Infovet Nisan 2015
Transkript
Infovet Nisan 2015
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ NİSAN 2015 Birlikte geleceğe Sektör pratikleri açısından birçok konunun geniş bir perspektifte ele alınmasını sağlayan çeyrek asırlık VİSAD deneyimi, Bakanlık ve sektör arasında köprü görevi görmeye devam ediyor. EDİTÖR İNFOVET NİSAN SAYI 136 YAYIN TÜRÜ SÜRELİ YEREL SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. MEHMET AKTOP GENEL KOORDİNATÖR Barış Kolgu [email protected] ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD. YAYINCILAR SOK. NO: 10/4 34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL TEL: 0212 324 50 56 0212 324 50 59 FAX: 0212 324 50 06 www.infovetdergi.com [email protected] Genel yayın yönetmeni Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu [email protected] Yazı işleri sorumlusu Veteriner Hekim gizem kutun [email protected] KATKIDA BULUNANLAR Prof. Dr. HAKAN MUĞLALI ART DİREKTÖR EBRU DERELİ [email protected] GRAFİK TASARIM EMEL VURAL [email protected] SOSYAL MEDYA SORUMLUSU BANU SAYINÇ [email protected] DANIŞMA KURULU PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn DR. SAİT KOCA SÜLEYMAN ÖZTÜRK VetERİNER Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU Süt kompozisyonunu etkileyen faktörler BAKANLIK-VİSAD-SEKTÖR BULUŞMASINA SEKTÖRDEN GELEN DESTEK UMUT VAAT EDİCİ Bakanlık, VİSAD ve sektör paydaşları, veteriner sağlık ürünleri sektöründeki gelişmeleri, uygulamada yaşanan sorunları, çözüme yönelik önerileri ve gelecek öngörülerini görüşmek üzere 19-20 Mart tarihlerinde Antalya’da bir araya geldi. Geleneksel hale gelen Bakanlık-VİSAD-Sektör buluşmasına ilgi her zamanki gibi yoğun oldu ve tüm katılımcılar çeyrek asırdır devam eden VİSAD deneyimi-etkin iletişimi ve Bakanlık mensuplarının çalışmaları ile mevzuat değişim sürecinde sektörde yaşanabilecek sıkıntıların önlenebileceği yönünde ortak bir fikre sahip oldu. Biz de İnfovet ekibi olarak VİSAD’ın toplantısını siz okuyucularımıza derinlemesine sunduk. Bununla da kalmayıp Türk Veteriner Hekimleri Birliği (TVHB) Merkez Konseyi öncülüğünde, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nin katkılarıyla, fakülte öğrenci topluluğu VetAnka tarafından düzenlenen “VetAnka 2015-Kariyer Günleri ve Sektörde Buluşma Sempozyumu”na da dergimizde yer verdik ve her zamanki gibi dünyadan ve ülkemizden güncel sektörel haberleri, sağlık konularını ve makaleleri de işledik. Daha birçok bilimsel konu ve kongre ile hazırladığımız Nisan sayımızı keyifle okumanız dileğiyle. Detaya dikkat eden üreticiler, hastalıkları minimumda tutmanın, mevsimi göz önünde bulundurmanın ve beslenme programlarını ayarlamanın avantaj yaratacağını belirtiyorlar. SAYFA 82 Altlık kalitesi ve ısıtmanın ayak sağlığına etkisi SAYFA 88 Sevgiyle kalın! Veteriner Hekim Gizem Kutun RENK AYRIMI ve BASKI Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd. Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE GEZEGEN BİNASI NO: 202/A BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002 Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır. Yem maliyetlerini azaltma stratejileri SAYFA 96 İNFOVET 02-03 İÇİNDEKİLER 24 > S.enteritidis’in canlı atenüe aşı ile önlenmesi 68 > Süt kompozisyonunu etkileyen faktörler 96 > Yem maliyetlerini azaltma stratejileri Deneysel S.enteritidis PT 4 enfeksiyonuna karşı koruyabilme kabiliyeti bakımından test edilen S.gallinarum 9R aşılaması ile enfeksiyonların büyük ölçüde önüne geçilebilir. Süt kompozisyonunu üzerine birçok faktör etkilidir. Detaya dikat eden üreticiler; hastalıkları minimumda tutmayı ve mevsimi göz önünde bulundurarak beslenme programlarını ayarlayarak en avantajlı durumu yakalamayı hedeflemektedir. Yem fiyatlarının düşmesi, kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde ürün etkinliğinin ve işletme karlılığının artmasına ön ayak olmakta; besleme ve yönetim stratejileri de bu hedefleri belirlemede bizlere yardım etmektedir. 30 > Kümes hayvanları üretiminde biyogüvenlik SAYFA 68 Prof. Dr. Hakan Muğlalı süt kompozisyonunu etkileyen faktörlere ve en yüksek avantajı elde etmenin yollarına değindi. Son dönemlerde değişik ülkelerde Avian Influenza salgınlarının görülmesi üzerine, daha önce yayınladığımız biyogüvenlik tedbirlerini yeniden hatırlatmak istedik. Var olan tehditlere karşı alınması gereken tedbirler aksatılmadan yürütülmelidir. 34 > Lifleri parçalayan enzimler ve sindirim mikroflorasına etkileri SAYFA 80 Kanatlılar için en hassas konulardan biri olan barsak sağlığı üzerine bilinmesi gereken ipuçları SAYFA 104 Birçok iskelet sistemi problemine neden olan mikotoksinler ve yaşanan ekonomik kayıplar İNFOVET 04-05 Yeme eksojen enzim ilavesi ve bunun barsak mikroflorasına etkisi, kanatlı yetiştiriciliğinde üzerinde halen yoğun araştırmalar yapılan özel bir ihtisas alanıdır. Bu makalemizde, yem maddelerinin içerdiği lifleri kullanılabilir hale getiren enzimlere ve performansa yönelik etkilerine değindik. 78 > Ayak hastalıkları ve yeni çözümünüz; KarbioFoot Hayvanların yürümelerine, yemlemelerine ve en önemlisi et ve döl verimlerine olumsuz etkileri olan ayak ve tırnak problemlerini, hayvan besleme konusunda uzman kişilerce ve yıllara dayanan deneyimler sonucunda oluşturulan Karbiofoot karışımı ile kolaylıkla önleyebilirsiniz. 80 > Kanatlılarda barsak mikroflorası sağlığı Kanatlılar için barsak sağlığı en hassas konudur ve yaş, bakım koşulları, beslenme şekilleri ve bakteri yoğunluğu dengeleri hızlı bir şekilde bozar ve ekonomik performansı ciddi şekilde etkiler. 104 > Piliçlerde mikotoksin ve iskelet sistemi ilişkisi Mikotoksinler ile kontamine yemlerle beslenen piliçlerde tibial diskondroplazi, raşitizm ve anormal kemik gelişimi gibi iskelet sistemi problemleri açığa çıkmakta; bu durum büyük ekonomik kayıpları beraberinde getirmektedir. 114 > Mastititisin doğru yönetimi için neler yapılmalıdır? Memenin kısmen veya tamamen tahrip olmasına hatta hayvanların ölümüne sebebiyet veren mastitis vakaları, süt veriminin azalması ve tedavi masrafları nedeni ile ekonomik yanı da ağır olan bir hastalıktır. 124 > Başarılı reprodüksiyon için beslenme ipuçları 38 > Bakanlık-VİSAD buluşmasına sektörden tam destek geldi 88 > Altlık kalitesi ve alttan ısıtmanın ayaklara etkisi Sektör pratikleri açısından birçok konunun geniş bir perspektifte ele alınmasını sağlayan çeyrek asırlık VİSAD deneyimi, Bakanlık ve veteriner sağlık ürünleri sektörü arasında köprü görevi görmeye devam ediyor. Etik sebeplerden ve tüketicilerin arzularından ötürü altlık kalitesi ve alttan ısıtma konularına daha fazla önem verilmesi gerekmektedir. Peki bu ayak lezyonlarına neler sebep olabilir ve bu konuyla ilgili neler yapılabilir? Yüksek verimle süt veren ineklerin birçoğu, gerekli enerji ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda yem tüketemediklerinden dolayı laktasyon dönemleri boyunca negatif enerji dengesi içerisine girerler ve bu durum ilerideki reproduktif faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler. 60 > Fasciola enfestasyonu ve spesifik klinik belirtileri 94 > AtaFen Aşı Üretim Tesisi GMP Sertifikası alma yolunda 136 > İstanbul, dünya kanatlı sektörünü ağırlamaya hazırlanıyor Fasciola türleri koyun ve keçilerde gebelik oranlarında düşüşlere ve süt veriminde azalmaya neden olduğu gibi, zoonotik karakteri sebebiyle de 180 milyon insanı risk altında bırakmaktadır. GMP Belgesi almak için uzun süredir hazırlıklarını yoğun bir şekilde sürdüren ATAFEN Aşı Üretim Bölümü çalışmalarını tamamlayarak denetim için Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne başvuru yaptı. Tavukçuluk ve Teknolojileri Uluslararası İhtisas Fuarı VIV TÜRKİYE 2015, 11 Haziran 2015 tarihinde İstanbul Fuar Merkezi Salon’unda (IFM) yedinci kez misafirlerini ağırlayacak. Siz de geç kalmadan yerinizi ayırtın. NOTLAR Alltech Rebelation’da Markalaşma Tartışılacak Alltech global kanatlı satış direktörü ve kanatlı sempozyumu başkanı Paulo Rigolin konu hakkında görüş bildirdi: “McDonalds’ın AGP ve Chick Fil-A kullanımını kısıtlama planıyla beraber, kanatlı üretiminde bu yeni niş sistemlerin norm haline geldiğini Sempozyumda, antibiyotiklerin maliyetinden süpermarket taleplerini takip etmeye kadar birçok konu tartışılacak. görüyoruz. Bu senenin kanatlı oturumu yalnızca yeni süpermarket taleplerini keşfetmekle kalmayacak, ayrıca kanatlı üretimi için performansı iyileştirmeye ve rekabetin içinde kalmaya odaklı en son yenilikleri de tartışacak. Kanatlı Sempozyumu 18 Mayıs’ta başlıyor. Bu özel sempozyum; 17-20 Mayıs arasında, ABD, Lexington’da gerçekleştirilecek olan, ilham ve inovasyonu esas alan Alltech Rebelation programının bir parçasını oluşturacaktır. Ön konferans etkinlikleri arasında ise; bu sene ikincisi 16 Mayıs tarihinde düzenlenecek Alltech Kraft Biraları ve Gıda Festivali, 17 Mayıs tarihinde Kentucky at çiftlikleri turu, bourbon damıtma tesisleri turları ve tüm konferans katılımcılarına yönelik uluslararası bir açılış yemeği bulunmaktadır. Gelişmekte olan pazarlarda artan talebin çiğ süt arzı ile karşılanamayacağı vurgulanırken, süt fazlası olan gelişmiş pazarların ise düşen yurtiçi tüketim ile karşı karşıya kaldıkları ve ihracat için rekabete girmeleri ön görülüyor. Küresel süt tüketiminin 2024 yılında % 36 artması bekleniyor Tetra Pak süt konusunda bu yıl yedincisi hazırlanan süt raporunu açıkladı. ‘Küresel Süt Endeksi’nin raporunda, gelecek 10 sene içinde küresel talebin ilk kez arzın üzerine çıkması ile doğacak fırsat ve zorlukların altı çizildi. Süt Endeksi raporuna göre, gelişmiş ve büyüyen süt ürünleri pazarlarında yer alan İNFOVET 08-09 üreticiler, başarıyı sürdürülebilir kılmak için çeşitli dengeleme taktiklerine ihtiyaç duyacaklar. Tetra Pak Süt Endeksi, küresel süt talebinin gelecek 10 sene içinde, ağırlıklı olarak Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki nüfus, refah artışı ve şehirleşme ile beraber % 36 oranında artacağını öngörüyor. Tahir S. Yavuz; çok sayıda fotoğrafla desteklediği sunumun ardından, tekrar görüşebilmek dileğiyle, fakültedeki sohbet programından ayrıldı. Tahir Selçuk Yavuz, istanbul üniversitesi öğrencileriyle sohbet etti Tahir S. Yavuz, 20 Mart’ta fakültenin Çiftlik Hekimliği Kulübü tarafından organize edilen sohbet toplantısına Prof. Dr. Serdar Seçkin Arun ve çok sayıda öğrenci katıldı. Yavuz ‘un “Sığırcılık İşletmelerinde Geleceğin Veteriner Hekimleri” konulu sunumunun ardından aralıksız üç saat sürdü. Prof. Dr. Serdar Seçkin Arun, Tahir S. Yavuz’a teşekkür plaketi vererek, daha sonraki aylarda tekrar gelmesinden büyük mutluluk duyacaklarını belirtti. Yavuz’da böyle buluşmalardan ve sohbetlerden memnuniyet duyduğunu belirterek, düzenlenen toplantılara katılmak üzere söz verdi. Öğrencilerin saha ile ilgili çok sayıdaki sorularını yanıtlayan Yavuz, onlara branşlaşma, uzmanlaşma yönünde adım atmalarını önerdi. Yavuz; saha deneyimlerini, gezdiği, gördüğü yerli ve yabancı sığırcılık işletmelerindeki uygulamaları paylaşarak doğru ve yanlışlardan örnekler verdi. NOTLAR Hindistan, Japonya’ya kanatlı ihracatı konusunda oldukça iyimser HasTavuk, başarılarına ortak olacak takım arkadaşları arıyor Uludağ Üniversitesi Kariyer Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin düzenlediği sanayi ve öğrenciyi bir araya getiren kariyer günleri, bu sene 11-12 Mart tarihlerinde Mete Cengiz Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. 2 gün süren etkinlikte öğrenciler farklı sektörleri tanıma imkânı bulurken, insan kaynakları yetkililerine kariyer yolunda sorularını sorma imkanı yakaladılar. Hastavuk İnsan Kaynakları, Uludağ Üniversitesi öğrencileriyle buluşmak için Kariyer Günleri’nde stand kurarak yerini aldı. Öğrencilerin iş ve staj başvuruları için kurulan standda, işe alım yöntemleri ve staj programları hakkında öğrencilere bilgilendirmeler yapıldı. Yoğun ilginin üzerine, Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek ve Kariyer Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Kurtuluş Kaymaz’ın gerçekleştirdiği stand ziyareti şirket yetkililerini memnun etti. 2013 yılında gerçekleştirdikleri yatırımlar ile başarılarına ortak edecekleri takım arkadaşları aradıklarını söyleyen HasTavuk yetkilileri, her geçen gün büyüyen, gelişen yapıları ve staj programları hakkında Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek’e bilgiler verdiler. CÜNEYT SEÇKİN, BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVİNE ATANDI Global şirket organizasyonlarında bir takım değişikliğe giden Ceva Hayvan Sağlığı A.Ş.’den Cüneyt Seçkin, Türkiye, Ukrayna, Belarus, Kafkaslar, Orta Asya Bölge Müdürlüğü görevine atandı. İNFOVET 10-11 Economic Times of India’nın haberine göre Hindistan kanatlı hayvan ürünlerini genel olarak Almanya, Endonezya, Suudi Arabistan ve Afganistan’a ihraç ediyor. Yumurta tozu gibi yan ürünlerde de küçük adetlerle Japonya gibi ülkelere ihracat gerçekleştiriyor. Japonya, yıllık kanatlı hayvan tüketimi olan 2.21 milyon ton ürünün, yaklaşık üçte biri olan 880.000 tonunu Çin, Brezilya, Tayland, Filipinler ve Amerika gibi ülkelerden ithal etmektedir. Hindistan, dünyanın önde gelen kanatlı hayvan ürünleri ithalatçı ülkelerinden olan Japonya’dan da yüklü siparişler alıp ihracatında önemli artışlar sağlamayı amaçlamaktadır. Hindistan’ın kanatlı hayvan etinde 31 Mart 2014 tarihi itibariyle yıllık ihracatı 5.6 milyar Hindistan Rupisi ihracat rakamına ulaşırken ülkenin toplam üretiminin yaklaşık olarak parasal değeri 90 milyar Hindistan Rupisi değerindedir. Kuzey Irak, beyaz ete koyduğu ek vergiyi kaldırdı Kuzey Irak yönetiminin Habur’dan ithalatta piliç etine ton başına 290 dolar ve yumurtaya tır başına 4 bin dolar ek vergi uygulamasıyla başlayan kriz aşıldı. BESD-BİR Başkanı Sait Koca, “Vergi kalkmasaydı bunun yarısını bile gerçekleştiremezdik” dedi. Geçtiğimiz ay Kuzey Irak Yönetimi tarafında Habur Sınır Kapısı’nda piliç eti ihracatına ton başı 290 dolar ve yumurta ihracatına da tır başına 4 bin dolar olarak getirilen ilave vergi uygulaması sona erdi. Irak pazarında, şubat ayının son haftasında Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından Habur Sınır Kapısı’nda ilave bir vergi uygulaması getirilmişti. NOTLAR Güney Kore - Avustralya ithalat sorunu çözülüyor Güney Kore, 2013’te yaşanan kuş gribi salgınından sonra Avustralya’ya uyguladığı kanatlı ithalat yasağı kararını kaldırmak için son onayları bekliyor. Tarım Bakanlığı düzenlemeleri ile ithalatlar şubat ayında tekrar başlayacak. Tarim Bakanlığı, Avustralya’da ilave vakalar yaşanmadığı için, bu ülkeden kanatlı hayvan ürünleri ve kümes hayvanlarının ithalatına izin verdiklerini açıkladı. Ambalajsız tavuk satışına yasak geliyor Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği’nde değişiklik yapılmasına dair tebliği, Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre perakende işletmelerde dökme çiğ kanatlı et satışı yapılamayacak. Bu ürünler sadece hazır ambalajlı olarak satışa sunulabilecek. Tebliğde ayrıca besinlerin tuz oranlarıyla ilgili düzenleme de yer aldı. Buna göre kıyma kavurmada tuz oranı en fazla % 3 olacak. Hazır yemek, tabildot yemek ve mezelerin üretiminde kullanılan çiğ et, kıyma, kanatlı kıyma ve et ürünler tebliğe uygun olacak. Çiğ et ve sakatat birbiriyle temas etmeyecek şekilde ko- İNFOVET 12-13 runarak sevk edilecek ve satışa sunulanacak. Mekanik olarak ayrılmış et ürünlerinin, yurtiçinde onaylı işletmeler arası sevkiyatına ihracat yapılması şartıyla izin verilecek. Perakende işletmelerde kıyma, hazırlanmış kırmızı et ve kanatlı et karışımlarının üretimi yapılamayacak ancak tüketici talebi üzerine anında kıyma ve et karışımları hazırlanabilecek. Perakende işletmelerde ısıl işlem görmüş sucuk, pastırma, sosis, salam gibi et ürünlerini üretimi yasaklanacak. Etiketlerde üzerinde “% 100 dana eti / göğüs eti” gibi ifadeler kullanılamayacak. Tebliğ, mart ayının ortasında yürürlüğe girecek. Amerika’da beşeri antimikrobiyellere düzenlemeler geliyor Amerika’da veteriner işlerinde yapılacak yeni düzenlemelerden, iki yıl içerisinde piyasada satılan ve hayvan tedavisinde kullanılan antimikrobiyellerin %57’si etkilenecek. Amerikan Veterinerlik Sağlık Örgütü Bülteni (JAVMA) yazarlarından Greg Cima’ya göre, insan ilacı olup, çiftlik hayvanlarında kullanılan antimikrobiyellerin satışının çok küçük bir bölümünde veteriner hekim imzasına ihtiyaç duyuluyor ancak iki yıl sonra çok az kısmı veteriner hekim imzası olmadan satılabilecek. Beslenme ve ilaç Birliği’nin (FDA) raporuna göre, Amerika’da insanlarda ve gıda olarak kullanılan hayvanlarda kulla- nılan 20 milyon Pound’luk ilacın % 97’si şu anda veteriner hekim onayı olmadan satın alınabilmekte. İki yıl içerisinde beslenme ve sularda kullanılan antimikrobiyeller de -total hacmin % 94’ü olan 18,4 milyon Pound’luk kısmında- veteriner hekim gözetimi zorunlu olacak. FDA şimdiden 26 ilaç üretim şirketi ile 2016 Aralık ayında geçerli olmak üzere anlaşma sağlamıştır. Amerika Veteriner İlaçları Birliği’nden Dr. Joni Scheftel birliklerinin, Beslenme ve İlaç Birliği’nin kararlarını desteklediğini belirterek, gıda olarak kullanılan hayvanlarda veteriner gözetiminin artmasının yararlı olacağını söylüyor. NOTLAR Gıda kaynaklı salgınlarda değişkenlikler Kanada‘da et endüstrisi gıda işleme sektörünün en büyük bileşeni olduğu sayısal verilerle belirtilmiştir. Kanada’da et üretimi ve istihdam üzerine Devlet gelir kayıtlarına göre 23,6 milyar dolarlık cironun, 4,5 milyar doları ihracat, et paketleme, işleme ve verme Kanada hayvancılık ve et sektörünün en önemli birleşenlerini oluşturmaktadır. Büyük kent merkezlerine yakın ya da onların içinde bulunan et paketleme ve işleyicileri daha az kalabalık bulunan kırsal çevrelere doğru göç etmektedir. Et tesisleri için geniş yetenekleri ve kabiliyetleri olan, gıda güvenliği uzmanı, elektrikçi, tesisatçı, teknoloji uzmanı, pazarlama ve satış temsilcileri ve insan kaynakları uzmanı gibi özellikleri olan çalışanlar olmalıdır. Şu anda ülkede hızlıca kötüye giden ülkenin genişlemesinden dolayı oluşan kıtlık, ülke çapında, kasaplar, et kesiciler ve emekçilerin Kanadalı hayvan üreticileri, et paketleme ve işlemciler, işçiler, tüketiciler, ihracatçılar ve kırsal toplulukların çıkarlarını tehdit ediyor. Bir et fabrikasında üretim hattında yetenekli ve bilgili işçiler olmalıdır, yeteneklerinin yanı sıra özel beceri gerektiren (örneğin; manuel bıçak, güç değirmenleri, şerit testere, dilimleme makineleri güvenli ve hassas kullanımı), özel bilgi, sınıf öğrenme kombinasyonu, hayvan refahı, gıda güvenliği, kas özellikleri, karkas anatomisi gibi verileri değerlendirme yeteneğine sahip olmalılardır. Fiziksel olarak da uzun süre ayakta durabilme sıcak ve soğukta çalışabilme gibi yatkınlıkları ve istekleri olmalıdır. Aynı anda farklı iki kategoride olan kasaplar ve et kesicileri için istihdam sağlaması gerekmektedir. Gıda işletmelerinde endüstriyel üretim, perakende satış, toptan alıcılar, et üretimi içinde kasaplar ve et kesicilerine ayrı anlamda ihtiyaç duyulmaktadır. Kanada‘da üretimle ilgili bu toptan ve perakende satış ile ilgili birimler oluşturma ve işçiler yetiştirme yönünde çalışmalar yapılacaktır. Almanya’da kanatlı üretimine genel bakış Almanya’nın kanatlı endüstrisini 34 milyon yumurtacı tavuk, 60 milyon broyler ve 11 milyon hindi oluşturmaktadır. Yalnızca melez ırklar ticari yumurta ve et üretimi için üretilmektedir. Ana stok yalnızca dünya çapında birkaç özel yetiştirme birimi tarafından saklanır. Yumurtaların ve bir günlük yaştaki civcivlerin nakledilmesi hava yoluyla mümkün olmaktadır. Almanya’da üretilen yumurtacılar 50 yılı aşkın süredir dünya çapına sevk edilmektedir. Ürünlerin değişkenliği uluslararası pazarlara ve değişik üretim sistemlerine bağlı olmaktadır. Yine uluslararası broyler ve hindi eti üretimi yetiştirme birimleri de Almanya’da bulunmaktadır. İNFOVET 14-15 Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA)’nin yeni raporuna göre Avrupa’da salmonella vakalarında azalma olurken, listeriosis olgularında artış gözleniyor. Campylobacter’in neden olduğu hastalık vakalarının sayısı ise incelenen verilere göre kontrol altına alınıyor. Listeriosis vakalarında ve E.coli’den kaynaklanan enfeksiyonların sayılarında artışların olduğu ancak salmonelloz ve yersiniosis olgularında azalmalar olduğu belirtilirken, Avrupa Birliği Özeti Raporu’na göre 2013 yılında salgınların esas kaynaklarının gıda yönlü olduğu vurgulandı. Marta Hugas, Campylobacter vakalarının sabit kalması, salmonella vakalarının da azalmış olmasının mutlu edici bir tablo olduğunu dile getirirken bunun yanında listeriosis ve VTEC vakalarında izlenen artışların göz önünde bulundurularak herhangi bir rahatlama yaşanmaması gerektiğini unutmamalıyız dedi. 2013 yılında AB’de gıda kaynaklı salgın hastalık vakalarının toplam 5196 adet olduğunuda ekledi. Yapılan testler değiştirilerek daha güvenilir testler yapılmasına karar verildi. 2014-2015 yılı raporlarında daha az gıda kaynaklı salgın vakalarla karşılaşılması hedefleniyor. Campylobacter’in neden olduğu hastalık vakalarının sayısı ise incelenen verilere göre kontrol altına alınıyor. NOTLAR İhracattaki belirsizlik kanatlı endüstrisine olan güveni düşürdü İngiliz Kanatlı Hayvan Birliği’nin son araştırmasına göre, ihracatta düşüş yaşandı. İngiliz kanatlı hayvan sektörüne olan güvende düşüş yaşanıyor. Katılımcıların % 15.4’ü altı ay öncesine göre daha az güvende hissettiklerini belirtirken, % 23’ü ise endişe duyduğunu belirtmesine karşın güven seviyelerinde değişme olmadığını belirtti. Son araştırmada, katılımcıların % 46’sı satışlarda artış yaşadığını belirtirken, % 23’ü ise ihracattaki düşüş sebebiyle satışlarında azalma olduğunu söyledi. Üçte birinden biraz fazla olarak % 38.5’i ise nitelikli personel bulmakta zorlandığını ifade etti. Katılımcılar sektörün öncelik vermesi gereken 5 konuyu da şu şekilde belirledi; 1. Kampilobakterlerin varlığını azaltma olması 2. İngiliz kanatlı hayvan endüstrisinin itibarının geliştirilmesi ve ekonomik, sosyal katkıları hakkında farkındalık yaratmak 3. Yasaların getirdiği zorlukların minimize edilmesi 4. Ticarete olan teşviklerin yeterince sağlanması 5. AB et gözetim tebliğindeki değişiklere uyum sağlama HasTavuk 1,5 yılda en başarılı ihracatçı oldu Balıkesir Ekonomi Ödülleri töreni 15 Mart günü Balıkesir Balkonuk Center’de gerçekleştirildi. Tören saat 10.30’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu kahvaltıyla başladı. Ardından yapılan törenle, Balıkesir Bölgesi’nde ekonomiye değer katan, en başarılı ihracatçı firmalar ödüllendirildi. HasTavuk, 1972 yılında kurulmuş ve sektörün civciv ihtiyacını karşılayan bir firma olarak faaliyetine ilave 1,5 yıl önce başladığı gıda sektöründe yakaladığı başarıyla Balıkesir bölgesinin en başarılı ihracatçılarından biri oldu. Hastavuk Yönetim Kurulu Üyesi Müjdat Sezer ve Genel Müdür Şahin Aydemir’in katıldığı törende ihracat ödülünü Müjdat Sezer teslim aldı. Tören sonunda yaptığı konuşmayla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, törene damgasını vurdu. Erdoğan, Balıkesir ekonomisine katkı sağlayan ve programda ödül almaya hak kazanan işadamları ve kuruluşların temsilcilerine ödül takdiminin ardından, konuşmasını sonlandırdı. Kazakistan, Rusya’dan kanatlı hayvan ithalatını sınırlandırıyor Kazakistan Tarım Bakanı Aslyzhan Mamytbekov ülkenin Kanatlı Hayvan Üreticileri Birliği toplantısında yaptığı konuşmada, ülkeye düşük kaliteli et ithalatını önlemek için çeşitli yöntemler üzerinde durduklarını açıkladı. Bu da Rusya’dan ithalatların sınırlanacağı anlamına geliyor. Mamytbekov’a göre Rus Rublesi’ndeki dalgalanmadan dolayı yerli üreticiler zorlanmakta ve bu da Rus ürün fiyatlarını daha rekabetçi hale getirmekte. Mamytbekov ayrıca, komşu ülkelerin Kazakistan yerli üreticilerinin rekabet edemeyeceği uygun fiyatta et üretimi gerçekleştirdiklerini belirtti. Mamytbekov bu bağlamda, etik rekabet kurallarını ihlal eden ve Rusya, Kazakistan, Beyaz Rusya ve Azerbaycan arasındaki Gümrük Birliği kurallarına aykırı ithalatları durdurmaya karar verdiklerini çünkü bu kapsama giren teknik düzenlemeler ile hijyen normlarına uymayan bir çok ithalatın gerçekleştiğini açıkladı. İNFOVET 16-17 NOTLAR Dolardaki artışlar hayvancılık sektörünü de etkiliyor Karkas etin kilo fiyatı ocak ayında yerli üründe 21 lira iken, mart ayında 22.50 liraya yükseldi. Buna göre bir önceki yıl 17.50 olan karkas et fiyatı % 28.54 arttı. Ocak ayında kıymanın kilo fiyatı 32, kuşbaşı etin fiyatı 36, bonfile etin fiyatı ise 48 liraydı. Ancak Mart ayında 34, kuşbaşı etin fiyatı 36, bonfilenin fiyatı ise 50 lira oldu. Bir önceki yılın aynı döneminde kilosu 25 lira olan kıyma % 28 artışla 32 liraya yükseldi. Aynı dönemde kilosu 27 lira olan kuşbaşı et % 33 arttı. Mart 2014’de kilosu 39 lira olan bonfile etin fiyatı ise % 28 arttı. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, artışın nedeni olarak yükselen yem fiyatlarını gösterdi ve şöyle devam etti: “Normal koşullarda son dönemde büyükbaş hayvan fiyatlarının yükseldiğini biliyoruz. Bu, yem fiyatlarındaki artıştan dolayı kaynaklanıyor. Koyun etinde sıkıntı görünmüyor.” “Yılın Yem Üreticisi” Ödülü, Proyem markası ile Matlı A.Ş.’ye verildi. Matlı’nın kalitesi bir kez daha tescillendi Bilim insanları kanatlı rasyonlarındaki pektin ve selülozu araştırıyor Illinois Üniversitesi araştırmacıları diyet bileşenlerinin tavukların barsak sağlığı ve hastalık direncini nasıl etkilediğini araştırdılar. Araştırmacılar civcivleri saflaştırılmış selüloz, pektin veya silis kumu (kontrol) içeren diyetlerle beslediler ve diyete % 7 pektin ilave edildiğinde canlı ağırlık artışı ve yemden yararlanmanın azaldığını tespit ettiler. Pektin sindirim sisteminde viskoz bir ortam yaratarak, kuşların yemdeki besin maddelerine ulaşım yeteneğini olumsuz yönde etkiler ve büyüme performansını azaltır. % 7 saflaştırılmış selüloz ile beslemenin herhangi bir besinsel faydası olmamıştır. İNFOVET 18-19 Matlı Yem, Avrasya Tüketicileri Koruma Derneği (ATÜKDER) tarafından düzenlenen ‘Avrasya Kalite Ödül Töreni’ kapsamında hayvan yemi üreticileri kategorisinde kalite ödülüne lâyık görüldü. ATÜKDER tarafından tüketicilerin güven değerlerinden yola çıkılarak gerçekleştirilen ödül törenine birçok ünlü firma ve sanatçı katıldı. Dernek tarafından, her yıl tüketici memnuniyeti araştırılarak akılda kalan marka, tüketiciye sağladığı güven ve kalite ile sektöründe öne çıkan firmaları değerlendirdiği törende, Matlı Yem ‘Yılın Yem Üreticisi’ unvanıyla 2015 Tüketici Kalite Ödülü’ne layık görüldü. Ödülü, Matlı Yem adına Pazarlama Direktörü Yasemin Eren aldı. İstanbul Armonipark’ta düzenlenen törende Matlı Yem’in ödülünü Avrasya Tüketicileri Koruma Derneği Başkanı Osman Doğan verirken Matlı Yem’in başarılarının devamını diledi. Matlı Yem’in ATÜKDER tarafından ödüllendirilmesinden mutlu olduklarını belirten Matlı A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı, “Türkiye’nin 207. büyük firması ve en büyük yem üreticilerinden birisi olarak, bu yıl ilk kez hayvan yemi üreticileri kategorisinin ilave edildiği törende ödüle layık görülmüş olmak bizim için memnuniyet veren bir durum. ‘Yılın Yem Üreticisi’ ödülünü Proyem’e layık gördükleri için Avrasya Tüketicileri Koruma Derneği’ne ve emeği geçen çalışanlarımız ile birlikte tüm yetiştiricilerimize teşekkür ederiz” dedi. NOTLAR Et ve Süt Kurumu Genel Müdürü Kasım Piral, Denizli et kombinasının bölgeye katkı sağlayacağını söyledi. Et ve Süt Kurumu Denizli Et Kombinası hizmete açıldı Et ve Süt Kurumu Denizli Et Kombinası 14 Mart Cumartesi günü Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker ile Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin katılımı ile hizmete açıldı. Et ve Süt Kurumu Genel Müdürü Kasım Piral yaptığı açıklamada, Denizli Et Kombinasının bölge hayvancılığına önemli katkı sağlayacağını ve Ege Bölgesi’nin modern bir tesise kavuşacağını söyledi. Genel Müdür Piral, “63 yıllık köklü bir tecrübeye sahip Et ve Süt Kurumu hayvancılık sektöründe öncü olmaya devam ediyor. Kombinalarımızda gerçekleştirdiğimiz modernizasyon İspanya tavuk eti üretimindeki çöküş alarm veriyor İspanya’da piliç üretiminde aralık ayında başlayan düşüşler 2015’in ilk 3 ayında da devam etti. Avrupa Birliği verilerine göre AB 12 ay öncesine göre % 35 oranında daha az piliç üretimi sağladı. Düşüş aralık ayındaki % 25 ve ocak ayındaki % 8 düşüşe ilave olarak yaşandı. Nihai satış fiyatları kg başına 2.15-2.18 İNFOVET 20-21 Euro seviyesinde kalırken, Tarım, Gıda ve Çevre Bakanlığı verilerine göre üretim maliyetleri kg başına 2.70 Euro seviyelerinde oluştu. Bu veriler ışığında tavuk etindeki düşük marj birçok şirketi Almanya veya Hollanda ya da Rusya gibi hedeflere kuluçkalık yumurta ihracatı için yöneltti. yatırımları ile sektöre örnek teşkil edecek işletmeler kuruyoruz. Denizli Kombinası’nın sektörümüz ve besicilerimiz için hayırlı olmasını diliyorum.” dedi. Günlük 150 büyükbaş, 250 küçükbaş canlı kesim kapasitesine sahip, parçalama, hızlı soğutma, paketleme ve depolama bölümlerinden oluşan Denizli Et Kombinası Ege Bölgesi’nde başta Denizli olmak üzere Aydın, İzmir, Muğla, Manisa, Uşak, Afyon, Isparta, Burdur ve Antalya illerine hizmet verecek. 