Türk Nöroloji Dergisi
Transkript
Türk Nöroloji Dergisi
ISSN: 1301-062X Türk NÖROLOJİ Dergisi Cilt-Volume: 22 Sayı-Issue: Turkish Journal of Neurology 2 Haziran-June 2016 www.tjn.org.tr Bakış Açıları/Perspectives Olgu Sunumları/Case Reports � Nörologlar Girişimsel Nöroanjiyografi Yapabilmelidir � Reha Tolun Hipergliseminin Tetiklediği Serebral Vasküler Malformasyona Bağlı Hemiballism ve Hemikore � Tanısal ve Girişimsel Nöroradyoloji: Kimler Nasıl Yapmalı? Ferda Selçuk, Mine Hayriye Sorgun, Süha Akpınar Civan Işlak � Farklı Bir Progresif Miyoklonik Epilepsi Olgusu Ebru Nur Vanlı Yavuz, Güneş Altıokka, Zeliha Matur, Mikko Muona, Nerses Bebek, Candan Gürses, Anna Elina Lehesjoki, Ayşen Gökyiğit, Betül Baykan Derlemeler/Reviews � Migren ve Beslenme İlişkisi Ayçıl Özturan, Nevin Şanlıer, Özlem Coşkun � Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme Kubilay Varlı Klinik Görünümler/Images in Clinical Neurology Area Postrema Sendromu ile Başlayan Nöromiyelitis Optika Olgusu � Özgün Araştırmalar/Research Articles � Şüpheli Radikülopatide EMG ve MRG Bulguları Yıldız Arslan, Ebru Yaşar, Yaşar Zorlu Absans Status Epileptikus ve Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulguları Zeynep Aydın Özemir, Betül Baykan, Ebru Nur Vanlı Yavuz, Serra Sencer � Hipokampal Sklerozda Olağan Dışı Epileptik Aktiviteler Ebru Nur Vanlı Yavuz, Hakan Yener, Zeynep Aydın Özemir, Nerses Bebek, Candan Gürses, Ayşen Gökyiğit, Betül Baykan � Hiperemezis Gravidarum’da Serebral Lokalizasyon Belirleme � Hakan Ahmet Ekmekçi, Arzu Setenay Yılmaz, Muhammet Üsame Öziç, Yüksel Özbay, Özlem Seçil Kerimoğlu, Çetin Çelik, Şerefnur Öztürk Türk Nöroloji Derneği’nin Yayınıdır Derya Kaya, Egemen İdiman, Fethi İdiman, Onur Bulut, Nuri Karabay � Spinal Astrositomda Kistik Lezyonlar Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran � Herpes Simpleks Ensefalitinde İntrakranyal Hematom Özlem Ethemoğlu, Mehmet Fırat, Kadri Burak Ethemoğlu, Mehtap Kocatürk Nörolojide Öne Çıkanlar/Frontiers in Neurology Periyodik Paralizilerde Onaylanmış Bir Tedavi Seçeneği: Diklorfenamid � Mine Sezgin � Klopidogrelin ASD Kapama Migren Etkisi Halil İbrahim Akçay, Murat Kürtüncü Official Journal of the Turkish Neurological Society www.noroloji.org.tr Türk NÖROLOJİ Dergisi Cilt Volume Sayı Issue Mart March 22 2 2016 www.noroloji.org.tr Türk Nöroloji Derneği’nin yayınıdır. Offical Journal of the Turkish Neurologial Society Sahibi/Owner Türk Nöroloji Derneği adına Şerefnur Öztürk Yazı İşleri Müdürlüğü/Editorial Manager Burak Tokdemir ISSN: 1301-062X Yayınevi/Publishing House � � � � � � � � Turkish Journal of Neurology Editör/Editor in Chief: Murat Kürtüncü Yardımcı Editörler/Associate Editors Aslı Tuncer, Uğur Uygunoğlu, Tuncay Gündüz Danışma Kurulu/Editorial Advisory Board Cenk Akbostancı Ayşe Altıntaş Hülya Apaydın Berna Arda (Etik) Semih Ayta Esra Battaloğlu Betül Baykan Canan Aykut Bingöl Hayrünnisa Bolay Raif Çakmur Neşe Çelebisoy Beyazıt Çırakoğlu (Genetik) Turgay Dalkara Gülşen Akman Demir Bülent Elibol Murat Emre Mefküre Eraksoy Sevim Erdem Mustafa Ertaş Haşmet Hanağası Birsen İnce Tülay Kansu Rana Karabudak Dilaver Kaya Ayşe Sağduyu Kocaman Reha Kuruoğlu Zeki Odabaşı Piraye Oflazer Zülküf M. Önal Tayfun Özçelik (Genetik) Sibel Özekmekçi Çiğdem Özkara Mehmet Özmenoğlu Şerefnur Öztürk Yakup Sarıca Serap Saygı Aksel Siva H. Özden Şener Hadiye Şirin Ersin Tan Mehmet Akif Topçuoğlu Esen Saka Topçuoğlu Erdem Tüzün Derya Uğurlu Uludüz Hilmi Uysal Görsev Yener Seher Naz Yeni Mehmet Zarifoğlu Biyoistatistik Danışmanı/Biostatistical Consultant Ergun Karaağaoğlu Uluslararası Danışma Kurulu/International Advisory Board Molla Gürani Mah. Kaçamak Sk. No: 21, 34093 F›nd›kzade-‹stanbul-Türkiye Tel.: +90 212 621 99 25 Fax: +90 212 621 99 27 [email protected] - www.galenos.com.tr Baskı: Özgün Ofset Ticaret Ltd. Şti. Yeşilce Mah. Aytekin Sk. No: 21 34418 4.Levent / İstanbul Tel: +90 212 280 00 09 Baskı Tarihi: Haziran 2016 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın İletişim/Contact Murat Kürtüncü, Editör İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Çapa, 34093 İstanbul, Türkiye E-posta: [email protected] Dergimizde asitsiz kağıt kullanılmaktadır. The Journal is printed on acid-free paper. Stanley Appel, USA Zohar Argov, Israel Valery Askanas, USA Nathan Bornstein, Israel David Burke, Australia Stefano Cappa, Italy Patricia S. Churchland, USA James J Corbett, USA Ioannis Evdokimidis, Greece Gerald M. Fenichel, USA Marc Fisher, USA Murat Güner, USA Wolfgang Grisold, Australia Humayan Gültekin, USA Ahmet Hoke, USA Albena Jordanova, Belgium Howard S. Kirshner, USA Andrew Lees, England Marsel Mesulam, USA Soheyl Noachtar, Germany Davide Pareyson, Italy Violaine Plante-Bordeneuve, France Antony Reder, USA Gerard Said, France Benjamin Seltzer, USA Jaroslaw Slawek, Poland Gioacchino Tedeschi, Italy Eduardo Tolosa, Spain Brian Weinshenker, USA Sandra Weintraub, USA Türkçe ve İngilizce Dil Editörü-İngilizce Çevirmen/ Turkish and English Language Editor- English Translator David Chapman, Can Kavaklıoğlu, Murat Mert Atmaca, Mustafa Çelik, Bedia Marangozoğlu TND Yayın Sekreteri/Editorial Assistant Burak Tokdemir Önceki Editörler/Previous Editors Oğuz Tanrıdağ Barış Baklan Kaynak Selekler Tülay Kansu Yeşim Gülşen Parman A-I Türk NÖROLOJİ Dergisi Turkish Journal of Neurology AMAÇ VE KAPSAM AIM AND SCOPE Türk Nöroloji Dergisi, 1995 yılında yayın hayatına başlamış olup Türk Nöroloji Derneği’nin resmi ve süreli bilimsel yayını olarak Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanmaktadır. Dergiye 2004 yılından itibaren elektronik ortamda “online” olarak da ulaşılabilmektedir. Türk Nöroloji Dergisi’nde yayınlanacak yazıların seçiminde hakem değerlendirme sistemi kullanılmaktadır. Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizcedir. Araştırma yazıları özellikle desteklenmektedir. Derginin amacı; nöroloji bilimi ile ilgili araştırma, derleme, olgu sunumu, kısa rapor, editöre mektup ve klinik görünüm türünden yazılar ile Türkiye’deki nöroloji birikimini artırmaktır. Aynı zamanda nörobilimin diğer alanlarına uzanarak disiplinler arası bilgi alışverişini canlı tutmak, yayınladığı yazıların uluslararası temsiline ve atıfına çalışarak ülkemizin bilimsel gelişimine katkıda bulunmak derginin yayınlanma amaçları arasındadır. Derginin hedef okuyucu kitlesi nöroloji ve nörobilimin diğer dallarında çalışan uzman ve asistan doktorlardır. Türk Nöroloji Dergisi, Emerging Sources Citation Index (ESCI), Scopus, Directory of Open Access Journals (DOAJ), Chemical Abstracts Service (CAS), Index Copernicus, EBSCOhost Research Databeses, Türkiye Atıf Dizini, Türk Medline tarafından indekslenmektedir. Abone İşlemleri Türk Nöroloji Dergisi, Türk Nöroloji Derneği üyelerine ve nöroloji ile ilgilenen bilim insanları ve hekimlere ücretsiz olarak ulaştırılmaktadır. 2004 yılından itibaren tüm makalelerin içerik, özet ve tam metinlerine www.tjn.org.tr adresinden ulaşılabilmektedir. Dergiye abone olmak isteyen kişiler Türk Nöroloji Derneği’ne başvurmalıdırlar. Adres: Türk Nöroloji Derneği Meşrutiyet Caddesi, No: 48/7, 06650 Ankara, Türkiye Telefon: 0312 435 59 92 Faks : 0312 431 60 90 E-posta : [email protected] Web sayfası: www.noroloji.org.tr Yayın İzni Türk Nöroloji Dergisi’nde yayınlanan yazılar, resim, şekil, grafik ve tablolar Türk Nöroloji Derneği’nin yazılı izni olmadan kısmen veya tamamen çoğaltılamaz, belli bir sistemde arşivlenemez, reklam ya da tanıtım amaçlı materyallerde kullanılamaz. Bilimsel makalelerde kaynak gösterilmek şartı ile alıntı yapılabilir. Reklam Bağlantıları İçin Galenos Yayınevi Molla Gürani Mah. Kaçamak Sk. No: 21, 34093 F›nd›kzade-‹stanbul-Türkiye Tel.: +90 212 621 99 25 Fax: +90 212 621 99 27 [email protected] - www.galenos.com.tr Yazarlara Bilgi Yazarlara bilgi kısmına, derginin basılı örneklerinden ve www.tjn.org.tr adresinden ulaşılabilir. Yazıların Bilimsel ve Hukuki Sorumluluğu Yayımlanan yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur. Türk Nöroloji Derneği, editör, editörler kurulu ve yayıncı dergide yayınlanan yazılar için herhangi bir sorumluluk kabul etmez. The Turkish Journal of Neurology has been published quarterly in March, June, September and December as the official journal of the Turkish Neurological Society since 1995. The journal has been also available on-line since 2004. A peer-reviewed system is used to select manuscripts. The languages of the journal are Turkish and English. Original research articles are particularly supported and encouraged. The journal aims to update knowledge of neurology throughout Turkey with research articles, reviews, case reports, short communications, letters to the editor, and clinical images in the field of neurology. To retain interdisciplinary transfer of information between the areas of neuroscience and to undertake a novel effort in the international representation and attribution of published articles are the other aims of the journal. The target readers of the Turkish Journal of Neurology include neurologists and neurology residents as well as other physicians working in the field of neurological sciences. Turkish Journal of Neurology is indexed in Emerging Sources Citation Index (ESCI), Scopus, Directory of Open Access Journals (DOAJ), Chemical Abstracts Service (CAS), Index Copernicus, EBSCOhost Research Databeses, Türkiye Citation Index, Turk Medline. Subscriptions The Turkish Journal of Neurology is delivered complimentarily to the members of Turkish Neurological Society and other scientists and physicians interested in neurology. Tables of contents, abstracts and full texts of all articles published are accessible free of charge through the web site www.tjn.org.tr since 2004. For subscriptions, please contact the Turkish Neurological Society. Address: Turkish Neurological Society Meşrutiyet Caddesi, No: 48/7, 06650 Ankara, Turkey Phone : +90 312 435 59 92 Fax : +90 312 431 60 90 E-mail : [email protected] Web : www.noroloji.org.tr Permission Requests Manuscripts, figures and tables published in the Turkish Journal of Neurology may not be reproduced, archieved in a retrieval system, or used for advertising purposes without a prior written permission from the Turkish Neurological Society. Quotations may be used in scientific articles with proper referral. Advertisement Applications Galenos Publishing House Molla Gürani Mah. Kaçamak Sk. No: 21, 34093 F›nd›kzade-‹stanbul-Turkey Phone : +90 212 621 99 25 Fax : +90 212 621 99 27 [email protected] - www.galenos.com.tr Intructions for Authors Intructions for authors are published in the journal and are accessible via www.tjn.org.tr Material Disclaimer Scientific and legal responsibilities pertaining to the papers belong to the authors. Contents of the manuscripts and accuracy of references are also the author’s responsibility. The Turkish Neurological Society, the Editor, the Editorial Board or the publisher do not accept any responsibility for the articles. Dergimizde asitsiz kağıt kullanılmaktadır. The journal is printed on acid-free paper. A-II Türk NÖROLOJİ Dergisi Turkish Journal of Neurology YAZIM KURALLARI 1. Türk Nöroloji Dergisi, Türk Nöroloji Derneğinin süreli yayını olup 3 ayda bir olmak üzere yılda 4 sayı olarak yayınlanmaktadır. 2. Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazılarda Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğü ve Yazım Kılavuzu temel alınmalıdır (http://tdk.org.tr). Anatomik terimlerin Latinceleri kullanılmalıdır. Gündelik tıp diline yerleşmiş terimler ise okundukları gibi Türkçe yazım kurallarına uygun olarak yazılmalıdır. İngilizce veya başka bir yabancı dildeki şekli ile yazılan terimler tırnak içinde belirtilmelidir. 3. Yayınlanması amacıyla gönderilen yazılar Uluslararası Tıp Dergi Editörleri Komitesi (ICMJE) tarafından oluşturulan ve güncellenen, Biyomedikal Dergilere Gönderilen Makalelerde Bulunması Gereken Standartlara (Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals Editors) uygun olarak hazırlanmış olmalıdır (http://www.ulakbim.gov.tr/ cabim/vt/uvt/tip/). 4. Türk Nöroloji Dergisi Helsinki Deklarasyonu etik standartlarına (http:// www.wma.net/en /30publications/10policies/b3/index.html) uymayı prensip olarak kabul eder. Bu nedenle insanlar üzerinde yapılan tüm çalışmalarda, yazının Gereç ve Yöntem/Hastalar ve Yöntem kısmında etik kurul onayı alındığı belirtilmelidir. Çalışmanın yapıldığı hasta veya gönüllüler bilgilendirilerek onayları alınmalı ve bu durum makalenin Gereç ve Yöntem/Hastalar ve Yöntem kısmında yazılmalıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda, yazının Gereç ve Yöntem kısmında çalışmanın Laboratuvar Hayvanlarının Bakımı ve Kullanımı Kılavuzu (www.nap.edu/catalog/5140.html) prensipleri doğrultusunda yapıldığı ve ilgili kurumdan etik kurul onayı alındığı belirtilmelidir. Gerek görülürse editör tarafından etik kurul onayının bir örneği yazarlardan istenebilir. 5. Editör yayın koşullarına uymayan yazıları; düzeltmek üzere yazarına geri gönderme, biçimce düzenleme veya reddetme yetkisine sahiptir. 6. Gönderilen yazılar, editör ve editörler kurulu ile en az iki danışman (hakem) tarafından incelenir. Editör ve editörler kurulu gerek gördüğünde makaleyi üçüncü bir danışmana gönderebilir. Danışman belirleme yetkisi tamamen editör ve editörler kuruluna aittir. Danışmanlar belirlenirken derginin uluslararası yayın danışma kurulundan isimler seçilebileceği gibi yazının konusuna göre ihtiyaç duyulduğunda yurt içinden veya yurt dışından bağımsız danışmanlar da belirlenebilir. 7. Yazıların geliş tarihleri ve kabul ediliş tarihleri makalenin yayımlandığı sayıda belirtilir. 8. Makaleler sadece çevrimiçi (online) olarak kabul edilmektedir (www.tjn. org.tr). Yazılar, “Verdana” karakterinde çift satır aralıklı olarak ve 10 punto kullanılarak yazılmalı, sayfanın her iki kenarında 2 cm boşluk bırakılmalıdır. Yayın metni IBM uyumlu bilgisayar programında (Microsoft Windows, en az Word 98) hazırlanmış olmalıdır. Sayfalara başlık sayfasından başlayarak sırayla numara verilmelidir. Numaralar sayfanın sağ alt köşesinde yer almalıdır. Yazının gönderildiği ana metin dosyasının içinde yazar isimleri ve kurumlara ait bilgi yer almamalıdır. 9. Yazının daha önce bir dergide yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olduğunu ve gönderilen yazıya tüm yazarların onay verdiğini bildiren, makaledeki isim sırasına uygun biçimde yazarlarca imzalanmış bir üst yazı makalenin “online” olarak kaydedilmesi ile eş zamanlı olacak şekilde scanner ile taranarak e-posta yolu ile [email protected] adresine veya 0312 431 60 90 numaraya faks aracılığıyla gönderilmelidir. İmzalı üst yazıda ayrıca tüm yazarların makale ile ilgili bilimsel katkı ve sorumlulukları yer almalı, çalışma ile ilgili herhangi bir mali ya da diğer çıkar çatışması alanı varsa bildirilmelidir. Söz konusu yazıda çalışmaya yapılan tüm mali katkılar ve varsa sponsoru da belirtilmelidir. Yazarlar ya da çalışma sonuçları ile ilgili herhangi bir çıkar çatışması yoksa bu durum da bildirilmelidir. 10. Teknik yardım, yazma ve düzeltme yardımı, veri toplama, analiz vs. gibi konularda yazılara katkısı olan; ancak yazarlık kriterlerini tam karşılamayan kişilerin tümü teşekkür bölümünde belirtilmelidir. 11. Makalede kullanılan kısaltmalar uluslararası kabul edilen şekilde olmalı, ilk kullanıldıkları yerde açık olarak yazılmalı ve parantez içinde kısaltılmış şekli gösterilmelidir. Tüm metin boyunca kısaltılmış şekil kullanılmalıdır. Uluslararası kullanılan kısaltmalar için “Bilimsel Bir Makale Nasıl Yazılır ve Yayımlanır (http:// journals.tubitak.gov.tr/kitap/maknasyaz/)” kaynağına başvurulabilir. 12. Yazının başlık sayfasında, yazının Türkçe ve İngilizce başlığı, boşluklar da dahil 40 karakteri aşmayacak şekilde Türkçe ve İngilizce kısa başlığı, yazarların açık ad ve soyadları yazılmalıdır. Çalışmaların yapıldığı klinik, anabilim dalı/bilim dalı, enstitü ve kuruluşun adı belirtilmelidir. Başlık sayfasında yazışmaların yapılacağı kişinin adı, yazışma adresi, elektronik posta adresi, telefon ve faks numaraları yer almalıdır. Çalışma, daha önce bir kongre ya da sempozyumda bildiri olarak sunulmuş ise bu sayfada belirtilmelidir. 13. Editöre mektup ve klinik görünüm dışındaki tüm yazı türlerinde Türkçe ve İngilizce özet yer almalıdır. Özet bölümünde kısaltmalardan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Kaynak, şekil, tablo ve atıf yer almamalıdır. 14. Özetlerin sonunda her iki dilden en az 3, en çok 5 anahtar sözcük (keywords) yer alır. Anahtar kelimeler uygun nitelikte ve standart terminolojide yazılmalıdır. Türkçe anahtar kelimeler “Türkiye Bilim Terimleri” arasından seçilmelidir. Yazarlar bilgilendirme için http://www.bilimterimleri.com adresini kullanabilir.”Türkiye Bilim Terimleri” MeSH(Medical Subject Headings) terimlerinin, karşılıklarının bulunduğu bir anahtar kelimeler dizinidir. 15. Araştırma yazıları; Türkçe başlık, Türkçe bölümlendirilmiş özet (en fazla 300 kelime olacak şekilde Amaç, Gereç ve Yöntem/Hastalar ve Yöntem, Bulgular ve Yorum başlıkları altında yazılmalıdır), Türkçe anahtar kelimeler, İngilizce başlık, İngilizce bölümlendirilmiş özet (en fazla 300 kelime olacak şekilde “Objective, Materials and Methods/Patients and Methods, Results, Conclusion” başlıkları altında yazılmalıdır), İngilizce anahtar kelimeler, Giriş, Gereç ve Yöntem/Hastalar ve Yöntem, Bulgular, Tartışma, Teşekkür (varsa) ve Kaynaklar kısımlarından oluşmalıdır. Araştırma yazılarının 5000 kelimenin üzerinde ve kaynaklarının da 40’tan fazla olması önerilmemektedir. 16. Dergide yayınlanacak derleme türündeki yazılar editör tarafından önceden planlandığı için, planlananın dışındaki derleme türü makaleler ile ilgili olarak yazı gönderilmeden önce editörün onayı alınmalıdır. 17. Derleme türü makaleler; Türkçe başlık, Türkçe özet ve Türkçe anahtar kelimeler, İngilizce başlık, İngilizce özet, İngilizce anahtar kelimeler içermelidir. Derleme türü makalelerde özet tek paragraf olacak şekilde hazırlanmalı ve 300 kelime ile sınırlı olmalıdır. Bölümlendirilmiş özet hazırlanmasına gerek yoktur. Kaynak sayısı mümkünse 40’ın üzerinde olmamalıdır. 18. Olgu sunumlarında; Türkçe başlık, Türkçe özet, Türkçe anahtar kelimeler, İngilizce başlık, İngilizce özet, İngilizce anahtar kelimeler, Giriş, Olgu Sunumu, Tartışma ve Kaynaklar yer almalıdır. Olgu sunumlarının Giriş ve Tartışma kısımları kısa-öz olmalı, Özet kısmı tek paragraf olacak şekilde hazırlanmalıdır. Bölümlendirilmiş özet hazırlanmasına gerek yoktur. Kaynak sayısı 20’yi geçmemelidir. 19. Kısa rapor, ilgili alanda önemli katkısı olabilecek araştırma verilerini kısa ve öz olacak şekilde içermelidir. Kısa raporun maksimum uzunluğu 1500 kelime olmalıdır. Kısa raporlarda Türkçe ve İngilizce başlık, tek paragraf olacak şekilde Türkçe ve İngilizce özet, Türkçe ve İngilizce olmak üzere 2-5 adet anahtar kelime yer almalıdır. Kısa raporlarda en fazla iki tablo ve bir şekil/grafik/resim bulunmalıdır. Bölümlendirilmiş özet hazırlanmasına gerek yoktur. Kaynak sayısı 10 ile sınırlı olmalıdır. 20. Editöre mektup bölümü, dergide daha önce yayınlanmış yazılara eleştiri getirmek ve katkı sağlamak amacıyla oluşturulduğundan kısa-öz olmalı, 1000 kelimeyi geçmemeli, özet içermemeli ve kaynakları 10 ile sınırlı olmalıdır. 21. Klinik görünüm bölümünde, nörolojide sık rastlanan klinik tabloların görüntüleri yayınlanır. Klinik görünüm yazılarında başlık en fazla sekiz kelime olmalıdır. Klinik görünüm altındaki yazı 150 kelimeyi geçmemeli, hastanın öyküsü, fizik inceleme ve laboratuvar bulguları, klinik seyir, uygulandıysa tedaviye yanıt ve hastanın son durumu kısaca özetlenmelidir. Görünüm üzerinde yapılan tüm işaretlemeler alt yazıda tanımlanmalı ve açıklanmalıdır. 22. Tablolar, şekil, grafik ve resimler metin içinde atıfta bulunulan sıraya göre numaralandırılmalıdır. Tablolar, şekil, grafik ve resimlerin metin içindeki yerleri belirtilmelidir. 23. Her tablo ayrı bir sayfaya çift aralıklı şekilde hazırlanmış olmalıdır. Her bir tabloya kısa bir başlık verilmelidir. Açıklamalar başlıkta değil, dipnotlarda yapılmalıdır. Dipnotlarda standart olmayan tüm kısaltmalar açıklanmalıdır. Dipnotlar için sırasıyla şu semboller kullanılmalıdır: (*,†,‡,§,||,¶,**,††,‡‡). Metin içinde her tabloya atıfta bulunulduğuna emin olunmalıdır. A-III Türk NÖROLOJİ Dergisi Turkish Journal of Neurology YAZIM KURALLARI 24. Şekiller ve grafikler profesyonel olarak çizilmeli veya fotoğraflanmalı, dijital olarak kaydedilirken fotoğraf kalitesinde olmalıdır. Şekiller ve grafiklerin JPEG ya da GIF formatında yüksek çözünürlükte görüntü oluşturacak biçimlerde elektronik dosyaları gönderilmeli ve göndermeden önce bu dosyaların görüntü kaliteleri bilgisayar ekranında kontrol edilmelidir. 25. Röntgen, BT, MRG filmleri ve diğer tanısal görüntülemeler ve patolojik örneklerin fotoğrafları genelde 127-173 mm boyutlarında yüksek kalitede gönderilmelidir. Resimlerin üzerindeki harfler, sayılar ve semboller açık ve tüm makalede eşit, yayın için küçültüldüklerinde bile okunabilecek boyutlarda olmalıdır. Resimler mümkün olduğunca tek başlarına anlaşılabilir olmalıdır. Eğer hasta(lar)nın fotoğrafı kullanılacaksa, ya hasta(lar) fotoğraftan tanınmamalı ya da hasta(lar) veya yasal olarak hasta(lar)dan sorumlu yakınından yazılı izin alınmalıdır. 26. Ayrı bir sayfadan başlayarak şekiller, grafikler ve resimler için alt yazılar ve dipnotlar çift aralıklı olarak ve numaralar ile hangi şekle karşı geldikleri belirtilerek yazılmalıdır. Semboller, oklar, sayılar ya da harfler şeklin parçalarını belirtmek için kullanıldığında, dipnotlarda her biri açıkça tanımlanmalıdır. 27. Makale yazarları; eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, şekil, grafik, resim vb. varsa, yayın hakkı sahibi ve yazarlardan yazılı izin almak ve bunu belirtmek durumundadır. 28. Kaynak Yazımı - Henüz yayınlanmamış veriler ve çalışmalar kaynaklar bölümünde yer almamalıdır. Bunlara metin içerisinde “isim(ler), yayınlanmamış veri, yıl” şeklinde yer verilmelidir. - Kaynak numaraları metinde cümle sonunda parantez içinde belirtilmeli, metin sonunda eser içindeki geçiş sırasına göre numaralandırılmalıdır. Dergi isimleri “Index Medicus” ve “Ulakbim/Türk Tıp Dizini”ne göre kısaltılmalıdır. Kaynakların yazılımı aşağıdaki örneklere uygun olmalıdır. Kaynak bir dergi ise; Yazar(lar)ın soyadı adının başharf(ler)i (Tüm yazarlar yazılmalıdır). Makalenin başlığı. Derginin Index Medicus’a uygun kısaltılmış ismi (http://www.ncbi.nlm. nih.gov/ sites/entrez/query. fcgi?db= nlmcatalog). Yıl;Cilt:İlk sayfa numarasıSon sayfa numarası. Örnek: Wertman E, Zilber N, Abramsky O. An association between MS and type 1 diabetes mellitus. J Neurol 1992;239:43-45. Kaynak bir dergi eki ise; Yazar(lar)ın soyadı adının başharf(ler)i. Makalenin başlığı. Derginin Index Medicus’a uygun kısaltılmış ismi (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/sites /entrez/ qu-ery.fcgi?db=nlmcatalog). Yıl;Cilt(Suppl Ek sayısı):ilk sayfa numarası-Son sayfa numarası. Örnek: Wasylenski DA. The cost of schizophrenia. Can J Psychiatry 1994;39 (Suppl 2):65-69. Kaynak bir kitap ise; Yazar(lar)ın soyadı adının başharf(ler)i. Kitabın adı. Kaçıncı baskı olduğu. Basım yeri: Basımevi, Basım Yılı. Örnek: Ropper AH, Brown RH. Adams and Victor’s Principles of Neurology. 8th ed. New York: McGraw-Hill, 2005. Kaynak kitaptan bir bölüm ise; Bölüm yazar(lar)ının soyadı adının başharf(ler)i. Bölüm başlığı. In: Editör(ler)in soyadı adının başharf(ler)i (ed) veya (eds). Kitabın adı. Kaçıncı baskı olduğu. Basım yeri: Yayınevi, Baskı yılı:Bölümün ilk sayfa numarası-son sayfa numarası. Örnek: Pender MP. Multiple sclerosis. In: Pender MP, McCombe PA (eds). Autoimmune Neurological Diseases. 3rd ed. Cambridge: Cambridge University Press, 1995:89-154. Kaynak toplantıda sunulan bir makale ise; Yazar(lar)ın soyadı adının başharf(ler)i (Tüm yazarlar yazılmalıdır). Makalenin başlığı. Varsa In: Editör(ler)in soyadı adının başharf(ler)i (ed) veya (eds). Kitabın adı. Toplantının adı; Tarihi; Toplantının yapıldığı şehrin adı, Toplantının yapıldığı ülkenin adı. Yayınevi; Yıl. Sayfa numaraları. Örnek: Bengtsson S, Solheim BG. Enforcement of data protection, privacy and security in medical informatics. In: Lun KC, Degoulet P, Piemme TE, Reinhoff O (eds). MEDINFO 92. Proceedings of the 7th World Congress on Medical Informatics; 1992 Sep 6-10; Geneva, Switzerland. North-Holland; 1992. p. 1561-1565. Kaynak elektronik olarak yayınlanan bir dergi ise; Yazar(lar)ın soyadı adının başharf(ler)i (Tüm yazarlar yazılmalıdır). Makalenin başlığı. Derginin Index Medicus’a uygun kısaltılmış ismi Yıl;Cilt(Sayı). Available from: URL adresi. Erişim tarihi: Gün.Ay.Yıl. Örnek: Morse SS. Factors in the emergence of infectious disease. Emerg Infect Dis 1995;1(1). Available from: URL:http://www/cdc/gov/nci- doc/EID/eid. htm. Accessed date:25.12.1999. Kaynak bir web sitesi ise; Web sitesinin adı. Erişim tarihi. Available from: Web sitesinin adresi. World Health Organization (WHO). Erişim tarihi: 9 Temmuz 2008. Available from: http://www.who.int Kaynak tez ise; Yazarın soyadı adının başharfi. Tezin başlığı (tez). Tezin yapıldığı şehir adı: Üniversite adı (üniversite ise); Yılı. Örnek: Kanpolat Y. Trigeminal Gangliona Deneysel Perkütan Giriş ve Radyofrekans Termik Lezyonun Histopatolojik Değerlendirilmesi (Doçentlik Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi; 1978. 29.Yayınlanan yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazılardaki düşünce ve öneriler ile kaynakların doğruluğu tümüyle yazarların sorumluluğundadır. Yayınlanmak üzere kabul edilen yazıların her türlü yayın hakkı Türk Nöroloji Derneğine aittir. Yazı yayına kabul edildikten sonra yazışma adresindeki yazarın e-postasına gönderilecek olan “Telif Hakkı Devir Formu” doldurulup tüm yazarlar tarafından imzalanarak e-posta yolu ile [email protected] adresi veya 0312 431 60 90 numaraya faks aracılığıyla gönderilmelidir. 30. Yazarlara telif ücreti ödenmemektedir. 31. Kaynak Gösterme Turk J Neurol 32. Telif Hakları Türk Nöroloji Dergisi Yazım Kurallarının telif hakları Galenos Yayınevi ve Türk NörolojiDerneğine ait olup tüm hakları saklıdır. Türk Nöroloji Dergisinde yayınlanan yazılar, resim, şekil, grafik ve tablolar Türk Nöroloji Derneğinin yazılı izni olmadan kısmen veya tamamen çoğaltıla- maz, belli bir sistemde arşivlenemez, reklam ya da tanıtım amaçlı materyallerde kullanılamaz. Bilimsel makalelerde kaynak gösterilmek şartı ile alıntı yapılabilir. Dergide yayınlanan reklamların içeriğinden ilgili firmalar sorumludur. Türk Nöroloji Dergisine “online” olarak erişim serbesttir ve dergi içeriğine www.tjn. org.tr adresinden ulaşılabilir. İletişim Murat Kürtüncü (Editör) İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Çapa, 34093 İstanbul-Türkiye E-posta : [email protected] A-IV Türk NÖROLOJİ Dergisi Turkish Journal of Neurology INSTRUCTIONS TO THE AUTHORS 1. Turkish Journal of Neurology is a periodical journal of the Turkish Neurological Society and is published quarterly. 2. The publishing languages are Turkish and English. All manuscripts should comply with the Turkish Language Institution dictionary and the Turkish Language Writing Guide book (http://tdk.org.tr). Anatomic terminology should be based on Latin nomenclature. Medical terms, in daily use, should be written according to Turkish spelling rules. The words required to be written in their original language by the author are written within quotation marks. 3. All manuscripts should comply with “Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals” produced and updated by the International Committee of Medical Journals Editors (www.icmje.org). 4. Turkish Journal of Neurology executes compliance with the Declaration of Helsinki Principles (http://www.wma.net/en/30publications/10policies/ b3/ index.html). All manuscripts concerning human subjects must contain a statement in the “Materials and Methods/Patients and Methods” section, indicating that the study was approved by the Institutional Review Board. There should also be a statement of declaration about informed consent obtained from research subjects, and it should be placed in the “Materials and Methods/ Patients and Methods” section. All manuscripts dealing with animal subjects must contain a statement indicating that the study was performed according to “The Guide for the Care and Use of Laboratory Animals” (www.nap.edu/catalog/5140. html) with the approval of the Institutional Review Board, in the “Materials and Methods” section. The Editor may ask for a copy of the approval document. 5. The editor has the right to reject, to require additional revision or to revise the format of manuscripts which do not follow the rules. 6. Submitted papers are reviewed by the editor, the editorial board, and at least two reviewers. The editor and editorial board may decide to send the manuscript to another reviewer. The editor and editorial board is the complete authority regarding reviewer selection. The reviewers are mainly selected from an International Advisory Board. The editorial board may decide to send the manuscript to independent national or international reviewers according to the subject. 7. The dates of received and accepted of the manuscript are stated in the end of the manuscript when published in the journal. 8. Manuscript submission should be done online (www.tjn.org.tr). The manuscript text should be written in Verdana font, 10 point-type, double-spaced with 2 cm margins on the left and right sides. The article should be prepared in IBM compatible programs (Microsoft Windows, Word 98). The pages should be arranged in numerical order beginning from the initial page, and the numbers should be at the bottom right corner of every page. The main text should not contain any information regarding author(s)’s name and affiliation. 9. The author and the co-authors should sign a cover letter declaring acception of full responsibility for the accuracy of all contents in accordance with the order of authors. They should also declare that the manuscript is an original work that has not been previously published, and is not currently submitted to any other publication. The cover letter should include contributions and responsibilities of each author, and whether there is a conflict of interest regarding manuscript. If there is no conflict of interest it should also be stated. In case of any financial contributions, the sponsors should also be denoted in a cover letter. The cover letter may be sent by fax to +90 312 431 60 90 or its scanned copy may be sent by e-mail ([email protected]) concurrently with manuscript submission. 12. Title page of the manuscript should include Title (Turkish and English), running title (Turkish and English, not more than 40 characters including spaces, Author(s), Institution(s) and Address for Correspondence with e-mail address, fax and phone numbers. Authors should indicate on this page whether the study has been presented previously as an abstract in any congress or symposium. 