Soma`da katleden ücretli kölelik düzenidir!
Transkript
Soma`da katleden ücretli kölelik düzenidir!
İşçi Bülteni Özel Sayı: xxx [email protected] Yerel işçi gazetesi - Gebze, Çayırova, Tuzla 0542 843 16 01 Haziran 2014 “Patronlar sarayda, işçiler mezarda! Katillerden ve onları koruyanlardan hesap sormazsak yeni işçi katliamları yaşanmaya devam edecek. ” Soma’da katleden ücretli kölelik düzenidir! “İşgallerle, grevlerle, direnişlerle, boykotlarla gücümüzü ortaya koyarak Soma için hayatı durdurmalı, hesabını sormalıyız.” “Madenleri mezara çevirenler bizlerin hayatını sınavlarla ölçenlerdir. Geleceğimizi karartmalarına izin vermeyelim!” “Yaşanan kaza veya kader değildir, Soma’da yaşanan bir iş cinayetidir. İş güvenliği önlemleri alınmamış, insan hayatı değersiz görülmüştür.” “Madenlerde işçileri ölüme terk edenler, öğretmenlerin kadro hakkını gasp ederek güvencesiz çalışma koşullarına itmektedirler.” “Bizlerin ısınması için yeraltında saatlerce kömür çıkarmak için uğraşan işçiler öldüler. Yaşıtlarımız babasız kaldılar. Bilseydik üşümezdik.” Soma’yı unutmayacağız, hesabını soracağız! Bir kez daha iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, bir kez daha işçi katliamı… Bu sefer adres Soma… 13 Mayıs saat 15.30’da Soma Madencilik AŞ isimli şirkete ait maden ocağında gerçekleşen patlama sonucunda yüzlerce maden işçisi yaşamını yitirdi. Devlet bütün madencilerin çıkartıldığını açıklasa da birçok veri içeride hala işçilerin olduğunu gösteriyor. Madenler hep ölüm haberleriyle yüklüdür. Tersanelerde kum torbasından daha değersizdir işçiler. Fabrikalarda makinelerin arasında kalır son nefeslerimiz. Ve madenlerden, tersanelerden, fabrikalardan ölüm çığlıkları yükselir. Bizler Soma’dan önce de öldük. Daha Soma'da göçüğün altından işçiler çıkmadan Zonguldak'tan ve Konya'dan maden göçüğü sonucunda ölenler de haberlere eklendi. Bizler neden ölüyoruz? Çünkü patronlar iş güvenliği önlemlerini almazlar. Kârlarından üç kuruş para azalmasın diye biz işçilerin hayatını hiçe sayarlar. Patronlar için bir ya da birkaç işçinin ölümü önemli değildir. Ölenlerin yerine işe alabileceği kocaman bir işsiz ordusu vardır. Devlet de denetimlerini yapmaz. Arada yapılan denetimler göstermeliktir ve genelde yemek masalarında yapılan “gizli” anlaşmalarla sonuçlanır. Soma’da işçi katliamı öncesinden kesitler… Soma Madencilik, birçok defa denetimden geçmesi yönlü başvuruda bulunulmuş bir şirket. Birkaç defa denetim için geliniyor ve her seferinde herhangi bir sorun olmadığı ifade edilerek belgeler imzalanıyor. Ve Soma’daki madenler mecliste de aylardır konuşuluyor. Meclise Soma’daki madenlerin durumunu anlatan ve gerekli denetimin yapılması, 2 önlemlerin alınması yönlü önergeler sunuluyor. Ve altı aydır görmez gelinen önerge kazadan birkaç hafta önce reddediliyor. Patlamadan 20 gün öncesinden itibaren işçiler, kömürün sıcak çıktığını ifade ediyorlar. Fakat söylenenlere kulaklar tıkanıyor. Ne ısı ne de karbonmonoksit ölçümü yapılıyor. İşçiler bu koşullarda, hatta üretim artırılarak çalıştırılıyor. Soma’da yaşanan katliamdır! Soma’da işçiler için tek geçim kapısı olan madenlerde çalışmak bir tercih değil zorunluluktur. Soma’da her şey ortadadır. Yaşanan bir işçi katliamıdır. Suçlunun kim olduğu da suçluyu kimlerin koruduğu da günlerdir yaşanan pratikle daha da açık görülmüştür. Bu kadar belirti varken görmemek, duymamak ve bilmemek işçileri bile bile ölüme göndermektir. Günlerce yaşananların üzerini örtmeye çalışmak, ölümü güzellemek, suçlulara gereken cezayı vermemek, bundan sonrasında iş cinayetlerini önleyecek bir yaptırım uygulamamak da suça ortak olmaktır. İşçi katillerinden hesap soralım! Her ay iş cinayetlerinde ölen en az 150 işçi yaşamını yitiriyor. Soma, bir görünürlük kazandırdı ve toplumsal hafızada iş cinayetlerini ön plana çıkarttı. Yılların biriken öfkesini de dürttü. Gebze’deki çalışma koşullarına baktığımızda kölece koşullar bizim de karşımızda. Taşeron çalışma yoğun bir şekilde uygulanıyor, güvencesiz koşullar mevcut. Soma’nın hesabını sormak için hafızalardan silinmemesini sağlamalıyız ve kendi işyerlerimizde yaşadığımız sorunlara karşı örgütlenmeliyiz. Patronlar geleceğimizi karartıp, bizleri yaşamın her alanında sömürüyorsa bizler de yaşamın her alanında mücadeleyi büyütmeliyiz. DİSK-AR iş cinayetleri raporu Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSKAR), TÜİK, SGK, ILO ve Eurostat verileri üzerinden iş cinayetleriyle ilgili bir rapor hazırladı. Rapora göre: *İş cinayetlerinin % 90'ı kayıtdışı * 100 iş “kazasından” 1’i ölümle sonuçlanıyor (kayıtlı olanlardan) * İşe bağlı sağlık problemi yaşayanların sayısı 895 bin kişi. * Madenlerde taşeronlarla birlikte iş cinayetlerinde artış var (Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu bünyesinde resmi olarak 6678 taşeron işçisi çalışıyor. Madenlerde