24 bin 178 metrekare açık alana sahip olan kombinanın yatırım bedeli ise yaklaşık 22.5 milyon Türk Lirası. İsrail’den 5 yeni Newcastle salgını haberi geldi 8 Mart tarihinden bu yana ülkenin kuzeyindeki ticari kanatlı sürülerinde beş yeni Newcastle Hastalığı salgını bildirildi. Veteriner otoritelerinin 8-16 Mart tarihleri arasını kapsayan ve bu beş salgının ayrıntılarını kapsayan bir takip raporunu Dünya Sağlık Örgütü’ne (OIE) gönderdi. Dört adet salgın vakası haberi çiftlik içinden, biri ise açık alanda beslenen yumurtacı kümes tavuklarından geldi. Bu çiftliklerin Hadarom, Hazafon, Hamerkaz ve Yerushalayim’de bulunan ticari çiftlikler, broyler ve yumurtacı çiflikleri ile hindiler olduğu bildirildi. Toplamda 202,213 kanatlının bulunduğu çiftliklerde, 5,707 kanatlı öldü, 196,506 kanatlı ise itlaf edildi. NOTLAR İnterhas, hekim adaylarıyla buluştu Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi öncülüğünde ve Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nin katkılarıyla, fakülte öğrenci topluluğu VetAnka tarafından “VetAnka 2015 - Kariyer Günleri ve Sektörle Buluşma Sempozyumu” gerçekleştirildi. A nkara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde 25-28 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen ”VetAnka 2015 – Kariyer Günleri ve Sektörle Buluşma Sempozyumu’’na platin sponsor olarak katkıda bulunan İnterhas Hayvan Sağlığı, üç gün süren sempozyumda, gerek seminer sunumları gerekse tanıtım standları ile genç veteriner hekim adaylarına, üstün özellikli İnterhas ürünlerinin tanıtımı yapıldı. Sempozyumda İnterhas A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamercan Morkoç’un, genç veteriner hekimlere hitaben yaptığı İNFOVET 22-23 ‘’Veteriner Hekimlik Mesleğini, Mesleki Bilinç Farkındalığı ile İcra Etmek” konulu sunum, katılımcıların büyük beğenisini kazandı. Birbirinden önemli ürünler tanıtıldı Sempozyumun ikinci gününde öğrencilere İnterhas Hayvan Sağlığı ürünlerini tanıtan İnterhas A.Ş. Pazarlama Müdürü Gürcan Öner ise; buzağılara doğduğu gün yapılabilen dünyadaki nadir aşılardan biri olan, hem koruyucu hem de tedavi edici özelliği olan ve koruyucu dozu aynı olup gebe hayvanlarda güvenle kullanılabilen, uygulamadan sonra da hayvan vücudunda yıl bağışıklık sağlayan Gold Standart trikofitozis aşısı Trichoben’i; gebe ineklere ve gebe düvelere uygulandıktan sonra kolostrum ile rotavirus, coronavirus ve Enteropatojenik E.Coli’nin neden olduğu ishallere karşı yeni doğan buzağıları etkin bir şekilde koruyan Kolibin RC Neo’nu; bir doz ile ketozisi tedavi eden, her doğum sonrası bir doz ile annenin toparlanma sürecinin hızlandıran, yüksek enerji verici, analjezik, antipiretik, antienflamatuar, detoksifiye edici, karaciğer koruyucu, spazmolitik, tonik, kardiyovasküler uyarıcı, metabolizma düzenleyici, stabilize edici Novacoc’u; Bovine Respiratory Syncticial Virüs, Parainfluenza 3 Virüs, Bovine Diarheae Virus ve Manheima haemolytica’nın neden olduğu solunum hastalıklarına karşı koruma sağlayan Bıobos Respi 4’ü; hayvanların östrusa gelmesini ve sürü senkronizasyonunu etkin şekilde sağlayan güvenli prostaglandin Estropur’u; İnterhas Hayvan Sağlığı, genç veteriner hekim adaylarına, üstün özellikli İnterhas ürünlerinin tanıtımını yaptı. hem bir tonluk bir boğaya hem de minik bir tavşana aynı dozlarda etki eden, doku kültürü aşısı Biocan R)’i; atları dört yıl, diğer hayvanları da iki yıl koruyan Cloteid 4’ü; yılda tek doz uygulama ile hayvanların Selenyum ihtiyacını 12 ay boyunca güvenli bir şekilde karşılayan Bvp BaSelenat’ı ve bakır zehirlenmesine yol açmayan ve 90 gün etkili Bvp Copper+Vit.B12’yi ve tarantula mucizesi Theranekron D6’nın ana etkilerini ve kullanım alanlarını öğrencilere detaylı bir şekilde aktardı. Sempozyuma yurdun dört bir yanındaki veteriner fakültelerinden iştirak eden öğrencilerden gelen yoğun talep ve istekler üzerine İnterhas Hayvan Sağlığı yetkilileri, yurt genelindeki diğer veteriner fakültelerinde de benzer seminerler düzenleyeceklerinin müjdesini verdiler. AŞI KÖŞESİ Yumurtlayan tavuklarda Salmonella enteritidis faj tip 4’e karşı bağışıklık oluşturmak için iki canlı atenüe aşının kullanılması İnsanlarda, Salmonella enteritidis’in etkili olduğu düşünülen gıda zehirlenmelerinin çoğu, faj tip 4 suşlardan kaynaklanmaktadır. Deneysel S.enteritidis PT4 enfeksiyonuna karşı koruyabilme kabiliyeti bakımından test edilen S.gallinarum 9R aşılaması ile enfeksiyonlar büyük ölçüde önlenebilir. ÖZET 24 haftalık yumurtlayan tavuklara, bir S.enteritidis faj tip 4 rough suşunun, aroA insersiyon mutantı veya Salmonella gallinarum 9R aşısının streptomisine dirençli mutantları ile, 2 hafta arayla, iki kez aşılama yapılmıştır. 9R suşu kas içi yoldan rough, İNFOVET 26-27 aroA mutantı ise hem kas içi hem de oral yoldan verilmiştir. İkinci aşılamadan iki hafta sonra, aşılı ve aşısız hayvanlardan oluşan kontrol grubuna, tamamen virülan bir faj tip 4 suşunun nalidiksit aside dirençli bir mutantıyla eprüvasyon uygulanmıştır. Eprüvasyondan 3 hafta sonra tam kapsamlı post-mortem incelemeler yapılmıştır. 9R suşuyla aşılama sonucunda, ovaryumlar dahil olmak üzere birçok organdan eprüvasyon suşu izolasyonlarının sayısında belirgin bir azalma olmuştur. Bunun aksine, rough aroA mutantıyla aşılama sonucunda ise, ovaryumlardan izolasyon oranında pek değişiklik görülmezken, karaciğer ve dalaktan izolasyonlarda ise az miktarda azalma olmuştur. GİRİŞ İnsanlarda, Salmonella enteritidis’in etkili olduğu düşünülen gıda zehirlenmesi www.gunesliasi.com.tr salgınların çoğu, kümes hayvanlarından kaynaklanmaktadır ve faj tip 4 (PT4) suşlar nedeniyle görülmektedir. Karkas kontaminasyonu ve organizmanın insan besin zincirine girmesiyle sonuçlanan fekal eksresyonun yanı sıra (Rampling ve ark.), PT4 suşlar, genç et tavukları için de yüksek seviyede virülan olup, bu durum etçi tavuklarda sahada görülen hastalıklarla (Lister, O’Brien) ve deneylerle ortaya koyulmaktadır (Barrow). PT4 suşlar, ayrıca yumurtacı sürülerden de izole edilebilmektedir (Hopper ve Mawer) ve yumurtaların ya da yumurta içeren diğer besinlerin tüketilmesiyle ilişkilendirilen gıda zehirlenmesi vakaları (Coyle ve ark; Paul ve Batchelor,) bildirilmektedir. Bu yazarların çoğu ve diğerleri (Bygrave ve Gallagher), yumurta kontaminasyonunun büyük bir kısmının S.enteritidis‘in ovaryumda lokalize olmasından kaynaklandığını düşünmektedir. Bu serotipin suşlarının, bu organda lokalize olabileceği iyi bilinmektedir. Salmonelloza karşı canlı, atenüe aşıların, mortalitenin ve bakteri eksresyonunun sınırlandırılmasında ölü bakterilerden daha etkili olduğu defalarca gösterilmiştir (Smith,Collins ve Carter,Robertsson ve ark., Barrow). Kümes hayvanlarında kanatlı tifosu, Smith tarafından geliştirilen canlı, rough bir aşı olan S.gallinarum 9R ile aşılama yapılarak büyük ölçüde önlenebilmektedir. Nitekim, bu aşı, yumurtacı tavukları, yukarıda açıklanan enfeksiyon modeli kullanılarak gerçekleştirilen deneysel S.enteritidis PT4 enfeksiyonuna karşı koruyabilme kabiliyeti bakımından test edilmiştir (Barrow). MATERYAL VE YÖNTEMLER Tavuklar Yerel bir üreticiden, ticari amaçla yetiştirilmiş, yumurtlama dönemine bir kaç hafta kalmış, 16 haftalık tavuklar alınmıştır. Hayvanlar, ayrı ayrı kafeslere alınarak, yumurtacı tavuklara yönelik pelet yem ve su, tüketebildikleri kadar Ovaryum enfeksiyonlarından kaynaklanan gıda zehirlenmeleri 9R aşısı ile önlenebilir. (adlibitum) verilmiştir. Hayvanlar geldiğinde ve deney başlamadan hemen önce, Salmonella testi için tavukların her birinden kloakal svap örnekleri alınarak, selenit sıvı besiyerinde, 18 saat boyunca 37°C’de ayrı ayrı kültürleme yapıldıktan sonra, brilliant green agar ve dezoksikolat agar üzerine inoküle edilmiştir. Ayrıca tavuklardan kan örnekleri alınarak, elde edilen serumlar ELISA analizine tabi tutulmuştur. Bakteriyel suşlar Aşının geliştirilmesinde kullanılan P125109 ve eprüvasyon suşu olarak kullanılan PI25589 olmak üzere, iki adet S.enteritidis faj tip 4 suş kullanılmıştır. Salmonella gallinarum 9R, ilk olarak Smith tarafından geliştirilmiş olan aşı suşudur (1956). Bakteri suşları, yukarıda açıklanan şekilde saklanmış ve besleyici sıvı besiyerinde kültürleme yapılmıştır. Deney planı 24 haftalıkken 60 tavuk üç eşit gruba ayrılmış ve gruplardan biri aşılama yapılmayan kontrol grubu olarak bırakılmıştır. Diğer iki gruba, 2 hafta arayla iki kez aşılama yapılmıştır. Bu gruplardan birinde, tavuklara, 0.1 ml sıvı besiyeri içerisinde 108 cfu titrede, 9R Spcr adı verilen, S.gallinarum 9R aşısının spekti- nomisine dirençli mutantı kas içi yoldan inoküle edilmiştir. Her iki seferde de, diğer gruptaki tavuklara, S.ent R aroA Spcr adı verilen, rough S.enteritidis aroA mutantı P1251092’in spesktinomisine dirençli bir mutantı, kas içi yoldan 108 cfu titrede 0.1 ml ve oral yoldan 3 x 108 cfu titrede 0.3 ml olmak üzere inoküle edilmiştir. Son aşılamadan iki hafta sonra, deneyde kullanılan tüm tavuklardan kan örneği alındıktan sonra, hayvanlar, 0.5 ml sıvı besiyeri içerisinde 5 x 108 cfu titrede S.enteritidis P125589 Nalr ile oral yoldan eprüve edilmiştir. Tavuklar eprüvasyondan 3 hafta sonra, haftalık aralıklar şeklinde itlaf edilmiştir. Tavuğun karın bölgesi endüstriyel alkole batırıldıktan sonra, karkas açılarak, ovaryum, 9R SPCr ile aşılanan tavuklarda, karaciğerden ve dalaktan izolasyonlarda azalma görülmüş ovaryumdan ise izolasyon yapılmamıştır. ovidukt (yumurtayla birlikte veya yumurtasız), dalak, karaciğer, sekum, kloaka sıralamasıyla, aseptik olarak organlar veya organ numuneleri alınmıştır. Ovidukt, sekum ve kloaka numuneleri, sürüntü olarak alınmıştır. Ovaryumların tamamı çıkarılmış, diğer organlardan ise doku örnekleri alınmıştır. Bakteri incelemesi Tüm doku hücreleri, Barrow tarafından açıklanan yönteme göre analiz edilmiştir. Eprüvasyon suşunu kültürlemek için nalidiksit asit ve novobiyosin içeren brilliant green agar üzerine yaymanın yanı sıra, aşı suşlarının izolasyonu için tüm selenit zenginleştirme kültürleri, 30 µg/ ml spektinomisin içeren brilliant green agar üzerine yayılmıştır. Ovidukt, sekum ve kolakadan alınan sürüntü örnekleri, katı besiyeri üzerine yayılmadan önce bir gece selenit sıvı besiyerinde zenginleştirilmiştir. Serolojik analiz Tavuklar laboratuvara geldiklerinde ve eprüvasyondan hemen önce alınan serumlar, dolaylı ELISA testiyle test edilmiştir. Tavuklardan eprüvasyondan önce alınan serumlar ayrıca antijen olarak canlı S.enteritidis PI25109 hücreleri kullanılarak lam aglütinasyonuyla test edilmiştir. AŞI KÖŞESİ BULGULAR Bakteriyolojik analiz Aşılama yapılmamış kontrol grubunda, eprüvasyon suşu ilk hafta boyunca daha sık izole edilmiştir. Birinci haftada ovaryumların tamamından da izolasyonlar yapılmıştır. Üçüncü hafta itibariyle, sadece dalaktan ve sekumdan eprüvasyon sonrası izolasyonlar yapılmıştır. 9R Spcr ile aşılama yapılan tavuklarda, birinci haftada karaciğerden ve dalaktan izolasyonlarda azalma görülmüş, ovaryumdan ise izolasyon yapılmamıştır. İkinci haftada, üçüncü haftaya kadar devam eden bağırsaktaki persistans haricinde, eprüvasyon suşu neredeyse elimine edilmiştir. Tablo 1’de de gösterilen izolasyon sıklıklarının özeti, 9R Spcr’nin, karaciğerden, dalaktan ve ovaryumdan eprüvasyon suşu izolasyonu sıklığında kayda değer ölçüde azalma sağladığına işaret etmektedir. Bu azalmalar, X2 testi kullanılarak kontrol grubuyla karşılaştırmalar yapıldığında yüksek ölçüde anlamlı bulunmuştur (P<0.01). Karaciğerde, dalakta ve sekumdaki viyabl eprüvasyon organizması sayısının yanı sıra dışkı yoluyla virüs dökme işareti olarak, kloakada bulunan sayının yarı kantitatif değerlendirmesi Tablo 2’de gösterilmektedir. Sonuçlar, farklı gruplar arasında bulunan izolasyon sıklığındaki farklılıklara rağmen, tavuklarda eprüvasyon suşu bulunduğunda, dokularındaki organizma sayılarının benzer olduğunu göstermektedir. Aşılama yapılmayan kontrol grubu ile 9R Spcr ile aşılama yapılan tavuklar arasındaki tek büyük fark, sekumda tespit edilen en yüksek viyabl sayımdaki azalmadır. Yapılan yarı kantitatif değerlendirme, gruplarda Salmonella organizması atılımı görülen tavukların sayısının benzer olduğunu ancak 9R aşısının nispeten daha fazla miktarda eprüvasyon suşu atılımı yapan tavukların sayısında azalmayı indüklediğini göstermiştir (>50 kolon). İNFOVET 28-29 www.gunesliasi.com.tr Tablo 1. Aşılama yapılmış ve yapılmamış tavukların dokularından S.enteritidis faj tip 4 eprüvasyon suşunun izolasyonu S.enteritidis PT4 Nalr izolasyonu Eprüvasyonun ardından geçen hafta 1 2 3 1-3 (toplam) Tavuklarda aşılama türü Karaciğer Dalak Ovaryum Yumurtanın içi Ovidukt Sekum Kloaka Kontrol Grubu 7 / 7a 7/7 7/7 0/3 0/7 7/7 7/7 9R Spcr 4/7 3/7 0/7 0/7 0/7 7/7 5/7 S.ent R aeroA Spcr 5/7 6/7 5/7 0/2 0/7 7/7 6/7 Kontrol Grubu 5/6 7/7 1/7 0/0 0/7 3/7 2/7 9R Spcr 0/7 1/7 0 / 7b 0/3 0/6 6/7 2/7 S.ent R aeroA Spcr 4/7 5/7 2 / 7b 0/5 0/6 3/7 2/7 Kontrol Grubu 0/6 3/6 0/6 0/1 0/6 1/6 0/6 9R Spcr 0/6 0/6 0/6 0/1 0/6 3/6 2/6 S.ent R aeroA Spcr 0/6 1/6 0/6 0/4 0/6 2/6 2/6 Kontrol Grubu 12 / 19 17 / 20 8 / 20 0/4 0 / 20 11 / 20 9 / 20 9R Spcr 4 / 20c 4 /20c 0 / 20c 0 / 11 0 / 19 16 / 20 9 / 20 S.ent R aeroA Spcr 9 / 20 12 / 20 7 / 20 0 / 11 0 / 19 12 / 20 10 / 20 a S.enteritidis PT4 Nalr izole tavukların sayısı/numune alınan tavuk sayısı b Bu enfekte tavuklardan birinde, ovaryumda büyüme ve kısırlık ile çok sayıda viseral adezyon tespit edilmiştir. cx2 testi ile kontrol grubuyla yapılan karşılaştırmalar, P= <0.01. Tablo 2. Dokularda bulunan viyabl S.enteritidis faj tip 4 eprüvasyon suşu sayıları üzerinde aşılamanın etkisi Viyabl S.enteritidis PT4 Nalr sayıları Eprüvasyonun ardından geçen hafta 1-3 (toplam) Kloaka Tavuklarda aşılama türü Karaciğer Dalak Sekum Kontrol Grubu <1.00a (<1.00-2.90) 2.00 (<1.00-3.60) 9R Spcr <1.00 (<1.00-2.00) S.ent R aroA Spcr <1.00 (<1.00-2.60) ≥50b D T <1.00 (<1.00-8.18) 15 30 45 <1.00 (<1.00-2.30)c <1.00 (<1.00-5.23) 0 25 45 <1.00 (<1.00-4.56)c 2.78 (<1.00-8.18) 10 20 50 a Parantez içindeki aralıkla 19 veya 20 tavuktan gram başına viyabl medyan log10 sayıları b Smith ve Tucker’ın yöntemiyle yarı kantitatif değerlendirme. >50 = doğrudan kültürle plaka başına izole edilen >50 koloni; D = doğrudan kültürle Salmonella izolasyonu; T = doğrudan kültürle veya zenginleştirme sonrası Salmonella izolasyonu. Rakamlar yüzde olarak ifade edilmektedir. c Bu gruplardan her birinde enfekte tavuklardan birinde ovaryumda büyüme, kısırlık ve çok sayıda viseral adezyon tespit edilmiştir. TARTIŞMA 9R türevi aşıyla sağlanan koruma, S.enteritidis faj tip 4 suşundan elde edilen rough aroA mutantıyla sağlanan korumadan çok daha fazla olmuştur. Genel olarak, 9R aşısının tavukları retikülo-endotelyal sistem seviyesinde S.gallinarum’a karşı koruduğunun düşünülmesine rağmen, sindirim kanalında başlangıç enfeksiyonuna karşı koruma ihtimali de göz ardı edilememektedir. Bu çalışmada, dokulardaki koruma bağırsaktakinden çok daha iyi olmuştur. S.gallinarum’a karşı bağırsakta koruma, kanatlı tifosunun önlenmesinde bağışıklık için şart değildir; ancak bu koruma S.enteritidis için yararlı olacaktır. Kısa süre önce, yumurta tavuklarında S.enteritidis ile yapılan deney enfeksiyonunda, yumurtaların içindekilerden çok kabuğunun enfekte olduğu görülmektedir; bu durum kloakadan geçiş sırasında meydana gelen kontaminasyondan kaynaklan- maktadır. Ancak, kabuklar atıldığında veya yumurtalar haşlandığında bu kontaminasyon kaynağı ortadan kalkmaktadır. Eğer ovaryum enfeksiyonundan kaynaklanan yumurta enfeksiyonu insanlarda gıda zehirlenmesine gerçekten katkıda bulunuyorsa, bu durumun önlenmesinde 9R aşısı yararlı olacaktır. Kaynak: P.A.Barrowa, Margaret A.Lovella & A.Berchieria aAFRC Hayvan Sağlığı Enstitüsü, Houghton Laboratuvarı, Houghton, Huntingdon, Cambridgeshire, PE17 2DA, İngiltere BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ Biyogüvenlik, hastalıkların üretim sahaları arasında yayılmasını engelleyen bir dizi yönetim pratiğidir. Kümes hayvanları üretiminde biyogüvenlik Son dönemlerde değişik ülkelerde Avian Influenza salgınlarının görülmesi üzerine, daha önceki sayılarda yayınladığımız biyogüvenlik tedbirlerini yeniden hatırlatmak istedik. Var olan tehditlere karşı alınması gereken tedbirler aksatılmadan yürütülmelidir. V irüsler, bakteri, mantar ve coccidia enfeksiyonları sağlıklı kanatlı üretimi için büyük tehdit oluştururlar. Biyogüvenlik ve karantina çevredeki tüm enfeksiyöz organizmaların sayısını en aza indirdiğinden hastalıklardan korunmak için en etkili yöntemdir. Biyogüvenlik uygulanmasında amaçlarımızı sıralayacak olursak; > Kümes hayvanlarına hastalık etkenlerinin bulaşmasını önlemek İNFOVET 30-31 > Hastalık ajanlarının enfekte olmuş bir alandan enfekte olmamış bir alana yayılmasını önlemek > Kamu sağlığı açısından önemli mikroorganizmaların oluşmasını ve yayılmasını asgariye indirmek olacaktır. Biyogüvenlik ve karantina, başarılı bir kümes hayvanları üretim sisteminin ayrılmaz parçalarıdır. Biyogüvenlik, hastalık etkenlerinin bir sürüye bulaşmasını veya yayılmasını önlemek veya kontrol etmek amacıyla alınan önlemlere denir. İster klinik ister subklinik hastalıklara yol açsınlar bu hastalık etkenlerinin, kümes hayvanları üreticisinin verimliliğini, karlılığını ve uzun vadede mali açıdan ayakta kalabilme yeteneğini önemli ölçüde azaltırlar. Biyogüvenlik, yukarıda belirtilen amaçlara ulaşılabilmesi için oluşan ya da oluşabilecek risklerin yönetilebilmesidir. Her işletme için bir risk değerlendirmesi yapılarak, faaliyetlerinin her aşamasında mevcut risk düzeyinin belirlenmesi ve bu risk düzeylerine uygun kontrol önlemlerinin tespit edilerek uygulanması esastır. Bu yazıda, kümes hayvanları üreticilerinin çoğunluğu için ortak risk alanları ve bu riskleri asgariye indirmek için uygun önlemler belirlenmektedir. İşletmelere ait biyogüvenlik önlemlerine zemin oluşturan risk değerlendirmesi yapılırken üretim alanının biyogüvenliğini etkileyebilecek bütün faktörlerin hesaba katılması önemlidir. Bu faktörler arasında, üretilen kanatlı hayvanın türü, yeri, arazi ve üretim alanının yeri ve tanzimi, su tedarik kaynağı, bölgenin hastalık durumu, diğer kuş türleri bulunan diğer üretim alanlarına yakınlık, yaban hayatının varlığı ve tipi ve tedarik yapılan kurum ve/veya münferit müşterilerle etkileşim bulunmalıdır. Bu etkileşimlere, servis personeli, endüstri personeli, müteahhitler ve günlük civciv ve yem tedarikçileri dahildir. Aşı uygulaması, hastalığın bulaşması ve yayılmasını önlemede biyogüvenliğin yardımcı unsurlarındandır. Bu yazıda aşılamalardan bahsedilmeyecektir. Ancak özellikle canlı aşı uygulamalarında dikkat edilmesi gereken konular Biyogüvenlik açısından daha sonra işlenecektir. fakat olası bir risk yönetim önlemi olarak aşılama, genel Biyogüvenlik değerlendirme ve stratejisinin bir parçasını teşkil etmelidir. Bu yazının amacı, kuluçkadan kesime kadar tüm ticari kanatlı üreticilerinin, belirli uygulamaları ortak olarak uygulanabilecekleri kuralları oluşturmaktır. Bu kurallardan, Sürekli iyileştirmeye yönelik Biyogüvenlik kendi kendini denetleme/denetlenebilir kontrol listesi, yani “CHECK LIST” oluşturulmalıdır. Bu belge, gerektiğinde ikinci veya üçüncü kişi denetçiler için de bir temel teşkil edebilir. HASTALIK VE PATOJENLERİN ANA BULAŞMA YOLLARI Kümes hayvanları > Üretim alanından üretim alanına taşınması > Ölen hayvanların ortamdan uzaklaştırılması Diğer hayvanlar > Yabani kuşlar > Vahşi ve evcil hayvanlar > Haşereler > Kemirgenler (sıçanlar/fareler) > Diğer evcil kuşlar İnsanlar > Çiftlik personeli ve orada yaşayan aile üyeleri > Bakım personeli, komşular, hizmet edenler, ziyaretçiler, aracılar > Hastalık; eller, ayakkabılar, giysiler, kirli saçlar vs. yolla bulaşabilir. Ekipmanlar Araçlar Hava > Aerosol yada toz ile bulaşma Su kaynağı > Su kaynağı kuşlar veya diğer hayvan türleriyle temas yoluyla dışkıyla kirlenmiş olabilir. Yem > Yem, kullanılan ham maddeler, üretim sonrasında ve nakliye esnasında ya da arazideki kemirgen ve kuşlara maruz kalmaktan dolayı kirlenmiş olabilir. Düşük kaliteli veya hasarlı yemde bulunan bakteri ve küf de soruna yol açabilir. Altlık Biyogüvenlik bir bütündür. Bu nedenle konu ele alınırken risk faktörlerinin her birinin gözden geçirilmesi ve riskin ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır. Her bir aşamada HACCP kavramı düşünülmelidir. Kritik Kontrol Noktalarının Risk Analizi (HACCP) Prensip 1: Risk analizlerinin düzenli yapılması Prensip 2: Kritik kontrol noktalarının tanımlanması Prensip 3: Koruyucu önlemler için kritik limitlerin oluşturulması Prensip 4: Kritik kontrol noktalarının izlenmesi için prosedür oluşturma Prensip 5: Düzeltici yöntemlerin saptanması Prensip 6: Kayıt sisteminin oluşturulması Prensip 7: HACCP sisteminin denetlenme ve doğrulanması HACCP stratejileri; patojen tehlikelerini ve kontrol edilmesi gerekli sahaları belirler. Üretim zinciri etkili işlemlerin sağlanması için denetlenir. Prensip 1: Tehlike Analizi Civciv alımından dağıtıma dek işlemlerin her basamağında mikrobiyolojik ve fiziksel olarak tehlikelerin belirlenmesi. RİSKLER BİYOGÜVENLİK Bakteriler Su Yakın sürüler Virüs Kemirgenler Diğer mekanik yollar BİYOGÜVENLİK Personel Yem 1. ÇEVRE GÜVENLİĞİ Nakil sanitasyonu, teker geçme ve ayak havuzları, çevre temizliği 2. PERSONEL HİJYENİ Koruyucu elbise, el hijyeni ve içeride ve dışarıda duş sistemi 3. SU SİSTEMİ İçme suyunun ve su hatlarının sanitasyonu 4. HAVA İLE İLGİLİ Hava ile yayılan patojen etkenlerin kontrolü için kümeslerin sislenmesi 5. ALTLIK Kümes boşalır boşalmaz, altlık sıcakken insektisit uygulaması. Yeni kullanılacak altlığım enfeksiyon etkenlerinden ari olduğunun kontrolü ve yeni altlık kümese yerleştirildikten sonra ortam sislemesi. 6. KEMİRGEN KONTROL Entegre Kemirgen Kontrol (IPM) Programı. Pest kontrol firmaları tarafından kemirgen kontrolü yapılıyorsa; mutlaka şirket personeli tarafından da yapılan uygulamaların doğruluğu kantrol edilmeli ve kayıt tutulmalıdır. 7. BROİLER KÜMESİ Terminal dezenfeksiyon programı ve sürekli dezenfeksiyon programı Prensip 2: Kritik kontrol noktaları (CCP) Her kritik kontrol noktasında tehlikenin azaltılması veya uzaklaştırılması için işlem yapılır. Örneğin, biyogüvenliğin bir bölümü olarak yer alan patojen etkenlerin azaltılmasında kontrol noktaları vardır. Koruyucu elbise, el hijyeni, ayak havuzları, içeride ve dışarıda mümkün olan yerde duş sisteminin kullanımı ile işlemlerin tamamında personel hijyenine dikkat edilmelidir. Prensip 3: Kritik Limitler Belirlenen her tehlike oluşturan durum için kabul edilebilir limitler düzenlenir. Dezenfeksiyon işlemi sonrası bu limitlere ulaşılması başarıdaki adımın ilk göstergesidir. (Bu limitler yasal olarak belirlenmiş limitlerden fazla olamaz. Daha düşük limitlerin seçilmesi daha uygun olacaktır). Aşağıdaki tabloda dezenfeksiyon sonrası hastalık organizmalarının önerilen kritik limitleri örnek olarak gösterilmektedir. BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ TABLO. Dezenfeksiyon sonrası hastalık organizmalarının önerilen kritik limitleri hedef Toplam bak. sayısı (Zemin) 0 - 500 Toplam bak. sayısı (Duvar) 0 - 50 0 Salmonella TVC=Toplam canlı bakteri sayısı (her cm2’de) Primer sahalar, altlık/tabanlar ve havalandırmalar gibi en çok organik kirlenmenin görüldüğü sahalardır. Sekonder sahalar ise; duvarlar, direkler, yemlikler ve suluklar gibi daha az organik kirlenmenin görüldüğü sahalardır. Düzenli risk analizlerinin yapılması, kritik kontrol noktalarının tanımlanması ve kayıt sistemlerinin oluşturulması biyogüvenlik çalışmalarının ilk aşamasını oluşturur. Sürü Sağlık Kayıtları KKN AAO+ Dezenfeksiyon KKN KKN KKN AO Su Yeni Grup KKN KKN 1 Günlük Civciv Kuluçka KKN Damızlıklar İNFOVET 32-33 İnsan Sinek Rodentler Petler Prensip 4: İzleme (monitoring) Ana kontaminasyon alanlarının belirlenmesi önemlidir. Her ünitede bu alanlar farklılıklar gösterebilir (Kümes, Kuluçka, Y. Fabrikası, Kesimhane). Örneğin: > Sert yüzeyler - beton zemin ve duvarlar > Pürüzlü yüzeyler - toprak zemin veya kereste > Ekipman - yemlik ve suluklar > Hareketli ekipman ve personel > Civciv hasat ve kuluçka makineleri vb. Prensip 5: Düzeltme Kritik limitlerin her bir basamakta karşılanıp, karşılanmadığı kontrol edilerek düzeltilir. Uygulama sürecinin doğruluğundan emin olmak için Antec rehberliğine göre gözden geçirilebilir. Prensip 6: Kayıt Biyogüvenlik programının doğru bir şekilde yerine getirilip getirilmediğini tespit için kayıt tutmak zorunludur. Kayıtlar, kullanılan ürünler, kritik limitler, temizlik programları gibi kontrol ve monitoring için gerekli görülen dokümantasyonları kapsar. KKN Yem Prensip 7: Doğrulama HACCP sisteminin başarılı şekilde çalıştığını ispat için test ve prosedürleri kapsar. Genellikle bağımsız çalışan bir üçüncü kişinin veya kuruluşun yapacağı bakteriyolojik ve serolojik kabul edilebilir 500 - 2500 50 - 300 0 kabul edilemez > 2500 > 300 + testler, kalibrasyon kontrolleri ve dilüsyon testleri doğrulamaya yardımcı olacaktır. UNUTMAYIN Hijyen Bir Felsefedir Biyogüvenlik..., “Doğru uygulandığı sürece, hastalık yayıcı organizmaların kendi içlerinde ve üretim sahaları arasında yayılmalarını engelleyen bir dizi management pratiğidir.” Biyogüvenliğin Hedefi 1. Letal, çok bulaşıcı hastalıkları tesislerimizden uzak tutmaktır. > Newcastle (Fowl Pest), Avian Influenza vb. 2. Verimliliği azaltan sık rastlanan patojenlerin bulaşmasını en aza indirmektir. > E.coli ve Coccidia 3. İmmunosupresif ajanları en aza indirmek veya elimine etmektir. > Marek’s, CAV ve Gumboro gibi hayvanları diğer organizmaların yol açtığı enfeksiyonlara karşı duyarlı hale getiren hastalıklar 4. Halk sağlığını tehdit eden ajanlarla kontaminasyonun en aza indirilmesidir. > Salmonella veya Campylobacter spp. 5. Ekosistemi düşünmeliyiz. Her türlü öneri ve düşüncelerinizi bizimle paylaşırsanız, gerekli araştırmalar yapılarak sizlere Infovet aracılığıyla ya da direk ulaşılabilecektir. Biyogüvenlik, sigorta tedbirli poliçesi gibidir, yani zıda Ya . yatırımdır bir . kalmamalı, uygulanmalıdır Saygılarımızla, REFARM A.