Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği`nin Resmi Yayın Organı
Transkript
Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği`nin Resmi Yayın Organı
Volüm 18 • Sayı 3 • Eylül 2008 Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği’nin Resmi Yayın Organı Official Journal of Turkish Association of Colorectal Surgeons Editörler B. Bülent MENTEŞ Editör Cem TERZİ Yardımcı Editör Uğur SUNGURTEKİN Yardımcı Editör Sezai LEVENTOĞLU Yardımcı Editör Selman SÖKMEN Yardımcı Editör Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Adil BAYKAN Başkan Mehmet FÜZÜN II. Başkan Abdullah ZORLUOĞLU Üye Dursun BUĞRA Genel Sekreter Cem TERZİ Üye Tarık AKÇAL Sayman Ethem GEÇİM Üye Ömer ALABAZ Üye B. Bülent MENTEŞ Üye Yayın Kurulu (Alfabetik Sıra İle) Kemal ALEMDAROĞLU TKRCD Onursal Başkanı Yılmaz BÜYÜKUNCU İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul Ayhan KUZU Ankara Üniversitesi, Ankara Tıp Fakültesi, Ankara Durkaya ÖREN Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Erzurum Saadettin ÇETİNER Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ankara Neşet KÖKSAL Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Feza REMZİ Cleveland Clinic, Ohio-USA Sezai DEMİRBAŞ Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ankara M. Levhi AKIN Haydarpaşa Gülhane Askeri Tıp Akademisi, İstanbul Necmettin SÖKÜCÜ İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Emin Uğur ERKOÇAK Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adana Mehmet MİHMANLI Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Erdoğan SÖZÜER Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kayseri Hayri ERKOL Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Bolu Mehmet OĞUZ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara Sümer YAMANER İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul Süha AYDIN Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mersin İsmail HAMZAOĞLU İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul Halit OSMANOĞLU Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir Tuncay YILMAZLAR Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Bursa Türker BULUT İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul Tayfun KARAHASANOĞLU İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul Mustafa ÖNCEL Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Serdar YÜCEYAR İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul Yılmaz AKGÜN Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Diyarbakır Musa AKOĞLU Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Ankara Ali AKYÜZ İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul Selçuk ATAMANALP Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Erzurum www.tkrcd.org Editorial Office Vali Konağı Cad. No: 107/4 Nişantaşı - İSTANBUL Tel: (212) 231 50 26 - Faks: (212) 232 77 38 Üç ayda bir, yılda dört sayı olarak yayınlanır. Tasarım ve Baskı : Barem Matbaacılık (312) 341 44 31 • www.baremmatbaa.com Cleveland, Volüm 18 • Sayı 3 • Eylül 2008 YAZIM KURALLARI Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği’nin Resmi Yayın Organı Kolon ve Rektum Hastalıkları Dergisi, Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği’nin resmi yayın organıdır ve yılda dört sayı olmak üzere üç ayda bir yayınlamaktadır. Dergi, kolorektal hastalıklar hakkında bilgilerin ilerlemesinde önemli katkı sağlayan orijinal çalışmaların yayınlanması amacıyla tasarlanmıştır. Tüm hakları saklıdır ve yayınlanan çalışmalar Kolon ve Rektum Hastalıkları Dergisi izni olmadan herhangi bir formda kopyalanamaz. Editörler kurulu, klinik veya deneysel orijinal makaleleri, nadir gözlenen sendrom ve hastalıklar hakkında bilgi veren olgu sunumlarını, bir konu hakkında en son araştırmalar ve yazarın kendi deneyimleri ışığı altında hazırlanan derlemeleri, özel metot ve ekipmanlar hakkında teknik raporları içeren çalışmaları kabul etmektedir. Ayrıca daha önce yayınlanmış olan makalelere yönelik yorumları veya ilgi duyulan bir konu hakkında bilgi içeren editöre gönderilmiş mektuplar yayınlanabilir. MetinGiriş: Makalenin amacı açık olarak belirtilmelidir. Makaleye zemin oluşturan bilgiler kısaca derlenmeli ve sunulmalıdır. YAZILARIN GÖNDERİLMESİ Elektronik ortamda başvuru gerekmektedir. Metinler, Word formatında, fotoğraflar GIF veya JPG formatında elektronik ortamda e-posta olarak [email protected], [email protected] adreslerinden birine veya hepsine (e-posta alımı sırasında oluşabilecek olası risklere karşı – posta kutusunun dolu olması, teknik sorunlar, vs.) gönderilmelidir. Kısa bir süre sora başvurular ilan edilecek olan web sayfası üzerinden ilgili sayfada belirtilecek kurallar çerçevesinde yapılacaktır. Web sayfası ilanına kadar başvurular yukarıda belirtilen e-posta adreslerine aşağıdaki kurallar çerçevesinde yapılacaktır. Tüm çalışmalar editörler kurulu üyeleri tarafınca değerlendirilir ve çalışma hazırlıkları için gerekli şartlar yerine getirilmiş ise konu hakkında uzman olan en az iki bağımsız eleştirmen tarafınca tekrar değerlendirilir. Yazılar, başka bir dergide ve başka bir dilde yayınlanmamış ve yayınlanmayacak olmak şartıyla kabul edilir. Özet formunda dahi sözlü olarak daha önce sunulmuş olan çalışmalar dergiye bildirilmelidir. Makale e-posta ile gönderilirken, tüm yazarlar tarafınca çalışmanın ya da bir parçasının daha önce herhangi bir dergide yayınlanmadığı ve yayınlanma aşamasında olmadığını belirttiği ve onayladığı “editöre sunum sayfası (cover letter)” 0216 4494480 numaralı faksa ayrıca gönderilmelidir. Bu mektup, çalışmada adı geçen tüm yazarlar tarafınca imzalanmalı ve yazarlardan birisi iletişim kurulacak kişi olarak belirtilerek adresi (telefon ve/veya faks numarası) bildirilmelidir. Yazarlar, bulguları, alıntıları, onayları ve referansları içeren çalışmanın doğruluğu ve güvenilirliği için tam sorumluğu kabul etmelidirler. Yazarlar çalışmanın reddedilmesi durumunda, kararın bağımsız hakemler tarafınca verildiğini kabul etmeli ve sonuç sorgulanmamalıdır. Editörler kurulu kabul edilen çalışmada, bilimsel verilerle çelişmemek kaydıyla şeklen düzeltme yapma hakkına sahiptir. Bulgular: Veriler tablolar ve figürler ile sunulmalı, önemli gözlemler metinde belirtilmelidir. Ölçümlerde kullanılan birimler “Systeme International d’Unites (SI Units) ile uyumlu olarak verilmelidir. MAKALELERİN HAZIRLANMASI Makaleler Türkçe ve imla açısından Türk Dil Kurumu Sözlüğü kuralarına uygun olarak yazılmalıdır. Metin kağıdının (A4) bir kenarından 2.5 cm boşluk kalacak şekilde, iki satır halinde (başlık sayfası hariç) yazılmalıdır. Yazı karakter büyüklüğü 10’un altında olmamalıdır. Makalenin yazı bölümü, orijinal makaleler için 10’u, derlemler için 12’yi, olgu sunumları, teknik raporlar için 4’ü ve mektuplar 1 sayfayı geçmemelidir. Başlık sayfasından başlayarak tüm sayfalarda sayfa numarası üst sağ köşeye yazılmalıdır. Her bir bölüm ayrı bir sayfalara yazılmalıdır. Şekil, grafik ve fotoğraflar yine e-posta ile JPG veya GIF formatında makale içine monte edilmiş şekilde veya ayrı olarak gönderilecektir. Başlık sayfası – makalenin başlığı, yazarların isimleri ile birlikte unvanları ve derecelerini içermelidir. Kısa başlık - en fazla 40 karakter olan (karakterler ve boşluklar dahil)- belirlenmelidir. İletişim kurulacak olan yazar tam adres, telefon ve/veya faks numarası belirtilmelidir. Çalışmanın destekleyen kurum ve bölümler, tebliğ edildi ise tebliğ edildiği yer ayrı paragraflarda belirtilmelidir. Özet – Makalenin tam başlığı ile başlamalıdır. Yazarların adları yazılmamalıdır. Klinik ya da deneysel çalışmalar bölümlenmiş özet (structured abstract) ile başlamalıdır. Bu özetler, kısa ve açık olarak amaç, (hastalar ve) yöntemler, bulgular ve sonuçlar olmak üzere 4 başlık altında olmalı ve 300 kelimeyi aşmamalıdır. Olgu sunumları ve teknik notlar için bölümlenmiş özet yerine tek paragraftan oluşan, 200 kelimeyi aşmayan özet gerekir. Özet sayfasının altında 3 ile 10 kelimeden oluşan anahtar kelime listesi bulunmalıdır. (Hastalar ve) Yöntemler: Hasta seçimi ya da deney hayvanlarının ve kontrol grubunun seçimi tarif edilmelidir. Yöntemler, kullanılan ekipman ve prosedürler, bulguların yeniden üretilebilmesi için yeterli olacak ayrıntı ile anlatılmalıdır. Kullanılan tüm ilaçlar ya da kimyasallar jenerik isimleri, dozları ve uygulama yollarını içerecek şekilde belirtilmelidir. İnsan veya hayvan denekler üzerinde yapılacak tüm araştırmalar kurumsal ya da bölgesel etik kurul tarafından onaylanmış olmalı ve onaylayan kurul açık olarak belirtmelidir. Bulgular değerlendirilirken kullanılan istatistiksel yöntemler hakemler tarafından bulguların doğrulanabileceği kadar yeterli ayrıntıda belirtilmelidir. İrdeleme: Çalışmanın önemli ve yeni sonuçları ortaya konmalı, bulgular bölümündeki tüm veriler tekrarlanmamalıdır. Bulgular temelinde olası çıkarımlar ve sonuçlar tartışılmalıdır. Olgu sunumu giriş, olgu sunumu ve sonuç bölümlerinden; teknik not ise giriş, yöntem, (varsa bulgular) ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Bilgilendirme: Eğer varsa, akademik çevrede olanlar dışında teknik, finans veya malzeme yardımı/desteği sağlayan kişiler veya kuruluşlar belirtilmelidir. Kaynaklar – referanslar yazı içinde geçtikleri sırayla, arabik sayılarla ve üst simge olarak numaralandırılmalı ve aynı sıralamayla referanslar listesinde yer almalıdır. Dergi isimleri Index Medicus sistemine uygun olarak kısaltılmalı ve noktalamalar kullanılmalıdır. Index Medicus’un kapsamadığı bir dergi kaynak olarak gösterildiğinde, ismi kısaltılmamalı ve tüm isim yazılmalıdır. Kişisel sohbetler ve yayınlanmamış veriler parantez içinde açıkça belirtilmelidir. Altıdan fazla yazarı olan kaynaklarda ilk üç yazar ve sonrasında et al. kullanılmalıdır. Örnekler: (a) Periyodik dergilerde yayınlanan makaleler: Wylds AC, Richard MT, Karow AMA. A model for thermal gradients during renal vascular anastomoses. J Surg Res 1988;43:532-534. (b) Kitap bölümleri: Mosley JW, Galambos J. Viral hepatitis. In. Schiff L(ed): Diseases of the Liver. 5th ed. Philadelphia: J B Lippincot; 1975. p500-593. (c) Tüm kitaplar: Matthews DE, Farewell VT. Using and Understanding of Medical Statistics. Basel: Karger; 1985. Tablolar - Metindeki sırasıyla tablolar numaralandırılmalıdır. Her tablo tek başına ayrı sayfada çift satır aralığı kullanılarak yazılmalıdır. Her tablo için ayrı bir numara ve kısa başlık belirtilmelidir. Ayrıntılar başlıkta değil dipnotta belirtilmelidir. Dipnotlar için tablo içinde semboller (*, +) kullanılmalıdır. Tablolar fotoğraf şeklinde gönderilmemeli ve yatay ya da dikey çizgiler kullanılmamalıdır. Standart istatistiksel ölçümler verilmelidir (ortalama, SD, SEM). Şekil başlıkları – ayrı bir sayfada metinde geçen sırada verilmelidir. Kısa ve açık olmalıdır. Mikroskopi fotoğrafları kullanıldı ise boyama tekniği ve büyütme oranı belirtilmelidir. Şekiller – (fotoğraflar, grafikler ve çizimler) metinde geçtikleri sıra ile numaralandırılmalıdır. Şekil üzerindeki belirteçler özellikle mikroskopi fotoraflarında bulunmalıdır ve bu belirteçler zemin ile zıtlık oluşturacak renklerde seçilmelidir. Şekiller makalenin içinde değilse ve ayrı olarak gönderildiyse dosya adında ilgili makalenin başlığı vurgulanmalıdır. Fotoğraflarda kişiler kullanıldı ise kişinin kimliği anlaşılmamalıdır. Şekil daha önceden yayınlanmış ise kaynak ve yazılı izin belgesi sağlanmalıdır. Standart kısaltmaların, metinde ilk geçtikleri yerde açıklanacak şekilde kullanılması tercih edilir. Biyokimyasal kısaltmalar için “Journal of Biological Chemistry” kaynak gösterilmelidir. Tüm ticari ürünlerin üretici firması, şehir ve ülkesi parantez içinde belirtilmelidir. Ek bilgi için, lütfen editörlüğe telefon ya da e-posta ile ulaşınız. [Yazım kuralları, Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals - the fifth edition - 1997 (The New England Journal of Medicine 1997; 336 : 309-315) ile uyumludur.] www.tkrcd.org © TKRCD 2008 Volüm 18 • Sayı 3 • Eylül 2008 İçindekiler/Contents Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği’nin Resmi Yayın Organı Official Journal of Turkish Association of Colorectal Surgeons Temel Konu - Güncelleme Main Topic-Update Anal Kanal ve Anüs Çevresinin Skuamöz Hücreli Habis Tümörleri .............................................................................105 Squamous Cell Carcinoma of the Anal Canal and Anal Margin NECMETTİN SÖKÜCÜ, EMRE BALIK, İSMAİL CEM SORMAZ Özgün Makaleler Original Articles POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC Skorlama Sistemlerinin, Kolorektal Kanserli Hastalarda Mortalite Tahminindeki Duyarlılıklarının Karşılaştırılması ..........................................................111 The Comparision of Sensitivity of Mortality Prediction of POSSUM,P-POSSUM, CR-POSSUM and ACPGBI-CRC Scoring Systems in Patients with Colorectal Cancers ERCAN SEVEN, SADULLAH GİRGİN, ERSİN UYSAL, İBRAHİM HALİL TAÇYILDIZ, vCELALETİN KELEŞ, ERCAN GEDİK Tıkanmalı Kolon ve Rektum Kanserlerinde Ameliyat Öncesi Köprüleme ya da Palyasyon Amaçlı Stent Uygulamaları ...........................................................................................................................118 Stent Placement in Obstructing Colorectal Cancers for Preoperative Bridging or Paliation SADIK YILDIRIM, ADİL BAYKAN, HAKAN KÖKSAL, FEVZİ CELAYİR, MEDENİ ŞERMET İdiopatik Anal İnkontinans Tedavisinde Periferik Nöromodülasyonun Etkinliği ..........................................................122 The Efficacy of Neuromodulation in the Treatment of Idiopathic Anal Incontinence OSMAN YÜKSEL, SEZAİ LEVENTOĞLU , TUGAN TEZCANER, HASAN BOSTANCI, KÜRŞAT DİKMEN, B. BÜLENT MENTEŞ Pilonidal Sinüs Cerrahisinde Kaudal Anestezi Kullanılabilir mi? ..................................................................................128 Can We Use Caudal Anesthesia in Pilonidal Sinus Surgery? HIZIR YAKUP AKYILDIZ, BORA ÇATAL, METİN ASLAN, GÜVEN YİĞİT, İSMAİL BİRİ, MUSTAFA GÜNDÜZ, BÜLENT GÜLEÇ Kolonoskopi Öncesi Barsak Temizliğinde Sodyum Fosfat ve Sennosid’in Karşılaştırılması: Prospektif Randomize Çalışma......................................................................................................................................133 Comparison of Sodium Phosphate and Sennoside Solutions in Bowel Preperation Before Colonoscopy: Prospective Randomised Trial İLKER SÜCÜLLÜ, A.İLKER FİLİZ, OĞUZ OKUL, ERGÜN YÜCEL, YAVUZ KURT , M.LEVHİ AKIN Olgu Sunumları Case Reports Kompleks Bir Stomanın Bakımı: Olgu Sunumu ...........................................................................................................138 A Complex Stoma Care: Case Study AYİŞE KARADAĞ, ZEHRA GÖÇMEN BAYKARA, RABİA CİHAN Duodenum ve Pankreası İnvaze Etmiş Sağ Kolon Kanserlerinde Pankreatikoduodenektominin Yeri ..........................142 Pancreaticoduodenectomy in Treatment of Carcinoma of the Colon Invading the Duodenum and Pancreas CENGİZ TAVUSBAY, HÜDAİ GENÇ, MEHMET HACIYANLI, ÖZLEM SAYIN GÜR Perianal Yerleşimli Büyük Epidermoid Kistler: İki Olgunun Sunumu ..........................................................................146 Giant Benign Epidermal Perianal Cysts: Report of Two Cases MUHYİTTİN TEMİZ, AHMET ASLAN, SİBEL HAKVERDİ, ELİF CANBOLANT, GÜVENÇ DİNER Seçilmiş Özetler...............................................................................................................................................................149 Selected Abstracts © TKRCD 2008 Değerli Meslektaşlarım, Sizleri 19-24 Mayıs 2009 tarihleri arasında, Maritim Pine Beach Resort Otel, Belek, Antalya’da gerçekleştireceğimiz 12. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi’ne davet etmenin sevincini yaşıyoruz. Bu kongrede, kolorektal kanserlerden benign anorektal hastalıklara kadar uzanan geniş bir yelpazede alanımızın temel konuları, güncel bilimsel gelişmeler ışığında ele alınacak ve özellikle günlük klinik uygulamalarımıza yansıyan yönleri ile tartışılacaktır. Kongre öncesinde ilginizi çekeceğine inandığımız benign anorektal hastalıklar konusunda kurs düzenlenecektir. Ayrıca bu kongredeki yeniliklerden biri olan konunun uzmanları ile tartışmalı konuların kahvaltı oturumunda irdelenmesi sağlanacaktır. Belirlenen temel konular üzerinde güncellemeler sizlere aktarılaktır. Kongremizde yer alacak konferans ve panellerin karşılıklı bilgi alışverişini güçlendirecek biçimde interaktif yapılı olmasına özen gösterilecektir. Bu amaçla ülkemizden ve dünyadan seçkin konuşmacıların katkıları sağlanacaktır. Sizlerin bilimsel üretimini yansıtan sözel bildiri ve poster oturumları da kuşkusuz kongrenin en önemli kısmını oluşturacaktır. Kongremizde stoma, endoskopi ve kolorektal cerrahi hemşireliğine yönelik olarak paralel bir program yürütülecektir. Ulusal toplantımıza kolorektal cerrahiye ilgi duyan ve uygulayan genel cerrahi uzmanlarını, eğitim sürecindeki asistan arkadaşlarımızı ve hemşirelerimizi bekliyoruz. 12. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahi Kongresi’nin sizlerein katkıları ile üst düzeyde bir bilimsel etkinliğe dönüşeceğinden kuşku duymuyorve sizlerle buluşmak için sabırsızlanıyoruz. Diğer taraftan geniş kolorektal cerrahi camiasının aileleri ve genç nesilleri ile bir arada olmayı, hem çalışmayı hem de rahat ve eğlenceli sosyal bir ortamda yılın yorgunluğunu atmayı umuyoruz. Bu dileklerle şahsım ve yönetim kurulu adına en içten saygılarımı sunarım. Prof Dr. Adil Baykan Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği ve Kongre Başkanı TEMEL KONU - GÜNCELLEME Vol. 18, No.3 Anal Kanal ve Anüs Çevresinin Skuamöz Hücreli Habis Tümörleri Squamous Cell Carcinoma of the Anal Canal and Anal Margin NECMETTİN SÖKÜCÜ, EMRE BALIK, İSMAİL CEM SORMAZ İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul ÖZET Anal bölge kanserlerinin tedavisinde belirgin değişiklikler olmuştur. Otuz yıl önce abdominoperineal rezeksiyon gibi radikal cerrahiler tam kür için tek seçenekti. Ancak kombine kemoradyoterapi modalitelerinin gündeme gelmesi ve uygulanması ile hem sağkalımda hem de sfinkter koruyucu cerrahilerde belirgin artış olmuştur. Anahtar Kelimeler: Anal, Perianal, Kanser, Kemoterapi, Radyoterapi, Cerrahi ABSTRACT The treatment of squamous cancer of the anal region has undergone a major change. Thirty years ago, radical surgery in the form of abdominoperineal resection was the only possibility for cure. Combined modality treatment with radiation therapy and chemotherapy has resulted in increased survival and in sphincter preservation for most patients. Key words: Anal, Perianal, Cancer, Chemotherapy, Radiotherapy, Surgery GİRİŞ görüş ise histolojik tanımlamaya dayanmakta ve anal verge (anüs girişi) distal uç kabul edilmektedir. Anal verge, dışarıdan içeriye doğru kıl ve ter bezleri içeren keratinize deri ile bu oluşumların bulunmadığı anodermin birleştiği kesimdir. İntersfinkterik oluk düzeyindeki anal verge’den dışarıya doğru anüsün etrafındaki 5-6 cm’lik alan anüs çevresi olarak adlandırılır. Dişli hattın 1-1.5 cm üzerinde epitel değişken (transizyonel) nitelik kazanır; değişken epitel yukarıya doğru kalın barsağın kolumnar epiteli ile yer değiştirir. Anal bölge kan ve lenf damarları yönünden çok zengindir; bu nedenle anal bölge tümörleri kan damarlarına eşlik eden lenfatikler aracılığı ile değişik yönlere doğru yayılırlar. Yukarıya doğru yayılım orta veya superior hemoroidal venleri izleyerek rektal ya da sigmoidal mezo içerisindeki lenf bezlerine doğrudur. Keza tümör hücreleri internal iliak venler boyunca laterale doğru yayılırlar. Son olarak, tümörler aşağı yönde ilerleyerek inguinal ve eksternal iliak lenfatiklerde metastaz yapabilirler. Anal kanal ve anüs çevresinde malign tümörlere seyrek rastlanır. Kolorektal neoplazmların yalnızca % 1-4’ü bu bölgede yerleşir.1-2 En sık görülen tümörler epidermoid (skuamöz hücreli) kanserlerdir. Epidermoid kanser dışında nadiren anal kanaldaki glandlardan kökenini alan adenokanserler görülür. Malign melanom ve sarkomlar da seyrek görülen diğer malign tümörlerdir. Anal tümörlerin tedavisindeki farklılıklar nedeniyle tümörün türünün belirlenmesi önemlidir. Anal bölgede yerleşen tümörlerin tanımı için bazı anatomik özelliklerin bilinmesi gerekir. 3-3.5 cm uzunluğundaki anal kanalın üst ucu anorektal halka düzeyidir. Bu halkayı internal ve eksternal sfinkterlerin üst kesimleri ile levator ani adalesinin medial kesiminden uzanan puborektal adale oluşturur. Kanalın distal ucunun sonlanma yeri konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre anal kanal linea dentata (dişli hat) düzeyinde sonlanmaktadır. Daha çok benimsenen Dr. Emre Balık, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul e-posta: [email protected] Kolon Rektum Hast. Derg. 2008: 105-110 © TKRCD 2008 106 SÖKÜCÜ ve ark. Anal kanal ve anüs çevresi malign tümörleri en sık 4-6 dekatlarda ortaya çıkar. Ancak daha genç yaşlarda da görülebilir. Bu tümörlerin görülüş sıklığı giderek artmaktadır. Bu artışın en önemli nedeni toplumda HIV pozitifliğinin yaygınlaşmasıdır. Nitekim aynı virüsün yol açtığı serviks kanserinde de benzer artışlar saptanmaktadır. Human papilloma virüsünün özellikle 16, 18, 31, 33 ve 35 nolu serotiplerinin yüksek oranda kansere yol açtığı ortaya konulmuştur.3-5 İmmun sistemleri baskılanan kişilerde anal kanserler sık görülür; bu bağlamda transplantasyon yapılmış kişiler ciddi risk altındadırlar. Anal kanal ve anüs çevresi malign tümörlerinin olası nedenleri Tablo 1’de gösterilmiştir. Tablo 1. Anal kanal ve perianal kanserlerde risk faktörleri. Kronik anal fistül İnsan papilloma virüsü (HPV) Sfiliz Homoseksüel erkek Crohn Hastalığı? Sigara? Organ transplantasyonu İmmunosupresif tedavi Anal kanalın skuamöz kanserleri ile anüs çevresinden kökenini alan skuamöz kanserlerin ayırımının yapılması zorunludur. Çünkü her iki kanser türünün tedavi yaklaşımları farklılıklar göstermektedir. Anal kanal skuamöz kanserlerinin farklı histopatolojik tipleri bulunur. Başlıcaları büyük hücreli keratin içeren skuamöz kanser ve büyük hücreli keratin içermeyen transizyonel kökenli tümörlerdir. İkinci gruptaki tümörler bazaloid veya kloakojenik tümörler olarak da adlandırılır ve anal kanal kanserlerinin % 30-50’sini oluştururlar.2,6 Histolojik olarak kübik, değişken ve skuamöz hücrelerden oluşan bir yapı gösterirler. Klinik gidişini baskın hücre tipi ve diferansiasyonu belirler. Skuamöz karsinomun bir versiyonu olup olmadığı tartışmalıdır. Histolojik tiplerinde farklılıklar olmasına karşın tedavi yaklaşımı hepsinde aynıdır. Anüs çevresi kanserleri ise vücudun herhangi bir yerinde görülen keratinize yassı epitel hücreli kanserler gibidir. Anüs çevresi skuamöz kanserleri genellikle iyi diferansiye, anal kanal kanserleri ise az diferansiye tümörlerdir.7-9 Anal kanal skuamöz (epidermoid) kanserlerinin başlıca klinik belirtileri rektal kanama, anal ağrı, kaşıntı, kabızlık, sızıntı ve anüste kitle duygusudur. Pelvik ağrı, inkontinens, tenesmus, acil dışkılama gereksinimi ileri hastalığı düşündüren belirtilerdir.3,10 Anüs çevresi kanserleri daha seyrek olup bu bölgenin skuamöz kanserlerinin yaklaşık %20’sini oluştururlar. Kolay ulaşılabilir bir alanda yerleşmelerine karşın genellikle hekime geç başvurulur. Tanı konulduğunda tümör çoğu kez çapı 3-5 cm’ye ulaşmış kabarık kenarlı © TKRCD 2008 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 ülser görünümündedir. Hastalar kitle yanında kanama, ağrı ve sızıntıdan yakınırlar. Anal kanal kanserlerinin tanısı rektal tuşe ve anoskopi ile konulur. Kitleden yapılan biopsi ile tanı kesinleşir. Tümörün rektum ampullasına uzantısını belirlemek için rektoskopi yapılmalıdır. Tümörün dişli hat ile ilişkisinin ortaya konulması, olası lenf bezi metastaz yerlerinin saptanmasına ışık tutar. Dişli hattın proksimalindeki kanserler en sık superior rektal damarlar çevresindeki bezlere yayılırken dişli hattan kökenini alan kanserlerde internal iliak, pudental, hipogastrik ve obturator lenf bezleri öncelikli metastaz alanlarıdır.7,9,11 Dişli hattın altındaki tümörler ise inguinal lenf bezlerine yayılırlar. Fizik muayene inguinal lenf bezlerinde büyüme saptanırsa, bunlardan da biopsi yapılmalıdır. Anal