S1 2`, 5`-ADP SEPHAROSE 4B LĐGANDI KULLANILARAK NADPH
Transkript
S1 2`, 5`-ADP SEPHAROSE 4B LĐGANDI KULLANILARAK NADPH
S1 2', 5'-ADP SEPHAROSE 4B LĐGANDI KULLANILARAK NADPH ve NADP+’YĐ KULLANAN BAZI ENZĐMLERĐN AFĐNĐTE KROMATOGRAFĐSĐ ĐLE SAFLAŞTIRILMASI Ö.Đrfan KÜFREVĐOĞLU, Mehmet ÇĐFTCĐ Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Erzurum ÖZET 2',5'-ADP Sepharose 4B, NADPH ve NADP+’yı koenzim olarak kullanan bazı enzimlerin saflaştırılmasında ligand olarak kullanılan ticari bir üründür. Bu enzimler arasında, pentoz fosfat metabolik yolunun birinci ve üçüncü reaksiyon basamaklarını katalizleyen glukoz 6-fosfat dehidrogenaz (EC 1.1.1.49, G6PD) ve 6fosfoglukonat dehidrogenaz enzimleri (EC 1.1.1.44; 6PGD); okside glutatyonu indirgenmiş forma dönüştüren glutatyon redüktaz enzimi (EC 1.6.4.2; GR); pirimidini dihidropirimidine dönüştüren dihidropirimidin dehidrogenaz (E.C.1.3.1.2, DHPD) ve karaciğer mikrozomlarının karışık fonksiyonlu monoksigenaz sisteminin bir üyesi olup NADPH’tan sitokrom P-450’ye elektronların aktarılmasını sağlayarak ksenobiyotiklerin detoksifikasyonunnda görev alan NADPH-sitokrom c (P-450) redüktaz (EC 1.6.2.4, NPR) enzimi sayılabilir. Çalışmada G6PD, 6PGD, GR ve DHPD enzimlerinin saflaştırılması için sırayla; değişik amonyum sülfat konsantrasyon aralıklarında amonyum sülfat çöktürmesi, diyaliz, 2',5'-ADP Sepharose 4B afinite kromatografisi ve/veya jel filtrasyon kromatografisi yöntemleri uygulandı. 2',5'-ADP Sepharose 4B afinite kromatografisi yönteminin uygulanmasında, farklı elüsyon çözeltileri kullanılarak söz konusu enzimlerin çeşitli dokulardan seçici olarak saflaştırılmaları sağlandı. Çalışmaların başından itibaren sıcaklık +4oC civarında tutuldu. Enzimlerin saflık dereceleri SDS-poliakrilamid jel elektroforezi ile kontrol edildi. Söz konusu çalışmalarda 2',5'-ADP Sepharose 4B afinite kromatografisi kullanılarak, spesifik aktivitesi “7,0 EU/mg protein” olan insan eritrosit G6PD enzimi %28 verimle 13.654 kat; spesifik aktivitesi “1,9 EU/mg protein” olan insan eritrosit 6PGD enzimi %49 verimle 725 kat; spesifik aktivitesi “51,0 EU /mg protein” olan insan eritrosit GR enzimi %29 verimle 5342 kat ve spesifik aktivitesi “1,7 EU/mg protein” olan sığır karaciğeri DHPD enzimi %12,5 verimle 1660 kat saflaştırıldı. S2 ĐNSAN SERUMUNDAN ALBUMĐN UZAKLAŞTIRILMASI ĐÇĐN PHEMA AFĐNĐTE KOLONLAR Müge ANDAÇ, Adil DENĐZLĐ Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi Kimy Bölümü, Beytepe, Ankara ÖZET Hastalıklara özgü biyoişaretlerin “biomarker” tanımlanması için insan serumunun proteom analizi, hastalıkların teşhisi ve ilerleyişinin belirlenmesi ve tedavisi için çok önemlidir. Serum, bakteriyel enfeksiyonlar, kanser ve Alzheimer hastalığı gibi özel fizyolojik hallere tepki olarak beliren ve kan akımına karışan proteinler nedeniyle teşhis analizi için çok zengin bir örnektir. Dolayısıyla, serum bu fizyolojik hallere değişen tepkilerin belirdiği bir ortam görevini görmektedir. Serum kolay elde edilebilir olması ve birçok teşhis önemi olan proteini içermesine karşın bilinen en karmaşık proteomlardan biridir. Proteom analizinde sorun yaratan en önemli faktörlerden birisi albüminin yüksek derişimi nedeniyle diğer bileşenleri maskelemesidir. Bunun önüne geçilmesi için analizden önce albüminin uzaklaştırılması gereklidir. Bu amaçla albümine afinitesi bilinen Cibacron Blue F3GA ligand olarak kullanılmaktadır. Boyalar ucuz, kolay bulunur, biyolojik ve kimyasal olarak kararlı olmaları bakımından önemli avantajlara sahiptirler. Destek malzemesi olarak süpermakrogözenekli Poli (2-hidroksi etil metakrilat) (PHEMA) kriyojel kullanılmıştır. Kiryojellerin gözenek yoğunluğu ve geniş gözeneklere sahip olması düşük akış direnci sağladığından, yüksek kapasitede ayırma sağlamakta ve kan gibi viskoz ortamlarda çalışıldığında kütle aktarımı açısından çok büyük kolaylık sağlamaktadır. Bu çalışmada PHEMA kriyojel farklı ligandlar bağlanarak serumdan albümin uzaklaştırma kapasiteleri incelenmiş ve serumun proteom analizi ve biyoişaretleyicilerin tayinine katkısı tartışılmıştır. Anahtar Kelime: Proteom, Albumin, Boya-Ligand, Afinite S3 DĐPĐKOLĐNĐK ASĐT BELLEKLERE SAHĐP ALTIN- GÜMÜŞ NANOSENSÖRLER Aytaç Gültekin1, Rıdvan Say2,3, Arzu Ersöz2, Nalan Yılmaz Sarıözlü4 Adil Denizli5 1 Trakya Üniversitesi, Kimya Bölümü, Edirne, Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir, 3 Anadolu Üniversitesi, BĐBAM (Bitki Đlaç Bilimsel Araştırma Merkezi), Eskişehir, 4 Anadolu Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir, 5 Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Ankara, 2 ÖZET Çeşitli maddelerin tayini için yapılan MIP temelli reseptör uygulamaları her geçen gün daha da ilgi uyandırmakta ve bununla ilgili olarak da MIP-nanosensör uygulamaları literatürde yer edinmeye başlamaktadır. Bacillus anthracis’in evrensel ve özel bir bileşeni olan dipikolinik asit (DPA), kuru spor ağırlığının 5-14 %’ ünü oluşturmaktadır. Dolayısıyla DPA’nın tespiti Bacillus anthracis sporlarının dedekte edilmesinde anahtar rol üstlenmektedir. Bu çalışmada altın-gümüş nanosensör yüzeylerinde, tiyol-metakril modifikasyonu, metakrilamido-sistein (MAC) ile muamele edilerek sağlanmıştır. AuAg-MAC modifiye nanoyapılar, metakrilamidoantipirin ve dipikolinik asitten (DPA) oluşturulmuş ((MAAP)2-Tb(III)-DPA) metal şelat monomeriyle, çapraz bağlayıcı ve radikalik reaksiyon başlatıcı ortamında polimerize edilmiştir. Yapıdan DPA uzaklaştırılması sonucu oluşan DPA bellekli nanosensörler, DPA algılamasında kullanılmıştır. DPA baskılanmış nanosensörlerın bağlanma affinitesi Langmuir ve Scatchard metotları ile tespit edilmiş ve sırayla (Ka) 1.43x104 mol L-1 ve 9.1x106 mol L-1 bulunmuştur. Anahtar kelimeler: Moleküler baskılama, Dipikolinik asit, Nanosensör S4 KANSER HÜCRELERĐNĐ BLOKLAYICI MĐMĐK ĐNTEGRĐN ANTAGONĐSTLERĐNĐN KANSER HÜCRELERĐNE YÖNELĐK ETKĐSĐNĐN AKIŞ SĐTOMETRĐSĐ ĐLE ĐNCELENMESĐ Suzan YAZAR1, Deniz HÜR2, Rıdvan SAY2,3 1 Anadolu Üniversitesi, Đleri Teknolojiler A.B.D., Biyoteknoloji Bölümü, Eskişehir 2 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir 3 Anadolu Üniversitesi, Bitki, Đlaç ve Bilimsel Araştırma Merkezi, Eskişehir ÖZET Kanser hücrelerinin birbirleri ile etkileşiminde görev alan en önemli adezyon moleküllerinden biri integrin ailesidir. Đntegrin-aracılı hücre bağlanması, hücre migrasyonunu, büyümesini, farklılaşmasını ve apoptozu etkiler ve düzenler. Đntegrin ailesinde yer alan pek çok integrin Arg-Gly-Asp (RGD) amino asit dizisini tanıyan özel bir bölgeye sahiptir ve bu sekansları içeren birçok hücre dışı matriks proteinini tanıyıp, bağlanarak sinyal iletimini sağlar. Arg-Gly-Asp bağlanma bölgesi içeren proteinler, integrinlerin ligandı olarak işlev görürler ve integrin reseptörlerine bağlanarak hücre adezyonu için gerekli sinyalleri hücre içine ve hücre dışına taşırlar. Đntegrin ailesinin RGD sekansını tanırken hangi aminoaside daha spesifik bağlandığına dair net bir kanıt bulunmamaktadır. Đki değerlikli katyonların (örn. Mg+2 ) varlığında integrinlerin ligandlarına olan bağlanma afiniteleri artmaktadır. Bu çalışmada yeni bir mimik integrin ligandı sentezlenmiştir. Superparamanyetik demir partiküllerin yüzeyinde aspartik asit tabanlı konjuge ve oligomerize mimik yapılar elde edilmiştir. Bu mimik yapılar hücre kültüründe kanser hücreleri ile etkileştirilmiş ve kanser hücrelerini apoptoza sürükleme etkileri akış sitometrisinden yararlanılarak gösterilmiştir. Anahtar Sözcükler: RGD sekansı, integrin, mimik yapı, akış sitometrisi S5 MĐKRO TOPLAM ANALĐZ SĐSTEMĐNDE (µ-TAS) KATEKOLAMĐNLERĐN SAFLAŞTIRILMASI VE DERĐŞTĐRĐLMESĐ AMACI ĐLE KULLANILACAK BORONĐK ASĐT AFĐNĐTE DĐSKLERĐN HAZIRLANMASI Cafer ÇAKAL1, Müslüm ALTUN2, Perihan ÇAĞLAR2 1 Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enst., Biyomühendislik A.B.D,Ankara, 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara, ÖZET Norepinefrin (NE), Epinefrin (E), ve Dopamin (DA) (katekolaminler) birçok biyolojik proseste yer alan ve parkinson, şizofreni, hipertansiyon gibi hastalıkların patolojik incelenmesinde önemli rol oynayan, nörotransmiter veya hormonlardır. Katekolaminlerin tayini için pek çok yöntem geliştirilmiştir, klinik uygulamalarda HPLC analizi en sık kullanılan yöntemdir. Katekolaminlerin tayini için, elektrokimyasal veya floresans ölçüme dayalı birçok kapiler elektroforez çalışması ve son zamanlarda sınırlı sayıda mikroçip elektroforez çalışması bulunmaktadır. Fakat bu analiz yöntemleri, saflaştırma ve türevlendirme gibi ön işlemler gerektirmektedir. Katekolamin analizinde uygulanan ön saflaştırma işlemleri genel olarak üç şekilde yapılmaktadır. Bunlar; boronik asit afinite kolonlarının kullanıldığı, katyon değişim kolonlarının kullanıldığı veya aluminanın kullanıldığı katı faz ekstraksiyon yöntemleridir. Çalışmamızda, boronik asit fonksiyonel grubu içeren monolitik diskin mikroçip içinde oluşturularak kullanılmasıyla, ön saflaştırma basamağının da mikroçip içinde gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Saflaştırma basamağında aynı zamanda zenginleştirilen katekolaminlerin, türevlendirme yapılmadan lazerle indüklenmiş doğal floresanslarının (LINF) ölçümü ile biyolojik sıvılardaki tayin sınırlarına ulaşılması hedeflenmiştir. Bu şekilde tüm analiz basamaklarının mikroçip üzerinde entegre edilmesiyle mikro toplam analiz sisteminin (µ-TAS) oluşturulması sağlanacaktır. Bu amaçla, ilk olarak farklı çözücü/gözenek yapıcı maddeler ve monomer bileşimleri kullanılarak boronik asit fonksiyonel grubu içeren polimerler sentezlenmiş ve karakterize edilmiştir. Seçilen çözücü/gözenek yapıcı - monomer bileşimlerinin kullanılmasıyla cam kapilerlerde gözenekli polimerler hazırlanmış ve adsorpsiyon-elüsyon çalışmaları yapılmıştır. Vinilfenilboronik asit (VPBA) / çapraz bağlayıcı (EGDMA) oranlarının 0.1 (M2A) ve 0.22 (M4B) olduğu monomer bileşimleri ile hazırlanan polimerler için tutma kapasiteleri, Q (Tablo 1) ve elüsyon koşulları belirlenmiştir. pH 3 ve 2 de % 90-98 oranlarında elüsyon verimi elde edilirken pH 4 de verim % 70 lere kadar düşmüştür. Tutma kapasiteleri ve elüsyon koşulları belirlenen polimerler daha sonra, mikroçipler içinde UV polimerizasyonu ile monolitik diskler şeklinde hazırlanmıştır. Tablo 1. Polimerlerin katekolamin tutma kapasiteleri. Polimer M2A M4B Q (mg analit / g polimer) NE E DA 7.78 8.65 8.08 12.60 14.54 13.99 Anahtar Sözcükler: Boronik asit, Afinite, Katekolaminler, Mikroçip, µ-TAS S6 LĐZOZĐM SAFLAŞTIRILMASI ĐÇĐN HĐDROFOBĐK MĐKROKÜREKRĐYOJEL KOMPOZĐT SĐSTEMLERĐNĐN HAZIRLANMASI Emir Alper TÜRKOĞLU¹, Gözde BAYDEMĐR², Kıvılcım ÇAKTܲ, Handan YAVUZ², Adil DENĐZLĐ² ¹Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp ABD, Ankara ²Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara ÖZET Hidrofobik etkileşim kromatografisi, katı destek üzerinde bulunan polar olmayan bölgeler ile hareketli fazda bulunan çözünmüş maddelerin polar olmayan bölgeleri arasında gerçekleşen hidrofobik etkileşimleri temel alan kromatografik bir ayırma yöntemidir. Bu çalışmada, hidrofobik ligand olarak N-metakroil-(L)-fenil alanin metil ester (MAPA) içeren 63-71µm boy aralığına sahip poli(HEMA-MAPA) mikroküreler MAPA ve HEMA’nın süspansiyon polimerizasyonu ile hazırlanarak PHEMA kriyojel içerisine gömülmüştür. PHEMA kriyojeller bu mikroküreler varlığında serbest radikal polimerizasyonu ile -16°C’de hazırlanmıştır. Süpermakrogözenekli, hidrofobik poli(HEMA-MAPA) mikroküre gömülü PHEMA kriyojel, yüzey alanı ölçümleri, gözenek boyutu analizi, Fourier Transform Infrared Spektroskopisi (FTIR) ve Taramalı Elektron Mikroskopisi (SEM) ile karakterize edilmiştir. Hazırlanan kompozit adsorbent sulu çözeltiden ve yumurta akından lizozim saflaştırılması için kullanılmıştır. Lizozim adsorbsiyonu sürekli sistemde ve farklı ortam koşullarında (pH, derişim, akış hızı, sıcaklık, tuz etkisi) incelenmiştir. Adsorplanan lizozim, 2 M fosfat tamponu ile (pH 8) desorbe edilmiştir. Lizozim geri kazanımı % 73 olarak belirlenmiştir. Hazırlanan kompozit kriyojel hızlı protein sıvı kromatografisinde (FPLC) sabit faz olarak kullanılmış ve yumurta akındaki Lizozim ayrılmıştır. Ayrılan lizozimin saflığı SDS-PAGE elektroforez yöntemiyle belirlenmiştir. Tekrar kullanılabilirliği belirlemek üzere aynı adsorbent on adsorpsiyon-desorpsiyon döngüsünde kullanılmış ve lizozim bağlanma kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın tekrar tekrar kullanılabilidiği gösterilmiştir. Anahtar Sözcükler: Hidrofobik Etkileşim Kromatografisi, Lizozim, MikroküreKriyojel Kompozit S7 PROTEĐN A TAKILI PHEMA KRĐYOJEL ĐLE ĐMMÜNOGLOBÜLĐN G SAFLAŞTIRMA Hüseyin ALKAN1, Nilay BERELĐ2, Zübeyde BAYSAL1, Adil DENĐZLĐ2 1 Dicle Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Diyarbakır 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara ÖZET Đmmünoglobülin G (IgG) tedavi, immünoteşhis ve immünokromatografi gibi bir çok kullanım alanı olan bir plazma proteinidir. IgG bu uygulamalar için oldukça saf olarak elde edilmelidir. Đmmünoglobülinler değişik yöntemlerin bir arada kullanılmasıyla, çöktürme ve iyon değiştirme, hidrofobik etkileşim, histidin afinite, metal-şelat afinite ve boya afinite gibi kromatografik tekniklerle saflaştırılmaktadır. Stafilokok Protein A ile afinite kromatografi uygulamaları, antikor saflaştırılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Protein A antikorların Fc kısımlarına spesifik olarak bağlanan bir hücre duvar proteinidir. IgG3 hariç insan IgG’lerinin hepsine seçici olarak bağlanır. Süpermakrogözenekli monolitik kolonlar kısmen donmuş ortamda radikalik polimerizasyon ile hazırlanmaktadır. Gözenekli monolitler protein saflaştırılması için önemli avantajlar sunmaktadır; kısa difüzyon yolu, düşük basınç ve hem adsorpsiyonda hem de elüsyonda kısa alıkonma zamanı potansiyel avantajları arasında sayılabilir. Poli(2-hidroksietil-metakrilat) (PHEMA) yüksek biyolojik uyuşabilirliği nedeni ile biyolojik uygulamalarda en yaygın olarak kullanılan polimerlerdendir. Bu polimerin mekanik olarak dayanıklılığı ve kanla uyuşabilirliği oldukça yüksektir. Yapılan çalışmada yığın polimerizasyon tekniği ile PHEMA kriyojeli hazırlanmıştır. PHEMA kriyojel CNBr ile aktive edilmiştir. Daha sonra spesifik ligand olarak protein A molekülü bağlanmıştır. Protein A takılı-PHEMA kriyojelinde maksimum IgG adsorpsiyonu pH 7.4’te 83.2 mg/g olarak bulunmuştur. Adsorbe olan IgG 0.1 M glisin-HCl (pH 3.5) tamponuyla % 85 saflıkta elüe edilmiştir. Kriyojelin makrogözenekli boyutu kan hücrelerinin kolonda engellenmeden ilerlemesini olanak sağlamaktadır. Kan plazmasıyla IgG adsorpsiyonu 98.7 mg/g olarak gözlenmiştir. Protein A takılı-PHEMA kriyojeli ile 10 kez adsorpsiyon/desorpsiyon döngüsü gerçekleştirildiğinde IgG adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın tekrar kullanılabilir olduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Kriyojeller, PHEMA, Antikor Saflaştırma, Protein A, IgG S8 ĐNFLÜENZA VĐRÜSÜ TEŞHĐSĐ ĐÇĐN BORONĐK ASĐT TEMELLĐ BĐYOMĐMETĐK SENSÖR SĐSTEMLERĐ Rüstem KEÇĐLĐ1, Rıdvan SAY1,2, Arzu ERSÖZ1, Sibel EMĐR DĐLTEMĐZ1, Deniz HÜR1 1 2 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Bitki, Đlaç ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi, Eskişehir ÖZET Đnfluenza, grip olarak bilinen, kuşları ve memelileri enfekte eden bir hastalıktır. Yaygın olarak bilinen türleri influenza A, B ve C’dir. Ayrıca, zar glikoproteinleri olan Hemagglutinin ve Nöraminidaz dikkate alınarak alt sınıflara ayrılır. Đnfluenza A virüsü, 1918 yılında Đspanya Gribi, 1957’de Asya Gribi ve 1968’de Hong Kong Gribi adlarıyla pandemilere neden olmuştur ve dünya çapında milyonlarca insan ölmüştür. Bu nedenle immunojenik metotlar kullanılarak, hemagglutinin tayini, influenza aşısının etkinliğinin geliştirilmesinde oldukça önemlidir. Günümüzde bu amaçla pek çok immunoanalitik yöntem uygulanmaktadır. En yaygın yöntemlerden biri single-radial immunodifüzyondur (SRID), ancak bu yöntem düşük analitik doğruluğu ve kapasitesi nedeniyle yetersizdir. Kromatografik ELISA gibi ihibitör-biotin konjugasyon temelli alternatif yöntemler daha güvenilirdir ancak zaman alıcı ve donanım gerektiren süreçlerdir. Đnfluenza virüsü epitel hücrelerin yüzeyinde bulunan sialik asit şekerlerine hemagglutinin aracılığıyla bağlanır. Biyoteknoloji, nano yapılı platform teknolojisine dayanan sensör sistemleri, yeni malzemelerin izolasyonu ve üretimi günümüzde üzerinde oldukça yoğun çalışılan ve ülke ekonomisi için oldukça önemli ve öncelikli alanlarda yer alan konulardır. Bu doğrultuda sunulan çalışma kapsamında hemagglutinin ile güçlü etkileşimlere sahip sialik asit-aminofenil boronik asit molekülü kullanılarak afinite bazlı QCM kuartz kristaller ve SPR çipler hazırlanarak bağlanma etkinlikleri ve hemagglutinin