Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm
Transkript
Zorlu Grubu iç iletişim yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır. Nisan-Mayıs-Haziran 2012 37 Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm sunuş 01 “Türkiye’nin yarınları için çalışıyoruz” Tarihi, doğası, kültür mirası ile ülkemizin göz bebeği İstanbul, son yıllarda yalnızca turistik özellikleri ile değil, Avrupa’nın en hızlı yükselen şehirlerinden biri olarak ve uluslararası şirketler için artan cazibesiyle de gündeme geliyor. Türkiye’nin dünya arenasında yakaladığı başarılar da İstanbul’un ününe ün, değerine değer katmaya devam ediyor. En hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasında yer alan İstanbul’umuz gayrimenkul yatırımında çekiciliği ile de adından söz ettiriyor. Zorlu Grubu olarak biz de beş yıl önce, “İstanbul’un şanına” layık bir armağan vermek amacıyla yola çıktık. İstanbul’a “değer” katmak amacıyla projeler geliştirmeyi hedefleyen şirketimiz Zorlu Gayrimenkul’ün örnek projesi Zorlu Center ile İstanbul’un kalbine yepyeni bir cazibe merkezi inşa ettik. Yapılmamışı yapmayı kendimize görev edindik ve Zorlu Center’ı eşsiz fonksiyonlarla süsledik. Zorlu Center’ın projelendirme sürecindeki titizliğimizi, tüm fonksiyonların içerik aşamasında da gösterdik ve her bir fonksiyonunun en iyiyi sunması için özenle çalışmalar yürüttük, hala da devam ediyoruz. Zorlu Center içinde yer alacak otel için tercihimizi “premium luxury” otel markası Raffles Hotel & Resorts’tan yana kullandık. Otelin iç dekorasyonunu ise dünyaca ünlü otellerde imzası olan Hirsch Bedner Associates’e yaptırdık. Bayrağı en yükseğe dikerek, Broadway şovlarının ve canlı eğlence sektörünün tek ismi Amerikalı Nederlander Worldwide Entertaintment ile Performans Sanatları Merkezi’nin operatörlüğü için anlaşma yaptık. Zorlu Center içinde yer alacak olan alışveriş merkezini ise, İstanbul’un yeni lezzet ve moda odağı olacak şekilde tasarladık. Zorlu Center AVM’nin yeşil alanları ve zengin peyzajıyla İstanbullulara yeni bir buluşma merkezi sunmasını hedefledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden iş geliştirme konusunda aldığımız davetler ve ödüller, projemizin ne kadar doğru bir adım olduğunu bizlere gösteriyor. Dergimizin bu sayısında tüm bu çalışmaları ve daha fazlasını detaylarıyla okuyabileceksiniz. Zorlu Grubu ekonominin temel sektörlerinde, İstanbul için olduğu kadar Türkiye’nin yarınları için de çalışıyor, bu anlamda kültürel ve sosyal sorumluluklarını yerine getirerek ilerliyor. Zorlu Tekstil, tekstilde ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilebilir kılmayı hedeflediği “Bir De Sen Tasarla Yarışması” ile 10 yıldır bu anlamda önemli bir görev üstleniyor… Tasarıma verdiği önemi bir adım öteye taşıyan Vestel, Türkiye’nin tasarım alanındaki etkinliğini dünyaya göstermede önemli rol oynayacak bir etkinlik olan İstanbul Tasarım Bienali’ni destekliyor… Mehmet Zorlu Vakfı, Zorlu Çocuk Tiyatrosu ile ülkemizdeki onbinlerce çocuğu tiyatroyla tanıştırmaya devam ediyor… Zorlu Enerji, dünya çapındaki yatırımlarına devam ederken, Project Finance Dergisi ödülü gibi dünyanın prestijli yayınlarından, projeleriyle takdir görüyor… Türkiye’de ve bölgede nikel konusunda önemli bir üretici olmak hedefiyle gerçekleştirdiğimiz nikel maden yatırımlarımız da sürüyor… Çalışmalarımızın, yatırımlarımızın gördüğü ilgi, ülke ekonomisine, kültürüne yaptığımız katkı bizi gururlandırıyor. Yürüdüğümüz her sektörde, gerçekleştirdiğimiz her projede “en iyisini yapmaya, en yükseğe çıkmaya” devam edeceğiz. Sevgi ve saygılarımla, Ahmet ZORLU 02 içindekiler Türkiye’de ve Dünyada Zorlu Dergisi, Zorlu Holding A.Ş. yayınıdır. Para ile satılmaz. Katkıda Bulunanlar: Prof. Dr. Kerem Alkin / BloombergHT Genel Yayın Yönetmeni İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. 1998’de doçentlik, 2004’te ise profesörlük unvanı aldı. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Ticari Bilimler Fakültesi Bankacılık ve Finans Bölüm Başkanlığı yapıyor. Aynı zamanda Genelkurmay Başkanlığı ATASE Komutanlığı SAREM biriminde Planlama ve Değerlendirme Kurul Üyesi. BloombergHT’de ise Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürüyor. Ayşegül Güngör / Minerva Eğitim Teknolojileri A.Ş. Genel Müdürü 1989’da İstanbul Üniversitesi Ekonometri Bölümü’nden lisans derecesi, 1991’de Ekonometri Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Bankacılık sektöründeki kariyerinin yanı sıra 1995’te Marmara Üniversitesi Çağdaş Bilimler Vakfı, Çağdaş İşletmecilik Sertifika Programı’nda hazine ve sermaye piyasaları konusunda dersler verdi. 2001’den bu yana yönetici ortağı olduğu Minerva Eğitim ve Danışmanlık bünyesinde, çeşitli kurum ve kuruluşlara eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyor. Metin Salt / Vestek Genel Müdürü Metin Salt 1990’da ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. ABD’de Digital Microwave Corp. ve Cellnet Technology Inc. Adlı şirketlerde Ar-Ge grup yöneticiliği yaptı. Halen Vestel Şirketler Grubu’nun Ar-Ge çalışmalarını yürüten Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş.’de genel müdür olarak görev yapıyor. ABD, Avrupa ve Türkiye patent enstitüleri tarafından verilen altı patenti bulunuyor. 04 Kapak / Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm 14 Gece-gündüz yaşayacak bir merkez 20 Prof. Dr. Kerem Alkin / Yüzde 4’lük büyüme mümkün mü? 22 Raffles İstanbul, HBA imzalı iç dekorasyonuyla büyüleyecek 24 Zorlu Holding’den “Dünya Saati”ne destek 28 Öbür Elif 32 Tasarım bienalinde Vestel imzası 34 New York’ta İstanbul konuşuldu 36 Zorlu Gayrimenkul’e 14 ülkeden davet 41 Vestel, IP&TV World Forum 2012’deydi 44 Vestel, CeBIT’e damgasını vurdu 45 Vestel Almatı, dünyanın en büyüğü 46 Vestel, gözünü eğitime dikti 47 Türkiye’nin ilk “akıllı okul”u 48 Vestel’den beyaz eşya laboratuvarı 49 A’dan Z’ye Servis 50 Metin Salt / Bilgisayarınız kaç numara? 52 Vestel Akademi farkıyla öndeyiz 54 Vestel, 70 ödül topladı 56 Vestel, geleceğimizi aydınlatacak 58 Korteks, uluslararası fuarlarda beğeni topluyor 59 Zorlu Dış Ticaret, rakiplerini geride bıraktı 60 Korteks’e yurtdışı ziyaretleri 62 ETD, liberal piyasa ve enerji sektörünün beklentilerini paylaştı 63 Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin elektrik üretim tesisleri devrede 64 Zorlu’da bir amatör telsizci 68 Ayşegül Güngör / Rubikon’u geçmek 72 Spor / Yaz sporlarına merhaba 74 Zorlu Enerji’den sıfır ayak izi 75 Kısa kısa 78 Gökyüzünün getirdikleri 80 Kültür sanat 82 English summaries Zorlu Holding A.Ş. Adına Sahibi Olgun Zorlu İçerik ve Tasarım Uygulama Süreli Yayınlar Koordinatörü Nilüfer Eyiişleyen Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yaprak Özer indeks içerik-iletişim danışmanlık Kore şehitleri Cad. Atılım İş Merkezi No: 28 K: 4 D: 4 34397 Zincirlikuyu-İstanbul Tel: 0212 347 70 70 Faks: 0212 347 70 77 e-mail: [email protected] web: www.indeksiletisim.com Yayın Editörü Esra Melek Yiğitsözlü Yayın Kurulu Vedat Aydın, Lale İlalan, Necmi Kavuşturan Yayın türü: Yerel, süreli, 3 aylık Yazı İşleri Umut Bavlı İsmail Polat Yasemin Barlan 03 12 Broadway şovları Zorlu Center’a geliyor 16 Bir De Sen Tasarla’da 10. yıl coşkusu 38 Vestel CFO’su Alp Dayı: “Vestel ciddi bir okul” 61 Zorlu’dan eğitime önemli katkı Görsel Yönetmen Esen Ataman Kürklü Grafik Tasarım Serkan Bengin Emre Ergül İdari İşler Buket Çelikol Fotoğraflar Renk Ayrımı ve Basım Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş. Dudullu Organize Sanayi Bölgesi 1. Cadde No: 16 Ümraniye/İstanbul Telefon: 444 44 03 25 Pakistan Rüzgar Santrali’ne Euromoney’den ödül 66 Sizin hala bir blog’unuz yok mu? Dergi Yönetim Yeri Zorlu Plaza, 34310 Avcılar - İstanbul Telefon: 0212 456 20 00 Faks: 0212 422 00 49 e-posta: [email protected] 26 Mehmet Zorlu Vakfı, 450 bin çocuğa ulaştı 70 Sağlıklı fastfood olur mu? “Zorlu” Dergisi’nin içerik ve tasarımı İndeks İçerik İletişim Danışmanlık tarafından yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Zorlu” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Zorlu” markası ve logosu Zorlu Holding A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz. Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir, İndeks İçerik İletişim Danışmanlık veya Zorlu Holding A.Ş., yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler nedeniyle doğabilecek maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir. 04 kapak Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm Gelecek, hemen herkes için günümüzün en önemli konularından biri. “Oluşmuş bir gelecek vardır, biz ona gider ya da onu tahmin ederiz” algısını değiştirmeyi hedefleyen yeni çağın bakış açısı “fütürizm”, bireyleri ve şirketleri geleceklerini tasarlamaya davet ediyor. G elecek ifadesinin geçmediği neredeyse hiçbir alan yok. Bu konuda son yıllarda “fütürizm ve uzgörü” kavramlarını sık duymaya başladık. “Olumlu gelecek tasarımcılığı, gelecek yaşam senaristliği” diye tanımlanan fütürizm, 1900’lerde İtalya’da protest bir sanat akımı olarak ortaya çıkmış. Sanayileşmenin başladığı, insanın teknoloji ile entegre olmaya çalıştığı o dönemde, makineyi ve hızı edebiyata taşıyan bu akım, geçmişten kopuşu, yenilik ve değişikliğe yönelişi ilke edinmiş. 1966’da ABD’de Dünya Fütüristler Birliği’nin kurulmasıyla birlikte, fütürizm yeniden anlamlandırılmaya ve bugünkü halini almaya başlamış. Günümüzün fütürizm anlayışına göre; her birey, şirket, kurum ve toplum, uzgörülü, multidisipliner şekilde, aklını kullanarak, bilgi ve teknolojiden yararlanarak gelecek vizyonunu belirleyip onu etkileyecek olayları göz önüne alarak geleceğini şekillendirebiliyor. Fütürizm Türkiye’de 2005 yılında Türkiye Fütüristler Derneği’nin (TFD) kurulmasıyla tanınmaya başladı. Sosyal yaşamın ve iş yaşamının gelecekte nasıl şekilleneceğine dair uzgörülerde bulunmak ve multidisipliner çalışmalar yapmak üzere kurulan derneğin, kurucularından ve aktif çalışanlarından biri olan Ufuk Tarhan, “Gelecek tahmin edilemez, ama tasarlanabilir. Fütürizmde, yarın olmasını istediğimiz şeyleri belirlemeye çalışıyor ve onun için kararlar alıyoruz. Fütüristlerin yaptığı iş, o kararların oluşması için nitelikli gelecek bilgilerini paylaşmak, geliştirmek, almak, vermek” diyor. Tarhan, önümüzdeki dönemin bireysel, kurumsal ve toplumsal olarak türbülanslarla yepyeni sistemler, iş yaşam formları yaratmaya çalışacağımız bir süreç olacağını dile getirerek şu açıklamaları yapıyor: “Herkesin kazanması gereken en temel beceri, geliştirmesi gereken tutum, ‘esnek ve rasyonel’ olmak. İnsanların yerini hızla yüksek teknoloji, dış-yapay zeka, robotik sistemler alacak. İnternet girişimciliği altın çağ yaşayacak, mobil uygulamalar, ürünler bulan, satan, pazarlayanlar yükselen yıldız olacak. Birleşme ve satın almalarla büyükler daha büyüyecek, büyüyemeyenler parçalanıp, küçülecek ya da göz açıp kapayıncaya kadar silinip gidecek.” “Ben geleceğe karışacağım, daha iyiyi yapacağım” gibi bir heyecanı ve enerjisi olan herkesin fütürist olabileceğini belirten Tarhan, 21. yüzyıl fütüristlerinin özelliklerini ise şöyle sıralıyor: • Kendisi ve tüm insanlık için olumlu, ilerici, yenilikçi vizyon geliştirir. • Kişi, kurum ve toplumların yararlı, etkin yol haritası oluşturmalarına yardımcı olur. • İnsanlıktan sorumlu olduğunu bilir. • Geleceğin seyircisi değil tasarımcısı olması gerektiğinin farkındadır. • Çağdaşlık sözcüğünün bugünü yaşamakla sınırlı olmadığını gösterir ve davranışlarında bunu yansıtır. • Geleceği uzgörür. • Dünyayı kendine, kendini dünyaya ait hisseder. • Dünyanın örgütlenmesinde yer almak ister. • Fütürist yaklaşımları kullanarak, kitlelerin fütürist bilinç geliştirmesine önderlik eder. 2022’de yapay organlar çıkacak Techcast Projesi kapsamında 100 yönetici, bilim insanı, mühendis ve fütüriste “Gelecek nasıl olacak?” diye soruldu. Alınan yanıtlar ortaya şöyle bir tablo çıkardı: • 2020’de dünyanın enerji kaynağının yüzde 30’unu alternatif enerji kaynakları oluşturacak. Deniz suyu arıtması günlük kullanıma geçecek. • 2015’te nanotek trilyon dolarlık pazara ulaşırken, 2020’de üretim akıllı robotların kullanılması ile hızlanacak. • 2022’de yapay organlar vücudumuzda önemli organları değiştirmeye başlayacak. 2023’te kanser sorun olmaktan çıkacak. 2030 ve sonrası yaşam sınırı 100’ü geçecek. • Hibrid araçlar 2012-2018’de yüzde 30’a ulaşırken, 2025’de otoyolların yüzde 30’u araçların otomatik olarak aktığı hale gelecek. Kara ulaşımı, yerin altına döşenen sistemlerin oluşturduğu Otomatik Otobanlar üzerinde gerçekleştirilecek. • 2014’te dünyadan 50-100 mil uzaklıktaki turistik uzay yolculuğu başlayacak. Ay’da koloni oluşturma ise 2025’de gerçekleşecek. Geleceğin meslekleri M-GEN Gelecek Planlama Merkezi tarafından yapılan araştırmalarla uzgörüye göre hazırlanan, geleceğin mesleklerine dair bazı örnekler: Taşeron-fason yöneticiliği, değişim yöneticiliği, yönetici menajerliği, hot-line işletmeciliği, akıllı tedarik yöneticiliği, sanal market işletmeciliği, robotik sorunlar avukatlığı, senaryo tasarımcılığı, yapay zeka pazarlamacılığı, 5 duyu reklam tasarımcılığı, soru bankası tasarımcılığı, elektronik gazetecilik, duygu tasarımcılığı, gen terapistliği, genetik ekonomi, bilgi madenciliği, alternatif besin mühendisliği, franken food denetçiliği, siber teknoloji mühendisliği, enformasyon-bilgi mühendisliği, nano yapı mühendisliği. 05 06 kapak Geleceği tasarlamak elinizde İş dünyasının tam bir dönüşüm çağından geçtiğini söyleyen Türkiye’nin ilk fütüristlerinden Ufuk Tarhan, “Dijital ok, yaydan çıktı. 2012’de bütün kişi ve kurumlar için dijitalleşme, stratejik başarı faktörlerinden birisi” diyor. Ufuk Tarhan Y aşam felsefesi olarak benimsediği fütürizmi işe dönüştürmeyi başaran M-GEN Gelecek Planlama Merkezi’nin kurucusu Ufuk Tarhan, fütürist, dijital, farklı, yaratıcı, yenilikçi ve gerçekçi stratejiler, projeler, iş modelleri tasarlayıp uyguluyor. Fütüristik bakış açısını iyice anlayıp uygulamaya başladığından beri, kendisine ikinci bir hayat bahşedilmiş gibi hissettiğini söyleyen Tarhan’dan fütürizmi, yeni çağın iş dünyasını ve uzgörülerini dinledik. Z: Ekonomi bölümünden mezun oldunuz. Bugüne kadar çeşitli sektörlerde yöneticilik yaptınız. Fütüristlik yoluna nasıl girdiniz? Kendinize nasıl bir plan yapmıştınız? Fütürizmle 1995 yılında tanıştım. Bir yurtdışı seyahatinde dünyanın en önemli fütürizm dergisi “The Futurist” elime geçti ve çok heyecanlandım. Bakış açısını kendime çok yakın hissettim. Hem dergiye, hem de Dünya Fütüristler Birliği’ne (World Future Society) üye oldum. Dergiyi düzenli okumaya ve birliğin yıllık konferanslarına gitmeye başladım. O yıllarda zaten IT sektöründe çalışıyordum. Teknolojinin şirketleri, insanları ve insan hayatını nasıl dönüştürdüğünü çok yakından gözlemleme fırsatım oldu. O zamanlar bir dönüşüm sürecin- Bir fütüristin gözünden… • İnsan ilk defa bilgiyi, teknolojiyi, aklını ve duygularını entegre bir şekilde kullanmak üzere bu kadar yetkin bir hale geldi. Çünkü son 20-25 yılda çok fazla bilgi edindik ve birbirimiz hakkında çok fazla şey öğrendik. • Daha çok paylaşmak zorunda olduğumuzu kabul edip daha makul, daha akılcı, kaybettiği değerleri geri alan, daha çok seven ve sayan insanlar olmak zorundayız. • Türküz, doğruyuz, çalışkanız. Kendimize çok ulvi özellikler atfediyoruz. Hayır, hiç de öyle değiliz. Deprem olduğu zaman, insanlar felaketlere uğradığı zaman koşturuyoruz sadece. Onda da yarım yamalak. • Son 10-15 yılda internet ve GSM dönüştürüyordu, şimdi ise nano teknoloji ve genetik dönüştürüyor. Genetikle canlıların formülünü, nano teknoloji ile her şeyin moleküler yapısını çözüyoruz. • • • • Artık her şeyi baştan aşağıya yeniden yapabileceğimizi biliyoruz. Bu nedenle, şu anda uyguladığımız sistemlerin sürdürülebilirliği yok. Eğitim süreleri çok kısalacak. Çocukların, sınıfta hoca dinleyerek, proje yaparak, belli bir standart içinde eğitim alması konusunda daha fazla ısrar edemeyiz. Eskiden parayla saadet olmaz deniyordu. Bu daha sonra parayla saadet olura döndü. Şimdi ise “neyle saadet olur?”u arıyoruz. Gerçek meslek tanımı aslında beceriyi, uzmanlığı, karşılanan ihtiyacı, çözülen problemi ifade etmeli. Bu açıdan bakınca meslek tanımları, içerik ve karşılanan ihtiyaç açısından ve gelecekteki gelişim, dönüşümlere cevap verme açısından yetersiz. Toplumsal huzur ve barış için sivil toplum kuruluşlarının önemi daha da artacak. den geçiliyordu. Bilgisayarların yaygınlaşıp insan hayatına daha çok girmeye başladığı bir dönemdi. Gördüm ki bunların insanların yaşam biçimlerinde çok derinden etkileri oluyor. Buna fütürist bakış açısını entegre edince, hayatın tesadüfen yaşanmadığını, başarıların tesadüfen elde edilmediğini ve aslında her şeyin bir tasarım olduğunu anladım. Tasarımdan kastım, bir şeyi yapmadan önce kafamızda bitmiş halini görmek. Fütürizme bu kadar yakınlaşmam ve bunun benim için bir meslek haline gelmesi 2004-2005 yıllarını buldu. Bu bakış açısını benimsediğiniz zaman; geleceği, etrafınızdakileri ve işleri sürekli sorguluyorsunuz. Yaptığım çalışmalara geri dönüp bakınca fark ettim ki, 2005 yılından sonra insanlarda çok büyük bir gelecek kaygısı ve merakı vardı. Ben de ileride bir karışıklık olacağını uzgörerek, bireylerin o yıllarda çok ciddi gelecek bilgisine ve geleceği daha farklı algılamaya ihtiyaçları olacağını, kurumların bir kez daha dönüşüm sürecine girmeleri gerekeceğini düşündüm. Kendi iş yaşamımda da aynı durum söz konusu olacaktı. Bu nedenle insanların ileride değişik ihtiyaçları olabileceğini de düşünüp Türkiye’nin ilk, kendini “fütürist iş tasarımcısı” ve “iş avatarı” olarak tanımlayan, M-GEN Gelecek Planlama Merkezi’ni kurdum. 2005’te Alphan Manas ve kurucu üyelerle birlikte Fütüristler Derneği’ni de kurduk. O günden bu yana dernekte aktif görev yapıyorum. Z: Fütürizm, hayatınızda nasıl bir değişiklik yaptı, size neler kazandırdı? Fütüristik bakış açısını iyice anlayıp uygulamaya başladığımdan bu yana, kendime ikinci bir hayat bahşedilmiş gibi hissediyorum. Bir kere, çok motiveyim ve çok heyecanlıyım. Çünkü, geleceği hakikaten benim oluşturduğumun bilinci çok yüksek. Ve herkesin bunu yapabileceğini görmek de çok yüce bir duygu. Hem müşterilerin heyecanı, hem de kendim için yapabileceklerimi anlayınca duyduğum heyecan tarifsiz. Gelecekte neler olsun diye düşünerek, bildiğin şeylerden çok korkmuyorsun ve sanki geleceği biliyormuşsun gibi geliyor. Bu nedenle hem kendim hem işim hem de eşlik ettiğim 07 Para, iş ve yaşam modelleri değişiyor “Paraya yeniden anlam vermeye çalışıyoruz. Para bir kaynak değildir, bir kaynağı temsil etmez. Bizim insan olarak ihtiyaç duyduğumuz maddi-manevi kaynaklar her zaman aynıdır. Fiziksel olarak temiz havaya ve gıdaya, manevi anlamda da sevgiye ihtiyacımız var. Bir de tabii neyin bizim için öncelikli olduğunu unutmamaya” diyen Tarhan, insanın, hayattaki figürleri anlamlandırmakla ilgili çok önemli dönüşümler yaşayacağını, bunların başında da para, iş ve yaşam modelleri geldiğini vurgulayarak bu görüşünü bir düşünce zinciri ile şu şekilde açıklıyor: “Öncelikle, bugün çalıştığımız gibi çalışmayacağız. İş tarifi, para kazanma tarifi ve bunlarla ilgili ihtiyaç kurgumuz insanlar açısından fütürizmin çok olumlu etkileri olduğunu söyleyebilirim. Z: Fütürist bakış açısını nasıl uyguluyorsunuz? Yeniçağda anlamamız gereken en önemli şey, büyümek ve ilerlemek durumunda olduğumuz ve bunu sürdürebilir bir biçimde yapmak. Bunu nasıl gerçekleştiriyorum? Bir kere, düşünüyorum ve düşünülmesini sağlıyorum. Çünkü bu son 25-30 yıldır, bilgisayarlar sanki her şeyi düşünecek, bütün sistemler kurulacak, insanlar da orada misafir gibi duracak gibi bir anlayış var. Ama öyle değil, çünkü ciddi ciddi düşünüyoruz. Neyi düşünüyoruz? En çok odaklanılan şey ne olsun isteniyor? Birincisi, bu durumdaki rahatsızlıklar nedir? İkincisi, daha iyi bir durum için neler yapmamız lazım? Ve bu istenilen şeylerin ne süre için, ne zaman için istendiği ve o zaman için başta nelerin olabileceği. İşte fütürist düşünce burada devreye giriyor. O istenilen zamanda, sosyolojik, psikolojik, fizyolojik, ekonomik ve ekolojik açıdan olasılıkları bir bilgi olarak veriyoruz. O istenilen şey ile olması gerekenleri bu potada eritip iş tasarlıyoruz. Nasıl bir düğüne giderken “Ne giyeyim?” diye düşünülüyorsa, biz de buna aynı şekilde yaklaşıyoruz. Çok soru sorarak, irdeleyerek hedefleri belirliyor ve bir plana oturtuyoruz. Plandan sonra uygulamaya geçiliyor. Uygularken bir taraftan da yeni planlar yapılarak akışkan bir süreç başlıyor ve hedefe doğru yola çıkılıyor. Amacımızı biliyorsa, bu süreç çok keyifli bir yolculuğa dönüşüyor. Z: Şirketlerin geleceğe nasıl hazırlanması gerekiyor? Bu konuda tavsiyelerinizi alabilir miyiz? İş dünyasında türbülans çok yüksek, ev ödevi çok fazla. Tam bir dönüşüm çağından geçiyor. Öncelikle gerçek anlamda dijitalleşmenin ne olduğunu anlamak gerekiyor. Şirketlerin önce kafa yapılarında, organizasyonlarındaki insan kaynaklarında ve teknik altyapılarında değişim yaşamaları, birimlerini buna göre kurgulamaları çok önemli. Artık sorunlar eskiden çözüldüğü gibi çözülmeyecek, eskiden geliştiği gibi gelişmeyecek. Şirketlerin CEO, genel müdür ve üst düzey yöneticilerinin iyi bir dijital eğitimi alması gerekiyor. Bu konu- değişecek. Bugün para lazım diyoruz. O parayı kazanmak için de iş lazım diyoruz. İş de şu anda kurumsal alanlarda kurguladığımız, daha çok bilgisayarlar yardımıyla yürüttüğümüz, biraz alın teri, biraz akıl teri gerektiren işler. İşlerin çoğunu teknolojik aletlere terk ediyoruz. Bunun sonucunda da eskiden, ucuz olanın kalitesiz olduğu yönünde gelişen algı yıkılmaya başladı. Gelecekte daha da ucuza ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz için insanlar çalışmaya bugünkü kadar ihtiyaç duymayacak. Manevi anlamda da sistem içi kalma düşüncesinden sıyrılmış olmak ve çalıştıklarında da temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde çalışmak onları daha mutlu edecek.” 08 kapak yu mutlaka derinlemesine anlayıp, organizasyonlarında ve iş bölümlerinde gereken değişiklikleri yapmalılar. Şirketler ve markalar, isteseler de istemeseler de, her şey dijital dünyada söz edilir hale geldi. Bunlar arama motorlarındaki, arama sonuçlarında karşımıza çıkıyor. Bu nedenle arama sonuçlarını iyi yönetemeyen şirketlerin işi çok zor. Dijitalleşme bir tercih değil, kaçınılmaz bir zorunluluk. İşlerini dijital ve sibernasyon kurallarına göre, gerekliliklerine göre organize etmenin farkında olmayan kişi ve kurumlar çok üzülecekler. Bunun için de çok hızlı hareket etmeliler. Z: Türk insanının buluşa değil, ama inovasyona, iyileştirmeye ve adaptasyona çok açık olduğunu söylüyorsunuz. Bunun nedeni nedir? Buluşçu olmamamızın nedenleri arasında; eğitim sistemimiz, yetiştiriliş tarzımız, aile baskısı ve kültür baskısı yer alıyor. İçinde bulunduğumuz ortamlar da bizi buluşa teşvik edecek nitelikte değil. Ama artık sosyal paylaşımın yaygınlaşması, herkesin her şeye erişir noktaya gelmesi ve bundan sonra buluşların dijital ortamda yapılacak olması, Türk insanının işini daha da kolaylaştıracak. Bu konuda herhangi bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum. Birkaç yıl içinde ebeveynlerin, aklı geçmişte kalan yöneticilerin, akademisyenlerin ve güç unsurlarının da, bu işleri anlamaya başlayacağını ve bundan sonrası için daha iyi ilerleyeceğimizi düşünüyorum. Ben çok umutluyum. Bireyler ve şirketler için bundan böyle buluşçuluktan başka, gelişme, ilerleme, değişim ve dönüşüm şansı yok. Herkesin ileride mutlaka buluşçu olması gerekiyor. Z: Bu konuda neler yapılmalı? Bunu gerçekten istemek gerekiyor. Fütürist bakış açısı, buluşçuluğa çok yardımcı bir bakış açısıdır. Dijital dünyayı anlamak, sosyal medyayı çok etkin kullanmak için sürekli bir gayret içinde olmak önemli. Pazarlama iletişimi, marka ve markalaşma konusunda araştırma yapılması gerekiyor. Bugün kafalardaki kategorik ayrımlar bunu engelliyor. Bu ortadan kalktığı zaman buluşçuluk, inovasyon, değişim ve dönüşüm yolundaki ilerleme de başlayacak. İlk yapılması gereken, sosyal medyaya girmek, markalaşmayı ve dijital dünyada arama motoru yaratmanın önemini anlamaktır. Artık sosyal medyayı anlamlı kullanmayı öğrenmek, okumayazmayı öğrenmek gibi oldu. Bütün bu gelişmeler o kadar hızlı yaşanıyor ki, gelecekte hem şirketlerin, hem insanların kendi başlarına üstesinden gelemeyecekleri konular olacak ve avatarlarla, antrenörlerle çalışmaları gerekecek. Özellikle antrenörlük deyimini çok önemsiyorum. Çünkü gerçekten tıpkı spor ve sanatta olduğu gibi beceri geliştirmek gerekecek ve bu konuda antrenörlere ihtiyaç olacak. Eğitim sistemi çöküyor En çok diplomalı işsize sahip ülkelerden birinin Türkiye olduğuna, ancak bunun dünya genelinde de yaşanan ortak bir sorun olduğuna dikkat çeken Tarhan, eğitim sisteminin dünya genelinde çöktüğünü düşünüyor ve ekliyor: “Kısa bir süre sonra, eğitim belirli bir süre ile kısıtlı bir şey olmaktan çıkacak ve ömür boyu devam eden bir yapıya bürünecek. Ayrıca eğitim bugün dahi birden çok disiplini ilgilendiriyor, yarın bu durum daha da artacak. Örneğin ben bir ekonomist olmama karşın, genellikle tıp fakültelerinde konuşmalar yapıyor, nano teknoloji ile ilgili bilgiler veriyorum. Ayrıca inşaat sektörüne yönelik çalışmalar da yapıyorum. Kendimden örnek verdim ama pek çok insan artık böyle çalışıyor. Çünkü günümüzde her şeye dokunabiliyor, hissedebiliyoruz. Tabii insanların bunun için artık eskiye göre daha genç yaşta hedefini, hayatının amacını, vizyonunu belirlemiş olması gerekiyor. Bence yeni nesiller şu andakinden çok daha erken yaşta karar verecek, gelecekte ne yapacağına. Artık insanlar herhangi bir dalda sabit kalmayacak. Kendi dalıyla ilgili mümkün olan en çok şeyi öğrenecek, ama diğer her şeyden de bir parça bilmesi gerekecek.” 09 Yazı: Ertürk Kurtça, Zorluteks Tekstil Pazar Geliştirme ve Proje Müdürü Mavi okyanuslara yelken açmak Şirketlerimizde fütürist analizlerle geleceği tahmin ederek, değişen çağa ve sonuç olarak müşteri kitlesine uygun olarak ürünler tasarlayabilmek için süreçlerimizi gözden geçirmeli ve yenilikçiliği bir temel süreç haline getirerek mavi okyanuslara yelken açabilmeliyiz. Ü nü bulabiliyor. Bir başka tüketici kitlesi ise yaşlı nüfus. Burada da sağlığı el vermediği için mağaza mağaza gezemeyen ama fonksiyonel ürünlere ihtiyacı olan kesim, istediği niş ürünleri çok daha kolay bulabiliyor. Artık teknoloji o kadar hayatımızın içine giriyor ki, ileride bilgisayarların kalmayacağı dahi öngörülüyor. Çünkü bilgisayarların yaptığı her şey bir şekilde hayatın komponentleri içerisine dahil ediliyor. Bu akımlar bizlere de fikirler veriyor. Örneğin bebeğin veya yaşlı insanların hayati fonksiyonlarını, elektronik sinyallerin tekstilin içerisine dahil edilmesi ile elde edilen yatak tekstilleri ile takibi, uzun süreli ameliyatlarda hastanın hypotermiye girmesini engelleyecek ısıtıcılı çarşaflar gibi örnekler teknolojinin tekstilin içerisine dahil edildiği bazı örnekler. zerinde yaşamakta olduğumuz dünyada olup bitenlere baktığımızda evimiz olan dünyamızı ve bizi etkileyen temel unsurlar şöyle sıralanabilir: Küreselleşme, zenginliğin artması, dünya nüfusundaki artış ve tıp alanındaki gelişmeler ile ortalama ömrün uzaması, kaynakların hızla tükenmesi, sanayi çağından teknoloji çağına geçiş (.com furyası) ve uzay çağının rekabetin yeni adresi olması. Saydığımız bu temel güçler bizleri gelecekte neyin beklediği konusundaki belirleyici etkenler. Özellikle küreselleşme ile artık her türlü mal ve hizmetin nihai tüketiciye ulaşması konusundaki sınırlar ortadan kalktı, kalkmaya da devam ediyor. Tüketiciler önlerinde çok fazla seçeneğe sahip. Zenginliğin artması ile tüketicilerin beklentileri de değişiyor. Geçmiş zamanda eskimedikçe yeni bir ürün alınmazken artık metropolleşme ile kaybolan sosyal iletişimsizliğin sebep olduğu eksik kalan duygularımızı tatmin etmek için tüketir olduk. Teknolojinin ve özellikle internetin gelişimi ile her türlü bilgiye çok daha kolay ulaşıp hem kıyaslama yapma hem de detaylı bilgi edinme şansına sahibiz artık. Bu duygularımızı tatmin ederken aklımızın kenarında bir yerlerde, küresel kaynakların tüketimi ile torunlarımıza nasıl bir dünya bıraktığımızı da sorguluyoruz. Ancak torunlarımızın geleceği için aynı ürünün ekolojik olanına daha fazla para ödemeyi bugün önemsemiyoruz. Bugün önemsediğimiz kendimiz ve çocuklarımız ama daha ötesi değil. Çocuğumuza organik domates almak istiyoruz ama arabaların da en heybetlisine binmek istiyoruz. Değişen dünya şartları bizim bu konulardaki farkındalığımızın gelişmesini mutlaka sağlayacak. 37 yaşındayım. Bu yaşıma kadar Türkiye’de bir hortum oluşup arabaları havada uçuşturduğunu hatırlamıyorum. Benzer bir şekilde dünyanın dört bir tarafında iklim değişikliği sonucu olup bitenler ortada. Bu tarz etkileri her geçen yıl daha fazla yaşayacağız. Devletler hala kendi aralarında karbondioksit gazı salınımının azaltılması konusunda anlaşamazken, neyse ki büyük markalar konuyu ele aldılar. M&S’in “PlanA” adı altında yürüt- tüğü tüm tedarik zincirinin daha sürdürülebilir hale getirilmesi, Levi’s markasının geliştirdiği “waterless” denim pantolonlar, şirketlerin yatırımcılar gözünde bir diğer performans göstergesi olarak Dow Jones Sustainability Index’i kullanmaları, birçok markanın WWF ile birlikte geliştirdiği “Better Cotton Initiative” adı altında daha az kimyasal ve su tüketimi ile geliştirilmiş olan pamuğu kullanarak sattıkları ürünlerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya çalışmaları sürdürülebilir bir dünya yaratma çabası için verilebilecek örneklerden bazıları. Ancak yukarıda belirttiğim gibi tüketiciye ulaşan ürüne sadece gelecekte temiz bir çevre yaratmaya yönelik özellikleri için daha fazla para ödenmiyor. Bununla ilgili HTT Dergisi’nde 19 Nisan’da çıkan haber başlığı “Survey: Consumers like being green, but not paying more for it”. Gerçekten müşterilerimize yaptığımız sunumlarda da benzer tepkileri alıyoruz. Tüketicilerin seveceği ürünler tasarlamak Dünyadaki zenginliğin artması ile daha fazla bilgili ve daha çok seçenek içerisinden ürün seçebilecek olan müşteri, gerçekten kendisinin işine yarayacak bir ürün için o ürüne ait katma değeri de ödemeye hazır. “.COM” sayesinde de ürünlerinizin özelliklerini daha çok anlatabileceğiniz bir ortamınız var. Bu da size fonksiyonel ürünler geliştirmede cesaret veriyor. Parası olan, zamanı olmayan kesim internet üzerinden istediği ürü- Artık yeni dünya düzeninde müşteri isteklerini anlamak değil, müşterinin kullanmaktan hoşlanacağı fonksiyonları yaratma dönemi başladı. Apple iTunes servisini çıkardığında hiç kimsenin böyle bir talebi yoktu, ama iTunes ile sunulan olanakları tüm müşteriler benimsedi ve bu servisi sağlayan aygıtları edinmek için sıralara girildi. Harvard Üniversitesi’nden Prof. Christiensen’in yıkıcı inovasyon (disruptive innovation) olarak tanımladığı bu süreç, pazarın tabanında basit aplikasyonlarla başlayıp pazarın geneline yayılması ve sonuç olarak mevcut rakiplerin ortadan kaldırılması şeklinde basitçe ifade edilebilir. Günümüzde şirketler artık bu tarz süreçlere odaklanarak kendilerine rekabetin daha az olduğu mavi okyanuslar yaratmak zorundadır. Kızıl okyanusların rengi rekabetin sonucu dökülen kandan gelmektedir. Bizler de şirketlerimizde fütürist analizlerle geleceği tahmin ederek, değişen çağa ve sonuç olarak müşteri kitlesine uygun olarak ürünler tasarlayabilmek için süreçlerimizi gözden geçirmeli ve yenilikçiliği bir temel süreç haline getirerek mavi okyanuslara yelken açabilmeliyiz. “2050” kitabında Prof. Passig ülkeler arası hakimiyet rekabetinin, iki boyutlu düzlemden çıkarak uzaya hakim olma çabasına dönüştüğünün altını çizmektedir. Uzaydan attığımız her adım izlenebilirken rekabet kızıştıkça hayatta kalma duygusu ve korkusu ile çok daha agresif davranacak olan rakiplerimize karşı hazırlıklı olmalıyız. 10 kapak Gelecekte ne olacak? Hakan Kırkoğlu, ekonomist astrolog. Geleceği iyi okuyor. Günceli ve farklı bilimsel disiplinleri izlediği için yorumları ve analizleri tutuyor. Zorlu Dergisi okurları için dünü ve bugünü değerlendirip yarın ne olacağını anlatan Kırkoğlu, önemli mesajlar verdi. G elecek herkesin merak ettiği yegane ortak konu. Yeni iş, yeni hedefler, yeni aşk... Günler birbiri ardına hızlı olduğu kadar heyecanla geçiyor. Hayatın dinamikleri değişiyor. Dün önemsiz bir konu, bugün gündem yaratabiliyor. Yarın neyin öne geçeceğini, nasıl pozisyon almamız gerektiğini düşünüp duruyoruz. Astroloji, geleceği öğrenmek için başvurulan konuların başında geliyor. Öyle ki birçoğumuz güne astrologların yorumlarını okuyarak başlamayı ihmal etmiyoruz. Peki astroloji nedir, ne işe yarar? Ünlü astrolog Hakan Kırkoğlu, astrolojinin amacını “Gelecekten haber vermek değil; doğuştan var olan fabrika ayarlarımızı anlamak ve farkındalığımızı artırmak” şeklinde özetliyor ve ekliyor: “Astroloji yollar ve alternatifler konusunda farkındalık yaratır ve ‘Önüne şunlar çıkacak, senin de fabrika ayarların böyle. Buna göre hareket et’ der. Yani astrolog farkındalık yaratarak seçimler için yardımcı olur. ‘Bu böyle olacak, sen de şu şekilde davran’ demenin bir anlamı yok.” Bir araya gelip çalışmalarını ve yorumlarını dinlediğimiz Kırkoğlu, 2011’i değerlendirdi, bize 2012’yle ilgili önemli bilgiler verdi. Z: Titrlerinizi saymakla bitmiyor. Danışman, astrolog, yazar eğitmen… Zaman içinde birtakım tarafları daha iyi kullanıyoruz. Sonra onların hepsini dinlendiriyoruz, tekrar kullanıyoruz. Eğitim benim hayatımda her zaman önemli bir yer tuttu. Hatta şu an yeniden yüksek lisans programına başladım. Tarih Bölümü’ndeyim. Aslında bu konuya biraz daha ağırlık vermek istiyorum. Z: İTÜ İşletme Mühendisliği’nden mezun oldunuz. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki ekonomi master’ınızdan sonra uzun yıllar bankacılık yaptınız. Bankacılığı aniden bırakmanızın nedeni, krizi önceden görmeniz miydi? O dönemin bankacılık koşulları şimdikinden çok farklıydı. Sektör içinde kaoslar, sürekli olarak el değiştirmeler vardı. Ben 1993’te başlayıp 2000’de bıraktım ki büyük krizler oldu. Z: Yoksa bankacılık krizini önceden gördüğünüz için mi bıraktınız sektörü? Bankacılığı aniden bırakınca insanlar bana, “Bak, sen krizi bildiğin için bıraktın” dediler. O dönemde iç dünyamda hesaplaşmaHakan Kırkoğlu lar vardı. 