kanal kanserlerinin %10-25’inin tanı sırasında inguinal lenf bezlerinde metastaz yaptıkları ortaya konulmuştur. Lenf bezi tutulumu tümörün invazyonunun derinliği ile yakın ilişki içerisindedir. İnternal sfinkteri tutmuş ancak daha fazla ilerlememiş anal kanal kanserlerinde lenf bezi pozitifliği %30 iken eksternal sfinkteri aşan tümörlerde bu oran %60’a ulaşmaktadır.4,12 Bu nedenle anal kanal kanserlerinde EAUS (endoanal ultrason) ya da MR ile invazyonun derinliği ve çevresel lenf bezleri tutulumu titizlikle araştırılmalıdır.13 Vakaların %10-15’inde kan yolu ile uzak metastazlar oluşur. En sık metastaz görülen organ karaciğerdir. Tanı sırasında uzak metastaz görülme olasılığı çok düşüktür. Ancak hastaların yaklaşık %40’ı daha sonra gelişen uzak metastazlar nedeniyle ölürler.14 Anüs çevresi kanserlerinin tanısı kolaydır. Tipik görünümdeki lezyonlardan yapılan biopsi tanıyı koydurur. Bu tümörler genellikle iyi diferansiye olup yavaş ilerler ve geç metastaz yaparlar. Lenf bezi metastazları hemen daima inguinal lenf bezlerinedir. Bu nedenle inguinal lenf bezleri de dikkatlice muayene edilmeli ve kuşkulu durumlarda biopsi yapılmalıdır. Anal kanal ve anüs çevresi kanserlerine bazen kondilom, kronik anal fistül, anal fissür, hemoroid, lökoplazi gibi selim lezyonlar eşlik eder. Bazan da tanıya selim görünümlü bir lezyonun, örneğin hemoroidektomi materyalinin histopatolojik incelemesi ile varılır. Anal kanal tümörlerinin evrelenmesi oldukça güçtür. İnguinal bölge lenfatikleri çoğu kez rezeksiyon sınırları dışında tutulduğundan Dukes evrelemesi anal kanserler için uygun değildir. Keza TNM sistemi uygulanmasında da güçlükler bulunmaktadır. Özellikle internal sfinkter invazyonu, eksternal sfinkter invazyonundan her zaman ayırt edilememektedir. Ayrıca tümörün rektum veya perianal deri içerisine uzanmasının kesin bir kötü prognoz kriteri olmayışı da TNM sisteminin uygulanmasını güçleştirmektedir. Tedavi öncesi evrele- Vol. 18, No.3 ANAL KANAL VE ANÜS ÇEVRESİNİN SKUAMÖZ HÜCRELİ HABİS TÜMÖRLERİ 107 Tablo 2. Anal kanal ve anüs çevresi kanserlerinde TNM evrelemesi. Anal Kanal Primer Tümör T1 Tümör çapı 2 cm ya da daha az T2 Tümör çapı 2-5 cm T3 Tümör çapı 5cm den büyük T4 Tümör komşu organ invazyonu yapmış (vajina, mesane, üretra vb.) Perianal Bölge Primer Tümör T1 Tümör çapı 2 cm ya daha az T2 Tümör çapı 2-5 cm T3 Tümör çapı 5cm den büyük T4 Tümör derin ekstradermal yapılara invazyon yapmış (kıkırdak, kas, kemik) Bölgesel Lenf Bezleri N1 Perirektal lenf bezlerine metastaz N2 Tek taraflı internal iliak veya inguinal lenf N3 Tek taraflı perirektal ve inguinal lenf bezlerine veya iki taraflı internal iliak veya iki taraflı inguinal lenf bezlerine metastaz Bölgesel Lenf Bezleri N1 Bölgesel lenf bezlerinde tek taraflı mobil metastazbezlerine metastaz Uzak Metastaz M1 Uzak metastaz var Evreler Evre I Evre II Evre IIIA Evre IIIB Evre IV N2 Bölgesel lenf bezlerinde iki taraflı mobil metastaz N3 Bölgesel lenf bezlerinde fikse metastaz Uzak Metastaz M1 Uzak metastaz var T1 N0 M0 T2-3 N0 M0 T1-3 N1 M0 T4 N0 M0 T4 N1 M0 T1-4 N1-3 M0 T1-4 N1-3 M1 Evreler Evre I Evre II Evre III mede invazyonun derinliği (T) veya lenfbezi tutulumu (N)’ nu belirlemek için anorektal ve vaginal muayene, endoanal ultrason (EAUS) ve Manyetik rezans görüntüleme (MR) yapılır. Toraks grafisi, karın ve pelvis BT veya MR ile yapılan incelemeler sonucunda metastaz ve organ invazyonları ortaya konulmaya çalışılır.2,3,8,13 Günümüzde anal kanal ve anüs çevresi kanserlerinin evrelemesi TNM sistemine göre yapılmaktadır (Tablo 2).Anal kanal kanserlerinin küratif tedavisinde uzun yıllar tek seçenek abdominoperineal rezeksiyon olmuştur. Ancak bu ameliyattan sonra bildirilen lokal nüks oranları %27-50’dir. Keza bildirilen 5 yıllık yaşam süreleri %24-62, mortalite oranları %2-6’dır. Günümüzde bu yöntem güncel tedavi olan kemoradyasyonun yapılamadığı ya da etkisiz kaldığı durumlarda uygulanmaktadır.7,15 Diğer bir tedavi seçeneği lokal eksizyondur. Bu yöntemin uygulandığı hastalarda %20-78 lokal nüks görülmüş ve beş yıllık yaşam süreleri %45-85 düzeyinde kalmıştır. Lokal eksizyon çapı 2 cm’den küçük, yüzeyel T1 N0 M0 T2-4 N0 M0 T4 N0 M0 T1-4 N1 M0 T1-4 N1-3 M1 (yalnızca submukoza tutulmuş), mobil ve iyi diferansiye skuamöz anal kanserlerde küratif amaçla yapılmaktadır. Ayrıca karsinoma insitu ve muskularis propriaya minimal invazyon gösteren tümörlerde de uygulanabilir. Küratif lokal eksizyona uygun erken anal kanal kanseri vakaları çok az sayıdadır.12,14 Anal kanal skuamöz kanserleri bir dönem yalnızca radioterapi ile tedavi edilmiştir.16,17 Ancak bu yöntemin uygulandığı az sayıdaki vaka serilerinde 2 cm’den büyük tümörler için %44-51 oranında lokal nüks bildirilmektedir.14 Günümüzde anal kanalın skuamöz kanserleri için en uygun tedavinin kombine kemoradyasyon olduğu görüşü yaygın taraftar bulmuştur. Nigro ve arkadaşları ilk kez 1972 yılında anal kanal skuamöz kanserleri tedavisinde kemoradyasyonu neoadjuvan amaçla uyguladılar.18 Hastalara pelvik eksternal radyasyon, 5- Fluorouracil (5-FU) ve Mitomycin C ile kombine olarak verildi. Daha sonra ameliyatla çıkarılan abdomino-perineal rezeksiyon piyesleri incelendiğinde vakaların çoğunda tümörün tümüyle yok © TKRCD 2008 SÖKÜCÜ ve ark. 108 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 Tablo 3. Anal Kanal – Anüs çevresi kanseri vakalarının değerlendirilmesi. Vaka Ana Başvuruya Kadar Geçen Süre Lokalizasyon Biopsi Yakınma (Varsa Önceden Yapılmış Kitle Çapı Sonucu Yapılan İşlem Tedaviler) 68 Kabızlık, makatta (KADIN) ağrı, rektal ka- 65 Anal bölgede 1 ay Anal kanal Skuamöz hücreli Transanal 1cm kanser infiltrasyonu kitle eksiz- Anal kanal lumenini İyi diferansiye epi- Transvers ekzantrik olarak daral- dermoid karsinom kolostomi nama (KADIN) 78 (KADIN) yonu 6 ay şişlik, ağrı tan , en geniş yerinde + onkolojik 4cm çapında kitle tedavi Makattan kana- 2 yıl önce Anal Ca + Mesane Ca Anal kanal + Mesane Değişici epitel Biopsi + ma, hematüri tanısı ile radyoterapi görmüş. Yeni arka duvarı hücreli karsinom Onkolojik yakınmaları 3-4 ay önce başlamış 51 (ERKEK) tedavi Makatta ağrı, 1 yıl önce perianal epidermoid Ca Anal kanal sol yan Epidermoid kar- Miles ame- akıntı tanısı ile geniş tümör eksizyonu duvarı sinom liyatı + transvers kolostomi yapılmış. 2 2cm aydır yakınmaları tekrarlamış. 58 (ERKEK) Makatta kitle, 2 yıldır yakınması olan hastaya 4 Anal kanaldan anüs İyi diferansiye, Miles ameli- makat çevresinde ay önce kemo-radyoterapi yapıl- çevresine uzanan büyük,keratinize yatı yara, kabızlık, her mış, tedaviden yararlanmamış. kitle-yara skuamöz hücreli iki kasıkta şişlik olduğu görüldü. Sonraki yıllarda radyasyon ve kemoterapi dozlarında ayarlamaları içeren çalışmalar sonunda, kemoradyasyon anal kanal skuamöz kanserleri için ana tedavi yöntemi niteliğini kazandı.19,20 Anal kanal skuamöz kanser tedavisinde önerilen total radyasyon dozu genellikle 40-54 GY’dir. Uygulama haftada 5 gün, günde 150-200 rad ışın verilerek, 4-5 haftada tamamlanır. Kemoterapi bazı protokollerde tedavinin ilk ve son haftalarında, diğer protokollerde ise kemoterapi ve radioterapi birlikte (konkomittant) yapılır. En sık uygulanan ajanlar Mitomycin C ve 5-Flurouracil (5-FU)’dir. Aynı amaçla bleomisin, sisplatin ve doksorubusin de verilebilir.15,19-21 Kemoradyasyon tedavisi çeşitli komplikasyonlara yol açar. Erken dönem komplikasyonlarının başlıcaları dermatit, diare, mukozit, sistit, acil dışkılama gereksinimi (urgency), halsizlik ve kemik iliği supresyonudur. Geç dönem komplikasyonları ise proktit, rektal kanama, fekal inkontinens, ince barsaklarda daralma ve malabsorbsiyondur. Nadiren rektal işlevlerin kötüleşmesi nedeniyle kolostomi gereksinimi ortaya çıkar.14,15 © TKRCD 2008 karsinom Kombine kemo-radioterapi ile anal kanal kanserlerinin %73-100’ü (ortalama %80) tümüyle iyileşir.15,22,23 İyileşen hastalar için bildirilen hastalıksız 5 yıllık yaşam süreleri %90’a ulaşmaktadır. Tedavi tamamlandıktan 2-3 ay sonra anal kanaldan biopsiler alınır. Residüel tümör saptanmayan hastalar yakından izlenir. Hastalara sık sık anal muayene, yılda bir karın-pelvis BT ve akciğer grafileri yapılır. Nükslerin en sık görüldüğü yerler beklenildiği gibi pelvis ve bölgesel lenf bezleridir.4,9,14 Kemoradioterapinin tümörü tümüyle yok edemediği vakalarla izleme sırasında ortaya çıkan nükslerde tek etkin tedavi abdominoperineal rezeksiyondur. Uzak metastazlar, inguinal lenf bezi tutulumu ve tümörün yanlarda anal kanal duvarını aşması gibi olumsuz prognostik göstergelerin bulunmadığı vakalarda bu girişimle %50’e yakın 5 yıllık sürvi sağlanır.2,12 Daha önce de değinildiği gibi, anal kanal kanserlerinin %10-25’inde tanı sırasında inguinal lenf bezlerinde metastaz saptanır. Bu vakalarda da kombine kemoradyasyon tedavisi ana seçenek olup anal kanal yanında inguinal bölge de ışınlama alanına katılır. Diğer bir Vol. 18, No.3 ANAL KANAL VE ANÜS ÇEVRESİNİN SKUAMÖZ HÜCRELİ HABİS TÜMÖRLERİ yöntem ise bu bölgeye önce radioterapi sonra hudutlu bir kasık diseksiyonu yapılmasıdır. Profilaktik kasık diseksiyonu, morbiditesinin yüksek olması yanında sürviye katkısının hudutlu olması nedeniyle taraftar bulmamıştır. Profilaktik amaçlı kasık bölgesinin ışınlaması tartışması sürmektedir.14,15 Anüs kenarı ya da perianal yerleşimli skuamöz kanserlerin ana tedavi yöntemi cerrahidir. Vakaların çoğunda geniş lokal eksizyon yeterli olur. Tümör çıkarıldıktan sonra defekt primer ya da deri greftleri ile kapatılır. Lokal eksizyondan sonra 5 yıllık yaşam süreleri değişik serilerde %60-100 olarak bildirilmiştir.3,4,6 Tümörün yakınlarından geçilerek yapılan lokal eksizyondan sonra nüks oranı yüksek olup bazı serilerde %40’ı bulmaktadır. Perianal skuamöz kanserlerin tedavisinde diğer bir seçenek kombine kemoradioterapidir. Kemoradioterapi, çapı 4 cm den büyük tümörlerde neo-adjuvan amaçla da yapılabilmektedir. T2 ve T3 tümörlerde kasık bölgeside ışınlama alanı kapsamına alınır. Hudutlu lokal nükslerde reeksizyon, kemoradioterapi ya da her 109 iki yöntem birlikte uygulanır.3,11 Perianal skuamöz kanserlerde abdominoperineal rezeksiyon nadiren yapılır. Çok büyük, kötü diferansiye, sfinkterleri önemli oranda tutmuş tümörlerle kemoradioterapi veya lokal eksizyonlardan sonraki geniş nükslerde bu yönteme başvurulur. Abdominoperineal rezeksiyon düşünülen vakalarda kemoradyasyonla tümör küçültülebilir ve rezeksiyon yerine lokal eksizyon kararı verilebilir. Perianal tümörlerin prognozu anal kanal tümörlerinden daha iyidir. İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD B Servisinde 1999-2005 yılları arasında 502 hasta rektoanal malign tümör tanısı ile ameliyat edildi. Bu grup içinde anal kanal veya anüs çevresi kanseri vakası yalnızca 5’tir (%1). Oranın bu denli düşük olmasının kanımızca ana nedeni, bu hastaların poliklinikten ya da endoskopi ünitelerinde yapılan biopsilerden sonra doğrudan onkolojiye yönlendirilmeleridir. 5 vaka ile ilgili kısa bilgiler Tablo 3’te özetlenmiştir. Kaynaklar 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Büyükuncu Y. Anal kanal kanserlerinde klinik bulgular, tanı ve cerrahi tedavi. Topuz E, Aykan F (Eds). Sindirim sistemi kanserleri 1. Baskı. Onkoloji Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 1998;463-69. Chawla AK, Willett CG. Squamous cell carcinoma of the anal canal and anal margin.Hematol Oncol Clin North Am 2001;15:321-44. Funchshuber PR, Rodrigez BM, et al. Anal canal and perianal epidermoid cancers. J Am Coll Surg 1997;185:494-505. Corman ML. Malignant tumors of anal canal. InCorman ML (Ed). Colon and rectal surgery. 4 th edition. Lipincott Raven Co. Philadelphia-New York, 1998;368-83. Varta B, Sobhani I, Aparicio T, et al. Anal canal squamous – cell carcinomas in HIV positive patients. Gastroenteral Clin Bio 2002; 26: 150-56. Mendenholl WM, Zlotecki RA, Vautney JN. Squamous cell carcinoma of the anal margin. Oncology 1996;10:1843-47. Keighley MRB. Malignant tumors of the anal canal and anus. In Keighley MRB, Williams NS (Eds) 2th edition. WB Saunders Co. LondonNew York, 1999;1303-29. Klas JV, Rothenberger DA, Wong WD. Malignant tumors of the anal canal. The spectrum of disease, treatment and outcomes. Cancer 1999;85:1686-93. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. Hatch KF, Blanchard DK, Hatch GF, et al. Tumors of the rectum and anal canal. World J Surg 2000;24:437-43. Sökücü N, Akyüz A. Rektum ve Anüs Hastalıkları. Editörler: Değerli Ü, Bozfakioğlu Y, Cerrahi 2 (Gastrointestinal)Nobel Kitapevi, İstanbul, 1990; 276-80. Myerson RJ, Shapiro SJ, Lacey D, et al. Carcinoma of the anal canal. Am J Clin Oncol 1995;18:3236. Nivatgongs S. Perianal and anal canal neoplasms. In Principles and Practice of Surgery for the Colon, Rectum and Anus. Gordon PN, Nivatgongs S (Eds). Quality Medical Inc. St Louis, Missouuri, 1999;447-73. Topantino D, Bernstein MA. Endoanal Ultrasound in the staging and management of squamaouscell carcinoma of the anal canal. Dis Colon Rectum 2002;45:16-22. Jensen SL, Hagen K, Harling H, et al. Long term prognosis after radical treatment for squamaous cell carcinoma of the anal canal and anal margin. Dis Colon Rectum 1988;31:273-78. Whiteford MH, Stevens KR, Oh S, et al. The evolving treatment of the anal cancer. How are we doing? Arch Surg 2001;136:886-91. © TKRCD 2008 110 SÖKÜCÜ ve ark. 16. Cummins BJ, Thomas GM, Keane TS. Primary radiation therapy in the treatment of anal canal carcinoma. Dis Colon Rectum 1982; 25:778-82. 17. Papillon J, Montbarken JF. Epidermoid carcinoma of the anal canal: a series of 276 cases. Dis Colon Rectum 1987;30:324-28. 18. Nigro ND, Vaitkevicius VK, Considine B. Combined theraphy for cancer of the anal canal: a preliminary report. Dis Colon Rectum 1974;17:35461. 19. Nigro ND. An evaluation of combined threaphy for squamous cell cancer of the anal canal. Dis Colon Rectum 1984;27:763-65. 20. Cummings BJ, Keane TJ, O’Sullivan B, et al. Treatment by radiation alone or by radiation and 5-fluorouracil with and without mitomicin C. Int J Radiat Oncol Bio Phys 1999;21:1115-25. © TKRCD 2008 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 21. Fluorouracil, mitomycin, and radiotherapy vs fluorouracil, cisplatin, and radiotherapy for carcinoma of the anal canal: a randomized controlled trial. JAMA 2008;299:1914-21. 22. Chemorariotherapy-an alternative to surgery for squamous cell carcinoma of the rectum: Report of six cases and literature review. Colorectal Dis 2008 May 3. 23. Concurrent chemoradiotherapy for squamous cell carcinoma of the anal canal-report of four cases. Gan To Kagaku Ryoho 2008;35:519-22. ÖZGÜN MAKALE Vol. 18, No.3 POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC Skorlama Sistemlerinin, Kolorektal Kanserli Hastalarda Mortalite Tahminindeki Duyarlılıklarının Karşılaştırılması The Comparision of Sensitivity of Mortality Prediction of POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM and ACPGBI-CRC Scoring Systems in Patients with Colorectal Cancers ERCAN SEVEN, SADULLAH GİRGİN, ERSİN UYSAL, İBRAHİM HALİL TAÇYILDIZ, CELALETTİN KELEŞ, ERCAN GEDİK Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Diyarbakır ÖZET Ameliyat edilen kolorektal kanserli hastalarda mortaliteyi tahmin etmek için birçok skorlama sistemleri geliştirilmiştir. Bu çalışmada, ameliyat edilen kolorektal kanserli hastalarda mortalite tahminini değerlendirmede kullanılan POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC skorlama sistemlerinin duyarlılıkları karşılaştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2002 ile Haziran 2007 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen 130 hasta geriye dönük olarak incelendi. POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC skorları ayrı ayrı hesaplandı. Bu skorların mortaliteyi tahmin etmedeki duyarlılığını belirlemede Receiver Operator Characteristic (ROC) eğri analizi ve Hosmer-Lemeshow testi kullanıldı. Bulgular: Yüz otuz hastanın 17 (%13)’sinde mortalite gelişti. Hosmer-Lemeshow testi kullanıldığında gözlenen ve beklenen ölüm oranlarını(%95CI) tahmin etmede POSSUM 6.15 (p=0.0925), P-POSSUM 5.38 (p=0.0538), CRPOSSUM 8.44 (p=0.3178), ACPGBI-CRC 9.23 (p=0.4315) olarak saptandı. Skorlama sistemlerinin gücünü belirlemek için yapılan ROC eğri analizinde ACPGBI-CRC’nin AUC değerinin(%95CI) ve diğer skorlama sistemlerinin AUC değerleriyle karşılaştırıldığında CR-POSSUM AUC değeri 0.969 (p=0.270), P-POSSUM AUC değeri 0.959 (p=0.232), Dr. Ercan Gedik, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Diyarbakır e-posta: [email protected] POSSUM AUC değeri 0.949 (p=0.167) olarak bulundu. Sonuç: Kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen hastalarda mortaliteyi tahmin etmede CR-POSSUM ve ACPGBICRC skorlama sistemlerinin daha duyarlı olduğu kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Kolorektal Kanser, Mortalite, Skorlama Sistemleri ABSTRACT Purpose: Scoring systems was developed to predict outcomes after surgical operation for colorectal cancers. Our aim was to compared POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM and ACPGBI-CRC scoring systems to detirmine which one is the most predictive factor for mortality in patients undergoing colorectal cancer surgery. Patients and Method: One hundred thirty patients with colorectal cancer surgery operated at Dicle University Medical Faculty General Surgical clinic between January 2002 and July 2007 were included in this study. Receiver Operator Characteristic (ROC) curve analyz and Hosmer-Lemeshow test were used to determine accuracy of postoperative mortality for POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM and ACPGBICRC scoring systems. Results: Mortality rate was 17(13%) among 130 patients. POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM, and ACPGBICRC were obtained as 6.15 (p=0.0925), 5.38 (p=0.0538), 9.23 (p=0.4315), and 9.23 (p=0.4315) respectively for predicting the expected and observed mortality ratios when Hosmer- Kolon Rektum Hast. Derg. 2008; 111 - 117 © TKRCD 2008 SEVEN ve ark. 112 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 Lemeshow test was used. In the Receiver Operator Characteristic (ROC) curve analysis, which was done for determining the accuracy of scoring tests, AUC value of ACPGBI-CRC (%95CI) was compared with the AUC values of the other scoring tests and following AUC values were found as: CR-POSSUM 0.969 (p=0.270), P-POSSUM 0.959 (p=0.232), and POSSUM 0.949 (p=0.167). Conclusion: We think that CR- POSSUM and ACPGBICRC scoring systems are more sensitive than the others in prediction of mortality ratio for patients, operated due to colorectal cancer. Key-word: Colorectal Cancer, Mortality, Scoring Systems Giriş Cerrahi pratiğinde, sonuçların daha iyi değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. Farklı cerrahi kliniklerin ve cerrahların uygun bir şekilde karşılaştırılabilmesi için sonuçların aynı şekilde değerlendirilmesi ve belirli standartlar oluşturmak gerekmektedir. Mortalite oranları, sonuçları değerlendirmek için sık kullanılan objektif ve önemli bir parametre olmasına rağmen, mortalite oranları prognozu tahmin etmek için yeterli değildir. Bundan dolayı risk tahminini belirlemek için daha uygun skorlama sistemleri geliştirilmektedir. Son zamanlarda literatürde spesifik hastalıklara, farklı cerrahi kliniklere veya cerrahi uygulanan anatomik bölgeye göre postoperatif mortaliteyi tahmin etmede risk skorlama sistemleri kullanılmaktadır. Özellikle fizyolojik ve operatif parametrelerle mortalite tahminin hesaplandığı POSSUM (Physiologic and Operative Severity Score for the enUmeration of Mortality and Morbidity) ve P-POSSUM (Porsthmouth-POSSUM) modelleri geliştirildi.1-4 Bu skorlama sistemleri gastrointestinal sistem hastalıklarında ve farklı hastalıklar nedeniyle kolorektal cerrahi uygulanan hastalarda kullanıldı.5,6 Ancak, kolorektal cerrahi yapılan hastalarda mortaliteye etkili olan ileri yaş ve acil cerrahi girişim fazlalığının bu skorlama sistemlerinde yetersiz olduğu rapor edildi.5,7 Bunun için bazı parametreler çıkarılarak, ko- kanserli hastalarda mortalite tahminini değerlendirmede kullanılan POSSUM, P- POSSUM, CR- POSSUM ve ACPGBI-CRC skorlama sistemlerinin duyarlılıkları karşılaştırıldı. Hastalar ve Yöntemler Çalışmamızda Ocak 2002 ile Haziran 2007 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen 130 hastanın dosyaları hastane arşivlerinden tarandı. Yaş, cinsiyet, tümör rezeksiyonu, ASA skoru,10 operasyonun zamanlaması, kalp yetmezliği durumu, pulmoner kapasite durumu, EKG, tansiyon arteriyel, nabız sayısı, beyaz küre sayısı, hemoglobin miktarı, serum sodyum, potasyum ve üre düzeyleri, Glaskow koma skoru,10 kolorektal kanserin DUKES evrelemesi,11 operatif kan kaybı, peritoneal kontaminasyon varlığı, operasyon tipi ve mortalite hazırlanan formlara kaydedildi. Operasyon esnasında tümör rezeksiyonunun yapılıp yapılmadığı hasta operasyon notundan araştırıldı. Operasyon esnasındaki gözlem ve patoloji raporları esas alınarak Dukes tümör evrelemesi yapıldı. Glaskow koma skorlaması hastaların preoperatif fizik muayeneleri ile belirlendi. Peritoneal kontaminasyon varlığı ve derecesi, operasyon esnasındaki gözlem, postoperatif drenlerden gelen içerik ve radyolojik görüntülenme bulguları esas alınarak belirlendi. Yapılan ameliyatlar 4 gruba ayrıldı Tablo 1. Yapılan ameliyatların sınıflandırılması. Minör ameliyatlar Orta düzeyde ameliyatlar Majör ameliyatlar Kompleks majör ameliyatlar Rezeksiyon yapılamayan ve Loop kolostomi, Diversiyon uygulanan hastalar Loop kolostomi ve Diversiyona ek olarak küçük yandaş müdahale uygulanan hastalar Hemikolektomiler, Parsiyel rezeksiyonlar, Hartman ameliyatı, Anterior rezeksiyonlar, Miles ameliyatı Subtotal, total kolektomiler ve majör ameliyatlarda yandaş müdahale yapılan ameliyatlar lorektal cerrahi uygulanan tüm hastalarda kullanılan bir skorlama sistemi olan kolorektal – POSSUM (CR - POSSUM) modeli geliştirildi.5,8 Bunun dışında, Britanya ve İrlanda Koloproktoloji birliği (ACPGBI), kolorektal kanser nedeniyle cerrahi yapılan hastalarda beş operasyonel faktörü kullanılarak mortaliteyi tahmin eden yeni bir skorlama sistemi olan ACPGBI-CRC’yi bildirdiler.9 Bu çalışmada, kliniğimizde ameliyat edilen kolorektal © TKRCD 2008 (Tablo 1). Mortalite olarak hastaların postoperatif 30 gün içerisinde gerçekleşen mortalite kabul edildi. Hastaların POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM skorlarının hesaplamasında kullanılan parametreler Tablo 2’de, ACPGBI-CRC skorunun hesaplamasında kullanılan parametreler Tablo 3’de ve skorlama sistemlerinin hesaplanmasında kullanılan denklemler ise Tablo 4’de görülmektedir.12 POSSUM, P-POSSUM, Vol. 18, No.3 113 POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC Sistemlerinin Karşılaştırılması Tablo 2. POSSUM, P-POSSUM VE CR-POSSUM’da kullanılan parametreler. A-Fizyolojik skor Yaş Kalp yetmezliği (yok-orta-şiddetli) AC durumu (dispne yok-orta-şiddetli)* EKG (Normal-AF var-AF yok)* Sistolik tansiyon arteriyel (mmHg) Nabız sayısı (/dk) Beyaz küre sayısı* Hemoglobin (gr/dl) Üre (mmol/ml) Sodyum (mmol/ml)* Potasyum (mmol/ml)* Glaskow koma skorlaması (0-15)* B-Operatif skor Prosedür sayısı (1-2-2’den fazla)* Cerrahi şartlar (Elektif-Acil) Kanser evresi (DUKES A-B-C-D) Operasyon tipi (minör-orta-majör-kompleks majör) Operatif kan kaybı* Peritoneal kontaminasyon (yok-lokal-var) *CR-POSSUM hesaplamasında kullanılmayan parametreler CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC skorları www.riskprediction.org.uk ve www.sfar.org sitelerinden elektronik ortamda hesaplanarak ortaya çıkan mortalite oranları kaydedildi. İstatistiksel analiz, SPSS 13.0 (Statistical Package for the Social Sciences SPSS Inc Chicago, IL) ve MedCalc 7.0.0.4 (MedCalc Statistical Software for Biomedical Research, 2002 Frank Schoonjans, Mariakerke, Belgium) istatistik programları kullanılarak yapıldı. Veriler ortalama ± standard sapma olarak verildi. P<0.05’in altında olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBICRC skorlama sistemlerinin postoperatif mortalitenin doğruluğunu belirlemede Receiver Operator