Ş. www.refarm.com.tr m.tr rm.co biyoguvenlik@refa işimiz Biyogüvenlik bizim ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ Lifleri parçalayan enzimler ve sindirim sistemi mikroflorasına etkileri Yeme eksojen enzim ilavesi ve bunun barsak mikroflorasına etkisi, kanatlı yetiştiriciliğinde üzerinde halen yoğun araştırmalar yapılan özel bir ihtisas alanıdır. Bu makalemizde, yem maddelerinin içerdiği lifleri kullanılabilir hale getiren enzimlere ve performansa yönelik etkilerine değineceğiz. YAZI: Huvepharma® & ANC Teknik SERVİSİ G ünümüzde hayvansal üretim; yüksek kalite, düşük maliyet ve güvenli hayvansal ürünlerin üretimini destekleyen beslenme stratejilerine dayanmaktadır. Bu beslenme stratejileri; sağlık, hayvan refahı, çevre ve beslenme arasındaki ilişkileri dikkate almalıdır. Rasyon formülasyonunda kullanılan ve oldukça geniş skalada yer alan farklı hammaddeler nedeniyle, hayvanlar sıklıkla beslenme stresi altındadırlar. Bununla birlikte enzimler gibi önemli yem katkı maddeleri optimum hayvan performansı ve etkin bir maliyetle üretim yapmak için önemli araçlardır. Hayvanların yaşı, rasyonun kompozisyonu, yem partikül büyüklüğü ve ortak benzeri faktörlerin hayvanların performansı üzerine direkt etkileri söz konusudur. Tüm bu faktörler aynı zamanda gastrointestinal kanalın (GIT) sahip olduğu mikrobiyal popülasyon üzerinde de etkilere sahiptir. Yemle ilişkili faktörler arasında, gastrointestinal kanalın mikroflorasını etkileyebilen veya modüle eden özel yem katkı maddelerinin kullanımına özel bir önem gösterilmektedir. Bu faaliyet alanı içerisinde, lifleri parçalayan enzimlerin (veya NSP parçalayan-indirgeyen enzimler) hak ettikleri özel ilgi, İNFOVET 34-35 bunların etkileri veya etkinin kapsamı gibi konular halen araştırma altındadır. Şu ana dek yapılan birçok araştırma çalışmasında, yüksek performansa sahip olan kanatlıların düşük performans gösteren kanatlılarla karşılaştırıldıklarında daha farklı bir mikrofloraya sahip oldukları gösterilmiştir. Dahası araştırmalar, NSP parçalayan enzimlerin gastrointestinal kanalın mikrobiyal ortamını değiştirdiğini ve enzim ilavesi ile neden olunan mikroflora değişimlerinin substrata bağlı (yem kompozisyonu) olduğunu göstermiştir. Farklı enzim etkinliklerinin karşılaştırılması, sinerjilerinin, tekrarlanabilirliğinin ve etkileşimlerinin anlaşılması için hala daha çok araştırma yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. GASTROİNTESTİNAL SİSTEM MİKROFLOARASI VE ENZİMLERİN KANATLI BESLENMESİNDE KULLANILMASI Barsak çok karmaşık bir organdır. Mikrofloranın kompozisyonu ise daha karmaşık bir yapı sergiler ve tam olarak bilinmemektedir. Mikrofloranın yapısı; bir kompleks araştırma konusunu da plana geçiren, hayvan ırklarındaki farklılık, çevresel koşullar, beslenme ve yönetim gibi çok fazla sayıda faktörden etkilenmektedir. Kanatlı performansı ve barsak mikroflorası Singh ve arkadaşları (2012) tarafından yapılan bir araştırmada; yüksek (düşük FCR) ve düşük (yüksek FCR) performans gösteren kanatlıların fekal örneklerinde tespit edilen mikrobiyal popülasyonun kompozisyonu açısından anlamlı bir fark olduğu ortaya konmuştur. Şekil 1 ve 2, bu araştırmanın sonuçlarını özetler niteliktedir. Aynı koşullar altında yetiştirilen yüksek ve düşük performanslı broiler piliçler arasındaki farkı ve karmaşıklığı açıkça göstermektedir. Mikrobiyal kompozisyonlar arasındaki fark, Apajalahti (2014)’nin ikisi de ticari kanatlı işletmelerinden temin edilen düşük ve yüksek FCR’a sahip kanatlılardaki karşılaştırma çalışmasında ispat edildiği gibi sekum seviyesinde görülebilmektedir. Şekil 3 ve 4’de görüldüğü gibi, her bir gruptaki mikrobiyal popülasyon arasında fark açıkça ortaya konmaktadır. Mikrobiyal popülasyondaki bu değişimlerin performansı, hormonal yanıtı, barsak gelişimini ve benzeri durumları nasıl etkilediğini anlamak, daha iyi hayvan performansı ile neticelenen bağırsak mikroflorası modülasyonu için daha da uygun hale getirilmiş besinsel çözümlere kapı açacaktır. NSP parçalayan enzimler ve mikroflora Barsakta gerçekleşen fermantasyon ve bu fermantasyondan sorumlu bakteriyel popülasyonun önemi bilindiğinden, günümüzde bu konu fazla dikkat çekmektedir. Jozefiak ve ark., (2004) bir tavuk için gereken toplam AME (Görünür Metabolik Enerji)’nin %7’sinin fermantasyondan geldiğini göstermiştir. Bu sonuç lif ve lifleri parçalayan enzimlere odaklanmayı gerektirir. In vitro testler, çözünemeyen lifin, özellikle çözünemeyen arabinoksilanların, kısa zincirli yağ asitlerinin (SCFA) üretimini stimüle edebildiğini ve bakteriyel artışı desteklediğini ortaya çıkarmaktadır. Nişasta yapısında olmayan polisakkaritleri (NSP) parçalayan enzimlerin laktik asit ve SCFA üretimi üzerine etkisini değerlendirmek üzere arpa veya yulafa dayalı diyetlerle beslenen broiler piliçlerle yapılan bir çalışmada, Jozefiak ve ark. (2011), NSP enzimlerinin kullanımının sindirim sistemindeki SCFA üretim miktarını arttırdığı sonucuna varmışlardır. Jozefiak ve ark., tarafından yapılan bu çalışmanın daha iyi anlaşılması için pek çok bakış açısı dikkate alınmalıdır. İlk olarak kabul edilen, farklı enzimlerin (özellikle farklı ksilanazlar) farklı bozunma ürünleri üreten farklı alanlardaki arabinoksilanları hidrolize etmesi, ikincisi SCFA üretimindeki yanıtın,substrat ve enzime bağlı oluşudur. Damen ve ark., (2011) tarafından tanımlandığı gibi, fermantasyon substrat çeşitleri çözünebilirden (Sekal düzeyde asetat düzeyini artırır) çözünemeyen arabinoksilanlara (sekal düzeyde butiratı artırır) değişiyorsa farklı bir profil ve SCFA yanıtı beklenebilir. Bununla birlikte, nişasta yapısında olmayan polisakkaritleri parçalayan enzimlerin AX’ın kapsamlı hidrolizine olanak tanıması, AX oligosakkaritleri (AXOS), prebiotik özellikleri ile tanımlanmış moleküllere değiştirebilir. Memeli hayvanlarda yapılan çeşitli çalışmalarda, AXOS tüketimi; SCFA’nın artan seviyeleri ve barsaktaki bifidobakterinin daha yüksek bir konsantrasyona ulaşması şeklinde, sağlığı destekleyici etkiler ile sonuçlanmıştır. Bifidobakteri tarafından fermente edilmesi için substrattan sırasıyla NSP parçalayan enzimlerin bu AXOS’u şekillendirebilmesi gerçeği nedeniyle ölçülebilir SCFA üretilir. Bu kompleks yapı ve reaksiyon zinciri ile olası etkileşimler, farklı çalışmaların sonuçlarını kıyaslamayı zorlaştırır ve farklı çalışmalar arasında sonuç ve hükümlerin çeşitliliğini ve farklılığını açıklayabilir. NSP parçalayan farklı enzimlerin mikrobiyal popülasyonu farklı şekilde etkilemesi ve hayvan- Şekil 1. Şekil 3 Düşük FCR’a sahip kanatlılardan alınan fekal örneklerdeki mikrobiyal popülasyonun dağılımı FCR’ı iyi olan ticari kümeslerden alınan sekal örneklerdeki mikrobiyal popülasyonun dağılımı 0,46 0,05 %19 15,58 2,85 %47 %7 46,96 0,05 %10 %10 0,07 %0 %2 %5 Şekil 4 Şekil 2. Yüksek FCR’a sahip kanatlılardan alınan fekal örneklerdeki mikrobiyal popülasyonun dağılımı Kabul edilebilir düzeylerde FCR’a sahip ticari kümeslerden alınan sekal örneklerdeki mikrobiyal popülasyonun dağılımı %9 12,16 17,29 %5 %12 %28 8,89 1,31 %21 10,02 8,06 8,2 %11 %13 %1 Campylobacteraceae Enterobacteriaceae Bacteroides Flavobacteriaceae Diğerleri Fusobacteriaceae Bifidobacterium spp. Moraxellaceae Megamonas spp. Ruminococcaeae Lactobacillus grup Xanthomonadaceae Coriobacteriaceae Clostiridial cl IV Clostiridial XIVa ların performası üzerinde farklı etkilere sahip olması hipotezini test etmek amacıyla gerçekleştirilen 2 çalışmada; iki farklı ksilanaz ürünü, iki farklı ksilanaz ve glukanaz karışımı ve iki farklı enzimatik kompleks (ksilanaz + yan aktivitelerinin bir kompleksi) her iki çalışmada da aynı şartlar altında karşılaştırılmıştır. Her iki çalışmada da eşit şartlar sağlanmıştır: • 8 çalışma x 10 tekrar x 10 dişi Ross 308 broiler piliç • Buğday, mısır, soya kaynaklı diyetler ile 3 aşamalı beslenme programı oluşturulmuş, tüm çalışmalarda diyete fitaz ilave edilmiştir. Çalışma süresi: Kanatlılar 1 günlük yaştayken başlamış ve 42 günlük yaşta çalışma bitirilmiştir. Uygulamalar: Pozitif Kontrol (PK), Negatif Kontrol - NK (PK 100kcal’lik metabolik enerjiye azaltılmıştır), T3 - T8 – NK + test enzimi (tek ksilanaz SX1, tek ksilanaz SX2, karışım XG1, karışım XG2, enzimatik kompleks EC1 ve enzimatik kompleks EC2) Ölçümler: Kursak, ileum ve sekum sindirim pH’sı, ileal ve sekal mikrobiyal popülasyon, ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ standart performans göstergeleri. İki çalışmada da enzimatik ürünler nedeniyle sindirim pH’sında belirgin değişimler gözlemlenmiş, aynı zamanda ileal ve sekal mikrobiyota popülasyonu kayda değer şekilde etkilenmiştir. PK ve NK’nın karşılaştırıldığı tüm enzim çalışmalarında; kursak ve sekumdaki pH’da düşüş; ileum ve sekumdaki toplam bakteri sayısında artış meydana gelmiştir. Clostridium leptum alt gruplarının yanı sıra Enterobacteriaceae gibi laktik asit üreten mikrobiyal popülasyonun etkileri belirgin fakat enzimatik ürünlere bağlı olarak farklılık göstermiştir. Enzim tipleri ve cevapları arasında bir ilişki bulunamamıştır, örneğin SX1 ve SX2 çalışmaları birbiriyle zıt ve belirgin derecede farklı cevaplar içermektedir. SX2 aynı popülasyonda belirgin bir artışa (P < 0,0001) neden olurken, SX1 Enterobacteriaceae, Clostridium leptum ve laktik asit üreten bakterilerde ileal düzeyde belirgin bir azalma (P < 0,0001) meydana getirmiştir. Sonuçlar, NSP parçalayıcı enzimlerin barsaktaki mikrobiyal popülasyonun kompozisyonu üzerine etkisini doğrularken aynı zamanda farklı enzimlerin farklı etkileri olduğunu da net bir şekilde açığa çıkarmaktadır. Buna ek olarak aynı enzimatik ürünlerin çalışmalar arasında farklı yanıtlara neden olduğu da bulunmuştur. İkinci çalışmada SX1 uygulaması, sekal düzeyde pH’nın azalması üzerine düşük ve mikrobiyal popülasyon üzerinde (kayda değer olmayan) az bir etki göstermiştir. Tam tersine EC2, ölçülen parametreler üzerinde eşdeğer yanıtlar ile çalışmalar arasında yüksek düzeyde tutarlı sonuçlar göster- İNFOVET 36-37 Broiler piliçler üzerinde yapılan çalışmalar, yetiştiricilikte kullanılan NSP enzimlerinin sindirim sistemindeki kısa zincirli yağ asitlerinin üretimini arttırdığını göstermektedir. miştir. Bu sonuçlar, substratın enzim yanıtı ve bunun mikroflora üzerindeki etkisini geri getirir. Bazı enzimatik ürünler, diğerleri belki de daha geniş bir substrat aralığını tercih ederken, ortamda olmadığı için enzim etkisini azaltacak spesifik substratlara karşı yüksek afinite veya seçiciliğe sahiplerdir. NSP parçalayan enzimlerin hareketini etkileyen bilinmeyen faktörlerin ve ürünler arasındaki farkların açığa kavuşturulmasına yardımcı olması için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Şu anda önemli sayıda araştırma verisi, NSP parçalayan enzimlerin, dengeli ve olumlu bir barsak mikroflorasının devamlılığı ve büyümesini destekleyerek, barsak sağlığı üzerine olumlu etkilerinin olduğunu göstermektedir. SONUÇ • Kanatlı hayvanların barsak mikroflorası çeşitli faktörlerden etkilenen karmaşık bir sistemdir. Bu faktörler, faktörlerin olası sinerjik etkileri ve biyokimyasal tepkiler henüz tam olarak anlaşılmış değildir. • NSP parçalayan enzimler mikroflora kompozisyonu üzerine etki eder. Araştırmada farklı enzimlerin mikroflora kompozisyonu üzerine farklı etkileri olduğu ortaya çıkmıştır. • Fermente edilebilir oligosakkaritler, SCFA üretmek için bağırsak mikroflorası tarafından kullanılmaktadır. Bu SCFA hayvan tarafından bir enerji kaynağı olarak kullanılabilmektedir. Mikrofloradan bir fermantasyon ürünü olarak ortaya çıkan bu tipik SCFA, örneğin NSP enzimleri degredasyonu yoluyla oluşturulmuş farklı AXOS’lara bağlı olabilir. • Araştırma NSP parçalayan enzimlerin; dengeli ve pozitif bir mikrofloranın gelişimi ve devamını farklı mekanizmalar yoluyla destekleyerek, bağırsak sağlığı üzerinde olumlu etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Huvepharma® enzim teknolojisine yenilikler getiriyor • Huvepharma® global kanatlı sektörüne yüksek kalitede, ısıya dayanıklı, yüzey fermantasyon teknolojisi ile üretilen NSP enzimleri (HOSTAZYM-X ve HOSTAZYME-C) sağlar. • AB ruhsatına sahip bu enzimlerin etkinliği farklı ülkelerde yapılan onlarca bilimsel çalışma ile desteklenmektedir. • Huvepharma® tarafından geliştirilen INSTANT SOLUBLE HOSTAZYM-X ve HOSTAZYM-C enzimleri ile bunların uygulanması için gerekli HUVEMATIC teknolojisi hakkında daha fazla bilgi almak için lütfen ANC Teknik Servisi ile iletişim kurunuz. Referans istenildiğinde verilebilir. Bakanlık-ViSAD sektörden Tam Bakanlık, VİSAD ve sektör paydaşları, veteriner sağlık ürünleri sektöründeki gelişmeleri, uygulamada yaşanan sorunları, çözüme yönelik önerileri ve gelecek öngörülerini görüşmek üzere Antalya’da bir araya gelerek başarılı bir toplantı gerçekleştirdiler. İNFOVET 38-39 Yoğun katılımla gerçekleştirilen Bakanlık-VİSADSektör buluşmaları ilgiyle takip ediliyor. buluşmasına destek geldi G ıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü (GKGM) ve Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği (VİSAD) tarafından 19-20 Mart 2015 tarihlerinde Antalya’da; Veteriner sağlık ürünleri sektöründeki gelişmeler, uygulamada yaşanan sorunlar, çözüm önerileri ve gelecek öngörülerinin görüşülmesi, sıkça sorulan soruların cevaplandırılması, otorite ve paydaşlar arasında bilgi alışverişi yapılması, Bakanlık ve sektörün iletişim ve işbirliğinin artırılması amacıyla “Veteriner Sağlık Ürünleri Değerlendirme Toplantısı” gerçekleştirildi. Bakanlık-VİSAD-Sektör buluşması olarak düzenli olarak yapılan toplantıya Bakanlık yetkilileri, VİSAD Yönetim Kurulu, VİSAD üyesi firmalar, diğer firmalar, veteriner ecza depoları, danışmanlık firmaları ve sektörle ilgi medya kuruluşlarından toplam 185 kişi katıldı. Toplantı sektör paydaşlarınca ilgiyle takip edildi. Toplantı VİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Burhan Hacı ve Gıda ve Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Süleyman Aslan’ın konuşmalarıyla açıldı. VİSAD Sorunlar ve çözüm önerileri konusunda sektörün ortak sesi Başkan Burhan Hacı; geleneksel hale gelen Bakanlık-VİSAD-Sektör buluşmasına gösterilen ilgi nedeniyle tüm katılımcılara KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI Grubu Sorumlusu ve konu uzmanlarıyla görüşmeyi tercih ettiklerini, ilgili birimlerin de VİSAD görüşlerini önemli ölçüde dikkate aldığını belirtti ve bu nedenle Bakanlık yetkililerine teşekkür etti. Bu kapsamda üyelerden ve sektörden gelen uygulamaya ilişkin sorunları, aksaklıkları ve çözüm önerilerini VİSAD olarak bir süzgeçten geçirdikten sonra sektörün ortak görüşü olacak şekilde Bakanlığa iletildiğini, Bakanlığın da bu tür çalışmalarımıza sürekli olumlu yaklaşım sergilediğini, hatta Genel Müdürümüzün önerisiyle sıkça karşılaşılan sorular ve yanıtlarını toplu halde dernek web sayfasında yayınlandığını, bu sayede Bakanlığımıza gereksiz soru sorularak zaman kaybının engellemeye çalışıldığını, Veteriner Sağlık Ürünleri ve Halk Sağlığı Daire Başkanı Dr. Semra Yılmaz, daha sık bir araya gelmekte fayda olduğunu belirtti. VİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Burhan Hacı, Bakanlık-VİSAD-Sektör buluşmasına gösterilen ilgi için memnun olduklarını belirtti. Gıda ve Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Süleyman Aslan, mevzuatla ilgili sektörden gelen görüşleri önemsediklerini söyledi. Yönetim Kurulu adına ayrı ayrı teşekkür etti. Hacı, konuşmasının hemen başında veteriner ilaç ve aşı sektörünün mevzuat zemininin oluşmasında gösterdiği liderlik ve sektörü sıkıntıya düşürmeyecek şekilde planlı çalışmaları nedeniyle Genel Müdür Prof. Dr. Sayın İrfan Erol’a ve ekibine katılımcılar huzurunda teşekkür etti ve konuşmasını sürdürdü. Veteriner ilaçları ve aşılarla ilgili olarak son dönemde yürürlüğe giren mevzuat nedeniyle sektörde yaşanan sorunların çözümü için yoğun çaba harcandığını ve sektörde ciddi yatırımlar yapıldığını, geçtiğimiz dönemde önemli gelişmeler sağlandığını, 2014 yılı sonunda yapılan yönetmelik değişikliğine bağlı olarak önümüzdeki sürecin sektör açısından daha zor bir dönem olacağını ve zamanın da sınırlandırıldığının herkes tarafından bilindiğini, mevzuatla uygulamanın birbirini tamamlaması gerektiğini, İNFOVET 40-41 VİSAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Burçak Zorlu, katılımları ile büyük destek olan tüm Bakanlık personeline teşekkür etti. yani kanun, yönetmelik, kılavuz ve talimatların ülkemiz şartlarına göre uygulanabilir olmasını, yaşanan ekonomik sıkıntılara rağmen, sektörde önemli değişimler ve yatırımların olduğunu memnuniyetle gördüğünü, Bakanlık ve sektörde birikimli insan kaynağının sürekli arttığını, ancak hala uygulamaya ilişkin yol gösterici, açıklayıcı kılavuzlara, bilgilendirmelere ihtiyaç olduğunu belirtti. Hacı yaptığı konuşmada; Yönetim Kurulu olarak her zaman konunun asıl muhatabı olan Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ile diyalog halinde olmayı prensip edindiklerini, bunun dışındaki baskı unsuru olacak yollara tevessül etmediklerini, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı, Çalışma Yönetmelik değişiklikleri ile yeni tanımlara yer verildi. Farmokovijilans hizmet kurumu anlayışı getirilerek, yerli ve ithal ürün tanımları kaldırılıp; biyogüvenlik ile ilgili hükümler eklendiğine değinildi. önümüzdeki süreçte de yeni sorunlar, yeni problemler ve bunların çözümüne ilişkin önerilerimiz oldukça Bakanlıkla paylaşılacağının ve yakın işbirliğini sürdürüyor olacaklarının altını çizdi. Hacı konuşmasını; Bakanlığın iş yoğunluğunun çok arttığını, denetim ve kontrollerde sağlanan gelişmeleri herkesin kabul ettiğini, personelin bilgi birikiminin de çok arttığını gördüklerini, ancak insan kaynağı açısından sayısal olarak takviye edilmesi gerektiğine şiddetle inandıklarını, Bakanlık-sektör iletişimin daha da ileriye gitmesi gerektiğini, daha spesifik gruplarla bilgilendirme toplantıları yapılmasını arzu ettiklerini, sektörden gelen sorular ve cevaplarının VİSAD web sayfasında yayınlanmasından sonra Bakanlığımız çalışanlarına aynı soruların tekrar yöneltilmediğini gördüklerini ve bu nedenle uygulamayı geliştirerek sürdürmeyi planladıklarını, sektör olarak Bakanlığımızın mevzuat hazırlık çalışmalarına daha aktif katılmak istediklerini, VİSAD bünyemizde oluşturulan çalışma gruplarıyla Bakanlık çalışmalarına destek olmayı arzu ettiklerini belirterek tamamladı. Açılışta konuşan Genel Müdür Yardımcısı Süleyman Aslan; Bakanlık olarak ilgili sivil KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI Dr. Mehmet Alkan, 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nin Türkiye için büyük bir fırsat olduğunu, desteklerinden dolayı Bakanlık ve sektör paydaşlarına teşekkür ettiğini belirtti. VİSAD Yönetim Kurulu, sektörün VİSAD’a verdiği destekten dolayı mutlu olduklarını belirtti. Dr. Mehmet Alkan BAKANLIK VE VİSAD BÜYÜK BİR MESAFE KATETTİ Sektör paydaşları toplantıya yoğun ilgi gösterdi. toplum kuruluşları ile müşterek çalışmayı tercih ettiklerini, hazırlanan mevzuat ve düzenlemelerle ilgili olarak sektörden gelen görüşleri önemsediklerini, GMP belgelendirme çalışmalarının hızlandırılması gerektiğini, şu ana kadar 58 üretim yeri için dosya sunulduğunu, bunlardan ülke içerisinde ve yurt dışında olan 43 üretim yeri için Bakanlık görevlilerince denetim gerçekleştirildiğini, halen 8 üretim yerine GMP belgesi verildiğini, son dakikanın beklenmemesini, bu konuda yeni bir erteleme beklentisi içinde olunmamasını, ek süre verilmeyeceğini ve iyi bir toplantı olmasını temenni ettiğini ifade etti. Bakanlık projeleri ve GMP sürecinden bahsedildi Veteriner Sağlık Ürünleri sektöründeki Gelişmeler ve Genel Değerlendirme başlıklı İNFOVET 42-43 oturumda Bakanlık adına Daire Başkanı Dr. Semra Yılmaz, VİSAD adına Başkan Yardımcısı Burçak Zorlu açıklamalarda bulundu. Yılmaz konuşmasında; kısaca yapılanları anlattı ve önümüzdeki dönemde yapılacakları dile getirdi. Veteriner Tıbbi Ürünler Hakkında yönetmelikle ilgili olarak sektörden gelen talepler ve uygulamada yaşanan sorunların değerlendirilmesi sonucunda ilgili yönetmelikte değişiklik yapılmasının uygun olacağı kanısına varıldığını belirtti. Yapılan değişiklikle yeni tanımlara yer verildiğini, farmakovijilans hizmet kurumu anlayışının getirildiğini, yerli ve ithal ürün tanımlarının kaldırıldığını, biyogüvenlikle ilgili hükümlerin eklendiğini, veteriner ecza depolarının gerçek anlamda hizmet vermesi için yeni eklemeler yapıldığını, belirli kurallar çerçevesinde otovaksin üretiminin önünün açıldığını, Bakanlıkça VİSAD kurulduğu günden bu yana, özellikle veteriner ilaç sanayisi ile biyolojik ürünler sanayisinin organize bir çatı altında toplanması ve bakanlık ile ilişkilerinin yürütülmesi ve değerlendirilmesi gibi oldukça önemli misyonlar üstlenmiştir. Gerçekleştirilen toplantı da bunun en önemli göstergesidir. İki gündür toplantıyı takip ediyorum; VİSAD’ın bakanlıkla ilişkilerinin ne kadar sıcak olduğunu görmek açısından ve sektörün sorunlarının bu ilişkilerle ne kadar kolay çözülebileceğinin ifade edilebilmesi açısından çok verimli geçtiğini düşünüyorum. Ümit ediyorum ki VİSAD, bakanlık ve sektör arasındaki sorunların çözümüne dair gelecekte çok daha yararlı işler yapacak. Bir şeyin daha altını çizmekte fayda var; veteriner sağlık ürünleri mevzuatının hazırlanması konusunda bakanlık çok büyük bir mesafe katetmiş, Avrupa Birliği’ne uyum açısından önemli hamleler yapmıştır. Şu anda görüyoruz ki; mevzuatımız Avrupa Birliği mevzuatı ile hemen hemen uyumlandırılmış ve pratiğe aktarılmıştır. Bunun birçok açıdan faydası var; birincisi tükettiğimiz hayvansal ürünlerdeki katkı ve kalıntı riskini azaltmaya yardımcı olmak, ikincisi çevreye olan zararı azaltmak, üçüncü faydası ise etkili ve kaliteli ürünlerin üretilebilmesinin önünü açmasıdır. Tekrar ifade edersem; toplantı çok faydalı geçti ve gelecekte daha da iyi toplantılar gerçekleştirileceği yönünde inancım büyük. KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI yayınlanan mevzuatta hüküm bulunmaması durumunda uluslararası kuruluşların kurallarının arandığını, GMP geçiş süreci için plan yapıldığını dile getirdi. Yılmaz konuşmasının devamında antimikrobiyal direnç konusunda ciddi çalışmalar yapıldığını, “Akılcı Antibiyotik kullanımı ve Antibiyotik Direncin İzlenmesi Strateji Eylem Planı”nın hazırlanarak Dünya Sağlık Örgütü’ne gönderilmek üzere Sağlık Bakanlığı’na iletildiğini, veteriner tıbbi ürünlerin hammadde tedarikinden veteriner hekimin kontrolünde reçete ile uygulanmasına kadar geçen tüm aşamalarda etkinliği ve güvenirliği garanti eden kalite sürecinin uygulanması için gerekli düzenlemelerin yapıldığını, halen ruhsatlı olarak 2260 veteriner tıbbi ürün ve 530 veteriner biyolojik ürün bulunduğunu, 2014 yılında; 111 VTÜ ve 14 VBÜ dosyasının incelenerek 24 VTÜ ve 7 VBÜ için ruhsat verildiğini, GMP kapsamında 61 başvurunun geldiğini, bunlardan 45 başvurunun kabul edildiğini, Türkiye’de 21 ve yurt dışında 24 üretim yerinin denetlendiğini, 8 üretim yeri için GMP belgesi verildiğini, 2015 yılında bu sayının 30 olacağını tahmin ettiklerini ifade etti. Bunun yanında Bakanlıkta yürütülen Çeyrek asırdır devam eden VİSAD deneyimi ve etkin iletişimi ile birlikte Bakanlık mensuplarının çalışmaları yeni mevzuat sürecinde reel sektörde yaşanabilecek ciddi sıkıntıların engellenmesine yardımcı olacaktır. projeler hakkında bilgi verdi ve 2015 yılında sektörün de görüşleri alınarak çeşitli mevzuat ve düzenlemelerin yapılacağını, eğitim ve işbirliği toplantıları yapılacağını, sektör ve VİSAD ile işbirliği yapmaktan memnuniyet duyduklarını belirtti. Çeyrek asırlık VİSAD deneyimi ile sorunlara değinildi VİSAD Başkan Yardımcısı Burçak Zorlu ise sunumunda; Türkiye’de hayvan sağlığı ve refahının güvence altına alınması için koruyucu ve tedavi edici çalışmalar, çiftlik hayvancılığının ekonomik verimliliği, hayvanlarının sağlığı ve refahı için veteriner sağlık ürünlerinin yeterli kalitede, etkin, güvenli, İNFOVET 44-45 Sami Esirtgen Cem Keskindil İBRAHİM ETHEM ULAGAY Bayer VİSAD öncülük görevini yerine getirdi VİSAD ve Bakanlık çözüm odaklı çalışıyor Bu toplantılar, sektörün bir araya gelmesi açısından önemlidir. Yeni yönetmeliklerle ilgili sektörel olarak bir takım sıkıntılarımız vardı. Bu sıkıntıların aşılması konusunda bu tür toplantılarda bir araya gelerek, karşılıklı tartışarak sonuca ulaşmak çok daha anlamlı oluyor. Bakanlık bizi dinlediğini ortaya koydu; görüşlerimize değer verip bu doğrultuda yönetmeliklerinde bazı değişiklikler yapmaya karar verdi. Sadece VİSAD’ın değil, bütün sektörün burada olması çok önemli bir şey. Çünkü öncülüğü VİSAD üstlense de, diğer üye olmayan kuruluşların da burada bulunup sıkıntılarını paylaşmaları gerekli. Aynı pazarın içinde olduğumuz için onların dertleri de VİSAD’ın dertlerinden farklı değil. Bu noktada güzel işler ortaya çıkıyor. Kuruluşundan bu yana işin içinde olan biri olarak VİSAD’ın her gün kendini daha da geliştiren bir kuruluş olduğunu söylemek isterim. 19-20 Mart’ta VİSAD’ın katkılarıyla gerçekleşen sektör bakanlık toplantısının oldukça olumlu bir havada geçtiğini düşünüyorum. GMP, farmakovijilans, otovaksin kılavuzları hakkındaki sunumlar ve tartışmalar tatmin edici düzeydeydi. Bakanlığımızın ilaç ve aşı sektörüne yaklaşımı oldukça ilerici, yapıcı ve çözüm odaklıydı. Gıda güvenirliğini sağlamak üzere bilinçli antibiyotik kullanımı ve veteriner tıbbi ürün takip sistemi kurulması konusundaki çalışmalarını son derece yerinde buluyorum. Farmakovijilans yönetmeliğinin daha doğru ve çabuk uygulanabilmesi için Bakanlık tarafından düzenlenecek farmakovijilans eğitiminin çok faydalı olacağını düşünüyorum ve hayvan sağlığı alanında Avrupa Birliği yönetmeliklerine uyum konusunda atılan adımları hem bir sektör çalışanı hem de bir tüketici olarak memnuniyetle karşılıyorum. VİSAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Burçak Zorlu, VİSAD Yönetim Kurulu Üyesi Nazan Uşdu Dilsiz, VİSAD Genel Sekreteri Musa Arık KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü yetkilileri ve VİSAD yöneticileri uyumlu çalışmanın başarı getireceğini savundu. Ömer Diker PhIbro Sektörün gelişmesinde VİSAD’ın rolü büyük kamu sağlığını tehdit etmeyen özelliklerde ve mutlaka erişilebilir olmasının önem olduğunu belirtti. Bu çerçevede mevzuat altyapısı, uygulanabilirliği, insan kaynağı ve uygulama kapasitesinin yeterli olması gerektiğini, veteriner sağlık ürünlerinin ülkemiz hayvancılık sektörü ve gıda güvenliği açısından verimlilik, istihdam ve katma değer yarattığını vurguladı. Son birkaç yılda Dr. Musa Alkan, GMP Belgeleri hakkında kapsamlı bilgi verdi. Dr. Erdoğan Şahin, Veteriner Ecza depoları hakkındaki soruları cevapladı. Bakanlık yetkilisi Arif Özkan, mevzuatı örnek vakalar üzerinden değerlendirdi. İNFOVET 46-47 VİSAD’ın öncelikli hedefleri içerisinde sektör için çok önemli olan mevzuat altyapısının; güçlü, rekabetçi, gerçekleşmesi mümkün ve yenilikçi bir yapıya sahip olmasının önemi vurgulandı. veteriner sağlık ürünlerinin ruhsatlandırılması, üretimi, dağıtımı, pazarlanması, tanıtımı ve kontrolüyle ilgili yapısal değişiklikleri öngören mevzuat ve düzenlemeler yapıldığını, bu alanda sektörde ciddi yatırımlar gerçekleştiğini, bu süreçte mali sıkıntıların yanında sektörde uygulamaya ilişkin sorunlar da yaşandığını, bu kapsamda sektörün öncelikli sorunlarının VİSAD tarafından otoriteye her zaman sunulabildiğini, iletişim kanallarını açık tutan Bakanlık mensupları ile çalışarak reel sektörde yaşanabilecek sıkıntıların engellenebildiğini, dinamik olan mevzuatın Bakanlıkla olan ilişkilerin endüstri ile birlikte yürütülmesi çok önemli. Endüstride bulunan kişiler olarak, bakanlığın bu yöndeki yaklaşımından dolayı çok memnunuz ve bu nedenle oldukça başarılı bir toplantı geçirdik diyebiliriz. 