2000 yılını hep önemli bir referans olarak görüyordum. Hatta çok uzun yıllar önce, 2000 yılında başıma çok büyük bir olayın geleceğini aileme söylüyordum. Astrolojik olarak göstergeler olabilir ama siz nasıl düşünüyorsunuz, siz hayatı nasıl yorumluyorsunuz, nasıl okuyorsunuz, bu çok önemli. İkisinin kesiştiği bir nokta oldu bence. O zamanki durumumu şöyle anlatabilirim; sanki bir odanın içindeyim, yavaş yavaş su doluyor ve odayı terk etmezsem boğulacağım. Belki de ani olması gerekiyordu. Bu tür bir sıçramayı yavaş yavaş yapamıyorsunuz. Ya o anda çıkacaksınız ya da kalacaksınız. Şunu da söylemeliyim; insanın hayatını 10 yıllık aralıklarla yıkıp yeniden yapması bence çok doğru bir şey. Çünkü hayat mutlaka değişimi gerektiriyor. Siz belli bir konfor alanına alıştıkça orada ölüyorsunuz. Ve ben şimdi hayatımı değiştirmek için yeniden sınavlara giriyorum. Yeniden yüksek lisans yapıyorum ve ötesini düşünüyorum. Böyle bir kimlik yenilemenin doğru ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Bence şu an tüm dünya da bunu yaşıyor. Z: “Hakan Kırkoğlu” astrolojide nasıl bir fark yaratıyor? Bu işin belli bir eğitimi ve sistematiği var. En büyük farkım kurumsallaşma. Astroloji hakkında ciddi eğitimler aldım. İki üç yıl içinde bu aşamaya gelemiyorsunuz. Zamanla sistemli ve ilkeli duruşunuz kulaktan kulağa yayılıyor ve insanlar tarafından tercih ediliyorsunuz. Bu işi kahvelerdeki fallarla karıştırmayın. Astroloji çok daha ciddi bir iş, ben de öyle yapıyorum. Z: 2011, beklentilerimizi karşılayan bir yıl oldu mu? 2011’i Temmuz’dan önceki ve sonraki kısım olmak üzere ikiye ayırmamız gerekiyor. Genelde Türkiye incelenirken her zaman Temmuz ayı kritik oluyor. Çünkü Türkiye 29 Ekim 1923 doğumlu. 29 Ekim’den üç ay geriye giderseniz 29 Temmuz’a geliyorsunuz. Yani üç ay öncesinden yeni etkiler gelmiş oluyor. Her yılın kendine ait temaları varsa, o temalar Temmuz’dan sonra yavaş yavaş girmeye başlıyor. Temmuz 2011’de seçim oldu. Bu nedenle Temmuz ayına kadar olan dönem belki daha dinamik bir dönemdi, toplum daha heyecanlıydı. Temmuz sonrasındaki dönem Türkiye’nin özellikle iç işleri, ülkenin huzuru ve yeni ana- 11 yasa yapılması için gerekli olan konuları ve diplomatik konuları çok fazla önümüze getirdi. Ayrıca ekonomi boyutunda, Ağustos ile beraber, içerisinde Merkez Bankası’nın olduğu, para politikalarını ilgilendiren konularda bazı yanlış değerlendirmeler, bazı hatalar ve sıkıntıların olacağından bahsetmiştim. Z: Bu noktada da haklı çıktım mı diyorsunuz? Temmuz ayından itibaren piyasalarda kırılmalar, dövizde hareketlenme, genel olarak bir sarsıntı dönemi başladı. Bir yıl önce, yine bir haberde “Ekonomistler mi doğru okur, astrologlar mı?” diye espri konusu yapmışlardı. Sanıyorum astrologların daha doğru bildiği ile ilgili bir şüphe uyandırdık. Z: Bu kadar iniş ve çıkışı bekliyor muydunuz? Temmuz ayından sonra nefes alınamayacak tuhaf bir sarmaldaydık. Haklısınız. Temmuz’dan sonrası problemlerin daha fazla kronikleştiği ve daha acilen birtakım şeylerin yapılması gerektiği bir durum oldu. Herkes hiçbir şeye yetişemediğinden bahsediyor. Bu belki bir sıkışma ama bu sıkışma sadece 2011’e ait bir durum değildi. 2012 ile başlayıp 2015’e kadar devam edecek süreçte, Türkiye’yi ve dünyayı etkileyen, liderleri etkileyen, her şeyi yıkıp döken bir sürecin içinde olacağımız anlaşılıyor. Z: Ağzınızdan bal damlamıyor... Her yıl Türkiye ile ilgili öngörüleri, gerçekten sakinleştirici alıp kasmadan yapmak için çaba sarf ediyorum. Bu belki de doğal. Çünkü biz değişiklik istemiyoruz ama hayatın getirdiği dinamik süreç bizi değişime itiyor. Değişim yapmazsak değişim bizi alıp sürüklüyor. Belki de bunu o şekilde yorumlamak daha anlamlı. Z: 2012’de ekonomik sorunlarımız devam edecek mi? Ne yapacağız? Nelere dikkat edeceğiz? Ben genellikle Ekim-Kasım döneminde ekonomide gelişmelere dikkat edilmesinden, sanal ya da çok gerçekçi olmayan politikaların gündeme gelebileceğinden ya da hata yapabileceğimizden söz etmiştim. Eğer hata yapmışsak, bu hataların bedeli bu dönemde daha fazla karşımıza gelebilir. Piyasaların belirsiz durumlarda tercih ettiği güvenli yatırımlara ya da araçlara gitmek daha uygun olacaktır ya da en azından çok acele karar vermeyip biraz şartların olgunlaşmasını beklemek daha doğru olur. Z: Birey, şirket ve ülke olarak farklı farklı mı bakmak lazım? Tabii. Bireylerin belirli bir risk anlayışları ve astrolojik haritalarda bir risk kişiliği var. Bazı kişiler risk almadan yaşayamıyor, bazıları da mümkün olduğunca riskten kaçıyor. Aynı ekonomik atmosfer farklı kişilere çok farklı sonuçlar getirebiliyor. Z: Birey derken kim? Birey derken yatırımcıyı kastediyorum. Makro ekonomik dengeleri nasıl okuyor? Mesela en son yaptığım bir görüşmede, piyasalarda alternatif yatırım araçlarını kullanan bir yatırımcı bana, “2011’in ikinci yarısında Türkiye’de bir sıkıntı ya da bir sarsıntı lafınız benim çok işime yaradı.” Demek ki ona göre kendi po- zisyonunu değerlendirdi. Ülkenin genel olarak ekonomik olarak sıkışıklığı, enflasyonist bir baskıda kurlar arsında bir baskı anlamına gelebilir. Bizim için cari açığın çok tehlikeli ya da riskli gelmesi gibi. Bütün bu makro dengeleri okumak gerek. Türkiye büyümeye devam ediyor, diğer ekonomilere göre belki daha iyi şeyler yapıyor. Ancak yine de ben 2012-2015 döneminde sadece ekonominin değil, siyasetin şekilleneceği birtakım dengelerin de bu atmosferi etkileyeceğini düşünüyorum. Z: Şu an nasıl bir dönemden geçiyoruz? Cesaret göstermenin ve şartları değiştirmenin zaruri olduğu bir dönemdeyiz. Z: Büyüme rakamlarıyla dünya ikincisiyiz. 2011’in son çeyreğinde Çin’i geçtik. 2012’deki büyümemizi nasıl görüyorsunuz? Ekonominin 2011’deki kadar basınç yaratacağını sanmıyorum. Tabii ki canlılık bir ölçüde devam edecektir. Z: Çok bilen adam olmak nasıl bir şey? İnsanlar bana “Hakan Bey, ne güzel siz kendi haritanızı biliyorsunuz” diyor. Ama böyle bir şeyin olması insanın aklını yitirmesine neden olur. Her şeyi yıldızlara göre yapayım diyemeyiz. Ben kendimi analiz etmekte çok başarılı olduğumu söyleyemem. Çünkü belli bir önyargınız var, objektif olamıyorsunuz. Z: İş dünyasıyla nasıl bir işbirliğiniz var? Benim iş dünyasındaki yoğunluğum yöneticilerin hayatları üzerinden oluyor. Holding sahibi de karşıma geliyor, sanayici de. Normal bir kişinin hayatı üzerinden konuştuğumuz gibi evlilik hayatı, kariyeri ve ilişkileri üzerine konuşuyoruz. Bazen lansmanları ve toplantıları konusunda danışanlar oluyor. Onlara özellikle zamanlama konusunda yardımcı oluyorum. Bu dönemde başlamamak ya da yatırım için doğru zamanın bu olduğunu veya olmadığı konusunda önerilerim oluyor. Z: Ne sıklıkla danışmanlık verebiliyorsunuz? Yüksek lisansımı sürdürdüğüm için, haftada sadece iki görüşme yapıyorum. Eskiden dört görüşme yapıyordum. Bu nedenle çok büyük bir yığılma oluyor. Z: “Kehanetlerinizin hiçbiri olmadı” diyenler oluyor mu? Hiçbir zaman öyle bir şey ile karşılaşmadım. Bana tekrar geliyorsa bunda mutlaka bir şey var. Diyorlar ki, “Hakan Bey, sizin söylediklerinizi o kafayla anlayamamışım, olayların gelişiyle birlikte anladım.” Çünkü biliyorsunuz algı çok seçicidir ve algımız şu anda yaşadıklarımızla da şekillenir. Haritaya baktığınızda gelecekten ya da en azından ileriye ait koşullardan bahsediyorsunuz. Yani bilmediğiniz, henüz şekil almamış şeylerden… Böyle olunca algınız onları yakalamakta zorlanıyor. Z: 2012 ile ilgili başka neler söyleyebilirsiniz? 2012’nin hayatımıza getirdiği şey, aldığımız risklerin mutlaka bize kişisel bir getirisinin de olduğunu görebilmemiz. Korkuyu ancak yeniyle karşılaşarak ve eskiyi geride bırakarak aşabiliriz. “Türkiye büyümeye devam ediyor, diğer ekonomilere göre belki daha iyi şeyler yapıyor. Ancak yine de ben 2012-2015 döneminde sadece ekonominin değil, siyasetin şekilleneceği birtakım dengelerin de bu atmosferi etkileyeceğini düşünüyorum.” 12 haber Broadway şovları Zorlu Center’a geliyor Zorlu Gayrimenkul, dünyanın en ünlü gösterilerine ev sahipliği yapmaya hazırlanan Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin operatörlüğü için, Broadway şovlarının ve canlı eğlence sektörünün öncüsü olan Amerikalı Nederlander Worldwide Entertainment (NWE) ile anlaştı. Z orlu Gayrimenkul’ün, Broadway şovlarının ve canlı eğlence sektörünün öncüsü olan NWE ile anlaşması 10 Mayıs’ta New York’ta gerçekleştirildi. NWE’nin New York Broadway Minksoff tiyatrosunda düzenlenen buluşmaya NWE’nin ikinci kuşak yöneticisi baba Robert Nederlander (Sr.), üçüncü kuşak yöneticisi Robert Nederlander (Jr), Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even, Zorlu Gayrimenkul yöneticileri ve Türkiye’den basın mensupları katıldı. David T. Nederlander tarafından 100 yıl önce kurulan ve üç kuşaktır dünyanın en büyük canlı eğlence organizasyonlarından birini yöneten NWE, bu anlaşma ile ABD, Çin, Singapur, Taivan, Küba ve Brezilya’nın ardından operatörlük yapacağı ülkelere Türkiye’yi de ekledi. Bu önemli buluşmada konuşan Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Zorlu Center’ın dünya çapında bir proje olduğunu söyledi. Bu proje ile İstanbul’un merkezinde yeni bir kent meydanı ve çekim merkezi kurduklarını ifade eden Zorlu, sözlerine şöyle devam etti: “Zorlu Center’ın projelendirme sürecindeki titizliğimizi, tüm fonksiyonların içerik aşamasında gösteriyor ve her bir fonksiyonun en iyiyi sunması için özenli bir çalışma yürütüyoruz. Performans Sanatları Merkezi’nin işletmesi için dünyada bu konuda en iyi ve köklü şirketlerden biri olan Nederlander’ı tercih etmemiz de bunun önemli bir göstergesi. Zorlu Gayrimenkul olarak 13 Wicked Zorlu Center ekibi ve basın mensupları Lion King’e gitti, Back Stage’te özel tur yaptı. Avrupa’nın en iyi performans sanatları merkezlerinden birini İstanbul’un tam kalbinde inşa ediyoruz.” Broadway şovları İstanbul’a büyük katkı sağlayacak Nederlander Worldwide Entertainment’in ikinci kuşak yöneticisi baba Robert Nederlander (Sr.), konuşmasında, “Türkiye binlerce yıllık bir tarihin, zengin kültürün ve geleneklerin egemen olduğu bir ülke. İstanbul’un merkezinde yer alan ve dünya standartlarında bir proje olan Zorlu Center’da bulunan Performans Sanatları Merkezi’ni yönetecek olmak bizim büyük onur” dedi. Broadway’in en iyi şovlarının gerçekleştirileceği Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin uluslararası ve yerel şovların merkezi haline geleceğini belirten Nederlander, konuşmasını şöyle sürdürdü: “İstanbul dünyanın en mükemmel şehirlerinden biri ve buradaki amacımız Zorlu Center’ın mükemmeliyetin yeni standardı haline gelmesine katkı sağlamaya çalışmak. İstanbul sofistike bir izleyici kitlesine sahip. İnanıyoruz ki Broadway şovları hem artistik olarak hem de ticari yönden İstanbul’da da başarıya ulaşacak.” NWE’nin üçüncü kuşak yöneticisi Robert Nederlander (Jr) ise Broadway şovlarının ekonomik katkısına değindi ve “Broadway şovları, gösterildiği şehirlere ekonomik katkı yapıyor. İstanbul’a da kültürel ve ekonomik gelişimine büyük katkı sağlayacaktır” dedi. İstanbul kültürel bir merkez olacak NWE ile yaptıkları anlaşmanın İstanbul’u kültürel olarak bir merkez yapma yönünde büyük önem taşıdığını belirten Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even, “Bugün New York’u, Londra’yı veya Paris’i ziyaret eden bir turist nasıl programına bir müzikali veya bir tiyatroyu dahil ediyorsa, İstanbul’a gelen turistler de dünyanın en iyi gösterilerini Zorlu Center’da izleyecek” dedi. Bugüne kadarki tüm tanıtım çalışmalarında Zorlu Center kadar, İstanbul’u tanıtmaya da büyük özen gösterdiklerini dile getiren Even, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde yer alacak tüm gösteriler ve sanatsal aktiviteler İstanbul’un kültürel bir merkez olmasında önemli rol oynayacak. Performans Sanatları Merkezi, 3 bin 70 kişilik kapasiteyle İstanbul’un en büyük gösteri sanatları merkezi olacak. 300 milyon Dolar yatırım yapılan ve 50 bin metrekare kapalı alana sahip olan Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi dünyanın önde gelen müzikal, konser, dinleti, tiyatro ve dans gösterileri, resim sergisi ve müzayedeleri gibi birçok sanatsal faaliyete ev sahipliği yapacak. Böylece İstanbul, Avrupa’daki birçok şehirle bu konuda rekabet edebilecek.” Mamma Mia Disney Lion King 14 söyleşi Gece-gündüz yaşayacak bir merkez İnşaatı devam eden Zorlu Center’daki Performans Sanatları Merkezi’nin tasarımını, akustik, ses, ışık projelerini üstlenen Anne Minors, Zorlu Center’ı “muhteşem” bir proje olarak tanımlıyor. Minors’tan proje için yaptığı çalışmaları dinledik. Z orlu Center projesi geliştirilirken, İstanbul’un en çok ihtiyaç duyduğu konulardan birinin de kültür sanat etkinliklerinin gerçekleştirilebileceği alanlar olduğunu gözlemleyen Zorlu Gayrimenkul, bu konuda üzerine düşeni yapmak hedefiyle Performans Sanatları merkezi projesini hayata geçiriyor. 300 milyon Dolar gibi önemli bir yatırımla yapılan, İstanbul için kültür ve sanatın tüm kollarını kucaklayacak Performans Sanatları Merkezi’nin inşaatı tüm hızıyla devam ediyor. Sanatın çeşitli dallarına ev sahipliği yapmak üzere çok amaçlı sanat merkezi olarak tasarlanan, aynı zamanda Londra-West End, New York-Broadway’de gösterimi gerçekleştirilen müzikallerin ve oyunların dünya prömiyerlerinin sergileneceği Performans Sanatları Merkezi, 50 bin metrekare kapalı alana sahip. Biri amplifiye akustik özelliğe sahip 2 bin 300 kişi kapasiteli; diğeri doğal akustik donanımla tasarlanan 770 kişi Anne Minors kapasiteli iki salon, İstanbul’u dünyaca ünlü eserlerle buluşturacak. Ayrıca farklı katlarda her türlü ihtiyaca yönelik toplam 20 bin metrekare fuaye alanında sergi, kafe ve mağazalar da bu merkezin içinde yer alacak. Tüm katlardaki bağlantılar sayesinde rezidans, alışveriş merkezi ve otel fonksiyonlarına kolayca ulaşım sağlanacak. Böylesine önemli bir merkezin proje, inşat ve işletme konularında Türkiye’nin ve dünyanın alanında en iyi uzmanlarıyla çalışılıyor. Bunlardan biri de merkezin tasarımını, akustik, ses, ışık projelerini yapan Londra merkezli Anne Minors Performance Consultants ve Sound Space Design. İki firmanın sahibi Anne Minors, “etkileyici ve kaliteli” dediği Zorlu Center’da yaptıkları çalışmalardan büyük keyif aldığını söylüyor. Z: Sound Space Design ve Anne Minors Performance Consultants’ın hikayesini bize kısaca anlatır mısınız? İki firmamız var; Sound Space Design 10 yıllık, Anne Minors Performance Consultants ise 16 yıllık bir firma. Sound Space Design, eşim Bob Essert tarafından işletiliyor. Ben eski çalıştığım yerden ayrılıp 1996’da Anne Minors Performance Consultants firmasını kurdum. İlk projemiz, İngiltere’de Covent Garden’da Royal Opera House idi. Tiyatro salonunun tasarımını ve Glyndebourne Opera için oturma düzenini oluşturmuştum. Z: Türkiye’nin kültürel değerleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Türkiye coğrafi olarak çok önemli bir noktada yer alıyor. Doğu ve batının birleştiği bir nokta olarak her zaman dünyanın çok önemli bir parçası oldunuz. Bu durum şehrin görüntüsünden ve karışık mimari yapıdan da belli oluyor. Bunun yanı sıra Türkiye’nin başta şehirlerde olmak üzere çok etkileyici ve sürekli değişen kendine has bir kültürü var. Türk kültürü, geniş bir coğrafi alanı etkilemiş durumda. Z: Türkiye’de hiç sahne performansı izlediniz mi? Evet, özellikle açık hava gösterilerini, modern Türk müziği ve bazı opera gösterilerini izledim. Tiyatroya ise lisan kısıtlamaları nedeniyle pek gidemedim. Z: Zorlu Center’daki Performans Sanatları Merkezi projesine nasıl hazırlandınız, hazırlık aşamasıyla ilgili bilgi verir misiniz? Öncelikle, Zorlu Center konseptinde bir toplanma alanı düşüncesi vardı. Bunun yapısı zaman içinde geliştirildi. Zorlu Center’dan ve projenin mimarisini yapan Tabanlıoğlu ve Emre Arolat Mimarlık’tan sahada ne istendiği, en iyi işlevin ne olacağı ve İstanbul’u neyin heyecanlandıracağına dair bir brief geldi. İyi tasarlanmış, iyi işlev görecek ve her akşam insanlarla dolacak gösteri alanları isteniyordu. Gösteri alanları İstanbul’da mevcut olan alanları tamamlayıcı nitelikte görülüyordu. İstanbul için eşsiz ve ihtiyaç duyulan alanların ortaya çıkarılması bekleniyordu. Biz de öncelikle Performans Sanatları Merkezi’nde gösterilecek performans türlerini ve bunlar için ne tür sahne ve ekipman ihtiyaçları olacağını düşündük. Daha sonra sahneden oditoryuma geçtik. İnsanlar sahnedeki performansla nasıl ilişki kuracaktı? Ayrıca, uzun süre canlı kalabilmesi için sahnedeki esnekliği de dikkate aldık. Zorlu 15 Center yetkilileri ve mimarlara sunumlar yaptık. Karşılıklı fikir alış verişi yaptık. Zaman içinde hep daha fazla ayrıntı eklendi. Zorlu Center’dan özel bir talep geldi. Biz bilgi almayı sürdürürken, Zorlu da yerel firmalarla birlikte, ne istediklerine dair araştırma yaptı. Bize gösteri yapılacak sanat kollarından birinin Türk dansı olacağını ve Zorlu Center’ın bunun için eşsiz bir alan olacağını ve mekanda gerekli genişliğe ihtiyacı olacağını bildirdiler. Müzikal tiyatro alanında özel gösterilerin yanı sıra epik gösteriler de sunulacağı için tasarımı ona göre şekillendirdik. Tiyatro alanının hem yerel gruplara hem de büyük çaplı müzikal prodüksiyonlarına uygun olarak döşenmesi için plan yaptık. Gösterilere uyum sağlamak için uçan sahne ve düzenlenebilir sahne seviyeleri olacak. Z: Teknik detaylardan bahsedebilir miyiz? Örneğin akustik için özel malzemeler kullandığınızı biliyoruz. SSD akustik uzmanlardan oluşan bir ekip ve AMPC ile birlikte mekanın şekli üzerinde çalışıyorlar. SSD, duvar yüzeylerine nerede ihtiyaç duyacaklarını, tavana nerede ihtiyaç duyacaklarını ve ses için gerekli alan yüksekliği ve hacme karar veriyor. Müzikal tiyatronun kuru bir akustiği vardır. Böylece müzikallerin güçlü ses yapısı, gösterinin ses sanatçıları ve prodüktörleri tarafından istendiği şekilde net ve duyulabilir hale gelir. Bazı emici malzemeler ve bazı yansıtıcı malzemeler vardır. AMPC ve SSD birlikte her iki alan için de ortak formlar bulmuşlardır. AMPC performans ışıklandırmasını sahneyle doğru uyumu oluşturacak şekilde belirler. Müzikal tiyatroda ayrıca nesneleri oditoryumun arkasından uçurmak için imka- nımız var. Operadaki Hayalet’i izlediyseniz, gösterinin başı Paris operasında geçer. Hayalet, binayı hiç terk etmemiş olan mimarlardan biridir ve bu da benim gibi insanlar için bir uyarı niteliğindedir: İşiniz bittikten sonra gitmeyi unutmayın. Seyircinin üzerinde asılı duran bir şamdan vardır. Sonra birden bu şamdan aşağı iner ve sahneye çarpar. Doğrudan insanların üstüne gelir, bu çok etkileyici bir andır. Dolayısıyla, bizim de böyle gösteriler yapmak için imkanlarımız var. Projelerde temel şekli oluşturduktan sonra, mimar gerekli malzemeleri ekler, ki burada bu malzeme ahşaptır. SSD ile doğru sesi oluşturmak için, müzikallerin güçlü ses sistemini sağlamak ve mimarların aradığı görsel etkiyi de yaratmak için neler yapılabileceği görüşülüyor. Ahşabın kalınlığı, çubuklar arasındaki boşluk, ahşabın arkasındaki malzeme incelikle tayin ediliyor. Daha az göz önünde olan bir çok alanda, alanlar arasında uy- gun ses ayrımını sağlamak adına SSD, Performans Sanatları Merkezi’nde düzenlemeleri ve detayları incelemiştir. Z: Orkestra alanı için özel bir tasarımınız var. Bu tasarımı nasıl gerçekleştirdiniz? Bu sanırım Türkiye için yeni bir şey. Sahne önündeki ilk üç oturma sırası, beş ayrı yapboz alanına bölünüyor. Biz bunlara vagon adını veriyoruz. Yerin yüzeyi sayesinde hava akımı alttan geliyor. Koltuklar üstten sabitleniyor. Sahne uzantısı olarak orkestra alanı kaldıracı da kullanılabiliyor. Bu durumda, gösteri yaklaşık üç metreye kadar alanın içine girebiliyor. Yani, seçim yapma şansı oluyor. Z: Tüm prodüksiyon işi mimarlık ekibi tarafından gerçekleştirildi... Evet, tüm tasarım ekibiyle birlikte. Bu projenin çok büyük bir proje olduğu belli ve ana müteahhit dışında sahada çalışan bir tedarik ekibi var, biz bu ekiple doğrudan çalışıyoruz. Zorlu Center projesinde işçilik kalitesi gerçekten etkileyici. Projenin sonunda, tüm teknik ekipmanla birlikte projenin test edilmesine ve hizmete sunulmasına şahit olacağız. Sunduğumuz hizmet binanın bütün ömrü içindir. Z: Zorlu Center projesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bence proje muhteşem. İngiltere’de 1978 yılında açılan Barbican Center isimli benzer büyüklükte bir projemiz daha vardı. Sanırım tasarımına 1956 yılında başlanmıştı. Büyüklük açısından kıyaslandığında, Zorlu Centre projesinin çok daha az bir zamanda tasarlanıp inşa edildiğini görüyorum. Proje başlayalı ne kadar süre oldu ki? Beş yıl. Gerçekten çok etkileyici. Zorlu Center, Ticari Proje ve Kiralama Müdürü İrem Yücel Kaymak Z: Zorlu Center içinde Performans Sanatları Merkezi fikri nasıl doğdu? Projenin başlangıcında bir kültür merkezinin olması da planlandı. Önce limitli bir kültür merkezi düşünülmüştü. Ancak İstanbul’a sağlayacağı katkıyı göz önüne alarak projenin ölçeği büyütüldü. Profesyonel bir yönetimi olan, sadece bir ay bir performansın izlenip sonra üç ay kapalı olmayan, dünya çapındaki ve lokal pazardaki gösterilere de yer vererek gece-gündüz yaşayan bir kültür sanat merkezi olmasına karar verildi. Z: Performans Sanatları Merkezi diye bir tanımlama Türkiye’de çok yaygın değil. Burada birçok ilkle karşılaşılacak. Nedir bunlar? Binanın teknik alt yapısı oldukça doyurucu özelliklere sahip. Bu anlamda özellikle Londra’dan Anne Minors Performance Consultants ve Sound Space Design olarak iki yabancı danışmanlık firmasıyla çalıştık. Türkiye’de bazı gösterileri izleyemememizin sebebi aslında teknik yetersizlikler. Türkiye’deki alt yapı ve donanıma göre gösteriler gelebiliyor. Zorlu Center’da iyi bir altyapı ve donanım olacağı için dünya çapında prodüksiyonları izleyebileceğiz. Örneğin Amerika’da ve Londra’da izlediğimiz Broadway şovlarını, ünlü müzikalleri izleyebileceğiz. Belli alt yapıya sahip operaları, bale gösterilerini, konserleri, müzikalleri de izletebileceğimiz çok amaçlı bir büyük salona da sahibiz. Amacımız performansa yönelik tüm gösterilere ev sahipliği yapabilmek, aynı za- manda dünya prömiyerleri, sergi organizasyonları düzenlemek. Z: Bazı lounge alanları ve mağazalar da olacak, değil mi? Hem alışveriş merkezine hem de Performans Sanatları Merkezi’ne bakan çift cepheli bazı mağazalarımız var. Kitapçı ve hobiye yönelik mağazalar olacak. Yaklaşık 1000-1500 metrekarelik bir dijital kütüphane alanımız da bulunuyor. Burayı daha çok eğitim amaçlı konumlandırdık. Z: Yılda kaç kişi ağırlamayı hedefliyorsunuz? Zorlu Center’a yılda 18 milyon ziyaretçi bekleniyor. Şu an programla- ma çalışmaları yeni başladığı için Performans Sanatları Merkezi olarak yeni bir mutabakat imzaladık. O planlama sonrasında bir yılda burada yer alacak etkinliklerin sayısına göre ziyaretçi sayısı netleşecek. Performans için hedefimiz yüksek. Sadece yazın aylarında değil, yılın 12 ayı etkin bir mekan olmasını hedefliyoruz. Bu izleyiciyi oluşturmak adına yürüteceğimiz birtakım kampanya ve çalışmalar olacak. Z: Performans Sanatları Merkezi’nin Zorlu Center’daki diğer fonksiyonlarla entegre olmasıyla ilgili bilgi verebilir misiniz? Performans Sanatları Merkezi bizim AVM’nin de en büyük mağazalarından biri gibi. AVM’de mağazaların misyonu alışveriş merkezine ziyaretçi çekmektir. Performans Sanatları Merkezi’n de gün boyu aktif olmasını istiyoruz. Gündüz çocuklara, akşamları yetişkinlere yönelik programlarımız olacak. AVM’ye de çok büyük bir ziyaretçi artısı olacağını düşünüyoruz. Zaten otelimizde de birtakım kongreler yer alabilir. Buradaki balo salonu ile oteldeki balo salonu arasında entegrasyon olabilir. Bizim beş fonksiyonumuzun ve karma kullanımın önemli bir sirkülasyon sağlayacağını düşünüyoruz. Bütün projeleri tizlikle sürdürüyoruz. Performans Sanatları Merkezi’ne 300 milyon Dolar gibi çok ciddi bir yatırım yapıldı. Dünya üzerinde böyle bir örnek yok. Zorlu grubunun ve Zorlu ailesinin yaptığı çok büyük bir yatırım. 16 yarışma Bir De Sen Tasarla’da 10. yıl coşkusu Zorlu Tekstil Grubu’nun ev tekstil alanındaki lider markası Taç’ın 10.’sunu düzenlediği “Bir De Sen Tasarla Yarışması”nda dereceye girenler, 3 Mayıs’ta gerçekleştirilen görkemli bir ödül töreni ile açıklandı. E v tekstili sektörünün lider markası Taç’ın Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TETSİAD) işbirliği ile bu yıl 10’uncusunu düzenlediği “Bir De Sen Tasarla Yarışması” sonuçlandı. Türkiye genelindeki üniversitelerin Mimarlık ve Güzel Sanatlar Fakülteleri’nde öğrenim gören lisans öğrencileri ile Eğitim Fakülteleri’nin Resim – İş Öğretmenliği Bölümü lisans öğrencilerinin katıldığı, 10. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması’nın sonuçları, 3 Mayıs’ta Sabancı Müzesi içinde yer alan the Seed’de düzenlenen törende açıklandı. Grubu yöneticileri, Can Yalman Design Kurucusu endüstriyel tasarımcı Can Yalman, akademisyenler ve üniversite öğrencilerinin yanı sıra çok sayıda davetli katıldı. Gazeteci ve Program Yapımcısı Özlem Gürses’in moderatörlüğünü üstlendiği ödül törenine, Zorlu ailesinin üyeleri, Zorlu Holding Tekstil Grubu Başkanı, Zorlu Holding ve Zorlu Tekstil “Bu yarışma ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilebilir kılacak” Zorlu Holding Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, törende Törenin açılış konuşmasını yapan Bir De Sen Tasarla Yarışması Jüri Başkanı Prof. Dr. Günay Atalayer, yarışmanın 10 yıllık süreçte geçirdiği aşamalara, bugün geldiği noktaya, öğrenciler ve sektör için önemine değindi. Endüstriyel tasarımcı Can Yalman ise konuşmasında tasarımın dinamiklerini ve önemini anlatarak öğrencilere çeşitli tavsiyelerde bulundu. yaptığı konuşmada, “Her alanda olduğu gibi tekstil sektöründe de ‘sürdürülebilirlik’ bizim temel başarı ölçütümüz. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması da bu bakış açımızın en önemli yansımalarından birisi. Bu yarışma tekstilde, ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilebilir kılacak. İyi yetişmiş insan gücünün sağlanması ve ülkemizin 100. yıl hedeflerine ulaşması konusunda da sosyal alanda örnek gösterilen önemli bir proje” dedi. Günümüzde rekabetin, dünya ölçeğinde derinleştiğini vurgulayan Aydın, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Özellikle tekstil sektörünü ayakta tutacak, rekabet avantajı sağlayacak en önemli unsurlardan biri tasarımdır. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması, ev tekstili sektörü hakkında gençlerimizi bilinçlendirmek, sektörü sevdirmek, iyi eğitimli ve sektöre katma değer sağlayabilecek nitelikli genç çalışanlar yaratmak konusunda da 10 yıldır önemli bir görev üstleniyor.” Yarışma birincisi, ödülünü Olgun Zorlu’nun elinden aldı 10. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması’na 34 üniversiteden, 512 eser katıldı. Kazananlar; Zorlu Tekstil Grubu yöneticileri, medya temsilcisi, art direktör, Taç bölge bayileri, TETSİAD temsilcisi ve akademisyenlerin aralarında bulunduğu yarışma jürisi tarafından belirlendi. Ödül töreninde, 10. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması’nda birincisi seçilen Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Ahmet Ağlamaz, 10 bin TL değerindeki ödülünü Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Olgun Zorlu’nun elinden aldı. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Nurefşan Ateş’in ikinci olduğu yarışmada, üçüncülük ödülü- 17 “Bir De Sen Tasarla Yarışması ilkleri başardı” Prof. Dr. Günay Atalayer Bir De Sen Tasarla Yarışması, Jüri Başkanı Ödül törenindeki konuşmasında, Bir Desen Tasarla Yarışması’nın 10. yılına ulaşmayı başarmış, gelecek vaat eden girişimlerden birisi olduğunu söyleyen Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tekstil Sanatları Bölümü Başkanı Prof. Dr. Günay Atalayer, yarışmanın uzun vadeli bir planla başlayıp bunu gerçekleştirdiğini ve birçok açıdan ilkleri başardığını dile getirdi. Atalayer, yarışmanın başarılı olduğu yönleri şu şekilde özetledi: “Yarışmanın tasarımcı adaylarını tanıtmak ve yaratıcılığı özendirmek amacı taşıdığı göz ardı edilmeksizin tüm sektöre hizmet verildiği, hizmetin zaman içinde hem firmaya hem eğitim dünyasına hem de sektöre döneceği asla unutulmadı. İlk kez tasarımcıya eserini hemen uygulanmış olarak görme şansını veren yarışma, tasarımcıların özgeçmişinde sunduğu önemli bir aşama olarak yer aldı. Kazananların onları yetiştiren öğretim üyeleriyle birlikte çeşitli fuarlara katılması sağlandı. İlk iki yıl dernek adına raportörlük yaptığım bu oluşum, artık kurumsal bir yapıda sürdürülüyor. Bu oluşum içinde yer almaktan çok mutluyum.” Zorlu Tekstil Grubu’nu duyarlı yaklaşımları için kutlayan Atalayer, “Yeni önerilerimizle yarışmanın bir okul olarak sürdürüleceğini ve tasarımcının yaşamında dönüm noktalarından biri olmaya devam edeceğini umuyorum. İyi niyet, iyi hedef ve iyi çalışmalarla ortaya konulan bu yarışmanın varlığının temeli olan tasarımcı adaylarını yaratıcı emekleri, dünyaya duyarlı bakış açıları; iyiyi, yeniyi, farklıyı yakalamak yolunda katkıları için kutluyorum” dedi. 10. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması’na 34 üniversiteden, 512 eser katıldı. Kazananlar; Zorlu Tekstil Grubu yöneticileri, medya temsilcisi, art direktör, Taç bölge bayileri, TETSİAD temsilcisi ve akademisyenlerin aralarında bulunduğu yarışma jürisi tarafından belirlendi. Can Yalman 18 yarışma Yarışma finalinin ardından ödül kazanan tasarımcılar, Facebook’ta özel olarak hazırlanan www.facebook.com/tacbirdesentasarla sayfası üzerinden bir kez de kendi aralarında yarıştı. Facebook oylaması sonucunda Sosyal Medya Ödülü’nün sahibi belirledi. Dereceye girenler ve ödülleri Birincilik ödülü, 10.000 TL: Ahmet Ağlamaz, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İkincilik ödülü 7.000 TL: Nurefşan Ateş, Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Üçüncülük ödülü 5.000 TL: Yeşim Endes, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mehmet Zorlu Vakfı Özel Bursu: Yasemin Atak (Marmara Üniversi- “Bir De Sen Tasarla Yarışması, her yıl merakla bekleniyor” Çağlar Arığa sitesi Mimarlık Fakültesi), Neriman Özaslan (Mimar Sinan Güzel Sevda Barandır Evim Dergisi Yayın Yönetmeni Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi), Hilal Beder (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi), Emel Erden (İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi), Aslı- Bir De Sen Tasarla geleneksel hale gelmiş, öğrencilerin ve üniversitedeki öğretim üyelerinin her yıl merakla beklediği bir yarışma. Her yıl gelişerek büyüyor. Tekstil sektörünün öncü kuruluşlarından Zorlu Tekstil Grubu’nun böyle bir yarışma düzenleyip bunu geleneksel hale getirmesi önemli bir başarı. Bu yarışma genç tasarımcıların önünü açıyor, tasarımcılarla üreticileri buluşturuyor ve genç yetenekleri sektöre kazandırıyor. Bu sayede tekstil sektörünün gelişmesine de ciddi bir katkı sağlıyor. han Çiftçi (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) TETSİAD Özel Ödülü 3.000 TL: Çağlar Arığa, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sosyal Medya Özel Ödülü 3.000 TL: Çağlar Arığa, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi nün sahibi ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Yeşim Endes oldu. Törende, altı adet Mehmet Zorlu Vakfı Özel Bursu ve TETSİAD Özel Ödülü de sahiplerini buldu. Finalistler Facebook’ta da yarıştı Yarışma finalinin ardından ödül kazanan tasarımcılar, Facebook’ta özel olarak hazırlanan www.facebook.com/tacbirdesentasarla sayfası üzerinden bir kez de kendi aralarında yarıştı. Yarışmacılar, tasarımlarına ait görselleri ve isteyenler tasarımlarını anlattıkları videolarını Facebook’taki “Taç Bir De Sen Tasarla Sayfası”na yükleyerek 15 gün boyunca Facebook kullanıcıları tarafından oylandılar. Halk oylaması niteliği taşıyan Facebook oylamasını kazanan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Çağlar Arığa, 3 bin TL değerindeki para ödülünün sahibi oldu. Taç, ayrıca dereceye giren eserlerin üretimini gerçekleştirerek www.tac.com.tr adresinde online satışa sunacak ve tasarımlara tüketici katalogunda da yer verecek. Kazananlar isterlerse, Zorlu Tekstil Grubu’nda iş veya staj imkanı da elde edebilecek. tesi Güzel Sanatlar Fakültesi), Ceren Bek (İstanbul Teknik Üniver- Çağlar Arığa’nın Sosyal Medya Özel Ödülü kazanan tasarımı 19 Öğrenciler mutlu, gururlu Ahmet Ağlamaz, yarışma birincisi Daha önceki yıllarda da yarışmaya katıldım. Bu yıl “genç” teması doğrultusunda “bağ” adını verdiğim bir desen tasarladım. Fikri bulmam üç gün sürdü. Gençler bağcıklı ayakkabılara çok düşkün olduğu için, ayakkabı bağcıklarından oluşan bir desen tasarladım. Birinci olmak çok büyük bir mutluluk. Ev tekstili alanında çalışmayı istiyorum. Bu yarışmanın hedeflerime ulaşmak için bana ciddi katkıları olacağını düşüyorum. Zorlu Tekstil Grubu’na böyle önemli ve değerli bir yarışma düzenlediği için çok teşekkür ediyorum. Nurefşan Ateş, yarışma ikincisi Bir De Sen Tasarla Yarışması’nı yakından takip ediyordum. Çok başarılı bir yarışma. Umarım uzun yıllar devam eder. Bu yıl ben de katılmak istedim. Nasıl bir desen tasarlayacağımı düşünürken evimin penceresinden dışarı bakıyordum. O manzarayı desene aktarabileceğimi düşündüm. Çarpık kentleşmeyi, karikatürize ederek desenime aktardım. Özgürlüğü temsil eden kuşlar çizdim. Gökyüzünün maviliği yeni umutları simgeliyor. İkinci olduğumu duyunca çok şaşırdım, çok mutlu oldum. Zorlu Tekstil Grubu’na çok teşekkür ediyorum. Yeşim Endes, yarışma üçüncüsü Bir De Sen Tasarla Yarışması’nın çok profesyonelce hazırlanan, çok başarılı bir yarışma olduğunu düşünüyorum. Hem sektör hem öğrenciler için çok önemli fırsatlar sağlıyor. Bu yılki yarışmaya büyük bir hevesle katıldım. Gençlik denince akla gelen ilk şey dijital dünya. Ben de tasarımıma bunu yansıtmak istedim. Farklı genç gruplarını temsil eden desenler yaptım. Üçüncü olmak sürpriz oldu, çok sevindim. Gurur verici. Zorlu Tekstil Grubu’na ve emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Tüm öğrencilere, yarışmaya katılmalarını tavsiye ediyorum. 20 köşe yazısı/prof. dr. kerem alkin Yüzde 4’lük büyüme mümkün mü? 2012 yılında sanayi üretimindeki artış yüzde 4 ve altında kalır ise, tüm yılın büyümesi için görebileceğimiz en iyi veri yüzde 3 civarı büyüme olacaktır. Oysa biz 2012 yılı için “Yüzde 4 büyümenin altında kalmayalım” diyorduk. 8 Mayıs’ta açıklanan Mart ayı sanayi üretim verileriyle, 2012 yılının ilk çeyreğine ait verileri tamamladık. Yılın ilk çeyreğinde sanayi üretimindeki artış yüzde 2,77 düzeyinde kaldı. Oysa, 2010 yılının aynı çeyreğinde sanayi üretimindeki artış yüzde 17,17; 2011 yılının ilk çeyreğinde de yüzde 14,6 olmuştu. Diyelim ki, 2010 yılındaki yüksek orandaki sanayi üretim artışı 2009 yılının telafisiydi. 2011 yılındaki yüksek üretim artışı ise, telafinin üzerine ciddi bir üretim artışı oldu ve Türkiye Cumhuriyet tarihinin rekor sanayi üretim düzeyine ulaştı. Bu noktada esasen, 2010 ve 2011 yıllarının ilk çeyreklerindeki rekor düzeydeki sanayi üretim artışlarının üzerine, yani rekor düzeydeki üretimin üzerine, sanayi üretiminin 2012 yılında da hala yüzde 2,77 daha artmış olması küçümsenecek bir artış olmasa gerek. Ancak, Türkiye’nin 2023 hedefleri göz önüne alındığında, yeterli bir üretim artışı olmadığı kesin. Üzülmeyelim, bozulmayalım, kendimize kızmayalım ama, sanayi üretiminde ÇEYREK SANAYİ ÜRETİMİ ÜZERİNDEN BÜYÜME TAHMİNİ Çeyrek Sanayi Üretiminde GSYH Dönem Değişim (%) Büyümesi (%) -14,74 2009 1. Çeyrek -22,03 2. Çeyrek -15,46 -7,77 3.Çeyrek -8,07 -2,77 4. Çeyrek 9,87 5,86 2009 Yıllık -9,88 -4,83 2010 1. Çeyrek 17,17 12,22 2. Çeyrek 14,56 10,22 3. Çeyrek 10,00 5,28 4. Çeyrek 12,06 9,25 2010 Yıllık 13,11 9,20 2011 1. Çeyrek 14,60 12,04 2. Çeyrek 8,03 8,81 3. Çeyrek 7,63 8,22 4. Çeyrek 6,57 5,20 2011 Yıllık 8,91 8,49 2012 1. Ç Tahmin 2,77 2,25-2,80 artış oranını ortalama olarak yüzde 7’nin altına indirmemiz gerekiyor. Bu yıl sanayi üretimindeki artış yüzde 4 ve altında kalır ise, tüm yılın büyümesi için görebileceğimiz en iyi veri yüzde 3 civarı büyüme olacaktır. Oysa biz 2012 yılı için “yüzde 4 büyümenin altında kalmayalım” diyorduk. İhracat odaklı büyüme için hızlanmalıyız 2011 yılının ilk 107 günü ile bu yılın ilk 109 günü karşılaştırıldığında, ihracat hacmindeki artış sadece yüzde 5,9. Oysa yıla başladığımızda ihracat sanki 2012 yılı için yüzde 10 ile 12 arasında artış oranı ile tüm yılı götürecekmiş gibi gözüküyordu. Görünen o ki, Euro Bölgesi ve genel anlamda AB piyasasındaki keyifsizlik ve bu bölgedeki ihracat bağlantı kayıplarımızı diğer coğrafyalara yaptığımız ihracat hamleleri ile tam dengeleyemememiz sebebiyle, ihracat hacim artışında zorlanıyoruz. Türk sanayisinin üretimini belirli bir tempoda artırabilmesi için, eğer iç talep üzerinde baskı ve tedbir var ise, var gücümüzle ihracata yüklenmemiz gerekiyor. İhracat kesimimizin desteklenmesi amacıyla ek tedbirleri acil olarak gözden geçirmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Çünkü yüzde 11’i geçmiş olan enflasyonu ve ancak 75,3 milyar Dolar’a gerilemiş olan cari açığı kontrol altında tutmak, cari açığı 2012 yılı sonunda 72 milyar Dolar ve altına, yıllık enflasyonu da yüzde 7’nin altına çekebilmemiz için iç talebi baskı altında tutmamız gerekiyor. Bu durumda, ekonominin iç dinamiklerini soğutmayı, “yumuşak iniş” için işi sıkı tutmayı sürdüreceksek; Merkez Bankası, enflasyonu düşürmek için işi sıkı tutacağını her fırsatta söylüyorsa, o zaman ihracat odaklı büyüme için hızlanmamız gerekiyor. Yeni Teşvik Sistemi, Türk Ticaret Kanunu, 2B Arazileri, Mütekabiliyet Yasası derken, ihracatımız yine ekonomi gündeminin gerilerine düştü. İlgiyi bir miktar artırmamızda yarar var. 2012 için dikkatli olmalıyız Öncelikle, 2012-2014 Orta Vadeli Program’da (OVP) 2011 yılı büyüme tahmininin yüzde 7,5 olarak revize edildiğini belirtsek de, her ne kadar verinin açıklanmasına bir aya yakın bir süre kala Ekonomi Yönetimi’ni temsil eden bakanlar tarafından kabaca yüzde 8,5 telaffuz edilmeye başlanmış olsa da, gerçekleşme Orta Vadeli Program’a göre 1 puanlık sapma ile yüzde 8,5 oldu. Şahsi tahmin aralığımın dip noktası yüzde 8,61 idi. Küçük bir farkla tutturduğumuz söylenebilir. Keza, 4. çeyrek büyüme tahmin aralığımın alt noktası da yüzde 5,35’ti. Finans piyasası kurumlarının ekonomistlerinin 4. çeyrek büyüme beklentisi ortalaması ise yüzde 4,9’du. Yüzde 5,2’lik gerçekleşme, yine tahminimizin daha yakın olduğuna işaret ediyor. Yine, 2011 yılı için tahmin edilen 1 trilyon 281 milyar TL’lik GSYH büyüklüğü de 1 trilyon 294 milyar TL olarak gerçekleşti. Dolar cinsinden 761 milyar Dolar düzeyinde tahmin edilen GSYH büyüklüğü ise, 2011 yılı için 772,3 milyar Dolar olarak açıklandı. 10 bin 363 Dolar düzeyinde tahmin edilen kişi başına GSYH değeri ise, 10 bin 444 Dolar olarak duyuruldu. 2011 yılında reel katma değer artışı başarısı açısından, en yüksek üç sektör sırasıyla, toptan-perakende ticaret, inşaat ve 21 ulaştırma-depolama-haberleşme sektörleri oldu. Tarım sektörü 2010 yılında sadece yüzde 2,4’lük bir katma değer artışı yakalamış iken, 2011 yılında katma değer artışı performansını yüzde 5,2 ile iki katından daha yüksek oranda bir performansa dönüştürdü. Bununla birlikte, Ekonomi Yönetimi’nin finansal istikrar riskini, yani Türk bankacılık sektöründeki kredi hacmindeki yüksek artışı ve ısınmış Türk ekonomisinin sonucu olarak hızla artan cari işlemler açığını kontrol altına almak adına aldığı “ekonomiyi soğutma” tedbirleri, 2011 yılının son çeyreğinde hem inşaat, hem de toptan-perakende ticaretin katma değer performansına yansımış durumda. Aynı durumun, kısmen imalat sanayinin katma değer üretme performansına da yansıdığı söylenebilir. Bir önceki çeyrek döneme göre, en yüksek katma değer üretim performans kaybı toptan-perakende ticarette, ardından imalat sanayinde ve ikisinin ardından inşaat sektöründe gözleniyor. Tüketim ve yatırım harcamalarında rekorlar 2011 yılının son çeyreğinde “ekonomi soğutma” tedbirlerinin bir sonucu olarak, bir çeyrekte yurtiçi yerleşik hane halkının tüketim harcamaları toplamı, 3. çeyreğin çok az da olsa altında kaldı. 2008 ve 2009 yıllarında bu durum, küresel krizin net etkisi ile, daha yüksek miktarda bir farkla gerçekleşmişti. Yüzde 9 büyüme ile Türkiye dünya dördüncülüğünü 2010 yılında yakaladığında, Türk halkı 3. çeyreğe göre, 4. çeyrekte 3 milyar TL daha fazla para harcadı. Sonuç olarak, bir çeyrekte 240 milyar TL’ye yakın bir hane halkı tüketim harcaması ile Türk halkı yeni bir Cumhuriyet tarihi tüketim harcaması rekoru kırdı. Yıllıklandırılmış olarak da, 921 milyar TL’lik bir yurtiçi hane halkı tüketim harcaması ile yeni bir Cumhuriyet rekoru da kırılmış oldu. Türkiye’ye gelmiş olan turistlerin gerçekleştirdikleri tüketim harcaması da hesaba katıldığında, 959 milyar TL’yi bulmuş durumdayız. Bir rekor da hiç kuşkusuz yatırım harcamalarında. Sadece bir yılda 283,2 milyar TL ile tüm zamanların en yüksek sabit sermaye yatırım harcamasına ulaşıldı. Bu rekor kamu sektörü için 48,6 milyar TL, özel sektör için ise 234,6 milyar TL olarak gerçekleşti. Kamu sektörü inşaat yatırımları 41,5 milyar TL ile Cumhuriyet tarihi rekoruna ulaşırken, özel sektör inşaat yatırımları da 76,5 milyar TL ile yeni bir rekora imza attı. Yani, inşaat sektörü yatırımları 118 milyar TL’ye ulaştı. Yani, 39-40 milyar TL düzeyinde bir yapı, inşaat malzemesi kullanımı gerçekleştiğini tahmin edebiliriz. Bu durumda, 24 milyar TL yurtiçi piyasa talebi ve 16 milyar Dolar düzeyinde bir ihracat hacmi ile sektörün toplam talep hareketliliğinin 40 milyar Dolar düzeyinde olduğu ifade edilebilir. “Ekonomi soğutma” tedbirleri etkisini gösteriyor Bununla birlikte, tüm 2011 yılında reel olarak yüzde 7,7 artan yurtiçi yerleşik hane halkları tüketim harcamalarının, yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 7,8 artışla yıl ortalamasına yakın bir performansa işaret ederken, 2011 yılının son çeyreğinde bir anda reel olarak tüketim harcamaları artışının yüzde 3,4’e gerilemesi, Ekonomi Yönetimi’nin “ekonomiyi soğutma” tedbirlerinin etkisini son çeyrekte hissettirdiğini gösteriyor. Keza, toplam yatırım harcamaları da 2011 yılında reel olarak yüzde 18,3 artmışken, son çeyrekte artış oranı yüzde 2,4 ile yıl performansının ciddi oranda altında kalmış durumda. Alınan tedbirlerin sonucu olarak, kamu yatırım harcamalarının tüm yıl için reel olarak yüzde 3,2 gerilediği, bu gerilemenin reel olarak son çeyrekte yüzde 9,8’e ulaştığı görülüyor. Kamu inşaat yatırımları 2011 yılının 3. çeyreğinde reel olarak yüzde 3,8 artış yakalamışken, ekonomiyi soğutma tedbirleri ile 4. çeyrekte yüzde -8,1’lik bir negatif büyümeye dönüşmüş. Özel sektör yatırımları ise reel olarak yüzde 22,8’lik artış ile dünya sıralamasında istisnai bir performans yakalamış gözüküyor. Ama son çeyrek de özel sektörün yatırım harcamalarındaki artış oranı yüzde 5,2 düzeyine kadar ivme kaybına, performans kaybına uğramış gözüküyor. İlginçtir, performans kaybının gerekçesi, özel sektör inşaat yatırımlarındaki performans kaybından değil, makine ve teçhizat yatırımlarındaki performans kaybından kaynaklanıyor. Özel sektör inşaat yatırımları reel olarak 2010 yılında yüzde 17,7 arttıktan sonra, 2011 yılında da yüzde 16,4’lük bir artış yakalamış. 2011 yılının ilk yarısında reel olarak yüzde 20, ikinci yarıda ise reel olarak yüzde 12,5 arttığı söylenebilecek bir özel sektör inşaat yatırımı performansı var. Özel sektör makine ve teçhizat yatırımlarındaki 4. çeyrek artış ise bir anda ivme kaybederek, yüzde 2’de kalmış. 2011 yılının son çeyreğine damgasını vurduğu açıkça görülen “ekonomiyi soğutma” tedbirleri, 2012 yılının ilk çeyreğinde etkisini hissettirdi. Bununla birlikte, geride bıraktığımız 2012 yılı Ocak-Mart döneminin büyüme ve harcama performansı ile ilgili sonuçlarını ancak 30 Haziran’da öğrenebileceğiz. Bu noktada, yılın ilk çeyreğine ait imalat sanayi kapasite kullanım oranlarından şimdilik elde ettiğimiz izlenim, 2012 yılının ilk çeyreğinde GSYH büyümesinin reel olarak yüzde 2,252,75 düzeyinde gerçekleşmiş olabileceğine işaret ediyor. Cari açık ise, Mart ayı sonunda 72 milyar Dolar’ın altına inerek sevindirdi. “Ekonomi soğutma” tedbirlerinin etkisi böyle giderse, Türkiye’nin yıl sonunda cari açık ve enflasyonda imajı düzelebilir. 22 haber Raffles İstanbul, HBA imzalı iç dekorasyonuyla büyüleyecek Raffles İstanbul Zorlu Center’ın iç dekorasyonu, dünyaca ünlü otellerde imzası olan Hirsch Bedner Associates (HBA) tarafından yapıldı. Raffles İstanbul Zorlu Center, İstanbul’un tarihi ve karakteristik özelliklerini yansıtan eşsiz tasarımıyla konuklarını büyüleyecek. Z orlu Center, içerisinde yer alan “premium luxury” otel markası ve Condé Nast Traveler ve Travel & Leisure’ın ödüllerinin de sahibi olan Raffles özel bir yere sahip. Raffles İstanbul Zorlu Center’ın iç dekorasyonu, Peninsula NY, The Ritz Carlton Dubai, Mandarin Oriental New York gibi dünyaca ünlü otellerin de iç dekorasyonunu tasarlayan HBA tarafından yapıldı. Otelin iç dekorasyonunda geçmişten gelen öğelerin günümüze uygun bir konseptle harmanlanmasına özen gösterilerek İstanbul’un renklerine uygun bir renk skalası oluşturuldu. Her odaya farklı tasarım Her bir odanın farklı tasarlandığı Raffles İstanbul Zorlu Center’da, toplam 184 odanın 136’sı standart, 47’si süit ve 1 tanesi de presidential suite olacak. İstanbul’un eşsiz güzelliğinin; rahat, konforlu ve lüks bir şekilde yaşanabilmesi için odaların büyüklüğü ortalamanın üzerinde tutuldu. Lüks kavramı İstanbul’un dokusuyla harmanlanıyor “Premium luxury” hizmet anlayışında kişiye özel hizmet (butler) ile “imkansız” kelimesinin yer almayacağı Raffles İstanbul Zorlu Center’ın, iç dekorasyonuyla benzerlerinden ayrışacağını belirten Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even şunları söyledi: “Toplam 3 milyon Dolar yatırım yapılan Raffles İstanbul Zorlu Center’ın tasarımında müşterinin otele gelip ayrıldığı ana kadar gördüğü her ayrıntının incelikle tasarlandığı bir yaklaşımla, lüks kavramını İstanbul’un dokusuyla harmanlıyoruz. İstanbul’a değer katacak olan Zorlu Center projesinde önemli bir yere sahip olan otelin eşsiz tasarımı, Boğaz manzarası ve benzersiz ev sahipliği anlayışı ile iş, finans, eğlence ve sanat çevrelerini bir araya getirecek.” Raffles İstanbul Zorlu Center’ın “business & leisure” konseptinde olması ve markanın diğer otellerinde olduğu gibi geleneksel özelliklerini koruyarak İstanbul’un tarihi ve karakteristik özelliklerini yansıtması hedefleniyor. Örneğin; altın mozaikler gibi Bizans etkileri alınıyor ve lobideki kolonlarda bir detay olarak kullanılıyor. Çevreci yaklaşımın öne çıktığı tasarımda tamamen geri dönüşümlü malzeme ve ışıklandırma için de yüzde 95 oranında tasarruflu LED kullanılıyor. Sanat, tasarımda öne çıkan unsur Otel tasarımını yaparken öncelikle bulunduğu yerden ilham alan HBA’in 30 yıldır aynı şirkette olan Yönetim Kurulu Başkanı Howard Pharr, Raffles İstanbul Zorlu Center’ın tasarımının eşsiz olacağını belirterek şunları söyledi: “Markanın sunumu içinde Türkiye’den tasarımlar, detaylar, sanat eserleri ve el sanatları ile sanatı tasarımın ana unsuru olarak kullanıyoruz. Yabancı ve Türk sanatçıları ‘Hayallerindeki İstanbul’u yaratmak üzere bir araya getiriyoruz. Otel lobby, restaurant gibi ortak kullanım 23 alanlarında ve odalarda uluslararası sanatçıların imzasını taşıyan sanat eserleri yer alacak.” Raffles İstanbul Zorlu Center için, HBA’den yedisi Atlanta’da, üçü Londra’da olmak üzere 10 kişi yoğun bir çalışma yürütüyor. Işıklandırma, sanat danışmanlığı, yönlendirme grafiği gibi alanlarda çalışanlarla birlikte bu sayı toplamda 35 kişiye ulaşıyor. Batı ile Doğu’nun eşsiz dünyası tasarımda buluşuyor Raffles İstanbul Zorlu Center’ın iç dekorasyonunda kullanılan özel obje ve temalar her mekan için ayrı tasarlanıyor. Lobide kullanılacak olan özel kaya kristali ve yer panoları tasarıma farklı bir kimlik kazandırırken, binlerce üfleme el yapımı cam yıldızın kullanıldığı balo salonu, Avrupa ve İstanbul’dan izler taşıyan özel restoranlar, 3 bin metrekarelik SPA ve sanat eserleri otelin tasarımını eşsiz kılıyor. Yaklaşık 3 bin metrekarelik dünya çapındaki SPA’da kişiye özel ve çiftler için özel masaj odaları, saunalar, buhar odaları, özel parti hamamı, buz çeşmeleri, fitness, bay-bayan kuaför bulunuyor. SPA tasarımında şehrin geçmişindeki zengin kültür katmanlarından alınan ilhamın etkisiyle batı ile doğunun dünyası eşsiz bir kültür dokusunda bir araya geliyor. İki ana keşif alanı olan aktif bölge ve terapi bölgesindeki ortak akan su teması, beden ile ruh arasındaki dengeyi besleyen uyumlu bir his yaratmayı amaçlıyor. Raffles İstanbul Zorlu Center’da, seçkin etkinliklere ev sahipliği yapacak olan 1.200 kişilik balo salonu bulunacak ve salonun yüksekliği 11 metre olacak. Otelde 50 kişilik düzende ayrıca yedi salon daha bulunacak. Farklı özellik ve tarzda iki adet gurme restaurant da yer alacak. Bunlardan bir tanesinde özel aşçısı ve pişirme düzeneği olan bir masa bulunacak. Ayrıca Long Bar isteğe bağlı olarak 12 kişilik özel bir mekana da dönüşebilecek şekilde tasarlanıyor. Raffles İstanbul Zorlu Center ile birlikte dünyanın premium mutfak&yemek konseptleri, ünlü isimleri İstanbul’da olacak. Lobby Emre Zorlu, Howard Pharr, Mehmet Even Champange room Ballroom Lobby SPA HBA hakkında Long Bar’ın bir diğer özelliği de özel cam ve taş mozaikten oluşan zemin çağdaş bir Bizans etkisi ortaya çıkarması. Bunların yanı sıra, yerden tavana cam duvarlar, özel şampanya odası ve misafirlerin birbirini görebileceği geniş oturma alanları bulunuyor. Oturma odası ve modern bar konseptini bir araya getiren Library Lounge; kitaplarla dolu rafları ve özgün tasarımıyla otele gururla imzasını atıyor. Renkli dökme camdan duvarı, barın en belirgin özelliğinin başında geliyor. Açık ve kapalı havuz ve helikopter pistinin de yer alacağı Raffles İstanbul Zorlu Center’da, açık havuz kurgulanan özel tasarımla yaz aylarında çeşitli etkinlikler için mekan ve yazlık sinema olarak da kullanılabilecek. Presidential suit Pek çok ödüllü projenin sahibi HBA, kurulduğu 1964 yılından bu yana konaklama alanında iç tasarım sektöründe lider konumunu koruyor. HBA, dünya çapında 100 büyük mimarlık ve iç mimarlık firmasının sıralandığı listede 10 yıldır ilk sırada yer alıyor. Dünyanın önde gelen otellerinin iç tasarımlarında imzası bulunan HBA, dört kıtaya yayılmış 11 ofisi ile yaratıcı projeler geliştiriyor. HBA, 54 ülkede 1000’den fazla çalışanıyla beş yıldızlı üst segment otel tasarımı yapıyor. HBA, müşterinin otele gelip ayrıldığı ana kadar gördüğü her ayrıntının incelikle tasarlandığı bir yaklaşımla çalışıyor. Yıllık cirosu yıllık 84 milyon Dolar olan HBA, bugüne kadar aralarında Peninsula NY, The Ritz Carlton Dubai, Mandarin Oriental New York gibi dünyaca ünlü birçok premium otelin iç tasarımını gerçekleştirdi. 24 haber Zorlu Holding’den “Dünya Saati”ne destek Zorlu Holding, dünyamızın sağlıklı geleceği için değişim yolları aramak ve iklim değişikliği ile mücadeleye dikkat çekmek amacıyla Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yürütülen “Dünya Saati” kampanyasına katıldı. A vustralya’nın Sydney kentinde binlerce kişinin iklim değişikliğiyle mücadeleye dikkat çekmek için 2007’de Mart ayının son Cumartesi günü 20.30’da ışıklarını bir saatliğine kapatmasıyla başlatılan Dünya Saati (Earth Hour) kampanyası, kısa bir süre içinde küresel bir kampanya haline geldi. 135 ülkeden, bir milyardan fazla insanın katıldığı dünyanın bu en büyük çevre hareketinde bugüne kadar, aralarında Avustralya’dan Sydney Opera binası, Çin’den Kuş Yuvası Stadyumu, Mısır’dan Gize Piramitleri, Fransa’dan Eyfel Kulesi, Amerika’dan Empire State, İstanbul’dan Boğaziçi Köprüsü’nün de bulunduğu binlerce sembolik yapı yer aldı. Türkiye’den katılım artıyor Bu kampanya Türkiye’de de 2009 yılından bu yana giderek artan katılımlarla etkin bir şekilde yürütülüyor. 2011 yılında bu uygulamaya, Boğaziçi Köprüsü’nün yanı sıra 267 kurum, 12 Valilik, 20’nin üzerinde Belediye ve binlerce kişi destek verdi. Bu yıl 31 Mart Cumartesi günü 20.30-21.30 saatleri arasında gerçekleştirilen ve yoğun ilgi gören Dünya Saati kampanyasına, Zorlu Holding de katıldı. Başta Zorlu Holding ve Zorlu Center olmak üzere Grup şirketleri; Zorlu Gayrimenkul, Vestel, Korteks, Zorluteks ve Zorlu Enerji’ye ait tüm üretim tesislerinde ve binalarda, güvenlik amacıyla kullanılan aydınlatmalar dışındaki ışıklar bir saatliğine kapatıldı. Dünya karanlığa gömüldü İklim değişimi ve küresel ısınmaya dikkat çekmeyi amaçlayan “Dünya Saati” kampanyası bu yıl da büyük ilgi gördü. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Maan, “BM’nin ışıklarını dünya nüfusunun, elektrik kullanma imkanı olmayan yüzde 20’lik kesimiyle dayanışma göstermek üzere söndürdük. Dünyada temiz, verimli ve pahalı olmayan enerjiye ihtiyaç var” dedi. İngiltere: İngiltere’nin başkenti Londra’da Buckingham Sarayı, St. Paul Katedrali, St. Stephen’s Tower ve birçok anıt karanlığa gömüldü. Sydney: Sydney kentindeki ünlü Harbour Köprüsü ile Opera Binası, Wellington’daki Parlamento Binası ile Auckland’daki Sky Tower karanlığa gömüldü. Fransa: Fransa’nın başkenti Paris’te aralarında Notre Dame Katedrali ve Zafer Anıtı’nın da bulunduğu 230 anıt bir saatliğine ışıklarını kapattı. Rusya: Rusya’nın St. Petersburg kentinde halk, kağıttan fenerler uçurdu. Almanya: Berlin’deki Brandenburg Kapısı önünde toplanan çevreciler, Dünya Saati’ni 5 bin mumdan oluşan bir küre ile kutladı. Türkiye: İstanbul’daki Boğaiçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olmak üzere, Dolmabahçe Sarayı, Saat Kulesi, Beylerbeyi Sarayı, Küçüksu Kasrı, Galata Kulesi, Ayasofya Müzesi, Kastamonu Kalesi ve Ankara Opera Binası ışıklarını bir saatliğine söndürdü. 25 Pakistan Rüzgar Santrali’ne Euromoney’den ödül Zorlu Enerji, 158 milyon Dolarlık yatırımla Pakistan’da inşa ettiği rüzgar santrali projesi ile Euromoney Uluslararası Yayın Grubu’na ait Project Finance dergisi tarafından verilen “2011 Ortadoğu’nun En İyi Yenilenebilir Enerji Finansmanı Ödülü”nü aldı. Z orlu Enerji’nin Pakistan’ın Jhimpir eyaletinde inşasını sürdürdüğü, ülkenin ilk rüzgar santrali projesi, Euromoney Uluslararası Yayın Grubu’nun bir yayını olan aylık ekonomi ve finans dergilerinden Project Finance tarafından “2011 Ortadoğu’nun En İyi Yenilenebilir Enerji Finansmanı Ödülü”ne layık görüldü. 35 yıldır finans, hukuk, enerji ve taşımacılık sektörleri için iş dünyasına yönelik bilgiler sunan Project Finance dergisi, bu yıl 13.’cü kez alanında önemli başarılara imza atmış şirketlere ödül verdi. 350 proje arasında yenilik, problem çözme, en iyi uygulama, risk azaltma, altyapı projelerinde finansman teslimat hızı, sürdürülebilirlik gibi kriterler dikkate alınarak sıralama yapıldı. Dubai’de düzenlenen ödül töreninde ödülü Zorlu Enerji adına Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak aldı. Pakistan Rüzgar Santrali’nin, ülkede bir yabancı yatırımcının, yabancı finans kaynakları ile gerçekleştirdiği ilk yenilenebilir enerji yatırımı olması açısından özel bir proje olarak değerlendirilmesinden mutluluk duyduklarını belirten Ak, “2006 yılında başlattığımız Pakistan Rüzgar Santrali projemizi 56,4 MW kurulu gücüyle bu yıl içinde faaliyete geçireceğiz. Gharo – Keti – Bandar – Hyderabad rüzgar koridorunda inşa edilen projemiz, tam kapasite üretime geçtiğinde, yılda 159 GW/saat elektrik olmak üzere, Pakistan’da 20 yıl süreyle elektrik sağlayacak” dedi. Zorlu Enerji, Pakistan Rüzgar Santrali’nin inşa sürecinde bugüne kadar önemli finansal anlaşmalara imza attı. Ekim 2011’de Uluslararası Finans Kurumu IFC (38,1 milyon Dolar), Asya Kal- kınma Bankası (36,8 milyon Dolar), ECO Ticaret ve Kalkınma Ulusal İletim ve Dağıtım Şirketi ve Pakistan Alternatif Enerji Bankası (20 milyon Dolar) ve Pakistan’ın en büyük özel ban- Geliştirme Kurulu ile Enerji Satış ve Uygulama Anlaşması’na kalarından Habib Bank Limited (16,2 milyon Dolar) ile toplam imza attı. Zorlu Enerji Pakistan, imzalanan bu sözleşmelerle 111,1 milyon Dolar tutarında kredi anlaşması imzalandı. Böyle- santralin 20 yıllık elektrik satış garantisini sağlamanın yanı likle, toplam maliyeti 158,7 milyon Dolar olan projenin santral sıra mevzuat değişikliği ve rüzgar hızındaki olası değişiklik inşaatı, uluslararası finans kuruluşlarından sağlanan kredi ile gibi üretimi etkileyebilecek risklere karşı Pakistan devletinin hız kazandı. Aralık 2011’de ise, Zorlu Enerji Pakistan, Pakistan teminatını aldı. Zorlu Enerji Pakistan Ltd. Zorlu Enerji Grubu’nun yüzde 100 sahibi olduğu Zorlu Enerji Pakistan Ltd., 13 Eylül 2007 tarihinde, rüzgar enerjisine dayalı elektrik enerjisi üretim tesisleri kurmak ve bu tesislerde üretilen enerjiyi satmak üzere kuruldu. 26 Ekim 2006’da Pakistan’da rüzgar enerji santrali kurmak üzere Pakistan Alternatif Enerji Geliştirme Kurulu (AEDB) ile anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre Zorlu Enerji Pakistan Ltd., Haydarabat-Jhimpir bölgesinde yer alan rüzgar enerjisi geliştirme bölgesinde rüzgar enerji santrali kurarak 20 yıl boyunca elektrik üretecek. 26 haber Mehmet Zorlu Vakfı, 450 bin çocuğa ulaştı İstanbul’da ve Anadolu’nun birçok ilinde çocukları tiyatroyla buluşturan Zorlu Çocuk Tiyatrosu, iki farklı oyunla dokuzuncu sezonunu tamamladı. Yeni sezonda 45 bin çocuğa daha ulaşarak, dokuz yılda toplam 450 bin çocuğa perdelerini araladı. M ehmet Zorlu Vakfı tarafından Türkiye’nin dört bir yanında tiyatroya gitmeyen çocuğun kalmaması ve çocukların sanatla küçük yaşlarda tanışması için 2003’te kurulan Zorlu Çocuk Tiyatrosu, onbinlerce çocuğu tiyatroyla tanıştırmayı ve sahneye koyduğu oyunları kitaplaştırarak kitap sevgisini aşılamayı sürdürüyor. Bugüne kadar Türkiye’nin dört bir yanındaki çocuğa tiyatronun büyülü dünyasının kapılarını aralayan Zorlu Çocuk Tiyatrosu dokuzuncu sezonunda Kurbağa Prens ve Çirkin Ördek Yavrusu oyunlarını çocuklarla buluşturdu. Bu sezonda 45 bin çocuğa daha ulaşan Zorlu Çocuk Tiyatrosu, dokuz yılda toplam 450 bin çocuğa perdelerini aralamış oldu. Çirkin Ördek Yavrusu Müzikali Keyifli bir müzikal olan Çirkin Ördek Yavrusu, 15 Ekim 2011’den başlayarak 23 Nisan 2012’ye kadar yıl boyunca İstanbul Kenter Tiyatrosu’nda çocuklara eğlenceli dakikalar yaşattı. Andersen’in dünya klasikleri arasında yer alan Çirkin Ördek Yavrusu masalı, siyah olduğu için çirkin olduğu düşüncesiyle ailesi tarafından dışlanan yavru ördeğin, farklılığını keşfetmesi üzerine cesaret ve özgüven kazanmasını konu ediniyor. Hasan Erkek’in yönetmenliğinde sahnelenen ve büyük beğeni toplayan oyun, Ankara Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali kapsamında da çocuklarla buluştu. 25 Nisan’da Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Tiyatro Sahnesi’nde 6 yaş ve üzeri tüm seyircilere ulaştı. 27 Çirkin Ördek Yavrusu Kurbağa Prens Müzikli-Danslı Çocuk Oyunu Kurbağa Prens Müzikli-Danslı Çocuk Oyunu, Anadolu Turnesi kapsamında 16 ili dolaştı. Turnenin ilk ayağında Bursa, Uşak, Denizli, Aydın, İzmir ve Manisa, ikinci ayağında ise Lüleburgaz, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Fatsa, Samsun, Kastamonu, Bartın ve Bolu yer aldı. Özlem Saraç’ın uyarladığı, Grimm Kardeşler’in ünlü masalı Kurbağa Prens, çocuk oyunlarının usta yönetmeni Gaye Cankaya’nın yönetmenliğinde sahneye koyuluyor. Oyun, “ilk görüşte önyargıyla yaklaştığınız insanların içlerindeki ‘güzelliği’ ancak onu tanıdıkça keşfedebilirsiniz” mesajını veriyor. Oyunların kitapları raflarda Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun sahnelediği oyunların masal kitaplarının yer aldığı seriye Kediler ve Fareler Mutfağı, Bremen Mızıkacıları, Oz Büyücüsü ve Kurbağa Prens’ten sonra, Çirkin Ördek Yavrusu eklendi. Hans C. Andersen’in dünya klasiklerinden olan Çirkin Ördek Yavrusu, Kelime Yayınları tarafından uyarlandı. 5 yaş ve üzeri çocuklara hitap eden kitap, renkli tasarımı, eğlenceli ve sürükleyici anlatımıyla çocukların beğenisini kazanıyor. Kitap, siyahlığından dolayı çirkin olduğu düşüncesiyle ailesi tarafından dışlanan yavru ördeğin, farklılığını keşfetmesi üzerine cesaret ve özgüven kazanmasını konu edinerek “öteki” kavramını eğlenceli bir biçimde irdeliyor. Kitap satışlarından elde edilen gelir ise Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun Anadolu turnelerindeki ücretsiz gösterilerine aktarılıyor. Kurbağa Prens 28 söyleşi Yazı: Yaprak Özer Öbür Elif Elif Şafak dünyaca tanınan edebiyatçılarımızdan biri. Keşke sayıları daha fazla olsa. Çok merak edilen, çok başarılı genç bir kadın. BloombergHT’de hazırlayıp sunduğum programa konuk ettiğimde fark ettim ki bir yandan çok da medyatik; röportajdan kaçmıyor… H akkında çok yazı yazılmış, o da çok röportaj vermiş. Çok soru sorulmuş o da çok yanıt vermiş… Merak edilmeyen bir şey kalmamış diye düşünüyor insan… Popüler konulardan çok daha az değinilmiş ya da konuşulmamış konular üzerindeki düşüncelerini almak istedim. Özetle bir başka Elif portresi çıksın istedim. Elif Şafak’ın “öbür Elif”i anlatmasını istedim. Ortaya çok zevkli bir sohbet, dokunulabilen bir kadın yazar, bir anne, bir kadın çıktı. Bakalım öbür Elif kitaplarından tanıdığınız Elif Şafak’a ne kadar benziyor. Daha ne kadar Londra Ben de çok kestiremiyorum. Biraz hayatın akışıyla beraber gelişiyor. Önceden alıp da uyguladığımız kararlar değildi. Ben İstanbul’u seviyorum ve özlüyorum. Bir dengeyi tutturarak yarı orada yarı burada bir hayat sürdürmeye çalışıyoruz. Londra’yı seviyorum Ben yağmuru çok severim güneşle aram çok iyi değil. Hakikaten yazarken, düşünürken, okurken kapalı havalarda daha kolay buluyorum. Kendimi daha iyi hissediyorum öyle havalarda. O açıdan iklimi beni rahatsız etmiyor, ama tabii çok ciddi bir hasret oluyor. İstanbul’u, buradaki dostlukları özlememek mümkün değil. Gurbet hali Tuhaf bir psikoloji, ben buna biraz gurbet hali diyorum. Mesela buradayken okuduğumdan çok daha fazla gazeteleri okuyorum, takip ediyorum her şeyi. Ama belki İstanbul’dayken hepimize oluyor. Öyle anlar oluyor ki, insan biraz da gündemi takip etmemek istiyor. Böyle bir lüksü olsun istiyor. Yurtdışındayken öyle bir şey yok, tam tersi aslında; her şeyi daha yakından takip ediyorsunuz. Boyutlar değişiyor. Uzakta olmak demek, ruhen uzakta olmak demek değil aslında. Evlenince geçer dediler Biraz yerel, yarı evrensel bir dengeyi tutturmaya çalışmak, ben bunu çok önemsiyorum. Belki çocukluğumdan beri hayat hep böyle geçtiği için bana böyle yakın geliyor. Hep böyle yarı göçebe geçti, ben hiçbir zaman bir yere 29 tam olarak yerleşemedim. Hatta evlenince geçer bunlar dediler geçmedi, anne olunca geçer dediler, geçmedi. Kendimi yazmak istemiyorum Zannediyorum ben kendimden hareket etmeyi pek sevmiyorum. Benim için edebiyat ille de kendi başımdan geçenleri başka insanlara anlatmak değil. O nedenle hiçbir zaman çok otobiyografik olmadı benim çıkış noktam. Beni daha çok heyecanlandıran, bir başkası olmaya çalışmak. Kendimi bir başka insanın yerine koymak, dünyaya bir de oradan bakmak, bambaşka biri olabilmek, biraz da ona bürünmek… Ben o halleri çok seviyorum; yani kendim olmaktan çıkabilmeyi. Bunun bana verdiği özgürlüğü seviyorum. Sanat bunu mümkün kılıyor. Gündelik hayatta öyle bir şansımız yok, hepimiz bir kimlik, bir kisve taşıyoruz ve bununla özdeşleşiyoruz ama edebiyatta bilhassa romancılıkta. Çünkü roman bireyi anlattığı, bireyi anlamaya gayret ettiği için, o birey herhangi biri olabilir. 17. yüzyılda yaşayan biri, Sibirya’da yaşayan biri olabilir. Ben ona çok inanıyorum. Edebiyatçının yalnız olması gerekiyor. Zamanda ve mekanda tabii ki kendimizden her zaman izler taşır ve yansıtır ama her yazdığımız otobiyografik olmak durumunda değil. Öbürü daha fazla heyecan veriyor bana. Yazdığım karakterler ve ben O karakterin üzüntülerini yaşamaya başlıyorsunuz, onun iniş çıkışlarını tecrübe ediyorsunuz. Onun da yarattığı bir bölünmüşlük oluyor ama ben galiba şunu seviyorum; kağıt üzerinde bir orkestra kurabilmek. Genelde benim romanlarımda çok farklı kökenlerden gelen, farklı fikirlere sahip, farklı hikayeleri omuzlarında taşıyan karakterler oluyor. Onlar bir araya geldiğinde ortaya çıkan sinerjiyi seviyorum. Daha hercai bir resim çıkıyor ortaya. Bütün renkleriyle, değişkenliğiyle bunları seviyorum galiba. O nedenle okura bırakmak istiyorum; hangisini daha çok sevdiğine ve hangi sonucu çıkaracağına okuduğu zaman karar versin. Daha eşitlikçi bir yaklaşımla tepeden bakan, dikte eden bir yaklaşımla değil. Kendimi de eşitleyerek, kendimi de unutarak yazmayı seviyorum galiba. Bazı karakterleri daha çok seviyorum Mesela “İskender”de oldu. Pembe’nin çok izi oldu; yazarken sevdim, etkilendim. Yunus karakterini sevdim, oradaki küçük kardeşi… ”Aşk”ta Hz. Şems’i yazarken, içimin titrediği şeyler, sayfalar oldu. Hz Mevlana’da da oldu. İşin tuhaf tarafı kötü gibi görünen bir karakteri yazarken bile onu sevebiliyorsunuz. O şefkat olmadan bir şekilde vücuda geçmiyor. Kitap bitince kötü oluyor Benim için en zor dönem kitap bittiğinde. Bitiyor roman, ben onu editörüme teslim ediyorum ve artık basım aşamasına geçtiğimiz o ara boşluk, hakikaten ruhen düştüğüm bir dönem. Tam anlamıyla bir şey elinizden çekiliyor ve bir boşluğa düşüyorsunuz. Çünkü o ana kadar belki bir sene, belki iki sene bu karakterlerle yaşamışsınız ve her gün biraz daha eklemişsiniz üzerlerine, bir şeylerini değiştirmişsiniz. Öyle bir nokta geliyor ki, artık değişmeyecek, artık sizden çıktı, onun kendine ait bir hayatı var, kendine ait bir kaderi var, doğdu artık. Orayı kabullenmek yani romanın bağımsızlığını, kendi mecrası olduğunu kabullenmek bence bir yazar için çok zor ve birçok yazar aslında dünya edebiyatında iki kitap arası depresyona giriyor. Araflar bizim için en zoru. Depresyon hallerim Depresyon dediğimizde süren bir halden bahsediyoruz. Benim bunu tecrübe ettiğim zaman da oldu. ‘’Siyah Süt’’te bunu anlattım, kendimle dalga geçerek de anlattım. Ben yaklaşık sekiz ay süren bir depresyon yaşadım. İlk doğumdan sonra, ilk defa yazı benden gitti, çekildi, yazamadım. Yazamadığım için depresyonun etkisi çok büyük oldu, çünkü yazı benim için bir zamk, benim çok farklı seslerimi bir arada tutuyor ve bir dengede tutuyor. Ben sekiz yaşımdan beri yazıyorum. Bu demek değil ki, her gün roman yazıyorum ama her gün bir şeyler yazıyorum. Dolayısıyla yazının benim için bir sürekliliği var. O kesildiği an taşıması zor bir hal oldu benim için; daha kasvetli, ağır bir yük oldu. O nedenle haklısınız depresyon daha farklı bir ruh hali ama gündelik hayatta da belki küçük küçük düştüğümüz kuyular oluyor. Çıkıyoruz iki gün sürüyor, üç gün sürüyor. Bunun da çok sık yaşandığını düşünüyorum. Ve bunları da konuşabilmemiz gerektiğine inanıyorum. Çünkü işin doğası böyle halbuki biz özellikle kamusal alanda hep böyle bir güçlü görünelim işte kendimize belli bir şey veriyoruz, vermek durumunda da kalıyoruz. Belli bir hal, belli bir rol ama belki içten içe hepimizin yaşadığı birçok en azından evhamlar, endişeler, düşüşler oluyor. Bunları da konuşabilmek gerek bence. yürürken düşünmeyi severim. Londra’da, İstanbul’da da çok yürüyorum. Benim egzersizim böyle. Gündelik hayatta sonuçta hepimiz gibi romancı da öyle, edebiyatçı da öyle, sanatçı da öyle. Süper marketten domatesini alan, evinin kirası ödeyen ya da bir yerde faturasını yatıran. Anlatabiliyor muyum? Çok, çok farklı bir şey değil. İstanbul başka İstanbul bence öyle bir şehir ki, insanın birebir şehirle ilişki kurması gerekiyor. Mesela Ankara’da şehir ile kurduğumuz ilişki genelde çevremiz üzerinden gidiyor. İstanbul’da ise bence insanın çevresi buradaysa, dostlukları ayrıca güzel ama bir de şehir ile kurduğumuz bir bağ var. Ondan bence kişinin kendisini mahrum bırakmaması gerekiyor. Yani çıkıp dolaşabilmek, ne bileyim sevdiğiniz bir yerden köfte almak, sevdiğiniz kitapçıya gitmek. Bir yerde oturmak, bir çay evinde taburenin üzerinde oturup denize bakmak. Birebir şehir ile kurduğunuz ilişkiler neyse ondan yoksun kalmamak. Ben bunu sürekli yapıyorum. Hangi Elif Belki iki şeyi birbirinden ayırmak lazım, en azından ben kendi kendime öyle düşünüyorum. Bir yazan kişi var yani romanı yazan, hayal eden; bir de Elif var sonuçta. İki Elif var bende Benim iki yanım da var. Çok asosyal bir halim de var, kendi içine kapanan çekilen… Özellikle yazdığım dönemlerde öyle oluyorum ve öyle bir hal ki, kabuklaşıyorsunuz. Çok da fazla bir temasınız olmuyor dış dünyayla. Yazarken de bu tür dönemlerden de geçmemiz gerekiyor. Çünkü çok yalnız bir sanat, “sanatların en yalnızı” diyorlar. Okurken de yalnızız aslında, sadece yazarken değil. Ama bunu sürekli yapmamak gerektiğini inanıyorum. Tersi de var bende. Mesela imza günlerini seviyorum, edebiyat etkinlikleri, okurla buluşmalar bazen beni o kadar etkileyen, duygulandıran anlar ki… Mesela anne geliyor, yanında kızıyla beraber, torunuyla beraber bu arada evdeki anneanne için kitap imzalamamı istiyorlar, dört kuşak aynı evde aynı ailenin içinde düşünebiliyor musunuz? Bunları görüp de etkilenmemek, duygulanmamak mümkün değil. Bu nedenle romancının bence okurla bağını kaybetmemesi gerekiyor. Bizim ilhamımızın, enerjimizin önemli bir kısmı da oradan geliyor. Yoksa açıkçası o kadar hoyrat da olabiliyor içimizdeki kültürel ortam. Bu tarafa çok kapılırsanız eleştirilerden çok etkilenebilirsiniz de. Ama okurdan gelen enerji çok güzel, insanı besliyor, canlandırıyor. Bir de belki bir sorumluluk da yüklüyor omuzlarınıza daha iyi yapabilmek için. Günlük hayatta Ben çok yürürüm, düzenli spor yapmam ama çok yürürüm. Özellikle düşündüğüm zaman, bazen okuyarak yürürüm, elimde kitabımla yürürüm; düşerim bir yerlere toslarım ama yürümeye devam ederim. Bir şeyler çalışırım bazen ama en çok Öfke tabii ki oluyor olmaz mı Hepimizde var. İnsanız sonuçta ama çok öfkeyle hareket etmemek mümkün. Şu mümkün; yazarken öfke ile nefret ile yazmamak, birilerinin işte nasıl açığını bulurum da acaba altını oyarım ya da onun yamuğunu yakalarım duygusu ile yaz- 30 söyleşi “Ekonomik bir iş değil yazarlık. Mesela bazen altı ay boyunca yazarsınız, ortaya 120 sayfa çıkar ve an gelir o 120 sayfadan 100’ünü atarsınız, geriye kalır 20 sayfa. Ben yazarlığın yazmak kadar yazdıklarından vazgeçebilmek sanatı olduğunu düşünüyorum.” mamak. Bu gayet mümkün ve böyle olması gerektiğine inanıyorum. Yoksa gündelik hayatta tabii ki