Characteristic (ROC) eğri analizi kullanıldı. ROC, risk skorlama sisteminin gücünü belirlemeye yarayan bir testtir. Mortal olgular arasından rasgele seçilmiş bir hastanın sahip olduğu risk puanının, sağ kalmış olgular içinden yine rasgele seçilmiş bir hastaya ait risk puanından yüksek olma olasılığıdır. Hosmer - Lemeshow testine göre Tablo 3. ACPGBI -CRC’de kullanılan parametreler. Yaş Kanser rezeksiyonu ASA derecesi Dukes evresi Operatif zamanlama (Elektif/Acil) ROC eğrisi altındaki alan (area under the ROC curve = AUC) = 0.5 ayrım yok, 0.5 < AUC < 0.7 test ayırt etme gücü istatistiksel olarak anlamsız, 0.7 < AUC < 0.8 kabul edilebilir, 0.8 < AUC < 0.9 çok iyi, 0.9 < AUC ise mükemmel olarak değerlendirilmektedir. Bulgular Kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen 130 hastanın, yaş ortalaması 52.02±15.56 (23-84 yaş) olup, 45 (% 34.6)’i 60 yaş ve üstünde iken, 85 (% 65.4)’i 60 yaş altında idi. Hastaların 54 (%41.5)’ü kadın, 76 (%58.5)’sının erkek olduğu saptandı. Demografik özelliklere göre hastaların dağılımı tablo 5’de gösterilmiştir. Hastaların 103 (%79.3)’ü elektif şartlarda ve 27 (%20 .7)’si ise acil şartlarda operasyona alındı. Yetmiş yedi (%59.2) hasta ASA I, 11 (%8.4)’i ASA II, 28 (%21.5)’i ASA III, 14 (%10.7)’ü ASA IV risk grubunda olduğu saptandı. Hastaların 47 (%36.1)’sinde kardiak problem mevcut iken, 83 (%63.9)’ünde kardiyak problem yoktu. Hastaların 52 (%40)’sinde akciğer problemi mevcut iken, 78 (%60)’inde akciğer problemi yoktu. Tam kan ve biyokimyasal değerleri; hemoglobin değeri 10.44±1.41 mg/dL (8-15 mg/dL), beyaz küre sayısı 8.78±2.99 K/ UL (3.4-25.0 K/UL), serum üre değeri 33.32±18.54 mmol/ml (3.0-136.0 mmol/ml), serum sodyum değeri 136.32±4.04 mmol/ml (126-150 mmol/ml), serum potasyum değeri 3.81±0.46 mmol/ml (2.8-5.9 mmol/ml) olduğu belirlendi. Nabız sayısı 86.2±6/dk (68–100) idi. Tablo 4. Skorlama sistemlerinde kullanılan denklemler. POSSUM Ln [R/(1–R)]= –7·04+(0·13× fizyolojik skor)+(0·16× operatif skor) P-POSSUM Ln [R/(1–R)]= –9·065+(0·16× fizyolojik skor)+(0·15× operatif skor) CR-POSSUM Ln [R/(1–R)]= –9·167+(0·33×fizyolojik skor)+(0·30×operatif skor) ACPGBI-CRC Ln [R/(1–R)]= +(4·859–total skor) Dukes evreleme sistemine göre hastaların 12 (%9.3)’si Evre B, 72 (%55.3)’si Evre C, 46 (%35.4) hasta ise Evre D olduğu görüldü. Operasyonlar; sağ hemikolektomi 42 (%32.4), sol hemikolektomi 5 (%3.8), sigmoid kolon rezeksiyonu 20 (%15.3), anterior rezeksiyon 10 (%7.6), aşağı anterior rezeksiyon 3 (%2.3), abdominoperineal rezeksiyon 12 (%9.2), loop kolostomi 26 (%20 .0) ve diğer operasyonlar 12 (%9.2) şeklinde yapıldı. Hastaların 96 (%73.8)’sına tümör rezeksiyonu yapıldı, 34 (%26.2)’üne rezeksiyon yapılamadı. Hastaların © TKRCD 2008 SEVEN ve ark. Tablo 5. Kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen hastaların demografik özellikleri. Hasta Sayısı % (n) 45 85 34.6 65.4 76 54 58.5 41.5 12 72 46 9.3 55.3 35.4 103 27 79.3 20.7 42 5 20 10 3 12 26 12 32.4 3.8 15.3 7.6 2.3 9.2 20.0 9.2 18 73 39 13.8 56.1 30.1 96 34 73.8 26.2 24 9 89 8 18.4 6.9 68.4 6.3 17 113 13.0 87.0 Yaş 60 ve üstü 60 altı Cinsiyet Erkek Kadın Dukes Evrelemesi A-B C D Operasyon zamanlaması Elektif Acil Operasyon şekli Sağ hemikolektomi Sol hemikolektomi Sigmoid kolon rezeksiyonu Anterior rezeksiyon Aşağı anterior rezeksiyon Abdominoperineal rezeksiyon Loop kolostomi Diğer Peritoneal kontaminasyon Yok Lokal Var Tümör rezeksiyonu Var Yok Operasyon tipi Minör Orta Majör Kompleks majör Mortalite Var Yok ACPGBİ SKORU 100 75 50 25 0 0 18 (%13.8)’inde peritoneal kontaminasyon yoktu, 73 (%56.1)’ünde peritoneal kontaminasyon lokal iken, 39 (%30.1)’unda orta-majör peritoneal kontaminasyon vardı. Hastaların geçirdiği operasyonlardan 24 (%18.4)’ü minör, 9 (%6.9)’u orta, 89 (%68.4)’u majör, 8 (%6.3)’i kompleks majör operasyon tipindeydi. Kolorektal cerrahi geçiren 130 hastanın 17 (%13) ’sinde mortalite gelişti. Hosmer-Lemeshow testi kullanıldığında gözlenen ve beklenen ölüm oranlarını (%95CI) tahmin etmede POSSUM 6.15 (3.14-11.66), p=0.0925; © TKRCD 2008 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 Sensitivite 114 25 50 Spesifite 75 100 Şekil 1. ACPGBİ-CRC skorunun ROC eğri analizine göre grafiği P-POSSUM 5.38 (2.62-10.69), p=0.0538; CRPOSSUM 8.44 (4.78-14.51), p=0.3178; ACPGBICRC 9.23 (5.35-15.44), p=0.4315 şeklinde olup, tüm skorlama sistemleri mortaliteyi tahmin etmede istatistiksel olarak anlamlı bulundu (Tablo 6). Ancak gözlenen ve beklenen ölüm oranlarını en az tahmin eden skorlama sistemi P-POSSUM olarak bulundu (p=0.0538). Postoperatif gözlenen ve beklenen ölüm oranlarını tahmin etmede CR-POSSUM (p=0.3178) ve ACPGBICRC (p=0.4315) skorlama sistemlerinin daha anlamlı olduğu görüldü. CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC skorlama sistemleri karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p=0.88). Tüm skorlama sistemlerinin mortalite tahmin gücünü gösteren ROC eğri analizleri gösterildi (Şekil 1-4). Skorlama sistemlerinin gücünü belirlemek için yapı- Şekil 2. CR-POSSUM skorunun ROC eğri analizine göre grafiği Vol. 18, No.3 115 POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC Sistemlerinin Karşılaştırılması Tablo 6. Skorlama sistemlerinin Hosmer-Lemeshow testine göre karşılaştırılması. Hasta Sayısı Ölüm Sayısı 130 17 Gözlenen POSSUM P-POSSUM CR-POSSUM ACPGBI-CRC 13.07 (8.32-19.93) 6.15 (3.14-11.66) p=0.0925* 5.38 (2.62-10.69) p=0.0538* 8.44 (4.78-14.51) p=0.3178* 9.23 (5.35-15.44) p=0.4315* * p değerleri gözlenen ve beklenen mortaliteyi karşılaştırmak için Hosmer-Lemeshow testinden elde edildi. lan ROC eğri analizinde ACPGBI-CRC’nin AUC değerinin(%95CI) ve diğer skorlama sistemlerinin AUC değerleriyle karşılaştırıldığında CR-POSSUM için 0.969 (0.922–0.991), p=0.270; P-POSSUM için 0.959 (0.909–0.986), p=0.232; POSSUM için 0.949 (0.896–0.980), p=0.167 bulunmuş olup skorlama sistemleri arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır (Tablo 7). Tüm skorlama sistemlerinin mortalite tahmin gücünü gösteren ROC eğri analizleri birlikte Şekil 5’te gösterilmiştir. parametrelerle hesaplanan fizyolojik ve operatif skorları farklı bir denklemde kullanarak P-POSSUM ’u geliştirdi.3 POSSUM ve P-POSSUM sonradan genel cerrahlar tarafından yaygın olarak kullanıldı.14-15 Tekkis ve ark,7 P-POSSUM’un kolorektal kanser nedeniyle acil şartlarda ameliyat edilen yaşlı hastalarda mortalite oranını düşük hesapladığını gösterdi. Böylece kolorektal cerrahide önemli yeri olan yaş ve acil şartları da hesaba katan CR-POSSUM sistemi geliştirildi. POSSUM ve P-POSSUM modellerindeki bu yeter- Tablo 7. Skorlama sistemlerinin ROC eğri analizine göre karşılaştırılması. ROC- AUC Değeri (%95 CI) POSSUM P-POSSUM CR-POSSUM ACPGBI-CRC 0.949 (0.896-0.980) p=0.167* 0.959 (0.909-0.986) p=0.232* 0.969 (0.922-0.991) p=0.270* 0.984 (0.944-0.997) * p değerleri ACPGBI-CRC skorunun POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM skorlarının non-parametrik test ile karşılaştırmalarından elde edilmiştir. İrdeleme Sağlık hizmetlerini değerlendirmek için birçok metot kullanılmaktadır. Risk tahmin edici skorlama sistemleri kullanıldığında, verilen sağlık hizmetinin yönetim ve planlamasının farklılıklarına daha kolay karar verilecektir.13 Cerrahi girişimler sonucu gelişecek mortalite ve morbiditeyi belirlemek için skorlama sistemleri geliştirilmiştir. Kullanılan her skorlama sistemindeki eksiklikler tespit edildikçe yeni sistemler geliştirilmiş ve bu sistemler zamanla hastalıklara spesifik olacak şekilde modifiye edilmiştir. Bu sistemler standartları karşılaştırma ve denetlemede önemli rol oynamaktadır. Bu skorlama sistemlerinden, POSSUM skorlama sistemi ilk olarak 1991’de Copeland ve arkadaşları tarafından tanımlanmıştır.1 Skorlama için 12 fizyolojik ve 6 operatif parametre geliştirilmiş ve skorlar her hasta için tahmini mortalite oranlarını elde etmek için bir denklemde kullanılmıştır. POSSUM skoru çok sayıda genel cerrahi hastasında onaylanarak kullanılmaktadır.2 Yapılan çalışmalarda POSSUM cerrahi skorlama sisteminin düşük risk grubundaki hastalarda mortaliteyi olduğundan daha yüksek tahmin ettiği görüld.3-4 Bunu tespit eden Whiteley ve arkadaşları 1998’de aynı sizlikler 6 fizyolojik ve 4 operatif parametreden oluşan kolorektal cerrahiye spesifik mortalite tahminini yapan CR-POSSUM’un gelişimine neden oldu.8 Senagore ve ark,16 ABD’de kolon kanseri nedeniyle ameliyat edilen hastalarda POSSUM, P-POSSUM ve CR-POSSUM sistemlerinin uygulanabilirliğini değerlendirmek için yaptıkları çalışmada, kolon kanseri rezeksiyonlarında her üç POSSUM varyantının da yüksek oranda mortaliteyi tahmin ettiği saptanmış. En ikna edici varyantın CR-POSSUM gibi görüldüğü ancak bu varyantın da, ABD sağlık sisteminin kalitesini arttırmak için rafine edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Kolorektal kanser nedeniyle rezeksiyon yapılan hastalarda P-POSSUM ve CR-POSSUM skorlama sistemlerinin karşılaştırıldığı diğer bir çalışmada ise CR-POSSUM skorlama sisteminin mortaliteyi belirlenmede daha uygun olduğu rapor edildi.17 POSSUM modellerinin birçok bening ve malign durumda kullanılıyor olması, CR-POSSUM’un da kolorektal kanserli hastalarda mortalite tahminini belirlemede spesifik olmadığı belirtilmiştir. Bunun üzerine 2003 yılında The Association of Coloproctology of Great Britain and Ireland (ACPGBI) tarafından kolorektal © TKRCD 2008 SEVEN ve ark. 116 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 P-POSSUM SKORU 100 SENSİTİVİTE 75 50 25 0 0 25 50 75 100 SPESİFİTE Şekil 5. ROC analizine göre tüm skorlama sistemlerinin Şekil 3. P-POSSUM skorunun ROC eğri analizine göre grafiği kanser nedeniyle operasyon geçirecek olan hastalarda spesifik olarak kullanılacak skorlama sistemi geliştirildi. Bu modelde hastanedeki multiple risk faktörlerini, onların etkileşimini ve kötü sonuçlarını uyarlamak için çok dereceli regresyon analizi kullanıldı. Bundan dolayı bu sistemin diğer üç POSSUM sisteminden daha basit ve kullanışlı olduğu görüldü.9 ACPGBI-CRC skorlama sisteminin, kolorektal kanser cerrahisinde kısa dönem mortalite oranını tahmin etmede diğer skorlama sistemlerinden daha uygun olduğu rapor edilmişti.9 POSSUM SKORU 100 Sensitivite 75 50 25 0 0 25 50 Spesifite 75 100 Şekil 4. POSSUM skorunun ROC eğri analizine göre grafiği © TKRCD 2008 karşılaştırılması Diğer bir çalışmada ise ACPGBI-CRC skorlama sisteminin hastaların alt grup analizlerinde (acil şartlarda cerrahi yapılan ve kolorektal cerrahi deneyimi az olan cerrahların yaptığı ameliyatlarda) mortaliteyi tahmin etmede daha duyarlı olduğu bildirilmiştir.12 Bizim çalışmamızda kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen hastalarda postoperatif dönemdeki mortaliteyi belirlemede kullanılan POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC skorlama sistemleri karşılaştırıldığında, tüm skorlama sistemlerinin mortaliteyi doğru tahmin etmekte etkili oldukları saptandı. Ancak P-POSSUM’un mortaliteyi tahmin gücünün en az olduğu görüldü. Ayrıca ACPGBI-CRC ve CRPOSSUM skorlamalarının postoperatif mortaliteyi, POSSUM ve P-POSSUM skorlama sistemlerinden daha iyi tahmin ettiği sonucuna varıldı. Bunun için kolorektal kanser nedeniyle cerrahi geçiren hastalarda mortaliteyi tahmin etme gücü ACPGBI-CRC ve CR-POSSUM’da en yüksek olduğu ve bu iki skorlama sistemi arasında istatistiksel fark olmadığı saptandı. ACPGBI-CRC ve CR-POSSUM skorlama sistemlerinde kullanılan parametrelerin sayısının daha az ve hesaplanmaların daha basit olması, ameliyat edilen kolorektal kanserli hastalarda postoperatif mortaliteyi tahmin etmede diğer skorlama sistemlerinden daha kolay ve uygun olarak kullanılabileceğini düşünmekteyiz. Sonuç olarak, ameliyat edilen kolorektal kanserli hastalarda ACPGBI-CRC ve CR-POSSUM skorlama sistemlerinin, postoperatif mortaliteyi tahmin etmede güvenle kullanılabilecek skorlama sistemleri olduğu kanaatindeyiz. Vol. 18, No.3 POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC Sistemlerinin Karşılaştırılması Kaynaklar 1. Copeland GP, Jones D, Walters M. POSSUM: a scoring system for surgical audit. Br J Surg 1991; 78: 355– 60. 2. Jones DR, De Copeland GP, Cossart L. Comparison of POSSUM with APACHE II for prediction of outcome from a surgical high dependency unit. Br J Surg 1992;79:1293–96. 3. Whiteley MS, Prytherch DR, Higgins B, Weaver PC, Prout WG. An evaluation of the POSSUM surgical scoring system. Br J Surg 1996; 83: 812–15. 4. Prytherch DR, Whiteley MS, Higgins B, Weaver PC, Prout WG, Powell SJ. POSSUM and Portsmouth POSSUM for predicting mortality. Physiological and Operative Severity Score for the enUmeration of Mortality and morbidity. Br J Surg 1998; 85: 1217–20. 5. Joannes L, Oomen T, Miguel AC, Alexander FE. Comparison of outcome of POSSUM, p-POSSUM, and cr-POSSUM scoring after elective resection of the sigmoid colon for carcinoma or complicated diverticular disease. Scan J Gastroenterology 2007; 42: 841-47. 6. Sagar PM, Hartley MN, Mancey-Jones B, et al. Comparative audit of colorectal resection with the POSSUM scoring system. Br J Surg 1994; 81:1492–94. 7. Tekkis PP, Kessaris N, Kocher HM, et al. Evaluation of POSSUM and P-POSSUM scoring systems in patients undergoing colorectal surgery. Br J Surg 2003; 90: 340–45. 8. Tekkis PP, Prytherch DR, Kocher HM, et al. Development of a dedicated risk-adjustment scoring system for colorectal surgery (colorectal POSSUM). Br J Surg 2004; 91: 1174–82. 9. Tekkis PP, Poloniecki JD, Thompson MR, Starmatakis JD. Operatif mortality in colorectal cancer: prospective national study. BMJ 2003; 327:1196-99. 117 10. Pollard BJ, Healty TEJ. Preoperative preparation, cocurrent drug therapy and premedication. In: Anesthesia. Nimmo WS, Smith G (eds) Blackwell Sci Pub, Oxford, 1989;430–47. 11. Midgley R. Colorectal cancer. Lancet 1999;353:39199. 12. Ferjani AM, Griffin D, Stallard N, Wong LS. A newly devised scoring system for prediction of mortality in patients with colorectal cancer: a prospective study. The Lancet Oncology 2007; 8: 317-22. 13. Daley J, Forbes MG, Young GJ, et al. Validating riskadjusted surgical outcomes: site visit assessment of process and structure. National VA Surgical Risk Study. J Am Coll Surg 1997;185:341–51. 14. Shuhaiber JH, Hankins M, Robless P, Whitehead SM. Comparison of POSSUM and P-POSSUM for prediction of mortality in infrarenal abdominal aortic aneurysm repair. Ann Vasc Surg 2002; 16: 736–41. 15. Zafirellis KD, Fountolakis A, Dolan K, Martin IG, SueLing HM. Evaluation of POSSUM in patients with oesophageal cancer undergoing resection. Br J Surg 2002;89:1150–55. 16. Senagore AJ, Warmuth AJ, Delaney CP, Tekkis PP, Fazio VW. POSSUM, P-POSSUM, and CR-POSSUM: implementation issues in a United States health care system for prediction of outcome for colon cancer resection. Dis Colon Rectum 2004;47:1435-41. 17. Tez M, Yoldas O, Gocmen E, Kulah B, Koc M. Evaluation of P-POSSUM and CR-POSSUM scores in patients with colorectal cancer undergoing resection. World J Surg 2006;30: 2266–69. © TKRCD 2008 ÖZGÜN MAKALE 118 Tıkanmalı Kolon ve Rektum Kanserlerinde Ameliyat Öncesi Köprüleme ya da Palyasyon Amaçlı Stent Uygulamaları Stent Placement in Obstructing Colorectal Cancers for Preoperative Bridging or Paliation SADIK YILDIRIM, ADİL BAYKAN, HAKAN KÖKSAL, FEVZİ CELAYİR, MEDENİ ŞERMET Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Cerrahi Kliniği, İstanbul ÖZET Amaç: Kolon ve rektum kanserlerinin %10-20 si kısmi %8-29 u ise tam tıkanma ile başvurmaktadır ve yaklaşık % 70’i sol kolon yerleşimlidir.Bu hastaların ancak % 50 sinde küratif operasyon yapılabilmektedir.Ameliyat mortalitesi ise %40-50 civarındadır. Bu çalışmada sigmoid kolon ve rektumda tıkayıcı tümörleri nedeni ile stent uyguladığımız 8 hasta sunulmaktadır. Yöntem: Katı ve sıvı içerik geçişine engel tıkayıcı kolon ya da rektum tümörü olan hastalardan stent takılmasına uygun olduğu belirlenenlere rektal yoldan barsak hazırlığı yapıldı. Bilinçli sedasyon altında kolonoskop ile lezyon bölgesine kadar girildikten sonra 0.0035 gudewire (öncü tel) tıkanıklık bölgesinden geçirildi. Zor geçilen darlıklar önce tel üzerinden ilerletilen maloney dilatatörü ile genişletildi. Tomografideki tümör boyutuna uygun olarak belirlenen metal stent (Wallflex®, BostonScientific) öncü tel üzerinden darlığa yerleştirildi. Bulgular: Hastalarda ortalama yaş 56 (30-74) olup kadın erkek oranı 3/5 idi. Sigmoid tümör 4 hastada, rektum (1’i üst 3’ ü orta/alt) ise diğer 4 hastada tümör yerleşim yeri idi. Hastalardan 4’üne palyasyon amacı ile işlem yapıldı. Ancak bunlardan birinde işlem sırasında çekum perforasyonu olması, diğerinde de stentin daha sonra proksimale migrasyonu nedeni ile ameliyat yapıldı. Köprüleme amaçlı stent uygulaması yapılan 4 hasta barsak hazırlığını takiben ertesi gün ameliyata alınmış, bunlardan 2’sine low anteriyor rezeksiyon, birine sol Dr. Sadık Yıldırım, Narin Sit.No:9.D12 Melodi Sok. Etiler-İstanbul e-posta: [email protected] Kolon Rektum Hast. Derg. 2008; 118 - 121 © TKRCD 2008 hemikolektomi ve birine de abdominoperineal rezeksiyon yapılmıştır. Bu hasta grubunda stent uygulamasıyla ilişkili bir komplikasyon tespit edilmemiştir. Sonuç: Kolorektal tıkanıklığın metal stentlerle giderilmesi yaygın hastalığı olanlarda ameliyat gereksinimini ortadan kaldırabilmekte, küratif ameliyat edilecek hastalarda ise barsak dekompresyonu ve barsak hazırlığına olanak tanıyarak stoma açılma gereksinimini ve komplikasyonları azaltabilmektedir. Özellikle kolon tıkanmalarında acil cerrahi girişim ihtiyacını azaltması önemlidir. Anahtar kelimeler: Kolorektal tıkanıklık, Stent ABSTRACT Purpose: Approximately 10 to 20% of colon and rectal cancer patients present with partial, and 8 to 29% with complete obstruction.Curative operation can be performed in only 50% of those patients and operative mortality is around 40 to 50%. In this study we report 8 patients in whom metalic self expandable stents used for their obstructing sigmoid colon or rectal cancer. Method: After rectal enema, patients were performed colonoscopy under conscious sedation. Glide wire negotiated from tumor to the proximal bowel. Metallic stents (WallflexBostonScientific) were placed to obstructed segment.The size of the stents were determined by CT length of the tumor.If stent could not negotiated through tumor dilator were used befor stent deployment. Results: Tumor sites were rectum (1 in upper, 3 in middle or lower third) in 4 patients, and sigmoid tumor in other 4 patients. In 4 patients the initial aim of stenting were palliation. But in 2 of those patients operation required due to © TKRCD 2008 Vol. 18, No.3 TIKANMALI KOLON VE REKTUM KANSERLERİNDE STENT UYGULAMALARI complication related to the procedure (cecal perforation in one, and proximal stent migration in the second patient). In other 4 patients for whom stents were used for bridging to surgery, operatin performed within 24 hours. Low anterior resection were performed in 2, left hemicolectomy and abdominoperineal resection performed in other two patients, and no complications encountered in this group. Giriş Kolorektal kanserlerin yaklaşık dörtte biri ile tıkanıklık oluştuğunda karşılaşılmaktadır. Bu hastalarda standart yaklaşım kolostomi ve uygun ise primer tümörün rezeksiyonudur. Ancak bu hastaların çoğu malnütrisyonlu, dehidtate, yaşlı ve birlikte başka morbiditesi olan hastalar olduğundan acil ameliyatın morbiditesi %3040, mortalitesi ise %7-15 dolayındadır.1 Barsak temiz değildir, bakteri yoğunluğu ve virülansı tıkanmamış barsaktan çok daha fazladır, proksimal barsak çapı da geniştir. Bu nedenlerden dolayı iki aşamalı bir ameliyat gerekliliği yüksektir. Kolostominin yaşam kalitesine olumsuz etkileri ve kapatılmasına sorunlar iyi bilinmektedir.Bazı hastalarda risk ve hastalığın prognozu nedeni ile geçici kolostomi hiç kapatılmamaktadır. Endoskopik ya da endoskopi yardımlı stent ile tıkanıklığın açılması non invazif yoldan dekompresyon sağlayarak paliyasyon oluşturabilir ya da küratif ameliyatın güvenli bir şekilde ertelenmesine olanak sağlayabilir, tüm kolonun kolonoskopik incelenebilmesine olanak tanır.2-4 Hastalar ve Yöntemler Tıkayıcı kolon ya da rektum tümörü nedeni ile 20072008 tarihleri arasında 17 hasta tedavi amacı ile yatırıldı. Hastalara klinik, ayakta direkt katın grafisi ve rektal kontrastlı BT ile tanı konuldu ve evrelendirildi. BT ile tümörün yaklaşık uzunluğu belirlendi. Perforasyon kuşkusu olan yada sol fleksura proksimaline yerleşik olgular stent uygulamasına alınmadı. Stent yerleştirilmesine uygun olduğu belirlenen hastalara rektal yoldan barsak hazırlığı yapıldı. Bilinçli sedasyon altında kolonoskop ile lezyon bölgesine kadar girildikten sonra 0.0035 inç kalınlığındaki glidewire (kaygan öncü tel) tıkanıklık bölgesinden geçirildi. Skopi altında tümör proksimaline geçen tel izlendi. Tomografideki boyutuna uygun olarak belirlenen genişleyebilen metal stent (Wallflex®, BostonScientific) öncü tel üzerinden darlığa yerleştirildi (Resim1). Açılmamış stentin geçirilemediği darlıklar öncü tel üzerinden ilerletilen balon dilatatör ile genişletildi. Proksimal tümör sınırı ya öncü telden geçirilen ERCP kanülünden verilen suda eriyen kontrast infiltrasyonu ile belirlendi. Stent alt ucu distal tümör sınırdan 3 cm daha distalde olacak şekilde 119 Conclusion: Stenting obstructing advanced tumors may preclude operation in these patient who likely to have comorbidity. Bridging patients in whom curative operation seems to be possible, prevents emergency operation and its complications Besides, two stage operation will not be a “should be” in most of the cases. Keywords: Colorectal obstruction,Stents stent açıldı. Tüm hastalarda proksimal sınırdan güvenli mesafeye kadar çıkıldığından ikinci stente gerek duyulmadı. Stentin etkin yerleşimi proksimalden kolon içeriğinin gelişi ve/veya proksimale kolonoskopla geçilerek güvenceye alındı. Tüm hastalara girişim sonunda ayakta direkt karın grafisi çekilerek perforasyon olasılığı araştırıldı. Bu grafi 8-24 saat arası tekrarlanarak yine perforasyon araştırıldı ve stentin açılması kontrol edildi. Ameliyat öncesi köprüleme amacı ile stent yerleştirilen hastalar tam kolon temizliği fosfosoda ile yapılarak yaklaşık 24 saat içinde ameliyata alındı. Ameliyatta kolon ya da rektum, içindeki stent ile birlikte bütün olarak rezeke edildi. Bulgular Hastalarda ortalama yaş 56 (30-74) olup kadın erkek oranı 3/5 idi. Sigmoid tümör 4 hastada, rektum ise diğer 4 hastada (1’i üst, 3’ ü orta/alt) tümör yerleşim yeri idi. Hastalardan 4’üne palyasyon amacı ile işlem yapıldı.Ancak bunlardan birinde işlem sırasında çekum perforasyonu olması, diğerinde de stentin daha sonra proksimale kaçması nedeni ile ameliyat yapıldı (İlki sağ hemikolektomi, sigmoid kolostomi ve ileostomi, diğerinde ise segmenter sigmoid rezeksiyonu yapıldı). İki hastada ameliyat yapılmadı. Köprüleme amaçlı stent uygulaması yapılan 4 hasta barsak hazırlığını takiben ertesi gün ameliyata alınmış, bunlardan 2’sine low anterior rezeksiyon, birine sol hemikolektomi ve birine de abdominoperineal rezeksiyon yapılmıştır. Bu hasta grubunda stent uygulamasıyla ilişkili bir komplikasyon tespit edilmemiştir. Palyasyon amacı ile stent yerleştirilen ve komplikasyon gelişmeyen 2 hastada aynı gün oral beslenme başlanmış ve her iki hasta da 24 saat sonra taburcu edilmiştir. Çekum perforasyonu gelişen hasta ilk stent olgusu olup girişim uzun sürdüğünden insüflasyon ile proksimalde aşırı distansiyon gelişmiş işlem sonuçlandıktan sonra yapılan kontrol grafisinde karın içinde serbest hava görülmüş acil ameliyata alınmıştır. Yaygın karaciğer metastazları da bulunan hastaya sağ hemikolektomi, sigmoid kolostomi ve ileostomi yapılmıştır. Bu hasta postoperatif 12. günde taburcu edilmiştir. Yine yaygın karaciğer ve akciğer metastazları olan © TKRCD 2008 120 YILDIRIM ve ark. Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 diğer hastada ise 24 saat sonra çekilen direkt grafide stentin proksimale kaçtığı tespit edilmiş acil ameliyata alınmıştır. Sigmoiddeki tümör segmenter olarak rezeke edilerek primer anastomoz yapılmıştır. Hasta 6. günde taburcu edilmiştir. Köprüleme amaçlı ameliyat edilen hastalar postoperatif 6-10. günlerde taburcu edilmiştir. Palyatif stent konulan iki hastadan biri 10 ve diğeri 7 ay izlenmiştir. Bu hastalarda barsak fonksiyonları ve stente bağlı sorunla karşılaşılmamıştır. İrdeleme Genişleyebilen metal stentler özofagus ve trakeobronşiyal darlıklarda başarı ile kullanılmaktadır. Kolon/ rektum stentleri bu bölgelerin malign tümörlerinde bir seçenek olarak önerilmektedir. Stomaya gerek kalmadan obstrüksiyonu gidermekte, barsak dekompresyonu sağlamakta, barsak hazırlığına olanak tanımaktadır. Kolon rektuma ilişkin en fazla acil girişim nedeni olan obstrüksiyonda bu dönemde ameliyat gereksinimini ve buna bağlı morbidite ve mortaliteyi azalttığı yönünde bulgular bildirilmektedir.5-7 Kolorektal kanserlerde paliyasyon ve küratif ameliyatı erteleme amacı dışında radyasyona bağlı striktürlerde, anastomoz darlıklarında ve kolorektal striktürlerde de uygulama çalışmaları vardır.8-11 Kolon ve rektum komşu organlarının tümörlerine (ekstraluminal) bağlı tıkanıklıklarda da uygulanmıştır.12 Stent uygulaması sadece skopi eşliğinde, sadece endoskop eşliğinde (biyopsi kanalından geçirilerek) ya da iki yöntem birlikte uygulanarak yerleştirilebimektedir. Bizim olgularımızın tümünde iki yöntem birarada uygulanmıştır. Darlıktan stentin geçirilemediği olgularda balon dilatasyonu ya da Nd:YAG laseri ile rekanalize edildikten sonra stent yerleştirilebilmektedir.13 Olgularımızdan sadece ikisinde balon dilatasyonu gereksinimi ile karşıldı. Dilatasyon sonrası stentler sorunsuz olarak yerleştirildi. Uzun darlığı olanlarda iki stent birbiri içinden takılabilmektedir. Kolonik stent uygulamaları ile ilgili çalışmaların çoğu sol kolona ait darlıklardır.Ancak özellikle kolonoskop biyopsi kanalı içinden geçirilerek uygulanan teknikle tüm kolondaki darlıklara uygulanabilir görünmektedir.14-15 Aşağı rektal stentlerde bazı sorunlar oluşabilmektedir. Özellikle sfinktere yakın ise fekal inkontinens, tenezm, rektal ağrı oluşturabilmektedir.15 Aşağı rektal kanserli bir olgumuzda çentikli çizgi hizasına kadar uzanan bir stent yerleştirilmiş, ancak hastada fonksiyonel bir rahatsızlık saptanmamıştır. Diğer sorunlar içinde, tümörden öncü telin geçirilememesi, kolonun veya tıkanıklığın açılı olmasına bağlı olarak stent pozisyonunun uygunsuz olması, stentin darlığın proksimal ve distalinden yeterli mesafede olmaması sayılabilir. Malpozisyonlu © TKRCD 2008 Resim 1. Stent içinden endoskopik görünüm stentler çıkarılmalıdır, proksimale göçen stentler ancak ameliyat sırasında çıkarılabilirler. Yaygın karaciğer metastazlı bir olgumuzda proksimal migrasyon nedeni ile acil ameliyatla kolotomi ile stent çıkarılmış ve hastaya kolostomi yapılmıştır. Diğer bir sorun da insuflasyon sırasında proksimal kolonda aşırı distansiyon gelişmesidir. Stent konulan ilk olguda işlemin uzun sürmesi sonucu aşırı distansiyon oluşmuş ve çekum perforasyonu gelişmiştir. Perforasyon tümör bölgesi, tümör dışı kolon ya da değinildiği gibi çekumda olabilmektedir ve görülme sıklığı %1-10 arasındadır. Genel komplikasyon oranının %4-15, teknik başarı %85-95, klinik başarının ise % 82-97 arasında olduğu bildirilen çalışmalarda görülmektedir.16-21 Stentin kalıcı olgularda tümör gelişimi ya da gaita ile tıkanması olguların %3 ünde görülmektedir. Paliyatif stent yerleştirilen hastalarımızda izlem süresince tıkanma görülmemiştir. Klinik başarı, dekompresyon, distansiyon ve ağrının azalması gibi fonksiyonel yeterliliği ifade etmektedir, teknik başarı ise stentin yerleştirilme aşamalarındaki sorunların çözümü ile ilgilidir. Komplikasyon oranlarının olgu sayısındaki artışa paralel olarak düştüğü görülmektedir. Olgularımızda görülen iki komplikasyon ilk ve ikinci olgulardır. Law ve ark. sol yerleşimli tıkayıcı tümörlerde acil ameliyat ile stent yerleştirmeyi kıyaslamışlar.22 Toplam 61 hastanın 31 ine cerrahi, 30’una da stent uygulaması yapılmış. Stent konulan hastaların sadece 1 inde yoğun bakım ihtiyacı olurken cerrahi grubundaki 11 hastada ihtiyaç olmuş. Hastanede yatış süresi ilk grupta ortalama 4 gün iken diğer grupta 8 gün olduğu belirlenmiş. Her iki çalışmamda da gruplar arasında sağkalım bakımından fark görülmemiştir.22-23 Bu bulgular maliyet etkinlik bakımından paliyatif olgularda stentin acil ameliyata üstünlüğünü göstermektedir. Ayrıca stomanın yaşam kalitesine olumsuz etkileri ile bakım masrafları da bu yöntemi daha üstün hale getirmektedir. Vol. 18, No.3 TIKANMALI KOLON VE REKTUM KANSERLERİNDE STENT UYGULAMALARI Günümüzde kolorektal kanserlerde etkili ileri kemoterapi ajanları uygulamaya girmiştir, stent yerleştirilmesi ile kemoterapiye başlama süresi kısalmakta, ameliyat ve komplikasyonlar nedeni ile kemoterapi alamayacak hastalar stent ile bu olanağı elde edebilmektedirler. Ancak kuşkusuz stent konulamayan ya da stent komplikasyonu Kaynaklar 1. Deans GT, Krukowski ZH, Invin ST. Malignant obstruction of the left colon. Br J Surg 1994;81:1270-76. 2. Harris GJ, Senagore AJ, Lavery IC, et al. The management of neoplastic colorectal obstruction with colonic endolumenal stenting devices. Am J Surg 2001;181:499506. 3. Khot UP, Lang AW, Murali K, et al. Systematic review of the efficacy and safety of colorectal stents. Br J Surg 2002;89:1096-1102 4. Keymling M. Colorectal stenting. Endoscopy 2003;35:234-38. 5. Gandrup P, Lund L, Balslev I. Surgical treatment of acute malignant large bowel obstruction. Eur J Surg 1992;158:427–30. 6. Dionigi G, Villa F, Rovera F, et al. Colonic stenting for malignant disease: Review of literature. Surg Oncol 2007:16, Suppl. 1, 153-55. 7. Ruol, Gougoutas C, Paty PB, et al. Elective bowel resection for incurable stage IV colorectal cancer: prognostic variables for asymptomatic patients. J Am Coll Surg 2003;196:722–28. 8. Shim CS, Cho JY, Jung IS, et al. Through-the-scope double colonic stenting in the management of inoperable proximal malignant colonic obstruction: a pilot study. Endoscopy 2004;36:426–31. 9. Baron TH, Harewood GC. Enteral self-expandable stents. Gastro Endoscopy 2003;58:421–33. 10. Yates MR, Baron TH. Treatment of a radiation-induced sigmoid stricture with an expandable metal stent. Gastrointest Endosc 1999;50:422–26. 11. Guan YS, Sun L, Li X, Zheng XH. Successful management of a benign anastomotic colonic stricture with self-expanding metallic stents: a case report. World J Gastroenterol 2004;10:3534–36. 12. Rey JF, Romanczyk T, Greff M. Metal stents for palliation of rectal carcinoma: a preliminary report on 12 patients. Endoscopy 1995;27:501–504. 13. Lopera JE, Ferral H, Wholey M, et al. Treatment of colonic obstructions with metallic stents: indications, technique, and complications. Am J Roentgenol 1997;169(56). 121 gelişen hastalarda cerrahi hala zorunlu bir seçimdir. Sonuç olarak, tıkayıcı kolorektal tümörlerde gerek paliyason amacıyla gerekse de küratif cerrahi öncesinde stent uygulanması endoskopi uygulayan cerrahlar ve gastroenterologların önünde etkin bir seçenek olarak görünmektedir. 14. Baron TH. Colonic stenting: technique, technology, and outcomes for malignant and benign disease. Gastrointest Endosc Clin N Am 2005;15:757–71. 15. Wholey MH, Levine EA, Ferral H, Castaneda-Zuniga W. Initial clinical experience with colonic stent placement. Am J Surg 1998;175:194. 16. Camunez F, Echenagusia A, Simo` G, et al. Malignant colorectal obstruction treated by means of self-expanding metallic stents:effectiveness before surgery and in palliation. Radiology 2000;216:492–497. 17. Meisner S, Hensler M, Knop FK, et al. Self-expanding metal stents for colonic obstruction: experiences from 104 procedures in a single center. Dis Colon Rektum 2004;47:444–450. 18. Fan YB, Cheng YS, Chen NW, et al. Clinical application of selfexpanding metallic stent in the management of acute left-sided colorectal malignant obstruction. World J Gastroenterol 2006;12:755–779. 19. Soto S, Lopez-Roses L, Gonzalez-Ramirez A, et al. Endoscopic treatment of acute colorectal obstruction with self-expandable metallic stents: experience in a community hospital. Surg Endosc 2006;20:1072–1076 20. Athreya S, Moss J, Urquhart G, et al. Colorectal stenting for colonic obstruction: the indications, complications, effectiveness and outcome 5 year review. Eur J Radiol 2006;60:91–94. 21. Fregonese D, Naspetti R, Ferrer S, et al. Ultraflex precision colonic stent placement as a bridge to surgery in patients with malignant colon obstruction. Gastrointest Endosc 2008;67:68-73. 22. Law WL, Choi HK, Chu KW. Comparison of stenting with emergency surgery as palliative treatment for obstructing primary left-sided colorectal cancer. Br J Surg 2003;90:1429–1433. 23. Carne PW, Frye JN, Robertson GM, Frizelle FA. Stents or open operation for palliation of colorectal cancer: a retrospective, cohort study of perioperative outcome and long-termIsurvival. Dis Colon Rektum 2004;47:1455– 61. © TKRCD 2008 ÖZGÜN MAKALE 122 İdiopatik Anal İnkontinans Tedavisinde Periferik Nöromodülasyonun Etkinliği The Efficacy of Neuromodulation in the Treatment of Idiopathic Anal Incontinence OSMAN YÜKSEL, SEZAİ LEVENTOĞLU, TUGAN TEZCANER, HASAN BOSTANCI, KÜRŞAT DİKMEN, B. BÜLENT MENTEŞ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara ÖZET Amaç: İdiopatik anal inkontinans için tedavi seçenekleri sınırlıdır. Sakral nöromodülasyon tekniği birçok çalışmada etkili bir tedavi seçeneği olarak önerilmesine rağmen kalıcı bir stimülatör yerleştirilmesi nedeniyle bazı dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada idiopatik anal inkontinans tedavisinde posterior tibial sinir stimülasyonunun etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Stimülasyon işlemi idiopatik anal inkontinans tanısı konulan 14 hastaya uygulandı. İnkontinans derecesi Wexner inkontinans skoru yanında anal inkontinans şiddeti ve hayat kalitesini değerlendiren inkontinans skorlamaları kullanılarak belirlendi. Herhangi bir anorektal cerrahi işlem geçirmemiş ve herhangi bir tedavi yöntemi uygulanmamış hastalar çalışmaya alındı. Hastalar prospektif olarak detaylı hikaye ve klinik muayene yanında endoanal ultrasonografi ve anorektal fizyoloji testleri ile değerlendirildi. Stimülasyon 0.5-10 mA aralığında, 200 μs genişliğinde bir akım ile 20 Hz’lik frekansta tek taraflı olarak yapıldı. 4 hafta günaşırı 30 dakika süre ile yapılan stimülasyon işlemi bu dönem sonrasında 2 ayda bir olmak üzere 3 kez tekrarlandı. Stimülasyon sonrası hastalar en az 1 yıl süre ile takip edildi. Birinci yılın Dr. Osman Yüksel, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı 06500, Beşevler, Ankara e-posta: [email protected], [email protected] Ulusal Cerrahi Kongresi 2008’de sözlü bildiri olarak sunuldu. Kolon Rektum Hast. Derg. 2008: 122-127 © TKRCD 2008 sonrasında anal inkontinans skorları ve anorektal fizyoloji testleri tekrarlandı. Bulgular: Stimülasyon sonrası bulunan inkontinans skorları ve anorektal fizyoloji testleri değerlerinde stimülasyon öncesi yapılan değerlendirmelere göre belirgin düzelmelerin olduğu tespit edildi (p<0.05). Sonuç: Posterior tibial sinirin perkütan stimülasyonu yoluyla sakral sinirin indirekt olarak uyarımı; idiopatik anal inkontinans tedavisinde avantajları göz önünde bulundurulduğu zaman etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: İdipatik anal inkontinans, Posterior tibial sinir, Periferal nöromodülasyon ABSTRACT Purpose: The modes of management for idiopathic anal incontinence are very limited. The efficacy of sacral nerve stimulation has been shown in some studies and has been the proposed route of management. However application of a permanent neurostimulator is one of the important disadvantages of the procedure. In the present study it was aimed to investigate the efficacy of posterior tibial nerve stimulation in the treatment of idiopathic anal incontinence. Methods: The stimulation procedure is applied to 14 patients with the diagnosis of anal incontinence. The classification of the severity of the incontinence was done using Wexner scoring system as well as other scoring systems measuring anal incontinence severity and the quality of life. The patients who have not undergone any surgical intervention or any ot- © TKRCD 2008 Vol. 18, No.3 İDİOPATİK ANAL İNKONTİNANS TEDAVİSİNDE NÖROMODÜLASYONUN ETKİNLİĞİ 123 her treatment protocol have been included in the study. The patients evaluated prospectively by anamnesis, physical examination together with endoanal ultrasound and other anorectal physiological tests. The stimulation is performed with a current 0.5-10 mA with a width of 200 μs and a frequency of 20 Hz. The procedure is performed every 2nd day for 4 weeks followed by once every 2 months for three times. The anal incontinence scoring and anorectal physiological tests were repeated at the end of first year. Results: There was a significant change in the post stimulation period incontinence scoring systems and physiological parameters when compared to prestimuation period (p<0.05). Conclusion: Indirect sacral nerve stimulation through posterior tibial route seems to be an effective mode of treatment in idiopathic anal incontinence especially when the advantages are considered. Key words: Idiopathic anal incontinence, Posterior tibial nerve, Peripheral neuromodulation Giriş tir. Shafik ve ark. tarafından Aİ tedavisinde periferal perkütan nöromodülasyon yönteminin etkili olabileceği belirtilmiştir.6 L4,5 ve S2,3,4 sinir köklerinden çıkan ventral dallar posterior tibial sinire (PTS) katılırlar. PTS duyu ve motor lifleri birlikte bulundurur.7 PTS’in uyarılması sakral sinir sisteminin indirekt olarak uyarılmasını sağlayarak pelvik taban kas fonksiyonunda gelişme ve özellikle de idiopatik Aİ üzerinde düzelme oluşturabilmektedir.6 Bizde buradan yola çıkarak bu çalışmada direkt SSS yöntemine göre avantajlı olan PTS stimülayonunun idiopatik Aİ tedavisindeki etkinliğini araştırmayı amaçladık. Kontinans; anal sfinkterler ve rektum arasında karmaşık bir koordinasyonla oluşturulan ve devam ettirilen fizyolojik bir süreçtir. İnternal ve eksternal sfinkterlerin refleks cevapları ve istemli aktivasyonları, puborektal kas tarafından olşturulan puborektal askı, rektumun kompliyansı ve duyarlılığı gibi birçok faktör kontinansın devamına katkı sağlarlar. Bu faktörlerin herhangi birinde oluşan yetersizlik inkontinans oluşumuna neden olur.1 Genel populasyonda %2 oranında görülmesine rağmen özellikle 50 yaş üzerindeki erkeklerin %11’inde kadınların ise %26’sında görülebilmektedir.2 Anal inkontinanslı hastaların %50’sinden fazlasında konservatif tedavi yöntemleri başarılı olabilmektedir. Belirli bir algoritm dâhilinde uygulanan bu yöntemler; diyet, ishal veya konstipasyon oluşumunu önleyen ilaçlar, biofeedback uygulaması ve rektal irrigasyon gibi birçok alternatif yöntemi içerebilmektedir. Konservatif tedavi yöntemlerinin yanında özellikle eksternal sfinkter defekti olan hastalarda farklı cerrahi yaklaşımlar uygulanabilmektedir. Herhangi bir anal sfinkter defekti olmaksızın gelişen ve fonksiyonel bozukluklarla karşımıza çıkan idiopatik anal inkontinans (Aİ), tedavisi en zor olan inkontinans şeklidir ve tedavide sakral sinir stimülasyonu (SSS) dışında tedavi alternatifi yok denecek kadar azdır.3 Tanagho ve Schmidt üriner inkontinans ve nonobstrüktif idrar retansiyonunda nöromodülasyon yöntemini kullandıkları zaman hastaların barsak fonksiyonlarında düzelmelerin olduğunu tespit etmişlerdir.4 Ayrıca aynı hastalarda anal inkontinans sıklığının azaldığını gözlemlemişlerdir.4 Bunun üzerine özellikle Aİ hastalarında SSS uygulaması ile başarılı sonuçlar elde edilmiştir.5 Ancak direkt SSS işleminin 2 seanslı bir işlem olması, cerrahi girişim gerektirmesi ve kullanılan cihazın maliyetinin yüksek olması vb. gibi dezavantajlar nedeniyle alternatif tedavi yöntemleri gündeme gelmiş- Hastalar ve Yöntem Ocak 2005-Mart 2007 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda idiopatik anal inkontinans tanısı konulan 10 kadın ve 4 erkek hasta çalışmaya alındı. Yaş ortalaması kadınlar için 38 (34–49), erkekler için 44 (38–52) idi. Çalışmaya Tıp Fakültesi Yerel Etik Kurulu’ndan onay alınarak başlandı. Hastalar prospektif olarak detaylı hikaye ve Resim 1. Posterior tibial sinirin periferal perkütan stimülasyonuna ait görünüm; A-) Stimülatör, B-) İğne, C-) Yüzey elektrodu. © TKRCD 2008 YÜKSEL ve ark. 124 klinik muayene yanında endoanal ultrasonografi ve anorektal fizyoloji testleri (anal manometri, rektal duyarlılık, pudendal sinir terminal motor latensisi ve balon distansiyonu ile yapılan duyarlılık testleri) ile değerlendirildi. İnkontinans derecesi Wexner inkontinans skoru kullanılarak belirlendi. Ayrıca anal inkontinans şiddet derecesini (FISI) ve anal inkontinans hayat kalitesini belirten skorlama sistemleri (FIQL) kullanıldı.8-10 Anorektal bölgeye ait herhangi bir cerrahi işlem geçirmemiş olan, endoanal ultrasonografide sfinkter defekti olmayan, herhangi bir tedavi protokolü (biofeedback veya SSS vb.) uygulanmamış olan, prolapsus vb. gibi herhangi bir organik problemi olmayan hastalar çalışmaya alındı. PTS stimülasyonu 34-gauge bir iğne ve yüzey elektrodu içeren Urgent PC Stimulator® (Cysto Medix, Gemert, Hollanda ) kullanılarak yapıldı. İşlem supin pozisyonunda anestezi olmaksızın gerçekleştirildi (Resim 1). İğnenin yeri uygulanan düşük amplitüdlü uyarı ile aynı taraf başparmakta alınan plantar fleksiyon ile doğrulandı. Stimülasyon 0.5-10 mA aralığında, 200 μs genişliğinde bir akım ile 20 Hz’lik frekansta yapıldı. Tek taraflı olarak 4 hafta günaşırı 30 dakika süre ile yapılan stimülasyon işlemi bu dönem sonrasında 2 ayda bir olmak üzere 3 kez tekrarlandı.6 Stimülasyon Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 sonrası hastalar en az 1 yıl süre ile takip edildi. Birinci yılın sonunda Wexner, FISI ve FIQL anal inkontinans skorlarına ilave olarak anorektal fizyoloji testleri tekrar değerlendirildi. İstatistiksel Analiz Hastaların stimülasyon işlemi öncesi ve 1. yıldaki Wexner, FISI ve FIQL inkontinans skorları, dinlenme ve sıkma basınçları, pudental sinir terminal motor latensileri, rektal duyarlılık testleri ve balon distansiyonu ile oluşturulan duyarlılık değerleri Wilcoxon rank testi ile karşılaştırıldı. Değerler ortalama ± SD olarak ifade edildi. P<0.05 olan değerler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular Wexner inkontinans skoru işlem öncesinde ortalama 13.79 ± 1.25 iken birinci yılda ortalama 7.79 ± 1.18 olarak bulundu (p=0.001). FISI skoru stimülasyon işlemi öncesinde 35.4 ± 6.047 iken stimülasyon sonrasında 27.71 ± 6.14 idi (p=0.001). FIQL skorunu oluşturan parametrelerin toplandığı dört gösterge çizelgesine ait değerler stimülasyon işlemi öncesinde ve sonrasında Tablo 1. İdiopatik anal inkontinanslı hastalarda stimülasyon öncesi (0. ay) ve stimülasyon sonrası (12. ay) elde edilen anal inkontinans skorları. Hasta 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 Wexner FISI p=0.001 p=0.001 FIQL a b c d p=0.001 p=0.001 p=0.001 p=0.001 0 12 0 12 0 12 0 12 0 12 0 12 13 8 45 33 2.1 2.6 1.6 2.1 2.43 2.9 2.3 3.0 14 7 40 32 2.3 2.8 1.6 2.3 2.65 3.0 2.5 3.1 14 6 33 27 2.3 3.0 1.6 2.3 2.78 3.1 2.5 3.5 15 7 41 38 2.5 2.8 1.6 2.1 2.90 3.1 2.8 3.5 13 8 45 29 2.4 2.9 1.6 1.9 2.55 3.2 2.5 3.1 16 8 34 30 2.3 2.8 1.3 1.9 2.65 3.0 2.5 2.9 12 9 33 30 2.3 3.0 1.9 2.0 2.50 3.2 2.8 3.0 12 7 41 35 2.4 2.6 2.1 2.5 2.11 3.4 2.8 3.0 14 8 33 31 2.7 2.8 2.0 2.5 2.79 2.9 2.5 3.0 15 11 31 20 2.3 2.7 2.0 2.1 2.85 3.1 2.8 3.1 12 8 29 23 2.5 2.8 2.1 2.5 2.54 3.0 3.0 3.1 15 7 25 20 2.3 2.5 2.0 2.7 2.65 3.3 2.7 2.8 14 8 35 21 2.4 2.8 1.7 2.0 2.45 3.3 2.3 2.9 14 7 31 19 2.5 2.6 1.6 2.5 2.54 3.6 2.6 3.1 FISI: Anal inkontinans şiddet skorlaması FIQL: Anal inkontinans hayat kalite skorlaması (29 parametre 4 ayrı skalada değerlendirilmektedir. a, b, c ve d dört ayrı skalayı ifade etmektedir) © TKRCD 2008 Vol. 18, No.3 İDİOPATİK ANAL İNKONTİNANS TEDAVİSİNDE NÖROMODÜLASYONUN ETKİNLİĞİ 125 Tablo 2. İdiopatik anal inkontinanslı hastalarda stimülasyon öncesi (0. ay) ve stimülasyon sonrası (12. ay) elde edilen anorektal fizyolojik testlerin sonuçları. DB SB RD (cmH2O) (cmH2O) (mA) PNTML BDT (ml) p=0.001 p=0.002 p=0.001 (ms) p=0. 001 R L p=0.001 0 12 p=0.001 0 12 Hasta 0 12 0 12 0 12 1 24 40 72 80 6.2 4.5 2.3 2.1 2.4 2 34 45 89 89 10.3 7.5 2.4 2.1 3 27 39 75 80 7.8 6.4 2.3 1.9 4 30 51 100 112 7.2 6.3 2.4 5 35 50 98 97 6.7 4.5 6 23 43 75 76 9.4 4.6 7 36 47 85 97 5.6 8 21 37 88 96 10.2 0 12 2.1 140 100 2.6 2.2 110 100 2.1 1.7 75 60 2.1 2.4 2.0 105 90 2.6 2.1 2.5 2.0 135 80 2.2 2.0 2.1 1.9 115 70 4.3 2.2 2.3 2.3 2.0 95 60 5.9 2.4 2.2 2.3 2.1 100 60 9 23 40 92 104 7.8 4.6 2.5 2.1 2.4 2.0 135 110 10 24 34 76 83 6.8 4.5 2.3 1.9 2.1 1.8 130 125 11 31 47 90 92 10.8 7.5 2.6 2.3 2.6 2.0 140 90 12 23 38 88 90 8.5 6.7 2.3 2.1 2.4 2.0 110 75 13 30 34 75 98 8.0 4.8 2.2 2.1 2.1 2.0 100 80 14 30 41 100 102 11.5 7.9 2.3 1.9 2.2 1.6 150 125 DB: Dinlenme basıncı SB: Sıkma basıncı RD (mA): Rektal duyarlılık, miliamper PTNML (ms): Pudental sinir terminal motor latensi, milisaniye, (R: Sağ sinir, L: Sol sinir) BDT (ml): Balon duyarlılık testi, mililitre sırasıyla 2.37 ± 0.14, 1.74 ± 0.25, 2.59 ± 0.20, 2.59 ± 0.20 ve 2.76 ± 0.14, 2.23 ± 0.25, 3.14 ± 0.20, 3.07 ± 0.19 olarak bulundu (Hepsi için p=0.001) (Tablo 1). Stimülasyon öncesinde dinlenme ve sıkma basınçları sırasıyla 27.9 ± 5.01 cmH2O ve 85.9 ± 9.8 cmH2O iken stimülasyon sonrasında bu değerler sırasıyla 41.86 ± 5.48 cmH2O ve 92.57 ± 10.3 cmH2O olarak bulundu (sırasıyla p=0.001 ve p=0.002). Pudendal sinire ait terminal motor latensi değerlerinde hem sağ hem de sol sinir için stimülasyon ile anlamlı olacak şekilde iletim sürelerinde kısalmaların olduğu gözlendi (p=0.001 ve p=0.001). Elektrik stimülasyonu ile yapılan rektal duyarlılık testinde ise rektum duyarlılığında stimülasyon sonrası belirgin artış olduğu tespit edildi (p=0.001). Balon distansiyonu ile yapılan duyarlılık testinde ise stimülasyon öncesi ve sonrasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlendi (117.14 ± 21.5 ml), (87.5 ± 22.3 ml), (p=0.001) (Tablo 2). İrdeleme İdiopatik Aİ sinirde gerilmeye bağlı injüri oluşturan birçok faktörle ilişkili olabilmektedir (uzamış vajinal doğum, anismus vb). İdiopatik Aİ tanısında temel nokta sinir kas bağlantı fonksiyonunun sağlam olmasıdır. Tanıda anokütanöz refleks aktivitesinin normal olduğunun gösterilmesi veya pudental sinir stimülasyonu ile kas cevabının yeterli düzeyde olduğunun tespit edilmesi gerekir.11 Kontinansın sağlanmasında en önemli parametreler rektum ve distal kolonun rezervuar fonksiyonu, sfinkter kompleksindeki rezistans ve anal kanalın duyarlılık derecesidir. Bu parametreler arasındaki ilişkiler sakral sinirlerle taşınan liflerin motor, duyu ve otonomik bağlantıları ile sağlanır. Distal barsağa ait otonom sinir sistemi ekstrinsik ve intrinsik komponentlerden oluşur. Ekstrinsik sistem hem sempatik hem de parasempatik liflerden oluşur. Ekstrinsik sinir sistemi aynı © TKRCD 2008 126 YÜKSEL ve ark. zamanda intrinsik sinir sisteminin aktivasyonunun düzenlenmesinden de sorumludur. Sakral sinirlerin direkt olarak uyarılması; sinir ağında etkileşim ve modülasyon oluşturarak pelvik effektör organları kontrol eden pleksusta uyarı meydana getirir. Bu uyarı sonucunda eksternal anal sfinkter, internal anal sfinkter ve pelvik taban kaslarında stimülasyona ait farklı cevaplar oluşabilir ve fonksiyonlarda düzelmeler gözlenebilir.12 SSS yöntemi sinire kadar ulaşan bir elektrod yardımı ile sakral sinirlerin direkt olarak uyarılmasını sağlar. Genellikle tercih edilen stimülasyon yöntemi bu olmasına karşın bu yöntemin invaziv bir teknikle gerçekleştiriliyor olması daha az invaziv yöntemlerin kullanımını gündeme getirmiştir. SSS’unda geçici ve kalıcı elektrodun yerleştirilmesi için iki kez cerrahi işleme gereksinim duyulması, maliyetinin yüksek olması ve cerrahi işleme bağlı enfeksiyon vb. gibi morbiditelerin görülebilmesi gibi nedenlerle bu yöntemin uygulanabilirliğinde bazı problemler yaşanmaktadır. Başlangıçta üriner inkontinans veya nörojenik mesane için kullanılan SSS yöntemleri ile hastaların anal sfinkter fonksiyonlarının