tayini gerçekleştirilmiştir. Yapılan ölçümler sonunda % 95 güven aralığında hemagglutinin için en düşük tayin sınırı QCM sensörlerin kullanımıyla 4,7 x 10-5 mM, SPR sensörlerin kullanımıyla ise 1,28 x 10-4 mM olarak bulunmuştur Anahtar Sözcükler: Đnflüenza, Biyomimetik sensörler, Kuartz kristal mikroterazi (QCM), Yüzey plazmon rezonans (SPR) S9 MUĞLA ENDEMĐK BĐTKĐSĐ SARI KANTARONDAN (Hypericum Perforatum L.) TANENLERĐN ELDESĐ ve KROMOTOGRAFĐK OLARAK AYRILMASI Gönül Çelen, Fatma Ayhan Muğla Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Anabilim Dalı, Biyomedikal Teknolojiler Araştırma ve Uygulama Merkezi, Muğla, ÖZET Hypericum perforatum L.’un yaprakları ve çiçekli dal uçları son yıllarda antidepresan etkilerinden dolayı ilgi çekmiştir. Bitkiden hazırlanan yağlı maseratın yara iyileştirici etkisi çok uzun zamandır bilinmektedir. Bitkilerin sekonder bileşenleri; azot içeren bileşikler, terpenoidler ve fenolik bileşikler olmak üzere üç ana sınıfa ayrılırlar. Fenolik bileşikler sınıfına dahil olan tanenlerin molekül ağırlıkları 500-20 000 aralığındadır. Bazı yüksek molekül ağırlığına sahip olan yapılar hariç suda çözünürler, proteinlere bağlanabilirler ve çözünmeyen yada çözünebilir tanen-protein kompleksi oluştururlar. Yapılan çalışmada Muğla yöresinde yetişen sarı kantaron bitkisinden polifenol özütleri elde edilmiştir. Özütleme işlemi % 70 aseton:su (h/h) organik çözeltide 45ºC, 75ºC, 95ºC ve oda sıcaklığında olmak üzere toplam 24 saatte tamamlanan dört ardışık işlemi içermektedir. Toplam çözünen fenol miktarı, FolinCiocalteu yöntemi ile yapılan absorbans ölçümleri sonucunda standart olarak kullanılan gallik asit eşdeğeri olarak belirlenmiştir. Yapılan tayin sonucu toplam fenolik bileşik miktarı 3.42 mg gallik asit eşdeğeri/gr kuru bitki olarak bulunmuştur. Proantosiyanidin (yoğun tanenler) miktarını belirlemek için asidik alkol çözeltilerinde antosiyanidin oluşumuna neden olan oksidasyon reaksiyonunu veren HCl- Butanol yöntemi kullanılmıştır. Sonuçlar kuru madde başına düşen absorbans (Abs/gr kuru bitki) olarak verilmiştir . Özütlenen yoğun tanen miktarı % 70 aseton :su karışımı için 1887,74 absorbans / gr kuru bitki olarak bulunmuştur. Sonraki aşamada oda sıcaklığında kurutulan özütler Sephadex LH-20 kolonunda kromotografik olarak ayrılıp % 96 etanol çözeltisi ile fenolik bileşikli elüatlar olarak elde edilmiştir. Tanenler ise % 70 aseton:su (v/v) çözeltisiyle kolonu yıkama sırasında alınıp, bu elüatlara tekrar Folin-Ciocalteu yöntemi ve HCl- Butanol yöntemi uygulanmıştır Tanenlerin tespiti amacıyla silika tabaka üzerine mobil faz toluen:aseton:formik asit (60:60:10) çözeltisi kullanılarak ince tabaka kromotografisiyle yoğun tanenler görsel olarak belirlenmiştir. Tanenlerin proteinlerle çoklu hidrojen bağları oluşturma ve enzimleri inhibe edici özelliğe sahiptir. Bu nedenle tanenlerin kollajen biyomalzemelerde kullanılması ile inhibe edici etkisi nedeniyle kollajenaz enziminin biyomalzemeye yönelik aktivitesini düşürerek malzeme ömrünün uzatılması amacıyla kullanımı mümkün olabilecektir. Anahtar Sözcükler: Hypericum perforatum L., Tanen, Sephadex LH-20,TLC S10 QCM SĐSTEMĐNDE BSA ĐMMOBĐLĐZE PĐEZO KRĐSTALLERLE MĐKROGRAVĐMETRĐK HOMOSĐSTEĐN TAYĐNĐ Yasemin ĐSPĐRLĐ, Gönül ÇELEN, Fatma AYHAN, Hakan AYHAN* Muğla Üniversitesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Anabilim Dalı, Biomedikal Teknolojiler Araştırma ve Uygulama Merkezi, Muğla, Türkiye ÖZET Sunulan araştırma ile Kuartz Kristal Mikrobalans (QCM) yöntemi kullanılarak hassas olarak homosistein tayini amaçlanmıştır. Teşhis amaçlı olarak, nanoteknolojik boyutlu QCM çalışmaları kantitatif analiz için son yıllarda artan bir hızla kullanılmaktadır. Elektrot yüzeyine tutturulan özgül tanıyıcı molekülün hedef molekülü yakalamasıyla tayin mikrogravimetrik olarak yapılır. Çalışmada, aşağıda söz edilen modifikasyonlar yapıldıktan sonra oluşan frekans farkları okunmuş ve bu frekans farklarından kantitatif sonuçlar elde edilmiştir. Bu amaçla, gümüş elektrotlu piezo kristal yüzeylerinde temizleme ve modifikasyon işlemi yapılmıştır. Bu işlemin ardından yüzeye sisteamin ve ardından bifonksiyonel glutaraldehitle (GA) immobilizasyonu gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bu yüzeylere homosisteini tanıyan bovin serum albumin (BSA) immobilize edilmiştir. Modifikasyon işlemlerinde sisteamin ve GA derişimleri [sırasıyla 20µM; %3 (h/h)], etkileşim süreleri 2 saat olarak sabit tutulup, BSA derişimi 0,005- 0,1 mg/ml aralığında değiştirilerek bu parametre optimize edilmiştir. Ardından her bir kristal sabit derişimde homosistein çözeltisi (1µM) ile etkileştirilerek homosistein tayini yapılmıştır. Elde edilen frekans farklılıkları her aşama için aşağıdaki gibidir: yüzey temizleme ve modifikasyonu aşamasında yaklaşık 100 Hz’lık frekans kayması oluşmuştur. Sisteamin ve glutaraldehit immobilizasyonu aşamalarında sırasıyla 400 ve 500 Hz’lık frekans kaymaları gözlenmiştir. BSA immobilizasyonunda ise kullanılan BSA derişimine bağlı olarak 250- 5000 Hz’lık frekans kaymaları bulunmuştur. Homosistein tayini için ise bulunan freakns değerleri ve buna bağlı olarak elde edilen mikrogram kütle miktarları elektrot yüzeylerinde var olan BSA miktarlarına bağlı olarak 1000±70- 3500±100 Hz arasında değişim göstermiştir ve bu elde edilen değerler 70-100 Hz standart sapma ile bulunmuştur, bu da 2- 6 µg homosisteine karşılık gelmektedir. Elde edilen bu değerlerle; homosistein için 0,0150,045 µM olmak üzere çok düşük bir tayin aralığı bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Piezo kristal, yüzey modifikasyonu, homosistein tayini, QCM S11 YENĐ BĐR ANTĐMĐKROBĐYAL AJAN OLARAK ĐNSAN SERUM PARAOKSONAZ ENZĐMĐNĐN (PON1) PSEUDOMONAS AERUGĐNOSA’NIN BĐYOFĐLM OLUŞUMU ÜZERĐNE ETKĐSĐ Aynur Aybey1, Jeppe Lund Nielsen2, Selma Sinan1 1 Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 10145, Balıkesir Department of Biotechnology, Chemistry and Environmental Engineering, Aalborg University, Sohngaardsholmsvej 57, 9000 Aalborg, Denmark 2 ÖZET Hareketsiz yüzeylerde bakteriyal biyofilm oluşumu çevresel, endüstriyal ve medikal alanlarda çok önemli bir ekonomi ve sağlık sorunudur. Pseudomonas aeruginosa ‘ da biyofilm üretimini de kapsayan birçok virülans faktörünün “Quorum Sensing” (QS) ( salt çoğunluğu algılama ) ile düzenlenmesi, yeni antimikrobiyaller geliştirilmesi amacıyla ilginin QS üzerine yoğunlaşmasına neden olmuştur. QS’in doğrudan bakteri üremesi üzerine etkisinin olmaması, QS inhibisyonunun antibiyotiklerde gözlenen direnç gelişimine benzer bir şekilde dirençli kökenlerin seçilmesine neden olmamasıyla bir avantajdır. Pseudomonas aeruginosa, QS sistemlerinin çözümü için üzerinde en çok çalışılan bakterilerden biridir. Patojenik bir bakteri olan P. aeruginosa, birçok gram negatif bakteri gibi tek hücreli organizmaların davranışlarını koordine etmesine izin veren açil homoserin lakton ( AHL ) QS sinyal moleküleri adı verilen otoindükleyiciler üretir. N -( 3oxododecanoyl )-L-homoserine lactone (3OC12HSL) ve N-butanoyl-L-homoserine lactone( C4HSL), biyofilm üretimini ve hücre dışı virülans faktörlerinin ekspresyonunu düzenleyen P. aeruginosa tarafından sentezlenen otoindükleyicilerdendir. Paraoksonaz1 (Arildialkilfofataz; EC 3.1.8.1, PON) üç üyeden oluşan bir enzim ailesinin ilk üyesi olan serumda HDL’ye bağlı antioksidan bir proteindir. Karboksil esterleri, karbonatları, laktonları ve toksik organofosfatları hidrolizleyebilme gibi geniş substrat özgüllüğü ile pek çok alana konu olmuştur. Bu yüzden doğal substratları ve fizyolojik rolleri kesin olmamasına rağmen son yapılan araştırmalar PON’un laktonaz aktivitesinin onun doğal rolü olabileceğini göstermektedir. Doğal substratı bilinmeyen PON1 (memeli laktonazı), 3OC12HSL nin lakton halkasını hidrolizleyebilmektedir. Bu şekilde meydana gelen QS sinyal molekülü inhibisyonu ile de söz konusu P. aeruginosa ‘nın davranışı olan biyofilm oluşumu da azaltılabilmektedir. Bu çalışmada insan serum PON1 enziminin gelişmekte olan ve gelişimini tamamlamış biyofilmler üzerindeki etkisinin gözlemlenmesi amaçlanmıştır. Aynı zaman da son yıllarda QS inhibitörleri (QSI) arasına dahil edilen Paraoksonaz enzimlerinin sentetik QSI olan furanone C30 ile birlikte biyofilm üzerindeki etkisi de bakılarak iki inhibitörün etkileri karşılaştırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Paraoksonaz1, Quorum sensing, biyofilm, Pseudomonas aeruginosa S12 ĐNSAN KANINDAN HEMOGLOBĐN UZAKLAŞTIRILMASI ĐÇĐN HEMOGLOBĐN BASKILANMIŞ KRĐYOJELLERĐN HAZIRLANMASI Ali DERAZSHAMSHĐR1, Gözde BAYDEMĐR1, Müge ANDAÇ1, Rıdvan SAY2, Igor Yu GALAEV3, Adil DENĐZLĐ1 1 Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara 2 Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir 3 Lund Üniversitesi, Biyoteknoloji Bölümü, Lund, Đsveç ÖZET Kanın farklı organlar ve dokular ile temasta bulunması yeni proteinlerin eklenmesine, bazı proteinlerin ayrılmasına ve var olan proteinlerin modifikasyonuna neden olmaktadır. Bu proteinler spesifik bir fizyolojik ya da patolojik durumda değişime uğrayabilir. Bu nedenle kan proteinlerinin analizi (proteomu) teşhis ve tedavi hedeflerinin belirlenmesi için ideal bir kaynaktır. Ancak kan, yapısında yer alan proteinlerin geniş derişim aralığı nedeniyle oldukça karmaşıktır. Çok miktarda bulunan proteinler, az miktardaki hastalık yapan proteinleri analiz sırasında maskelediği için bu proteinlerin kandan uzaklaştırılmaları gerekmektedir. Sunulan çalışmada, hemoglobin baskılanmış kriyojeller kullanılarak, kandan seçici olarak hemoglobin uzaklaştırılmıştır. Hazırlanan malzemenin kanda yer alan düşük derişimli proteinlerin proteom analizlerin yapılabilmesini büyük ölçüde kolaylaştırması düşünülmektedir. Çalışmada, fonksiyonel monomer olarak Nmetakroil-(L)-histidin (MAH) sentezlenerek hedef molekül olan hemoglobinle (Hb) ön kompleks oluşturulmuş ve (Hb) baskılanmış kriyojeller hazırlanmıştır. Hemoglobin içermeyen kriyojeller kontrol polimeri olarak kullanılmıştır. Hazırlanan kriyojeller, spesifik yüzey alan tayini, şişme testleri, FTIR, NMR ve taramalı elektron mikroskobu ile karakterize edilmiştir. Hb MIP kriyojeller 92,3 m2/g spesifik yüzey alanına sahip olup, kuru kriyojel ağırlığına oranla %92 su alma kapasitesine sahiptir. Hazırlanan malzeme ile öncelikle sulu ortamdan hemoglobinin seçici olarak adsorpsiyonu çalışmaları yapılmış ve kandan hemoglobin uzaklaştırma kapasitesi incelenmiştir. Kolon seçicilik çalışmalarında yarışmacı protein olarak myoglobin ve albumin kullanılmış, sonuçlar HPLC kolonu (Nükleosil 4000–7 PEI, Boy/Çap; 50/4 mm) kullanılarak analiz edilmiştir. Kolonun çok yüksek seçicilikle (albumine göre 38 ve myoglobine göre 12 kat seçicilikle) hemoglobin uzaklaştırabildiği belirlenmiştir. Hemoglobinin diğer proteinlere olan seçiciliği SDS-PAGE ile görüntülenmiştir. Kolonun dayanıklılığında ve adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir kayıp olmadığı, tekrar kullanılabilirlik deneyleri yapılarak belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Hemoglobin, Proteom, Moleküler Baskılama, Kriyojel S13 BAZI AROMATĐK YAPILI BĐLEŞĐKLERĐN KSANTĐN OKSĐDAZ ENZĐMĐ ÜZERĐNE AFĐNĐTESĐNĐN ARAŞTIRILMASI Serap BEYAZTAŞ1,Esra FINDIK, Mustafa CEYLAN2, Oktay ARSLAN1 Balıkesir Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Çağış Kampüsü1 ,Balıkesir Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü2 ,Tokat ÖZET Ksantin oksidoredüktaz (XOR), hidroksilaz ailesinin bir üyesidir. Enzim, 300 kDa. ağırlığında dimerik yapıda olduğu saptanmıştır. Memelilerde XOR, birbirine dönüşebilen iki formu bulunmaktadır. Bu izoformlardan birisi, elektron alıcısı olarak NAD+ kulanan ksantin dehidrogenaz (XDH; EC: 1.1.3.204) ve elektron alıcısı olarak O2 kullanan ksantin oksidaz (XO; EC: 1.2.3.22)’dır. Enzim, molibden, demir ve kofaktör olarak FAD içeren bir metaloenzimdir. XO, pürin yıkımının anahtar enzimidir. S N NH S NH2 N Br NH NH2 CH3 1 2 S S N NH NH2 N NH NH2 OCH 3 Cl 3 4 Bu çalışmada, yeni bir afinite kromatografi jeli ( Sepharose 4B-L-Tirozin-p amino benzamidine) sentezlenmiş ve XO enzimi saflaştırılmıştır. Saf enzim üzerine yukarıdaki bileşiklerinin afinitesi araştırılmıştır. XO enzimi üzerine etkisi incelenen bileşiklerin, enzim aktivitesini önemli ölçüde arttırdığı gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Ksantin Oksidaz, afinite, aromatik bileşikler. S14 Ch2 PROTEĐNĐNĐN SAFLAŞTIRILMASI VE KRĐSTALĐZASYON BASAMAĞI Mustafa Oğuzhan KAYA1 Matthias BOCHTLER2 1 2 Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü Cardiff University, Schools of Chemistry and Biosciences, Cardiff, UK ÖZET Ch2 proteini Cytophaga Hutchinsonii adlı bakteriden izole edilen “Anbu” geninden elde edilmiştir. Doğal yaşam alanı toprak, tatlı sular ve denizler olan Cytophaga Hutchinsonii; kristal yapılı selülozu parçalayabilen aerobic-gram-negatif bir bakteridir. 238 bakteri genomunun proteozomlarla olan yapısal ilişkisi araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarınca 2 farklı bakteriyel proteozom grubu saptanmıştır. Bu gruplardan biri olan, siyanobakteri ve proteobakterilerde sıklıkla görülmeyen Anbu’nun, DNA dizi analizi ve yapısal analiz sonuçlarınca, bilinen diğer bakteriyel proteozomlardan farklı olduğu anlaşılmıştır. Bu farklılığa rağmen Anbu’nunda tıpkı diğer bakteriyel proteozomlar gibi homolog yapılar içerdiği saptanmıştır. Tüm bu özelliklere ek olarak , deneysel sonuçlar, Anbu geninin transglutaminaz aktivitesi üzerinde etkin olduğu belirlenmiştir. Anbu geninin kodladığı Ch2 proteini, Ni-NTA kolonu ile saflaştırıldı. Saflaştırma için 100mM, 300mM ve 500mM imidazol içeren üç farklı elüsyon tamponu kullanıldı. Elüsyon örnekleri SDS-PAGE elektroforez jeline yüklendi. Elektroforez sonucu olarak, 300mM imidazol içeren elüsyon tamponu ile elüve edilmiş örneğin saflık derecesinin en yüksek olduğu belirlenmiştir. Saflık derecesinin en yüksek olduğu belirlenen elüsyon örneği 20-25 ng/µL’ye ulaşıncaya kadar konsantre edilerek JFK uygulandı. JFK sonunda, kristalizasyona en uygun olan fraksiyon kristalizasyon için kullanıldı. Anahtar Sözcükler : Cytophaga Hutchinsonii, Anbu, proteozom, Ch2 protein, kristalizasyon S15 TS EN ISO/IEC 17025: 2005 “DENEY VE KALĐBRASYON LABORATUVARLARININ YETERLĐLĐĞĐ ĐÇĐN GENEL ŞARTLAR” YÖNETĐM SĐSTEMĐNĐN UYGULANMASI Hatice Bektaş Türk Standardları Enstitüsü, Ankara, Türkiye. ÖZET Deney ve kalibrasyon lâboratuvarlarının teknik yeterliliğini tanıyan akreditasyon kuruluşları, bu lâboratuvarların akreditasyonuna temel olarak bu standardı kullanmaktadır. Bu Standardın “Yönetim Şartları”, kusursuz bir yönetim için gereken şartları belirtir. “Teknik Şartlar” ise lâboratuarın yaptığı çeşitli deneylerin ve/veya kalibrasyonların teknik yeterliliğini göstermek için sağlaması gereken şartları belirtir. Lâboratuvarın kalite yönetim sisteminin ISO 9001’in şartlarına uygunluğu, lâboratuvarın teknik olarak geçerli veriler ve sonuçlar sunma konusundaki yeterliliğini göstermeye yardımcı olur. Bu Standard uygulandığı takdirde laboratuvarın ürettiği deney sonuçlarının güvenilirliği artacak ve buna paralel olarak yapılan bilimsel çalışmaların ileride kabul görmeme riski ortadan kalkacaktır. Laboratuvar akreditasyonu ayrıca tanınma kolaylığı ve akredite olan diğer laboratuvarlar arasında işbirliği oluşturularak bilgi ve tecrübenin karşılıklı değişimini sağlar. S16 2+ PROTEĐN SAFLAŞTIRILMASINA YÖNELĐK Cu -TAKILI SPOROPOLENĐN GÖMÜLÜ SÜPERMAKROPOROZ KRĐYOJEL AFĐNĐTE SORBENTLERĐN HAZIRLANMASI Mahmut ERZENGĐN, Nuri ÜNLÜ ve Mehmet ODABAŞI Aksaray Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Aksaray ÖZET Sporopolenin pek çok polen taneciğinin ve eğrelti otu ile yosunun dış membranlarının eksin yapılarında bulunan doğal bir biyopolimerdir. Đmmobilize metal şelat afinite kromatografisi’nde kullanılmak üzere bu biyopolimerin yapısında metaller ile etkileşime girecek farklı oranlarda anyonik gruplar (hidroksil ve karboksi, vbl) mevcuttur. Sunulan çalışmanın amacı immobilize metal şelat afinite kromatografisi için Cu2+-takılı sporopolenin gömülü süpermakroporoz kriyojel afinite sorbentlerin geliştirilmesidir. Metal şelat afinite kromatografisinin temel ayırma özelliği, proteinlerin geçiş metal iyonlarına olan yüksek ilgisidir. Çok sayıda geçiş metal iyonu [özellikle Ni2+, Zn2+ ve Cu2+] protein zincirinde bulunan histidin, sistein ve triptofan gibi aminoasitlere bağlanabilirler. Bu çalışma kapsamında 20 µm çapındaki sporopolenin partikülleri önce yapıya Cu2+ bağlamak amacıyla pH 5, 150 ppm Cu(NO3)2 çözeltisi ile muamele edilmiştir. Daha sonra Cu2+-takılı sporopolenin gömülü PHEMA bazlı monolitik kriyojeller, monomer olarak poly(2-hidroksietil metakrilat) ve çapraz bağlayıcı olarak N,N’-metilen-bis-akrilamid’in radikal