her yıl ortalama 43 kişi yaşamını yitiriyor.) * Maden ölümlerinde ülkeler arasında birinciyiz. Bağımsız Devrimci Sınıf Gebze İşçileri Platformu, “Soma n Birliği Dern ta eği, şeron çalışma ya karşı yürü için hayatı durdur!” ttüğü çalışma sırası nda Soma’da diyerek işçilere g e rçe madenci katlia mının sorumlu kleşen seslendi. Yapılan sunun taşeron cumh uriyetine dön eylemlerle bu çağrı m üş sermaye devleti olduğ unu çalışmala yükseltilirken ayrıca rı n da teşhir e tt i. Katliamın e rtesi günü ey GOSB, TAYSAD ve lem çağrısı yaparak işçi k atillerinden h Plastikçiler organize e sa p sormaya çağır an Gebze İşç sanayi bölgelerinin ilerin Birliği Derneği, gerç ekleşen tüm e kesiştiği kavşakta ylemlerde hesap sorma kararlılığı ile pankart ve döviz bulundu. açılarak işçiler üretimi durdurmaya, Devrimci Liseliler p hesa akta sok Birliği, Soma’daki işçi sormaya çağrıldı. katliamının hemen ertesi günle birlikte oturma Gebze Sendikalar Birli ği, Soma eylemi ile “Maden değil katliamını protesto etm ek için mezar kazdıranlardan Öğretmen Evi’nden Cu mhuriyet hesap soracağız” diyerek Meydanı’na yürüdü. Ge bze gençlere ve emekçilere Sendikalar Birliği sözc üsü, seslendi. Günlerce Soma’daki iş cinayeti nin iş güvenliği gerçekleştirilen oturma önlemleri alınmadığı içi n gerçekleşen eylemlerinin ardından bir cinayet olduğunun altını çizdi. Çamlık Park’ta fotoğraf Soma işçisinin yalnız olmadığı sergisi yapan DLB, sloganlarla sık sık dile getirildi. gerçekleşen tüm Soma katlia eylemlere de katıldı. mının ikinc bıraktı ve b i g ü n ünde, KES ir y K iş sorumluları ürüyüş gerçekleştirere n cezaland k ırılmasını v önlemlerin e iş güvenli in alınmasın ği ı talep etti. Birçok fab rikada Som bulunuldu, a için sayg iş bırakma ı duruşund a eylemleri y apıldı. YAZIKLAR OLSUN Bu kadar mı düşük insan değeri Değer vermeyene yazıklar olsun Diyemezsin böyle bunun kaderi Gerçeği görmeyene yazıklar olsun Eli kolu bağlı beklemek niye Makineden ucuz bir işçi diye Bölmeyin işçiyi beyler ikiye Bizi bölenlere yazıklar olsun Dünya devletleri bize gülüyor Sahipsiz işçiler boşa ölüyor Yüreği yanmayana kolay geliyor Yaramı sarmayana yazıklar olsun Savaşta gürleyen işçi sesidir Düşmanı sindiren gür nefesidir Köylü memleketin efendisidir Sözünde durmayana yazıklar olsun Şehit olsa kurban olsa vatana Esir düşse karşı korum tutana Bizi ölüm çukuruna itene Hesap sormayana yazıkları olsun Aşık Kemal yaram işçi yarası İnsana saygıdır bunun çaresi Sanki maden değil de yüz karası Bizi hor görene yazıklar olsun Kemal Ekinci (Emekli Feniş işçisi) 12.02.1990 Kavga bitmedi daha yeni başlıyor! 2013 yılı Haziran ayı Türkiye’de işçilerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların çürümüş düzen karşısında öfkesinin açığa çıktığı Taksim/Gezi Parkı Direnişi ile toplumsal bir silkelenmeye sahne oldu. Aradan 1 yıl geçmesine rağmen öfke dinmedi, sokaklar boş kalmadı. Son 12 yıldır çürümüş sermaye devletinin dümenini tutan AKP hükümetinin emekçilere yönelik kendini bilmez politikaları emekçilerin öfkesini şiddetlendirdi. AKP’nin Gezi Parkı’nı para babalarına açmak istemesi ve parkı savunanlara yönelik azgın polis terörü bardağı taşıran son damla oldu. Türkiye’de kadın cinayetlerinin artması, eğitimin/sağlığın paralı olması, kardeş halklara yönelik savaş politikaları, ABD uşaklığı, sendikal haklara saldırı, taşeron çalışma, iş cinayetleri, düşük ücretler sokaklara çıkmak için yeterliydi. Fakat Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilecek olması, parkın sermayeye peşkeş çekilecek olması ve ardından yaşanan polis şiddeti son damlaydı. Taşan öfke Türkiye’nin, dünyanın sokaklarına taşmış, haftaları, ayları bulmuş bir direnişe dönüşmüştü. Haziran’dan bugüne ne kaldı diye çok soruluyor. Haziran’daki gibi yaşanan bir direnişin veya etkilerinin kolayca bitmesi beklenemez. Devlet saldırısıyla Taksim ve Gezi Parkı direnişin 15. gününde boşaltılmış olsa da işçi ve emekçiler sokakları boş bırakmadı. Milyonlar Haziran ayında sokağın gücünü görmüşler ve son bir yıl içindeki tüm gündemlerde sokakların sesini yükseltmişlerdir. Yolsuzluğun ve ayakkabı kutularından paraların çıkmasının ardından, Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesinden sonra birikmiş öfkenin, enerjinin nasıl dışarı çıktığını tekrar tekrar gördük. Berkin’in cenazesine milyonlarca insan katıldı. AKP hükümetinin yaptığı yolsuzlukların ortaya çıkması da AKP’ye ve çürümüş düzene duyulan öfkenin ne kadar haklı olduğunu göstermiş oldu. Son olarak Soma’da yaşanan işçi katliamı da kölece çalışma koşullarının, insan hayatını hiçe saymanın geldiği boyutu ortaya serdi. Devletin, maden işçilerinin ölümünün sorumlularının peşine düşmek yerine, tam da kan emici patronları korumak için nasıl çabaladıklarına tanık olduk. Haziran başlangıç, işçi sınıfı gelecek! Haziran’da sokaklarda “bu daha başlangıç” diyen işçilerin mücadeleyi fabrikalarına taşıması patronlara verilecek en önemli cevap olacaktı. İşçi ve emekçilerin yoğun katıldığı Gezi Direnişi bir süre sonra fabrikalarda ve çeşitli işyerlerinde de yankı buldu. Bu noktada taşeron çalışmaya ve düşük ücretlere karşı mücadeleye başlayan Greif (Sünjüt) Çuval işçileri “İşgal, grev, direniş!” diyerek artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösterdi. Gebze’de Feniş Alüminyum İşçileri, Antalya’da ANTEKS, İstanbul’da Moda Çorap, Kütahya Seyitömer’de termik santral işçileri, Yatağan işçileri, İstanbul, Bursa ve Darıca’da inşaat işçileri, Karşı gazetesi çalışanları, Punto Deri işçileri, Kumport Liman işçileri, M&T Reklam işçileri işten atmalara, ücret gasplarına, sendikalaşma hakkının önüne geçilmesine, özelleştirmelere ve işyerlerinin kapatılmasına karşı işyerlerini işgal ettiler, fabrikalarının önünde direnişe başladılar, Ankara’nın göbeğine seslerini taşıdılar. Hadımköy’deki Greif çuval fabrikasını işgal eden işçiler, Türkiye işçi sınıfının tarihinde şanlı yerini aldı. Greif işçileri hem hain sendikacılara hem patrona hem de devlet saldırısına karşı 6o günlük fabrikayı işgal ederek, polis saldırısının ardından bir gün de çatıya çıkarak direngenliklerini ortaya koymuşlardır. Taşeron çalışmaya, düşük ücrete ve aşağılayıcı çalışma koşullarına karşı işçilere yürünmesi gereken yolu gösterdiler. Haziran Direnişi ve sonrasındaki eylemler sırasındaki polis terörü sonucunda ölümler ve ağır yaralanmalar sonucunda sakatlanmalar yaşandı. Greif işçilerine de aynı şiddette saldırıldı. Ve son bir yıl içinde gerçekleşen bütün eylemlere istisnasız polis saldırdı. Haziran’dan bu yana aslında her zaman yaşanan polis ve devlet şiddeti toplumsal düzeyde yaşanmış ve üstü örtülemez bir şekilde teşhir olmuştur. Ama şiddetin geldiği boyut bile mücadeleden vazgeçirmemiş, sokakları boşalttıramamıştır. 2014 Taksim 1 Mayıs’ı bunu gösteren en önemli örneklerden biridir. 1 Mayıs’ın güçlenerek kutlanmasına tahammül edemeyenler son iki yıldır kapatsa da işçi sınıfı Taksim’den vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. 2014 Taksim 1 Mayıs’ında direnenlerin, 2015 Taksim 1 Mayıs’ında da Taksim’de olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Haziran’dan Haziran’a... Haziran’dan Haziran’a birçok gelişme yaşandı. Ara ara durulan mücadelenin yeni çıkış yarattığını da gördük. Haziran Direnişi’nden alınan güçle 30 Mart’ta sandıkta cevap vereceğini sananların nasıl yanıldıklarına da şahit olduk. Sandıkta cevap vereceğini düşünenler gördü ki seçimlerde türlü türlü oyunlar dönmüştür. Sermaye devletinin demokrasi aldatmacası olarak gösterdiği seçimlerden ise emekçiler adına hiçbir şey çıkmamıştır. Haziran Direnişi’nin bir yılını geride bırakıyoruz. “Bu daha başlangıç” diyerek sokaklara çıkmıştık, mücadelenin devam ettiğini ve edeceğini göstermek için sokakları sermaye düzenine dar edelim. Greif işçilerinden açıklama: “BU DAHA BAŞLANGIÇ” Greif işçileri, bugün yaptıkları açıklama ile DİSK nöbetini sonlandırdılar. Sermayeye, ihanete ve sendikal bürokrasiye karşı direniş manifestosu anlamı taşıyan açıklamadan bir bölüm yayınlıyoruz. Birliğimizin gücüne dayanarak, Kaveller’in ruhunu kuşanarak şalteri indirdik, fabrikamızı işgal ettik. İnsana yakışır şartlarda çalışmak ve yaşamak istedik. Kölece çalışma koşullarına hayır dedik. Bu kavgada başta ne diyorsak arkasında durduk, nasıl başladıysak öyle devam ettik. En önde yürümeyi, bedel ödemeyi göze aldık. Bedel ödeme zamanı geldiğinde de ödemekten kaçınmadık. Kendimiz için değil sınıfımız için direndik. Hiç pişman olmadık. Mücadelemizden dolayı mutlu ve gururluyuz. Her anı büyük bir ders olan direnişimizden öğrendik, çelikleştik. Çünkü kendimize ve işçi sınıfına güveniyoruz. Artık sermaye ve uşakları kaybedecek, işçi sınıfı kazanacak, biz kazanacağız. Büyük emeklerle yarattığımız büyük işgal eylemimizi, işçi sınıfımıza armağan ediyoruz. Ama daha fazlasını hep birlikte yaratmak üzere bunu başlangıç sayıyoruz. Bütün dostlarımızı ve sınıf kardeşlerimizi yürekten kucaklıyor, omuz omuza yürümeye çağırıyoruz. Greif İşçileri (26.05.14) 3 Haklarımız ve geleceğimiz için kampanyaya güç ver! Gebze, Türkiye’nin sanayisinin can damarlarından biri. Gebze aynı zamanda emek sömürüsünün en yoğun ve vahşice yaşandığı, yüz binlerce işçinin çalıştığı geniş bir sanayi havzası. İşçi sınıfı olarak en önemli sorunumuz dağınıklığımız, örgütsüzlüğümüz, sendikasız çalışıyor olmamızdır. Bunun en acı sonucunu Soma’daki maden faciasında yaşadık. İş güvenliği önlemlerini bir maliyet olarak gören bu alçaklık ve kan düzeni işçilerin ekmeğine her gün kan doğruyordu. Soma bunun son örneği oldu. Her yıl 1500 arkadaşımız bu kan düzeninde iş kazası adı altında katlediliyor. Bizler ölüyoruz, sömürülüyoruz, yaşamımız cehenneme dönüyor, ancak sermaye büyümeye devam ediyor. Yıllardır emeğimizin daha yoğun sömürüsü üzerine uygulanan planlar bitmek bilmiyor. Patronlar, sermayelerinin büyüdüğünü ilan ediyorlar. Bizler haklarımızı istediğimizde ise ya kriz bahanesi ya da işten çıkarılma tehdidi ile karşımıza çıkıyorlar. Bizler karşılık vermedikçe, birliğimizi kurmadıkça daha pervasızca saldırıyorlar. Önce emeklilik yaşını yükseltiler, ardından sendikalı işyerlerinden sendikaları söküp attılar. Daha sonra zaten düşük düzeyde olan ücretlerimiz sefalet düzeyine getirildi, eritildi. Taşeron çalışma ile esnek çalışma ile iş güvencemiz elimizden alındı. Taşeron çalışma ile bizlerin neredeyse her türlü hakkı ortadan kaldırıldı. Yasal olmamasına rağmen uygulanan taşeron çalışma ile kıdem tazminatı, yıllık izin, sendikalı olmak, iş güvencesi hayal oldu. Şimdi de kiralık işçi yasası ile 15 günlük 1 aylık kiralanabilmemiz için yasa çıkartılmak isteniyor. Bu arada işçilerin çıkarları için çıkan bir yasa olmadı. Sermayedarların her istediği ikiletilmeden gerçekleştirildi, İşsizlik Fonu gasp edildi. Bizler Gebze’nin çeşitli sanayi havzalarında metal, plastik, lojistik sektörlerinde çalışan işçiler olarak tüm bu hak gasplarını ve kölelik koşullarını birlik olduğumuzda durduracağımıza inanıyoruz. Taleplerimiz, haklarımız ve geleceğimiz için birlik olmaktan, örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka çaremiz yoktur. Gebze, Darıca, Çayırova, Dilovası, Tuzla’daki tüm işçileri Gebze İşçilerin Birliği Derneği’nin kölece çalışma koşulları karşısında, taleplerimiz için başlattığı çalışmalara, kampanyaya güç vermeye çağırıyoruz. İşçi Katilleri Yargılansın! Taşeron Çalışma Yasaklansın! Herkese İnsanca Yaşamaya Yetecek Ücret! Emeklilik Yaşı Düşürülsün! Yaşasın İşçilerin Birliği! Gebze İşçilerin Birliği Derneği Taşeron çalışma ve biz işçiler üzerindeki etkileri Yasalarda “alt işveren” olarak tanımlanan taşeron çalıştırmanın biz işçilerin çalışma yaşamındaki karşılığı güvencesiz çalışma, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, kıdem tazminatımızın gaspı, sendikasız çalışma, iş kazaları ve cinayetleridir. Kısacası her türlü kuralsız çalışmanın kural olarak hüküm sürdüğü taşeron çalışmayla yaşamımız köleleştirilmeye çalışılıyor. İşverenin maliyeti daha aşağı çekme yöntemlerinden biri olan taşeronlaştırmayla üretim parçalanarak, bizlerin örgütlenmesi ve bir araya gelmesi engellenir. Böylelikle bir 4 takım hak ve yetkilerimiz budanmaya çalışılır. Bizlere güvencesiz ve geleceksiz bir yaşam dayatılarak yasal bir takım haklarımızı aramama yöntemi olarak karşımıza çıkan taşeron çalışma, iş güvencemizin azalması, sendikalaşmamızın önüne geçilmesi, ücret ve çalışma koşullarımızın kötüleşmesi ve keyfi işten atılmamız anlamına geliyor. Tüm bu sorunlarla çalışma yaşamımızın cehenneme çevrilmesi yetmezmiş gibi, bizleri işverenlere pazarlayan taşeron şirketlerin (akbabaların, simsarların) pençesine bırakılmaktayız. İşçi istihdamı yaratılması bahanesi ile ortaya çıkarılan, son yıllarda sayıları giderek artan bu simsarlar bizleri patronlara pazarlayarak emeğimizin üzerinden haksız kazanç elde ediyorlar. Alınterimizin karşılığı olarak işverenden aldıkları ve 1200 ile 1400 TL arasında değişen aylık ücretlerin yasada tanımlanan asgari ücret miktarını bizlere reva görüyorlar. Kısacası hayatı var eden biz işçilerin emeği ve alınteri üzerinden asalakça yaşıyorlar. Yaşadığımız ve asla kaderimiz olmayan bu çalışma koşullarına daha ne kadar katlanacağız? Bize reva görülen açlığa, yoksulluğa, işsizliğe daha ne kadar katlanacağız? Gelin sesimizi, mücadelemizi birleştirerek, bir araya gelerek örgütlülüğümüzü gerçekleştirelim. Açlığı, sefaleti, yoksulluğu, işsizliği değil, insanca bir yaşamı hak eden biz işçilerin birleşmekten başka seçeneği yoktur. Aksi halde kurtuluşumuz olamaz. Gün, birlikte mücadele etme zamanıdır. Gün fabrikalarımızda bir araya gelerek örgütlülüğümüzü yaratma günüdür. Gün, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan yarınlar için dişe diş mücadele etme günüdür. Gün, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Yaşasın işçilerin birliği!” şiarlarını yükseltme günüdür. Metal TiS’lerinde seyirci değil, yönetmen olalım! 2014-2016 Metal Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci Eylül ayı itibari ile resmen başlamış olacak. Ancak süreç fiilen başlamış durumda. Patronlar fabrikalarda zam sürecinde işçilerin beklentilerini olabildiğince aşağı çekmek için her sözleşme sürecinde yaptıkları gibi ekonomik kriz, iş azalması vb. gerekçelerini alttan alta fabrikalarda işleyerek, işçi çıkarma veya bunun söylentilerini yayarak süreci etkileme yönünde politikalarına başlamış durumdalar. İşçiler cephesinden ise ne yazık ki durum hiç iç açıcı değil. Özellikle sendikalar cephesinden durum son derece vahim. Satış ve ihanetin adı Türk Metal: Sendika dışında her şeye benzeyen bu sendikanın temel görevi işçilere sömürü ve sefaleti dayatmakta patronlara yardımcı olmaktır. Bunların asıl görevi kölelik sözleşmelerini işçilere kabullendirmektir. Bu sendika fabrikalarda yönetimin insan kaynakları bölümünün bir birimi gibi çalışmaktadır. Temsilcilerle konuşan her işçi sanki patronla konuşuyormuş hissine kapılır. Hatta temsilciyi karşına almak demek işten atılmakla aynı şeydir. Böyle bir sendikadan bu sözleşme sürecinde zaten işçiler temel olarak çok fazla bir şey beklememektedir. AKP’ye teslimiyetin adı Çelik-İş: Bulduğu her fırsatta AKP’yle olan ilişkisini övünç nedeni yapan bu sendika her zamanki gibi bu süreçte de bir patron partisi olan AKP’nin çıkarını ve isteklerini gözetecektir. Ondan işçilerin çıkarlarını genişletmesini ve savunmasını beklemek ahmaklık olsa gerek. Zaten önceki sözleşme süreçlerinde de gördüğümüz üzere bu sendikanın sürece dair doğru dürüst bir politikası yoktur. İcazet ve basiretsizliğin adı Birleşik Metal-İş: Bu süreçte işçileri kendi çıkarlarını geliştirme noktasında beklenti içerisinde oldukları tek sendika Birleşik Metal’dir. Ancak bu sendikanın da söylemleri ve pratik hattı arasında tam bir zıtlık söz konusu. Bulduğu her fırsatta mücadeleden, işçilerin çıkarlarını koruma ve geliştirmeden bahsederken iş uygulamaya gelince sürekli yan çizmektedir. Patronları karşısına almaktan kaçınan, fiili meşru mücadele yerine patronlardan icazet alarak yol yürüyen bir anlayışın hâkim olduğu bu sendikada ne yazık ki bu süreci temelli olarak işçiler lehine yönetebilecek bir mücadele kapasitesinde ve iradesinde değil. Sendikalar cephesinden tablo böyle iken bu TİS sürecine işçiler müdahale etmezse iki yıl aralıkla oynanan orta oyunu tekrar sergilenecek. Türk Metal sözleşmeyi patronların isteği doğrultusunda imzalayacak. Çelik-iş onu takip edecek. Birleşik Metal ise gürleyip ama yağmayarak fotokopi sendikacılığına devam edecek. Unutmamalıyız, işçiler sendikaların yönetimini bürokratlara terk ettiği için sendikalar bu halde. Sınıftan uzak, hatta ihanet ve satış içinde… İşçiler olarak seyretmeye devam ettiğimiz sürece bu devran böyle devam eder. Yaptığımız tek şey ise imzalar atılınca sendikacılara ve patrona küfür etmek olur. Kendimize şunu sormalıyız. Bizzat biz işçileri ilgilendiren bu süreci biz neden uzaktan seyrediyoruz? Seyirci koltuğundan inip yönetmen olmamız gerekmektedir. Bu süreçte bizim kaderimiz belirlenmektedir. Patronların hazırlıklarına başladığı bu sürece müdahale etmek için işçiler olarak da hazırlıklara başlamalıyız. *Yapmamız gereken ilk şey ise fabrika zemininde oluşturacağımız komitelerimizle süreci işçiler olarak yönetmektir. *Bunu yaparken özellikle sendikaların bu süreçlerdeki uğursuz rolünü unutmayarak onlardan bağımsız ve onları etki altına almaya çalışan bir hareket tarzımız olmalı. *Sürece tüm işçi arkadaşlarımızı katmaya çalışan bir bakış açısıyla hareket etmeliyiz. *İşçilere sorulmadan sözleşme imzalanırsa sendikaya tepki göstermeliyiz. Öncesinde ise sendikaya bu kararlılığımızı göstermeliyiz. Sermaye mezara, işçiler iktidara! Sermaye devletinin işçi sınıfına, ezilenlere yönelik siyasal ve ekonomik saldırıları azgınlaştıkça çürümüş düzenin de sonu gelmekte. İş cinayetleri, taşeron çalışma sistemi, düşük ücretler, sendikalaşmanın önündeki engeller, kadın cinayetleri, paralı eğitim/sağlık, ABD uşaklığı emekçilerin sabrını taşırmakta. Soma’da yaşanan katliam üzerine ortaya çıkanlar ise bu düzenin ne kadar barbarca olduğunu göstermekte. Hal böyleyken işçi ve emekçilerin örgütlenmekten ve kendisine yapılan saldırılara karşı savaşmaktan başka bir çaresi yoktur. İşçi ve emekçiler bu çürümüş düzen karşısında seçeneksiz değildir. Ya kapitalist barbarlık, ya sosyalizm! Birincisi yaşadığımız sömürü sistemi. İkincisi ise eşitliğin, adaletin, özgürlüklerin, insanın insanı sömürmediği, dillerin, ırkların, dinlerin ayrım olmadığı bir toplum, sosyalizm... İşçi sınıfı sosyalizm için sermayeyi mezara gömmelidir. İşçi sınıfı nasıl üretiyorsa öyle de yönetebilir. Tek tek fabrikalarda sendikalaşma mücadelesi veren işçiler elbet bir gün ordu gibi hareket edecek ve bu düzeni alaşağı edecektir. Ve işçi sınıfı kendi iktidarını kurarak sömürüsüz bir dünya kuracaktır. 5 Çelik-İş Genel Kurulu’nda patron işbirlikçilerine cevap verildi 18 Mayıs Pazar günü, Çelikİş Gebze Şube’nin Muallimköy Öğretmen Evi’nde genel kurulu vardı. Genel kurula direnişteki Feniş işçileri ve EKU Fren Kampana’dan atılan işçiler katılarak Çelik-İş yönetimini protesto ettiler. Feniş işçileri delegelere bildiri dağıtarak sendikacıların ihanetini teşhir ettiler. Ayrıca EKU işçileri de dışarıda “EKU patronu ve Çelik İş KartalGebze Şube 24 işçi işten atıldı – Bürokratlar, işbirlikçiler sendikalardan defolun! / EKU’dan atılan işçiler” ozalitini açtılar. Sloganlarla kapıda bekleyen işçilere karşı jandarma çağırıldı. Oradan gitmelerini isteyen jandarmaya karşı, haklarını savunduklarını söyleyen EKU işçileri beklemeye devam etti. Çelik-İş Sendikası’nın hain yöneticileri ve Gebze’den çeşitli sendikaların yöneticileri ön koltuklarda yerlerini aldılar. Samimiyetten uzak konuşmaların ardından söz isteyen Feniş işçilerine söz verilmediği için Feniş işçileri tepki gösterdi. Çelik-İş Gebze Şube Başkanı Şerafettin Koç'un Feniş direnişçisi bir işçiyi azarlamasından sonra genel kurul gerildi. Gerginliğin ardından söz vermek zorunda kalındı. Söz alan Feniş direnişçisi, genel sendikal yapıya ve Çelikİş Gebze Şubesi’nin ciddiyetsiz, samimiyetsiz açıklamalarına vurgu yaptı. Feniş’te, EKU’da ve DHL’de Çelik-İş Gebze Şubesi’nin ihanetlerinden, patron sendikacılığından söz ettikten sonra sendikaların işçilerin denetiminde olmadığı koşullarda iş cinayetlerinin ve köleliğin son bulmayacağını söyledi. Ardından yönetimi ve sendika bürokratlarını teşhir ve protesto eden Feniş direnişçileri hep beraber “Kahrolsun sendika ağaları!” sloganıyla dışarı çıktı. Salonda sınırlı bir destek de bulan sloganın ardından “Haklarımız ve geleceğimiz için uzlaşmacı, ihanetçi sendikacılardan hesap sormaya… Sendikalarda söz, yetki, karar işçilere! / Feniş Alüminyum İşçileri” pankartı açılarak dışarıdaki EKU işçileri ile birleştiler. Dışarıda gerçekleşen basın açıklamasında ihanetçilerden hesap sorulacağı vurgulandı. Legrand’da direniş sona erdi Gebze’de bulunan Legrand fabrikasında 28 Mart günü işten çıkarılan Sual Seçkin, fabrika önünde baş temsilcinin görevden alınması ve işe iadesi için direnişe iki çocuğuyla birlikte başlamıştı. 25 gün süren direnişi boyunca ülkenin dört bir yanından dayanışma mesajları aldığını ve çok sayıda kişi tarafından ziyaret edildiğini bildiren Seçkin, örgütlü olduğu Birleşik Metal İş Sendikası’nın sahip çıkmadığını ve direnişi sonlandırdığını ifade etti. Yaptığı açıklamada, “Bitirdiğim yalnızca fabrikanın önünde süren direniştir. Daha örgütlü bir Legrand, daha örgütlü bir sendika mücadelem ise devam edecektir. Direniş boyunca beni yalnız bırakmayan tüm emek dostlarına sonsuz teşekkür ediyorum. Son sözü direnen emekçiler söyleyecek” dedi. 6 M&T Reklam’da direniş var! Düzce 1.Organize Sanayi Bölgesi ve Çayırova’da bulunan, M&T Reklam (Esti) isimli iki fabrikada çalışan işçiler Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye oldular.bunun üzerine ise 38 işçi işten atıldı. M&T patronu sendikalaşmayı parçalamak için Gebze'de 19, Düzce'de 19 işçiyi işten atması üzerine her iki fabrika önünde de direniş başladı. Soma’da işçi katliamının olduğu gün işten atılan Gebze’deki işçiler 15 Mayıs Perşembe günü direnişe başladılar. Direnişe ziyaretlerden… Gebze Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) ve Feniş işçileri, Çayırova Şekerpınar’da kurulu bulunan fabrikaya direnişin 2. gününde “Yaşasın sınıf dayanışması!” şiarıyla bir ziyaret gerçekleştirdi. BDSP adına yapılan konuşmada direniş selamlandı ve ücretli kölelik düzenini yıkmak için direnişlerin gücünü birleştirme, yeni mücadele mevzileri yaratma çağrısı yapıldı. TAYSAD OSB’de çalışan metal işçileri, direnişin 3. gününde 08:00-16:00 vardiyası çıkışında bir ziyaret gerçekleştirdiler. Alkışlarla direniş alanına gelen metal işçileri, direnişçi işçilerle sohbet ederek deneyim paylaşımında bulundular ve dayanışma içerisinde olacaklarını ifade ettiler. Fabrika önünde eylem… 27 Mayıs Salı günü saat 17:00’da Birleşik Metal’in genel merkez yöneticilerinin de katılımıyla bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Sendikalı olma hakkının gaspedilemeyeceği ifade edilerek mücadelenin sürdürüleceği belirtildi. Direnişçi işçiler bizlere yol gösteriyor! Benim eşim 9 aydır fabrikada direnişte. 15 yıl boyunca bilfiil çalış, sonrada patron kalksın sana ben fabrikayı geçici olarak kapatıyorum desin. Neden diye sorulduğunda ise işlerim yok desin. 600 işçiyi bir anda kapının önüne koysun, hem de bunların evini, çocuğunu hiç düşünmeden. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; bizler zaten onların düşünmesini de beklemiyoruz. Zaten biliyoruz artık, patronlar yıllardan beri bizlerin üzerinden geçinen, çalan, yağmalayan insanlardır. Bir de onların hakkını savunan sahtekar devlet var tabii ki. Bütün kanunlarını kendilerine göre çıkarıyorlar. Devlet patrondan yana, katil polisi patrondan yana, yasasıkanunu patrondan yana. Şunu çok ama çok iyi biliyorum ki asıl güç bizlerde. İşçiler olarak yaşamı elimizde tutuyorsak, bunun farkındaysak, bunlardan hesabı bizler sorabiliriz. Ekmeğimizi, alınterimizi çalanlardan hesap soracağız. Haberlere bakıyorum da her gün greve, direnişe çıkan bir fabrika duyuyorum. Haklarını arayan emekçileri görüyorum ve diyorum ki helal olsun benim işçi sınıfıma, yeri geldiğinde yeri göğü inletiyorlar. Bugünlerde devam eden ve şu an aklımda olan fabrikalarda direnişte olan Feniş Alüminyum, Greif, Karşı Gazetesi vb. mücadeleler çoğaldıkça bizim haklarımızı aramamız ve sahip çıkmamız gerektiğini çok daha iyi anlıyorum. Bunlar bizim için bir deneyim. Bunlar bizlere yol gösteriyor. Patronlardan, hakkımızı çalanlardan nasıl hesap sormamız gerektiğini gösteriyor. Feniş 9 aydır direnişiyle bizlere yol gösteriyor. Greif bizlerin olan sendikalara nasıl sahip çıkmamız ve sendika uşaklarından nasıl hesap sormamız gerektiğini gösteriyor. Son olarak diyorum ki birleşelim gücümüze güç katalım. Bizleri sömürenlerden, bizlerden çalanlardan, çocuklarımızın geleceğinden çalanlardan hesap soralım. Feniş direnişçisinin eşi “Patronlara göre hakkını arayan işçiden kötüsü yok…” Ben şu an çalışmıyorum ama çalıştığım zamanlarda iş yerlerinde birçok sorunla karşılaştım. Hem işler çok yorucu oluyor hem de bir kadın olarak ikinci sınıf muamele görüyoruz. Bir kadınsan hemen seni küçümsemeye başlıyorlar iş yerinde. Bu kadındır, her dediğimizi yapar, ne iş versek ona koşar gözüyle algılıyorlar ama biraz bilinç sahibi olduğumuzda ne kadar işini düzgün yapsan da önce seni çıkarıyorlar. Ben de her kadın gibi bunlara benzer sorunlar yaşadım. Kısaca yaşadığım bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. 3 kadın bir mutfakta çalıyorduk. Diğer kadınlar ne söylense onu yapıyor, hiç ses çıkarmıyorlardı. Hatta bazen ustabaşlarının işlerini bile onlar yaparlardı, ben karşı çıkıyordum. “Bu fazladan yaptığımız işin ne bize bir faydası var ne de yanımızdaki diğer arkadaşlara. Siz böyle yaptığınız sürece işleriniz çok daha fazla artar ve de sizin böyle yapmanız bir diğer arkadaşın ekmeğine mal olur” diyordum. Ama arkadaşlar işten çıkarılma korkusu yüzünden hep kabul etmek zorunda kalıyorlardı. Tam da benim dediğim gibi oldu. Müdür gelip tabii ki her birimizle ayrı ayrı konuşarak şu teklifi yaptı: “3 kadından birini işten çıkarayım böylece siz çok mesai yapar daha fazla kazanırsınız.” Ben onların dediğini yapmadığım için bana en son geldi. Ben arkadaşlara sakın böyle bir şeyi kabul etmeyin dedim. Benle konuşmaya sıra geldiğinde de müdüre dedim ki, “Buradan ben veya diğer arkadaşlardan biri işten çıkarıldığı an burayı başınıza yıkarım. Herkes burada ihtiyaç sahibi. Herkesin çalışması gerekiyor, sizlerin insanları kandırmaya hakkınız yok. Ne ben çıkarım ne de siz burada benim bir arkadaşımı işten çıkarabilirsiniz.” Müdür, “Sen bunları böyle alıştırıyorsun, bize karşı çıkıyorlar. Bunların hakkını aramak sana mı kaldı” diyerek çıkıştı. Ben de “Evet, bana kaldı” diye cevap verdim. Çünkü onlar da benim gibi emekçi kadınlardı. Canla başla çalışıp evine ekmek götürme derdinde olan insanlardı. Benim sert tutumum yüzünden bizlere dokunamadılar. Ama başka yerlerde bir sürü insanın ekmeğini elinden aldılar ve bunun gibi bir sürü sorunla karşılaşıyorduk. Biraz hakkını savundun mu senden kötüsü yok. Müdürü içinde patronu içinde aynıdır bu. Ama şunu çok iyi biliyorum ki onların bize ihtiyacı var, bizlerin onlara değil. Kadın olsun erkek olsun işçileremekçiler olarak hayatı bizler var ediyoruz ama bizler yaşayamıyoruz, patronlar ve onların paralı uşaklarının yüzünden. Çayırova’dan bir emekçi kadın Hürriyet Mahallesi’ne yıkım kararı... Hürriyet Mahallesi’nde 12 eve yıkım kararı geldi. Yıkım kararlarının evlere ulaşmasının ardından belediye ile görüşüldü. Görüşme sırasında gerilim yaşanmasının sonucunda tartışma arbedeye dönüştü. Beylikbağı Parkı’nın arkasına yapılmakta olan Kültür Merkezi’nin de kaçak yapı statüsünde olduğunu öğrenen mahallelinin tepkisi arttı. Hürriyet Mahallesi’nde yaşayan emekçiler ve Kentsel Dönüşüme Karşı Mücadele Platformu tarafından yıkımlara karşı barınma hakkını savunan mücadelelerini sürdüreceklerini ifade edildi. Yıkımların diğer mahallelerde de hızlıca uygulanmaya başlayacağı ve birlikte hareket etmenin önemi belirtildi. Betesan Bant’ta işçiler eylemde... Yaklaşık 120 kişinin çalıştığı Betesan Bant’ta bu yılın başından itibaren maaşlarda düzensiz ödeniyordu. Avansların kaldırılmasıyla başlayan süreç, maaşların geç yatırılmasına, artık maaşların yatırılmamasına kadar süreç ilerledi. İşçilerin artık yeter diyerek, 23 Mayıs’ta iş durdurma eylemine geçtiler. 28 Mayıs’a kadar devam edecek eylemler, işçiler ile patronun görüşmesi sonucunda 26 ve 27’nci günleri ücretli izin olarak yansıtıldı. Gebze Petrol-İş Şubesi’nin örgütlü olduğu fabrikada işçiler talepleri kabul edilene kadar, ücretler düzenli ödenene kadar iş durdurma eyleminin devam edeceği belirtiliyor. Soma eylemine katılan taşeron işçilerin günlüğü kesildi Beylikbağı’nda kurulu olan sendikalı olan plastik sektöründeki bir fabrikada çalışan taşeron işçiler de Soma için yapılan eyleme katılarak iş durdurdurlar. İş durdukları günkü yevmiyelerini Soma’daki işçilere gönderecek olan işçiler, taşeron patronundan tehdit edildi. Taşeron patronu öğlen saatlerinde arayarak çalışmadıkları için o günkü yevmiyelerini vermeyeceğini söyledi. Bunun üzerine işçilerin tepkisi arttı. Hepsi kadın olan taşeron işçilerin bir kısmı, taşeron şirkete görüşmeye gitti. Taşeron patronunun pervasız tutumlarının sonucunda işçiler, işten ayrıldılar. Mecaplast’ta sözleşme sürecinde uyuşmazlık devam ediyor TAYSAD’da kurulu bulunanMecaplast fabrikasında aylardır patron ile görüşmeler devam ediyor. Patronun eldeki hakları almaya dönük hamlelerinin karşısında sözleşme masasında anlaşılamadı. Bir süredir fabrikada sakal bırakma eylemleri gerçekleşiyor. Anlaşma sağlanamadığı koşullarda eylemlerin artarak devam edeceği belirtiliyor. Madenleri mezara çevirenler bizlerin geleceğini karartanlardır Soma’nın öfkesini taşıyoruz. Bu öfke sonlanmayacak. Çünkü biliyoruz, Soma’da kara elmas diyarını mezarlığa çevirenler bizlerin geleceğini karartanlardır. Bugün Soma’da yaşanan iş cinayetlerine kader diyorlar. İhmal yüzünden, kâr hırsı yüzünden önlem almayarak işçileri öldürmek kader değildir. 15 yaşındaki Kemal’in maden de ölmesi kader değildir. Yüzlerce işçinin göçük altında bırakılması, arama çalışmalarının sonlandırılıp madenin mezara dönüştürülmesi katliamdır. Bizde öğrenciler olarak bu katliama sessiz kalmıyoruz, hesap sormaya çağırıyoruz! Tüm liseli arkadaşlarımızı yükselttiğimiz sesimize güç vermeye çağırıyoruz. Sesimizi yükseltiyoruz çünkü eğitimi paralı hale getirerek hakkımızı elimizden alıyorlar. Sesimizi yükseltiyoruz çünkü stajyerlik adı altında ücretsiz köleye dönüştürüyorlar. Sesimizi yükseltiyoruz çünkü hayatımızı sınavlarla ölçerek hayallerimizi eliyorlar. Gebze’den liseliler 7 15-16 Haziran’ın direngenliği ve kararlılığıyla sokağa, mücadeleye! 15–16 Haziran 1970’de işçiler, kapatılmak istenen sendikaları DİSK’e sahip çıkmak için harekete geçtiler. O yıllarda sermaye, devlet eliyle kurulan Türk-İş dışında başka bir sendika istemiyordu. O dönem hükümette bulunan AP eliyle yasa çıkartıldı. 274 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 Sayılı Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılarak DİSK’in tasfiyesi planlanıyordu. Yasa meclisten geçtikten sonra 15 Haziran’da 100′ü aşkın işyerinden 100 bine yakın işçi sokaklara döküldü. İstanbul ve İzmit’te yürüyüş kolları oluşturularak alanlara akan işçi selini asker ve polis barikatları durdurmaya yetmedi. İstanbul ve İzmit’te on binlerce işçi, gasp edilmek istenen örgütlenme hakları için korkusuzca asker ve polis barikatlarının üzerine yürüyerek, demokratik hak ve özgürlükler için çatıştılar. Bu büyük işçi direnişi, işçi sınıfının tarihine altın harflerle kazındı. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yerde duran 15-16 Haziran direnişinin yıldönümündeyiz. İşçi sınıfına ve emekçilere dönük hak gasplarının ve saldırıların yoğun olduğu bu dönemde 1 Mayıs’ta Taksim iradesi, Haziran Direnişi, Greif işgali mücadeleye güç verirken 15-16 Haziran ruhunu kuşanmalı, sokaktaki mücadeleyi büyütmeliyiz. TALEPLERİMİZ İÇİN YÜRÜYORUZ KARANFİL DESTANI emeğin çocukları akarak isyan caddelerinden sabırsız türkülerle geçtiler tüm engeller üzerinden iş ve özgürlük kavgası yüce sevdası umudun yazıldı şanlı harflerle ezilenlerin tarihine 1970 yılında güneşli bir gelecek aşkına yüz bin karanfilin destanıydı yazılan Taşeron çalışma yasaklansın! İnsanca yaşamaya yeten ücret! Emeklilik yaşı düşürülsün! İş güvenliği önlemleri alınsın! 15 Haziran Pazar Gebze Trafo Meydanı Saat: 14.00 GEBZE İŞÇİLERİN BİRLİĞİ DERNEĞİ Hacı Halil Mah. O. Gazi Cad. Gencallar Yanı Karalar İşhanı 30/3 Gebze Tel: 0542 843 16 01 15–16 Haziran Ataman İnce İşçi Bülteni Özel Sayı: 1140 * Fiyatı: 25 Kr * Haziran 2014 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yerel, süreli, siyasi, ayda bir, Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd Şti *Millet Caddesi Sultan Cami Sk. No:2/9 Fatih/İSTANBUL * Tel/Fax: (0212) 621 74 52 * Baskı: Özdemir Mat. Davutpaşa Cad. Güven Sanayi C BlokNo:242 Topkapı/İSTANBUL * Tel: (0212) 577 54 92
Benzer belgeler
Iran öncü işçilerin bildirgesi,Türkiye işçileri, acınızı paylaşıyoruz
üzere bunu başlangıç sayıyoruz. Bütün dostlarımızı ve sınıf kardeşlerimizi yürekten kucaklıyor, omuz omuza yürümeye çağırıyoruz.
Greif İşçileri (26.05.14)
Köleliği Kabul Etmeyelim! - Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği
meslek hastalıkları ile genç yaşta tükenen işçilerin emekli
olması neredeyse imkânsız. İş saatleri uzun, çalışma koşulları oldukça ağır ve yıpratıcıyken, hangi işçi 65 yaşında emekli olduktan sonra...
Haziran 2016 - KIZIL BAYRAK
bizlerin neredeyse her türlü hakkı ortadan kaldırıldı. Yasal
olmamasına rağmen uygulanan taşeron çalışma ile kıdem tazminatı,
yıllık izin, sendikalı olmak, iş güvencesi hayal oldu. Şimdi de kiralık...