Haziran 2016 - Çekmeköy Belediyesi
Transkript
Haziran 2016 - Çekmeköy Belediyesi
19. Sayı - HAZİRAN 2016 Çekmeköy Belediyesi Aylık Kültür Sanat Dergisi Recep Tayyip ERDOĞAN ÇEKMEKÖY BELEDİYESİ İNSAN KAYNAKLARI VE EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ Personel Özlük Bürosu 0216 600 0 600 • Personel Eğitim Bürosu • İş Sağlığı ve Güvenliği Bürosu www.cekmekoy.bel.tr Ahmet POYRAZ / Belediye Başkanı Ahmet POYRAZ Belediye Başkanı Değerli Kardeşlerim; facebook.com/B askanAhmetPo yraz twitter.com/A hmettPoyraz instagram.com /ahmettpoyra z facebook.com /cekmekoybele diyesi twitter.com/C ekmekoybeltr instagram.com /cekmekoybele youtube.com/c ekmekoybeledi diyesi yesi Bizi Ramazan’a sağlık ve sıhhat içerisinde ulaştıran Allah’a hamd olsun. Bizi oruç ibadetiyle sevindiren Allah’a hamd olsun. Oruç insanoğluna verilmiş yüce bir ibadettir. Oruç zayıf ile güçlünün, fakir ile zenginin bir anda aynı duyguları paylaşmasıdır. Oruç manevi bir sofra, göklerden insanoğluna armağan edilmiş büyük bir ziyafettir. Ramazan ile birlikte hayatımıza giren iftar, sahur, teravih, itikaf gibi kavramlar bizim hem geleneksel kültürümüzle hem de iç dünyamız ile tekrar tekrar tanış olmamızı sağlıyor. Bizden sonraki nesillerin gıpta ile hatırlayacakları, dolu dolu yaşayacakları ve iz bırakan ramazanın manevi atmosferine uygun programlar hazırladık. Değerli Çekmeköy 2023 okuyucuları, İki büyük uluslararası projenin final törenlerinin yaşandığı yoğun bir Mayıs Ayını geride bıraktık. Bunlardan ilki Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrif ettiği Kısa Film Yarışması gala gecesi ve ikincisi Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar’ın katılımlarıyla bilim olimpiyatları ödül töreni. Her iki program da ilçe, il ve ülke sınırlarını aşarak dünyanın pek çok noktasına ulaştı. Hatta bu projeler kendi zamanını aşan programlar oldu. Çünkü bilim olimpiyatlarında üretilen projeler bilim, teknoloji ve enerji alanlarında dünyayı değiştirmeye aday projelerken, kısa film projesi kapsamında üretilen çalışmalar da kültür ve sanat alanında bir farkındalık oluşturdu. Yine Mayıs içerisinde ulusal düzeyde hayata geçirdiğimiz Güvenli Gıda Festivali ise bu alanda yapılan ilk çalışmalardan birini oluşturmaktadır. Ahmet Poyraz Çekmeköy Belediye Başkanı İÇİNDEKİLER 19. Sayı - HAZİRAN 2016 14 Futbolun Başöğretmeni Sadık Söztutan Çekmeköy Belediyesi Aylık Kültür Sanat Dergisi 20 HAZİRAN 2016 Yıl:2 Sayı:19 Çekmeköy Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi Ahmet POYRAZ Genel Yayın Yönetmeni Şahmettin Yüksel Başkan Yardımcısı Danışma Kurulu Şenol Çetin-Başkan Yardımcısı Latif Coşar-Başkan Yardımcısı Eyüp Yıldırım-Başkan Yardımcısı Ahmet Epli-Başkan Yardımcısı Fatih Sırmacı-Başkan Yardımcısı Genel Yayın Koordinatörü Muhammed Sarı Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Odyoloji Dr. Burak Öztürk 28 Bisikletin İcadı 31 Başımızın Belası Migren! Dr. Metin Vural 43 Etkili İletişim Ayşe Nurcan Özüçağlıyan 48 Dahi Mi ? Daha İyi Mi? Muhammed Erol 50 Canı Yanan Ramazan! Hikmet Tekin 68 TÜRKİYE’Yİ Geziyoruz... 79 Aşk Bir Güneşe Benzer Trabzon Selahattin Yaylamaz Editör Soner Kartal Yayın Kurulu Muhammed Sarı Salih Gebel Ömer İslam Cem Mutlu Hikmet Tekin AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Haber Servisi Çekmeköy Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü 4 Tasarım Greenart Reklam Matbaa Greenart Reklam İletişim Çekmeköy Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü [email protected] Tel:0216 484 82 57 Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazara aittir. Gönderilen yazılar, yayınlansın yayınlanmasın iade edilmez. Gönderilen yazılarda gerekli editoryal değişiklikler yapılabilir. Bu dergide kullanılan yazı ve görseller izin almak ve kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir, alıntı yapılabilir. 6 Muhteşem Gala Adeletin ve merhametin hakim olduğu bir dünyada hep birlikte sevgi dolu bir geleceği paylaşma ümidiyle... EDİTÖRDEN Soner KARTAL 56 Başarı Hikayeleriyle Parmak Isırtan Fırmalarımız ALP HİNDİ 40 AK Parti Meclis Üyemiz Keziban Aşık Yaz tatilinin, karne heyecanının ve Ramazan ayının içimizi kıpır kıpır yaptığı bir güzel yaz gününden bir kez daha merhabalar. Çocuklarımızın aldığı karneler neticesinde kimimiz üzülecek kimimiz sevinecek. Sonuçta çalışan ve tatili sonuna kadar hak eden öğrencilerimiz bir eğitim öğretim yılını daha geride bırakmanın haklı gururunu ve onurunu yaşayarak dinlenmeye, gezmeye, eğlenmeye doyacağı tatil günlerine merhaba diyecek. Hem dinlenme hem de eksik taraflarımızı kapatma zamanlarıdır, tatiller. Fakat unutmayalım ki tatil demek amaçsız bir şekilde yan gelip yatmak demek değildir. Gün boyu boş boş durmak yerine iyi planlanmış bir tatil çok daha zevkli ve verimli geçecektir. Bu arada bol bol sıla-i rahim yapmayı ihmal etmeyin. On bir ayın sultanı Ramazan ayına hoş geldin “Ya Şehr-i Ramazan” demeye hazırlandığımız şu günlerde bende heyecan hat safhada. Öyle tahmin ediyorum ki aynı heyecanı sizler de yaşıyorsunuz. İftarları, sahurları, dostları, bir yudum buz gibi su içip binlerce kez şükretmeyi tekrar bizlere nasip eden Yüce Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Minarelerde kandiller yandı. Camiler mahyalarla bezendi. Bir kez daha ‘‘HOŞ BULDUK YA ŞEHR-İ RAMAZAN’’ diyoruz. Bahçenizdeki çiçeklere, dost, yol ve yoldaş bildiklerinize bizden selam söylemeyi unutmayın. İyi tatiller, hayırlı ramazanlar diliyorum. Allah sofranızdan bereketi, yuvanızdan huzuru eksik etmesin. Adresimiz: [email protected] ve cekmekoy2023.com Ayrıca sosyal medyada Twitter ve Facebook’ta bizimle iletişime geçebilirsiniz. MAYIS 2016 Eser Yenenler AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ 61 Haziran… 5 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 uluslararası kısa fİlm yarışması 6 MUHTEŞEM GALA… ekmeköy Belediyesi’nin düzenlediği ve ‘Cumhurbaşkanlığı himayesinde’ gerçekleşen “Uluslararası Kısa Film Yarışması” ödül töreni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle muhteşem bir şölene dönüştü. Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz’ın ev sahipliğinde yapılan ve “Cumhurbaşkanlığı himayesinde ilk belediye projesi” unvanına sahip olan “Merhamet ve Adalet” Temalı Uluslararası Kısa Film Yarışması gala ve ödül töreninde dereceye girenler, ödüllerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan aldı. İşte ilginin yoğun olduğu geceye katılanlar: Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker, Milletvekilleri, AK Parti İstanbul İl Başkanı Selim Temurci, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Zorlu Performans Sanatları Merkez’inde gerçekleşen geceye sinema ve sanat dünyasından programa ilgi gösteren sanatçılardan bazıları ise şöyle: Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit ve Muazzez Ersoy. Yarışmanın ön seçici kurulu, Ferhat Eşsiz, Cihan Aktaş, Elif Eda Karagöz ve Bünyamin Yılmaz. Jüri üyeleri; Osman Sınav, Faysal Soysal, Hasanali Yıldırım, İranlı Yönetmen Mecid Mecidi, Şahin Sisic (Bosna), Hani Ebu Esad (Filistin) ve oyuncu Adnan Erdoğan ile Mehmet Özgür katıldılar. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 uluslararası kısa fİlm yarışması 7 uluslararası kısa fİlm yarışması Hz. Peygamberin hayatından yola çıkılarak, tüm dünyaya merhamet ve adalet duygularının hatırlatılması için düzenlenen kısa film yarışmasına 20 ülkeden 520 filmle başvuru yapıldı. Ön kurul ve jüri üyeleri tarafından değerlendirilen ilk 20 film İstanbul, Giresun, Eskişehir, Adana, İran, Fransa ve Şanlıurfa’dan çıktı. Yarışmada İran’dan Nafiseh Sadat – There Are No Thieves İn This City filmiyle birinci, Türkiye’den Serdal Altun Uçurtma filmiyle ikinci, yine Türkiye’den Hasan Kalender Tecahül-i Arif filmiyle üçüncü oldu. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Jüri özel ödülüne ise Kuyu filmiyle Türkiye’den Selman Nacar layık görüldü. Dereceye girenlere ödüllerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz takdim etti. Cumhurbaşkanlığı’nın yanı sıra Kültür Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından da desteklenen yarışmada toplam 20 esere 99 bin TL ödül verildi. 8 uluslararası kısa fİlm yarışması Konuşmasına, yarışmaya katılan si- nema sevdalısı gençleri, dereceye giren eserlerin sahiplerini kutlayarak ve yarışmayı düzenleyen Çekmeköy Belediye’sine teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, merhamet deyince, akla önce annelerin geldiğini belirtti ve Anneler günü dolayısıyla mesajlarını şu cümlelerle dile getirdi: “Dünyada bir annenin evladına olan merhametiyle mukayese edilebilecek derecede pek az insani duygu olabileceğine inanıyorum.” MAYIS 2016 Belediyelerimizin kültürel konularda Çekmeköy Belediyesini örnek almaları gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye, gönlünü ve sınırlarını mazlumlara ve mağ- durlara açarken üç maymunu oynayanlar, konu kendileri olunca ilk iş kapıları kapattılar. İşte bunlarda merhamet yok, adalet yok. Bunlarda diktatörlük var, zulüm var. Biz meseleyi kaynağında çözmeyi, Suriye’de güvenli bölge oluşturarak, insanları göç etmeye zorlayan sebepleri ortadan kaldırmayı teklif ettiğimiz hâlde, meseleyi ısrarla başka yönlere çekmeyi sürdürdüler” AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Programın açılış konuşmasını yapan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, Merhamet ve Adalet projesini himayelerine alarak, ödül törenine de teşrif eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etti. 9 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 uluslararası kısa fİlm yarışması 10 ANNELERİMİZE MİNNETTARIZ Dün Malatya’da bir grup şehit annesi ile bir arada olduğunu açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onların vakarına, onların vakur duruşuna, gerçekten hayran olmamak mümkün değil. Bu annelerin evlatları şehit oldu; ama onlar yine dimdik ayaktaydı. Allah onlardan razı olsun. ‘Üç tane daha evladım var, onlar da bu yolda, vatanımız için şehit olsunlar. Onları da fedaya hazırım.’ diyecek kadar vakur anneler. Eşleri şehadet şerbetini içtiği için bu günü evlatlarıyla baş başa geçiren annelere de, özellikle selamlarımı iletiyorum. Cennetin ayakları altına serildiği annelerimiz için ne söylesek, ne yapsak, inanın bana onlara olan minnetimizi ifade etmeye kâfi gelmez” diye konuştu. Eşleri şehadet şerbetini içtiği için bu günü evlatlarıyla baş başa geçiren annelere de, özellikle selamlarımı iletiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayatın her alanında adalete ve merhamete, ekmek kadar, su kadar, hava kadar ihtiyaç duyulan bir dönemden geçildiğine dikkat çekerek zalim diktatörlerin, acımasız terör örgütlerinin tehdidinden kaçan biçare çocuk ve kadınların, karşılarında şefkatle açılmış kollar değil; kapatılmış kapılar, duvarlarla örülmüş sınırlar bulduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Afrika’da, Asya’da sayıları milyarı bulan insanlar açlık tehdidi altında yaşarken, Batı’da obezlik giderek bir sorun hâline dönüşüyor. Bizim ülkemiz de şu anda obezlikte hatırı sayılır bir konuma gelmiş vaziyette, Türkiye olarak bir obezlik tehdidi altındayız. Dünyamızın uzaydan çekilen görüntülerinde, geceleri belli bölgeler ışıl ışılken, diğer bazı bölgelerin derin bir karanlığa gömü- lü olduğu net bir şekilde seçilebiliyor. Velhasıl adaletsizlik ve merhametsizlik her tarafı sarmış durumda” eleştirisinde bulundu. DAEŞ’LE MÜCADELEDE BİZİ YALNIZ BIRAKTILAR Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de DAEŞ terör örgütüyle mücadele ettiğini söyleyenlerin hiçbiri, ne bizim kadar örgüte zayiat verdirmişlerdir, ne de bizim kadar bedel ödemişlerdir. Bir yandan canlı bombalarla, diğer yandan Kilis’e yönelik saldırılarla canımızı yakan bu örgüte karşı mücadelemizde bizi yalnız bıraktılar. Ankara ve İstanbul’da patlayan bombalara verilen tepkilerle, Paris’te, Brüksel’de yapılan eylemlere verilen tepkiler arasındaki fark, adaletsizliğin somutlaşmış hâlinden başka bir şey değildir.” 5 DAİMİ ÜYE, DÜNYANIN KADERİNİ BELİRLİYOR Uluslararası kuruluşların yapısı ve işleyişinin, adaletsizliği derinleştiren ve merhametsizliği ödüllendiren bir pratiğe sahip olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ derken, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin yapısı nezdinde, işte bu çarpıklığa karşı itirazı dile getirdiğini bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’deki söz konusu adaletsizliğe ilişkin eleştirilerini şöyle sürdürdü: “5 tane daimi üye, dünyanın kaderini belirliyor. Adaletsizlik orada tamamıyla pekişmiş vaziyette. İşlerine geliyor mu? Gelmiyor. Ne diyoruz biz? Dünyada şu anda 195-196 ülke BM’nin Genel Kurul üyesi mi? Üyesi. Gelin bunları 15 mi yaparız, 20 mi yaparız; BM’nin Güvenlik Konseyi üyesi olsunlar. Dönerli olarak her kıtadan her dinden BM Güvenlik Konseyi’nde üyeler olsun. Kabul etmiyorlar. Şu anda sadece Avrupa, Asya ve Amerika’nın parsellediği bir BM Güvenlik Konseyi var. Din olarak sadece Hıristiyanların oluşturduğu bir konsey var. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ ADALETSİZLİK VE MERHAMETSİZLİK HER TARAFI SARMIŞ DURUMDA MAYIS 2016 uluslararası kısa fİlm yarışması 11 uluslararası kısa fİlm yarışması 1,7 milyar Müslümanın olduğu bu dünyada, orada hiçbir Müslüman ülke yok.” ÇIKARLARI İÇİN HAKSIZLIĞA GÖZ YUMANLAR, ADALETE VE MERHAMETE MUHTAÇ HÂLE GELECEK AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Hz. Ömer’in, ‘Mülkün esası, temeli adalettir.’ sözünü hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sözdeki mülk kelimesini bazılarının, ‘mal-mülk’ olarak anladığını; oysa buradaki mülk kelimesinin ‘devlet’ anlamında olduğunu belirterek, “Devletin temeli adalettir, eğer ada- 12 let yoksa o devletin ayakta durması mümkün değildir. Onun için adalet üzere kurulu bir devlet; işte hedef bu olmalı.” dedi. Mazlumların ahı pahasına kendilerine güvenli ve refah içinde bir gelecek kurmaya çalışanların abat olmasının mümkün olmadığını ve bu çarpık düzenin, eninde sonunda çökeceğini sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İşte o gün, bugün kendi çıkarları için her türlü haksızlığa göz yumanlar, kendileri de adalete ve merhamete muhtaç hâle geleceklerdir. Biz, insanlık böy- le bir felakete maruz kalmadan harekete geçilmesini, adım atılmasını istiyoruz. Çağrımız da, çırpınışımız da bunun içindir. Bu kısa film yarışmasındaki eserlerde ifade edilmeye çalışıldığı gibi, insanlığın vicdanında adalet ve merhamet ışığının bir an önce yanmasını temenni ediyorum” şeklinde konuştu. YENİ TÜRKİYE’NİN İNŞASINI GENÇLERİMİZLE BİRLİKTE YAPACAĞIZ Bugün Osmanlı’nın hâkimiyeti ve himayesi altında olan topraklarda AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ 64 ayrı devletin bulunduğuna işaret ederek, bu ülkelerin hiçbirinde sömürünün, zulmün, baskının izinin değil; tam aksine merhametin ve adaletin görüleceğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İslam’ın dünyaya yayılması, kılıç zorundan ziyade tebliğ yoluyla olmuştur. İşte böyle bir müktesebatla insanlığın geleceğinde daha aktif bir rol oynamak istiyoruz. Onun için sinema, kültür sanat çok büyük önem arz ediyor. Bu konuda en büyük görev gençlerimize düşüyor. Yeni Türkiye’nin inşasını gençlerimizle birlikte yapacağız. Evet, biz 2023 hedeflerimizi birer birer hayata geçirmeye çalıyoruz, ama 2053 ve 2071 vizyonlarımızın sahibi bugünün gençleri ve onlardan sonra gelen nesillerdir. İşte bu nesil, Asım’ın Nesli olacaktır” ifadelerini kullandı. Yarışmanın hayırlı olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödül alan ve gecede gösterimi yapılan filmlerin sahiplerini kutlayarak tamamladığı konuşmasını, “Adaletin ve merhametin hâkim olduğu bir dünyada hep birlikte sevgi dolu bir geleceği paylaşma” temennisiyle bitirdi. MAYIS 2016 uluslararası kısa fİlm yarışması 13 spor AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 TÜRK FUTBOLUNUN EN KARİYERLİ KALECİSİ… EN BAŞARILI ÇALIŞTIRICISI… VE TÜRK FUTBOLUNUN EN ÇOK FUTBOLCU YETİŞTİREN HOCASI… 14 Şenol Güneş, Türkiye’nin en kariyerli futbolcularının başında gelmektedir. 15 yıl, 424 maç, Milli Takım kaptanlığı ve kaleciliği… En uzun süre gol yememe rekoru… Tam 1112 dakika!... Bir sezonda en az gol yiyen kaleci rekoru… Sadece 6 gol!… Trabzonspor’un bütün şampiyonluklarında kalede Şenol Güneş vardı. Trabzonspor’un şampiyonluğa en çok yaklaştığı iki sezonda da (1996 ile 2011) takımın başında Şenol Güneş bulunuyordu. Şenol Güneş’in, Fatih Terim takımıyla dünya üçüncüsü olduğunu söylediler. Oysa Türkiye, spor Türkiye Futbol Federasyonu ise 2002’de ülkemizi dünya üçüncülüğüne taşıyan teknik UEFA’nın internet sitesinde düzenlenen ankette 2002’nin dünyadaki en iyi teknik adamı seçildiğinde de ülkesinde eleştiriliyordu, 2003 Konfederasyon Kupası’nda Amerika ve Brezilya’yı geride bırakarak üçüncü olduğunda da… Ali Şen’in Fenerbahçe için yaptığı “Rıdvan Dilmen Genel Menajer, Fenerbahçe iki kez şampiyonluğu Şenol Güneş’in elinden almıştı; 1996 ve 2011’de… Güneş ise 2010’da Fenerbahçe’yi şampiyonluktan edip Bursaspor’un kürsüye çıkmasını sağlayarak 1996’nın rövanşını almıştı. Bugün de Fenerbahçe’nin önünde Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşıyarak 2011’in hesabını kapattı. Çalıştırdığı hemen her takımda gol kralı çıkardı: Şota Arveladze (1996) Fatih Tekke (2005) Burak Yılmaz (2012) Fernandao (2015) Mario Gomez (2016)… Türk futboluna nice yıldızlar, nice kaleciler kazandırdı. Kralların, imparatorların cirit attığı futbolumuzda bu payeyi de ben veriyorum arkadaş: Futbolun Başöğretmeni Şenol Güneş! MAYIS 2016 Polonya Futbol Federasyonu, 1974’te ülkesini dünya üçüncülüğüne taşıyan teknik adamı Kazimierz Gorski’yi bütün turnuvalara götürüp alkışlatma kararı almıştı. direktörü Şenol Güneş’i önce kovdu, sonra mahkemeye verdi. Şenol Güneş teknik direktör” teklifini reddederken de, Cem Uzan’ın Adanaspor teklifini geri çevirirken de gerekçesi aynıydı; “Prensiplerime uymuyor.” AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ tarihinde ilk kez 1996’da Avrupa Şampiyonası finallerine giderken, Fatih Terim’in milli takımının omurgasını Şenol Güneş’in öğrencileri oluşturuyordu; Nihat, Cengiz, Osman, Ogün, Tolunay, Abdullah, Hami… 15 bu besİNLER TOK TUTUYOR AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Bilimsel verilere göre tok tutan 10 yiyecek 16 Bilimsel araştırmalara göre bu besinler beynimize tokluk sinyalleri gönderiyor ve iştahımızı kesiyor. Bu yiyeceklerin büyük bölümü ise geleneksel Türkiye mutfağının en çok kullanılan gıda maddeleri: Yumurta: Kahvaltıda yumurta yemek uzun süre tok tutuyor. Missouri Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, protein yönünden çok zengin olan yumurta diğer öğünlerde daha az yemenizi sağlıyor. Fındık: ‘British Journal of Nutrition’ın tarafından yapılan araştırmaya göre fındık, yoğun lif kaynağı ve protein açısından zengin yapısıyla uzun süre tok tutuyor. Aynı zamanda meyve ile birlikte yendiği takdirde kan şekerini dengeliyor. Bezelye, Nohut ve Mercimek: Bezelye, nohut ve mercimek hem sağlıklı olması hem de uzun süre tok tutması yönünden diyetisyenlerin favori yiyecekleri. Protein, lif, B vitamini ve demir yönünden zengin, yoğun antioksidan içeren Çorba: ‘Pennsylvania State Üniversitesi’nin araştırmasına göre, öğle yemeğinden önce et suyuna yapılmış düşük kalorili bir çorba içildiği takdirde yemeğin sonunda %20 daha az kalori alınmış oluyor. Beslenme ve diyetetik uzmanı Beth Saltz “çorba, düşük kalorili olmasına rağmen midenizde çok yer kapladı- ğı için iştahınızı azaltıyor” diyor. Turşu: ‘Annals of the New York Academy of Sciences’ tarafından yapılan araştırmaya göre turşu, SCFA olarak adlandırılan kısa zincirli yağ asitleri içerdiği için, mideden beyne yeterli kaloriyi aldığı sinyallinin gönderilmesini yani beyinde tokluk hissi veren hormonların üretimini sağlıyor. Pul Biber: Pul biberin acı olmasını sağlayan kapsaisin maddesi, aynı zamanda metabolizmanızı hızlandırmakta en büyük destekçi. Hollanda’daki Maastricht Üniver- sitesi’nde yapılan araştırmalara göre acı tatlar beyinde tokluk hissi uyandırıyor. Yulaf Ezmesi: ‘American College of Nutrition’da yapılan araştırmaya göre yulaf ezmesi uzun süre tok tutuyor. Süt ile birlikte yendiğinde, yüksek oranda lif, protein ve beta-glukan içerdiğinden dolayı çok sağlıklı ve lezzetli bir diyet yemeği seçeneği oluyor. Siyah Çikolata: Eğer canınız tatlı çekiyorsa çikolata yiyin! Araştırmalara göre siyah çikolata tansiyonu dengeliyor. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ bu sebzeler; vejetaryenlerin de ana protein kaynağı. ‘Obesity Journal’ adlı obeziteyi önlemeyi amaçlayan gazetede yayınlanan habere göre, insanların %31’i bakliyat içeren yemekler sonrasında daha doygun hissediyorlar. MAYIS 2016 bu besİNLER TOK TUTUYOR 17 SAĞLIK AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 KİLOLARINIZ A VEDA EDİN! 18 H er mevsimde olduğu gibi bahar aylarında ve yaz aylarında da sağlıklı ve dengeli beslenme gerekirken, genel olarak yaz ayları yaklaşıyor diye dış görüntümüzün telaşına düşeriz. İnce kıyafetler giyilecek, daha fazla dışarıda zaman geçirilecek, denize girilecek gibi sebepler, yaz yaklaşırken en hızlı nasıl kilo verebilirim sorusunu sormamızın başlıca sebeplerindendir. Zayıflama isteğinin temelinde, dış görüntüden rahatsız olmak değil, mevcut ve olası sağlık problemlerinin önüne geçmek için yeterli ve dengeli beslenme ve neticede ideal ağırlığa kavuşmak olmalıdır. Sağlıklı ve dengeli beslenme bir yaşam tarzıdır. Her mevsim, mevsiminde sebze- meyve tüketimi, yeterli besin alımı ve su tüketimi çok önemlidir. bir beslenme programını dahi tekrardan uygulamadan önce diyetisyeninize danışmanız gerekmektedir. Bir uzmana danışmadan dikkatsizce uygulanan diyet programları hem sağlığımıza zarar vermekte, hem de verilen kiloların fazlasıyla geri alınmasına sebep olmaktadır. Beslenme listesi kişiye özel olarak beslenme ve diyet uzmanı tarafından düzenlenmelidir. Hazırlanan beslenme programında dikkat edilmesi gerekenler; cinsiyet, yaş, boy, kilo, sosyoekonomik durum, gerekli görülmesi halinde kan tahlili sonuçları, vücut analiz sonuçları (yağ, kas, ödem, sıvı vs.), yaşam tarzı, varsa hastalıklar, kullanılıyorsa ilaçlar göz önünde bulundurulmalıdır. Egzersiz, ruh ve beden sağlığımız için en az beslenme kadar önemli olan günlük yaşantımızın bir parçası olması gereken başlıca aktivitemizdir. Egzersiz yapmanın genel sağlığımız için ne kadar önemli olduğunu unutmamak gerekiyor. Sadece görüntü kaygısıyla değil, duruş bozukluklarını düzeltmek, doğru nefes almayı öğrenmek, başta obezite olmak üzere kalp sağlığı, diyabet tedavisi vs. için egzersiz, tedaviye destek olan en temel faktörlerdendir. Havaların ısınmasını fırsat bilip yapmıyorsak egzersiz yapmaya başlamak için en güzel fırsatı değerlendirin derim. Bütün bu uyarılar göz önünde bulundurarak, karbonhidrat, protein Yakın bir arkadaşımızın uyguladığı, akrabalarımızın uyguladığı ya da geçmiş zamanda aldığınız bir beslenme programlarını alıp uygulamaya çalışmamız yapılan büyük hatalardandır. Üzerinden zaman geçmiş kendinize ait EGZERSİZ YAPIN SAĞLIK ve yağ oranları düşünülerek yazılmış öneri diyeti; FORMDA KALMANIZI SAĞLAYACAK DİYET LİSTESİ Kalkınca aç karnına su tüketiniz. Günlük su tüketimi kişiye göre değişir. Yaz aylarında daha fazla su tüketmek gerekir. Haşlama / Fırında - Tavuk / Balık / Hindi / Dana •Yoğurt ya da Ayran ya da Kefir ARA ÖĞÜN •Meyve •Çiğ Badem ya da Ceviz ya da Çiğ Fındık •Yumurta AKŞAM •Zeytin •Sebze Yemeği ya da Kurubaklagil Yemeği •Peynir •Süt •Yoğurt ya da Ayran ya da Kefir ARA ÖĞÜN •Tam Tahıllı Ekmek ya da Bulgur Pilavı •Bitki çayı ya da Şekersiz Türk Kahvesi ARA •Şekersiz Çay •Sarı leblebi ÖĞLEN •Izgara / •Bitki Çayı •Bol Yeşillikli Az Yağlı Salata KAHVALTI •Tam Tahıllı Ekmek ÖĞÜN Sebzeler: Kuşkonmaz, bezelye, enginar, bakla, semizotu, barbunya, madımak, ebegümeci, arpacık soğan, marul, roka, soğan, sarımsak, biberiye, nane, maydanoz, tere, domates Meyveler: Can erik, çilek, dut ODYOLOJİ Bebek konuşmayı öğrenemediği için büyüme sürecinde zamanla toplumdan uzaklaşmakta kendi içine kapanık bir birey halini almaktadır AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 N 20 KİŞİNİN KONUŞABİLMESİ İÇİN MUHAKKAK İŞİTMESİ LAZIMDIR edir bu Odyoloji diyenleri duyar gibiyim… Günümüzde çok yaygın bilinmeyen, çok sık duyulmayan bir bilim dalı Odyoloji. Çekmeköy2023 olarak merak ettiğimiz bu bilim dalını araştırmak, daha fazla bilgi sahibi olmak ve siz değerli okuyucularımıza da öğrendiklerimizi aktarabilmek adına Türkiye’de nadir olarak yetişen Odyoloji uzmanlarından Yrd. Doç. Dr. Burak Öztürk’ün yanında aldık soluğu. Öncelikle bize göstermiş olduğu yakın ilgi ve alakadan dolayı Burak hocaya bir kez daha teşekkür ediyor ve röportajımıza geçiyoruz. Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz? Öncelikle derginizin bu sayısında bize yer vermenizden ötürü teşekkür etmek isterim. Ben Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Odyoloji Bölüm Başkanı aynı zamanda Odyologlar Derneği kurucu başkanı Yrd. Doç. Dr. Burak Öztürk. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerimi Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladım. 2011 yılında açılan Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve 2014 yılında açılan Üsküdar Üniversitesi Odyoloji Bölümlerinin kurucu öğretim üyesiyim. Odyoloji hakkında bize bilgi verir misiniz? Odyoloji, kelime anlamı olarak işitme bilimi demektir. Ancak ilgi alanı sadece işitme olmayıp kulak kaynaklı denge bozuklukları ile de ilgilenmektedir. Bu açıdan bakıldığında Odyoloji, işitme ve denge bozukluklarının öncelikle önlenmesi, ortaya çıktıktan sonra ise bu bozuklukların tanılanması ve (re) habilitasyonu ile ilgilenen bilim dalıdır. Odyoloji, bağımsız bir bilim dalı olup temsil eden meslek elamanına Odyolog denilmektedir. Sizce Odyoloji bilimi neden önemlidir? Bu sorunun cevabını aslında değerli okurlarımız biraz empati kurarak hemen anlayabilirler. Bir yeni doğan bebek düşünün işitme kaybı ile doğmuş olsun. Bu bebek işitemediği için konuşamayacaktır da. Ülkemizde kullanılan sağır-dilsiz kavramı buradan gelmektedir. Kişinin konuşabilmesi muhakkak işitmesi lazımdır. Bebek konuşmayı öğrenemediği için büyüme sürecinde zamanla toplumdan uzaklaşmakta kendi içine kapanık bir birey halini almaktadır. BU tip kişilerin akademik eğitimleri aksamakta, sosyal ve zihinsel gelişimleri yetersiz olmakta, yetişkinlik dönemlerinde ise iş imkânları ve istihdam açısından zorluklar yaşamaktadırlar. İşte Odyoloji olabildiği kadar en erken dönemde işitsel algıyı yeniden sağlayarak bu durumda ki bireylerin topluma kazandırılmasını sağlar. Buraya kadar bahsedilenler bebek ve çocuklar için geçerli, yetişkinlik döneminde veya yaşlılık döneminde ortaya çıkan işitme ve denge bozuklukları lojik hizmetlerin karşılanamaması veya ‘’boşluk doldurulur misali’’ ehil olmayan kişilerin Odyoloji alanında yetkileri dışında çalıştırılmaları neticesinde artık Odyoloji lisans bölümlerinin açılması zorunlu hale gelmiştir. Günümüz itibariyle ülkemizde 11 tane Odyoloji lisans bölümü bulunmakta olup ilk Odyolog mezunlar geçtiğimiz yıl verilmiştir. Ülkemizde Odyoloji’nin kısa geçmişinden bahseder misiniz? Odyoloji biliminin çalışma alanlarından bahseder misiniz? Odyoloji lisans bölümleri ülkemizde 2011 yılından itibaren açılmaya başlandı. 