kriyokopolimerizasyonu yöntemiyle 5 ml’lik plastik tüplerde sentezlenmiştir. Cu2+-takılı sporopolenin gömülü kriojel afinite sorbentler spesifik yüzey alan tayini, şişme testleri, TGA ve taramalı elektron mikroskopu (SEM) ile karakterize edilmiştir. Bu çalışmada HSA (insan serum albumini) model protein olarak seçilmiştir. Sulu çözeltiden maksimum albumin adsorpsiyonu pH 8.0'de gözlenmiştir. Derişimin, akış hızının ve sıcaklığın adsorpsiyona etkileri incelenmiştir. Cu2+-takılı olmayan sporopolenin gömülü kriyojel afinite sorbentlere non-spesifik albumin adsorpsiyonu ihmal edilebilir düzeydedir. Kriyojel afinite sorbentlere, adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın 30 defa adsorpsiyon-desorpsiyon işlemi uygulanmıştır. Anahtar Sözcükler: Kriyojel, Sporopolenin, HSA, ĐMAK S17 MOLEKÜLER BASKILANMIŞ POLĐMERLER VE UYGULAMALARI Adil Denizli Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara Moleküler baskılama, tarihi 1930’lu yılların başlarına uzanan bir kavramdır. Bugün bildiğimiz anlamda moleküler baskılama,1972’de Wulff ve Klotz’un laboratuarlarında yaptıkları moleküler tanıma yeteneği olan organik polimerleri sentezlemeleri ve rapor etmeleriyle başlamıştır. Moleküler baskılama yönteminde ilk önce, ilgilenilen molekül- kalıp- seçilen polimerin yapı taşları ile karıştırılır. Bu birimler, yani fonksiyonel monomerler, yüksek miktarda çapraz bağlayıcının varlığında polimerleştirilerek herbir kalıbın etrafında bir polimer ağ oluşturur. Daha sonra uygun bir ajan ile kalıp yapıdan uzaklaştırılır ve geride orjinal biyomoleküle uygun yük dağılımına ve “hafızaya” sahip polimer kaplı boşluklar kalır. Moleküler baskılanmış polimerler, kısa sürede hazırlanabilmeleri, görece ucuz olmaları ve uzun süre ile kararlı kalabilmeleri nedeniyle çekici özelliklere sahiptirler. Bu teknik bugün sentetik kimyada, katalizör ve sensör tasarımının yanında hücre, protein ve iyon ayırma ve saflaştırma dahil olmak üzere bir çok alanda uygulanmaktadır. Moleküler baskılanmış polimerlerin çok sayıda olası kullanım alanından birisi kandan istenmeyen maddelerin uzaklaştırılmasıdır (örn, bilirubin, kolesterol, metal iyonları gibi). Uzaklaştırılması istenen maddelerin baskıları yapılarak kolonlar hazırlanır. Sözgelimi böbrek hastasının kanı vücut dışına alınıp ilgili kolondan geçirilerek zararlı maddelerden arındırılabilmektedir. Hastanın kanı kolondan geçerken, kolondaki baskılanmış polimerler seçilen maddeyi tutacak ve temizlenen kan tekrar hastaya geri verilecektir. Bu tür bir tedavi teorik olarak sürekli tekrarlanan hemodiyalize gereksinimi azaltacaktır. Đstenmeyen maddeyle dolan kolon daha sonra yenisiyle değiştirilebilir. Moleküler baskılanmış polimerler enantiyomerlerin ayrılmasında da kullanılabilir (örn. D- ve L-histidinin ayrılması). Bu tür bir uygulama, özellikle ilaç molekülünün, birisi yararlı diğeri zararlı özellikte birbirinin ayna görüntüsü iki şekli olduğunda önemlidir. Moleküler baskılanmış polimerlerin uygulama alanlanlarından birisi de eşsiz seçicilikleri nedeniyle teşhis kiti olarak kullanılmalarıdır. Tipik ticari yöntemlerle karşılaştırıldığında, moleküler baskılanmış polimerlere dayalı yöntemler istenmeyen molekülleri teşhis etmek ve uzaklaştırmak için daha etkindir. Çünkü herbir şekil sadece kendisine uygun boşluğa oturacaktır. Moleküler baskılanmış polimerlerin bu teşhis yeteneği sayesinde, terör ve önceden bilinmeyen hastalıklarla ilgilenen bazı şirketler ve kamu kuruluşları toksin ve patojenlerin (hastalık yapıcı ajanlar) teşhisi için sensör bileşenleri geliştirilmesi için bunları izlemektedir (örn. Hepatit B teşhisine yönelik SPR kitleri). Bu sunumda moleküler baskılama temeline dayalı polimerlerin geliştirilmesi ve uygulamalarından örnekler verilecektir. P01 YÜZEY KATI FAZLI ÇAPRAZ BAĞLI KOPOLĐMER SĐSTEMLERĐN ĐMMOBĐLĐZASYON AFĐNĐTELERĐ Bilgen OSMAN, Senay KÖK, Necati BEŞĐRLĐ, Ali KARA Uludağ Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü 16059 Görükle, Bursa ÖZET Yüzey katı fazlı çapraz bağlı kopolimer sistemler çapraz bağlayıcı ve uygun fonksiyonel gruplar içeren monomerlerin miktarlarına bağlı olarak bağlı olarak değişik yüzey katı fazlı çapraz bağlı kopolimer sistemler istenilen enzimlerin immobilizasyon afinitesini arttıracak şekilde sentezlenebilmektedirler. Sentezlenen yüzey katı fazlı çapraz bağlı kopolimer sistemlerin immobilizasyon afiniteleri başlıca adhezyon ve kohezyon kuvvetleri dediğimiz kuvvetlerin bileşenlerinden oluşan arayüzey kuvvetlerinden oluşmaktadır. Çalışmamızda yüzey katı fazlı kopolimer sistemler olarak çapraz bağlayıcısı aynı olan iki değişik fonksiyonel grup içeren iki farklı kopolimerik yapı sentezlendi. Sentezlenen bu yüzey katı fazlı çapraz bağlı kopolimer sistemlerin katı yüzey üzerindeki metal iyonları adsorpsiyon hızları ve bunun sonucunda denge sabitleri belirlendikten sonra uygun metal iyonlarına göre seçilmiş olan enzimler kullanılarak immobilizasyon afiniteleri çözelti içindeki parametrelere bağlı olarak matematiksel işlemlerle birlikte araştırıldı. P02 8-HĐDROKSĐ-2-DEOKSĐGUANĐZĐN (8-OHdG) TAYĐNĐ için ÇĐFT MONOMER KULLANIMYLA MOLEKÜLER BASKILANMIŞ QCM SENSÖR SĐSTEMLERĐNĐN HAZIRLANMASI Ayça Atılır Özcan1, Rıdvan Say1,2, Aytaç Gültekin3, Adil Denizli4, Arzu Ersöz1 1 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir, 2 Anadolu Üniversitesi, BĐBAM, Eskişehir, 3 Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Edirne, 4 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara, ÖZET Biyolojik örneklerde 8-OhdG’nin rutin analizi, analitin düşük miktarda olması ve karmaşık matriks sistemleri nedeniyle oldukça güç bir analitik problemdir. Bu çalışmada serum örneklerindeki 8-OhdG’nin düşük miktarlarını tayin etmek üzere yeni moleküler baskılanmış kuvartz krsital mikroterazi (QCM) sensörler hazırlanmıştır. QCM sensörlerin yüzeyinde 8-OhdG’ye seçici moleküler baskılanmış polimer (MIP) filmler oluşturmak amacıyla metakrilol aminoantipirin-Fe(III) [MAAP-Fe(III)] ve metakrilol histidin-Pt(II) [MAH-Pt(II)] çift metal-şelat monomer sistemi kullanılmıştır. Çalışma QCM sensörün analitik performansı, seçiciliği ve 8-OhdG’yi bağlama etkinliğine yönelik verileri içermektedir. Elde edilen sonuçlar, çift metalşelat monomer sisteminin kullanımının tek metal-şelat monomer sisteminin (sadece MAAP-Fe veya sadece MAH-Pt) kullanımından özellikle seçicilik ve tayin sınırı açısından daha avantajlı olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, çalışma aralığı ve tayin sınırı sırasıyla 0.0075 µM ve 0.0100-3.5 µM olarak bulunmuştur. Afinite sabiti (Ka) ise 154000 M-1 olarak elde edilmiştir. Hazırlanan sensörler yaklaşık 20 defa kullanılabilmiştir. Çalışmanın son aşamasında, bağırsak kanseri olan bir hastaya ait kan serumunda 8-OhdG tayini, hazırlanan QCM sensör ile gerçekleştirilerek sensörün gerçek numunelerde kullanılabilirliği ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: 8-OhdG, QCM, MIP, Metal-şelat etkileşimi P03 BĐYOSENSÖRLERDE POLĐFENOL OKSĐDAZ ENZĐM KAYNAĞI OLARAK KULLANMAK ÜZERE BAZI BĐTKĐLERĐN TARANMASI Ayten SAĞIROĞLU, Hakkı M. ÖZCAN, Özhan HASANÇEBĐ Trakya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, 22030, Edirne ÖZET Canlı sistemlerin çeşitli fiziksel ve kimyasal uyarıları algılama hızları ve hassasiyetlerinin, elektrokimyasal sinyallere dönüştürülmesini içeren yeni nesil ölçüm sistemleri “Biyosensörler” olarak tanımlanırlar. Son yıllarda enzim içeren kaynaklar olarak bitkisel dokular ekonomik oluşları ve yasal sorumluluk gerektirmediklerinden biyosensörlerde, biyobileşen olarak daha çok tercih edilmektedirler. Bu çalışmada; aktif polifenol oksidaz (PPO) enzimi kaynağı olabilecek on yedi farklı bitkisel kaynak, ham enzim ekstraktlarından PPO aktiviteleri bakımından spektrofotometrik yöntemle tarandı. PPO aktivitesi yüksek ve kararlı olan üç tanesi tespit edildi. Bu bitki dokularının her biri biyobileşen olarak, jel matrikse çapraz bağlama yöntemiyle elektroda immobilize edilerek biyosensörler hazırlandı. Bu biyosensörler ile ortama eklenen veya örneklerdeki fenolik substratları, reaksiyon ortamında çözünmüş oksijeni kullanarak, bitki dokusunun içerdiği PPO enzimi katalizörlüğünde yükseltgerken, ortamdan tüketilen oksijen miktarının ölçümüne dayalı olarak fenolik bileşik tayinleri gerçekleştirildi. Hazırlanan biyosensörlerin; çeşitli fenolik substratlara karşı spesifisiteleri çalışıldı. Seçilen substratlar ile en yüksek verimlilik için en uygun pH ve sıcaklık değerleri, doğrusal tayin aralıkları, tekrar kullanılabilirlikleri ve işlem kararlılıkları belirlendi. Sonuçta; taranan bitkisel kaynaklardan; Anamur muzu kabuğu, Yeşil bakla (tohumu hariç) ve yer elması dokuları sırasıyla biyosensörlerde biyobileşen olarak, kateşol, dopa ve pirogallol fenolik bileşikleri için yüksek aktivite gösterdiler. pH 7,5 ve 37o C de, yeterli doğrusal ölçüm aralıklarına sahiptiler. 7 tekrarda hiç aktivite kaybı görülmedi, işlem kararlılıklarını da % 60 üzerinde aktivitelerini koruyarak ortalama bir ay civarında sürdürdüler. Anahtar Kelimeler; Biyosensör, Oksijen tüketimi Biyobileşen, Bitkisel kaynak, Fenolik bileşik, P04 FE(III) BASKILANMIŞ MĐKROKÜRE–KRĐYOJEL KOMPOZĐT SĐSTEMLERLE TALASEMĐLĐ HASTA PLAZMASINDAN FE(III) UZAKLAŞTIRILMASI Bahar ERGÜN1, Gözde BAYDEMĐR1, Müge ANDAÇ1, Handan YAVUZ1, Rıdvan SAY2, Adil DENĐZLĐ1 1 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara 2 Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir ÖZET Metallerin biyolojik olaylarda oynadıkları önemli roller bilinmekle ve bazıları gerekli elementler olarak sınıflandırılmakla birlikte, belirli derişimin üzerine çıktıklarında zararlı özellik göstermektedirler. Örneğin, genetik bir bozukluk veya yanlışlıkla aşırı miktarda demir alınması sonucu vücutta oluşan demir fazlalığı, kalp krizlerine, şeker hastalığı, depresyon ve karaciğer bozukluğu gibi belirtilere yol açmaktadır. Sunulan çalışmanın amacı sulu çözeltilerden ve demir fazlalığı gösteren talasemili hastaların kanından etkin bir şekilde demir uzaklaştırılması için spesifik moleküler baskılanmış eş boyutlu mikroküreler sentezleyerek kriyojel matriks içine gömülerek yeni nesil kompozit sistemler hazırlanmasıdır. Moleküler baskılanmış polimerler (MIP) belirlenen bir hedef molekül için yüksek seçicilikte ayrım yapabilen destek malzemeleridir. Moleküler baskılama, afinite sistemlerinin hazırlanması için güvenilir bir teknik olmuştur. Đyon baskılama çalışması üç basamaktan oluşmaktadır. (i) metal iyonları ile fonksiyonel monomerlerin ön kompleksleşmesi (ii) polimerizasyon (iii) kalıbın uzaklaştırılması. Hedef iyon uzaklaştırıldıktan sonra, hazırlanan polimer matriks ile çeşitli metal iyonları içeren çözeltilerden hedef iyonlar yüksek seçicilikte uzaklaştırılabilir. Bunun yanısıra makrogözenekli monolitik hidrojeller, diğer bir deyişle kriyojeller, gözenek çapı 100 µm’ye kadar çıkan, birbirleriyle bağlantılı gözeneklere sahip ve bundan dolayı düşük basınç düşmesi gösteren yeni nesil kromatografik taşıyıcılardır. Bu çalışmada yeni bir yaklaşımla; Demir(III) iyonuna spesifik monomer olarak N-metakriol-L-sistein sentezlenerek, demir(III) iyonu baskılanmış poli(GMAMAC) mikroküreleri dispersiyon polimerizasyonuyla hazırlanmış ve makro gözenekli kriyojel yapıların içine konularak yüksek akış yolu özellikleriyle seçici kompozit adsorbentler hazırlanmıştır. Polimerin karakterizasyon çalışmaları (FTIR, SEM, BET, şişme özellikleri, kan uyumluluğu testleri) tamamlanmıştır. Hazırlanan malzeme ile sulu ortamdan demir(III) iyonu uzaklaştırma çalışmaları tamamlandıktan sonra, talasemili insan plazmasından demir(III) iyonu uzaklaştırma çalışmaları da yürütülmüştür. Hazırlanan polimerin demir(III) iyonu uzaklaştırma kapasitesi, etkinliği ve seçiciliğinin yüksek olduğu gözlenmiştir. Demir(III) iyonunun diğer iyonlara karşı (Nikel(II), Çinko(II)) seçicilik deneyleri sonucunda malzemenin Demir(III)’i yüksek seçicilikle uzaklaştırdığı HPLC çalışmaları ile belirlenmiştir. Son olarak malzemenin tekrar kullanılabilirliği çalışmaları adsorpsiyon-desorpsiyon döngüsü 20 kez tekrarlanarak incelenmiş malzemenin demir(III) iyonu uzaklaştırma kapasitesinde önemli bir düşüş olmadığı kaydedilmiştir. Anahtar Sözcükler: Moleküler Baskılama, Afinite Bağlanma, Demir Uzaklaştırılması, Eşboyutlu Mikroküreler P05 DNA ADSORPSĐYONU ĐÇĐN POLĐETĐLENĐMĐN TAKILI MONOLĐTĐK KRĐYOJELLER Erdoğan Özgür, Nilay BERELĐ, Deniz TÜRKMEN, Erkut YILMAZ, Adil DENĐZLĐ Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara ÖZET Polietilenimin (PEI) protein saflaştırılmasında kullanılan çok dişli bir ligandtır. PEI çoklu bağlanma bölgelerine sahip olan polikatyonik bir malzemedir. Özellikle DNA molekülüne olan yüksek ilgisi dolayısıyla biyotıp uygulamalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Kriyojeller, kısmen donmuş monomer veya polimer çözeltileri kullanılarak hazırlanan hidrojel matrislerdir. Genel olarak kriyojeller birbirine bağlı makrogözeneklere (veya süpermakrogözeneklere) sahiptir. Bu özellikleri kriyojellerin nano-mikro ölçek aralığında herhangi bir difüzyon sorunu olmaksızın kullanımına olanak sağlamaktır. Kriyojellerin osmotik, kimyasal ve mekanik kararlığının yanında eşsiz yapısal özellikleri sayesinde, biyolojik nanopartiküllerin (plasmidler, virüsler, hücre organelleri) ve hatta hücrelerin kromatografik ayrılmasında kullanılması mümkündür. Yapılan çalışmada, çok dişli bir ligand olan PEI takılı poli (2-hidroksietil metakrilat) (HEMA) kriyojeller hazırlanmış ve sulu çözeltiden genomik DNA adsorpsiyonu çalışılmıştır. Çalışma kapsamında ilk olarak 2-hidroksietil metakrilat bazlı kriyojeller, monomerlerin sulu çözeltilerinin bir şırınga kolon içerisinde 12°C’da dondurulmasıyla gerçekleşen yığın polimerizasyonu ile hazırlanmıştır. Daha sonra hazırlanan kriyojele PEI farklı derişimlerde (% 1-10w/w) kovalent olarak bağlanmıştır. Kriyojellere bağlanan PEI miktarları potansiyometrik titrasyon yöntemiyle tespit edilmiştir. Kriyojel spesifik yüzey alan tayini, şişme testleri, FTIR ve taramalı elektron mikroskobu ile karakterize edilmiştir. PEI takılı PHEMA kriyojele DNA adsorpsiyonu sürekli sistemde pH 7.4’de incelenmiştir. Adsorpsiyona akış hızının, sıcaklığın, başlangıç DNA derişiminin etkileri incelenmiştir. 10 defa adsorpsiyon-desorpsiyon işlemi uygulanmış ve adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmadığı gözlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Kriyojeller, Polietilenimin, DNA , Monolit P06 FARKLI BOYA-LĐGAND BAĞLI KRĐYOJEL MEMBRANLARLA LĐZOZĐM SAFLAŞTIRILMASI Nilay BERELĐ1, Gülsu ŞENER1,2, Işık PERÇĐN3, Ahmet H.DEMĐRÇELĐK1, Handan YAVUZ1, Adil DENĐZLĐ1 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp Anabilim Dalı, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe, Ankara ÖZET Boya ligand afinite kromatografisi protein saflaştırmasında etkin bir teknik olarak kabul edilmektedir. Protein saflaştırılmasında çok yaygın olarak kullanılan reaktif boyalar triazin boyalardır. Reaktif triazin boya-ligandlar, geri dönüşümlü ve seçici olarak çok sayıda proteine bağlanma yeteneğine sahiptir. Boya ligandlar taşıyıcı matrikslere kolaylıkla bağlanır ve biyolojik ligandlara göre daha ucuz ve kararlıdırlar.Biyoteknolojide uygulama potansiyeli olan polimerik jellerden biri de kriyojellerdir. Kriyojeller, düşük veya yüksek molekül ağırlığına sahip monomer çözeltilerinin donma noktalarının altında gerçekleştirilen kriyojenik uygulama yöntemi ile hazırlanmaktadır. Kriyojellerin osmotik, kimyasal ve mekanik kararlığının yanında eşsiz yapısal özellikleri sayesinde, biyolojik nanopartiküllerin (plasmidler, virüsler, hücre organelleri) ve hatta hücrelerin kromatografik ayrılmasında kullanılması mümkündür. Sunulan çalışmada, yumurta akından lizozim enziminin saflaştırılması amacıyla poli (2-hidroksietil metakrilat) (PHEMA) temelli, farklı boya-ligandlar takılı süpermakrogözenekli kriyojel membranların hazırlanması amaçlanmıştır. Bu amaçla ilk olarak 2-hidroksietil metakrilat (HEMA) bazlı kriyojel membranlar, monomerlerin sulu çözeltilerinin -12°C’da 24 saat polimerizasyonu ile hazırlanmıştır. Boya ligand olarak Cibacron Blue F3GA, Congo Red ve Alkali Blue 6B nükleofilik yer değiştirme reaksiyonuyla, pHEMA kriyojel membranlara kovalent olarak bağlanarak, lizozim enziminin saflaştırılmasında kullanılmıştır. Kriyojel membranlar yüzey alanı ölçümleri, SEM, FTIR ve şişme deneyleri ile karakterize edilmiştir. Lizozim adsorpsiyon kapasitesine pH’nın, sıcaklığın, iyonik şiddetin ve başlangıç lizozim derişiminin etkileri kesikli sistemde incelenmiştir. Hazırlanan kriyojel membranlarla yumurta akından lizozim enziminin saflaştırılması yine kesikli sistemde incelenerek BioLC ile tayin edilmiş, ayrıca enzimin saflığı SDS-PAGE ile belirlenmiştir. Farklı