Sayı 19 - TüvTürk
Transkript
Sayı 19 - TüvTürk
KITAP DÜNYASI ZIHNI GELIŞTIRMEK MÜMKÜN 07 08 09 2016 Bir tatlı huzur Hayat Pîrî Reis neden öldürüldü? Söyleşi Ferit Aktuğ Tarihten Osmanlı modası Avrupa’yı fethetti English Summary of Contents Bir büyük aile Yüzyıllar içinde her toplumun kendi içinde şekillendirdiği bir kültürü ve bu kültür ışığında oluşan değerleri vardır. TÜVTÜRK olarak bizler de kurulduğumuz günden itibaren birtakım değerler doğrultusunda yol almayı hedefledik. Gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin trafik güvenliğine ve insan yaşamına doğrudan etkisinin farkındalığıyla, en büyük motivasyonu birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızdan aldık. Odağına üretmeyi, emek vermeyi, paylaşmayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı alan TÜVTÜRK ailemiz, her geçen yıl daha çok gelişip büyürken, trafik sorununun asgari düzeye ineceği gelecek günlere umutla baktık. Geride bıraktığımız aylar içinde, araç kusurları nedeniyle trafikte yaşanan problemleri ortadan kaldırabilmek amacıyla olağanüstü gayret ve çaba gösteren bu büyük aileyi konu alan bir filme imza attık. Bu filmi kurumsal web sitemiz olan www.tuvturk.com.tr’den, www.facebook.com/tuvturk adresimizden veya Youtube kanalından izleyebilirsiniz. TÜVTÜRK çalışanlarının da çeşitli roller üstlendiği bu film, yürüttüğümüz çalışmaların mahiyetinin yanı sıra ailemizin bireylerinin insana ve hayata verdiği önemi de detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor. Günlerin uzun, havanın sıcak olduğu yaz günlerindeyiz. Gerek izinlerimizi bu mevsimde kullanma alışkanlığımız, gerekse hafta sonlarını biraz daha uzaklarda değerlendirme isteğimiz nedeniyle aracımıza daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz. Ancak tıpkı kış mevsimi gibi, yaz aylarında da aracımızın muayenesini yaptırdıktan sonra yola çıkmak son derece önemli. Çünkü kendimizin ve sevdiklerimizin canını emanet ettiğimiz aracımızın muayeneden geçmesi, TÜVTÜRK Araç Muayene İstasyonları’nda görev yapan uzman arkadaşlarımızca da belgelenmesi, hayati bir önem taşıyor. Satırlarımızın başında, trafiğe çıkan araçlardan kaynaklanan kusurlar ve beraberinde getirdiği mal ve can kayıplarına sebep olan trafik kazalarının en aza ineceği günlere umutla baktığımızı belirtmiştim. Çalışma arkadaşlarımızın profesyonelce gerçekleştirdiği çalışmaların yanı sıra uzun süredir destekçisi olduğumuz projelerimizle de başarılı sonuçlar elde etmeye devam ediyoruz. Trafikte Sorumluluk Hareketi çatısı altında gerçekleştirdiğimiz projelerin hedef kitlesi olan çocuklarımız ve gençlerimiz, çeşitli projeler aracılığıyla öylesine güzel fikir ve önerilerde bulunuyorlar ki, gelecek nesillerin trafik konusunda çok daha farkındalık kazanmış bireyler olarak hayata atılacak olması bizlere heyecan verdiği kadar, mutlu da ediyor. İstasyon dergimizin bu sayısı vesilesiyle tüm vatandaşlarımızın Ramazan Bayramı’nı ve gelecek Kurban Bayramı’nı kutlar, hep birlikte sağlık ve mutluluk içinde daha nice bayramlara ulaşmayı temenni ederim. Saygılarımla… KEMAL ÖREN TÜVTÜRK CEO GERÇEKLEŞTIRDIĞIMIZ PROJELER ARACILIĞIYLA GELECEK NESILLERIN TRAFIK KONUSUNDA ÇOK DAHA FARKINDALIK KAZANMIŞ BIREYLER OLARAK HAYATA ATILACAK OLMASI, BIZLERE HEYECAN VERDIĞI KADAR, MUTLU DA EDIYOR. Din Azak Karadeniz Trabzon Amasya Erzurum Ankara Bursa Sivas Tebriz Denizi Konya Kayseri Diyarbakır Antalya İskenderun Halep Trablusşam Fı i z İRAN ra Şam t Beyrut Bağdat İskenderiye Basra 1546 Süveyş 1541 Kahire Basra Körfezi ARABİSTAN Kuseyr 1559 Medine ı z Mekke Suakin 1546,1552,1581 1546 Kişn Moha Aden Şihr i Massawa z 10 Hayat Vafla 1542 Maskat 1538,1546 Kureyyat Hugli Diu 1546 Daman Bassein 1538 Dofar Çaul Umman De n i z i Mangalor Bengal Körfezi Goa S. Thome de Meliapor Kananor Kaliküt Koçin Quilon Woina Daga 1543 1537 1585 Nagappattinam Jaffna Mannar Colombo Okanda Mattara Mogadişu 16’ncı yüzyılın ortalarında, kendini Hint Okyanusu’ndaki Portekiz güçleriyle mücadele ederken bulan Pîrî Reis, Hürmüz Adası’nı alamamasının bedelini canıyla ödedi. 18 GEZİ Son yıllarda ülkemizdeki seyahat tutkunlarının da ilgisini çeken Thassos’a gitmek için birçok neden var: Doğa, tarihi eserler ve birbirinden lezzetli yiyecekler bunlardan sadece birkaçı. 4 İSTASYON Gençlik dizileriyle hayatımıza giren, “Aramızda Kalsın”la kalbimizi kazanan Ferit Aktuğ, tıpkı canlandırdığı roller gibi son derece doğal, samimi ve güvenilir bir insan. 30 TARİHTEN Ortaçağ’ın henüz tamamlanmadığı yıllarda Avrupa, İstanbul’dan yayılan Osmanlı medeniyetinin türlü eserlerini tanımaya ve onlardan etkilenmeye başlamıştı. Bir başka 40 YEMEK Sıcak yaz güneşine kocaman bir külahın üzerindeki rengârenk dondurma toplarından daha iyi ne eşlik edebilir mi? Bugünlerde en sağlıklı dondurmayı evde, kendiniz yapmaya ne dersiniz? K Benguela Yazar Racel Walker’ın “Zihni Geliştirmenin 101 Yolu” adlı kitabından, beynin işleyişine iyi gelecek ve manevi esenlik sağlayacak 20 öneriyi sayfalarımıza taşıdık... Deniz ve güneş sezonunun açılmasıyla birlikte tatil planları yapmaya başlayanlar Moçambique için konfordan ve performanstan ödün H vermeyen modelleri bir araya İgetirdik. İ 36 KİTAP DÜNYASI M A OZ in 18 Gezi G 50 OYUN Kilwa B 10 HAYAT 26 SÖYLEŞİ Luanda 42 OTOMOBİL M Dünyada ve Türkiye’de öne çıkan haberler... ifadeyle Osmanlı modası, Avrupa’yı ANGOLA fethetmişti. e Ç ü Ternate 1539 1568 Malindi Mombasa Yunanistan’daki kendi küçük, namı büyük bu ada, doğal güzelliklerinin yanı sıra mermerleriyle de ünlü. n y Malakka 1585 06 HABERLER Makao Hİ ND İ STA N ng Meko 1538 n F 1541 Hürmüz 1552,1554 Bahreyn e A K A R İ d ı l Cidde 1517 Nagasaki i n K TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2016 A z e 26 Söyleşi Y i d k S n A Nil İçindekiler A Hazar İstanbul e Edirne le Dic 30 Tarihten er Belgrad Dubrovnik Roma yep D A 36 Kitap Dünyası R V A a Venedik U P g Vol Budin MADAGASKAR N 44 SAĞLIK Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal, yaz aylarında, hem yetişkinlerin hem de çocukların beslenmesiyle ilgili dikkat edilmesi gereken noktalara değindi. 48 UZMAN GÖZÜYLE TÜVTÜRK Teknik Eğitmeni Rıdvan İlhan, araç muayenesinde gerçekleştirilen adımları anlattı. T Meraklıları uzun zaman bekledi. “Uncharted” serisinin kahramanı Nathan Drake, yepyeni bir macera ve muhteşem grafiklerle yine karşımızda. O Y K 52 POPÜLER KÜLTÜR En son Cate Blanchett’a verilen UNESCO “İyi Niyet Elçisi” unvanının nasıl doğduğunu merak ediyorsanız, işte yanıtı... 56 TÜVTÜRK HABERLER 62 ENGLISH SUMMARY OF CONTENTS Makassar Ambon Solor Kupang A İmtiyaz Sahibi U TÜVTURK Kuzey Taşıt Muayene İstasyonları Yapım S ve İşletim A.Ş. Adına Kemal Ören U N Yönetim Yeri Büyükdere Caddesi, No: 255 Kat: 17-18 Maslak-Şişli-İSTANBUL Yayın Yönetmeni Sema Uludağ Yayın Koordinatörü M. Koray Özcan (Sorumlu Müdür) Görsel Yönetmen Erhan Teksöz Yapım Yeri Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. Doğuş Power Center Ahi Evran Polaris Caddesi No: 4 Maslak 34398 İstanbul Tel: 0212 304 00 00 (Santral) Baskı yeri Ömür Matbaacılık A.Ş. Beysan Sanayi SitesiYakuplu Mah. Birlik Cad. No:20/1 34524 Beylikdüzü / İstanbul Tel: 0212 422 76 00 Yayın Türü Üç aylık yaygın süreli yayın, TÜVTÜRK Araç Muayene İstasyonları kurumsal yayınıdır, parayla satılmaz. [email protected] İSTASYON 5 HABERLER BIR TRILYON TÜR Bir an düşünün; tüm gezegende kaç tür mikrobiyal canlı var? Bin, bir milyon, 100 milyon… Sizi fazla merakta bırakmayalım: Yaklaşık bir trilyon. Ve günümüzde bunun sadece yüzde 0,001’i tanımlanabilmiş durumda. n Eğer tek tipleşmeye değil de çoğulculuğa inanıyorsanız, farklılıkların insanı zenginleştiren bir unsur olduğunu da özümsemişsiniz demektir. İnsanlar gibi, doğa ve bitkiler de farklılıklarıyla bir bütünü oluşturuyor aslında. Biliminsanlarıysa, gezegenimizin ne derece zengin olduğuna dair çalışmalarına tüm hızıyla devam ediyor. Indiana Üniversitesi Biyoloji Departmanı’ndan iki araştırmacının; Dr. Kenneth Locey ve Dr. Jay Lennon’un yaptığı bir araştırmaysa zenginliğin boyutlarını sergiliyor. Sonuçları Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, gezegenimizde 1 trilyona yakın mikrobiyal canlı var. Evet, yanlış okumadınız; 1 trilyon. Bizlerin onların sadece yüzde 0,001’ini tanımlayabilmesiyse, işin ironik yanı olsa gerek. Hayvan popülasyonlarından, bitki ve mikrobiyal veri kümelerinden aldıkları bilgileri kullanarak bugüne kadar gerçekleştirilen en geniş çalışmaya imza atan iki akademisyenin ortaya koyduğu veri, Antarktika hariç her yerden gelen 5,6 milyondan fazla türü kapsıyor. Daha önce bu alanda yapılan çalışmalarda sayıca az örneklerden yola çıkıldığını düşünen araştırma ekibinden Dr. Lennon, “Yüksek hacimli DNA dizinlemesi ortaya çıkmadan önce, araştırmacılar çeşitliliği 100 bireyi baz alarak simgeliyorlardı; ancak bir gram toprakta bile bir milyar organizma bulunabiliyor,” diyerek kendi projelerinin genişliğini anlatıyor ve ekliyor: “Hedefi mikroorganizmaları tanımlamak olan Dünya Mikrobiyom Projesi, şimdiye kadar 10 milyondan az türü sınıflandırabildi. Bu türlerin sadece 10 bini laboratuvarda kültürlenebildi ve sadece 100 bin tanesinin genom dizilimi yapılabildi. Bizim sonuçlarımız, dünyada daha milyarlarca mikroorganizmanın keşfedilmeyi beklediğini gösteriyor.” Tüm bu anlattıklarımızdan sonra, farklılıklarımız zenginliğimiz değil mi sizce de... Ürettikçe köleleştiler İşi almanız 30 saniyeye bağlı n Mesleki donanımımız ne kadar iyi olursa olsun, iş görüşmesinde iyi bir intiba bırakamazsak, o firmada bize bir gelecek olmadığı aşikâr. Son yıllarda İnsan Kaynakları, işe alımları hayli farklı bir bakış açısıyla gerçekleştiriyor. BBC Dergi’nin yayınladığı bir haber de bu durumun kanıtı. Habere göre iş görüşmelerinde her şey aslında ilk 30 saniyede olup bitiyor. Bu alanda uzman kuruluşların ve kişilerin görüşleriyle oluşturulan haberde, “mülakatta kendinizi tanıtırken en iyi izlenimi bırakmak için ne yapabilirsiniz” sorusuna yanıt aranıyor. Bazı işverenlerin, adayların mülakat sırasını beklerken sergiledikleri davranışlar hakkında sekreterlerinden bilgi aldığını belirten uzmanlar, görüşmeye gelinen andan itibaren herkese iyi davranmayı salık veriyorlar. Bir diğer tavsiyeyse adayın kendini kısa ve olumlu bir konuşmayla; kariyerinin köşe taşlarını, ilgi alanlarını, başarılarını, eğitimini ve hobilerini birkaç cümleyle tanıtması. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da profesyonel bir yaşamda insanın kendini bir robot gibi değil, “normal bir insan gibi” takdim etmesi. Tüm bunların yanı sıra o iş için istekli ve zeki olduğunu hissettirmek de son derece önemli. Bu da ayrı bir sendrom n Günümüzde ebeveynlerin yaşadığı en önemli sorunun ergenlik dönemi olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Zira son yıllarda “iki yaş sendromu” olarak tanımlanan durum, anne ve babalara, hayli zorlu günler yaşatıyor. Çocuk genelde 18 aylıkken başlayan ve üç-üç buçuk yaşına kadar devam eden bu dönemde; söz dinlememe, inatlaşma, söylenenin aksini yapma, kıskançlık, titizlik, takıntılar, utangaçlık, kafasını vurma, kendini 6 İSTASYON yere atma, uyku ve iştah bozuklukları gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Uzmanlar insanı çileden çıkaran bu dönemin daha rahat atlatılabilmesi için çocuğa uygun sorumluluklar vermeyi, anlaşılır ve tutarlı sınırlar koymayı, enerjisini boşaltabilmesi için dışarı çıkarmayı, öfkelendiğinde sakin bir şekilde onunla göz teması kurup beklemeyi salık veriyor. Bir diğer önemli öneriyse, her şeye “hayır” dememek, bu kelimeyi kullanırken seçici davranmak... n ABD’de bir fincanının 80 Dolar’a satıldığı, bu nedenle de dünyanın en pahalı kahvesi unvanı taşıyan “Kopi Luwak”ın nasıl üretildiğini duymayan kalmamıştır sanırız. Hâlâ bilmeyenler için kısa bir bilgi verelim. Kopi Luwak, miskkedisi adı verilen hayvanın dışkısından elde edilen çekirdeklerden imal ediliyor. Miskkedilerinin önce yiyip sindirdiği, sonra da dışkılayarak vücudundan attığı bu çekirdeklerle yapılan kahvelerin müptelası hayli fazla. Ancak bizim konumuz servet değerindeki bu kahve değil, miskkedileri. Güneydoğu Asya’da ve Sahra-altı Afrikası’nda yaşayan bu canlılar, maymunun uzun kuyruğuna, rakunun yüz hatlarına ve çizgili gövdesine sahipler. Besin zincirinde hatrı sayılır bir yer edinen ve son derece önemli bir işlevi yerine getiren bu hayvanlar, gerek gurmelerin Kopi Luwak’a, gerekse turistlerin miskkedilerine ilgisinin artmasıyla birlikte son derece zor bir hayat yaşıyorlar. Özellikle Endonezya’da, miskkedileri üzerinden para kazanmak isteyen halk, önce hayvanları kafese koydular. National Geographic’in haberine göre, Bali’deki 16 kafeste alıkonan yaklaşık 50 yaban miskkedisinin yaşam şartlarını inceleyen Oxford Üniversitesi’nin Yaban Hayatı Koruma Araştırma Birimi ve Londra merkezli Dünya Hayvan Koruma Topluluğu’nun yayınladığı rapor, hiç de iç açıcı değil. Raporda, küçücük kafeslere konan hayvanların yerlerinin doğru dürüst temizlenmediği gibi, kahve dışında herhangi bir şeyle beslenmediği de tespit edildi. Ezcümle fincanı 80 Dolar gibi büyük bir rakama satılan bir kahveyi üretebilmek için doğal hayatlarından koparılan miskkedileri, insanoğlunun acımasız yüzünü dünyaya bir kez daha gösteriyor. MISIR TARIHININ GIZEMLI FIRAVUNU n Eski Mısır tarihinin en gizemli krallarından biri Tutamkamon. Mısır Hanedanı’nın 18’inci firavunu olan Tutamkamon, dokuz yaşında tahta çıktı ve orada sadece on yıl oturabildi. Zira gençliğinin baharında, henüz 19 yaşındayken hayatını kaybetti. Mısır’ın Luxor kentindeki mezarı, İngiliz Arkeolog Howard Carter tarafından yönetilen bir ekip tarafından 1922 yılında bulunmuştu. Mısır tarihine damgasını vuramamış olsa bile, onunla ilgili araştırmalar günümüzde dahi devam ediyor. Son olarak mezarında iki odanın bulunduğu ihtimali, Tutamkamon’u tekrar gündemimize taşıdı. www.bilim.org sitesinden Barbaros Akkurt’un haberine göre, mezarın kuzeydeki ve doğuda duvarlarına gizlendiği varsayılan bu odalar, metal ve organik maddelerden inşa edilmiş. Söz konusu keşfe bu derece önem atfedilmesinin sebebiyse, odalardaki materyaller sayesinde Eski Mısırlıların en derin sırlarına vakıf olacağına dair inanç. Bu sırlardan biri de kimi teorilere göre Tutamkamon’un annesi olduğu düşünülen Kraliçe Nefertiti’nin mezarı elbette. Keşfedilen odalardan birinde Kraliçe’nin mezarının bulunma ihtimali, araştırmacıların heyecanını artıran olasılıklar arasında. Eğer gerçekten de gizli bölmeler Kraliçe Nefertiti’nin mezarını saklıyorsa, bunun 21’inci yüzyılın en büyük ve önemli arkeolojik buluntusu olacağı düşünülüyor. Kimi çevrelerse Tutankamon’un mezarının aslında “Büyük Kraliçe” için yapıldığını iddia ediyor. Çinlilerin yeşim taşı merakı n Milyonlarca kişinin aklını başından almayı başaran yeşim, sayılı değerli taşlardan biri... Sadece rengiyle bile insanın içini ısıtan bu taş, Çinliler için ayrı bir öneme sahip. Hem de yüzyıllardır. Örneğin, Çin’de hanedanlığın hüküm sürdüğü yıllarda zengin soylular, öldüklerinde küçük küçük yeşim taşlarının birleştirilmesinden oluşturulan elbiselerle gömülürmüş. Günümüzde bu tür elbiseler trend olmasa bile, Çinlilerin bin yıllık yeşim merakı bitmiş değil. Çin’deki eski nefrit taşları, müzayedelerde yüksek fiyatlara alıcı buluyor. Öyle ki, Hong Kong’daki bir açık artırmada, Neolitik döneme ait yeşim taşları 23 milyon Dolar’a satılabiliyor. Ülkede ekonomik gelişmeye paralel olarak zenginlerin sayısının arttığı da biliniyor. Hatta dünya çapında finans hizmetleri veren Credit Suisse şirketine göre, Çin’de 109 milyon kişilik bir orta sınıf, iki milyondan fazla da milyoner var. Bu kadar zengin Çinli varken yeşim taşı gibi lüks ürünlerin piyasasının yükselmesi de şaşırtıcı olmasa gerek aslında. Çin zenginleşmeye devam ettikçe, kökleri çok eskilere dayanan yeşim taşı merakının artması, dolayısıyla fiyatının yükselmesi işten bile değil. (BBC) İSTASYON 7 HABERLER HAZIRLAYAN: RESUL BUKSUR VSN MOBIL V.360 Piyasaya ilk çıkan 360 derece aksiyon kamera olan V.360 önemli bir dalga yaratmayı başardı. 360 derece videoları maksimum 8K çözünürlükte kaydedebiliyor. Alt ve üst görüntü sınırıysa 60 derece. Dâhili time-lapse özelliği sunuyor. Stereo ses, GPS, barometre, altimetre ve hareket sensörleri bulunuyor. İki saate kadar video kayıt yapabiliyor ve üç metreye kadar su geçirmez özelliği var. Wi-Fi ve Blouetooh bağlantılarıyla uzaktan kontrol edilebiliyor ve görüntüler canlı olarak yayınlanabiliyor. 449 Dolar / www.vsnmobil.com/products/v360 VIDEONUN IÇINE GIRIP 360 DERECE VIDEO ÇEKMEK 360FLY 4K Panoramik fotoğraf çeker gibi 360 derece, hatta çepeçevre küresel video kaydı yapabilen kameralar, gündelik hayatın bir parçası olmaya hazır. Akıllı telefonlarla da uyumlu bu teknoloji, Oculus Rift gibi sanal gerçeklik gözlükleriyle birleştirildiğinde, çekilen videoların içinde, gerçek dünyada dolaşır gibi dolaşmak mümkün. n Bundan 15 yıl kadar önce, cep telefonlarına ilk ka- mera yerleştirildiğinde, teknoloji dünyası resmen sallanmıştı. Pul kadar ve düşük çözünürlükte fotoğraf çeken kamera özelliği, kullanıcıları büyülemeye yetmişti. Bir de günümüzü düşünün; elimizde milyonlarca piksellik fotoğraf ve 4K videolar çekebilen müthiş cihazlar var. Ama teknoloji dünyasının bir sınırı yok. Şimdiyse bambaşka bir teknolojiyle karşı karşıyayız... Peki, nedir bu teknoloji? 360 derece kayıt yapan cihazlar, bir insanın içinde bulunduğu mekânı çepeçevre video olarak çekebiliyor. Hatta içinde bulunduğunuz dünyayı 3 boyutlu bir küre gibi düşünürseniz; alt, üst ve 360 derece çevreniz tam bir küre olarak videoya kaydedilebiliyor. Bu da içinde bulunduğunuz mekânı ve o anı, tüm açılarıyla video olarak izlemeyi mümkün kılıyor. Bir süredir gündemde olan Oculus Rift gibi sanal gerçeklik gözlükleriyle bu videoları seyrettiğinizdeyse, yaşamınızdan anılarınızı gerçekmiş gibi, kafanızı çevirerek 360 derece izlemeniz de mümkün. Aslında bu teknoloji, birkaç yıldır kullanılıyordu, ancak maliyeti yüksek sistemler kurmak gerekiyordu. Özellikle akıllı telefonlardaki hızlı gelişmeler, söz konusu sistemi uygun fiyatlarla gündelik hayatımıza taşıdı. Bu kameraları tek 8 İSTASYON başına satın alabileceğiniz gibi, akıllı telefonlara entegre veya onlarla bağlanarak da sahip olabiliyorsunuz. Çok geniş açılı tek lensli modellerden sayıları 10’a varan çoklu lenslilere kadar, birçok seçenek var. Kameralarda lenslerden gelen görüntüler, özel bir yazılımla bir araya getirilerek 360 derece veya küresel görüntüler oluşturuluyor. 360 derece ve küresel arasında önemli farkı hatırlatmakta fayda var. 360 derece çekimi, kafanızı aşağı yukarı oynatmadan 360 derece çevirdiğinizi düşünün. Tıpkı panoramik bir fotoğraf gibi... Oysa küresel çekimde kafanızın üstü ve ayaklarınız da kaydediliyor. Yani bir küreyi içerden seyreder gibi kayıt yapılıyor ve sanal gerçeklik gözlüklerinde olduğu gibi yukarı baktığınızda da videoyu izleyebiliyorsunuz. Tabii Facebook, YouTube gibi video konusunda teknoloji geliştiren şirketler sayesinde internet tarayıcıları 360 derece video oynatma desteği sunmaya başlayınca, videoları internet üzerinden paylaşmak da mümkün hale geldi. Günümüzde bu videoları farenizi sürükleyerek tarayıcınızdan 360 derece izleyebiliyorsunuz. İşte izleme alışkanlıklarınızı kökten değiştirecek 360 derece video kameralardan belli başlıları... SAMSUNG GEAR 360 Akıllı telefonların 360 derece ve küresel çekim yapamayacağını iddia eden varsa bir kez daha düşünsün deriz... Bu alanda ilk adımı atanlardan Samsung ‘un Gear 360 adındaki aksesuar kamerası 4K çekim imkânı sunuyor. İki lensli küre şeklindeki model, suya ve darbelere dayanıklı. 30 megapiksellik küresel fotoğraflar çekebiliyor. Galaxy S7 ve diğer modellere anında görüntü aktaran Gear 360, tek lensle de kullanılabiliyor. Sanal gerçeklik gözlüğü Gear VR ile uyumlu. Yaz aylarında satışa çıkacak. Fiyatı belli değil. / www.samsung.com oluştuğu için ihtiyaca göre değişik alt parçalar kullanabiliyorsunuz. Örneğin ampul aparatıyla elektriği ampul girişinden alıp tepeden çekim yapabiliyorsunuz ya da doğrudan eternet kartlı bir aparatla yüksek çözünürlüklü canlı yayın mümkün hale geliyor. Akıllı telefon aplikasyonu da bulunuyor. 500 Dolar / www.360.tv metreye kadar suya dayanaklı. İki yanda konumlanmış çift lensi, Nikon kalitesini yansıtıyor. Bluetooth ve Wi-Fi bağlantıyla canlı yayın ve aplikasyonlarla uzaktan yönetim imkânları sunuyor. Metal kasası ve klasik Nikon çizgileriyle yaz aylarında piyasada olması bekleniyor. Fiyatı belli değil / www.nikonusa.com BUBLCAM LG 360 CAM Top şeklindeki tasarımından da anlayacağınız gibi küresel video kayıt yapabilen dört lense sahip Bublcam, sadece 280 gram ağırlığında ve 8 santimetre çapında. Maksimum HD kalitede küresel video ve 2K 360 derece video çekimine olanak sağlıyor. 799 Dolar / www.bublcam.com LG de 360 derece rüzgârında ilk yerini alanlardan. 360 Cam ürünü iki lensle görüntüleme olanağı sağlıyor. 2K çözünürlüğe sahip ürünle, tek tuşla çekim yaparak doğrudan YouTube gibi sitelerde paylaşabiliyorsunuz. Akıllı telefon aplikasyonuyla yönetilebilen cihaz, 4 GB dâhili hafıza, Wi-Fi, Bluetooth ve dokuz yönlü sensör özellikleri sunuyor. 200 Dolar / www.lgusa.com Tek lensli modellerden biri olan 360fly, on yıldır askeri görüntüleme teknolojileri üzerinde çalışan bir ekip tarafından yaratıldı. Bu nedenle tek lensle 360 derece görüntü çeken kameralar içinde en iyilerden. 30 fps hızda, 4K çözünürlük görüntü kalitesi sunan kamera suya, toza ve darbelere dayanıklılığı ve geniş bağlantı aparatlarıyla 360 derece aksiyon kameralar arayanlar için ideal. 64 GB dâhili hafıza, GPS ve canlı yayın özellikleri sunuyor. 500 Dolar / www.360fly.com KODAK PIXPRO SP360 4K VUZE Yine tek lensli bir model olan Kodak’ın ilk 360 derece kamerası SP360, 4K çözünürlükte kayıt yapabiliyor. İki kamerayı birleştirerek tam küresel bir kameraya da dönüştürebiliyorsunuz. Masaüstü yazılımıyla düzenleyebiliyor ve akıllı telefon yazılımı üzerinden yönetebiliyorsunuz. Geniş ekran 4K UHD (3,840x2,160 piksel) çekim yapabiliyor. Wi-Fi desteği bulunan kamera; toza, suya ve şoklara dayanıklı üretilmiş. 259 Dolar / www.kodakpixpro.com RICOH THETA S GIROPTIC 360CAM Farklı bir tasarıma sahip ve popüler kameralardan Ricoh Theta, küresel çekimler ve fotoğraf çekimi yapabiliyor. 30fps Full HD video kalitesi sunan kamera, Wi-Fi ile bağlanarak canlı video yayını sunabiliyor. 8 Gb dâhili hafızasına 25 dakika video kayıt yapan Theta S, akıllı telefon aplikasyonuyla kolayca yönetilebiliyor ve birçok çekim moduyla kullanılabiliyor. 350 Dolar / http://us.ricoh-imaging.com Üç lensli bir model olan Giroptic 100 metre derinliğe kadar suya dayanıklı bir model ve 30 dakika kayıt yapabiliyor. 