2011 yılından önce ise Odyoloji eğitimi yüksek lisans ve doktora eğitimi şeklinde sürdürülmekteydi. Ancak bu eğitimler neticesinde verilen mezunların sayısının az olması buna bağlı olarak, ülkemizin ihtiyaç duyduğu odyo- Odyoloji, ister yetişkin isterse bebek veya çocuk olsun işitme ve denge bozukluklarının önlenmesi, tanılanması ve rehabilite edilmesi ile uğraşmaktadır. İşitme ve denge bozukluklarının tanılanmasına yönelik olarak çeşitli test yöntemleri kullanılmakta ve elde edilen sonuçların yorumlanması neticesinde odyolojik tanı Odyolog tarafından konulmaktadır. İşitme ve denge bozukluğuna neden olan hastalık belirlenebildiyse medikal (ilaç) ve/veya cerrahi tedavisi KBB uzmanı tarafından yapılmakta, (re) habilitasyonu ise Odyolog tarafından yapılmaktadır. Odyolojik (re) habilitasyon denildiğinde ilk olarak akla işitme cihazı uygulamaları, biyonik kulak denilen koklear implant uygulamaları gelmektedir. Ancak bu uygulamalar işin sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Odyolog tarafından uygun cihaz seçildikten sonra, cihazın doğru bir şekilde ayarlanması ve sonrasında işitsel (re) habilitasyon sürecinin sürdürülmesi gerekmektedir. Özellikle bebek ve çocuklarda sadece cihaz uygulaması asla yeterli olmamakta uzun süreli (re) habilitasyon sürecinin yaşanması gerekmektedir. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ da insan hayatını oldukça zorlaştırmaktadır. Çoğumuz dedelerimizin nenelerimizin işitemediklerinden ötürü zorlandıklarına şahit olmuşuzdur. İşte Odyoloji işitsel ve denge bozukluklarının insan hayatı üzerindeki olumsuz etkilerini yok etme veya en aza indirme konusunda uğraş verdiğinden ötürü çok önemlidir. MAYIS 2016 ODYOLOJİ 21 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 ODYOLOJİ 22 Ne gibi rahatsızlık belirtileri olanlar Odyoloji bölümüne başvurmalıdır? Genel olarak işitme kaybı ya da baş dönmesi şikâyeti olan kişiler Odyoloji’nin doğal hasta grubunu oluşturmaktadır. İşitme kaybı veya azlığının yanı sıra kulak çınlaması olanlar, kulak hastalığı geçirenler, baş dönmesi şikâyeti olanlar Odyoloji bölümüne başvurmalıdır. Odyoloji alanında Türkiye’de ki akademik çalışmaları dünya ile karşılaştırdığınızda mevcut durumu yeterli buluyor musunuz? Odyoloji alanında ki mevcut bilimsel durum maalesef dünya standartlarının altında bulunmaktadır. Genel olarak tüm akademik alanların problemi olmakla birlikte Odyoloji alanında da bilim üretmek yerine yalnızca akademik unvan almak amacıyla bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Odyoloji biliminin gelişmiş olduğu ülkeler için hem teknoloji hem de bilim ihracatı yapabilecekleri bir pazar konumundayız. Bu durum el- bette ki bir an önce değiştirilmelidir. Peki, Türkiye’de Odyoloji alanında bilimsel gelişimi arttırmak adına yapılması gerekenler nelerdir? Bir ülkede bilimin gelişeceği ana yer üniversitelerdir. Üniversitelerde ki Odyoloji lisans eğitiminin geliştirilmesi akabinde de mezunların yüksek lisans ve doktora eğitimlerine teşvik edilmesi gerekmektedir. Böylece hem akademik hem de bilimsel yanı güçlü Odyolog bilim insanları geliştirilebilir. Bilimsel ge- ODYOLOJİ Zorunlu staj dönemlerini beklemeden sürekli klinik ortamda hastalarla iç içe olmaları gerekmektedir. Odyoloji uygulamalı bir alan olduğundan dolayı ancak ‘usta-çırak’ ilişkisi içerisinde hasta üzerinde yapılan uygulamalar ile öğrenilebilir. Ancak yanlış anlaşılmamak adına Odyoloji eğitiminde teorik bilgi önemsizdir diye bir sonuç çıkarılmasını istemem. Teorik eğitim de çok önemlidir ancak pratik uygulama olmadan teorik eğitim havada kalacaktır. Odyoloji’de kariyer yapmak isteyenler nasıl bir yol izlemeli? Öncelikle Odyoloji, tüm gelişmiş ülkelerde gerektiği değeri gören bir alandır. Ülkemizde ise henüz bebek sayılabilir. Hak ettiği yerlere gelebilmesi öncelikle Sağlık Bakanlığı bünyesinde gerekli adımların atılmasıyla mümkün olacaktır. Devlet kadrolarına Odyolog atamaları artırılmalıdır. Özellikle doğuştan meydana gelen işitme kayıplarının etkilerinin giderilebilmesi için erken müdahale gerekli olduğundan devlet hastanelerine Odyolog atamalarının yapılması bir zorunluluktur. Odyoloji aynı zamanda bir (re)habilitasyon alanı olduğundan dolayı rehabilitasyon merkezlerinde de Odyolog istihdamı sağlanmalıdır. Odyolog’ların çalışma alanlarına intikal etmeleri sonucunda hem halkımıza verilen Odyolojik hizmette gelişmeler sağlanacak hem de Odyoloji biliminin gelişimi sağlanacaktır. Odyoloji bölümü okuyanlara MAYIS 2016 Türkiye’de Odyoloji ve benzeri alanlarda gerekenler yapılıyor mu? neler tavsiye edersiniz? Odyoloji bölümü, son yıllarda üniversite adayları tarafından yoğunlukla tercih edilen bir bölüm durumuna gelmiştir. Şunu belirtmek isterim ki Odyoloji lisans bölümlerinin açılması alanımıza katkıdan çok zarar vermektedir. Çünkü çoğu bölümde Odyoloji alanında ehil ve eğitim almış branş hocası bulunmamaktadır. Bu açıdan Odyoloji bölümünü tercih edecek adaylara tavsiyem üniversitelerin Odyoloji bölümlerini iyi araştırsınlar. Bölümde okuyan öğrencilere tavsiyem ise kendilerini öğrencilik dönemlerinde geliştirmeye başlamalarıdır. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ lişme teknoloji üretimine yansıdığı zaman ise Odyoloji açısından ülke ekonomisine bile katkıda bulunmak bile mümkün olacaktır. Odyoloji lisansını bitirdikten sonra yüksek lisans ve doktora programlarına başvurmaları gerekmektedir. Bu başvurular sırasında avantajlı duruma geçebilmek için lisans süresince akademik not ortalamalarını olabildiği kadar yüksek tutmaları kendileri adına faydalı olacaktır. Akademik kariyer yapmak isteyenler açısından diğer önemli konu ise günümüz dünyasında bilim dilinin İngilizce olmasından dolayı İngilizce seviyelerini geliştirmeleri gerekecektir. Bunların dışında çalışkan ve sabırlı olmaları ilim öğrenmenin kolay bir iş olmadığını her zaman akıllarında tutmaları gerekmektedir. 23 ÇEKMEKÖY’DE 10-16 MAYIS ‘ENGELLİLER HAFTASI’ ETKİNLİKLERİ Sadece Engeliler Haftasında Değil 365 Gün Hep Yanınızdayız 7/24 Esasına Dayalı Sizlere Hizmet Etmeye Devam Edeceğiz Darıca hayvanat bahçesini gezen engelliler ve aileleri keyifli anlar yaşadı. Çekmeköy Belediyesi, Engelliler Haftası nedeniyle, Çekmeköylü engelli vatandaşlara Darıca’da bulunan Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı’na tur düzenledi. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Engelli vatandaşlar gezi boyunca keyifli anlar yaşarken, engelli vatandaşların aileleri de bu güzel anların 24 bol bol fotoğrafını çekti. Gördükleri hayvanları ilgiyle izleyen vatandaşlar onlarla selfie çekmeyi de ihmal etmedi. Gezi turuna katılan çocukların zürafaları ilgiyle izlemesi renkli görüntüler oluşturdu. Hayvanat bahçesinde keyifli dakikalar geçiren Önder Kaygusuz isimli vatandaş, “organizasyonların devamını bekliyoruz çünkü engelliler, sadece engelliler haftasında değil yılın her dönemi anılması gereken kitlemizdir. Bu organizasyon gerçekten keyifli ve eğlenceli. Darıca’ya daha önce hiç gelmemiştim, ilk defa geliyorum ve yaklaşık 350 kişiyiz. Birçok hayvan ve organizma burada mevcut, dilerim başka insanlar da yararlanır. Çekmeköy Belediyesi’ne böyle anlamlı bir organizasyon yaptığı için teşekkür ederim” şeklinde konuştu. ÇEKMEKÖY’DE 10-16 MAYIS ‘ENGELLİLER HAFTASI’ ETKİNLİKLERİ AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Çekmeköy Belediyesi Engelliler Merkezi 10-16 Mayıs Engelliler Haftası organizasyonları kapsamında engelli genç ve çocuklar aileleriyle birlikte Taşdelen Lunaparkına götürdü. Lunaparktaki oyuncaklarla doyasıya eğlenen çocuklar renkli görüntüler oluşturdu. Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’nün üç gün boyunca devam eden organizasyonları Reşadiye Mesire Alanı’nda yapılacak piknikle son bulacak. 25 ÇEKMEKÖY’DE 10-16 MAYIS ‘ENGELLİLER HAFTASI’ ETKİNLİKLERİ AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 PİKNİK 26 Çekmeköy Belediyesi 10-16 Mayıs Engelliler Haftası etkinliklerine devam ediyor. Hafta içinde Darıca Hayvanat Bahçesi Gezisi ve Çekmeköy Lunapark’ta bir araya gelen engelli vatandaşlar aileleriyle birlikte organizasyonun son gününde Reşadiye Mesire Alanı’nda düzenlenen piknikte bir araya geldi ve güzel havanın keyfini doyasıya yaşadı. Pikniğe Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, AK Parti Çekmeköy İlçe Başkanı Salih Kırıcı, Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Eyüp Yıldırım, engelli vatandaşlar ve aileleri katıldı. Animasyon gösterileri, sihirbazlar, şarkı yarışmaları gibi çeşitli aktivitelerin gerçekleştiği programda selamlama konuşması yapan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz şöyle dedi: “Üç gündür devam eden programımızın sonuna geldik. Ben engelli kardeşlerimin anne ve babalarının ellerinden öpüyorum. Rabbim hepinizden razı olsun. Bugün bu programının organizesinde emeği geçen başta Sosyal İşler Müdürlüğü personelimiz olmak üzere tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Sadece bu hafta vesilesiyle değil 365 gün hep ÇEKMEKÖY’DE 10-16 MAYIS ‘ENGELLİLER HAFTASI’ ETKİNLİKLERİ Başkan Poyraz piknik alanındaki masaları tek tek dolaşarak vatandaşlarla sohbet etti ve hatıra fotoğrafı çek- tirdi. Alanda bulunan vatandaşların tüm ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına Zabıta ve Sosyal İşler Müdürlüğü personeli piknik boyunca aralıksız çalıştı. MAYIS 2016 Alanda bulunan vatandaşlara seslenen AK Parti Çekmeköy İlçe Başkanı Salih Kırıcı ise: “Bu program güzel bir buluşma, güzel bir kavuşma oldu. Sosyal Belediyecilik açısından önem taşıyan bu organizasyonu yapan Çekmeköy Belediye Başkanımız Ahmet Poyraz’a ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ediyorum,” dedi. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ yanınızdayız. 7/24 esasına dayalı sizlere hizmet etmeye devam edeceğiz inşallah.” 27 N İCADI BİSİKLETİ Günlük hayatımızı kolaylaştıran, bir bakıma elimiz ayağımız olan birçok araç-gerecin nasıl icat edildiğini hiç düşündünüz mü? Mesela; bir tuşla uzakları yakın eden telefon, dünyayı ufacık bir ekrana sığdıran bilgisayar, mutfaktaki en büyük yardımcılarımız robotlar, ayağımızı yerden kesen arabalar… Tüm bu icatlar hayatımızın vazgeçilmezleri arasında. Peki, bugünlere nasıl gelindi, hangi aşamalardan geçti? Hiç kuşkusuz hepsinin bir hikâyesi var. Hayatımızı renklendiren icatların nasıl gelişip dönüştüğünü, günümüze kadar hangi evrelerden geçerek geldiğini sizler için araştırdık. Bu ay inceleyeceğimiz icat: Bisiklet… 1791 Bisiklet icadının temeli bir iki tekerlekli ve pedalsız bir oyuncaktır. Fransa’dan çıktığı rivayet edilen bisikletin mucidi; Fransız Sivrac Kontu. Bu icat; aynı büyüklükte iki tekerlekten oluşan tahtadan yapılmış bir araçtı. Oturma yeri tekerlekleri birleştiren çubuğun üzerine yerleştirilmişti. Sürücüler, çubuğu bacakları arasına alarak oturuyor ve aracı ayaklarıyla iterek yürütüyorlardı. 1865 İngiltere’de Velocipede yapımı işine ilk olarak Coventry Dikiş Makineleri Şirketi el attı. Demir telli tahta tekerleklerden meydana gelen bu basit taşıta sarsak adı takılmıştı. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 1855 28 1816 Benzer araçlar 1816’da J. Nicephore Niepce (1785 – 1833) (bir fotoğraf basma yönteminin de bulucusu) ve bir yıl sonra da Alman Baron Karl VonDrais tarafından yapıldı. Önceleri tedirginlikle yaklaşılan icat halk tarafından sevilir ve moda olur. Drais’in yaptığı araç kısa zamanda İngiltere ve Almanya’da draisine ya da eğlence atı adıyla yaygınlaşır. Ayna dişlisinin ve rublenin icada bu acayip duruma son verdi. Ayna dişlisi kadro üzerine takılan pedallara, daha küçük olan ruble de arka tekerlek göbeğine takıldı. Her iki dişli bir zincir aracılığıyla birbirine bağlandı. Öndeki büyük dişliyi pedala bir defa döndürmek arkadaki küçük dişlinin birkaç defa dönüşünü sağlıyordu. 1855’te Fransız Ernest Michaux’un, adına “Velo” dediği bisiklette, pedalı etkin olarak kullanılır ve Velocipede ismi altında İskoçya’ya gider. Günümüz halinin tasarımı bu sayede gelişmiş ve gerçek bisikletin doğuşu oluşturur. Böylece makineyi sürerken insan enerjisinden düzgün biçimde yararlanmak mümkün olur. 1864’de bisikletin seri üretimine geçilir. Bisikletin ilgi görmesi diğer devletlerinin de ilgisini çekmektedir. 1800’lerin ikinci yarısında Fransa Savunma Bakanlığı bisiklet üretimine destek verir ve 1871’de imal edilen bisikletler Almanya ile yapılan savaşta kullanılmaya başlanır. 1875 Bu tarihe kadar yapılan Velocipede (velospit)’lerde pedalın bir dönüşü tekerleği de ancak bir defa döndürebiliyordu. Bu yüzden Velocipedein hızının ön tekerleğin büyüklüğüne bağlı olduğu sanıldı: Tekerlek ne kadar büyürse taşıt da o kadar hızlı gidecekti. Böylece ön tekerleğin çapı 75 sm’den 162 sm’ye kadar artarken arka tekerlek de 30sm’ye kadar küçüldü. Artık Velocipede bütünüyle oransız bir biçim almıştı. Üstelik bu kadar yüksek bir bisikletin üzerine çıkıp oturmak ancak çok uzun boylu kimselerin başarabileceği bir işti (Kısa boylular üç tekerlekli velocipede’le yetinmek zorundaydılar). 1888-1900 MAYIS 2016 Bir sonraki yazımızda bilgisayarın icadı ile karşınızda olacağız… AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ 1900 1900 yılında arka göbek’e uygulanan bir düzen, rubleyi arka tekerlekle birlikte sürekli olarak dönüşten kurtarır. Böylece pedalların gerektiğinde kullanılması sağlanmış olur. Bugünkü görünüş ve yapısını kazanan Velocipede (velospit)’e daha sonraki yıllarda bisiklet adı verilir. Baklava biçimli iskelet standart olur ve daha sonraki yıllar içinde bisiklet modelinde önemli bir değişiklik yapılmaz. 1960’larda çeşitli üreticiler (bazıları araba bagajına konulmak üzere katlanabilen) şehir içinde kullanılması için küçük tekerlekli bisikletler yapılır. 19’uncu yüzyılın çukur ve hendekli yollarında tahta tekerlekli velocipedele dolaşmak, zevk olmaktan çok bir eziyetti. 1888’de John Dunlop’un hava dolu ya da şişirilmiş lastiği buluşu, bisiklet tarihinde dönüm noktası oldu. İşte bu buluş velocipede’i sarsıntılı bir taşıt olmaktan çıkararak rahat ve kullanışlı bir duruma getirdi. Bununla birlikte velocipede’in karşılaştığı zorluklar bitmiş değildi. Arka tekerlekler, ayna dişlisinin yardımıyla dönerken pedallar da beraber dönüyor, yokuş aşağı inerken bile pedal çevirmek gerekiyordu. 29 HABERLER AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Çekmeköy Belediyesi’nin her yıl düzenlediği Kültür Gezileri’nin ilk yolcuları dualarla uğurlandı. Çekmeköy Belediyesi önünden hareket eden üç otobüsü Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Şahmettin Yüksel 30 yolcu etti. Otobüsleri tek tek dolaşarak yolculara Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz’ın selamını ileten Başkan Yardımcısı Yüksel, vatandaşlarla sohbet etti. Geziler kapsamında bu yıl zaferin 101. yılında Çanakkale, milletimiz için manevi öneme sahip olan Bursa, Edirne ve Konya gibi tarihi şehirlere gidildi. 95 Otobüsle düzenlenen gezilere, toplamda 4.275 vatandaş katıldı. BAŞIMIZIN BELASI MİGREN ! temel olarak stres kaynaklıdır. Aç kalmak, uykusuzluk gibi nedenler yine stres etkisi yapar ve ağrının başlamasına neden olur. Migren ağrısı bir kez tetiklendiğinde artık gerilemez. Şiddeti ve süresi değişkenlik gösterir. Bazen 2-3 gün üst üste sürebilir. Kaslarda gerilme, bulantı hissi, zaman zaman kusma, ışık ve ses hassasiyeti ile psikolojik olarak bir depresyon hali hakim olur. Yaşam kalitesi o kadar düşer ki, çevresindeki insanları rahatsız etmemek ve ağrının bir an önce geçmesini sağlamak için yalnız karanlık ve sessiz bir ortama çekilip geçmesini bekler. Hastalar kendilerini ancak bir migren ağrısını bilenlerin anladığını ifade eder. Migren hastaları kişilik olarak da farklı yapıda insanlardır. Genellikle hassas ve mükemmeliyetçi kişilikleri ile bilinir. Bu özellikleriyle ağrıyı adeta mıknatıs gibi çeker. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ oğumuzun değişken ağrılar nedeniyle günü zehir olduğu zamanlar olmuştur. Özellikle çalışanlar arasında haftasonu baş ağrıları kabustur. Yaşam kalitesinin düşmesi, sosyal olarak önemli sorunlarıda beraberinde getirir. Çocuğun doğum gününde, güzel bir pazar sabahı kahvaltı programı yapmışken “Ne olur başlamasın!” dediğiniz migren ağrısı, aklınıza geldiği andan itibaren yola çıkmıştır bile. Migren aslında karmaşık yapıda bir ağrıdır. Aç kalmak, uykusuzluk, bir anlık stres veya tuvaletinizi tutmak bile migrenin başlamasına neden olabilir. Ancak bazı durumlar vardır ki migren ağrısı ile çok karıştırılır. Bunların başında tansiyon gelir. Belirli aralıklarla baş ağrısı olan bir kişinin mutlaka tansiyon takibini yapması gerekir. Bu takibi gün içerisinde otomatik olarak yapan tıbbi aletler de vardır. Ancak gün içerisinde belirlenen zamanlarda en az 15 dakika dinlenmiş olarak kolayca yapılan ölçümler ve bunların kaydedilmesi takip için yeterlidir. Özellikle baş ağrısının başladığı zaman aralığında yapılacak ölçümler daha belirleyici olabilir. Migrenin nedenleri: Migreni başlatan diğer etmenler MAYIS 2016 BAŞIMIZIN BELASI MİGREN! 31 BAŞIMIZIN BELASI MİGREN ! AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Tetik noktası nedir? 32 Birçok migren hastası ağrı başladığında belirli hassas noktaları masaj yaparak ağrının azalmasını sağlamaya çalışır. Boyun da omurga ile kafatasının birleşim yeri ile migren ağrısının ki genellikle sağ ya da solda daha baskındır; ağrı olan tarafın kaş üstü kaslarını parmaklarıyla sıkıştırarak rahatlama sağlamaya çalışır. Esas olarak ağrının kaynağı daha farklı noktalardan kaynaklanır. Migren ağrısı ile hasta tarafından masajı yapılan yerler esasında ağrının hissedildiği yerlerdir. Oysa kaynak genellikle daha farklı yerlerdedir. Şayet tetik tansiyon veya benzer nedenlerle başlamadıysa tetik noktası olarak adlandırılan ve kronikleşen yerlerden ağrı başlar. Bu noktalar Çin tıbbında ve çok eski tıp bilimi ile uğraşmış toplumlarda da tanımlanmıştır. Bu noktalar, dolaşım problemi veya uzun yıllar boyunca performansının üzerinde kullanılması ya da doğru çalışma- ması sonucu oluşmuştur. “Trigger Point” adıyla literatürde bulunan bu oluşumlar yeterince dolaşıma katılmadığı müddetçe giderek kronikleşir, yayılır ve gelişir. Ağrının oluşumu oldukça kolaylaşır, sıklığı ve şiddeti artar, yayılır. Tetik noktası sürekli aynı işi yapan insanlarda çok daha sık görülür. Örneğin; mouse kullanan bir ofis çalışanı, bebeğini kolunda taşıyan bir anne, sürekli manuel araç kullanan bir kişi gibi süreklilik gösteren ve kasın kendi performansının üzerinde güç isteyen kullanım şekilleri tettik noktasının oluşumunda önemli rol oynar. Nasıl oluşur? Tetik noktası, kas içerisinde kas liflerinin eşgüdümlü olarak çalışamamasından ve tek bir kas lifinin hasara uğramasıyla başlar. Kaslar çalışırken çeşitli kimyasal maddeler salgılar. Bu kimyasal maddeler üretildikleri kas bölgesinden hızlı uzaklaştırılamadığında kasın çalışması önce yavaşlar sonra da o kas lifi hasar görür. Kas bir bütündür eş zamanlı çalışmaya göre programlanmıştır. Hasar gören kas lifinin görevini komşu lifler üstlenmek ister. Ancak hareket hala devam ediyorsa bu kez hasar diğer komşu liflere de ulaşır. Böylece kasın içerisinde muayene ile ele gelebilen, parmak basıldığında bir rahatlama hissiyle birlikte önemli ölçüde ağrıyan noktalar oluşmuştur. Bu nedenledir ki migren tedavisinde muayene çok ama çok önemlidir. Adeta tedavisinin yarısı bu hassas noktaların tespiti ile gerçekleşir diyebiliriz. Reçeteler uzadıkça uzar… Migren hastalarının reçeteleri migrenle ne kadar uzun yaşadılarsa o kadar uzun ve komplikedir. Bu reçetelerde çoğunlukla antidepresanlar veya teskin ediciler de eklenir. Bu da gösteriyor ki migren tek başına bir ağrı değildir. Oldukça kronik migren ağrılarında sara (epilepsi) ilaçlarının kombine edildiği planlamalar bile ihtiyaç göstermektedir. Muayene, migren tedavisinin ilk ve en önemli aşamasını oluşturur. Önce migrenin nasıl başladığı ve detayları hakkında çok geniş bilgi alınır. Bunlar kaydedilir. Muayene, sessiz ve rahat bir ortamda, son derece yavaş bir tempoda yapılır. Hasta uyumu muayenin kalitesi açısından çok önemlidir. Bu nedenle hasta ile hekim uyumunun üst düzeyde olması gerekir. Muayene sırasında tespit edilen tetik noktaları, anatomik olarak işaretlenir ve kayıt altına alınır. Tedavi nasıl yapılır? Tedavi, tespit edilen, hassas ve dolaşım problemi olan bölgelere doktor tarafından planlanan işlemlerin uygulanabileceği incelikte iğne ile sağlanır. Çoğu zaman hastalar tedavinin başladığını bile hissetmezler. Tedavi sırasında ağrı hemen hemen yoktur. Tedavi yaklaşık 30 ila 45 dakika kadar sürer. Tedavi aşamalarına GRP ve Ozon da eşlik eder. Tedavinin konforunu arttırmak amacıyla lokal anestezik de kullanılabilir. Yıllar önce yapılan çalışmalarda bu tedavilerde botilinum toxin kullanılarak yapılmıştır. Ancak klinik çalışmalar göstermiştir ki botilinum toxin kullanımında önemli bir avantaj elde edilememiştir. Bu nedenle botilinum toxin kullanımı yok denecek kadar azdır. Tüm bu uygulamalardaki amaç tespit edilmiş olan tetik noktasının dolaşıma katılımının sağlanmasıdır. Ancak bu, tedavinin ilk aşamasıdır. Diğer aşamalarında hasta ön planda olacaktır. Bir tedavi seansında migren biter mi? İyi bir muayene ile yapılan tedavide ağrının en az yarıdan fazlasının azaldığı yönünde çalışmalarımız vardır. Ağrı artık karakter değiştirmiştir. Çoğunlukla ağrılar beklenen kadar olmaz. Çoğu zaman ağrı kesici almadan geçirilebilir. Bu aşamada evde yapılması gerekenler vardır. Bunlar düzenli olarak yapıldığında çoğunlukla başka doktor uygulamalarına gerek kalmaz. Ancak bu rahatlık ve konfor, önceki ağrılardan kurtuldukları için biraz tembelliğe neden olur. Yapılacak olan uygulamalar basit ve çok zaman almayan keyifli uygulamalardır. Doktorunuz tarafından yöntemler tarif edilir. Her aşamada doktorunuz size danışmanlık ederek, tedaviyi yönlendirir. Hasta uyumunun tam olduğu olgularda tek seansta başarı sağlanabilir. Ancak klinik tecrübelerimiz göstermiştir ki 3 veya 4 kez uygulamalarda daha uzun süren başarılar gerçekleşmektedir. Nadiren bu seanslar uzayabilir. Sağlık ve Yaşam dergisine katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Muayene nasıl yapılır? MAYIS 2016 BAŞIMIZIN BELASI MİGREN ! 33 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 HABERLER 34 Ç ekmeköy Belediyesi’nin yeni dergisi “Çekmeköy Çocuk” dopdolu içeriğiyle yayın hayatına başladı. Her ayın ilk haftasında yayınlanacak olan dergi ilk aşamada her ay 20 bin adet basılacak. Çekmeköy Belediyesi ve Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliği ile hazırlanan dergide bulmacalar, tarih, kültür, bilim, sanat gibi birçok alana ait eğitici bilgiler olacak. Çekmeköy Postası başlığı altında Çekmeköylü çocukların resim ve şiirleri kendi adları ve fotoğraflarıyla birlikte dergide yerini alacak. Çocuklar fotoğraflarını info@cekmekoycocuk. com adresinden Çekmeköy Belediyesi’ne ulaştırabilecekler. Vatandaş- lar dergilere Çekmeköy Belediyesi Merkez Binası, Kültür Merkezleri ve Seri Nokta birimlerinden ücretsiz olarak ulaşabilecekler. Çekmeköylü çocukların eğlenirken eğitilmesini amaçlayan derginin tanıtım programı İsmihan İsmet Süzer İlk Öğretim Okulu’nda yapıldı HABERLER için büyük emek harcadı. Büyük bir ekibin şevkle hazırladığı bu dergiyi seveceğinizi ve ona sahip çıkacağınızı umut ediyoruz,” dedi. Dergi hakkında bilgilendireme yapan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz’da şöyle dedi:“Eğlenceli, eğitici, öğretici içeriği ile Çekmeköylü Çocukların klavuzu olacak yepyeni bir dergi hazırladık. Anne ve babalarla birlikte, uzmanların da MAYIS 2016 Dergi Genel Yayın Yönetmeni ve Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Fatih Sırmacı tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada: “Bu dergiyi okurken; çizgi öyküler, bulmacalar, tarih, kültür, bilim, sanat sayfalarında, kendinizi renkli bir dünyanın içinde bulacaksınız,” dedi. Geleceğimizin teminatı çocuklarımıza, bugün vereceğimiz her şeyin yarınımızı şekillendireceğini belirten Sırmacı: “Göreve geldiği günden beri çocuklar için çalışan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, bu derginin hazırlanması ve sizlerle buluşması AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Tanıtım programına Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş ve Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Fatih Sırmacı katıldı. 35 HABERLER AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 görüşleri alınarak hazırlanan ve birbirinden güzel etkinlikleri içeren bu çalışma ile çocuklarımızın hayal gücünü genişletmeyi, genel kültürlerini artırmayı, zihinsel ve ruhsal gelişimlerine katkıda bulunmayı hedefledik. Tüm bunları yaparken çocuklarımızın yaş gruplarına uygun olarak bıkmadan, usanmadan hatta eğlenirken öğrenebilecekleri sayfa- 36 lar oluştu. Bu derginin hazırlanmasında ve size ulaşmasında bizlere destek olan Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğümüze de ayrıca teşekkür ederim.” Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız ise salonda bulunan çocuklara; “bu dergiyi sevdiniz mi?” diye sorduktan sonra şunları söyle- di: “Çocuklar için hazırlanmış çok güzel bir çalışma. İlk sayısını inceleme fırsatı buldum. Ülkemizin çeşitli yöreleri, yemek tarifleri oyunlar gibi çok ince detaylar düşünülmüş. Dergiyle birlikte çok güzel hediyeler de sizi bekliyor. Dergide emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.” AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Her mevsim ayrı renk ve güzellikler taşır. Haliyle bu durum kıyafetimizden, saçımıza, ayakkabımızdan diğer aksesuarlarımıza kadar yansımaktadır. Kıyafetimizi giydik, saçımızı hazırladık sıra geldi tüm hazırlığımızın sihirli dokunuşları olan aksesuarlarımıza… Kıyafetler belliyken bile doğru aksesuarı seçmek her zaman kolay değildir. Giyilen kıyafetin rengi, tarzı, gidilecek etkinliğin konsepti ve yansıtmak istenilen imaj takılacak aksesuarın da ne olacağını belirlemede önemli unsurlardır. İşte 2016 yazının trend aksesuarlarından en güzel örnekler… 37 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 2016 yaz kreasyonu renkli sahnelerin ortaya çıkmasını sağlamış durumda. Öyle ki birbirinden farklı ilgi çekici detaylar bahar ve yaz aylarına damga vuracak. Grafik desenli - blok çantalarda sarı, beyaz ve siyahlar, kırmızı, yeşil ve maviler sezonun en çok bir arada kullanılacak renklerinden olacak. Erkeklerde ise sırt çantaları en çok tercih edilen çantalar arasında ilk sırada yer alıyor. Diğer alternatifler; evrak çantaları ve son dönemde çokça karşımıza çıkan erkeklerin severek kullandığı hem hafif hem rahat kullanıma sahip bez çantalar. Portföy çantalar derken seçenekler çoğalıyor; erkeklerin cesareti de aynı yönde artıyor. Eskiden “bu kadın çantası” denilen çoğu model, mağazaların erkek reyonlarında satılmaya başladı. Bu şıklıkta çantaları artık ülkemizde de kullanan kitle çoğaldı ve çoğalmaya devam ediyor. 38 Sevdiğimiz aksesuarlar ile genellikle uzun süreli arkadaşlıklar kursak da her sezon değişen trendleri takip etmek kaçınılmaz. Bu sezon hem sade, hem gösterişli, hem minimal hem de romantik modeller dikkat çekiyor. Mücevher dünyasında küçük taşlı kolye ve küpeler son yıllarda popülerliği kaybetmeyecek. Fakat yeni sezonda değerli ve yarı değerli iri taşlı kolye, küpe ve bileklikler daha ön planda. Özellikle küpe ve kolyelerde karşımıza çıkacak romantik detaylar bazen sadece altın veya gümüşten oluşurken bazen inci, değerli taşlar gibi farklı materyaller ile de kullanılmış. Erkekte ise kol düğmeleri, saat ve kolye, bileklik tarzı olarak karşımıza çıkıyor. Hazır olun! Çok sevdiğimiz ayakkabılar bu yaz iddialı tasarımlar ile karşımıza çıkacak. Sivri topukların saltanatı devam ederken biraz daha yüksek ve daha kalın takunya topuklar rahat bir yazın habercisi. Düz ayakkabılar da en az topuklular kadar dikkat çekmeye başladı, şıklığın yanı sıra rahat olan bu modeller favoriler arasında yer alacak. Ayrıca sivri ve oval bağcıklı veya bağcıksız babetler en çok rastlayacağımız modeller arasında. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Renk olarak beyazın ağırlıkta olduğu ayakkabı-çanta kombinler olarak karşımıza çıkacak. Erkeklerde ise kösele ve klasik tarzında deri ve süet ayakkabılar en çok tercih edilenler arasında yerini alacak. İş hayatında ayakları yere sağlam basan erkekler için örgü, metal ve baskı gibi hareketler, ayakkabıların en dikkat çekici detaylarını oluşturacak. 39 MECLİS ÜYELERİMİZ AK Parti Meclis Üyesi Keziban Aşık ile birlikteyiz. Kendinizden bahseder misiniz? AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 1963 Trabzon doğumluyum. Mutlu bir evliliğim var ve pırlanta gibi iki çocuk annesiyim. Özel sektörden emekliyim. Okul aile birlikleri, çeşitli yardım dernekleri ve vakıflarda başkan / başkan yardımcılıkları yaptım. 