boya-ligand takılı-pHEMA kriyojel membranlar ile 6 kez adsorpsiyon/desorpsiyon döngüsü gerçekleştirildiğinde lizozim adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın tekrar kullanılabilir oldukları görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Boya-Ligand Afinite Kromatografisi, Kriyojel membran, Enzim Saflaştırma, Lizozim P07 ESTRADiOL BASKILANMIŞ KRiYOJEL-PARTiKÜL KOMPOZĐT SĐSTEMLERĐNĐN HAZIRLANMASI Đlker KOÇ1, Gözde BAYDEMĐR1, Engin BAYRAM1, Handan YAVUZ1, Rıdvan SAY2, Adil DENĐZLĐ1 Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara 2 Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir ÖZET Estradiol (17β-estradiol) bir eşey hormonudur. “Kadın Hormunu” olarak adlandırılmasına karşın erkeklerde de bulunan bir hormondur ve insanlardaki başlıca östrojendir. Estradiol yalnızca üreme ve eşey fonksiyonlarından sorumlu değildir, aynı zamanda kemik gibi diğer organları da etkilemektedir. Diğer steroidler gibi estradiol de androstenediona dönüşen kolesterolden türetilir. Sonrasında androstenedion ya testesterona dönüşür ya da estrona aromatize olarak estradiole çevrilir. Kadınlarda serum estradiol miktarı birincil olarak yumurtalıkların aktivitesini belirlemek amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca amenorası ya da menstural fonksiyon bozukluğu olan kadınlarda başlangıç östrojeninin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Menopozun takibinde de gene estradiol seviyeleri takip edilmektedir. Moleküler baskılanmış polimerler belirlenen bir hedef molekül için yüksek seçicilikte ayrım yapabilen destek malzemedir. Aynı zamanda bu polimerlerin hazırlanması kolay, ucuz ve dayanıklıdır. Moleküler baskılama, afinite sisteminin hazırlanması için güvenilir bir sistem olmuştur. Makrogözenekli monolitik hidrojeller, diğer bir deyişle kriyojeller, gözenek çapı 100 µm’ye kadar çıkan birbiriyle bağlantılı gözeneklere sahip ve bundan dolayı düşük basınç düşmesi gösteren yeni nesil kromatografik taşıyıcılardır. Bu çalışmada kriyojellerin düşük yüzey alanı özelliğini bertaraf etmek için estradiol baskılanmış partiküller kriyojel matriksi içerisine gömülerek yeni nesil kompozit sistemleri hazırlanmıştır. Sunulan çalışmada moleküler olarak estradiol baskılanmış Poli (HEMAMAT) monolitler yığın polimerizasyonu yöntemi ile hazırlanmış ve kurutulduktan sonra öğütülerek partikül haline getirilmiştir. Daha sonra bu partiküller 63-71 µm’lik eleklerden geçirilerek makrogözenekli PHEMA kriyojelin içine gömülmüş ve estradiole seçici kompozit adsorbentler hazırlanmıştır. Kompozit kriyojeller yüzey alanı ölçümleri ve taramalı elektron mikroskopisi (SEM), FTIR, NMR ile karakterize edilmiştir. Hazırlanan kompozit adsorbentin estradiol adsorpsiyon özellikleri ve seçiciliğinin belirlenmesi çalışmaları devam etmektedir. Anahtar Sözcükler: Moleküler Baskılama, Estradiol, Partikül-Kriyojel Kompozit P08 BOYA BAĞLI KRĐYOJEL MEMBRANLARA GLUKOZ OKSĐDAZ ĐMMOBĐLĐZASYONU Işık PERÇĐN1, Gülsu ŞENER2,3, Ahmet H. DEMĐRÇELĐK2, Nilay BERELĐ2, Handan YAVUZ2, Erol AKSÖZ1, Adil DENĐZLĐ2 1 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp Anabilim Dalı, Ankara 2 ÖZET Glukoz oksidaz, glukoz ve oksijeni uzaklaştırması veya glukonik asit ve hidrojen peroksit üretmesi sebebi ile endüstride çok sayıda uygulamaya sahiptir. Enzim immobilizasyonunun temel hedefi enzimlerin endüstride tekrar kullanılabilirliğini sağlamaktır. Bu nedenle gerek uzun süre ve tekrar kullanabilmek ve gerekse de istenildiği anda reaksiyon ortamından uzaklaştırabilmek amacıyla enzimler immobilize edilmektedir. Đmmobilize edilen enzimler pH, sıcaklık gibi çevre koşullarına daha dayanıklı ve serbest enzime göre daha kararlıdır. Bu çalışmada poli (2-hidroksietil metakrilat), pHEMA, kriyojel membranlar 0.7 cm çapında hazırlanmıştır. Sentezlenen bu kriyojel membranlara proteinlerin çoğu ile spesifik etkileşime girebilen ve çeşitli adsorbentler üzerine kolay bir şekilde immobilize olabilen Cibacron Blue F3GA reaktif boyası ligand olarak bağlanmıştır. Başlangıç protein derişiminin, ortam pH’sının, sıcaklığın, immobilizasyon süresinin ve iyonik şiddetin adsorpsiyon kapasitesine etkileri araştırılmıştır. Sulu çözeltide pHEMA Cibacron Blue F3GA kriyojeline maksimum glukoz oksidaz immobilizasyonu pH:5’te, 25ºC’de 34 mg/g olarak gözlenmiştir. Optimum reaksiyon koşullarında serbest ve immobilize enzim aktiviteleri DNS (dinitrosalisilik asit) metodu ile ölçülerek karşılaştırılmıştır. Serbest ve immobilize enzimin Vmax değerleri sırasıyla 111.12 U/mg enzim ve 92.16 U/mg enzim olarak bulunmuştur. Serbest ve immobilize enzimin tekrar kullanılabilirliği ve depo kararlılığı karşılaştırıldığında immobilize enzim kullanımının üstünlükleri gözlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Boya-ligand Afinite Kromatografisi, Kriyojel Membran, Enzim Saflaştırma, Glukoz Oksidaz P09 KOLESTEROL BASKILANMIŞ EŞ-BOYUTLU MĐKROKÜRE KRĐYOJEL KOMPOZĐT SĐSTEMLERĐNĐN HAZIRLANMASI Kıvılcım ÇAKTÜ1, Emir Alper TÜRKOĞLU2, Gözde BAYDEMIR1, Handan YAVUZ1, Rıdvan SAY3, Adil DENIZLI1 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp ABD, Ankara 3 Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir ÖZET Kolesterol insan vücudunun başlıca sterolüdür. Hücre membranının ve lipoproteinlerin yapısal elemanı olduğu gibi steroid hormonları ve safra asitlerinin sentezinde öncül bileşiktir. Kolesterolün plazmada taşınımında veya metabolizmasındaki anormallikler damar sertleşmesine yani aterosklerozun gelişimine neden olmaktadır. Bunun yanı sıra safra taşları da başlıca kolesterolden oluşur. Moleküler baskılanmış polimerler belirlenen bir hedef molekül için yüksek seçicilikte ayrım yapabilen destek malzemedir. Aynı zamanda bu polimerlerin hazırlanması kolay, ucuz ve dayanıklıdır. Moleküler baskılama, afinite sisteminin hazırlanması için güvenilir bir sistem olmuştur. Makrogözenekli monolitik hidrojeller, diğer bir deyişle kriyojeller, gözenek çapı 100 µm’ye kadar çıkan birbiriyle bağlantılı gözeneklere sahip ve bundan dolayı düşük basınç düşmesi gösteren yeni nesil kromatografik taşıyıcılardır. Bu çalışmada kriyojellerin düşük yüzey alanı özelliğini bertaraf etmek için eşboyutlu mikroküreler kriyojel matriksi içerisine gömülerek yeni nesil kompozit sistemleri hazırlanmıştır. Sunulan çalışmada moleküler olarak kolesterol baskılanmış 5-8 µm boy aralığındaki poli (GMA) mikroküreler dispersiyon polimerizasyonu yöntemi ile hazırlanmış ve makrogözenekli PHEMA kriyojelin içine gömülerek yüksek akış yolu özellikleriyle kolesterole seçici kompozit adsorbentler hazırlanmıştır. Kompozit kriyojeller yüzey alanı ölçümleri ve taramalı elektron mikroskopisi (SEM) ile karakterize edilmiştir. Hazırlanan kompozit adsorbentin kolesterol adsorpsiyon özellikleri ve seçiciliğinin belirlenmesi çalışmaları devam etmektedir. Anahtar Sözcükler: Moleküler Baskılama, Kolesterol, Mikroküre-Kriyojel Kompozit P10 ”HORSERADĐSH PEROKSĐDAZ” ENZĐMĐNĐN AFĐNĐTE KROMATOGRAFĐSĐ (CON A) ĐLE SAFLAŞTIRILMASI 1 Melda ALTIKATOĞLU, 2Huriye KUZU 1 2 Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Đstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi, Kimya-Metalurji Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü, Đstanbul ÖZET Bayır turpu (Armoracia rusticana) peroksidazı (Horseradish Peroxidase, HRP, E.C. 1.11.1.7) günümüzde diyagnostikte büyük öneme sahip bir enzimdir. Ayrıca fenollerin, bifenollerin, anilinlerin ve bunlar gibi heteroaromatik bileşiklerin oksidasyonlarını katalizleyebilmektedir. HRP aktivitesi geniş bir pH ve sıcaklık aralığında dayanıklı olduğundan bu enzimin atık su işlemede kullanılması uygundur. HRP herbir molekülünde bir ferriprotoporfirin III (protohemin) bulunduran, holoenzimdir. HRP, peroksidaz katalizinde H2O2’i elektron alıcı olarak kullanır. Đçerdiği hem grubundan dolayı bu enziminin absorpsiyon spektrumu 280 nm’den başka 403nm’de de maksimum vermektedir. Çözeltinin 403nm’deki absorbans değerinin 280nm’dekine oranı RZ (Reinheitzahl ratio) değeri olarak adlandırılır; bu da enzimin saflığı için kullanılır Glikoproteinlerin (HRP) affinite saflaştırma işleminde, immobilize lektinler kullanılmaktadır. Bitki lektinleri monosakkaridlere düşük affinite ile zayıf (Ka≈1x 103 M), oligosakkaridlere daha kuvvetli olarak (Ka ≈1 x 106 M) bağlanmaktadır. Concanavalin A (Con A) “Jack fasulyesinden-Cannavalia ensiformis-elde edilmektedir ve lektin familyasında en çok çalışılmış olandır. Con A α-Dmannopiranosil ve α-D-glukopiranosil artığı bulunduran moleküllere bağlanır ve bu bağlanma, bu artığı taşıyan glikoproteinlerin izolasyonunda, fraksiyonlanmasında, yapısal karakterizasyonu ve immobilizasyonunda kullanılmaktadır. Con Aperoksidaz kompleksi α-metil-D-mannopiranosid ile koparılmaktadır. Bu şeker Con A’ya bağlanmak için enzimle yarışmaktadır. Bu çalışmada, satın alınan Horseradish Peroksidazın (HRP) %50 protein içerdiği (A280/1,34), Viscotek ve HPLC cihazları ile de safsızlık bulundurduğu belirlendi. Satın alınan HRP’nin saflaştırılması için öncelikle jel filitrasyon (sephadeks G50) denendi. Ancak safsızlıkların ayrılması sağlanamadı. Enzim, iyon değiştirici (DEAE cephacell) kolondan geçirildiğinde safsızlıkların ayrılması sağlandı fakat iyi bir RZ değeri alınamadığından enzimin Affinite Kromatografisi ile saflaştırılmasına karar verildi. Bio–Rad marka protein saflaştırma sisteminde 1,5cm x 30cm kolon kullanılarak affinite kromatografisi uygulandı. Kolon dolgu maddesi olarak ‘Concanavalin A-Sepharose 4B’ kullanıldı. Saflaştırılan HRP için RZ değeri A280 /A403 hesaplandı. Satın alınan HRP’nin RZ değeri 0,85 iken, bu yöntem ile saflaştırıldıktan sonra RZ değeri 2,1 dolayında hesaplandı. Anahtar sözcükler: HRP, Con A, Afinite, RZ değeri P11 KATEKOLAMĐNLERĐN MĐKRO TOPLAM ANALĐZ SĐSTEMLERĐNDE (µTAS) ANALĐZĐ AMACI ĐLE “KATYON-DEĞĐŞĐM KARAKTERLĐ MONOLĐTĐK KOLONLARIN HAZIRLANMASI ve KARAKTERĐZASYONU’’ Müslüm ALTUN1, Cafer ÇAKAL2, Perihan ÇAĞLAR1 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enst. Biyomühendislik A.B.D. Ankara ÖZET Topluca katekolaminler olarak adlandırılan norepinefrin (NE), epinefrin (E), ve dopamin (DA) biyojenik aminler olup, vücutta adrenal hormon ve nörotransmiter olarak görev yaparlar. Katekolaminlerin idrar gibi karmaşık martrikslerdeki ölçümü genel olarak, örnekte ön işlemler ve zenginleştirilme gerektiren elektrokimyasal ölçüme dayalı HPLC ile yapılır. Sıvı-sıvı ekstraksiyonu ve katı-faz ekstraksiyonu, katekolaminlerin klinik örneklerden saflaştırılması ve ön-deriştirilmesi için en fazla kullanılan tekniklerdir. Katı-faz ekstraksiyon yöntemi, sıvı-sıvı ekstraksiyon yöntemine tercih edilir. Çünki, sıvı-sıvı ekstraksiyon yöntemi daha fazla toksik organik çözücü, iş yükü ve çift ekstraksiyon işlemi gerektirir. Katekolaminlerin klinik örneklerden ekstraksiyonunda kullanılan adsorbanlar; Sephadex G10, zayıf veya güçlü katyon değiştirici kolonlar , C18 matriks, boronik asit/türevleri ve alumina’dır. Katekolaminlerin mikro toplam analiz sistemlerinde tayini amacı ile kullanılacak olan katyon-değişim karakterli monolitik kolonların hazırlanmasını ve karakterizasyonunu içeren bu çalışmada öncelikle “Metakrilik asit - Etilen glikol dimetakrilat” (MA-EGDMA) kullanılarak fotopolimerizasyon ile katyon-değişim karakterli gözenekli monolitik kolonlar hazırlanmıştır. Elde edilen (MA-EGDMA) kolonunun gözenek boyu dağılımı 0.5-10 µm arasında, yüzey alanı ise 138.2 m²/g olarak belirlenmiş ve gözenek boyutu SEM ile de görüntülenmiştir. Ayrıca kolonun yıkama, adsorbsiyon ve desorbsiyon sonrası FTIR spektrumları çekilerek değişiklikler incelenmiştir. Monolitlerin katekolamin tutma kapasitelerinin ve elüsyon koşullarının belirlenmesi çalışmaları UV absorbans ölçümleri ile gerçekleştirilmiştir. 20 mM HEPES [4-(2Hidroksietil) piperazin-1-etansülfonik asit] tamponu ile pH 7 de en yüksek tutma kapasitesi elde edilmiştir. Aynı koşullarda sentezlenen kolonların tutma kapasitelerinin katekolamin derişimine göre değişiminin belirlenmesi için; NE, E ve DA’ nın 0.01, 0.025, 0.05, 0.075 ve 0.10 mg/mL lik çözeltileri hazırlanmış ve her bir çözeltinin absorbansı kolonla etkileşim öncesinde ve sonrasında, maksimum absorbansın gözlendiği dalga boyu olan 279 nm’de ölçülmüştür. Elüsyon çalışmalarında ise, sitrat (pH 3, 4 ve 5) ve fosfat (pH 2, 3 ve 4) tamponları kullanılarak farklı pH’lardaki tamponlarda desorpsiyonlar incelenmiştir. Tutma kapasiteleri ve elüsyon koşulları belirlenen polimerler daha sonra mikro toplam analiz sisteminde kullanılmak üzere UV polimerizasyonu ile mikroçip içinde in-situ olarak hazırlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Katyon-değişim kolonu, Katekolaminler, Mikroçip, µ-TAS P12 SĐRKENĐN DOĞALLIĞININ SAPTANMASI 1 1 Mustafa KATI, 2Mehmet Ali ONARAN Selimiye Anadolu Tarım Meslek Lisesi, Üsküdar-Đstanbul, 2 Muğla Anadolu Lisesi Merkez-Muğla, ÖZET Sirke asidi olarak da bilinen asetik asit sirke içinde %4 oranında bulunmaktadır(1). Suyla her oranda karışır. Laboratuarda sentetik olarak etil alkolün veya aset aldehitin yükseltgenmesiyle elde edilir. Endüstride ise glikozun veya etil alkolün özel bakteriler yardımıyla hava ortamında fermantasyonu(mayalanması) ile üretilir. Mayalanma sonucu belirli konsantrasyona ulaşan asetik asit daha sonra damıtma ile deriştirilerek % 99.9 luk asit haline dönüştürülür(glacial asetik asit). Sirke ise bitki öz sularında bulunan şekerin ( glukoz ve fruktoz) hava ortamında enzim (Acetobacter spp. (Acetobacter acetogenum, Acetobacter curum vb.) etkisiyle etil alkol üzerinden asetik asite yükseltgenmesiyle elde edilir. Oluşan bu ürün içinde meyvelerden gelen veya mayalanma sırasında oluşan koku, renk ve aroma verici, hatta çok az miktarda aldehitler, karboksilli asitler, esterler ve tartarik asit gibi değişik maddeler bulunmaktadır(2).Bu son maddelerin sirkede bulunması, bunun fermantasyon yöntemiyle yani doğal olarak üretildiğini gösterir. Bu amaçla marketlerden değişik firmalara ait sirke örnekleri toplanarak içeriklerinde yukarda sayılan ürün grubunun bulunup-bulunmadığı belirlenmeye çalışılmıştır. Ülkemizde sirke özelliklerini belirten standart 2003 yılında hazırlanmıştır(1). Günümüzde Sirke pazarının yüzde 40’ını merdiven altı üretimi oluşturmaktadır. Sirke evlerde de kolaylıkla üretilebilmektedir. Anahtar Kelimeler : Asetik asit, Fermantasyon, Etil alkol, Glukoz ve Fruktoz P13 NANO-POLĐ(HEMA-MAGA) NANOYAPILAR ĐLE SULU ÇÖZELTĐLERDEN Al3+ ĐYONUNUN UZAKLAŞTIRILMASI Burak Keleş1, Tülden Kalburcu1, Hüseyin Tunçmen2, Nalan Tüzmen1, Sinan Akgöl3, Adil Denizli4 1 Dokuz Eylül Üniv., Fen-Ed. Fak., Kimya Böl., Biyokimya ABD, Đzmir, Süleyman Demirel Üniv., Deneysel ve Gözlemsel Araş. Merkezi, Isparta 3 Adnan Menderes Üniv. Fen-Ed. Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Aydın, 4 Hacettepe Üniv. Fen Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Ankara, 2 ÖZET Alüminyum, hava, su ve toprakta doğal olarak bulunması nedeniyle canlıların çevresel olarak en fazla maruz kaldıkları metallerden biridir. Nötral pH’da temel olarak çözünmemiş halde bulunur ve alüminyumun bu formu biyolojik olarak inaktiftir. Ancak, yaşadığımız çevrenin her geçen gün asitliğinin artması, Al’un çözünürlüğünü artırmasının yanı sıra yeryüzünde alüminosilikatları şeklinde bulunan inert formların biyolojik aktif forma dönüşmesine de neden olmaktadır. Al, tüm gıda ürünlerinde, ilaçlarda (özellikle antasitlerde), kozmetik ürünlerde ve içme sularının saflaştırılması ile ilgili proseslerde yer almaktadır. Ayrıca, kek karışımları, hazır unlar, prosess peynirleri, kabartma tozu, turşu tuzları, diş macunu, süt gibi ürünlerde bulunur. Đçecek kapları, gıdalarla temas eden alüminyum folyolar, alüminyum tencere ve tavalar alüminyumun vücutta giderek artmasına ve kritik bir doza ulaşmasına neden olmaktadır. Alüminyum, güçlü olan bir nörotoksindir; kan-beyin bariyerini aşarak dializ ensefalopatisi, Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi nörodejeneratif bozukluklara neden olur. Alüminyumun seçici olarak uzaklaştırılması için farklı tekniklerin uygulanabilirliği yaygın olarak araştırılmaktadır. Bu konuda geliştirilen yöntemler arasında spesifik polimerik adsorbentlerin kullanımı, ekonomik ve kolay uygulanabilen bir yöntem olarak oldukça önem kazanmıştır. Günümüzde ise nanopartiküller ticari keşif boyutuna girmişlerdir. Nanopartiküller, boyutlarından dolayı oldukça büyük bir yüzey alanına ve dolayısıyla oldukça yüksek bir adsorplama kapasitesine sahip olmaları, ucuz olmaları, sağlam olmaları nedeniyle biyoloji, tıp ve çevre gibi farklı uygulama alanlarındaki çalışmaların ilgi odağı haline gelmiştir. Sunulan çalışmada, sulu çözeltiden Al3+ iyonlarının uzaklaştırılması amacıyla kullanılacak nano-poli (2-hidroksietilmetakrilat-metakroil amidoglutamilasit) [nanopoli(HEMA-MAGA)] nanoyapıları, HEMA ve MAGA monomerleri kullanılarak emülsiyon polimerizasyonu ile üretilmiştir. Polimerik yapıların karakterizasyonu, spesifik yüzey alanı, elementel analiz ve FTIR yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Nano-poli(HEMA-MAGA) yapılara Al3+ iyonlarının adsorpsiyonu için en uygun koşulların belirlenmesi amacıyla pH, başlangıç derişimi ve sürenin etkisi araştırılmıştır. Sonuç olarak, geliştirilen nano-poli(HEMA-MAGA) nanoyapıları, adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın Al3+ iyonlarının adsorpsiyonunda tekrar tekrar kullanılabilmektedir. Anahtar Kelimeler: Alüminyum, nanopartikül, adsorpsiyon, PHEMA P14 ATIK SULARDAN BOYAR MADDE UZAKLAŞTIRILMASINDA KRĐYOJELĐK MATRĐKSLERĐN KULLANIMI Tülden Kalburcu1, Nalan Tüzmen1, Sinan Akgöl2, Adil Denizli3 1 2 Dokuz Eylül Üniv., Fen-Ed. Fak., Kimya Böl., Biyokimya ABD, Đzmir, Adnan Menderes Üniv. Fen-Ed. Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Aydın, 3 Hacettepe Üniv. Fen Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Ankara, ÖZET Tekstil atık suları hem boya hem de organik içerik bakımından zengindir. Boya endüstrilerinden açığa çıkan atık sular çok renklidir ve karıştıkları sulardaki canlılar için toksik olabilirler. Ayrıca, sentetik boyalar ve onların degredasyon ürünleri ışık girişini indirgemesi nedeniyle fotosentezi etkiler. Dünya çapında tekstil endüstrisinin toplam boya tüketimi yıllık 107 kg’dan fazladır. Bu nedenle, yıllık 1000 ton veya daha fazla boya nehirlere sadece teksil endüstrisi ile akmaktadır. Hem potansiyel toksisiteleri hem de bulanıklık problemi yaratmaları nedeniyle, son yıllarda tekstil atık sularından boya uzaklaştırılmasına büyük önem verilmektedir. Atık sulardan tekstil boyalarını uzaklaştırmak için adsorpsiyon, çöktürme, kimyasal ve elektrokimyasal degredasyon ve biyodegredasyon teknikleri uygulanmaktadır. Aktif karbon, geniş aralıktaki farklı adsorbatları etkin olarak adsorplama özelliği ve dizaynının kolaylığı nedeniyle daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, aktif karbonun pahalı olması ekonomik açıdan kullanımını sınırlandırmaktadır. Bu nedenle hem ucuz, hem de uygun adsorpsiyon kapasitesine sahip materyaller üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır. Polimerik materyaller, düşük enerji gereksinimleri ve rejenerasyon veya adsorbentin tekrar kullanılabilirliği sonucu maliyeti düşürmeleri nedeniyle karbon içerikli materyallerden daha çok tercih edilmektedirler. Sunulan çalışmada, sulu çözeltiden boyar madde uzaklaştırılması amacıyla kullanılacak poli(AAm-AGE) kriyojeller, akrilamid (AAM) monomeri ile allilglisidl eter (AGE) monomeri kullanılarak yığın polimerizasyonu ile hazırlanmıştır. Sentezlenen polimere, Cibacron Blue F3GA nükleofilik sübstitüsyon reaksiyonu ile kovalent olarak baglanmış ve bağlanmadan sonra çalışılacak farklı pH değerlerinde boya sızmasının olmadığı da saptanmıştır. Boyama isleminin tamamlanmasından sonra Fe+3 bağlanması çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Sentezlenen bu yeni nesil kriyojelik matriks, Taramalı Elektron Mikroskop (SEM) fotografları, FTIR spektrumları ve Elementel Analiz sonuçları incelenerek karakterize edilmiştir. Karakterizasyonunu tamamlanan poli(AAm-AGE)-CB-Fe+3 kriyojelinin farklı kosullarda (başlangıç derisimi, pH, akıs hızı, sıcaklık) sulu çözeltiden boyar madde uzaklaştırma kapasiteleri belirlenmiştir. Adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın poli(AAm-AGE)-CB-Fe+3 kriyojelik matriks, boyar madde uzaklaştırılmasında tekrar tekrar kullanılabilmektedir. Anahtar Kelimeler: Kriyojel, boyar madde, adsorpsiyon P15 3+ Fe FAZLALIĞININ GĐDERĐLMESĐNE YÖNELĐK GELĐŞTĐRĐLEN NANOYAPILARIN KULLANIMI Mehmet Antmen1, Tülden Kalburcu1, Nalan Tüzmen1, Sinan Akgöl2, Adil Denizli3 1 2 Dokuz Eylül Üniv., Fen-Ed. Fak., Kimya Böl., Biyokimya ABD, Đzmir Adnan Menderes Üniv. Fen-Ed. Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Aydın 3 Hacettepe Üniv. Fen Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Ankara ÖZET Demir, hemen hemen tüm organizmalar için esansiyel olan bir elementtir. Ancak insan vücudunun demir fazlalığını elemine etmek için fizyolojik bir yola sahip olmaması nedeniyle fazlalığının da toksik etkilere sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Demir fazlalığı, kalp, karaciğer ve diğer organların hücrelerine de zarar vermeye başlar ve bu da, uzun süreli organ hasarları veya aşırı dozdan ölümlere kadar gidebilir. Ayrıca demirin fazlası, demir taşıyıcı proteinleri baskılar ve toksik demirin bağlanmasını önleyerek yüksek reaktivitedeki oksijen radikallerinin oluşumuna, dolayısıyla lipid peroksidasyonuna ve hücre membranının zarar görmesine neden olur. Kan dolaşımındaki fazla demirin uzaklaştırılması ve akut demir zehirlenmesinin önlenebilmesi için desferroksamine mezilat (desferal) gibi ilaçlar ile şelatör terapisi uygulanmaktadır. Ancak, pahalı olması, oral olarak alındığı zaman etkinliğini yitirmesi, yarı ömrünün kısa olması ve plazmada yüksek derişimlerde bulunduğu zaman potansiyel bir toksikant olması bu yöntemin kullanımını sınırlamaktadır. Bu nedenle, etkin demir şelatlayıcı sistemlerin geliştirilmesi amacıyla uygun ve etkin polimerik adsorbentlerin hazırlanması oldukça önem kazanmıştır. Polimerik materyaller, düşük enerji gereksinimleri ve rejenerasyon veya adsorbentin tekrar kullanılabilirliği sonucu maliyeti düşürmeleri nedeniyle tercih edilmektedirler. Günümüzde ise nanopartiküller ticari keşif boyutuna girmişlerdir. Nanopartiküller, boyutlarından dolayı oldukça büyük bir yüzey alanına ve dolayısıyla oldukça yüksek bir adsorplama kapasitesine sahip olmaları, ucuz olmaları, sağlam olmaları nedeniyle biyoloji, tıp ve çevre gibi farklı uygulama alanlarındaki çalışmaların ilgi odağı haline gelmiştir. Sunulan çalışmada, Fe3+ fazlalığının uzaklaştırılması amacıyla kullanılacak nano-poli(2-hidroksietilmetakrilat-metakroil amidoglutamilasit) [nano-poli(HEMAMAGA)] nanoyapıları, HEMA ve MAGA monomerleri kullanılarak emülsiyon polimerizasyonu ile üretilmiştir. Polimerik yapıların karakterizasyonu, spesifik yüzey alanı, elementel analiz ve FTIR yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Nanopoli(HEMA-MAGA) yapılara Fe3+ iyonlarının adsorpsiyonu için en uygun koşulların belirlenmesi amacıyla pH, başlangıç derişimi ve sürenin etkisi araştırılmıştır. Sonuç olarak, geliştirilen nano-poli(HEMA-MAGA) nanoyapıları, adsorpsiyon 3+ kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın Fe iyonlarının adsorpsiyonunda tekrar tekrar kullanılabilmektedir. Anahtar Kelimeler: Fe3+ uzaklaştırma, adsorpsiyon, nanopartikül, PHEMA P16 MOLEKÜLER BASKILANMIŞ NANOPARTĐKÜLLERĐN HAZIRLANMASI VE LĐZOZĐM ADSORPSĐYONUNDA KULLANILMASI Nevra ÖZTÜRK1, M. Emin ÇORMAN1, Sinan AKGÖL1, Adil DENĐZLĐ2 Adnan Menderes Üniversitesi Fen-Ed. Fak. Kimya Böl. Aydın Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Böl. Ankara ÖZET Lizozim, muramidaz yapısında bir enzim olup hücre duvarında bulunan glikopolisakkaritlerdeki N-asetil muramik asit ile N-asetil glukoz amin arasındaki bağları hidroliz ederek bir çok gram-negatif ve gram-pozitif bakteri hücrelerinin parçalanmasını sağlamaktadır. Bir çok doku vücut sıvısında ve yumurta akında kuru maddenin %3.5’i oranında bulunan, aminoasit esterlerinden meydana gelen peptid zinciri yapısında olan lizozim, hayvansal kökenli antimikrobiyal maddeler arasında ticari olarak kullanımı en yaygın olanıdır. Son yıllarda lizozimin diğer koruyucu maddelerle birlikte çeşitli koruyucu karışımları halinde kullanılması ile mikroorganizmalar üzerindeki büyümeyi engelleyici etkisi yoğun olarak incelenmektedir. Bu nedenle de lizozim saflaştırılması oldukça önemlidir. Moleküler Baskılama teknolojisinin, Biyomolekül temelli tanımaya göre başta seçicilik olmak üzere, daha ucuz, ygulama gereksinimine göre farklı formlarda hazırlanabilmesi (küre, blok, ince film, nanoyapı), hedef analite olan afinitesini kaybetmeksizin yıllarca depo edilebilmesi gibi önemli avantajları söz konusudur. Bu çalışmada Nmetakriloil-(L)-Triptofanmetilester (MAT) metal kompleksleyici monomer olarak seçilmiş, ilk adımda, Cu2+ MAT ile kompleksleştirilmiş ve lizozim baskılanmış poli(HEMA-MAT) [nano-Liz-MIP)] nanoyapıları herhangi bir surfaktan molekül kullanılmaksızın emülsiyon polimerizasyonu yöntemiyle sentezlenmiştir. Daha sonra kalıp molekül (lizozim) 0.1 M NaCl ile sökülmüştür. 120 nm boyutunda olan nanoLiz-MIP nano-yapılarının yüzey alanı 1425 m2/g olarak hesaplanmıştır. Elementel analiz sonuçlarından 0.51 mmol MAT/g polimer olarak bulunmuştur. Maksimum lizozim adsorpsiyon kapasitesi 87.1 mg/g polimer olarak bulunmuştur. Seçicilik çalışmaları da gerçekleştirilmiş, söz konusu nano-Liz-MIP nanoyapılarının tekrar kullanımları da incelenmiştir. P17 YUMURTALIK KANSERĐ ANTĐJENĐNĐN BELĐRLENMESĐNE YÖNELĐK SELDI-TOF-MS PLATFORM GELĐŞTĐRĐLMESĐ Sibel BÜYÜKTĐRYAKĐ1, Rıdvan SAY1, 2, Adil DENĐZLĐ3, Arzu ERSÖZ2 1 Anadolu Üniversitesi, Bitki, Đlaç ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi, Eskişehir 2 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir 3 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara ÖZET SELDI (yüzey arttırılmış lazer desorpsiyon iyonizasyon) genellikle uçuş zamanlı kütle spektrometrelerde doku, kan, idrar ya da diğer klinik örneklerde bulunan proteinleri belirlemek amacıyla kullanılmaktadır. Bu protein analiz platformu, örnek hazırlamayı çip üzerinde bağlanmayla ve tayinle birleştirmektedir. MALDI hedef yüzeylerinden farklı olarak SELDI sistemi kompleks karışımdan spesifik özelliklerine göre proteinlerin tutulması için geliştirilen protein çip kromatografik yüzeyleridir. Her bir yüzey proteinlerin genel ve spesifik fizikokimyasal özelliklerine bağlı olarak tasarlanmıştır. Kimyasal yüzeyler klasik kromatografik ayrım hareketlerine göre türevlendirilebilir. Hasta ve sağlıklı kişilerin protein profillerinin kıyaslanması ile biyoişaretleyicilerin belirlenmesinde kullanılabilmektedir. Serumda çok miktarda protein bulunur ve bunlar, devam eden fizyolojik ve patolojik olayları yansıtırlar. Bazı küçük peptit ve proteinler taşıyıcı olarak büyük proteinlere bağlanabilmektedir. Serumda fazla miktarda bulunan proteinlerin ayrılmasıyla az oranda bulunan proteinler daha kolay bulunmakta ve tayin edilmektedir. Proteom çalışmalarındaki başlıca problem, fazla miktardaki proteinlerin ayrılmasıyla az oranda bulunan ve biyoişaretleyici olarak kullanılan küçük proteinlerin belirlenmesidir. Moleküler baskılama, bir hedef molekülü etrafında fonksiyonel monomerlerin kovalent veya non kovalent etkileşimlerle organize edilmesi ve sonrasında uygun bir polimerizasyon tekniği ile kimyasal fonksiyona sahip katı malzemelerin oluşturulması işlemidir. Moleküler baskılanmış polimerler (MIP) hedef molekül için yüksek seçicilikte ayrım yapabilen destek malzemeleridir. MIP’ler moleküler tanıma yeteneği olan, dayanıklı, ucuz ve kolay hazırlanabilir malzemedir. Moleküler baskılama, afinite sistemlerinin hazırlanması için güvenilir bir tekniktir. Bu çalışmada yumurtalık kanseri teşhisine yönelik olarak fosfoserin baskılı polimerik nanomalzemeler sentezlenmiş ve MALDI-TOF-MS cihazı ile kütle profilleri incelenmiştir. Fosfoserin baskılanmış polimerik nanomalzeme fosfoserin, CA 125 ve hasta kanı ile etkileştirilerek kütle profilleri MALDI-TOF-MS cihazı ile incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: SELDI, Moleküler baskılanmış polimer, yumurtalık kanseri P18 VANGÖLÜ BALIĞININ (CHALCALBURNUS TARĐCHĐĐ) BEYĐN VE KARACĐĞERĐNDEN ASETĐLKOLĐNESTERAZ (EC.3.1.1.7) ENZĐMĐNĐN AFĐNĐTE KROMATOGRAFĐSĐ YÖNTEMĐ ĐLE SAFLAŞTIRILMASI VE KARAKTERĐZASYONU AKMAN, Esrin, Vedat Türkoğlu Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Van ÖZET Bu çalışma; Vangölü balığının beyin ve karaciğerindeki asetilkolinestenaz enziminin saflaştırılması için etkili ve hassas bir saflaştırma yöntemini içermektedir. Bununla beraber metabolizma için büyük öneme sahip bu enzimin bazı özellikleri incelenmiştir. Saflaştırma için kullanılan balığın beyin ve karaciğeri gerekli işlemler yapıldıktan sonra pH’sı 8’e katı sodyumfosfat ile ayarlanarak, kolona tatbik edilecek hale getirildi. Saflaştırma işleminde kullanılan affinite jeli, CNBr ile aktifleştirilen Sepharose-4B matriksine biyolojik ilgisi olan ligant (1-etil 3-3 dimetilaminopropil karbodiimid) bağlanarak hazırlanan jel kolona doldurularak tampon A ile dengelendi hazırlanan kolona tatbik edildi. Kolon tampon B ile yıkandı. Yıkama işlemi absorbansın 0,01’den küçük olduğu durumda son verildi. En son tampon C geçirilerek 5’şer ml halinde fraksiyonlar toplandı her bir fraksiyonunun 280 nm’deki kalitatif protein tayinleri, 545 nm’deki kantitatif protein miktarları ve aktivite tayinleri yapıldı. Aynı zamanda da; enzimin optimum sıcaklık, optimum pH, iyonik şiddet etkisi araştırıldı. Yapılan çalışma sonucu beyinde saflaştırma oranı 344 kat, karaciğerde saflaştırma oranı 142 kat olarak bulundu. Enzimin optimum pH’sı 8, optimum sıcaklık ise 35oC olarak bulundu. Đyonik şiddet etkisinin araştırıldığı çalışmada ise en yüksek aktivite ise 0.2 M Na H2 PO4 konsantrasyonunda görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Affinite Kromotogrofisi, Chalcalburnus tarichii, saflaştırma, Asetilkolinestenaz enzimi, P19 L-HĐSTĐDĐN BASKILANMIŞ MONOLĐTĐK KRĐYOJEL KOLONLAR Yeşeren SAYLAN1, Nilay BERELĐ1, Muharrem KARABARK2, Lokman UZUN1, Rıdvan SAY3, Adil DENĐZLĐ1 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi, Kimya Bölümü, Kahramanmaraş 3 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir ÖZET Kriyojeller, kısmen donmuş monomer veya polimer çözeltileri kullanılarak hazırlanan hidrojel matrislerdir. Genel olarak kriyojeller birbirine bağlı makrogözeneklere (veya süpermakrogözeneklere) sahiptir. Bu özellikleri kriyojellerin nano-mikro ölçek aralığında herhangi bir difüzyon sorunu olmaksızın kullanımına olanak sağlamaktır. Kriyojellerin osmotik, kimyasal ve mekanik kararlığının yanında eşsiz yapısal özellikleri sayesinde, biyolojik nanopartiküllerin (plasmidler, virüsler, hücre organelleri) ve hatta tam hücrelerin (E.Coli) kromatografik ayrılmasında kullanılması mümkündür. Moleküler baskılama teknikleri, bir polimerik malzeme içerisine ilgilenilen molekülün (analit/kalıp molekül) hem fiziksel hem de kimyasal analoglarının oluşturulması işlemidir. Bu yöntemde, ilk aşama olarak kalıp molekül ile fonksiyonel monomer arasında bir ön-kompleks oluşturulur. Daha sonra, çapraz bağlayıcılar varlığında polimerleştirilerek hedef molekülün fiziksel/kimyasal yapısına eşlenik kuytucuklar içeren polimer elde edilir. Moleküler baskılanmış polimerler, değerli moleküllerin saflaştırılması, hastalıkların tanı ve tedavisi, çevresel atıkların uzaklaştırılması, kiral moleküllerin ayrılması gibi bir çok alanda kullanılmaktadır. Sunulan çalışmada; L-histidin baskılanmış süpergözenekli kriyojeller hazırlanmıştır. Kriyojeller, taramalı elektron mikroskobu, şişme testleri, yüzey alanı ölçümleri ve FTIR ile karakterize edilmiştir. L-Histidin baskılanmış kriyojeller, yüzey L-histidinine sahip proteinlerden biri olan lizozim enziminin adsorpsiyonunda kullanılmıştır. Adsorpsiyon kapasitesine akış hızı, lizozim derişimi, sıcaklık ve tuz derişiminin etkisi belirlenmiştir. Seçicilik deneyleri, L-histidin, lizozim, sitokrom c ve albumin kullanılarak gerçekleştirilmiştir. tekrarlanan adsorpsiyon / desorpsiyon / rejenerasyon döngüsü sonuçlarına göre; L-histidin baskılanmış monolitik kriyojel kolonlar adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmadan defalarca kullanılabilmektedir. Anahtar Sözcükler: Kriyojel, Moleküler Baskılama, L-histidin, Lizozim, Monolit P20 ANTĐMĐKROBĐYAL AFFĐNĐTEYE SAHĐP POLĐMERLERĐN SENTEZĐ VE GIDA TEKNOLOJISI ACISINDAN ANTĐMĐKROBĐYAL ETKĐLERĐN ĐNCELENMESĐ Ali KARA1, Ozan GURBUZ2 , Yasemin ŞAHAN2, Bilgen OSMAN1, Necati BEŞĐRLĐ1 1 2 Uludağ Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bursa ÖZET Günümüzde, işlenmiş gıda ürünlerine olan talebin artışına paralel olarak artan oranda otomasyona dayalı üretim gıda ürünlerinin üretimi muhafazası taşıma ve şatıs anından tüketilmesine kadar geçen sürede gıdanın kalitesini ve güvenliginin sağlanmasını güçlestirmektedir. Gıdaların sağlıklı ve kaliteli üretilmesi amacıyla good manufacture practices (gmp) proseslerde sınırlı miktarlarda koruyucuların kullanılmasına izin vermektedir. Son yıllarda sağlıklı ve uzun raf ömrüne sahip ürünlerin üretilmesi amacıyla cesitli antimikrobiyel affiniteye sahip polimerler sentezlenmis ve kullanılmaya başlanmıştır. Antibakteriyel affiniteye sahip polimerler suların temizlenmesi, gıdaların ambalajlanması, gıda ürünlerinin kaplanması ve hijyen ortamın sağlanması gibi