360 derece yatay ve alt-üstte ise 300 derece açıyla küresele yakın 2K çözünürlükte bir çekim sunuyor. Pil ve donanım bölümü değiştirilebilir parçalardan Bu yılın başında duyurulan Vuze, komple bir 360 küresel ve 3D kamera ve görüntüleme sistemi sunuyor. Ağustos ayında piyasaya çıkması beklenen ürün kare şeklinde ve sekiz lens kullanıyor. Farklı renk seçenekleriyle 4K çözünürlükte 3 boyutlu görüntüler küresel görüntüler veya 360 derece çekilebiliyor. Özel masaüstü yazılımıyla videoları düzenleyebiliyorsunuz. Ayrıca kendi sanal gerçeklik gözlüğü de pakete dâhil. Vuze boyutları, tasarımı ve dâhili gözlüğüyle bir hayli ilgi görecek gibi. 800 Dolar / www.vuze.camera NIKON KEYMISSION 360 Aksiyon kamera işine başlayan ünlü fotoğraf makinesi üreticisinin ilk ürünü olan KeyMission 360, bu yılın başında duyuruldu ve yaz aylarında piyasaya çıkacak. 4K video çeken kamera, iki metreye kadar düşmelere ve 30 LUCIDCAM 3 boyutlu ve 360 derece kameralardan biri olacak LucidCam, Full HD çekim yapabiliyor. Oldukça küçük tasarımda çift lens kullanılıyor. Indiegogo üzerinden bir proje olarak doğan cihazın Kasım ayında piyasaya çıkması bekleniyor. 429 Dolar / www.lucidcam.com İSTASYON 9 HAYAT PÎRÎ REİS KAYBEDİLMEYEN SAVAŞLARIN MAĞLUBU 16’ncı yüzyılın ortalarında, kendini Hint Okyanusu’ndaki Portekiz güçleriyle mücadele ederken bulan Pîrî Reis, Hürmüz Adası’nı alamamasının bedelini canıyla ödedi. Peki ama Pîrî Reis’in öldürülmesinin ardındaki asıl gerçek ne? 1 Pîrî Reis, ömrünün son yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun güney sularındaki filosu, Hint Donanması’nın başına getirilmiş olsa da aslında bir kılıç adamı değil, kalem adamıydı. 1520’lerin başında tamamladığı, Akdeniz kıyılarını ve adalarını detaylı bir şekilde ele alan kitabı Bahriye’de, hem doğum yeri olarak bilinen hem en kapsamlı çalışmalarını gerçekleştirdiği yer olan Gelibolu’yu böyle resmetmişti. KAYNAK: kİtab-ı bahrİye, Pîrî ReİS 10 İSTASYON 552 yılı, Ağustos ayının sonları. Osmanlı İmparatorluğu’nun Hint Kaptanı Pîrî Reis, komutasındaki 28 parça gemiyle Basra Körfezi’nin girişindeki Hürmüz Adası’na yaklaşıyor. Kendisine bizzat Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hürmüz’ü alması buyrulmuş. İran anakarası ok atımı mesafede. Osmanlı’nın Hint Donanması adayı kuşatıyor, taşıdığı 850 asker karaya çıkıyor. Dünyanın en güçlü topları, hem karadan hem de denizden, yaklaşık 50 yıldır Portekizlilerin kontrolünde olan Hürmüz kentinin surlarını dövüyor günlerce. Tüm ada terk edilmiş gibi duruyor. Osmanlı gemilerinin adalarına yaklaştığını önceden haber alan Hürmüzlüler, sokakları boşaltmış. Kimi Hürmüz’ü terk etmiş, kimi adanın en güvenli yeri sayılan Portekiz Kalesi’ne sığınmış. Hem kaledekiler hem de kuşatmadakiler zor günler geçiriyor. Çorak, bitkisiz bir yer burası. Çölün denizdeki bir devamı gibi kurak. İçme suyu bile yok. Boz renkli arazileri bölen boz renkli kayalarıyla, başka bir gezegeni andırıyor. Birilerinin şehir kuracağı, başkalarının da o şehri almak için seferber olacağı son yer gibi. Peki, Osmanlı’nın en büyük âlim ve kaptanlarından birinin burada işi ne? Pîrî Reis’in burada olmasının birkaç nedeni var. 16’ncı yüzyılın ilk yıllarından beri Hint Okyanusu’na yerleşen Portekizliler, bir-iki yıldır Basra Körfezi’ne sızıp hem Osmanlı topraklarına saldırıyor hem de bölgedeki Arapları Osmanlı’ya karşı isyan etmeleri için kışkırtıyor. Portekiz kuvvetlerinin bölgedeki gücünün kırılması şart. Ayrıca Kızıldeniz’den sonra, Basra Körfezi’nin açık denizlere bağlanması ve Hindistan ticaretinin tekrar Doğu Akdeniz limanlarının lehine işler hale getirilmesi de gerekiyor. Hürmüz bunların hepsinin anahtarını elinde tutuyor. Ve o anahtar neredeyse Pîrî Reis’in elinde. Hürmüz Adası, iç kalesi hariç tamamen ele geçirilmiş. Çevrede Hürmüz’e bağlı küçük adalar ve zenginliğiyle ünlü Keşm Adası da Osmanlıların kontrolü altında. Hürmüz nihayet düşecek mi? Altın çağı yavaş yavaş sona eren Portekizliler, Arap Yarımadası çevresindeki sulardan sökülüp atılacak, Portekiz donanmasının baskısı altındaki Müslüman tüccarlar Basra yolunu tekrar kendi istedikleri gibi kullanabilecek mi? Hayır... Portekiz Kalesi’nde konuşlanmış, Álvaro de Noronha komutasındaki yaklaşık bin asker, toplarının avantajlı konumundan da yararlanarak kaleyi savunmayı başarıyor. Osmanlıların iç kaleye yaptığı her saldırı, sonuçsuz kalıyor. Kuşatma uzadıkça ordunun morali bozuluyor. Hindistan’daki üssünden çıkan büyük Portekiz filosunun yaklaştığı söylentileri yayılıyor; ki bu hiç de mantıksız değil. Ümitleri azalan ve Portekiz gemilerine dezavantajlı bir durumda yakalanmak istemeyen Pîrî Reis, kuşatmayı kaldırıyor; civardaki diğer zengin adaları yağmalamakla yetiniyor ve başarısızlığının ardından hiç hoş karşılanmayacağı Basra’ya çekiliyor. Portekiz donanması yaklaşırken Pîrî Reis, donanmasını Basra’da bırakıyor, Hürmüz seferinde toparladığı ganimeti de yüklediği üç gemiyi yanına alarak Süveyş’e dönüyor; ki bu gemilerden biri de yolda batıyor. Basra’dan sonra Mısır’da da iyi karşılanmıyor, sorumluluğundaki donanmayı bıraktığı için ordusunu savaş alanında bırakıp kaçmış muamelesi görüyor ve Mısır Beylerbeyi’nin emriyle tutuklanıyor. Tutuklu geçen birkaç aydan sonra Sultan’dan bir ferman geliyor; Kanuni Sultan Süleyman, Hint Kaptanı’nın idamını istiyor ve 1554 yılının ortalarında Pîrî Reis, Mısır Divanı’nda boynu vurularak idam ediliyor. Cenazesi de tüm idam mahkûmları gibi isimsiz bir çukura atılıyor. İdam edilenlerin gömüldüğü yerleri bulup başına bir mezar taşı diken hayırseverler bile adeta bu meseleye bulaşmamak ve kimseyi kızdırmamak için Pîrî Reis’i unutup gidiyor. Pîrî Reis gibi büyük bir isim idam edilecekse eğer, suçunun ve idam gerekçesinin gayet net olmasını bekleyebilirsiniz; ancak durum böyle değil. Pîrî Reis ile aynı dönemde yaşayan ve olayı kayda alan isimlerden biri olan, dönemin vakanüvisi Koca Nişancı Celâlzade Mustafa Çelebi, “Hürmüz’ün kâfirleri, adı geçen kaptana sayılamayacak kadar çok, uçsuz bucaksız servet verdiler. Bu reis, altın, elmas ve kıymetli mallara doymazlık ederek, sözde bir nedenle Hürmüz kuşatmasını kaldırıp, devletin gemilerini Basra yakınlarına getirip...” satırlarıyla açıklıyor Pîrî Reis’in idamlık suçunu. İSTASYON 11 HAYAT 16’ncı yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu sınırları Pîrî Reis’in 1552 Hürmüz seferinde izlediği rota 16’ncı yüzyılda Portekiz kontrolündeki topraklar, kentler ve ticari üsler Baharat ticaretinin geleneksel Basra Körfezi ve Kızıldeniz rotası Osmanlı ve Portekiz güçlerinin karşı karşıya geldiği savaşlar Portekizlilerin öncülük ettiği Ümit Burnu rotası 1517’de Mısır’ın ve Kızıldeniz kıyılarının fethiyle Hint Okyanusu ile bağlantılı sulara ulaşan Osmanlı İmparatorluğu, 16’ncı yüzyılda Hint Okyanusu çevresinde Portekizlilere karşı mücadele eden Müslüman devletlerin doğal müttefiği oldu. Hem Osmanlılar hem de Portekizliler açık denizlerdeki bir savaştan genelde kaçınsa da, Hindistan’dan Endonezya’ya irili ufaklı pek çok savaşta karşı karşıya geldi. Baharat ticaretinin kaynağı Belgrad Karadeniz Trabzon Erzurum Tebriz Amasya Bursa Ankara Sivas Konya Kayseri d k e n i z Beyrut İskenderiye Kahire Bağdat 1541 Kuseyr 1559 Medine K ı z Mekke Cidde 1517 Suakin Basra 1546 Hürmüz 1552,1554 Bahreyn 1546,1552,1581 1546 Kişn Moha Aden Şihr Maskat 1538,1546 Kureyyat 1546 i z Çaul Umman De n i z i Vafla 1542 Hugli Diu Mangalor Bengal Körfezi Goa S. Thome de Meliapor Kananor Kaliküt Koçin Quilon Woina Daga 1543 Makao H İ N D İ S TA N Daman Bassein 1538 Dofar Bölgede kendilerine rakip olabilecek güçte bir devletle karşılaşmayan Portekizliler, 1498’den itibaren hızla Hint Okyanusu kıyılarına yayıldılar ve 1543’te Japonya’ya ulaştılar. Brezilya ve Afrika’da geniş Portekiz kolonilerinin aksine, Asya’daki Portekiz varlıkları genelde limanlar, kaleler ve ticari üslerden oluşuyordu. Hürmüz kenti 1585 ng Meko 1538 n Massawa Nagasaki Basra Körfezi e 1541 d ı l A F K A R İ İRAN A R A B İ STA N Nil Portekizlilerin kendi deyimleriyle Hint Okyanusu’ndaki “Mekke, Cidde, Kahire ticaretini yok etmek” istemesi, baharat ticaretinin Kızıldeniz ve Basra kollarına büyük zarar verdi. Portekiz donanmasının Hint Okyanusu’nda yakaladığı Müslüman tüccarların gemilerine el koyup yakması, sıra dışı bir durum değildi. Süveyş Hürmüz, askeri olduğu kadar ticari açıdan da çok değerliydi. Osmanlıların 1570’de yeni bir Hürmüz seferi için hazırlandığını gösteren belgeler olsa da 1622 yılında Portekizlileri adadan çıkaranlar, birleşik İngiliz–İran kuvvetleri oldu. ÖLÇEK BU AÇIDAN DEĞIŞKENDIR. le A İskenderun Halep Trablusşam Fı ra Şam t A HARITADAKI SINIR VE TICARET ROTALARINDA KAYNAK KITAPLAR TEMEL ALINMIŞTIR. TICARET ROTALARI ANA HATLARIYLA GÖSTERILMIŞTIR. Dic Antalya Denizi Diyarbakır Y i Edirne S z İstanbul A HARİTA: HÜSEYİN TAKMAZ, NATIONAL GEOGRAPHIC TÜRKİYE HÜRMÜZ VE ADEN ÇİZİMLERİ: LENDAS DA INDIA, GASPAR CORREA (YEMEN’DEN BASRA’YA SINIRDAKİ OSMANLI, SALİH ÖZBARAN) KAYNAK: THE OTTOMAN AGE OF EXPLORATION, CASALE GIANCARLO; THE PORTUGUESE EMPIRE IN ASIA 1500–1700, SANJAY SUBRAHMANYAM; THE PORTUGUESE EMPIRE 1415–1808, A.J.R. RUSSELL–WOOD; A HISTORY OF MODERN INDONESIA SINCE C. 1300, MERLE CALVIN RICKLEFS Hazar i Dubrovnik Roma Azak n V A U R er 1537 e Venedik A P ga Vol Budin yep Portekiz gemilerinin Afrika’nın çevresini dolaşıp 1498’de Hindistan’ın batı kıyılarına ulaşmasıyla baharat ticareti geri döndürülemez bir şekilde değişti. Doğu Akdeniz ile Hint Okyanusu’ndaki limanlar arasında aracı olan Müslüman tüccarların ayrıcalıklı konumunu yitirmek istememesi ve güç kullanmaktan çekinmeyen Portekizlilerin de kaynağına ulaştıkları baharat ticaretini Afrika çevresinden Avrupa’ya yöneltmek istemesi, bu iki kutbu ve müttefiklerini 16’ncı yüzyılın başından itibaren karşı karşıya getirdi. D Din Paylaşılamayan zenginlik Nagappattinam Jaffna Mannar Colombo Okanda Mattara G ü n e y Ç in Mogadişu Luanda Kilwa Moçambique H B M 12 İSTASYON M A OZ MADAGASKAR İ N T 1539 1568 Osmanlıların Hint Okyanusu’ndaki Müslüman devletlere yaptığı yardımlar farklılık gösteriyordu. 1538’de Hindistan’daki Portekiz üssü Diu’ya yaklaşık 70 parçalık bir donanmayla saldıran Osmanlı İmparatorluğu, 1560’larda Endonezya’daki Açe sultanına “500 asker, top, bolca cephane ve mühendis” göndermişti. Önce Portekizlilerin, ardından da İngiliz ve Hollandalıların kullandığı Ümit Burnu rotası, Avrupalı tüccarları ticareti yapılan malların kaynağına doğrudan ulaştırdığı için Avrupalılar açısından çok kârlı bir rotaydı. Örneğin 16’ncı yüzyılın sonunda Çin’den çay yüklü bir gemiyi İngiltere’ye ulaştıran bir tüccar, elde ettiği gelirle aynı gemiden dört tane alabiliyordu. İ Benguela Malindi Mombasa K ANGOLA Malakka 1585 Aden kenti 16’ncı yüzyılın başında Kızıldeniz, Portekiz tehdidine karşı tamamen korunmasızdı. Hatta Portekizliler 1517’de Cidde’ye saldırdı; Mekke ve Medine’yi ele geçirecekleri korkusu yayıldı. Osmanlıların Kızıldeniz’de yapılanması Portekizliler üzerinde baskı yarattı ve özellikle Aden’in 1538’de Osmanlıların eline geçmesinden sonra Kızıldeniz üzerindeki ablukayı sürdürmeyi imkânsız kıldı. Ternate O K Y Ambon Makassar Solor Kupang A N U S U İSTASYON 13 HAYAT Hürmüz Adası çorak, engebeli ve yapılaşmaya çok da uygun olmayan doğasına rağmen, adını verdiği stratejik boğaza hükmeden konumuyla tarih boyunca İran, Osmanlı İmparatorluğu, Portekiz ve İngiltere gibi birçok devletin ele geçirmek istediği bir kara parçası oldu. Osmanlı tarihi boyunca yazılan belgelerin Pîrî Reis’e yüklediği kabahatler arasında donanmasını savaş alanında terk etmek, emre itaatsizlik, görevde başarısızlık ve Müslüman kentlerini yağmalamak da yer alıyor. Ancak konudan bahseden ve Pîrî Reis’in çağdaşı olan yazarlar, idamı genellikle nedenlerine girmeden aktarıyor. Osmanlı’nın güney denizlerindeki siyasi ve askeri varlığına dair en kapsamlı araştırmaları yürüten isimlerden biri olan Prof. Dr. Cengiz Orhonlu’ya göre, söz konusu yazarların “tutumları, vicahen yargılanmadan idam edilen Pîrî Reis hakkında uygulanan kararı ağır buldukları izlenimi veriyor.” Zaten bu suçlamalar, soru işareti bırakmadan Pîrî Reis’in idamını açıklamayı başaramıyor: Hürmüz kalesinin komutanı Álvaro de Noronha’nın yazdığı ve kuşatmayı ayrıntıla- 14 İSTASYON rıyla anlatan mektupta rüşvete dair bir kayıt yer almıyor; ünlü Osmanlı tarihçisi İbrahim Peçevî de bu iddiayı reddediyor. Ayrıca 80’li yaşlarındaki üst düzey bir denizcinin rüşvet karşılığında kuşatmayı kaldırması da günümüzde pek çok araştırmacıya mantıklı gelmiyor. 1538 yılında Hindistan’daki Diu’yu Portekizlilerden almayı başaramayan Hadım Süleyman Paşa, “görevde başarısızlık” dolayısıyla hiçbir cezaya çarptırılmıyor. Üstelik askeri açıdan Pîrî Reis’in kuşatmayı kaldırıp Basra’ya çekilmesi hiç de mantıksız durmuyor; Orhonlu, iki kuşatmadan çıkmış, gemileri yıpranmış ve mürettebatı yorulmuş donanmanın Basra’da bırakılmasının akla yatkın olduğunu söylüyor. Hürmüz ve çevresini yağmalamasıysa Pîrî Reis’e ulaştırılan fermanda isteniyor. Geriye genelde idamla cezalandırılan askeri hezi- HÜRMÜZ SEFERININ SONUCU KANUNI’YI, PÎRÎ REIS GIBI DEĞERLI BIR DENIZCIYI, YARGILAMAYA DAHI GEREK GÖRMEDEN IDAMA GÖNDERECEK KADAR ÇILEDEN ÇIKARMIŞ OLABILIR MI? met gerekçesi kalıyor. Peki, Hürmüz seferinin sonucu, Kanuni Sultan Süleyman’ı, Pîrî Reis gibi değerli bir denizciyi, yargılamaya dahi gerek görmeden idama gönderecek kadar çileden çıkarmış olabilir mi gerçekten? Hürmüz seferinin öncesi ve sonrası göz önüne alındığında, Kanuni Sultan Süleyman’ın bu seferi neden bir felaket olarak yorumlamış olabileceğine dair fikir edinmek mümkün. 1540’larda Basra Körfezi’ne doğru genişleyen Osmanlı, 1546’da Basra kentini alarak Hint Okyanusu’na çıkan ikinci bir kapıya ulaştı. Ancak bu yeni kapı, Portekizlilerce dışarıdan kilitlenmişti. Stratejik konumuyla Basra Körfezi’ne giriş-çıkışları kontrol eden Hürmüz Adası ele geçirilmediği sürece Basra Körfezi Osmanlılar için açık bir deniz değil, Portekizlilerin kontrolünde bir göl sayılabilirdi. “Yemen’den Basra’ya Sınırdaki Osmanlı” kitabının yazarı tarihçi Prof. Dr. Salih Özbaran, “Kızıldeniz tecrübesi, Osmanlıların Basra yönündeki bölgelerin önemini daha fazla takdir etmelerine yardım etmişti,” diyor. Özbaran, “Kızıldeniz tecrübesi” derken, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1538’de Aden’i fethetmesiyle birlikte bölgedeki askeri ve ekonomik gücünün artmasından ve baharat ticaretinin Kızıldeniz kolunun Osmanlılar lehine canlanmasından bahsediyor. Bölgeye yönelik hedefleri büyüyen Osmanlı İmparatorluğu, Kızıldeniz filosunun adını Hint Donanması olarak değiştirdi ve başındaki kaptanlık mevkiinin adını da Süveyş Kaptanlığı’ndan Hint Kaptanlığı’na çevirdi. Bu hırslı değişiklikler, Osmanlıların güney politikalarında yeniliklere ve olasılıkla hedeflerini büyüttüğüne dair bir işaretti. Ve Osmanlı Devleti güneyde askeri ve ticari olarak genişlemek istiyorsa, yapılması gereken şey açıktı: Hürmüz’ü almak. İsyan eden Aden’i 1549’da tekrar Osmanlı topraklarına katan Pîrî Reis bundan üç yıl sonra Kanuni’den yeni bir emir aldı: Hürmüz’ü ele geçirip çevresindeki bölgeleri vergiye bağlayacak, mümkünse Bahreyn’i alacak ve Osmanlı egemenliğine karşı çıkanları yıkıp geçecekti. Bu büyük hedeflerle yola çıkan Hint Donanması amacına ulaşamadı; ulaşamamakla da kalmayıp telef oldu. Yolu üzerindeki Maskat’ı kuşatıp yağmalayan ve belki de bu yüzden vakit ve cephane kaybedip Hürmüz’ü hazırlıksız yakalayamayan Pîrî Reis, Süveyş’e dönmek için kullanmayı planladığı üç gemi hariç, donanmasını Basra’da bıraktı. Üstelik Portekizlilerin büyük bir donanmayla Hürmüz’e dönmesiyle Osmanlı’nın Hint Donanması, Kanuni Sultan Süleyman’ın da korktuğu gibi Basra Körfezi’nde hapsedilmiş hale geldi. Kızıldeniz’i koruyacak ayrı bir donanma da yoktu. Sultan, Basra’da sıkışan donanma hakkındaki endişelerinde haklıydı: Önce Murat Reis, o başaramayınca da Seydi Ali Reis donanmayı Süveyş’e getirmekle görevlendirildi. 1554 yılında Basra Körfezi’nden kaçmaya çalışan Hint Donanması, Portekizlilerin elinden kurtulamadı ve dağıldı. Birçok gemi battı; Seydi Ali Reis, elinde kalan dokuz parça gemiyle Hindistan’daki Gücerat sultanına sığındı ve 1552’de Süveyş’i terk eden gemiler, iki yıl içerisinde böylece eriyip gitti. Hindistan’daki Seydi Ali Reis’in İstanbul’a dönmesi üç buçuk yıl sürdü (ki o da geri döndüğünde cezalandırılmadı, aksine ödüllendirildi). Bu felaketten sonra Osmanlı İmparatorluğu bir daha güney denizlerinde kapsamlı bir deniz seferi düzenlemeye hiç kalkışmadı. Peki, kötü sonlanan Hürmüz hevesi, Kanuni’nin Pîrî Reis’i idam ettirmesi için geçerli bir neden sunuyor mu? “Hezimetin cezası ölümdür,” diyor Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Selim Karakışla ve ekliyor: “Ve bu hezimet komutanın kararlarından kaynaklanıyorsa komutan cezalandırılır.” Osmanlı tarihi büyük başarısızlıklardan sonra idam edilen isimlere yabancı değil. İkinci Viyana kuşatmasının ardından Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın idamı veya kazanılmasına rağmen avantajlı bir barış antlaşmasına çevrilemeyen Prut Savaşı’nın ardından gelen idamlar akla gelen ilk örnekler. Pîrî Reis, Osmanlı adaletinin katı bir gününe mi denk gelmişti, yoksa öldürülmesinin arkasında başka nedenler mi vardı? Olayların görünür yüzünden tatmin olmayan ve öldürülmesinin ardında siyasi nedenler arayan araştırmacıların sayısı pek de az değil. Ne de olsa Osmanlı siyasi tarihi ne bölgesel siyasi çekişmelere, ne de bunların ölümle sonuçlanmasına yabancı. 1524 yılı... Pîrî Reis’in idamının 30 yıl öncesi. İstanbul’dan yola çıkmış 10 kadar Osmanlı kadırgası, Ege Denizi’nde güneye doğru ilerliyor. Pîrî Reis’in kılavuzluğundaki gemilerde 500 kadar yeniçeri, birkaç devlet adamı ve bunlara ek olarak istisnai bir kişilik var. İmparatorluğun, hatta dünyanın en güçlü insanlarından biri olan Sadrazam Damat İbrahim Paşa da Pîrî Reis’in gemisinde bulunuyor. Yedi yıl önce fethedilen Mısır isyan etmiş ve İbrahim Paşa meseleyle bizzat ilgilenmek üzere deniz yoluyla Mısır’a gidiyor. Gemi Ege’nin sularında ilerlerken Pîrî Reis’in rotasını belirlemek için sık sık bir kitaptan yardım aldığını fark eden İbrahim Paşa, Bahriye’nin karalama halindeki yazmasını inceleyip etkileniyor. Pîrî Reis’e eserini Sultan’a sunmak üzere temize çekmesini buyuruyor. (Pîrî Reis bu yolculuktan iki yıl sonra Bahriye’yi İbrahim Paşa’nın aracılığıyla Kanuni’ye sunacak ve büyük övgüler alacaktı. Ve bu yolculuğu izleyen yıllarda İbrahim Paşa ile Pîrî Reis haritacılık ve denizcilik hakkında sık sık konuşacaktı.) Pîrî Reis, en güçlü dostunu işte böyle kazandı. Ne var ki Pîrî Reis, İbrahim Paşa’nın siyasi hırsları ve kendine olan büyük güveni nedeniyle zaman içinde Kanuni Sultan Süleyman’la arasının açılacağını bilmiyordu. Sultan’ın bir İSTASYON 15 HAYAT Avrupalı misyoner Gaspar Barzen, 1551 yılında yazdığı bir mektupta Hürmüz’den “Arabistan, Türkiye, Mezopotamya, Venedik ve Mekke eşrafının, büyük Tataristan kadar İran’dan da gelen bütün tüccarın çok mühim bir durak yeridir. Gerçekten eğer dünyada başka bir Babil varsa, o da burasıdır,” sözleriyle bahsediyor. Günümüzde İran sınırları içinde yer alan kent ortaçağdaki önemini kaybetse de Hürmüz Boğazı bugün hâlâ dünyanın en önemli su yollarından biri. zamanlar devleti emanet edecek kadar güvendiği ve el üstünde tuttuğu İbrahim Paşa’ya yönelik sevgisi, yıllar içinde büyük bir kuşku ve öfkeye dönüştü ve Osmanlı tarihinin o zamana kadar en imtiyazlı sadrazamı 1536 yılında idam edildi. “İbrahim Paşa idam edilince, kendisine yakın isimlerle birlikte Pîrî Reis de gözden düştü,” diyor harita mühendisi ve Pîrî Reis araştırmacısı Tümgeneral Cevat Ülkekul. Kanuni Sultan Süleyman’ın eski sadrazamına yönelik öfkesi, onu yalnızca İbrahim Paşa’yı değil, yakın çevresini de ortadan kaldırmaya itmiş olabilir. Ülkekul’a göre Pîrî Reis’in İbrahim Paşa’ya hayran olduğunu düşünmek için geçerli nedenler var: Bahriye’de kendisinden birkaç farklı yerde övgülerle bahsediyor (“Devletin güneşi”, “Mutluluğun ışığı”, “O güzel adı dünya durdukça dursun; adaleti ve iyilikleri tüm zamanı kaplasın”). İbrahim Paşa’nın devletin en önemli ikinci adamı ve Bahriye’nin Kanuni’ye ulaşmasına önayak olan kişi olduğu düşünüldüğünde, bunlar normal gelebilir. Ancak saraya sunulan eserlerde, Sultan dışında birine övgüler bulunuyorsa eğer, bu, eseri yazan kişinin kiminle yakın bir ilişki sürdürdüğüne dair açık bir fikir veriyor. İbrahim Paşa’yla olan ilişkisinin Pîrî Reis’i ölüme götürdüğünü düşünen tek isim Ülkekul değil. Cengiz Orhonlu ve Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı da aynı ihtimal üzerinde duruyor. İbrahim Paşa’nın himayesindeki bir isim olması bile Pîrî Reis’in tasfiye edilmesi için yeterli bir nedenken olasılıklar burada bitmiyor: İbrahim Paşa’nın aksine Osmanlı’nın Hint politikasının mevcut haline çok da fazla gönül vermeyen sadrazam Rüstem Paşa, eski sadrazamın himayesindeki son büyük isimlerden birini yok ederek Osmanlı’yı Hint Okyanusu politikalarından vazgeçmek zorunda bırakmak istemiş olabilir. “İBRAHIM PAŞA IDAM EDILINCE, KENDISINE YAKIN ISIMLERLE BIRLIKTE PÎRÎ REIS DE GÖZDEN DÜŞTÜ.” Pîrî Reis’in 1513 yılında çizdiği, 1920’lerde Topkapı Sarayı’nın müzeye dönüştürülme çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan ve günümüz Türkiye’sinde oldukça popüler bir imge olan ilk dünya haritası, İstanbul’daki Levent metro istasyonunun da duvarlarını süslüyor. Pîrî Reis’in yaklaşık 450 yıl önce idam edilmesi, kültürel ve tarihi açıdan ulusal bir kahraman olmasını engellemedi (üstte solda). Pîrî Reis’in büstü, Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer büyük deniz komutanlarıyla birlikte İstanbul, Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nin girişini süslüyor. Müzede verilen bilgiye göre Pîrî Reis “haksız yere suçlanarak” idam edilmiş (üstte sağda). 