insanız, öfkeleniriz, düşeriz, kalkarız, yeri gelir biz de kıskanırız. Hani zannediliyor ki dışarıdan bakılınca bir şeyi başaran bir insan hayatında hiç kimseyi kıskanmaz. Kıskançlık hepimize özgü ve biz yazarlar çok kıskancız aslında, sürekli birbirimizi kıskanırız. Onun için bunlar benim bilmediğim duygular değil ki, ama önemli olan yazarken, üretirken bunlarla hareket etmemek. İnsan bilir bir bilgisayarın başına geçtiğinde. Kendimizi, içimizdeki enerjiyi biliriz. Bazen öyle anlar olur ki “Ben şu halde yazmayayım” derim. Giderim dolaşırım, yürürüm, tekrar dönerim. Bir parça değişebilmiş ise ruh halim öyle yazmaya çalışırım. İlla da her zaman bunu yapabilirim aynı derecede diye iddia etmiyorum. Ama en azından benim kendi açımdan kulağıma küpedir bu. Çok nefret ile öfke ile art niyet ile yazmamak bence bir önemsenmesi gereken bir ilke. Eleştiriler Vallahi şimşekleri üzerime çekiyorum diye düşünmüyorum. Ben kendim hakkında o şekilde cevap veremeyeceğim. Ben mesela imza günlerinde okurlardan o kadar muhabbet görüyorum ki, gelen maillerden, yayın evine, ajansa gelen mektuplardan, web sitesine gelenlerden. Bulunduğun yere baktığımda çok şükür ben inanılmaz bir muhabbet görüyorum. Okur ile ilişkim açısından. Basında eleştiri alıyorsunuz. Yeri geldiğinde bir köşe yazarı veya öbür köşe yazarı bir şey yazıyor. Bunlar çok doğal, tabii ki olacak. Kadınlar daha hoyrat Bence dünyanın her yerinde buna benzer şeylere rastlayabiliyoruz. Türkiye’de bir parça daha hoyrat özellikle bence kadınlar söz konusu olduğunda daha hoyrat. Bir de birbirine yakın gibi görünen yaşam tarzları olan kadınların, birbirlerine yönelttikleri eleştirilerin tonuna dikkat ettiğimde, biz de çok hoyrat olduğunu görüyorum. Artı bir hırçınlık var bizde. Onu da maalesef görmek, mümkün olduğunca da aşmak lazım. Kültürel elit Benim bahsettiğim hoyratlık zaten okurdan gelen bir hoyratlık değil. Ben onu çok ayırt ediyorum. İkisi birbirinden ayrı bence. Çünkü bizde kültürel bir elit var. Maalesef Türkiye’de kültürel elit biraz daha tek tek bir yere bağlı. Mesela tek bir yere bağlı derken İstanbul merkezli. Amerika’ya gittiğinizde biraz daha coğrafi mobilite var. Bizde biraz daha İstanbul’a bağımlı bir kültürel elitten bahsediyorum. Onun da kendi içinde tanışıklar, adacıklar, o adaların kendi içinde oluşturduğu diller var. O adanın dışında kalan bir insan aleyhine konuşmak o adaya kolay geliyor, öbür ada da o oda aleyhine konuşuyor. Ben bütün bu adacıkların ötesine geçmek gerektiğine inanıyorum. Edebiyatın İstanbul, İzmir, Ankara üçgeninin dışına geçmesi gerektiğine inanıyorum. En önemlisi de edebiyatın elitist olmaması gerektiğini düşünüyorum. O nedenle şimdi bahsettiğimiz bu hoyratlıklar, daha çok elit kesim arasında kalan hoyratlıklar. Amasya’ya gittiğinizde, Sivas’tan yazan bir okurun mektubunu okuduğunuzda bambaşka bir dil var. Okur orada sadece bir şeye bakıyor. Kitabı eline alıyor, 40 sayfa okuyor, sevmemişse okumayı bırakıyor. Medya, “Bu dünyanın en iyi kitabı” da dese okumuyor. Çünkü sıkılmış, bırakıyor. Ama o kitabı sevmişse, kalbinde bir şeye dokunmuşsa o kitabı anneannesine veriyor, yengesine veriyor, Almanya’daki kuzenine gönderiyor. O kuzen okuyor o kitabı, tekrar gönderiyor. Bu muazzam bir şey, orası çok güzel. Çok satmak çok kazanmak Ben bu ölçümleri hakikaten nasıl, neye göre yaptıklarını pek iyi anlamıyorum. Ama satış rakamlarından bahsediyorsak maalesef Türkiye’de gerçek satış rakamlarını hiçbir zaman bilemiyoruz. Çünkü çok ciddi bir korsan var hala ve bütün bir kültür dünyasını zedeliyor. Çünkü yalnızca yazardan değil; çevirmenden, yayınevinden çalınan para demek. Ama bir şeyi eklememe müsaade ederseniz, başarının ölçütü çok kitap satmak mı? Bir kitabın üzerindeki rakam sayısının artması mı? Hakikaten öyle hissedemiyorum, öyle bakamıyorum. Beni mutlu eden ille de bir şeyi başardım anlamında değil. Ama yüreğimi ferahlatan şeyler, anlar var. Bu da okur ile buluşmalar, bir hikayenin bir insanda azıcık bir etki yapmış olması, orada uyandırdığı bir güzellik… Belki biraz daha ruhani bakmaya gayret ediyorum. İkinci iş yapmak zorunda kaldım Türkiye’de tablo çok büyük oranda değişmiş değil. Hala birçok insan çok ciddi zorluk çekiyor, aynı anda yazdıklarıyla geçinebilmekte… Ben çok uzun seneler bunu yaşadım ve yazarlığın yanı sıra başka işler yapmak durumunda kaldım. Böyle pat diye olmadı. Yakın zamanda belki daha rahatladım o anlamda ama ben yakın zamana kadar aynı zamanda üniversitede çalışarak, ders vererek yazdım. Kitap neden okunmuyor Tabii ki karşılaştırdığımızda insana üzüntü veriyor. Bu bir ihtiyaç, öyle bir ihtiyaç ki kitap okumadığınızda kendinizi boş hissediyorsunuz. Bir şeyiniz eksik, hayatınızdaki çok temel bir şeyin eksikliğini duyuyorsunuz. O ihtiyacın eksikliği duyulmaması tabii ki bizim açımızdan üzücü bir şey ama ben biraz daha temkinli bakıyorum bu tür araştırmalara. Çünkü az önce de konuştuğumuz gibi maalesef Türkiye’de çok ciddi bir korsan var. Güneydoğu’da, yazlık bölgelerde, büyük şehirlerde aslında ne kadar kitap satıldığını bilemiyoruz. İkincisi Türkiye’de batıdaki birçok ülkeden farklı olarak kitap kişisel bir mal değil. Bir insan bir kitabı sevdiği zaman, özellikle kadın okur etrafındakilere okutuyor. En başta kocasına, erkek arkadaşına okutuyor. Dolayısıyla aynı kitabı aslında bazen dörtle çarpmanız lazım. Karakterleri nasıl yaratıyor Ben hep iki tür romancılık olduğuna inanıyorum. Biri biraz daha mühendis gibi çalışmak. Matematiği var. Romancı kafasında bütün bir kurguyu yapıyor. Biliyor aslında hangi karakter ne zaman, ne söyleyecek, onun ağırlığı ne, o neye yol açacak. Biraz daha erkeksi bir yazım tarzı aslında. Ama bu demek değil ki sadece erkek yazarlar bu tarz yazıyor. Bu tarz yazan kadın yazarlar da var. Ve bunun ben dünya edebiyatında ve Türk edebiyatında çok iyi örnekleri olduğunu düşünüyorum. Saygı duyduğum bir tarz. Ama benim tarzım değil, ben öyle yazmıyorum. Nasıl yazıyor Ben yazarken daha sarhoş gibi yazıyorum, tam ne yaptığımı bilmeden yazıyorum. Bunu derken neden bahsediyorum; bazen bir resimle, bazen bir duyguyla, bazen bir sezgiyle yola çıkıyorum; bir karakteri görüyorum. Mesela öyle anlar var ki bir romanı yazarken açılış sahnesini görüyorum ya da birkaç resim birbirini kovalıyor. Sonra ben o gördüğüm resimdeki karakteri anlamaya çalışıyorum. Kim bu? Nasıl bir insan? Daha bilinçaltı rüyalar… Bazen öyle şeyler oluyor ki, altı sayfa sonra, sekiz sayfa sonra o karakterin ne yapacağını ben de bilmiyorum. Kenarda tutmak istediğim bir karakter… 31 Fotoğraf: Gökhan Çelem Ya karakterler çılgınlık yaparsa Ben kendimi bir kuklacı gibi görmüyorum. Yani benim elimde bu karakterlerin ipleri durmuyor. Ben onları yukarıdan yönetmiyorum. Ben neyi seviyorum? Onların peşine düşmeyi. Onlar beni yönlendirsin. Karakterler kendi kendilerini yaratıyor. Dil öyle bir şey ki, bir kelime öbür kelimeyi istediği için oraya gidiyor. Dilin kendine ait bir gücü var. Biz zannediyoruz ki, ben dili alır şekillendiririm hamur gibi. Bence değil. Dil bizi şekillendiriyor. Beğenmezsem atarım Çok oluyor, yazarken atıyorum da. Ekonomik bir iş değil zaten yazarlık. Yani mesela bazen altı ay boyunca yazarsınız, ortaya 120 sayfa çıkar ve an gelir o 120 sayfadan 100’ünü atarsınız, geriye kalır 20 sayfa. Ben yazarlığın yazmak kadar yazdıklarından vazgeçebilmek sanatı olduğunu düşünüyorum. Ben, “İskender”i yazdığımda bundan çok daha kalın bir kitaptı. O kadar çok bölümden, karakterden, ayrıntıdan vazgeçtim ki… Okunmaz diye değil. Çünkü romanı kurarken yaptığımız her şeyi, yazdığımız her şeyi kullanmak zorunda değiliz. Bazen 10 sayfa yazarsınız oradan geriye iki cümle kalır ama damıtılmış iki cümledir özü. Kelimenin önemine inanıyorum yazarken. Başarı nedir Başarı benim çok odaklandığım bir kelime değil, yani belki bir hedeften ziyade işimi yaparken üretebildiğim, yaptığım şeyin bir sonucu diyelim. Ama yola çıkarken ben başarmalıyım diye yola çıkmıyorum. Evrenin kendi matematiği var İlginç bir şey de var, galiba evrenin de böyle kendi matematiği var. İnsan başarıya çok odaklanınca sanki başaramıyor. Yanında başka şeyler de olmalı. Bu mesela çocukları mutlu etmek olabilir, bir başkası için birine hayrınızın dokunması olabilir. Yani işin içinde bence çok maddiyatla açıklayamadığımız başka birtakım unsurların olması da gerekiyor. Bu bir yumak ve oraya odaklandığınızda kendiliğinden gelen şeyin adı bence başarı. Biraz soyut bir açıklama oldu ama ben bunu çok hissediyorum, böyle olduğuna inanıyorum. Tabii ki güzel ama sonuçta hepimizin birey olarak şu yeryüzündeki vaktini güzel geçirmek amacı. Başkalarına da kendine de kainata da güzellikler getirerek. Ama kimi bunu matematik profesörüdür o aşkı yayarak yapar, kimi kelimelerle yapar, kimi bunu bir şey üreterek yapar, kimi evinde minnacık takı yaparak yapar. Ama her neyse yapabildiğimiz, elimizden gelen yeteneğimiz neyse onu açığa çıkartmanın sonucunda gelen şey başarı. 32 haber Tasarım bienalinde Vestel imzası İstanbul’un ilk tasarım bienali 13 Ekim-12 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Uluslararası saygın kuruluşlardan aldığı tasarım ödülleriyle Türkiye’de ve dünyada tasarımdaki gücünü tescilleyen Vestel, bienalin eş sponsorları arasında yerini aldı. İ stanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 13 Ekim-12 Aralık tarihleri arasında düzenlenecek olan tasarım bienalinin teması, Londra Tasarım Müzesi Direktörü ve aynı zamanda İstanbul Tasarım Bienali Danışma Kurulu Üyesi olan Deyan Sudjic’in önerisi ile “Kusurluluk” (Imperfection) olarak belirlendi. İstanbul Tasarım Bienali, “Kusurluluk” temasıyla bir yandan İstanbul’un farklı yaratıcı potansiyeline övgü niteliği taşırken, bir yandan da günümüz dünyasında tasarım ile ilgili geniş bir bakış açısının oluşumunu destekleyecek. Sudjic’e göre, bu tema, dünyaya İstanbul hakkında bir şeyler söyleme imkânı yaratırken, aynı zamanda çağdaş tasarımın doğası adına keskin bir bakış açısı sunacak. Vestel’in eş sponsor olarak yer alacağı bienalin küratörleri ise Emre Arolat ve Joseph Grima. Dünya çapında bir etkinlik Bienalin tanıtımının gerçekleştirildiği basın toplantısında bir konuşma gerçekleştiren Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül; Vestel’in tasarım kavramını fark yarat- manın en önemli unsurlarından biri olarak gördüğünün altını çizdi. Yüngül, “Vestel olarak tasarıma verdiğimiz önemi şimdi bir adım daha öteye taşıyor ve bu alanda ülkemizin en saygın etkinliği olan İstanbul Tasarım Bienali’ni destekliyoruz. Dünya çapında da ses getireceğine inandığımız bu organizasyonun Türkiye’nin tasarım alanındaki etkinliğini göstermede, farklı ülkelerden tasarım sanatçıları arasında iletişim sağlamada ve gençleri tasarımı bir meslek olarak tercih etmeye teşvik etmede çok önemli rol üstleneceğine inanıyoruz” dedi. Gençlerler birlikte tasarlıyoruz Vestel, bienal kapsamındaki ilk etkinliğini 22-27 Mart tarihlerindeki “tasarımda özelleştirme” (customization) temalı atölyeyle gerçekleştirdi. Atölye katılımcıları Marmara, TOBB, Okan, Ege, İzmir Ekonomi, Yıldız Teknik, Yeditepe ve Maltepe üniversitelerinde endüstri ürünleri tasarımı, grafik tasarım, iç mimarlık ve çevre tasarımı bölümlerinde okuyan öğrenci- lerden oluştu. Atölye katılımcıları, belirlenen 17 şehrin özelliklerini analiz ederek, soğutucu ürün (buzdolabı) tasarımını tanımladıkları bu özellikler doğrultusunda özelleştirdiler. Atölyenin ilk aşamasında katılımcı öğrencilerden; İzmir, Van, Mardin, Konya, Antalya, Çanakkale, Ankara, İstanbul, Kayseri, Hatay, Gaziantep, Adana, Kastamonu, Eskişehir, Kütahya, Bursa ve Trabzon kentlerini, tarihi ve kültürel doku, yemek kültürü ve alışkanlıkları, kendine has yaşam tarzı gibi belirgin özelliklerini incelemeleri ve bunun sonucunda seçilen şehre ait tema ve anahtar kelimeleri sunmaları istendi. Sonrasında ise bu temalardan yola çıkarak teknik, işlevsel ve estetik açıdan “özelleştirme” temasına uygun tasarımlar gerçekleştirmeleri beklendi. Atölye çalışmalarının sona erdiği 27 Mart Salı günü, Beyoğlu Gençlik Merkezi’nde tüm katılımcıları bir araya getiren genel sunumda, atölyede ortaya konan soğutucu tasarımları hangi temalardan hareket edildiği de anlatılarak izleyicilere sunuldu. Atölyenin yürütücülüğünü Vestel Beyaz Eşya Endüstriyel Tasarım Grubu Yöneticisi Murat Hondu ve Vestel Beyaz Eşya Endüstriyel Tasarım Grubu uzman tasarımcılarından Nuray Işık üstlendi. “Kusurluluk” (Imperfection) İstanbul Tasarım Bienali’nin teması, İstanbul Tasarım Bienali Danışma Kurulu Üyesi ve Londra Tasarım Müzesi Direktörü Deyan Sudjic’in önerisi ile “Kusurluluk” (Imperfection) olarak belirlendi. Deyan Sudjic, kaleme aldığı tema metninde, sonsuz katmanlara ve sürekli gelişen kentsel, sosyal ve kültürel değişimin getirdiği canlılığa sahip bir şehir olarak İstanbul’un bu temanın içeriğini incelemek için en uygun şehir olduğunu ifade ediyor. Ayrıca, İstanbul’un kusursuzluktan çok uzak, buna karşın dünyadaki en enerji verici ve en hareketli şehirlerden birisi olduğunu söyleyen Sudjic, metinde şehrin kendine has özelliğinin bu kusurluluğun doğurduğu belirsizlik ve geçicilik durumu olduğunun altını çiziyor. 33 Atölye çalışmasındaki tasarımlar arasında en çok, İstanbul’daki Kız Kulesi’nden esinlenilerek tasarlanan buzdolabı beğenildi. Vestel, bienal kapsamındaki ilk etkinliğini 22-27 Mart tarihlerindeki “tasarımda özelleştirme” (customization) temalı atölyeyle gerçekleştirdi. 34 haber New York’ta İstanbul konuşuldu Zorlu Gayrimenkul, 9 Mayıs’ta New York’ta düzenlenen “Real Estate Investment in Global Cities: Istanbul as Case Study” etkinliğinde Amerikalı yatırımcılara İstanbul’un gayrimenkul alanındaki potansiyelini anlattı. Z orlu Gayrimenkul, The American Turkish Society (Amerikan Türk Cemiyeti - ATS) ile gerçekleştirdiği işbirliği kapsamında 9 Mayıs’ta New York’ta düzenlenen “Real Estate Investment in Global Cities: Istanbul as Case Study” etkinliğine katıldı. Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu ve ATS Başkanı Murat Köprülü’nün açılış konuşmalarını yaptığı panele alanında uzman konuşmacılar da katıldı. Colombiya Üniversitesi Küresel Düşünce Komitesi Eş Başkanı Dr. Saskia Sassen, Cushman & Wakefield Murahhas Üyesi Jeff Cushman, Loeb Partners Corporation Murahhas Üyesi Said Armutçuoğlu ve Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even dünyadaki küresel şehirleri ve İstanbul’un önemini anlattı. ATS Başkanı Murat Köprülü İstanbul’un dünyadaki şehirler arasında yerinin giderek arttığına, gerçek anlamda bir küresel şehir olduğuna değindi ve İstanbul’un çok uluslu şirketler için cazibe merkezi olduğunu söyledi. Konuşmasında Zorlu Holding ve grup şirketleri hakkında bilgi veren Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Zorlu Gayrimenkul’ün 2006 yılında, yurtiçinde ve yurtdışında değerli araziler üzerinde nitelikli gayrimenkul projeleri geliştirmek üzere kurulduğunu anlattı ve sözlerine şöyle devam etti: “İlk projemiz olan bugüne kadar birçok uluslararası mimari ve sektörel gayrimenkul ödülüne layık görülen Zorlu Center, 2,5 milyar Dolar yatırım ile İstanbul’un en değerli projesi olarak hayata geçiyor. Türkiye’nin ilk beş fonksiyonlu karma kullanım projesi olan Zorlu Center, bünyesinde dünya çapında bir Performans Sanatları Merkezi’ni, premium luxury otel markası Raffles’ı, ofisleri, alışveriş merkezini ve rezidansları bulunduruyor. 2013’te açılacak bu projemizle İstanbul’a hem İstanbullular hem de yabancı ziyaretçiler açısından yeni bir cazibe merkezi kuruyoruz. Zorlu Center ile gayrimenkul geliştirme alanında önemli bir fark yaratıyoruz ve bu sayede birçok yabancı fon ve yatırımcıdan davet alıyoruz. Bunların arasında Amerika ve özellikle de New York bulunuyor. Önümüzdeki dönemde burada da farklı projelerle yer almayı hedefliyoruz.” İstanbul, Avrupa’nın en hızlı yükselen şehri Colombiya Üniversitesi Küresel Düşünce Komitesi Eş Başkanı Dr. Saskia Sassen, panelde yaptığı konuşmada, “Gerçek anlamda küresel bir şehir, organizasyonel yetenekleri ve ekspertizleri birleştiren bir şehirdir. Küresel şehirlere maddi olmayan bir üretim yeri olarak baktığımızda, şehirlerde kültürel ve tarihi geçmiş büyük önem taşıyor. Bu yönden küresel şehirler birbirinden ayrışıyor. Örneğin Çin ve ABD’de birden fazla küresel şehirler var ve bunlar da birbirinden çok farklı.” İstanbul’un olağanüstü kültürel ve tarihi geçmişiyle dünyadaki birçok şehirden olumlu yönde farklılaştığını belirten Sassen, “Günümüzde binaların nasıl göründüğü değil bu binaların nasıl kullanıldığı ve alt yapılarının nasıl kurgulandığı küresel şehirler için çok daha önemli. İstanbul, değişen coğrafyaların ve küresel dengelerin düğümü olarak tanımlanıyor. Bu özelliğiyle son yıllarda Avrupa’nın en hızlı yükselen şehirlerinin başında geliyor. Ayrıca İstanbul günümüzde doğunun ve batının birlikteliğini en iyi yansıtan şehirlerden biri.” Konuşmasında gelişmekte olan şehirlerin önemli fırsatlar barındırdığını dile getiren Cushman & Wakefield’in Murahhas Üyesi Jeff Cushman, “Bu şehirlerde biraz da risk alarak ortaklıklar yoluyla olağanüstü işler başarabilirsiniz. Bugün Hindistan, Çin veya Türkiye’ye gittiğinizde ne kadar çok iş yapabileceğinizi görüyorsunuz” dedi. Loeb Partners Corporation Murahhas Üyesi Said Armutçuoğlu ise, İstanbul’un dünya ekonomisine girişte özellikle gayrimenkul konusunda önemli bir gelişime ihtiyacı olduğunu söyledi ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “İstanbul’da konut ihtiyacı çok fazla ve özellikle depreme dayanıklı olmayan binaların fazla olması önemli bir sorun. Yapılan araştırmalarda bundan sonraki 10 yıl içerisinde 3,7 milyon konut artışı öngörülüyor. Mortgage ise yeni yeni gelişiyor ve şu an için kısa vadeli. Türkiye’de gelişen orta sınıf emlak ihtiyacını artırıyor. Ayrıca konutun yanı sıra ofislere baktığımızda A sınıfı ofisler 35 giderek artıyor satış ve kira fiyatları çok yüksek değil ve çok önemli fırsatlar var.” İstanbul önemli bir merkez haline geliyor Türkiye’nin birçok sektörde yatırım potansiyeli olduğuna değinen Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even, son 10 yıllık dönemde ekonomik potansiyeli açığa çıkarmada bir sıçrama yaşandığını kaydetti. Even, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye nitelikli endüstrisinin yanı sıra 1,5 milyar tüketiciye olan yakınlığı nedeniyle Doğu Avrupa, BDT ve MENA’yı (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) kapsayan geniş bir bölgede bir numaralı üretici ve ihracatçı konumunda. İstanbul 14 milyonluk nüfusuyla uluslararası şirketler için merkez haline geliyor. İstanbul’da konut yatırımlarının yanı sıra perakende, ofis ve otel yatırımları açısından Türkiye çok cazip bir konumda. Batı ülkelerinde gayrimenkul yılda yüzde 5 getiri sağlayabilir. Ancak bu Türkiye’de henüz inşa aşamasındaki bir projede yüzde 50’yi bulabilir.” “İstanbul son yıllarda Avrupa’nın en hızlı yükselen şehirlerinin başında geliyor. Ayrıca günümüzde doğunun ve batının birlikteliğini en iyi yansıtan şehirlerden biri.” Murat Köprülü Emre Zorlu 36 haber Zorlu Gayrimenkul’e 14 ülkeden davet Zorlu Gayrimenkul, Fransa’nın Cannes şehrinde 6-9 Mart tarihleri arasında düzenlenen dünyanın en prestijli gayrimenkul buluşması MIPIM 2012’de Zorlu Center ve Zorlu Levent projeleri ile yabancı yatırımcıların ilgi odağı oldu. Z orlu Gayrimenkul; dünyanın en prestijli projeleri arasında yer alan Zorlu Center ile Zorlu Levent projelerini, çeşitli ülkelerden yaklaşık 19 bin kişinin katılımıyla Fransa’nın Cannes kentinde gerçekleştirilen MIPIM 2012 fuarının en gözde alanlarından Riviera salonundaki standında tanıttı. 6-9 Mart tarihleri arasında düzenlenen MIPIM bu yıl, 1.223 yatırımcı firma olmak üzere 90 ülkeden 6 bin 257 firmaya ev sahipliği yaptı. MIPIM 2012’nin 6 Mart’taki Majestic Hotel’de gerçekleştirilen “Investor’s Lunch” etkinliğinin sponsorluğunu üstlenen Zorlu Gayrimenkul, aralarında farklı ülkelerden önemli yatırımcıların da olduğu çok sayıda davetliye İstanbul ve Türkiye’yi tanıttı. Türkiye’nin 2013 yılı onur ülkesi seçildiği MIPIM’de İstanbul’un ve Türkiye’nin tanıtımı için önemli çalışmalar yürüten Zorlu Gayrimenkul, geçen yıl da MIPIM açılış gecesinin ev sahipliğini üstlenmiş ve 7 bin seçkin konuğu ağırlayarak eski ve modern İstanbul konseptiyle Türkiye’nin tanıtımına önemli bir katkı sağlamıştı. “Sadece projelerimizi değil, Türkiye ve İstanbul’u tanıtma misyonunu da üstlendik” İstanbul’a “değer” katacak benzersiz projeleri geliştirmeyi öncelikleri olarak gördüklerini dile getiren Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even, “Bu öncelik çerçevesinde geçen yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın en önemli yatırımcı ve gayrimenkul kuruluşlarının yöneticileri, yerel yönetim temsilcileri ve bürokratların katılımı ile gerçekleştirilen MIPIM’i İstanbul’un tanıtımına yönelik bir fırsata dönüştürmeyi hedefledik” dedi. Gerçekleştirdikleri bu tanıtım çalışmalarının da katkılarıyla Türkiye’nin MIPIM 2013 Onur Ülkesi olarak seçilmesinden mutluluk duyduklarını belirten Even, dünyadaki en iyi karma projelere örnek olan Zorlu Center’ı uluslararası alanlarda tanıtırken, böylesine önemli alanlarda yalnızca projelerini anlatmak için değil aynı zamanda Türkiye’yi tanıtma sorumluluğuyla hareket ettiklerini belirtti. Zorlu Center’a yoğun bir yabancı yatırımcı ilgisi var Gayrimenkul geliştirme alanında yarattığı farkla, sadece Türkiye’de değil Avrupa ve bölge ülkelerinde de merakla takip edilen Zorlu Center, daha önce olduğu gibi bu yıl da yoğun bir yabancı ilgisiyle karşılaştı. Zorlu Gayrimenkul’ün hedef kitlesinin Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Rusya’dan Amerika’ya kadar geniş bir coğrafyada yaşadığına dikkat çeken Even, “Zorlu Gayrimenkul olarak Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında da katıldığımız tüm etkinliklerde büyük bir ilgiyle karşılaşıyoruz. Zorlu Center ve Zorlu Levent projelerimizle, henüz inşa aşamasında aldığımız uluslararası ödüller de projelerimizin ne kadar nitelikli olduğunu gösteriyor. Bu ilgi şu anda Zorlu Gayrimenkul’ün yurtdışında da nitelikli projeler geliştirmesi yönünde ciddi taleplere dönüşmüş durumda. Farklı modellerde gayrimenkul geliştirme projeleri için aralarında Amerika, Rusya, İngiltere, Almanya, İspanya, Portekiz, Azerbaycan’ın yanı sıra bazı Balkan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin de yer aldığı 14 ülkeden davet aldık. Ayrıca aralarında iki büyük uluslararası bankanın da bulunduğu yabancı fonlardan da teklif var” dedi. 37 Zorlu Center yılda 1 milyon yabancı turisti ağırlayacak Türkiye’nin ilk beş fonksiyonlu karma kullanım projesi olan Zorlu Center ile İstanbul’un tam kalbine yeni bir cazibe merkezi kurduklarını ifade eden Even, İstanbul Boğazı’nın en güzel noktasındaki konumuyla ve fonksiyonları ile İstanbul’un buluşma noktası olmanın dışında ülkenin turizmine de büyük katkıda bulunacağını ve tüm fonksiyonlarıyla yılda 1 milyon yabancı turisti ağırlayacaklarını söyledi. Performans Sanatları Merkezi, Raffles Otel, ofis, alışveriş merkezi ve rezidansların yer aldığı beş fonksiyonlu karma kullanım projesi olan Zorlu Center projesi; 2,5 milyar Dolarlık yatırım ile hayata geçiyor. Bu projeyle aynı zamanda İstanbul yeni bir kent meydanı kazanıyor. 2013 yılının ilk çeyreğinde tüm fonksiyonlarıyla açılacak olan Zorlu Center’da, 72 bin metrekarelik yeşil alan bulunuyor. 50 bin metrekare büyüklükteki 3 bin 70 kişi kapasiteli Performans Sanatları Merkezi ise Zorlu Gayrimenkul’ün ülkeye olan sorumluluğunun önemli bir yansıması. Zorlu Center projesi geliştirilirken İstanbul’un en çok ihtiyaç duyduğu alanlardan birinin de kültür-sanat etkinliklerinin gerçekleştirilebileceği alanlar olduğu gözlemlendi. Bu nedenle sanatın çeşitli dallarına ev sahipliği yapmak üzere çok amaçlı sanat merkezi olarak tasarlanan Performans Sanatla- Gayrimenkul geliştirme alanında yarattığı farkla, sadece Türkiye’de değil Avrupa ve bölge ülkelerinde de merakla takip edilen Zorlu Center, MIPIM 2012’de yoğun bir yabancı ilgisiyle karşılaştı. rı Merkezi’ne önemli bir yer ayrıldı. Zorlu Gayrimenkul, Zorlu Center içinde yer alacak otel için ise tercihini “premium luxury” otel markası Raffles Hotel & Resorts’dan yana kullandı. Raffles İstanbul, Zorlu Center’ın hizmet anlayışında kişiye özel hizmet (butler) sunacak. Zorlu Center içinde yer alacak olan AVM, İstanbul’un yeni lezzet ve moda merkezi olacak ve konseptiyle mevcut alışveriş merkezlerinden ayrışacak. Zorlu Center AVM, İstanbul’un kültür dokusuna uygun şekilde farklı ihtiyaçlar için farklı seçenekler sunacak. AVM’de, dünyaca ünlü markaların bulunduğu yaklaşık 200 mağaza yer alacak ve dünyanın dört bir yanından gurme lezzetlere ev sahipliği yapılacak. Zorlu Center AVM, yeşil alanları ve zengin peyzajıyla da İstanbullular’ın yeni buluşma merkezi olacak. İç tasarımı için dünyaca ünlü moda şirketleriyle görüşmelerin sürdüğü rezidansların ise büyüklükleri 117-735 metrekare arasında değişiyor. 1+1’den 5+1’e kadar farklı tipte rezidanslar, İstanbul’un eşsiz manzarasını seçkin ailelerle buluşturacak. 20 bin metrekare ofisler ise, çalışanlara yeşilin içinde daha rahat çalışma imkanı sağlayacak. 38 söyleşi “Vestel ciddi bir okul” Vestel’i “güvenilir, rekabetçi, dinamik, esnek, yenilikçi ve çalışkan” diye tanımlayan Vestel Şirketler Grubu CFO’su Alp Dayı, “Vestel’in kültüründe; mücadeleci ruh, başarmak için engelleri ortadan kaldırmak için yılmadan çalışmak, değişime hızlı uyum sağlamak ve ileriyi gören sürekli yenilikçilik anlayışı hakim. Bu da Vestel’i farkı kılıyor” diyor. V estel’de 13 yıldır Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Alp Dayı, Vestel Şirketler Grubu CFO görevine atandı. Türkiye’de 114 kişilik, yurtdışında ise yaklaşık 20 kişilik bir ekibi yöneten Dayı, “Bundan sonraki süreçteki sorumluluğumu ekip arkadaşlarım ile beraber günlük işlerden çok, geleceğe dönük daha yapısal, değişim yönetimine dönük kalıcı adımlar atmak ve hayata geçirmek olarak görüyorum, heyecanım bu yönde” diyor. İlk çalışma yeri, işin çeşitliliği, çalışma arkadaşları ve huzurun önemine dikkat çeken Dayı, Vestel’in bu anlamda özellikle gençler için ciddi bir okul ve tecrübe alanı olduğunu düşünüyor ve güçlü yönlerini şöyle özetliyor: “Vestel’in en güçlü yönlerinden biri bence çok dinamik, esnek ve hızlı bir yapısının olması. Ayrıca; en üst seviye müşteri grubundan orta gruba kadar farklı ihtiyaç ve ürün yapısında hizmet verebilen; müşteri odaklı, onlara pazarda rekabet avantajı yaratabilen konumlandırma yapabilen çözümler sunan bir şirket ve marka. Bizim diğer bir başarımız da marketin içinde ve değişimleri anında yakalayan güçlü bir satış organizasyonu ve bu değişimi çok hızlı yerine getiren teknik ekipler.” Z: Dokuz Eylül Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra California Üniversitesi’nden finans diploması almışsınız. Finans alanına yönlenmenizin nedeni neydi? Aslında mezuniyetten sonraki ilk iş deneyimim demir çelik sektöründe (İDÇ) tesadüfen oluşan bir süreç ile finans bölü- 39 Sistemin başarısı Z: Kaç kişilik bir ekibiniz var? Vestel Şirketler Grubu’nun konsolidasyonuna giren 20 civarında faal şirketi var. Bunların biri Rusya’daki üretim şirketimiz, dokuzu Avrupa’daki satış şirketlerimiz. Avrupa’daki satış şirketlerinde çoğunlukla o ülkenin insanlarından oluşan yabancı çalışanlarımız bulunuyor. Türkiye’de şu an itibarı ile ben dahil 114 kişilik bir ekibiz. Bana bağlı sekiz müdür ve onlara bağlı kadrolar yer alıyor. Yurtdışında ise 20 civarında yabancı Mali İşler çalışanımız var. Z: Ekibinizden beklentilerinizi anlatır mısınız? Bizim ekipte en önemli ve etkin görevi müdür arkadaşlar yerine getiriyor. Orta yöneticiler olarak organizasyonda ciddi sorumluluk taşıdıklarını düşünüyorum. Sorumlulukları ve yetkileri delege etmek, her şeyi bizzat yapmak değil; diğer arkadaşların gelişimini de planlayarak sevk ve idare ederek yönetmek önemli. Bir de şirket içi iletişim ve çözüm odaklı yaklaşım bence yönetici kadrolarında çok önemli değerler. Vestel’in geleceği için aşağıdan gelen genç arkadaşlarımızın eğitilme- münde başladı. Ben her konuda olduğu gibi iş hayatında da başlanılan yerin, çalışma arkadaşlarının ve özellikle birebir çalışılan amirin önemine çok inanırım, bu bir bütündür. O dönemdeki müdürüm beni çok etkiledi. Kendisi de mühendisti; işini seven, çok çalışkan, belli prensipleri olan ve başarılı bir yöneticiydi ve bana iş hayatında çok değer kattı, finansı da o sevdirdi. Altı yıldan sonra ben onun yerine geçtim, o da halen çalıştığı yabancı bir şirkette çok üst seviyede bir görev aldı. Şu an Vestel’de de aynı değerleri bulabildiğim için şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Daha sonra mali işler yöneticisi olarak Raks’ta çalıştım. 24 yıllık iş tecrübemde Vestel üçüncü işim. Ben aramıza yeni katılanlara ve özellikle iş hayatına ilk adımı atan genç arkadaşlara hep aynı şeyi söylüyorum; ilk çalışma yeri, işin çeşitliliği, çalışma arkadaşları, huzur çok önemli. Bence gençler için Vestel’de bunların hepsi var, ciddi bir okul. Önemli olan çok acele etmeden bu tecrübeyi kazanmak için çaba göstermek ve bu şansı iyi değerlendirmek gerekir. Çok uluslu bir şirketlerde yer alan iş çeşitliliği, hatta fazlası Vestel’de var bence. Huzur, işini sevmek, kararlılık, istikrar, çok çalışmak ve kendini geliştirmek başarıda oldukça önemli. Z: Vestel markası sizin için ne ifade ediyor? Bana ilk çağrıştırdığı şeyler: güvenilir, başarılı, dinamik, esnek, yenilikçi ve çalışkan. Bulunduğumuz sektör yani “consumer electronics” gerçekten son yıllarda çok ciddi rekabetin yaşandığı, pazarda global güçlü rakiplerin yer aldığı, çok hızlı teknolojik değişimlerin yaşandığı zor bir alan. Bu arenada Vestel’in geldiği nokta ve ölçek ciddi bir başarı olarak kabul edilmeli. Vestel’in kültüründe mücadeleci ruh, başarmak için engelleri ortadan kaldırmak için yılmadan çalışmak, değişime hızlı uyum sağlamak ve ileriyi gören sürekli yenilikçilik anlayışı hakim. Bu da Vestel’i farklı kılıyor. Z: Vestel’de 1999’dan beri Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordunuz. Vestel’deki 13 yıllık kariyeriniz sizin için nasıl bir deneyimdi? 1999’da ilk olarak Serbest Bölge’deki şirketimiz Vestelkom’da (VKOM) Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdürü Yardımcısı olarak işe başladım. Bu dönemde SAP’nin şirketlerde ilk kurulu- mu, alt yapı projeleri ve mali işlerinde yapılanmasını artırmaya çalıştığı yoğun ve öğretici bir dönemdi benim için. Aynı yılda; bugün için gerek Türkiye, gerekse Avrupa’da beyaz eşyada ciddi söz sahibi konuma gelen Vestel Beyaz Eşya’nın fabrikalarının temelleri atılıyordu. VKOM’da devam eden sorumluluğumun yanı sıra beyaz eşyada da paralel bir sorumluluk aldım. Birinin Manisa, diğerinin de lokasyonunun İzmir olması nedeni ile yaklaşık 2,5 yıl İzmir’de işe başlayıp Manisa’da tamamlamam gerekti. Bu süreçte tüm yatırımların finansmanı, beyaz eşyanın halka açılması, iki kez ortaklık görüşmeleri için due diligence çalışmaları, şirket değerlemeleri, mali işler organizasyonunun kurulması ve büyüme dönemini yönetmek benin için çok önemli tecrübelerdi diye düşünüyorum. Bu dönem hem iş arkadaşlarımı hem de grubu daha iyi tanımam için çok önemliydi. Bu süreç devam ederken Serbest Bölge’deki VKOM’un önce belli üretim fonksiyonlarının, daha sonra da tüm işinin Manisa Vestel Dijital’e devri kararı alındı. Böylece dijitalin de mali işler yönetim sürecini üstlenmiş oldum. Bu süreçte de daha önce tecrübe etmediğim şirket birleşmeleri, bölünme gibi mali mevzuatta ve daha teknik konularda da kendimi geliştirme fırsatı buldum. Z: Bu yıllar arasında yaşanan iki önemli finansal krizi nasıl atlattınız? Sizlere nasıl bir tecrübe kazandırdı? Bu iki önemli kriz bizlere kriz ve risk yönetimi tarafında ciddi tecrübeler kazandırdı. 2008 sonuna doğru; tüm şirketlerde olduğu gibi krizler belli daralmaları bizde de kaçınılmaz kıldı. Mali işler tarafında da bu yapılanma yönetim kararı ile başlamıştı. Bu çerçevede asıl amiral gemi olan Vestel Elektronik, son 10 yılda çoğunlukla birinci ya da ilk üçte yer alan Türkiye’nin en büyük dış ticaret sermaye şirketlerinden Vestel Dış Ticaret, onun Avrupa’daki sekiz iştirakini de kapsayan 2011 yıl sonu itibarı ile 4,1 milyar Dolar konsolide cirolu bir yapının mali işler yönetiminin merkezileşme fikri hem çok zor, hem de oldukça riskli ve cesaret gerektiren bir yaklaşımdı. Bu cesaretli kararından dolayı önce benim amirimi kutlamak gerekir diye düşünüyorum. Bu son üç yıllık dönem itiraf etmeliyim ki benim için oldukça zorlu bir süreçti. si, iş beceri ve kazanımlarının artması, rotasyona tabi olarak gelişmeleri, tek bir konuyu değil bütünü görebilmeleri, ekibin bir parçası olabilmeleri çok önemli. Kişilere bağımlı bir iş yapısı değil, işin gerektirdiği bir organizasyon ve paylaşımlı bir yapı olmalı. Herkesin yerini alabilecek bir kişi olmalı, dahası planlanmalı. Tek başına çok çalışmak değil, ekip olarak paylaşımlı çalışmak, başarı ve başarısızlığa ortak olmak bu ruh için önemli. Bence bizler olmadan da işler hiç aksamadan ve aynı kalitede devam edebiliyor ise sistem başarılı demektir. Alp Dayı “Bizim sektörde rekabet avantajı yaratmak için sürekli büyümek, yani ölçek ekonomisi ciddi bir avantaj. Bu büyümenin motoru da satıştan geçiyor bence.” 40 söyleşi “Vestel’in en güçlü yönlerinden biri çok dinamik, esnek ve hızlı bir yapısının olması. Ayrıca en üst seviye müşteri grubundan orta gruba kadar farklı ihtiyaç ve ürün yapısında hizmet verebilen; müşteri odaklı, onlara pazarda rekabet avantajı yaratabilen konumlandırmayı yapabilen çözümler üretebilen bir şirketler grubu ve marka.” Z: Dayanıklı tüketim malları sektöründe finans alanında çalışmanın incelikleri neler? Nasıl bir iş/nasıl bir sorumluluk? Bizim sektörde rekabet avantajı yaratmak için sürekli büyümek yani ölçek ekonomisi ciddi bir avantaj. Bu büyümenin motoru da satıştan geçiyor bence. Tespiti bu şekilde yapınca finans, paralelinde muhasebe ve diğer mali işler fonksiyonlarının öncelikli görevlerinden birisi de satışın ihtiyaçlarına paralel destekleyici modeller ve çözümler oluşturmak. Satış potansiyelini destekleyebilmek için gelişmekte olan göreceli riskli pazarlarda müşteri limitlerinin artırılması yani alacak risk yönetimi, FX yönetimi, müşteri/sektör karlılık analizleri, müşteri tahsilat analizleri, finansal değişimlerin maliyet ve satışa etkilerini önceden görmek ve önlemler almak öne çıkan konuların bazıları. Finans ekibimiz içerisinde sadece rakip analizi yapan, onların finansal çözümlerini ve finansal raporlarını, maliyetlerini takip eden, bizim tarafı ilgilendiren inovasyonlarına bakan bir ekibimiz var. Bizim de ekip olarak sektörün dinamiklerini takip eden, yeni çözümlere ve gelişimlere açık bir yapıda olmamızın gerektiğini düşünüyoruz. Z: Vestel Şirketler Grubu’nda CFO görevine atandınız. Bu göreve gelişiniz nasıl oldu? Yeni görev, yeni bir heyecan… Neler hissediyorsunuz? Son 3-4 yıldaki mali işler yapılanmasındaki değişim süreci, ilave sorumluluklar ve deneyim ile bu noktaya geldiğimizi söyleyebilirim. Bu sürede hem grubu hem de işleri iyice tanıma fırsatı elde ettim, o nedenle bir sıkıntı hissetmiyorum. Bundan sonraki süreçteki sorumluluğumu ekip arkadaşlarım ile beraber günlük işlerden çok, geleceğe dönük daha yapısal, değişim yönetimine dönük kalıcı adımlar atmak ve hayata geçirmek olarak görüyorum, heyecanım bu yönde. Z: Alp Dayı nasıl bir yöneticidir? Genelde sakin bir yapım vardır. Panik yapmayı, veriye dayanmayan ani kararlar vermeyi ve stres altında yönetmeyi sevmem. Önemli kararlar öncesi mutlaka çalışılmış, analiz ve rakamlar ile değerlendirilmiş bir altyapı ararım. Paylaşımcı ve katılımcı olmaya çalışıp ekip çalışmasını önemli bulurum. Kişisel başarıdan çok ekip olarak başarılı olmanın değerli olduğunu düşünürüm. Çalışma ortamının huzurlu olmasını sağ- “Yoğun tempoda, planlı olmak şart” Z: Bir gününüz nasıl geçiyor? Genelde haftalık bazda plan yapmaya çalışıyorum, bazen benim dışımdaki gelişmeler nedeni ile bu her zaman gerçekleşemiyor. Sabah işe genelde 08.15 gibi başlıyorum. İlk iki saati mümkün ise kendi çalışmalarıma ayırmak istiyorum; mailler, raporların okunması ve günün diğer zamanı için planlama. Önceden planlı olan diğer arkadaşlarımız ile beraber birkaç toplantımız oluyor. Özellikle bu aralar birkaç proje çalışmamız var ve oldukça yoğun geçiyor. Haftada bir gün İstanbul seyahatim olabiliyor. İki ayda bir kez de yurtdışı iştiraklerimiz ile ilgili seyahat ve toplantılar olabiliyor. Genelde yoğun bir tempomuz olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle planlı olmak şart. Z: İş dışında ne gibi özel zevkleriniz var? İşin dışında kalan zamanımı genelde ailem ile birlikte geçirmeyi tercih ediyorum. Bir bahçem var. Orada çeşitli meyve ağaçları için- de doğaya yakın olmaktan çok keyif alıyorum. Yazın da zaman buldukça Çeşme’de rüzgar sörfü yapmaya çalışıyorum. Z: Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğretim üyeliği de yaptınız. Bu konuda çalışmalarınız devam ediyor mu? Bu konu üç yıl önce üniversiteden gelen bir talep ile başladı. Endüstri Mühendisliği bölüm öğrencilerine seçmeli ders olarak İşletmelerde Finansal Yönetim adlı dersi verdim. Dersin biraz akademik veri içeren, çoğunlukla iş hayatındaki tecrübeleri kapsayan bir içeriği vardı. Gönüllü olarak katkı vermek amacıyla yaptığım bir şeydi. Öğrenciler tarafından oldukça fazla ilgi gördü. Üniversite özel sektör işbirliğinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öğrenciler için de özel sektörü tanımak ve iş hayatına hazırlanmak adına çok yararlı. Daha sonra iki yarıyılda Yaşar Üniversitesi’nde devam ettim. Ancak bu aralar iş yoğunluğum nedeni ile maalesef zaman ayıramıyorum. Onun yerine panellere katılarak öğrencilere katkı sağlamaya çalışıyorum. lamaya çalışırım. İşine severek gelen ve huzurlu bir ortamda çalışmanın başarıyı artıracağına inanırım. Gençlerin ön plana çıkmasını her zaman desteklerim, tecrübeli arkadaşlarında gençlere destek olmak ve yol göstermeleri gerektiğini düşünürüm. Sorumlulukları paylaşmak ve delege ederek yönetmeye çalışırım. İş eğitimini ve gelişimi desteklerim. Her şeyi bilmek ve tek başına yapmak mümkün değil, o neden ile iyi bir yöneticinin detayı ve neyi nereden elde edebileceğini bilerek, işi ve sorumlulukları delege ederek ekibi belli bir ahenk ile yönetmesi gerekir. Belli düzeylerden sonra işin yüzde 50’den fazlası yönetim becerileri olarak ortaya çıkıyor. Bence iyi bir yöneticinin hedefi ve başarısı, arkasında iyi bir ekip ve sistematik çalışan bir organizasyon bırakabilmesi olmalıdır. Z: Vestel’in şu an sektördeki konumunu, güçlü yönlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Vestel’in en güçlü yönlerinden biri çok dinamik, esnek ve hızlı bir yapısının olması. Ayrıca en üst seviye müşteri grubundan orta gruba kadar farklı ihtiyaç ve ürün yapısında hizmet verebilen; müşteri odaklı, onlara pazarda rekabet avantajı yaratabilen konumlandırmayı yapabilen çözümler üretebilen bir şirketler grubu ve marka. Bizde müşteri her zaman birinci öncelikli sıradadır. Sektörümüz global rekabete açık, çok ciddi rakiplerin olduğu zor bir alan. Bu nedenle bu yapıda rekabetçi olmak, büyümek zaten başlı başına bir başarı. Sektörde teknolojik değişiklikler hemen hemen başka hiçbir sektörde bu kadar hızlı ve dinamik değil. Bunlara ayak uyduramayan firmalar zaten rekabetçi olamıyorlar. Bizim diğer bir başarımız da marketin içinde ve değişimleri anında yakalayan güçlü satış organizasyonumuz ve bu değişimi çok hızlı yerine getiren teknik ekiplerimiz. Ayrıca ölçek ekonomisi sektörde oldukça önemli, yani hep büyüme hedefi söz konusu. Bunu destekleyen iyi bir mali yönetimde gene bizim açımızdan önemli diye düşünüyorum. Ayrıca, teknolojik değişimlerde daha güvenli olabilmek için stratejik işbirlikleri ve ortaklıklarda önemli diye düşünüyorum. fuar 41 Vestel, IP&TV World Forum 2012’deydi Vestel, internete bağlanabilen TV’leri, set üstü kutuları ve profesyonel uygulamaya dönük diğer dijital ürünleriyle İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen, dünyanın yeni nesil multimedya ürünler alanındaki en önemli fuarı IP&TV World Forum 2012’ye katıldı. V çalışmalarımız devam ediyor. 2012’de satmayı planladığımız televizyonların yüzde 25’inin, set üstü kutuların ise yüzde 11’inin internete bağlanabilir özellikte olmasını hedefliyoruz. Bu yıl içerisinde gerçekleştireceğimiz toplam ihracatın ise 3,5 milyar Dolar olmasını bekliyoruz.” estel, 19-21 Mart tarihleri arasında düzenlenen IP&TV World Forum 2012’de ilk kez tanıttığı OTT (over the top) set üstü kutunun yanı sıra Beesmart, IPTV set üstü kutusu, Smart TV, Android tabanlı LCD monitör ve dijital kutu, IP bazlı İnteraktif TV, akıllı tahta ve dijital bilgi ekranı gibi ürünlerini dünya çapında binlerce teknoloji firmasının bir araya geldiği fuarda görücüye çıkardı. Elektronik sektörünün ihracat şampiyonu Vestel’in büyük müşterilerle temas kurmasında, IP&TV World Forum gibi uluslararası fuarların büyük önem taşıdığını belirten Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili Turan Erdoğan, fuardaki Vestel standında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Son kullanıcıların internet üzerinden sağlanan çeşitli içeriklere sınırsız erişimini sağlayan OTT teknolojisi hızla gelişiyor. Pazara ilk giren firmalardan biri olarak OTT TV platformuna uygun set üstü kutuyu hızla geliştirdik ve ilk olarak IP&TV World Forum 2012’de sergiliyoruz. Gelişmiş ve yeni internet altyapılarına sahip olmaları sebebiyle IPTV pazarının hızla büyüdüğü Doğu Avrupa, Balkanlar, İskandinavya ve Rusya’da OTT ürün satışlarımızda ciddi artış bekliyoruz. OTT TV platformu için geliştirilen set üstü kutuyu Türkiye pazarında da satışa sunmak için IP&TV Dünya Forumu’nun, pazara çıkarmayı planladıkları ürünlerle ilgili müşterilerden geri dönüş almak, aynı zamanda ortaklık kurulan ve kurulması planlanan yabancı telekomünikasyon operatörleriyle bir araya gelmek açısından büyük önem arz ettiğini ifade eden Erdoğan, “IP tabanlı ürünlerin firmalara sunulması proje bazlı çalışmayı gerektiriyor. Bu nedenle fuarda tanıştığımız firmalarla önce teknik altyapı ve proje fizibilitesi üzerinden görüşüyor, sonrasında ürün satışını gerçekleştiriyoruz. Geçen seneki IP&TV Dünya Forumu’nda tanıştığımız Polonya, Slovenya ve Finlandiyalı firmalarla proje süreçlerini tamamladık ve ürün satışına başladık” dedi. Profesyonel ekran ihracatında Vestel’in öncelikli hedefi Doğu Avrupa H ollanda’nın başkenti Amsterdam’da 2-6 Şubat tarihleri arasında düzenlenen, Avrupa’nın kendi alanındaki en büyük fuarı ISE 2012 Fuarı’na ikinci kez katılan Vestel, profesyonel ekran çözümlerine yönelik ürünlerini görücüye çıkardı. Vestel, standında transparan LCD, 46, 55 ve 60 inç videowall sistemi, dijital bilgi ekranı, toplantı odası rezervasyon sistemi ve IP bazlı interaktif TV gibi ürünlerini sergiliyor. Fuarın yeni teknolojileri izleme, bu endüstrideki firmaları tanıma ve müşteri portföyünü geliştirme anlamında önemine dikkat çeken Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili Turan Erdoğan, “ISE, 100’den fazla ülkeden üretici, teknoloji yöneticisi, çözüm ortağı ve distribütörün bir araya geldiği, Avrupa’nın pro- fesyonel ekranlar alanındaki en önemli fuarı. Fuarda özellikle profesyonel ekran açısından hızla gelişen Doğu Avrupa pazarından birçok potansiyel müşteri ile temasa geçtik” dedi. Geliştirdikleri ürünlerin otel, hastane, alışveriş merkezi, mağaza, havaalanı, okul, kütüphane, rezidans gibi pek çok farklı alanda kullanılabileceğinin altını çizen Erdoğan şöyle konuştu: “İnteraktif otel TV’de komple sistem çözümü sağlayan tek firmayız. Türkiye’de ve yurtdışında birçok otel ve alışveriş merkezine videowall sistemi kurduk. Bugün 32 otel ve hastanenin toplam 8 binden fazla odasında Vestel otel TV kullanılıyor. 2011’de 5 bin 550 adet dijital bilgi ekranı sattık. Bunların yüzde 72’sini geçen yıl ISE Fuarı’nda anlaşma imzaladığımız bir firmaya verdik. 2012 yılında otel TV sistemleri satışında yüzde 40, dijital bilgi ekranı satışında yüzde 50 büyüme bekliyoruz.” Vestel’in 2012’de Doğu Avrupa, Rusya, Ukrayna, Balkanlar, Baltıklar, Ortadoğu ve Afrika gibi birçok ihracat bölgesinde pazar ortalamasının üstünde büyüyeceğini belirten Erdoğan, Amerika ve Asya kıtasındaki yeni pazarlara girme konusunda hazırlıklarının devam ettiğini vurguladı. Profesyonel ekran çözümleri ihracatında 2012’den umutlu olduklarını ve satışlarda artış beklediklerini vurgulayan Erdoğan, “Yeni müşterilere ve büyüyen pazarlara odaklanma, yeni teknolojilerin zamanında müşterilere ulaştırılması, yeni ürünler geliştirme bu dönemde önceliklerimiz olacak” diyerek sözlerini tamamladı. kapak 44 haber Vestel, CeBIT’e damgasını vurdu Vestel, Almanya’nın Hannover kentinde 6-10 Mart tarihleri arasında düzenlenen dünyanın en büyük bilişim fuarı CeBIT’te bu yıl Smart TV, 3D TV, süper ince LED TV ve profesyonel ekran çözümlerine yönelik ürünlerini görücüye çıkardı. Katılımcılar Vestel standına yoğun ilgi gösterdi. C eBIT’e 12. kez katılan Vestel, 130 metrekarelik standında tanıttığı 25 farklı ürünüyle teknoloji standartlarını belirlemede ortaya koyduğu performansı gözler önüne serdi. Vestel’in fuarda sergilediği başlıca ürünler arasında internete bağlanan Smart TV, 3D LED TV, super ince LED TV’ler, akıllı tahta, transparan LCD, videowall sistemleri, dijital bilgi ekranları, IP bazlı interaktif otel TV ve Android tabanlı dijital kutu ve monitörler yer aldı. 2012’de toplam TV satışlarının yüzde 22’sinin Smart TV, yüzde 15’inin 3D TV olmasını hedeflediklerini belirten Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili Turan Erdoğan, “Ayrıca otel TV sistemleri satışında yüzde 40, dijital bilgi ekranı satışında yüzde 50 büyüme hedefliyoruz. 2012 yılında toplam 10 milyon adet TV ihracatı yapmayı planlıyoruz” dedi. Hedef, diğer ülkelerdeki akıllı tahta ihalelerini de kazanmak CeBIT’te özellikle profesyonel uygulamalara yönelik ürünleri sergilediklerini ve fuarın yeni iş ortaklıkları için önemli rol oynadığını belirten Erdoğan, Vestel’in 2011’de 2,8 milyar Dolar ihracata ulaştığını ve şirketin cirosunun yüzde 76’sının ihracattan geldiğini ifade etti. Vestel’in yurtdışı satışlarının yüzde 72’sini elektronik ürünlerin oluşturduğunu da sözlerine ekleyen Erdoğan, son iki yılda ürün geliştirme faaliyetlerini profesyonel ekran çözümlerine yoğunlaştırdıklarını ve bu alanda 30 milyon Dolarlık yatırım yaptıklarını dile getirdi. ği alanındaki bilgi ve deneyimimiz sayesinde hızlı yol kat ettik. 2012’de Güney Amerika ve Asya pazarlarına yoğunlaşmak üzere ürün geliştirme çalıştırmalarımızı hızlandırdık.” Profesyonel kullanıma özel ekranlarda dünya çapında önemli firmalardan biri olmayı hedeflediklerini vurgulayan Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Fuarda firma, otel, hastane, alışveriş merkezi, mağaza, havaalanı, okul, kütüphane, rezidans gibi pek çok farklı alanda kullanıma uygun çözümlerimizi mevcut ve potansiyel müşterilere tanıttık. Profesyonel ekran pazarında henüz iki yıldır faaliyet gösterdiğimiz halde, tüketici elektroni- 2012 boyunca LED ekranların başta Avrupa olmak üzere tüm pazarlarda hakimiyet kurmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, “Teknolojide daha ince tasarımlara olan ilgi ve talep gün geçtikçe artıyor. Vestel olarak bizim de bu modellerdeki ürün gamımız ve buna paralel olarak satışımız artmaya devam edecek. 2012 sonunda daha önceki panel teknolojisi LCD ekranların birçok pazarda artık yer almadığını göreceğiz ” diye konuştu. Turan Erdoğan CeBIT Fuarı’nda sergilenen Vestel ürünleri Smart TV GlassON TV Ultra Super Slim LED TV 3D LED TV 65” İnteraktif dijital tahta (akıllı tahta) IP tabanlı interaktif Otel TV Transparan LCD Dijital LED Bilgi ekranı (Digital Signage) 46” LCD 55” LED ve 65” Plazma videowall sistemi Android tabanlı LCD ekran ve dijital kutu 45 Vestel Almatı, dünyanın en büyüğü Türkiye’nin dayanıklı tüketim alanındaki teknoloji devi ve elektronik sektörünün ihracat şampiyonu Vestel, Kazakistan’ın en büyük şehri Almatı’da 1500 metrekare genişliğinde alana sahip yeni mağazasını açtı. Almatı’daki mağaza, Vestel’in dünya çapındaki en büyük mağazası ve yurtdışındaki 59. “exclusive showroom”u oldu. V estel, Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerinde büyüme stratejisine Kazakistan’ın en büyük şehri Almatı’da açtığı yeni mağazayla devam ediyor. 1500 metrekare genişliğindeki mağaza Vestel’in dünya çapındaki en büyük mağazası ve 59. exclusive showroom’u oldu. Almatı’da çok markalı mağazada Vestel’in beyaz eşya, elektronik eşya, ankastre, küçük ev aletleri ve diğer kategorilerdeki ürünlerinin yanı sıra Taç ev tekstili ürünleri ile farklı markaların hazır mutfak, mobilya, kamera, cep telefonu gibi ürün grupları da bulunuyor. Vestel’in en büyük mağazasının açılışında bir konuşma yapan Vestel Genel Müdür Yardımcısı Eren Ataman, “Yurtdışında Vestel markalı ürünlerimizi tüketicilerimizle buluşturduğumuz 1700’ün üzerinde satış noktamız var. Almatı’dan önce Azerbaycan, İran ve Gürcistan’da açtığımız mağazalarla Orta Asya ve Ortadoğu pazarlarında genişleme stratejimize uygun hamleler gerçekleştirmiştik ve sıra Kazakistan’daydı. Ülkenin en büyük şehrine Vestel’in dünyadaki en büyük mağazasını hediye ettik” dedi. Yurtdışı mağazalarında her yıl yüzde 100 satış artışı Vestel’in mağazalaşma çalışmalarının devam ettiği Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerinde faaliyetlerinin sadece mağaza açmakla sınırlı kalmadığını vurgulayan Ataman şunları ifade etti: “Bu ülkelerdeki mağazalarımız, daha çok tüm ürünlerimizi ülke halkının beğenisine sunduğumuz bir platform konumunda oluyor. Asıl hedefimiz mağazalarımızın desteği sayesinde ülke genelinde ürünlerimizi en çok noktada satışa sunabilmek. Bu ülkeler Vestel ihracat haritasında çok önemli bir yer tutuyor.” Müşterilere profesyonel şeflerden ücretsiz aşçılık dersi Vestel’in Almatı mağazası çok amaçlı bir tesis olarak faaliyet Eren Ataman gösterecek. Mağazada satış sonrası hizmetlerin sunulabilmesi için yetkili servis merkezi de yer alacak. Ayrıca Almatı’da mağazaya gelen müşteriler, profesyonel şeflerin eğitim vereceği usta aşçılık derslerine ücretsiz katılabilecek. Türkiye’deki tüm ürün gamlarının Kazakistan’da da olacağını belirten Ataman, Vestel’in bulunduğu her pazarda tüketim alışkanlıklarına ve ülkeye özel teknik koşullara uyumlu ürün sunma yeteneği ve kapasitesine sahip olduğunu; ürün boyutları, yıkama ve kullanma kapasitesi gibi yerel ayarlamaları rahatlıkla gerçekleştirebildiğini ekledi. 46 haber Vestel, gözünü eğitime dikti Vestel, ilk kez katıldığı dünyanın kendi alanındaki en önemli fuarı BETT Eğitim Teknolojileri Fuarı’nda eğitim sektörüne yönelik ürünleriyle boy gösterdi. Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, 2015 yılına kadar toplam 300 milyon Dolarlık ihracat hedeflediklerini söyledi. İ bir araştırma şirketinin raporuna göre, EMEA ülkeleri olarak tabir ettiğimiz Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’da birçok hükümetin 2012’den itibaren akıllı tahta ihaleleri açması bekleniyor. Avrupa ülkeleri hükümetleri eğitimde teknoloji kullanımına çok büyük destek veriyorlar. Bu sayede pazar çok hızlı bir şekilde büyüyor. Ayrıca yeni ekran ve etkileşimli teknolojilerdeki hızlı gelişme de akıllı tahta ürünlerinin gelişmesine büyük katkı sağlıyor. Eğitim teknolojisi harcamalarının 2012’de İspanya’da 200 milyon Euro, 2015 yılında Almanya’da ise 24 milyar Euro olması bekleniyor.” ngiltere’nin başkenti Londra’da 11-14 Ocak tarihleri arasında düzenlenen ve dünyanın kendi alanındaki en önemli fuarı British Educational Training and Technology Show’a (BETT Eğitim Teknolojileri Fuarı) ilk kez katılan Vestel, eğitim sektörüne yönelik ürünlerini görücüye çıkardı. Vestel, standında 55 ve 65 inç LED ekran dijital etkileşimli tahta (akıllı tahta), 46 inç 2 x 2 videowall sistemi, 55 inç digital signage touchscreen, 42 inç LCD kiosk, 19 ve 22 inç ekranlara sahip toplantı odası rezervasyon sistemi ürünlerini sergilendi. Eğitim teknolojileri alanında Vestel’in müşterileriyle ilk temasının bu fuarda gerçekleştiğine dikkat çeken Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, fuardaki Vestel standında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Vestel’in BETT Eğitim Teknolojileri Fuarı’nda sergilediği ürünleri daha önce farklı sektörlere ve kullanımlara dönük geliştirmiştik. Bu fuarda ilk defa ürünlerin eğitim sektörüne yönelik uygulamalarını tanıttık. Çoğu müşterimizle uluslararası teknoloji fuarlarında tanıştığımızı düşünürsek bu kez de eğitim sektöründen birçok firma ile iletişime geçtik. Bu sayede Vestel’in ve ürünlerinin iddiasını somut olarak gösterdik. 2012 yılı için bu sektördeki potansiyel müşteri portföyümüzü oluşturmayı ve farklı iş bağlantıları kurmayı amaçlıyoruz. Eğitim alanında dönük tüm ürünlerimizle 2015 yılında toplam 300 milyon Dolarlık bir ihracata ulaşacağımızı öngörüyoruz.” Vestel’in PC ana kartlı, tek parça akıllı tahtası sektörde ilk Avrupa’da eğitim alanında akıllı tahta kullanımının son yıllarda oldukça yaygınlaşmaya başladığını, ancak çoğu ürünün harici bilgisayar, projektör ve interaktif bir kaleme ihtiyaç duyduğunu ifade eden Yüngül, “Vestel, dokunmatik Ömer Yüngül LED ekranın içine yerleştirdiği PC ana kartı sayesinde ürünü interaktif tahtaya dönüştürerek eğitimde yeni bir çığır açıyor. Ekrana herhangi bir kalem kullanmaksızın, elle yazı yazılabiliyor. Böylece kalemin yere düşmesi, bozulması gibi riskleri de ortadan kaldırıyoruz. Ayrıca Vestel’in ürünü birçok yazılımla uyumlu. Bu da hem kurulumu hem de kullanımı kolaylaştırıyor. Bir bilgisayara ihtiyaç duymayan ve daha az yer kaplayan bu ürünle sektörde bir ilki gerçekleştiriyoruz” diye konuştu. Akıllı tahtada en önemli pazarlar Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Dünyada 3,6 milyonun üzerinde akıllı tahta kullanıldığını ve bu sayının pazar değerinin 1,4 milyar Dolar olduğunu söyleyen Yüngül, şu an dünya genelindeki sınıfların sadece yüzde 9’unda akıllı tahta bulunduğunu belirtti. Dünyada akıllı tahta kullanılmayan 41 milyondan fazla sınıfın olduğunu sözlerine ekleyen Yüngül şöyle devam etti: “Bu alanda çok önemli bir potansiyel görüyoruz. En önemli pazarlar Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri. Futuresource Consulting adlı uluslararası Vestel’in akıllı tahtadaki ihracat hedefi 150 milyon Dolar Eğitim teknolojileri harcamasında Avrupa’nın pazar lideri İngiltere’de akıllı tahta kullanımının yüzde 80’e ulaşmasının beklendiğini, Fransa’da ise bu oranın hala yüzde 20’ler civarında olduğunu ekleyen Yüngül, “Vestel olarak bu fuarda kuracağımız bağlantılar sayesinde akıllı tahta ürünümüzle 2015 yılına kadar 150 milyon dolarlık toplam ihracat tutarına ulaşmayı hedefliyoruz” dedi. Profesyonel kullanıma özel tasarlanmış ve üretilmiş ekranlarda dünya çapında önemli firmalardan biri olmayı planladıklarını açıklayan Yüngül, son iki yılda bu alana dönük toplam 30 milyon Dolarlık yatırım yaptıklarını ve sekiz farklı ürün kategorisinde 20’nin üzerinde yeni ürün ortaya koyduklarını belirtti. Geliştirdikleri ürünlerin eğitim sektörü dışında pek çok sektörde de kullanılabilecek ürünler olduğunun altını çizen Yüngül, ayrıca görüntü teknolojilerindeki yeni trendlere paralel olarak üç boyutlu akıllı tahtayı da geliştirdiklerini, ürünün prototipinin hazır olduğunu müjdeledi. 47 Türkiye’nin ilk “akıllı okul”u Vestel ve Doğa Koleji, Türkiye’de bir ilk olacak “akıllı okul” projesini hayata geçirmek amacıyla işbirliği başlattı. Bu kapsamda Doğa Koleji’nin birçok yeni kampüsü, Vestel akıllı tahtalarıyla donatılacak ve kampüslerde Vestel teknoloji sınıfları kurulacak. V estel ve Doğa Koleji, teknolojinin eğitim alanında kullanımını geliştirmek ve Türkiye’nin ilk “akıllı okul”unu oluşturmak amacıyla stratejik bir işbirliğine imza attı. Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Üyesi Özer Ekmekçiler ve Doğa Koleji CEO’su Uğur Gazanker’in birlikte açıkladığı iş ortaklığı kapsamında, Doğa Koleji’nin yeni kampüslerinde tüm sınıflar Vestel akıllı tahtalarıyla donatılacak ve Vestel teknoloji sınıfları kurulacak. Vestel’in dijital bilgilendirme ekranları, tüm katlarda ve sınıf girişlerinde yerini alacak. Ayrıca Vestel ve Doğa Koleji Ar-Ge birimleri, eğitimde teknoloji kullanımının geliştirilmesi konusunda inovatif çözümler geliştirecek. Düzenlenen toplantıda konuşan Özer Ekmekçiler, işbirliği kapsamında Doğa Koleji öğrencilerinin Vestel City’de staj yapma imkanına da kavuşacağını, bu sayede teknolojiyi yerinden gözlemleme ve deneyimleme şansına sahip olacaklarını söyledi. Ekmekçiler, sözlerine şöyle devam etti: “Doğa Koleji’ne ilk etapta çoğunluğunu akıllı tahtaların oluşturduğu yaklaşık 400 dijital ürün temin edeceğiz. Teknolojinin eğitim alanını dönüştürdüğü, okulların son teknolojiye uygun bir konseptle yenilendiği bu akıllı okul projesine adım atmaktan büyük kıvanç duyuyoruz. Türkiye’nin dost teknolojisi Vestel, eğitim alanındaki atılımıyla Türkiye’nin gelecek nesillerinin en iyi şekilde yetişmesini hedefliyor. Yaptığımız işbirliğini de bu yaklaşımımızın bir sonucu olarak değerlendiriyoruz. Teknolojideki inovasyon, yaşadığımız dünyayı baş döndürücü bir hızla değiştirirken, öğrencilerimizin buna adapte olabilmesinin yanı sıra bu dönüşümü içselleştirmeleri için de elimizden geleni yapmayı taahhüt ediyoruz.” Vestel’in teknoloji üreten bir firma olarak, yürüttüğü projelere değer katacak işbirlikleri kurmayı önemsediğini belirten Ekmekçiler, akıllı tahtanın kendisini sürekli yenileyen bir ürün olduğu- nu ve farklı işbirlikleriyle bu ürünü geliştirmeye devam edeceklerini aktardı. Ar-Ge konusunda güç birliği Protokolle birlikte Vestel ve Doğa Koleji Ar-Ge çalışanlarından oluşan 10 kişilik bir ekip, Vestel’in eğitim alanına yönelik ürünlerinin verimliliğini en üst seviyeye taşıyacak inovatif çözümler üretecek. Ekip üç yıl boyunca belirli aralıklarla bir araya gelerek, eğitim teknolojilerinin geliştirilmesi konusunda çalışma yürütecek. Ortaya çıkan buluş, know-how ve yenilikler Vestel tarafından değerlendirilecek. Bahçeşehir Kampüsü’nde Google altyapı otomasyonu desteğiyle kullanılabilecek Android sistemini sağlayacaklarını belirten Doğa Koleji CEO’su Uğur Gazanker, “Bu işbirliği ile Vestel ve Doğa Koleji Ar-Ge birimleri ortak çalışarak eğitimde teknolojinin kullanılmasıyla ilgili yeni ufuklara yelken açacak. Doğa Koleji, vizyon ve misyonu itibarıyla eğitimin yapı taşlarından biri olduğuna inandığı teknoloji tarafında, Türkiye’nin teknoloji devi olan Vestel ile ortak hareket ederek, eğitimde teknolojinin kullanılması konusunda inovatif çözümler üretecektir diye düşünüyoruz” dedi. Anlaşmayla birlikte, Doğa Koleji’nin yeni eğitimöğretim yılında hizmet vermeye başlayacak Bahçehir ve Halkalı kampüslerinde “Vestel teknoloji sınıfları” açılacak. Öğrencilerin teknoloji derslerini alacağı sınıfta Vestel all-in-one (tümleşik) PC’leri kullanılacak. Vestel’in ürettiği 65” LED akıllı tahtalar ve bu ürün için geliştirilen yazılım sayesinde üst düzey bir eğitim koordinasyonu sağlanacak. Vestel’in sunduğu dijital bilgilendirme ekranları sayesinde katlarda kullanılan mantar panolar kaldırılacak. Ayrıca sınıf girişlerinde kullanılacak Vestel dijital ekranlar sayesinde sınıf içi tüm bilgilere dokunmatik ekranlar üzerinden ulaşılabilecek. Ayrıca, bu yıl Vestel Smart TV’ler üzerinden yayın hayatına başlayacak olan Doğa Web TV’de Doğa Koleji’nde verilen dersler ve eğitimler evden de takip edilebilecek. kapak 48 haber Vestel’den beyaz eşya laboratuvarı Türkiye’nin teknoloji devi Vestel, “Mesleki Eğitim İşbirliği” protokolü kapsamında Burhanettin Yıldız Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi ile yaptığı işbirliği sonucu “Vestel Beyaz Eşya Laboratuvarı”nı hizmete açtı. V estel’in Diyarbakır’daki Burhanettin Yıldız Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi ile yaptığı işbirliği sonucunda oluşturulan “Vestel Beyaz Eşya Laboratuvarı” hizmete açıldı. Vestel beyaz eşya ürünleri ve küçük ev aletleri ile donatılan, 100 metrekare alanda kurulu laboratuvarın açılış töreninde konuşan Vestel Genel Müdür Yardımcısı Filiz Künüralp, “Dünyanın sayılı ekonomileri arasında yer alan ülkemizde nitelikli eğitime sahip ve sertifikalı teknik eleman sayısının arzu edilen seviyede olmadığını görüyoruz. Biz de Vestel olarak, endüstri meslek ve teknik liselerinin nitelikli eğitim verebilmesi ve okullardaki fiziki altyapının, atölye ve laboratuvarların gelişen teknolojiye uyumlu olması için bu konuda üzerimize düşeni yapmaya gayret ediyoruz” dedi. Uygulamalı ürün eğitimlerinin verildiği laboratuvarda, öğrencilerin son teknolojiye sahip ürünlerle henüz okul bünyesindeyken tanışmaları da sağlanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı onaylı sertifika eğitim programı Vestel’in yaptığı protokol kapsamında Vestel yetkili servislerine yönelik eğitim programı da geliştirildi. Lise öğretmenlerinin ve Vestel eğitmenlerinin ortak yürüttüğü programın ilk etabı sonrasında, toplam 18 Vestel teknisyeni Milli Eğitim Bakanlığı onaylı “Elektrikli Ev Aletleri” ve “Bireysel ve Ticari Klima Sistemleri” sertifikalarını almaya hak kazandı. Törende teknisyenlere sertifikaları takdim edildi. Programın devam edeceğini vurgulayan Künüralp, bu sayede teknisyenlerin teknik ve ürün bilgilerini de tazelediklerini ifade etti. Dün Mersin, bugün Diyarbakır, yarın Manisa’da 2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu arasında imzalanan “Mesleki Eğitim İş Birliği” protokolünün ardından, Vestel’in teknik ve endüstri meslek liselerinin geliştirilmesi konusunda aktif sorumluluk almaya başladığını belirten Künüralp, bunun ilk örneğini Ağustos 2011’de Mersin Endüstri Meslek ve Teknik Lisesi’nde gerçekleştirdiklerini ifade etti. Okuldaki “Elektrik Elektronik Teknolojisi Alanı” adlı eğitim atölyesini Vestel ürünleriyle yeniden düzenlediklerini belirten Künüralp, bir sonraki projelerinin Manisa Polinas Endüstri Meslek Lisesi’nde başlayacağını açıkladı. Künüralp sözlerini şöyle noktaladı: “Bu proje ile İŞKUR’un yönlendirmesi doğrultusunda Manisa’daki teknisyen adaylarına eğitim vererek, mesleki formasyon kazandıracağız ve sonrasında Vestel yetkili servislerinde ve Vestel City’de işe alarak istihdama da katkı sunacağız. Vestel olarak ülkemizde yürütülen mesleki ve teknik eğitimin niteliğinin artırılması ve daha iyi şartlarda sunulması için yürüttüğümüz çalışmalardan, harcadığımız emekten ve ortaya konulan sonuçlardan büyük mutluluk ve gurur duyuyoruz. Bundan sonraki süreçte de sektöre ve ülkemize sunduğumuz katkıyı artırmayı hedefliyoruz.” 49 A’dan Z’ye Servis Vestel, satış sonrası hizmetlerde kaliteyi yükseltme ve müşteri memnuniyetini artırma hedefiyle “A’dan Z’ye Servis” projesini hayata geçirdi. 2013 yılı sonunda kullanıcılara ilk aramalarından itibaren iki saat içinde müdahale edilecek. V estel, satış sonrası hizmetlerde kaliteyi ve müşteri memnuniyetini artırmaya yönelik olarak “A’dan Z’ye Servis” projesini başlattı. 2012 sonunda 150, 2013 sonunda ise 320 Vestel yetkili servisinin tamamının proje kapsamına alınması hedefleniyor. Proje kapsamında kullanıcılara ilk aramalarından itibaren iki saat içinde randevu verilmesi, maksimum 24 saat içinde ilk ziyaretin gerçekleştirilmesi ve problemin tek seferde doğru tespit edilerek çözülmesi amaçlanıyor. Filiz Künüralp Projeyi değerlendiren Vestel Genel Müdür Yardımcısı Filiz Künüralp, “Temmuz 2011 döneminde yürüttüğümüz projeyle Türkiye’nin dört bir yanındaki servisleri ve satış sonrası merkezlerini aynı platformda topladık. Bu sayede müşterilerle ilgili süreçleri birkaç saate indirdik. A’dan Z’ye Servis Projesi ile de yetkili servislerimiz arasında bir iç rekabet yaratmayı ve servis hizmet kalitesini yükseltmeyi amaçlıyoruz. Bu proje, satış sonrası müşteri memnuniyeti konusuna bütünsel bir yaklaşımla entegre çözümler sunabilme anlayışımızın bir yansıması oldu” dedi. Üç haftada 1700 satış sonrası çalışanına eğitim Vestel yetkili servislerine projede yer alan Servis Saha Otomasyonu kapsamında yönetim kuralları, teknik yöntem, davranış ve hizmet standartlarıyla ilgili 2 ila 4 hafta süren eğitimler veriliyor. Eğitimin ardından hizmet kriterlerini sağlayan servisler “A’dan Z’ye Servis” unvanını kazanıyor. Üç haftada toplam 1700 satış sonrası çalışanına eğitim verdiklerini aktaran Künüralp, “Her yetkili servisin kendine has bölgesel ve ekonomik koşulları var. Bu nedenle geliştirilmesi gereken yönleri de birbirinden farklı. Projenin çıkış noktası bu ihtiyaca cevap oluşturmak” dedi. Yetkili servis anayasası Kırmızı Kitap’ta toplandı Vestel, proje kapsamında “Kırmızı Kitap” adını verdiği yetkili servis anayasasını da hazırladı. Satış sonrası hizmet süreçleri için belirlenen standart ve prosedürleri bir araya getiren kitapta iş güvenliğinden hizmet performans göstergelerine kadar detaylı bilgiler yer alıyor. “A’dan Z’ye Servis” unvanı, bu standartlara göre gerçekleştirilen denetim ve eğitim süreci sonunda üstün hizmet kriterlerini sağlayan servislere veriliyor. Unvan için, müşteri anketleri ve iş sonuçlarından oluşan değerlendirme puanının da altı ay boyunca sürdürülebilir olması gerekiyor. Ulusal ve uluslararası kriterlere göre oluşturulan ve tüm Vestel yetkili servislerine dağıtılan “Kırmızı Kitap”, Vestel çalışanlarından oluşan 16 kişilik bir ekip tarafından altı ayda hazırlandı. 50 köşe yazısı/metin salt Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş. Genel Müdür [email protected] Bilgisayarınız kaç numara? Bilgisayarları önce masaya kurduk, sonra dizimizin üzerine koyduk, sonra elimize aldık... Ardından hayatımızın vazgeçilmezi yaptık. İnternet dünyasının hızla gelişmesiyle de hepimiz internet, cep telefonu, tablet, Google, Facebook, MSN uzmanı olduk. B ilişim insanları genellikle eve iş götüren tipler değildir. Çünkü zaten çalışmaktan eve pek gidemezler. Evlerine gidebilen normal insanlar ise yakın zamana kadar bilişim ile ilgilenmezlerdi. En azından ben eski işyerimde, dört metrekarelik kübik denen evimde yaşarken durum böyleydi. İşyerinde yatıp kalktığımız o günlerde, arkadaşlarımızı çevremizden bulurduk, çevrim içi Facebook ve MSN’den değil. Dertleşmek için kafeye giderdik, Twitter’dan gazel okumazdık. Yeni tanıştıklarımızı eşe dosta sorardık, Google’dan aramazdık. Bugünlerde ise herkes internet, cep telefonu, tablet, Google, Facebook, MSN uzmanı oldu. “Ne oldu?” derseniz, bence Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg gibi bilişimin asosyal dehaları, popüler parti gençlerine karşı içlerinde büyüyen negatif enerjileri ile kendilerinin kral olduğu bir internet dünyası yarattılar. Artık resmen onların yarattığı sanal sosyal ortamda, internet ve cep telefonuna bağımlı yaşıyoruz. Resmen diyorum çünkü Amerikan Pew Araştırma Merkezi’nin rakamlarına göre 18-30 yaş arası insanların yüzde 96’sı internet kullanıyor. Bu yaş grubunun yüzde 84’ü sosyal ağlarda aktif paylaşım yapıyor. Bu grubun yüzde 97’si günlük cep telefonu kullanıcısı ve onların da yarısının telefonu akıllı telefonlar. Almanya’da Forsa Enstitüsü’nün gençler arasında yaptığı bir araştırmada katılanların yüzde 88’i cep telefonunu bırakmaktansa, içkiyi bırakabileceğini söylüyor. Gençlerin yüzde 60’ı bir hafta cep telefonsuz kalmaktansa, bir hafta cinsel oruç tutmaya razı gözüküyor. Yine Alman olan 7mobile sitesinin anketinde katılımcılar cep telefonu kaybetmeyi, nikah yüzüğü kaybetmekten daha fazla önemsiyor. İnternete girmek ve iletişim kurmak bu derece önemli olunca bu sanal dünyanın kapısı olan elektronik cihazların gelişimi ve değişimi de durmuyor. Benim kübik duvarlı günlerimden bu yana ekran, kasa ve klavyeli bilgisayarlar ele avuca sığacak kadar küçüldü. Benim ilk konuştuğum mobil telefon, insanın ayağına düşse tarak kemiğini kıracak türdendi. Şimdi oyuncak oldu. Ancak artık bu hali de bazılarını tatmin etmiyor. Google geçtiğimiz günlerde gözlük projesi adı altında yeni cep telefonu-bilgisayar karışımı kavramsal ürününü tanıttı. Google gözlüğü cep telefonunda ve tablette olan neredeyse her özelliği utanmadan gözümüze sokuyor. Gözlük gerçek dünyayı -ön taraftaki kamera ile- bizim gözümüzden görüyor. Kopamadığımız sanal dünyayı da -gözlük camı üzerine yansıtarak- önümüze getiriyor. Bu gözlük henüz markete satılacak düzeye gelmedi ancak olası özellikleri YouTube’da bir video olarak yayınlandı. Gözlüğün şanslı sahibi sabah kalktığında önce günün akışı takvim uygulamasıyla gözlüğe yansıyor. Hava durumu, yol durumu ve haberler cabası. Yeni toplantı ve buluşma isteklerini iPhone’da olan Siri sesli kontrol özelliğinde olduğu gibi sesle yanıtlıyor. Gelen elektronik postalar yine sesle yanıtlanıyor. Metro istasyonuna doğru yürüdüğünde gözlük gittiği yeri tanıyıp, metroda problem olduğunu iletiyor. Sonra harita uygulamasından bulunduğu yerden işe yürüme yolunu belirliyor. Mobil uygulama ile yakınlarda olduğunu öğrendiği bir arkadaşı ile buluşuyor. Görüntülü konuşma yapabiliyor. Tüm bunları yaparken de arka planda sevdiği müziği dinleyebiliyor. 