çok değişik amaçlar doğrultusunda kullanılmaktadır. Gıda sanayinde antimikrobiyel affiniteye sahip olan polimerin kullanımının çok yeni ve kullanım alanlarının araştırılıyor olması, bu konuya önem verilmesini gerektirmektedir. Biz de bu çalışmamızda öncelikle antibakteriyel affiniteye sahip olan doğrusal polimerler sentezledik. Sentezlediğimiz bu antimikrobiyal affiniteye sahip polimerleri karekterize ettikten sonra antimikrobiyal etkilerini inceledik. P21 AMĐLOPEKTĐN ĐÇEREN ORTAMLARDA HYPOCREA JECORĐNA QM9414 TARAFINDAN PULLULANAZ ĐNDÜKSĐYONUNA FĐZYOLOJĐK KOŞULLARIN ETKĐSĐ Ayşegül PEKSEL, Nurdagül ORHAN, Đnci ARISAN Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Đstanbul ÖZET Mikroorganizmalar, büyüme ortamlarında ikincil metabolitlerle birlikte önemli enzimleri de üretirler. Üretilen enzimlerin çoğu hidrolitik enzimlerdir ve farklı endüstrilerde yaygın kullanıma sahiptirler. Pullulanaz (pullulan 6glukanohidrolaz, EC 3.2.1.41), gıda alanında kullanım yeri olan önemli endüstriyel enzimdir. Pullulan, amilopektin ve β-limit dekstrinde, α-1,6 glikozidik bağlarını hidrolizleyerek dallanmayı bozar. Glukoz ve maltoz şuruplarının üretimi için nişasta işleme endüstrisinde diğer amilolitik enzimlerle (α-amilaz, β-amilaz, glukoamilaz) birlikte kullanılır. Pullulanazın kullanıldığı hidroliz oldukça hızlı olmasından dolayı tercih edilmektedir. Bu nedenle pullulanaz yüksek endüstriyel öneme sahip bir enzimdir. Ayrıca karbonhidratların yapı tayini çalışmaları için yararlı bir araç olarak da son yıllarda büyük önem kazanmıştır. Filamentli küf mantarı Hypocrea jecorina, Trichoderma reesei anamorfudur. Biyoteknolojik olarak geniş miktarlarda, karbonhidrat degrade eden enzimleri salgılar. Selülazlar gibi selülolitik ve hemiselülolitik enzimlerin fermentatif üretiminde kullanıldığı bilinmektedir. Bu çalışmada Hypocrea jecorina QM9414 suşunun amilopektin içeren ortamlarda pullulanaz indüksiyonuna sıcaklık ve pH etkisi araştırıldı. Bu nedenle mikroorganizma, misel oluşumu için enzim indüksiyonunun olmadığı ön kultivasyon ortamında inkübe edildi. Đnkübasyon ortamında pH’nın enzim aktivitesine etkisini incelemek için, oluşan miseller ön kultivasyon ortamından alınarak % 0,5 (m/v) amilopektin içeren ve pH sırasıyla 4,5; 5,5; 6,5; 7,5 veya 8,5 olan enzim indüksiyon ortamlarına aktarıldı. Sıcaklığın enzim aktivitesine etkisini araştırmak için ise ön kultivasyon ortamında yetiştirilen H. jecorina miselleri yer değiştirme yapılarak ağırlıkça % 0,5 amilopektin içeren enzim üretim ortamına transfer edildi. Erlenler 20, 25, 30, 35 veya 40°C’de inkübe edildi. Değişik zaman aralıklarında alınan örneklerde enzim aktivite ve protein miktar tayinleri yapılarak total ünite ve spesifik aktivite değerleri hesaplandı. Enzimatik reaksiyon sonucunda açığa çıkan indirgen şeker miktarı spektrofotometrik olarak ölçüldü. 1 ünite pullulanaz aktivitesi standart koşullar altında bir dakikada 1 µmol pullulandan indirgen şeker oluşmasını sağlayan enzim miktarı olarak tanımlandı. Elde edilen sonuçlara göre en yüksek enzim aktivitesi, pH 6,5 ve 30 °C inkübasyon sıcaklığında gözlendi. Anahtar Sözcükler: Hypocrea jecorina, pullulanaz, amilopektin, enzim indüksiyonu P22 AFĐNĐTE KONGRESĐ: MĐYOGLOBĐN BASKILANMIŞ YÜZEY PLAZMON SENSÖRÜN HAZIRLANMASI Bilgen OSMAN1,Lokman UZUN2, Senay KÖK3, Necati BEŞĐRLĐ4,Adil DENĐZLĐ5 1 Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Bursa Hacettepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Ankara Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Bursa 4 Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Bursa 5 Hacettepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Ankara 2 ÖZET Miyoglobulin kalp ve iskelet kasında oksijen depolanmasını sağlayan bir proteindir. Kas hücrelerinin normal döngüsü içerisinde düzenli bir şekilde kan dolaşımına salınır ve böbrekler aracılığı ile idrarla birlikte atılır. Kasta herhangi bir harabiyet olduğunda (örneğin kalp krizi) fazla miktarda miyoglobulin kan dolaşımına salınır ve kandaki düzeyi hızla yükselir. Kalp krizi kalp kasının kansız ve oksijensiz kalması durumunda ortaya çıkan ve dünya nüfüsünün büyük bir çoğunluğunu etkileyen ciddi bir komplikasyondur. Kalp krizinin teşhisinde kullanılan en çok kullanılan markerler troponinler, kreatin kinaz miyokardial band (CK-MB) ve miyoglobindir. Bu markerlar arasında en çok kullanılan göğüs ağrısı başladıktan sonra kanda düzeyi ilk artan protein olan miyoglobulindir. Kalp krizinde miyoglobulin düzeyi 2-3 saat içinde , bazı durumlarda ilk 30 dakikada artmaktadır. Bu nedenle miyogloblinin kandaki düzeyinin belirlenmesi kalp krizinin teşhisinde ve kardiyak hastaların izlenmesinde rutin olarak gerçekleştirilmektedir. Miyoglobulin düzeyi aynı zamanda iskelet kası harabiyetleri ve kas erimesi (masküler distrofi) ve polimyositis gibi kas hastalıklarında da yükselir. Miyoglobulinin fazla miktarda bulunması böbrekler için de toksik etki yapar. Kanda çok fazla miktarda miyoglobulini bulunan bir kişide böbrek yetmezliği nedeniyle miyoglobulinin tam olarak uzaklaştırılamaması söz konusudur. Bu nedenle kandaki miyoglobulin düzeyinin izlenmesi böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi açısından da önemlidir. Bu çalışmada , moleküler baskılama tekniğinin yeni bir yaklaşımı olan mikrotemas baskılama yöntemi kullanılarak mevcut yöntemlere alternatif kanda miyogloblin tayinine yönelik moleküler baskılanmış poli(2-hidroksietil metakrilat-Nmetakriloil-amidotriptofan metil ester) [poli(HEMA-MATrp)] yüzey plazmon rezonans biyosensör hazırlanmıştır. Fonksiyonel monomer olarak N-metakriloil amidotriptofan metil ester (MATrp) kullanılarak. SPR çiplerin yüzeyinde miyogloblin tanıma bölgelerine sahip moleküler baskılanmış polimerik film hazırlanmış ve karakterize edilmiştir. Hazırlanan sensörün etkinliği GWC SPRimagerII model yüzey plazmon rezonans sistemi kullanılarak araştırılmıştır. P23 ĐNSAN PLAZMASINDAN ALBUMĐN UZAKLAŞTIRMAK ĐÇĐN BOYA TAKILI SELÜLOZ NANOFĐBERLER Emel TAMAHKAR1,2, Nilay BERELĐ2, Ceyhun BABAC3, Tülin KUTSAL3, Erhan PĐŞKĐN3, Adil DENĐZLĐ2 1 Hitit Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, Çorum Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, Biyomühendislik Anabilim Dalı, Ankara 2 ÖZET Proteomik olarak tanımlanan protein analizi, proteinlerin yapısal özelliklerinin belirlenmesini ve işlevlerinin aydınlatılmasını kapsamaktadır. Kan plazması, insan vücudunda yer alan ana protein kategorilerinin büyük çoğunluğunu içermesi nedeniyle hastalıklara özgü proteinlerin belirlenmesi için ideal bir kaynaktır. Albumin ve immunoglobulinler plazma proteinlerinin % 80’ini oluştururlar ve az miktardaki diğer proteinleri maskelemektedirler. Bu proteinlerin ortamdan uzaklaştırılması sayıca daha az olan hastalık işaretçi proteinlerinin tanısını kolaylaştırmaktadır. Özellikle albuminin uzaklaştırılması için boya-ligand Cibacron Blue F3GA ve türevlerinin kullanımı, yüksek seçicilik gösteren spesifik antibadilerin kısıtlamalarını ortadan kaldıran ucuz ve kolay yöntemdir. Bakteriyel selüloz, bakterilerce sentezlenen ekstraselüler bir üründür. Bakteriyel selülozun, iyi mekanik özellikleri, yüksek su tutma kapasitesi, yüksek biyouyumluluğu, yüksek kristalinitesi ve ağsı bir yapısı vardır. Yüksek saflığı ve iyi fiziko-kimyasal özellikleri ile bakteriyel selüloz gıda, kağıt, tekstil sektörlerinde kullanım alanı bulmuş olup biyotıp ve eczacılık uygulamalarında ilgi çekmektedir. Bu çalışmanın amacı; ucuz ve üstün özelliklere sahip bakteriyel selüloz nanofiberlere boya ligand Cibacron Blue F3GA takılarak, insan plazmasındaki albumini yüksek seçicilik ve yüksek kapasiteyle uzaklaştırmak için adsorbent olarak kullanım potansiyelinin belirlenmesidir. Bu amaçla bakteriyel selüloz, Acetobacter xylinum, ATCC 10245 suşlarınca Hestrin-Schramm sıvı besi ortamının sıvı-hava arayüzeyinde, statik koşullarda, 30ºC’ta üretilmiştir. Oluşan nanofiber yapısındaki membranlar farklı derişimlerdeki Cibacron Blue F3GA sulu çözeltilerinde farklı koşullarda boyanmıştır. Selüloz membranlar yüzey alanı ölçümleri, SEM, FTIR ve şişme deneyleriyle karakterize edilmiştir. Albumin adsorpsiyon kapasitesine pH’nın, sıcaklığın, iyonik şiddetin ve başlangıç albumin derişiminin etkileri kesikli sistemde incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Boya-ligand Afinite Kromatografisi, Albumin Uzaklaştırılması, Bakteriyel Selüloz, Proteomik P24 ENZĐM ĐMMOBĐLĐZASYONU ĐÇĐN KOMPOZĐT MEMBRAN TAŞIYICILAR Fatma YILMAZ, Nilay BERELĐ, Deniz TÜRKMEN, Lokman UZUN, Adil DENĐZLĐ Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara ÖZET Proteinlerin ayrılması ve saflaştırılması için yeni yöntemlerin geliştirilmesi biyoteknoloji araştırmalarındaki önemli gereksinimlerinden birisidir. Proteinlerin saflığı onların yapı ve fonksiyon çalışmalarında önkoşuldur. Günümüzde proteinlerin saflaştırılması için çok sayıda yöntem bulunmaktadır. Afinite kromatografisi, biyolojik karışımların ayrılmasında kullanılan, yüksek özgüllükteki biyolojik etkileşimlere dayanan bir kromatografik yöntemdir. Afinite kromatografisinin bir alt grubu olan hidrofobik etkileşim kromatografisi, immobilize hidrofobik ligandlarla proteinlerin apolar bölgesi arasındaki etkileşimlere dayanır. Protein saflaştırma işlemlerinde, büyük yüzey alanlı biyoafinite adsorbentlerin yüksek bağlanma kapasitesi göstermesi beklenir. Pratikte oldukça kullanışlı olan 100 m2/g yüzey alanı elde edebilmek için ya oldukça büyük gözenekli malzemler ya da gözeneksiz mikroküreler kullanılmak zorundadır. Gözeneksiz adsorbentlerin en büyük avantajı difüzyon direncinin önemli boyutlarda olmamasıdır. Süpermakrogözenekli adsorbentlerin en önemli türlerinden biri kriyojellerdir. Kriyojeller ise oldukça avantajlı yönleriyle protein saflaştırmada iyi bir alternatiftir. Bu avantajlar büyük gözeneklilik, kısa difüzyon yolu, düşük basınç düşmesi ve kısa alıkonma zamanlarıdır. Sunulan çalışmada, lipazın tersinir immobilizasyonu için kriyojeller ile gözeneksiz mikrokürelerin avantajları birleştirilerek yeni nesil hidrofobik membranlar hazırlanmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde, eş boyutlu poli(glisidilmetakrilat-matakriloiltriptofan) (pGMATrp) mikroküreleri sentezlenmiştir. Daha sonra, bu mikroküreler poli(2-hidroksietil metakrilat) kriyojellerin yapısına gömülerek kompozit kriyojel membranlar hazırlanmıştır. Sentezlenen kompozit kriyojel membranlar, FTIR ve SEM ve şişme testi ile karakterize edilmiştir. Kompozit kriyojel membranlara, tersinir lipaz immobilizasyonu gerçekleştirilmiştir. Đmmobilizasyona lipaz ve tuz derişimlerinin etkisi incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Hidrofobik, Lipaz, Protein, Đmmobilizasyon, Kompozit Membran P25 AMĐLOGLĐKOZĐDAZ ENZĐMĐNĐN TERSĐNĐR ĐMMOBĐLĐZASYONU ĐÇĐN MEMBRAN DESTEK MALZEMELER Gözde BAYDEMĐR1, Ali DERAZSHAMSHĐR1, Fatma YILMAZ 1, Melike KARATAŞ2, Adil DENĐZLĐ1 1 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara 2 TUBĐTAK, ATAL, Ankara ÖZET Nişasta, birçok glikoz molekülünün çeşitli şekillerde bağlanmasıyla oluşmuş polisakkarit özellikte bir bileşiktir. Bazı bakteriler ve mantarlar tarafından üretilen α-amilaz, β-amilaz, glikoamilaz ve glikoizomeraz gibi enzimler nişastayı parçalama yeteneğine sahiptirler Glikoamilaz; polisakkaritlerin α-1,3, α -1,4 ve α -1,6 bağlarını kopararak glikoz molekülüne dönüştürebilen ve hücre dışı etkinlik gösterebilen bir enzimdir. Glikoamilaz ticari değeri yüksek olan bir enzimdir. Özellikle nişastadan glikoz şurubu eldesinde kullanımı fermantasyon basamağı içeren bir çok prosesde glikoamilazı vazgeçilmez kılmaktadır. Geleneksel endüstriyel enzimatik reaksiyonlar substrat ve çözünebilen enzimin inkübasyonuna dayanır ancak her bir inkübasyon basamağından sonra enzim aktivitesini kaybederek kullanılamaz hale gelir. Buradan yola çıkarak bu çalışmada endüstriyel süreci daha ekonomik hale getirmek için enzimin tekrar kullanılabilirliğinin sağlanması amacıyla enzim immobilizasyonu yapılmıştır. Bu amaçla çeşitli esifik ligandlar (N-metakroil-(L)histidin (MAH)/ -fenil alanin (MAPA)/ -sistein (MAC)) sentezlenerek, poli(HEMAMAH/MAPA/MAC) temelli membranlar fotopolimerizasyon tekniğiyle hazırlanmıştır. Đmmobilize metal şelat afinite tekniği temel alınarak, bu ligandlar üzerinden membranlara Cu2+ yüklenmiş ve enzimin tersinir olarak metal üzerinden immobilizasyonu çalışması yürütülmüştür.Membran karakterizasyonu elementel analiz, FTIR, SEM, şişme derecesi, temas açısı ölçümleri ve yüzey enerjisi ölçümleri ile yapılmıştır. Enzimin tersinir immobilizasyonu çalışmalarında optimum pH belirlenmesi, adsorpsiyon kapasitesi belirlemesi tüm membranlar için ayrı ayrı incelenmiş ve adsorpsiyon kapasitesi poli(HEMA-MAH)-Cu membranı için en yüksek değerde bulunmuştur (121 mg/g polimer). Enzim immobilizasyon kapasitesi üzerine metal şelat yoğunluğunun etkileri de incelenmiştir. Çalışmada enzimin saflığı ve ayrıca immobilizasyon çalışmaları süresince enzim aktivitesi ölçümleri değerlendirilmiştir. Hazırlanan immobilizasyon destek yüzeylerinin tekrar kullanılabilirlikleri adsorpsiyon-desorpsiyon döngülerinin 10 kez tekrar edilmesiyle incelenmiş ve kapasitede yalnızca %6’ lık bir düşüş olduğu saptanmıştır. Anahtar Sözcükler: Glikoamilaz, IMAC, Tersinir Enzim Đmmobilizasyonu, Temas Açısı, Yüzey Enerjisi P26 SIĞIR SÜTÜNDEN LAKTOPEROKSĐDAZ ENZĐMĐNĐN SAFLAŞTIRILMASI, BAZI ANESTETĐK VE ANTĐĐNFLAMTUAR ĐLAÇLARIN ENZĐM ÜZERĐNE ETKĐLERĐNĐN ĐNCELENMESĐ Murat ÇANKAYA1, Ali ATASEVER2, A.Kadir ÇOBAN3, Hasan ÖZDEMĐR4 1 Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Erzurum 3 Erzincan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Đlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Eğitimi ABD , Erzincan 4 Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Erzurum, 2 ÖZET Laktoperoksidaz (LPO) ( E.C.1.11.1.7) bir glikoprotein olup tükürük, gözyaşı ve sütte bulunan önemli bir oksidoretüktazdır. LPO memelilerin non-immun biyolojik savunma sisteminin doğal bir bileşiği olarak işlev görerek, tiyosiyanat iyonunun antibakteriyal hipotiyosiyanata oksidasyonunu katalizler. LPO-tiyosiyanat ve peroksit sistemi patajonik bakterilerde önemli derecede inhibisyona sebep olmaktadır. Bakteriler üzerinde etkili olan LPO sisteminin devamlı aktif olarak kalması için LPO’ nun inhibitörlerinin araştırılması oldukça önemlidir. Laktoperoksidaz (LPO) enzimi amberlite CG–50 H+ reçinesi, CM-Sephadex C– 50 iyon değişim kromatografisi ve Sephadex G–100 jel filtrasyon kromatografisi kullanılarak sığır sütünden saflaştırıldı. Saflaştırılan enzimin Rz değeri 0.7, spesifik aktivitesi 20.7 EU/mg ve saflaştırma katsayısı 11.5 olarak tespit edildi. Enzim aktivite ölçümü pH=6’da 2,2'-azino-bis(3-etilbenztiazolin-6-sulfonik asit) (ABTS) kromojenik substratı kullanılarak belirlendi ve enzimin saflık derecesi SDS-PAGE ile kontrol edildi ve tek bant bulundu. LPO için 200C, pH 6’da, Km değeri 0.25 mM ve Vmax değeri 6.3 µmol mL-1 dk-1 olarak Lineweaver-Burk grafiği ile belirlendi. Enzimin inhibisyunu üzerine antiinflamatura ilaçlardan diklorofenak sodyum ve lornoksikam, anestetik ilaçlardan prilokain, articaine ve feniramin hidrojen maleat kulanılarak inhibisyon kinetik sabitleri (Ki ve I50) her bir ilaç için tespit edildi. Anahtar Sözcükler: Laktoperoksidaz, antiinflamatuar, anestetik, kinetik P27 AFĐNĐTE KROMATOGRAFĐSĐ ĐLE SAFLAŞTIRILAN GLUKOZ-6-FOSFAT DEHĐDROGENAZ ENZĐMĐNĐ AKTĐVE EDEN KĐMYASALLAR Đsmail ÖZMEN Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, ISPARTA ÖZET Pentoz fosfat yolunun ilk reaksiyonunu kataliz eden G6PD enziminin eksikliği en yaygın metabolik hastalıklardan birisidir. G6PD eksikliği genetik bir hastalıktır ve tarif edilebilen 400 varyantı vardır. Enzim eksikliği eritrositlerde hemolitik anamiye sebep olur. G6PD enziminin katalizlediği reaksiyon sonucu oluşan NADPH serbest radikallere karşı hücrenin korunmasında hayati öneme sahiptir. Ilaç ve kimyasal etkileşimi sonucu olarak bu enzimin inhibisyonu ve ortaya çıkan hemoliz araştırmacıların en çok vurguladığı bir konu olmakla birlikte bu çalışmada enzimi aktive eden kimyasallar dikkate alınmıştır. Sağlıklı bir kişiden alınan kandan amonyum sülfat çöktürmesi ve afinite kromatografisi ile saflaştırılan G6PD enzimini aktive eden kimyasallar belirlendi. Saflaştırılan enzimin saflığı SDS-PAGE elektroforezi ile kontrol edildi. Çalışılan kimyasallardan 3 tanesi enzimi aktive etmiştir. Uygulanan konsantrasyonlarda teofilin etilendiamin yüzde elliden daha fazla, pentoxifyllin ve thiamphenicol glisinat ise yüzde yüzden daha fazla enzimi aktive etmişlerdir. Bu kimyasalların major veya minor çeşitli yan etkileri olmadığı sürece enzim eksikliği belirlenen şahıslara verilmesi ve vücut direncinin artırılması önerilebilir. Böylece