16 İSTASYON Osmanlı İmparatorluğu’nun Basra Körfezi’nde yayılırken niyeti de, bu ilerlemenin Portekizlileri telaşlandırdığı da açık. Bağdat Beylerbeyi Ayas Paşa, tarihi bilinmeyen bir mektubunda şunları söylüyor: “Birkaç gün önce Sultanım Hazretleri, Basra’ya gitmemi ve orayı fethetmemi ve oradan Hürmüz’e ve Hindistan’a geçmemi ve yolunu şaşırmış Portekizlilerle savaşmamı, onların bütün idarelerine son vermemi ve kendilerini mahvetmemi emretti.” Bu mektubun muhatabı, bölgenin yerel hükümdarı Ali ibn Uleyyan ise Hürmüz valisine Osmanlı genişlemesinden bahsederken, “Eğer Basra’yı alırlarsa artık hiçbir şey yapamazsınız. Sonra da sizin ve ülkelerinizin üzerine gelecekler. Bu yol onlar için Süveyş ve Cidde yolundan daha yakın. Daha fazla yazmama bilmem ihtiyaç var mı” cümlelerini kullanıyor. Oysa Basra Körfezi’ne doğru genişleme fikrine, “fethin muzir bir iş olduğunu ve şehrin hiçbir değeri olmayan bir harabe olduğunu” söyleyerek karşı çıkan Rüstem Paşa’nın bu politikaları onaylamadığı biliniyor. Üstelik Özbaran’a göre “rüşvet almakla şöhret bulan vezir–i azamı, Basra seferinden önce İstanbul’da bulunmuş olan Portekizli elçilerin etkilemiş olmaları da düşünülebilir.” Avrupalı güçlerin Osmanlılar okyanusa yönelmesin diye ellerinden geleni yaptığını savunan araştırmaların varlığını hatırlatan Karakışla’ya göre de Rüstem Paşa bu fikirlerin saraya girmesine yardımcı olmuş olabilir. Pîrî Reis ile birlikte Osmanlı’nın Hint denizindeki yayılmacı politikalarının da öldüğü düşünülürse, Rüstem Paşa’nın Hint Okyanusu konusunu sonsuza dek kapatmak için Pîrî Reis’in idamı gibi akılda kalıcı ve caydırıcı bir kapanışa önayak olması olasılığı kuvvetleniyor. “Tarihçi olarak düşününce, Pîrî Reis’in siyaseten katli olağan bir şey,” diyor Karakışla ve ekliyor: “Ancak okyanuslara inmenin de kapısını kapattığı için bence fazladan bir önemi var.” Pîrî Reis’in idamında üzerinde durulan bir diğer noktaysa Basra Beylerbeyi Kubad Paşa’nın rolü. Hürmüz’de başarısız olduktan sonra çekildiği Basra’da hoş karşılanmayan Pîrî Reis ile Kubad Paşa arasında ne geçtiği ve Kubad Paşa’nın Pîrî Reis’e düşmanlığının nedenleri tam olarak bilinmiyor. Olası nedenler arasında Paşa’nın siyasi hırsları, Pîrî Reis’in yağmaladığı hazinelerden pay istemesiyle (ve reddedilmesi) gemilerle Basra’ya gelen askerlerin kenti birbirine katması yer alıyor. Seferin başarısızlığını ve donanmanın akıbetini İstanbul’a bildiren kişi olan Kubad Paşa’nın, Kanuni Sultan Süleyman’a ne yazdığı da tam olarak bilinmiyor; ancak Sultan, Hürmüz ve Basra Körfezi’nde neler olup bittiğini Kubad Paşa’nın kelimeleriyle öğreniyor. Çoğu kez olduğu gibi ilk şikâyet edenin kazanmış olması olasılıklar dâhilinde. Pîrî Reis Hürmüz’ü ele geçirebilir miydi? Belki birkaç şeyi farklı yapsa, her şey bambaşka gelişebilirdi. Ama Özbaran’a göre Hürmüz başarısızlığında belirleyici olan asıl nokta, Pîrî Reis’in seferdeki kararlarından çok, İstanbul’un istikrarlı bir Hint politikasından yoksun olması. Güney denizlerine hiçbir zaman Akdeniz’e baktığı gibi kararlı bakmayan Osmanlıların gücü Portekizlilere yenilmemeye yetti, ancak bu “master plan” eksikliğinin bedeli, en azından Pîrî Reis için oldukça ağır oldu. İdama dönecek olursak, bütün bu olası nedenleri birbirinden ayırmak ve hangisinin Pîrî Reis’in idamına neden olduğunu söylemek güç. Dönem tarihçilerinin adeta kasten sessiz kalması da işleri kolaylaştırmıyor. “Bunlar akıl yürütmekten ibaret. Kanıtlanması mümkün olan şeyler değil,” diyor Karakışla. Belki büyük bir hevesle çıkılan Hürmüz seferinin başarısız olması, üstüne bir de Hint Donanması’nın Basra’da mahsur kalması Kanuni Sultan Süleyman’ı çok kızdırmıştı yalnızca. Belki gözden düşmüş bir denizcinin ilk hatası pahalıya mal olmuştu. Belki de Kubad Paşa eski bir yarayı deşmişti veya İbrahim Paşa’dan beri en güçlü sadrazam olan Rüstem Paşa, kişisel hırsları dolayısıyla eski sadrazamın himaye ettiği bir ismi idama sürüklemişti. Kesin olan tek şey şanssız bir dönemin bu Osmanlı âlimini birkaç yüzyıl boyunca tüm dünyaya unutturmuş olması. Ta ki, eserlerinin tekrar keşfedildiği, heykellerinin dikildiği, adının gemilere, müzelere, üniversitelere verildiği, resminin pullara, haritasının paralara basıldığı 20’nci yüzyıla kadar. Bu konu National Geographic Türkiye dergisinden özetlenerek alınmıştır, NG Türkiye abone hattı: 444 18 59 veya 0 850 222 18 59 İSTASYON 17 GEZİ Tatlı bir huzurun yeni adresi: Thassos Yaza dair henüz plan yapmamışsanız veyahut yaptığınız plan içinize sinmediyse, rotanızı Thassos’a çevirmenizi tavsiye ederiz. Son yıllarda ülkemizdeki tatilcilerin de takdirine şayan bu adaya gitmek için varolan birçok sebepten hangisinin sizi cezbedeceğini bilemeyiz; ancak bu seyahatten huzurlu ve keyifli anılarla döneceğinize şüphe yok. YAZI: SEMA ULUDAĞ FOTOĞRAFLAR: DINÇER DINÇ VE SHUTTERSTOCK 18 İSTASYON İSTASYON 19 GEZİ sahip değiliz. Dolayısıyla da yurtdışına düzenlenen hemen hemen tüm seyahatlerde olduğu gibi, Yunanistan için de vize şart. Thassos’a kendi aracınızla gitmeyi düşünüyorsanız, aracınız için de birtakım bürokratik işlemlerini tamamlamamız gerekiyor. Bu işlemlerin başında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu (TURİNG) şubesine gidip aracı kullanacak kişi için uluslararası ehliyet almanız ve sınırı geçecek araçla ilgili bilgilendirmede bulunmanız lazım. Bürokratik bu işlemler gözünüzü korkutmasın! Çünkü bu ‘sıkıntının’ ardından, hayalinizdeki tatile ulaşmanız işten bile değil. Bununla birlikte “araç kullanmak istemiyorum” diye düşünüp otobüs firmalarından birini ya da havayolunu tercih edeceksiniz, Schengen vizesi, sizi hedefinize ulaştırmak için yeterli. Fakat bu satırların yazarı olarak, imkânınız varsa araçla gitmenizi tavsiye ederiz. Zira aracınız, doğal güzelliklerin ve yerel lezzetlerin yanı sıra adanın geçmişten bugüne dokusundan ödün vermemiş dağ köylerini, müzelerini, manastırlarını ve kiliselerini ziyaret etmenizi; dahası Thassos’un birbirinden güzel koyları arasında rahatlıkla dolaşmanızı sağlayacak. THASSOS’A GIDENLER, BIRÇOK KONAKLAMA ALTERNATIFINE SAHIP: KENDI PLAJINA SAHIP BEŞ YILDIZLI OTELLER DE VAR KALINABILECEK YERLER ARASINDA, PANSIYONLAR DA. NEREDE KALDIĞINIZIN ÖNEMI YOK ASLINDA. ASLOLAN KARŞILAŞACAĞINIZ MANZARA. Ş u bir gerçek ki, bu topraklar üzerinde ikamet edenler, hayattan kısa bir mola için güneşin sıcak yüzünü göstermesini bekliyor; dolayısıyla tatillerini yaza denk getiriyorlar. İstatistikler ne der bilinmez; ancak gerek tur şirketlerinin reklamlarını, gerekse tatil beldelerindeki yoğunluğu göz önünde bulundurduğumuzda, birçok kişinin tatillerini temmuz ve ağustos aylarında yaptığını söyleyebiliriz. Hal böyle olunca, hayalimizi de alabildiğine uzanan bir kumsal, berraklığından gözümüzü alamadığımız masmavi bir deniz, damağımızı şenlendirecek envaiçeşit lezzet süslüyor. Nasıl süslemesin ki… Eğer büyük bir şehirde ikamet ediyor ve büyük şehrin beraberinde getirdiği keşmekeşin içinde debelenip duruyorsak, kısa süreliğine de olsa nefes alabi- 20 İSTASYON leceğimiz, kendimizi her şeyden uzak hissedebileceğimiz bir yerde olmayı istemekten doğal ne olabilir? Saygıyla andığımız Münir Nurettin Selçuk’un dizeleriyle ifade edersek, “bir tatlı huzur” için aşamayacağız engel, gidemeyeceğimiz mesafe yok diyebiliriz. İşte o “tatlı huzuru” vadeden yerlerden biri Thassos… Çok değil, beş-altı yıl öncesine kadar, “Yunan Adaları” denildiğinde aklımıza ilk gelen yerler Midilli, Sakız, Santorini, Mikanos’tan ibaretken, bu topraklar üzerinde yaşayanların “Taşoz” veya “Taşöz” olarak telaffuz ettiği Thassos, bir anda popülerlik kazandı. Sohbetlerde mevzu ne zaman Yunanistan’a gelse, Thassos’tan da bahsedilmeye başlandı. Gidip görenler, yakınlarına “en yakın zamanda gitmesini” salık verir oldu. Peki, nedir Thassos’u bu derece meşhur kı- Deniz isteyenler için masmavi sular, tarih meraklıları için birbirinden güzel yapılar, ağız tadına düşkünler için lezzeti damaktan silinmeyen yemekler... Üstüne bir de huzur veren bakirlik... İnsan bir tatilden daha ne bekleyebilir ki... lan; diğer bir ifadeyle, birkaç yıl öncesine kadar varlığından haberdar olmadığımız bu adanın alametifarikası ne? Ege Denizi’nin kuzeyindeki bu Yunan adası, öncelikle Türkiye’ye yakınlığıyla tatilseverleri cezbediyor, dersek yeridir. Öyle ki, eğer İstanbul’da yaşıyorsanız, aracınızla Ege’de bir yere; misal Ören’e (Balıkesir) veya Çeşme’ye (İzmir) gitmek için harcadığınız zaman, Thassos için de yeterli aslında. Zira Thassos, İstanbul’a sadece yedi ya da sekiz saatlik mesafede. Tabii yolda vereceğiniz molaların uzunluğuna göre değişiklikler olmazsa... Eğer adanın yakınlığı sizin aklınızı çelen özelliklerden biri olmuşsa, tamamlamanız gereken işlemlerden de kısaca söz etmekte fayda var. Ne yazık ki bizler, Avrupa ülkelerinde yaşayan milyonlarca kişi gibi vizesiz seyahat özgürlüğüne KAVALA’YA UĞRAMADAN GEÇMEK OLMAZ… İpsala Sınır Kapısı’nda gümrük işlemlerini yaptırıp Yunanistan topraklarına geçtiyseniz, tatilliniz de başladı demektir. Thassos’a ulaşana kadar katedeceğiniz yolun her aşamasında bir kâşif merakıyla çevrenize göz atabilirsiniz. Yol kenarlarında bir kaide üzerine yerleştirilmiş; üzerinde haç, içindeyse yanan mumlar bulunan kilise minyatürlerine rastlarsanız, şaşırmayın. Çünkü bu görüntüyle Thassos’ta da karşılaşacaksınız. Minyatürlerin bulunduğu noktaKavala’daki Mehmet Ali Paşa larda hayatlarını kaybedenKonağı, içinde çok fazla tarihi eser bulunmasa da tarih meraklılarının lerin yakınları tarafından gidip görmesine değer bir mekân. yakılan bu mumlar, hem Paşa’nın heykeliyse kentin orta yaşama hem de ölüme sayyerinde tüm görkemiyle duruyor. gı niteliğinde. İpsala’dan geçtikten sonra Thassos’a gitmek için iki seçeneğiniz var. Keramoti’den hareket edip adanın kuzeyinde bulunan Limenas limanına (Limenas, Thassos olarak da biliniyor) giden feribotu tercih ederseniz, 40 dakika sonra adaya ayak basabilirsiniz. İkinci seçenekse yolculuğu Kavala’dan hareket eden feribotla tamamlamak. Her ne kaİSTASYON 21 GEZİ Zodyak Çemberi, hem astroloji tutkunlarının hem de bu çemberin enerjisiyle yoga yapmak isteyenlerin ilgisini çeken yerlerden biri. dar bu seçenek biraz daha uzunsa da Yunanistan’a kadar gitmişken Kavala’yı da görmek, tatilin “bonusu” olacaktır. Bu topraklarda doğup büyümüş birinin Kavala’da kendini yabancı hissetmesi pek olası değil. Yüzlerce yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları arasında kalan bu bölge, günümüzde bile o kültürden izler taşıyor. Eski şehir olarak bilinen ve Osmanlı mimarisinin en iyi örnekleriyle dolu Panagia, bu izlerin doruğa çıktığı yerlerden biri. Türkiye’den gidenler için Panagia’daki ilgi çekici mekânlar arasında, zamanın Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın konağı ilk sırada geliyor. 18’inci yüzyıldan kalma bu ev, uzun yıllar restoran ve kafe olarak kullanıldıktan sonra restore edilerek turizme açılmış. Klasik bir müze-eve nazaran hayli fakir olsa bile, yine de görülmeye değer. Bazı tatlar yerinde tadılmalı derler; doğrudur. Thassos’a Kavala üzerinden gitmeye karar verdiyseniz, almadan dönmemiz gereken lezzetlerden biri Kavala Kurabiyesi kuşkusuz. Türkiye’de hemen her pastanede bulabileceğiniz bu kurabiyeyi, doğduğu topraklarda tatmak farklı bir deneyim olacaktır. Kavala’da onlarca kurabiyeci olsa da size tavsiyemiz kurabiye kutularındaki bilgilere dikkat etmeniz. Çünkü iyi bir Kavala Kurabiye’sinin tereyağı oranının çok yüksek olması ve içinde muhakkak badem bulunması gerekiyor. Kurabiyelerin gözü ve mideyi şenlendiren etkisinden kurtulmak zordur zor olmasına ama, hedefinizde Thassos varsa yola revan olmak zamanıdır artık. 22 İSTASYON DÜNYACA ÜNLÜ MERMER YATAKLARI Kavala’dan bineceğiniz feribot, bir buçuk saatin sonunda Limenas limanına yanaştığında, nasıl bir yere geldiğinizi de yavaş yavaş anlıyorsunuz aslında. Tarih boyunca birçok medeniyetin bir dönem hâkimiyetini kurduğu ada, tüm bu kültürlerin izini taşıyor üzerinde. 360 derecelik ada turuna çıkmadan önce Thassos’un tarihçesiyle ilgili kısaca bilgi vermekte yarar var. Yaklaşık 400 kilometrekarelik (kimi kaynaklara göre 379 kilometrekare) yüzölçümüne sahip adanın tarihçesi, Milattan Önce’ye dayanır. O tarihlerde Paros’tan gelen Yunanlar, bağları ve zeytinlikleri sayesinde refah düzeyi son derece yüksek bu adaya, altın ve gümüş madenlerini işletmek üzere yerleşirler. Çıkan savaşlar sonucunda Perslerden Doğu Roma İmparatorluğu’na, Bizans’tan Osmanlılara kadar çeşitli devletlerin hükümdarlığı altına giren Thassos, Balkan Savaşları sırasında Yunanistan topraklarına katılır. Thassos’ta ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri de Türkçeye Başmelek olarak çevirebileceğimiz Archegelos Manastırı elbette. Yalnız manastırın açık olduğu saatlere ve kıyafet kurallarına dikkat! Yerleşimin olduğu günden bu yana bağrına bastığı uygarlıkların kalıntılarıyla bir nevi açıkhava müzesine dönen Thassos’nun adıyla ilgili kimi mitolojik hikâyeler de mevcut. Yunan mitolojisine göre her şey Zeus’un, Phoenix Kralı Antionoras’ın kızını kaçırmasıyla başlar. Antionoras, kızını bulup getirmesi için torunu Thassos’u görevlendirir. Arayışları sırasında Thassos’un yolu bu adaya düşer ve bir daha da ayrılmaz… Bu hikâyeden yola çıkarak, adaya adını veren Thassos’un, son derece zeki ve zevk sahibi biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz... Güneşi, denizi, doğal güzellikleri, arkeolojik eserleriyle anılan Thassos’un turizmden sonra en önemli gelir kaynağı, dünyaca ünlü mermer yatakları. Buradan çıkarılan ve dünyanın dört bir yanında ihraç edilen mermere, daha ziyade heykeltıraşlar rağbet ediyor. Antik Çağ’da toprakları üzerinde heykel okulunun öğrencilerini ağırlayan Thassos, günümüzde Kallirachi’de kurulan “Sculpture Park / Heykel Parkı”na ev sahipliği yapıyor. Zeytin ağaçlarıyla dolu bu bahçedeki “Heykel Parkı”, 1993 yılında adada ilki düzenlenen mermer heykeller sempozyumunun organizatörü Emmy Varouxaki’nin kurduğu bir açık hava atölyesi aynı zamanda. Varouxaki, belli aralıklarla düzenlediği sempozyumlar kapsamında, farklı ülkelerden tanınmış sanatçıları Thassos’a davet ederek, ortaya çıkan eserleri adaya bağışlamaları koşuluyla, tonlarca mermer temin ediyor. Atölyenin bahçesindeki eserlere her yıl yenileri eklenirken, çalışmalar sırasında heykel bölümü öğrencilerinin eğitim alması için kurslar da veriliyor. Bu sayede ada, tatil turizminin yanında sanat turizmiyle de canlanıyor. Mermer madenlerinin Thassos’a bahşettiği bir diğer lütufsa Makryammos’daki “Marbel Beach / Mermer Plajı”. Kışın yağmur sularının tepelerden kıyıya taşıdığı mermer tozlarıyla kaplanan, beyaz kumlu doğal mucize; adada tabelası olmayan, ama araştırmacı gezginlerin gözünden kaçmayan saklı bir cennet… HER YER KEŞFE AÇIK Ada içindeki yolculuğunuza devam edip, direksiyonunuzu köylere çevirmek istediğinizde, Thassos, Limenaria, Panagia. Prinos, Potakia, Theologos, Potos, Kallirachi, Maries, Sotiras, Rachoni, Agios Georgios, Astris, Koinira, Potamia, Kazaviti ve Kastro isimleriyle karşılaşıyorsunuz. Bazı köylerin hem dağlık alanda hem de kıyıda yerleri var. Denizde kıyısı olan köylerin isimlerinin önüne “Skala” takısı (Skala Rachoni, Skala Kallirachi gibi) ekleniyor. Bu köylerin hepsi bir birinden ilginç ama Maries’e mutİSTASYON 23 GEZİ ONLARCA PLAJI, TURKUAZ RENGI DENIZI, GÖZ ALABILDIĞINE UZANAN KUMSALI, ARKEOLOJIK ESERLERI, YAŞAM KÜLTÜRÜ VE TABII BIRBIRINDEN LEZZETLI YEMEKLERIYLE BU ADA, INSANIN AKLINI DA GÖNLÜNÜ DE ÇELMEKTE ZORLANMIYOR. laka uğramanızı tavsiye ederiz. Bu güzel köye ayak bastığınızda tepedeki sarı renkli binayı görmemeniz imkânsız. Günümüzde geçmişin ihtişamından hiçbir iz taşımasa bile, Palataki (Yunanca saray demek) adlı bu saray, 1900’lü yılların başında İtalyan Mimar Pietro Arigoni tarafından Alman bir madenci işletmecisinin evi olarak inşa edilmiş. 60’lı yıllarda madenciliğin gerilemesiyle birlikte kaderine terk edilen bu bina, Yunan ekonomisindeki kriz nedeniyle bir türlü restore edilememiş ne yazık ki… Adada bir iki gün geçirdikten sonra hemen her yerde karşınıza çıkıveren heykellere alışmışsanız bile, Maries’deki plajdan Limenaria’ya gitmek üzere patika yolu kullandığınızda bir anda karşınıza çıkıveren Zodyak çemberiyle, hayrete düşebilirsiniz. Her biri üçer metre olan mermer taşların üzerinde, 12 burcun sembolü var. 2005 24 İSTASYON yılında heykeltıraş Kosta Lovoulou’nun da katkılarıyla Stuttgart’taki Waldorf sanat okulundan 35 öğrenci ve üç akademisyenin yaptığı esere “The Crown of Limenaria / Limenaria’nın Tacı” adı verilmiş. Heykellerdeki astrolojik sembollerin enerjisiyle, meditasyon yaparak içsel huzuru yakalamak isterseniz, ortadaki alanı kullanmanız da mümkün. Thassos’a kadar gitmiş ve kültür turlarına da zaman ayırmışsanız, görmeniz gereken yerlerden biri de Archegelos Manastırı elbette. Türkçeye “Başmelek Manastırı” olarak tercüme edebileceğimiz bu yapının hangi tarihte inşa edildiği meçhulse de 1835 yılında onarımdan geçirildiği biliniyor. Ziyaret edeceklere birkaç hatırlatma yapmakta fayda var: Manastır, günün belli saatlerinde kapalı. Kadınların kapalı kıyafetlerle ziyaret edebileceği manastıra cep telefonu ve fotoğraf makinesi sokmak da yasak… Tarihin doğayla hemhâl olduğu, maviyle yeşilin iç içe geçtiği bir yer Thassos. Sahil boyuna sıralanmış restoran ve tavernalarıyla lezzeti ve eğlenceyi aynı anda sunması da cabası… Ahtapot, mutlaka yenmesi gereken yiyeceklerden biri; köftesi de var, zeytinyağı ve sirkeyle marine edilmiş olanı da. Fiyatlarıysa son derece makul. Thassos halkı, daha ziyade turistlerden gelen kazançla geçinse bile, balıkçılığa büyük önem veriyor. Bununla birlikte adada zeytinyağı ve bal üretimi de hayli ciddi boyuta ulaşmış durumda. Hal böyle olunca yeme-içme kültürü de söz konusu üretime göre şekilleniyor. Yerel lezzetler arasında ahtapotun kendine özel bir yer edindiğini söyleyebiliriz. Kışın avlandıktan sonra beş ila üç gün arasında güneşte kurutulan; başta zeytinyağı ve sirke yatağında olmak üzere envaiçeşidiyle masalarda yerini alan ahtapotları oldukça makul fiyata yemek mümkün... Evet, satırlarımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, mevsim yaz olduğunda hemen hepimizin düşlerini masmavi bir deniz, alabildiğine uzayan bir kumsal ve lezzetli yiyecekler süslemeye başlıyor. Fakat kimi zaman, hayali gerçeğe dönüştürme arzusu hüsranla son buluyor. Eğer sizler de bu hayaller içindeyseniz, daha da ötesi “bir tatlı huzur” almak istiyorsanız, rotanızı gönül rahatlığıyla Thassos’a yöneltebilirsiniz. Emin olun pişmanlık duymayacaksınız… İSTASYON 25 SÖYLEŞİ Canlandırdığı roller gibi: İÇTEN, GÜVENILIR, DOĞAL Gençlik dizileriyle hayatımıza girdi. “Aramızda Kalsın”ın çekingen âşığı Mahir rolüyle, bir başka sevildi. Geçen sezon başlayan “Kördüğüm” dizinin Genco’su olarak yine âşık, yine zor durumda... Ferit Aktuğ ile kariyerindeki dönüm noktalarını, ekrandaki doğallığını ve genelde karşısına çıkan iyi aile çocuğu rollerini konuştuk. RÖPORTAJ: SELIN GÜREL FOTOĞRAFLAR: MURAT YILMAZ VE TÜMAY ÖZOKUR CAST AJANSI M ahallenin mert delikanlısı, ustasının beceriksiz çırağı, hınzır kardeşinin olgun ağabeyi, lisenin haylaz öğrencisi… 10 yılı aşkın süredir, Ferit Aktuğ hangi karakteri canlandırırsa canlandırsın, televizyon seyircisinin gözünde doğal ve inandırıcı kalmayı başardı. Doğallığının bir reçetesi yok; çünkü kötülük nedir bilmez karakterlerinde belli ki kendinden çok şey var. Ekranda onu izlerken, her an televizyondan başını uzatıp ev haline ortak olacakmış, kucaktaki meyve tabağı üzerinde hak iddia edecekmiş gibi geliyor insana. Öylesi bir kendiliğindenlik… Bütün bunların yanı sıra gördük ki, neşesi ve samimiyeti de yerli yerinde. Bir dergi daha ne ister ki? İstasyon dergisinin de bu doğallığa kayıtsız kalması mümkün değildi elbette. Ferit Aktuğ ile iki dost gibi söyleştik. İşte o söyleşiden kalanlar… Rol aldığınız ilk dizide Serdar Akar’la, ilk sinema filminde de Çağan Irmak’la çalıştınız. Bugün geriye dönüp baktığınızda, bu şansı neye yoruyorsunuz? Serdar ağabeyle çalışmak gerçekten inanılmazdı. Onu çok seviyorum. Dizi sona erdikten sonra da 26 İSTASYON görüşmeye devam ettik. Sette, müthiş bir yönetmendi. Oyuncu hassasiyeti diye bir şey var. İlk işimde, yönetmen üzerimde kötü bir etki bıraksaydı, her şey farklı olabilirdi. İlk oyunculuk deneyimlerimde, hem ona hem de Çağan Irmak’a denk geldiğim için gerçekten çok şanslıydım. Gelip giden bu şansların da hep bir karşılığının olduğunu düşünmüşümdür. Önüne bir şeyler çıkıyor, ama kıymetini bilmedikten sonra bir değeri yok. Her şey, şansları iyi değerlendirmekten geçiyor. “Koçum Benim”in çok parlak bir kadrosu vardı. Siz de dâhil olmak üzere, oradan çıkan birçok isim, daha sonra çok iyi işlere imza attılar. Bir iktisat mezunu olarak, nasıl oldu da kendinizi o sette buldunuz? Dokuz Eylül Üniversitesi’nde iktisat okudum. Konservatuvar sınavına filan girmedim. Aklımda yoktu. İkinci sınıfta, 19 yaşında, İzmir’de yerel bir kanalda iki program birden sunuyordum. Televizyonla ilişkim orada başladı aslında. Okul uzayınca, İstanbul’a gidip oyunculuk eğitimi almaya karar verdim. Akademi İstanbul’da iki senelik bir oyunculuk atölyesine yazıldım. Harun Özakıncı’nın atölyesiydi. Her İSTASYON 27 SÖYLEŞİ hafta Serdar Akar, Sinan Çetin, Engin Günaydın, Zafer Algöz gibi isumler bizi ziyaret ediyordu. Cast direktörleri de geliyordu. Onlardan biri, Erkan ağabey, bir gün “Koçum Benim”e başlayacaklarını söyledi ve beni şirkete çağırdı. Geçmişte basketbol oynamış olmam da işe yaradı tabii. “Koçum Benim” bitmeden önce, Erkan ağabey ANS’ye geçti. ANS, o zamanlar Çağan Irmak’la “Asmalı Konak”ı çekiyordu. Onun sayesinde, “Mustafa Hakkında Herşey” projesine dâhil oldum. Orada Timur Savcı ile tanıştım. O da “Kampüsistan”a başlamak üzereydi. Henüz yürütücü yapımcıydı. Daha sonra TIMS’i kurup, “Kavak Yelleri”ni de aldı. Böylece oradan oraya atlayıp durdum ben de. Oyunculukla ilgili hırslarınız var mı? İyi bir oyuncu olmak istiyorum. Ama iyi oyunculuk, göreceli bir iş… Kendi adıma bir şey söyleyemem, bir insanın kendine “iyi oyuncu oldum” demesi çok zor. Bana genelde “temiz, iyi aile çocuğu” rolleri geliyor. Etrafımdakilerden olumlu yorumlar alıyorum. Ama kötü adamı oynadığımda da beğenirlerse, işte o zaman sevinirim herhalde. Oyunculuk tarzınızda, doğallık ve samimiyet ön planda; bu içgüdüsel bir şey mi? Karakterleri okurken, hemen kafamda bir şey yaratıyorum. Genellikle kendimden bir şeyler katıyorum. Bu, içgüdüsel bence… “Koçum Benim”de kurulan arkadaşlıklar hâlâ devam ediyor mu? Engin Altan Düzyatan ve Onur Somer ile hâlâ görüşürüz. Yunus Günçe ile de öyle. Survivor’a gitmeden önce, üç gün bizde kaldı. Belgrad Ormanı’na gidip çalıştık biraz. Üniversite sınavından iki gün önce çalışan öğrenci gibi... Ormanı üç kez turladı. Ama ekranda olmadı (gülüyor). “Koçum Benim”, “Kampüsistan” ve “Kavak Yelleri” arka arkaya gelince anlaşılıyor ki, televizyonda gençlik dizilerinin en popüler olduğu dönemde, türün en iyi örneklerinde oynamışsınız. Şimdiki gençlik dizilerindeyse büyümek için acele eden çocukları izliyoruz. Sizce o dönemin farkı neydi? Çok haklısınız… O dönemin kendine has bir doğallığı vardı gerçekten de. Diğer yandan, o zamanki dizilerin bir saat civarında olduklarını da hesaba katmak gerek. Şimdi senaristler dizileri uzatmak için, konuyu yaymak zorunda kalıyorlar. Herkesin bu konuyla ilgili sıkıntıları var. Bunun yanı sıra, dünya da değişiyor tabii. 10 sene önceki gençle şimdinin genci aynı değil. Hayata aynı noktadan bakmıyorlar. 