Vestel - Zorlu Holding
Transkript
Vestel - Zorlu Holding
Zorlu Grubu iç iletişim yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır. Nisan-Mayıs-Haziran 2010 29 Türkiye için el ele editör 01 Her zaman ileriye D ünyanın 17’nci, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisine sahip olan Türkiye’nin, yakın gelecekte yıldızının daha da parlayacağına inanıyoruz. Güçlü bir ekonomide, hiç kuşkusuz sanayicilerin çok önemli bir rolü var. Türkiye ekonomisinin lokomotiflerinden Zorlu Grubu, 50’ye yakın şirketi ve yaklaşık 23 bin çalışanıyla ülkemizin bugününe, geleceğine ve Türk insanının yaşam kalitesine değer katıyor. Elektronik ve beyaz eşyada Vestel markamız ile gerek iç gerek dış pazarlarda rakiplerimizle mücadele ediyoruz. 2009 Türkiye ihracat ikinciliğini elinde tutan ve 127 ülkeye ihracat yapan Vestel, dünyanın dört bir yanındaki tüketicileri üstün teknolojili ürünlerle buluşturuyor. Vestel, teknolojiyi sadece üreten değil, aynı zamanda hayal eden ve tasarlayan bir firma olduğunu, her yıl aldığı uluslararası tasarım ödülleriyle de ispatlıyor. Avrupa’nın en prestijli teknoloji ve tasarım ürünleri yarışması Plus X Award’dan dokuz ödülle dönmüş olmamız, tüm Vestel ailesinin gurur kaynağı oldu. Bir diğer gurur kaynağımız ise Zorlu Enerji Grubu. Enerji darboğazına doğru hızla ilerlediğimiz 21. yüzyılda, Zorlu Enerji Grubu ile yenilenebilir kaynaklarımıza odaklanarak yatırımlarımızı sürdürüyoruz. Dünyanın en stratejik sektörü olarak önemi her geçen gün artan enerji alanında, yurtiçindeki ve yurtdışındaki çalışmalarımızla önemli bir boşluğu dolduruyoruz. Türkiye’nin yanı sıra Avrupa, Asya ve Ortadoğu’da enerji talebi hızla artan pazarlarda fırsatları değerlendirerek, bölgesel bir güç konumuna gelmek için yatırımlar yapıyoruz. Dünyanın sayılı ev tekstili üreticileri arasında yer alan Zorlu Tekstil Grubumuz ise, sadece üretimiyle değil, sektöre katkılarıyla da yıllardır güçlü bir performans sergiliyor. Zorlu Tekstil, senede 700 milyon metrekare ev tekstili üretimi ile dünya ikincisi konumunda bulunuyor. Zorluteks Tekstil’in, üretiminin yüzde 70’ini başta Amerika, Avrupa, Japonya ve Rusya olmak üzere dünyanın farklı bölgelerine ihraç ediyor olması da göğsümüzü kabartıyor. Zorlu Grubu olarak son yıllarda üzerinde durduğumuz ve iddialı olduğumuz bir alan da savunma sanayi. Bu alanda faaliyet gösteren Vestel Savunma Grubu’na inanıyor ve destekliyoruz. Vestel Savunma Grubu’nu oluşturan Vestel Savunma Sanayii ve AYESAŞ aracılığıyla, yüksek teknolojiye sahip çözümler üretiyor, yazılım ve donanım desteği sağlıyoruz. Öte yandan, ihracatçı kimliğimizin bir yansıması olarak, savunma alanındaki yazılımlarımızı da yine bu kurumlarımız aracılığıyla dünyaya ihraç ediyoruz. Gayrimenkul alanında ise, son dönemde hızlı bir giriş yaptığımız ve heyecanla çalıştığımız projeler yürütmekteyiz. Gayrimenkulde enerjimizin büyük bir bölümünü ayırdığımız Zorlu Center’ın, hem Avrupa ve Asya kıtalarının ortasında yer alan konumuyla, hem de 80 bin metrekarelik yeşil rekreasyon alanı ve bahçeleri ile uluslararası çekim merkezi olacağına inanıyor, bunun için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Zorlu Grubu olarak, sağladığımız istihdamla, oluşturduğumuz iş hacmiyle ülkemizi her zaman ileriye taşımayı arzu ediyoruz. Bu bilinçle sorumluluklarımızı en iyi şekilde yerine getirerek, gerçekleştirdiğimiz yatırım ve projelerle Türkiye’nin kalkınmasına katkıda bulunmaya devam edeceğiz. Sevgi ve saygılarımla, Ahmet ZORLU 02 içindekiler Türkiye’de ve Dünya’da Zorlu Dergisi, Zorlu Holding A.Ş. yayınıdır. Para ile satılmaz. Kapak 04 Türkiye için el ele 18 “Kuş yaşamına saygılı bir santral” 24 Resim yarışması sonuçlandı 28 Vestel’den dev anlaşma 30 Ev tekstilinde üçüncü boyut 36 Zorlu Center MIPIM 2010 Fuarı’nda 37 Zorlu Enerji’ye Yılın CFO’su ödülü 44 Vestel’e dokuz ödül birden 45 Djital Avrupa’da yerimizi aldık 46 Yeşil Devrim 47 Vestel’den Rusya’ya LCD fabrikası 48 Müzikle başlayan bir yolculuk 50 Geleceğin yöneticileri 51 Zorlu Enerji Grubu ICCI’da 52 Basmakalıp işlerle caz olmaz 54 Gençlerin gözdesi Zorlu Enerji Zorlu Holding A.Ş. Adına Sahibi Olgun Zorlu Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yaprak Özer Yayın Kurulu Vedat Aydın, Lale İlalan, Necmi Kavuşturan Yayın türü: Yerel, süreli, 3 aylık 56 Büyülü bir dünyaya davetlisiniz 58 Çizerde çocuk ruhu olmalı 60 Kriz yönetimi 62 Sevgi ve saygıyla 63 Dersimiz Atatürk 64 Nasıl Benjamin Button olunur 66 Korteks’ten başarılı projeler 68 İstanbul’da deniz keyfi 70 Ethos, Patos, Logos 72 Teknoloji 74 Damak tadı 76 Kısa kısa 78 Astroloji 80 Kültür sanat 82 English summaries İçerik ve Tasarım Uygulama indeks içerik-iletişim danışmanlık Kore şehitleri Cad. Atılım İş Merkezi No: 28 K: 4 D: 4 34397 Zincirlikuyu-İstanbul Tel: 0212 347 70 70 Faks: 0212 347 70 77 e-mail: [email protected] web: www.indeksiletisim.com Yayın Direktörü Fülay Yaşa Yayın Editörü Taner Gezer Editörler Umut Bavlı Yazı İşleri Esra Melek Yiğitsözlü, İsmail Polat, İrma Ersan Başaran 03 12 Kristal Elma ödüllü sponsorluk 16 Dünyaya teknoloji satıyoruz 20 Vestel’e oynayan kazandı 22 Enerji biriktirme takımı büyüyor 26 Zorlu’dan iş kadınlarına destek 32 Marka olmanın yolu 34 Vestel dileklerinizi gerçekleştiriyor 38 Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak Görsel Yönetmen Esen Ataman Kürklü Grafik Tasarım Serkan Bengin, Emre Ergül Teknik Koordinasyon İrma Ersan Başaran Fotoğraflar İdari İşler Meltem Aygün Katkıda bulunanlar Hamza Cihan Sarı Renk Ayrımı ve Basım Üniform Basım San. Turizm Ltd. Şti. 100. Yıl Mahallesi, Matbaacılar Sitesi, No: 114 1. Cadde Bağcılar/İstanbul Telefon: 0212 429 10 00 Dergi Yönetim Yeri Zorlu Plaza, 34310 Avcılar - İstanbul Telefon: 0212 456 2000 Faks: 0212 422 0049 e-posta: [email protected] ”Zorlu” Dergisi’nin içerik ve tasarımı İndeks İçerik İletişim Danışmanlık tarafından yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Zorlu” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Zorlu” markası ve logosu Zorlu Holding A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz. Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir, İndeks İçerik İletişim Danışmanlık veya Zorlu Holding A.Ş., yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler nedeniyle doğabilecek maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir. 04 kapak Türkiye için el ele Türkiye güçlü ekonomisiyle, aktif dış politikasıyla bölgesel liderliğe oynuyor. Son yıllarda meydana gelen gelişmelerle, Türkiye ekonomi sıralamasında dünyada 17. sıraya yükseldi. 1980’lerde benimsenen “ihracata dayalı sanayileşme” stratejisi sayesinde 2000’li yıllarla birlikte ihracatımızda büyük artış görüldü. 05 T ürkiye uzun yıllar boyunca adeta içe kapanık bir şekilde yaşadı. Son yıllarda ise bir “açılım” gerçekleştiriyor. Bu açılımın en önemli ayağını ise dış politika oluşturuyor. Türkiye son yıllarda dünyanın yıldızı parlayan ülkelerinden biri. Ekonomik anlamda içe kapanık, dış politikada edilgen Türkiye’nin yerini, dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olan, dış politikada çok daha aktif bir tutum izlemeye başlayan, bölgesel liderliğe oynayan bir Türkiye aldı. Amerika’nın eski başkanı Bill Clinton 1999 yılında TBMM’de yaptığı konuşmada yeni yüzyılı Türkiye’nin tercihlerinin belirleyeceğini ifade etmişti. Clinton bu sonuca diplomatik nezaketin gereği olarak değil Türkiye’nin potansiyelinde fark ettiği dinamiklerden hareket ederek ulaşmıştı. Soğuk Savaş döneminde NATO’nun doğu sınırında Sovyet yayılmacılığı ve komünizm tehdidine karşı bariyer görevi ifa eden Türkiye, bu dönemde dört tarafı Doğu Bloğu ülkeleri tarafından sarılmış, tek NATO ülkesi Yunanistan ile de tarihi düşmanlığı devam eden, içine kapanık ve pasif bir dış politikaya sahipti. Türkiye bu dönemde, sahip olduğu büyük askeri güç ve jeopolitik öneminden dolayı Batı Bloğu devletleri ve kültürü için önemli bir stratejik ortak olarak görülen, Batı değerlerini benimseyen tek “Müslüman” ülke idi. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve komünizm tehdidinin ortadan kalkması ile birlikte, Türkiye’nin Batı nezdindeki eski öneminin kalmadığı tezleri işlenmeye başladığı dönemde, Türkiye iç ve dış politikada hamleler yapmaya başladı, cumhuriyet tarihinde ilk defa büyük ölçüde aktif bir dış politika takip ederek bölgesel bir güç olma fırsatını değerlendirmek istedi. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın yıkılması ile birlikte ortaya çıkan devletler; etnik, tarihi ve kültürel bağlardan dolayı Türkiye’nin hareket kabiliyetini artırdı ve Türkiye için elverişli bir politika alanı yarattı. “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” vizyonuyla bu yıllarda başlayan dış politika aktivizmi, ilk olarak Kafkasya ve Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerle kurulan sıkı ilişkilerde kendini gösterdi. Sovyetlerin çökmesiyle ortaya çıkan bu zayıf devletlerle, etnik, tarihi ve kültürel bağların yardımıyla kurulan yeni ve umut verici ilişkiler kısa sürede Türkiye’nin ekonomik ve siyasi gücünün artmasına yardımcı oldu. Türkiye bu dönemde oluşturduğu Türk İşbirliği Kalkınma Teşkilatı (TİKA) vasıtasıyla özellikle Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan ile işbirliğini geliştirmeye çalıştı ve 1992-1996 yılları arasında TİKA aracılığı ile 80 milyon Dolar insani yardım ve 1 milyar Dolar civarında krediyi bölge ülkelerine aktardı. Ayrıca, Turgut Özal’ın öncülüğünde kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ile Karadeniz havzasında güç artırmayı hedefleyen Türkiye, bu hedefine de belli ölçülerde ulaştı. Yine bu dönemde, Türkiye 1990-91 Körfez Savaşı’nda bölgede aktif rol oynadı; Kuzey Irak’taki yerel aktörlerle ilişkilerini geliştirdi. İsrail ile o döneme kadar durağan olan ilişkiler, askeri ve ekonomik anlamda aşama kaydedildi ve böylece Türkiye bir dereceye kadar Ortadoğu’ya yönelik aktif bir dış politika üretebilir hale geldi. Özet olarak, bu dönemde Türkiye kabuğunu kırdı ve potansiyel gücünün verdiği güçle özellikle Kafkasya ve Orta Asya bölgesinde etkili bir güç haline geldi. Gerçekleşen bu politik ve ekonomik açılımlarla birlikte Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa savunma psikolojisinden çıktı, güç potansiyelinin farkına vardı ve kendine güvenini yeniden tesis etti. İhracat 132 milyar Dolar’a çıktı Dış ticaretin dünya ile hem ekonomik, hem de sosyal entegrasyon ve kalkınma adına önemini kavrayan Türkiye de, 24 Ocak 1980 tarihinden itibaren ithal ikameci ve iç pazara dayalı kalkınma modelini terk ederek ihracata dayalı yeni bir kalkınma modelini benimsedi. Bu dönemde dünya ile bütünleşebilmek için bir dizi mali ve parasal reformlar yapıldı, dış ticaretimizde çok önemli ilerlemeler kaydedildi, nitelik ve nicelik olarak büyük bir değişim sürecinden geçildi. Bunların bir sonucu olarak dış ticaret ve özellikle ihracat, ekonominin değişmez parçası olmuş ve makroekonomik dengeler üzerinde belirleyici bir rol üstlendi. Gelişmekte olan ülkeler sınıfındaki ülkemizin ekonomisi için son derece büyük önem arz eden ihracatımız, 1980 yılındaki 2,9 milyar Dolar seviyesinden, 20 yıl içerisinde yaklaşık 10 katına çıkarak 2000 yılında 27,7 milyar Dolar seviyesine ulaştı. İhracat ve dış ticaret, 2000 yılının ardından büyük bir atılım gerçekleştirerek, çok daha farklı bir görünüme büründü. Aradan geçen 10 yıl içerisinde sürekli bir artış trendi izleyerek 2008 yılında 132 milyar Dolar’a kadar yükseldi. Geçtiğimiz yıl küresel krizin de etkisiyle 100 milyar Dolar’a insek de, ihracattaki artış trendinin önümüzdeki dönemde de süreceğinden kimsenin kuşkusu yok. Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan 2010 yılındaki ihracat hedefini 107,5 milyar Dolar olarak açıkladı. Çağlayan, bu hedefi yakalamak için dünyanın her bölgesine gideceklerini ve yanlarında Türk sanayicisi ve yatırımcısını götüreceklerini belirterek, “Türkiye, Çin’den sonra müteahhitlik sektöründe dünya ikincisidir. 220’den fazla ülkeye ihracat yapıyoruz. Çin’in dış ticaret temsilcisi sayısı 20 bin iken, Türkiye’nin dış ticaret temsilcisi sayısı 115’tir. Bu hafta TBMM’de muhalefetle birlikte oy birliği ile dış ticaret temsilcisi sayısının 250’ye çıkarılması için kanun değişikliği yapılmıştır. Bu da ihracat hedeflerimizi yakalamamıza yol açacaktır” dedi. Türkiye’nin ihracat envanterini çıkardıklarını ifade eden Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, TOBB, TİB gibi kuruluşlarla ihracat odaklı üretim stratejisi hazırladıklarını ve faiz, döviz ve kur politikaları ile birlikte değerlendireceklerini söyledi. 06 kapak Komşusuyla iyi geçinen gelişiyor Komşuları ile ticaret yapabilme kabiliyeti, kapasitesi ve bu ticarete olanak sağlayacak her türlü altyapı ve istikrar ortamı bir ülkenin ekonomik refahını etkileyen önemli unsurlardan biri. Ekonomik açıdan dünyanın müreffeh bölgelerine baktığımızda, ülkelerin “komşum zenginse ben de zenginim” mantığına sahip olduklarını görürüz. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Almanya, Fransa, Hollanda, Lüksemburg ve Belçika’nın Kuzey Batı Avrupa’da oluşturduğu, günümüzde girmek için çabaladığımız Avrupa Birliği’nin temellerini oluşturan ekonomik sinerji komşu ülkeler arasında geliştirilen ortak ticaret zihniyeti ve iktisadi işbirliğinin ne denli bir refah unsuru olduğunun dünya tarihindeki en başarılı örneklerinden biri. Yine aynı şekilde ABD, Meksika ve Kanada’nın NAFTA çatısı altında oluşturduğu komşu ülkeler arası ticari birlik Meksika’nın son dönemlerde gelişmekte olan ekonomiler arasında ön sıralarda yer almasındaki en önemli etkenlerden biri olarak değerlendiriliyor. 2002 yılından itibaren Türkiye yeni bir değişim ve gelişim süreci içine girdi. Bu değişim ve gelişimin en çok hissedildiği alanlar ise ekonomi ve dış politika oldu. 2001 yılında yayınlanan “Stratejik Derinlik” kitabındaki tezini dış politikada uygulamaya koyan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin potansiyel gücünü kinetiğe çevirmede büyük ölçüde başarılı oldu. Balkanlar’dan Kafkasya’ya Davutoğlu’na göre, bir ülkenin uluslararası sistemdeki önemi o ülkenin jeostratejik konumu ve tarihi derinliğine bakarak hesaplanır. Bu perspektifte, Türkiye konumu ve sahip olduğu tarihi derinlik nedeniyle Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasya sathında bu derece önemli olan tek ülkedir. Bahsedilen coğrafya, bugün uluslararası ilişkilerin odağı olan, siyasi olarak son derece hareketli olmasına karşın bir o kadar da ekonomik olarak zengin bir coğrafyadır. Türkiye eğer uygun politika üretebilirse, tarihi ve kültürel mirasının avantajıyla bu coğrafyada en etkili aktör olmaya adaydır. Elbette ki, bütün bu gücü elde edebilmek için ciddi anlamda ekonomik bir gelişmişliğe de gereksinim vardır. Sonuç olarak, Türkiye değiştirdiği vizyonu sayesinde son yıllarda politik platformda önemli derecede büyüme kaydetti. Soğuk Savaş’ın bitimiyle Türkiye’nin önemi ile ilgili ortaya atılan tezlerin aksine, yeni uluslararası sistemde çok daha önemli bir yere sahip olduğunu ispatladı. Türkiye’nin bu gelişimi yoktan var edilen bir durum değildir; bilakis, var olan gücün daha aktif ve doğru bir şekilde kullanılması ile meydana getirilen bir gelişmedir. Son yıllarda meydana gelen gelişmelerle, Türkiye ekonomi sıralamasında dünyada 17. sıraya yükseldi. 1980’lerde benimsenen “ihracata dayalı sanayileşme” stratejisi sayesinde 2000’li yıllarla birlikte ihracatımızda büyük artış görüldü. Bu süreçte Türkiye komşularıyla sorunlu ilişkileri nedeniyle ticaret olanağını iyi değerlendiremedi. Son yıllarda ise dünyaya bakışı ve dünyayı algılaması değişmeye başlayan ülkemiz, komşularını daimi bir tehdit olarak görmenin aksine bir kazan-kazan stratejisi ile ortak iş yapabilme kültürünü geliştirerek komşuları ile ilişkilerini bir refah ve kalkınma unsuru olarak algılamaya başladı ve bölgesel işbirliğine önem verdi; bunun da somut sonuçlarını bölgesiyle geliştirdiği ticaretinde gördü. Avrupa ülkelerine ihracat azalırken, Türkiye’nin komşu ülkeleriyle son yıllarda gerçekleştirdiği dış ticaret ikiye katlandı. Son dönemlerdeki gelişmelerle birlikte Türkiye’nin ih- 07 Komşularla sıfır problem Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ilk olarak uygulamaya koyduğu stratejilerden birisi de “komşularla sıfır problem” politikası. Uzun yıllardır dört tarafı sorunlu ülkelerle çevrili olan Türkiye, bu sorunlardan kaynaklanan krizlerden dolayı bütün gücünü komşularıyla çatışmalarda harcadı ve dolayısıyla daha uzak bölgeler için politika üretip bölgesel gücünü artıracak uygun ortamı bulamadı. Ancak Türkiye’nin diplomasinin yumuşak gücünü etkili bir şekilde kullanması neticesinde kırk yıllık düşman Suriye dost oldu, kadim rakip İran ile ilişkiler daha yumuşak bir zemine çekildi. Ermenistan’la başlayan futbol diplomasisi sayesinde yıllardır aşılamayan engeller aşılarak ilişkilerin normalleşmesi adına büyük adımlar atıldı ve tarihte savaştığımız ve yakın tarihte savaşın eşiğinden döndüğümüz Yunanistan ile ilişkiler çok daha iyileştirildi. Böylece Türkiye mevcut gücünü hemen sınırlarının ötesinde tüketmeyip daha uzak coğrafyalara taşımak için kendine fırsatlar oluşturdu “Zorlu Grubu olarak, sağladığımız istihdamla, oluşturduğumuz iş hacmiyle ülkemizi her zaman daha da ileriye taşımayı arzu ediyoruz. Sosyal sorumluluklarımızın gerekliliklerini en iyi şekilde yerine getirmeye gayret ederek, gerçekleştirdiğimiz yatırım ve projelerle Türkiye’nin kalkınmasına katkıda bulunmaya devam edeceğiz...” racatının yüzde 13,5’lik kısmı komşu ülkelere yapıldı. Sınır komşusu yedi ülkeye geçen yıl 13,7 milyar Dolar ihracat gerçekleştirildi. Geçen yıl Azerbaycan’a 1 milyar 398,6 milyon Dolar’lık, Bulgaristan’a 1 milyar 387,7 milyon Dolar’lık, Gürcistan’a 746,1 milyon Dolar’lık, İran’a 2 milyar 24,8 milyon Dolar’lık, ihracat gerçekleşti. Irak’a ihracat bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 30,9, Suriye’ye ihracat da yüzde 27,8 arttı. Irak’a 5 milyar 125,9 milyon Dolar’lık, Suriye`ye 1 milyar 424,9 milyon Dolar’lık ihracat yapıldı. Eğer uluslararası enerji politikalarını iyi uygulayabilirse, Avrupa Birliği adaylığında mesafe kat edebilirse çok daha güçlü bir Türkiye görmemiz mümkün. Özellikle son yıllarda büyük bir atılımın içine giren ülke ekonomisinde de ihracatın gerek sektörel, gerekse bölgesel bazda yapısal değişiklikler geçirdiğinin ve halen geçirmekte olduğunun altı çizilmesi gereken bir durum. El ele vermek gerekiyor Bunun sürdürülebilmesi konusunda devletin yanında özel sektörün de üzerine düşen görevler var. Yakalanan bu başarılı tablonun devam ettirilebilmesi ve ihracatın önündeki engellerin kaldırılarak dünya liginde üst sıralara taşınabilmesi için gerek özel sektörümüzün, gerek ilgili tüm kamu kurumlarımızın gerekse sivil toplum kuruluşlarımızın el ele vererek ortaya somut projeler koyması gerekiyor. Öyle de oluyor. Bu gelişmelerde devletin olduğu kadar özel sektörün de payı büyük. Örneğin Zorlu Grubu… 2000’li yıllarda, Türkiye’nin en büyük kuruluşları arasına adını yazdırmayı başaran Zorlu Holding, tekstilden gayrimenkule, elektronikten enerjiye kadar geniş bir alanda Türkiye’ye değer katıyor. 1998 yılında 600 milyon Dolar olan Grup ihracatı, 1999 yılında 680 milyon Dolar’a, 2000 yılında ise 852 milyon Dolar’a ulaştı. Zorlu Holding’in ihracat rakamı, ülkemizin ağır bir ekonomik kriz yaşadığı 2001 yılında dahi artarak, 879 milyon Dolar’ı aştı. 2002 yılında ise 1,3 milyar Dolar’a ulaşan ihracat 2008 yılında 3,153 milyar Dolar seviyesine geldi. Her zaman ileriye Üstelik Zorlu, Türkiye ekonomisinin dünyanın önde gelen ekonomileri arasında yer alması için çabalarken, bir yandan da 50’ye yakın şirketi ve yaklaşık 30 bin çalışanıyla, Türkiye’nin geleceği ve Türk insanının yaşam kalitesi için de çalışıyor. Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu’nun şu sözleri, hedefi net bir şekilde ortaya koyuyor: “Zorlu Grubu olarak, sağladığımız istihdamla, oluşturduğumuz iş hacmiyle ülkemizi her zaman ileriye taşımayı arzu ediyoruz. Sosyal sorumluluklarımızın gerekliliklerini en iyi şekilde yerine getirerek, gerçekleştirdiğimiz yatırım ve projelerle Türkiye’nin kalkınmasına katkıda bulunmaya devam edeceğiz...” 08 kapak Tekstilde lideriz Dünyanın sayılı üreticileri arasında yer alan, Türkiye’de tekstil sektörünün en beğenilen şirketi olan Zorlu Tekstil, 10 bine yakın çalışanıyla, dünyanın dört bir yanına gerçekleştirdiği ihracatla, genç yeteneklere verdiği destekle, gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projesiyle Türkiye’nin gelişiminde üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiriyor. T oplam 8 bin 500 çalışanı ve 620 bin metrekare kapalı üretim alanı ile Zorlu Tekstil Grubu dünyanın sayılı ev tekstili üreticileri arasında yer alıyor. Grup, günde yaklaşık 2 milyon metrekare ev tekstili üretimi ile dünya ikincisi konumunda bulunuyor. Zorlu Tekstil Grubu sadece üretimiyle değil, Türk toplumuna kattıklarıyla da gerçekten imrenilecek bir performans sergiliyor ve bu sayede yıllardır sektörünün en beğenilen şirketi seçiliyor. Zorlu Tekstil Grubu’nun ana faaliyet konusunu iplik, perde ve ev tekstili ürünleri (çarşaf, nevresim takımları, yatak örtüsü, masa örtüsü, pike) üretimi ve pazarlaması oluşturuyor. Zorlu Grubu’nun ilk şirketi olma özelliğini taşıyan Korteks Mensucat, polyster iplik üretiminde Ortadoğu ve Avrupa’nın en büyüğü, entegre perde üretiminde de Avrupa birincisi konumunda bulunuyor. 2250 çalışanı bulunan Korteks İplik Fabrikası’nın toplam üretim alanı 335 bin metrekare. Zorluteks Tekstil bünyesindeki üretim tesislerinde ev tekstili ve perde dokuma-örme, terbiye ve konfeksiyon fabrikaları bulunuyor. 108 bin metrekare kapalı alana sahip ev tekstili üretim tesislerinde yıllık 96 milyon metre nevresim, pike, yastık kılıfı, çarşaf, lastikli çarşaf, masa örtüsü, yatak örtüsü, pamuklu perdelik kumaş ve havlu gibi farklı ev tekstili ürünlerini üretiliyor. 855 çalışanı, modern makine parkuru ve 60 bin metrekare kapalı alanı ile perde fabrikası ise iç piyasaya olduğu kadar dış piyasalara da çalışıyor. Üretimin yüzde 40’ını başta Amerika, Avrupa, Japonya ve Rusya olmak üzere dünyanın farklı bölgelerine ihraç edilmekte; üretimin geri kalanı ise; Taç, Linens gibi Türkiye’nin dev markaları için gerçekleştiriyor. Zorluteks Tekstil; İstanbul’daki genel merkezinin de koordinasyonunda, ulusal pazarın yanı sıra BDT ülkeleri ve diğer deniz aşırı ülkelerde tekstil ürünlerinin dağıtım ve pazarlamasını gerçekleştiriyor. Zorluteks, lisanslı ürünler pazarında da önemli bir paya sahip. Barbie’den Spider Man’a, NBA takımlarından Disney karakterlerine kadar sayısız ünlü karakterle süslenmiş nevresim takımları ve perdeler Zorluteks tarafından üretiliyor ve birçok ülkeye pazarlanıyor. Zorluteks Tekstil’in bir diğer misyonu ise evtekstili sektöründe lider konumunda olan Taç markasının pazarda yaşanan gelişmeler ve değişen tüketici tercihlerine cevap vermesini sağlamak. Periyodik olarak yapılan araştırmalarda toplam bilinirliği yüzde 100 olarak belirlenen Taç markasının Nielsen tarafından 2009 yılında yapılan araştırma sonuçları da bu bilinirliğin sürekliliğini pekiştirmiş durumda. Zorlu Tekstil, Türkiye’nin tek uluslararası ev tekstili mağazalar zinciri Linens ile de sektöre yenilikçi bir mağazacılık anla- yışı kazandırdı. Ayrıca, İtalyan Benetton ile Fransız Pierre Cardin markalarının ev tekstili ürünlerinin üretim, dağıtım, pazarlama dünya lisans hakkına sahip. Avrupa’da yoğun ilgi gören Valeron markası da Türkiye’ de de satışa sunulmuş durumda. Zorlu Tekstil Grubu, sosyal sorumluluk faaliyetleriyle de içinde bulunduğu topluma katkıda bulunmayı sürdürüyor. Zorlu Tekstil Grubu’nun lider markası Taç’ın sosyal sorumluluk bilinciyle gerçekleştirdiği “Bir De Sen Tasarla”, yarışması, gençlere yeteneklerini sergileme ve özgür düşüncelerini sanata dönüştürme fırsatı sağlıyor. Yarışmanın düzenlenme amacı; ev tekstilinde moda yaratabilecek özgün tasarımların ortaya çıkması, tasarımcı adayların özgür düşünce ve sanatsal yaratıcılığının desteklenmesi, ev tekstili sektöründe tasarımcı kimliğinin güçlenmesine yardımcı olunması ve sanayi eğitim işbirliğine katkıda bulunulması. 09 127 ülkeye ihracat Tüketici beklentilerine yönelik ürünleri ve hizmet kalitesi ile sektöre yön veren Vestel, 15 bin çalışanıyla, gelişmiş ARGE’siyle dünyanın 127 ülkesine ihracat gerçekleştirerek Türkiye’nin ihracat şampiyonları arasında yer alıyor, Türkiye ekonomisine büyük katkı sağlıyor. Vestel, gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleriyle de ses getiriyor. E lektronik, beyaz eşya ve bilgi teknolojisi alanlarında faaliyet gösteren ve 12’si yurtdışında olmak üzere toplam 24 şirketten oluşan Vestel Şirketler Grubu, Zorlu Holding’in amiral gemisi konumunda. Sektöründe Türkiye ve uluslararası pazarların güçlü oyuncularından biri olan Vestel, teknoloji ve tasarım geliştirme yetkinliğiyle dünyanın en büyük üreticileri arasında yer alıyor. Bugün Türkiye’nin en bilinen ve prestijli 10 markası arasında yer alan Vestel, tüketici beklentilerine yönelik ürünleri ve hizmet kalitesi ile sektöre yön veriyor. Türkiye’nin en yaygın satış ve satış sonrası hizmet ağlarından birine sahip olan Vestel’in, 1050 satış noktası ve 400 satış sonrası servis merkezi bulunuyor. Vestel, çoklu marka stratejisi ve konsept mağazacılık anlayışıyla, geniş ürün portföyünü ülkemizin dört bir yanındaki müşterilerine sunuyor. Dünyanın en büyük OEM ve ODM üreticileri arasında yer alan Vestel, Avrupa’da CRT ve LCD televizyon ile dijital TV alıcı ları üretiminde en büyük, beyaz eşyada ise en hızlı büyüyen üretici konumunda yer alıyor. 15 binin üzerinde çalışanı olan Vestel’in üretim faaliyetleri Manisa ve Rusya Alexandrov’da gerçekleştiriliyor. Manisa’da bulunan Vestel City, Avrupa’nın tek alan üzerinde üretim yapan en büyük, dünyanın ikinci büyük endüstri kompleksi konumunda yer alıyor. 600 bin metrekare kapalı alana kurulu Vestel City’nin yıllık üretim kapasitesi 30 milyon adedi aşıyor. Halihazırda 127 ülkeye ihracat gerçekleştiren Vestel, dünyanın dört bir yanındaki tüketicileri üstün teknolojili ürünlerle buluşturuyor. AB ülkelerinde satışlarını OEM/ODM bazında sürdüren Vestel Türkiye’nin çevresindeki ülkelerde kendi markası ile var olma stratejisini sürdürüyor. Bu doğrultuda Türkiye ve aynı zaman diliminde yer alan Rusya, BDT Ülkeleri, Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi ülkelerde Vestel markalı ürünlerini tüketicilerle buluşturuyor. 2006 yılında İskandinav ve Kuzey Avrupa ülkelerinde yüksek bilinirliğe sahip Finlux ve Luxor markalarını satın alan Vestel, bu markalar altında üretim ve yurtdışı satışlarla pazar atağına geçti. 2008 yılında ise Avrupa ve Rusya’nın en prestijli beyaz eşya markalarından Vestfrost’u bünyesine kattı. 2007 yılında, dayanıklı tüketim malları alanında devlet destekli ilk markalaşma programı Turquality programına alınan ilk marka olan Vestel, sektöründe dünya markalarıyla yarışabilen, Türkiye’de sürekli ihracat şampiyonu olan yapısını Turquality’e girerek bir kez daha tescillemiş oldu. Atletizmin hizmetinde Vestel, gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleriyle de ses getiriyor. 2003 yılından bu yana kesintisiz sürdürülen “Vestel Türk Atletizminin Yanında” sosyal sorumluluk projesi, atletizmin ülkemizde gelişerek uluslararası düzeye erişmesi ve Türk gençliğinin atletizme ilgisinin artırılması hedeflerine yönelik olarak devam ediyor. Proje, tüm sporların referans noktası olarak kabul edilen atletizmin Türk toplumunun geniş bir kesimine yayılması amacıyla gerçekleştirilen entegre sponsorluk çalışmaları ile destek projelerden oluşuyor. Proje kapsamında verilen kesintisiz destekle, Vestel bugüne kadar 26 farklı atlete ve 24 farklı antrenöre sponsorluk sağlandı. Vestel tarafından desteklenen atletler, uluslararası turnuva ve şampiyonalarda 87’si altın olmak üzere toplam 197 madalya kazanırken, yarışlarda bir atletin birden fazla yaş kategorisinde kırdığı rekorlarla birlikte tam 131 Türkiye rekoruna imza atıldı. 