyorum ki futbolda gelişimin ve başarının yolu alt yapıya verilen değerden geçer. Futbolu ve liglerimizi takip edenler çok iyi bilir, her sezon takımlarımıza sayısız yabancı oyuncu geliyor. İnanın çoğu menajer kimliği altında rant uğruna takımlarımıza pazarlanıyor ve bunun karşılıgında başarısızlık, uyumsuzluk ve maalesef boşa giden milyonlar. Asgari ücretin çok düşük olduğu ülkemizde yazık hemde çok yazık giden bu paralara. İşte bu vurdumduymazlık takımlarımıza büyük darbeler vuruyor. Ortada bir başarı yok, hep hüsran ve böyle giderse dünya ve Avrupa futbolundan silinip gideceğiz. Acil önlemler gerekiyor, bu da özümüze dönmek ve güçlü altyapılarla futbolumuza yeni yetenekler kazandırmaktan geçer. Başarıya çok açız çünkü biz futbolu çok seviyoruz. Görüşümüz ne olursa olsun hepimizin gönlünde muhakkak bağlı olduğumuz, tuttuğumuz bir renk vardır. Altyapıya çok önem veren futbol adamı olarak yaşadığım somut bir örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Futbol ateşi ve sevgisiyle bütünleşen gençliğinde çoğumuz gibi meşin yuvarlağın peşinde koşan ve hiç sönmeyen bu ateşi oğluna hazırlayan değerli arkadaşım Hüsamettin Sökmen ısrarla çok sevdiği yavrusu Burak’ı takip etmemi istedi, bende izledim. Burak daha 11 yaşında. Bu yaşına rağmen çok iyi bir sol ayak, hırs, istek ve yeteneğe sahip. Baba Hüsamettin Sökmen oğlu Burak’ı Beşiktaş futbol okuluna götürür ve daha ilk idmanda göze batar, hemde çok iyi hocaların gözleminde. Adnan Dinçer, Ali Eken, ve Hasan Özer gibi gerçekten Türk futbolunda önemli isimlerin gözleminde. Bu Burak için de büyük şans tabii. Hocaları Burak’ı ve futbol yeteneğini gördükten sonra derhal Beşiktaş Fulya altyapı tesislerinde yönlendirirler. Tabii ki sevindirici bir olay bu, babada ayrı bir heyecan ve sevgi, Burak’ta da aynı duygular. Bunları ve tüm gelişmelere birebir şahit oldum. Gerçekten bende mutlu olmuştum. Futbolumuzda böyle yeteneklerin olması ilerisi için büyük bir gelişme diye düşündüm ve dile kolay koskoca Beşiktaş Kulübü. Fakat Burak’ı ve diğer yetenekleri izlemek için gittiğimde büyük bir rezaletle karşılaştım. 1903 yılında kurulmuş bir takımın Fulya tesisleri tam anlamıyla mide bulandırıcı vaziyetteydi. Berbat bir zeminde yüzlerce futbolcu adayı orada koşuyorlar, başlarında hocalar taktik ve teknik öğretiyorlar. Dikkatlice gözlemledim ve maalesef ayrıca yalakalık, eyyam ne isterseniz var. Yazık, sayın başkan Fikret Orman bir an önce buraya el atmalı yoksa biz çok bekleriz başarı için. Herşeye rağmen duyarlı baba Hüsamettin Sökmen yaz-kış usanmadan oğlu Burak’ı eksiksiz bir şekilde idmanlara götürür, fakat böyle bir tesiste bırakın futbolcu yetiştirmeyi var olan yeteneklerimiz de kaybolur gider, yazık. Burak lisansı çıkmasına rağmen sebepsiz yere takımdan gönderildi, ben hala nedenini çözemedim gazetemden sesleniyorum; değerlerimize sahip çıkalım çok geç olmadan. Burak şimdi Pendikspor altyapısında olağan yeteneklerinden dolayı beğenildi ve hemen takıma alındı. Nisan ayında ki lige hazırlanıyor çok iyi tesis ve altyapı ile. Pendikspor yönetimi ve hocalarına teşekkür ediyorum, Burak Sökmen ve diğer yeteneklerin devamlı takipçisi olacağım tabii ki. Onun yeteneğini azimle ve sabırla futbola kazandırmak için mücadele eden Baba Hüsamettin Sökmen ve aynı konumda ki tüm babalara da teşekkürlerler. Spor; sevgi, dostluk ve kardeşlik demektir. Unutmayalım. Sevgi ve saygılarımla. Maltepespor Hezimete Uğradı: M 1-4 altepespor bu sezon da geçtiğimiz sezonlardaki gibi istikrarsız bir grafik çizen bir takım. Maalesef deplasmanda Çorum Belediyespor’a 4-1 gibi farklı bir skorla mağlup olarak taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattı. Karşılaşma boyunca etkili bir futbol oynayamayan Maltepe temsilcisi için mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Halbuki ligde orta sıralarda bulunan takımın daha yukarıları hedeflemesi lazım çünkü bu kötü sonuçlar ve düşüş devam ederse ilerleyen haftalarda takımı daha büyük sıkıntıların beklediği bir gerçek. Yönetimin acil bu gidişe bir dur demesi lazım, çünkü bu güzel ilçenin bu güzide ekibi, tesisi, sahası ve gönül veren taraftarıyla daha iyilerini hakediyor. Maltepespor gelecek hafta kendi sahasında Elibol Sandıklıspor’u konuk edecek. Çorum Belediyespor: 4 – Maltepespor: 1 Stat: Dr. Turhan Kılıççıoğlu Hakemler: Hüdaverdi Savcı, Mehmet Cevrin, Harun Kiraz Çorum Belediyespor: Çağrı, Osman, Yakup, İmam, Ahmet, Murathan (Dk.79 Oğuzhan), Nedim, Eray, Gökhan (Dk.39 Furkan), Emir, Murat (Dk.62 Kıvanç) Maltepespor: Emre, Bülent, Kadir (Dk.69 Ethem), Serhat (Dk.46 Emre), Ömer, Can, Gani, Umut (Dk.79 Metehan), Çağlar, Muzaffer, Yavuz Goller: Dk.27 Ahmet, Dk.42 Osman, Dk.75 Murathan, Dk.81 Oğuzhan (Çorum Belediyespor) – Dk.86 Metehan (Maltepespor) Sarı Kartlar: Dk.38 Nedim, Dk.44 Osman (Çorum Belediyespor) – Dk.37 Serhat, Dk.42 Emre, Dk.44 Gani, Dk.44 Bülent, Dk.89 Ömer (Maltepespor) 20-21 HalkınNabzı 34.indd 20 25.03.2014 19:25 SPOR 21 2014 Çarşamba 26 Mart Lidere Pendik Darbesi: H aftalardır istikrarsız bir grafik çizen Pendikspor sahasında ağırladığı ligin flaş ekibi Giresunspor’u 2-1 yenerek hem rakibinin yenilmezlik serisine son verdi hemde liderlikten etti. Tribünlerde ise tam bir Giresunspor hakimiyeti vardı. Takımına inanan Giresunlular stadı hınca hınç doldurmuşlardı. Takımlarına destek için İstanbul’un her yerinden koşup bu önemli maça gelmişler. Bravo diyorum fakat bu tribün hakimiyeti sahada tam tersine oldu. Her iki takımda maça kontrollü başladı. Genelde orta saha mücadelesi şeklinde geçen karşılaşmada gol yollarında daha istekli ve arzulu görünen evsahibi Pendikspor 34. dakikada kazanılan serbest vuruşu golcüsü Arif ile değerlendirip skoru lehine çevirmeyi başardı ve soyunma odasına 1-0 önde gitti. İkinci 45 dakikada ise rakip Giresunspor topla daha çok oynayan taraftı ve bu neticede ise Pendikspor ceza sahası içinde yaşanan karambolde kaleci Yakup’un hatasını affetmeyen Cihan 55. dakikada 2-1 Giresunspor’un beraberlik sayısını kaydetti. Bu golden sonra tribünleri görmek lazımdı, Giresunlular gol sevincini müthiş yaşadılar fakat bu sevinç fazla uzun sürmedi. Kötü gidişe dur demek isteyen Pendikspor Giresunspor’un defanstaki hatasını affetmedi ve 55. dakikada golcüsü Arif ’in akıl dolu plase golüyle maçta tekrar 2-1 öne geçmeyi başardı. Maçın geri kalan bölümünde kontrolü elinden bırakmayan Pendikspor rakibine gol şansı tanımayınca maç sonunda gülen taraf oldu ve bundan sonraki haftalarda da şampiyonluk yarışında var olduğunu ispatlamış oldu. Kırmızı-Beyazlılar gelecek hafta deplasmanda Sarıyer ile karşı karşıya gelecek. Pendikspor: 2 – Giresunspor: 1 Stat: Pendik Hakemler: Yiğit Peşin, Ahmet Karapınar, Mert Türk Pendikspor: Yakup, Recep, Hakan, Salih (Dk.80 Yaser), Abdullah, Oğuz, Deniz, Umut, Eser (Dk.89 Hakan), Azimet (Dk.46 Emre), Arif Giresunspor: Eray, Uğur (Dk.62 Hüsamettin), Selim, Berkan, Özgür, Samed, Adlan, Emre (Dk.67 Hasan), Ergün, Çağrı (Dk.79 Eşref), Cihan Goller: Dk.33, Dk.59 Arif (Pendikspor) – Dk.55 Cihan (Giresunspor) Sarı Kartlar: Dk.19 Azimet, Dk.67 Hakan, Dk.89 Arif (Pendikspor) – Dk.32 Uğur, Dk.75 Selim (Giresunspor) Kartalspor Seriye Bağladı : K 1-0 artalspor kanatlandı. Son iki haftayı iki galibiyet ve 6 puanla kapatan Kartalspor zorlu Turgutluspor deplasmanından 3 puan çıkartarak şampiyonluk şansı matematiksel olarak çok az olsada play-off için bende varım dedi. Mücadelenin ilk yarısının son anlarında Ersel’in golüyle öne geçen Kartalspor bu skoru maç sonuna kadar korudu ve karşılaşmadan 1-0 galip ayrıldı. Seri galibiyetler sonrası deplasmanda alınan üç puan hem takımın moral ve motivasyonunu üst düzeye taşırken ilerleyen haftalarda ise takıma büyük güç kattığı bir gerçek. Daha önce PTT 1. Lig tecrübesi yaşayan Kartalspor’a bundan sonraki maçlarında da başarılar diliyor ve bu hızla adına yakışır gibi kanatlanıp hedefine ulaşmasını temenni ediyorum. Kartal ekibi gelecek hafta kendi sahasında Gaziosmanpaşa’yı ağırlayacak. Turgutluspor: 0 – Kartalspor: 1 Stat: 7 Eylül Hakemler: Ali Karatutlu, Asker Açıkgöz, İlker Karaciğer Turgutluspor: Metin, Selçuk (Dk.68 Mehmet Ali), Özkan, Şevket, Hasan (Dk.87 İbrahim), Abdullah, Barış, Oğuz (Dk.46 Tayfun Özkan), Özcan, Gökhan, Ferdi Kartalspor: Osman, Onur, Okan, Burak (Dk.65 Dündar), Ramiz, Uğur, Fırat (Dk.88 Mert), Azad, Ersel, Muammer, Burak Akdiş (Dk.77 Muharrem) Gol: Dk.41 Ersel (Kartalspor) Sarı Kartlar: Dk.28 Selçuk, Dk.35 Hasan, Dk.56 Tayfun, Dk.63 Süleyman (yedek oyuncu), Dk.76 Özcan (Turgutluspor) - Dk.68 Burak Akdiş, Dk.88 Dündar (Kartalspor) Kırmızı Kart: Dk.63 Abdullah (Turgutluspor) 20-21 HalkınNabzı 34.indd 21 25.03.2014 19:25 22 HABER 2014 Çarşamba 26 Mart Bakan’dan Maltepelilere tapu sözü MALTEPE- Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce ‘Size söz verdiler çözemediler. Sizin tüm sorunlarınızı biliyoruz. Tapu da dahil tüm sorunlarınızı çözeceğiz. Çünkü büyükşehir ve hükümeti de arkasına alan bir yönetim Maltepe’yi yönetecek.’ dedi. Sabah saatlerinde Maltepe’ye gelen Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Ak Parti Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Edibe Sözen Yavuz ile birlikte işadamlarıyla bir araya geldi. Bakan Güllüce ve Sözen daha sonra Başıbüyük ve Esenkent mahallelerini gezerek vatandaşlarla sohbet etti, sorunlarını dinledi. Bakan Güllüce Başıbüyük Atatürk Parkı’nda toplanan vatandaşlara yaptığı konuşmada, Maltepe’yi emin ellere teslim etmenin zamanının geldiğini söyledi. Güllüce şunları söyledi: ‘’Değerli Maltepeliler, size söz verdiler, sözlerinde durmadılar. Size tapu sözü verdiler çözemedi bıraktı gittiler. Sizin tüm sorunlarınızı biliyoruz.Tapu da dahil tüm sorunlarınızı çözeceğiz. Çünkü büyükşehir ve hükümeti de arkasına alan bir yönetim Maltepe’yi yönetecek. Sizin sorununuzu biliyoruz ve inşallah Edibe Hanım başkanlığa geçtikten ve kutlamalar bittikten 3-4 gün sonra bakanlıktan ekiplerimiz gelecek ve sorunlarınızı çözmek için çalışma başlatacak.’’ Prof. Dr. Edibe Sözen Yavuz’un Kadıköy’de Ali İsmail Korkmaz Parkı açıldı Gezi direnişi sırasında Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın adı Kadıköy’de yeni parkta yaşayacak. Gezi eylemleri sırasında Yeldeğirmeni Dayanışması’nın, mahalle sakinleriyle forumların yaptığı Rasimpaşa Mahallesi, İskele Sokak’taki küçük otopark alanını Kadıköy Bele- 22-23-24 HalkınNabzı 34.indd 22 diyesi, gelen talepler ve dilekçe ile başvurular üzerine parka dönüştürmüş ve Ali İsmail Korkmaz’ın adını vermişti. Ali İsmail Korkmaz Parkı’nın açılışına Ali İsmail Kormaz’ın Hatay’da yaşayan annesi Emel Korkmaz ve babası Şahap Korkmaz’ ın katılımıyla gerçekleşti. Maltepe için şans olduğunu dile getiren Bakan Güllüce,’’Biz size iş çözecek, siyaseti bilen, siyasette olurdu İstanbul’da trafik’’ dedi. SİZİNLE SÖZLEŞME İMZALIYORUM AK Parti Maltepe Belediye Başkan Adayı Prof. Dr. Edibe Sözen Yavuz ise, Maltepe’deki sorunları bakanlıkların da desteklerini alarak çözeceklerini söyledi. Şimdiden sorunları belirlediklerini ifade eden Prof. Dr. Edibe Sözen Yavuz, şunları söyledi: “Göreve geldiğimiz andan itibaren arkadaşlarımız, tespit edilen sorunlara dair, ilgili bakanlıklara ulaşacaklar. Bizzat ben bakanlarımızla görüşerek, sorun ne ise çözümü için çalışacağım. Size bir söz veriyorum, sizinle bir gücü olan en değerli arkadaşımızı sözleşme imzalıyorum. Bu kadar seçtik hizmet için. Siz de Edibe da net söylüyorum, sizin tapu Hanım’ı seçin, size hizmet için sorununuzu çözeceğim. Size bu koşsun. Türkiye’de halka hizmetin sözü verdiler ve beş yıl boyunca yolunu kesmek isteyenler var. hiçbir sorununuzu çözmeden Bunlara asla itibar etmeyin. Bunlar kaçtı gittiler, biz kaçanlardan geçmişte boğaz köprülerine de olmayacağız.” karşı çıkmışlardı; düşünün şimdi boğaz köprüleri olmasaydı ne Ali Kılıç STK’ların taleplerini dinledi CHP Maltepe Belediye Başkan Adayı Ali Kılıç, ilçedeki STK’ların temsilcileri ile bir araya geldi. Kılıç, STK’ların taleplerini dinledi ve yaptığı konuşmada bu talepleri karşılayacağı sözünü verdi. Çok sayıda STK yöneticisinin katıldığı toplantıda engelliler ilçenin kendilerinin de kullanabileceği şekilde imar edilmesini isterken, İşçi-Der yöneticisi taşeron sorununa çözüm istedi. Maltepe Kadın Platformu sözcüsü ise kadınların ve çocukların sorunları için çözüm istedi. 25.03.2014 19:42 22-23-24 HalkınNabzı 34.indd 23 25.03.2014 19:42 22-23-24 HalkınNabzı 34.indd 24 25.03.2014 19:42
Benzer belgeler
29. sayımızı okumak için tıklayın
yakından izlenmeli. Halkın Nabzı bunu yapıyor. Bu hafta da HDP Sancaktepe Belediye Eşbaşkan adayları Engin Aras ve Nahide Kılıç ile bir söyleşi yaptım. Bu iki HDP
adayının söylediklerinde sokaktaki...