13. Abstracts should be prepared in Turkish and English for all manuscript except “Letters to the Editor” and “Images in Clinical Neurology”. Abbreviations should be avoided in abstracts. References, tables and citations should not be used. 14. At the end of the abstract, at least 3, at most 5 keywords in both languages are included. Keywords must be written in appropriate quality and standard terminology. Turkish keywords should be chosen from among “Turkey Science Terms”. The authors use information web address for http://www.bilimterimleri. com. “Turkey Science Terms” correspond to the MeSH (Medical Subject Headings). English keywords should be taken from those recommended by the US National Library of Medicine’s headings (MeSH) browser list (http://www. nlm.nih.gov/mesh/MBrowser.html). 15. Research Articles should include; Title, structured abstract (Objective, Materials and Methods/Patients and Methods, Results and Conclusion, limited to 300 words), and key words in Turkish and English, Introduction, Materials and Methods/Patients and Methods, Results, Discussion, Study Limitations, Conclusion, Acknowledgement, and References. Research articles should not exceed 5000 words and 40 references. 16. Editor’s approval is required before submitting a review article since reviews to be published are planned by the Editor. 17. The reviews should include; Title, unstructured abstract and key words in Turkish and English and the main text section. Limit the abstract to 300 words. The number of references should not exceed 40. 18. Case reports should include; Title, abstract and key words in Turkish and English, Introduction, Case, Discussion, Study limitations, Conclusion, Acknowledgment, and References. The sections should be written short excluding the case and an unstructured abstract should be prepared as one paragraph in Case reports. The number of references should not exceed 20. 19. Concise independent reports representing a significant contribution in the related field may be submitted as a Short Communication. The maximum length of a Short Communication is 1500 words. Short communications should include title, an unstructured paragraph of abstract and 2-5 key words in Turkish and English. The main text should include a maximum of one figure and two tables. Number of references should not exceed 10. 20. The letters to the Editor is for letters that are addressing issues or exchanging views on topics arising from published articles. It should not exceed 1000 words and not include an abstract. The number of references should not exceed 10. 22. Figures and tables should be numbered according to the sequence of referral within the text. Each item should be cited in text. 23. Each table should be prepared with double spacing on a separate page. Tables should have a brief title. Authors should place explanatory matter in footnotes not in the heading. Explanations should be made for all nonstandard abbreviations in footnotes. The following symbols should be used for abbreviations, in sequence: *,†,‡,§,||,¶,**,††,‡‡. Each table should be cited in text. 10. All the entities that provide contribution to the technical content, data collection and analysis, writing, revision etc. of the manuscript and yet do not meet the criteria to be an author should be mentioned in the acknowledgement part. 24. Figures should be either professionally drawn or photographed, and these items submitted as photographic-quality digital images. Electronic files of figures should be sent in a format (for example, JPEG or GIF) that will produce high-quality images in the Web version of the journal. Authors should review the images of such files on a computer screen before submitting them to be sure they meet their own quality standards. 11.Abbreviations should be internationally accepted and should be defined accordingly in the text in parenthesis when first mentioned and used in the text. 25. X-ray films, scans and other diagnostic images, as well as pictures of pathology specimens should be sent as sharp, glossy, black-and-white or color photographic A-V Türk NÖROLOJİ Dergisi Turkish Journal of Neurology INSTRUCTIONS TO THE AUTHORS images, usually in dimensions of 127 x 173 mm. Letters, numbers, and symbols on figures should be clear and consistent throughout, and large enough to remain legible when the figure is reduced for publication. Figures should be made as self-explanatory as possible. For recognizable photographs of human beings, signed releases of the patient or of his/her legal representative should be enclosed; otherwise, patient names or eyes must be blocked out to prevent identification. Bengtsson S, Solheim BG. Enforcement of data protection, privacy and security in medical informatics. In: Lun KC, Degoulet P, Piemme TE, Reinhoff O, editors. MEDINFO 92. Proceedings of the 7th World Congress on Medical Informatics; 1992 Sep 6-10; Geneva, Switzerland. North-Holland; 1992. p. 1561-1565. Journal published electronically; 26.Type or print out legends for illustrations using double spacing, starting on a separate page, with Arabic numerals corresponding to the illustrations. When symbols, arrows, numbers or letters are used to identify parts of illustrations, identify and explain each one clearly in the legend. The names of the authors, title of article, abbreviated title of journal, year of publication, numbers of the volume, numbers of the issue in brackets, URL address of the web site, access date. 27. When the author(s) has used a figure or table from another source, permission of the author and publisher must be obtained, the necessary printing permission document must be provided and the source referred to in the text. Morse SS. Factors in the emergence of infectious disease. Emerg Infect Dis 1995;1(1). Available from: URL:http://www/cdc/gov/ncidoc/EID/eid.htm. Accessed date: 25.12.1999. Web site; The name of the web site. Accessed date. Available from: Address of the web site. World Health Organization (WHO). Accessed date: 2008 Jul 9. Available from: http://www.who.int 28.References - Data and manuscript that have not yet been yet published should not be cited as reference. These should be stated in the main text as “author(s), unpublished data, year”. - References should be numbered consecutively in the order in which they are mentioned in the text. Identify references in the text, tables and legends at the end of the sentences as superscript. List all authors should be. Journal names should be abbreviated as listed in “Index Medicus” or in “ULAK- BIM/Turkish Medical Index”. Note the following examples: Thesis; The names of the authors, title of the thesis, city, university or institution, year. Kanpolat Y. Experimental percutanous access to trigemineal ganglia and hystopathologic evaluation of radiofrequence termic lesion (Associated Professor Thesis). Ankara: Ankara University; 1978. Supplement; 29. Scientific and legal responsibilities pertaining to the paper belong to the authors. The ideas and recommendations mentioned in the articles and accuracy of references are the responsibility of the authors. The owner of copyright of the accepted manuscript is the Turkish Neurology Society. After acceptance of the manuscript, a copyright transfer form is sent to the author of correspondence by e-mail and required to be signed and returned by e-mail ([email protected]) or fax (+90 312 431 60 90). 30. There is no royalty payment to the authors. Journal Articles; The names of the authors, title of article, abbreviated title of journal, year of publication, numbers of the volume and relevant page numbers of the article. Wertman E, Zilber N, Abramsky O. An association between MS and type 1 diabetes mellitus. J Neurol 1992;239:43-45. The names of the authors, title of article, abbreviated title of journal, year of publication, numbers of the volume, numbers of supplement in bracket and relevant page numbers of the article. Wasylenski DA. The cost of schizophrenia. Can J Psychiatry 1994;39(Suppl 2): 65-69. Book; The names of the authors, title of book, numbers of the volume, city, publisher, year of publication. Ropper AH, Brown RH. Adams and Victor’s Principles of Neurology. 8th ed. New York: McGraw-Hill, 2005. 31.Citation Publication rights of Instructions to Authors of Turkish Journal of Neurology belong to the Galenos Yayinevi and the Turkish Neurological Society (All rights reserved). Manuscripts, figures and tables published in the Turkish Journal of Neurology may not be reproduced, archived in a retrieval system or used for advertising purposes without the prior written permission from the Turkish Neurological Society. Quotations may be used in scientific articles but they must be referred. The content of the advertisements published belong to the related company. All contents are available free of charge without restrictions from the journal’s website at: www.tjn.org.tr Book Chapter; The names of the authors, title of article, editors, title of book, numbers of the volume and issue if existing, city, publisher, year of publication and relevant page numbers of the article. Pender MP. Multiple sclerosis. In: Pender MP, McCombe PA (eds). Autoimmune Neurological Diseases. 3rd ed. Cambridge: Cambridge University Press, 1995:89-154. Congress presentation; The names of the authors, title of presentation, editors (if available), title of congress book, title of the congress, date of the congress, city, country, publisher, year, relevant page numbers. Turk J Neurol 32. Publication rights Contact Murat Kürtüncü (Editor) İstanbul University Faculty of Medicine Department of Neurology İstanbul, 34093, Turkey E-mail: [email protected] A-VI Türk NÖROLOJİ Dergisi Turkish Journal of Neurology İÇİNDEKİLER/CONTENTS Bakış Açıları/Perspectives 40 42 Nörologlar Girişimsel Nöroanjiyografi Yapabilmelidir Neurologists may Perform Interventional Neuroangiography Reha Tolun Tanısal ve Girişimsel Nöroradyoloji: Kimler Nasıl Yapmalı? Diagnostic and Interventional Neuroradiology: Who Should Do and How? Civan Işlak Derlemeler/Reviews 44 51 Migren ve Beslenme İlişkisi The Relationship between Migraine and Nutrition Ayçıl Özturan, Nevin Şanlıer, Özlem Coşkun Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme Intraoperative Neuromonitoring Kubilay Varlı Özgün Araştırmalar/Research Articles 55 60 67 Correlation of Electromyography and Magnetic Resonance Imaging Findings in the Diagnosis of Suspected Radiculopathy Şüpheli Radikülopati Tanısında Elektromiyografi ve Manyetik Rezonans Görüntüleme Bulgularının Korelasyonu Yıldız Arslan, Ebru Yaşar, Yaşar Zorlu Absans Status Epileptikusu Olan Hastalarda Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulgularının Araştırılması Investigation of Magnetic Resonance Spectroscopy Findings in Patients with Absence Status Epilepticus Zeynep Aydın Özemir, Betül Baykan, Ebru Nur Vanlı Yavuz, Serra Sencer Hipokampal Skleroz Olgularında Olağan Dışı Epileptik Aktivitelerin Araştırılması Investigation of Patients with Hippocampal Sclerosis Associated with Unusual Epileptic Activities Ebru Nur Vanlı Yavuz, Hakan Yener, Zeynep Aydın Özemir, Nerses Bebek, Candan Gürses, Ayşen Gökyiğit, Betül Baykan 73 Hiperemezis Gravidarum ve Serebral Elektrofizyoloji: Elektroensefalografi Sinyal İşleme Yöntemi ile Serebral Lokalizasyon Belirleme Hyperemesis Gravidarum and Cerebral Electrophysiology Determination of Cerebral Localization through Electroencephalography Signal Processing Hakan Ahmet Ekmekçi, Arzu Setenay Yılmaz, Muhammet Üsame Öziç, Yüksel Özbay, Özlem Seçil Kerimoğlu, Çetin Çelik, Şerefnur Öztürk 80 84 Olgu Sunumları/Case Reports Hipergliseminin Tetiklediği Serebral Vasküler Malformasyona Bağlı Hemiballizm ve Hemikore: Olgu Sunumu Hemichorea and Hemiballismus Associated with Cerebral Vascular Malformation Induced by Hyperglycemia: Case Report Ferda Selçuk, Mine Hayriye Sorgun, Süha Akpınar Progresif Miyoklonik Epilepsi ve NEU1 Mutasyonu: Farklı Bir Fenotipik Olgu Progressive Myoclonic Epilepsy and NEU1 Mutation: A Different Phenotypic Case Ebru Nur Vanlı Yavuz, Güneş Altıokka, Zeliha Matur, Mikko Muona, Nerses Bebek, Candan Gürses, Anna Elina Lehesjoki, Ayşen Gökyiğit, Betül Baykan A-VII Türk NÖROLOJİ Dergisi Turkish Journal of Neurology İÇİNDEKİLER/CONTENTS Klinik Görünümler/Images in Clinical Neurology 88 Dirençli Kusma ve Hıçkırıkla Başlayan Bir Nöromiyelitis Optika Olgusu: Area Postrema Sendromu A Case of Neuromyelitis Optica Presenting with Intractable Hiccups and Vomiting: Area Postrema Syndrome Derya Kaya, Egemen İdiman, Fethi İdiman, Onur Bulut, Nuri Karabay 90 92 Spinal Astrositomda Kistik Lezyonlar Cystic Lesions in Spinal Astrocytoma Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran Intracranial Hematoma in Herpes Simplex Encephalitis: A Rare Complication Herpes Simpleks Ensefalitinde İntrakranyal Hematom: Nadir Bir Komplikasyon Özlem Ethemoğlu, Mehmet Fırat, Kadri Burak Ethemoğlu, Mehtap Kocatürk Nörolojide Öne Çıkanlar/Frontiers in Neurology 94 95 Periyodik Paralizilerde Onaylanmış Bir Tedavi Seçeneği: Diklorfenamid An Approved Treatment in Periodic Paralyses: Diclorphenamide Mine Sezgin Klopidogrelin Atrial Septal Defekt Kapatılması Sonrası Ortaya Çıkan Migren Atakları Üzerine Etkisi var mı? Does Clopidogrel have an Effect on Migraine Attacks that Emerge after Closure of Atrial Septal Defects? Halil İbrahim Akçay, Murat Kürtüncü 97 Kongre ve Toplantılardan İzlenimler/Meeting Highlights A-VIII DOI:10.4274/tnd.04378 Turk J Neurol 2016;22:40-41 Bakış Açısı / Perspective Nörologlar Girişimsel Nöroanjiyografi Yapabilmelidir Neurologists may Perform Interventional Neuroangiography Reha Tolun Memorial Hizmet Hastanesi, Nöroloji Kliniği, İnme Akut Tedavi Ünitesi, İstanbul, Türkiye Nörologlar Yapabilmelidir Girişimsel Nöroanjiyografi Kesinlikle “Evet”. Bu net yanıtın dayanağı çok sağlam. 2015 yılı tıp dünyasında önemli bir gelişmeye tanık oldu. Büyük damar tıkanmasına bağlı akut iskemik inme standart tedavisinin endovasküler rekanalizasyon (trombektomi/tromboaspirasyon) olması gerektiği, sonuçları 2015'de yayınlanan 7 randomize çalışma ile sınıf 1A olarak kanıtlandı. Bu gelişmenin doğal sonucu olarak Şubat 2016'da 12 uluslararası multidisipliner nörogirişimsel derneğin Uzlaşma Belgesi'nde (consensus document) belirtilen endovasküler iskemik inme tedavisi uygulayacakların eğitim kılavuzu hem zaman olarak 8 uluslararası dergide yayınlandı (1). Bu yazının sonunda akut iskemik inme tedavisini, organize ve etkin bir ortamda uygulayacak iyi yetişmiş nörogirişimcilere gereksinim bulunduğu belirtiliyordu. En iyi hasta sonuçları için bu uygulayıcıların nörobilim alt yapısına sahip olmaları ve özverili bir nörogirişimci eğitimi almaları gerektiği vurgulanıyordu. Yakın dönemdeki bir meta-analizde akut iskemik inmede trombektomilerin büyük çoğunluğunun girişimsel nöroradyolog, endovasküler nöroşirürjiyen veya girişimsel nörolog gibi deneyimli nörogirişimselciler tarafından uygulandığını gösterdi (2). Uygulama alanında vasküler nöroloji uzmanlığı ve nöro-kritik bakım alt yapısı bulunmasının iyi hasta sonuçları için öneminin açık olduğu belirtiliyordu. “Evet” yanıtı başka bir bakış açısıyla da desteklenebilir. Bir analojiyle, girişimsel nöroloğu girişimsel kardiyoloğa benzetebiliriz. Kalp hastalıkları uzmanı girişimsel kardiyoloğun bir iskemik kalp hastasının ekokardiyografi gibi tetkiklerini yapması, medikal tedavisini düzenlemesi, takibini yapması ve gerektiğinde girişimsel koroner anjiyografisini uygulaması ne kadar doğalsa, beyin hastalıkları uzmanı nöroloğun da benzer eylemleri gerçekleştirmesi o kadar doğal kabul edilmelidir. Akut iskemik inme kompleks bir hastalıktır. Başarılı bir endovasküler tedavi, hastanın öyküsü, klinik muayene bulguları ve nöroradyolojik verilerinin hızlı ve kapsamlı entegrasyonu sonucu endovasküler tedavinin yapılandırılmasını gerektirmektedir. İyi bir klinik sonuç için doğru hasta seçimi ve de girişimsel uzmanlık vazgeçilmezdir. Bundan anlaşılacağı üzere hem klinik nörobilim, hem de girişimsel nöroradyoloji formel eğitimi gerekmektedir. Söz konusu dökümana göre, iskemik inme endovasküler girişim uzmanlığı eğitimi almak için nöroradyoloji, nöroloji veya nöroşirürji uzmanı olmak gerekir. Eğitim süresi 2 yıldır. İlk eğitim yılı klinik nörobilim ve nörogörüntülemeyi içerecektir. İkinci eğitim yılı (minimum 12 ay) da, yetkin bir girişimsel nöroradyolog, girişimsel nörolog veya endovasküler nöroşirürjiyen başkanlığındaki yüksek volümlü bir merkezde iskemik inme endovasküler tedavisi odaklı “girişimsel nöroradyoloji” eğitimini kapsayacaktır. Ana uzmanlık eğitimleri süresince iskemik inmeye odaklanmış klinik nörobilim, diyagnostik nöroradyoloji, nöroanjiyografi eğitimleri almış olanların bu eğitimleri ilk yıl süresinden düşülebilecektir. Yukarıda özetlenen çarpıcı yakın dönem gelişmeleri nörologların, gerekli eğitimi almış olmaları koşuluyla “girişimsel nöroanjiyografi” yapabilecekleri konusunda kuşkuya yer bırakmamaktadır. Kırk beş yıl önce kateter bazlı serebral anjiyografiye başlayan ve yurtdışı eğitimin ardından girişimsel nöroanjiyografinin 1980’de Türkiye'deki öncülüğünü yapan bir girişimsel nörolog olarak bu gelişmelerden duyduğum mutluluğun düzeyini tahmin edeceğinizden eminim. Ancak bir kaygımı da belirtmeme izin veriniz, lütfen. Kaygım, dünyada nörologlara açılmış bulunan “girişimsel nöroanjiyografi” kapısından geçerken, aynı alanda çalışacak girişimsel nöroradyolog ve endovasküler nöroşirürjiyenlerle bilgi, deneyim ve beceri açısından bir anlamda Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Reha Tolun, Memorial Hizmet Hastanesi, Nöroloji Kliniği, İnme Akut Tedavi Ünitesi, İstanbul, Türkiye Tel.: +90 532 311 33 73 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 23.03.2016 Kabul Tarihi/Accepted: 11.04.2016 40 Reha Tolun; Nörologlar Girişimsel Nöroanjiyografi Yapabilmelidir rekabet içinde olurken geride kalmaktır. Bu rekabet, doğaldır ki, bir yer kapmak anlamında değildir. Çoğu kez birlikte bir ekip olarak çalışılacaktır. İnancım, bir akut iskemik inme hastasının endovasküler tedavisi sürecinde bir vasküler nörolog (girişimsel nörolog da olabilir) ve bir nörogirişimselcinin (nöroradyolog, nöroşirürjiyen veya nörolog) birlikte yer almasının doğru olduğudur. Girişimsel nörolog, temelinde bir vasküler nörologdur. Dolayısıyla klinik nörobilim donanımı açısından avantajlıdır. Buna karşılık manuel manipülasyon deneyim ve becerisi açısındansa diğer iki disiplin mensubuna oranla dezavantajlıdır. Bu nedenle minimum 12 ay olan girişimsel nöroanjiyografi eğitim süresi, eğitim alacağı kurumun hasta volümü de dikkate alınarak, daha uzun tutulabilmelidir. Nöroanjiyografiye heves duyan bazı genç nörologların istekleriyle Ocak 2009’da Türk Nöroloji Derneği (TND) “Nöroradyoloji Bilimsel Çalışma Grubu” kurularak moderatörlüğü bana verildi. Çalışma grubunun adı 2011’de TND Girişimsel Nöroloji Bilimsel Çalışma Grubu (GNBÇG) olarak değiştirildi. Grup, TND Beyin Damar Hastalıkları Bilimsel Çalışma Grubu, TND Nöro-Yoğun Bakım Bilimsel Çalışma Grubu ve Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği ilgilileriyle 2013’te, girişimsel nöroanjiyografiyi de kapsayan, 3 yıl eğitim süreli “Vasküler Nöroloji Yandal Uzmanlığı” önerisini iki dernek aracılığıyla Sağlık Bakanlığı’na iletti. Bu iki dernek 2015”de vasküler nöroloji eğitimi verebilecek deneyimli nörologlara “Vasküler Nöroloji Hekimliği Sertifikası” verdi. Bakanlıktaki önerinin yakın dönemde sonuçlanmayacağı gerçeği dikkate alınarak, TND GNBÇG “Diyagnostik Nöroanjiyografi” ve “Girişimsel Nöroanjiyografi” eğitim kriterlerini belirleyerek TND web sitesinde yayınladı. Bu kriterler, bu yazıya temel teşkil eden İskemik İnme Tedavisinde Uluslararası Multidisipliner Derneklerin Turk J Neurol 2016;22:40-41 Uzlaşı Metni'ndeki eğitim kriterleri dikkate alınarak revize edildi. İskemik inme tedavisi eğitimini tamamlayan girişimsel nöroloğun akut iskemik inme trombektomi/tromboaspirasyonun tedavilerini uygulayabilmenin yanı sıra, başta karotis olmak üzere serviko-serebral stent/anjiyoplasti uygulamaları yapabilmesi de doğaldır. Bu eğitimi tamamlayan girişimsel nörolog, ek eğitim almak koşuluyla, anevrizma, arteriovenöz malformasyon ve tümör embolizasyonları gibi uygulamaları da yapabilmelidir. Dünyada 2016’da nörologlara yolu net biçimde açılan “Girişimsel Nöroloji” eğitiminin ülkemizde 2009’da tohumlarının atıldığı görülmektedir. Yazımı, bir kez daha, üst düzey bilgi, deneyim ve beceri gerektiren, ciddi oranda morbidite ve komplikasyon riski taşıyabilecek, nöroendovasküler girişimlerin uygun merkezlerde, yetkin uzmanlar aracılığıyla verilen yeterli eğitim alanlarca uygulanması gerektiğini vurgulayarak bitirmek istiyorum. Etik Hakem Değerlendirmesi: değerlendirilmiştir. Editörler kurulu tarafından Kaynaklar 1. Training guidelines for endovascular ischemic stroke intervention: An international multi-society consensus document EJMINT editorial, 2016: 1607000288 (18th February 2016). http://ine.sagepub.com/content/ early/2016/03/07/1591019916636801.full.pdf 2. Badhiwala JH, Nassiri F, Alhazzani W, Selim MH, Farrokhyar F, Spears J, Kulkarni AV, Singh S, Alqahtani A, Rochwerg B, Alshahrani M, Murty NK, Alhazzani A, Yarascavitch B, Reddy K, Zaidat OO, Almenawer SA. Endovascular thrombectomy for acute ischemic stroke: A meta-analysis. JAMA 2015;314:1832-1843. 41 DOI:10.4274/tnd.81488 Turk J Neurol 2016;22:42-43 Bakış Açısı / Perspective Tanısal ve Girişimsel Nöroradyoloji: Kimler Nasıl Yapmalı? Diagnostic and Interventional Neuroradiology: Who Should Do and How? Civan Işlak İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Tanısal ve Girişimsel Nöroradyoloji: Kimler Nasıl Yapmalı? Tıp 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyılın ilk yarısında biriken bilginin yönetilmesi ve hastalara daha doğru tedavi sunabilme adına farklı alanlara bölünmüştür. Nörolojik bilimler de kaçınılmaz olarak bu gelişimden etkilenmiş, dahili tıp biliminden nöroloji doğarken genel cerrahi de içinden beyin cerrahisini çıkarmıştır. Yalnız ülkemizde değil tüm dünyada değişim bu şekilde olurken tıp, yöntem bazlı uzmanlaşmadan (cerrahi veya genel dahiliye gibi) organ ya da sistem temelli uzmanlaşmaya doğru bir değişim göstermiş, gastroenteroloji gibi kimi alanlarda dahili ve cerrahi farklılaşma ayrı yapılarda olurken göz veya kulak burun boğaz gibi kimi alanlarda tüm uzmanlaşma cerrahi uzmanlaşmanın içerisinde kalmıştır. Nörolojik bilimler alanında uzmanlaşma alanın hem dahili tarafının büyüklüğü hem de cerrahi konseptinin diğer cerrahilerden farklı olması nedeni ile nöroloji ve nöroşirurji alanlarına evrilmiştir. Nörolojik bilimler alanında tanısal incelemelerde son derece etkin yöntemlerin kullanıma girmesi özelliklede morfolojik görüntülemenin yanı sıra metabolik ve parametrik görüntülemelerin rutin kullanımın bir parçası haline gelmesi radyoloji içerisinde nöroradyolojinin ayrı bir üst alan olarak doğmasına neden olmuştur. Bu durum seksenli yılların ikinci yarısında başlayan ve öncelikle nörovasküler hastalıkların minimal invaziv yöntemlerle tedavisinin yapıldığı görüntüleme eşliğindeki endovasküler yöntemlerdeki baş döndürücü gelişmeler ile tanısal nöroradyolojinin yanına tedavi edici nöroradyolojinin de girmesi ile daha da kompleks bir hale gelmiştir. Nörolojik bilimlerdeki bu parçalı yapılanma temel bilimlerdeki nörobilimin de klinik bilimlerden ayrı olarak yapılandığı göz önüne alındığında oldukça kaotik ve farklı bir duruma doğru yönelmiştir. Kıta Avrupası'nda nöroradyoloji radyoloji üst uzmanlık alanı olarak gelişirken Kuzey Amerika ve Asya’da tanısal ve tedavi edici yöntemler bölünmüş, tanısal nöroradyoloji radyoloji pratiğinde kalırken endovasküler tedaviler Kuzey Amerika’da beyin cerrahisi ve radyoloji arasına kalırken Asya’da beyin cerrahisinin bir kolu olarak gelişmiştir. Dünyada durum bu şekilde evrilirken ülkemizde de tanısal ve girişimsel (endovasküler) nöroradyoloji bir radyoloji alanı olarak gelişmiş 1990’lı yıllarda değişik üniversitelerde nöroradyoloji bilim dalları oluşturulmuştur. Bu dönemde bazı nöroloji kliniklerinde de özellikle anjiografik işlemlerde aktivite devam etmiş, ancak beyin cerrahisinde endovasküler yöntemlere ilgi düşük düzeyde olmuştur. Uluslararası Subaraknoid Anevrizma çalışmaları gibi kimi çalışmalar endovasküler tedavileri özellikle anevrizma tedavisinde rutine sokmasından sonra beyin cerrahları da girişimsel işlemlere ilgi duymaya başlamıştır. Günümüzde ülkemizde tanısal nöroradyoloji, radyoloji alanı olarak durmaktadır. Girişimsel nöroradyolojik işlemlerde ise durum farklıdır. Yıllardır uğraşılmasına karşın, herhangi bir yasal düzenleme yapılmamış olması nedeniyle farklı uzmanlık alanlarınca farklı seviyelerde girişimsel işlemler yapılmakta ya da yapılmaya çalışılmaktadır. Ülkemizin 2000’li yılların başından itibaren girişimsel nöroradyolojik işlemlerde dünyada öncü konuma gelmesini bu konuda eğitim almış radyologlar sağlamıştır. Günümüzde de girişimsel nöroradyoloji, nöroendovasküler tedavi konusunda yapılan iki büyük çalıştaydan birisi ülkemiz nöroradyoloji camiasınca yapılmaktadır. Bu aktivitenin yanı sıra bazı nöroloji ve nöroşirurji bölümlerince de bu işlemler yapılmaya çalışılmaktadır. Ülkemizdeki durumun bu şekilde saptanmasından sonra yanıtı aranan "Nöroradyolojik girişimleri kimler, nasıl yapmalı?" sorusunun karşılığı netleşmektedir. Temel amacı hastaların sağlığını korumak ve var olan hastalıklarını iyileştirmek olan tababet sanatının temel etik değerlerine göre “nöroradyolojik Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Civan Işlak, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Tel.: +90 212 414 30 00-22727 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 19.05.2016 Kabul Tarihi/Accepted: 19.05.2016 42 Civan Işlak; Tanısal ve Girişimsel Nöroradyoloji: Kimler Nasıl Yapmalı? girişimsel işlemleri bu konuda formel eğitim alan hekimler yapmalıdır” cevabı konusunda bir tartışma olabileceği kabul dahi edilemez. Bu nedenle "see one, do one, and teach one" biçimindeki eğitimlere ve bu şekilde "eğitilenlerin" işlem yaparak hasta sağlığını kabul edilemez risklere atmasına karşı çıkılması hekimlik etiği gereğidir. Bu temel gerçek üzerinde anlaşılmasının ardından gelecek olan "Formel eğitimi nereleri verecek ya da kimler alacak?" sorularını sağlıklı olarak tartışabilmemizi sağlayacaktır. İnsanın var olduğu her alanda olduğu gibi tababet alanında da otokontrol, hastaya sunulan sağlık hizmetinin kalitesi ve üretilen bilginin güvenilirliği konusunda mutlak bir gerekliliktir. Böylelikle aynı alanda sağlık hizmeti ve bilgi üreten hekimler son zamanların moda deyimi ile "check and balance" aracılığı ile kendilerini ve birbirlerini kontrol edecekler ve günümüz tıbbının tüm dünyadaki hastalığı olan "self referral" sorunu yaşanmayacaktır. Konu böyle algılandığında nöroradyolojinin hem tanısal hem de girişimsel bölümleri ile nörolojik bilimler içerisinde dahili (nöroloji) ve cerrahi (nöroşirurji) nörobilim komponentleri gibi ayrı bir alan olarak var olması gerekecek aktivitelerin değişik alanlar altında parça parça yapılması yukarıda anlatılan ve engellenmeye çalışılan tüm Turk J Neurol 2016;22:42-43 sorunları kaçınılmaz olarak üretecektir. “Nöroradyolojik işlemler formel eğitim almış kişiler tarafından yapılmalıdır” temel doğrusu üzerinden acilen yapılması gereken şey bu alana hangi bölümlerden hekim alınabileceğinin (nöroloji, nöroşirurji ve radyoloji) ve bu hekimlerin hangi sürelerce nerelerde eğitim alabileceklerinin belirlenmesidir. Bu belirlemelerin ardından lojistik olarak ayrı bir nöroradyoloji alanı oluşturulması veya tanısal ve girişimsel nöroradyolojinin hangi alan altında bulundurulacağına karar verilmelidir. Farklı alanlardan nöroradyoloji alanına gelerek eğitim alan hekimlerin temel alanları ile ilişkileri kesilerek sadece nöroradyoloji alanında çalışmaları sağlanmalıdır. Son söz; nörolog, beyin cerrahı veya radyolog olmak nörogirişim için yetmez. Ülkemizde sıkça görmeye başladığımız yanlış uygulamaların önlenmesi için eğitim şarttır ve formel eğitimi olmayanların nörogirişim yapması engellenmelidir. Etik Hakem Değerlendirmesi: değerlendirilmiştir. Editörler kurulu tarafından 43 DOI:10.4274/tnd.37132 Turk J Neurol 2016;22:44-50 Derleme / Review Migren ve Beslenme İlişkisi The Relationship between Migraine and Nutrition Ayçıl Özturan1, Nevin Şanlıer1, Özlem Coşkun2 1Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Ankara, Türkiye 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye Öz Migren, binlerce yıldan beri bilinen bir hastalık olup nörolojik, gastrointestinal ve otonom değişikliklerin eşlik ettiği bir baş ağrısıdır. Migrenin görülme sıklığının artmasıyla birlikte migren tetikleyici faktörlerin rolü ve özellikle tetikleyici besinler daha fazla tartışılır hale gelmiştir. Bazı migrenli hastalar baş ağrısı ataklarının nedensiz bir şekilde başladığını ifade etmektedirler. Ancak çoğunlukla hormonal değişimler gibi içsel ya da hava değişimi, bazı kokular vs. gibi bir dışsal tetikleyici ya da tetikleyicilerin birlikteliği ağrıyı başlatabilmektedir. Her hasta bu tetikleyicilere karşı aynı duyarlılıkta olmayabilir. Bazılarında tek bir faktör öne çıkarken, bazılarında da birkaç faktörü birden ele almak gerekebilmektedir. Stres, çevresel faktörler, kronik hastalıklar, uyku ve beslenme durumu gibi etkenlerin migren ile ilişkisi bilinmekle birlikte bu etkenlerin mekanizmaları hala net değildir. Çocuklar ve gençler başta olmak üzere migren tipi baş ağrısı çeken herkeste ağrıyı tetikleyici olarak beslenme durumu ve besinlerin etkisi önemli yer tutmaktadır. Genel olarak migren tetikleyicileri düşünüldüğünde yapılan çalışmalarda en az bir beslenme kaynaklı tetikleyici öne sürülmekte, diyet açısından en sık bildirilen tetikleyicinin açlık olduğu söylenmektedir. Çikolata, çay, kahve, peynir, alkolün ise içerdiği bazı spesifik öğeler sebebiyle migrende tetikleyici özellik gösterdiği belirtilmektedir. Yapılan yeni çalışmalarda migren tedavisinde ek olarak bazı fonksiyonel besinlerin kullanımı da gündeme gelmiştir. Bu nedenle, çalışmada migrenin tetikleyici faktörlerinden besin ve beslenme ile ilişkisi irdelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Migren hastalıkları, besin, beslenme durumu Summary Migraine is a kind of headache accompanied by neurologic, gastrointestinal, and autonomous variations. The roles of factors that trigger migraine, especially nutrition triggers, have become much more questionable with the increase in the rate of migraine occurrence. Some patients with migraine have stated that their headache attacks start without any reason. However, inner triggers such as hormonal changes or external triggers such as air exchange, some smells or the association of both triggers can start the headache. Each patient may not have same sensitivity to these triggers. A single factor might become prominent in some patients, but more than one factor may need to be required in other patients. Although the connection between migraine and the factors such as stress, environmental factors, chronic diseases, and