20 yıldır hayvan sağlığı alanında faaliyet gösteren biri olarak söyleyebilirim ki, Tükiye’de çok ciddi bir hayvan sağlığı üretimi ve potansiyeli var ve bu alanın yönetimi açısından, açılış konuşmasında da belirtildiği gibi “çiftlikten sofraya” gıdanın ehemmiyetli ve sağlıklı bir şekilde ulaşması kritik bir konu, çünkü hem hayvan sağlığını hem de insan sağlığını ilgilendiriyor. Biz, mevzuat ve uygulama açısından gelişmiş ülkelerin çok gerisindeydik fakat geçen süreçte Türkiye’yi üst sıralara taşıyan mevzuat değişiklikleri ile ilgili olumlu yönde gelişmeler oldu. Bütün bunların gerçekleştiği süreçte VİSAD da çalışmalarda bulunuyordu ve fırsat buldukça görüşlerini iletiyordu. VİSAD’ın zaman içinde verdiği görüşlerin, bu alanda ileride bulunan ülkelerdeki mevzuatlara yakın oluşu, VİSAD’ın bu ülkelerdeki mevzuatları ne kadar iyi takip ettiğini gösterdi ve başarı bunun bir uzantısı olarak açığa çıktı. Bu önemli süreçlerden geçerken de VİSAD’ın bakanlık tarafından bu denli ciddiye alınması ve süreci birlikte yürütüyor olmaları VİSAD açısından önemli bir başarıdır. Sorunlar, sıkıntılar her zaman olacak ama açık kanallarla konulara değinmek ve bakanlığın da aynı açıklıkla konulara bakıyor olması çok olumlu bir durumdur. Birkaç yıl daha sıkıntılı geçecektir ancak sonrasında hem üreticiler bakımından daha anlamlı ve bir rekabetçi bir hava oluşacak hem de ihracat bakımından potansiyelin büyüyeceğini ve altyapının kuvvetleneceğini düşünüyorum. KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI Mücteba Binici, Göknil Eriş, Dr. Serdar Ertaş, Metin Kelleci İsmail Özdemir ANC VİSAD, Bakanlık ve sektör iletişimin ana parçasıdır genleşme evresinde yani önümüzdeki süreçte de yeni sorunlar ortaya çıkarabileceği, çeyrek asırlık VİSAD deneyimi ve etkin iletişimle sorunların düzeltilmesine yönelik çalışmaların aralıksız devam ettirileceğini dile getirdi. Zorlu konuşmasının devamında 5996 sayılı kanun esas alınarak hazırlanan yönetmelik, kılavuzlar ve düzenlemeler düşünüldüğünde, sektörün geleceğinin tasarlandığı günlerin yaşadığını, bu süreçte uzun ve orta vade master planların hazırlanan bu mevzuat paralelinde oluşturulacağını ifade etti. Avrupa Birliği normlarını temel aldıkları uygulamaların ülkemiz gıda ve hayvancılık sektörüne uygun modelini veteriner sağlık ürünleri sanayisinde de modelleyebilmek için uyumun ve geçiş süreçlerinin çok dikkatli ve mevcut hassasiyetleri göze alarak yapılması gerektiğini, bu süreç içerisinde VİSAD olarak, Bakanlık ile çok yakın bir işbirliği yaparak önerileri sunduklarını, gerekçelerini ve uluslararası modellerinin simülasyonları ile üyelerin düşüncelerini ve yorumlarını iletebildiklerini, öncelikli hedefleri içerisinde doğal olarak sektör için çok önemli olan mevzuat alt yapısının güçlü, rekabetçi, gerçekleştirilebilir ve yenilikçi olmasının önemini vurguladı. Bakanlığın göstermiş olduğu ilgi ve yorumları değerlendirmesi nedeniyle Genel Müdür Sayın Prof. Dr. İrfan Erol, Genel Müdür Yardımcısı Sayın Süleyman Aslan ve Daire Başkanı Sayın Dr. Semra Yılmaz’a teşekkür etti. Zorlu konuşmasında; Bakanlık ve VİSAD üyelerinin teknik departmanlarını, uyum süreci içerisinde çok yoğun bir çalışma programı beklediğini, bu program dahilinde sektörün üretim noktalarındaki yatırım boyutlarının çok önemli bir finansman kaynağı İNFOVET 48-49 gerektirdiğini söyleyerek, “Teknik departmanlarda hizmet veren insan kaynakları yapısının da artırılması hususları gündemi etkiliyor, yatırıma yönelik finansman kaynakları farklı bir platformda tartışmaya açılırken, entellektüel seviyesi ve akademik formasyonu farklı insan kaynağı üretmenin, istihdam edilmesinin ve sisteme entegre edilmesinde de farklı süreçlerin bizleri beklediğini düşünüyoruz, bu noktada alt yapıyı hazırlarken Bakanlık ile görüşeceğimiz ve hazırlıklarını yapacağımız Veteriner Tıbbi Ürünleri’ne ait pazarlama izni dosyalarının güncellenmesi için geniş bir perspektifte kılavuzlara ihtiyacımız olacaktır.” dedi. Veteriner Tıbbi Ürünleri’ne yönelik mevzuatın Avrupa Birliği müktesebatına paralel olması nedeniyle bir çok atfın yine Ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmeler sektörün tüm taraflarını hızlı bir değişime zorluyor. Çok zorlansak da, bu gelişmeler sektörümüzün standartlarını yukarılara taşıyor. VİSAD başından beri bu gelişmelerde önemli rol oynadı. En tarafsız biçimde hayvan sağlığı kuruluşları, Bakanlığımız ve paydaşlar arasındaki iletişimin ana parçası oldu. Taraflar arasındaki iletişim, eğitim, ilgili yönetmeliklerin oluşmasına katkı konularında roller üstlendi. 5-10 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz kavramlar bugün hepimizin yaşamında son derece doğal bir yer tutuyor. Bu gelişmelerin olumlu pratik sonuçlarının birkaç yıl içinde daha net biçimde ortaya çıkacağını düşünüyorum. Son olarak; VİSAD Yönetim Kurulu olarak toplantıya gösterilen ilgi ve yoğun katılım bizleri çok mutlu etti. Bu noktada yavaşlamadan çalışmalarımızı arttırarak sürdürmek zorundayız. Hakan Şuyün, Barış Buyurgan, Merve Aksoylu Lohmann Animal Health KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI aynı birliğin kılavuzlarının kullanılmasını gerektirmekte olduğunu, bu kılavuzların orijin dilinin İngilizce olması gerektiğini ve okuyucunun yoruma yönelik algısının gerçekleşmesinin yorumlarda ikilem problemi yarattığını, bu problemin önlenmesi için kullanılabilecek tüm kılavuzların Türkçe olarak yayınlanmış olması zorunlu doğurduğunu, VİSAD olarak, bu çerçevede Sektör-Bakanlık işbirliği ile mevcut kılavuzların güncellenmesi ve ihtiyaç duyulan yeni kılavuzların kısa sürede hazırlanması için desteğe hazır olduklarını söyledi ve aşağıdaki kılavuzlara ihtiyaç duyulduğunu belirtti. > Stabilite Kılavuzu > İyi Laboratuvar Uygulamaları Kılavuzu > İyi Klinik Uygulamaları Kılavuzu > İyi Depolama ve Dağıtım Kılavuzu > Ambalajlama ve Etiketleme Kılavuzu > Etkin Madde Kılavuzu > Plastik Madde Ambalaj Kılavuzu > Tanıtım Kılavuzu Burçak Zorlu konuşmasında, geçiş sürecinde ve daha sonra mevzuatın uygulanması esnasında Bakanlık ve sektör çalışanlarının farmakovijilans gibi çok önemli bir veri değerlendirme uygulamaları yürüteceklerini, özellikle tek ekran felsefesi üzerine kurulu bu çalışmaların ham verileri uygun şekilde ve eksiksiz olarak işlenmesi ve takibinin firmaların sorumluluklarında olacağını, bu önemli sorumluluk yapısının denetlenmesi esnasında mesleki formasyon farklılıkları oluşmaması için VİSAD, TVHB ve Bakanlık çerçevesinde sertifikalı ve sahaya yönelik farmakovijilans sorumlusu eğitim programlarına ihtiyaç olduğunu dile getirdi. GMP sürecinde üyeler ile uyum içinde çalışılmakta Burçak Zorlu GMP konusunda; “ 31.10.2015 tarihine kadar uzatılan İyi Üretim Şartları Toplantıya katılan sektör temsilcileri bakanlık yetkililerinin sunumlarını dikkatle dinlediler. İNFOVET 50-51 Cemal KAYA Bavet İlaç A.Ş. Serhan Serin Agrovet Sektörün gelişimine destek olacak bir toplantı oldu Yoğun katılım, mesleğimiz ve gelecek adına umutlandırıcı Toplantıda, GMP, pazarlama izni ve dosya yenileme süreci, veteriner ecza depoları ve satışla ilgili esaslar konusunda bakanlığın bilgi aktarımı dile getirildi. Ecza depolarının yeni çalışma esasları net olarak belirlenmemiş olmakla birlikte, planlanan esasların uygulanmasındaki endişeler sürmektedir. GMP sektörce benimsenmiş olsa da 24 Aralık 2014 tarihi son olmasına rağmen çoğu firmanın halen hazırlıklarını tamamlamadığını gördük. Farmokovijilans kılavuzunun yayınlanması ile bu süreç daha çok netleşti. Türkiye ilaç pazarı bu değişime hazırlanmakta ve ciddi boyutlarda yatırım yapmak zorunda kalmaktadır; bu değişim sonucundaki katma değer, uluslararası pazara girebilme, iç pazarda yeterli pazar elde etme endişesi devam edecektir. Bunun için de uluslararası pazara girme konusunda devletin teşvik uygulamalarını sağlaması gerekmektedir. Teknik ağırlıklı, yeni mevzuat ve uygulamalarla sektörün daha çok gelişimine destek olacak bir toplantı oldu. Gıdaya erişim ve beslenme, insan için temel, vazgeçilmez, evrensel bir haktır. Halkına yeterli gıdanın sağlanması ve tüketici sağlığının korunması tüm ülkelerin öncelikli hedeflerindendir. Agrovet Türk Ulusu’nun her zaman ve her şartta dünyanın en iyisine layık olduğunu düşünüyor. Hayvansal gıdalar söz konusu olunca, bunların diğer gıdalardan farklı olduğu gerçektir. Gelecek nesillerimizin genetik performansının hayata geçirilmesinin garantisi olan hayvansal üretim sektörünün bir üyesi olmaktan her zaman kıvanç duymuşuzdur. Veteriner İlaç sanayi de hayvansal üretimin olmazsa olmaz bir parçasını oluşturur. Son 3 yıldır VİSAD olarak kendi içimizde oluşturduğumuz çalışma grupları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile yoğun istişareler ile insanımızın hak ettiği kaliteyi adım adım oluşturuyoruz. Bu toplantı da aynı amaçlarla icra edilmiştir. Bu bilgilendirme ve istişare toplantılarını VİSAD olarak düzenlesek de, VİSAD bünyesinde olan ve olmayan tüm firmalar etkinliklerimize katılmaktadır. Bunun en güzel örneği de bu toplantıdır. Sizin de şahit olduğunuz üzere yoğun katılım takdire şayandır. Bu kadar yoğun katılım beni mesleğimiz ve gelecek adına umutlandırmaktadır. Tabi ki hepimiz her konuda aynı şekilde düşünmeyebiliriz, hatta farklı düşüncelerde olmamız doğru sentezi yakalamamız açısından en sağlıklısıdır. Fakat hedefimiz aynı olmak zorundadır; Türk Ulusu’nun çıkarları. Bu vesile ile güzide sanayicilerimizi ve bakanlık yetkililerimizi bir araya getiren, özellikle son 3 yıldır Türk Veteriner İlaç Sanayi’nin hedeflerine hızla ve sağlıklı olarak ulaşmamız için yoğun emek sarf eden VİSAD Yönetim Kurulumuza ve tüm üyelerimize teşekkürü bir borç bilirim. KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI (GMP) yönetmeliği üyelerimiz için rahatlatıcı olarak adlandırabileceğimiz 10 aylık ek bir süre getirmiştir. Bu süreç, hem yerli üreticilerimiz hem de ithal olarak ülkemizde bulunan yabancı üreticiler için sevindirici olmuştur. Sektörümüzün bugüne kadar var olduğu süre içerisinde böylesine büyük bir standart değişikliğine şahit olmak, bu süreci üyelerimizle beraber düzenleyebilme fırsatlarımız olduğu için mutluyuz. VİSAD’ ın çeyrek asırlık tecrübesi ve bilgi birikimi ile sektörümüzün geleceğine yön verebilmek için Bakanlığımızın hazırladığı uluslararası normların tamamını kapsayan GMP kılavuzu üzerinde üyelerimiz ile çalışmakta ve uyum için çalışmaktayız. Yayınlanan GMP kılavuzu Geçiş sürecindeki denetlemeler sırasında, mesleki formasyon farklılıkları oluşmaması için VİSAD, TVHB ve Bakanlık çerçevesinde farmakovijilans sorumlusu eğitim programlarına ihtiyaç duyulmaktadır. ve Bakanlığımızın yurt dışı üretim noktalarına verilen GMP sertifikalarının PIC’s üyesi kurum tarafından verilmiş olmasının aranması, bu kriterlerin gerçekleşmediği noktalarda Bakanlık denetimlerinin gerçekleşmesi ve sonuç olarak ülkemizde dağıtımı yapılan tüm Veteriner Tıbbi Ürünleri’nin üretim noktalarının gerek yerli gerek yabancı olsun tamamında Bakanlığımızın verdiği GMP sertifikalarının bulunması sektörümüzün geleceği ve doğal olarak hayvan ve insan sağlığı kalitesi açısından çok önemsiyoruz. Özellikle yerli üretim sanayimizin bu geçiş sürecinde önemli zorluklar, yapısal uyumsuzluklar ve geçiş sürecinin istenilen hızda olamayacağı yönünde öngörülerimizle beraber, yerli sanayicilerimizin yatırım ve süreç konusunda motive ve teşvik edilme ihtiyacı bulunmaktadır. Aynı mealde yurt dışı üretim noktalarında yaşanan kıtasal standart farklılıkların uyuma yönelik süreçlerinde uluslararası uyum komitelerinin kararlarının ve uygulamalarının dikkate alınması gerektiğine inanıyoruz” dedi. Zorlu, “VİSAD olarak yeni mevzuat sonrası veteriner ilaçlarına yönelik biyoeşdeğerlik, biyoyararlanım, farmakolojik ve klinik İNFOVET 52-53 Şake Yalçın DR. Taner Öncel REFARM ZOETIS VİSAD köprü görevi görmeye devam ediyor VİSAD ortak ses olmaya devam ediyor Toplantı oldukça verimli geçti. Zaten VİSAD son beş yıldır hemen hemen her yıl bakanlık ile bu tür toplantılar düzenliyor. VİSAD kurulduğu günden beri en iyi ve güvenilir ürünlerin sahada olmasını kendisine amaç edinmiş bir kurumdur. Aslına bakarsanız bir meslek dayanışması olarak kurulmuştur ama bakanlıkla olan ilişkilerinin gelişmesi dolayısıyla oldukça fonksiyonlu bir hale gelmiştir. Son yıllarda Avrupa Birliği konusunun yoğunlaşması ile birlikte hem üretimin hem de uygulamanın AB’ye uyumlandırılması gerekiyordu; bu da mevzuat anlamına geliyordu. VİSAD, hem tüketici hem firmalar tarafında yaşanan zorlukların daha iyi anlaşılması bakımından bakanlık ve sektör arasında köprü vazifesi görüyor ki, bu konuda başarılı olunduğunu düşünüyorum. Çok başarılı bir toplantı olduğunu söyleyebilirim. Bakanlıktaki yetkililerin bilgi düzeyleri ile yaklaşımları oldukça memnun edici düzeye erişti. Üzerinde durduğumuz konular uzun süredir görüşülüyor. Bakanlık yetkililerince, daha önce belirlenen konular üzerine sektörün merak ettiği, cevabını aradığı konulara açıklık getirildi. Memnunuz ama sektörün ve bakanlığın yapacak çok işi var. VİSAD ortak ses oluşturmayı başararak sektörün önemli bir bölümünü temsil ediyor ve ortak konuları bakanlığa tek bir ağızdan, daha net bir şekilde aktarma imkanı yaratıyor. Oluşturduğu çalışma grupları ile bakanlıkla çözüm önerilerini paylaşıyor. Bu koordinasyonun ve işbirliğinin devam etmesi, planlanan Avrupa Birliği sürecine yaklaşmak açısından son derece önemli diye düşünüyorum. KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI çalışmaların yapılacağı merkezlere ihtiyaç duyulacağını düşünüyoruz. Bu konuda yetkilendirilecek merkezlerin özenle seçilip belirlenmesi ve bir program çerçevesinde bu merkezlerin güçlendirilmesi gerekir. Aynı paralelde özellikle 2015-2017 yılları arasında aşırı derecede yoğunlaşacak olan Bakanlığımızın Veteriner Sağlık Ürünleri ve Halk Sağlığı Dairesi’nin kalifiye personel sayısı yönünden güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yakın süreçte veteriner fakültelerinin müfredatına veteriner sağlık ürünleri alanındaki yeni konularının eklenmesi sağlanmalıdır. Bu konuda Bakanlıkla veteriner fakülteleri veya eczacılık fakülteleri arasında işbirliği yapılması değerlendirilmelidir.” diye konuşmasını sürdürdü. Bakanlık ve reel sektör pratikleri açısından birçok konunun geniş bir perspektifte ele alındığı iki günlük toplantıda, otoritenin ve sektörün aynı felsefe içerisinde hareket edebilmesi için ortak görüşler ortaya çıktı. Yenilenme sürecinde çalışma grupları oluşturuldu Bunun yanında Veteriner Tıbbi Ürünler ve Veteriner Biyolojik Ürünlere ait dosyaların yenilenme süreçlerinde Bakanlığımız ile aynı paralelde üyelerimizin daha verimli ve efektif olarak çalışabilmeleri için VİSAD olarak çalışma gruplarımızın genişletilmesine ve bu çalışma gruplarının belirlenmiş bir takvim içerisinde değerlendirme toplantıları yapmasına karar verdik. Bu çalışmalar sayesinde üyelerimizin bu süreci daha rahat yöneteceği inancındayız. Üyelerini belirlediğimiz çalışma grupları: GMP Çalışma Grubu > Farmakovijilans Çalışma Grubu > Pazarlama İzni Çalışma Grubu > Prospektüs Çalışma Grubu > Kalite Çalışma Grubu > Tanıtım Çalışma Grubu > Yem Katkı Maddeleri Çalışma Grubu > Avrupa Birliği Mevzuatı Uyum Çalışma Grubu olarak belirlenmiştir. Zorlu konuşmasını, “19-20 Mart 2015 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz geleneksel İNFOVET 54-55 Abdullah BaytAZ Orkun Bürün ACAR ECZA GRUP Merial ZORLU SÜRECİ OLUMLU BİR ŞEKİLDE GEÇİRECEĞİZ Bakanlık çözüm önerileri konusunda oldukça yapıcı Örgütlü toplum demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Çünkü demokrasi denildiğinde akla ilk gelen katılımın sağlanmasıdır; bu da toplumu örgütlü hale getirmekle olur. VİSAD bu organizasyonları, sorunların herkese açık olarak, tüm arkadaşlarımızın, üreticilerimizin ve sektör paydaşlarının katılabileceği şekilde tertip etmektedir. Bu sürecin de sektör için faydalı olacağını düşünüyorum. Toplantıyı değerlendirecek olursak; zor bir süreçten geçiyoruz, birçok firma sıkıntı yaşıyor. Değişim çok kolay değil ama bakanlığın pozitif yaklaşımı, işlerinde ne yaptıklarını çok iyi bilmeleri, sektörün sorunlarına çok net ve pozitif cevap vermeleri süreci kolaylaştırmaktadır. Arkadaşlar yapıcı, bakanlık yapıcı, sektör de bu bilinci aldı; işin zor olduğunun ama yapılmasının gerekliliğinin bilincindeler. Aksaklıklar olsa da, toplantıların devamının geleceğini ümit ediyorum. Son dönemde veteriner ilaç sektörünün inanılmaz bir değişim sürecinden geçtiğine şahit oluyoruz. Üretim yerleri için GMP gerekliliği, dosya yenileme süreci, farmakovijilans yönetmeliği ve yakında gelmesi planlanan tanıtım kılavuzu, ilaç takip sistemi ve diğerleri veteriner ilaç sektörüne farklı dinamikler katıyor. Biz tüm bunların son derece olumlu olduğunu düşünüyoruz. Sektörün belli bir kalite standartı ihtiyacı vardı ve bu ciddi süreçler buna önemli katkı sağlıyorlar. Sektörün geçiş aşamasında zamana ihtiyacı var. Bu süreçlerin yönetilmesinde elbette bazı sıkıntılar yaşanabiliyor ancak Bakanlık yetkililerinin özellikle bu toplantıda aksayan noktaların belirlenmesi ve çözüm önerileri konusunda çok yapıcı yaklaşımları olduğunu gözlemledik. Karşılıklı açık diyalog kanallarıyla daha iyi yol alınabilecektir. Bunun devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Veteriner Sağlık Ürünleri ve Halk Sağlığı Dairesi Çalışma Grubu Sorumlusu Mustafa Yıkılmaz, veteriner biyolojik ürün dosyaları konusunda katılımcıları bilgilendirdi. KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI Dr. Gülhan Aynagöz, otovaksin üretimi, kullanımı ve ihracatı hakkında sunum yaptı. G.T.H. Uzmanı Gencay Ergin, uyum sürecindeki önemli noktalara ve bakanlık çalışmalarına değindi. Triveritas Proje Müdürü Andrew HewItt, Avrupa’daki izin yenileme prosesi konusunda bilgi verdi. VİSAD-Bakanlık Değerlendirme Toplantısı’nın üyelerimiz için çok faydalı olduğunu düşünüyoruz; özellikle Bakanlığımızın değerlendirmeleri ve sunuları birçok konuya açıklık getirmiş olup, üyelerimizin çalışmalarına yön verici olmuştur. Veteriner Tıbbi Ürünleri’nin üretimden dağıtım kanallarına kadar yaşanan süreçlerde hem Bakanlık açısından hem reel sektör pratikleri açısında geniş bir perspektif içerisinde ele alındığı bu iki günlük toplantıda otoritenin ve reel sektörün aynı felsefe içerisinde hareket edebilmesi için ortak görüşler ve sonuca yönelik düşünceler ortaya çıkmıştır. Orta ve uzun vadede gerek mevzuat alt yapısı gerek reel sektör çalışma prensipleri uluslararası normlara geçerek nihai hedefimiz olan insan ve hayvan sağlığının yüksek standartlara ulaşacağına olan inancımız artmıştır. Katılımları ile bize büyük destek olan tüm Bakanlık personeline, üyelerimize ve sektör paydaşlarımıza tekrar teşekkür ediyoruz diyerek tamamladı. Elektronik Başvuru Esasları” ve “Veteriner Biyolojik Ürün” dosyaları konularında sunum yaparak arkasından katılımcılarca yöneltilen sorular cevaplandırıldı. “Dağıtım Kanalları ve Satış” başlıklı oturumda ise; Dr. Erdoğan Şahin Veteriner Ecza Depoları hakkında sunum yaptı ve soruları cevaplandırdı. Toplantının ikinci günkü Farmakovijilans/Otovaksin oturumda Çalışma Grubu Sorumlusu Arif Özkan, “Mevzuatın Örnek Vakalar Üzerinden Değerlendirilmesi” konusunda, Dr. Gülhan Aynagöz” Otovaksin Üretimi, Kullanımı ve İhracatı” hakkında sunumlar yaptı ve yöneltilen soruları cevaplandırdılar. Daha sonra İngiltere Triveritas firmasından Andrew Hewitt; “İyi Klinik Uygulamaları” ile “Avrupa’da Jenerik Ürünlerin Pazarlama İzin Yenileme Prosesi” konularında oldukça kapsamlı bilgiler verdi ve katılımcıların sorularını cevaplandırdı. Toplantı genel değerlendirme ve kapanış konuşmaları yapılarak son buldu. Cüneyt Seçkin Sunumların ardından soru-cevap bölümüne geçildi Daha sonra toplantının teknik oturumlarına geçildi. “İyi Üretim Uygulamaları (GMP) Geçiş Süreci” başlıklı oturumda; G.T.H. Uzmanı Gencay Ergin, “GMP Konusundaki Bakanlık Çalışmaları”, “Denetimlerde Sık Karşılaşılan Uygunsuzluklar”, “Uyum İçin Önemli Noktalar”, “Bakanlık Tarafından Denetim Öncesinde Yapılan Hazırlıklar”, Dr. Musa Alkan, “Fason (Sözleşmeli) Üretim İçin Kalite Anlaşmaları ile Bakanlıkça Kabul Edilen GMP Belgeleri” hakkında kapsamlı bilgi verdi. Sunumlarla ilgili katılımcıların soruları cevaplandırıldı. Toplantının “Pazarlama İzni, Dosya Yenileme ve Varyasyon Süreci ve Değerlendirme” başlıklı oturumunda; Çalışma Grubu Sorumlusu Mustafa Yıkılmaz, “Pazarlama İzni Dosyalarının Yenilenmesi ve Pazarlama İzni İNFOVET 56-57 BİRLİKTE HAREKETLE SÜREÇ DAHA SAĞLIKLI YÜRÜYECEKTİR VİSAD Daire Başkanı Dr. Semra Yılmaz yaptığı kapanış konuşmasında “Zor bir süreçten geçiyoruz, bu nedenle daha sık bir araya gelmekte fayda var. Bu nedenle ileriki günlerde bireysel konuları tartışmak için genel müdürlüğün toplantı salonunu kullanmak istiyoruz. Belirttiğim gibi, çok zor bir süreçten geçiyoruz; her şekilde yoruluyoruz ama bu çalışmalar neticesinde veteriner sağlık ürünleri sektörünün ilerlemesine katkı sağlayacağımıza kalben inandığımız için çabalıyoruz ve yoruluyoruz. Böyle bir inanca sahip olmasak, değerli arkadaşlarım ve ben bu yollarda bu denli büyük mücadeleler veriyor olmazdık. Herkese teşekkür ediyorum. Özellikle bu yolda hep beraber olduğumuz arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve umarım herşey daha güzel olur diyorum.” dedi. CEVA VİSAD SON DÖNEMDE BÜYÜK BAŞARILARA İMZA ATTI Ben Visad’ın en önemli misyonunun hayvan sağlığı endüstrisinin, hem gıda güvenliği hem de insan sağlığının korunması açısından öneminin kamuoyu tarafından bilinmesini sağlamak olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda dünyanın en gelişmiş kalite ve güvenlik sistemlerinin ülkemizdeki uygulamalarında otoriteye yardımcı ve yol gösterici olmalıdır. Kalite ve güvenlik standartlarının geliştirilmesi çok maliyetli ve zahmetli olmakla beraber ülkemiz hayvan sağlığı sektörünü dünya çapında rekabetçi hale getirecektir ve ülkemizin hali hazırda güçlü sayılabilecek bir alt yapısı ve tecrübesi bulunmaktadır. Devletimizin de bu dönüşümde yerli sanayiye destek olması rekabetçi olabilmek açısından elzemdir. Visad son dönemde son derece başarılı çalışmalara imza atmıştır ve yeni dönemde de bu devam etmelidir. KAPAK veteriner sağlık ürünleri değerlendirme TOPLANTISI 1 2 4 6 9 İNFOVET 58-59 3 5 7 8 1. Mustafa Söylemez (MSD) 2. Cüneyt Seçkin, Ramazan Bayhan (Ceva) 3. Şeyda Kaya Seval 4. Banu Serin, Serhat Serin (Agrovet) 5. Dr. Mehmet Alkan, Ali Gedik 6. Yiğit Altav (Arion İlaç) 7. Veteriner Hekim Ebru Çil Özden Biovita, Veteriner Hekim Gülay Kabak (Güneşli Aşı) 8. Mustafa Baysan (Vimar) 9. Elif İncehasanoğlu, Gizem Çaçar, Fatma Cinbat (Bavet) BÜYÜKBAŞ Fasciola enfestasyonu ve klinik belirtileri Fasciola türleri koyun ve keçilerde gebelik oranlarında düşüşlere ve süt veriminde azalmaya neden olduğu gibi, zoonotik karakteri sebebiyle de yaklaşık 180 milyon insanı ciddi bir risk altında bırakmaktadır. İnsanlar enfekte çiğ karaciğer ve diğer yeşillikleri tüketerek hastalığa yakalanabilir. İNFOVET 60-61 P araziter hastalıklar, tüm dünyada ekonominin temel yapı taşlarından olan hayvancılığın en büyük sorunlarından biridir. Türkiye içerisinde yer aldığı subtropik iklim kuşağının getirileri açısından paraziter hastalıkların oldukça sık görüldüğü ülkeler arasında yer almaktadır. Verimde azalma, gelişim geriliği ve iş gücü kaybı gibi yetiştirici ve ülke kazancını etkileyen, çoğu zamansa klinik belirti dahi göstermeden hastalığa yol açan önemli parazitlerden biri de Helmint’lerdir. Ekonomik kayıpların yanı sıra birçok helmint türünün zoonotik karakterde olması, insan sağlığını da tehdit etmektedir. Hayvanlarda ve insanlarda görülebilen önemli helmint hastalıklarından birini de fasciolosis temsil etmektedir. Ruminantlarda oldukça geniş bir yayılım gösteren fasciolosis için yapılan taramalar ülkemizde bu hastalıktan daha çok koyunların etkilendiğini göstermektedir. Koyunlarda daha çok akut seyir izleyen hastalık, sığırlarda kronik şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Kronik fasciolosiste meydana gelen ekonomik kayıplar, düşük gebelik oranı ve azalan doğum ağırlığı, pubertanın gecikmesi ve süt verimi kaybı nedeniyle oluşmaktadır. Fasciola hepatica ve F.gigantica, Fasciola cinsinde yer alan iki önemli türdür. Bu türler başta ruminantlar olmak üzere birçok memeli hayvanın karaciğer-safra yollarında yaşarlar. Fasciola gigantica insanlarda nadiren enfeksiyona neden olur. Etkenle ilgili olarak Afrika’da bildirilen vakalar da olmuştur. Yaşam siklusu, taşıma, morfoloji, klinik belirtiler ve sağaltımı F. hepatica’ya son derece benzerlik göstermektedir. BÜYÜKBAŞ hayvanda makrositik anemi görülebileceği gibi bazen de aniden ölüm görülür. Enfeksiyonun buraya kadarki bölümüne akut fasciolosis denir. Akut dönemde hayvanlarda halsizlik, karın bölgesinin şişkinliği ve solunum güçlüğü görülür. Karaciğerdeki kanamadan dolayı hayvan anemiktir ve karın bölgesine yapılan muayenede ağrı belirtisi görülür. Yapılan otopsi muayenesinde ise karaciğerdeki göç yolları belirgindir. Karın boşluğunda ise kanlı 50’den fazla ülke etki altındadır Etkenin prevalansı genellikle sulak yerlerde yetişen bitkilerle beslenen sığır ve koyunlarda yüksektir. Fasciola hepatica Antarktika hariç tüm kıtalarda, 50’den fazla ülkede bulunur. Latin Amerika, Karayipler, Avrupa, Orta Doğu, Afrika, Asya ve Okyanusya bölgelerinde rapor edilmiştir. Fasciola gigantica daha az yaygındır. Fasioliasis bulunan bazı alanlarda, insan vakası (sporadik) nadirdir. Diğer alanlarda ise (hiperendemik) çok yaygındır. Fasciola hepatica İNFOVET 62-63 Bir yaşından büyük yetişkin hayvanlar bağışıktırlar ve hastalık kronik seyir gösterir. dünyanın her yerinde yaklaşık 180 milyon insanı risk altında bırakmaktadır ve hemen hemen 2,4 milyon insan bu etkenle enfektedir. Portekiz, Nil Deltası, Kuzey İran, Çin’in bir kısmı ve Ekvatorun bir kısmında, Bolivya ve Peru’da fasciolosisin görülme oranı halk sağlığını yakından ilgilendirecek düzeyde seyretmektedir. F. hepatica’nın yaşam döngüsünü devam ettirmesi ve hastalık oluşturabilecek populasyona sahip olabilmesi için ılık ve hareketsiz su birikintilerinin olduğu, nemli ortamlara ihtiyacı vardır. Yurdumuzun her bölgesinde görülür. AKUT VE KRONİK FASCIOLOSIS Hastalık hayvanlarda akut ve kronik olarak şekillenir. F.hepatica enfeksiyonlarının %50’si asemptomatik seyreder ve bazen belirtiler etken vücuda girdikten sonra bir kaç gün içerisinde çıkabileceği gibi bu birkaç yılı da bulabilir. Koyunlarda parazite karşı herhangi bir bağışıklık oluşmaz. Parazitin karaciğerde göçü sırasında parçalanan damarlar nedeniyle kanama meydana gelir. Bu nedenle F. hepatica yaşam döngüsüne devam edebilmek için ılık ve hareketsiz su birikintilerinin bulunduğu nemli ortamlara ihtiyaç duyar ve ülkemiz bu şartlar için gayet uygundur. ve fibrinli bir