2012 senesinde AK Parti Kadın Kolları’na katılarak bu teşkilatın hemen hemen her kademesinde görev aldım. AK Parti İl Kadın Kollarında da görev aldıktan sonra şu an AK Parti Çekmeköy Meclis Üyesi ve Çekmeköy İlçe Kadın Kolları Başkanlığı görevimi sürdürmekteyim. Bunun yanı sıra aile şirketimizi oğlumla birlikte yürütmekteyiz. 40 Meclis üyeliğinde hangi komisyonda görev alıyorsunuz? Bağlı bulunduğunuz komisyon Çekmeköy’e ne gibi hizmetler veriyor? Çevre ve sağlık komisyonu ile aile ve kadın komisyonunda görev almaktayım. İlçemizde yaşayan her bireyin sağlığı, huzuru ve mutluluğu için bu komisyonlarda gerekli bütün hizmetleri imkanlar çerçevesinde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Sizi siyasete iten neden veya nedenleri bizimle paylaşır mısınız? Topluma ve toplumsal olaylara karşı çocukluğumdan beri duyarlıydım. Bunun yanı sıra insanla uğraşmayı seven bir yapım var. İnsanların belki de en büyük sıkıntısının duygusal açlık olduğunu düşünenlerdenim. Bu zamana kadar insanların iyi ya da kötü günlerinde yanlarında olmanın ve onların yaşamlarına dokunmanın insanlara ne kadar iyi geldiğini gören biriyim. Kişisel çabalarımla yeterince insana ulaşamayacağımı düşündüğüm için benim gibi düşünen insanlarla birlik olup inandığım siyasi teşkilata girdim. Bu güçlü teşkilat ile birlikte benim gibi düşünen ya da düşünmeyen tüm insanlara faydalı olduğumu görmek beni her zaman mutlu ve motive etti. Meclis üyeliği, siyaset ve iş hayatı tüm vaktinizi alıyor olmalı. Kendinize ve ailenize nasıl vakit ayırıyorsunuz? Maalesef eşime ve çocuklarıma çok az zamanım kalıyor. Bu noktada biraz üzgünüm. En ufak bir fırsatımı dahi onlarla değerlendirmeye MECLİS ÜYELERİMİZ İlçemde oturan tüm kadınların eğitimli, sosyal ve öz güveni yüksek bireyler olmalarını istemekteyim. Sıkıntı yaşayan insanlar ilçe teşkilatlarına uğrayarak dertlerine çare aramaktalar. Meclis üyesi olmadan önce de teşkilatların içerisinde bulunduğum için mutsuz bir kadının ne kendine ne de gelecek nesillerimize bir faydası olmadığına çok kez şahit oldum. Dolayısıyla kadınlarımızın öncelikle kendilerini sevebilmeleri gerekmektedir. Kadın mutluysa toplum da mutludur. Bu amaçla ilçemizde kadınlarımızın ihtiyaçları yönünde pek çok eğitim ve seminer çalışmaları yapılmakta- Ne yazık ki “Şiddet” deyince ilk akla gelen kadın oluyor. Kadın siyasetçi olarak hemcinslerinizin yürek yakan bu feryadına bir çözüm öneriniz var mı? MAYIS 2016 Meclis üyeliğinde “kesin yapmalıyım” dediğiniz bir idealiniz var mı? Ve hemcinslerinize yönelik ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? dır. Çalışan anneler için Çekmeköy’deki kreşlerin daha uygun ücret ve daha iyi hizmet anlayışıyla birlikte sayılarının da artışı yönünde çalışmalar yürütüyorum. Devletimizin ve belediyenin bu konudaki çalışmalarını da yakından takip ediyor ve önemsiyorum. Ayrıca İlçe kadın kolları başkanı olmam sebebiyle de pek çok zamanımı kadınlarla birlikte geçiriyorum. Aslında bizlere düşen bu insanlara nerelere gidip nereden yardım alabilecekleri noktasında sadece yön gösterebilmek. Tabi ki erkekler de bu işin önemli bir parçası. Var tabi. Biz anneleri, erkek çocuklarımızı yetiştirirken daha özenli ve dikkatli davranmaya davet ediyorum. Unutmayalım ki şiddet uygulayan erkek de bir annenin yetiştirdiği evlat. Bu noktada sevgisini AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ çalışıyorum. Bir yandan da eşime ve çocuklarıma minnet borçluyum. Onların anlayışları ve destekleri olmasaydı belki de bu kadar işin üstesinden gelemezdim. 41 MECLİS ÜYELERİMİZ ve şefkatini ailesine hissettirebilen annelerin, aynı zamanda da kendini yetiştiren ve ayakları yere basan anneler olması gerekir. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Kadınlara genellikle daha naif işler yakıştırılır, siyasetin stresi ve hoyratlığıyla nasıl başa çıkıyorsunuz? 42 Kadınların bu hoyratlığı naiflikleriyle yumuşattıklarını düşünüyorum ve siyasette kadınların mutlaka olması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden zorluklara rağmen kendimi ve teşkilattaki arkadaşlarımı motive etmeye çalışıyorum. Bir yanda kadın kolları başkanlığı diğer yanda meclisi üyeliliği. Zor olmuyor mu? Tabi ki zorlukları var ancak severek ve isteyerek yaptığı her işin üstesin- den gelebiliyor insan. Çekmeköy Belediyesi’nin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Son derece başarılı buluyorum. Mutlaka eksiklikler var ama şunu da biliyorum ki bu eksiklikleri gidermeye çalışan başarılı bir Belediye başkanımız ve arkasında da güçlü bir ekip var. Bu yüzden Çekmeköy’ün geleceği için çok umutluyum. Çekmeköy’ün gelişimi için sizce öncelikli olarak neler yapılması gerekir? Belediyemizde son zamanlarda bölge insanlarının ihtiyaçları doğrultusunda gelişen kentsel tasarım projeleri, üçüncü köprü bağlantısı ve 3 ayrı metro hattı planlaması gibi çalışmaların ilçemize pek çok değer katacağına inanmaktayım. Modern ve model bir Çekmeköy için Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Poyraz ve ekibi yoğun bir şekilde gayret göstermektedirler. ETKİLİ İLETİŞİM İletişimi, birbirimizin duygu, düşünce ve bilgilerini paylaşarak birbirimizi anlama süreci olarak tanımlayabiliriz. Birbirimizin farkına vardığımız andan itibaren iletişim süreci başlar ve söylediğimiz / söylemediğimiz, yaptığımız / yapmadığımız her şey anlam kazanır. H iç etrafınızdaki insanları fark etmeden kırdığınız zamanlar oldu mu? Ya da hiç kendinizi aniden nasıl büyüdüğünü anlayamadığınız bir kavganın içinde buldunuz mu? Peki, şöyle sorsam karşınızdaki kişiyle bir türlü düzgün bir iletişim kuramadığınızı hissettiğiniz anlar oluyor mu hayatınızda? Verilen cevapları az çok tahmin edebiliyorum. Hepimizin hayatında elbette iletişim kurmakta zorlandığımız kişiler veya zamanlar olmuş- İletişim her zaman her yerdedir; bizler istesek de, istemesek de bir iletişim ağı içinde yaşarız ve iletişim kurmamamız olanaksızdır. Mademki, bizler birbirimizle karşılaştığımızda iletişim kaçınılmaz olarak gerçekleşiyor, o halde amacımız iletişimin ETKİNLEŞTİRİLMESİ olmalıdır. İyi de bunu nasıl yapabiliriz? Eğer iletmek istediğimizi karşımızdaki kişiye amaçladığımız biçimde iletebiliyorsak ve isteneni elde edebiliyorsak sonucunda da beklenen tepkiyi oluşturabiliyorsak iletişimimizi etkili bir şekilde kurmuşuz demektir. Burada aklımızdan çıkarmamamız gereken en önemli kavram ‘’empatik ilişki’’dir. Çünkü birbirimizle etkili bir iletişim kurmak istiyorsak birbirimize empati ile yaklaşmamız gerekir. Yani kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koyup, olaylara karşımızdaki kişinin bakış açısı ile bakıp o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamaya ve hissetmeye çalışmalıyız. Empatinin temelinde ise karşımızdaki kişiyi dinlemenin yattığı gerçeğini de aklımızdan çıkarmamalıyız. Madem dinlemek bu kadar önemli o zaman kendimize şu soruyu sormalıyız diye düşünüyorum: ‘’Birbirimizi ne kadar dinliyoruz’’? İşte bu noktada birbirimizi dinlerken aşağıdaki bazı hataları yapabiliyoruz: •İlgisiz davranmak, başka şeylerle ilgilenmek •Kişinin konuşmasını bitirmesine izin vermemek •Kendi hikayemizi anlatmaya başlamak •Dalgın olmak, bazı ayrıntıları tam dinleyememek •Konuşma bitmeden öneriler vermek •Kişi hakkında olumlu ve olumsuz yargılarda bulunmak •Durumla ilgili varsayımlarda bulunmak (Bunun gibi mi?) AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ tur ve olmaya da devam ediyordur. O zaman gelin bu ay hep beraber etkili iletişim kurmanın yollarını inceleyelim ve konuya ilk olarak iletişimin tanımını yaparak başlayalım: MAYIS 2016 M İ Ş İ T E L İ İ L İ ETK 43 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 ETKİLİ İLETİŞİM 44 Elbette yukarıda yazılanları zaman zaman hepimiz yapıyoruz ve iletişim yolunu en baştan zorlaştırmış oluyoruz. O zaman bir de aşağıda yazılanlara göz atalım: •Beden dili ile karşı tarafla ilgilendiğimizi göstermek •Karşımızdakinin konuşmasını cesaretlendirmek •Anlamadığımız durumlar için açıklama istemek •Bize anlatılanı doğru anladığımızdan emin olmak adına karşımızdaki kişiye özetlemek •Duygularımızı kontrol altında alabilmek •Sabır Kısacası birbirimizi içtenlikle dinlemenin ve anlamaya çalışmanın karşılıklı etkili bir iletişim için temel basamak olacağını aklımızdan çıkarmamalıyız. Burada ortaya konulması gereken bir başka kavram ise aslında hepimizin kulak aşinası olduğu bir kavram: ‘’Ben Dili ve Sen Dili’’. Ben dili bizi rahatsız eden davra- nışın kendimizde nasıl bir duygu uyandırdığını ifade eden söyleyiş biçimine verilen isimdir. Özellikle sorun yaşadığımız zaman içimize atmamaya ve ilişkimizi bozmadan kendimizi ortaya koymaya yardımcı olur. Ben dili ile sen dili arasındaki önemli fark şudur: Ben dili konuşan kişi kendi iç dünyasındaki duyguları ifade eder ve duyguların ötesinde herhangi bir suçlama ve yargılamaya gitmez. Sen dilinde suçlama, yargılama ağır basar ve saldırganca bir tutum vardır. Sen dilinde suçlama olduğundan karşımızdaki kişi ETKİLİ İLETİŞİM Tabii ki hayır, aslında daha fazla sözsüz olarak sürdürürüz. Yüzümüzle, elimizle, kolumuzla, duruşumuzla kısacası bedenimizle kendimizi ifade ederiz. Yani bedenimizin de bir dili vardır. Aşağıda da belirttiğimiz gibi beden dilimizi kullanış biçimimiz ilişkimizin olumlu gidişatı için çok önemlidir: Göz ilişkisi: İnsanların yüzüne bakanlar, bakmayanlardan daha çok hoşa gider. İnsanlarla, onları rahatsız etmeyecek ölçüde, ancak mümkün olduğu Yüz İfadesi: Canlı olmalıyız. Mümkün olduğu kadar sıcak ve dostça tebessüm etmeli ve gülmeliyiz. Yüzümüz, çevremize olan ilgimizi yansıtmalı. Donuk ve ifadesiz gözükmekten kaçınmalıyız. Beden Duruşu: Eğer ayaktaysak, dik durmalıyız. Oturuyorsak sandalye ve koltuğumuzu tam olarak doldurup arkamıza yaslanmalıyız. Birisiyle konuşurken öne eğilip ilgimizi göstermeliyiz. Yakınlık: İnsanlara daima, onları rahatsız etmeyecek, mümkün olan en yakın mesafede durmaya gayret etmeliyiz. Yöneliş: Daima konuştuğunuz veya bizimle konuşan insana dönük durmalıyız. İkiden fazla insanla bir grup oluşturuyorsak, bizim için önemli olanların dışındakilere merkezimizi kapatmamalıyız. Mümkün olduğu kadar çok kişiye merkezimizi açık tutmalıyız. Dış Görünüş: Grup normlarına, toplumsal rol ve statümüze uygun giyinmeliyiz. Saç ve el bakımımıza özen göstermeliyiz. Kendimize gösterdiğimiz özen, kendimize verdiğimiz değerin ifadesidir. Konuşmanın sözel özellikleri: Çok fazla ve çok hızlı konuşmaktan kaçınmalıyız. Bir topluluk içinde dinlediğimize yaklaşık olarak eşit miktarda konuşmaya gayret etmeliyiz. Sesimizin yüksekliğini ve tonunu, bulunduğumuz çevreye göre ayarlamalıyız. Son olarak, açık ve net olmayan, zamanlaması yanlış, muhatabı yanlış, mekanı ve biçimi yanlış, iletme aracı ve tarzı yanlış olan her iletişimin sonunun DRAMLA bitebileceğini ancak küçücük bir çabayla ilişkilerimizin daha anlamlı olmasına katkı sağlayabileceğimizi mutlaka aklımızda tutmalıyız. Mutluluk sizlerle olsun… MAYIS 2016 Gelelim çoğunlukla fark etmeden kullanıyor olduğumuz iletişim yollarına. Sizce insanlarla iletişimimizi sadece sözlü olarak mı sürdürürüz? kadar çok göz ilişkisi kurmalıyız. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ doğal olarak savunmaya geçer. Dolayısıyla ortada anlaşılamama durumu olduğu için sonuç tartışma ve kavgaya kadar gidebilir. Örneğin: “Sürekli sözümü ağzıma tıkıyorsun.” (Sen Dili) “Sözüm kesildiğinde sana söyleyeceklerimi unutabiliyorum. Unuttuğumu hatırlamaya çalışırken de söylediklerini dinlemekte ve anlamakta zorluk çekiyorum.” (Ben Dili) Sizce hangisi etkili bir iletişim için daha verimli bir konuşma olur? 45 HABERLER AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 SENİN DE SÖZÜN OLSUN 46 Çekmeköy TÜGVA Liseler Arası 1. Münazara Yarışması Yapıldı. Çekmeköy Belediyesi, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ‘nın ortaklaşa düzenlediği 1. Liseler Arası Münazara Yarışması Finali Çekmeköy Nikah Sarayı’nda yapıldı. 9 Mart’ta başlayan Münazara Yarışması 4 tur halinde gerçekleşti. Yarışmada 48 öğrenci okullarını temsil etti. Güç Kardeşler Anadolu Lisesi ve Nesrin Uçmaklı Oğlu Mesleki ve Teknik Lisesi arasında yapılan final müsa- bakasına Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş, AK Parti Çekmeköy ilçe Başkanı Salih Kırıcı, TÜGVA Çekmeköy Başkanı Mücahit Kılıç, Belediye Başkan Yardımcıları, okul müdürleri ve çok sayıda davetli katıldı. Güç Kardeşler Anadolu Lisesi Öğrencileri’nin Avrupa Birliği’ne girilmemeli tezine karşı Nesrin Uçmaklı Oğlu Mesleki ve Teknik Lisesi Avrupa Birliği’ne girilmeli tezini savundu. Öğrencilerin fikir ve düşüncelerini görseller ve örneklerle desteklediği münazara sonucunda, Prof. Dr. Kutluhan Zorlu, Prof. Dr. Mesut Hakkı Cansın, Çekmeköy Belediyesi Temizlik İşler Müdürü Mümtaz Özdem ve Tunç Çapa Anadolu Lisesi Müdürü Soner HABERLER deşler Anadolu Lisesi’ne kupasını ve ödüllerini Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz verdi. Yarışmada Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi 3. oldu. MAYIS 2016 Birinci olan Nesrin Uçmaklı Oğlu Mesleki ve Teknik Lisesi kupasını Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız’dan aldı. Birinci olan okulla tablet bilgisayar ve kitap da hediye edildi. İkinci Olan Güç Kar- AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Öztürk’ten oluşan jüri heyeti Nesrin Uçmaklı Oğlu Mesleki ve Teknik Lisesi’ni birinci seçti. 47 DAHİ Mİ ? DAHA İYİ Mİ ? AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 alanınızla ilgili çalışmalar da yapıyorsanız karşılaştığınız velilerin her fırsatta size çocuklarıyla ilgili sorular sorması kaçınılmazdır. Ancak son zamanlarda sıkça duyduğum ve beni bu araştırmaya sevk eden sebeplerin başında bazı ebeveynlerin: ‘Çocuğum üstün yetenekli ama öğretmen bunu kabul etmiyor, çocuğumun gidebileceği başka bir okul yok!” serzenişleri gelir. 48 KİM ÜSTÜN YETENEKLİ? B ir matematik öğretmenisiniz, aynı zamanda akıl ve zekâ oyunlarına özel ilgi duyuyor, Türkiye’de üstün yetenekli çocukların teşhis edilmesinde çeşitli sorunlar göze çarpıyor. Geçerli yöntemlerle, “Kim üstün zekâlı” sorusunun yanıtı kolaylıkla verilemiyor. Bu iş için Türkiye’de halen kullanılmakta olan zekâ testinin 42 yıllık olduğu ve bizim tarafımızdan 21 yıldır kullanıldığı biliniyor. Zekâ testlerinde her yıl yarım puanlık sapma olduğu uzmanlar tarafından kabul edilmiş. Bu durumda 21 yılda yaklaşık 10 puanlık bir sapma söz konusu. Asıl burada işin içine Türk zekâsı giriyor ki, zekâ testi sorularını deşifre etmek gibi. 21 yıl az zaman değil tabi, ilk sınava girenler bugün iş güç sahibi oldu ama sorular hep aynı… İnsanların eline geçen bu testlerin, konuyla ilgili kursların da açılmasıyla farklı boyutlar kazanmış ve güvenirliğini de yitirmiş durumdadır. Asıl sorun, cevapları öğrenen çocuğun bu testten ‘üstün yetenekli’ çıkmasıyla başlıyor. Gerekli tüm yanıtlar kendilerine bir bakıma hediye edilen çocuklar topluma farklıymış gibi sunuluyor. KARARI ANNE BABA MI VERİYOR? Türk toplumu çocuğu çok sever ve abartılı şekilde her şeyin üstünde tutar. Kendi sahip olmadığı şeyleri çocuğuna kazandırmak için uğraşır DAHİ Mİ ? DAHA İYİ Mİ ? Uzmanlar Türkiye’de son yıllarda çocuk yetiştirme anlayışının değiştiğini söylüyorlar. Çocuğun ebeveyn tarafından “ biricik ve her şeyin üstünde olduğu düşüncesi” oldukça fazla belirgin durumda. Çocuğunun her isteğini karşılamaya çalışan anne-baba istemeden de olsa ona kötülük yapıyor aslında. Çocuk yetiştirmedeki bu yaklaşımın sonucu toplumda mutsuz ve tatminsiz bireylerin çoğaldığı görülmektedir. Son olarak bir bilgi daha paylaşacak olursam, bilim üstün zekâlılık durumunu kabul ediyor. Ancak sadece bir testle bu durumun belirlenmesinin pek mümkün olmadığını, uzun soluklu gözlem ve deneylere dayanması gerektiğini söylüyor. MR çekiminden tutun, kardiyolog, psikolog, nörolog vs. uzmanlar tarafından geniş çaplı değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerektiği söyleniyor. Siz siz olun da çocuklarınızın normal zekâ seviyesine sahip olması için dua edin veya şükredin. Malum azı Ülkemizde çalışmaları devam eden bir test projesi var olduğunu da fazlası da zarar. KARNE GÖRÜŞÜ Malumunuz 2015-2016 eğitim öğretim yılı 17 Haziran / Cuma günü itibariyle sona eriyor. Öğrencilerimiz 3 aylık bir reset atma dönemine merhaba diyecekler bugünden itibaren. Bir öğretmen olarak bu süreçle ilgili birkaç söz söylemek gerek: Birinci söz ebeveynlere; hani Hababam Sınıfında Mahmut Hoca diyor ya “ bu karne sadece çocuklarınızın değil aynı zamanda sizin de,” bence de öyle.. İkinci söz öğrencilere; 3 aylık süreyi boşa harcamayın. Her gün akşam kendinize sorun, “Bugün kendim için, kişisel gelişimim için ne yaptım?” MAYIS 2016 öğreniyorum da biraz olsun içime su serpiliyor. Deşifre olmayan bir yaklaşımla hazırlanıyor olması da bu testin en önemli özelliği. Yeni bir test olması sapma durumunu da ortadan kaldırıyor. Bu durumda tüm tanı koyulan bireyler tekrar teste tabi tutulabilir. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ ve çocuğunun başarısını kendi başarısı gibi gördüğü için gereğinden büyük mutluluk veya mutsuzluklar yaşar. Bizim “her şeyi vermek üzerine kurulu” çocuk yetiştirme alışkanlığımız, çocuğu sorumluluk duygusundan ve mücadeleden uzaklaştırmaktadır. 49 canı yanan ramazan CANI YANAN RAMAZAN! AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 bir zaman dilimidir aslında... Ahlaki anlamda içgüdüleri frenlemede önemli rol oynamakta; öfke, saldırganlık, kızgınlık, kin, nefret ve şiddet gibi duyguları kontrol etmekte... Elbette yoksullara empati yapmayı, bu konuda görev ve sorumluluk bilinci oluşturmayı da hedeflemektedir. Ancak bu iklim değişikliğinin çok da fazla hissedildiği söylenemez. Bu durum akşam trafiğinin yoğun olduğu saatlerde açıkça görülür. 50 Ramazan ayı, sinsi din istismarcılarının da ortaya çıktığı bir aydır aynı zamanda… Fakir-fukara edebiyatından lüks hayatın meşruluğuna doğru yol alan ‘gösteriş esaslı’ dindarlık gidişatımızın da göstergesidir bir bakıma. Öyle ki, zenginliğin en görünür olduğu bir zaman diliminde yoksullukla lüks hayat kıyasıya yarıştırılır Ramazan ayında… Oysa ramazan ayı, manevi atmosferi yüksek ve yoğun olarak ibadetle geçirilmesi gereken müstesna Oruçluya, (aslında hiç de yakışmayan) açlığın verdiği asık suratlı görünüm, kim bilir belki de iftardan sonra festival alanlarını andıran Ramazan eğlencelerine gitmesiyle kaybolur. “Yemek festivali” tarzında hazırlanan iftar programlarında zaten yoksullardan çok, eş-dost ve tanıdıklarla pahalı otellerde gösterişli sofralarda ‘sanki iftar için oruç tutulmuş’ edasıyla yapılan programlara katılım söz konusudur İbadete ise, gecenin ilerleyen saatlerinde vakit kalır mı, bilinmez. Ramazan özelinde konuşacak olursak durum genel olarak şöyledir: li” hocaları kendi kanallarına transfer etmek için hummalı bir çalışma başlatır. Ramazan boyunca tam 25 kupon karşılığında dini kitaplar ve vcd filim ilanları devreye sokulur. ayrıca İlahiyat profesörlerine boy boy sayfalar ayrılır. Ya televizyonlar? Ramazan boyunca Anthony Quinn’in “Çağrı” filmi 30’a bölünerek iftardan önce ve sahurda ‘tekrarı’ yayına alınır. Ana haber bültenlerinde ise Oruç Baba türbesinden, Telli Baba’dan, Eyüp Sultan Camii’nden, Hırka-i Şerif’ten hararetli canlı yayın yapılır. Hani buraya kadar televizyonların, “ramazanda değişen izleyicilerinin taleplerini karşılama” diyebiliriz. Lakin şunu açıklayabilir miyiz? Yıl boyu türbelerde çaput bağlayanları, adak adayanları haber yapmak suretiyle bunların yanlış olduğunu anlatan ve hatta müftülükleri suçlayan bir haber bülteni; “Ramazanın ilk gününde İstanbul’un hangi türbesine ne adanır, ne niyetle ne bağlanır ve sirkeli ekmeğin faydaları?” diye haber yapabiliyor. Önce Medya Sektörü: Ve Reyting Savaşları: Öncelikle medya, “reyting garanti- Bu Ramazan’da da televizyonların canı yanan ramazan Kimi hoca; hayranlarını etkili dualarla mest ederek reyting savaşlarında öne çıkarken, bir diğeri, etkili anlatımıyla farklı kanallarda boy göstererek iddiasını sürdürmekte. Ancak hakkını teslim etmek lazım ki, reyting makinesi bambaşka… Seyircilerden gelen inanılmaz lüzumsuz sorulara verdiği cevaplarla tahtını sağlamlaştırmanın yanı sıra, yerini dolduracak mahdum yetiştirmeyi de ihmal etmiyor. Peki, ne anlatıyor reytingci hocalar? Kitlelerin gönlüne ve arzusuna göre geliştirdikleri “pazarlama dili” saye- Hz. Peygamber gerçekten fakir miydi? Sevgili Peygamberimizin yoksul bir ailede yetiştiği, adeta bir lokma-bir hırkaya muhtaç yaşadığı, çoğu zaman yiyecek bir ekmeğinin bile olmadığına dair hikayeler hep anlatılır. Oysa onun dar gelirli olduğu dönem, amcası Ebu Talip’in yanında olduğu dönem için kısmen geçerli olabilir. Ancak gençliğinde ticarete atıldığını ve zenginliğiyle bilinen Hatice validemizle evlenmesiyle müreffeh bir hayat sürdüğü bile göz ardı edilemez. Ayrıca bakımını üstlenen dedesi Abdulmuttalip’in de Mekke’nin en zenginlerinden biri olduğunu unutmamak gerekir. Medine döneminde ise Fedek ve Vadilkura gibi verimli arazilerinin (hurma bahçeleri) olduğu bilinmektedir. Ayrıca savaş ganimetlerinden kendisine gelen pay düşünüldüğünde Hz. Peygamberin, Hendek Savaşı günleri ayrı tutulursa fakirlik-yoksulluk içinde olduğu söz konusu bile değildir. Ancak gerçek olan şudur; Sevgili Peygamberimiz varlık içinde kıt-kanaat bir hayatı tercih etmiş, bu şekilde de müminlere örnek olmuştur. Ebu zer el-Gıfari’nin, Muaviye döneminde gördüğü lüks ve şatafat karşısında; “vallahi görülmedik adetler ortaya çıktı. Biz Resulullah’tan böyle görmedik,” diye serzenişte bulunması bu yüzden olsa gerek. Peygamberin izinden gittiğini iddia edenlerin dönüp kendilerine bakmaları ve iyice düşünmeleri hiç de fena olmaz. MAYIS 2016 Hangi Hoca’nın reytingi yüksek? sinde görünen o ki, özellikle Hz. Peygamberin fakirliği üzerinden, ahirete bir şey bırakmamacasına dünyalıklarını hızla elde etme çabasındalar. Öyle ki, söylem ve tavırlarını izleyenler; “tilki vaaz verdiği zaman, gözünüz tavuklarda olsun” atasözünü hatırlamadan edemezler. En çok da sevgili peygamberimiz istismar edilir. Onun üzerinden yoksulluk edebiyatı yapılır. Evine ekmek götüremeyen, “açlıktan karnına taş bağlayan peygamber” söylemi, ağlamaklı anlatıldığından kitlelerde duygu patlamasına yol açar. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ reyting silahları yine hocalar. Ramazan ekranlarının ağır topları, ağlamaklı olarak anlatacakları duygu yüklü ve “tamamen duygusal” asılsız kıssalarla izleyenleri etkilemeyi hedefleyecek. Gizli silahları ise, her zaman olduğu gibi programın sonuna sakladıkları ağlamaklı dualar… 51 TEKNOLOJİ İÇİNDEKİLER Oğuzhan Aydemir Gelecekten Gelenler Bilim ve Teknoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı YAPAY DAĞ, SANAL YILDIZLAR VE ZORLANAN EVREN 2. Dünya savaşı sonrası insanoğlu, iki devin soğuk savaşına, bilimsel evrimlerine ve atom gücünün gelişimine tanık oldu. Amerika ay’a, Ruslar Yuri Gagarin ile ilk defa uzaya uzandı. “Benim için küçük, Dünya için büyük bir adım” diyerek üstünlüğünü ilan eden Amerika, Yuri Gagarin’in külleri ile savaşı kazandığını ilan etti. Uydu ve gözlem teknolojileri hızla gelişirken iki devin uzayda sonlanan savaşı, yeryüzünde devam ediyor. YAPAY DAĞ Küresel ısınmanın kendisini hissettirmeye başladığı günümüzde, Nasa 2016 için en sıcak yıl olacak uyarısı yaparken, Dubai’de yapay dağ ile yağış oluşturabilmek için çalışmalara başlandı. Yağış oluşabilmesi için yer ve yağışın oluştuğu seviye arasında belirli bir sıcaklık farkının olması ve yeterli nemin bulunması gerekir. Bulutlar dağ ve tepelere çarparak yükselir ve yoğunlaşma sağlanırsa yağış oluşur. Bu coğrafi olayı yapay bir dağ inşa ederek gerçekleştirmek isteyen University Corporation for Atmospheric Research ve National Center for Atmospheric Research‘teki araştırmacılar doğaya müdahale etmekten çekinmiyor. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 RUSYA’NIN YAPAY YILDIZI 52 Boomstarter üzerinde fon toplayan Rus mühendislerden oluşan bir grup, deneysel bir uydu projesi için çalışmalara başladı. Mayak adlı uzay aracı, bilimsel araştırma yapmayacak çok daha farklı bir görevi var: gökyüzüne yeni bir yıldız eklemek. Söz konusu bu uydu yapay bir yıldız yaratmaya hazırlanıyor. Önce güneş yörüngesinde yerleşip yüzünü ona dönecek ve oradan aldığı ışığı, 16 metrekarelik yansıtıcısını kullanarak Dünya’ya iletecek. Proje tamamlandığında, bize yansıttığı ışığı tüm yıldızlardan daha parlak bir gökcismi gibi göreceğiz. NASA UZAYDA BİTKİ YETİŞTİRMEYE ÇOK YAKIN Topraksız bitki yetiştirmenin basit kitler halinde satıldığına tanık olmuştuk. Ancak yer çekimine karşı koyarak bitki yetiştirebilmenin mümkün olduğuna tanık olmamıştık. Nasa Vegetable Production System adı verilen cihaz ile (kısa adı VEGGIE) bitkilerin sıfır yer çekimine karşı koymalarını sağlayan uçuş yastıkları içinde yeşil bitkiler yetişebilecek. Mars’ta koloni kurma çalışmalarının en önemli adımlarından biri daha böylece aşılmış oldu. TEKNOLOJİ İÇİNDEKİLER SpaceX Falcon9 roketi Uluslararası Uzay İstasyonu’na taşıdığı malzemeyi teslim ederek dünyaya döndü ve okyanusta kendisi için hazırlanmış olan platforma başarılı bir iniş gerçekleştirdi. Bu sayede yeniden kullanabilir roketlerin ilk örneklerinden biri olarak tasarlanan Falcon’un dikey iniş aşamasını sorunsuz tamamlandı. SpaceX, öncesinde de roketini okyanusta kurulu olan mavnaya indirmeyi denemiş fakat başarısız olmuştu. Florida‘daki Cape Canaveral Hava Üssü’nden kalkıp taşıdığı kargoyu teslim ettikten sonra iniş aşaması da tamamlayan Falcon9’un maliyeti 60 milyon doları buluyor ve en az 10 kez kullanılması hedefleniyor Cep telefonları telefonla konuşmak dışında birçok işe yarıyor ama 3D yazıcı olmasına ilk defa tanık olacağız. OLO henüz fonlanmamış bir Kickstarter projesi. OLO ekibi, telefon ışığını kullanarak şekil alabilen bir madde geliştirdiğini iddia ediyor. Pille çalışan OLO, telefon ekranından aldığı ışıkla, uygulamasında gönderdiğiniz objeleri oluşturabiliyor. İki saati bulabilen bu işlem tatmin edici sonuçlar üretebiliyor. Artık cep telefonunuz, kendisi için yeni bir kılıf üretebilecek. Kim bilir belki bir gün cep telefonları kendi yedek parçalarını dahi üretebilecek yeteneklerle donatılır. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Akıllı saatlerden, giyilebilen medikal cihazlara hatta cep telefonlarına kadar çok geniş bir yelpazede olan mobil aygıtların en büyük sorunu, kısa pil ömürleri nedeniyle istenilen sürelerde kullanılamamalarıdır. Bu sınırlamalar araştırmacıların geliştirdikleri yeni bir inovasyon ile ortadan kalkacak gibi görülüyor. Bilim adamlarının geliştirdikleri esnek ve dayanıklı kumaş, insan hareketlerinden elektrik enerjisi sağlayan bir özelliğe sahip. Nano çubuklar ve silikon bazlı organik malzemeler ile kaplanmış gümüş bazlı kumaş ile elektrik elde ederek cihazlarımızı şarj etmemiz mümkün. 12.000 kez yeniden enerji eldesi sağlanabilen bu inovasyonun yakın gelecekte günlük hayatımıza girmesi bekleniyor. MAYIS 2016 Japonlar geleceğin trenlerini tasarlayarak raylar üzerindeki hakimiyetlerini güçlendirmek istiyor. 2018’de uzakdoğu’da raylarda görünmez bir tren yol alacak. Ünlü mimar Kazuyo Sejima tarafında tasarlanan tren aslından görünmez değil. Özel bir aynayla kaplı dış yüzeyi öyle yüksek bir yansıtıcılığa sahip ki her ortamda kamuflaj etkisini sürdürüp neredeyse görünmez olmayı başarıyor. Bu teknolojinin ülkedeki diğer trenlere de uygulanabileceğini söyleyen Sejima, hızlı trenleri de yeniden tasarlamaya başlayacaktır. 