18-19 yaşlarında yeğenlerim var. Onlara bakıyorum da, gençliğimdeki halimden o kadar farklılar ki… Şimdi o dizileri izleseler, belki de sıkılırlar. Aslı Enver, eski bir röportajında “Kavak Yelleri’nde oyunculuğundan en çok etkilendiğiniz isim hangisi” sorusunu sizin isminizi vererek yanıtlamış... Öyle mi? Kendisine teşekkür ediyorum. “Kavak Yelleri”nin sizde nasıl bir yeri var? “Kavak Yelleri”, oyunculuğa bakış açımı değiştiren diziydi. Kamera önünde rahatlamamı sağladı. Konservatuvar mezunu olmadığım için, oyunculuğumu ortaya koymam hep daha zordu. Oyunculuk mezunları, daha havalı olurlar. Kendilerine güvenleri vardır. Bu da güzel bir şey, şüphesiz... Ama benim o noktaya gelmem zaman aldı. “Kavak Yelleri”, o anlamda kendimi bulmama yardımcı oldu. 170 bölüm boyunca, yönetmenler sağ olsunlar, bizi rahat bıraktılar. Üzerimizde otorite kurmadılar. Bu sezon, “Kavak Yelleri”ndeki rol arkadaşlarınız Aslı Enver ve Pelin Karahan ile birbirine rakip dizilerde oynadınız. Diziler arasındaki rekabet oyuncuları ilgilendiriyor mu, onlara da bulaşıyor mu? Hayır, hiç ilgilendirmiyor. “Kördüğüm”ün tam karşısın- 28 İSTASYON Televizyonda kendinizi izler misiniz? Serdar ağabey bize her zaman “Kendinizi izleyin, kendinizi izlemek size iyi bir ders olur” derdi. O yüzden izlerim mutlaka. Ama beğenmem genelde. Bir başkası oynuyormuş gibi izliyorum. Canlandırdığınız karakterler arasında “Aramızda Kalsın”ın Mahir’i bir başka sevildi. Sizce Mahir’in farkı neydi? Mahir’i ben de çok seviyordum. Canlandırdığım karakterler arasında en sevdiğim o galiba. “Aramızda Kalsın”, diğer dizilerimle karşılaştırıldığında, komediye daha yakındı. Gerçek- “GELIP GIDEN ŞANSLARIN HEP BIR KARŞILIĞININ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜŞÜMDÜR. ÖNÜNE BIR ŞEYLER ÇIKIYOR, AMA KIYMETINI BILMEDIKTEN SONRA BIR DEĞERI YOK. HER ŞEY, ŞANSLARI IYI DEĞERLENDIRMEKTEN GEÇIYOR.” da, aynı saatte, Pelin’in dizisi “Yeter” oynuyordu. İstiyordum ki, iki dizi hep yan yana olsun. İkisi de izlensin, ikisi de tutsun… Ama neyin tutacağı hiç belli olmuyor tabii. Neyin tutacağını önceden hissettiğiniz oldu mu? “Kördüğüm”ün tutacağını hissetmiştim. Çünkü senaryosu çok iyiydi. Birinci bölümü izledikten sonra, iyice emin oldum. Zaten dizi üçüncü bölümünden sonra, birinci sıraya yükseldi. Hiç kötü adamı oynadınız mı? Bir kere oynadım. Çok da kötü oynamıştım sanki (gülüyor). Benden o kadar kötü adam olur işte! Hacı diye bir dizi vardı. Rahmetli Tuncel Kurtiz, Hacı’yı oynuyordu. Ben de radikal bir dinciyi oynuyordum. Küçük bir roldü. Yıllardır açıp bakmıyorum, ama büyük ihtimalle kötü oynamışımdır. ten rahat ettiğim bir diziydi. Çünkü komediyi de çok seviyorum. O rolün içine girmiştim. Daha senaryoyu okurken, nasıl oynayacağıma karar veriyordum. Mahir, benim içimdeydi. O dönemde sokakta nasıl tepkiler alıyordunuz? Tavsiyeler alıyordum, “Bunu söyle, şunu sakın söyleme” gibi… Hep oluyor aslında, Mahir’e özgü değil. Dizi yayındayken, sıklaşır. Dizi biter bitmez, bıçak gibi kesilir (gülüyor). Hayranlarınızdan biriyle tuhaf bir olay yaşadınız mı? Bir süre önce, kuzenimle yürüyorduk. Bir yere gittiğim sırada, bir kadın yaklaşmış. Benimle fotoğraf çektirmek istediğini söylemiş. Kuzenim birazdan geleceğimi söyleyince, kadın yakınlık derecemizi sormuş. Sonra da “O zaman sizinle çektireyim, siz de onun kuzenisiniz” demiş. Sonuçta gerçekten de fotoğraf çektirmişler, döndüğümdeyse çoktan gitmişti. Bu olaya bir anlam veremedik doğrusu. “Kördüğüm”de Genco’yu oynuyorsunuz. Hikâyenin dram yükünü hafifleten, sevimli bir karakter... Onu oynamanın en iyi yanı nedir? İyi dostu, güvenilir adamı oynamayı seviyorum. İsot ile Genco arasındaki diyalog da çekici geldi bana. Diğer yandan Genco, Umut’un kız kardeşine âşık, çaresiz halde. Ne yapacağını bilmiyor. İsot’un karşısındaki adamla Umut’un karşısındaki adam arasında gidip gelirken, bazen dengeyi kurmak zor oluyor. İki ayrı karakter çıkıyor sanki. Bu rolle ilgili sınavım da bu herhalde. Kariyerinizde polis karakter bolluğu var. Son olarak altı milyon seyirci toplayan “Düğün Dernek 2: Sünnet”te de polisi oynadınız. Polis rollerini üzerinize çekiyorsunuz sanki… Herhalde bende “saf polis” hali var (kahkaha atıyor). Yurdumuzun polis tiplemesi benim galiba. “Mustafa Hakkında Herşey”i reddetmem imkânsızdı. “Kavak Yelleri”nde sivil polistim. Farklıydı yani. “Düğün Dernek 2: Sünnet” için yönetmen Selçuk Aydemir arayıp da yine bir polis rolü teklif edince, önce biraz düşündüm. Ama Selçuk’la tanışmayı, çalışmayı çok istiyordum. Ahmet Kural, Murat Cemcir, Şinasi Yurtsever... Hepsine bayılıyorum. Öncesinde hiçbirini tanımıyordum. Sette de müthiş bir iş çıkarıyorlar. Şimdi, “İyi ki üçüncü kez polisi oynamışım” diyorum. Televizyonda görmeye dayanamadığınız bir şey var mı? Terör olayları ve kadın ölümleri… Bunları artık görmek istemiyorum. Tiyatroyla aranız nasıl? Hiç sahneye çıkmadım. Birkaç kez o yola girdim, provalara bile başladım. Ama her seferinde bir engel çıktı. Bir gün mutlaka tiyatro yapmak isterim. Oyun izlemeyi de seviyorum. Özellikle komedi türündeki oyunları... Beykoz Sahnesi evime çok yakın. Oraya gelen her oyunu izliyorum. Bir röportajınızda seyahat etmeyi çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Nasıl bir seyahat arkadaşısınız? Çok iyi bir seyahat arkadaşıyım (gülüyor). Çok uyumluyumdur. Hiç sıkıntı yapmam, eğlenmeme bakarım. İSTASYON 29 TARİHTEN TÜRK KÜLTÜRÜNÜN BATI’DAKİ İZLERİ Osmanlı modası Avrupa’yı fethetmişti Ortaçağ’ın henüz tamamlanmadığı yıllarda Avrupa, İstanbul’dan yayılan Osmanlı medeniyetinin türlü eserlerini tanımaya ve onlardan etkilenmeye başlamıştı. Doğu Roma’nın ve Bizans’ın ihtişamlı başkenti İstanbul, Türklerin eline geçtikten sonra, Osmanlı medeniyeti Avrupa’nın kültür merkezleriyle daha yakın ilişki içine girebilmişti. Osmanlı yeniçeri başlığından ilham alınarak yapılan bu miğfer, Polonya kralı II. August (16971733) dönemine tarihleniyor. Macar asilzadesi von Paladin’in 1611 tarihli portresi, barındırdığı Osmanlı öğeleri açısından önemlidir. Tabloda dönemin Osmanlı modasının Doğu Avrupa’daki etkileri bütünüyle görülür. 30 İSTASYON P rof. Dr. Nurhan Atasoy ile Dr. Lale Uluç’un birlikte kaleme aldıkları 442 sayfalık “Osmanlı Kültürünün Avrupa’daki Yansımaları” isimli kitap, 1453’ten 1699’a kadar Osmanlı medeniyetinin Batı dünyasına etkilerini tartışıyor. Nurhan Atasoy, 1960’lardan beri konusunda ilk olan birçok kitaba imza atmış bir akademisyen. Daha önce, İbrahimpaşa Sarayı, Surname-i Hümayun, Hasbahçe, Otağ-ı Hümayun ve Derviş Çeyizi gibi kitapları da alanlarında ilk ve kapsamlı çalışmalar olmaları açısından önemliydi. Nurhan Atasoy ve Lale Uluç’un birlikte kaleme aldıkları “Osmanlı Kültürünün Avrupa’daki Yansımaları” ise bu alanda yapılmış derinlemesine bir çalışma. Dünyanın dört bir yanındaki müzelerden, özel koleksiyonlardan ve kütüphane arşivlerinden yıllar süren bir çalışma sonunda toplanmış on binlerce doküman ve resmin arasından seçilen 400’ü aşkın görselle zenginleşiyor. İstanbul’un Türkler tarafından fethinin ardından Osmanlılarla Batılı devletler arasındaki ilişkiler de artmaya başladı. II. Mehmed, Batılı anlamda portresini yaptıran ilk padişahtı. İstanbul’un alınmasının ardından pek çok sanatçı Avrupa’ya gitmiş, Doğu kültürünü tanıdıkları ve içinde yetiştikleri Doğu kentleriyle ilişkileri sürdüğü için bu bölgenin sanatının Avrupa’da tanınmasını sağlamışlardı. Sonraki yıllarda özellikle Doğu Avrupa’da, Eflak, Boğdan ve Erdel gibi Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı özerk prensliklerde, Osmanlı sanatının uzantılarını yoğun biçimde görmek mümkün oldu. Ancak dolaylı da olsa Osmanlı sanatına ait figürlerin ve dekoratif repertuarın Avrupa’nın en uzak köşelerine, İngiltere ve İsveç’e kadar uzandığı biliniyor. Bu dönemde Türk kelimesi Avrupalılarca Müslüman âlemini, hatta Doğu dünyasını temsil eden ortak bir kavramdı. Osmanlı İmparatorluğu, aynı zamanda Batılıların Doğu dünyasıyla temaslarının kapısıydı. Avrupa medeniyetinin Müslüman dünyası ve özellikle Osmanlılarla ilişkisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’nın içlerine doğru ilerlediği dönemde gözle görülür biçimde artmıştı. Bu durumsa bazı kültürel alışverişlerin yaşanmasıyla ve etkileşimle sonuçlanmıştı. Avrupa’nın içlerine doğru sürüp giden seferler, Doğu’nun gizemli dünyasının kültür varlıklarını, estetik zevkini ve sanat algısını da Batılı sanatçılara ulaştırmıştı. Bu durum 18’inci yüzyılda ortaya çıkacak olan “Turquerie” modasına kadar uzanan bir etkileşim süreci doğurdu. Osmanlı kültürü ve Baron Ludwig Hans von Kunfstein’ın 1618’de İstanbul’u ziyaretini gösteren tablo, şehirdeki gündelik hayatın izlerini belgeliyor. sanat zevki Batı dünyasında çiniden mobilyaya, savaş araç-gereçlerinden tablolara, ev dekorasyonundan kıyafetlere ve diğer dokuma ürünleriyle halıya kadar, pek çok alanda etkili olmuştu. Bu ürünlerden bazıları ganimet, hediye ve satın alma yoluyla Avrupalı asilzadelerin saraylarına girmiş, bazen de özel siparişle Osmanlı coğrafyasındaki atölyelerde, fırınlarda ve tezgâhlarda üretilmişti. Sonraki yıllarda Batılı sanatçıların bu eserleri taklit ederek çini ve metal eşyalar ürettikleri, değişik kumaşlar dokudukları, hatta Osmanlı tüccarlarına sattıkları biliniyor. Bu alışveriş Doğu ve Batı arasındaki savaşlar ve anlaşmazlıklar nedeniyle kesintiler yaşansa da yüzlerce yıl sürmüştü. İSTASYON 31 TARİHTEN 2 1641 tarihli tabloda Osmanlı işi karanfil motifli mendil kullanan Doğu Avrupalı kadın. KESİŞMELER Rus çanağında Türk motifi D Seraser tarzındaki, kumaşı İstanbul’da dokunmuş 17’nci yüzyıl başından kalma kilise giysisi, renkler ve karanfil motifleriyle tipik Osmanlı işi. Osmanlı bezemelerinin Batı sanatındaki yansımasına örnek Macar işi mendilin tamamı Türk motifleriyle süslü. DOKUMA 1 Aristokrat tercih: Osmanlı kumaşı O smanlı ipekli dokumalarının en büyük pazarı Balkanlar, Doğu Avrupa ve Moskova Prensliği’ydi. Bugün Rusya, Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve eski Yugoslav ülkelerinin müzelerinde bulunan koleksiyonlar, yoğun ipek ticaretinin kanıtlarıdır. Eflak, Boğdan ve Erdel gibi Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk prensliklerin saraylarındaysa Osmanlı kumaşından, Osmanlı kalıbı ve kesimiyle dikilmiş kaftanlar bu eyaletlerdeki aristokrasinin giyim tarzının temeliydi. Suçevita Manastırı’ndaki 1606 tarihli lahit örtüsünde Osmanlı tarzı kaftanıyla, dönemin Osmanlı zevkini yansıtan servi, sümbül ve lale motifleri arasında betimlenmiştir. Bölgede 32 İSTASYON Osmanlı çadırları, halıları, işlemeleri ve nakış iplikleri de rağbet görmüştür. Arabalara değerli halılar ve pahalı Osmanlı saray yastıkları koyulur, bulya adı verilen Osmanlı nakışları alınıp satılırdı. 3 oğu’dan esinlenmiş şemse ve köşebent tasarımları, 16’ncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm Avrupa’da cilt yapımında kullanıldı. Avrupa koleksiyonlarında işlemeli, damgalı, yaldızlı ya da lake tekniğinde bezemeleri olan ve İslâm dünyasındaki ciltleri taklit eden pek çok örneğe rastlanır. Şemse ve köşebent tasarımı, 16’ncı yüzyılın sonu ve 17’nci yüzyılın başında Venedik’te ahşap kutuların ve dolapların bezemesinde yoğunluklu olarak kullanılmıştır. İslâm sanatından uyarlanmış olan arabesk motifler, 16’ncı yüzyılda tüm Avrupa’da kullanılmıştır. Zırhlarda ve silahlarda, kuyum işçiliğinde, ciltlerde, halılarda ve mobilyada görülen 16’ıcı yüzyılın arabesk 1515 tarihli Rus işi kap; kuşak yazısı, taşlarla süslü gövdesi ve formuyla Osmanlı kaselerine benziyor. örneklerine İngiltere’de bile rastlanır. Arabesk motifleri, Rus kiliselerinin mimari süslemeleriyle, kilise ve hanedan hazinelerine ait eserlerde de görülür. TASVİR Batılılar için yapılan Doğu albümleri A vrupa’da 1453’ten sonra Doğulu figürlerin resmedildiği Venedik resimlerinin sayısı artmıştır. 1479 ila 1481 arasında, Osmanlı sarayında misafir edilen Bellini’nin çalışmaları, Sultan’ın İstanbul’a gelen İtalyan sanatçılar tarafından yapılmış madalyon portreleri, tüm Avrupalı sanatçılar için model oluşturmuştur. Mevcut Osmanlı çizimleri üzerinden geliştirilen en eski görseller, Umbrialı sanatçı Pintoricchio’nun eserleridir. Türklerin korkutucu imgelerine yer veren ve “Türkengefahr” denilen yayınların yanı sıra Osmanlı kültürünü tanıtan objektif eserler de bulunur. 16’ncı yüzyılın sonları ve 17’nci yüzyılın başlarında kıyafet albümleri, kenti ziyaret eden yabancılar için İstanbul’daki ticari atölyelerde yapılmaya başlamış, kent sakinlerinin giysileri sosyal statü, meslek ya da etnik kökene göre belirlendiğinden, kıyafet albümleri hazırlanmıştı. British Library koleksiyonundaki Mundy albümü, 1616’da özel olarak yapılmış ve her sayfası Türk süsleme sanatının zevkli örnekleriye bezenmiş. İSTASYON 33 TARİHTEN 5 ÇİNİ SERAMİK Şatolara layık İznik çinileri İ slâm dünyasında üretilen seramikler, Avrupa’ya doğudan ihraç edilen ürünler arasında en çok süreklilik gösteren ticari eşyalardır. Bu, 12’nci yüzyıl İtalya kiliselerinin cephelerine yerleştirilmiş “bacini” olarak adlandırılan toprak kapların getirtilmesiyle başlamıştı. Avrupalılar tarafından İznik atölyelerine sipariş edilip günümüze ulaşabilen kişiye özel seramik parçaların arasında, Avrupalı sahiplerinin armasını taşıyan seramikler de bulunur. Form, renkler ve desenler açısından Osmanlı pazarı için üretilmiş kaselere benzeyen bu ürünlerin en belirgin ve belki de tek farkı, kabın bir köşesine işlenmiş inisiyal veya isim oluyordu. Macaristan’daki Sárospatak Şatosu’ndaysa, boydan boya 17’nci yüzyıl İznik çinileriyle döşenmiş bir oda bulunmakta. Muhteşem yapıların zengin iç dekorasyonuna değer katan benzeri salonlar, Osmanlı çini sanatına Batılı asillerin ne kadar değer verdiğinin Somerset House Konferansı’na katılan delegeler Türk halısı örtülü masa etrafında. HALI 4 Zenginliğin sembolü D oğu’dan gelen ihraç ürünlerinin en pahalıları olan halılar, Avrupa’da her zaman itibar görmüştür. Halılar diplomatik hediye, esir düşmüş Osmanlı tebasının salıverilmesi için fidye ve savaş ganimetleri olarak Avrupa ülkelerine girmiştir. Vergi borcu karşılığı olarak bile kabul edilmiş, nüfuzlu kimselere hediye edilmek, kamusal alanları döşemek, hatta sadece ileri bir tarihte satılmak üzere yatırım amaçlı satın alınmışlardır. Halılar şehir belediyelerince satın alınmış, cenazelerde tabutların içine ve üzerine örtülmüş, önemli şahsiyetlerin ve düğünlerde gelinle damadın üzerlerinde durması için yere serilmiş, ama daha çok masaları ya da mobilya üstlerini örtmekte kullanılmıştır. Ayrıca halılara verilen önem, her türlü şenlikte sergilenen örneklerinin İtalyan tablolarına yansımasıyla da dikkat çeker. Halıların hem özel mülklerde hem kamu binalarında pencere ve balkonlardan sarkıtılarak asılmaları da âdetti. Erdel Luteryen kiliseleri, Doğu Avrupa’daki en büyük halı koleksiyonuna sahiptir. Halen duvarları çoğunluğu 17’nci yüzyıla ait Osmanlı halılarıyla süslenmiş kiliseler vardır. Halıların büyük itibar gören statü sembolleri olması, duvar resmi olarak tasvir edilmelerine imkân vermiştir. Polonya’nın Tarnów Pazar Meydanı’ndaki 16’ncı “Holbein halısı” olarak da bilinen Bergama halısı, Budapeşte’deki bir müzede sergileniyor. yüzyıl sonlarına ait bir evdeki iki duvar resminden birinde kuşlu halı olarak adlandırılan bir halı, diğerinde çintemani desenli bir halı betimlenmiştir. Ayrıca, bazı Avrupa ülkelerinde Osmanlı halılarına benzeyen halılar da dokunmuştur. Örneğin İngiltere’de yıldız desenli Uşak halılarını taklit eden bir halının, her bir yanındaki bordürlerin ortasında, soylu bir İngiliz ailesinin amblemini taşıyan birer arma vardır. İspanya’da ise “armalı” ya da “amiral” halıları olarak tanınan ve pek çoğu, 15’inci yüzyıl İspanyol amirallerine ait olduğu belirlenen inisiyalleri taşıyan halılar Batı Anadolu halı motiflerini taklit etmiştir. ve beğendiklerinin birer kanıtıdır. Yine bu yüzyıldan itibaren Avrupa’da İznik seramiklerini model alarak üretilen bazı örnekler ortaya çıkar. Örneğin bu yüzyıla ait bir İtalyan majolika berber kasesinin hem çiçek motifleri hem de tabağı ikiye bölen yaprak motifi, İznik örneklerini model almıştır. Bu dönemde İznik işi çinilerde görülen pek çok dekoratif öğe Batı’daki atölyelerde imal edilen ürünlerde de karşımıza çıkar. 18’inci yüzyıldan itibaren İznik fırınlarının terkedilmesiyle, Avrupa’da üretilen Osmanlı formundaki çinilerin imparatorluk coğrafyasına ithali gündeme gelmiştir. İstanbul’daki pek çok camide bu şekilde üretilmiş Avrupa kaynaklı çiniye rastlanır. 16’ncı yüzyıla tarihlenen Avrupa hanedan armalı İznik tabak, İznik fırınlarında Avrupa pazarı için de üretim yapıldığını kanıtlıyor (yanda). İznik fırınlarında 1530’larda üretilmiş “tondino” tabak (altta). Ferrara’daki Costabili Sarayı’nın tavanındaki süslemelerde motiflerini Türk kiliminden alan bir halı dekoratif malzeme olarak kullanılmış. 34 İSTASYON İSTASYON 35 KİTAP DÜNYASI Zihni geliştirmek mümkün Racel Walker’ın kaleme aldığı “Zihni Geliştirmenin 101 Yolu” adlı kitap, beynin işleyişine iyi gelecek ve kişinin manevi esenlik duymasını sağlayacak önerilerde bulunuyor. 101 maddeden 20’sini sizler için sayfalarımıza taşıdık. Bu gezegende hem yaratıcı hem de rasyonel düşünebilen, okuyup yazabilen, duyguları kavrayabilen ve hayattan keyif alabilen yegâne canlılar olarak biz homo sapiens’lerin, zihinlerimizi tam kapasiteyle kullanabilme yönünde çabalaması oldukça makuldür. Bunu devamlı olarak yapamamamızın nedeni şüphesiz bir başka önemli insani nitelik olan tembelliğin bir sonucudur, ama bu kitap sayesinde bu dengesizliğin düzeltileceğini umuyorum” diyor yazar Rachel Walker, “Zihni Geliştirmenin 101 Yolu” adlı çalışmasında. Kitabını derlerken amacının, okuyucunun hem beyninin fiziksel işleyişine iyi gelecek hem de manevi esenlik duymasını sağlayacak önerileri, fikirleri paylaşmak olduğunu belirten yazar, zihinsel kapasiteyi geliştirmede sahip olduğumuz üç kozu son derece iyi kullanmamız gerektiğini belirtiyor. Yazarın bunlar olmadan kayboluruz dediği üç koz; “öğrenme isteği”, “zihni açık tutma becerisi”, “yola devam etme kararlılığı”… Rachel Walker’ın kitabından zihni geliştirecek 101 öneriden seçtiğimiz ilgi çekici 20 maddeyi sizinle paylaşıyoruz. 36 İSTASYON TEST: Bulmaca çözmek, zihni betimsel yöntemler kullanmaya itmek için mükemmel bir yol. Önemli olan ne kadar çözüldüğü de değil üstelik; ilk anda çözümsüz gibi görünen bir problemin üstesinden gelmeye yönelik düşünsel sürece dâhil olmak, yeni yollar açıp sizi farklı açılardan bakmaya teşvik edecektir. YENI BIR DIL ÖĞRENIN: Seyahat etmek zihnin ufkunu genişletir; yeni bir dil öğrenmek de öyle. Kanada’da yapılan bir araştırmada yabancı bir dilde yetkinleşmenin, beyni yaşlanmaya bağlı kısa ve uzun süreli hafıza kaybı gibi hastalıklardan koruduğunu göstermiştir. BAHÇEYLE UĞRAŞIN: Bahçıvanlık, hem zihni hem de bedeni canlandırmanın muhteşem bir yoludur. İster küçük bir saksıda olsun, ister büyük bir arazide, tohumdan bir şey yetiştirmenin ve büyüdüğünü, çiçek açtığını ya da meyve verdiğini görmenin size esenlik hissi ve moral vereceği kesin. Bu uğraş, doğanın sakinleştirici etkilerinden faydalanmanızı sağlar. GELIŞIM IÇIN PRATIK YAPIN: Kimse sıkı çalışmadan ve GERIYE DOĞRU SAYIN: 50 ila 100 arasında bir sayı seçip bolca pratik yapmadan herhangi bir konuda uzmanlaşamaz. Zihnimizi geliştirirken de durum farklı değildir. Kendinizi adamanız, sürekli olarak öğrenmeye hevesli olmanız ve ufkunuzu genişletmeniz, bazı durumlarda beslenme ve egzersiz yapmaya yönelik bambaşka bir yaklaşım geliştirmeniz gerekir. yedişer yedişer geri saymaya başlayın. En düşük rakama ulaştığınızda baştan başlayın ama bu sefer beşer beşer, altışar altışar, sekizer sekizer sayın. Benzer şekilde alfabeyi ya da kelimelerdeki harfleri de geriye doğru saymaya çalışın. Tüm bu egzersizler zihninizi uyaracak ve gün boyunca sorunsuz çalışmasını sağlayacaktır. İSTASYON 37 KİTAP DÜNYASI BEYIN JIMNASTIĞI: Beyninizin işlevlerini tam randımanla yerine getirmesi için hem sol hem de sağ lobun her an tetikte olması gerekir. Boş bir alanda ayakta dikilin; sol bacağınızla sağ kolunuzu aynı anda ileri doğru sallayın; ardından sağ bacağınızla sol kolunuzu ileri sallayın. Bu hareketleri birbirini takip edecek şekilde 20 kez tekrarlayın. Sonra sol bacağınızı geriye doğru kaldırın ve sağ elinizle topuğunuza dokunun. Aynı hareketi diğer taraf için de tekrarlayın. Son olarak sol ayağınızı kaldırın ve sağ elinizle ayak parmaklarınıza dokunun. Bu hareketleri de her iki taraf için yirmişer kez tekrarladığınızda egzersiz sonlanacak ve beyninizin her iki tarafı günlük faaliyetleriniz için canlanmış ve hazır bir hale gelecek. BROKOLI: Zihin ve beden sağlığına katkıları bakımından en önemli gıdalardan biri olan brokoli, “serbest radikallerle” savaşan, bu şekilde beyni, bedeni ve sinir hücrelerini oksidatif hasarlardan koruyarak kanseri önleyen besinlerdendir. Faydasını tam olarak görmek için brokolinin az pişirilmesi (tercihen buharda) gerekir. İNTERNET: İnternetin önemli bir rol oynadığı bilgi çağında yaşıyoruz. Maalesef eğitici olmayan onlarca sitede saatler harcayabiliyoruz. Öte yandan özenle yapılmış bir tarama; kullanıcıya “günün kelimesi”ni e-postalayacak çevrimiçi sözlükler temin edecek, sıcak gelişmeleri haber veren yayın hizmetleri sunacak, “günün olayı”nı yollayan servis sağlayıcılarla bağlantı kurduracaktır. BETA KAROTEN: Havuç, tatlı patates ve koyu yeşil renkli sebzelerin çoğu gibi beta karoten (vücutta temel bir antioksidan olan A vitaminine dönüştüren) yönünden zengin gıdalar beynin korunması açısından elzemdir. Özellikle tatlı patates C ve E vitaminlerinin yanı sıra birçok antioksidan içerir. En yüksek miktarda beta karoten için daha kuru ve eski olanlar yerine rengi koyu sarı olan taze patatesi tercih edin. MÜZIK: Müzik, zihninizi uyarmanın müthiş bir yoludur. Bir müzik aleti çalmak size göre olmasa bile müzik dinleyerek egzersiz yapmanın beyine faydalı olduğu ortaya konmuştur. Dahası, müzikal ritimlerin kalp atışlarını etkilediği ve beyne dalgalarını değiştirdiği kanıtlanmıştır. YOGA: Yüzbinlerce kişi için yoga mükemmel bir rahatlama yoludur. Sanskritçedeki yug (bağlanmak) kelimesinden türeyen yoga; zihni, bedeni ve ruhu dengeli bir bütün yaratacak şekilde birleştirme anlamına gelir. Gevşemeyi öğrenmek zaman alan bir sanattır; bu yüzden araştırmaları yapacak sessiz bir ortam yaratmanız ve etkisini azami seviyeye çıkarmak için günde en az yarım saat ayırmanız gerekir. DOMATES: Beynin beyaz atlı şövalyelerinden biri olan, yüksek miktarda likopen (domatese kırmızı rengini veren ve aynı zamanda bir antioksidan olan) içeren domatesi tüketmek, beyni ve sinir sistemini korumanın iyi bir yoludur. Domates ayrıca beyindeki nörotransmitterleri (hücrelerarası iletişimi sağlayan kimyasallar) üretip koruyan birkaç tür B vitamini ve farklı mineraller de içerir. TATLI RÜYALAR: Ruhsal bakımdan tamamen sağlıklı olmanın en iyi yollarından biri de iyi bir gece uykusu çekmektir. Bazı kişiler için biraz azı veya biraz fazlası yeterli olsa da çoğu insan ortalama olarak yedi ila sekiz saat gece uykusuna ihtiyaç duyar. Uykusuzluk asabiyet ve konsantrasyon bozukluğu yapar; hafızayı kötü etkiler. EVCIL HAYVAN BESLEYIN: Evcil hayvan beslemenin zihni geliştirmeye nasıl katkıda bulunacağı ilk anda pek anlaşılmayabilir, ama kesinlikle faydası vardır. Araştırmalar hayvanları okşamanın kalp ritmini düşürdüğünü ve stresi azalttığını göstermiştir. Sağlığı size emanet olan bir hayvan beslemek, sorumluluk bilincini artırır ve kişiyi tetikte tutar. Yalnız yaşayan birinin evini paylaştığı hayvan, o kişiye arkadaşlık eder. KAYIP ZAMANI DEĞERLENDIRIN: Zihninizin potansiyelini azami seviyeye çıkarma uğraşını hiç bırakmamalısınız. Doğal bir gereksinimi karşılarken ansiklopedi, sözlük ya da kitap karıştırmak “kayıp” zamanı değerlendirmenin en iyi yoludur ve aklınıza kazınacak şeyler sizi şaşırtabilir! 