AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ MART
Transkript
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ MART
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ MART 2015 135 Tavuklarda neden EDİTÖR İNFOVET MART SAYI 135 YAYIN TÜRÜ SÜRELİ YEREL SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. MEHMET AKTOP GENEL KOORDİNATÖR Barış Kolgu [email protected] ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD. YAYINCILAR SOK. NO: 10/4 34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL TEL: 0212 324 50 56 0212 324 50 59 FAX: 0212 324 50 06 www.infovetdergi.com [email protected] Genel yayın yönetmeni Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu [email protected] Yazı işleri sorumlusu Veteriner Hekim gizem kutun [email protected] Veteriner Hekim Ayça Üvez [email protected] KATKIDA BULUNANLAR Prof. Dr. ismet türkmen Prof. Dr. pınar saçaklı dr. serdar sızmaz ART DİREKTÖR EBRU DERELİ [email protected] GRAFİK TASARIM EMEL VURAL [email protected] SOSYAL MEDYA SORUMLUSU BANU SAYINÇ [email protected] DANIŞMA KURULU PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn DR. SAİT KOCA SÜLEYMAN ÖZTÜRK RENK AYRIMI ve BASKI Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd. Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE GEZEGEN BİNASI NO: 202/A BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002 Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır. İNFOVET 02-03 EFSANELERİ AÇIKLIĞA KAVUŞTURMAK GÖREVİMİZ olmalı Avrupa Birliği dahil, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kanatlı yetiştiriciliğinde hormon kullanılmamaktadır. İmal edilmesinin, satılmasının ve bulundurulmasının yasak olmasının yanı sıra ucuz bir ham madde olmadığı için üretim maliyetleri göz önünde bulundurulduğunda uygulanması da ekonomik açıdan rasyonel değildir. Medyada izlenebilirliği arttırmak amacıyla ortaya atılan iddiaların asılsız ve gerçeği yansıtmıyor oluşu nedeniyle iddia sahipleri muhatap alınmamalı, tavuk üreticileri bu konunun tarafsız bilim insanlarınca ele alınarak toplumun aydınlatılmasından yana tavır koymalıdırlar. Bilimsel veriler ışığında uygulanabilirliğin imkansızlığı açıklığa kavuşturulsa da, gerçekler kendini gösteriyor olsa da, kanatlı sektörü toplumun duymayı beklediği mesajları iletmek için vesile olmalı ve sesini kitlelere duyurmaya çalışmalıdır. Mart sayımızda biz de buna vesile olmayı amaçlayarak, hormon kullanımı ile ilgili yaşanan kafa karışıklıklarını, efsaneleri ve yanlış bilinenleri, Prof. Dr. Pınar Saçaklı hocamızın da destekleriyle sizlere sunmaya çalıştık. Geçtiğimiz ay etkinliklerle, kongrelerle, toplantılarla ve lansmanlarla dolu yoğun bir aydı. Sektörün önde gelen firmaların, kuruluşların ve derneklerin oldukça yararlı geçen etkinliklerini de dergimizden eksik etmedik. Bununla birlikte, dünyadan ve ülkemizden güncel sektörel haberleri, sağlık konularını ve makaleleri de işledik; değerli hocalarımıza yer verdik. Umarım keyifle okuyacağınız bir sayı olur. Sevgiyle kalın! VetERİNER Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU Ketozis kayıplara neden olmasın Doğumdan sonraki dönem ineklerin enerji ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir. Bu durum ineklerde ketozise sebebiyet vermektedir. SAYFA 82 VetERİNER Hekim Ayça Üvez havalandırmada sık karşılaşılan dört hata Veteriner Hekim Gizem Kutun Kanatlı hayvanlarda stres oluşturmadan yeterli nem çıkışını ve hava kalitesini sürdürebilmenin başarısı için dört önemli koşulu vardır. SAYFA 114 İÇİNDEKİLER SAYFA 68 Prof. Dr. İsmet Türkmen, buzağı yetiştiriciliğinde tercih edilen beslenme yöntemlerini ve hedeflenen sonuçları aktarıyor. 30 > Buzağılarda görülen protozoal problemler 76 > Biokey’den rumen sağlığına yeni çözümler 112 > Salmonella ile risk değerlendirmeleri Buzağılarda şiddetli ishale neden olan bazı protozal etkenlerin zoonoz olmasının yanı sıra, yaşanan ölümler nedeniyle ciddi ekonomik kayıplar da neden olduğu bilinmektedir. “Levabon Rumen E” ve ‘’Mycofix Plus Dairy’’ ürün tanıtım toplantısında, rumen sağlığı ve performansına olan etkileri ile ilgili konular ele alındı. Minnesota Üniversitesi’nden epidemiyolojistler, salmonella performans standartlarının enfektif doza değil, prevalansa dayandırılmasının akılcı bir yol olup olmadığını sorguluyorlar. 34 > Çalışmalarla kanıtlanmış çok yönlü etki “Toplam Barsak Sağlığı Yönetimi” köşesinde Sangrovit’in kanatlı yetiştiriciliğinde çalışmalarla kanıtlanmış performansa ilişkin özellikleri üzerinde duruldu. 40 > Taşlar işte şimdi yerine oturdu SAYFA 98 Ağaçlarla ilişkili yaşanan toksikozların klinik belirtileri ve olası zehirlenme durumlarında neler yapacağımız Üreticiler, horoz yönetiminin civciv üretimindeki başarı için gerekli olduğunu çoğu zaman unutmaktalar. İNFOVET 04-05 82 > Ketozis ekonomik kayıplara neden olmasın 114 > Minimum havalandırma konusunda sık karşılaşılan dört hata Kanatlılarda stres oluşturmadan yeterli nem çıkışını ve hava kalitesini sürdürmenin başarısı için dört önemli koşul vardır. 122 > Tavuklarda tüy kaybı Zoetis ve Ekol Gıda’nın stratejik işbirliklerini kutladığı ve koksidiyoz konusunu ele aldığı lansman, 05-06 Mart’ta görkemli bir şekilde gerçekleştirildi. Tüy kaybı, ette enfeksiyonlara ya da dokularda morluklara yol açan yaralanmaların meydana gelme olasılığını arttırır. 52 > Yoğun bir takvim ile sektör buluşuyor 84 > Hormonlarla ilgili kafa karışıklığı neden? Türkiye hayvan sağlığı endüstrinin düzeyinin yükselmesine katkı sağlayan ve önemli seviyelere taşıyan VİSAD, 30 Ocak tarihinde Danışma Kurulu Toplantısı gerçekleştirdi. Kanatlı endüstrisinde “Hormon kullanıyor musunuz?” yerine, “Neden hormon kullanıyorsunuz?” şeklinde sorular yöneltmesi yaşanan kafa karışıklığının en büyük göstergelerinden biridir. Önemli üretim bölgelerinin rekor düzeyde küçülmesiyle birlikte, küresel kırmızı et pazarı ciddi bir daralma yaşamaya başladı. 58 > Merial Ruminant Forum ile BRD ele alındı Merial Türkiye, 4-5 Mart tarihlerinde BRD’yi ele aldığı “Merial Ruminant Forum: Sığır İşletmelerinde BRD’nin Kontrolü” isimli bir etkinlik organize etti. Vimar Animal Health ve EW Nutrition işbirliği ile PROTE-N (yavaş salınımlı üre) isimli özel ürünün lansmanı İstanbul Crown Plaza Asia’da yoğun katılımla başarılı bir şekilde gerçekleştirildi. 146 Şu anda başlıca larva beslenmesinde kullanılan mikroalgler gelecekte bağışıklık sistemini güçlendirmek için fonksiyonel beslenmede de kullanılacak mı? Kuru dönemde yem tüketiminin azalması, doğumdan sonraki dönemde ineklerin enerji ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir. Bu durum ineklerde ketozise sebebiyet vermektedir. 64 > Vimar’dan bir büyük proje daha SAYFA 80 > Mikroalg platformu 96 > Ata Fen’den, ABD’de Sürü Yönetimi Kursu Ata Fen bir ilki daha gerçekleştirerek WWS- Ata Fen işbirliğiyle ABD’de “Süt Sığırcılığı İşletmelerinde Sürü Yönetimi” kursu düzenledi. 98 > Büyük hayvanlar için en zehirli 3 ağaç Ağaçlarla ilişkili yaşanan toksikozların klinik belirtilerini ve olumsuz etkilerini, olası zehirlenme durumlarında hastalara nasıl yardım edileceğini ne kadar biliyoruz? 68 > Buzağı beslemesinde son gelişmeler 104 > Resmi Otoriteüniversite-sektör işbirliği Değerli hocamız Prof. Dr. İsmet Türkmen, buzağı yetiştiriciliğinde tercih edilen beslenme yöntemlerini ve bu yöntemlerle hedeflenen sonuçları aktarıyor. Veteriner Tavukçuluk Derneği tarafından düzenlenen toplantıda, ülkemizde kanatlı üretimi ve ticaretini olumsuz etkileyen hastalıklar tartışıldı. 126 > Kırmızı et pazarı talebi karşılamıyor 128 > Antibiyotikleri kaybedersek geriye ne kalacak? Bakteriyel direnç hızla gelişmekte; bu nedenle kritik önem taşıyan birçok ilaç kullanım dışı olmaya başladı. 136 > AB kanatlı ihracatı ikiye katlandı Avrupa Birliği ülkelerinden yapılan kanatlı ihracatının 3,5 milyon tona yükselerek iki katına çıkacağı belirtildi. 144 > İyi tarım uygulamaları ve monogliseritler Monogliseritler, günümüz kanatlı sektöründe çok önemli bir konu olan “İyi Tarım Uygulamaları ve Sağlıklı Yetiştirme Programı” nın önemli bir parçasıdır. 146 > erkekleri unutmayın Üreticiler, horoz yönetiminin civciv üretimindeki başarı için dikkat edilmesi gerektiğini çoğu zaman unutmaktalar. NOTLAR Tavuk diürez hastalık sendromu ile ilgili yeni bir çalışma yapılıyor ABD’ de broyler kanatlılarda idrar üretimi ile ilgili düzensizliklerin araştırılması için yeni bir cerrahi teknik keşfedildi. Tavuk diürez hastalık sendromu (Hen Diuresis Disease Syndrome) ile ilgili yeni yaklaşımlar, Mississippi Üniversitesi, Oklahoma Üniversitesi ve Louisiana Üniversitesi’nin ABD Tavukçuluk Vakfı ile ortak çalışması ile geliştirildi. ABD Kanatlı sözcüsü, “ABD Tavukçuluk Derneği’nin ortaklaşa yürüttüğü bu proje, kümes hayvanları ve yumurta üretimi ile işlenmesinin de tüm safhalarını kapsıyor.” diye konuştu. Çalışmanın ayrıntılarını aktaracağız. Avrupa’nın yumurta lideri Rusya Tüketicilerden “Helal Yumurta” ya büyük ilgi Gıdada dünya çapında geçerliliğe sahip Global Gıda Güvenliği Standardı belgesi bulunan Burdan Yumurta, bir taraftan üretimini arttırıp büyümesini sürdürürken, gıda güvenliği ile ilgili faaliyetlerine de aralıksız devam ediyor. “Helal yumurta” belgesini de alan Burdan Yumurta, kullanılan yem, temizlik kimyasalları gibi girdilerin yanı sıra, kimyasal msds’leri açısından da güvenirliğini kanıtladı. Burdan Yumurta, tavukların beslenmesinde verilen yemler, yumurtaların tasniflenme ve paketlenme yöntemleri, hijyen şartları ile ilgili tam güvenlik kurallarının HACCP ve ISO gibi uluslararası kalite ve güvenlik standartları yanı sıra ayrıca İslami şartlara uygun olması yönüyle de “helal yumurta” olarak farklılık gösteriyor. 2000 yılında beri, Rusya’daki yumurta endüstrisi yıllık ortalama % 2 büyüyerek, 2.3 milyon ton üretime ulaştı. Ülkede 160 milyon yumurtacı tavuk varken, ticari sektördeki tavuk sayısının 140 milyon olduğu kabul ediliyor. Üretimin çoğu, yılda 10.3 milyar yumurtanın üretildiği Volga Federal Bölgesi’nden gelmektedir. Burayı, 8.2 milyar ile Merkez Federal Bölge ve 5.8 milyar ile Güney Federal Bölge takip ediyor. Bazı çiftlikler artan maliyetler ile başa çıkmak için karlılıklarını düşük seviyelerde göstermektedir. Bu sektörde büyümenin yavaşlaması beklenirken yayınlanan bir rapor hükümetinin artan elektrik, yakıt ve yem maliyetlerini karşılamak için mali destek sağladığını bildirmiştir. Rusya’nın en büyük üreticisi olan Borovskaya’nın, ardından diğer lider yumurta üreticileri; Sverdlovsk Kanatlı Çiftliği, Roskar Çiftlikleri, Agrosoyuz Holding ve Lenptitseprom’dur. Prion çalışmaları nörolojik hastalıklara ışık tutacak Prof. Candace Mathiason, kronik zayıflama hastalığının (chronic wasting diseaseCWD) geyikler arasındaki bulaşmasıyla ilgili çığır açan bir araştırma gerçekleştirdi. Mathiosan gizli prion iletimi ile ilgili biyolojik mekanizmayı anlamanın insanlardaki protein hatalarının neden olduğu benzer hastalıkların aydınlatılmasına yardımcı olacağını söyledi. Bu hastalıklar arasında Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, amyotrofik lateral skleroz ve diyabet yer almaktadır. Hayvanlarda da deli dana hastalığı ve birçok ölümcül nörodejeneratif hastalığın kontrolüne önemli katkıları olacak. İNFOVET 08-09 NOTLAR ŞEN PİLİÇ EN İYİ COBB 500 SF DAMIZLIK ÖDÜLÜNÜ ALDI Serbest ticaret, Avrupa yumurta sektörünü tehdit ediyor Yumurta tozunun Ukrayna ve Hindistan’daki ortalama satış fiyatı AB ülkeleri fiyatlarına çok yaklaştı. Bu şu anlama geliyor; vergileri göz ardı edersek, AB’ye dahil olmayan ülkeler artık Avrupa piyasasında rekabete girebilecekler. LEI Wageningen tarafından yapılan bir çalışmaya göre, gümrük vergilerinde yapılacak % 50’lik bir indirim, Ukrayna, Hindistan, Amerika ve Arjantin gibi ülkelerin daha düşük fiyatlarla Avrupa pazarına girmelerini sağlayabilir. 2010’da yapılan bir çalışmada, gümrük vergisi sayesinde AB ülkeleri yumurta ürünlerinde, fiyatları daha uygun AB üyesi olmayan ülkelerle 2014’te Ermenistan 322 milyon yumurta üretimi sağladı İNFOVET 10-11 Dünya Damızlık Tavukçuluk sektörünün en güçlü markası Cobb’un Türkiye Temsilcisi Cobb Türkiye, Mart 2013’te faaliyete başlattığı kuluçkası, satış ve teknik ekibiyle Türkiye sektöründe de payını arttırmaya devam ediyor. Maliyetler göz önüne alındığında en ekonomik broyler ırkı olma iddiasını sürdüren Cobb, her geçen gün gelişen damızlık performansları ile de beklentileri gerektiği gibi karşılıyor. Cobb’un Türkiye pazarına sunduğu Cobb 500 SF ve Cobb 500 FF ırkları Damızlık 2014 Performans ödülleri sahiplerini buldu.2014 Türkiye Cobb 500 SF Damızlık Sürüleri Performans Ödülü’nü, 64 haftada 150 civcivlik performansıyla Şen Piliç Orhanlı Üretim Çiftliği alırken, plaket Cobb Türkiye Teknik Müdürü Mert Yalçınalp ve Cobb Europe Teknik Müdürü Matthew Wilson tarafından Şen Piliç Genel Müdür Yardımcısı Mehmet İyneci’ye takdim edildi. rekabet edebiliyordu. 2013’te AB ülkeleri maliyetlerine göre Ukrayna’da % 72, Amerika’da % 79, Arjantin’de % 82 ve Hindistan’da % 73 daha uygun maliyetler saptandı. Nakliye maliyetleri oldukça düşük olduğu için AB üyesi olmayan bu ülkelerin satış fiyatları da AB ülkelerinin çok altında kaldı. Gümrük vergileri şu an için AB ülkelerini koruyor. AB ülkelerindeki maliyet artışının yaklaşık % 15’i hayvan sağlığını koruma ve çevre faktörlerini düzenleyen AB düzenlemelerinden kaynaklanmakta ve AB üyesi olmayan ülkelerde bu düzenlemeler olmadığından rekabet gitgide zorlaşmakta. Tavuk eti üretimi % 172 oranında arttı Kanatlı Hayvan Üreticileri Birliği ve hükümetin ortak çalışması ile yaratılan kanatlı hayvan sektörü geliştirme program doğrultusunda Ermenistan’da üretimin artması hedefleniyor. 2014 yılında Ermenistan, kanatlı hayvan ihtiyacının 7.100 tonunu Brezilya, Kanada ve Ukrayna’dan ithal etti. Kanatlı Hayvan Üreticileri Birliği Başkanı Sergey Stepanyan; “Önümüzdeki 5 yılda, major yatırımlar- la, ilave 15.000 ton üretime geçeceğiz. Gümrük Birliği katılımıyla ilgili de çeşitli olasılıklar var. Şu anda yemlerimizin çoğu Rusya ve Kazakistan’dan ithal edilmekte ve Gümrük Birliği katılımı sonrası çok büyük değişiklikleri gözlemliyor olacağız” dedi. 2014’te Ermenistan 322 milyon yumurta üretimi sağladı ve bu yerel tüketimi karşılıyor. Bu üretimin de beş yıl içerisinde % 10-15 artacağı öngörülüyor. Et fiyatlarındaki artış üretim yetersizliğinden değil Kuzey İrlanda brusellozis yönünden ari olduğunu deklare edebilir Kuzey İrlanda’da Bruselloz vakası en son 3 yıl önce tespit edilmiştir. Bu süreçte hiç gözlenmediğini söyleyen yetkililer Kuzey İrlanda’nın Brusella yönünden ari bölgeler statüsüne alınabileceğini söylemektedir. Ari statüsüne girildiğinde hükümet, Bruselloz kontrolü için çiftçilerden talep ettiği zorunlu testleri yürürlükten kaldıracak ve böylece yıllık 7 milyon £ olan test ücretleri çiftçilerin cebinde kalmış olacak. Çin tüberküloza dirençli sığır geliştirdi Çin’deki bilim adamları tüberküloz enfeksiyonlarına karşı dirençli 13 adet genetiğiyle oynanmış sığır geliştirdiler. Fare geni tüberküloza karşı dirençte anahtar rolü oynadı. Çin Tarım Bakanlığı’ndan bilim adamları, gen düzenleme aracı olarak tanınan TALEN’i kullanarak tüberküloz enfeksiyonlarına karşı koruyucu özelliği olduğu bilinen SP110 fare genini, Holstein-Friesian türü ineklerin genomuna ekledi. Toplamda 23 transgenik inek üretildi ve bunların 13’ü yetişkin yaşlara kadar yaşadı. Bu araştırma doğrultusunda yayınlanan bilgilere göre, sığırların bovine tüberküloz enfeksiyonuna karşı dirençliliği giderek artmıştır. İNFOVET 12-13 karlarından değil et üretimindeki Türkiye Ziraatçılar Derneği yetersizlikten kaynaklandığını (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin, iddia etmekte ve ithalat kapılarıson dönemdeki et fiyatlarındaki nın açılması yönünde uğraş verartışın üretim yetersizliğinden kaynaklanmadığını belirterek, “Bu mektedir.” Et fiyatlarındaki artışın üretim yetersizliğinden kaynakartışın iki boyutu vardır. Birincisi, lanmadığını belirten Yetkin, “Bu girdi maliyetlerinde, özellikle yem artışın iki boyutu vardır. Birincisi, fiyatlarındaki artıştır. İkincisi ise girdi maliyetlerinde özellikle yem bu artışın çok üzerinde oluşan fiyatlarındaki artıştır. İkincisi ise aracı karlarıdır” ifadesini kullandı. bu artışın çok üzerinde oluşan Karkas et fiyatlarındaki artışın aracı karlarıdır” değerlendiryem maliyetinden; marketlerdeki mesinde bulundu. Yetkin, et fiyat artışının ise aracı karlaüretimi yeterrından oluştusiz iddialarına ğuna dikkati TÜİK’in verilerini çeken Yetkin, kaynak gösşu bilgileri verdi: terdi. Yetkin’in “Et fiyatlarında açıkladığı TÜİK üretim durumuyverilerine göre, la açıklanamaTürkiye›nin yacak bir artış toplam kırmızı et görülmektedir. üretimi, geçen Şöyle ki, son iki yılın son çeyreaylık dönemde İbrahim Yetkin ğinde bir önceki karkas et fiyatTürkiye Ziraatçılar Derneği yılın aynı döneları 20,58 liradan (TZD) Başkanı mine göre % 9,3 22,58 liraya artarak 402 bin çıkmış, yani % 10 335 tona ulaştı. Kırmızı et üretimi, civarında artmıştır. Buna karşılık, bir önceki döneme göre % 98,7, marketteki et fiyatlarındaki artış bir önceki yılın aynı dönemine % 20 civarında olmuştur. Başka göre ise % 9,3 artış kaydetti. bir deyişle maliyetteki yüzde Sığır eti üretimindeki artış ise bir 10’luk artış, piyasaya % 20 civaönceki döneme göre % 101,2, bir rında bir artış olarak yansımıştır. önceki yılın aynı dönemine göre Durum böyleyken, “ithalat lobisi” % 9,2 olarak gerçekleşti. söz konusu artışın yüksek aracı NOTLAR Van’da öğrenci kongresi heyecanı yaşanıyor İngiliz ve Amerikalı bilim adamları virüs araştırmaları için bir arada Glasglow’daki bilim adamları Kansas Üniversitesi ile birlikte, Bunyavirüslerden kaynaklanan hayvan hastalıkları ile mücadele konusu üzerine çalışmaya başladı. Hibe edilen 480.000 £’luk hibe fonu ile araştırılacak bunyavirüsler (Schmallenberg Virüs de dahil olmak üzere) ilk kez 2012’de İngiltere’de keşfedilmiş; sığır, koyun ve keçi gibi geviş getiren hayvanlarda ateş yükselmesine, diyareye, süt üretiminde düşüşe, düşüklere ve doğum defektlerine neden olmuştur. İlk aşısı 2013 yılında geliştirilen virüs, tatarcıklar tarafından bulaşmaktadır. Araştırmacılar, giderek artan dünya nüfusuyla birlikte güvenli gıda temini sorunlarının büyük ölçekte artacağını, bu nedenle uluslararası işbirliğinin önümüzdeki yıllarda daha da önem kazanacağını belirtmekteler. İNFOVET 14-15 Ülkemizin en güzide şehirlerinden birisi olan Van’da 11-13 Mart 2015 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Bilimsel Araştırma ve Kongre Topluluğu tarafından her yıl olduğu gibi bu yıl da yeni bir organizasyon gerçekleştiriliyor. Kongre sayesinde veteriner hekimlik eğitimi alan öğrenciler arasında bilgi ve becerilerin paylaşılmasına ön ayak olmanın heyecanı içinde olan öğrenciler, birbirinden değerli hocaların bilgi ve tecrübelerini, sektörde hizmet veren şirket yöneticilerinin deneyimlerini ve medya gözüyle hekimliğin detaylarını paylaşacağını söylüyorlar. Uluslararası katılımla gerçekleştirilen kongrede hafızalardan silinmeyecek bilimsel faaliyetlerin ve sunumların yanında şehrin eşsiz güzelliğini paylaşmak için turistik geziler gerçekleştirilecek. Yüzüncü Yıl Üniversitesi tarafından bu yıl da yeni bir organizasyon gerçekleştiriliyor. NOTLAR Yumurta üreticileri, Irak’a ihracat sorununun aşılmasını bekliyor Pazara yenilikler sunmaya hızla devam eden Keskinoğlu , 7 Tahıllı Yumurta’yı Migros Zincirleri’nde satışa sundu. Keskinoğlu’ndan yeni ürünler Keskinoğlu, pazara yenilikler sunmaya devam ediyor. 2000’li yılların başında Türkiye’yi omega, selenyum, DHA gibi özellikli yumurtalarla tanıştıran Keskinoğlu, şimdi de “Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta” yı tüketicilerin sofrasına ulaştırmaya başladı. Anne sütüne en yakın besin olan yumurta, Keskinoğlu’nun bu yeniliğiyle artık en sağlıklı besin gruplarının başında gelen tahılların da tüm katkısını içeriyor. Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta için, tavuklar içeriğinde mısır, buğday, arpa, karabuğday, yulaf, çavdar ve pirinç kullanılan yemlerle besleniyor. Keskinoğlu Ar-Ge Departmanı’nın bir yıla yaklaşan çalışmaları sonrasında geliştirilen ve 2014 sonunda pazara sunulan Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta’nın şu andaki üretim miktarı günlük 100 bin adet civarında. Her geçen gün farklılaşan tüketici beklentilerini karşılayabilmek için geliştirilen Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta’nın sarısı, diğer yumurtalara oranla biraz daha koyu renkte ancak lezzetindeki farklılığı ise kişiden kişiye göre değişiyor. Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta, şu anda Migros zincir metlerinde satışa sunuluyor. Kanatlı hayvan üretiminde Ermenistan atağa geçiyor Kanatlı Hayvan Üreticileri Birliği ve hükümetin ortak çalışması ile yaratılan kanatlı hayvan sektörü geliştirme program doğrultusunda Ermenistan’da üretimin artması hedefleniyor. 2014 yılında Ermenistan, kanatlı hayvan ihtiyacının 7.100 tonunu Brezilya, Kanada ve Ukrayna’dan ithal etti. Kanatlı Hayvan Üreticileri Birliği Başkanı Sergey Stepanyan; “Önümüzdeki 5 yılda, major yatırımlarla, ilave 15.000 ton üretime geçeceğiz. Gümrük Birliği katılımıyla ilgili de çeşitli olasılıklar var. Şu anda yemlerimizin çoğu Rusya ve Kazakistan’dan ithal edilmekte ve Gümrük Birliği katılımı sonrası çok büyük değişiklikleri gözlemliyor olacağız” dedi. İNFOVET 16-17 Yumurta Üreticileri Merkez Birliği Genel Başkanı Hasan Konya, Türkiye’den yumurta ihracatının % 80’inin yapıldığı Irak’ta, vergilerin artırılmasına tepki göstererek, tır başına alınan verginin 300 dolardan 4 bin dolara çıkarılmasının izah edilebilir bir durum olmadığını söyledi. Konya, Irak hükümetinin, ülke ihtiyacının ancak % 6’sını karşılayabilen yerli yumurta üreticilerini korumak bahanesiyle vergiyi artırmasının doğru bir karar olmadığını ifade etti. Birkaç gündür Habur Sınır Kapısı’nda bekleyen tırların, araç başına 4 bin dolar ödeyerek Irak’a geçiş yapmaya başladığını anlatan Konya, konunun Ekonomi Bakanlığı’na Yumurta Üreticileri Merkez Birliği Genel Başkanı iletildiğini vurgulayarak, Hasan Konya kısa sürede çözüm getirilmesini beklediklerini aktardı. Irak’ın, İran ile sınırı olan Basra Bölgesi’ndeki sınır kapısında aynı uygulamanın yapılmadığına vurgu yapan Konya, şunları kaydetti: “Irak hükümeti; sözde, ülkesinde üretim yapan ve ihtiyaçlarının ancak % 6’sını karşılayan üretici kesimini korumak adına bir vergi uygulaması başlattı. Irak’ın yerli üreticilerinin, ihtiyacının yüzde 90’ını karşılayan bir üretimi olsa mantıklı bir vergi olabilirdi. Ancak bu kararı doğru bulmuyoruz. Önceki güne kadar tırlar sınır kapısında bekliyordu. Şu anda vergiler ödenerek, geçiş başladı. Daha önce 300 dolar civarında tır başına vergi vardı. Bunu 4 bin dolara çıkardılar. Hükümetimiz tarafından, bu uygulamanın yanlışlığının izahı yapılırsa normale döneceğine inanıyoruz. Bakanlığımız sorunun çözümü için çalışmalarını sürdürüyor.” NOTLAR Zam gelen kırmızı et için öneriler Her gün 50 kuruş zam gelen kırmızı et için ithalat önerisinde bulunan İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Arman, dengenin sağlanması için canlı hayvan ithalatının önünün açılması gerektiğini kaydetti. Et ve Balık Kurumu’nun Bosna Hersek menşeli taze ve dondurulmuş karkas ile kemiksiz sığır eti ithal etmesinin ülkede görülen et sıkıntısının fotoğrafını yansıttığını dile getiren Arman, “Ülkenin hayvancılık politikasında yanlışlıklar var. Geçen yıl 17.50 TL olan karkas eti fiyatı 23.50 TL’ye yükseldi. Hiçbir sektörde % 40’a yakın fiyat artışı yaşanmamıştır. Acilen canlı kesime hazır hayvanın ithal edilmesi gerekir, ithalat ile sektördeki spekülatörlerin fiyat yaratmaları ortadan kalkar.” dedi. Fiyatların turizm sezonunun başlamasıyla birlikte daha da İneklerin iyi hisleri, nazal sıcaklıklarıyla değerlendirilebiliyor İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Arman artacağına dikkat çeken Arman, sözlerini, “Elinde hayvan olanlar kesime göndermiyor. Acilen canlı hayvan ithalatının önü açılmalıdır. Fiyatları dengelemek için ithalat şart” şeklinde sürdürdü. World Animal Protection’in yürüttüğü bir çalışmada, ineklerin burun sıcaklıkları ile olumlu duygularının ölçülebileceği ortaya koyuldu. Hayvan fizyolojisi ve davranışları ile ilgili bir dergide yayınlanan bu çalışmada, bilim adamları “ineklerde olumlu duyguların değerlendirilmesi”nin yolları ile ilgili bulgular elde etti. Çalışmada, periferal sıcaklık (deri, burun ve kulaklar) ile olumsuz deneyimler arasında güçlü bir bağ olduğu ortaya koyuldu. Çalışma deneği olan 13 ineğin 13’ünde de, stres ve korku anlarında memenin periferal sıcaklığının düştüğü gözlendi. Bununla birlikte pozitif duyguların periferal sıcaklığı arttırdığı gözlenmiştir. Aynı çalışma içerisinde bilim adamları, çalışmaya dahil olan 13 ineği 350 defa okşayarak, nazal sıcaklıklarını gözlemledi ve duygusal olarak rahatladıklarında nazal sıcaklıklarının düştüğünü ortaya koydular. Rusya, AB devletlerine uyguladığı gıda ambargosunu hafifletiyor Rusya geçen yıl Ağustos ayında AB ülkelerine koyduğu yiyecek ambargosunda yumuşamaya gidiyor. Ekonomi Bakanı Alexei Ulyukayev ambargoyu ilk olarak Yunanistan ve Macaristan hükümetlerine karşı hafifletti. Ulyukayev ambargonun tamamen kalkmayacağını vurgulayarak, çiğ ürünlerin tedarik edilmesinin üretime yardım edeceğini söyledi. İlk olarak çiğ et ve meyve-sebze gibi ürünlerle ithalat başlayacak. Akıllı etiket uygulaması yıl sonuna ertelendi ‘Akıllı Etiket’ uygulaması, gıda firmalarının yoğun talepleri karşısında ve sektörün hazırlıklarını tamamlayabilmesi amacıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından bir kez daha ertelendi. Tüketicilerin satın aldıkları ürünün güvenilirliğini kontrol edebilmelerine yönelik internet, mobil uygulama, sesli yanıt sistemi ve kısa mesaj olmak üzere 4 farklı sorgulama yapabilme imkanı sağlayacak olan uygulama için ilk tarih 31 Aralık 2013 olarak belirlenmişti. Uygulama, yaşanan tartışmalar ve firmaların talepleri göz önünde bulundurularak bu zamana kadar 3 kez ertelenmişti. 1 Mart 2015 tarihinde uygulanmaya başlanması beklenen akıllı etiket uygulaması için son gün, alınan karar doğrultusunda 31 Aralık 2015’e kaydırıldı. İNFOVET 18-19 NOTLAR Kımızı ette üretim 1 milyon tonu geçti TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kırmızı ette üretim artışının devam ettiğini, üretimin ilk kez 1 milyon tonu geçtiğini bildirerek, “Kırmızı et üretimi, 2014 yılında yüzde 1,2 artarak 1 milyon 8 bin 272 tona ulaştı” dedi Bayraktar, 2014 yılında kırmızı et kaynakları içinde en fazla artış oranı % 43,7 ile manda etinde görülürken, keçi eti üretiminin % 13,7, sığır eti üretiminin % 1,5 arttığını, koyun eti üretiminin Özer Matlı Matlı Gıda Grubu A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı gübre fabrikası ve likit yumurtaya yönelik planlarından da bahsetti. Matlı yedinci yem fabrikasını 2105 planına aldı Türkiye genelinde altı lokasyonda yılda 672 bin ton yem üretim kapasitesine sahip olan Matlı Gıda Grubu, 2014 yılında üretimlerini % 12, satışlarını ise % 13 artırdıklarını kaydetti. Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı, “Yem üretimi, grubun lokomotifi konumunda. Bu doğrultuda yedinci yem fabrikasının yanında gübre fabrikası ve likit yumurta üretimine yönelik de planlarımızı hayata geçirmek istiyoruz” dedi. Matlı Gıda Grubu bünyesindeki Matlı Yem, Türkiye genelinde Karacabey, Konya, Turgutlu, Çorlu, Samsun ve Gaziantep olmak üzere altı lokasyonda 224 bin 500 metrekarelik alanda yem üretimi yapıyor. Özer Matlı, geçen yıl % 23 artışla grup cirosunu 612 milyon TL’ye ulaştırdıklarını kaydetti. Cironun % 70’inin yem, % 19’unun yumurta satışından elde edildiğini belirten Matlı, geri kalan kısmın ise ham madde ticareti, süt ve tarımsal gelirlerden oluştuğunu ifade etti. ise % 3,9 gerilediğini bildirdi. TZOB olarak et ithalatına karşı olduklarını, ana hedefin ette ithalatın ülke gündeminden tamamıyla çıkarılması olması gerektiğini belirten Bayraktar, “ithalat yapılan dönemde kasaplık, besilik, damızlık canlı hayvan ve karkas olmak üzere 3,5 milyar dolara yakın döviz dışarı aktarılmıştır. Eğer bu miktar ülke içinde kullanılacak olsaydı ülke hayvancılığı daha iyi konuma gelirdi” dedi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, dışa aktarılan dövizin ülke içinde kullanılmasının yararlarına değindi. AB’nin gözü Türkiye süt pazarında 1984’den beri uygulanan kotalar kalkınca, AB ülkelerinin Türkiye pazarına yöneleceğini söyleyen Prof. Dr. Harun Uysal, “Süt sektöründe AB Türkiye’nin pazarına göz dikecek” dedi. Türkiye’nin süt ihracatında pazar payının da azalması tehlikesinin bulunduğunu ifade eden Ulusal Süt Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Harun Uysal, “AB, bu yıldan itibaren sütteki kotaları kaldırıyor. Bu, AB’nin daha fazla süt üreteceği aynı zamanda daha fazla ihracat gerçekleştireceği anlamına geliyor. Yani gelecekte AB İNFOVET 22-23 ülkelerinin Türkiye’nin pazarına ve cebine el atması demektir. Avrupa Birliği’nde süt kotalarının kalkması demek daha fazla çiğ süt üretimi ve daha fazla yoğurt, peynir, tereyağ ve süt tozu üretimi demektir. AB ülkeleri zaten şu anda ihracatçı ülkeler. Bunların ellerinde birikecek bu ürünlerini bir yerlere satmak durumunda. Bunu da çok iyi biliyoruz ki onların gümrük tarifeleri ihracatçıları için çok uygun. Dolayısıyla bunun anlamı, şu andaki mevcut pazarlara ve şu ana kadar ürün satmadıkları pazarlara yönelmesi demektir” dedi. Uysal, “İhracat ayağında bir topallaşma varsa veya ihracat ayağı kırılmışsa o zaman iç tüketimi artırmak gerekiyor. Şunu da çok iyi biliyoruz ki Türkiye’de çiğ süt fiyatları ile işlenmiş ürünler arasında çok büyük fiyatlar var. Burada çok büyük aracı karları ve market karları var. Prof. Dr. Harun Dolayısıyla tüketimi artırmak Uysal, AB’nin için bu marjların kırılması bu yıldan itibaren gerekiyor. Aynı zamanda sütteki kotaları asgari ücret ve gelir seviyesi kaldırırak yükselmesi ile daha kaliteli Türkiye’ye yöneleceğini ürün üretilmesi ve tüketilmebelirtti. si teşvik edilebilir” dedi. NOTLAR Süt Çiftçiliğinin Liderleri İzmir Agroexpo’da Alltech Standında Buluştu 200 milyon dönüm mısır, soya ve buğday ekilmeli Okan Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Hikmet Boyacıoğlu, ABD Tarım Bakanlığı’nın Yıllık Tarıımsal Görünüm Forumu’nda yapılan değerlendirmeleri aktarırken “Dünyanın gıda ihtiyacını karşılayabilmesi ve gıda güvencesi için ilaveten 200 milyon dönüm mısır, soya, buğday ekmesi gerekiyor” dedi. Boyacıoğlu ABD Tarım Bakanlığı’nın ekonomistlerinin, önümüzdeki 10 yılda dünya hububat ticaretinin buğday için % 16, mısır için % 18 soya için ise yaklaşık % 28 oranında yükseleceğini öngördüklerini paylaşıyor. ABD Tarım Bakanlığı’nın, dünya buğday ithalatı talebinin 2024-25 sezonunda bugünkü değerinden yaklaşık 45 milyon ton yükselerek 180 milyon tona ulaşacağını öngördüğünü de aktarıyor. İngiltere’de geniş çaplı Campylobacter araştırması Food Standards Agency’nin son yayınladığı rapora göre İngiliz süpermarketlerinde satılan tavukların % 73’ü Campylobacter ile kontamine. Araştırma 2014 yılı boyunca marketlerden toplanan 4000’in üzerinde taze tavuk örnekleri üzerinde yapılmıştır. Birleşik Krallıklar’ta gıda zehirlenmelerinin en büyük sebeplerinden biri Campylobacter’dir. Etkenden yılda yaklaşık 280.000 kişi etkilemektedir. İNFOVET 24-25 12-15 Şubat tarihleri arasında İzmir Fuar alanında gerçekleştirilen İzmir Agroexpo Fuarı’na Alltech katılımda bulundu. 10.yıl kutlamaları nedeniyle; sürpriz etkinlikler, hayvan güzellik yarışmaları, görsel şovlar ve çeşitli seminerlerin düzenlendiği fuara ilgi büyük oldu. Alltech’in deneyimli ruminant ekibi, geçtiğimiz yıllarda global olarak lanse edilen VKS (Verimlilik=Karlılık +Sürdürülebilirlik) Kampanyası’nın temellerini oluşturan besleme programları ve yerel projeler hakkındaki bilgileri süt çiftçileriyle paylaştı. Büyük bir ilgi gören Alltech standında süt çiftçiliğine odaklı tanıtım etkinlikleri ve ödüllü yarışmalar düzen- lendi. Alltech Standı’nda, Agrisense gibi süt hayvancılığına odaklı yerel projeler ile Alltech’in bitkisel üretim bölümü Alltech Crop Science’ın yem bitkilerine odaklı ürünleri de tanıtıldı. İzmir Agroexpo Fuarı’nın gerçekleştirildiği hafta içinde; Alltech Merkez ve Alltech Türkiye tarafından “Uluslararası Süt Hayvancılığı Turu (International Dairy Tour)” organize edildi. Program dahilinde; Avrupa ülkelerinin en büyük süt işletmelerinin yöneticilerinden oluşan yirmi kişilik bir ziyaretçi grubu 13 Şubat 2015 günü İzmir Agroexpo’daki Alltech Standı’nı ziyaret ederek deneyimlerini ve bilgilerini diğer ziyaretçilerle paylaşma fırsatı da buldu.. NOTLAR Keskinoğlu Hemen Aç Hemen Ye Ailesi’yle kahvaltıdan sandviçe Japonya’da meyve aromalı yumurta üretiliyor İngiltere’nin süpermarket liderlerinden bir işletme, ekstra küçük, ekstra büyük, organik gibi seçeneklerin olduğu 25 yumurta çeşidini satışa sundu. Ancak Japonya’daki Yamasaki Çiftlikleri’nden gelen haber çok daha ilginç. Bu çiftlikte, yuzu turunçgilli yumurta ya da yuzu kokulu ve aromalı yumurta üretiliyor. Yamasaki Çiftlikleri Japonya’nın güneybatısındaki Shikoku Adası’nda bulunuyor ve bu ada aynı zamanda yuzu bahçelerinin anavatanı. Bu meyve, limon ve mandalina’nın melezlenmesi ile açığa çıkmıştır. Yumurtalar, kanatlı rasyonlarına yuzu kabuğu, lahana, susam ve mısır katılarak elde ediliyor. Yamasaki, “Tazeleyici narenciye kokusu katmayı başararak, yumurtadaki balık kokusunu büyük ölçüde azalttık. Bu yumurtalar diğerlerine göre daha tatlı ve daha kuvvetli bir tada sahip; kokusu da iştah arttırıcı.” şeklinde konuştu. Piliç eti ürünlerinin yenilikçi markası Keskinoğlu, piliç etinin hafifliğini yaşamın her anına taşımak isteyen tüketicileri için tek porsiyonluk ürünler hazırladı. Jambondan salama, sosisten sucuğa kadar 4 çeşit ürünü tüketicisine sunan Keskinoğlu’nun şarküteri grubundaki tüm ürünleri % 100 göğüs etinden üretiliyor. Pizzadan makarnaya, yumurtadan sandviçe kadar birçok alanda kullanılan ve yemeklerin lezzetini katlayan Keskinoğlu Hemen Aç Hemen Ye Ailesi, pratikliği ve tüketim kolaylığıyla çekirdek ailelerin, yalnız yaşayanların, öğrencilerin ve minik tüketicilerin favorisi olacak. Ege Vet Genel Müdürü Tahir S. Yavuz, Agroexpo Fuarı’nda iki ayrı konuşma yaptı. Yavuz, fuara katılanlara teknik bilgiler aktarıldı ve katılımcılar sunumları ilgiyle izlendi. ATA FEN, İZMİR AGROEXPO FUARI’NDA EV SAHİPLİĞİ GÖREVİNİ ÜSTLENDİ Ata Fen Agroexpo Fuarı’nda bayisi olduğu De Laval ile birlikte, ana sponsor oldu. De Laval ile birlikte açılan Ata Fen Standı, arkadaş ve müşterilerle doldu, taştı. Stand alanına kurulmuş olan Robot Sağım Makinesi ziyaretçilerin büyük ilgisini çekti. Her yıl yeni bir ürünle fuara katılan Ata Fen A.Ş, 2015 yılı Agroexpo Fuarı’na Özaşı (Otovaksin) ürünlerini tanıtarak damgasını vurdu. Ege Vet Genel Müdürü Tahir S. Yavuz, iki ayrı konuşmayla fuara katılanlara teknik bilgiler aktardı. “Sürümetre” sunumu ve Veteriner Hekimler Odası adına yaptığı “Süt Sığırcılığında Kârlılık” sunumu büyük bir ilgiyle izlendi. Ata Fen standı aynı zamanda TV’lerin canlı ve banttan yayınları için önemli bir durak oldu. İNFOVET 26-27 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği’nde değişiklik yapılmasına dair tebliği, Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre perakende işletmelerde dökme çiğ kanatlı et satışı yapılamayacak. Bu ürünler sadece hazır ambalajlı olarak satışa sunulabilecek. Tebliğde ayrıca besinlerin tuz oranlarıyla ilgili düzenleme de yer aldı. Buna göre kıyma kavurmada tuz oranı en fazla % 3 olacak. Hazır yemek, tabildot yemek ve mezelerin üretiminde kullanılan çiğ et, kıyma, kanatlı kıyma ve et ürünler tebliğe uygun olacak. Çiğ et ve sakatat birbiriyle temas etmeyecek şekilde korunarak sevk edilecek ve satışa sunulanacak. Mekanik olarak ayrılmış et ürünlerinin, yurtiçinde onaylı işletmeler arası sevkiyatına ihracat yapılması şartıyla izin verilecek. Perakende işletmelerde kıyma, hazırlanmış kırmızı et ve kanatlı et karışımlarının üretimi yapılamayacak ancak talep üzerine anında kıyma karışımları hazırlanabilecek. Perakende işletmelerde ısıl işlem görmüş sucuk, pastırma, salam, sosis gibi et ürünlerini üretimi yasaklanacak. Etiketlerde üzerinde “% 100 dana eti/göğüs eti” gibi ifadeler kullanılamayacak. Tebliğ, mart ayının ortalarında yürürlüğe girecek. NOTLAR Matlı A.Ş. Pazarlama Direktörü Yasemin Eren , Türkiye’deki hayvancılıkla uğraşan emektar kadınları eğitmek üzere ülkeminin dört bir tarafında köy köy dolaştı. Hayvancılık sektörünün emektar kadınları Türkiye’nin yemcisi olarak 6 fabrikasında yılda 2 milyon ton üretim kapasitesine sahip Matlı AŞ, hayvan besleyen kadınların eğitimine ve gelir düzeylerinin artmasına yardımcı oluyor. T ürkiye’nin en büyük 207. şirketi olarak kadın üreticilere özel önem verdiklerini belirten ve bütün bunları dört aşamalı planlama ile gerçekleştirdiklerini ifade eden Matlı A.Ş. Pazarlama Müdürü Yasemin Eren, “Türkiye’deki hayvancılıkla uğraşan kadınları eğitmek üzere ülkemizin dört İNFOVET 28-29 bir tarafında köy köy dolaşıyoruz. 2014 yılında 43 köy ziyaret edilerek 1552 kadınımıza birebir ulaştık. İkinci olarak kadın yetiştiricilerimizi Karacabey’de kurulu Ömer Matlı Akademi Ar-Ge Çiftliğimizde uygulamalı eğitime alıyoruz. Üçüncü olarak tarım ve hayvancılık üzerine uzmanlaşmış tematik tv kanallarında eğitim programları düzenliyoruz. Son olarak Hayvancılık Akademisi isimli bilgi paylaşım portalı ile de sosyal medya sayesinde kadınlarımıza ulaşıyoruz” dedi. Gebelikten buzağılamaya kadar eğitimler verildi Tarım ve hayvancılık sektöründe faaliyette bulunan kadın üreticilerin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayan Matlı A.Ş. Pazarlama Müdürü Yasemin Eren, Matlı Grubu’nun kurucusunun adını taşıyan Ömer Matlı Akademi’de ve ona bağlı bulunan Hayvansal Üretim Eğitim ve Araştırma Merkezi’nde sürdürüyor oldukları eğitim çalışmaları hakkında bilgi verirken, Matlı Grubu bünyesindeki pazarlama departmanında tamamı kadın olan yöneticiler ile birlikte çalıştığını da sözlerine ekledi. Yasemin Eren, “Türkiye’deki hayvan bakım ve beslemenin % 80’inin kadınlar üzerinde olduğu için biz de pazarlama departmanı olarak ziraat mühendisi ve veteriner hekim olarak kadın marka yöneticilerimizle birlikte sahada aktiviteler yapıyoruz. Bu kapsamda, geçen sene 1552 kadın üreticimize buzağı bakım beslemesinden başlayarak, dişilerde doğum yapıncaya kadar, erkek hayvanlarda ise kesime gidene kadar bütün süreçlerle ilgili eğitimler düzenledik. Halen devam eden bu eğitimlerimiz ile kadın yetiştiricilerimizin her yıl bir buzağı alarak verimli bir üretim yapmaları ve süt sığırcılığında hayvan başına elde edilen süt miktarını artırmaya yönelik bilgi paylaşımları ile verimli ve karlı hayvan yetiştiriciliği sayesinde aile ekonomilerine katkı sağlıyoruz” şeklinde konuştu. Emektar Türk kadın yetiştiricilere önemli hizmet Açıklamasının sonunda, Matlı A.Ş.’nin gerçekleştirmiş olduğu bu projesinin hayvancılık sektöründe sadece kadınlara yönelik bir ilk olduğunu dile getiren Matlı A.Ş. Pazarlama Müdürü Yasemin Eren, “Kurucumuz Ömer Matlı ve bugünkü Yönetim Kurulu Başkanımız Özer Matlı’nın vizyonerliği sonucu, kadınlarımız daha bilinçli ve karlı bir şekilde yetiştiriciliklerine devam ediyorlar. İnanıyorum ki bu da emektar Türk kadın yetiştiricilerine önemli bir hizmettir” dedi. BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ Ş iddetli ishal, buzağılarda doğumdan hemen sonra görülen hastalıkların ve ölümlerin en önemli sebeplerindendir. Türkiye’de de özellikle neonatal buzağı ishallerine bağlı şekillenen ölümler, büyük ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Şiddetli ishal sebepleri arasında, enteropatojenik viruslar, bakteriler ve parazitler rol oynar. Hayvanlarda büyük ekonomik kayıplara neden olmasının yanı sıra zoonoz olan bu hastalık, enfekte hayvanlardan insanlara da bulaşabilmekte ve özellikle çocuklarda ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde problemlere neden olmaktadır. Cryptosporodiosis ve Coccidiosis kuzu, oğlak ve buzağılarda ishale neden olan önemli hastalıklardandır. Bu yazıda, buzağılarda şiddetli ishale neden olan Cryptosporodiosis ve Coccidiosis’ten bahsedeceğiz. Cryptosporidium’lar insan ve birçok memeli hayvanın mide ve barsak kanalı epitel hücrelerinde gelişen paraziter protozoonlardır. Cryptosporidium enfeksiyonları özellikle buzağı, kuzu, oğlak ve kanatlılarda yüksek morbidite ve mortalite ile seyretmektedir. Cryptosporidium cinsinde günümüze kadar 10 geçerli tür tespit edilmiştir. Bu türlerden sadece ikisi ruminantlarda görülmekte ve sadece C. parvum küçük ruminantları enfekte edebilmektedir. Hem insanlarda hem de hayvanlarda gelişebilen tek tür C. parvum dur. Sığırlarda görülen türler C. parvum ve C. muris’dir. C. parvum ince barsağın distal bölümüne, C. muris ise abomazuma yerleşmektedir. C. parvum neonatal diareye sebep olur. C. muris ise çoğunlukla sütten kesilmiş buzağı ve erişkin sığırlarda görülmekte olup yaygınlığı daha azdır. Cryptosporidiosis hayvanın yaşına ve bağışıklık sistemine bağlıdır. Dolayısıyla, genç ve bağışıklık sistemi gelişmemiş hayvanlarda öldürücü seyreder. Coccidiosis ise, Eimeria spp. İNFOVET 30-31 Buzağılarda görülen protozoal problemler Buzağılarda şiddetli ishale neden olan bazı protozoal etkenlerin zoonoz olmasının yanı sıra, yaşanan ölümler nedeniyle ciddi ekonomik kayıplar da yaşanmaktadır. Zayıflayan buzağıların dışkılarında kan ve mukus vardır ve oosit saçılması ishal şekillendikten sonra başlar. adlı, mononükleer bağırsak parazitlerinin neden olduğu ve kendini şiddetli ishalle gösteren bir bağırsak hastalığıdır. Ciddi vakalarda, hayvanın dışkısında kan görüldüğü için kanlı dizanteri olarak da bilinir. Coccidiosis tüm evcil hayvanlarda görülür. Sığırlarda ise, Eimeria bovis ve Eimeria zuernii ishale neden olan parazittir. Anemi, zayıflık, gelişme geriliği, verim azalması ve ölüme neden olur. Yanı sıra, tedavi ve korunma masraflarından dolayı özellikle besi işletmelerinde ekonomik kayıplara yol açmaktadır. 1-2 aylıktan, 1 yaşa kadar görülebilir. Bulaşma Cryptosporidium parvum: Bulaşma, dışkı ile atılan oositlerin çeşitli yollarla ağızdan alınması ile yoluyla olur. Hava yoluyla da bulaşma olabileceği bildirilmiştir. Oositlerin bir kısmı hayvandan sporlanmış olarak atılırken, geri kalanı ise dışarıya atıldıktan sonra 48 saat içinde sporlanma safhasını tamamlar. Oositler çift katmanlı olan yapıları itibariyle dış ortama oldukça dayanıklıdır ve yaklaşık 600 gün kadar canlı kalabilir. Gelişme Cryptosporidiumdaki gelişme diğer barsak coccidia türlerine benzer olup, oositlerin ağızdan alınmasıyla oluşmaktadır. Oositte dört tane sporozoit vardır. Sindirim sistemine girdiğinde oositlerden salınan bu sporozoitler barsak epitel hücrelerine girip, istila eder. Bu sporozoitler çeşitli yaşam safhalarından geçer ve kalın ve ince duvarlı olmak üzere iki tip oosit şekillenir. İnce duvarlı ookistlerin barsak lümeninde parçalanması ile serbest kalan sporozoitler aynı konakçıda enfeksiyonun devam etmesine neden olurlar. Bu durum bağışıklık sistemi zayıf olan hayvanlarda sürekli devam eder. Enfekte olan hücreler harap olur ve sonucunda barsak villusları atrofiye olur. Çift duvarlı oositler ise enfekte konakçının dışkısı ile çevreye yayılmaktadır. C. parvum’un sebep olduğu enfeksiyonun prepatent ve patent süreleri genellikle 3-6 ve 4-13 gündür. Hastalık etkenin alınmasından 3 gün sonra şiddetli bir ishalle kendini göstermekte ve ishal 4-17 gün süreyle devam etmektedir. Klinik belirtiler Crypto’dan etkilenmiş olan buzağılar genellikle 1 ila 4 haftalık olanlardır. Hayvanlar zayıflar ve dışkıları suludur. Dışkıda mukus, kan ve hazmedilmemiş süt veya safra bulunabilir. Tenesmus (dışkılamada zorlanma) gözlenebilir. Oosit saçılması diyare ile başlar ve klinik belirtilerin geçmesinden birkaç gün sonrasına kadar devem eder. Bu durum, izole edilmiş hasta hayvanların, ne zaman sağlıklı sürüye geri katıla- cağının kararında önemlidir. Klinik belirtiler arasında, sık sık ıkınma, kanlı ishal, iştahta azalma, emme refleksinde zayıflama, gelişme geriliği, durgunluk, mukozalarda solgunluk, zayıflama ve ishale bağlı hafiften şiddetli dereceye varan dehidrasyon bulgularının gözlenmesi, perianal bölgesi, kuyruk ve arka bacaklarının kanlı dışkı ile kirlenmesi, karınlarının içe doğru çekik ve sırtlarının kambur görünüşte olması, buzağının yerde lateral pozisyonda yatmayı tercih etmesi sayılabilir. Klinik olarak aynı bulgular görülse de farklar şunlardır: Cryptosporodiosis: Hastalıkları ayırmada önemli kriter hayvanın yaşı ve ishalin şeklidir. 9-14 günlük hayvanlarda gözlenen ishal (ishalin karakteri ise hafif-orta şiddette, sarı, sarıkahverenkli, mukus içeren, krema niteliğindedir) bu hastalığı düşündürür. Coccidiosis: Özellikle 1 aylıktan büyük hayvanlarda gözlenir. 8 aylık olan hayvanlarda da görülebilir. Coccidiosisde gözlenen ishal ise; aniden başlar, kötü kokuludur, kan ve mukus içerebilir ve sürekli devam eden ishal söz konusudur. Bu hastalıkta rectum prolapsusu şekillenebilir. BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ Buzağıya zamanında ve kaliteli kolostrum sağlayıp genel sanitasyon kurallarına uyarak protozoal enfeksiyonların üstesinden gelinebilir. Teşhis Ekonomik kayıp Klinik bulgular ve anemnezle bir tahmin yürütülebilir. Kesin teşhis, direkt rektumdan dışkı örnekleri toplanarak, Eimeria spp. ve Cryptosporidium oositlerini belirlemek amacıyla örnekler direkt dışkı sürme preparatı (natif) ve flotasyon metodları veya Giemsa boyama ile incelenerek yapılabilir. Bunun yanı sıra, biyopsi materyallerinin muayenesi ile de teşhis konulabilir. Cryptosporidium oositleri, şekil ve büyüklük bakımından mikroskobik muayene ile ayırt edilebilmektedir. Yine de mantar, küf, su yosunu, bitki döküntüleri gibi dışkıda bulunan küçük partiküllerden ayrımı güçtür. Teşhis, humoral antikorların (IFA-Immunoflorasan assay), pasif methaglütinasyon, lateks aglütinasyon ve ELISA teknikleriyle tespit edilmesiyle de yapılabilmektedir. Sığırlarda coccidiosis ve cryptosporidiosis anemi, zayıflık, gelişme geriliği, verim azalması, ölümler, tedavi ve korunma masrafları nedeniyle özellikle besi işletmelerinde önemli ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Mortalite çok yüksek değilse de, bağırsaklarında meydana gelmiş olan hasar sebebiyle, hastalığı atlatmış olan genç hayvanların gelişmeleri, sağlıklı olanlara oranla daha yavaş ilerler ve ileriki yaşta olması gereken performanslarına erişemezler. Bunun yanı sıra, hasta hayvanların bakımı için gereken eksta işçilik maliyeti ve tedavi masrafları da göz ardı edilmemelidir. Tedavi Tedavi oldukça güçtür. Morbidite oldukça yüksektir. Buzağıların mutlaka destekleyici tedavi almaları gerekir. Hasta olanlar, temiz, ılık ve kuru bir ortamda bulunmalıdır. Şiddetli ishal sebebiyle, rehidrasyon ve elektrolit replasmanı gibi destekleyici tedaviler yapılır. Öte yandan, uygun beslenme ile enerji desteği de verilir. İNFOVET 32-33 Korunma Oositler dış ortama oldukça dayanıklı olmasına rağmen, hastalıktan etkilenmemiş olan hayvanların temiz alana alınmaları, buzağı kulübeleri ve yüzeylerin etkili dezenfeksiyonunun uygun periyodlarla yapılması ve hayvanlara koruyucu tedavi uygulanması ile korunma sağlanabilir. Genel sanitasyon uygulamaları, istenilen ve yüksek sonuç alınmasındaki en önemli araç olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Oositlerin buzağılar tarafından Eimeria spp. ağız yoluyla alınmasının önüne geçebilmek için hijyenik tedbirler arasında, bulundukları ortamın temiz ve kuru tutulması, sulukların düzenli olarak temizlik ve dezenfeksiyonun yapılması, altlığının düzenli olarak değiştirilip, kuru tutulması sayılabilir. Öte yandan, yapılan çalışmalarda, kolostrumu yeterince almamış olan buzağıların, yeterli seviyelerde kolostrum almış olanlarla karşılaştırmasında, cryptosporidiosis yakalanma yüzdelerinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu anlamda, yeni doğan buzağıların, doğar doğmaz mümkünse ilk 4 saat içinde, doğru ısıdaki ve yüksek kalitedeki kolostrumu alabilmeleri için, gerekli altyapının oluşturulması da hem korunma hem de hayvanın ileriki hayatında göstereceği performansa erişebilmesi anlamında önemlidir. Böylece fırsatçı Cryptosporidium spp. mikroorganizmaların bağırsakta yerleşmesi önlenebilecek ve hayvan sağlıklı bir şekilde gelişimini sürdürecektir. Uygun protokoller ve biyogüvenlik noktaları dikkate alınarak uygulanan kapsamlı bir sürü yönetim programıyla, erken teşhis, etkili tedavi seçenekleri iyi bir bakım uygulamasıyla protozoal enfeksiyonların üstesinden gelinebilir. rta Biyogüvenlik, sigo dbirli te ni poliçesi gibidir, ya a zıd Ya r. bir yatırımdı ıdır. al nm la gu kalmamalı, uy Saygılarımızla, REFARM A.Ş. www.refarm.com.tr m.tr rm.co biyoguvenlik@refa işimiz Biyogüvenlik bizim ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ Çalışmalarla kanıtlanmış çok yönlü etki “Toplam Barsak Sağlığı Yönetimi” köşemizde, daha önce yangıya karşı güçlü etkilerine değindiğimiz Sangrovit®’in kanatlı yetiştiriciliğinde çalışmalarla kanıtlanmış performansa ilişkin özellikleri üzerinde duracağız. S ağlıklı hayvanlar, etkili bir performans, yüksek ürün kalitesi ve güvenliği iyi bir ürün anlamına gelir. Hayvansal üretimi zorlayan tüketici taleplerinin, bugün her zamankinden daha fazla karşılanması gerekmektedir. Sangrovit® yüksek ve çok yönlü etkileriyle başarılı bir hayvancılığı, güvenli bir şekilde yürütebilmek için anahtar ürün olarak karşımıza çıkmaktadır. Sangrovit® bir benzophenanthridine alkaloididir ve bu alkaloidlerin literatürde bilinen birçok olumlu etkisi vardır. Benzophenanthridine alkaloidleri, sindirim sistemi organlarının stimülasyonunu sağlar, karaciğer fonksiyonu ve sağlığını geliştirir; güçlü yangı giderici özellikleri vardır ve geniş antimikrobiyal etkiye sahiplerdir. Ayrıca sindirim sisteminde aminoasit yıkımlayıcı enzimlerin inhibisyonunu sağlayarak özellikle kanatlı yetiştiriciliğinde en önemli hedef olan kas artışını yüksek oranda destekler. Sürü üniformitesi üzerine olumlu etkileri pek çok çalışmayla kanıtlanmıştır. Karaciğer sağlığını maksimumda tutar. Yanı sıra bir bitter substans olması dolayısıyla iştahı ve sindirim enzimlerinin sekresyonunu artırarak besinlerin emilimini de kolaylaştırır. Su - yem dengesini koruyarak ıslak altlık probleminin ortaya çıkmasını engeller. Nekrotik enteritis insidensini ve mortaliteyi önemli ölçüde azaltır. Sangrovit® sürü üniformitesini optimize eder Kanatlı yetiştiriciliğinde iyi bir sürü üniformitesine sahip olmak performansı maksimize etmek için oldukça önemlidir. Vücut ağırlığı farklılıkları birçok komplikasyon ve soruna neden olur. Eğer sürü üniform değilse, büyümek için daha çok zamana ihtiyaç duyacak ve kesim zamanı geldiğinde sorunlar ortaya çıkacaktır. Üniform olmayan bir sürü, farklı enterit türleri ve diğer etkenlerle kolaylıkla enfekte olabilir ve bu durum ciddi ekonomik kayıplara yol açabilir. FCR sürüdeki eşitsizlikten kötü bir şekilde etkilenir ve bu da karlılıkta azalmaya neden olur. Karlılığı maksimize etmek için homojeniteyi optimize etmek ge- TABLO. Sangrovit®’ in sürü üniformitesi üzerine etkisi Çalışma Uygulama Final ağırlığı (g) Standart sapma (varyasyon) Sangrovit® = Düşük varyasyon Litvanya Kontrol Sangrovit (30mg/kg) 1738.6 1765.1 14.4 12.8 -%11 Kontrol Sangrovit (15mg/kg) 1724.5 1730.1 16.0 13.3 -%17 Polonya Sangrovit® yem alımı, bağırsak fonksiyonu ve sağlığı üzerindeki dengeleyici etkileri nedeniyle sürüde üniformite geliştirir. Sangrovit®’in final ağırlığındaki varyasyon üzerine etkisini göstermek amacıyla yapılan pek çok karşılaştırmalı çalışma, ürünün sürü üniformitesi üzerine düzeltici etkisini açıkça ortaya koymaktadır. Litvanya ve Polonya’da yapılan çalışmalarda Sangrovit®’in kullanım oranı arttıkça sürü üniformitesindeki varyasyonun azaldığı görülmektedir. İNFOVET 34-35 rektiğini unutmayın! Sangrovit’in sürü üniformitesi üzerine düzeltici etkisi farklı birçok çalışmayla kanıtlanmıştır (tablo). Sangrovit® “Su: yem” tüketimi oranını dengeler Su tüketimi kanatlıların günlük besin alımının önemli bir parçasıdır ve kanatlıların suya ulaşımları refah standartları arasında değerlendirilmektedir. Broiler piliçlerde ad libitum su tüketimi bağırsak sağlığı, stres, çevresel koşullar, üretim performansı, diyet kompozisyonu ve yem biçimine bağlı olarak değişebilir. Bununla birlikte ılımlı iklim koşullarında yüksek su tüketimi genellikle ıslak altlık sorunları ve artan amonyak üretimi ile sonuçlanacaktır. Sangrovit® hayvanların su - yem tüketimi oranını optimize eder. Bunun anlamı ise daha kuru altlık, daha düşük nem oranı, kümes ortamında daha az amonyak kokusu ve daha düşük enfeksiyon riski demektir. Bu Sangrovit®’in kapalı ortamda yaşayan hayvanların hijyen standartları üzerine önemli bir başka pozitif etkisidir (grafik 1). Sangrovit® ile daha çok göğüs eti, daha az abdominal yağ Kanatlı yetiştiriciliğinde asıl hedef sağlıklı, lezzetli ve bol DAHA FAZLASI İÇİN: Sangrovit® > Daha yüksek yem tüketimi > Daha iyi performans > Daha iyi kümes hijyeni > Daha düşük ölüm oranı > Daha düşük FCR > Daha çok karlılık ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ Grafik 1. Sangrovit®’in su tüketimi ve altlık kalitesi üzerine etkileri Su: Yem oranı Altlıktaki su oranı 100 100 % % 80 80 70 70 60 60 Kontrol Sangrovit® Sangrovit® Kontrol Çalışmalardan ortaya çıkan sonuçlarda Sangrovit®’in Su:Yem tüketimi ve altlıktaki su oranı üzerine etkileri açıkça görülmektedir. Grafik 2. Sangrovit®’in karkas kalitesi üzerine etkisi Kontrol Sangrovit® 15 ppm +6.4 % 110 105 100 -6 % 95 90 Göğüs kası İNFOVET 36-37 aminoasitlere bağlanmalarının yolunu kapatmış olur. Böylece kullanılabilir amino asit miktarında ve özellikle de aromatik amino asitlerde artış meydana gelir. Vücut aminoasitlerden gereğince yararlanabilir. Sonuçta daha çok et üretimi gerçekleşir (grafik 2). Baget kası Abdominal yağ Polonya Warminsko Üniversitesi’nden Prof. J. Jankowski liderliğinde yapılan çalışmada, yemlerinde 15 ppm Sangrovit® kullanılan hayvanların kas gruplarında kontrol grubuna göre önemli ölçüde artış, abdominal yağ miktarında ise azalma görülmektedir. Grafik 3. Sangrovit®’in broiler piliçlerde serum triptofan düzeyi üzerine etkisi 1.3 1.2 Sangrovit® protein metabolizmasını düzenler Sangrovit®, triptofan gibi aminoasitleri, yüksek miktarları yangıya neden olan ve toksik etki gösteren indol ve skatol gibi biyojenik aminlerin enzimatik degredasyonuna karşı korur. Triptofan, seratonin ve dolayısıyla melatoninin ön maddesi; protein metabolizması için en önemli amino asittir. Karaciğerdeki protein metabolizması üzerine de pozitif etkilidir. Vücutta kullanılabilir triptofan miktarındaki artış, kanda amino asit seviyesinin mg TRY / 100ml Plasma miktarda beyaz et üretimidir. Bunun için de proteinin temel yapıtaşı olan amino asitlere ihtiyaç duyulur. Aminoasitleri yıkımlayan enzimler normalde sindirim sisteminde bulunan bakteriler tarafından üretilir. Bunlar özellikle aromatik amino asitleri yıkımlarlar. Bu durumda gıdalarla alınan kullanabilir amino asit miktarında azalma meydana gelir. Ayrıca bu yıkımlanma neticesinde birtakım zararlı biyojenik aminler de ortaya çıkar. İndol ve skatol adı verilen bu biyojenik aminler, kanatlıların sindirim sistemi mukozasında, kronik subklinik yangıya neden olarak, özellikle sindirim sisteminin üst bölümlerinde E.coli, Clostridium, Salmonella gibi patojenlerin tutunmasını kolaylaştırır. Sangrovit® ise etken maddesi Sanguinarium sayesinde aminoasitleri yıkımlayan enzimlere (AADE) bağlanarak onları bir anlamda bloke eder ve Uyluk kası 1.22 1.1 1.0 1.09 1.02 0.9 0.8 0.7 0.6 0.5 Kontrol Sangrovit® 30/20 ppm Sangrovit® 50/20 ppm Japonya Itachu’da yapılan araştırmada, Sangrovit®’in broiler piliçlerde triptofan kullanılabilirliği üzerine etkisi ölçülmüş, çeşitli düzeylerde Sangrovit® eklenen yemle beslenen hayvanlarda doza bağlı olarak plazmadaki triptofan seviyesinin arttığı gözlemlenmiştir. ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ daha sakin ve homojen sürüler meydana gelir. Seratoninden sentezlenen melatonin ise bağışıklığı önemli ölçüde destekleyici rol üstlenmektedir (grafik 3). Sangrovit® Yağlı Karaciğer Sendromu oluşumunu engeller Yağlar kanatlı diyetlerinde enerjinin, esansiyel besin kaynakları araşidonik asit ve linoleik asitin çok önemli bir kaynağıdır. Yağın kaynağı her ne olursa olsun çok miktarda kullanımı diyeti yüksek enerjili bir hale getirir. Yüksek enerjili diyetlerin fazla miktarda tüketimi kısıtlı aktivite ile bir araya gelince, karaciğerde aşırı yağ birikimi ile karakterize olan yağlı karaciğer sendromuna yol açmaktadır. Yağlı karaciğer sendromu hayvanlarda verim düşüklüğü ve ölüm oranlarında artışa neden olmaktadır. İNFOVET 38-39 Sangrovit® barsak sağlığını korur Daha önceki bölümlerde de üzerinde sıklıkla durduğumuz gibi, kanatlı yetiştiriciliğinde barsak sağlığı konusunda sağlanan başarı, hayvanlarda performans artışına ve karlılığa en büyük katkıyı sağlamaktadır. Sindirim sistemi, kanatlı sağlığı ve performansına kötü etki yapacak mikroorganizmalar ve dış etkenlerle sürekli temas halindedir. Bu kötü etkileri en aza indirebilmek için barsak bütünlüğünü sağlamak önemlidir. Sangrovit® intestinal sistemin %10 oranında uzamasını sağlar. Bu da besin maddelerinin emilimi ve savunma için daha çok yüzey anlamına gelir. Yanı sıra Sangrovit®’in kanatlıları barsak patojenlerinin zararlı etkilerine karşı koruduğu, challenge çalışmalarından sonra yapılan lezyon derecelendirme tekniği ile kanıtlanmaktadır (grafik 5). Kanatlı sağlığında maksimuma ulaşmanın yolu: Sangrovit® > Çalışmalarla kanıtlanmış anti yangısal aktiviteye sahiptir. > Antioksidatif etkinliği vardır. > Yem kullanımını maksimize eder, metabolizmayı ve sindirimi düzenler. > İstenmeyen bozulma ve kayıplara karşı barsaktaki esansiyel asitleri korur. > Canlılık ve optimal performansı destekler. > Kimyasal olarak tanımlanmış ve ölçüm yöntemleri ile belirlenebilen aktif maddeler içerir. > Performans ve güvenlik açısından kapsamlı bir şekilde test edilmiştir. > Hem ticari hem de organik olarak yetiştiriciliği yapılan tüm hayvan türleri için kullanımı otoritelerce onaylanmıştır. ”Bahsi geçen bilimsel çalışmaların detayları, istenildiğinde ANC tarafından paylaşılacaktır.” Grafik 4. Sangrovit®’in karaciğer sağlığı üzerine etkileri Karaciğer renk skorlaması (1=koyu kırmızı, 2= sarımtrak) Yağlı karaciğer sendromu insidensi 1,2 1,1 Karaciğer rengi Sangrovit®’in etken maddesinin insan sağlığına olumlu etkisi çok uzun yıllardan beri bilinmektedir. Normal dozun kat kat üzerinde kullanıldığında dahi toksik etki göstermediği kanıtlanmıştır. Sangrovit® tarafında stimüle edilen triptofan, karaciğer sağlığı ve metabolizması üzerine pozitif etkiye sahiptir (grafik 4). Kontrol Sangrovit® 1,0 0,9 Erkek 10/10 0/10 Dişi 0/10 7/10 0,8 0,7 Sangrovit® Kontrol Japonya’da 52 günlük yetiştirme periyoduna alınan Ross ırkı hayvanlarda, Sangrovit®’in karaciğer yağlanması üzerine belirgin pozitif etkisi net bir şekilde görülmektedir. Grafik 5. Sangrovit®’in barsak lezyon skoru üzerine etkileri 2.5 a a 2.0 Lezyon indeksi yükselmesine neden olur. Triptofanın korunması Sangrovit®’in kritik öneme sahip etkilerinden bir tanesidir. Plazmada triptofan düzeyi artışı, hayvanların iştahını triptofan-serotonin kontrol çemberi yolu ile stimüle eder ve bu da hayvanların yem alımında artışa neden olur. Triptofandan sentezlenen serotonin ise çevresel stres ve duyarlılığı azaltarak, hayvanlarda kavga etme ve uçma gibi reaksiyonlara hassasiyeti azaltır. Sonuçta agresyonda azalma, 1.5 b b 1.0 c 0.5 Enfeksiyondan 7 gün sonra Kontrol Sangrovit® 10 mg/kg c Enfeksiyondan 14 gün sonra Sangrovit® 25 mg/kg (Lezyon skoru barsaktaki nekrozis için bir göstergedir. 0=Lezyon yok; 5= Yüksek oranda lezyon varlığı; a,b,c=farklılıkları gösterir) Kuzey Karolina Üniversitesi’nde yapılan bu çalışma, Sangrovit®’in, Clostridium perfringens ile enfekte edilen broiler piliçlerde, kullanım miktarına paralel olarak lezyon derecesi üzerine iyileştirici etkisini göstermektedir. TOPLANTI ZOETIS & EKOL Zoetis ve Ekol, antikoksidiyal grubu için işbirliğini kutladıkları günde katılımcıların desteği sayesinde yalnız değillerdi. Taşlar yerine oturdu Zoetis ve Ekol Gıda’nın stratejik işbirliklerini kutladığı ve koksidiyoz konusunu geniş çaplı olarak ele aldığı lansman, 05-06 Mart tarihlerinde Conrad İstanbul Hotel’de görkemli bir şekilde gerçekleştirildi. İNFOVET 40-41 Z oetis Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kanatlı Ürünleri Direktörü Dr. Mehmet Doğrul öncelikle Zoetis’in antikoksidiyal ürünlerinin stratejik ortaklığı için ZoetisEkol Gıda işbirliğini kutlayarak, “Koksidiyoz Kontrolünde Taşlar Yerine Oturdu” toplantısının açılış konuşmasını yaptı. Zoetis için önemli bir gün olduğunu söyleyen Doğrul, Zoetis ile Ekol’ün antikoksidiyal grubu için yaptıkları iş birliğini kutladıkları günde, bu birlikteliğin hem Zoetis’e hem Ekol’e hem de sektöre hayırlı uğurlu olmasını dileyerek, Ekol Gıda Genel Müdürü Serhad Çelik’i sahneye davet etti ve toplantıyı hoşgeldin konuşmasıyla başlattılar. Ekol Gıda Genel Müdürü Serhad Çelik’in hoşgeldiniz konuşmasının ardından yapmış olduğu sunumda Dr. Doğrul, dünya hayvancılık ve kanatlı sektörü ile ilgili güncel bilgiler ile “Zoetis kimdir”i cevapladı ve “Bir Bakışta Zoetis”i anlattı. Bununla birlikte Dr. Doğrul, Zoetis kanatlı ürün portföyü ile ilgili bilgileri de paylaştı. Zoetis Türkiye Genel Müdürü Hakan Eras ilerleyen zamanlarda sahada etkinliklerini arttıracaklarını belirtti. Zoetis Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kanatlı Ürünleri Direktörü Dr. Mehmet Doğrul, stratejik ortaklığı kutlayarak sözlerine başladı. Ekol Gıda Genel Müdürü Serhad Çelik, Zoetis ve teknik kadrosu ile çalışacak olmaktan gurur duyduklarını söyledi. Sunumda dikkat çeken önemli bilgiler şöyleydi: Hayvancılık sektörü çiftlik hayvanları bölümü için; dünyada 7 milyar insanın hayvansal protein tükettiğini; bunların süt, kırmızı et, tavuk eti, balık ve yumurta olduğunu ve çiftlik hayvanlarının toplam tarımın değer olarak % 40’ını oluşturduğu; tarım alanlarının ise % 33’ünün yem ham maddeleri için kullanıldığını, Hayvancılık sektörü pet hayvanları bölümü için; dünya çapında yaklaşık 225 milyonun üzerine köpeğin, 125 milyonun üzerinde ise kedinin beslendiğini; Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’de pet hayvanlarına yapılan harcamanın her yıl % 15 arttığını; Amerika’da evinde en az bir kedi ya da köpek besleyen ailelerin oranının % 62 olduğunu, Hayvancılık sektörü kanatlı hayvanlar bölümü için; dünya çapında 60 milyar tavuğun, 2,6 milyar ördeğin, 633 milyon hindinin bulunduğunu söyleyen Dr. Doğrul, kanatlı üretiminin geleceği ile ilgili şu bilgileri paylaştı: “2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyar olacağı, dünya et tüketiminin % 73 artacağı ve dünya tavuk eti tüketim artışının 2000-2030 arasında % 170 artacağı ve 30 yıl sonra da yaklaşık 2 katına çıkacağı öngörülmektedir. 2019 yılındaki tahmini kanatlı sekörünün değeri 562M $ ve % 30 artış olarak hesaplanmaktadır. Elde edilen verilerde, dünya tavuk eti tüketiminin gün geçtikçe arttığı görülmektedir. Buna karşılık domuz eti ve kırmızı et tüketiminde de bir azalma mevcuttur. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki (Kanada, Avrupa, Amerika) tavuk eti tüketim artışı dikkat çekicidir; buna karşılık kırmızı et tüketimi düşmektedir.” TOPLANTI ZOETIS & EKOL Zoetis Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kanatlı Ürünleri Direktörü Dr. Mehmet Doğrul, toplantının ve iş birliğinin hem Zoetis’e hem de Ekol’e hayırlı uğurlu olmasını diledi. İlgi çeken bir diğer konu ise kanatlı üretiminde ülkelere göre karlılık oranları idi: % 24,8 Rusya, % 16,5 Meksika, % 12,4 Amerika, % 7,2 İsveç-Norveç, % 7 Tayland, % 4,5 Hindistan, % 4,5 Brezilya, % 3,3 Güney Afrika, % 2,2 Çin oranları paylaşıldı. 1950’li YILLARDAN GÜNÜMÜZE ZOETİS Sunumuna “Zoetis kimdir?” ile devam eden Dr. Mehmet Doğrul Zoetis’in günümüze olan yolculuğu ile ilgili şu bilgileri paylaştı: “İsmimiz Zoetis (zō-EH-tis), zoo ve zooloji kelimeleri ile bilinen “zo” köküne sahip ve “yaşama dair” anlamına gelen zoetic kelimesinden türetilmiştir. Zoetis, 1950’li yıllarda hayvan sağlığına Terramisin ile ilk girişi gerçekleşmiş olup, 60 yıllık bir bilgi birikimi ve deneyimi arkasında bulundurmaktadır. Bugün Zoetis, 28 üretim merkezi ve 5 büyük ürün kategorisi bulunduran, başlıca 8 hayvan türü ile ilgilenen, 1100’den fazla Ar-Ge uzmanı, 300’den fazla ürün portföyü, dünya genelinde 3500’den fazla sayıda kişiden oluşan saha ekibi, dünya genelinde 9800’den fazla çalışanı olan, 120’den fazla ülkede varlık gösteren, 60 yıldan fazla süreye dayanan deneyimi ile % 36 pet hayvan sağlığına, % 64 oranında çiftlik hayvanları (ruminantİNFOVET 42-43 kanatlı) sağlığına odaklanan, 2013 yılı için 4,8 milyar dolar ciroya sahip ilaçlar, aşılar, tanı-teşhis kitleri ve genetik ürünler sunan hayvan sağlığında lider bir dünya şirketidir.” diyen Dr. Doğrul, Zoetis’in kanatlı hayvan sağlığında, aşılar, ilaçlar, yem katkıları, inovo makineleri ve teşhis kitleri olmak üzere 5 ana ürün grubunda 200’den fazla ürün ile kanatlı hayvan sağlığı sektörüne hizmet vermenin yanında dünya çapında 27 üretim tesisinin 13’ünde kanatlı ürünleri üretimi yapıldığını belirterek, beş ürün grubundan bir tanesi olan antikoksidiyal ürün grubu için bundan böyle Ekol Gıda ile birlikte çalışma yapılacağının müjdesini vererek sunumunu bitirdi. MİKROFLORA SAĞLIĞININ DOĞRU EMİLİM VE SİNDİRİM İÇİN ÖNEMİ Dr. Mehmet Doğrul’un sunumunun ardından Türkiye kanatlı sektörünün yakından tanıdığı ve birçok konuda fikirlerine inandığı Bağımsız Danışman Dr. Imre Horwath-Papp, Türkiye’de koksidiyozun güncel durumu ile bilgileri paylaştı. Virüslerin, mikotoksinlerin, yemlerin, koksidiyozun ve barsakta yaşanan stresin, disbakteriyoz, nekrotik enterit ve E.coli ile ilişkisi olduğunu söyleyen Dr. Imre, genetik gelişim ile ilgili 1957’lerden bu yana 42 günde elde edilen canlı ağırlığın 508 gramlardan 2500 grama geldiğini belirterek, kas, kemik, solunum sistemi, immun sistem, kalp ve iç organlardaki gelişime işaret etti. Akciğer-kalp ile vücut ağırlığı oranının 20 yıl önce % 6 olduğunu şu an da ise % 3’lerde olduğunu ifade ederek vücut yapısındaki değişikliklere dikkat çekti. Genetik şirketlerin, tavukları bizlere çok iyi sunmak istediklerini fakat bizim kasları baz aldığımızı; kas büyüdükçe organların küçüldüğünü ifade etti. Postmortem muayenede son zamanlarda pelviste bir delikle karşılaştıklarını, bunun da tavuğun büyümesine devam edip pelvisin gelişimini düzgün sürdüremediğini işaret ettiğini belirtti. Hızlı büyümenin sonuçları olan sendromları iskelet ve metabolik sistemin düzensizlikleri, tibial diskondroplazi, bacak problemleri ve zayıflıkları, asides, selülitis, ani ölüm sendromu ve disbakteriyozis olarak özetledi. Dr. Imre sonrasında sunumunda, normal barsak mikroflorasından bahsetti. Bakteri popülasyonunun sağlığı devam ettirdiği, faydalı populasyon dengesinin korumasının önemli olduğu, kanatlıların patojenlere olan duyarlılığının artması ile dengenin bozulacağı ve patojenlerin barsakta kolonize olup hastalığa neden olacağı bilgilerini paylaştı ve koruyucu mikroorganizma populasyonunun rasyona ve çevre faktörlerine duyarlı olduğunu belirtti. Yönetimle ilgili bir sonuç: Barsak stresi Rhunting Stunting Sendromu’na da yer veren Dr. Imre, klinik olarak 1-3 yaş arasındaki tavuklarda dışkı bulaşıklığı, yağlı dışkı içerisinde sindirilmemiş yem ve materyal ile karşımıza çıktığını, düşük performans ve dalgalı sürülere neden olduğu belirtti. Bu sendroma, rotavirus, astrovirus, reovirus, adenovirus, coronavirus, enterovirus, calicivirus gibi birçok virüsün dahil olduğunu, ayrıca E.coli ve Campylobacter jejuni’nin de önemli olabileceğini vurguladı. Bu etkenlerin bir araya gelerek barsak yüzeyine harabiyet verdiğini söyleyen Bağımsız Danışman Dr. Imre HorvathPapp, barsak stresi, mikroflora sağlığı ve koksidiyoz ile ilgili değerli bilgiler aktardı. Bağırsak florası kompleks bir yapıdadır ve önce durumu anlamak; sonra iyi bir yönetimle bağırsağın doğal koruma mekanizmasını ve bakteriyel florayı desteklemek önemlidir. Dr. Imre kümes hijyeni, temizlik ve dezenfeksiyon için tavsiyelerde bulundu. “Aşikar bir nedeni olmayan” şeklinde ifade ettiği barsak stresi ile sunumuna devam eden Dr. Imre, barsaktaki değişiklikleri patolojik ve histolojik görüntülerle aktardı. Barsak stresi patolojisinde, koksidiyoz veya nekrotik enterit başlangıcı ile ilişkilendirilmeyen küçük kırmızı alanların ve peteşiyal kanamaların görülebileceğini ileten Dr. Imre, histopatolojide intestinal florada bozumalar, villuslarda dejenerasyon, mukoza altında hiperemi, hemoraji ve inflamasyon hücrelerinde artışın dikkat çektiğini; bu belirtilerin vücutta bir reaksiyonun olduğuna dikkat çektiğini, fakat neye karşı şekillendiğini bilmediklerini ve buna “barsak stresi” dendiğini belirtti. Barsak stresinin etiyolojisini değerlendiren Dr. Imre; zehirli yem bileşenlerinin (zayıf yem kalitesi, mikotoksinler, değeri düşük bileşenler gibi), Adenoviral enfeksiyonların, aşılamaların, mukozal irritasyonunun, stres durumlarının ve yönetim ile ilgili eksikliklerin rol oynadığını söyledi. Barsakta stresi azaltmak için, yem kalitesinin arttırılıp, toksin Zoetis EUAFME Kanatlı Pazarlama Direktörü Dr. Erik Uyttebroek Rotecc ile ilgili sunumunu paylaştı. Zoetis Avrupa, Afrika, Orta Doğu Kanatlı Teknik Müdürü Dr. DIeter Vancraeynest, lezyon skorlamaya değindi. TOPLANTI ZOETIS & EKOL Zoetis Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kanatlı Ürünleri Direktörü Dr. Mehmet Doğrul EKOL VE ZOETİS TECRÜBESİNİN BİRLİKTELİĞİ bağlayıcılarının kullanılmasının önemine değinerek; dikkatli aşı programlarının kullanılması gerektiğini belirtti. Koksidiyoz ve disbakteriyoz ile ilgili tavsiyeler Sunumuna koksidiyoz ile devam eden Bağımsız Danışman Dr. Imre Horwath-Papp; Türkiye’de koksidiyozun problem teşkil ettiğini ve güncel koksidiyoz durumunun subklinik seviyede olduğunu açıkladı. En yaygın etkenin Eimeria maxima olduğunu söyleyen Dr. Imre, zaman zaman E. acervulina gördüklerini, E. tenella’nın ise bazen salgınlar şeklinde karşılarına çıktığını belirtti. Asıl endişe verici noktanın genç damızlıklarda erken salgınlara neden olan E. necatrix enfeksiyonlarıyla karşı karşıya kalmaya başlamaları olduğunu ekleyen Dr. Imre proflaksi ve tedavi için, koksidiyoz durumunun gözlenmesi ve korunma İNFOVET 44-45 programında antikoksidiyallerin yer alması gerektiği, salgınların tedavisi için ise amprolium, toltrazuril ve sülfanomidlerin kullanılması gerektiği üzerine tavsiyelerde bulundu. Sunumunda disbakteriyoza da değinen Dr. Imre, bir disbakteriyoz vakasında normal görünümlü dışkı görebileceğimiz gibi dışkıda turuncu-kırmızı eksudat, bazen portakal rengi-turuncu diyare ya da içerisinde sindirilmemiş yem partikülleri olan yeşilimsi ve yağlı bir dışkının karşımıza çıkabileceğini açıkladı. Disbakteriyozda dalgalı bir sürü, canlı ağırlıkta yaklaşık 100 gr kayıp, FCR’de 10 puanlık bir artış ve ıslak altlık gözlemlendiğini anlatan Dr. Imre, ıslak altlık devamında amonyağa bağlı problemlerin ve solunum problemlerinin de meydana gelebileceğini hatırlattı ve bazı tavsiyelerde bulunarak disbakteriyoz için öneriler sundu. Barsak florasının bütünlüğünün 2011 yılında Alpharma ürünlerini aldıktan sonra diğer bölgelerde hem üretim hem de operasyonel bazda yavaş yavaş yapılandırmayı değiştirmeye başladık. Bu bağlamda Türkiye’de de yeni bir yapılanmaya gittik ve sektörün en güçlü firmalarından biri olan Ekol ile güçlerimizi birleştirdik. Ekol’ün dağıtım ağı çok geniş, büyük ve tecrübeli bir ekibi var. Bugün de bu önemli birlikteliğin lansmanı için toplandık ve böylece taşlar yerine oturdu diyoruz. Gerçekleştirdiği satın almalarla birlikte portföyünü inovo aşılardan, inovo makinelerine, antibiyotiklerden yem katkı maddelerine kadar genişleten Zoetis, şu anda sektörün ihtiyacı olan tüm hayvan sağlık ürünlerini elinde bulunduran dünyadaki tek firma. Kanatlı sektörüne de yeni girmemize rağmen ikinci sıradayız ve çok yakın bir zamanda kurumumuzu güçlendirerek burada da birinciliği hedefliyoruz. Kanatlı üretimi yönünden baktığımızda Türkiye, hem bölgesinde hem de dünyada önemli bir oyuncu ve 1.2 milyar broyler üretimi ile ilk 10’da bulunmakta. Kanatlı birimi olarak devamlı Türkiye’yi ön plana çıkaran stratejik planlar yapıyoruz; takımımızı yeniledik, teknik ekibimizi güçlendirdik, teknik servis sayımızı arttırmaya devam ediyoruz, yeni ürünlerimizin ruhsatlandırılmasını bitirmek üzereyiz ve bu ürünlerin lansmanları için hazırlıklar yapıyoruz. Çünkü bizim için Türkiye çok önemli. Benim sorumlu olduğum bölgede Rusya’dan sonra potansiyel olarak ikinci büyük ülke. Belki satış olarak arzu ettiğimiz seviyede değiliz ama Türkiye’den çok umutluyuz. Bu yönde de her türlü çalışmayı yapıyoruz. TOPLANTI ZOETIS & EKOL korunması, hafif antimikrobiyal program ve doğru antikoksidiyal program uygulanması, probiyotiklerle mikrofloranın desteklenmesi, kaliteli yem kullanılması ve soya fasulyesinin anti besleyici etkisinin azaltılması, sindirilmeyen yem için hazırlayıcı enzimlerin seçilerek fungal enzimlere karşılık bakteriyal orijinli Xylanase kullanılması gerektiğini belirtti. Yüksek pH’nın bakteriyel enzimler için optimum olduğunu da sözlerine ekledi. Dr. Imre, Clostridial enfeksiyonlara da dikkat çekti Dr. Imre sunumuna Clostridial enfeksiyonlardan bahsederek devam etti. Botulizm, Nekrotik enteritis, Ülseratif enteritis ve Gangrenöz dermatitis gibi hastalıklara neden olan çeşitli Clostridium etkenleriin protoksin salgıladıklarını, bu toksinin intestinal florayı bozup enterite yol açtığını söyledi. Clostridium perfringens’in erken fazda Clostridial enteritis’e, geç fazda ise Nekrotik enteritis’e yol açacağını belirtti. Clostridial enfeksiyonlara predispozisyon yaratan durumları sıralayan Dr. Imre, yönetime bağlı stres durumları, damızlık hayvanlarda yumurtlamanın başlangıcı, zayıf hijyensanitasyon ve ıslak altlık gibi problemlerin yanı sıra koksidiyoz, parazitik solucan enfeksiyonları ve bakteriyel enfeksiyonların da risk yarattığını belirtti. Klinik işaretleri ise şöyle sıraladı: 2-5 hafta arası depresyon ve iştahın azalması, karışık tüy görünümü, koyu dışkı, ishal ve zaman zaman dışkıda kan, su tüketiminin artması, ıslak altlık ve ani ölüm. Postmortem analizde ise; histopatolojide nekroz, inflamasyon, hücrelerde balonlaşma ve şişme; makroskobide incelmiş barsak duvarı, enterit, sekumda geniş bir alanda inflamasyon ve nekroz gözlendiğine değindi. Nekrotik enteritten de bahseden Dr. Imre, salgın durumlarında hızlı olmanın esas olduğunu; içme suyu yolu ile amoksisilin, linkomisin, tylosin, OTC ve sulfonamide gibi antibiyotiklerin uygulanması gerektiğini; predispoze faktörlere odaklanmanın, tüm stres faktörlerini elimine etmenin ve ihtiyaç durumunda tedavi etmenin önemli olduğunu vurguladı. Negatif ekonomik etkileri olan Clostridial enteritis vakalarında zayıf yemden yararlanım, canlı ağırlık kazanımının azalması, uzun yetiştirme periyodu, ziyan olmuş yem, % 5-10 ölüm ve kesimhanede hasarlı ürünler ile karşılaşılabileceğini belirtti. KOKSİDİYOZ VE LEZYON SKORLAMA Dr. Imre’nin ardından, Zoetis Avrupa, Afrika, Orta Doğu Kanatlı Teknik Müdürü Dr. Dieter İNFOVET 46-47 Vancraeynest koksidiyoz ve yönetimi ile ilgili önemli bilgiler aktardı. Barsak morfolojisinden kısaca bahseden Dr. Dieter, yem ve dışardaki bakteriler sebebiyle barsağın dış yüzey ile sürekli iletişim halinde olduğunu belirtti ve barsağın en büyük tehditlerinden biri olan koksidiyoz ile ilgili bilgilendirme bölümüne geçti. Koksidiyozun, Eimeria cinsine ait bir protozoon parazitten kaynaklandığını ve broyler üretiminde en maliyetli hastalıklardan biri oluğunu söyleyen Dr. Dieter, “Broyler üretiminde önemli olan türler E. acervulina (barsakların proksimal kısmında beyaz lezyonlar), E. maxima (orta barsakta kırmızı nokta lezyonları), E. tenella (sekumda ve sekal sızıntılarda kan) ve tipik lezyonlara neden olmayan performans üzerinde önemli etkisi olan iki tür E. mitis ile E. praecox’dur. Yaşlı tavuklar için, iki önemli tür daha vardır: E. necatrix ve E. brunetti.” bilgilerini aktardı. Ayrıca Eimeria türlerinin yaşam siklusundan bahsederek koksidiyozun sonuçları ile ilgili; klinik koksidiyozda mortalite, ishal, dehidrasyon, karışık tüy görünümü, dışkıda kan bulguları ve subklinik koksidiyozda barsak epitel hücrelerinin tahribatı ve buna bağlı olarak da besinlerin emiliminin azalması ve düşük performans gözlemlendiğini; ayrıca Clostridium perfiringens için predispozisyon oluşturduğunu anlattı. Koksidiyozun kanatlı üretiminin en maliyetli hastalıklarından biri olduğunu ve genelde ekonomik sonuçlarının gerçeğinden az hesaplandığını, bunun bir buzdağına benzetilebileceğini, tepesi, görünen kısmın yani klinik koksidiyoz, görünmeyen kısmın ise subklinik koksidiyoz olduğunu ve burada çok daha büyük bir tehlike gizlendiğini aktardı. Koksidiyozun maliyetinin üretilen 1.000.000 broyler başına yaklaşık 50.000 € olarak hesaplandığı ve bunun % 75’inin subklinik hastalığın maliyeti olduğunu açıkladı. Ardından koksidiyozun monitoringinde OPG ve lezyon skorlama üzerinde duran Dr. Dieter; OPG (Gram başına düşen oosit sayısı) tekniği için Mc Master sayma odasına ve bir mikroskoba ihtiyaç duyulduğunu, fakat sonuçları yorumlamanın zor olduğunu, oosit sayılarının Eimeria türlerine göre farklılık gösterdiğini ve OPG sayısı ile hastalık arasında açık bir bağlantı olmadığını; bu nedenle lezyon skorlama yönteminin daha sağlıklı bir yöntem olduğunu anlattı. İyi bir skorlama için, standart entegre bir tesiste her bir kümesten 18-42 günlük beş adet hayvana, mikroskoba ve iyi bir aydınlatma elemanına ihtiyaç olduğunu söyleyen Dr. Dieter, toplam ortalama lezyon skorunun nasıl yorumlanacağına dair örneklemeler yaptı. ROTECC İLE ÇAPRAZ DİRENCİN ÖNLENMESİ Dr. Dieter Vancraeynest’in ardından sözü Zoetis EUAFME Kanatlı Pazarlama Direktörü Dr. Erik Uyttebroek aldı ve Zoetis’in geliştirdiği koksidiyoz yönetimi Rotecc ile ilgili sunumunu paylaştı. Öncelikle broylerdeki koksidiyoz yönetimi araçlarını aşılar, antikoksidiyal ilaçlar ve alternatif ürünler (bitkisel) olmak üzere sınıflandırdı. Antikoksidiyal ilaçları suda kullanılan tedavi amaçlı olan (amprolium, toltrazuril, sulfonamid) ve yemde kullanılan koruyucu amaçlı olan kimyasal ve iyonofor antikoksidiyaller olarak ayırdı. Piyasada bulunan kimyasallar ve iyonoforlar ile ilgili WD süreleri için bilgileri aktardı. Yem de kullanılan antikoksidiyallerin çok iyi koksidiyoz kontrolü sağladığını, farklı türler için uygulanabildiğini, kolay uygulanabildiğini, maliyetlerinin elverişli olduğunu, çok iyi barsak sağlığı sunduğunu ve broyler ve hindilerle sıklıkla kullanılan araçlar olduğunu aktardı. Dr. Erik, aynı zamanda antikoksidiyaller arasındaki direnç ve çapraz dirençten bahsederek rotasyon konusunda bilgiler aktardı. Rotasyonu; birkaç dönemden sonra başka sınıf bir antikoksidiyal ile değiştirme olarak tanımladı. Shuttle programda, bir antikoksidiyalin başlangıçta, diğerinin ise büyütme ve bitiş döneminde; full programda ise bir antikoksidiyalin birinci günden WD süresine kadar (başlangıç, büyütme, bitiş dönemlerinde) kullanılacağını belirtti. Neden rotasyon; > Rotasyon direnç gelişimi için riski azaltır. > Rotasyon antikoksidiyallerin etkinliğinin geri kazanılmasına yardım eder. Aynı antikoksidiyal uzun süre kullanılmamalı Ayrıca Dr.Erik ‘Aynı antikoksidiyali uzun süre kullanmayın!’ mesajı verdi. Buna ek olarak; iyonoforların 6 aydan fazla, kimyasalların full programda 1 dönem (3 ay), kimyasalların shuttle programda 2 dönem (4,5 ay) kullanılması gerektiğini vurguladı. Dr.Erik Uyttebroek sunumunun devamında, çapraz direnç ile ilgili bilgilendirme yaptı ve iyonoforların üç farklı sınıfa ayrıldığını açıklayarak, herbiri ile ilgili örneklemeler yaptı: “Bu üç grup, monovalan (salinomisin, monensin, narasin), monovalan glikozit (maduramisin, semduramisin) ve divalan (lasalosid) iyonoforlardır. Tüm iyonoforlar, katyonları dışarıdan parazitik hücrelerin içine taşıyıp onların ölmesine neden olarak koksidiyanın ozmotik dengesini bozar. Parazitler belli bir iyonofora direnç kazandıklarında, iyonoforların benzer etki mekanizması nedeniyle bu parazitlerin tüm iyonofor ürünlerine karşı dirençli olacağı Ekol Gıda Genel Müdürü Serhad Çelik LANSMANIN AMACI BİRLİKTELİĞİ ÖN PLANA ÇIKARMAK Bildiğiniz gibi Ekol, tüm yem katkı maddelerinde yıllardır liderliğe oynuyor. Ekol-Zoetis birlikteliğindeki amacımız ise portföyümüzde eksik olan ve bizim de yıllardır eksikliğini hissettiğimiz antikoksidiyallerle ilgili eksiğimizi kapatmak. Zoetis’in ürün gamı çok kuvvetli ve kanatlı sektörü için vazgeçilmez ürünleri içeriyor. Bu birlikteliğin hem Zoetis hem de Ekol için yararlı olacağına inanıyoruz. Gerçekleştirilen lansmandaki amaç da, yıllardır ürünleri piyasada bilinen Zoetis ürünlerini tanıtmaktan öte, müşterilerle bu yeni birlikteliği ve sinerjiyi paylaşmak ve taşların yerine oturmasıyla onlara daha iyi bir hizmet sunacağımızı göstermektir. Ekol, sadece bu iş için özel bir ekip kurdu ve Zoetis’in de desteği ile müşterilerimize en iyi hizmeti vermeye çalışacağız. Ürünlerle ilgili daha fazla teknik sunum yaparak ve bu ürünlerin özelliklerini öne çıkaran çalışmalar yapmaya devam ederek önümüzdeki günlerde Ekol-Zoetis birlikteliğini ön plana çıkarmayı hedefliyoruz. TOPLANTI ZOETIS & EKOL düşünülebilir. Ancak iyonoforların farklı sınıflarının çesitli katyonlar için farklı seçiciliği vardır. Bu nedenle iyonoforların farklı sınıfları arasında çapraz direnç sınırlıdır. Diğer yandan, aynı sınıfın iyonoforları arasında çapraz direnç gösterilmiştir. Bu akılda tutularak, aynı sınıfa ait olmadıkça bir iyonoforun ardından diğerini kullanmak mümkündür. Bir iyonofora dirençli parazitlerin gelişimi riski, bir iyonofordan diğer bir sınıfa ya da bir sentetiğe zamanında rotasyon ile azaltılabilir. AB’de şu anda mevcut olan yemin içine katılan sentetik antikoksidiyallerin hepsinin farklı etki mekanizmaları vardır; bu nedenle sentetikler arasında çapraz direnç sorun değildir. Sentetik başına maksimum kullanım süresi aşılmadıkça, bir sentetiğin ardından diğeri kullanılabilir.” şeklinde açıklamada bulundu. Direnç ile ilgili ise; belli bir antikoksidiyal çok uzun süre kullanıldığında ürüne maruz kalan Eimeria popülasyonu ürüne olan duyarlılığın azalmasına neden olan değişiklikler yaşar. Bu azalmış duyarlılık gelişiminin hızı sentetikler ve iyonoforlar arasında farklılık gösterir. İyonoforlar her zaman, “koksidiyal sızıntı” olarak bilinen sınırlı parazit çoğalmasına izin verir. Bu ilk bakışta olumsuz bir özellik gibi görünse de, azalmış duyarlılık gelişiminin yavaşlamasını sağladığı için gerçek bir avantajı vardır. Sentetiklerin oldukça yüksek olan gücü parazit çoğalmasının tamamen engellenmesi avantajını sunar ancak çoğunlukla dirençli koksidiya sağ kalacağı için dirence yönelik seçilim iyonoforlardan daha hızlıdır. Bu sentetiklerin, clean-up programları adı verilen programlarda daha kısa süreler kullanılmasının nedenidir. Azalmış duyarlılık probleminden kaçınma mantığı basittir: aynı antikoksidiyali çok uzun süreler kullanmamak bu sorunu engelleyecektir. Aynı sınıftan olan iyonoforlar altı aydan fazla kullanılmamalıdır. Belli bir sentetiğin kullanımı tam bir program içinde bir üretim döngüsüne (bu yem fabrikası düzeyinde yaklaşık üç aylık kullanıma tekabül eder) ya da shuttle programında kullanıldığında iki üretim döngüsüne (yem fabrikası düzeyinde yaklasık 18 haftaya tekabül eder) sınırlı olmalıdır. Rotasyon programları anahtardır Rotasyon programları uzun dönemli koksidiyoz önlenmesinde anahtar bileşendir. Bir antikoksidiyalden diğer bir sınıftakine (iyonofor ya da sentetik) zamanında yapılan değişikliklere dayanır. Bu Eimeria popülasyonu içinde direnç gelişimini önleyecektir. Rotasyon, farklı sınıftan iyonoforlar ve ayrıca sentetikler ile yapılabilir. Böyle yapıldığında İNFOVET 48-49 çapraz direnç sorun oluşturmayacaktır. Ayrıca, ilgili ürünler için önerilen dinlendirme sürelerine uymak koksidiya popülasyonunun duyarlılığını geri kazanmasına yardımcı olacaktır. Dr. Erik rotasyon ile ilgili genel bilgileri verdikten sonra Zoetis’in geliştirdiği Rotecc koksidiyoz yönetimini anlattı; > Rotecc Koksidiyoz Yönetimi rotasyon programlarında müşteriye sağlıklı yönetim kararları alması için ve performansı yönetebilmesi için veri destekli çözüm sunar. > “Rotecc” kelimesi Rotasyon ve teknoloji anlamına gelmektedir. Rotecc yaklasımı 4 en iyi uygulamaya dayanır; 1. Aynı koksidiyali gereğinden uzun süre kullanmayın. 2. Her kullanım periyodu sonrası yeterince uzun bir dinlenme dönemi bırakın 3. Farklı gruplardan antikoksidiyaller arasında rotasyon yapın. 4.Yılda 1 kez kimyasal Clean up programı uygulayın Dr. Erik’in sunumundan sonra Dr. Dieter Rotecc uygulamaları ile ilgili örnekler verdi. Dr. Dieter sahneyi kapanış konuşması için Zoetis Türkiye Müdürü Hakan Eras’a bıraktı. Eras, Zoetis & Ekol işbirliği ile sektöre değer katmaya devam edeceklerini söyledi ve “Zoetis olarak kanatlı sektöründe güçlü bir konumdayız, ancak eksiklerimizi de görüyoruz. İlerleyen süreçte sahadaki etkinliğimizi artırarak müşterilerimiz için çözüm ortağı olacağız.” dedi. KATILIMCILAR KONUŞMACILARA ÖNEMLİ SORULAR YÖNELTTİ Sunumların ardından toplantı sonunda soru-cevap kısmına geçildi ve misafirler değerli uzmanlara sorularını yöneltti. zayıflatılmış aşılarla iyi bir etki elde edebilmek için, 2 yerine 3 aşı döngüsünü tavsiye ederim. Çoklu dirence sahip koksidiyalarla sorunu olmayan üreticiler için, klasik yeme katılan koksidiyostatlar en iyi performansı sağlayacaktır. Doğru rotasyonlar uygulayarak etkinliklerini korumak bariz bir şekilde önemini korumaktadır. 2 E. maxima’nın Türkiye’deki kanatlı endüstrisi için bir sorun olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu durum antikoksidiyal program seçeneklerini nasıl etkiler? Koksidiyoz kontrol programında 1 veya 2 dönem koksidiyoz aşısı kullanıldığında arkasından kimyasal ve iyonofor antikoksidiyal kullanıldığında verim parametrelerinde belirgin bir iyileşme olur mu? Başlangıç noktası olarak, tüm koksidiyallerin tavuklarda görülen başlıca Eimeria türlerini önleme kapasitesi olduğundan bahsetmek önemlidir. Öyleyse bir koksidiyalin seçimi için başlıca kriter şöyle olmalıdır: Geçmişteki koksidiyostat kullanımına dayanarak, beklenen geniş etkililik aralığı nedir? Rotecc sisteminde ayrıntıları verildiği şekilde doğru rotasyon uygulama kuralları bu tercihi Koksidiyoz aşı programlarının, başlıca, halihazırda mevcut koksidiyostatlara karşı çoklu direnç geliştirmiş bir koksidiyal popülasyon ile sorunları olan üreticiler için değeri bulunmaktadır. Bu durumlarda, dirençli popülasyonun koksidiyostatlara duyarlı olan aşı popülasyonları ile yer değiştirmesine olanak sağlamaktadırlar. Söz konusu durumda, üreticiler, aşılamalar sonrasında gerçekten bir performans artışı göreceklerdir. Bu artış rahatça birkaç FCR puanı aralığında ve muhtemelen canlı ağırlıkta ilave bir artış şeklinde olabilir. Ancak, dünyanın bu bölgesinde mevcut olan Bir sürüde ve işletmede çok fazla sayıda kanatlı hayvandan bahsettiğimiz için küçük önemler ve koruma stratejileri bize büyük yararlar sağlayacaktır. 1 yapmak için iyi kurallardır. Ancak, spesifik bir Eimeria türüne karşı spesifik etki anlamında ürünler arasında ufak farklılıklar bulunmaktadır. İyi bir geniş aralık etkililiğinin beklendiği birden fazla ürün arasında seçme şansınız olması halinde, ince ayar yapabilirsiniz. Örneğin, lasalosid (Avatec)’in E. maxima’ya karşı ortalamanın üzerinde etkililiğinin olduğu bilinmektedir. Bu yüzden eğer lasalosid Rotecc kurallarına göre iyi bir seçenek gibi görünüyorsa ve eğer E. maxima endişelerinizden birini oluşturuyorsa, Avatec kullanım için çok iyi bir seçenektir. 3 Broylerlerde selülitisi ve kesimhanedeki kayıpları azaltan bir araç tavsiye edebilir misiniz? İlk stafilokoklar, kesikler ve çiziklerin açtığı yerden deriye girdiğinde, selülit kompleks bir süreç haline gelir. Bundan sonra stafilokoklar enzimleriyle (özellikle koagülaz) anaerob bir ortam oluştururlar. Bu, toksin oluşturan Clostridia tarafından tercih edilir. Son öldürücü faktör de, karakteristik fibrinöz eksüdat ve septisemi yaratan sekonder E.coli’dir. Dolayısıyla, korunma karmaşık hale gelir: > Yönetim araçları: Yerleşme yoğunluğunun, stresin azaltılması, daha fazla yemlik alanı verilmesi, daha iyi havalandırma ile hayvanların üzerine yattığı altlığın ıslak olmasının önlenmesi. > Kanatlının bağışıklık durumunun incelenmesi. Gumboro ve CAV durumunun kontrol edilmesi ve eğer bu virüsler bulunuyorda, yumurta veya et tavuklarının biri için koruyucu (aşılama) programlar uygulanması. TOPLANTI ZOETIS & EKOL > Beslenme faktörleri: Özellikle mikotoksinler de immünosupresyon veya deri lezyonlarına (aflotoksinler) neden olabilir; bu nedenle mikotoksinlerin önlenmesine ihtiyaç duyulur. > Aşılama: E. coli’ye karşı aşılama mümkündür. 4 Disbakteriyozis - nekrotik enterit ve koksidiyoz arasındaki bağlantı nedir? Disbakteriyozis için söz konusu olan temel husus, bağırsak florasındaki dengesizliktir. Son zamanlarda yapılan bilimsel araştırmalar barsak florasının daha önce düşündüğümüzden çok daha karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır. Yeni moleküler genetik yöntemlerin yardımıyla, kültürlemeye dayanan geleneksel yöntemlerle olduğun- Rotasyon, kullanılan antikoksidiyalin birkaç dönemden sonra başka sınıf bir antikoksidiyal ile değiştirilmesi anlamına gelir ve uzun dönemli koksidiyoz önlenmesinde anahtar bileşendir. dan daha fazla bakteriyel tür bulunmuştur. Gerçek bakteri türü sayısının kabaca sadece % 10’u kültürleme ile tanınmaktadır. Bağırsak bakterilerinin birçoğu Clostridial familyaya aittir (“Kötü” perfringens ile aynı şey değildir! Bunlar genellikle faydalıdır). Disbakteriyozis durumunda, bakteri florası bozulur ve dengesizlik halinde bir bakteri grubu diğerlerinden daha fazla büyür. Sonuç, kötü sindirim ve sindirilmemiş yemdir. Ayrıca kısmen sindirilmiş olan besin maddeleri, ince bağırsak duvarından ozmotik basınçla emilir ve turuncu eksüdat ince barsak içeriğinde birikir. Zemin hazırlayan faktörler, yerel duruma bağlı olarak, beslenme, NSP’ler, koklar ve nekrotik enteritistir. Tam ilişki bilinmemekte olup araştırılması da zordur. 5 Yüksek amonyak düzeyine sahip kümeslerdeki antikoksidiyal kullanımı ile ilgili olarak bize neler söyleyebilirsiniz? Oositleri öldürmek için gerekli amonyak konsantrasyonu ile ilgili bilimsel verileri gerçek değerlerle karşılaştırmak güç olsa da, oositleri öldürmek için tavukların tolere ettiğinden çok daha yüksek amonyak dozlarına ihtiyaç du- İNFOVET 50-51 yulmaktadır. 15-20 ppm kadar düşük amonyak konsantrasyonları zaten tavukların büyümesini baskılamakta olup, oositlerin etkili öldürme düzeyinden çok uzaktadır. Bu yüzden, antikoksidiyallerin kullanımı halen tavsiye edilmektedir. 6 İyonoforların uzun süreli kullanımının performans kaybına neden olduğundan bahsediliyor. Ancak, kayıp yaşamaksızın full iyonofor programları kullanan entegrasyonlar var. Yorumunuz nedir? Doğrusu, Rotecc’in 6 aylık kullanım önerisinden çok daha uzun süreyle iyonofor programlarında kalan çeşitli üreticiler mevcut. Bazı yorumlar: > 6 aylık öneri, koksidiyostatları uzun vadede koruma amaçlı dikkatli bir öneridir-bu önemlidir; çünkü farmasötik hayvan sağlığı şirketleri yeni ürünler üzerinde çalışmamaktadırlar. > Bazı üreticiler, klinik salgınlar görmedikleri sürece durumlarının iyi olduğunu söylemek- tedirler. Ancak, koksidiyozun neden olduğu en büyük maliyetin subklinik–görünmeyen–hastalık nedeniyle oluştuğu unutulmamalıdır. > Performans hakkında: Kanatlıların genetik potansiyeli yıllar yılı artmaya devam etmektedir. Bu yüzden, performans kaybı yaşanmaması iyi performans gösteren bir koksidiyostat için iyi bir gösterge değildir. Performans artışının olmaması iyi bir göstergedir. Stabil performans aslında, performans artışı ile ilgili bir fırsatı kaçırıyor olduğunuz anlamına gelir. > Son bir yorum (bu yorum daha çok entegre olmayan pazarlar için geçerlidir); uzun süreli olarak aynı iyonoforda kalan bazı üreticiler, neredeyse her bir döngüde içme suyunda koksidiyoz tedavisi kullanmak zorundadırlar. Neredeyse bunun normal olduğunu düşünüp maliyeti kabullenirler. Ancak, doğru bir rotasyon, problemlerinin azalmasını sağlayacaktır. TOPLANTI VİSAD Toplantıya, Yönetim Kurulu Üyeleri, Denetleme Kurulu Üyeleri, Genel Sekreter ve derneğe üye veren firmalardan temsilciler katıldı. VİSAD sektörün sorunlarına odaklandı Türkiye hayvan sağlığı endüstrilerinin sorunlarının çözümüne ve yayımına öncülük ve aracılık ederek, endüstrinin düzeyinin yükselmesine katkı sağlayan ve önemli seviyelere taşıyan VİSAD, 30 Ocak tarihinde Danışma Kurulu Toplantısı gerçekleştirdi. V eteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği (VİSAD) üyeleri, gündemdeki öncelikli konuları, gelecek öngörülerini, dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri ve sektörün durumunu değerlendirmek üzere periyodik toplantılar yapıyor. Son olarak 30 Ocak 2015 tarihinde İstanbul’da (Divan Asia Hotel, Pendik-İstanbul) Danışma Kurulu Toplantısı gerçekleşti. Toplantıya Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri, Denetleme İNFOVET 52-53 Kurulu Üyeleri, Genel Sekreter ve derneğe üye veren firmalardan temsilciler olmak üzere toplam 65 kişi katıldı. Toplantının açılışı, Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Burhan Hacı tarafından yapıldı. Hacı konuşmasında veteriner ilaçlarıyla ve aşılarla ilgili olarak son dönemde yürürlüğe giren mevzuat nedeniyle sektörde yaşanan sorunların çözümü için yoğun çaba harcandıklarını, sektörde ciddi yatırımlar yapıldığını, geçtiğimiz dönemde önemli gelişmeler sağlandığını dile getirdi. Hacı konuşmasında gelinen noktada 2014 yılı sonunda yönetmelik değişikliği yapıldığını, buna bağlı olarak önümüzdeki sürecin sektör açısından daha zor bir dönem olacağını ve zamanın da sınırlandırıldığını, bu amaçla proaktif olunması gerektiğini belirterek VİSAD Yönetim Kurulu olarak hiçbir zaman bir firma menfaatini savunmadıklarının, sektör için ortak konuları ele almayı tercih ettiklerinin altını çizdi. Başkan Dr. Burhan Hacı, Yönetim Kurulu olarak her zaman konunun asıl muhatabı olan Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ile diyalog halinde olmayı prensip edindiklerini, bunun dışındaki baskı unsuru olacak yollara tevessül etmediklerini, genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı, çalışma grubu sorumlusu ve konu uzmanlarıyla görüşmeyi tercih ettiklerini belirtti. İlgili birimlerin de VİSAD görüşlerini önemli ölçüde dikkate aldığını belirtti ve bu nedenle bakanlık yetkililerine teşekkür etti. Veteriner ilaçları, yem katkıları ve biyolojik maddeler gibi veteriner sağlık ürünlerinin sanayi ve ticareti ile ilgili gerçek ve tüzel kişilerden kurulu VİSAD; hayvancılık sektörü ile ilgili koruyucu hekimlik, tedavi hekimliği, veteriner halk sağlığı ve hayvan yetiştiriciliği için güvenli, etkin ve kaliteli ürünler sağlamayı amaçlayan Türkiye hayvan sağlığı endüstrilerinin sorunlarının çözümüne ve yayımına öncülük ve aracılık ederek, endüstrinin düzeyinin yükselmesine katkı sağlayarak, günümüzde hizmet temsil gücünü ve alanını önemli bir seviyeye getirmiştir. Yeni katılan üyeleri ile daha güçlü ve daha etkin olarak üyelerine hizmet vermeyi hedefleyen VİSAD uygulamaya giren yeni mevzuat ve düzenlemelere tam ve eksiksiz olarak uyumu hedeflemektedir. Mevzuat gereklilikleri konusunda değerlendirmeler yapıldı Bakanlığın yayınlamış olduğu ve sanayi için çok önemli bir değişimi işaret eden ve bu değişim için önemli bir yatırım ve insan kaynağı gerektirecek olan bu sürecin etkin ve yönetilebilir olması VİSAD’ın en önemli hedeflerinden bir tanesidir. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde doğal olarak üyelerinin ve teşkilatının geçiş sürecini sağlıklı ve kaynaklarını etkin ve doğru bir şekilde kullanması hususu önem arz etmektedir. Özellikle kalıcı yatırımların yıllar içinde etkinliğini ve kullanılabilirliğini, son ürüne ve üretim metotlarına yönelik uluslararası kriterleri doğru ve eksiksiz uygulaması konusunda VİSAD gerek yön verici, gerek destekleyici ve her şeyden önce reel sektörün ihtiyaçlarına yönelik planları ve stratejileri oluşturması gerekmektedir. Uygulamaya geçen yeni mevzuatın reel sektör tarafından tam ve eksiksiz olarak aynı kültür çerçevesinde uygulanabilir olmalı ve denetleyici mekanizma için de kabul ve teşvik edilebilir olmalıdır. Bu süreç içerisinde üyelerinin yaşadığı ve yaşa- Toplantının açılışı, Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Burhan Hacı tarafından yapıldı. ması muhtemel olan sorunların taraflar arası çözüme ve uyuma ulaştırılmasında danışma kurulu toplantılarının etkin ve sonuca yönelik olarak gerçekleştirilmesi çok önemlidir. VİSAD 20.12.2014 tarihinde yayınlanan veteriner tıbbi ürünlerine yönelik mevzuat değişikliği sonrasında tüm mevzuatı konsolide ederek mevzuatın son halini ve gereklilikleri konusunda değerlendirmelerde bulunmuştur. Bu değerlendirme- nin geniş çaplı olarak tartışıldığı, tüm üyelerinin fikrinin alındığı ve ortak yorumların sonuç raporuna yansıtıldığı bu danışma toplantısının hedefi, VİSAD üyelerinin Veteriner Tıbbi Ürünler Mevzuatı paralelinde geçiş sürecini en sağlıklı ve en etkin şekilde yapılandırması olmuştur. Danışma kurulu toplantısı gündeminde Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği gerek genişleyen üye yapısı gerekse yeni uygulamaların reel sektöre yansımaları hususunda görüşlerin değerlendirildiği ana konuları tartışmaya açmıştır. VİSAD üyelerinin ve sanayiye hizmet veren diğer sektör paydaşlarının sorumlu olduğu yeni uygulamalar konusunda bilgi birikiminin artırılması konusunda mutabık olan katılımcılar VİSAD’ın önündeki çalışma döneminde farklı çalışma gurupları oluşturarak uzmanlık alanlarına göre TOPLANTI VİSAD VİSAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Burçak Zorlu aktif görevlilerin yerleştirilmesine, bu grupların dönemsel toplantı sonuçlarının Yönetim Kurulu nezdinde değerlendirilerek Bakanlık yetkilileri ile paylaşılarak sektörün yaşadığı bu geçiş dönemine daha hızlı intibak sağlamasının hedeflendiği bildirilmiştir. Ana başlıklar olarak VİSAD Danışma Kurulu Toplantısı’nda GMP, pazarlama izni, farmakovijilans, prospektüs, kalite, tanıtım çalışma gruplarında görev alacak uzmanların tespiti ve çalışma programlarının hazırlanması hususu görüşülmüştür. VİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Burhan Hacı Ecza depoları konusunda yapılacak çalışmaların sektörde karmaşa yaratmayacak şekilde planlanmasına değinildi. Tartışılan konuların genel çerçevesi GMP’ye geçiş süreçlerinde gerek yurtiçi gerek yurtdışı üretim noktalarında yapılan çalışmaların GMP kılavuzu ile örtüşmesinde yaşanan veya yaşanacak problemler, GMP sertifikası olmayan ham maddelerin kullanımına yönelik uygulamaların düzenlenmesi gibi hususların yanı sıra, toplantıda mevzuat değişikliğinden sonra sektörün ruhsat yenilemeye yoğunlaşacağı, bu sürecin bakanlıkça nasıl yönetileceğinin sektör açısından önem taşıdığı dile getirildi. Avrupa Birliği ülkelerinde geçiş sürecinin nasıl yaşandığı ve deneyimlerinden yararlanmanın hem üyeler hem de bakanlık için referans İNFOVET 54-55 GMP’ye geçiş sürecinin nasıl yönetileceğinin sektör açısından önem taşıdığı dile getirilerek, AB ülkelerinin geçiş sürecindeki deneyimlerinin aktarılmasının yanı sıra sürecin nasıl yönetileceğine değinildi. bilgiler içereceği görüşüldü. Başta kanatlı sektörü olmak üzere, pet ve ruminant sektöründe sağlık açısından önem arz eden aşıların pazarlama izni uzatmaları konusunda birçok farklı görüşün yoruma açık olduğu, daha net ve kesin hükümler ile açıklığa kavuşması gerektiğine dikkat çekildi. Veteriner ecza depoları konusunda yapılacak çalışmaların ülkede karmaşa yaratmayacak şekilde planlanması gerektiği, veteriner biyolojik ürünler (aşılar) ile veteriner farmasötik ürünler (ilaçlar) farklı lojistik sistemine sahip olduğu, veteriner ilaçlarının veteriner ecza depoları üzerinden dağıtımının yıllardır uygulandığı, ihale yoluyla ilaç alımlarında sadece toptan satış yerlerinin adres gösterilmesi nedeniyle son yıllarda TOPLANTI VİSAD veteriner ecza deposu sayısında artış olduğu, esasında perakende satış yerlerinin de ihaleye girebilmesi durumunda ihale için ecza deposu açılmasına ihtiyaç duyulmayacağı, veteriner biyolojik ürünler için firmalarca önemli teknik destek sağlandığı, bu ürünler içerisinde özellikle kanatlı sektörü için özel durum söz konusu olduğu, bu nedenle kanatlı sektöründe kullanılan veteriner biyolojik ürünler için spesifik “veteriner ecza deposu” kavramı geliştiği, bu tür yerlerde büyükbaş, küçükbaş, tek tırnaklı, pet, balık ürünleri bulundurma zorunluğunun olmaması gerektiği dile getirildi. Varyasyon başvurularında VTÜ Başvuru Dosyası Kılavuzu’nun yayınlandığı 08.03.2012 tarihinden önce ruhsat başvurusu yapılan ürünlerin eski mevzuata göre onaylandığı, 2014’deki yönetmelik değişikliği ile Ekim 2015’deki GMP mevzuatının yürürlüğe gireceği tarihten itibaren 2 yıl daha eski ruhsatların geçerli olduğu, eski mevzuata göre izinli bir üründe bir değişiklik başvurusu yapıldığında, bakanlıkça bu değişikliğin yeni ruhsat kılavuzuna göre hazırlanmasının talep edildiği, oysa bu ürünle ilgili değişiklik taleplerinin eski kılavuza göre yapılmasının uygun olacağı ifade edildi. Ruhsatı yeni yönetmeliğe göre henüz yenilenmemiş ürünlerle ilgili varyasyonlarda yeni yönetmelik esaslarının aranmasının çok ciddi sorunlara neden olabileceği, ruhsatı yenilenecek ürünler için firmaların çalışmalarının devam ettiği, gerek ruhsat yenilemede gerekse varyasyonlarda ürünün yeni yönetmeliğe uygun olarak ruhsatı güncellenmediyse yeni yönetmelik esaslarının aranmaması gerektiği belirtildi. Broşürlerde prospektüsün aynen yer alması gerekliliği bazı ürünlerin prospektüslerinin çok uzun olmasından dolayı sorun oluşturabildiği dile getirildi. Farmakovijilans sorumluları istihdamı için sertifika sahibi insan kaynağına ihtiyaç duyulİNFOVET 56-57 VİSAD’ın çalışma takvimindeki danışma kurulu toplantılarının, fikir birliği sağlanması açısından çok önemli olduğu vurgulandı. Bakanlık-VİSAD-Sektör Değerlendirme Toplantısı’nın devamı 19-20 tarihinde Antalya’da gerçekleştirilecek ve geleneksel hale gelen bu toplantıda, toplantının sonuç bildirgesi daha geniş bir platformda tartışılacak. duğu, bu kapsamda eğitim programı düzenlenmesi gerektiği, ürünlerin yeni yönetmeliğe göre ruhsat dosyaları güncellenirken ortak bir prospektüsün (KÜB) olması ve bu prospektüslerin bakanlık web sayfasında yayınlanması, yeni yönetmeliğe geçiş sürecinde data koruma konusunun açıklığa kavuşturulması, farmasötik ürünlerdeki ürün isimlerinin farklı firmalar tarafından yem katkı maddelerinde kullanılmasının haksız bir rekabet doğurduğu ve firmalar arasında hukuki bir sürecin başlamasına neden olduğu gündeme getirildi. Antalya’da da önemli bir buluşma gerçekleşecek Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği (VİSAD)’ın çalışma takviminde danışma kurulu toplantılarının fikir birliği sağlanması açısından çok önemli olduğu, bu çerçevede programlanan toplantıların daha yoğun bir takvim içerisinde birçok kez yapılacağı kararı ile toplantının sonuç bildirgesi hazırlandı. Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği’nin organize ettiği Bakanlık-VİSAD-Sektör Değerlendirme Toplantısı’nın 19-20 Mart 2015 tarihinde Antalya’da gerçekleştirileceği ve geleneksel hale gelen bu toplantıda, Danışma Kurulu Toplantısı’nın sonuç bildirgesinin çok daha geniş bir platformda tartışılacağı önemli bir buluşma olacağı ifade edilirken, özellikle 2014 ve 2015 yılının gerek Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği (VİSAD) üyeleri, gerek Bakanlık mensupları için oldukça yoğun bir dönem olduğu, sektörün yeni mevzuat içeriklerine göre geçiş sürecini rahatlatacak ortak kararların geniş bir perspektifte ele alınmasının faydalı olacağının kararı alındı. TOPLANTI MERİAL G ünümüzün besi ve süt sığırı yetiştiriciliğinin en önemli problemlerinden biri olan Sığırların Solunum Sistemi Hastalığı (BRD) adlı kompleks hastalık, hızlı yayılır, ölümler ve akciğerlerde ciddi lezyonlarla önemli kayıplara neden olur. Sadece BRD’nin ABD’de yılda yaklaşık 500 ila 900 milyon dolar ekonomik kayba neden olduğu bildirilmektedir. Merial Türkiye, BRD problemlerinin her yönüyle tartışılarak değerlendirileceği ve yeni çözüm önerileriyle beraber ele aldığı etkinlikte, aynı zamanda Merial’in pazara sunacağı hızlı ve uzun etkili bir makrolid olan ZACTRAN’ın da tanıtımının yapılması amaçlanmıştır. 4-5 Mart 2015 tarihlerinde Girne Cratos Premium Hotel’de düzenlenen etkinliğe Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen 100’ün üzerinde veteriner hekim katıldı. Önemli besi ve süt sığırı işletmelerinin hekimleriyle, serbest çalışan veteriner hekimlerin davet edildiği Forum, Merial Türkiye’nin ilk büyük organizasyonuydu. Tecrübeli ve profesyonel Merial ekibi bu büyük etkinliğin altından büyük bir başarıyla kalkarak katılımcılardan tam not aldılar. Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü Orkun Bürün toplantının neden forum olarak adlandırıldığıyla ilgili sorumuza şu şekilde cevap verdi: “Forum kelime anlamıyla toplu tartışma ya da bir topluluğun kendilerini ilgilendiren konularda etraflıca tartışması anlamındadır. Bugün sahadaki hekimlerin en önemli ihtiyacının, saha pratiği konusunda teorik sunumdan ziyade en iyi pratik uygulamaların ve gerçek olgular üzerinden karşılıklı bilgi ve tecrübe alışverişi olduğunu düşünüyoruz. Etkinliğimize bu adı vererek interaktif bir tartışma ve tecrübe alışverişi ortamı oluşturmak istedik.” Merial Türkiye Genel Müdürü Herbert Pohle’nin açılış konuşmasıyla başlayan Merial Ruminant Forum’da konusunun uzmanı İNFOVET 58-59 Yoğun katılımla gerçekleşen etkinlikte, tecrübeli ve profesyonel Merial ekibi katılımcıların yararlı bilgilere ulaşmasını sağladı. Merial Ruminant Forum ile BRD çözümleri Merial Türkiye, 4-5 Mart tarihlerinde BRD problemlerinin tartışılarak değerlendirildiği ve çözüm önerileriyle beraber ele aldığı “Merial Ruminant Forum: Sığır İşletmelerinde BRD’nin Kontrolü” isimli bir etkinlik organize etti. hocalar ve yabancı uzmanlar bilgi ve tecrübelerini paylaştılar. Genel Müdür Herbert Pohle, Avrupa’da BRD’nin kontrolü ve tedavisinde kendisini kanıtlamış bir ürün olan ZACTRAN’ı pazara sundukları için mutlu olduklarını dile getirdi. BRD kontrolünde antibiyotik seçimine değinildi İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Yıldırım “Antibiyoterapide güncel yaklaşımlar” adlı sunumu yaptı. Antibiyoterapide son yıllarda tartışılan ve güncel olan yaklaşımların sunulduğu bu oturumda, BRD kontrolünde antibiyotik seçimi, antibiyotik tedavisinde yapılan hatalar, antibiyotik etkileşimleri ve özellikle Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü Orkun Bürün, Prof. Dr. Murat Yıldırım ve Merial Türkiye Genel Müdürü Herbert Pohle Merial ekibi bu büyük etkinliğin altından büyük bir başarıyla Merial Ekibi bu kalkmayı başardı. büyük etkinliğin altından başarıyla kalkmayı başardı. makrolidlerin üzerinde duruldu. Farmakokinetik ve farmakodinamik verilerin önemi hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Murat Yıldırım, zamana bağlı ve konsantrasyona bağlı antibiyotikler ve bunların seçimleri hakkında da güncel bilgiler sundu. Özellikle makrolidlerin zamana bağlı bir antibiyotik grubu olmasına rağmen azalid makrodilerin hem zamana hem de konsantrasyona bağlı olarak yüksek konsantrasyon piki yaptıkları ve bu şekilde bakterisidal etki gösterdiklerini bildirdi. Prof. Dr. Murat Yıldırım, Avrupa Birliği’ndeki antibiyotik mevzuatı ve beşeri hekimlikteki uygulamalar hakkında da bilgiler verdi. Buna göre antibiyotik kombinasyonlarının avantaj olduğu spesifik bir patojen veya patojen grubu saptanamamıştır. Beşeri hekimlikte elde edilen antibiyotik kombinasyon bilgileri birbiriyle çelişkilidir ve daha detaylı çalışmalara ihtiyaç vardır. Prof. Dr. Yıldırım, sonuç olarak son sözü her zaman mikroplar söyler diyerek sözlerini bitirdi. BRD’ye klinik yaklaşım üzerine önemli bilgiler aktarıldı İlk günün ikinci konuşmacısı Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Sezgin Şentürk’tü. Sahada karşılaştığı gerçek vakalardan yola Merial Türkiye Ekibi TOPLANTI MERİAL İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Yıldırım antibiyoterapide güncel yaklaşımları sundu. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Sezgin Şentürk BRD olgularını aktardı. Merial Fransa Ruminant Teknik Müdürü Dr. Cedric Dezier. Fransa’da elde ettikleri saha tecrübelerini paylaştı. çıkarak “Enfektif Pnömonilere Klinik Yaklaşım-Olgu Tartışması“ başlıklı sunumunu yaptı. Prof. Dr. Şentürk, sahadaki gerçek BRD vakalarında sistematik bir check list üzerinden anamnez ve klinik bulgularla viral ve bakteriyel kökenli problemleri ayırarak İNFOVET 60-61 sonuca gidilmesi konusunda çok başarılı bir tecrübe paylaşımında bulundu. BRD’nin klinik belirtilerinin sahada pratik bir şekilde değerlendirilecek şekilde skorlanması gerektiğini bildiren Prof. Dr. Sezgin Şentürk, enzootik pnömonilerde ampirik antibak- teriyel tedavide birincil hedef olarak Mycoplasma bovis’in; ikincil hedef olarak M. haemolytica ve H. somni’nin ve kronikleşen vakalarda Arcanobacterium pyogenes ve P. multocida’nın dikkate alınmasını gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Sezgin Şentürk, özellikle M. bovis’in sahada yaygın olarak görüldüğü ve yüksek ateş, depresyon, mukoprulent nasal ve gözyaşı akıntısı, pnömoni, pnömoni+artritis, pnömoni+keratitis+otitis media, vestibuler sendrom ve antibakteriyel tedaviye zayıf yanıt olgularında mutlaka hatırlanması gerektiğini bildirdi. Merial bağırsak sağlığı çalışmalarında Avrupa’da öncü Merial Ruminant Forum’un 2. günü Merial Fransa Ruminant Teknik Müdürü Dr. Cedric Dezier’in konuşmasıyla başladı. BRD insidansının toplu buzağı barınaklarında bir buzağı fazla konulmasıyla yaklaşık 2 katına çıktığını gösteren bir çalışmayı sunan Dr. Dezier, Fransa’daki saha tecrübelerini paylaştı. Buna göre 5 buzağı bulunan bir padokta enfeksiyon insidansı % 22 iken bir buzağı eklenerek % 38 ve bir buzağı daha eklenerek % 59’a çıktığı gösterilmiştir. Dr. Dezier konuşmasında BRD’nin hızlı geliştiğini, bu nedenle BRD’ye hızlı müdahale edilmesi gerektiğini söyledi. Enfeksiyon bölgesinde her 20 dakikada bir, bakteri yoğunluğu yaklaşık 2 katından fazlaya çıkmaktadır. Yaklaşık 1 saat içinde inokulum yoğunluğu 10 üzeri n+1 artar. Yani yaklaşık 10 milyon (107) bakteri yoğunluğu 1 saatte 100 milyon olur (108). BRD’ye saatlerle ifade edilecek düzeyde geç müdahale tedavinin başarısızlık oranını artıracaktır. Bu nedenle akciğerlerde hızlı ve yüksek konsantrasyona çıkan bir antibakteriyelin tercih edilmesi tedavinin başarısını artırır. Özellikle AB ülkelerinde hayvan sağlığında antibiyotik direnciyle ilgili artan duyarlılıktan da bahseden Dr. Dezier, bağırsak BRD İLE MÜCADELEDE DOĞRU İLAÇ SEÇİMİ Vet. Hekim Umut Deniz Güneysu, Muş BRD verimde ciddi kayıplara yol açtığı gibi, mortalitesi yüksek seyreden ve hayvancılık endüstrisi açısından ciddi kayıplara yol açan bir hastalıktır. Öncelikle bu hastalıkla mücadelede doğru zamanda doğu ilacı hastaya vermek son derece önemli. Çünkü yetiştiriciler maalesef bir sorunla karşılaştıklarında öncelikle kendi geliştirdikleri, bilimsellikten uzak, genelde sonuç alamamakta ve hastalık kronikleşmeye başladığında hekimlere başvurmakta, bu durum da bizleri tedavi açısından zor durumda bırakmaktadır. SAHADA EN ZORLANDIĞIMIZ KONU Vet. Hekim ERTAN MÜLAYİM Banvit Besi İşletmesi BRD, işletmemizde mücadele etmek zorunda olduğumuz ana problemlerin başında gelmekte. Mücadelesi; ilaç maliyetleri, kilo kaybı, besi performansı düşüklüğü, işçilik maliyeti gibi sıralayabileceğimiz problemlerle karşımıza çıkmakta ve sahada en zor konu, kullandığımız antibiyotiklerden istenilen sonucu alamamamız. TOPLANTI MERİAL İYİLEŞEN HAYVANLARDA DAHİ VERİM KAYBI Ali İhsaN Çevikbudakçı Turgutlu, Manisa Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü Orkun Bürün ZACTRAN ile ilgili klinik ve saha çalışmalarını aktardı. florasının genellikle dirençli bakteri seleksiyonunun önemli bir kökeni olarak kabul edildiğini ve Merial’in, ZACTRAN’ın genel bağırsak florası ekosistemi üzerinde herhangi etkisi olmadığını vurgulayan bir çalışma yürüttüğünü söyledi. Merial bu konuda Avrupa’da öncü bir rol oynamışİNFOVET 62-63 tır. Etkinliğin son konuşmacısı Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü Orkun Bürün oldu. Türkiye pazarında BRD’nin kontrolü ve tedavisinde yeni bir ürün olan ZACTRAN’ın farmakokinetik ve farmakodinamik yapısının getirdiği faydaları, klinik ve saha çalışmalarını aktardı. BRD’ye karşı ZACTRAN etkinliği Makrolid grubunun Azalid alt sınıfında yer alan yeni bir molekül olan Gamitromisin, 30 dakikada akciğerlerde etkili MIC90 seviyelerine ulaşarak bakterileri hızla öldürmeye başlar. Üstün bir farmakokinetik profile sahip gamitromisinin molekül yapısı, yüksek akciğer afinitesi sayesinde akciğerlerde bakterisidal etkinlik göstermektedir. % 98 gibi yüksek bir biyoyararlanıma sahip ZACTRAN, enjeksiyon yerinden hızla ve tamamen emilir, akciğerler ve akciğer sıvılarına (PELF ve BAL) iyi dağılım gösterir. Akciğerlerde 15 güne varan süreyle etkili düzeylerini korur. ZACTRAN geniş bir spektruma sahiptir. Mycoplasma bovis dahil olmak üzere önemli BRD patojenlerine karşı etkilidir. Aynı zamanda ZACTRAN, BRD’nin kontrolü ve tedavisinde yüksek etkinliğe sahiptir. Gerek metafilaktik ve gerekse terapötik şekilde kullanılır. Toplantı, yapılan panelde tüm konuşmacıların dinleyicilerden gelen soruları cevaplamasıyla sona erdi. Merial Ruminant Forum’un bilimsel oturumlarının ardından tüm katılımcılarla beraber ZACTRAN gibi en hızlıyı belirlemek üzere go kart yarışı düzenlendi. İlk üçe giren yarışmacılara Merial kupası hediye edildi. Keyifli geçen yarışmanın ardından yapılan gala gecesiyle etkinlik sona erdi. Gerek kendi işletmemizde, gerekse gittiğimiz diğer işletmelerde BRD çok ciddi bir problem. Bu sene kış şartlarının da ağır seyretmesi nedeniyle BRD problemleri katlayarak karşımıza çıktı. BRD’de geç müdahalede tedavi şansımızı oldukça azalıyor. İyileşen hayvanlarda meydana gelen verim kayıpları oldukça fazla oluyor ve genç hayvanlar daha çok etkileniyor. Özellikle hayvanların sütten kesme dönemlerini çok riskli olarak görüyorum. Tedavide genelde hızlı etkili ve uzun etkili preparatları kombine olarak kullanıyoruz fakat yine de zorlandığımızı söyleyebilirim. oldukça KOMPLİKE BİR HASTALIK Vet. Hekim Osman Kişi Şahbazlar Besi İşlet., Adana İşletmelerdeki sağlık problemlerimizin yaklaşık % 90’nını BRD oluşturmaktadır. Problemleri ortadan kaldırmak için belirli bir maliyet gerekir ve bu esnada hayvanlardaki verim kaybı bizim iki yönlü olarak giderlerimizi arttırır. BRD geçiren hayvanların besi performansı BRD geçirmeyen hayvanlara göre daha düşük olmaktadır. Tedavinin en önemli ilk basamağı teşhisi doğru koymaktır ve uygun tedaviye zaman kaybetmeden başlamaktır. TOPLANTI VİMAR Sektörün önde gelen isimleri ile başarılı bir interaktif toplantı gerçekleştirildi. Vimar, büyük bir projeye daha imza attı 23-25 Şubat 2015 tarihleri arasında Vimar Animal Health ve EW Nutrition işbirliği ile PROTE-N (yavaş salınımlı üre) isimli özel ürünün lansmanı İstanbul Crown Plaza Asia’da gerçekleştirildi. İNFOVET 64-65 E W Nutrition orta doğu distribütörleri ve Vimar Animal Health ile birlikte, Arslan Gümrükleme, Özlem Yem, Matlı, Tellioğlu, Avifarm, Öğütler Süt, GSK Süt, Kombasan Çiftliği, Ünallar, Zorbey Hayvancılık, Yonca Tarım gibi sektörün önde gelen isimlerinden oluşan toplam 45 katılımcı, yerli ve yabancı önemli bilim adamları ile birlikte interaktif bir toplantı geçirdiler. Uludağ Üniversitesi’nden TOPLANTI VİMAR Prof. Dr. İsmet Türkmen “Ruminantlarda Mikrobiyal Protein” hakkında sunum yaptı. Sunumunda ruminant protein beslenmesinin amacı, rumende protein parçalanması, metabolize protein, rumen mikrobiyolojisi, mikrobiyal protein sentezi ve öneminden bahsederken; süt, bakteri ve bazı yem maddelerinin amino asit profilleri, rumen bakteri ve protozoalarının kompozisyonunu da gösterdi. Prof. Dr. İsmet Türkmen ayrıca bazı protein kaynaklarının intestinal sindirilebilirliği üzerinde dururken, yavaş salınımlı üre kullanımındaki yararlara katılımcıların dikkatini çekti. Bununla birlikte, Sydney Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden katılan Besleme Uzmanı Chris King de, PROTE-N ile yapılan çalışmaları anlatarak yavaş salınımlı üre kullanımının avantajlarına değinmiş oldu. Seyfi Ay EW Nutrition Türkiye Müdürü Prof. Dr. İsmet Türkmen Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi ChrIs KIng Beslenme Uzmanı Sydney Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yavaş çözünen korunmuş nitrojen: PROTE-N Rumen içeriğinde bulunan bakteriler, protein sentezinde önemli rol üstlenirler. Bu sentezin gerçekleşebilmesi için; yem içerisinde bir nitrojen kaynağı, yeterli miktarda enerji, makro ve iz minerallerin bulunması gerekir. Protein yapısındaki nitrojen (NP) kaynaklarından (soya küspesi gibi), protein ihtiyacının belirli bir kısmı karşılanabilir. Protein yapısında olmayan nitrojen (NPN) kaynaklarından mikrobiyal aktivite ile üretilen protein de ihtiyacın karşılanmasında önemlidir. NPN olarak tanımlanan ve en iyi bilinen kaynak üredir. Mısır silajı gibi özellikle enerjice zengin fakat protein yapısındaki nitrojen (PN) bakımından fakir ham maddelerin kullanıldığı durumlarda üre ilavesi yararlıdır ve önerilmektedir. Protein yapısındaki nitrojeni ikame etmek için, yavaş çözünen bir nitrojen kaynağı, üre kullanımına bağlı ortaya çıkan riskleri minimum düzeye çeker. PROTE-N, yemlik üreden elde edilen, korunmuş, protein yapısında olmayan (NPN) nitrojendir. % 41 nitrojen içeriği ile % İNFOVET 66-67 Sektörün önde gelen isimlerinden oluşan katılımcılar ile yerli ve yabancı önemli bilim adamları, protein beslenmesi ve rumen mikrobiyolojisi gibi konularda kapsamlı bilgi alarak interaktif bir toplantı geçirdiler. 256 ham proteine eşdeğerdir. PROTE-N, karbonhidrat parçalanmasını ve NPN çözünürlüğünü senkronize ederek optimum mikrobiyal protein sentezinin gerçekleşmesini sağlayan çok özel bir teknoloji ile üretilmiştir. Yavaş çözünen PROTE-N, yüksek düzeyde rumende parçalanabilir proteini (RDP) üreten mikroorganizmaları teşvik eder. Üretiminde kullanılan özel teknolojisi sayesinde; nitrojenden maksimum yararlanma için yavaş çözünme, mikrobiyal sentezi optimize etmek için, protein ve enerji alımının senkronizasyonu, yüksek üre alımında oluşan intoksikasyon riskini minimize etme ve böylelikle güvenliğin iyileştirilmesi sağlanır. Vimar güçlü teknik kadrosu ve özel hazırlanmış geniş ürün portföyü ile büyükbaş sektöründe sorunlarınıza çözüm ararken daima yanınızda olmak için çalışmalarını sürdürmektedir. büyükbaş Buzağı beslemesinde son gelişmeler Günümüzde hayatta kalma oranının artmasına ve süratli canlı ağırlık artışına odaklanan buzağı yetiştiriciliğinde tercih edilen beslenme yöntemlerinin önemi nedir? Bu yöntemlerle birlikte hedeflenen sonuca ulaşmak mümkün mü? Süt ikame yemlerinin kullanılıp kullanılmama ziyade, kalite farklılıkları göz önüne alınmalıdı M odern buzağı yetiştiriciliği hayatta kalma oranının artmasına ve süratli canlı ağırlık artışına odaklanmıştır. Bu odaklanmayla birlikte buzağı beslenmesinde pek çok yöntem denenmiş veya hala kullanılmaktadır. Acaba buzağıların beslenme yönetimi neticesinde süratli canlı ağırlık artışı sağlayarak yüksek İNFOVET 68-69 bir performans göstermeleri ne kadar önemlidir? Bu neden yapılıyor? Bu soruların cevapları pek çok araştırıcılar tarafından merak edilmiş ve akabinde çeşitli bilimsel çalışmalar yürütülmüştür. Yapılan bazı çalışmalarda buzağıların doğumdan yaşamlarının 56. gününe kadar uygulanan besleme stratejilerine bağlı olarak ilk laktasyondaki süt verimlerinin 450 ila 1300 kg arasında farklılık gösterdiği ortaya konmuştur. Diğer bazı çalışmalarda ise buzağı besleme yöntemlerinin ilk laktasyon süt verimini etkilemediği gözlenmiştir. Yine son zamanlarda iki süt sığırı sürüsü üzerinde yürütülen bir çalışmada buzağıların süt emme dönemindeki canlı ağırlık artışları ile bu buzağıların ilk laktasyon döneminde vermiş oldukları süt verimleri izlenmiştir. Araştırma sonucunda buzağıların süt emme dönemindeki ortalama günlük canlı ağırlık artışlarının 100 ila 1580 gram arasında değiştiği anlaşılmıştır. Bu kazanç farklılıklarının ise ilk laktasyon süt verimi ile yüksek oranda korelasyon içerisinde olduğu açıklanmıştır. Buna göre süt emme dönemindeki her 1000 gramlık günlük canlı ağırlık artış farkı için buzağıların ilk BÜYÜKBAŞ Prof. Dr. İ. İsmet TÜRKMEN Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı Sütten kesme döneminde tam yağlı süt ile beslenen buzağılar, süt ikame yemi ile beslenenlere göre daha fazla canlı ağırlık artışı göstermektedir. İNFOVET 70-71 laktasyonlarında 850 kilogramdan daha fazla süt verdikleri saptanmıştır. Araştırmada yer alan buzağıların süt emme dönemindeki ortalama günlük canlı ağırlık artışları ise 820 gram olmuştur. Araştırmada yer alan diğer işletmede ise süt emme dönemindeki her 1000 gramlık günlük canlı ağırlık artışı farkının ilk laktasyon süt veriminde 1113 kg’a kadar artışa neden olduğu belirtilmiştir. Bu işletmedeki buzağıların süt emme dönemindeki ortalama günlük canlı ağırlık artışları 660 gram, sütten kesim sonrası dönemde ise 910 gram olmuştur. Her iki denemede toplam iki bine yakın süt sığırına ait veriler değerlendirilmiştir. Süt emme dönemindeki buzağıların gelişimlerinin ilk laktasyon dönemindeki süt verimi üzerine etkileri hakkında ileri sürülen mekanizma “lactocrine” kavramı olarak adlandırılmıştır. Bu terimin araştırımacılarca “süt için doğma” (milk-borne) şeklinde tarif edilmesi uygun görülmüştür. Beslenmenin buzağı performansına etkileri Buzağıların süt emme dönemindeki performanslarını etkileyen önemli faktörlerin başında az öncede söylendiği gibi beslenme gelmektedir. Beslenmede ise önemli faktörler süt ya da süt ikame yemlerinin verilme şekli ve miktarı, süt ikame yemlerinin kalitesi, buzağı başlangıç yemlerinin ve kaba yemlerin kalitesi, verilme şekli ve miktarı olabilir. Bu yem maddelerinin her biri kendi başına buzağı performanslarını değiştirebilir. Yapılan son bir çalışmada yine ilk laktasyon süt verimi üzerine süt emme dönemindeki beslenmenin etkileri araştırılmıştır. Araştırmada dilediğince içebileceği biçimde (ad libitum) tam yağlı süt ya da süt ikame yemi ile beslenen iki buzağı gru- bunun ilk laktasyon süt verimleri karşılaştırılmıştır. Deneme sonunda süt ile beslenen grubun ilk laktasyon süt verimlerinin diğer gruba göre % 10.3 daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Araştırmacılar bu farklılığın süt ikame yemlerinin tam yağlı süt gibi biyolojik olarak aktif bazı maddeleri içermemesinden kaynaklanabileceğini bildirmişlerdir. Çünkü sütten kesme anında tam yağlı süt ile beslenen buzağılar, süt ikame yemi ile beslenenlere göre ortalama 3.1 kg daha fazla canlı ağırlık artışı sağlamışlardır. Öte yandan buzağıların iskelet gelişimleri arasında fark olmamış, canlı ağırlık farkının nedeni artan vücut yağı birikimine bağlanmıştır. Bu durumdan yola çıkılarak ilk laktasyon dönemindeki süt veriminin daha yüksek olma nedeni yağ dokudaki parakrin ve endokrin etkilerle açıklanmıştır. Bu etkiler neticesinde erken dönemde meme bezlerinde daha iyi bir gelişme olabileceği savı ileri sürülmüştür. Araştırmada buzağılara verilen tam yağlı süt ve süt ikame yeminin kuru madde içerikleri birbirine benzer olmuştur. Ancak tam yağlı süt yaklaşık % 29.4 yağ, % 25.9 protein ve % 40.7 laktoz içerirken, süt ikame yemi % 23.7 ham protein, % 13 yağ ve % 8 kül içermiştir. Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bugün dünyanın pek çok ülkesinde süt emme dönemindeki buzağıların beslenmesinde tam yağlı sütten ziyade BÜYÜKBAŞ Buzağıların başlangıç yemlerinin lif içeriğinin yükseltilmesi, yemden kaynaklanan ve ishalle seyreden sindirim sistemi şikayetlerinin önüne geçebilmek için bir seçenektir. Tablo 1. Buzağı başlangıç yemlerinin ham madde ve kimyasal kompozisyonu İçerik, % KM’de Düşük NDF Yüksek NDF Yulaf K. Otu Buğday 22.0 32.6 ....... Mısır 24.0 8.0 ...... Arpa 11.2 4.0 ...... Soya küspesi 24.0 22.2 ...... Razmol 12.0 2.0 ...... Soya kabuğu 5.0 29.4 ...... Vit. Min. Prem. 1.8 1.8 ...... Ham protein 22 23.5 6.8 NDF 18.2 26.7 63.0 Nişasta 43.7 34.9 ...... 4.2 4.9 ...... Yağ Tablo 2. Farklı NDF oranlarının hayvanların canlı ağırlık artışları üzerine etkisi dNDF1 dNDF+KY2 yNDF3 yNDF+KY Süt içme dönemi 9-51 gün Canlı Ağırlık Artışı, g/gün 680a 700a 630b 640b Başlangıç yemi tüketimi, g/gün 550 530 510 530 Kaba yem tüketimi, g/gün ... 30 ... 22 Sütten Kesimden sonra 51-64 gün Canlı ağırlık artışı, g/gün 860b 1120a 910b 1030a Başlangıç yemi tüketimi, g/gün 2020b 2300a 2050b 2240a Kaba yem tüketimi, g/gün ... 94 ... 71 dNDF1: Düşük NDF, KY2: Kaba yem, yNDF3: Yüksek NDF, a-b: Aynı satırda farklı harfler taşıyan değerler önemlidir (P<0.05). İNFOVET 72-73 süt ikame yemleri yani buzağı mamaları kullanılmaktadır. Dolayısıyla süt ikame yemlerinin kullanılıp kullanılmama fikrinden ziyade birbirleri arasındaki kalite farklılıkları göz önüne alınmalıdır. Yemlerin lif içeriğinin sindirime etkileri Ruminantların beslenmesinde sindirim sistemi sağlığının sürdürülmesi bakımından yüksek lif içerikleri nedeniyle kaba yem kullanımı neredeyse tüm dönemlerde zorunludur. Öte yandan süt emme dönemindeki buzağıların süratli gelişimleri için özellikle son 10 yıldır sadece konsantre yemle besleme yapılması teşvik edilmektedir. Buna göre hiç kaba yem kullanmadan oldukça kuvvetli bir buzağı başlangıç yemi ve beraberinde süt ya da süt ikame yemini de kullanarak besleme programları hazırlanmaktadır. Bu tip besleme prog- ramlarının düzenlenmesindeki ana gerekçe ise yüksek canlı ağırlık artışı sağlama istekleri olmuştur. Çünkü bu dönemde buzağı başlangıç yeminin yanı sıra ilave olarak kaba yem kullanılmasının konsantre yem tüketimin düşürdüğü, böylelikle de rumen fermantasyonunun rumen papilla gelişimi üzerine en etkili uçucu yağ asidi olan bütirik asitten asetik aside doğru kaydığı söylenmektedir. Ayrıca kaba yem kullanılması buzağıların canlı ağırlık artış süratlerini de olumsuz etkileyebilmektedir. Ancak bu uygulama pek çok yerde olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda tartışma konusu olmaya başlamıştır. Çünkü özellikle 6-7 haftalık yaştan daha büyük buzağıların kaba yem olmaksızın sadece buzağı başlangıç yemleri ile beslenmeleri, zaman zaman ishalle seyreden sindirim sistemi şikâyetlerine konu olmuştur. Böyle durumların önüne geçebilmek için süt emme dönemindeki buzağıların önlerine kaba yem konulması ya da kullanılan buzağı başlangıç yeminin lif içeriğinin yükseltilmesi bir seçenek olmuştur. Bu düşünceyle bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada dört grup oluşturulmuş ve gruplar kuru yem olarak düşük NDF’li (lifli) buzağı başlangıç yemi, düşük NDF’li buzağı başlangıç yemi ve kaba yem, yüksek NDF’li buzağı başlangıç yemi ve son olarak yüksek NDF’li buzağı başlangıç yemi ve kaba yem içeren rasyonlarla beslenmişlerdir BÜYÜKBAŞ (Tablo 1). Araştırma sonucunda elde edilen performans değerleri Tablo 2’de sunulmuştur. Tablo 2 incelendiğinde süt emme dönemi sırasında düşük NDF içeren yem yedirilen buzağıların, yüksek NDF içeren yem yedirilenlere göre istatistik olarak daha yüksek canlı ağırlık kazandıkları görülmektedir. Sütten kesimden sonra ise sadece düşük ve yüksek NDF içeren buzağı başlangıç yemleri yedirilen grupların, kaba yem ilave edilen gruplara göre daha düşük canlı ağırlık artışı gösterdikleri anlaşılmıştır. Araştırıcılar aldıkları bu sonuçlar karşısında sütten kesim günlerine yaklaşıldığında buzağı başlangıç yemlerinin NDF içeriklerinden ziyade, rasyonlara kaba yem ilave edilmesinin performans üzerine olumlu etkiler yarattığını, bu durumunda nedeninin daha yüksek rumen pH’sından ileri gelebileceğini açıklamışlardır. Nitekim araştırmanın sütten kesimden sonraki 10 gününde (buzağılar 61 günlük olduklarında) alınan rumen sıvılarında rumen pH değerleri Yüksek rumen pH’sı ve uçucu yağ asidi miktarları, kaba yem ilavesi ile birlikte performansın olumlu yönde iyileşmesine yardımcı olur. Hem yüksek performans hem de sağlıklı rumen ortamının bir arada yürütülmesi gerekir. ile toplam uçucu yağ asidi sonuçları Tablo 3’de gösterilmiştir. Tabloya göre rasyonlarına kaba yem katılan gruplarda rumen pH değerlerinin daha yüksek ve rumende asit üretiminin bir göstergesi olan toplam uçucu yağ asidi miktarlarının daha düşük olduğu anlaşılmıştır. Araştırıcılar sütten kesim günlerine doğru buzağı rasyonlara kaba yem ilave etmenin performans ve rumen sağlığı bakımından gerekli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Sonuç olarak; Buzağı yetiştiriciliği, sığır grupları içerisinde hayatta kalma oranı en düşük olan grupların başında geldiği için dikkat isteyen bir iştir. Yine özellikle son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda süt Tablo 3. Sütten kesimden 10 gün sonra alınan rumen sıvılarında rumen pH ve toplam uçucu yağ asidi sonuçları dNDF1 dNDF+KY2 yNDF3 yNDF+KY Rumen pH 5.0b 5.9a 5.1b 5.7a Toplam UYA, mM 202.8a 123.8b 214.9a 149.3b dNDF1: Düşük NDF, KY2: Kaba yem, yNDF3: Yüksek NDF, a-b: Aynı satırda farklı harfler taşıyan değerler önemlidir (P<0.05). İNFOVET 74-75 emme döneminde elde edilen canlı ağırlık artışlarının ilk laktasyon dönemindeki süt verimi üzerine hatırı sayılır etkilerinin olduğunun ortaya çıkmasıyla buzağı beslenmesi bakımından bu noktaya odaklanılmalıdır. Böyle bir durumda ortaya süt ikame yemi kullanımı, buzağı başlangıç yemlerinin özellikleri, kaba yem kullanımı gibi durumlar değerlendirilmelidir. Sindirim sistemi sağlığı bakımından ruminantlarda kaba yemin önemi yadsınamaz bir gerçektir. Çünkü bu türler yüksek performans için tek mideli gibi bir yandan konsantre yemlere ihtiyaç duyarlarken, diğer taraftan da rumen sağlığı için kaba yemlere de gereksinim gösterirler. Ancak kaba yem kullanımının kontrolsüz olması buzağı performansını olumsuz yönde etkileyebilir. Hem yüksek performans hem de sağlıklı rumen ortamının bir arada yürütülmesi en iyi seçenektir. Bu bağlamda buzağılardan süt emme döneminde yüksek bir performans alabilmek için kuvvetli bir buzağı başlangıç yemi, kaliteli bir süt ikame yemi ya da süt kullanımının yanı sıra % 5-10 arasında değişen sınırlı kaba yem tüketiminin en iyi seçenek olduğuna inanılmaktadır. TOPLANTI BIOKEY Biokey’den rumen sağlığına yeni çözümler TÜSEDAD, Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası işbirliği ile Biomin ailesinin yeni jenerasyon ürünlerinden “Levabon Rumen E” ve ‘’Mycofix Plus Dairy’’nin tanıtım toplantısında, ürünlerin rumen sağlığı ve performansına olan etkileri ile ilgili konular ele alındı. K aracabey Ticaret ve Sanayi Odası toplantı Salonu’nda 3 Mart’ta gerçekleştirilen toplantı Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Naci Güncü’nün açılış konuşmasıyla başladı. Günümüz hayvancılığıyla ilgili sıkıntılardan bahseden Güncü, ekim ayında düzenlenecek sempozyumda bu konuyu daha ayrıntılı ele alınacağını iletti ve teşekkürleri ile konuşmasına son verdi. Karacabey’i tanıtan bir barkovizyon sunumundan sonra Biokey Genel Müdürü İrfan Çoban’ın konuşmasıyla toplantıya devam edildi. Çoban, toplantıya olanak sağlayan Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Naci Güncü’ye ve TÜSEDAD Yö- Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya ilgi büyüktü. İNFOVET 76-77 netim Kurulu İkinci Başkanı Nejat Deveci’ye teşekkürlerini ilettikten sonra Biomin ve Biokey hakkında bilgilendirme yaptı: ”Biomin, hayvan beslemede sağlık üzerine odaklanmış ve bu konuda yem katkı maddeleri ve çeşitli premiks maddeleri üreten ve geliştiren, bu sayede hayvanın performansını ve sağlığını geliştirmeyi hedefleyen bir biyoteknoloji firmasıdır. Avusturya çıkışlı olan firmamız, 32 yıldan beri 100’den fazla ülkede hizmet vermektedir. Biokey ise 2010 yılında kurulmuş olup, Biomin Şirketi’nin Türkiye koludur. Biokey firmasının ürün, teknik hizmet ve danışmanlık hizmeti bulunmakla birlikte, Türkiye’de en çok bilinen hizmeti mikotoksin risk yönetimi sağlamalarına destek olmalarıdır. 1983 yılında Avusturya’da küçük bir depoda başlayan Biomin’in hikayesi, 1998 yılında Viyana Üniversitesi Veteriner Fakültesi ile yapılan ortak çalışmalarla devam etmiş ve 2010 yılında Biokey Türkiye’de kurulmuştur. Şu anda 100’den fazla ülkede aktif olan Biomin Şirketi’nin Singapur, Avusturya ve ABD olmak üzere üç farklı merkezi bulunmaktadır. Ar-Ge, Biomin’in en önemli yapı taşlarındandır ve şirketin Ar-Ge merkezi Avusturya’da bulunmaktadır.” Biyokoruma aşamasında Mycofix Mycofix hakkında bilgi veren İrfan Çoban, Mycofix’in Avrupa Birliği tarafından ruhsatlandırılan ilk toksin bağlayıcı olduğunu sözlerine ekleyerek, sözü Biomin Ruminant Teknik Müdürü Zanetta Chodorowska’ya bıraktı. Zanetta Chodorowska konuşmasını iki oturumda gerçekleştirdi. İlk oturumda; farklı ülkelerdeki farklı yem maddelerindeki mikotoksin oranlarının araştırılarak, mikotoksin haritasının çıkarıldığını, 2014 yılında analiz edilen numunelerin ortalama olarak yalnızca % 7-18’inin mikotoksinden ari olduğunu, Kuzey Amerika’da ise bu oranın % 18 olduğunu, bu oranın Kuzey Amerika’dan ülkemize ithalat yapıldığı için özellikle önemli olduğunu söyleyen Chodorowska sözlerine, “Kuzey Amerka’dan ülkemize yapılan ithalatın % 60’ında don kontaminasyonu olduğunun bilinmesinde fayda var. Don mikotoksini besin emilimini sınırlayıcı bir özelliğe sahiptir. Kontamine olan yem maddesi sıklıkla mısır ve mısırdan elde edilen mısır proteini gibi yan ürünlerdir. Mikotoksinler bağışıklık sistemini olumsuz etkiler, hastalık direnci kırılınca fırsatçı bakteriler daha çabuk hastalık oluşturur ve tedavi masrafı artar. Bütün mikotoksinler karaciğere gider ve karaciğerin işlevini sekteye uğratır. Rumen metabolizmasını yavaşlatır. Silajlarda kimi zaman penicilium mikotoksinleri, kim zaman da % 7 gibi bir oranda aspergillus mikotoksinleri görülebilir. Bu durum tamamen silajın depo edildiği ortama bağlıdır. İnspeksiyonla silajda küf görüyorsak küf var diyebilirken, gözle görülen bir küf yok ise silajda küf yok diyemeyiz ve analiz yapmamız gerekir.“ Biokey Genel Müdürü İrfan Çoban Biomin ve Biokey hakkında bilgilendirme yaptı. diyerek devam etti. Chodorowska, aynı tarladan alınmış 6 mısır koçanıyla yapılan araştırmasından da bahsetti. Koçanların her birinde farklı mikotoksinler bulunduğunu söylerek, yem maddelerinin analiz edilmesi gerektiğinin önemini vurguladı. Mikotoksinler ile mücadele ederken Mycofix’in üç ayrı stratejisinin olduğunu, bunlardan ilkinin absorbsiyon, ikincisinin biyotransformasyon, üçüncüsünün ise biyokoruma olduğunu söyleyen Chodorowska, farklı kimyasal yapıdaki mikotoksinlerle ancak farklı stratejilerle başa çıkılabileceğini sözlerine ekleyerek ilk oturuma son verdi. Laktasyon döneminde rasyondaki düzensizliğe bağlı asidoza dikkat Biomin Ruminant Teknik Müdürü Zanetta Chodorowska ikinci oturumda, süt üretimi ve rumen fermantasyonundan bahsetti: “İneklerin dinlenmek için zamana ve mekana ihtiyaçları vardır. Bir inek günün yaklaşık % 60’ını dinlenerek geçirmek zorundadır. Bunun sebeplerinden biri memede kan dolaşımının daha rahat gerçekleşmesini sağlamak ve dolayısıyla süt verimini arttırmaktır. Diğer bir sebep de, ineklerin sürekli ıslak zeminde bulunması ve bu yüzden ayaklarını kurutmaya ihtiyaç duymalarıdır. Buzağılama sonrası dönemde hayvan yatmayı tercih eder, bu dönem önemlidir çünkü süt veriminin pik Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Naci Güncü günümüz hayvancılığıyla sıkıntılara değindi. noktaya ulaşması bu dönemde gerçekleşir. İneklerin yatması demek aynı zamanda ruminasyon yapması demektir; ruminasyon yaptıkça salya miktarı artar dolayısıyla rumende bulunan asit tamponlanmış olur. Sindirimin % 75’i rumende gerçekleşir. Rumendeki mikroorganizmalar amino asit ve glikozun temel kaynağıdır. Bunun için rumen ortamını stabilize etmek ve doğru şekilde çalışması için elimizden geleni yapmamız gerekmektedir. Rumende % 80 oranında bakteri bulunur; bu bakteriler nişasta, şeker ve hemiselülozun sindirimini sağlar. Rasyon tutarlı bir şekilde hazırlanmazsa hayvanda problemler ortaya çıkmaya başlar. Kuru madde alımı düşer, süt verimi azalır, süt kompozisyonu bozulur ve vücut kondisyon skoru düşer. Hazırlanan rasyonlarda hayvanın yemi seçmesi engellenmelidir. Bununla birlikte, hayvanın yemliğe gitme sıklıkları kontrol edilmelidir. Hayvanın yemliğe gitme sıklıkları arttırılmalıdır. Hayvanın yemliğe gitme aralıklarının açılması durumlarında, rumen pH’sı düşer ve asidoz ile karşılaşmak kaçınılmaz olur. Rumen pH’nın düşmesi demek; selülozu sindiren bakterilerin aktivitelerinin baskılanması, sindirim bozulması ve mikrobiyal protein sentezinin bozulması demektedir. Asit miktarı artarsa rumen papillaları zarar görür ve rumenin absorbsiyon kapasitesi azalır.” Biomin Ruminant Teknik Müdürü Zanetta Chodorowska mikotoksinler hakkında bilgiler aktardı. Sunumlarda, AB tarafından ilk ruhsatlı toksin bağlayıcı olan Mycofix’in bağışıklık sistemi üzerine ve fırsatçı bakterilerle mücadeleye yönelik olumlu etkilerine değinildi. TOPLANTI BIOKEY Negatif enerji dengesinin şiddeti maya kullanımı ile azaltılabilir Rumen pH’sının düşmesi ile birlikte şekillenen bir dizi reaksiyon sonucu rumen absorbsiyon kapasitesinin azalması durumunun çoğunlukla en kritik dönem olan buzağılama (geçiş dönemi) sırasında meydana geldiğine değinen Zanetta Chodorowska; “Her ineğin buzağılama döneminde negatif enerji dengesine girmesi kaçınılmazdır ama bu durumun şiddeti azaltılabilir. Bu azaltma işlemini maya kullanarak yapabiliyoruz. Stres önemli bir faktör ve stresin oluşumundaki en büyük faktör de, çiftliklerde çok sayıda hayvanın bir arada tutulmasıdır. Buzağılamadan önce ve sonra kalabalıktan kaçınılmalıdır. Eğer ayırma şansımız varsa ineklerle düveleri, laktasyonun tamamı boyunca laktasyondaki ineklerle doğumu yaklaşmış gebe inekleri ayırmak gerekir. Buzağılama öncesi ve sonrası (özellikle öncesi) hayvanların yem seçmesi engellenmelidir. Hayvanların belli aralıklarla gebe kalması beklenir. Hayvanların gebe kalmadığı her gün çiftlik için maddi kayıp demektir. Her ineğin 120. güne kadar gebe kalması beklenir. Gebeliğin şekillenmediği her gün çiftliğe 2 $’a mal olur. Buzağının 60 gün içerisinde kaybedilmesi çiftlikte hem kendi değeri hem de üretemediği sütün değeri olarak ortalama 3 bin $ maddi kayıba sebep olur.” diyerek sözlerine devam etti. Tüm bunların yanı sıra, vücut kondisyon skorlarının her zaman kontrol edilmesi gerektiğinin hatta bu işlemin aynı kişi tarafından yapılmasının önemi vurgulandı. Süt üretimi için stresli dönemlerden birinin yaz dönemindeki sıcaklık ve rutubet olduğuna, bunların sebep olduğu stresten kaçınmak için maya kullanılması gerektiğine (hatta normal dozundan 2 kat fazla uygulanmalı), diyetin konsantre hale getirilmesi gerektiğine ve bol su verilmesi gerektiğine de değinildi. İNFOVET 78-79 Otolize maya ne zaman kullanılmalı? Rumendeki mikroorganizma aktivitesini arttırmada Levabon devreye giriyor. Levabon Rumen E, hücre duvarı karbonhidratlarının, peptidlerin, esansiyel amino asitlerinin ve B grubu vitaminlerin biyolojik değerliğini muhafaza etmek için Biomin tarafından özel olarak geliştirilmiş işlemler ile üretilen, sprey kurutma metoduyla kurutulmuş otolize maya (Saccharomyces cerevisiae) ürünüdür. Otolize maya ne zaman kullanılmalı? Daha fazla enerji ve amino asit sağladığı için rasyonun sürekli bir unsuru olarak kullanılması önerilir. Bunun yanında özellikle buzağılama döneminde uygulanmalıdır. Hayvanın yem alımını teşvik için önerilir, performansı arttırır. Canlı maya ve otolize maya arasında önemli farklar bulunur. Ruminal mikroorganizmaların mayaları parçalayarak kullanmaları gerekmektedir. Fakat otolize mayalar patlamış mısıra benzeyen bir yapıya sahip oldukları için daha fazla yüzeye sahiptirler. Bu tür mayalar farklı şartlara karşı duyarlı değillerdir; rumende mikroorganizmalar doğrudan kullanabilirler ve yüksek ısılara karşı dayanıklıdırlar. Raf ömürleri 24 aydır. Ama canlı mayalar farklı şartlara karşı duyarlı olup, yüksek ısılara karşı dayanıklı bir yapıya sahip değillerdir. Raf ömürleri ise 6 aydır. En kritik dönem olan buzağılama sonrasında karşı karşıya kaldığımız negatif enerji dengesinin şiddetinin azaltılabilmesi için gerekli olan yaklaşımlar aktarıldı. KONU araştırma Araştırmalar, mikroalglerin protein, yağ, vitamin ve mineral kaynakları olarak kullanılabileceğini gösteriyor. Mikroalg platformu Şu anda başlıca larva beslenmesinde kullanılan mikroalgler gelecekte bağışıklık sistemini güçlendirmek için fonksiyonel beslenmede de kullanılacak mı? Yazar: Dr. Keith Filer, Bilimsel Araştırma Proje Müdürü, Alltech Çeviri: Vet. Hek. Gülşah Baykal Yayın: AQUA Culture Asia Pacific Magazine-Mart/Nisan 2012 A lgler, dev yosun gibi çok hücreli formlardan, tek hücreli forma kadar değişebilen şekillerde bulunan basit organizma grubudur. Bitkiler gibi fotosentez yaparlar ancak dokuları bitkilerin kısımları gibi farklılaşmamıştır. En büyük ve en kompleks algler deniz yosunlarıdır. Mikroalg terimi, deniz suyunda veya tatlı suda çoğalan, çeşitli mikrosko- İNFOVET 80-81 pik boyuttaki algler için kullanılmaktadır. Bu canlılar, okyanuslarda ki suyu ve karbondioksiti, güneş ışığının yardımıyla birlikte oksijene ve biyokitleye dönüştürürler. Mikroalgler, beslenme ve biyoyakıt gibi çeşitli uygulama alanlarında kullanılmaktadır. Mikroalglerin kullanımı, 2.000 yıl öncesinde Çin’de yaşanan bir kıtlık zamanına kadar uzanmaktadır. Bu dönemde gıda kaynağı olarak kullanılmışlardır. Diğer mikroalg türleri, Çad ve Meksika’da 16. yüzyıldan beri gıda kaynağı olarak kullanılmıştır. 1890 yılında ilk üretilen saf alg kültürü Chlorella vulgaris olmuştur. 1950’lerde, insanlar için gıda ve ilaç kaynağı olarak mikroalgler üzerinde bilimsel araştırmalar, Japonya’da Chlorella türleri üzerinde yapılaya başlanmıştır. İlk endüstriyel üretim, Alman- ya’daki IGV Ltd. şirketi tarafından kanatlılar için yem katkı maddesi olarak, Chlorella üretimi amacıyla bir fotobiyoreaktör kurulması ve çalıştırılmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu gün, hayvan ve insan beslenmesi için heterotrof mikroalgler kullanılmaktadır. Bu alglerden elde edilen en başarılı ürünlerden bir tanesi uzun zincirli, çoklu doymamış yağ asidi “docosahexaenoic” asittir (DHA). Mikroalglerin potansiyel kullanım alanı, biyoyakıt üretiminden, global açlığın azaltılmasına kadar değişmektedir. Bu kullanım alanlarının bazıları henüz gerçekleşmemiştir ve mikroalglerin ticari üretimi şu anda kısıtlı olarak yapılabilmektedir. Mikroalgler ve su ürünleri Dünyadaki alg üretiminin %30’u hayvan yemlerinde kullanılmaktadır ve bunun büyük kısmını su ürünleri yemleri oluşturmaktadır. Mikroalgler, larva beslenmesi için gereklidir; yumuşakçalar ve penaeid karidesler gibi direkt olarak ya da küçük balık larvalarında dolaylı yoldan canlı yem olarak verilmektedir. Makarnalar, atıştırmalıklar, şekerlemeler ve içeceklere de mikroalg katılmaktadır. Ticari uygulamalarda dört cins yaygındır: Arthrospira, Chlorella, Dunaliella salina ve Aphanizomenon flos-aquae. 1960’lı yılların başında Japonya’da Chlorella üretimi ile birlikte büyük ölçekli alg üretimi başlamıştır. Bunun ardından 1970’lerde, Sosa Texcoco S.A firması tarafından kuzeybatı Meksika’da Texcoco Gölü’nde Arthrospira üretimi başlamıştır. 1980 yılında, Asya’daki 46 fabrika tarafından 1.000 kg alg üretilmiştir. 1986’da, Avusturalya’daki üretim tesislerinde ticari bir girişim olarak beta-karoten elde etmek için Dunaliella salina üretimine başlanmıştır. İsrail, ABD ve Hindistan’da açılan tesislerle birlikte yıllık üretim 10.000 ton’a ulaşmıştır. Mikroalglerin besin maddesi bileşimi ve biyokimyasal çeşitliliği bazı uygulamalar için büyük ilgili çekmiştir. Mikroalgler, esansiyel aminoasit temin eden, yüksek protein düzeyine sahip canlılardır. Yağ içeriği %70’e kadar ulaşır ve içinde yüksek düzeylerde omega 3 ve omega 6 yağ asitleri bulunmaktadır. Mikroalgler zengin bir vitamin ve mineral kaynağı da olabilirler. Alltech, 2010 yılında fermantasyon kapasitesi 1.000 metreküpün üzerinde, modern bir alg üretim tesisi satın almıştır. Bu tesisin odak noktalarından bir tanesi de, mikroalglerden üretilen ürünlerin geliştirilmesidir. Alltech firmasının kurucusu ve başkanı Dr. Pearse Lyons’a göre, alg fermantasyonu şirketin en son teknolojik platformudur ve artan gıda, yem ve yakıt ihtiyacında çok büyük bir fırsat sunmaktadır. On beş bin yeni bileşik üretme kabiliyetine sahip, en az 800.000 farklı alg türü olduğu düşünülmektedir. Mikroalglerin büyük biyo çeşitliliğinden henüz tam olarak yararlanılamamaktadır. Alltech firmasının konsepti, mayada olduğu gibi alglerden üretilen bir ürün platformu oluşturmaktır. Maya hücreleri, bir çok hücre duvarı bileşenine ve maya ekstraktına ayrılabilmektedir ve bunların her biri eşsiz bir beslenme fonksiyonuna sahiptir. Ayrıca parçalanmamış maya hücrelerinin de beslenmeye etkisi vardır. Mikroalgler için de benzer bir yaklaşım kullanılabilir mi? Alltech’e ait tesiste, karbondioksit ayrıştıran ve diğer karbon kaynaklarında üreyen suşlarla çalışmalar devam etmektedir. Mikroalgler, katma değer yem katkıları, biyoyakıt ve etanol üretiminde kullanılabilecektir. Alglerin % 30’u hayvan yemlerinde kullanılır ancak yaygınlaşması için besleyici değerleri hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç vardır. Gelecek Araştırmalar, mikroalglerin protein, yağ, vitamin ve mineral kaynakları olarak kullanılabileceğini göstermiştir ancak su ürünlerinin çoğaltılması gibi spesifik bir alan dışında henüz alglerin hayvan beslenmesinde kullanımı yaygın değildir. Mikroalglerin daha geniş çapta kullanılabilmesi için besleyici değerleri hakkında daha fazla Mikroalglerin kullanımı, 2.000 yıl öncesine kadar dayanmaktadır. bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. Mikroalglerin içinde hangi yeni besleyici bileşikler bulunacaktır? Mikroalgler hayvanların bağışıklık sistemini güçlendirebilir mi, antioksidan işlevi görebilir mi, stresi azaltabilir mi ya da yemden yararlanmayı arttırabilir mi? Mikroalglerin potansiyel faydalarından yararlanabilmek için bu alanların araştırılması gerekmektedir. BÜYÜKBAŞ Ketozis sürünüzde ekonomik kayıplara neden olmasın Kuru dönemde yem tüketiminin azalması, doğumdan sonraki dönemde ineklerin enerji ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir. Bu durum ineklerde negatif enerji dengesine veya ketozise sebebiyet vermektedir. Yazı: Dr. Serdar Sızmaz G eçiş dönemi diye adlandırdığımız doğumdan önceki son 3 hafta ile doğumdan sonraki ilk 3 haftalık dönem, ineklerin fizyolojik durumlarının değişmesiyle beraber birçok metabolik hastalığa duyarlı oldukları dönemdir. Bu dönemde süt miktarında artış ve kuru madde tüketiminde azalma aynı anda gözlemlenir. Artan süt miktarına karşın oluşan besin madde ihtiyacını tam olarak karşılayamadığımız durumlarda ineklerimizde negatif enerji dengesi gözlemlenir. Negatif enerji dengesinde kandaki glukoz seviyesi düşer, vücuttaki İNFOVET 82-83 yağ rezervlerinin mobilizasyonu hızlanır. Yağ asitlerinin parçalanması sonucunda açığa çıkan keton cisimcikleri vücut sıvılarında (kan, süt, idrar) birikir. Çoğunlukla beraberinde yağlı karaciğer sendromu ve abomasum deplasmanını getiren bu metabolizma hastalığına “ketozis veya asetonomi” denir. Özellikle buzağılamayı izleyen dönemde, yüksek süt veren ineklerin besin madde ihtiyaçlarının karşılanması, yaşanılan büyük sorunlar arasında yer almaktadır. Kuru dönemde yem tüketiminin % 30 dolaylarında azalması, doğumdan sonraki 5 haftalık dönemde hayvanın enerji ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir. Bu dönemde süt ile atılan enerji düzeyi, yem ile alınan enerji düzeyinden daha fazla olduğu için hayvan negatif enerji dengesine veya ketozise eğilimli olmaktadır. Ketozisin klinik ve subklinik olmak üzere iki türü vardır: Klinik ketozis, kan, idrar ve sütte keton cisimciklerinin artmasıyla beraber iştahsızlık, ani kilo kaybı ve kuru diski gibi semptomlarla karakterize iken, subklinik ketozisde bu belirtiler görülmemektedir. Ketozisin hangi karakterde olduğunu tanımlamak, hastalığın tekrar oluşma sıklığını belirlemek için oldukça önemlidir. Örneğin; klinik ketozisin laktasyonun ilk ayında oluşma sıklığı % 2 ile % 15 arasında değişirken, aynı dönemde subklinik ketozisin oluşma sıklığı % 40 civarındadır. Bu durum da, süt veriminin düşmesiyle beraber önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Alınacak bazı tedbirler hem hayvanları hastalıklardan koruyacak hem de daha sağlıklı sürülerle birlikte daha verimli ve ekonomik bir yetiştiricilik gerçekleştirilecektir. Daha sağlıklı ve verimli sürüler için alınacaklar tedbirler; > Doğumdan önce hayvanlar aşırı derecede yağlandırılmamalıdır. Bu durum güç doğum riskinin yanında, lipid ve karbonhidrat metabolizma bozukluğunu ve ardından ketozisi meydana getirebilmektedir. > Geçiş döneminde rasyon besin madde içeriği normal sınırlar içerisinde olmalıdır. Hayvanlar geçiş dönemi içinde aşırıya kaçarak beslenmemelidir. > Hayvanın fizyolojik durumuna uygun bakım ve ihtiyaçlarına yönelik beslenme programı uygulanmalıdır. Özellikle doğum sonrası dönemde ineklere, yüksek enerji içeren rasyonların verilmesine dikkat edilmelidir. > Laktasyonun ilk döneminde ani rasyon değişikliğinden kaçınılmalı ve yemlerin hayvanlara süreç içinde alıştırılarak verilmesine dikkat edilmelidir. > Sürü problemi ile karşılaşıldığında, rasyonda kuru ot oranı arttırılmalı, hayvanlarakötü kaliteli silajlar verilmemelidir. Ketozis hastalığının sık gözlendiği sürülerde koruyucu amaçlı olarak rasyonlara niyasin katılması ve doğumdan sonra ilk beş gün, günde 300 gr olmak üzere ağızdan propilen glikol içirilmesi önerilmektedir. Ayrıca monensin uygulamalarının da ketozis oluşumunu önlediği son zamanlarda yapılan çalışmalarda ortaya koyulmuştur. KANATLI Ş neden? 50 yıldan uzun bir süredir yasak olmasının yanında kanatlılarda kullanımının imkansız olduğu hormonlar hakkında birçok tüketicinin, “Hormon kullanıyor musunuz?” yerine, “Neden hormon kullanıyorsunuz?” şeklinde sorular yöneltmesi kafa karışıklığının en büyük göstergesidir. KANATLI G erçek şu ki, hiçbir hormon kanatlı ürünlerinde kullanılmıyor. Gerçeğin kendisini ortada olsa da, Mississippi State Üniversitesi Yayım Hizmetleri’nden Dr Tom Tabler’ın (Uzman Profesör), Jessica Wells’in (Uzman Asistan) ve Dr. Wei Zhai’nin (Kanatlı Bilimi Yardımcı Araştırma Profesörü) görüşlerini sizlere aktarmak, kanatlı sektörü için gerekli gibi görülüyor. Östrojen, progestron ve testosteron gibi doğal olarak görülen hormonlar, insanlar ve hayvanlarda değişik fiziksel aşamalardan geçerek ortaya çıkan başlıca hormonlardır. Bu doğal yollardan açığa çıkan hormonlar tarih boyunca, doğada ve çevrede bulunmuş ve kontaminasyon riski oluşturmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), küresel endişe yaratan çevresel kontaminantların tespitini yaptı. Bu kontaminantların, insanların ve vahşi yaşam hayvanlarının endokrin sistemlerini etkileyerek, üremelerine ve gelişmelerine zarar verir. İnsan nüfusu artarken ve hayvansal üretim konsantre hale gelirken; hormon konsantrasyonu ve miktarı da yerel bölgelerde artış göstermiştir. Bunun sonucu olarak, birçoğumuz kanatlı sektöründe sıklıkla şu soruyu duyar olduk: “Neden tavukları daha hızlı büyütmek ve daha besili hale getirmek için yemlerine hormon katıyorsunuz?” Sorunun, “Hormon kullanıyor musunuz?” yerine, “Neden hormon kullanıyorsunuz?” şeklinde sorulması tüketicinin kafa karışıklığının ve yanlış anlamasının en büyük göstergesidir. Gerçek şu ki; 50 yıldan fazla süredir, kanatlı ürünlerinde hiçbir hormonun kullanımına izin verilmemektedir. Peki kafa karışıklıkları neden? Bazı kafa karışıklıkları ve yanlış anlaşılmalar, bazı ülkelerde kanatlı ve sığırcılık endüstrisinin farklı düzenlemeler altında faaliyet göstermesinden doğmaktadır. Örneğin Amerika’da kanatlı ürünlerinde büyüme hormonları yasak iken, bu uygulama sığırcılık sektöründe yasal ve kabul gören bir uygulamadır. Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), ilk kez 1956’da büyüme hormonlarının, sığır gelişimini ve yem verimi arttırıp, karkastaki yağ oranını azalttığını kabul etmiştir. Şu sıralar Amerika’da sığırlarda kullanımı kabul gören 5 hormon vardır: Progesteron, testosteron, östrojen, zeranol ve trenbolon asetat). Trenbolone asetat ve zeranol sentetik hormonlar olup, USDA Gıda Güvenliği Gözlem Servisi sığır ürünlerinin güvenliğini sağlamak için, gıdada bırakabileceği kalıntıları (rezidü) rutinde takip ediyor. Progesteron, testosteron İNFOVET 86-87 Hormonların tedavi için mi kullanıldığı, yoksa vücudun doğal yollardan mı ürettiği konusunda ayrım yapılamamaktadır. Protein formundaki büyüme hormonları oral yoldan tavuklara verilirse, sindirim sisteminde bozulur ve etkisiz hale gelir. Bu durum kullanımını imkansız kılar. ve östrojen hayvanlarda ve insanlarda doğal olarak görülen hormonlardır. Bu hormonlar normal bir gelişim, büyüme ve üreme için şarttır. Östrojen son zamanlarda üzerinde en sık durulan hormondur. Hem erkeklerde hem de kadınlarda görülür ve cinsel gelişim, üreme ve davranışların şekillenmesinde rol oynar. Östrojen, progesteron ve testosteronun bileşik düzenleyici izlemeler ile takip edilmesi mümkün değildir, çünkü hormonların tedavi için mi kullanıldığı, yoksa vücudun doğal yollardan mı ürettiği konusunda ayrım yapılamamaktadır. Kümes hayvanlarının aksine, Amerika’da birçok besi sığırına çoğu zaman, besi ünitesine girdiklerinde büyümeye teşvik edici hormon implantasyonu yapılmaktadır. Bu implantlar, cerrahi bir uygulama ile hayvanın kulak arkasının derisinin altına pelet formunda yerleştirilmektedir (Kulak, besin olarak kullanılmadığı için tercih edilmektedir.) 100-120 günlük süreç içinde, implant yavaşça çözünmekte ve hormon açığa çıkmaktadır. Bu implantlar besi sığırı endüstrisinde önemli bir yere sahiptirler, çünkü hayvanlar zamanlarının 100-120 gününü besi ünitelerinde geçirirler. Karkas verimi artırmak, sığır beslenme aşamalarının etkinliğini yükseltmek, tüketici için et fiyatlarını düşük seviyelerde tutmak implantların yararları arasında görülmektedir. Ancak, büyüme implantları sadece besi sığırlarında kullanılır ve kanatlılarda, sağmal ineklerde e buzağılarda hiçbir steoid hormon kullanımına izin verilmez. Akademisyenler, birkaç defa büyüme implatlarına değinmiş olsa da hayvanların hormonlarla beslenmesi KANATLI İnsanların doğası gereği ürettikleri hormon miktarı, besinlerden aldıklarından çok daha fazladır. BESD-BİR PİLİÇ ETİ RAPORU SORUNLAR / GÖRÜŞLER Tavuk üretiminde hormon kullanılıyor mu? Söylentiler ne kadar doğru? tavuklara uygulanacak büyüme hormonu enjeksiyonlarının her gün birkaç kez uygulanması gerekmektedir; Bu girişim, lojistik olarak imkansızdır. konusunu hiç ele almamışlardır. Ne olursa olsun, okumuş veya dinlemiş olabiliriz; tavuk yemlerine katılan büyüme hormonlarının hiçbir etkisi yoktur. Bu tavukların büyüme hormonu almadığı tezini destekleyen nedenlerden sadece biridir. Hormonlar steroid ve protein olmak üzere iki farklı kimyasal formda bulunurlar. Steroid hormonlar, ağız yoluyla alındıklarında vücutta aktive olurlar. Örneğin; steroid hormonlar içeren doğum kontrol hapları ağız yoluyla alınırlar ve sindirim sistemini geçtikten sonra etkili olmaya devam ederler. Ancak protein formundaki hormonlar midede bozulurlar ve sindirim esnasında vücuttaki etki yeteneğini kaybettiği için bağırsağı terkettikten sonra yoğun olarak metabolize olurlar. Bu nedenle vücutta etki göstermelerini istiyorsak, protein formundaki hormonları enjeksiyon şeklinde kullanmamız gerekmektedir. Sığırlarda büyüme hormonlarının, rasyona ek olarak katılması yerine pellet formda kulak arkasının deri altına enjeksiyon olarak verilmesinin nedeni budur. Büyüme hormonları protein formundadır, diyabet tedavisinde kullanılan insüline İNFOVET 88-89 benzemektedir. İnsanların diyabette bildiği gibi insülinin hiçbir oral formu bulunmamaktadır ve enjeksiyon şeklinde uygulanmaları gerekmektedir. İnsülin ağız yoluyla alındığında, diğer proteinlerde de olduğu gibi sindirim sisteminde bozulur ve etkisini gösteremez. Aynı şekilde, protein formundaki büyüme hormonları yeme katılarak oral yoldan tavuklara verilirse, sindirim sisteminde bozulur ve etkisiz hale gelir. Dolayısıyla, insanlardaki insülin gibi, tavuklara da uygulanacak büyüme hormonlarının enjeksiyon formu etkilidir. Ve olayları daha karmaşık hale getiren bir diğer konu, tavuklara uygulanacak büyüme hormonu enjeksiyonlarının her gün birkaç kez Avrupa Birliği ülkeleri de dahil, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kanatlı yetiştiriciliğinde hormon kullanılmamaktadır. Türkiye’de hormon kullanımı, imal edilmesi, satılması, bulundurulması yasaktır. Hormon ucuz bir madde olmadığı için uygulama ekonomik açıdan da rasyonel değildir. Kullanımı durumunda ise üretim maliyetlerini birkaç misli arttıracaktır. İyi sonuç alabilmek için hayvanın cinsiyetine göre, hormonun doğrudan hayvanın organizmasına tek tek verilmesi gereklidir. Bu da dişi ve erkeğin kalabalık ortamlarda birlikte büyütüldüğü tavuk gibi kanatlı hayvanlarda, on binlerce hayvanın tek tek elden geçirilmesi demektir ki, pratik olarak da mümkün değildir. Geçmişte, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde kanatlı hayvanlarda hormon kullanımının uygulanabilirliği ile ilgili araştırmalar yapılmış, yem katkısı şeklinde yapılacak hormon uygulamalarından sonuç alınamadığı bilimsel olarak ispatlanmıştır. Enjeksiyon metodunun ise rasyonel olmadığının belirlenmesi nedeniyle bu yöndeki araştırmalardan da vazgeçilmiştir. Dolayısıyla pratikte uygulanabilirliği bulunmayan hormonların uygulanması ekonomik açıdan da hiç rasyonel olmayacaktır. Hormon kullanıp kullanılmadığı hususu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerçekten denetleniyor mu? AB “Kalıntı İzleme Programı” çerçevesinde, Gıda, Tarım ve KANATLI Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri antibiyotik, hormon rezidüleri, pestisit kalıntıları ve ağır metallerin karaciğerden ve etten numune alarak sürekli olarak kontrol etmektedir. Türkiye’de yetiştirilen kanatlı hayvanlarda hormon kullanımına bugüne kadar rastlanmamış, bu konuda yetkili kurumlar tarafından tek bir vaka rapor edilmemiştir. Yemlere katılan katkı maddeleri de bir çeşit hormon sınıfına mı girmektedir? Broylerlerde ulaşılan yüksek performans tek bir faktöre bağlanacak kadar basit bir gelişme değildir Uzun yıllar boyunca insanlar hormonlarla ilgili yoğun endişe yaşarken, bitki ve sebze kaynaklı steroid hormonlar hakkında bir bilgiye sahip değillerdi. uygulanması gerekmesidir. Bu girişim, lojistik olarak imkansızdır. Birçok broyler yetiştiricisinin 20,000 ve daha fazla tavuğu olduğu düşünülürse, bu kadar hayvanı günde birkaç kez yakalayıp, hormon enjeksiyonu yapmanın bir yolu yoktur. Bunun yanında, birincil damızlık şirketleri tarafından genetik olarak seçilmiş modern broylerler fizyolojik sınırlar içerisinde yetiştirilirler. Gerçek şu ki, tavuklar büyüme hormonu kullanılmadan doğal yollardan oldukça hızlı büyüme yeteneğine sahiptirler. Ayrıca, hormonlarla büyütülmeye zorlanan hayvanlarda, çok hızlı gelişmelere bağlı olarak, bacak problemleriyle ve hatta erken ölümlerle karşılaşılmaktadır. Hızlı büyümenin nedenleri Günümüz ticari kanatlı sektöründe, gelişme oranlarını arttıran, hormonlarla ilgisi olmayan 3 ana neden vardır. Daha önceden de bahsettiğimiz gibi, birincil damızlık şirketlerinin büyüme ve performans bakımından en iyi tavukları seçmesi ilk başarı nedenidir. Genetikçiler, tavukların kısa bir periyotta büyük atılımlar yapmasına izin verip yaşam sürelerini kısaltarak bir yarar alıyorlar. Ancak İNFOVET 90-91 Yemlere katılan katkı maddeleri kesinlikle hormon değildir. Yem katkı maddeleri, yemlere ya da suya katıldıklarında yemlerin karakterleri üzerinde, hayvansal ürünlerin özellikleri üzerinde, süs balıkları ve kuşların renkleri üzerinde olumlu etki yapan, hayvanların besin maddesi ihtiyaçlarını karşılayan, hayvansal üretimi, performansı ve hayvan refahını olumlu yönde etkileyen, aktikoksidiyal veya histomonostatik etki gösteren maddelerdir. Büyütme faktörü olarak antibiyotiklerin yasaklanmasının ardından doğal katkı maddeleri kullanımı daha da yoğunlaşmıştır. Söz konusu ticari ürünler; bitki özleri ve esansiyel yağlar (nane, kekik, sarımsak, biberiye, vb), organik asitler (laktik asit, bütirik asit, vb.), enzimler, probiyotik ve prebiyotiklerdir. Tavuk üreticileri hormon konusunda kendilerini neden savunmuyorlar? sığırcılık endüstrisinde, yaşam sürelerinin uzun olması ile genetik varyasyon ve iyileştirme çalışmalarının uzun zamanlar alması nedeniyle genetik iyileştirmeler daha yavaş olmaktadır. İkincisi ise tavuk besleme gereksinimleri ile ilgili bir araştırma; farklı genetik suşlarla beslemen ile birlikte, performansı ve büyümeyi optimize etmek için enerji, protein, vitamin ve mineraller açısında tavukları spesifik hedef kiloda tutmanın önemi üzerinde duruyor. Tavuklar, sahip oldukları genetik ve beslenme potansiyellerini açığa çıkarabilmek Hormonun ne yasal, ne bilimsel, ne de ekonomik olarak kullanımı söz konusu değildir ve olamaz. Medyada daha fazla izlenebilirliği sağlamak amacıyla izleyici kitlesinin dikkatini çekmek üzere ortaya atılan bu iddiaların asılsız ve gerçeği yansıtmıyor olması nedeniyle bu tür iddia sahipleri muhatap alınmamalıdır. Tavuk üreticileri, kendilerini hormon kullanımı konusunda taraf olarak gördüklerinden bu konunun tarafsız bilim insanlarınca ele alınarak toplumun aydınlatılmasından yana tavır koymaktadırlar. KANATLI Doğum kontrol hapları ve bazı gıdalarda bulunan günlük östrojene ilişkin miktarlar Kanatlı endüstirisi, hormon kullanımı ile ilgili yanlış bilinenlerle mücadele edebilmek için tüketicilere somut bilgi sağlayabilecek bir strateji geliştirmelidir. için çevresel şartların uygun olmasına gereksinim duyarlar. Uygun sıcaklık, kaliteli hava, havalandırma, aydınlatma, yemliklerin ve sulukların bulundurulduğu alanların kalitesi optimum performans kalitesini de beraberinde getirecektir. Çevresel etkenleri iyileştirmenin yanında, yüksek kaliteli yem ve üstün genetik faktörler de bir araya gelince, tavuklar hiçbir şekilde büyüme hormonlarına ihtiyaç duymayacaktır. Hormonlarla ilgili farkındalık artıyor Hormonlar, bütün hayvan ve insan vücutlarında doğal olarak görülen, hormon üreten organlar tarafından kana salınarak kimyasal mesajlar veren bileşiklerdir. Sonuç olarak, insanlar ve hayvanlar tarafından üretilen steroid hormonların aktif formları devamlı doğada salınmaktadır. Son zamanlarda halk arasında, çevrede görülen hormon seviyeleri ve tükettiğimiz besinlerdeki hormon seviyeleri hakkındaki ilgi ve farkındalık artış gösterdi. Doğal steroid hormonlar devamlı doğada ve çevrede var olmuş olsa da, birçok görüş için büyüyen bir endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. İNFOVET 92-93 Artan insan nüfusu ve artan insan nüfusunun besleme ihtiyacı için üretilen hayvansal ürünlerin de bu artışla paralel olarak artması, hormon salınımına neden olmaktadır. Bugün, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüketicileri endişelendiren en önemli konu etlerdeki hormon kalıntılarıdır. Medikal ilaçlarda kullanılan bir takım sentetik steroid hormonların kanser riski oluşturması endişelerin başında gelmektedir. Örneğin, 1960’lı yıllarda dietilstilbestrol isimli sentetik östrojen içeren ilaçların kullanımı ile birlikte, risk altında olan kadınların kız çocuklarında rahim ağzı kanserlerinin artış gösterdiği gözlemlenmiştir. Uzun yıllar boyunca insanlar hormonlarla ilgili yoğun endişe yaşarken, bitki ve sebze kaynaklı steroid hormonlar hakkında bir bilgiye sahip değillerdi ve steroid hormon kaynağının hayvan orjinli olduğunu düşünüyorlardı. Ancak, insan beslenmesinde önemli yeri olan birçok bitki fitoöstrojence zengindir ve fitoöstrojen meyve, sebze, fasülye, bezelye ve tam taneli tahıllar da dahil olmak üzere birçok bitkide bulunan bir östrojenik bir bileşiktir. Birçok bitkisel gıda, yüksek konsantrasyonda hormon bakımından aktif Östrojen kaynağı Nanogram cinsi Pre-pubertal kız çocuğu (günlük) 54,000 ng Pre-pubertal erkek çocuğu (günlük) 41,500 ng Ergenlik çağında kız çocuğu (günlük) 93,000 ng Gebe kadın (günlük) 3,415,000 ng Gebe olmayan kadın (günlük) 480,000 ng Yetişkin erkek (günlük) 136,000 ng Düşük doz doğum kontrol hapı 20,000 ng Normal doz doğum kontrol hapı 30,000 ng Yüksek doz doğum kontrol hapı 50,000 ng 100 g soya fasulyesi 168,000 ng 100 gr soya protein konsantresi 102,000 ng 100 gr soya sütü 30,000 ng 100 gr buğday tohumu 3,400 ng 100 gr yumurta 2,625 ng 100 gr lahana 2,016 ng 100 gr dondurma 520 ng 100 gr fasulye 340 ng 100 gr patates 225 ng 100 gr biftek 1,9 ng 100 gr tavuk eti 1,8 ng madde içermektedir ve yapılan araştırmalar gösteriyor ki et, steroid hormonların günlük alımında baskın bir rol oynamıyor. İnsanların doğal steroid üretimleri, bitkisel ve hayvansal besinlerden alınan günlük hormon alımından farklı bir mesele olarak algılandığı için, bu durum doğal yollarla üretilen steroid konusunu anlamayı oldukça zorlaştırıyor. Tablo’da listelendiği üzere, insanların doğal yollarla ürettikleri hormon seviyeleri, doğum kontrol hapları ve diğer besinlerle (bitkisel) aldıkları hormon seviyeleri ile benzerlik göstermektedir. Örneğin, östrojen üretimi nanogram cinsinden bildirilmiştir. Nanogram, gramın milyarda biridir ki, futbol sahasındaki bir ot sapı ile kıyaslanabilir. Çocuklar besinlerden günlük olarak aldıkları progesteron, östrojen ve testosteron oranına bakıldığında, doğal yollarla 20 kat daha fazla progesteron ve 1000 kat daha fazla testosteron ve östrojen üretirler. Çevrede doğal yollarla açığa çıkan ya da sindirim sisteminde metabolize edilen KANATLI hormonlara ilişkin yaşanan endişelerin nedeni vardır. Dünyadaki nüfus hızla artış gösterirken ve bu nüfusun ihtiyacı doğrultusunda artan gıda talebi de çiftlik hayvanı üretimini arttırırken, çevrenin korunması da bir o kadar önemli bir hal almıştır. Bunun yanında, günlük olarak alınan bitki ve hayvansal orjinli hormon seviyesinin insan sağlığı ve refahına etkisinin izlenmesine devam edilmelidir. Şunu hatırlatmakta fayda var ki; günlük bazda, insanların doğası gereği kendi kendilerine ürettikleri hormon miktarı, besinlerden aldıkları hormon miktarından çok daha fazladır. Efsaneleri açığa kavuşturmak Hem insanlar hem de hayvanlar doğal yollardan hormon salgılamaktadırlar. Çiftlik işletmeleri için özenli bir besin yönetim programı ışığında ilerlemeye ve yakından çevre üzerindeki etkilerini izlemeye devam etmeye gayret edilmelidir. Aynı zamanda kanatlı endüstirisi, hormon kullanımı ve tavuk üretimi ile ilgili yaygın olarak yaşanan kafa karışıklıklarıyla, efsanelerle ve yanlış bilinenlerle mücadele edebilmek için tüketicilere somut bilgi sağlayabilecek bir strateji geliştirmelidirler. Gerçek şu ki; kanatlı sektöründe hiçbir şekilde büyüme hormonu kullanılmamaktadır. Gerçekler kendini gösteriyor olsa da, kanatlı sektörü duymayı beklediğimiz mesajları iletmek için vesile olmalıdır. Hormon ucuz bir madde olmadığı için uygulama ekonomik açıdan da rasyonel değildir. Kullanımı durumunda ise üretim maliyetlerini birkaç misli arttırır. Türkiye’de hormon kullanımı, imal edilmesi, satılması, bulundurulması yasaktır. Tavukta hormon kullanımı geçmişte yoktu, şimdi yok, gelecekte de olmayacak Prof. Dr. Pınar Saçaklı Ankara Üniversitesi Veteriner Fak. Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları AbD Öğretim Üyesi Neden? Çünkü hormon kullanmanın amacı daha çok kar etmektir. Oysa bilimsel açıklamalardan rahatlıkla anlıyoruz ki hormon kullanımı hiç de ekonomik değil. Dahası, uygulanabilir bir yöntemi yok. Bilimsel sonuçları dikkate almayınca “duydum”, gördüm”, “öyle söylediler” şeklindeki bilgi kirliliğini temizlemek maalesef İNFOVET 94-95 kolay olmuyor. Bu kirlilik halkımızın kaliteli hayvansal protein kaynağını gönül rahatlığıyla tüketmesine de engel oluyor. Amerika, Avrupa ve Türkiye’de hormon kullanımının geçmişine ve bugününe baktığımızda; Amerika’da büyükbaş hayvanlarda hormon kullanımı FDA tarafından 1950’li yıllardan beri onaylanmış ve bu ülke halen sığır yetiştiriciliğinde hormon kullanmaya devam etmektedir. Avrupa’da 1981 yılından itibaren hormon kullanımına kısıtlamalar getirilmiş, 1989 yılında ise tamamıyla yasaklanmıştır. Türkiye’de ise hormon kullanımı 1992 yılından itibaren yasaklanmış; gıda değeri olan hayvanlara hormon uygulanması 2003/18 Sayılı Tebliğ hükümleri gereği yasaklanmış, 19.06.2003 tarih ve 25143 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur. Bütün bu süreç içerisinde Avrupa ve Türkiye’nin yanı sıra, bugün sığır yetiştiriciliğinde hormon kullanımına izin veren Amerika’da bile tavuklarda hiçbir zaman hormon kullanımı söz konusu olmamıştır. Kanatlı sektörü Türkiye’de Avrupa Birliği standartlarında üretim yapabilmektedir. Sektör; kanatlı ürünlerinin izlenebilirliği, ürün kalitesi, kaliteli girdilerin dikkatli bir şekilde seçimi, üretimin her aşamasında HACCP uygulamaları konularına yeterli özeni göstermek zorundadır. Nitekim Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerekli kontroller yapılmaktadır. Bilimsel verileri incelediğimizde 100 gram don- durmada 520 nanogram östrojen var iken (bu sütten doğal olarak geçen östrojendir), 100 gram tavuk etinde 1.8 nanogram östrojen olduğunu görmekteyiz. İşte bu noktada; hormon konusunda tavuğun dondurma kadar masum olduğunu söylemek kulağa oldukça hoş gelmektedir. Broylerlerde ulaşılan yüksek performans tek bir faktöre bağlanacak kadar basit bir gelişme değildir. Tam tersine başta genetik olmak üzere; kusursuz yem formülasyonları, efektif besleme ve yemleme teknolojileri, daha kaliteli ve daha sağlıklı yem üretimi, uygun besleme programlarının yanı sıra hayvan sağlığını iyileştirmeye yönelik stratejileri içeren çok yönlü bilimsel gelişmeler ve uygulamaların sonucudur. GÜNCEL Ata Fen’den, ABD’de Sürü Yönetimi Kursu Ata Fen bir ilki daha gerçekleştirerek WWS - Ata Fen işbirliğiyle Amerika Birleşik Devletleri’nde “Süt Sığırcılığı İşletmelerinde Sürü Yönetimi” kursu düzenledi. T oplam yedi kişilik bir grup, 15-22 Şubat tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’nin Wisconsin ve Indiana Eyaletleri’ni kapsayan eğitime, Ata Fen’den Dr. Nuran Yavuz ile Veteriner Hekim Neşet Polatkan’ın yanı sıra, Kıbrıs’tan Veteriner Hekim Egemen Önder, Murat Yeşilada, çiftlik yöneticisi Veteriner Hekim Osman Harput ve çiftlik sahipİNFOVET 96-97 leri Hasan Tahsin Atasoy, İhsan İndere katıldılar. Grup lideri Dr. Nuran Yavuz’un konu ile ilgili olarak verdiği bilgilere göre; Avrupa ülkelerinin kullandığı bu imkanı ülkemizden ilk defa kullanan grup adı geçen kursiyerlerden oluştu. Dr. Nuran Yavuz; “Yapılan ziyaretler çiftlik ziyaretleri değildi. Hafta boyunca sabah teorik anlatımlar, öğleden sonra ise çiftliklerde pratik uygulamalar yapıldı. Ayrıca -17oC de çalışarak soğuktaki koşullar gözlendi. Daha sonraki eğitimlerin birinde sıcak mevsimde gidip, sıcaktaki koşullarda neler yapıldığını da göreceğiz” dedi. Eğitimin çiftlikte çalışanların yönetimi, konfor, kayıt tutma, kaba yem kalitesi, vücut skoru, buzağı bakımı, mastitis yönetimi, yemleme loğusa takip programı, kızgınlık takibi, kuru dönem yönetimi, işkembe sağlığı, döl tutma ile ilgili problemler, metabolik bozukluklar, topallık yönetimi, düve yetiştirme gibi konuları kapsadığı öğrenildi. Katılımcılar eğitimden ve ziyaretten memnun ayrıldılar Dr. Nuran Yavuz eğitimlerin arzu edilen, eksikliği hissedilen konulara göre düzenlenebileceğini ifade etti. Grubun, 32.000 başlık Fair Oaks çiftliğindeki ve çiftliğin eğitim bölümündeki ziyaretleri ilginç bir deneyimdi. Son günü Şikago’da sosyal etkinlikler ve müze ziyaretleriyle geçiren Kursiyer grubundakiler, bu eğitim konusunda çok geç kalındığına inandıklarını söylediler. Ülkemizde ve kendi işletmelerinde yaşanan problemlerin, ABD’de nasıl çözüldüğünü gözlemlediklerini ifade eden kursiyerler kış aylarının zorlu koşullarında kursa geldiklerinden ayrıca memnun olduklarını belirterek, en önemli konunun çiftlik sahiplerini işin başında görmeleri olduğunu vurguladılar. Katılımcılar süt verim ortalamaları 43-56 kg olan çiftlikleri görünce, “bu ortalamalara ulaşmanın mümkün olduğuna inandık, bizim niye ulaşamadığımızı da gayet iyi anladık” dediler. Eğitime katılanlar sertifika almaya hak kazandılar. Sertifikalar Wisconsin Eyaleti’ndeki son akşam yemeğinde verildi. Grubun sertifika törenine ABD’li ünlü The Udder Doctor (meme doktoru) ünvanlı Veteriner Hekim Andy Johnson’da katıldı. Dr. Andy Johnson ile yapmış oldukları sohbet, eğitime katılanların bilgi ve eğlence dolu dakikalar geçirmelerini sağladı. Toplantı sonrası Ata Fen yetkilileri; istek olduğu takdirde en az beş kişiden oluşan grupların bu eğitimi almalarının mümkün olacağını bildirdiler. BÜYÜKBAŞ Ağaçlarla ilişkili yaşanan toksikozların klinik belirtilerini ve olumsuz etkilerini, zehirlenme durumlarında hastalara nasıl yardım edileceğini ne kadar biliyoruz? in r iç a l n a yv a h k ü y Bü 3 En zehirli A ğaçlar büyük hayvanlara barınak, gölge ve rüzgar sağlamakla birlikte, bir hastalık nedeni de oluşturabilmektedir. Yeterli beslenen hayvanlar genellikle yeşil bitkileri ya da yaprakları veya tohumları yemeyecektir; ancak kuraklık, dalların kırılmasına yol açan fırtınalar, merak ya da can sıkıntısı bunları tüketmelerine neden olabilmektedir. Büyük hayvanlar için en zehirli olan beş ağaç kızıl akçaağaç, meşe, isfendan (dişbudak yapraklı akçaağaç), yabani acı kiraz ve karacevizdir. İNFOVET 98-99 Bu ağaçların yakınında otlayan hayvanlara dikkat edilmeli ve ulaşmalarını önlemek için her türlü çaba gösterilmelidir. Özellikle fırtınalardan sonra otlaklar kontrol edilmeli ve kırılmış ana dallar, küçük dallar ve yapraklar temizlenmelidir. Karaceviz ağacının kendisi toksik değildir; ancak bu ağacın yongaları sığır altlığı olarak kullanılmamalıdır. 1 Kızıl akçaağaç (Acer rubrum) Kızıl akçaağaçlar, Türkiye’nin birçok bölgesinde (Karadeniz, Akdeniz, ağaç Marmara, Ege) yaygın olarak karışımıza çıkmaktadır. Bu ağaçlardan dökülen kuru ya da solmuş yapraklar, ağaçtan dökülmelerinden sonra dört haftaya varan bir süre boyunca zehirlidir. Kuru ya da solmuş yapraklardan 1 ila 3 libre yiyen 450 kg ağırlığındaki sığırlar, bir gün içinde klinik belirtiler gösterebilmektedir. Yaygın belirtiler anoreksi, soluk renkli muköz membranlar, kızıl- kahverengi idrar rengi, solunum hızının artması ve sırt üstü yatmayı içermektedir. İdrardaki renk değişikliğinin nedenini oluşturan hemoglobin böbrekler için toksiktir ve idrar üretilmemesi ya da düşük miktarda üretilmesi nedeniyle akut böbrek hasarına neden olabilmektedir. Kızıl akçaağaçtaki toksin bilinmemekle birlikte, solmuş ve kurumuş yapraklarda intestinal bakteriler tarafından pirogallole metabolize edilen gallotannin bulunduğundan kuşkulanılmaktadır. Bu toksin, absorbe edildiğinde kırmızı kan hücrelerinin BÜYÜKBAŞ İlkbaharda yeşil sürgünler ve sonbaharda filizlenmiş palamutlar, toksisiteden sorumludur. MEŞE aç ağ a ç k a Kızıl İNFOVET 100-101 (eritrositler, RBC) reaktif oksidasyonuna, RBC lizisine, methemoglobinemiye ve Heinz cisimciklerinin oluşmasına neden olmaktadır. Dolaşımdaki RBC sayısının (akut hemolitik anemi) ve oksijen taşıma kapasitesinin (methemoglobinemi) azalması, ciddi bir oksijen temini eksikliğine ve yetersiz perfüzyona yol açmaktadır. Sığırlar, yetersiz perfüzyonun sekonder etkileri ve bunun yanı sıra akut böbrek yetersizliği nedeniyle ölebilmektedir. Tanı, yeme öyküsü, klinik belirtiler ve laboratuvar analizinin bir kombinasyonuna dayanmaktadır. Toksinin kendisi için spesifik bir test mevcut değildir; ancak sıklıkla böbrek ve karaciğer enzimi aktiviteleri artmaktadır ve kan smear testinde Heinz cisimciği oluşumu mevcuttur. Normal total plazma protein konsantrasyonuna karşın hematokritteki düşüş dolayısıyla hemolitik anemi belirgindir. Akut maruziyet durumunda, dekontaminasyon için nazogastrik tüp yoluyla uygulanan mineral yağı ve aktif kömür kullanılmalıdır. Ancak daha sık olarak, belirtiler geliştikten sonra sığırlar tedavi edilmemektedir. Bu sığırların strese maruz kalmaması ve tedavinin sakin bir şekilde uygulanması son derece önemlidir. İntravenöz sıvıların akılcı kullanımı toksinlerin atılmasını hızlandıracak ve böbrek hasarının geciktirilmesine yardımcı olacaktır. Hematokritin düşük olması ya da hızla düşmesi durumunda, sıvılardan önce kan ürünleri uygulanmalıdır. Furosemid, idrar miktarı azalmış olan sığırlarda yararlı olabilmektedir. RBC düzeyini stabilize etmek için vitamin C kullanılabilmekte ve ciddi solunum sıkıntısı durumunda oksijen tedavisine gerek görülebilmektedir. 2 Meşe (Quercus türleri) Türkiye’nin her bir köşesine tam anlamıyla yayılmış olan meşe ağaçları, tüm büyük hayvan türleri için zehirlidir. Meşe zehirlenmesi inekler ve buzağılarda daha sık, koyunlar ve atlarda ise daha düşük bir sıklıkta ortaya çıkmaktadır. Keçilerin tükürüklerinde, taneni inekler ve koyunlara kıyasla yüksek düzeylerde tolere etmelerini sağlayan tanen bağlayıcı proteinler vardır. İlkbaharda yeşil sürgünler ve sonbaharda yeşil ya da filizlenmiş palamutlar toksin kaynağıdır; ağacın toksisitesi, kuruma ya da donma sonucunda azalmamaktadır. Zehirlenme, yılda iki kez tekrarlanan dönemlerde büyük miktarda sürgün ya da genç yaprak ve palamut yenmesiyle bağlantılıdır. Gözlenen belirtiler, özel türlere ve yedikleri miktara bağlıdır. Ruminantlarda erken belirtiler, Dökülme tehlikesi: Kızıl akçaağacın kuru ya da solmuş yaprakları dökülmelerinden sonra dört haftaya varan bir süre boyunca toksiktir. anoreksi, halsizlik, rumen atonisi ve konstipasyondur. Dışkı sıklıkla sert ve mukusla kaplıdır; ancak hemorajik enterit gelişmesi halinde siyah renkli ve sıvı dolgulu da olabilmektedir. Daha sonraki klinik belirtileri böbrek ve karaciğer hasarıyla bağlantılıdır ve dehidrasyon, sarılık, hematüri ve poliüriyi içermektedir. Zehrin ağız yoluyla alınmasından üç ila yedi gün sonra hayvanlarda ölüm gerçekleşebilmektedir. Atlarda, toksin birincil olarak gastrointestinal (Gİ) sistemi etkilemekte ve anoreksi, kolik, kanlı diyare ve daha düşük bir sıklıkta böbrek hasarına neden olmaktadır. Toksinler, proteinlere bağlanan ve çökelmelerine neden olan tanenlerdir. Rumende, gallotanenler BÜYÜKBAŞ yaygındır ve bu ağaç, doğrama işlerinde kullanım potansiyeli nedeniyle değerli olabilmektedir. Bununla birlikte, karaceviz ağacı kerestesinden elde edilen ve sığırlar için altlık olarak kullanılan talaşların zehirli olduğu kabul edilmektedir. Karaceviz talaşlarındaki toksin bilinmemekle birlikte, ilk olarak juglon olduğu düşünülmüştür. Topikal ya da oral juglon alımı yoluyla ortaya çıkan etkileri tekrar oluşturmak üzere yapılan deneysel çalışmalar başarılı olmamıştır. Yüzde 20 ya da daha yüksek oranda karaceviz talaşı ile kontamine olan bir altlığın klinik belirtilere neden olduğu gösterilmiştir. Hem yaşlı ağaçların hem de eski kalasla- Erken laminitis belirtileri, hayvanın altlığa maruz kalmasından itibaren 24 saat içinde ortaya çıkmaktadır. EVİZ KARAC hidrolize olmakta ve absorbe edildiğinde gastro-intestinal mukoza ve böbreklerdeki ve daha düşük bir sıklıkta karaciğerdeki proteinlere bağlanarak çökelmesine neden olan fenolik asitleri (gallik asit, pirogallol, rezorsinol) serbest bırakmaktadır. Tanı, maruziyet ve yeme öyküsüne, klinik belirtilere ve laboratuvar analizine dayanmaktadır. Böbrek indeksleri (kreatinin ve kan üre nitrojen konsantrasyonları) ve karaciğer enzimi aktiviteleri artmakta ve hematokrit, hidrasyon durumuna bağlı olarak azalabilmekte ya da artabilmektedir. Postmortem incelemede sıklıkla rumende ya da gastrointestinal sistemde palamut parçaları saptanmaktadır. Ruminatlarda erken ve agresif tedavi zorunludur ve büyük miktarda palamudu çıkarmak için uygulanan rumenotomi, İNFOVET 102-103 destekleyici bakım, Gİ koruyucular ve dehidrasyonu tedavisine ve idrar çıkışı ve perfüzyonun arttırılmasına yönelik intravenöz sıvıları içerebilmektedir. Ağız yoluyla akut tüketimde aktif kömür ve mineral yağı yararlı olabilmektedir. Sığırlara gerekli olduğu şekilde Gİ koruyucular ve intravenöz sıvılar verilmelidir. Ülkenin pek çok bölgesinde, meşe ağaçlarının bulunduğu otlaklara bırakılan sığırlarda tanenlerin çökelmesine yardımcı olmak ve mortaliteyi azaltmak için, koruyucu olarak tahıl içeren yemlere yüzde 10 ila 15 kalsiyum hidroksit katkısı kullanılmıştır. 3 Karaceviz (Juglans nigra) Karaceviz ağaçları, Türkiye’nin hemen hemen bütün orman bölgelerinde fakat bilhassa Karadeniz’de Bir yetiştiricilik sorunu: Altlıkta karaceviz ağacı talaşlarının kullanımı, erken laminitis belirtilerine neden olabilmektedir. rın talaşları toksiktir; ancak bir aydan uzun süre havaya maruz kalan talaşlar daha az zararlıdır. Flebitis ve erken laminitis belirtileri (bacakları kaydırma, tırnaklarda belirgin sıcaklık, dijital arterlerde nabız atışı), hayvanın altlığa maruz kalmasından itibaren 24 saat içinde ortaya çıkmaktadır. Sığırın bu noktada altlıktan uzaklaştırılması durumunda, söz konusu belirtiler genellikle geri dönüşlüdür. Sürekli maruziyetten sonra, boyun ve omuzlarda terleme, ateş ve ağrılı laminitis (sakınarak basma, sıcak ayak, dijital nabız atışları, hareket etme isteksizliği, yatmayı tercih etme) ortaya çıkmaktadır. Ölüm çok yaygın olarak karşımıza çıkmamakla birlikte, bazı sığırlarda ayak kemiği rotasyonu gibi laminitis komplikasyonları görülebilmektedir. Tedavi, sığırların kontamine altlıktan uzaklaştırılmasını ve ağrı yönetimi ve gerekli görülmesi halinde nalbant girişimini kapsayan destekleyici bakımı içermektedir. Altlık, sığır yetiştiriciliği konusunda bilgisi olan saygın bir satıcıdan alınmalıdır. TOPLANTI Toplantıda resmi otorite, sanayi ve üniversite işbirliği ile önemli isimler bir araya geldi. Toplantının amacı işbirliğini artırmak Veteriner Tavukçuluk Derneği tarafından düzenlenen “Önemli Kanatlı Hastalıkları” toplantısında ülkemizde kanatlı üretimi ve ticaretini olumsuz etkileyen hastalıkların dünyadaki ve ülkemizdeki durumu tartışıldı. V eteriner Tavukçuluk Derneği tarafından düzenlenen “Önemli Kanatlı Hastalıkları: Epidemiyoloji ve Kontrol-1” konulu toplantı, 18 Şubat tarihinde Ankara Bilkent Otel’de gerçekleştirildi. Kanatlı üretimini olumsuz etkileyen hastalıkların teşhisinde kullanılan yeni metotlar ve ülkemiz kanatlı üretiminin yapısına hastalık kontrolünde uygulanması gerekli temel prensipler değerlendirildi. Ülkemizde kanatlı üretimini ve ticaretini olumsuz etkileme potansiyeli bulunan bu iki hastalıkla ilgili bilgi birikimine İNFOVET 104-105 katkı sağlamayı, “Resmi OtoriteÜniversite-Sanayi” işbirliğinin artırılması ve çözüm sürecinde birlikte hareket etme yaklaşımının artırılmasını hedefleyen toplantıya 200’ü kişi katıldı. Türkiye’de Al enfeksiyonu ve izleme programı Dr. Fethiye Çöven Bornova Veteriner Kontrol Enstitüsü Tavuk Vebası olarak da bilinen AI, kanatlılar ile memeli hayvanların çoğunda solunum, sindirim ve sinir sistemine ait belirtilerle birlikte yüksek morbidite ve mortalite ile seyreden çok bulaşıcı bir hastalıktır. Sınır tanımayan bu hastalık uluslararası bir problemdir ve bugüne kadar 70 ülkede görülmüştür. Halk sağlığı için çok ciddi bir tehdittir ve kanatlı endüstrisi için ekonomik bir felakettir. AI virusları kanatlılarda hastalık oluşturabilme yeteneklerine göre 2 gruba ayrılırlar: Yüksek patojenik avian influenza (HPAI): Ağır ve generalize hastalık, sürüde yüksek mortalite (72 saat içerisinde yüzde 100’e varan). Düşük patojenik avian influenza (LPAI): Kanatlılarda klinik belirti oluşturmaz ya da respiratorik problemler, depresyon, yumurta verim düşüklüğü oluşturur. Subtipler (H1-H16). LPAI mutasyonla HPAI’ya dönüşebilir. İhbarı mecburi Avian İnfluenza (NAI) ve yüksek patojenik Avian İnfluenza (HPAI) oldukça bulaşıcıdır. Hastalık çıktığında OIE’ye acil bildirim yapılmalıdır ve resmi tedbirlerin alınması zorunludur. Bu tedbirler; itlaf, depopülasyon, dezenfeksiyon, hayvan hareketlerinin kısıtlanması, bulaşma riskinin engellenmesidir. Avian Influenza’nın bulaşma ve yayılma mekanizması göç ya da ticaret veya her ikisinin kombinasyonu ile olabilir. Bulaşmada göçmen ve özellikle yabani su kuşları önemli rol oynamaktadırlar. Göçmen kuşlar hasta olmadan bu hastalığın etkenini çok uzaklara taşıyabilirler. Sulak alanlar ve göçmen kuşların konakladığı alanlar endüstriyel kanatlı yetiştiriciliğinin yoğun olduğu yerlere çok yakındır. Kanatlı yetiştiriciliğinin yoğun olduğu yerlerde çok önemli sayıda hastalığa duyarlı türler bulunmaktadır. Ülkemizde AI ile ilgili çalışmalar, ilk salgından önce, salgınlar esnasında, salgınlardan sonra yapılmıştır. Halen devam eden çalışmalar da vardır. Bu çalışmalarda amaç; solunum sistemi problemi olan sürülerde ve klinik olarak normal görünümdeki kanatlılarda AIV varlığının araştırılmasıdır. Bu çalışmalar, değişik zaman dilimlerinde ve değişik coğrafik bölgelerde gerçekleş- tirilmiştir. AI bildirimine kadar test edilen sürülerin hiçbirinde AIV ve bu virusa karşı oluşmuş antikor varlığı tespit edilmemiştir. Türkiye’de Ekim 2005’e kadar AI vakası rapor edilmemiştir. İlk AI vakası, 5 Ekim 2005 Balıkesir/ Manyas/Kızıksa beldesinde açıkta yetiştirilen bir hindi sürüsünde görülmüştür. Hastalık tespit edilen 2500 kapasiteli sürüde ölümler görülmüş, canlı kalanlar itlaf edilmiştir. Hastalık yayılmadan kısa sürede kontrol altına alınmıştır. AI Acil Eylem Planı aktive edilmiştir. Sağlık Bakanlığı, AB Komisyonu, FAO, DSÖ Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE) ve komşu ülkeleri bilgilendirilmiştir. 12.10.2005 tarihinde AB Referans Laboratuvarı’na örnek gönderilmiştir. Genetik sekans analizi sonucu virusun YÜKSEK PATOJEN AI olduğu tespit edilmiştir Influenza A subtip H5N1 olduğu teyit edilmiştir. Moleküler filogenetik bulgular sonucu virusun, HA geni A/Grebe/Novosibirsk/05 virusuna çok benzer (% 98.7 oranında benzerlik) olarak bulunmuştur. Türkiye ile Rusya, Moğolistan ve Çin de izole edilen virus suşları çok yakın ve benzer Dr. Fethiye Çöven, Bornova Üniversitesi Veteriner Kontrol Endüstrisi Dr. Asiye Dakman, Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Prof. Dr. Serdar Diker, Ankara Üniversitesi Vet. Fak. Mikrobiyoloji AbD Prof. Dr. Mehmet Akan, Ankara Üniversitesi Vet. Fak. Mikrobiyoloji AbD TOPLANTI olarak bulunmuştur. Daha sonra 2006, 2007 ve 2008 yıllarında AI vakaları görülmüştür. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından AI Survey Çalışmaları 2014 yılı Aralık ayında başlatılmıştır. Bu çalışma kapsamında göçmen ve yabani kuşlarda ve 2015 yılında ticari kanatlı işletmelerinde survey çalışması yürütülecektir. Sonuç olarak, > HPAI, küreselleşmiş pazarın bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve hızla yayılmıştır. İNFOVET 106-107 > HPAI, küresel insan pandemisine neden olabilecek potansiyeli ile uluslararası bir hastalıklar arasındadır. > Küresel insan sağlığını ve refahını koruma, uluslararası topluluğa ait ve uluslararası boyutta bir sorumluluktur. > HPAI, ticareti tehdit etmekte ve kanatlı sektörünü de risk altına sokmaktadır. > HPAI mihraklarının kontrolü bir ülke veya bölgeye ait kaynakların ve kapsamın ötesindedir. Türkiye’de NewCastle Hastalığı’na bakış Dr. Asiye Dakman Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Newcastle Hastalığı Avian Paramyxovirus-1 tarafından oluşturulan, ihbarı mecburi hastalıklar arasında bulunan ve uluslararası ticarette önemli akut kontagiyöz bir hastalıktır. Bugüne kadar Newcastle Hastalığı pandemileri bildirilmiştir. Ülkemizde ilk bildirim 1946 yılında olmuştur. İhbari mecburi 4 kanatlı hayvan hastalığından biridir ve hastalıktan koruma amacıyla yoğun aşılamalar yapılmaktadır. Ülkemizde teşhis, yedi Veteriner Kontrol Enstitüsü ile Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü tarafından yapılmaktadır. Ülkemizde hastalıkla ilgili mevzuat aşağıdadır. > Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu > Yalancı Tavuk Vebası’ndan (Newcastle) Korunma ve Mücadele Yönetmeliği > İhbarı Mecburi Kanatlı Hayvan Hastalıkları ve Bildirimine İlişkin Yönetmelik > Yalancı Tavuk Vebası Hastalığında Aşısız Arilik Programına İlişkin Tebliğ > Yalancı Tavuk Vebası (Newcastle) Hastalığı Acil Eylem Planı > Kuş Gribi ve/veya Newcastle Hastalığı Bölümlendirme Talimatı Ülkemizde hastalıkla ilgili mevzuat aşağıda verilmiştir: > Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda Ve Yem Kanunu Kanun Numarası:5996. Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 13/6/2010 > Yalancı Tavuk Vebası Hastalığına Karşı Korunma Ve TOPLANTI Mücadele Yönetmeliği. Yayımlandığı R.Gazete: 04.09.2011-28044 > İhbarı Mecburi Hayvan Hastalıklarına İlişkin Yönetmelik > Yayımlandığı R.Gazete: 22.01.2011-27823 > Newcastle Hastalığı’nda Aşısız Arilik Programına İlişkin Tebliğ > Yayımlandığı R.Gazete: 12.11.2011-28110 > Yalancı Tavuk Vebası (Newcastle) Hastalığı Acil Eylem Planı > Kuş Gribi ve/veya NewcastleHastalığı Bölümlendirme Talimatı Hastalığın izleme programı, ticari işletmelerdeki kanatlılar, köy kanatlıları, evcil güvercinler ve yabani kuşları kapsamalıdır. Ayrıca izole edilen NDV’nın tiplendirilmesi/izlenmesi gereklidir. Hastalıkla ile ilgili, moleküler epidemiyolojik çalışmalar ile birlikte daha detaylı çalışmalar yapılması, geçmiş yıllarda izole İNFOVET 108-109 edilen viruslar ile karşılaştırmalı değerlendirmeler yapılması ve elde edilen bulguların mücadele programlarına yansıtılması yararlı olacaktır. Tavuk hastalıklarıklarının kontrolündeki zorluklar Prof. Dr. Mehmet Akan Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji AbD Ülkemizde kanatlı üretimi son yıllarda önemi artışlar sağlamıştır. Bu artış tüketimi de yansımıştır, aynı zamanda uluslararası ticarette de ciddi başarılar sağlanmıştır. Bu olumlu gelişmeler sağlanırken, sağlık problemleri, üretimi olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Özellikle Newcastle Hastalığı ve ülkemizin bulunduğu coğrafyada görülen düşük ve yüksek patojeniteli Avian Influenza, kanatlı sektörü için önemli tehditler arasındadır. Hastalık kontrolünde daha detaylı analizler yapılmasını gerektiren hususlar aşağıda sıralanmıştır. > Bölgesel yoğunluk/işletmedeki kanatlı yoğunluğu > Çok yaşlı üretim > Köy kanatlı hayvanları > Yetersiz biyogüvenlik > Dönem arası sürelerinin yeterli olmaması > İşletmede kanatlı dışındaki hayvan bulunması > Hastalıkların teşhisinde yaşanan problemler Ülkemizde bazı illerde kanatlı yoğunluğu yüksek rakamlara ulaşmıştır. Bu illerde hastalıkların kontrolüne yönelik çalışmaların daha detaylı yürütülmesi gerekmektedir. Bu bölgeler başta olmak üzere, NDV infeksiyonlarının görüldüğü köy kanatlılarının izlenmesi, ticari işletmelerin hastalıklardan korunması için önemlidir. “Köy Kanatlılarında Newcastle Hastalığı’na Karşı Aşılama Projesi” kapsamında 6 ilçede yürütülen çalışmalarda toplam 105.079 kanatlı aşılanmıştır. Bu kapsamda, hanelerin % 33.2 kanatlı beslendiği ve bunlardan % 45.4’ünün 30 adet kanatlıdan daha fazla kanatlı beslediği belirlenmiştir. Ayrıca bu kanatlıların % 28.2’sinin ticari yemle beslendiği ortaya konmuştur. Hastalık kontrolü için çok önemli olan hasta/ölen hayvanlar % 54.3’ünün kontrolsüz olarak atıldığı da tespit edilmiştir. Hastalık kontrolünde hastalığın risk analizinin yapılması ve bu riskin oluşmaması için iyi yönetilmesi gerekmektedir. Hastalanan hayvanların korunması için, biyogüvenlik önlemlerinin TOPLANTI eksiksiz alınması, aşılama ve tedavi işlemlerin uygulanması gerekir. Hastalıkların doğru ve erken tanısı, kontrol önlemlerin başarıya ulaşması için temeldir. Biyogüvenlik uygulamalarının başarıya ulaşmasında ilk aşama, en küçük üretim birimden başlayarak üretim modelinin her birimi için özel biyogüvenlik ve sanitasyon planlarının oluşturulmasıdır. Bu plan, aşağıda sunulan hedeflere ulaşmayı sağlamalıdır. > Hastalık etkenlerinin işletmeye girişini engellemek > İnfeksiyon çıktığı durumda, hastalığın sağlıklı hayvanlara bulaşmasını engellemek > Hastalık etkenleri ile bulaşık materyallerin çevreye saçılmaması için önlem almak > Hastalık etkenlerinin giderilmesini sağlamak > Bu işlemleri başarılı uygulanması için genel yaklaşımları bilen insan kaynağını oluşturmak Hastalıkların laboratuvar teşİNFOVET 110-111 hisi için doru örnekleme metodu ile alınan materyallerin uygun teşhis yöntemi ile incelenmesi ve elde edilen bulgulara göre hastalıktan koruma, kontrol ve eradikasyon programlarının oluşturulması gerekir. Hastalıkların epidemiyolojilerinin belirlenmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Önemli hastalıklar için erken hastalık tanısı ve acil önlemlerin alınması, yaygınlığı azaltacaktır. Bu hastalıklarda kullanmak için acil durum bütçesi oluşturmak yarar sağlar. Hastalıklardan korunmada veteriner ürünlerin ve biyolojiklerin etkin kullanımının sağlanmalıdır ve teknik personel, hastalıklardan koruma ve kontrolü konusunda bilimsel prensiplere dayanan yeni ve güncel olan bilgilerle sürekli eğitilmelidir. Hastalık bulaşmasında etkili faktörlerin belirlenmesi/kontrol edilmesi, hayvan hareketlerinin kontrolü, altlık kontrolü, köy kanatlılarının yetiştirme standart- larının belirlenmesi ve hastalık yönünden izlenmesi, hastalık kontrolünde bizlere önemli avantajlar sağlayacaktır. Ülkemiz için hastalık kontrolünde gerekli olan ve önemli avantajlar sağlayacak yapısal düzenleme, bölgelendirmedir (bölgeselleşme). Bölgelendirmenin (bölgeselleşme), il düzeyinde yapılması, hastalık kontrolünde önemli avantaj sağlayacaktır. Bölgelendirme, üretimin planlanması, uluslararası ticaretin devamlılığı, hastalıkla ilgili bilgilerin açıklıkla paylaşılması, Resmi otorite-sanayi işbirliğinin tam anlamıyla sağlanması ve gelişmiş ülkelerle eşit duruma gelinmesi için bir gerekliliktir. Sonuç olarak, hastalıkların izlenmesi, etkin biyogüvenlik uygulamaları, teknik ekibin eğitimi, bölgelendirme ve resmi otorite-sektör işbirliğinin arttırılması, hastalıkların kontrolünde başarıyı sağlayacaktır. KANATLI M innesota Üniversitesi Veterinerlik ve Biyomedikal Bilimler epidemiyolojisti Dr. Randy Singer, Oklahoma West Siloam Spring’de yapılan “Kanatlı Federasyonu Salmonella Zirvesi” nde konuştu. Singer, mevzuat hazırlayanların neden prevalansa yoğunlaştığını sorarak, prevalansın iyi bir risk göstergesi olmadığını söyledi. Salmonella’nın prevalansına değil, yüküne yoğunlaşmalıyız dedi. Zirvenin gerçekleştirildiği yer, risk değerlendirmesinin tartışıl- ması ve insanların nasıl sağlıklı tutulabileceğinin hesaplanması için uygun bir ortam sağladı. Singer, “Risk söz konusu olduğunda bir gıda maddesinde hangi Salmonella suşunun mevcut olduğu kesinlikle önemlidir.” diyerek hasta olmak için doza bağlı et- Salmonella ile risk değerlendirmeleri Minnesota Üniversitesi’nden epidemiyolojistler, salmonella performans standartlarının enfektif doza değil, prevalansa dayandırılmasının akılcı bir yol olup olmadığını sorguluyorlar. Enfektif doz ve prevalans Singer, USDA’nın risk hesaplamasında enfektif dozun değil prevalans modelinin kullandığını belirterek, gerçek verilerin ele alınıp modele uygulanmasıyla, modelin çalışmadığı görüleceğini, prevalansın bir risk göstergesi olmadığını söylüyor. USDA’nın, logaritmik azaltma sağlamak için Salmonella olayına müdahale etmek istediğini ve bu müdahale ile prevalansın değil, Salmonella yükünün risk olduğunu göstereceğini ekliyor. kinin mevcut olduğunu söyledi. Singer,“Salmonella pozitif bir gıda maddesinden dolayı değil, söz konusu gıda maddesinde enfektif dozda Salmonella bulunmasından dolayı hastalanırsınız.” dedi. Singer, enfektif dozun en az 1.000 ile 10.000 Salmonella etkeni arasında olduğunu belirtti. Çiftlik ve kesimhanedeki durum arasındaki korelasyon Singer ve diğer araştırmacılar, broyler çiftliğinde hayvanlar kesimhaneye gönderilmeden önce alınabilecek basit bir önlem bulmaya çalışıyorlar. Aranan bu önlem ile o sürüden soğutma sonrası alınacak numunelerdeki Salmonella yükünün, kümesteki Salmonella yüküyle yüksek korelasyon içinde olması gerekiyor. Singer: “Alınacak önlemler var” Singer, broyler kümesi içinde kesimden bir-iki hafta önce çizme-çorap metoduyla alınan çevresel numunelerin soğutma sonrası alınan numunelerdeki Salmonella ve Campylobacter olgularıyla pazarlama aşamasında oldukça yüksek korelasyon içinde olduklarını buldular. Çizme-çorap usulüyle numune alma, basit olarak çizme üzerine geçirilen bir çorap ile broyler kümesi içinde yürüyerek yapılmaktadır. Singer, bu şekildeki metotla kümeste yemlik ve suluk hattı arasında yürüyerek numune aldıklarını söyledi. Singer, eğer bu şekilde canlı aşamasında çizme-çorap metoduyla Salmonella tespiti yapılacaksa, bunun soğutma sonrası ürünler üzerine etkisinin ne olacağının tahmin edilebileceğini ve bunun bize önceden hızlı bir şekilde bilgi sahibi olunması imkanını vereceğini söyledi. Singer, insan ve hayvan sağlığı üzerinde problemlere yol açan Salmonella suşlarına karşı kanatlı endüstrisinin müdahalede bulunması gerektiğini de ekledi. Dr. Randy Singer yasa yapıcılar neden prevalans üzerine yoğunlaşıyor diye sorarak, “prevalans risk için iyi bir gösterge değildir” diyor ve bizlere önemli bir hatırlatma yapıyor. KANATLI Minimum havalandırma döngüsü sırasında nemi altlıktan ve kümesten uzaklaştıran kuru havadır. Minimum havalandırmada sık karşılaşılan dört hata K ış mevsiminde yetiştiriciler, servis teknisyenleri ve yöneticilerin yardım istemek için NPTC’yi aramalarına neden olan sorunların çoğunu, ıslak zemin, çok yüksek amonyak, yüksek yakıt faturaları ve yetersiz performans oluşturmaktadır. Bu sorunlar çoğunlukla, başarılı minimum havalandırmanın dört temel koşulundan bir ya da daha fazlasına uyum gösterilememesinin doğrudan bir sonucudur. POST kısaltması düşünülürse, bu koşulların hatırlanması kolaydır: Pressure (Basınç): Giren soğuk havanın yere inmeden ve kanatlıların üşümesine ya da yoğunlaşarak altlığın ıslanmasına neden olmadan kanatlıların İNFOVET 114-115 Minimum havalandırmanın amacı, fazla miktarda yakıt harcamadan ya da prosesteki kanatlılarda stres oluşturmadan yeterli nem çıkışını sürdürmek ve hava kalitesini sürdürmektir ve başarılı olabilmek için dört önemli koşulu vardır. üstünde kümesin içindeki sıcak havayla karışarak iyi bir şekilde “dağılmasını” sağlamak için statik basıncın yeterli olması (yaklaşık olarak 0.10 inç ya da daha yüksek) gereklidir. Openings (Açıklıklar): Bu hava dağılımını gerçekleştirecek statik basıncı sağlamak için, sürgüsüz ve ne çok geniş, ne de çok dar olmak üzere uygun şekilde açılan doğru sayıda havalandırma deliği kapağı mevcut olmalıdır. Source (Kaynak): Kuluçka odasının tamamına hava girişi sağlamak için doğru havalandırma düzeneği (fanlar ve havalandırma delikleri). Timing (Süre Belirleme): Doğru hava kalitesini korumak için, minimum havalandırma fanı açık-kapalı döngüsü süresi kanatlıların büyüklüğü/yaşı için uygun olmalıdır. Bu dört POST koşulundan herhangi birinin eksik olması, yanlış sonuçlar vererek ıslak zemin, çok yüksek amonyak düzeyi, çok yüksek yakıt faturaları ve yetersiz sürü performansına yol açmaktadır. Bu makalede, POST koşullarının tam olarak uygun şekilde nasıl kullanılacağı açıklanmaktadır. Minimum havalandırma nedir? Minimum Havalandırma (MH), havalandırma sonucunda hava değişim miktarının sıcaklıkla değil, elektronik kumandalı zamanlayıcı ya da kontrol saati ayarıyla kontrol altında tutulduğu bir KANATLI çizimde gösterildiği gibi 40 ayak genişliğindeki örnek bir kümes temel alınmaktadır. Minimum havalandırmanın amacı, fazla miktarda yakıt harcamadan kaçınmaktır. kanatlı kümesinde, negatif basınçlı havalandırmanın ilk basamağıdır. MH, tipik olarak havanın soğuk olduğu kuluçkadan çıkışın birinci gününde kümesin içindeki sıcaklık istenen ayarlama noktasının altına düştüğünde ve ısıtma sistemleri çalıştırıldığında başlamaktadır. Kumanda birimi çevre hava girişleri açılacak ve fanlar beş dakikalık basamaklar halinde artan sürelerde çalışacak şekilde ayarlama yapmaktadır. Çıkışın birinci günü için tipik bir MH döngü süresinin, fanlar 30 saniye süreyle ON (AÇIK) konumunda ve 270 saniye süreyle OFF (KAPALI) konumda çalışacak şekilde ayarlanması mümkündür. Bu ON süresi, sürünün yaşı büyüdükçe ve kümesteki koşullar değişip daha yüksek havalandırma hızları gerekli oldukça, basamaklı olarak arttırılmaktadır. MH modu kullanıldığında, ısıtma sistemleri ve havalandırma sistemleri sıklıkla aynı zamanda çalışmaktadır. Kümesin içindeki sıcaklık istenen ayar noktasının üzerine çıktığında, MH fanları sürekli olarak sıcaklık kontrolüne dayanarak çalışmakta ve artık kümesteki MH koşulları ortadan kalkmaktadır. Minimum Havalandırmanın Amacını anlamak Minimum havalandırmanın amacı, fazla miktarda yakıt harcamadan ya da prosesteki İNFOVET 116-117 Yetiştirme döneminin ilk haftası ya da ilk on gününde havalandırma deliği kapaklarının büyük bir bölümünün kapatılması gereklidir. kanatlılarda stres oluşturmadan yeterli nem çıkışını sürdürmek ve hava kalitesini korumaktır. Başarılı MH için dört POST koşulu karşılanmalıdır: hava dağılımı sağlamak için doğru statik basınç (Pressure); tavanda yüksek hızlı hava akışı ve uygun dolaşım elde etmek için doğru giriş açıklığı (Opening); kümese giren tüm havanın kuluçka odasına girmesi ve bu odadan geçmesi için doğru hava giriş kaynağı (Source) ve yeterli nem çıkışı ve hava kalitesi saplamak için doğru fan çalışma süresi (Time). Açıklık kazandırmak için, bu dört koşulla ilgili olarak ileriki bölümlerde sunulan daha ayrıntılı açıklamalarda, aşağıda yer alan Basınç (Pressure-P): Hedef statik basınç Soğuk havadaki minimum havalandırmada kümes faaliyeti için doğru çalışma basıncı kümesin genişliğiyle ilişkilidir. Unutulmaması gereken bir temel kural, her 0.01 inç su sütunu çalışma basıncı için, uygun şekilde açılmış bir havalandırma deliği kapağının, giren havayı yaklaşık iki fitlik bir mesafeye yayması gerektiğidir. MH sırasında giren hava, civcivlerle temas etmeden önce kümes tavanının en üst seviyesine ulaşmalıdır. Bu örnekteki kümes 40 fit genişliğindedir ve dolayısıyla dışarıdan gelen havayı tavanın en üst kısmına ulaştırmak için iyi bir başlangıç hedef basınç 0.10 inç su sütunu olacaktır. Daha geniş kümesler, kümesin orta kısmının en üst düzeyine hava ulaşması açısından sorun oluşturmaktadır. 0.14 inç su sütunundan yüksek bir çalışmanın önerilmemesi nedeniyle, daha geniş kümeslerde yeterli hava karşımı sağlama açısından MH sistemini desteklemek için sirkülasyon fanları kullanılmalıdır. Açıklık (Opening-O): Havalandırma deliği sayısı MH düzeneğinde kullanılacak çevresel giriş havalandırma deliği kapaklarının sayısına, kullanılan fan sayısı temel alınarak karar verilmelidir. Bu örnekte, başlangıç noktası olarak MH sırasında kullanım için 36 inçlik iki fan seçilmektedir; dolayısıyla MH için kullanılan havalandırma deliği kapağı sayısı, çalışan 36 inçlik iki fanla uyumlu olmalıdır. Pek çok kümes, MH için 36 inçlik iki fan kullanımının yeterli olacağı kadar sağlam değildir. Bu kümesler için 36 inçlik üç fan ya da bir 36 inç ve bir de 48 inçlik fan gerekli olacaktır. Bu örnek kümeste, maksimum güçte havalandırma için 48 inçlik maksimum dört fanın çalışmasına yönelik 50 çevresel giriş KANATLI kapağı vardır. Minimum havalandırmayı yalnızca 36 inçlik iki fanla başlattığımızdan, girişlerin yüzde 75’inin kapalı olması gereklidir. Bu, kullanılmakta olan doğru sayıdaki havalandırma deliğinin MH için kullanılan fit küp/dakika (cfm) fan gücüyle uyumlu olmasını sağlayacaktır. 36 inçlik iki ya da üç minimum havalandırma fanıyla tüm çevresel girişleri kullanmaya çalışmak ciddi bir hatadır ve tüm girişlerin iyi bir hava akışı sağlamak için yetersiz ölçüde açık kalmasına yol açacaktır. Neredeyse her durumda, yetiştirme döneminin ilk haftası ya da 10 gününde havalandırma deliği kapaklarının büyük bir bölümünün kapatılması gereklidir. Örneğin yaklaşık 12 ila 14 girişi (kuluçka bölümündeki girişlerin yaklaşık yüzde 50’si) açık ve kuluçka gerçekleşmeyen bölümdeki güm girişlerin kapalı tutulması iyi bir başlangıç noktası olacaktır. Amaç, her MH döngüsü sırasında tavana monte edilmiş olan havalandırma deliği kapaklarını yaklaşık 1.5 ila 2.0 inç ya da duvara monte edilmiş olan havalandırma deliği kapaklarını 2.0 ila 2.5 inç açmaktır. Bu açıklık büyüklükleri, basit metal kapaklar için başlangıç noktasıdır. Havalandırma deliği kapaklarının yeterince açılmaması halinde, mevcut kapakları uygun şekilde açık tutmak için daha fazla havalandırma deliği kapağı kapatılmalıdır. Pahalı olmayan sürgüler herhangi bir havalandırma deliği kapağına kolayca takılabilmektedir. Kümesin sağlamlaştırılması tercih edilmektedir; ancak uygun kapak açıklığı sağlamak için ek bir fanın çalıştırılması bir diğer seçenektir. Kapaklar çok fazla açılırsa, bu durumda ek kapakların kapatılması gereklidir. Havanın tavanda ve kümesin orta kısmının en üst düzeyinde dolaştığından emin olmak amacıyla, havalandırma deliği kapaklarından giren havayı test etmek için duman yayıcıların ya da turuncu renkli inşaat bantlarının kullanımı önerilmektedir. Uygun havalandırma deliği kapağı açıklığı ve hava dağılımı sağlanması, MH düzeneğinin kritik önem taşıyan bir bileşenidir. Hava kaynağı (Source-S) ve fan sayısı Kuluçka sırasında, giren tüm havanın kuluçka bölmesine çekilmesi ve daha sonra fanlar aracılığıyla tahliye edilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Kullanılmakta olan hava girişlerinin sayısı, MH için kullanılan cfm fan gücü ile uyumlu olacaktır. Kuluçka bölmesine geçmeyen hava, tavuklar için MH havası olarak sayılmamakta ve kanatlılar için hiçbir değer taşımamaktadır. Kanatlılar tüm kümeste serbestçe dolaştığında, homojen bir hava dağılımı sağlamak için bazı kuluçka bölmesi havalandırma deliklerinin kapatılması ve bazı kapalı uç havalandırma deliklerinin açılması gerekecektir. Örnek kümesimizde, kuluçka bölmesin- Uygun havalandırmanın sağlanması, yakıt maliyetlerinde artışa yol açsada, bu artış en üst düzey sürülerden elde edilen kazançla kolayca karşılanır. Kuluçka sırasında, havanın fanlar aracılığıyla tahliye edilmesi gerektiği unutulmamalıdır. de 36 inçlik bir fan ve kapalı uçta 36 inçlik bir fan vardır. Bunlar genellikle MH fanları olarak kullanılmaktadır. MH sırasında toplam 20.000 cfm sağlamak için bu fanların her biri yaklaşık 10.000 cfm hızda çalışacaktır. Bazı kümeslerde, kümes büyüklüğüne ve kümesin sağlamlık düzeyine göre 36 inç ve 48 inçlik fanların bir kombinasyonu kullanılabilmektedir. Kümesin sağlam olmaması durumunda, havalandırma döngüleri sırasında uygun havalandırma deliği kapağı açıklığı sağlamak için daha fazla fan gücü gereklidir. Süre (Time-T): Fan döngüsünün süresinin ayarlanması Son olarak, MH sırasında çalıştırılması gereken minimum fan döngüsü süresi hesaplanmalıdır. Bu hesaplamada, havalandırma yoluyla giren tüm havanın kuluçka bölmesine geçtiği kabul edilmektedir. Tavuklara verilen hava kalitesini arttırmak ve nemi uzaklaştırmak amacıyla, sıcaklıktan ya da ısıtma ayarlarından bağımsız olarak, bu sayı, kumanda ünitesinin beş dakikalık zamanlayıcısına programlanmaktadır. Süre için girilen bu sayı başlangıç noktasıdır ve beş dakikada 30 saniyeden daha kısa süre çalıştırılması önerilmemektedir. Civcivler büyüdükçe ve su tüketimi arttıkça MH döngüsünün süresi de uzatılmalıdır ya da kümes koşulları ve hava kalitesi bozulacaktır. Eklenen fan çalışma süresi, kümese su alımındaki artışla uyumlu olmalıdır. MH fanlarına ait cfm değerinin kümesteki kanatlı sayısının ve hafta olarak kanatlıların yaşının bilinmesiyle, tipik koşullar için zamanlayıcı çalışma süresinin oranı hesaplanabilmektedir. Örnek hesaplamalar ve tipik MH/kanatlı oranları aşağıda gösterilmektedir. MH fan döngüsü süresinin hesaplanması İlk olarak, kanatlıların yaşına uygun olarak gereken toplam cfm hesaplanır: Toplam cfm = cfm (kanatlı başına gereken süre) x kümesteki İNFOVET 118-119 KANATLI Genel olarak kanatlı başına minimum havalandırma için önerilen oranlar HAFTA GÜN CFM/KANATLI 11 7 0.10 2 8 – 14 0.25 3 15 – 21 0.35 4 22 – 28 0.50 5 29 – 35 0.65 6 36 – 42 0.70 7 43 – 49 0.80 8 50 – 56 0.90 P-O-S-T koşullarına uyulması, yetiştiricilerin yeterli nem çıkışını sürdürmesini ve hava kalitesini korumasınına yardımcı olmaktadır. kanatlı sayısı Örnek: 1. Haftada, kanatlı başına 0.10 cfm gerektiğinde ve kümeste 24.000 kanatlı olduğunda, 0.10cfm × 24.000 kanatlı = 2.400 cfm gereklidir. Süre oranı = gereken cfm / kullanılan fanların cfm kapasitesi (Fan randımanı değişiklik gösterebilir. Fanların kapasitesine gerçekte olduğundan daha büyük bir değer verilmemelidir). 2.400 gereken cfm / 2.000 kullanılan MH fanı cfm değeri= 0.12 = yüzde 12 ve yüzde 12 x 300 saniye = 36 saniye AÇIK kalma süresi. Dolayısıyla, 36 saniyelik AÇIK ve 264 saniyelik OFF süresi, birinci gün için iyi bir başlangıç noktası olacaktır. Tabloda gösterilen oranlar, temiz ve kuru altlık durumundaki ideal MH oranlarıdır. Birikimin söz konusu olduğu altlık için oranlar arttırılmalıdır. AÇIK süreler gerektiği gibi arttırılmalıdır – yaklaşık olarak üç günde bir. Bu oranlar, MH için başlangıç noktasıdır. Kümesteki hava kalitesi ve koşullar, oranı arttırma ya da azaltma gerekliliğini etkileyecektir. İşletme için uygun olan spesifik değerler şirkete danışılmalıdır. Burada verilen değerler, 30 - 60 F arasındaki sıcaklıklar için geçerlidir. Kümesin içindeki nem düzeylerinin yüzde 65’i aşması ya da 25 ppm’den yüksek amonyak düzeyleri ölçülmesi halinde, fan döngüsü süresine 15 saniye eklenmelidir. Kümesin içindeki nemin yüzde 50’nin altına düşmesi ya da tozların görülmesi halinde, fan döngüsü süresinden 15 saniye çıkarılması gerekli olabilecektir. Kümes içindeki koşullar, sabah erken saatte MH programındaki bir değişikliği gösteren faktörler açısından izlenmelidir. www.poultryhouse. com adresindeki sitede, bilgisayara indirilerek ya da doğrudan web sitesi üzerinden kullanılabilen basit bir minimum havalandırma fan döngüsü zamanlayıcı hesaplama işlemcisi bulunmaktadır. Çalışırken MH’yi hesaplamak için pek çok akıllı telefonla birlikte kullanılabilen telefon web uygulaması da mevcuttur. Kuluçka bölmesinde havalandırma deliklerinin yaklaşık olarak % 25 oranında açılması gerekir. İNFOVET 120-121 P-O-S-T Kısaltmasını Unutmayın Genel olarak, iyi statik basınç, doğru giriş açıklığı, doğru hava kaynağı ve yeterli çalışma süresine ilişkin kılavuzlara uyulması halinde, sonuçta elde edilen minimum havalandırma düzeneği, yetiştiricinin soğuk hava koşullarında iyi bir başlangıç yapmasını sağlamalıdır. Kanatlılar büyüdükçe ve kümeste biriken nem miktarı arttıkça, minimum havalandırma zamanlayıcı ayarı, altlığı ve hava kalitesini uygun koşullarda tutacak şekilde arttırılmalıdır. Çiftliklerde en sık rastladığımız hata, kapatılan çevresel havalandırma deliği kapaklarının sürgülenememesidir. Fanlar, basınç ve fan döngüsü çalışma süresi doğru olsa da, tüm havalandırma deliği kapaklarının yeterli olmayan derecelerde açılması durumunda, giren hava doğrudan yem ve su hatlarına gidecek ve istenen sonuçlar elde edilemeyecektir. Minimum havalandırma sırasında tüm havalandırma deliği kapaklarının açık tutulduğu kümeslerde, sıklıkla ıslak altlık problemleri ve üşüyen kanatlılarla karşılaşılmaktadır. Kontrol odasından bu sistem için ayarlamalar yapılması oldukça kolay olmasına karşın, pek çok yetiştiricinin unuttuğu görülen önemli bir faktör, havalandırma deliği kapaklarının ayarlanmasıdır. Örnek kümeste, kuluçka bölmesinde havalandırma deliklerinin yaklaşık olarak yüzde 25 oranında açılmasıyla başlanmaktadır. Kanatlılar tüm kümeste dolaştığı için, yine kümesteki havalandırma deliklerinin yüzde 25 oranında açık olması gereklidir; ancak bunlar, tüm kümeste düzgün bir dağılım sağlamalıdır. Hava dağılımını dengelemek için, havalandırma delik sistemlerinin kapalı uçta açık ve kuluçka bölmesinde kapalı olması gereklidir. Kanatlı hayvanlar büyüdükçe ve ortama daha fazla fan eklendikçe, uygun açıklığı ve tavana en yakın kısımda hava dolaşımını sürdürmek için daha fazla havalandırma deliği açılmalıdır. KANATLI T avukların tüyleri, vücuda koruma ve izolasyon sağlama açısından çok önemli roller oynamaktadır. Çok fazla tüy kaybı, maruz kalan ette enfeksiyonlara ya da dokularda morluklara yol açan yaralanmaların meydana gelme olasılığını arttırır ve buna ek olarak, vücut sıcaklığını korumak için daha fazla enerji kullanımının gerekli olmasına da yol açabilir. Sonuç olarak, çok fazla tüy kaybeden kanatlılarda, sıklıkla maruz kalan bölgelerden kaybedilen ısıyı dengelemek için gereken enerjiyi üretmek üzere daha fazla yem tüketimi gerekli olmaktadır. Bu durum, yem dönüşümünü de olumsuz etkileyebilir ve yem giderlerinin artmasına yol açabilir. Bu nedenle aşırı tüy kaybının önlenmesi, sürünün sağlığı ve karlılığı üzerinde önemli bir etki göstermektedir. Küçük sürülerde aşırı tüy kaybının başta gelen nedenleri şu şekildedir: Yetersiz beslenme Tüylerin iyi bir şekilde büyümesi ve korunması için proteinler, amino asitler, vitaminler ve minerallerin yeterli miktarda alınması gereklidir. Arka bahçede yetiştirilen bir sürüde yetersiz beslenmeye bağlı bir sorun ortaya çıkması alışılmamış bir durum değildir. Kanatlı yaşına ve türüne uygun olarak formüle edilmiş tam olarak dengeli bir kanatlı yemi, sürünün tüy büyümesini ve korunmasını sürdürmek için gereken besin maddelerinin almasını sağlayacaktır. Kanatlının yaşına uygun ve yumurta ya da et üretimine yönelik olarak spesifik bir şekilde formüle edilmiş olan yemler, sürüleriniz için en iyi Tavuklarda tüy kaybı ve gagalama Kanatlılara yönelik uygulamalı eğitim koordinatörü olan Dan Cunningham (Georgia Üniversitesi, İşbirliği Geliştirme Hizmetleri), arka bahçede yetiştirilen sürülerin sahiplerinden gelen yaygın şikayetin tüy kaybı ile ilgili olduğunu söylüyor. Doğal tüy dökme süreci, beslenmeye ya da gagalamaya bağlı şekillenen tüy dökümüyle karıştırılmamalıdır beslemeyi sağlar. Örneğin büyümeleri daha hızlı olduğunda, etlik kanatlıların erken dönemde daha yüksek düzeylerde proteine ihtiyacı vardır. Olgunluk çağına ulaştıklarında, vücut ağırlığını ve tüy büyümesini sürdürmek için gereksinim duydukları protein miktarı daha düşüktür. Buna ek olarak, yumurta üretimi için yetiştirilen kanatlıların gereksinim duyduğu protein, enerji ve mineral düzeyleri, etlik kanatlılara kıyasla farklı olacaktır. Dolayısıyla kanatlılarınızın gerektiği gibi beslendiğinden emin olmak için en iyi yöntem, yetiştirilen kanatlının türüne ve yaşına göre formüle edilmiş bir kanatlı yemi satın almaktır (yani etlik kanatlılar için broiler başlatma, büyütme ve bitirme rasyonları ve yumurta üreticileri için piliç/ yumurta tavuğu yemleri). Tüy gagalama ve çekme Kanatlıların tüy kaybı, bazen sürüdeki diğer kanatlıların tüyleri gagalaması ve çekmesiyle bağlantılı olabilir. Yetersiz besin alımı bu davranış tipini tetikleyebildiğinden, tüy gagalama ve çekme kötü beslenme sonucunda da ortaya çıkabilir. Bununla birlikte, uygun yemin verilmesi ve tüy kaybı ortaya çıkması halinde, bu kaybın, sürünün bazı üyelerinin agresif davranışı sonucunda gerçekleşmesi mümkündür. Tüy gagalama ve çekme öğrenilmiş bir davranış olabilir ve çoğunlukla, sürünün bir ya da birkaç üyesinin bu davranışı göstermesinin bir sonucudur. Kanatlılar yapı olarak meraklı hayvanlardır ve dikkatlerini çeken objeleri gagalayacaklardır. Dikkatlerinin sürüdeki diğer kanatlıların tüyleri üzerinde odaklanması ve gagalama/çekmenin başlaması halinde, bu durum, sürünün diğer üyelerine de yayılan bir alışkanlık haline gelebilmektedir. Kanatlılar aynı zamanda bölgelerine de oldukça bağlıdır ve tüylerin gagalanması/çekilmesi bu davranışın bir KANATLI Gagalamanın sorun oluşturduğu sürüler için, erken yaşlarda gaganın kesilmesi gerekli olabilir. Hastalık ve stres Sağlıklı olmayan kanatlılar ya da stres koşulları altındaki kanatlılarda da tüy kaybı görülebilir. En iyi yönetim uygulamalarının kullanılması ve kanatlılarınızın olası hastalıklar açısından gözlemlenmesi, sürünüz için önemli olabilir. Sıcak, soğuk, hastalık, yeterli miktarda yem ve su bulunmaması gibi stres koşulları, kanatlılarınızda tüy kaybına ve düşük tüy kalitesine yol açabilir. İyi yönetim her zaman önemlidir ve tüy kaybının yönetimde düzeltilmesi gereken yönlerin bir göstergesi olması mümkündür. Bu, kanatlılarınızda yüksek kaliteli bir tüylenme gerçekleşmesi açısından önemlidir. İyi yönetim programlarının uygulanması, yeterli miktarda yem ve su sağlanması ve stres koşullarının minimum düzeye indirilmesi, güçlü tüyler ve sağlıklı bir sürü elde etmenize yardımcı olacaktır. göstergesi olabilir. Tüy kaybının tüm kanatlılar yerine yalnızca sürünün birkaç üyesinde gözlenmesi halinde, bu durum muhtemelen bu davranış tiplerinin sonucudur. Tüy kaybının bu tür bir aktivitenin sonucu olup olmadığını belirleme yöntemi, kanatlıları belirli bir süre gözlemek ve sürüdeki bazı kanatlıların, sürünün diğer üyelerine karşı fazlaca agresif davranıp davranmadığını saptamaktır. Böyle bir davranış gözlenmesi halinde en iyi çözüm, sorun çıkaran kanatlıyı/ İNFOVET 124-125 Tüy dökümü Tüy dökümü, her gün yaklaşık 14 saat boyunca yapay ışık kullanılarak uzun süreli gün ışığı verilmesi yoluyla ortadan kaldırılmaktadır. kanatlıları sürünün geri kalanından uzaklaştırmaktır. Birkaç haftalık izolasyon, bu davranışın sergilenmesini azaltabilecektir. Azaltmaması halinde, bu sorunun çözümü için söz konusu kanatlıların sürüden tamamen uzaklaştırılması gerekebilir. Gagalama ve çekmenin kronik sorun oluşturduğu sürüler için, erken yaşlarda gaganın kesilmesi gerekli olabilir. Gaga kesimi, kanatlılar yaklaşık altı haftalık olduğunda, üst gaganın ucundan itibaren yaklaşık 3/16 inçlik bir bölüm çıkarılarak yapılabilir. Bu işlem bir ayak tırnağı makası kullanılarak yapılabilir; ancak kanatlının dilinin zarar görmemesi için dikkatli davranılmalıdır. Tüy dökümü, birkaç hafta ila birkaç ay arasında değişen bir süre boyunca yumurta tavuklarının yumurta üretiminin kesildiği ve boyun, göğüs ve sırt bölgesinden tüy kaybının gerçekleştiği doğal bir süreçtir. Tüy dökümü çoğunlukla kanatlıların ışığa doğal gün uzunluklarında maruz kaldığı doğal ortamlarda meydana gelmektedir. Sonbahar mevsiminde güneş ışığı süresinin kısalması, tüy dökümünün başlamasını tetikleyecektir. Bu, ilkbahar mevsiminde maksimum üreme performansı için uyarılmadan önce yumurta veren kanatlılara dinlenme dönemi sağlamanın doğal bir yöntemidir. Arka bahçede yetiştirilen tavuk sürülerin çoğu, güneş ışığındaki değişkenliklere maruz kalmakta ve dolayısıyla tüy dökümü, tüy kaybının en sık görülen nedenlerinden biri olabilmektedir. Tüy kaybının sonbahar ya da kış mevsiminde ortaya çıkması ve yeni tüyler görülmeden önce yalnızca birkaç ay sürmesi halinde, kanatlılarınız muhtemelen doğal bir tüy dökme sürecine girmiştir. Tüy dökümü, kanatlılarınızın sonbahar ve kış mevsimlerinde yumurtlamaya devam etmesini istemediğiniz takdirde endişelenmenizi gerektirecek bir durum değildir. BÜYÜKBAŞ Kanada 2014 yılı için, İngiltere pazarında olduğu gibi Kanada sığır pazarında da yaşanan dalgalanmalar Kanada hayvancılık sektörünü niteler hale gelmiştir. Yeni Zelanda sığırcılık endüstrisi sıkı arz ve İngiltere’nin güçlü talebi ile birlikte 2014’ü oldukça hareketli geçirdi. 2015’te de pazarda aynı olumlu havanın olacağı öngörülüyor. Türkiye Rusya krizi Türkiye’yi dış ticaret, hizmet ve sermaye akımları olmak üzere üç koldan tehdit edecektir. Rusya’nın ABD ve AB ürünlerine yönelik ambargo kararının ardından heyecanlanan ve tavuk eti ihracatına başlayan beyaz et sektörünün de ihracatta artış beklentisi suya düşecek gibi gözüküyor. Avustralya kuru mevsim koşullarına rağmen, Ağustos ayı boyunca iyi giden yağışlarla birlikte sığır fiyatlarında iyileşmeler şekillendi. Rekor hayvan kesimleriyle devam eden rekor ihracatlar, uluslararası çaptaki güçlü taleplerin de yardımıyla et fiyatlarını destekliyor. AVRUPA BİRLİĞİ pazarının baskı altında kalarak stabilize kalması öngörülüyor. Mevsimsel talep artışının da, olası düşük domuz ve kümes hayvanları fiyatları nedeni ile artması beklenen bir pazar rekabetine yol açacağı düşünülmemekte. Çin 2013 yılında tanık olduğu rekor seviyelere rağmen, durgun geçen 2014 ilk döneminden sonra ihracatın güçleneceği öngörülmüştü ve fakat beklenen iyileşme gerçekleşmedi. Bu nedenle 2015 ile ilgili birbirinden farklı bir çok öngörü mevcut. MeksikA Mevcut sığır oranı sınırlı kalsa da, üretim ölçülü bir şekilde devam ediyor. Rabobank’a göre de 2015’te sığır üretiminin % 0,9 oranında artması bekleniyor. Yeni Zelanda sığırcılık endüstrisi sıkı arz ve İngiltere’nin güçlü talebi ile birlikte 2014’ü oldukça hareketli geçirdi. 2015’te de pazarda aynı olumlu havanın olacağı öngörülüyor. Arjantin Mevsime bağlı iyileşen hava durumları ile birlikte üretimin artacağı beklenirken, ABD’nin ve Rusya’nın ticaret teşviklerine rağmen, ihracatın tarihinin en düşük seviyelerinde kalacağı öngörülüyor. İngiltere Sığır fiyatlarının rekor seviyelerde işlem görmeye devam etmesi, fiyatlarda görülen dalgalanma ve devam eden tüketici istekleri İngiltere pazarında karakterize bir hal almış durumda. Kırmızı et pazarı talebi karşılayamıyor Rabobank Q3 Beef Quarterly’nin haberine göre, önemli üretim ve ihracat bölgelerinin rekor düzeyde küçülmesiyle birlikte, küresel kırmızı et pazarı ciddi bir daralma yaşamaya başladı. 2014’te yaşanan bu daralmanın, 2015 yılında da devam edeceği düşünülüyor. İNFOVET 126-127 KANATLI Mikrobiyologlar yeni ilaçlar geliştirmek ya da enfeksiyonla mücadele için yeni yöntemler geliştirmek için çabalarını ortaya koyuyor. Antibiyotikleri kaybedersek geriye ne kalacak? Bakteriyel direnç hızla gelişmekte; bu nedenle kritik önem taşıyan birçok ilaç kullanım dışı olmaya başladı. Bu ilaçlar ihtiyatlı kullanılmazsa yıkıcı sonuçların bizi beklediğini bilmek gerekiyor. İNFOVET 128-129 D ünya Sağlık Örgütü (World Health Organization-WHO) Nisan 2014’te antibiyotiklere dirençle savaş konusunu “önemli eylem” olarak tabir ederek, bilinçsiz yaklaşımlara karşı yetkilileri şiddetle uyardı; antibiyotiklerin nasıl üretilmesi gerektiğini ve reçete etme-kullanma noktasında ne gibi yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu açıkladı. Buna karşılık olarak, mikrobiyologlar da yeni ilaçlar geliştirmek ya da enfeksiyonla mücadele için yeni yöntemler geliştirmek için çabalarını ortaya koydu ve koymaya devam ediyorlar. Ne yazık ki bu çare arayışları henüz gelişim evresinde. Aşılama İlaç tedavisi yerine aşıların kullanılması, virüsler ve bakteriler gibi patojenlerin neden olduğu enfeksiyonları önler. Aşılar, bir patojeni ya da bir hastalığı taklit ederek, gelecekte bu patojenle karşılaşıldığında vücutta bir yanıt oluşmasını sağlar. Bununla birlikte, bütün popülasyona uygulandığında maliyeti yüksek olacağı için, bu durum kullanımı sınırlar. Bazı ülkelerde, birçok komplikasyonu da beraberinde getiren aşıları uygun sıcaklıkta depolamak sorun yaratmaktadır. Ayrıca, aşıyla önüne geçilebilecek hastalıkların sayısı da sınırlıdır. Yaşanılabilecek tersliklere bakılmaksızın, bilimsel toplulukların birçoğu, KANATLI antibiyotiklerin gelecekte tedbirli kullanılmasında aşıların baş rol oynadığını gözetmektedir. Aynı zamanda, hem hayvan hem de insan sağlığı araştırma grupları, yeni ve yenilikçi aşı teknolojileri ve platformaları geliştirmek için büyük bir uğraş içindedirler. Aşı tipleri Canlı, ölü ya da inaktive edilmiş patojenlerden üretilen aşı çeşitleri, toksinleri ya da patojen segmentlerini etkisiz hale getirirler. Tablo, modern bilimde kullanılan bazı önemli aşı tiplerini göstermektedir. Probiyotikler Yararlı bakteriler, ilk defa 1973 yılında Nurmi ve Rantala tarafından tarifi yapılan rekabetçi dışlama ilkesi ile çalıştığı için kullanılmaktadır. Bu durum, patojenik olmayan bakterilerin ko- lonize olduğu sindirim sisteminde bulunan zararlı bakteri sayısının azalmasına yardımcı olmaktadır. Bilim adamları, gastro-intestinal sistemin geniş çaptaki bakteri türlerini ve bu bakterilerin insanlardaki ve hayvanlardaki etkilerini daha çok anlamaya başladılar. Probiyotik terimi ilk defa Lilly ve Stillwell (1965) tarafından kullanılmış ve mikroorganizmanın konakçıda fayda sağlayacak biçimde davranması yönünde adapte edilmiştir. Tek veya birden fazla suş bir arada kullanılabilir; kanatlı beslemesinde en çok gelişim gösteren bakteri türleri kombine edilebilir. Bu bakteri türleri şunlardır: Bacillus, E.coli, Lactobacillus, Lactococcus, birçok maya türü ve Streptecoccus. Probiyotikler aynı zamanda yardımcı bakteriler ve yararlı mikroorganizmaların içine Bağışıklık sisteminin hastalık etkeni vücuda girmeden önce etkeni tanıması ve onu yenecek cevabı geliştirmesi için geliştirilen bir çok aşı tipi mevcuttur. Tablo. Modern bilimde kullanılan bazı önemli aşı tipleri AŞILAMA SEÇENEKLERİ Aşı tipi Çalışma mekanizması Canlı (aktif), atenüe aşılar Canlı mikroorganizmalar hastalığı yalnızca zayıflatır ve sınırlar. Bağışıklık sistemi için iyi bir “öğretmen” dir. Bağışıklık bir ya da iki doz ile elde edilebilir. Genellikle soğuk depolanırlar ve kısa raf ömrüne sahiplerdir. Rekombinant ürünü aşılar Bu tür aşılarda, mikroorganizmaların antijenik bileşenleri çıkarıldıktan sonra alıcı bir hücreye (bakteri, maya) transferi, burada gen ürününü antijenik proteinin ekspresyonunun (genlerin, fonksiyonel protein yapılarına dönüşme süreci) sağlanması, hücrelerde biriken proteinlerin elde edilmesi ve bunların deney hayvanlarına verilerek bağışıklık kazanması amaçlanır. Bu teknikle bazı virüs, bakteri ve parazitlere karşı aşılar hazırlanmıştır. Ölü (inaktif) aşılar Hastalığa neden olan mikroorgizmalar ısı, kimyasal veya radyasyon ile öldürülebilir. Bu nedenle, hastalığa neden olan forma geri dönüş yaşamazlar. Bu aşıların çoğu zayıf immun yanıt oluşturur ve genellikle rapel aşıya ihtiyaç duyulur. Toksoid aşılar (inaktive edilmiş toksin) Toksin ve kimyasal salgılayan bakteriler için kullanılan aşılardır. Toksinler formaldehit solüsyonu ile inaktive edilebilir. Bu toksoidler, vücudun toksinle karşılaştığında vereceği immun yanıtı öğrenmesi için kullanılır. Subünit aşılar Bu tür aşılar, bir ya da birkaç saf veya yarı saf antijenik bileşen içeren aşılardır. Bu aşılarda mikroorganizmaların spesifik antijenik proteinlerini kodlayan genleri çıkarılır. Yani ilgili antijenler kullanılır fakat patojenin tamımı aşı yapımında kullanılmaz. Bu durum aşının istenmeyen olumsuz sonuçlarını azaltır. Konjuge aşılar İlgili bakteri polisakkarit bir dış yapıya sahip olduğunda bu tür aşılardan cevap alınabilir. Polisakkarit dış yapı, bakteriyel antijenleri gizleyerek olgunlaşmamış bir bağışıklık sistemi oluşmasına yardım eder. Bu aşılar, tanınabilir antijenlerin veya toksoidlerin polisakkaritlere katılması ile işlev gösterir. DNA DNA aşıları, rekombinant aşılar gibi DNA teknolojisine dayalı aşılar arasındadır. Deney hayvanları üzerinde ümit vaat eden ve gelişmekte olan bir alandır. Bilim adamları bir mikroorganizma üzerine çalışırken rahatlıkla onun DNA aşısını üretebilir. Tasarımı ve üretimi nispeten daha ucuzdur. Organizmanın parçalara ayrıldığı sırada aşı, hücrelere antijen moleküller yapması için talimatta bulunur. Daha sonra hücreler antijenlerini salgılar ve kendi aşılarını üretirler. İNFOVET 130-131 KANATLI Yağmacı bakteriler Antibiyotiklere karşı alışılmamış ve ilginç bir alternatif olarak kabul gören yağmacı bakteriler besin ve enerji avlayarak çalışırlar. En umut verici yağmacı bakteri Bdellovibrio ve Gram-negatif bakterileri yok etmek için kullanılan BALO’dur. Yağmacı bakteriler biyofilmlere (hücrelerin birbirine ve/ya da bulundukları yüzeye yapıştıkları bir mikroorganizma kümesidir. Birbirine bağlı bu hücreler genellikle kendilerince üretilen hücre dışı polimerik bir maddenin içine gömülürler. Bu polimerik madde DNA, protein ve polisakkaritlerden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir.) saldırması ile tanınır. Biyofilm bakteriler antibiyotiklere karşı daha dirençlidirler. Bu gibi durumlarda yağmacı bakterilerin kullanılması tedavide olumlu sonuçları beraberinde getirecektir. Fajların topikal uygulamaların özellikle daha etkili olduğuna inanılmaktadır. Antibiyotiklerle birlikte kullanılabilirler. girdiğinde sindirilmeyen bir yapı alır. Pozitif yanlar: Barsak sağlığı iyileştirilir ve korunur. Patojen kolonizasyonu engellenir. Atılım süresi yoktur. Negatif yanlar: Tek bir probiyotikte karışık etkinlik vardır. Faj terapisi (Bakteriyofaj) Fajlar, bakteri hücrelerine istila eden ve onların metabolizmalarını bozan, bu şekilde de onları lizis eden (öldüren) virüslerdir. Faj terapisi, Doğu Avrupa ve Rusya’da, hayvanlardan ve bitkilerden insanlara geçen gıda kaynaklı patojenlerin tedavisinde kullanılmaktaydı. Faj tedavisinin bir özelliği de endolizinleri ve ek- zolizinleri üretmek için kullanılan bakteriler için kullanılmasıdır. Fajların ürettiği enzimler, bakterileri dış etkenlerden koruyan duvarlarının yapısını ve şeklini bozarak (peptidoglikan yapı) parçalanmalarına neden olur. Geniş çeşitlilikte yapılan çalışmalarda, ekzolizinlerin salgılandığı sırada, endolizinlerin bakterilerin içerisinde işlev göstererek onları yok ettiğini göstermektedir. Ekzolizinler ökaryotik hücrelerden salgılanırlar. Örnek olarak gözyaşı ve tükürükte bulunan antibakteriyal özellikte olan lizozimleri verebiliriz. Ekzolizinler bakteri duvarında koruyucu bariyer olarak görev olan peptikoglikan duvarın şeklini ve çalışmasını engelleyerek görevlerini yerine getirirler. Pozitif yanlar: Hedef spesifik fajlar, direnç gelişimini en aza indirmek için harmanlanarak kullanılabilir. Topikal uygulamaların özellikle daha etkili olduğuna inanılmaktadır. Antibiyotiklerle birlikte kullanılabilirler. Negatif yanlar: Direnç gelişebilir. Özgüllüklerinden dolayı bakterilerin alt türleri ile ilgili sıkıntılar yaşanabilir. Güçlendirici etkili antibiyotikler Alternatif antimikrobiyal maddeleri bir kenara bırakalım. Antibiyotik doz etkinliğini arttırmanın birçok yolu vardır; antibiyotik bileşimleri kullanarak, moleküllerle genlerdeki direnci engelleyerek ve non-antibiyotiklerin sinerjik etkilerini kullanarak. Bunlar adjuvanlar olarak bilinen, gereken bazı bakterilerde beta- laktamlara karşı var olan direnç mekanizmasını reddeden özellikteki maddelerdir. Adjuvanlar, son yıllarda gelişmiştir ve göz ardı edilmemesi gereklidir. Betalaktamazlar bakteriler Fajların ürettiği enzimler, bakterileri dış etkenlerden koruyan duvarlarının yapısını ve şeklini bozarak (peptidoglikan yapı) parçalanmalarına neden olur. İNFOVET 132-133 KANATLI En umut verici yağmacı bakteri Bdellovibrio ve Gramnegatif bakterileri yok etmek için kullanılan BALO’dur. Bakteriyosinler tarafından üretilen ve bakteriyel direnci oluşturan enzimlerdir. Mesela, penisilin tipi betalaktam uygulandığında, klavulanik asitle beraber amoksisilin verilmiştir. Asit adjuvan olarak çalışarak betalaktamaz enzimini engellemiştir. Ayrıca direnci engelleme tekniklerinin birçok yolu vardır bunlar; bakteriyel sızıntı pompası olarak bilinen mekanizmayla bazı bakteriler ilaçları membran dışına pompalar. Sızıntı pompası inhibitörleri insanlar ve hayvanlarda analiz edilmektedir. Analizlerin bir amacı da insanlarda yemek kaynaklı patojen olan ve tavuklardan bulaşan Campylobakter jejuni’nin inhibitörünü bulmaktır. Ek olarak, şuanda uygun olan antibiyotikler mutlaka bilinçli kullanılmalıdır. Olası enfeksiyonlarda doğru antibiyotiği seçmek diyagnostik testler sayesinde mümkündür. Bu sebeple hekim kontrolünde antibiyotik kullanımı kararı verilmelidir. Bu önlemlerle elimizde bulunan antibiyotik portföyünün korumasına yardım edebiliriz. Yeni bir başlangıç? Mutasyon geçirerek dış katmanında koruma tabakasını oluşturan bazı zor bakteri suşlarına karşı etkili yeni sağaltımlar mümkündür. Amerika’da bulunan North Eastern Universitesi mikrobiyologları tara- fından keşfedilen Teixobactin tüm dünya tarafından kabul edilmiştir. Teixobaktin, memeli hücreleriyle uyum içerisinde çalışırken, Staphylococcus (MRSA), Enterococci ve Mycobacterium tuberculosis gibi gram pozitif patojenlere saldırı gerçekleştirir. Ayrıca son zamanlarda keşfedilen ideal bakteriyel çevre yaratarak çalışan yeni methot iChip adındaki minyatür cihaz dikkate değer bir buluştur. iChip tek hücrelerin doğal çevrede izole edilerek büyümesini kolaylaştırmaktadır. Resmi izinlerin alınması için bilim adamlar daha fazla mikroorganizma üzerinde çalışmaya devam etmektedir. Bu başka ilaç keşiflerine yol gösterecektir. Kültürsüz büyüyebilen bakteriler bilim adamlarının kullanılmamış birçok mikrobu analiz etmesine olanak sağlamaktadır ve bu kullanım sağlık krizinin çözümünde iyi bir yol gösterici olacaktır. Fajlarla benzer özellik gösteren bakteriyosinler, bakterilerin plazma membranlarına odaklanarak saldırıda bulunurlar. Ayrıca direnç geliştirme potansiyellerinin antibiyotiklerden daha düşük olduğuna inanılmaktadır. Pratikte bütün bakteriler bakteriyosinleri salgılarlar ve bakteri ile yakından ilişkili türlerin gelişimini inhibe ederler. Hemen hemen tüm bakteriler için özel hedef olabilir ve çoğu bakteriyosinin tedavide değişen etki potansiyalleri vardır. Diğer antimikrobiyal peptitlerin aksine ultraviyole ışınlara ve ısıya karşı daha dayanıklıdırlar ve memeli hücreleri için toksik değildirler. 50’den fazla ülkede, gıdaların muhafazısında kullanılan (örneğin, günlük peynir ve yoğurt fermantasyonu sırasında) laktik asit bakterilerinin ürettiği bir bakteriyosin olan nisin A kullanılmaktadır. Bilim adamları yaygın kullanımına rağmen çok az sayıda direnç bildiriminde bulunulduğunu söylemektedirler. Antibiyotik bileşimleri kullanarak, moleküllerle genlerdeki direnci engelleyerek ve non-antibiyotiklerin sinerjik etkilerini kullanarak antibiyorik doz etkinliği arttırılabilir. İNFOVET 134-135 KANATLI AB kanatlı ihracatı ikiye katlandı Kanatlı endüstirisi analisti Terry Evans, 2000 ve 2011 yıllarında Avrupa Birliği ülkelerinden yapılan taze/dondurulmuş kanatlı ihracatının 3,5 milyon tona yükselerek iki katına çıktığını belirtti. AB ihracat rakamlarının ikiye katlanmasına rağmen, bu rakamlar sadece küresel ticaretin çeyreğini ifade etmektedir. ŞEKİL 1. Avrupa’nın kanatlı eti ihracatı önde gelenleri (‘000 ton) 1000 900 800 700 600 500 400 300 200 100 0 Hollanda 2000 Fransa 2005 Belçika 2007 Polonya 2008 Almanya 2009 Bir.Krallık 2010 İspanya 2011 A rtan dünya talebi, tavuk eti ticaretinde hızlı bir büyüme ile sonuçlandı. Ülkeler bazında taze/dondurulmuş tavuk eti ihracatı ile ilgili veriler 2011 yılına kadar mevcuttur ve toplamda 12,5 milyon tondur (Tablo 1). Hazır/işlenmiş tavuk etinin büyüyen ticareti yanında, yıllık toplam ihracat da artış göstermiş; 2000 yılında 600.000 ton civarında olan ihracat, 2011 yılında yaklaşık 2 milyon tona yükselmiştir (Tablo 2). 2,9 milyon ton içi boşaltılmış tavuk etinin de hazır/işlenmiş tavuk etine neredeyse eş değer olması, tüm tavuk eti ürünlerinin/ formlarının ihracatının yaklaşık 15,5 milyon tona ulaşmasının önünü açmıştır. Avrupa Birliği’nden gerçekleştirilen kanatlı eti ihracatı Avrupa Birliği’nden gerçekleştirilen hazır/ işlenmiş tavuk eti ihracatının 2000-2011 yılları arasında 3,5 milyon tona çıkarak ikiye katlanmasına rağmen, bu rakamlar sadece küresel ticaretin çeyreğini ifade etmektedir (Tablo 1). Avrupa’nın toptan ticareti, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin arasında yürütülmektedir. 2011’de yaklaşık 3,4 milyon ton kanatlı Avrupa Birliği ülkelerine, yalnız % 30’luk kısmı ise ülke dışına ihraç edilmiştir. Hollanda, Tablo 3’ten nlaşılacağı gibi, 2011’de 1 milyon ton civarında (Almanya’ya yapılan ihracatın dörtte birinden fazlası KANATLI Tablo 1. Dünya ticaretinde taze/dondurulmuş tavuk eti rakamları (‘000 ton) 2000 2005 2007 2008 2009 2010 2011 9.5 4.8 6.5 9.5 46.2 61.5 56.2 Amerika 3,627.4 5,516.0 6,366.4 7,234.9 7,252.7 7,530.4 Asya 1,432.2 420.6 639.1 765.8 876.2 1,187.7 1,373.1 Avrupa 1,805.1 2,137.3 2,302.6 2,344.7 2,592.1 3,115.7 3,477.8 14.3 21.8 28.2 31.0 33.3 29.2 32.8 6,888.4 8,100.6 9,342.9 10,462.6 10,782.7 11,646.8 12,470.2 Afrika 259.0 512.9 673.6 717.8 861.2 1,065.5 1,254.4 Amerika 556.0 910.5 1,132.3 1,373.7 1,380.3 1,416.6 1,509.8 3,276.7 2,767.2 3,654.0 4,274.9 4,670.9 5,021.5 5,780.0 1,811.2 3,223.6 3,171.0 3,374.2 3,095.0 2,879.7 2,790.3 26.4 35.5 35.6 37.9 42.6 47.0 57.0 5,929.3 7,449.8 8,666.5 9,778.5 10,050.0 10,430.4 11,391.5 İhracat Afrika Okyanusya Dünya İthalat Avrupa kanatlı eti ihracatının önde gelen ülkeleri 2011 yılından sonra değişim göstermiş, Ukrayna da bu pazarda ana oyuncu olarak yerini almayı başarmıştır. anlamına geliyor) ihracat gerçekleştirerek Avrupa’nın ihracat lideri oluşmuştur. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileri ışığında hazırlanan şekilde ve tabloda gördüğümüz Avrupa kanatlı eti ihracatının önde gelen ülkeleri 2011’den sonra değişim göstermiştir. Ukrayna da pazarda ana oyuncu olarak yerini almıştır; fakat bu değişim çok belirgin olmamıştır. Bunun yanında, Amerika Bileşik Devletleri Tarım Bakanlığı’nın (USDA) topladığı verilere göre, Ukrayna’nın 2010 yılında gerçekleştirdiği 23,000 tonluk düşük broyler eti ihracat seviyeleri, 2013 yılında 141,000 tona yükselmiş, 2014 yılında ise 190,000 tonla rekor seviyeyelere ulaşmıştır. 2010 ve 2011 yılında, Avrupa Birliği’nin üçüncü ülkelere (Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler) gerçekleştirdiği ihracat 1 milyon tonu aşarak çarpıcı bir biçimde artış göstermiştir. Bununla birlikte, Afrika ülkelerinin (özellikle Günay Afrika ve Benin) ve Ortadoğu’nun (özellikle Suudi Arabistan) güçlü talebine rağmen önceki yıllara göre 2012 ve 2013 yıllarında ihracat daha yavaş olmuştur. Bu durum Ortadoğu ve Afrika’nın İNFOVET 138-139 Asya Avrupa Okyanusya Dünya Kaynak: FAO Tablo 2. Dünya ticaretinde hazır/işlenmiş tavuk eti rakamları (‘000 ton) 2000 2005 2007 2008 2009 2010 2011 Afrika 1.8 2.1 3.3 1.4 1.0 0.8 0.7 Amerika 92.9 270.2 381.9 427.1 418.5 427.6 424.8 Asya 212.4 515.8 606.5 599.3 603.0 700.8 814.6 Avrupa 260.8 432.7 551.9 635.0 680.3 694.8 746.3 Okyanusya 2.2 1.8 0.6 1.0 1.8 2.9 3.4 Dünya 570.1 1,222.6 1,544.2 1,663.8 1,704.5 1,827.0 1,989.7 Afrika 1.9 7.0 8.7 8.9 7.3 7.7 10.7 Amerika 67.8 90.6 119.4 127.4 122.4 137.0 154.8 Asya 186.7 389.6 448.3 412.6 429.4 538.2 648.9 Avrupa 304.3 677.6 804.1 932.2 948.0 1,009.2 1,075.0 Okyanusya 1.3 2.0 3.2 4.1 5.4 8.9 10.0 Dünya 561.8 1,166.8 1,383.6 1,485.2 1,512.4 1,701.0 1,899.4 İHRACAT İTHALAT Kaynak: FAO KANATLI Ortadoğu’nun Fransa’dan yaptığı kanatlı eti ihracatını askıya almasının bir sonucu olarak Avrupa Birliği broyler eti ihracatı 2014 yılında biraz da olsa zayıfladı. düşük nakliye fiyatlarıyla maliyeti dengelemek için Rusya ve Hong Kong pazarına yönelmesiyle alakalıdır. Avrupa Komisyonu, Suudi Arabistan ve Çin’in arttırdığı alımların bir sonucu olarak, üçüncü ülkelere gerçekleştirilen kanatlı eti ihracatının 2023 yılında 1.4 milyon tona ulaşacağını ön görmektedir. USDA FAS Gain (United States Deparment of Agriculture/Foreign Agricultural Service) raporuna göre ise, Avrupa Birliği broyler eti ihracatı 2014 yılında biraz da olsa zayıfladı. Bu zayıflama, Ortadoğu’nun Fransa’dan yaptığı kanatlı eti ihracatını askıya almasının bir sonucu olarak açığa çıktı ve Ghana, Benin ve Güney Afrika’ya Fransa, Polonya ve Benelüks’ten gerçekleştirilen broyler ihracatının artması da bu düşüşü tam anlamıyla dengelemeyecek gibi gözüküyor. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileriyle birlikte, taze/dondurulmuş tavuk eti ithalatı 2011 yılında Avrupa Birliği ülkeleri için 2.2 milyon ton olarak açıklamıştır (Avrupa Birliği ülkeleri tarafından alınan tüm ürünlerin % 80’i). Avrupa Birliği ülkelerinden yapılan hemen hemen tüm alımlar dost üye devletler taraİNFOVET 140-141 Brezilya ve Tayland, Şili ve Çin’i takiben Avrupa Birliği’nin en büyük tedarikçileri arasında yer alıyor. fından yapılmaktadır; ancak Avrupa Birliği üyesi olmayan Avrupa ülkeleri tarafından gerçekleştirilen ithalat miktarları, 2008 yılında 1,5 milyon ton ile zirvedeyken, inceleme süresinden sonra 700.000 tondan 560.000 tonlara gerilemiştir. Tablo 4’teki beş ülkenin ithalat rakamları (Rusya Federasyonu, Birleşik Krallık, Hollanda, Almanya ve Fransa) 2011’de 300,000 tondan fazladır. Ancak USDA verilerine göre rakamlarda, Rusya Federasyonu’nun etkisiyle önemli değişimler olmuştur. 1990’lı yılların sonuna kadar 1.2 milyon ton civarında pik seviyelerde seyreden Rusya’nın alımları yarıya düşmüş ve 2008 yılından itibaren günümüze kadar 550.000 ton seviyelerinde seyir göstermiştir. USDA tahminlerine göre bu düşüşün devam edeceği ve 2023 yılında 113.000 ton civarlarında ithalat yapılacağı ön görülüyor. Rusya’nın İngiltere’den yaptığı ithalat yasağını yavaş yavaş kaldırma olasılığı olsa da, öteki taraftan Rusya kaynaklı alımların azalması, diğer ülkelerle ilişkilerin (özellikle Brezilya ve Arjantin) artması noktasında yararlı olabilecek gibi gözüküyor. Brezilya ve Tayland, Şili ve Çin’i takiben Avrupa Birliği’nin en büyük tedarikçileri arasında yer alıyor. Brezilya ve Tayland’dan sevkiyat masraflarının düşmesi nedeniyle 2013 yılında bu ülkelerden yapılan ithalatta küçük bir düşüş olsa da, ithalatın 2015 yılında “sabit” kalacağı düşünülüyor. Dünya ticaretinde hazır/işlenmiş tavuk eti, 2000 yılından bu yana üç kattan fazla bir artış göstermiş ve 2011 yılında 3 milyon ton civarlarına ulaşmıştır (Tablo 2). 2011 yılında KANATLI 750.000 ton sevkiyat ile Avrupa, Asya’yı takiben ikinci sıraya yerleşmiştir. Hollanda ve Almanya 170,000 ton tavuk eti ihraç ederek lider ihracatçı ülkeler arasına yerleşirken, bu ülkeleri 55,000 ton ihracat rakamı ile Fransa ve Belçika, 40,000-45,000 ton ihracat rakamıyla da Birleşik Krallık, Danimarka, İrlanda ve Polonya takip etmiştir. Suudi Arabistan ve Çin’in arttırdığı alımların bir sonucu olarak, üçüncü ülkelere gerçekleştirilen kanatlı eti ihracatının 2023 yılında 1.4 milyon tona ulaşacağı ön görülmektedir. Avrupa Birliği tavuk eti ve Yan Ürünleri ithalatına genel Bakış Avrupa Birliği ülkeleri hazırlanması veya işlenmesi için yılda bir milyon tondan fazla tavuk eti ithal etmektedir. Üçüncü ülkeler arasındaki en büyük tedarikçilerden olan Tayland ve Brezilya 2011 yılında 200.000 ton civarında et tedarik etmiştir. Brezilya, toplam ihraç ettiği miktarın % 82’sini (170.000 ton) Hollanda ve Almanya’ya Tayland’ın Avrupa pazarına tuzlu ve donmuş kesimlerini de sokmasıyla Avrupa Birliği’nin pişmemiş et alımları artmıştır, bu yükseliş Brezilya ihracatını kötü yönde etkilemiştir. gerçekleştirirken, geriye kalan % 11’ini (22.000 ton) ise Birleşik Krallık’a ihraç etmiştir. Diğer üçüncü ülkelerden Tayland’ın büyük bir tüketici portföyü olmasına rağmen Brezilya’dan daha az ihracat gerçekleştirebilmiştir ve Brezilya’nın aksine Almanya ve Hollanda’yı ticarette ikinci plana atarak, 135.000 ton tavuk eti Birleşik Krallık’a, 32.000 ton Hollanda’ya, 16.000 ton ise Almanya’ya tavuk eti ihraç etmiştir. 2012’nin ikinci döneminde Tayland’ın Avrupa Birliği pazarına tuzlu ve donmuş kesimlerini de sokmasıyla Avrupa Birliği hükümetlerinin pişmemiş et alımları ciddi miktarda artış göstermiş; bu yükseliş Brezilya ihracatını oldukça kötü yönde etkilemiştir. Tayland’ın pişmiş et ürünlerini Avrupa’ya sokmasıyla çiğ et alımlarındaki yükselişi durdurmasına rağmen, bu trend hala devam etmeyi sürdürmektedir. Kaydedilen son veriler doğrultusunda, hazırlanmış, korunmuş ve işlenmiş bölümlerin makbuzlarındaki düşüş Avrupa’nın ekonomik krizde olduğunu göstermektedir. İNFOVET 142-143 TablO 3. Avrupa’nın kanatlı eti ihracatı önde gelenleri (‘000 ton) Ülke 2000 2005 2007 2008 2009 2010 2011 Hollanda 581.1 624.3 695.8 683.7 731.8 878.1 996.0 Fransa 415.1 355.8 326.2 342.7 348.5 381.3 426.1 Belçika 286,6 313.2 310.8 317.0 344.0 385.2 407.9 Polonya 30,5 101.7 140.0 153.3 214.7 285.9 303.7 Almanya 97.9 166,8 211.6 206.4 251.5 269.3 287.5 İngiltere 109.3 181.5 227.0 218.0 202.1 215.3 225.4 İspanya 48,4 53,8 52,0 72,1 65,2 95,6 113.8 Tablo 4. Avrupa’nın önde gelen taze/dondurulmuş tavuk ithalatçıları (‘000 ton) Ülke 2000 2005 2007 2008 2009 2010 2011 Rusya 580.1 1,204.0 1,203.7 1,139.1 912.0 602.9 384.2 İngiltere 259.1 352.6 338.8 296.5 304.3 342.4 371.6 Hollanda 111.3 271.2 232.3 408.0 309.6 308.2 355.3 Almanya 195.4 221.0 241.7 216.0 261.8 299.1 320.6 Fransa 124.3 180.6 213.3 230.2 256.1 292.5 317.5 Belçika 60.2 84.0 89.7 97.7 95.9 105.2 132.2 Kaynak: FAO ADVERTORIAL Sen Tarım ve Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı N.Serdar Paçalı, sektörde üretim seviyelerini düşüren bazı sorunlara değindi. Çalışmalar monogliseritlerin antibiyotiklere alternatif olarak kullanılabileceğini gösteriyor. İyi tarım uygulamaları ve monogliseritler Monogliseritler, günümüz kanatlı sektöründe çok önemli bir konu olan “İyi Tarım Uygulamaları ve Sağlıklı Yetiştirme Programı” nın önemli bir parçasıdır. M onogliseritlerin antibakteriyel etkinliği üretilmiş olan organik asitten çok daha iyidir. Yapılan çalışmalar, asidin ve monogliseridin patojen bakterilerde inhibisyon etkisinin, üretildiği orijinal saf aside göre 30 kat daha yüksek olduğunu İNFOVET 144-145 göstermiştir. Monogliseritler pH nötr moleküllerdir. Diğer taraftan anti-patojenik etkiye sahip monogliseritler pH bağımsızdırlar. Bu monogliseritlerin tüm sindirim sistemi boyunca aktif olacağı anlamına gelmektedir. Geleneksel organik asitler düşük pH’ta aktive olurlar; bu da sadece mideye kadarki bölümde etkili olduklarını gösterir. Bu durum barsak gibi yüksek pH ortamlarında, asitlerin ayrışmasına ve özelliklerini kaybetmelerine yol açar. Etkileri pH’ya bağlı olmayan monogliseritler tüm sindirim sisteminde aktive olduğu gibi ayrıca dolaşım sistemine de geçer. Kullanılan yağ asitlerine bağlı olarak, monogliseritler Gram-negatif bakteriler, Grampozitif bakteriler ve/veya yağ kaplı virüsler üzerine etkilidir. Etki Mekanizması Yağ asitleri esterleşme ile gliserole bağlanabilirler. Bakteriler, yapıları itibariyle her gün gliserole ihtiyaç duyarlar. Bakteriler özel bir alım kanalından kısa-zincirli monogliseriti almaya çalışır. Buna karşılık molekülün alfa pozisyonunda yağ asidi ile esterleştirilmesi sebebiyle kısazincirli monogliseritler sıkışır ve alım kanalları bloke olur. Sonunda bakteri daha fazla enerji alamaz ve ölür. Buna ek olarak kısa zincirli monogliseritler kutupsal özellik gösterirler. Bunun sonucu Gramnegatif bakterinin hücre zarına penetre olur ve zar yapısını bozar. Böylece bakteri çoğalamaz. Bu yolla da negatif bakterilerin gelişmesini kontrol altına almış olur. Monogliseritler sindirim sistemi ve dolaşım sisteminde aktiftirler. Patojenler monogliseritlere karşı direnç geliştirmezler. Çalışmalar monogliseritlerin anibiyotiklerin kullanımını önlemeye alternatif olarak kullanılabileceğini gösteriyor. Damızlık yönetimi erkekleri unutmayın! Üreticiler, dişi damızlık konusunda çok şey söylerken, horoz yönetiminin broyler civciv üretiminde daha fazla dikkat gerektirdiğini çoğu zaman unutmaktalar. i Civciv üretiminde başarıya ulaşmak için horozların çiftleşme davranışlarının kontrolü ve beslenmesi önem teşkil eder. z mineraller, broyler damızlık beslenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu mineraller, damızlık performansını arttıran, embriyo gelişimini ve civciv sağlığını destekleyen esansiyel besinlerdir. İz minerallerin erkekler ve genel sürü performansı üzerindeki etkisi sıklıkla küçümsenmektedir. Bu nedenle, iz mineral beslenmesi ve erkek yönetimine daha fazla dikkat etmek gerekmektedir. Bu yılın başlarında Zinpro tarafından İspanya’nın Madrid kentinde düzenlenen broyler damızlık seminerine, 130’dan fazla broyler damızlık uzmanı katılmıştır. Zinpro Corporation’ın Uluslararası satışlardan sorumlu başkan yardımcısı Max Winders, yaptığı açılış konuşmasında katılımcılara, herkesin broyler damızlık yönetiminin önemini bilmesi gerektiğini, ancak çoğu zaman yalnızca damızlık şirketlerinin bu konuyla ilgili toplantılar düzenlediğini söylemiş ve sözlerini şöyle tamamlamıştır: “Sıklıkla fazla önem verilmeyen bu konuya biraz ışık tutmamız gerektiğini fark ettik.” Uluslararası program, damızlık KANATLI ERKEKLERDE GAGA KESİMİ ÖNEMLİ Kapalı kümeslerde sadece erkek civcivlerin gagaları 7–8. günlerde dağlama ile kesilmektedir Gaga kesme, dişilerde 6–7. günlerde erkeklerde yine 7–8. günlerde yapılır. Civciv bir elle kavranır, diğer elle civcivin kafası gagayı kapalı tutacak pozisyonda başparmak üstte tutularak elektrikle akkor halde olan bıçağa dokundurulur. Gaganın uç kısmı kolayca dağlanırken sert canlı dokuya dayanır ve orada 1 saniye kadar tutulur. Erkeklerde bu süre daha kısa tutularak daha az kesilmesi sağlanır. performansı, kuluçka performansı ve refahtan erken dönem embriyo beslenmesinin yanı sıra broyler damızlık performansını optimal hale getirecek beslenme ve yönetim önerilerine kadar değişen konuları kapsayan farklı bilgiler veren dört konuşmacıyı içermiştir. İlk konuşmayı, ABD Georgia Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olan Dr. Jeanna Wilson yapmıştır. Dr. Wilson, dişi damızlık yönetimi konusunda çok şey söylenirken erkekler hakkında çok az konuşulduğunu, ancak herkesin, horozların broyler civciv üretiminde eşit derecede önemli bir rol oynadığı konusunda bilgi sahibi olduğunu vurgulamıştır. Wilson, horoz yönetiminin daha fazla dikkat gerektirdiğini söylemiştir. Horozlar zinde kalmalı, tavuklarla ilgilenmeyi sürdürmeli ve çiftleşmeyi tamamlayabilmelidir. Bu nedenle, yem kısıtlaması uygulanarak ve özel bir rasyon verilerek erkeklerin göğüs eti verimini arttırmaya çalışmaktan vazgeçilmelidir. Bu durumda dahi fertilite azalabilmektedir. Fertilitedeki bu tür bir düşüşün başlıca nedenlerinden birini, yaşlanma ve kanatlı davranışı ile fizyolojisi arasındaki doğal ilişki oluşturabilmektedir. Yaşlanan horozlar, daha az istek duyabilmekte ve çiftleşmeyi tamamlamayabilmektedir; buna karşılık aynı düzeyde fertiliteiçin, yaşlı tavukların sık çiftleşmeleri fizyolojik olarak gereklidir. Çiftleşme davranışının teşvik edilmesi Broyler damızlıklarda yüksek bir fertilite elde etmek için, erkeklerdeki testiküler gelişim İNFOVET 148-149 Sürü yaşlandıkça horoz sayısı arttırılmalı ve yaşlanan sürü genç horozlarla desteklenmelidir. Sürü 40-45 haftalıkken 100-200 erkek eklenmelidir. mükemmel olmalıdır. Tavuk kümesine girdikten sonra, sürekli günlük yem kısıtlamalarıyla bu gelişimleri sürdürülmelidir. Horozların kilo kaybetmesi, etlenmenin azalması ya da genel durumlarının bozulması durumunda, testisler geri çekilecek ve doğal gerileme hızlanacaktır. Bu regresyona düşük testosteron düzeyleri, düşük semen üretimi ve bunun yanı sıra çiftleşme davranışının azalması eşlik edecektir. Çiftleşme davranışı, kanatlının rasyonundaki enerji tamamen alınmadan teşvik edilmelidir. Vücut ağırlığı ve etlenme devam ederken, göğüs etindeki fazla artış önlenmelidir. Sürü yaşlandıkça horoz sayısı arttırılmalı ve yaşlanan sürü genç, olgunlaşmış horozlarla desteklenmelidir. Dr. Wilson’a göre bu destek için en uygun zaman, sürü 40-45 haftalık olduğunda 100-200 erkek eklenmesidir. Bu sırada ıskarta durumunda olduğu açık olan ve verimsiz erkekler sürüden çıkarılmalıdır. ‘Hoş çocukların”, yemliğe hakim olan büyük, fazla tüylenmiş erkeklerin sürüden çıkarılması ve verimli çiftleşme aktivitesine ara verilmesi de fertiliteyi arttırmaktadır. Destek olarak alınlar 25-28 haftalık olmalı; ağırlıkları ortalama sürünün ağırlığının %25’inden fazlasını oluşturmalıdır. Dr. Wilson ek olarak, broyler damızlık yöneticilerinin göz ardı etmemesi gereken bir dizi pratik uygulamayı da sıralamıştır. Bu uygulamalar şunları içermektedir: folluk seçimi, folluk davranışı, besleme uygulaması ve erkeklere yerde su ve yem verme (kafeslerde değil), sık yumurta toplama, kuluçkalık yumurtaların saklanması ve soğutulması, çatlak yumurtaların ayrılması. KANATLI sarısındaki fosfor, demir, çinko ve bakır düzeylerinin düşük olduğu gösterilmiştir. Bu mineraller yumurta sarısından alınarak tüketilmekte ve 17. gün itibariyle embriyo en az altı gün boyunca dış kaynaklardan ya da minerallerden mahrum kalmaktadır. Bu durum, embriyonun ve yavrunun gelişimini bozarak bacak ve iskelet sorunlarına ve hızlı büyüyen türlerde immün sistemin gelişmemesine yol açabilmektedir. Dr. Uni’nin bizzat yaptığı araştırmalara göre, bu sorunlar eksik besin maddelerinin damızlık tavuk yemlerine eklenmesi ya da inkübasyonun 17. gününde in-ovo beslenme yoluyla önlenebilmektedir. Horozlar değiştirilecekse kümesin kendi horozlarının en az % 50’si atılarak gençlerden katılmalıdır. Embriyolara minerallerle beslenme sağlanması Broyler damızlık yöneticilerinin çoğu, broyler damızlık beslenmesi konusunda pek çok şey bilmelerine karşın, broyler embriyosunun yumurtadan çıkmadan önceki beslenme sınırlılıkları ve gereksinimleri konusunda sahip oldukları bilgiler azdır ya da hiç bilgileri yoktur. Kudüs Hebrew Üniversitesi Hayvan Sağlığı bölümünde öğretim üyesi olan Dr. Zehava Uni, katılımcılara, fertil yumurtanın tanımlanmış bir besin maddesi bileşimi olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte, inkübasyon sırasında embriyonun ‘yeme’ (bu besin maddelerinin sindirilmesi ve emilimi) oranı ve mekanizması açık değildir. Embriyo, yumurta sarısındaki besin maddelerini ancak inkübasyonun ortasından itibaren yoğun olarak tüketmeye başlamakta, ancak yumurta sarısındaki yağın yoğun olarak tüketiminin başlaması inkübasyonun son haftasını bulmaktadır. Ancak yine de, inkübasyon sırasında yumurta sarısındaki besin maddelerinin farklı şekillerde alımı söz konusudur. Dr. Uni, bu alımın kuluçka koşullarından çarpıcı bir şekilde etkilendiğini söylemiştir. Araştırmalarda, inkübasyonun son günlerinde yumurta Kanatlı hayvanların incelenmesi ve sorunlarına erken çözüm getirilmesinin önemi Günümüzde broyler damızlık beslenmesindeki önemli sorunlardan biri enerjidir! Enerji, sistem içindeki fiziksel bir değişikliğin oluşumunda sistemin bölümleri arasında aktarılan, doğanın temel birimidir. Yalnızca eti olan kanatlılarımızda, bir şeyler ters gittiğinde güve- HOROZLARDA BESLENMEYE DİKKAT İlk iki hafta serbest yemle beslenen erkeklerde de 3. haftadan itibaren kısıtlı yemlemeye geçilir. Dişilerde olduğu gibi erkeklerde de boylama yapılarak canlı ağırlıklara göre sınıflandırılır. Ancak erkeklerde her zaman günlük yemleme yapılması zorunludur. Daha etçi yapıda olduklarından daha fazla yeme ihtiyaç duyarlar ki, bu da onların açlığa tahammülünü azaltır. İNFOVET 150-151 necekleri yağ yoktur. Merkezi Amerika Birleşik Devletleri’nde olan dünyanın en büyük broyler şirketi Pilgrim’in beslenme direktörü Dr. Michael Hellwig, ‘Broyler Damızlık Beslenmesindeki Son Trendler’ konulu sunumuna bu sözlerle başlamıştır. Sunumunda “Amerika Birleşik Devletleri’nde ısıtma sistemi olmayan kümeslerimiz var. Sıcaklık düşük olduğunda, kanatlıların kendi vücut sıcaklığını koruma yeteneğine güveniyoruz ve onları enerji içeren yemlerle (fazladan % 2) destekliyoruz. Havanın sıcak olduğu dönemlerde kümesleri soğutuyoruz ve yemdeki enerji düzeyini düşük tutuyoruz. Bu yüzden yem formülasyonu, yem yönetiminden ayrılamıyor.” sözlerine yer veren Dr. Hellwig, katılımcılara şunu da hatırlatmıştır: “Ama kanatlıyı izleyin! Ve hava değişmeden birkaç gün önce önlem alın; çünkü önlemin gecikmesi, sorunlara davetiye çıkarır.” Dr. Hellwig’e göre, ortalama kümes sıcaklığının (tavuklar 65°F/18°C’de rahat eder) 65°F/18°C’nin altına düşmesinin beklenmesi halinde, beklenen sıcaklık düşüşünden iki-üç gün KANATLI öncesinden itibaren kanatlı başına günde 28 kcal sağlanmalı ve sıcaklığın 57°F/14°C’nin altına düşmesi durumunda bu miktar 46 kcal olmalıdır. Dr. Hellwig, damızlık yöneticilerine kesin olarak kanatlının tüy durumunu korumaları tavsiyesinde bulunmuştur. Yalnızca vücut sıcaklığının daha iyi kontrol edilmesiyle yetinilmeyip, çiftleşme sırasında aynı zamanda derilerinin zarar görmesi de önlenmelidir. Hellwig, damızlık yöneticilerinin kanatlının verilen yeme nasıl yanıt verdiğine dayanarak izlemeleri ve olası eksiklikler ya da sorunların bir adım önünde olmaya çalışmaları gerektiği kanısındadır. Yetiştirme sırasında, vücut ağırlığındaki artış 16 ila 20. haftalar arasında % 33 oranında ve 20 ile 25. haftalar arasında 900 gr olmalıdır. Dr. Hellwig, kanatlıların bu düzeyin gerisinde kalması durumunda ek yem verilmesi, ancak aşırı miktarda yemden kaçınılması gerektiği uyarısında bulunmaktadır. Tüm bunlara ek olarak, büyük miktarda yem artışından kaçınılması gerektiğine ve sabit bir büyümenin güvence altına alınmasına da dikkat çekmektedir. Tavukların pik döneme çok erken girmesi peritonite yol açmakta ve bu da sağlık sorunlarına, ilacın etkisinde eksikliğe ve mortalite artışına neden olmaktadır. Kümeste bulunan her bir tavuk için daha sağlıklı civcivler üretmenin önemi İz mineraller, broyler damızlıklar da dahil olmak üzere, tüm canlı türlerinin beslenmesi için zorunludur. Eksiklikler, canlıların performansını ve sağlığını etkilemektedir. Majör iz minerallerin her birinin, uygun şekilde absorbe edilmelerini ve doğru miktarda verilmelerini sağlayan kendine ait fonksiyonları vardır. Zinpro Corporation’da Kanatlı Araştırmaları Uzmanı olan Dr. Marco Rebollo, sunumu sırasında bu miktarların damızlık İNFOVET 152 Verim döneminde hiçbir zaman horozların canlı ağırlık kaybetmesine izin verilmez. Çinko, sperm üretimini stimüle eder; dolayısı ile damızlık performansı artar. Çinko eksikliğinde testosteronda düşüşler meydana gelir. serilerine yönelik önerilere göre farklılık gösterebildiğini belirtmiştir. Dr. Rebollo’ya göre en önemli faktör, iz minerallerin hayvan tarafından kullanımı en yüksek düzeyde olan benzersiz, araştırmalarla kanıtlanmış bir formu olan Performans Minerallerinin kullanımıdır. Bu iz minerallerin sindirim sistemi tarafından alımının mükemmel olduğu bilinmektedir. Dr. Marco Rebollo’ya göre, araştırmalarda, performans minerallerinin (Availa Zn ve Availa Mn) kombinasyon halinde kullanımının yumurta kabuğu kalitesi, kuluçkalık yumurta üretimi, fertilite, çıkış gücü, civciv üretimi ve kalitesi, civcivlerin yaşama gücü ve bağışıklık sistemlerinin işlevselliği üzerinde olumlu bir etkisi olduğu gösterilmiştir. Bu esansiyel besin maddeleri ayrıca, iskelet gelişiminde, tüy durumunda ve ayak yastığı kalitesinde de önemli bir rol oynamaktadır. Topallayan horozların çiftleşmemesi ve tüyleri kötü durumda olan tavukların çiftleşme için dikkat çekmemesi nedeniyle, bu özellikler broyler damızlıklar için çok önemlidir. Brezilya ve Tayland’da yapılan araştırmaların sonuçları, performans mineralleri (Availa Zn ve Availa Mn) ile verilen Zn ve Mn minerallerinin, yaşlı kanatlılarda da (50 haftalıktan büyük) yumurta üretiminin daha yüksek düzeyde kalmasını sağladığını göstermektedir. Bu durum, kümeste bulunan her bir tavuk için daha sağlıklı civcivler sağlamaktadır. Çinko eksikliğinin testosteron düzeylerinde düşüşe yol açabilmesi nedeniyle, çinko erkekler için zorunlu bir besin maddesidir. Çinkonun düzeyinin normal sınırlarda olması, sperm üretimini stimüle etmekte, ancak daha da önemlisi, Dr. Marco Rebollo’nun da belirttiği gibi, sperm kalitesini ve dolayısıyla damızlık performansını arttırmaya yardımcı olur. Yapılan araştırmalarından elde edilen bulgular, broyler damızlıkların bu benzersiz iz mineral formlarıyla beslenmesinin, embriyonun kemik gelişimini, civcivin çıkış sırasındaki boyutunu-boyunu ve yavru bağışıklığını arttırmaya da yardımcı olduğunu göstermektedir. Dr. Marco Rebollo’ya göre bu durum, performans mineralleri ile beslemenin, broyler damızlık ve broyler performansını etkilemenin etkili ve oldukça ekonomik bir yöntemi olduğu sonucuna varılmasını sağlamaktadır.
Benzer belgeler
Infovet Nisan 2015
PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER
PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Pr...
notlar - Infovet Dergi
PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER
PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Pr...