NADPH üretimi ve dolayısı ile serbest radikallere karşı hücrenin korunması artacaktır. P28 OKSO-TĐYO CROWN ETERLERĐN SENTEZĐ VE PARAOKSONAZ ENZĐMĐ’NE KARŞI ĐLGĐSĐNĐN ARAŞTIRILMASI Baki ÇĐÇEK, Adem ERGÜN, Ümit ÇAKIR, Oktay ARSLAN Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü 10145 BALIKESĐR Paraoksonaz (PON1) karaciğer tarafından sentezlenen kalsiyum iyonu içeren bir enzimdir. Serumda HDL’ ye bağlı olarak bulunur. Paraoksonaz insektisit ve sinir gazı olarak yaygın bir şekilde kullanılan organofosfat bileşiklerini hidrolizleyerek bu bileşiklerin detoksifikasyonunu sağlar. Aynı zamanda LDL’nin oksidasyonunu önlediği için antioksidant aktivitesi ile de son yıllarda araştırıcıların dikkatini çekmektedir. Söz konusu enzimde yapısal ve aktivite için gerekli iki kalsiyum bulunmaktadır. Bu çalışmada, bazı tiyo-crown eter türevlerinin hidrofobik etkileşim kromatografisi ile saflaştırılan enzim üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Söz konusu tiyo-crown eterlerin sentezleri SN2 mekanizmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bunlar sırasıyla; 1,10-dithio-4,7,13,16-tetraoksasiklooktadekan (dithio-18-Crown-6), 7,10dithio-1,4-dioksasiklododekan trioksasiklopentadekan (dithio-12-Crown-6) (dithio-15-Crown-5), , 7,13-dithio-1,4,10- 10,19-dithio-1,4,7,13,16- pentaoksasikloheneikosan (dithio-21-crown-7), 4,10-dithio-1,7-dioksasiklododekan (dithio-12-crown-4)’ dır. Araştırmada kullanılan bileşikler farklı düzeylerde enzim üzerinde etkili oldukları saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Paraoksanaz, hidrofobik etkileşim kromatografisi, thiocrown eter, inhibisyon P29 ENZĐM-POLĐSAKKARĐD KONJUGATLARI VE KOMPLEKSLERĐNĐN SICAKLIK VE PH’A KARŞI STABĐLĐZASYONU Melda ALTIKATOĞLU1, Huriye KUZU2 1 2 Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Đstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi, Kimya-Metalurji Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü, Đstanbul ÖZET Enzimler tıpta, biyoteknoloji ve endüstrinin çeşitli alanlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu uygulama alanlarında, enzimlerin sıcaklığa, pH’ya ve diğer çevre koşullarına karşı dirençli olması istenmektedir. Enzimler, suda çözünür polimerler kullanılarak kovalent veya non-kovalent bağlanmalar ile modifiye edilebilmektedir. Bu şekilde üretilen, optimum sıcaklığı ve pH aralığı farklı, ortamda bulunan kimyasal maddelere dirençli modifiye enzimler çeşitli uygulamalarda yararlı olmaktadır. Doğal ve sentetik makromoleküllerin enzimler ile oluşturduğu konjugatlar tıpta ve biyoteknolojinin çeşitli dallarında kapsamlı uygulama alanları bulmaktadır. Enzimlerin biyoteknolojik uygulamalarda kullanılabilmeleri için çalışma koşullarında uzun süre stabil olmaları gerekmektedir. Stabilitenin uzatılması enzim yinelenmelerinin sayısını azaltacak ve böylece enzimin kullanımdaki maliyetini de düşürecektir. Dekstranlar bu tür konjugasyonlarda model olarak kullanılabilmektedirler. Düşük toksisiteleri, immünojenlikleri ve suda çok iyi çözünebilmeleri, bunun dışında düşük polidispersitede geniş bir moleküler-ağırlık aralığına sahip olmaları nedeniyle dekstranlar yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Bu çalışmada, diagnostik ve endüstriyel açıdan büyük bir öneme sahip HRP (Horseradish Peroksidaz) ve Glukoz oksidaz (GOD) enzimleri uygun saflaştırma yöntemleri ile saflaştırıldı. Enzimlerinin farklı boyutlardaki (17500 Da, 75000 Da, 188000 Da) dekstranlar kullanılarak farklı mol oranlarında kovalent konjugatları ve non-kovalent kompleksleri hazırlandı. Saf enzimlerin, konjugatların ve komplekslerin sıcaklığa ve pH’a karşı olan dirençleri, spektrofotometrik yöntemle aktiviteleri tayin edilerek kıyaslandı. Saf enzimlerin aktivitelerinde pH’ya bağlı keskin değişmeler meydana gelirken, konjugat ve komplekslerin saf enzimlere kıyasla pH ve sıcaklık değişmesine karşı daha stabil kaldıkları gözlendi.. Saf enzimin aktivitesini kaybettiği yüksek sıcaklık (70, 80oC) ve pH değerlerinde, mol oranına bağlı olarak enzimdekstran konjugatının aktivite gösterdiği belirlendi. Anahtar sözcükler: Enzim, Dekstran, Konjugat, Kompleks, Termal Stabilite P30 TARIMSAL ALANLARDA KULLANILAN KĐMYASAL ĐNSEKTĐSĐTLERĐN MĐTOTĐK VE SĐTOTĐK ETKĐLERĐNĐN ĐNCELENMESĐ 1 1 Mustafa KATI, 2Mehmet Ali ONARAN Selimiye Anadolu Tarım Meslek Lisesi Üsküdar-Đstanbul 2 Muğla Anadolu Lisesi, Merkez-Muğla ÖZET Bu çalışmada Muğla bölgesinde tarımda yaygın olarak kullanılan insektisitlerin etkin maddesi olan parathion-methyl ‘in Allium cepa (Soğan) kök ucu meristem hücrelerine olan sitogenetik ve mitotik etkileri çalışılmıştır. Çalışmada şebeke suyu ile köklendirilen soğanlar kontrol grubu olarak kullanılmışlardır.Deney grupları Paration-methyl’in aktüel dozu ve maksimum dozu ile 24 saat süreyle muamele edilmiştir. Sonuç olarak Parathion-methyl dozları kontrol grubu ile karşılaştırıldığı zaman doz artışına paralel olarak mitoz bölünmede azalma ve buna bağlı olarakta mitotik indeksde düşüş tespit edilmiştir. Ayrıca kromozom kırılmaları,kromozom köprüleri,yanlış kutuplaşmalar,kromozom yapışmaları şeklinde anormallikler Anahtar Kelimeler : Đnsektisit, Parathion-methyl, Sitogenetik, Mitotik, Allium cepa P31 ĐNSAN SERUMUNDAN ALBUMĐN UZAKLAŞTIRILMASI ĐÇĐN PHEMA AFĐNĐTE KOLONLAR Müge ANDAÇ, Adil DENĐZLĐ Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi Kimy Bölümü, Beytepe, Ankara ÖZET Hastalıklara özgü biyoişaretlerin “biomarker” tanımlanması için insan serumunun proteom analizi, hastalıkların teşhisi ve ilerleyişinin belirlenmesi ve tedavisi için çok önemlidir. Serum, bakteriyel enfeksiyonlar, kanser ve Alzheimer hastalığı gibi özel fizyolojik hallere tepki olarak beliren ve kan akımına karışan proteinler nedeniyle teşhis analizi için çok zengin bir örnektir. Dolayısıyla, serum bu fizyolojik hallere değişen tepkilerin belirdiği bir ortam görevini görmektedir. Serum kolay elde edilebilir olması ve birçok teşhis önemi olan proteini içermesine karşın bilinen en karmaşık proteomlardan biridir. Proteom analizinde sorun yaratan en önemli faktörlerden birisi albüminin yüksek derişimi nedeniyle diğer bileşenleri maskelemesidir. Bunun önüne geçilmesi için analizden önce albüminin uzaklaştırılması gereklidir. Bu amaçla albümine afinitesi bilinen Cibacron Blue F3GA ligand olarak kullanılmaktadır. Boyalar ucuz, kolay bulunur, biyolojik ve kimyasal olarak kararlı olmaları bakımından önemli avantajlara sahiptirler. Destek malzemesi olarak süpermakrogözenekli Poli (2-hidroksi etil metakrilat) (PHEMA) kriyojel kullanılmıştır. Kiryojellerin gözenek yoğunluğu ve geniş gözeneklere sahip olması düşük akış direnci sağladığından, yüksek kapasitede ayırma sağlamakta ve kan gibi viskoz ortamlarda çalışıldığında kütle aktarımı açısından çok büyük kolaylık sağlamaktadır. Bu çalışmada PHEMA kriyojel farklı ligandlar bağlanarak serumdan albümin uzaklaştırma kapasiteleri incelenmiş ve serumun proteom analizi ve biyoişaretleyicilerin tayinine katkısı tartışılmıştır. Anahtar Kelime: Proteom, Albumin, Boya-Ligand, Afinite P32 HĐDROFOBĐK ETKĐLEŞĐM KROMATOGRAFĐSĐ ĐLE SAFLAŞTIRILAN PON1Q192 AND PON1R192 ĐZOENZĐMLERĐN, BAZI AĞIR METALLERE KARŞI ĐLGĐSĐNĐN ARAŞTIRILMASI Nahit GENÇER ve Oktay ARSLAN Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Çağış Kampüsü, BALIKESĐR ÖZET Paraoksonaz (PON1) karaciğer tarafından sentezlenen kalsiyum iyonu içeren bir enzimdir. Serumda HDL’ ye bağlı olarak bulunur. Paraoksonaz insektisit ve sinir gazı olarak yaygın bir şekilde kullanılan organofosfat bileşiklerini hidrolizleyerek bu bileşiklerin detoksifikasyonunu sağlar. PON1, kodlanma bölgesinde 192. pozisyonda glutamin (Q) / arginin (R) şeklinde önemli bir polimorfizim içerir. PON1Q192 izoformu soman, sarin ve diazoksonu in vitro koşullarda daha yüksek oranda hidrolizlerken, PON1R192 izoform ise paraoksan ve kloroprifozoxonun hidrolizinde daha yüksek aktiviteye sahiptir. Bu çalışmada, PON1 Q ve R izoenzimleri amonyum sülfat çöktürmesi ve Sepharose-4B-L-tirozin-9-aminofenantren hidrofobik etkileşim kromotografisinden oluşan iki adımlı bir prosedür kullanılarak saflaştırılmıştır. Paraoksan substratı kullanılarak Tris-base pH:10,5 tamponunda Mn, Hg, Co, Cd, Ni ve Cu’ın saflaştırılmış PON1192Q ve PON1192R izoenzimleri üzerindeki in vitro etkisi belirlenmiştir. Bu metallerin IC50 değerleri % paraoksonaz aktivitesi/[I] grafiklerinden belirlenmiştir. Bu elde edilen sonuçlar, daha önce pH:8,0 tris-base tamponunda yapılmış olan çalışmanın sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Yapılan bu karşılaştırma sonucu pH değişiminin inhibisyon değerine oldukça etki ettiği tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: PON1Q192, PON1R192, Đnhibisyon, Metaller, pH P33 EŞBOYUTLU MANYETĐK POLĐ(EGDMA-MAH) MĐKROKÜRELERĐN SENTEZĐ VE KARAKTERĐZASYONU Nilay BERELĐ1, Lokman UZUN1, Sinan AKGÖL2, Adil DENĐZLĐ1 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Aydın ÖZET Eşboyutlu manyetik poli(etilen glikol dimetakrilat-N-metakriloil-L-histidin) [m-poli(EGDMAH)] mikroküreler (2.0 µm çapında), Fe3O4 nano-partiküllerin varlığında dispersiyon polimerizasyonu ile hazırlanmıştır. Farklı oranlarda Fe3O4 ve N-metakriloil-L-histidin monomer içeren eşboyutlu m-poli(EGDMAH) mikroküreler, şişme testi, elektron spin rezonans (ESR), titreşimli numune manyetometresi (VSM), temas açısı ölçümleri, elementel analiz, transmisyon elektron mikroskobu (TEM), taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve optik mikroskop ile karakterize edilmiştir. Eşboyutlu m-poli(EGDMAH) mikrokürelerin karakteristik fonksiyonel grupları, FTIR ile analiz edilmiştir. m-poli(EGDMAH) mikroküreler küresel ve düzgün yüzey özelliklerine sahiptirler. Polimerizasyon karışımına eklenen MAH monomerinin miktarının artmasıyla yapıya giren MAH miktarının arttığı elementel analiz verileri ile gösterilmiştir (17.7-55.3 µmol/g). Ayrıca farklı miktarda MAH monomeri içeren polimerler (1 g), hidrolik preste 10 atm basınç uygulanarak pelet haline getirilmiş ve polimer yüzeylerinin temas açıları belirlenmiştir. Artan MAH içeriği ile birlikte temas açısı değerlerinin azaldığı gözlenmiştir (58.7°-41.5°). Eşboyutlu mikrokürelerin denge şişme oranı % 65 olarak bulunmuştur. Manyetik özelliği gösteren g faktörü, çiftleşmemiş elektronların yerleştiği moleküllerin karakteristik miktarını gösteren bir niceliktir. mPoli(EGDMAH) mikrokürelerin g faktörü 3.01 olarak bulunmuştur. 1.0 g mpoli(EGDMAH) milroküre örneğinde bulunan tüm dipol momentlerini uyarmak için gerekli olan dış manyetik alan (Hr) 3020 Gauss olarak belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Eşboyutlu Mikroküreler, Manyetik Polimerler, Histidin, VSM, ESR P34 LĐZOZĐM ĐÇEREN KRĐYOJELLERĐNĐN ANTĐBAKTERĐYEL ÖZELLĐĞĐ Özlem Biçen1, Ayça Atılır Özcan1, Rasime Demirel2, Arzu Ersöz1 1 2 Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir ÖZET Lizozim enzimi doğal savunma mekanizmasının en önemli faktörlerinden biridir. Lizozim, gram pozitif bakterilerin hücre duvarındaki peptidoglikan tabakalarında bulunan N-asetil muramik asit ve N-asetil glukozamin arasındaki beta 1-4 bağlarını parçalayarak bakteri hücre duvarının zedelenmesi sonucu bakterinin yaşamsal faaliyetinin sona ermesini sağlamaktadır. Bu özelliğinden dolayı antibakteriyel malzeme geliştirilmesinde lizozim enzimin rolü büyüktür. Enzim, yüksek sıcaklığa, asidik pH’a dayanıklı olabilen fakat alkali koşullarda inaktive olan bir yapıdadır. Sunulan çalışmada, lizozimin antibakteriyel aktivite tayinine yönelik olarak lizozim içeren akrilamit bazlı kriyojel sistemleri hazırlanmıştır. Bu amaçla ilk aşamada, lizozimin kriyojel sistemlerinin makrogözeneklerine bağlanması için metakroil tirozin (MAT) monomeri sentezlenmiş ve lizozim ile etkileştirilmiştir. Bu etkileşim sonucu MAT monomerinin tirozin kısmı lizozimde bulunan tirozin kalıntılarına bağlanmıştır. Đkinci aşamada ise birinci aşamada hazırlanan önorganize sistem ile birlikte akrilamit monomeri, N,N’-metilen bisakrilamit çapraz bağlayıcısı ve bunlara ilave olarak amonyumpersülfat ve N, N, N', N'- tetrametiletilendiamin başlatıcıları kullanılarak MAT-Lizozim kriyojel sistemleri hazırlanmıştır. Meydana gelen süpermakrogözenekli akrilamit bazlı kriyojeller gözenek boyutları 5-100 µm arasında değişen birbirine bağlı gözenek ağı ve bu gözenek ağı içerisinde de lizozim enzimi içeren bir sistem oluşturmuştur. Hazırlanan kriyojellerin antibakteriyel aktivite testlerinde gram-pozitif bakteri olarak Staphylococcus aureus (S. aureus) ve Micrococcus luteus (M.luteus) gram-negatif bakteri olarak ise Escherichia coli (E.coli) seçilmiştir. Bakteri kültür ortamlarının hazırlanan kriyojelle etkileştirilmesi sonucunda, M.Luteus bakterisi için % 66 , S. Aureus bakterisi için %92,5 , E. Coli bakterisi için de %76 oranında başlangıç miktarlarına göre azalma gösterdiği saptanmıştır. Yapılan antibakteriyel aktivite testleri sonucunda lizozim içeren akrilamit kriyojellerinin antibakteriyel malzeme olarak kullanılabileceği gösterilmiştir. Anahtar Sözcükler: Lizozim, kriyojel, antibakteriyel aktivite. P35 TALASEMĐLĐ HASTA PLAZMASINDAN DEMĐR UZAKLAŞTIRMAK ĐÇĐN Fe(III) BASKILANMIŞ SÜPERMAKROGÖZENEKLĐ KRĐYOJELLERĐN HAZIRLANMASI Sevgi ASLIYÜCE1,2, Nilay BERELĐ1, Mehmet Ali ONUR2, Rıdvan SAY3, Adil DENĐZLĐ1 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara 3 Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir ÖZET Talasemi, insan hemoglobinini oluşturan globin zincirlerinin yapısındaki yetersizlik sonucu oluşan kalıtsal bir hastalıktır. Hastalık talasemi majör ve talasemi minör olmak üzere iki şekilde görülür. Talasemi minör hafif seyreder. Đnsanlardaki tek bulgu; yalnızca kansızlıktır. Talasemi major ise hastalığın ağır seyreden şeklidir. Hastalığın tek tedavi yolu sık ve sürekli kan nakilleridir. Ancak yapılan kan nakilleri ile hasta vücudunda demir birikimi görülür. Demir birikimine bağlı olarak da kalp, karaciğer, pankreas gibi organlarda bozukluklar ortaya çıkar. Demir fazlalığının giderilmesi için, kullanılan tek yöntem şelasyon tedavisidir. Günümüzde bu amaçla kullanılan tek klinik ilaç, doğal bir siderofor olan desferrioksamin B (DFO)’dir. Ancak bu ilaç, pahalı olması, uzun süreli infüzyon gerektirmesi, absorpsiyonunun düşük olması ve potansiyel olarak toksik olması gibi önemli dezavantajlara sahiptir. Moleküler baskılama, moleküler tanıma temelinde çok çeşitli maddelerin seçici olarak bağlanması temeline dayanan bir yöntemdir. Baskılama işlemi fonksiyonel ve çapraz bağlanma özelliklerine sahip monomerlerin kalıp molekül etrafında polimerleştirilmesi ile gerçekleştirilir. Süpermakrogözenekli monolitik kolonlar kısmen donmuş ortamda radikalik polimerizasyon ile hazırlanmaktadır. Kriyojellerin gözenek yoğunluğu ve geniş gözeneklere sahip olması düşük akış direnci, yüksek kapasitede ayırma gibi avantajları yanında kan gibi viskoz ortamlarda çalışıldığında da çok büyük kolaylık sağlamaktadır. Sunulan çalışmanın amacı talasemili insan plazmasından seçici olarak demirin uzaklaştırılması için Fe(III) baskılanmış monolitik kriyojellerin hazırlanmasıdır. Bu amaçla ilk basamakta, fonksiyonel monomer metakroilamidosistein (MAC) ile Fe(III) kompleksleştirilmiştir. Farklı oranlarda kompleks içeren Fe(III) baskılanmış poli(HEMA-MAC) kriyojeller çapraz bağlayıcı olarak metilen bisakrilamid, başlatıcı olarak amonyumpersülfat-TEMED redoks çifti kullanılarak -12°C’da 24 saat süreyle dondurulmasıyla gerçekleştirilen yığın polimerizasyonu ile hazırlanmıştır. Daha sonra kalıp molekül (Fe(III)), 0.1 M etilendiamintetraasetik asit (EDTA) kullanılarak yapıdan uzaklaştırılmıştır. Hazırlanan Fe(III) baskılanmış poli(HEMA-MAC) kriyojeller spesifik yüzey alan tayini, şişme testleri, FTIR ve taramalı elektron mikroskobu ile karakterize edilmiştir. Đnsan plazmasından Fe(III) adsorpsiyonu sürekli sistemde çalışılmıştır. Fe(III) baskılanmış kriyojellerin seçiciliği Fe(II), Ni(II), Cd(II) iyonları ile karşılaştırılarak belirlenmiştir. Ayrıca adsorpsiyon kapasitelerinde tekrarlanan adsorpsiyondesorpsiyon işlemleri sonucunda önemli bir azalma olmadığı gözlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Kriyojeller, Moleküler Baskılama, Afinite Bağlanma, Demir Uzaklaştırılması P36 HĐYALÜRONĐK ASĐT (HA) DÜZEYĐNĐN BELĐRLENMESĐ ĐÇĐN DGLUKORONĐK ASĐT BASKILI QCM VE SPR SENSÖR SĐSTEMLERĐ Sibel EMĐR DĐLTEMĐZ1, Deniz HÜR1, Güner SAKA2, Rüstem KEÇĐLĐ1 1 2 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir ÖZET Bu çalışmada, canlılar için oldukça önemli olan Hiyalüronik asit (HA) düzeyinin belirlenmesi için yeni bir sensör sistemi geliştirilmesi hedeflenmiştir. Biyoteknoloji, nano yapılı platform teknolojisine dayanan sensör sistemleri, yeni biyomalzemelerin izolasyonu ve üretimi günümüzde üzerinde