53 AÇIK FİKİR PLATFORMU Açık Fikir Platformu AÇIK FİKİR PLATFORMU NEDİR ? Açık Fikir Platformu, 2016 yılında hayata geçirdiğimiz ve uzun soluklu olmasını hedeflediğimiz bir düşünce mecrası. Lise 1 ve Lise 2. sınıf öğrencilerinin edebiyat, sinema, müzik, tarih, etimoloji ve genel olarak düşünsel alanda kendilerini geliştirebilmeleri planlanan Platformda, alanında uzman profesör ve akademisyenlerle bir araya gelerek bakış açılarını genişletmeleri ve açık fikirli insanlar olarak kendi yollarında yürüyebilmeleri hedefleniyor. Gençlerimizin geleceklerini iyinin ve doğrunun yolunda kurmak üzere çıktıkları bu yolda hep birlikte yürüyoruz. Gençlerin bu Platformda yaptıkları çalışmaları, fikir ve düşüncelerini dergimizde yayınlayarak onların duygu dünyasına da ses ve kulak vermiş olacağız. Bu ay gündemdeki bazı konuları açık fikir kavramı ile yorumlamaya çalışan öğrencilerimiz, temelde unutulan ‘insan’ kavramını ele alan kompozisyonlar yazdılar. İnsan kavramını unutmak bize nelere mal oluyor acaba.. Kirleniyoruz! AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 lal olsun. Elimize yapıştı meretler, bırakmıyoruz, bırakamıyoruz. Bırakmıyoruz ya bir de onlar üstünden birbirimizle yarışıyoruz. Son model telefonlarımız var ya, ‘bizden iyisi şam da kayısı’ moduna giriveriyoruz hemen. Her şeyimiz en iyisi olacak. Son model telefonumuz, en iyi marka çantamız ve son moda ayakkabılarımızla en iyisi biziz. Peki, biz kimiz? Sokaklarımız sokak değil artık, podyum. Haydi hepimize hayırlı olsun. 54 İ lkokulda küre, ortaokulda elips, lisede geoit ve ilerde kim bilir daha neler neler olacak dünyamız. Bir zamanlar dinozorların yaşadığı dünyadan bahsediyorum. Kirlettiğimiz ve o kirlendikçe bizimde kirlendiğimiz. Gittikçe yabancılaşıyoruz ve farkında mısınız bilmem ama dinozor devrine geri dönüyoruz. Bizler de hayvanlar gibi olmaya başladık, tek farkımız; dik yürümemiz. Birbirimizle konuşmayı unuttuk. Yolda gördüğü her insana selam veren insanlarken, yolda tanıdığı birini gördüğünde hemen telefonuna sarılıp görmemiş gibi yapan insanlar olduk. Ah o telefonlarımız yok mu zaten? Sanal ortamlarda yaşar olduk ve sanal ortamlarda kaybediyoruz. Çıkabilene, yolunu bulabilene he- İnsanlık kavramının anlamına sözlükten bakar olduk. Çok değiştik, hızlı değiştik ve kötüye doğru yol alıyoruz. Ramazan sofralarımız vardı bizim. Yemekten sonra “Allah kabul etsin, Allah Halil İbrahim bereketi versin” denilen, uzun, güzel ve kalabalık… Gerçek kalabalıklarımız vardı o zamanlar. Şimdi ise kalabalıklarda boğulduk. Sidney Harris’in de dediği gibi; “İnsanların yaptığı sahte paralar, paraların yaptığı sahte insanlar var.” Sahte insanlar, sahte gülüşler ve sahte gözyaşları. Al sana teknolojinin dibi. Adamlar sahte gözyaşlarını bulmuş. Sahte dostlukları da promosyonlarıymış. Bu da son moda, haydi bunu da alalım. Dünyanın bir yerinde yalandan ağlayanlar, bir yerinde kimse duymasın diye sessiz ağlayanlar var. Bir yenilen insanlar, bir yerde o hakkı yiyen insanlar. Şai- rin de dediği gibi, “ Bir yanımız yaprak döker, bir yanımız bahar bahçe.” Şiddete ve savaşlara alıştık. Alıştırıldık. Bir kadın kocasından şiddet gördüğünde tepki vermez olduk. Tecavüzlere ve tacizlere sustuk. Beton blokların arasında kim bilir kimin çığlığı kalabalıklara karıştı ve duyulmadı. Kim bilir, şimdi nerede, hangi çocuk gamzelerinden vuruluyor? Kırmızı ayakkabılarıyla etrafta dolaşması gereken çocukların göğüslerine kurşun sıkıyorlar. Bizse yerde kuruyan kanları görerek yaşamaya alıştık. Alıştırıldık. Şehrin beton binaları arasına sıkıştık. Tek derdimiz trafik oldu. İnsanlığımızı unuttuk. Çevremize bakmayı, bakıp da görmeyi unuttuk ve hatırlar mısınız bilmem şimdi hiçbir şey olmayan o gökyüzünde bir zamanlar yıldızları izlerdik. Şehrin betonlaşmasına değil laflarım, kalbi betonlaşan insanlarına. Kusura bakmayın ama büyük bir özenle yanılıyoruz. Victor Hugo’nun da dediği gibi, “Bir milletin büyüklüğü, çokluğu ile değil, ahlaklı ve faziletli kişi sayısı ile ölçülür.” Her insanın içinde oturduğu bir kuyusu vardır. Hepimiz kuyumuzun ağzı kadar gökyüzü görürüz ve hepimizin vicdanı o kuyunun ağzı kadardır. Bizim kuyumuzun ağzı gittikçe daralıyor. AÇIK FİKİR PLATFORMU Yan yana yürüyemeyeceksek n’için var bu yollar? Yazık! Korkuyoruz. Korkuyorlar. Korktukça üzerini örtüyorlar. Korktukları için zalimleşiyorlar. Düşünün! Kadınların ve özellikle çocukların mağdur edildiği bu olaylara objektif bir şekilde yaklaşılmalıydı, olaylar objektif bir şekilde yargılanmalı, suçlular cezasını çekmeliydi. Çünkü çocuklar Allah’ın emanetiydi. Birbirimize türlü zulümler ediyoruz… Ruhsal, fiziksel… Unutuyoruz… “İnsan acizdir, çok da artistlik yapmamalıdır.” Unutuyoruz… Çocuklar geleceğimizdir. Kendi geleceğimizi tüm kitaplardan siliyoruz. İnsanları öldürüyoruz, birbirimizi… Bu dünyanın tepelerinde bir yerinde ‘kötülük’ var. Hepimiz onun gölgesini oynuyoruz. Fikir üretmiyoruz. Koyunuz. Birbirimize bakıp “Yazık!” diyoruz; “İnsanlık ölmüş!” . Biz doğduğumuz an insanlığı öldürdük. Ama şşşt! Bize bahşedilen bu hayatta hepimiz ‘üç maymun’u oynuyoruz. Fiyakalı cümleler kurup suçu birbirimizin üzerine yıkınca mutlu oluyoruz. Toplu bir düşünme yetisi şart! Aksi takdirde yakalım gitsin bu gezegeni, hepimiz birer Hitler oluyoruz. MAYIS 2016 Eğer karşımızdakini seviyorsak ne söylediğini düşünmeden onaylıyoruz. Çünkü onu seviyoruz, kesin haklıdır bahsettiği konuda… O’na itiraz edilmez çünkü O’na sonsuz saygı duyuyoruz ve O’nu ‘seviyoruz’. Bu böyle katlanılması güç, Gündeme gelen taciz olayları hakkında herkes farklı bir şeyler söylüyor. Kadınlar ve çocuklar… Geleceğimizin kurucuları ve geleceğimiz… Yorumları yapanların hiçbir zaman asıl derdi kadınlar ve çocuklar olmadı. Ben kimseyi haklı bulmuyorum. Ama özellikle çocuklara yapılan zulmün, tecavüzün, insanlığa açılan yaranın ve en önemlisi kötülüğün hiçbir lügatte açıklaması yok. Gerçekleşen şiddet ve taciz olaylarında birçok kadın ve çocuk yara aldı. Her biri yaramız oldu Artık kimsenin o kadınlar ve çocuklardan bir şey beklemeye hakkı yok. Ama bugün hepsini unuttuk. Unutturuldu, unutuldu. Unuturuz çünkü biz, her şeyden önce insanlığımızı! AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ İ nsanın insana karşı takındığı tavır… Ah ‘insan’!. Açık bir şekilde yapmaktan çekinmediğimiz bir yanlış var… Birbirimizi ya çok seviyoruz ya da birbirimizden nefret ediyoruz. Hoş değiliz. Bu hayattan anlamıyoruz. Birbirimizi çok sevmemiz büyük bir sorun aslında çünkü çok sevdiğimiz insanlar büyük bir yanlış yapsalar bile onları doğru yaptıklarına inandırıyor; katılmadığımız bir şey söyleseler bile itiraz etmiyor, hatta fikirlerimizi onların ‘fikir’lerine uyarlıyoruz. Düşünmüyor, ‘fikir’ üretmiyoruz. İnsan geldik, koyun gidiyoruz. Fakat bunu tabi ki de kabul etmiyoruz. çirkin bir durumken.. Karşımızdaki insanı sevmiyorsak… Söylediği şeyin ne olduğunu düşünmeden, hatta çoğu zaman dinlemeden itiraz ediyoruz, üstelik bağırarak.. Sesimizi yükseltiyoruz ki cehaletimiz işitilmesin. O kadar yüksek sesli ki cehaletimiz, bağırmadığımız takdirde bastıramıyoruz gürültüsünü. Bilgi, kültür eksikliği değil bahsettiğim, yanlış anlaşılmasın. Bahsettiğim, insanın insana karşı, hayata karşı cehaleti… Zaten birbirimizle niye karşılıklı oturuyoruz ki! Yan yana yürüyemeyeceksek n’için var bu yollar? Konuyu bu kadar uzattıysam sonuçla arasında bir köprü kurmak için. Son günlerde yaşanan taciz olayları, ‘insanlık’ tarihine derin bir yara olarak kazınası… Televizyonda izlediğim, gazetede okuduğum, radyoda dinlediğim habere inanmam. Haberler gerçek olsa sunan kadınlar güzel, yazılan sayfalar süslü, haberi okuyanların sesi ikna edici olmazdı. Bu olaylara doğrudan ya da dolaylı hiçbir şekilde şahit olmadım. Dolayısıyla olayların içeriğine de bir yere kadar hâkimim. 55 Hazırlayan: Deniz BİNİCİ BAŞARI HİKAYELERİ İLE PARMAK ISIRTAN FİRMALARIMIZ 16 ALP HİNDİ Girişimci, hayallerinin peşinden koşan, sezgileri güçlü, geldiği noktayı hazmetmiş ve işinde oldukça titiz olan Alp Hindi Genel Müdürü Sulhi Alpkaya ile birlikteyiz. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. 56 Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz okurlarımıza? Sulhi Alpkaya kimdir? 1968 Niğde doğumluyum, evli ve 3 çocuk babasıyım, 20 yıldır Çekmeköy’de ikamet etmekteyim… Genç yaşımdan itibaren ticaretle uğraşıyorum. “Sofranızdaki lezzet” sloganıyla başarı merdivenlerini emin adımlarla tırmanan firmanız Alp Hindi’den bahseder misiniz? 1997 yılında deneme usulü ile sektöre giriş yapan Alp hindi 3 yıl süre ile başta Tarım Bakanlığı ve üniversitelerle ortak çalışmalar yaparak Arge çalışmalarını tamamladı. 2000 yılında Alp Hindi Ltd. Şirketini kurarak Alphin markasıyla Çekmeköy Ömerli’de faaliyetine başladı. Şu an bordrolu 400 personeli ile bir dünya markası olma yolunda hızla ilerlemektedir. Başlangıçtan itibaren üretimini sürekli yenileyen ve dünya standartlarında üretim yapmayı amaçlayan Alp Hindi bünyesinde kesimhane, parçalama işletmesi, soğuk hava depoları, şoklama üniteleri, yem fabrikaları, kuluçkahanesi, damızlık işletmeleri ve sözleşmeli yetiştiricileri ile beraber Türkiye’de Tek Tam Hindi entegre tesisi olmayı başarmıştır. Alp hindi firması olarak Afrika, Ortadoğu, Türki Cumhuriyetleri ve Rusya’ya ihracatımızın olduğunu söylemek isterim. Toplamda 26 ülkeye ihracat yapıyoruz. İlaveten belirtmek isterim ki Alphin markası olarak ISO 9001: 2008,TSE 22000, FSSC 22000, TSE 4018 ve Gimdes Helal ve Tayyib Sertifikalarına sahibiz. Alp Hindi’yi diğer firmalardan ayıran en önemli özellik nedir? Alp Hindi’yi diğer hindi firmalardan ayıran en büyük ve en önemli özellik damızlık işletmelerinin olmasıdır. Damızlık işletmeleri bu BAŞARI HİKAYELERİ İLE PARMAK ISIRTAN FİRMALARIMIZ 16 Anlaşmalı kümeslerimize gönderdiğimiz hindi civcivlerinin yumurtalarının Türkiye’de sadece Alp Hindi tarafından üretilmesi, kendi civcivimizi kullanmamız üretim izlenebilirliği açısından çok önemlidir. İzlenebilirlikte hangi ürünün hangi damızlık çiftliğinden gönderildiğine kadar gidebilmekteyiz. Bu da üretim aşamasının her alanının kontrollü olması demektir. Tavukçuluk varken neden hindi üretimine yöneldiniz? Bu sektöre girmeden önce yapmış olduğumuz araştırmaların sonucunda bizlere Türkiye’de kırmızı et açığının olması ve kırmızı ete alternatif bir et olan hindi etinin dana ve kuzu etinin kullanıldığı her alanda kullanılabilmesi; aynı zamanda özellikle göğüs etinin beyaz et olarak kullanılabilmesi ve diğer etlere kıyasladığımızda daha sağlıklı bir alternatif oluşu bizleri hindi üretme işine yöneltmiştir. Hindi etinin kanatlı sektöründeki yeri ve önemi hakkında bilgi verir misiniz? Hindi eti, besin değerinin yüksek olması, yağ ve kolesterol içeriğinin ise düşük olması, çeşitli ürünlerle işlenebilmesi ve lezzeti ile dünyada birçok kişi tarafından tercih edilen bir kanatlı etidir. MAYIS 2016 Damızlık işletmelerimizde tarım bakanlığı kontrollerinde üretimi yapılan hindi yumurtalarının ku- luçkahanemize göndermemizden sonra burada çıkarmış olduğumuz civcivlerin sözleşmeli kümeslerimize gönderilmesi ve bu kümeslere veteriner ziraat mühendisleri tarafından kontrollü bir şekilde büyütülerek kesime hazırlanması son işlem olarak hindilerin kesime gelmesine kadar olana sürecin her bir anı kontrol altında olup sürekli takip edilmektedir. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ işte en önemli noktadır. Damızlık işletmesini kısaca şu örnekle sizlere anlatabilirim… Bir bina yapılırken en önemli yeri nasıl binanın temeli ise bizim işimizde de binanın temeli damızlıktır. Damızlık işletmelerinin hayata geçmesi ile yurtdışına bağımlı olduğumuz hindi yumurtası üretimini Türkiye’de üreterek yurt dışına olan bağımlılığımıza son verdik… Ve temelimizi iyi attığımızı söyleyebilirim… 57 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 BAŞARI HİKAYELERİ İLE PARMAK ISIRTAN FİRMALARIMIZ 16 58 Kırmızı et ve tavuğa göre daha yüksek protein içerir ve yağ oranı da daha düşüktür. Diğer et türleriyle besin değerleri karşılaştırılmasında hindi etinin kolesterol ve yağının düşük olmasına karşın demir onaranın yüksek olduğu gözlenmiştir. Bu sebeple, hayvansal yağları azaltmayı öneren sağlıklı beslenmenin, önemli bir parçasıdır. Hindi eti B1 ve B2 vitaminleri bakımından da zengindir. Hindi eti üzülerek söylemek zorundayım ki ülkemizde tüketicilerin günlük öğünlerinin içine direk olarak girmekte zorlanmaktadır. Hindi eti ülkemizde en çok ileri işlenmiş ürün olarak (salam, jambon ve sucuk vb.), otel, restoran ve catering firmalarının menülerinde kullanılmaktadır. Perakende tüketimi henüz istenen seviyelerde değildir. Ülkemizdeki üretim rakamlarına bakacak olursak ülkemizde kişi başına hindi eti tüketimi ortalama 630 gr civarında iken Avrupa ortalamaları ülkelere göre değişmekle beraber 6 kg ile 8 kg arasında, Amerika’da ise kişi başına tüketilen hindi eti miktarı 8 kg ile 10 arasında olduğu görülmektedir. Türkiye’de hindi eti üretim ve tüketiminin daha iyi noktalara ulaşması için hindi etinin daha fazla tanıtılması, yararlarının da daha sık anlatılması gerekmektedir. Hayatta sizi başarılı kılan faktörler nelerdir? Çalışma hayatına genç yaşlarda başladım. Hiçbir zaman çalışmaya yüksünmedim her zaman işimi severek yaptım hayatı incelediğinizde işini severek yapan insanların hayatta daha başarılı olduğunu göreceksiniz. İş hayatında en önemli konulardan biri ürettiğiniz ne ise onu en iyi ve en doğru şekilde yapmaktır. İş hayatım boyunca en önem verdiğim konuların başında üretmiş olduğum ürünleri kendi aileme yedirecek kalitede yapılmasını sağlamak olduğunu söylemek isterim, kendi ailemin yiyemeyeceği hiçbir ürünü üretmedim üretilmesine de izin vermedim… İşimi yaparken doğru, dürüst ve helalinden kazanmak her zaman ilk prensibim olmuştur… Son olarak sizin alanınızda yol almak isteyen genç girişimcilere neler söylemek, hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? Gençlere; girişken, sempatik, güzel konuşmaları, iyi bir eğitime sahip olmaları, bir değil birkaç yabancı dil biliyor olmaları, kendilerine güven duymaları, zamanı iyi kullanmaları, planlı çalışmaları, doğru zamanda doğru yerde olmaları, dünyadaki değişim ve gelişmeleri yakından takip etmeleri, çok çalışkan olmalarını tavsiye ediyorum. Röportaj: Soner KARTAL SATRANÇ TURNUVASI KAZANANLARI BELLİ OLDU AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 HABERLER 59 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 HABERLER 60 Çekmeköy Belediyesi ve Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün her yıl düzenlediği Satranç Turnuvası’nın finali Çatalmeşe İlköğretim Okulu’nda gerçekleşti. Final programına Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş, Kızılay Çekmeköy Şube Başkanı Abdusselam Zurel, AK Parti Çekmeköy İlçe Başkan Vekili Selami Sarıkaya, vatandaşlar ve çok sayıda öğrenci katıldı. Satranç Turnuvası’nda birinci olan takıma dizüstü bilgisayar, ikinci ve üçüncü takıma tablet hediye edildi. Bireysel olarak dereceye giren öğrencilerden birinciye tablet, ikinciye fotoğraf makinası, üçüncüye saat hediye edildi. Öğrenciler Ödüllerini Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz ve Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş’tan aldılar. Yarışmada kategorilerine göre dereceye giren okullar ise şöyle: Gençler Kategorisi: HÖV Alemdağ Tunç Çapa Anadolu Lisesi, Özden Cengiz Anadolu Lisesi, Güç Kardeşler Anadolu Lisesi, Yıldızlar Kategorisi: Mimar Sinan İmam Hatip Ortaokulu, Özel Alev Ortaokulu, Özel Final Ortaokulu, Küçükler Kategorisi: Hatice Mehmet Ekşioğlu İlkokulu, Özel Alev İlkokulu ve Sabiha Hamdi Türkay İlkokulu. BKM Mutfak’ta sunuculuk, yazarlık ve oyunculuk yeteneklerini göstererek herkesin gönlünde taht kurdu. Üç Adam programıyla başarı ivmesini yukarı doğru taşıyan Yenenler, yaptığı işi büyük göstermeye çalışanlardan değil. Amacım insanları güldürmekti diyor ve ekliyor, bunu yaparken de en çok kendi ku- surlarımdan ve zaaflarımdan faydalandım ve faydalanmaya da devam ediyorum diyen Eser Yenenlerle birlikteyiz… İçi dışı bir olan, içi dışı bir diyorum çünkü ekranlarda ne ise Eser, şu an karşımda da öyle duruyor. Samimi, içten ve sıcak... Kahkahaların ve bazen hüznün havada uçuştuğu bir ortamda röportajımız başlıyor. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Biz Üç adam olarak ekranda ne isek perde arkasında da öyleyiz. Biz üç Adam olarak gerçekten dostuz. Ve birbirimize söz verdik ölene kadar dost kalacağız. MAYIS 2016 ESER YENENLER 61 İÇİNDEKİLER AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Çocukluğunuzda da böyle şımarık mıydınız? 62 Aynen şımarıktım. Üç tane birbirinden güzel ve değerli kadınla büyüdüğüm için çok ama çok şanslıydım. Annem ve iki ablam tarafından ister istemez şımartıldım. Eser Yenerler deyince insanın aklına ilk neşeli bir insan geliyor. Nasıl bir çocukluk geçirdin ve nereden çıktı bu oyunculuk fikri? Kilo kompleksim olduğu için 5’inci sınıfa kadar içine kapanık bir çocuktum. Küçükken kilom nedeniyle hep dışlandım. Kızlar bırak arkadaşlık etmeyi yüzüme bile bakmıyordu. 5’inci sınıfta bir şiir yarışmasına katıldım ve derece aldım. Sahneye çıktım, ilgi odağı benim, normalde sosyal hayatta dışlanan adam, bir anda ‘izlenen’ adam oldu. Eee bu durum hoşuma gitti tabii. Dedim ki “Madem ‘izleyen’ olunca dışlanıyorum, ben de ‘izlenen’ olayım”. İşte bu kararımdan sonra hayatımda her şey değişmeye başladı. Madem beni aranıza almıyorsunuz, o zaman izleyeceksiniz dedim ve izlenen adam olma yolunda ilk adımlarımı atmış oldum. O yıllarda günlük tuttunuz mu? İlk aşık olduğumu anladığım andan beri günlük tutuyorum. Bu yüzden ilk aşkıma çok şey borçluyum. Aşkıma karşılık vermeyerek, bana yazmayı, duygularımı ifade etmeyi, bunalımlardan mizahla kurtulabileceğimi öğretti… Farkın- ESER YENENLER Acun Ilıcalı ile beraber yol alan Eser’e bakıyorlar… Bunların hepsini yaparken zaten şöhretsiniz fakat toplamında verilen nottur kalıcılık. Kesinlikle ben bu not ortalamasını daha çok önemsiyorum. Uzun Yıllara dayanan dostluk ilişkinizi işe çevirdiniz. Dostlarla iş yapmak zordur derler. Bu dostluğu yitirmekten korktuğunuz oldu mu? Gerçekten sırılsıklam aşık olduğum bir kız vardı. 7 yaşından 14 yaşına kadar ona olan aşkımı hiç kaybetmedim. İstanbul’da oturuyor yazları bizim mahalleye tatile geliyordu. Gelip gidiyordu yani. Bütün kış o gelecek diye hayaller kurar geleceği günü iple çekerdim. Çok aşıktım çoook. ( Gülüyor ) Kilomdan dolayı dışlanıyor ve arkadaşlarım çeşitli lakaplar takıyordu dedin mesela ne diyorlardı sana? Bütün o duyduğumuz, ‘Duba, ayı, dobişko, dombili’ bunun gibi lafların hepsini ediyorlardı. 9 yaşına kadar şişmanlıkla ilgili duyulabilecek bütün her şeyi duydum ve sağ olsun arkadaşlarım da söylenmesi gereken her şeyi adeta yüzüme haykırarak söylediler. Ama gerçekten anormal bir kilom vardı. Maşallah tosundum tosun. ( Gülüyor ) Kilo sorununuz ve sonrasında dışlanmanız hırs yapmanıza neden oldu mu? Dalga konusu olan kilom doğal ola- Peki bu kompleks halen devam ediyor mu? Bitti çok şükür. Fakat kilo vermeyi her zaman istedim ve halen istiyorum. Bu mücadeleyi hiç bırakmadım ve bırakmayacağım. Şöhret ve kalıcılık arasında ince bir çizgi var,” diyorsunuz. Şöhret olmayı mı, kalıcı olmayı mı önemsiyorsunuz? Toplumun gizli sınavı var ya, o sınavdan geçer not almak kalıcılık işte… O da hiç ama hiç kolay değil. Çünkü sınavın süresi belli değil, soruları belli değil… Ortak bir iradenin sorduğu ortak sorular söz konusu. Hepsi ortak bir hissiyat yaşıyor sonucunda. Ve siz ya kalıyorsunuz ya da gidiyorsunuz… Bana güzel bir süre verildi toplum tarafından, ben de bu süreyi olumlu kullanmadığımı düşünüyorum ama sınavın bitmesine daha var, farkındayım. Çocuk Eser’e Aliye’de baktılar, Yılmaz Erdoğan’ın çırağı Eser’e baktılar, yalnız yürümeye çalışan sunucu Eser’e baktılar, şimdi de Üç adam olma fikri ortak aldığınız bir karar mı? Düşündük taşındık kendi kendimize şu soruyu sorduk. Ne yaparsak üçümüz bir arada oluruz diye. Dizi yapsak, çalışma saatleri çok zorlu ve birbirimizden mecburen kopuk yaşayacağız. Bir de dizide kendimizi tam olarak ifade edemeyeceğiz. Skeç fazlası ile yaptık. Sonuçta muhabbet ederek insanları daha çok güldürüp eğlendirebiliriz ve böylelikle birbirimizden de kopmamış oluruz dedik ve her kes tarafından takdirle alkışlanan üç adama imza attık. Mutsuz olduğunda ne yapıyorsun, ağlıyor musun mesela? Çok ağlamam. Sulu göz değilim MAYIS 2016 Gerçekten aşık olmuş muydun? rak benim en büyük kompleksimdi. Bu da benim hırs yapmama neden oldu. Hep ondan beslendim. Bu kompleksimi yenmek için çok uğraştım çalıştım ve sonunda bu kompleksimi avantaja çevirdim. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ da değil ama ilk aşkım aslında ilk ustam oldu. Bursa’da çocukluk yıllarında kesişti bizim yollarımız. Bizim başarımızın sırrı zaten uzun yıllara dayanan dostluğumuzun altında yatıyor. Biz bir kere söz verdik birbirimize. Herhangi bir sebepten dolayı birimiz kırılırsa, kimse bunu içine atmayacak ve anlatacak. İnsanın kendine bile söylemeye çekineceği şeyleri konuşuyor ve paylaşıyoruz biz. Biz Üç adam olarak ekranda ne isek perde arkasında da öyleyiz. Biz üç Adam olarak gerçekten dostuz. Ve birbirimize söz verdik ölene kadar dost kalacağız. Allah herkese nasip etsin böyle bir dostluğu… 63 ESER YENENLER yani. Tatsızlığı, mutsuzluğu içimde yaşayıp dışarıya pozitif çıkmaya özen gösterenlerdenim ben. Çünkü insanlar beni hayatlarında belki de bir kere görecek ve nasıl görürlerse akıllarında öyle kalacağım. Şöhretin böyle psikopat yanları da var maalesef. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Peki ilk kazandığın parayla ne yaptın? 64 Anneme araba aldım. Direksiyon öğretmeni olduğu için ihtiyacı vardı. Çok hoşuna gitmişti. Dedim ki Anneme, “Başkalarına araba öğretmeye kendi arabanla git” Bu mutluğun tarifi yok. Anlatılmaz yaşanır derler ya işte öyle. Bu arada sizlerin aracılığıyla herkese seslenmek istiyorum. Lütfen kaybetmeden Anne ve Babalarınızın kıymetini bilin. Onların istek ve taleplerini yarınlara ertelemeyin. Çünkü yarınların garantisi yok. Babanı 7 yaşında iken kaybettin. Bu durum sende nasıl bir etki bıraktı? İnsanın babasını kaybetmesi haya- tında ciddi bir travmadır. Ama bu travmalar daha sonradan hayata bakış açınızı olumlu bir şekilde etkileyebiliyor. Babamı kaybetmem hayata daha erken yaşlarda atılmama ve sorumluluk sahibi olmama neden oldu. Babasız kalmak dikenli yollarda yalın ayak yürümeye benziyor. Böylesi büyük acıların tarifi yok. Bu tabloyla çocuklu yaşlarda tanışmak, çok daha ağır travmalara neden olabiliyor. Allah kimseye böyle bir acı yaşatmasın diyeceğim fakat hayatın gerçeklerini de unutmamak lazım. Önemli olan dezavantaj görünen bu durumu avantaja çevirmenin yollarını aramak ve bulmak. Ben açıkçası böyle yaptım. BKM’ye girerken Yılmaz Erdoğan’ı Nasıl Zorladın? Misafir alımında son gündü. Ben de misafir olarak gitmiştim. Yılmaz Erdoğan’ın dersine girdiğimde : “Hayatımda örnek alacağım usta, peşinden gideceğim kişi bu” dedim. Ve ona: “Ben misafir olarak girebilir miyim?” dedim. “Artık son gün ala- mayız” dedi. Ben de çok inanıyordum kendime. İnatçılık ettim orada. Bir anlık güven geldi. Normalde çok güvenli konuşan bir adam değilimdir. Dedim ki “Beni alın, pişman olmayacaksınız” O da : “Bu kadar iddia boş değildir. Bu kadar iddialıysan madem gel bakalım” dedi ve BKM maceram da başlamış oldu. Son olarak Çekmeköy2023 okurlarına iletmek istediğiniz bir şeyler var mı? Şu an bu satırları okuyan büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden, aynı seneyi idrak ettiğim tüm sevenlerimin yanaklarından öpüyor, saygı ve sevgileri mi sunuyorum. Lütfen hayallerinizin peşini bırakmayın… Siz yeter ki çalışın ve hak edin… Hakkın sahibi mutlaka haklıya hakkını er ya da geç verecektir. Röportaj - Soner KARTAL HABERLER BAŞKAN POYRAZ’DAN TEŞEKKÜR YEMEĞİ Gayret ve çabaları için jüri ekibine teşekkür eden Başkan Ahmet Poyraz, ekibe teşekkür plaketi verdi. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Yemeğe Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, Başkan Yardımcısı ve Proje Koordinatörü Şahmettin Yüksel, Jüri Başkanı Yönetmen Faysal Soysal, Jüri Üyeleri Yönetmenler Nazif Tunç ve Mustafa Kara, Aktör Adnan Erdoğan ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse katıldı. MAYIS 2016 Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz 8 Mayıs Pazar günü finali yapılan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı Merhamet ve Adalet temalı Kısa Film Yarışması’nın jüri üyeleri onuruna düzenlenen yemeğe katıldı. 65 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 BAYAT EKMEKLERİ NASIL DEĞERLENDİRELİM ? 66 BAYAT EKMEKLERİ NASIL DEĞERLENDİRELİM ? Fırınlayıp ya da kurutup, robottan geçirerek galeta unu elde edebilirsiniz. 2- Bayat ekmek mayası: Yaş veya kuru mayaya para vermek istemiyorsanız, bayat ekmekleri ısla- 3-Bayat ekmek pizzası Ekmeği küp şeklinde doğrayıp süt ve yumurta ilave ederek karıştırıp pizza tavanı oluşturabilirsiniz. karıştırıp, fırına atıp köfte yapabilirsiniz. 7- Yumurtalı ekmek: Ekmeğinizi dilimleyip, yumurtaya bulayıp kızartın. Kahvaltıda ve ara öğünlerde tok kalmanızı sağlayacaktır. 8- Her türlü köfte: 4-Bayat ekmek dilimlerinden lezzetli kanepeler Bayat ekmeklerinizi köfte malzemesi olarak kullanabilirsiniz. Ekmek dilimlerinizi tost makinesinden geçirdikten sonra üzerine çeşitli malzemeler koyup, kahvaltılarda tüketilebilir ya da dilimleyip malzemelerden kanepeler oluşturabilirsiniz. 9- Ekmek tatlısı: 5-Çıtır çıtır krutonlar: Küp şeklinde doğrayıp üzerine çeşitli baharatlarla ve sarımsaklayıp fırında veya yağda kızartarak, çorbaların yanında birlikte tüketebileceğiniz lezzetli krutonlar yapabilirsiniz. 6- Bayat ekmek köftesi: Yumurta, kaşar peynir ve baharatla Ekmeğinizi çırpılmış yumurtaya bulayıp kızarttıktan sonra üstüne şerbet dökerek tatlı haline getirebilirsiniz. 10- Tavada bayat ekmek böreği: Küp şeklinde doğradığınız bayat ekmeklerinizi yumurta, peynir ve közlenmiş kırmızı biber ya da baharatlarla zenginleştirin, kızartarak börek yapabilirsiniz. MAYIS 2016 1-Bayat ekmekle galeta unu: tıp üstüne un ekleyerek maya yapabilirsiniz. Mayalı yaptığınız hamuru, pizza, börek ve pastalarda kullanmanız mümkün. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ E kmek, en temel besin maddelerinin başında gelir. Günlük enerjimizin %44’ü sadece ekmekten, %58’i ise ekmek ve diğer tahıl ürünlerinden sağlanmaktadır. Sofralarımızın vazgeçilmez besin maddesi olan ekmeğin yılda yaklaşık 44 milyar adet üretildiğini, bunun 4 milyar adedinin israf edildiğini biliyor muydunuz? Sadece İstanbul’da günde 2 milyon ekmeğin israf edildiği göz önüne alındığında meselenin ne denli önemli olduğu ortadadır. Ekmek israfının en önemli nedeni hiç kuşkusuz “bayat” olması yüzündendir. Oysa bayat ekmeğinizi 10 şekilde değerlendirebilirsiniz: 67 TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ... Türkiye’yi Geziyoruz AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 TRABZON 68 TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ... Trabzon, Karadeniz’in tüm güzelliklerine sahip, ünlü bir şehir. Merkezi oldukça gelişmiş, köy ya da kasaba havasından eser kalmamış bir kent. Metropol yaşantısı istemiyorsanız ve “Beton yığınlarından sıkıldım” düşüncesindeyseniz, her adımınızda yeşillikler içinde belki bir deniz, belki bir göl ve belki de bir mesire yeri isterseniz, turumuza başlayabiliriz… TRABZON ADI NEREDEN GELİYOR? MAYIS 2016 kurucusunun zevk ehli, şen-şakır bir kadın olduğunu, bundan dolayı bu şehre neşeli kadın anlamına gelen “Tarb-zen” dendiğini ya da suyu ve havasının hoşluğundan dolayı “tarb-ı efzun” adının verildiğini kaydeder. Bazı kitaplarda da, Trabzon adının “Tuğra basan” anlamına geldiği; bu şehirde sultanların kendi adlarına tuğralı sikke bastırdıkları kaydı yer alır. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ ehrin ismiyle ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. İlk rivayet; Pontus Rum Devleti’nde kullanılan dört köşe anlamına gelen şehrin orijinal adı “Trapezus” sözcüğünden geldiğidir. İsim ufak söyleniş farklılığı olsa da günümüze kadar Pontus devrindeki adı ile Trabzon olarak geldiği düşünülmektedir. Evliya Çelebi ise Trabzon’un ilk 69 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ... 70 UZUNGÖL Güneşli yüzünü nadir gösteren çoğu zaman yağmurlu, sisli ve adı gibi uzun bir göl olan Uzungöl dünyanın en güzel manzaralarından birine sahip. Doğal şaheser Uzungöl; toprak kayması sonucu önü kapanan Haldizen deresinin oluşturduğu bir göldür. Denizden 1.100 metre yükseklikte olan Uzungöl 2004 yılında Özel Çevre olarak ilan edilerek mimarisi koruma altına alınmış. İki yanında yürüyüş parkurları bulunan gölde bisiklet kiralamak pratik bir çözüm gibi gözükse de yılın her günü ziyaretçi akınına uğradığı için çözümden çok sorun olacaktır. “İnsanlar beni ilgilendirmez ben keyfime bakarım” diyenleri sarp yamaçlı alabildiğine yüksek dağları süsleyen ağaçlarla ve o ağaçların ortasında güzelliğiyle baş döndüren Uzungöl’ün manzarasıyla başbaşa bırakıyoruz… AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ... 71 İÇİNDEKİLER AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 SÜMELA MANASTIRI 72 Sümela, misafirlerini tarihi yolculuğuna çıkarmadan önce; “beni görmek istediğine emin misin?” der gibi zorlu ve tehlikeli yollarla sınıyor. Vadiden 300 metre yükseklikte yer alan manastıra çıkmak bir hayli meşakkatli olsa da kendini alıkoyamayanlara her basamakta daha şefkatli davranmaya başlıyor. Önce yüksekte olmanın keyfini yaşatarak Trabzon’un yeşilin her tonuna sahip manzarasını ayaklar altına seriyor. Sümela’nın, diğer adıyla Meryem Ana Kilisesi’nin oluşum hikayesi şöyledir; Roma İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde Hristiyanlık yasak olduğu için Hristiyanlığı yayan rahipler ibadet yerlerini gözden uzak, şehrin dışında, yüksek dağ yamaçlarına yapmışlar. Roma’nın Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmeninin ardından Meryem Ana anısına yapılan kilise manastıra çev- rilmiş. Sümela’yı Hristiyanlar tarafından değerli yapan en önemli nokta Hz. Meryem resmidir. Aziz Lukas’ın çizdiği Hz. Meryem portresi manastırı kuran rahiplerle buraya gelmiş. Ancak bugüne kadar herhangi bir resim bulunamamış. Yapıldığı tarihten günümüze kalanlar; Ana Kaya Kilisesi, şapeller, mutfak, öğrenci odaları, misafir odaları, kütüphane ve kutsal ayazmadır. Tüm bu tarihi dokunun yanına Sümela’nın manzarası da eklenince tadına doyulmaz bir Trabzon anısı fotoğraf karelerinde yerini almaktadır. TRABZON MUTFAĞI Türkiye’nin en zengin lezzetlerinden birine sahip Trabzon, misafirlerine ikramda kusur etmemektedir. Hamsinin her yemeğini bulabileceğimiz yörede balık haricinde; Mısır Çorbasının ayranlı ve yoğurtlu çe- şitleri, Lahana Çorbası, Hoşmerim, Etli Lahana Sarması, Kara Lahana Yemeği, Trabzon Döneri, Kaygana, Kuymak, Akçaabat Köftesi, Trabzon Peynirlisi, Trabzon Burmalısı ve Laz Böreği sofraları süslemektedir. Laz Böreği Malzemeler; 10 yaprak yufka, 4 yumurta, 8 su bardağı süt, 2 paket vanilya, 3 bardak kıyılmış fındık içi, 5 su bardağı tozşeker, 2 paket buğday nişastası, 5 çay bardağı eritilmiş tereyağı, 1 su bardağı su. Şerbet için; 10 su bardağı su, 10 su bardağı toz şeker, ½ limon suyu. Hazırlanışı; Sekiz su bardağı süte şeker ekleyerek kaynatılır. Başka bir kapta buğday nişastası, yumurta, vanilya ve biraz su karıştırılır. Hazırlanan malzeme kaynayan sütün üzerine dökülerek muhallebi haline gelinceye dek karıştırılır. Bir tepsinin altı yağlanır. Yufkaların üstleri yağlanarak beş kat halinde tepsiye dizilir ve üzerine hazırlanan muhallebi dökülür. Yufkaların üzerindeki muhallebiye dövülmüş fındıklar serpiştirilir. Kalan beş kat yufkanın üstleri yağlanarak muhallebi dökülür. Şerbet malzemeleri karıştırılarak pişirildikten sonra soğumaya bırakılır. Hazırlanan börek dilim dilim kesilerek fırında pişirilir. Börek soğuduktan sonra soğumuş tatlı şerbeti eklenir. Afiyet olsun… TRABZON HATIRASI Trabzon’un en meşhur hediyelik eşyaları; kemençe, beton helva, mısır ekmeği, keşan, peştemal, kuşak ve yöresel elbiseler, hasır bilezik ve telkari usulü dokuma eşyalar, şal, sürmene çakısı, bakır ibrikler, güğümler, süt tasları, kapaklı hamsi tavaları, maşrapalar, kapaklı sahanlar, tencereler ve mangalla olarak sıralanmaktadır. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 İÇİNDEKİLER 73 TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ... NOTUNUZU ALMAYI UNUTMAYIN! Sera Gölü, Balıklı Göl, Çal Köy Mağarası, Akarsuköyü Mağarası’nı görmeden; Pazarcık, Yeşilyurt-Yılantaş, Çakırgöl, Çatma Obası, Düzköy, Harmantepe, Hıdırnebi, Kuruçam, Kadırga, Kulindağı, Lapazan, Kiraz, Mavura, Sisdağı, Sazalan, Sultanmurat Yaylalarını gezmeden; Uzungöl-Demirkapı-Karakaya’da dağa çıkmadan; Akçaabat-Düzköy-Kayabaşı Yaylası-Lişer Yaylası-Araklı-Dağbaşı-Aydıntepe yer altı şehri-Uzungöl-Çaykara-Of’da safari yapmadan; Araklı’da kano turuyla dolaşmadan; Uzungöl-Akçaabat ve çevresinde yamaç paraşütünün heyecanını yaşamadan; sahil ve plajlarda serinlemeden DÖNMEYİN… AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 TRABZONLU ÜNLÜLER 74 Cevdet Sunay - Dimitri Psathas - Duygu Sağıroğlu - Fuat Saka - Hayati Hamzaoğlu - Orhan Peker - Seyfi Dursunoğlu - Tanju Gürsu - Temel Gürsu - Volkan Ş eno Konak - Ahmet Suat Özyazıcı Cemal Kamacı - Mustafa Sait Yazıcıoğlu - Altan Öymen - Bahriye Üçok - Mualla Kaynak - Oktay Rifat Horozcu - Sunay Akın - Adnan Ham l Güneş Ka nu Kahveci - Ali Şükrü - Necmettin Karaduman - Recep Yazıcıoğlu Osman Yağmurdereli– Fatih Tekke Faruk Nafiz Özak. Ero i Mandıralı l Günaydın Yusu f Güney n ni S ma ultan Süley Hazırlayan : Soner Kartal - İrem Mert KÜLTÜR SANAT Vehbi Vakkasoğlu Biz Evleniyoruz adlı kitabında tüm bu sorulan soruların yanıtını arıyor. Ancak bu kitabın en önemli özelliği ne sadece kadınlar için bir evlilik rehberi, ne de sadece erkekler için. İsmindeki iddiayı kitabın içeriğinde de sürdüren yazar, bu kitabı evlilik kurumunun her iki muhatabı için de bir rehber olarak tasarlıyor. Bu doğrultu da kitabın alt başlığı da Evlilik Rehberi. Bir evlilik rehberi yazmak için evlilik hakkında tek başına fikir sahibi olunamayacağını ve olmadığını da, “evlilik konusundaki tecrübelerimi kendisinden kazandığım” diyerek vurguladığı eşine adayarak samimiyetini de sergilemiş oluyor. Yukarıda yazılanlara rağmen aklı hala karışık olanlara, peki bu kitap •Ayrıntıları Fark Edin •Birlikte Değil, Sırayla Konuşun KİTABIN KÜNYESİ ADI: Biz Evleniyoruz YAZARI: Vehbi Vakkasoğlu YAYINEVİ: Selis Kitaplar SAYFA SAYISI: 208 BASIM YILI: 2016 •Müşteri mi, Eş mi? •Eşinize Hayır Demeyin •Yöre ve Yemek Farkı Sorun Edilmemeli Eşler arasındaki iletişim ile ilgili ip uçları veren kitabın bir bölümüne göz atalım. Doğruyu, doğru şekilde söyleyin: Sözümüzün sadece doğru olması yetmez. Doğruyu da doğru söylemek gerekir. Eşimizi kırmadan, incitmeden, başkalarının yanında, şahsiyetini rencide etmeden söylemelidir. Sevgiyle söylenen doğrular, daha rahat kabul edilebilir. Surat asmadan, kaş çatmadan söylemeli. Yani, sevgi sadece sözümüzde değil, yüzümüzde de olmalı. Zaten gönülde varsa; yüze de göze de yansır sevgi… Ancak, her doğruyu söylemek, doğ- MAYIS 2016 Evlilik daha adı geçtiği andan itibaren ‘ben’i terk edip ‘biz’ olunan bir süreçse, o düğün günü araba plakasında yazılı ve sadece fotoğraflarda kalan ‘Biz Evleniyoruz’ cümlesini ne kadar iyi anladığımızı sorguladık mı hiç? Kadın ve erkek olarak evleniyor olmaktan ne anlıyoruz, evlenmek hangi sorumlulukları yüklüyor, hangi alanları kapatıyor ve hangi alanları açıyor bize? ru değildir. Bazen görmezlikten gelmek daha isabetli olur. İnsan bir hatasını fark etmiş ve onu düzeltmişse, üzerine gitmeye gerek yoktur. Çok söz, insanın tesirini azaltır ve eşiyle yüz göz eder. “Her sözümüz doğru olmalı, ama her doğruyu söylemek de doğru değildir. Her söylediğimiz hak olmalı, ama her hakkı söylemeye hakkımız yoktur.” Bu prensiplere uygun konuşmak, doğruyu doğru şekilde söylemek demektir. Sözün doğru olması, kaba ve katı bir üslupla söylenmesini gerektirmez. Doğru söze, doğru bir söyleme biçimi kazandırmalıdır. Böyle bir söyleme biçimi, eşler arasındaki iletişimi güçlendirir. (S. 84) AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Biz Evleniyoruz! neden okunmalıdır, sorusunun cevabını yazarından okuyalım: İnsanlar araba kullanmak için gerekli bilgileri edinmek sonra da imtihana girip başarmak zorundadırlar. Peki, aile kurmak için de bilinmesi gereken temel bilgiler yok mudur? Elbette vardır ve bu bilgiler, şoför olmak isteyenlerin öğrenmeleri gerekenden çok daha kıymetli ve gereklidir. Çünkü ehliyetsiz araba kullananlar kaza yaparlarsa; kendisine, arabasına ya da başka canlara kıyabilirler. Ama evlilik ve ailede mutluluk kurallarını bilmeden evlenenler, soylarından gelecek herkesin maneviyatına zarar vermiş olurlar. Evlilik içerisinde nasıl davranılması gerektiğini, eşlerin birbirine karşı nasıl konumlanması gerektiğini kısa başlıklar içerisinde örnek olaylar ve sözlerle aktarıyor. Yazarın ele aldığı başlıklardan bazıları şunlar: •Birlikte Kızmayın! 75 KÜLTÜR SANAT Aykırı Bir Haykırış: H-aykırı H-aykırı (fanzin) dergisi, Mersin Erdemli’de Ökkeş Karakiprik ve Helim Dur tarafından 2011 yılında kuruldu. O günden bugün çıkmaya devam eden fanzin, edebiyat dünyasına Mersin’i dahil ediyor. Helim Dur’un editör ve yayın yönetmenliğinde çıkan H-aykırı, dinamik yapısıyla dikkat çekiyor. Ezber bozan, beyinde ve ruhta şok etkisi yapan, ses ve bilinç arasındaki ince çizgiyi koruyarak haykıran, harita üzerini soru işaretleri ve ünlemlerle dolduran inançlı ve inatçı bir dergi: H-aykırı… Aykırı dili ve farklı üslubunu koruyan dergi “İlkelerimiz, silkenemez!” düsturuyla sakinleri rahatsız etmeye devam ediyor. “Mevsim normallerine uymayan” h-aykırı dergisi, hakikati hatırlatmayan edebiyatın uzağında olduğunu ilkeleri arasında sıralıyor. H-aykırı sesler korosu, “ikinci ve üçüncü şahıslara ve bütün insanlığa” seslenmeye devam ediyor. Editörden.. Gözlerin hoyratça çalınmış başka gözlerce Tüm benliğin doldurulmuş yabancı sözlercet KISA KISA •Ben her zaman doğruyu söylerim, yalan söylerken bile. Scarface •En büyük günah, yüreğinin gerçekte hissettiğini inkâr etmektir. Zorro •Kimse gerçekleri unutmaz sadece yalan söylemekte ustalaşırlar. Revolutionary Road •Bir banka soymak, bir banka açmaktan daha büyük bir suç değildir. Büyük Hesaplaşma •Bazen üzüntüler, gözyaşlarının uzanamayacağı kadar derindedir. Bizi Ayıran Nehir getirmek hem de zihin haritasında asılı kalan bu görüntüleri çözebilmek adına sarf etmesi gereken bir çabadır. Tek isteği kendisi ölmeden önce bu fikirlerin kitaplaştırılarak gün yüzüne çıkarılmasıdır. Böylece fikirleri kendisiyle birlikte mezara gitmeyecektir. Çalışmalarını Cambridge Üniversitesine gönderen Ramanujan, Profesör Hardy’nin dikkatini çeker ve üniversiteye davet edilir. Kast sisteminin getirdiği tüm zorluklara rağmen ailesini ikna ederek üniversiteye gider. Farklı bir coğrafya, farklı insanlar ve farklı alışkanlıklara tahammül etmeye çalışmak yeterince zor iken bir de üniversitenin diğer öğrencileri ve profesörlerinin çekemediği bu zekanın hakaret ve ırkçılık eylemleriyle başa çıkmaya çalışması.. Srinivasa Ramanujan Iyengar’ın evini, eşini, yurdunu bırakıp karşılaştıkları.. Kendi formüllerinin ispatlarını bulmaya çalışırken iyi beslenememekten ve ilgisizlikten vereme yakalanır. Uzun bir tedavi sürecinden sonra yalnızlığa, ırkçılığa, Birinci Dünya Savaşı’nın kendi matematik dehasıyla uyuşmayan ve asla uyuşmayacak deliliğine dayanamayarak bir metronun önüne atlayarak intihar etmeye çalışır. Ancak kurtulur. Her şeye rağmen hayatta kalmayı başaran Ramanujan savaş bittikten sonra yurduna döner. Ancak ne yazık ki çok sürmeden vefat eder. Sinematografik hikaye olarak seyirciyi meraklandıran bir dram örgüsüne sahip olan Sonsuzluk Teorisi’nin orijinal adı The Man Who Knew Infinity. Orijinal çevirisiyle Sonsuzluğu Bilen Adam.. Tanrıdan gelen ilham ve içgüdüleriyle hareket ederek sonsuzluğu bilen bir deha Ramanujan.. Bu ilmin teorisini okuyarak Ramanujan’ı anlamayan ve sanki doğruya ulaşan tek bir yol varmış gibi kabul eden delilik, akademi.. 1887’de doğan Srinivasa Ramanujan Iyengar, keşfettiği birçok formül ve eşitliği ispatlayamadan 1920 yılında 32 yaşında ölür. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Mayıs ayında vizyona giren Sonsuzluk Teorisi gerçek bir hikâyeyi konu ediniyor. Birinci Dünya Savaşı yıllarında geçen, Hindistan’dan Cambridge’e uzanan bir matematik dehasının ya da delisinin öyküsü.. Deha ve deli yan yana kullanılabilir mi? Bu iki kavram birbirine yakın mı, çok mu uzak? Yoksa sadece aradaki incecik bir çizgi mi arıyor onları birbirinden.. Savaşların insanoğlunun deliliğin dibine vurduğu zamanları olduğu kaçınılmaz bir gerçek iken, Ramanujan’ın dehası bu deliliğin neresinde yer alır? Irkçılık, şiddet, psikolojik baskı, entelektüel haset, önyargı, entelektüel cehalet… Ramanujan Hindistan’ın Madras kentinde yaşayan genç bir adamdır. Kast sisteminin içinde yer alır ve oldukça inançlıdır. İnandığı Tanrı’dan gelen ilhamlar üzerine yazdığı matematik formülleri, onun için hem inancının gereğini yerine MAYIS 2016 KÜLTÜR SANAT 77 HABERLER AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 YENİLİK Yüz Akı Projesi ile Türkiye BİRİNCİSİ AKADEMİSİ 78 Yenilik Akademisi ekibinin ‘Titreşim Dili’ projesi, THY Bursa Bilim Şenliği’nde birincilik ödülü kazandı. Ç ekmeköy Belediyesi Yenilik Akademisi ekibi tarafından yapılan Titreşim Dili- Sesleri Titreşime Çeviren Saat projesi ödül almaya devam ediyor. En son THY Bursa Bilim Şenliği kapsamında düzenlenen yarışmaya katılan Yenilik Akademisi ekibi, Bursa’dan birincilik ödülü ile ayrıldı. 1364 proje içinde birinci olan ekip, aynı yarışmada bugüne kadar en çok puanı alan proje unvanını da elde etti. Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, ödül alan ekibi ağırladı. Çekmeköy Belediyesi Yenilik Akademisi’nin kurucularından olan Oğuzhan ve Volkan Aydemir’le sohbet eden Başkan Poyraz, şöyle dedi: “Bilimle ilgilenen gençlere yol göstermek için kurduğumuz Ye- nilik Akademisi çığ gibi büyümeye devam ediyor. Akademide hazırlanan projeler, ulusal ve uluslararası düzeyde ödüller alırken bizler de gençlerimizle gurur duyuyoruz.” Gençler, Bursa’da düzenlenen yarışmada ödüllerini Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’den aldı. Tıbbi hastalıkların %80’i psikosomatiktir. Psikoloji temellidir. Olaylara yaklaşım tarzımızla, yorumlama şeklimizle direkt olarak ilgilidir. Bu gerçeği Amerikan ve İngiliz tıp birlikleri, yayımladıkları bir bildiriyle teyit etmişlerdir. Amerikan ve İngiliz tıp birliklerinin yayımladıkları bu bildiriye göre, hastalıkların yaklaşık %80’i zihinsel kökenlidir. Belediye çöplüklerini hatırlayın şimdi. Belediye, evlerimizin önünden çöpleri toplar ve belli çöp yığma merkezlerine götürür. Biriken bu çöpler çeşitli kimyasal işlemlerden geçirilir ki doğaya ve çevreye zarar vermesinler. Fakat biriken çöpler eğer kimyasal işlemlerden geçirilmezse, korkunç bir şekilde metan gazı üretmeye başlarlar. Eğer bu metan gazları çeşitli yöntemlerle tahliye edilmezse, patlama mey AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ B ilinçaltını halının altına benzetelim. İnsanın yüreğinde âdeta bir halı vardır. O halının altı Bilinçaltı- mızdır. Yaşadığımız özellikle nice sorunlarda “İçime attım” tabirini kullanırız ya, işte içimize attığımız şeyler yüreğimizdeki halının altında birikir. Bilinçaltımızda ziplenir. Düşüncelerimizi, acılarımızı, korkularımızı, duygularımızı açıkça dilimizle ifade edemeyince, bunlar yüreğimizin altında birikir. Bazen o kadar yoğun sorun yaşarız ki içimizde atacak yer kalmaz, iyice sıkıştırırız, zipleriz onları. Sonra da içimizden taşar, gözyaşı olarak dökülmeye başlar. Sonra gözyaşları kurur, biter. İçimizdeki sıkışmış duygular komplikasyon üretmeye başlar. Çeşitli semptomlar ortaya çıkmaya başlar. Kalp sıkışmaları, mide spazmları, uykusuzluk, aşırı uyku hâli vs. İfade edilmeyen duygular, size çeşitli ruhsal ve bedensel hastalıklar olarak geri dönecektir. MAYIS 2016 AŞK BİR GÜNEŞE BENZER İÇİNDEKİLER 79 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 AŞK BİR GÜNEŞE BENZER 80 dana gelir. Çöp yığınlarının ürettiği metan gazı, uzaklaştırma bacalarıyla tahliye edilmektedir Ümraniye Hekimbaşı Çöplüğü; günde 2.300 tondan fazla çöpün depolandığı, 350.000 m² alan üzerine kurulu, muazzam büyüklükte bir yer. Çöplükte gereken tedbirler alınmadığı için, 28 Nisan 1993 sabahı saat 10: 00 sularında ardı ardına dehşetli patlamalar yaşandı. Çöplüğün içindeki organik maddelerin bakteriler tarafından çürümesiyle açığa çıkan metan gazı birikerek sıkışmış, sonunda patlamıştı. Çöplüğün üzerine yapılmış olan gecekondular, tonlarca çöpün altında kaldı. Toplam 27 insanın cesedine ulaşılabildi, 12 insan ise kayboldu. Kaybolan bu 12 insanımıza hâlâ ulaşılamadı. İçsel Sorunlarınızı İfade Edin Sadece yargılama metan gazı üretmez, açıklanmayan ya da açıklanamayan davranışlar da metan gazı üretir. İşte sevgili okurlarım, yaşam gereği her bir insan çeşitli içsel sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunlar, yaşamın yüreğimize boşalttığı çöplerdir aslında. Karşı karşıya geldiğimiz bu sorunlarımızı sevdiklerimize ifade etme eğilimindeyiz. İnsan olarak içimizde biriken sorunlarımızı tahliye etmenin en akılcı yolu, sevdiğimiz ve en yakınımızdaki kişiyle içtenlikle “konuşarak” kendimizi ifade etmemizdir. Aksi takdirde yüreğinizdeki bir acıyı, içinizde hissettiğiniz bir sorunu -gerçekte sorun bile olmayabilireğer sevdiğinizle paylaşmazsanız içinize attığınız derdiniz, ya çok yemekten ya da yemekten kesilmek suretiyle bir deri bir kemik kalmanıza sebep olacaktır. Hatta uyku düzensizliğiyle karşı karşıya kalarak Antidepresan ilaçlara mahkûm olursunuz Bir kadın kocasına ya da bir erkek karısına duygu ve düşüncelerini rahatça ifade ediyorsa oh ne güzel. Bu sohbettir, muhabbettir efendim. Sohbetiniz ve muhabbetiniz güzel olsun, âdete cennettesiniz… Bu çok özel ilişkiniz ağız tadıyla yaşanıyor- AŞK BİR GÜNEŞE BENZER Zira mutlu olmayan kadın ve erkeğin dudağındaki tebessüm sahtedir. Gözlerindeki ışık sönmüştür. Yüreklerindeki coşku kaybolmuştur. Yaşam sevinci uzaklaşmıştır kendilerinden. Bu durumdaki kadın kurtuluşu, çoğunlukla alışverişte Bir kadın ya da erkek bu hâle nasıl gelir? Duygularını, dertlerini neden paylaşmaz? Yargılanıyorsa tabii ki paylaşmaz… Siz bir sorununuzu eşinizle paylaşmak istediğinizde eğer eşiniz yargılıyorsa, bir daha onunla asla hiçbir şeyinizi paylaşmazsınız. İçinize atmaya başlarsınız. Bu yargılama ve sorgulama devam ederse “içine atma” işi de devam eder. Sonunda konuşmayan, konuşamayan eşler olursunuz. Sizi uyarıyorum: Konuşmayan ve paylaşmayan eş hayra alamet değildir. Sevgiyle kalın… MAYIS 2016 sa mutlusunuzdur. Değilse, kesinlikle mutsuzsunuz ve deyim yerinde ise “mutluluk oyunları” oynuyorsunuz. Sorunlarını konuşarak paylaşmayan çiftlerin durumunu şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz: Hani anlatırlar ya; eskiden tembel gelinler varmış, ne tembelmiş onlar ne tembel bilemezsiniz. Evi süpürürlermiş ama nereye? Halının altına! Şimdi o tembel gelinlerden kalmadı çok şükür, teknoloji firmaları tembel gelin sorununu çözdüler. Çocukluğumun geçtiği Çukurova’da kullanılan bir tabir vardır, “cıncık gibi” diye. Bu tembel gelinler evi süpürürlermiş ya halının altına ya da dibe-köşeye… Ev görünürde cıncık gibi olurmuş tabii ama zaman ilerledikçe evden bir pis koku yayılmaya başlarmış, ev temiz görünse de aslında halının altındaki çöplerden gelen koku evi sarıp sarmalarmış. Şimdi lütfen bugünden itibaren aynaya bakmaya devam edin ama daha çok içinize bakın lütfen. İçiniz güzel olursa dışınız da güzel olur. İçiniz cıncık gibi olursa dışınız da cıncık gibi olur. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ arar ve cicili-bicili elbiselerle mutlu olmaya çalışarak iç dünyasındaki acılardan bu şekilde kaçmaya çalışır. Makyaj yaparak içindeki tahribatı tamir etmeye, bir bakıma ele-güne karşı “Yıkılmadım ayaktayım” mesajı vermeye çalışır. 81 haberler ÇEKMEKÖY’DE AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 COŞKUSU 82 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı tüm yurtta olduğu gibi Çekmeköy’de de çeşitli etkinliklerle kutlandı. Taşdelen’de bulunan Atatürk anıtına çelenk sunma töreniyle başlayan kutlamalar, Güç Kardeşler Anadolu Lisesi Bahçesi’nde düzenlenen organizasyonla devam etti. Folklor gösterileri, spor etkinlikleri, günün anlam ve önemini belirten şiirler, mehteran ve müzik gruplarının yer aldığı kutlama programına Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Şahmettin Yüksel, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş, Çekmeköy Garnizon Komutanı Hasan Kaymaz, şube müdürleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan programda katılımcılara seslenen Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Şahmettin Yüksel şöyle dedi: “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun. Gazi Mustafa Kemal’in yaktığı meşale bugün bu ülkenin gençlerine emanet edilmiştir. Sizler eğer bilime, teknolojiye, birlik beraberlik ve kardeşliğe inanırsanız ve bu yolda çalışırsanız, inanın ki 600 yıl dünyaya barış ve kardeşliği yaymaya çalışan bir neslin torunları olarak bu meşaleyi hakkıyla taşıyabilirsiniz. Bizler Çekmeköy olarak gençlerimizi önemsiyoruz. Gençlik için yaptığımız yatırımlarımıza devam ediyoruz. İnşallah bu yatırımlarımız artarak devam edecek. Gençlerimiz, geleceğimiz. Ben bir kez daha 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm şehitlerimizi ve ebediyete intikal etmiş gazilerimizi rahmetle anıyorum.” Programda resim kompozisyon ve şiir yarışmalarında dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi. Program hatıra fotoğrafı ile son buldu. 83 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Laİklİk ne değİldİr? Türkiye’de laiklik nasıl gelişti? Laik olan ülkeler hangileri? İşte Laiklik ile ilgili bilinmesi gerekenler: AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 L 84 aiklik veya laisizm (Fransızca: Laïcisme); devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Fransızca’dan Türkçe’ye geçmiş olan “laik” sözcüğü, “din adamı olmayan kimse; din adamı dışında kalan halk” anlamına gelen Latince “laicus” sözcüğünden gelmektedir. Roma döneminde din adamlarına “Clerici” din adamı olmayanlara da “Laici” adı veriliyordu. Aynı terimin İngilizce karşılığı ise Secularity olup, din ve devlet işlerinin ayrı tutulması anlamına gelir. Latince bir kelime olan çağ anlamına gelen “saeculum” kelimesinden geçmiştir. Sekülerizm Türkçeye lâiklik, çağdaşlaşma veya dünyevileşme olarak üç farklı terimle çevrilebilmektedir. Fransa’da lâiklik için Laïcité (Laicisme) terimleri kullanılmaktadır. Kavramlar, her iki biçimde de cismi ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler. Siyasi anlamı üzerindeki tartışmalarda ise laiklik, liberalizmin fikri kaynaklarından biri sayılır ve siyasi kudretin dini kudretten ayrılmasını ifade eder. Teokratik devletten demokrasiye geçerken devlet otoritesiyle din otoritesi sınırlandırılmış, laiklik klasik demokrasinin gerekliliğinin bir icabı olmuştur. Buna göre kavram, çağdaşlaşma ve insan hakları ile yakın bağlantılıdır. Hukuki tanımlara göre ise en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır.’ Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddi yönüyle ilgilenir, kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte din adına devlet düzenini bozacak davranışları önlemekle yükümlüdür. Atatürk’e göre lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir. Kavramın tarihsel gelişimi Katolik Avrupa ile Anglosakson Avrupa arasında bir nüans yaratmıştır. Katolik ülkeler laik, diğerleri sekülerdir. Laik ülkelerde daha çok din devletin denetimi altındadır; buna mukabil seküler ülkelerde din ile devlet özerk iki alandır. Protestan ve Anglikan ülkelerdeki sekülerizm, günlük hayatı belirleyen dünyevi bir yaşama tarzını ifade eder ve dünyevi işlerde dini dışarda bırakmak anlamını edinir. Bu ülkelerde milli kiliselerin Roma Kilisesinden ayrılmışlığı, Kraldan ayrı özerk kurum oluşu da kavrama etkinlik kazandırmıştır. Bu aynı zamanda uluslaşma ve burjuvazinin ortaya çıkışıyla da ilgilidir. Laikliğin Bizans sezaropapismine ve elitist hakimiyete, sekülerizmin ise Roma paganlığına ve vicdan özgürlüğüne yakın olduğu belirtilmiştir. Devlet ve din arasındaki ilişkilere bir temel sağlayan laiklik, bu ilişkiler açısından üç özellik gösterir: Devlet dine bağlıdır (teokrasi, Tibet); din devlete bağlıdır (imparatorluk, Bizans, Osmanlı, İngiltere, Rusya); ikisi de özerktir (demokrasi, ABD, Avustralya, Belçika). Laik devleti Duguit şöyle tanımlar: “Din konusunda kendisi tarafsız olup, mensupları bir dini taşımakla birlikte kendisi devlet olmakla hiçbir dini özellik göstermeyen ve hiçbir din ayini yapmayan ve kendi namına yaptırmayan devlet.” Bugün bütün dünyada, cismani ve ruhani ayrılık anlamındaki temel ilkeler kabul görmekle birlikte, her devletin toplumuna ve kültürüne has özellikler de kavrama girmiştir. Atatürk’e göre “her faydalı ve yeni şeye karşı çıkmak irticadır”. İrtica, devletin laikleşmesiyle ilgili olarak kanun koyucunun hukuki normlarına aykırı hareketler, devletin dayandığı ana değerlere aykırı Laİklİk ne değİldİr? TÜRKİYE’DE LAİKLİK Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yolunda hukuk alanında yapılan devrimler ve yenilikler, Cumhuriyet döneminin en önemli çağdaşlaşma hamleleri olarak ceza hukuku ve medeni hukuk düzenlemeleri ile gerçekleştirildi. Kadın LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR? Laiklik her şeyden önce İslam’ın değil, Hristiyanlık dünyasının bir sorunu olarak ortaya çıkmıştır. 17-18. yüzyıldan itibaren Türkiye’nin batılılaşma macerası ve modernleşme sürecinin nihai sonucu olarak kabul edilen laiklik, devletin topluma dayattığı bir hayat tarzı veya jakoben yöntemlerle geliştirilen bir baskıcı uygulamalar manzumesi olması sebebiyle toplumda sürekli kavga ve gerilim vesilesi olmakla da bilinir. Zira laikleşme, toplumsal ihtiyacın sonucunda ortaya çıkmış bir model olmaktan çok dinler arasında böylesi bir sigortanın devreye sokulması olarak görülmüştür. Bu da “ bireyin mi devletin mi laik olacağı” tartışmasını beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak laiklik, dinler üzerinde bir baskı değil, dini özgürlüğü temin eden bir devlet fonksiyonu olarak işlevini yerine getirmektedir. Dindar ve laik kesimlerin de geçmişte yaşananları tarihin akışına ve vardıkları yere bırakmaları daha akılcı bir değerlendirmedir. Görünen o ki sorun, laikliğin bizatihi kendisinden çok uygulama biçimiyle ilgilidir. Anglosakson laiklik anlayışı veya totaliter ve militan uygulamalar gibi farklı bakış açılarıyla şiddetli tartışmalara zemin hazırlamaktadır. Hazırlayan - Hikmet Tekin MAYIS 2016 kiliseden kurtuluşunun ve aydınlanma çağının eseri olan laiklik kavramının 21.yüzyılda işlevini ne kadar sürdürdüğü ayrı bir tartışma konusudur. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ görüşleri bu açıdan etiketlemesi şeklinde tanımlanmakla beraber, dini kamuoyundaki dini vecibeleri yerine getirme davranışları ile bu anlayış sıklıkla karıştırılmakta, hatta seçimle işbaşına gelse dahi eğer bu aykırılık görülürse devlet en başta ordu kurumu olmak üzere müdahale edebilmektedir. Burada devlet, demokratik açıdan her türlü düşünceye geçit verse bile, bu düşüncelerin dine dayanıp dayanmadığı noktasında laikliğe aykırı hareketler kapsamında irticayı temel terim olarak benimsemiştir. veya erkek, kişisel kanaatlerine bağlı olmaksızın tüm vatandaşların eşit yasal haklara sahip olmaları ve hukuk birliğinin tesis edilmesi bu alanlardaki düzenlemeler ile gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen hukuk devrimi ile Sened-i İttifak’tan bu yana devam eden anayasallaşma süreci tamamlandı, hem hukuk hem de eğitim alanlarında Tanzimat ile birlikte oluşturulan ikili yapılara son verildi ve çağdaşlaşma süreci temellerine oturtuldu. Anayasanın 24. maddesi, lâikliği, rasyonalist felsefenin çözümlemesine göre tanımlamıştır: “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 24” 85 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 HABERLER 86 Çekmeköy Belediyesi Bahar Şenlikleri Finali Çekmeköy Spor Kompleksi’nde yapıldı Çekmeköy Belediyesi’nin, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü iş birliği ile organize ettiği Bahar Şenlikleri’nin final programı Çekmeköy Spor Kompleksi’nde yapıldı. Programa Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, Başkan yardımcısı Şahmettin Yüksel, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş, AK Parti HABERLER Karizma Show’dan Müthiş Performans Guinnes Rekorlar Kitabı’na giren AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Futbol, badminton, voleybol, basketbol, tenis, satranç ve futsal gibi yedi branşta beş bin öğrencinin ter döktüğü bahar şenliklerinde, bin yüz öğrenci kupa ve madalyalarının yanı sıra kendileri için hazırlanmış saatleri de ödül olarak kazandı. Final programında ünlü komedyen ve oyuncu Yavuz Seçkin, yaptığı şovlarla salonda bulunanlara keyifli anlar yaşattı. MAYIS 2016 Çekmeköy İlçe Başkanı Salih Kırıcı, Gençlik ve Spor İlçe Müdürü Muhammet Kılıç, meclis üyeleri ve öğrenciler katıldı. 