38 İSTASYON ÖRGÜ ÖRÜN: Geçtiğimiz yıllarda örgü örmek Rönesans yaşa- KITABIN YAZARI RACHEL WALKER, KIŞININ BEYNININ FIZIKSEL IŞLEYIŞINE IYI GELECEK, MANEVI ESENLIK DUYMASINI SAĞLAYACAK ÖNERILERINI SIRALARKEN “ÖĞRENME ISTEĞI”, “ZIHNI AÇIK TUTMA BECERISI” VE “YOLA DEVAM ETME KARARLILIĞI”NI KAPSAYAN ÜÇ KOZU HIÇ UNUTMAMAK GEREKTIĞINI BELIRTIYOR. dı; bir yün yumağıyla iki şiş kullanmak, artık hayli havalı bir uğraş. Örgü örmenin önemli getirileri var. El-göz koordinasyonu gerektiren herhangi bir beceri gibi elinizdeki şişlerle geçireceğiniz yarım saat, beyninizi çalıştıracak ve zihninizi kıvraklaştıracak. KAFIYE: Şiir yazmak genellikle önemli bir şeyi akılda tutmak AROMATERAPI: Kokuların hem zihinsel hem de fiziksel sağ- KAHKAHA ATIN: Kahkaha atmak, stresi azaltmanın ve dep- lığımızı etkilediği yüzyıllardır bilinen bir gerçektir ve aromaterapi bu bilginin uygulamaya dökülmüş halidir. Biberiye, lavanta çiçeği, nane, papatya, sedir ağacı ve badem gibi aromatik bitkilerden damıtılarak elde edilen saf esanslar, kişinin daha stressiz veya daha uyanık olma yönündeki tercihine göre zihni gevşetme veya uyarma işlevi görebilir. resyonla savaşmanın en muhteşem yoludur. Kahkaha atmak kan basıncını düşünür, bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücudun doğal ağrı kesici olan endorfinin salgılanmasını sağlar. Kahkaha atmanın beynin her iki yanını da canlandırdığı ve böylelikle öğrenme becerilerini arttırdığı da ortaya konmuştur. için mükemmel bir yoldur. Mesela kuzeninizin doğum günü 25 Temmuz olsun, bu tarihi asla akılda tutamıyorsanız, şöyle bir mısra uydurabilirsiniz: Hatırla, hatırla Temmuz’un yirmi beşini / İşte zamanı, al kuzenine hediyesini. İKI ELLE YAZIN: Zihinsel zorluklarla baş etmeyen beyin tembelleşebilir, öyleyse neden ona üstesinden gelmesi gereken birkaç zorluk çıkarmayalım? Dişinizi fırçalarken, konserve açarken veya mektup yazarken öteki elinizi kullanın. Yeterince uğraşırsanız iki elinizi de kullanabilen biri haline gelebilirsiniz! İSTASYON 39 YEME-İÇME Senin favorin hangisi? Sıcak yaz güneşine kocaman bir külahın üzerindeki rengârenk dondurma toplarından daha iyi ne eşlik edebilir ki? Nostaljik pastanelerden popüler gelato duraklarına uzandığımız bugünlerde, en sağlıklı dondurmayı evde kendiniz hazırlamaya ne dersiniz? YAZI: GAYE ŞAHIN N e kadar her mevsim yenilebildiği söylense de dondurmanın yaz sıcağının yegâne eşlikçisi olduğunu kabul etmek gerek. Peki, bu serin lezzeti ilk kim keşfetmiş, ilk kez kim dondurma yemiş, merak ettiğiniz oldu mu hiç? Yemek araştırmalarına bakılırsa dondurmanın geçmişi tahmin edebileceğimizden çok daha eskilere, MÖ 3 bin yıllarına dayanıyor. Tahminlere göre dondurmayı ilk kez Çinliler keşfetmiş. Büyük İskender’in nektar ve balı karla karıştırıp yediği, Roma İmparatoru Sezar’ın dağlardan toplattığı karı meyve suyuyla karıştırmayı çok sevdiği de yine tarih notları arasında. Tüm bunlardan binlerce yıl sonra Marco Polo, Uzak Doğu seyahatinde tanıştığı dondurmayı İtalya’ya getiren isim olmuş. Fransa’ya giren pek çok lezzetin kaynağı olduğu kabul gören Fransa Kralı İkinci 40 İSTASYON Henry’nin İtalyan eşi Catherine de Medici, dondurmayı da; daha doğrusu ilk dönem formlarıyla şerbet ve sorbeyi de Fransızlara öğretmiş. Fransa’dan sonra hızla tüm Avrupa’ya ve ardından da Amerika’ya uzanan dondurma, zamanla buz ve meyveye eklenen krema, süt, yumurta gibi malzemelerle bugünkü “kaymaklı dondurma”, İngilizcedeki karşılığıyla ‘ice cream’ formuna ulaşmış. Fransa’dan dünyaya doğru yayılırken yapım tekniklerinde de türlü farklılıklar oluşmuş. Örneğin Fransızlar yumurta sarısıyla, Amerikalılar sadece yumurta beyazıyla dondurma yapmış. Eski dönemlerinde en çok meyveyle eşleşse de dondurmanın tarih boyunca vazgeçilmeyen, bugün bile popülerliğini koruyan yegâne aroması vanilya. Çikolatalı örneklerin görülmesiyse biraz daha sonraya denk geliyor. Dondurma 1800’lerin ortalarına kadar, tüm ekonomik sınıfların tüketemediği, ender bulunan egzotik bir tat olmayı sürdürmüş. Amerika’nın sanayi tipi dondurma üreten ilk ülke olmasıysa hiç şaşırtıcı değil. Karton külaha otomatik dondurma doldurma makinesini 1900’lerin başlarında bulmuşlar ve 1919’da dondurmanın üzerini çikolata tabakasıyla kaplama sistemini geliştirmişler. Çubuğa saplı lolipoplar da yine 20’li yıllardan bu yana bolca tüketilmiş. Kendi yerel lezzetlerimizi de yabana atmayalım. Ülkemizde doğal salep elde edilebildiği için hâlâ organik ve leziz dondurmalar tadabilmek mümkün. Bugün Maraş’ın kıvamlı meşhur lezzetinden Akdeniz’in yanık dondurmasına, Ege’nin taze sütle yaptığı doğal dondurmadan Doğu Akdeniz’de hemen her yerde karşımıza çıkan karsambaça eski usulleriyle hazırlanan, doğal meyveyle harmanlanan nefis seçenekler tatmak mümkün. Karsambaç vaktiyle Büyük İskender’in yediği dondurmadan farklı değil. Karın ya da rendelenen buzun içine şurup dökülerek hazırlanıyor. Tabii günümüzde eski pastanelerin nostaljik dondurmaları, yerlerini hızla artan İtalyan gelatoculara bırakmıyor da değil. Gelato yapan, üstelik bu işte İtalyanları aratmayan yerli markalarımız bile var artık. Peki, granita, sorbe, gelato gibi farklı çeşitleriyle rengârenk dükkânlarda karşımıza çıkan dondurmanın yapımı nasıl? Bu çeşitler arasındaki farklılıklar neler? Hangisi evde kolaylıkla hazırlanabilir? İşte renkli tarifleriyle dondurmanın en serin halleri. Siz hangi tadı daha çok sevdiğinize karar verin yeter... Limon granita . 200 gr şeker . 5 adet limonun suyu . 1 adet lime (misket limonu) suyu . 240 ml su . 2 çorba kaşığı krema ŞEKERSIZ, SAĞLIKLI GRANITA Dondurmanın ilk formlarından biri olduğu kabul gören granitayı basitçe; suyu dondurup buz haline getirmek olarak tanımlayabiliriz. İtalya’ya mı, İspanya’ya mı ait olduğu tartışmalı bir konu olsa da, bu lezzet özellikle Sicilya’yla tanınıyor ve en çok kahveli granita tercih ediliyor. Hazırlaması son derece kolay... Çünkü granitada önemli nokta, bol buz kristali elde etmek. Bunun için şeker miktarını az tutmak ve doğal malzeme kullanmak yeterli olacaktır. Karadut, karpuz, şeftali, limon gibi meyvelerin hemen hepsinden granita yapmak mümkün. Bizdeki karsambaçla da oldukça benziyor. Vişneli şekersiz dondurma . 250 gr vişne (dondurulmuş) . 240 gr yoğurt . 1 çay kaşığı vanilya . 1 çorba kaşığı bal Hazırlanışı Bir sos tenceresine su ve şekeri koyun. Kısık ateşte şeker eriyene dek karıştırın ve kaynatın. Karışımı bir kâseye alıp soğumaya bırakın. Tüm meyvelerin suyunu bir sürahiye dökün. Kremayı bir kaba koyup hazırladığını şurupla birlikte çırptıktan sonra meyve sularını ekleyin ve karıştırın. Karışımı 40 dakika boyunca dondurun. Yüzeyinde oluşan buz kristallerini bir çatal yardımıyla kırarak kenarlarından ortaya doğru karıştırın. 40 dakika aralıklarla iki kez daha dondurup çatalla karıştırma işlemini tekrar edin. Granita kar gibi tane tane kristal bir görüntü aldığında servisten hemen önce bir kez karıştırarak granitanızı servis edin. Dondurma, sağlık açısından da fazla vicdan azabı çekmeden tüketebileceğimiz bir tatlı. Enerji veren dondurmanın besin değeri oldukça yüksek. İçeriğinde protein ve karbonhidrat ayrıca A, B, C, D, E vitaminleri bulunuyor. Kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve çinko gibi minerallere de sahip. Hamurlu ve şerbetli tatlılara göre çok daha az kalorili ve masum. Hazırlanışı 120 gr yoğurt ve bal hariç, bütün malzemeleri blender’dan geçirin ve iyice birbirine karıştırın. Karışımı bir pişirme kalıbına alın. Kalan 120 gram yoğurdu ve balı yavaşça karışımın üzerinde gezdirin ve bir spatula yardımıyla katlama usulü döndürerek hızlıca bir karıştırın. Karışımı dört saat kadar buzlukta dondurun. Bu süre boyunca karışımı bir kez buzluktan çıkarın, iyice karıştırdıktan sonra yeniden dondurun. Dört saatin sonunda dondurmanız hazır. GELATO Gelato bazı için . 5 adet yumurta sarısı . 340 ml süt . 100 gr şeker Ahududu püresi için . 220 gr ahududu . 45 gr şeker . Yarım kaşık limon suyu Dondurmaya göre daha yoğun kıvamı ve kremamsı dokusuyla fark yaratan gelatonun en büyük farkı taze malzemeyle yapılması ve çoğunlukla günlük tüketilmesi. Gelato yerken çok daha yağlı ve kıvamlı olduğunu hissetme nedenimiz ise içinde dondurmaya oranla çok daha az hava olması. Üstelik genellikle yarı donmuş bir şekilde yumuşak servis ediliyor. Bu da tatları daha yoğun almamızı sağlıyor. Taze meyve püreleriyle tatlandırılan gelatonun temel bazını yumurta sarısı, süt ve şeker oluşturuyor. Yapımı sorbe ve granita kadar kolay olmadığı için ev tipi bir dondurma makinesi kullanmanız büyük kolaylık sağlayacaktır. Hazırlanışı Püre için ahududuları doğrayın. Malzemeleri orta ateşte 10 dakika pişirin. Soğumaya bırakın, daha sonra blender yardımıyla püre haline getirin. Karışımın iki çorba kaşığı kadarını süsleme için ayırın. Sütü kaynama noktasına gelinceye kadar ısıtın. Yumurta sarılarını mikserle krema kıvamını alıncaya kadar orta seviyede çırpın. Isıttığınız sütü sürekli karıştırarak yavaşça ekleyin. Daha sonra benmari usulü pişirmeye ve karıştırmaya devam edin. Karışımı ateşten alın. Hazırlayıp soğuttuğunuz gelatoyu vişne püresiyle karıştırın. Karışımı dondurma makinasına döküp orta yumuşak bir kıvam alıncaya kadar karıştırın. Yeşil elma sorbe . 2 adet yumurta beyazı, yarı çırpılmış . 500 ml elma püresi . 500 ml su . 500 gr şeker SORBE Sorbe de tıpkı granita gibi yapımı son derece basit bir çeşit. Granitadan farkı bu kez tam tersine buz kristallerinden kurtularak tamamen pürüzsüz bir kıvam elde etmeye çalışmanız gerekmesi. Rengârenk sunumlarıyla sofranızı şenlendirecek sorbe, alerjili bünyeler için de doğru bir alternatif. Çünkü içerisinde süt, krema ya da yumurta sarısı bulunmuyor ayrıca oldukça hafif. Hazırlanışı Genişçe bir kaba, elma püresini koyun. Su ve şekeri ilave edin. Hepsini bir çırpıcı yardımıyla karıştırın. Karışımı sos tenceresine alın ve şeker eriyinceye kadar orta ateşte karıştırın. Karışımı bir süzgeçten geçirin ve tekrar kâseye boşaltın. İçine yumurta beyazlarını ağır ağır dökerek ve yavaşça karıştırmaya devam ederek ekleyin. Karışımı buzluğa alın ve iki saat boyunca her 10 dakikada bir çatal yardımıyla karıştırın. İki saat sonra sorbenizi afiyetle yiyebilirsiniz. İSTASYON 41 OTOMOBİL HAZIRLAYAN: FATİH YURDATAPAN Tatil yolunun ideal otomobilleri TOYOTA VERSO Her ne kadar çok büyük değilse de pratik bir araç arayanlara güzel bir alternatif olarak Verso’yu tercih edebilirsiniz. Station otomobile benzer tarzda bir MPV olan araç, şehir içerisinde de kolay bir kullanım sunuyor. Ayrıca bu otomobil de size yedi kişiye kadar taşıma kapasitesi getiriyor. Güzel bir aile otomobili olarak dikkat çeken Verso, yeni tarzıyla birlikte teknolojiyi de ayağınıza getiriyor. İçeride dokunmatik ekranlı Toyota Touch 2 sistemi USB uyumlu ve aynı zamanda akıllı telefonlarla eşleştirilebiliyor. Böylece müziklerinize veya telefonunuza bu sistemden kolayca erişebilirsiniz. 1.6 litre benzinli ve dizel, 1.8 litre benzinli motor seçenekleri de cabası. Otomatik şanzımansa sadece 1.8 litrelik araçta bulunuyor. Aracın üçüncü sıra koltukları katlandığında 699 litre hacim sunuyor, bu koltuklar açık haldeykense hacim 198 litreye düşüyor. Fiyat: 77 bin 650 TL Yaz aylarının gelmesiyle birlikte tatil planları yapılmaya başlandı. Biz de tatil için en ideal tatil otomobillerden bazılarını sayfalarımıza taşıdık. Y az tatiline kendi aracıyla çıkmak isteyenlerin en büyük sorunlarından biri, bavulları arabaya sığdırmak ve rahat bir yolculuk yapmak olsa gerek. Artık her ikisi için de endişeye mahal olmadığını söyleyebiliriz. Zira bazı otomobil modelleri, hem bavulları düzgünce yerleştirmeyi hem de evinizin salonundaymış gibi hissedebileceğiniz bir yolculuğu vadediyor. Her ne kadar son dönemde crossover ve SUV modelleri revaçta olsa bile hiçbiri iyi bir MPV’nin yerini tutamaz. Çünkü tamamen geniş ailelerin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak üretilen bu otomobiller, pratik özellikleriyle de fark yaratmayı başarıyor. Ayrıca düşük tüketime sahip motorlarının cebinizin dostu olması da cabası. Biz de bu sayımızda, öne çıkan MPV’lerden bazılarını sayfalarımıza taşıyalım istedik. 42 İSTASYON BMW 2-SERISI GRAN TOURER SEAT ALHAMBRA Seat’ı daha çok sportif araçlarla biliyor olabilirsiniz, ama İspanyol markanın aynı zamanda MPV modellerinde de uzmanlığı olduğunu söyleyebiliriz. Alhambra’nın ikinci jenerasyonu olan bu model, birçok ülkede yılın MPV’si ödülünü alarak dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Teknolojiyi pratik özellikleri ve geniş kabinle buluşturan Alhambra, arka tarafta kayar kapılara sahip. Böylece giriş çıkışlar kolaylaşırken, dar alanda da arkadaki yolcuların kapıyı açarken rahat etmelerini sağlıyor. 2 bin 340 litrelik iç alan kapasitesine sahip Alhambra, yedi koltuk rahatlığını getiriyor. İçeride bolca alan, ayarlanabilen koltuk düzeniyle birlikte, elektronik yardımcılar işinizi kolaylaştırıyor. Büyük bir araç olmasına karşın park yardımcısı direksiyon kontrolünü kendi gerçekleştiriyor. Ayrıca kamera sistemi de size park yaparken konfor sağlıyor. Üç bölgeli klima, elektrikli bagaj kapağı ve opsiyonel masaj özelliği sunan koltuklar gibi faydalı donanımlar var. Türkiye’de 1.4 litre, 150 beygirlik güç üreten TSI motorla satışa sunulan araç, DSG şanzımana sahip. Direksiyondan da kumanda edebileceğiniz vitesler, hızlı ve sarsıntısız geçişleriyle ünlü. Adaptif şasi özelliğiyse süspansiyonların sertliğini ayarlamanıza imkân tanıyor. 2919 milimetre aks aralığı bulunan aracın, üçüncü sıra koltukları katlandığında 885 litre hacmi oluyor. Fiyat: 125 bin TL Alman markanın geniş ürün gamına geçtiğimiz yıl katılan Gran Tourer, 2-serisi altında satılıyor. Markanın ilk önden çekişli modeli Active Tourer’ın büyüğü olan Gran Tourer, BMW’nin sürüş kalitesini ve sportifliğini MPV ile buluşturuyor. Markanın yeni yüzünü taşıyan otomobil, kabinde de sade ama sportif hatlara sahip. En dinamik MPV’lerden biri olarak dikkat çeken Gran Tourer, oturma pozisyonuyla uzun yollarda sizi rahat ettiriyor. Yedi kişilik oturma pozisyonu ve sayısız saklama gözüyle, konfor ve esnekliğe dayalı tüm beklentileri taşıyor. Türkiye’de 116 beygirgücü üreten 1.5 litre dizel motor ve otomatik şanzımanla satılıyor. Orta sıra veya en arka koltukları kolayca yatırabiliyorsunuz. Bunu elektrikli düğmeyle gerçekleştirmekse pratikliği daha da artırıyor. En arka koltukları katladığınızda 645 litre ve ortadaki koltukları katladığınızdaysa 1905 litre hacim elde ediyorsunuz. Fiyat: 133 bin 389 TL CITROEN GRAND C4 PICASSO Fransız markanın büyük MPV’si için tam bir tatil uzman diyebiliriz. Pratik özellikleri ve kabini, geniş bir ailenin dahi ihtiyaçlarını karşılayabilecek tarzda. Beş kişilik C4 Picasso’nun büyük versiyonu olan Grand C4 Picasso, özgürlüğünden ödün vermek istemeyenler için ideal. Markanın yeni modüler şasi platformu üzerine yapılan bu otomobilde, tasarımı destekleyen sürüş özellikleri var. Ayrıca fütüristtik tasarımı da farklı görünmenizi sağlıyor. Büyük kabininin yanı sıra içeride ferah bir alan sunan Grand C4 Picasso, büyük camlarıyla bunu destekliyor. Üçü de ayrı ayrı kayan arka koltuklar seyahatlerinizi daha rahat hale getiriyor. Ayrıca ön koltukların arkasındaki tepsiler, perdelikler, bardaklıklar konforu yükseltiyor. Kabinde yer alan dokunmatik ekran, masaj fonksiyonu, park yardımcısı, multimedya sistemleri, kör nokta uyarı sistemi, 360 derece görüş kamerası gibi birçok özelliği var. 1.6 litre dizel motorla satışa sunulan Grand C4 Picasso, otomatik şanzımana sahip ve 645 litrelik bagaj hacmi sunuyor. Fiyat: 115 bin 860 TL FORD S-MAX Uzun yol söz konusuysa, Ford S-Max gerçekten sizin için en ideal otomobillerden biri olabilir. Yenilenen tasarımıyla birlikte içeride de konforlu koltuklar sizi bekliyor. Markanın yedi kişilik modeli, güzel görünen kabini, yumuşak malzemeye sahip ön konsoluyla uzun yıllar severek kullanabileceğiniz özelliklere sahip. Önceki versiyondan daha ufak gibi görünse de, aslında benzer ölçülere sahip. S-Max’in platformu yeni Mondeo ile aynı. Söz konusu durum, ona daha çevik ve keyif veren bir sürüş getiriyor. Bu aracın sürücü koltuğunda oturduğunuzda da konforunun tadını çıkarabilirsiniz. Türkiye’de satılan modellerde 1.5 litre benzinli ve 2.0 litre dizel motor seçenekleri arasında bir tercih yapabilirsiniz. Benzinli 6 ileri manuel şanzımana sahip. 180 beygirlik güç üreten 2.0 litrelik motoruysa 6 ileri PowerShift şanzımanla satılıyor. Beş koltuklu pozisyondayken 1051 litre hacme sahip, tüm koltuklar açıldığındaysa 285 litreyle uygun bir alan sunuyor. Fiyat: 127 bin 805 TL PEUGEOT 5008 Büyük aileleri için bir diğer ideal seçenekse Fransız Peugeot’nun 5008 modeli. 3008 modelinin bir üst versiyonu ve daha büyük bir hacme sahip. Sade tasarımı, kullanışlı kabini ve ergonomik özellikleriyle, sevdiklerinizi güvenle taşıyabilirsiniz. Çok fazla sportif detayla öne çıkmasa da, şık bir tasarımı var. LED gündüz farları yenilikçi görünüyor ve panoramik cam tavan yolculukları daha keyifli yapıyor. Geniş ön camı, normal bir otomobil tarzı oturma pozisyonu uzun bir seyahat için oldukça uygun. Ayrıca sürücü bütün kumandalara rahatlıkla erişebiliyor. Dizel/otomatik versiyonuyla satılan 5008, 120 beygirlik güç üreten motora sahip ve düşük yakıt tüketimiyle de dikkat çekiyor. Yedi kişi kapasiteli aracın orta ve arka sıra koltukları ayrı ayrı katlanabiliyor. Bu da size kabini istediğiniz gibi tasarlama özgürlüğü sunuyor. Üçüncü sıra koltuklar kapandığında 823 litre hacim sunan araç, orta sıra koltukların kapanmasıyla 2506 litre hacim sunuyor. Fiyat: 117 bin 900 TL İSTASYON 43 SAĞLIK Yaza özel ve yanında mutlaka yoğurt/ayran tüketilmeli. Ayrıca salatalara tahıl veya kurubaklagiller ekleyerek besleyici ve sağlıklı öğünler hazırlanabilir. beslenme düzeni Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal, yaz aylarında hem yetişkinlerin hem de çocukların beslenmesiyle ilgili dikkat edilmesi gereken noktalara değindi. Y az mevsiminde üzerinde dikkatle ve özenle durulması gereken konulardan biri de beslenme hiç kuşkusuz. Çoğumuz sebze ve meyve ağırlıklı, “hafif” diye nitelendirilebilecek besinleri mutfaklarımızın başköşesine yerleştiriyoruz. Peki, doğru mu yapıyoruz? Yaza özel beslenme, hafif yemeklerden mi ibaret? Veya serinlemek için yediğimiz dondurmanın, içtiğimiz meyve sularının sağlığımıza etkileri neler? Yaz aylarında nasıl beslenmemiz gerektiğiyle ilgili soruları, Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal’a yönelttik. Kış mevsimindeki beslenmeyle, yaz aylarındaki beslenme arasındaki temel farklar neler? Yaz aylarında günlerin uzamasıyla beraber metabolizma daha hızlı çalışır ve buna paralel, vücut tarafından kullanılan enerji ve su miktarı artar. Bu yüzden kış aylarından farklı olarak en önemli değişikliği, su tüketimimizde yapmalıyız. Ayrıca sıcak havanın etkisiyle artan vücut ısısı nedeniyle ağır ve yağlı yemekler sizi rahatsız edeceğinden, taze meyve ve sebzelerin ağırlıkta olduğu, daha çok ızgara, fırında veya haşlama et, tavuk, balık gibi protein kaynaklarının tercih edildiği bir beslenme düzenine geçmek gerekir. Yazın daha ziyade zeytinyağlılar ve sebzelere yoğunlaşıyoruz. Bu mevsimde, et ve et ürünleri; süt ve süt ürünlerini tüketmenin önemi nedir? Proteinler vücudumuzun en önemli yapı taşı. Hücrelerin yenilenmesi ve kaslarımızın korunması için temel bileşeni. Her ne kadar havaların ısınmasıyla soğuk yenebilen besinleri tercih 44 İSTASYON etsek de protein alımını ihmal etmemeliyiz. Günlük enerjimizin yüzde 15-20’sinin proteinlerden karşılanması gerekir. Bu yüzden haftada üç gün yumurta; her gün üç porsiyon (üç su bardağı kadar) süt, yoğurt veya kefir; haftada iki gün kırmızı et; haftada üç gün beyaz et ve haftada iki gün de kuru baklagiller olacak şekilde beslenmemizi düzenlemeliyiz. Bu mevsimde önemli bir konu olan sıvı tüketiminde nelere dikkat etmeliyiz? Susamak vücudun susuzluğa verdiği son tepkidir. Bu yüzden bireylerin su içmek için susamayı beklememeleri gerekir. Ayrıca her bireyin kilogram başına 30 ml su içmesi gerekmektedir. Örneğin 60 kilogram ağırlığında yetişkinin günlük su ihtiyacı 1800 ml, yani ortalama 2 litredir. Su, en önemli sıvı kaynağı ancak bunun yanında ayran veya mineralli sular da sıvı tüketimine destek olabilir. Fakat meyve suları veya gazlı içecekler, yüksek glisemik indeksleri ve şeker içerikleri için sıvı tüketimini karşılamak için tüketilmemelidir. Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özge Öçal Tüketilebilecek sıvılar arasında kefirin adı sıklıkla geçiyor. Kefirin vücuda sağladığı yararlar nelerdir? Kefir içerdiği probiyotikler sayesinde bağırsak ve sindirim sistemini düzenleyen, ayrıca bağışıklık sistemini destekleyen çok önemli bir besin. Bununla birlikte vücutta bulunan enfeksiyonların giderilmesinde ve patojen yani zararlı mikroorganizmaların yok edilmesinde son derece etkili bir rol oynuyor. Bu yüzden her gün 200 ml (bir su bardağı kadar) kefir mutlaka tüketilmelidir. Kişi eğer kefir tüketemiyorsa günlük sütten mayalanan yoğurt da probiyotik etkisiyle bağışıklık sisteminizin güçlenmesi ve barsak florasının düzenlenmesinde etkili olacaktır. Yine yaz aylarında salatalar sofralarımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Salataların hazırlanması ve tüketilmesinde ön plana çıkan unsurlar nelerdir? Günümüzde tarım sektöründe sebze ve meyvelerin canlılığını koruması ve böceklerden korunması için pek çok ilaç, pestisit kullanıldığı biliniyor. Bu yüzden sebze tüketmeden önce akan su altında iyice yıkanmalı ve hijyeninden emin olunmayan her hangi bir yerde, salata sipariş edilmemeli. Salata her ne kadar masum görünse de eklenen soslarla normal bir ana yemekten daha fazla kalori içerir hale gelebilir. Bu yüzden salata sosu hazırlarken zeytinyağı, limon, sirke dışında ölçüsüz miktarlarda nar ekşisi, sezar sos gibi soslar eklenmemelidir. Tek besin türüne dayalı beslenme sistemi bir süre sonra diğer besin yetersizliklerine neden olacağı için salatalar mutlaka bir protein kaynağıyla desteklenmeli Birçok kişi öğlen ya da akşam öğünlerini, karpuz ya da kavunla geçiştiriyor. Bu durumun sağlıklı beslenmedeki yeri nedir? Kahvaltı, öğlen ve akşam öğünlerimizi planlarken beş besin gurubuna da yer vermeliyiz. Bunları süt gurubu, et gurubu, sebze-meyve gurubu, yağ gurubu ve tahıllar olarak sınıflandırabiliriz. Öğünlerde sadece tek bir besin gurubuna yer vermek, diğer besin öğelerinin eksiklerine neden olacağı için yetersiz beslenme ve akabinde birçok sağlık sorununa yol açar. Ayrıca sadece meyve tükettiğinizde, özellikle kavun ve karpuz glisemik indeksli meyveler olduğu için, kan şekerinizi hızla yükselterek, insülin salınımınızı artırır. Hızla salınan insülinse vücutta yağ depolanmasını tetikleyen en önemli hormondur ve özellikle abdominal bölge dediğimiz karın bölgesi yağlanmasına yol açmaktadır. Glisemik indeksi yüksek besinler yerine, içinde beş besin gurubunun bulunduğu öğünler planlanmalıdır. Sıcak havalarda ferahlayabilmek için dondurmadan medet umuyoruz. Peki, dondurma tüketirken nelere dikkat etmek gerekir? Dondurma birçok şerbetli ve hamurlu tatlıya nazaran hem daha düşük kalorili hem de serinletici bir alternatif. Ancak dondurma tüketirken özellikle üzerine çikolata sosu veya yağlı tohum eklenmemiş olanlardan tercih edilmeli. Ayrıca üç top dondurma yediğinizde; bir su bardağı süt, bir porsiyon meyve ve bir dilim ekmek tüketmiş olursunuz. Yani dondurma yediğiniz günler, bu üç besini eksilterek dengeyi sağlayabilirsiniz. Diyabet hastaları diyabetik dondurmayı tercih etmeliler. Çünkü normal dondurma kan şekerlerinde ani yükselmelere neden olur. Sonuç olarak diyabeti olmayan bireyler, hem kalsiyum hem fosfor hem de magnezyum kaynağı dondurmayı haftada iki gün tüketebilirler. Yaz aylarında artan gıda zehirlenmesi ve bağırsak enfeksiyonlarına karşı alınması gereken önlemler nelerdir? Havaların ısınmasıyla beraber, yiyeceklerin muhafazasında zorluklar yaşanabilmekte. Bu yüzden oda sıcaklığında bulunan; neme ya da güneş ışığına maruz kalmış süt ve et ürünlerinden kaçınmak gerekli. Ayrıca taze sebze ve meyve tüketiminin artmasıyla beraber, bu besinlerin hijyeniyle alakalı sıkıntılar da ortaya çıkmakta. İyice yıkanmamış ve hijyeninden emin olmadığımız taze sebze ve meyve tüketiminden kaçınarak besin zehirlenmeleri ve bağırsak enfeksiyonlarına karşı önlem alabiliriz. Yaz aylarında fit görünmek herkesin arzusu. Peki, diyet yapmak isteyenlere önerileriz neler? Dönemsel yapılan diyetler ve hızlı verilen kilolar hem hormonal hem de fizyolojik dengede sıkıntılara yol açabiliyor. Hızla verilen kilolar, kişilerde kas ve su kayıplarına neden olarak özellikle kalp rahatsızlıkları veya hormonal rahatsızlıklarla sonuçlanır. Bu yüzden dönemlik diyetler yerine, hayat boyu sürdürülebilir beslenme alışkanlıklarının oluşturulması en doğrusu. Kişilerin yeterli ve dengeli beslenerek, bir diyetisyen kontrolünde ve fiziksel aktivite yaparak fit olmaları sağlanmalıdır. Çocuklara özel... Yaz aylarında çocuklarımızın beslenmesiyle ilgili alınabilecek ekstra önlemler neler? Yaz aylarında sıcak havanın etkisiyle serinlemek isteyen çocukların dondurma, limonata, meyve suyu ve gazlı içecek tüketimleri kontrol alına alınmalı. Dondurma tüketimleri haftada ikiüç günle sınırlandırılabilir. Serinlemek için ilk tercih edilmesi gereken içecek, su olmalıdır. Çocuğunuz su içmekte zorlanıyorsa; içine çilek, limon, üzüm gibi meyveler atarak suya aroma katabilirsiniz. Ayrıca meyve suları yerine meyvenin kendisini tükettirerek fazla şeker alımının önüne geçebilirsiniz. Dondurma yerine evde hazırlayacağınız yoğurt ve meyve karışımlarını derin dondurucuda dondurarak sağlıklı dondurmalar hazırlayabilirsiniz. Su dışında ayran, kefir, süt gibi kalsiyum kaynağı olan sıvılara yer vermek de çocuğunuzun diş ve kemik sağlığı için oldukça önemli. Ayrıca pasta gibi içinde krema bulunan yiyecekleri mutlaka buzdolabında muhafaza etmelisiniz; 24 saat içinde tüketilmemişse atmalısınız. Çünkü bu besinler oda sıcaklığında mikroorganizmaların üremesine çok açıktır ve besin zehirlenmelerine neden olabilir. İSTASYON 45 SOSYAL MEDYA KOLAY SEVIYOR, ÇABUK VAZGEÇIYORUZ! Türkiye’de yaşayan ve akıllı telefon kullanan kişilerin mobil uygulama alışkanlığını inceleyen araştırmanın sonuçları açıklandı. Araştırmanın en çarpıcı verisi, telefonlara indirilen uygulamalara sadece iki hafta ilgi göstermemiz. n Türkiye’deki akıllı telefon kullanıcılarının alışkanlıklarını belirlemek üzere yapılan araştırma nihayet tamamlandı. Araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de yaşayan mobil kullanıcılarının yüzde 90’ından fazlası, telefonlarına indirdikleri bir uygulamaya en fazla iki hafta, tam olarak söylersek 14 gün ilgi gösteriyor. Daha da önemlisi, söz konusu iki hafta içinde yükledikleri uygulamayı iki günden az, (1,8) gün kullanıyor. Yükledikleri uygulamaya yönelik ilgisizliklerinin bir diğer kanıtıysa, uygulama içerisinde günde sadece 64,9 saniye vakit geçirmeleri. Dünya ortalaması olan 1 dakika 21 saniyeyle karşılaştırıldığında, Türk kullanıcılarının mobil uygulamalara ayırdığı zamanın çok az olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte uygulamaya bağlılık/retansiyon ve indirdikten sonraki ilk iki hafta içinde uygulamayı açma oranı, yüzde 6,9. Bu da dünya ortalamasına kıyasla en düşük oranlardan biri. Türkiye’nin cep telefonu penetrasyon oranı geçtiğimiz yıllardan bu yana istikrarlı bir şekilde büyürken, 2013’ün son çeyreğinde cep telefonundan internete giren 16 milyon kullanıcı vardı. Mobil internet kullanımının oldukça hızlı bir artış göstermesi ve 4.5 G teknolojisinin de devreye girmesiyle birlikte, 2016 yılı sonunda bu rakamın yaklaşık 35,2 milyona çıkması bekleniyor. Bu sayı, Türkiye nüfusunun yüzde 44,4’üne tekabül ediyor. Tüm bunların ışığında söz konusu araştırma da gösteriyor ki, akıllı cep telefonlarındaki uygulamaları da oldukça hızlı tüketiyoruz. Kubilay Cengiz, Sosyal Medya Uzmanı, Pixelplus Interactive Facebook’ta 360 derece fotoğraf paylaşımı n Facebook, geçtiğimiz aylarda kullanıcıla- rına 360 derece videolar paylaşma ve görüntüleme imkânı sağlamıştı (www.facebook.com/Facebook360 adresinden birçok örneğe ulaşabilirsiniz). Son haberlere göre, Facebook’un 360 derece fotoğraf desteğini de kısa süre sonra kullanıcılara sunacağı ortaya çıktı. Son olarak sanal gerçeklik firması Oculus’u satın alan Facebook, Oculus Rift’ten kısa süre sonra tanıttığı Surround 360 kamerasıyla sektördeki payını artırmaya devam edecek gibi görünüyor. Bunun yanı sıra kendi mecrasına da “yazılımsal” anlamında geliştirmeye devam ediyor. Hali hazırda kullanımda olan 360 derece videolardakine benzer bir mantıkta ilerleyecek bu fotoğraflara göz atmak için parmağınızı ekranın üzerinde gezdirmeniz yeterli. Masaüstü tarayıcınızdaysa imlecinizle açıyı değiştirebileceksiniz. Yeni 360 derece fotoğraflar, 360 derece fotoğraf çekebilen kameralarla elde edilen ya da akıllı telefonlarımızdaki panoramik çekim özelliğiyle çektiğimiz fotoğraflar için geçerli. Şu an Facebook mühendisleri tarafından test edilen bu özelliğin son kullanıcıya ne zaman sunulacağı henüz belli değil. Bekleyip göreceğiz… Eminiz, 360 derece videolardaki gibi, harika fotoğraflarla karşılaşacağız. Kayahan Uluş, Sosyal Medya Uzmanı, Pixelplus Interactive 46 İSTASYON INSTAGRAM’DA BÜYÜK DEĞIŞIKLIKLER 140 karakterden daha fazlası Fotoğraf paylaşım uygulamasıyla milyonlarca kişinin dikkatini çeken ve sosyal mecrada hayli önemli bir yere sahip olan Instagram, yeni uygulamalarıyla, artık çok daha popüler olmaya aday… n Mikroblog sitesi Twitter’da 140 karakter bazen can sıkıcı olabiliyor. Bir veya iki karakterle yazdığınız o düşüncelerinizi farklı kelimelerle veya şekillerle anlatmanız gerekebiliyor. Uzun bir süredir Twitter’ın bu sınırı kaldıracağı söyleniyordu. Tabii ki, bu söylenti birçok tartışmayı da beraberinde getirdi; mecranın dinamiklerine aykırı olduğu gibi. Twitter açıklamasıyla bütün tartışmalar şimdilik sona erdi. İşte 140 karakterin esnediği o kurallar… Tweet’lere yanıt verilirken koyulan @kullanıcıadı da harf sınırını düşürmeyecek. Herkes kendi yazdıklarını retweet edip alıntılayabilecek. Ve dikkat! @kullanıcı adıyla attığınız her tweet, tüm kullanıcılarınız tarafından da görülecek. Medya ekleri; fotoğraf, GIF, video ve anket ya da alıntı tweet gibi ekleri tweet’lere yerleştirildiğinde, bu ekler artık tweet’lerin karakter sınırında yer almayacak. Kendi tweet’lerinizi retweet edip, alıntılayabileceksiniz: Daha önce attığınız tweet’leriniz için retweet butonunu devreye giriyor. Bu sayede daha önceki tweet’leriniz hakkında yeni bir düşüncenizi paylaşmak istediğinizde ya da tweet’inizin gözden kaçtığını düşündüğünüzde retweet edip alıntılayabileceksiniz. Twitter’ın karakter sınırında yaptığı bu esnetme yakın zamanda devreye girecek. Bakalım markalar ve kullanıcılar, bu durumlar karşısında nasıl reaksiyon verecekler. Merakla bekliyoruz… n Fotoğraf çekmek ve bunu tanıdığımız tanımadığımız yüzlerce kişiyle paylaşmak insanların ilgisini çeken bir durum. Bunun popüler yoluysa fotoğraf paylaşım uygulaması Instagram’dan geçiyor. Instagram, günümüzde yaklaşık 430 milyon kullanıcısıyla sosyal mecralar arasında beşinci sırada. Türkiye ise Instagram kullanımında beşinci. Gün geçtikçe daha da popüler olan Instagram, özellikle Facebook tarafından satın alın- dıktan sonra birçok güncellemeye tabi tutuldu. Kullanıcıları tarafında dikkat çeken güncellemeleri derledik… Daha önce direkt mesaj, fotoğrafları direkt mesaj üzerinden paylaşma, metin düzenleme, arama düzenlemeleri gibi yaptığı güncellemelerle, iyice gönüllere taht kurmuştu. Fakat son güncellemesi kafalarda soru işareti yarattı. Asıl kullanıcılarda ve markalarda soru işareti bırakan konuysa; ana akıştaki fotoğ- rafların artık sırasıyla güncellenmemesi oldu. Instagram’ın yeni algoritmasına göre, en son paylaşılan fotoğraflar artık ilk başta görünmeyecek. Bununla birlikte “Gönderi Bildirimlerini Aç” seçeneği eklendi. Bu seçeneği işaretlediğinizde takip ettiğiniz sayfalar paylaşım yaptıklarında size bildirim geliyor. Markalar da takipçileri için bu konuda “Bildirimlerinizi Açın” şeklinde paylaşımda bulundular. Bu durum takipçiler ve markalar için nasıl gelişecek, bekleyip göreceğiz. Diğer önemli güncellenmeyse tasarıma ilişkin. Instagram bir süredir test ettiği kapsamlı tasarım değişikliğini devreye aldı. Logosundan uygulama tasarımına kadar, görünümünü baştan aşağı yenileyen Instagram, değişikliği bağlı uygulamaları; Layout, Boomerang ve Hyperlapse’e de uyarladı. Uygulamasına gelen güncellemeyle birlikte yenilenen Instagram’ın yeni ara- yüzü, tüm vurguyu paylaşılan fotoğraflara yönelterek, onları öne çıkaran, tam anlamıyla minimalist çizgiler taşıyor. Yeni tasarımın odak noktası yine paylaşım, bununla birlikte videolar ve yeni içerik keşfi gibi Instagram’ın son dönemde yaptığı yenilikler daha belirgin. Değişiklik sonrasında Instagram’ın neredeyse fenomen hale gelen logosu, artık tedavülden kalktı. Instagram’ın kuruluşundan bugüne kadar hiç değiştirmediği logosunun yerine artık uygulamanın tasarım çizgilerini taşıyan ve gökkuşağı bezeli bir logo geliyor. Bu radikal değişiklik Instagram’ın ilk günden bugüne yaşadığı değişimin de önemli bir işareti. Zira bundan dört yıl önce Facebook’un satın aldığı Instagram’la bugünkü sosyal ağ arasında büyük bir fark var. Instagram, artık her gün 80 milyondan fazla fotoğraf ve videonun paylaşıldığı, kendi başına bir sosyal ağ. Olmazsa olmaz dört uygulama n Gerek iOS, gerek Android mağazalarında her gün birçok yeni uygulamay- la karşılaşıyoruz. Kimisi kısa sürede popüler olurken, kimisi de hiç duyulmadan mağazadan kalkıyor. Çoğu zaman hayatımızı kolaylaştıran uygulamalardan bazıları da olmazsa olmazımız haline geldi. İşte bu uygulamalardan akıllı cihazınızda kesinlikle olması gerekenler: BiTaksi: Bulunduğunuz noktada size en yakın taksileri gösterip, çağırmanızı sağlayan servis, yolda kalmanızı engelliyor. Çağırdığınız taksi yola çıktığında sürücünün adı, soyadı, plaka ve telefon numarasını görebiliyorsunuz. Ödemeyi nakit olarak verebileceğiniz gibi, önceden tercih ettiğiniz takdirde kredi kartıyla da gerçekleştirebilirsiniz. Yolculuk bittikten sonra da yolculuğunuzu puanlayarak değerlendirebiliyorsunuz. Getir: Bir e-ticaret uygulaması olan “Getir” ise sistemde var olan ürünleri sipariş verdikten kısa bir süre sonra kuryeler size teslim etmesiyle işliyor. Canınız iş yerindeyken dondurma çektiyse, siparişinizi verin ve çok kısa bir sürede dondurmanız size ulaştırılsın. Her bölgede olmasalar da şu an İstanbul’un birçok yerinde servis yapıyorlar. Evernote: Sık sık not almaya ihtiyaç duyanların, hem mobil hem de masaüsSosyal medya sayfaları tünde kolayca kullanabileceği bir not uygulaması: “Evernote.” Mobilde aldığınız notları senkronize ederek, masaüstünde de rahatça kullanabilirsiniz. Aynı zamanda iş arkadaşlarınızla açtığınız gruplarda belgelerinizi kolayca paylaşabilirsiniz. Spotify: Müziği seven ve her an müzik dinleyenlerdenseniz Spotify sizin için vazgeçilmez olabilir. Spotify tarafından hazırlanan listeleri dinleyebilir ya da kendi listenizi oluşturabilirsiniz. Dinlendiğiniz müzik türüne göre de Spotify size yeni öneriler sunuyor. Böylece yeni müzikler de keşfetmeniz kolaylaşıyor. Neslican Ciddi, Sosyal Medya Uzmanı, Pixelplus Interactive tarafından hazırlanmıştır. İSTASYON 47 UZMAN GÖZÜYLE Fren testini ve arka aydınlatmaları kontrol ettikten sonra aracın dış ve iç kontrollerine geçilir. Bu kontrollerse şöyledir: Ön cam onayı, silecek süpürgelerinin durumu, çalışması ve fıskiye kontrolü (varsa arka cam silecek kontrolü), motor kaputu emniyet (2’nci kilit) kilidi, motor havuzu kontrolü, ön aydınlatma sistemi, lastiklerin ebatları, yönü, inside-outside kontrolü, hasar kontrolü, lastik diş derinliği, bijon somun ve civatalarının gevşeklik varlık kontrolü, dikiz aynası sabitlik ve ayar kontrolü, kapıların 2’nci kilit, boşluk kontrolü, koltukların sabitliği, emniyet kemer kilidi ve tokası, bagaj kontrolü (ilk yardım çantası, yangın söndürme tüpü, iki adet üçgen reflektör, stepne), pedal lastiklerinin kontrolü, sürücü koltuğu ayar ve sabitliği, iç dikiz aynası ayar ve varlık kontrolü, direksiyon kilidi kontrolü, korna, kilometre kontrolü (toplam kilometre olacak), ön konsol aydınlatması ve uyarı ışıkları, kalorifer ve ön cam buğu giderme kontrolü, iç aydınlatma (taksiler için) ve güneşlik kontrolü yapılır. 7 Binek Araçların Muayene Adımları Bir araç sahibisiniz, yeni bir araç aldınız veya alacağanız bir aracın mevcut durumunu öğrenmek istiyorsunuz. İşte bu andan itibaren nelere ihtiyacınızın olduğunu ve neler yapacağınızı TÜVTÜRK Teknik Eğitmeni Rıdvan İlhan anlatıyor. Öncelikle ruhsatınızdaki muayenenin bittiğini belirten son muayene tarihini kontrol etmekle işe başlayabilirsiniz. Eğer süreniz yakın bir tarihe geldiyse, hemen ajandanızı kontrol edin. Sonra size en uygun tarih, saat ve hatta en uygun lokasyondaki istasyon için son muayene tarihinizi geçirmeden randevunuzu almanız gerekiyor. Bunun için www.tuvturk.com.tr adresine sahip internet sitemizi ziyaret edebilir, Çağrı Merkezimizin “0850 222 88 88” numaralı telefonunu arayabilir veya bazı istasyonlarımızda bulunan kiosk cihazlarından randevunuzu ücretsiz olarak alabilirsiniz. 1 4 48 İSTASYON Muayene için istasyona geldiğinizde, giriş kapısında sizi karşılayan güvenlik görevlisinin yönlendirmesine göre aracınızı uygun bir alana park edin. Aracınızı araç muayene teknisyene teslim ederken değerli eşyalarınızı yanınıza almayı, iki adet üçgen reflektörün, ilk yardım çantanızın ve yangın söndürme tüpünüzün görünür halde bulunduğunu, emniyet kemerlerinizi takılı vaziyette olduğunu ve kilometre bilgisini teyitleşmeyi unutmayın! Bu kısımda teknisyen araç tanımlamasıyla işe başlar (plaka, şasi no, motor no, tip etiketi ve renk). Bundan sonraki işlemler için artık aynı kanalın çıkış kapısında aracınızı teslim almak için bekleyin. 3 Aracınızı görevlilerin belirttiği yere park ettikten sonra ruhsatlarınız, kimliğiniz, varsa egzoz emisyon ruhsatınız ve sigorta poliçenizi yanınıza alarak müşteri kabul bölümüne geçerek biletinizi oluşturunuz. Ayrıca, aracınızda teknik bir değişiklik söz konusuysa (LPG montajı, üstyapı değişikliği, dingil ilavesi gibi), bu teknik değişikliğe ait tadilat muayenesi yapılabilmesi için ilgili evrakı da (proje vs.) yanınıza almayı unutmayın! Sıra numaranız, ilgili gişede yanınca evrakınızı görevliye teslim ediniz. İşemriniz oluşturulduktan sonra aynı sıra numarasıyla ilgili kanalın önüne çağırılacaksınız. Özellikle dikkat etmeniz gereken bir unsur; aracınızı sadece kanalın önüne yanaştırmanız ve içeri girmemenizdir. 2 5 6 Fren testinde aracınızın ön aks, el freni ve arka aks sapma değerleri ve verim hesapları, disk veya kampanalarınızda olabilecek ovalite ve salgı durumları, fren sıkılık durumları, kademelendirme kabiliyetleri ve el freni kurs boyları kontrol edilmektedir. Fren testi tamamlandıktan sonra aracınızın arka aydınlatma sistemi kontrol edilir. Bu aşamada park, fren, sinyal, dörtlü ikaz, geri vites, arka sis ve plaka aydınlatma lambaları kontrol edilmektedir. 9 Sıra geldi far ayarlarının kontrollerine. Far yükseklik ayarlayıcısı “0” konumuna getirilerek far ayar cihazı araca paralel olacak şekilde ayarlanır. Daha sonra sırasıyla far önüne çekilerek sol kısa hüzmeli far, sağ kısa hüzmeli far, sağ uzun hüzmeli far, sol uzun hüzmeli far, sol sis farı ve sağ sis farı ölçülerek değerler bluetooth vasıtasıyla kanal sonu bilgisayarına aktarılır. Artık aracınız size teslim edilmek üzere hazırdır. 8 Fren testini, arka aydınlatmaları, dış kontrolleri ve iç kontrolleri bitirdikten sonra sıra geldi aracın alt kontrollerine. Bu kısımda ön aks kriko ile kaldırılıp sağ ve sol ön tekerlerde bulunan sistemler ve parçaları kontrol edilir (yaylar, amortisör kontrolü ve bağlantısı, fren hortumları, disk kontrolü, lastikte balon kontrolü, rot-rotbaşı, rotil boşluk kontrolü, tekerlek rulmanı boşluk kontrolü, lastiğe batan yabancı madde kontrolü ) egzoz sistemi ve bağlantıları kontrolü, motor, şanzıman, diferansiyel, direksiyon kutusu yağ kaçak kontrolü, fren boruları, yakıt boruları ve şasi çürük kontrolleri; arka aks kriko ile kaldırılıp sağ ve sol arka tekerlerde bulunan sistemler ve parçaları kontrol edilir (yaylar, amortisör kontrolü ve bağlantısı, disk veya kampana kontrolü, lastikte balon kontrolü, tekerlek rulmanı boşluk kontrolü, lastiğe batan yabancı madde kontrolü), egzoz susturucu kontrolü, yakıt deposu bağlantı ve hasar kontrolü yapılarak alt kontrol tamamlanır. Ancak aracın özellikleri değiştikçe farklı noktalara da ayrıca bakılır. Far ayar kontrolünden çıkan araç, artık size teslim edilecektir. Araç kanaldan çıkarılarak koltuk kılıfı sökülür ve size aracınızı teslim ettiğimize dair imzanız alınır. Burada kilometre bilgisinin doğruluğu da teyit ettirilir. Size muayene evrakının getirileceği söylenerek aracınızı müsait bir bölgeye almanızı istenir. 11 10 Araç işemrine yazılan bilgi ve kusurların artık resmi evrak olan muayene raporuna dönüştürülmesi aşamasına geçilmiştir. Araç muayene teknisyeni arkadaşımız, araçta o anda gördüğü tüm kusurları (varsa) muayene raporuna ekler ve bir çıktısını alır. 12 Çıkarılan muayene raporu istasyon amiri veya amir yardımcısı tarafından kontrol edildikten sonra ilgili bölümler imzalanır ve kaşelenir. Araç muayene teknisyeni onaylanmış olan evrakı alır ve araç muayeneden geçtiyse, trafik belgesi üzerinde bulunan uygun bölümlere ilgili parçaları yapıştırarak size teslim eder. Ancak araç muayeneden kaldıysa, tespit edilen kusurlar size açıklanarak en geç bir ay içinde tekrar gelmeniz belirtilir. Tüm sürücülerimize güvenli yolculuklar dileriz. İSTASYON 49 OYUN VE TEKNOLOJİ HAZIRLAYAN: RESUL BUKSUR OYUN DÜNYASINDA KISA BİR TUR Oyun dünyası duracak gibi görünmüyor. Birbiri ardından çıkan yeni oyunlarla sanal alemdeki hayat, çok daha eğlenceli ve heyecanlı... Yanlarda kontrol kolları bulunan konsol, 57 saatlik kullanım sunuyor. MAME, Dreamcast, SNES, NES, N64, Megadrive ve PSOne gibi 18 farklı platformdan oyunları oynayabileceğiniz emulator ile mobil oyun meraklılarının gönlünü kazanacak. Fiyatı 219 Pound. UNCHARTED 4: BIR HIRSIZIN SONU n PLAYSTATION VR ILE SANAL GERÇEKLIK GELIYOR n LEGO STAR WARS: GÜÇ UYANIYOR Şimdiye kadar yapılmış en iyi Star Wars iddiasındaki oyun, Haziran ayında piyasaya çıktı. Jakku gezegeninde geçen macerada, Lego karakterleriyle Galaksi’yi kurtarmaya çalışacaksınız. Meraklıları çok uzun zaman bekledi. Aradan geçen beş yıldan sonra kesinlikle beklemeye değmiş. Kahramanımız Nathan Drake, yepyeni bir macera ve süper grafiklerle yine karşımızda… Hem de tamamen Türkçe seslendirmeyle... n “Uncharted” serisi, oyun meraklılarının büyük çoğunluğunun vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Bunun nedeni; oyunun grafikleri olduğu kadar, karakterlerin ve hikâyenin sinematik bir dille anlatılması olsa gerek. Serinin her oyununu bitiren oyuncu, “keşke bitmeseydi” düşüncesine gark olup bir burukluk yaşamıyor değil. Oyunun kahramanı Nathan Drake, sanki ailemizden biri gibi. Detayları, karakterleri, hikâyesi, mekanikleri ve görsel bütünlüğüyle tüm övgüleri topluyor. Sony’nin oyununun üzerine bir de Türkçe seslendirme geleneği eklenince, tadından yenmiyor. İsterseniz hikâyeyi bir önceki oyun “Uncharted 3: Drake’in Hilesi”nde kaldığımız yerden başlatalım. Nathan Drake, arkadaşlarının yardımı ve Sully’nin desteğiyle İrem Şehri’ni bulmuştu. Şehri bulunca geriye artık gizem, bulmaca ve yeni bir macera kalmamış ve ünlü hazine avcısı Drake için emeklilik zamanı gelmişti. Sully, Chloe, Cutter gibi eski dostlarını geride bırakıp yeni bir hayata adım atmıştı. Yeni oyundaysa Drake, hazine avcılığından vazgeçip Elena Fisher ile evlenmiştir. Haritaların, gizemli mekanizmaların, azılı düşmanların olmadığı sakin günler, Nathan için hayli sıkıcıdır. Ama bu böyle gitmeyecektir. Günlerden bir gün, 15 yıldır ölü olduğunu düşündüğü ağabeyi kapısına dayanır ve Nathan için bu sıkıcı hayattan kaçma fırsatı çıkar. Hemen uçağa atlayıp apar topar İtalya’ya gider. Bir kez daha aynı hazinenin peşine düşerler. Korsan Kaptan Henry Avery’nin 400 milyon Dolar değerindeki hazinesini bulmak zorundadırlar. Çünkü işin ucunda paranın dışında Sam’in hayatı da vardır. Müthiş görselliğiyle önünden kalkmadan bitirmek isteyeceğiniz “Uncharted 4”te, hikâye hiç durmuyor. Gizem var, hazine var, bol bol 50 İSTASYON aksiyon, bulmaca ve içinden çıkılması gereken düzenekler var. Karakterlerin arasındaki muhabbet sadece oyunla ilgili olmadığı için bir film havası söz konusu. Karakterleri bu kadar gerçekçi olmasının ardındaysa son yılların en önemli Hollywood teknolojilerinden biri olan Motion Capture yatıyor. Gerçek insan hareketlerini bilgisayara aktaran bu teknoloji, karakterlerin kendilerine has vücut karakterlerine sahip olmasını sağlıyor. Bu da gerçekliğe ve sinema etkisine önemli bir katkı sağlıyor. Gelelim birkaç önemli yeniliğe. Artık oyun arasındaki diyaloglara yani sinematiklere belli oranda müdahale edebiliyor ve farklı tercihlerde bulunabiliyorsunuz. Ancak bu ana hikâyeyi değiştirmiyor ve gelecek sahneler, bu seçime göre ilerliyor. Ayrıca önceden render alınmış sahneler, oyun içi sahnelerle çok iyi birleştirildiğinden oyun aralarında sahne geçişleri için bekleme yapmıyorsunuz. Bu da oyunun sinema etkisini büyük oranda artıyor, yani hikâye hiç kesilmiyor. Oyunun içindeki haritalar diğer Uncharted’lardan çok daha büyük hale gelmiş. Uncharted 4’e eklenen en belirgin yenilikse “halat”. Oyun birçok noktada bu kancalı halatı kullanmanızı istiyor. Bu sayede duvarlarda yürüyebiliyor, erişilmesi zor noktalara kendimizi fırlatabiliyor veya düşmanların tepesine inebiliyoruz. Son olarak, Uncharted 4’un çoklu oyuncu modu ve çevrimiçi oynanabildiğini de ekleyelim. Son yılların en iyi oyunlarından “Uncharted 4: Bir Hırsızın Sonu”; Nathan Drake’i Okan Yalabık, Victor Sullivan’ı Ege Aydan, Elena Fisher’i Ceyda Düvenci ve Chloe Frazer’ı Dolunay Soysert’in nefis seslendirmesiyle kaçırılmaması gereken tam bir şölen. n CALL OF DUTY: INFINITE WARFARE n PIKSEL ÇAĞIN KLASIKLERI Atari şirketi, 1980’lerin efsane piksel oyunlarını paket halinde satışa sundu. 