10 kapak Enerji sorumluluk ister Zorlu Enerji Grubu, gerçekleştirdiği enerji üretimi ve dağıtımı çalışmalarında yatırımların sosyal ve çevresel etkilerini de dikkate alarak, faaliyette bulunduğu tüm bölgelerde, sosyal sorumluluk anlayışı çerçevesinde yöre halkının geleceğine yatırım yapıyor, çocuklarımızı enerji konusunda bilinçlendirmeyi hedefleyen çalışmalar yürütüyor. Z orlu Enerji Grubu yatırımları ve yapılanmasıyla, elektrik üretimi ve satışı, doğal gaz üretimi, dağıtımı ve satışı ile proje sürecindeki enerji santrallerinin “anahtar teslimi” kurulumu, uzun vadeli bakımı ve işletimi hizmetlerine uzanan faaliyetleriyle, enerji sektöründe başka örneği olmayan ayrıcalıklı bir yapı sergiliyor. Türkiye’nin yanı sıra Avrupa, Asya ve Ortadoğu’da enerji talebi hızla artan pazarlarda fırsatları değerlendirerek bölgesel bir güç konumuna gelmek için yatırımlar yaptı. Rusya, Pakistan ve İsrail’de yürütülen projeler, Grubun bu hedefine ulaşmak için attığı önemli adımlar. Zorlu Enerji Grubu, Türkiye’nin farklı bölgelerindeki beş doğal gaz, yedi hidrolik, bir jeotermal, bir rüzgar ve bir motorin santraliyle 738 MW kurulu güce ve 192 ton/saat buhar kapasitesine sahip. Trakya Bölgesi ve Gaziantep Bölgesinde doğal gaz dağıtım altyapı çalışmalarını sürdürüyor, yurtiçi ve yurtdışında bakım ve işletme hizmeti veriyor, devam eden projeleri tamamlayabilmek için yatırımlarını sürdürüyor. Tüm çalışmalarında yatırımlarının olumsuz sosyal ve çevresel etkilerinin ortadan kaldırılmasını ya da en aza indirilmesini sağlayacak ön- lemlerin hayata geçirilmesini esas alan Zorlu Enerji Grubu; faaliyet gösterdiği bölgelerde kurumsal sorumluluk anlayışından ödün vermiyor. Bölgenin sahip olduğu kültürel mirası korumayı ve iyileştirmeyi görevleri arasında sayıyor. Toplumsal çıkarları ön planda tutarak çevre halkının duyarlılıklarına özen gösteriyor. Bu doğrultuda gerçekleştirilen projelerle faaliyette bulunulan bölgelerde tarım, eğitim gibi alanlarda ilerlemeler sağlanması, halkın becerilerinin artırılması, enerji çözümleri gibi konularda ilerlemeler kaydedilmesi hedefleniyor. Gerekli, yararlı ve kalıcı projeler gerçekleştirmek amacından hareketle, kapsamlı ihtiyaçları ve öncelikleri belirlemek için çalışmalar gerçekleştiriliyor. Örneğin Gökçedağ Rüzgar Santrali’nin inşaat çalışmaları başlamadan önce bölgede geniş katılımlı bir yöre halkını bilgilendirme toplantısı yapıldı. Bu toplantıda santral ile ilgili detaylı bilgi verilirken, halkın görüşleri ve beklentileri öğrenildi, soruları yanıtlandı. Daha sonra gerçekleştirilen Sosyal Durum ve İnsan Gücü araştırmaları ile santralın yer aldığı Bahçe ve Hasanbeyli ilçeleri ile 21 köyünde halkın sosyo ekonomik durumu detaylı bir şekilde incelendi. Yörede gençlerin ve ailelerinin eğitim talepleri yüksek olmakla beraber ekonomik koşulların buna elvermediği tespit edildi ve bu toplantılardan sonra yörede üniversite öğrencilerine yönelik bir burs programı başlatıldı. Bugün Bahçe ve Hasanbeyli ilçeleri ile onlara bağlı 21 köyde yaşayan 82 üniversite öğrencisi, öğrenimlerine Mehmet Zorlu Vakfı’nın sunduğu karşılıksız burslarla devam ediyor. Kaynakların sürdürülebilir kullanımının, uzun vadeli kazanç ve rekabet gücünün ancak doğayla dostluğu baz alan yatırımlardan geçtiğini Zorlu Enerji Grubu iyi biliyor. Bu çerçevede Grup, Osmaniye’deki Gökçedağ Rüzgar Santrali’nde 17 hektar alanda 25 bin fidan dikimi gerçekleştirdi. Ayrıca kuş göç yollarına çok yakın olan santralin, göçmen kuşlara herhangi bir zarar verip vermediği ornitologlar tarafından ilkbahar ve sonbahar göçleri sırasında izlendi. Sonuçlar sevindirici. Santral alanı en yakın göç yoluna 50 km uzakta ve alanda nesli tehlike altında kuş türü bulunmuyor. Ayrıca santral, göçmen kuşlar için bariyer oluşturmuyor. Zorlu Enerji Grubu, Osmaniye’deki Rüzgar Santrali projesi ile gerçekleştirdiği seragazı azaltımı ve sürdürülebilir kalkınmaya olan katkısını, “Gold Standard” ile belgeledi. Osmaniye Rüzgar Enerjisi Santrali, Gold Standard belgesini alan Türkiye ve dünya enerji sektörünün en büyük projesi oldu. Zorlu Enerji Grubu, gelecekte birçok sorunu bugün çevre ve enerji konusunda doğru bilgilerle donatılmış çocuklarımızın çözebileceğine inanıyor. Bu yüzden çocuklarımız için enerji konusunda eğlenceli kitap ve çeşitli eğitim çalışmaları gerçekleştiriyor. Grubun bu doğrultudaki ilk çalışması; Zorlu ile Rüzgar Enerjisi kitabı oldu. 11 İstanbul’un prestiji Hem ihale hem proje hem de inşaat aşamasında çok konuşulan, yurtdışından birçok ödüle layık görülen Zorlu Center için farklı disiplinlerden yaklaşık 300’e yakın kişi görev alıyor. Proje bitimine kadar yaklaşık 4 bin kişiye istihdam sağlanacak. İstanbul’un buluşma noktası olması hedeflenen merkezde hayat başladığında çalışan sayısı 5000’i aşacak. Z orlu Gayrimenkul yurtiçinde ve yurtdışında değerli araziler üzerinde dünya standartlarında özgün projelerle nitelikli konut, ofis, iş merkezi, alışveriş merkezi, hastane ve otel geliştirmek amacıyla 2006 yılında Zorlu Holding bünyesinde kuruldu. Zorlu Gayrimenkul’ün üzerinde çalışılan 3 projesi bulunuyor. Zorlu Center, Zorlu Konak Residence ve Zorlu Levent. Zorlu Gayrimenkul, 7 Mart 2007 tarihinde kamuoyuna açık olarak ve çoğu yabancı sermayeli 10 grubun katılımı ile yapılan ve rekor düzeydeki 800 milyon Dolar’lık teklifle Karayolları arazisini satın aldı ve 30 Mayıs 2007 tarihinde Özelleştirme İdaresi’ne peşin olarak ödedi. Zorlu Gayrimenkul tarafından kazanılan ihale sonrasında, 2007 Haziran ayında Türkiye’de uluslararası bir mimari yarışma açıldı. “Zorlu Center Mimarlık ve Kentsel Tasarım Yarışması”na 117 firma başvurdu ve bunların arasından 13 uluslararası mimarlık ofisi seçilerek yarışmaya katılmaya hak kazandı. Yapılan değerlendirmede ise Tabanlıoğlu Mimarlık AŞ-Emre Arolat Mimarlık Ltd. Şti. Ortak Girişim Grubu yarışmayı kazanarak projeyi yapmaya hak kazandı. Türkiye’nin ilk ve tek, beş fonksiyonlu “karma kullanım” projesi olan Zorlu Center, Performans Sanatları Merkezi, otel, alışveriş merkezi, ofis ve rezidansların yer aldığı proje 619 bin 595 metrekarelik inşaat alanında yer alıyor. Zorlu Center’da 3 bin 50 kişilik, 30 bin metrekarelik alanda kurulu performans sanat merkezinin yanı sıra İstanbul’a prestij ve turizm değeri katacak beş yıldızlı uluslararası bir otel ve Türkiye pazarına yeni girecek dünyaca ünlü markaların ve mevcut markaların da yer alacağı alışveriş merkezi bulunuyor. Rezidans daireleri ve yeşil kabuk altında yer alan, teras ev daireleri ve yatay düzende tek katta bulunan ofisler de yer alıyor. Zorlu Center, gerek konumuyla, gerek de 72 bin metrekarelik yeşil alanı ile uluslararası çekim merkezi olacak. Levent’teki eski Deva Holding arazisi üzerinde gerçekleştirilecek Zorlu Levent Projesi, A+ kategorisine hizmet edecek ofis binası olarak yapılandırılırken, İzmir Alsancak’ta eski alışveriş merkezi ve tütün deposunun yerinde yapılacak olan Zorlu Konak Residence Projesi ise rezidans olarak yapılandırılacaktır. Bu üç proje de, şirketin iddialı projeleri arasında yer almaktadır. Zorlu Gayrimenkul’ün, Zorlu Center ve Zorlu Konak Residence projeleri, uluslararası ödüllere layık görüldü. Zorlu Center projesi, 2008 yılında uluslararası mimari projelerinin yarıştığı Cityscape Dubai Architectural Awards yarışmasında 350 pro- je arasında birinci olmuştu. Zorlu Center Projesi karma kullanım kategorisinde, jüri özel ödülü olan master planning (en iyi planlanmış proje) almaya hak kazanmıştı. Ödüllerin arkası kesilmiyor Dünyanın en prestijli mimarlık ödüllerinden biri olan Property Awards 2009 yarışmasında altı bölge arasından (Europe and Africa, Asia Pacific, UK, America ve Arabia) 36 farklı kategoride bölge birincileri seçildi. Yarışmaya 97 ülkeden 4 binden fazla proje katıldı. Zorlu Center, Commercial Architecture Award (Ticari Mimarlık Ödülü) dalında Avrupa birincisi ödülünü alırken, Zorlu Konak Residence ise Residential Best Architecture (En İyi Konut Mimarisi) dalında ödül aldı. 12 röportaj Kristal Elma ödüllü sponsorluk Taç, rating rekorları kıran Aşk-ı Memnu sponsorluğu ile Kristal Elma yarışması, “Yaratıcı medya kullanımı” en iyi sponsorluk kategorisinde ikincilik ödülü aldı. Dizinin her bölümünün ardından izleyiciler ekranda gördükleri ürünlere sahip olmak için yarıştı. M arka ve sponsorluk ilişkisi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de giderek yaygınlaşıyor. Etkili bir iletişim aracı olan televizyonun izleyici sayısının giderek artmasını dikkate alan işletmeler, hedef kitlelerine ulaşmak amacıyla farklı iletişim yöntemleri kullanmaya yöneliyor. Tüketicinin daha güçlü ve bilinçli olduğu bir dönemde, doğru kanallarla tüketiciye ulaşmak önem kazanırken özellikle televizyon dizileri bu yönde en önemli iletişim aracı oluyor. Zorlu Grubu da özellikle Taç markasıyla birçok farklı projeye sponsor olarak bu şekilde milyonlarca insana ulaşıyor. Baştacı, Evim Evim Güzel Evim gibi programlarla izleyiciyle buluşan Taç, son iki yıldır reyting rekorları kıran Aşk-ı Memnu dizisiyle ön plana çıkıyor. Öyle ki, her bölümün sonunda izleyiciler ya telefona sarılıyor ya da web sitesini ziyaret ediyor ve ekranda gördükleri ürünlere anında sahip olmak istiyorlar. Tüm bu iletişim faaliyetlerini ve Zorlu Tekstil Grubu’nun sponsor olmadan önce neleri göz önünde bulundurduğunu Kurumsal İletişim Müdürü Lale İlalan ile konuştuk. Bugüne kadar destekledikleri her projeden istedikleri sonucu elde ettiklerini söyleyen İlalan, “Markanın imajına ve algısına uygun hedef kitlelere ulaşabilecek sponsorlukları tercih ediyoruz. Değer odaklı bir stratejimiz olduğu için sponsorlukları da bu doğrultuda değerlendiriyoruz” dedi. Z: Zorlu Tekstil Grubu olarak televizyon dizilerine sponsor olmadan önce ne gibi somut verilerden, araştırmalardan yola çıkıyorsunuz? TV’de dizi sponsorluğu için ilk olarak hangi kanalda, hangi gün ve saatte yayınlanacağı, karşısında hangi rakip programların olacağını araştırmak reytingleri tahmin etmek açısından gerekli. Projenin geleceğini belirleyen ve değerlendirme sırasında dikkat edilmesi gereken diğer önemli noktalar da yapım- cı, senaryo ve oyunculardır. Dizinin senaryosu ürün entegrasyonuna izin vermeli aynı zamanda da senaryo içerisinde anlatılan yaşamlar bizim ürünümüz için belirlediğimiz hedef kitleyle örtüşmelidir. Z: Kararları neye göre alıyorsunuz? Markanın imajına ve algısına uygun hedef kitlelere ulaşabilecek sponsorlukları tercih ediyoruz. Değer odaklı bir stratejimiz olduğu için sponsorlukları da bu doğrultuda değerlendiriyoruz. Ayrıca yapılan çalışmaların ölçümlenebilir olması da bizim için çok önemli bir kriter. Z: Sponsorluk sözleşmesi imzalanırken hangi şartlar ön plana çıkıyor? “Sundu-sunar ve devam ediyor-devam edecek” sponsorluğundan çok bizim için ürün entegrasyonu büyük önem taşıyor. Çünkü ürünlerimiz kullanılan mekanların güzelliğiyle birleşince markamız için artı bir değer doğuruyor. Bunun için belli aralıklarla dizinin senaristi ve sanat yönetmeni ile bir araya gele- 13 Lale İlalan “Tüketici şimdi daha güçlü” Sponsorluk faaliyetlerinin sosyolojik etkilerini ve toplumsal yansımalarını Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı’ya sorduk: rek doğru ürünü doğru yerde kullanmak için toplantılar yapıyoruz. Ürün entegrasyonu büyük önem taşıdığından hedef kitlede karmaşık ya da yanlış bir algı yaratmamak adına sözleşme yaparken en dikkat ettiğimiz hususlardan biri de rakip firmaların aynı projede yer almamasıdır. Z: Reytingleri kanallar kadar yakından takip ediyor musunuz? Reytinglerin belli bir baremin üzerinde olması gerekiyor tabii. En fazla 26 bölüm, yani bir sezon üzerinden anlaşma yapıyoruz. Genellikle kanal ile hedef kitlede belirlediğimiz bir reyting barajı oluyor. Dizi bu reytinge ulaşamazsa otomatik olarak sözleşmeyi feshetme hakkımız var. Z: Sponsorluk için her yıl belli bir bütçe mi ayırıyorsunuz, yoksa gelen projelere göre mi bütçeleri ayarlıyorsunuz? Her yıl bu işe ayırdığımız belirli bir bütçe var. Genellikle yıllık iletişim bütçesinin yüzde 15’ini sponsorluk faaliyetlerine ayırıyoruz. Z: Markaların sponsorluk faaliyetleri üzerinden milyonlarca insana ulaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tüketici geçmiş yıllara göre çok daha güçlü bir pozisyonda seçimini yapıyor. Alacağı ürünle ilgili internet üzerinden hızla bilgiye ulaşarak en ucuz ve en iyi olanı seçebiliyor. Bu gelişme firmaları çok daha rekabetçi olmaya sosyal sorunlara hassasiyet gösteren bir imaj oluşturmaya yöneltti. Bu da doğal olarak sponsorluk faaliyetlerinin artmasını sağladı. Z: İnsanların çok beğendikleri karakterlerin kullandığı markaları kullanma çabası toplumda nasıl bir etki yaratıyor? Kimlik, günümüzde davranışları şekillendiren önemli bir sosyal değişken. Birçok genç kimlik oluşum sürecinde seçtiği yaşam tarzının toplumda referans olarak benimsenen kişilerce de benimsenmiş olduğunu görmek istiyorlar. Bu yüzden böyle bir eğilim gösteriyorlar. Z: Peki, doğru hedef kitleye ulaşmak için neler yapılmalı? Toplumun farklı kesimlerinim değerleri, tercihleri, kültür kalıpları, tatlara ve estetiğe bakışı ciddi şekilde araştırılmalı. Z: Bu tür vakalarda siz neleri kayda değer buluyorsunuz? Bazen siyasi bir davranış kişilerin alacağı ürünü etkiliyor. Siyasi sembollerin öne çıktığı dönemlerde ve siyasi krizlerde bazı ürünlere büyük ilgi olabildiği gibi bazı ürünler müşteri kaybediyor. Bunlar kayda değer veriler. Z: Özellikle kadınlar ve çocuklar hedef kitle açısından önem taşıyor. Doğru bir iletişim faaliyeti için hangi sosyal dinamikler yakından takip edilmeli? Kadınlar ve çocuklar sosyal dinamiklerden hızla ve yaygın bir biçimde etkileniyor. Çocuğun yiyeceği, giyeceği ve muhtelif ihtiyaçlar için kullanacağı ürünleri seçmede anne başat konumda. Kadınların tüketici hakları ve ürünler konusunda bilgilenmesi ve bilinçlenmesi çok önemli. Bunu sağlayacak bir sosyal sorumluluk projesi şirketlere itibar kazandıracaktır. Z: Ekrandan yansıyan yaşam tarzına ulaşamayan oldukça kalabalık gruplar var. Bunların yaşadığı küskünlükler ya da düş kırıklıkları toplumsal açıdan ciddi kırılmalar yaratıyor mu? Kentlerde yaşayan yüksek düzeyde örgün eğitim alamamış ve mesleki açıdan yeterli niteliklere sahip olmayan gençler, ki sayıları az değil, yoğun hüsran duyguları içinde yaşayabilirler. Hüsran duygusu ve beklentilerin karşılanmaması yüksek bir hoşnutsuzluk enerjisi yaratabilir. Bu enerji toplumsal ve siyasi istikrarsızlık için “uygun” koşullarda seferber edilerek kırılmalarda sevk edilebilir. 14 röportaj Z: Bugüne kadar sponsor olduğunuz dizi ya da projelerden her zaman istediğiniz sonuçları aldınız mı? Taç markası olarak içerisinde bulunduğumuz projelerin başarısı için beklentilerimizin çok yüksek olduğunu belirtebilirim. Bugüne kadar da yer aldığımız projeler bu anlamda bizi hiç üzmedi. Çalışmaların öncesinde ince eleyip sık dokumamızın bunda payı büyük. Hedef kitle ile buluşma, satışların tetiklenmesi, marka algı ve imajının pekiştirilmesi açısından bugüne kadarki çalışmalarımızın yüzde 100 başarılı olduğunu söyleyebilirim. Z: Markanın memnun olması için sponsorluk anlaşmasında öncelikle nelerin olması gerekiyor? Genel anlamıyla baştan sona markayı taşıyabileceğine inandığımız bir proje olması gerekiyor. Taç zaten çok uzun yıllardır sektöründe lider bir marka konumunda. Bu nedenle içerisinde bulunduğu projenin etkinlik ve verimliliği de aynı iş kalitesinde olmak zorunda. Buna inanmazsak zaten bir işbirliği söz konusu olamaz. Sonraki aşamada biz projenin Taç’ın marka algısı ile örtüşüp örtüşmediğine bakıyoruz. Taç’ın bir TV dizi projesinde yer alabilmesi için senaryoda geçen mekanın kadınların sahip olmak istediği evi yansıtabilecek bir yer olması gerekiyor. Arzu edilen yaşam alanlarının olması ürün algımızı pekiştirmemize ve izleyici ile bir bağ kurmamıza yardımcı oluyor. Bu nedenle ürünlerimizin kalitesini hissettirebileceğimiz kalitedeki mekanları tercih ediyoruz. Z: En çok izlenen dizilerin başında gelen Aşk-ı Memnu’da da büyük bir başarıdan söz etmek mümkün. Bunu neye bağlıyorsunuz? Aşk-ı Memnu’nun başarısındaki en temel etken tabii ki Halit Ziya Uşaklıgil’in ölümsüz eserlerinden birinin uyarlaması olması. Sonrasında izleyicinin gözünde karakterlerle özdeşleşen oyuncuların seçilmesi, doğru kanal, doğru yayın saati ve doğru yapımcı bir araya gelince ortaya gerçekten güzel bir iş çıktı. Yapılan işin yüzde 100 satışa olan etkisini ölçmek mümkün değil fakat biz en azından baştaki marka imajı ve marka 15 algısını hedef kitlemizin gözünde pekiştirecek hatta daha yükseklere taşıyacak bir iş olacağını umuyorduk. Öyle de oldu zaten. Z: Satış rakamları konusunda ne gibi geribildirimler alıyorsunuz? Aşk-ı Memnu sayesinde satışlarda bir artış gözleniyor mu? Dizinin senaryosunun çoğunlukla evin içerisinde geçiyor. Bu durumun satış açısından bize çok büyük avantaj sağladığı söylenebilir. Bu sayede ürün çeşitliliğimizi tüm Türkiye’ye gösterebilme fırsatı yakaladık. Bunu yanı sıra son iki sezondur, Aşk-ı Memnu’nun yayın gününden hemen sonra hem mağazalarımıza adeta akın eden, hem de internet sitemiz aracılığıyla bizlere ulaşan ve bölümde izlediği ürünleri satın almak istediğini dile getiren tüketicilerin sayısı tahmin edemeyeceğiniz kadar yüksek. Z: Bugüne kadar Aşk-ı Memnu haricinde hangi projelere destek verdiniz? Bugüne kadar “Baştacı”, “Evim Evim Güzel Evim” adlı programlara üç sezon gibi uzun soluklu olarak nitelendirilebilecek destek verdik. O dönemde yapılan çalışmalar RTÜK’ün de engellemelerinin günümüze oranla bu kadar fazla olmaması sebebiyle çok kısa süre içerisinde büyük etkiler yaratabiliyordu. Fakat bilinmez ve güzel olan hep ilgi çektiği için bu tarz dizi çalışmalarında karakterlerin daha inandırıcı olması adına çok fazla reklam kokmayacak bir çalışma yapmanın çok daha etkin ve verimli olacağına inanıyoruz. Karakterlerin hayat tarzı üzerinden yapılan bir ürün entegrasyonu satışları olumlu yönde etkilediği gibi marka imajını da yönlendirmemize olanak veriyor. Z: Size göre en etkili hedef kitle hangisi? Öncelikle kimleri hedef almak gerekiyor? Sektör gereği sponsorluk çalışmalarımızda ana hedef kitlemiz her zaman için öncelikle kadınlar oluyor. Fakat gençler ve çocuklar geleceğin hedef kitlelerini oluşturduklarından onlara da sosyal sorumluluk projelerimizle dokunmaya ve ulaşmaya çalışıyoruz. “İletişim kanallarını kontrollü kullanın” Sponsor olmadan önce nelere dikkat edilmesi ve iletişim açısından nasıl bir strateji izlenmesi gerektiğini İletişim Uzmanı ve Akşam Gazetesi Yazarı Ali Saydam ile konuştuk. Z: Markalar sponsor olmak istedikleri projeleri neye göre seçmeli? Markaların sponsor olma süreçleri tipik bir “pazarlama iletişimi” projesi çerçevesinde ele alınması gerekir. Buradan bakıldığında sponsorluk projelerini uygunluk çerçevesinde değerlendirirken şu dört unsura sırasıyla bakmak yerinde olur: 1)İş hedeflerine uygunluk: Kuruluşun iş hedefi ne kadar agresif ve ulaşılması ne kadar kritik ise sponsorluk projelerinin o oranda ses getirici ve etki alanı geniş olmalı. 2)Hedef kitle ve sosyal paydaşlarına uygunluk: En kaba örnekle, kuruluş kadınlara yönelik ürünler çıkarıyorsa erkeklere yönelik projelere dalmanın âlemi yoktur. 3)Kurumun kültür ve değerleriyle uyum: Örneğin Taç’ın gidip Metallica topluluğunun konserine sponsor olması abes olabilir. 4)Yatırımın geri dönüş hızı ölçülebilir olmalı: Halk deyişiyle “Ne verdik ne aldık?” sorusunun yanıtı, bir sponsorluk projesine destek vermeden önce tahmin edilmeli karar ona göre verilmeli. İş hissiyata bırakılmamalı. Sponsorluk yatırımları yukarıdaki dört maddeden yola çıkarak değerlendirilmeli ve tuzağa düşmekten kaçınılmalıdır. Burada en büyük tuzak “ilginç-yaratıcı” projelerdir. Bunlar göz kamaştırabilir. Ancak yukarıdaki ilk dört maddeden birisi bile ihmal ediliyorsa iş amacından sapıyor olabilir. Z: Markanın bilinirliğini artırmanın en önemli neden olması marka açısından riskli bir durum değil mi? Marka yönetimin en önemli unsuru ve bir numaralı kritik başarı faktörü bilinirliktir. Burada da geçerli olan ilke şu cümlede özetlenebilir: “Hedef kitlenin olduğu her yerde sen de ol” Sponsorluklar bu çerçevede ele alınırsa bilinirliğe katkı sağlar; ancak sponsorlukların kilit mesajları taşımakta zorlanacakları için hiçbir zaman reklamın yerini tutamayacakları da bilinmelidir. Z: Hedef kitleyi doğru seçebilmek, hedefi ıskalamamak için neler yapılmalı? Marka yönetiminde ilk yapılması gereken şeylerden biri hedef kitle segmentasyonu (ayrıştırması) ve sosyal paydaş analizidir. Bunun için çok yalın teknikler geliştirilmiştir: Tüketici panelleri, yaşam stilleri analizi, kanal stratejileri, satın alma davranış biçimleri, çıkar grupları, etkileyiciler, karar vericiler, STK’lar, varsa kamu kuruluşlarının yaklaşımlarının tespiti vb. Burada en çok gözden kaçırılan ancak mutlaka dikkat edilmesi gereken husus, birincil, ikincil, varsa üçüncül hedef kitlelere ve soysa paydaşların her birine farklı mesaj ve iletişim araçlarıyla yaklaşabilme refleks ve duyarlılığını gösterebilmektir. Örneğin, yeni çıkan bir ürünümüzle ilgili çalışanlarımıza ve bayilerimize yönelik bilgilendirme süreci ve kilit mesajlar, tüketiciye (veya müşteriye) göre hazırlanmış iletişim planlarından çok daha farklı bir anlayışla ele alınmalıdır. Sendikalara (diğer çıkar ve ilgi gruplarına), medyaya yapılacak açıklamalar ise daha farklı olmalıdır. Z: Özellikle kadınlar ve çocuklar hedef kitle açısından önem taşıyor. Doğru bir iletişim faaliyeti için hangi sosyal dinamikler yakından takip edilmeli? Türkiye’de yapılan bütün ölçümlemeler iki tespitin altını çiziyor. Pek çok üründe (B to B işler hariç) satın alma kararlarını kadınlar veriyor. Bu sadece bizim ülkemizde değil dünyanın her yerinde aynı. Sosyal ve kurumsal sorumlulukta olsun, sponsorlukta olsun ilgi alanlarının tespitinde ise ülkemiz ciddi bir farklılık gösteriyor. Mesela dünyanın pek çok ülkesinde çevreye karşı duyarlılık ilk sıralarda yer alırken bizde bu önemli konuya ilgi hayli alt sıralarda yer alıyor. Diğer ülkelerin tersine bizde eğitim ve sağlık açık ara ilk sırayı paylaşıyor. Z: Ekrandaki lüks yaşam tarzına ya da ürünlere ulaşamayan kesimler de var. Yaşanan küskünlükleri önlemek için neler yapılmalı? Bu aslında çok önemli bir mesele. Soru şöyle de sorulabilirdi: Bir kurum hangi koşullarda kendi ayağın ateş edebilir ya da kaş yapayım derken göz çıkarabilir? Burada iki alana dikkat çekmek yerinde olur: Önce yukarıdaki uyarılara; sonra hedef kitle ve sosyal paydaşlara ulaşmak için onlara uygun iletişim kanallarının seçimine. Örneğin, mayo reklamı yapacaksak muhafazakâr kesimlerin yaşadığı mahallerdeki billboardlara bikinili ve aşırı seksi reklamları koymamaya özen göstermek gibi. Çünkü iletişim kanallarının kontrolsüz kullanımı her zaman bir tehdit unsurudur. 16 haber “Dünyaya teknoloji satıyoruz” Vestel’in savunma sektöründeki şirketlerinden AYESAŞ’ın yeni tesisi, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar ve Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu’nun katılımıyla Ankara’da açıldı. Zorlu, törende “Savunma ve havacılık alanlarında dünyaya teknoloji ihraç etmekten gurur duyuyoruz” diye konuştu. V sek teknolojiye sahip bir üretim altyapısı oluşturduk. Bugün ABD’de üretilen hava platformlarının bir kısmında AYESAŞ’ın ürettiği donanım ve yazılımlar kullanılıyor. AYESAŞ’ın en büyük başarısı, yüksek kalite seviyesi ve müşteri odaklı yaklaşımı sayesinde uzun yıllardır Lockheed Martin, Boeing, GE, Sikorsky gibi dünya devi firmalar ile giderek artan hacimlerde iş yapıyor olması.” estel Şirketler Grubu ve ABD firması L3 Communications ortaklığı, Türk Savunma Sanayii’nin öncü firmalarından Aydın Yazılım ve Elektronik Sanayi A.Ş. (AYESAŞ), 20. kuruluş yıldönümünü Ankara Sincan Organize Sanayi Bölgesi’ndeki yeni üretim tesisinin açılışıyla kutladı. Milli Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül, Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar ve savunma sektörünün önde gelen temsilcilerinin katıldığı açılışta, Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu ile AYESAŞ ve Vestel Savunma Genel Müdürü Aziz Sipahi ev sahipliğini üstlendi. Zorlu Grubu’nun savunma sanayiinde iddialı olduğunu vurgulayan Ahmet Zorlu şöyle konuştu: “Savunma sanayiine yönelik, yüksek teknolojiye sahip yazılım ve donanım çözümleri sağlıyoruz. Bugün bu şirketlerimizle savunma ve havacılık alanlarında dünyaya teknoloji ihraç etmekten büyük gurur duyuyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin teknolojik ihtiyaçlarını karşılayacak ve Türkiye’nin savunma sanayiine katkı sağlayacak projeler üretmeyi hedefliyoruz. Amacımız, Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının özgün ürünlerle yurtiçinden karşılanmasına katkıda bulunmak.” Savunma sanayine hizmet amacıyla geliştirdikleri en önemli projelerden bir tanesinin insansız uçak olduğunu vurgulayan Zorlu, “Vestel Savunma Grubu’nun bugüne kadar teknolojiye yaptığı 30 milyon Dolar’ı aşkın yatırımın büyük kısmı, Vestel’in üretim ve Ar-Ge gücünün savunma alanına aktarıldığı bu projede kullanıldı. Türk mühendis kadromuzun altı yıllık çalışmasının ürünü olan insansız uçağın, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teknolojik anlamda önemli fayda sağlayacağını umuyoruz” dedi. F-35’te AYESAŞ imzası Sipahi, pilotlu son savaş uçağı olacağı öngörülen JSF (F-35) projesinde, AYESAŞ’ın ABD’li savunma firmalarıyla birlikte tasarladığı elektronik modüllerin kullanıldığını ve güvenlik kritik yazılımların geliştirildiğini belirterek şu bilgileri verdi: İş hacmini beş yılda beşe katladık AYESAŞ’ın iş hacminin, Zorlu Grubu’na katıldığı 2005 yılından bu yana geçen 5 yılda 5’e katladığını hatırlatan Zorlu, “AYESAŞ’ın toplam iş hacminin yüzde 60’ını aşan bir kısmını ihracat oluşturuyor. İhracatın yüzde 90’ı ise ABD’ye yapılıyor” dedi. AYESAŞ ve Vestel Savunma Genel Müdürü Aziz Sipahi ise yaptığı konuşmada AYESAŞ’ın 20. yılına savunma ve havacılık alanında birçok yeni ve uluslararası proje ile büyüyerek girdiğini vurgulayarak şunları söyledi: Dünya devleri ile çalışıyoruz “Savunma ve havacılık alanlarında, komuta-kontrol sistemleri, aviyonik sistemler ile elektronik ve elektro-mekanik sistemlerin tasarım ve geliştirmesinden üretimine kadar geniş bir yelpazede ürün ve hizmet sunuyoruz. Özellikle aviyonik yazılım, yani güvenlik-kritik havacılık yazılımı alanında öncü konumdayız. Savunma sektörüne Türk Mobil Radar Kompleksi Projesi ile adım attığımız 1990’dan bu yana özgün ürünler ve yük- “21. yüzyılın uçağı olarak tanımlanan F-35, bugün alanında dünyanın en önemli projesi olarak kabul ediliyor. Türkiye, İngiltere, Hollanda, İtalya, Danimarka, Norveç, Avustralya, ABD ve Kanada projeyi ortak olarak yürütüyor. AYESAŞ, 20 yıl sürmesi planlanan bu projede, Türkiye’den imzayı atan ilk şirketlerden biri olmuştur. Projede tek kaynak olarak 250 milyon Dolar’lık iş hacmi bekliyoruz. Sipahi, AYESAŞ’ın geleceğe yönelik temel hedefini ise şu şekilde dile getirdi: “AYESAŞ, geliştirdiği özgün çözümler ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarının yurtiçinden karşılanmasına katkıda bulunan, özellikle Komuta Kontrol ve Aviyonik alanlarında hem Elektronik Sistemler tasarlayan ve üreten hem de Yazılım geliştiren, bölgemizin lider Savunma ve Havacılık şirketlerinden biri. AYESAŞ, Vestel Savunma Sanayi A.Ş.’nin İnsansız Hava Araçları alanındaki gücünü de yanına alarak, Türk Savunma Sanayii’nin gelişimi ve yurtdışına açılması için üzerine düşeni yapmaya bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir.’’ 17 AYESAŞ hakkında AYESAŞ 1990’da Türkiye’de Hava Savunma Sistemleri üzerinde çalışmak amacıyla kuruldu. 1999’da ABD’li L-3 Communications firması AYESAŞ’ı bünyesine kattı. Zorlu Grubu 2005 yılında AYESAŞ’ın yüzde 60 hissesini satın aldı. yönelik edinilen geniş tecrübe, Radar Entegrasyonu ve Otomasyonu Projeleri, Radar Ağı Projesi, Uzun Ufuk, GENESİS, Otomatik Hedef Tespit ve Takip Sistemi gibi başka bazı projelerde yer alınmasını sağladı. Yönetim ve Üretim Grubu, Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde 14 bin metrekare kapalı alana kurulu üretim tesisinde, Yazılım ve Sistem Mühendisliği Grupları ise ODTÜ Teknokent’te yer alıyor. AYESAŞ’ın başlıca projeleri şunlar: 2. JSF (F-35) Projesi 21. yüzyılın uçağı olarak tanımlanan F-35, alanında, dünyanın en önemli projesi kabul ediliyor. Proje, aralarında Türkiye, İngiltere, Hollanda, İtalya, Danimarka, Norveç, Avustralya, ABD ve Kanada’nun bulunduğu ülkeler tarafından ortaklaşa yürütüyor. Uçağın yazılımının ve elektronik kartlarının bir kısmı AYESAŞ tarafından sağlanıyor. 20 yılda tamamlanması planlanan bu proje için Türkiye’den ilk imzayı AYESAŞ attı. 1.Türk Mobil Radar Kompleksleri (TMRC) Projesi AYESAŞ’ın ilk projesi. Milli Hava Savunma sistemimizin de belkemiğini oluşturuyor. 1990-2000 yılları arasında gerçekleştirilen projede Komuta Kontrol Sistemlerinin yazılım, donanım ve entegrasyonuna Proje için AYESAŞ bünyesinde yaklaşık 12 milyon Dolar’lık yatırım yapıldı. Proje devamlılığı için 5 milyon Dolar ek yatırım yapılması öngörülüyor. AYESAŞ, bu projeden, 20 yıla yakın sürede 250 milyon Dolar’lık iş hacmi bekliyor. 3. Aviyonik Kablaj Projeleri Boeing ve Lockheed Martin gibi dünya devlerine, Nato-Awacs ve F-16 programlarında ürünler sağlıyor. 4. İnsansız Uçak Projesi AYESAŞ, Vestel Savunma Sanayi tarafından özgün olarak geliştirilen Taktik ve Mini İnsansız Hava Araçları Sistemlerinin, görev bilgisayarı ve yer kontrol istasyonunun yazılımlarının geliştirilmesinde yer alıyor. 18 çevre “Kuş yaşamına saygılı bir santral” Zorlu Enerji Grubu, Türkiye’nin en büyük rüzgar santrali olan Gökçedağ RES’te kuş gözlem çalışması yürütüyor. Amaç, santralin göçmen kuşlar üzerinde olumsuz bir etkisi olup olmadığını tespit etmek. Kapsamlı araştırmalar sonucunda ulaşılan bulgular sevindirici: “Proje, göç yolları ve göçmen kuşlar açısından risk taşımıyor.” A nadolu’nun Avrupa ile Afrika arasındaki önemli kuş göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle, özellikle rüzgar santrali yatırımlarının yer seçiminde “kuş göçü ve önemli kuş alanları”nın değerlendirilmesi büyük önem taşıyor. Geçtiğimiz yıl içerisinde başlatılan gözlemler, özellikle göç eden kuşlar için göç dönemleri olan ilkbahar ve sonbaharda yoğunlaştırıldı. Bununla birlikte proje alanı içinde yuvalayan kuşların ve dağ zirvelerini kullanan yırtıcı kuşların envanteri çıkarıldı. Bu nedenle Zorlu Enerji Grubu, Gökçedağ RES Projesi’nin inşaat sahasında başlattığı “ornitolojik izleme çalışması”nı iki yıldır sürdürüyor. Sevindirici sonuçlar Kuş izleme çalışmalarının hem ilk hem de ikinci değerlendirme yılı sonunda sevindirici sonuçlara ulaşıldı: Geçtiğimiz yıllarda ABD, İspanya ve Almanya’daki bazı rüzgar santrallerinde yapılan araştırmalarda büyük çaplı kuş ölümleri tespit edilmiş, bu durum dünyanın konuya endişeyle yaklaşmasına ve gelişmiş ülkelerin kuş hareketlerini izleme çalışmalarına önem vermelerine neden olmuştu. • Proje bölgesi; “AB Kuşları Koruma Yönetmeliği,” “Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği,” “Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi),” Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi)” gibi altında Türkiye’nin de imzası bulunan uluslararası sözleşmeler yönünden değerlendirildiğinde kuş türleri açısından herhangi bir olumsuz etkiye rastlanmadı. Tüm faaliyetlerinde doğaya, kültüre ve insana saygıyı ön planda tutan Zorlu Enerji Grubu, Gökçedağ RES’in hayata geçirilme aşamasında projenin kuşların doğal hayatına olumsuz etkisi olup olmadığını öğrenmek amacıyla bu alanda Türkiye’nin önde gelen akademisyen ve uzmanlarından oluşan bir ekip oluşturarak, bölgede kapsamlı kuş gözlem araştırmalarını başlattı. • Rüzgar türbinlerinin yerleşimi, kuzey-güney çizgisindeki göç yoluna dik şekilde olduğundan, BirdLife International’ın 2005’te yayınladığı “Rüzgar Terminalleri ve Kuşlar Bildirisi”ndeki önerilere uygun. • Proje alanı, ana göç yolunun (Belen göç darboğazı) 80 km. uzağında. Ayrıca göçmen kuşların uçuş rotalarının en yakını, santralin 50 km. güneyinden geçiyor. • Santral sahası ve yakın habitatlarda yaşayan ve üreyen kuşların az da olsa inşaat faaliyetlerinden etkilendiği tahmin ediliyor. Ancak yaygın yayılış gösteren bu türlerin sayıca yüksek populasyonlar oluşturmadığı ve inşaat bitince bu alanlara geri dönecekleri de yapılan sayımlar sonucunda tespit edildi. Zorlu Enerji Grubu Çevre Yönetimi Birimi, elde edilen olumlu sonuçlara rağmen, konuyla ilgili hassasiyetini daha da ileri götürerek 2010 yılında Turna (Grus grus) türü için ayrıca bir izleme çalışması gerçekleştirildi. Bu araştırmayla proje alanı üzerinden ve çevresinden geçen Turna sayısının, uluslararası kriterlerin belirlediği miktarın çok altında olduğu saptandı. Böylece Turna’yla ilgili çekinceler de şimdilik ortadan kalktı. Rüzgar santrallerinin kuşlarla olan ilişkisini, Gökçedağ’da iki yıl boyunca gözlemler gerçekleştiren Uzman Biyolog Kerem Ali Boyla’ya sorduk: 19 Şahin - Buteo buteo Z: Göçmen kuşların Türkiye’deki göç koridorları hangi bölgelerdedir? Türkiye Avrupa ve Afrika arasındaki göç yolları üzerindedir. Avrupa’da yuvalayan şahin, kartal ve doğan gibi yırtıcı kuşlar ve leylekler kışlamak üzere Afrika’ya giderler. Bu kuşlar göç sırasında denizlerin üzerinden geçemez ve kara köprülerini kullanırlar. İstanbul Boğazı, Çoruh Vadisi ve Antakya’daki Belen Geçidi kuşların en yoğun kullandıkları darboğazlardır. Bunlar dışında Anadolu’da çok sayıda küçük göç koridoru da vardır. Z: Biz rüzgar enerjisinin yeşil, çevreci bir enerji olduğunu düşünüyorduk. Oysa anladığımıza göre kuşlara zararlı olabiliyormuş. Sizce doğru mu bu? Rüzgar enerjisini diğer enerji üretimleriyle karşılaştırınca, çevresel etkilerinin yok denecek kadar az olduğunu biliyoruz. Ancak az da olsa olumsuz etkileri var. Kuşlar pervanelerin arasından geçmeye çalışırken çarparak ölüyorlar. Bazıları pervanelerden korkmadıkları için dönme alanının içinden geçiyor, bazen de siste ve gece karanlığında pervanelere çarpıyorlar. Z: Rüzgar santralleri kuşlar için ciddi bir tehlike oluşturuyor mu? Kuşlar pervaneleri görüp kaçmıyorlar mı? Ben de bu soruyu kendime soruyordum. Artık o kadar çok pervane var ki dünya üzerinde, kuşlar bu pervanelere alıştılar bile. Orada bir tehlike olmadığını biliyorlar ve kule, köprü, gökdelen benzeri yapılarda olduğu gibi yanlarında dolaşmaktan kaçınmıyorlar. Z: Kuşların rüzgar santrallerinden zarar görmemesi için nasıl önlemler alabiliriz? Öncelikli olarak rüzgar santrali yatırımcıları için lisanslar dağıtılırken alanların mutlaka kuş varlığı ve göçler açısından değerlendirilmesi gerekiyor. Yani sadece rüzgar olması, bir yere rüzgar santrali kurmak için kabul edilen tek kıstas olmamalı. Göç yolu üzerindeki alanlardan kaçınmak doğru olur. Daha sonra rüzgar santrali yapılacak hassas alanlarda gözlemler yapılabilir. Kuş varlığı ve göç yolları saptanabilir. Türbinleri göç yoluna dik şekilde yerleştirmek, pervanelerin uçlarını boyamak gibi önlemler almak da mümkün. Yatırımcıların kuş araştırmaları ve tedbirlerle ilgili çalışmaları bu alanda yetişmiş yaban hayatı uzmanları, ornitologlar ve biyologlarla yürütmesini öneriyorum. Son olarak alanda sürekli gözlem yaparak durumu izlemek de önemli. Z: Verdiğiniz bilgiler ve dünyamızın önemli doğal hazinelerden olan kuşların korunması için yaptıklarınıza teşekkür ederiz. Ben de Zorlu Enerji Grubu’na Türkiye enerji sektörüne önemli bir örnek teşkil eden öncü çalışmaları ve duyarlılığı için bir doğa korumacı olarak çok teşekkür ederim. Biyolog Kerem Ali Boyla 20 haber Vestel’e oynayan kazandı Vestel’in Dünya Kupası’na özel kampanyasıyla, “Kupada şampiyon İspanya” diyen Vestel müşterileri toplam 2 milyon TL değerinde hediye çeki kazandı. İkinci olan Hollanda’yı seçenler de nevresim takımı ile ödüllendirildi. Vestel’in Pazarlamadan Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Levent Hatay, şirketin pazarlama iletişimi stratejisini anlattı... V estel, “Dünya Kupası’nda kazanacak takımı tahmin edin, LCD’nizi bedavaya getirin” temalı kampanyası İspanya’yı temsil eden televizyonları seçen müşterileri sevindirdi. Kampanyada en değerli LCD’ler olan 117 ekran ve 132 ekran modelleri seçen tüketiciler İspanya ile birlikte şampiyonluğu kutladı. İkinci olan Hollanda’yı seçenlere ise nevresim takımı hediye edildi. Böylece dünya kupası toplam 10 bin Vestel tüketicisini sevindirdi. “Bence İspanya” diyen tüketicileri kutlayan Vestel Şirketler Grubu Pazarlamadan Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Levent Hatay, şunları söyledi: “Bahis oyunlarında favori olana düşük oran verilirken, biz kampanyanın en değerli LCD’lerini alan tüketicilerimize en büyük ödülü kazanma şansı vermeyi hedefledik. Bu amaçla en büyük boyutlu LCD modellerimizi, tüm dünyanın favori gösterdiği İspanya ile eşleştirdik. Kupayı kucaklayan İspanya, Vestel’in kampanyadaki en değerli LCD’lerini tercih eden müşterilerine de ödül kazandırdı. 117 ekran ve 132 ekran LCD modellerini seçen tüketicilerimize LCD’ler bedavaya gelmiş oldu” diye konuştu. Müşterilerimiz futboldan anlıyor Kampanya kapsamında 40 bin LCD satıldığını, kampanyanın sürdüğü 19 Nisan - 29 Haziran tarihleri arasında 46 ve 52 inç’lik LCD satışlarının geçen yıla göre 3 kat arttığını belirten Hatay, sözlerine şu şekilde devam etti: “Şampiyonu doğru bilen tüketicilerimiz, maçları şampiyonlara yakışır büyüklükte LCD TV’lerden izledi. Böylece, İspanya’yı tercih eden müşterilerimiz Vestel’den toplam 2 milyon TL’lik hediye hakkı kazandı. Hollanda’yı temsil eden LCD’yi seçen müşterilerimize ise teselli ödülü olarak Vestrons nevresim ta- kımı hediye ediyoruz. Sonuçlar gösteriyor ki, Vestel müşterileri hem kaliteden hem de futboldan anlıyor.” Arjantin taraftarları üzdü Vestel’in kampanya dönemi boyunca elde ettiği toplam LCD satışının yüzde 68’i kampanya kapsamında sağlandı. Vestel’den LCD alan müşterilerin en çok tercih ettiği model, üzerinde Arjantin bayrağı dalgalanan 32 inçlik LCD oldu. Müşterilerin çoğu ilk iki maçını kazanan Arjantin’in kupayı kaldıracağını düşünüyordu. Aynı şekilde Brezilya’yı temsil eden LCD’ye de yoğun talep yaşandı. Ancak Latin Amerika temsilcileri futbolseverleri hayal kırıklığına uğrattı. Hatay, kampanya ile ilgili yaşanan ilginç anekdotlardan da söz etti: “Tüketiciler kazanma ihtimallerini artırmak için grup halınde TV aldılar. Örneğin zaten TV alacak olan üç arkadaş, çıkacak olan ikramiyeyi paylaşmak üzere Brezilya, Almanya ve İtalya TV’leri aldı. Bu ülkelerden biri şampiyon olsaydı , üçü de TV’lerini yüzde 33 indirimle almış olacaktı. Ancak maalesef seçtikleri üç ülke de kupada başarılı olamadı.” Vestel, Ocak-Nisan 2010 döneminde ise bir önceki yıla göre yüzde 104 oranında büyüme kaydetti. Vestel’in kurumsal başarısını finansal performansıyla da desteklediğini belirten Hatay, şunları söyledi: “Kriz yılından 3,1 milyar Dolar’lık kon- 21 Krizde reklam bütçesi arttı Elektronik ve beyaz eşya sektörlerinin güncel perakende tablolarını da paylaşan Hatay, 2009 verilerine göre modern bayilik kanalının elektronikte yüzde 63, beyaz eşyada ise yüzde 90,3 oranında tercih edildiğini söyledi. Levent Hatay, kriz yılı 2009’da Reklamcılar Derneği’nin açıklamasına göre Türkiye’de toplam medya yatırımlarının yüzde 15 oranında daraldığını, Vestel’in ise iletişim bütçesini yüzde 22 artırdığına dikkat çekti. Hatay, “Vestel olarak iyi günde de kötü günde de kesintisiz iletişime inanıyoruz. Bugün, krizde yaptığımız iletişim yatırımının meyvelerini toplamaya başladık. Reklamlarımızın hatırlanma oranı 2009’da bir önceki yıla göre yüzde 25 gibi yüksek bir düzeyde arttı. ‘Dost teknoloji’ konsepti ve kahraman robotlarımız tüketicinin kalbinde çok kısa süre içerisinde taht kurdu” diyerek Vestel’in 2010’da iletişim bütçesini yüzde 15 artırdığını da açıkladı. solide ciro ve 242,1 milyon Dolar faaliyet karıyla alnımız açık çıktık; yatırımımız 76 milyon Dolar’ı buldu. 2010’da ciromuzu 3,5 milyar Dolar’a çıkarmayı hedefliyoruz.” Avrupa pazarında LCD pazarının yüzde 72’sine hakim olan ilk dört markanın Türkiye’de ise pazardan yüzde 35 oranında pay aldığına değinen Hatay, üreticilerin satışlarını değerlendiren Elektronik Cihaz İmalatçıları Derneği’nin (ECID) ve perakende satışları değerlendiren GfK verilerine göre LCD’de yerli üreticilerin pazar paylarını artırmaya devam ettiklerini vurguladı. LCD pazarı yüzde 80 büyüdü Tüplü TV’den LCD’ye geçiş sürecini de değerlendiren Hatay, Türkiye LCD pazarının 2009’da yüzde 43 oranında, 2010’un ilk çeyreğinde ise yüzde 80 gibi büyük bir oranda büyüme gerçekleştirdiğini aktardı. Hatay, iç pazarda Vestel’in yüzde 20 pazar payıyla 2009 yılında liderliğini sürdürdüğünü belirtirken 2010’un ilk üç ayı içerisinde de satışlarını yüzde 163 artırdığını ifade etti. Hatay, “Vestel 2010’un ilk 3 ayında GfK’ya göre 4, ECID’e göre ise 12 puan yükselerek liderliğini korumaya devam etti. 2009 yılında Türk markaları pazar payı kazanırken yabancı markalar pazar payı kaybetti. Bu gelişim, vatandaşlarımızın Türk markalarına olan güvenini ortaya koyuyor” diye konuştu. 22 iletişim Enerji biriktirme takımı büyüyor Zorlu Enerji Grubu, sektörde bir ilk olan “Önce Çocuklarımız Projesi” ile çocukları enerji, enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji konularında eğitiyor. Grup çalışanlarının çocukları, yatırım bölgelerindeki okullar ve TEGV’in de dahil olduğu proje kapsamında Enerji Biriktirme Takımları oluşturularak çocukların enerji elçisi olmaları hedefleniyor. S Zorlu Vakfı aracılığı ile Zorlu Enerji Grubu’nun yatırım yaptığı Osmaniye’de, Bahçe ve Hasanbeyli ilçelerindeki ilköğretim okullarında öğrenim gören çocuklara, üçüncü aşamasında ise Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın (TEGV) eğitim park- Çocuklarla sürekli iletişimi hedefleyen projenin ilk ayağında, çalışanların çocuklarına yönelik sunumlar ve atölye çalışmaları gerçekleştirildi. Projenin ikinci aşamasında Mehmet larındaki çocuklara yönelik etkinlikler düzenlendi. “Zorlu ile Rüzgar Enerjisi” kitabının sevimli maskotu Yeşil Ejderha’nın ağzından aktarılan sunumla yıl sonuna kadar toplam 2200 çocuğa ulaşılması hedefleniyor. Enerji sektöründe bir ilk olan projenin detaylarını Zorlu Enerji Grubu Kurumsal İletişim Müdürü Şebnem Erverdi ile konuştuk. Çocukların mesaj için çok doğru bir kanal olduğunu söyleyen Erverdi, projenin amacına ulaştığına ve bu şekilde başarıyla devam edeceğine inandığını söyledi. osyal sorumluluğu kurum kültürünün bir parçası olarak konumlandıran Zorlu Enerji Grubu, bu bilinçle hareket ederek kendi alanında bir ilke imza atıyor. İklim değişikliği, doğa ile dost olmak, enerji tasarrufu ve yenilenebilir kaynaklar konusunda çocuklarda erken yaşta oluşturulacak bilincin, sürdürülebilir bir dünyanın kapısını aralayacağına inan Grup, “Önce Çocuklarımız Projesi”ni başlattı. Uzmanların desteğiyle yürütülen projede çocuklar enerji konusunda bilgilendirilerek “enerji elçisi” olmaya teşvik ediliyor. Z: Çocukları enerji konusunda eğitmek ne ifade ediyor? Yeryüzündeki kaynaklar, hepimizin sorumluluğunda gelecek nesillere aktarılacak. Gelecekte de bu kaynaklar bizim çocuklarımız tarafından yönetilecek. Onlara bu bilinci ve sorumluluğu şimdiden vermemiz gerektiğini düşünüyoruz. Z: Neden ilk olarak çalışanların çocuklarıyla başladınız? Yakın çevremizden başlamanın daha doğru olduğunu düşündük. Bizim için çalışanlarımızın çocuklarının, ebeveynlerinin ne iş yaptığını bilmeleri önemliydi. Evdeki konuşmalar ve ebeveynlerinin işyerlerine yaptıkları ziyaretler nedeni ile enerji konusuna yakın olan çocuklarımızla bu projeye başlamanın, hedeflediğimiz doğal elçiliğin etkinliği açısından, önemli bir adım olduğunu düşündük. Şebnem Erverdi 23 Z: Proje kaç çocuğa ulaşmayı hedefliyor? Etkinlik ve atölye çalışmaları, ilköğretim 3, 4 ve 5. sınıflara yönelik hazırlandı. Bu yaş aralığında çalışanlarımızın 60 çocuğuna, Bahçe ve Hasanbeyli’de ise 1450 çocuğa ulaştık. TEGV eğitim parklarında ise 1650 çocuğa ulaşmayı hedefliyoruz. Z: Çocuklardan nasıl tepkiler alıyorsunuz? Tüm çocukların enerji ve enerji tasarrufu konusuna ilgileri mutluluk vericiydi. Bahçe ve Hasanbeyli’deki çocukların çoğu Gökçedağ Rüzgar Santrali’ni biliyordu. Uzaktan gördükleri türbinler hakkında ayrıntılı bilgi almak onları çok heyecanlandırdı. Hepsi çok katılımcı davrandı, sorularıyla bizleri şaşırttı ve heyecanlandırdı. Yeşil Ejderha’yı pek çoğu tanıyordu zaten. Onun ağzından sunduğumuz eğitim, çocukların ilgisini artırdı. Z: Ailelerden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Çalışanlarımızın çocuklarına yönelik etkinlik sonrasında ebeveynler telefon açarak ya da mailler göndererek teşekkür etti. Z: Eğitimlerle amacınıza ulaştığınızı düşünüyor musunuz? Eğitim danışmanı Sibel Sonmaz tarafından tasarlanan eğitimde, çocuklara önce enerjinin “ne” olduğu anlatılıyor. Ardından farklı enerji kaynakları tanıtılıyor ve yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi üzerine karşılıklı sohbet ediliyor. Bu sunum sürecinde her şey Yeşil Ejderha’nın ağzından aktarılıyor. Yeşil Ejderha, daha önce yine çocuklarla birlikte tasarlanan ve enerjiyi temsil eden bir maskot. Çocuklar, eğitimlerde Yeşil Ejderha’nın tasarruf önerilerinden yola çıkarak kendi tasarruf önerilerini geliştiriyorlar. Eğitimlerde düzenlenen atölye çalışmaları sayesinde de çevrelerindeki arkadaşları ve ailelerini de bilinçli davranmaya yönlendirecek ve onlara küçük tasarruf tüyoları verecek mazlemeler hazırlıyorlar. Etkinliğin sonunda “Enerji Biriktirme Takımı”na üye oluyor ve kendileri için özel bir görev kutusu oluşturuyorlar. Yeşil Ejderha çocuklardan, buralara yazdıkları notlarla aile ve arkadaşlarını uyarmalarını istiyor. Çocuklar da bu görev için “enerji biriktirme sözü” veriyorlar. Etkinlik sonunda sertifikalarını alan çocuklara görev rozetleri takılıyor. Çocuklarla sürdürülen bu iletişim, enerjinin bilinçli kullanımını eğitimden sonra da devam ettirmeyi hedefliyor. Çocuklardan “Enerji Biriktirme Takımı”nı genişletmele- ri ve yeni enerji biriktirme eylemleri geliştirerek bunu “Yeşil Ejderha” ile paylaşmaları isteniyor. Yeşil Ejderha’nın bir mail adresi var ve onunla yazışmalarını öneriyoruz. Çocuklardan ve ailelerinden aldığımız tüm geri bildirimleri dikkate aldığımızda projenin amacına ulaştığını düşünüyoruz. Z: Çocuklar enerji konusunda yeteri kadar bilgi sahibi mi? Bu konuya çok ilgililer ama konuya bir bütün olarak bakamıyorlar. Bu etkinlik, sahip oldukları farklı bilgiler arasında bağ kurmayı ve neden-sonuç ilişkisini anlamalarını sağladı. Çocukların algıları çok açık, hiçbir etki altında değiller. Doğaya, geleceğe ve enerjinin öneminine odaklanabiliyorlar. Onları büyük kaygılar içerisine sokmadan, korkutmadan enerji mi, çevre mi ikilemine düşürmeden bilgilendirmeyi hedefledik. Doğayı ve çevreyi korumanın herkese düşen bir görev olduğunu fark etmelerini sağlamak istedik. Z: Sadece santrallerin olduğu bölgelerde mi çocuklarla iletişime geçilecek yoksa ülke geneline yayılacak mı? Eğitimlerin Türkiye geneline yayılmasını sağlamak için TEGV ile ortak bir çalışma yürütüyoruz. Mehmet Zorlu Vakfı’nın da desteklediği bu çalışma kapsamında, TEGV’nin ikisi İstanbul’da, diğerleri Ankara, Antalya, Eskişehir, Van, Samsun, Diyarbakır, Afyon, İzmir ve Gaziantep’te 11 eğitim parkında 1.650 ilköğretim öğrencisine ulaşılacak. Projenin ilk ayağında, 17 Haziran Perşembe günü TEGV’nin Fındıkzade’de bulunan Sema Aydın Doğan Parkı’nda, TEGV’nin 11 eğitim parkından gelen 30 eğitim gönüllüsüne projemizin tanıtımı yapıldı. Z: Sırada hangi bölgeler var? Neye göre belirliyorsunuz? Gelecek yıl için planlarımız biraz da alacağımız geribildirimlere paralel bir şekilde gerçekleşecek. Ancak şimdiden yatırım yaptığımız diğer yörelerden davet almaya başladık. Z: Çocuklarla iletişim kurmanın ve onlar aracılığıyla önemli mesajlar vermenin ne gibi zorlukları var? Etkinlik sohbet havasında geçtiği için kalabalık gruplarda konsantrasyonu sağlamakta sorunlar yaşanabiliyor ama bunun zorluğunu çocuklara anlattığımızda bize yardımcı oldular. Z: Çocuklar dışında başka gruplarla da özel çalışmalarınız olacak mı? Henüz planlamadık. Çünkü çocuklarımızla daha yapacak çok şey var. Ayrıca çocukların en iyi elçiler olduğunu, yetişkinler için en etkili ikna aracının çocuklar olduğunu düşünüyoruz. “Enerji biriktirme sözü” Z: Çocuklar, programın sonunda “Enerji Biriktirme Sözü” veriyorlar. Bu tür uygulamaların takipçisi oluyor musunuz? Yeşil Ejderha, çocuklara bir mektup yazarak bir enerji takımı üyesi olarak görev kitapçığındaki görevlerin ne kadarını yerine getirdiklerini merak ettiğini söylüyor. Neler yaptıklarını, enerji tasarrufu için geliştirdikleri yöntemleri paylaşmalarını istiyor. Bu mektup karne gününde çocuklara dağıtıldı. Gelecek e-posta ve mektupları heyecanla bekliyoruz. Z: Küçük maskotunuz Yeşil Ejderha da projenin en önemli öğelerinden biri. Çocuklardan nasıl ilgi görüyor? Osmaniye’nin Bahçe ilçesinde düzenlediğimiz ağaç dikim töreninde Yeşil Ejderha’nın ağzından sloganların yer aldığı pankartlar hazırlamıştık. Törene katılan çocuklar pankartları taşı- dıktan sonra yanlarında götürmüşlerdi. Etkinlik sırasında Yeşil Ejderha’yı hepsi tanıdı ve yine çevreci bir etkinlik için bir araya geldiğimizi hemen anladılar Z: Alanında bir ilk olan bu projeye sektörden ne gibi tepkiler geliyor? Çocuk iletişim projesinin iletişim çalışmalarına henüz başladık. Henüz sektör bu konuda çok bilgi sahibi değil. Ama çalışanlarımızdan, Osmaniye’deki çocuklardan, ebeveynlerinden, öğretmenlerden ve halktan çok güzel geribildirimler aldık. Okulda çocuğu olmayanlar bile dışarıda karşılaştığımızda bize konuyla ilgili sorular yönelttiler. Okullardan çok büyük destek ve ilgi gördük. Her defasında etkinliğin devamının gelmesini beklediklerini belirttiler. 24 haber Resim yarışması sonuçlandı Zorlu Enerji Grubu, Enerji Verimliliği Haftası’nda, “Enerjiyi geleceğimize de taşıyalım” sloganıyla bir proje gerçekleştirdi. Proje kapsamında düzenlenen resim yarışmasına, enerjinin daha verimli kullanımı konusundaki düşüncelerini paylaşan çocuklarımızın çizdiği birbirinden güzel resimler katıldı. 1 Zorlu Enerji Grubu, sürüdürülebilirliğin esas alınabilmesi için üretimden başlayıp tüketime kadar ulaşan bir zincirde, verimliliği temel alan bir bilinçle hareket edilmesi gerektiğine inanıyor. Projenin ana ayağını grup çalışanlarının 6-12 yaş arası çocuklarının katıldığı bir resim yarışması oluşturdu. Gerçekleştirilen bu projeyle, bir yandan çocukların dikkatini dünyamızın her geçen gün biraz daha yaklaştığı enerji darboğazına çekmek ve onları enerjinin tasarruflu, verimli kullanımı konusunda bilinçlendirerek sorumluluk almaya teşvik etmek, bir yandan da grup çalışanları arasında bir sinerji oluşturarak desteğe ihtiyacı olan okullara katkı sağlanması amaçlandı. Grup, bu inancını çalışanlarından başlayarak yaygınlaştırabilmek amacıyla Enerji Verimliliği Haftası’nda, “Enerjiyi Geleceğimize de taşıyalım” sloganıyla bir proje gerçekleştirdi. Yarışmaya, “enerjimizi geleceğe de taşıyalım” diyerek enerjinin daha verimli kullanımı için düşüncelerini paylaşan çocuklarımızın çizdiği birbirinden güzel resimler katıldı. 1-18 Ocak Enerji Verimliliği Haftası’nda, Zorlu Enerji Grubu tarafından sürdürülebilir enerji politikalarına dikkat çekilmesi açısından önemli etkinlikler gerçekleştirildi. Kurumsal İletişim Birimi’ne gönderilen resimler, Zorlu Enerji Portali’nde ve web sayfasında yayınlanarak grup çalışanlarının beğenisine sunuldu. Yaratıcı çözümler Çocukların yoğun ilgisiyle karşılanan yarışma sonucunda GAZDAŞ Trakya Bölgesi Çerkezköy İşletmesi’nde görevli harita mühendisi Mehmet Kır’ın oğlu Bera Kır, “Çevre dostu, yenilenebilir enerji ile temiz bir dünya kurmaya ve küresel ısınma ile iklim değişikliğinin bulunmadığı bir dünyada yaşamaya ne dersiniz?” diyerek kendi çözümünü sunduğu resmiyle en çok oyu aldı. 25 Hem eğlendiler hem öğrendiler Yarışmanın kazananlarından Bera Kır, babasıyla birlikte Denizli Jeotermal Santrali’ni ziyaret etti. Kır, burada yetkililerden buharla enerji üretimi hakkında bilgi aldı. Kır, yarışmadan kazandığı fotoğraf makinesiyle de santralde bol bol fotoğraf çekti. Ataberk Yıldız ve Batuhan Uzunokur ise Rize İkizdere Hidroelektrik Santrali’ni ziyaret etti. İkili, gerçekleştirdikleri santral ziyareti sırasında enerji üretimi konusunda bilgi alma fırsatı buldu. Zorlu Endüstriyel - Rusya’da elektrik teknikeri olarak görev yapan Ali Yıldız’ın oğlu Ataberk Yıldız, enerjinin ve yenilenebilir enerji kaynaklarının hayati önemine dikkat çeken resmiyle ikinciliği kazandı. Zorlu Enerji Ankara Santrali’nde muhasebe sorumlusu olarak görev yapan Pınar Uzunokur’un oğlu Batuhan Uzunokur ise, “tasarruf” konusundaki önerilerini paylaştığı resmi ile üçüncü oldu. Ödüller sahibini buldu Resim yarışmasının galipleri Bera Kır, Ataberk Yıldız ve Batuhan Uzunokur yarışmanın ödülü olan fotoğraf makinelerini büyük bir mutlulukla aldı. Zorlu Enerji Grubu Başkan Yardımcısı Selen Zorlu Melik de birer tebrik mektubu yazarak bu bilinçli ve yaratıcı yaklaşımlarından dolayı Bera, Ataberk ve Batuhan’ı kutladı. Yarışmanın bir başka ayağı daha vardı. Çalışanlar, Zorlu Enerji Portali’nde ve web sayfasında yayınlanan resimler arasından beğendikleri resimlere cüzi bedeller ödeyerek ihtiyaç sahibi çocukların eğitimine katkıda bulunmuş oldu. Toplam 27 kişinin katıldığı yarışmada toplam 890 TL bağış toplandı. Aynı miktarda bağış Zorlu Enerji Grubu tarafından eklenerek Hasanbeyli Gazi Mustafa Kemal İlköğretim Okulu’na müzik odaları için sazlar ve Hasanbeyli İlköğretim Okulu’na projeksiyon cihazı alındı. 26 haber Zorlu’dan iş kadınlarına destek Bursa’da düzenlenen “4. Anadolu Girişimci İş Kadınları Zirvesi”ne Zorlu Tekstil adına Ür-Ge Müdürü Çiğdem Solak katıldı. Zorlu Tekstil olarak kadınlarla birlikte imza attıkları başarılı projeleri kadınlarla paylaşan Solak, en büyük ilham kaynaklarının kadınlar olduğunu belirterek, “Kadınlarla fark yaratmaya devam edeceğiz” diye konuştu. T ürkiye’deki kadın girişimciliğinin gelişimine ivme kazandırmak ve kadın girişimciliği konusunda kamuoyu oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen 4. Anadolu Girişimci İş Kadınları Zirvesi 7-8- Mayıs 2010 tarihlerinde Bursa’da yapıldı. İş dünyasının başarılı kadınlarını bir araya getiren toplantı, Bursa Merinos Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Türkiye zenginleşecek Anadolu Girişimci İş Kadınları Dernekleri Federasyonu (AGİFED) ve Bursa İş Kadınları ve Yöneticileri Derneği (BUKİAD) tarafından düzenlenen zirveye başta TOBB olmak üzere, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO), Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Valiliği büyük destek verdi. Linens de bu anlamlı zirveye sponsor olarak destekte bulundu. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, TOBB Kadın Girişimcileri Kurulu Başkanı Aynur Bektaş, Coca-Cola Türkiye Genel Müdürü Galya Frayman Molinas ve Zorlu Tekstil Ürün Geliştirme Müdürü Çiğdem Solak da katılımcılar arasındaydı. Hisarcıklıoğlu, zirvenin açılışında yaptığı konuşmada kadın girişimcilerin istemesinin en büyük sebebinin, Türkiye’nin zenginleşmesini istemesi olduğunu söyledi. Türkiye’de, nüfusun 72 milyon olduğunu, ancak toplam 1 milyon 300 bin tüccar ve sanayicinin bulunduğunu belirten Hisarcıklıoğlu, şunları kaydetti: “Japonya’nın nüfusu 120 milyon, toplam 5,6 milyon girişimci var. Düşünebiliyor musunuz, 120 milyon 5,6, 72 milyon ancak 1,3. Eğer bir ülke zengin olmak istiyorsa, girişimci sayısını artırmak zorunda. Bunun başka çözümü yok. Türkiye’nin nüfusunun yarısı erkek, 36 milyon. 36 milyondan ancak 1 milyon 200 bin çıkarmışız. Şimdi hepimiz de ‘İsrafın haram olduğu’ kültürden geliyoruz, ama toplulumuzun yarısını yok farz etmişiz. Böyle zengin olabilmemiz mümkün değil.” “Zirveden gelen topuk sesleri” Zirve açılış konuşmalarının ardından “Girişim, gelişim, değişim”, “Farklı ol, fark yarat”, “Zirveden gelen topuk sesleri”, “7 iklim 4 bucak” ve “Yeni akıl koşan düşünceler” gibi beş ayrı oturumla devam etti. Çiğdem Solak Üçüncü oturum, “Zirveden gelen topuk sesleri” başlığıyla toplandı. Başkanlığını Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilçin Tak’ın yaptığı oturuma Emine Örnek Okulları Kurucusu Emine Örnek, Visa Europe Bölge Genel Müdürü Berna Ülman, Kamil Koç Otobüsleri Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sena Kaleli ve Zorlu Tekstil Ürün Geliştirme Müdürü Çiğdem Solak katıldı. Her kadının kendi başarı hikayesini anlattığı bu oturumda Çiğdem Solak, Zorlu Tekstil olarak kadınlarla birlikte imza attıkları başarılı projeleri kadınlarla paylaştı. Öncelikle zirvenin kadının iş dünyasındaki yerini vurgulamak adına oldukça önemli olduğunu belirten Solak, kadınların özellikle tekstil dünyasında özel bir konuma sahip olduklarını dile getirdi. 27 “Kadınlar ilham kaynağımız” Zorlu Holding 55 yıllık geçmişi, üretim, istihdam, ihracat ve rekabet gücüyle fark yaratırken, Zorlu Tekstil çatısı altında yarattığı markalarla ülke ekonomisine ve kadın dünyasına büyük bir güç katıyor. Zorlu Tekstil’in markalarıyla elde ettiği başarının ardında geniş ürün yelpazesi, yüksek kalite anlayışı ve hepsinden önemlisi tasarım farkı bulunduğunu belirten Solak, başarıyı devam ettirmek için ev tekstili grubu içinde üç ekip oluşturduklarını söyledi. Grupların ilki Solak’ın da başında bulunduğu üretim geliştirme grubu, ikincisi yetenekli gençlerden oluşturulan tasarım ekibi ve son olarak AR-GE grubu. Bütün bu süreçlerde en büyük ilham kaynaklarının tüketici ihtiyaçları ve kadınlar olduğuna dikkat çeken Solak, “Özellikle gençlerin sektöre katılımı için düzenlediğimiz ‘Bir De Sen Tasarla’ yarışması sektöre büyük bir ivme katmıştır. Gücünü tasarımdan ve kaliteden alan Zorlu Tekstil, her zaman olduğu gibi öncü olmaya ve kadınlardan aldığı ilhamla tekstil dünyasında fark yaratmaya devam edecek” dedi. Kadınlar iş hayatında yok Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez 1988 yılında kadınların işgücüne katılım oranının yüzde 34 olduğunu, bugün bu oranın yüzde 25,9’a gerilediğini ifade ederek, “Türk kadınının hak ettiği yerde olduğunu söylemek güç. Nüfusun yarısı kadın. Ancak kadının iş hayatındaki rolü bu dengenin çok uzağında” dedi. • 1990 yılında yüzde 34 olan kadınların işgücüne katılım oranı, 2009’da yüzde 26 seviyesine düştü. • 1 milyon 300 bin erkek girişimciye karşılık 80 bin kadın girişimci var. • AB’de kadının işgücüne katılım oranı yüzde 63,9. • Türkiye’de istihdamda yer alan 100 kadından 64’ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmaksızın çalışıyor. • Kırsal kesimlerde çalışan kayıt dışı istihdamın yüzde 89’u, kentlerde ise yüzde 36’sı kadın. • Kadın istihdamının en düşük olduğu bölge yüzde 19,9 ile İstanbul. • Dünyadaki toplam işlerin üçte birini kadınlar yapıyor ancak dünyadaki toplam gelirin ancak 10’da birine kadınlar sahip. 28 haber Vestel’den dev anlaşma Dijital pazarın en büyük üreticisi Vestel, 30 ülkeden 390 kuruluşun katıldığı, Avrupa’nın tek dijital yayıncılık fuarı Anga Cable’da LCD TV’lerden dijital set üstü kutulara uzanan 60 farklı ürün çeşidiyle Avrupalı müşterilerle buluştu. Fuarda, Avrupa’nın lider operatörlerinden Skylink’e 3 yılda 1 milyon HD set üstü kutu satmak üzere anlaşma imzalandı. V estel, 4-6 Mayıs tarihleri arasında Almanya’nın Köln kentinde gerçekleştirilen Avrupa’nın tek dijital yayıncılık fuarı Anga Cable’da, Avrupa’nın en büyük operatörlerinden Skylink’le anlaşma imzaladı. Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili ve Dış Ticaret Başkanı Turan Erdoğan, “Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Avusturya’da 1,2 milyon üyesi bulunan Skylink’in set-üstü kutularını HD kutularla değiştireceğiz. Ürünlerimizin satışını Mayıs’ta başlatacağız. 3 yıl içinde 1 milyon adet üretim planlıyoruz” dedi. di. Vestel, tüm dünyada büyük ilgiyle karşılanan üç boyutlu yayıncılık alanında Türkiye’nin ilk 3D LCD’sini de bu fuarda görücüye çıkardı. Vestel, Anga Cable’da son teknoloji eseri LCD TV’lerden dijital set üstü kutulara 60 farklı ürün çeşidiyle Avrupalı müşterilerle buluştu. 30 ülkeden 390 katılımcıyı bir araya getiren fuarda, Vestel’in ürünleri 120 metrekarelik geniş bir stantta sergilen- “Vestel, dijital ürün pazarında yüzde 25’lik pazar payı ile Avrupa’nın en büyük üreticisi konumunda. Avrupa’da dijital TV operatörlerine yönelik, ülkeye özel set üstü kutular ve LCD TV’ler üretiyoruz. Almanya, Fransa ve Doğu Avrupa’da kapalı Dijital pazarda Avrupa lideri 2009 yılında 2,1 milyar Dolar’lık ihracat gerçekleştiren Vestel’in toplam ihracatının yüzde 60’ını dijital ürünlerin oluşturduğuna dikkat çeken Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili ve Dış Ticaret Başkanı Turan Erdoğan, şunları söyledi: sistem uygulamalarında güçlü bir çözüm sağlayıcıyız. Örneğin spor barlara, büyük yerleşim alanlarına, alışveriş ve iş merkezlerine TV yayınının dağıtılmasına yönelik set üstü kutular yapıyoruz. Avrupa’da birkaç büyük servis sağlayıcısı ile yeni projeler için görüşmelerimiz sürüyor. 2010 sonunda Avrupa’daki “pay-TV” operatörlerinin yüzde 60’ı ile iş yapabilme potansiyeline ulaşmayı hedefliyoruz. 2010’da ihracat hedefimiz 2,5 milyar Dolar.” Vestel’in 2009’da fuarda bağlantı kurduğu firmaların tümünün bugün müşterisi haline geldiğini vurgulayan Erdoğan, “Bu yıl fuarda, yeni dijital yayın operatörleri ve internet servis sağlayıcıları ile gelişmekte olan pazarlar için iş bağlantıları kurmayı bekliyoruz. Ayrıca Vestel’in yeni dijital kutularını ve TV teknolojilerini sergilemek ve internete bağlanabilen tüketici elektroniği cihazlarımızın satışını artırmak da beklentilerimiz arasında” diye konuştu. Vestel’in Avrupa’da üretim anlaşması yaptığı operatörler arasında LCD TV’ler için İngiltere’de Freeview, İtalya’da Mediaset, İspanya’da Abertis, İsveç’te Boxer, Norveç’de Riks TV, Fransa’da Canal+ bulunuyor. Platformlar arasında ise Yahoo Widgets, Boxee, Miniweb ve HBB TV yer alıyor. Turan Erdoğan Vestel’in, set üstü kutular için iş yaptığı operatörler ise şunlar: İngiltere’de TopUpTV ve Freeview, Almanya’da Astra(HD+), Fransa’da Canal+, İspanya’da Abertis, Slovakya’da Skylink, Avusturya’da ORF, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde Al Jazeera, Letonya’da Lattlecom, Türkiye’de Digitürk ve Türk Telekom IP. İngiltere Premier Ligi, İspanya La Liga, Fransa Ligue 1, Avusturya Bundesliga, Slovakya Corgon Liga ve Turkcell Superlig futbol maçları bu ülkelerde Vestel set üstü kutularıyla seyrediliyor. Vestel ayrıca 2010 yılının ikinci yarısında set üstü kutular için İsveç ve Danimarka’da Boxer, Yunanistan’da Nova, Polonya’da N-TV, Rusya’da Orion ve Raduga, İran’da Takta ve Çek Cumhuriyeti’nde Mediavision ile anlaşma yapmayı planlıyor. 29 Vestel yepyeni ürünleri ile fuarda göz doldurdu HD ve IP bazlı set üstü kutuların, yayın operatörlerine özel set üstü kutu ve LCD TV’lerin, internete bağlanabilen ürünlerin geliştirilmesine ağırlık veren Vestel’in ilk kez bu fuarda tanıttığı çok sayıda ürün bulunuyordu: DVB-T2 HD Set Üstü Kutu ve DVB-T2 LCD TV: DVB-T2 set üstü kutunun en önemli özelliği hem HD hem standart TV kanallarını herhangi bir paralı yayına üye olmaksızın, ücretsiz izleme olanağı sunması. 