yanında dışkılama fonksiyonlarında da belirgin düzelmeler sağlanmıştır. Bunun sonucu olarak SSS yöntemi hem anal inkontinans hemde idiopatik konstipasyonda kullanılmaya başlanmıştır.13 Periferik nöromodülasyon yöntemleri ise; daha az invaziv olmaları, daha düşük maliyete sahip olmaları ve morbidite riskinin son derece düşük olması gibi avantajları sayesinde günümüzde kullanıma giren yöntemlerdir.6 Otonom sinir sisteminin aktivasyonunun düzenlenmesi internal anal sfinkter fonksiyonunun düzenlenmesinde önemli bir basamağı oluşturur. Aktivasyonun değişmesi veya azalması idiopatik Aİ oluşumuna neden olabilen bir süreci içerir.14 Bu çalışmada periferik yolla sakral sinir sisteminin stimülasyonu ve otonom sinir sisteminin aktivasyonunun düzenlenmesi ile inkontinans skorunda oluşan değişiklikler; idiopatik Aİ tedavisinde periferik yaklaşımla sakral sinirlerin uyarılma yönteminin etkili olabileceğini ortaya koymaktadır. SSS uygulanan birçok çalışmada idiopatik Aİ olgularında 7 günlük gözlem periyodunda bile katı veya sıvı dışkı kaçırma sıklığında belirgin azalma olduğu gözlenmiştir.11 Bunun yanında özellikle hastalığa spesifik FIQL skorunda stimülasyon sonrasında belirgin iyileşme tespit edilmiştir.15 Anorektal fizyolojik çalışmalarda SSS ile anal sfinkter kasılma fonksiyonunda artış sonucunda sıkma basıncının arttığı gözlenmiştir. Buna ilave olarak istemli kasılma fonksiyonu belirgin olarak artmıştır. Rektum ve anal kanal duyu eşiklerinde azalma, acil defekasyon için gereken volüm miktarında düşmenin yanı sıra uzun süreli stimülasyonlarda rektum duvarının hiposensitizasyonunda azalma; stimülasyon © TKRCD 2008 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 ile kontinans sürecinde önemli değişikliklerin olduğunu göstermesi açısından önemlidir.16 Buradaki fizyopatolojik değişiklikler bugüne kadar tam olarak açıklanamamış olmasına rağmen birçok görüş öne sürülmüştür. Ekstrinsik otonom sinir siteminin bir göstergesi olan rektum mukozasının kan akımının lazer doppler ile ölçümünde, 1 V ile SSS yapılan olgularda dahi kan akımında belirgin yükselmelerin olduğu tespit edilmiştir.17 Bu çalışmada Wexner, FISI ve FIQL inkontinans skorlarında sakral sinirlerin periferal yolla perkütan olarak uyarılması sonucunda belirgin düzelmeler tespit edildi. Ayrıca hem dinlenme hem de sıkma basınçlarında olan düzelmeler; PTS aracılığı ile indirekt olarak sakral sinir sisteminin uyarılmasının direkt uyarılması kadar etkili olabileceğini göstermektedir. Pudendal sinir terminal motor latensi değerlendirmesinin idiopatik Aİ olan hastalarda normal olması gerekir. Çünkü pudendal sinir hızlı ileti sağlayan liflerden oluşur. Ancak bu liflerin çoğunluğunun hasarı durumunda iletim süresinde uzamalar oluşabilir.18 İdiopatik Aİ nedeniyle sakral sinir sisteminin uyarılması planlanan hastalarda pudental sinir uyarımının normal olması önemlidir. Aksi takdirde uygulanan stimülasyon karşılığında etkili bir cevap alınamayabilir. Bu çalışmada da stimülasyon öncesi pudendal sinir latensi değerleri normal düzeylerde iken stimülasyon sonrası bu değerlerin daha düşük olduğu gözlendi ve bu sonuçların sinir iletim süresinin kısalması yanında mukozal duyarlılığın artması ile ilişkili olabileceği düşünüldü. Vasudevan ve ark. yaptıkları çalışmada Aİ olan hastalarda anal kanal ve rektum mukozasında belirgin şekilde hiposensitizasyon olduğunu ortaya koymuşlardır. Duyarlılığın azalmasında afferent duyu liflerinin etkilenmesinin yanında, rektum ve anal kanal mukozasında kan akımının azalması ve mukozal düzeyde reseptör cevabının optimum olmasında etkili olan hücrenin depolarizasyon ve repolarizasyon dengesindeki bozukluklar da etkili olabilmektedir.19 Bu çalışmada rektal duyarlılığın periferik nöromodülasyon ile belirgin olarak arttığı tespit edildi ve bu artışın afferent duyu liflerinin fonksiyonunda olan değişikliklerin yanında rektum mukozasının kan akımında olan değişiklerle de ilgili olabileceği sonucuna varıldı. Rosen ve ark. yaptıkları çalışmada Aİ olan hastalarda balon distansiyonu ile değerlendirilen rektal duyarlılıkta belirgin artış olduğunu tespit etmişler ve bu artışı sakral sinirlerdeki afferent duyu liflerinin etkilenmesi ile açıklamışlardır.20 Bu çalışmada da stimülasyon öncesinde yüksek volüm ile sağlanabilen rektal duyarlılık, stimülasyon sonrasında azalma gösterdi. Bu bize sakral sinir sisteminin uyarılmasının afferent duyu lifleri üzerinde etkili olduğunu ve bunun sonucunda rektumun Vol. 18, No.3 İDİOPATİK ANAL İNKONTİNANS TEDAVİSİNDE NÖROMODÜLASYONUN ETKİNLİĞİ 127 volüme karşı duyarlılığında artış olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak PTS’in perkütan olarak stimülasyonu sonucunda sakral sinirlerin indirekt olarak uyarılması; sakral sinirlerin direkt olarak uyarılması yöntemine göre idiopatik Aİ tedavisinde kolay uygulanabilen, ucuz, cerrahi girişim gerektirmeyen ve tedavi dönem- leri arasındaki sürenin uzun olması nedeniyle hastalar tarafından kolay tolere edilebilen bir yöntemdir. Bu çalışmada idiopatik Aİ tedavisinde periferik nöromodülasyon uygulanımı ile elde edilen sonuçlar daha geniş olgu serileri ile desteklenmelidir. Çünkü bu tür olgularda tedavi yaklaşımları son derece sınırlıdır. Kaynaklar 1. Perry S, Shaw C, McGrother C, et al. Prevalence of faecal incontinence in adults aged 40 years or more living in the community. Gut 2002;50:480– 84. 2. Roberts RO, Jacobsen SJ, Reilly WT, et al. Prevalence of combined fecal and urinary incontinence: a community-based study. J Am Geriatr Soc 1999;47:837-41. 3. Kenefick NJ, Christiansen J. A review of sacral nerve stimulation for the treatment of faecal incontinence. Colorectal Dis 2004;6:75–80. 4. Tanagho EA, Schmidt RA. Bladder pacemaker: scientific basis and clinical future. Urology 1982;20:614-19. 5. Vaizey CJ, Kamm MA, Turner IC, Nicholls RJ, Woloszko J. Effects of short-term sacral nerve stimulation on anal and rectal function in patients with anal incontinence. Gut 1999;44:407–12. 6. Shafik A, Ahmed I, El-Sibai O, Mostafa RM. Percutaneous peripheral neuromodulation in the treatment of fecal incontinence. Eur Surg Res 2003;35:103-107. 7. Warwick R, Williams PL. Neurology. In. Warwick R, Williams PL(eds): Gray’s anatomy. 35th ed. Edinburgh: Longman; 1975. p1056-64. 8. Jorge JM, Wexner SD. Etiology and management of fecal incontinence. Dis Colon Rectum 1993;36:77–97. 9. Pauls RN, Silva WA, Rooney CM, et al. Sexual function following anal sphincteroplasty for fecal incontinence. Am J Obstet Gynecol 2007;197:618. 10. Rockwood TH, Church JM, Fleshman JW, et al. Fecal incontinence quality of life scale. Quality of life instrument for patients with fecal incontinence. Dis Colon Rectum 2000;43:9–17. 11. Matzel KE, Stadelmaier U, Hohenberger W. Innovations in fecal incontinence: sacral nerve stimulation. Dis Colon Rectum 2004;47:1720-28. 12. Malouf AJ, Wiesel PH, Nicholls T, Nicholls RJ, Kamm MA. Short-term effects of sacral nerve stimulation for idiopathic slow transit constipation. World J Surg 2002;26:166-70. 13. Jarrett ME. Neuromodulation for constipation and fecal incontinence. Urol Clin North Am 2005;32:79-87. 14. Jarrett ME, Mowatt G, Glazener CM, et al. Systematic review of sacral nerve stimulation for faecal incontinence and constipation. Br J Surg 2004;91:1559-69. 15. Malouf AJ, Vaizey CJ, Nicholls RJ, Kamm MA. Permanent sacral nerve stimulation for fecal incontinence. Ann Surg 2000;232:143-48. 16. Kenefick NJ, Emmanuel A, Nicholls RJ, Kamm MA. Effect of sacral nerve stimulation on autonomic nerve function. Br J Surg 2003;90:1256-60. 17. Emmanuel AV, Kamm MA. Laser Doppler measurement of rectal mucosal blood flow. Gut 1999;45:64-69. 18. Osterberg A, Graf W, Edebol Eeg-Olofsson K, Hynninen P, Påhlman L. Results of neurophysiologic evaluation in fecal incontinence. Dis Colon Rectum 2000;43:1256-61. 19. Vasudevan SP, Scott SM, Gladman MA, Lunniss PJ. Rectal hyposensitivity: evaluation of anal sensation in female patients with refractory constipation with and without faecal incontinence. Neurogastroenterol Motil 2007;19:660-67. 20. Rosen HR, Urbarz C, Holzer B, Novi G, Schiessel R. Sacral nerve stimulation as a treatment for fecal incontinence. Gastroenterology 2001;121:36-41. © TKRCD 2008 ÖZGÜN MAKALE 128 Pilonidal Sinüs Cerrahisinde Kaudal Anestezi Kullanılabilir mi? Can We Use Caudal Anesthesia in Pilonidal Sinus Surgery? HIZIR YAKUP AKYILDIZ, BORA ÇATAL, METİN ASLAN, GÜVEN YİĞİT, İSMAİL BİRİ, MUSTAFA GÜNDÜZ, BÜLENT GÜLEÇ Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kayseri ÖZET Amaç: Pilonidal sinüs ameliyatlarında, ameliyat sonrası ağrıyı azaltmak ve hastanede kalış süresini sınırlamak için değişik cerrahi ve anestezi teknikleri kullanılmıştır. Kaudal blokaj, yıllardır kullanılan eski, basit ve ekonomik bir anestezi tekniğidir. Bizim bu çalışmada amacımız, kaudal epidural blokajın, pilonidal sinüs ameliyatlarında kullanılabilirliğini araştırmaktır. Hastalar ve Yöntemler: Bu prospektif çalışma 203 pilonidal sinüs hastasında gerçekleştirildi. Hastalar rastgele 3 gruba; kaudal, spinal yada sedasyonla lokal anestezi alacaklar olarak ayrıldı. Ameliyat süresi, erken komplikasyon oranı, ağrı şiddeti, motor fonksiyon, taburcu olma süresi, ağızdan beslenmeye başlama zamanı ve ilk ağrı kesici ihtiyacı değerlendirildi. Bulgular: Hastaların demografik bilgileri, ameliyat süresi, erken komplikasyon oranı ve taburcu zamanları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi. Ameliyattan sonraki ilk 6 saatte ağrı şiddeti ve analjezik ihtiyacı kaudal grubunda diğer iki gruba göre anlamlı olarak daha düşük bulundu. Sonuç: İyi seçilmiş pilonidal sinüs hastalarında, kaudal anestezi etkili, güvenli ve yararlı bir anestezi yöntemidir. Anahtar kelimeler: Kaudal anestezi, Pilonidal sinüs, Cerrahi, Ağrı Hızır Yakup Akyıldız, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, 38039, Kayseri e-posta: [email protected] Kolon Rektum Hast. Derg. 2008: 128- 132 © TKRCD 2008 ABSTRACT Purpose: A variety of surgical and anesthetic techniques have been used in an attempt to decrease postoperative pain or to limit the duration of hospital stay in pilonidal sinus surgery. Caudal blockade is an old, simple, and economic anesthetic technique that has been used for many years for superficial operations. Our aim is to verify whether caudal epidural block could be applied in pilonidal sinus surgery. Patients and Methods: Two hundreds three patients were admitted to this prospective randomized study. Patients were randomly assigned to receive either caudal anesthesia, spinal anesthesia or local anesthesia with sedation. Operation time, early complication rate, pain intensity, motor function, time to home-readiness, time to oral intake, and time to first request of supplemental analgesics were evaluated. The patients were followed up to 2 days after surgery. Results: There were no statistically significant differences between groups in patient demographics, operation time, early complication rate, and discharge time. All pain scores performed during the first 24 hours after operation were in favor of the caudal group, with a statistically significant difference throughout the first 6 hours after surgery. Similarly, the need for postoperative analgesia was found to be statistically higher in the spinal and local anesthesia with sedation groups than in the caudal group for the first 6 hours after surgery. Conclusion: Caudal anesthesia in selected cases is an effective, safe, and useful alternative to spinal anesthesia in pilonidal sinus surgery. Key words: Caudal anesthesia, Pilonidal sinus, Surgery, Pain © TKRCD 2008 Vol. 18, No.3 PİLANİDAL SİNÜS CERRAHİSİNDE KAUDAL ANESTEZİ Giriş Pilonidal sinüs genellikle genç ve orta yaşlı erkek hastalarda görülen kronik, tekrarlayıcı bir hastalıktır. Pilonidal sinüs rahatsızlığının cerrahi müdahalesinden sonra genellikle hastayı rahatsız edecek kadar ağrı görülebilmekte ve 5 güne kadar hastanede kalma gerekebilmektedir.1-2 Pilonidal sinüs ameliyatlarında, ameliyat sonrası ağrıyı azaltmak ya da hastanede kalma süresini sınırlamak için değişik cerrahi ve anestezi teknikleri kullanılmıştır. Anorektal ameliyatlarda, sedasyonla lokal anestezi, spinal anestezi ve genel anestezi sıkça kullanılan tekniklerdir.3-4 Kaudal blokaj, yıllardır kulanılan eski, basit ve ekonomik bir anestezi tekniğidir. Sakral açıklıktan girilerek epidural bölgenin en alt bölgesine ulaşılan kolay ve güvenli bir yöntemdir.5 Diğer lokal antestezi metodlarında da olduğu gibi, bu yöntemle genel anestezide görülebilen boğaz ve baş ağrısı, bazı nörolojik belirtiler, havayolu travması ve kas ağrısı gibi yan etkiler azaltılabilir ya da ortadan kaldırılabilir. Biz çalışmamızda kaudal epidural blokajın, yetişkin hastalarda yapılan pilonidal sinüs ameliyatlarında basit, güvenilir ve ekonomik bir anestezi metodu olarak kullanılabileceğini göstermeyi hedefledik. 129 resi, ağızdan beslenmeye başlama zamanı, ilk ağrı kesici ihtiyacının zamanı açısından değerlendirmeler yapıldı. Hastalar ameliyattan sonra 2 gün gözlem altında tutuldu. Ameliyat sonrası ağrı 100-mm görsel analog skala (VAS) kullanılarak ölçüldü. Ameliyat öncesi ve sonrası görülen yan etkiler de (mide bulantısı, kusma, baş ağrısı, idrara çıkma zorluğu) değerlendirildi. Ameliyattan 6, 12, 24, 36 ve 48 saat sonraki ağrı ölçümleri yapıldı. Ameliyattan sornaki ilk saaat içerisinde, ağrı skalasına göre 50mm veya daha fazla değer gösteren uyanma odasında ki hastalara damariçi pethidine (0.5 mg/kg) yavaşça verildi. Hastanın, hastaneden taburcu olması konusundaki karar, ameliyatı gerçekteştiren hekim tarafından, hastanın yarasının durumu, 40-mm altında ağrı skoru görülmesi ve genel tıbbi durumu göz önünde tutularak verildi. Çalışmanın verileri SPSS istatistik paketi, versiyon 13.0 (Chiacago, Illinois) ile değerlendirildi. Veriler, ortalama ± standart sapma (SD) veya ortalama ile ifade edildi. Destek opioid ihtiyacı ve ağrı skorları açısından gruplar arasındaki farklılığı anlayabilmek için tek yönlü değişken analizi (Post hoc Tukey) kullanıldı. Gruplar arası kategorisel değişikenlerin farklılıklarını görebilmek için chi-square testinden faydalanıldı. Hastalar ve Yöntemler Prospektif çalışmamıza 203 hasta katıldı. Sadece küçük, semptomatik ve komplike olamayan pilonidal sinus hastaları onamları alındıktan sonra bu çalışmaya dahil edildi (Daha önce cerrahi müdahale geçirmiş olanlar, ikiden fazla ağızla cilde açılanlar, enfekte olanlar ve lidokaine alerjisi olan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır). Herbir hastanın anestezi tekniği rastgele olarak (bilgisayar yardımıyla) belirlendi. Kaudal grubuna 20 G Braun damar içi iğne ile (14-20 mL %0.5 bupivakain), spinal grubuna 25-G spinal iğne ile (1.8-2.0 mL %0.5 ağır bupivakain L3-4, L4-5 lateral dekübit pozisyonunda) ve lokal anestezi grubuna da 15 ml %2’lik lidokain, 15 ml %5’lik bupivakain (1:200.000 epinefrinle beraber pilonidal sinüs cerrahi sınırlarına dairesel enjeksiyonlarla) uygulandı. Bir jilet yardımıyle cerrahi müdahaleden bir gün önce, ameliyat alanındaki kıllar temizlendi. Ameliyat alanı,bütün hastalarda povidine-iodine solüsyonu ile silindi ve hava teması ile kurumasından sonra ameliyata başlandı.6 Seçim kriterlerine bağlı olarak, hastalarımızın çoğuna eksizyon ve basit birincil kapama işlemi uygulandı. Ameliyat sonrası takipleri yapan ve bilgileri toplayan hemşireler, kullanılan anestezi metodundan habersizdiler. Hastalara ameliyat süresi, erken komplikasyon oranı, ağrı şiddeti, motor fonksiyon, taburcu sü- Bulgular Pilonidal sinüsü olan ve seçilme kriterlerine uyan 203 hasta ameliyat edildi. Bunlardan 66’sı kaudal anestezi (18-38 yaşları arasında), 69’u spinal anestezi (19-40 yaşları arasında), 68 tanesi ise sedasyon ve lokal anestezi ile (18-39 yaşları arasında) ameliyat edildi. Kaudal grup içinde 61 hastanın cerrahi anestezisi mükemmel geçmiş olup sadece 5 hasta için ek lokal anestezi gerekti. Spinal anestezi grubunda 4 hasta için ek lokal anestezi gerekirken sedasyon ile birlikte lokal anestezi alan grupta 9 hasta ek doza ihtiyaç gösterdi. Gruplar arasında, ameliyatın çeşitleri açısından fark saptanmadı. Gruplar arasında hasta demografisi, anestezi memnuniyeti, ameliyat süresi, ortalama kan basıncı ve hemoglobin oksijen satürasyonu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Ağızdan beslenmeye başlama ve taburcu olma sürelerinin kaudal anestezi ve sedasyon ile lokal anestezi alan gruplarda spinal anestezi alan gruba göre belirgin bir şekilde daha kısa olduğu saptandı (p<0.05). Spinal anestezi grubunda, 9 hastada baş ağrısı, 6 hastada mide bulantısı, 2 hastada kusma ve 7 hastada da idrar retansiyonu görüldü. İdrar retansiyonu görülen hastalardan 3’üne mesane kateterizasyonu gerekti. Baş ağrısı çeken hastaların tümüne geneleksel yöntemler (yatak istirahatı, rehidrasyon, parasetamol ve gerekli © TKRCD 2008 Akyıldız ve ark. 130 olduğu durumlarda opioid ve antiemetikler) uygulandı. Bu yöntemler, belirtilerin kontrol edilmesi ve daha agresif bir tedaviye ihtiyaç bırakılmaması açısından etkili oldu. Diğer gruplarda baş ağrısı ve idrar zorluğu çeken hasta olmadı ve bu fark istatistiksel olarak da anlamlıydı (p<0.05) . İlk 6 saatinde istatistiksel olarak dikkate değer bir fark olmak üzere, ameliyattan sonraki ilk 24 saat içinde yapılan ağrı değerlendirmelerinde kaudal grup daha avantajlı görüldü (Tablo 1). Benzer şekilde, ameliyat sonrası ilk 6 saatteki ağrı kesici ihtiyacının spinal ve sedasyon ile lokal anestezi gruplarında kaudal anestezi grubuna göre istatistiki olarak daha fazla olduğu görüldü (Tablo 2). Yukarıda sayılan bulgulara ek olarak, kaudal ve sedasyon ile lokal anestezi gruplarında hiç motor blokaj görülmedi (p<0.05). Komplikasyon 29 hastada saptandı. Komplikasyon gelişen hastaların 18’inde yara enfeksiyonu ve 11’inde ise yara ayrışması vardı. Rekürrens oranları gruplar arasında %6 ila %8 arasında değişti. Komplikasyonlar ve rekürrens açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. İrdeleme Pilonidal sinüs tedavisinde konservatif yaklaşımdan, geniş eksizyona kadar değişik metodlar uzun süredir Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 kullanılmaktadır. Bazı yazarlar birincil yaranın kapatılmasını, bazıları açık bırakılmasını, bazıları da fasya ya da kas fleplerinin kullanımını önermektedir.7,8 Pilonidal sinüs ameliyatlarında, lokal anestezi, spinal anestezi ve genel anestezi yaygın olarak kullanılan anestezi metodları arasındadır.3,4,9 Hastanede kalma süresini azaltmak için, pilonidal sinüs ameliyatı geçirecek hastalarda genel anestezi kullanımından kaçınılması ve ameliyat sonrası yeterli analjezinin sağlanması gereklidir.10,11 Genel anestezi sonrasında görülebilen yaygın yan etkiler (azalan pulmoner komplians, hava yolu problemleri, kardiyovasküler dengesizlikler, yüksek intraoperatif maliyet, gözü koruma gereksinimi, vb) sebebiyle spinal ve lokal teknikler yaygınca kullanılmaktadır. Spinal anestezinin popülerliği, geçici radiküler ağrı, idrar retansiyonu, baş ağrısı gibi komplikasyonlar sebebiyle azalmıştır.12-14 Sedasyon ile birlikte kullanılan lokal anestezi, hastanede kalma süresini ve ağrıyı azaltmada başarılı olmakla birlikte, sadece sınırlı operasyonlarda kullanılabilmiştir.15,16 Bunları yerine kaudal anestezi tercih edilebilir mi? Pilonidal sinüs hastalığının ideal tedavisinde, hastanede kalma süresinin kısaltılması, doku travmasının en aza indirilmesi, genel anesteziden kaçınılması, ameliyat sonrası etkili bir analjezik sağlanması hedeflenmelidir. Tablo 1. Grupların VASª değerleri. VAS 1 Kaudal Spinal L ve S VAS 2 Kaudal Spinal L ve S VAS 3 Kaudal Spinal L ve S VAS 4 Kaudal Spinal L ve S VAS 5 Kaudal Spinal L ve S n ortalama SD 61 65 59 9.51 6.46 7.62 6.564 5.429 5.926 > 0.05 61 65 59 16.39 57.08 51.04 7.645 12.403 12.105 < 0.05 61 65 59 45.98 47.08 49.46 9.992 7.229 7.108 > 0.05 61 65 59 34.10 36.15 38.10 8.968 6.947 6.564 > 0.05 61 65 59 30.57 33.05 32.46 7.077 7.037 7.055 > 0.05 Değerler ortalama ± SD olarak verildi (T test ve ANOVA test). ªVAS, visual analogue scale; VAS 1, birinci saatteki VAS değeri; VAS 2, 6. saatteki VAS değeri; VAS 3, 12. saatteki VAS değeri; VAS 4, 24. saatteki VAS değeri; VAS 5, 36. saatteki VAS değeri. L ve S: Sedasyonla beraber lokal anestezi. © TKRCD 2008 p 131 PİLANİDAL SİNÜS CERRAHİSİNDE KAUDAL ANESTEZİ Vol. 18, No.3 Tablo 2. Ek analjezik ihtiyacı. Kaudal Spinal Lokal ve Sedasyon Toplam n (%) n (%) n (%) n % p* İlk analjezik isteği 0-6 saat Yok Var 58 3 65.1 3.1 18 47 20.2 48.9 13 46 14.6 47.9 89 96 48.1 51.8 0.0001 7-12 saat Yok Var 11 50 32.3 33.1 17 48 50 31.7 6 53 17.6 35.0 34 151 18.3 81.6 > 0.05 * Chi-square testi Bölgesel anestezideki eğilimler, lokal anestezi dozunun azaltıp, segmenter blok sağlama yönünde gelişmektedir. Sicard ve Cathelin tarafından tarif edilen kaudal anestezi, lokal anestetiğin kaudal kanal içerisine enjekte edilmesiyle oluşturulmuştur.17 Sakral ve lumbar sinir köklerinde bir blokaj oluşturur ama kullanımı yetişkinlerde, çocuklarda olduğu kadar yaygın değildir.18-20 Bu sayede, anorektal bölgede seçici bir duyusal ve motor blokaj elde edilirken, bacaklarda motor blokaj meydana gelmemektedir. Bu da, erkenden ayağa kalkma ve kısa sürede taburcu olma imkanını doğurmaktadır. Taburcu olma süresi kaudal anestezi ve sedasyon ile lokal anestezi alan grupta spinal grubuna oranla daha kısa olarak gözlenmiştir (p<0.05). Bu iki grup arasında ise istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (Tablo 3). Spinal grupta muhtemelen baş ağrısı, idrar retansiyonu, mide bulantısı ve kusma gibi daha fazla görülen yan etkiler nedeniyle taburcu süresi ve ağızdan beslenmeye başlama süresi belirgin biçimde daha uzundur. Her ne kadar, kaudal anestezinin, kaudal epidural alana bakteri girmesi riski, enjeksiyon yapılan alan yakınlarındaki enfeksiyonun epidural alana bulaşma riski, koagülopati, konjenital aşağı omurga veya meninks anomalileri gibi sebeplerle pilonidal sinüs ameliyatlarında kullanımı uygunsuz bulunmuşsa da, yılllardır çocuk ve erişkinlerin perianal bölgedeki cerrahi girişimlerinde önemli bir yan etki görülmeden kullanılmaktadır.21 Seçilmiş 61 hastada hiçbir sistemik enfeksiyon problemiyle karşılaşmadan kaudal anestezi ile pilonidal sinüs cerrahisi uyguladık. Hastaların sadece 4 tanesi yüzeyel yara enfeksiyonu nedeniyle tekrar hastaneye yatırılıp düzenli pansumanlarla tedavi edildiler. Bu sebeple, sinir sistemi enfeksiyonu riskinin getirdiği endişenin, iyi seçilmiş hastalarda pilonidal sinüs cerrahisinde kaudal anestezinin kullanılmasını engellememesi gerektiğini düşünüyoruz. Gruplar arasında ortalama VAS skorları, yan etkiler, ilk analjezik gereksinimi, ağızdan beslenmeye başlama zamanı, taburcu edilme süresi arasındaki belirgin farklılıklar olması ve bu farklılıkların kaudal ve sedasyon ile lokal anestezi alan grupların lehine bir sonuç göstermesi, pilonidal sinüs ameliyatlarındaki seçilmiş vakalarda kaudal anestezinin kullanılabileceğini desteklemektedir. Sonuç olarak, seçilmiş pilonidal sinüslü hastalarda kaudal anestezinin, erken ameliyat sonrası süreçte daha az ağrı skorları, daha az analjezik ilaç kullanım gereksinimi, daha az yan etki oranları sağlayarak, spinal anestezi ve sedasyonla beraber lokal anesteziye etkili, güvenli ve Tablo 3. Her grubun ameliyat, anestezi, ağızdan beslenmeye başlama ve taburcu olma süreleri. Lokal ve Sedasyon Anestezi etkinliği (dakika) Ameliyat süresi (dakika) Beslenmeye başlama (dakika) Taburcu için hazır olma (dakika) 38 ± 14 27 ± 13 13 ± 45† 81 ± 12† Spinal Kaudal 75 ± 16* 29 ± 12 65 ± 14 209 ± 108 71 ± 11* 28 ± 14 15 ± 36† 96 ± 23† Değerler ortalama ± SD olarak verildi. * p<0.05 sedasyonla lokal anesteziye göre anlamlı † p<0.05 spinal anesteziye göre anlamlı © TKRCD 2008 132 Akyıldız ve ark. kullanışlı bir alternatif olduğunu düşünmekteyiz. Ultrason ya da MR ile invazyonun derinliği ve çevresel lenf bezleri tutulumu titizlikle araştırılmalıdır.13 Vakaların % 10-15’inde kan yolu ile uzak metastazlar olu- Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 şur. En sık metastaz görülen organ karaciğerdir. Tanı sırasında uzak metastaz görülme olasılığı çok düşüktür. Ancak hastaların yaklaşık % 40’ı daha sonra gelişen uzak metastazlar nedeniyle ölürler.14 Kaynaklar 1. Viciano V, Castera JE, Medrano J, et al. Effect of hydrocolloid dressings on healing by second intention after excision of pilonidal sinus. Eur J Surg 2000;166:229–32. 