oldukça yoğun çalışılan ve ülke ekonomisi için oldukça önemli ve öncelikli alanlarda yer alan konulardır. Bu doğrultuda çalışma kapsamında geliştirmeyi hedeflediğimiz, HA biyomolekülünü tanıyan CD44 molekülüne benzeyen mimik bölgelerin oluşturulacağı yeni nesil sensör bazlı çalışma, biyosensör ve biyoayırma içerikli literatürde hiç yer almamaktadır. Bu çalışmada HA ile güçlü etkileşimlere sahip CD44 biyomolekülünde de bulunan tirozin bağlanma noktası taklit edilerek afinite bazlı ve glukoronik asit belleklere sahip QCM kuartz kiristallerin ve SPR çiplerin hazırlanması, bağlanma etkinliklerinin belirlenmesi ve HA tayininin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla; MAT-D-Glukoronik asit ön organize monomer sisteminin allilmerkaptan ile aktive edilmiş sensör yüzeylerinde UV ışık altında polimerleştirilmesi basamakları gerçekleştirilmiştir. Polimer film kaplanmış sensörler ile farklı derişimlerdeki hiyalüronik asit çözeltileri için frekans ve rezonans açısı ölçümleri yapılarak hazırlanan polimer sistemlerinin bağlanma sabitleri QCM için 9,8x106 M-1, SPR için 4,5x 106 M-1 olarak belirlenmiştir. Sonuçlardan görüldüğü gibi hazırlanan polimer sistemleri için oldukça yüksek bağlanma sabitleri bulunmuştur. Anahtar Sözcük: Hiyalüronik asit (HA), D-Glukoronik asit, CD44, QCM, SPR P37 TNF-α α TAYĐNĐ ĐÇĐN REFLEKTOMETRĐK ĐNTERFERANS SPEKTROSKOPĐSĐ VE FĐBER OPTĐK SPEKTROSKOPĐSĐ TEMELLĐ SENSÖR GELĐŞTĐRĐLMESĐ B. Tuba FINDIK1, Rıdvan SAY2,3, Sibel EMĐR DĐLTEMĐZ3 1 Anadolu Üniversitesi, Đleri Teknolojiler Anabilim Dalı, Biyoteknoloji Bölümü, Eskişehir 2 Anadolu Üniversitesi, Bitki, Đlaç ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi(BĐBAM), Eskişehir 3 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir ÖZET Tümör nekroz faktörler (TNF), birçok hücre tipi tarafından salgılanan, doğal ve kazanılmış bağışıklık, hücre regülasyonu, farklılaşma ve apoptisoz süreçlerinde önemli rollere sahip, polipeptid yapıda bir sitokindir. Pek çok sistemde fonksiyonu olan ondokuz üyesi vardır ve TNF-α bu ailenin tanımlanan ilk üyelerindendir. TNFα, makrofajlar ve bazı diğer hücreler tarafından üretilir. Kanserli hücrelerin yıkımını sağladığından kanser hastalıklarının tayini ve tedavisi amacıyla üzerinde oldukça yoğun çalışılan bir protein grubudur. Son yıllarda TNF-α’nın biyolojik aktivitelerine karşı anti-TNF ilaçlar romatizmal hastalıkların tedavisinde kulanılmaya başlanmıştır. Patolojik ve fizyolojik pek çok süreçte TNF-α yer almaktadır, ancak serum gibi biyolojik örneklerde oldukça düşük seviyelerde bulunur. Bu nedenle biyolojik tümörlerin doğal yaşamsal süreçlerinin anlaşılması ve hastalıkların tedavisinde iyileştirme potansiyeline sahip ilaçların geliştirilmesi için bu düşük seviyelerdeki biyomolekülün tayinine yönelik hassas yöntemlerin geliştirilmesi oldukça önemlidir. Reflektometrik interferans spektroskopisi (RIfS) biyomoleküler etkileşimlerin takibi için oldukça uygun, sıvı ve gaz fazlarda kullanılabilen bir tekniktir. Bu teknik kullanılarak antijenlere, antibadilere, proteinlere, oligonükleotitlere (RNA, DNA) ve nanopartiküllere ait biyomoleküler etkileşimler ve bu etkileşimlerin termodinamik ve kinetik sabitleri belirlenebilmektedir. Ancak RIfS tekniği kullanılarak tümör nekroz faktör tayini için yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı, reflektometrik interferans spektroskopisi ve fiber optik spektroskopisi yöntemlerini kullanarak biyoafinite teknikleriyle TNF-α moleküllerine seçici sensörlerin geliştirilmesidir. Bu amaçla reflektometrik ve fiber optik sensörlerin modifikasyonu ve modifiye edilmiş sensörlere uygun yönlenimli antibadi immobilizasyonu gerçekleştirilmiştir. Anahtar Sözcükler : TNF-α, RIFS, Fiber Optik Sapektroskopisi, Sensör P38 BAKIR BAĞLI POLĐ(HĐDROKSĐETĐLMETAKRĐLAT) NANOPARTĐKÜLLERLE ALBÜMĐNĐN SEÇĐCĐ SAFLAŞTIRILMASI Veyis Karakoç1, Deniz Türkmen1, Erkut Yılmaz1, Nilay Bereli1, Süleyman Patır2, Nevra Öztürk3, Sinan Akgöl3 ve Adil Denizli1 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kimya Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara 3 Adnan Menderes Üniversitesi, Kimya Bölümü, Aydın ÖZET Albumin önemli bir plazma proteinidir. Akut rahatsızlıklarda albumin tedavisi yaklaşık 50 yıldan bu yana kullanılmaktadır. Albumin tedavi amacı ile hipoalbüminemi, ameliyatlar, akut nefroz, hemodializ, pankreatit başta olmak üzere yaygın olarak kullanılmaktadır. Nanopartiküller yüksek yüzey alanı/hacim oranları nedeniyle biyomoleküllerin saflaştırılmasında önemli avantajlar sunmaktadır. Bu çalışmada, ortalama 300 nm çapında polidispersitesi 1.156 olan poli(hidroksietilmetakrilat) (PHEMA) nanopartiküller emülsiyon polimerizasyon yöntemi ile sentezlenmiştir. Sentezlenen PHEMA nanopartiküllerin yüzey alanı 996 m2/g olarak ölçülmüştür. Metal şelatlayıcı ligand 3-(2-imidazol-1-yl)propil(trietoksisilan) (IMEO) kovalent olarak PHEMA nanopartiküllere bağlanmıştır ( 0.97mmol IMEO/g). PHEMA nanopartiküllerin yüzey morfolojileri ve özellikleri SEM, FTIR ve AFM ile karakterize edilmiştir. Cu2+ bağlanmış PHEMA-IMEO nanopartiküllerle kesikli sistemde albüminin (HSA) adsorpsiyon-desorpsiyon davranışı izlenmiştir. Cu2+ bağlı nanopartiküllere maksimum albümin adsorpsiyonu 680 mg HSA/g dır. Anahtar Sözcükler: Nanopartikül, Albumin, Emülsiyon Polimerizasyon. P39 KARBONĐK ANHĐDRAZ ĐNHĐBĐTÖRLERĐ OLARAK 5-AMĐNO-1,3,4TĐYADĐYAZOL-2-SÜLFONAMĐD BĐLEŞĐĞĐNĐN AMĐD TÜREVLERĐNĐN ĐN VĐVO ĐNHĐBĐSYON ETKĐLERĐNĐN ĐNCELENMESĐ ∗ Sayime AYDIN , Metin BÜLBÜL, ∗Yasemin AKTAN TEKŞEN, Başak GÖKÇE, Hülya ÇELĐK ve Burcu ÇINAR Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü-Kütahya ∗ Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Sağlık Yüksek Okulu-Kütahya ÖZET Karbonik anhidraz; CO2’in HCO3- ve H+ iyonlarına iki basamakta dönüşümlü hidratasyonunu katalizleyen bir enzimdir. Đnsan gözünde CA-II ve CA-IV izoenzimleri bulunur. Karbonik anhidraz inhibitörleri, göz içi sıvısının salgılanmasıyla oluşan yüksek göz içi basıncını (intraocular pressure, IOP) düşürdüklerinden, glokom hastalığı tedavisinde kullanılırlar. Bu çalışmada daha önce sentezlenmiş olan pirazol karboksilik asitlerin 5-amino-1,3,4-tiyadiazol-2sülfonamid türevlerinin; Albino cinsi tavşanlarda göz içi basınçlarını düşürmelerinden faydalanılarak in vivo inhibisyon etkileri incelenmiştir. Bu bileşiklerle ilgili çalışmalar t testi ve Anova testi ile değerlendirilmiştir. 8 (4-Benzoil1-(3-nitrofenil)-5-fenil-N-(5-sülfamoil-1,3,4-tiyadiyazole-2-il)-1H-pirazol3karboksamid) ve 11 (Etil-1,5–difenil-3-(5-sülfamoil-1,3,4-tiyadiyazol-2–il karbamoil)-1H-pirazol-4-karboksilat) bileşikleri, göz içi basıncını 8 saat boyunca düşürürken; 10 (4-Benzoil-1,5-difenil-N-(5-sülfamoil-1,3,4-thiadiazole–2-il)-1Hpirazol-3-karboksamid), 12 (Etil-1-(3–nitrofenil)–5–fenil-3-(5-sülfamoil-1,3,4tiyadiyazol-2-il karbamoil)-1H-pirazol-4-karboksilat) ve 13 (Etil-1-(4-nitrofenil)-5fenil-3-(5-sülfamoil-1,3,4-tiyadiyazol-2-il karbamoil) -1H-pirazol-4-karboksilat) bileşiklerinin 6 saat süreyle etkili oldukları tespit edilmiştir (p<0.05). Bu testlerden elde edilen verilere göre bu bileşiklerin, çıkış maddeleri olarak kullanılan Asetazolamid (1) ve 5-amino-1,3,4-tiyadiazol-2-sülfonamid (2) bileşiklerine göre; göz tansiyonu üzerinde daha etkili oldukları ve glokom hastalığı tedavisinde alternatif ilaçlar olarak kullanılabilecekleri ortaya çıkarılmıştır. Anahtar Kelimeler: Karbonik anhidraz enzimi, pirazol karboksilik asit türevleri, glokom hastalığı, Albino Cinsi Tavşan, in vivo inhibisyon. P40 ĐMĐDAZOL GRUBU ĐÇEREN MANYETĐK POLĐMERLERĐN HAZIRLANMASI VE ATIKSULARDAN AĞIR METAL UZAKLAŞTIRILMASI Lokman UZUN1, Ali KARA2, Nursel PEKEL BAYRAMGĐL1, Serap ŞENEL1, Adil DENĐZLĐ1 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara ÖZET Sunulan çalışmada, manyetik poli(etilen glikol dimetakrilat-n-vinil imidazol) [m-poli(EGDMA-VIM)] mikroküreler hazırlanmış ve ağır metal iyonlarının adsorpsiyonu gerçekleştirilmiştir. m-poli(EGDMA-VIM) mikroküreler süspansiyon polimerizasyon yöntemiyle EGDMA ve VIM’in polimerleştirilmesiyle üretilmiştir. Manyetik mikrokürelerin ortalama boyut dağılımı 150-200 µm’dir ve elementel analiz sonuçlarına göre elde edilen polimer bileşimi, 5 EGDMA monomerik birimine bir VIM monomerik birimi şeklindedir. Manyetik mikroküreler, FTIR, elementel analiz, yüzey alanı ölçümleri, şişme testi, yoğunluk ölçümleri, SEM ve manyetizma ölçümleri ile karakterize edilmiştir. m-poli(EGDMA-VIM) mikrokürelerin yüzey alanı 59.8 m2/g’dır. Manyetik mikrokürelerin denge şişme oranları %85 olarak belirlenmiştir. Manyetik mikroküreler kullanılarak sulu çözeltilerden Cu(II), Zn(II), Cd(II) ve Pb(II) iyonlarının adsorpsiyonu manyetik kararlı akışkan yatak sisteminde gerçekleştirilmiştir. Manyetik mikrokürelerin maksimum ağır metal iyon adsorpsiyon kapasiteleri sırasıyla 38.6 mg Cu(II)/g, 55.6 mg Zn(II)/g, 95.6 mg Cd(II)/g ve 154.2 mg Pb(II)/g polimer’dir. Manyetik mikrokürelerin ağır metal adsorpsiyon kapasitesine başlangıç metal iyon derişiminin, pH’nın ve akış hızının etkileri incelenmiştir. Metal iyon derişimi 10-750 mg/L, pH 3.0-7.0 ve akış hızı 0.5-3.0 mL/dakika aralığında değiştirilmiştir. Manyetik mikrokürelerin ağır metal iyon adsorpsiyon davranışları Langmuir ve Freundlich modelleri kullanılarak karakterize edilmiştir. Ağır metal iyon uzaklaştırılması yapay atıksu kullanılarak da gerçekleştirilmiştir. Çok bileşenli yapay atıksudan yarışmalı ağır metal iyon uzaklaştırma kapasiteleri sırasıyla 26.2 mg Cu(II)/g, 33.7 mg Zn(II)/g, 54.7 mg Cd(II)/g ve 108.4 mg Pb(II)/g polimer’dir. Manyetik mikroküreleri rejenerasyonu 0.1 M HNO3 kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Aynı manyetik mikroküreler kullanılarak adsorpsiyon-desorpsiyon döngüsü 10 kere gerçekleştirilmiş ve ağır metal iyon kapasitesinde önemli bir değişim gözlenmemiştir. Anahtar Kelimeler: N-vinil imidazol, ağır metal uzaklaştırılması, manyetik polimerler, atıksu P41 METAL-PROTEĐN KOMPLEKSLERĐNĐN HAZIRLANMASI VE KARAKTERĐZASYONU Deniz TÜRKMEN, Melike ÖZKAYA, Nilay BERELĐ, Dursun Ali KÖSE, Lokman UZUN, Adil DENĐZLĐ Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara ÖZET Proteinlerin geçiş metal iyonları (Cu(II), Zn(II), Co(II) vb.) ile etkileşimleri önemli bir araştırma konusudur. Bu etkileşimler, proteinlerin yapısında bulunan amino asitlerin yan gruplarındaki oksijen, azot ve kükürt gibi Lewis bazı (elektron verici) olan fonksiyonel gruplara bağlıdır. Proteinlerin metal iyonları ile seçici olarak etkileşime girebilmeleri; kendi adı ile bilinen bir afinite kromatografisi yöntemini (immobilize metal afinite kromatografisi) oluşturmuştur. Bu yöntemle, yumuşak koşullar altında protein ayrılması ve saflaştırılması mümkündür. Protein-metal etkileşimlerinin yeni kullanım alanlarından en öne çıkanı ise; metal koordineli moleküler baskılama teknikleridir. Bu yöntemle ortam koşullarına aşırı duyarlı olan proteinlerin baskılanması daha uygun koşullarda gerçekleşebilmektedir. Sunulan çalışmada; model protein olarak seçilen immunoglobulin G (IgG) ile farklı geçiş metal iyonlarının (Cu(II), Ni(II), Co(II)) kompleks oluşumları incelenmiştir. Çalışmada, hem moleküler baskılama amaçlı hem de immobilize metal afinite kromatografisinde kullanılabilecek kompleksler hazırlanmış ve karakterize edilmiştir. Bu amaçla; metal iyonları, IgG ve N-metakriloil-L-histidin monomeri (MAH) arasındaki kompleksler hazırlanmıştır. Hazırlanan kompleksler, ısıl kütlesel analiz (TGA), diferansiyel taramalı kalorimetre (DSC), Fourier dönüşümlü infrared spektroskopisi (FTIR), UV-görünür ve spektroflorimetre yöntemleri kullanılarak karakterize edilmiştir. Anahtar Kelimeler: N-metakriloil-L-histidin, metal iyonları, immunoglobulin G, protein-metal etkileşimleri, TGA, DSC, FTIR. P42 BAZI FENOLĐK YAPIDAKĐ BĐLEŞĐKLERĐN POLĐFENOL OKSĐDAZ ENZĐMĐYLE AFĐNĐTESĐNĐN ARAŞTIRILMASI Serap BEYAZTAŞ1, Fatih SÖNMEZ2, Mustafa ZENGĐN2, Oktay ARSLAN1 1 Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Balıkesir 2 Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Sakarya ÖZET Polifenol oksidaz (E.C.1.14.18.1) yapısında kofaktör olarak bakır içeren oksido redüktaz sınıfına ait bifonksiyonel bir enzimdir. Moleküler oksijen varlığında monofenollerin o-difenollere hidroksilasyonu (kresolaz aktivitesi) ve o-fenollerin okinonlara oksidasyonu (katekolaz aktivitesi) reaksiyonunu katalizler. Polifenol oksidaz (PPO) enzimi birçok meyve ve sebzede bulunan ve bitkinin hastalıklara karşı direncinin artmasına neden olan bir metalo enzimdir. Gıda endüstrisindeki önemi ise, enzimatik kararmaya neden olmasından kaynaklanmaktadır. Meyve ve sebzelerin işlenmesi sırasında oksijenin varlığı kaçınılmazdır. Ayrıca bütün bitkilerin belirli oranlarda fenolik madde içerdiği bilinmektedir. Bu bileşikleri uzaklaştırmak kesinlikle pratik değildir. Enzimatik kararmanın önlenmesinde en geçerli yöntem PPO aktivitesinin kontrol edilmesidir. Bu nedenle enzim aktivitesine etki eden parametrelerin çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu çalışmada Sakarya Üniversitesi Organik Kimya Laboratuarlarında sentezlenen aşağıdaki bileşiklerinin, patatesten afinite jeliyle saflaştırılan PPO enzimine etkisi araştırılmıştır. A-7 HO OH HO O O O HO O HO OH OH OH O A-9 HO O HO O OH O HO HO HO O PPO enzimi üzerine etkisi incelenen bileşiklerin, enzim aktivitesini önemli ölçüde arttırdığı gözlenmiştir. Bu durum söz konusu bileşiklerin fenolik karakterlerinden ileri geldiğini söylemek mümkündür. Anahtar Kelimeler: Polifenol oksidaz, fenolik bileşikler, enzimatik kararma. P43 SĐDERĐTĐS TÜRLERĐNDEN ĐZOLE EDĐLEN SĐDEROL BĐLEŞĐĞĐNĐN KSANTĐN OKSĐDAZ ENZĐMĐNE ETKĐSĐNĐN ĐNCELENMESĐ Sema ÇARIKÇI, Serap BEYAZTAŞ, Akın AZĐZOĞLU, Turgut KILIÇ, Oktay ARSLAN Balıkesir Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü ÖZET Türkiye’ de yetişen türler arasında en yüksek endemizm oranına (%78) sahip olan Sideritis (Labiatae ) türlerinin hem Türkiye hem de Avrupa’da halk arasında ağrı kesici, antiromatizmal, sindirimi kolaylaştırıcı ve antimikrobiyal etkileri nedeniyle kullanıldığı belirlenmiştir. Sideritis türleri genellikle kauren diterpenoidleri içerirler. Kauren iskeletine sahip olan yapılardan biri olan Siderol (Ent-7α-acetoxy-18-hydroxykaur-15-ene), bu güne kadar 21 Sideritis türünden izole edilmiştir. 12 20 13 11 17 14 1 9 2 10 16 8 15 3 18 4 5 7 6 OAc CH2OH 19 Şekil 1.Siderol Ksantin oksidoredüktaz (XOR), hidroksilaz ailesinin bir üyesidir. Enzim, 300 kDa. ağırlığında dimerik yapıda olduğu saptanmıştır. Memelilerde XOR, birbirine dönüşebilen iki formu bulunmaktadır. Bu izoformlardan birisi, elektron alıcısı olarak NAD+ kulanan ksantin dehidrogenaz (XDH; EC: 1.1.3.204) ve elektron alıcısı olarak O2 kullanan ksantin oksidaz (XO; EC: 1.2.3.22)’dır. Enzim, molibden, demir ve kofaktör olarak FAD içeren bir metaloenzimdir. XO, pürin yıkımının anahtar enzimidir. Ancak bu enzim çok geniş bir substrat spesifikliğine sahip olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada söz konusu doğal bileşik olan siderolün XO enzimine karşı afinitesi incelenmiştir. Bu amaçla XO yeni bir afinite kromatografi jeli ile saflaştırılmış söz konusu bileşik çalışılan konsantrasyonlarda enzimi aktive ettiği saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Siderol, Ksantin Oksidaz, afinite. P44 AFĐNĐTE KROMATOGRAFĐSĐ ĐLE SAFLAŞTIRILAN GLUKOZ-6-FOSFAT DEHĐDROGENAZ ÜZERĐNE 2,4-DIHIDROKSI-5-FLOROPIRIMIDIN VE SODYUM-2-MERKAPTOETAN SÜLFONAT MADDELERĐNĐN ĐN VĐTRO ĐNHĐBĐSYON ETKĐSĐNĐN ARAŞTIRILMASI a Đsmail ÖZMEN Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, ISPARTA, [email protected] Glukoz-6-Fosfat Dehidrogenaz (G6PD), pentoz fosfat yolunun ilk ve dönüşümsüz reaksiyonunu katalizler ve eritrositlerde NADPH’ın tek kaynağıdır. Bu çalışmada, sağlıklı bir kişiden alınan kandan saflaştırılan G6PD enzimi üzerine çalışmalar yapıldı. Amonyum sülfat çöktürmesi, diyaliz ve afinite kromatografisi kullanılarak G6PD enzimi 9.811 kat saflaştırıldı. Enzim saflığı SDS-PAGE elektroforezi ile kontrol edildi. Tümör tedavisinde sitotoksik ilaç olarak kullanılan 2,4-dihidroksi-5-floropirimidin ve antidot olarak kullanılan sodyum-2-merkaptoetan sülfonat ilacının G6PD enzimi üzerine etkileri in vitro koşullarda incelendi. Çalışma sonunda ilacın G6PD enzimini inhibe ettiği belirlendi. Çalışma sonuçlarına göre bu iki ilaç G6PD enzimi üzerinde yan etkilere sahiptir. Özellikle G6PD enzim eksikliği bulunan şahısların bu ilaçları kullanırken dikkatli olmaları gerekmektedir.
Benzer belgeler
Bildiri Kitapçığı - 10. Ulusal Afinite Teknikleri Kongresi
(0,5 mg/mL derişimde) olarak bulunmuştur. İlgili plazmidler, moleküler çalışmalarda kullanılmak
üzere, araştırmada kullanılan E.coli DH5α bakterisine transforme edilmiş, sonraki basamakta
bakteri h...