3 Boyutlu LCD TV: Vestel Türkiye’nin ilk 3 boyutlu LCD’sini fuarda sergiledi. Üründe, ekrana bakan kişinin, farklı açılardan iki ya da daha fazla kamerayla çekilen görüntüleri özel bir gözlükle üçüncü boyut olarak algılaması sağlanıyor. Miniweb Uygulamalı HD Set Üstü Kutu: Miniweb, internet üzerinden yayınlanan videoların seçilmesi ve izlenmesini sağlayan bir platform. Vestel, kullanıcılara internet üzerinden sağlanan videoları izleme, sosyal arkadaşlık sitelerine bağlanma, arama yapma gibi olanaklar sunuyor. HBB TV: HBB TV set üstü kutu, TV yayınlarını ve interneti birleştirerek kullanıcıya karma bir eğlence aracı sunuyor. Kullanıcılar, öde-izle videolar, interaktif reklamlar, oyunlar, internetteki sosyal arkadaşlık siteleri, dijital teletext, elektronik program rehberi gibi uygulamalara uzaktan kumanda yardımı ile erişebiliyor. İnternet Erişimli LCD TV: Vestel’in LCD’lere entegre ettiği internet altyapısı sayesinde, standart TV kumandası ile video ve resim paylaşım sitelerine ve hava durumu, haber, finans gibi anlık bilgilere erişmek mümkün. HD+ Set Üstü Kutu: Almanya’daki özel TV kanalları RTL7, Vox, N24, Sat1 ve Pro7, prime time’da yayınladıkları popüler dizi, film ve programları HD formatında paralı yayınlamayı planlıyor. Bu yayınları seyretmek isteyen kullanıcıların HD+ onaylı ve logolu HD uydu alıcılarına sahip olması gerekiyor. Şu anda sadece birkaç markanın sahip olduğu ürünü Vestel bu aydan itibaren Almanya pazarında satmaya başlayacak. Canal+ Set Üstü Kutusu: Fransa’nın en büyük TV operatörü olan Canal+’nın uydudan yaptığı yayınları seyretmeyi sağlayan Vestel’in bu ürününe sahip olanlar, Canal+’nın yayınladığı tüm futbol maçlarını ve filmleri, sadece Fransa’da değil, her yerden Canal+’nın şifreli yayınından izleyebilecek. 30 haber Ev tekstilinde üçüncü boyut Zorlu Tekstil Grubu, 16. İstanbul Ev Tekstili Fuarı Evteks 2010’a Taç, Linens, Valeron, Pierre Cardin ve Kristal markalarının yeni koleksiyonlarıyla katıldı. Fuarda tüketicilerin beğenisine sunulan, ilk kez Zorlu Tekstil tarafından üretimi gerçekleştirilen üç boyutlu Disney Cars 3D ev tekstili ve perde ürünleri büyük bir ilgi topladı. T ürkiye’nin en büyük, kendi alanında ise dünyanın ikinci büyük fuarı olan Evteks, bu yıl 16’ncı kez düzenlendi. CNR Expo’da gerçekleştirilen fuara dünyanın en büyük ev tekstili üreticilerinden Zorlu Tekstil Grubu da katıldı. 7. salon B02’de yer alan dev Zorlu Tekstil standında hazırlanan özel bir bölmede, üç boyutlu gözlüklerle görülebilen Taç markalı Disney Cars 3D ev tekstili ürünleri ilk kez tüketicilerle buluştu. Zorlu Tekstil Grubu fuara ünlü markaları; Taç, Linens, Valeron, Pierre Cardin ve Kristal’in 2010 koleksiyonları ile katıldı. Dünyaca ünlü Taç markasının; havludan yatak örtüsüne, nevresimden perdeye en yeni ürünlerinin sergilendiği standda ayrıca Türkiye’nin ilk uluslararası ev tekstili mağazalar zinciri Linens’in koleksiyonu ön plana çıktı. Öncelikle Avrupa’da satışa sunularak yoğun ilgi gören Valeron’un 2010 koleksiyonu sergilenirken; yatlar için özel olarak tasarlanan Valeron Marine Serisi de Zorlu Tekstil standında yerini aldı. 2007 Evteks fuarında ilk defa tüketici ile buluşan Pierre Cardin ve Kristal markasının ev tekstili ürünleri de 2010 koleksiyonlarıyla tüketici ile buluştu. Zorlu Tekstil Grup Başkanı Vedat Aydın; yaptığı açıklamada, piyasaların çok hareketli olduğunu ve sipariş sorunu yaşanmadığını fakat hammadde ve özellikle iplik fiyatlarındaki yüzde 50’ye yakın artıştan dolayı karlı sipariş sorunu yaşandığını ve mamul fiyatlarının artırılamadığını belirtti. Her geçen gün bilhassa Avrupa’daki müşterilerden gelen sipariş oranının arttığını vurgulayan Aydın, hammadde ve iplik oranındaki yüksek orandaki artış nedeniyle geçtiğimiz seneye göre gerçekleştirilen yüzde 7-10 arasındaki mamul fiyatının yükselişine rağmen zarar edildiğini açıkladı. 31 Bu dönemde özellikle temel ürünlerde bu sorunun daha çok görüldüğünü belirten Aydın her zamanki gibi farklı ürünler piyasa sürülebilirse zararların azalacağını söyledi. Dokuma-terbiye ve konfeksiyon yapan üreticilerin hammade sağlayıcılar ve perakende müşteriler arasında sıkıştığını da sözlerine ekleyen Aydın, dünya genelinde enflasyon beklendiğini, mamul fiyatları artırılabilirse sorunun çözüleceğini fakat özellikle Avrupa Birliği’nde deflasyon konuşulduğu için fiyatlarda artış görülürse, satışlarda da azalma yaşanacak korkusu ile temkinli davranıldığını belirtti. Bu duruma çözüm olarak iyi müşterilerle az miktarda ve kısa terminlerle iş yapılması gerektiğini söyleyen Aydın, yine de mamule tam olarak yansıtılamayan maliyetler yüzünden gerek perakendecilerin gerekse üreticilerin kar marjlarını düşürmek zorunda olduğunu dile getirdi. Hammade dışındaki tüm maliyetlerin mercek altına alınması ve her türlü masraftan kısıntı yapılması gerektiğini vurgulayan Aydın, önümüzdeki 12 ay boyunca satış fiyatı ve maliyetleri takip etmenin esas işimiz olması gerektiğini belirtti. 32 haber Marka olmanın yolu Ev tekstilinin lider markası Taç’ın sekizincisini düzenlediği “Bir De Sen Tasarla” yarışmasının ödül töreni Zorlu Plaza’da gerçekleşti. Güzel sanatlar ve mimarlık fakültelerinde öğrenim gören öğrencilerin katıldığı yarışmaya gösterilen yoğun ilgi herkesi memnun etti. Yarışmaya, 29 üniversiteden toplam 400’e yakın eser başvurdu. Z orlu Tekstil Grubu’nun lider markası Taç’ın sekizincisini düzenlediği “Bir De Sen Tasarla” yarışmasının ödül töreni Zorlu Plaza’da gerçekleşti. Sekiz yıldır devam eden yarışma, gençlere yeteneklerini sergileme fırsatı sunmanın yanı sıra yaratıcılıklarını geliştirme olanağı tanıyor. Sektöre yeni tasarımcılar kazandırmayı ve tasarımcılığın ev tekstili sektörü alanında güçlenmesine katkıda bulunmayı hedefleyen yarışma, üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerinin mimarlık, tekstil ve moda tasarımı bölümlerinde okuyan öğrencilerinden büyük ilgi gördü. Mezun olmadan önce sektörü tanıma fırsatı bulan öğrenciler, edindikleri deneyimlerle özellikle ev tekstili konusunda bilgi sahibi oldular. Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden öğrencilerin büyük ilgi gösterdiği yarışma, farklı dallarda çok sayıda genç tasarımcıya büyük katkı sağlıyor. Mehmet Zorlu Vakfı’nın özel burslarla destek verdiği yarışmada, ilk 10’a kalan genç tasarımcılar törenle ödüllerini aldı. Bu yıl da “Nevresim Desen Tasarımı” ve “Nevresim Ürün Tasarımı” olarak iki kategoride düzenlenen yarışma sonucunda kategori birinci, ikinci ve üçüncüleri maddi ödüllerin yanı sıra Zorlu Tekstil’de iş imkanı gibi önemli bir fırsatın da sahibi oldular. Her iki kategoriden ayrı ayrı seçilen altı projenin sahibi Mehmet Zorlu Vakfı Özel Bursu ile ödüllendirildi. Yarışmada bir de Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri İşadamları Derneği (TETSİAD) özel ödülleri genç tasarımcılara verildi. Yarışmada birinciliği Nevresim Deseni Kategorisinde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Tuğçe Bozkurt ve Nevresim Ürün Tasarımı Kategorisinde ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Efe Erinç Erdoğdu-Gülseren Aslı Gök kazandı. 29 üniversiteden 400 başvuru Üniversitelerin güzel sanatlar ve mimarlık fakültelerinde öğrenim gören öğrencilerin katıldığı yarışmaya 29 üniversiteden 400’e yakın eser başvurdu. Proje sayısının çokluğu ve öğrencilerin sarf ettiği emek Zorlu Holding yöneticilerini ve jüriyi oldukça mutlu etti. Özellikle birinci ve ikinci sınıfta okuyan öğrencilerin sayılarındaki artışın dikkat çekici olduğunu belirten Jüri Başkanı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlisi Gaye Kırlıdökme Belen, her yıl yarışmaya olan ilginin arttığını ve genç tasarımcılar için bunun büyük bir şans olduğunu dile getirdi. Tüm jüri ekibiyle birlikte, titiz bir incelemenin ardından yarışmayı sonuçlandıklarını vurgulayan Belen, gelecek yıllarda katılımcıların daha da artacağına dikkat çekti. “Bol bol hayal kurun” Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu törende bir konuşma yaptı. Hayal kurmanın önemini vurgulayan Zorlu, “Bol bol hayal kurun ama asla hayalci olmayın. Hayallerinizi gerçek veriler üzerine inşa edin” dedi. Tasarım konusunda Türkiye’nin geldiği noktanın çok iyi olduğunu belirten Zorlu şunları kaydetti: “Bugün dizayn her alanda öne çıkıyor. İnsanlar ne alırsa alsın önce albenisine bakıyor. Bu yüzden tasarımla fark yaratmak son derece önemli. Eskiden Türk malı dediğiniz zaman kimse önemsemezdi ama şimdi Türk malı, kaliteli mal anlamına geliyor. Özellikle komşu ülkelerde çok iyi bir konumdayız ve takdir ediliyoruz. Türkiye dünya markası olma yoluna girdi. Bu sizden öncekilerin eseriydi; sizler de özgün tasarımlarınızla bunu devam ettireceksiniz. Bunu hiç unutmayın. Son olarak önünüze çıkan her şey bir fırsattır, bunları çok iyi değerlendirin ve yaptığınız her işe dört elle sarılın diyen Zorlu, “Marka olmanın yolu tasarımdan ve inovasyondan geçer. Yenilik yapmazsanız, tasarıma önem vermezseniz marka olmanız mümkün değil. Markanın başlangıcı her şeyden önce tasarımdır” dedi. 33 Sektörü tanıdım Bu tür yarışmalar artmalı Çok şey öğrendik “Okuldaki afişler sayesinde yarışmadan haberdar oldum. Katıldığım için çok memnunum. Bana başka yerde bulamayacağım önemli deneyimler kazandırdı. Sektörü ve iş hayatını tanımak için doğru bir pratik oldu. TAÇ gibi bir markanın böyle bir yarışma düzenlemesi ve bizi her açıdan desteklemesi özgüvenimizi artırmamızı sağladı. Bu tür yarışmaların artması gerektiğini düşünüyorum.” Tuğçe Bozkurt / Nevresim Desen Kategorisi 1.’si Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi “Yarışma boyunca aldığımız eğitimlerden çok memnun kaldım. Hem fabrika ortamını görmüş oldum hem de ev tekstilini yakından tanıma imkanı yakaladım. Bu da mezun olmadan önce piyasayı tanımama aracılık etti. Yarışmanın bana kattığı en büyük katkı bu oldu diyebilirim. Bu yüzden TAÇ’a çok teşekkür ediyorum ve bu tür yarışmaların artmasını diliyorum.” Hilal Beder / Nevresim Desen Kategorisi 2.’si Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi “Yarışmaya üniversitedeki hocalarımın tavsiyesiyle başvurdum. İyi ki de başvurmuşum. Çok güzel bir süreçten geçtik ve faydalı şeyler öğrendik. Özellikle tekstil sektöründe piyasa araştırmalarının ne anlama geldiğini, arz-talep dengesinin nasıl oluştuğunu yerinde öğrenme fırsatını yakaladım. Bunların bana çok büyük yararı dokunacak. Bunun için Zorlu Tekstil’e çok teşekkür ediyorum.” Levent Çepken / Nevresim Desen Kategorisi 3.’sü Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Çok şey kattı Herkes katılmalı Eğlenceli ve yararlı “Yarışma bize maddi ve manevi açıdan çok şey kattı. Aldığımız eğitim ve yaptığımız pratiklerden çok şey öğrendik. Her şeyden önce ev tekstilini yerinde, en güzel merkezinde öğrenme şansı yakaladık. TAÇ gibi firmaların bu tür yarışmalar düzenlemesi öğrenciler açısından son derece önemli. Çünkü mezun olmadan önce sektörü yakından tanımak ve tasarıma değer verildiğini görmek bizi çok memnun etti.” Efe Erinç Erdoğdu - Gülseren Aslı Gök / Nevresim Ürün Tasarımı Kategorisi 1.’si – ODTÜ Mimarlık Fakültesi “Özellikle yarışma boyunca aldığım eğitimlerden ve yaptığım pratiklerden çok fazla şey öğrendim. Kağıt üzerinde yaptığımız desenlerin, uygulama aşamasını yerinde öğrendik. Bir de ev tekstilini yakından tanıma fırsatım oldu, bu da benim için güzel bir deneyim oldu. TAÇ’ın böyle bir sosyal sorumluluk projesini devam ettiriyor olması, gençler için büyük şans. Herkesin katılması gerektiğini düşünüyorum.” Duygu Özkan / Nevresim Ürün Tasarımı Kategorisi 2.’si – Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi “Ev tekstilini bilmiyordum, bu sayede yerinde öğrenme fırsatını yakaladım. Oldukça eğlenceli olduğunu görünce, ileride böyle bir şeye girmeyi bile düşünüyorum. Benim açımdan çok faydalı bir dönem oldu. TAÇ’a teşekkür ediyorum ve bu tür yarışmaların artması gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta mezun olmadan önce sektörle tanışmak; genç tasarımcılara büyük bir güç katıyor ve özgüvenlerinin artırıyor.” Ayşe Şimşekçi / Nevresim Ürün Tasarımı Kategorisi 3.’sü – ODTÜ Mimarlık Fakültesi 34 sosyal sorumluluk Vestel dileklerinizi gerçekleştiriyor Vestel, çeşitli hastalıklarla mücedele eden çocukların hayallerini gerçekleştiren Bir Dilek Tut Derneği’ne sponsor olarak destek veriyor. Bu kapsamda Vestel, 12 ayda 12 dileğin gerçekleşmesi için Bir Dilek Tut Derneği’ne bağışta bulunacak. Bunun yanı sıra satılan her üründen belirli bir miktar da Bir Dilek Tut projesine aktarılacak. H ayallerini gerçekleştirebilen bir insandan daha mutlu biri olabilir mi acaba? Ancak bazen hayallerimiz gerçekleştirilemeyecek kadar zor olabiliyor. Örneğin dijital bir fotoğraf makinesine sahip olmak, herhangi bir Fenerbahçe-Galatasaray maçını staddan izlemek, pembe bir yatağa yatmak, uzaktan kumandalı arabayla oynamak, Savanora’ya kaptan olmak, uçan balonla seyahat etmek, Disneyland’a gitmek, Barbie Evi’ne sahip olmak hatta Selena (Sinem Kobal) ile tanışmak… Her sabah bir iyilik meleğinin kapılarını çalıp onlara pembe bir yatak ya da uzaktan kumandalı bir araba getirdiğinin hayaliyle uyanıyorlar. Neyse ki sabahları çocukların kapısını çalan iyilik melekleri gerçekten var. Çeşitli hastalıklarla mücadele eden çocukların yaşama umudunu diri tutan, hayallerini gerçekleştirmeye çabalayan Bir Dilek Tut Derneği’nin Başkanı Carole Hakko, bu iyilik meleklerinden yalnızca biri. Kendisini hasta çocukların dileklerini gerçekleştirmeye adayan Hakko, Şubat 2005’ten beri Bir Dilek Tut Derneği’nin başkanlığını yapıyor. Hakko, Türkiye genelindeki yaklaşık 1200 gönüllüyle birlikte, hayati tehlike taşıyan bir hastalıkla mücadele eden 3 ila 18 yaş arası çocukların dileklerini gerçekleştirmek için çalışmalarını sürdürüyor. Bu dileklerin gerçekleşmesinde Bir Dilek Tut Derneği’ne des- tek olan kuruluşların da payı büyük. Bunlardan biri de Vestel. Vestel, Sosyal Sorumluluk Projesi kapsamında Bir Dilek Tut Derneği’ne sponsor olarak destek veriyor. Bu kapsamda Vestel, 12 aylık dönem içinde, 12 adet dileğin gerçekleşmesi için Bir Dilek Tut Derneği’ne bağışta bulunacak. Bunun yanı sıra satılan her üründen belirli bir miktar da Bir Dilek Tut projesine aktarılacak Z: Derneğin hedefleri neler? Türkiye çapında ve uluslararası platformda yaygınlaşma ve daha çok çocuğun dileklerini yerine getirmek temel hedefimiz. Bu doğrultuda daha fazla çocuğa olağanüstü, sihirli dilekler sunabilmek için çalışmalarımıza hızla devam ediyoruz. Bizimle aynı hızda yol alacak bağışçılar ve sponsorlara da kapımız her zaman sonuna kadar açık. Z: Dilekleri gerçekleşen çocuklar nasıl tepkiler veriyor? Her dilek bizde sihirli ve farklı bir anı yaratıyor. Çocukların dilekleri hiç beklemediği bir anda ve sürprizlerle dolu olarak gerekleştiriliyor. Her bir dilek için, gönüllülerden oluşan ekiplerimiz, ayrı bir senaryo hazırlıyor. Çocuğun ilgi ve beğeni alanları ön görüşmeler sırasında ustalıkla tespit ediliyor. Bunlara göre çocuğun dileği çok hoş ve şaşırtıcı bir şekilde adım adım hayata geçiriliyor. Aslında herkesin gelip bu sihrin bir parçası 35 Ayda 30 dilek gerçekleştiriliyor olmasını ve bu deneyimi yaşamasını arzu ederiz. Dilekleri gerçekleştikten sonra çocuklar bize duygularını mektup olarak yazıyorlar. Bu yorumlardan birkaç örnek vermek gerekirse; Nazlı (13) “Dileğim gerçekleştiğinde ne kadar sevinç duyduğumu anlatamam. Hayatta imkansız diye bir şeyin olmadığını bu dernek bana yaşattı”. Kübra (12) “En isteğim dileğim sayenizde oldu ve bundan sonra hayatımda her şeyin daha iyi gideceğine inancım arttı.” Z: Dileklerini gerçekleştirdiğiniz çocuklarla daha sonra iletişim kuruyor musunuz? Derneğimizin ilkesi gereği dilek çocuklarının dileklerini gerçekleştirdikten sonra kendileri bizi aramadığı takdirde, durumlarının takibini yapmıyoruz. Ama derneğimizin kapısı onlara her zaman açık. Bizi aradıklarında, sağlıklarıyla ilgili olumlu gelişmeleri öğrendiğimizde çok memnun oluyoruz. Z: Kaç kişilik bir ekiple çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz? Türkiye genelinde nasıl organize oluyorsunuz? Derneğimiz, gönüllü bir organizasyon işleyişinden, kurumsal ve profesyonel bir yönetim kimliğine başarıyla dönüştü. Kendi alanlarında başarılı çalışmalar yapan isimler, sosyal sorumluluk anlayışıyla Bir Dilek Tut Derneği’nin yönetim kurulunda yer alıyor. Yönetim Kurulu Dr. Pınar Beard, Leyla Alaton, Suzan Sabancı Dinçer, Elvan Gökşahin, Ömer İsvan ve İldem Arabacıoğlu’ndan oluşuyor. Derneğin yönetim kurulu dışında, çekirdek bir profesyonel kadrosu var. Bu kadronun yönetiminde dilekler, Türkiye’nin her yerindeki yaklaşık 1200 kadar gönüllü ordusuyla gerçekleştiriliyor. Gönüllülerle birlikte, dileklerin gerçekleştirilmesine destek veren büyük bir doktor, hemşire ve ünlülerden oluşan yıldız melekler ordusu var. Z: Her dilek için ortalama ne kadar bütçe ayırıyorsunuz? Bir çocuğun dileğini gerçekleştirebilmemiz için ortalama 2 bin TL gerekiyor. Dolayısıyla derneğimizin kesintisiz finans kaynaklarına ihtiyacı oluyor. Çünkü bu profesyonel bir iş niteliğinde. Giderlerimiz dilek harcamaları ve buna paralel sürekli gelir kaynağı gerekiyor. Bu noktada sponsorlarımız ve destekçilerimizden güç almaya çalışıyor, dernek için fon sağlayacak etkinlikler geliştirmeye çaba gösteriyoruz. Z: Derneğin finansal kaynakları neler? Derneğin ana sponsorluğunu Akbank yapıyor. Türkiye’de çalışan ve sosyal sorumluluk bilinci yükselmekte olan kalabalık bir genç nüfus var. Her ay her birey en az 50 kuruş bağışta bulunsa, bu miktar hem onların bütçelerini sarsmaz hem de bizim gibi derneklere düzenli gelir yaratır. Bu konuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 2010 yılı içinde hedefimiz Türkiye’nin her yerinden en az 500 çocuğun dileğini gerçekleştirmek. Z: Çocuklar dileklerini size nasıl iletiyor? Çocukların dilekleri, medya, yakın çevre, hastane gibi değişik kanallardan alınan duyumlarla, derneğimize ulaşıyor. Genelde anne-baba ya da doktorları kanalıyla ulaşan çocuklar çoğunlukta oluyor. Z: Dileklerin gerçekleştirilmesi için öncelik kriterleriniz neler? Hayati tehlike taşıyan bir hastalıkla mücadele eden 3 ila 18 yaş arası çocukların dileklerini gerçekleştiriyoruz. Dileklerin toplanması ve gerçekleştirilmesi belli bir prosedür çerçevesindedir. Dilek başvuruları derneğe ulaştıktan sonra, dernek çocuğun doktoru ile temasa geçerek hastalığı konusunda teyit alır. Dilek çocuğu, dilek ekibi tarafından ziyaret edilir. Z: Bugüne kadar kaç dilek gerçekleştirdiniz? Biz, Türkiye’de bu faaliyetleri Bir Dilek Tut adı altında 2000 yılından beri gerçekleştiriyoruz ve iftiharla söyleyebiliriz ki, son dört yıl içinde yaklaşık 1500 dilek gerçekleştirdik. Z: Hastalığının tedavi edilmesini isteyenler oluyor mu? Tedavi yardımı ya da parasal destek vermiyoruz. Sadece hayatta en çok istedikleri, hayal ettikleri şeyleri gerçeğe dönüştürüyoruz. Bu çalışma, çocukların moral kazanması ve hayata sarılması için inanılmaz bir güç veriyor onlara. Z: Ayda/yılda kaç başvuru geliyor? Başvuruların ne kadarını gerçekleştirebiliyorsunuz? Her ay ortalama olarak 30 dileği gerçekleştiriyoruz. Bize ulaşan tüm dilekleri bekletmeden yerine getirmeye özen gösteriyoruz. 36 haber Zorlu Center MIPIM 2010 fuarında 16-19 Mart 2010 tarihleri arasında Fransa’nın Cannes kentinde düzenlenen dünyanın en büyük gayrimenkul fuarlarından biri olan MIPIM’e katılan Çelen Kurumsal Gayrimenkul Değerleme ve Danışmanlık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Güniz Çelen, sunumunda Zorlu Center projesine de yer verdi. Fuardaki katılımcılar Zorlu Center projesine büyük ilgi gösterdi. D ünyanın en büyük gayrimenkul fuarlarından biri olan MIPIM’in 21’incisi 16-19 Mart 2010 tarihleri arasında Fransa’nın Cannes kentinde düzenlendi. Gayrimenkul dünyası için büyük önem taşıyan bu fuarda birbirinden değerli konuşmacılar emlak ve gayrimenkul sektörünün geleceğine dair sunumlar ve konuşmalar gerçekleştirdi. “Mixed-Use High Density Trends” başlıklı oturumun konuşmacılardan biri de Çelen Kurumsal Gayrimenkul Değerleme ve Danışmanlık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Güniz Çelen’di. Çelen sunumunda Zorlu Gayrimenkul’ün Türkiye’nin ilk beş fonksiyonlu karma kullanım projesi olan Zorlu Center projesine de yer verdi. CRE, MAI, FRICS Lisanslı Değerleme Uzmanı olan Güniz Çelen’in, Türkiye’deki mixed-use (karma kullanım) projelerini anlattığı sunumunda izleyicilerin Zorlu Center’a ilgisi büyüktü. Columbia University Center for High Density Development (USA) Direktörü Michael P. Buckley’nin moderatörlüğünde düzenlenen oturumda Güniz Çelen’in yanı sıra Kohn Pedersen Fox Associates (USA) Başkanı Paul Katz ve Forsyth Street Advisors (USA) Başkanı Charles Laven’de konuşma gerçekleştirdi. 20 yılı aşkın süredir düzenlenen ve başarısı her geçen yıl katlanarak artan MIPIM’de yatırımcılar, mülk sahipleri, danışman şirketler, yerel birimler, otel grupları, ofis ve rezidans proje sahipleri yer alıyor. 37 Zorlu Enerji’ye ‘Yılın CFO’su ödülü Uluslararası iş bilgi sistemleri grubu Naseba, Zorlu Enerji Grubu Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sinan Ak’ı Yılın CFO’su seçti. Sinan Ak, global kriz döneminde Zorlu Enerji Grubu’nun yurtiçi ve yurtdışındaki yatırımlarının belirlenen hedefler doğrultusunda ilerlemesini sağlayan finansman çalışmaları nedeniyle ödüle layık bulundu. Z orlu Enerji Grubu Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sinan Ak, uluslararası iş bilgi sistemleri grubu Naseba tarafından 2009 Yılı CFO’su seçildi. Sinan Ak, global kriz döneminde Zorlu Enerji Grubu’nun yurt içi ve yurt dışındaki yatırımlarının belirlenen hedefler doğrultusunda ilerlemesini sağlayan finansman çalışmaları nedeni ile ödüle layık görüldü. Sinan Ak yönetimindeki Zorlu Enerji Grubu Finans Bölümü, 2009 yılında, birçok finansman çalışmasının yanı sıra Grubun Osmaniye’deki Gökçedağ Rüzgar Santrali yatırımının EBRD, EIB, IFC, HSBC ve Denizbak ile yürütülen proje finansmanı görüşmelerini çok kısa zamanda başarı ile tamamladı. Naseba’nın 3-4 Haziran 2010 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirdiği CFO Strateji Forumu’nda düzenlenen törende ödülünü alan Ak yaptığı konuşmada Zorlu Enerji Grubu adına “Yılın CFO’su” ödülünü almaktan büyük mutluluk duyduğunu söyledi ve şöyle devam etti; “Zorlu Enerji Grubu bünyesinde yürüttüğümüz çalışmalarla ödüle layık görülmemiz, Grubun ulusal ve uluslararası başarılarının ve itibarının bir sonucudur. Zorlu Enerji Grubu olarak, önümüzdeki dönemde enerjinin farklı alanlarında genişleyen organizasyon ve güçlü mali yapımızla stratejik yatırımlara imza atarak bölgesel güç olma yolunda emin adımlarla ilerleyeceğimize inanıyorum.” 38 teknoloji Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak Dijital görüntü, ses ve veri iletişimi sektöründe geleceğin yayıncılık teknolojisi olarak kabul edilen IP TV, Türkiye’de geçtiğimiz günlerde kurulan IPTV-DER tarafından tanıtılacak. IPTV-DER Genel Başkanı ve Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Metin Salt, IP TV dünyasını ve Türkiye’deki durumu bizlerle paylaştı. I P tabanlı teknolojilerin hızla gelişmesi ve maliyetlerinin yaygın olarak kullanılabilecek seviyelere inmesiyle dünyada rağbet görmeye başlayan IP TV standardı; yayıncılık sektöründe geleceğin yayın standardı olarak kabul ediliyor. Kablolu ve kablosuz internet erişim ağının hızla geliştiği ülkemizde de IP TV yayıncılığı şimdiden mesafe kat etmeye başladı. IP TV sektörünün öncü firmaları; karasal, uydu ve kablo yayıncılığı sektörlerinde sağlıklı bir örgütlenmeye gidilemediği gerçeğinden hareketle, “geleceğin teknolojisinin derneğini bugünden kurmak için kolları sıvadılar ve İnternet Temelli Televizyon Teknolojileri Derneği’ni (IPTV-DER) kurarak faaliyete geçirdiler. Dernek; içerik sağlayıcı kurumlardan üniversitelere, yayın teknolojisi alanında uzmanlaşmış kurumlardan uydu sektöründe faaliyet gösteren firmalara kadar geniş kapsamlı bir yönetim kurulu tarafından yönetilecek. Derneğin tüzüğü; sektörüne liderlik edecek bir Sivil Toplum Kuruluşu olmanın ilkeleriyle hazırlandı. Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Metin Salt IPTV-DER Genel Başkanlığa seçildi. Salt, dünyada ve Türkiye’de IP TV dünyasında yaşanan gelişmeleri ve IPTV-DER’in kuruluş öyküsünü, amacını, faaliyetlerini ve projelerini bizimle paylaştı. TV yayıncılığının, internet ile kesiştiği, iki teknolojinin entegre olduğu noktada ortaya çıkan IP TV teknolojisi için yayılma sürecinin henüz başladığını belirten Salt, “Telekom firmalarının ülke çapında yaptıkları IP TV yatırımları; otellerde, turistik tesislerde, hastanelerde, sağlık kurumlarında ve belediyelerde IP TV uygulamalarına geçilmekte oluşu sektörün gelişme hızını açıkça ortaya koyuyor. Önceki örneklere bakıldığında IP TV yayıncılığının geniş bir platformda tartışılmasının ne derece önemli olduğu anlaşılabilir. İşte bu noktada IP TV teknolojileri üzerinde çalışan, bu teknolojiyi üreten, kullanan, sosyal sorumluluk sahibi bireyler ve kurumlar bir araya gelerek IPTV-DER’i oluşturdular” diyor. Z: Genel hatlarıyla IP TV dünyasını anlatabilir misiniz? IP TV, dünyada yaklaşık 10 yıldır üzerinde çalışılan ve ürünler ortaya konan bir konu. Ancak insanların gündelik hayatına girmesi başlangıçta beklenenden daha yavaş oldu. İnsanların tamamen hayatına girmesi için internetin yaygınlaşması ve altyapının geliştirilmesi gibi bazı kırılma noktalarına ihtiyaç duyuldu. Kırılma noktaları gerçekleştikten sonra geri dönüşü olmayan bir şekilde hayatta yerini almaya başladı. IP TV’nin sunduğu en temel farklılık teknolojisi değil, bu teknolojinin sağladığı iş imkanları ve değişik özellikler. IP TV, bugüne kadar yapılan yayıncılık modelinden farklı bir anlayış sunuyor. Bugüne kadar yayıncılık tek yönlü yapılmış. Bir yerden yayın veriliyor diğer taraftan alınıyor. Su borusunun ucundan suyun veri- lip diğer tarafından alınmasına benzetebiliriz. Oysa ki internetin olduğu yerlerde her noktanın her noktayla konuştuğu, akımın her yöne doğru olduğu bir yapı söz konusu. En temel farkı buradan kaynaklanıyor. Bunun üzerine de bugün var olan ve henüz bilmediğimiz birçok iş modelini de koymak mümkün. Şu an gerçek interaktivite ortamı oluşuyor. Kullanıcı ana koltukta oturmaya başlıyor. İstediğinizi söylüyorsunuz ve arkasındaki sistemler bunu bulup getiriyor. Z: IP TV’yi yeni bir yayın iletim modelinden daha fazlası olarak düşünmek mi gerekiyor? İlk yıllarında IP TV’ye yeni bir iletim modeli olarak bakılıyordu. Nasıl ki havadan ya da kablodan yayın yapılıyorsa IP adı verilen paket yapısıyla içeriğin gönderilmesi olarak görülüyor- 39 Türkiye’de IP TV Telekomünikasyon Kurumu’nun 2008’te yaptırdığı bir araştırmada IP TV hizmetlerini ilgilendiren yasal mevzuatla ilgili önemli değerlendirmeler yapıldı. Ayrıca RTÜK de IP TV konusunda yasal mevzuat konusunda çalışma başlattı. Türkiye’de Türk Telekom, IP TV teknolojisiyle yakından ilgileniyor ve şu anda elinde IP TV konusuna en büyük yatırımı yapan kuruluş olarak göze çarpıyor. Türkiye’nin en büyük internet altyapısına sahip Türk Telekom’un bir kuruluşu olan TTNET bünyesinde IP TV Koordinatörlüğü kurulmuş durumda. Ayrıca Türk Telekom IP TV testlerini yaklaşık bir yıldır sürdürüyor ve televizyon kuruluşlarıyla görüşüyor. Halihazırda 100’e yakın kanalla test yayınlarını sürdürüyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Yeni Nesil Telekomünikasyon Teknolojileri Laboratuvarları’nda IPTV yayımcılığı testleri sürüyor. Türkiye’nin en büyük teknoloji şirketlerinden Vestel’in, IP TV konusunda çalışmaları var. Aynı zamanda AirTies de IP TV konusuna yoğunlaşmış durumda. Türkiye’de IP TV konusunda en büyük adımlardan biri de Ekim 2009 itibariyle kurulan IPTV Derneği. Dernek şu anda İstanbul merkezli olarak faaliyetlerini sürdürüyor ve IP TV konusunda çalışmalar yapıyor. http://www.iptv-der.org Metin Salt 40 teknoloji Denetim zor, özdenetim şart Z: Denetimin çok zor olduğu internet platformu üzerinden gerçekleştirilecek yayınların kontrolü nasıl sağlanacak? Tümüyle kontrol dışı, zarar verici içeriğin veya çalışmaların çok olduğu bir sektör içindeyseniz bu sektör eninde sonunda toplumun genelini rahatsız edeceği için düzenlenmek zorunda kalacak. Şu anda düzenlemelerin tümünü Radyo Televizyon Üst Kurumu (RTÜK) ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) birlikte yapıyor. Ancak yayıncı sayısı yüz binlerle, milyonlarla ifade edilmeye başlandığında bunu tek tek denetlemek mümkün değil. Dolayısıyla kendi içimizde, daha dikkatli olmak ve ağır bir yönetmelikle yönetilmemesi yönünde yoğun bir faaliyet gösteriyoruz. Başkalarına zarar vermeyecek nitelikte her şey olmalı. Genellikle RTÜK işin biraz daha büyük yayıncı tarafıyla ilgileniyor. BTK ise internet sitesi boyutuna inebilmiş küçük yapımcı, üretici tarafıyla ilgileniyor. BTK’nın yaklaşımı, genelde bir internet sitesine uyguladığı kurallar neyse video içeriğinde de benzerini uyguluyor. RTÜK de bildiğimiz anlamda klasik kanallara uyguladığı yaptırımların benzerini IP TV kanallarına uygulamaya çalışıyor. Avrupa’daki benzer çalışmaları yakından izliyorlar. Biz de kendilerine çeşitli raporlar sunduk. Söylediklerimizi de dikkate alıyorlar. Zaten dernek kuruluşundaki amaçlarımızdan biri de sektörde IP TV ile ilgili konular gündeme geldiğinde akla gelen ilk ve tek sivil toplum kuruluşu olmaktı. Sonuç itibariyle düzenleme kısmında şu an için olumsuz bir gelişme yaşanmıyor. Tabii olabildiğince serbest bırakılmalı ki sektör olarak gelişme gösterebilsin. du. Suyun başında biri duracak ve suyu ne kadar bırakırsa karşı tarafa o kadar gidecekti. Veri trafiğinin çift yönlü olabileceği ortaya çıkınca IP TV mantığı ikiye ayrıldı. Birincisi yayınların internet gönderildiği IP TV sistemi, diğeri de Web TV, İnternet TV gibi birçok isimle anılan internet sitelerinin video göstermesi olarak öne çıktı. Yayıncılar artık bir internet sitesi kadar küçük olabilecek. 3 kişi bir araya gelip bir televizyon yayını yapabilecek hale gelecek. Şu an klasik yayıncılık modelinde önceden seçilmiş bir listeden tek tek dolanarak buluyorsunuz. Seçenek çok olunca insana kontrol kendisindeymiş gibi geliyor. 100 tane kanal olunca canı ne istiyorsa seyrettiğini sanıyor. Oysa ki yine 100 tane kanal ile sınırlısınız. IP TV geldiğinde bu sayının ölçülemez olması bekleniyor. Z: IP TV yayıncısı olmak için küçük bütçeler yeterli mi? Dünyada IP TV örneklerine bakıldığında önce teknolojiyle başlamış, iş modelleriyle daha ileri gitmiş ve gelişmiş. Bugün ise artık milyonlarca aboneden söz edebildiğimiz sistemler ortaya çıkmış. Dünyadan örnekleri bütün telekom şirketlerinde görülüyor. Telekom şirketlerinin genelde yaptıkları en büyük yatırım kablolamaya, altyapıya olmuş. Bugün altyapıların değeri milyarlarca Dolar’la ölçülüyor. Yerin altına kilometrelerce bakır kablo döşemişler. Ancak şimdi cep telefonunun yaygınlaşmasıyla bakır kablolardan elde edilen gelir azalmış. Tüm telekom şirketleri bu bakır kablolar üzerinden ne tür hizmetler verip gelir artırımı yapabileceklerini düşünüyorlar. IP TV de bir iletim medyası olarak buna iyi bir zemin hazırlıyor. Telekom altyapısı telefon nedeniyle bütün evlere girebiliyor, belirli hızlarda veri iletimi yapabiliyor, DSL/ADSL gibi teknolojilerle iyi IP paket sayıları geliştiriyor. Dolayısıyla başlangıç olarak iyi bir yatırım. Z: IPTV Derneği hakkında bilgi alabilir miyiz? 2009 yılı içinde Vestel olarak IP TV’deki girişimlerimizin doruğa ulaştığı noktada birçok firmayla görüşmeye başladık. Çalışmalardan söz ediliyor, ardından içerik üretilmesi, televizyonda gösterilmesi, altyapı oluşturulması, reklam çalışmalarının başlaması konuşuluyordu. Son noktada herkes bir şey yapmak istiyor, ancak herkes diğerini bekliyordu. Önce televizyon hazırlansın ardından içerik üretilsin ya da içerik üretilsin ki reklam çalışması başlasın gibi herkes birbirini bekliyordu. Bu nedenle gelişme olmuyordu. Kurulmasıyla ilgili ilk görüşler burada şekillenmeye başladı. Çok fazla oyuncu vardı. Bunlar geçmişten bu yana birbiriyle çok fazla ilişki içinde firmalar değildi. Dolayısıyla bir platform oluşturmak ve bu şekilde ilerleme kaydetmek istedik. Z: Dünyada benzer örnekler var mı? Neler yapılıyor? Dünyada birçok örneği var. Facebook, Twitter, Linkedin gibi sosyal sitelere baktığınızda dernekleşmeden bile gruplaştıklarını görüyorsunuz. Bir de profesyonel olarak yapılan çalışmalar var. Vestel olarak IP TV Forum üyesiyiz. Bu forum, standartları koymaya çalışıyor. IP TV’nin önündeki en büyük sıkıntılardan birisi çok değişik teknolojilerle yapılabilecek olması. Ancak şu anda çok geniş çapta hizmet vermek isteyen bir kuruluş, bu işi başından sonuna kadar düşünüp organize etmek zorunda. Çünkü birden fazla standart söz konusu. Bunların hangisinin hangisiyle çalışacağını bilip, anlayıp ona göre seçimler yapmak zorunda. Oysa klasik yayıncılığa baktığımızda standartlar ülke bazlarında çok belli ve bir değişiklik 2030 yıl içerisinde gerçekleşiyor. Yeni bir standart oluştuğunda herkes buna uyum sağlayabiliyor. Bugün ne yazık ki IP TV için bunu söyleyemiyoruz. “Ben bir IP TV alıcısı yaptım” diyemi- 41 Türkiye geç kaldı Z: Türkiye’de durum nedir? Türkiye’de yayılması biraz geç olmuş. Esasında teknolojiye çok duyarlı bir toplumuz. Ancak bu biraz altyapı işi. Cep telefonu gibi, altyapı kurulduktan sonra yanınızda taşıyabileceğiniz bir teknoloji değil. Evlere, bilgisayarlara girmesi, altyapının uygun olması gerekiyor. Dolayısıyla öncelikle Türk Telekom’un altyapı hizmetleri gündeme geldi. Yakın zamana kadar kilobitlerden söz ediyorduk, bugün ise megabitlerden söz ediyoruz. Türk Telekom’un iyi bir yerleşim merkezinde verdiği hizmet genelde ortalama saniyede 8 megabit. Bu IP TV yayıncılığı için yeterli. Bizim bugün uydudan aldığımız yayınlar 1,5-2 megabitle yapılıyor ve biz kalitesini beğenerek seyrediyoruz. Zaten 4 megabiti geçtikten sonra en düşük düzeydeki HD yayınlar da verilebiliyor. yorsunuz. Çünkü hangi ürünle çalışacağı belirsiz kalıyor. Yaptığınız alıcı bir firmanın bir ürünüyle çalışırken diğer ürünüyle çalışamayabiliyor. Dolayısıyla bir standartlaşma gerekli. Bunun için çaba gösteren dernekler ve kuruluşlar dünya çapında yaygın olarak çalışıyorlar. Vestel olarak bir tanesinin üyesiyiz ve IP TV standartlarının oluşumunda aktif olarak katkıda bulunuyoruz. Bizim de oy hakkımız var. Tartışılan konularda görüşlerimizi bildiriyoruz. Derneğimiz de IP TV Forum’da aktif olarak yer alıyor. Z: Meseleye tersten baktığımızda, IPTV Derneği üyesi olmamak kurumlara ya da bireylere neler kaybettirir? Öncelikle buna bir platform gözüyle bakmak lazım. Ayrıca sesinizi duyurabileceğiniz bir ortam olarak da bakmanız gerekiyor. Sıklıkla bir araya gelen bir topluluğuz. Bir araya gelmelerimizde tüm dernek üyelerimizi davet ettiğimiz etkinlikler yapıyoruz. Bu bir toplantı, kokteyl, eğitim semineri ya da çalıştay olabiliyor. Bunun ne olması gerektiğinin kararını da dernek üyelerimiz veriyor ve bu buluşmalarda yoğun bilgi paylaşımı gerçekleştiriliyor. Bunun içinde olmayanlar bu bilgiyi, eğer bir açıklama yaparsak en son duyuyor. Açıklama yaptığımız kadarını biliyor ve herhangi bir etkiye de sahip olamıyor. Buradaki aktif tartışmalara da katılamıyor. İkincisi ise bu derneğin bir temsil gücü var. IP TV alanında çalışan genel firmaları temsil ediyor. Bizim oluşturduğumuz görüşler, birlikte yaptığımız toplantılarda ortaya çıkıyor. Buna katılmayan firmalar görüşlerini bildiremediklerinden sektör görüşü olarak fikirleri yer almıyor. Bir firmaya yönelik görüş oluşturulmasa da kimler katılıyorsa onların görüşlerini benimseyip dernek olarak bir yerlere aktarabiliyoruz. Dolayısıyla birey ya da kurum olarak sektörden herkesi davet ediyoruz. Bugün Türk Telekom’un altyapısı merkezi noktadaki birçok eve HD yayın yapabilecek düzeyde. Altyapı bitirildikten sonra hizmet vericilere ihtiyaç duyulmuş. Birkaç Türk şirketi bu işe girmişler. Bir tanesi derneğimizin de üyesi olan Türk Telekom şirketi TTNet. Onların yakın zamanda hizmet vermeye başladıkları TiviBu servisi, bir web TV uygulaması. Bu yıl içinde olmasını beklediğimiz, kutulardan verilen IP TV yayını da başlayacak. çok otel var. IP TV uygulamaları ülke ölçeğinden tek bir otel ölçeğine kadar yapılabiliyor. Ülkemizde 2010’un başından bu yana IP TV çalışmalarının sonuçlarını görmeye başladık. Vestel, bu alanda en önde giden şirketlerden biri. Yıllar öncesinden bu yatırımlar planlandı ve ilk IP TV’yi ve web TV’yi geliştirdi. Hatta dünyada yapılan web TV uygulamasını Vestel ve Microsoft ABD’de birlikte yaptılar. İlk kutuları ABD’deki şirketimiz aracılığıyla Microsoft’a biz ürettik. Geçmiş dönemde birkaç şirket sitelere, alışveriş merkezlerine, şehirden daha dar kapsamlı yerleşim merkezlerine IP TV denemeleri yapmıştı. Bugün otellerde de bu tip IP TV uygulamalarını görebilirsiniz. Vestel olarak bu konuda epey ürünümüz var. Yurtiçinde ve yurtdışında kurulum yaptığımız bir- Şimdi tüm şirketler bu gelişen pastasının neresinde yer alabileceğine bakıyor. Vestel olarak işin cihaz üretimi tarafında olduğumuzdan, cihazlarımıza bu yeteneği nasıl kazandırabileceğimiz yönünde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Büyüklü küçüklü herkesin bu alanda bir çalışması var. 44 haber Vestel’e dokuz ödül birden Avrupa’nın en saygın teknoloji ve tasarım ürünleri yarışması “Plus X Award”dan Vestel’e tam dokuz ödül birden çıktı. Vestel’in üç TV, üç uzaktan kumanda, iki TV arayüzü ve bir bilgisayar modeli, kullanım kolaylığı, ergonomi ve tasarım özellikleriyle ödüle layık görüldü. Ödüller, Vestel’in tasarımdaki kanıtlanmış başarısını gözler önüne sermiş oldu. V estel, Avrupa’nın en prestijli teknoloji ve tasarım ürünleri yarışması Plus X Award’dan tam 9 ödülle döndü. Ödül kazanan ürünler arasında iki Vestel LED TV modeli, Leia IPOD-Dock TV, Fashion TV ve Blackpearl TV kullanıcı arayüzleri, SKY All-in-one PC ve üç ayrı uzaktan kumanda modeli bulunuyor. Ürünlerin kullanım kolaylığı, ergonomi ve tasarım kategorilerindeki üstünlükleriyle ödüle hak kazanan Vestel, Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen törende ödüllerini aldı. Vestel’in 2010 yılında Plus X Award’un yanı sıra iF Product Design ve Good Design gibi dünyanın en prestijli tasarım yarışmaların- Vestel tasarımdaki iddiasını uluslararası ödüllerle tescilliyor -Uluslararası Endüstriyel Tasarım Kuruluşları Konseyi’ne Türkiye’den kabul edilen ilk ve tek kurumsal üye olan Vestel, beyaz LCD modeli ile 2006 yılında Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu tasarım ödülünü kazandı. 2008’de iki LCD TV, bir dizüstü bilgisayar, bir klima ve bir çamaşır makinesi olmak üzere tam beş ürünü ile Design Turkey Endüstriyel Tasarım yarışmasında İyi Tasarım Ödülü’ne layık görüldü. -2009’da Slim and Thin LCD TV ile Chicago Mimarlık ve Tasarım Müzesi’nin verdiği dünyanın en prestijli tasarım ödüllerinden Good Design Award’ı kazandı. -Aynı yıl Red Dot Design Award’da iki uzaktan kumandası ile tasarım ödülü aldı. -2010’da dünyaca ünlü tasarım yarışması iF Product Design Award’da 2 çamaşır makinesiyle ödüle layık görüldü. -Gene bu yıl 2 LCD TV, uzaktan kumanda ve TV arayüzü olmak üzere dört ürünüyle de Good Design Award ödülünü kazandı. -Ürünlerinde tasarıma verdiği önemle tüketicilerin beğenisini kazanan Vestel, Ipsos KMG tarafından yapılan “Türkiye 2010 Beklentiler Beğeniler” araştırmasında Türkiye’nin en beğenilen ilk 10 şirketi arasında yer alıyor. dan da 6 ödülle döndüğünü hatırlatan Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül şunları söyledi: “Vestel, teknolojiyi sadece geliştiren ve üreten değil, aynı zamanda hayal eden ve tasarlayan bir firma olduğunu her yıl aldığı uluslararası tasarım ödülleriyle ispatlıyor. Bugüne kadar tüm faaliyetlerimizde dünya arenasında başarı kazanmak amacıyla hareket ettik, bundan sonra da öyle yapacağız.” Ödüllü Vestel ürünleri, 3-8 Eylül tarihlerinde Berlin’de düzenlenecek olan Uluslararası Tüketici Elektroniği Fuarı IFA’da Plus X standında sergilenecek. Ödül kazanan Vestel ürünleri ve kategorileri şunlar: SKY All-in-one PC: Kullanım kolaylığı 40840 LED TV: Tasarım 40842 LED TV: Tasarım Fashion TV Kullanıcı Arayüzü: Kullanım kolaylığı Black Pearl TV Kullanıcı Arayüzü: Kullanım kolaylığı RC5110 Uzaktan Kumanda: Ergonomi RC5100 Uzaktan Kumanda: Ergonomi RC3920 Uzaktan Kumanda: Ergonomi Leia IPOD-Dock TV: Kullanım kolaylığı 45 Dijital Avrupa’da yerimizi aldık Vestel Şirketler Grubu Dış Ticaret Başkanı Turan Erdoğan, dijital endüstri birliği DIGITALEUROPE’un yönetim kuruluna seçilen ilk Türk üye oldu. Temelleri 1999’da atılan, dünyanın 33 ülkesinden toplam 2 milyon çalışanı istihdam eden 10 bin şirketi temsil eden DIGITALEUROPE’un Avrupa’da global çapta üyelerinin toplam cirosu 1 trilyon Euro’yu aşıyor. V estel Şirketler Grubu Dış Ticaret Başkanı Turan Erdoğan, DIGITALEUROPE olarak bilinen, üyelerinin toplam cirosu 1 trilyon Euro’yu aşan Avrupa Dijital Endüstri Birliği’nin Haziran ayında Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleştirilen genel kurul toplantısı sonucunda Yönetim Kurulu’na seçilen ilk Türk üye oldu. Erdoğan, “Tüketici elektroniği, telekomünikasyon ve bilişim sektörlerinde Avrupa’daki ve dünyadaki gelişmeleri ve düzenlemeleri yakından takip ve geleceğe yönelik yönlendirmelerin içinde olmanın şirketler ve sektör bazında Türkiye’nin AB’ye entegrasyonunda önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum” dedi. İstihdama önemli katkı DIGITALEUROPE’un son genel Kurul toplantısında sunduğu “Vision 2020” çalışmasının Türkiye açısından degerlendirilmesi için ECİD, TESİD ve TÜBİSAD nezdinde girişimlerde bulunacağını söyleyen Erdoğan, alınan kararlara sonradan uyum sağlamaya gayret etmenin zorluklarına dikkat çekerek, karar mekanizmalarının içinde bulunmanın sektöre önemli kazanımlar getireceğini vurguladı. Erdoğan, AB fonlarından önemli bir pay alan dijital teknolojilere hızlı bir geçişin Türkiye’de yatırım ve istihdama çok önemli katkılar sağlayacağını söyledi. Ekonomik büyüme sosyal gelişme DIGITALEUROPE, Avrupa bilgi teknolojileri ile tüketici elektroniği sektörünü geliştirmek ve sektörün Avrupa Birliği’nde ekonomik büyümeye ve sosyal gelişmeye katkısını sağlamak için faaliyet gösteriyor. Birlik, AB’de dijital teknoloji alanında politika geliştirme ve uygulama süreçlerine endüstri katılımını sağlıyor. Vestel Şirketler Grubu Dış Ticaret Başkanı Turan Erdoğan’ın yer aldığı DIGITALEUROPE’un yönetim kurulunda, Erdoğan’ın yanı sıra Türkiye’de de faaliyet gösteren, Nokia, Sony, HP, SAP, Ericsson, Panasonic, Canon, Alcatel Lucent, Philips, Siemens gibi dünya çapındaki irketlerin tepe yöneticileri de bulunuyor. Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili ve Dış Ticaret Başkanı Turan Erdoğan, 1997 yılından beri Vestel İcra Kurulu Üyeliğini yürütüyor. Erdoğan, 1988 yılında Vestel Dış Ticaret’te Murahhas Üye olarak Vestel’e katıldı. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olan Turan Erdoğan, İngiltere’de Brunel Üniversitesi’nde Üretim Yönetimi yüksek lisansı yaptı. DIGITALEUROPE hakkında Temelleri 1999 yılında Avrupa Bilgi ve İletişim Teknolojileri Endüstri Birliği (EICTA) ile atılan DIGITALEUROPE, AB’de dijital teknoloji alanında politika geliştirme ve uygulama süreçlerine endüstri katılımını sağlıyor. DIGITALEUROPE üyeleri arasında dünyanın 33 ülkesinden 62 lider kurum ve 42 ulusal ticari birlik bulunuyor. Üyeler, toplamda 1 trilyon Euro’yu aşkın ciroya ve 2 milyon çalışana ulaşan 10 bin şirketi temsil ediyor. http://www.digitaleurope.org 46 çevre Yeşil devrim Dünyaca ünlü gazeteci-yazar Thomas Freidman, “Yeşil Devrim”in insanlığın kazandığı en büyük başarı olacağını söyledi. Friedman, önümüzdeki dönemde, IT (bilişim) yerine ET’den (enerji teknolojileri) bahsedileceğini belirtti. Ö zyeğin Üniversitesinin araştırma odaklı çalışmalarının çatısını oluşturan “Research@Özyeğin” (Özyeğin’de Araştırma) perspektifinin tanıtım toplantısı, The New York Times köşe yazarı, Pulitzer ödüllü gazeteci-yazar Thomas Friedman’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Friedman, “Sıcak, Düz ve Kalabalık: Neden Yeşil Devrime İhtiyacımız Var” başlıklı konuşmasında, tarihçilerin geriye dönüp 2007-2009 yıllarını araştırdıklarında, ekonomik krizin ve çevre krizinin tek bir kriz olduğunu söyleyeceklerini ifade etti. Thomas Friedman, 2008 ve 2009 yıllarının hem piyasaların hem de doğanın bir şekilde duvara çarptığı yıllar olduğunu, sürdürülebilir olmayan şekilde büyümelerin gerçekleştiğini, bunun da daha sonra kısırdöngüye dönüştüğünü belirtti. Riske aldırmadık Son iki yılda tabiat ana ve piyasaların koparak duvara çarptığını söyleyen Friedman, Citi Bank ve İzlanda’nın yaşadığı krizin kutuplardaki buzulların erimesiyle aynı döneme denk geldiğine işaret etti. Friedman, bunun bir tesadüf olmadığının altını çizerek, “Aslında aynı anda hem piyasalardaki hem de tabiat anaya ilişkin hesapları yanlış tutuyorduk. Riske aldırma- dık. Bütün kayıpları vergi mükelleflerin sırtına yükledik. Doğada da aynı şeyi yaptık” dedi. “Sürdürülebilirlik kavramını hayatımızın her alanına yaymamız gerekiyor. Değerlerimizi bunun merkezine oturtamazsak, bolluğu çocuklarımıza geri veremeyiz” diyen Friedman, Amerikan toplumunu değerlendirdiği konuşmasında, “Bizim kuşağı ben çekirge kuşağı diye adlandırıyorum. Çünkü bu bolluğun hepsini yedik bitirdik” dedi. Dünyada iki tür değerden bahsedilebileceğini, bunların sürdürülebilir değerler ve duruma bağlı değerler olduğunu kaydeden Friedman, uzun süre duruma bağlı değerlerle yaşandığı için piyasaların ve tabiat ananın sıkıntıya girdiğini söyledi. “Hiçbir zaman hiçbir yere gitmeyecekmiş gibi” yaşanması gerektiğini vurgulayan Friedman, bolluğun tüketildiğini, şimdi çocuklarımızın bu bolluğu yeniden canlandırmak zorunda olduğunu bildirdi. Friedman, sürdürülebilir değerlerin önemine vurgu yaparak, bunu, yeniden canlandırmanın temeline oturtmak gerektiğinin altını çizdi. Tabiat ana ile oyun olmayacağını, bunun piyasalar için de geçerli olduğunu ifade eden Friedman, piyasaların da açgözlülük ve korku ne derse onu yaptığını savundu. Dünyanın bugün bazı tehlikelerle karşı karşıya ol- duğunu belirten Friedman, bunların enerji ve doğal kaynakların tedariki, iklim değişikliği, enerji fakirliği ve biyo çeşitlilik kaybı olduğunu söyledi. Dünyanın karşı karşıya kaldığı mega sorunların aslında inanılmaz fırsatlar sunduğunun altını çizen Friedman, bütün sorunların tek bir çözüm yolunun olduğunu söyledi. Bundan sonraki dönemde büyük, bol ve güvenilir “enerji teknolojilerinin” (ET) sorunun çözümünde önemli rol oynayacağını ifade eden Friedman, bu devrimi kimin yapacağının belli olmadığını, IT yerine artık ET’den bahsedileceğini belirtti. Thomas Friedman, kimsenin canının acımadığı devrim olamayacağının altını çizerek, “yeşil devrim”in de söylendiği gibi olamayacağını savundu. Bu konuyu bürokratların değil mühendislerin çözebileceğini belirten Friedman, karbona uzun vadeli fiyat getirilmediği sürece istenilen yeniliğin sağlanamayacağını ifade etti. ET’nin IT’de olduğu gibi yeni fonksiyonlar getirmeyeceğini de belirten Friedman, fiyatlandırmanın önemli olacağını söyledi. haber 47 Vestel’den Rusya’ya LCD fabrikası Avrupa’nın en büyük elektronik üreticileri arasında yer alan Vestel, Rusya’da likit kristal ekranlı (LCD) televizyon üretimine başladı. Aleksandrov şehrinde kurulan fabrikada yılda 400 bin adet televizyon üretilecek. Kapasite üç yıl içinde 750 bin adede çıkarılacak. Hedef Rusya piyasasında tüm ürün gruplarında yüzde 10’luk bir paya sahip olmak. D ijital ürün pazarında önemli oranda pazar payı ile Avrupa’nın en büyük üreticisi olan Vestel Rusya’da likit kristal ekranlı (LCD) televizyon üretimine başladı. Fabrikada dört ayrı boyutta LCD televizyon üretilecek. Rusya’da şimdiye kadar 100 milyon Dolar’a yakın yatırımda bulunan şirket, LCD televizyonlarının üretimi için de yaklaşık 15 milyon Dolar ek yatırım hedefliyor. Ayrıca yerel üretimin sunduğu avantajlar sayesinde daha ucuz fiyata ürün sunarak, Rusya piyasasında payını artırmayı hedefliyor. LCD televizyon üretiminin ilk bandının açılışı için Aleksandrov Vestel fabrikasına gelen Vestel Yönetim Kurulu Üyesi Turan Erdoğan, Rusya pazarına güvenlerinin devam ettiğini, beyaz eşya yatırımlarına LCD televizyon üretiminin de eklenmesinin bunun bir göstergesi olduğunu söyledi. Erdoğan, “Üç yıl içinde televizyon üretiminde kapasiteyi 750 bine kadar ulaştırmayı plalıyoruz. Rusya’da LCD, LED, 3D gibi teknolojinin son ürünü olan televizyonları en modern ve en güzel modellerle üreteceğiz. Ürün çeşitliliği ile birlikte Rusya’da her eve girmeyi hedefliyoruz” diye konuştu. Rusya pazarının ekonomik krize rağmen güçlü ve ayakta kalmayı başardığını kaydeden Erdoğan, “Rusya, büyük bir pazar. Beklentilerimiz büyük. Biz yedi yıldan beri buradayız. Ciddi yatırımlarımız var. Vestel olarak önümüzdeki yıllarda ilk hedeflimiz tüm ürün gruplarında yüzde onluk paya sahip olmak. Bu hedefe çok kısa sürede ulaşacağımıza inanıyoruz” dedi. Vestel’in Rusya piyasasında yedi yıldan beri bulunduğunu anlatan Vestel CIS Genel Müdürü Ali Tunç Can da kendilerinden önce bu piyasaya gelen rakiplerine karşı özellikle LCD ürünün eklenmesiyle önemli ölçüde fark atacaklarını dile getirdi. Aleksandrov şehrinde 2006 yılında buzdolabı ve çamaşır makinesi üretimine başlatan Vestel, bugün itibariyle çamaşır makinesinde üretim kapasitesi 600 bin, buzdolabında ise 550 bine çıkardı. Piyasadaki rakiplerin karşısında en önemli avantajlarının yerel üretim gerçekleştirmeleri olduğunu kaydeden Erdoğan, “Yerel üretim yaptığımız için, hem lojistik açısından, hem maliyetler açısından rakiplere göre daha rekabetçi olabileceğimizi ve rakiblerimize göre avantaj oluşturduğumuzu düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. Tunç “Ürünlerimizin kalitesi, rekabetçi fiyatlarımız Rusya’da çok büyük müşteri kitlesi buldu. Belki ilk zamanlar hiç tanınmıyorduk, ancak yedi yıl içinde gerçekleştirdiğimiz tanıtım ve reklam çalışmalar sayesinde daha da benimsenmeye başladık. Yatırımlarımız arttıkça daha başarılı olacağımıza inanıyorum” dedi. Rusya piyasasında önemli bir konum edinen elektronik şirketi, üretim çeşidini LCD televizyonlarla genişletti. İlk aşamada farklı üç tasarımda ekran genişliği 16’dan 32 inçe kadar televizyon üretimi başlatan fabrika, 2010 yılının sonuna kadar 37 ile 42 inçlik televizyon üretimi de gerçekleştirecek duruma gelecek. 48 hobi Müzikle başlayan yolculuk Üç yıldır Zorlu Gayrimenkul’de yönetici asistanı olarak çalışan Berna Özbilen, kanto konusunda kapsamlı bir arşive sahip. Müzik konusunda uzman olan Özbilen, bir yandan Zorlu Gayrimenkul’deki görevini sürdürüyor, bir yandan da yurtiçi ve yurtdışında konferanslara katılarak çalışmalarını çeşitli disiplinlerden akademisyenlerle paylaşıyor. İ stanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü’nden mezun olan Berna Özbilen, üç yıldır Zorlu Gayrimenkul’de yönetici asistanı olarak çalışıyor. Yine aynı bölümde ve İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi Etnomüzikoloji programlarında yüksek lisans çalışmalarını tamamlayan Özbilen, İTÜ Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktoraya başlıyor. Beklediği kadro bir türlü açılmayınca hayatının kararını vererek akademik kariyerini noktalıyor. Üniversitedeki asistanlık ve organizasyon tecrübesi ve yabancı dilini de kullanabileceği bir alan olduğundan yönetici asistanı olmakta karar kılıyor. Yüksek lisans çalışmaları sırasında tezi için kanto konusunu inceleyen Berna Özbilen, “Kanto’da Müzikal Değişim ve Kadın Kimliği” ve “Kanto’nun Değişim Süreci ve Yakın Dönem İcrala“Müzik artık benim için hobi” Z: Çalışmalarınıza eskiden olduğu kadar vakit ayırabiliyor musunuz? Hayır, çok isterdim ama maalesef eskisi kadar vakit ayıramıyorum. Z: Sahip olduğunuz müzik bilgisi yaptığınız işte ne gibi etkiler yaratıyor? Müzikle ilgilenenler daha duyarlı ve duygusal insanlar. Ben bu olumlu özelliğin yaptıkları işe de yansıdığını düşünüyorum. Müzisyen insanların böyle bir avantaj olduğunu söyleyebilirim. Olumsuz herhangi bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Z: Güzel bir fırsat çıktığında yeniden müziğe dönmek ister misiniz? Ben zaten araştırmalarım ve enstrümanımla müziğin içindeyim. Ancak artık aktif olarak değil, hobi olarak ilgileniyorum. Önümüzdeki dönemde de bu şekilde devam edeceğimi düşünüyorum. rının Değerlendirilmesi” başlıklı; tarihi çalışma ve alan araştırmasına dayanan İngilizce ve Türkçe olmak üzere iki yüksek lisans tezi hazırlıyor. Kanto konusunda çalışmaları bulunan Cemal Ünlü ve kanto türünün önde gelen isimleriyle görüşüyor. Eski kanto nota, güfte mecmualarını ve geçmişten günümüze kantocuların görsel malzemelerini elde ederek sağlam bir arşiv oluşturuyor. Şu anda gayrimenkul sektöründe çalışıyor olsa da hala yaptığı araştırmaları yurtiçi ve yurtdışında uluslararası konferanslarda sunuyor. Cambridge Ünivesitesi, Belgrad Sanat Fakültesi, Kocaeli Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, 2008’de Üsküp, 2009’da Boğaziçi Üniversitesi’nde sunumlar yapan Özbilen müziğe artık bir hobi olarak bakıyor. Berna Özbilen Z: Zorlu Gayrimenkul’le yolunuz nasıl kesişti? İTÜ Müzikoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra, aynı üniversitede iki farklı programda yüksek lisansın ardından doktoraya başladım. Üniversitede kadro bekleme sürecinin uzaması sebebiyle doktorayı bıraktım ve bir süre sonra 2007 yılında Zorlu Gayrimenkul’de çalışmaya başladım. Z: Müzik ve yönetici asistanlığı çok farklı iki alan. Zorlandığınız dönemler olmadı mı? Evet çok farklı iki alan ama üniversitedeyken de kadrosuz olarak hocalarımın asistanlığını yaptığım için zaten yabancı değildim. Benzer noktalar olduğu için zorlanmadım. Z: Böyle bir geçiş yaparken ne tür tepkiler aldınız? Şaşıranlar oldu hala da oluyor. Z: Uzmanlık alanınız aslında kanto. Bu merakınız nasıl başladı? Kanto benim araştırma alanım ve üzerinde uzun süre çalıştığım tez konum. Uzmanlık alanım Etnomüzikoloji ve Müzikoloji. Açıkçası bu bir meraktan çok akademik bir çalışma. Ben kantonun geçmişten günümüze değişim sürecini detaylı bir şekilde inceledim. Günümüz kanto icracılarından Nurhan Damcıoğlu, Seyfi Dursunoğlu, Aysun Işık, Ayben Erman ile röportajlar gerçekleştirdim. Osmanlıca yayınlanan Nuhbe-i Elhan, Kanto gibi eski kanto nota ve güfte mecmualarını inceledim. Günümüze ulaşan birkaç kantonun dışında repertuarın ne kadar zengin olduğunu gözlemledim. Kanto günümüzde popüler müzik türleri arasında yer almadığı için, içine girdiğiniz zaman geçmişe doğru yol almanız kaçınılmaz oluyor. Z: Kanto nedir? Bize bu müzik turünden biraz bahseder misiniz? Kanto kelimesi İtalyanca şarkı söylemek anlamına gelen “cantare” kelimesinden dilimize geçmiş olup, Modernleşme ve Batılılaşma hareketleri sonucunda 19. yüzyıl sonunda ortaya çıkmış Osmanlı-Türk toplumunun ilk popüler müzik türüdür. Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısı içinde Ermeni, Rum, Çingene, Yahudi, Levantenlerin bir arada yaşadıkları bir 49 ortamda konularını o dönemin güncel yaşamından alması, kadın kimliğinin alışılmadık şekilde ön planda olması, sanat kaygısı taşımadan bestelenmesi, kolay anlaşılır sözleri, basit melodileri, Ermeni ve Rumların Türkçe’deki aksan ve vurgulama farklılıkları, görsel işitsel ve komedi unsurlarını barındırması sebebiyle kısa sürede popülerleşmiştir. Z: Geçmişte bu kadar popüler olan bir müziğin, günümüzde çok az biliniyor olmasını neye bağlıyorsunuz? Kanto, 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan bir müzik ve o döneminin güncelliğini yansıtıyor. Geçen zaman içerisinde sosyal ve kültürel koşulların değişmesi sebebiyle çağa ayak uyduramamış, zaman içerisinde farklı müzik türleri ortaya çıkınca hızlı tüketilen her popüler tür gibi kanto da popülerliğini yitirmiştir. Z: Zaman zaman ön plana çıkıyor olsa da eski şaşalı günlerine dönmesi mümkün mü? Eski günlerine geri dönmesi pek mümkün değil. Çünkü kanto ilk tuluat tiyatrolarında icra edilmiş; müzik, dans ve tiyatronun bir arada icra edildiği bir eğlence türü olarak ortaya çıkmış ve en popüler yıllarını bu döneminde yaşamıştır. Bugün için bizlere yabancı olmayan, o dönemin güncelliğini yansıtan konular, kadın-erkek çekişmeleri, o dönemin meslekleri, Ermeni ve Rum hanımların o gün için alışılmışın dışında dekolte kostümler ile sahnelerde yer alması ilgi çekmiştir. Günümüzde sadece nostalji yaşatmak amacıyla Ramazan aylarında icra edilmekle birlikte, zaman zaman bugünün birkaç popüler şarkıcının repertuarlarında bir iki kantoya yer vermeleriyle kendi tarzlarında (rock gibi) yorumlamaları ile dinleyicinin ilgisini çekiyor. Z: İş hayatına girdikten sonra kanto konusundaki çalışmalarınız devam etti mi? Çalışmalarıma yeni bilgiler ekledikçe konferanslara katılmaya devam ediyorum. 2008 yılında Makedonya’da, 2009 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen konferanslara katıldım. Makedonya’da ve Sırbistan’da sunduğum bildiriler yayınlandı. Z: Siz kanto söylüyor musunuz? Hayır, söylemiyorum. Araştırmacı olarak ilgileniyorum. Z: Bu müzik türünde sizi neler cezbediyor? Kanto renkli ve hareketli bir müzik. Dans, kostüm, kantonun o günü yansıtan konuları, müzikal değişim, araştırmalarımı daha da renkli kılıyor. Z: Geçmişten günümüze aktarılırken sadeleşme olmuş mu? Müzikal yapıdaki değişim dikkat çekici. Cumhuriyet öncesinde kanto Batı müziği enstrümanlarıyla icra edilirken, Cumhuriyet sonrasında Türk müziği enstrümanları ile icra edilmiş, günümüzde ise alışveriş merkezlerinde düzenlenen Ramazan eğlencelerinde sadece bir orgun eski kanto orkestrasının yerini aldığı görülebiliyor. Görsel anlamda ise o günün kıyafetleri ve günümüz kıyafetlerinin harmanlanarak modernize edildiğini söylemek mümkün. Z: En meşhur kanto icracıları kimler? Peruz, Şamiram, Nıvart, Eleni, Minyon Virjin, Büyük Virjin, Rana Dilberyan, Mari Ferha ve Zarife Hanım başlıca isimler arasındadır. Günümüzde ise ilk akla gelen isim Nurhan Damcıoğlu ve Huysuz Virjin takma adıyla kadın kılığında kanto kostümüyle sahneye çıkan Seyfi Dursunoğlu. Her ikisi de kantoları modernize ederek dinleyiciye sunuyorlar. Madam Ankine diğer adıyla Aysun Işık günümüzde kanto icra eden tek Ermeni kantocu. Görsel ve işitsel olarak otantiğe yakın icraları ile dikkati çekiyor. Z: Ne tür tepkiler alıyorsunuz? İnsanlar genellikle pek tanımadıkları bu müzik türünü merak ediyorlar. Aynı kantonun 19. yüzyıl sonundaki icrası ile 20. yüzyıl ortası ve günümüzdeki icra örneğini dinlettiğim zaman kantonun müzikal yapısındaki değişimi fark ediyorlar ve bu değişim çok ilgilerini çekiyor. Türün ilk icracıları Ermeni hanımlar olması sebebiyle politik sorular gelebiliyor. 50 haber Geleceğin yöneticileri Geleceğin yöneticilerini belirlemek amacıyla geçtiğimiz yıl başlayan MT programına şu ana kadar 26 kişi dahil edildi. Yaklaşık 6 ay süren programın 12 haftalık kısmı, her hafta tüm gün ders, diğer 12 haftalık kısmı da Vestel şirketlerinde stajdan oluşuyor. Böylece gençler kendilerini hem pratik hem teorik olarak geliştirme fırsatı buluyor. V estel, Şubat ayında başlattığı MT programı ile yöneticilerini artık kendi yetiştiriyor. Müdür ve üstü unvanlardaki genç yöneticilerini, Özyeğin Üniversitesi ile ortak yürüttüğü özel ve akademik içeriği güçlü bir MT programı ile Vestel ailesine yönetici olmaya hazırlayan şirket, katılımcı gençlerin hem teorik hem de pratik anlamda kendini geliştirmesini amaçlıyor. Vestel bu programla, liderliğe uzanan yolda farkındalık yaratan, geleceğin çalışanlarına sahip olmayı hedefliyor. MT programı ile ilgili çalışmalara 2009 yılında başladıklarını ve bu çalışmalar sonucunda 26 kişiyi programa dahil ettiklerini belirten Vestel İnsan Kaynakları Direktörü Semih Süslü, “Program, iki ay süren aşamalı işe alım sürecinden sonra Şubat ayında başladı. Programa ilgi büyüktü, 1100 kişi başvuruda bulundu. Başvuranlardan 26 kişi aradığımız özelliklere sahipti ve bu arkadaşlarımızı MT Programına dahil ettik. MT programlarına ihtiyaçlarımız doğrultusunda devam edeceğiz” diye konuştu. Semih Süslü, başvurularda dikkat edilen kriterleri ise şöyle sıraladı: “Başvuranlarda ODTÜ, Bilkent, Boğaziçi, İTÜ, Koç, Sabancı, Yıldız Teknik, Ege ve Dokuz Eylül üniversitelerinden birinden; İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (YTE) ya da Gebze YTE’den mezun olma şartı aradık. Ayrıca bu üniversitelere eş değer puanlı ve burslu eğitim veren diğer üniversiteler mezun olan adayların başvurularını da değerlendirdik. Bu üniversiteler dışında kalan üniversitelerden mezun olup üniversiteye giriş sınavında ilk 2000’e giren adayların ve yurtdışında benzer nitelikteki üniversitelerden mezun olan adayların başvuruları da inceledik. MT Programı’na katılmak isteyenlerde elektrikelektronik, bilgisayar, makine ve endüstri mühendisliği ya da işletme, ekonomi ve uluslararası ilişkiler bölümlerinden birinden mezun olma şartı aradık. Yüksek lisans yapmış olmak, askerliğini tamamlamış olmak ve/veya ikinci dil bilmek, eşitler arasında bizim için tercih nedeni oldu. Yeni mezun olmak ya da en fazla bir buçuk yıl iş deneyimi sahibi olmak ve Vestel tarafından uygulanacak İngilizce ve genel yetenek sınavlarında başarılı olmak aradığımız diğer kriterler oldu.” Eğitimler, Vestel’in Manisa’daki üretim üssü Vestel City’de gerçekleştiriliyor. Yaklaşık altı ay süren programın 12 hafta- lık kısmı, her hafta tüm gün ders, diğer 12 haftalık kısmı da Vestel şirketlerinde gerçekleştirilen stajdan oluşuyor. Ücretinin tamamını Vestel’in karşıladığı eğitimler toplamda 1000 saatten fazla sürüyor. Ayrıca eğitime katılan tüm öğrenciler ücretlerini tam olarak alıyor ve diğer sosyal haklardan da eksiksiz faydalanabiliyor. 51 Zorlu Enerji Grubu ICCI’da Zorlu Enerji ICCI 2010’a 60 metrekarelik özel standı ile katıldı. Büyük ilgi çeken ve ziyaretçi akınına uğrayan standın konukları arasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, EPDK Başkanı Hasan Köktaş gibi isimler de vardı. Stant içerisinde oluşturulan özel alanlarda çok sayıda iş toplantısı gerçekleştirdi, Zorlu Enerji’nin projeleri tanıtıldı. E nerji sektörünün en önemli buluşma noktası olan 16.Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı ICCI 2010 12-14 Mayıs 2010 tarihleri arasında WOW Convention Center’da gerçekleştirildi. Elektrik üretim sistemleri, yenilenebilir enerji, çevre teknolojileri ve danışmanlık alanında hizmet veren şirketlerin yer aldığı fuar ile 22 farklı oturumun gerçekleştirildiği konferans, enerji sektörünün gündemine dikkat çeken panel ve toplantılara sahne oldu. 150 firmanın katımı ile gerçekleştirilen, üç gün süresince 7 bin sektör temsilcisin katıldığı fuarda, Zorlu Enerji Grubu da bir stant ile yer aldı. Fuarın açılışında konuşan EPDK Başkanı Hasan Köktaş, Türkiye ekonomisinin küresel krizin etkilerini her alanda üzerinden attığını bu alanda en hızlı toparlanmanın ise enerji sektöründe olduğunu söyledi. Elektrik ve doğal gaz talebinde yılın aynı dönemine göre görülen yüzde 9 ila 18 oranındaki artışın bunun en büyük göstergesi olduğunu söyledi. Fuarın ilk günü, açılış konuşmalarının ardından Zorlu Enerji standı, Enerji Piyasası Düzenleme Kuru- mu (EPDK) Başkanı Hasan Köktaş başta olmak üzere kamu ve özel kuruluşlardan çok sayıda yetkili tarafından ziyaret edildi. Fuarın ikinci günü de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Zorlu Enerji Grubu standını ziyaret ederek Zorlu Enerji çalışanlarıyla tek tek konuştu. Bakan Yıldız, Grubu özellikle yenilenebilir enerji yatırımlarına olan ilgisi ve ödüllü Gökçedağ Rüzgar Santrali nedeniyle tebrik etti ve memnuniyetini ifade etti. Zorlu Enerji Grubu’nun 60 metrekarelik özel standı, özellikle yabancı yatırımcıların, sektör temsilcilerinin ve akademisyenlerin de büyük ilgisini çekti. Stant içerisinde oluşturulan özel alanlarda çok sayıda iş toplantısı gerçekleştirdi. Enerji yatırımlarını yaparken, doğal-kültürel-sosyal dokuya hassasiyetle yaklaşan Zorlu Enerji Grubu’nun, bu yönde geliştirdiği proje ve etkinliklerini geniş kesimlerle paylaşma imkanı bulduğu fuar, sektör ve ilgi grupları açısından oldukça verimli geçti. Rakamlarla ICCI ICCI ilk yılında 10 katılımcı firma ile gerçekleştirilirken organizasyonun katılımcı firma sayısı bu yıl 154 firmaya ulaştı. • Etkinlik, gerçekleştirildiği ilk yıl 200 ziyaretçiye ev sahipliği yaparken son yıllarda büyük bir artış sergiledi. ICCI, 2010 yılında 1100 kişilik sektörün akademisyen kadrosu, 1500’e yakın kamu görevlisi ile 4300 kişilik özel sektörden üst düzey yetkililerin oluşturduğu, toplamda 7000’e yakın profesyonel ziyaretçiyi ağırladı. • ICCI 2010’a ilk defa Avusturya ve İspanya’dan gelen üst düzey yetkililer katıldı. • Konferans bu yıl ilk kez olarak ikili görüşmelere ev sahipliği yaptı. • 20 farklı ülkeden katılımcı ve ziyaretçiyi ağırlayan Sektörel Fuarcılık uluslararası boyutta güçlü etki bıraktı. • ICCI’ın başladığı 1994’te yapılan 4 oturumda 16 bildiri sunulurken, 2010 yılında 22 oturum gerçekleştirildi ve yaklaşık 200 bildiri sunuldu. • ICCI, 1994 yılında 100 metrekarelik küçük bir alanda gerçekleştirilmişti. 2010 yılına gelindiğinde ise toplam 7000 metrekarelik bir alana yayılan enerji sektörünün en büyük fuarı oldu. • 2020 yılına kadar 100 milyar Dolar’lık yatırım imkanı ile Türkiye’nin en büyük sektörü olan enerji, tüm detaylarıyla ele alındı. 52 müzik “Basmakalıp işlerle caz olmaz” Müzisyen Elif Çağlar Muslu, cazın tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızla geliştiğine dikkat çekiyor. Bunun için eğitimin çok önemli olduğunu vurgulayan Muslu, “İşin şov kısmında yer alıyorsanız bir iki şarkıyla idare edersiniz ama caz şarkıcısı olmak istiyorsanız durum farklı. Basmakalıp şeylerle, 10 tane şarkı ezberlemekle caz olmaz” diyor. İ lk kez 1900’lerin başında ABD’nin New Orleans eyaletinde gelişmeye başlayan caz müzik, 1917 yılında “Dixieland Jazz Band”in plaklarının piyasaya çıkmasıyla tüm dünyaya yayılıyor. Mavi notalar, senkop, swing, çoklu ritim, atışma ve doğaçlamanın kullanıldığı bu müzik türü zamanla Türkiye’de de kendi dinleyici kitlesini yaratır. Önceleri daha küçük bir kitleye seslenen caz, bugün en sevilen müzik türleri arasında yer alıyor. Elif Çağlar Muslu da ilk kez 11 yaşında eline geçen bir cd ile cazla tanıştıktan sonra bu yolda ilerlemeye karar veriyor. Cazı yakın takibe alıyor ve eğitim için Bilgi Üniversitesi’nin yolunu tutuyor. Eğitimini tamamladıktan sonra New York’a giden ve çok istediği okulda hayran olduğu bir isimle, Sheila Jordan’la çalışma fırsatını yakalayan Muslu, üç yıl ABD’de kaldıktan sonra Türkiye’ye dönüyor. Başlangıçta bir takım zorluklar yaşasa da şimdi oldukça memnun. Bardağa her zaman dolu tarafından bakan Muslu, cazın şimdi daha çok dinlendiğini ve her yaştan insanın daha fazla ilgi gösterdiğini söylüyor. Düzenlediği özel gecelerde ve sahne aldığı kulüplerde bunu yakından gözlemlediğini vurgulayan Muslu, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de cazın hızla popülerleşeceğine inanıyor. Z: Sizin de müzik merakınız çocuk yaşlarda mı başladı? Klasik olacak ama benim de müzik merakım küçük yaşlarda başladı ama icraata dökülmesi lise yıllarıma denk geliyor. Daha sonra müzikle devam etmeye karar verdim ve Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde kompozisyon okudum. Mezun olduktan sonra daha çok şey öğrenmek için New York’taki Queens College bünyesindeki Aaron Copland School of Music’te eğitim aldım. Okulu özellikle seçtim, çünkü çalışmayı hayal ettiğim efsane jazz vokal Sheila Jordan burada hocalık yapıyordu. Üç yıl ABD’de de kaldıktan sonra döndüm. Z: Döndükten sonra zorluklarla karşılaştınız mı? Karşılaşmadım dersem yalan olur. Çünkü ABD’de eğitim aldıktan sonra çok güzel yerlerde sahne aldım ve sonrasında çok güzel teklifler geldi. Ben o dönem tatil için döndüm ama ailevi nedenlerden dolayı kaldım. İstemeden kaldığım için ve o kadar teklifi ardımda bıraktığım için üzülmüştüm ama sonraları alıştım. Türkiye’de de bu işi birilerinin yapması gerektiğini anladım. Zaten bu şekilde isim yapabilirsiniz. Kendi ülkenizde çok güzel işlere imza atarsanız fark edilmeniz mümkün olabilir. Ben de kendi ülkemde fark yaratmak için çabalıyorum ve şimdi düşününce iyi ki İstanbul’da kalmışım diyorum. Z: Başından beri aklınızda caz mı var mı, sonradan mı karar verdiniz? Ben farklı farklı müzikler dinlemeyi seviyorum. Şu anda da 53 “Caz için eğitim şart” öyle, farklı müzik tarzlarıyla ilgileniyorum ve farklı projelerde yer alıyorum ama benim için cazın yeri hep başka olmuştur. İlk 11 yaşımda elime bir caz cd’si geçmişti ve o anda kararım şekillenmişti. Bu yüzden Bilgi Üniversitesi’ni tercih ettim, çünkü caz eğitimi sadece orada vardı. Sadece konservatuar okumak istemedim, çok bilinçli bir şekilde cazı tercih ettim. Z: Kimleri örnek alıyorsunuz? Örnek aldığım birçok insan var ama hocam Nükhet Duracan, Rendi Esen ve Sheila Jordan benim için çok özel isimlerdir. Z: Popüler müzikten besleniyor musunuz? Merkezimde her zaman caz var ama popülerden müzikten de fazlasıyla beslendiğimi söyleyebilirim. Eylülde albümüm çıkacak ve orada çok rahat popüler kültürün izlerini görebilirsiniz. Sonuçta biz yeni jenerasyon olarak MTV etkisini fazlaca hissetmiş bir kuşağız ve yeni şeylere açığız. Z: Tepkiler nasıl? Çok iyi tepkiler alıyorum. İnsanlar artık daha çok caz dinliyor ve daha fazla konser talep ediyor. Şarkılara eşlik edenlerin sayısı ve alkışlar da bunu gösteriyor. Z: Caz belli bir kitlenin müziği olarak bilinir. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Caz herkese açık bir müzik. Bu zamanla gelişecek bir şey. Özellikle yurtdışında gençler cazı yakından takip ediyor. Türkiye’de de böyle olacaktır. Z: Bu durumun değişmesi, cazın kitlelere yayılabilmesi için neler yapılabilir? İnsanın içinden ne geliyorsa, yaptığı müziğe de samimiyetle onu katması gerekiyor. Mesela sadece gençleri etkilemek adına işin içine rock ya da pop katmak samimiyeti öldürür. Farklı renkleri ve içinizden geçenleri doğru bir karışımla sunarsanız sonuç alabilirsiniz. Bu konuda müzisyenlere biraz daha iş düşüyor. Yoksa şu yapılmalı, bu yapılmalı gibi kalıp önerilerim yok; bunu doğru bulmuyorum. Bilinçli olmanın yeterli olacağını düşünüyorum. Z: Cazın Türkiye’deki serüvenini nasıl değerlendiriyorsunuz? Cazın ülkemizde güzel bir seyir izlediğini düşünüyorum. Bu konuda umutlu olduğumu söyleyebilirim. İşin içinde olduğumuz için, gelen tepkilerden bunu çıkarmak mümkün. Sadece mekan konusunda sıkıntımız var, onları da kısa sürede aşacağımızı düşünüyorum. Sesimizi duyurabileceğimiz yerler arttıkça cazın daha da popülerleşeceğini düşünüyorum. Z: Yeni projeler var mı? Şu anda en önemli projem eylül ayında çıkacak olan albümüm. Tüm sözlerin bana ait olduğu bir albüm olacak. Şarkıların tamamı yeni olacak ve bu anlamda da bir ilk olacak. Oldukça heyecanlıyım ve tepkileri merak ediyorum. Bunun dışında çok önemsediğim “Jazz Open Mind” geceleri var, bu devam edecek. Bir de çalıştığım gruplar var, onlarla konserlerimiz olacak. Z: Cazda diğer müzik türlerinden farklı olarak ciddi bir eğitim de gerekiyor… İşin sadece şov kısmında yer alıyorsanız bir iki şarkıyla idare edebilirsiniz ama caz şarkıcısı olmak istiyorsanız durum farklı. Öncelikle çok iyi doğaçlama yapabilmeli, çok sağlam bir repertuara sahip olmalı ve caz tekniğini çok iyi bilmelisiniz. Tüm bunlar için de eğitim gerekiyor. Mesela armoni bilginiz yoksa doğaçlama yapamazsınız ve söylediğiniz her şey tekdüze olmaya başlar. YBasmakalıp şeylerle, on tane şarkı ezberlemekle caz söylenmez. Z: Siz özel dersler de veriyorsunuz. Talep nasıl? Ben üniversitede okurken cazla ilgilenen de, gidilecek mekan da azdı. ABD’den döndükten sonra sayının ne kadar arttığını gördüm. Ders almak isteyen gençler de çok hevesli ve istekliler; sayıları sürekli artıyor. Her yaştan insanın bu müziğe olan ilgisinin arttığını görüyorum. Konserlerde, gecelerde ve özel organizasyonlarda bizzat yaşıyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor. Z: Öğrencilerinizi neye göre seçiyorsunuz? Cazı sevmeleri ve buna zaman ayırmaları yeterli. Tabii ki müzik kulağı yoksa ve birtakım ciddi eksiklikler varsa teknik hocalara yönlendiriyorum ama onun dışında, dediğim gibi seviyor olması yeterli. 54 haber Gençlerin gözdesi Zorlu Enerji Geçtiğimiz yıl sektördeki diğer üç şirketin karının toplamından daha fazla kar elde eden Zorlu Enerji, başarılı performansı ve politikaları sayesinde gençlerin gözde şirketleri arasında kendisine üst sıralarda yer buldu. 98 üniversiteden yaklaşık 14 bin öğrencinin oylarıyla belirlenen listeye, Zorlu Enerji 20’nci sıradan girdi. İ ş dünyası için 2009 zor bir yıl oldu. Yaşanan küresel finans krizinin etkisiyle birçok sektör ve şirket adeta dibe vurdu. Satış rakamları, karlılık, öz sermaye artışı gibi rakamlar hep eksilerde seyretti. Ancak bu ortamda yıldızı parlayan bir şirket vardı: Zorlu Enerji… Geçtiğimiz yıl başarılı bir performans sergileyen Zorlu Enerji, bu başarısıyla tek başına enerji sektörünün karlılığını düzeltmesini sağladı. Turkishtime dergisinin yaptığı “Performans 250” araştırmasında Zorlu Enerji için şu ifadeler kullanıldı: Elektrik sektörünün karlılığını düzeltmesinin ardındaki neden, sektör dinamiklerinden öte Zorlu Enerji’nin performansından kaynaklanıyor. Şirket 2008’i yeni yatırımlar nedeniyle önemli ölçüde zararla kapatmıştı. Geçtiğimiz yıl geri dönüşlerin başlamasıyla birlikte, 2008’de sektördeki diğer üç şirketin toplam karının iki katından fazla zarar eden Zorlu Enerji’nin geçtiğimiz yılki karı bu kez diğer üç şirketin toplamının üzerinde gerçekleşti. Sanayi üretimindeki yavaşlamanın etkisi sektörün satış rakamlarından takip edilebilir. Bu yıl üretimde canlanmayla birlikte performansın daha da yukarı taşınacağına kesin gözüyle bakılıyor. Öte yandan sektörün yüksek öz sermaye performansının da gerisinde Zorlu Enerji var. Elektrik 2009’da sermaye yapısını en çok güçlendiren sektör oldu. 2008’deki yüksek zarar şirketlerin öz sermayesini olumsuz etkilemişti. 2009’da ise yüksek karlılıkla birlikte durum tersine döndü. Bu durum üniversite öğrencilerinin tercihlerini de etkiledi. 98 üniversiteden yaklaşık 14 bin öğrencinin oylarıyla belirlenen “Türkiye’nin En Gözde Şirketleri” sıralamasında Zorlu Enerji üst sıralarda yer aldı. İş piyasasının başlangıç seviyesini oluşturan ya da oluşturmaya aday olan, 98 üniversiteden 13 bin 852 öğrencinin oylarıyla belirlenen “Türkiye’nin En Gözde Şirketleri 2010” listesi bir işveren markası olarak doğru konumlanan şirketlerden oluşuyor. Üniversite öğrencilerinin en gözdeleri, işveren markalarını “aile-okul şirket” stratejisi üzerine kuranlar oldu. Yetenek gelişimi üzerine çalışan Realta Danışmanlık tarafından bu yıl ikincisi gerçekleştirilen “Türkiye’nin En Gözde Şirketleri Araştırması”, yaklaşık 65 şirketin, iş piyasasının giriş seviyesini oluşturan ya da oluşturmaya aday olan üniversite öğrencilerinin gözünde nasıl bir işveren markası algısına sahip olduğu sorusunun cevabını veriyor. Businessweek Türkiye dergisinde yayınlanan araştırmaya göre Zorlu Holding Türkiye’nin en gözde holdingleri arasında yer alırken, Zorlu Enerji de en gözde şirketler sıralamasında 20’nci oldu. 56 Mehmet Zorlu Vakfı Büyülü bir dünyaya davetlisiniz Göz kamaştırıcı Oz Ülkesi’nin sihirli dünyası, büyülü ormanları, birbirinden güzel dansları ve şarkıları eşliğinde çocuklara sahip oldukları şeylerin, ailevi değerlerin ve arkadaşlığın önemini hatırlatan Oz Büyücüsü, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun başarılı yorumu ile pek eğlenceli bir görsel şölene dönüştü. Oyun bu sezon 50 bin çocuğa ulaştı. H alası ve amcasıyla çiftliklerinde mutlu bir yaşantısı olan Dorothy, sevimli köpeği Toto komşusu tarafından elinden alınmak istenince evden kaçar. Pişman olup geri dönmeye çalıştığı sırada bir hortuma yakalanır ve kendisini Oz’un renkli dünyasında bulur. Üzerine düştüğü ev, Doğu’nun Kötü Cadısı’na aittir. Onu öldüren Dorothy birden bire Oz’un en ünlü şahsiyeti haline gelir. Kardeşini öldüren Dorothy’den intikam almak isteyen Batı’nın kötü cadısı, genç kızın peşine düşer. Cadıdan kaçan Dorothy, Oz Büyücüsü’nün yardımını istemek için onun yaşadığı Zümrüt Şehri’ne gider. Dorothy, yolda 3 yeni arkadaş edinir. Kalpsiz Teneke Adam, beyinsiz Korkuluk ve korkak Aslan, uzun yolculuklarında Dorothy’e yardım eder ve onu korurlar. Yolculuğu başarıyla atlatmaları, kahramanlarımızın dileklerinin olmasını sağlayacaktır. Lyman Frank Baum (1856-1919), Amerikalı bir yazar. Her gece dört oğluna bir masal anlatır, onları ancak öyle uyuturmuş. Masal anlatmaya öylesine alışmış ki, bir gün Doroti adında bir kız kahraman yaratmış; o günden sonra anlattığı, yazdığı bütün masallarda bu kız yer almış. Doroty’nin serüvenleri giderek daha da renklenmiş; yazar, bu güzel kızın yanına içi saman dolu bir Korkuluk, bir Teneke Adam, bir de korkak Aslan eklemiş. Sonunda bu dört kahrama- 57 Tüm zamanların en iyi aile filmi Frank Baum’un beğenilen kitap serisinden uyarlanan Oz Büyücüsü 1939 yılında Victor Fleming tarafından sinemaya uyarlandı. Başrolde Judy Garland’ın oynadığı film, sinema klasikleri arasına girmiş durumda. Film, Amerikan Film Enstitüsü tarafından tüm zamanların En İyi Aile Filmi seçilirken filmde Judy Garland`ın seslendirdiği “Over The Rainbow” da iyi müzik kategorisinde birinci oldu. Bir fenomen haline gelen Oz Büyücüsü’nünn Türkçe uyarlaması, 1971 yılında Ayşecik ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde ismiyle çekildi. Filmde Zeynep Değirmencioğlu, Süleyman Turan, Serezli gibi isimler filmde rol aldı. Bu arada meraklısına bir müjde: “Oz Büyücüsü”nün yeniden çekilmesi için çalışmalara başlandığı belirtiliyor. New Line Cinemas ve Warner Bros’un üzerinde çalıştığı iki farklı senaryonun bulunduğu söyleniyor. nın başından geçenler, Oz Büyücüsü masalını ortaya çıkarmış. Masal öyle beğenilmiş ki, dünyanın bütün dillerine çevrilmiş. Oz Büyücüsü, bugün dünya çocuk edebiyatının başyapıtlarından sayılıyor. Göz kamaştırıcı Oz Ülkesi’nin sihirli dünyası, büyülü ormanları, birbirinden güzel dansları ve şarkıları eşliğinde çocuklara sahip olduklarının, ailenin ve arkadaşlığın önemini bir kez daha hatırlatan Oz Büyücüsü, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun yorumu ile pek eğlenceli bir görsel şölene dönüşüyor. Özlem Saraç’ın uyarladığı, Gaye Cankaya’nın yönettiği oyun çocuk izleyiciyi büyülü bir dünyaya davet ediyor. On binlerce çocuğu tiyatro ile tanıştıran “Zorlu Çocuk Tiyatrosu” 2009 – 2010 sezonunda Oz Büyücüsü’nü minik tiyatro severlerle buluşturdu. 28 ilde 89 kez sahnelenen oyun, 50 bine yakın çocuğa ulaştı. Oyunda Doroty’yi Duygu Yılancı canlandırdı. Korkuluk rolünde Kemal Erdurak; Teneke Adam rolünde Şevket Çapkınoğlu; Aslan rolünde Emin Önal; Kötü Cadı, Glinda ve Em Teyze rollerinde Dilek Demir; Oz Büyücüsü, Hery Amca, Samsara, Kapıcı rollerinde ise Cengiz Okuyucu izleyici karşısına çıktı. Oyun gelecek yıl da Anadolu turnesine çıkacak. Kitabı da çıktı Kediler ve Fareler Mutfağı ile Bremen Mızıkacıları’nın ardından, Zorlu Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu’nun sahnelediği Oz Büyücüsü de yine Mehmet Zorlu Vakfı’nın katkılarıyla Kelime Yayınları tarafından yayınlandı. Kitabın satışından elde edilen tüm gelir, daha önceki kitaplarda olduğu gibi Zorlu Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu’nun Anadolu’daki çocuklara ücretsiz oyunlar sergilemesi, gösteriler yapması amacıyla değerlendirecek. 58 röportaj Çizerde çocuk ruhu olmalı Çocuklar için çizerken daha sevimli ve neşeli çalışmalar yapmaya özen gösteriyorum. Bazıları çocuk kitabı resimlemeyi hafife alır ama çoğu da bu konuda ürün veremez. Çünkü bunun için çizgi yeteneği dışında başka özellikler de gerekiyor. Her şeyden önce çizerde biraz çocuk ruhu olmalı. Çocukları iyi tanımalı. Aksi halde başarılı olması mümkün değil. 2 003’te London Transport Museum ve Society of Artist Agents’in organize ettiği Londra’nın kültür hayatıyla ilgili illustrasyon yarışmasında birinci seçildi. Poster olarak basılan çalışması şehrin bütün metro istasyonlarında sergilendi. Aynı yıl Uluslararası Aydın Doğan Karikatür Yarışması’nda da birinci oldu. Irak Savaşı zamanına denk gelen karikatürü kamuoyu tarafından ilgiyle karşılandı. 2005’te American Society of Illustrators’den sergiye katılan dünyaca ünlü sanatçıların içerisinde ilk Türk olarak bir altın madalya aldı. Sözünü ettiğimiz isim, son yıllarda peş peşe aldığı uluslararası çapta saygın ödül ile adından dünya medyasında sıkça söz ettiren başarılı karikatür sanatçısı Necdet Yılmaz’dan başkası değil. Zorlu Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu tarafından ilk kez 2008-2009 tiyatro sezonunda sahneye konulan, son olarak “Kelime Yayınları” tarafından bir masal kitabı olarak yayımlanan Bremen Mızıkacıları’nın ve yakında piyasaya çıkacak olan Oz Büyücüsü’nün yepyeni bir anlayışla yapılan çizimleri de halen Scholastic, Harcourt, Oxford Press gibi dünyaca ünlü yayınevleri için de çalışan ve New York’ta yaşayan Necdet Yılmaz’a ait. Yılmaz ile çalışmaları, başarıları ve projeleri hakkında konuştuk. Z: Çizgiyle nasıl tanıştınız? Küçük yaşlarda. Televizyonda gördüğüm çizgi film kahramanlarını çizdiğimi hatırlıyorum. Evde boş kağıt bulamazsam gazetelerin yazısız bölümlerine çizerdim. Z: Nasıl bir eğitim aldınız? Güzel Sanatlar Fakültesi’nin grafik tasarım bölümünden mezun oldum. Burada bol bol desen çizdim ve değişik boyama teknikleri denedim. Z: Kitap resimlemeye ne zaman başladınız? Okulda ödev olarak kitap resimliyorduk ancak ilk profesyonel kitap teklifim henüz mezun olmadan Çocuk Vakfı Başkanı yazar Mustafa Ruhi Şirin’den geldi. Adı, Uçan Eşek. 59 İlk karikatürü 14 yaşında yayınlandı Necdet Yılmaz 1970 İstanbul doğumlu. İlk karikatürü 14 yaşındayken Gırgır dergisinde yayınlanan Yılmaz, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik bölümünden mezun oldu. Görsel iletişimin diğer alanlarını denemek için grafik tasarım, animasyon, reklamcılık gibi işler yaptı. Manajans Thompson’daki sanat yönetmenliği görevinden ayrılarak dil öğrenmek için 2000 yılında New York’a gitti. Türkiye’deki ekonomik kriz nedeniyle dönüşünü geciktiren Yılmaz, şehrin kültürel ve sosyal büyüsünün etkisiyle burada kalmaya karar verdi. New York düşünce gücünüzü geliştiriyor Z: Bir kitap resimlerken nasıl bir yol izliyorsunuz? Tabii ki önce öyküyü okuyorum. Sonra resimleyeceğim sayfaları kafamda canlandırıyorum. Kağıda geçirirken birçok eskiz yapıyorum ve bunları yayıncıyla paylaşıyorum. Kompozisyonlar onaylandıktan sonra orijinalleri için gerekiyorsa araştırma yapıyorum. Eğer öyküde bilmediğim bir hayvan, araç ya da mekan varsa internetten ya da kütüphaneden onu bulup inceliyorum. Gerekirse hayvanat bahçesine gidiyorum. Sonunda bunları kağıda aktarmaya sıra geliyor. Z: Çocuk kitapları resimliyorsunuz. Çocuklar için çizmenin bir farkı/zorluğu var mı? Nelere dikkat ediyorsunuz? Çocuklar için çizerken daha sevimli ve neşeli çalışmalar yapmaya özen gösteriyorum. Resimlerin metni desteklemesi ve kitabı görsel olarak zenginleştirmesi gerekiyor. Okurun yaş grubu da önemli. Örneğin okul öncesi ve 12-13 yaşlar için çizdiklerim biraz farklı. Küçük yaşlar için algılaması zor, karışık kompozisyonlardan kaçınıyorum. Bazıları çocuk kitabı resimlemeyi hafife alır ama çoğu da bu konuda ürün veremez. Z: ABD’deki yaşantınızdan söz edebilir misiniz? Günleriniz nasıl geçiyor? New York’un gökdelenlerinin biraz uzağında sabahları kuş sesleriyle uyanabildiğim bir mahallede oturuyorum. Güne başlarken ilk işim bilgisayarımda Türkiye ile ilgili haberlere göz atmak oluyor. Masam pencere kenarında ve çizim yaparken genelde radyo dinliyorum. New York, yaşamak için dünyanın en zor şehirlerinden biri. Sürekli bir rekabet var. O yüzden herkes gibi benim de çok çalışmam gerekiyor. En büyük avantajı ise dünyanın en önemli kültür olaylarının burada gerçekleşmesi. Müzeler, kütüphaneler çok zengin. Mümkün olduğunca bunlardan yararlanmaya çalışıyorum. Z: New York’ta yaşamanın sizin sanat ve kültür hayatınıza etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Evet, kesinlikle... Çünkü burası dünyanın en büyük kültür ve sanat şehri artık. Önemli aktivitelerin büyük bir bölümü bu şehirde gerçekleşiyor. Bundan başka çok kültürlü yapısıyla müthiş bir gözlem fırsatı sunuyor size. Bu kültürleri tanıdıkça düşünce gücünüzün genişlediğini hissediyorsunuz. Z: Çalışmalarınız dünyada ilgi görüyor, beğeni topluyor. Türkiye’de hak ettiğiniz ilgiyi görüyor musunuz? Bazen... Ama bunun çok önemi yok. ben işimi her zamanki gibi yapmaya gayret ediyorum. Bu konu üzerinde pek durmuyorum. Çünkü bunun için çizgi yeteneği dışında başka özellikler de gerekiyor. Her şeyden önce çizerde biraz çocuk ruhu olmalı. Çocukları yakından tanımalı. Z: Bremen Mızıkacıları ve Oz Büyücüsü’nün çizimlerinde de sizin imzanız bulunuyor. Bu çalışmalardan söz edebilir misiniz? Sizin için ne ifade ediyordu? Nasıl bir yaklaşım sergilediniz? Bu öyküler dünyaca ünlü başarılı klasiklerden olduğu için resimlerken büyük zevk aldım. Bunların Zorlu Vakfı tarafından tiyatro uygulamaları yapıldığı için oyunlara, en azından oyundaki karakterlere ve kostümlere sadik kalmaya çalıştım. Z: Ne tür teknikler kullanıyorsunuz? Suluboya gibi klasik teknikler sıklıkla kullanıyorum. Ancak son dönemlerde çalışmalarımı bilgisayarda yapmaya başladım. Bu beğenmediğim kısımları kolaylıkla değiştirebilmek ve zaman gibi bazı pratik faydalar sağlıyor bana. Bununla birlikte bazen suluboya ve bilgisayarı da birleştirerek kullandığım da oluyor. Z: Örnek aldığınız isimler var mı? Bazen klasik ressamlardan esinlendiğim oluyor. Hollandalı sanatçı Pieter Bruegel bunlardan biri. Onun kır manzaralarındaki doğal halleriyle insanlarını çok seviyorum. Z:Çok sayıda ödül aldınız. Son olarak Amerikan İllustratörler Derneği’nin düzenlediği sergide çizimleri sergilenen tek Türk oldunuz. Bu sergiden biraz söz edebilir misiniz? İllustratörler Derneği tarafından çevre konulu bir sergi için bir animasyon çalışması yapmam istendi. Çevre sorunlarına duyarlı olduğum için heyecanlandım. Kesik bir ağaç gördüğümde onun da bir zamanlar yaşadığını, bizim gibi nefes aldığını düşünürüm hep. Yaşadığı sürece nelere tanıklık ettiğini hayal etmeye çalışırım. Bu anıları ağacın gölgesini kullanarak anlatmaya çalıştım. Müzik seçmem zor olmadı. New York Türk Konsolosluğu’nda Kızılderililerle ilgili bir toplantıda verdiği bir konserde tanıdığım genç müzisyen Evren Ozan’ın izniyle onun Aluvia albümünden Taval adlı parçasını kullandım. Biraz daha zenginleştirip kısa film festivallerine katılmayı düşünüyorum. 60 yönetim Hamza Cihan Sarı Zorlu Şirketler Grubu CIO Kriz yönetimi Kriz hayatlarımızın adeta vazgeçilmez bir parçası. Her gün yeni bir krizle karşı karşıyayız. Peki ne yapmalı? Aklıma hemen James B. Conont’un “Kaplumbağaya dikkat et. Ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor” sözü geliyor. Bu söz bir anlamda kriz yönetiminde izlenecek yolu, krizlerin üstesinden gelmek için yapılması gerekenleri özetliyor. B iz Türkler için kriz hayatın bir parçası oldu. Her durumda bir bunalımla karşılaşır, hatta gerekirse kendimiz yaratır ve onun üstesinden gelmeyi de başarırız. Bunalımlar yinelenmesi çok sık olduğundan gündelik işlerimizden biri haline gelmiştir. Fakat çoğunlukla ödediğimiz bedelin farkında değiliz. Bu bağlamda benim profesyonellik hayatıma yön veren, acı derslerle dolu bir deneyimimi sizinle paylaşmak istiyorum. Yıl 1998, Vestel SAP R/3 projesi. Proje, kapsam olarak devasa ve tüm süreçler aynı anda tamamlanacak. Danışmanlar ve şirket çalışanlarıyla beraber 80 kişilik bir ekip. Görünüşe bakılırsa her şey güzel. Fakat hesaplanmayan veya göz ardı edilen birçok faktör, daha işin başında “bunalım yaratacağım” diyormuş da biz farketmemişiz. Çünkü bizler (danışmanlar ve diğerleri) acemiydik. Kurum çalışanlarının çoğu değişime karşıydı. Değişimi yönetmeden yaşayan bir kurum kültürü vardı. Dört dörtlük proje yönetimi yok, sadece kaynak yönetimine zaman vardı. Kurum böyle büyük bir projeyi hiç yapmamıştı. Altyapı seçimi de evlere şenlikti. Daha kimsenin denemediği ve hatta canlı da kullanmadığı, o gün için yeni Microsoft ürünleriyle işe başlamıştık. Beklenen hazin son, projenin canlıya geçişine 1,5 ay kala gerçekleşti. İşletim sistemi, veri tabanı ve SAP R/3 birbirini tanımıyordu. Özetle bilgisayar açılmıyordu. Yani KAPUT. Yedek ise birazcık eski (hani bize bir şey olmazdı yahu!). Eee ne olacak şimdi? Yurtdışındaki kocaman uzmanlar “Yedeğe dönmekten başka çare yok” derler. Dönelim de o günden bu güne ne yaptık? Belgeleme ve değişiklik takibi hak getire. İşte size bal gibi bir bunalım nedeni. Yani canlıya geçiş imkansız. Proje öldü, bitti. Ama herkesin bir iyilik meleği olduğu gibi bizim de bolca iyilik meleklerimiz varmış. Donanımı ve yazılımı, biri üç aylık, diğeri ise altı aylık deneyime sahip (şimdi gerçekten konularında bir numaralı uzman olan Veli Mutlu, Mehmet Ali Çelik) cengaver acemiler sayesinde kurtardık. Buna koca koca uzmanlar inanamadı! Başarımızın sırrı Türk olmak ve yılmamaktı. (Krizin nedeni de Türk olmaktı ya! Neyse, Nasrettin hocanın eşeği misali.) 61 Krizin aşılıp, esenliğe çıkıldığı anda yapılması gerekenler ve alınacak dersler Krizi atlattınız... Rahat bir nefes aldınız. Ancak işiniz henüz bitmedi. Hiçbir şey olmamış gibi yola devam ederseniz benzer krizleri tekrar yaşamanız kaçınılmaz olacaktır. Üstelik bu defa çok daha ağır hasarlara yol açacaktır. Bu nedenle, yaşanan her krizin ardından oturup bir durum değerlendirmesi yapmalı, aynı şeylerin ileride tekrarlanmasını önleyecek önlemler almalısınız. Kriz, özetle kurumlarda ana süreçlerin beklenmedik zamanlarda, ani olarak kesintiye uğramasıdır. Ticari kuruluşların varlık nedeni sürekli ekonomik katma değer üretmektir. Bu çerçevede yöneticilerin görevi de bu sürekliliği sağlayacak kaynakları oluşturup, onları kullanarak süreçlerini yönetmektir. Bu amaca yönelik iş sürekliliği projeleri hayata geçirilmelidir. Kurumları etkileyen krizlerin oluşması da işin doğasındaki olası gerçeklerden biridir. Krizler; beklenmedik durumlardır. Krizler fiziki veya sosyal şartlarda oluşurlar. Bu şartları, kurum içi ve kurum dışı olarak da sınıflandırabiliriz. Kurum dışı şartları oluşturan faktörler, ekonomik, siyasal, yasal ve doğal sistemlerdir.Kurum içi şartlar ise kurumsal kaynaklarda oluşan istenmedik değişimler veya yönetsel zayıflıklardır. Fazla detaya girmeden kriz anında bir liderin yapması gerekenleri kısaca özetlersek: • Etkilenen iş süreçleri ve bunların bütündeki kritikliğini analiz etmelidir. (Hasar tespiti) • Krizlerin kaynağını tespit etmelidir. • Karşılaşılacak en kötü senaryoyu oluşturmalıdır. • En kötü senaryodan daha iyimser senaryoların olabilirliği araştırılmalı ve oluşturulmalıdır. • Oluşan senaryoları, risklerine göre, ekip ile birlikte hızla gözden geçirmeli ve ivedilikle uygulamaya koymalıdır. • İletişim kanallarını gözden geçirip güçlendirmelidir. • Her düzeyde bilgilendirme ağı kurulmalıdır. • Kesin ve doğru bilgi verilmelidir. • Oluşacak strese katlanılmalı ve başkasına yansıtmamalıdır. • Moral ve motivasyonu en üst düzeyde olmalı ve giyim kuşamı dahil, çevresindekilere örnek olmalıdır. • Kişilere bilgi ve davranışlarıyla güven duyurmalıdır. • Bunalımı giderecek kişilere karşı nazik ve sevecen ve hoşgörülü davranmalıdır. • Bunalımı giderecek kişileri strese sokabilecek kişilerden arındırmalı, problemli kişilerle kendisi ilgilenmelidir. • Çalışanlarına verdiği talimatlar anlaşılır ve kesin olmalıdır. • Her türlü hatayı ve eksikliği üstlenmelidir. • Bunalımdan faydalanmaya çalışanları tespit etmelidir. • Yaşanmış kriz benzeri oluşumların sinyallerini izleme yapıları kurulmalıdır. • Yaşanan krizde yapılan doğrular ve yanlışları göz önüne alarak, olası krizleri engelleme ve yönetim planları oluşturulmalıdır. • Yaşanan şüreçteki eksiklikler ve hatalar gözden geçirilip, düzeltilmelidir. • Kurumda iş sürekliliği bilincinin güçlendirilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. • Yaşanan kriz tüm aşamalarıyla raporlanıp kurum bilgisi haline getirilmelidir. Bu bilgiler ilerleyen dönemlerde de çok işinize yarayacaktır. • Kriz sonrası olası fırsatların değerlendirilmesi yapılıp yeni rota belirlenmelidir. 62 sosyal sorumluluk Sevgi ve saygıyla Hem çocuklara hem yaşlılara gereken önemi vermek, onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek hepimizin temel görevlerinden biri. Bu düşünce doğrultusunda “10 ilde 10 çocuk yuvası - 10 huzur evi” sosyal sorumluluk projesini hayat geçiren Taç, Mehmet Zorlu Vakfı’nın yardımlarıyla huzurevleri ve çocuk yuvalarına yardım elini uzattı. Ç ocuklar en değerli varlıklarımız. Yaşlılar en önemli emanetimiz. Hem çocukların hem yaşlıların beklentilerinin başında ise sevgi ve ilgi geliyor. Sevgi dünyanın en değerli duygusu, aynı zamanda insanın doğasında var olan eşsizlik bir hazine. Ne kadar güzel ki, paylaştıkça çoğalıyor… Bu düşünceyle başlattığımız 10 ilde 10 çocuk yuvası - 10 huzur evi sosyal sorumluluk projesini başarıyla tamamladık. 2009 yılında başlayan proje kapsamında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ile birlikte 10 ilde yer alan bir hu- zurevi ve bir çocuk yuvasının ihtiyaçları, Taç’ın ev tekstili ürünleriyle karşıladık. huzurevleri ve yuvaların bir takım ihtiyaçları, duyarlı kişi ve kurumlarca karşılanmaya çalışılıyor. İhtiyaç doğrultusunda nevresim takımları, perde, havlu, bornoz, yastık, yorgan, alez gibi ev tekstili ürünleri bu kurumlara bağışlandı. Ayrıca Manisa ve Kırklareli çocuk yuvaları Mehmet Zorlu Vakfı Çocuk Tiyatrosu Oz Büyücüsü isimli oyunumuzda bizlerleydi. Türkiye genelinde SHÇEK’e bağlı 7 bölgede 103 yuva 69 bakım rehabilitasyon merkezi ve 76 huzurevi bulunuyor. Devletin bu kurumlara ayırdığı bütçe sınırlı olduğundan Taç’ın gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projesi kapsamında sevgi ve ilgiye ihtiyaç duyan bu kurumlardaki çocuklar ve yaşlılar konusuna ilgi çekilmesi ve duyarlılığın artırılması da amaçlanıyor. Projemiz tüm hızıyla devam ediyor 2010 yılı içerisinde yeni bir 10 ilimizle başka çocuk yuvaları ve huzurevleri de Taç’lanıyor olacak. Gelişmelerle ilgili ayrıntılı bilgiyi önümüzdeki günlerde dergimizde bulacaksınız. 63 Dersimiz Atatürk Dersimiz Atatürk, son dönemlerde Ulu Önder’i en iyi anlatan çalışmalardan biri. Biz de çalışanlarımızın çocuklarına Atatürk’ü tanıtmak ve daha iyi anlamalarını sağlamak amacıyla Çorlu, Bursa ve Manisa’da eş zamanlı gösterimler gerçekleştirdik. 15-16-19-22-23 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen gösterimlere yaklaşık 4 bin çocuğumuz katıldı. S enaryosunu Şu Çılgın Türkler kitabıyla tanıdığımız Turgut Özakman’ın yazdığı, Hamdi Alkan’ın yönettiği Dersimiz Atatürk filmi, çocuklara Atatürk’ü en doğru şekilde anlatmak için yapıldı. Biz de çalışanlarımızın çocuklarına Atatürk’ü tanıtmak ve anlatmak amacıyla Çorlu, Bursa ve Manisa’da eş zamanlı gösterimler gerçekleştirdik. Halit Ergenç, Çetin Tekindor ile Batuhan Karacakaya’nın oynadığı “Dersimiz Atatürk”, Türkiye’nin en özel dönemini ve tarihin en çok takdir edilen liderini naif bir bakış açısıyla anlatıyor. İlkokul 5. sınıfta okuyan bir grup çocuğun, Atatürk’ü daha iyi anlamaları için verilen ödevle başlar. Bu ödev onlar için Atamızın yaşamına ve ülkemizin Kurtuluş öyküsüne yapılacak uzun ve öğretici bir yolculuk olacaktır. Bu yolculukta onlara önderlik edecek olan çocuklardan birinin ödüllü tarihçi “Dede”sidir. Ama bu “Dede” diğer tarihçilere hiç benzememektedir. O, tarihi sıkıcı bir geçmiş olarak anlatmaktan çok uzaktır sanki fantastik bir dünyanın tarihçisidir. Çocuklara Mustafa Kemal’in çocukluğunu, okul hayatını, askerlik kariyerini anlatır. Onları Kurtuluş Savaşı’nın en önemli cephelerine götürür, dünyada eşi görülmemiş bir direniş gösteren Türk halkının eşsiz kahramanlarıyla tanıştırır. Cumhuriyetin kuruluşuyla yoktan var edilen ülkenin emeklerini ve Ata’nın hayran olunası insani özelliklerini bazen canlandırmalar, bazen de tarihten gelen fotoğraf ve videolarla öğretir. 15-16-19-22-23 Mayıs tarihlerinde Çorlu Prestige Sineması’nda, Bursa Setbaşı Prestige Sineması’nda, Manisa Hollywood 2000 ve Karaköy Hollywood sinemalarında gerçekleşen gösterimlere 4 bine yakın çocuğumuz katıldı. 64 sağlık Nasıl Benjamin Button olunur Hepimiz yaşlanmaktan, başka bir insana muhtaç olmaktan korkarız. Oysa bazı basit kurallara uyarak yaşınız ilerledikçe gençleşmeniz mümkün. İşte yaşam saatini geriye saran formüller... S eksenli yaşlarında doğup, geriye doğru yaşlanan bir adamın hayatını konu alır Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi adlı film. Benjamin Button hepimiz gibi zamanı durduramayan bir adamdır. Tek farkla. Yaşlanmak yerine gençleşmektedir. Aslında yılları geri sarmak tamamen sizin elinizde. İşte yıllara meydan okumak isteyenlere tavsiyeler... Meyve suyu Elma, portakal, muz, greyfurt, kavun, karpuz, çilek ya da vişne gibi dilediğiniz meyve ya da meyveleri blender’dan geçirin. Meyve suyu sıkacağı kullanmayın çünkü meyve suyu sıkacağı, meyvenin liflerini ayırıp yalnızca suyunu sıkar. Sindirimin en büyük yardımcısı olan liflerin suda kalması için blender kullanın. Meyve suyuna yağsız yoğurt ve tarçın ekleyin. İki bardak bitki çayı Antioksidanlar, yaşlanmayı hızlandıran serbest radikalleri etkisiz hale getirir. Şifalı bitkilerde olduğu gibi, birçok meyve de son derece önemli oranda antioksidan içerir. Sıkı bir kahve tiryakisiyseniz, günde en az iki fincan kahveyi çayla değiştirmelisiniz. Araştırmalar, mercanköşk, biberiye, melisa, yabani nane, yeşil nane, adaçayı, sater ve kekiğin yüksek oranda antioksidan içerdiğini ortaya koymuştur. Bir avuç kuruyemiş Ayçiçeği çekirdeği, en zengin E vitamini kaynaklarından biridir ve ucuzdur. Ancak bir de uyarıda bulunmalıyım; hiçbir kuruyemişi günde 25 gramdan fazla tüketmeyin, çünkü yağ bakımından son derece zengindir. Brokoli - Kereviz Lif bakımından son derece zengin sebzelerdir. Vücudun A vita- 65 minine dönüştürdüğü güçlü bir antioksidan olan beta karoteni yüksek oranlarda içerirler. Kereviz, kan damarlarını genişleterek yüksek tansiyon oluşumuna engel olur. Et yerine sebze Favorilerimden biri avokado püresidir. İçine soğan, acı kırmızıbiber, sarımsak ve limon suyu katıp, üzerini dövdüğünüz antepfıstığı, ceviz, fındık, fıstık ya da Brezilya kestanesi gibi çerezler ekleyebilirsiniz. Yürüyüş yapın Hava şartları izin verdiğince dışarı çıkın ve güneş ışınlarından korunarak, en az yarım saat tempolu yürüyün. Rahatlayın ve doğaya karışın. Çevrenizi saran ekosistem üzerine düşünün; onun sırlarından korkmayın, saygı duyun. Zeytinyağı Mısırözü yağı ve diğer bitkisel yağlar çoklu doymamış yağlardır. Zeytinyağı ise tekli doymamış yağdır. Çoklu ve tekli doymamış yağlar arasındaki farkı anlatmak için son derece karmaşık kimyasal terimler kullanmak yerine, size basitçe şu şekilde açıklamak isterim. Tekli doymamış yağların sağlığınız için daha yararlı olduğuna inanmak için çok sayıda nedeniniz var. Salatalarınızda kullandığınız çoklu doymamış yağları zeytin yağı ile değiştirin. Bir porsiyon yeşil salata Salatalarda semizotu gibi yabani yeşillikler kullanın. Ispanak ve hindiba gibi sebzeler ekleyin. Yeşil yapraklı bitkiler, kalp ve kanser gibi hastalıklardan korunmaya yardımcı olan antioksidanla doludur. Çevreci olun Sanayinin çevreyi mahvetmesine izin vermeyin. Eğer bunu yapmazsanız, bedelini eninde sonunda hepimiz öderiz. İki adet Brezilya kestanesi Ortalama bir Brezilya kestanesi, antioksidan bir mineral olan selenyumun tavsiye edilen günlük miktarı 70 mikrogramdan daha fazlasını içerir. Diyet fanatiği olmayın Yaptığınız diyeti yalnızca birkaç parça yiyeceğe, meyveye ya da sebzeye dayandırmak, kesinlikle iyi bir fikir değil. Diyetinizi, yiyeceklerinizi hazırlayış şeklini, hatta yemek yediğiniz kişileri çeşitlendirin. Alkol kullanmayın Kullanıyorsanız günde iki kadehten fazla ve her gün içki içmeyin. Karaciğerinizi her fırsatta izne çıkarın. Her yıl birkaç hafta süreyle alkol ve ilaç almayın. Bronzlaşmayın Sağlık açısından gerekli miktardaki D vitaminini üretmek için, dışarıda yapılan ve uzun süre güneşte kalmanızı gerektirmeyen aktiviteler yeterlidir. Bol sebze-meyve Aynı zamanda, yediğiniz baklagiller, yemişler ve baharatları da titizlikle seçin. Atalarımız hamburger, pizza, hot dog ve dondurma gibi ıvır zıvırlar icat edilmeden çok önce bu besinleri tüketiyordu. Ve bizden çok daha sağlıklı besleniyorlardı. Neşenizi koruyun Yaşamı ve ölümü gereğinden fazla ciddiye almayın. Bu gereksiz ve bir işe yaraması mümkün olmayan kaygılar sizi ihtiyarlatır ve öldürür. Şişmanlığa karşı bitkiler Papatya: Çok bilinen bu bitki, içerdiği ‘anti inflamatuar’ bileşenler nedeniyle yumuşak bir sakinleştiricidir. Sarımsak : Son derece güçlü bir antibiyotik ve antiviral bir bitkidir. Kolesterolü ve yüksek tansiyonu düşürücü etkiye sahiptir. Japonya’da yapılan bir araştırmaya göre sarımsak fizyolojik yaşlanmayı ve yaşlanmaya bağlı hafıza kaybını yavaşlatıyor. Ginko: Avrupa’da yapılan bir araştırma, ginkonun beyne kan akışının artmasına yardımcı olduğunu göstermiştir. Avrupa’da birçok yaşlı insan, zihnen zinde kalmak amacıyla, bu bitkinin standardize edilmiş özütlerini düzenli olarak kullanır. Ginko kapsüllerini günde 60 ila 240 mg.’a kadar kullanabilirsiniz fakat bu sınırı aşmayın. Aşırı dozda alındığında, ishal, alınganlık ve huzursuzluk gibi yan etkilere neden olur. Nane: Tanrıya şükürler olsun ki, bize sindirim güçlüğünün verdiği acıları yatıştırabilmek için naneyi bahşetmiş! Nane, kanser, kalp hastalıkları ve yaşlılığa bağlı birçok hastalığa karşı korunmamıza yardımcı olur. Ginseng: Çinliler ve Koreliler, ‘gençlik pınarı’ muamelesi yapıp, büyük bir saygı duyarlar. Çünkü bitki, cildi ve adaleleri sağlıklı ve güçlü tutar, iştahı açar, sindirimi kolaylaştırır ve artık bitmiş olan cinsel istekleri canlandırır. Kekik: Anti-aging kimyasallar bakımından son derece zengin bir kaynaktır. Çayını yapıp içebilirsiniz. Her banyo sonrası, küveti doldurup içine birkaç avuç kurutulmuş kekik atın. Nanenin romatik yağı, sırt ağrılarına çok iyi geliyor. Elma: Bağırsaklarda bakteri üretimini dengeleyerek zayıflamaya yardımcı olur. Kara buğday: Son derece zengin besin değeri ile yüksek kalori sağlayıcı bir bitkisel üründür. Şişmanlatmaz. Kiraz: Vücuttaki suyun atılmasını sağlar. Kür halinde kullanıldığında zayıflatıcı etkisi vardır. Serinlik verir, susatmaz. Kuşkonmaz: Vücutta su birikmesini önler. İçerdiği maddeler vücuttaki fazla suyu dışarı atar. Bu nedenle kür olarak tüketilirse kilo verdirici etkisi olur. 66 haber Korteks’ten başarılı projeler Korteks’in düzenlediği gurur gecesinde başarılı projeler ödüllendirildi. Gecede bir konuşma yapan Korteks Genel Müdürü Nejat Altın “Ürettiğimiz ürünleri, verdiğimiz servisleri daha ucuza, daha ekonomik olarak nasıl mal edebileceğimizi araştırdık. Bu gece bu projeleri kazandıran başarılı ekiplerimizi ödüllendirmek istiyoruz” dedi. K çökmüştü. Bu ülkelerin devletlerini, ulusal güçlerini arkalarına alarak pazarlarımızda yarattığı haksız rekabetlerin bir sonucu olan maliyet ve fiyat baskılarını üzerimizde hissettik” diye konuştu. Altın, “1998-2005 yılları arasında hem kapasitemizi hem de çalışan sayımızı kat be kat arttırdık. 2005’ten sonra daha farklı arayışlar içine girmemiz gerektiğini hissetmeye başladık. Daha kaliteli üretim, ürün çeşitliliğini arttırmak, müşterilere en efektif şekilde sunmak gibi konulara eğildik. Bütün bunları yaparken 2005’li yıllarda çok yoğun hissettiğimiz ve hala da hissetmekte olduğumuz Uzakdoğu, Çin baskısı üzerimize Korteks’i bu baskılardan korumak için denedikleri yöntemlerden bahseden Altın şöyle konuştu: “Ürettiğimiz ürünleri, verdiğimiz servisleri daha ucuza, daha ekonomik olarak nasıl mal edebileceğimiz arayışlarının içerisine girdik. Bu arayışlar başlangıçta kendi aramızda yaptığımız toplantılardaki beyin fırtınalarıyla oluştu. Daha sonra şirketimize fayda getireceğine inandığımız projelerin biraz daha üzerinde çalışarak, proje grupları oluşturduk. Projelerimizi Yönetim Kurulu ile paylaştık. Yönetim Kurulu Başkanımız Zeki Zorlu da bizi destek- orteks’in düzenlediği ödül gecesine Zorlu Holding Eş Başkanı Zeki Zorlu, Korteks Genel Müdürü Nejat Altın ve Korteks çalışanları katıldı. Gecenin açılış konuşmasını yapan Nejat Altın, Korteks’in 1998 yılından sonra çok hızlı bir büyüme, çok hızlı bir üretim kapasitesini arttırma sürecine girdiğini söyledi. ledi. Böylece daha ileriye koştuk. Bu gece bu başarılı projelerimizi şirketimize kazandıran başarılı ekiplerimizi ödüllendirmek istiyoruz.” Dört ayrı projeyi ve ekiplerini ayrıntılarıyla anlatan Altın, şu bilgileri verdi; Enerji verimliliği ve tasarrufu projesi Bu projeyle birlikte üretim maliyetlerimizin içinde çok önemli bir yer teşkil eden enerji maliyetlerimizi nasıl düşürürüz düşüncesinden yola çıkarak gerçekleşti. Hemen bir enerji tasarrufu proje ekibi kurduk. Bu ekip 2005 yılından bu yana bize çeşitli projeler üretti. Bu projelerin en başı ve en önemlilerinden biri olan bir projedir Enerji Verimliliği Projesi. Bu projenin en önemlisi ve en yoğun kullanıldığı bu projede teknolojinin yeniliklerinin de bize sağladığı avantajları kullanarak kendi tesisimizde kendi arkadaşlarımızla bir program, yazılım ve otomasyon sistemi oluşturduk. Bu sistemi 2006 yılında tamamladık. İplik paketleme otomasyon projesi Kendi alanındaki en kapsamlı projelerden biri. Tahminlerden daha uzun süren çalışmalar gerektirdi. Bizler bu projeden çok ciddi tecrübeler elde ettik. Ciddi fizibilite çalışmaları yaptık. Ve gördük ki çok daha az maliyetlerle, yerli kaynaklar kullanarak ekipman ve sistemleri biz kendimiz grup içinde imal ettirebiliriz. Daha da önemlisi bu projelerin programlaması ve yazılımını da kendi bünyemizde yaptık. Liflerin tanımlanması için gelişmiş yöntemler İlk AB projemiz. TÜBİTAK ve bir üniversite ile birlikte hazırladık. Tamamıyla bir ARGE projesidir. Bu projeden yaklaşık 370 bin TL’lik bir ARGE desteğini şirketimize kazandırmaya muvaffak olduk. Bu projede dokuz arkadaşımız görev aldı. 67 “Yaptığınız işi sevmeniz çok önemlidir. Her işe inanç ve azimle yaklaşmak gerekir. İyi eğitim, iyi yönetim ve iyi yönlendirme ile insanın ulaşamayacağı hiçbir başarı yoktur. Hiçbir zaman hiçbir yerde en büyük olamazsınız ama inandığınız şeyler için çalışıp mücadele ederseniz, zirveye çıkıp en iyi olursunuz.” Özel katkılı polyester iplik tasarımı ve eriyikten boyalı özgün renk reçeteleri geliştirme projesi Bu projede son yıllarda üretim teknolojisine verdiğimiz önemin neticesinde ortaya çıktı. Esnek olmak ve müşterilerimize daha iyi hizmet verebilmek için çeşitli yatırımlarda bulunduk. Müşterimizin bizden istediği rengi çok kısa sürede ancak kendi bünyemizde gerçekleştirebileceğimiz anladık. Bu proje bu ihtiyaçtan kaynaklandı. Bu da bir TÜBİTAK projesidir. Türkiye’de ilk defa yapılan bir proje oldu. 350’nin üzerinde rengimiz var özel renklerin haricinde. Şu anda bu proje ile ilgili çalışmalarımız bitmiş değil. Bölüm bölüm devam ediyoruz. Sosyal projeler Nejat Altın, Korteks’in sadece üretim ve maliyetler ile ilgili projeler değil, sosyal çalışmalara da imza attığını söyledi. Altın, “Çalışma arkadaşlarımızın sosyal imkanlarını arttırmak ve sosyalleşmek adına elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bu kapsamda Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nin her sene düzenlediği Ali Osman Sönmez Futbol Turnuvası’na katıldık Korteks Futbol Takımı olarak katıldık, turnuvanın en iddialı ekiplerinden biriydik ve şampiyon olduk” dedi. Altın, projelerle ilgili verdiği bilgilerin ardından proje ekiplerine ve futbol takımına plaketlerini sundu. Ödüllerin ardından Zorlu Holding Eş Başkanı Zeki Zorlu başarılı projeleri takdir ettiğini söyleyerek, şunları dile getirdi; Yaptığın işi sevip inanacaksın “Yaptığınız işi sevmeniz çok önemlidir. Her işe inanç ve azimle yaklaşmak gerekir. Bizim inancımız ve çalışanlarımıza olan güvenimiz 1960’lı yıllarda başladı. O günlerden bu noktaya geldik. Bu başarımız da inancımızın bir göstergesidir. İyi eğitim, iyi yönetim ve iyi yönlendirme ile insanın ulaşamayacağı hiçbir başarı yoktur. Hiçbir zaman hiçbir yerde en büyük olamaz- sınız ama inandığınız için çalışıp mücadele ederseniz, zirveye çıkıp en iyi olursunuz. Biz de buradan yola çıkarak her zaman için “yapacaksan en iyisini yap, gideceksen en uzağa git, çıkacaksan en yükseğe çık, olacaksan en güçlüsü ol” mantığıyla çalışmalarımızı sürdürdük.” 68 gezi İstanbul’da deniz keyfi Yaz geldi, havalar iyiden iyiye ısındı. Bu mevsimde herkesin hayali ortak: Tatile gitmek, denize girmek gerek. Ancak yoğun iş ortamından fırsat bulup da tatil yapmak ne mümkün. Ama üzülmeyin. Güneye, Ege’ye gidemeseniz de deniz keyfinden mahrum kalmak zorunda değilsiniz. Yanı başınızda da güzel plajlar var. İşte size İstanbul’un plajları… Caddebostan Burada yaklaşık 950 metre uzunluğunda 3 plaj bulunuyor. Plajlarda 1000 şezlong, 1000 şemsiye, 40 soyunma kabini, 5 duş alanı ve 3 cankurtaran kulesi bulunuyor. Küçüksu Beykoz’daki Küçüksu plaj 200 şezlong ve 170 şemsiye ile 300 kişiye güneşlenme imkanı sunuyor. Karaburun Çatalca da bulunan Durusu Karaburun plajı 2500 metre uzunluğunda, plajda 6 cankurtaran kulesi, 17 cankurtaran personeli, bir kurtarma botu, bir ambulans, iki büfe, her birinde 6 wc ve 4 soyunma kabini bulunan 5 plaj konteynırı, altı adet duş ünitesi, 500 şemsiye ve 500 şezlong var. Çiroz Yeşilköy’de bulunan çiroz plajı 2 bölümden oluşuyor ve yanyana iki koyu kaplıyor. Plaj toplam 660 metre uzunluğunda, çevre aydınlatmasının da bulunduğu plajda müzik yayını yapılıyor. Golden Beach Club 200 hektarlık alana kurulu Golden Beach Club Rumelifeneri’nde, ziyaretçilerine deniz ve orman keyfini bir arada sunuyor. İstanbul’un yanı başında olmasına rağmen bir o kadar sakin olan Marmaracık koyunda yer alıyor. Port Sedef Restaurant Beach Çam ormanları ve selviler ile bezeli Sedef Adası’nda beach, bar ve restoran konseptiyle hizmet veren Port Sedef denizin 69 En eskiler, en ünlüler Menekşe Birçok kişi için çocukluk anılarının en keyifli parçalarından biri dir. Küçükçekmece gölünün yanında bulunan Menekşe plajı 650 metre uzunluğunda bir sahil bandına sahip burada ahşap giyinme soyunma odaları, 300 araç kapasiteli otopark bulunuyor. Florya Tıpkı Menekşe Plajı gibi, Florya Plajı da stanbul’un en ünlü plajlarından biridir… Eski ihtişamından uzak da olsa, plajda 800 metrelik plaj alanı, 1000 şezlong ve şemsiye, 24 duş ve 2 çocuk oyun alanı, 250 araçlık otopark, 4 cankurtaran kulesi bulunuyor. ve enfes yemeklerin tadına varmak isteyenler için mükemmel bir kaçış noktası. Burada dalgaların sesi eşliğinde şezlonglarda uzanıp içkinizi yudumlayarak kendinizi denizin serin sularına bırakıp gün batışını martıların sesi eşliğinde seyredip adanın büyüsünü yaşayabilirsiniz. Dalia Beach Club 2002 yılından beri İstanbullulara hizmet vermekte olan Dalia Beach Club, Demirciköy’de bulunuyor. Hem güneşlenmek için plajı hem de çim alanı olan Dalia Beach Club, keyifli bir gün geçirmeniz için ideal. 08.00-18.00 saatleri arasında açık olan Dalia Beach club, trekking için doğal alanlar, deniz bisikleti, kano, plaj voleybolu ve sörf seçenekleri bulunuyor. Yaz kış açık olan restoranında balık çeşitleri ve misafirlerine eşsiz yöresel yemekler sunuyor. Sanela Beach Club Boğazın Karadeniz girişine hakim geniş manzarasıyla hizmet veren Sanela Beach club, eski Tarabya plajın yerinde bulunuyor. Mekan her gün 10.00-17.00 saatleri arasında açık, lezzetli yemekleri, barı, gün boyu süren müzik ve aktiviteleriyle çok güzel bir alternatif sunuyor. Uzunya Beach Club Karadeniz kıyısında küçük bir koyda tatil köyünde olduğunuz hissi veren Uzunya Beach Club, Demirciköy sınırlarında yer alıyor. Yemyeşil çimenlerde güneşlenme, hasır şemsiyeler altında dinlenme imkanı sunan Uzunya Beach Club’da 1000 araçlık otopark bulunuyor. Sıcaktan bunalanlar için sahil boyunca içecek servisi yapılıyor. Uzun konaklamalar için kamp alanı da bulunuyor. Seanergy Beach Club Bitki örtüsüyle süslenen doğal renklerin hakim olduğu Seanergy Beach Club şehirden kopamayanlar için yepyeni, günlük tatil alternatifi sunuyor. Gümüşdere’de bulunan Seanergy Beach Club, toplam 23000 metrekarelik bir arazi üzerinde kurulu. Plajı 300 metre uzunluğunda ve İstanbul’da nadir görülen incecik altın sarısı bir kuma sahip. Non Stop Beach Club Restoranı, beach barı ve teras barı bulunan mekan, konuklarına eksiksiz bir keyif sunuyor. Kano, jet-ski, banana, plaj voleybolu, deniz bisikleti, basketbol burada yapabileceklerinizden sadece birkaçı. Beach bar kumsalda güneşlenenler için bir mola yeri olurken, Teras Bar’ında gün batımını izleyebilmek mümkün. 70 kişisel gelişim Ethos, Patos, Logos... İnsanları kolaylıkla ikna edebilmek, ortak hedefleriniz doğrultusunda harekete geçirebilmek… Eğer bunu her şart altında başarabilseydik her şeyi zaten elde edebilirdik. Ya siz? Etkileyici bir ikna kabiliyetine sahip olmak ister misiniz? Bu sayede istediğiniz işi yapar, istediğiniz kadar paraya sahip olur, istediğiniz insanla birlikte olurdunuz… İ ş hayatınızda sizinle çalışanlara her istediğini yaptırabildiğinizi düşünün… Ya da sizi mutsuz eden insanları hayatınızdan çıkarabildiğinizi… Hayali bile inanılmaz değil mi? Aslında bu hayali geçmişte, bundan yaklaşık 2500 yıl önce birileri daha kurmuş. Eski Yunanlılar için ikna ve hitabet çok önemliydi. Onlar hayatın her alanında ikna becerilerini kullanmak zorundaydılar. Konuşma sanatı hep ön plandaydı. Bu konuyla ilgili araştırmalar Plato ve Aristo ile başlamış ve günümüze dek belki de üzerinde en çok araştırma yapılan yetkinliklerden biri olmuş ikna becerisi. Yıllar içinde önemini kaybetmiş gibi görünen ikna becerisi günümüzde tekrar ön plana çıktı. Çünkü artık yönetmek, liderlik etmek emretmek anlamına gelmiyor. Bize bağlı çalışan kişileri ikna etmedikçe onları çalıştırmak kolay değil. En azından hatasız ve istekle çalıştırmak mümkün olmayacaktır. Diğer taraftan profesyonel bir yönetici iseniz sadece astlarınızı değil, pek çok konuda üstlerinizi de ikna etmeniz gerekiyor. Hatta bazen sizinle aynı seviyede çalışan diğer yönetici arkadaşlarınızı… Çalışanları nasıl motive edebilirim? Değişimi nasıl başlatabilirim? Eminim geçmişte bu sorulardan en az birini kendinize sormuşsunuzdur ve eminim cevap net olarak ikna etmek olmasa bile altında yatan kavram ikna olmuştur. İş dünyası tıpkı eski Yunan’daki gibi yine ikna etme kavramının üzerinde dönmeye başladı, ne dersiniz? Peki ikna etmek önemli, bunu hepimiz kabul ediyoruz ama insanlar nasıl ikna edilir? Bir başka can alıcı soru ise insanlar ikna kabiliyeti ile mi doğar yoksa ikna etmeyi öğrenir mi? İkna etmek… Ama nasıl? Nedir bu ikna dedikleri? Ne dersem, ne yaparsam bana inanırlar? Fikri satın alırlar? İlk araştırmaların başladığı döneme geri dönecek olursak, o zaman Yunanlı düşünürlerin hitabet ve ikna sanatını üç temel öğe üzerine oturtmuş olduğunu görürüz: Ethos yani konuşan kişinin güvenilirliği, Patos yani duygulara seslenme ve Logos, mantığa seslenme. Bugüne dek yapılan çalışmalar, araştırmalar bu temeli değiştirememiş ve bu gerçeği daha da perçinlemişlerdir. Gerçekten de ortama, konuya ve karşıdaki kişilere göre ağırlığı değişse de her üç öğe de ikna becerisinin uygulanmasında temeldir. Kişiler sizin o konudaki uzmanlığınıza ya da kişiliğinize inanmazsa, güvenmezse söyledikleriniz onları ikna etmez. Onları peşinizden sürükleyemezsiniz. Diğer taraftan size çok 71 Yunanlı düşünürlerin hitabet ve ikna sanatını üç temel öğe üzerine oturtmuş olduğunu görürüz: Bunların birincisi ethos yani konuşan kişinin güvenilirliği, ikincisi patos yani duygulara seslenme ve üçüncüsü logos, yani mantığa seslenme. Bugüne dek yapılan çalışmalar, araştırmalar bu temeli değiştirememiş ve bu gerçeği daha da perçinlemişlerdir. güvenebilirler ancak sizin anlattıklarınızda sizin inancınızı ve tutkunuzu hissetmeyebilirler. Söyledikleriniz onları heyecanlandırmayabilir çünkü karşılarındaki kişi yani sizde o ateşleyici heyecanı ve duyguyu görmeyebilirler. Diyelim ki bu da var sizde. İnsanlar size güvendi, inancınızı fark etti, tutkunuzu onlarla paylaştınız ama anlattıklarınız aşırı ütopik. Eğer mantığın ön planda olduğu bir ortamdaysanız iş dünyası gibi, fikirleriniz kabul görmez, insanları ikna edemezsiniz. Bu üç öğenin içinden Patos yani duygulara seslenebilmek son dönemde ön plana çıktı. Özellikle Dr. Richard Restak, Beynin Gizli Hayatı adlı kitabında insanların düşünce makineleri değil, düşünebilen duygu makineleri olduğu fikrini savundu ve insanların duyguları ile karar verdiğini ve duygularına hitap edilmediği takdirde ikna edilemeyeceklerini iddia etti. Ancak bunun tam tersini savunanlar da yok değil. İkna etmeyi öğrenmek… İkna etmek öğrenilebilir mi? Kesinlikle. Öncelikle güvenilir görünmeyi başarmak gerek. Verdiğiniz mesaj yani imajınız ile karşınızdakinin algısı farklıysa orada güvenilirlik anlamında sorun yaşarsınız. Bunu sağlamak için görünüşünüz, beden diliniz, ses tonunuz ve söylediklerinizin birbiriyle paralel mesaj vermesi hatta birbirini pekiştirmesi gerekir. İkna edebilmek aynı zamanda iyi bir hitabet yeteneği gerektirir. O yüzden Retorik/Hitabet sanatı ile ikna hep birlikte anılmıştır. Sözlü ve sözsüz iletişiminizi geliştirmek, bir imaj kontrolünün ardından harekete geçmeniz gereken ikinci konu olmalı. Doğru kelimeleri seçmek, doğru örnekleri vermek, doğru cümleleri kurmak sizi istediğinize yaklaştıracaktır. Ancak unutmamanız gereken bir konu var ki o da ‘doğru’nun karşınızdakilere ve konuya göre değiştiğidir. O yüzden ikna etmek istediğiniz kişileri anlamanız ve doğru değerlendirmeniz gerekir. Empati kurmak ve aktif olarak dinlemek size bu konuda fayda sağlar. Ama her şeyin ötesinde inandırmak için inanmanız gerektiği gerçeği vardır. Dolayısıyla bütün öğrendiklerimizi, savunduğumuz konuya olan inancımızla birleştirmemiz gerekir. Kaynak: Rana Özşeker, Kariyer Dergi Ocak 2009 72 teknoloji Kaynak: Vestel Teknolojinin Türkçesi dijital bülteni Teknolojinin Türkçesi Hayatımızın her alanında teknolojiyle iç içe yaşıyoruz. Günümüzde teknolojik gelişmeler o kadar hızlı yaşanıyor ki bugün kullandıklarımız yarın güncelliğini yitirebiliyor. Hızlı akış içerisinde birçok ayrıntıyı da kaçırabiliyoruz. Teknolojinin Türkçesi, ilginç teknolojik haberler ve gelişmelerle, teknoloji dünyasında geride kalmamanızı sağlıyor. Siber suç ortağı mısınız Yüzyılın icadı olarak adlandırılan internetin hayatımızı kolaylaştırdığı kesin. Ama önemli sorunları da beraberinde getiriyor. Bir gece ansızın bilişim suçlusu olduğunuzu öğrenirseniz şaşırmayın. “Maillerime bakarım, Google ve şirketimin kendi web sitesi dışında sitelere pek göz atmam” diyor olabilirsiniz. Ama bu, sizin uzun yıllar mahkumiyete kadar varan siber suç ortağı olmanızı engellemiyor. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde şirket yetkilileri, personellerinin işlediği siber suçlardan büyük zarar görüyor. Şirket bilgisayarını kullanarak hukuka aykırı fiiller gerçekleştiren bir çalışandan şirket sahipleri sorumlu tutulabiliyor. MSN ya da ICQ gibi mesajlaşma yazılımları aracılığıyla hakaret ya da dolandırıcılık, şirket bilgisayarından ya da kurum adresinden gönderilen yasal olmayan e-postalar; çocuk pornosu, terör içerikli ya da fikir sanat eserlerine aykırı web sitelerinin şirket sunucularında barındırılması ya da şirket bilgisayarlarından yasalara aykırı içeriğe sahip sitelere erişilmesi herkesten önce şirket yöneticilerinin başını ağrıtabiliyor. Hatta hacklenen bir web sitesini tesadüfen dahi ziyaret etmek şirketinizi şüpheli konumuna düşürebiliyor. Ne yapmalı Bir siber suç karşısında şirket sahibinin sorumluluğu bulunmadığını ispatlayabilmesi için şirket içi ağ yapısının denetlenebiliyor olması gerekiyor. Personelle yapılan sözleşmelerde bilgisayar ve internetin kullanım amacı ve çerçevesinin belirlenmesi önemli. Personele ait bilgisayardan doğacak sorumluluğun personele ait olduğu da sözleşmeye yansıtılmalı. İnternet trafiği kayıtlarının tutulması da önem taşıyor. Terör, pornografi, çocuk istismarına yönelik sitelere erişimin filtrelenmesi; şirket bilgisayarlarından dosya yükleme ve bilgisayarlara dosya indirme sınırlaması konulması, sohbet yazılımlarının kullanımının engellenmesi de siber suçlara ortak olmaktan kaçınmak için alınması gereken önlemlerden. 73 Çocuklar web ormanında Avrupa Konseyi, 7-10 yaşındaki çocukların her türlü şiddetten korunmasına yardımcı olabilmek amacıyla internette “Wild Web Woods” (Vahşi Web Ormanı) adlı bir oyun sitesi kurdu. Türkçe, Fransızca, İspanyolca, Fince, Almanca, Portekizce, İtalyanca, Lehçe, Yunanca, Rusça, Macarca, Fince ve Hollandaca olmak üzere 13 dilde oynanabiliyor. siniz. Yalnızca şifrenizi giriyorsunuz ve detaylı bir analizle sonucu alıyorsunuz. Ancak hiçbir zaman hem şifrenizi hem kullanıcı adınızı “test” amaçlı olarak da olsa talep eden herhangi bir siteye yazmamalısınız. Oyunda amaç eğlence, barış ve özgürlük kenti olan “E-kenti”ne ulaşmak. Kente ulaşmak için ise Vahşi Web Ormanı’nın geçilmesi gerekiyor. Vahşi Web Ormanı’nda çocukları “bilgi, özel yaşam, güvenlik ve farkındalık jetonları” bekliyor. İnternet üzerinden ücretsiz oynanabilen oyunun amacı çocukların eğlenerek interneti anlamaları ve akıllı kullanıcılar olmalarını sağlamak. Hijyen düşkünü teknoloji Modern insanın en sık kullandığı araçladan biri klavye. Evde, işte, yemekten önce-sonra her daim ellerimiz klavyelerin üzerinde geziniyor. Adeta vücudumuzun birer uzantısı haline gelen klavyeler üzerinde gezen ne yazık ki yalnızca ellerimiz değil. Yüzlerce bakteriye evsahipliği yapan klavyeler enfeksiyonların, özellikle ofiste hızla yayılmasında da başrol oynuyor. Bakteri oluşumunu engellemek ve enfeksiyonların yayılmasının önüne geçmek açısından klavyelerin hijyenik tutulması ve en az 12 saatte bir temizlenmesi büyük önem taşıyor. Yaşamınızı doğru şifreye emanet edin Bütün şifrelerinizi tanımadığınız birine verdiğinizi düşünün, modern yaşamın kabusu gibi değil mi? Banka hesaplarınız, e-posta ve sohbet yazılımlarına erişiminiz, çeşitli sitelere üyeliğiniz ve dolayısıyla tüm kimlik bilgileriniz, özel yaşamınız bir başkasının eline geçecektir. Bu kadar önemli bilgileri “1234”e ya da doğum tarihinize emanet etmemelisiniz. Yaşamınızı emanet ettiğiniz şifrelerin güvendiğiniz kadar güçlü olup olmadığını www.passwordmeter.com’da analiz edebilir- University College London Hospital uzmanlarının geliştirdiği klavye diğerlerine göre çok daha kolay temizlenebiliyor. Klavyenin en önemli özelliği kirlendiği zaman kullanıcısına alarm vermesi. Microbiyologların geliştirdiği klavyeler üzerlerindeki bakteri oranını gösteriyor, 12 saatte bir temizlenmeleri durumunda ise bakteri oranı yüzde 70 oranında düşüyor. Yeni geliştirilen klavyelerdeki sensörler bakteriler konusunda uyarırken, klavyenin bakteriden arınıp arınmadığı konusunda da bilgi veriyor. İlk bilgisayar müziği: Me me kara koyun Bilinen ve 59 yıl önce kaydedilen ilk bilgisayar müziği, tüm modern bilgisayarların atası İngiliz bilgisayarı “Baby”nin 60. yıldönümü dolayısıyla İngiliz yayın kuruluşu BBC tarafından yayımlandı. “Baa Baa Black Sheep” (Me Me Kara Koyun) adlı hışırtılı kayıtlı bilgisayar şarkısı, BBC tarafından 1951’de Manchester Üniversitesinde kaydedilmişti. İlk bilgisayar müziği, “Baby” adlı ilk yaygın bilgisayarın ticari versiyonu olan Ferranti Mark 1 modeli tarafından seslendirilmişti. Tarihi değere sahip “Baa Baa Black Sheep” şarkısı internette “http://news.bbc.co.uk/2/hi/technology/7458479. stm” adresinden dinlenebiliyor. 74 damak tadı Whirlpool Mutfak Sanatları Akademisi’nin Zorlu dergisi için özel olarak hazırladığı bu sayfada, yemeye ve pişirmeye doyamayacağınız çok özel tarifler yer alacak. Birbirinden leziz bu tarifleri deneyenlerin fikirlerini ve kendi tariflerinizi zorludergisi@zorlu.com adresine bekliyoruz. Hepinize afiyet olsun. Deniz mahsülleri salatası Malzemeler/ 2 kişilik • 100 gr. karides, orta boy • 100 gr. deniz tarağı • 200 gr. ahtapot • 200 gr. kum midyesi • 100 gr. kabuklu midye ithal • 200 gr. kalamar • 100 gr. çeri domates • 60 gr. endivyen yeşillik (çimera) • 60 gr. salatalık • 1 adet limon • 20 gr. zencefil • 70 ml zeytinyağ • 10 gr. maydanoz • 20 gr. havuç • 20 gr. soğan • 20 gr. kereviz sapı • 20 ml beyaz şarap sirkesi • Tuz karabiber Hazırlanışı Deniz mahsüllerini, soğan, tuz, havuc, kereviz sapı ve sirkeden oluşan bir stock’la pişirin. Kenara alın ve soğutun. Rondoya limonsuyu ve zencefili yerleştirin, tuz, karabiber, zeytinyağ ile beraber püre edin. Deniz mahsüllerini bu sosla harmanlayın. Marulu yıkayın, salatalık ve çeri domatesleri dilimleyin. Tabağa yeşillik, salatalık ve domatesi koyun, üzerine deniz mahsüllerini yerleştirip servis edin. Deniz mahsüllerinin kabukları ve maydanoz ile süsleyin. Afiyet olsun! 75 Donuk sabayon, kiraz ve liçi Malzemeler/ 2 kişilik • 5 adet yumurta sarısı • 1 adet yumurta • 1 kaşık şeker • 80 ml. krema, çırpılmış • 2 adet nane yaprağı • 1 gr. toz vanilya • 100 gr. file badem • 60 gr. şeker • 1 adet yumurta beyazı Kiraz ve liçili balzamik için • 300 ml. kırmızı şarap • 200 ml. balzamik sirke • 150 gr. şeker • 10 gr. karabiber tane • 1 adet çubuk tarçın • 3 adet yıldız anason • 5 gr. mısır nişastası • 100 gr. kiraz • 100 gr. liçi konserve Hazırlanışı Mayonez tenceresinde, şeker ve yumurta beyazlarını çırpın. Yumurta beyazları kabarıp sert bir kıvam aldığında çırpılmış kremayı ve vanilyayı ilave edip dipfrize koyun. Sos tenceresinde balzamiği şeker, karabiber, tarçın, yıldız anasonla çektirin. Nişasta ilave edin ve soğutun. Kiraz ve liçileri ilave edin. Ayrı bir kapta bir adet yumurta beyazını çırpın, şeker ve file bademlerle harmanlayın ve 160 derecelik fırında altın sarısı olana kadar pişirin. Çukur bir tabakta 3 kaşık sabayon, kiraz ve liçi ile beraber biraz sos, file bademler ve nane ile servis edin. Izgara Bonfile Malzemeler/ 2 kişilik • 400 gr. dana bonfile • 2 çorba kaşığı soya sos • 1 çorba kaşığı taze zecefil, ince doğranmış • 1 adet kırmızı Meksika biberi, ince doğranmış • 3-4 adet arpacık soğan • 200 gr. tereyağ • 1 kg. patates, soyulmuş ve ufak parçalara bölünmüş • 150 gr. tereyağ, oda sıcaklığında • 125 gr. krema • Deniz tuzu • Taze çekilmiş karabiber Hazırlanışı Soya karamel sos için; soya sos, taze zencefil, meksika biberi, arpacık soğanı ufak bir tencerede kaynatın. Kaynar kaynamaz ateşi kapayın ve süzdürün. Tereyağını parça parça çırparak ilave edin ve sosun kıvam almasını sağlayın. Patates püresi için; patatesleri kaynar suda haşlayın, çırpma teli ile krema ve tereyağını ilave edip püre edin. Tuz karabiber koyun ve bonfilenin yanında servis edin. Izgara bonfile için; Bonfileyi 200 gr’lık parçalar haline bölün ve ızgarada orta derece pişirin. Bonfile ve patates püresini tabağa yerleştirin. Yanına hazırlamış olduğunuz soya karamel sosu dökün ve servis edin. Afiyet olsun! 76 kısa kısa GAZDAŞ kutlama yemeği düzenledi Vestel’den XXL V estel, geniş buzdolabı hayali kuran ailelere 3 çekmeceli büyük derin dondurucusu ve soğutucu bölmesiyle Vestel XXL’ı sunuyor. G azdaş Gaziantep Doğal Gaz Dağıtım A.Ş. ve Trakya Bölgesi Doğal Gaz Dağıtım A.Ş. Gaziantep ve Trakya bölgelerinde üstleneceği altyapı yatırımlarının finansmanının sağlanması amacıyla toplam 180 milyon Dolar’lık kredi aldı. Gerçekleştirilen bu işbirliğini kutlamak amacıyla 6 Mayıs 2010 tarihinde Radisson Blu Bosphorus Hotel’de düzenlenen kutlama yemeğine Garanti Bankası, Akbank, Zorlu Holding ve Zorlu Enerji Grubu yöneticileri katıldı. Bir aylık mutfak alışverişinin rahatlıkla sığdığı A enerji sınıfı XXL buzdolabını tercih edenler, 82 ekran LCD TV’ye de ücretsiz sahip oluyor. Vestel XXL, mutfaklara şıklık katan Inox rengiyle de dikkat çekiyor. İster ayrı ayrı ister birarada kullanılabilen buzdolabı tüketicilerin yer kısıtlarını da ortadan kaldırıyor. SBS 822X sol kombi buzdolabı ile SBS 803X model sağ buzdolabının kombine edildiği Vestel XXL Buzdolabı, toplam 693 litre brüt hacme sahip. Rekabetten farklı olarak sağ tarafı soğutucu sol tarafı kombi buzdolabından oluşan ürün ayrıca şık iç dizaynıyla da oldukça dikkat çekiyor. Türkiye’nin buz yapan ilk su pınarı V estel’in yeni ürünü buzmatikli su pınarı, hızlı şekilde buz yapma özelliği ile sıcak yaz günlerinin en büyük yardımcısı olacak. “Buz kalmadı” derdine son veren ürünün, sıcak, oda sıcaklığında ve soğuk su veren üç ayrı musluğu bulunuyor. Türkiye’de bir ilke imza atan buzmatikli su pınarının, buz yapma özelliği için de ayrı bir haznesi mevcut. Toplam 9 litrelik su kapasitesine sahip olan buzmatikli su pınarı, özellikle evinde misafir ağırlamayı, parti vermeyi seven; sıcaktan bunaldığı günlerde eve girer girmez soğuk bir şeyler içerek ferahlamak isteyen herkesin ilgisini çekecek. Simav jeotermal sahası arama ruhsatı uzatıldı Z orlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’ye ait Simav Jeotermal Sahası Arama Ruhsatı’nın süresi, Kütahya İl Özel İdaresi tarafından Şubat 2013 tarihine kadar uzatıldı. Zorlu Enerji’nin Türkiye’nin keşfedilmiş önde gelen jeotermal sahalarından biri olan Simav grabenindeki arama ruhsatı 3000 hektarlık bir alanı kapsıyor. Genç volkanizma ürünlerinin yer aldığı Batı Anadolu grabenlerinden biri olan Simav’da farklı sıcaklıklarda jeotermal kaynak ve kuyuların bulunduğu Naşa, Çitgöl ve Eynal jeotermal sahaları yer alıyor. Grubun jeotermal yatırımlarından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ali Kındap yaptığı açıklamada, jeotermalin Zorlu Enerji’nin gelişme alanlarının başında geldiği belirterek şunları söyledi: “Türkiye’nin en önemli jeotermal sahaları olan Simav, Kızıldere ve Alaşehir’de yürüttüğümüz çalışmalarla ülkemizin jeotermal potansiyelini verimli ve sürdürülebilir şekilde değerlendirmeyi, bu konuda öncü ve örnek projeleri hayata geçirmeyi hedefliyoruz.” Kındap, Simav’da kaynakların konutların ısınmasında kullanıldığına dikkat çekerek, aramalar sonucunda jeotermal kullanımının sadece konutlarla sınırlı kalmayacağını, bölgeye seracılık, turizm gibi yeni iş kolları da kazandırma potansiyeli taşıdığını söyledi. 77 Vestel LED TV’den “ince hareketler” Zorlu Tekstil Ormanı büyüyor V estel, “dost teknoloji” konseptli reklam filmlerine inceliğiyle dikkat çeken Vestel LED TV ile devam ediyor. Görsel şıklığı ve sıcak hikayesiyle dikkat çeken son reklam filminde de, insani özellikler gösteren ve Vestel LED TV’den dönüşen LED TV robotu başrolde. Filmde ince tasarıma sahip Vestel LED TV’nin fiziki inceliğinin yanında ruhen de ince olduğunun altı çiziliyor. Kucağındaki minik oğlunu uyutmaya çalışırken, televizyon karşısında uyuya kalan baba görüntüsüyle başlayan filmde, Vestel LED TV’den dönüşen kahraman Vestrons, nazikçe baba ve bebeğin üstünü örtüyor ve düşen emziği bebeğin ağzına takıyor. Daha önceki Vestrons’lu reklam filmlerinden daha farklı görsel efektlere sahip son filmde, Vestrons’ların görünüşünün de değişip geliştiği dikkat çekiyor. Sürdürülebilir enerji için çevre Z orlu Enerji Genel Müdür Yardımcısı Serhat Şimşek, Denizli İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ve Pamukkale Üniversitesi’nin düzenlediği “Çevre ve Enerji” paneline katıldı. Şimşek, çevre ve enerjinin hayatın vazgeçilmezlerinden olduğunu ve bir uyum içerisinde bulunmaları gerektiği mesajını verdi. Şimşek, “Mutlak surette çevrecilerin enerjicilerle kol kola faaliyetlerini sürdürmesi gerekiyor. Özellikle sivil toplum kuruluşlarının ve halkın çevreci enerji yatırımlarına destek vermeli” dedi. Türkiye’nin jeotermal enerji konusunda oldukça zengin kaynaklara sahip olduğunu vurgulayan Serhat Şimşek, “Bizim jeotermal sahamızdan Denizli’ye kadar sıcak su getirmek mümkün. Böyle bir şey gerçekleştirilmiş olsa, Rusya’nın doğal gazının Denizli’ye getirilmesine gerek kalmazdı” diye ifade etti. Kızıldere santralinde yılda 110 milyon kwh elektrik ürettikleri- Z orlu Tekstil Grubu, Mehmet Zorlu Vakfı’nın da katkılarıyla üretim tesislerinin yer aldığı bölgelerde ağaçlandırma çalışmaları yürüterek gelecek nesillere yemyeşil bir dünya bırakma yolunda adım atıyor. Bu çerçevede Lüleburgaz bölgesinde 12 bin hektarlık alana 24 bin adet fidan dikildi. Fidanların son kısmı, engelli çalışanlar tarafından törenle dikildi. Törende çalışanlara sertifikaları verildi. İlhan Şeşen Live U ni vurgulayan Şimşek, “Türkiye’de jeotermal, şehir ısıtmasına son derece elverişli. Jeotermal faaliyetlerde, özellikle kuyular riskleri getiriyor. Bunun için destek, alım garantisi olması gerekiyor. Yatırımcı bu desteği görürse süratle raflarındaki projeleri hayata geçirecektir” dedi. Yönetmek bir iş midir? Z orlu Enerji Grubu, çalışma ortamında etkinliği artırmak, yönetim konusunda çağdaş uygulamalar ve yeni trendler konusunda fikir alışverişi yapmak amacıyla, Yönetim Danışmanı Haluk Erkut’un moderatörlüğünde sohbet toplantıları düzenliyor. “Yönetmek bir iş midir?” temalı bu sohbet toplantılarına katılan müdür düzeyindeki yöneticiler; Kime Yönetici denir? Yöneticinin bir günü nasıldır? Yönetici ne yapar? Yönetimin püf noktaları, günümüzde yöneticilerin sahip olması gereken yetkinlikler nelerdir gibi konularda sohbet edip fikir alışverişinde bulunuyorlar. sta sanatçı İlhan Şeşen, Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen akustik sohbetlerde birbirinden değerli konukları ağırlıyor. “İlhan Şeşen Live” adı verilen etkinlikler Vestel’in desteğiyle gerçekleştiriliyor. Program tiyatro sahnesinde, İlhan Şeşen’in ev sahipliğinde konukların sahne aldığı akustik sohbetlerden oluşuyor. En büyük özelliği sahnenin, konuğun, seyircilerin en yalın ve doğal halleri ile bulunmaları. İlhan Şeşen bazen sahnede, bazen seyircilerin arasında hatta bazen de sahne arkasında konuklarına eşlik ediyor. Sahneden yaşananlar önceden bir alkış şeklinde tespit edilmiyor. Konuk nasıl rahat ederse, ne yapmak isterse program ona göre şekilleniyor. Çalınan parçalar da doğaçlama, sohbete göre söyleniyor. Sahnede vokal dışında en fazla iki enstrüman bulunması tercih ediliyor. Seyirciler ise sohbet sırasında interaktif olarak programın içerisinde yer alıyor. 78 gökyüzünün getirdikleri Burçlar ve tatil Herkes tatil planları yapıyor. Peki nasıl bir tatil düşünüyorsunuz? Sessiz sakin bir ortamda kafa dinlemek mi yoksa kalabalık ve heyecanlı bir yerde doyasıya eğlenmek, çılgınca şeyler yapmak mı? Deniz kenarı mı yoksa dağların zirveleri mi? Burçların hayatın birçok alanını olduğu gibi, seyahat ve tatil tercihlerini de doğrudan etkilediğini belirten astrologlar, burçlara göre tatil özelliklerini şöyle sıralıyor: Yay Yay burcunun seyahat etmeye karşı müthiş bir tutkusu vardır. Ne kadar uzak ve egzotik yerlere giderse o kadar çok heyecan duyar. Atletik Yay burcu tatil programını bol fiziksel aktivitelerle doldurmalıdır. Bol aktiviteli spor faaliyetleri olan tatil köyleri Yay insanı için idealdir. Koç Koç insanı için tatil heyecanlı yeni olaylarla gücünü ve dayanıklılığını ölçmek ya da daha önce hiç yapmadığı şeyleri yapmak demektir. Diğer burçların aksine tatilinde günlük hayatından çok farklı şeyler yaşamak ister. Koç burcu macera ve keşifleri temsil ettiğinden tatilinde dağcılık rafting yamaç paraşütü gibi sporlar yapmayı tercih eder. Bu yüzden tatil için hiç gitmediği yerleri seçmelidir. Boğa Boğa burcu lükse ve güzelliklere düşkündür. Yeşillikler içinde dağ ya da göl manzaralı şık bir tatil köyü otel tam ona göredir. Abant Gölü Yedigöller yazın Kartalkaya Uludağ İsveç İsviçre Aspen gibi yerlerde çok mutlu olacaktır. İkizler İkizler için seyahat yeni şeyler öğreneceği heyecanlı deneyimler yaşayacağı ufkunu genişleteceği ve hayatına yeni bir bakış açısı kazanacağı harika bir fırsat demektir. Tatil programı yaparken dikkat etmesi gereken en önemli konu gittiği yerde kafaca ve fiziksel olarak tamamen meşgul olabileceği aktivitelerin olmasıdır. Plajları, tarihi yerleri, müzeleri, alışveriş merkezleri güzel manzarası olan ve kısa geziler yapabileceği diğer tatil yörelerine yakın bir yer seçmelidir. Yengeç Duyarlı Yengeç insanları en çok su kenarında tatil yapmaktan mutlu olurlar. Yengeç burçlarının çoğu evlerinden fazla uzaklaşmak istemezler. Evlerine yakın deniz göl kenarları onlar için ideal tatil yerleridir. Büyük lüks oteller yerine küçük oteller içinde mutfağı olan bungalovlar sakinliği seven Yengeç insanına hitap eder. Tatilde o yörenin pazarından aldığı sebze ve baharatlarla yemekler yapabilirse çok mutlu olacaktır. Kendini ne kadar çok evinde hissederse gittiği yerde o kadar çok rahat eder. Ailesine bağlı Yengeç burcu büyük dedelerinin doğduğu yerlere gidip köklerini araştırmaktan heyecan duyacaktır. Aynı şekilde Mekke, Kudüs, Tibet gibi dinlerin doğduğu bölgeleri ziyaret etmekten de zevk alacaktır. Aslan Günlük yaşantısında bile lükse meraklı olan Aslan burcu tatil söz konusu olduğu zaman en değişik, en harika tatil için tüm parasını birden harcayabilir. Aslan toplum insanıdır kalabalıktan hoşlanır. Issız bir tatil yöresi ona göre değildir. Zengin kültürleri olan kalabalık şehirler onu çeker. Başak Başak zeki entelektüel iletişimci enerjik ve aynı zamanda üretici bir burçtur. Onun en son isteyeceği sırt üstü uzanarak hiçbir şey yapmadan geçireceği bir tatil olacaktır. Başak insanı hareket ve heyecan aramaktadır. Keşif ve araştırma duygusunu tatmin edeceği yeni yerler ona heyecan verir. Terazi Terazi insanı tatil için büyük bir şehri ya da hareketli bir tatil yöresini tercih eder. Terazi tek başına ya da yalnızca bir kişi ile tatile çıkma fikrini hayal bile edemez. Onun için tatil demek kalabalık ve neşeli insanlarla bir arada eğlenmek demektir. Akrep Akrep burcunun özel hayatı çok önemlidir. Issız sessiz sakin kimsenin olmadığı bir ada tatil yöresi ya da özel bir tekne tam ona göredir. Kaldığı yerde televizyon ve telefon olmasa da olur ama oda servisine ihtiyacı vardır şampanya içebilmeli ve kendi müziğini dinleyebilmelidir. Oğlak Oğlak burcu için en ideal tatil dağlık bir bölgede olacaktır. Bu burç geleneklere ve tarihe önem verdiği için antik ve tarihi yerleri gezmekten büyük zevk alır. Hala arkeolojik kazılar yapılan bölgelere gitmek ya da bu kazılardan birinde gönüllü çalışmak hayatının unutulmaz tecrübesi olacaktır. Kova Sıradan turistik bir tatil maceracı ve bağımsız ruhlu Kova burcunu sıkacaktır. Dünya kültürlerine toplumların sosyal yapılarına ilgi duyan entelektüel Kova büyük sosyal değişimlerin olduğu Rusya, Çin, Hong Kong ya da Berlin gibi yerlere gitmelidir. Her dakikası planlanmış turlar ona göre değildir. Kendi programını kendi yapacağı bir tatili tercih eder. Esintili bir karakteri olduğu için hiç bir gezinin katı kuralları ya da günlük programı olmamalıdır. Sürprizlere ve değişikliklere açık bir tatil düşünmelisiniz. Balık Romantik ve hayalperest balık insanının tatilinden adamakıllı zevk alabilmesi için biraz fantezi olmalıdır. Gerçek günlük hayata benzeyen sıradan bir tatil ona göre değildir. En iyi tatil ada ve deniz kenarında olandır. Dalga seslerinin duyulduğu deniz manzaralı küçük bir otel hassas balık insanını rahatlatacak ve sakinleştirecektir. Balık burcu ayakları temsil eder. Balık insanı özellikle romantik aşk şarkıları ile dans etmeyi çok sever. Sezgileri gelişmiştir ve seyahat sırasında keşfetme duygusu ona zevk verir. Onu yapılması gereken tatil aktiviteleri ile programlamaya kalkmayın. İlginç şeyler bulursa kalmak isteyecek özgür olamama hissi ise onu rahatsız edecektir. 79 KOÇ 21 Mart / 20 Nisan TERAZİ 24 Eylül / 23 Ekim Yıldızların konumu iletişim gerektiren işler ve ilişkiler açısından hareketli bir Hayatınıza yenilikler katabilir, dini ve felsefi konulara ilgi duyabilir, bil- döneme işaret ediyor. Evde mutlu edici gelişmelere, işte ise zorlayıcı koşul- ginizi ve kültürel deneyimlerinizi artıracak araştırmalar yapabilirsiniz. Ya- lara dikkat çekiyor. Kendinizi geliştirebileceğiniz eğitim olanaklarından ya- bancılar ile kuracağınız ilişkilerden çok şey öğrenebilir, yurtdışı bağlantılı rarlanabilir, etrafınızla kuracağınız ilişkilerden çok şey öğrenebilirsiniz. işlerde başarılı olabilir ve ticari anlaşmalara imza atabilirsiniz. BOĞA 21 Nisan / 20 Mayıs AKREP 24 Ekim / 22 Kasım Yıldızların konumu para ile ilgili yeni gelişmelere dikkat çekiyor, yakın çevre- Maddi ve manevi destek arayışı içinde olabilir ve ufkunuzu aydınlatacak nizle olan ilişkilerinizi olumlu etkiliyor, aşk hayatınızı ve toplumsal ilişkileri- olanaklardan yararlanabilirsiniz. Size ışık tutacak kişiler ile tanışabilir ve nizi canlandırıyor. Kazancınızı artırmanın yollarını araştırabilir, yeni parasal yabancılar ile kuracağınız ilişkilerden çok şey kazanabilirsiniz. Bağımlılık kaynaklardan yararlanabilir, alışverişlere ve yatırımlara ilgi duyabilirsiniz. duyduğunuz şeyleri sorgulayabilir ve sıkıcı koşullardan kurtulabilirsiniz. İKİZLER 21 Mayıs / 21 Haziran YAY 23 Kasım / 21 Aralık Enerjinizde artışın olduğu bir dönemdesiniz. Yaşama sevinci ile hareket Karşı cins ilişkiler ve para konusunda olumlu gelişmeler var. İşte ise zor- edebilir ve yeni heyecanlar peşinde koşabilirsiniz. Kendinize yeni hedefler layıcı koşullar ve daha çok çalışmanızı gerektiren durumlar söz konusu… belirleyebilir ve isabetli kararlar vererek kişisel alanda yeni adımlar atabilir, Süregelen işlerin ve ilişkilerin değerlendirmesini yapabilir, ortak işlere ve beklemede kalan projelerinizi hızla uygulamaya koyabilirsiniz. yeni beraberliklere sıcak bakabilir ve yeni teklifler alabilirsiniz. YENGEÇ 22 Haziran / 22 Temmuz OĞLAK 22 Aralık / 20 Ocak Yıldızların konumu bilinçaltı düşüncelerinizi etkiliyor, kişisel alanda size yeni Yıldızların konumu iş hayatınızı ön plana çıkarıyor. Ortak çalışmaları gün- olanaklar sunuyor ve yakın çevreniz ile olan ilişkilerinizde sizi zorluyor. Mes- deme getiriyor ve karşı cinsle olan ilişkilerinizde mutlu edici gelişmelere leki projelerinize hız verebilir, elinizde olmayan nedenler ile bazı işlerinizde dikkat çekiyor. Aldığınız kozmik etki ile çok çalışacak, çok yorulacak, yeni engellere takılabilir ve yaşanan belirsizlikler nedeni ile sıkıntı duyabilirsiniz. ortaklık tekliflerine sıcak bakacak ve yeni birlikteliklere adım atacaksınız. ASLAN 23 Temmuz / 23 Ağustos KOVA 21 Ocak / 19 Şubat Sizi işte başarılı günler bekliyor. Yeni projelerinizi başarıyla uygulamaya Mutlu olacağınız, yeni çıkış yolları bulacağınız ve yaşamdan zevk alacağı- koyabilirsiniz. Sosyoekonomik yönden tatmin edici gelişmeler yaşayabilir, nız bir dönemdesiniz. Para konusunda ise zorlayıcı koşullar dikkat çekiyor. grup çalışmaları ile hedeflerinize daha kolay ulaşabilir ve sosyal çevreniz- Aldığınız kozmik enerji toplumsal ilişkilerinizi ve aşk hayatınızı ön plana çı- den aldığınız destek ile yeni çıkış yolları bulabilirsiniz. karıyor, işte ise motive edici gelişmelere işaret ediyor. BAŞAK 24 Ağustos / 23 Eylül BALIK 20 Şubat / 20 Mart Yıldızlar size ufkunuzu aydınlatacak yeni olanaklar sunuyor, sosyal ilişki- İşte güven artırıcı gelişmelerer dikkat çekiyor. Enerjinizin ve ilginizin özel lerinizi etkiliyor ve kişisel girişimlerinizde size başarı vaat ediyor. İşte yeni yaşamınıza yoğunlaşması işte performansınızı aşağı çekebilir. Mutluluk gelişmelere dikkat çekiyor. Hayatınıza yenilikler katabilir, gizemli ve mistik duyacağınız ilişkiler yaşayabilir, şansınızı deneyebilir, yaratıcılık isteyen konulara ilgi duyabilir, bilginizi artıracak araştırmalar yapabilirsiniz. çalışmalarda ve organizasyon gerektiren işlerde başarılı olabilirsiniz. 80 kültür sanat Tuhaf Dünyamız Isınıyor Yazar: Ertuğrul Özkök Yayınevi: Doğan Kitap Yazar: Gabrielle Walker, Sir David King Yayınevi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları Cinayetin Tarihi Yazar: Pieter Spierenburg Yayınevi: İletişim Yayınları Bu kitapta, başkalarının hayatlarından ve kendi hayallerimden inşa ettiğim tuhaf hakikatleri anlatacağım. Sizi inancın labirentlerine sokacağım. Tabiatın açıklanabilir caddelerinin alelade kalabalıklarından kurtarıp, tenha ara sokaklara çekeceğim. Aydınlıklardan kaçıp, loş kapı aralarında iş tutacağız. İnsana ait hiçbir şeyin şaşırtamadığı ruhları bile şaşırtacak şeylere dalacağız. Söz veriyorum: İyi bir yolculuk olacak. Ve emin olun, bu yolculuk, yolculuğun kendisi, gittiğimiz yerden çok daha tuhaf, çok daha baştan çıkarıcı. Bu kitap bittiğinde geride kalan harabe ise, hepimizin hakikati olacak. Çünkü en “Tuhaf” olan biziz... Sanayi Devrimi’nin ardından başlayıp kesintisiz bir şekilde büyüyen ve insanoğlunun yüzleşmek zorunda olduğu çok önemli bir mesele var karşımızda: Küresel ısınma. İnsan, kutsal kitaplarda yazan kıyameti ya sonunda kendisi koparacak ya da buna engel olacak. Gidişata engel olmak istiyorsa bu durdurulamaz ısınmayı bir şekilde yavaşlatmak zorunda. Öte yandan insanlık tarihinin yaşadığı en yoğun, yanlış ve eksik bilgilendirme de yine bu mesele etrafında ortaya çıkıyor. Küresel ısınmanın bir sorun olduğunu bugün artık hepimiz biliyoruz; ama bu bilgi kirliliği içinde ne yapmamız gerektiğine karar vermemiz hayli zor. Pieter Spierenburg yeni kitabında Ortaçağ’dan günümüze cinayetin tarihini, ustalıkla anlatıyor: Kılıçlar, sopalar, düellolar, namus ve aşk cinayetleri… Erkek erkeğe kavgalar, aile içi katliamlar ve soygun amaçlı öldürmeler… Kadınlar, erkekler ve seri katiller… Ortaçağ’da insanlar, cinayeti şerefli bir savunma ya da intikam eylemi olarak görüyorlardı. 19. yüzyıla gelindiğinde şeref kavramı yeniden tanımlanıyor, uygarlaşmanın sonucu olarak kan davaları ve bıçak kavgaları, siyasal iktidarın daha az nüfuz edebildiği, ekonomik olarak az gelişmiş bölgelere kayıyordu. Bugün, küreselleşmeyle birlikte metropollerde yoğunlaşıyor.” RAKI/Kokoteks LTD. Çilekeş/Histeri Çalışmaları Body Worlds RAKI’nın onbir şarkıdan oluşan ilk stüdyo albümü “KOKOTEKS LTD.” raflardaki yerini aldı. A. Hızır Yılmaz, Sebastian Fuego, De Pedro III, DD Tomas ve Emre Soykır’dan oluşan grup 2000’li yılların başlarında Ortaköy’de bir evde müzik yapmaya başladı. Grubun ilk albümü kayıtların tamamlanmasından beş yıl sonra gün ışığına çıktı. Parçaların mikslerini Cristan Vogel, masteringini ise Nevermind, Licensed to Ill gibi birçok albümün mastering görevini üstlenen Howie Weinberg yaptı. Temur, Welliton, Toledo gibi isimlerden etkilenerek, belli bir kültüre saygı duymadan müzik yapan grubun şarkılarında rock, punk, psych, elektronik gibi bir çok müzik türünden örnekler bulunuyor. İlk video klip, Ozan Adam tarafından 16mm formatinda “Typing Tutor” isimli parçaya çekildi. Çilekeş’in, “Yok” ve “Katil Dans”tan sonraki 3. stüdyo çalışması “Histeri Çalışmaları” Lın Records etiketiyle Haziran ayında yayınlandı. Bütün enstrümanların canlı çalındığı ve editlenmediği “Histeri Çalışmaları”nda da tüm şarkıların söz, beste ve düzenlemeleri tamamen Çilekeş’e ait. Arızalı akorlar, az nakaratlı şarkılar, 45 dakika süren bilinçaltı yolculuğu, yeni Çilekeş albümünün en karakteristik özellikleri. İlk albüm gibi kişisel, ikinci albüm gibi toplumsal konulardan sıyrılarak hazırlanan albüm, Çilekeş’in kendini sorguladığı bir yüzleşme çalışması oldu. Yapım sürecindeki doğallık, şarkıların tek tek ve bütün olarak bir hikaye akışının ortaya çıkmasını sağladı. “Histeri Çalışmaları”nın ilk video klibi “Kara Mizah” şarkısına çekildi. Dünyaca ünlü BODY WORLDS Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü sergisi, İstanbul’da açıldı. İnsan vücudunun zarif formunu keşfedip, stres altında ve hastalık zamanında nasıl kırılgan olduğunu ve sağlıklıyken de nasıl müthiş bir güce ulaştığını gösteren Body Worlds sergisi, ziyaretçilerin insan bedeninin iç alanlarını ve dış oluşumunu keşfetmesini sağlıyor. İlk kez 1995 yılında sergilenen Body Worlds, bugüne kadar 60’tan fazla ülkede, 30 milyondan fazla ziyaretçiye ulaştı. Andre Agassi’den Jennifer Aniston’a, Nicole Kidman’dan Tina Turner’a kadar birçok ünlünün, dünyanın farklı şehirlerinde izlediği bu sergi, benzersizliği ile diğer sergilerden farklı olarak insanın kendi vücuduna bakış Oz Büyücüsü Yazar: L. Frank Baum Yayınevi: Kelime Yayınları Dorothy, Kansas’taki küçük bir çiftlik evinde, teyzesi, amcası ve köpeği Toto ile yaşamaktadır. Küçük evi, uçsuz bucaksız çayırların ortasındadır. Çevresinde ne bir ev vardır ne de arkadaşlık edebileceği çocuklar. Dorothy, bazen sıkılır bu yüzden, üzülür, “Keşke burada yaşamasam; başka yere gitsem” diye düşünür. Veee, bu düşüncesi bir gün gerçek olur! Dünya çocuk edebiyatında yepyeni bir dönem başlatan ve yayımlandığı 1900 yılından bugüne yüzlerce filme, oyuna, baleye konu olan başyapıt Oz Büyücüsü ülkemizde Kelime Yayınları etiketiyle yayınlandı… açısını değiştiriyor. İnsanın kendiyle karşı karşıya kalmasını sağlayan unutulmaz bir deneyimi ortaya koyan Body Worlds sergisi, vücutlarını bağışlayan kişilerin bedenlerinin ve iç organlarının halka sunulduğu tek insan anatomisi sergisi niteliğini taşıyor. Sergisinin yaratıcısı, anatomist Dr. Gunther von Hagens, bu sergiyle kim olduğumuzun, nasıl düşündüğümüzün, ne hissettiğimizin, nasıl doğduğumuzun, yaşlandığımız ve öldüğümüzün öyküsünü anlattığını söylüyor. Von Hagens, “Bugün 65 yaşındayım ve son 35 yılımı anatomist olarak geçirdim. Bu süreçte insan vücudunun anatomik açıdan mükemmelliğine tanık oldum. Plastinasyon sayesinde insan anatomisini medikal dünyanın dışında, sizlerle de paylaşabiliyor olmaktan mutluluk duyuyorum” diyor. 81 Sanat Olarak Sinema Yazar: Rudolf Arnheim Yayınevi: Hil Yayınları Fotoğraf ve filmin yalnızca mekanik yeniden üretimler olduğu, bu yüzden sanatla hiçbir ilgilerinin olmadığı karalamasını baştan sona ve sistemli olarak çürütmek için zaman harcamaya değer; çünkü bu, sinema sanatının doğasını anlamak için de mükemmel bir yöntemdir.Bu amaçla, sinema ortamının temel öğeleri ayrı ayrı incelenip ‘gerçeklikte’ algıladıklarımızın onlara denk düşen özellikleriyle karşılaştırılacaktır. Böylece iki görüntü türünün temelde birbirinden ne kadar farklı olduğu görülecektir. Zaten sinemaya sanatsal olanaklarını sağlayan da bu farklılıklardır. Böylece, sinema sanatının çalışma ilkelerini de anlamış olacağız. Uygarlığı Değiştiren 100 Köpek Yazar: Sam Stall Yayınevi: Can Yayınları Bir köpeğin, tarihin akışını değiştiremeyeceğini sanıyorsanız, belli ki Peritas’ı duymamışsınız; Büyük İskender’i bir filin ayakları altında ezilmekten kurtaran köpeği. Ya da Fransa ile Rusya arasında savaş çıkmasına yol açan Biche’i. Papa VII. Clemens’i ısırıp İngiltere’nin Katolik Kilisesi’nden kopmasına neden olan Urian’ı. Richard Wagner’e operalarını bestelerken yardım eden Peps ile Fips’i... Bunlar, Uygarlığı Değiştiren 100 Köpek’in kahramanlarından sadece birkaçı. Kitap, bu 100 köpeğin bilim, tarih, sanat, devlet yönetimi, din ve insana mal edilmiş hemen her alanda gerçekleştirdiği olağanüstü katkıları gözler önüne seriyor. İstanbul Hatırası Yazar: Ahmet Ümit Yayınevi: Everest Yayınları Adını Unutan Ülke Yazar: Sevan Nişanyan Yayınevi: Everest Yayınları Ahmet Ümit’in beklenen romanı İstanbul Hatırası okurlarla buluştu. Romanlarında zengin arka planı polisiye kurgu içinde vermekteki ustalığı ile bilinen Ahmet Ümit’in bu romanı da yine peş peşe işlenen cinayetlerin çevresinde kurgulanmış. Ancak bu kitabı sıradan bir polisiye romandan ayıran birçok özellik var. Her şeyden önce zengin kadrosu ile İstanbul Hatırası, çeşitli kesimlerden İstanbulluyu bir araya getirerek içinde barındırdığı alt öykülerle zengin bir yapı sunuyor. Birbirine bağlanan bu alt öyküler bir yandan gerilimin etkisini artırırken bir yandan da romanı şenlikli ve çok yönlü bir yapıya ulaştırıyor. Türkiye’de cumhuriyet döneminde bürokratik kararla adı değiştirilen on beş bin civarındaki yerleşim biriminin eksiksiz -veya eksiksize yakın- bir envanteri bugüne kadar çıkarılmamıştır. Adını Unutan Ülke bu önemli hizmeti yerine getirirken, değiştirilen adların birçoğunun Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Yunanca, Arapça, Süryanice, Zazaca, Gürcüce, Lazca, Bulgarca ve diğer dillerdeki anlamını ve geçmişini ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Sevan Nişanyan, Everest Yayınları’ndan çıkan Sözlerin Soyağacı: Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, Yanlış Cumhuriyet: Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru ve Kelimebaz 1-2 adlı kitapların yazarı. Zohan’a Bulaşma Aşkın İngilizcesi Yönetmen: Dennis Dugan Oyuncular: Adam Sandler, John Turturro, Rob Schneider, Emmanuelle Chriqui Lainie Kazan Adam Sandler geri döndü! Üstelik her zamankinden komik. Zohan, İsrail ordusunun en iyi terörist karşıtı komandosudur. Günün birinde kendini ölmüş gibi göstererek Manhattan’a bir kuaför olarak hayallerini gerçekleştirmeye gider. Kötü adamları etkisiz hale getiren bu yetenekli dövüş makinesi artık saç kesen ünlü bir stilist olmuştur. Zohan, filistinli bir taksi şoförü (Rob Schneider) tarafından tanınıncaya dek herşey yolunda gidiyor gibiydi. Şimdi, New York’da barış dolu bir hayat yaşayabilmek için son savaşını vermeliydi. Yönetmen: Zoe R. Cassavetes Oyuncular: Parker Posey, Drea De Matteo, Gena Rowlands Nora Wilder New York’da yaşayan, 30’lu yaşlarında bir kadındır. Aşkı bulma konusundaki ümidini yitirmeye başlamıştır. Annesinin yalnızlığını sürekli yüzüne vurması ve çevresindeki mutlu çiftler sıkıntılarını daha da artırmaktadır. Bir arkadaşının partisinde hayat dolu Julien’le tanışır. İkisi harika bir haftasonu geçirirler. Bu kısa birliktelik sonucunda Nora tüm hayatını gözden geçirir ve Paris’e gider. Evinden çok uzakta hayatını yeniden düzene sokmak ve uzun süredir aradığı aşkı bu sefer elinden kaçırmamak için çabalayacaktır.
Benzer belgeler
İndir - Zorlu Holding
Zorlu Plaza, 34310 Avcılar - İstanbul
Telefon: 0212 456 2000
Faks: 0212 422 0049
e-posta: [email protected]
Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm
Zorlu Plaza, 34310 Avcılar - İstanbul
Telefon: 0212 456 2000
Faks: 0212 422 0049
e-posta: [email protected]
kurumsal girişimcilik
Zincirlikuyu-İstanbul
Tel: 0212 347 70 70 Faks: 0212 347 70 77
e-mail: [email protected]
web: www.indeksiletisim.com