2. Bascom J. Pilonidal disease: long-term results of follicle removal. Dis Colon Rectum 1983;26:800– 807. 3. Fleischer M, Marini CP, Statman R, Capella J, Shevde K. Local anesthesia is superior to spinal anesthesia for anorectal surgical procedures. Am Surg 1994;60:812–15. 4. Li S, Coloma M, White PF, et al. Comparison of the costs and recovery profiles of three anesthetic techniques for ambulatory anorectal surgery. Anesthesiology 2000;93:1225–30. 5. Rahman S, Siddiqui MA, Haque M, et al. Caudal anesthesia in pediatric surgical practice. Mymensingh Med J 2006;15:197–203. 6. Ellehorn JD, Smith DD, Schwarz RE, et al. Paintonly is equivalent to scrub-and-paint in preoperative preparationof abdominal surgery sites. J Am Coll Surg 2005;201:737-41. 7. Anyanwu AC, Hossan S, Williams A, Montgomery AC. Karydakis operation for sacrococcygeal pilonidal sinus disease: experience in a district general hospital. Ann R Coll Surg Engl 1998;80:197–99. 8. Khaira HS, Brown JH. Excision and primary closure of pilonidal sinus. Ann R Coll Surg Engl 1995;77:242–44. 9. Thompson-Fawcett MW, Cook TA, Baigrie RJ, Mortensen NJ. What patients think of daysurgery proctology. Br J Surg 1998;85:1388. 10. Destito C, Romagnoli A, Pucello D, Mercuri M, Marian AW. Pilonidal sinus: long term results of excision and closure technique. Review of the literature. Giornale Chirurgia 1997;18:441–46. 11. Naja MZ, Ziade MF, El Rajab M. Sacrococcygeal local anesthesia versus general anesthesia for pilonidal sinus surgery: a prospective randomised trial. Anesthesia 2003;58:1007–12. © TKRCD 2008 12. Freedman JM, Li DK, Drasner K, et al. Transient neurologic symptoms after spinal anesthesia: an epidemiologic study of 1.863 patients. Anesthesiology 1998;89:633–41. 13. Halpern S, Preston R. Postdural puncture headache and spinal needle design: metaanalyses. Anesthesiology 1994;81:1376–83. 14. Pollock JE, Neal JM, Stephenson CA, Wiley CE. Prospective study of the incidence of transient radicular irritation in patients undergoing spinal anesthesia. Anesthesiology. 1996;84:1361–67. 15. Senapati A, Cripps NP, Thompson MR. Bascom’s operation in the day-surgical management of symptomatic pilonidal sinus. Br J Surg 2000;87:287–89. 16. Ortiz HH, Marti J, Sitges A. Pilonidal sinus: a claim for simple tract incision. Dis Colon Rectum 1977;20:325–28. 17. Schrock TR. Large intestine. In: Way LW, ed. Current Surgical Diagnosis and Treatment. New York: Prentice Hall; 1991:633–80. 18. Van Elstraet AC, Pastureau F, Lebrum T, Mehdaoui H. Caudal clonidine for postoperative analgesia in adults. Br J Anaesth 2000;84:401–402. 19. Chou WY, Hsu CJ, Cheng JT, et al. Anesthetic effect of epidural anesthesia with cephalad or caudad catheterization for ankle surgery or hemorrhoidectomy. Acta Anaesthesiol Scand Suppl 2005;49:406–10. 20. Horinaga M, Nakashima J, Nakanomo T. Efficacy compared between caudal block and periprostatic local anesthesia for transrectal ultrasound-guided prostate needle biopsy. Urology 2006;68:348–51. 21. Sungurtekin H, Sungurtekin U, Ergun E. Local anesthesia and midazolam versus spinal anesthesia in ambulatory pilonidal surgery. J Clin Anesth 2003;15:201–205. ÖZGÜN MAKALE Vol. 18, No.3 Kolonoskopi Öncesi Barsak Temizliğinde Sodyum Fosfat ve Sennosid’in Karşılaştırılması: Prospektif Randomize Çalışma Comparison of Sodium Phosphate and Sennoside Solutions in Bowel Preperation Before Colonoscopy: Prospective Randomised Trial İlker SÜCÜLLÜ, A.İlker FİLİZ, Ouz OKUL, Ergün YÜCEL, Yavuz KURT, M.Levhİ AKIN GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Üsküdar, İSTANBUL. ÖZET Amaç: Kolonoskopinin uygun ve tam yapılabilmesi için iyi barsak temizliği şarttır. Yetersiz barsak temizliği, lezyonların atlanmasına sebep olabileceği gibi yeniden hazırlık yapılmasına da neden olarak maliyeti artıracaktır. Çalışmamızda barsak temizliği için kullanılan ilaçlardan, sodyum fosfat (NaP) ve sennosid’in barsak temizliğindeki etkinliğini, yan etkilerini ve hasta toleransını değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Yaş-cinsiyet ayırımı yapmaksızın ardışık 60 hasta çalışmaya alındı. Hastalar rastgele 2 gruba ayrıldı. Tüm hastalara 2 günlük berrak diyet önerildi. Birinci gruba, kolonoskopiden 1 gün önce, 90ml NaP (45ml + 45ml) ile ikinci gruba ise 500 ml sennosid (250ml + 250ml) ile barsak temizliği yapıldı. Hastalar kolonoskopiden önce, bir daha kolonoskopi yapılması gerekirse aynı ilacı kullanmak isteyip-istemeyecekleri ve ilaç alımı sonrası gelişen yan etkiler açısından sorgulandı. Kolon temizliği, hangi ilaçla hazırlık yapıldığını bilmeyen bir başka araştırmacı tarafından 1’den 4’e kadar (1 mükemmel - 4 kötü) sınıflandırıldı. Bulgular: Birinci gruptaki erkek/kadın oranı 17/13 olup, yaş ortalaması 56 idi. Aynı oranlar 2.grupta 16/14 ve 59 yaş idi. Sennosid grubunda 3 hastada ilaç alımı sonrasında abdominal kramp, mide bulantısı ve kusma oldu. NaP grubunda Dr. İlker SÜCÜLLÜ, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, 34668, Üsküdar-İSTANBUL e–posta: [email protected] Bu çalışma, 28-31 Mayıs 2008 Antalya’da, Ulusal Cerrahi Kongresinde, sözlü bildiri olarak sunulmuştur. Kolon Rektum Hast. Derg. 2008; 133-137 herhangi bir yan etki görülmedi. Birinci gruptaki hastaların 22 (%73)’si yeniden kolonoskopi yapılması gerekirse aynı ilacı almayı kabul ederken, bu oran 2. gruptaki hastalarda 12 (%40) idi. Birinci grupta kirlilik derecesi (1 mükemmel - 4 kötü) 1.47 ± 0.63, ikinci grupta ise 1.61 ± 0.76 olarak bulundu (p=0.417). Sonuç: Kolonoskopi öncesi iki gün boyunca berrak diyet ve sonrasında 90ml NaP veya 500 ml sennosid solüsyonu yeterli barsak temizliği sağlamaktadır. NaP, sennoside göre hastalar tarafından daha iyi tolere edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Kolonoskopi, Barsak temizliği, Sennosid, Sodyum fosfat. ABSTRACT Purpose: A good colon cleansing is necessary to perform an adequate and full colonoscopy. Some colonic lesions can be overlooked with an inadequate bowel preperation and reprepation causes an increased cost and time. The aim of this study is to compare the efficacy, side effects and patients’ tolerability of sodium phosphate and sennoside solutions in precolonoscopic colon cleansing. Method: Sixty patients were included in the study. The patients were consecutively randomised into two groups. All patients received liquid diet for two days before the examination. In the first group, the patients received 90 ml NaP (45 ml + 45 ml), and in the second groups patients received 500 ml sennoside (250 ml + 250 ml) at the day prior to colonoscopy. Before colonoscopy, patients were questioned about the complaints and were also asked if they woued prefer the same © TKRCD 2008 SÜCÜLLÜ ve ark. 134 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 solutions or not, if repreperation is needed. At the end of each colonoscopy, another colonoscopist blindly scored cleansing according to the scoring system (1 excellent -4 bad). Results compared with student-t test. Results: The male/female ratio in group 1 was 17/13 and the median age was 56 years, while the male/female ratio was16/14 and the median age was 59 years in group 2. Abdominal pain, vomiting and nausea were seen at three patients in sennoside group. No side effects were seen at NaP group. Twenty-two patients (73%) from group 1, twelve patients (40%) from group 2 responded that they could use the same solution for bowel preperation if recolonoscopy is needed. The median cleansing grade for the first group was 1.47 0.63 and it was 1.61 0.76 for the second group (p=0.417). Conclusion: Both oral solutions after two days liquid diet proved to be equally effective and safe. However, patient tolerance of NaP demonstrated a clear advantage over sennoside. Key words: Colonoscopy, Bowel preperation, Sennoside, Sodium phosphate. Giriş Kolonoskopi, kolonik lezyonların tanı ve tedavisinde vazgeçilmez bir yer tutmaktadır.1 Kolonoskopi ile polipektomi, kanamalı lezyonlara müdahale, stent koyma, yabancı cisim çıkartma gibi sadece tanıya yönelik değil, tedaviye yönelik işlemler de yapılabilmektedir. Kolonoskopinin bu özelliği, radyolojik yöntemlere (baryumlu kolon grafisi, BT kolonografi, vs.) olan üstünlüğüdür.2 Kolorektal lezyonlar dendiğinde akla gelen en önemli lezyon; dünyada kanser ölümlerinde ikinci sırada olan kolon kanseridir.3 Kolonoskopinin kolon kanseri tanısında duyarlılığı %95’tir.4 Kolonoskopinin uygun ve tam yapılabilmesi; iyi bir barsak temizliğine, işlem esnasında hasta ve endoskopisti rahat ettirecek premedikasyona ve işlemi yapan hekimin tecrübesine bağlıdır. Yetersiz barsak temizliği, lezyonların atlanmasına sebep olabileceği gibi yeniden hazırlık yapılmasına neden olarak maliyeti de artıracaktır. İyi bir barsak temizliğinde amaç; fazla sayıda karşılaştırmalı çalışma olmasına karşın, sennosid ile diğer laksatiflerin karşılaştırıldığı çalışmalar sınırlıdır.5-13 Çalışmamızda, NaP ve sennosid’in barsak temizliğindeki etkinliğini, yan etkilerini ve hasta toleransını değerlendirmeyi amaçladık. Hastalar ve Yöntemler Yaş-cinsiyet ayırımı yapmaksızın, Ocak 2007 – Mart 2008 tarihleri arasında, elektif kolonoskopi yapılmak üzere servisimize müracaat eden, işlem öncesi alınan rutin biyokimyasal değerleri normal olan, ardışık 60 hasta çalışmaya alındı. Renal yetmezliği, intestinal obstrüksüyonu, semptomatik konjestif kalp yetmezliği, son 3 ay içerisinde geçirilmiş kalp krizi hikayesi, abdominal asiti ve bilinen ilaç alerjisi olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Bütün hastalara işlem öncesi olası komplikasyonlar hakkında bilgi verilerek, onamları alındı. Kolonoskopi öncesi hastalara 2 günlük berrak diyet önerildi. Tablo 1. Kolon temizliği sınıflaması. Derece Tanım 1 Mükemmel Tüm alanlarda sıvı veya katı barsak içeriği yok 2 İyi Yer yer sıvı barsak içeriği mevcut 3 Zayıf Yer yer katı barsak içeriği mevcut 4 Kötü Bütün alanlarda hem sıvı hem de katı barsak içeriği mevcut barsak lümeninin gaitadan arınmış, hausturasyonlar arasının net değerlendirilebilecek şekilde temizlenmiş olmasıdır. Barsak temizliği için birçok ilaç kullanılmaktadır. Sıklıkla tercih edilenler; sodyum fosfat (NaP) ve polietilen glikol (PEG)’dür. Bu ilaçlar ozmotik özellikleri nedeniyle barsak lümenine sıvı çekerek ve barsak motilitesini artırarak barsak temizliği sağlamaktadır.2 Sennosid intestinal motiliteyi stimüle eden ve epitelyal suelektrolit transportunu etkileyerek etki eden bir laksatiftir. Barsak temizliğinde, başka laksatiflere ek olarak kullanılmış, bu şekilde kullanımında etkinliği %70-85 arasında raporlanmıştır.5-8 Literatürde NaP’ın içinde bulunduğu çok © TKRCD 2008 Hastalar ardışık olarak 2 gruba ayrıldı. Birinci gruba (NaP grubu) kolonoskopiden 1 gün önce, saat 14:00’de ve saat 18:00’da 45 ml + 45 ml olmak üzere toplam 90 ml NaP solüsyonu (Fleet Fosfo-Soda®; Kozmed, Türkiye) verildi. İkinci gruba (Sennosid grubu) ise, kolonoskopiden 1 gün önce, saat 14:00’de ve saat 18:00’da 250 ml + 250 ml olmak üzere toplam 500 ml sennosid solüsyonu (250ml X-M Solüsyon Laksatif ® (0.5gr Sennosid A + B kalsiyum), Yenişehir, Türkiye) verildi. Kolonoskopi öncesi hastalara standart olarak spazmolitik (Hyosin-N-butil bromür) uygulandı ve tüm işlemler sedasyon altında (Pethidine HCl + Midazolam) yapıldı. İşlemlerde Fujinon EC 300 MR® (Fujinon Inc, Tokyo, Japonya) kolo- Vol. 18, No.3 KLONOSKOPİ HAZIRLIĞINDA SODYUM FOSFAT VE SENNOSİD’İN ETKİNLİĞİ 135 hatsız olmasına da neden olmaktadır.15 Barsak temizliği için Vanner ve arkadaşları16 tarafından 1990 yılında PEG ile karşılaştırmalı olarak yapılan ve NaP’ın daha etkili ve aynı zamanda daha iyi tolere edilebilen bir laksatif olduğunu belirttikleri çalışmadan sonra NaP kullanımı giderek yaygınlaşmıştır. NaP düşük volümlü, hiperosmotik bir laksatif ajandır. Mide bulantısı oluşmasını önlemek için içilmeden önce mutlaka dilüe edilmeli, sonrasında oluşacak belirgin sıvıelektrolit değişiklikleri ve dehidratasyonu önlemek amacıyla da bol miktarda sıvı tüketilmelidir. NaP alımından sonra renal yetmezliği, dehidratasyonu, hiperkalemisi olan veya ACE inhibitörleri ya da anjiotensin reseptör bloköleri kullanan hastalarda fosfat nefropatisi geliştiği görülmüştür.17 Bu etkileri yaş ve dozla ilişkilidir. Linden ve Waye, NaP’ın farmakolojik noskop kullanıldı. Kolonoskopi esnasında hastalar monitörize edilerek; kan basınçları, kalp atım sayısı ve periferik oksijen satürasyonları kontrol altında tutuldu. Hastalara kolonoskopiden önce, ilaç kullanımı esnasında ve sonrasında abdominal kramp, bulantı-kusma gibi yan etkilerin olup-olmadığı ve bir daha kolonoskopi yapılması gerekirse aynı ilacı kullanmak isteyip istemeyecekleri soruldu. Kolon temizliği, hangi ilaçla hazırlık yapıldığını bilmeyen bir başka araştırmacı tarafından, 1’den 4’e kadar sınıflandırıldı (Tablo 1). Sonuçların istatistiksel analizi Windows için hazırlanmış SPSS 11.0 (Statistical Package for Social Sciences, Chicago, USA) paket programı ile yapıldı. İstatistik hesaplamalarında students’ t testi kullanıldı. P değerinin 0.05’in altında olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Tablo 2. Hastaların analizi. Erkek/Kadın Yaş ortalaması İlaç alımı sonrası yan etki (abdominal kramp, bulantı-kusma) Kirlilik Derecesi İlacı tekrar kullanma tercihi (%) NaP Grubu (n=30) Sennosid Grubu (n=30) p 17/13 56.1±14.2 16/14 59.3±15.7 0.795 0.415 - 3 0.237 1.47 ± 0.63 22 (73) 1.61 ± 0.76 12 (40) 0.417 0.009 Bulgular Birinci gruptaki erkek / kadın sayısı 17/13 olup, yaş ortalaması 56 (29 – 82) idi. İkinci gruptaki erkek / kadın sayısı 16/14, yaş ortalaması ise 59 (36 - 78) idi. Sennosid grubunda 3 hastada ilaç alımı sonrasında abdominal kramp, mide bulantısı ve kusma oldu. NaP grubunda ilaç alımı ve sonrasında herhangi bir yan etki görülmedi. Birinci grupta kirlilik derecesi ortalama 1.47 ± 0.63, 2.grupta ise 1.61 ± 0.76 olarak bulundu. Her iki gruptaki sonuçlar birbiriyle karşılaştırıldığında fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0.417). Birinci gruptaki hastaların 22 (%73)’si yeniden kolonoskopi yapılması gerekirse aynı ilacı almayı kabul etti. İkinci gruptaki hastalarda bu oran 12 (%40) idi (Tablo 2). İrdeleme Kolon lümeninin değerlendirilmesinde kolonoskopi standart bir uygulamadır. Kolonoskopinin başarısı, barsak temizliğinin kalitesine bağlıdır. İdeal barsak temizliğinde; (a) fekal içerik kolondan güvenli bir şekilde tahliye edilmeli, (b) kolon mukozasının görünüm ve histolojisi etkilenmemeli, (c) kısa bir süre zarfında sağlanabilmeli, (d) konforlu olmalı ve (e) sıvı ve elektrolit dengesinde önemli değişikliklere yol açılmamalıdır.2-4,14 İyi yapılmamış bir barsak temizliği kolonoskopinin başarısını direkt etkilemektedir. Yetersiz barsak temizliği hem zaman, hem de maliyet kaybına yol açmasının yanında hastanın ra- etkilerini araştırdıkları çalışmalarında, barsak hareketlerinin ilk dozdan ortalama 1.7 saat sonra, 2. dozdan ise 0.7 saat sonra başladığını görmüşlerdir. Barsak hareketlerinin arttığı ortalama zaman aralığını, ilk dozdan sonra 4.6 saat, 2. dozdan sonra 2.9 saat olarak tespit etmişlerdir. Dört saat içerisinde hastaların %83’ünde, 5 saat içerisinde %87’sinde barsak hareketlerinin bittiğini gözlemlemişlerdir.18 Bir çok çalışmada NaP’ın 2 eşit doz halinde verilmesi, ilk doz ile 2.doz arasında 10-12 saatlik bir süre olması ve özellikle 2. dozun kolonoskopiden en az 3 saat önce alınması gerektiği bildirilmektedir.19,20 Biz de çalışmamızda NaP’ı 2 eşit doz halinde (45ml + 45ml) kullandık. İlacın farmakokinetiğine dayanarak (ilk dozdan 4 sonra %83 hastada barsak hareketlerinin sonlanması) dozlar arasında 4 saatlik bir süre koyduk. Birçok çalışmada yapılanın aksine, ikinci dozu işlem günü sabah vermeyişimizin sebebi bulunduğumuz kentteki ulaşım nedeniyle doğabilecek hasta mağduriyetini engellemekti. Bu rejim ile barsak temizliği yaptığımız hastalarda, temizlik açısından başarılı sonuçlar aldık (ortalama 1.47 ± 0.63). Senna laksatifleri kolonik bakterileri aktive eden antitraquinone derivelerini (glikozidler ve sennosidler) içermektedir. Sennosid kolonik mukozaya direkt etkiyle kolonik motiliteyi artırmakta, kolon transit zamanını hızlandırmakta ve sıvıelektrolit sekresyonunu azaltmaktadır.21 Sennosid barsak temizliğinde popüler olamamıştır. Bunun nedeni ender de olsa görülebilen yan etkileri olabilir. Literatürde sennosid alımına © TKRCD 2008 136 SÜCÜLLÜ ve ark. bağlı astım,22 hepatit,23 hipertrofik osteoartropati,24 kaşeksi, hipogammaglobülinemi,25 tetani26 rapor edilmiştir. Bu yan etkiler sık olmayıp özellikle ilacın uzun süre kullanımından sonra ortaya çıkmaktadır. Sennosid, bisacodile benzer etkileri nedeniyle PEG (polietilenglikol) rejimine ilave olarak kullanılmıştır.9 Bu ilave kullanımın barsak temizliğini artırdığı ve kullanılan PEG miktarını azalttığı gösterilmiştir.9-10 Chilton ve Valverde, çalışmalarında sadece sennosid ya da sennosidin diğer laksatiflerle kombinasyonunun, PEG yada NaP’ın yalnız kullanımlarından daha etkili olduğunu göstermişlerdir.7,12 Buna karşın Dahshan13 ve Arezzo8 standart laksatiflerin, sennosid’den daha etkili olduğunu öne sürmüşlerdir. Hangartner5 ve Borkje ise yaptıkları çalışmada, sennosidin, NaP ve PEG’den klinik olarak farkının olmadığını ifade etmişlerdir.5-6 Sennosid ile ilgili bu çelişkili sonuçlar, cinsiyet, yaş, obezite, kabızlık, abdominal cerrahi ve komplike divertiküler hastalığın, barsak temizliğine etkisi ile açıklanabilir.11,27 Çalışmamızda sennosid’de aynı NaP grubunda olduğu gibi 2 eşit doz halinde (250ml + 250ml) verildi ve barsak temizliği açısından da oldukça başarılı sonuçlar alındı (ortalama 1.61 ± 0.76). Barsak temizliği açısından karşılaştırıldığında her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi (p=0.417). Bektaş ve arkadaşlarının2 yaptığı çalışmada sennosid alan hastalarda, abdominal kramp şikayetini diğer hastalara göre daha fazla sayıda gözlenmiştir. Radaelli28 ve arkadaşlarının çalışmasında, yüksek doz sennosid ile PEG karşılaştırılmış, kolon temizliği açısından sennosidin daha etkin olduğu, ilaç Kaynaklar 1. Lazarczyk DA, Stein AD, Courval JM, et al. Controlled study of cisapride-assisted lavage preparatory to colonoscopy. Gastrointest Endosc 1998;48:44–48. 2. Bektaş H, Balık E, Bilsel Y, et al. Comparison of sodium phosphate, polyethylene glycol, and senna solutions in bowel preparation: A prospective, randomizedcontrolled clinical study. Digestive Endoscopy 2005;17:290-96. 3. Walsh JM, Terdiman JP. Colorectal cancer screening: scientific review. JAMA 2003;289:1228–96. 4. Schmidt LM, Williams P, King D, et al. Picoprep-3 is a superior colonoscopy preparation to fleet: a randomized, controlled trial comparing the two bowel preparations. Dis Colon Rectum 2004;47:238-42. 5. Hangartner PJ, Munch R, Meier J, et al. Comparison of three colon cleansing methods: evaluation of a randomized clinical trial with 300 ambulatory patients. Endoscopy 1989;21:272-75. © TKRCD 2008 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 alımına bağlı yan etkiler açısından her iki grubun benzer olduğu, fakat sennosid grubunda özellikle abdominal kramp şikayetlerinin daha belirgin olduğunu görmüşlerdir. Tüm bu bulgularının ışığında yüksek doz sennosidin PEG’e alternatif olabileceğini belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda da NaP grubunda herhangi bir yan etki görülmezken, sennosid grubunda bulunan(%10) hastada ilaç alımı sonrası ortaya çıkan, hidrasyon ile gerileyen abdominal kramp, bulantı ve kusma şikayetleri görüldü.3 Sennosid kullanan hastalarda gördüğümüz yan etkilerin ilacın dozundan kaynaklanabileceği düşünüldü. Hastalara bir daha kolonoskopi yapılması gerektiğinde aynı ilacı içmek isteyip-istemediklerini sorguladığımız anketimizde, sennosid grubunda oluşan memnuniyetsizlik (tekrar almayı kabul eden %40) ilacın volümü (500ml) ile açıklanabilir. Çalışmamızda NaP grubundaki hastalara ilaçlarını elma suyu ile içmelerini önerdik. Özellikle tadı nedeniyle hastalarda intoleransa neden olan NaP’ın bizim çalışmamızda beklenenden daha büyük oranda tolere edilmesinin (tekrar almayı kabul eden %73) sebebini karıştırılmasının önerildiği meyve suyu olabileceğini düşünüyoruz. Sonuç olarak, kolonoskopi öncesi barsak temizliğinde, iki gün boyunca berrak diyet ve sonrasında iki eşit doz halinde verilen, 90ml NaP veya 500 ml sennosid solüsyonları ile yeterli barsak temizliği sağlanmaktadır. NaP, sennoside göre hastalar tarafından daha iyi tolere edilmektedir. Sennosidin etkilerinin daha iyi değerlendirilebilmesi için farklı dozlarda kullanıldığı, karşılaştırmalı, daha fazla hasta sayılı prospektif randomize çalışmalara ihtiyaç vardır. 6. Borkje B, Pedersen R, Lund GM, et al. Effectiveness and acceptability of three bowel cleansing regimens. Scand J Gastroenterol 1991;26:162-66. 7. Chilton AP, O’Sullivan M, Cox MA, et al. A blinded, randomized comparision of a novel, low-dose, triple regimen with fleet phospho-soda: a study of colon cleanliness, speed and success of colonoscopy. Endoscopy 2000;32:37-41. 8. Arezzo A. Prospective randomized trial comparing bowel cleaning preparations for colonoscopy. Surg Laparosc Endosc Percutan Tech 2000;10:215-17. 9. Ziegenhagen DJ, Zehnter E, Tacke W, et al. Addition of Senna improves colonoscopy preparation with lavage: a prospective randomized trial. Gastrointest Endosc 1991;37:547–49. 10. Iida Y, Miura S, Asada Y, et al. Bowel preparation for the total colonoscopy by 2000 ml of balanced lavage solution (Golytely) and sennoside. Gastroenterol Jpn 1992;27:728–33. Vol. 18, No.3 KLONOSKOPİ HAZIRLIĞINDA SODYUM FOSFAT VE SENNOSİD’İN ETKİNLİĞİ 11. Kositchiwat S, Suwanthanmma W, Suvikapakornkul R, et al. Comparative study of two bowel preparaton regimens for colonoscopy: Senna tablets vs sodium phosphate solution World J Gastroenterol 2006 14;12:553639. 12. Valverde A, Hay JM, Fingerhut A, et al. Senna vs polyethylene glycol for mechanical preparation the evening before elective colonic or rectal resection: a multicenter controlled trial. French Association for Surgical Research. Arch Surg 1999;134:514-19. 13. Dahshan A, Lin CH, Peters J, Thomas R, Tolia V. A randomized, prospective study to evaluate the efficacy and acceptance of three bowel preparations for colonoscopy in children. Am J Gastroenterol 1999;94:34973501. 14. Nelson DB, Barkun AN, Block KP, et al. Colonoscopy preparation. ASGE technology status evaluation report. Gastrointest Endosc 2001;54:829–32. 15. Church JM. Effectiveness of polyethylene glycol antegrade gut lavage bowel preparation for colonoscopytiming is the key! Dis Colon Rectum 1998;41:122325. 16. Vanner SJ, MacDonald PH, Paterson WG, et al. A randomized prospective trial comparing oral sodium phosphate with standard polyethylene glycol-based lavage solution (Golytely) in the preparation of patients for colonoscopy. Am J Gastroenterol 1990;85:442–47. 17. Markowitz GS, Stokes MB, Radhakrishnan J, et al. Acute phosphate nephropathy following oral sodium phosphate bowel purgative: an underrecognized cause of chronic renal failure. J Am Soc Nephrol 2005;16:3389– 96. 18. Linden TB, Waye JD. Sodium phosphate preparation for colonoscopy: onset and duration of bowel activity. Gastrointest Endosc 1999;50:811–13. 19. Hsu CW, Imperiale TF. Meta-analysis and cost comparison of polyethylene glycol lavage versus sodium phosphate for colonoscopy preparation. Gastrointest Endosc 1998;48:276–82. 137 20. Wexner SD, Beck DE, Baron TH, et al. Consensus Document on Bowel Preparation Before Colonoscopy: Prepared by a Task Force From The American Society of Colon and Rectal Surgeons (ASCRS), The American Society for Gastrointestinal Endoscopy (ASGE), and The Society of American Gastrointestinal and Endoscopic Surgeons (SAGES) Dis Colon Rectum 2006;49:792–809. 