nutritional and sleep status has been known, their mechanisms are still not clear. Nutritional status and the effects of nutrition play an important role being pain triggers in everybody, especially children and young people who suffer from migraine headache. Considering the migraine triggers generally, it has been suggested in studies that there is at least one nutrition-related trigger and hunger is the most frequently reported trigger in terms of diet. Moreover it is known that chocolate, tea, coffee, cheese, and alcohol may trigger migraine because of some specific elements within them. In recently conducted studies, using some functional foods have raised on the treatment of migraine. For this reason, the relationship between migraine and triggering factors as food and nutrition are examined in this study. Keywords: Migraine disorders, food, nutritional status Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Nevin Şanlıer, Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Ankara, Türkiye Tel.: +90 312 216 26 01 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 25.01.2015 Kabul Tarihi/Accepted: 11.02.2016 44 Özturan ve ark.; Migren ve Beslenme İlişkisi Giriş Migren binlerce yıldan beri bilinen bir hastalık olup nörolojik, gastrointestinal ve otonom değişikliklerin çeşitli kombinasyonlarda eşlik ettiği birincil, epizodik bir baş ağrısıdır (1). Dünyada migren 240 milyon bireyi etkilemekte ve bu bireylerin yaklaşık 1,400’ü her yıl migren atakları geçirmektedir (2). Migren sıklığının kadınlarda (üreme döneminde) erkeklere oranla yaklaşık 2 kat daha fazla ve migren atak şiddetinin daha güçlü olduğu ifade edilmiş (3); İstanbul’da yapılan bir çalışmada migrenin başlama yaşı kadınlarda yaklaşık 22,7 yıl olarak tespit edilmiştir (4). Migren tek bir semptom ya da birkaç semptomdan oluşan ve tek bir yerde olan bir sorun değildir ve her zaman aynı şekilde oluşmaz. Aralıklı ve ilerleyici de olabilir (5). Tanısı genellikle öyküye dayanılarak koyulabilmektedir. İlk baş ağrısı durumunda nedenler göz önünde bulundurulurken, ağrı durumu kronikleşmeye başladığında migren sınıflamaları ele alınarak inceleme yapılır (6). Migrenin tipik özellikleri 4-72 saat sürebilen ve genellikle tek taraflı orta veya ağır şiddetli olan ve tekrarlayan şekilde görülen bir baş ağrısı bozukluğu olmasıdır. Genellikle fiziksel aktiviteyle şiddetlenir, bulantı, ışık ve yüksek sese karşı hassasiyet oluşur (7,8). Yapılan bir araştırmada sese karşı hassasiyet (%91,3) ve bulantı (%74,8) en sık belirtilen semptomlar olmuştur. Aynı çalışmada tetikleyici faktörler de incelenmiş ve en sık bildirilen tetikleyiciler stres (%81) ve gürültü (%54,5) olmasına rağmen beslenmeyle ilişkili olarak açlık (%37,2) ve besinlerin de (%5,9) tetikleyiciler arasında yer aldığı tespit edilmiştir (4). Migren ve beslenme arasında karmaşık bir ilişki vardır. Besinler içerdikleri bazı maddelerin vazokonstriktör veya vazodilatör etki yapmasıyla sinir yollarını etkileyerek ağrı oluşturabilmektedir (9,10). Migrene ilişkin akut veya önleyici tedaviler olmasına karşın hastaların tedavisinde beslenme önemli bir parça olarak görülmektedir. Migren hastasının değerlendirilmesinde tükettiği besinler sorgulanmakta ve hastanın beslenme günlüğü tutması sağlanarak atak zamanlarında dikkat edilmesi gereken besinler belirlenebilmektedir. Yapılan çalışmalarda en az bir beslenme kaynaklı tetikleyici tespit edilmiş; başlıca öğün atlama, kafein, süt ürünleri, alkollü içecekler, fermantasyona uğratılmış besinler, çikolatanın vs. migren tetikleyici etkisinin olabileceği görülmüştür (9,11). Genel olarak açlık önemli bir tetikleyici olarak yer almakta, alkol alımının etkisi de özellikle gençlerde öne çıkmaktadır (9,12). Tiramin, feniletilamin ve histaminin baş ağrısını tetikleyici mekanizmalarda rol oynadığı düşünüldüğü için bu kimyasalları içeren peynir, çikolata ve kırmızı şarap gibi besinler de önemli tetikleyiciler olarak karşımıza çıkmaktadır (13). Son çalışmalarda işlevsel besinlerin migrenin önlenmesi ve tedavisinde etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu konuda yapılan çalışma sayısı sınırlı olmakla birlikte magnezyum, riboflavin, koenzim Q, öksürük otu ve kasımpatının (krizantem) olumlu etkilerinden bahsedilmektedir (11,14). Magnezyum ve kasımpatının serotonin reseptör aktivitesini etkilemesi; koenzim Q ve riboflavinin oksidatif metabolizma üzerindeki etkisi ve öksürük otunun ise anti-enflamatuvar etki göstermesi yoluyla migren gelişimini önlemede önemli rol oynadıkları belirtilmiştir (14). Ayrıca migren tedavisinde eliminasyon diyetlerinin uygulanması tavsiye edilmiş ve bu tedavinin etkinliği de besin alerjisinin migren tetikleyicisi olduğu temeline dayandırılmış Turk J Neurol 2016;22:44-50 olmasına karşın immünoglobulin (Ig) IgE ve IgG ile ilişkili mekanizmaların rolü hala tartışmalıdır (10,15). Tetikleyici Faktörler Bazı migrenli hastalar baş ağrısı ataklarının nedensiz bir şekilde başladığını ifade etmektedirler. Ancak çoğunlukla hormonal değişimler gibi içsel ya da hava değişimi, bazı kokular vs. gibi bir dışsal tetikleyici ya da tetikleyicilerin birlikteliği ağrıyı başlatabilmektedir. Her migreni olan kişi tetikleyici bu etkenlere aynı duyarlılıkta olmayabilir. Bazılarında tek bir tetikleyici faktör ağrıyı başlatabilirken bazılarında da birkaç tanesinin birlikte olması ağrıyı başlatabilmektedir. Sık olarak stres, menstrüasyon, az veya fazla uyumak, öğün atlamak, yorgunluk, hava değişimleri (nem, basınç, rüzgar), alkol (özellikle şarap, bira), koku (parfüm ya da keskin kokulu kimyasallar), parlak ışık, sigara dumanı, yüksek rakım, öksürük, bazı besinler migreni tetikleyebilmektedir (16). Besin tetikleyicileri olarak ise en sık alkol, çikolata, peynir, kafein, monosodyum glutamat (MSG), aspartam karşımıza çıkmaktadır (11). Migren hastalarında çevresel etkiler önemli olduğu kadar bireysel sorunlar veya kronik hastalıklar, premenstrüel sendrom, gebelik, hipertansiyon, obezite vs. ağrı tetikleyici faktör olabilmektedir (17,18,19,20). Yapılan bir çalışmada auralı ve aurasız migren birlikte düşünüldüğünde (n=182) sırasıyla stres (%94,5), öğün atlama (%89), yüksek ses (%87,9), yetersiz uyku (%87,4), yorgunluk (%86,3), parlak ışık (%79,1), menstrüasyon (%77,3), güçlü koku (%69,2), hava şartları (%65,4) migreni tetikleyici olarak tespit edilmiştir. Ancak besin tetikleyicilerinin %79,1 oranında etkili olduğu saptanmıştır. Ayrıca kadınların beyin tetikleyicilerine karşı daha hassas olabileceğini düşündürmektedir. Migren tetikleyicilerinin etkilediği beyin bölgelerinin cinsiyetler arasında nörotransmitter konsantrasyonu, reseptör uyarılabilirliği veya hormonal etkileşimleri gibi nedenlere bağlı olarak farklılık gösteriyor olması olasıdır (21). İnsülin Direnci ve Obezite Varlığında Migren Kronik migrenli hastalarda insülin duyarlılığının bozulduğu, hipertansiyon, diyabet, yüksek kolesterol ve obezitenin yaygın olarak görüldüğü bildirilmektedir. Ancak migrenin en yüksek prevelansının morbid obez kadınlarda olduğu bulunmuştur (17,20). Migren ve obezite arasındaki ilişki son 10 yılda daha fazla ilgi çekmeye başlamıştır. Yapılan bir çalışmada baş ağrısı çeşitlerine sahip hastalar ele alınmış ve bu hastalar beden kitle indeksine (BKİ) göre 5 gruba ayrılarak (zayıf, normal, şişman, obez, morbid obez) incelenmiştir. Sonuç olarak migren prevelansı BKİ’ye göre değişiklik göstermese de obez migren hastalarında epizodik migrenin kroniğe dönme riskinin daha fazla olduğu tespit edilmiştir (20). Baş ağrısı ile obezite ilişkisini inceleyen ilk uzunlamasına çalışmada, 18-65 yaş aralığındaki 1,192 epizodik baş ağrısı ve kronik günlük baş ağrısı olan yetişkin birey 11 ay takip edilmiştir. Epizodik baş ağrısının kronik günlük baş ağrısına dönüşümünün obez bireylerde obez olmayanlara göre 5 kat daha yüksek olduğu ifade edilmiştir (22). Başka bir çalışmada da obez 45 Turk J Neurol 2016;22:44-50 bireylerin normal BKİ’ye sahip bireylere oranla %35, morbid obez bireylerin ise %80 daha fazla baş ağrısı riskine sahip oldukları bildirilmiştir (23). Aynı zamanda günlük baş ağrısının obezite ile ilişkili olduğu; ancak obezitenin migrende, gerilim tipi baş ağrısına göre daha güçlü bir risk faktörü olduğu ifade edilmiştir (20). Yaşları 18-23 yaş arası değişen 14,000 genç kadından obez olanlarının obez olmayanlara göre %47’sinde daha fazla baş ağrısı veya migren olduğu rapor edilmiştir (24). Yapılan bir çalışmada 30,215 bireyden 3,791’inde migren semptomlarının olduğu rapor edilmiş ve migren prevalansı ile artmış BKİ arasında anlamlı ilişki bulunmazken, artan vücut ağırlığı ile baş ağrısı görülme sıklığı ve ağrının şiddeti arasında ilişki olduğu bildirilmiştir (25). Son yıllarda benzer yaş grupları üzerinde migren ve obezite ilişkisini inceleyen bir çalışmada ise migren ile obezite arasında ilişki olduğuna dair veriler gösterilmiştir (26,27). Adipoz dokudan çeşitli adipositokinler salgılanmaktadır. Adiponektin, adipositokinlerden biridir. Adipokinlerin en fazla enflamatuvar özelliklere sahip olduğu belirtilirken, adipokinlerin enflamatuvar bozuklukları arttırabileceği ifade edilmektedir. Buna göre yapılan bir çalışmada kadın migren hastalarında başarısız bir akut tedaviden önce ve sonra adiponektin ve oligomerlerinin seviyeleri değerlendirilmiş ve hastalarda tedavi sonrasında adipokin seviyelerinde azalma görülmüş, buna bağlı olarak adipokinlerle migren arasında ilişki olduğu tespit edilmiştir (28). Ancak migren ve obezite arasındaki ilişki ve bu ilişkide adipokinlerin rolü ise hala kesin değildir. Leptin besin alımı ve enerji homeostazında önemli bir düzenleyici olarak davranan bir adiposit hormondur. Leptin seviyelerinin düzenli olması obeziteyi önlemeye yardımcıdır. Epizodik migrenli 61 hasta ve 64 kontrol grubu üzerinde yapılan bir çalışmada; migrenli hastalarda kontrol grubuna göre leptin seviyeleri ile BKİ arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Yağ kütlesi ve yağ yüzdeleri ise migren hastalarında anlamlı derecede daha az bulunmuştur. Sonuçta düşük leptin seviyeleri ve yağ kütlesinin migrenin patogeneziyle ilişkili olabileceği ifade edilmiştir (29). Metabolik sendrom (MetS) ile migren ilişkisini inceleyen çalışmalar sınırlı olmakla birlikte 19,895 bireyin 11,3 yıl takibi sonucunda, migrenin artan MetS riski ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (30). Gozke ve ark.’nın (31) gerilim tipi baş ağrısı ve migren ile MetS parametreleri ilişkisini inceledikleri bir çalışmada, hastaların özellikle hipertansiyon ve hiperlipidemi açısından takip edilmesi gerektiği öngörülmüş; ancak baş ağrısı tiplerinde MetS varlığına ilişkin veriye rastlanılmamıştır. Yapılan bir başka çalışmada MetS’li 210 hastada; MetS'ye aynı zamanda %19,5’inde migrenin de eşlik ettiği gösterilmiştir. Çalışma sonucunda, MetS bileşenlerinden olan artan bel çevresi, obezite ve bozulmuş glukoz metabolizmasının migrenli hastalarda daha sık görüldüğü bulunmuştur. Bu hastalıkların patogenezinde insülin direncinin yaygın olması nedeniyle, insülin direncinin MetS’de migren prevelansının yüksek olmasından sorumlu risk faktörü olabileceğini belirtmiştir (32). Yapılan bir çalışmada epizodik migren hastası olan 83, kronik migrenli 83 ve sağlıklı 83 birey incelenmiş, katılımcıların BKİ, bel çevresi ve kan basıncı ölçümleri yapılmıştır. Ayrıca açlık glikozu, 2 saatlik 75 g glikozlu oral glukoz tolerans testi, serum HbA1c, kan lipit profilleri, C-reaktif protein ve prolaktin düzeylerine bakılmış, insülin direnci ile migren arasında anlamlı bir ilişki bulunmuş, kronik migrenli kadınların epizodik migrenlilere göre 3 kat daha fazla insülin direncine sahip olduğu 46 Özturan ve ark.; Migren ve Beslenme İlişkisi tespit edilmiştir. Ancak migren görülme riski açısından obezite ve insülin direncinin bir arada olmasının sadece insülin direncinin olduğu durumlardan daha riskli olduğu saptanmıştır (17). Son yıllarda, migren ve obezitenin patogenezinde hipotalamustan salınan iştah metabolizması ile ilişkili oreksijenik ve anoreksijenik bazı peptidlerin rol oynayabileceği düşünülmektedir. Migrende iştahta artış, ruh hali ve uyku sıkıntıları gibi hipotalamik uyarıcılar ve postdromal semptomların görülmesi bu durumla ilişkilendirildiği gibi migrende hipotalamustaki zararın hiperfaji ve vücut ağırlığındaki artışa neden olabileceği de söylenmektedir. Buna ek olarak hipotalamik peptidler, proteinler ve beslenmeyle ilişkili nörotransmitterler migren patofizyolojisine katkıda bulunabilir (oreksin, adipokinler vs.), bu hipotalamik peptidlerin ve proteinlerin salınımının düzenlenmesi migrende baş ağrısı oluşumunu tetikleyebilir veya katkı sağlayabilir denilmektedir (26). Beslenme ile İlişkisi Tetikleyici Besinler Çocuklar ve gençler başta olmak üzere migren tipi baş ağrısı çeken herkeste ağrıyı tetikleyici olarak beslenme durumu ve besinlerin etkisi çok önemlidir (9). Açlık, alkol, çikolata ve peynir en sık bildirilen tetikleyicilerdir (Tablo 1) (10). Genel olarak migren tetikleyicileri düşünüldüğünde yapılan çalışmalarda en az bir beslenme kaynaklı tetikleyici öne sürülmekte, diyet açısından en sık bildirilen tetikleyicinin açlık olduğu söylenmektedir. Çikolata ve alkol de ikinci sırada gelmektedir (12). Gençlerde alkol alımına başlanması bugünün ergen hastalarında tekrarlayan baş ağrısında önemli bir potansiyel nedendir (9). Migren hastaları bazen besin öğelerinden bir ya da birden fazlasına karşı aşırı hassas olabilirler ve bu durum bazen besin intoleransı ile ilişkilendirilmektedir. Besin alerjisi testi için deri testinde pozitif sonuç alınması yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Baş ağrısını tetiklediği öne sürülen besinlerin içerisindeki başlıca kimyasallar MSG, nitrat, nitrit, tiramin, feniletilamin ve histamin içeren diğer aminlerdir. Tiramin, özellikle sert ve çedar peynir çeşitlerinde, feniletilamin çikolatada, oktopamin turunçgillerde ve histamin kırmızı şarap ve birada bulunmaktadır. Kafein bağımlılığı, aşırı kahve tüketimi de şiddetli, zonklayıcı baş ağrısı ve migren ile ilişkilendirilmektedir. Açlık ve öğün atlamada migren hastalarında ağrının nüksetmesinde bir neden olarak düşünülmektedir (11,13). Alkol tüketiminin bazı baş ağrısı yaşayan hastalarda tolere edilemediği ve önemli bir Tablo 1. En sık bildirilen beslenmeye bağlı tetikleyiciler (10) Çikolata Turunçgiller Süt ürünleri (yoğurt, peynir) Yağlı ve kızarmış yiyecekler Çay, kahve, kola Aspartam Alkollü içecekler Gıda boyaları ve katkı maddeleri Özturan ve ark.; Migren ve Beslenme İlişkisi tetikleyici olduğu, bu sebeple hastaların alkolden uzak durmaları önerilmiştir (33). Hazır besinlerde sıklıkla besine renk verme, botulizmden koruma gibi nedenlerle kullanılan sodyum nitritin de bazı bireylerde baş ağrısına neden olduğu, bu etkisinin de nitrik oksit salınımı ve oluşan vazodilatasyonla ilişkili olabileceği belirtilmektedir. Bu sebeple bu besinlere karşı hassas olan bireylerin sodyum nitrit, sodyum nitrat, potasyum nitrat ya da potasyum nitrit içeren besinlerden uzak durmaları önerilmektedir (11). Besin tetikleyicileri, serotonin ve norepinefrin salınımını etkileyerek vazodilatasyon ya da vazokonstriksiyona neden olma şeklinde veya direkt beyin sapı ve kortikal sinir yollarını uyararak etkide bulunmaktadır. Bu durumda tedaviye tetikleyici olabilecek yiyecekler çıkarılarak başlanabilir (9). Alkol Alkollü içeceklerin baş ağrısı tetikleyici özelliğinin bilinmesiyle birlikte hangi tip içkinin içildiğinin de ağrı gelişiminde önemli olduğu belirtilmektedir. Yapılan çalışmalarda alkollü içeceklerin baş ağrısı için tetikleyici bir faktör olduğu gösterilmektedir (8,34,35). Alkolün migreni tetiklemesinin altında yatan mekanizmanın kesin olmamakla birlikte bu tetiklemenin etanol, biyojenik aminler (histamin, tiramin, feniletilamin ve diğerleri), sülfitler, fenolik flavonoidler, trombositlerden serotonin salınımı ve dehidratasyon oluşturmasıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir (33,34). Turk J Neurol 2016;22:44-50 Alkollü içecekler içinde migren tetikleyicisi olarak özellikle kırmızı şarap gösterilmekte ve migren olmayan bireylerin bile şarap içtikten sonra baş ağrısı atakları geçirebildiği belirtilmektedir. Özellikle mekanizmanın kırmızı şarapta daha fazla olduğu düşünülen fenolik flavonoid radikaller ve tannin ile ilişkili olabileceği düşünülmekte, fakat baş ağrısı oluşumunda beyaz şarap tüketiminin kırmızı şaraptan daha etkili olabileceği de görüldüğünden şarap ile ilgili kesin bir fikir birliğine ulaşılamamaktadır (33,35). Diğer yandan kırmızı şarap, viski ve koyu renkli alkollü içkiler alkol fermantasyonunun doğal yan ürünleri olup aynı türden maddeleri içermektedir. Cin veya votka gibi berrak alkollü içkiler ile karşılaştırıldığında alkolden sonra görülen sabah baş ağrısına neden olma olasılıkları daha fazladır (11). Alkolün migrenle ilişkili olabileceği belirtilmiştir. Bu doğrultuda içeriğindeki bazı maddelerin tetikleyici etkileri sebebiyle özellikle kırmızı şarap vs. içkilerin tüketilmemesine özen gösterilmelidir. Çikolata Çikolatanın içerisindeki teobromin, kafein ve feniletilamin gibi biyojenik aminler sebebiyle migren tetikleyicisi olduğu düşünülmektedir (34,36). Yapılan bir çalışmada baş ağrısı tetikleyicileri sorulduğunda hastaların %20’si çikolatayı göstermişlerdir (34). Buna karşın kronik baş ağrısına sahip 63 kadın hasta üzerinde yapılan bir çalışmada çikolatanın migren ya da baş ağrısı tetikleyici özelliğinin bulunmadığı gösterilmiştir (37). Tablo 2. İşlevsel besinlerin migren üzerinde etkinliği (14) İşlevsel besinler Migren üzerindeki etkisi Magnezyum Nöro-enflamatuvar kuşatma (blockade) Kalsiyum kanalını bloke etkisi NMDA reseptör blokajı, NO sentezi, salınımı ve aktivitesi Serotonin reseptör afinitesi ve aktivitesi Endogenez hormon düzenlenmesi vasküler ve nöral proseste rol oynamaktadır Riboflavin Riboflavin oksidatif metabolizmada ve mitokondrideki enerjinin üretiminde majör bir kofaktör olarak önemlidir. Beyindeki riboflavin metabolizması birkaç mekanizma aracılığıyla migren patofizyolojisinde etkili olabilir Migren beyindeki oksidatif metabolizmada defekt olarak tanımlanmıştır. Migrende mitokondriyal disfonksiyon düşük mitokondriyal riboflavin seviyeleri ile bağlantılı olup, riboflavinin mitokondriyal enerji verimliliğini arttırmada potansiyel bir role sahiptir Riboflavinin özellikle auralı migren hastalarında kardiyovasküler riskin kontrolüne katkıda önemli rollere sahip olduğu bilinmektedir Koenzim Q10 CoQ10 elektron transportu ve enerji metabolizmasında merkezi bir rol oynamaktadır Mitokondride kritik bir fonksiyonda olması ve lipoproteinler ve NO salınımını stimüle eden endotelyal fonksiyonun stabilizasyonundaki koruyucu etkileri düşünüldüğünde CoQ10’un migren patofizyolojisinde yer alabileceği gözükmektedir Mitokondriyal oksidatif metabolizmanın bir bozukluğu migrenin patofizyolojisinde önemli bir rol oynayabilir. Çünkü, nöral bilgi işleme üzerinde etkisi vardır. Bu nedenle, CoQ10 migrende terapötik olarak önemli olabilir Öksürük otu (butterbur) Öksürük otu (butterbur), analjezik etkiler için lökotrienin biyosentezinin anti-enflamatuvar inhibisyonu şeklinde ve aynı zamanda kalsiyum kanal düzenlemesi özelliklerine sahip olarak hareket ettiği düşünülmektedir. İki hareket de migren ile ilişkili bir rol oynadığını göstermektedir. Kasımpatı (krizantem) (feverfew) Kasımpatının (feverfew) anti-migren etkisi muhtemelen bilinen biyoaktif bileşenleri, parthenolid, lakton yapılı bir seskiterpen olmasıyla ilişkilidir. Ek olarak kasımpatı (feverfew) melatonin de içermektedir ki parthenolidin majör aktif bileşen olup olmadığına ilişkin belirsiz öneriler vardır Kasımpatı bitkisinin etken maddesi olan parthenolidlerin, ağrıyı ileten prostoglandinleri ve migreni tetiklediğine inanılan serotonin hormonunun üretimini engellediği, kılcal damarlarda platelet oluşumunu azalttığı bildirilmektedir NMDA: N-metil D-aspartik asit, NO: Nitrik oksit, CoQ10: Koenzim Q10 47 Turk J Neurol 2016;22:44-50 Migren ve çikolata arasında yapılmış çalışmalar çelişkili sonuçlar verebildiğinden beslenme günlüğü tutularak bireysel olarak etkisinin göz önünde bulundurulması daha doğru olacaktır. Baş ağrısını tetiklediği düşünülen bireylerde tüketim sınırlandırılarak kontrol sağlanabilir veya diyetten çıkarılabilir. Peynir Peynirin içerdiği biyojenik aminler özellikle tiramin sebebiyle migren tetikleyicisi olduğu öne sürülmüştür (13,34). Migreni tetikleyen besinler incelendiğinde hastaların peynirin migren ya da baş ağrısını tetiklediğini bildirme durumları %0 ile %19 arasında bulunmuştur (34). Peynir içerisindeki biyojenik aminler migren tetikleyicileri arasında ayrıca değerlendirilmiş olsa da özellikle peynir tüketimiyle migrenin ilişkilendirildiği çalışmalar göz önünde bulundurularak tüketiminin kontrol altında olması gerektiği sonucuna ulaşılabilir. Biyojenik Aminler Bazı besinlerde bulunan histamin, tiramin, feniletilamin, putresin, kadaverin ve spermidin gibi biyojenik aminler insan metabolizmasında önemli rol oynamaktadırlar. Özellikle histamin, tiramin ve feniletilamin migren ve baş ağrısı ile ilişkilendirilmektedir (36). Histaminin damar içi ve deri altı uygulamaları ile inhalasyonunun baş ağrısına sebep olduğu gösterilmiştir. Ancak bu hipotezi destekleyen yeterli çalışma bulunmamaktadır (7). Ancak küme tipi baş ağrısı ve migren hastalarında yapılan bir çalışmada biyojenik aminlerin (özellikle tiramin, oktopamin ve sinefrin) plazma seviyelerini arttırdığı bulunmuştur. Bu sebeple baş ağrısında biyojenik aminlerin rolünü açıklığa kavuşturmak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır (38). Biyojenik aminlerin bazıları baş ağrısıyla ilişkilendirilmiş olsa da bu konuda yapılan çalışmalar kanıt oluşturmada yetersiz kalmışlardır. Kafein Kafein günlük beslenme düzeni içinde yer alan çikolata, çay, kahve ve kola gibi besinlerde yaygın olarak bulunmaktadır. Kafein, vazokonstrüksiyon ve uyarıcı nörotransmitterlerin serbest bırakılmasını sağlamakta, beyin ve damar içindeki uyarıcı adenozin reseptörlerinin ve inhibitörlerinin blokajı aracılığıyla çalışmaktadır. Kafeinin etkisi alınan doza bağlı olarak değişmektedir (11). Yapılan bir araştırma sonucunda çay ve kahve tüketimi fazla olan yetişkinler ve adölesanlarda migren ile kafeinin ilişkili olduğu tespit edilmiştir (8). Ayrıca Uluslararası Baş Ağrısı Sınıflandırması 2’de (madde; 8.4.1) 2 hafta içinde kafein tüketimi günde 200 mg ve daha fazlaysa kafeinin direk kesilmesinin de tetikleyici etkiye sahip olabileceği belirtilmiştir (39). Kafein özellikle uyarıcı etkisiyle bilinen bir madde olduğundan baş ağrısı mekanizmasında etkili olabilmektedir. Bu konuda yapılan çalışmalar genellikle kafein miktarını çay ve kahve tüketim durumlarıyla değerlendirdiklerinden baş ağrısıyla ilişkilendirilebilecek kesin bir kafein miktarı belirtilememektedir. Aspartam Aspartam sükrozdan 150-200 kat daha tatlı yapay tatlandırıcıdır. Aspartam ile ilgili şikayetler arasında nörolojik belirtiler ve migren yer almaktadır. Aspartamın migren tetikleyici olup olmadığı kesin olmamakla birlikte tüketimiyle ilgili olarak 30 mg/kg’ın günlük normal doz olduğu, 75 mg/kg’ye çıktığında zararlı etkilerinin görülmeye başlanacağı belirtilmektedir (34). Aspartam ve baş ağrısı arasındaki ilişkiye dair yapılan çalışmalar 48 Özturan ve ark.; Migren ve Beslenme İlişkisi kısıtlı sayıda olduğundan etki mekanizması ve riskli düzey hakkında kesin bir sonuca varılamamaktadır. Bu konuda daha çok araştırmaya gerek duyulmaktadır. Açlık Migrenin tetikleyicileri arasında öğün atlama ya da açlık da yetişkinlerde sıklıkla karşılaşılan sorunlardandır (8). Açlıkla birlikte oluşan hipoglisemi durumunun migreni tetiklemede etkili olduğu söylenmektedir. Daha sık ve azar azar beslenme, ara öğün atıştırmalıkları tüketme glikoz seviyelerini düzenli tutacağından baş ağrısını önlemede bir strateji olarak öne sürülebilir. Düzenli yemek yeme, hipoglisemiyi iyileştireceğinden migreni iyileştirmede de bir etken olarak düşünülebilir. Migren hastalarının glikoz seviyeleri incelenmese de beslenmenin baş ağrısına karşı koruyucu etkisinin olacağı öne sürülmektedir (40). Açlıkla birlikte oluşan hipoglisemi ataklarının migren tetikleyicisi olduğu hakkında kesin bir sonuç elde edilemese de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu sebeple migren hastalarının beslenme düzenleri oluşturulurken ara öğün tüketimlerinin sağlanması ve bireylerin uzun süre aç kalmamaları dikkat edilmesi gereken bir durumdur. İşlevsel Besinler İşlevsel besinler sağlık ya da tıbbi yararı olan, hastalıkların önleme ve tedavisini içeren besin ya da besin öğesi olarak tanımlanmaktadır. Migren tedavisinde kullanılabileceği öne sürülen işlevsel besinlerin başlıcaları Tablo 2’de gösterilmiştir (14). İşlevsel besinlerin migren ile ilişkisi hakkında az sayıda çalışma olmasına karşın önemli sonuçların ortaya çıktığı görülmektedir. İşlevsel besinler çeşitlendirilerek her biri hakkında daha fazla çalışma yapılmalı ve bu konuya önem verilmelidir. Yaşam Şeklinin Düzenlenmesi Önleyici Tedavi Migren hastalarının yaklaşık %25’i migreni önlemenin gerekli olduğunu düşünseler de önleyici ilaç tedavisi bu hastaların az bir kısmı tarafından kullanılmaktadır (1). Migrenin farmakolojik tedavisi akut (atağı sonlandırıcı) ya da önleyici (atağı önleyici) olabilir. Migrenliler için önleyici tedavi akut ilaçların kullanımının uygun olmasına rağmen çalışma verimliliği, sosyal, ailesel ve eğlence aktivitelerinde kritik etkiye sahip ataklar düşünülerek belirlenmektedir. Profilaksi, ilaçların aşırı kullanımını, migren ilerleyişini ve beyin hasarı riskini azaltır (1,41). Magnezyum Desteği Magnezyum, ikinci hücre içi katyonu olup, birçok hücre içi işlemlerde gereklidir ve migren patogenezinde önemli bir yer oynadığı öngörülmektedir. Magnezyum eksikliği kortikal yayılan depresyon, plateletlerin hiperagregasyonu, serotonin reseptör fonksiyonunun etkilenmesi ve nörotransmitterlerin çeşitli şekillerde salgılanmasında önemli rol oynamaktadır. Migren hastalarında magnezyum emiliminde genetik yetersizlik, böbrekten magnezyum kaybı, stres sebebiyle magnezyum miktarlarının boşalması, düşük besinsel alım ve bazı diğer sebepler nedeniyle yetersizlik gelişebilmektedir. Günlük öneri 400 mg magnezyum oksit olarak düşünülmektedir. Etkili olmayan olgularda miktar ikiye çıkarılabilmektedir (42). Özturan ve ark.; Migren ve Beslenme İlişkisi Beslenme Tedavisi Migrenin alerji ile ilişkili olduğu düşünülerek alerji oluşturan besinlerin diyetten çıkarılmasını kapsayan eliminasyon diyetleri gündeme gelmiştir. Aslında migren ve alerji arasındaki ilişki ilk olarak 1913 yılında Lesne ve Richet tarafından ortaya atılmış ve migren uzun yıllar atopik bir hastalık olarak kabul edilmiştir. Besin alerjisiyle migren ataklarının geliştiğini bildiren çok sayıda rapora karşın migren ve alerji arasındaki etkileşim ve ağrı oluşumunda IgE aracılı alerjik mekanizmaların rolü halen tartışmalıdır (15). Hastalara eliminasyon diyetleri verilerek mekanizmalar besin alerjisi temeline dayandırılırken IgE’nin göz önünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiş, özelleştirilmiş diyetlerin migren ataklarını azalttığı bildirilmiştir. Ancak IgG’nin daha yavaş cevap oluşturduğu gözlenmiştir (10). Aurasız migreni olan 30 hastada eliminasyon diyeti etkinliğinin incelendiği bir çalışmada eliminasyon diyetlerinin uygulanmasıyla birlikte migren atak sayısı ve baş ağrısı görülen günlerin sayısında anlamlı azalma olduğu ifade edilmiştir. Çalışmada eliminasyon diyetleri IgG antikorları değerlendirilerek belirlenmiş, katılımcılarda IgG pozitif yanıt oluşturan besinlerin başlıca baharatlar, kuruyemişler, deniz ürünleri, nişasta ve katkı maddeleri olduğu bildirilmiştir (43). Huzursuz barsak sendromu ve migreni olan hastalarda yapılan çalışmada da eliminasyon diyetinin etkinliği incelenmiş; atak sayısı, süresi vs. semptomlarda anlamlı derecede azalma olduğu ifade edilmiştir. Bu çalışmada da IgG pozitif yanıt oluşturan besinlere bakıldığında kuruyemişler, glutenli tahıllar, baharatlar, meyve ve sebzelerin yer aldığı dikkat çekmektedir (44). Migrende beslenme tedavisiyle ilgili olarak üzerinde çalışılan bir diğer konu da işlevsel besinlerin tüketimidir. İşlevsel besinlerin ve diğer besin gruplarının migren ile ilişkisinin incelendiği bir çalışmada işlevsel besinlerin ve besin desteklerinin tedavideki kullanım dozları ile ilgili olarak magnezyumun 400 mg, öksürük otunun (butterbur) 1 ay boyunca günde 2 kez 75 mg ve sonra günde 2 kez 50 mg, kasımpatının (feverfew) günde 100 mg, koenzim Q10’un günde 300 mg, riboflavinin günde 400 mg, alfa lipoik asit de günde 600 mg verilebileceği ifade edilmiştir (11). Migren gelişiminde hormonların da etkisiyle riskli bir durum olan hamilelikte yeterli-dengeli, düzenli ve besin çeşitliliğine uygun beslenme önerilmektedir. Açlık ve buna bağlı gelişen hipoglisemi durumundan kaçınılmalıdır. Çikolata, peynir, MSG vs. sınırlamak baş ağrılarını azaltmaya yardımcı olmasına rağmen özellikle peynirin yararları nedeniyle hamilelikte kısıtlama yapılması pek uygun değildir. Diğer taraftan alkol kısıtlanması, sigara bırakılması sağlık sebepleri için de tavsiye edilir. Ayrıca, stresli durumlardan da kaçınmaları gerekmektedir. Nefes egzersizi gibi rahatlama teknikleri de önemli rol oynamaktadır (45). Sonuç Migrenin bireylerin sosyal yaşantısını etkileyen şiddetli nörolojik bir bozukluk olduğu bilinmektedir. Yaşam tarzı, besin tercihleri, bireylerin özel durumları ve kronik hastalıkların pek çoğuyla ilişkili olan migrenin tedavisinde yeni yaklaşımlar geliştirilmektedir. Migren tetikleyicisi olarak belirtilen çevresel ve bireysel faktörler içerisinde beslenme düzeninin önemli bir yer kapladığı görülmektedir. Bu sebeple hastaların ilaç kullanmaktan kaçınması işlevsel besinlerin kullanımını daha popüler hale getirmiş ve bu konuda daha fazla çalışmalar yapılmasını gerektirmektedir. Turk J Neurol 2016;22:44-50 Beslenme tedavisiyle ilişkili olarak migrenli bireylerin öncelikle beslenme günlüğü tutmaları ve atak geçirilen zamanlarda tüketilmiş olan besinlere dikkat etmeleri önemli bir başlangıçtır. Bu şekilde besinlerin bireysel olarak nasıl etkili olabileceğinin anlaşılması, tedavide yer alıp almayacağının belirlenmesi ve atak sıklığının azaltılmasına yönelik uygun bir beslenme planının oluşturulmasında yol gösterici olabilir. Hasta bireylerin tüm etkenleri göz önünde bulundurarak gerekli tedavi yöntemini uygulaması, daha kaliteli bir yaşam sürdürülebilmesi için önemlidir. Migreni önlemede ve ilerleyişini geciktirmede uygulanabilecek yaşam tarzı ve davranış değişikliklerine dikkat etmekte fayda vardır. Yapılabilecek başlıca değişiklikler uyku düzenine dikkat edilmesi, rahatlama ve nefes egzersizleri yapılması, önerilen beslenme planı ve düzenine uyulması, günlük sıvı alımının yeterli düzeyle olmasının sağlanması, sosyal hayattan uzaklaşılmaması vs. şeklinde sıralanabilir. Etik Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir. Yazarlık Katkıları Konsept: Ayçıl Özturan, Nevin Şanlıer, Özlem Coşkun, Dizayn: Ayçıl Özturan, Nevin Şanlıer, Özlem Coşkun, Veri Toplama veya İşleme: Ayçıl Özturan, Nevin Şanlıer, Özlem Coşkun, Analiz veya Yorumlama: Ayçıl Özturan, Nevin Şanlıer, Özlem Coşkun, Literatür Arama: Ayçıl Özturan, Nevin Şanlıer, Özlem Coşkun, Yazan: Ayçıl Özturan, Nevin Şanlıer, Özlem Coşkun. Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir. Finansal Destek: Çalışmamız için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır. Kaynaklar 1. Fofi L, Egeo G, Aurilia C, Barbanti P. Migraine prophylaxis: What is new and what we need? Neurol Sci 2011;32(Suppl 1):111-115. 2. Philips P. Mirgaine as a woman’s issue-will research and new treatments help? JAMA 1998;280:1975-1976. 3. Lipton RB, Stewart WF, Diamond S, Diamond ML, Reed M. Prevelance and Burden of Migraine in the United States: Data from the American Migraine Study II. Headache 2001;41:646-657. 4. Börü ÜT, Koçer A, Lüleci A, Sur H, Tutkan H, Atlı H. Prevelance and characteristics of migraine in women of reproductive age in İstanbul, Turkey: A Population Based Survey. Tohoku J Exp Med 2005;206:51-59. 5. Taylor RF. Lifestyle changes, dietary restrictions, and nutraceuticals in migraine prevention. Techniques in Regional Anesthesia and Pain Management 2009;13:28-37. 6. The International Classification of Headache Disorders, 3rd edition (beta version). Cephalalgia 2013;33:629-808. 7. The International Classification of Headache Disorders 2nd Edition. Cephalalgia 2004;24(suppl 1):1-160. 8. Rockett FC, Oliveira VR, Castro K, Chaves ML, Perla AS, Perry ID. Dietary aspects of migraine trigger factors. Nutrition Reviews 2012;70:337-356. 9. Millichap GJ, Yee MM. The diet factor in pediatric and adolescent migraine. Pediatr Neurol 2003;28:9-15. 10. Finocchi C, Sivori G. Food as trigger and aggravating factor of migraine. NeurolSci 2012;33(Suppl 1):77-80. 11. Sun-Eldestein C, Mauskop A. Foods and supplements in the management of migraine headaches. Clin J Pain 2009;25:446-452. 49 Turk J Neurol 2016;22:44-50 12. Fukui TP, Gonçalves TRT, Strabelli GC, Lucchino FMN, Matos CF, Santos MPJ, Zukerman E, Zukerman-Guendler V, Mercante JP, Masruha MR, Vieira DS, Peres MFP. Trigger factors in migraine patients. Arq Neuropsiquiatr 2008;66:494-499. 13. Arora H, Rajdeep K. The role of diet in migraine headaches. Delhi Psychiatry Journal 2008;11:69-72. 14.Taylor RF. Nutraceuticals and Headache: The biological basis. American Headache Society 2011;51:484-501. 15.Tan UF, Kalpaklıoğlu AF, Koç SR, Tunçkol M. Migrende IgE Aracılı Allerjinin Rolü. Astım Allerji İmmünoloji 2005;3:10-15. 16.Yaman M, Demirkıran K, Oruç S. Migrende baş ağrısını tetikleyici ve kötüleştirici faktörler. Düzce Tıp Fakültesi Dergisi 2007;9-13. 17.Fava A, Pirritano D, Consoli D, Plastino M, Casalinuovo F, Cristofaro S, Colica C, Ermio C, Bartolo De M, Opipari C, Lanzo R, Consoli A, Bosco D. Chronic migraine in women is associated with insülin resistance: A crosssectional study. European Journal of Neurology 2014;21:267-272. 18. Göksel KB. Menstrüel Migren ve Tedavisi. Türk Nöroloji Dergisi 2008;14:5-14. 19. Bigal ME, Kurth T, Santanello N, Buse D, Golden W, Robbins M, Lipton RB. Migraine and cardiovascular disease. Neurology 2010;74:628-635. 20. Bigal EM, Lipton BR. Obesity is a risk factor for transformed migraine but not chronic tension-type headache. Neurology 2006;67:252-257. 21. Dora B, Yılmaz N, Apaydın-Doğan E, Karahasan-Özdemir C, Türkay M. Intergender differences in triggering factors among different subtypes of migraine and tension-type headache. Journal of Neurological Sciences 2010;27;386-394. 22. Scher AI, Stewart WF, Ricci JA, Lipton RB. Factors associated with the onset and remission of chronic daily headache in population-based study. Pain 2003;106:81-89. 23. Keith SW, Wang C, Fontaine KR, Cowan CD, Allison DB. BMI and headache among women: Results from 11 epidemiologic datasets. Obesity (Silver Spring)2008;16:377-383. 24. Brown WJ, Mishra G, Kenardy J, Dobson A. Relationships between body mass index and well-being in young Australian women. International Journal of Obesity 2000;24,1360-1368. 25. Bigal ME, Gironda M, Tepper SJ, Feleppa M, Rapoport AM, Sheftell FD, Lipton RB. Headache prevention outcome and body mass index. Cephalagia 2006;66:545-550. 26. Peterlin BL, Rosso AL, Williams MA, Rosenberg JR, Haythornthwaite JA, Merikangas KR, Gottesman RF, Bond DS, He JP, Zonderman AB. Episodic migraine and obesity and the influence of age, race, and sex. Neurology 2013;81,1314-1321. 27.Robberstad L, Dyb G, Hagen K, Stovner LJ, Holmen TL, Zwart JA. An unfavorable lifestyle and recurrent headaches among adolescents: The HUNT study. Neurology 2010;75:712-717. 28. Peterlin BL, Tietjen EG, Gower BA, Ward NT, Tepper JS, White WL, Dash PD, Hammond ER, Haythornthwaite JA. Ictal adiponectin levels in episodic migraineurs: A randomized pilot trial. Headache 2013;53:474-490. 50 Özturan ve ark.; Migren ve Beslenme İlişkisi 29. Guldiken B, Guldiken S, Demir M, Turgut N, Tuğrul A. Low leptin levels in migraine: a case control study. Headache 2008;48:1103-1107. 30. Winsvold BS, Sandven I, Hagen K, Linde M, Midthjell K, Zwart JA. Migraine, headache and development of metabolic syndrome: An 11-year follow-up in the Nord-Trondelag Health Study (HUNT). Pain 2013;154:1305-1311. 31. Gozke E, Unal M, Engin H, Gurbuzer N. An observational study on the association between migraines and tension type headaches in patients diagnosed with metabolic syndrome. ISRN Neurology 2012, http://dx.doi. org/10.1155/2013/147065 32. Guldiken B, Guldiken S, Taskiran B, Koc G, Turgut N, Kabayel L, Tugrul A. Migraine in metabolic syndrome. Neurologist 2009;15:55-58. 33.Panconesi A. Alcohol and migraine: Trigger factor, consumption, mechanisms. J Headache Pain 2008;9:19-27. 34. Wöber-Bingol Ç, Wöber C. Triggers of migraine and tension-type headache. Handbook of Clinical Neurology 2011;97:161-172. 35. Krymchantowski VA, Jevoux CC. Wine and headache. Headache 2014;54:19. 36. Wöber C, Holzhammer J, Zeitlhofer J, Wessely P, Wöber-Bingöl Ç. Trigger factors of migraine and tension-type headache: Experience and knowledge of the patients. J Headache Pain 2006;7:188-195. 37.Marcus DA, Scharff L, Turk D, Gourley LM. A double-blind provocative study chocolate as a trigger of headache. Cephalalgia 1997;17:855-862. 38. D’Andrea G, Terrazzino S, Leon A, Fortin D, Perini F, Granella F, Bussone G. Elevated levels of circulating traceamines in primary headaches. Neurology 2004;62:1701-1705. 39.http://ihs-classification.org/en/02_klassifikation/03_teil2/08.04.01_ substance.html Erişim Tarihi: 30.12.2015 40. Turner PD, Smitherman TA, Penzien BD, Porter AHJ, Martin TV, Houle TT. Nighttime snacking, stress, and migraine activity. Journal of Clinical Neuroscience 2014;21:638-643. 41.Schmitz N, Admiraal-Behloul F, Arkink BE, Kruit MC, Schoonman GG, Ferrari MD, Buchem MA. Attack frequency and disease duration as ındicators for brain damage in migraine. Headache 2008;48:1044-1055. 42. Mauskop A, Varughese J. Why all migraine patients should be treated with magnesium. J Neural Transm 2012;119:575-579. 43.Alpay K, M Ertas, Orhan EK, Üstay DK, Lieners C, Baykan B. Diet restriction in migraine, based on IgG against foods: A clinical double-blind, randomised, cross-over trial. Cephalalgia 2010;30:829-837. 44. Aydinlar EI, Dikmen PY, Tiftikci A, Saruc M, Aksu M, Günsoy HG, Tozun N. IgG-Based Elimination Diet in Migraine Plus Irritable Bowel Syndrome. Headache 2013;53:514-525. 45. Airola G, Allais G, Gabellari IC, Rolando S, Mana O, Benedetto C. Nonpharmacological management of migraine during pregnancy. Neurol Sci 2010;31(Suppl 1):S63-65. DOI:10.4274/tnd.59913 Turk J Neurol 2016;22:51-54 Derleme / Review Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme Intraoperative Neuromonitoring Kubilay Varlı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye Öz “Önce zarar verme” ilkesinin, cerrahi girişimlere uygulanması olarak kabul edilebilecek olan, “ameliyatta nörofizyolojik izleme” (ANİ) tekniğinin temel amacı; ameliyatta risk altında olan nörolojik dokuların korunması veya en az hasarla girişimin bitirilmesini sağlamaktır. Bunun yanında ameliyatta izleme, başlangıçtan beri, santral sinir sistemi anatomisi ve fizyolojisinin anlaşılmasında da çok önemli katkılarda bulunmuştur. Son yıllarda merkezi ve periferik sinir sistemini ilgilendiren tüm ameliyatlarda neredeyse rutin uygulamaya giren, ANİ için, girişimin yeri ve hedefine göre değişmek üzere son derece değişik teknikler uygulanmaktadır. Bu nedenle, bu girişimi yapanların son derece eğitimli ve tecrübeli olmaları gerekmektedir. Ülkemizde de son yıllarda uygulamanın yaygınlaşması ile eğitim, uygulama, ücretlendirme ve uygulayıcılar açısından bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Uygulamanın tüm tarafları bir araya gelerek, sorunlar çözülmez olmadan konu bütün boyutları ile ele alınmalı ve düzenlemeler yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: İntraoperatif nörofizyolojik izleme, somatosensoryel uyarılmış potansiyel, motor uyarılmış potansiyel Summary The principal aim of “intraoperative neuromonitoring” (IN) is to prevent potential neurologic deficits that may be caused by the surgical process, which is very appropriate to the principal rule of medicine “primum non nocere.” Monitoring neurologic structures, in addition to reducing the neurologic deficits, also provides very valuable knowledge about anatomy and physiology of the central nervous system. IN is almost a routine technique during surgeries concerned with central and/or peripheral neurologic structures. The monitoring technique used varies depending on the involved neurologic structure and the aim of the surgical intervention. Because of this, the staff that run the monitoring must be well trained and experienced. As it similar in the other countries, there are serious controversies in IN in our country in terms of training, price, and legal aspects. Before the problems become bigger and hard to solve, all sides of neuromonitoring must be together to regulate all aspects of the issue. Keywords: Intraoperative neuromonitoring, somatosensory evoked potential, motor evoked potential Giriş Ameliyatta nörofizyolojik izleme (ANİ), Hipokrat andındaki temel ilkelerden biri olan “önce zarar verme” ilkesinin, zamanımız bilgisayar ve elektronik teknolojisinin yardımıyla gerçekleştirilmesi çabası olarak görülebilir. Gerçekten, kan basıncı takibi, elektrokardiyogram ve ameliyattaki daha birçok izlemeler (monitörizasyonlar) bu ilkenin uygulanması çabasıdır. Ameliyat sırasında, yaşamsal işlevlerin birçoğunun izlemeleri yıllardır yapılmaktadır. Bu çabanın son örneği ise; elektronik ve bilgi işlem teknolojisinin ilerlemesi sonucu, temel nörofizyolojik sistemlerin izlenebilme ve verilerin kaydedilebilme olanağındaki gelişmelerle ve bütün bunların ameliyat sırasında uygulanabilmesi ile gelişen ANİ yöntemleridir. Ameliyat sırasında risk altında olan doku ve sistemlerin an-be-an izlenmesi ile yaklaşan tehlikelerin önceden sezilebilmesi ve/veya oluşan zararlı girişimlerin, daha geri dönüşü olabilen dönemde iken fark edilip zararın yerleşmesinin önlenmesi, bu işlemin başlıca hedefidir. Bu nedenle, ameliyat Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Kubilay Varlı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye Tel.: +90 312 305 18 06 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 11.02.2016 Kabul Tarihi/Accepted: 29.02.2016 51 Turk J Neurol 2016;22:51-54 sonrasında ortaya çıkabilecek sakatlıkların tamamen önlenmesi veya çok hafifletilebilmesi çabası, meslek ilkelerine tam uygunluğu yanında, kişisel ve toplumsal mutluluğun arttırılması ve ekonomik kaybın azaltılması açısından da mutlaka dikkate alınması gereken bir tıbbi-teknolojik çaba olarak görülmelidir. ANİ, 1970’lerde bazı üniversitelerin ameliyathanelerinde uygulanmaya başlamasına rağmen, kısa sürede birçok ameliyathanede düzenli uygulama olma yoluna girmiştir. Oysa, ANİ’nin ilk uygulamaları sayılabilecek olan ameliyathanelerdeki elektrofizyolojik araştırmaların geçmişi daha da eskiye dayanır. İyi bir elektrofizyoloji eğitimi almış bir nöroşirurji uzmanı olan Penfield ve Boldrey (1) ANİ’nin kurucusu olarak tanınır. 1937’de Boldrey ile birlikte, insanda elektrik uyarımı ile somatik motor ve duysal temsil alanları çalışmalarını yapan, 1950’lerde ise Penfield ve Rasmussen (2) ile birlikte epileptik alanların bulunması için kortikal elektrik uyarımını gerçekleştirmiştir. Çok bilinen bu çalışmalarıyla Penfield, kortikal işlev alanlarıyla birlikte motor ve duyusal homunkulusları da tanımlamıştır. Penfield’in geleneğini, bir başka nöroşirurjiyen olan Ojeman (3) takip etmiş, opere ettiği epileptik hastalarda elektrik uyarımı kullanarak, temporal lobun haritalanmasını ve uyanık cerrahi sırasında bellek ve konuşma merkezlerinin tanımlamasını yapmıştır. Daha sonraki yıllarda ise, işitsel korteks, spinal kord arka kolon çekirdekleri, kohlear çekirdek ve inferior kollikulus elektriksel olarak tanımlanmışlardır (4,5). Bütün bu çalışmalar, ANİ’nin öncüleri olarak yer almıştır ve ANİ, elektronik ve bilgi işlem teknolojisindeki gelişmelerle 1970’lerde ameliyathanelerde düzenli kullanılan bir teknik olma yoluna girmiştir. 1960’ların sonlarında fasiyal sinir izlenmesi (6) ile neredeyse düzenli olarak yapılmakta olan ANİ daha sonra hemifasiyal spazm için yapılan mikrovasküler dekompresyon cerrahisinde trigeminal (7) sinir izlenmesi, işitsel potansiyellerin takibi ile devam etmiş (8), 1980’lerin sonlarında kafa kaidesi ameliyatlarında birçok kranyal sinirin aynı anda izlenmesine kadar ilerlemiştir (9). 1990‘larda ise manyetik ve elektriksel kortikal uyarım tekniklerinin gelişmesi ile kortikal ve spinal motor sistemlerin ameliyatta izlenebilmesi olanaklı hale gelmiştir (10,11). Bundan sonra ANİ teknikleri hızla gelişip yayılarak hemen tüm dünyada, santral sinir sistemini ilgilendiren tüm ameliyatlarda uygulanmaya başlamıştır. Yurdumuzda da birçok nöroşirurji uzmanı, değişik ANİ teknikleri uygulayarak, tekniğin ülkemizde kullanılmasında öncü roller oynamışlardır (12). Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme Teknikleri Klinik elektrofizyoloji laboratuvarlarında kullanılan inceleme yöntemlerinin hemen hepsi, hatta daha fazlası ameliyatlarda izleme yöntemi olarak kullanılabilir. Ameliyatta kullanılacak nörofizyolojik izleme teknikleri tamamen ameliyatın türüne ve ameliyat sırasında risk altına giren sinir sistemi bölgesine göre değişiklik gösterir. Normal elektrofizyoloji laboratuvarlarında yapılabilen incelemelere ilaveten, ameliyat sırasında, anestezinin ve uyanık anestezinin verdiği olanaklar ve sinir sisteminin çıplak olarak ortaya konulmuş olmasının verdiği olanaklarla, günlük uygulamada yapılamayan, kortikografi, haritalama, konuşma bölgelerinin tespiti gibi olağanüstü inceleme ve izlemeler de yapılabilmektedir. Tablo 1’de ameliyat sırasında uygulanabilen elektrofizyolojik izleme ve inceleme yöntemleri sıralanmıştır. 52 Kubilay Varlı; Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme Ameliyatta kullanılan elektrofizyolojik izleme tekniklerinden en sık kullanılan somatosensoryel uyarılmış potansiyellerdir (SUP). SUP, serebral kan akımına olağanüstü hassasiyeti nedeniyle, karotid endarterektomilerde çok yaygın kullanıldığı gibi (13), skolyoz cerrahisinde (14) de oldukça yaygın kullanılmaktadır. Ancak tek başına SUP uygulamanın iki dezavantajı vardır. Bunlardan birisi, temiz bir SUP cevabı elde etmek için belli sayıda uyarımın averajlanması gerekliliği belli bir zaman gerektirdiğinden anlık olaylar bazen kaçırılabilir veya bu zaman içinde araya giren koter gibi artefakt yapıcı girişimler kaydı bozup iyi bir SUP kaydı elde edilmesi için gereken zamanı daha da uzatabilir. Bir diğer sakıncası da tek başına SUP takibi yapılan izlemelerde yüksek oranda yalancı negatif sonuç (SUP potansiyelleri bozulmadığı halde, ameliyatın nörolojik defisitle sonuçlanması) görülebilmesidir (15). Transkortikal elektriksel uyarım tekniğinin ameliyathanelere girmesi ile yalancı negatiflik oranı belirgin şekilde düştüğü gibi, tek uyarımla cevap elde edilebilmesi, gerçek anlık takip olanağı sağlamış, haritalama tekniklerinin de uygulanabilmesini kolaylaştırmıştır. Üstelik birleşik teknikler (Resim 1), yani aynı anda hem SUP hem motor uyarılmış potansiyel (MUP), spinal motor potansiyeller (D ve I dalgaları) takibi yalancı negatiflik oranının neredeyse sıfırlamış, ameliyat sonrası nörolojik sakatlık oranını çok azaltmış ve ANİ’nin özgünlüğünü %92, hassasiyetini %99’a taşımıştır (16). Tablo 1. Ameliyatta yapılan nörofizyolojik izleme inceleme teknikleri Somatosensoryel Uyarılmış Potansiyeller Periferal sinir uyarımı ile somatosensoryel kortikal uyarılmış potansiyeller Periferal sinir uyarımı ile spinal kord uyarılmış potansiyelleri Spinal kord uyarımı ile spinal kord uyarılmış potansiyelleri Faz değişimi çalışmaları Motor Uyarılmış Potansiyeller Motor korteks uyarımı ile spinal uyarılmış potansiyelleri (spinal MUP/D-I dalgaları) Motor korteks uyarımı ile kas uyarılmış cevabı (beyin-kas MUP) Periferik sinir uyarımı ile kas ve/veya duyu cevapları Motor korteks/beyin sapı/spinal kord haritalamaları Spinal Kord Uyarımı Kas uyarılmış cevabı (spinal-kas MUP) (miyojenik MUP) Periferal sinir uyarılmış potansiyelleri (nörojenik MUP) Görsel Uyarılmış Potansiyeller Beyin Sapı İşitsel Uyarılmış Potansiyelleri Serbest (free-run) EMG Refleks çalışmaları F dalgası H refleksi Pudental refleks Elektroensefalografi Skalp EEG Elektrokortikografi MUP: Motor uyarılmış potansiyel, EEG: Elektroensefalografi, EMG: Elektromiyografi Kubilay Varlı; Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme Yapılacak olan cerrahi girişimin sınırlarının daha hassas olarak tespit edilmesi için ANİ’nin değişik alanlarda birçok katkısı olmaktadır. Kortikal haritalama, spinal kord haritalamaları, beyin sapı haritalamaları, elektrokortikografi ve faz değişimi çalışmaları gibi ameliyatta nörofizyolojik çalışmalar; köşe tümörü, kauda ekuina ve gergin kord ameliyatlarında sinirlerin tanımlanması ve cerrahi morbiditenin azaltılması yanında hastanın işlevsel sağlığının korunmasında da pek değerli katkılar sunmaktadır (Resim 2, 3). Genelde az sözü edilmekle birlikte, önemli miktarda görsel uyarılmış potansiyel ve özellikle köşe ameliyatlarında olmak üzere işitsel uyarılmış potansiyel çalışması da yapılmaktadır. Biz de bütün köşe ameliyatı çalışmalarımızda, işitsel uyarılmış potansiyel kayıtlarını takip etmekteyiz. Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme, Maliyet ve Yararlılık ANİ’nin yararlılığı birçok çalışmada değerlendirilmiştir. Birçok operasyonda serebral kan akımının izlenmesi, tümör eksizyonlarının sınırları, kortikal ablasyonun sınırları, pontoserebellar köşe ve beyin sapı cerrahisinde kranyal sinirlerin Turk J Neurol 2016;22:51-54 tespit edilmesi, işitmenin korunması, fonksiyonel haritalamalar, gergin kord ve kauda ekuina ameliyatlarında sinirlerin ve filum terminalenin tespit edilmesi başta olmak üzere birçok durumda ANİ’nin yararı tartışmasız olarak kabul edilmektedir (9). Diğer taraftan, bazı çalışmacılar ANİ’nin yararı ve gerekliliğinin abartıldığını düşünmektedir. Bu son gruptakiler, ANİ’nin ameliyat giderlerini artırdığını, öneminin abartıldığını, bazı ameliyatlardaki komplikasyon oranının azalmasının, aslında cerrahi teknolojideki gelişmelerle ilişkili olduğunu savunmaktadırlar. Bu savlar kısmen doğru olsa bile tamamen doğru değildir. ANİ’nin ameliyatlara ek maliyet getirdiği kesindir. Üstelik bu çok kolayca hesaplanabilir. Ancak, ortaya çıkan bir nörolojik komplikasyonun maliyetini hesaplamak oldukça zordur. Toleikis (17) ortopedik pedikül vidalamalarda, sadece bir tek komplikasyonun maliyeti ile 50 hastanın vidalama ameliyatının ANİ maliyetinin karşılandığını hesaplamıştır. Bu maliyetlere üstelik, komplikasyon olan olgulardaki kişisel giderler, yaşam kalitesine olan etkiler, aile bireylerine etkiler de dahil değildir. Çünkü bunların maddi ve manevi karşılıkları hesaplanamamaktadır. Diğer ameliyat türlerinde de durum çok farklı değildir. ANİ tek hastada maliyeti arttırsa bile, genel sağlık giderlerini arttırmamakta hatta azaltmaktadır (18). Ülkemizde ve Dünyada Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme Resim 1. Bir temporal kitle eksizyonu sırasında yapılan multimodal kayıt (hepsi iki taraflı tibial somatosensoryel uyarılmış potansiyel, medyan somatosensoryel uyarılmış potansiyel, transkortikal elektrik motor uyarılmış potansiyel, serbest elektromiyografi) Ülkemizde ANİ uygulamaları ile ilgili çok sayıda sorun yaşanmaktadır. Birçok hastanede ortopedi ve nöroşirurji ameliyatlarında ANİ uygulanmaktadır. Ancak ülkemizdeki tıbbi uygulamaların gelişmişliğine göre, ANİ uygulamalarının sayısı çok azdır. Birçok gelişmiş ülkede ANİ ortopedi ve nöroşirurji ameliyatlarında ameliyatın olmazsa olmaz bir uygulaması durumuna gelmiştir. ANİ ile ilgili yayınların sayıları binleri aşmaktadır (19). Ülkemizde ise izleme sayısı az olduğu gibi, ANİ konusundaki yayın sayısı da yok denilecek kadar azdır. Ülkemizde sağlık hizmetlerinin en büyük satın alıcısı ve ödeyicisi olan Sosyal Güvenlik Kurumu, hangi ameliyatlarda ANİ yapıldığı taktirde ödeme yapacağını belirlemiştir (20). Ancak bu liste sadece bu ameliyatlarda ANİ yapılabileceği Resim 2. Kortikal sıralı elektrodlarla kortikal uyarım elektrokortikografi ve faz değişimi çalışması yapılabilmektedir (bu resimde uyanık cerrahi sırasında, kortikal uyarımla konuşmanın durmasına yol açan kortikal alan araştırılmaktadır) Resim 3. Köşe tümörü ameliyatı sırasında direkt sinir uyarımı ile uyarılan sinirin, fasial sinir mi, trigeminal sinir mi olduğu araştırılıyor 53 Turk J Neurol 2016;22:51-54 Kubilay Varlı; Ameliyatta Nörofizyolojik İzleme anlamını taşımaz. Cerrahlar gerek gördükleri her durumda ANİ desteği isteyebilmelidirler. Ayrıca bütçe uygulama talimatında yapılan ANİ uygulamalarının ücretleri belirlenmiştir. Gerçekçi değerlendirmeler ve ücretlendirmeler yapılmadığı için bu ücretler birçok kez değiştirilmiştir. Diğer taraftan, uygulamadaki hekim ücreti son derece düşük tutulmaktadır. Bu nedenle, geçerli kanunlara göre (21,22,23), sadece nöroloji uzmanlarının yapması gereken bu işlemlere nöroloji uzmanlarının ilgisi çekilememektedir. Böylece, son derece karmaşık olan bu işlemeleri büyük çoğunlukla ANİ konusunda hiçbir eğitimi olmayan kişiler yapmaktadır. Elektrofizyoloji konusunda eğitim almamış kişiler tarafından yapılan izlemenin hiçbir bilimsel değeri ve katkısı beklenmemelidir, sadece bir işlem yapılmış gibi olmaktadır. Bu ise hem yapanlar, hem de bunu yaptıran idareciler açısından yukarıda bahsedilen kanunlar tarafından da sınırlandırılmıştır. Tablo 1’de de görüldüğü gibi, ameliyatta uygulanan izleme yöntemlerinin hepsi de klinik nörofizyoloji laboratuvarlarında uygulanan tekniklerdir. Bu tetkikleri yapma yetkisi sadece nöroloji uzmanlarına tanınmıştır (21). Klinik nörofizyoloji laboratuvarlarında yapılan uygulamaya göre çok daha karmaşık ve anında karar verme yeteneği ve tecrübesi gerektiren bu işlemlerin herhangi bir kişiye yaptırılması ne hasta ne de ameliyatı yapan cerrah açısından kabul edilebilir olmamalıdır. Genel bir kabule göre; hiç ANİ yapılmaması, kötü bir ANİ yapılmasından daha iyi ve daha az risklidir. Yurtdışında da ANİ uygulanması ve uygulayıcıların eğitimi konusunda bir düzensizlik vardır ama en azından Birleşik Devletler ve Kanada’da uygulayıcıların belirli bir tecrübe ve alt yapıya sahip olmasını şart koşan kurallar düzenlenmiştir. ANİ konusunda, eğitim, yetki, fiyatlandırma ve hukuksal alt yapı oluşturulması amacıyla, Türkiye Klinik Nörofizyoloji Elektroensefalografi-Elektromiyografi Derneği’nin Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu nezdinde başlattığı girişimler, bugüne kadar maalesef yeterince ilgi görememiştir. Konu ile ilgili sorunların çözülmesi zor olmadan, tüm taraflar bir araya gelerek, konuyu bütün boyutları ile ele almalı ve düzenlemeler yapılmalıdır. Etik Hakem Değerlendirmesi: değerlendirilmiştir. Editörler kurulu tarafından Kaynaklar 1. Penfield W, Boldrey E. Somatic motor and sensory representation in cerebral cortex of man as studied by electrical stimulation. Brain 1937;60:389-443. 2. Penfield W, Rasmussen T. The cerebral cortex of man: A clinical study of localisation of function. 1950, Macmillan: NY. 3. Ojeman GA. Brain organization for language from the perspective of electrical stimulation mapping. Behavioral and Brain Sciences/Volume 6/ Issue 02/June 1983, pp 189-206. 54 4. Celesia GG, Broughton RJ, Rasmussen T, Branch C. Auditory evoked responses from the exposed human cortex. Electroencephalogr Clin Neurophysiol 1968;24:458-466. 5. Møller AR, Janetta PJ. Evoked potentials from the inferior colliculus in man. Electroencephalogr Clin Neurophysiol 1982;53:612-620. 6. Hilger J. Facial nerve stimulator. Trans Am Acad Ophtalmol Otolaryngol. 1964,68;74-76. 7. Grundy B. İntraoperative monitoring of sensory evoked potentials. Anesthesiology 1983;58:72-87. 8. Freidman WA, Kaplan BJ, Gravenstein D, Rhoton AL. İntraoperative brain-stem auditory evoked potentials during posterior fossa microvascular decompression. J Neurosurg 1985;62:552-557. 9. Moller AR. Electrophysiological monitoring of cranial nerves in operation in the skull base, in Tumors of the Cranial Base: Diagnosis and Treatment. Sekhar LN, Schramm Jr VL. Editors. Futura Publishing Co: Mt. Kisco, NY, 123-132. 10. Barker AT, Jalinous R, Freeston IL. Non-invasive magnetic stimulation of the human motor cortex. Lancet 1985;1:1106-1107. 11.Marsden CD, Merton PA, Merton HB. Direct electrical stimulation of cortikospinal motor pathways through the intact scalp in human subjects. Adv Neurol 1983;39:387-391. 12.Zileli M. Nöroşirurjide elektrofizyolojik monitörleme teknikleri. Klinik nörofizyoloji EEG-EMG Derneği Yayınları, No: 3,1994. 13.Haupt WF, Horsh S. Evoked potential monitoring in carotid surgery: A review of 994 cases. Neurology 1992;42:835-838. 14.Diab M, Smith AR, Kuklo TR. Neural complications in the surgical treatment of adolescent idiopathic scoliosis. Spine 2007;32:2739-2763. 15.Nuwer MR, Dawson EG, Carlson LG, Kanim LEA, Sherman JE. Somatosensory evoked potential spinal cord monitoring reduces neurologic deficits after Scoliosis surgery: Results of a large multicenter survey. Electroencephalography and Clinical Neurophysiology 1995;96:6-11. 16.Sutter M, Deletis V, Dvorak J, Eggspuehler A, Grob D, MacDonald D, Mueller A, Sala F, Tamaki T. Current opinions and recommendations on multimodal intraoperative monitoring during spine surgeries. Eur Spine J 2007;16(Suppl 2):232-237. 17. Toleikis JR. Neurophysiological monitoring during pedicle screw placemen, in neurophysiology in neurosurgery, Editors Deletis V, Shils JL, Amsterdam, Elsevier, 2002, 231-264. 18. Wilson L, Lin E, Lalwani A. Cost-effectiveness ofintraoperative facial nerve monitoring of facial nerve monitoring in middle ear or mastoid surgery. Laryngoscope 2003;113:1736-1745. 19. Nuwer MR, Cohen BH, Shepard KM. Practice patterns for intraoperative neurophysiologic monitoring. American Academy of Neurology, Contemporary Issues 2013. 1156-1158. 20. T. C. SGK Başkanlığı, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü, 703.365 Kodlu Intra-operatif Nöromonitorizasyon işlemi ile ilgili duyuru. 07.11.2012. 21.Tababet ve şuabatı sanatlarının tarzı icrasına dair kanun. Madde 1 ve 3 Kanun No:1219, Resmi Gazete: 14.04.1928-863. 22.Sağlık Bakanlığı ve bağlı kurulıuşlarının teşkilat ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararname ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun. Madde 46 Ek madde: 11. Kanun No: 6514, 18.01.2014, Resmi gazete: Sayı: 288886. 