100 kadar Atari 2600 serisi, piksel oyun PC ortamına gelmiş oldu. Asteroids, Centipede, Missile Command, Tempest ve Warlords gibi oyunların olduğu paketi, 19,99 Dolar’a Steam üzerinden indirebilirsiniz. Popüler oyun Call of Duty’nin yeni versiyonu Infinite Warfare’in 4 Kasım’da piyasaya çıkacağına dair haberler sızdı. Oyunun bu sefer, gelecekte geçen bir bilimkurgusal hikâyesi var. Uzayda geleceğin askerleriyle savaştığınız bir senaryosu olduğu tahmin ediliyor. n SKYLANDERS BATTLECAST ÇIKTI Çocukların gönlüne taht kuran Skylander serisi, sonunda tablet oyununa kavuştu. Oyun fiziki kartlarla oynanıyor. Kart üzerindeki kahramanları kameraya okutarak oyunun içine alabiliyorsunuz. Ücretsiz indirilen oyunda fiziki kartlar paket halinde satın alınabiliyor. Apple ve Android tablet ve akıllı telefonlara yüklenebiliyor. Sony, PlayStation VR adındaki sanal gerçeklik gözlüğünü Ekim ayında piyasaya çıkaracak ve gözlük 399 Dolar’a satılacak. Sony’den gelen açıklamaya göre yılsonuna kadar, yaklaşık 50 oyun PlayStation VR için hazır hale gelecek. Bunlardan biri de Star Wars: Battlefront olacak. Açıklanan birkaç yeni oyunsa şunlar: GOLEM: Oyunda bir kadın karakter, taş bir canavarı sanal gerçeklik gözlüğüyle yönetiyor. REZ INFINITE: Klasik oyunun sanal gerçeklik versiyonu çok daha etkileyici bir ortam yaratıyor. ACE COMBAT 7: Uçak savaşı oyun, sanal gerçeklik için biçilmiş kaftan. Bulutların arasında kokpitten süper bir görüntü bizleri bekliyor. EAGLE FLIGHT: Oyunda insanların dünyayı terk edişinden 50 yıl sonra, Paris üzerinde uçan bir kartal oluyorsunuz. JOB SIMULATOR: Gerçek ofisinizden sıkıldıysanız, bu oyun tam size göre. Kahveden yapmaktan yemek yemeye, ofisteki masanızda yapmanıza pek sıcak bakılmayan her şeyi yapabiliyorsunuz. THE MODERN ZOMBIE TAXI CO.: Zombilerin de taksiye ihtiyacı olur. Zombi kasabasını altüst etmeye hazır olun. n ANDROID OYUN KONSOLU Nvidia, Android tabanlı oyun makinesi JXD S192’i duyurdu. Android Retro Oyun Tableti olarak adlandırılan cihaz, Nvidia Tegra K1 dört çekirdekli işlemci ve 2GB RAM’e sahip. 7-inçlik Full HD (1920 x 1200 piksel) ekran, dâhili stereo hoparlörler, 13-megapiksel arka ve 5-megapiksel ön kameralar da cabası. İSTASYON 51 KÜLTÜR SANAT Sanat, strese iyi geliyor n Sanatla uğraşmanın ruha kattığı zenginlik tartışılmaz. BBC kadrosundaki Övgü Pınar, sanatı bambaşka bir bakış açısıyla değerlendiren bir haber yaptı. Haberini Bologna Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya dayandıran Pınar, sanatın stresi azalttığını belirtiyor. Prof. Enzo Grossi’nin başkanlığında yürütülen çalışmada, 100 kişilik denek grubu kültür-sanat turuna çıkarıldı. Cuneo kentindeki Vicoforte Kilisesi’ne götürülen deneklerden gezi öncesinde ve sonrasında tükürük örnekleri alındı. İki saat boyunca, dünyanın en eliptik (elips biçiminde olan) kubbesiyle ünlü kilisedeki sanat eserlerini inceleyen deneklerin, stresi tetikleyen kortizol hormonunda yüzde 60 oranında azalma olduğu tespit edildi. HER BIRI MIMARI ŞAHESER Dünya üzerinde milyonlarca kişiye büyük heyecan yaşatan statlar, sadece müsabakalarla değil, mimarileriyle de ilgi çekiyor. İşte tasarımlarıyla ön planda olan stadyumlardan birkaçı… n Siyah beyaz renklere gönül verenler için 2016 yılının son derece uğurlu olduğunu söylersek, abartmış olmayız. Zira Kara Kartal, iki büyük mutluluğu üst üste tattı. Önce tamamlanmasını dört gözle beklediği “Vodafone Arena”sına kavuştu, ardından da Türkiye Spor Toto Süper Ligi’nde şampiyon oldu. Her yıl milyarlarca kişinin taraftarı olduğu takımı desteklemek üzere statlara akın ettiği malum. Tüm dünyada kaç tane stat olduğunu bilinmez, ancak bazılarının sadece düzenlenen maçlarla değil, mimarileriyle de heyecan yarattığı aşikâr. Condé Nast Traveller dergisi, tasarımları birer sanat eserini anımsatan statlardan birkaçını haber yaptı. İşte o stadyumlar… Avrupa’daki statlarla başlayalım. Londra’daki Wembley, sadece başkentin değil, tüm ülkenin stadı. 90 bin kapasiteli bu stat, 2002 yılında beş yıl sürecek bir tadilata alındı. İngiliz rock grubu Muse’un 2007 yılının Haziran ayında verdiği konserle stadı tamamen doldurmasıysa bir rekordu. 52 İSTASYON Londra’dan Barselona’ya (İspanya) geçtiğimizde karşımıza çıkan 93 bin kişilik Camp Nou ise FC Barcelona’nın evi. Karşılaşmalar sırasında tıklım tıklım dolan stadı görmek için “The Camp Nou Experience” adlı yaklaşık bir buçuk saatlik turlara katılmak da mümkün. Peki, Almanya’nın Münih kentinde bulunan Allianz Arena’yı bilmeyen var mı? Kapılarını 2005 yılında açan bu stat, kentin iki takımının, Bayern ve TSV 1860’ın maçlarında, 71 bin 137 seyirciyi ağırlayabiliyor. Avrupa’dan Asya’ya, Çin’in başkenti Pekin’e uzanalım ve Ulusal Stadyum’a göz atalım. 2008 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları için yapılan stat, Çin seramiklerinden esinlenen tasarımı sebebiyle “kuş yuvası” olarak da anılıyor. Stadyumun yapımındaysa ünlü mimarlık ofisi Herzog & De Meuron’un yanı sıra aktivist ve sanatçı Ai Weiwei’ın imzası var. Kıta turuna Latin Amerika’yı da eklersek karşımıza Rio da Janerio’daki (Brezilya) Maracanã çıkıyor. 1950’de FIFA Dünya Kupası için açılan stat, 78 bin 838 kapasiteli. Son durağımız, Avustralya … AAMI Park olarak da bilinen Melbourne Rectangular Stadium, 2010 yılında tamamlandığında, 30 bin 50 kişilik kapasitesiyle şehrin en büyük stadyumuydu. Stadyum, Melbourne Victory FC ve Melbourne City FC’nin yanı sıra rugby takımları Melbourne Storm ve Melbourne Rebels’e de ev sahipliği yapıyor. Joss Stone Caz Festivali’nde n İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın organizasyonlarından İstanbul Caz Festivali, 27 Haziran-25 Temmuz tarihlerinde, 23’üncü kez kapılarını aralıyor. Festivalde birbirinden ünlü sanatçılar, cazseverlere unutulmaz dakikalar yaşatmak üzere sahne alıyor. Hayranlarına duyurulur; o sanatçılardan biri de Joss Stone… İngiltere’nin dünyaya armağan ettiği, 2000’lerin Aretha Franklin’i olarak da anılan Stone yeni, eski, ezbere bilinen romantik şarkılarıyla 23 Temmuz gecesi, KüçükÇiftlik Park’ta… KAYE’DEN BLANCHETT’E İYI NIYET ELÇILERI Cate Blanchett, ünlüler aracılığıyla kamuoyunun ilgisini çocukların sorunlara çekmek amacıyla verilen “İyi Niyet Elçisi” unvanını aldı. UNICEF’in bu unvanı, üst üste yaşanan bir dizi tesadüfün eseri... n Yıl, 1953... Amerikalı aktör, şarkıcı ve komedyen Danny Kaye, Londra’dan New York’a gitmektedir. Motorlarından birinde çıkan yangın nedeniyle uçak, İrlanda’ya mecburi iniş yapar. Geri dönüş sırasında Kaye, “United Nations International Children’s Emergency Fund”, bildiğimiz kısaltmasıyla UNICEF’in o dönemdeki Genel Direktörü Maurice Pate ile yan yana oturur. İşte bu tesadüf, günümüzde birçok ünlüyü kapsayan bir unvanın doğmasına yol açar: “İyi Niyet Elçiliği”. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in üst düzey temsilcisinden gelen bu teklifi geri çevirmeyen Kaye, çocuklar adına onların sorunlarına sahip çıkıp, kamuoyuna duyurmayı kabul ettiği tarihten yaşamını yitirdiği 1987 yılına kadar, dünyanın birçok ülkesini “İyi Niyet Elçisi” olarak dolaştı. Bununla birlikte tüm geliri UNICEF’e bırakılmak üzere bir belgesele de imza attı. BM’nin, 1953’ten günümüze, kendini çocukların yaşamının iyileştirilmesine adayabilecek; yetenekleriyle ve başarılarıyla takdir kazanan ünlülerden seçilen “İyi Niyet Elçileri” listesinde Peter Ustinov, Liv Ullman, Vanessa Redgrave gibi birçok isim yer aldı. Bu isimlerden biri de sinema tarihinin gelmiş geçmiş en zarif oyuncularından Audrey Hepburn’dü. Bu görevi uzun süre yürüten Hepburn, 23 Nisan 1988’de TRT Uluslararası Çocuk Şenliği vesilesiyle Türkiye’yi de ziyaret etmiş ve hayli ilgi toplamıştı. Yıl 2016’yı gösterdiğindeyse bu kez İyi Niyet Elçisi olarak Cate Blanchett çıktı karşımıza. Aralarında Oscar’ın da bulunduğu birçok ödülün sahibi Avustralyalı aktris, elçi seçildikten sonra Sputnik adlı haber sitesinde yayınlanan bir söyleşinde, bu rolü üstlendiği için gurur duyduğunu belirterek, “Mültecilerin yanında olmak ve dayanışma göstermek için bundan daha önemli bir zaman olamaz… Şu an bir yol ayrımındayız; şefkat yolunu mu, yoksa hoşgörüsüzlük yolunu mu seçeceğiz? Bir anne olarak çocuklarımın şefkat yolunu seçmesini istiyorum; çünkü bu yolda daha fazla fırsat, daha fazla iyimserlik ve çözüm var” dedi. Evet, uçakta tesadüfen Danny Kaye ile yan yana oturan bir direktörün attığı adımla doğan, 60 yılı aşkın süredir onlarca ünlüyü etkileyen İyi Niyet Elçiliği’ndeki son isim Cate Blanchett. Bundan sonra kimlerin bu unvanı taşıyacağı bilinmez, önemli de değil zaten. Önemli olan çocukların sorunlarına daha fazla kişinin duyarlılık gösterip çözüm üretmesi. Kadının güzellik atlası n Kadınların güzelliğe verdiği önem tartışılmaz. Bu gerçekten yola çıkan fotoğrafçı Noroc Mihaela, dünyanın dört bir yanını dolaşarak güzellik kavramının anlamını bulmaya çalışıyor. Dolaştığı yerlerde elde ettiği görüntüleri, “The Atlas of Beauty / Güzellik Atlası” adlı bloğu aracılığıyla paylaşan Mihaela, bir bölgede neyin güzel olduğunu anladıktan sonra oranın kültürü ve gelenekleri hakkında daha iyi fikir sahibi olunabileceğine inanıyor. Mihaela, gri binaların hüküm sürdüğü komünist ülkelerde kadınların güzelliğini çok renkli biçimde gösterdiğini söylüyor. Hindistan’ın canlı atmosferinde kadınların geleneksel giysilerinin renkli ve ayrıntılı desenlerle işlendiğini; tam bir izolasyonun yaşandığı Kuzey Kore’deyse yüksek ökçeli ayakkabıların tercih edildiğini ifade eden fotoğrafçı, Batılı kadınların nispeten sade giyindiklerinin altını çiziyor. (BBC) Göçebe Mekânlar sergide, sosyo-mekânsal uygulamalar üzerinden mimari bir tipoloji oluşturulması n SALT Galata, 31 Temmuz’a kadar devam amaçlanıyor. Sanatçı Stefanie Bürkle’nin, edecek ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. ekibi ve TU Berlin Mimarlık Enstitüsü’ndeki Serginin konusu, Almanya’dan Türkiye’ye kesin öğrencileri eşliğinde, üç yıllık araştırmanın dönüş yapan işçilerin, kendi yurtlarında inşa sonucunda oluşturduğu sergide, Türkiye’ye ettikleri evlerde, Alman mimarisinden izler dönüş yapanların inşa ettiği mekânlar; video, bulunması. Sahiplerinin tasarladığı ve genellikle harita ve görselleri de içeren bir enstalasyon inşa ettiği örneklerin yakından incelendiği aracılığıyla anlatılıyor. İSTASYON 53 ÇOCUK Kolibri geriye doğru uçabilen tek kuştur. >>> Garip AMA , Gercek DİKKAT, ARKAMDAN ÇEKİLİN... AŞAĞIDAKİ BİLGİLER SENİ ŞAŞIRTACAK BIRÇOK KURBAĞA TÜRÜNÜN SADECE ERKEKLERI VIRAKLAR. Yeryüzünde yaşayan hayvanların yüzde 75’i TİMSAHLAR 80 böcektir. OKYANUSTA TSUNAMİ İlk e-posta 1972 yılında 150.000 saç teli uzuyor. renk değiştirebilir. BİR YIL 31.556.926 New York her yıl Londra’dan 2,5 cm kadar uzaklaşır. İSTASYON ERKEK sivrisinek ISIRMAZ. Bir kar tanesinin re e y düşm esi iki saati 54 DEV BİR MİDYENİN İÇİNDE 6,4 KİLOLUK BİR İNCİ KEŞFEDİLDİ. SANİYEDİR. gönderilmiştir. ses yoktur. 20 saniyede Kafanda şu anda YAŞINA KADAR YAŞAYABİLİR. Uzayda Bukalemun BAZEN JET UÇAĞI KADAR HIZLI İLERLER. bulabilir. SUAYGIRININ TERİ Erkek devekuşu tıpkı bir aslan gibi kükreyebilir. KIRMIZI Bir bulut yaklaşık 500.000 kg ağırlığında olabilir. RENKTİR. Bu konu NATIONAL GEOGRAPHIC KIDS Türkiye dergisinden alınmıştır, NG KIDS abone hattı: 444 18 59 veya 0 850 222 18 59 İSTASYON 55 ÇOCUK GÖZÜYLE TRAFIK n İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerinde, velilerde, servis şoförlerinde trafik güvenliği ve bireysel sorumluluk konusunda farkındalık oluşturmayı amaçlayan Can Dostları Hareketi (CDH), hedefine her geçen gün biraz daha yaklaşıyor. Hayata geçtiği günden bu yana Türkiye’nin 49 ilinde, 592 okuldan 5 bin 500 öğretmen aracılığıyla 168 bin öğrenciye, 336 binden fazla veliye ve 8 bin 500 servis şoförüne doğrudan ulaşılan projenin bir ayağını da Can Dostları Hareketi Resim Yarışması oluşturuyor. Eğitimlerin düzenlendiği okullarda öğrencilerin edindikleri bilgi ve becerileri kullanarak, serbest teknik ve malzemelerle yaptıkları resimlerin değerlendirildiği yarışmaya bu yıl, 1517 başvuruda bulunuldu. Jürinin yaptığı değerlendirme sonucunda, Ankara Sincan Altınordu Layika Akbilek İlkokulu’ndan Seyit Kocabuğa birinciliği (aşağıda, solda) elde etti. İzmir Narlıdere İlhan Onat İlkokulu’ndan Uzay Erdek ikinci (aşağıda, sağ üstte); Denizli Pamukkale Okul Yaptırma ve Yaşatma Derneği İlkokulu’ndan Karin Davoudi üçüncü (aşağıda, sağ altta) olurken Elazığ Salim Hazardağlı İlkokulu’ndan Beren Nisa Atalı ve İstanbul Üsküdar Sokullu Mehmet Paşa İlkokulu’ndan Zehra Çakıcı mansiyon aldı. TÜVTÜRK yetkilisi Murat Uzun, Kocaboğa’ya yarışmanın ödülü yaratıcılık setini, öğretmeni Eda Üşenmezbaş’a 500 TL’lik hediye çekini, okulunaysa çok amaçlı yazıcıyı teslim etti. İkinciliği elde eden Erdek’in yaratıcı etkinlik seti, öğretmeni Aysun Küçük’ün ödülü olan 350 TL değerindeki hediye çeki ve okuluna armağan edilen yazıcı, TÜVTÜRK yetkilisi Mete Demir tarafından takdim edildi. Yarışmanın üçüncüsü Karin Davoudi’nin yaratıcı etkinlik seti, öğretmeni Ayşe Eskin’in 250 lira değerindeki hediye çeki ve okulunun hediyesi olan çok işlevli yazıcı ise TÜVTÜRK yetkilisi Mustafa Alver tarafından sunuldu. İYI UYGULAMALAR YARIŞTI n Bugüne kadar binlerce ilkokul dördüncü sınıf öğrencisine, öğretmenine, veliye ve servis şoförüne ulaşan Can Dostları Hareketi’nde bir ilke imza atıldı. Projenin sınıf içi uygulamaları sırasında başvurulan yöntem ve uygulamaları yaygınlaştırmak, diğer sınıf öğretmenlerini teşvik etmek amacıyla öğretmenler arasında, İyi Uygulamalar Paylaşımı yarışması düzenlendi. Projeyi okullarda birebir uygulayan öğretmenler, geliştirdikleri uygulamalar, yeni ve farklı materyallerle yarışmaya başvurdu. Proje ortağı kurumların temsilcileri ve bağımsız akademisyen, kendilerine ulaşan 20 başvuruyu inceledi. Bu değerlendirmeye göre İzmir Bornova Şehit Teğmen Murat Arslantürk İlkokulu’ndan Kadriye Aldemir birinci; Trabzon Yeşiltepe İlkokulu’ndan Özcan Aşık ikinci; İzmir Bayraklı Osmangazi İlkokulu’ndan Ufuk Turan üçüncü olurken Ankara Keçiören 29 Ekim İlkokulu’ndan Engin Yurtalan da mansiyon aldı. Yarışmanın kazananları, sırasıyla 1000, 750, 500 ve 250 liralık hediye çeki ve plaketle ödüllendirildiler. 56 İSTASYON EN İYI KSS PROJESI: TRAFİKTE GENÇLİK HAREKETİ n Trafikte Sorumluluk Hareketi bünyesinde yürütülen Trafikte Gençlik Hareketi (TGH), Bursa Halkla İlişkiler Derneği’nce Halkla İlişkiler Çalışmaları Ödülü’ne layık görüldü. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen ve ulusal ölçekte gerçekleştirilen organizasyonda, lise son sınıfta bulunan ve ehliyet almak üzere olan gençlerde trafik güvenliği ve bireysel sorumlulukları geliştirmeyi amaçlayan Trafikte Gençlik Hareketi, kurumsal sosyal sorumluluk alanında “En İyi Proje” seçildi. TGH’a verilen ödülü, 22 Nisan tarihinde Bursa’da düzenlenen törende proje ortaklarından Goodyear’ın Kurumsal İletişim Müdürü Lerzan Moral aldı. Trafikte Gençlik Hareketi projesiyle, dört yılda 122 bin kişiye eğitim verilirken, gönüllülük, iletişim ve saha uygulamalarıyla da 1,1 milyon kişiye ve toplamda 1,2 milyon kişiye doğrudan erişim sağlandı. MOBIL ISTASYONLAR ILKOKULLARDA n TÜVTÜRK, Can Dostları Hareketi projesine katılan ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin, araç sahibi olmanın getirdiği sorumlulukları küçük yaşta öğrenebilmesi, öğrendikleri bilgileri pratik uygulamalar aracılığıyla pekiştirebilmesi için mobil istasyonları devreye aldı. Bu kapsamda 11 Mayıs’ta Bursa’daki Şehit Piyade Onbaşı Orhan Tezcan İlkokulu’na giden mobil istasyonlar, 13 Mayıs’ta Karşıyaka ve İbn-i Kemal ilkokullarını (Tokat); 18 Mayıs’ta 23 Temmuz İlkokulu (Hatay); 24 Mayıs’ta 50. Yıl Ahmet Merter İlkokulu (İstanbul) ve 1 Haziran’da Antakya İlkokulu’nu (Hatay) ziyaret etti. Öğrenci ve öğretmenler tarafından yoğun ilgi gören ziyaretlerde, TÜVTÜRK teknisyenleri, araç muayenesindeki önemli noktalarla ilgili bilgi verdi ve soruları yanıtladı. GENÇLERDEN ÖDÜLE DEĞER FIKIRLER n Trafikte Sorumluluk Hareketi çatısı altında faaliyet gösteren Trafikte Gençlik Hareketi (TGH) kapsamında düzenlenen “Trafikte Genç Fikirler” yarışması sonuçlandı. Gençlerin trafik güvenliği konusunda sorumluluk almalarını, yaparak-yaşayarak öğrenmelerini teşvik etmek amacıyla düzenlenen yarışmada, liseli gençlerden belirledikleri bir trafik sorununa yönelik kampanya tasarlamaları isteniyor. 2014’ten itibaren Türkiye’nin dört bir yanından gençlerin katıldığı yarışmaya bu yıl, 58 başvuru oldu. Ön elemeyi geçen 10 ekip, 25 Mayıs’ta Antalya’da düzenlenen finalde, projelerini jüri üyelerine sundu. Değerlendirme sonucunda Ankara Ayrancı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi “Trafik Okulu” isimli kampanyayla birinciliği kazandı. “Kalbinin Sesini Duy, Hız Sınırına Uy” kampanyasıyla Bursa Çamlıca Anadolu Lisesi ikinci, “Tak Emniyet Kemerini/Kaskını Canın Değerli” kampanyasıyla Marmaris Halıcı Ahmet Urkay Anadolu Lisesi üçüncü oldu. Yarışmanın ardından düzenlenen törenle, dereceye girenlerin yanı sıra finale kalan tüm öğrencilere ödül verildi. İSTASYON 57 TÜVTÜRK TÜRKAK AKREDITASYON DENETIMLERI TAMAMLANDI YINE DOSTLUK VE BARIŞ KAZANDI TÜVTÜRK’ün desteğiyle bu yıl 11’incisi düzenlenen “Allgaeu Orient Rallye / Dostluk ve Barış Rallisi”, 30 Nisan-20 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirildi. 20 yaşından büyük ve değeri 1111 Euro’yu geçmeyen araçların yarışabildiği ralliye bu yıl, 20 ülkeden 82 takım, 300’den fazla araç ve 580’e yakın rallici katıldı. Yarışa Almanya’nın Allgaeu Bölgesi’ndeki Oberstaufen kasabasından başlayan ralliciler, Balkanlar’ı aştıktan sonra organizasyonun en önemli ayağı olan Türkiye sınırına geldi. Türkiye etabının başlangıcı, 5 Mayıs günü eski Avrupa Birliği Bakanı ve Baş Müzakereci Volkan Bozkır, İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Önal, Hollanda İstanbul Başkonsolosu Robert Schuddeboom ve Türkiye Köln Başkonsolosu Hüseyin Emre Engin’in katıldığı törenle Sultanahmet Meydanı’ndan verildi. Sultanahmet Meydanı’ndan yola çıkan yarışmacılar Samsun, Ordu, Trabzon, Rize, Tiflis, Kars, Iğdır, Van, Siirt, Malatya, Konya, Isparta’ya uğradıktan sonra Dalaman’da Türkiye etabını tamamladılar. Hızı değil, sosyal sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmeyi temel alan yarışmada ralliciler, güzergâh üzerindeki TÜVTÜRK İstasyonları’nı da ziyaret ettiler. TS EN ISO / IEC 17020:2012 standardı temelinde Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) tarafından gerçekleştirilen Akreditasyon Denetimleri’nin 4 yıllık 3. çeviriminin sistem ve saha denetimleri tamamlandı. Denetimlerde otomotiv sektör temsilcilerinden, öğretim görevlilerinden ve TÜRKAK yetkililerinden oluşan toplam 30 kişilik bir ekip görev aldı. TÜVTÜRK Kalite ve Denetim, Teknik Koordinasyon ve İşletmeler Yönetimi bölüm temsilcileri, süreç boyunca kendilerine eşlik etti. Denetimlere ayrıca, TÜVTÜRK Dosya Sorumlusu Ömer Karavelioğlu, Gürcistan Akreditasyon Kurumu Yöneticileri George Shiolashvili ve Paata Gogolidze gözlem ve işbirliği kapsamında katıldı. 2-3 Mayıs’ta Genel Müdürlük, 4-5 Mayıs’taysa Tuzla ve Şile İstasyon denetimleri sırasında, TÜVTÜRK Kalite Yönetim Sistemi, Muayene Yöntemleri ve Akademi faaliyetleri Gürcistan Heyeti’ne İstasyon ve Akademi yetkilileriyle beraber aktarıldı. 3 ila 28 Mayıs tarihleri arasında, 74’ü eş zamanlı olmak üzere toplam 76 istasyon denetlendi. 2016 TÜRKAK denetimleri, gerek istasyon, gerekse denetçi sayısı açısından bugüne kadar yapılan en kapsamlı denetimdi. Denetim raporuysa, TÜVTÜRK temsilcilerinin ve denetçilerin katılımıyla düzenlenen bir toplantıyla 3 Haziran’da sunuldu. Sürekli iyileştirme odaklı kalite yönetim sistemiyle bu sene de denetimlerden başarılı sonuçlar elde eden TÜVTÜRK, yapılacak geliştirmelerle Kalite Yönetim Sistemi’ni daha güçlü hale getirmeyi hedefliyor. TÜVTÜRK, iş ortaklarının da desteğiyle Balıkesir Üniversitesi’nde bir 2K Araç Muayene Laboratuvarı kurdu. TÜVTÜRK Bölge Müdürü Anıl Örnek’in katılımıyla 19 Nisan’da açılan laboratuvar sayesinde öğrenciler, derslerinde işledikleri teorik bilgileri, gerçek ekipmanlarla pratik yapabilme şansı buldu. İŞTE BU BIZIM HIKÂYEMIZ! Topluma fayda sağlamak; gerçekleştirilen her muayenede bir aracın kusurunu gidererek can güvenliğine katkı sunmak amacıyla yıllardır var gücüyle çalışan TÜVTÜRK, kendi hikâyesini anlatan bir filme imza attı. İki günü istasyonda, bir günüyse sette çekilen film, yöneticisinden istasyondaki çalışanına kadar TÜVTÜRK’ün tüm paydaşlarının; azimle ve yorulmadan trafik güvenliğine fayda sağlamak için nasıl gayret sarf ettiklerini anlatıyor. TÜVTÜRK İSTANBUL, PIKNIKTE BULUŞTU Kurulduğu günden itibaren çalışanlarının arasındaki bağı güçlendirmeyi hedefleyen, “bir aile” olduklarının vurgusunu yapan TÜVTÜRK İstanbul, büyük ailenin bireylerini düzenlediği bir piknikle bir araya getirdi. İstanbul’daki 15 araç muayene istasyonunda çalışanlarından ve ailelerinden oluşan 1300 kişilik “Bir Büyük Aile” pikniği, 5 Haziran Pazar günü, Bahçeköy Event Garden’da yapıldı. Düzenlenen aktivitelerle katılımcıların gün boyu eğlendiği piknikte, TÜVTÜRK Genel Müdürü Kemal Ören bir konuşma yaptı. Şirket çalışanları ve onların aileleriyle birlikte bir bütünü oluşturduklarını belirten Ören, en büyük değerlerinin çalışanlar ve onları destekleyen aileleri olduğunun altını çizdi. TÜVTÜRK İstanbul Genel Müdür Yardımcısı Koray Özcan ise TÜVTÜRK İstanbul ailesinin 650 çalışanı ve aileleriyle birlikte büyük bir aile olduğunu; her çalışanın birlik ve beraberlik içinde trafik güvenliğine katkısı bulunduğunu vurguladı. 