21. Kolts BE, Lyles WE, Achem SR, et al. A comparison of the effectiveness and patient tolerance of oral sodium phosphate, castor oil, and standard electrolyte lavage for colonoscopy or sigmoidoscopy preparation. Am J Gastroenterol 1993; 88:1218–23. 22. Marks GB, Salome CM, Woolcock AJ. Asthma and allergy associated with occupational exposure to ispaghula and sena products in a pharmaceutical work force. Am Rev Respir Dis 1991;144:1065-69. 23. Beuers U, Spengler U, Pape GR. Hepatitis after chronic abuse of senna. Lancet 1991;337:372-73. 24. Armstrong RD, Crisp AJ, Grahame R, et al. Hypertrophic osteoarthropathy and purgative abuse. Br Med J (Clin Res Ed) 1981;282:1836. 25. Levine D, Goode AW, Wingate DL. Purgative abuse associated with reversible cachexia, hypogammaglobulinaemia, and finger clubbing. Lancet 1981;1:919-20. 26. Prior J, White I. Tetany and clubbing in patient who ingested large quantities of senna. Lancet 1978;2:947. 27. Cirocco WC, Rusin LC. Factors that predict incomplete colonoscopy. Dis Colon Rectum 1995;38:964-68. 28. Radaelli F, Meucci G, Imperialli G, et al. High-dose senna compared with conventional PEG-ES lavage as bowel preparation for elective colonoscopy: a prospective, randomized, investigator-blinded trial. Am J Gastroenterol. 2005;100:2674-80. © TKRCD 2008 OLGU SUNUMU 138 Kompleks Bir Stomanın Bakımı: Olgu Sunumu A Complex Stoma Care: Case Study AYİŞE KARADAĞ, ZEHRA GÖÇMEN BAYKARA, RABİA CİHAN Gazi Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, Ankara ÖZET Stomalı bireylerin yaşamını olumsuz yönde etkileyen önemli etmenlerden birisi stomada ve stoma çevresindeki dokularda gelişen komplikasyonlardır. Stoma bakım hemşirelerinin abdominal stoma komplikasyonlarının önlenmesi ve gelişen komplikasyonların bakımı ve tedavisinde önemli sorumlulukları vardır. Olgu sunumumuzda, kalıcı ürostomisi olan bir bireyde gelişen herniasyon, hidrasyon, kimyasal dermatit ve yara komplikasyonlarına yönelik hemşirelik girişimleri yer almaktadır. Anahtar kelimeler: Stoma komplikasyonu, Stoma bakımı, Stomaterapi. ABSTRACT One of the few factors, that affect life of people have stoma negatively, are complications developing in tissues where placed stomas or near stomas. Stoma care nurses have important responsibilities in terms of preventing complications of abdominal stoma, care of developing complications, and their treatment. In the case, nursing attempts intended herniation, hydration, chemical dermatitis, and lesion complications developing in a person who have permanent urostomy is given following. Key words: Stoma complication, Stoma care, Stoma therapy Giriş Aşağıda verilen vakada, kalıcı ürostomisi olan bir bireyde gelişen herniasyon, hidrasyon, kimyasal dermatit ve yara koplikasyonlarına yönelik hemşirelik girişimleri yer almaktadır. Stomalı bireylerin yaşamını olumsuz yönde etkileyen önemli etmenlerden birisi stomada ve stoma çevresindeki dokularda gelişen komplikasyonlardır. Bu komplikasyonlar; kanama, iskemi, nekroz, stoma stenozu ve retraksiyonu, prolapsus, mukokütanöz ayrılma, parastomal herniasyon, hidrasyon ve çeşitli cilt problemlerini kapsamaktadır. Komplikasyonların gelişmesinin en temel nedenleri, stoma bölgesinin iyi seçilmemesi, stoma adaptör-torba sisteminin stomaya uygun olmaması, stomalı bireylerin stoma bakımına yönelik bilgi ve beceri eksikliğidir.1-5 Stoma bakım hemşirelerinin abdominal stoma komplikasyonlarının önlenmesi ve gelişen komplikasyonların bakımı ve tedavisinde önemli sorumlulukları vardır.6 Ayişe Karadağ, Gazi Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, Ankara e-posta: [email protected] Kolon Rektum Hast. Derg. 2008; 138-141 © TKRCD 2008 Olgu Sunumu Bay MGU 68 yaşında, 176 cm boyunda, 110 kg ağırlığında (BKİ=35.5) evli ve 5 çocuk babasıdır. Kronik obstriktif akciğer hastalığı (KOAH) ve mesane kanseri öyküsü olan hastaya 2003 yılında bir dış merkezde radikal sistektomi yapılmış ve ileal loop diversiyonu açılmıştır. Bay MGU 2006 yılında Gazi Üniversitesi Hastanesi Stomaterapi ünitesine başvurmuştur. Bay MGU ve eşi ile yapılan ilk görüşmede; hastanın stoma bakımını eşinin yaptığı, tek parçalı, düz ürostomi torbası kullandığı, 20 günden beri parastomal bölgeye idrar sızıntısının olduğu ve adaptörü cilde tutturmakta sorun yaşadığı bilgileri elde edilmiştir. Vol. 18, No.3 139 KOMPLEKS BİR STOMANIN BAKIMI: OLGU SUNUMU Hemşirelik Girişimleri Hidrasyonun gelişmesinde rol oynayan etiyolojik faktörler göz önünde bulundurularak kısa süreli ve uzun süreli hedefler ve girişimler belirlenmiştir. Kısa süreli hedefler • Parastomal cildin idrarla temas etmemesi • Aadaptörün cilde yapışması • Adaptörün ciltte kalış süresinin uzatılması Uzun süreli hedefler Resim 1. Parastomal cildin siyaha yakın kahverengi görünümü, hidrasyon komplikasyonu. Görüşmeyi takiben stoma ve parastomal alan değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonucunda; stomanın sağ alt kadranda, kasık bölgesine yakın, cilt kıvrımları arasında, hastanın görme alanı dışında açıldığı, parlak pembe renkte ve nemli olduğu, 20x28 mm çapında, oval biçimde ve cilt ile aynı seviyede bulunduğu belirlenmiştir. Değerlendirmede ayrıca parastomal cildin siyaha yakın kahverengi görünümde olduğu ve stomanın üzerine basınç uygulayan ilerlemiş bir herniasyon olduğu saptanmıştır (Resim 1). Stomaterapi ekibinin yaptığı değerlendirmeler sonucunda parastomal alanın aşırı derecede ıslaklığa maruz kalması nedeniyle “hidrasyon” komplikasyonunun geliştiği belirlenmiştir (Resim 1). Bay MGU’da hidrasyon komplikasyonunun gelişmesinde rol oynadığı düşünülen faktörler şunlardır; • Stomanın uygun anatomik bölgede açılmaması • İlerlemiş herniasyon • Aşırı kilo • Tek parçalı ve düz ürostomi torbası kullanımı • Hastanın ve eşinin stoma bakımına ve ürün kullanımına ilişkin bilgi yetersizliği. Resim 2. Parastomal bölgenin temizlenmesi. • Parastomal cildin normale dönmesi • Hastanın kendi bakımını üstlenmesi • Kilo kontrolü Resim 3. Adaptörü desteklemek amaçlı kemer kullanımı. Kısa süreli hedeflere yönelik girişimler Parastomal bölge musluk suyu ile iyice temizlenmiş, kurulanmış ve pudra uygulanmıştır (Resim 2). Pudranın fazlası ciltten uzaklaştırılmıştır. Stoma çevresindeki cildin idrarla temasını önlemek için 3M Cavilon No Sting Barier Film’in sprey formu uygulanmıştır. Stoma cilt seviyesinde olduğu için hastanın kullandığı torba adaptör sistemi değiştirilmiş ve çift parçalı konveks torba / adaptör sistemine geçilmiştir. Adaptörün ciltde kalış süresini arttırmak ve adaptörü desteklemek amacı ile kemer kullanılmıştır (Resim 3). Yapılan bakımın her aşaması Bay MGU’ya ve eşine anlatılarak gösterilmiştir. Bu şekilde sürdürülen bir bakımla ilk 3 gün boyunca adaptörün ciltte kalış süresi 2-3 saatte kadar uzatılabilmiştir. Bir hafta sonraki görüşmede; hidrasyon bölgesinin dışında özellikle ürostomi torbasının temas ettiği bölgelerde ciltte kızarıklıklar olduğu gözlenmiştir. Bay MGU ve eşine stoma ve cilt bakımı yeniden anlatılarak gösterilmiş ve torbanın temas ettiği cildi stoma torbası kılıfı kullanarak yada torbanın altına pamuklu bir bez © TKRCD 2008 140 KARADAĞ ve ark. koyarak koruyabilecekleri önerisinde bulunulmuştur. Periyodik takipleri yapılan Bay MGU’nun bir ay sonraki değerlendirilmesinde adaptörün 3 güne kadar ciltte kalabildiği saptanmıştır. Ancak parastomal alanda saat 6 yönünde adaptörün bitiş yerinde bir yara tespit edilmiştir (Resim 4). Bu yaranın sert olan konveks adaptörün alt kenarının cildin kıvrım bölgesine gelmesi nedeniyle geliştiği düşünülmüştür.Yaranın gelişmesindeki önemli diğer etkenlerin; hastanın KOAH olması nedeniyle sürekli olarak öne doğru eğilerek oturması, aşırı kilo ve herniasyonun adaptörün üzerine bir basınç uygulayarak yara açılmasına yol açması olarak düşünülmüştür. MGU’nun bakımı yara gelişimi ile birlikte daha kompleks bir durum almıştır. Parastomal alanın bakımı yukarıda anlatıldığı şekilde devam ederken yara tedavisi ve bakımına başlanmıştır. İlk değerlendirmede yaranın 1.5x3 cm en/boyunda, 1.2 cm derinliğinde ve ağrılı olduğu saptanmıştır. Yara bakımı şu şekilde yapılmıştır: Resim 4. Parastomal alanda adaptörün bitiş yerindeki yaranın görünümü ve sprey uygulanımı. • Yara serum fizyolojik ile yıkanmış ve kurulanmış, • Yara kenarlarını sızıntıdan korumak için 3M Cavilon No Sting Barier Film’in sprey formu uygulanmış (Resim 4), • Yara yatağı gümüşlü pansuman materyali (aquacel Ag) ile doldurulmuş (Resim 5), • Sızıntıyı önlemek ve düz bir yüzey oluşturmak için pansuman materyalinin üzerine Confeel pasta ve stomahesive pasta sürülmüş ve üzeri Restore plus ile kapatılmıştır. • Torba / adaptör sistemi değiştirilerek tek parçalı esnek konveks adaptör sistemine geçilmiş, • Adaptör kenarının cilt ile temasını önlemek amacı ile kıvrım bölgesine ped yerleştirilmiş, • Kemer uygulaması devam ettirilmiş, • Bay M.G.U’ya mümkün olduğu kadar öne eğilir posizyonda oturmaması önerilmiştir. © TKRCD 2008 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 Resim 5. Yara yatağının gümüşlü pansuman materyaliyle doldurulmuş görünümü. Periyodik takipleri yapılan MGU’nun hidrasyon bölgesinin renginin açıldığı (Resim 6) ve yara çapının 1x3 cm’ye düştüğü belirlenmiştir. Stoma ve yara bakımı yukarıda belirtildiği şekilde devam ettirilmiştir. Her görüşmede Bay MGU’nun eşinin bakımı nasıl yaptığı sorgulanmış, yanlış bilgileri düzeltilmiş ve eksik bilgileri tamamlanmıştır. Yara iyileşmesini değerlendirmek amacıyla Bay MGU haftada 2 kez stomaterapi ünitesine kabul edilmiştir. Yapılan girişimler ile Bay MGU’nun ürostomi torbasının ciltte kalma süresi 3-4 güne kadar uzatılmış ve sızıntı problemi tamamen çözümlenmiştir. Her görüşmede hidrasyon bölgesinin renginde açılmanın olduğu, granülasyon ve epitelizasyonun arttığı ve yaranın küçüldüğü ancak tamamen iyileşmediği gözlenmiştir. Bay MGU’nin eşi bakımı stoma terapi ekibinin önerileri doğrultusunda doğru olarak gerçekleştirmiştir. Ancak MGU’nun beslenme, doğru pozisyonu koruma gibi önerilere uymadığı ve bu davranışının yara iyileşmesini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Resim 6. Kompleks stoma bakımının sonucu. Vol. 18, No.3 KOMPLEKS BİR STOMANIN BAKIMI: OLGU SUNUMU Sonuç olarak, bu vakada stomalı bireyde gelişen komplikasyonların önlenmesinde ve tedavisinde bütüncül bakım anlayışına dayalı stomaterapinin önemli olduğu görülmektedir. Ancak hasta ve bakım vericilerinin 141 stomaterapi ekip üyeleri ile yakın işbirliği yapmaları ve önerileri uygulamalarının tedavinin başarısını etkilediği düşünülmektedir. Kaynaklar 1. Karadağ A, Menteş B, Ayaz S, İrkörücü O, Alabaz Ö. Kolostomili ve İleostomili Hastaların Bakımına Yönelik Rehber Kitap. Ayhun Ofset. 1. Baskı. Ankara. 2003. 2. Ratliff CR, Donovan AM. Frequency of peristomal complications. Ostomy Wound Management 2001;47:26-29. 3. Ratliff CR, Scarano KA, Donovan AM, Colwell JC Descriptive study of peristomal complications. J Wound Ostomy Continence Nurs 2005;32:33-7. 4. Burch J. Exploring the conditions leading to stomaforming surgery. Br J Nurs 2005;14:94-8. 5. Caricato M, Ausania F, Ripetti V, Bartolozzi F, Campoli G, Coppola R, Retrospective analysis of long-term defunctioning stoma complications after colorectal surgery. Colorectal Disease 2006;9:559– 61. 6. Benjamin HC. Teaching the stoma care routine to a patient with low visio. Br J Nurs 2002;11:127077. © TKRCD 2008 OLGU SUNUMU 142 Duodenum ve Pankreası İnvaze Etmiş Sağ Kolon Kanserlerinde Pankreatikoduodenektominin Yeri Pancreaticoduodenectomy in Treatment of Carcinoma of the Colon Invading the Duodenum and Pancreas CENGİZ TAVUSBAY, HÜDAİ GENÇ, MEHMET HACIYANLI, ÖZLEM SAYIN GÜR İzmir Atatürk Araştırma Ve Eğitim Hastanesi, 2. Genel Cerrahi Kliniği, İzmir ÖZET Bu makalede lokal ileri evre kolon kanseri olan, sağ hemikolektomi ve pankreatikoduodenektomi ile başarılı bir şekilde opere edilen 54 yaşındaki bir erkek hasta takdim edilmektedir. Tümör sağ hipokondriumda fikse bir şekilde palpe edilmekteydi ve abdominal batın tomografisinde sağ kolondan köken alarak dudenum, pankreas ve komşu dokuları invaze ettiği saptandı. Belirgin bir metastatik görünümde lenf bezi saptanmadı. Eş zamanlı olarak sağ hemikolektomi ve pankreatikoduodenektomi ameliyatı yapıldı. Postoperatif dönemde bir sorunu olmadı. İzleminin 7. yılında hasta iyi durumda olup, kanser nüksüne ait bir belirti saptanmamıştır. Sonuç olarak, lokal ileri evre sağ kolon tümörlerinde an blok rezektif cerrahi tedavinin faydalı olabileceği düşüncesindeyiz. Anahtar kelimeler: Kolon kanseri, Pankreatikoduodenektomi. ABSTRACT We report herein the case of a 54 year-old man in whom successful pancreaticoduodenectomy and right hemicolectomy were performed for locally advanced colon cancer. A fixed tumor was palpapl in the right hypochondrium and CT showed that it originated right colon and invaded duodenum, pancreas and adjacent tissues. Concomitantly, right hemicolectomy and pancreaticoduodenectomy were performed. He had an uneventful postoperative complication. When last seen, 7 years after his operation, he was well and no cancer reccurence. We concluded locally advanced right-sided colon cancer can be successfully treated en bloc surgery. Key words: Colon cancer, Pancreaticoduodenectomy. Giriş Kolorektal kanserler nispeten yavaş büyür ve diğer GİS kanserleri ile karşılaştırıldığında daha lokalize kalırlar. Ancak %5.5-16.7 oranında komşu yapılara invazyon görülür ve bu durumda tümörün küratif rezeksiyonu, ancak invaze olan yapılarında an blok olarak çıkartılması ile olasıdır.1-4 Bazı sağ kolon kanserli olgularda tümör duodenum ve pankreasın baş kısmını invaze edebilir. İlk kez Van Prohaska tarafından 1956 yılında pankreas ve duodenumu Dr. Cengiz Tavusbay, Erzene Mah. 124.Sok. Özveri Sitesi 3/5, 35050, İzmir e-posta: [email protected] Kolon Rektum Hast. Derg. 2008; 142-145 © TKRCD 2008 invaze etmiş sağ kolon tümörünün tedavisi için sağ kolon rezeksiyonu ile kombine pankreatikoduodenektomi tanımlandı.2 O zamandan beri konu ile ilgili olarak literatürde yayınlar zaman zaman bildirilmekte ise de yeterli olgu sayısı son derece azdır. Buna rağmen yayınların çoğunda, an blok rezektif cerrahinin sağ kalımı uzattığına dair bilgiler mevcuttur. Bu makalemizde lokal olarak duodenum ve pankreası invaze eden ve sağ kolon rezeksiyonu ile kombine pankreatikoduodenktomi ile başarılı bir şekilde opere edilen bir sağ kolon kanseri olgusu sunulmuştur. Olgu Sunumu Elli dört yaşında erkek hasta kliniğimize karın ağrısı, kilo kaybı, karında kitle ve rektal kanama yakınmala- Vol. 18, No.3 DUODENUM VE PANKREASI İNVAZE EDEN SAĞ KOLON KANSERİ Resim 1. Baryumlu kolon grafisinde tümöral kitlenin lümeni ileri derecede daralttığı görülmektedir. rı ile başvurdu. Özgeçmişinde ve soy geçmişinde bir özellik yoktu. Sağ hipokondriumda sınırları tam olarak saptanamayan, sert, ağrılı yaklaşık 8-10 cm çapında üzeri düzensiz kitle palpe edilmekteydi. Laboratuvar bulgularında hastada hipokromik anemi saptandı (Hemoglobin:9.6 g/dL) Diğer rutin biyokimyasal değerleri ve karsinoembriyojenik antijen (CEA) düzeyi normal sınırlardaydı. Baryumlu kolon grafisi (Resim 1) ve kolonoskopisinde lümeni ileri derecede daraltan tümoral kitle saptandı. Alınan biopsi sonucu kötü differansiye adenokarsinom olarak rapor edildi. Bilgisayarlı karın tomografisinde (BT); düzensiz kenarlı, sınırları pankreas ve duodenumdan ayırt edilemeyen yaklaşık 5 cm çapında, hepatik fleksura ve transvers kolon proksimalinde lokalize, lümeni ileri derecede daraltan ve santralinde hipodens nekroz alanları içeren tümöral kitle görüldü (Resim 2-3) . Laparotomide; sağ kolondan köken alan sağ kolon fleksurasında lokalize, barsak serozasını aşarak duodenum ve pankreas başını invaze eden tümöral kitle saptandı. Çevrede makroskobik olarak, reaktif olduğu izlenimi 143 veren lenf nodları mevcuttu. Batın içi organlara ve karaciğere yayılım yoktu. Asit saptanmadı. Tümörün köken aldığı sağ kolon, invaze olan duodenum ve pankreas ile birlikte an blok olarak çıkartıldı. Rekonstrüksiyon uç-yan iliotransversosotomi şeklinde yapıldı. Pankreatikojejunostomi teleskopik olarak yapılırken, piylor koruyucu gastreojejunostomi uygulandı. Operasyon süresi yaklaşık 6 saat idi. Toplam kan kaybı 700 cc kadar oldu. Hasta postoperatif 8. gün taburcu edildi. Mikroskopik tetkikte; Tümoral kitlenin kolon serozasını aşarak pankreas ve duodenumu invaze ettiği, çok sayıda damar ve sinir tutulumu olduğu saptandı. Disekke edilen 11 adet lenf nodunda metastaz yoktu ve tüm cerrahi sınırlar salimdi. Tümörün evresi T4N0M0 (EVRE II) olarak değerlendirildi. Hastaya Onkoloji Birimi tarafından adjuvan kemoterapi uygulandı. Hasta 8 hafta sonra kontrole çağırıldı. Hasta kilo almıştı ve yakınması yoktu. CEA normal olarak ölçüldü. Hasta postoperatif 7. yılında olup, yapılan tetkiklerinde nükse ait bir belirti saptanmamıştır. Resim 3. Abdominal BT; Tümöral kitlenin hepatik fleksura ve transvers kolon proksimalinde lümeni ileri derecede tıkadığı izlenmektedir. İrdeleme Resim 2. Abdominal BT. Tümoral kitlenin duodenum ve pankreası invaze ettiği ve sınırlarının net olarak seçilememektedir. Kolorektal kanserler genellikle hematojen veya lenfatik yolla yayılım göstermelerine karşılık, % 5.5-16.7 oranında uzak metastaz yapmaksızın lokal olarak komşu doku ve organlara invazyon gösterirler (lokal ileri evre); bunlarında %66-89’u rektosigmoid bölgede yer alır1-5,7,8 Pelvik organları ve ince barsakları invaze eden bu tümörlerde genellikle an blok rezeksiyon yapmak olasıdır.2-11 Duodenum ve pankreas tutulumu ise literaratürde %0-12 olarak bildirilmiştir.10 Sağ kolon veya transvers kolon tümörü kanama veya tıkanıklık yapabilir. Bazı olgularda duodenum ile kolon arasında fistül olabilir.10 Önemle belirtmek gerekir ki, klinik tablo ve görüntüleme metotları ile sağ kolonunun primer kanserlerinin duodenum ve pankreası invazyo© TKRCD 2008 144 TAVUSBAY ve ark. nunu preoperatif olarak saptamak güç olabilir. Karsinoembriyojenik antijen ve CA 19-9 gibi tümör markerleri normal düzeylerde olabilir. Duodenal ve pankreatik tutulum sıklıkla ameliyat esnasında değerlendirilir.5 Olgumuzda ise preoperatif muayenesinde kitlenin palpapl ve fiske olması ve karın BT’de pankreas ile sınırların net olarak seçilememesi tümörün lokal ileri evrede olduğu ve düodenum ve pankreası invaze etmiş olduğu kanaatini verdi. Duodenum duvarında sınırlı infiltrasyona neden olan durumlarda sadece duodenal duvarın an blok rezeksiyonu yapılarak daha geniş bir işlemden kaçınabilir.2-3 Ancak pankreas başı ile birlikte duodenum duvarının tutulması durumunda kolektomi ve PD ye gereksinim vardır. Böyle büyük bir ameliyat uygulanacaksa hastanın genel durumu, tümörün evresi, operatif riskler, cerrahi ekibin tecrübesi, yoğun bakım olanakları, postoperatif sonuçlar göz önünde bulundurulmalıdır.2 Bu nedenle yaşlı, genel durumu bozuk ve ek sistemik hastalığı olan yüksek riskli hastalar bu ameliyat için iyi aday değildir. Ek olarak, literatürde cerrahi tecrübe ve hastane koşularının da önemli olduğu vurgulanarak, eğer bu şekilde bir olgu ile karşılaşıldığında söz konusu durumlar mevcutsa herhangi bir işlem yapmadan hastanın daha ileri bir merkeze gönderilmesi önerilmektedir.6-7 Ameliyat sırasında rezeksiyona geçmeden önce karaciğer ve periton metastaz yönünden dikkatle tetkik edilmelidir. Cerrahi sınırların salim ve an blok cerrahi yapabilecek tarzda tümörün rezektabl olup olmadığına karar verdikten sonra işleme girişilmesi önerilmektedir.2,4,5 Lokal enflamatuvar yanıt ile invazyon arasında ayırım yapmak her zaman mümkün olmadığından bu durum cerrah için sorun teşkil eder. Sağ kolona komşu doku veya organlara yapışıklık varsa, bunlardan biyopsi veya frozen yapmak, alınan örneklerden kesin bir sonuç bulamama ve biopsi sırasında tümörün ekilme olasılıkları nedeniyle tehlikeli olduğu bildirilmiştir; bu nedenle Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 bu yapışıklığı malign invazyon olarak kabul etmek ve mümkünse an blok rezektif cerrahi yapılması gerektiği ileri sürülmüştür.4,5Nitekim komşu yapılara yapışıklık gösteren kolorektal kanserlerin histopatolojik incelemede %33-84 malign olduğu anlaşılmıştır. 12 Özellikle lenf nodu negatif olan olgularda an blok rezektif cerrahi ile tümörün tam çıkartılmasının hastanın yaşam süresini arttıracağına dair literatürde yayınlar mevcuttur.2-6,10,11 Ancak kesin prognositk göstergeler için olgu sayısı henüz yetersizdir. Bir araştırmada komşu organ ve dokuların tümor rezeksiyonu ile birlikte an blok rezeksiyonunu takiben yaşam süresinin ortalama 40 ay, 5 yıllık yaşam süresinin ise %54 olarak bildirilmesine karşılık, palyatif amaçlı anastomozlarda ortalama yaşam süresinin 9 ay kolonun çıkartılması da dahil olmak üzere yapılan inkomplet rezeksiyonlarda ise 11 ay olduğu bildirilmiştir.5,7 Saiura ve arkadaşları pankreası invaze eden 5 hastada sağ kolon adenokanserlerinde 10 yıldan uzun survey bildirmişlerdir.8An blok rezeksiyon yapılmayan olgularda ise; erken lokal nüks %70-100 oranında saptanmıştır.2,3 Pankreatikoduodenektomi bu konuda deneyimli ellerde kabul edilebilir mortalite ve morbidite oranı ile yapılabilir.2-7 Lokal olarak invazyon gösteren kolorektal kanserlerde adjuvan kemoterapiye ait oldukça iyi sonuçlar bildirilse de bu konuda henüz yeterli kanıt yoktur.5,8 Sunulan hastada adjuvan kemoterapi rejimi uygulandı. Sonuç olarak pankreas ve duodenumu invaze eden sağ kolon kanserlerinde kolektomi ile birlikte PD güvenle ve başarıyla yapılabilir. An blok rezektif cerrahi girişimi takiben 7. yılın sonunda nüks olmaması ve hastalıksız sağ kalımın sağlanması bu prosedürün yapılabilirliği konusunda benzer olgular için cesaret vericidir. Nitekim literatürde de benzer yayınlar vardır. Lokal invaziv ileri evre kolon kanserlerinin tedavisinde an blok rezektif cerrahi yapılabilen olgularda küratif olabilmektedir. Kaynaklar 1. Staniunas RJ, Schoetz DJ. Extended resection for carcinoma of colon and rectum. Surg Clin 1993;73:117-29. 2. Berrospi F, Celis J, Ruiz E, et al. En bloc pancreaticoduodenectomy for right colon cancer invading adjacent organs. J Surg Oncol 2002;79:194-97. 3. Curley SA, Evans DB, Ames FC. Resection for cure of carcinoma of the colon directly invading the duodenum or pancreatic head. J Am Coll Surg 1994;179:587-92. © TKRCD 2008 4. 5. 6. Perez RO, Coser RB, Kiss DR, et al. Combined resection of the duodenum and pancreas for locally advanced coloncancer. Curr Surg 2005;62:613-17. Korea JB, Conlon K, Party PB, et al. Pankreatic or duodenal resection or both for advanced carcinoma of the right colon. Is it justified? Dis Colon Rectum 2000;43:460-65. Hunter JA , Ryan JA, Schultz P, et al. En block resection of colon cancer adherent to other organs. Am J Surg 1987;154:67-71. Vol. 18, No.3 7. 8. 9. DUODENUM VE PANKREASI İNVAZE EDEN SAĞ KOLON KANSERİ Kama NA, Reis E, Doganay M, et al. Radical surgery of colon cancers directly ınvading the duodenum , pancreas and liver . Hepatogastroenterology 2001;48:114-17. Saiura A, Yamamoto J, Ueno M, et al. Long-Term survival in patients with locally advanced colon Cancer After En Bloc Pancreaticoduodenectomy and Colectomy. Dis Colon Rectum 2008;3:1-4. Hakimi AN, Rosing DK, Stabile BE, et al. En bloc resection of the duodenum for locally advanced right colon adenocarcinoma. Am Surg 2007;73:1063-66. 145 10. Yoshimi F, Asato Y, Kuroki, et al. Pancreatoduodenectomy for locally advanced or recurrent colon cancer: report of two cases. Surg Today 1999;29:906-10. 11. Iwasaki Y, Moriya H, Miyake H, et al. En block surgery for colon cancer Report of a case. Surg Today 2000;30:191-94. 