51 Aslına bakarsanız Google tanıtımında zaten bugün var olan uygulamaların ötesine geçmiyor. Size anlatmaya başlamadan önce gözlükten söz etmeseydim, eminim “Bunların nesi yeni?” derdiniz. Zaten son günlerde teknoloji insanları bize yeni servisler sunmaktan öte, bildiğimiz servisleri daha kolay kullanılır hale getirmeye mesai harcıyor. Hatırlayın 20 yıldır cep telefonu var ama onu sesle veya dokunarak yönetmemiz (iPhone, Androids) birkaç yıl öncesinde oldu. İnternet bir kuşak insan yetiştirdi ama ona cep telefonundan hatta televizyondan (Smart TV) erişmemiz son döneme denk geldi. Oyun konsolları hep eğlenceliydi ama oyunları tekme yumruk atarak (Wii, Kinect) oynamamız oldukça yenidir. Teknolojiye erişim ve kullanımını kolaylaştırma, en az teknolojinin kendisi kadar üzerinde çalışılan bir konudur. Robocop ve Terminatör filmlerinde kurgulanan yarı insan, yarı makine (cyborg) düşüncesi yıllardan beri insanların hayalindedir. Metal kasların yoğun olduğu bu karışık insan tiplemelerinde değişmeyen ana tema, aklın ve bilginin saf güce üstün olduğudur. Bu takviyeli insan modelinde bilgisayarlar beyne yardımcı olurken, kamera ve mikrofonlar duyu organları ile çevreyi daha iyi algılamamıza yarar. En önemlisi olan internet bağlantısı da bilgi sonsuzluğuna erişimdir. Eğer bu unsurları öylesine bir araya getirmeye çalışırsanız gelişmiş insan yerine, Doğan görünümlü Şahin misali, kafasına beş kiloluk kamera takmış bir adam ortaya çıkar. Giyilebilen bilgisayar 1980 yılında “giyilebilen bilgisayar” kavramının uzmanı Steven Mann tam olarak bunu yapmıştır. Amerikan MIT’den Medya Sanat ve Bilim doktorası alan bu Kanadalı profesör kafasına taktığı kamera, bilgisayar ve tek gözünü kapatan tüplü televizyon benzeri ekrana birkaç ışık düzeneği ekleyerek dünyanın ilk “cyborg” (yarı insan yarı makine) deneyimini yaşamıştır. “İlk” diyen ben değilim. Toronto Üniversitesi’nde tenure profesör olan Steven Mann, Kanada basınına verdiği demeçlerde ilk cyborg olduğunda ısrarcıdır. Mann çalışmalarını “Cyborg: Digital Destiny” (Dijital Kader) adlı kitabında toplamış ve birçok fikir öne sürmüştür. Bu sıra dışı bilim adamının hayatı, buluşları ve fikirleri 2001 yılında yönetmen Peter Lynch tarafından sinemaya “Cyberman” (Siber Adam) filmiyle aktarılmıştır. Filmdeki sahnelerin çoğu Mann’ın kendisi tarafından çekilmiştir. Mann hayatını teknolojiden kanunlara kadar insan üzerinde taşınabilen bilişim teknolojilerine adamıştır. Steven Mann’den 30 yıl sonra, ortaya koyduklarıyla bugünkü yaşam biçimini şekillendiren bir başkası Google’ın kurucu- larından Sergey Brin, cyborg olmanın sınırlarını test ediyor. Brin, Nisan ayında San Francisco’da Körlükle Savaş Vakfı’nın verdiği yardım yemeğine katıldı. Yemek, kör olmanın zorluklarını anlatmak adına karanlıkta yapılıyordu. Brin, yemeğe Google X Laboratuvarı’nda tasarlanan gözlükle katıldı. Yemek boyunca gözlük yüzeyinden bilgilerin yansıdığını görenler şaşkınlıklarını Twitter üzerinden paylaştılar. Brin’in modelliğini yaptığı bu muhteşem gözlük aslında birkaç gün önce Google X çalışanları tarafından duyuruldu. Google X Laboratuvarı teknolojide liderlik savı olan her firmanın benzerine sahip olması gereken bir araştırma laboratuvarı olarak göz dolduruyor. Yeri ve projelerinin çoğu gizli olan bu laboratuvardan sızan bilgilere göre burada uzay asansöründen, kendi kendine giden otomobile kadar yenilikçi birçok projede tarih yazılıyor. Google X’in giyilebilir bilgisayar çalışmaları gözlük ile sınırlı değil. Amerikan Washington Üniversitesi profesörlerinden Babak Amir Parviz ve öğrencilerinin katıldığı yeni projesi; bir lens bilgisayar. Terminatörü kıskandıracak bu lensler güneş enerjisinden kablosuz iletişime kadar onlarca teknolojiyi barındırıyor. Bu ve benzeri çalışmaların insan ile makine arasındaki sınırları zorlayacağı günlere henüz ulaşmadık. O güne kadar gözünüzün önüne kadar gelen sanal dünyanın tadını çıkarın. 52 akademi Vestel Akademi farkıyla öndeyiz Vestel’in en büyük değerinin insan gücü olduğu düşüncesinden hareketle kurulan Vestel Akademi, eğitim çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor. Eğitimlere Ocak ayından itibaren, yeni kurulan Vestel Eğitim Merkezi ev sahipliği yapıyor. V estel Akademi’nin sürdürdüğü eğitimleri tek çatı altında toplamak ve eğitimlerin verimliliğini artırmak amacıyla Manisa’daki Vestel Digital Fabrika lokasyonunda Vestel Eğitim Merkezi kuruldu. Aynı anda beş ayrı salonda eğitim yapılmasına imkan veren merkezde, salonlardan biri bilgisayarlı eğitim laboratuvarı olarak tasarlandı. rek, çalışma yaşamlarında başarılar diledi ve Vestel’in eğitime verdiği önemi, inovasyona yaptığı yatırımları vurguladı. Hafta içi ve hafta sonu teknik ve kişisel gelişim eğitimleri; Teknoloji Akademisi, Vestel Management Trainee Programı gibi eğitimler ve servislere yönelik eğitimlerin verildiği merkezde, son dönemde yapılan çalışmaları sizlerle paylaşıyoruz. Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu ve Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, 2 Mart’ta eğitim merkezini ziyaret ederek katılımcılarla görüştü. Her bir çalışanın Vestel’in kurumsal imajı için çok önemli olduğunu, eğitimlerde alınan bilgilerin çok iyi kavranması gerektiğini belirten Ahmet Zorlu, eğitim merkezinin örnek bir proje olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve Vestel’in eğitime verdiği desteğin süreceğini dile getirdi. Vestel geleceğin yöneticilerini yetiştiriyor Sürekli gelişim için en önemli unsurun entelektüel sermaye olduğuna inanan, elektronik ve beyaz eşya sektörünün lider markası Vestel, gelecekteki yöneticilerini Vestel MT programına katılan yeni mezunlar arasından yetiştiriyor. “Hayal kurun ancak hayalci olmayın” mesajını vurgulayan Zorlu, hep birlikte çalışarak başarılamayacak bir hedef olmadığının, her çalışanın kurumuna sahip çıkması gerektiğinin altını çizdi. Ömer Yüngül ise eğitim alan çalışanlar ile sohbet ede- Özyeğin Üniversitesi’nden de alınan akademik destekle yürütülen Vestel MT programı (Yetiştirme Programı) kapsamında Manisa’daki üretim üssü Vestel City’de dört ay teorik eğitim veriliyor. Sınıf içi dersler, gerçek uygulamalar ve simülasyonlarla destekleniyor. Teorik eğitimden sonra yönetici adayları Vestel Şirketler Grubu’nda çeşitli departmanlarda yedi haftalık staj yapıyor. MT programından mezun olan yö- netici adayları, Vestel’in elektronik, dijital, dış ticaret, beyaz eşya ve pazarlama şirketlerinde uygun görülen pozisyonlarda göreve başlıyor. Pozisyonlar, satış uzmanı, ürün sorumlusu, Ar-Ge mühendisi, finans uzmanı, tedarik ve planlama uzmanı olarak çeşitlilik gösteriyor. Ar-Ge’nin, yaratıcılığın, teknolojik gelişimin ve yenilikçiliğin her zamankinden daha 53 fazla önem kazandığını belirten Vestel İnsan Kaynakları Direktörü Semih Süslü, bu nedenle dinamik ve yeniliğe açık, sadece mühendis değil aynı zamanda pazarlama, tasarım ve müşteri ilişkilerinden iyi anlayan genç yeteneklerin istihdam edildiği şirketlerin maça 1-0 önde başladıklarını ifade ediyor. MT programı sonrasında yönetici adayı olarak göreve başlayan Vestel çalışanlarının kariyer planlarını en üst düzey yönetici pozisyonuna kadar yükselebilecekleri şekilde düzenlediklerini aktaran Süslü, çalışanların 10 yıl içinde uzman, kıdemli uzman, şef ve müdür pozisyonlarına gelmelerini beklediklerini belirtiyor. Şubat ayında 2. MT programını tamamladıklarını söyleyen Süslü, “Vestel Şirketler Grubu’na bugüne kadar 52 yönetici adayı kazandırdık. Bu yıl Haziran ayında yapacağımız seçimlerle yeni programın adaylarını belirleyeceğiz. Programa başvuruda bulunmak isteyen özellikle son sınıf öğrencileri, basında yayınlanacak ilanları ve www.vestelkariyer.com sitesini takip edebilirler” dedi. Mesleki eğitimlerde çalışanlar sertifika kazanıyor Vestel Akdemi; kaynakçılılık, forklift operatörlüğü gibi mesleki kurslarla da çalışanlarını destekliyor. Yakın zamanda düzenlenen forklift operatörlüğü kursunda 426 çalışan sertifika aldı. Bir hafta teorik, bir hafta ise pratik eğitim alan çalışanlar, eğitim sonunda yapılan sınavda başarılı olmaları halinde sertifika almaya hak kazanıyor. Yürürlükte olan ağır ve tehlikeli işler yönetmeliği kapsamında gerçekleştirilen uzmanlık eğitimlerinde de çalışanlar, sertifika almaya hak kazanıyor ve çalıştıkları alandaki uzmanlıklarını pekiştiriyorlar. Bu alanda Manisa Endüstri Meslek Lisesi ile imzalanan protokol çerçevesinde 10 günlük eğitimler veriliyor. Bilgisayar destekli eğitim programları Çalışanlarını mesleki ve teknik anlamda gereksinim duydukları bilgisayar programlarını yetkin kullanabilmeleri amacıyla, Vestel Teknoloji Akademisi derslerinin yanı sıra bölümlerin özel ihtiyaçları doğrultusunda Flash & Action Script, Creo Parametric, Pro enginner gibi eğitimler veriliyor. Dersler bilgisayarlı eğitim laboratuvarlarında gerçekleştiriliyor. Sosyal sorumluluk projelerine de destek veriliyor Manisa Valiliği’nin başlattığı Kardeş Okul/Kardeş Kurum Projesi çerçevesinde Manisa ilindeki kurumlar ve okullar arasında işbirliğini sağlamak ve eğitimi desteklemek amacı ile protokol imzalandı. Vestel’le kardeş olan üç okula ziyaret gerçekleştirilerek öğrencilerle tanışıldı. Vestel konulu Resim ve Afiş Tasarım Yarışmaları’nda birincilik, ikincilik, üçüncülük dereceleri alan öğrencilere ödül töreninde hediyeleri verildi. Sürekli gelişim için en önemli unsurun entelektüel sermaye olduğuna inanan, elektronik ve beyaz eşya sektörünün lider markası Vestel, gelecekteki yöneticilerini Vestel MT programına katılan yeni mezunlar arasından yetiştiriyor. 54 haber Vestel, 70 ödül topladı Vestel, tüm dünyada kabul gören Plus X Award, A Design Award, Red Dot Design Award ve IF Product Design Award’dan elektronik ve beyaz eşya ürünleriyle toplam 70 ödül kazandı. V estel, Almanya’da düzenlenen Plus X Award’da elektronik ve beyaz eşya ürünleriyle toplam 59 ödül aldı. Yarışmada Vestel Beyaz Eşya, jüri tarafından dayanıklı tüketim malları alanında “2012 yılının en yenilikçi markası” seçildi ve Gleam klima, Ultio bulaşık makinesi ve BGH 414 set üstü ocağı ile 2012 yılının en iyi ürünleri kategorisinde ödül kazandı. Ayrıca çamaşır makinesi, LED TV, buzdolabı, dijital set üstü kutu, bulaşık makinesi, uzaktan kumanda, klima ve ocak modelleriyle tasarım, kullanım kolaylığı, yüksek kalite ve inovasyon kategorilerinde ödüle layık görüldü. Vestel’in V TV, Agile, La Torre, Triump ve GlassOn LED TV modelleri ise İtalya’da düzenlenen A Design Award’dan ödülle döndü. Vestel’in GlassOn LED TV modeli IF Product Design ve Red Dot Design Award’da da tasarım ödüllerini topladı. Ürün, Türkiye’de Vestel Terranova serisi adı altında piyasaya sunuldu. Nedim Sezer Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, aldıkları ödüllerin Vestel’in tasarımdaki üstünlüğünü tasdiklediğini belirterek, “2011 yılında Plus X Award, Red Dot Design Award, IF Product Design, Good Design ve DME gibi ulusla- rarası tasarım yarışmalarından 59 ödül almıştık. Bu yılın ilk yarısında yine aynı tasarım yarışmalarında kazandığımız 70 ödülle geçen yılki performansımızı aratmayacağımızı şimdiden ortaya koyduk. Plus X Award’da ürünlerimizle aldığımız ödüllerin yanı sıra tasarım alanının şampiyonluk kupası olan ‘en yenilikçi marka’ ödülünü Vestel Beyaz Eşya’nın kazanması göğsümüzü kabarttı” diye konuştu. Vestel Beyaz Eşya’nın 2012 yılının ilk çeyreğinde elde ettiği net karı, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 100’ün üzerinde artırdığını ifade eden Yüngül, bunun tasarım ve üretim anlamında sahip oldukları gücün finansal başarıya da doğrudan etki ettiği anlamına geldiğini belirtti. Vestel’in 2012 yılında aldığı ödüller Plus X Award 2012 tüm ödüller: • Vestel Beyaz Eşya / En Yenilikçi Marka Ödülü • Gleam klima / Yılın En İyi Ürünü Ödülü (Ürün, Good Design ödülüne da sahip) • Ultio bulaşık makinesi / Yılın En İyi Ürünü Ödülü • BGH 414 set üstü ocak / Yılın En İyi Ürünü Ödülü 55 Vestel Beyaz Eşya, 2012 yılının ilk çeyreğinde elde ettiği net karı, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 100’ün üzerinde artırdı. • BGH 414, BGH 411, BGH 413, BGH 412 set üstü ocak modelleri / Yüksek Kalite Ve Tasarım Ödülleri (BGH 411 ve BGH 412 Good Design ödülüne da sahip) • Ceres ve Helios bulaşık makineleri, Gleam klima ve Moire uzaktan kumanda / Tasarım Ve Yüksek Kalite Ödülleri • Eos, Orfe ve Themis bulaşık makinesi modelleri, Puzzle klima / Kullanım Kolaylığı Ödülü • Extenso buzdolabı, Ultio bulaşık makinesi / Yüksek Kalite, Tasarım, Kullanım Kolaylığı Ödülleri (Extenson buzdolabı Good Design ödülüne da sahip) • Phrygia LED ve Phrygia LCD çamaşır makinesi modelleri / İnovasyon, Tasarım ve Kullanım Kolaylığı Ödülleri • 32140, 32137, 32135, 32134, 32132 ve 32130 BMS LED TV modelleri / Kullanım Kolaylığı Ödülü • RC4822, Yinyang, PLANO, Metalluna ve Profit uzaktan kumanda modelleri / Kullanım Kolaylığı Ödülü • DVB 1130, DVB 1125, DVB 1120, DVB 605, DVB 545, DVB 520, DVB 510, DVB 505, DVB 325, DVB 315, FEMTOCELL To- tem set üstü kutu modelleri / Kullanım Kolaylığı Ödülü • Yinyang, PLANO ve Profit uzaktan kumanda, DVB 1125 ve DVB 545 set üstü kutu modelleri / Tasarım Ödülü A Design Award 2012 tüm ödüller: • GlassOn LED TV / Platin Ödül (Aynı zamanda Good Design ve Red Dot Design ödülleri) • Agile LED TV / Altın Ödül • La Torre LED TV / Altın Ödül • Triump LED TV / Altın Ödül • V TV LED TV / Gümüş Ödül Red Dot Design Award 2012: • BGH 411 set üstü ocak • Ceres Slim bulaşık makinesi • Themis Slim bulaşık makinesi • Orfe Slim Bulaşık makinesi • GlassOn LED TV IF Design Award 2012: • BGH 412 set üstü ocak Vestel’in 2011’de kazandığı tasarım ödülleri • Aralık ayında Good Design Award’da beyaz eşya ve elektronik ürünleriyle toplam 13 ödül • Eylül ayında DME tasarım yönetimi yarışmasında Büyük Firma Ödülü • Nisan ayında Plus X Award’da beyaz eşya ve elektronik ürünleriyle toplam 31 ödül • IF Design 2011’de iki bulaşık makinesi ve bir buzdolabı ile üç ödül • Odysseus bulaşık makinesi ile Red Dot Design Award • Design Turkey yarışmasından altı ödül • Chicago Mimarlık ve Tasarım Müzesi’nin Avrupa Mimarlık, Sanat, Tasarım ve Kentsel Araştırmalar Merkezi’yle düzenlediği Good Design’da iki TV, bir digital media controller ve bir uzaktan kumandayla da dört ödül 56 söyleşi Vestel, geleceğimizi aydınlatacak Vestel, LED LED çip çip üretiminde üretiminde dünya dünya devi devi olan olan Cree Cree firmasıyla firmasıyla birlikte, birlikte, Türkiye’de Türkiye’de yeni yeni bir bir sektör sektör olan olan LED LED aydınlatma aydınlatma Vestel, alanına adım adım attı. attı. Bu Bu önemli önemli adımla adımla ilgili ilgili hedefleri hedefleri ve ve çalışmaları çalışmaları Vestel Vestel LED LED Aydınlatma Aydınlatma Satış Satış ve ve Pazarlama Pazarlama Genel Genel alanına Müdürü Serkan Serkan Özkök’ten Özkök’ten dinledik. dinledik. Müdürü E nerji, tüm dünya için geleceğin en önemli sektörlerinin başında geliyor. Bu sektördeki önemli başlıklardan biri geleceğin aydınlatması olarak bilinen, enerji tasarruflu, uzun ömürlü, karbondioksit salımını azaltan, zararlı madde içermeyen çevre dostu LED aydınlatma. 10 yıl içinde dünyadaki aydınlatma pazarının 100 milyar Euro seviyesine gelmesi bekleniyor. Bu pazar içindeki LED aydınlatma payının da 60 milyar Euro olması öngörülüyor. Bu, şu andaki LED aydınlatma pazarının yaklaşık 10 katı büyümesi demek. Türkiye’de de enerjiye olan ihtiyaç önümüzdeki dönemde artarak devam edecek. Üretime oranla verimli tüketimin daha da önem kazanacağını söyleyen Vestel LED Aydınlatma Satış ve Pazarlama Genel Müdürü Serkan Özkök, “Hükümetin de bu amaçla uyguladığı politikalar kamuoyunda bilincin gelişmesini ve talebin artmasını sağlıyor. Türkiye pazarını, sadece aydınlatma olarak değerlendirdiğimizde; bizimle benzer nüfusa sahip Almanya’nın çok gerisinde olduğumuzu görüyoruz. Önümüzdeki dönemde Türkiye ve çevresindeki coğrafyada inşaat projeleri daha da artacak. Tüm bunları bir arada değerlendirdiğimizde muazzam bir potansiyel ortaya çıkıyor” diyor. Hayatımızı kolaylaştıracak akıllı çözümler üretmek için durmadan çalışan Vestel, LED aydınlatma alanında da önemli bir yatırım gerçekleştirdi. Türkiye’de yeni bir sektör olan LED aydınlatmaya, LED çip üretiminde dünya devi olan Cree ile atılan ortaklık adımıyla giriş yapan Vestel, kısa sürede Manisa’da bulunan Vestel City’de LED ürünlerin üretimine başlayacak. LED aydınlatma alanında ana oyunculardan biri olmayı hedeflediklerini dile getiren Özkök, “Yerli üretim yapacağız. LED aydınlatma alanında Türkiye’de ilkleri gerçekleştireceğiz” diyor. Z: Vestel, LED sektöründe ne gibi çalışmalar yapmayı hedefliyor? Amacımız LED aydınlatma alanında ana oyunculardan biri olmak. Bunun için de uzun soluklu, süreklilik arz eden ve sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmayı hedefledik. Standartlar ve trendler konusunda da belirleyici olmak istediğimiz için faaliyetlerimizi hem ulusal hem de uluslararası platformlarda yürütüyoruz. Hedeflediğimiz en önemli çalışmalar; LED aydın- 57 “Önümüzdeki en önemli proje Zincirlikuyu’daki Zorlu Center Projesi. Türkiye’nin ilk ve tek, beş fonksiyonlu karma kullanım projesi olan Zorlu Center’daki aydınlatmanın büyük bir bölümü Vestel LED Aydınlatma ürünleriyle gerçekleştirilecek.” latmada kullanılan elektronik işletim cihazları üretimine başlamak ve Türkiye’de LED çip paketlemesini gerçekleştirmek. Biz yalnızca ürün satmıyoruz; aydınlatma ihtiyaçları için keşif, özel ürün tasarımı, projelendirme, raporlama, kredilendirme, uygulama ve bakım aşamalarından oluşan komple çözümler sunuyoruz. Aynı zamanda ZOREN ile gerçekleştirdiğimiz işbirliği sayesinde, bizden çözüm alan projelerin ucuz enerji tedariği de mümkün oluyor. Z: Vestel’de LED çalışmaları için nasıl bir yapılanma gerçekleştirdiniz? Üretimle ilgili olarak Vestel Dijital’de Aydınlatma Sistem Mühendisliği, Ürün Mühendisliği, Maliyet Yönetimi ve LED Aydınlatma İş Yönetimi bölümleri oluşturuldu. Aynı zamanda Ar-Ge ve Endüstriyel Tasarım ekiplerinden de destek alınıyor. Satış ve Pazarlama tarafında ise aydınlatma sektöründe deneyimli, piyasayı tanıyan, projelendirme yapabilecek ve yalnızca LED aydınlatmaya odaklanmış bir ekip kurduk. Ekibimizde elektrik mühendisi de, mimar da var. Aynı zamanda Vestel’in satış ve iletişim bölümlerinden de destek alıyoruz. Z: Cree ile işbirliği yapmanızın nedenleri neler? LED aydınlatma alanında ana oyunculardan biri olmayı hedeflediğimiz için LED çip üretiminde dünya devi olan Cree firması ile teknoloji ortaklığı gerçekleştirdik. Cree’nin üretim süreçleri için geliştirdiği, teknolojik destek ve test sistemlerinden oluşan TEMPO servisi, gerçekleştirdiğimiz ortaklıkta en önemli etken. Cree mühendisleri üretimin her aşamasıyla ilgili bilgi birikimlerini ve teknolojik yenilikleri bizimle paylaşıyor. Z: Aydınlatma laboratuvarlarıyla ilgili bilgi verir misiniz? Vestel’in sektördeki ana oyuncu olmasını sağlayacak projelerden biri de aydınlatma laboratuvarı yatırımlarımız. “Yatırımlar” diyorum, çünkü iki ayaklı bir proje bu. İTÜ Enerji Enstitüsü ile yapılan anlaşma çerçevesinde Maslak’taki yerleşkeye “Vestel Aydınlatma Laboratuvarı” kuruluyor. Enstitü bünyesindeki Enerji Planlaması ve Yönetimi Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Sermin Onaygil ve ekibi de aydınlatma aygıtı tasarımıyla ve aydınlatma tekniğiyle ilgili bize destek veriyor. Projenin diğer ayağı da Vestel City’de hayata geçecek. Vestel City’de kurulacak akredite laboratuvar sayesinde hem kendi ürünlerimizi uluslararası standartlara uygun olarak test edip onaylayabilecek, hem de devlet kurumlarının talebi halinde bağımsız testler yapabileceğiz. Z: Üretim tesisleri hakkında bilgi verir misiniz? Kesinlikle yerli üretim yapacağız. Vestel Dijital fabrika tarafından hazırlanan piyasadaki ihtiyaçlara ve gelişmelere uygun bir üretim yol haritamız var. Detayları ilerleyen zamanlarda paylaşabileceğiz. Ancak bugünden çok net diyebilirim ki; LED aydınlatma alanında Türkiye’de ilkleri gerçekleştireceğiz. Bu ilkleri gerçekleştirebilmek için de Vestel City’deki televizyon ve beyaz eşya üretiminde kullanılan, Avrupa’nın en büyük plastik enjeksiyon tesisine ek yatırımlar yapılıyor. Aynı zamanda metal press hatları da yeniden yapılandırılıyor. Z: Türkiye’de ya da dünyada üstlendiğiniz projeler var mı? Önümüzdeki en önemli proje Zincirlikuyu’daki Zorlu Center Projesi. Türkiye’nin ilk ve tek, beş fonksiyonlu “karma kullanım” projesi olan Zorlu Center’daki aydınlatmanın büyük bir bölümü Vestel LED Aydınlatma ürünleriyle gerçekleştirilecek. Bu bizim için de çok önemli bir referans olacak. Aydınlatmayla ilgili süreçlerde komple çözüm sunabildiğimiz için gerek uluslararası markaların Türkiye’deki projelerinden, gerekse Türkiye’de özel sektör tarafından hayata geçen ya da geçecek projelerden ciddi bir talep var. Aynı zamanda çevre coğrafyadaki projelerden de talep geliyor. Faaliyetine henüz başladığımız Vestel LED Aydınlatma ürünlerine olan bu ilgi, doğru yolda olduğumuzun en önemli kanıtı. Z: 2012 için hedefleriniz neler? Üretimle birlikte ortak hedefimiz; yerli üretime ağırlık vererek, oluşturmaya başladığımız satış kanalları aracılığıyla hedef kitlelerin ihtiyaçlarına uygun temel ürün gamını ve çözümleri sunmak. Ayrıca ilk aşamada projelerden gelen taleplere hızla cevap vererek butik ve özel çözümler üretebilmeyi de hedefliyoruz. Serkan Özkök LED aydınlatmanın avantajları • Eski teknoloji ürünlere göre yüzde 80’e varan oranda daha az enerji tüketir. • Daha az enerji tükettiği için daha az karbondioksit salımı oluşur. • Civa ya da benzeri zararlı maddeler içermediği için çevre dostudur. • Çarpmalara, düşmelere ve kırılmalara karşı dayanıklıdır. • Çok uzun kullanım ömrü vardır. • Standart ürün formunda oldukları için hem eski teknoloji ürünlerin yerinde kullanılabilir hem de estetik beklentileri karşılar. • UV ışınımı yok denecek kadar az olduğu için UV ışınlarının olumsuz etkileri yoktur. 58 haber Korteks, uluslararası fuarlarda beğeni topluyor Dünya polyester iplik devi Korteks, dünyanın en büyük ve en önemli fuarlarında yerini almaya devam ediyor. Fuarlarda ziyaretçilerin beğenisine sunulan Korteks ürünleri, her yıl olduğu gibi bu yıl da büyük ilgi topladı. A vrupa ve Ortadoğu’nun en büyük entegre polyester iplik üreticisi ve ihracatçısı olan Korteks, her yıl olduğu gibi 2012 yılında da dünyanın önde gelen uluslararası fuarlarında göz doldurdu. Heimtextil 11-14 Ocak tarihleri arasında Almanya’nın Frankfurt kentinde düzenlenen Heimtextil’e (International Trade Fair for Home and Contract Textiles) katılan Korteks, ürünlerini ziyaretçilerin beğenisine sundu. ISPO Munich Korteks, 29 Ocak-1 Şubat tarihleri arasında ise Almanya’nın Münih kentinde düzenlenen Uluslararası Spor Giyim ve Spor Ekipmanları Moda Fuarı’nda (ISPO Munich 2012) standıyla yer aldı. Bu yıl 42.’si gerçekleştirilen, 13’ü Türk şirketi olmak üzere 51 ülkeden 2 bin 344 şirketin katıldığı fuara Korteks, bu yıl üçüncü kez katıldı. Fuarda Korteks’in yüksek performanslı kumaş markası DRY TOUCH® büyük ilgi gördü. Hightex Korteks, 21-24 Nisan tarihleri arasında da Hightex 4. İstanbul Teknik Tekstiller ve Nonwoven Dokuma Teknolojileri Fuarı’na katıldı. Dünya tekstil teknoloji üreticilerini ve teknik tekstiller/nonwoven ürünlerini buluşturan fuarda, Korteks yine göz doldurdu. Evteks Korteks, CNR Expo’da 16-20 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen 18. İstanbul Ev Tekstili Fuarı Evteks 2012’de de yerini aldı. 59 Zorlu Dış Ticaret, rakiplerini geride bıraktı Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) açıkladığı en çok ihracat yapan 1000 firma arasında 44’üncü sırada yer alan Zorlu Dış Ticaret, 2011 yılında 350 milyon Dolarlık ciroya ulaştı. Z orlu Tekstil Grubu’nun tüm dış ticaret faaliyetlerini yürütmek amacıyla 1998’de kurulan Zorlu Dış Ticaret, inovasyon ve Ar-Ge gücü ile rakiplerini geride bırakmaya devam ediyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) açıkladığı en çok ihracat yapan 1000 firma arasında, gerçekleştirdiği 212 milyon Dolarlık ihracatla 44’üncü sırada yer alan Zorlu Dış Ticaret, 2011’de 350 milyon Dolarlık ciroya ulaştı. Bu cironun bünyelerindeki diğer şirketler tarafından yapıldığını ve bu nedenle sıralamada 44’üncü sırada olduklarını söyleyen Zorlu Holding Tekstil Grup Başkanı Vedat Aydın, “Türkiye’de uygulanan ihracat politikaları nedeniyle Zorlu Dış Ticaret şirketleri yanında, Korteks, Zorlu Tekstil ve Arzum gibi değişik şirketlerle ihracat yaptık. Tüm ihracatlarımızı bir şirketten yapsaydık sıralamada 25’inci olurduk. Tekstilciler arasında ise, hammadde satanlar hariç yerimiz birinciliktir” dedi. İhracattaki başarılarının arkasında bilgi, tecrübe, güçlü üretim tesisleri, en son teknolojiye sahip üretim tesisleri olduğunu söyleyen Aydın, bunun yanı sıra global davranış, müşterilerine verdikleri servis, seneler boyu oluşturdukları güven ilişkisinin de bu başarıda önemli payının bulunduğunu dile getirdi. Zorlu Dış Ticaret, iplik, nevresim ve çarşafın yanı sıra 2004 yılı sonu itibariyle marka ve lisanslı ürünlerin yönetimini de üstlendi. Ürünler bazında segmente edilen bölgesel bir yapılanmaya sahip olan Zorlu Dış Ticaret’in, ABD, Almanya ve İngiltere’de pazarlama ve satış aktivitelerinin doğrudan gerçekleştirildiği satış ofisleri ve showroomları bulunuyor. Aynı zamanda şirket 2005 yılından bu yana, Çin, Hindistan ve Pakistan’daki satın alma ofisleri ile de faaliyetlerini sürdürüyor. Bunların yanı sıra Zorlu Holding bünyesinde bulunan Zorluteks Doo Makedonya şirketi ise Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Bosna, Arnavutluk, Kosova, Slovenya, Slovakya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’da üretim ve pazarlama faaliyetleri gerçekleştiriyor. Arzum Tekstil Pazarlama Ticaret’le de, başta İran ve Ukrayna olmak üzere Bulgaristan, Romanya, Polonya, Libya, K. Irak, Suudi Arabistan gibi birçok ülkeye Taç markalı ürünlerin pazarlama ve satış faaliyetleri yürütülüyor. Türkiye önemli bir üretim ülkesi İhracatta en önemli pazarlarının AB ülkeleri olduğunu belirten Aydın, esneklik, yakınlık, kalite gibi nedenlerle AB ülkeleri için Türkiye’nin önemli bir üretim ülkesi olduğunu ifade etti. Tesislerinin modern ve büyük olması sayesinde AB ülkelerindeki müşterileriyle ilişkilerinin her geçen gün geliştiğini aktaran Aydın, “AB’deki kriz ortamı nedeniyle 2012 yılı için artış öngörmedik ama yeni kanallar bularak en azından düşüş de yaşamak istemiyoruz. AB’deki daralmayı başta Rusya olmak üzere İran ve Irak gibi komşu ülkelere satışları artırarak kompanse etmeyi planlıyoruz. Yeni pazarlar bulmak ve özellikle satış yaptığımız 35 pazarda payımızı artırmaya konsantre olduk” diyor. Vedat Aydın 60 haber Korteks’e yurtdışı ziyaretleri Bursa’daki Korteks Fabrikası’nın yurtdışından önemli konukları vardı. Almanya’nın Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier ve Belçika Flaman Hükümeti Başbakan Yardımcısı İngrid Lieten Korteks’i ziyaret etti. B ursa’daki Korteks Fabrikası, Nisan ve Mayıs aylarında yurtdışından konuklarını ağırladı. Almanya’nın Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier,eşi Ursula Bouffier ile Türkiye’ye yaptığı üç günlük gezi kapsamında, Bursa’ya geldi. Beraberindeki heyetle 17 Nisan’da Korteks Fabrikası’nı ziyaret eden Bouffier, Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Zorlu’dan fabrika hakkında bilgi aldı. çok hızlı bir gelişme kaydettiğini görüyoruz. Bu anlamda Bursa ile işbirliği yapmak bizim için çok anlamlı ve önemli” dedi. Zeki Zorlu ise Almanlar ve Türkler’in birbirlerini çok uzun yıllardır tanıdığını, Almanya’da çok sayıda Türk vatandaşı olduğunu belirterek, “Birbirimizi 50 yıldır tanıyoruz. Birbirimizle kaynaşmışız. Bizler kardeş ülkeyiz. Bundan sonra da öyle yaşayacağız. Sizleri burada ağırlamaktan dolayı çok mutlu olduk” diye konuştu. Gezi sırasında yaptığı konuşmada, Almanya ve Türkiye için bölge ortaklığı ve partnerliğinin çok önemli olduğunu söyleyen Bouffier, Hessen ile Bursa arasındaki ortaklığı daha da geliştirmek istediklerini belirtti. Bu kapsamda iki kentin birbirlerini tanıması ve kaynaşmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Bouffier, “Biz bu ziyaretlerimizde aramızdaki bağları daha da geliştirmeyi hedefliyoruz. Hessen eyaleti, Almanya’nın ekonomik anlamda en güçlü eyaletlerinden birisidir. Tabii Türkiye kökenli insanlarımızın yaşadığı bir yerdir. Bu da bizim için önemli unsurlardan biri. Bursa’ya baktığımız zaman da son dönemde Belçika Flaman hükümeti temsilcileri Korteks’te T.C. Ekonomi Bakanlığı ve Uludağ İhracatçı Birlikleri’nin organizasyonunda Türkiye’ye gelen Belçika Flaman Hükümeti Başbakan Yardımcısı ve Flaman İnovasyon, Kamu Yatırımları, Medya ve Yoksullukla Mücadele Bakanı Ingrid Lieten, 16 Mayıs’ta Korteks Fabrikası’nı ziyaret etti. Lieten ve beraberindeki Türk kökenli milletvekilleri Güler Turan, Fatma Pehlivan ve Belçika’nın Ankara Büyükelçisi Pol De Witte’e Fabrika Genel Müdürü Necat Altın tarafından Zorlu Grubu ve Korteks hakkında bir sunum yapıldı. Daha sonra heyetle birlikte fabrika gezisi yapıldı. Belçika Flaman Hükümeti Başbakan Yardımcısı Bayan İngrid Lieten 61 Zorlu’dan eğitime önemli katkı Zorlu Holding Yönetim Kurulu Eş Başkanı Zeki Zorlu, Bursa’da 32 derslikli endüstri meslek lisesi yaptırıyor. 2013 yılında inşaatına başlanarak 2014 yılında tamamlanması planlanan okulun, yaklaşık 7 milyon TL’ye mal olması bekleniyor. Z nin elemanları olarak görülebilir. Ama öyle değil, işadamları ne yaparsa yapsın eğer ki bir taşın üzerine bir taş koyup bir kişiye ekmek verebiliyorsa, o hayatta ne güzel bir şeydir” dedi. orlu Holding Yönetim Kurulu Eş Başkanı Zeki Zorlu, Bursa’nın Yıldırım ilçesinde eski Karayolları’na ait 36 parseldeki arsa üzerine, 32 derslikli endüstri meslek lisesi yaptırıyor. İsmi Zeki Zorlu Endüstri Meslek Lisesi olarak belirlenen okulda, öğretim binası, kapalı spor salonu, konferans salonu ve yemekhane binası ve dört atölye binası bulunacak. Eğitim kompleksi anahtar teslimi inşa edilerek, kullanım hakkı Bursa Valiliği İl Tüzel Kişiliği’ne devredilecek. Okulun protokol töreni 17 Mayıs’ta Bursa Heykel Valilik binasında düzenlendi. Protokolü Bursa Valisi Şahabettin Harput, Zeki Zorlu ve İl Milli Eğitim Müdürü Atilla Gülsar imzaladı. Törendeki konuşmasında yapılan işin çok hayırlı bir hizmet olduğunu belirten Şahabettin Harput, “Bursa ve ülkemizin çok sevilen hayırsever işadamlarından Zeki Zorlu ile bir protokol imzalayacağız. Zeki Zorlu’yu bugüne kadar yaptığı hayırlı işler ve sanayi hizmetlerinden dolayı tanıyor, ülkemize prestij kazandıran pek çok çalışmaları ile biliyoruz” dedi. Geçen ay Almanya’dan Bursa’ya gelen Hessen Başbakanı’nın özellikle Zeki Zorlu’dan bahsettiğini anlatan Harput, “Hessen Başbakanı özellikle Zorlu’nun polyester üzerine kurduğu fabrikadaki teknolojinin kendilerinde olmadığını söyledi. Ayrıca Yıldırım’daki Hacı Mehmet Zorlu engelli okulunu görüp çok beğendiğini belirtti. Ve bana ‘Bu insanların ne menfaati var da bunu yapıyorlar’ diye sordu. Ben de onlara ‘Siz bunun menfaatini bilemezsiniz’ şeklinde cevap verdim” dedi. Yıldırım’da yapılacak 32 derslikli endüstri meslek lisesinin protokolünü imzalamaktan büyük mutluluk duyduklarını dile getiren Harput, “Ölümsüzler kervanının altın zincir halkasına Zeki Zorlu’nun daha önceki halkalarından bir tane daha ekliyoruz. Ben kendisini kutluyor ve yaptığı hayrın kabul olmasını temenni ediyorum” şeklinde konuştu. “Önce işimiz, ondan sonra ailemiz” Zeki Zorlu ise yaptığı konuşmada; “Ben de malum Türkiye’de ismi duyulan Zorlu ailesinin bir ferdiyim. Her şey ülkemiz için, şahsi olarak hiçbir zaman tek kelime düşünmedim. Hayat boyunca hiçbir zaman ailemiz demedik. Önce işimiz, ondan sonra ailemiz” dedi. Bursa’da yaptırdığı Hacı Mehmet Zorlu engelli Zeki Zorlu, Bursa Valisi Şahabettin Harput okulunun hayatında yaptığı en büyük işlerden biri olduğunun altını çizen Zorlu, “Bu okul beni çok sevindirdi. Bursa benim olsa o kadar sevinmezdim. Ama o okulda bir engelli öğrencinin boynuma sarılması büyük mutluluktu. Bana cenneti verseniz o kadar sevinmezdim” şeklinde konuştu. Her yaptıkları işi “Bizim diye değil, ülkemizin en güzeli olsun” diye yaptıklarını anlatan Zorlu, “Aslında biz öncelikle birer hocayız. Ondan sonra eğitimci, ardından da işvereniz. İş verdiğimiz o kadar insanın velisi, abisi ve babası olarak kendimizi görüyoruz. Bu nedenle bütün işlerin en iyi olması için çalışıyoruz. Belki işadamları ülkemizde sömürü düzeni- Hayatta en çok korktuğu şeyin çalışanlarının kendisi yüzünden ailelerine ekmek götürememesi olduğunu vurgulayan Zorlu, “Krizlerde en çok korktuğum şey, acaba çalışanların paralarını bir iki gün geciktirirsek sıkıntı yaşar mı, çocukları ne yapar, okul harçlığı istediği zaman babası ‘yok’ derse ne olur, ‘Beni işten çıkardı patron’ dediği zaman ailesi ne olur, acaba nerede hata yaparız da bu insanları sıkıntıya sokarız diye düşünür, korkarım” şeklinde anlattı. Aynı zamanda eğitime de destek verdiklerini söyleyen Zorlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz kendimizi sanayiye adadık. Eğitim ise devletin işidir ama biz de elimizden geldiği kadar eğitime de destek olmaya çalışıyoruz. Sanayiden geldiğimiz için Türkiye’de teknik elemanın az, düz liselerin ise çok olduğunu biliyoruz. Düz liseyi bitirip meslek sahibi olunamıyor. Bu nedenle teknik lisenin öneminin bilinci ile bu okulun protokolünü imzalıyoruz. İnşallah sağ olursam, okulun açılışını da yapmak beni çok mutlu edecektir.” 62 haber ETD, liberal piyasa ve enerji sektörünün beklentilerini paylaştı Enerji ve Ticareti Derneği (ETD) öncülüğünde ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın başkanlığında düzenlenen basın toplantısında “Enerji Piyasasının Liberalleşmesinin Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri” konulu analizin sonuçları açıklandı. E nerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın başkanlığında 22 Şubat’ta Ankara JW Marriott Otel’de düzenlenen basın toplantısında Enerji Ticareti Derneği (ETD) adına PricewaterhouseCoopers (PwC) tarafından hazırlanan “Enerji Piyasasının Liberalleşmesinin Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri” konulu raporun sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı. Toplantıya Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Hasan Köktaş’ın yanı sıra ETD Başkanı ve EFT Türkiye Genel Müdürü Mustafa Karahan, ETD Yönetim Kurulu Üyelerinden Enerjisa Elektrik Enerjisi Toptan Satış CEO’su Kiran Madisetti, Fina Enerji İcra Kurulu Üyesi Onur Yazgan, RWE Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO’su Dr. Andreas Radmacher ile TURCAS Petrol Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO’su Batu Aksoy katıldılar. Açılış konuşmasında, enerji piyasasının liberalleşmesinin sadece sektör için değil, Türkiye ekonomisinin geneli için büyük fayda sağlayacağını ifade eden Enerji Ticareti Derneği Başkanı Mustafa Karahan, “ETD olarak liberal piyasa koşullarının oluşmasıyla birlikte, rekabetin sektörde olumlu bir değişim yaratacağını ve nihai tüketiciye daha uygun maliyetle daha yüksek hizmet kalitesi olarak yansıyacağını düşünüyoruz” dedi. Kamunun enerji piyasasının liberalleşmesi yönünde bugüne kadar önemli gelişmelere imza attığını belirten Karahan, ETD’nin de bu yönde somut çalışmalar yaptığını vurgulayarak kamu ve özel sektör işbirliği ile sürecin daha da ileri götürüleceğine inandığını söyledi. Bir modelleme üzerinden ilerleyerek, enerji piyasası liberalleşmiş Türkiye ekonomisinin olası sonuçlarını rakamlarla ortaya koyan raporu değerlendiren PwC Temsilcisi Folker Trepte, fiyatların arz ve talep dengesiyle belirlendiği liberal bir enerji piyasası sayesinde Türkiye’nin 2019 yılında GSYİH’de 42 milyar TL’ye denk gelen, yüzde 2,6’lık ilave artış sağlanmasının mümkün olduğunu belirtti. Trepte, enerji piyasalarında liberalleşmenin ekonomik refaha genel olarak etki edeceğini söyleyerek, “Liberalleşmenin olmadığı senaryoyla kıyaslandığında, liberalleşme ile birlikte ekonominin tüm sektörlerine 2019 yılına kadar yapılacak ilave yatırımın yaklaşık 26 milyar TL’yi bulacağı tahmin ediliyor. Ayrıca vasıflı işgücünün istihdamında yüzde 3,1 ve vasıfsız işgücünün istihdamında yüzde 3,4’lük bir artış öngörülüyor” dedi. Büyümenin ana tetikleyicisi, doğal gaz sektörü GSYİH’deki büyümenin ana tetikleyicisinin doğal gaz sektöründeki liberalleşme olacağına da dikkat çeken Trepte, “Türkiye, Kuzeybatı Avrupa piyasası gibi ithal doğal gaza önemli ölçüde bağımlı bir ülke. Bu nedenle, rapor hazırlanırken liberalleşmenin daha önce tamamlandığı Hollanda, Almanya ve İngiltere’deki piyasa verileri incelendi. Uluslararası tedarikçiler arasındaki rekabet ve Türkiye’nin bir enerji üssü haline gelmesi sonucu, pazardaki likiditenin artacağını ve doğal gazın Türkiye ekono- misi üzerindeki maliyetinin yaklaşık yüzde 20 oranında azalacağını tahmin ediyoruz” dedi. Türkiye’deki arz açığının kapanması ve arz güvenliğinin sağlanması ile yerli ve yabancı yatırımcı sayısının artacağına inandıklarını belirten ETD Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Toplantıları Koordinatörü Batu Aksoy da, “Türkiye büyük bir pazar ve enerji sektörüne yatırım yapmak isteyen yatırımcılar için bir çekim noktası özelliği taşıyor. Ancak bu talebi karşılayabilecek yatırımların zamanında ve ihtiyacı karşılayabilecek şekilde hızla artabilmesi için şeffaf ve likit bir piyasanın kurulması ve enerji borsasının etkin hale gelebilmesi amacıyla liberalleşme sürecinin tamamlanması gerekiyor. Sürdürülebilir bir liberalleşme sürecinin oluşturulmasının en önemli ön şartları arasında yeterli bir piyasa büyüklüğü ile piyasa oyuncularının yüksek sayı ve çeşitlilikte olmasını gösterebiliriz” diye konuştu. Raporu değerlendiren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise enerji sektörünün liberalleşmesi sürecinde Bakanlık ve ilgili kuruluşlarca yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. 63 Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin elektrik üretim tesisleri devrede Zorlu Enerji’nin Rusya’daki Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin kombine çevrim elektrik üretim tesisleri devreye alındı. İlk fazı 170 MW elektrik ve 150 gkal/saat ısı kapasitesine sahip santral ve devreye giren tesisle birlikte Moskova’da 200 bin kişiye elektrik, ısı ve sıcak su sağlanmaya başlandı. Z orlu Enerji’nin Kasım 2011’de basit çevrim olarak üretime geçen Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nde kombine çevrim sistemleri devreye alındı. Elektrik üretiminin yanı sıra Moskova ve çevresine bölgesel ısınmaya yönelik sıcak su sağlanmaya da başlandı. Santralde kombine çevrimin devreye girmesiyle elektrik üretimi artarak, 20 Mart itibarıyla elektrikte 239.000.000 kWh’e, sıcak suda ise 8.000 gkal’ye ulaşıldı. Yaklaşık 500 milyon Dolar yatırım tutarı ile hayata geçen Zorlu Enerji şirketlerinden Rosmiks LLC’ye ait Tereshkovo Doğal Gaz Santrali, yılda 1.400.000.000 kWh elektrik ve 600.000 gkal ısı üretecek. Rusya’nın özel sektör tarafından hayata geçirilen en yüksek kapasiteye sahip santrali olan Tereshkovo Doğal Gaz Santrali ikinci faz çalışmalarının ardından toplam 340 MW kurulu güce ulaşacak. Yapımı Zorlu Enerji Grubu şirketlerinden Zorlu Endüstriyel tarafından gerçekleştirilen Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin işletme ve bakım sorumluluğunu ise yine grup şirketlerinden biri olan Zorlu O&M üstleniyor. Yaptığı açıklamada, dünya doğal gaz rezervlerinin önemli bir bölümünü elinde bulunduran Rusya’nın özel sektör yatırımlarına ihtiyaç duyduğunu söyleyen Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak, “Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin Rusya’da küresel enerji yatırımlarını cesaretlendirmesini umuyoruz” dedi. Zorlu Enerji’nin Moskova’da, Tereshkovo’nun yanı sıra 340 MW elektrik ve 270 gkal/saat ısı kapasitesine sahip olacak Kojukhovo Doğal Gaz Santrali’nin de çalışmalarını yürüttüğünü belirten Ak, bu iki santralin Rusya kent nüfusunun büyük bir bölümünün yaşadığı Moskova’nın ısınma ve elektrik ihtiyacını önemli ölçüde karşılayacağına değindi. 64 hobi Zorlu’da bir amatör telsizci Zorlu Zorlu Enerji Enerji Grubu’nun Grubu’nun doğal doğal gaz gaz dağıtım dağıtım hizmeti hizmeti veren veren şirketi şirketi GAZDAŞ’ın GAZDAŞ’ın Gaziantep Gaziantep İşletme İşletme Müdürü Müdürü Fatih Fatih Güneş, Güneş, bir bir yıldır yıldır amatör amatör telsizcilik telsizcilik hobisiyle hobisiyle ilgileniyor. ilgileniyor. Güneş’ten Güneş’ten bu bu hobinin hobinin detaylarını detaylarını ve ve çalışmalarını çalışmalarını dinledik. dinledik. Amatör telsizcilerin çalışma araçları Çeşitli telsiz alıcı-verici cihazları, ham radyolar Mors kodu kullanan alıcı ve verici cihazlar Amatör maksatlı dijital ve analog yapılmış her çeşit cihaz Çeşitli antenler A matör telsizcilik, yalnızca kişisel olarak yapılan ulusal ve uluslararası radyo haberleşmesini ve bu konularla ilgili tüm araştırmaları kapsayan bir hobi. Dünyada yaklaşık 3 milyon, Türkiye’de ise 4 bin civarında telsizci bulunuyor. GAZDAŞ Gaziantep İşletme Müdürü Fatih Güneş de bir yıl önce bu hobiyle uğraşmaya başlamış. Amatör telsizciliğin çok keyifli bir hobi olduğunu söyleyen Güneş, “En çok şehir dışına çıktığımda ‘nerelere ulaşabilirim denemeleri’ çok keyif veriyor. Yeni bir sosyal çevreniz oluşuyor. Gittiğiniz her yerde size yardımcı olacak birileri, telsizin diğer tarafında sizi bekliyor. Olağanüstü zamanlarda da katkı sağlayabileceğinizi bilmek güzel bir şey” diyor. Fatih Güneş Z: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? 1971 Adana doğumluyum. Evliyim ve 5 yaşında bir kızım var. Gaziantep Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü ve Çukurova Üniversitesi İşletme Yüksek Lisans mezunuyum. 2002’den beri doğal gaz sektöründe çalışıyorum. Şubat 2007’de GAZDAŞ Nizip İşletme’de göreve başladım. Şirket içerisinde çeşitli görevlerde bulundum. Kasım 2011’den bu yana GAZDAŞ Gaziantep İşletme Müdürlüğü görevini yürütüyorum. Z: Zorlu Enerji Grubu bünyesinde çalışmak sizin için ne ifade ediyor? Türkiye’nin en saygın ve itibarı yüksek kurumlarından biri. Bir aile ve bu aileye mensup olmak gurur verici. Z: GAZDAŞ Gaziantep İşletme ile ilgili kısaca bilgi verebilir misiniz? Kaç kişilik bir ekipsiniz? Sürdürdüğünüz çalışmalar, kampanyalar, projeler neler? Bölge Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteriyoruz. Gaziantep İşletme, İşletme-Bakım ve İç Tesisat birimlerinden oluşuyor. Toplam 24 personelimiz var. Birimlerimiz kendi içinde RMS-A, Bakım&Onarım, Acil 187, Ölçümleme, Proje Onay, Tesisat Kontrol görevlerini üstleniyor. Z: Amatör telsizcilik hobiniz nasıl başladı? Nasıl ilgi duydunuz? 1990’lı yıllarda CB (halk bandı) telsizler vardı. Bir süre kullanmıştım. GAZDAŞ’ın telsiz şebekesinin kurulumunda da görev aldım. Yani telsizler eskiden beri ilgimi çekiyor. Geçen yıl, personelimiz ve amatör telsizci olan Mehmet Ali Öz arkadaşı- 65 mız bu konudan bahsetti ve beni yakın illerden gelen telsizcilerin katıldığı Amatör Bölge Toplantısı’na davet etti. Katıldım ve detaylı bilgi aldım. Ardından sınava girmeye karar verdim. Z: Amatör telsizcilik nedir? Kişinin hiçbir ticari ve siyasi yayın amacı olmadan kendisini geliştirmeye, bilgilendirmeye, yetiştirmeye ve uğraş vermeye yönelik olarak ülkesindeki ve dünyadaki diğer amatör telsizcilerle haberleşme yaptığı faaliyetlere radyo amatörlüğü ya da amatör telsizcilik deniyor. Amatör telsizcilik belgesine sahip kişilerin hepsi, ulusal ve uluslararası yönetmeliklere bağlı kalmak şartıyla bu faaliyeti sürdürebiliyor. Biz aramızda kısaca “amatör” diyoruz. Alt yapısında elektronik olan ama diğer taraftan sosyal yönü geniş bir hobi. Derneklerimiz var. Türkiye genelinde ve bölgesel olarak faaliyet gösteren dernekler çatısı altında faaliyet gösteriyor ve organizasyonlar düzenliyoruz. Z: Amatör telsizci neler yapar? Yurtiçi ve yurtdışındaki diğer amatör telsizcilerle haberleşme yapar ve telsiz haberleşme alanında teknolojik gelişmeleri takip eder. Radyo amatörü araştırmacı ruha sahiptir ve sürekli kendini yenileme ve geliştirme çabası içerisindedir. Çünkü bu sonsuz boyutlara sahip bir hobidir. Dağcılar da haberleşmelerini amatör şekilde yapıyor. Telefonların ulaşmadığı yerlerde telsizlerle kesintisiz iletişim sağlanıyor. Ayrıca amatör telsiz haberleşmesinde sınır yoktur. Amatör telsiz ile mesaj göndermek, internete bağlanmak, APRS sistemi üzerinden konumunun nerede olduğunu öğrenmek mümkün. Haberleşme olarak bilgisayar yardımıyla telsizden telsize frekans aracılığıyla resim gönderme, yani RTTY haberleşmesi de yapılıyor. Z: Siz bu konuda kendiniz nasıl geliştirdiniz? Bu işi nasıl öğrendiniz? Kolay öğrenilebilecek bir şey mi? Konu giderek popülerleşiyor. Bu konuda internet siteleri var. Türkiye genelinde ve bölgesel olarak faaliyet gösteren dernekler var. Geriye araştırmak ve yardımlaşmak kalıyor. Amatörler, teknik gelişim adına her türlü konuda birbirlerinden yardım alır. Gaziantep’te iki dernek faaliyet gösteriyor. Amatörlük bilgiyi paylaşmaktır. Yakın zamanda “yagi” tabir edilen yönlü anten imalatı yaptık. Gaziantep Telsiz ve Radyo Amatörleri Derneği (GRAD) Başkanı Enver İlikçi yönetiminde, altı saat gibi bir sürede dört arkadaş olarak atölye şartlarında imalatımızı tamamladık. Tam bir ekip çalışmasıydı. Şimdi antenim aracımın bagajında ve zaman zaman şehir dışına çıktığımda denemeler yapıyorum. Uzak mesafelere tüm sistemlerden bağımsız ulaşabilmek büyük keyif veriyor. Z: Herkes amatör telsizci olabilir mi? Nasıl olunuyor? Yönetmelik gereği 12 yaş üzeri herkes amatör telsizci olabilir. Amatör telsizcilik tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de lisans alınarak yapılabilir. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Telekomünikasyon Kurumu tarafından yılda iki kez açılan sınavlara katılarak başarılı olmak gerekiyor. Sınav; işletme bilgisi, kanun yönetmelik, teknik ve tatbiki mors olmak üzere dört aşamadan oluşuyor. Sınava girebilmek için en az ilköğretim mezunu olmak ve kamu haklarından kısıtlı olmamak gerekiyor. Z: Amatör telsizcilere ayrılmış ayrı frekanslar var mıdır? Yalnız amatör telsizcilere ayrılmış HF, VHF, UHF ve SHF band- larında var. Bu frekanslar tüm dünyaca ortak belirlenmiştir. Kanunların, yönetmeliklerin ve protokollerin belirlediği özel durumların dışında başka frekans kullanarak haberleşme yapmak yasaktır. Ayrıca anlaşılmayacak şekilde kapalı haberleşme yapamazlar. Z: Telsizle nerelerle ya da hangi mesafelerle görüşme yapılabilir? Dünyanın her tarafına telsizle ulaşabilirsiniz. Hatta amatör telsizciler kendilerinin imal edip uzaya gönderdiği amatör uydular dahi kullanıyor. Uzak mesafe haberleşmeleri genellikle HF (High Frequency) telsizlerle yapılır. HF haberleşmesi hava durumuna, güneşe ve doğa şartlarına bağlı olarak değişir. Bu nedenle her zaman her yer ile görüşmek mümkün olmayabilir. Şehir içi (lokal) ya da yakın şehirlerde ise amatör derneklerin kurduğu röleler ile haberleşme yapılır. Mevcut röleler ile Gaziantep’ten Antakya ve Mersin’e kadar hemen hemen tüm Çukurova ile görüşme yapılabiliyor. Z: Olağanüstü durumlarda amatör telsizciler neler yapar? Olağanüstü durumlarda telefon ve benzeri haberleşme sistemleri hizmet vermez duruma geliyor. Bununla birlikte her kamu kuruluşuna verdiği hizmete göre ayrı bir frekans tahsisi var. Böyle durumlarda gerek dünya ile gerekse tüm kuruşlarla en iyi haberleşmeyi amatör telsizciler sağlayabilir. Örneğin 17 Ağustos’taki depremden sadece birkaç dakika sonra Türkiye’nin her yerinde amatör telsizciler olaydan haberdar oldu ve haberleşmeyi sağladılar. Z: Bu hobiniz için nasıl zaman ayırıyorsunuz? Dernek faaliyetleri ne sıklıkta düzenleniyor? Dernek olarak rutin toplantılarımız olmuyor. Bazen haftada, bazen ayda bir defa toplanıp yeni projeleri görüşüyoruz. Zaman zaman yeni adaylara sınavları için yardımcı oluyoruz. Ayrıca, mesai saatleri dışında telsizin mandalına basmanın zamanı yok diye düşünüyorum. 66 teknoloji Sizin hala bir blog’unuz yok mu? İnternet günlüğü diye çıktı ama artık bugün uluslararası dev markalardan, hobi olsun diye yemek tariflerini paylaşanlara ya da binlerce takipçisiyle kitlelere ulaşanlara kadar birçok kesimin ilgisini çekiyor. Herkesin ücretsiz, özgürce sahip olabildiği blog’larda konu çeşitliliğinin ise ucu bucağı yok. B ir blog’da neler yapabilirsiniz? Kelime sınırınız olmadan dilediğiniz kadar yazabilir, fotoğraflarınızı paylaşabilir, videolarınızı yükleyebilirsiniz. Her şey sizin kontrolünüzde, sizin zevkinize göre olabilir… “Weblog” (internet günlüğü) sözcüğünden türeyen blog, sahibinin istediği gibi yazdığı, sadece ona ait serbest bir alan olduğu için hem günlük hem de kişisel bülten olarak kabul edilebilir. Neredeyse aklınıza gelebilecek her konuda blog ve blogger var. Bugün internet dünyasında yaklaşık 180 milyon blog olduğu söyleniyor. Bu rakama her gün yepyeni blog’lar ekleniyor. Türkiye’de ise 2005’ten itibaren yaygınlaşmaya başlayan kişisel sayfalar, artık kurumların da vazgeçilmezi. Mayıs 2005 itibariyle Google’da, Türkçe sayfalarda “blog” sözcüğü 65 bin 500 kez yer alırken, Mayıs 2006’da bu sayı 5 milyona, Mayıs 2008’de ise 10 milyonun üzerine çıkmış. Blogosfer adı verilen blog dünyası bugün o kadar genişledi ki özel olarak yalnızca blog’larda arama yapan arama motorları bile bulunuyor. Blogpulse’a göre Haziran 2004’te dünya çapındaki blog sayısı sadece 3 milyon civarındayken, 2 Aralık 2011 itibarıyla ise bu rakam 178 milyonu aştı. Buna göre ayda 3 milyona yakın blog açıyoruz ve bu blog’larda profesyonel yazılardan kişisel hayatımıza, çektiğimiz fotoğraflardan izlediğimiz filmlere kadar aklımıza ne geliyorsa paylaşıyoruz. Blogosferin nabzını tutan sitelerden Technorati’nin istatistiklerine göre, günde 50 binden fazla yeni blog sitesi yaratılıyor. Technorati’nin 2011 raporuna göre blogger’lar beşe ayrılıyor: • Hobiciler (tüm blogger yüzde 60’ı) • Profesyonel Part-Time’cılar (Yüzde 9, yani başka bir işte çalışan ama yan iş olarak blog’lardan para kazananlar) • Profesyonel Full-Time’cılar (Yüzde 9, kişisel olarak tam zamanlı blog’lardan para kazananlar) • Şirketciler (Yüzde 8, bir şirket adına blog yazanlar) • Girişimciler (Yüzde 13, sadece bir blog yürütmek için bir şirket kuranlar) Tüm bu blogger’lar hakkında raporda şu istatistikler var: • Blogger’ların neredeyse yüzde 60’ı 25-44 yaş arasında. • Girişimci blogger’ların yüzde 50’si 45 yaşın üzerinde. • Yüzde 30’u en azından üniversite mezunu. • Yüzde 50 civarı en az iki yıldır blog yazıyor. • Yüzde 20’si son altı yıldır blogger. • Yüzde 40’ı haftada en az üç saatini blog yazarak geçiriyor. • Yüzde 50’si haftada en az üç içerik giriyor. • Yaklaşık yüzde 40’ı iş konulu yazıyor. • Yüzde 65’i sosyal medyalardan en az bir markayı takip ediyor. Live Spaces: Microsoft’un Windows Live Spaces adlı blog sistemi de MSN üyelerine sunulan Windows Live Messenger hizmetine ilişkilendirilince ciddi bir yayılma gösterdi. Üyelerin fotoğraf albümü oluşturmasına izin veren sistem, blog’ların güncellendiği anda paylaşılmasını sağlayan dahili bir yapıya da sahipti. Microsoft, 2010’da Windows Live Spaces servisini durduracağını açıkladı ve kullanıcılarına blog’larını ücretsiz olarak WordPress.com’a taşıma olanağı sundu. Kullanıcının kendi sunucusuna kurarak çalıştırdığı blog yazılımlarında lider konumda olan WordPress’i benzer sistemle çalışan Joomla izliyor. 2011’in en iyi blog’ları Kendi blog’unu kendin yap Bir blog sahibi olmak çok kolay, burada önemli olan, ilgi çeken içerikler üretmek ve güncel olmak. Blog yapmanın en iyi yolu, hazır şablonlar sunan ve neredeyse bir mail hesabı oluşturmak kadar işi kolaylaştıran belli başlı adreslere gitmek. İşte en çok tercih edilenler: Blogger: Google’ın ücretsiz sunduğu bu hizmet sayesinde sadece 3 adımda bir blog sahibi olabilirsiniz. Birinci adımda eğer Google hesabınız yoksa bunu oluşturuyorsunuz, ikinci adımda blog’unuz için bir ad seçiyorsunuz ve son adımda size sunulan şablonlardan seçiyorsunuz. Ayrıca blog’unuzu özelleştirmek için de seçenekler bulunuyor. Blogcu: Bu hizmet de yine sizi Blogger’a yönlendiriyor ve basit adımlarla bir blog sahibi olmanızı sağlıyor. Ayrıca blog şablonunun özel kiralanan sunucu alanına yerleştirilmesi ve çalıştırılmasıyla kurulan blog’lar www.blogisminiz.com gibi bir adrese sahip oluyor. “BÖ!” (Blog Ödülleri) yarışmasında 2011’in birincileri şu şekilde: Aile Blogları: Defne’nin Annesi, Slingomom, Blogcu Anne Gezi Blogları: Yol Hiç Bitmez, Uzar/I Can Travel, Gezi Jurnal Haber Gündem Blogları: Homo Insurrectus, Politik Akademi, Popüler Mevzular Hobi Blogları: Fotografium, İçimdekiler, Zeynep’in Evi İş Dünyası Blogları: Temel Aksoy Blog, Girişimci Fikirler, comTalks Kadın Blogları: Teknolojik Anne, Pembe Ruj, Alışveriş Danışmanı Kişisel Bloglar: Pozitif Günlük, Kayıp Ruh, Duygu’nun Yeri Kültür Sanat Blogları: Manyetik Bant, The Balkabaa, Neyin Kafası Moda Blogları: Bi Kot Bi Tişört, Fashions Letter, Fashion Stroke Otomotiv Blogları: Ae2 Project, Pit Cafe, Agamemnon Oyun ve Eğlence Blogları: 90’lar Müzesi, Garip!n, WASD Oyuncu Reklam ve Pazarlama Blogları: Addwork, Mecraburada, Kreatif Direktör Spor Blogları: Spearfishing Senses, İstanbul Eskrim, FNC Blog Teknoloji Blogları: Teknolog, TeknoTwit, Sihirli Elma Yemek Blogları: Leyla’nın Kahve Dükkanı, My Beautiful CookBook/ Sütüme, Sarelleme karışma Ayrıntılı bilgi: https://www.blogodulleri.com/ 67 Blogger olmak isteyenlere tavsiyeler • Blog’unuzu açmadan önce ilgi alanınıza giren bir içerik konsepti düşünün. Birçok blogger’ın yaptığı gibi, bir alanda yoğunlaşın. Böylece hem yazılarınızı, hem de araştırmalarınızı derinleştirerek kendiniz için iyi bir arşiv, takipçileriniz için cazip bir kaynak oluşturabilirsiniz. Efsane oyuncu Merly Streep’in başrolünde oynadığı Julie & Julia bu konuda size ilham verebilir. • Blog oluştururken size yardımcı olacak bir servis seçin (WordPress, Blogger gibi). Ücretsiz bir servis alacaksanız Blogger’ı tercih edebilirsiniz. Bu işten çok keyif alırsanız ve takipçi sayınız artarsa bir host ve domain alarak profesyonel bir blog hazırlayabilirsiniz. • Çağımızda bilgi, çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Artık herkes en yeni, en taze bilgi ve haberi almaya alışkın. Bir haber sitesi yapmıyorsunuz ancak blog’unuzda güncel bilgi olmaması takipçi kaybına neden olur, blog’unuzu sürekli güncel tutmaya özen gösterin. • Blog’unuzu açtıktan sonra diğer blogger’ların yazılarına yorum yapın. Bu şekilde blog’unuza yeni ziyaretçiler sağlayabilirsiniz. Forum siteleri, Twitter ve Facebook gibi sosyal sitelerde blog’unuzu tanıtabilirsiniz. • Blog’unuz için akılda kalıcı, kolay anlaşılır ve aynı zamanda dikkat çekici bir isim kullanabilirsiniz. 68 köşe yazısı/ayşegül güngör Minerva Eğitim Teknolojileri A.Ş. Genel Müdürü [email protected] Rubikon’u geçmek Herkesin hayatında bir “Rubikon”u var. Olmanız gerektiğini düşündüğünüz yer ile bulunduğunuz yeri ayıran Rubikon nehrinin kıyısında olduğunuzu, nehri geçmenin geri dönülmez bir sorumluluk anlamına geldiğini hayal edin. İşte burası sizin Rubikon’unuz. 2 011 yılı içinde en sevdiğim filmlerden biri başrolünü Brad Pitt’in oynadığı “Kazanma Hırsı” (Moneyball) oldu. Michael Lewis’in çok satan kitabından uyarlanan gerçek bir hikayeye dayanan film, ülkemize yabancı olan beyzbol sporunu, bir beyzbol takımının oyuncu seçimi sürecini ve kendisinden hiçbir şey beklenmeyen bir takımın şampiyonluğa yürüyüşü ile ön yargıları nasıl kırdığını anlatıyor. kırdığını ama asıl ön yargının insanın kendi içinde olduğunu ve yıkmak için sadece kendisine inanması gerektiğini anlıyoruz. Filmin beni en etkileyen bölümü son sahnesiydi. Sezonun son maçını kazanmayı hedefleyen Billy bu hedefini gerçekleştiremeyince kendini başarısızlıkla suçluyor ve kendisine sunulan teklifi reddediyordu. Şu an hala çalıştırdığı takımla sezonun son maçını kazanmaya çalışıyor. Billy Beane beyzbol yıldızı olmaya doğru ilerlerken sahada kendisinden beklenenleri karşılayamamaya başlayınca rekabete dayalı kişiliğini yöneticiliğe verir ve Oakland takımının yöneticiliğini üstlenir. Billy’nin takımı diğer takımlara oranla düşük bir bütçeye sahiptir ve sırf bütçesi yüzünden sezonu kaybetmeye neredeyse zorunludur. Bir gün yolu Yale ekonomi mezunu ve aynı zamanda bir matematik dahisi olan Peter Brand ile kesişir. Peter’a çok inanan Beane, geleneksel oyuncu seçimi tekniğini bir kenara bırakarak Peter’ın tamamiyle matematiksel bir modele dayanarak geliştirdiği oyuncu seçimi tekniğini benimser. Bu teknikle takımı yeniden kurmaya karar verir. Risk ve özgüven gerektiriyor Ön yargılar yenmek ve sınırları geçmek öyle sanıldığı kadar kolay değil aslında. Önemli bir risk ve beraberinde özgüven gerektiriyor. Bu durumun diğer bir örneğine Sezar’ın hayatına bakarak rastlamamız mümkün. Billy’nin işini tehlikeye atan bu teknik, geleneksel olarak sadece yetenek bazlı oyuncu arayışını bir kenara atarak, takımın bütününü ele alıp istatistik ve matematiksel veriler ile tek başına ucuz olan oyuncuları spesifik permutasyonlarla bir araya getirdiğinde teoride yenilmez bir takıma dönüştürmeyi öngörür. Sezonun başında herkesin tahmin ettiği gibi yerlerde sürünen takım, Billy ve Peter’in inancı ve kararlılığı sayesinde var olan ön yargıları teker teker yıkar ve takım şampiyonluk yolunda ilerlemeye başlar. Film boyunca matematiksel bir modelle bir araya gelen takımın kendileri hakkında oluşan ön yargıları adım adım nasıl İ.Ö. 1 Ocak 49’da Roma’daki konsüller Sezar’ı kendileri için tehlike oluşturduğunu düşünerek Cumhuriyet’in başından uzaklaştırmaya karar verirler. İki yıllık bir uğraştan sonra Sezar’ın düşmanları bir araya gelerek belli bir tarihe kadar ordunun komutasını bırakmazsa, Cumhuriyet’e karşı suç işlemiş olacağını etrafa yayarlar ve senatodan çıkan karar ile Sezar’a orduyu bırakması gerektiğini söylerler. Haber 10 Ocak’ta Sezar’a ulaşır. O sırada Galya’da Cisalpina’dadır ve bu habere verdiği cevap, o eyaletin sınırında bulunan Rubikon nehri yakınlarındaki Rimini bölgesine asker yollamak olur. Ordusunun büyük kısmı hala Galya’dadır. Sezar yağmurdan yükselmiş olan Rubikon nehri yakınlarındaki adamlarına katılır. Burada durur ve durumunu gözden geçirir. Vermek üzere olduğu karar sadece kendi kaderini değil, binlerce insanın, Cumhuriyet’in, hatta o dönemde bilinen tüm dünyanın kaderini değiştirecektir. Sezar kalakalır. Nehri geçmenin savaş ve birçok insanın ölümü demek olduğunu bilmektedir. Nehri geçmezse, büyük ihtimalle tutuklanacak ve vatana ihanetten yargılanacaktır. Rivayete göre şöyle der: “Nehri geçmemek bana, geçmek de herkese felaket getirecek.” Rubikon kıyısında durur, bir süre tereddüt eder. Sonunda kıpırdanır ve “Bize biçilmiş rol ölmektir” diyerek, Rubikon nehrini geçer. Askerlerini bugün Rimini olarak bilinen şehre yönlendirir. Böylece neredeyse beş yıl süren ve birçok insanın öldüğü bir iç savaş başlar. Roma dünyasının temelleri sarsılır ve Sezar imparator olur. Roma’nın altın çağı başlar. Önce İtalya’ya sonra İspanya’ya hakim olur. Rubikon nehri o dönem için sınırı temsil ediyordu. Cumhuriyet döneminde komutanlar askerlerini Rubikon nehri kıyısında bırakarak şehre gelirlerdi. Böylece senato tarafından görevden alındıklarında isyan etmeleri önlenmeye çalışılıyordu. Sezar dışında hiçbir komutan Rubikon’u geçmeyi düşünmemişti bile. İş ve özel hayat dengesi İş hayatımız ve özel hayatımıza artık bir bütün olarak bakmamız günümüzde zorunlu hale geldi. Eskiden ikisini keskin çizgilerle ayırabiliyor ve iki ayrı dünya için yaşayabiliyorduk. Günümüzde bunu yapmak mümkün değil. İkisi iç içe geçmiş durumda ve bu durum birçoğumuzu rahatsız ediyor. Kendi hayatımızı yönetemediğimiz korkusuna kapılıyoruz. Bu korkuyla daha çok içe kapanıyor, sınırlarımızı korumaya çalışıyor ve ön yargılar oluşturuyoruz. Çoğu zaman bu sınırları kendimizin yarattığının farkına bile varmıyoruz. Aksine bu sınırların içinde yaşamanın bizi mutlu ettiğini düşünüyoruz. Çünkü sınırı geçince bir daha geri dönemeyeceğimizi biliyor ve olacaklardan korkuyoruz. Herkesin hayatında bir “Rubikon”u var. Olmanız gerektiğini düşündüğünüz yer ile bulunduğunuz yeri ayıran Rubikon nehrinin kıyısında olduğunuzu, nehri geçmenin geri dönülmez bir 69 sorumluluk anlamına geldiğini hayal edin. İşte burası sizin Rubikon’unuz. Nehrin kıyısında beklerken geçip geçmeme kararını vermek hiç kolay değil. Nehri geçtiğinizde bir daha asla geri dönemiyorsunuz. Sezar bu kararı vermekle ne yaptığının farkındaydı. Birden bire de vermedi. Geleceğe yönelik planları, hem kendisi hem de Roma için hayalleri vardı. Nehir onun için dönüm noktasıydı ve bunu nasıl kullanacağına karar vermek zorundaydı. Önemli olan verdiği kararın sorumluluğunu almaktı. Billy Beane, yönettiği takıma Rubikon’u geçirirken kendisi nehrin kıyısında kaldı. Çünkü geçmiş başarısızlıkları onun için önemli bir duvar haline gelmişti ve bir türlü o duvarı aşamıyordu. Sadece sezonun son maçını alırsa başarılı olacağına kendisini inandırmıştı ama son maç kaybedilince de o kendi Rubikon’unda takılıp kaldı. Biz de kendi kafamızda yarattığımız Rubikon’un kıyısında beklerken, sorumluluk almaktan kaçıyoruz aslında. Ancak kaybedecek bir şeyimiz olmadığında ya da zorlandığımızda Rubikon’u geçmek zorunda kalıyoruz. Çoğunlukla da bir başkasının bizi nehrin kıyısına geçirmesini bekliyoruz. Sezar’ın deyimiyle ok yaydan çıkınca harekete geçiyoruz ama çoğunlukla oku yaydan çıkaran biz olmuyor sadece bir ok olup, bir başkasının gitmemizi istediği yöne doğru savruluyoruz. Kendi hayatımızın lideri olduğumuzda ise geleceğimizi de biz belirliyoruz. Bir süre sonra yaşam tecrübesiyle birleşen özgüvenimiz duruşumuza, konuşmamıza yansıyor ve çevremizdekiler tarafında da fark edilmeye başlıyoruz. İşte o an ön yargılarımızı kırarak kendi Rubikon’umuzu geçmiş oluyoruz aslında. Bunu fark edelim yeter. Herkesin kendi Rubikon’unu keşfetmesi ve geçmesi dileğiyle… 70 beslenme Sağlıklı fastfood olur mu? Sağlıklı bir fastfood olup olmayacağını hiç düşündünüz mü? Doğal Tıp Derneği Başkanı, Ayurveda Uzmanı ve Aile Hekimi Dr. Ender Saraç, bu konuda önemli bilgiler veriyor ve Zorlu Dergisi okurlarıyla birkaç yemek tarifi paylaşıyor. S on yıllarda hızlı beslenme tarzı dikkat çekiyor. Adeta zamana karşı yarışarak besleniliyor. Sadece hızlı değil aynı zamanda “lezzet” ağırlıklı beslenme de ön plana çıktı. Artık çocuklara ıspanak yedirmek, ayran içirmek, sebze çorbası tükettirmek hatta bakliyatları sevdirmek neredeyse imkansız oldu. Çocuklar ve gençler için hamburgerler, pizzalar, kızartmalar, kebaplar, pilavlar, makarnalar, börekler başı çekiyor. Hatta bu durumun yetişkinler için de geçerli olduğunu söylemek mümkün. Ender Saraç Ancak pek çok hastalığın özellikle hatalı beslenme, fazla kilo ve stresle ilgili olduğunu düşünürsek sağlıksız fastfood beslenmesini nasıl ciddi hastalıklara doğru gidebildiğini daha iyi kavrarız. Bugün piyasada satılan patates kızartmalı ve mayonezli ve yanında bir adet şekerli meşrubatlı ve hamburgerden oluşan bir öğünün kalorisi yaklaşık olarak 1200-1300 kcal (kilo kalori) civarındadır. Üstelik bu vitamin değeri düşük, glisemik indeksi ve kolesterolü yüksek bir öğündür. Genç bir yetişkin kadının normalde günde 1600-1800 kcal alması gerektiğini düşünürsek böyle bir menü ile neredeyse günlük kalori ihtiyacının çoğunu sağlıksız bir şekilde aldığını görürüz. Piyasada satılan bir porsiyon kalın hamurlu orta boy karışık pizza, yanında kolalı meşrubat ile beraber yaklaşık 1800-1900 kcal içerir. Üstelik korkunç bir yağ bombardımanı da yapar. Yani sadece orta boy kalın hamur pizza ve meşrubat yetişkin bir kadının günlük kalori ihtiyacını doldurur. Ödül mü ceza mı? Sadece bir porsiyon yoğurtlu ve tereyağlı iskender, yanındaki meşrubatla birlikte yaklaşık 1250 kcal’dir. Ayakta koşturarak yenen hazır kekler, ekmek arası dönerler, yağlı dürümler derken aslında damarlarınızı hızla yaşlandırdığınızı, kanser riskinizi artırdığınızı, yüksek tansiyona, şeker hastalığına, iktidarsızlığa davet çıkardığınızı biliyor musunuz? Daha da kötüsü çocuğunuzu sağlıksız fastfood ile ödüllendirdiğinizi zannederken aslında ona kötülük yaptığınızın farkında mısınız? Kendinizi ve aileniz, erken yıpranmaktan, yaşlanmaktan ve olumsuz hastalıklardan korunmak istiyorsanız ve kendinizi se- viyorsanız yapmanız gereken sağlıksız fastfood’dan mümkün olduğunca kaçınmak ve artık sağlıklı fastfood döneminiz başlatmak. Çünkü maalesef halkımızın çoğu fastfood tarzı beslenmeyi seviyor. Dolayısıyla yapmamız geren artık fastfood tarzı beslenmeyi, sağlıklı bir beslenme şekline dönüştürmek. Büyük tıp alimi Hipokrat “yediklerimizin ilaçlarımız, ilaçlarımızın da yediklerimiz” olduğu konusunda daha o zamanda büyük bir öngörüde bulunmuştur. Günümüzde bu, gerçekten doğrulanmış durumda. Sağlıklı beslenen kişilerde daha sağlıklı bir beden görülüyorken, aksi durumlarda ise başta kanser ve kalp hastalıkları olmak üzere çok ciddi sıkıntılar çıkabiliyor. 2012’de bilinçlerde ciddi değişikler yaşanacağını göz önünde bulundurursak artık eski kalıpları kırmanın ve hastalanmadan pozisyon almanın zamanı geldi. Hiç sağlıklı fastfood olur mu? Pek çok kişinin zihninde fastfood ve sağlıklı beslenmenin bir araya oturmadığını hisseder gibiyim. Oysa bazı rötuşlarla kilo kontrolü için hatta sağlık kazanmak için siz de sağlıklı yemekler, hatta sağlıklı fastfood’lar yapabilir ve bu tarz beslenme ile daha sağlıklı olabilirsiniz. Sağlıklı fastfood’da hangi gıda ve maddelerden uzak durulmalı? • Trans yağlar… Trans yağlar özellikle ısıtıldığında hidrojene olup kalp ve damar sağlığı için tehlike oluşturan yağlardır. • Glisemik indeksi yüksek yiyecekler… Bunların başında da beyaz un ve beyaz şeker, bu maddelerden yapılan unlu mamuller, hamur işleri, pizzalar, börekler, mantılar ve makarnalar geliyor. • Kızartmalar… Özellikle yağda kızarmış et, tavuk, balık, patates gibi. • Fazla miktarda oda ısısında donmuş durumda olan doymuş yağlı yiyecekler. • Mevsim dışı yiyecekler… Kışın domates, yazın kereviz ya da brüksellahanası yemek gibi. • Koruyucu katkı maddeli bazı yiyecekler… Her koruyucu 71 katkı maddesi zararlı değildir. Örneğin zerdeçal da bir katkı maddesidir. Ancak zararlı değil hatta faydalıdır. Her koruyucu katkı maddesi (E ile kodlanan) zararlı sanmayın, ama bunları araştırıp zararlı olanlarına dikkat ederek kullanın. • Şeker eklenmiş ve asitli içecekler… Kan şekerini birden ve çok hızlı fırlatarak şişmanlığa giden yolda sorun yaratabilir. • Isıtılıp satılmayıp tekrar depolanan yiyecekler. Sağlıklı fastfood’da neler olmalı? • Tam buğday, tam çavdar gibi her türlü tahıl ve bu tahıllardan elde edilen unlarla yapılan unlu mamuller. • Başta zeytinyağı olmak üzere doymamış sıvı yağlar. • Mevsiminde yetişen sebze ve meyveler ve iyi tarım ürünleri… Maalesef şu an gerçek ekolojik ve organik beslenme mümkün değil. Çünkü GDO bulaşması elektromanyetik kirlilik, ağır metaller, denizde ve karada yayılmış durumda. Ama en azından iyi ve organik tarım ürünleri tercih edilmeli. • Beyaz şeker yerine doğal tatlandırıcılar… Agave, steviya, hurma suyu gibi. • Daha çok sebze ve meyve, çeperli gıda ve bakliyat ama daha az yağlı kırmızı et ve yağlı hayvansal ürünler. • Kızartma yerine özel teknikler kullanarak ızgarada, fırında, sacda, özel ev aletleri ile yağsız veya pişirme spreyleri ile yağsıza yakın pişirme. • Glisemik indeksi düşük vitamin-mineral oranı besin değeri yüksek yüzde 100 meyve suları, kefir, az yağlı süt ürünleri, bitki çayları, özel hazırlanmış bitki çayları gibi sağlıklı içecekleri tercih etmek. • Evinize sağlıklı ve lezzetli yemek pişirmeyi öğreneceğiniz yemek kitabı almak. Örneğin, ”İlaç gibi yemekler” kitabı (Doğan Yayıncılık). Ruhu beslemek de önemli Tabii sadece olaya maddesel veya bedensel yaklaşmamalı. Ruhumuzu da fastfood beslenme ve kirlenmeden korumalıyız. Gün içerisinde başkalarının dedikodusunu yapmak, başkalarının hakkını yemek, aşırı hırs, öfke, kıskançlık, nefret, diğer canlıların yaşam hakkına saygı göstermemek, küfretmek, doğayı kirletmek gibi anlık negatif enerji çıkartan ve ruhsal boyutunuza negatif enerji yüklemesi yapan, ruhu kötü besleyen olaylardan da kaçınmak lazım. Ruhumuzu da güler yüzle, karşımızdakine selam vererek, başkaları için iyi dileklerde ve hayır duasında bulunarak, hayvanları da kışın yiyeceksiz, yazın susuz bırakmayarak, sıraları bozmayıp yalan konuşmayıp karşımızdaki insana da sevgi ve olumlu bir enerji göndererek de ruhumuzu iyi bir şekilde beslemeliyiz. Hatta günümüzde çok yaygın olan sağlıksız fastfo- od tarzı anlık lezzet veren ama hemen parlayıp sönen ilişkilerden de korumalıyız. Artık sadece karşı cinsle değil toplum içerisinde pek çok kesimin birbiri ile ilişkisi sağlıksız fastfood tarzı ilişki oldu. Anında tüketiliyor. Sonra ise mideye oturuyor ve gaz yapıyor. Büyük şehirde yaşıyorsanız, sağlıklı kilo vermek istiyorsanız veya lezzetli ama sağlıklı beslenerek diyet yapmak istiyorsanız, artık ülkemizde de bu konuda pek çok seçenek var. Kabızlığa karşı kek, şişmanlatmayan çikolata, diyet pizza, diyet kebap, organik tam çavdar ekmeğine sağlıklı hamburger, yağsız patates kızartması, ödem sökücü çay, bronzlaştırıcı çorba, zayıflamaya yardımcı lahana detoks çorbası, afrodizyak salata, sağlıklı bakliyat köftesi ve daha pek çok sağlıklı yemeği yiyebilmeniz ve evinize getirtebilmeniz mümkün. Size birkaç adet yemek tarifi veriyorum. Arzu edenler bu yemekleri yapabilir. Lahana detoksu çorbası Beyaz lahanayı, maydanozu, soğanı ve sarımsağı yıkayıp temizledikten sonra ince ince doğrayın. Üzerine zencefil, kimyon, karabiber ve biraz acı sivribiber ekleyip 2,5 litre su ile kaynatın. 15 dakika sonra karışımı blenderdan geçirin. Bu nefis detoks çorbasını günde 1,5 -2 litre kadar tüketin. Ispanaklı keçi peynirli pizza Tam buğday ununu, mayayı ve suyu karıştırıp kulakmemesi kıvamında hamur elde edinceye kadar yoğurun ve ince hamur olarak açın. Üzerine yaz domatesi, biber püresi ve sarımsakla hazırladığınız sosu sürün. Hazırladığınız haşlanmış ıspanakları ve renkli biberleri pizza hamuru üzerine yerleştirin. En son az yağlı keçi peynirinizi ekleyerek 250 derece fırında 10 dakika pişirin. İşte sağlıklı pizzanız hazır. Sarı mercimek yatağında somon köfte Bir porsiyon somon filetoyu bıçak yardımıyla kıyma haline getirin. Soğan, dereotu ve maydanozu ince ince doğrayıp somona ekleyin. Kimyon, karabiber, Himalaya tuzu, biraz dağ kekiği ve kişniş ekleyerek yoğurun ve köfte şeklinde hazırlayın. 170 derece ayarlanmış fırında 12 dakika pişirin. Soğan, sarımsak, sarı mercimeği az su ile kaynatın. Biraz bulgur ekleyerek pişirin. Tuz ve karabiberinizi ekledikten sonra blenderdan geçirerek püre kıvamına getirin. Sarı mercimek yatağında somon köfteniz hazır. Antioksidan deposu içecek Kırmızı havuç, kırmızı pancar, kereviz yaprakları, taze zencefil, yeşil elma, limon ve greyfurtu katı meyve sıkacağında sıkın. Şifa kaynağı antioksidan deposu içeceğin sadece 1 bardağı günlük C vitamini ihtiyacınızın yüzde 50’sini karşılar. 72 spor Yaz sporlarına merhaba Yaza girerken formda kalmanın en iyi yolu spor yapmak. Özellikle açık alanda bisiklet sürmek, koşmak, yürümek ve yüzmek vücut direncinizi artırırken zinde kalmanızı sağlayacaktır. S por, sağlıklı yaşamın vazgeçilmezlerinden biri. Kışın rehavetini ve baharın yorgunluğunu üzerimizden atıp yaz aylarında formda olmak için mutlaka spor yapmalıyız. Vücut direncini artırıp zinde kalmak için de sağlıklı beslenmeyi ihmal etmemeliyiz. Açık havada yürümek, koşmak, bisiklete binmek ya da yüzmek dinç kalmamızı sağlarken, stresten uzak durmamızı da sağlayacaktır. Yürüyüş ve koşu Yürüyüş ve koşu günlük hayatımızda çok kolay yapılabileceğimiz, her yerde ortam oluşturabileceğimiz sporlardır. Bunun insan hayatı için çok büyük önemi var ve vücut bu şekilde dinç kalır. Yürüyüş ve koşu yapmak için mutlaka deniz kenarına veya ormanlık bir alana ihtiyacımız yok. Yalnızca yaralanma- lardan sakınmak için bilinçli bir antrenman programı uygulamaya özen gösterilmeli. Yürüyüş ve koşunun yararları • Kalp krizi riskini azaltır. • Kolesterol seviyesini düşürür. • Şeker hastalığını önler. • Ürik asit seviyesini düşürür. • Stresi azaltır. • Bağışıklık sistemini güçlendirir. • Görsel hafızanızı güçlendirir. Yüzme Erken yaşlarda başlama olanağı olan ve hemen her yaşta yapılabilen yüzme sporu, insan doğasına uygunluğu nedeniyle de çok kolay. Haftada iki ya da üç gün birer saat yüzmek vücuda çok iyi geliyor. Su ile uyumlu bir şekilde yüzerken hem ruhunuz dinleniyor hem de fiziksel gelişiminiz güçleniyor. Serbest, kurbağalama, kelebek ve sırtüstü olmak üzere dört farklı şekilde yapılabilen yüzme ile sağlıklı yaşam için uyguladığımız bir egzersiz programının vücuda kazandırdığı tüm olumlu etkileri sağlamak mümkün. Yüzmenin yararları • Dayanıklılık ve esnekliğinizi geliştirir. • Kaslarınızı geliştirir ve denge sağlar. • Kalbi güçlendirir. • Fiziksel görünümünüzü değiştirir. • Dolaşım sistemini düzenler. • Kilo kontrolünü sağlar. • Stres ve gerilimi azaltır. • Enerji verir. • Kas güçsüzlüklerini tedavi eder. Tenis Tenisi açık kortta oynamanın ayrı bir keyfi olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Önemli bir kardiyo çalışması olan tenis, özellikle bacak, kalça, ön kol, kol kasları olmak üzere tüm vücut kaslarını çalıştıran bir spor. Dışarıdan oynaması kolay gibi görünse de teknik bilgi sahibi olunması gerekiyor. Tenisin yararları • Vücuttaki yağların yakılmasına yardımcı olur, enerji seviyenizi artırır. • Vücuda alınan oksijenin kaslar tarafından verimli olarak kullanılmasını sağlar. • Çeviklik ve dinamik bir denge kazandırır. • Kemikleri güçlendirir. • Tenis oyununun getirdiği fiziksel, zihinsel ve duygusal stres kişiye diğer ortamlarda stresle nasıl başa çıkacağını öğretir. Bisiklet Bisiklet, oldukça ekonomik ve sağlıklı bir ulaşım aracı. Bisiklet ilk olarak çok ilkel biçimde 12. yüzyılda Çin’de kullanmış. Daha sonra Fransız Sirvac’ın 1791’de yaptığı sağ ve sol ayakların ittirmesiyle yürüyen bisiklet ortaya çıkmış ve “Celerifere” adını almış. Daha sonra iki tekerlekli bisikletlerin gelişmesiyle bisiklet sporu ortaya çıkmış. Eğlence, ulaşım ve yarışma amacıyla yaygınlaşan ve zamanla spor dalı haline gelen bisiklet, bugün hem sokakta hem spor salonlarında en sık kullanılan aletlerin başında geliyor. İnsan vücuduna her anlamda ciddi katkısı olan bisiklet, özellikle kasları güçlendirmek ve zayıflamak için kullanılıyor. Bisiklet kullanmanın yararları • Şişmanlığı önler. • Stresi azaltır. • Metabolizmayı güçlendirir. • Sırt ağrılarına iyi gelir. • Yüksek tansiyonu önler. • Vücudun dayanıklılığını artırır. • Yağlarınızı eritmenize yardımcı olur. • Kaslarınızı güçlendirir. • Kondisyonu artırır. 73 Alternatif sporlar Plaj voleybolu Kumun üzerinde çıplak ayakla oynanan bir takım sporu olan plaj voleybolu, ülkemizin geniş sahillerinde en çok rağbet gören plaj eğlencelerinin başında geliyor. 1996’dan beri olimpiyatlara da girmiş profesyonel bir spor olan plaj voleybolu, ülkemizde de yoğun ilgi gören ve turnuvaları yapılan bir spor. Rüzgar sörfü Türkiye, iklimi ve doğal koşulları sayesinde rüzgar sörfü yapmak isteyenler için tam bir cennet. 1970’lerde bir spor olarak kabul edilen rüzgar sörfünün yeni başlayanlar için en heyecan verici tarafı, sörf tahtasına çıkıp düşmeden yelkeni kaldırarak rüzgarla kaymaya başlamak. Su kayağı Su kayağı, denge konusunda kendine güvenenlerin denemesi gereken sporlardan. Önceleri ağaçtan kayaklar üzerinde yapılan bu spor, ilk kez Ralph Samuelson tarafından 1922’de Minnesota’da yapılmış. Türkiye’de çeşitli yerlerde bulunan su kayağı eğitim merkezinin yanı sıra pek çok turistik tesiste bu sporu deneyebilirsiniz. Yamaç paraşütü Bu spor, 1980’li yılların başında birkaç yenilikçi havacı tarafından serbest paraşütlerle yamaçlardan koşarak kalkmalarıyla başladı. Artık tecrübeli pilotlarla saatlerce havada kalıp kilometrelerce uçmak mümkün. Türkiye’de yamaç paraşütüyle özdeşleşmiş bir tatil yeri olan Fethiye, dünyanın en iyi yamaç paraşütü uçuşu noktalarından biri. 74 haber Zorlu Enerji’den sıfır ayak izi ICCI 2012 Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı’na “sürdürülebilirlik” temalı standıyla katılan Zorlu Enerji Grubu, yatırımlarındaki sürdürülebilir politikalara dikkat çekmek için, kendinin ve ziyaretçilerin fuara katılımlarından kaynaklanan karbon salımını sıfırlamak amacıyla bir orman oluşturuyor. Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak, Zorlu O&M Genel Müdürü Mehmet Erdoğan Güneş E nerji sektörü profesyonellerinin buluşma noktası olan Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı’nın (ICCI) 18’incisi 25-27 Nisan tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirildi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, EPDK, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, ETKB Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü, Enerji İşleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Ticaret Odası ile MÜSİAD gibi kurumların katılımlarıyla düzenlenen fuarda, liberalleşme ve yeniden yapılanma, talep ve arz projeksiyonları, AB Enerji politikaları gibi başlıkların yanı sıra kojenerasyon, yüksek verimli enerji üretim teknolojileri, enerji tesis işletmeciliği, yenilenebilir enerji ve çevre teknolojileri konuları ele alındı. 2012 yılı itibariyle tüm faaliyetlerini “Carbon Free (Karbonsuz)” yapmayı hedefleyerek sektöre örnek teşkil edecek projeler yürüten Zorlu Enerji Grubu, fuarda yer aldığı standı ile ziyaret amaçlı seyahat ve ulaşım giderlerinin yarattığı sera gazlarını ortadan kaldırmak amacıyla KarsArpaçay’da bir orman oluşturuyor. Fuar alanındaki standın ve Grup katılımcılarının yarattığı karbon salımına karşılık 500 ağaç dikecek olan Grup, ziyaretçilerin de karbon ayak izlerini stantta bulunan bilgisayarlarda hesapladı. Karbon ayak izlerini silen ziyaretçiler adına dikilecek ağaçlar için sertifikaları teslim edildi. Ayrıca, kullanılan stant malzemeleri fuar sonrasında kütüphaneye dönüştürülerek Saide Zorlu Ticaret Meslek Lisesi’ne bağışlandı. Zorlu Enerji Grubu, 2011 yılında yayımladığı sektörünün ilk Sürdürülebilirlik Raporu ile hem iklim değişikliğiyle mücadele için karbon ayak izini hesaplamak ve yönetmek üzere stratejik planlar hazırladı hem de yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanımına öncelik verdi. Zorlu Enerji Grubu olarak gerek yatırımları gerekse sürdürülebilirlik çalışmalarıyla sektöre değer ve katkı sağla- yan kalıcı projeleri hayata geçireceklerini söyleyen Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak, bu yıl temelini attıkları ve Türkiye’nin en büyük jeotermal santrali olacak Kızıldere Jeotermal Santrali ile ilgili şu bilgileri verdi: “2012 yılında en önemli büyüme alanımız olarak belirlediğimiz jeotermal yatırımlarımız arasında yer alan Denizli Kızıldere’de faaliyetini sürdüren 15 MW kapasiteli santrale ek olarak, Mart ayında 80 MW kurulu güce sahip olacak yeni bir santralin temelini attık. Kızıldere’deki kapasitemizi 95 MW’a ulaştıracak olan bu santralimizi 2013 yılında tamamlamayı planlıyoruz. Bugün olduğu gibi yarın da çevre ve enerji kaynaklarının sürdürülebilirliğini samimiyetle gözeten sorumlu bir kuruluş olarak, enerji verimliliği projeleri, karbon azaltımına yönelik çalışmalar ve sürdürülebilir bir yönetim tarzı için attığımız adımlarla, enerji sektörüne örnek olacak projeler üretmeye devam edeceğiz.” kısa kısa 75 Potansiyel Türkiye konferansı Z orlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD) tarafından düzenlenen “Potansiyel Türkiye” konulu konferansa katıldı. 1 Mart’ta Conrad Otel’de gerçekleştirilen konferansta farklı oturumlarda, dünya ve Türkiye ekonomisi ve Türkiye’de AVM yatırım ve perakende sektörünün geleceği, yabancı yatırımcıları Türkiye’de bekleyen fırsatlar konuları konuşuldu. Moderatörlüğünü Aydın Yurdum’un yaptığı; Türkiye’de AVM yatırım ve pera- kende sektörünün gelecek nesil yöneticilerinin vizyonlarını, Türkiye’ye bakışlarını ve kurumsal anlamda gelecek planlarını anlattıkları “Gelecek Nesil” başlıklı oturumda Emre Zorlu bir konuşma yaptı. Türkiye’nin önde gelen gruplarından biri olarak faaliyet gösterdikleri her alanda karar alma süreçlerinde hızlı ve dinamik bir yapıyla hareket etmelerini sağlayan unsurları anlatan Zorlu, aile işinde en önemli şeyin, profesyonellere ve paydaşlara karşı söz birliğini sağlamak olduğunu aktardı. Zorlu Center’ı ODTÜ’lü öğrenciler ziyaret etti Z orlu Center akademi ve iş dünyası çevreleri tarafından ilgi görmeye ve ziyaret edilmeye devam ediyor. Son dönemde ODTÜ Üniversitesi Mimarlık Bölümü yüksek lisans öğrencileri, Zorlu Center’ı ziyaret etti. Konuklara proje tanıtımını Zorlu Center satış ofisinde Emre Arolat Mimarlık’tan Uygar Yüksel ve Zorlu Gayrimenkul Ürün Geliştirme Sorumlusu Bora Hoşver yaptı. Zorlu Tekstil’den “Ülkem İçin Ormanı” M ehmet Zorlu Vakfı’nın da desteği ile 2010 yılında temeli atılan Zorlu Tekstil Ormanı projesi kapsamında Lüleburgaz’da Zorlu Tekstil Fabrikası’nın faaliyet gösterdiği alana kazandırılan “Ülkem İçin Ormanı”na toplam 56 bin fidan dikildi. Zorlu Tekstil Grubu tarafından hayata geçirilen sosyal sorumluluk projesi kapsamında Lüleburgaz bölgesinde, merkez ilçe Deveçatı ve Lüleburgaz ilçesi Çeşmekolu köylerinde 24 bin sedir ve karaçam fidanlarının dikimi; ardından Lüleburgaz Osmancık mevkiindeki 15 hektarlık alanda 32 bin sedir ve karaçam dikimi gerçekleştirildi. Çevre ile ilgili yasal düzenlemeleri yakından takip eden Zorlu Tekstil Grubu, ülkemizde ve Avrupa’da çevreye yönelik organizasyonlarda öncü olmak için çalışıyor. Lüleburgaz fabrikasının CO2 salımının azaltılmasına yönelik olarak hayata geçirilen “Zorlu Tekstil Ormanı” projesi ile orman varlığının korunması ve ormanların geliştirilerek yeni orman alanları yaratılmasının yanı sıra kurumların sahip olması gereken çevre bilincinin öneminin de altı çiziliyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlaması S osyal sorumluluk anlayışının bir parçası olarak henüz inşa aşamasında kültür sanatın yanı sıra sosyal projelere de destek veren Zorlu Center, 8 Mart’ta Zorlu Center’da Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu İstanbul Kulüpleri ile “Hayatını Seçen Kadınlar” konulu bir etkinlik düzenledi. 100’ü aşkın Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu İstanbul Kulüpleri üyesinin katıldığı etkinlikte “Hocaların Hocası” olarak anılan Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, gazeteci-yazar ve televizyon programcısı Sedef Kabaş ile Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu Başkanı Şenay Önder konuşma yaptı. 76 kısa kısa Zorlu Tekstil Grubu, koleksiyonlarını Evteks 2012’de sergiledi D ünyanın en büyük ev tekstili üreticilerinden Zorlu Tekstil Grubu, 16-20 Mayıs tarihleri arasında CNR Expo’da düzenlenen 18. İstanbul Ev Tekstili Fuarı Evteks’e katıldı. Yeniden tasarlanan ve yepyeni bir görünüme kavuşan Zorlu Tekstil standında tekstil sektörünün önde gelen markaları Taç, Linens, Valeron, Pierre Cardin ve Kristal’in 2012 koleksiyonları fuar ziyaretçilerine sunuldu. Dünyaca ünlü Taç markasının havludan yatak örtüsüne, nevresimden perdeye en yeni ürünlerinin sergilendiği standda, Türkiye’nin ilk uluslararası ev tekstili mağazalar zinciri Linens’in 2012 koleksiyonları da ziyaretçilerle buluştu. Öncelikle Avrupa’da satışa sunularak yoğun ilgi gören, tasarımlarındaki iddiasıyla “ulaşılabilir lüks” kavramını yaşatırken aynı zamanda kişiye özel üretim ayrıcalığı sunan Valeron’un 2012 koleksiyonları tüketicilerin beğenisine sunuldu. “İnsana Saygı Ödülü” ikinci kez Zorlu Enerji’nin SGK Haftası’nda Korteks’e teşekkür plaketi Z GK Haftası kapsamında, Bursa’da düzenli bir şekilde, en yüksek prim ödeyen ve borcu olmayan ilk 10 firmaya teşekkür plaketi verildi. 16 Mayıs’ta Tayyare Kültür Merkezi’nde düzenlenen törende, ilk 10 firma arasında yer alan Korteks A.Ş. adına İnsan Kaynakları Müdürü Ali İhsan Erdoğan, ödülü SGK Osmangazi Merkez Müdür Yardımcısı Ayşe Eryüksel’den aldı. orlu Enerji, Türkiye’nin en büyük işe alım portalı Kariyer.net tarafından bu yıl dokuzuncusu verilen “İnsana Saygı Ödülü”nü, 2011 yılında aldığı 38.823 iş başvurusunun yüzde 100’üne kısa sürede geri dönüş yaparak almaya hak kazandı. 15 Şubat’ta Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen törende Zorlu Enerji Grubu’nun ödülünü İnsan Kaynakları Müdürü Öniz Sayıt aldı. Yurtiçi ve yurtdışı yatırımları ile enerji sektöründe ulusal ve bölgesel güç olma hedefine her geçen gün bir adım daha yaklaştıklarını söyleyen Sayıt, “Rekabetin güçlü olduğu bu yolda en büyük kaynağımızın çalışanlarımız olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle çalışanlarımızın işe alım sürecinden başlayarak Grubumuzu benimsemeleri ve sahiplenmelerini başarımızın ön koşulu olarak görüyoruz” dedi. Zorlu Enerji Grubu’nun, yatırımları, Ar-Ge çalışmaları ve sürdürülebilirlik alanında hayata geçirdiği öncü proje ve raporlarıyla, “enerji uzmanlarını” yetiştiren bir okul olmayı hedeflediğini belirten Sayıt, “Uluslararası gelişmeleri ve yenilikleri yakından takip eden İK politika ve uygulamalarımız ile dinamik, paylaşımcı, yeniliklere açık ve çevreye duyarlı gençlerimizi enerji sektörüne kazandırmak istiyoruz” dedi. S Umre ziyareti T aç ve Linens bayileri için Umre ziyareti düzenlendi. Ağırlıklı olarak Taç bayilerinden oluşan 161 kişilik grup, 25 Mart1 Nisan tarihleri arasında Umre ziyareti gerçekleştirdi. 25-28 Mart tarihleri arasında Medine’deki ziyaretleri yapan grup, 28 Mart’ta Mekke’ye geçti. Oradaki ziyaretlerin ardından Türkiye’ye döndüler. Zorlu Tekstil’e ödül C apital Dergisi tarafından GFK Türkiye işbirliğiyle bu yıl 12.’si gerçekleştirilen 2011 yılı “Türkiye’nin En Beğenilen Şirketler Araştırması”nda Zorlu Tekstil Grubu, kendi sektöründe “En Beğenilen Şirket” ödülüne layık görüldü. Yarışmaya katıldığı 2003’ten itibaren her yıl ödüle layık görülen Zorlu Tekstil Grubu, beşinci kez Türkiye’nin En Beğenilen Tekstil Şirketi seçilmiş oldu. Grup ödülünü, 26 Mart’ta Ritz Carlton’da düzenlenen törende aldı. 77 Vestel’in renkli ürünleriyle rengarenk evler D ost teknoloji Vestel, renkli çerçeveli televizyonlar ve buzdolaplarından oluşan iki yeni ürün serisini tüketicileriyle buluşturdu. Türkiye’de sadece Vestel tarafından üretilen bu ürünler, tüketicilere kişisel zevklerini evlerine yansıtma fırsatı veriyor. Vestel’in renkli buzdolapları kırmızı, turuncu, yeşil ve bej olmak üzere dört farklı alternatife sahipken, LCD ve LED kategorilerindeki televizyonlar kırmızı, açık mavi, beyaz, mor ve pembe olmak üzere beş farklı renk seçeneği sunuyor. Vestel, tüketicilerin tercihlerine göre kişiselleştirilebilen, sıra dışı bir estetiğe sahip yeni buzdolabı ve televizyon serileriyle evlerin havasını değiştiriyor. V-Brunch’la kahvaltı keyfi V estel’in V-Brunch kahvaltı hazırlama serisi, göz alıcı bir tasarıma ve pratik kullanıma sahip ürünleriyle kahvaltı hazırlamayı daha da keyifli hale getiriyor. Damlatma emniyetine ve 15 fincanlık kapasiteye sahip şık kahve makinesi, geniş kızartma hazneli ve buz çözme özellikli ekmek kızartma makinesi, açılması ve kireç filtresinin temizlenmesi oldukça kolay olan su ısıtıcısı, mutfakta kahvaltı hazırlarken en önemli müttefikler olacak. Estetik ürünleriyle yaşama keyif, konfor ve kolaylık katan Vestel, mutfağını siyahın asaletiyle donatmak isteyenleri bekliyor. Vestel robotları Sabiha Gökçen’de V estel ve Fox International Channels Türkiye, Vestel’in yeni renkli seri buzdolabı ve Terranova LED TV ürünleri için Sabiha Gökçen Havaalanı İç Hatlar Terminali’nde farklı bir “zenginleştirilmiş gerçeklik” (augmented reality) uygulamasına imza attı. Temmuz başına kadar sürecek uygulamayla, kullanıcılar Maestro buzdolabı ve Terranova LED TV’ye dönüşebilen Vestronlarla etkileşime girip fotoğraf çektirebiliyor, böylece yolculuk öncesi farklı bir görsel deneyim yaşama ve bunu hoş bir anıya dönüştürme imkanına sahip oluyor. Uygulamada Vestel’in tasarladığı ve ürettiği video wall ekran sistemi kullanılıyor. Ekranda birebir kullanıcılarla etkileşime giren ve kullanıcıların el hareketleri sayesinde ürüne dönüşebilen ya da farklı renklere girebilen Vestronlarla poz verip fotoğraf çektirmek mümkün. Ekran üzerinde yer alan bir kamerayla çekilen fotoğraflar hemen basılarak kullanıcılara hediye ediliyor. Ayrıca kullanıcılar bu fotoğrafları anında sosyal medyada da paylaşabiliyorlar. 78 gökyüzünün getirdikleri Gezegenlerin hayatımıza etkisi Gezegen hareketlerinin insan hareketlerinde ve dünya olaylarında ne kadar etkili olduğunu biliyor musunuz? Bu yaz yaşanacak olan gezegen hareketlerine bakılırsa 2012 yılı, dünya tarihine damgasını vuracak. B ildiğiniz gibi kıyamet kehanetleri dur durak bilmiyor. Herkes 21 Aralık 2012 tarihine odaklanmış durumda. Bazıları Maya Takvimi’nin bittiği gün olarak o gün dünyanın sonunun geleceğine inanırken, bir taraftan da dünyaya gök taşı çarpacağı kehanetleri var. Ne var ki, gezegen hareketlerine bakınca insanların asıl dikkat etmesi gereken dönemin yaz ayları olduğu ortaya çıkıyor. Yıkım ve yeni bir hayatı temsil eden Plüton gezegeni bu yıl Oğlak burcunda. Finansal çöküntü, politik hareketlenmelere sahne olduğumuz son yıllarda Plüton’un bu atağı, hem dünya düzeninde, hem de politik iklimde büyük olayların yaşanacağının işareti. Oğlak burcunun enerjisinin hırs ve gücü temsil ettiğini düşünürsek, sessiz bir yıl geçireceğimizi söylemek olanaksız ve pek çok değişim de, yazın gezegen hareketlerinin etkisinde yaşanacak. Eski düzenden yeni düzene geçiş Uranüs’ün geriye gidişi ve bu yıl Boğa burcunda olması, eski düzene karşı gelineceğinin bir işareti. İnsanların beklenmedik davranışlarda bulunacağı ve yeni bir düzen ihtiyacının her zamankinden fazla olacağı anlamına geliyor. Bütün Yıkımdan sonra gelen yeniden doğuş Yazın geçireceğimiz bu hareketli dönem, dünyanın kaderi- bunların ışığında, bildiğimiz anlamda dünyanın yok olacağı 4 Haziran’dan 11 Kasım’a kadar Neptün geriye gidecek. Bu ni belirleyecek dönemleri getirecek. Unutmayalım ki, yıkım kehanetinin en azından mecazi anlamda gerçekleşeceğini da illüzyon ve gerçekleri net görememeye neden olabilir. her zaman olumsuz bir anlam taşımaz. Eski düzenlerin yıkıl- söyleyebiliriz. Astrologların tavsiyesi bu dönemde yaratıcı işlerle ve sa- ması, yeni ve eskisinden daha işlevsel bir dünya düzeninin natla ilgilenmenin, hobilerinize vakit ayırmanın yararlı habercisi olabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum tarihine Haziran’ın son beş gününde Uranüs ve Plüton kare yapacak. olabileceği yönünde. Bu dönemde eleştirmekten uzak dur- göre, burcunun Akrep olduğunu ve 6 Ekim’den itibaren Sa- En son iki gezegen böyle bir hareketi 1932’de, Nazi Alman- mak ve kendi içinizdeki isteklere kulak vermek en iyisi. 5-6 türn gezegeninin Akrep burcuna girip 2015’e kadar kalaca- ya’sının yükseldiği ve Amerika’da Büyük Buhran yaşandığı Haziran’da yaşanacak olan İkizler burcundaki Venüs transi- ğını da düşünürsek, ülkemizin yeniden yapılanma dönemine bir dönem yaşanmıştı. tini görüyoruz. gireceğini de anlayabiliriz. 79 KOÇ 21 Mart / 20 Nisan TERAZİ 24 Eylül / 23 Ekim Artık kendinizi gösterme zamanınız geldi. Plüton ve Satürn gezegenleri size Hayatınızdaki ilişkilerin hareketlendiği bir döneme giriyorsunuz. Yeni iliş- değişim için gerekli enerjiyi verecek ve bu değişim de pozitif yönde olacak. kiler içine girecek veya eski arkadaşlıkları pekiştireceksiniz. Daha sonra- Bazı arkadaşlarınız bu değişimi yadırgayabilir. Ama unutmayın ki, bu değişi- sında odağınızı genel ilişkilerden, özel hayatınıza çevirecek ve bu konuda min sesleri uzun zamandır duyuluyordu. yeni hazırlıklara, düzenlemelere gireceksiniz. BOĞA 21 Nisan / 20 Mayıs AKREP 24 Ekim / 22 Kasım Yapacak işler birikti ve kendinizi bitkin hissedip her şeyden kaçmak isterken Hayatınız işe odaklı olacak. Bunun için de organize olmanız ve işleri sıraya bulabilirsiniz. Temmuz ayına kadar dayananın, o tarihten itibaren enerjiniz koymanız şart. Böylelikle üstesinden gelebildiğinizi göreceksiniz. Bir süre geri gelecek. Maddi konularda şanslı bir döneme giriyorsunuz. Tutumlu dav- sonra hayatınızdaki özel insana dikkatinizi vereceksiniz. Ancak kendinizle ranmanın faydasını bu ay göreceksiniz. fazla vakit geçirmeniz sorunlara yol açabilir. İKİZLER 21 Mayıs / 21 Haziran YAY 23 Kasım / 21 Aralık Uzun zamandır kafanızda gelecekle ilgili planlar var. Geçtiğimiz yazdan bu- Havada aşk kokusu var. Üstelik yaratıcılığınız da dorukta. Kendinizi yeni- güne kadar olanlar, şimdi vereceğiniz kararlara etki olacak. Haziran’ın sonla- liklere biraz açarsanız büyük sürprizlere tanık olabilirsiniz. İşinizde daha rına doğru sevdiğiniz biri ile birlikte küçük bir geziye çıkmak isteyebilirsiniz. çok vakit geçireceksiniz. Ancak bu zorunluluk değil, zevkli bir iş olarak Yolculuk romantik olmaktan çok yorucu olabilir. yansıyacak. YENGEÇ 22 Haziran / 22 Temmuz OĞLAK 22 Aralık / 20 Ocak Bu dönem her yönden çok şanslınız. Hayattan istedikleriniz, siz çaba sarf Yazın başlarında odak noktanız, kendi güvenliğiniz ve finansal önlemleriniz etmeden bir bir gerçekleşecek. Aşk hayatınızda hareketlenme gözüküyor. olacak. Şu aralar yeni yatırımlar yapmak için uygun bir zaman. Karar ver- Sonrasında geleceği düşünmeye başlayacaksınız. Ne dilediğiniz konusunda meden önce bütün seçenekleri gözden geçirin ve acele etmeyin. Bu işleri çok dikkatli olun. hallettikten sonra, sıra romantik ilişkilere gelecek. ASLAN 23 Temmuz / 23 Ağustos KOVA 21 Ocak / 19 Şubat Şimdiye dek harcadığınız emeklerin karşılığını alacağınız bir döneme gir- İletişim konusunda karışık bir dönemden geçiyorsunuz. İnsanlarla başa diniz. Kariyer konusunda yakın zamanda önünüz açılacak. Başarılarınızın çıkmak için öncelikle sakin olmanız ve kendinize yüklenmemeniz lazım. meyvelerini yemeğe başladıktan sonra artık dinlenme vakit ayırmak ve eğ- Güvendiğiniz dostlarınızla ve ailenizle daha çok zaman geçirmek sizi mut- lenmek isteyeceksiniz. lu edecektir. BAŞAK 24 Ağustos / 23 Eylül BALIK 20 Şubat / 20 Mart lirsiniz, yeter ki arada dinlenmeyi unutmayın ve aşırıya kaçmayın. İşiniz sizi telik maddi durumunuz da uygun görünüyor. Sevdiklerinize yatırım ya- şehir dışına çıkarabilir. Bunu sadece iş değil, eğlence için de bir fırsat olarak parken kendinizi de unutmayın. Ay sonlarına doğru yeni bir eve taşınma kullanabilirsiniz. konusu açılabilir. Acele etmeden karar vermek yararınıza olacak. Koşturmaca içinde, yoğun bir dönem sizi bekliyor. Ancak altından kalkabi- Sevdiğiniz insan için para harcamak isteyeceğiniz bir dönemdesiniz. Üs- 80 kültür-sanat Sultanı Öldürmek Yazar: Ahmet Ümit Yayınevi: Everest Anadolu’da Zaman Yolculuğu Gandhi Liderlik İlkeleri Yazar: Alan Axelrod Yayınevi: Hayat Yayınları Yazar: Tamer Konca Yayınevi: Enkidu Yayıncılık Sosyal Fobiklerde Dikkat Sorunları ve Hiperaktivite Yazar: Ahmet Koyuncu Yayınevi: Liman Yayınları Sultanı Öldürmek, yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikayesi. Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin’in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed’in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri “Ulu Hakan”ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı? Yazar Tamer Konca’nın kitabı, Anadolu’nun zamanda yolculuğundan küçücük bir damla. Bu yolculuğa çıkma gerekçesi olan, Sivas’ta eski bir kilisenin keşiş çilehanesinden çıkartılarak İstanbul’a, oradan Amsterdam’a ve Londra’ya doğru yola çıkan bir grup insan. Günümüzden başlayıp M.S. 37 ile 40’lı, yani Roma’nın gelmiş geçmiş en renkli ya da kimilerine göre en deli imparatoru olan Caligula’lu yıllarda Efes, İzmir, Bergama, Akhisar, Salihli, Alaşehir ve Denizli üçgenine yapılan ve bu üçgenin ortasındaki Kıyamet Tepesi’nde sona eren yedi kişinin yaptığı macera dolu bir yolculuk. Kraliçe I. Elizabeth, General George S. Patton ve Winston Churchill’in hayatlarındaki pratik bilgelikleri, bugünün iş dünyası liderlerinin kullanacakları şekilde ortaya çıkaran yazar Alan Axelrod şimdi de Gandhi’nin pek çok açıdan değerini ortaya koyuyor. Gandhi; Aziz mi, CEO mu? Büyük ruhani lider Mohandas Gandhi, kariyerinin daha en başında vizyon sahibi bir reformcu olarak gerçek dünyanın, politikanın ve çalışma hayatının uzlaşmacı ve kirli güç oyunlarının tam içindeydi. Gandhi’nin eylemleri ve liderlik stratejilerinden oluşan 14 ilke üzerine kurulu 100 ders, bugünün ve yarının iş dünyasının meydan okumalarına ışık tutacaktır. Aşk En Büyüktür Her Zaman MDNA İstanbul Müzik Festivali 40. yılını kutluyor İzel Madonna İzel’in 12. albümü “Aşk En Büyüktür Her Zaman”, Nisan ayında müzik marketlerde yerini aldı. Proje için altı ay süresince Berlin’e taşınan İzel, stüdyo ve vokal kayıtlarını Depeche Mode, Beatles, John Lennon, U2, David Bowie gibi dünyaca ünlü isimlerin çalıştığı Hansa Studio’da ve yine Berlin’in en iyi stüdyoları olan Nhow ve Homerun’da gerçekleştirdi. Tüm söz ve müziklerin Onur Özdemir ve Alper Narman’a ait olduğu albümün tek adaptasyon şarkısı “İyi ki Doğdun”un müziği Khaled Emad El-Din’e ait. Popun Kraliçesi Madonna geri döndü! Yeni albümünde elektronik dans müziği duayeni Martin Solveig ve Benny Benassi ile güçlerini birleştirdi ve ortaya eğlencenin durulmadığı sıkı bir dans albümü çıktı. Herkesin sevdiği genç yetenekler Nicki Minaj ve MIA ile düet yaptığı Give Me All Your Lovin ve Girls Gone Wild ise albümün en büyük sürprizleri. 7 Haziran’da İstanbul’a gelecek olan divanın yeni albümünü şimdiden alıp, konser öncesi ısınma turlarına başlayabilirsiniz. İ stanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) ilk festivali olan İstanbul Müzik Festivali, 40. yılını kutluyor. 31 Mayıs-29 Haziran tarihleri arasında 750’nin üzerinde yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’da ağırlayarak klasik müzikseverlere yine dopdolu bir Haziran ayı yaşatacak. Festival, Hélène Grimaud’dan AnneSophie Mutter’e, Miloš’tan Gidon Kremer’e, Viyana-Berlin Oda Orkestrası’ndan Varşova Filarmoni Korosu’na, klasik müziğin birçok yıldızını İstanbul’da ağırlarken Avrupa’nın önde gelen koreograflarından Heinz Spoerli’nin veda turnesi kapsamında Zürih Balesi’nin iki özel gösterisine de ev sahipliği yapacak. Festivalde Festivalde bu yıl, senfoni ve oda orkestraları, vokal konserler, oda müziği, resitaller olmak üzere toplam 23 konser yer alıyor. Konserler, Aya İrini Müzesi’nin yanı sıra Haliç Kongre Merkezi, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Hiperaktivite denilince çoğu kişinin aklına yerinde duramayan, son derece aktif insanlar gelse de durum çok farklı. Çünkü sosyal fobisi olan, dikkat bozukluğu ve dağınıklığı yaşayan insanların da hiperaktivitenin bir çeşidinden muzdarip olabileceklerini hiç düşündünüz mü? Kitapta, hiperaktif sosyal fobinin ne olduğu ve neden bu kadar kolay gözden kaçtığı anlatılıyor. Çoğu insan kolay unutan, erteleyen, işlerini son dakikaya kadar erteleyen bireyler olarak bir ömür geçirip, bu rahatsızlıklarını anlamadan hayatlarına devam ediyor. Bu hastalığın belirtilerini anlamak için son derece yararlı bir kaynak. Sarayı, Hollanda Başkonsolosluğu Bahçesi, Süreyya Operası, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası ve İstanbul Arkeoloji Müzesi gibi sekiz farklı mekanda gerçekleştirilecek. Konserlerin yanı sıra söyleşiler, eğitim çalışmaları ve anlatılar da düzenlenecek. 40. İstanbul Müzik Festivali bilet fiyatları 30 TL ile 400 TL arasında değişiyor. Program ve diğer detayları http://muzik.iksv.org/tr adresinden öğrenebilirsiniz. 81 İstanbul Lezzetleri Obezitenin, Zehirlenmenin, Hastalıkların Gerçek Suçlusu Yazar: Mehmet Yaşin Yayınevi: Doğan Kitap İstanbul eşsizdir, güzeldir; memleketin kalbidir. Bir başka kent daha yoktur İstanbul gibi... Görkemli tarihinin, eski semtlerinin, yalılarının ve köprülerinin eşi yoktur. Bir de lezzet mekanları vardır İstanbul’u eşsiz kılan. Boğaz’ın en iyi balıkçıları, lezzetli kebabın adresleri, iş yemekleri için ideal mekanlar, tarihe tanıklık eden lokantalar, sıcak sohbetler için keyifli kafeler, yöresel yemeklerin vazgeçilmez adresleri… Mehmet Yaşin yeni kitabı İstanbul Lezzetleri’nde bu muhteşem kentin muhteşem lezzet duraklarında konaklıyor. Ve onların tarihini, mutfağını, atmosferini anlatıyor, en güzel yemek tarifleri eşliğinde... Yazar: William Reymond Yayınevi: Pupa Yayınları Birleşmiş Milletler’e göre yılda en az 3 milyon kişi aşırı kilo ya da aşırı kilodan kaynaklanan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. 1998’den bu yana tüm haberleşmenin ulaşabildiği tüm alanlarda ve medyada salgın olarak değerlendirilen obezite, Dünya Sağlık Teşkilatı’nca başlangıçta önemsiz gibi görünen, aslında diyabetin, kalp hastalıklarının, bazı kanser türlerinin ilk önemli sebebi olabilecek derecede tehlike arz eden bir “tuzak hastalık” olarak kabul ediliyor. “Obezitenin, Zehirlenmenin, Hastalıkların Gerçek Suçlusu: Kötü Beslenme” kitabında, bu hastalıktan korunmak ve sağlıklı beslenmek için önemli bilgiler veriliyor. Sezen Aksu Acoustic Band S ezen Aksu Acoustic Band, müziğin en saf ve samimi hali ile icra edildiği, anlık doğaçlamaların ve yorumların dünya standartlarında bir müzikal altyapı ile sunulduğu özel bir performans serisi olarak tasarlandı. Bugüne kadar aralarında New York-Carnegie Hall, Londra-Royal Albert Hall gibi önemli konser salonlarında, Oslo Music Festival, Bremen Jazzahead Festival gibi organizasyonlarda ve Stockholm, Berlin, Paris ve Zürih dahil olmak üzere pek çok şehirde izleyicisiyle bu- luşan bu müzik ziyafeti, 14, 17 ve 18 Temmuz tarihlerinde BKM Organizasyonu’yla Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda. Sezen Aksu Acoustic Band: Fahir Atakoğlu eşliğinde... Ayda Tunçboyacı (keman), Cihan Okan (vokal), Eric van der Western (kontrabas), Fatih Ahıskalı (telli sazlar), Göksun Çavdar (klarnet), Jarrod Cagwin (davul), Mustafa Böztüy (perküsyon), Nurcan Eren (vokal), Orhan Topçuoğlu (vurmalı çalgılar), Özer Arkun (çello) Öfke Yüce Hedefler Kitabı Yazar: Mehmet Şakiroğlu Yayınevi: Postiga Günümüzün koşullarında her an, her şeye öfkeleniyoruz. Peki, neden bu kadar sık öfkelendiğimizi ve bu gibi durumlarda ne yapmamız gerektiğini biliyor musunuz? Klinik Psikolog Dr. Mehmet Şakiroğlu “Öfke” adlı yeni kitabıyla duruma farklı bir bakış açısı, öfkemizi olumlu kullanmayı akıcı ve keyifli bir dille anlatıyor. Kitabın içinden bazı başlıklar şöyle: “Neden Öfkeleniyoruz, Öfkenin Fonksiyonu, Öfke Türleri, Öfke Teorileri, Olumsuz Öfke Davranışları ile Nasıl Baş Edebiliriz.” Okurken insani bir tepki olan öfkenin ilişkilerimizi etkileyip, kontrol edilemeyecek düzeylere çıkmasının nasıl engellenebileceğini öğreneceksiniz. The Sunset Limited Yönetmen: Tommy Lee Jones Başrol: Samuel L. Jackson, Tommy Lee Jones Hiçbir şey siyah ya da beyaz değildir… No Country for Old Men ve The Road filmlerinin yazarı Cormac McCarthy’den hayata devam etme ya da çaresizliğe düşerek pes etme arasında seçim yapan iki farklı insan üzerine etkileyici bir dram. Hikaye, New York’ta büyük ve harap bir apartmanda, biri Siyahi, İsa’nın sesini duyduğunu iddia eden eski bir hükümlü (Samuel L. Jackson) ve beyaz bir Amerikalı profesör (Academy® Ödüllü Tommy Lee Jones) üzerine odaklanır. Yazar: Maverdi Hazırlayan: Yaşar Çalışkan Yayınevi: İz Yayınları Hayatı boyunca pek çok kez hem iş yaşamında, hem ilişkilerde, hem de amaçlarımız konusunda kendimizi kaybettiğimiz ve uzaklaştığımız zamanlar olmuştur. Bu gibi durumlarda mutlaka bir kılavuza ihtiyaç duyarız. Büyük fıkıh bilgini Maverdi’nin görüşlerini bir araya getiren Yaşar Çalışkan, kitapla aslında kılavuzluk yapıyor. Maverdi’nin en çok okunan yapıtlarından “Yüce Hedefler Kitabı” dünyanın, hayatın, insan hallerine ilişkin bir yol gösterici. Aynı zamanda hikmetler, şiirler ve düşünceler antolojisi. İnsana ve hayata dair her durum, her hal büyük bir düşünürün bilgi, tecrübe ve tefekküründen doğarak okuyucuyla buluşuyor. Melankoli / Melancholia Yönetmen: Lars von Trier Oyuncular: Charlotte Gainsbourg, Kiefer Sutherland, Kirsten Dunst Lars Von Trier’den göz kamaştırıcı, izleyenleri derinden etkileyecek bir film. Sürükleyici bir başyapıt... Yeni evlenen çift Justin ve Micheal evliliklerini Justine’nin ablası Claire’in malikanesinde, görkemli bir davet ile kutlarlar. Fakat bu iki kız kardeş yapı itibariyle birbirlerine ters karakterdedirler. Justine depresyona, drama ve melankoliye yakın bir kadınken, Claire kız kardeşine göre daha normal olan taraftır. Justine’nin düğün gününde ise ailede herkesin kendine has arızaları bir bir ortaya çıkmaya başlar.
Benzer belgeler
İndir - Zorlu Holding
Metin Salt / Vestek Genel Müdürü
Metin Salt 1990’da ODTÜ Elektrik ve Elektronik
34 Tüketimin 5N 1K`sı
peyzajıyla İstanbullulara yeni bir buluşma merkezi sunmasını hedefledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden iş geliştirme
konusunda aldığımız davetler ve ödüller, projemizin ne kadar doğru bir adım olduğ...
kurumsal girişimcilik
peyzajıyla İstanbullulara yeni bir buluşma merkezi sunmasını hedefledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden iş geliştirme
konusunda aldığımız davetler ve ödüller, projemizin ne kadar doğru bir adım olduğ...
haber - Zorlu Holding
peyzajıyla İstanbullulara yeni bir buluşma merkezi sunmasını hedefledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden iş geliştirme
konusunda aldığımız davetler ve ödüller, projemizin ne kadar doğru bir adım olduğ...