23.Tıp ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği, EK-3 Nolu Çizelge, Resmi Gazete 18.07.2009/27292, Tıpta Uzmanlık Yan Dalları, Bağlı Ana Dalları ve Eğitim Sürelerine Dair Çizelge. DOI:10.4274/tnd.99896 Turk J Neurol 2016;22:55-59 Original Article / Özgün Araştırma Correlation of Electromyography and Magnetic Resonance Imaging Findings in the Diagnosis of Suspected Radiculopathy Şüpheli Radikülopati Tanısında Elektromiyografi ve Manyetik Rezonans Görüntüleme Bulgularının Korelasyonu Yıldız Arslan1, Ebru Yaşar2, Yaşar Zorlu1 1Tepecik 2Şevket Training and Research Hospital, Clinic of Neurology, İzmir, Turkey Yılmaz Training and Research Hospital, Clinic of Neurology, Bursa, Turkey Summary Objective: Patients with pain or numbness without motor deficits are the most common group referred to electrophysiology laboratories as suspected radiculopathy. We wanted to investigate whether electromyography (EMG) was useful for this group in the diagnosis or therapy of radiculopathy. Our aim was to investigate the correlation and classification of EMG and magnetic resonance imaging (MRI) findings in the diagnosis of suspected radiculopathy. Materials and Methods: We included 74 patients with a ≥2-month history of numbness and pain in the neck and back that radiated into the arm or leg. Patients with diabetes mellitus, previous disc or spine operation, polyneuropathy, spinal cord diseases (tumor, infection or syrinxs), motor deficits, and abnormal nerve conduction studies were excluded. Results: The mean age of the patients was 51.58±11.53 years. In total, 41 (55.4%) patients were women and 33 (44.6%) were men; 48.8% (n=36) showed cervical radiculopathy and 51.2% (n=38) exhibited lumbosacral radiculopathy. The most common MRI finding was protrusion (37.8%), and the most common EMG finding was re-innervation (59.5%). The correlation of MRI and EMG findings was significant in lumbar radiculopathy (p=0.007), but not in the cervical radiculopathy results (p=0.976). Conclusion: EMG and MRI findings were compatible for lumbar radiculopathy, but not for cervical radiculopathy in mild to moderate grades. Keywords: Suspected radiculopathy, electromyography, magnetic resonance imaging Öz Amaç: Elektrofizyoloji laboratuvarına şüpheli radikülopati tanısıyla gönderilen hastaların çoğu motor defisit olmadan ağrı ve uyuşukluk şikayetiyle başvuran gruptur. Biz elektromiyografinin (EMG) bu grup hastalarda radikülopatinin tanı ve tedavisinde faydalı olup olmadığını araştırmak istedik. Amacımız şüpheli radikülopati tanısında EMG ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) bulgularının sınıflandırılması ve korelasyonunun araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya en az 2 aydır boyunda ve belde başlayıp kola veya bacağa yayılan ağrı ve uyuşması olan 74 hasta dahil edildi. Diabetes mellitus, geçirilmiş disk veya omurga operasyonu, polinöropati, spinal kord hastalığı olanlar (tümör, enfeksiyon veya sirinks gibi) ile motor defisit ve anormal sinir iletim çalışmaları olan hastalar dışlandı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 51,58±11,53 idi. Çalışmaya dahil edilen 41 (%55,4) hasta kadın, 33 (%44,6) hasta erkekti. Hastaların %48,8’inde (n=36) servikal radikülopati %51,2’sinde (n=38) lumbosakral radikülopati saptandı. En sık görülen MRG bulgusu protrüzyon (%37,8), en sık görülen EMG bulgusu re-innervasyondu (%59,5). EMG ve MRG bulgularının korelasyonu lomber radikülopatide istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0,007), ancak servikal radikülopati olanlarda anlamlı değildi (p=0,976). Sonuç: Hafif ve orta evre radikülopatide MRG ve EMG sonuçları lomber radikülopati de uyumlu saptandı, ancak servikal radikülopatide uyumlu değildi. Anahtar Kelimeler: Şüpheli radikülopati, elektromiyografi, manyetik rezonans görüntüleme Address for Correspondence/Yaz›flma Adresi: Yıldız Arslan MD, Tepecik Training and Research Hospital, Clinic of Neurology, İzmir, Turkey Phone: +90 232 344 30 52 E-mail: [email protected] Received/Gelifl Tarihi: 24.10.2015 Accepted/Kabul Tarihi: 08.02.2016 55 Turk J Neurol 2016;22:55-59 Introduction Cervical and lumbosacral radiculopathy is a common disorder that typically affects people in the fourth and fifth decades of life (1). Radiculopathy is characterized by inflammation or compression of nerve roots, producing pain and tingling, numbness, or even motor deficit along the distribution of the effected nerve root (2,3). This process typically involves a herniated nucleus pulposis that compresses the nerve root within the spinal canal; alternatively, there may be an intrinsic lesion within the structure of the nerve root, such as a tumor, or demyelinating disease might underlie. If the root is only irritated, and not compressed, radiculitis results (2,4). The other common cause of radiculopathy is spinal stenosis, which results from a combination of degenerative spondylosis, ligament hypertrophy, and spondylolisthesis (4). Symptoms of pain, numbness, and/or tingling may be mild or moderate, but radiculopathy is associated with motor weakness in severe cases. Efficient diagnosis and treatment can minimize pain, disability, and the direct and indirect costs of care (1). In most patients, symptoms are of short duration and resolve without treatment. Neurophysiologic tests in combination with neuroimaging, especially magnetic resonance imaging (MRI) because of its highresolution, have traditionally been used to assess patients with radiculopathy (5,6,7). Electromyography (EMG) demonstrates a measure of the physiologic integrity of nerve roots, while MRI shows structural details of the roots and their surrounding tissues. Studies that examined the specific utility of EMG and MRI in the evaluation of clinical radiculopathy showed that although both are useful diagnostic tools, they have some limitations. EMG is likely to be negative if performed too early and may remain negative in radiculopathies that are mild or predominantly sensory, whereas MRI may reveal structural spinal abnormalities that are not clinically relevant, such as herniated intervertebral discs and spinal stenosis, which are frequently found in asymptomatic individuals or are irrelevant to the patients’ symptoms (7,8). In the present study, we investigated the correlation between EMG and MRI findings in patients with suspected radiculopathy. Materials and Methods Patients The medical records of 360 patients who were referred to our neurophysiology laboratory from neurology and neurosurgery outpatient clinics with a clinical pre-diagnosis of radiculopathy without motor deficit, between the dates June 2011 and May 2013, were retrospectively reviewed. A total of 74 patients (55.4% women) were included with a mean age of 51.58±11.53 years. The inclusion criteria were presence of ≥2-month history of numbness and pain in the neck and back that radiated to the arm or leg; being assessed with both neuroimaging and neurophysiologic studies; and having normal nerve conduction results and no motor deficits. A minimum of 8-week duration of symptoms was identified among the inclusion criteria to be able to observe denervation potentials and re-innervation. Patients with diabetes mellitus; history of intervertebral disk or spinal operations; polyneuropathy; spinal cord diseases such as tumors, infection or syrinx; abnormal nerve conduction; and motor deficit were excluded from study such that only mild and moderate radiculopathies were investigated. 56 Arslan et al.; EMG and MRI Finding of Suspected Radiculopathy In this retrospective study the data of subjects were collected with the permission of each subject and the study was performed in conformity with the Code of Ethics of the World Medical Association (Declaration of Helsinki), printed in the British Medical Journal (18 July 1964). MRI findings were classified into four categories: degenerative abnormalities, bulging disc, protrusion, and nerve root compression. Similarly, EMG findings were divided into four groups: denervation, re-innervation, chronic neurogenic changes, and normal. Radiculopathy was graded as mild, moderate or severe. MRI and EMG findings and their correlation were classified and analyzed according to the following classification: Mild: No motor or sensorial deficits, normal or re-innervation findings in EMG and normal nerve conduction study (NCS) findings. Degenerative abnormalities and/or bulging disc in MRI. Moderate: No motor deficit, the presence of dermatomal hypoesthesia or hyperalgesia, normal NCS findings. Reinnervation, chronic neurogenic changes and/or denervation findings in EMG. Protrusion and nerve root compression findings in MRI. Severe: The presence of motor and sensorial deficits. Denervation and chronic neurogenic changes findings in EMG. Nerve root compression in MRI. Electromyography Data We performed routine nerve conduction studies in all patients suspected to have radiculopathy using the Medelec Synergy EMG/ EP system (Oxford Instruments Medical, Inc., Oxford, UK). Nerve conduction studies and EMG were performed according to the 1999 guidelines of the American Association of Electrodiagnostic Medicine (AANEM). Ulnar, median motor and sensory nerves and sural, posterior tibial, and peroneal nerves were studied; median and tibial F-responses were also recorded. Concomitant polyneuropathy and nerve entrapment were investigated and excluded. A standard EMG examination using concentric needles was performed on each patient to assess for cervical and lumbosacral radiculopathy. The following muscles were examined for cervical radiculopathy: deltoid (C5/C6), biceps brachii (C5/C6), triceps brachii (C6/C7/C8), brachioradialis (C5/C6), extensor digitorum communis (C6/C7), and abductor pollicis brevis (C8/Th1). The following muscles were examined for lumbosacral radiculopathy: tibialis anterior (L4/L5), peroneus longus (L5/S1), gastrocnemius medialis (S1/S2), and rectus femoris (L2/L3/L4). The presence of abnormal spontaneous fibrillation and/or positive sharp waves were interpreted as indicative of denervation, and a reduced number of motor unit action potentials (MUAPs) of increased duration was taken as a sign of chronic neurogenic change. Polyphasic and/or neurogenic (increased amplitude and duration) MUAPs were taken to indicate re-innervation. At least two muscles innervated by the same root were studied and interpreted. EMG findings of these muscles were recorded according to the pathologic root level as demonstrated using MRI. Magnetic Resonance Imaging Data MRI was performed using a standardized cervical and lumbar spine protocol (sagittal and transverse T1- and T2weighted sequences with a 4-mm slice thickness) with a Philips Ingenia 1.5-T unit (Philips, Amsterdam, The Netherlands). Two experienced radiologists who were blinded to the patients’ characteristics interpreted all MRI scans independently. The Arslan et al.; EMG and MRI Finding of Suspected Radiculopathy Turk J Neurol 2016;22:55-59 presence of degenerative abnormalities, bulging discs, protrusion, and nerve root compression were identified using the definitions of the American Society of Neuroradiology. Radiologic nerve root compression was the main outcome measure. Bulging disc was defined as the containment of the nucleus pulposus remains within the annulus fibrosus whereby the spinal canal was not narrowed, whereas protrusions occupied a wider space and narrowed the canal. Statistical Analyses Statistical analysis of the study data was performed using the Statistical Package for Social Sciences (SPSS) software for Windows (version 20.0; IBM Corp., Armonk, NY, USA). Descriptive statistics were performed to compare MRI and EMG findings and cervical and lumbar radiculopathy separately. Pearson’s χ² (4x4) test was used to assess the statistical significance of these associations; p<0.05 was taken to indicate statistical significance. Results The patients’ mean age was 51.58±11.53 years. In total, 41 (55.4%) patients were women and 33 (44.6%) were men; 48.8% (n=36) had cervical radiculopathy and 51.2% (n=38) had lumbosacral radiculopathy. The most common MRI finding was protrusion (37.8%), and the most common EMG finding was reinnervation (59.5%). Four patients had normal MRI findings; of these, two exhibited reinnervation on EMG, and the other two showed chronic neurogenic changes on EMG. EMG findings were normal in 12 patients; 6 of which revealed protrusion on MRI, and 6 had bulging on MRI. Statistical analyses were performed in all patients for the comparison of EMG and MRI findings, and also for the comparison of cervical and lumbar radiculopathies. The two groups showed significant differences with regard to the MRI and EMG findings (p=0.037). Lumbar radiculopathy findings were also significantly different between the two groups (p=0.007); but there was no significant difference in cervical radiculopathy findings (p=0.976). The overall MRI and EMG findings are described in Table 1. The cervical and lumbar findings are provided separately in Tables 2 and 3, respectively. MRI findings (normal, bulging, protrusion, and root compression) and EMG findings (normal, reinnervation, chronic neurogenic changes, and denervation) are also shown in the tables. Twelve patients exhibited chronic neurogenic changes, the most common of which was bulging on MRI (n=7). A total of 44 patients revealed re-innervation: 16 had protrusion, 15 had root compression, and 11 had bulging on MRI. Only six patients had denervation potentials: two had root compression, three had protrusion, and one had bulging. The most commonly involved root levels were C6-7 (n=18), L4-5 (n=19), and L5-S1 (n=18) in MRI. The second most common level of involvement was C5-6 (n=13); involvement at L3-4, C4-5, and C7-8 levels was seen each in one patient. The remaining three lesions were at C8-T1. MRI and EMG findings are presented in Table 4 by root levels. Discussion The literature on the relative efficacy of MRI and EMG in the evaluation of radiculopathy and degree of correlation between these diagnostic tests is limited. A major restriction of diagnostic Table 1. Electromyography and magnetic resonance imaging findings of all patients (n=74) Total MRI findings EMG findings Degenerative Bulging Protrusion Root Total abnormalities compression Normal 0 (0%) 6 (24%) 6 (21.4%) 0 (0%) 12 (16.21%) Chronic neurogenic changes 2 (50%) 7 (28%) 3 (10.7%) 0 (0%) 12 (16.21%) Reinnervation 2 (50%) 11 (44%) 16 (57.1%) 15 (88.2%) 44 (59.45%) Denervation 0 (0%) 1 (4%) 3 (10.7%) 2 (11.8%) 6 (8.10%) Total 4 (5.40%) 25 (33.78%) 28 (37.83%) 17 (22.97%) 74 (100%) EMG: Electromyography, MRI: Magnetic resonance imaging Table 2. Electromyography and magnetic resonance imaging findings of patients with cervical radiculopathy (n=36) Cervical MRI findings EMG findings Degenerative Bulging Protrusion Root Total abnormalities compression Normal 0 (0%) 1 (10%) 4 (17.4%) 0 (0%) 5 (13.88%) Chronic neurogenic changes 0 (0%) 2 (20%) 3 (13%) 0 (0%) 5 (13.88%) Reinnervation 1 (100%) 6 (60%) 13 (56.5%) 2 (100%) 22 (61.11%) 3 (13%) Denervation 0 (0%) 1 (10%) Total 1 (2.77%) 10 (27.77%) 23 (63.88%) 0 (0%) 4 (11.11%) 2 (5.55%) 36 (100%) EMG: Electromyography, MRI: Magnetic resonance imaging 57 Turk J Neurol 2016;22:55-59 Arslan et al.; EMG and MRI Finding of Suspected Radiculopathy studies of nerve root involvement is the absence of a gold standard method, because of the inherent limitations of all diagnostic methods and operative findings, which renders comparison of their relative diagnostic sensitivity controversial (3). Radiologic studies using MRI techniques only reveal structural abnormalities, which may also be present in asymptomatic patients or may be unrelated to clinical findings (8). MRI does not demonstrate inflammation of disk bulging or protrusion, and thus may not be able to distinguish between symptomatic and asymptomatic discs (9,10). However, symptom onset and root compression and/ or irritation may not begin simultaneously. It is difficult to be certain that current symptoms provide chronic EMG changes, even if the symptom duration is chronic or an MRI abnormality, which frequently cannot be dated, is related to current symptoms (11). Therefore, neither root compression as indicated by MRI, nor clinical symptoms can be considered gold standard findings of radiculopathy. EMG results remain negative if EMG is performed before denervation or after the disappearance of denervation findings, or if reinnervation has not occurred (12,13). Patients with ≥2 months duration of symptoms were chosen in this study to observe denervation potentials and reinnervation. Despite this classic data, Dillingham et al. (14) suggested that cervical and lumbosacral radiculopathy showed no evidence of correlation between spontaneous activity in the paraspinal and in other major proximal, or distal muscles and symptom duration (15). However, we aimed to observe the denervation potentials and re-innervation findings in this study. Chronic neurogenic changes typically persist indefinitely after radiculopathy and it is common to find such abnormalities for years after patients first exhibit symptoms. In our study, reinnervation was seen in 59.5% of the patients. This relatively high rate may be due to normal polyphasic findings, which may occur in 10% to 20% of normal limb muscles (13). We also observed a good correlation between EMG and MRI findings in most (78.37%) patients who exhibited clinical signs of cervical or lumbosacral radiculopathy. The studies included in the AANEM review used a combination of clinical and radiologic findings; the nine studies cited in the final review were characterized by an overall needle EMG sensitivity of 50% to 71% in the context of diagnosis of radiculopathy, which the review described as moderate diagnostic sensitivity. Studies with a greater number of clinical motor deficits also reported higher sensitivities. According to Nardin et al., (7) compatibility between EMG and MRI findings was highest in patients with Table 3. Electromyography and magnetic resonance imaging findings of patients with lumbar radiculopathy (n=38) Lumbar MRI findings EMG findings Degenerative Bulging Protrusion Root Total abnormalities compression Normal 5 (33.3%) 2 (40%) 0 (0%) 7 (18.42%) Chronic neurogenic changes 2 (66.7%) 0 (0%) 5 (33.3%) 0 (0%) 0 (0%) 7 (18.42 %) Re-innervation 1 (33.3%) 5 (33.3%) 3 (60%) 13 (86.7%) 22 (57.89%) Denervation 0 (0%) 0 (0%) 0 (0%) 2 (13.3%) 2 (5.26%) Total 3 (7.89%) 15 (39.47%) 5 (13.15%) 15 (39.47%) 38 (100%) EMG: Electromyography, MRI: Magnetic resonance imaging Table 4. Electromyography and magnetic resonance imaging findings according to root levels Root level Degenerative abnormalities C4-5 0 MRI findings Bulging Protrusion 0 1 Root Normal compression EMG findings Chronic Denervation Reneurogenic innervation changes 0 0 0 0 1 Total 1 C5-6 0 2 9 2 2 4 0 7 13 C6-7 1 7 10 0 3 2 2 11 18 C7-8 0 0 1 0 0 0 1 0 1 C8-T1 0 1 2 0 0 0 1 2 3 L3-4 0 1 0 0 0 1 0 0 1 L4-5 0 6 3 10 4 1 1 13 19 L5-S1 3 8 2 5 3 5 1 9 18 Total 4 25 28 17 12 13 6 43 74 EMG: Electromyography, MRI: Magnetic resonance imaging 58 Arslan et al.; EMG and MRI Finding of Suspected Radiculopathy a clear radicular syndrome accompanied by abnormal clinical findings (motor, sensory, or reflexes) consistent with radiculopathy (12). We also observed good agreement between diagnostic test results in patients without motor deficits and F-waves in normal ranges. Based on these data, it is important to understand that a negative EMG or MRI study for radiculopathy does not rule out the presence of disease, and that clinical findings, particularly in motor deficits. In our study, a significant difference was found between cervical and lumbar radiculopathy. Additionally, EMG and MRI were compatible for lumbar radiculopathy (p<0.05), but not for cervical radiculopathy (p>0.05). This may have been due to differences in anatomy, myotomal innervation, spinal canal narrowness, or spinal nerve variance between the lumbar and cervical spines. Studies in the literature have reported that needle EMG was particularly helpful in determining false-positivity rates of lumbar spinal MRI, which are quite high, with 27% of normal subjects with disc protrusion in lumbar MRI; false-positivity rates for cervical MRI are much lower. However, we found much greater diagnostic discrepancy between MRI and EMG findings in cervical radiculopathy. Radiculopathies may also occur without any structural findings on MRI or without any EMG findings (4). An alternative possible explanation for this discrepancy might relate to an etiologic association between radiculopathy and inflammation, or permanent denervation activity with a resolved herniated disc (10). This study had several limitations. First, we did not examine the paraspinal muscles. We attempted to reduce the effect of this shortcoming by including patients with ≥2-month symptom duration referable to the disappearance of fibrillation potentials. However, denervation potentials might persist for years, even in paraspinal muscles. A second limitation concerned the clinical examination findings used to categorize patients. We only reviewed the muscle strength before the EMG study because of the retrospective design of our study; however, it would have been worthwhile if we had also been able to look for dermatomal hypoesthesia to grade radiculopathy and distinguish between mild and moderate cases. Finally, we had very few cases of cervical root compression (n=2) compared with lumbar root compression (n=15), which might account for the reported statistical difference. Conclusion In conclusion, we would like to emphasize the discrepancy between cervical and lumbar radiculopathy findings and the importance of obtaining reliable data before treatment or surgery for patients with radiculopathy with typical clinical signs and no motor deficits. EMG and MRI evidently represent complementary diagnostic tools for lumbosacral radiculopathy; however, reliable data are lacking for cervical radiculopathy. In our opinion, with the exception of those with severe radiculopathy, all patients should be managed conservatively. If root compression is present on MRI, EMG might help to discern the need for surgery. The question as to whether patients without motor deficits (i.e., those with only pain and numbness) should undergo surgery if EMG shows positive results (denervation or re-innervation) requires further prospective randomized studies with larger samples remains to be answered. Turk J Neurol 2016;22:55-59 Ethics Ethics Committee Approval: This retrospective study was approved by the Kocaeli Education and Research Hospital Local Ethics Committee. Informed Consent: A consent form was completed by all participants. Peer-review: Internal peer-reviewed. Authorship Contributions Concept and Design: Yıldız Arslan, Data Collection or Processing: Yıldız Arslan, Ebru Yaşar, Analysis or Interpretation: Yıldız Arslan, Ebru Yaşar, Literature Search: Yıldız Arslan, Writing: Yıldız Arslan, Editing: Yaşar Zorlu, Medical Practices: Yıldız Arslan, Ebru Yaşar. Conflict of Interest: No conflict of interest was declared by the authors. Financial Disclosure: The authors declared that this study has received no financial support. References 1. Hakimi K, Spanier D. Electrodiagnosis of cervical radiculopathy. Physical Medicine and Rehabilitation Clinics of North America 2013;24:1-12. 2. Nasca RJ. Cervical radiculopathy: Current diagnostic and treatment options. J Surg Orthop Adv 2009;18:13-18. 3. Soltani ZR, Sajadi S, Tavana B. A comparison of magnetic resonance imaging with electrodiagnostic findings in the evaluation of clinical radiculopathy: A cross-sectional study. Eur Spine J 2014;23:916-921. 4. Dillingham T. Electrodiagnostic approach to patients with suspected radiculopathy. Phys Med Rehabil Clin N Am 2002;13:567-588. 5. Ashkan K, Johnston P, Moore AJ. A comparison of magnetic resonance imaging and neurophysiological studies in the assessment of cervical radiculopathy. British Journal of Neurosurgery 2002;16:146-148. 6. So YT, Weber CF, Campbell WW. American association of electrodiagnostic medicine, American academy of physical medicine and rehabilitation practice parameter for needle electromyographic evaluation of patients with suspected cervical radiculopathy: Summary statement. Muscle Nerve 1999;22:209211. 7. Nardin R, Patel M, Gudas T, Rutkove S, Raynor E. Electromyography and magnetic resonance imaging in the evaluation of radiculopathy. Muscle Nerve 1999;22:151-S155. 8. Lee JH, Lee SH. Physical examination, magnetic resonance imaging, and electrodiagnostic study of patients with lumbosacral disc herniation or spinal stenosis. J Rehabil Med 2012;44:845-850. 9. Robinson LR. Electromyography, magnetic resonance imaging, and radiculopathy: It's time to focus on specificity. Muscle Nerve 1999;22:149150. 10. Coster S, de Brujin S, Tavy J. Diagnostic value of history, physical examination and needle electromyography in diagnosing lumbosacral radiculopathy. J Neurol 2010;257:332-337. 11.Levin KH. Electromyography and magnetic resonance imaging in the evaluation of radiculopathy. Muscle Nerve 1999;8:1158-1159. 12. Inal EE, Eser F, Aktekin LA, Öksüz E, Bodur H. Comparison of clinical and electrophysiological findings in patients with suspected radiculopathies. Journal of Back and Musculoskeletal Rehabilitation 2013;26:169-173. 13.Tsao B. The electrodiagnosis of cervical and lumbosacral radiculopathy. Neurol Clin 2007;25:473-494. 14.Dillingham TR, Pezzin LE, Lauder TD, Andary M, Kumar S, Stephens RT. Steven S. Symptom duration and spontaneous activity in lumbosacral radiculopathy. Am J Phys Med Rehabil 2000;79:124-132. 15.Pezzin LE, Dillingham TR, Lauder TD, Andary M, Kumar S, Stephens RR, Shannon S. Cervical radiculopathies: Relationship between symptom duration and spontaneous EMG activity. Muscle Nerve 1999;22:1412-1418. 59 DOI:10.4274/tnd.25633 Turk J Neurol 2016;22:60-66 Özgün Araştırma / Original Article Absans Status Epileptikusu Olan Hastalarda Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulgularının Araştırılması Investigation of Magnetic Resonance Spectroscopy Findings in Patients with Absence Status Epilepticus Zeynep Aydın Özemir1, Betül Baykan1, Ebru Nur Vanlı Yavuz1, Serra Sencer2 1İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye 2İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Öz Amaç: Absans status epileptikus (ASE) çok uzun yıllardır tanınan bir tablo olmakla birlikte patofizyolojisi henüz bilinmemektedir ve GABAerjik mekanizmalar üzerinde durulmaktadır. Bu çalışmada nöronal kayıp ve/veya disfonksiyon hakkında in vivo olarak bilgi veren manyetik rezonans spektroskopi (MRS) yapılarak ve sağlıklı kontrollerle (SK) kıyaslanarak ASE’nin etiyopatogenezini aydınlatmaya yönelik bilgiler edinmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Tekrarlayan ASE atakları olan ve ‘Uluslararası Epilepsi ile Savaş Ligi’ tarafından yapılmış sınıflamaya göre genetik jeneralize epilepsi (GJE) tanısı almış dört hasta incelenmiştir. Talamus ve frontal loblara ayrı ayrı 20x20x20 mm boyutlarında vokseller yerleştirilmiş ve elde edilen N-asetil aspartat (NAA), kolin (Ko) ve kreatin (Kr) değerleri yaş ve cins olarak eşlenmiş on SK ve on diğer GJE tanısı almış olan kontrol gruplarıyla uygun istatistiksel yöntemlerle kıyaslanmıştır. Bulgular: ASE hastalarında frontal lob ve talamus NAA/Kr oranları SK’lara ve diğer GJE’lilere göre düşük, ayrıca frontal lob Ko değerleri, Ko/Kr oranları ASE grubunda daha belirgin olmak üzere tüm GJE hastalarda normallere kıyasla yüksek saptanmıştır. GJE’li hastalarda ASE varlığı ile; frontal Ko/Kr oranı arasında pozitif, frontal NAA/Kr oranı arasında negatif, talamus NAA/Kr oranı arasında negatif (p=0,002, z=-0,745) ilişki kaydedilmiştir. Absans nöbet varlığı ile; talamus NAA/Kr oranı ve NAA düzeyi ile arasında negatif ilişki bulunmuştur. Prognoz ile talamus NAA düzeyi arasında (p=0,026, z=-0,591) ve NAA/Kr oranı arasında (p=0,013, z=-0,645) negatif korelasyon saptanmıştır. Sonuç: Çok nadir rastlanması nedeniyle olgu sayımız az olmakla birlikte, ASE’li olgularda yapılan bu ilk çalışmada frontal loblarda ve talamusta MRS ile saptanan nöronal fonksiyon bozukluğunun ASE atakları olmayan GJE’lilere göre daha fazla olduğu ve bozukluğun prognozu olumsuz etkilediği gösterilmiştir. Çalışmamız talamo-kortikal devrelerdeki bu bozukluğun ASE ataklarının altında yattığını düşündürmüştür. Anahtar Kelimeler: Absans, status epileptikus, manyetik rezonans spektroskopi Summary Objective: Absence status epilepticus (ASE) has been well recognized for many years, but its pathophysiology has not yet been illuminated and there are speculations about GABAergic mechanisms. We aimed to study the etiopathogenesis of ASE by using magnetic resonance-spectroscopy (MRS), which gives in vivo information about neuronal loss and/or dysfunction by correlating the results with age- and sex-matched normal healthy controls (HC). Materials and Methods: Four patients with genetic generalized epilepsy (GGE), which was diagnosed in accordance with the International League Against Epilepsy criteria, with recurrent ASE were investigated. The control groups consisted of ten age- and sex-matched patients with HC and ten patients with GGE. MRS measurements of N-acetylaspartate (NAA), choline-containing compounds (Cho), and creatine (Cr) were performed in the frontal lobes and thalamus bilaterally with a voxel size of 20x20x20 mm, the values of the patients were compared with those of the controls using appropriate statistical tests. Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Zeynep Aydın Özemir, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye Tel.: +90 505 803 21 26 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 10.11.2015 Kabul Tarihi/Accepted: 11.02.2016 60 Aydın Özemir ve ark.; Absans Status Epileptikus ve Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulguları Turk J Neurol 2016;22:60-66 Results: In patients with ASE, NAA/Cr levels were decreased when compared with those with HC and GGE in the frontal lobes and thalamus. Moreover, frontal lobe Cho values and Cho/Cr ratios were elevated in all patients with GGE, and more pronounced in patients with ASE comparison with those with HC. There was a positive correlation of ASE with the frontal Cho/Cr ratio and a negative correlation with NAA/Cr ratios in patients with GGE (p=0.002, z=-0.745). The presence of absence seizures related negatively to the thalamic NAA/Cr ratio and NAA levels. Prognosis showed a negative correlation with thalamic NAA levels (p=0.026, z=-0.591) and the NAA/Cr ratio (p=0.013, z=-0.645). Conclusion: Although our sample size was small due to the rarity of the condition, this first MRS study in patients with ASE showed that neuronal dysfunction in frontal lobes and thalamus was more pronounced when compared with those with GGE and related to poor prognosis. Our study suggested that the dysfunction in thalamocortical circuits might underlie ASE attacks. Keywords: Absance, status epilepticus, magnetic resonance spectroscopy Giriş Absans status epileptikus (ASE) son sınıflamaya göre komasız non-konvülzif status epileptikusun jeneralize alt grubu altında yer alan (1) ve otomatizmalar veya hafif miyoklonik, tonik, atonik veya otonomik fenomenlerin eşlik edebildiği, değişik derecelerde bilinç etkilenmesi olan epileptik bir durumdur (2). Davranış ve bilinç değişikliğinin beş dakikadan fazla sürmesi ve bu sırada jeneralize tipte epileptiform elektroensefalografi (EEG) bozukluğu görülmesi ASE tanısı için gereklidir. Juvenil absans epilepsi (JAE) tanılı hastalarda (yaklaşık %20) daha sık olmakla birlikte genetik jeneralize epilepside (GJE) %5-10 oranında ASE gelişebilmektedir (3,4). Absans nöbetlerinin ve ASE'nin mekanizması henüz net değildir fakat talamo-kortikal ağın etkilendiği ve nöbeti sonlandırmada etkili gamma-aminobütirik asit aracılı inhibitör mekanizmalarda bozukluğun ve N-metil-D-aspartik asit reseptör değişikliklerinin etiyopatogenezde rolü olduğu düşünülmektedir. Ayrıca ASE'nin beyinde hasar oluşturup oluşturmadığı bilinmemektedir (5,6,7,8,9). Manyetik rezonans spektroskopi (MRS); dokudan in vivo olarak spesifik kimyasal metabolit oranlarının ölçüldüğü noninvazif bir inceleme metodudur (10). MRS, N-asetil asparat (NAA), kreatin+fosfokreatin (Kr) ve kolin (Ko) içeren bileşikler olmak üzere üç ana metabolit üzerinden ölçüm yapmaktadır (Şekil 1). Nöronlarda ve uzantılarında bulunduğu bilinen (10,11) NAA’nın sinyalinde düşme izlendiğinde, nöronal veya aksonal kayıptan ya da mitokondriyal disfonksiyon sonucu gelişen metabolik bozukluktan kaynaklandığı düşünülür ve genelde geri dönüşümsüz değişiklikler olduğu kabul edilir (11,12,13). MRS çalışmaları daha çok fokal epilepsili, özellikle temporal lob epilepsili hastalarda yapılmış olsa da GJE’li hastalarda da son zamanlarda yapılmış çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmalarda değişen sonuçlar olmakla birlikte, GJE hastalarında MRS ile frontal loblar (14,15) ve talamusta (16,17) kontrollere kıyasla NAA, NAA/Kr düzeylerinde düşüş saptanmıştır. Daha önce ASE olgularında MRS ile yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı ASE hastalarında frontal loblar ve talamusta MRS ile nöro-kimyasal değişiklikleri araştırmak, böylece altta yatan etiyopatogenezi aydınlatmak ve tekrarlayan ASE ataklarının beyinde hasar yapıp yapmadığına ışık tutmaktır. Gereç ve Yöntem Olguların Seçimi ve Gruplandırılması İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı’nda izlenmekte olan olgular içinden nöbet semiyolojileri ve öyküleri, EEG bulguları ve diğer kayıtlarına göre Uluslararası Epilepsi ile Savaş Ligi sınıflamasına (18) uygun olarak GJE tanısı almış olgular saptanmıştır. Bu hastalar içerisinde tekrarlayan ASE atağı geçiren dört olgu çalışmada ana grubu oluştururken, benzer yaş ve cinsiyet dağılımı gösteren on GJE hastası ve hiçbir beyin hastalığı olmayan on sağlıklı birey kontrol grubu (SK) olarak çalışmaya dahil edilmiştir. Demografik ve klinik veriler, hastalar ve yakınları ile yapılan görüşmeler, takip ve tedavi bilgileri hasta dosyalarından ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışma protokolü İstanbul Tıp Fakültesi Etik Kurulu’nca onaylanmış ve olgular bilgilendirilmiş olur formunu imzaladıktan sonra çalışmaya dahil edilmişlerdir. Şekil 1. Olgularda manyetik rezonans spektroskopi incelemesi için yerleştirilen vokseller ve elde edilen eğriler; 32 yaşında juvenil absans epilepsi tanılı erkek hastada kortiko-subkortikal alanı içerecek şekilde yerleştirilmiş vokseller ve elde edilen manyetik rezonans spektroskopi değerleri izlenmektedir; a, b) Her iki frontal loba yerleştirilen vokseller; c, d) Her iki talamusa yerleştirilen vokseller 61 Turk J Neurol 2016;22:60-66 Aydın Özemir ve ark.; Absans Status Epileptikus ve Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulguları Hasta grubu Uluslararası Epilepsi ile Savaş Ligi sendrom sınıflamasına göre sendrom tanıları (18), epilepsi başlangıç yaşları, epilepsi süresi, nöbet tipleri, absans, miyokloni, jeneralize tonikklonik nöbet varlığı ve başlangıç yaşları, tedavi öncesi ve sonrası bu nöbet tiplerinin sıklıkları, en son nöbetin tarihi, nöbeti ortaya çıkaran faktörler, kullanmış ve halen kullanmakta olduğu tedaviler, tedavisi süresince ilaç kesimi olup olmadığı, varsa ilaç kesimi sonrası nüks gelişip gelişmediği, ilaçsız geçirdiği süre, tedavi süresi, tedaviye yanıtları, psikiyatrik ve diğer sistemik hastalık varlığı, remisyon olup olmadığı ve epilepsi açısından soygeçmiş yönünden değerlendirilmiş, alt gruplar oluşturulmuştur. Manyetik Rezonans Görüntüleme ve Proton Manyetik Rezonans Spektroskopi İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroradyoloji Anabilim Dalı’nda tüm hastalara ve sağlıklı gönüllülere MRG ve 1-H MRS incelemeleri uygulanmıştır. MRG incelemeleri 1,5 Tesla (T) gücünde süperiletken magnete sahip MRG ünitesinde (Magnetom Symphony, Siemens, Erlangen, Almanya) gerçekleştirilmiştir. İncelemelerde standart kafa sargısı ile aksiyel, sagittal ve koronal planda öncü görüntüler alınmasını takiben T2 ağırlıklı (A) turbo spin eko aksiyel (TR/TE=750/100 msn, NEX=1, kesit kalınlığı=5 mm, matriks=512x512, FOV=220 mm), koronal ve sagittal, inversion recovery T1 A (IR T1) koronal (TR/TE=1960/4 msn, IT=1100 msn, NEX=1, kesit kalınlığı=1,25 mm, matriks=512x512, FOV=220 mm) sekanslar elde edilmiştir. Bu sekansların ardından STEAM (stimulated-echo acquisition mode technique) (1500/30 msn; TR/TE) ve su baskılanması için CHESS (chemical shift selective excitation) kullanılarak her iki hemisferde talamusa ve frontal bölgelere ayrı ayrı 20x20x20 mm boyutlarında tek voksel yerleştirilmiştir (Şekil 1). Bu voksellerden elde edilen NAA, Ko ve Kr pikleri oransal olarak karşılaştırılmıştır. Bu tek voksel değerleri Syngo MRS yazılımı kullanılarak işlenmiştir. Yazılım ile otomatik olarak yapılan "curve fitting" ve "eğri düzeltme" işlemi sonrasında elde edilen eğriler uygulayıcı nöroradyolog tarafından kontrol edilmiştir. Hatalı oluşan eğriler yazılım üzerinden arayüzle manuel olarak düzeltilmiştir ve integral değerleri cihaz yazılımı ile otomatik olarak hesaplanmıştır. İlgili piklerden NAA: 2,02, Ko: 3,22, Kr ise 3,02 ppm (parts per million) de yaklaşık olarak yer almaktadır. İstatistiksel Analiz İstatistiksel değerlendirme için SPSS 20.0 programı kullanılmış ve p<0,05 anlamlılık sınırı olarak alınmıştır. MRS sonucu elde edilen sayısal değişkenlerin dağılımları histogramlar ile değerlendirilmiş, dağılımların normal olmadığı görülmüştür. Bu nedenle 3 grubun MRS sonuçlarının kıyaslanması non-parametrik bir test olan Kruskal Wallis testi ile yapılmış ve grupların ikişerli kıyaslaması için ise Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Sayısal değişkenlerin nominal ve ordinal değişkenlerle kıyaslanması ‘Spearman’s rho testi’ ile yapılmıştır. Bulgular Klinik Bulgular Yaş ortalaması ASE grubunda (3 Kadın, 1 Erkek) 34,6±12,5 (minimum: 22, maksimum: 52), GJE (7 Kadın, 3 Erkek) grubunda 23,8±5,91 (minimum: 16, maksimum: 33), SK (7 Kadın, 3 Erkek) 62 grubunda ise 30±11,65 (minimum: 18, maksimum: 56) idi. Hasta ve kontrol gruplarında tüm olguların kranyal görüntülemeleri normal sınırlar içerisindeydi. ASE grubunda GJE'lilere kıyasla prognoz anlamlı olarak daha kötüydü. ASE ve GJE hastalarının klinik özellikleri Tablo 1'de görülmektedir. Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulguları Grupların MRS metabolit düzeylerinin kıyaslanması sonucunda frontal Ko düzeyi, Ko/Kr oranı, NAA/Kr oranı ile talamus NAA düzeyi ve NAA/Kr oranı anlamlı olarak farklı saptandı (Tablo 2, 3, Şekil 2a). Frontal Ko ve Ko/Kr düzeyi ASE grubunda yüksekti, GJE grubu onu izlerken, en düşük SK grubundaydı (Şekil 2b). NAA düzeyi ise tam ters şekilde ASE grubunda en düşüktü, GJE grubu ondan biraz daha yüksek ama SK'lara kıyasla daha düşüktü. İkili kıyaslamalarda; talamus NAA, NAA/Kr düzeyi ASE grubunda GJE ve SK’lara göre istatistiksel açıdan anlamlı düşükken GJE grubunda da SK’lara göre düşük bulundu ancak istatistiksel anlamlılık saptanmadı. Ayrıca frontal NAA düzeyi ve NAA/Kr oranı ASE grubunda normal kontrollere göre düşüktü. Frontal Ko düzeyi ile Ko/Kr oranı ASE ve GJE grubunda SK’lara göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek saptandı. ASE grubunda frontal Ko düzeyi ve Ko/Kr seviyesi GJE'ye göre yüksek olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. GJE'li hastalarda ASE varlığı ile; frontal Ko/Kr oranı arasında pozitif (p=0,04, z=-0,549), frontal NAA/Kr oranı arasında negatif (p=0,016, z=-0,628), talamus NAA/Kr oranı arasında negatif (p=0,002, z=-0,745) ilişki vardı. Absans nöbet varlığı ile; talamus NAA/Kr oranı arasında negatif (p=0,009, z=-0, 230), talamus NAA düzeyi (p=0,004, z=-0,572) arasında yine negatif ilişki vardı. Prognoz ile talamus NAA düzeyi arasında (p=0,026, z=-0,591) ve NAA/Kr oranı arasında (p=0,013, z=-0,645) negatif korelasyon saptandı. Şekil 2. Gruplar arasında farklı bulunan bazı manyetik rezonans spektroskopi metabolit düzeyleri; a) Talamus N-asetil aspartat ve N-asetil aspartat/kreatinin düzeylerinin absans status epileptikus grubunda diğer gruplara göre en düşük olduğu izlenmektedir, b) Frontal lobdaki kolin, kolin/kreatinin düzeyleri absans status epileptikus grubunda artmış görülmektedir Aydın Özemir ve ark.; Absans Status Epileptikus ve Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulguları Tablo 1. Hastaların klinik özellikleri Klinik özellikleri ASE (n=4) Turk J Neurol 2016;22:60-66 GJE (n=10) İstatistiksel sonuçlar Anlamlı değil Epilepsi başlangıç yaşı (yıl)* 19,38±13,889 (2-35) 13,35±5,764 (5-22) Absans başlangıç yaşı (yıl)* 20,88±18,984 (2-47) 14,58±8,357 (5-28) MYK başlangıç yaşı (yıl)* 23,33±10,116 (17-35) 14,67±5,465 (6-22) Anlamlı değil JTKN başlangıç yaşı (yıl)* 21,75±8,846 (17-35) 15,67±6,022 (6-22) Anlamlı değil Epilepsi süresi (yıl)* 15,1±5,571 (7,7-20,9) 10,5±7,131 (1,8-23,8) Anlamlı değil Anlamlı değil Ailede epilepsi öyküsü Tüm nöbet tipleri (n/%)‡ (n/%)† 1 (25) 4 (40) MYK -- 1 (10) Absans -- 2 (20) Absans+JTK -- 1 (10) MYK+absans -- 1 (10) MYK+JTK -- 1 (10) MYK+JTK+absans 4 (100) 4 (40) Ayda ≥30 1 (10) 3 (30) Ayda <30, ≥4 1 (10) 4 (10) Ayda <4 2 (20) -- Ayda ≥30 - -- Ayda <30, ≥4 2 (50) 2 (20) Ayda <4 -- 1 (10) En az 2 yıldır yok 2 (50) 5 (50) Yılda ≥12 -- -- Yılda 2-11 1 (10) 3 (30) Yılda <2 3 (30) 3 (30) Son JTK sıklığı (n/%)‡ Yılda 2-11 -- -- Yılda <2 -- -- 2 yıldır yok 4 (100) 6 (60) Başlangıç absans sıklığı (n/%)† Haftada ≥1 2 (50) 4 (40) Ayda <3 2 (50) 3 (30) Son absans sıklığı (n/%)‡ 4 yıldır yok 1 (25) 6 (60) Nadir (ayda 1) 1 (25) 1 (10) Haftada ≥1 2 (50) -- VPA 3 (75) 4 (40) LEV -- 3 (30) VPA+LEV (25) 2 (20) İyi -- 8 (80) Orta 4 (100) 2 (20) Dirençli -- -- ÇAE -- 1 (10) JAE -- 2 (20) JME 1 (25) 7 (70) Tekrarlayan ASE ile seyreden atipik GJE 3 (75) -- Başlangıç MYK sıklığı (n/%)‡ Son MYK sıklığı (n/%)‡ Başlangıç JTKN sıklığı (n/%)‡ Son tedavi (n/%)‡ İlaçsız Prognoz† Sendrom (n/%)‡ Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil 1 (10) p=0,015 p=0,021 *Mann-Whitney U testi, †Fisher exact testi, ‡Pearson ki-kare testi, ASE: Absans status epileptikus, ÇAE: Çocukluk çağı absans epilepsisi, GJE: Genetik jeneralize epilepsi, JAE: Juvenil absans epilepsi, JME: Juvenil miyoklonik epilepsi, JTKN: Jeneralize tonik-klonik nöbet, LEV: Levetirasetam, MYK: Miyokloni, VPA: Na-valproat 63 Turk J Neurol 2016;22:60-66 Aydın Özemir ve ark.; Absans Status Epileptikus ve Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulguları Tartışma GJE’li az sayıda hastada yapılan birkaç çalışmada, MRS ile hasta grubunun talamik NAA/Kr oranının kontrollere göre azalmış olduğu saptanmış, böylece talamik nöronal metabolizmada bozukluk olduğu gösterilerek nöbetlerin kaynağının talamokortikal devredeki anormalliğe bağlı olduğu düşüncesi desteklenmiştir (19,20,21). Ayrıca yapılan MRS çalışmalarında GJE'li hastalarda frontal loblarda NAA düzeyinin kontrollere göre düşüş gösterdiği saptanarak özellikle juvenil miyoklonik epilepside prefrontal fonksiyon bozukluğu gösterilmiştir ve nöronal orijinli bu değişikliklerin etiyolojisinin henüz belli olmadığı ancak bölgesel mikroskopik düzeyde olası kortikal displazi ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür (14,15). Çalışmamızda talamusa yerleştirilen vokseller ile tekrarlayan ASE'li hastalarda ASE atağı olmayanlara göre belirgin düşük olmak üzere tüm GJE’li hastalarda SK’lara kıyasla NAA düzeyinde ve NAA/Kr oranında düşme saptanması, tekrarlayan ASE ataklarının daha da belirgin olan talamik fonksiyon bozukluğundan veya nöronal kayıptan kaynaklandığını düşündürmektedir. Öte yandan tekrarlayan ASE ataklarının bu hasara yol açmış olabileceği akla gelmektedir. Tablo 2. Çalışma gruplarının manyetik rezonans spektroskopi ile ölçülen metabolit düzeyleri Grup Minimum Maksimum Ortalama Standart deviasyon Kontrol ASE GJE Talamus Ko 6,11 11,60 8,6635 1,32422 Talamus Kr 9,69 12,90 11,1245 0,90804 Talamus Ko/Kr 0,44 1,12 0,7772 0,15943 Talamus NAA 20,30 29,30 25,8500 2,35674 Talamus NAA/Kr 2,05 2,91 2,4013 0,25434 Fontal Ko 4,75 9,72 7,5960 1,33113 Fontal Kr 8,18 11,90 10,2730 0,85248 Frontal Ko/Kr 0,53 1,14 0,7480 0,14699 Fontal NAA 19,70 30,00 23,6750 2,65070 Frontal NAA/Kr 1,95 3,11 2,3265 0,27178 Talamus Ko 6,96 11,60 9,2237 1,63536 Talamus Kr 10,20 12,00 11,1750 0,68817 Talamus Ko/Kr 0,59 0,97 0,8055 0,12707 Talamus NAA 22,30 24,80 23,3250 1,00534 Talamus NAA/Kr 1,92 2,21 2,0862 0,09319 Fontal Ko 7,77 11,50 9,8863 1,45953 Fontal Kr 7,78 14,60 11,0225 2,26631 Frontal Ko/Kr 0,68 1,20 0,9521 0,16855 Fontal NAA 17,90 26,60 21,4250 3,03962 Frontal NAA/Kr 1,49 2,43 1,9637 0,32820 Talamus Ko 7,16 11,10 9,1810 0,92088 Talamus Kr 8,41 14,50 11,6905 1,54293 Talamus Ko/Kr 0,62 1,03 0,8034 0,11183 Talamus NAA 22,30 28,40 25,2550 1,47772 Talamus NAA/Kr 1,91 2,82 2,2890 0,24721 Fontal Ko 6,97 9,83 8,7905 0,71335 Fontal Kr 7,75 13,40 10,2825 1,32039 Frontal Ko/Kr 0,70 1,05 0,8568 0,09101 Fontal NAA 18,60 27,20 22,2900 2,86942 Frontal NAA/Kr 1,62 2,74 2,1885 0,29596 ASE: Absans status epileptikus, GJE: Genetik jeneralize epilepsi, Ko: Kolin, Kr: Kreatinin, NAA: N-asetil aspartat 64 Aydın Özemir ve ark.; Absans Status Epileptikus ve Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulguları Turk J Neurol 2016;22:60-66 Tablo 3. Gruplar arası ve grup içi anlamlılık gösteren değerler ASE† MRS ile Tüm ölçülen grupların GJE Sağlıklı metabolit kıyaslanması* kontrol Talamus Frontal lob GJE† Sağlıklı kontrol Ko Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Kr Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Ko/Kr Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil NAA p=0,006 p=0,003 p=0,003 Anlamlı değil NAA/Kr p=0,006 p=0,02 p=0,002 Anlamlı değil Ko p=0,001 Anlamlı değil p=0,001 p=0,004 Kr Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Anlamlı değil Ko/Kr p=0,001 Anlamlı değil p=0,003 p=0,004 NAA Anlamlı değil Anlamlı değil p=0,04 Anlamlı değil NAA/Kr p=0,04 Anlamlı değil p=0,02 Anlamlı değil *Kruskal-wallis test, †Mann-whitney u, ASE: Absans status epileptikus, GJE: Genetik jeneralize epilepsi, Ko: Kolin, Kr: Kreatinin, NAA: N-asetil aspartat, MRS: Manyetik rezonans spektroskopi Bununla birlikte frontal kortekste literatürü destekler şekilde ASE atakları olanlarda daha belirgin olmak üzere tüm GJE'li hastalarda benzer bulgular saptanmıştır. Ancak ASE hastalarında hem frontal kortikal hem de talamik etkilenmenin belirgin olmasının, tekrarlayan ASE ataklarının etiyopatogenezinde talamo-kortikal döngüde bir farklılık olabileceğine veya bu disfonksiyonun da ataklar sonucu oluşma olasılığına işaret etmektedir. Çalışmamızda bu hastalarda prognozun daha kötü saptanması da bunu desteklemektedir. Frontal lob epilepsili hastalarda yapılan çalışmalarda Ko ve/veya Kr değerlerinde artışın NAA düşüklüğünden daha belirgin olduğu saptanmıştır ve bu bulgunun glial hücrelerde yüksek metabolik aktivite ve/veya birlikte gliozisi yansıttığı düşünülmüştür (20). Ayrıca benzer olarak temporal lobların MRS ile incelendiği çalışmalarda da NAA düzeyinin düştüğü, Ko ve Kr değerlerinin arttığı saptanmış (12) ve bu metabolitlerin daha çok oligodendrosit ve astrositlerde olduğu için, bu artışın gliozise bağlı olduğu ileri sürülmüştür. Çalışmamızda tekrarlayan ASE atakları olan hastalarda belirgin olmak üzere tüm GJE’li hastaların ortalama frontal lob Ko ve Ko/Kr değerlerinin kontrollere oranla anlamlı olarak artmış bulunması, NAA düşüklüğüne göre daha barizdi. Bu durum frontal lobda Ko düzeyi ve Ko/Kr oranlarının artmasının GJE'li hastaların tümünde ortak bulgu olabileceğini ancak ASE ataklarının NAA düzeyi ve NAA/Kr oranlarının düşüklüğü ile daha çok ilişkili olduğunu düşündürmüştür. GJE’li hastalarda prefrontal kortekste nöronal eksitabilitede artış gösteren glutamat düzeyinin yüksek olarak saptanması da frontal metabolik bozukluğu ve glutamaterjik eksitatör yapılarda artışı desteklemektedir (14). Sonuç ASE nadir bir tablo olduğundan olgu sayımız az olmakla birlikte tüm GJE’li hastalarda frontal lobda ve talamusta MRS ile saptadığımız nörokimyasal bozukluklar etiyopatogenezde talamo-kortikal devrenin bozukluğuna işaret etmektedir. Ayrıca tekrarlayan ASE atakları olanlarda daha belirgin olan bu nörokimyasal bozukluk, ASE ataklarının talamo-kortikal devre kaynaklı olabileceğini ve/veya bu atakların mevcut etiyopatogenezde rol oynayan hasarlanmayı artırdığı izlenimi vermiştir. Ancak tekrarlayan ASE atakları olan daha fazla hastanın dahil edildiği çalışmalar ve/veya yeni görüntüleme yöntemlerinin de uygulanması ile bu bulguların desteklenmesi gerekmektedir. Etik Etik Kurul Onayı: İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Etik Kurul Başkanlığı’ndan onay alınmıştır. Hasta Onayı: Çalışmamıza dahil edilen tüm hastalardan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır. Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir. Yazarlık Katkıları Medikal Uygulama: Zeynep Aydın Özemir, Betül Baykan, Ebru Nur Vanlı Yavuz, Konsept: Zeynep Aydın Özemir, Ebru Nur Vanlı Yavuz, Dizayn: Zeynep Aydın Özemir, Veri Toplama veya İşleme: Zeynep Aydın Özemir, Analiz veya Yorumlama: Zeynep Aydın Özemir, Serra Sencer, Betül Baykan, Literatür Arama: Zeynep Aydın Özemir, Ebru Nur Vanlı Yavuz, Yazan: Zeynep Aydın Özemir Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir. Finansal Destek: Bu çalışma T-391/08032004 proje numarası İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel Araştırma Projeleri yürütücü sekreterliği tarafından desteklenmiştir. Kaynaklar 1. Trinka E, Cock H, Hesdorffer D, Rossetti AO, Scheffer IE, Shinnar S, Shorvon S, Lowenstein DH. A definition and classification of status epilepticusReport of the ILAE Task Force on Classification of Status Epilepticus. Epilepsia 2015;56:1515-1523. 2. Betjemann JP, Lowenstein DH. Status epilepticus in adults. The Lancet Neurology 2015;14:615-624. 65 Turk J Neurol 2016;22:60-66 Aydın Özemir ve ark.; Absans Status Epileptikus ve Manyetik Rezonans Spektroskopi Bulguları 3. Cascino GD. Nonconvulsive status epilepticus in adults and children. Epilepsia 1993;34:21-28. 4. Shorvon S, Trinka E. The 5th London-Innsbruck Colloquium on Status Epilepticus and Acute Seizures. Epilepsy Behav 2015;49:1-3. 5. Naylor DE, Liu H, Niquet J, Wasterlain CG. Rapid surface accumulation of NMDA receptors increases glutamatergic excitation during status epilepticus. Neurobiol Dis 2013;54:225-238. 6. Cock HR, Tong X, Hargreaves IP, Heales SJ, Clark JB, Patsalos PN, Thom M, Groves M, Schapira AHV, Shorvon SD, Walker MC. Mitochondrial dysfunction associated with neuronal death following status epilepticus in rat. Epilepsy Res 2002;48:157-168. 7. David Y, Cacheaux LP, Ivens S, Lapilover E, Heinemann U, Kaufer D, Friedman A. Astrocytic dysfunction in epileptogenesis: Consequence of altered potassium and glutamate homeostasis? J Neurosci 2009;29:1058810599. 8. Friedman A, Dingledine R. Molecular cascades that mediate the influence of inflammation on epilepsy. Epilepsia 2011;52:33-39. 9. Marchi N, Granata T, Freri E, Ciusani E, Ragona F, Puvenna V, Teng Q, Alexopolous A, Janigro D. Efficacy of anti-inflammatory therapy in a model of acute seizures and in a population of pediatric drug resistant epileptics. PLoS One 2011;28:e18200. 10. Urenjak J, Williams SR, Gadian DG, Noble M. Proton nuclear magnetic resonans spectroscopy unambiguously identifies different neural cell types. J Neuroscience 1993;13:981-999. 11. Bjartmar C, Battistuta J, Terada N, Dupree E, Trapp BD. N-acetylaspartate is an axon-specific marker of mature white matter in vivo: A biochemical and immunohistochemical study on the rat optic nerve. Ann Neurology 2002;51:51-58. 66 12.Bernasconi A, Tasch E, Cendes F, Li LM, Arnold DL. Proton magnetic resonance spectroscopic imaging suggests progressive neuronal damage in human temporal lobe epilepsy. Prog Brain Res 2002;135:297-304. 13.De Stefano N, Matthews PM, Arnold DL. Reversible decreases in N-acetylaspartate after acute brain injury. Magn Reson Med 1995;34:721-727. 14. Simister RJ, McLean MA, Barker GJ, Duncan JS. Proton MRS reveals frontal lobe metabolite abnormalities in idiopathic generalized epilepsy. Neurology 2003;61:897-902. 15.Savic I, Lekvall A, Greitz D, Helms G. MR spectroscopy shows reduced frontal lobe concentrations of N-acetyl aspartate in patients with juvenile myoclonic epilepsy. Epilepsia 2000;41:290-296. 16. Bernasconi A, Bernasconi N, Natsume J, Antel SB, Andermann F, Arnold DL. Magnetic spectroscopy and imaging of the thalamus in idiopathic generalized epilepsy. Brain 2003;126:2447-2454. 17. Mory SB, Li LM, Guerreiro CAM, Cendes F. Thalamic dysfunction in juvenile myoclonic epilepsy: A proton MRS Study. Epilepsia 2003;44:1402-1405. 18. Shorvon SD. The etiologic classification of epilepsy. Epilepsia 2011;52:1052-1057. 19. Savic I, Osterman Y, Helms G. MRS shows syndrome differentiated metabolite changes in human-generalized epilepsies. Neuroimage 2004;21:163-172. 20.Lundbom N, Gaily E, Vuori K, Paetau R, Liukkonen E, Rajapakse JC, Valanne L, Hakkiken AM, Granström ML. Proton spectroscopic imaging shows abnormalities in glial and neuronal cell pools in frontal lobe epilepsy. Epilepsia 2001;42:1507-1514. 21.Cendes F, Caramanos Z, Andermann F, Dubeau F, Arnold DL. Proton magnetic resonance spectroscopic imaging and magnetic resonance imaging volumetry in the lateralization of temporal lobe epilepsy: A series of 100 patients. Ann Neurology 1997;42:737-746. DOI:10.4274/tnd.80037 Turk J Neurol 2016;22:67-72 Özgün Araştırma / Original Article Hipokampal Skleroz Olgularında Olağan Dışı Epileptik Aktivitelerin Araştırılması Investigation of Patients with Hippocampal Sclerosis Associated with Unusual Epileptic Activities Ebru Nur Vanlı Yavuz, Hakan Yener, Zeynep Aydın Özemir, Nerses Bebek, Candan Gürses, Ayşen Gökyiğit, Betül Baykan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye Öz Amaç: Hipokampal skleroz (HS) genelde elektroensefalografide (EEG) ön temporal elektrotlarda görülen tipik dikenler/keskin dalgalar ile ilişkilidir. Çalışmada bu odaklardan farklı lokalizasyonlarda epileptik odakların ve aktivitelerin görüldüğü olguların, tipik odakları olanlara kıyasla klinik, elektrofizyolojik özelliklerinin ve prognoz farklarının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Merkezimizde mezyal temporal lob epilepsisi ile giden HS tanısıyla takipli olgular çalışmaya dahil edildi. Tüm manyetik rezonans görüntülemeler (MRG) iki ana HS tanı kriterinin (hipokampal yapılarda atrofi ve T2 ya da FLAIR sekanslarında sinyal artışı) varlığı açısından incelendi. Tüm EEG ve video EEG incelemeleri (toplam 496 adet) T1/2, F7/8, T3/4 odakları dışında farklı bir alanda epileptik aktivitesi olan ve olmayan hastalar açısından incelendi. Klinik ve diğer laboratuvar incelemeleri iki araştırmacı tarafından retrospektif olarak değerlendirildi. Olağan dışı odağı olan hastalarla olağan dışı odağı olmayan hastalar istatistiksel yöntemlerle kıyaslandı. Bulgular: Yirmisinde olağan dışı (%16,1) epileptik aktivite olan (grup 1), 104’ünde ise olağan dışı epileptik aktivite olmayan (grup 2) toplam 124 hasta çalışmaya dahil edildi. Olağan dışı epileptik aktivitelerden on biri posterior temporal (T5/T6), dördü frontal (F3/F4), dördü frontopolar (Fp1/Fp2), ikisi oksipital (O1/O2), üçü santral (CP/FC) lokalizasyonluydu ve iki hastada ise jeneralize epileptiform deşarjlar izlendi. Temel aktivite yetersizliği, interiktal nonspesifik yaygın yavaşlama, atipik nöbet sonlanma paterni grup 1’de anlamlı olarak fazla bulundu. Uygun preoperatif cerrahi hazırlık sonrası 49 hasta ameliyat olmuştu ve grup 2 de cerrahi sonrası daha iyi prognoza eğilim olsa da her iki grup arasında ameliyat sonrası prognoz açısından anlamlı farklılık yoktu. Sonuç: Çalışmamız HS olgularında %15,9 oranında olağan dışı epileptik odakların görülebildiğine dikkat çekmiştir. Bazı HS olguları bu atipik interiktal EEG bulgularını göstermekle birlikte, uygun şekilde preoperatif incelemeleri yapıldığında, iyi post-operatif prognoz gösterebilmektedir. Anahtar Kelimeler: Mezyal temporal lop epilepsisi, hipokampal skleroz, elektroensefalografi, prognoz Summary Objective: Hippocampal sclerosis (HS) is usually associated with typical anterior temporal spikes/sharp waves in the electroencephalography (EEG). We aimed to investigate the clinical, electrophysiologic differences, and prognosis between HS patients with unusual epileptic foci in comparison with patients with typical foci. Materials and Methods: Patients diagnosed who were diagnosed as having mesial temporal lobe epilepsy with HS in our center were included. All magnetic resonance imaging (MRI) results were investigated for the presence of two major criteria of HS diagnosis, namely T1 atrophy and T2 hyperintensity. All EEG and video-EEG investigations (a total of 496) were re-evaluated for unusual epileptic activities except T1/2, F7/8, T3/4 foci. Clinical and other laboratory data were retrospectively reevaluated by two investigators and the groups with usual and unusual epileptic activities for this syndrome were statistically compared. Results: A total of 124 patients including 20 (16.1%) with unusual epileptic activities (group 1) and 104 patients with typical foci (group 2) were evaluated. We observed 11 posterior temporal (T5/T6), four frontal (F3/F4), four frontopolar (Fp1/2), two occipital (O1/O2), three central (CP/FC) unusual foci, and two Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Ebru Nur Vanlı Yavuz, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye Tel.: +90 212 414 20 00 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 23.11.2015 Kabul Tarihi/Accepted: 17.01.2016 67 Turk J Neurol 2016;22:67-72 Vanlı Yavuz ve ark.; Hipokampal Sklerozda Olağan Dışı Epileptik Aktiviteler generalized epileptiform discharges in these 20 patients. Impaired background activity, nonspecific interictal diffuse slowing, and atypical seizure offset patterns were more frequently observed in group 1. Forty-nine patients underwent surgery after appropriate preoperative diagnostics; there was no significant difference in the postoperative outcome between the groups despite a tendency to better prognosis in group 2. Conclusion: Our study showed that unusual epileptic foci could be seen in 16.1% of patients with HS. Although some patients with HS have these atypical interictal EEG findings, they might obtain good post-operative outcomes when preoperative diagnostics are appropriately planned. Keywords: Mesial temporal lobe epilepsy, hippocampal sclerosis, electroencephalography, prognosis Giriş İlaca dirençli fokal epilepsilerin en sık nedeni mezyal temporal lop epilepsileri (MTLE)’dir. MTLE’nin histopatolojik olarak hipokampal skleroz (HS) ile ilişkili olduğu bilinmektedir (1,2,3). HS tanısında manyetik rezonans görüntülemenin (MRG) yüksek duyarlı bir görüntüleme yöntemi olduğu gösterilmiştir ve 3T MRG ile MTLE’de HS oranının %28’lere ulaştığı bilinmektedir (4). Anti-epileptik ilaçlara (AEİ) yanıtlı HS’li olgular olmakla birlikte bu grubun büyük bir bölümünü AEİ’lere dirençli grup oluşturmaktadır. İyi planlanmış cerrahi sonrası olguların %40-90 oranında nöbetsiz kaldıkları bugüne kadar birçok çalışmada ortaya koyulmuştur (5,6). AEİ ile nöbetleri durdurulamayan olgularda cerrahi öncesi hazırlıkta interiktal ve iktal elektroensefalografi (EEG) kayıtları büyük yol gösterici olmaktadır. HS’li hastalarda interiktal EEG normal olabileceği gibi karakteristik bulgular da gösterebilir. Ön temporal elektrotlarda görülen dikenler, keskin dalgalar, keskin ve yavaş dalga kompleksleri interiktal EEG’nin tipik epileptiform bulgularıdır. Bulgular unilateral, bilateral, izole, birbirinden bağımsız ya da senkron olabilir. Karakteristik EEG bulgularında sfenoidal, T1/2 ve/veya frontotemporal (F7/8, T3/T4) elektrotlarda maksimum potansiyel görülür (7). Bunun yanı sıra farklı epileptik aktiviteler de zaman zaman interiktal EEG’lerde dikkati çekmektedir. İnteriktal EEG, klinik ve kranyal MRG bulguları HS ile uyumlu olan dirençli olgularda bir sonraki basamak nöbet lateralizasyonunu ve lokalizasyonu yapmaktır (8,9). Bazen tüm bu incelemeler uygun şekilde yapılsa bile başarısız sonuçlar alınabilmekte ancak buna neden olan faktörler net olarak bilinmemektedir. Çalışmamızda bu olağan epileptik aktivitelerden farklı lokalizasyonlarda epileptik odak ve aktivitelerin görüldüğü olgularda klinik, elektrofizyolojik ve prognoz özelliklerinin araştırılması ve farklı epileptik odak ve aktivitesi olmayan grupla kıyaslanması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Olguların Seçimi Çalışmaya İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı Epilepsi Polikliniği’nden temporal lob epilepsisi tanısı ile takipli olan 2013-2014 yılları arasında kontrole gelen, en az bir EEG incelemesi yapılmış olan hastalar alındı. Çalışma protokolü İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Etik Kurulu’nca onaylandı ve olgular bilgilendirilmiş olur formunu imzaladıktan sonra çalışmaya dahil edildi. Mevcut MRG incelemeleri tekrar değerlendirilerek, standart epilepsi protokolüne uygun şartlarda çekilmiş 1,5 tesla (T) MRG incelemelerinde HS majör tanı kriterlerine göre hipokampal yapılarda atrofi ve T2 ya da FLAIR sekanslarında sinyal artışı olup olmadığı 68 gözden geçirildi (9,10). Kuşkulu HS görülen olgularda 3T MRG yapıldı. MRG incelemelerinde HS’ye dual patoloji eşlik eden hastalar, opere edilmiş ancak patoloji raporu HS ile uyumlu olmayanlar, 3T MRG sonrası HS tanısı doğrulanamayan hastalar bu çalışmadan çıkarıldı. Toplam yedi hastaya kesin tanı için 3T MRG incelemesi yapıldı. Bu hastalardan üçünün bilateral HS olduğu saptandı. Yaş, takip süresi, ilk nöbet yaşı, bilateral ya da unilateral HS olduğu, status epileptikus öyküsü, ilaca dirençlilik, mental retardasyon varlığı, ateşli havale öyküsü, ateşli febril status epileptikus öyküsü, ailede epilepsi öyküsü gibi demografik ve klinik özellikler standart bir formla incelendi. Hastaların nöbet semiyolojisi ve sendrom sınıflaması Uluslararası Epilepsi Ligi kriterlerine göre yapıldı (11). Aurası olan hastalarda auralar Uluslararası Epilepsi Ligi’nin terminoloji sınıflamasına göre değerlendirildi (12). En az 2 AEİ etkin dozda mono- ya da kombine tedavide kullanıp nöbet geçirmeye devam eden hastalar ‘dirençli epilepsi’ olarak tanımlandı (13). Postoperatif dönemde nöbet durumu sınıflaması Engel Sınıflamasına göre yapıldı (14). Ateşli status epileptikus, 6 ay-5 yaş arasında merkezi sinir sisteminden kaynaklanmayan ateşi olan nörolojik olarak normal olan bir çocukta 30 dakikadan uzun süren nöbet olarak tanımlandı (15). Mental retardasyon tanısı ise klinik olarak ya da nöropsikometrik test sırasında koyuldu. Hasta bilgilerinde eksiklik olduğunda hastalarla telefonda iletişim kurularak bilgiler tamamlandı. Elektrofizyolojik İncelemeler Mevcut tüm elektrofizyolojik bulgular (rutin EEG, uzun süreli video-EEG monitörizasyon (VEM) ve invazif EEG) birbirinden bağımsız şekilde farklı zamanlarda 2 epileptolog tarafından değerlendirildi. Temel aktivite yetersizliği, temporal intermittan ritmik delta aktivitesi, frontal intermittan ritmik delta (16), interiktal nonspesifik yavaşlama (yaygın ya da bölgesel yavaşlama), epileptik aktivitenin hiperventilasyon, intermittan fotik stimülasyon ve uyku sırasında artışı, iktal EEG kayıtlarında ise nöbet başlangıç paterni (unilateral ya da bilateral), nöbet başlangıç ritmi (teta ya da delta), dominant nöbet ritmi (teta, delta, alfa ya da hızlı ritim), nöbet bitiş ritmi (teta, delta, alfa ya da hızlı ritm) standart form ile gözden geçirildi. Hastalara ait tüm EEG incelemeleri incelenip T1/2, F7/8, T3/4 odakları dışında farklı bir alanda epileptik aktivitesi (epileptik odak veya jeneralize epileptik aktivite) saptanmış olan hastalar (grup 1) ve olmayan hastalar (grup 2) olarak gruplandırıldı. İstatistiksel Analiz İstatistiksel değerlendirme için SPSS 20.0 programı kullanılmış ve p<0,05 anlamlılık sınırı olarak alınmıştır. Deskriptif analizler yanı sıra gruplar arası kıyaslamalarda ki-kare testi veya Fisher’in exact testi gereken şekilde seçilerek uygulandı. Vanlı Yavuz ve ark.; Hipokampal Sklerozda Olağan Dışı Epileptik Aktiviteler Bulgular HS tanısı doğrulanan ve tüm kriterlere uyan 49’u kadın, 75’i erkek toplam yüz yirmi dört hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalara ait toplam 14394,5 saat süreli 389 rutin EEG, 109 VEM, 12 invazif EEG ve 416 iktal kayıt birbirinden bağımsız olarak deneyimli elektrofizyologlar tarafından gözden geçirildi. Olgu grubunda olağan dışı interiktal epileptik aktivite saptanan yirmi hasta (grup 1), sadece olağan epileptik aktivite saptanan yüz dört olgu (grup 2) olduğu saptandı. Şekil 1 ve Şekil 2’de hastalara ait olağan ve olağan dışı epileptik aktivitelere ait örnekler yer almaktadır. On hastada bir alanda, on hastada ise en az 2 farklı alanda olağan dışı ek odak saptandı. Bunlardan 110 EEG incelemesi (85 rutin, 23 VEM, 2 invazif) olağan dışı epileptik aktivitesi olan gruba aitti. Olağan dışı epileptik aktivitelerden 11’i T5/T6, 4’ü Fp1/Fp2, 2’si O1/O2, 3’ü CP/FC lokalizasyonluydu. Toplam iki hastada ise jeneralize epileptik aktivite izlendi. Olağan Şekil 1a, 1b. Klasik ve olağan dışı epileptik aktivite örnekleri, 1a) F8 odak, 1b) Aynı olguda Fp1 odak Turk J Neurol 2016;22:67-72 dışı odağı olan yirmi olgunun dokuzu erkek, on biri kadındı. Sekizi bilateral HS (%40) tanısı aldı. Üç hasta (%13) dışında tümü ilaca dirençliydi. Klinik özellikler ve semiyolojik bulgular açısından her iki grup arasında istatistiksel farklılık izlenmedi. Her iki grup arasında temel aktivite yetersizliği, interiktal nonspesifik yavaşlama ve nöbet sonlanma paterni yönünden istatistiksel anlamlı fark olduğu dikkati çekti (p=0,003; 0,024; 0,048). Olgu grubunda 17’si sağ HS, 23’ü sol HS, dokuzu ise bilateral HS olan toplam 49 operasyon geçirmiş hasta vardı. Bu olguların gruplar arasında ameliyat sonrası nöbetsiz kalma sürelerinde anlamlı bir farklılık olmadığı dikkati çekti. Tablo 1’de grup 1 ve grup 2’ye ait klinik, elektrofizyolojik ve postoperatif sonuçlarının kıyaslanması ayrıntılı olarak görülmektedir. Tartışma Çalışmamızda MTLE-HS olgularında klasik olarak beklenen odaklara ek olarak olağan dışı epileptik aktiviteler tüm HS hastalarının %16,1’inde saptanmıştır. Bizim çalışmamıza benzer şekilde, amigdala lezyonlu hastalarda lateral temporal ve ekstratemporal odak oranı %17,7 olarak bildirilirken, kontrol grubu olarak dahil edilen HS’li MTLE’li grupta lateral temporal ve ekstratemporal odak oranı %20 olarak saptanmıştır (17). Olağan dışı odak yerleşimleri farklı bölgelerdedir ve hastaların özellikleri de homojen bir alt-tipe işaret eden şekilde değildir. AEİ’lere dirençli olan MTLE’li grup ile dirençsiz grup arasında araştırıldığında interiktal epileptik ya da nonspesifik anomalilerin prognoz üzerinde etkisi olduğu gösterilmiştir (18,19). Ancak bizim çalışmamızda interiktal bulgular açısından gruplar arasında temel aktivite yetersizliği, nonspesifik anomali ve nöbet bitiş ritmi yönünden gruplar arasında fark olmasına rağmen prognoz açısından ve ilaca dirençlilik açısından fark olmaması dikkat çekicidir. İnteriktal odaklar multifokal ya da bilateral olduğunda hastalarda postoperatif dönemde nöbet kontrolünü sağlamada olumsuz etkisi olabilmektedir. Diğer yandan nöbet kontrolü açısından fark olmadığı da belirtilmiştir. Şekil 2. İntermittan fotik stimülasyon sırasında jeneralize epileptik aktivite 69 Turk J Neurol 2016;22:67-72 Vanlı Yavuz ve ark.; Hipokampal Sklerozda Olağan Dışı Epileptik Aktiviteler Tablo 1. Olağan dışı ve olağan epileptik aktivitesi olan hastaların kıyaslaması Yaş, yıl, ortalama (SS) Grup 1 (n=20) Grup 2 (n=104) İstatistiksel sonuçlar 34,45 (6,48) 39,06 (11,10) Anlamlı değil Takip süresi, ay, ortalama (SS) 97,00 (61,33) 94,63 (87,42) Anlamlı değil Kadın/erkek 9/11 40/64 Anlamlı değil İlk nöbet yaşı, yıl, ortalama (SS) 13,90 (9,90) 13,25 (11,39) Anlamlı değil Bilateral HS, sayı (%) 8 (40,0) 23 (22,1) Anlamlı değil Status epileptikus, sayı (%) 5 (25,0) 14(13,5) Anlamlı değil İlaca dirençlilik, sayı (%) 17 (85,0) 85 (81,7) Anlamlı değil Mental retardasyon, sayı (%) 4 (20,0) 17 (16,3) Anlamlı değil Ateşli havale öyküsü, sayı (%) 15 (75,0) 65 (62,5) Anlamlı değil Ateşli status epileptikus, sayı (%) 5 (25,0) 14 (14,1) Anlamlı değil Ailede epilepsi öyküsü, sayı (%) 6 (30,0) 29 (27,9) Anlamlı değil EEG Temel aktivitede yetersizlik, sayı (%) 5 (25,0) 3 (2,9) <0,003* TİRDA, sayı (%) 3 (15,0) 32 (30,8) Anlamlı değil FİRDA, sayı (%) 13 (65,0) 44 (73,3) Anlamlı değil İnteriktal nonspesifik yavaşlama, sayı (%) Yaygın Bölgesel Yavaşlama olmaması 9 (45,0) 9 (45,0) 2 (10,0) 18 (17,3) 59 (56,7) 27 (26,0) 0,024** Aktivitenin HV sırasında artışı, sayı (%) 3 (15,0) 20 (19,2) Anlamlı değil Aktivitenin İFS sırasında artışı, sayı (%) 1 (5,0) 1 (1,0) Anlamlı değil Aktivitenin uykuda sırasında artışı, sayı (%) 2 (10,0) 22 (21,2) Anlamlı değil İktal EEG; 79 hastada yapılmış 109 VEM*** Unilateral nöbet başlangıcı, sayı (%) Bilateral nöbet başlangıcı, sayı (%) Tanımlanmamış nöbet başlangıcı, sayı (%) 9 (64,3) 1 (7,1) 4 (28,6) 38 (66,7) 4 (7,0) 15 (26,3) Anlamlı değil Nöbet başlangıç paterni, sayı (%) Ritmik teta, sayı (%) Ritmik teta, sayı (%) Süpresyon/hızlı ritm, sayı (%) 5 (35,7) 1 (7,1) 8 (57,1) 32 (56,1) 3 (5,3) 22 (38,6) Anlamlı değil Dominant nöbet ritmi, sayı (%) Ritmik teta, sayı (%) Ritmik teta, sayı (%) Diğer (alfa/hızlı aktivite), sayı (%) 12 (85,7) 1 (7,1) 1 (7,1) 47 (82,5) 3 (5,3) 7 (12,3) Anlamlı değil Nöbet bitiş ritmi, sayı (%) Ritmik teta, sayı (%) Ritmik teta, sayı (%) Diğer (alfa/hızlı aktivite), sayı (%) 1 (7,1) 7 (50,0) 6 (42,9) 8 (14,0) 42 (73,7) 7 (12,3) 0,048** Operasyon geçirmiş hasta; sayı (%) 9 (45,0) 40 (42,5) Anlamlı değil Ameliyat sonrası nöbetsiz kalma süresi, yıl, ortalama (SS) 3,00 (3,36) 3,92 (3,05) Anlamlı değil Engel I/II-IV, sayı 6/3 36/4 Anlamlı değil EEG: Elektroensefalografi, SS: Standart sapma, HS: Hipokampal skleroz, EEG: Elektroensefalografi, TİRDA: Temporal intermittan ritmik delta aktivitesi, FİRDA: Frontal intermittan ritmik delta aktivitesi, HV: Hiperventilasyon, İFS: İntermittan fotik stimülasyon, VEM: Video elektroensefalografi monitorizasyon, *Ki-kare testi, **Fisher exact test, ***Beş hastanın elektroensefalografi incelemesi bulunamadı, üç hasta video-elektroensefalografi monitorizasyonda nöbet geçirmedi 70 Vanlı Yavuz ve ark.; Hipokampal Sklerozda Olağan Dışı Epileptik Aktiviteler Kısacası interiktal bulguların prognozdaki etkisi halen tartışmalıdır (20,21). Çalışmamızın bulgularıyla uyumlu şekilde interiktal dikenlerin mezyal temporal yapılardansa neokortikal yapılardan kaynaklandığı ve noninvazif EEG’nin iyi lokalizan değeri olmadığı da düşünülmektedir (22). Pittau ve ark.’nın (18) AEİ dirençli ve dirençsiz hastalardan oluşan bir grupta yaptığı çalışmada farklı interiktal EEG bulgularının prognoz üzerinde olumsuz etkisi olduğu gösterilmiştir. Merkezimiz üçüncü basamak bir epilepsi merkezi olduğu için hastalarımızı daha çok AEİ dirençli gruptan seçmiş olduk. İnteriktal olağan dışı epileptik aktivite açısından daha fazla sayıda dirençli olmayan bir gruba sahip olmamız sonuçlarımızı değiştirebilir ve prognoza etkisi farklı izlenebilirdi. Atipik interiktal odakların altında yatan mekanizma tam bilinmemekle birlikte akla yatkın olanların başında MRG ile gösterilemeyen mikro düzeyde displazileri olduğu speküle edilebilir. Bu grupta temel aktivitenin de daha çok etkilenmiş olması ve benzer bir parametre olan interiktal nonspesifik yavaş dalgaların görece sık olması da bu grubun daha global bir etkilenmeye neden olan bir inisyal presipitan olaydan (doğum travması, kafa travması veya sessiz limbik ensefalit vs.) geçtiğini akla getirmektedir. Anterior temporal lobektomi ve selektif amigdalohipokampektomi yapılmış hastalarda dual patolojinin prognozu olumsuz etkilemediğini iddia eden çalışmalar vardır (23,24,25). Diğer bir çalışmada ise bilateral amigdalohipokampal atrofinin temporal lob gelişimsel anomalilerinde sık olduğu ve prognozu olumsuz etkilediği söylenmiştir (26). Çalışmamızda MRG ile gösterilen dual patolojiyi dışlamış olmamıza rağmen tanı koyma kriteri olarak 1,5T MRG ölçütlerine uygun hastaları seçtik. Oysa farklı ve daha hassas görüntüleme yöntemleriyle incelediğimizde dual ve diğer patolojilerin eşlik edebileceğini görmek mümkün olabilirdi. Ayrıca bilateral HS’li hastaların olağan odağı olan grubumuzda sık olması da istatistiksel anlamlılığa ulaşmamış olsa bile ilgi çekicidir. Jeneralize tipte ve ışığa duyarlı epileptiform anomali saptanan iki olguda bu tablonun komorbid bir başka genetik sendrom mu yoksa hızlı sekonder bilateral hipersenkroni mi olduğu tartışmalıdır. Bu olgularımızda aydınlatabilecek invazif EEG, mutasyon saptanması gibi kesin veriler elimizde yoktur. Sonuç Bazı HS’li hastalarda tipik olmayan interiktal epileptiform EEG bulguları olduğu saptanmış, bu grubun genellikle heterojen bir grup olmasına rağmen bu hastalarda cerrahi öncesi uygun planlama yapıldığında nöbetsiz kalma oranlarının tipik interiktal EEG bulguları olan hastalardan farklı olmadığı görülmüştür. Etik Etik Kurul Onayı: Çalışma için İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır. Hasta Onayı: Çalışmamıza dahil edilen tüm hastalardan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır. Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir. Turk J Neurol 2016;22:67-72 Yazarlık Katkıları Medikal Uygulama: Nerses Bebek, Candan Gürses, Ayşen Gökyiğit, Betül Baykan, Konsept: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Dizayn: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Betül Baykan, Veri Toplama veya İşleme: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Hakan Yener, Zeynep Aydın Özemir, Analiz veya Yorumlama: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Betül Baykan, Literatür Arama: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Yazan: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Zeynep Aydın Özemir, Betül Baykan. Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir. Finansal Destek: Çalışmamız için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır. Kaynaklar 1. Blümcke I, Thom M, Aronica E, Armstrong DD, Bartolomei F, Bernasconi A, Bernasconi N, Bien CG, Cendes F, Coras R, Cross JH, Jacques TS, Kahane P, Mathern GW, Miyata H, Moshé SL, Oz B, Özkara Ç, Perucca E, Sisodiya S, Wiebe S, Spreafico R. International consensus classification of hippocampal sclerosis in temporal lobe epilepsy: a Task Force Report from the ILAE Commission on Diagnostic Methods. Epilepsia 2013;54:1315-1329. 2. Cendes F, Sakamoto AC, Spreafico R, Bingaman W, Becker AJ. Epilepsies associated with hippocampal sclerosis. Acta Neuropathol 2014;128:21-37. 3. Du X, Usui N, Terada K, Baba K, Matsuda K, Tottori T, Inoue Y. Semiological and electroencephalographic features of epilepsy with amygdalar lesion. Epilepsy Res 2015;111:45-53. 4. Coan AC, Kubota B, Bergo FP, Campos BM, Cendes F. 3T MRI quantification of hippocampal volume and signal in mesial temporal lobe epilepsy improves detection of hippocampal sclerosis. AJNR Am J Neuroradiol 2014;35:77-83. 5. Yasuda CL, Tedeschi H, Oliveira EL, Ribas GC, Costa AL, Cardoso TA, Montenegro MA, Guerreiro CA, Guerreiro MM, Li LM, Cendes F. Comparison of short-term outcome between surgical and clinical treatment in temporal lobe epilepsy: a prospective study. Seizure 2006;15:35-40. 6. Wiebe S, Blume WT, Girvin JP, Eliasziw M; A randomized, controlled trial of surgery for temporal-lobe epilepsy. Effectiveness and Efficiency of Surgery for Temporal Lobe Epilepsy Study Group. N Engl J Med 2001;345:311-318. 7. Blume WT. The necessity for sphenoidal electrodes in the presurgical evaluation of temporal lobe epilepsy: con position. J Clin Neurophysiol 2003;20:305-310. 8.Rosenow F, Lüders H. Presurgical evaluation of epilepsy. Brain 2001;124:1683-700. 9. Sirin NG, Gurses C, Bebek N, Dirican A, Baykan B, Gokyigit A. A quadruple examination of ictal EEG patterns in mesial temporal lobe epilepsy with hippocampal sclerosis: onset, propagation, later significant pattern, and termination. J Clin Neurophysiol 2013;30:329-338. 10.Cendes F, Andermann F, Gloor P, Evans A, Jones-Gotman M, Watson C, Melanson D, Olivier A, Peters T, Lopes-Cendes I. MRI volumetric measurement of amygdala and hippocampus in temporal lobe epilepsy. Neurology 1993;43:719-725. 11. Berg AT, Berkovic SF, Brodie MJ, Buchhalter J, Cross JH, van Emde Boas W, Engel J, French J, Glauser TA, Mathern GW, Moshé SL, Nordli D, Plouin P, Scheffer IE. Revised terminology and concepts for organization of seizures and epilepsies: report of the ILAE Commission on Classification and Terminology, 2005-2009. Epilepsia 2010;51:676-685. 12. Blume WT, Lüders HO, Mizrahi E, Tassinari C, van Emde Boas W, Engel J Jr. Glossary of descriptive terminology for ictal semiology: report of the ILAE task force on classification and terminology. Epilepsia 2001;42:1212-1218. 13. Kwan P, Arzimanoglou A, Berg AT, Brodie MJ, Allen Hauser W, Mathern G, Moshé SL, Perucca E, Wiebe S, French J. Definition of drug resistant epilepsy: consensus proposal by the ad hoc Task Force of the ILAE Commission on Therapeutic Strategies. Epilepsia 2010;51:1069-1077. 14.Wieser HG, Blume WT, Fish D, Goldensohn E, Hufnagel A, King D, Sperling MR, Lüders H, Pedley TA. ILAE Commission Report. Proposal for a new classification of outcome with respect to epileptic seizures following epilepsy surgery. Epilepsia 2001;42:282-286. 71 Turk J Neurol 2016;22:67-72 15. Scott RC, King MD, Gadian DG, Neville BG, Connelly A. Hippocampal abnormalities after prolonged febrile convulsion: a longitudinal MRI study. Brain 2003;126:2551-2557. 16.Brigo F. Intermittent rhythmic delta activity patterns. Epilepsy Behav 2011;20:254-256. 17. Du X, Usui N, Terada K, Baba K, Matsuda K, Tottori T, Inoue Y. Semiological and electroencephalographic features of epilepsy with amygdalar lesion. Epilepsy Res 2015;111:45-53. 18. Pittau F, Bisulli F, Mai R, Fares JE, Vignatelli L, Labate A, Naldi I, Avoni P, Parmeggiani A, Santucci M, Capannelli D, Di Vito L, Gambardella A, Baruzzi A, Tinuper P. Prognostic factors in patients with mesial temporal lobe epilepsy. Epilepsia 2009;50:41-44. 19. Sànchez J, Centanaro M, Solís J, Delgado F, Yepez L. Factors predicting the outcome following medical treatment of mesial temporal epilepsy with hippocampal sclerosis. Seizure 2014;23:448-453. 20. Schulz R, Lüders HO, Hoppe M, Tuxhorn I, May T, Ebner A. Interictal EEG and ictal scalp EEG propagation are highly predictive of surgical outcome in mesial temporal lobe epilepsy. Epilepsia 2000;41:564-570. 72 Vanlı Yavuz ve ark.; Hipokampal Sklerozda Olağan Dışı Epileptik Aktiviteler 21. Malter MP, Bahrenberg C, Niehusmann P, Elger CE, Surges R. Features of scalp EEG in unilateral mesial temporal lobe epilepsy due to hippocampal sclerosis: Determining factors and predictive value for epilepsy surgery. Clin Neurophysiol 2015;127:1081-1087. 22.Wennberg R, Valiante T, Cheyne D. EEG and MEG in mesial temporal lobe epilepsy: where do the spikes really come from? Clin Neurophysiol 2011;122:1295-1313. 23. Prayson BE, Prayson RA, Kubu CS, Bingaman W, Najm IM, Busch RM. Effects of dual pathology on cognitive outcome following left anterior temporal lobectomy for treatment of epilepsy. Epilepsy Behav 2013;28:426-431. 24. Savitr Sastri BV, Arivazhagan A, Sinha S, Mahadevan A, Bharath RD, Saini J, Jamuna R, Kumar JK, Rao SL, Chandramouli BA, Shankar SK, Satishchandra P. Clinico-pathological factors influencing surgical outcome in drug resistant epilepsy secondary to mesial temporal sclerosis. J Neurol Sci 2014;340:183-190. 25. Varoglu AO, Saygi S, Acemoglu H, Ciger A. Prognosis of patients with mesial temporal lobe epilepsy due to hippocampal sclerosis. Epilepsy Res 2009;85:206-211. 26. Kuzniecky R, Ho SS, Martin R, Faught E, Morawetz R, Palmer C, Gilliam F. Temporal lobe developmental malformations and hippocampal sclerosis: epilepsy surgical outcome. Neurology 1999;52:479-484. DOI:10.4274/tnd.94695 Turk J Neurol 2016;22:73-79 Özgün Araştırma / Original Article Hiperemezis Gravidarum ve Serebral Elektrofizyoloji: Elektroensefalografi Sinyal İşleme Yöntemi ile Serebral Lokalizasyon Belirleme Hyperemesis Gravidarum and Cerebral Electrophysiology Determination of Cerebral Localization through Electroencephalography Signal Processing Hakan Ahmet Ekmekçi1, Arzu Setenay Yılmaz2, Muhammet Üsame Öziç3, Yüksel Özbay3, Özlem Seçil Kerimoğlu2, Çetin Çelik2, Şerefnur Öztürk1 1Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Konya, Türkiye Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Konya, Türkiye 3Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği, Konya, Türkiye 2Selçuk Öz Amaç: Hiperemezis gravidarum (HG) hamilelik sırasında aşırı kusma ve bulantının ortaya çıkardığı bir hastalıktır. Normal gebelikte sıklıkla görülen basit bulantı ve kusmadan farklı olarak sebebi tam olarak bilinmeyen bir durumdur. Beynin HG’deki yeri ve rolü tam bilinmemektedir. Gereç ve Yöntem: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Doğum Polikliniği’ne başvuran HG tanısı alan takipli 30 hastanın ve 33 normal gebenin hamilelik dönemlerine göre Nöroloji Anabilim Dalı’nca elde edilen elektroensefalografi (EEG) sinyalleri incelenmiştir. Bu sinyaller, yüksek matematik ve gelişmiş mühendislik yazılımları ile irdelenmiştir. EEG örnekleme frekans 200 Hz’dir. Tüm kanallarda bulunan zaman eksenindeki sinyaller Welch yöntemi ile 0,1 Hz frekans çözünürlüğü, Hamming pencereleme ve 0,5 örtüşme oranı kullanarak frekans-güç ekseninde veriler elde edilmiştir. Ortaya çıkarılan güç spektral yoğunluğu ile tüm alt bantlar delta, teta, alfa ve beta olmak üzere oluşturulmuş ardından güç spektral yoğunlukları hesaplanmıştır. Her bir frekans alt bantı güç yoğunluğu o kanaldaki 0,5-30 Hz arası toplam güç yoğunluğuna bölünerek ortalama değerler göreceli olarak elde edilmiştir. Bulgular: Sonuç olarak ortalama güç yoğunluğu bakımından Fp1F3 için delta bandı, C3P3, F3C3, Fp1F3, P3O1, T5O1 için teta bantı anlamlı değişiklik gösterirken, diğer kanallar ve alt bantlarında anlamlı fark görülememiştir (p<0,05). Sonuç: HG ve normal gebelerde EEG sinyalleri güç spektral yoğunluğu bakımından incelendiğinde sol hemisferin frontal alanında delta bandı, fronto sentroparietal, parieto-oksipital alanlarda teta bantı anormalliği gözlenmiştir. Literatür ışığında bakıldığında HG’nin serebral aktivite anormalliği net gösterilemediği gibi yeri de tam belirlenememiştir. Ancak bu çalışmamızda olasılıkla ilk kez sol serebral hemisferin teta-delta bant aktivite anormalliği ve lokalizasyon farklılıkları gösterilmiştir. Bu nedenle rutin EEG çekimlerine spektral güç analizi yapılarak HG olguların ayırıcı tanısında yardımcı olabilecek bir lokalizasyon tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Hiperemezis gravidarum, gebelik, elektroensefalografi, spektral güç yoğunluğu Summary Objective: Hyperemesis gravidarum (HG) is a disease characterized by excessive vomiting and nausea during pregnancy. It differs from normal pregnancy where simple nausea and vomiting are seen frequently with unknown cause. The place and role of the brain in HG is unknown. Materials and Methods: Thirty-three healthy pregnant women and 30 patients diagnosed with HG admitted to Selçuk University Faculty of Medicine, Obstetrics and Gynecology Department were included and electroencephalograph (EEG) signals of all patients obtained at Neurology Department were examined. These signals were evaluated with high math and examined with developed engineering methods. The sampling frequency of the EEG was 200 Hz. Data were Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Hakan Ahmet Ekmekçi, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Konya, Türkiye Tel.: +90 532 155 16 50 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 28.11.2015 Kabul Tarihi/Accepted: 06.03.2016 Bu çalışma 51. Ulusal Nöroloji Kongresi’nde (27 Kasım-3 Aralık 2015, Antalya) poster olarak sunulmuştur. 73 Turk J Neurol 2016;22:73-79 Ekmekçi ve ark.; Hiperemezis Gravidarum’da Serebral Lokalizasyon Belirleme obtained in the frequency-power axis using 0.1 Hz frequency resolution, Hamming windowing, and 0.5 overlap ratio with signals on the time axis on all channels. All sub-bands have formed with unearthed power spectral density as delta, theta, alpha, and beta and after being created was calculated spectral densities. Results: As a result, while showing significant changes as delta band for Fp1F3, theta band for C3P3, F3C3, Fp1F3, P3O1, T5O1, for other channels and subbands has not seen any significant changes with regard to average power spectral density. Conclusion: HG and normal pregnancies, when examined in terms of power spectral density, abnormalities were observed in the EEG signals in the left hemisphere frontal area of the delta band, fronto-centro-parietal, and parietal-occipital areas of the theta band. In light of the literature, neither cerebral abnormalities in HG could be displayed nor the place of abnormality could be shown. However, this study is the first to clearly show abnormalities of theta-delta band activity and differences of locations in the left cerebral hemisphere. Keywords: Hyperemesis gravidarum, pregnancy, electroencephalograph, spectral power density Giriş Metabolik ve fizyolojik değişimlerin önemli ölçüde yaşandığı gebelik süresince bulantı, kusma sık karşılaşılan ve biyolojik, farmakolojik, psikolojik ve davranışsal yönü olan bir durumdur. Hamilelik bulantı-kusması klinik uygulamada rutin yaklaşımın bir parçasıdır ve çok üzerinde durulmaz (1). Bulantı ve kusmanın temel nöral yolağı otonomik sinir sistemi üzerine kuruludur. Bulantı, ardından kusma ve öğürme birbirlerinden farklı temele dayanır (2). Basit bir refleksin aksine kusmaya neyin yolaçtığı, ne şiddette ve nasıl kusturduğu, kusma eşiğinin ne olduğu oldukça karmaşık ve değişkendir (2). Anti-emetik tedavilerle kısmen baskılanan ve çoğunluğu opioid reseptörleri/ kanabinoid sistemi barındıran beyin sapı devresinin çalıştığı bir modülasyon söz konusudur (3). Üzerinde durulan bir özellik de kusturma merkezidir. Nörokinin 1 reseptör antagonisti ilaçların kusmanın birçok tipini bloke etmesi böyle bir yolağın varlığını desteklemektedir (4). Serebral yapılar, vestibüler sistem, area postrema ve barsaklardan gelen duyusal yolakların yer aldığı ve alt beyin sapında yer alan nükleus soliter traktus (NST) tarafından kusmanın temeli oluşturulur (1,5). Hamilelikte gözlenen bu tablo; hamilelik bulantı kusması (HBK) olarak adlandırılır. Bazı hastalarda basit bir süreç olmaktan çıkar ve baş edilemeyen, dirençli bir hal alır. Bu tablo hiperemezis gravidarum (HG) olarak adlandırılır. Aşırı öğürme, bulantı ve kusmanın yanı sıra elektrolit dengesizliği, belli oranlarda ketonuri, kilo kaybı ve zaman zaman hastaneye yatış gerektiren bir tablodur (6). Genelde 3 günden daha uzun süreli sürekli kusma, dehidratasyon, aşırı ağız kuruluğu ve deri turgorunda azalma, vücut ağırlığında >%5 kayıp ile karakterizedir (7). HBK, oldukça sıktır ve kadınların %70-80’inde görülür iken HG oranı %0,3-0,8’dir (8). Annenin yaşadığı ve ağır düzeyli HG’nin fetüs üzerindeki rolü, hem annenin hem de fetüsün beyin işlevine etkisi henüz tam aydınlatılmamıştır. Genel kanı fetüs beyninin en belirgin olarak 3. trimesterde gelişme kaydettiği ve annesinin beyni ile en çok bu dönemde interaktif olduğu yönündedir (9). Özellikle sinyal işleme ve karmaşık işlevlerin koordinasyonu ve temel vital bulguların sağlanmasında belirgin gelişmelerin sağlandığı gözlenmektedir (10,11). Dehidratasyon, elektrolit dengesizliği, ketoz, hipokalemi, metabolik alkaloz, üre artışı, karaciğer enzim değerleri bozukluğu, plazma hacim kaybına bağlı hemokonsantrasyon, hematokrit yükselmesi HG’de tipik bulgular olarak ortaya çıkar (7,12). HG’nin ailesel yatkınlığı, nulliparite, multipl gebelik, yüksek vücut ağırlığı ile ilişkisi bilinmektedir; ancak bu genel birliktelik halinin üreme 74 hormonları, gastrik elektriksel aktivitesi, lipidler, tiroid fonksiyon değişikleri, beslenme ve psikolojik durumlar gibi oldukça geniş bir yelpazede değişiklikler gösterdiği bilinmektedir (11,13). Bu olaylarda sinir sistemi de oldukça etkilenmektedir; hiporefleksi ile giden güç kayıpları, oftalmoparezi, nistagmus, papilla stazı, komatöz tablo şeklinde olabilen ve hafiften-ağıra değişebilen bir nörolojik tablodur (14). Bu çalışmada HG olgularından alınan EEG sinyallerinin spektral güç analizleri yapılarak, hastalığın santral ve otonom sinir sistemi üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. HG ayırıcı tanısına klinik düzeyde yardımcı olabileceği düşünülen yeni bir yaklaşım önerilmiştir. Gereç ve Yöntem Çalışma grupları; çalışmada, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Doğum Anabilim Dalı Polikliniği’nde Ocak 2013-Ekim 2014 arasında takip edilen 30 normal gebe (sağlıklı kontrol grubu) ve aynı klinikte HG tanısı konulan 33 hastadan alınan EEG sinyalleri kullanılmıştır. Hastalar; çalışmaya alınma kriterleri: 18-40 yaş arasında, 6-20. gestasyonel hafta arası tekil gebelikler, kadın hastalıkları ve doğum kliniğine HG tanısı ile yatırılan hastalar (HG tanı kriterleri; şiddetli bulantı ve kusma, oral alımı kısıtlı olan, ağırlık kaybı olan, elektrolit kaybı olan, orta derecede ketonüri saptanan hastalar) ve nörolojik, hepatik ve gastrointestinal herhangi bir ek hastalığı olmayan hastalar olarak belirlenmiştir. Çalışma için Selçuk Üniversitesi Etik Kurulu’ndan onay alınmış ve hastaların imzalı onamları alınmıştır. Çalışma dışı bırakılma kriterleri; 18 yaş altı ve 40 yaş üzerinde olan gebeler, ikiz ve üçüz gebelikler, gebeliği süresince sigara içen hastalar, öyküsünde yeme/beslenme bozukluğu olan hastalar, nörolojik, hepatik ve gastrointestinal herhangi bir ek hastalığı olup medikasyon alan hastalar ve bilgilendirme formunu okuyup, onam formunu imzalamamış olanlar olarak belirlenmiştir. EEG sinyallerinin kaydı: EEG kayıtları uluslararası 1020 ölçüm sistemi standartlarına göre 40 kanallı EEG GrassTecCOMET cihazı ile alınmıştır. Elektrokardiyografi (EKG) ve fotik stimülasyon kaydı için kullanılan kanallar çıkartılmış olup analizler 36 kanal üzerinden yapılmıştır. EEG laboratuvarında kaydedilen sinyaller çok kanallı biyolojik ve fiziksel sinyallerin depolanmasında kullanılan The European Data Format (.*edf) formatında dijital olarak alınmış olup, analizler MATrix LABoratory programı ile uzman bir mühendis tarafından yapılmıştır. EEG sinyalleri tipik olarak delta, teta, alfa, beta olmak üzere Ekmekçi ve ark.; Hiperemezis Gravidarum’da Serebral Lokalizasyon Belirleme dört frekans alt bandına ayrılmaktadır (15,16,17). Temel EEG frekans alt bantları ve ilgili frekans aralıkları Tablo 1’de verilmiştir. Spektral analiz yöntemleri: Bu çalışmada periyodik ve periyodik olmayan sinyallerin frekans spektrumunda incelenmesi olarak adlandırılan “spektral analiz yöntemleri” kullanılmıştır. Zaman ekseninde saklı olan frekans bilgileri bu yöntemlerle incelenip sinyalin frekans-güç değişimleri grafiksel olarak incelenebilmektedir. Çalışmada esas olarak alınan sinyallerin güç spektrumu ise frekans analizinde ortaya çıkarılan frekans genliklerinin karesidir. Güç bileşeni sinyalin ilgili frekanstaki iş yapabilme yeteneğini göstermektedir. Bu çalışmada güç spektrum analizi için parametrik olmayan yöntemlerden biri olan Welch yöntemi kullanılmıştır. Welch yöntemi sinyali örtüşen aralıklarda pencerelere bölerek periyodogramları hesaplar ve daha sonra bu periyodogramların ortalamasını alır (18). Çalışmada kullanılan EEG cihazının örnekleme frekansı olan 200 Hz’en yola çıkarak frekans çözünürlüğü 0,1 Hz aralıklarla olacak şekilde ayarlanmıştır. Welch yönteminin parametrelerinden olan örtüşme oranı 0,5, Tablo 1. Elektroensefalografi alt bantları ve frekans aralığı EEG alt Frekans aralığı (Hz) (c/sec) bantları Delta 0,5-4 (Delta 1; 0,10-1,48 ve Delta 2; 1,56-3,51) Teta 4-8 (Teta 1; 3,61-5,57 ve Teta 2; 5,66-7,52) Alfa 8-13 (Alfa 1; 7,62-9,47 ve Alfa 2; 9,57-12,50) Beta 13-30 (Beta 1; 12,60-17,48 ve Beta 2;17,58-30,0) EEG: Elektroensefalografi Turk J Neurol 2016;22:73-79 pencereleme çeşidi olarak Hamming pencere ve pencere uzunluğu 128 Hz kullanılmıştır. Her hastadaki tüm kanallar tek tek Welch yöntemine tabi tutularak frekans güç spektrumları elde edilmiştir. Şekil 1a’da sağlıklı bir deneğin Fp1-F7 ve F7-T3 kanallarındaki EEG sinyallerinin tüm uzunlukları verilmiş, Şekil 1b ve Şekil 1c’de verilen kanalların sırasıyla Welch yöntemi ile hesaplanmış güç-frekans spektrumları gösterilmiştir (Şekil 1a, 1b, 1c). Ortaya çıkarılan güç spektral yoğunluğu ile her hastanın tüm kanallarındaki tüm alt bantlar 0,5-4 Hz delta, 4-8 Hz teta, 8-13 Hz alfa, 13-30 Hz beta olmak üzere bu aralıktaki güç spektral yoğunlukları toplanmıştır. Her kanal için tek tek 0,530 Hz arasındaki toplam güçler bulunarak, ilgili kanaldaki altbantların güç toplamlarına bölünmüş, alt-bant değerleri göreceli olarak hesaplanmıştır. Bulunan alt bant değerleri hasta-normal karşılaştırmasının yapılabilmesi için her kanal için delta, teta, alfa, beta olmak üzere listeler oluşturulmuştur. Tüm hastalardaki aynı kanal ve alt frekans bantları için istatistiksel analiz yapılarak frekansların güç yoğunluğu açısından anlamlı bir fark olup olmadığı incelenmiştir. Birbirinden bağımsız iki grup olduğu için iki gruplu hipotez testleri uygulanmıştır. Alt frekans bantlarının kendi içlerinde normal dağılıma uyup uymadığı Kolmogorov normal dağılım testi uygulanarak denetlenmiştir. Kolmogorov testine göre p<0,05 olarak çıkan değerler normal dağılıma uymazken, p>0,05 olan değerler normal dağılıma uymaktadır. Normal dağılıma uyan bantlar için t-testi, uymayanlar için Mann Whitney U testi uygulanmıştır. Tablo 2’de Kolmogorov normal dağılım testi sonuçları verilmiştir. Tabloda normal dağılıma uymayan kanal ve bant değerleri kırmızı renk ile gösterilmiştir. İstatistiksel değerlendirmede p<0,05 olması anlamlılık sınırı olarak kabul edilmiştir. Şekil 1a. Fp1-F7 ve F7-T3 kanalı için yoğunlaştırılmış elektroensefalografi sinyalleri Şekil 1b. Fp1-F7 kanalı için frekans-güç spektrumu Şekil 1c. F7-T3 kanalı için frekans-güç spektrumu (Welch metodu) 75 Turk J Neurol 2016;22:73-79 Ekmekçi ve ark.; Hiperemezis Gravidarum’da Serebral Lokalizasyon Belirleme Bulgular HG’li hastalar (n=33) ile yaş ve cinsiyet eşleştirmeli sağlıklı kontrol grubunda (n=30) incelenmiştir. HG ve kontrol gruplarının yaş dağılımında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (HG grubu; 27,21±4,67 yıl, kontrol grubu; 24,87±6,11 yıl). Multiparite ve Tablo 2. Hyperemesis gravidarum ve sağlıklı hamilelerin elektroensefalografi kayıtlamalarının spektral güç analiz verilerinin dağılım sonuçları Delta Teta Alfa Beta C3P3 0,349 0,253 0,013* 0,004 C4P4 0,500 0,286 0,114 0,006 CZPZ 0,396 0,996 0,109 0,013 F3C3 0,768 0,824 0,189 0,085 F4C4 0,914 0,597 0,113 0,017 F7T3 0,534 0,728 0,066 0,119 F8T4 0,960 0,930 0,370 0,002* FZCZ 0,589 0,870 0,095 0,008 Fp1F3 0,192 0,993 0,008 0,002* Fp1F7 0,059 0,617 0,004 0,001* Fp2F4 0,396 0,685 0,043 0,001* Fp2F8 0,122 0,622 0,125 0,005 P3O1 0,652 0,596 0,171 0,009 P4O2 0,176 0,302 0,253 0,005 T3T5 0,586 0,498 0,095 0,223 T4T6 0,153 0,879 0,219 0,031 T5O1 0,326 0,811 0,489 0,037 T6O2 0,272 0,253 0,390 0,012 Kolmogorov normal dağılım testi değerleri, *p>0,05 Şekil 2a. Teta bandı anlamlı değişiklik olan kanallar 76 nulliparitede HG grubunda yaşta hafif bir artış mevcuttu. Her iki grubun hamilelik haftaları arasında da anlamlı bir fark yoktu (hamilelik haftası: HG grubu; 11,26±4,17 yıl iken kontrol grubu; 9,89±5,08 yıl idi). Ayrıca el dominansı konusunda HG grubunda üç, kontrol grubunda iki adet olgu solaktı. Bu özellik anlamlı bir farklılık oluşturmadı. Güç spektrum analizi için parametrik olmayan yöntemlerden biri olan Welch yöntemi kullanılmıştır. Tüm serebral biyoelektriksel aktivitelerin dalga frekanslarına göre verileri elde edilmiştir. Bu veriler beynin tüm EEG elektrot kayıt alanlarından elde olunan dalgaları içermektedir. Tüm dalgalar detaylı kendi alt frekans gruplarına göre tasnif edilmiştir. Elde edilen bulgular spektral güç analizi verileri ışığında istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır (Tablo 2). Normal dağılıma uyan ve uymayan değerler için gerekli istatistiksel testler yapılarak elde edilen “p” değerleri Tablo 3’te verilmiştir. Normal kontrol ve hasta grubundaki bireylerin EEG kanallarındaki delta, teta, alfa, beta alt-bantlarındaki göreceli güç değişim ortalama farklılıklarının istatistiki olarak anlamlı olup olmadığının araştırılması yapılmıştır. Tablo 3’teki “p” değerlerine göre Fp1F3 için delta, C3P3, F3C3, Fp1F3, P3O1, T5O1 için teta bantlarında anlamlı değişiklik gösterirken, diğer kanallar ve alt bantlarında anlamlı fark görülememiştir (p<0,05). Anlamlı fark gösteren alt bantlar için ortalama güç anlamlı artma veya azalma değerleri Tablo 4'te verilmiştir. Spektral güç analizi sonucunda hemisferler ve elektrot kayıt alanlarına göre farklılık sergileyen serebral aktivitelerin yeri şematik olarak gösterilmiştir. Şekil 2a’da teta bandı için anlamlı değişiklik olan kanallar, Şekil 2b’de delta bandı için anlamlı değişiklik olan kanallar renkli işaretlenmiştir. Tartışma Santral sinir sisteminin işlevselliğini en iyi gösteren metotlardan bir tanesi olan EEG tetkikinin HG dönemindeki içeriği bu çalışmanın temel çıkış noktasıdır. Ancak EEG incelemesi Şekil 2b. Delta bandı anlamlı değişiklik olan kanallar Ekmekçi ve ark.; Hiperemezis Gravidarum’da Serebral Lokalizasyon Belirleme bazı konularda tanısal çok önemli bulguları işaret etmesine rağmen oldukça değişkendir. İyi anlaşılamamış ve çoklu faktörler barındıran HG’de, EEG incelemesi özgün bir inceleme metodu olmaktan uzaktır. Bu nedenle de literatür kayıtlarında sınırlı olan ve çoğu da direkt yöntemlerin kullanılmadığı az sayıda araştırma bulunmaktadır. HG hastalığının EEG analizi ile ilgili literatürde çok fazla çalışma bulunmamaktadır. Vaknin ve ark. (15) normal gebe ve HG’ler üzerinde ilk üç ayda merkezi sinir sistemi üzerinde meydana gelen elektriksel aktivite farklılıklarını EEG üzerinden incelemişlerdir. On yedi HG ve 18 normal gebe üzerinde yapılan incelemelerde 17 HG’nin beşinde EEG anormallikleri bulunurken kontrol grubunda hiçbir anormallik bulunmamıştır. Çalışma sonunda HG’li hastaların, mide bulantısı ve kusma olmayan normal gebelere göre daha belirgin anormal EEG bulguları gösterdiği belirtilmektedir. EEG incelemesinde birçok fizyolojik faktör değişkenliğe yol açar. En basitinden erkek cinsiyete göre, kadınlarda yapılandırılmış görevlerde-verbal akıcılık testi, aykırı düşünce içeriği vs.