87 HABERLER akrobatik smaç gösteri ekibi Karizma Show, yaptığı gösteriler ile salonda büyük heyecan yarattı. Yaklaşık 1 saat boyunca çeşitli gösteriler gerçekleştiren ekip, solondan seçtikleri öğrencileri de şovlarına dahil ederek programa ayrı bir heyecan kattılar. Programda öğrencilere seslelen Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız “ Allah emeklerinizi zayi etmesin. İlçemizde bu tür güzelliklerin olması bizim için mutluluk verici. Bu programda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum,” dedi. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Gençleri selamlayan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz “ Daha kısa süre öncesine kadar Çekmeköy’de böyle salonlar yoktu. Allah’ın izni ile Çekmeköy’ümüze ve okullarımıza birçok 88 HABERLER AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Bahar Şenlikleri kapsamında yapılan yarışlarda dereceye giren öğrenciler ödüllerini Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız ve Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz’dan aldılar. MAYIS 2016 spor salonu kazandırdık. Çünkü bizim için gençlik önemli. Bugün şenliklerimize 5100 öğrenci katıldı. İnanıyorum ki bundan sonraki yıllarda organize edeceğimiz şenliklere daha fazla gencimiz katılacak. Şenliklerimizde dereceye giren tüm kardeşlerimi tebrik ediyorum. Bundan sonraki yıllarda da eğitimden spora her zaman yanınızda olacağız,” dedi. 89 Fİlatelİst - İSMET KURTOĞLU AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Ömrünü pullarına adamış bir “Filatelist”. Uzun yıllar yurtdışında kalmış hayatı tutkularıyla yaşayan ismet Kurtoğlu ile birlikteyiz. 90 İsmet Kurtoğlu Kimdir? 76 yaşındayım, evli ve iki çocuk babasıyım. Aslen Artvin, Hopalıyım. Uzun yıllar Almanya’da yaşadım, ömrümü “Pul Koleksiyonu” yapmaya adadım. Bunun yanı sıra asıl mesleğim inşaat teknikerliği şu an emekliye ayrılmış durumdayım. Pul koleksiyonu merakınız ne zaman ve nasıl başladı? Ortaokul dönemlerimde tarih öğretmenimin teşvikiyle başladım. Kendisi de bir Filatelist idi. O zamanlar 13-14 yaşında köyde yetişmiş bir çocuktum. Pul nedir, nasıl yapılır bilmezdim sadece zarfa yapıştırıldığını bilirdim. Öğretmenim, içerisinde 12 tane pulu barındıran defteri ve pul maşasını hediye ettiğinde başladı sabır gerektiren bu serüven. Okulu bitirdikten sonra çalışma hayatına atıldım. Bir süre çalıştıktan sonra 1970 yılında Almanya’ya gittim. Hevesliydim koleksiyon yapmaya, Almanya’ya gidene kadar 600-700 tane pul biriktirmiştim. Lakin biriktirdiğim pullarımın kimi yırtık kimi eskiydi ve bu da çok değer kaybetmesine sebep olmuştu. Pul biriktirmek bir heves olmaktan öte tutkuya dönüşmeye başladığında, sahip olduğum pulları daha iyi muhafaza etmeyi ve korumayı öğrendim. Bu sayede mevcut olan tüm pullarımı yıllarca saklayabildim. Bir pul sadece kâğıt veya baskıdan mı ibarettir? O döneme ait hangi izleri üzerinde taşır ve yansıtır? Pul deyince akla sadece kâğıt parçası gelmemelidir. Baskı ve renk çok önemli. Kaç dişli olduğu, dantelleri, mürekkebi ve serisi pulların önemini arttırır. Ve tabii ki her pulun serisini tamamlamak önem arz eder ve ciddi emek gerektirir. Bu koleksiyonun hepsi çocuklarınız gibidir fakat içlerinde en özeli veya özelleri hangileridir bir hikâyesi var mı? Var elbette. Almanya’da çalıştığım dönemler Alman bir arkadaşım beni İsviçre’ye yemeğe davet etti. Davetine katıldım, yemekten sonra gezintiye çıktık. Gezdiğimiz sırada yol üstünde koleksiyoncular için pul satan bir yer gördüm. Misafir olduğum için arkadaşımı bırakmak istemedim devam ettim fakat bir tane daha… Bu sefer dayanamadım girdim içeri. Uzun zamandır arayıp da bulamadığım bir pul vardı aklımda, Osmanlı pulu. Ve aradığım pul tesadüf, orada. Pulun değerli 2 bin lira, cebimde de 2 bin lira para var. Düşündüm; o akşam İsviçre’de kalsam pulu alamayacağım. Hemen arkadaşıma birini aramam gerektiğini söyledim ve bir telefon kulübesine yöneldim. Lazca, Türkçe, Almanca kendi kendime konuşuyormuş gibi yaptım. Daha sonra arkadaşımın yanına gelerek Almanya’ya dönmem gerektiğini söyledim. Neden diye sorduğunda; “Türkiye’den bir hastam gelmiş geri döneceğim” dedim. Arkadaşım yanımdan uzaklaştığı an, hemen dükkana gittim o pulu aldım ve Almanya’ya döndüm. Gel zaman git zaman bir gün arkadaşımın düzenlediği doğum günü partisine İsviçre’ye gittim. Partide arkadaşım AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Her bir pul ait olduğu devlete has mühür, resim gibi işaretler taşır. Konuyla ilgili bilgi sahibi olan-olmayan herkes bir pula baktığında en azından hangi devlete ait olduğunu anlayabilir. MAYIS 2016 Fİlatelİst - İSMET KURTOĞLU 91 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Fİlatelİst - İSMET KURTOĞLU 92 Pul, ilk olarak Birleşik Krallık ’ta, 6 Mayıs 1840 tarihinde kullanılmaya başlanır. Türkiye’de ise Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1 Ocak 1863 tarihinde ilk defa kullanılmıştır. O zaman koleksiyon yapan insan pek az. Gittiğim bir müzayede de II. Elizabeth, kendisi gibi iyi bir koleksiyoncu araştırırken listede bir Türk insanının koleksiyon yaptığını(beni) öğreniyor. Bana çok değerli iki pul ve kraliyet madalyası gönderiyor. Değerli iki pula bu şekilde sahip oluyorum. Gelelim diğer meseleye her eski pul değerli değildir. Pulların 11,5 dişi vardır. Bunlar ezik, kırık ve kopuk olursa değerinden çok şey kaybeder. Ve tek pul yerine o pulun eksiksiz serisi çok daha kıymetlidir. Böyle bir koleksiyona sahip olmak nasıl bir duygu? Koleksiyonunuzdaki pul sayısını biliyor musunuz? Çok güzel, çok özel bir duygu… Almanya’da akşam olur çekilirdim kabuğuma, otururdum köşeme. Hafif slow müzik eşliğinde tek tek pullarıma bakardım. İçlerinde kaybolurdum. Sabah olduğunun farkına bile varmazdım. Yaklaşık 1 milyon, toplamda ise 169 devletin pulu mevcut. Koleksiyon olarak da 5 devletin; Osmanlı, Türkiye, Almanya, Fransa, İsviçre ve İngiltere’nin tüm eski ve yeni pulları mevcut. Tüm bunlara sahip olmak için verdiğim uğraş, dile kolay 65 yıl… Koleksiyonunuzdaki nadide pulları nasıl temin ettiniz? Ve koleksiyonunuzu ne şekilde değerlendirmeyi düşünüyorsunuz? Öncelikle toplamak istediğim pulların ülkelerini belirledim. Zaten her ülke kendi pul dağarcığını anlatan bir katalog yayınlıyor. Bu kataloglarda pulların fotoğrafları ve maddi değerleri yazıyordu, buna göre değerlendirip koleksiyonumu yapıyordum. Daha sonra bu ülkelerin postanelerine kayıt oldum. Bir de bu işi yapan herkes gibi filateli derneklerine üye olarak takibini sağladım. Pulları saklamak, bakımını yapmak Türkiye şartlarında maddi açıdan özellikle benim yaşımda bir insan için çok zor. İki evladım da bu koleksiyona çok uzaklar. Ben de artık sağlığım yerindeyken, 1,5 milyon Euro değerindeki koleksiyonumu değerini bilecek kişilere satışa sunup, bundan gelen kazançla okul yaptırmak istiyorum. MAYIS 2016 Dünyanın en değerli pulları hangi döneme ve devlete ait olanlardır? Her eski pul değerli midir? Nadiren yanlış baskı yapılmış olan pullar örneğin; üzerinde ters uçak resmi olan bir pul diğerlerine nazaran ayrıcalıklıdır. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ konuşma yapacağını söyleyerek ayağa kalktı. “Değerli Dostlarım” dedi, “bu İsmet arkadaşımız 8 ay önce bir pul dükkanına girdi ve beni bir pula değişti gitti. Benden de para istemedi” dedi. Bilmediğini sanıyordum ama sanki yanımdaymış, alırken görmüş gibiydi. 50-60 tane Alman’ın içinde keşke yer yarılsa da içine girsem diye düşündüm. Bir pulun böyle unutamadığım bir anısı vardır bende. 93 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 ANILARDA KALAN MEKTUPLAR… 94 M ektup yazdım acele, oku oku hecele. Mektup benim vekilim, al koynuna gece- le… Bir kağıt mıdır sadece mektup? Cismi kağıttır belki ya içinde barındırdığı duygular o hisler. Bağrı yanıktır mektupların. Yazan değerliyse hele eli değmiştir o kağıda, yüreği dokunmuştur. Gözleri süzmüştür, gözyaşlarıyla yıkanmıştır mektuplar. Askerlikte sevda çekersin, Gurbete gidersin hasret çekersin alırsın eline kağıdı-kalemi dökersin içini satırlara… Gurbetin temsilcisidir, sevdanın işaretidir. Nice mesafeler aşıp gelir sevdiğinin emanetidir mektuplar. Yolları gözlenir gelecek diye, kimin yolu gözlenir ki bu kadar hasretle. Selam eder hasretle gözlerinden öpersin. Özlemini yazarsın, kavuşmayı dilersin. Son satırlara maniler yazarsın. Kağıt yetmediğinde sıkıştırırsın. Hele yeni çekilmiş Fotoğrafını da koyarsan mektup daha da değerlenir. Atmaya kıyamazsın mektupları, kağıda sevdiğinin kokusu sinmiştir, basarsın bağrına, iyi gelir gönül sancına. Havaları sorarsın, oraları haber verirsin. İlk satırlarda sanki yanındaymış gibi olur onunla konuşur gibi olursun. Keşkelere mahkum edilmiş mektuplar da vardır, içinde yazılanlar maziye mahkum edilmiş ve gönderilemeyen mektuplardır onlar… Yıllar sonra bizleri maziye götüren bir koku gibidir mektuplar. Nice şarkılara-türkülere konu olmuş ve çok kimseyi ağlatmıştır “dört ucu kara” mektuplar. Özlemle hatırlanır o mektup ve yazılan dönemler. Selamlar bile kısal- ANILARDA KALAN MEKTUPLAR… Kaleme kağıda dokunarak yazdığımız her satır, karşımızdakinin gönlüne dokunuyorken, şimdi parmakların ucuyla yazılan her satır karşımızdakinin sadece gönül ucuna dokunuyor. “Söz uçar yazı kalır” demiş atalarımız, hadi bir mektup da biz karalayalım postaya vermesek de olur, duygularımızla dolsun taşsın her satırı… Unutmadan Acele cevap da bekleyelim adettendir... MAYIS 2016 Teknolojik gelişmeler hayatı birçok alanda kolaylaştırdı bu bir gerçek; fakat bizden alıp götürdüğü çok şeyler oldu. İletişim konusunda mesafeler bir bir aşıldı. İstediğimiz Ülke ile anında konuşuyor, görüntü alabiliyoruz. Fakat ekran kapandığında yok olup gidiyor ve elimizde hiçbir şey kalmıyor. Oysa sevdiklerimizden bir parça gibidir mektuplar. Hangimiz mektuplardan aldığı duyguyu şu anki iletişim araçlarından alıyor? AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ mışken, hal hatır “nbr” ile sual edilmelere dönüşmüşken, yeniliklere açık olduk, merhabalara kapattık kapılarımızı. Elimizde son model akıllı cihazlar mesajlar geliyor, okuyup siliyoruz. E postalar alıyoruz, silip çöpe atıyoruz. Mektuplar öyle mi? Hani seneler sonra bile, naftalin kokulu sandıktan çıkartılıp okunan, o eski günlere geri döndüren küllenen duyguları canlandıran başka bir iletişim var mı? 95 osmanlı mezar taşlarındakİ sır OSMANLI MEZAR TAŞLARINDAKİ SIR AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 etkilerinden korumak. Bu hazineyi yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmakta temel hedeflerimiz arasındadır. 96 Osmanlı Mezar taşları araştırmamızın temel amacı o dönemde mezarlığın bulunduğu bölgenin başlık ve sembol tipolojilerine göre sosyal yapısının belirlenmesi ve yıllara göre ölüm sıklığını bularak bunun nedenini belirlemektir. Ayrıca bir kültür hazinesi olan bu taş bahçelerin zamanın ve doğanın olumsuz Osmanlı mezarlıkları ve mezar taşları endamlı servileri, rengârenk çiçekleri ve sanat şâheseri taşlarıyla insana huzur veren mekânlardır. Eski mezarlıklarımızda ölümün, insana ürperti veren soğuk yüzü görülmez. Osmanlı Medeniyeti buraları birer manevi istirahat bahçesine çevirmiştir. Medeniyetimizde, mezarlık alanları şehir dışına, hayatın dışına taşınmamış, devamlı göz önünde olan yerlere yapılmıştır. Bir manada insanlar ölüleri ile birlikte yaşamış, bundan da huzur duymuşlardır. Bu sayede, devam edip giden hayatta fâniliklerini hiçbir zaman unutmamış, devamlı iyilik ve güzellik peşinde olmuşlardır. Bu taş kütüphanelerin kitabelerinde edebiyatımızın eşsiz örnekleri, şairlerimizin enfes mısralarının hat- tatlarımız elinde ölümsüz yazı sanatına dönüşmesi, taşlara hak edilen sembollerle gösterilen medeniyetin ihtişamı, remizlerle üç kıtaya hükmeden bir ordunun azameti gibi geçmişimize ait açıklayıcı, aydınlatıcı ve yol gösterici bilgiler vardır. Mezar taşına yazılan edebî ifadeler, düşürülen tarih mısraları, hayatı şuurla yaşamanın bir ifadesi olarak görülebilir. Mezardaki kişi ile ilgili bilgiler taşa kaydedilmiş, en doğru bilgiler taşa kaydedilerek sağlam bir kaynak oluşturulmuştur. Kadın mezar taşına ayrı bir güzellik, erkek mezar taşlarına ise ayrı bir özellik sunulmuş. Hanımların mezar taşları, bir kadının incelik ve letafetini en güzel şekilde ortaya koyan çiçeklerle süslüdür. Osmanlı hanımları günlük hayatta hotoz taktıkları için, hotoz başlıklı mezar taşları da görmek mümkündür. Bu hotozun altında, hanımların alınlarına yahut boyunlarına taktıkla osmanlı mezar taşlarındakİ sır rı, altın, sıralı kolye ve alınlıklar aynen mezar taşlarına işlenmesi mümkündür. Günümüzde bir hanım, evlenmeden önce öldüğünde nasıl tabutunun üzerine duvak konuyorsa, Osmanlı’da da, genç yaşta, evlenemeden ölen bayanların mezarların ayak taşına kırılmış bir gül goncası işlenmektedir. Erkeklerin mezar taşları ise hanımlara göre süs bakımından daha sade, ancak başlık türlerine ve bu başlıkların verdiği bilgiler daha karmaşıktır. Erkeklerin mezar taşı başlıkları üç çeşittir. Bunlar Fes, Kavuk ve kişinin meşrebini belirten Serpuşlardır. Fesler kendi içinde azizi fes, mahmudi fes ve hamidi fes olmak üzere üçe ayrılır. Kavuklar ise kendi içinde yediye ayrılır. Bunlar katibi kavuk, mücevveze kavuk, nezkep, örfi kavuk, kallavi kavuk, zerrin ve horsani kavuktur. Kişinin meşrebini belirten serpuşlar ise beşe ayrılır. Bunlar Bektaşilik, Melamilik, Kadirilik, Mevlevilik ve Sünbüliliktir. SONUÇ VE TARTIŞMA • Üsküdar halkının ekonomik durumunu belirlemek için, maddi sıkıntıdan dolayı sade olan mezar taşlarının, süslü ve pahalı olan mezar taşlarının oranını incelememiz gerek. • Cinsiyet ayrımına baktığımız zaman çocuklar hariç 104 erkek, 105 tane ise kadın mezar taşı vardır. Yani 19.yy’da Üsküdar Merkezdeki cinsiyet ayrımında erkek ve kadın nüfusu hemen hemen eşittir. • Çocuk ölümlerin bir hayli fazla olması günümüzde basit sayılabilecek hastalıklardan bile o dönemde çocukların ölebilmesidir. • Çocuk mezar taşlarında, normalde yetişkinlerde görülen katibi gibi meslek belirten başlık tiplerinin görülmesi aile ebeveynlerinin o mesleği yapmasını istediğinden dolayı yapıldığı düşünülmüştür. • Kavuk türüne yani meslek türüne göre baktığımızda ise en çok 26 adetle Katibi kavuk vardır. Bu kavuk türü feslerde olduğu gibi dönem değil de yıl fark etmeksizin devlet memurları osmanlı mezar taşlarındakİ sır kullanmaktaydı. Bu sebepten dolayı 19.yy’da Üsküdar halkının yaklaşık sekizde biri memurdur. • 19yy’da Üsküdar Merkez’de en çok 10 adetle Nezkep türünde örnek vardır. Nezkep Hattatlar, Kaşıkçılar ve bunun gibi işinin ustası olan esnaf tarafından kullanılmaktaydı. Bu meslekleri yalnızca erkekler tarafından icra edildiği için Erkeklere göre bu türü oranladığımızda her 10 kişiden biri bu ve bunun gibi meslekleri icra etmekteydiler. • 19.yy’da Üsküdar’da 1 adet Mücevveze Kavuk türüne örnek vardır. Bu başlık türü o kişinin şehzade, Kubbealtı veziri, sancakbeyi veya beylerbeyi olabileceğinin kanıtıdır. Bu başlık tipi gibi yüksek dereceli memurların mezarlıklarının az olması az olması normaldir. Çünkü bu meslekleri icra eden az kişi vardır ve onlarda daha merkezi yerlerde yaşamışlardır. • Kallavi kavuğun Üsküdar Merkezde yalnız 1 tane örneği vardır. O da bir çocuğa aittir. Kallavi kavuk sadrazam, kaptanı derya gibi yüksek mekteplerdeki insanlar kullanır. Çocuğun ebeveynleri çocuğun ebeveynleri çocuğunu böyle büyük makamlarda görmek istediği için böyle bir başlık tercih ettiği savunulmaktadır. • Tarikat türüne göre başlıklara baktığımız zaman 19.yy’da Üsküdar’da en yaygın olan tarikat türü Kadirilik-Nakşiliktir. Sonra sırasıyla Melami, Bektaşi, Mevlevi ve son olarak sümbülidir. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 • 19.yy’da Üsküdar’da üçüncü olarak en fazla 8 adetle Örfi Kavuk vardır. Küçük dereceli ulema ve küçük ya da orta dereceden müftüler, imamlar, dervişler, seyyahlar tarafından kullanılır. Yine bu meslekler sadece erkekler tarafından yapılabildiği için erkeklere göre sınıflandırdığımız da yaklaşık 9 kişiden biri 19.yy’da Üsküdar’da din işleriyle uğraşıyordu denilebilir. 98 ekonomİ Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerine göre 78 milyon 741 bin 53 olan Türkiye nüfusun 2015 yılında %16,4’ünü ( 12 milyon 899 bin 667 kişi ) 15-24 yaş grubundaki genç nüfus oluşturdu. Bu nüfusun, %51,2’sini genç erkek nüfus, %48,8’ini ise genç kadın nüfus oluşturdu. Türkiye’de 2014/15 öğrenim döneminde yükseköğretim net okullaşma oranı bir önceki yıla göre azalış göstererek %39,5’e düştü. Erkeklerde bu oran %38,9’dan %38’e düşerken, kadınlarda %40,9’dan %41,1’e yükseldi. Genç kadınlarda okullaşma oranı yükseldi yükselmesine fakat işsizlik oranlarına baktığımız zaman ters orantılı bir durum söz konusu. Hane halkı işgücü araştırması sonuçlarına göre 2015 yılında gençlerde işsizlik oranı %18,5 oldu. Bu oran genç erkeklerde %16,5 olurken, genç kadınlarda %22,2 olarak gerçekleşti. Genç erkeklerde işsizlik oranı bir önceki yıla göre 0,1 puan düşerken, genç kadınlarda işsizlik oranı bir önceki yıla göre 1,8 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı öncesinde TÜİK İstatistiklerle Gençlik verilerini yayımladı. Buna göre ülkemiz gençlerinin yüzde 83’ü gelecekten umutluyken, yüzde 63’8’i ise gayet mutluymuş. MAYIS 2016 M E H U L T U M M E H İ Ğ İ L Ç N E G K R Ü T UMUTLU 99 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 ekonomİ 100 puan artış gösterdi. Bu gençlerin istihdam edildikleri sektör dağılımına bakarsak, istihdam oranı 2014 yılına göre 0,7 puan artarak 2015 yılında %34,2 oldu. İstihdam edilen gençlerin %18,5’i tarım, %31,4’ü sanayi, %50,1’i ise hizmet sektöründe yer aldı. Peki, bu gençler neden işsiz? Bu sorunun bence en net cevabı mesleksizlik ve işi beğenmemektir. Çünkü gençler üniversitelerden büyük hayallerle mezun oluyorlar ama hayatın gerçekleri maalesef öyle değil. Bunu anladıklarında da çok geç oluyor. Gerçi iş arayanların bir çoğu” ne iş olsa yaparım” düşüncesiyle iş arıyor aramasına fakat elinde bir sanatı, mesleği olmayan eğitimli ve eğitimsiz kişiler o kadar çok var ki bu sebeple iş bulmak gerçekten güçken, bir de iş beğenmeyenlerin sayısı da bir o kadar fazla… Genelde eğitim almış gençler, mezun oldukları alanlarla ilgili iş bulamadıkları için, yapabileceği işlerden kendilerine en uygun gördükleri halkla ilişkiler, yönetici asistanlığı, büro-ofis vb. tarzı kısacası masa başı işleri tercih ediyor. Bu durumda baktığımızda bazı alanlarda iş yok değil, iş var ama genç dimağlarımız iş beğenmiyor maalesef. Özellikle üniversite mezunu olan gençler büyük hayallerle mezun oluyor ve hemen iş hayatına atılmak istiyor. Fakat çoğu zaman yapabilecekleri işlere net bir şekilde hayır diyorlar. Örneğin Kamu Yönetimi bölümünü kazanan bir gencin birinci sınıftaki hayali Başbakan olmakken, ikinci sınıfta müsteşar, üçüncü sınıfta Kaymakam, dördüncü sınıfta Sayıştay’da bir denetçi, , kasını yemek, 2 saat 7 dakikasını istihdam, 1 saat 51 dakikasını eğitim vb.) ayırmış. Kalan zamanının 2 saat 13 dakikasını TV izleme, radyo, müzik dinleme, 1 saat 46 dakikasını sosyal yaşam ve eğlence, 1 saat 52 dakikasını hane halkı ve aile bakımına ayırdı. Diğer faaliyetlere (ulaşım, hobiler vb.) ise 2 saatten az zaman kullandı. Kendi aralarındaki dağılıma göre istihdama harcanan zaman genç erkeklerde 3 saat 4 dakika olarak gerçekleşirken genç kadınlarda istihdama ayrılan bu süre 1 saat 10 dakika olmuş. O zaman ne diyelim: “Gençler mutluysa Türkiye umutludur.” AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ mezun olunca vergi denetmenliği, mezun olduktan bir yıl sonra herhangi bir kurumda uzman, birkaç yıl sonra da düz memur olayım bana yeter diyor. Mezun olduktan 5 yıl sonra ise “ne iş olursa yaparım abi” demeye başlıyor. Bu da gösteriyor ki iş beğenmeyen önemli bir topluluğa sahibiz. Bunca mesleksiz ve iş beğenmeyen gençlerimiz varken TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırmasına dönecek olursak, ülkemiz gençliğinin %63,8’i kendisini mutlu hissediyormuş. Araştırma sonucuna göre mutluluk oranı 2015 yılında genç erkeklerde %58, genç kadınlarda ise %69,5 olarak gerçekleşmiş. Yine her şeye rağmen bu gençlerin %83’ü gelecekten umutluymuş. Kendi aralarındaki dağılımlarına baktığımızda genç erkekler 2015 yılında %83,1 oranında geleceklerinden umutlu iken, genç kadınlarda bu oran %82,9 olarak gerçekleşmiş. Son olarak bu gençlerin zamanlarını en çok neye ayırdığına da bir bakalım isterseniz. Zaman kullanım araştırması 20142015 sonuçlarına göre genç nüfus, bir gün içindeki toplam zamanının üçte ikisini temel faaliyetlere (9 saat 9 dakikasını uyku, 2 saat 44 daki- MAYIS 2016 ekonomİ 101 2 şİİr 1 şaİr - Sabahattİn Alİ İçimizdeki Sabahattin Ali “Benim meskenim dağlardır, dağlar..” diyerek kendini toplumdan uzağa gönderen ama her bir romanı ve öyküsü toplumsal gözlemin en iyi örneklerini sunan Sabahattin Ali’nin yazın hayatına şiirle başladığını biliyor muydunuz? Sabahattin Ali deyince akla öncelikle onun roman ve öyküleri geliyor. Ancak şimdiye kadar onun hiçbir eserini okumamış olanlarımız bile fark etmeden bazı şiirlerini okudu ve hatta ezbere biliyor. Sevdiğimiz birçok şarkı onun şiirlerinden bestelendi çünkü. Hangileri mi? • Geçmiyor Günler – Seslendiren Ahmet Kaya / Beste Kerem Güney Burda çiçekler açmıyor Kuşlar süzülüp uçmuyor Yıldızlar ışık saçmıyor AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 • Leylim Ley – Zülfü Livaneli Döndüm daldan düşen kuru yaprağa Seher yeli dağıt beni kır beni Götür tozlarımı burdan uzağa Yarin çıplak ayağına sür beni 102 • Göklerde Kartal Gibiydim – Seslendiren Volkan Konak / Beste Ali Ekber Eren Göklerde kartal gibiydim. Kanatlarımdan vuruldum Mor çiçekli dal gibiydim, Bahar vaktinde kırıldım. • Dağlar – Seslendiren Sezen Aksu / Beste Ali Kocatepe Başım dağ saçlarım kardır Beli rüzgarlarım vardır Ovalar bana çok dardır Benim meskenim dağlardır dağlar Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar… • Aldırma Gönül – Seslendiren Edip Akbayram / Beste Kerem Güney Başın öne eğilmesin Aldırma gönül aldırma Ağladığın duyulmasın Aldırma gönül, aldırma Geçmiyor geçmiyor. günler Yazdıkları yüzünden sıklıkla hapishanede yatan Sabahattin Ali’yi şiirden vazgeçiren belki de yazdıklarının yükünü taşıyabilmenin zorluğudur. Çünkü “Sabahattin Ali’nin şiirleri modern kaygıları sorun edinen bir şiir değildir. Hem erken bir şiirdir, hem de bir yandan memleketçi, halkçı ve Kemalist ideolojiyle bağlantılı şiirlerin yazıldığı, bir yandan da özellikle 1940’larda sosyal gerçekçi olarak adlandırılacak şiirin ilk kıvılcımları sayılacak toplumcu şiirlerin yazılmaya başlandığı bir dönemdir.” Sabahattin Ali’nin kendi şiirleriyle ilgili itirafı da ilginçtir. Şiirlerini beğenmemektedir. Şiiri bırakmasına rağmen bize bıraktığı şiirler, herkesin damağında sanırım aynı özlem tadını bırakıyor: Dağlar ve Rüzgar kitabı yayımlandıktan sonra yazdığı bir mektupta, kitabı yayımlamaktan pişman olduğunu söyler: “Dünyada pek çok hatalar yapmışımdır, fakat bunların bir tanesi gayri kabil-i tamirdir. Ve beni her zaman üzecektir: Ben bu şiirleri kitap halinde çıkarmamalı idim… Başkalarının fikirlerini bir tarafa bırakalım, bu manzumelerin kaç paralık şeyler olduğunu ben herkesten iyi bilirim.” Sabahattin Ali her ne kadar şiirden vazgeçmişse de, onun şiirini ve onu özleyenler için gizlenmiştir. Onun saklandığı yeri merak edenler, onu mısralarında bulabilir: Şehirler bana bir tuzak, İnsan sohbetleri yasak, Uzak olun benden, uzak, Benim meskenim dağlardır. 2 şİİr 1 şaİr - Sabahattİn Alİ Kudurmak Ey Gönül Göğsümde gözlerinin sapladığı bir bıçak, Beynimde hayaliyle alevlenen bir ocak... İçerim bu haldeyken herkes garip bulacak: Başımı sükunetle taşlara vurduğumu... Ey gönül, kuşa benzerdin, Kafesler sana dar gelir; Bir yerde durmaz gezerdin, Hapislik sana zor gelir. Ben de nihayet bütün bağları kıracağım; Onu ıssız dağlara alıp kaçıracağım, Etini bir canavar gibi ısıracağım Ve, herkes seyredecek nasıl kudurduğumu. Bakmazsa senin yüzüne Çok görme elin kızına; Dışarda serbest gezene Hapiste yatan hor gelir. Ayağında gezen itler, Başının üstünden atlar; Hapise düşen yiğitler Yâri dışarda kor gelir. MAYIS 2016 Gözlerin uzağa bakar, Kimden ne beklediğin var? Yâr semtinden gelen rüzgar ‘Seni unuttu! ‘ der gelir. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Bu sükut çiğnenen bir muhabbetin yasıdır. Bu sükut bir kömürün içerden yanmasıdır. Bu sükut beynimdeki cinnetin potasıdır; Görüp aldanmayınız sessizce durduğumu... Ey gönül, acayip huyun, Boğazından geçmez tayın, Acır testindeki suyun; Aklına nazlı yâr gelir. 103 Hazırlayan - Deniz Binici öne çıkan haberler DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEK TÜRK BİLİM ADAMI A tihabını iyileştirme, derideki kırışıklıkları giderme, saçları orijinal rengine kavuşturma gibi yaşlanmayı tersine çevirecek ilaçlar üzerinde çalışıyor. Şirket, “Gençlik İksiri” ile tüm dünyanın dikkatini üzerine çekti. Henüz test aşamasında olan proje taşıdığı büyük potansiyel nedeniyle yatırım üzerine yatırım çekiyor. Şimdiki değeri 6 milyar dolar olan Samumed’in yakında 12 milyar dolar piyasa değerine ulaşacağı söyleniyor. Samumed, insan vücudunda bulunan “WNT” adlı bir gen üzerine odaklandığını, yaptığı deneylerin şu ana kadar iyi gittiğini duyurdu. Samumed, ayrıca körlüğe neden olan bir hastalığa ve akciğer rahatsızlıklarına yönelik çalışmalarda yürütüyor. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 merika, dünyayı değiştirecek bu Türk bilim adamını konuşuyor. ABD’nin San Diego eyaletinde bulunan biyoteknoloji şirketi Samumed’in kurucusu Osman Kibar, dünyayı değiştirebilecek 30 kişi arasına girdi ve ilk sırada yer aldı. Kibar’ın kurduğu şirket, kelliğe çare bulma, eklem il- 104 İ lk defa 1875 yılında Sultan Abdülaziz döneminde gündeme getirilen, 1880 yılında Sultan II. Abdülhamid döneminde projesi çizilen ancak gerçekleştirilemeyen Ordu-Sivas yolu yapımı tüm hızıyla sürüyor.140 yıldır yapılması planlanan Ordu`nun Mesudiye İlçesi Topçam Mahallesi`nde yapı- SULTANLARIN YOLU mına başlanılan projede 2004 yılından bu yana önemli mesafe alındı. Karadeniz’i İç Anadolu’ya bağlayacak tarihi Dereyolu sayesinde, halen 114 kilometre olan ve virajlarla dolu Ordu- Mesudiye yolu 88 kilometreye düşecek. 325 km olan ve 5 saat süren Ordu- Sivas yolu ise 2,5 saate düşecek. 