58 İSTASYON Pratik yapmak artık daha kolay Gelecek için Stratejik Plan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 20172021 Stratejik Plan çalışmaları kapsamında düzenlenen Sektörel Paydaş toplantısı, 7 Nisan’da yapıldı. Karayolu Düzenleme Genel Müdür Yardımcısı Nurhan Tüfekçioğlu’nun yönettiği toplantıda TÜVTÜRK’ü, Kamu İşleri Direktörü Ahmet Bulut temsil etti. Sektörel Paydaş toplantısında TŞOF, UND, TOFED gibi sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra Kalkınma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Karayolu Düzenleme Genel Müdürlüğü gibi resmi kurumlar da yer aldı. Bireysel ödüller Mardin’e gitti TÜVTÜRK, çalışanlarından gelen, hizmet kalitesini bir üst noktaya taşıyan ve çözüm sunan; hayata geçmeye uygun önerileri ödüllendirdiği “Bireysel Öneri Ödülleri”nde kazananların adresi bu kez Mardin’di. Mardin Merkez İstasyonu Amiri Şeyhdayut Özdemir ve Mardin Nusaybin İstasyonu Amiri Mehmet Kahraman, ödüllerini 5 Nisan’da TÜVTÜRK yöneticilerinin elinden aldı. İSTASYON 59 TÜVTÜRK İş pratikle öğrenilir! Çorum’da bulunan Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, Otomotiv Teknolojileri Programı öğrencileri, okulda öğrendikleri bilgileri pekiştirebilmek amacıyla TÜVTÜRK Çorum Merkez İstasyonu’nu ziyaret etti. İstasyon amirinin araç muayene süreçleriyle ilgili bilgi verdiği ziyarette öğrenciler, istasyon görevlisinin, muayene teknisyeninin ve egzoz emisyon teknikerinin görevlerini öğrenme fırsatı buldu. YORULMAK OLMAZ! Bu yıl sekizinci kez düzenlenen İş Ortakları Toplantısı’nın adresi Güney İtalya idi. TÜVTÜRK’ün iş ortaklarıyla bir araya geldiği ve “Yorulmak Olmaz!” mottosuyla 5-8 Mayıs’ta düzenlenen toplantıda, şirketin hem 2015’te gerçekleştirdiği faaliyetler değerlendirildi hem de 2016 vizyonuyla ilgili fikir alışverişinde bulunuldu. Etkinlik çerçevesinde ayrıca Positano, Sorrento, Pompei, Capri Adası ve Napoli ziyaret edildi. Daha yaygın ve daha iyi hizmet için… Bu eğitim jandarmaya özel Jandarma Okul Komutanlığı ve TÜVTÜRK Akademi’nin işbirliğiyle yeni bir eğitime daha imza atıldı. Araç Muayene Mevzuatı’nın, taşıt sistemleri ve mekaniğinin, muayene noktalarının ve bu noktaların trafik güvenliğine etkisinin ele alındığı eğitimlere, Nisan ayından itibaren başlanıldı. Jandarma trafik ekiplerinde görev yapan astsubay ve uzman çavuşlara verilen eğitimlerle, hem Araç Muayene Mevzuatı’yla ilgili bilgi alışverişinde bulunulması hem de daha verimli ve etkin bir çalışma gerçekleştirilmesi hedefleniyor. Bu sene sonuna kadar devam edecek eğitimlerle ayrıca, yol denetimlerindeki yetkinliğin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve jandarmayla birlikte trafik güvenliğine katkı sunulması amaçlanıyor. Araç sahiplerine daha iyi ve daha yaygın hizmet sunabilmek amacıyla hem kanal hem de yüzde 100 randevulu istasyon sayısını artıran TÜVTÜRK, Hatay Dörtyol’daki yeni idari bina ve ek T kanal inşaatını tamamlayarak 1 Haziran’da; İzmir Aliağa’daki yeni idari bina ve ek T kanalıysa 7 Haziran’da hizmete aldı. Bununla birlikte Haziran ayı itibarıyla yüzde 100 randevuyla çalışan istasyon sayısını 200’e çıkardı. Teknik kalite, mükemmel hizmetin anahtarı İzmir Emniyeti bilgilendirildi TÜVTÜRK’ün iş ortakları arasında bulunan Aktur AŞ tarafından organize edilen “Emniyet Bilgilendirme Toplantısı”, 29-31 Mart tarihinde İzmir Emniyet Müdürlüğü’nde gerçekleştirildi. TÜVTÜRK Genel Müdür Yardımcısı Emre Büyükkalfa’nın açılış konuşmasını yaptığı toplantıda Güvenlik ve Suiistimal Yönetmeni Raşit Bayraktar, sahte muayene işlemlerini içeren bir sunum yaptı. 60 İSTASYON AKADEMİ’de önemli bir eğitim daha Dresden Üniversitesi tarafından, kamu otoritelerine yönelik verilen “Derinlemesine Kaza Etüdü Eğitimi”; Kara Yolları, Ulaştırma Bakanlığı, emniyet ve jandarma temsilcilerinin katılımıyla 10-15 Nisan’da TÜVTURK AKADEMİ de gerçekleştirildi. Eğitim süresince katılımcılar, detaylı kaza analizinde önemli olan faktörleri ve bunların veri tabanlarının nasıl hazırlandığı hakkında bilgi edindi. İş ortaklarıyla gelecek vizyonu TÜVTÜRK, 4-5 Nisan’da Doğu ve Güneydoğu’da faaliyet gösteren iş ortaklarıyla bir toplantı yaptı. TÜVTÜRK’ü temsilen Genel Müdür Kemal Ören, Genel Müdür Yardımcıları Bülent Önder ve Emre Büyükkalfa, İşletmeler Müdürü Ozan Ayözger ve Bölge Müdürü Hasancan Yalamanoğlu’nun katıldığı toplantı, Şanlıurfa’da gerçekleştirildi. Bölgeyle ilgili konuların görüşüldüğü toplantıda projeler değerlendirildi ve fikir alışverişinde bulunuldu. Program dâhilinde Şanlıurfa Merkez İstasyonu’nu ziyaret eden katılımcılar, dünyaca ünlü Göbeklitepe’yi de gezme fırsatı buldular. Araç muayenesinde mükemmelliğe ulaşmanın yollarından birinin teknik kaliteden geçtiğinin bilinciyle hareket eden TÜVTÜRK, Teknik Kalite İSGÇ Yöneticileri Toplantısı’nı, teknik kalite uzmanlarının katılımıyla 7 Nisan’da İstanbul’da gerçekleştirdi. Kalite denetimlerinin içeriği, müşteri ilişkileri, randevu sistemleri gibi konuların ele alındığı toplantıda, yenilikçi gelişmelerin hayata nasıl geçirilebileceğine yönelik fikir alışverişinde bulunuldu. İSTASYON 61 ENGLISH SUMMARY PÎRÎ REİS The loser of the battles not lost Having found himself fighting with the Portuguese in the Indian Ocean during mid16th century, Pîrî Reis paid a heavy price for Ottoman policies in the South that failed to become stable. I t was 1552, end of August. Pîrî Reis, the Commander of the Ottoman Fleet in the Indian Ocean, is approaching the island of Hormuz at the entrance of the Persian Gulf with the 28 ships under his command. He has been ordered to capture Hormuz personally by Suleiman the Magnificent. The Ottoman fleet captures the island; 850 soldiers go ashore. The most powerful cannonballs of the world beat the walls of the city of Hormuz, which has been under the control of the Portuguese for almost 50 years. This is an arid, barren place. There is not even drinking water. It resembles another planet with its dun rocks that divides dun lands. Well, what is one of the biggest intellectuals and captains of the Ottoman Empire doing here? There are a few reasons for Pîrî Reis to be here. Having settled around the Indian Ocean since the beginning of the 16th century, the Portuguese has been penetrating into the Persian Gulf for a couple of years, attacking Ottoman land and goading the Arabs in the region into revolting against the Ottoman Empire. In addition, the Persian Gulf needs to be connected to the high seas after the Red Sea; and the Indian trade needs to be put into operation for the benefit of East Mediterranean ports. Hormuz holds the key to all. And Pîrî Reis almost gets a hold of that key. Hormuz is completely conquered except its citadel. Small islands around Hormuz, and Qeshm Island, which is known for its wealth, are under Ottoman’s control. The Portuguese, whose golden age is slowly ending, will be rooted out of the walls around the Arabian Peninsula. Are the Muslim tradesmen, who are under the pressure of the Portuguese fleet, going to be able to use the Persian Gulf the way they want? No. Around a thousand soldiers deployed at Portuguese Fortress under the 62 İSTASYON Even though Pîrî Reis, in the twilight of his life, was appointed to be the captain of the Indian Fleet, which was the Ottoman Empire’s fleet in the southern waters; he was not a man of wars but an intellectual instead. This is how he painted Gallipoli, where he is known to have been born and produced his most extensive works, in his book Bahriye, which he completed in the early 1520s, and painted Mediterranean coats and islands in. The Indian fleet could not reach those goals; moreover, it dropped like flies. Besieging and looting Muscat on his way, maybe losing time and ammunition for that reason and failing to capture Hormuz; Pîrî Reis left his fleet in Basra except the three ships he planned to use to go back to Suez. There was not any other fleet to protect the Red Sea. Sultan was right about his concerns about the fleet that was stuck in Basra. It was 1524, 30 years before the execution of Pîrî Reis. 10 Ottoman galleys that took off from Istanbul is making its way to the south on the Aegean Sea. One of the most powerful men of the empire, or even of the world, Grand Vizier Ibrahim Pasha is on the Pîrî Reis’ ship. While the ship is making its way on the Aegean waters, Ibrahim Pasha notices that Pîrî Reis is getting The bust of Pîrî Reis is displayed at the entrance of the Naval Museum in Beşiktaş along with other big admirals of the help from a book to determine his route, examOttoman Empire. According to the information given in the museum, Pîrî Reis was ‘accused falsely’ and executed. ines his sketch book and is impressed. He orders Pîrî Reis to make a clean copy of his work When before/after the siege of Hormuz command of Álvaro de Noronha manages to in order to present it to the Sultan. That’s how is taken into account, it’s possible to have an defend the castle benefitting from the advanPîrî Reis made his best friend. Sultan’s love toidea about why Suleiman the Magnificent intageous location of their cannonballs. Each atwards Ibrahim Pasha, whom he once trusted terpreted this expedition as a disaster. Having tack of the Ottomans to the citadel is at a dead and held in high esteem so much that he conexpanded towards the Persian Gulf during end. Rumor has it that a big Portuguese fleet signed the state to him, turned into a big doubt 1540s, Ottoman Empire conquered the city from its base in India is coming up. and fury over the years and the most privileged of Basra in 1546 and arrived at a second door Losing hope and not wanting to be caught Grand Vizier of the Ottoman history up to that that leaded to the Indian Ocean. Howevto the Portuguese fleet in a disadvantageous point was executed in 1536. er, that new door was locked from outside by state, Pîrî Reis lifts the siege and withdraws to The anger of Suleithe Portuguese. As Basra, where he would not be welcomed after man the Magnificent long as Hormuz Ishis failure. towards his ex Grand land, which conAs the Portuguese fleet is getting closer, Pîrî Vizier might have trolled the points Reis leaves his fleet in Basra, takes the three pushed him to get rid of entry to and exit ships where he has loaded the booty he’s gained of Ibrahim Pasha’s infrom the Persian during his expedition with him and goes back ner circle as well. Gulf with its strato Suez. He is not welcomed in Egypt after BasIf we go back to the tegic location, was ra and taken into custody by command of the execution of Pîrî Reis, not to be captured; Governor of Egypt. After a few months in cusit is hard to sort out Persian Gulf would tody, a royal decree comes from the Sultan. Suthese possible reasons not be an open sea leiman the Magnificent wants the execution and tell which one but a lake conof the admiral, and in the middle of 1554, Pîrî caused his execution. trolled by the PorReis is beheaded. His body is dumped into a The failure to capture tuguese. nameless hole like all the executed. Hormuz and the fleet If Ottoman If a big name like Pîrî Reis is to be executbeing stuck in Basra State had wanted, you might expect his crime and the justifiA very popular image in today’s Turkey, his first world infuriated Suleiman, ed to grow in the cation of his judgment to be clear, but it is not map (prepared in 1513) that was discovered during 1920s that’s all. Maybe the south militarily the case. Among the crimes that cause the docat the Topkapı Palace is displayed also on the walls of first mistake of a fallen and commercialuments written during Ottoman history to arLevent metro station in Istanbul. Pîrî Reis’ execution sailor cost an arm and ly, what was needraign Pîrî Reis, there are leaving his fleet on the around 450 years ago did not stop him from being a a leg. What is certain ed to do was clear: battlefield, insubordination, failure of duty and national hero culturally and historically. is that an unfortunate Taking over Horlooting Muslim cities. period caused the whole world to forget this muz. Adding the revolting city of Aden into the In the letter Álvaro de Noronha the comOttoman intellectual for a few centuries unOttoman land again in 1549, Pîrî Reis received mander of Hormuz Fortress wrote about the til the 20th century when his work was redisa new order from Suleiman three years later: siege in detail, there was no record of bribery. covered; his statues were erected; universities, He would capture Hormuz and impose taxes So, could the outcome of Hormuz siege have museums and ships were named after him; on the surrounding region, capture Bahrain if really infuriated Suleiman the Magnificent and his picture were printed on stamps and his possible and bulldoze through the cities who so much that he executed a priceless admiral maps on the bills… revolted against Ottoman. without due process? İSTASYON 63 ENGLISH SUMMARY A new place of sweet tranquility: Thassos Written By: SEMA ULUDAĞ Photography: DINÇER DINÇ VE SHUTTERSTOCK Appreciated also by many people in Turkey in recent years, Thassos offers its guests a holiday of peace and joy. 64 İSTASYON It was not long before, maybe five or six years, what came to mind when you heard the words “Greek Islands” were Lesbos, Chios, Samos, Santorini and Mykonos. And suddenly Thassos, the locals of which pronounce the word “Taşoz” or “Taşöz”, has gained popularity. Whenever Greece becomes a conversation piece, Thassos is also mentioned. Well, what makes Thassos so popular; in other words, what is the trademark of this island, which we had not heard of until a few years ago? Located on the North Aegean, this Greek Island draws attention of holidaymakers especially with its proximity to Turkey. In fact, if you live in Istanbul, the time you spend by going somewhere on the Aegean Sea is enough for going to Thassos because it is seven or eight hours drive away. If its proximity steals your heart away, we might briefly mention the procedures you have to go through. Unfortunately we don’t have the freedom of movement within EU without a visa like millions of people living in Europe. Therefore, like in almost all travels abroad, a visa is required for entering Greece. If you are planning to go to Thassos by your own vehicle, you should also go through some bureaucratic procedures. Or you might say, “I don’t want to drive a car.” In that case, you will prefer either a bus company or airway. Schengen visa will take you to your destination. However, we suggest you to go there by car if possible because it will enable you to discover natural beauties and local food as well as to visit the island’s museums, monasteries, churches and mountain villages that kept their historical charm. In addition, it will enable you to get around the beautiful coves of Thassos. After crossing İpsala border gate, you have two options to go to Thassos. If you prefer taking the ferry that departs from Keramoti and goes to the Limenas Port on the northern part of the island (Limenas is also known as Thassos), you can set foot on the island in 40 minutes. Another option is going there by the ferry that departs from Kavala. Even though this option takes more time, seeing Kavala while in Greece will be a bonus. When your ferry lands the Limenas port, you slowly take in what kind of a place you come to. The island bears the trace of all cultures of many civilizations, which dominated the island throughout history. Best known for its sun, sea, natural beauties and archeological sites, Thassos has another important source of income after tourism: worldwide known marble. Especially sculptors demand the marble that is produced here and exported to all around world. Having hosted the students of its sculpture school during the ancient age, Thassos is now home to the Sculpture Park founded in Kallirachi. Located in a garden of olive trees, the Sculpture Park is also an outdoor workshop founded by Emmy Varouxaki, who is the organizer of the marble sculpture symposium, the first of which was held in 1993 on the island. Another blessing that marble mines gave the island is the Marble Beach in Makryammos. Covered with marble dust carried by winter rain from the hills, it is a natural sandy white miracle. A hidden treasure with no sign but noticed by explorer travellers… OPEN TO DISCOVERY When you want to keep on moving around on the island and drive toward villages, you come across the names Thassos, Limenaria, Panagia. Prinos, Potakia, Theologos, Potos, Kallirachi, Maries, Sotiras, Rachoni, Agios Georgios, Astris, Koinira, Potamia, Kazaviti and Kastro. Some villages have land both on the mountainside and seaside. The prefix “skala” is added to the names of the villages on the seaside such as Skala Rachoni and Skala Kallirachi. All those islands are very interesting but I definitely suggest you to stop by Maries. When you set foot on this beautiful village, you will immediately see the yellow building on the hill. It may not be as glorious as it was in the past; but this palace named Palataki (it means ‘palace’ in Greek) was constructed during early 1900s. Designed by the Italian architect Pietro Arigoni, it was the house of a German mining manager. When mining lost ground during the 60s, this building was left to its fate and unfortunately has not been restored because of Greece’s economic crisis. Even if you get used to the sculptures that appear everywhere after a couple of days, you might still be amazed at the Zodiac marble circle that appears right before you suddenly when you take the pathway from Maries beach to Limenaria. Symbols of 12 signs are carved on marble rocks, each of which is three meter high. Made in 2015 by 35 students and three academics from Waldorf art school in Stuttgart with the contribution of the sculptor Kosta Lovoulou, the work is named “The Crown of Limenaria.” If you are in Thassos and spare time for cultural tours, another must-see is Archangelos Monastery. Even though its construction date is not known, it is known that it was restored in 1835. Visitors should keep in mind that the monastery is close from 14.30 until 16.00. Women can only visit the monastery in covered outfit; cell phones and cameras are not allowed inside. Even though locals of Thassos make a living mostly from tourism, they give importance to fishing. Among local tastes, octopus has a special place. Sun-dried for 3-5 days caught in winter, a wide array of octopus is served on dinner tables; especially in olive oil and vinegar. And you can eat it at a reasonable price. As I mentioned above, when summer comes, we start WITH DOZENS OF BEACHES, A TURQUOISE SEA, ENDLESS SAND, ARCHEOLOGICAL SITES, CULTURE OF LIFE AND TASTY FOOD, THIS ISLAND EASILY STEALS YOUR HEART AWAY. Thassos is a place where history entwines nature and green meets blue. The restaurants and taverns on the coastline offer both savor and entertainment… A kind of cold coffee, frappe is the national beverage of Greece, so to speak. Octopus is a must-eat: it comes as meatballs or it is marinated in olive oil and vinegar. And it is reasonably priced… dreaming of a turquoise sea, endless sand and tasty food. However, sometimes the desire to make that dream come true ends with disappointment. If you have the same dreams, moreover, if you want a sweet tranquility, you can steer your wheel to Thassos with no hesitation. Trust me, you won’t regret it… İSTASYON 65 ENGLISH SUMMARY TÜVTÜRK news Altın Örümcek’ten Pixelplus Interactive'e PEACE AND FRIENDSHIP WON AGAIN NO EXHAUSTION! n The 8th Business Associates Meeting was held in South Italy this year. During the meeting held from May 5th to May 8th, TÜVTÜRK came together with its business associates. The 2015 activities of TÜVTÜRK were analyzed and ideas about 2016 were exchanged during the meeting. Within the frame of the trip, Positano, Sorrento, Pompei, Capri Island and Naples were visited. n “Allgaeu Orient Rallye” was held with the support of TÜVTÜRK for the 11th time this year from April 30th until May 20th. Only the vehicles, which are over 20 years old and worth 1111 Euros, were allowed to participate in the rally. This year, 82 teams from 20 countries, more than 300 vehicles and almost 580 rally racer took place in the rally. The racers started off in the town Oberstaufen in Germany’s Allgaeu district, crossed the Balkans and came to the Turkish border, which was the most important part of the rally. The Turkish leg was started off on May 5th in Sultanahmet Square with a ceremony, in which Volkan Bozkır the former Minister and Chief Negotiator of EU, Ahmet Önal the Deputy Governor, Robert Schuddeboom the Netherlands İstanbul Consul General and Hüseyin Emre Engin the Cologne Turkey Consul General. Having started off from Sultanahmet Sqaure, the racers finished the Turkish leg in Dalaman after crossing Samsun, Ordu, Trabzon, Rize, Tiflis, Kars, Iğdır, Van, Siirt, Malatya, Konya and Isparta. The racers also visited the TÜVTÜRK stations on their route during the rally, which was based on taking care of social responsibilities in the best way rather than speeding up. 7ödül Volkswagen, NTV ve GarantiMortgage'in yenilenen web siteleriyle, Altın Örümcek’ten 3’ü birincilik, 2’si Halkın Favorisi toplam 7 ödülle döndük! GOOD PRACTICES CONTESTED n Having reached out to many primary schools 4th year students, teachers, parents and school bus drivers so far, Bosom Buddies Action blazed a trail. Good Practices Sharing Contest was held among the teachers to popularize the methods and practices that were resorted to during in-class practices of the project and to encourage other teachers. Teachers, who carried out the project in their schools, applied to the contest with new applications and different materials they developed. The representatives of project associates independent academician analyzed 20 applications. According to the analysis, Kadriye Aldemir from İzmir Bornova Şehit Teğmen Murat Arslantürk Primary School ranked first; Özcan Aşık from Trabzon Yeşiltepe Primary School ranked second; and Ufuk Turan from İzmir Bayraklı Osmangazi Primary School ranked third. Engin Yurtalan from Ankara Keçiören 29 Ekim Primary School received honorable mention certificated. The winners of the contest were awarded with gift checks of 1000, 750, 500 and 250 TRY respectively. 66 THIS IS OUR STORY! n Working for years to be useful to society and contribute to life safety by fixing each vehicle’s problems during inspections, TÜVTÜRK made a movie that tells its story. Shot in a station for two days and in a set for one day, the film tells how TÜVTÜRK, from its managers to employees at the station, determinedly and tirelessly makes effort to contribute to traffic safety. /pixelplus İSTASYON pixelplus.net 0 212 283 00 99
Benzer belgeler
Sayı 17 - TüvTürk
TÜVTURK Kuzey Taşıt Muayene
İstasyonları Yapım
S
ve İşletim
A.Ş.
Adına
Kemal
Ören
U
N
Yönetim Yeri
Büyükdere Caddesi, No: 255 Kat: 17-18
Maslak-Şişli-İSTANBUL
Yayın Yönetmeni Sema Uludağ
Yayın Koor...
Sayı 12 - TüvTürk
TÜVTURK Kuzey Taşıt Muayene
İstasyonları Yapım
S
ve İşletim
A.Ş.
Adına
Kemal
Ören
U
N
Yönetim Yeri
Büyükdere Caddesi, No: 255 Kat: 17-18
Maslak-Şişli-İSTANBUL
Yayın Yönetmeni Sema Uludağ
Yayın Koor...