sıvı vardır. Kronik dönem akut dönemi atlatanlarda veya az sayıda metaserkerin alınması durumunda gerçekleşir. Safra kanallarına gelen parazitlerin irritasyonu nedeniyle safra kanalı fibröz doku ile kaplanır ve safranın kıvamı koyulaşarak akışkanlığı azalır. Bu dönemde hayvanda demir noksanlığı anemisi şekillenir. Bir yaşından büyük sığırlar, parazite karşı bağışık olduklarından hastalık kronik seyreder. Parazitler genellikle safra kanalında ölür. Sığırlarda, koyunların göstermiş olduğu klinik belirtilere ek olarak safra kanallarında kalsifikasyon meydana gelir. Klinik bakıda görülen belirtiler Hayvanlarda anemi, zayıflık, çene altı ödemi ve karın bölgesinde şişkinlik görülür. Hayvanlarda protein, karbonhidrat ve BÜYÜKBAŞ Koyunlarda akut olarak seyreden hastalık, sığırlarda daha çok kronik şekliyle karşımıza çıkar ve süt veriminde azalmalar nedeniyle ciddi ekonomik kayıplara neden olur. mineral madde metabolizmaları bozulur, zayıflama ve verim kaybı ortaya çıkar. Nekropside hayvanda zayıflama ve karın boşluğunda ascites, görülen belirtiler arasındadır. Karaciğerin görüntüsü bozulmuştur. Rengi açılmış ve kıvamı sertleşerek küçülmüştür. Ayrıca dişi hayvanlarda hormonal dengesizliklere sebep olan etkenlerden birisi de fasciolosistir. Karaciğerde patolojik bozukluklara yol açması nedeniyle steroid hormon metabolizmasını bozmakta ve neticede üreme fonksiyonlarının bozulmasına sebep olmaktadır. İneklerde döl tutmama problemi ile F.hepatica arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir çalışmada deneysel olarak F.hepatica metaserkerleri ile enfekte edilen ineklerde serum progesteon seviyesinin enfekte olmayan kontrol grubuna göre daha düşük olduğu bu ilişkinin ise fasciolosis ile bağlantılı olabileceği ileri sürülmüştür. Elazığ yöresinde yapılan çalışmada yaşları 2-10 arasında değişen ve 120 tanesi daha önce doğum yapmış, seksüel siklusları düzenli olan ve fertil bir boğa veya suni tohumlama ile en az 3 kez tohumlanmasına rağmen gebe kalmayan hayvanlardan oluşan 200 inek kullanılmış ve bu ineklerden alınan kan serumları değerlendirilmiştir. Ayrıca kan alınan tüm hayvanların rektal ve vaginal muayeneleri yapılmıştır. ELISA yöntemi ile incelenen serumlarda antijen olarak sığır karaciğerindeki F.hepatica’lardan hazırlanan ekskresyon/sekresyon (ES) antijeni kullanılmış ve döl tutamama ile F. hepatica seropozitifliği arasında ilişki bulunup bulunmadığı belirlenmiştir. Bu çalışmaya göre ELISA ile test edilen toplam 200 serum örneğinin 111 tanesinde F. hepatica antikorları saptanmıştır ki bu da yaklaşık % 55.5 gibi önemli bir orana karşılık gelmektedir. F. hepatica’nın evcil ruminantlarda önemli verim düşüklüğüne yol açtığı, genellikle subklinik enfeksiyon sonucu iştahın kaybolduğu, gıdaların sindiriminin azaldığı, normal metabolik ve hormonal proseslerin bozulduğu bildirilmiş, buna bağlı olarak da verim kayıpları ile birlikte enfekte olmuş hayvanların meraları fasciola parazitlerinin yumurtaları ile kontamine ettiği söylenmiştir. Yapılan çalışmada döl tutmayan hayvanlar ile kontrol grubu arasında F. hepatica seropozitifliği yönünden önemli bir fark saptanmamış kontrol grubunda İNSANLARDA FASCIOLOSIS BELİRTİLERİ İnfeksiyonun akut şekli insanlarda nadiren görülebilir ve bunun görülebilmesi için öncelikle enfeksiyona fazla sayıda metaserkerin neden olması gerekmektedir. Ateş, hepatomegali ve karın ağrısı en çok görülen belirtiler arasındadır. Bununla birlikte kusma, daire, üretiker ve anemi de görülebilir. Kronik enfeksiyonda belirtiler insanlar arasında çok yaygındır. Bu belirtiler arasında safra koliki, karın ağrısı, hepatomegali ve sarılık göze çarpmaktadır. Çocuklarda enfeksiyonun genel sonucu olarak şiddetli anemi meydana gelir. Semptomlar safra kanallarının tıkandığına ve yangılandığına işaret eder ve büyük erişkin parazitler ile metabolitleri safra kanallarında bulunur. Hastalığın şiddetli formlarında portal siroz sonucu ölüm şekillenir. F.hepatica enfeksiyonunun yaygın olarak bilinen bir tipi de halzon denilen ve parazitlerin farinkste yerleştiği halidir. Bu form insanların enfekte çiğ karaciğer tüketmeleri sonucunda meydana gelir. Genç erişkin parazitler faringeal mukozaya hücum ederek ağrı, ödem ve oluşan kanamanın soluk almaya engel olmasına neden olmaktadır. BÜYÜKBAŞ Sağaltımda %100’e varan başarı Fasciolosise karşı sağaltım yapıldığında % 80-100 başarı oranı elde edilebilmektedir. Hastalığa karşı sağaltım amacıyla kullanılan ilaçların nonsupresif olması istenir. Bunun amacı klinik belirti gösteren hayvanları tedavi etmek ve verim kayıplarını engellemektir. 30 mg/ kg dozda oral yolla 5-10 gün kullanılan bithionol yüksek dozda kullanılması gerekli olduğundan kimi ülkelerde sağaltım amacıyla öncelikli tercih değildir. Son zamanlarda insanlarda da yaygın kullanım alanı bulmuş olan triclabendazole ise veteriner hekimlikte sıkça kullanılan bir anthelmentiktir ve bithionolden daha düşük oranlarda kullanılmaktadır. 1990’da WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve bir ilaç firmasının yapmış olduğu klinik denemelerde 10 mg/kg 1-2 oral dozun 24 saatlik periyot sonucunda herhangi bir yan etkisinin olmamış ve %100 başarı oranı yakalanmıştır. Teşhisi karaciğerdeki glutamat dehidrojenaz enzim düzeyine bakarak yapabiliriz. Hastalığın akut formunun teşhisi nekropside konulmakta ve hayvanların karaciğerlerinde göç halindeki beyaz renkli erişkin parazitlere rastlanmaktadır. yüksek seropozitiflik elde edilse bile bunun dikkate alınmaması gerektiği belirtilmiştir. hastalığın Tanısında çok çeşitli laboratuvar analizlerinden faydalanılabilir Bölgede salyangozların varlığı, hava şartları ve klinik belirtiler hastalıktan şüphelendirir ve tanıyı koymakta yardımcı olur. Eozinofili hastalığın tüm basamaklarında görülen bir semptomdur. Akut fasciolosis’de; tanı genellikle otopside görülen belirtiler üzerine konmaktadır. Nekropside lezyonları ve göç haİNFOVET 66-67 lindeki beyaz renkli erişkinlikleri görmekle olur. Ayrıca sığırlarda pratiğe indirgenmemiş olmakla birlikte karaciğer parankim hücrelerinin parçalanmasından ileri gelen glutamat dehidrogenaz enzimlerinin kandaki düzeyinin saptanması ile de tanı yapılabilir. Kronik fasciolosiste ise tanı, dışkıda yumurtaların görülmesiyle yapılır. Dışkı muayenesinde sedimentasyon veya konsantre ZnSO4 çözeltisiyle flotasyon yöntemleri uygulanır. Bununla birlikte safra kesesi epitel hücrelerinin tahrip olması sonucunda ortaya çıkan gamaglutamik transpeptidaz enziminin kandaki düzeyinin saptanmasıyla da teşhisi rahatlıkla koyabiliriz. Fasciola hepatica enfeksiyonlarında teşhis genelde Fasciola hepatica yumurtalarının hayvanın dışkısında aranması, duodenal aspirasyon yoluyla veya safra kanalından aspirasyon yoluyla yapılmakla birlikte, etken canlıyı enfekte ettikten ancak dört ay sonra yumurta çıkarabiliyor. Bu zamana kadar etkenin yumurtasını saptamak pek mümkün olamadığı için bu yöntem yerine serolojik testler uygulanabilmekte ve bu amaçla Fast-Elisa yöntemi kullanabilmektedir. Ultrason da etkenin tespiti için kullanılabilecek tanı yöntemlerinden biridir. BÜYÜKBAŞ Süt kompozisyonunu etkileyen faktörler Süt kompozisyonu üzerine birçok faktör etkilidir. Detaya dikkat eden üreticiler; hastalıkları minimumda tutmayı ve mevsimi göz önünde bulundurup beslenme programlarını ayarlayarak en avantajlı durumu yakalamayı hedeflemektedir. YAZI: Prof. Dr. Hakan Muğlalı Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi S Süt yağı ve protein konsantrasyonunu değiştirebilen besleme pratikleri mevcuttur. İNFOVET 68-69 ütün kompozisyonu başlıca; su, yağ, protein, laktoz ve minerallerden oluşur ve birçok faktör tarafından etkilenir. Beslenmeyi etkileyen faktörler yağ ve protein konsantrasyonunu hemen değiştirir. Yağ konsantrasyonu rasyondaki değişikliklere en duyarlı unsur olup, % 3’e varacak kadar farklılık gösterebilir. Rasyon değişiklikleri, sütün protein konsantrasyonunda ortalama % 0.6 birimlik değişiklik yapabilir. Rasyondaki değişiklikler laktoz ve mineral konsantrasyonunu etkilemez. Sütün kompozisyonu; genetik, çevre, süt verim seviyesi, laktasyon dönemi, hastalıklar (mastitis), mevsim ve ineğin yaşı tarafından etkilenir. Rumen fonksiyonlarını optimize eden yemleme stratejileri süt verimini ve süt komponentlerinin miktarını da maksimize eder. BÜYÜKBAŞ KOMPOZİSYONDAKİ FARKLILIKLARIN KAYNAKLARI a) Genetik ve Çevre: Tablo1’de bazı ırklara ait sütlerdeki ortalama süt yağı, toplam protein, gerçek protein ve toplam katı miktarı verilmiştir. Geleneksel üretim teknikleri kullanılarak süt kompozisyonunda yavaş bir değişim elde edilirken, yeni genetik manipülasyon tekniklerinin gelecekte daha hızlı ilerleme sağlayacağı tahmin edilmektedir. Süt yağı, proteini ve toplam katı miktarı genetik olarak kolayca etkilenmez, kalıtımın verime etkisi yaklaşık 0.25 seviyesinde relatif olarak düşük tahmin edilmektedir. Öte yandan kalıtım, süt kompozisyonunun % 50 gibi yüksek bir oranda tahmin edilmesine yardımcı olur. Bunun tersine, beslenme ve yemleme yönetimi gibi çevresel faktörler süt verimini, süt komponentlerinin aktüel miktarından (%) daha fazla etkiler. Her genetik özelliğe verilen öncelik, onun ekonomik oluşuna Geleneksel teknikler ile sütte yavaş değişimler elde edilirken, yeni genetik yaklaşımlarla hızlı ilerleme sağlanılacağı tahmin ediliyor. veya kâr/verim etkisine bağlıdır. Üreticilerin en çok dikkat ettiği husus; inek başına süt verimidir. Bununla birlikte, süt komponentleri göz ardı edilmemelidir. Genetik seleksiyon, yağ, protein ve yağsız katıların miktarını arttırmaya yönelik olmalıdır. Bununla birlikte, komponent oranları (%) verim özelliğiyle negatif genetik ilişkiye sahip olduğundan, bu oranlardaki bir değişimi sadece genetik seleksiyon yoluyla elde etmek olası değildir. İNFOVET 70-71 b) Verim seviyesi: Yağ, protein, yağsız katılar ve toplam katıların miktarı ile süt verimi arasında yüksek oranda pozitif korelasyon bulunur. Seleksiyon programları ile süt verimi, yağı ve proteini artar. Bununla birlikte, toplam kompozisyondaki yağ ve protein miktarı (%) azalır. Süt verimine karşı, süt komponentleri verimi kavramı aynı protein kompozisyonlu farklı toplama tankı verimlerinin karşılaştırılmasıyla gösterilebilir. Protein kompozisyonu % 3.1’de sabit kalacak şekilde toplama güğümündeki süt miktarı 27 kg’dan, 31 kg’a çıkacak olursa, inek başına günlük olarak ilave 0.07 g protein üretilir. Bununla birlikte, eğer toplama güğümündeki miktar 29.5 kg’da sabit kalıp protein oranı (%) 3.1’den 3.2’ye yükselecek olursa, ek protein üretimi inek başına günlük sadece 0.03 g olacaktır. c) Laktasyon dönemi: Erken ve geç laktasyonda süt yağ ve protein konsantrasyonu en üst seviyede iken, laktasyon pikinden ortasına doğru olan dönem sırasında en düşük seviyededir. Bu bileşenler değişmeden kaldığında veya arttığında, normal olarak süt verimindeki bir artışı, süt yağı ve protein miktarındaki azalış izler. d) Hastalıklar: Mastitis, üzerinde en çok çalışılan hastalık olmakla birlikte, diğer hastalıklar da süt komponentlerini etkileyebilir. Tablo-2’de yükselen somatik Tablo 1. Bazı inek ırklarının ortalama süt yağı, toplam protein, gerçek protein ve toplam katı miktarı Miktar, % Irk Toplam yağ Toplam protein Gerçek protein Toplam katılar Ayrshire 3,88 3,31 3.12 12.69 Montafon (Brown Swiss) 3,98 3,52 3.33 12.64 Holştayn 3,64 3,16 2.97 12.24 Sütçü Shorthorn 3.59 3.26 3.07 12.46 Guernsey 4.46 3,47 3.28 13.76 Jersey 4,64 3,73 3.54 14.04 Tablo 2. Somatik hücre sayısındaki artışla birlikte süt bileşenlerindeki değişim Sütün bileşenleri Normal süt, % Yüksek somatik hücre sayılı süt, % % Normal Yağsız katılar 8.9 8.8 99 Yağ 3.5 3.2 91 Laktoz 4.9 4.4 90 Toplam protein 3.61 3.56 99 Toplam kazein 2.8 2.3 82 Peynir altı suyu proteini 0.8 1.3 162 Sodyum 0.057 0.105 184 Klor 0.091 0.147 161 Potasyum 0.173 0.157 91 Kalsiyum 0.12 0.04 33 Kaynak: Harmon, 1994. J.Dairy Science 77. 2103 BÜYÜKBAŞ Yaşın ilerlemesiyle birlikte süt yağ içeriği relatif olarak sabit kalırken, protein içeriğinde azalmalar gözlenebilir. hücre sayısıyla ilgili olarak süt kompozisyonundaki değişimler gösterilmiştir. Mastitiste, yağ ve kazein içeriğinde düşüş ile peynir altı suyunda artış görülür. Süt proteini, laktoz, mineral ve süt pH’sındaki değişikliklerle birlikte peynir randımanında düşüş ile peynirin özelliğinde değişiklikler meydana gelir. Somatik hücre sayısı yükselmiş sütte (>500.000 somatik hücre/ml) daha uzun koagülasyon süresi ve daha zayıf bir lor oluşumu görülür. e) Mevsim: Süt yağı ve protein miktarı sonbahar ve kışın en yüksekken, ilkbahar ve yaz mevsiminde en düşüktür. Bu değişiklik, hem mevcut yem çeşidi ve hem de iklim şartlarıyla ilişkilidir. Lif bakımından fakir olan körpe ilkbahar çayırları süt yağını azaltır. Ayrıca, sıcak ve yüksek nemli hava şartları, kuru madde tüketimini azaltıp, yem seçmeyi artırarak, daha düşük kaba yem ve lif tüketimine neden olur. f) Yaş: Yaşın ilerlemesiyle birlikte süt yağ içeriği relatif olarak sabit kalırken, protein içeriği tedricen azalır. Holştayn ineklerde beş İNFOVET 72-73 ve daha ileri yaşlarda süt protein içeriğinin tipik olarak 0.10-0.15 birim veya laktasyon başına 0.02-0.05 birim azaldığı bildirilmiştir (Holstein Dairy Herd Improvement Association, DHIA). RUMEN FOKSİYONU MAKSİMİZE EDİLEREK SÜT KOMPONENTLERİ ARTTIRILABİLİR Üreticilerin rumen fonksiyonlarını ve sonucunda süt verimini arttırabilmeleri için kullanabilecekleri farklı stratejiler mevcuttur. Kayıt kullanan üreticiler, besleme ve yemleme idâresi programlarını önemli olarak geliştirebilir. a) Yem tüketimi: Süt katılarının yapısına giren besin maddeleri prekürsorleri yem ile sağlanır. Bu nedenle, yem tüketimindeki bir artış, genellikle süt veriminde bir artışla sonuçlanır. Genellikle, yağ, protein ve laktoz miktarlarındaki oransal artış, süt miktarındaki artışla aynı olur. Süt kompozisyonunda değişiklikler az olur. Yem tüketiminin maksimize edilmesiyle, laktasyonun erken dönemi sırasında negatif enerji dengesinin oluşumu minimize edilir. İnekler kullandıklarından daha fazla enerji aldıklarında (pozitif enerji dengesi) vücut ağırlığı tekrar artar (kilo kazanır), vücut kondisyon kaybı minimize edilir ve inekler normal yağ ve protein içeriğine sahip süt üretir. Yem tüketiminin artması ve sonuçta enerji alımındaki artış; sütün protein miktarını % 0.2-0.3 arttırabilir. Yüksek verimli inekler günlük olarak canlı ağırlıklarının % 3.5-4.0’ü kadar kuru yem maddesi tüketmelidir. Sürü bu miktardan az tüketecek olursa, verimi kısıtlanmış olur. Süt verimini etkileyen başlıca faktörler aşağıda verilmiştir: > Yemlik idaresi (yemliği boş değil, temiz tut) > Yemleme sıklığı > Yem sıralaması > Kuru madde tüketimini optimize etmek için rasyonun su miktarı % 25-50 arasında olması > Sosyal ilişkiler ve sürünün grup stratejisi > Ani rasyon değişiklikleri > Fiziksel özellikler > Çevre ısısı Düşük lifli, yüksek tahıl içerikli rasyonların verilme sıklığının arttırılması süt yağını arttırır. En fazla artış, kaba yem oranı % 45’den az olan durumda elde edilir. Yemler lezzetli ve günde en az bir kez karıştırılarak veriliyorsa, toplam karışım rasyon (TMR) şeklinde verilmesi yemleme sıklığını daha az önemli hale getirir. Sıcak havalar sırasında yemleme sıklığının arttırılması taze ve lezzetli yem tüketimine yardımcı olur. b) Kaba yem ve konsantre yem oranı: Kuru madde temelinde normal süt yağı miktarının idamesi için gerekli minimum kaba ve konsantre yem oranı ortalama % 40’a, % 60’dır. Bu oran, sadece bir rehber olarak hizmet etmelidir. Diğer rasyon Yemlik idaresi, yemleme sıklığı, yem sıralaması, ani rasyon değişiklikleri, fiziksel özellikler ve çevre ısısı gibi yemleme ile ilgili değişkenlerin süt kompozisyonu üzerine etkisi azdır. BÜYÜKBAŞ faktörleri genel olarak rumen fermantasyonu üzerinde etki yapar. Bu etkiler arasında rumen pH’sının azalması, propiyonik asit üretiminin artması ve lif sindiriminin azalması bulunur. c) Tahıl yemlemesi: Konsantre yemlerle uygun besleme; uygun kaba yem konsantre yem oranı ile lif yapısında olmayan karbonhidrat seviyesinin korunmasını kapsar. Lif yapısında olmayan uygun karbonhidrat seviyesi, süt yağı ve protein seviyesininin her ikisini de etkileyebilirken, fazlalığı halinde; yağ miktarı bir birim veya daha fazla azalıp, protein seviyesi genellikle % 0.2-0.3 birim artar. Lif yapısında olmayan karbonhidratları; nişasta, şekerler ve pektin oluşturur. Lif yapısında olmayan karbonhidratların miktarı (%) şu şekilde hesaplanır: NFC=100–(% Protein+% NDF+ %Yağ+% Kül). Mevcut nötral detergent fiber (NDF) sindirimine bağlı olarak, lif yapısında olmayan karbonhidratların miktarı toplam rasyon kuru maddesinin % 34-40’ı arasında olmalıdır. Birçok örnekte % 36-38 arasında olan lif yapısında olmayan karbonhidrat seviyesi ideal olarak göz önüne alınır. Bu seviye, kaba yem oranı % 60’dan az olan rasyonlarda tipik olarak gözlenir. Kaba yem oranı % 60’dan fazla olan rasyonlar, lif yapısında olmayan karbonhidratlar bakımından eksik olabilir. Rasyondaki ham maddelerde değişiklik yapılıyorsa, yağ ve süt miktarında azalmayla sonuçlanacak rumen asidozundan ve yem tüketiminin azalmasından korunmak için tüketilen tahıl miktarı her öğün sırasında 2-3 kg arasında olacak şekilde sınırlanır. Süt yağı ve protein verimini maksimize etmek için tahıl yemleme rehberi Tablo-3’de verilmiştir. Maksimum tahıl tüketimi inek başına günlük 13-16 kg ile sınırlanır. Gübrede fazla miktarda sindirilmemiş mısır varsa veya pH değeri 6’dan düşükse, bu durum rasyonİNFOVET 74-75 İnce kıyılmış lifle beslenen hayvanlarda ruminasyon azalır ve propiyonik asit oranının artması ile birlikte süt yağı miktarı düşer. da çok fazla tahıl olduğunu veya lif yapısında olmayan karbonhidratlardaki dengesizliğe işaret eder. d) Tahılların işlenmesi: Tahılların çeşidi ve işlenme metodu, rasyonun nişasta sindirim yeri (rumen veya ince barsak) ve kapsamı ile sonuçta süt komponentlerinin kompozisyonu ve süt verimi üzerine anlamlı bir etkiye sahip olabilir (Tablo-4). Tahılların öğütme, ezme, ısıtma, buharla gevrek yapma (flake) veya pelet yapılması nişasta sindirilebilirliğini ve rumende propiyonik asit üretimini arttırır. Buharla gevrek yapılmış mısır ve sorgum, buharla ezilmiş veya kuru ezilmiş mısır ve sorgumla karşılaştırıldığında, süt miktarını ve süt proteinini arttırır. Hızlı fermente olabilen karbonhidrat içeren tahılların fazlaca kullanımı ile tahılların aşırı işlenmesi, süt yağında şiddetli azalma, yem tüketiminde azalma ve süt veriminde düşüşe neden olabilir. Rasyondaki karbonhidrat ve protein kaynaklarının eşleştirilmesi ile lif yapısında olmayan karbonhidrat seviyesinin dikkatli izlenmesi, fermantasyon basamaklarının doğru olmasını sağlar ve süt komponentleri ve verimini maksimize eder. Tablo 3. Tahıl besleme rehberi Irk Holştayn ve Montafon Jersey, Ayrshaire ve Guernsey Süt Verimi Tahıl besleme rehberi 18 kg’dan az 1 kg / 4 kg süt 18-31 kg 1 kg / 3 kg süt 31 kg’dan fazla 1 kg / 2.5 kg süt 13 kg’dan az 1 kg / 3 kg süt 13-27 kg 1 kg / 2.5 kg süt 27 kg’dan fazla 1 kg / 2 kg süt Kaynak: B Mahanna, 1995. Hoard’s Dairyman, Vol. 140, No. 15. p. 617 Tablo 4. Rumen nişasta sindirim oranı üzerine tahıl türü ve işleme yönteminin etkisi Nişasta Sindirim Oranı Tahıl türü ve işleme yöntemi Kuru ezme buğday Hızlı Kuru ezme arpa Yüksek nemli mısır (ezme) Buharla gevrek (flake) yapılmış mısır Orta Yüksek nemli mısır (bütün halde) Buharla gevrek yapılmış sorgum Kuru ezme mısır Bütün halde mısır Yavaş Kuru ezme sorgum BÜYÜKBAŞ e) Rasyon lif seviyesi: Lif seviyesi ve partiküllerin fiziksel boyutu; lif kaynağının ruminasyonu stimüle etme etkisine, tampon üretimine (tükürük) ve normal süt yağı ve protein kompozisyonunun korunmasına yardımcı olur. Çok ince kıyılmış lifle beslemek, ruminasyonu yeteri kadar stimüle edemez ve tükürük üretimi azalır. Bu durumda, rumen fermantasyon basamağında propiyonik asit üretim Amonyak, optimal lif sindirimi desteklemezse rumende parçalanır ve protein miktarının yetersizliği süt yağı oranında ciddi azalmalara neden olur. oranı artarken, süt yağı miktarı (%) azalır. Birçok durumda, kaba yem miktarı toplam rasyon kuru maddesinin % 40-50’sinden daha azını oluşturmaz veya canlı ağırlığın % 1.40’ından daha az olmamak şartıyla rasyonda yer alır. İneklere en az 3.5-4.0 cm uzunlukta günlük olarak minimum 2 kg kaba yem (lif) kuru maddesi verilmelidir. İnekler, rasyon kuru maddesinde minimum % 19-21 asit deterjan fiber (ADF) seviyesine ihtiyaç duyar. Toplam nötral deterjan fiber (NDF) alımını, toplam rasyon kuru maddesinin % 26’sının üzerinde olacak şekilde korunmalıdır. NDF’nin % 75’i kaba yemden gelmelidir. Rasyon bu seviyelerin altında ise; asidozis riski artar, yem tüketimi dalgalıdır, laminitis ile özellikle laktasyonun başında hızlı ve aşırı vücut kondisyon kaybı meydana gelir. Kaba yemden gelen NDF tüketimi ile ilgili rehber Tablo-5’de verilmiştir. İNFOVET 76-77 f) Protein beslenmesi: Rasyonda ham protein eksikliği yoksa, genellikle rasyonun ham protein seviyesi, süt protein miktarını (%) değil, süt verimini etkiler. Rasyon protein seviyelerindeki normal değişimler süt yağı miktarını (%) etkilemez. Buna karşın, eğer rumendeki amonyak konsantrasyonu, optimal lif sindirimi ve mikrobiyal çoğalmayı desteklemezse, teorik olarak rumende parçalanabilir protein miktarındaki yetersizlik, süt yağı miktarında (%) azalma ile sonuçlanabilir. Canlı ağırlığı 600 kg olan bir ineğin protein ihtiyacı; % 3.6 yağlı 22 kg süt için toplam kuru maddenin % 14’ünden, 45 kg süt için toplam kuru maddenin % 18’ine artar. Dönem ve verim seviyesine bağlı olarak, rumende parçalanmayan/çözünmeyen protein seviyesinin (UIP) ham proteinin % 32-38’i kadar olması, çözünebilir protein seviyesinin ise ham proteinin % 30 ile 32’si kadar olması veya parçalanabilir protein tüketiminin yaklaşık yarısı kadar olması gerekir. Lif sindirimi üzerine olumsuz etkiden kaçınmak için ineğin hem ham protein ve hem de rumende parçalanmayan protein ihtiyacının karşılanması önem taşır. Yağ katkısı yapılmamış rasyonlarla yapılan çalışmalarda, rasyon proteininde % 9-17 arasında her % 1’lik artış süt proteininde % 0.02 birimlik bir artışla sonuçlanmıştır. Meme dokusundaki ek protein sentezi, sınırlı amino asitlerle ilişkilidir. Tablo-6’da, farklı besleme uygulamaları ve bunların süt yağı ve protein konsantrasyonu üzerine potansiyel etkileri özetlenmiştir. SONUÇ Birçok faktör, süt kompozisyonu üzerine etkilidir. Genetik önemli bir rol oynar fakat değişiklik yavaş olur. Üreticiler; mevsimsel olarak yönetim programlarını ayarlayarak, rumen fonksiyonlarını maksimize eden beslenme idaresindeki değişikliklerle en avantajlı durumu yakalamayı hedeflemelidir. Soya fasulyesi kabukları gibi lifli yan ürünler, lif yapısında olmayan karbonhidratlardan zengin rasyonlarda nişastalı tahılların yerini alarak, süt yağındaki şiddetli düşüşü hafifletebilir. Tablo 5. Kaba yem ve toplam Nötral Detergent Fiber (NDF) tüketim rehberi Kaba yem NDF (% canlı ağırlık) Toplam NDF tüketimi (% canlı ağırlık) 0.75-0.80 1.30-1.40 0.85 1.10-1.20 0.90-1.20 1.10-1.20 Kaynak: Varga et al., 1998. J.Dairy Science 81: 3063. Tablo 6. Süt yağı ve protein konsantrasyonu üzerine yemleme pratiklerinin yönetimi ve bunların potansiyel etkilerinin özeti Yönetim faktörü Süt yağı (%) Süt proteini (%) Yem tüketimini arttırmak Artar Artar Yemleme sıklığını arttırmak Artar Hafif artar Yetersiz enerji ile beslemek Azalır Azalır Yüksek NFC* (>%45) Azalır Artar Normal NFC (%34 - 40) Artar Değişmez Fazla lif Hafif artar Azalır Düşük lif (<%26 NDF) Azalır Artar Küçük partikül büyüklüğü Azalır Artar Yüksek ham protein Etkisiz Artar (rasyonda yetersizlik varsa) Düşük ham protein Etkisiz Azalır (rasyonda yetersizlik varsa) UIP** (%34 - 38) Etkisiz Artar (rasyonda yetersizlik varsa) *Lif yapısında olmayan karbonhidrat **Rumende çözünmeyen protein ADVERTORIAL Ayak hastalıkları ve yeni çözümünüz; KarbIoFoot Hayvanların yürümelerine, yemlemelerine ve en önemlisi et ve döl verimlerine olumsuz etkileri olan ayak ve tırnak problemlerini, hayvan besleme konusunda uzman kişilerce ve yıllara dayanan deneyimler sonucunda oluşturulan Karbiofoot karışımı ile önleyebilirsiniz. Ayak hastalıklarından korunmak neden önemli? Ayak ve tırnaklardaki problemler tedavi edilmedikçe hayvanlara sıkıntı vermekte, onların yürümelerine, yem yemelerine, merada gezinmelerine mani olarak sonuçta hayvanların süt, et ve döl verimlerinin azalmasına, sürü dışına çıkarılmalarına, hatta ölümlerine dahi neden olacak sonuçlar doğurabilmektedir. İNFOVET 78-79 Tırnak problemlerinden dolayı yürüyemeyerek strese giren hayvanlar yemliklere gidemez, oluşan metabolik stres sonucu kızgınlık döngüsü yavaşlar. Ayakları ağrıyan hayvanlar ayakta duramayacağından birbirlerinin üzerine atlayamaz, bu nedenle kızgınlıkların tespiti de güçleşmeye başlar. Gebelik başına aşım (tohumlama) sayıları artar, servis periyodu uzar. Çiftliklerde sıklıkla karşılaştığımız ayak hastalıkları hangileri ve KarbioFoot bu problemlerin hangilerini çözmemizde yardımcı olacak? Hayvancılıkla uğraşanlardan sıklıkla duyacağınız ayak hastalıkları öncelikle digital dermatitis ve laminitis olacaktır. Yöreden yöreye ve işletme yönetimine göre değişiklikler gösterse de, çift taban oluşumu, beyaz çizgi ayrılması, solae hemorajileri ve ülserlerinin oluşumu, paries ungulae uzayan kısım kırılganlık insidensinin minimize edilmesi gibi rahatsızlıklarda en büyük destekçiniz bundan sonra KarbioFoot olacaktır. Karbiofoot ayak hastalıklarında ne amaçla kullanılacak? Yeni yem katkısı KarbioFoot; Epidermal hücrelerden sağlıklı KALİTE VE GÜVEN İLKESİYLE YANINIZDA Karbiofoot karışımı uzman kişilerce ve yıllara dayanan deneyimle oluşturulmuştur. boynuzsu tırnak hücrelerinin oluşmasında, ayak hastalıkları sırasında meydana gelen yaraların iyileşmelerini hızlandırmada ve tekrar sağlıklı tırnak dokusu üretiminde, ayak hastalıkları oluşumlarının engellenmesi için ve ayak hastalıklarının tedavilerine destek amaçlı kullanılır. Karbiofoot’un içeriği, ayak sağlığını olumlu etkilediği iddia edilen diğer ürünlerden ne gibi farklara sahiptir? Bir elementin yüksek miktarı, diğer bir elementin eksikligine neden olabilir. Bu nedenle ancak doğru oranlarda karıştırılmış bir premiks kullanılması olumlu sonuçlar elde etmenizi sağlayacaktır. Karbiofoot karışımı hayvan besleme konusunda uzman kişilerce ve yıllara dayanan deneyimler sonucunda oluşturulmuştur. Ürünü denediklerinde, hekimlerimiz de ne demek istediğimizi anlayacaklar. KarbioFoot karışımı hangi bileşikleri içeriyor? Ayak hastalığı denilince olmazsa olmaz bir kompozisyonumuz vardır. Yıllarca yapılan araştırmalara dayanılarak bu iz elementlerin ve vitaminlerin ayak hastalıkları üzerine olan etkileri % 100 kanıtlanmıştır. > Bunlardan en önemlisi Biotin olarak bildiğimiz Vitamin H ya da bir diğer deyişle Vitamin B7. Biotin özellikle beyaz çizgi ayrılmasının azalmasında çok önemli rol oynar. Keratinin, protein sentezi ve hücre içi sağlamlaştırıcılarının yapısına katılır. Biotin ilavesi ile hücre içi ve hücreler arası bağların sağlamlığı artar. > KarbioFoot’u diğer yem katkılarından ayıran en önemli bileşen ve olmazsa olmazımız, ActiSaf Sc 47 canlı mayamız. Tüm dünyanın etkinliğini kabul ettiği Lesaffre firmasının patentli canlı mayasını, Türkiye’de hayvancılarla Hayvancılık, yem katkı sektörünün tanınmış şirketlerinden olan Kartal Kimya; kuruluşundan bu yana her geçen gün artan temposu, dürüst, kaliteli ve güvenilir bir firma olma ilkesiyle uzun yıllardır çiftliklerinizin olmazsa olmazlarındandır. Üretimini akademisyen ve uzman yöneticiler denetiminde, bilimsel yöntemler ve en son teknolojiler ile gerçekleştiren Kartal Kimya, hayvancılık sektörünün en önemli sorunlarından olan ayak hastalıklarının önüne geçmeyi hedefliyor. Karbio ürün grubuna ekledikleri yeni bir yem katkısı olan KarbioFoot, formülasyonundaki hassas bileşim ile fark yaratacakları konusunda oldukça iddialı. Kartal Kimya buluşturmakta. Ayak sağlığının korunmasında besleme yönetimi yaparken, dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri asidozis oluşum riskinin önüne geçmektir. Sub akut rumen asidozisi, özellikle laminitis oluşumunun en önemli nedenlerindendir. Rasyonda eklediğimiz canlı maya ActiSaf Sc 47 kullanımı asidozis oluşumunun önüne geçmektedir. İz elementler ayak hastalıklarına; boynuzsu tırnağı oluŞturan epidermal hücrelerin kalitesini artırarak ve yara iyileşmesi safhalarını düzenleyerek etki ederler. İz element eksikliklerinin klinik belirtileri, akut eksiklik durumuna gelinceye kadar genellikle gözlenmez. Kronik eksiklikler ise klasik belirtiler görülmeden yıllarca üretim parametrelerini etkiler. Ürünümüzün içeriğinde kullandığımız tüm iz elementler organiktir. KarbioFoot’un içeriğinde ayak hastalıkları açısından en önemli üç iz elemen olan çinko, bakır ve mangan kullanıyoruz. Çinko (Zn): Keratinizasyonun her aşamasında rol oynar ve tırnak bütünlüğünün sağlıklı bir şekilde korunmasını sağlar. Bakır (Cu): Superoksit dismutaz aktivitesinin gerçekleşmesini sağlayarak ökçe çatlaklarına engel olur. Mangan (Mn): Keratinizasyon aşamasında indirekt rol oynar. Temel bacak formasyonunu etkiler ve ayak problemlerinin azalmasını sağlar. Kaliteli tırnak üretimi için gereken selüler enerjinin üretimi ve glikogenezisinde kullanılır. Süperoksit dismutaz aktivasyonunda rol alarak serbest radikalleri ortadan kaldırır ve böylece olgun keratositler için koruyucu etki gösterir. KANATLI Sindirim sisteminin kimyasal kompozisyonu ve yapısı, türlerin barsaktaki dağılımını büyük oranda etkilemektedir. Barsak florası ve bütünlüğünün önemi Kanatlılar için barsak sağlığı en hassas konudur ve yaş, bakım koşulları, beslenme şekilleri ve bakteri yoğunluğu, dengeleri hızlı bir şekilde bozar ve ekonomik performansı ciddi şekilde etkiler. K anatlıların barsaklarındaki bakteri türleri ve bakteri yoğunluğu birçok faktörün etkisindedir. Faktörlerin birbirlerine olan etkilerinin karmaşıklığı nedeniyle intestinal ekosistemde her bir hareketin yansımasının ortaya konması zordur. Genellikle antibiyotiklerin düşük dozlarda İNFOVET 80-81 kullanılması, en duyarlı bakteri kümelerinin sayısını azaltır ve dirençli bakterilerin büyümesini artırır. Rasyonların besin bileşimleri ve hammaddelerin yerel özellikleri (örneğin mevsimsel) barsak florasını etkiler. Bilim adamlarına göre kanatlı barsak mikroflorasının ancak %10-25’ine hakimiz. Uygulanan metodlar ile tüm mikroorganizmalar henüz identifiye edilememiştir. Yıllarca mikrobial popülasyonların değerlendirilmesi, selektif veya non-selektif ortamlar kullanılan in vitro kültür tekniklerine dayanmaktaydı. Bu yöntemlerin en önemli dezavantajı sadece kültüre edilebilir mikroorganizmaların değerlen- dirilebilmesidir. Son zamanlarda, geleneksel olarak kullanılan yöntemler de göz ardı edilmeden, bakteri popülasyonları üzerinde çalışmak amaçlı, kültür-bağımsız yöntemlerle yürütülen moleküler teknikler geliştirilmiştir. Bu modern yaklaşımlar ile in vitro ortamda gelişme göstermeyen birçok KANATLI tür bakteri ve birçok bilinmeyen bakteri cinsi öğrenilmiştir. Barsak bakterilerinin ancak %25’i kültürlenebilmektedir. Yani, intestinal mikroflora popülasyonlar analiz edilirken, gerçek ekosisitemin bir kısmını gözlemleyerek sonuçlar dikkatli bir şekilde elde edilmelidir. Kanatlıların barsak kanalındaki mevcut mikrobiyal kümelerin, depolama yoğunluğu, rasyon, beslenme şekilleri, bakım koşulları, tavukların yaşları ve patojenler gibi birçok faktöre bağlı olduğu bildirilmiştir. Kümeslerdeki bakteriyel ekosisitem, her bir bölmedekiyle aynı, kalitatif ve kantitatif farklarının olduğu, yem ve su kaynaklarınında bu durumdan nasibini aldığı bilinmelidir. Sindirim kanalındaki bakteri topluluklarının her bir anatomik barsak segmentinde değişim gösterdiği kesin olarak kanıtlanmıştır. Araştırma ekipleri hem kalitatif hem de kantitatif yöntemler ile kanatlı barsaklarının farklı bölümlerindeki mikrofloraların daha iyi karakteriz edilmesi, patojen zoonoz bakteriler veya yemlerin kullanılması gibi farklı nedenlerle oluşan kanatlı barsak florasında meydana gelen değişimleri ortaya koymak için çalışmalarını sürdürmektedirler. Kanatlı barsak miroflorasının yaklaşık 30 farklı genusa ait 600’den fazla etken barındırdığını bilmekteyiz. Barsak mikroflorasının önemi ve etkisi üzerine konuşulduğunda, konakçıdaki bakteri hücrelerinin sayısının, kanatlının vücudundaki ökaryotik hücre sayısının 10 katı olduğu veya genlerinin sayısının, konakçıyı oluşturan Uzun süre yapılan yem kısıtlaması ile hayvanların barsaklarındaki bakteriyel bütünlük bozulur ve tespit edilen bakteri türlerinin sayısında azalma şekillenir. toplam gen sayısının 50-100 kat fazlası olduğu unutulmamalıdır. Barsak mikroflorasında henüz tüm mikroorganizmalar tespit edilmedi ve floranın ancak % 10-25’ine hakimiz. Kursak, mide ve ince barsak Kuluçkadan birkaç gün sonra kursakta Lactobasilli’ye rastlanmıştır. Besinlerin kursakta kalma sürelerine bağlı olarak, Lactobacilli’nin fermantasyona etkisi bulunmaktadır. Kursaktan ince bağırsağa olan geçişte lumende köklü değişiklikler olmaktadır. pH değişimi ve enzimatik hareketlerle proventrikül patojenlere karşı önemli bir bariyer oluşturmaktadır. E.coli, ve Campylobacter kursakta ve taşlıkta fazla miktarlarda bulunur. Mısır-soya temelli, antibiyo- tik ve katkı maddeleri içermeyen kanatlı rasyonları ile beslenen broyler tavuklarda ileumda % 70 oranında Lactobacillus rRNA sekansı gözlenmektedir. Lactobacillus popülasyonu, 2 günlük yaştaki kanatlılarda görülmektedir ve markette sunulana kadar köklü bir değişim göstermez. Kanatlılarda gözlenen temel Lactobacillus türleri, L. acidophilus, L. salivarius ve L. fermenti’dir. Lactobacillus’lar için konakçı spesifiklik belirtilmiştir, böylelikle, bakteri içermeyen tavuklarda, insanlara özgü L. Acidophilus türleri kolonize olmamaktadır. Lactobacillus yoğunluğu gözlenmeyen ince KANATLI barsak segmetlerinde Clostridiaceae ailesi (%11), Streptococcus türleri (%6,5) ve Enterococcus (%6,5) gözlenmektedir. Geleneksel mikrobitolojik tekniklerle, duodenum, alt ve üst ileumda %60-90 yoğunluğunda Streptococci, Lactobacilli ve E.coli’ye rastlanmaktadır. İnce barsaktan yapılan bakteriyel izolatların %9-39’u anaeroblardan oluşmaktadır. Gözlenen anaerob bakterilerden çoğu Eubakterium türlerine aittir. Yaşlar arasındaki değişiklikler Broyler barsakları doğuşta sterildir ancak kuluçkadan çıktıklarının ilk gününde sin- Juvenil kanatlıların sekumlarında, ince barsaktaki bakteri popülasyonu değişmektedir. İNFOVET 84-85 Barsak kanalında bulunan mevcut mikrobiyal kümelerin yoğunluğu; rasyon içeriği ve yaş gibi birçok faktöre bağlı değişkenlik göstermektedir. dirim sistemi floraları gelişme göstermektedir. Koliformlar, streptokoklar, klostridialar ve bifidobakterler barsakta hızla kolonize olurlar. Lactobacilliler ancak 3.-4. günlerde gözlenirler. Barsak mikroflorasının sabitlenmesi, ince barsakta 2 hafta, sekumda 4-6 hafta zaman alır. Antibiyotiklerin terapotik ve hastalıkları önleyici dozları değişik yaşlarda uygulanabilmektedir. Örneğin, üç günlük tavuklara basitrasin ve virginiamisin sırasıyla 4.4 ve 11ppm dozlarında uygulanabilir ve ileumda artan L.salivarius’lara karşı 22ppm virginiamisin inhibe edici olabilmektedir. Benzer olarak, antibiyotik tedavileri, Enterococcus sp. sayılarını artırarak, büyüme hızlandırıcı olarak görev yapmaktadır. 11-22 ppm dozlarında kullanılan virginiamisin, 2 haftalık yaştaki tavuklara uygulanarak L.salivarius’lar inhibe edilebilmektedir. 40ppm salinomisin ve 10 ppm avilomisin ilaveli rasyonlarla beslenen 2-3 haftalık yaştaki tavuklarda ileumda Lactobacillus popülasyonu azalmaktadır. Her bir Lactobacilli’nin aynı özelliklere sahip olmadığı bilinmeli, bakterisin üretimi gibi değişiklikler, probiyotik türlerin kullanılmasıyla tek-tür karakterlerinin ve faydaların sağlanabildiği anlaşılmalıdır. Kanatlılarda, antibiyotiksiz olarak C.perfringens sayılarının yaşa bağlı olarak arttığı, 40 ppm salinomisin ve 10ppm avilamisin’in C.perfringens sayısını azalttığı ve bu etkinin rasyona soya yağı ile domuz yağı ve iç yağı katılmasıyla daha belirgin olduğu bildirilmektedir. Tylosin fosfatın (100 ppm) kontrol grubu tavuklarda fazla miktarlarda rastlanan C.perfringens zararına olan Lactobacillus gasseri sayısını artırdığı not edilmiştir. Yem kısıtlaması da büyük oranda ince barsaktaki bakteri topluluğunu etkilemektedir. Uzun süre yapılan yem kısıtlaması ile bakteriyel bütünlükte daha ciddi düşüş ve tespit edilen bakteri türleri sayısında azalma şekillendiği gözler önüne serilmiştir. Farklı bakteri toplulukları Bakteri türleri birbirleri arasında substrat tercihi ve büyüme gereksinimi açısından farklılık göstermektedir. Sindirim sisteminin kimyasal kompozisyonu ve yapısı, türlerin barsaktaki dağılımını büyük oranda etkilemektedir. Bu ekosistem konakçıyı birçok yoldan etkiler. Sindirim kanalının fizyolojisini intestinal uzunluğun artması ve barsak duvarının incelmesi şeklinde etkileyerek mikrofloranın barsak duvarına entegre olmasını sağlar, barsak duvarı enterositleri için yakıt üreterek mukus üretimine katkıda bulunur. Daha önce de belirtildiği gibi, birçok literatürde mikrofloranın çeşitli etkenlere bağlı olduğu bildirilmiştir. Moleküler teknikler kullanılarak yapılan araştırmalarda, 3 günlük yaşta ileum ve sekum arasında özellikle Lactobacillus ve diğer bakteriler bakımından ciddi bir farklılık olmadığı gözükmektedir. Tavuk sekumunda Lactobacilli sayısı ortalama 1 x 109’dur. Geleneksel mikrobiyolojik tekniklerde, Lactobacilli popülasyonunun KANATLI Kuluçkadan çıkan civcivlerde birkaç gün sonra kursakta Lactobasilli’ye rastlanmıştır. Kanatlı rasyonundaki ham protein seviyelerinin artışı, Clostridium perfringens artışı ile doğru orantılıdır. çoğunluğunun Enterobacteriaceae ve enterococci’ler oluşturulduğu tespit edilmiştir. Juvenil kanatlıların sekumlarında, ince barsaktaki bakteri popülasyonu değişmektedir. Üç gün gibi erken bir yaşta Enterobacteriaceae ve enterococci sayısında, sekumdaki uçucu yağ asitlerindeki (asetat, butirat ve probiyonat) artıştan dolayı bir düşüş şekillenmektedir. 12 günlük yaştan itibaren fakültatif anaerob ve absolut anaerob bakterilerin toplam sayısı, anaerobik bakterilerin sayısından 10-15 kat daha fazladır. Anaerobik bakterilerin çoğunu gram-pozitif bakteriler oluşturmaktadır. 2 haftalık yaşta, sekumdaki uçucu yağ asitlerinin, Enterobacteriaceae İNFOVET 86-87 ve enterococci’lerin konsantrasyonu sabitlenir. Sekumdan izole edilen rRNA sekanslarının %65’ini Clostridiaceae’ler oluşturmaktadır. Diğer bakteri sekansları, Fusobacterium (%14), Lactobacillus (%8) ve Bacteroid’ledir (%5). Ticari yemlerle beslenen yetişkin kanatlıların sekumlarında Clostridium leptum (%2), Clostridium coccoides (%27), Sporromusa sp. (%21) ve gamma proteobakteri grupları (%20) çoğunluktadır. Ayrıca, Atopobium, Bacteroidler ve Bifidobacter’lerin sırasıyla % 3.6, % 2 ve % 1 oranında bulunduğu rapor edilmiştir. Bakım koşullarının etkisi Normal gelişim, çevre (yerde yetiştirilen broylerler, kafestekilere oranla bakterilerle daha fazla temas halindedirler) ve stres (sıcaklık, mikotoksinler, koksidiozis, yoğunluk ve aşı) gibi sayısız etkene bağlıdır ve bu etkenler savunmalarını azaltabilirler. Rasyondaki protein kaynakları ve miktarı, ileum ve sekumdaki C.perfringens sayısına etki etmektedir. Normal koşullarda, balık eti bazlı kanatlı rasyonlarındaki ham protein seviyelerinin artışı, C.perfringens artışı ile orantılıdır. Bu orantı soya bazlı rasyonlarla beslenen tavuklarda aynı şekilde değildir. Aynı zamanda, kanatlı yetiştiriciliğinde bakım koşullarının bakteri yoğunluğuna olan etkisi bilinmektedir. Yerde bakılan tavuklar ile kafes sistemlerinde bakılan tavuklar karşılaştırıldığında avilamisin, basitrasinmetilendisalisit ve enramisin gibi antibiyotiklerin daha fazla etki gösterdikleri saptanmıştır. Kanatlılar için normalde patojen olan Clostridium gibi bakteriler genç tavuklarda, Salmonella, Camplobacter E.coli gibi bakteriler yaşlı tavuklarda sağlıklı bireylerden izole edilebilir. Bunun sebebi, çoğu vakada bakterilerin barsakta hasar oluşturmaması ve barsak mikroflorası dengesini bozma- masıdır. Mikroflora proteinleri parçalayarak biyojen aminler, histamin ve duvarından salgılanan endotoksinler gibi yangısal moleküller, gibi toksik metabolitler üreterek negatif etkiler oluşturur ve hatta karaciğer tarafından detoksifiye edilen retoksifiye bileşikler üretir. Diğer bir yandan, vitaminler gibi faydalı metabolitler de üretmektedirler. Temel bir flora bariyeri oluşturarak, patojenlerin sindirim kanalında kolonize olmalarını engellerler. Sonuç olarak, barsak mikroflorası profili, yerleşimi ve bileşimi, rasyon, konakçının barsak fizyolojisi, bağışıklık sistemi, sağlığı ve kümesin ekonomik performansı gibi birçok faktörün etkisi altındadır. KANATLI Altlık kalitesi ve ısıtmanın ayak sağlığına etkisi Ayakta şekillenen lezyonlar hayvanın sağlığını ve refahını etkilemektedir. Etik sebeplerden ve tüketicilerin arzularından ötürü bu konuya daha fazla önem verilmesi gerekir. Peki bu lezyonlara neler sebep olur ve bu konuyla ilgili neler yapılabilir? A yak yastığı dermatiti (AYD), uzun yıllardır kanatlı sektörü için ciddi bir problem oluşturmaktadır. Son zamanlarda hayvan refahının, gıda güvenliğinin ve tüketicinin korunması kavramlarının önem kazanması ile enfeksiyonlara, zoonitik hastalıklara bağlı olarak ayak yastığı İNFOVET 88-89 dermatiti şekillenmesi durumuna dikkat çekilmiştir. AYD, genellikle ayağın plantar yüzünü etkileyen bir kontakt dermatit şeklidir. Ayak yastığında lezyonların şekillendiği bölgede kızarıklıkların görülmesi ilk semptomdur. Daha sonraki dönemde, renkte solma, hiperkeratozis meydana gelir. Zaman zaman da lezyon- larla birlikte epidermiste erozyon ve nekrozlar da görülür ki bazı vakalarda derin ülserin şekillendiği bile gözlenmiştir. Ayrıca, lezyonlar bakteriler için giriş kapısı oluşturabilir ve etkenler hematojen yolla yayılarak ürün kalitesini etkilerler. AYP görülen hayvanların, ağrıdan dolayı gittikçe daha az yem tükettikleri ve buna bağlı olarak da ciddi anlamda kilo kaybettikleri saptanmıştır. Ayak yastığı lezyonlarının sebepleri nelerdir? AYD’nin etiyolojisi oldukça komplekstir. Hastalık farklı faktörlere bağlı olarak oluşur. Bu faktörlerin bazıları yönetim sistemi (altlık kalitesi ya da KANATLI Islak Altlık Kötü altlık kalitesi, bugünlerde modern kanatlı eti üretimi için ciddi bir hayvan refahı problemi oluşturmaktadır. Araştırmalar altlık kalitesinin nasıl arttırılabileceğine yönelmiş durumdadır. Şüphe yoktur ki, ıslak altlık kullanımı, kanatlı hayvanlarda ayak taştığı gelişimi prevalansını arttırmaktadır. Bu yüzden, altlığı etkileyen direkt ya da indirekt tüm faktörler teker teker göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak kritik anlamda sorulması gereken soru şudur; altlık gerçekten de hedeflenilmesi gereken nokta mıdır? Altlık dışkı da dahil farklı materyallerden oluşan bir şeydir. Besi periyodunun sonunda altlıktaki dışkı miktarı oranı %90’a ulaşır ki bu da esas olması gereken altlık materyalinin oranının sadece %10 olduğunu göstermektedir. Altlıkta bulunan bu dışkı suyu ve ahırın havasını da kontamine edebilmektedir. Zemin ısıtma sistemleri, ayak yastığı dermatiti gelişmemesi açısından gelecek vaat etse de işin ekonomik boyutları ve dezavantajları da iyice incelenmelidir. Broylerlerde kullanılan altlık malzemesi üretimi etkiler. Malzemenin seçiminde yalıtım ve su emici özelligi yüksek, kuru ve temiz olması, parçalarının sivri-sert olmaması ve kolay temin edilmesine dikkat edilmelidir. altlık tipi gibi) ile ilgilidir. Ayrıca bu hastalık farklı beslenme koşullarına bağlı olarak da şekillenebilir. Gastrointestinal hastalıklara bağlı olarak da ayak yastığı dermatiti şekillenebilmektedir. Hayvanlar yaşamlarının büyük bir bölümünü altlık materyallerinin üzerinde geçirirler. Bu yüzden de ayak yastığı dermatitinin şekillenme- sinin en önemli sebeplerinden birinin altlıkların ıslak olması olduğu düşünülmektedir. Yapılan son çalışmalar göstermiştir ki, dışkı bulaşmamış saf su ile bile ayak yastığında lezyonlar şekillenebilmektedir. Altlığın ıslak olması, ayak yastığının yumuşamasına ve bölgenin hasar açısında daha riskli hale gelmesine buna bağlı olarak da hayvanın ayak yastığı dermatitine predispoze kılınmasına sebep olabilmektedir. Altlığın çeşidi Nem yönetiminde, altlıklar oldukça önemli bir rol oynarlar. Altlıklar sadece nemi emmekle kalmamalı, aynı zamanda doğru bir şekilde kurumalıdırlar. Çok keskin kenarlı altlık materyalleri ayak yastığı dermatiti gelişmesine imkan verir çünkü bu keskin kenarların ayakta açtığı ufak yaralardan bakteriler girer İNFOVET 90-91 ve ilerleyen dönemde de AYD şekillenir. Sapsamandan oluşan altlıklar yüksek oranda nem içerdikleri için AYD’nin gelişmesine yatkınlığı daha da arttırırlar. Son yıllarda, odun yongası altlık amacıyla sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak lignoselüloz denen yeni bir altlık tipi de gittikçe popüler olmaya başlamıştır. Lignoselüloz, odunların önce parçalanıp daha sonra da buhar kullanılarak pelet forma sokulmasıyla elde edilen bir bileşiktir. Sonuçlara bakıldığında görülmüştür ki, lignoselüloz kullanımı ayak yastığı dermatiti gelişme oranını oldukça azaltmıştır. Bunun sebebinin de yüksek emme kapasitesi ve yüksek su salma özelliği olduğu düşünülmektedir. Yine de, ekonomik açıdan bakıldığında lignoselülozu hayvanın tüm besi dönemi boyunca kullanmak mümkün değildir çünkü maliyet oldukça fazla olacaktır. Ancak KANATLI AYAK TABANI DERMATİTİSİNE DİKKAT Ayak yastığı dermatitinin şekillenmesinin en önemli sebeplerinden birinin altlıkların ıslak olması olduğu düşünülmektedir. Koksidiyoz gibi ishalle seyreden hastalıklarda, ishalin şiddetine rağmen alttan ısıtma kullanıldığında altlığın daha kuru olduğu gözlenmiştir; bu nedenle zemin ısıtma sistemleri maliyetler göz önünde bulundurulmalı. bazı hipotezlere göre, hayvanın yetiştirme döneminde çok iyi altlığın kullanıldığı durumlarda bu durum hayvana besi dönemi için oldukça avantaj yaratacaktır. Buradan da şu sonucu çıkarabiliriz ki, yetiştirme döneminde lignoselüloz, besi döneminde ise odun yongasının kullanımı hem verimlilik açısından hem de ekonomik açıdan makul bir seçenek olacaktır. İNFOVET 92-93 Alttan ısıtma Birçok üretici alttan ısıtmayı rahat, uygun ısıda bir zemin ve kuru bir altlık yaratabilmek amacıyla kullanmaktadır. Bunun diğer faktörler göz önünde bulundurulmadığında AYD’nin şekillenmesini %53 oranında azalttığı saptanmıştır ki bunun sebebinin altlığın kuru olması olduğu düşünülmektedir. Bu hipotez doğru olsun ya da olmasın, alttan ısıtma hayvanlarda ayak yastığının fazlaca ısınmasına sebep olabilmektedir ki bu da damarların vazodilatasyonuna ve kan akışının artmasına sebep olacaktır. Alttan ısıtma sistemi olmadığında, altlıkların oldukça soğuduğu görülür ki bu da kan damarları konstrüksiyonuna bağlı olarak “soğuk ıslak ayak yastığı” şekillenmesine neden olduğu görülmektedir. Hepimizin bildiği gibi koksidiyozis, şiddetli diyareyle seyretmesinden dolayı AYD’nin gelişmesinde oldukça önemli bir hastalıktır. Ancak alttan ısıtma kullanıldığında, kullanılmayan gruplara kıyasla görülen AYD oranının oldukça az olduğu saptanmıştır. Koksidiyozis enfeksiyonuna bağlı şekillenen diyareye rağmen, alttan ısıtma kullanıldığında altlığın daha kuru olduğu gözlenmiştir. Zemin ısıtma sistemleri, ayak yastığı dermatiti gelişmemesi açısından gelecek vaat etse de işin ekonomik boyutları ve dezavantajları da iyice incelenmelidir. Üreticiler, hayvanı düzgün yemledikleri, kümesi doğru havalandırdıkları ve hayvanları gastrointestinal enfeksiyonlarda uzak tutmayı başardıkları takdirde ilaveten bir de zemin ısıtma sistemlerine gerek duymayacaklardır. Ancak bu belirtilen uygulamalarda herhangi bir sıkıntı veya aksaklık mevcutsa, zemin ısıtma sistemleri kullanılarak AYD’nin önüne geçebilmek için çalışılabilir. Kaynak: Dr Amr Abd El-Wahab and Prof Dr Josef Kamphues, University of Veterinary Medicine Hannover, Germany Ayak tabanı dermatitisi (foot pad dermatitis, FPD) metatarsal ve falanks lezyonları yüksek canlı ağırlığa sahip broyler ve hindilerde sık görülür. FPD ayağın metatarsal ve plantar bölgesindeki derinin yangısal değişimi ile karakterize bir durumdur. Oluşan lezyonlar hiperkera tozis ve pigmentasyon bozukluğundan şiddetli ülsere kadar çeşitlilik gösterir. Broylerlerde şiddetli lezyonlar da ağrının neden olduğu hareket kısıtlanması sonucu yem ve su tüketiminde azalma görülür. Lezyonlar ürün kalitesin de bozulmalara ve sekonder enfeksiyonlara (Staphylococcus spp. ve E. coli) neden olan bakterilere bir giriş yolu oluşturur. FPD yönünden yüksek insidense sahip sürülerde büyüme oranında düşme, ürün talebinde ve karlılıkta azalma görülecektir. BÜYÜKBAŞ AtaFen Aşı Üretim Tesisi GMP Sertifikası alma yolunda GMP Belgesi almak için uzun süredir hazırlıklarını sürdüren ATAFEN Aşı Üretim Bölümü çalışmalarını tamamlayarak, denetim için Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne başvuru yaptı. Veteriner Hekim Tahir S. Yavuz EgeVet Genel Müdürü A taFen Aşı Üretim Bölümü’nün yaptığı başvuru üzerine Bakanlık GKGM GMP ekibi firmaya gelerek ilk denetimlerini gerçekleştirdiler. Firma yetkilileri; denetim sonunda belirlenen eksikliklerin rapor edildiğini, bu çerçevede çalışmaların başladığını, eksiklikler tamamlanınca GMP ekibi tarafından doğrulama denetimi yapılacağını bildirdiler. GENİŞ ÇERÇEVEDE TASARLANMIŞ BİR SİSTEM Tahir Selçuk Yavuz, GMP sertifikasını almak için uzun süredir hazırlandıklarını, Türkiye’de aşı üretim alanında ilk GMP belgesini alan firma olmak istediklerini bildirdi. Bilindiği gibi 2011 yılında yayınlanan Tıbbi Ürünler Yönetmeliği’nde, GMP belgesi almak için firmalara 24 Aralık 2014 tarihine kadar süre verildiği, bu tarihe kadar başvuru yapmayan firmaların üretim veya işletme izni belİNFOVET 94-95 gelerinin iptal edileceğiyle ilgili bir madde vardı. 20.12.2014 tarihinde yapılan yönetmelik değişikliği ile bu süre 31.10.2015 tarihine kadar uzatılmıştı. GMP kalite sistemi, üst yönetimden başlayarak, üretimin her kademesindeki personel ile tedarikçiler ve pazarlama aşamasındaki kişilerin katılması gereken, geniş çerçevede tasarlanmış bir sistemdir. Yorucu olduğu kadar pahalı bir kalite sistemidir. Tesis ve donanımın uygun olması gerekiyor. Ürünlerin Avrupa Farmakope kriterlerine uygun olması gerekiyor, tüm aşamalardaki proseslerin uygun ve onaylı olması gerekiyor. Çalışan personelin yeterli ve eğitimli olması tüm sistemin ve çalışmaların dokümante edilmesi gerekiyor. GMP sistemi yaşayan ve gelişen bir sistemdir. Tüm gerekleri yerine getirdikten sonra sistemi sürdürebilmek için her an çalışma yapılması gerekiyor. KALİTE SİSTEMİNİN OTURMASI İÇİN ÇALIŞACAĞIZ belgeyi alan ilk firma olmak istiyoruz Vet. Hekim Ahmet Gedik Vet. Hekim Mestan Özyer Ege Vet Genel Müdür Yardımcısı AtaFen Aşı Üretim Tek. Müd. Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerde en az 30-40 yıllık bir birikim sonucunda GMP süreçleri kısmen tamamlanabildi. Türkiye’de veteriner aşıları üretiminde özel sektörün henüz 5-10 yıllık bir geçmişi var. Yani kuruluş ve büyüme dönemini yaşıyor. Buna rağmen 31 Ekim 2015 yılına kadar GMP sürecini tamamlanması öngörüldü. GMP sistemini kurmanın ikinci bir yatırım çalışması gerektirdiği ve maliyetin yüksek olduğu biliniyor. Firmalar için zor ve sancılı bir süreç olacağını sanıyorum. Bu derecede ağır yatırımların üretici firmaları zorlayacağı söylenebilir. Devletin, aşı üretim sektörünü ülke için stratejik bir alan olarak görmesi ve GMP yatırımları için destek olması gerekiyor. Bakanlığın bu konuya da pay ayırması çok yerinde bir uygulama olacağını düşünüyoruz. Bakanlık tarafından GMP mevzuatının hazırlanmasını ve GMP denetçi grubunun oluşturulmasını mutlulukla karşıladık. Özel sektör olarak bu konuda üzerimize düşeni yapacağız ve aşı üretiminde kalite sisteminin yerleşmesi için çalışacağız. GMP kalite sistemi bilinen en zor kalite sistemidir. Diğer tıbbi ürünlerden farklı olarak çok sayıda canlı patojen biyolojik etkenlerle çalışıyoruz. Ayrıca geniş kombinasyonlu aşılar üretme zorunluluğumuz var. Bu nedenlerle personel ve çevrenin korunması için özel önlemler almamız ve çapraz kontaminasyon sorunlarını çözmemiz gerekiyor. Ekibimize güveniyorum, bu zorlu süreci tamamlayarak kısa sürede GMP belgesini alacağımıza inanıyorum. Aşı Üretim tesisimiz henüz 5-6 yıllık bir geçmişi var, yani aşı üretim bölümü olarak henüz kuruluş ve gelişme aşamasındayız. Bina, tesis ve donanımın GMP hedeflenerek tasarlanması büyük avantajdı. Yaklaşık beş yıllık sürede GMP için hazırlanıyoruz, ancak tahmin ettiğiniz gibi bu süreç çok zorlu bir çalışma gerektiriyor. Eksikliklerimizi kısa sürede tamamlamayı ve aşı üretim alanında GMP belgesini alan ilk firma olmayı istiyoruz. Türkiye’de ilaç sektöründe 5-6 firma GMP belgesini aldı, ancak aşı alanında henüz belgelendirilen kuruluş yok. KANATLI Yem maliyetlerini azaltma stratejileri Yem fiyatlarının düşmesi, kanatlı yetiştiriciliğinde ürün etkinliğinin ve karlılığının artmasına neden olacaktır. Besleme ve yönetim stratejileri bu hedefleri belirlemede yardımcı olacaktır. Tarım kaynakları, yönetim politikaları ve üretim modelleri belirleyici faktörlerdir. Ö nerilen bu periyodik olarak besleme uygulaması ile hayvanlar genellikle günde 4-6 kere, yemlerini bitirene kadar beslenmekte ve yaklaşık olarak sadece bir saat hatta daha az bir süreyi beslenmeden geçirmektedirler. Bu uygulamanın 2 faydası mevcuttur. Birincisi, Hayvanlar mümkün olduğu kadar fiyatı makul olan yemlerle beslenmelidir. yem alımını takiben şekillenen mekanik stimülasyon şansını azalttığı gözlenmiştir ki bu, rastgele önündeki yemliklerden beslenen hayvanlarda sıklıkla karşılaşılan bir durumdu. İkinci olarak da, beslenmedikleri süre zarfında hayvanların sessizleştikleri ve bunun da, azaltılmış yem gereksiniminden dolayı yemden yararlanmayı arttıracağı düşünülmektedir. Yem bileşenlerinin kullanımı Bangladeş’te yürütülen bir saha çalışmasında, broilerlerin beslenmesinde balık unu yerine tavuk unu kullanılmasının ekonomik etkileri incelenmiştir. Sonuçlar göstermektedir ki, balık unu yerine tavuk unu kullanımı yem giderlerinde kilogram başına 53.21 TK’lık (1 taka 0.013 dolara eş değerdir.) bir düşüşe neden olmuştur. Georgia Üniversitesi’nde yapılan diğer bir araştırmada yumurtacı tavukların, yemlerine katılan yer fıstığı ununu çok iyi bir şekilde tolere edebildikleri saptanmıştır KANATLI Yetersiz besin maddesi tüketimi hayvanın immun sisteminin zayıflamasına sebep olur. Gıda tatlandırıcıları ve kullanımı Tatlandırıcı kullanımının, kilo aldırma ve besin dönüşümü üzerindeki etkisi dört aynı deneyle incelenmiştir. Bu deneylerin ortak sonuçları, tatlandırıcı katılmış yemle beslenen, 4 haftalık kontrol grubundaki hayvanlarda, ortalama 8 gramlık ve 8 haftalık hayvanlarda da 3 gramlık bir kilo artışı olduğu saptanmıştır. Yemden yararlanım da dört haftalık 50.000 tane broilerde, 3 tonluk bir yem için hayvan başına 0.4 kilogramlık bir artış ve sekiz haftalık 50.000 tane broilerde de 4.25 tonluk bir yem için hayvan başına 1.3 kilogramlık bir artış olarak gözlenmiştir. İNFOVET 98-99 ve maliyeti azaltmak için soya fasulyesi unu yerine yeme % oranında katılabileceği belirtilmiştir (yer fıstığı ununun 1 tonu 140 dolar iken, soya fasulyesi ununun 1 tonu 225 dolardır). Yer fıstığı unu ile ilgili tek endişe, aflatoksinlerle kontamine olmuş olabilme riskidir. Ama yemin tamamına % 5 oranında yer fıstığı unu katıldığı düşünüldüğünde, aflatoksin kontaminasyonun pratikte çok fazla bir önemi kalmamaktadır. Günümüzde de, potansiyel yem kaynakları ve onların kanatlı sektörüne olan etkisi ile ilgili çalışmalar hala devam etmektedir. Örnek vermek gerekirse; insektler, deniz bitkileri, mutfak artıkları, kuru ot, meyve/sebze artıkları bunlardan bazılarıdır. Bu saydığımız maddelerle ilgili umut verici gelişmeler elde edilmiş olsa da, saha şartlarında uygulanabilirliği ve ne kadar ekonomik olduğuyla ilgili çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir. Sentetik aminoasitlerin kullanımı Proteinin, yem piyasasının en pahalı maddelerinden biri olduğu düşünüldüğünde yemdeki oranının ekonomik öneminin çok büyük olduğu bilinen bir gerçektir. Dünyanın (özellikle tropik bölgelerde) birçok bölgesinde yetersiz protein alımı mevcuttur. Protein, yemde bulunması zorunlu olan bir maddedir. Bu yüzden yeme katılacak protein oranının maksimum yerine optimuma çekilmesi maliyetin azaltılmasına imkan verecektir. Bunu, yumurtacı tavukların beslenmesi (% 16-17 oranında protein) ile ilgili pratik bir örnek vererek açıklamak mümkündür. Mısır/soya fasulyesi diyetinde, bu fark % 3 oranında daha fazla soya fasulyesi ilavesiyle (protein oranı % 44) sağlanabilmektedir. Bu miktar mısırla değiştirildiğinde, ton başına 3 dolarlık ilave Hayvan mümkün olduğunca besleyiciliği ve enerji değeri yüksek yemlerle beslenmelidir. Hayvan yüksek enerjili yemi daha iyi değerlendirir. KANATLI Kanatlı beslemesinde pelet yem kullanımı yem israfının azalmasına imkan verir. Tüy örtüsü bir fiyat artışı söz konusu olacaktır. Birçok durumda, bu kadar yüksek bir protein oranının sağladığı besinsel fayda % 0.025 kadardır ki o da proteinlerin yapısındaki lizin ve metiyoninden ileri gelir. Aynı besinsel fayda 250 gram sentetik lizin ve metiyonin eklenerek de elde edilebilir ki bunun maliyeti sadece ton başına 1 dolar kadardır. Neyse ki, biyoteknolojinin gelişmesiyle birlikte, bu sentetik aminoasitlere ulaşım imkanı artmıştır ve bu da ekonomik olarak kar elde etmenin önünü açmıştır. Yem israfının kontrolü Birçok durumda fazla yem tüketimi ya da diğer ilgili hususlar, esas sorunun belirlenmesi için belirleyici olmamaktadır. Daha hayvanlara ulaşmadan ziyan olan veya kaybolan yüksek miktarda yem mevcuttur. Sadece bu şekilde, hayvan başına günde 5 gram, hatta bazen işletmenin durumuna bağlı olarak, daha fazla miktarda yem israf edildiği ortaya çıkmıştır. 1 Yemlikler: Birçok kanatlı işletmesinde (büyük oranda özel sektörde) hayvanlar genelde çinko kaplı metal yemliklerden İNFOVET 100-101 Kış aylarında, düşük sıcaklıkta fazla yem tüketimine bağlı olarak görülen cılız tüy örtüsünden dolayı, yem fiyatları artar ve yumurta verimi düşer, bu da yetiştiriciye zarar verir. Tüylü tavuklara kıyasla daha cılız tüy örtüsüne sahip olanların, 15 derecede hayvan başına 40 gram, 18 derecede ise 30 gram yem tükettikleri saptanmıştır. Avustralya raporları, yem maliyetindeki artışın sebebinin, kışın hayvanları sıcak bir ortamda tutma zorunluluğunun yol açtığı, yıllık 6.57 milyon Avustralya dolarına kadar ulaşan, ekstra ilave yem tüketiminin olduğunu ortaya çıkarmıştır. Öte yandan, bu stratejinin uygulanabilir olması için öncelikle ısıtma sistemleri ile yem fiyatlarının dengelenmesi gerekmektedir. Çünkü ancak bu şekilde ekonomik bir fayda sağlanabilmesi mümkündür. beslenmektedirler. Bu yemlikler, işletmeler tarafından düşük fiyatlı ve dayanıklı olduğu için tercih edilse de yem israfına sebep olmaları önemli bir problem yaratabilmektedir. Bu sorun, çinko kaplı yemlikler kullanımı yerine otomatik panlarla besleme yöntemi kullanılarak ortadan kaldırılabilir. Mısır’da yapılan bir araştırmada, 10.000 hayvandan oluşan bir broiler işletmesinde, her bir üretim döngüsü sırasında 2 ton yemin biriktirilebileceği saptanmıştır. Yılda altı üretim döngüsü görülen bir işletmenin yem maliyetinin tonaj başına 1.000 - 1.500 Euro arasında olduğu düşünülürse, bu yeni besleme yöntemi ile, oluşan zarar 18 ayda karşılanabilmektedir. 2 Yem miktarı: Yemlikleri ağzına kadar doldurmaktan her zaman kaçınılmalı ve mümkün Kanatlı hayvanların tane yem tüketiminde seçme olayından dolayı yüksek düzeyde yem israfı olur ve böylece üretici zarar eder. olan en az miktarda yem kaybı şekillenecek düzeyde yem ile doldurulmaya çalışılmalıdır. 3 Gaga kesme: Uzun gagalar, hayvanlara yemi sürekli eşeleme imkânı verdiğinden ve yem yere dağılıp kontamine olacağından israfa sebep olmaktadırlar. Uygun zamanda gaga kesimi, yem israfını önlemek, KANATLI ENZİM İLAVESİ Enzimler, yemden yararlanımı arttırmada ve yem maliyetini azaltmada önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin fitaz; sindirilemeyen fosforun salınımını azaltmada ve eksresyonunu engellemede oldukça başarılıdır. Bu sayede de inorganik fosfat ilavesi için gereken maliyet azalmaktadır. Öte yandan proteaz, bazı besin maddelerindeki –soya fasulyesi gibi- antinütrisyen proteinin salınmasında etkili bir enzimdir. Yeme ilave edilen, amilaz ve ksilaz gibi enzimler de yemde %3-5 oranında bir enerji artışı sağlarlar. Yeme enzim ilavesi ortalama olarak tonaj başına 1.5 dolarlık bir maliyete neden olmaktadır. Ancak maliyet, yüksek enerjili hindi diyetleri yerine (ton başına 4 dolar), daha düşük enerjili diyetler kullanılarak (ton başına 2.5 dolar) azaltılabilir. Kanatlı hayvanların iyi beslenme şartlarına sahip olmaması hayvanların hastalığa yakalanma riskini artırmaktadır. hayvanların birbirine zarar vermesinin önüne geçmek (kanibalizm) ve diğer vahşi hareketleri engellemek açısından önemlidir. 4 Zararlı mücadelesi: Kemirgenler kanatlı hayvan işletmelerinde, özellikle yemden yararlanmayı olumsuz etkilediğinden oldukça önemli bir problemdir. 250 gramlık bir fare günlük olarak yaklaşık kendi ağırlığı kadar besin tüketir (bu yılda 90 kg’lık bir tüketime denk gelmektedir). Bu durum, sorun kökünden çözülmezse, toplamda 50 fare olan bir kanatlı çiftliğinin sırf bu problem yüzünden bir yıl içerisinde tonlarca yem kaybına uğrayabilme ihtimali olduğunu göstermektedir. 5 Bozuk yem: Yemde şekillenen bozulma ve küflenme, yem israfına sebep olan önemli faktörlerden biridir. Bu problemlere en çok üretimin düzgün yapılmadığı durumlarda rastlanmaktadır. Ayrıca sıcak nemli iklime sahip bölgelerde, özellikle küflenme önemli bir sorun oluşturmaktadır. Sodyumkalsiyum alümino-silisat adlı bileşik bozulma ve küflenmeyi engellemede oldukça başarılıdır ve yemlere % 0.5 oranında katıldığında hayvanlarda hiçbir zararlı etki oluşturmamaktadır. Ayrıca, silaj kullanımı da yemi kemirgen ve yabani kuşlardan korumaya yardımcı olmaktadır. Ekonomik açıdan bakıldığında, diğer depolama yöntemleriyle yıllık israf olan yem miktarı düşünüldüğünde, 2 yıl süreli bir silaj kullanımı ile toplamda 2-3.000 dolarlık bir kar sağlanabilmektedir. Üretim döngüsü boyunca silajların devamlı olarak temizlenip, bakımının düzenli yapılması, antioksidan ya da diğer koruyucu materyallerin ilave edilmesi de işletmeye fayda sağlamaktadır. Hastalıkların kontrolü Hastalıkların, yemden yararlanma üzerine olan etkisi göz ardı edilmemelidir. Sırasıyla Gumboro, Koksidiyosiz ve Salmonella hastalıklarına yakalanan hayvanlarda verimin %25, %18 ve %10 oranında düştüğü yapılan çalışmalarla ispatlanmıştır. Aynı sonuçlara beslenme hastalıklarına ve paraziter hastalıklara yakalanan hayvanlarda da rastlamak mümkündür. Bu yüzdendir ki kanatlı hayvanların daha sağlıklı, daha yüksek performanslı ve daha yüksek verimli olmaları için efektif tedavi programlarının uygulanması önemlidir. Kaynak: Dr Salah H. Esmail “Strategies for reducing feed costs” İNFOVET 102-103 Memenin kısmen veya tamamen tahrip olmasına hatta hayvanların ölümüne sebebiyet veren mastitis, süt veriminin azalması ve tedavi masrafları nedeni ile ekonomik yanı da ağır olan bir hastalıktır. Mastitis yönetimi S üt ineği çiftliklerinde yetiştiriciliğin gelişimi; memelerin daha büyük olması nedeniyle enfeksiyona son derece duyarlı hale gelmesine, yaralanmaya açık olmasına ve fazla miktarda sütün hızlı bir şekilde memelerden çekilmesine neden olmaktadır. İNFOVET 104-105 Bu anlamda mastitis işletmelerde ekonomik açıdan hala en büyük problemlerden biri olmaya devam etmektedir. Mastitis süt endüstrisini etkileyen en pahalı hastalık olarak kabul edilmektedir. Süt verimini yaklaşık olarak %21 ve sütteki yağ oranını %25 oranında azaltan mastitisin ülke için yıllık kaybının 57,5 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Mastitis; alınan sütteki karakteristik anormalitelerden ve veteriner maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı süt endüstrisinin gelişimi için bir engeldir. Ekonomik kayıp ile birlikte farklı bakterilerin varlığı nedeniyle, mastitisli inekten alınan sütler insan tüketimi için de zararlı olabilmektedir. Böylece mastitis kamu sağlığı açısından da göz önünde bulundurulması gereken bir nokta olmuştur. Meme yangısı için genellikle iki ana neden söz konusudur: 1. Patojenler Farklı türdeki bakteri, virüs, mantar ve mikoplazma çeşitleri tüm laktasyondaki memeli hayvanlarıda mastitis nedeni olarak rol oynamaktadır. MASTİTİS ve İMMUN MODÜLATÖRLERİN İdaredekİ ROLÜ Bazı bitkisel immunomodülatör meme bezi enfeksiyonlarına karşı savaşmak ve immun sistemi güçlendirmek için daha mükemmel etkiye sahiptir. Piyasada İmmunplus, Stenot vb. preparatların yanında Ocimum (Tulsi) gibi hazır formüller de mevcuttur. Araştırmalar günlük olarak 25g. tulsi kullanımının ineklerde mastitis tedavisinde başarı oranını yükselttiğini göstermiştir. Levamizol, hayvanların bağışıklık sistemini güçlendirdiği iyi bilinen immunomodülatörlerdendir. BÜYÜKBAŞ sonrası daldırma da özellikle meme başı çevresine bulaşmış süt kalıntısını uzaklaştırmak için gereklidir. Sağım sonrası daldırmanın mastitisin önlenmesinde çok yararlı olduğu ispatlanmıştır. Kurudaki ineklerin tedavisi de kuru ve temiz bir ortamda yapılmalıdır. Bununla birlikte hiçbir dezenfektanın 15 günden fazla bir süre devamlı olarak kullanılması önerilmemektedir. Kuarterner amonyum bileşikleri ve iyot solüsyonları en önemli ve ekonomik dezenfektanlardır. Makineli sağım sistemi enfek- E vitamini, selenyum, bakır ve çinko gibi mineraller inekleri mastitise karşı korurlar ve bağışıklık sistemini yükseltirler. LAKTOFERRİNlerİn mastİtİs üzerindeki ROLÜ Laktoferrinin özellikle süt ineklerinde şiddetli mastitise neden olan E.coli ve Coliform grubu bakterilere karşı antimikrobiyal etkinliği söz konusudur. Kuru dönemin ilk günü boyunca sütteki LF konsantrasyonu yavaş yavaş artarken sitrat konsantrasyonu azalır. LF’nin E.coli’ye ve P.aeruginosa’ya karşı invitro etkinliği son derece iyidir. LF’nin meme içi infüzyonu belirgin bir şekilde 1 g.’ın üzerine çıkar. Kronik durumlarda Coliform mastitise karşı alternatif bir tedavi olarak önerilmektedir. İNFOVET 106-107 Bakteri: Staphylococcus aureus, Str.agalactiae, Str.pyogens, Corynebacterium pyogens vb. Virüs: Vesicular stomatitis, İnfeksiyöz Bovine Rhinotrachitis, Bovine herpes virüs vb. Mantar: Tricosporium spp, Aspergillus spp, Candida spp. Mikoplazma: M. bovis, M.bovigenetelium vb. Patojenlere ek olarak; yaş, beslenme, ırk, ineğin laktasyon durumu ve yavru sayısı gibi özellikler de mastitise predispozisyon yaratan faktörlerdendir. 2. Sütün memede birikmesi Süt kanallarının bir kısmında süt kalırsa buna süt stazı (süt birikmesi) denir. Memenin tam tıkalı olduğu ve sütün düzgün bir şekilde kanallardan çıkmadığı durumda meydana gelen ortam, patojen etkenlerin büyümesi için son derece uygun olur. Öncelikle enfeksiyon etkenleri meme bez ve kanalları içerisinde kalan sütte çoğalır. Daha sonra sütün kimyasal kompozisyonu değişir ve meme bezi yangılanır. MASTİTİS KONTROLÜNDE YENİ KONSEPT Süt endüstrisi araştırmacıları ve süt danışmanları; oluşan ağır kayıplar nedeniyle mastitis kontrol prosedürleri geliştirmeye devam etmektedir. Mastitis kontrolünde bilinmesi gereken bazı noktalar söz konusu olmaktadır: 1. Yeni oluşacak meme içi enfeksiyonların önlenmesi Sağım öncesi meme hazırlığı, bakteriyel kontaminasyonun minimize edilmesi için son derece önem taşımaktadır. Son olarak yeni geliştirilen ve süt endüstrisinde kullanılan bir yöntemle süt akışı değerlendirilebiliyor. Bu yöntem geçerli sağma yönetimini değerlendirmek için pratik bir araç olarak önem gösteriyor. Sağım öncesi meme daldırma solüsyonlarının uygulanması, meme başının mikrop yükünü azaltarak iyi bir sağım hijyeni sağlamakla birlikte sağım Kurudaki ineklerin tedavisi kuru ve temiz ortamda yapılmalı ve meme hiçbir dezenfektan ile 15 günden fazla temas etmemelidir. siyonu önlemede iyi bir sağım metodudur. Fakat makineler doğru tasarlanmış olmalı ve bakımları periyodik olarak yapılmalıdır. Dinamik sistem test prosedürü sağım sistemini değerlendirmek için uygun olmalıdır. Bu test programında, steril swablarla alınan örnekler periyodik bir şekilde laboratuara bakteriyel yükün ölçülmesi için gönderilmelidir. Sağım yönetiminin yanı sıra ortamın durumu Vitamin E uygulamasının klinik mastitis üzerindeki etkisi Grup Doğum Öncesi VitAMİN E Doğum Sonrası VitAMİN E Klinik mastitis 1 100 IU/gün 100 IU/gün %25 2 1000 IU/gün 500 IU/gün %16,70 3 1000 IU/gün 6 hafta süresince 4000 IU/gün 2 hafta süresince 2000 IU/gün %2,60 BÜYÜKBAŞ Hijyenik bir sağım rutini hayvanları mastitisten korumak için oldukça önemlidir. Ayrıca aşırı sağımdan da kaçınılması gerekir. Önerilen Selenyum ve E vitamini miktarları Son on yılda, birçok araştırmacı saplementlerin kullanımını ve yeme selenyum ile E vitamini katkısının mastitisin koruma ve sağaltımı üzerine etkisini araştırmışlardır. Yeterli düzeyde selenyum kullanımının, ineklerde mastitisi korumada ve enfeksiyonun süre ve şiddetini düşürmede yardımcı olduğu bilinmektedir. Selenyum fagositlerin etkisini artırmak ve lökositlerin salınımını indüklemek suretiyle bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Selenyum ve E vitamini saplementleri ineklerde birlikte çalışmaktadır. Bu nedenle 1000 IU vitamin E tek başına kullanıldığında somatik hücre sayısını düşürmekte fakat mastitis insidensini azaltmamaktadır. Selenyum ve vitamin E birlikte kullanıldığında enfeksiyon buzağılayan ineklerde % 40 oranında azalmaktadır. Selenyumun rolü en çok subklinik mastitis durumlarında göz önünde bulundurulmalıdır. Selenyumun yeme eklenmesi ayrıca özellikle E. coli’den kaynaklanan durumlarda çok önemli rol oynamaktadır. İNFOVET 108-109 Rasyona düzenli bir şekilde çinko ilavesi yapılması, meme kanalı içerisinde yer alan keratin tabakasının üretimi için önemli bir uygulamadır. da meme içi enfeksiyonun önlenmesi de önemli konuların arasındadır. Zeminin sadece yıkanması hiçbir zaman tek başına yeterli olmamaktadır. Yeterli temizliğin sağlanması için ayda bir defa kostik soda ve haftada en az iki defa zayıf bir dezenfektan sprey uygulanması gerekmektedir. Bu sprey uygulaması aynı zamanda duvar ve çatı üzerine de yapılmalıdır. Zemin dezenfeksiyonu için % 5’lik formalin ekonomik ve konforlu bir çözümdür. Sağım teknikleri ve ortam hijyeni ile birlikte besleme, bakım, hayvanın ırkı ve uygulanan aşılar da bu konuda önemli detaylar arasında yer alır. 2. Enfeksiyonun giderilmesi Laktasyon süresince klinik mastitis vakalarının yönetimi karmaşık bir konudur. Klinik mastitis tedavi protokolü için temel seçenekler; tüm ineklerin antibiyotik ile tedavisi, sadece kesin olarak mastitis olduğu bilinen ineklerin antibiyotik ile tedavisi veya hiçbir ineğe antibiyotik uygulanmamasını kapsar. Mastitise neden olan farklı mikroorganizmalar, farklı tedavi uygulamaları ve kontrol stratejileri gerektirir. Örneğin Staphylococcus spp., Cloxacilline’ni takiben sırasıyla Gentamycin, Tetracyclin ve Enrofloxacin’e; Streptococcus spp. Enrofloxacin, Cloxacilline’e; Coliform spp. ise Enrofloxacin, Gentamycin ve Tetracyclin’e duyarlıdır. Bacillus spp. ise Enrofloxacin’e duyarlıdır. BESLENMENİN ROLÜ Beslenme ineklerin enfeksiyonlara karşı savunma sistemini artırmak için başlı başına bir araştırma alanı haline gelmiştir. E vitamini selenyum, bakır ve çinko gibi vitamin ve mineraller uygun bir şekilde kullanıldıklarında inekleri mastitise karşı koruyabilirler. E vitamini saplementleri kullanılarak mastitis görülme insidensinde bir düşüşün söz konusu olduğu ve aynı şekilde hastalık esnasında E vitamini BÜYÜKBAŞ AŞININ ROLÜ Aşılar Coliform (a grubu çevresel patojenler) ve S. aureus’a karşı olmak üzere mevcuttur; hastalığın şiddetinin azalmasına yardım eder ve bu patojenlerin neden olduğu yeni meme içi enfeksiyonlara karşı koruma sağlar. Meme içi enfeksiyonlara karşı, kuru dönemde her süt ineği sürüsünde J5 tipi aşı kullanılır. J5 aşısının ilk dozunun doğumdan 6 hafta önce verilmesi, tekrar dozun ilk aşıdan 4 hafta sonra, ikincisinin ise doğumdan sonraki iki hafta içinde yapılması önerilmektedir. kullanılmasının da enfeksiyon süresini azalttığı belirtilmektedir. Bu iki saplementin kombinasyonu sonucunda mastitise karşı savunmada büyük bir artış görülmüştür. Otlaklar E vitaminin ana kaynağıdır. Bakırın da enfeksiyon ve hastalıklara karşı bağışıklık sistemini güçlendirmede önemli bir rolü vardır. Çinko da mastitise neden olan mikroorganizmaların tutulmasına yardımcı olan ve meme kanalı içerisinde yer İNFOVET 110-111 Besleme, bakım, ırk ve uygulanan aşılar mastitis kontrolünün önemli detayları arasında yer almaktadır. alan keratin tabakasının üretimi için önemlidir. Aşağıda verilen tavsiyeler bağışıklık sisteminin beslenme yoluyla artırılması için göz önünde bulundurulması gereken noktalardır: >> Laktasyon ve kuru dönem boyunca düvelere uygun saplement takviyesi yapılmalıdır. >> Vitamin ve iz mineraller - Vitamin 1000 IO/gün - Selenyum 0.3 ppm-toplam diyette (0.3 mg/kg) - Bakır 20 ppm (20 mg/kg) - Çinko 40-60 ppm (40-60mg/kg) >> Mikro besleyicilerin farklı formları arasındaki biyoyararlılıklar farklıdır. MASTİTİS YÖNTEMİNDE BİYOGÜVENLİK UYGULAMALARI Her ne kadar ideal bir uygulama öncesi tarama protokolleri ve çiftlik standartlarına uymayan hayvan ve hayvan gruplarının reddedilmesi söz konusu ise de gerçekte çok sayıda hayvan ne sağlık geçmişleri ne de orijinleri hakkında herhangi bir bilgi olmadan satın alınmaktadırlar. Bu da satın alınan her hayvanın tek Yeni katılan hayvanların izole tesislerde barındırılması ve bu hayvanların ayrı bir sağım grubu olarak idare edilmesi çok önemlidir. başına sürü sağlığı için bir tehdit anlamına geldiğinin belirgin ve açık göstergesidir. Hatta hayvanlara önceden bir sağlık taraması yapılsa bile satın alınan tüm hayvanların sürü için hala potansiyel sağlık riskleri olduğu ve bu nedenle de tedavilerinin gerektiği unutulmamalıdır. Çiftlikte uygulanan biyogüvenlik; yönetim teknikleri ve tesis yönetiminin bir kombinasyonudur. >> Yeni satın alınan hayvanlar sürüden ayrı veya izole tesislerde barındırılıyor olmalıdır. Bu genel biyogüvenlik için iyi bir uygulamadır ve bu hayvanların ayrı bir sağım grubu olarak idaresinde yardımcı olacaktır. Bu ayrım süresinin uzunluğu hedeflenen amaca göre değişmektedir. >> Enfeksiyonun kontrolü için her dört memeden alınan süt örneklerinin kültüre edilmesi gerekmektedir. Eğer inekte herhangi bir enfeksiyon söz konusu ise buna göre hareket etmek yerinde olacaktır. >> Satın alınan tüm inekler ayrı sağım araçlarıyla sağılmalıdır. Bu standart bir prosedür olmalıdır. Gelişmekte olan iyi biyogüvenlik uygulamalarını takip etmek zaman, uğraş ve para gerektirir. MASTİTİS YÖNETİMİ için çeşitli uygulamalar Aşağıdaki noktalar üreticilerin sürüdeki meme enfeksiyonu insidensini minimize etmelerine yardımcı olacaktır. >> Kullanmış olduğunuz mastitis yönetim programını inceleyip gerekli değişiklikleri yapın. >> Sağıcı veya bakıcı da dahil tüm personeli bilgilendirin. >> Kağıt havlu ve yıkanabilir bez havlular kullanarak meme BÜYÜKBAŞ Mastitisin sürüdeki kontrolü için öncelikli olarak kronik enfeksiyonu olan ineklerin seleksiyonunun yapılması gerekir MASTİTİS ve İMMUN MODÜLATÖRLERİN İdaredekİ ROLÜ Kuru dönemdeki ineklerde proflaksi amacıyla, etkin bir kuru dönem mastitis antibiyotik ürünü kullanılmasına dikkat edilmelidir. ve meme başlarını kuru tutun. >> Meme başlarındaki bakteri sayısının azaltılması için, sağım öncesi ve sonrası etkinliği kanıtlanmış bir meme daldırma solüsyonunun uygulanması oluşacak yeni meme enfeksiyonlarının önlenmesi için yardımcı olabilir. >> Klinik enfeksiyonun kontrolü için her 4 memeden de süt örnekleri almak gereklidir. Meme başı sisterninden gelen sütteki SCC ve bakteri sayısı ile sütün indirilmesi ve akış hızını kontrol etmek gereklidir. >> Sağımın hızlı olmasına ve sağımın memedeki bütün sütün direne edilebileceği bir sistem içerisinde gerçekleştirilmesine dikkat edin. >> Doğru bir uygulama için süt İNFOVET 112-113 sağım sistemlerini periyodik olarak kontrol edin ve önerilere göre değişebilen parçaları yenileyin. >> Tesisleri temiz ve kuru tutun (serbest gezinme yerleri, beslenme alanları vb.) >> Kuru dönemdeki tüm ineklere etkili bir kuru dönem mastitis antibiyotik ürünü uygulayın. >> Staph. aureus ve coliform grubu patojenler için önerilen şekilde aşılama yapın. >> Klinik meme enfeksiyonu olan ineklerin sütünden ekim yapın. Laboratuarda ortaya çıkan sonuca tedavi uygulayın. >> Kuru dönem ve özellikle erken ve geç kuru dönem süresince memeleri kontrol edin. >> Doğum öncesi ve laktasyondaki mastitisli ineklere antibiyotik uygulaması yapın. >> Meme ucuna bir macun veya bariyer uygulamayı göz önünde bulundurun. >> Tüm ineklere selenyum ve E vitamini uygulayın. >> İnekleri sıcak havalar boyunca serin tutun. >> İnekleri nemli bölgelerden ve su havuzlarından uzak tutun. >> Hem inek hem de düvelerin bulunduğu yerlerde uçkun kontrol proseslerini uygulayın. >> Mastitise neden olan en yaygın patojenlerin kaynaklarını ve kontrol stratejilerini öğrenin. Tüm bu uygulamaları içeren bir mastitis kontrol programını takip etmek, süt ineklerinin sürülerindeki meme enfeksiyon düzeylerini çok büyük ölçüde minimize edecektir. Düşük enfeksiyon seviyelerinin ve daha az sayıda klinik vakanın her zaman daha fazla kazanç anlamına geldiği unutulmamalıdır. Bazı bitkisel immunomodülatör meme bezi enfeksiyonlarına karşı savaşmak ve immun sistemi güçlendirmek için daha mükemmel etkiye sahiptir. Piyasada İmmunplus, Stenot vb. preparatların yanında Ocimum (Tulsi) gibi hazır formüller de mevcuttur. Araştırmalar günlük olarak 25g. tulsi kullanımının ineklerde mastitis tedavisinde başarı oranını yükselttiğini göstermiştir. Levamizol, hayvanların bağışıklık sistemini güçlendirdiği iyi bilinen immunomodülatörlerdendir. KANATLI K anatlı yetiştiriciliğinde çeşitli iskelet bozukluklarının en çok, hızlı büyüyen etçi piliçleri etkilediği göze çarpmaktadır. Bu problemler yumurtacı tavukları da etkilemektedir. Bir dizi faktörün normal kemik gelişimini etkilediği bilinir ve bunun hızlı büyüme oranı ile ilgili olduğundan söz edilmektedir. Bacaklarda problemlerin görülme sıklığı erkeklerde dişilere göre genellikle daha yüksektir. Besinsel faktörlerde protein ve aminoasitler, vitaminler, mineraller ve elektrolit dengesi gibi mikotoksinlerin rolü vardır. Genetik, cinsiyet ve büyüme oranı da olası kemik bozukluklarını etkileyen önemli faktörlerdir. Kanatlıların serbest dolaşımı ve baskınlığı nedeniyle meydana gelen beslenme ve su içmeden yoksun kalma durumu gibi anatomik zorluklar topallığa neden olabilmektedir. Ayrıca topallık gösteren broiler piliçlerde iç organların makinede uygun bir şekilde çıkarılması zordur. Bu nedenle daha iyi vücut ağırlıklarına karşın ıskartaya ayrılarak rendering işlemine tabi tutulurlar. Çoğu kümes hayvanı, üretken yaşam dönemlerinin bir kısmında değişik derecelerde iskelet sistemi bozukluklarına maruz kalabilmektedir. Bu sorunlar hızlı büyüme oranı söz konusu olduğunda belirgindir ve bu nedenle de piliç, hindi ve ördekler iskelet sistemi bozukluklarına karşı en hassas hayvanlardır. Bakteri, virüs ve mikoplazma gibi enfeksiyöz ajanlar da anormal kemik, kıkırdak ya da eklem gelişiminde rol oynayabilir. Bacak kemikleri iskelet sistemi içerisinde en hızlı büyüyen kemiklerden biridir ve üstlendikleri yük düşünüldüğünde femur, tibiotarsus ve tarso metatarsusta meydana gelen sorunların çok daha yaygın olması şaşırtıcı değildir. Broiler ve hindilerde meydana gelen bacak sorunları yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkar ve yeme-içmede sorunlara ve aşırı durumlarda mortaliteye neden olur. Anormal kemik gelişimi Anormal kemik gelişimine neden olan olası etmenler arasında: Vücut ağırlığı/büyüme oranında dengesizlik; protein Piliçlerde mikotoksin ve iskelet sistemi ilişkisi Mikotoksinler ile kontamine yemlerle beslenen piliçlerde tibial diskondroplazi, raşitizm ve anormal kemik gelişimi gibi iskelet sistemi problemleri açığa çıkmakta; bu durum ekonomik kayıpları daberaberinde getirmektedir. İNFOVET 114-115 KANATLI ve amino asitler, vitaminler ve mineraller ile elektrolit dengesinde bozulma, mikotoksinler gibi problemler yer almaktadır. Mikotoksinler, tibial diskondroplazi (TD), riketsia ve artiküler gut gibi hastalıklara neden olmaktadırlar. Kümes hayvanlarında saptanan çeşitli iskelet bozukluklarında etiyolojik bir faktör olarak mikotoksinlerinson derece etkili olduğu bilinmektedir. Tibial diskondroplazi (TD) Tibial diskondroplazi (TD), tibiotarsus’un proksimal ucundaki anormal kıkırdak gelişimi ile karakterize edilir. Anormal kıkırdak gelişiminin en önemli nedeninin, piliçlerin hızlı büyümesi ve kıkırdağın bu gelişime ayak uyduramamasına bağlı olduğu belirtilmektedir. TD en yaygın şekilde broiler piliçlerde görülür. Belirtiler ilk olarak 21-35. günler arasında görülür. Kanatlılarda harekette isteksizlik ve yürümede zorluk, sallantılı hareket ve sert yürüyüş dikkat çeker. TD proksimal tibiotarsal büyüme plağındaki normal metafizyel kan akımının bozulması ile ilgilidir. Besin kaynağının kesilmesi ossifikasyonun normal sürecinin oluşamaması anlamına gelmektedir. Büyüme plağının lateral deplas- İNFOVET 116-117 Yemlerdeki aflatoksin, vitamin D3’ün emilimini azaltır ve neden olduğu karaciğer hasarı sebebiyle vitamin D3’ün aktif formuna dönüşümünü engellemiş olur. manı nedeniyle bacak kemiklerinde karakteristik olarak eğilme ve bükülme görülmektedir. TD’nin proximal tibiotarsus’taki gelişimi en şiddetli olarak 21-24. günler arasında göze çarpar. Yapılan çeşitli araştırmalar genetik yatkınlık, hayvanların yaş ve cinsiyetleri ile rasyonun anyonkatyon dengesi, kalsiyum/fosfor düzeyi ve içerdiği çeşitli vitaminlerin TD’nin oluşumunu etkileyen en önemli faktörler olduğunu kanıtlamaktadır. Fusarium küfleri tarafından oluşturulan mikotoksinler TD’nin gelişiminde hayati bir rol oynamaktadır. Lee ve ark., yulaftaki Fusarium roseum’u izole etti ve üretilen mikotoksinlerin çeşitli fraksiyonlarını test ederek TD’yi etkilediklerini gördüler. Suda çözünür olanın en fazla sorun çıkaran fraksiyon olduğu ve bu fraksiyonun 6 major kompenentinden TDP-1 olarak bilineninin kanatlılar tarafından 75 ppm düzeyinde tüketildiğinde % 100 TD’ye sebebiyet verdiği tespit edilmiştir. TDP-1 Fusarochromanone olarak izole edilmiştir. Krough ve ark., fusarochromanone’nun doğal olarak meydana gelmesi nedeniyle, TD’nin ilk doğrudan kanıtı olduğunu iddia ettiler. Tipik kıkırdak metafizyel damar NORMAL KEMİK GELİŞİMİ Kemik, mineralize olan eşsiz özelliği ile kıkırdağa benzer bir bağ dokudur. Kaslardaki büyüme sınırı bir dereceye kadar iskelet büyüklüğüne göre belirlenir. Mineral bileşeni esas olarak kalsiyum fosfattır. Kalsiyum: fosfor oranı, kemikte 2:1 civarındadır ve bu önemli oranın yem formülasyonu sırasında korunması elzemdir. Kemikler vücutta en çok mineral rezervine sahip olan yapılardır. Kalsiyumun % 99’u, fosfatın % 88’i, bikarbonatın % 80’i, magnezyumun % 50’si ve toplam vücut mineral rezervlerinin % 35’ini ihtiva eder. Boyuna ve enine büyüme her ikisi birden metafiz bölgesindeki büyüme plağının aktivitesi ile kontrol edilir. Kemik büyümesi iki temel işlem ile kusursuzlaştırılır. İlk olarak kalsifikasyonu takiben kemik matriksinin (kollogen&mukopolisakkaritler) oluşumu vardır, ağırlıklı olarak kalsiyum fosfat. Kemik matriksini yok ederek kemik dokusunu ortadan kaldıran osteoklastlar, yıpranmış hücreleri ortadan kaldırır. Birkaç hafta sonra osteoklastlar kaybolur ve osteoblastlar kemikleri onarmak için ortama gelirler. Siklus boyunca kalsiyum kandan emilerek depolanır. Periost, kemiğin dışını saran fibröz bir zardır. Bu membran kemiğin onarılmasından sorumlu kapillar damarları yoğun bir şekilde içerir. Kemiğin en dış tabakasına kortikal kemik adı verilmektedir. İskelet kemiği kütlesinin % 80’ini kortikal kemik oluşturur. Trabeküler kemik de denen kansellus kemik en içteki süngerimsi yapıdır. Kemik kütlesinin % 20’sini kapsayan kansellus bal peteğini andırır. KANATLI sistemi ile penetre olmadığından etkilenen kanatlılarda kıkırdağının morfolojik özellikleri klasik olarak TD olarak nitelendirildi. Krough ve ark., bu değişikliklerin en fazla tibiotarsus’ta olduğunu telaffuz ederken, humerus, femur ve tarso metatarsus’ta da meydana geldiğini belirtmişlerdir. Daha yakın bir zamanda fusarochromanone’un (75 ppm) makul yüksek düzeylerinin, broiler piliçlerde % 100 TD insidensine neden olduğunu göstermiş ve bu toksinin bacaklarda şekillenen bir probleme neden olması için diyette en az 20 ppm düzeyinde bulunmasının gerekli olduğu belirtilmiştir. Raşitizm (Riketsia) Raşitizm en çok genç etçi ırklarda görülür. Temel özelliği yetersiz kemik mineralizasyonudur. Ca, P ve vitamin D3 eksikliği olan diyetlerle beslenme hastalığa neden olmasına rağmen, kalsiyum yetersizliği temel sorundur. Çoğu saha salgınında anormal kanatlı davranışları 7-10 günlük yaşlar arasında görülür. Sürünün % 10-100’ü etkilendiğinde karakteristik zayıf kemikler 10-14 günlük yaşlarda görülebilir. Kemikleri lastiğimsi bir yapıda ve göğüs kafesi yassılaşmış, vertebrae ile birleştiği yerde şişlikler vardır. Raşitizm olgularının çoğunda, genellikle D3 vitamini eksikliğinden şüpheleniliyor. Bu basit bir beslenme yetersizliği, yetersiz D3 potensi veya vitamin D3 emiliminin azalması gibi diğer nedenler nedeniyle ortaya çıkabilir. Riketsia, diyet mikotoksin ve özellikle aflatoksin içerdiğinde genellikle daha problemli bir durum almaktadır. Normalde vitamin D2 ve D3, vitamin D3’ün dolaşımdaki formu olan 25-hidroksikolekalsiferol (25-OH)’e çevrilir. Bu bileşik de daha sonra vitamin D’nin biyolojik olarak en aktif formu kalsiterol’e ya da 1,25 hidroksikolekalsiferole çevrilir. Aflatoksin vitamin D absorbsiyonunu azaltır ve karaciğer hasarı nedeniyle vitamin D3’ün aktif 25-OH İNFOVET 118-119 formuna dönüşümü engellenmiş olur. Mikotiksinler vitamin D3 ve diğer besin maddeleri için belirli bir metabolik eksiklik meydana getirir. Yanı sıra kanatlılarda yem alımını azaltır. Mikotoksinlerle kontamine yemler ve özellikle de Fusarium’dan gelen kirlenmeye karşın, vitamin D3 düzeylerinin artırılması önerilir. Broyler piliçlerin, kesime gitmeden önce sadece 5-7 haftalık bir ömrü vardır; bu nedenle hastalığın etkileyeceği en önemli parametre canlı ağırlık kazancıdır. Artiküler gut Gut, böbrekler işlevsiz olduğunda çeşitli viseral organların seröz yüzeyinde veya özellikle tarsus gibi çeşitli kemiklerin eklemlerindeki tendon kılıfları ve sinovial sıvılarında ürat kristallerinin birikimine öncülük eden, plazmada yüksek ürik asit durumu olarak ifade edilir. Sürekli hiperürisemi, sıklıkla üratın azalmış renal klerensine neden olur. Bu tür ürat kristallerinin eklemlerde birikimi “Artiküler Gut” olarak adlandırılır. Aflatoksin, okratoksin ve sitrinin gibi mikotoksinlerin hepsinin, böbrek disfonksiyonu mekanizmasında yer aldıkları bilinir. Mollenhaur ve ark., diyete 5 ppm üzerinde aflatoksin ekledikten 21 gün sonra, tavukların glomerüler aparatının glomerüler membranlarının kalınlaştığını gözlemlemişlerdir. Bu da “Artiküler Gut”a öncülük etmektedir. Başka bir mikotoksin olan oosporein (Chaetomium spp. tarafından oluşturulan), Çiftlik idaresi (hijyen, nem, sıcaklık vb.) Yaş, cinsiyet ve tür Beslenme ve sağlık durumu Mizaç ve mikotoksin konsantrasyonunun düzeyi Maruz kalma süresi Diğer toksik varlıklar MİKOTOKSİNLERİN ETKİSİ DEĞİŞİKLİK GÖSTERİR Mikotoksinle kontamine yemlerin alınması hayvanların verim ve sağlığı üzerinde önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Mikotoksikozis, mikotoksinlerin hayvanlar ve insanlar tarafından sindirim, solunum veya deri teması ile alınması nedeniyle oluşur. Mikotoksikozisin hayvanlar üzerine etkisi çeşitlilik gösterir. Şiddetli durumlarda bağışıklık sistemi baskılanan hayvanlarda ölüm şekillenir. Mikotoksinlerin kanatlılardaki etkisi aşağıdaki pek çok faktöre bağlı olarak değişmektedir. KANATLI tahmini olarak Kanada’da 1 milyar $’dan fazla ve 1990’lı yıllarda ABD’de 2.5 milyar $’ın üzerinde olmuştur. İskelet sorunlarından, tavuk endüstrisine gelen üretim kayıplarını tahmin etmek için endüstriyi iki üretim sistemine ayırmak gerekir: Broiler sürüler ve damızlık/yumurtacı sürüler. Mikotoksinlere bağlı bacaklarda problem görülme sıklığı, dişilere oranla erkeklerde daha çok görülür. BROILER SÜRÜLER Broiler piliçlerin, et temini için kesim öncesinde yaklaşık 5 ila 7 haftalık bir ömrü vardır. Bu nedenle, bir hastalığın etkileyebileceği önemli üretim parametreleri; ağırlık kazancında azalma, ıskarta ve ölüm oranlarında artış ve kesimden çıkarma şeklindedir. Hastalığın etkisi Kilo alımı / yem dönüşümüİskelet hastalıklarının kilo alımı sadece nefronların proksimal tubullerinin epitel hücrelerini şiddetli bir şekilde etkilemez, aynı zamanda temel membranları da etkiler. Böbrekteki bu değişiklikler hiperürisemi ve sonuç olarak gut hastalığına yol açar. Bacak deformiteleri nedeniyle oluşan ekonomik kayıplar Bacak anomalileri muhtemelen kümeslerde meydana gelen diğer tek anomalilerden daha fazla ekonomik kayba neden olur. Tahmini olarak hastalık, tüm broiler piliçlerin % 2-6’sını bazı iskelet problemleri belirtileri görünecek şekilde etkilese de, daha fazla kanatlının hastalığın belirtilerini göstermeden etkilendiği bilinmektedir. Bacak anomalileri, ölüm ve yemdeki oranı düşük olduğunda büyüme hızında düşme ve yemden yararlanmada azalma ile sonuçlanır. Kuzey Amerika’da mikotoksikozis nedeniyle kanatlı endüstrisinde maruz kalınan kayıpların tam olarak izlenmesi için sarf edilen çabanın aksine, Asya-Pasifik bölgesi için mevcut detaylı bir bilgi bulunmamaktadır. Mikotoksikozis nedeniyle yaşanan kayıpları İNFOVET 120-121 üzerine etkileri olduğu bilinmekle birlikte, bunu veri düzeyinde inceleyen herhangi bir yayına rastlanmamıştır. Ölüm ve itlaf – İngiltere’de Pattison tarafından yapılan bir denemede 15 günlük yaştaki broiler piliçlerin % 0.8’inin topallık nedeniyle itlaf edildiği aktarılmıştır. Blaxland ve Borland tarafından Doğu Anglia’da 1976 yılında altı çiftlikte broyler ölümleri üzerine yapılan bir araştırmada, bacak deformitesi teşhisi konan ölü kuşların yaklaşık % 0.06’sının bu deformiteler nedeniyle öldüğü tespit edilmiştir. 1992 yılında büyük kanatlı işleme tesislerinde, çiftliklerden gelen broiler karkasların % 2.09’u kusurlu bulunduğu için kabul edilmedi ve bunların % 1.57’si ise hastalık nedeniyle reddedilmişti. Çiftliklerden gelen broiler piliçlerin % 3 ve daha fazla oranlarda sakıncalı bulunduğu durumların % 0.31’inden eklem lezyonları sorumlu tutulmuştur. Bununla birlikte yazarlar sakıncalı bulunma durumundan % 19.5 oranında bacaklardaki zayıflığın sorumlu olduğunu belirtmişlerdir. Varsayım doğru ise, çiftliklerden gelen broiler piliçlerin tüketime uygunsuzluğu, doğrudan ya da dolaylı olarak bacaklardaki zayıflıkla (iskelet problemleri) ilişkilidir. İskelet problemlerinden kaynaklı karkas kusuru nedeniyle broiler piliçlerde önerilen yıllık Tablo. Önemli mikotoksinler ve sentezleyen mantarlar Mikotoksin Sentezleyen Mantarlar En sık rastlanan ürünler Aflatoksin Aspergillus flavus, A.parsiticus, Penicillium puberulum Mısır, yağlı tohumlar (yer fıstığı, pamuk tohumu,soya ayçiçeği), tahıllar, sorgum, pirinç Okratoksin Aspergulus, Penicillium Mısır, buğday, pirinç, arpa, karma yemler Trikotesenler, Zearelenon, Fusarium Mısır, buğday, pirinç, karma yemler, kuru ot, elek altı Rubratoksin Penicillium Mısır Sitrinin Penicillium Mısır, arpa, karma yemler Patulin Penicillium, Aspergulus Buğday, toprak Fumonisin KANATLI Chandrasekaran ve ark., 5 yıllık bir süre içinde, 7.173 küspe, 3.842 tam yem ve 2.463 tahıl örneğini analiz ederek, okratoksin A (OTA), sitrinin ve aflatoksin varlığını araştırmıştır. Örneklerin % 90’ında aflatoksin bulunurken, tüm örneklerde okratoksin tespit edilmiştir. Bununla birlikte, dünyanın dört bir yanından yapılan mikotoksin araştırmaları; kolza tohumu unu, pamuk tohumu unu, yer fıstığı küspesi, ayçiçeği küspesi, kurutulmuş hindistan cevizi unu ve palm çekirdeği unu Mikotoksinlerin kullanılabilir stratejiler ile kontrolü, bacak zayıflığı insidansını aşağı çekecektir. itlaf oranları minimum, % 0.2, orta düzeyde % 0.3 ve maksimum % 0.5 düzeyindedir. DAMIZLIK SÜRÜLER VE TİCARİ YUMURTACI SÜRÜLER Yumurtacı tavuklardaki hastalık nedeniyle yaşanan kayıplara yönelik yapılan çalışmalarda, yumurtlayan tavuklara konsantre olunmuştur. Bununla birlikte iskelet problemleri damızlık ve ticari kanatlı sürüler oluşturmak için sevk edilen kuşlarda yetiştirme sürecinde de kayıplara neden olmaktadır. Yumurtacı tavukların ömrü 0-19 haftalık yaş (büyüme periyodu) ve 20- 70 haftalık yaş (yumurtlama dönemi) olmak üzere iki farklı periyoda ayrılır. Mortalite ve itlaf, yumurtacı tavuklardaki iskelet hastalıkları nedeniyle etkilenen en önemli iki üretim parametresi olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm damızlık ve ticari yumurtacı tavuk sürüleri içerisinde iskelet anomalileri bulunan kanatlılar olacaktır. 0-19 haftalık yaşlar arasında hem damızlık hem de yumurtacı sürülerde, iskelet bozuklukları nedeniyle meydana gelen mortalite ve itlafa ilişkin çok az bilgi vardır. 0-70 günlük yaştaki 9 damızlık sürüsündeki ölümlere ilişkin taramalarda, dizlerinde deformasyon olan % 1.3 oranındaki kanatlı hayvanların yaklaşık % 0.02’sinin bu nedenle öldüğü tespit edilmiştir. Büyüme döneminde iskelet problemleri nedeniyle önerilen ölüm ve itlaf oranı 0-19 haftalık yaşlarda minimum % 0.04’dür. yumurtacı tavuklarda bu yüzdeler 20-70. haftalık yaşlar arasında minimum % 0.1, orta derecede % 0.5 ve maksimum % 1 dir. mikotoksinlerin yaygınlığı: Hindistan’a bakış 2004 ve 2005 yıllarında yürütülen bir çalışmada, ülkenin farklı şehirlerinden toplanan bitirme yemleri ve çeşitli yem maddelerinin içerisinde aflatoksin, okratoksin ve T-2 toksin insidensi çalışılmıştır. Analiz edilen 984 numune dışında, 824 örnek, aflatoksin, okratoksin ve T-2 toksin varlığı açısından pozitif bulunmuştur. Tahıl, tahıl yan ürünleri, yağlı tohumlar ve bitirme yemlerinde sırasıyla % 91,94,97 ve 97 oranlarında mikotoksin tespit edilmiştir. Yazarlar bölgede sadece aflatoksinin değil okratoksin ve T-2 toksinin de sorun oluşturduğunu yineledi. Ticari yumurtacı tavuklarda ve damızlık tavuklarda, iskelet sistemi hastalıkları nedeniyle etkilenen en önemli iki parametre mortalite ve itlaf parametreleridir. gibi protein kaynakları mikotoksin kontaminasyonu bakımından soya unu gibi geleneksel hammaddelerden daha duyarlıdır. Birçok mikotoksin tohumların dış kısmlarında yoğunlaşmıştır. Bu nedenle bu maddeler hayvan rasyonlarında kullanıldığında mikotoksine ilişkin problemlerin görülme şansı artmaktadır. Örneğin, yapılan bir çalışmada öğütme işlemi sırasında DON’un en yüksek konsantrasyonda kepekte ve en düşük konsantrasyonda da unda bulunduğu belirtilmektedir. Tartışma Yemlere kontamine olan mikotoksinlerin kanatlı hayvanlarda iskelet sistemi zayıflığına neden olduğuoldukça açıktır. Ayırıcı tanı bize her zaman, kontrolde ne gibi aksiyon planlarına ihtiyacımız olduğunu belirlemek için yol gösterir. BÜYÜKBAŞ Başarılı üreme için beslenme ipuçları İNFOVET 124-125 Yüksek verimle süt veren ineklerin birçoğu, enerji ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda yem tüketemedikleri için laktasyon dönemlerinde negatif enerji dengesi içerisine girerler ve bu durum ilerideki reproduktif faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler. D r. Stephen Emanuele, sürüde dengenin sağlanması, başarılı yavrulama ve düzgün beslenmeyi sağlamak için birkaç öneride bulunmuştur. > Buzağılama periyodu süresince kuru madde alımı düzenlenmelidir (yavrulamadan 3 hafta önce ve sonrasına kadar). > Karaciğeri yoran besin maddelerinin kullanımı engellenmeli ve onun yerine karaciğer fonksiyonunu destekleyen ve geliştiren besin maddeleri kullanılmaya çalışılmalıdır. > Buzağılamadan sonraki ilk 21 gün boyunca fazla vücut kondüsyon kaybı şekillenmesi engellenmeye çalışılmalıdır. Enerjinin önemi Problemlerin çözümü için kısa ve kolay çözümler bulmak her zaman en tercih edilen yol olsa da konu beslenme ve reprodüksiyona BÜYÜKBAŞ Laktasyon döneminde ideal vücut kondüsyon skorları Dönem Skor İdeal Oran Kuru Dönem 3.50 3.25- 3.75 Buzağılama 3.50 3.25- 3.75 Laktasyonun Başlangıç Dönemi 3.00 2.50- 3.25 Laktasyonun Orta Dönemi 3.25 2.75- 3.25 Laktasyonun Son Dönemi 3.50 3.00- 3.50 geldiğinde durum böyle olmamaktadır. Beslenmeyle alakalı reprodüksiyon problemlerinin birçoğu hayvanın süt vermeye başladığı, ilk birkaç günlük geçiş dönemi süresine denk gelir. Enerji, reprodüksiyon performansının en önemli öğelerinden biridir ve sorunun ne olduğunun saptanmasında da çok iyi bir yol göstericidir. Laktasyon dönemi sırasındaki yem tüketiminin pik seviyesi, süt verimi pik seviyesinin gerisinde kalmaktadır. Süt üretimi laktasyonun 6. haftasında pik seviyesine ulaşırken, yem tüketimi yaklaşık olarak 10. haftada pik seviyesine ulaşır. Bu da sıklıkla, düşük enerji alımına ve böylece süt üretimi, reprodüktif faaliyetler gibi günlük işler için de düşük enerjiye sahip olunmasına sebep olur. Öte yandan, laktasyonun son dönemlerinde ve kuru dönemde, fazla enerji alımı vücut konİNFOVET 126-127 düsyon skorunu arttırır ve bir sonraki laktasyonda reprodüktif faaliyetlerin zarar görmesine sebep olur. Yüksek verimli süt ineklerinin bir çoğu, laktasyon dönemleri boyunca negatif enerji dengesi içerisindedirler, çünkü enerji ihtiyaçlarını karşılayabilecek miktarda yem tüketmezler. Cornell Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmayla negatif enerji dengesinin, yüksek süt verimli süt inekleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Sonuçlar göstermiştir ki; buzağılamadan sonra normal östrus siklusu gösterme aktivitesi, laktasyonun ilk üç haftasındaki enerji dengesine bağlıdır. Negatif enerji dengesi ne kadar yüksekse, hayvanda ilk ovulasyonun şekillenme süresi de o kadar gecikir. Cornell Üniversitesi’nin yaptığı bir diğer araştırmada da, kilo artışı görülen ineklerde gebe kalma oranı %67 iken, kilo kaybeden inekler- Üreme problemi hayvanların elden çıkartılmasında başlıca sebeptir. Laktasyon döneminde yem tüketiminin pik seviyesi, süt veriminin pik seviyesinin gerisinde kalmaktadır; bu durumun üreme üzerine olumsuz etkileri mevcuttur. de ise bu oran %44 olduğu görülmüştür. Süt üreticileri, laktasyon sürecinin farklı periyotlarında, hayvanların vücut kondüsyon skorlarını (VKS) incelemelidirler. Laktasyonun ilk dönemlerinde, vücut kondüsyon skoru kaybı 1 puandan fazla olmamalıdır. Buzağılama döneminde VKS 3.5-4 puan arasında olmalı ve süt verme döneminde de 2.5- 3 puan arasında olmalıdır. Yukarıdaki tabloda, buzağılama döneminden laktasyonun son periyoduna kadar olan farklı VKS puanları gösterilmektedir. Buzağılama döneminde kilo artışı fazla olan hayvanlarda, ketozis, plasenta kalıntısı, idrar yolu enfeksiyonları ve kistik ovaryumların görülme sıklığı oldukça yüksektir. Bu problemlere sahip hayvanların, metabolik hastalıklara yakalanma olasılığının artmasına ve hayvanın besiden çekilmesine sebep olur. Buzağılama periyodu boyunca, hayvanların sağlığının yerinde olması gerekmektedir. Karaciğer yağlanma oranı % 5 civarında olmalı ve kuru madde alımı oranı yükseltilmeli, ancak hayvan BÜYÜKBAŞ Hayvanlar için esansiyel tüm besin maddelerinin alımı yem aracılığıyla olmaktadır. Başarılı bir reprodüksiyon için hayvanların karaciğer yağlanma oranı % 5 civarında olmalı ve kuru madde alım oranı yükseltilmelidir. fazla kondüsyon harcamamalıdır. Bunları gerçekleştirmek için, nişasta alımı sınırlanmalı ve mısır silajı oranı sınırlandırılarak, düşük enerji seviyesi korunmalıdır. Alternatif olarak, doğranmış buğday samanı da kullanılabilir. Buzağılama döneminde, metobolik veya beslenmeye bağlı hastalıkların artışının görüldüğü ineklerde, laktasyon süresi boyunca ikincil bozuklukların görülme sıklığı da artar. Sonuç olarak da döllenme oranı artar ve süt verme süresi uzar. Aşağıda (tablo 2) buzağılama döneminde görülen birincil bozukluklarla, laktasyon döneminde görülen ikincil bozukluklar arasındaki ilişki gösterilmiştir. Protein ihtiyaçlarının karşılanması Reprodüksiyon, proteinin az ya da çok olmasından etkilenir. Protein eksikliği, gizli kızgınlığın artmasına ve gebe kalma oranının azalmasına sebep olur. Protein eksikliği çeken hayvanların, diyetlerine protein katıldıktan sonra süt üretimlerinin arttığı gözlenmiştir. Fazla miktarda alınan protein, gebe kalma oranını İNFOVET 128-129 azaltırken, tohumlama sayısını arttırır ve hayvanın buzağılama ile gebe kalma arası döneminin uzamasına sebep olur. Oregon State Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma ile, fazla miktarda proteinle beslenen inekleringünlük ihtiyaç duyulan oran %10- 15- tohumlanma oranının arttığını saptandı. Aşağıda protein beslemesi için yol gösterilmektedir 1. Ham protein miktarı, süt üretimi oranına göre ayarlanma- lıdır (4.5 litre süt için 450 gram protein olacak şekilde). 2. Yüksek verimli ve erken laktasyon dönemindeki inekler için, protein miktarının %35’i yıkımlanamayan protein yapısında olması gerekmektedir. 3. Protein yapıda olmayan azotlu üre bileşikleri inek başına, günlük olarak 180 gram olmalıdır ve proteinlerle karıştırılmalıdır. 4. Protein ve karbonhidrattan yararlanımı geliştirmek için; > Hayvan tahıl yemleriyle günde 4- 6 kere beslenmelidir. > Hayvana önce tahıl, sonra saman verilmelidir. > Protein saplamentleri tahıl yemleriyle birlikte verilmelidir. > Yemler düzgün bir şekilde tartılıp, iyi karıştırılmalıdır. > Yemler düzenli olarak test edilmeli ve yem oranlarının kontrolü yapılmalıdır. Minerallerle besleme Minerallerin eksikliği veya dengesiz kullanımı sık sık reprodüktif faaliyetlerin aksamasına sebep olmaktadır. Reprodüktif Shaver RD, Howard WT (Etkili Reprodüktif Performans İçin İneklerin Beslenmesi) Birincil bozukluklar İkincil bozukluklar Güç doğum Plasenta artığı Abomasumun yer değiştirmesi Ketozis ? ? X ? ? X X X Şişman inek sendromu Hipokalsemi Güç yavrulama X X Plasenta artığı X X X Metritis X X X X Abomasumun yer değiştirmesi X X X X ? Mastitis X X X X Düşük doğum oranı X X X X Metritis BÜYÜKBAŞ faaliyet ve süt verimini etkiledikleri bilindiği için, gereken oranlarda yemlere vitamin ve mineral ilavesi yapılmalıdır. Ama fazla mineral kullanımının şekillendirdiği etkiler çok bilinmemektedir. Kalsiyum ve fosfor, dikkatle izlenmesi gereken iki önemli makromoleküldür. Kalsiyum eksikliği; süt hummasına, distosinin artmasına, plasenta atığı şekillenmesine ve uterus proplapsusuna sebep olabilir. Fosfor eksikliği; doğurganlığı, yem tüketimini ve üretilen süt miktarını azaltır. Eksiklikler aynı zamanda, gebe kalma oranının azalmasına, düzensiz östrus sikluslarına ve kistik ovaryumların şekillenmesinde artışa sebep olur. Bulunması gereken makromoleküller (tüm oranlar kuru madde baz alınarak belirtilmiştir) 1. Yüksek verimli ineklerin yemlerinde %0.75- 0.80 oranında kalsiyum bulunmalıdır. 2. Yağ saplamenti ile besleme yapıldığında, Kalsiyum seviyesi % 0.9 seviyesinden % 1’e, Magnezyum seviyesi de % 0.25’ten 0.30’a çıkarılmalıdır. 3. Yüksek verimli ineklerin yemlerinde % 0.45 -0.50 oranında fosfor bulunmalıdır. Makromineral moleküllerle ilgili önemli bir durumda besinsel anyon- katyon farklılıklarıdır(BAKF). BAKF için önemli dört molekül vardır; sodyum ve potasyum (pozitif yük taşıyan katyonlar), klor ve sülfür (negatif yük taşıyan anyonlar). İNFOVET 130-131 Üreme performansı süt işletmelerinde üretimi ve ekonomik verimliliği etkileyen önemli bir faktördür. BAKF’nin hesaplanması: (Sodyum+Potasyum) – (Klor+Sülfür) = BKAF meq/100g kuru madde Araştırmalar gösteriyor ki, negatif BKAF; hayvanların buzağılamasına yardımcı olmakta, sağıma katılmasını kolaylaştırmakta, doğum sonrası dönemde metabolik hastalıklara yakalanma riskini azaltmakta ve erken laktasyona girerek verim alma ihtimalini arttırmaktadır. Negatif BKAF, hayvanlara geçiş dönemini atlatmalarında yardımcı olarak, gelecekteki laktasyon dönemlerinde de reprodüktif faaliyetlerini korumalarında yardımcı olur. Selenyum, Bakır, Çinko, İyot, Manganez ve Kobalt gibi iz ele- Protein eksikliğinde diyetlerine protein katılan ineklerin süt verimi artarken, protein fazlalığı durumunda ise ineklerin gebe kalma oranları düşer. mentler de gereklidir ve mutlaka rasyona katılmalıdır. Konsantre iz elementler, saman ve tahıllarda bulunabilir ancak miktarları tutarsızdır. Birçok yetiştirici iz elementler için, saplament kaynağı olan mineral tuzları ya da ticari mineral bileşiklerini veya yemleri kullanmaktadırlar. Esansiyel yağ asitleri Hala devam eden araştırmalar, esansiyel yağ asitlerinin – özellikle omega 3 ve omega 6- reprodüktif faaliyetlerde çok önemli olduklarını ortaya koyuyor. Esansiyel yağ asitleri hayvanlar tarafından sentezlenemediği için, dışarıdan hazır olarak alınmak zorundadırlar. Esansiyel yağ asitleri çok önemlidir, çünkü reprodüktif faaliyetlerle ilgili birçok basamağı doğrudan etkilerler. Omega 3 (linolenik asit), prostaglandin salınımında ve embriyonel dönemde hayvanın bakımı açısından oldukça önemlidir. Omega 6 (linoleik asit) ise, ovulasyonu teşvik eder, spermanın kapasitasyonunu arttırır, oviduktun kontraksiyonuna yardımcı olur ve embriyonel implantasyonu düzenler. Etkili bir reprodüktif faaliyet için dengeli beslenme çok önemli bir faktördür. İyi reprodüksiyon için en önemli faktör, çiftliklere yetiştirme amacıyla gelen hayvanların sağlıklı olmalarıdır. Eğer bu bilgiler rehber olarak kullanılırsa, reprodüktif faaliyete yardımcı olacaklardır. Reprodüktif faaliyeti etkileyebilecek birçok faktör mevcuttur, ama hala devam eden araştırmalar beslenmenin yüksek reprodüktif faaliyet elde etmede ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Hayvanlarınızın iyi reprodüktif faaliyet gösterirken, dengeli beslenmesini istiyorsanız beslenme uzmanınızla iş birliği içerisinde çalışmalısınız. Kaynak: Dairy Cattle Reproduction Council TOPLANTI İstanbul, dünya kanatlı sektörünü ağırlamaya hazırlanıyor Tavukçuluk ve Teknolojileri Uluslararası İhtisas Fuarı VIV TÜRKİYE 2015, 11 Haziran tarihinde İstanbul Fuar Merkezi Salon’unda yedinci kez misafirlerini ağırlayacak. Tamamına yakını dolan fuarda son stantlarda yerlerini almak isteyen firmaların ellerini çabuk tutması gerekiyor. T avukçuluk ve Teknolojileri Uluslararası İhtisas Fuarı VIV TÜRKİYE 2015, 11 Haziran tarihinde başlayıp 13 Haziran akşamına kadar profesyonel ziyaretçilere açık olacak ve 3 gün boyunca dünya İNFOVET 132 kanatlı sektörünü İstanbul’da buluşturacak. Tavuk besleme ve sulama sistemleri, yumurta üretim sistemleri, beyaz et üretimi endüstrisinde kullanılan her türlü ekipman, anahtar teslim projeler, çiftlikler için ticari araçlar, denet- leme ve endüstriyel otomasyon sistemleri, hayvan sağlığı, hijyen, temizlik ve sanitasyon sistemleri, iklimlendirme, havalandırma ve hava temizleme sistemleri, ilaçlama, dezenfeksiyon makineleri ve ekipmanları, hayvan ilaçları ve kimyasalları, et ve yumurta işleme makineleri, soğutma sistemleri, kuluçka makineleri, kafes sistemleri, laboratuvar ve analiz cihazları, paketleme, lojistik ve etiketleme sistemleri, tahıl ve yem depolama sistemleri, tartım sistemleri, tavuk gübresi kurutma ve peletleme makineleri, tavukçuluk entegreleri ve tüm teknik gereçler, yalıtım sistemleri, yem ve yem ham maddeleri ve katkı ürünleri, yem makineleri, yem işleme makineleri alanlarında yerli ve yabancı yüzlerce katılımcı VIV TÜRKİYE 2015 fuarında ziyaretçilerini ağırlayacak. 2013’teki VIV TÜRKİYE fuarından çok daha geniş bir katılımın olduğu fuarda son kalan statlarda yerini almak isteyen firmaların acele etmesi gerekiyor. Hollandalı VNU Exhibitions Eu- rope lisansı altında Türkiye’de HKF Fuarcılık tarafından iki senede bir düzenlenen VIV TÜRKİYE fuarının profesyonel proje ekibi bu konuda sizlere yardımcı olaya hazır. Fuara katılım ve diğer tüm sorularınız için VIV TÜRKİYE ekibi ile irtibata geçmenizi tavsiye ederiz. VIV TÜRKİYE 2015 katılımcılarına göz atın Her sene giderek büyüyen VIV TÜRKİYE fuarı bu sene de başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanından gelen firmaları aynı çatı altında topluyor. Belçika, Kanada, Çin, Danimarka, Fransa, Yunanistan, Almanya, Macaristan, Hindistan, İran, İsrail, İtalya, Malezya, Meksika, Polonya, Portekiz, Güney Afrika, İspanya, Tayvan, Hollanda, Tunus, Ukrayna, Slovenya ve ABD’den kanatlı sektörünün lider firmaların VIV TÜRKİYE 2015 Fuarı’na katılımı kesinleşti. VIV TÜRKİYE 2015 fuarının şu ana kadarki katılımcı listesine buradan göz atabilirsiniz. VIV TÜRKİYE 2015 Fuarı’na KOSGEB desteği T.C. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), VIV TÜRKİYE 2015 Fuarı’na katılan firmalara teşvik sağlıyor. Teşvikler hakkında daha detaylı bilgi için bağlı bulunduğunuz KOSGEB dairesi ile bir an önce irtibata geçmenizi tavsiye ederiz. Düzenlenen etkinliklerde fuar, bilgilendirici misyonunu yerine getirecek Önceki senelerde olduğu gibi 2015 senesinde de VIV TÜRKİYE fuarı süresince düzenlenen panel ve seminer gibi yan etkinlikler kapsamında hem fuar ziyaretçileri, hem de katılımcıları çeşitli konularda bilgi alma fırsatı yakalayacak. Katılımcın ücretsiz olduğu bu yan etkinlikler hakkında ilerleyen günlerde daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz. Fuar etkinlikleri ile ilgili daha detaylı bilgiye ilerleyen günlerde www.vivturkey. com adresinden ulaşabiliriz.
Benzer belgeler
notlar - Infovet Dergi
VİSAD deneyimi, Bakanlık ve sektör arasında köprü görevi görmeye devam ediyor.