3 Etap olarak planlanan projede 1. Etap bitmek üzere olup 2017 yılında son etabının tamamlanması bekleniyor. Projede yer alan 24 tünel Karadeniz`in kapısını Ordu-Sivas-Kayseri-Kahramanmaraş-Adana üzerinden Akdeniz’e açacak. Proje tamamlandığında hem ekonomi, hem ticaret, hem de turizme ciddi ivme kazandıracak. öne çıkan haberler ABD’DE ÜNİVERSİTELİ GENÇLER KONUŞAN ELDİVEN YAPTI bu hareketleri analiz edip, işaret dili kütüphanesindeki kelimelerle karşılaştırarak sesli konuşma diline çeviriyor. Bu eldivenler şimdilik Amerikan işaret dilini İngilizceye çeviriyor. TANKTA DEVRİM “ANKEROT” onya’da bir yazılım firması, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da asker ve polisin kullanabilmesi için ‘Ankerot’ adını verdiği tank görünümlü uzaktan kumandalı bir ‘mini insansız araç’ üretti. ‘Ankerot’ adını verdikleri insansız tank aracı uzaktan kumanda özelliği ile yakın veya uzak mesafede asker ve polisin giremeyeceği noktalarda destek amaçlı kullanılabilmektedir. Üzerindeki kamera sayesinde bina içerisini ve yol güzergâhını rahatlıkla kontrol edilebilir. Üzerine yerleştirilecek olan askeri teçhizatla el yapımı bombalara ve terör örgütü üyelerine müdahale edilebilir, bölgeden yaralı tahliyesi yapılabilir. Araç, uzaktan kumanda ile 300 metreden 1 kilometreye kadar cihazı kontrol edebilme imkânı sunmaktadır. Cihazın sessiz olması için elektrikli motorlar tercih edilmiştir. Üzerinde 360 derece dönebilen palet ve ayrıca 48 derece açıyla hareket edebilen namlu mevcuttur. Analog joistikli uzaktan kumandanın Türkiye’de üretiminin olmadığını ve ilk defa bu yazılım firmasının üretmeye başladığını TÜBİTAK, KOSGEB ve Sanayi Bakanlığımızın ‘Tekno Yatırım’ projelerinden destek alarak uzaktan kumanda geliştirilmiştir. ‘Ankerot’ yazılım firması tarafından Konya’daki Endüstri Zirvesi Fuarı’nda sergilenmektedir. MAYIS 2016 K konuşma diline çeviren eldiven geliştirdi. Eldivenlerin üzerine yerleştirilen sensörler aracılığıyla kullanıcının el hareketlerini algılayarak elde ettiği verilerileri Bluetooth üzerinden bilgisayara gönderiyor. Bilgisayar AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ W ashington Üniversitesi öğrencilerinden Thomas Pryor ile Navid Azodi, sağır ve dilsizlerin kullandığı işaret dilini sesli 105 öne çıkan haberler GÖZLERİ GÖRMEYENLER İÇİN YAPAY ZEKAYA SAHİP BİLGİSAYAR PROGRAMI YAPILDI T AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 ürk bilim insanları, hareketli görüntüleri yapay zeka ile sesli olarak betimleyen bilgisayar programı geliştirdi. Hacettepe Üniversitesi tarafından geliştirilen program cep telefonlarına veya akıllı bir gözlüğe entegre edilerek çalışıyor. Bu yeni teknoloji sayesinde 106 görme engelliler, çevrelerindeki insanların duygu durumlarından nesnelere kadar olup biten tüm olaylar ve kavramlar hakkında bilgi edinebilecekler. Program, görüntüleri betimlerken bin farklı nesne sınıfından örnekleri tanıyabiliyor ve toplanan 15 bin Türkçe açıklama verisinden faydalanıyor. Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Erkut Erdem, Türkçenin kendisine has özellikleri olduğunu ve geliştirdikleri teknolojinin İngilizce geliştirilen yöntemlere kıyasla farklı düzeyde zorluklarla başa çıkabildiğini belirtti. Projenin büyük çoğunluğu TUBİTAK ve Avrupa Birliği tarafından destekleniyor. JAPON BİLİM İNSANLARI, İNSAN GİBİ BÜYÜYEBİLEN ROBOT GELİŞTİRDİ J apon bilim adamı Prof. Hikaru Nasinisakashi, yönettiği bu çalışma bilim dünyasında büyük heyecan uyandırdı. Prototip birbirine geçen ileri teknoloji nanopolimer hücrelerden oluşuyor. Geliştirdikleri ilk yapay zekalı prototipe “Hashari Samaray” adını verdiklerini söyledi. Hikaru, 1,2 milyar dolarlık projenin, robot kavramını kökten değiştirecek nitelikte olduğunu savunuyor. Kullanıcıya özel tasarlanan robotlar, bebeklikten çocukluğa, ergenlikten gençliğe insan hayatının tüm evrelerini gerçekleştirecek şekilde yapıldı. Robotlar isteğe göre bebek ya da çocuk olarak tasarlanabilecek. Parçaları ileri teknoloji 3D yazıcılar yardımıyla şekillendirilecek robotlar, kompozit nanopolimer hücrenin bölünerek çoğalma yeteneği sayesinde istenen sürede büyüyebilecek. Robotun büyüme süresini ve hızını, sahi- binin talebi doğrultusunda belleğine yerleştirilen büyüme ünitesi belirleyecek. Robotlar, insanların duygusal tepkilerini algılayabiliyor, kendisine gülümsediğinizde kollarını uzatarak ya da sesler çıkararak tepki veriyor. Çok sayıda sensörle donatılan robotların, gerçeğe yakın olabilmesi için düştüklerinde ya da bir yerlerini çarptıklarında bedenlerinde kızarıklıklar oluşması sağlandı. YEDİ İKLİM TÜRKİYE TÜRKİYE ’YE EN ÇOK TURİST GÖNDEREN ÜLKELER turist gönderen ülke sıralamasına baktığımızda Almanya % 15 ile birinci, Rusya Federasyonu % 12 ile ikinci, İngiltere % 7 ile üçüncü sırada yer alıyor. Turizm cenneti Türkiye’miz ve incisi Ege ile Akdeniz kıyılarındaki arkeolojik ve tarihi alanlar üzerine yoğunlaşmış durumdadır. Metropol şehir İstanbul, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olması sebebiyle de antik döneme sahip birçok yapıyı barındırıyor. Denizi seven bir başka deyişle onunla hayat bulan turistlerin bir kısmı ülkemizin Ege kıyı kesimlerini tercih ederken, eğlenceyi seven diğer kısmı ise Akdeniz’de Antalya yöresini tercih ediyor. Tercih edilen bu tatil yörelerine göre en çok turist gönderen ülkeler sıralaması ise şu şekildedir; EGE BÖLGESİ TURİZM ŞEHİRLERİ İZMİR Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere DENİZLİ Rusya, Uzakdoğu, Güney Kore, Japonya, Endonezya MUĞLA İngiltere, Rusya, Hollanda AYDIN/DİDİM İngiltere, Almanya, Rusya AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Yedi iklim Türkiye, yıllık 35 milyon civarı turist ziyaretiyle dünyada 6. sırada. 35 milyon gerçekten ciddi bir rakam ve bu rakamdan elde edilen gelir inanılmaz boyutlarda oluyor. Her ne kadar “Turizm Cenneti” ya da “Bacasız Fabrika” gibi ifadeler insana klişe olarak görünse de insanı o ortama davet etme arzusu uyandırabiliyor. Bu doğa cennetinin istatiksel bilgilerine göre de ülkemize en çok 107 YEDİ İKLİM TÜRKİYE MARMARA BÖLGESİ TURİZM ŞEHİRLERİ KOCAELİ Arap ülkeleri BURSA Arap ülkeleri, Rusya BOLU Arap ülkeleri YALOVA Ortadoğu AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 İSTANBUL Almanya, İran, Rusya, İngiltere, Amerika, Fransa, Suudi Arabistan EDİRNE Almanya 108 GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ TURİZM ŞEHİRLERİ DİYARBAKIR Irak MARDİN Irak, Almanya GAZİANTEP Almanya, Hollanda, Belçika ŞANLIURFA Arap ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri YEDİ İKLİM TÜRKİYE İÇ ANADOLU BÖLGESİ TURİZM ŞEHİRLERİ NEVŞEHİR Almanya, Güney Kore, Fransa, İspanya, İtalya, ABD KONYA Ortadoğu ülkeleri, Arap ülkeleri KARADENİZ BÖLGESİ TURİZM ŞEHİRLERİ KARABÜK/SAFRANBOLU Tayvan, Çin, Almanya, Güney Kore, Japonya TRABZON Arap ülkeleri, Ukrayna, Rusya, Gürcistan, Yunanistan ANTALYA Almanya, Rusya, Hollanda, İngiltere, İsveç, Ukrayna MERSİN Almanya, Hollanda, İngiltere, Rusya AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ AKDENİZ BÖLGESİ TURİZM ŞEHİRLERİ MAYIS 2016 ÇORUM Almanya, Japonya 109 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 GEÇMİŞ ZAMAN OLAKİ 110 A naokulu öğretmenimizle keyifli bir sohbet halindeydik. Söylediği bir cümle ister istemez geçmişe götürdü beni. Bacası tüten bir evin fotoğrafını 5 yaşındaki öğrencisine gösterip ne olduğunu sorunca ‘’Ev yanıyor öğretmenim!’’ demiş yavrucak. Belki de sobayı ve bacası tüten evleri görmeyen bir çocuk için verilebilir makul bir cevaptır Oysa bizim çocukluğumuzda sobanın ve ‘’maharetlerinin’’ nadide hatıraları vardır. Sobanın üstüne su dolu güğüm bırakılır ve onun buharı odayı hamama çevirir. Bir yandan da tıslama sesi eşlik eder ve mayışmalara neden olurdu. Eskiler bilir kuzineli sobaları, fırınına patates atılırdı kumpir tadında… Akşamları babaların işten dönüşüyle birlikte etrafına üşüşen çocuklar ile şenlenen evler, aile sohbetleri, sobada közlenen kestaneyle en güzel şeklini alır ve unutulmaz hatıralara yer bırakırdı. Mandalina, portakal kabukları konurdu yanan sobanın üstüne o güzel kokulu aromasını yayardı bütün eve. Huzur verirdi, mis gibi… Rahatsız edici ağır bir oda spreyi gibi değildi. Kokular bile doğaldı. Bugün marketlerde satılan içeriği kimyasal maddeler ve parfümler gibi zarar da vermezdi. Her şeye ermezdi belki aklımız ama sevgi dolu yüreklere sahiptik, geleceğe dair kocaman umutlarımız vardı. Kavga edecek olsak büyüklerimiz “ hadi öpüşün, barışın” derlerdi. Uzatmazdık, hemencecik geçerdi kızgınlığımız, gülüşüverirdik bıyık altından. Küçüktük ama mutluluklarımız büyüktü. Elektrik kesilmelerini şen şakrak karşılardık. Günümüzde aileden uzaklaştırılıp soyutlanan adeta yok sayılan, huzurevi ya da benzeri yerlere atılan ninelerimiz, dedelerimizle birlikte yaşardık. Elektrik kesilmesi demek onların ibret verici masallarının, öykülerinin saati demekti. Dört gözle beklerdik, onları dinlemek, onlarla vakit geçirmek onların üzerine aldığı örtünün eteklerinde yer kapmaya çalışmak güzel bir coşkuydu… Şimdiki çocukların pek kaale almadığı, birçok şey bizim için hayaldi belki ama kesinlikle çok daha mutlu ve huzurluyduk. Tat vardı, lezzet vardı. Domates farklı kokardı… Havucu, salatalığı kendi ellerimizle tarladan almak, her defasında toprağa eğilmek onunla haşırneşir olmanın hazzı bir başkaydı. Severdik toprak kokusunu. Kadir-kıymet bilir, burun kıvırmazdık. En önemlisi nimetlere karşı şükrümüzü hiç eksik etmezdik. Pahalı oyuncaklarımız yoktu ama Günümüzde başta çekirdek aile de- diğimiz anne- baba ve aile büyükleri tarafından çocuklara olan ilgi azalması bireyleri olumsuz etkilediği gibi toplum üzerindeki yansımaları da gözler önündedir. Ahlaki ve dini değerlerden yoksun yetişen nesiller bu olumsuz durumun en belirgin sonucudur. Güven, sevgi, saygı, hoşgörü gibi değerler toplumda yerini aksi yönde öfke, nefret, sevgisizlik, saygısızlık gibi duygulara bırakmıştır. Bizler değerlerimizi yaşayarak öğrenirdik. Özünden, değerinden, kültüründen, örfünden uzak büyüyen nesiller için insani değerler hakiki anlamını yitirmiş özden uzaklaş- mıştır. Haliyle insan olmanın gereği olan bütün güzel hasletler yavan kalmış ve insani meziyetler sergilemek lüks olmuştur. Belki eski zamanlarda doktor, öğretmen, mimar, mühendis olmak okuma yazma bilmeyenlerinin sayısının oldukça fazla olduğu bir ülkede ‘’Üniversite Mezunu ‘’ olmak zordu. Herkesin sahip olamadığı bir beceriydi, herkes gıpta ile bakardı ‘’Diplomalılara ‘’ Lakin eskilerin yaptığı en güzel şey, en kolay şey ‘’İNSAN’’ olmaktı. Şimdilerde ise hepsi kolay ama ‘’İNSAN OLMAK’’ insan kalabilmek zor meziyet. Selam ve Dua İle… AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ devasa hayallerimiz vardı. Oyuncaklarımızı kendimiz imal ederdik hem fikir hem imalat bizimdi… El emeği-göz nuru olunca kıymetini bilirdik oyuncakların. Bu sayede el kaslarımız, becerimiz ister istemez gelişir, sokakta oynadığımız körebe, köşe kapmaca, seksek, ip atlama, yakar top gibi hareket ve kondisyona dayalı oyunlar sağlıklı gelişmemizi sağlardı. Oynadığımız oyunlarda takım ruhunun ne demek olduğunu bilir, birlik ve beraberliğin başarı kazanmaktaki rolünü anladık. MAYIS 2016 GEÇMİŞ ZAMAN OLAKİ 111 AİLEMİZİN ÇINARLARI - BİR NESLİN ATALETİ AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Kadri Güngör/Sultançiftliği 112 1937 Sultançiftliği doğumlu Kadri Amca, Çekmeköy’ün yerlilerindendir. Babası doğma büyüme Çekmeköylü olup, annesi ise Başıbüyük’ten Çekmeköy’e gelmiş. Yolların olmayışından ve köyün merkeze uzak oluşundan, yaşıtları nüfusa hemen kaydolamazken, o hemen kaydolma şansı bulmuş. Annesinin deyişiyle Atatürk öldüğünde 1 yaşını doldurmuş olan Kadri Amca’yı nüfusa köyün muhtarı hemen yazdırmış. Arnavut kökenli olan Kadri Amca büyük dedelerinin Çekmeköy’e yerleşmesini şöyle anlatıyor: “Üsküdar Toptaşı Cezaevi’nden Atik Valide Sultan bunlara af çıkarmış, azat etmiş. Azat edilince bunlar düşünmüş biz ne yapacağız iş yok güç yok diye. Sultan hanım onları buraya göndermiş. Burası Sultan hanımın çiftliğiymiş. Ziraat yapsınlar eksinler biçsinler yaşasınlar demiş.” Atik Valide Sultan’ın çiftliği olduğu için buranın adının da Sultançiftliği olduğunu söyler. Dokuz yaşında babasını kaybettikten sonra küçük kız kardeşine ve annesine bakmak zorunda olduğu için çalışmış ve ancak ilkokul üçüncü sınıfa kadar okuyabilmiştir Kadri Amca. Çocukluğunda bu bölgede geçim, ziraat ve ormancılıkla sağlanıyormuş. Okuma şartları da hiç kolay değilmiş. Tahta bir barakadan oluşan okulları aynı zamanda cami olarak da kullanılıyormuş. Kadri Amca “Namaz saati gelince bizi teneffüse çıkarıyorlardı. Birkaç tane yaşlı amcalar namaz kılıyordu aynı yerde.” diyerek bu durumu anlatıyor. Çocukluğunda elektriğin olmadığı ve içme suyunun da kilometrelerce öteden getirildiği bu yerleşim yerinde 50 civarında hane varmış. Ayrıca bu bölgede Prens Halim Paşa’nın arazileri varmış. Ziraat ve hayvancılığın yapıldığı bu arazilerde kendisi de bulunmuş. Prens Halim Paşa’nın ziraat ve hayvancılığı para kazanmak için yapmadığını hatırlatıyor. O zamanlar Prens’i görmenin zor olmasına rağmen kendisi onun çiftliğinde çalıştığı için bir gün onu terasta görmüş. O zamanlar Çekmeköy’de çarşı pazar olmadığı için insanların alışverişlerini Üsküdar’dan yaptığını şu sözlerle aktarıyor Kadri Amca: “Ayda yılda bizim büyüklerimiz Cuma Pazarı’na giderdi. Oradan alışveriş yapılırdı. Dudullu, Çekmeköy, Alemdağ buranın insanı oraya giderdi.” Ulaşım imkânları ise oldukça zormuş. 1950’lerde muhtarın gayretleriyle 4-5 otobüs hattı konulmuş ve AİLEMİZİN ÇINARLARI - BİR NESLİN ATALETİ Ayrıca bu bölgede hastane de yokmuş. En yakın sağlık kuruluşu Dudullu’da bulunan bir dispansermiş. 1962 yılında minibüs şoförlüğüne başlamış. 20-25 minibüsün olduğu Üsküdar-Çekmeköy hattında yıllarca çalışmış. Çeşmeler, cami, okul gibi imkânlar buralara Adnan Menderes zamanında gelmiş. Kendi dönemlerinde baraka bir okulda okumalarına rağmen aralarından bir profesörün çıkmasını sevinerek paylaşıyor Kadri Amca: 1963 yılında görücü usulü ile Adapazarı Akyazı’dan bir hanımefendi ile evlenmiş. Evlilikleri çok mutlu geçmiş ve evliliklerinin ilk yılında bir çocukları olmuş. Ancak ilk çocukları yaşamamış. Daha sonrasında dört çocukları olmuş. Köy düğünlerinin evlerde yapılmasının zahmetlerini anlatan Kadri Amca, köy düğünlerinin Cumartesi akşam üzeri başladığını ve Pazar günü akşamına kadar devam ettiğini ifade ediyor. Bu düğünlerin son sürecini ise şöyle aktarıyor: “En son benim düğünüm oldu. Başka düğün olmadı. Salonlara taşındı.” Kadri Amca’nın erkek çocukları ilkokuldan sonra okumak istememişler. O da onları bir işe verip çalıştırmış. Kız çocuklarını ise okuyacakları okul uzakta olduğu ve gidiş gelişleri sıkıntı olur gerekçesiyle okutmamış. Fakat kız çocuklarını daha bir titizlikle yetiştirmeye çalışmış, onları diğer erkek çocuklarından ayırt etmeden daha bir ehemmiyetle yetiştirmeye gayret etmiş. Çocuklarına olan ilgisini ise şöyle anlatıyor: “Baba görmediğim için onlara hiç babasızlık çektirmem. Her zaman için onlar ne derse peki. Tabi mecburiyetten değil de. Hayatta onlara bağırıp çağırmam. Kadri Amca şimdiki gençlere karşı biraz sitemli: “Şimdiki gençlerde biraz tembellik görüyorum. Biraz daha babalara güvenme falan var.” Kendisi küçük yaşlarda çalışmaya başladığı için şimdiki gençlerin ilerleyen yaşlarına rağmen bu denli tembel olmalarını anlamlandıramıyor. Onları ara sıra uyarıyormuş. Gençlerin büyüklere gösterdiği saygıyı ise şöyle anlatıyor: “Büyüklere saygı var ama bir anlık. Ondan sonra herkes kendi havasına gidiyor.” Şimdiki zaman ile geçmişte yaşanan farklılıkları anlatan Kadri Amca, birisi öldüğünde ardından yapılanların da değiştiğini hatırlatıyor. Ölünün gömülmesinin ardından kırkında bir mevlit okunurmuş daha da bir şey yapılmazmış. “Artık yedi gece Kuranlar okunuyor. Ziyafetler yapılıyor. O zaman öyle bir şey yoktu. Mezarı köylülerin bilenleri kazardı. Öyle parayla yaptırma falan yoktu.” diyerek değişiklikleri dile getiriyor. MAYIS 2016 “Bizim bu aşağı ana caddeden geldiğimiz zaman mandalar var öküzler falan var affedersiniz. Onlarla giderlermiş beklerlermiş otobüsün önüne takarlarmış zincirlerle otobüsü çeke çeke yardımla buraya çıkarırlarmış. Yol yok. Çamur batak içinde.” “Tahta barakada biz okuduk da. Beş sınıf birden okuyorduk bir öğretmende. Yalnız içimizden bir profesör var şimdi.” AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ 50 kuruşa yolcu taşınmaya başlanmış. Daha önceleri ise yolculuk için su kamyonlarını kullanıyorlarmış. 1950’den önce buradaki yolların durumunu ise büyüklerinden duyduğu kadarıyla şöyle aktarıyor: 113 MAHALLEMİZİN MUHTARI KOÇULLU İstanbul’un yeni gözdesi Çekmeköy’ün yeşil mahallelerinden Koçullu Mahallesi… Yaz aylarında köy havasını özleyenlerin kaçış yerlerinden biri olan Koçullu Mahallesi’nin çalışkanlığı sebebiyle mahallelinin sevgisini kazanan Muhtarı Mitat Şimşek ile birlikteyiz. Mitat Şimşek’i tanıyabilir miyiz? 1964 İstanbul doğumluyum, aslen Artvinliyim. Üsküdar Cumhuriyet Lisesi mezunuyum. Küçük yaşlarda Üsküdar’dan Koçullu köyüne geldik. Çekmeköy’ü, özellikle de yeşili, temiz havası ve güzel suyu nedeniyle, yaşamak için müstesna bir yer olan Koçullu’yu pek seviyorum. Evli ve 3 çocuk babasıyım. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Küçükken hayal ettiğiniz meslek neydi? Neden muhtar olmak istediniz? 114 Çocukluk zamanımda köy yaşantısı içerisindeyken en geçerli meslek kamyonculuktu. Herkes çiftçi ya da hayvancıydı bir de çok merak edilen ve istenilen bir meslek daha vardı o da kamyonculuktu. Ben de yaklaşık 6 sene kamyonculuk yaptım, 1990 yılında kamyonculuğu bıraktım. 23 sene de yedek parça işinde esnaflık yaptım. Muhtar olmamın tek sebebi, mahallemimahallelimi çok sevmemdir. Babam 17 yıl Koçullu’ya muhtarlık yaptı 1979 yılında görevini bıraktı. Muhtarlığa aday olduğum zaman mahallemiz hala 1979 yılında gibiydi. “Benim köyüm neden geri kaldı” diye şikayet etmek yerine hizmet etmenin daha yararlı olduğuna inandığım için muhtar oldum. 2004’den beri Koçullu’ya faydalı olmak amacıyla muhtarlık görevimi yerine getirmeye çalışıyorum. Koçullu Mahallesi’nden bahseder misiniz? Mahalle için ne gibi çalışmalarda bulunuyorsunuz? 1570 civarı nüfusa sahip mahallemizde oturanlar yoğunlukla Samsun, Kastamonu, Amasya olmak üzere Türkiye’nin her yerinden… Koçullu’da ormanlık alanları, temiz havası, doğal kaynak suyu, samimi komşuluklarıyla tam bir mahalle kültürü yaşanmaktadır. Mesela her kurban bayramında mahalle sakinlerinin desteğiyle kurban kesimi yapılmaktadır. Ömerli-Koçullu-SırapınarHüseyinli mahalleleri olarak bayramlaşıyoruz. Diyelim ki; ilk gün Koçullu mahallesi olarak pilav, kavurma ve sütlaç eşliğinde Ömerli-Sırapınar ve Hüseyinli’yi ağırlıyoruz bir sonraki gün biz diğer mahallelere misafir olarak gidiyoruz. Böylesine güzel bir mahalleye muhtar olarak seçildikten sonra sorunları tespit ve en sağlıklı çözüm için tüm gayretimle çalıştığımı söyleyebilirim. Öncelikli olarak yol, su ve doğalgaz çalışmasını tamamladık. Koçullu girişindeki yolda bir araç bile zor geçiyorken şu anda tamamen aktif bir şekilde kullanılabiliyor. Ayrıca kanalizasyon sorunu yaşıyorduk. Her yerden kanalizasyon atığı çıkıyordu ve çocuklarımız o topraklarda oyun oynuyorlardı. Artık kanalizasyon sorunu tamamen çözüme kavuştu ve Koçullu’da asfaltlanmamış yol yok denilebilir. Mahallemizde yazın su olmuyordu çünkü kaynak yeterli değildi. Tam 15 su kaynağından, dağlardan temiz su indirerek su sorunu MAHALLEMİZİN MUHTARI mutlaka gerekli çalışmaların yapılacağına inanıyorum. Koçullu’ya geldiğimiz zaman ne gibi aktivitelerde bulunabiliriz? Mahallede keyifli vakit geçirilebilecek alanlar var mı? Mahallemizin piknik alanı mevcut, yaz aylarında isteyen herkes ailecek piknik yapabilmektedir. Aynı zamanda ormanlık alanımızda at binme yerlerinde amatör olarak at biniciliği yapılmaktadır. Temiz hava içerisinde isteyen yürüyüşkoşu yapabilir, yeşilliği seven herkes mahallemizde keyifle vakit geçirebilir. Mahallenizde ne gibi sorunlar/aksaklıklar yaşanıyor? Konuyla ilgili Çekmeköy Belediyesi’nden beklentiniz neler? Mahallemizde sorun değil eksiklikler mevcut. İmarla ilgili problem yaşıyoruz ama yakın zamanda Çekmeköy Her yıl cami avlumuzda 700 kişilik iftar verilmektedir. Ramazan ve bayramlar Koçullu’nun birbiriyle kaynaşma zamanlarıdır. Böylesine kıymetli günlerimizi birlikberaberlik içerisinde adeta bir şölen havasında gerçekleştirmekteyiz. Tüm Çekmeköy2023 okurlarını da iftarlarımıza bekleriz… MAYIS 2016 Belediyesi’nin ve Başkanımız Ahmet Poyraz’ın çalışmalarıyla çözüme kavuşacağına inanıyorum. İmar düzenlemesi bittikten sonra mahallemizin çok daha hızlı bir şekilde gelişeceğini umuyorum. Tüm mahalle çocuklarının oynayabileceği bir parkımız yok, yerimiz mevcut ama imarı beklemekteyiz. Bir de köy konağı gibi içerisinde düğünlerin yapılabileceği, kültürel aktivitelerin yapılabileceği, bilgi evinin olacağı bir kültür merkezi yapılmasını istiyoruz. Çünkü; eksikliğini yaşadığımız ve yaptığımız her organizasyonda diğer köylere yönelmek zorunda kaldığımız bir konu. Son olarak; muhtarlık binası ve çevresi çok atıl durumdadır. Bu durumu Başkan Yardımcılarımızla görüştüm, Ramazan ayı ile ilgili Koçullu’da herhangi bir etkinlik düzenlenecek mi? AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ tamamen hallettik. Talep az olduğu için doğalgaz getirilmiyordu, bütün fabrika ve işyerinden talep yazısı alarak yaklaşık 2007’de doğalgazı getirttik. Yarım kalmış muhtarlık binasını tamamladım ve camii avlu-çevre düzenlemesini gerçekleştirdik. Tabii bu süreç içerisinde piknik yeri, çeşmeler, anaokulu, saha, içerisinde sağlık ocağı, halk eğitim, imam lojmanını içeren köy hizmet binası yapıldı. 115 ÇEKMEKÖY’ÜN TARİHİ 93 MUHACİRLERİ ÇEKMEKÖY’E İSKÂN EDİLİYOR -1 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 93 Harbi sırasında ve sonrasında Rus işgaline uğrayan pek çok Osmanlı toprağındaki Müslüman ahali baskı, zulüm ve işkence gördü. Toprakları yağmalandı. Bunun üzerine ahalinin büyük bir bölümü göç etmek mecburiyetinde kaldı. Ruslar’ın zalimce davranışları karşısında, mallarını, mülklerini, asırlardır yaşadıkları yerleri ve tüm varlıklarını bırakarak yollara dökülen insanların en önemli sığınak yerlerinin başında Osmanlı Devleti geliyordu. 116 Ruslar ve Bulgarlar’ın zulmünden kurtulmak için Anadolu ve İstanbul’a demiryolu, denizyolu ve karayoluyla göç edenler için en önemli toplanma merkezi İstanbul oldu. Önce Plevne’nin 11 Aralık 1877’de düşmesi, ardından da Edirne’nin 20 Ocak 1878’de Ruslar tarafından işgali İstanbul’u muhacir akınına maruz bıraktı. Muhacirler ilk defa 1877 Temmuz ayında şehre gelmeye başladı. Gelenler için Osmanlı Hükümeti tarafından haneler tedarik edilip buralara yerleştirildiler. Muhacirlere kişi başına yevmiye de (yolluk) verildi. Muhacirlerin hepsi Müslüman değildi. Bunlar arasında Rumlar ve Yahudiler de bulunuyordu. Çoğunluğu Müslüman olan ve aralarında Rum ve Yahudi de bulunan bu ilk muhacir grubu Tatarpazarcık, Filibe ve Yanbolu’dan çıkarak Edirne demiryolu hattı ile İstanbul’a gelmişti. Bu ilk gelenleri Zabtiye ve Şehremaneti memurları karşılayıp, eşyalarını öküz arabalarına, kadınları da at arabalarına bindirip iskân edilecekleri yerlere götürülmüşlerdi. Göç edenlerin sayısı devam eden günlerde de artarak sürdü. Hatta 14-24 Ocak 1878 arasında göçmenlerin sayısı 80 bini bulmuş ve muhacirler adeta İstanbul’u mahşer yerine çevirmişlerdi. On binlerce muhacirin İstanbul’a gelmesi bunların yeme-içme ve kalacakları yer sorununu da gündeme getirdi. Devlet bu zor durumun üstesinden gelebilmek için bütün imkânlarını kullandı. Muhacirlerin sorunlarının çözümü için Muhacirîn İskân Komisyonu, Muhacirîn İane Komisyonu, Muhacirîn Sıhhiye Komisyonu, Muhacirîne Muavenet Cemiyeti, İane Muhacirîn Encüme- ni, Sermaye-i Şefkat-i Osmaniye ve Umum Muhacirin Komisyonu gibi komisyon ve cemiyetler kuruldu. Bu komisyonların gayretli çalışmalarıyla muhacirler çeşitli devlet dairelerine, camilere, tekke ve zaviyelere, saraylara, boş olan özel konutlara yerleştirildi. Bu çerçevede Üsküdar, Anadolu Hisarı, Beykoz, Çekmeköy ve Alemdağ civarında bulunan boş araziler ve özellikle saray ve padişaha ait araziler iskân merkezleri olarak kullanıldı. Bütün bu çabalar ve iskân faaliyetleri yeterli olmayınca idareciler yeni çözüm yolları aradılar. Açıkta kalan ve umumi yerlerde perişan olan muhacirlerin yerleştirilmeleri için Alemdağı’nda Çiftlik-i Hümâyûndaki ormandan faydalanılarak “çerge” tipinde barakalar inşa edilmesi için Padişah Abdülhamid tarafından irade yayınlandı. Alemdağ’ı şehirden uzak ve ormanlık bir bölge olarak ağaçtan barakalar yapılmasına elverişli olması nedeniyle özellikle seçilmiş bir bölgeydi. Umûm Muhacirîn Komisyonu, Alemdağ bölgesinin seçilmesinden sonra barakalar yapımı için çalışmalara Aralıksız devam eden muhacir akınları neticesinde adeta İstanbul’un atmosferi değişmişti. İnsanları yerleştirecek yer kalmamıştı. Bu gelişmelerden sonra yetkililerin değerlendirmesi üzerine muhacirlerin Anadolu’daki bazı şehirlere gönderilmesine karar verildi. Bu karar doğrultusunda Anadolu’da iskân edilecek yerlerin tespiti için Bursa, Aydın, Ankara, Sivas, Konya ve Diyarbakır gibi vilayetlere uzman kişiler gönderildi. Buralardan gelen raporlar doğrultusunda muhacirlerin bir kısmı demiryolu, bir kısmı denizyolu ve bir kısmı da karayoluyla Anadolu’daki vilayetlere gönderildi. MAYIS 2016 gündeme geldi. Ancak bu binalarda zaten 3 bin civarında göçmenin bulunduğu ve barındığı ortaya çıkınca bu fikirden vazgeçildi. Umûm Muhacirîn Komisyonu hemen çalışmalara başladı. Çadırlar ve barakaların yapımında çalıştırılmak üzere ordudan asker talep edildi. Baraka yapım çalışmalarına nezaret etmek üzere Mahmud Paşa görevlendirildi. Yine barakaların yapımı için Maliye Nezareti tarafından 300 bin kuruşluk bir tahsisat komisyona verildi. İlk etapta 40 kadar baraka yapıldı. Fakat gelişleri devam eden muhacir sayısının çokluğundan dolayı bunlar yeterli olamadı. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ hemen başlandı. Komisyonun aldığı bu kararla hemen çalışmaya başlaması, perişan bir durumda olan ve salgın hastalıklara maruz kalan muhacirler ve şehirdeki diğer insanlar arasında olumlu karşılandı. Barakalar tamamlanıncaya kadar muhacirlerin buralarda kurulacak çadırlarda barındırılmaları, tamamlanınca da bu barakalara geçirilmeleri planlandı. Hatta barakaların yapılacağı bölgede yeni bir yerleşim biriminin ortaya çıkacağı da düşünülmüştü. Çalışmaların uzun sürecek olmasından dolayı muhacirlerin açıkta kalmaması için geçici olarak Alemdağ’daki Padişah Köşkü’ne ait çiftlik binalarında barındırılmaları 117 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 bİlİm olİmPİyatları 118 DÜNYAYI DEĞİŞTİRİYORUZ ekmeköy Belediyesi Prof. Dr. Aziz Sancar Uluslararası Bilim Olimpiyatları’na rekor başvuru: 26 ülkeden 785 proje… Akademisyenler tarafından değerlendirilen projelerin 100’ü final sergisine yer almaya hak kazanırken, dereceye giren 30 proje ödüle değer görüldü. Çekmeköy Belediyesi Prof. Dr. Aziz Sancar Uluslararası Bilim Olimpiyatları Final Sergisi Maltepe Marma Otel’de yapıldı. Final programına Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş, Çekmeköy Garnizon Komutanı Hasan Kaymaz, Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı ve Proje Koordinatörü Şahmettin Yüksel, Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcıları Fatih bİlİm olİmPİyatları Sırmacı, Ahmet Epli ve Latif Coşar, Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül Çotuksöken,Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü Enerji Teknolojisi Anabilim Dalı Olimpiyat Değerlendirme Komitesi Başkanı olarak Doç. Dr. Numan Sabit Çetin, Enerji Sistemleri Mühendisliği Olimpiyat Değerlendirme Komitesi Üyesi olarak Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Başaran, Elektromanyetik Alanlar ve Mikrodalga Tekniği Anabilim Dalı Olimpiyat Değerlendirme Komitesi Üyesi olarak Yrd. Doç. Dr. Cem Emeksiz ve Elektrik Makinaları Anabilim Dalı Olimpiyat Değerlendirme Komitesi Üyesi olarak Yrd. Doç. Dr. Zafer Doğan, Çekmeköy Belediyesi Meclis Üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı. Çekmeköy Belediyesi Prof. Dr. Aziz Sancar Uluslararası Bilim Olimpiyatları’nda final heyecanı yaşandı. Bilim sevdalısı liseli gençlerin; bilimsel çalışmalarda ter dökerek üreten gençler olarak yetişmeye çalışmaları ilgiyle izlendi. Gençlerin bilimsel projelerine destek olmak için düzenlenen yarışmaya 26 ülkeden 785 proje başvurdu. Görme engelliler için Braille Alfabesinin tablette kullanılmasını sağlayan eldiven, sesten elektrik üreten powerbank, rüzgâr tribünü ile elektrik üreterek giden yakıtsız otobüs, elektrik üreten yol, dans eden robot, Biolaz, odadan odaya su getiren robot, felçli ve yatalak hastalar için bakıcı uyarı sistemi, su almadan bİlİm olİmPİyatları dalışa geçebilen denizaltı, Solos Er Tank gibi birçok proje prototipi final sergisinde yerini aldı. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 785 proje içerisinden ilk 100’e giren projeler final sergisinde jüri heyeti tarafından puanlanacak. Katılımcılar projelerini jüri heyetine 7 dakika boyunca sunduktan sonra, 3 dakikalık soru cevap kısmına geçecekler. Jüri heyetinin puanlar toplam puanın yüzde yetmişini oluşturacak. 120 Ziyaretçiler arasından seçilmiş 14 akademisyenin özel olarak oluşturulmuş mobil uygulama üzerinden vereceği puanlar ise yüzde otuzluk puan kısmını oluşturacak. Olimpiyatlarda dereceye girenler ödüllerini 29 Mayıs Pazar Günü Saat 13:00’da Çekmeköy Turgut Özal Kültür Merkezi’nde Prof. Dr. Aziz Sancar’ın katılımıyla gerçekleştirilecek ödül töreninde alacaklar. Projelerin Araştırma, Teknoloji ve Enerji Verimliliği adı altında 3 kategoride değerlendirileceği yarışma sonunda toplamda 30 yarışmacı ödül alacak. Kendi kategorilerinde dereceye giren öğrencilerden birincilere 5 bin TL, ikincilere 3 bin TL, üçüncülere bin 500 TL verilirken; 21 kişi 500 TL mansiyon ödülü alacak. bİlİm olİmPİyatları AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Programda selamlama konuşması yapan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz “Ben bugün çok heyecanlandım. 785 proje müracaat etmiş. 26 ülkeden katılım olmuş. Gezdik, gördük gençleri. O kadar güzel projeler yapmışlar ki; şu an burada 100 tane proje sergileniyor ve hepsi birbirinden değerli. Gelecekte bu ülkeye ciddi yarar sağlayacak projelere imza atmışlar. Bu bizim için belediyecilik anlamında övünç kaynağı bir çalışma. 29 Mayıs’ta Çekmeköy’de bu 100 proje arasından dereceye giren 30 projemize inşallah değerli hocamız Aziz Sancar’ın da katılacağı bir törenle ödüllerini vereceğiz. Projede emeği geçen çalışma arkadaşlarımıza jüri üyelerimize ve bize projelerini yollayan öğrenci kardeşlerime çok teşekkür ediyorum,” dedi. Final programının açılış konuşmasını yapan proje koordinatörü ve Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Şahmettin Yüksel de şöyle dedi: “Dünyanın ve Türkiye’nin her bir köşesinden gelen öğrencilerimiz hepiniz hoş geldiniz sefalar getirdiniz. Bu projenin mimarları sizlersiniz. Ama bu projenin bir diğer mimarı bize fırsat tanıyan önümüzü açan Belediye Başkanımız Ahmet Poyraz’a çok teşekkür ediyorum. Çekmeköy’ümüzde çok kısa sürede ulusal ve uluslararası birçok projeye imza atmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu olimpiyata katılan tüm kardeşlerimi tebrik ediyorum. 785 projenin tamamı bizim için çok kıymetli.” 121 İÇİNDEKİLER Geldi işte, huzurla karşılanan ve tekrar kavuşmak ümidiyle uğurlanan 11 ayın sultanı Ramazan… Birlik-beraberliğin oluştuğu, tokun açın halinden anladığı ve herkese rahmet kapılarının ardına açıldığı Ramazan… Çekmeköy2023 sokağa sordu; “Ramazan denilince ilk aklınıza gelen ne oluyor? Neden oruç tutuyoruz ve Ramazan’a özel neler yapıyorsunuz?” AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Ramazan; Allah’a kulluk ve nefis terbiyesi demektir. Oruç; Cenabı Rabbül Alemin’in nefsimizi terbiye edebilmemiz ve tokun açın halini bilmesi için bize farz kıldığı bir ibadettir. Bizler de orucu Allah’ın emri olduğu için, Yüce Allah’ın rızasına nail olabilmek ve nefsimizi terbiye edebilmek için tutmaktayız. Ramazan, aynı zamanda Kur’an’ı Kerim ayıdır. Bu vesileyle hoca olmam sebebiyle tebliğ ederek, az kişi de olsak toplanıp Kur’an okuyarak, hadis anlatarak, yoksullara yardım ederek değerlendirmeye çalışıyoruz. 122 11 ayın sultanı Ramazan denilince aklıma ilk gelen şey; edeptir. Hal ve hareketlerimizde normalinden çok daha özenli olduğumuz bu ay bizleri terbiye etmekte ve kulluk vazifelerimizi titizlikle yapmamız gerektiğini hatırlatmaktadır. İslamiyet’in şartlarından biri olan orucu Allah’ın( c.c.) emri olduğu için tutmaktayız. Bu vesile ile birçok ülkede açlıkla mücadele eden insanları düşünmekte ve anlamaktayız. Ramazan’da Kur’an okunur, sadaka verilir, bol bol affedilmek için dua edilir… Bizler de elimizden geldiği kadarıyla bunları yapmaya çalışmaktayız. İÇİNDEKİLER Ramazan, huzur, rahmet ve berekettir. Rahmet ayı olarak da bilinen Ramazan’da Allah’ın (c.c.) emir buyurduğu bir ibadettir oruç. Nefsimizi terbiyeye ve açlık gibi zorluklarla uğraşan insanları anlamamıza vesile olmaktadır. Ramazan ayıyla buluşmuş herkes önce orucuna sonra sadakasına dikkat etmelidir. İnsanlara faydalı olacak işlerle uğraşmalı ve bir günü bile boş geçirmemeye çalışmalıdır. Ramazan huzurdur. İslamiyet’in 5 şartından biri olan oruç, Yüce Allah’ın rızasına nail olabilmek amacıyla tutulur. Aynı zamanda sıhhatimize de faydası bulunmaktadır. Bizler de Ramazanda oruç ibadetimizi özenli bir şekilde yerine getirmeye çalışken Allah-u Teala’nın rızası için hasta ziyareti, akraba ziyareti yapmalı, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmalı ve Kur’an okuyarak bol bol tevbe- istiğfar etmeliyiz. Ramazan herkes için birlik-beraberlik ve rahmettir. Yüce Allah’ın emri olduğu için oruç tutmaktayız. Ramazan’a özel diğer günlere nazaran daha çok Kur’an-ı Kerim okumaya gayret ediyorum. Hem Arapça hem de Türkçe hatim yapmaya özen gösteriyorum. Tesbih Namazı kılıyorum, bol bol dua ediyorum ve çeşitli yardımlarda bulunarak faydalı işlerle vakit geçirmeye gayret ediyorum. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Ramazan, bir sofra etrafında muhabbetle bir araya gelen insanların ezan sesinin sükûnet içerisinde bir aydır. Orucu Allah( c.c.) rızasını kazanmak için tutmaktayız. Bu güzel ayın nimetlerinden faydalanmak gerekir, orucumuza dikkat ederek, iftarlarda tüm Müslümanların affı için dua ederek ve akraba ziyaretlerini artırarak günlerimizi geçirmeliyiz. Hem birlik beraberliğimizi artırmalı hem bol bol ibadet ve dua etmeliyiz. 123 İÇİNDEKİLER Ramazan; rahmettir. Bu mübarek ay Müslümanlar için rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı, birlik-beraberliğin tam anlamıyla oluştuğu bir aydır. Orucu Allah’ın emrine uymak, rızasına nail olabilmek için tutuyoruz. Bu mübarek ayda özellikle insanlara yardım etmeye ve kalp kırmamaya özen göstermekteyim. Ramazan, rahmet ve huzur ayıdır. Oruç, Yüce Allah’ın emri olup İslamiyet’in 5 temel şartından biridir. Bizler de Allah-u Teala’nın rızasına nail olabilmek umuduyla oruç tutuyoruz. Oruç bir ibadettir ve aynı zamanda bedensel sağlığımıza başta mide olmak üzere birçok faydası bulunmaktadır. Rabbimiz, emir buyurduğu ibadetlerde bile bizi korumaktadır. Ramazan’da cemaatle namaz kılmaya özen gösteriyorum, kalp kırmamaya gayret ediyorum, akraba ziyaretlerini artırıyorum ve Kur’an-ı Kerim okuyorum. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Ramazan; huzur ve rahatlıktır. Oruç, Yüce Allah’ın bir lütfudur. Bizler de bu ibadeti layıkıyla yerine getirme gayretini gösteriyoruz. Ramazan’da cemaatle namaz kılmaya özen gösteriyorum. Her vakti cemaatle kılmaya ve birlik-beraberlik içerisinde zaman geçirmeye çalışıyorum. 124 Allah-u Teala’nın bize bahşettiği, affedilebilmek için her anının kıymetini bilmemiz gereken bir aydır Ramazan. Bu sebeple orucumuzu Allah’ın rızasını kazanabilmek ve affedilebilmek için tutmaktayız. Bu kıymetli ve yılda sadece bir kere kavuşabildiğimiz ayda elimizden geldiğince Kur’an okumalı, hayır işleri için uğraşmalı, nasihat etmeli ve herkese yardımda bulunmalıyız. MİNYATÜR SANATI Öncelikle kendisinden biraz söz etmek isterim. Çeşitli kurslarla sanat hayatına başlayan ve çocukluktan beri dikkatini çeken minyatürü ken- dine ana sanat dalı olarak seçmiş, bu dalda yüksek lisansını tamamlamış ve yine bu dalda doktorasına başlamıştır. Sanat hayatı süresince yurtiçi ve yurtdışında çeşitli sergilere katılmış ve dereceler almış olan, sevgili dostum Zaliha ERDOĞAN PEÇE bize minyatür sanatının genel hatlarından bahsetti. Genel bir tanım ile minyatür, yazma eserlerde anlatılan olayları görselleştirmek üzere yapılan kitap resim sanatıdır. Aslında bir manada fotoğrafik bir işleve sahip olan minyatür bu yönüyle de döneminin belgesi olması özelliğini de taşır. Bu resim AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ T ürk sanatı deyince akla ilk gelen kadim sanat türlerimizde biri olan ve bir bakıma bize bizi anlatan, aynı zamanda Osmanlı saray kültürü hakkında da bilgi veren ‘minyatür’ sanatından bahsetmek istiyorum sizlere. Bu yazımda en doğru bilgiyi verebilmek adına, minyatür sanatçısı olan bir arkadaşımdan yardım, aldım çünkü minyatür benim uzmanlık alanım değil… MAYIS 2016 100 YILLARA MEYDAN OKUYAN SANAT: MİNYATÜR 125 MİNYATÜR SANATI AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 anlayışında figürler nakkaş tarafından anatomik bir oran kaygısı güdülmeden stilize edilerek resmedilmekte olup minyatür içerisinde yer alan figürlerin büyüklükleri perspektif kurallarıyla değil bu figürün minyatür içerisindeki önemi ya da hiyerarşik üstünlüğü göz önünde bulundurularak belirlenir. 126 Örneğin padişah figürü hiyerarşik üstünlüğüne binaen minyatürlerde her daim diğer figürlerden daha büyük olarak resmedilir. Avrupa tarzında bir perspektifin olmaması, ışık ve gölgenin ihmal edilmesi, üç boyutlu bir resim olmaktan çıkararak iki boyutlu sathi bir resme dönüştürür. Üç boyuttan uzak bu iki boyutlu resim anlayışı, minyatürü gerçek olan ile gerçek olmayan arasındaki bir zemine oturtur. Teşbih ve tenzihi aynı anda bünyesinde barındıran bu sanatı adeta berzah âlemine ait kılar ki bu tam da İbnü’l-Arabi’nin aynı anda hem teşbih hem de tenzihi içeren, hem O, hem de O olmayan Vahdet-i Vücud anlayışının sanat üzerindeki yansıması gibidir. Zira minyatürler hem bu âleme ait hem de değillerdir. Hem gerçekçi ve aslında hem de değillerdir. Minyatürlü yazmaların Osmanlıdaki en erken örneğine 15. yüzyılda rastlanır. Bilinen ilk minyatürlü Osmanlı el yazması, 1416 yılına ait olup, II. Murad’ın şehzadeliği sırasında Amasya’da yapılmıştır. Bu eser Tâcüddin İbrâhim b. Hızır Ahmedî’nin, Mekodonyalı Büyük İskender’in İslâm kültüründe benimsenmiş yaşam öyküsünü ve bu öykü içerisine yedirilmiş tarih, coğrafya ve gök bilimi gibi konuları içeren İskendernâme adlı eserinin bir nüshasıdır. Sanatı devlet işinin bir parçası olarak gören Osmanlılar, sanatın hamiliğini yapan Fatih döneminde, devlet teşkilatı içerisinde Ehl-i Hiref adında sanatkârlar örgütünü oluşturarak minyatür sanatının ivmelenmesini sağlamışlardır. Bu dönemde Fatih’in Doğu ve Batı’dan gelen sanatçıları saray çatısı altında bir araya toplaması, hem Batı hem de Doğu resim anlayışının bir arada harmanlandığı yepyeni bir minyatür anlayışının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bunun sonucunda Doğu resminin çizgiselliği, Batı resmindeki ışık ve gölge teknikleri ile bir araya getirilmiştir. Nitekim bu döneme ait nakkaş Sinan Bey’e atfedilen Fatih portresi, döneminin bahsettiğimiz özelliklerini son derece güzel bir şekilde yansıtan en önemli örneklerden biridir. Klasik üslubun oluştuğu 16. yüzyılda bu sanatın en gelişmiş örnekleri verilmiş, çok sayıda minyatürlü eserler üretilmiştir. Nitekim bu dönemde şehnameci Seyyid Lokman ve Nakkaş Osman birlikteliği bahsi geçen bu klasik üslubun oluşmasında önemli rol oynamıştır. 18. Yüzyılda Lale devri ile birlikte her alanda olduğu gibi sanat alanında da Avrupa’nın tesiri en üst noktaya varmış, MİNYATÜR SANATI Osmanlı döneminde kitap sayfaları arasında var olan minyatür sanatı, günümüzde duvarlara asılan birer levhalara dönüşmüşlerdir. Bu dönüşüm minyatürün işlevini de değiştirerek onları metine bağlı, metini pekiştiren fotoğrafik bir öğe olmaktan çok uzaklaştırmıştır. Doğal kök boyalarla boyanan Osmanlı minyatürlerinde, boyalar kâğıda sabitlenebilmesi için yumurta sarısı ile karıştırılarak kullanılırlardı. Üzerine çalışma yapılacak olan kağıtlar ise, doğal kök boyaları dışında çeşitli akrilik ve gıda boyalarıyla da boyanmaya başlanmıştır. Geleneksel metodlarla yapılan minyatürlerin dayanıklılığı tartışma götürmezken endüstrinin bize sunmuş olduğu bu yeni ürünlerin eserin ömrü üzerine nasıl bir etki yapacağı şu an için birer muammadır. Minyatür sanatının uzun süren bir uyku döneminden sonra, günümüzde Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in çalışmalarıyla tekrardan hayat bulmuştur. Bu uzun süren uyku dönemi günümüzdeki minyatür sanatının içinde bulunduğu karmaşanın sebebini de açıklar. Toplumun sosyo kültürel yapısı, ekonomik durumu, sanatı mayalayan olgulardır. Sanatın gelişimi toplumların gelişim süreciyle paralellik gösterir. Kimlik arayışı içinde yolunu bulmaya çalışan minyatür sanatı, tüm sıkıntılara rağmen günümüz sanatçılarının samimi çabalarıyla kendi yolunu er geç bulacaktır. MAYIS 2016 kıyafetler içerisinde resmedilmişlerdir. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ minyatür sanatında hem konu hem de teknik itibari ile büyük kırılmalar yaşanmıştır. Bu dönemde minyatürlerde ışık ve gölge kullanılmaya başlanmış, daha önce minyatürün bir köşesinde ihtiyaca binaen küçük bir figür olarak yer alan kadın figürleri Levnî ve Abdullah Buhari ile birlikte minyatürlerde tek başlarına ve hatta kimi zaman dekolte denilebilecek 127 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 HABERLER 128 ÇEKMEKÖY EN HIZLILARINI SEÇTİ Çekmeköy Belediyesi ev sahipliğinde Çekmeköyspor Kulübü Tesisleri’nde gerçekleşen atletizm yarışları tamamlandı. 10-14 yaş grupları arasında yaklaşık üç yüz sporcunun ter döktüğü yarışlarda birbirinden çekişmeli mücadeleler oldu. Ödül törenine Çekmeköy Kayma- kamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, AK Parti Çekmeköy İlçe Başkanı Salih Kırıcı, Çekmeköy İlçe Spor Müdürü Muhammed Kılıç ve Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcıları katıldı. 60 - 80 ve 100 metre mesafelerde yapılan yarışlarda dereceye giren öğrenciler ödüllerini Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz ve AK Parti İlçe Başkanı Salih Kırıcı’dan aldılar. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 HABERLER 129 BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ ? Eğer bir sene boyunca tırnağımızı kesmezsek, tırnaklarımız 4 metre kadar uzar. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Yerinde duramayan insanlar Bir timsah çenesini açıp istemsiz olarak günde kapatabilir ancak sağa sola ortalama 350 kalori yakarlar. oynatamaz. 130 İnsan vücudundaki karbon bir araya getirilse 80 çuval kömür yapılabilir. Okyanus kaplumbağası hiçbir şey yiyip içmeden 1 yıl yaşayabilirler, ömürleri de 200 yıldır. Ölüm anında en son duyma yetisini kaybederiz. İki dakikaya kadar sesler algılanabilir. (Doktorun söylediği ölüm saati 14:32’yi duymak gibi.) BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ ? Akreplerin sırtında 2 tane kanadı olan çeşitleri vardır ve o kanatlarla uçabilirler. Mavi balinalar hızlarını aldıktan sonra 3 saat hiç kıpırdamadan su üstünde süzülebilirler. Ne kadar soğuk bir odada uyursanız, kötü rüya görme olasılığınız o kadar artar. Dünyada hangi ırkta olursa olsun bütün yeni doğan bebekler 440 hız yüksekliğinde ve la notasıyla ağlar. Balda hiç bir mikroorganizma canlı kalamaz. Bunun için bal, asırlardır yanık, yara ve deri ülserlerini iyileştirmek için kullanılmıştır. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Boyunuz 1.85 cm’den fazla ise, dünyanın %95’lik kısmından daha uzun boylusunuz demektir. 131 AR ALTIN KURALL MEHMET AKİF ERSOY > Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak! > Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir hayat sür ki, mevtin sana hande olsun, halka matem. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 > Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; ibret alınsaydı, hiç tekerrür mü ederdi? > Ne ibrettir kızarmak bilmeyen çehren, bırak kardeşim tahsili; git önce edep, haya öğren. > Konuşmak bir mana ise susmak bin bir mana. Herkes konuşmasına konuşur lakin sükut yürekli olana. > Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim, inan ki, her ne demişsem görüp de söylemişim. > Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün ödün olsun hakikat olsun tek. > Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. > İki insan çeşidi vardır: zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen! > İz bırakanlarla senin aranda basit bir fark var sadece. Onlar ömür boyu gayret ediyorlar; sen ömür boyu hayret ediyorsun. > Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak. 132 > Nasihatim sana: herzeyle iştigali bırak; adamlığın yolu neredeyse bul da girmeye bak. KISSADAN HİSSE Tıkandı Baba baklavaya sevinir. “Ne zamandır tatlı yemişliğim de yoktu” diye içinden geçirir. Alır tepsiyi tutar evinin yolunu. Yolda düşünür kendi kendine; “Yahu ben bir canıma nasıl yerim bir tepsi baklavayı? En iyisi hiç dokunmadan bunu satayım.” Tıkandı Baba işlek bir yol kenarına kurar tezgâhını başlar, “Taze baklava! Taze baklava!” diye bağırmaya... Bu sırada yoldan geçen bir Yahudi baklavaya talip olur. Üç aşağı beş yukarı anlaşırlar. Yahudi baklavayı alıp gider. Tıkandı Baba baklavadan kazandığı ile ihtiyaçlarının bir kısmını karşılar. Yahudi baklavayı evine götürür, bir dilim atar ağzına fakat dişine bir şey değer. Bu nedir diye bir bakar ki; altın. Ve baklavanın her diliminin altında bir tane altın... Yahudi bu duruma anlam veremese de ertesi gün tekrar aynı yere gider ki; aynı adamı görür müyüm diye... Bakar ki adam orada: “Sen her akşam burada olacaksan, biraz indirim yap da ben her akşam baklavayı senden alayım, der.” Tıkandı Baba kabul eder ve her akşam baklavayı Yahudi’ye satmaya başlar. Sultan Mahmut, bir ay baklava gönderdikten sonra Tıkandı Baba’nın durumunu görmek için yine kahvehaneye gider ve görür ki, Tıkandı Baba aynı tas aynı hamam. Ne uzamış ne kısalmış. Yine aynı kahvehanede, ekmek kavgasında: - Tıkandı Baba sana yolladığım baklavaları almadın mı? Biraz mahcup: - Geldi hünkârım, der. Ben de satıp ihtiyaçlarımı giderdim. Duacınızım. Sultan Mahmut, bunu duyunca tebessüm eder. “Anlaşıldı Tıkandı Baba, sen gel bakalım benimle”. Birlikte sarayın yolunu tutarlar. Saraya varınca Tıkandı Baba’yı doğruca hazine odasına götürür ve Baba’nın eline bir kürek tutuşturur: - Baba daldır bakalım küreği istediğin yere... Küreğin üzerinde ne kalırsa senindir. Bunu duyan Tıkandı Baba öyle heyecanlanmış ki; küreği ters tuttuğunu fark etmemiş bile... Hızlıca küreği daldırıp çıkarır ama ne çare? Kürek ters olunca üzerinde bir tanecik altın kalır o da düştü düşecek... Derken düşmüş. Sultan Mahmut: - Baba, demiş. Senin burada nasibin yok! Sen şu bizim askerleri takip et. Onlar ne derse yap. Tıkandı Baba boynunu büküp düşmüş askerlerin önüne... Sultan Mahmut askerlerden birini yanına çağırır: - Bu adamı alın Üsküdar’a götürün. Deyin ki; baba bir taş seç. Seçtiği taşa karışmayın. Sonra deyin ki; seçtiğin taşı fırlat. Tıkandı Baba taşı ne kadar uzağa atarsa; durduğu yerden taşı attığı yere kadar ona verin. Askerler Tıkandı Baba’yı alıp Üsküdar’a götürürler. Baba bir taş seç. Tıkandı Baba: “Ne için ki?” diye sorsa da askerler bir şey söylemezler. Tıkandı Baba; şu büyüktü, şu küçüktü, şu yamuktu derken kocaman bir kayaya sarılır, “seçtiğim taş budur”. Askerler derler ki; “Baba sen şimdi bu taşı fırlat, ne kadar uzağa atarsan o kadar yer senindir.” Bunu duyan Tıkandı Baba heyecanla seçtiği taşa atılmış, güç bela yerden kaldırmış. Fakat taşın ağırlığıyla dengesini kaybeder ve elinde taş olduğu halde sırtüstü düşer. Taş da üzerine düştüğünden oracıkta can verir. Askerler gidip durumu Sultan Mahmut’a anlattıklarında, Sultan Mahmut o meşhur sözünü söyler: - Vermeyince Mabut, neylesin Mahmut? AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ Sultan Mahmut kıyafet değiştirip, beraberinde sadrazam ve birkaç muhafız ile halkı teftişe çıkar. Uğradığı kahvehanede müşterilerin çaycıya; “Tıkandı Baba, çay getir”; “Tıkandı Baba kahve getir” diye seslenmeleri dikkatini çeker ve sorar; - Baba sana neden “Tıkandı Baba” derler? Hele otur da anlat. Tıkandı Baba: - Gördüm rüyada tanıdığım tüm insanların bir çeşmesi vardı ve hepsinin çeşmesinden oluk oluk su akıyordu. Benim de bir çeşmem vardı fakat benim çeşmemdeki su ip gibi akıyordu. “Keşke benim çeşmem de onlarınki kadar aksa” diye içimden geçirdim. Yerden bir çomak alıp suyun geldiği oluğu dürtmeye başladım. Ben oluğu dürterken çomak kırıldı ve ip gibi akan su damlamaya başladı. Bu sefer; “Keşke çeşmem diğerlerininki kadar olmasa da bari eskisi kadar aksa” diye içimden geçirdim ve oluğu kurcalamaya devam ettim. Uğraşırken suyun geldiği oluk tamamen kırıldı. Az önce damlayan su tamamen kesildi. Yine uğraşmaya devam ediyordum ki, o sırada; “Tıkandı, baba! Artık uğraşma!” diye bir ses duydum. Rüyamı etrafıma anlattım. Ogün bugün adım “Tıkandı Baba” ya çıktı. Hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp zar zor geçinmeye çalışıyorum. Tıkandı Baba’nın anlattıklarından etkilenen Sultan Mahmut muhafızlarına; “Bundan böyle her gün bu adama bir tepsi baklava getirin; her baklava diliminin altına da bir altın koyun” diye talimat verir. Hemen ertesi gün askerler ilk tepsi baklavayı getirip, Tıkandı Baba’ya, “Padişahımızdandır,” diye teslim ederler. MAYIS 2016 Vermeyince Mabud Neylesin Sultan Mahmut 133 tARİFLER Pratİk Tİramİsu ha Bolat Zeli Zeliş’in Mutfak Sırları MALZEMELER • 2 katlı pasta tabanı • 1 çay bardağı ılık su • 2 yemek kaşığı granül kahve • 2 yemek kaşığı toz şeker Muhallebi İçin • 3 su bardağı süt • 1 yumurta • 3 kahve fincanı un • 1 paket vanilya • 3 kahve fincanı toz şeker • 1 paket labne peyniri AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 Yapılışı 134 1. Labne peynirin suyunu süzün. 2. Muhallebi için, labne hariç tüm malzemeyi sürekli karıştırarak pişirin. 3. Muhallebi sıcakken içerisine peyniri ilave edin ve 10 dakika daha çırparak soğutun. 4. Ilık su, granül kahve ve toz şekeri karıştırın ve ikiye ayırdığınız pasta tabanının iki katınıda bu karışımla ıslatın. 5. Hazırladığınız muhallebinin yarısını kekin ortasına yayın ve diğer keki üzerine kapatın. 6. Kalan muhallebinin tamamını üzerine ve etrafına yayın. 7. Servis etmeden önce mümkünse 1 gece yada en az 4-5 saat buzdolabında bekletin. 8. Üzerine kakao serperek servis edin. Afiyet olsun tARİFLER KESTANELİ PİLAV Malzemeler - 1/2 hindi göğsü - 1/2 hindi budu - 1 kg. kestane - 3 adet havuç - 1 çay bardağı kuru üzüm - 4 yemek kaşığı dolmalık fıstık - 1 çay kaşığı yenibahar - 2 su bardağı pirinç - 4 yemek kaşığı tereyağı - Tuz ve karabiber Yapılışı Pirinci kaynar tuzlu suda en az yarım saat bekletin. Hindileri tütsüleyip temizleyin. Yıkadıktan sonra tercihen düdüklü tencerede haşlayın. Haşlandıktan sonra etleri kemiklerinden ayırın. Havuçları kazıyıp, kibrit çöpü şeklinde doğrayın. Kestanelerin üzerlerini çizin. Biraz suda beklettikten sonra fırında kebap yapın. Kabuklarını temizleyip bir kenara ayırın. Tavada bir yemek kaşığı tereyağını kızdırıp fıstık ve havuçları kavurun. Pilav tenceresinin dibine etleri yayın. Üzerine yıkanmış üzümleri, havuç, fıstık ve kestaneleri yerleştirin. Tuz, karabiber ve yenibahar ekleyin. Diğer yanda pirinci yıkayıp süzün. Bir tencerede üç yemek kaşığı tereyağını eritip pirinci kısık ateşte biraz kavurun. Kavrulmuş pirinci etlerin üzerine yayın. Pilavı hiç karştırmadan kaynar hindi suyunu ilave ederek pilavı pişirin. Biraz dinlendikten sonra servis yapın. Bu pilavın özelliği karıştırılmadan pişirilmesidir. Eğer ölçü kullanmak isterseniz, 2 su bardağı pirince 3.5 su bardağı et suyu kullanmalısınız. Afiyet olsun… GÜVEÇTE BAMYA Yapılışı Etleri güveç kabına yerleştirin. Üzerine yemeklik doğradığımız soğanı, biberi, sarımsakları ve bamyayı yerleştirin. Üzerine limon suyunu ilave edin. Rendelenmiş domatesleri üzerlerine ekleyin.1 çay bardağı suya tuz, karabiber ve zerdeçalı domateslerin üzerine dökün ve üzerine tereyağı ekleyin. Güveç kabını yağlı kağıtla kapatın. Önceden ısıtıl- mış 180 derece fırında 60 dk pişirin. Fırından çıkmaya yakın üzerlerindeki yağlı kağıdı kaldırıp (dilerseniz) kaşar rendesini paylaştırın. Kaşar eriyip kızardıktan sonra sıcak servis edin. Afiyet olsun. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ 1 paket bamya 300 gram kuşbaşı eti 2 adet soğan 2 adet yeşil biber 4 diş sarımsak 4 adet rendelenmiş domates 1 çay bardağı su 1 su bardağı kaşar rendesi (İSTEĞE GÖRE) 2 çorba kaşığı tereyağı 1 adet limon suyu Tuz, karabiber, zerdeçal MAYIS 2016 Malzemeler 135 ZEKA OYUNLARI amİral Battı Oyun Oynanış Şekli Oyun tablosunun solunda ve üzerinde yazan rakamlar dikkate alınarak sağ tarafta bulunan gemiler yerleştirilir. Örneğin üst tarafta yazan 4 rakamı, altındaki boş kutulara 4 şeklin yerleştirileceğinin göstergesidir. Örnek Oyun ve Çözümü Oyun tablosunda yer alan diğer şekiller ipucu hamlelerdir. Deniz sembolü olan kutucuğa şekil yerleştirilemez. tersİnİ YAP Dikkat geliştirme etkinliğidir. 1. şekilde var olan siyah ve beyaz taralı alanlar dikkate alınarak 2. şekilde zıt renklerde boyanmalıdır. Geçmiş Sayının Çözümleri Hazırlayan/Düzenleyen: Fatma EROL 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 Duygudaşlık Dayanma, karşı durma, karşı koyma, dayanırlık Vücudun belirli noktalarına genellikle altın iğne batırılarak yapılan tedavi Oyuk, çukur, kapanmamış yer Sonsuz, ucu bucağı olmayan Güç, zor, çetin (sağdan sola) İçerik (yukarıdan aşağı) göreceli Aynı meslek veya topluluktaki insanların ortak dilden ayrı olarak kullandıkları özel dil veya söz dağarcığı Çobanların omuzlarına aldıkları dikişsiz, kolsuz, keçeden üstlük, aba yetersiz baskı, zorbalık, hükmetme Sığırdiligillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen, çok yıllık otsu bir bitki Tek, ayrı, kendi başına olan Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan Göğüs ve karın boşluklarını birbirinden ayıran ince ve geniş kas Aşama sırası Ders çıkarılması gereken anlatı, olay Tek, ayrı, kendi başına olan Canlı, etkin, hareketli MAYIS 2016 Hak ve adalete uygunluk, doğruluk, nasfet AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ 12345667891011121314151617181920- 137 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ MAYIS 2016 pratİK BİLGİLER 138 Makasınızı bilemek istiyorsanız, zımpara kağıdı kesin. Fermuarlı giyeceklerinizi çamaşır makinesine koymadan önce kapalı olup olmadığını kontrol edin. Açıksa zedelenebilirler. Eğer ayaklarınız çok hassas ise, sıcak havalarda şikayetleriniz artıyorsa, her sabah birkaç damla zeytinyağı ile ovalayın. Eğer cildiniz kuru ise bir muzu ezin, içerisine bir çay kasığı bal veya bademyağı karıştırıp yüzünüze sürün. Bir kaç dakika bekleyip ılık su ile yıkayın. Bez pabuçların temizlenmesi sorun oluyor ise pabuçları bir yastık kılıfının içerisine koyun. Kılıfın ağzını kapayın ve çamaşır makinesinde yıkayın. Yeni gibi olacaklardır. Buz kalıplarınızı su ile doldurmadan önce bölmelere portakal, limon ve dilediğiniz meyve parçacıkları yerleştirirseniz dekoratif buzlar elde etmiş olursunuz. Bir büyük soğanı rendeleyin ve orta boy bir bal kavanozuna koyup iyice karıştırın. 48 saat bekletin, şurup haline geldiğinde öksürüğü ve soğuk algınlığı olan hastaya sabah aksam bir çorba kasığı içirin. Soğanın içerdiği yağlar öksürüğü durduracaktır. Pasta yaparken katı yağ kullanacaksanız onu rendenin kalın tarafı ile rendelemeyi deneyin. Küçük parçalar haline gelen margarin daha kolay işlenir. Duvar kağıtlarını yenilemek istediğinizde eski kâğıtları çıkartmak her zaman sorun olur. Ilık su dolu bir kaba bir miktar bulaşık deterjanı dökün ve karışıma batırdığınız sünger ile duvar kağıtlarını silin, kolayca çıkacaklardır. Cevizlerin kabuklarını kolayca açabilmek için onları bir gece tuzlu suyun içerisinde bekletin. Böylece içleri de dağılmayacaktır.
Benzer belgeler
Ağustos 2016 - Çekmeköy Belediyesi
Yayın Kurulu
Muhammed Sarı
Salih Gebel
Ömer İslam
Cem Mutlu
Hikmet Tekin