12. Orkin BA, Dozois RR, Beart RW, et al. Extended resection for locally advanced primary adenocarcinoma of the rectum. Dis Colon Rectum 1989;32:286-92. © TKRCD 2008 OLGU SUNUMU 146 Perianal Yerleşimli Büyük Epidermoid Kistler: İki Olgunun Sunumu Giant Benign Epidermal Perianal Cysts: Report of Two Cases MUHYİTTİN TEMİZ, AHMET ASLAN, SİBEL HAKVERDİ, ELİF CANBOLANT, GÜVENÇ DİNER Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay ÖZET Benign epidermal kitleler özellikle erkeklerde nadir görülen antitelerdir. Her ikisi de benign perianal kitle olan iki ayrı olguyu sunduk. Radyolojik görüntüleme yöntemleri her iki olguda perianal bölgede yerleşmiş olan kistik kitleler olduğunu gösterdi. Histopatolojik değerlendirme için total eksizyon uyguladık. Patoloji sonucu bir hastada benign epidermal kist iken diğerinde enfekte benign epidermal kist olarak geldi. Anahtar Kelimeler: Anal kanal, Epidermoid kist ABSTRACT Benign perineal masses are rare entities especially in males. We report two cases of benign perianal masses. Radiologic images showed cystic masses in the perianal area in both of the cases. We performed total excision for histopathological assessment. The pathology was benign epidermal cyst in one and benign infected epidermal cyst in the other. Keywords: Anal canal, Epidermoid cyst Giriş: Benign tümoral kitlesi olan iki hastayı sunuyoruz. Bildigimiz kadarıyla Türkiye’de daha önce bildirilen baska olgu mevcut değildir. Kistik kitleler anal bölge derisi dahil vücudun her yerinde ortaya çıkabilir. Bu kistik kitleler arasında epidermal kistler, diğer adlarıyla sebase, epitelyal veya epidermal kistler ve dermoid kistler de vardır. Dermoid kistlerin etiolojisinde embrionik fuzyon sırasında ektodermal yapıların yanlıs yerlesimi suçlanmaktadır. Epidermoid kist dermiste yerlesik oldugundan epidermiste sert, elastik, mobil kitle olusumuna neden olan epidermal artışa sebep olur. Kistin duvarı epitelle döşeli deri ekleri içeren bağ dokudan oluşur ve keratin, sebum veya saç içerebilir. Santralinde keratin ile dolu punktuasyon mevcut olup boyutları 5-50 mm arasında olabilir. Zamanla kistler büyüyebilir ve nadiren inflame olup ağrılı hale gelebilir. Dr. Muhyittin Temiz Mustafa Kemal Üniveristesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD Antakya, Hatay e-posta: [email protected] Yazımız III. Çukurova Kolo-Proktoloji ve Stoma-Terapi Sempozyumu, Adana 2007’de poster olarak sunulmuştur. Kolon Rektum Hast. Derg. 2008; 146-147 © TKRCD 2008 Olgu 1 68 yaşında erkek hasta hastaneye ağrısız perianal kitle şikayeti ile basvurdu. Hastanın rektal kanması veya başka bir yakınması yoktu. Özgeçmişinde 35 yıl önce trafik kazası sonrası sol alt ekstremitede total amputasyon öyküsü vardı. Yapılan muayenesinde yaklaşık 5*5 cm lik sol perianal bölgeden sarkmış anal kanal mukozası altına doğru uzanım gösteren üzeri cilt ile kaplı yumuşak, soliter, elastik ve mobil kistik kitle tespit edildi (Resim 1). Transrektal USG de anüsten dışarı büyüyen 5*4.5 cm lik kistik lezyon varlığı, rektoskopik tetkikte ise anal kanal mukozasının intakt olduğu, lezyonun mukoza ile bağlantılı olmadığı tespit edildi.Tam kan sayımı ve rutin kan biyokimyası normal sınırlardaydı. Kitle spinal anestezi altında total eksize edildi. Postoperatif seyir mükemmeldi. Makroskopik olarak kitle 6.5x4x3.5 cm, intakt deri ile örtülü polipoid kitle olarak görüldü. Kesitlerde sarı-bej Vol. 18, No.3 PERİANAL YERLEŞİMLİ BÜYÜK EPİDERMOİD KİSTLER 147 kitlenin mikroskopik olarak diferensiye keratinize skuamoz epitel ile döşeli ve keratinöz materyal ile dolu olduğu ve yoğun nötrofil içerdiği gösterildi. Patolojik tanı enfekte benign perianal epidermal kist olarak geldi. İrdeleme Resim 1. Kitlenin anal kanal ile iştiraki rengi sıvı boşaldı. Mikroskopik değerlendirmede belirgin kapsülü olmayan unilokuler kist saptandı. Kist duvarını çok katlı yassı epitel olusturuyordu.Lümende keratin içeren kistik oluşum gözlendi (Resim 2). Patolojik tanı benign epidermal kist olarak geldi. Kistik kitleler anal bölge derisi dahil vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Benign perianal kitleler nadir antiteler olup özellikle erkek hastalarda daha nadir olarak görülürler. Zamanla büyüme eğiliminde olup nadiren enfekte olup inflame hal alırlar. Epidermoid kistler perianal bölgede ortaya çıktığı zaman yüzeyel ve sarımtırak renklidir. Perianal kistlerin ayırıcı tanısına hemoroidler, fistül, apse, pilonidal sinüs/kist, perianal dermatoz, anal kanal kistleri, benign teratomlar, epidermoid ve dermoid kistler, dermoid kistler, anal deri kanseri ve malign teratomlar girer.1-2 Olgu 2 27 yaşında bayan hasta perianal bölgede ağrılı kitle ve kızarıklık sikayeti ile polikliniğe başvurdu. Öyküde kitlenin 3 yıldır mevcut olduğu ancak son 10 gündür büyüdüğü ve ağrılı hal aldığı öğrenildi. Hastada rektal kanama veya konstipasyon şikayeti yoktu. Fizik muayenede perianal bölgede posterior comissura doğru uzanım gösteren 5x5 cm’lik, sert, ağrılı olan üzeri sağlam deri ile örtülü kitle palpe edildi. Hastaya USG, CT ve MR uygulandı. Yüzeyel USG de cilt altı dokuda sınırları net seçilemeyen 55*20 cm lik heterojen iç yapıda solid lezyon (Lipom? Apse?) , Pelvik spiral BT de koksiks alt ucunda orta hatta yumuşak doku kitlesi,Pelvik MRG (TSE T2 Yağ Baskılı ve TSE T2 Sagittal, SE T1 ve TSE T2 Aksiyal )de ise koksigs posteriorunda cilt altı yağ dokusu içerisinde düzgün sınırlı kontrast tutulumu olmayan heterojen iç yapıda 5.5x6 cm’lik kistik lezyon olduğu izlendi (Resim 3). Tümör histopatolojik tanı için tamamen eksize edildi (Resim 4). Çıkarılan Resim 3. Posterior koksigeal bölgedeki ciltaltı yağ dokusundan kaynaklanmış kistik kitlenin MR görüntüsü Perianal kistlerin tanısında faydalı labaratuar testi yoktur. Pelvik CT veya MR perianal bölgede yerlesmis olan kistik kitlelerin gösterilmesinde ve anal kanal kanseri ile rektal kanserlerin ekarte edilmesinde faydalı olabilir. Tam total eksizyon tercih edilen tedavi yöntemidir. Biz her ikisi de patolojik olarak benign epidermoid kist tanısı alan biri erkek diğeri kadın iki olguyu sunduk. Kistlerin tanısında labarotuar testlerinin tanısal degeri yoktur. Her iki hastamızda lab testleri normal sınırlarda idi. Kistik kitlelerin klinik tanısında USG, MR ve CT gibi radyolojik yöntemlerin faydası vardır.3 Preoperatif yapılan kolonoskopi eşlik eden diğer lezyonların atlanmaması açısından yararlı olabilir. Pelvic bölgeye doğru uzanım gösteren epidermal kist olguları literatürde oldukça az sayıda verilmiştir.4 Retrorectel veye perinede yerleşmiş kistik lezyonların enfekte olma veya kanser olma ihtimali nedeni ile erken eksizyonu önerilmektedir. Aşağı yerleşimli ve küçük kistlerin cerrahisinde genelde perineal yaklaşım tavsiye edilmektedir.5 Resim 2. Lümeninde keratin bulunan kist © TKRCD 2008 148 TEMİZ ve ark. Resim 4. Kitle histolojik değerlendirme için total olarak eksize edildi. Her iki hastamızda preoperatif olarak uygulanan görüntüleme yöntemleri ile hastaya preop benign kistik kitle tanısı konmustur. Kesin tanı histopatolojik degerlendirme sonrası konmakta olup bizim olgularımızda tanı benign epidermal kist olmuştur. Hastalara total Kaynaklar 1. Krones CJ, Peiper C, Griefingholt H, Schumpelick V. Tailgut cyst. Rare differential diagnosis of retrorectal tumors. Chirurg 2002;73:1123-26. 2. Kulaylat MN, Doerr RJ, Neuwirth M, Satchidanand SK. Anal duct/gland cyst: report of a case and review of the literature. Dis Colon Rectum 1998; 41:103-10. 3. Dahan H, Arrive L, Wendum D, et al. Retrorectal developmental cysts in adults: clinical and radiologichistopathologic review, differential diagnosis, and treatment. Radiographics 2001;21:575-84. 4. Fujimoto H, Murakami K, Kashimada A, et al. Large epidermal cyst involving the ischiorectal fossa: MR demonstration. Clin Imaging. 1993;17:146-48. 5. Barthod F,Herve de Sigalony JP, Parc R. Vestigial retrorectal cystic formations in adults. Apropos of 3 cases. Ann Chir 1996;50:906-12. 6. Takano Y, Yokokawa K, Namiki M, Toki K, Okuyama A. Perineal epidermal cyst. Urol Int 1994;53:53-5. © TKRCD 2008 Kolon Rektum Hast Derg, Eylül 2008 kitle eksizyonu uygulandığından postoperatif ek girişime gerek kalmamıştır. Literatürde Türkiye’de benzer olguya rastlamadık. Literatür araştırmamızda genelde perinede yerleşmiş epidermoid kist tanısını alan ve japonyadan ürologlar tarafından bildirilen olgular tespit ettik.4,6-7 Yayınlanmış perianal bölge kaynaklı epidermoid kist olgularına rastlamadık. Bununla beraber retrorektal yerleşmiş vestigial kistlerden bahsedilmektedir.3,8-11 Genelde intestinal sistemin son kısmından kaynaklanmış ve derin yerleşimli retrorektal olgu bildirileri verilmiştir.2,12 Bizim olgularımızda olduğu gibi cilt altı yüzeyel perianal bölge yerleşimlı epidermoid kistlere rastlamadık.Anal ve peri anal bölge selim hastalıkları yanında habis hastalıklarının da ayırıcı tanısında bu bölgenin epidermoid kistlerinin de akla getirilmesi gerekir. 7. Machida T, Matsuoka Y, Kobayashi S, et al. Case of giant perineal epidermal cyst: a case report. Hinyokika Kiyo 2003;49:257-59. 8. Malafosse M, Gallot D, Douvin D, Herve de Sigalony JP. Peri-ano-rectal cysts and tumours of vestigial origin in the adult (author’s transl.) J Chir (Paris) 1977;113:351-60. 9. Leborgne J, Guiberteau B, Lehur PA, Le Goff M, Le Neel JC, Nomballais MF:Retro-rectal cystic tumors of developmental origin in adults. (Apropos of 2 cases) Chirurgie 1989;115:565-71. 10. Jao SW, Beart RW, Spencer RJ, Reiman HM, Ilstrup DM. Retro-rectal tumors: Mayo Clinic experience 1960–1979. Dis Colon Rectum 1985; 28:644-52. 11. Hjermstad BM, Helwig EB. Tailgut cysts: report of 53 cases. Am J Clin Pathol 1988; 89:139-47. 12. Uhlig BE, Johnson RL. Presacral tumors and cysts in adults. Dis Colon Rectum 1975;18:581-96. SEÇİLMİŞ Vol. 18, No.2 ÖZETLER 149 Kompleks anal fistül tedavisinde Kollagen Fistula Plug. Christoforidis D, Etzioni D, Goldberg M, Madoff R, Mellgren A. Dis Colon Rectum 2008;10:1482-97. AMAÇ: Sfinkterin önemli kısmının dahil olduğu anal fistüllerin tedavisi kontinens fonksiyonlarının ko- runması açısından zordur. Bu çalışmada, daha önceki çalışmalarda %80’den fazla başarı oranı olan Surgisis® anal fistula plug ile olan deneyimlerimiz inceledik. METOD: Retrospektif olarak hasta ve fistül karakteristik özellikleri, Ocak 2006- Nisan 2007 tarihleri arasında anal fistula plug ile tedavi edilen hastaların bilgileri toplandı. Fistülün dış ağzının kapandığı ve son kontrolde akıntının olmadığı hastalar başarılı tedavi olarak değerlendirildi. Multivaryans analiz kullanılarak anal fistula plug tedavi başarısı ile çeşitli veriler arasında ilişki kurulmaya çalışıldı. SONUÇLAR: Ocak 2006- Nisan 2007 arasında komplike fistülü olan 49 hastanın 47’sine 64 kere anal fistula plug prosedürü uygulandı. İyileştiği düşünülen hastaların median izlem süresi 6.5(3-11) aydı. Prosedür başına düşen başarı oranı %31 iken hasta başına düşen başarı oranı %43 idi. Yüksek oranda eksternal sfinkterin dahil olduğu fistüllerde başarı oranı düşüktü (p<0.05). TARTIŞMA: Anal fistula plug ile elde edilen erken dönem deneyimimiz, komplike anal fistüllerin tedavisinde %43 oranında başarı sağlanmıştır. Eksternal anal sfinkter tutulumun daha az olduğu hastalarda tedavi başarı şansı daha yüksektir. Lokal ileri evre kolon kanserli hastalarda en bloc pankreatikoduodenektomi ve kolektomi sonrası uzun dönem hayatta kalım. Saiura A, Yamamoto J, Ueno M, et al. Dis Colon Rectum 2008;10:1548-51. AMAÇ: Pankreas başına direkt invazyonu olan kolon kanserli hastalarda rezeksiyon endikasyonları tartışmalıdır. METOD: 1957 ile 2007 yılları arasında toplam olarak 12 hastaya (8 erkek), pankreas başına invaze kolon kanser nedeniyle sağ hemikolektomi ile birlikte pankreatikoduodenektomi yapılmıştır. SONUÇLAR: Ortalama yaş 58 (34-77) idi. Hastaların 5’inde (%41) fistül gelişimi izlendi. Tümör invazyonu 4 hastada sadece duodenuma, 3 hastada duodenum ve pankreasa, 1 hastada mide ve pankreasa, 2 hastada duodenum ve mideye, 1 hastada duodenum ve mideye ve bir hasta sadece pankreasa şeklinde idi. Sadece bir postoperatif mortalite oldu. Bir yıl, 3 yıl ve 5 yıl hayatta kalım oranları sırasıyla 75, 66 ve 55 idi. Hastalardan 5’i (%41) 10 yıldan fazla yaşadı. TARTIŞMA: Pankreatikoduodenektomi, pankreas ve duodenuma invaze ileri evre kolon kanserinde daha uzun hayatta kalım süreleri sağlayabilir. C-reaktif Protein ve Kolorektal kanser riski: Prospektif çalışmaların sistematik derlemesi. Tsilidis KK, Branchini C, Guallar E, et al. Int J Cancer 2008;123:1133-40. AMAÇ: C-reaktif protein inflamasyonun sensitif fakat non-spesifik bir belirtecidir. Çeşitli Prospektif çalışmalar dolaşımdaki C-reaktif protein ile kolorektal kanserin ilişkisini araştırmış fakat kesin sonuçlara ulaşılamamıştır. Bu amaçla bu çalışmaların sistematik bir derlemesi yapılmıştır. METOD: Orijinal çalışmalarda yazarlara ulaşılarak verilerin homojen olması sağlanmaya çalışıldı. İnvaziv kolorektal kanser gelişimi ile C-reaktif protein prediagnostik ölçümleri arasında ilişki kurmaya çalışan prospektif çalışmalar arasında sistematik bir derleme yapıldı. Bu çalışmalardan 1159 kolorektal kanserli hastanın ve 37986 kontrolün dahil edildiği 8 çalışma belirlendi. SONUÇLAR: C-reaktif protein “natural log-transformed” değerinde göreceli risk (relative risk=RR) değerine düşen bir basamaklık değişim kolon kanseri için 1.13 (%95 CI, 1.00-1.27) ve rektal kanser için 1.06 (%95 CI, 1.041.34) idi. Bu ilişki erkeklerde (RR, 1.18; %95 CI, 1.04-1.34) kadınlar (RR, 1.09; %95 CI, 0.93-1.27) ile karşılaştırıldığında daha kuvvetli idi; fakat bu bulgu sadece bir çalışmada mevcuttu. TARTIŞMA: Prediagnostik C-reaktif protein konsantrasyonları ile kolorektal kanser risk artışı arasında kuvvetli bir ilişki yoktur. Bu C-reaktif protein ya da diğer inflamatuvar belirteçlerin kolonik İnflamasyon ile ilişkisi ortaya koymak için daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Adenom saptama oranı: Kolonoskopinin gerçek kalite belirteci. Millan MS, Gross P, Manilich E, Church JM. Dis Colon Rectum 2008;51:1217-20. AMAÇ: Kolonoskopi kalitesinin belirlenmesinde en yaygın kullanıla parametre tamamlama oranıdır; fakat tam inceleme her zaman iyi inceleme değildir. Adenomların saptanması ve tedavisi, endoskopik becerinin © TKRCD 2008 150 Kolon Rektum Hast Derg, Haziran 2008 önemli bir parçasıdır; çünkü birçok kolonoskopi bu amaçla yapılmaktadır. Adenom saptama oranı nadiren bildirilir, bu oran kolonoskop geri çekilirken harcanan zaman ile ilgili gibi gözükmektedir. Literatür bilgilerine göre 50 yaş üzeri erkeklerde %25 oranında ve kadınlarda %15 oranında adenom saptanması gerekmektedir. Bu çalışmada 6 kolorektal cerrahın adenom saptama oranı, bu oranın endoskopiste ifade ettiği anlam ve bunları etkileyen faktörler incelendi. METOD: Bölüm Kolonoskopi veri tabanı prospektif olarak incelendi. Kolonoskopi tamamlama oranları, adenom saptama oranları ve ilerleme ile geri çekme zamanları toplandı. Dört ana endikasyon için yapılan kolonoskopilerde adenom saptama oranları tablo haline getirildi. SONUÇLAR: Her endoskopist yılda >250 ve toplamda >1000 işlem gerçekleştirdi. Kolonoskopi tamamlama oranları benzer olsa da (ortalama %96.5, 94.8-97.9) adenom saptama oranları değişken ve geniş aralıkta idi (14.2-27.4). Bir endoskopist verileri ortalamadan çok uzak olduğu için (dışa düşen veri) dışarıda bırakılarak elde edilen veriler yeniden değerlendirildiğinde geri çıkma süresi ile adenom saptama oranının regresyon değeri r(2) 0.975 (p=0.0016) idi. TARTIŞMA: Adenom saptama oranı, kolonoskopi tamamlama oranından bağımsız olarak kolonoskopi kalite belirteci olarak kullanılabilir. Deneyimli kolorektal cerrah endoskopistler arasında dahi adenom saptama oranının oldukça geniş aralıkta olduğu görüldü. Kolonoskopistlerin kendi adenom saptama oranlarını bilmeleri gereklidir. - DR. TUGAN TEZCANER Büyük adenomlar ve kanserlerin saptanmasında BT kolonografinin doğruluk oranı. Johnson CD, Chen MH, Toledano AY, et al. N Engl J Med 2008;359:1207-17. AMAÇ: Bilgisayarlı tomografik (BT) kolonografi, kolorektal kanser taramasında kullanılabilecek nonin- vaziv bir seçenektir. Rağmen, asemptomatik erişkinlerde tarama aracı olarak sonuçları tam olara bilinmemektedir. METOD: Çalışma, 15 merkezde 2600 asemptomatik, 50 yaş üzeri katılımcı kaydedilerek gerçekleştirildi. BT kolo- nografi, standart barsak hazırlığını takiben mekanik insufliasyon ile multidetektör BT ile gerçekleştirildi. BT kolonografi üzerinde eğitim almış radyologlar tarafından 5 mm ve üzeri tüm lezyonlar raporlandı. Optik kolonoskopi ve histolojik inceleme her merkezin kendi protokollerine uygun olarak yapıldı. Birincil amaç kolonoskopi ile saptanan ve histolojik olarak doğrulanmış büyük adenom ve adenokarsinomların (10 mm ve üzeri lezyonlar) BT kolonografi ile saptanması; daha küçük kolorektal lezyonların da (6-9 mm arası lezyonlar) incelenmesidir. SONUÇLAR: Katılımcıların %97’sinin (2531 hasta) verileri elde edildi. Büyük adenomlar ve kanserler için ortalama sensitivite, spesifite, pozitif ve negatif prediktif değerler ile “receiver-operating-characteristic” eğrisi altında kalan alan değerleri sırasıyla; 0.90±0.03, 0.86±0.02, 0.23±0.02, 0.99±0.01, and 0.89+/-0.02 idi. BT kolonografi 0.90 sensitivite ile 10 mm ve üzeri lezyonları %10 hasta saptamada yetersiz kaldı. Büyük adenomlar ya da kanserler için per-polip sensitivite, 0.84±0.04 iken 6 mm ve üzeri adenomları saptamada hasta başı sensitivite 0.78 idi. TARTIŞMA: Bu çalışmada, asemptomatik erişkinlerde BT kolonografi ile yapılan taramada 10 mm ve üzeri adenom ya da karsinomu olan hastaların %90’ı saptandı. Bu bulgular ile kolorektal kanser için ortalama riski olan hastalarda tarama olarak BT kolonografi ile daha yapılan çalışmalardan daha iyi sonuçlar elde edilmiştir. - DR. TUGAN TEZCANER Rektum rezeksiyonu ile eşzamanlı karaciğer metastazı operasyonu yapılan hastalarda laparoskopinin yararları: Erken dönem deneyimleri. Bretagnol F, Hatwell C, Farges O, et al. Surgery 2008;144:436-41. AMAÇ: Eşzamanlı karaciğer metastazları (LM) ile birlikte primer rektum neoplazmlarının rezeksiyonu kabul edilmiştir; çünkü bu küratif potansiyeli olan tek strateji olarak görülmektedir. Kombine rezeksiyonlar, küratif abdominal yaklaşımın karaciğer rezeksiyonları da gerektirmesi yanında yüksek morbidite oranları nedeniyle tartışmaktadır. Laparoskopik kolorektal rezeksiyonlar, bu konuda yararlı olabileceği gibi prosedürü kolaylaştırıcı olarak da düşünülebilir. METOD: Şubat 2006 ile Haziran 2007 tarihleri arasında 10 hastaya tek evreli prosedür olarak primer rektal kanserin laparoskopik rezeksiyonu ile kombine olarak açık eşzamanlı LM’nin açık rezeksiyonu uygulandı. SONUÇLAR: Tüm hastalar laparoskopik mezorektal rezeksiyon yapıldı. Karaciğer rezeksiyonları; sağ hepatektomi (1), bi- ya da trisegmentektomi (3) ve metastazektomi (6) şeklinde yapıldı. Rektosigmoid specimen, karaciğer rezeksiyonunda kullanılan sağ subkostal ya da orta hat insizyondan çıkarıldı. Sadece 3 hastada karaciğer rezeksiyonu da laparoskopik tamamlandı ve specimenleri çıkarmak için başka insizyon kullanıldı. Morbidite %40, median hastanede kalış süresi 12 gündü (5-40). Daha önce yapılan sadece laparoskopik mezorektal eksizyon 27 © TKRCD 2008 Vol. 18, No.2 151 hastalık grubun sonuçları ile karşılaştırıldığında morbidite %29’a %40 ve hastanede kalış süresi 12 gün-12 gün gibi benzer sonuçlar elde edildi. TARTIŞMA: Bu pilot çalışma eşzamanlı laparoskopik mezorektal eksizyon ve LM rezeksiyonun etkili, güvenle uygulanabilir bir yöntem olduğunu işaret etmektedir. Ek olarak, laparoskopi eşzamanlı majör hepatektomiyi kolaylaştırmaktadır. - DR. TUGAN TEZCANER Toplum tabanlı kolorektal kanserli hasta kohortunda Lynch sendromu olan hastaları belirlemek için prediktif modeller, klinik kriterler ve moleküler tümör tarama belirteçlerinin karşılaştırılması. Balmaña J, Balaguer F, Castellví-Bel S, et al. J Med Genet 2008;45:557-63. AMAÇ: Gen mutasyonlarında “mismatch repair” (MMR)’ı saptamak için çeşitli modeller geliştirilmiştir. Toplum tabanlı kolorektal kanser (CRC) taramasında klinik kriterler ile evrensel moleküler testlerin karşılaştırılmalı performansları bilinmemektedir. METOD: EPICOLON kohortundan tüm 1222 CRC’li hastaya immünohistokimyasal çalışma ve mikrosatellit instabilite ile MMR testi yapıldı ve MMR defekti saptanan (n=91) hastalara MLH1/MSH2 germline testi yapıldı. Sensitivite, spesifite ve pozitif prediktif değerler (PPV) MLH1/MSH2 mutasyonlarının taşıyıcılarının saptanması için yapılan PREMM(1,2) ve Barneston modelleri için hesaplandı ve revize edilmiş Bathesda kriterleri (RBG), Amsterdam II kriterleri ile tümörde yapılan MMR analizleri ile karşılaştırıldı. ROC (AUC) eğrisi altındaki alanın farkı belirleme özelliği ve kalibrasyon ortalama öngörü oranları ile gözlenen prevelans karşılaştırılarak incelendi. SONUÇLAR: Her iki model de benzer AUC değerlerine sahipti (0.93 ve 0.92). RBG ile PREMM(1,2) skorlarının sensitivitesi %5’ten büyük eşit ve %100 (%95 CI %71-100) idi; bir Barnetson skoru %0.5’ ten büyük ve bir mutasyon taşıyıcısını kaçırdı (sensitivite %87, %95 CI %51-99). Her üç stratejinin de PPV’si %2-3’dü. TARTIŞMA: PREMM(1,2) ve Barneston modelleri, CRC hastalarında MLH1/ MSH2 mutasyon taşıyıcılarının belirlenmesinde RBG ile benzer performans sunmaktadır. - DR. TUGAN TEZCANER Ülseratif kolit ile ilgili kolorektal kanser sıklıkla mikrosatellit instabilite ile ilişkilidir. Fujiwara I, Yashiro M, Kubo N, Maeda K, Hirakawa K. Dis Colon Rectum 2008;51:1387-94. AMAÇ: Ülseratif kolitli hastalar kolorektal kanser gelişimi açısından yüksek risk altındadır. Karsinogenezin moleküler mekanizmalarını anlamak için inflame ya da neoplastik kolon epitelinde genetik değişiklikler analiz edildi. METOD: Ülseratif koliti olan 57 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların rasgele 6 kolonik bölgesinden specimenler elde edildi. Her hasta en kötü patolojik incelemesine göre kanser, displazi, tanımlanamayan ve normal olarak sınıflandırıldı. Mikrosatellit instabilite, hedef genlerde mutasyonlar, hMLH1 promotor bölgedeki hipermetilasyon ve “mismatch repair” protein ekspresyonu analiz edildi. SONUÇLAR: Kanser olgularının 11’inden 4’ünde (%36), displazi olgularının 15’inden 5’ inde (%33), 11 tanımlanamayan olgunun 5’inde (%45) ve normal olguların hiçbirinde yüksek mikrosatellit instabilite saptanmadı. Malignite potansiyeli ile yüksek mikrosatellit instabilite arasında anlamlı korelâsyon saptandı. Histolojik derecenin kötüleşmesi ile growth faktör beta reseptör Tip II (TGFβRII)’yi oluşturan gende “frameshift” mutasyonun anlamlı olarak ilişkili olduğu görüldü. Yüksek mikrosatellit instabilite ile hMLH1 hipermetilasyonu ile ve hMSH2 ekspresyon kaybı ile anlamlı olarak korale olduğu bulundu. TARTIŞMA: Ülseratif kolit ilişkili kolorektal kanserde karsinogenez süreci “mismatch repair” sistem disfonksiyonu sonucu oluşan TGFβRII mutasyonunun yol açtığı mikrosatellit instabilite ile yakından ilişkilidir. - DR. TUGAN TEZCANER © TKRCD 2008 TKRCD Yönetiminde veya Katılımıyla 2008-2009’da Programlanan Eğitim Etkinlikleri 152 (2009’un ikinci yarısındaki etkinlikler ileriki tarihlerde bildirilecektir) * 18. World Congress of the International Association of Surgeons, Gastroenterologists and Oncologists 8-11 Ekim 2008, Lütfi Kırdar Convention & Exibition Center, İstanbul * Türk Kolon Rektum Cerrahisi Derneği 2008 Kış Sempozyumu - Cerrahi Gastroenteroloji 2008, 13.Uzmanlık Sonrası Eğitim Kursu ile entegre. 31 Ekim – 1 Kasım 2008, Wow İstanbul Airport Hotel & Convention Center, İstanbul * VI. Temel Stoma Bakım Hemşireliği Kursu. 03-09 Kasım 2008, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara * TKRCD - Laparoskopik Kolon-rektum Cerrahisi Kursu. 20-21 Kasım 2008, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi TF, İstanbul * TKRCD –TME kursu. 8-9 Ocak 2009, 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir * TKRCD –Anorektal Fizyoloji Kursu 13-14 Şubat 2009 Şişli Etfal Hastanesi, İstanbul * TKRCD –İnflamatuar Barsak Hastalıkları Kursu. 24-25 Nisan 2009, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adana * 12. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi. 19-24 Mayıs 2009, Maritim Pine Beach Hotel, Antalya
Benzer belgeler
Derginin tamamını okumak için buraya tıklayınız
Yazarlar, bulguları, alıntıları, onayları ve referansları içeren çalışmanın doğruluğu ve güvenilirliği için tam sorumluğu kabul etmelidirler. Yazarlar çalışmanın reddedilmesi durumunda, kararın bağ...
Kronik konstipasyon
NECMETTİN SÖKÜCÜ, EMRE BALIK, İSMAİL CEM SORMAZ
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul