Tez-Koop-İş Sendikası
Transkript
Tez-Koop-İş Sendikası
G Ü V E N L İ İ Ş , G Ü V E N L İ Türkiye Ticaret, Kooperatif, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası Electro Word’de baskılarla sendikal haklar engellenemez Yıllık Ücretli İzin hakkı G E L E C E K Yayın Organı • Sayı: 71 İnsan hakları: Devredilemez. Bölünemez. Vazgeçilemez. EL ELE, OMUZ OMUZA, ONURLA, BİRLİKTE TE OOP -øù Z-K tk 1962 İnsan hakları Sayfa 24 Özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi ve sosyal hak kavramları sıklıkla insan hakları kavramı ile birlikte kullanılır. Sayı: 71 Temmuz 2013 Tez-Koop-İş Sendikası Yayın Organı Tez-Koop-İş Sendikası Adına Sahibi: Osman Gürsu (Genel Başkan) Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Haydar Özdemiroğlu (Tez-Koop-İş Sendikası Genel Eğitim Sekreteri) Yayın hazırlığı ve düzenleme: Haluk Şensu Yasal Haklar: Bu dergide yar alan yazı, makale, fotoğraf ve tasarım unsurlarının bir bölümü veya tamamı (elektronik ortamda çoğaltmak da dahil) alıntının kaynağı belirtilerek yapılabilir • Yazılardaki görüşler yazarlarına aittir ve sendika tüzel kişiliğini hiçbir biçimde bağlamaz • Dergiye iletilen yazı, belge, fotoğraf, karikatür gibi ürünler geri gönderilmez. İşyeri sendika temsilcilerinin görevlerini yerine getirmeleri için kimi hakları bulunmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü- 'nün 135 sayılı sözleşmesi ile 143 sayılı Tavsiyesinde da vurgulanan bu haklar, kimi eksik ve sınırlandırılmış biçimleriyle Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nda yer almıştır. Baskı Tarihi: 31 Temmuz 2013 Yayın türü: Yerel Süreli Yayın İstanbul’da yaratılan terör ve şiddet ortamına rağmen Ankara başta olmak üzere hemen tüm kentlerde sendikalar, demokratik kuruluşlar ve siyasal partiler 1 Mayıs işçi bayramını çoşkulu gösterilerle kutladı. Gösterilerde demokratik istemler dile getirilirken, hak ve özgürlükler konusunda kararlılıklar vurgulandı ve İstanbul’da yaratılan şiddet protesto edildi. Nerede, nasıl ve hangi haklar? Sayfa 39 Yönetim yeri ve iletişim adresleri: Tez-Koop-İş Sendikası Genel Merkezi Mebusevler, İller Sokak No: 7 06580 Tandoğan-Ankara Tel: 0312. 213 34 44 Faks: 0312. 213 34 30 İnternet: www.tezkoopis.org Elektronik posta: [email protected] Baskı: Ziraat Gurup Matbaacılık, Ambalaj San. ve Tic. A.Ş. İstanbul Yolu Trafo Karşısı Varlık-Ankara Tel: 0 312 384 73 44 - 45 1 Mayıs: Coşku ve kararlılık Sayfa 68 Giresun Şube Genel Kurulu Sayfa 34 Sendikamız Giresun Şubesi 9. Genel Kurulu 27 Nisan 2013 tarihinde Giresun’da toplandı. Sorunlar, sorular yanıtlar Sayfa 56 Evde bakım parası alabilirsiniz • Askerlik borçlanması size avantaj sağlar • Emeklilikte yaşa takılanlar için çözüm aranıyor • PartTime çalışanlar cezalandırılıyor Adana 1 Nolu Şube Genel Kurulu Sayfa 36 Sendikamız Adana 1 nolu Şubesi 14. Genel Kurulu 1 Haziran 2013 tarihinde Adana’da toplandı. Ülkemizde son yıllarda hızlı bir büyüme gösteren market sektöründe sendikal örgütlenme süreçleri hız kazanıyor. Bunun için onbinlerce işçi, daha ileri ücret, insanca çalışma koşulları, güvenceli iş, hak ve özgürlükler doğrutusunda sendikalaşmak için birleşiyor, adım atıyor. 1 Mayıs İstanbul: Yine şiddet Sayfa 60 Toplu iş sözleşmelerinden... Sayfa 80 Tüm dünyada ve ülkemizde coşkulu kutlanan 1 Mayısların arasında İstanbul kutlamalarına güvenlik güçlerinin sınır tanımaz şiddeti-saldırısı damga vurdu. Toplu iş sözleşmesi için yetki başvuruları • Kesinleşen yetkiler • Görüşmesi süren toplu iş sözleşmeleri • Uyuşmazlıkta olan toplu iş sözleşmeleri • İmzalanan toplu iş sözleşmeleri Yıllık ücretli izin hakkı Sayfa 44 İzin hakkı, çalışma sürecinin doğal ve kaçınılmaz bir izdüşümüdür ya da bir başka anlatımla izin hakkını belirleyen gerçek olgu, insana yakışır çalışmanın ta kendisidir. Eskişehir Şube Genel Kurulu Sayfa 36 Eskişehir Şubemizin 5. Genel Kurulu 11 Mayıs 2013 tarihinde Eskişehir’de toplandı. İ Ç İ N D E K İ L E R Electroword’de mutlak kazanacağız Sayfa 20 lsefî e, fe ̈şünc yırım yau d l asa alı a t, siy re day n işçi insiyei sebeple c , k alışa lışan r r ç ı e li , z il e n r ̈ su üreli ça pae d e be s kisind hep v a tam ya adıkç e, belirsizklı işlem “İş ilişin ve mez lm o r r iy d a ç le f , p ç iş e e n n iy b ina az. ler zo slı se çalışa an işç ebep sında, s pılam eren, esamî süreli ̈reli çalış in ilişk yapılma a erİşv da kıs elirli su n ğine b sın niteli şmesinin da ve so ya doin karşı arşısında iş le e ın a z v s y ö k n a e s i a v ç m iş oğrud iye, iş gulan olojik ha maz. eren, biy ça, bir işçsında, uyedeniyle d le da a n İşv ılmadık k lm deniy li u e e r n b u t t e k ş g siye u yrunlu rının olu iyet veya az. in cin lerin ükümsını haklı şartla de, cins m yapam de bir iş iç h u c mesinfarklı işle şit değer lamaz. el koruyu gulanma si laylı nı veya e rarlaştırı eniyle özücretin uy a İlke Ay ̈cret ka eti ned ük bir vranm a u ş ̈ iy D u s k ̈ Eşit düşu şçinin cin ı, daha d sası, İ ma s İş Ya lı ı gulanlmaz.” y Sa kı (4857de’5’ten) Ma d Sendikal hak ve özgürlükler, insanca işin önkoşuludur T göze çarpmaktadır. Ülkemizde çalışma yaşamına ilişkin sorunların en önemli boyutunu işin insan onuruna yakışır olup olmaması belirlemektedir. İşin insan onuruna yakışır olması, çalışma ortamına, çalışma süresine, dinlence haklarına, ücret düzeyinin yeterliliğine, ayrımcılık ve dışlanmalara karşı korunmaya, örgütlenme ve toplu sözleşme hakkına ulaşmaya kısaca güvence ve korunma duvarları ile çevrilmiş olmaya doğrudan bağlıdır. Yıllardır tartışmaların odağında yer alan iş güvencesi hakkının ne kadar önemli olduğunu sendikalar her gün yaşayarak görmektedir. İş Yasası’na göre 30 ve daha az işçinin çalıştığı işyerlerinde ve 6 aydan daha az süren çalışmalarda yasanın öngördüğü iş güvencesinin emel insan haklarından biri olan çalışma hakkı, yalnızca “bir işe sahip olmak” ile sınırlı bir hak olarak değerlendirilmemekte; daha geniş bir düzlemde tanımlanmaktadır. Çünkü çalışan her insanın bir işe sahip olma yanında; sosyal ve demokratik haklara nasıl ulaştığı; haklarının niteliği ve sınırları ile güvenceleri; kamusal, siyasal ve sosyal korunma önlemlerinden nasıl yararlanabileceği; örgütsel yaşama katılımın nasıl gerçekleşeceği son derece değerlidir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in işe, istihdama ve sosyal alana ilişkin düzenli olarak yayınladığı verilere bakıldığında ülkemizde öncelikli sosyal sorunların başında istihdama ilişkin sorunların geldiği görülmektedir. İstihdama ilişkin sorunların en önemli alanını oluşturan işsizlik verileri dikkati çekici biçimde 2 sal düzenlemeler yetersizdir. İşverenin iflası durumunda işçilerin haklarını korumaya dönük uygulamalar adaletli değildir. - İş denetimlerini sağlaması gereken teftiş sistemi özerklikten yoksundur ve ulusal düzeyde yeterli genişlikte ve biçimde kurumlaştırılmamıştır. - Sendikalar toplumsal ve siyasal katılım ve danışma süreçlerinden dışlanmaktadır. - Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerinin bir çoğu onaylanmamakta ve uluslararası sözleşmelerin iç hukukla uyumlaştırılmaları için düzenlemeler yapılmamaktadır. Türkiye 7 Ocak 2004 tarihinden günümüze, yaklaşık 9 yıl içinde hiçbir ILO sözleşmesini onaylamamıştır. - İş mahkemelerinde süren davaların uzamasını ortadan kaldırmaya dönük yapısal önlemler alınmamaktadır. Kısaca özetlediğimiz bu durumların yarattığı sonuç ise açıktır: Sendikal hak ve özgürlüklere ulaşamama, güvencesizlik ve sendikasızlık... Ülkemizde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 11 milyon 631 bin 866 işçinin ancak 1 milyon 32 bin 166’i yani işçilerin yüzde 8.88’i sendikalıdır. Bu sayılara ülkemizde yaygın olarak var olan kayıt dışı çalışanlar da eklendiğinde rakam çok daha çarpıcı düşmektedir. Tüm olumsuz gerçekler ortamında sendikamız Tez-Koop-İş’in 51 bin 499 üye ile 10 No’lu Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar İşkolunun en büyük sendikası olması; Türk-İş Konfederasyonu’nun 3. ve Türkiye’nin ise 4. büyük sendikası niteliğini artan üye sayısı ile koruması, son derece anlamlı ve önemlidir. Sendikamız bu olumlu görüntü ile yetinmeden yeni kazanımlar hedeflerine yönelmelidir. Emeğin yüceltildiği, demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirildiği bir ülke dileğiyle... uygulanmaması birçok güvencesizlik unsuru arasında öne çıkmaktadır. Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nın güvence konusunda çok daha kırılganlaştırılması ise işin insan onuruna yakışır olmasının temel koşullarından birini oluşturan örgütlenme hakkına bir darbe niteliği taşımaktadır. Ülkemizde uzun yıllardır sendikal örgütlenme konusunda yaşanan sorunlar, günümüzde çok büyük ölçüde artmıştır. Bu durum diğer birçok unsur ile değerlendirildiğinde tehlikeli bir sendikal hak ve özgürlükler sorunu oluşturmakta ve tüm sendikal hareketin gündemini belirlemektedir. Kasım 2012’de yürürlüğü giren yeni 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi, ne yazık ki sendikal hak ve özgürlükler yönünden 12 Eylül 1980 Askeri Darbe Döneminin izlerini taşıyan daha önceki yasalardan çok fazla ayrı hükümler taşımamaktadır. Sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar genel olarak hangi noktalarda odaklanmaktadır? - Sendikalar, toplu iş sözleşmesi yetki sürecinin başlangıcından bağıtlanmasına kadar tüm aşamalarda karmaşık prosedürlere zorlanmaktadır. - Demokrasinin ve emeğin hak ve özgürlüklerinin güvencesi ve ölçütü olan grev hakkı sınırlandırılmıştır. Hak grevi yasaktır. Birçok sektör ve alt sektörde grev uygulamasına geçilmesi yasaklanmıştır ya da olanaksızlaştırılmıştır. - İş güvencesini sağlayan yasal düzenlemeler etkili koruyucu niteliklerinden yoksundur, yetersizdir; uygulanma ve denetim zorlukları içindedir. - İşyeri temsilcilerinin hak ve yükümlülükleri yetersizdir; sendikaların işyeri kurullarında etkin olarak görev almaları kısıtlıdır ve engellenmektedir. - Ülkemizde ücretlilerin önemli bir kesimini oluşturan kamu çalışanlarının grevli ve toplu sözleşmeli sendikal hakları bulunmamaktadır. Kamu çalışanları için öngörülen “Toplu Sözleşme”, uluslararası sözleşmelere ve standartlara uygun olmayan sözde bir kavramdır. - Toplu işten çıkarmalar konusundaki ya- Osman Gürsu Genel Başkan 3 SENDİKAL GÜNDEM saldırı altında bulunduğunu açıkladı. Raporda, siyasal aktivistler, insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar başta olmak üzere binlerce insan için her yıl kovuşturma açıldığı vurgulanarak Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerine bağlı kalmadığı belirtildi. İfade özgürlüğünün yanı sıra demokratik barışçıl protesto, örgütlenme özgürlüğü gibi diğer insan haklarının da tehdit edildiğinin vurgulandığı raporda, yalnızca yasal düzenlemelerin yeterli olmadığı, kimi olumlu yasal düzenlemelere rağmen uygulamaların anti-demokratik olduğu belirtildi. Tüm ülkemizi sarsan “Gezi eylemleri” öncesinde yayınlanan bu rapor, Türkiye’de ifade özgürlüğünün ne kadar önemli sorun olduğunu öngörmesi yönünden dikkat çekiciydi. “Demokrasi ve insan haklarının ön şartı: İfade özgürlüğünün tam zamanı” 90 yıllık cumhuriyet tarihinin en önemli sorunlarından biri hemen her dönemde düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün farklı kapsamda ve şiddette sınırlandırılması ve baskı altında tutulması olmuştur. Bu durum Avrupa Birliği üyeliği sürecinde olduğu belirtilen Türkiye için yıllardır değişmedi, değişmi- yor. Siyasal erki ellerinde bulunduranlar nedense düşüncelerini özgürce dile getirmek isteyenlere copuyumruğu-gazı hiç eksik bırakmıyor. Son olarak Uluslararası Af Örgütü, “Türkiye: İfade Özgürlüğünün Tam Zamanı” başlıklı bir raporda Türkiye’de ifade özgürlüğünün Tez-Koop-İş: Daha ileriye... Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu gereğince işkollarındaki işçi sayısı ve sendikaların üye sayılarına ilişkin 2013 Temmuz ayı istatistiklerinin yer aldığı Tebliğ, Resmi Gazete’nin 30 Temmuz 2013 tarihli sayısında yayınlandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre 51.499 üye ile 10 No’lu Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar İşkolunun en büyük sendikası olan ve üye artışı devam eden örgütümüz, Türk-İş Konfederasyonu’nun 3. ve Türkiye’nin ise 4. büyük sendikasıdır. Tez-Koop-İş Sendikası, son yıllarda atılıma dönüştürdüğü örgütlenme, kurumsallaşma ve yapılanmasını daha ileri boyutlara ilerleterek işkolunda yeni örgütlenme hedeflerine yönelmeye ve onlara yeni sendikal güvenceler ve haklar sağlamaya kararlıdır. 4 (Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası), HAYAD (Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği), THD (Türk Hemşireler Derneği), Türk Ebeler Derneği, TÜM RAD DER (Tüm Radyoloji Teknisyenleri/Teknikerleri Derneği), TMRT DER (Türk Medikal Radyoteknoloji Teknisyenleri Derneği), SHUD (Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği), Türk Psikologlar Derneği, SÖZSEN (Sağlık Çalışanlarının Sözü Sendikası), Sağlık Hizmetleri Sınıfı Çalışanları Derneği, eylem için 11 Nisan 2013 tarihinde yaptıkları basın açıklamasında özetle şu görüşlere yer verildi: “Dr. Ersin Arslan Gaziantep’de bir hasta yakını tarafından bıçaklanarak katledildi. Aradan bir yıl geçti, ancak sağlık çalışanları her gün ülkenin dört bir yanında dayak ye- “Sağlıkta şiddete son vermek için genel iş bırakma eylemi Sağlık çalışanlarının örgütleri, sağlık alanında yaşanan şiddete dikkat çekmek amacıyla 17 Nisan 2012 tarihinde bir hasta yakını tarafından öldürülen Dr. Ersin Arslan’ı anmak için 17 Nisan 2013 tarihinde iş bırakma eylemi gerçekleştirler. Tüm ülke düzeyinde bin- lerce sağlık çalışanı acil hizmetler dışında iş bırakırken yapılan eylemlerde ve basın açıklamalarında sağlık çalışanlarına dönük şiddete dikkat çekildi. TTB (Türk Tabipleri Birliği), TDB (Türk Dişhekimleri Birliği), SES (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası), Dev Sağlık-İş meğe devam ediyorlar. Ortada sağlık çalışanları ve hastaları, hasta yakınlarını karşı karşıya getiren akıl dışı bir sağlık sistemi var. Sağlık Bakanı değişti, sağlık sisteminde düzelme denecek hiçbir adım atılmadığı gibi atılma niyeti de yok. Ödeme güvencesini tamamen yitirmiş, çalışanları birbirine düşüren, sağlıkta kaliteyi düşüren performans uygulaması var! Gittikçe ağırlaşan iş yükü ve angarya, 7/24 esnek, kuralsız ve baskı altında çalıştırılma var! Birlik hastaneleri arasında dama taşı gibi dolaşma, işyeri güvencesinin tamamen ortadan kalkması, görev tanımı dışında “sağlıkçı her işi yapabilir mantığı” ile Bangladeş’te cinayet... Haber kuşaklarında izlememiş olabilirsiniz. Bangladeş’te 24 Nisan 2013 günü yaşanan yangın sonucunda yaklaşık 1200 (binikiyüz) işçi yaşamını yitirdi. Neden? İşçiler iş güvenliği önlemlerinin olmadığı ortamlarda çalıştırıldığı için. Onlar düşük ücretlerle, her türlü güvenceden yoksun ve sendikasız olarak dünyanın en önemli tekstil markaları için üretiyorlardı. Bu cinayete uluslararası sendikal örgütler suskun kalmadı. Küresel Sanayi İşçileri Federasyonu (IndustriALL) ile birçok demokratik örgüt ve sendika birlik kampanya başlatarak işçilerin güvenli ortamda çalışmalarını sağlayacak bir anlaşmaya şirketleri imza atmaya çağırdı. Pek çok uluslararası marka ve şirket Bangladeş’te Yangın ve Bina Güvenliği Anlaşmasına imza attı. Türkiye’den kimlerin bu anlaşmaya imza attığı ve atmadığını sendikalar izlemelidir: Mutlaka!... 5 çalıştırılma var! Özel sektörde güvencesiz, parasını alamadan, kölelik koşullarında çalışma var! Siyasetçiler, yöneticiler tarafından küçük düşürülme, hedef gösterilme var! Tüm bunların sonucunda bozuk bir sağlık sistemi, tedavi olamayan hastalar, çalışanlara yönelmiş öfke ve şiddet var! Böyle sağlık sistemi olmaz. Bu şartlarda iyi hekimlik, dişhekimliği, hemşirelik, ebelik, teknisyenlik yapamıyoruz. Nitelikli sağlık hizmeti veremiyoruz. Kamu hastanelerinin yöneticileri ve özel hastane sahiplerini şiddete karşı sahici önlemler almaya ve şiddetin sebeplerini ciddiyetle gözden geçirmeye çağırıyoruz. Yurttaşlarımızı daha iyi bir sağlık sistemi için 17 Nisan gününe Merkezi Hastane Randevu Sistemi’nden randevu almamaya, aldıkları randevuları ertelemeye, eylem ve etkinliklerde sağlık çalışanlarının yanında yer almaya çağırıyoruz. Böyle sağlık sistemi olmaz. Bu şiddet sona ERS!N.” PTT işçilerinden özelleştirmeye tepki: Ülke düzeyinde iş bırakma... tığı eylemler öne çıktı. Bu amaçla Haber-Sen, Türk Haber-Sen, Birlik HaberSen ve Bağımsız HaberSen sendikaları 27 Mart 2013 tarihinde bir günlük grev yaptı. Sendikalar, bir devlet kurumu olan Posta ve Telgraf Teşkilatı'nda (PTT) değişiklikler öngören ve TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu'ndan alt komisyona görüşülmek üzere gönderilen "Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı"nın geri çekilmesini istediler. Türkiye genelinde yapılan grev için yapılan basın açıklamasında şu görüşler savunuldu: “PTT’yi “Anonim Şirket” haline dönüştüren yasa tasarısı 5 Mart 2013 Özelleştirmelerin nasıl bir güvencesiz çalışma ve yaşama ortamı yarattığı, kamu varlıklarının nasıl yerli ve yabancı şirketlere yok fiyatına terkedildiği ve bunun ülke çıkarlarına tümden ters olduğu artık tartışılmıyor. Günümüzde hemen tüm kamu kurum ve kuruluşunu etkisi altına alan özelleştirmeler siyasal iktidar tarafından yeni kamu kuruluşlarını ve kamu hizmet alanlarını kapsayacak biçimde genişletilmek isteniyor. Özelleştirme hedefinin ilk halkalarını ulaştırma, iletişim ve sağlık alanı oluşturuyor. İletişim alanında yeni özelleştirme hedeflerinden biri ise PTT... Bu girişime karşı sendikaların yılın ilk aylarında yap- tarihinde TBMM’ye sunulmuş ve bugün (27 Mart 2013) itibarıyla ilgili komisyonda görüşülmeye başlanmıştır. Hükümet, bu yasa tasarısıyla, PTT’nin düşük ücretlerle verdiği kamu hizmetini pahalı hale getirmeyi; çalışanları esnek, kuralsız ve iş güvencesiz istihdam etmeyi amaçlamaktadır. PTT’nin sunduğu kamu hizmetini sermayenin kâr hırsına teslim etmeyi, PTT emekçilerini ise köleleştirmeyi planlamaktadır. Yasal güvencelerini ortadan kaldırıp, tüm özlük haklarını yönetim kurulunun keyfi kararlarına bırakmaktadır. Emekliliğe hak kazanmış olan arkadaşlarımızı, bir yıl daha çalışmaları halinde alacakları ücret karşılığındaki “yüzdelik teşvikler” ile aldatıp çalışma hayatından koparmayı, PTT’yi parababaları için “dikensiz gül bahçesi” haline getirmeyi, hemen ardından da parça parça satmayı hedeflemektedir. Oysa PTT, posta dağıtım hizmetleri, banka işlemleri ve lojistik (kargo) işlemleri ile en önemli kamu hizmetlerinden birini yerine getirmektedir ve bu yasa tasarısında “Kamu yararı” bulunma- “Eşitlik ilkesi gözetilmeli” 27 kadın örgütünün bileşiminden oluşan Kadın Emeği ve İstihdam Girişimi( KEİG), hükümetin son dönemlerde kadın doğurganlığını arttırmaya ve kadın istihdamını "esnek çalışma" politikası ile genişletmeye yönelik uygulamalarını eleştirdi. Açıklamada şu istemler vurgulandı: -Çocuk kreşleri ve yaşlı bakım hizmetleri Türkiye’nin her yerinde ulaşılabilir, anadilinde bakım ve eğitimi içeren kaliteli kamusal hizmetler olarak sunulmalıdır, -Çocuk bakımına ilişkin bakım izinlerinin süre ve kapsamının genişletilmesi gibi düzenlemeler sadece annelere yönelik değil, babalara da yönelik olarak yapılmalıdır; -Kadınlara yönelik istihdam politikaları kısmi-zamanlı ya da esnek çalışma gibi eşitsizlikleri pekiştirecek stratejiler üzerinden değil, standart çalışma biçimleri üzerinden, eşitlik ilkesi temelinde geliştirilmelidir. 6 maktadır. Nitekim 1 Şubat 2013 tarihinde kayıtlı posta ve kargonun taşeron şirkete devredilmesiyle 1,5 aylık süre içinde PTT’nin yüzde 40’lık iş hacmi ve kamuoyu nezdindeki güveni kaybedilmiştir. Kamuoyunun şunu bilmesini isteriz ki; PTT’nin anonim şirkete dönüştürülmesi süreci, ilk aşamada taşeronlaştırmanın önünü daha da açacak, hizmet kalitesi giderek düşecek ve pahalılaşacak, devamında da özelleştirme ile sonuçlana– caktır. Biz PTT çalışanları, bu yağma sürecine geçit vermeyeceğiz. Asla ve asla iş güvencemizi terk etmeyecek ve ne olduğu belirsiz “statüye” geçmeyeceğiz. İdari sözleşmelerle bizleri kandıramayacak, birer köle haline getiremeyeceksiniz. Kazanılmış haklarımızı gasp etmenize izin vermeyeceğiz. Emekliliğe teşvik tuzağına düşmeyeceğiz. Bir yıl daha çalışarak alacağımız ücrete denk olan “yüzdelik teşviklerinize” aldanmayacağız. Hükümet istiyor diye değil; kendimiz istediğimiz için emekli olacağız. Ve bu süreçte oyuna gelmeyeceğiz!” Demiryollarının özelleştirmesine karşı genel grev “Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın Meclis'e gönderilmesini protesto amacıyla KESK‘e bağlı Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) ile Türkiye KamuSen’e bağlı Türk Ulaşım Sendikası 17 Nisan 2013 tarihinde tüm ülke düzeyinde etkili grev gerçekleştirdi. Yasa Tasarının geri çekilmesi için yoğun bir eylem takvimi işleten demiryolu emekçileri, 16 Nisan gecesi saat 24.00'dan itibaren işi durdurarak demiryolu ulaşımını önemli ölçüde aksattılar. Greve ilişkin ilk açıklama İstanbul'da Haydarpaşa Garı önünde yapıldı. Demiryolu Çalışanları Platfor- mu'nu oluşturan sendikalardan BTS ve Türk UlaşımSen üyeleri, Gar içerisinde sabah saatlerinden itibaren toplanarak, halaylarla eylemlerini sürdürdü. Haydarpaşa Garı'nda yapılan açıklamada özelleştirme girişimlerine karşı çıkılarak getirilen yasa tasarısı ile güvencesiz, esnek ve kuralsız bir çalışma ortamının yaratılmak istendiği demiryolu hizmetinin, kamu hizmeti olmaktan çıkarılarak özelleştirmenin hedeflendiği belirtildi. Yasayla, ucuz ve güvencesiz işgücü kullanımının önünün daha da açılacağı vurgulanarak yeni dönemde kaosu yaratacak tehlikeli sonuçların tüm ülke insanlarını ilgilendiren olumsuzluklar üreteceği belirtildi. Asgari ücret açlığa yetiyor mu? Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) en yoksul yüzde 20’lik kesimin yaşamını sürdürebilmek için gelirinin ancak yüzde 33,7’sini gıda harcamalarına ayırabildiğine dikkat çekti. DİSK-AR’ın hazırladığı raporda, asgari ücretlilerin üç öğün için kişi başına ayırabildiği paranın 2,36 lira olduğu açıklandı. Eşi çalışmayan ve iki çocuklu bir asgari ücretli Temmuz 2013’te elde edeceği geliri ile gıdaya ancak 9 lira 44 kuruş ayırabilecek. Buna göre asgari ücretlinin üç öğün için kişi başına ayırabildiği tutar 2,36 TL. Öğün başına bu tutar sadece 79 kuruş düzeyinde kalıyor. Bu miktar ocak ayında 76 kuruştu. Dolayısıyla 2013 yılı temmuz zammı öğün başına sadece 3 kuruşa denk gelmektedir.” Kısacası asgari ücret ancak açlığa/sürünmeye yeter ücret... 7 duruma daha fazla müsaade edemedik. Önce evimizde bu uygulamaya son vermenin doğru olduğuna inandık ve hemen göreve geldikten sonra gereken çalışmaları yaparak, bütün işçilerimizi kadrolu bir statüye kavuşturduk. Artık çalışanlarının tamamı sendikalı olan taşeron işçi çalıştırmayan tek siyasi parti CHP’dir.” Kadroya geçen 37 kişinin yeni statüleri ile elde ettikleri kazanımların hem kendileri hem de CHP açısından sevindirici olduğunu kaydeden Oran, “Onların da bu süreçten sonra çok daha güçlü, candan ve istekli bir şekilde partimize sundukları katkının artarak devam edeceğine inanıyoruz” diye konuştu. “Taşeronda çalışan işçilerin tümü artık kadrolu” Güvencesiz çalışma biçimi olan taşeronlaşmanın sona erdirilmesi hedefini siyasal gündemine alan Cumhuriyet Halk Partisi, örnek bir adım atarak parti genel merkezinde “taşeron” uygulamasına son verdi. Böylece, siyasal partiler arasında taşeronda işçiliğe son veren ilk parti CHP oldu. Taşeron firma aracılığıyla CHP Genel Merkezi’nde çalışan 37 işçi, taşeron şirketle yapılan sözleşmeye son verilmesinden sonra kadrolu olarak işe alındı. Sendikamız Tez-Koopİş’e üye olan ve toplu iş sözleşmesinin hak ve güvencelerinden yararlananan işçiler Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ı ziyaret ederek kendisine çiçek sundular. Burada bir konuşma yapan Kemal Kılıçdaroğlu, taşeron çalıştırmanın yasaklanmasına ilişkin amaçlarını tekrarladı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran; “Ankara’da tüm siyasi partiler içerisinde taşeronu kaldırarak çalışanlarının tamamını toplu sözleşmeli, sendikalı yapan tek siyasi parti biziz” dedi. Umut Oran sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunu da her yerde, her zaman söyledik. Taşeron işçilik özellikle emekçiler yönünden büyük hak kayıplarına neden oluyor, onların iş güvencelerini, kazanımlarını bir boyutuyla tehdit ediyor. Biz bu “İşsizlik garanti” Türkiye’nin en önemli sorunlarından birini oluşturan işsizliğin en belirgin niteliklerinden biri işsizliğin yapısal özellikler taşıması, genç işsizliğin yaygın olması ve eğitimli işsizliğin önemli bir büyüklük göstermesidir. Onbinlerce üniversite mezunu öğretmenlerin atanmaları için beklemeleri bir yana, diğer birçok dalda mezun olmuş gençlerimiz ya atama kuyruklarında bekliyor ya iş başvurularına yanıt verilmiş mi diye elektronik postalarına veya cep telefonları mesajlarına bakıyor; önemli bölümü ise yılgınlık içinde hiç de çalışmak istemediği, eğitim gördüğü alanın dışında bir işte çalışıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun yayınladığı veriler, nedense yıllardır hemen iyileşme belirtisi göstermiyor. Verilere göre işsiz olanların yaklaşık 2 milyon 500 bini yüksek okul mezunu. Yani diploma alana bu ülkede işsizlik garanti... 8 Türkiye'de Sendikal Haklar ve Sendikal Örgütlenme Forumu Sendikalar için uluslararası dayanışmanın önemi tartışılamaz. Sendikal hareketi için artık neredeyse bir varlık şartı olan bu gerçeği kimilerinin “enternasyonalizm bitti” söylemleriyle değersizleştirmeye çalışmaları değiştiremez, değiştiremeyecek. Çünkü sendikal hareket için sınırları aşan, sınırların üstündeki dayanışmalar her zamankinden çok daha değerlidir... Bu dayanışma olmaksızın demokratik hak ve özgürlüklerin yaşama geçebileceğini ya da korunabileceğini düşünmek olanaksızdır. Özellikle egemen güçlerin sendikaları soyutlama girişimlerine karşı uluslararası dayanışma tartışmasız bir öneme sahiptir. Yaklaşık 140 ülkeden 50 milyon işçiyi temsil eden IndustriAll, 150 ülkeden 20 milyon işçiyi temsil eden ve sendikamazın da üye bulunduğu UNI (Küresel Sendikal Birlik), 150 ülkeden 4,5 milyon işçiyi temsil eden ITF (Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu)’nun 25 Mart günü İstanbul’da düzenlediği aralarında sendikamızın da bulunduğu çok sayıda sendikal örgütün katıldığı “Türkiye'de Sendikal Haklar ve Sendikal Örgütlenme” konulu forum, son dönemlerde gerçekleştirilen kapsamlı bir toplantı olma niteliği ile öne çıktı. Foruma küresel sendika federasyonları adına Alen Clifford (ITF Küresel Örgütlenme ve Tedarik Zinciri Değişen pek bir şey yok... Yeni bir yüzyılın 13 yılını geride bırakırken dünya kadınlarının eşitlik, ayrımcılık, yoksulluk gibi temel sosyal sorunlarında çok önemli ilerlemeler olduğu söylenemez. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kaynaklarına göre 2007’de, çalışma yaşındaki kadınların yüzde 52,5’i çalışıyordu ya da bir iş arayışındaydı. Bu oran erkeklerde biraz daha yüksek: Yüzde 78,8... Kadınlar dünya gelirinin ancak yüzde onunu kazanırken ücretlendirilmeyen işlerin üçte ikisini yerine getiriyorlar. Ücretli bir işe sahip olanlar ise aynı veya yaklaşık değerdeki bir iş için erkeklerin aldığı ücretin ortalama olarak dörtte üçünü kazanıyor. UNESCO’ya göre dünyada 800 milyona yakın insan okuma yazma bilmiyor ve bu sayının üçte ikisini kadınlar oluşturuyor. Okuldan yoksun bırakılan çocukların üçte ikisi ise kız çocukları... 9 Projeleri Asistan Koordinatörü), Alke Boessiger (UNI Küresel Sendikası Ticaret Başkanı), Alen Tate (UNI Strateji Kampanyalar, Örgütlenme, Araştırma ve Eğitim Başkanı), Liz Umlas (UNI Danışmanı), Kemal Özkan (IndustriAll Genel Sekreter Yardımcısı) katıldılar. Uluslararası sendika temsilcilerinin açılış konuşmaları yaptığı Forumda Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aziz Çelik “Yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” konulu sunum yaptı. Forumda konuşan sendikacılar sendikal haklara yönelik saldırılar konusunda gözlem ve değerlendirmelere yer verdiler. Berkeley İşçi Araştırma ve Eğitim Merkezi’ndeki çalışmalarıyla tanınan Prof. John Logan, yaptığı konuşmada, işçilerin sendikal etkinliklerde bulunmaları nedeniyle işten çıkarılmalarının, Türkiye’de emek piyasası standartlarını aşağı düşürdüğünü söyledi ve bu uygulamaların Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerine aykırı olduğunu belirtti. Sendikal özgürlüklerin geniş boyutlarda değerlendirildiği toplantı, uluslararası dayanışmanın önemini bir kez daha ortaya çıkardı. “Hava-İş’in onurlu grevini sonuna kadar destekliyoruz” surlar açısından çok farklı yönleri bulunan, çok farklı gelişim süreci içinde yaşanan grev... Yaklaşık 3 aydır devam eden grevi anlayabilmek için yaklaşık iki yıl öncesine gitmek gerekiyor. İzleyelim: Aralık 2011- Hava-İş Sendikası işkolunun tek örgütlü sendikası olarak toplu Günümüzde Türkiye sendikal hareketi için tarihsel önemde örnek olaylardan biri daha yaşanıyor: Türk Hava Yolları grevi.... 15 Mayıs 2013 tarihinde başlayan grev, sıradan bir toplu iş uyuşmazlığı ile açıklanabilecek bir grev uygulaması değil; gelişim süreci, greve çıkışa neden olan un- iş sözlemesi yetki başvurusunda bulundu. Şubat 2012- Siyasal iktidara sıkı sıkıya bağlı bir yönetim anlaşıyı izleyen THY Yönetimi, sendikasızlaştırma politikalarını aktifleştirme doğrultusunda Hava -İş Sendikası’nın yetki başvurusuna itiraz ederek 23. Dönem Toplu İş Sözleşmesi için yetki uyuşmazlığı çıkardı. Bu politikanın sonunucu olarak Ocak 2011’de Herhangi bir iş değil... Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC)’na göre, her insan, saygın bir yaşam sürmesine olanak verecek bir işe sahip olmalıdır. Çalışma hakkı bu amaca ulaşmada temel bir unsurdur. Ancak bu, herhangi bir çalışma olmamalıdır: İnsan onuruna yakışır nitelikte olmalıdır. İnsan onuruna yakışır işin temel amacı, her kadın ve erkeğin, eşitlik, adalet, güvenlik ve saygınlık koşulları içinde üretken bir işe erişim olanağını gerçekleştirmek olmalıdır. İnsan onuruna yakışır iş, sosyal koruma önlemlerini kapsamalıdır. Sosyal koruma önlemleri ise işsizlik yardımlarını, anneliğin korunmasını, babalık veya ebeveynlik iznini, çocukların ve bakmakla yükümlü olunan kişilerin bakımını, kreş hizmetlerini ve yeterli düzeyde ödenen emekli aylıklarını kapsamalıdır. Ve sendikalar insan onuruna yakışır işin gerçekleştirilmesinde mutlaka temel sosyal örgütler olmalıdır. 10 başlaması gereken toplu sözleşme görüşmeleri 12 ay gecikmeyle 2012 Şubat ayında başlayabildi. Mayıs 2012- İşverenin uzlaşmaz tutumu nedeniyle toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı, görüşmeler yine tıkandı. Bunun üzerine Hava-İş grev kararı aldı. Ancak THY yönetiminin imdadına AKP Hükümeti yetişti. Askeri yönetim dönemlerinde bile yaşanmayan bir süreçle havacılık sektöründe grev yasağına ilişkin yasa taslağı hazırlandı. 23 Mayıs 2012- Hava-İş Sendikası, THY Genel Müdürlüğü’nün önünde 4 bine yakın üyesiyle uyarı eylemi yaptı. 29 Mayıs 2012- Türkiye için kara günlerden biri: Havacılık işkolunda grev yasağı getiren yasa TBMM’de kabul edildi. Bu demokratik olmayan baskıcı-yasakçı yasayı protesto etmek amacıyla sendika üyeleri protesto gösterisi yaptılar. Bu arada THY Yönetimi 305 Hava-İş üyesi işten çıkardığını açıkladı. İşçilere çıkış bildirimleri telefonlarına yapıldı. Ancak bu işten çıkarmalar sorunu daha da karmaşık hale getirdi. 2 Ağustos 2012- Yüksek Hakem Kurulu, 23. Dönem Toplu İş Sözleşmesi’ni sonuçlandırdı. 7 Kasım 2012- Türkiye’de ve dünyada gösterilen tepkiler olumlu sonucu verdi ve yeni 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasında havacılık sektöründeki grev yasağı kaldırıldı. Ocak 2012- 24. Dönem Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri başladı. 15 Mayıs 2013- Sendika işverenin anlaşmaya yanaşmaması nedeniyle grev uygulamasına başladı. Hava-İş Sendikası’nın açıklamasına göre, grev uygulama kararının geç bir tarihe bırakılmasının nedeni, görüşmeler yoluyla bir çözüme ulaşılmasına olanak yaratılmasıydı. Greve yol açan nedenlerin başında uçuş güvenliği ile ilgili olduğu sorunlar gelmektedir. Ayrıca grev yasağını protesto eyleminde çıkarılan işçilerin işe iadesi de sendikanın taleplerinin önemli bir bölümü oluşturmaktadır. 17 Mayıs 2013- THY yönetiminin grev kırıcı uygulamalarına karşı Sendikal Güç Birliği Platformu bir açıklama yaptı. Açıklamada THY yönetiminin grev kırıcılığına yöneldiği ve uçuşgüvenliğini tehlikeye atan kural dışı uygulamalara yöneldiği belirtildi. 24 Haziran 2013- Sendikal Güç Birliği Platformu, Uluslararası Eylem Günü etkinlikleri çerçevesinde THY grevcilerinin yanındaydı. Hem ülkemizde son dönemde yaşanan hükümet ve polis baskısını protesto etmek için hem de THY grevcileriyle dayanışmak için Sendikal Güç Birliği Platformu’nu oluşturan aralarında sendikamızın da bulunduğu sendikalar, THY Genel Müdürlüğü önünde bir araya geldiler. 8 Temmuz 2013- Hava İş Sendikası’nın 56 gün önce başlattığı grev devam ederken, mahkeme, THY'nin grevdeki işçiler yerine yeni işçi çalıştırmasıyla ilgili ihtiyati tedbir kararı aldı. İş Mahkemesi, greve çıkan işçilerin yerine başka işçi çalıştırılamayacağına hükmetti. ...Ve grev sürüyor... Grev hakkı Sendikal örgütlenme hakkının iki önemli tamamlayıcısı vardır.Bunlardan birisi toplu sözleşme hakkı, diğeri grev hakkı... Bu hakların varlığı demokrasinin olmazsa olmaz ölçütünü oluşturur. Ülkemizde grev hakkının yasal olarak tanınması 1961 Anayasası ile başlar. Bu yönüyle grevin yasal olarak tanınması “genç” sayılabilecek bir geçmişe dayanmaktadır. Ancak grev uygulamalarının tarihi 19. Yüzyılın ortalarına kadar gitmektedir. Ülkemizde grev hakkı, dünyadaki uygulamalar değerlendirildiğinde önemli sınırlandırmalar, yasaklar içermektedir. Öncelikle grev hakkı yalnızca toplu iş sözleşmesi prosedürüne bağlanmıştır. Farklı grev biçimlerini uygulamak yasal olarak belirtilmemiştir. Sendikal hakların etkinliğinden ve demokrasiden söz ediliyorsa grev hakkına çok daha vurgu yapmak zorunludur. 11 Birleşmiş Milletler Örgütü: Türkiye 187 ülke arasında 90.sırada Günümüzde bir ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal olarak hangi konumda bulunduğunu belirleyebilmek için diğer ülkelerle karşılaştırılması zorunlu... Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’ nin her yıl yayınladığı İnsani Gelişme Raporu, bu konuda önemli veriler sunuyor. Ülkelerin hangi gelişme aşamasında bulunduğunu ve nasıl bir gelişme süreci yaşadığını verilerle sunan bir rapor özelliği taşıyor. Bu raporun yansıttığı verilerin önemli bir özelliği ülke yöneticisi parti, hükümet ve onların liderlerinin çoğu kez böbürlendikleri balonlarını söndürmesi, yaldızlarını kazıması; yani krallara çıplak olduklarını göstermesi... UNDP’nin Raporuna göre Küresel istihdam Raporu: “Güvenli işe ulaşmak çok daha zor* İnsani Gelişme Endeksi’nde Norveç, Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri, 187 ülke ve bölge arasında önde bulunuyor. Türkiye, insani gelişme endeksi sıralamasında 90. sırada yer alıyor. Türkiye’nin hemen altında Kolombiya, Sri Lanka, Cezayir, Tunus bulunuyor. Son 10 yıllık dönemde yoksul Güney ülkelerinde önemli iyileşmelere tanık olunduğunun belirtildiği Raporda, Güney’de insani gelişimin sürdürülebilir olması yolunda dört temel alan belirlenmektedir. Bunlar; kadın - erkek eşitliğinin artırılması, özellikle genç nüfus olmak üzere halkın daha çok katılımının sağlanması, çevresel baskılarla mücadele ve son olarak demografik değişimin yönetilebilmesi... İşsizlik gerçeği tüm dünyayı saran önemli bir sosyal olgudur. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün yayınladığı 2013 Küresel İstihdam Eğilimleri Raporuna göre 2008 yılında zirve yapan küresel kriz, önemli etkilerini günümüzde de sürdürmektedir. ILO’nun bu önemli raporunda krizin işsizlik oranlarındaki yükselme eğilimini nasıl beslediğini göstermektedir. Bu yükselme, kısmenkriz tarafından tetiklenmek üzere, işlerin sektörler arasında sergilediği kaymalardan kaynaklanmaktadır. Gelişmiş kapitalist ekonomilerin birçoğunda faiz oranları tarihsel olarak düşük düzeylerde gelişmesine rağmen, yatırımlarda ve istihdamda belirgin topar- lanma belirtileri görülmemektedir. Düşük tutulan büyüme beklentileri gelişmekte olan ülkelere de yayılmaya başlamıştır. Oysa düşük üretkenlik ve ücretlerdeki yavaş artış, gelişmekte olan pekçok bölgede günümüzde de bir sorundur. Bu sorun özellikle daha yoksul ülkelerde istihdamda ve harcanabilir gelirlerde artışı engellemekte, küresel eşitsizliği daha da artırmaktadır. ILO tarafından yayınlanan bir diğer rapora olan 2013 Küresel Genç İstihdamı Raporuna göre, genç işsizliği günümüzde de AB’de 26 milyon genç işsiz... Sosyal hakların ileride olduğu Avrupa Birliği’nde işsizlik sorunu varlığını koruyor. Çalışabilir nüfusu 280 milyona dayanan Avrupa Birliği'nde yalnızca işsiz genç sayısı 26 milyona ulaştı. AB genelinde işsizlik oranı yüzde 10 düzeyindeyken 16-25 yaş aralığındaki gençler arasında bu oran yüzde 25. Euro krizi nedeniyle iflasın eşiğine gelen Yunanistan'da işsizlik oranı yüzde 21, gençlerde ise yüzde 60 dolaylarında. İspanya'da da rakamlar Yunanistan'a yakın. Başka bir anlatımla bu ülkelerde iş arayan her iki gençten biri iş bulamıyor. Genç işsizlerin oranı Portekiz'de yüzde 43’e ve İtalya'da yüzde 41'e kadar çıkıyor. Euro Bölgesi'nde durumu iyi olan Almanya'da gençlerin işsizlik oranı yüzde 9. Ancak bu oran aralarında Türkiyeli göçmen kökenli gençlerin de bulunduğu kesimde yüzde 20. 12 sorun olmayı sürdürüyor. ILO raporunda 2012 ve 2013 yıllarında ekonomik kriz sonrası küresel iyileşmenin zayıflamasının gençler arasındaki işsizliği daha da artırdığı belirtiliyor. Raporda gençlerin büyük bölümünün cesaretleri kırılarak iş aramayı bıraktığı; iş aramayı aktif olarak sürdüren gençlerin ise yapacakları iş ile ilgili daha az seçici oldukları belirtiliyor. Rapor, gün geçtikçe artan sayıda gencin kendini ya yarı zamanlı ya da geçici işler içinde bulduklarını vurguluyor. Her iki raporun ortaya koyduğu ana noktalardan birisi şu: Günümüzde güvenli işe ulaşabilmek artık çok daha zor, çok daha çileli... Türkiye, çalışma ve sendikal haklar konusunda en kötü 25 ülke arasında... den biri arasına girdi. 5-20 Haziran 2013 tarihleri arasında Cenevre’de yapılan Dünya Çalışma Konferansı’nda Türkiye’den işçileri temsilen konuşan Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, çalışma yasalarında yapılan düzenlemeleri ve taşeron çalıştırmaları eleştirdi. Kumlu Taksim Gezi olaylarıyla ilgili olarak; “Türkiye’de yaşanan ve diğer ülkelerin de ilgisini çeken kitlesel gösteriler, çeşitli iktidar uygulamalarının toplumda yarattığı birikimin bir dışa vurumu olarak değerlendirilmektedir. Bu ve benzeri toplumsal olaylarda anlama ve diyalog kurma tavrının benimsenmesi, her türlü şiddet, çatışmacı ve dayatmacı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) her yılın haziran ayının ilk haftası içinde topladığı Dünya Çalışma Konferansı’nda Türkiye ILO sözleşmelerine uyumlu olmayan yasal düzenlemeler ve uygulamalar nedeniyle en kötü 25 ülke- üslubun geride bırakılması, demokrasinin gereğidir” dedi. Kumlu konuşmasında Türkiye’de yaşanan ekonomik büyümenin işçi sorunlarının sonlandığı anlamına gelmediğini belirterek özetle şunları söyledi: “Türkiye’de ekonomik büyüme, işçi hareketinin sorunlarının bittiği anlamına gelmemektedir. Çalışan kesimin sorunları hala çözüm beklemekte ve bu sorunlara değişen çalışma ilişkileri nedeniyle farklı sorunlar eklenmektedir. Örneğin, taşeronlaşma bugün örgütlenmenin önündeki en büyük engellerden birisi haline gelmiştir. Sendikal hakları düzenleyen kanunlar değişmiş olmasına rağmen ülkemde sendikalaşma oranı hala çok düşük seviyededir. Kimi işyerlerinde sendikaya üye olan işçiler halen işten çıkarılmaktadır. Yüksek kayıt dışı oranı; yüzde elli artı bir işyeri barajı; otuzdan az işçi çalıştıran işyerlerinde sendikal faaliyetleri nedeniyle işten çıkarılan işçilerin sendikal tazminat güvencelerinin kaldırılmış olması ve sendika karşıtlığı, örgütlenmenin önündeki önemli engeller olmaya devam etmektedir.” Sendikasız bir plan... 2014-2018 yılları arasında Türkiye’nin ekonomik ve sosyal hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için seçilen politikaları içeren 10. Kalkınma Planı, TBMM’de onaylanarak yürürlüğe girdi. Plan genel olarak sendikaların gündeminde olmasa da onları ilgilendiren çok önemli noktalar içeriyor. Özellikle sosyal politikalarda hiçbir şeyin değişmediğini, değiştirilemediğini söylemek gerekiyor. Bunun anlamı güvencesizliğin, korumasızlığın süreceğidir. Kadınların doğurganlıklarına vurgu yapılan Plan’da onların işgücüne katılımı için kısmi zamanlı çalışma, parça başına iş, evde çalışma gibi esnek istihdam modelleri düşünülüyor. Planın İstihdam ve Çalışma Hayatı bölümünde sendika kavramının adı yok. Sosyal politikaları, ticarileştirilme üzerine oturtan 10. Plan, geleceğe dönük aydınlık öngörülerde bulunmayan, sorunlu sözcükler ve hedefler yığını... 13 Türk-İş Genel Başkanı Kumlu konuşmasında, tüm dünyanın dikkatle izlediği Gezi Parkı eylemleri bağlamında demokratik gösteri ve eylem hakkına değinmediği gibi sendikalara dönük baskı ve şiddet eylemleriyle tutuklamaları gündeme getirmedi. Konferansta konuşan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kutadgobilik çalışma ve sendikal yaşama ilişkin yasal düzenlemeleri överek ekonomik büyümenin önemine değindi. TİSK Başkanı, son dönemde gerçekleştirilen yasal düzenlemelere rağmen Türkiye’nin sendikal haklar konusunda 25 ülkenin yer aldığı “dar listeye” alınmasını eleştirdi. Türkiye’den katılan işçi temsilcileri sorunlar konusunda sert eleştirelerde bulundu ve ILO Standartların Uygulanması Komitesi’nde özetle şu görüşleri dile getirdiler: -Kamu ve özel sektör işçileri arasında dolaylı ayrımcılıklar devam ediyor. -Kamu çalışanlarının sendikal haklarına önemli müdahaleler yapılıyor. Özellikle son yıllarda bazı sendikalara üye olunması konusunda baskılar artıyor. -Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’na göre devam eden işyeri ve işletme barajı yeni sendikaların kurulmasını dolaylı olarak etkilemektedir. Yasa sendikal tazminat haklarını kısıtlıyor -Kamu çalışanları sendikalarının toplu iş sözleşmesi hakkı bulunmuyor. -Grev hakları önemli ölçüde kısıtlı, bazı işkollarında grev yasakları sürüyor. -Kamuda çalışanlarına özgür toplu sözleşme hakkı tanınmıyor. Kamu Görevlileri Hakem Kurulunda hükümet etkin ve bu Kurulun kararlarına yasal itiraz olanağı yok. -Orduda çalışan sivil kamu görevlileri ile polisler için sendika kurma hakkı bulunmuyor. -Sendikal haklar ve temel insan hakları kısıtlanıyor. KESK yetkililerine yönelik soruşturma, gözaltı ve tutuklamalar, örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. -Gösteri ve toplantı özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlı 1 Mayıs toplantıları güvenlik güçlerinin saldırılarıyla dağıtılıyor. Yaşamın her alanında eşitlik, bakım hizmetlerinde ortak sorumluluk Ülkemizde çocuk bakımına ilişkin sosyal hizmetlerin yeterli olduğu söylenemez. Ne dün, ne bugün çocukların bakımı için yapılan tüm düzenlemeler neredeyse “zorlama” düzenlemelerdir. Bu konu gerçekte görünmeyen, saklanan ve özellikle yalnızca kadınların sorumluluk alanına terk edilen bir sorundur. Sorunun sahibi ve etkileneni kadın-erkek tüm insanlarımız olmakla birlikte ses getiren ise yalnızca kadınlar ve kadın örgütleri... Hele devlet kurumları hiç değil... Bunun somut kanıtı aralarında Sendikal Güçbirliği Platformu ile bazı sendikaların kadın komisyonlarının da bulunduğu ve tümü kadın örgütleri tarafından oluşturulmuş bulunan “Kreş Haktır Platformu” nun yürüttüğü çalışmalardır. Platform, Nisan 2013’te yayınladığı ortak açıklamasında “Çocukların yetiştirilmesi sadece kadınların değil erkeklerin de sorumluluğudur” denilirken, bakım hizmetleri, özellikle çocuk bakımının, kamu tarafından sunulması gereken bir hizmet, bir sosyal hak olduğu vurgulandı. “Kreş Haktır Platformu”nun açıklamasında şu istemler savunuldu: -Çocuk, yaşlı, engelli ve hasta bakımı gibi bakım yükümlülükleri yalnızca kadınların değil tüm toplumun paylaşması gereken bir sorumluluktur. Kaliteli ve ulaşılabilir bakım hizmetleri devlet “İş-yaşam dengesi için” Avrupa Birliği ülkelerinde ticaret sektöründe, ortalama tam zamanlı haftalık çalışma saatleri 35.6 ile 40 arasında değişiyor. Perakende sektöründe; pazar günü, akşam ve gece dahil olmak üzere tesisin daha uzun süre açık kalması yönündeki eğilim, işçilerin daha esnek olmalarının talep edilmesinin arttığı anlamına geliyor. Sektörde yapılan pazarlıklar; ücretler, çalışma saatleri ve çalışma koşullarını kapsadığı gibi tesisin açık kalma süresi, pazar günü çalışma, gece geç saatte çalışma, fazla mesai, gönüllü yarı zamanlı iş ve esnek çalışma saatleriyle de ilgileniyor. Sendikalar, perakende sektöründe özellikle kadın ve yaşlı işçiler için esnek bir çalışma saati aralığı konusunda yapılan görüşmelerde aracı olmaktadır. Bunlardan bazıları, işçilere daha fazla zaman bağımsızlığı ve iyileştirilmiş bir iş-hayat dengesi sunmayı amaçlayan oldukça yenilikçi önerilerdir. 14 tarafından sunulmalı ve ayrıca erkekler tarafından paylaşılmalıdır. -Çocuk bakım ve eğitim hizmetleri tüm ebeveyn ve çocuklar için bir hak haline getirilmelidir. -Mahalle kreşleri, işyeri kreşleri, Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kreşleri gibi birçok kreş modeli var olmalı, çocuklarını nasıl bir kreşe göndereceklerinin tercihi ebeveyne bırakılmalıdır. -Kreşler, kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve özellikle vardiyalı çalışanların çocukları için 24 saat açık olmalıdır. -Bakım hizmeti veren kurumlarda hem kadın, hem erkek çalıştırılmalıdır. Çalışanlar, çocuk gelişimi ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi almış olmalı ve her türlü ayrımcılık pratiğinden ve söylemlerinden uzak durmalıdırlar. -Eğer ebeveyn dışarıda çalışıyorsa, çalışma düzeneğine (vardiya sistemi, part-time, vb.) uygun olarak ve çalışma biçimi gözetilmeden işyerinde çalışan herkes için emzirme odası ve bakım hizmeti olanağı sağlanmalıdır. -İşyerlerinde emzirme odası ve çocuk bakım hizmeti verilmesi zorunlu- luğu kadın çalışan sayısı üzerinden değil, toplam çalışan sayısı üzerinden uygulanmalıdır. -Özellikle ebeveynin evde ya da dışarıda tam gün çalıştığı bir düzende, kreş hizmeti vermenin yanı sıra, 4+4+4 sistemi nedeniyle yarım gün okula giden ilköğretim öğrencilerinin gün içinde ders çalışıp, sosyalleşebilecekleri merkezlerin oluşturulması gerekmektedir. -Kreşlerin denetim ilkelerinin belirlendiği yönerge çıkarılmalıdır ve kreş denetimleri ebeveynlerin de içinde bulunacağı, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı çalışan sosyal çalışmacı ve ilgili uzmanlar ile STK’lardan oluşan bir kurul tarafından belli sürelerde yapılmalıdır. -Kreşlerle ilgili yönetmelik ve esaslar net ve uluslar arası standartlara uygun olmalı, var olan iktidara göre kreş politikaları şekillenmemelidir. -Yerel yönetimlerin kreş açması için yerel yönetimler yasasında gerekli değişiklikler yapılmalıdır. -Kooperatiflerin kreş açabilmeleri için ilgili yasada değişiklik yapılmalıdır. Ne kadarımız örgütsüz?... Örgütlenme hakkı ve özel olarak sendikalaşma hakkı, demokratik hak ve özgürlüklerin en önemli yanlarından birini oluşturur. Yasaların sendikalaşma hakkını kapsaması bir ülkede sendikalaşma hakkının uygulandığı anlamına gelmez, gelemez. Sorun, neyin, nasıl ve ne ölçüde yaşama geçtiği, ulaşılabildiği, engellenmediği/korunduğu sorunudur. Ülkemizde sendikalaşma rakamlarının çok küçük rakamlarda olması güvencesiz çalışmanın oturduğu zemini besliyor, güçlendiriyor. Zayıflayan sendikal hak ve özgürlüklerle emek ve demokrasi güçleridir. Ülkemizde sendikal örgütlenme sorunları çok boyutlu ve çok katmanlı özelliğini korumaktadır. Ancak bu sorunun tanımlanmasında doğru soruların sorulması ve bunlara yalnızca “akademik yanıtlar” değil, gerçekçi örgütsel yanıtların bulunması zorunludur; sendikal demokrasi ilkeleri, kuralları içinde... 15 ”İş güvencesi hakkının kısıtlanmasına dönük yeni bir girişim: Hakem Heyeti...” Mayıs ayı başında Adalet Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının ortak bir çalışma yürüttükleri, iş mahkemelerinde görülen iş ve sosyal güvenlik alanındaki uyuşmazlıkların daha kısa sürede ve daha az masrafla çözümlenmesi için çalışma başlattıkları basına yansıdı. Yapılan çalışma şuydu: İşten atılan işçi dava açmayacak, il ve ilçelerde kurulacak İş ve Sosyal Güvenlik Uyuşmazlıkları Hakem Heyetine başvuracak. İş güvencesi hakkını sınırlandıran bu düzenleme konusunda Tez-Koop-İş Sendikası Genel Başkanı Osman Gürsu basına ve kamuoyuna bir açıklama yaparak bu tehlikeli girişimi eleştirdi. Gürsu açıklama- sında şu görüşlere yer verdi: “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı tarafından iş güvencesini daha da darlaştıran yeni bir yasa taslağı çalışmasının başlatıldığı basına yansıdı. Buna göre işten çıkartılan işçilerin dava açmalarının önüne engel getirilecek; işten çıkartılan işçiler, Çalışma Bakanlığı tarafından oluşturulan “Hakem Heyeti”ne başvurmadan yasal hakları için dava açamayacaklardır. Yapılan düzenlemeyle iş mahkemeleri pratikte neredeyse devre dışı bırakılarak işe iade ve sosyal güvenlik konularına ilişkin uyuş- mazlıklar, il ve ilçelerde kurulacak “İş ve Sosyal Güvenlik Uyuşmazlıkları Hakem Heyeti” tarafından d e ğ e r l e n d i r i l e c e k t i r. Hakem Heyeti beş asil, dört yedek üyeden oluşacak ve heyet üyelerinin dördü mülki amir (vali veya kaymakam) tarafından atamayla, biri ise baro tarafından belirlenecektir. Hakem Heyeti sürecinden sonra İş Mahkemesi’nin vereceği kararlar kesin olacak, dava Yargıtay’a götürülemeyecektir. Gündeme getirilen yasa tasarısı, ülkemizde kısıtlı olan yani yalnızca 30 ve daha fazla işçinin çalıştığı işyerinde 6 aydan daha uzun sürelerde çalışanları kapsayan iş güvencesini bile neredeyse tümüyle yok etmeye yönelik yeni bir girişimdir. Bu yeni yaklaşım, kıdem taminatı hakkını etkisiz kılmayı, taşeron çalıştırmaları yaygınlaştırmayı ve kiralık işçilik sistemini yaşama geçirmeyi hedefleyen ve böylece emeğin demokratik haklarını sınırlandırmayı amaçlayan ve bu nitelikleriyle bir saldırganlık belgesi olan Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi’ne uygundur. Son olarak Kasım İstihdamın yönü... Ticaret sektörü, Türkiye’de de gözlemlendiği gibi Avrupa ülkelerinde de son on yılda istihdam artışının kaynaklarından biri oldu. 2008’de perakende sektörü AB’de toplam 17.4 milyon kişiyi (AB işgücünün yüzde 8.4’ü) istihdam etti. Son yıllarda, yarı zamanlı iş ve iş saatlerindeki esnekliğe karşı olan eğilim güçlendi. Sektör, çalışanlarının büyük oranını ise kalifiye olmayan işçiler oluşturuyor; sektörde çalışan işçilerin yüzde 60’ı kadın ve yüzde 35’i yarı zamanlı. 30 yaş altındaki çalışanların oranın yüzde 30 olması işgücünün görece genç olduğunu gösteriyor. Sendikal örgütülük yönünden net rakamlar olmasa da çok önemli sorunlar bulunduğu gözlemleniyor. Ülkemizde ise ticaret sektöründeki sendikalaşma eğilimleri büyük ölçüde artmakla birlikte, dolaylı ve doğrudan kapsamlı engellemeler, sendikasızlaştırma teknik ve yöntemleri hiç eksik değil. 16 Özel İstihdam Büroları Yönetmeliği yayınlandı 2012’de 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasıyla sendikal güvenceleri ortadan kaldıran Hükümetin bu yeni girişimi, çalışma, sendika ve toplu sözleşme hakkına yönelik açık bir saldırı niteliğindedir. Amaçlanan milyonlarca işçinin güvencesiz ortama itilmesi ve onların “kolay alınan-kolay atılan”, “ekonomik bir girdi” ya da “meta” durumuna indirgenmesidir. Konfederasyonu ne olursa olsun tüm sendikaların, emeği çok açık biçimde korunmasız bırakacak, iş güvencesini ortadan kaldıracak bu tasarıya karşı güçlerini birleştirmesi gerekli ve zorunludur. manken, fotomodel ve sanatçı meslek guruplarında yer alanlar ile genel müdür veya daha üst düzey yöneticilerden ücret alınabileceği belirtiliyor. Özel İstihdam Büroları Yönetmeliğine göre bürolar, iş arayanlardan iş ve işçi bulmaya aracılık faaliyeti ile işgücü piyasası, istihdam ve insan kaynaklarına yönelik düzenleyecekleri eğitim, danışmanlık, kişisel gelişim ve benzeri hizmetlerden her ne ad altında olursa olsun menfaat temin edemez ve iş arayandan ücret alamaz. Hizmet karşılığı olarak ücret sadece işverenden alınır. Kimi noktalarda kısıtlı etkinlik göstermek üzere kurulduğu belirtilen özel istihdam büroları gerçekte çok daha geniş alanda et- Sendikaların emek tacirliği büroları olarak değerlendirdiği "Özel İstihdam Büroları”nın çalışmalarının düzenlenmesine ilişkin Yönetmelik 19 Mart 2013 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelik, Özel İstihdam Bürolarının nasıl kurulacağını, nasıl izin alarak etkinlik sürdüreceğini, çalışmalarını ve denetimlerini düzenliyor. Yönetmeliğe göre özel istihdam büroları, kamu kurum ve kuruluşlarında iş ve işçi bulma faaliyetleri ile geçici iş ilişkisi düzenleme faaliyetlerinde bulunamıyor. Büroların iş arayanlardan her ne ad altında olursa olsun ücret alamayacağı, ancak profesyonel sporcu, teknik direktör, antrenör, kinlik gösteriyor. Bu konuda yasal düzenlemeleri zorlayarak etkinlikte bulunan büroların çok önemli bölümü tüm dünyada yüzbinlerce işçinin kiralık olarak çalıştırılmasını sağlayan ve bu anlamda dünya sendikalarının tepki gösterdiği çokuluslu işçi bürolarıdır Bu arada özellikle belirtilmesi gereken nokta ise hükümetin özel istihdam büroları konusunda yıllardır “nabız yoklayarak” insan ticaretine yol açacak yeni düzenlemeler getirmek istemesidir. Özellikle bu konuda ilk tehlike Ulusal İstihdam Stratejisi paketi ile gündeme getirilmek isteniyor. Buna göre bürolar geçici iş ilişkilerinde de kullanılarak açıkça insan ticaretini gerçekleştirecek... Birinci not: Türkiye 1997 yılında kabul edilen Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 181 sayılı Özel İstihdam Büroları Sözleşmesini kabul etmeyen ülkelerden biridir. İkinci not: Dünyada milyonlarca “çalışanı” bulunan ve her biri “insan kaynakları” şirketi görünümündeki çok uluslu özel istihdam bürolarının en büyüklerinin hemen tümü Türkiye’de de “aracılık” yapıyor.. Tek soru: Neden acaba? İşyerinde şiddet için: Alo 170 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayınlanan İşyerlerinde Psikolojik Taciz (Mobbing) Bilgilendirme Rehberi, son yıllarda işyeri ortamında yaşanan şiddet ve yıldırma olaylarına ışık tutan bir yayın olarak dikkat çekiyor. İnternet ortamından “pdf formatı”nın indirılebileceği Rehber’de işyerinde psikolojik tacizle karşılaşan çalışanlara yol gösterici bilgiler sunuluyor ve bu sorunla karşılaşanların “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının İletişim Merkezi Alo 170’i arayarak, işyerlerinde psikolojik taciz konusunda uzman psikologlardan destek alabilecekleri” belirtiliyor. Psikolojik taciz karşısında bireysel ve kurumsal yöntemlerin birbirini tamamladığının belirtildiği Rehber’de “İşyerlerinde psikolojik tacize maruz kalan kişi, sorunu işyerinde çözemediği takdirde konuyu yargıya taşımalıdır” değerlendirmesinde bulunuluyor. 17 net 253 milyar lira büyüyerek 2012 sonunda 408.3 milyar liraya yükseldi. 2012 sonu itibarıyla kamunun toplam 563 milyar TL’lik iç ve dış borcu ile özel sektörün 226 milyar dolarlık dış borcu birlikte düşünüldüğünde Türkiye’nin toplam borç yükü, 1 trilyon TL’ye yaklaşıyor. Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları ile yapılan borçlanma 20022012 döneminde tam 38 kat büyüyerek 6.4 milyar liradan 255 milyara yükseldi. Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, gelinen sürecin, sanki Türkiye artık IMF güdümünden kurtulmuş gibi duyurulduğuna dikkat çekti. Yeldan, “Türkiye Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar daha bağımlı, kendi öznel dinamiklerini kaybetmiş, bir ucuz ithalat, ucuz işgücü cennetine döndürülmüş durumda. AKP hükümeti de kendisinden evvel gelen diğerleri gibi IMF programını harfiyen izlemekten çekinmiyor. İkinci olarak Türkiye en yüksek dış borçlanmasını son 10 yılda gerçekleştirdi. Türkiye diğer bütün ülkeler gibi IMF’den değil, doğrudan doğruya piyasalardan dış borçlanma yoluna gidiyor” dedi. Son 10 yıllık dönem Türkiye’nin en borçlu dönemi Başbakan ve “kurmayları” Türkiye’nin 2000 yılından 2008’e kadar IMF’den aldığı 46 milyar 771 milyon dolar bor borcu 15 Mayıs 2013 tarihinde kapattılar. Onlara göre bu büyük bir adım, inanılmaz bir başarı.... Öyle mi? Türkiye’nin borç büyüklüğündeki korkunç görüntünün tümüne birlikte bakıldığında hayır. Çünkü Türkiye ekonomisi yanlış ekonomik politikalar nedeniyle çok ağır borçluluk ilişkisi içinde.. Çünkü IMF’ye borç kapanıyor ancak diğer taraftan dış borç katlanarak artırıyor. 2002’de 129.6 milyar dolar olan Türkiye’nin toplam dış borcu, 336.9 milyar dolara ulaşmış durumda. Ülkenin içindeki bulun- duğu ekonomik süreçler konusunda araştırma, kitap ve yazılarıyla tanınan Prof. Dr. Erinç Yeldan’a göre, Türkiye en yüksek dış borçlanmasını AKP’nin iktidarda olduğu son 10 yılda gerçekleştirdi. Yeldan’a göre Türkiye’nin dış borç yükü 2003’te 144 milyar dolardan 2011’de 304 milyar dolara çıktı. 2012 sonu itibarıyla ise Türkiye’nin toplam dış borcu 336.9 milyar dolara yükseldi. Özel sektörün dış borcu 2002-2012 döneminde yüzde 425’le artış rekoru kırdı. Bu dönemde net 183 milyar dolar büyüyen özel sektör dış borcu 43.1 milyar dolardan 226 milyar dolara yükseldi. Kamunun 2002 yılında 155.2 milyar TL olan iç borç stoku, yüzde 163 oranında 45 milyon evlerinden uzakta... 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyli bir mesaj yayınlayan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Dünya genelinde zorla evlerinden edilen insan sayısının arttığını ve günümüzde mülteciler ve iç göçe zorlanan insan sayısının son 20 yılın en yüksek seviyesine çıkarak 45 milyonu aştığını söyledi. Ban, "Sadece geçtiğimiz yıl, her dört saniyede bir kişi evini terketmeye zorlandı" dedi. Savaşın hala bu olayların birinci nedeni olduğunu, son dönemde de Suriye’de büyük nüfus hareketlerine neden olduğunu beliren Ban Ki-moon, rakamların bu büyük insanlık trajedisinin sadece bir yüzünü gösterdiğini ifade ederek evlerinden edilmiş insanlar için kalıcı çözümler bulunabilmesi doğrultusunda uluslararası topluluğun daha fazla dayanışma göstermesi ve ekonomik-sosyal külfeti paylaşması gerektiğini söyledi. 18 Mikrokredi: Biraz avuntu, biraz yalan ve pekçok sorun... Ülkemizde kadınların istihdama girişi çok az, istihdamda kalış süreleri çok kısa... Güvencesizlik, eşitsizlik, ayrımcılık, dışlanma kadınlar için sıklıkla kullanılan sosyolojik kavram. Tüm bu gerçekler dururken kadın istihdamının arttırılması politikalarını mikro kredilerle çözmeye çalışmak ise tam bir aldatmaca... Kimilerinin yere göğe sığdıramadığı mikrokredi özetle şöyle: Çalışmayan /çalışma olanağı bulamayan, bir iş kurma konusunda yeterli parasal birikimi olmayan kadına birkaç bin liralık kredi veriliyor ve ondan “para kazanması” isteniyor. Kadınların istihdam sorunlarını çözmeye aday mikrokredi projesi konu- sunda açıklama yapan Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu (KEİG), yaptığı basın açıklamasında işletmelerde kadınerkek oranı eşitliğinin sağlanması yerine kadın istihdamının mikrokredilerle arttırılma çabasının gerçekçi olmadığını vurguladı. Açıklamada konuya ilişkin şu görüşler dile getirildi: “Birkaç başarı hikâyesinden yola çıkarak mikro kredinin genel olarak başarılı bir uygulama olduğuna dair bir algı yaratmak, her şeyden önce binlerce kadının mikro kredi deneyimini göz ardı etmeye yol açmaktadır. Mikro kredi programları ev eksenli çalışma biçimini de pekiştirerek kadının ev içi emeğinin devamı olan ev içinde çalışma biçimini kurumsallaştırıyor. Mikro kredi uygulamalarının sürdürülebilirliğini sağlamak için finansal sürecin takibi, yani alınan kredinin geri ödenmesi temel alınıp, bireyin sosyal gelişiminin takibi göz ardı ediliyor. Kadınlara verilen mikro kredi grup üyeliği sisteminde ortaya çıkan olumsuzluklar, özel yaşamı denetlemeye kadar gidebiliyor ve bu durum kadının hem hane içindeki hem de toplumdaki yerini olumsuz etkiliyor. Mikro kredi ile yoksul kadınların ekonomik olarak güçlenmesi olanaklı değil ve mikro kredi ile sürdürülen zaruri girişimcilik kayıt dışı, düşük verimliliği olan işlerle sınırlı. Uygulamayla, kadınlar mikro kredi alıp ev içinde “kadın işi” olarak adlandırılan ürünler üreterek komşulara satış yapıyor. Az sayıda kadının girişimci kredisi alabiliyor.” Kısacası, işsizliğin ortadan kaldırılmasına ilişkin etkili sosyal politikalar gerçekte hayal üretimlere kurban edilemeyecek kadar önemli. Mikro kredilerle kadınların çalışma yaşamına giriş sorununu çözdüğünü söyleyenler, doğru olmayan açıklamalar yapıyor. Kamuda güvencesiz çalışma... Türkiye’de kamu sektöründe istihdamın niteliği son yıllarda birçok farklılık göstermeye başladı. Kadrolu personel sayısı sistemli biçimde büyütülmezken sözleşmeli ve geçici statüler genişliyor. Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve İçişleri Bakanlığı verileri bunu somut olarak gösteriyor. 2013 yılının ilk çeyreğinde kamudaki istihdam 8 bin 27 artarak 3 milyon 223 bin 484'e ulaştı. Bu dönemde kamudaki çeşitli istihdam türleri içerisinde sadece sözleşmeli personel sayısı arttı. Geçen yıl 178 bin 222 olan sözleşmeli personel sayısı, bu yılın ilk 3 ayında 15 bin 553 artarak 193 bin 775'e çıktı. Sözleşmeli personel sayısındaki artışta genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri belirleyici oldu. Kamudaki istihdamda en fazla gerileme ise sürekli işçi statüsünde yaşandı. Geçen yılın sonunda 351 bin 960 olan sürekli işçi sayısı, bu yılın ilk çeyreğinde 4 bin 143 gerileyerek 347 bin 817 oldu. 19 20 Ü lkemizde son yıllarda hızlı bir büyüme gösteren market sektöründe sendikal örgütlenme süreçleri hız kazanıyor. Bunun için onbinlerce işçi, daha ileri ücret, insanca çalışma koşulları, güvenceli iş, hak ve özgürlükler doğrutusunda sendikalaşmak için birleşiyor, adım atıyor. Ancak her insanın en demokratik hakkı olan sendikal örgütlenme hakkı işverenler tarafından farklı yöntem ve tekniklerle engellenmek, baskı altında tutulmak isteniyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde teknolojik ürünler satan Electro World’te çalışan işçiler, demokratik ve yasal haklarını kullanarak, sendikamızın özveri ile sürdürdüğü çalışmalara katılarak işkolunun en büyük sendikası Tez-Koop-İş’te örgütlendi. Uzun bir süreç içinde gerçekleştirilen sendikal örgütlenmeye, işverenin tepkisi, işyerinde baskıları arttırmak ve daha sonra işten çıkartmaları başlatmak oldu. Ankara, İstanbul ve Konya mağazalarından 18 işçi sendikalaşma haklarını kullandıkları için işten çıkartıldı Sendikamız bu anti-demokratik uygulamaya suskun kalmadı, çok yönlü tepki gösterdi. Bir yandan yasal yollara başvurulurken diğer yandan Ankara ve Konya’da mağaza önünde kitlesel basın açıklaması yapılarak işveren uyarıldı. 23 Nisan 2013 tarihinde Ankara'da Electro World Ankamall mağazası önünde gerçekleştirilen ilk kitlesel basın açıklaması eyleminde işverenin sendika karşıtı kınandı. Burada bir kunuşma yapan TezKoop-İş Sendikası Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu; “Electro World işvereni işçilerin Anayasal hakkı olan sendikalaşma hakkına engel olmakta, suç işlemektedir. Ulusal ve uluslararası tüm demokratik kitle örgütlerini, sendikaları işçilerin örgütlenme mücadelesi ile dayanışmaya, işverenin baskı ve tehditlerini kınamaya davet ediyoruz” dedi. Özel güvenlik örgütü görevlilerinin tüm engelleme çabalarına karşın gerçekleştirilen eylemde, basın açıklaması Ankara 2 Nolu Şube Başkanı Mustafa Barın tarafından okundu. İşten çıkarmalara karşı ikinci kitlesel tepki 18 Mayıs 2013 tarihinde Konya’da gerçekleştirildi. Basın açıklamasından hemen önce katılımcılara seslenen Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu, “Konya halkının huzurunda Electro World işvereninin sendika karşıtı, hukuk tanımaz, insanlık dışı tutumunu kınıyor ve protesto ediyoruz. Electro World işvereni, üyelerimizi baskı ve tehdit altında tutan uygulamalarından derhal vazgeçmelidir” dedi. Basın açıklamasını okuyan Tez-Koop-İş Ankara 1 Nolu Şube Başkanı Salih Gönüllü; “Electro World, işçilerin sendikalaşma iradesine saygı duymalıdır. Anayasal haklarını kullanarak sendikalı oldukları için işten atılan Electro World işçileri, derhal işe geri alınmalıdır”dedi. Coşkuyla geçen basın açıklamasına çok sayıda Tez-Koop-İş üyesi, işten atılan Electro World işçileri, Türk-İş il Temsilcisi, Türk-İş ve DİSK’e bağlı sendikaların temsilci ve üyeleri katıldı. Electroword’de sendikal haklar engellenemez “MUTLAK KAZANACAĞIZ” 21 2013 yılı kamu toplu iş sözleşmeleri çerçeve anlaşma protokolü imzalandı Y ürürlük başlangıç tarihleri 2013 yılı içinde olan kamu kesimi toplu iş sözleşmelerine ilişkin protokol, 23 Temmuz 2003 tarihinde imzalandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Türkİş Yönetim Kurulu ve Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Kurulu üyesi sendika yöneticilerinin imzaladığı protokol aynen şöyle: 1- İYİLEŞTİRME: Toplu iş sözleşmesinin yürürlük başlangıç tarihinde aylık brüt çıplak ücretleri; a) 1.100 TL/Ay’ın altında olanların aylık brüt çıplak ücretleri 1.100 TL/Ay’a yükseltilecektir. b) 1.850 TL /Ay’ın altında olanların aylık brüt çıplak ücretlerine, 1.850 TL/Ay’ı geçmemek üzere 200 TL/Ay, iyileştirme yapılacaktır. Günlük ücret sisteminde bu rakamlar 30’a, saatlik ücret sisteminde 225’e bölünmek ve bulunan rakamın kuruş küsuratı 5 ve üzerinde ise tama iblağ edilmek suretiyle toplu iş sözleşmelerine yazılacaktır. (Örnek: 200 TL ra- kamı günlük ücret sisteminde 6,67 TL, saatlik ücret sisteminde ise 0,89 TL olarak yazılacaktır.) 2- ÜCRET ZAMLARI: a) Birinci Yıl Birinci Altı Ay Zammı: İşçilerin (1.) fıkradaki iyileştirme yapıldıktan sonra, toplu iş sözleşmesinin yürürlük başlangıç tarihindeki (aylık/günlük/saatlik) brüt çıplak ücretlerine, yürürlük başlangıç tarihinden itibaren geçerli olmak üzere birinci altı ay için %4 (Yüzde dört) oranında zam yapılacaktır. b) Birinci Yıl İkinci Altı Ay Zammı: İşçilerin birinci yıl birinci altı ayının son günündeki brüt çıplak ücretlerine, (aylık/günlük/saatlik) ikinci altı ayının birinci gününden geçerli olmak üzere %4 (Yüzde dört) oranında zam yapılacaktır. Ancak, T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumunun 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Türkiye Geneli Aralık 2013 indeks sayısının. Haziran 2013 indeks sayısına göre değişim oranının % 4’ü (Yüzde dördü) aşması halinde aşan kısmın tamamı, ikinci yıl birinci altı ay ücret zammı oranına ilave edilecektir. (Bu örnek 22 yürürlük başlangıcı 01.01.2013 tarihi olan toplu iş sözleşmeleri için yapılmıştır. İkinci yılın ikinci altı ayında gerçekleşecek enflasyon oranı; her toplu iş sözleşmesinin yürürlük başlangıç tarihi dikkate alınmak suretiyle iş bu örneğe uygun biçim de T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumunun 2003=100 Temel Yıllı Türkiye Geneli indeks sayısındaki altı aylık değişim oranına göre belirlenecektir. c) İkinci Yıl Birinci Altı Ay Zammı: İşçilerin toplu iş sözleşmesinin birinci yıl ikinci altı ayının son günündeki (aylık/günlük/saatlik) brüt çıplak ücretlerine, ikinci yıl birinci altı ayının birinci gününden geçerli olmak üzere %3 (Yüzde üç) oranında zam yapılacaktır. Ancak, T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumunun 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Türkiye Geneli Haziran 2014 indeks sayısının, Aralık 2013 indeks sayısına göre değişim oranının %3 ’ü (Yüzde üçü) aşması halinde aşan kısmın tamamı, ikinci yıl ikinci altı ay ücret zammı oranına ilave edilecektir. (Bu örnek yürürlük başlangıcı 01.01.2013 tarihi olan toplu iş sözleşmeleri için yapılmıştır. İkinci yılın birinci altı ayında gerçekleşecek enflasyon oranı; her toplu iş sözleşm esinin yürürlük başlangıç tarihi dikkate alınmak suretiyle iş bu örneğe uygun biçim de T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumunun 2003=100 Temel Yıllı Türkiye Geneli indeks sayısındaki altı aylık değişim oranına göre belirlenecektir.) d) İkinci Yıl İkinci Altı Ay Zammı: İşçilerin toplu iş sözleşmesinin ikinci yıl birinci altı ayının son günündeki (aylık/günlük/saatlik) brüt çıplak ücretlerine, ikinci yıl ikinci altı ayının birinci gününden geçerli olmak üzere %3 (Yüzde üç) oranında zam yapılacaktır. Ancak, T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumunun 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Türkiye Geneli Aralık 2014 indeks sayısının, Haziran 2014 indeks sayısına göre değişim oranının % 3’ü (Yüzde üçü) aşması halinde aşan kısmın tamamı, ikinci yıl ikinci altı ayının son günündeki ücrete takip eden ayın birinci gününden geçerli olmak üzere ilave edilecektir. (Bu örnek yürürlük başlangıcı 01.01.2013 tarihi olan toplu iş sözleşmeleri için yapılmıştır. İkinci yılm ikinci altı ayında gerçekleşecek enflasyon oranı; her toplu iş sözleşmesinin yürürlük başlangıç tarihi dikkate alınmak suretiyle iş bu örneğe uygun biçim de T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumunun 2003=100 Temel Yıllı Türkiye Geneli indeks sayısındaki altı aylık değişim oranına göre belirlenecektir.) Not: Yukarıda belirlenen zam oranları her toplu iş sözleşm esinin madde metni esas alınarak düzenlenecektir. 3- ÜCRETE BAĞLI ÖDEMELER-ORANSAL ÖDEMELER: Toplu iş sözleşmelerindeki ücrete bağlı olan (ikramiye vb.) ödemeler ile ücretin % ’si (ücretin yüzdesi) ile ifade edilen ya da ücret artışına bağlı olarak artan ödemelerde herhangi bir artış yapılmayacaktır. 4- MAKTU ÖDEMELER: Toplu, iş sözleşmelerinde yer alan maktu ödemeler (ücrete bağlı olmayan ödemeler, doğum, evlenme yardımları, giyim yardımı, yemek yardımı, prim, tazminat v.b ödemeler) toplu iş sözleşmelerinin ücret zamları oranında ve ücretin zamlandığı tarih itibariyle artırılarak ödenecektir. 5- Mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden 2005 yılında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile İl Özel İdarelerine devredilen işçilerden dava açmamaları kayıt ve şartıyla Köy Hizmetlerinde Mevsimlik İşçilik statüsünde çalıştıkları sürelerin derece ve kademe terfiinde dikkate alınması yönündeki Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 18.03.2013 tarih ve 2013/ 5910 Esas, 2013/3266 Sayılı Kararı emsal alınarak gerekli intibak işlemleri ilgili kuruluşların toplu iş sözleşmelerinde yapılacaktır. 6- SOSYAL YARDIM: Süresi biten Toplu İş Sözleşmelerinin ikinci yıl ikinci altı ayında (enflasyon farkları dahil) sözleşmelerin yürürlük sürelerine göre brüt 155,58 TL/Ay ile 158,58 TL/Ay arasında ödenen Sosyal Yardım, brüt 180 (Yüz seksen) TL /Ay’a yükseltilecek ve birinci ve ikinci yılda ücret zamları oranında artırılacaktır. Ancak, mevcut sosyal yardım ödemesi süresi biten kamu toplu iş sözleşmelerinin genelinde öngörülen miktarın altında olan toplu iş sözleşmelerinde ise bu ödeme, yukarıda belirtilen miktarı aşmamak kaydıyla sözleşmenin birinci altı ayında %20 oranında, ikinci altı ayı ve ikinci yılında ise ücret zamları oranında artırılacaktır. Toplu iş sözleşmesinde birden fazla isim altında ödenen sosyal yardım var ise bu ödemelerin toplamı yukarıdaki miktarları geçemeyecektir. 7- FARKLARIN ÖDENME ZAMANI: Toplu iş sözleşmelerinin yürürlük tarihi ile imza tarihi arasında oluşacak ücret ve diğer tüm ödemelere ilişkin farklar kuramların bütçe imkânları gözönüne alınarak gecikmeden ödenecektir. 23 İ nsan hakları ‘evrenseldir. İ nsan hakları ‘bölü̈ nem ez’, ‘dış lanamaz”... ü r ö zg a l n a ins iç in, k a ş am e ya d n i iç Onur r l ü̈ k , 24 nlik güve e ve y yaşa terli m st rtla anda rında m yaşa a ha sa hi p a n ı kk ti r. 25 İN SAN H AKL AR I İnsan hakları ‘devredilemez’, “vazgeçilemez”... Ö zgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi ve sosyal hak kavramları sıklıkla insan hakları kavramı ile birlikte kullanılır. Bu kavramlar kimi zaman birbirlerini tamamlayan, kimi zaman birbirinin yerine geçen eşdeğer kavramlar olarak kullanılır. İnsan hakları, her insanın saygınlık içerisinde yaşamasını olanaklı kılan temel kurallar, ilkeler ve insanal ve sosyal değerler bütünlüğü olarak tanımlanabilir. Günümüzde insan hakları uzun bir gelişim süreci izlemiştir. İnsan haklarının günümüzdeki anlamı birkaç on yılı kapsayan kısa bir geçmişe dayanmaz; bu kavramın içeriği yüzyılları alan bir sürecin ürünüdür. İnsan hakları özgürlük, adalet ve barışın temelini ve hatta ön koşulunu oluşturur. İnsan haklarına saygı, birey ve toplumun bütünüyle gelişmesine olanak tanır. İnsan hakları kavramının evrensel ölçülerde yoğun, yaygın ve etkili temel bir kavram olarak kullanılması insanlık tarihinde en büyük yıkımı yaratan 2. Dünya Savaşını izleyen yıllara uzanır. 1948 yılında Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi bu konuda önemli bir tarihsel noktayı oluşturur. Bildirge ile insan hakları kavramı daha önceki insan haklarına ilişkin belgelerden farklı olarak sorunu geniş bir düzleme yaymıştır. İnsan haklarına ilişkin bu bil- dirgeyi izleyen yıllarda insan haklarına ilişkin yeni belgeler, yeni standartlar ve yeni kurallar belirlenmeye başlamıştır. Asıl mesajı her bireye içkin değerler olan Bildirge, günümüzde hemen hemen tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir. Bildirge ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal ve sosyal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statü ayrımı gözetmeksizin dünyadaki tüm insanlar için temel haklar listesini belirlemiştir. Bildirgenin birinci maddesi, “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.” Bildirgenin en önemli yanlarından biri insan haklarının evrensel olmasıdır. Hak ve özgürlükler dayanağını tarihsel süreç içinde ortaya çıkan ve görünürleşen çeşitli "gereksinimler"den alır ve belli bir oluşum sürecinden geçer. Hukuk kuralları başlangıçla, bir özlem, dilek ve istek olarak ortaya çıkar; sonra "hak işlemi" biçiminde somutlaşmaya başlar. Bu olgu günümüzde yararlandığımız hak ve özgürlüklerin hemen tümü için geçerlidir. Özgürlük düşüncesinin hukuk kuralına dönüşüm süreci, bunun yeni haklar bakımından yenilenebilirlik özelliği, tarihsel gelişim çizgisinde gözlenebilmektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yayınladığı 1948’e kadar geçen sürede gündeme gelen ve birçok ülkenin anayasasında da yer alan haklar genel olarak kişi özgürlükleri ve 26 siyasal haklara ilişkindir. Birinci kuşak haklar olarak da belirtilen bu haklar bireysel özgürlükler yaşam hakkı, bedenine sahip olma hakkı, özel yaşam özgürlüğü, güvenlik hakkı, seyahat özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, inanç, vicdan ve din özgürlüğü gibi hakları kapsar. Günümüzde tanımladığımız anlamda temel insan hakları kavramı, özellikle son 250-300 yıllık süreçte önemli ölçüde evrim ve değişim geçirmiştir. 1789 Fransız Devriminin ilkelerini oluşturan "İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi"ne göre insanın doğal hakları, "güvenlik", "mülkiyet", "baskıya karşı direnme", "özgürlük", "seçme ve seçilme hakkı" olarak belirlenirken bireye kendi kendine, dilediği gibi karar verme, düşünce ve davranışlarını özgürce belirleme, örgütlenme, toplanma, gösteri ve yürüyüş, seçim ve katılma hakları tanındı. Birinci kuşak insan hakları olarak nitelendirilen ve Amerikan-Fransız devrimleri bildirgelerine yansıyan bu haklar, yüzyıllarca sosyal ve siyasal çatışmaların ideolojik temelini besledi. Fransız Devriminin temel sloganı olan eşitlik, adalet ve özgürlük genel bir kavram olmanın ötesine geçemedi. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra artık toplumsal-siyasal haklar ile ekonomik istemler vurgulanmaya başlandı; seçme, seçilme ve siyasal örgütlenme hakları, çalışma olanaklarının düzeltilmesi, iş olanaklarının yaratılması, sosyal güvenliğin sağlanması, sendika ve grev hakları öne geçmeye başladı. Böylece eşitlik, özgürlük ve adalet kavramları yeni bir içerik kazandı. Sosyal ve kültürel haklar işte bu dönemde bazı ülkelerin Anayasalarında yer aldı. 1917 Meksika, 1919 Almanya ve 1924 Sovyetler Birliği Anayasaları "toplumların özgürleştirilmesi" ya da "özgürlüklerin toplumsallaşması" olgusunu kapsamına almayı amaçladı. Kapitalist ülkelerdeki emek ve demokrasi hareketlerinin yarattığı ivme ile "Sosyal devlet" kavramı ortaya çıktı. Bu kavramın somut politikalara dönüşümünde ilerici, sol ve sosyalist siyasal partilerin ve sendikaların tartışılamaz rolü belirdi. 1939-1945 yılları arasında yaşanan 2. Dünya Savaşından sonra Birleşmiş Milletler Örgütü'nün 10 Aralık 1948 tarihinde kabul ettiği "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi"nde insan hakları, daha da ayrıntılandırıldı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi "Kişi özgürlükleri ve ve siyasal hakların" yanında "Ekonomik, toplumsal ve kültürel hak ve özgürlükler" de tanımlandı. Temel insan hakları 1950 yılında Avrupa Konseyi'nin kabul ettiği "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle oldukça geliştirilirken daha sonraları Birleşmiş Milletler Örgütüne bağlı uluslararası örgütlerin kurulmasıyla hak ve özgürlükler "devletlerüstü düzeyde" gelişti ve evrenselleşti. "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi"ne yansıyan ve "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi" ile daha gelişen haklar, ikinci n İnsan hakları ‘evrenseldir.’ n İnsan hakları cinsiyet, ırk, renk veya sosyal köken, kalıt ımsal özellik, dil, din veya inanç ya da inançsızlık, siyasal veya her hang i b ir g örü ş , b ir u lusal azı nlığ ın üy esi olm a, bir eysel özell ik, eng ellil ik, y aş v ey a c insel eğ ili m g özet ilm eksizin t ü m insanları kapsar. n İn san h ak ları ‘dev redil emez’. H iç kimsenin herhangi bir nedenle bir başkasını insan haklarından y oksun bırakmay a hakkı yoktur. İ nsanlar, kendi ü̈ lkelerinin y asaları onl arın hakl arını t anım adığ ınd a veya bu hakları ihlal et tiğinde bile insan haklarına sahiptir. n İnsan hakları ‘b ölü̈ nem ez. ’ O nur iç in de yaş am ak iç in, insan lar özg ü̈ rl ük, g ü̈ ven lik v e y et erli yaş am st andar tl arında yaşama hakkına sahiptir. Bir kesim insanın bir bölüm insan hakkı kurallarına di ğer b ir kesim in san ın ise b aşk a b ir bölüm insan hakkına sahip olması gibi bir durum yoktur ve olamaz. n İnsan hakları satın alınamaz, kazanılamaz. İnsan hakları, her insana içkindir; bu haklar sadece insan oldukları için onlara aitt ir. 27 NEFRET SÖYLEMİ Günümüzde en sorunlu konulardan biri nefret söylemi yaygın bir insan hakları sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Nefret söyleminin açmadığı bir kapı, girmediği bir bellek neredeyse yok gibi.. Çünkü nefret söylemi önemli ölçüde sosyal yaşamın tüm alanlarında görülüyor, birçoğu yüzyılların getirdiği kültür koşullanmasının ürünü; çok önemli bölümü ise eğitim sisteminin gerici niteliklerinden kaynaklanan içeriğine dayanıyor... Nefret söylemi kimi zaman bir etnik gruba, ırka ve ulusa dönük aşağılama, dışlama, öfke ve saldırganlık olarak ortaya çıkabiliyor ya da bir toplumsal kesime, bölge insanına, yaşa ya da cinsiyete kısaca öteki olarak dışlanana ya da farklı olana, saldırganlık, itham, küçümseme, kayıtsızlık, gülünç durumda bırakma, aşağılama, damgalama... söylemi ve davranışı olarak.... Peki nedir nefret söylemi? Bu kavramın tam tanımı yapılmış değil. Ama Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi tarafından yayınlanan “Nefret söylemi” konulu 97(20) sayılı Tavsiye Kararı’nda bu kavram şu biçimde tanımlanıyor: “Nefret söylemi” kavramı, ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde ifadesini bulan, dinsel hoşgörüsüzlük dahil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran her türlü ifade biçimini kapsayacak şekilde anlaşılacaktır. Bu anlamda “nefret söylemi” muhakkak belirli bir kişiye veya gruba yönlendirilmiş yorumları kapsamaktadır.” Nefret söylemini yok etmenin ya da etkisiz kılmanın en önemli iki aracı var. Biri eğitim sistemini ve içeriğini gözden geçirmek, diğeri ise kitle iletişim araçlarının dilini, insan hakları kurallarına bağlı olarak oluşturmak, düzenlemek,yaygınlaştırmak... 28 kuşak insan hakları olarak yaşam buldu. Böylece artık insan hakları oldukça gelişmiş evrensel kurallar bütünü olarak tüm insanlığı sarmaya ve demokratik siyasal yapılanmanın temelini oluşturmaya başladı. İnsanlığın ulaştığı bu ortak değerler toplamı, yeni gereksinimlerle boyutlandı. Günümüzde insan hakları genel olarak üç yönde gelişmektedir. Birincisi, temel insan haklarının zenginleşmesi, çoğalması, ayrıntılanması; İkincisi evrenselleşmesi, etkinleşmesi; Üçüncüsü, insan haklarının uygulanması için denetleyici örgütlenmelerle kurumsal yapıların oluşturulması. Günümüzde bilimsel gelişmeler, iletişim ve teknolojik olanakların artmasıyla tüm insanlığın ortak değerleri her geçen gün daha da artmakta ve yaygınlaşmaktadır. Bunun sonucunda da toplumlar ve ülkeler arasında karşılıklı etkileşim yeni biçimler almakta, insan hakları, evrensel etik değerler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu oluşum sonucu temel insan hakları da ayrıntılanmakta, zenginleşmektedir. Bu gelişmeler ortamında "dayanışma hakları" denen üçüncü kuşak insan hakları oluşmaya başladı. Silahlanma harcamalarının artması, bağımsızlıklarına yeni kavuşmuş ülke insanlarının yeni ekonomik ve sosyal gereksinimleri ve insanın doğal, tarihsel ve kültürel çevresini hızla tüketmeye başlaması, da- yanışma haklarını doğuran etmenleri hazırladı. İşte üçüncü kuşak olarak nitelendirilen hakların başlıcalarını şunlar oluşturmaktadır: - Çevre hakkı, - İnsanlığın ortak mal varlığına saygı hakkı, - Gelişme hakkı, - Barış hakkı. Çevre hakkı, her insanın onurlu ve iyi bir yaşam sürdürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede; özgürlük, eşitlik ve insan doğasına uygun yaşam koşulları içinde bulunmasını öngörür. Çevre hakkının bütünleyici üç unsuru bulunmaktadır. Birincisi, bilgilenme hakkıdır. Buna göre çevrenin bozulması olasılığı ya da tehlikesinin elverişli, açık ve anlaşılır biçimde ilgililere ve yurttaşlara aktarılmasıdır. İkincisi katılma hakkıdır. Kişi ve toplulukların çevre konusunda alınacak kararlara katılmalarıdır. Üçüncüsü, başvuru hakkıdır. Çevrenin bozulması ya da ekolojik kurallara uyulmaması durumunda birey ya da gruplara yönetsel ya da yargıya özgürce başvurma hakkı tanınmalıdır. Gelişme hakkı, her insanın ve toplu olarak düşünülen bütün insanların yararına, ekonomik olduğu kadar toplumsal, kültürel, siyasal ve hukuksal bütünsel ilerleme hakkını, her insanın kişiliğini serbestçe geliştirme hakkını ve her topluluğun kültürel kimliğine saygı hakkını kapsamaktadır. Her toplumsal grubun bütünsel gelişmesini hedef alan bu haklar, bireysel ve toplumsal ilerleme araçlarına eşit girişi öngörür. İnsan, gelişme sürecinin konusu ve aracı değil, amacı ve öznesidir. İnsanlığın ortak mal varlığına saygı hakkı, insanlığın ortak tarihsel ve kültürel mirasını koruma, savunma ve yararlanmaya açık duruma getirmedir. Bunun için tarihsel süreç içinde yer almış büyük-küçük, kapsamlı-kapsamsız tüm uygurlıkların ve kültürlerin korunması, varlıklarının derinlemesine bilinmesi, kavranması önemsenmelidir. Barış hakkı, bir yandan herkesin insanlığa ve barışa karşı suçlara direnme hakkını kapsarken; şiddet, zor ve terörizme karşı korunma ve savunma hakkını ve yığınsal kırım silahlarının yasaklanması biçiminde silahsızlanma hakkını da kapsamına alır. Her insanın ve toplu olarak bütün insanların ulusal düzlemde olduğu kadar, uluslararası düzlemde sahip olduğu barış hakkı üç boyutu içerir: Güvenlik hakkı, savaşa karşı çıkma hakkı ve silahsızlanma hakkı. Kimler tarafından, nerede, ne zaman ve nasıl tartışılırsa tartışılsın 100 yıl sonra bugüne bakacak olan birçok insan; “Şu insanlara bakın, birbirlerini anlamak, değer vermek, önemsemek ve barış içinde güvenlikle yaşamak yerine neleri tartışmışlar, ne çok can yakmışlar, kırmışlar, kırılmışlar” diyecektir. Bu kesin. Bize düşen görev nedir? Bu söylemi 100 sonrasına bırakmamak... 29 İ ...cezasızlık ödülü lk bakışta “cezasızlık ödülü” kavramı yardırganabilir. Birçok insan, “insan hakları” ile cezasızlığın nasıl yanyana geldiğini/getirildiğini düşünebilir. Ama öyle değil. Özellikle ülkemizde cezasızlık neredeyse temel insan hakları sorunları arasında. Başlıcalarından biri hatta. Örneğin 12 Eylül Askeri Darbesi yıllarında “biri” devlet görevlisi olmanın verdiği ayrıcalık ve güçle hapishanelerde işkence yapmış, yaralamış, sakatlamış ve hatta öldürmüş veya ölüme neden olmuş. Ama bırakın bu insanlık suçunu işleyenin suçlanmasını, o “biri” ödüllendirilmiş, suç böylece cezasızlaştırılmış; ödüllendirilmiş... 12 Eylül 1980 öncesi Maraş’ta, Çorum’da, Fatsa’da ve 1993 yılında Sivas’ta katliama, yasa-dışı sorgulara, soruşturmalara, işkencelere katılmış birçok “görevli”, ne o günlerde, ne de daha sonraki yıllarda neredeyse hiç aranmamış, sorulmamış. İşkence nedeniyle aranan ve bulunanlardan birkaçı göstermelik biçimde gözaltında tutulmuş ancak kısa süre sonra salınmış. Birçoğu ise ortada yok; kaçmış, kaçırılmış. Bir bölümünün ise mahkemeleri yıllarca sürüncemede bırakılarak “davası düşmüş.” Daha başka bir örnek: Demokratik haklarını kullanarak her hangi bir nedenle tepki gösteren genç ya da yaşlı eylemci- lere şiddet uygulamış, silah kullanmış/ kullandırmış güvenlik görevlisi için dava açan yok, davalının dilekçesini alan yok; açılan bir dava varsa yıllara yayılarak düşürülmüş. Birkaç örnekle daha somutlarına gelelim: -DİSK’in kurucularından ve Genel Başkanlarından Kemal Türkler’in Yargıtay tarafından da belirlenen Ünal Osmanağaoğlu hakkındaki dava “zaman aşımı” ile ceza almadan 1.12.2012 tarihinde “düşürüldü”. -2007 yılında Nijeryalı sığınmacı F.O’e gözaltındayken ateş ettiği için bir güvenlik görevlisi “ihmalkarlıktan insan öldürmek” nedeniyle suçlu bulundu. Mahkeme, akrabalarının davaya müdahil olmak için yaptığı başvuruyu Türkiye yasalarına dayanarak reddetti. Ayrıca yargıç, kovuşturmayı eleştiren ve davaya müdahil olmak isteyen aktivistler hakkında suç duyurusunda bulundu. -2011 aralık ayında, yerel bir mahkeme, 2009’da bir çocuk göstericinin kafasına defalarca tüfeğin dipçiğiyle vururken görüntülenen bir polis memuruna ceza vermedi. 14 yaşındaki S.T.’nin saldırı sonrası kafatası kırıldı ve altı gün yoğun bakımda kaldı. Mahkeme, yaralanmasının kaza sonucu oluştuğunu ve “bölgedeki koşullardan” kaynaklandığını öne sürerek ceza indirimi yaptı. Polis memuru altı aylık cezaya 31 mahkum edildi, cezası ertelendi ve polislik görevine devam etmesine izin verildi. Bu ve benzer örnekler öylesine çok ki bu ülkede? Sokak diliyle söylersek: Say-say bitmez... Bu utanç verici, hakla-adaletle, insanlıkla bağdaşmayan durum için ne yapılmalı? Uluslararası Af Örgütü’nün somut birkaç önerisi şöyle: -Yasaların etkili biçimde uygulanması için güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen kötü muamele uygulamaları hakkında merkezileş- tirilmiş, etkili, güncel ve kişi bazında bilgi toplanmalıdır. -Şüphelilerin göz altındaki tüm sorgulanmaları sesli ve görüntülü kayıtlarla belirlenmelidir. -İnsan haklarını izleyen insan hakları suvunucularına, avukatlara ve gazecilere yönelik yıldırmalara ve baskılara son verilmelidir. -Mağdurların tazminat ve rehabilitasyon hakkı güvence altına alınmalıdır. -Güvenlik güçleri hakkında açılan davaların “güvenlik gerekçesiyle uzak bir yere alındığı durumlarda ilgili tarafların ve avukatlarının duruşmalara ulaşımı ve kalacak yer dahil olmak üzere giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır. -İşkence suçun için zaman aşımı uygulaması kaldırılmalıdır. akl h l a s lum p o t e v sel y e r i b . .. D ünya tarihinin son iki yüzyılı, sendikal hareket açısından son derece önemli birikimlerin gerçekleştiği bir dönem olmuştur. Bugün çoğumuza pek önemsiz gibi gelen birçok hak, dün yaşama geçirilmemiş, uygulanmamış olduğu için öylesine önemli ve öylesine değerliydi ki.. Ancak bugün çoğu kez farkına varmadığımız bu haklar, kimi ülkelerde 100-150 yıllık uzun süreçler sonunda adeta kazınarak yaşama geçmiştir... Çalışma süreleri, günlük, haftalık ve yıllık dinlence hakları, çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı, örgütlenme özgürlüğü ile toplu pazarlık hakkı gibi birçok temel demokratik sosyal hak, yaklaşık 200 yıllık bir savaşım sonucunda kazanılan, evrimleşerek günümüze ulaşan ve günümüzde yeni içerik kazanarak yeni boyutlarla geleceğe taşınacak ar ... r ü d n ü bir büt haklardır. Örneğin bugün tartışılmayan bir hak olarak uygulanan tatil günlerinde ücret ödenmesi, bundan yaklaşık 50 yıl önce ancak bazı ileri kapitalist ülkelerle sosyalist ülkeler dışında hemen hiçbir ülkede uygulanmıyordu. Çalışanların hafta tatili ücreti kazanması için o işyerinde belirli sürelerle çalışmış olması zorunluydu. Yine Türkiye’de ücretli yıllık izin hakkı, ancak bundan 53 yıl önce 1960 yılında genel bir yasal olarak düzenlendi. Ne Osmanlı döneminde ne de Cumhuriyetin ilk 37 yılında işçiler, bu hakka sahip olmadan çalıştılar. Türkiye’de sendika kurma hakkının daha dün denilecek bir tarihte bundan 67 yıl önce 1946 yılında tanındığını ve bundan sonraki yıllarda askeri yönetimler ve sıkıyönetimlerle engellendiği ve hatta günümüzde kamu çalışanlarının özgür toplu sözleşme hakkından 32 yoksun bulunduğunu kim unutabilir? Bugün ülkemizde ve tüm dünyada bireysel ve sosyal hakların temel belgeleri olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Temel Haklar Sözleşmesi, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Bireylerinin Haklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme başta olmak üzere uluslararası sözleşmelerle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri insan haklarını güvence altında tutulan temel belgelerdir ve hemen tümü “genç” denilebilecek “yaşta” sözleş- melerdir. İnsan haklarını güvence altında tutan belgelerin gerçek değeri, özellikle, 1995’te Kopenhag’ta yapılan Dünya Sosyal Kalkınma Zirvesi’nde ve ILO’nun 1998 tarihli Temel Çalışma İlke ve Hakları Bildirgesi’nde uluslararası toplum tarafından bir kez daha güçlü biçimde doğrulanmıştır. Günümüzde bireysel olarak tanımlanan her insan hakkı, ancak toplumsal bir hak boyutunda elealındığında değer ve anlam kazanmaktadır. Bu bağlamda sosyal haklar ile bireysel haklar organik bir bütün oluşturur. Sendikalar için örgütlenme, toplu sözleşme ve grev hakkı, emek haklarının bütünleyici unsurlarını oluşturur. Biri diğerini güçlendirirken, birinin eksikliği diğerlerini güçsüz ve işlevsiz kılar. İşte bu noktada sorun tam da buradadır: Hiçbir hakkı güçsüz, işlevsiz ve sahipsiz bırakmamak zorunludur ve sorumluluktur. 33 Genel Yönetim Kurulu üyelerimiz Şube Başkanı konuşurken Giresun Şubesi Genel Kurulu Sendikamız Giresun Şubesi 9. Genel Kurulu 27 Nisan 2013 tarihinde Giresun’da toplandı. Divan Başkanlığını Genel Başkan Osman Gürsu’nun Divan üyeliklerini Genel Sekreter Hakan Bozkurt, Genel Mali Sekreter Yalçın Çalışkan, Genel Örgütlenme Sekreteri İsmail Aydın ve Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu’nun yaptığı Genel Kurula sendikamızın diğer şubelerinden yöneticiler ve yerel sendika temsilcileri katıldı. Genel Kurul’da bir konuşma yapan Genel Başkan Osman Gürsu, genel ekonomik ve sosyal durum üzerine yorum yaparak, işçi haklarına dönük önemli sorunların yaşandığı bir sürecin içinden geçildiğini; her sendika için demokratik hak ve özgürlükler müca- Genel Kuruldan... 34 delesinin boyutlanması gerektiğini söyledi. Gürsu, son olarak çıkartılan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş sözleşmesi Yasası’nın yetersizliğine ve yaratacağı olumsuzluklara değinerek siyasal iktidarın kıdem tazminatı hakkını kısıtlamaya dönük çabalar içinde bulunduğunu, taşeronlaştırma sistemini yaygınlaştırmaya çalıştığını belirterek, sendikal hareketin büyük bir kuşatma altında bulunduğunu söyledi. Giresun Şube Bakanı Hüseyin Özdem Genel Kurul’da yaptığı konuşmada küresel ölçekte sürdürülen yeni liberal politikaların ülkemiz ve sendikal hareketi üzerinde olumsuz etkileri olduğunu bildirerek sendikaların zor koşullar içine itilmek istendiğini, emeğin haklarının tırpanlanmaya çalışıldığını söyledi. Özdem konuşmasını şöyle sürdürdü: “İşçi sınıfının sendikal örgütlenme ve örgütlü güç olma gereksiniminin hiç olmadığı kadar arttığı bir dönemden geçiyoruz. Emeğin ve emekçilerin değersizleştirilerek sömürü mekanizmalarını yaygınlaştıran dayatmalara karşı işçi sınıfının ve onların temsilcisi sendikaların en önemli ve vazgeçilmez tek reçetesi bellidir: Daha fazla örgütlenmek, daha fazla mücadele etmek, örgütlü mücadeleyi yükseltmektir. Özellikle üzerinde durulması gereken gerçek, sendikal hareketin geleceğinin örgütsüzlerin kitlesel olarak örgütlenmesine bağlı olduğudur. Ayrıca çok yönlü sendika eğitim etkinliklerinin örgütlenmeyle birlikte yürütülmesi temel bir görevdir. Sendikal eğitim üyelerin duyarlılık derecesini arttırarak ilginin özelden genele doğru gelişmesini sağlamaktadır. Bu nedenle eğitim çalışmaları örgütlenme faaileyetlerinin tamamlayıcı unsurudur. Eğitimin, yaygın, içerik olarak kapsamlı ve programlı bir şekilde yürütülmesi örgütlenmeye de ön açıcı bir işlev kazandırmaktadır.” Sendikal hareketin birlik ve dayanışmasını geliştirerek sorunları aşacağına inandığını belirten Şube Başkanı Hüseyin Özdem, “Bir sendikanın, bugün ve gele- 35 cek açısından önem verdiği gündemlerin hayata geçirilmesinde üyelerin istem ve beklentilerinin demokratik katılım mekanizmalarının etkin şekilde işletilerek tespit edilmesi ve dikkate alınması yaşamsal önemdedir” dedi. Yapılan seçimler sonucunda Hüseyin Özdem yeniden şube başkanlığı görevine getirilirken Şube İdari Sekreterliğine Abdurrahman Helvacı, Mali Sekreterliğe Şaban Topalak, Örgütlenme Sekreterliğine Tarık Sayın ve Eğitim Sekreterliğine Selçuk Batı seçildi. Denetim Kurulu asil üyeliklerine Arzu Başpınar, Recai Durak ve Muharrem Türkmen; Disiplin Kurulu asil üyeliklerine Özgür Öncü, Ufuk Şener ve Nazım Keskin seçildiler. Genel Kurul’da göreve seçilen tüm Şube Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurulu üyelerimizi kutlar, çalışmalarında başarılar dileriz. Genel Kuruldan... Adana 1 Nolu Şube Genel Kurulu Sendikamız Adana 1 nolu Şubesi 14. Genel Kurulu 1 Haziran 2013 tarihinde Adana’da toplandı. Divan Başkanlığını Genel Başkan Osman Gürsu’nun Divan üyeliklerini ise Genel Mali Sekreter Yalçın Çalışkan, Genel Örgütlünme Sekreteri İsmail Aydın ve Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu’nun yaptığı Genel Kurula sendikamızın diğer şubelerinden yöneticiler ve yerel sendika temsilcileri katıldı. Genel Kurul’da konuşan Genel Başkan Osman Gürsu, ülkemizde sendikal hak ve özgürlüklerin büyük kısıtlamalar altında bulunduğunu belirtti. Çaykur ve Türk Hava Yolları grevlerinin sendikalara baskı açısından önemli görüntüler yarattığını söyleyen Gürsu, grev hakkına dönük kapsamlı sınırlama ve yasakların 12 Eylül dönemini anımsattığını, bu durumun demokratikleşme süreci ile çeliştiğini, toplu sözleşme hükümlerinin uygulanmasında sorunlar yaşan- Eskişehir Şubesi Genel Kurulu Eskişehir Şubemizin 5. Genel Kurulu 11 Mayıs 2013 tarihinde Eskişehir’de toplandı. Divan Başkanlığını Genel Başkan Osman Gürsu’nun Divan üyeliklerini Genel Sekreter Hakan Bozkurt, Genel Mali Sekreter Yalçın Çalışkan ve Genel Örgütlünme Sekreteri İsmail Aydın’ın yaptığı Genel Kurula Tepebaşı Bele- diye Başkanı Ahmet Ataç, Türk-İş İl Temsilcisi, yerel sendika temsilcileri, sendikamızın diğer şubelerinden yöneticiler ile yerel sendika temsilcileri katıldı. Genel Kurul’da konuşan Genel Başkan Osman Gürsu, ekonomik sorunların arttığına değinerek, sendikal hareketin yaşadığı güncel sorunlara ve çözüm yöntemlerine değindi. 36 Gürsu, toplu iş sözleşmeleri yetki sorunları üzerinde durarak grev yasakları, taşeronlaştırma ve esnek çalışma üzerinde değerlendirmeler yaptı. Genel Başkan Osman Gürsu, Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde kilit bir ülke konumunda bulunduğunu, ABD’nin istemlerine uyumlu dış politikanın tehlikeli bir oyun olduğunu, savaş politikalarının dığını söyledi. Taşeronlaştırma ve esnek istihdam uygulamalarının sendikasızlaştırma süreçlerini etkilediğini belirten Genel Başkan, sendikaların demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi doğrultusunda birlikte hareket etmesinin zorunlu olduğunu belirtti. Adana 1 nolu Şubesi Hülya Özcan Genel Kurul’da yaptığı konuşmada dünyada ve ülkemizde büyük alt-üst oluşların yaşandığını belirterek Ortadoğu’da yaşanan gerilim ve çatışma ortamına dikkat çekti. Özcan, Türkiye’nin siyasal iktidarın politikalarına bağlı olarak Ortadoğu bataklığına sürüklendiğine değinerek sermayenin işçi sınıfının kazanımlarına saldırdığını söyledi. Özcan konuşmasında özetle şunları söyledi: “Siyasi iktidar sistematik güvencesizleştirme ve esnekleştirme modelleriyle işçi sınıfının tarihsel kazanımlarını gasp ederek itaatkâr bir işçi sınıfı yarat- mayı arzuluyor. Mutlak kölelik ve mutlak sömürü anlamına gelen esnek üretim modelleri bugün pervasızca gündeme sokuluyor. Esnek üretim modellerinin işçi sınıfına boş vakit kazandıracağı, yeni ekonomik imkânlar sunacağı demagojileriyle işçi sınıfı ezilmeye çalışılıyor Sermaye ve siyasal iktidarın saldırılarının ilk hedefi geleceğimiz, ailemizin güvencesi, ço- değil barış ve güvenlik politikalarının sürdürülmesi gerektiğini belirtti. Sendikaların siyasal ve sosyal yaşamda etkin rol oynaması gerektiğini belirten Genel Başkan, sendikal birlik ve dayanışmanın korunması ve geliştirilmesi gereken bir ilke olması gerektiğini söyledi. Genel Kurul’da konuşan Şube Başkanı Recai Ilgın, işyerlerinde yaşanan sorunlar ve sendikal hareketin genel sorunlarına ilişkin görüşlerini dile getirdi. Genel Kurulda, Recai Ilgın, Galip Koç ve Aydın Gümüşdağ şube başkanlığı için adaylıklarını koydu. Yapılan seçimler sonucunda şube başkanlığı adaylarından Recai Ilgın ile Galip Koç eşit oy aldı. Yargıç önünde yapılan kura sonucu Recai Ilgın yeniden şube başkalığına seçildi. Şube İdari Sekreterliğine Kemal Aytar, Şube Mali Sekreterliğe Hasan Hüseyin Yılmaz, Şube Örgüt- lenme Sekreterliğine Mustafa Sezer ve Şube Eğitim Sekreterliğine Abdurrahim Üstün seçildi. Denetim Kurulu asil üyeliklerine Muradiye Çatalkaya, Mevlüt Çevik ve Ekrem Ver; Disiplin Kurulu asil üyeliklerine Nadir Eren, Eşref Kısa ve Gökhan Enliçay seçildiler. Genel Kurul’da göreve seçilen tüm Şube Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurulu üyelerimizi kutlar, çalışmalarında başarılar dileriz. 37 cuklarımızın umudu, bir anlamda işsizlik güvencemiz olan kıdem ve ihbar tazminatıdır. 12 Eylül rejiminin bile cesaret edemediği bu hakkımız bugün yine medyanın ağır propagandası altında gasp edilmeye çalışılıyor. Kıdem ve ihbar tazminatının gaspı sınıfa açıkça ve pervasızca cepheden bir saldırıdır. İşçi sınıfının yalnızca bugünü değil, geleceğinin de gaspıdır. Bu saldırıyı insanlık suçu olan işçi simsarlığı izliyor. Sermayenin ve siyasal iktidarın gündeminde sendikalar, sendikal örgütlülükler, toplu sözleşme düzeni var. Kıdem ve ihbar tazminatının gaspı, çalışma yaşamının esnekleştirilerek, mutlak sömürünün sağlanması, bir nevi simsarlık olan, özel istihdam bürolarının kurulması, 4B, 4C, 4D gibi yeni istihdam şekilleri, taşeronluğun yaygınlaştırılması, sendikalar kanununda anti-demokratik mevzuatın sürdürülmesi işçi sınıfı açısından önümüzdeki günlerin son derece sert ve zor geçeceğini göstermektedir.” Hülya Özcan yeni dönemde daha etkin bir sendikal çalışma için çok boyutlu bir çalışma yürütüleceğini belirterek, sendikanın korunmasının öncelikli görev olduğunu söyledi. Yapılan seçimler sonucunda Hülya Özcan yeniden şube başkanlığı görevine getirilirken Şube İdari Sekreterliğine İbrahim Halil Bebe, Mali Sekreterliğe Fikret Yaşar, Örgütlenme Sekreterliğine Ercan Kamaş ve Eğitim Sekreterliğine İnan Yıldız seçildi. Denetim Kurulu üyeliklerine Necmi Atgüden, Serkan Semerci ve Kenan Karaer; Disiplin Kurulu üyeliklerine Yahya Doğan, Zeynel Şahin ve Bilal Köse seçildiler. Genel Kurul’da göreve seçilen tüm Şube Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurulu üyelerimizi kutlar, çalışmalarında başarılar dileriz. 38 ve sö zü : i şye r i se n d i ka te m si l ci l e ri s e n d i ka l ö r g ü tl e n me n i n d i r e n ç n o kta l a rı, se si R? A L K HA İ G AN HAKLAR? H E NGİ IL V A S H A E NASIL V E HANGİ HAKLAR? ,, N E D EDE ASIL V RE E, N ER NEREDE, NASIL VE HANGİ HAKLAR? N NE Haluk Şensu ([email protected]) İ şyeri sendika temsilcilerinin görevlerini yerine getirmeleri için kimi hakları bulunmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün İşletmelerde İşçi Temsilcilerinin Korunması ve Onlara Sağlanacak Kolaylıklara İlişkin 135 sayılı Sözleşmesi ile 143 sayılı İşçilerin Temsilcileri Tavsiyesinde da vurgulanan bu haklar, kimi eksik ve sınırlandırılmış biçimleriyle Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nda yer almıştır. 39 T emsilcilere tanınan bu haklar onların çok sayıda görev ve yükümlülüğünün bütünleyici unsurlarını oluşturur. Böylelikle yetkiler sorumlulukla; yükümlülükler ise haklarla bütünleşir, kaynaşır. 1-Sendikayı ve işçileri temsil etme hakkı: İşyeri sendika temsilcileri, işyeri ölçeğinde yasalar ya da toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre oluşturulmuş işyeri kurullarında hem sendikayı, hem de o işyerinde çalışan işçileri temsil ederler. Bu yasal hak, temsilcilik sıfatı sürecinde geçerlidir ve işverenler kurul toplantılarına ve bu toplantılarda alınan kararlar nedeniyle temsilciler için herhangi bir olumsuzluğa neden olabilecek işlem yapamazlar. Temsilciler yasalardan aldığı güçle, işyerinde yaşanan sorunların çözümü doğrultusunda istemlerini uygun biçimlerde özgürce aktarabilirler. 2-İşyerinde toplantı yapma hakkı: Temsilciler görevlerini yerine getirirken, hem işyerindeki diğer temsilcilerle, hem işçilerle, hem de sendikal birimlerde sorumlu yöneticiler ile toplu sözleşmelerde belirtilen kurullara uygun olarak genel ya da özel toplantı yapabilirler. Temsilciler, yapılan toplantının sürecini ve sonuçlarını işverene asla sözlü ya da yazılı olarak rapor etmek zorunda değillerdir. Çünkü işyerinde yapılan bu türden toplantı sendikal bir toplantıdır ve sendikalar işverenden ve işveren kuruluşlarından bağımsız kuruluşlardır. kurul çalışmalarını etkin olarak sürdürübilmeleri, sendikanın düzenlediği işyeri dışında gerçekleşen toplantılara, seminerlere ya da konferanslara katılmak üzere "boş zaman hakkını" kullanırlar. Bu hakkın nasıl, ne ölçüde ve ne kadar kullanılacağına ilişkin düzenlemeler toplu iş sözleşmelerinde yer alır. Toplu iş sözleşmelerinde yer alan temsilcilik eğitim izinleri, bu hakkın ürünü olan bir düzenleme olarak dikkat çeker. 4-İşyerinde dolaşım hakkı: Temsilciler, hem sendikanın işyerindeki örgütlülüğünün bîr göstergeleridir, hem de işyerinde daha iyi çalışma ortamının oluşturulmasına katkı sağlarlar. Onlar kendilerine tanınan süreler içinde işyeri içinde serbestçe dolaşabilirler ve üyelerle tek tek görüşmeler yaparak bilgi alma, bilgilendirme, öğrenme ve öğretme gibi haklarını kullanabilirler. Bu hakların nasıl, nerede, ne zaman ve hangi kurallar içinde kullanılacağı toplu iş sözleşmelerinde ve kimi zaman da işyeri genelgelerinde belirlenmiştir. 5-Temsilci odası, evrak dolabı ve duyuru tahtası kullanma hakkı: İşyeri sendika temsilcileri, toplu iş sözleşmelerinde belirtilen kurallar içinde sendikadan gönderilen duyuruları, yazıları ve sendika yayınlarını özel olarak düzenlenmiş panolara ya da duyuru tahtalarına asabilirler. Yine sendika temsilcileri, işyeri büyüklüğüne göre oluşturulan işyeri temsilcilik odalarını, kendilerine ayrılan boş zamanlarda kullanabilirler ve gerekli çalışmalarla toplantılar düzenleyebilirler. Toplu iş sözleşmeleriyle kazanılan bu hakkın etkin olarak yerine getirilmesinde işverenlerce kimi kolaylıklar sağlanır. Haberleşme olanağı, demirbaş sağlanması gibi kolaylıkları kapsayan bu olanaklardan temsilciler etkin biçimde yararlanma hakkı edinirler. 3-Sendikal görevler için boş zaman hakkı: Temsilciler görevlerini etkin olarak yerine getirmek için zamana gereksinim duyan sendikal görevlilerdir. Sendikanın profesyonel görevlileri olmayan temsilciler, işyerinde kendi görev alanına giren sorun ya da sorunların çözümlenebilmesi, bu sorunların nedenlerinin belirlenmesi ve sorunları yaşayan 6-Sendika toplantılarına, eğitim kurslaüye olsun ya olmasın tüm işçilerin düşünce ve görüşlerini alabilmesi, sorumlu oldukları rına, seminer ve konferanslara katılmak 40 için izin hakkı: Temsilciler, sendikanın yürüttüğü çalışmalara katılmak üzere toplu sözleşme hükümlerinde belirtilen yetkili sendika biriminin başvurusu üzerine sendikal toplantılara eğitim seminerlerine ya da kurslara, genel ya da özel seminer ve konferanslara katılabilirler. Bunun için toplu sözleşmelerde belirtilen kurallara ve sürelere uyulur, 10-İş güvencesi hakkı: Temsilciler, görevlerini, yükümlülüklerini ve kendilerine tanınan hakları yerine getirirken ya da kullanırken yasada ve toplu iş sözleşmelerinde belirtilen güvencelerden yararlanırlar. İşyeri sendika temsilcilerinin işyerinde çalıştığı bölüm, birim ya ünite işverenler tarafından onların isteklerine rağmen değiştirilemez. Temsilciler sen7-Haberleşme hakkı: İşyeri sendika tem- dikal görevlerini yerine getirdiği gerekçesiyle silcileri, görevlerini yerine getirme süreci cezalandırılamaz, işten çıkartılamaz. içinde işyerinde haberleşme hakkını kullanır11- Sendikanın birimlerini bilgilendirme lar. Bu konuda kendisine toplu sözleşmelerle hakkı: Temsilciler, işyerinde çıkan sorunlar tanınan kolaylıklar içinde sendika şube yet- konusunda, işverenin ya da işveren vekilinin kilileri ya da genel merkez yöneticileriyle bilgisi ve onayı olmaksızın, sorunlar konuveya genel merkez birimleriyle veya görev- sunda sendika birimlerini ve sendika yönetileriyle ilintili olarak SGK, hastane, Bakanlık cilerini bilgilendirebilir. Bunun anlamı sendika birimleriyle iletişim kurabilirler. temsilcilerinin işyerinde ortaya çıkan ekonomik, sosyal ve demokratik sorunlar konuTemsilciler, bu görüşmelerin niteliğini, nedenini veya sonuçlarını işveren veya işveren sunda yalnızca sendika birimlerine karşı temsilcisine rapor etmek ya da onlara özel sorumlu olmalarıdır. olarak iletmek zorunda değildir, 8-İşletme yönetimine ve karar almaya yetkili işveren temsilcilerine ulaşma ve başvurma hakkı: Temsilciler, işyerinde üyelerin tek tek ya da toplu sorunlarını, toplu iş sözleşmesinin uygulanmasından kaynaklanan sorunları ya da işyeri kurullarının aldığı kararların herhangi biçimde aksamasından doğan sorunları işletme yönetimine veya karar almaya yetkili işveren temsilcilerine iletebilirler. Görev alanlarına giren küçükbüyük, özel-genel tüm konularda yazılı veya sözlü başvuruda bulunabilirler, 12- Sendikal sorumlulukları yalnızca sendika ile paylaşma hakkı: Temsilciler, sendikal sorumluluklarını yalnızca sendikası ile paylaşır. Bu konuda işverene, işveren vekiline, kamu makamlarına bilgi vermek, rapor sunmak zorunda değildir. 9-Sendikanm süreli ve süresiz yayınlarını, broşürlerini, duyurularını dağıtma hakkı: İşyeri sendika temsilcileri, sendikadan kendilerine ulaştırılan süreli ya da süresiz yayınları, broşürleri, duyurulan, bildirileri üyelere toplu sözleşmede belirtilen biçim ve kurallar içinde işyeri içinde, servis araçlarında veya çıkış kapılarında özgürce dağıtabilir. 41 I LO S Ö Z L E Ş M E L E R İ ÇO K AÇ I K “1. Çalışanların ve işverenlerin örgütleri tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptirler. 2. Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdırlar.” (87 sayılı Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin ILO Sözleşmesi’den) “-İşletmelerdeki işçi temsilcileri, kanunlara, toplu sözleşmelere veya yürürlükteki sözleşmelere dayalı diğer düzenlemelere uygun hareket etmeleri koşulu ile işten çıkarma dahil kendilerine zarar verebilecek ve işçi temsilcisi niteliğini taşımalarından veya bu nitelikle etkinlikte bulunmalarından, sendika üyesi olmalarından veya sendika etkinliklerine katılmalarından ileri gelecek her türden işleme karşı etkili bir korumadan yararlanırlar. -İşletlemelerde işçi temsilcilerine görevlerini hızlı ve etkili biçimde yapmalarına olanak verecek uygun kolaylıklar sağlanır. -Bu konuda, ülkenin endüstriyel ilişkiler sisteminin özellikleri ile ilgili işletmenin gereksinimleri, büyüklüğü ve olanakları gözö- 42 nünde bulundurulur. -Bu tür kolaylıkların sağlanması, ilgili işletmenin etkin çalışmasını engellemeyecektir. -Aynı işletmede hem sendika temsilcilerinin ve hem de seçilmiş temsilcilerin bulunduğu hallerde, eğer gerekiyorsa, seçilmiş temsilcilerin bulunmasının ilgili sendikaların veya temsilcilerinin durumunu zayıflatacak şekilde kullanılmaması ve ilgili bütün konularda seçilmiş temsilcilerle, ilgili sendikalar ve onların temsilcileri arasında işbirliğini teşvik için önlemler alınacaktır.” (İşletmelerde İşçi Temsilcilerinin Korunması ve Onlara Sağlanacak Kolaylıklara İlişkin 135 sayılı ILOSözleşmesi’nden...) 11 Temmuz 2013 tarihinde Carrefoursa yetkilileri sendikamızı ziyaret etti. Ziyarete Carrefoursa Genel Müdürü Mehmet Tevfik Nane, eski Genel Müdür Guillaume de Colonges, Yönetim Kurulu Üyesi Thomas Hübner, İnsan Kaynakları Direktörü Yasemin Akad ve Saha Direktörü Stephane Coum katıldı. Yapılan görüşmede sendikamız adına Genel Başkan Osman Gürsu, Genel Sekreter Hakan Bozkurt, Genel Başkan Danışmanı Hüseyin Hamurcu yer aldı. Carrefoursa Genel Müdürü Mehmet Tevfik Nane, iyi ilişkiler çerçevesinde yürüyen işbirliği için teşekkür etti. Sendikamız Genel Başkanı Osman Gürsu, Carrefoursa yeni Genel Müdürü Mehmet Tevfik Nane’ye başarılar dileyerek işçi-işveren ilişkisinin olumlu biçimde güçlendirilmesinin önemini vurguladı. 15-16-17 Mayıs 2013 tarihlerinde Muğla Şubesinde yerel eğitimler gerçekleştirildi. Toplu iş sözleşmesi ile temsilcilerin görev ve sorumlulukları içerikli seminerlerin ilki 15 Mayısta Fethiye’de, 16 Mayıs ta Aydın’da ve 17 Mayısta Söke’de yapıldı. Seminerleri Genel Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır sundu. 43 YILLIK ÜCRETLİ İZİN HAKKI İ zin hakkı, çalışma sürecinin doğal ve kaçınılmaz bir izdüşümüdür ya da bir başka anlatımla izin hakkını belirleyen gerçek olgu, insana yakışır çalışmanın ta kendisidir. Yıllık ücretli izin hakkı, çalışan her insan için sosyal ve kültürel bir gereksinim olduğu gibi fizyolojik ve psikolojik bir gereksinimdir de... İzin hakkı öncelikle dinlenme-eğlenme hakkıdır; çalışma süresinin sınırlandırılmasıdır. Çalışma hakkı, izin hakkı olmadan düşünülemez, anlamlandırılamaz ve değerlendirilemez. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 24. Maddesine göre; “Herkesin, dinlenmeye, eğlenmeye, özellikle çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve belirlidönemlerde ücretli izne çıkmaya hakkı vardır.” Tüm bir yıl boyunca çalışan işçinin, sosyal yaşama daha sıkı bağlanabilmesi, yoğun olsun ya da olmasın çalışma temposunun dışında kalarak; çalışma koşullarını ve süresini düşenmeksizin dinlenmesi anlamına gelen yıllık ücretli izin, insanın kendisini yenilemesi için olanaklar yaratan bir dönemdir. Çünkü insan, yıllık tatil ile sağlık ve sosyal açıdan kendisini daha dinamik kılma olanağına kavuşur. Çalışmanın yaşamın kendisi olmadığı, tam tersine çalışma süresinin yaşam süresinin yalnızca bir parçası olduğu ve günlük, haftalık ve yıllık izin haklarının bu anlamda değerlendirilmesi gerektiği, yüzyıllardır sürdürülen mücadelelerin bir sonucudur. Genel olarak çalışma süresinin azaltılması ve özel olarak tatil hakkı konusunda son 200 yılda işçi sınıfının örgütlerinin tüm dünyada sürdürdüğü mü44 45 cadele bugün insana yakışır iş koşullarının daha da yaygınlaşmasını sağlayan temel etken olmuştur. 1830 yılında doğan bir işçinin ortalama yaşam süresi 30 (Otuz) yıldı ve bu işçi ortalama olarak ömür boyu 66 bin saat çalışıyordu. Günümüzde ise bir Avrupalı işçinin ortalama yaşam süresi 78 yıldır; 47 yıllık çalışma yaşamında toplam olarak 71 bin 400 saat çalışmaktadır. Yine yapılan hesaplamalara göre 1850 yılında çalışmadan geçirilen ortalama yıl sayısı 8 yıl iken günümüzde bu süre 31 yıldır (Not: Veriler Avrupa Sendikalar Konfederasyonu yayınlarından derlenmiştir). Bu sürece işin insancıllaşmasını, toplumsal değerliliğinin artmasını ve yaşam standartlarının yükselmesini de katmak gerekir. Tüm bunlarla birlikte düşünüldüğünde işçi sınıfının ekonomik, toplumsal ve siyasal örgütlerinin günümüzde nasıl bir sürecin oluşmasını sağladığı somut olarak algılanabilir. Tüm dünyada uzun süren büyük mücadeleler sonucunda 46 kazanılmış bir hak olan yıllık ücretli izin hakkı, ülkemizde uzun yıllar tüm çalışanları kapsayan bir hak olarak tanınmamış ancak 1960 yılında bir yasa ile düzenlenmiş ve 1962 Anayasasının getirdiği sosyal haklara bağlı olarak geliştirilmiştir. Yıllık ücretli izin hakkı anayasal ve yasal bir hak olmasına rağmen, ülkemizde sorunsuz kullanılan bir hak değildir. Bu hak tıpkı günlük ve haftalık çalışma süresinde olduğu gibi sorunsuz kullanılmıyor ve özel ya da genel nedenlere bağlı olarak birçok sorun yaşanıyor. Sendikal örgütlenmenin bulunduğu ve çalışma koşullarının toplu sözleşmelerle düzenlediği işyerlerinde veya işletmelerde ücretli izin hakkının kullanımı konusunda kimi zaman önemli bazı sorunlar çıkmasına rağmen genel olarak uygulanıyor. Ancak sendikal örgütlenmenin olmadığı ve dolayısıyla toplu sözleşmenin var olmadığı işyerlerinde çalışan işçiler yıllık ücretli izinlerini tıpkı günlük ve haftalık tatillerinde olduğu gibi düzenli kullanamıyor. Yıllık ücretli iznin yasanın öngördüğü biçimde kullanılamaması genellikle şu gerekçelere dayandırılıyor: -”İşyeri çalışma koşulları yıllık iznin düzenli kullanılmasını engelliyor. Çalışan işçinin yerine alacak kimse yok. Bir işçinin izine çıkması durumunda üretim ve hizmet aksayacaktır.” -”Yıllık ücretli iznin kullandırılması için izin ücreti işletmeye önemli yük getiriyor. Bu yükün azaltılması için ya kullanılan izin süresi kadar ek çalışma yapılmalıdır ya da izin ücretinden vazgeçilmeli veya ücretin ancak bir bölümü alınmalıdır.” -”Yıllık izin yasanın öngördüğü en çok üç parçada değil, daha küçük parçalar halinde kullanılmalıdır.” -”İzin Kurulu mu? Nedir o? İşverenin iş yürütüm hakkına işçinin, sendikanın müdahalesi olamaz.” İşverenlerin bu yaklaşımlarının çalışan işçiler açısından da olumsuzluğu tartışmasızdır. Bu arada özellikle belirtilmesi İZİN HESABINDA ÇALIŞILMIŞ GİBİ SAYILAN DURUMLAR Yıllık iznin hesaplanmasında genellikle sorun çalışılmış gibi sayılan hallerde çıkmaktadır. Bu konuda işverenlerin işçilerin bilgi yetersizliğinden yararlandıklarına, işçilerin çalışma sürelerine ilişkin kayıtlara yeterince dikkat etmediklerine ya da bilinçli olarak davrandıklarına sıklıkla tanık olunmaktadır. Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller Yasanın 55. Maddesinde şöyle belirtilmiştir: -İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalık nedeniyle işine gidemediği günler, -Kadın işçilerin doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler. -İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında işine gidemediği günler (Bu sürenin yılda 90 günden fazlası sayılmaz.). -Çalışmakta olduğu işyerinde zorlayıcı sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil edilmesi sonucu olarak işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın onbeş günü (işçinin yeniden işe başlaması şartıyla). -İş Yasası’nın çalışma süresinden sayılan halleri belirten 66’ncı maddede sözü geçen zamanlar (*) -Hafta tatili, ulusal bayram, genel tatil günleri. -Röntgen muayenehanelerinde çalışanlara pazardan başka verilmesi gereken yarım günlük izinler. -İşçilerin arabuluculuk toplantılarına katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre kurulan meclis, kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi olarak katılması sebebiyle işlerine devam edemedikleri günler. -İşçilerin evlenmelerinde üç güne kadar, ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne kadar verilecek izinler. -İşveren tarafından verilen diğer izinler ile kısa çalışma sürelerinin uygulandığı dönemler. -Yasanın uygulanması sonucu olarak işçiye verilmiş bulunan yıllık ücretli izin süresi. Tüm bu süreler işçinin izin kullanılmasında çalışılmış süreler olarak hesaplanacaktır. ----------(“) Not: 4857 sayılı İş Yasası’nın sözü edilen maddesi aynen şöyledir: Madde 66- Aşağıdaki süreler işçinin günlük çalışma sürelerinden sayılır: a) Madenlerde, taşocaklarında yahut her ne şekilde olursa olsun yeraltında veya su altında çalışılacak işlerde işçilerinkuyulara, dehlizlere veya asıl çalışma yerlerine inmeleri veya girmeleri ve bu yerlerden çıkmaları için gereken süreler. b) İşçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştırılmak üzere gönderilmeleri halinde yolda geçensüreler. c) İşçinin işinde ve her an iş görmeye hazır bir halde bulunmakla beraber çalıştırılmaksızın ve çıkacak işi bekleyerekboş geçirdiği süreler. d) İşçinin işveren tarafından başka bir yere gönderilmesi veya işveren evinde veya bürosunda yahut işverenle ilgili herhangi bir yerde meşgul edilmesi suretiyle asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler. e) Çocuk emziren kadın işçilerin çocuklarına süt vermeleri için belirtilecek süreler. f) Demiryolları, karayolları ve köprülerin yapılması, korunması ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin yerleşim yerlerinden uzak bir mesafede bulunan işyerlerine hep birlikte getirilip götürülmeleri gereken her türlü işlerde bunların topluve düzenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri esnasında geçen süreler. İşin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla işyerine götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden sayılmaz. 47 gereken bir başka gerçek ise kimi işçilerin işten çıkartılabileceği kuşkusu ve korkusuyla izin hakkını istemekten ve kullanmaktan çekinmesidir. Bu durum bazen işyerinde oluşturulmuş “rekabet” denen yarışmanın sonucu olarak bazı işçilerin “işyerlerindeki statü yükselmelerinden geride kalmaktan” korkmalarıdır. Çünkü kimi işverenler, işveren vekilleri ya da işçinin “amiri” durumundaki kişiler, izin hakkını kullanmak isteyen ve izin ücretini alan işçiyi bir “suçlu” gibi görme eğilimindedir. Bu nedenle izin hakkını kullanan işçiye iznini parçalı kullandırmak- tan izin ücretini eksik ödemeye, izni hiç de uygun olmayan aylarda veya dönemlerde kullandırmadan, izin karşılığı fazla çalışmaya zorlamaya kadar işçinin istemlerini değersizleştirmeye veya çoğu kez tanık olunduğu gibi geniş bir alanda baskı aracı olarak tutmaktadırlar. Türkiye'de yıllık izin hakkı Anayasanın 50. maddesi doğrultusunda 4857 sayılı sayılı İş Yasası'nın 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59 ve 60. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Yıllık ücretli izin hakkı İş Yasasına tabi olarak çalışan işçilere uygulanır. Bunun için işçinin iş sözleşmesine dayanarak bir işte ücret karşılığı çalışması gerekir. Yıllık izne hak kazanabilmesi için işçinin işe girdiği tarihten başlayarak deneme süresi de dahil olmak üzere 1 yıl çalışması gerekmektedir. İzne hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçinin aynı işverene ait işyerlerinde çalıştığı süreler birleştirilir. Aynı bakanlığa bağlı işyerleri ile aynı bakanlığa bağlı tüzel kişilerin işyerlerinde geçen süreler ve kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanun veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar veya bunlara bağlı işyerlerinde geçen süreler de, yıllık ücretli izin hakkının hesaplanmasında birleştirilerek göz önünde bulundurulur Mevsimlik işlerde yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümler uygulanmaz. Mevsimlik işçi, İş Yasası’nın yıllık ücretli izin hükümlerine dayanarak, yıllık ücretli izin kullanma veya buna dayanarak ücret alacağı talebinde bulunamaz. Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar yıllık ücretli izin hakkından tam süreli çalışanlar gibi yararlanır ve farklı işleme tabi tutulamaz. Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar iş sözleşmeleri devam ettiği sürece her yıl için hak ettikleri izinleri, bir sonraki yıl izin süresi içine isabet eden kısmi süreli iş günlerinde çalışmayarak kullanır. İzine hak kazanan kısmi süreli ya da çağrı üzerine çalışan işçilerle tam süreli çalışan işçiler arasında yıllık izin süreleri ve izin ücretleri konularında bir ayrım yapılamaz. Toplu iş sözleşmeleriyle ya da bireysel sözleşmelerle yasal sınırların zorlanabildiği ve ek düzenlemelerin oluşturulabildiği ülkemizde yasal olarak izin hakkının kazanılması için bir işçinin işverenin aynı veya deği48 şik işyerlerinde bir yıllık çalışma süresinin tamamlanması zorunludur. Bu çalışma süresinin saptanmasında deneme süresi de dahil olmak üzere işçinin o işverene ait işyerinde çalışmaya başladığı ilk tarih esas alınır. Yani; bir işverenin yasa kapsamına giren işyerinde çalışmakta olan işçi, aynı işverenin diğer işyerinde geçirmiş bulundukları süreler de hesaba katılır. İşçinin gelecek izin hakkı için geçmesi gereken bir yıllık süre ise bir önceki izin hakkının doğduğu günden başlayarak hesaplanır. İşçinin izin süresi, iznini hak ettiği tarihteki hizmet süresine ve İş Yasası’nın “Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller” başlıklı 55. maddesine göre belirlenir. İşyerinde işe başladığı günden itibaren deneme süresi de içinde olmak üzere en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir. Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez. İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi; - Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden, - Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden, - Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden, az olamaz. Ancak, onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi İzin kurulları nedir ve nasıl çalışır? Ü lkemizde işyeri ya da işletme temelinde işçi veya örgütleri sendikaların temsil edildiği kurumsallaşma örneklerine pek tanık olunmaz. Binlerce insanın çalıştığı işyerlerinde sendikalı olsun ya olmasın işçilerin temsilini içeren kurul, komite, birim gibi örgütlenmeler ya bulunmaz ya da yasanın “şekil şartı”nı yerine getirmek amacıyla oluşturulur. Bu konu yalnızca işveren açısından değil sendikalar yönünden de geçerlidir. Bir başka anlatımla yasalara göre oluşturulması zorunlu işyeri kurulları ya da komiteleri gerçek işlevleriyle kurulmaz çoğunlukla da çalıştırılmaz. 4857 sayılı İş Yasası gereğince çıkartılan Ücretli İzin Yönetmeliği’nce oluşturulan ‘İzin Kurulu” buna somut bir örnektir. -İzin kurulları nedir? -Nasıl oluşturulur? -İşlevleri nelerdir? -Nasıl etkili birer kurul durumuna getirilebilir? İşyeri izin kurulu işçi sayısı 100’den fazla olan işyerlerinde işvereni temsilen bir, işçileri temsilen iki kişi olmak üzere toplam üç kişiden oluşur. İşçi sayısı 100’den az olan işyerlerinde; izin kurulunun görevleri, işveren veya işveren vekili veya bunların görevlendireceği bir kişi ile işçilerin kendi aralarında seçecekleri bir temsilci tarafından yerine getirilir. -Yönetmeliğe göre Kurula işveren başkanlık eder. Kurulun başkanı dışında kalan işçi üyeleri ve yedekleri işyerinde varsa, işyeri sendika temsilcileri tarafından seçilir. -Sendika temsilcileri seçilmemiş işyerinde izin kurulunun işçi üyeleri ve yedekleri, o işyerindeki işçilerin yarıdan bir fazlasının katılacağı bir toplantıda açık oyla seçilir. İzin kurulu başkanı ile üye ve yedekleri işyerinde işveren tarafından ilan edilir. Asil üyelerin yokluğunda yedeklerin biri başkanın çağrısı üzerine toplantıya katılır. Herhangi bir nedenle eksilen üye ve yedekler aynı şekilde tamamlanır. -İzin kurulu üyelerinin seçimi iki yılda bir yapılır. Yeni izin kurulu üyeleri seçilinceye kadar eski kurul üyeleri görevine devam eder. -İzin kurulu kendisine yüklenen görevleri yerine getirmek üzere yıllık izin çizelgelerinin hazırlanması sırasında ve gerektikçe başkanın çağrısı ile iş saatleri içerisinde toplanır. Toplantılarda alınan kararlar ve yapılan işler izin kurulu karar defterine yazılarak imzalanır. -İzin kurulunun görev ve yetkileri şunlardır: •İşçiler tarafından verilip işveren veya işveren vekili tarafından izin kuruluna iletilen izin isteklerine göre hazırlayacağı izin çizelgelerini işverenin onayına sunmak, •İzin çizelgelerini; işçilerin kıdemlerini, izni belirli bir dönemde kullanmak bakımından içinde bulundukları zorunluluk veya engellerini, işin aksamadan yürütülmesini ve işçi sayısını göz önünde bulundurarak hazırlamak, •İşçilerin yıllık izin hakları ile ilgili dilek ve şikayetlerini inceleyerek sonucunu işverene ve ilgili işçiye bildirmek, •Her yıl ücretli izinlerin daha yararlı geçirilebilmesi için kamplar ve geziler düzenlemek, bu konuda alınması mümkün olan tedbirleri araştırmak ve işverene tekliflerde bulunmak. -İzin kurulunun çalışmaları için gerekli yer, eleman, araç ve gereçler işveren tarafından sağlanır İzin kurullarını demokratik kurallara uygun olarak çalıştırmak sendikaların sorumlulukları arasında bulunmalıdır. Bu konuda işyeri sendika temsilcilerinin uyarılmaları, bilgilendirilmeleri önemli bir sorumluluktur. 49 yirmi günden az olamaz. Yasanın belirttiği bu "haller", yıllık ücretli iznin kullanıldırılmasında işverence herhangi bir gerekçe ile engellenemez, kısıtlanamaz, sınırlandırılamaz. Yıllık izin konusunda ortaya çıkan sorunların en önemlisi iznin nasıl kullanılacağına ilişkindir. Temel ilke yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemeyeceği, işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunluluğudur. Ancak, bu konu yasanın belirttiği önemli kısıtlara rağmen yaşamın akışı içinde farklı biçimde uygulanmaktadır. İşçilerin izin sürelerini tek bir dönemde kullanmak istememesi durumunda yasanın öngördüğü izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir. -İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez. -Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. - Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır. İzin ücretinin belirlenmesinde; fazla çalışma karşılığı alınacak ücretler, primler, sos- yal yardımlar ve işyerinin devamlı işçisi olup, normal saatler dışında hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalışan işçilerin bu işler için aldıkları ücretler hesaba katılmaz. İşveren veya işveren vekili, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye izin dönemine ilişkin ücreti ile ödenmesi bu döneme rastlayan diğer ücret ve ücret niteliğindeki haklarını izine başlamadan önce peşin olarak vermek veya avans olarak ödemek zorundadır. Yüzde usulünün uygulandığı yerlerde izin ücreti yüzdelerden toplanan para dışında işveren tarafından ödenir.Yıllık ücretli izin süresine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ayrıca ödenir. Kısmi süreli ve çağrı üzerine çalışanlara; izin dönemine rastlayan çalışması gereken sürelere ilişkin ücretleri, yıllık izin ücreti olarak ödenir İŞ YASASINA GÖRE YILLIK ÜCRETLİ İZİN ÜCRETİ Madde 57 - İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır. Bu ücretin hesabında 50 nci madde hükmü uygulanır. Günlük, haftalık veya aylık olarak belirli bir ücrete dayanmayıp da akort, komisyon ücreti, kâra katılma ve yüzde usulü ücret gibi belirli olmayan süre ve tutar üzerinden ücret alan işçinin izin süresi için verilecek ücret, son bir yıllık süreiçinde kazandığı ücretin fiili olarak çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama üzerinden hesaplanır. Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, izin ücreti işçinin izine çıktığı ayın başı ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır. Yüzde usulünün uygulandığı yerlerde bu ücret, yüzdelerden toplanan para dışında işveren tarafından ödenir. Yıllık ücretli izin süresine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ayrıca ödenir. 50 TÜRKİYE’DE ÇALIŞANLARIN TATİL SÜRELERİ ÇOK MU? T ürkiye’de yılın önemli bölümünde tatil uygulandığı, çoğu tatil ya da iznin “hak edilmeden” verildiği ve bu nedenle geri kaldığımızı düşünenlerin sayısı hiç de az değildir. Gerçekten böyle mi? Az mı çalışıyor; tatillerle ömür mü tüketiyoruz? Yani yan gelip yatıyor muyuz? Karşılaştırmalı uluslararası istatistikler hiç de öyle demiyor. Bu bir yanılgı, hatta yalan... OECD’nin yayınladığı bir Rapora göre Türkiye 34 OECD ülkesi sıralamasında yılda ortalama 25 gün tatil ile sondan üçüncü ülke. İlk sırada ise 38 günle Malta geliyor. Bunu 36’şar günle, Fransa ve Slovenya izliyor. Rapora göre ücretli izin hakkı (yıllık izin) ve resmi tatiller toplamı hesap edildiğinde Türkiye’de yılda ortalama toplam 25 gün tatil günü var. Kanada ortalama 20 günle son sıradayken, Güney Kore 22 ile sondan ikinci sırada. “Türkiye’de kimler tatil yapıyor?”, “Tatilimizi nerede, ne kadar süre ile geçiriyoruz?”, “Tatil için ne kadar bütçe ayırıyoruz?” gibi sorulara da yanıt verilen Working Time Around The World (Dünya Çapında Çalışma Süreleri) raporu ile Uluslararası Çalışma Örgütü verilerinden de yararlanılan rapora göre, Japonya tatil günleri sayısı bakımından Türkiye ile eşit durumda. Rapora göre, yıllık izin süreleri çıkarıldığında 16 gün ile 51 Slovenya en çok resmi tatil yapan ülke. Bu ülkeyi 15’er gün ile Kıbrıs ve Japonya izliyor. Türkiye de 8 ülkeden sonra 11 gün ile en çok resmi tatil olduğu 5 ülkeden biri. Bu durum Türkiye’de yıllık izin sürelerinin oldukça kısa olduğunu ortaya koyuyor. Kaldı ki resmi tatillerde de işçilerin önemli bir kısmı çalışıyor. Ramazan ve Kurban Bayramlarında, özellikle de öteki resmi tatil günlerinde işçilerin büyük bir kısmı mesaiye çağrılıyor. Raporda ülkelerin yıllık ücretli izin süreleri de karşılaştırıldı. En düşük yıllık ücretli izin süresi Güney Kore, Kanada ve Japonya’dan sonra Türkiye’de iken, en yüksek ücretli izin süresi 25 gün ile Fransa, Lüksemburg, Avusturya, İsveç ve Danimarka’da. Avrupa Birliği üyeleri arasında 20 günden daha az ücretli izin hakkının olduğu ülke yok. Ancak tüm bunlar yasal sürelere ilişkin rakamlar. Oysa Türkiye’de milyonlarca işçi rakamların ulaşmadığı koşullarda ve ortamlarda çalışıyor. Bu da sorunun sosyolojik boyutu. Tüm bu verilerle birlikte düşünüldüğünde soruyu yenilemek gerekiyor: Bu ülkede işçiler yan gelip yatıyor mu? Siz buna inanıyor musunuz? (Veriler İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası’nın “Türkiye’de Tatil ve Çalışma İstatistikleri Raporu’ndan aktarılmıştır.) 52 “ÜCRETLİ YILLIK MEZUNİYETTEN “YILLIK ÜCRETLİ İZİN”E T ürkiye’de yıllık ücretli izin hakkı, yasal bir hak olarak çok eski bir tarihe sahip değildir. Ancak yıllık ücretli izin hakkı için mücadele oldukça eskidir. 1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyetle birlikte gerçekleştirilen grevlerde çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve çalışma sürelerine ilişkin istemler dile getirilmiş; çıkartılan yayın organlarında ücretli izin hakkı vurgulanan temel istemler arasında yer almıştır. 1921 Anayasası ile Cumhuriyetin ilanından sonra çıkartılan 1924 Anayasalarında da bu önemli hak belirtilmemiştir. Aynı dönemde hafta tatili hakkına ise yer verilmiştir. 1924 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi’ne katılan İşçi Grubu’nun yıllık izin konusundaki istemleri Kongre tarafından kabul edilmemiştir. Türkiye’nin ilk işçi birliği olan Amele Teali Cemiyeti, 1927 yılında açıklanan İş Yasası Tasarısına karşı Millet Meclise sunduğu “İşçi Layiha”sında “Herhangi bir kurumda bir yıl çalışan işçiye “tam yevmiye ile onbeş günlük mezuniyet” verilmesini istemiştir. Türkiye’nin ilk çalışma yasası olan 1936 tarihli 3008 sayılı İş Yasası’nda da yıllık ücretli izin hakkı yoktur. Oysa 1936 yılında ILO’nun Ücretli Tatil İznine ilişkin 52 sayılı Sözleşmesi kabul edilmiştir. 1946 yılında kabul edilen Sendikalar Kanunu, çalışma ilişkilerinde yeni bir dönem başlatmıştır. 2. Dünya Savaşından sonra Birleşmiş Milletler Örgütü tarafın- dan 1948 yılında kabul edilen ve Türkiye’nin 1949 yılında onayladığı “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nde tatil hakkı şöyle belirtilmektedir: “Herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, özellile çalışma süresinin makul ölçülerde sınırlandırılmasına ve belirli dönemlerde ücretli izne çıkmaya hakkı vardır.” 1950 Yılında ILO’nun Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine sunduğu Mart-Mayıs 1949 tarihli Raporu’nda “Ücretli yıllık mezuniyeterin” yani ücretli yıllık izinlerin Türk mevzuatında yer almadığı, ILO’nun bu hakka ilişkin sözleşmesinin tüm dünyada 41 ülke tarafından kabul edildiği vurgulanmaktadır. Yıllık izin hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edilmesinden 3 yıl sonra ilk kez 1952 yılında kabul edilen Basın İş Kanunu ile yalnızca yasa kapsamındaki gazetecilere tanınmıştır. Daha sonra 1954 yılında çıkartılan Deniz İş Kanunu ile gemiadamlarına yıllık izin hakkı getirilirken 11 Nisan 1960 tarihinde ilk kez “Yıllık Ücretli İzin Kanunu” çıkartılmıştır. Bu yasaya göre yıllık çalışma süreleri 1 yıldan 5 yıla kadar olanlara 12 gün, 5 yıldan fazla ve 15 yıldan az olanlara yılda 18 gün, 15 yıldan fazla olanlara yılda 24 gün yıllık ücretli izin verilir. İzin ücretinin belirlendiği bu yasa aynı zamanda günümüzde de var olan birçok hükümle birlikte 100 ve daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde kurul oluşturulmasını öngörmekteydi. 1961 Anayasası’nda yıllık üc53 retli izin hakkı ilk kez Anayasaya geçerken 3008 sayılı İş Kanunun yerine geçen 931 sayılı İş Kanununda yıllık izine yer verilerek “Yıllık Ücretli İzin Kanunu” kaldırılmıştır. Ancak bu kanun, yıllık ücretli izin hakkını 10 ve daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde geçerli olan 3008 sayılı İş Kanun ile sınırlı tutmaktaydı. 931 sayılı İş Kanunu kısa ömürlü olurken 1 Eylül 1971 yılında yerini 2002 yılına kadar kadar yürürlükte kalacak 1475 sayılı kanuna bırakacaktır. 1970 yılında ILO tarafından kabul edilen ve Türkiye’nin onaylamadığı 132 sayılı Gözden Geçirilmiş Tatil Sözleşmesi bir çok önemli değişiklikle 1936 yılında kabul edilen 52 sayılı ILO sözleşmesini değiştirmiştir. Sözleşmenin önemli hükümlerinden biri, izin ücretinin aksine bir sözleşme yoksa izne çıkmadan ödeneceği, yıllık izinden vazgeçmeye dönük sözleşme hükümlerin oluşturulamayacağı, izin kullanımında işçi ve temsilcilerin görüşlerine başvurulması gerektiği gibi hükümlerdir. Kısa bir tarihçesini yayınladığımız ücretli izin hakkı, günlük, haftalık, yıllık ve yaşam boyu çalışma süreleri kavramları ile birlikle günümüzde dünya sendikaları tarafından artık farklı biçimlerde yeniden tanımlanmaktadır. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC)’nun istemleri arasında haftalık çalışma süresinin 35 saate indirilmesi yanında yıllın ücretli iznin 6 haftaya çıkartılması ve tüm işçilere 60 yaşında tam emeklilik hakkının sağlanması bulunmaktadır Ekmeğin Beslenmemizdeki Önemi Ekmek, tüm dünyada insanların temel besin kaynaklarından birisidir. Doyurucu ve ekonomik olması nedeniyle vücudumuzun ihtiyaç duyduğu günlük besin değerlerinin birçoğunu ekmekten karşılıyoruz. Örneğin günlük enerjinin ortalama % 44´ü sadece ekmekten, % 58´i ise ekmek ve diğer tahıl ürünlerinden sağlanmaktadır. Toplumumuz ayrıca karbonhidrat ihtiyacının büyük bir bölümünü ekmekten sağlamaktadır. Ekmek; en önemli tahıl ürünü olan buğdayın öğütülüp un haline getirilmesi, sonra içine maya, tuz ve su eklenip pişirilmesiyle elde edilir. İyi bir enerji kaynağı olan ekmek, insan beslenmesinde esas olan protein, B ve E vitaminleri ile mineralleri içerir. Yetişkin kadın ve erkeğin ortalama günlük ihtiyaçları düşünüldüğünde 300 gr (yaklaşık 1 adet) ekmek; enerjinin % 3036’sını, demirin % 12-48’ini, proteinin % 39-42’sini, kalsiyumun % 9-57’sini, B1 vitamininin % 27-63’ünü, B2 vitamininin % 1230’unu, B3 vitamininin % 15-27’sini karşılamaktadır. ve destek olmalıyız. Çünkü çöpe atılan her dilim ekmekle; milli servetimiz, doğal kaynaklarımız, emeğimiz ve geleceğimiz heba olmaktadır. Ekmek israfıyla birlikte, buğdaydan ekmek yapılıncaya kadar harcanan su, toprak, gübre, tohum, enerji, işgücü, emek ve zaman gibi değerler geri dönülemez şekilde kaybedilmektedir. Ekmek israfı yüzünden her yıl milyarlarca litre su boşa harcanmaktadır. Tarladan sofraya gelinceye kadar 1 kg buğday ekmeği üretimi için dünyada 1.608 litre, Türkiye’de ise 2.112 litre su harcanmaktadır. İsraf edilen ekmek, küresel ısınmaya neden olan sera gazı salınımının artmasına da neden olmaktadır. Bu bakımdan çöpe atılan her parça ekmekte; neleri çöpe attığımızı, nelere sebep olduğumuzu bir kere daha düşünmeliyiz. Ekmek israfına neden olmamak için ekmeği; Dünyada Beslenme Sorunu ve İsraf Yılda 870 milyon insanın (dünya nüfusunun % 12,5’i) yetersiz beslendiği, milyonlarca insanın ise açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiği dünyamızda, gıda israfı ciddi boyutlara ulaşmıştır. FAO verilerine göre bir yılda; ekonomik değeri 1 trilyon ABD $’a karşılık gelen 1,3 milyar ton gıda israf edilmektedir. Yine bu verilere göre israf edilen veya kayba uğrayan gıda miktarı, dünya gıda üretiminin üçte birini oluşturmaktadır. Bu miktarın dörtte birinin bile önlenmesi durumunda yetersiz beslenen 870 milyon insanın gıda ihtiyacı karşılanabilecektir. Ayrıca ABD ve Kanada gibi gelişmiş ülkelerde, üretilen gıdanın yaklaşık % 40’ı, AB’de ise üretilen ekmeğin % 30’u israf edilmektedir. Türkiye’de Ekmek İsrafı Toplumumuzda kutsal değerlerinden birisi ve sofralarımızın baş tacı olarak kabul edilen ekmek, aynı zamanda alın terini, paylaşmayı ve bereketi ifade ediyor. Ekmeğe atfedilen bütün kutsal değerlere rağmen, ülkemizde de en fazla israf edilen gıda ürünlerinden birinin de ekmek olduğu biliniyor. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 2012 yılında yaptırdığı araştırmaya göre ülkemizde günde 6 milyon, yılda 2,1 milyar adet ekmek çöpe atılarak ya da hayvanlara verilerek israf edilmektedir. İsraf nedeniyle Türkiye’nin yıllık ekonomik kaybı 1,546 milyar TL’dir. İsraf edilen 1,5 milyar TL ile; • Türkiye’nin 23 günlük ekmek ihtiyacı karşılanabilir. • 460 bin öğrenciye her ay 280 TL burs verilebilir. • 300 öğrenci kapasiteli 250 yurt, • 500 km bölünmüş yol, • 16 derslikli 500 okul, • 100 yataklı 80 hastane yapılabilir. Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası Araştırmayla ayrıca, ekmek israfının engellenmesi hususunda toplumumuzun bilgilendirilmeye ve bilinçlendirilmeye ihtiyacı olduğu tespit edilmiştir. Yaşanan israfın ve israftan kaynaklı ekonomik kaybın önüne geçmek için bir sosyal sorumluluk projesi olarak 17 Ocak 2013 tarihinde ülke genelinde “Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası” başlatılmıştır. Konuyla ilgili Başbakanlık Genelgesi ise 02 Nisan 2013 tarihinde (28606 sayılı Resmi Gazete) yayımlanmıştır. Ekmek israfının önlenmesi konusunda toplumun bilinçlendirilmesini amaçlayan bu kampanyaya, hepimiz sahip çıkmalı • İhtiyacımız kadar satın almalıyız. • Sofraya dilimleyerek servis yapmalıyız. • Gününde tüketemeyeceksek buzdolabında ya da derin dondurucuda ambalajlı olarak muhafaza etmeliyiz. • Bayatlamışsa yemek ve tatlılarda kullanarak değerlendirmeliyiz. Tam Buğday Ekmeği Tam buğday ekmeği, tam buğday unundan tekniğine uygun olarak üretilen ekmek çeşididir. Tam buğday unu da, buğdayın tüm anatomik kısımlarını içeren undur. Tam buğday ekmeği; protein, E ve B1, B2, B6 vitaminleri ile Fe, Zn, Mg, Cu mineralleri ve lif yönüyle beyaz ekmekten daha zengindir. Kampanyayla, halkımıza daha sağlıklı ve besleyici tüketim alışkanlığı kazandırmak amacıyla “tam buğday ekmeği” teşvik edilmektedir. Çünkü daha sağlıklı, besleyici, tok tutucu ve obeziteyi önleyici özelliğe sahip tam buğday ekmeğinin israfı azaltıcı yönü de bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından; başta obezite, diyabet, kalp hastalıkları ve bazı kanser türlerinin önlenmesi ya da tedavisi aşamasında, vitamin ve mineral yetersizliğinin önlenmesinde “Tam Buğday Ekmeği” tavsiye edilmektedir. Tam buğday ununun üretimi aşamasında insan gıdasına dönük kayıplar azalmakta ve un verimi artmaktadır. Örneğin, beyaz un imalatında 100 kg buğdaydan 60-70 kg un elde edilmekte ve un veriminde % 30-40 civarında bir kayıp söz konusu olabilmektedir. Hâlbuki 100 kg buğdaydan 90-95 kg tam buğday unu üretmek mümkün olmaktadır. Bu suretle hem daha sağlıklı beslenmemiz mümkün oluyor hem de önemli derecede tasarruf sağlamış oluyoruz. Not: Kampanyayla ilgili oluşturulan “www.ekmekisrafetme.com” isimli bir web sitesinden; ekmek israfıyla ilgili bilgi, haber ve materyallere ulaşılabiliyor. Bu siteden edinilecek bilgilerle, ekmeğimizi kullanırken daha hassas davranabilir ve çevremizi bu konuda bilgilendirebiliriz. [Bu yazı ve görselleri Toprak Mahsülleri Ofisi tarafından hazırlanmıştır] 55 Sorunlar, sorular ve yanıtlar Mustafa Balkız [email protected] n EVDE BAKIM PARASI ALABİLİRSİNİZ SORU- Özel bir şirkette ayda 1000 TL ücretle çalışan bayanım. Annem yaşlı iki yıldan beri yatağa bağlı. Babamdan dolayı annem dul maaşı alırken 15 yaşında liseye devam eden kardeşim ise yetim maaşı almaktadır. İkisinin almış olduğu maaş 710 TL. Bakıma muhtaç kişilerin bakım ücretlerini devletin karşıladığını söylüyorlar. Bu doğrumu? Doğru ise bakım parası almak için ne yapmamız gerekiyor. (A. Sevil. Adana) CEVAP- Dokuz milyon engellinin yaşamakta olduğu ülkemizde engelleri aşmak ve engellilerin bireysel hayatlarını devam ettirmeleri için bakıcılara ve bakım parası verilmesine gereksinim vardır. Evde bakım parası engelli bireylerin, kendisine değil bakımını üstlenen akrabası, vasisi gibi üçüncü kişilere ödenen meblağ anlaşılmalıdır. Evde bakım parası alabilmek için üç koşul bulunmaktadır. 1-Engelli bireyin başkasının yardımı olmadan hayatını devam ettiremeyecek şekilde bakıma muhtaç olması, bakım heyeti raporu ile tespit edilmiş olması. 56 2- Engelli olan kişinin sağlık kurulu raporunda "AĞIR ÖZÜRLÜ" kısmında "EVET" yazısının işaretlenmiş olması zorunludur. Ağır özürlü raporu alınsa bile ağır özürlü kısmında evet işaretlenmemiş ise evde bakım parası ödenmez. 3- Her ne ad altında olursa olsun, her türlü gelirler toplamının esas alınması suretiyle, yani eve giren toplam gelir evde yaşayan kişi sayısına bölündüğünde kişi başına düşen miktar net asgari ücretin üçte ikisinden az olmalıdır. 2013 yılı için net asgari ücret (asgari geçim indirimi hariç) 700 TL 700/3 x2= 466 TL tutmaktadır. Üç kişilik ailenizin toplam geliri sizin, 1000 TL annenizle kardeşinizin 710 TL olup üçe bölündüğünde fert başına 570 TL düşmektedir. Bu da evde bakım parası almak için istenen miktarın üzerinde olduğundan evde bakım parası alma şansınız bulunmuyor. Siz çalışmakta olduğunuz iş yerinden ayrıldığınız takdirde eve giren 710 TL bu defa üçe bölünmüş olacak ve siz bir asgari ücret tutarında evde bakım parası alabileceksiniz. Anneniz evde değil de bakım evlerinde bakılırsa 2 asgari ücret tutarında bakım parası alınabilinir. n EMEKLİLİKTE YAŞA TAKILANLAR İÇİN ÇÖZÜM ARANIYOR SORU- 06-03-1970 doğumluyum. 01-06-1988 tarihinde sigortalı ola- rak işe başladım. Prim ödeme gün sayım 7400 olup 25 yıllık hizmet sürem 1 Haziran 2013 yılında dolmaktadır. Ancak emekli olmak için 51 yaş koşuluna bağlı olduğumdan 06-032021 yılında 5450 gün prim gün sayısı ile 2021 yılında emekli olacağım. Emekli olmak için istenen gün sayısından fazla prim ödememe rağmen yaştan dolayı 8 yıl bekleyeceğim. Hizmet süresini doldurup prim ödeme gün sayısını tamamlayanlar için erken emekli olma haklarının verilmesi için çalışmalar yapıldığını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı açıkladı. Yaştan bekleyenler erken emekli olabilecekler mi? CEVAP- Emeklilik yaşı konusunda son yıllarda iki önemli düzenleme yapıldı. 08-09-1999 tarihinde yapılan düzenleme ile kadınlar için 58, erkekler için 60 yaş koşulu getirildi. 57 1999 öncesi işe başlayanlara da kademeli yaş ve prim ödeme gün sayısı getirildi. Bir Ekim 2008 'de yürürlüğe giren 5510 sayılı yasa ile emeklilik yaşı 65'e çıkarıldı. Ancak bu da kademeli bir geçişti. 2036 yılından sonra işe girecekler her sene bir yaş artırılarak 2047 senesinden sonra kadın ve erkekler 65 yaşında emekli olacaklar. Emeklilikte yaşı bekleyenlerin en büyük gerekçesi, “BİZ İŞE GİRERKEN KURAL BELLİYDİ, BU KURALLARA GÖRE EMEKL OLMAYI BEKLERKEN KURAL DEĞİŞTİRİLDİ” Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı SGK Başkanı başta olmak üzere bu işin incelenmesi talimatını verdi. SGK ve Maliye Bakanlığında planlanan formüle göre emekliliğine kaç yıl kalmışsa her yıl için % 5 az maaşı kabul eden hemen emekli olacak. Diğer bir formül kalan süreyi borçlanarak tamamlamak. Örnek: emekliliğini doldurmuş yaştan beş yıl bekleyen biri bu beş yılı borçlanırsa her yıl için yüzde olarak indirim yapılmadan emekli edilecek. Bakanlık emeklilikte yaşa takılanlar için çözüm bulmaya çalışmaktadır. Bu çalışmayı yaparken toplamda milyonlarca çalışanı ilgilendiren yaştan bekleyenlerin SGK' ya maliyetinin yüksek olacağı yetkilileri düşündürmektedir. İlk fırsatta 300 bin yaştan bekleyenlerin SGK' ya maliyetinin, 2 milyar olacağı tahmin edilmektedir. Maliye Bakanlığı olaya sıcak bakmıyor. Sosyal Güvenlik Bakanlığı Maliyeyi ikna ederse seçilen yönteme göre ya kalan süreyi borçlanarak ya da her yıl için yüzde beş daha az maaş bağlanmasına razı olursanız bu sene emekliliğe hak kazanmaktasınız. n ASKERLİK BORÇLANMASI SİZE AVANTAJ SAĞLAR SORU- 01-09-1975 doğumluyum. 1995-1996 arası 18 ay askerlik yaptım. 01-07-1998 tarihinde sigortalı oldum. Halen özel bir şirkette sigortalı olarak çalışmaktayım. Askerlik borçlanması yaparsam avantajım olur mu? CEVAP- 5510 Sayılı Yasa'nın 41'inci maddesinde yer alan borçlanılacak sürelerden biri de askerlik borçlanmasıdır. Sizin gibi işe girmeden önce askere gidenlerin borçlanmasında üç türlü avantajınız bulunmaktadır. 1-İşe girişiniz askerlik süresi kadar öne çekilir. 2-Askerlik süresi kadar gün sayınız artar (prim gün sayısı az olanlar için çok yararlı olur). Diyelim ki 5400 gün prim gün sayısına ihtiyacınız var. Ancak 4600 gün priminiz varsa askerlik borçlanmasıyla bunu 5400'e tamamlayabilirsiniz 3-Gelir Vergisi Yasası’nın 6'üncü maddesine göre Sosyal Güvenlik Kurumu'na ödenen borçlanma tutarının yüzde on beşi gelir vergisinden düşürülür. 2013 yılı Mayıs ayında asgari ücret karşılığı ödenen 18 aylık borçlanma tutarı olan 5634 TL yüzde on beşi olan 845 TL gelir vergisi matrahından düşürülerek 845 TL daha az vergi ödemekle avantaj sağlamış olunur. Siz, 01-07-1998 girişinize göre 57 yaş ve 5900 gün prim ödeme koşulu ile emekli olacakken askerliğinizin tamamını borçlanmaya gerek kalmadan 14 ay borçlanırsanız 56 yaşında 5825 gün prim ödeyerek emekliliğe hak kazanmaktasınız. Özel sektörde değil de kamu sektöründe çalışsa idiniz askerlik borçlanması süresi için kıdem tazminatı alabilecektiniz. n PART-TİME ÇALIŞANLAR CEZALANDIRILIYOR SORU- 22 yaşında üniversitede okuyan bir işçi çocuğuyum. Şimdiye kadar babamın sağlık sigortasından yararlanıyordum. Harçlığımı çıkarmak ve aileme yük olmamak için 4 ay önce günün belli saatleri arasında çalışmak üzere bir büfede işe başladım. Ayda toplam 14 gün çalışıyorum. Geçen hafta hastaneye gittim. Genel sağlık sigortası borcum var diye muayene edilmedim. Üstelik en yüksekten borç ödemesi çıkarmışlar. Harçlığımı çıkarmak için üretime katkı sağladığımı düşünürken cezalandırılmış oldum. Bu cezadan kurtuluş yolu bulunuyor mu? CEVAP- Genel Sağlık Sigortası (GSS) 1 Ocak 2012 tarihinde başladı. Kısmi-zamanlı "Part-time" çalışanlar, yasanın çıktığı tarihten itibaren GSS primi ödemekten dolayı gelirlerinde bir kayıp olduğu için sıkıntı yaşamaktadırlar. Çünkü çalış- 58 madıkları günlerin primlerini kendi ceplerinden ödemektedirler. Üniversite öğrencileri yasa gereği, annebabaları üzerinden sorunsuz olarak 25 yaşına kadar sağlık yardımı alıyorlar. Ancak hem okuyup hem de çalışıp harçlığımı çıkarayım diyenlerin karşısına SGK dikiliyor. "Öğrenci olarak boş vakitlerinde yani günde derslerini aksatmayacak şekilde 2-3 saat çalışırsan sağlıktan yararlandırmam, 30 günden az çalıştığın günlerin primlerini sen cebinden ödersin " diyor ayrıca ödeme rakamı için gelir testi yaptırılmasını şart koşuyor. Gelir testi yaptırmayanların fert başına aylık gelirlerinin asgari ücretin iki katından fazla olduğunu var sayarak ayda 234,86 TL GSS borcu çıkarıyor. 2012'den bu yana 5 milyar TL GSS borcu birikmiş. Şimdi borçlu olanlar yeni bir af beklentisi içindeler. GSS'den kurtulmanın yolu var mı? GSS'DEN kurtulmanın elbette yolu var. 1- Kayıt dışı çalışmak. Çalıştığınız işyeri sizi sigortalı olarak SGK'YA bildirmezse part-time çalışanlar sağlık primi ödemezler (Bu illegal bir durum ancak bu yönteme SGK teşvik etmektedir). 2- Ayda 30 günden az çalışanı, işveren part-time çalışan olarak değil de puantajlı, (kod7) çalışanı olarak gösterirse 30 günden az günler için hatta ayda bir gün çalışılsa bile GSS primi ödenmesine gerek bulunmuyor. 3- Gelir testi yaptırılması test sonucu ailenin fert başına aylık geliri asgari ücretin üçte birinden az çıkarsa (326 TL) GSS primi ödenmez. Siz ve sizin durumunuzda olanlar gelir testi yaptırmamışlarsa birikmiş GSS prim borçlarını sildirme olanağı bulunmuyor. Sağlıktan yararlanmanız için birikmiş borcunuzu ödedikten sonra GSS'den kurtulmak için önerdiğimiz üç koşuldan birini seçmelisiniz. 12 ayda 40’ın üzerinde seminerin gerçekleştiği Muğla Şubesi’nde toplam olarak 2500 işçi sendikal eğitim gördü. 4 Temmuz 2013’de düzenlenen temsilciler semineri bu çalışmaların zirvesi oldu.150'nin üzerinde temsilcinin katıldığı seminere Muğla Şube Başkanı Hüseyin Yıldız ve Şube İdari Sekreteri Rabia Güner Demirci katıldı. Seminer açılış konuşmasını Şube Başkanı Hüseyin Yıldız yaptı. Seminere 150'nin üzerinde temsilci katıldı. Genel Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır tarafından verilen seminer 3 bölüm halinde işlendi. Toplu sözleşme nedir; işlevi, süreci ve toplu sözleşme okuma başlıkları altında yürütülen seminerde toplu sözleşmenin bütün boyutları ele alındı. 59 İşyeri sendika temsilcilerine yönelik eğitim, sabah saat 10 ile 13.30 arasında gerçekleştirildi. Daha sonra temsilciler ile Genel Başkan Osman Gürsu, Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu, Genel Başkan Danışmanı Hüseyin Hamurcu’nun katıldığı toplantı yapıldı. Toplantıda konuşan Genel Başkan Osman Gürsu; “Kapitalizmin küresel krizini yaşıyoruz, kriz küresel düzeyde yıkıcı etkiler yarattı. Sarsıntıları halen sürüyor” dedi. Gürsu, ülkenin ekonomik ve sosyal konulardaki kırılganlıklarına değinerek kitlelerin işsizliğe ve güvencesizliğe karşı kitlesel tepki gösterdiğini söyleyerek; “işçi sınıfının birleşmekten ve tek yumruk olmaktan başka çaresi yok” diyerek temsilcileri sendikalarına sahip çıkmaya çağırdı. 60 1 Mayıs işçi bayramı, tüm dünyada ve ülkemizde coşkulu gösterilerle kutlandı. Demokrasinin olmadığı birkaç ülkenin dışında tüm ülkelerde yüzmilyonlarca insan kadın-erkek, genç-ihtiyar sokaklara, alanlara çıktı; özgürlük, demokrasi, barış, güvenlik, eşitlik belgilerini haykırdı; savaşlara, çatışmalara, güvencesizliğe, insan hakları ihlallerine karşı çıktı... Yüz milyonlarca insanın ortaya koyduğu bu haykırış ülkemizde de halaylara, şarkılara, sloganlara yansıdı... Onlarca kentte sendikalar, demokratik örgütler, siyasal partiler ve gruplar, oluşturdukları kortejlerle miting alanlarına yürüdüler... Tüm dünyada ve ülkemizde coşkulu kutlanan 1 Mayısların arasında İstanbul kutlamalarına güvenlik güçlerinin sınır tanımaz şiddeti-saldırısı damga vurdu. İçişleri Bakanlığı ve Valilik sendikal örgütlerin 1 Mayıs kutlamalarını Taksim Alanında yapılmasına engel oldu. Taksim Alanında inşaat ve çevre düzenlemesi gerekçesiyle daha önceki 1 Mayıs’lar da yaşanan şiddet gösterileri yaşandı. 61 NEREYE? Farklı konfederasyonlara bağlı sendikalar, demokratik kuruluşlar, meslek örgütleri ve siyasal partiler 1 Mayıs öncesi yaptıkları ortak ve tek tek açıklamalarında 1 Mayıs’ın emek dünyası için önemini belirten, kendi hedef ve amaçlarını yansıtan bildiriler yayınladılar. 1 Mayıs 2013’ün bir kez daha birlikte kutlamaya karar veren sendikal ve demokratik örgütlerin oluşturduğu 1 Mayıs Tertip Komitesi, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlayacaklarını açıkladı. DİSK, KESK, TÜRK-İŞ ve TTB’nin aralarında bulunduğu 1 Mayıs Tertip Komitesi, 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlayacaklarını açıkladı. 25 Nisan 2013 tarihinde Taksim Gezi Parkı’nda yapılan ve Türk-İş adına Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Nazmi Irgat’ın katıldığı ortak basın açıklamasını DİSK Genel Başkanı Kani Beko okudu. Basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi: “Gerek onlarca emekçi kardeşimizin 77’de katledilmeleri ve gerekse ülkemizdeki benzer siyasi cinayet ve katliamların açığa çıkartılarak hesap sorulmaması, Taksim 1 Mayıs Alanı’nın demokrasi mücadelesi açısından vazgeçilmez bir öneme sahip olmasının temel kriterlerindendir. Taksim 1 Mayıs Alanı’nın simgesel ve demokrasi mücadelesi açısından önemi bilinmektedir. İşçi ve emekçi kitlelerin ve emek dostlarının yıllarca süren mücadeleleri sonucunda Taksim 1 Mayıs Alanı yasaklardan kurtarılarak yeniden kazanılmış ve sınıfın kür- süsü yerine yeniden kurulmuştur. Bu yıl Taksim 1 Mayıs Alanı’nın, “yayalaştırma projesi” nedeniyle kutlamaların yapılması konusunda kimi fiziki engeller göze çarpmaktadır. Fakat bu tamamen teknik bir sorundur ve yaptığımız incelemelerle birlikte, alınacak önlemlerle bu sorun aşılmıştır. Bir kez daha halkımızın bilmesini istiyoruz ki; hiçbir sıkıntıya yer bırakmadan, sorumluluk duygularımız ve tüm coşkumuzla, birlik ve dayanışma içerisinde Taksim 1 Mayıs Alanı’nda olacağız. Sömürüye, savaşa ve gericiliğe karşı, eşitlik, özgürlük, barış, demokrasi ve gerçek bir laiklik talebiyle alanlarda olacağız! Neoliberal saldırılara, işsizliğe, yoksulluğa, taşeronlaştırmalara karşı; güvenceli istihdam ve ücret güvencesi için, baskıcı, otoriter, ırkçı/gerici yönetim anlayışına karşı; 62 seyin Avni Mutlu’dan yanıt gecikmedi. Mutlu, Taksim’de 1 Mayıs kutlamasına izin vermeyeceklerini yeni bir alan için müracaat beklediklerini söyledi.Mutlu; “Bu şartlarda mitingin müsaade edemeyeceğimizi açıklamış olduk. Fevkalade sıkıntılı ve riskli olduğunu ifade ettik. Bu şartlarda miting tertip edilmesi mümkün gözükmemektir. Sendikalar çelenk sunma ve Kazancı Yokuşu’nda sembolik anma yapabilirler” dedi. adalet, eşitlik, özgürlük ve demokrasi için 1 Mayıs’ta Taksim 1 Mayıs Alanı’ndayız! 152 ülkeden 175 milyon işçiyi temsil eden ITUC Genel Sekreteri Sharan Burrow da bu yıl Taksim 1 Mayıs Alanı’nda bizlerle birlikte olacak. İşçisi, işsizi, emekçisi, emeklisi, aydını, sanatçısı, gazetecisi, öğrencisi, esnafı, kadını, genci, yaşlısıyla tüm halkımızı adalet, eşitlik, özgürlük, barış ve gerçek demokrasi için 1 Mayıs alanlarında birlikte olmaya çağırıyoruz!” Sendikaların bu açıklamasına İstanbul Valisi İstanbul Valisi Hü- 63 TAKSİM İÇİN KARARLILIK İstanbul Valiliği'nin Taksim'in fiziki koşullarını öne sürerek 1 Mayıs kutlamalarına yasak olduğu açıklamasının ardından, 1 Mayıs Tertip Komitesi, 27 Nisan’da kutlamaların Taksim 1 Mayıs Alanı'nda yapılabileceğine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Taksim Hill Otel'de düzenlenen toplantıya Türk-İş, DİSK, KESK, TTB ve TMMOB başta olmak üzere çok sayıda siyasi parti, sendika ve demokratik kitle örgütü temsilcisi katıldı. Toplantıya katılan Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Nazmi Irgat, yaptığı konuşmada; "2013 1 Mayıs'ını gerginlik yaşanmadan kutlama çabasındayız. Bizim için önemli, çünkü emekçilerin olabildiğince sorunlara boğulduğu bir dönemden geçiyoruz" dedi. Irgat, taşeron çalıştırmanın yaygınlaştırıldığını belirterek, ayrıca kıdem tazminatı ve bölgesel asgari ücret konusunda planlar yapıldığına işaret etti. Irgat, konuşmasında şunları kaydetti: "Türk-İş olarak İstanbul Valiliği'ne başvuru yaptık. Türk-İş Başkanı ile İstanbul Valisi görüştü. Her yıl yaptığımız gibi 6 emek konfederasyonu toplantı yaptık. Birlikte 1 Mayıs'ı örgütlemek istedik ama KESK'in ITUC'un çağrıcı olması yönünde önerisi oldu. Memur-Sen ve Kamu-Sen'in birlikte kutlamaya katılmaktan vazgeçtiğini öğrendik. Sonra ise Bakanlığın Taksim'i yasaklaması açıklaması geldi. Taksim Meydanı'nı iki kez inceledik, 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanacağı kanısında karar kıldık. Son olarak Vali ile yaptığımız toplantıda izin verilmeyeceği açıklandı ve başka alanlar açıklandı. Biz bu yayalaştırma projesindeki inşaat alanını da dikkate alarak 1 Mayıs'ın Taksim'de yapılmasının yollarının açılmasını istiyoruz. Umarız anlayışla karşılarlar." Taksim Dayanışması adına konuşan Yüksek Mimar Mücella Yapıcı, Taksim'in fiziki koşullarını değerlendirdi. Yapıcı, Taksim yayalaştırma projesine karşı itirazlarını ve mücadeleyi hatırlatarak, 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili teknik açıklamalarla kamuoyunun yanıltıldığını söyledi. Taksim Meydanı'ndaki fiziki çekincelerin inşaat bittiğinde de olacağını söyleyen Yapıcı, "Bu alan mitingi yapmaya müsaittir, Valilik gerekli önlemleri almalıdır. Taksim alanındaki mücadele bu 1 Mayıs'ta bizim için önemli bir aşamadır" dedi. Avukat Arzu Becerik, "hukuki engellere" ilişkin değerlendirme yaptı. 2008 1 Mayıs'ına saldırılarla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'yi mahkum ettiğini hatırlatarak, yasaklama kararını "bir hakkın kullanımını engelleme" olarak 64 değerlendirdi. "Devlet 'ben inşaat yapıyorum, burada miting yapamazsınız' diyemez. Gerekli önlemleri almak zorunda. Zaten fiziki olarak engellenmesi bile bu karara aykırı olacaktır. AİHM, Türkiye'deki iç hukuku ve sosyal durumu incelemiş ve kamu otoritelerinin şimdiye kadar yaptığı bütün açıklamaların yersiz olduğuna karar vermiştir. Artık AİHM, 1 Mayıs'ın her türlü engellenmesini hukuka aykırı sayacaktır. Hükümetin gerekli önlemleri almayıp, karşı bir duruş sergileyerek, barışçıl gösteri yapacaklarını suç işliyormuş gibi göstermek istemesi bir ironidir. Bunu yapan tüm yetkililer, siyasi otorite şu aşamada suç işliyor. Taksim verilen mücadeleye yakışır bir şekilde 1 Mayıs alanı olarak tescil edilmiştir.” DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu, 1 Mayıs'ta Taksim'de olacak olan ITUC Genel Sekreteri Saharan Burrow'un, Taksim'in yasaklanmasına karşı Başbakan Erdoğan'a gönderdiği mektubu okudu. DİSK Genel Başkanı Kani Beko yaptığı konuşmada "1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü'nde de başta Taksim olmak üzere, Türkiye'nin bütün alanlarında olacağız" dedi. KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul, barikatların döşenme şeklinden Valiliğin yasakçı inadından vazgeçmediğinin görüldüğünü söyledi. Tombul, "Biz o barikatların yerleri değiştirilerek, 1 Mayıs'ın coşku ile kutlanacağına inanıyoruz" dedi. 65 TARİHE NOT Siyasal iktidar yetkililerinin ve İstanbul Valiliğinin yasal olmayan, anti demokratik katı tutumu 1 Mayıs günü 1 Mayıs’ı İstanbul Taksim’de kutlamak isteyen sendika, demokratik kuruluş ve siyasal parti temsilcilerine şiddete ve saldırganlığa dönüştü. Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamaya kararlı olan sendikalar Şişli ve Beşiktaş’ta güvenlik güçlerinin yoğun saldırısı altında kaldı. Sabah saatlerinde İstanbul'a gelen dört uçak dolu polis ile birlikte 1 Mayıs'ta 30 bin polis göstericilerin demokratik eylemlerini durdurmaya çalıştı. Taksim'e ulaşımı engellemek için Valilik, Galata Köprüsü ile Unkapanı Köprüsü'nü kaldırarak trafiğe kapattı. Beşiktaş'tan Taksim'e gelmek isteyen gruba polis yedi saat boyunca tazyikli su sıktı, biber gazı bombası attı. Şişli'de saat 9.00 civarında Şişli Camii önünde toplanan gruba tazyikli su ve biber gazıyla saldırıldı. Taksim'e ulaşmak isteyen bir grup DİSK binasının önünde sürekli olarak gaza maruz kaldı. Mecidiyeköy'de ise bin kişilik bir grup hep birlikte 1 Mayıs Marşı söyledi. Polis bu gruba da müdahale etti. Şişli de DİSK binası'nın yanı sıra evlere de gaz bombası atıldı.1 Mayıs 2013 İstanbul’unda yaşanan bu saldırganlık, daha önceki yasaklı yılları anımsattı. Ulusal ve uluslararası sendikal örgütler yaratılan bu saldırganlığa tepki gösterdi. 1 Mayıs'ta İstanbul'da Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) yayınladığı mesajında şu noktalara vurgu yaptı: “Avrupa'nın en büyük 1 Mayıs kutlamasına katılmak için geldiğim İstanbul'da demokratik ülkelere yakışmayan bir trajediyle karşılaştım. Türkiye’de işçi haklarına yönelik saldırıya en ön saflarda şahit oldum. Polis, hükümetin emriyle işçilere göz yaşartıcı gaz atarken ben de barikatlardaydım. 1 Mayıs günü, İstanbul’da işçiler, sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar vahşi bir saldırıya maruz kaldılar. Gaz maskeleri ve saldırı araçlarını kuşanmış 40.000 polis şehrin sokaklarında dolaşıyordu. Bu yıl hükümet, üst düzey bir sıkıyönetim ilan etti. İstanbul’daki tüm ana yollar ve köprüler, su tankları, zırhlı araçlar ve silahlı polislerle desteklenen bariyerlerle kapatıldı. Ne kadar trajik bir 1 Mayıs. Ama bir günün sonundan ziyade yeni bir günün başlangıcını işaret ediyor. Türkiye’de bugün yaşananların mirası, şimdiden uluslararası işçi hareketinin damarlarında dolaşarak bize güç veriyor. Bizler, dünyanın dört bir yanında işçilerin gücünü inşa ediyoruz. Kardeşçe bir arada duracağız. Baskıları, işçi haklarına ve demokrasiye yönelik saldırıları durduracağız. İnsanlık onuruna yakışır bir iş ve sosyal adaletin önüne kurulan barikatları aşacağız.” 66 67 1 mayıs ankara... coşku.. İstanbul’da yaratılan terör ve şiddet ortamına rağmen Ankara başta olmak üzere hemen tüm kentlerde sendikalar, demokratik kuruluşlar ve siyasal partiler 1 Mayıs işçi bayramını çoşkulu gösterilerle kutladı. Gösterilerde demokratik istemler dile getirilirken, hak ve özgürlükler konusunda kararlılıklar vurgulandı ve İstanbul’da yaratılan şiddet protesto edildi. Ankara’da Gar önünden başlayan ve binlerce işçi ve emekçinin katıldığı 68 .. birlik... kararlılık... miting ve yürüyüş Sıhhıye Meydanı’nda sona erdi. Burada yapılan konuşmalarda siyasal iktidarın emek ve demokrasi karşıtı uygulamaları eleştirildi ve 1 Mayıs’ın önemi vurgulandı. Tez-Koop-İş Sendikası’nın şubelerinin bulunduğu kentlerde üyelerimiz 1 Mayıs gösterilerine büyük bir disiplin örneği göstererek katıldılar ve sendikal istemleri dile getiren dövizlerle yürüyüş ve mitinglere güç verdiler. 69 Ankara 70 Ankara Ankara Ankara Ankara 71 Ankara Ankara Ankara Ankara Ankara 72 Antalya Antalya Antalya Bursa Bursa 73 Giresun Giresun Giresun Eskişehir Eskişehir Eskişehir 74 Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır Erzurum Erzurum Erzurum Erzurum 75 Zonguldak Zonguldak Zonguldak Gebze Gebze Gebze 76 Adana Adana Adana Edirne Edirne Edirne 77 Muğla Muğla Muğla Muğla 78 Sendikamızın örgütlü olduğu T.C Kalkınma Bakanlığı Gap Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile Gaziantep Şubemiz arasında yapılan protokol ile 15 Nisan 2013 Günü Şanlıurfa ilinde ortaklaşa iş sağlığı ve güvenliği eğitim semineri yapıldı. Eğitim seminerinin açılış konuşmalarını Gaziantep Şube Başkanı Bilal Öztokmak ile Gap Kalkınma İdaresi Başkanlığı İnsan Kaynakları ve Kalite Sistemleri Genel Koordinatörü M.Faruk Korkutata tarafından yapıldı. Eğitim, Genel Başkan Danışmanımız Dr. Oğuz Topak tarafından verildi. Kadın Komisyonu Seminerleri devam ediyor. Ankara 4 Nolu Şube’de 38 kadın üyemizin katıldığı seminer yapıldı. İki etapta yapılan seminerin ilk bölümünü Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gamze Özdemir verdi. “Çalışma yaşamında, sendikal alanda işçi kadınların yeri ve ne yapmalı?” sorusuna yanıtlar verildi. Kadın işçilerin sistematik olarak karşılaştığı yapısal sorunlar, ataerkil toplum, özel-kamusal alan, toplumsal cinsiyet, neoliberalizm ve muhafazarlık üzerinden tanımlandı. Birinci bölümün ardından Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu söz aldı. Özdemiroğlu “Kadın Komisyonu çalışmalarımız sürüyor. Daha önce Adana, Muğla ve İstanbul 4 Nolu Şubelerde eğitimler yaptık. Kadın işçi çalışmalarımız sistematik olarak devam edecektir” dedi. Seminerin ikinci bölümü Genel Eğitim Danışma Volkan Yaraşır tarafından verildi. “Kapitalizm meta ilişkisi üzerinden kadının toplumsal rolü, yabancılaşma ve nesneleşmeye karşı ne yapmalı?” sorusuna yanıtlar üretildi. Seminerler son derece verimli, coşkulu ve aktif katılımlı gerçekleşti. 79 TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİNDEN... Not: Sendikamızın toplu iş sözleşmesi çalışmalarının aktarıldığı bu bölümdeki haberler, 31 Temmuz 2013 tarihi itibariyle yansıtılmış özet bilgilerdir. Toplu iş sözleşmesi konusundaki gelişmeler ve ayrıntılar sendikamızın internet sayfasından izlenebileceği gibi işyeri temsilcilerinden, şube yetkililerinden ve Genel Merkez Toplu Sözleşme Bürosu’ndan alınabilir. n TOPLU GÖRÜŞME SÜRECİ DEVAM EDEN Dışişleri Bakanlığı Dışişleri Bakanlığı ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 15 Temmuz 2013 tarihinde yetki tespiti başvurusunda bulunuldu. Sendikamızın çoğunluğa sahip olduğuna ilişkin yetki tespiti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 22 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamıza tebliğ edildi. Türkiye Yardım Sevenler Derneği Türkiye Yardım Sevenler Derneği ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 20 Haziran 2013 tarihinde yetki tespiti başvurusunda bulunuldu. 18 Temmuz 2013 tarihinde yetki belgesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza tebliğ edildi. Cankurtaran Öğretmenevi Sendikamızda yeni örgütlenen Cankurtaran Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu işyerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 14 Haziran 2013 tarihinde yetki tespiti başvurusunda bulunuldu. 22 Temmuz 2013 tarihinde yetki belgesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza tebliğ edildi. Amelebirliği T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Ereğli Kömür Havzası Amelebirliği Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı Başkanlığı ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 28 Mayıs 2013 tarihinde yetki tespiti başvurusunda bulunuldu. 25 Temmuz 2013 tarihinde yetki belgesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza tebliğ edildi. ODTÜ Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 19 Mart 2013 tarihinde yetki tespiti başvurusunda bulunuldu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 22 Nisan 2013 tarihinde gönderilen yetki belgesine istinaden 3 Haziran Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) toplu iş sözleşmesi 12 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamız Genel Merkezinde imzalandı. Sözleşme 01.01.2013-31.12.2014 tarihleri arasında yürürlükte kalacaktır. 80 Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanması üzerine 9 Nisan 2013 tarihinde imzalandı. 2013 tarihinde başlayan toplu görüşme süreci devam ediyor. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü işyerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 19 Mart 2013 tarihinde yetki tespiti başvurusunda bulunuldu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 24 Nisan 2013 tarihinde gönderilen yetki belgesine istinaden 28 Mayıs 2013 tarihinde başlayan toplu görüşme süreci devam ediyor. Maliye Bakanlığı Maliye Bakanlığı ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinin Sendikamıza ait olduğunun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 10 Mayıs 2013 tarihinde gönderilen yetki belgesi ile kesinleşmesi üzerine 21 Haziran 2013 tarihinde başlayan toplu görüşme süreci devam ediyor. n TOPLU GÖRÜŞME SÜRECİ UYUŞMAZLIKLA SONUÇLANAN lucu nezdinde yapılan görüşmelerde de anlaşma sağlanamaması üzerine hazırlanan arabulucu raporu 12 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamıza tebliğ edilmesinin ardından, 24 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamız Genel Yönetim Kurulunca grev kararı alındı. Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğü Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 18 Mart 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 23 Mayıs 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından atanan Arabulucu nezdinde yapılan görüşmelerde de anlaşma sağlanamaması üzerine hazırlanan arabulucu raporu 5 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamıza tebliğ edilmesinin ardından, 24 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamız Genel Yönetim Kurulunca grev kararı alındı. Sosyal Güvenlik Kurumu Sosyal Güvenlik Kurumu ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 19 Mart 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 23 Mayıs 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından atanan Arabu- İstanbul Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 1 Nisan 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 5 Haziran 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından atanan Arabulucu nezdinde yapılan görüşmelerde de anlaşma sağlanamaması üzerine hazırlanan arabulucu raporu 30 Temmuz 2013 Ankara Barosu Başkanlığı ve Ankara Barosu Avukatları Yardımlaşma Sandığı toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanması üzerine toplu iş sözleşmesi 19 Haziran 2013 tarihinde imzalandı. Sendikamız ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğü arasında yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanması üzerine işletme toplu iş sözleşmesi 25 Nisan 2013 tarihinde imzalandı. 81 Cumhuriyet Üniversitesi Rektörlüğü toplu iş sözleşmesi 4 Haziran 2013 tarihinde imzalandı Törene Genel Başkan Osman Gürsu, Genel Sekreter Hakan Bozkurt, Rektör Prof. Dr. Faruk Kocacık, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz, Şube Başkanı Hakan Kurt, Şube İdari Sekreteri Turgut Polat ve işyeri temsilcimiz Faruk Ünal katıldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve bağlı işyerlerinde uygulanmak üzere Kamu İşletmeleri İşverenleri Sendikası ile Sendikamız arasında imzalanacak olan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin ilki 3 Haziran 2013 tarihinde yapıldı. tarihinde Sendikamıza tebliğ edildi. Anadolu Üniversitesi Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 14 Mart 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 16 Mayıs 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından atanan Arabulucu nezdinde yapılan görüşmelerde de anlaşma sağlanamaması üzerine hazırlanan arabulucu raporu 4 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamıza tebliğ edilmesinin ardından, 24 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamız Genel Yönetim Kurulunca grev kararı alındı. Dicle Üniversitesi Dicle Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 14 Mart 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 16 Mayıs 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Arabulucu raporunun Sendikamıza tebliğ edilmesi bekleniyor. Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 19 Mart 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 22 Mayıs 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından atanan Arabulucu nezdinde yapılan görüşmelerde de anlaşma sağlanamaması üzerine hazırlanan arabulucu raporu 21 Haziran 2013 tarihinde Sendikamıza tebliğ edilmesinin ardından, 24 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamız Genel Yönetim Kurulunca grev kararı alındı. Çukurova Üniversitesi Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 25 Mart 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 28 Mayıs 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından atanan Arabulucu nezdinde yapılan görüşmelerde de anlaşma sağlanamaması üzerine hazırlanan arabulucu raporu 30 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamıza tebliğ edildi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ondokuzmayıs Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 6 Mart 2013 tarihinde başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 2 Mayıs 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü tarafından atanan Arabulucu nezdinde yapılan görüşmelerde de anlaşma sağlanamaması üzerine hazırlanan arabulucu raporunun 18 Haziran 2013 tarihinde Sendikamıza tebliğ edilmesinin ardından, 18 Temmuz 2013 tarihinde Sendikamız Genel Yönetim Kurulunca grev kararı alındı. 82 Malatya İnönü Üniversitesi Rektörlüğü ile sürdürülen toplu iş sözleşmesi görüşmesi 21 Mayıs 2013 tarihinde anlaşma sağlanarak imzalandı. 01.01.2013-31.12.2014 yürürlük süreli İnönü Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerleri toplu iş sözleşmesi ile en düşük brüt ücret aylık 1.740,00 TL'ye yükseltildi. Sendikamız ile Tevfik Fikret Eğitim ve Öğretim Hizmetleri A.Ş. arasında yürütülen toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanması üzerine 01.07.2012-30.06.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi 17 Nisan 2013 tarihinde imzalandı. Toprak Mahsulleri Ofisi Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 28 Ocak 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası TÜHİS arasında başlayan toplu görüşmelerde 12 Temmuz 2013 tarihinde anlaşma sağlandı. Marmara Üniversitesi Marmara Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 2 Nisan 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 5 Haziran 2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalandı. Arabulucu raporunun Sendikamıza tebliğ edilmesi bekleniyor. Spor Toto Teşkilat Başkanlığı Spor Toto Teşkilat Başkanlığı ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 6 Şubat 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde 23 Temmuz 2013 tarihinde anlaşma sağlandı. n ANLAŞMA TUTANAĞI İMZALANAN Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 6 Mart 2013 tarihinde başlayan toplu görüşmelerde 17 Haziran 2013 tarihinde anlaşma sağlandı. Media Markt Sendikamızda yeni örgütlenen MS İstanbul İç ve Dış Ticaret LTD ŞTİ (Media Markt) ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 25 Mart 2013 tarihinde başlayan toplu görüşmelerde 31 Temmuz 2013 tarihinde anlaşma sağlandı. Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Maden İşçileri Sendikası’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 13 Şubat 2013 tarihinde başlayan toplu görüşmelerde 10 Temmuz 2013 tarihinde anlaşma sağlandı. TÜBİTAK Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı (TÜBİTAK) ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 7 Şubat 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde 11 Temmuz 2013 tarihinde anlaşma sağlandı. n TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANAN Mersin Üniversitesi Rektörlüğü Mersin Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 31 Ocak 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 12 Mart 2013 tarihinde 83 1 2 3 4 5 6 1- Anadolu Üniversitesi, 2- Atatürk Üniversitesi, 3- Dicle Üniversitesi, 4- Fırat Üniversitesi, 5- Çukurova Üniversitesi, 6- Marmara Üniversitesi toplu sözleşme görüşmelerinden... 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. layan toplu görüşme sürecinin sonunda, 26 Mart 2013 tarihinde 01.07.2012–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. ENDY Süpermarket Sendikamızda yeni örgütlenen Avrasya İdeal Gıda İnşaat Taahhüt Ticaret A.Ş. (Endy Süpermarket) ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 7 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 15 Mart 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2013 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Trakya Üniversitesi Trakya Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 18 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 29 Mart 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Mustafa Kemal Üniversitesi Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 18 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile baş- Erzincan Üniversitesi Erzincan Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 17 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan 84 1 2 3 4 5 1- Adnan Menderes Üniversitesi, 2- Yıldız Teknik Üniversitesi, 3- İstanbul Üniversitesi, 4- 19 Mayıs Üniversitesi, 5- Ankara Üniversitesi, toplu sözleşme görüşmelerinden... toplu görüşme sürecinin sonunda, 29 Mart 2013 tarihinde 01.03.2013–28.02.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. layan toplu görüşme sürecinin sonunda, 1 Nisan 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2013 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Vakfı (OMKAN) Ondokuz Mayıs Üniversitesi Vakfı’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 10 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 30 Mart 2013 tarihinde 01.07.2012– 30.06.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Soysal Sitesi Çarşı ve İşhanı Yöneticiliği Soysal Sitesi Çarşı ve İşhanı Yöneticiliği’nde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 13 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 2 Nisan 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2013 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nde (TMMOB) çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 13 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile baş- Birleşik Kamu-İş Sendikamızda yeni örgütlenen Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu (Birleşik Kamu-İş) ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 12 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba- 85 1 2 3 4 5 6 1- Mustafa Kemal Üniversitesi, 2 Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, 3- İstanbul Teknik Üniversitesi, 4- Sümer Holding, 5- Vakıflar Genel Müdürlüğü, 6- Ondokuz Mayıs Üniversitesi Vakfı Toplu İş Sözlemeleri imzalandı. kanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 9 Nisan 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. mıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 9 Nisan 2013 tarihinde 01.01.2013– 31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Gazi Mustafa Kemal Paşa İlköğretim Okulu Gazi Mustafa Kemal Paşa İlköğretim Okulu’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 27 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 9 Nisan 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. TMMOB Maden Mühendisleri Odası TMMOB Maden Mühendisleri Odası ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 5 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 10 Nisan 2013 tarihinde 01.07.2012–30.06.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Halil Vedat Fıratlı İlköğretim Okulu Halil Vedat Fıratlı İlköğretim Okulu’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 21 Ocak 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendika- Ordu Üniversitesi Ordu Üniversitesi Rektörlüğü Sağlık Kültür ve Spor Dairesi Başkanlığı’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 20 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Gü- 86 venlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 15 Nisan 2013 tarihinde 01.07.2012–30.06.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. dan Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 30 Mayıs 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Tevfik Fikret Eğitim ve Öğretim Hizmetleri A.Ş. Tevfik Fikret Eğitim ve Öğretim Hizmetleri A.Ş.de çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 8 Mart 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 17 Nisan 2013 tarihinde 01.07.2012–30.06.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. British Council İngiltere Büyükelçiliği Kültür Müsteşarlığı British Council İngiltere Büyükelçiliği Kültür Müsteşarlığı ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 12 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 30 Mayıs 2013 tarihinde 01.04.2013–31.03.2016 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Adnan Menderes Üniversitesi Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 18 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 22 Nisan 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 13 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 25 Nisan 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Harran Üniversitesi Harran Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 22 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 30 Nisan 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Tevfik Fikret İlköğretim Okulu Tevfik Fikret İlköğretim Okulu’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 27 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 3 Mayıs 2013 tarihinde 01.01.2013– 31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. İnönü Üniversitesi İnönü Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 20 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 21 Mayıs 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Adile Sultan Kasrı Öğretmenevi, Öğretmen Huzurevi ve Kültür Merkezi Sendikamızda yeni örgütlenen Adile Sultan Kasrı Öğretmenevi, Öğretmen Huzurevi ve Kültür Merkezi’nde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 31 Ocak 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafın- 87 Cumhuriyet Üniversitesi Cumhuriyet Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 12 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 4 Haziran 2013 tarihinde 01.08.2012–31.07.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. TMMOB Makina Mühendisleri Odası TMMOB Makina Mühendisleri Odası ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 25.03.2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 14 Haziran 2013 tarihinde 01.09.2012–31.08.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 22 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 14 Haziran 2013 tarihinde 01.03.2013–28.02.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Güneydoğubirlik Güneydoğubirlik Güneydoğu Tarım Satış Kooperatifleri Birliği Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 2 Ocak 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 18 Haziran 2013 tarihinde 01.08.2012– 31.07.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Ankara Barosu Başkanlığı Ankara Barosu Başkanlığı ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 8 Nisan 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 19 Haziran 2013 tarihinde 01.05.2013–30.04.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. ABAYS Ankara Barosu Avukatları ve Yardımlaşma Sandığı işyerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 15 Nisan 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1 2 3 4 5 6 7 8 Kamu toplu iş sözleşmeleri kapsamında sürdürülen; 1- Tübitak, 2- Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Rektörlüğü, 3- Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve bağlı işyerleri, 4- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerleri, 5- Sosyal Güvenlik Kurumu, 6- Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, 7- T.C. Başbakanlık Gençlik ve Spor Bakanlığı, Spor Toto Teşkilat Başkanlığı ve bağlı işyerleri, 8-T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerleri toplu sözleşme görüşmelerinden... 88 belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 26 Temmuz 2013 tarihinde 01.03.2013–28.02.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 19 Haziran 2013 tarihinde 01.05.2013–30.04.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 20 Aralık 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 29 Temmuz 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Mardin Esnaf Sanatkarlar Odaları Birliği Mardin Esnaf Sanatkarlar Odaları Birliği işyerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 12 Haziran 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 24 Haziran 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Sümer Holding A.Ş. Sümer Holding A.Ş. ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 12 Aralık 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 29 Temmuz 2013 tarihinde 01.01.2013– 31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Türkiye Maden İşçileri Sendikası Türkiye Maden İşçileri Sendikası Genel Merkez ve şubelerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 20 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 2 Temmuz 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Fırat Üniversitesi Fırat Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 8 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 29 Temmuz 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Eğitim-İş Sendikamızda yeni örgütlenen Eğitim-İş Sendikası Genel Merkezi ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 18 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 12 Temmuz 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. İstanbul Teknik Üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 22 Şubat 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 29 Temmuz 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Türk Tabipleri Birliği Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi işyerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 20 Haziran 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 23 Temmuz 2013 tarihinde 01.07.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 22 Şubat 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 26 Temmuz 2013 tarihinde 01.03.2013–28.02.2015 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 21 Aralık 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki belgesinin gönderilmesi ile başlayan toplu görüşme sürecinin sonunda, 26 Temmuz 2013 tarihinde 01.01.2013–31.12.2014 yürürlük süreli toplu iş sözleşmesi taraflarca imzalandı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 21 Aralık 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Sendikamıza yetki n YÜKSEK HAKEM KURULU’NA BAŞVURULAN Mesleki Yeterlilik Kurumu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Mesleki Yeterlilik Kurumu’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 3 Ocak 2013 tarihinde Sendikamız ile İşveren Sendikası Kamu-İş arasında başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 14 Haziran 2013 tarihinde Yüksek Hakem Kurulu’na başvuruda bulunuldu. Göztepe İlköğretim Okulu Göztepe İlköğretim Okulu’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 30 Ocak 2013 tarihinde başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 27 Haziran 2013 tarihinde Yüksek Hakem Kurulu’na başvuruda bulunuldu. Aksaray Mahmudiye İlköğretim Okulu Aksaray Mahmudiye İlköğretim Okulu’nda çalışan üyelerimiz adına toplu iş sözleşmesi yapmak için 22 Şubat 2013 tarihinde başlayan toplu görüşmelerde anlaşma sağlanamaması üzerine 5 Temmuz 2013 tarihinde Yüksek Hakem Kurulu’na başvuruda bulunuldu. 89 90 Kuralsız, Güvencesiz Çalışmaya Hayır! Taşeron İşçiliğine Son T aşeron çalıştırmanın ulaştığı boyutlar düşünüldüğünde bu önemli sorunun yalnızca sendikalar yönünden bir örgütlenme zorluğu yaratan sorun değil aynı zamanda tüm işçi sınıfı için yaşam ve çalışma standartının kötüleşmesi sorunu olduğu ortaya çıkar. Çünkü her geçen gün daha da artan taşeron çalıştırma, özel ve kamu sektörü ayrımı olmaksızın tüm işkollarını ne91 redeyse egemenliği altına almış durumdadır. Sendikal Güç Birliği Platformu’nun 23 Mart 2013 tarihinde Lüleburgaz’da gerçekleştirdiği “Kuralsız Güvencesiz Çalışmaya Hayır. Taşeron İşçiliğine Son” yürüyüş ve mitingi bu önemli soruna karşı tepkilerin son dönemlerde yaşanan cesur sesi olarak öne çıktı. Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı miting sendikaların kuralsız ve taşeron çalışmaya karşı direncinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Mitinge Sendikal Güç Birliği Platformu’nu oluşturan aralarında sendikamız Tez-Koop-İş Sendikası’nın da bulunduğu Kristal-İş, Petrol-İş, Tekgıda-İş, Hava-İş, Belediye-İş, Deri-İş, Basın-İş, TÜMTİS ve TGS’nin yanı sıra, Türk-İş’e bağlı Genel Maden-İş ile Yol-İş, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş, Devrimci Sağlık-İş, Genel-İş ve Emekli Sen ile KESK’e bağlı Eğitim Sen ve demokratik kitle örgütü temsilcileri ile siyasal parti temsilcileri ve üyeleri katıldı. Sabah saatlerinde Hükümet Konağı önünde toplanan binlerce katılımcının oluşturduğu yürüyüş korteji “Taşerona hayır”, “Güvenceli iş, güvenli gelecek”, “Direne-direne kazanacağız”, “Taşeron sömürüsüne son”, “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganlarıyla yürüdü. Coşkulu ve kararlı yürüyüşün Kongre Meydanı’nda sonlanmasının ardından düzenlenen mitingte açılış konuşmasını Tertip Komitesi adına Petrol İş Trakya Şube Başkanı Turgut Düşova yaptı. Düşova’nın ardından SGBP Kadın Koordinasyonu adına Neslihan Taşoluk Nakaş güvencesiz çalışmanın yarattığı olumsuz koşulların kadınlar üzerindeki 92 etkilerini değerlendirdi. Sendikal Güç Birliği Platformu Dönem Sözcüsü Kristalİş Sendikası Genel Başkanı Bilal Çetintaş mitingte yaptığı konuşmada kanser gibi ülkenin dört bir yanına yayılan güvencesiz ve taşeron çalışma biçimlerinin AKP iktidara geldiğinde 300 binden günümüzde 1.5 milyona yükseldiğini söyledi. Hükümetin ne toplumu ne de emekçileri dinlemediğini belirten Çetintaş, siyasal iktidarın sermayenin istemlerini yerine getirmeye çalıştığını belirterek; “Patronlar, kıdem tazminatı sırtımıza yük diyor. Hükümet onları bu yükten kurtarmak için hazırlık yapıyor. Patronlar asgari ücretten şikâyet ediyor. Hükümet bölgesel asgari ücret yoluyla asgari ücreti daha da düşürmek için hazırlık yapıyor. Patronlar işçileri daha da çok sömürebilmek için taşeronluğu yaygınlaştırmak istiyor” dedi. Kristal-İş Sendikası Başkanı sendikaların sorunların çözümlenmesi doğrultusunda kararlı biçimde mücadelelerini sürdürmesi gerektiğini belirttti. Mitinge katılan Küresel Sendika Federasyonu Genel Sekreter Yardımcısı Kemal Özkan taşeron ve geçici işçiliğin küresel çapta yaygınlaştığına dikkat çekerek güvenceli iş için küresel bir sendikal mücadelenin şart olduğunu vurguladı. Miting sanatçı Ferda Erener’in söylediği türkülerle sona erdi. Miting, Sendikal Güç Birliği Platformu’nun sağladığı alt yapı ile uydudan ve internet üzerinden canlı yayınlandı. Ankara 4 Nolu Şube’ye bağlı CHP çalışanı üyelerimizle Genel Eğitim Sekreterimiz Haydar Özdemiroğlu'nun da katılımıyla eğitim semineri verildi. Seminerde, Türkiye’nin yeni jeopolitik yönelimleri ve örgütlenmenin önemi, sendikal yapı ve işleyiş, temel iş hukuku bilgileri Genel Eğitim Danışma Volkan Yaraşır tarafından verildi. 93 94 ELEKTRONİK SAĞLIK KAYITLARI VE HASTA MAHREMİYETİ Leyla Ezgi (Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği Başkanı) T eknolojinin hızla geliştiği dünyamızda bu gelişmeler tıbbi hizmetlere de yansımaktadır. Artık hastaneye gittiğimizde elimizde röntgen istek kâğıtları veya reçetelerle dolaşmamaktayız. Doktor ‘’git film çektir’’ ya da ‘’tahlil için laboratuvara’’ git demekte biz de gidip denileni yaptırmaktayız. Bize nasıl bir röntgen veya laboratuvar tahlili istediğini anlatırsa öğreniyoruz. Anlatmazsa ne istediğini bilmiyoruz. Eczaneden alınan ilaçların doğruluğunu kontrol edemiyoruz. Çünkü elimizde rakam ve harflerden oluşan küçük bir not kâğıdı ile eczaneye gidiyoruz. Sonuçları da doktordan öğreniyoruz veya istersek CD olarak alıyoruz. Hasta ile ilgili bilgilerin, hastanın talebi olmasa da gizli tutulması gerekir. Bilgi alışverişinin bu kadar kolaylaşması, yaygınlaşması veri ve bilgi güvenliği acısından bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Hastaya ait bilgilerin saklanması, arşivlenmesi konusunda birbirinden farklı birimler görev alabilmektedir. Bilgilerin doğrudan tedavi ile ilgili olmayan birçok birimde bulunması ve doğrudan tedavi ile ilgisi bulunmayan personelin bilgilere rahatça ulaşmasına neden olabilmektedir. Bilgisayar ortamının hazırladığı kolaylık hastanın özel yaşamına saygı hakkını önemli ölçüde tehdit etmektedir. Hastaların kişisel ve kurumsal bilgileri, hastanın gizlilik ve mahremiyeti acısından sakınca oluşturmaktadır. Bu gibi bilgilerin hastanın tedavisi açısından zorunlu olmadıkça, tedavi ile doğrudan ilgisi olmayan personelin eline geçmemesi için gereken tedbirlerin alınması önemlidir. Sağlık hizmeti sunan kurumların tedavi ile ilgili kayıtları tutması gerekir. Hastanın geçmişi, hastalığının teşhisi, seçilen tedavi yöntemi ve bunun yürütülmesi ile ilgili bilgiler ile hastaya ait bireysel bilgilerin sağlık hizmeti 95 sürecinin bir parçası olarak arşivlenmekte/kayıt altına alınmaktadır. Hasta bilgilerini hasta isteyerek veya zorunlu kaldığı için vermiş olabilir. Hastaya ait olan bilgiler tedavinin planlı bir şekilde yürütülmesine, hastalıkların tanı ve tedavisiyle ilgili kararların alınmasında yardımcı olur. Yararların yanı sıra özel yaşamın gizliliği alanında yer alan bedeni ve sağlık durumu konusunda pek çok bilginin paylaşılması beraberinde birçok etik ve yasal sorunu getirmektedir. Bilgilerin üçüncü kişi veya kurumlarla paylaşılması özel yaşamın ihlaline neden olacağı gibi hastaya zarar verebilir. Bu da zarar vermeme ve yararlılık ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır. Teknolojinin sağladığı bu imkanlar, sağlık hizmetlerine tıp etiği ilkelerinin izin verdiği ölçüde yansıtılmalı. Hasta hakkı ilkeleri göz ardı edilmemeli, hasta hakları ihlal edilmemelidir. Sağlık hizmetlerinin kolaylaştırılması ile hasta hakları karşılaştırıldığında, seçim hasta haklarından yana yapılmalıdır. Tıp etiği, yarar zarar ilkesi, hasta özerkliği saygı ilkeleri çerçevesinde verilerin güvenliğinin sağlanması ve hizmet sunumunda verilere ulaşabilecek kişi ve kurumların en az sayıya düşürülmesi gerekmektedir. Bu nedenle sağlık hizmeti veren kurum kuruluş ya da kişi gizli alana dahil olan bu bilgilerin yayılmasını ve hastanın istemediği kişilerin öğrenmesini engellemek için gereken tüm tedbirleri almalıdır. Gizli alanda bulunan bilgiler yasal ve tıbbi bir zorunluluk bulunmadıkça sadece hastanın istediği oranda ve hastanın istediği kurum kuruluş ya da kişiye açılmalıdır. Çocuk ..... Yanardağlar Derleyen: Gizem Kadıoğlu Resim derslerinde bir manzara resmi yapmamız gerektiğinde kâğıdı kalemi alıp hemen bir dağ şekli çizerek başlarız işe. Peki, huzur veren manzaraların vazgeçilmezi olan dağların, bir gün korkunç bir felakete yol açabileceği aklınıza gelir miydi? Çok eski zamanlarda insanlar yanardağların içinde canavarların yaşadıklarına ve patlamalarla Tanrının onları cezalandırdığına inanırlardı. Eski Romalıların inancı ise biraz daha farklıydı. Onlara göre; var olduğuna inanılan Vulcan Tanrısının yanardağın içinde Tanrılar için bir silah atölyesi vardı. Dağlardan gelen sesler Tanrının çalışma sesleri, oluşan koniler de atölyesinin bacalarıydı. Yanardağın diğer ismi olan "volkan" sözcüğü de adını bu Tanrıdan almaktadır. Dünyada bizimde üzerinde bulunduğumuz, yaklaşık 30 km kalınlıktaki, katı tabaka yap-boz parçalarına benzer levhalardan oluşur. Bu katmanın altında ise 1.000 ºC sıcaklıkta magma adı verilen eriyik madde bulunur. Magmanın içindeki çözünmüş gaz, üzerindeki basınç azaldığında magmadan ayrılır ve yükselir. Hareketlenen magmanın yoğunluğu çevresindeki kayalardan daha az olduğu için, magma dünyanın merkezinden yüzeye doğru bir yolculuğa çıkar. Kilometrelerce süren seyahati boyunca, yoluna çıkan kayaları eriterek ilerler ve magma odası olarak adlandırılan bölümde birikir. Sonra da bulduğu bir çatlaktan yükselmeye devam eder. Yanardağın ağzına ulaşabilen magma buradan dışarı doğru püskürür ve lav adını alır. Patlamalar, kül, kaya, toz bulutunun yanında birçok sırrı da beraberinde getirir. Volkan dedektifi bilim insanları da yıllardır bu sırları açığa çıkarmak için çalışmaktadır. Dedektiflerin işi sadece patlamaların sebebini araştırmakla bitmez, dağların sönmüş olup olmadığı, ne tür tehlikeler içerdiği de araştırılmalıdır. Çünkü patlamalar sırasında akışkan halindeki lav etrafındaki her canlıyı yok eder ve soğuyana kadar ilerler. Bu yüzden tehlikenin önceden fark edilip, alanın boşaltılması gereklidir. Patlamanın yanında sadece lav değil, oluşan toz bulutu da çevreyi olumsuz etkiler. Örneğin; 18 Mayıs 1980 günü sabah saatlerinde, tam 123 yıl boyunca sessiz kalan St. Helens yanardağı sessizliğini bozup, milyonlarca ton hava kütlesini yaklaşık 20 km yüksekliğe çıkartacak şekilde patlamıştır. 9 saat süren patlama sonunda ise 25 km2‘lik alanda uzun bir süre gece karanlığı yaşanmıştır. Korkunç sonuçları olduğu şüphesiz olan bu doğal afetin, ilginç ama olumlu sonuçları da vardır. Bunlardan biri, yanardağların püskürttüğü mineralce zengin lavların, çevresindeki toprakları daha verimli hale getirmesidir. Örneğin; Roma'nın ünlü şarapları kalitelerini, volkanik bölge topraklarında yetişen üzümlere borçlulardır. Yaşamımızda her an her yerde kullanılan madenleri ya da kaplıcaları oluşturan volkanlar, deniz altlarında meydana gelirse de yeni adaların yani yeni yaşam alanlarının oluşmasını sağlayabilirler. Bu arada unutmadan söyleyeyim, son günlerde volkanların enerji kaynağı olarak değerlendirilmesi konuşuluyor. Örneğin; İngiltere, İzlanda'daki Eyjafjallajökul Yanardağı'ndan yararlanarak ucuza ısınmayı planlıyor. Kim bilir belki bu, tüm dünya insanının bitip tükenmeyen enerji probleminin ortadan kalması için bir çözüm olabilir. Ne dersiniz? 96 Bunları biliyor musunuz? 1. Deniz altındakiler hariç, yeryüzünde 500 aktif volkan olduğu bilinmektedir. 2. Krakatoa’da 1883 yılında yaşanan yanardağ patlaması o kadar kuvvetlidir ki yaklaşık 4 bin 800 kilometre uzaktaki Mauritius adası sakinleri bile patlama seslerini duyabilmiştir. Patlamadan sonra, ortaya çıkan enerjinin 200 megaton dinamite ya da Hiroşima’ya atılan atom bombasının 13 bin katına denk geldiği ifade edilmiştir. 3. Katmai’deki Novarupta Yanardağı, 1912 yılında 60 saatten daha uzun süre lav püskürterek 100 kilometrekareden daha geniş bir alanı tüfle kaplamıştır. 4. Başka gezegenlerde de volkanik faaliyetler meydana gelir. Mars'ta bulunan Olympus Mons olarak bili-nen yanardağ olağanüstü büyüklükte, 25km yüksekliğinde 600 km genişliğindedir. (Dünyanın en yüksek dağı olan Everest'in yaklaşık 9 km olduğunu unutmayalım :) Biraz da evde bilim* Eğer istersek bizde yapay bir yanardağ modeli yapabi-liriz? Hem de çevresine zararsız olan bir tane. Yalnız, ne kadar zararsız desem de siz çalışmanızı yapmadan önce yapay da olsa bir patlama olacağını unutmayıp, gerekli önemleri almayı aklınızdan çıkartmayın. Neden böyle söylediğimi çalışmanın sonunda daha iyi anlayacaksınız :) Gerekli Malzemeler: Yarım litrelik pet şişe, sıcak su, kırmızı gıda boyası, elma sirkesi, karbonat, serum hortumu,şırınga (büyük), su,bant Uygulanışı: Pet şişeyi, şişenin altından üçte bir (1/3) yükseklikte delin ve serum hortumunu, şişenin içinde hortumun küçük bir kısmı kalacak şekilde, deliğe geçirin (bant ile hortumu sabitleye-bilirsiniz). Şimdi bu şişeyi yanardağa benzetmek için istediğiniz şekilde süsleyebilirsiniz ancak şişenin ağzını açık bırakmanız gerektiğini unutmayın. Süslemeden sonra şişenin içine 2 çorba kaşığı karbonat, 2 çay kaşığı gıda boyası ekleyin. Hemen ardından sıcak suyu deliğin seviyesine kadar doldurup, karıştırın. Ve patlama zamanı... Düzeneği etrafı kirletmeyecek bir yere sabitledikten sonra, şişeye bağlı olan hortumu şişeden mümkün olduğunca uzak tutun ve şırınga ile çektiğiniz tüm sirkeyi, bir anda hortuma enjekte ederek şişenin içine gönderin. Gerisi seyir keyfi... Not: Eğer birkaç kişi birlikte çalışmak isterseniz, aynı işlemi hortum ve şırınga sayısını arttırarak deneyebilir, patlamanın şiddetini arttırabilirsiniz. Eğer hortum ve şırınga bulmakta zorlanırsanız, 1 çay bardağı sirkeyi, şişenin ağzından ekleyerek aynı sonuca ulaşabi-lirsiniz. Kaynakça http://science.howstuffworks.com/nature/natural-disasters/volcano2.htm Günenç, A. (1998).Yanardağlar. Bilim Çocuk, 11,12-17. National Georgraphic tarafından düzenlenen Yanardağlar adlı belgeselden yararlanılmıştır. *TÜBİTAK (2012) Bilim Kampı çalışmalarından alınmıştır. 97 Ülkemiz sosyal ve sendikal tarihinin en önemli olaylarından biri, 15-16 Haziran 1970’de yaşanan genel işçi direnişidir. 15-16 Haziran 1970’de demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmek istenmesine karşı İstanbul ve İzmit’te gerçekleştirilen ve yüzbinlerce işçinin sokakları, caddeleri ve alanları doldurduğu genel direniş, sendikal yasalarda yapılmak istenen kapsamlı değişiklikleri engellemenin yanında Türkiye işçi sınıfının “sınıfsal bilinçlenmesi”ne yeni boyutlar katarken demokratik sosyal direniş kültürünün oluşmasına ivme kazandırmıştır. 15-16 Haziran 1970 direnişi, birçok yönüyle günümüz emek ve demokrasi mücadelesine ışık tutmaktadır. Türkiye’yi sarsan bu iki gün, işçilerin sendikalaşma hakkını, örgütlülüğünü ve kazanımlarını koruma kararlılığının ne kadar önemli olduğunu göstermiş, siyasal iktidarlara yandaş ve bağımlı olan sendika yöneticiliğinin utanç verici yüzünü açığa çıkarmıştır. Türkiye işçi sınıfının sendikal ve sosyal haklar için sürdürdüğü kavganın sonsuza kadar parlayacak ışığı olan 15-16 Haziran, günümüzde siyasal iktidarın emek, demokrasi ve özgürlük karşıtı girişim ve eylemlerini etkisiz kılmak ve dünyayı emekten ve emekçiden yana değiştirmek için ortak ve bileşik mücadelenin ne kadar önemli olduğunu tarihsel olarak kanıtlamaktadır. 98 99 “Türkiye işçi sınıfı tarih sahnesine geç çıkan ama genç bir sınıftır. İşçi sınıfının bu özellikleri onun gelişme sürecini etkiledi. Genellikle sınıf tarihi çalışmalarında Batı işçi sınıfına vurgu yapılarak, Türkiye işçi sınıfının gerçek dinamikleri ortaya konmaz. Hatta negatif tanımlamalar ve vurgularla ve gücü deneyimleri küçümsenir. Aslında işçi sınıfının tarih sahnesine geç çıkması sınıf mücadelesinde bazı özgünlüklere yol açsa da gençliği her zaman ona güç ve kudret vermiştir. Kapitalist ilişkilerin Osmanlı İmparatorluğu’nda gelişmesiyle birlikte, işçi sınıfı kendi otonomisine, iç dinamiklerine bağlı bir şekilde harekete geçti. Aynı Avrupa işçi sınıfı gibi … (...) Osmanlı-Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinin 1835-1960 yılı arasını, bir biriktirme süreci olarak değerlendirebiliriz. 1960’lar Türkiye işçi sınıfının toplumsal-maddi bir güç olarak ortaya çıktığı,” ben de varım” dediği bir dönemin başlangıcı oldu. Tarih yapan işyerleri içinde Tez-Koop-İş Sendikasının da özel bir yeri var. 1987’de gerçekleşen Migros grevini örgütleyen sendikamız, karanlık bir dönemin kapanmasına yol açan bir pratik gerçekleştirdi. Migros grevi sınıfın ayağa kalkışının simgesi oldu. Sendikal tarih katkı sağlamayı amaçlayan yayınımız bu dönemi ele alıyor. Bir anlamda kitaba adını veren, tarih yapan ya da yazan işyerlerinin pratikleri inceleniyor. Her pratiği, işçi sınıfının mücadele tarihinin eşikleri olarak görebiliriz. Bu dönemde gerçekleşen işgal, direniş ve grevler yeni kuşak işçilerin bilmediği deneyimlerdir. Kitap her şeyden önce bir tarih bilincinin oluşmasına hizmet ediyor. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseridir, şiarıyla ele alınan bu deneyimler bu günümüze ve geleceğimize ışık tutmaya devam ediyor.” S E N D İ K A L TA R İ H İ Ç İ N 2 K İ TA P “Türkiye işçi sınıfı mücadele tarihi, zengin deneyim ve pratiklere sahne olmuştur. Emeğin Kurtuluşu yönündeki bu kavga, son derece çarpıcı eylem ve direnişlerle beslendiği gibi kavganın içinden, kavga ve dava adamları da ortaya çıkmıştır. Bu çalışma onların kitabıdır: Yani kavganın, kavga adamı olmanın,… Bu kitap işçi davasını kutsal bir emanet olarak taşıyanları anlatmaktadır. 1900 ‘lerin başında gerçekleşen Hamallar Grevi, işçi sınıfının enternasyonalist karakterini ortaya koyan bir eylemdir. 1924 Havza Grevi’ni örgütleyen Lazeminzade Emin Efendi, bir işçi önderidir. Bu grevde son derece zengin taban örgütlenmeleri kurulmuştur. Emin Efendinin önderlik yaptığı bu örgütlenmeler, uzun dönem illegal faaliyet yürüttü. Fukara Tahir, muazzam bir işçi önderidir. Örgütlenmesi en zor sektör olan inşaat sektöründe etkili sendikal faaliyet gerçekleştirmiştir. Yapı İşçileri Sendikası (YİS) Başkanı İsmet Demir, gerçek bir efsanedir. Ve gerçek bir sendika örgütçüsüdür. İsmet Demir sınıf tarihine önemli izler bıraktı. Necmettin Giritlioğlu işçi sınıfının ilk şehitlerinden biridir. Mücadele kararlılığı bize örnek oluşturuyor. Rıza Kuas, işçi sınıfının ruhunu silahlandıran bir önderdir. Onurun ekmekten önce geldiğini gösteren Kuas, işçi sınıfını kimsenin küçük düşüremeyeceğini yaptığı pratiklerle ortaya koydu. İbrahim Güzelce, Saraçhane mitingini örgütleyen bir işçi önderidir. Kemal Türkler, DİSK ‘in Genel Başkanıdır. İşçi sınıfının şehitlerinden biridir. Mücadele kararlılığı bize örnek oluşturuyor. İşçi sınıfı tarihinde iz bırakan bu işçi önderleri, sendikal alanda bugünün temel eksikliği olan idealist ve kavga adamı olmanın örneklerini göstermektedirler. “ EMEKLİ OLAN ÜYELERİMİZ ZEHRA ALLAHVERDİ TÜBİTAK-MAM (Gebze Şube Üyesi) KERİM ALLAHVERDİ TÜBİTAK-MAM (Gebze Şube Üyesi) ERGUN DEMİRAL TÜBİTAK-MAM (Gebze Şube Üyesi) HAMZA SUCU TÜBİTAK-TÜSSİDE (Gebze Şube Üyesi) ALİ ACAR TÜBİTAK-MAM (Gebze Şube Üyesi) ADEM TUNCEL TÜBİTAK-MAM (Gebze Şube Üyesi) MEHMET ALİ ÇETİN TÜBİTAK-MAM (Gebze Şube Üyesi) ERHAN DÖNMEZ TÜBİTAK-UME (Gebze Şube Üyesi) NURETTİN SERTEL TÜBİTAK-BİLGEM (Gebze Şube Üyesi) ADİL VAPUR TÜBİTAK-TÜSSİDE (Gebze Şube Üyesi) GÜRCAN YAREN TÜBİTAK-MAM (Gebze Şube Üyesi) HASAN GÖKDEMİR ÇÜ Ziraat Fakültesi (Adana 1 Nolu Şube üyesi) İSMAİL GENÇ Gümrük Müsteşarlığı (Ankara 2 Nolu Şube Üyesi) RAMAZAN HEKİM Real Fulya Mağazası (İstanbul 1 Nolu Şube üyesi) ŞAKİR SARIBAŞ Carrefour (İstanbul 1 Nolu Şube üyesi) GÖKSAL ÖZDEMİR Kültür Bakanlığı (Ankara 1 Nolu Şube Üyesi) AHMET ZEKİ KARAASLAN RIZA ATEŞ İBRAHİM AKÜN İSMAİL TINGIR Gençlik Spor il Md. Gençlik Spor il Md. Gençlik Spor il Md. Gençlik Spor il Md. Amasya (Ankara 2 Nolu Amasya (Ankara 2 Nolu Amasya (Ankara 2 Nolu Amasya (Ankara 2 Nolu Şube Üyesi) Şube Üyesi) Şube Üyesi) Şube Üyesi) TUNCER TAN (Ankara 1 Nolu Şube Üyesi) ŞÜKRÜ ARABACI (Ankara 1 Nolu Şube Üyesi) İLHAN KAYNAK A.Ü.Ziraat Fak. (Ankara 1 Nolu Şube Üyesi) ASLAN ÖKSEL A.Ü.Ziraat Fak. (Ankara 1 Nolu Şube Üyesi) BAŞSAĞLIĞI Ankara 1 Nolu Şube üyesi Cumhur Kılıççı yaşamını yitirdi. Allah’tan rahmet kederli ailesine ve yakılarına sabır ve başsağlığıdiliyoruz. Tez-Koop-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu 100 TEZ-KOOP-İŞ SENDİKASI GENEL YÖNETİM KURULU Genel Başkan Genel Sekreter Genel Mali Sekreter Genel Örgütlenme Sekreteri Genel Eğitim Sekreteri Genel Yönetim Kurulu Üyesi Genel Yönetim Kurulu Üyesi Osman GÜRSU Hakan BOZKURT Yalçın ÇALIŞKAN İsmail AYDIN Haydar ÖZDEMİROĞLU M. Adem CAN Ünal ÖZCAN TEZKOOP-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİ Mebusevler, İller Sokak No: 7 06580 Tandoğan-Ankara Tel: 0312. 213 34 44 Faks: 0312. 213 34 30 İnternet: www.tezkoopis.org Elektronik posta: [email protected] Toplu İş Sözleşmesi Bürosu: [email protected] Örgütlenme Bürosu: [email protected] Eğitim Bürosu: [email protected] Muhasebe Bürosu: [email protected] Hukuk Bürosu: [email protected] TEZ-KOOP-İŞ SENDİKASI ŞUBELERİ ADANA 1 NOLU ŞUBE Şube Başkanı Hülya Özcan Çınarlı Mah. İnönü Cad. N: 32/44 Adana Tel: 0322.363 34 63 Faks: 0322. 363 34 63 http://adana1.tezkoopis.org ANKARA 1 NOLU ŞUBE Şube Başkanı Salih Gönüllü Necatibey Cad. Sezenler Sok. No: 2/16 Sıhhıye/Ankara Tel: 0312.231 74 95 Faks: 0312.231 74 96 http://ankara1.tezkoopis.org ANKARA 2 NOLU ŞUBE Şube Başkanı Mustafa Barın Necatibey Cad. No: 84/1 Sıhhıye/Ankara Tel: 0312.229 43 07 Faks: 0312.229 18 47 http://ankara2.tezkoopis.org ANKARA 4 NOLU ŞUBE Şube Başkanı Levent Koç Necatibey Cad. Sezenler Sok. No: 2/18 Sıhhıye/Ankara Tel: 0312.231 74 98 Faks: 0312.231 74 97 http://ankara4.tezkoopis.org ANTALYA ŞUBESİ Şube Başkanı Sabahattin Değirmenci Tahıl Pazarı Mah. Adnan Menderes Bulvarı Yüce 2 Apt. Kat: 2 D: 3 Antalya Tel: 0242.242 91 05 Faks: 0242.248 15 89 http://antalya.tezkoopis.org BURSA ŞUBESİ Şube Başkanı Ünal Özcan İnönü Cad. 1. Ersan İşhanı Kat: 5 No: 26 Bursa Tel: 0224.224 29 37 Faks: 0224.224 29 37 http://bursa.tezkoopis.org DİYARBAKIR ŞUBESİ Şube Başkanı M. Adem Can Ofis Ekinciler Cad. Kristal Apt. No: 17/G Diyarbakır Tel: 0412.228 59 68 Faks: 0412.228 59 68 http://diyarbakir.tezkoopis.org EDİRNE ŞUBESİ Şube Başkanı Mehmet Meral Mithatpaşa Mah. Londra Asfaltı Rasathane Yanı No: 2 Kat: 3 Edirne Tel: 0284.212 14 95 Faks: 0284.212 14 95 http://edirne.tezkoopis.org ERZURUM ŞUBESİ Şube Başkanı Hakan Kurt Gez Mah. Karaveli Sok. Şimşek Apt. Kat: 2 Erzurum Tel: 0442.234 60 89 Faks: 0442.233 88 02 http://erzurum.tezkoopis.org ESKİŞEHİR ŞUBESİ Şube Başkanı Recai Ilgın, Cumhuriyet Mah. Dilem Sok. Çağlayan İş Merkezi. No: 1/61 Kat: 7 Eskişehir Tel: 0222.221 45 26 Faks: 0222.220 83 74 http://eskisehir.tezkoopis.org GAZİANTEP ŞUBESİ Şube Başkanı Bilal Öztokmak İncilipınar Mah. Nail Bilen Cad. Ayıntap İş Merkezi. Kat: 2 No: 201 Gaziantep Tel: 0342.323 33 43 Faks: 0342.323 33 43 http://gaziantep.tezkoopis.org GEBZE ŞUBESİ Şube Başkanı Çağdaş Duyar Hacı Halil Mah. Yazı Cad. No: 33 Gebze/Kocaeli Tel: 0262.646 18 49 Faks: 0262.646 67 64 http://gebze.tezkoopis.org GİRESUN ŞUBESİ Şube Başkanı Hüseyin Özdem Gazi Cad. No: 113/3 Giresun Tel: 0454.216 24 94 Faks: 0454.216 06 57 http://giresun.tezkoopis.org İSTANBUL 1 NOLU ŞUBE Şube Başkanı Erdal Şahin Halaskargazi Cad. No: 226 Çiftkurt Apt. Kat: 7 D: 24 Şişli/İstanbul Tel: 0212.233 03 68-0212.233 0038 Faks: 0212.233 03 28 http://istanbul1.tezkoopis.org İSTANBUL 4 NOLU ŞUBE Şube Başkanı Cemal Kement Merkez Mah. Büyükdere Cad. Şimşek Apt. No: 3/6 Kat: 3 Şişli/İstanbul Tel: 0212.232 39 47-0212.232 39 92 Faks: 0212.232 28 57 http://istanbul4.tezkoopis.org İSTANBUL 5 NOLU ŞUBE Şube Başkanı Selahattin Karakurt Büyükdere Cad. No: 64/8 Kat: 3 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 0212.347 40 77 Faks: 0212.347 40 78 http://istanbul5.tezkoopis.org İZMİR ŞUBESİ Şube Başkanı S. Birol Aslanoğlu Şair Eşref Blv. Emlak Kredi Apt. No: 100/601 Alsancak/İzmir Tel: 0232.463 52 59 Faks: 0232.463 54 72 http://izmir.tezkoopis.org İZMİR 2 NOLU ŞUBE Şube Başkanı Caner Fırat Şair Eşref Blv. Emlak Kredi Apt. No: 100/101 Alsancak/İzmir Tel: 0232.421 43 45-0232.421 43 37 Faks: 0232.421 43 92 http://izmir2.tezkoopis.org MUĞLA ŞUBESİ Şube Başkanı Hüseyin Yıldız, Şeyh Mah. Cumhuriyet Cad. Anıt Apt. No: 5 D: 11 Muğla Tel: 0252.213 19 55 Faks: 0252.213 19 14 http://mugla.tezkoopis.org ZONGULDAK ŞUBESİ Şube Başkanı Sedat Ölmez Meşrutiyet Mah. Gazipaşa Cad. Cumhuriyet İş Merkezi. No: 15/6 Kat: 2 Zonguldak Tel: 0372.253 40 39 Faks: 0372.251 52 72 http://zonguldak.tezkoopis.org - Herkes, özgürce edinebildiği bir işle yaşamını sağlama fırsatına sahiptir. - Tüm çalışanların adil çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır. - Tüm çalışanların güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır. - Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli adil bir ücret alma hakkı vardır. - Tüm çalışanlar ve işverenler, ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak amacıyla ulusal ve uluslararası kuruluşlar düzeyinde örgütlenme özgürlüğüne sahiptir. - Tüm çalışanlar ve işverenler, toplu pazarlık hakkına sahiptir. - Çocuklar ve gençler, uğrayacakları bedensel ve manevi tehlikelere karşı özel korunma hakkına sahiptir. - Çalışan kadınlar, anne olmaları durumunda, özel korunma hakkına sahiptir. - Herkesin, kişisel ilgi ve yeteneklerine göre bir mesleği seçmesine yardımcı olacak uygun mesleki yönlendirme imkanına sahip olma hakkı vardır. - Herkesin, mesleki eğitim için uygun imkanlara sahip olma hakkı vardır. - Herkes, ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanmasını mümkün kılacak her türlü önlemden yararlanma hakkına sahiptir. - Tüm çalışanlar ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. - Yeterli kaynaklardan yoksun olan herkes, sosyal ve tıbbi yardım alma hakkına sahiptir. - Herkes sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir. - Özürlüler toplumsal yaşamda bağımsız olma, sosyal bütünleşme ve toplumsal yaşama katılma hakkına sahiptir. - Toplumun temel birimi olarak aile, tam gelişmesini sağlamaya yönelik uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir. - Çocuklar ve gençler uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir. - Herhangi bir Âkit Tarafın vatandaşları, inandırıcı sosyal ve ekonomik nedenlere dayanan kısıtlamalar saklı kalmak kaydıyla, diğer bir Âkit Taraf ülkesinde, o ülke vatandaşlarıyla eşit koşullar altında kazanç getirici herhangi bir işte çalışma hakkına sahiptir. - Bir Âkit Taraf vatandaşı olan göçmen işçiler ve bunların aileleri herhangi bir başka Âkit Taraf ülkesinde korunma ve yardım alma hakkına sahiptir. - Tüm çalışanlar, istihdam ve meslek konularında cinsiyete dayalı ayrım yapılmaksızın fırsat eşitliği ve eşit muamele görme hakkına sahiptir. - Çalışanlar, işletmede bilgilendirilme ve danışılma hakkına sahiptir. - Çalışanlar işletmedeki çalışma koşullarının ve çalışma ortamının düzenlenmesine ve iyileştirilmesine katılma hakkına sahiptir. - Her yaşlı insan sosyal korunma hakkına sahiptir. - Tüm çalışanlar, iş akdinin sona erdiği durumlarda korunma hakkına sahiptir. - Tüm çalışanlar, işverenlerinin aciz haline düşmesi durumunda alacak taleplerinin korunması hakkına sahiptir. - Tüm çalışanlar, onurlu çalışma hakkına sahiptir. - Ailevi sorumlulukları olan ve çalışan ya da çalışmak isteyen herkes, herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmadan ve ailevi sorumluluklarıyla çalışması arasında, olabildiğince, uyuşmazlık olmadan bunu gerçekleştirme hakkına sahiptir. - İşletmelerde çalışanların temsilcileri kendilerine zarar veren eylemlere karşı korunma hakkına sahiptir ve görevlerini yerine getirmek için uygun imkanlarla desteklenmelidirler. - Tüm çalışanlar toplu işten çıkarma sürecinde bilgilendirilme ve danışılma hakkına sahiptir. - Herkes, yoksulluğa ve toplumsal dışlanmaya karşı korunma hakkına sahiptir. - Herkes konut edinme hakkına sahiptir. (Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’ndan... Türkiye Onay tarihi: 7 Şubat 2005)
Benzer belgeler
15/07/2013 - Koop
uyumlaştırılmaları için düzenlemeler yapılmamaktadır. Türkiye 7 Ocak 2004 tarihinden günümüze, yaklaşık 9 yıl içinde
hiçbir ILO sözleşmesini onaylamamıştır.
- İş mahkemelerinde süren davaların uzam...