-serebral interhemisferik asimetri daha belirgin olmaktadır (19). Bir başka önemli değişim ise menstrüel dönemdeki EEG değişiklikleridir. Foliküler faz döneminde alfa ritminde azalma ve teta bant gücünde artış gözlenir. Ovülatuvar dönemde frontal derivasyonlarda interhemisferik frontal alanda farklılık göze çarpar (20). Normal hamilelikte EEG spektral analiz değişikleri incelendiğinde trimesterler arası ve postpartum dönemlerde belirgin bir değişiklik gözlenmemiştir. Ancak Tablo 3. Hyperemesis gravidarum ve sağlıklı hamilelerin elektroensefalografi kayıtlamalarının spektral güç analiz verilerinin karşılaştırılması Delta Teta Alfa Beta C3P3 0,709 0,045* 0,794 0,409 C4P4 0,638 0,509 0,442 0,630 CZPZ 0,925 0,105 0,522 0,417 F3C3 0,239 0,010* 0,868 0,525 F4C4 0,805 0,458 0,806 0,945 F7T3 0,915 0,149 0,534 0,561 F8T4 0,777 0,780 0,931 0,371 FZCZ 0,346 0,960 0,156 0,601 Fp1F3 0,044* 0,008* 0,104 0,093 Turk J Neurol 2016;22:73-79 hamilelikteki hipertansiyon konusu ve EEG aktivitesi üzerine etkisi oldukça araştırılmıştır (21). EEG sinyalleri yapısal olarak gerilimi 1-100 μV ve frekansı 0,5-100 Hz arası değişen periyodik olmayan sinyallerdir (16,22). Geniş bir frekans bandı olmasına rağmen klinik ve fizyolojik olarak 0,5-30 Hz arası EEG için anlamlılık arz etmektedir. Genlik ve frekans değişkenleri hastalık durumuna göre sürekli değişkenlik gösteren düzensiz sinyallerdir. Periyodik sinyallerde frekans bileşenleri zamanın her anında olduğu için “hangi zaman aralığında hangi sinyalin” ortaya çıktığı gibi bir soru söz konusu değildir. Ancak EEG gibi periyodik olmayan sinyallerde her frekans bileşeni zamanın her anında olmadığı gibi bazı frekans bileşenleri hastalığın çeşidine göre belli bir aralıkta ortaya çıkıp kaybolmaktadır (23). Dolayısıyla rutin EEG traselerinde gözlemlenen zaman eksenindeki sinyallerden anlık frekans bileşenlerini gözlemlemek mümkün değildir. Zaman ekseninde saklı olan bu bilgiler Fourier dönüşümü yardımı ile frekans ekseninde haritalanarak hangi zaman ekseninde hangi frekans bileşenlerinin ortaya çıktığı izlenebilir. Bu nedenle EEG verilerinin daha alt bant aralığı ve araştırmanın yöntem bölümünde detaylıca tanımlanan spektral güç analizi ile matematiksel olarak ayrıştırılması ve HG döneminde elde olunan serebral biyoelektriksel aktivitenin bu hasta topluluklarındaki sapmalarının, beynin hangi alanlarında ve ne oranda değişime yol açtığının irdelenmesi hedeflenmiştir. Matematiksel bir yöntem olan Fourier dönüşümü bu sinyalleri kosinüs ve sinüs bileşenlerine ayırarak frekansların genlik bilgilerini bir grafikte haritalandırmaktadır; EEG, EKG, elektronöromiyografi gibi biyomedikal sinyal analizlerinde sıklıkla kullanılan sinyal işleme teknikleridir (24). Rutin elde edilen EEG spektral analizlerle bilinç düzeyi, beyin travması (25), epilepsi (26), Alzheimer hastalığı (27), şizofreni (28), uyku bozuklukları (29) gibi hastalıklar analiz edilebilmektedir. Spektral analizler parametrik ve parametrik olmayan analiz metotları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu metotlar biyomedikal sinyallerin analizlerinde ve yapay-zeka uygulamalarında sıklıkla kullanılan sinyal işleme teknikleridir. Tablo 4. Hyperemesis gravidarum ve sağlıklı hamilelerin elektroensefalografi kayıtlamalarının spektral güç analiz farklılıklarının serebral yerleşimi (*Sağlıklı beyin aktivitesine göre alt-bant serebral biyoelektriksel aktivitenin artma ya da azalma durumu) Serebral Bant aralığı Kontrol HG Güç kayıtlama (1 ve 2 grubu grubu (↑↓)* derivasyon alt tipleri (n=30) (n=33) yeri birlikte) Fp1F7 0,269 0,102 0,554 0,563 Fp2F4 0,368 0,748 0,386 0,371 Fp2F8 0,124 0,309 0,189 0,205 P3O1 0,696 0,015* 0,259 0,826 C3P3 Teta 0,161598 0,202522 ↑ P4O2 0,566 0,191 0,981 0,329 F3C3 Teta 0,156406 0,201330 ↑ T3T5 0,759 0,069 0,378 0,958 Fp1F3 Teta 0,130940 0,171289 ↑ T4T6 0,857 0,249 0,804 0,582 Fp1F3 Delta 0,765451 0,695848 ↓ T5O1 0,757 0,032 0,571 0,483 P3O1 Teta 0,146482 0,190351 ↑ T6O2 0,766 0,480 0,891 0,880 T5O1 Teta 0,138204 0,183205 ↑ *p>0,05 HG: Hyperemesis gravidarum 77 Turk J Neurol 2016;22:73-79 Bizim çalışmamızda, en çarpıcı bulgular Tablo 4’te gösterildiği gibi anlamlı fark gösteren teta bandı ortalama güç değerlerindeki artış olmuştur. Anlamlı fark gösteren bir adet delta bandı için ortalama güç değeri azalmaktadır. Analiz sonuçlarından yola çıkarak HG hastaları için EEG sinyallerinde C3P3, F3C3, Fp1F3, P3O1, T5O1 kanallarının teta bandı ve Fp1F3 kanalının delta bandı ortalama güç bakımından normal hamilelere göre oldukça farklılık göstermektedir. İnterhemisferik olarak sol hemisferin frontosantral, santro-pariyetal ve pariyeto-oksipital ve de temporooksipital alanlarında özellikle teta bant aralığında belirgin güç artışı gözlenmiştir. Ayrıca tüm beynin içinde özgün olarak sol hemisferin frontal derivasyonlarında orta hatta yakın sahalarda belirgin bir delta bant güç kaybı gözlenmiştir. HG’nin tam patogenezi bilinmemektedir (30). En kabul gören yaklaşım plasenta kökenli metabolik ve endokrinolojik değişikliklerin varlığıdır. İnsan koryonik gonadotropin (hCG) yüksekliğinin olduğu dönemde HBK, HBK’nın en belirgin olduğu dönemde en yüksek hCG düzeyi olmaktadır (21). HG için ileri sürülen diğer faktörler ise patogenetik, helicobakter pylorinin etkisi, gastrointestinal dismotilite ve psikojenik faktörlerdir (1,5,6,30). Mide, barsak pasaj hareketliliğinde önemli bir nokta da otonomik ve enterik sinir sisteminin disfonksiyonudur (10,17). Sempatik adrenerjik/kolinerjik fonksiyonları ve vagal kolinerjik fonksiyonların ciddi oranda küntleşme-bozulma durumlarında HG kliniği ortaya çıkmaktadır (10). Vagal inervasyon homeostaz, doygunluk, bulantı ve sfinkter tonusu üzerinde kilit rol oynar (31). Vagal motor uyarı nükleus ambigus üzerinden hem kortikal yollar hem de enterik gerdirme reseptörleri uyarılır (31,32). Böylelikle barsak hareketleri, öğürme ve kusmanın mekanizması oluşur. Bu mikronöronal düzeydeki disfonksiyonlar, HG’nin primer semptomunun nöromodülasyonunda rol oynayabilir (10). HG’nin en önemli komplikasyonu, nutrisyonel yetmezliğe bağlı elektrolit dengesizliği ve akut tiamin yetmezliği halidir. Bu durum oldukça nadirdir ve Wernicke ensefalopatisi (WE) tablosuna yol açar. WE’nin ardından Korsakoff sendromu gelişir (13). Böylesine ağır durumlarda akut lezyonlar en çok periakuaduktal ve periventriküler gri madde, mamiller cisim, anterior ve medial talamusta yer alır. Yaygın kortikal ve subkortikal tutulumlar, çoklu kranyal sinir etkileşimi, dentat nükleus, kaudat nükleus, nükleus ruber ve korpus kallozumun splenium alanları etkilenir (13). Santral pontin myelinolizis bir diğer tutulum sahasıdır (13). HG’nin ileri evrelerinde ortaya çıkan ve beyindeki hasarlanan yerleşimler göz önüne alındığında gastrointestinal otonom tutulumu HG’nin patogenezinde ve serebral faktörlerin etkisini tamamlayıcı unsur olabilir. Çalışmamızda ortaya çıkan HG’nin serebral biyoelektriksel aktivitesinin elektrofizyolojik olarak sol hemisferik lateralizasyonu, delta ve teta spektral güç dağılımındaki anlamlı bozulma ile ilgili olarak aşağıdaki mekanizma ileri sürülebilir. HG’nin oluşmasında ilk tetikleyici faktör plasental hCG’dir; vagal ve sempatik adrenerjik yolaklar üzerinden beyin sapı düzeyinde NST uyarılmaktadır (1). Buradan yayılan deşarjlar hipotalamusu, amigdala, limbik yolakları, diğer periventriküler gri cevher, subkortikal nükleuslar ve splenium etkilenmektedir (13). Vagal kökenli başlayan enterik uyarılma, nöromodülasyonla olasılıkla serebral EEG verileri beyinin dominant hemisferinde tanımladığımız alanlarda yeniden ve özellikle yavaş frekans aralığı olan teta ve delta alt-bant frekans aralığında yeni modülasyona yol açmaktadır. 78 Ekmekçi ve ark.; Hiperemezis Gravidarum’da Serebral Lokalizasyon Belirleme Çalışmamızda, spektral güç yoğunluğu yöntemi ile dominant sol hemisferin ilgili lokalizasyonlarının elektrofizyolojik olarak doğal seyirli hamilelik durumuna göre değişmiş olduğu gösterilmiştir. Frontal alan ağırlıklı, santral ve orta parietaloksipital alanların farklı spektral güç sergilediği gözlenmiştir; bunlar çalışmanın en önemli sonuçlarıdır. Sol hemisfer lateralizasyonunun önemi teta ve delta bant aralığındaki değişimdir. Sol orta hatta yakın dokularda baskın bir teta bant spektral analizi artışı mevcuttur. Sol frontal sahanın 1 ve 3 no’lu derivasyonlarında delta spektral güç değişiminin mekanizmasını ve hastalıkla bağlantısını açıklayabilmek için hem elektrofizyolojik yöntemler hem de fonksiyonel MR görüntüleme gibi tamamlayıcı yöntemlerle yapılacak ileri çalışmalara gerek vardır. Çalışmanın Kısıtlılıkları Bu çalışmanın en önemli kısıtlayıcı yönleri olgu sayısının azlığı ve özellikle kullanılan yöntemlerin özgüllüğünün düşüklüğüdür. Ancak HG’nin hep tartışılan yönü olan beynin rolünü göstermedeki katkısı özellikle fonksiyonel görüntüleme yöntemleri ile bu önemli konunun devamında doğrulanması gerekmektedir. Etik Etik Kurul Onayı: Çalışma için Selçuk Üniversitesi Etik Kurulu'ndan onay alınmıştır. Hasta Onayı: Çalışmaya dahil edilen tüm hastalardan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır. Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu ve editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir. Yazarlık Katkıları Cerrahi ve Medikal Uygulama: Hakan Ahmet Ekmekçi, Arzu Setenay Yılmaz, Özlem Seçil Kerimoğlu, Çetin Çelik, Şerefnur Öztürk, Konsept: Hakan Ahmet Ekmekçi, Dizayn: Hakan Ahmet Ekmekçi, Veri Toplama veya İşleme: Hakan Ahmet Ekmekçi, Arzu Setenay Yılmaz, Analiz veya Yorumlama: Hakan Ahmet Ekmekçi, Muhammet Üsame Öziç, Yüksel Özbay, Literatür Arama: Hakan Ahmet Ekmekçi, Yazan: Hakan Ahmet Ekmekçi. Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir. Finansal Destek: Çalışmamız için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır. Kaynaklar 1. Horn CC. Why is the neurobiology of nausea and vomiting so important? Appetite 2008;50:430-434. 2. Stockhorst U, Steingruebe rHJ, Enck P, Klosterhalfen S. Pavlovian conditioning of nausea and vomiting. Autonomic Neuroscience: Basic and Clinical 2006;129:50-57. 3. Parker LA, Limebeer CL, Kwaitkowska, M. Cannabinoids: effects on vomiting and nausea in animal models. In: Mechoulam, R. editor. Cannabinoids as Therapeutics. Switzerland: Birkhauser Verlag/Switzerland; 2005. p. 183-200. 4. Miraglia L, Pagliarusco S, Bordini E, Martinucci S, Pellegatti M. Metabolic disposition of casopitant, a potent neurokinin-1 receptor antagonist in mice, rats, and dogs. Drug Metab Dispos 2010;38:1876-1891. 5. Sanu O, Lamont RF. Hyperemesis gravidarum: pathogenesis and the use of antiemetic agents. Expert Opn Pharmacother 2011;12:737-748. 6. Goodwin TM. Hyperemesis gravidarum. Obstet Gynecol Clin N Am 2008:35;401-407. Ekmekçi ve ark.; Hiperemezis Gravidarum’da Serebral Lokalizasyon Belirleme 7. Köşger H, İkbal K. Hiperemezis Gravidarum’a güncel yaklaşımlar. Yeni Tıp Dergisi 2014;31:159-162. 8. Askling J, Erlandsson G, Kaijser M, Akre O, Ekbom A. Sickness in pregnancy and sex of child. Lancet 1999;354:2053. 9. Keunen RWM, Vliegen JHR, van der Pol DAE, Gerretsen G, Stam CJ. The electroencephalogram during normal third trimester pregnancy and six months postpartum. Bri J of Obstet Gynaecol 1997;104:256-258. 10. Walia R, Aggarwal A, Wadhwa Y. Investigating EEG Characteristics of a Pregnant Women. International Journal of Emergency Medicine 2013;2:1419. 11. Hughes JD, Nayak NG, Aslam N, Rashed H, Cardoso S, Familoni B, Karas JG, Shaver C, Egerman RS, Wallstedt A, Riely CA, Abell LT. Autonomic and Enteric Nervous System Dysfunction May Play a Role in Hyperemesis Gravidarum. Gastroenterol Res 2015;8:153-156. 12. Goodwin TM. Hyperemesis gravidarum. Clin Obstet Gynecol 1998;41:597605. 13. Abell TL, Riely CA. Hyperemesis gravidarum. Gastroenterol Clin North Am 1992;21:835-849. 14. Zara G, Codemo V, Palmieri A, Schiff S, Cagnin A, Citton V, Manara R. Neurological complications in hyperemesis gravidarum. Neurol Sci 2012;33:133-135. 15. Vaknin Z, Halperin R, Schneider D, Teitler J, Dar P, Herman A, Berkovitch M. Hyperemesis gravidarum and nonspecific abnormal EEG findings: a preliminary report. The Journal of Reproductive Medicine 2006;51:623627. 16.Teplan M. Fundamentals of EEG measurement. Measurement Science Review 2002;2:1-11. 17. West M, Parkinson D, Havlicek V. Spectral analysis of electroencephalographic response to experimental concussion in the rat. EEG and Clin Neurophysiol 1982;53:192-200. 18.Tokmakci M, Asyali MH, Seğmen, H. Examining EEG signals with parametric and non-parametric analyses methods in migraine patients during pregnancy. In: Biomedical Engineering Meeting. 15th ed. (BIYOMUT), 2010:1-4. 19. Razumnikova OM. Gender differences in hemispheric organization during divergent thinking; an EEG investigation in human subjects. Neurosci Lett 2004;362:193-195. Turk J Neurol 2016;22:73-79 20. Vasil’eva VV. Spectral and coherent characteristics of EEG in women during various phases of menstrual cycle. Bull ExpBiol Med 2005;140:383-384. 21.Brussé IA, Peters NCJ, Steegers EAP, Duvekot JJ; Visser GH. Electroencephalography during Normotensive and Hypertensive Pregnancy: A systemic Review. Obs and Gyn Survey 2011;65:794-803. 22.Rao SVM, Koya JR, MandadiNK, Mitta SK. Electroencephalographic signals for recognizing speaking effort–brain computer ınterface 2013;8:6267. 23. Adeli H, Zhou Z, Dadmehr N. Analysis of EEG records in an epileptic patient using wavelet transform. Journal of Neuroscience Methods 2003;123:69-87. 24.John LS. Biosignal and Biomedical Image Processing. In Marcel Dekker, MATLAB based Applications. NY, 2004:271-301. 25. Goldfine AM, Victor JD, Conte MM, Bardin JC, Schiff ND. Determination of awareness in patients with severe brain injury using EEG power spectral analysis. Clinical Neurophysiology 2011;122:2157-2168. 26.Direito B, Teixeira C, Ribeiro B, Castelo-Branco M, Sales F, Dourado A. Modeling epileptic brain states using EEG spectral analysis and topographic mapping. Journal of Neuroscience Methods 2012;210:220-229. 27.McBride JC, Zhao X, Munro NB, Smith CD, Jicha GA, Hively L, Jiang Y. Spectral and complexity analysis of scalp EEG characteristics for mild cognitive impairment and early Alzheimer's disease. Computer Methods and Programs in Biomedicine 2014;114:153-163. 28. John JP, Rangaswamy M, Thennarasu K, Khanna S, Nagaraj RB, Mukundan CR, Pradhan N. EEG power spectra differentiate positive and negative subgroups in neuroleptic-naive schizophrenia patients. J Neuropsychiatry Clin Neurosci 2009;21:160-172. 29.Lundahl J, Deacon S, Maurice D, Staner L. EEG spectral power density profiles during NREM sleep for gaboxadol and zolpidem in patients with primary insomnia. Journal of Psychopharmacology 2012;26:1081-1087. 30.Lee NM, Saha S. Nausea and Vomiting of Pregnancy. Gastroenterol Clin North Am 2011;40:309-334. 31. Ratcliffe EM, Farrar NR, Fox EA. Development of the vagal innervation of the gut: steering the wandering nerve. Neurogastroenterol Motil 2011;23:898911. 32.Phillips RJ, Powley TL. Tension and stretch receptors in gastrointestinal smooth muscle: reevaluating vagal mechanoreceptor electrophysiology. Brain Research 2000;34:1-26. 79 DOI:10.4274/tnd.39205 Turk J Neurol 2016;22:80-83 Olgu Sunumu / Case Report Hipergliseminin Tetiklediği Serebral Vasküler Malformasyona Bağlı Hemiballizm ve Hemikore: Olgu Sunumu Hemichorea and Hemiballismus Associated with Cerebral Vascular Malformation Induced by Hyperglycemia: Case Report Ferda Selçuk1, Mine Hayriye Sorgun2, Süha Akpınar3 1Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastenesi, Nöroloji Kliniği, Lefkoşa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbn-i Sina Hastanesi, Nöroloji Kliniği, Ankara, Türkiye 3Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi, Radyoloji Kliniği, Lefkoşa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 2Ankara Öz Vasküler malformasyona bağlı hemiballizm, hemikore ve hiperglisemi birlikteliği olgusuna az rastlanmaktadır. Biz burada başlangıç kliniği sol taraflı istemsiz hareketler olan, yapılan tetkiklerde hiperglisemi saptanan, iyi regüle edilememiş tip 2 diabetes mellitus (DM) özgeçmişi olan ve kranyal manyetik rezonans görüntülemede (MRG) bazal ganglionlar düzeyinde venöz anjiom tespit edilen bir olguyu sunuyoruz. Kırk dokuz yaşındaki kadın hasta, yaklaşık bir aydır sol kol ve sol bacakta, istemsiz, atma şeklindeki hareket şikayeti ile başvurdu. Özgeçmişinde hipertansiyon ve tip 2 DM öyküsü vardı. Hastanın muayenesinde sol taraflı, kalça ve omuzdan başlayan, şiddetli, atma şeklinde hemiballizm görüldü. Hastanın bakılan tetkiklerinde kan şekeri 400 mg/dL olarak ölçüldü. Kranyal MRG’sinde sağ nükleus lentiformis düzeyinde venöz anjiyom ve sağ lateral ventrikül korpus lateralinde, subependimal yerleşimli, vasküler malformasyonu düşündüren lezyon tespit edildi ve ardından dijital dört damar serebral anjiyografisinde gösterildi. Takibinde kan şekeri regülasyonu sağlanan hastanın hemiballizminde tama yakın klinik düzelme oldu. Özellikle ileri yaşlı olgularda, akut veya subakut başlangıçlı kore-ballizm, özellikle sekonder nedenleri akla getirmelidir. Vasküler malformasyona bağlı hemiballizm, hemikore ve hiperglisemi birlikteliği olgusuna az rastlanmaktadır. Sunulan olguda iyi regüle edilememiş DM hastamızın kliniğinin belirmesinde kolaylaştırıcı etken olduğunu ve yine literatürde az rastlanan venöz anjiyom ve kore-ballizm birlikteliğinde, venöz anomalinin özellikle kitle etkisinin klinikten sorumlu olabileceğini düşünüyoruz. Anahtar Kelimeler: Kore, ballizm, vasküler malformasyon, hiperglisemi Summary Hemichorea, hemiballismus, and hyperglycemia associated with vascular malformation is rare. We report a patient who presented with involuntary movements in the left-side with concurrent hyperglycemia. The patient had type 2 diabetes mellitus (DM) and a venous angioma in the basal ganglia on the cranial magnetic resonance imaging (MRI). A woman aged 49 years presented with flinging and throwing movements of the left upper and lower limb, which she had had for one month. Her neurologic examination confirmed involuntary, irregular, wide amplitude movements of the left limbs consistent with left hemiballismus. She had hypertension and type 2 DM. Her glucose level was 400 mg/dL. Cranial MRI showed a cavernoma in the right subependymal area of the lateral ventricle and a venous angioma in the right nucleus lentiformis, which was confirmed on digital subtraction angiography. Hemiballismus improved after blood glucose level had been regulated in the follow-up period. Especially in the elderly secondary causes should be investigated in patients with acute or subacute onset of choreaballismus. We think that our patient’s clinical presentation was induced by unregulated DM. Venous angioma with chorea-ballismus is rarely stated in literature and we presume the mass effect of venous angioma could be responsible of our clinical findings. Keywords: Chorea, ballismus, vascular malformation, hyperglycemia Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Mine Hayriye Sorgun, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbn-i Sina Hastanesi, Nöroloji Kliniği, Ankara, Türkiye Tel.: +90 543 890 09 34 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 25.09.2014 Kabul Tarihi/Accepted: 12.02.2015 80 Selçuk ve ark.; Hipergliseminin Tetiklediği Serebral Vasküler Malformasyona Bağlı Hemiballizm ve Hemikore Giriş Kore, hiperkinetik hareket bozuklukları içinde yer alan, köken olarak Yunanca da dans anlamına gelmekte olup, klinikte rastgele, aritmik, kısa süreli, düşük amplitüdlü, ani ve sıçrayıcı karakterde, özellikle ekstremitelerin distalini tutan, yüzde ve dilde de gözlemlenebilen, düzensiz kas kontraksiyonları için kullanılır (1). Eğer bu istemsiz hareketlerin şiddeti artar, amplitüdü büyürse ve ekstremitelerin proksimalini de tutarsa ballizm olarak adlandırılır (1). Koreik ve balistik hareketler bazen bir arada da bulanabilir veya birbirlerini takip edebilir (2). Vücudun sadece bir yarısını tutmaları halinde hemikore veya hemiballizm olarak adlandırılır (1). Hemiballizm, distoni, miyoklonus veya orofasiyal tik gibi diğer istemsiz hareketlerle beraber olabilmektedir (2). Bu hareketler nadiren aralıklı, genellikle devamlı özellikte olup hastalar tarafından kısa süreliğine engellenebilir (1). Özellikle uykuda kaybolmaları karakteristiktir. Koreik ve balistik hareketler için putamen, globus pallidus ve özellikle ballizm için subtalamik nükleustaki patolojiler önemli rol oynar (2). Etiyolojiye göre primer (nörodejeneratif hastalıklar) veya sekonder (otoimmün, yapısal, vasküler, metabolik, iyatrojenik) olarak sınıflanabilirler (2). Geç başlangıçlı olgular sekonderdir ve bunlar arasında vasküler nedenler en sık ön plana çıkar (2,3,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14). Enfarkt, hemoraji, kavernom ve arteriyovenöz malformasyon (AVM) muhtemel vasküler nedenler arasında yer alır (2,3,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14). Hipergliseminin de içinde olduğu metabolik bozukluklar, özellikle de non-ketotik hiperglisemi, pek çok nörolojik bozuklukla ilişkili olabilir (4). Özellikle kore-ballizm bu nörolojik bozukluklar arasında en sık görülenleridir (4). Vasküler malformasyona bağlı hemiballizm, hemikore ve hiperglisemi birlikteliği olgusuna az rastlanmaktadır (5,15,16). Biz burada başlangıç kliniği sol taraflı istemsiz hareketler olan, yapılan tetkiklerde hiperglisemi saptanan, kötü regüle tip 2 diabetes mellitus (DM) özgeçmişi olan ve kranyal manyetik rezonans görüntülemede (MRG) bazal ganglionlar düzeyinde venöz anjiyom tespit edilen bir olguyu sunuyoruz. Turk J Neurol 2016;22:80-83 kullandığı haloperidol aşırı uyku yan etkisi nedeniyle üç haftada kesildi. Bir ayın sonunda hastanın koreiform hareketlerinde tama yakın düzelme saptanırken, iki yıllık takipte aktif şikayeti olmayan hastanın sol tarafta koreiform hareketlerinin tekrar başlanması üzerine yapılan tetkiklerde tekrar kan şekeri yüksekliği tespit edildi. HbA1c değeri %11,2 idi. Tekrarlanan kranyal MR görüntülerinde anlamlı farklılık tespit edilmedi. Tartışma İleri yaşlarda akut veya subakut başlangıçlı kore-ballizmus olgularında, sekonder nedenler akla gelmelidir (2). Bunlar arasında ilaçlar, vasküler hastalıklar, metabolik nedenler, Şekil 1. Sağ hemisferde bazal gangliyon düzeyinde hipointens, vasküler malformasyon ile uyumlu lezyon, manyetik rezonans duyarlılık ağırlıklı görüntüleme incelemesi Olgu Sunumu Kırk dokuz yaşındaki kadın hasta, yaklaşık bir aydır sol kol ve sol bacakta, istemsiz, atma şeklindeki hareket şikayeti ile başvurdu. Daha önce bu nedenle başka bir merkeze başvurmamıştı. Özgeçmişinde hipertansiyon ve tip 2 DM dışında özellik saptanmadı. Beş yıldır tip 2 DM olan hastanın yaklaşık 6 aydır diyabet ilaçlarını kullanmadığı ve diyetine uymadığı tespit edildi. Fizik muayenesi normal olan olgunun muayene esnasında, sol taraflı, kalça ve omuzdan başlayan, şiddetli, atma şeklinde hemiballizm görüldü. Diğer nörolojik muayene bulguları ise normaldi. Hastanın laboratuvar tetkiklerinde kan şekeri 400 mg/dL olarak ölçüldü. Kranyal MRG’sinde sağ hemisferde lateral ventrikül korpus lateralinde, subependimal yerleşimli, heterojen sinyal intensitesinde, çevresi özellikle T2 ve FLAIR sekanslarda hipointens olan, 10x13 mm boyutlarında kavernom ve duyarlılık ağırlıklı görüntüleme incelemesinde vasküler malformasyonu düşündüren lezyon saptandı (Şekil 1, 2, 3). Yapılan dijital dört damar serebral anjiyografi incelemesinde, sağ nükleus lentiformis düzeyinde venöz anjiyom ile uyumlu bulgular gözlendi. Yaklaşık bir aya yakın bir sürede kan şekeri regülasyonu sağlanan hastanın Şekil 2. Sağ hemisferde subependimal yerleşimli kavernom, T2 ağırlıklı manyetik rezonans incelemesi, aksiyel kesit 81 Turk J Neurol 2016;22:80-83 Selçuk ve ark.; Hipergliseminin Tetiklediği Serebral Vasküler Malformasyona Bağlı Hemiballizm ve Hemikore otoimmün hastalıklar, neoplaziler, senilite ve herediter nedenler sıralanabilir (2,3,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14). Bir vücut yarısındaki prezentasyonu ifade etmek için kullanılan hemikore/hemiballizm durumu, tüm hareket bozuklukları içinde %0,7 oranında görülmekte olup, genellikle kontralateral vasküler patoloji, tümör ya da tüberkülom gibi yapısal patolojiler ile bazen de diyabetik ketoasidoz veya non-ketotik hiperglisemi ile birlikte görülebilmektedir (5). Kore ve ballizme sebep olabilecek vasküler nedenler arasında iskemik veya hemorajik serebrovasküler olayları ve vasküler malformasyonları saymak mümkündür (1,2,3,5,6,7, 8,9,10,11,12,13,14). Vasküler malformasyonlar, venöz anjiyom, AVM ve kavernöz anjiyomları kapsamaktadır (6). Serebral AVM ya da kavernom gibi vasküler anomalilere bağlı kore nadiren görülmektedir (7). Korenin etiyopatogenezi direkt ve endirekt yollar arasındaki dengenin bozulması ile açıklanmaya çalışılmıştır. Globus pallidus eksternaya, yani endirekt yola projekte olan striatal çıktıların etkilenmesi bu bölgedeki nöronlar üzerinde inhibisyonu artırmakta, bu da subtalamik nükleus üzerindeki inhibisyonu artırarak, globus pallidus internanın çıktısını azaltmaktadır. Sonuç olarak talamokortikal aktivite artmakta ve böylece hiperkinetik bozukluklarda etkili olduğu düşünülen temel mekanizma ortaya çıkmaktadır. Sunulan olguda sağ nükleus lentiformis düzeyinde venöz anjiyom tespit edilmiştir. Daha önce yayınlamış olan kavernom ile ilişkilendirilen kore ve ballizm olgularına rastlanmıştır (8,9,10,11,12,13,14). Ancak gelişimsel venöz anomali ile ilişkilendirilen çok az olgu mevcuttur (15,16). Bu olgularda kontralateral putaminal seviyede venöz anomali ile ilişkilendirilen venöz hiperperfüzyon bulunmuştur. Sunulan olguda da venöz anomalideki muhtemel hemodinamik değişikliğin veya direkt kitle etkisinin klinikten sorumlu olabileceği düşünüldü. Hemiballizmin inmeden sonraki en sık sebebi hiperglisemidir (17,18). Hiperglisemi ile ilişkili ballizmkore (HİBK), iyi kontrol altına alınamayan DM hastalarında 5080 yaşları arasında sık görülmektedir (19,20). Tipik olarak klinik tablo saatler içinde yerleşir. Bu dönemde hastaların kan şekerlerinin 400-1000 mg/dL aralığındadır ve hipergliseminin kontrol altına alınması ile istemsiz hareketler geriler. Bazı hastaların bilgisayarlı beyin tomografi (BBT) görüntülemeleri normal iken, bazı hastaların bazal ganglionlar bölgesinde hiperdens lezyon görülebilir. Kranyal MRG incelemeleri de normal olabileceği gibi, T1 sekansında putamen veya kaudat nükleusta hiperintens lezyonlar ve T2 sekansında da değişik intensitelerde lezyonlar görülebileceği bildirilmiştir (21,22,23). HİBK patofizyolojisi tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Hipergliseminin doku ödemine neden olarak vasküler direnci arttırmasına, viskoziteyi yoğunlaştırmasına, beyin hücrelerindeki metabolizma hızını azaltmasına, Krebs siklusunun inaktive olması ve beynin enerji elde etmek için gama aminobütirik asiti (GABA) tüketmesine neden olabilir. (24). Ayrıca Chang ve ark. (21), 18 HİBK hastasının kranyal MRG ve MR spektroskopileriyle yaptıkları çalışmada, klinikten hipergliseminin tetiklediği geçici bir iskeminin sorumlu olabileceğini savunmuşlardır. Shan ve ark.’nın (24) yaptığı çalışmada, hipergliseminin tetiklediği iskeminin özellikle GABAerjik nöronları hasarladığı, bundan da endirekt yolun daha belirgin olarak etkilendiği, böylece subtalamik nükleus üzerindeki inhibisyonun inhibe olduğu savunuldu. Yine hiperosmolaritenin de özellikle daha aktif hale gelen direkt yoldaki epileptik eşiği düşürerek yolun ateşlenmesini artırabileceği ifade edildi. Tüm bu sürecin sonunda meydana gelen reaktif şişmiş astrositler ve gliozis peteşiyal kanamalara sebep olabilmektedir. Bu da akut BBT’deki hiperdansiteyi açıklar. Bizim olgumuzun BBT’sinde bu şekilde bir görünüm yoktu. Oh ve ark.’nın (22) 53 HİBK olgusunun metaanalizini yaptıkları bir çalışmada, tüm olgularda T1 ağırlıklı kesitlerde putamen seviyesinde hiperintens alanlar izlendi. Yine T2 ağırlıklı kesitlerde de parlama izlendi. Oysa bizim olgumuzda T2 de hipointens görünüm veren lezyon venöz anomali olarak belirlendi. Aynı çalışmada MRG takibi yapılan 22 hastanın 19’unda korenin düzelmesi ile kranyal MRG bulgularının kaybolduğu tespit edildi. Yine aynı çalışmada hastaların çoğunda kan şekeri regülasyonu yeterli olurken çok azında ilaç tedavisi de verilmiştir. Sunulan olguda ise haloperidol ile beraber diyabet regülasyonu da yapılmıştır. Sonuç Sonuç olarak, sunulan olgunun HİBK kriterlerini, özellikle görüntüleme bulgularıyla, tam olarak karşılamasa da, kötü regüle DM’nin hastamızın kliniğinin belirmesinde tetikleyici etken olduğunu, diyabet regülasyonunun tedavimizin en önemli aşamasını oluşturduğunu düşünüyoruz. Yine literatürde az rastlanan venöz anjiyom ve kore-ballizm birlikteliğinde, venöz anomalinin özellikle hipoperfüzyon ve kitle etkisinin klinikten sorumlu olabileceğine inanıyoruz. Etik Hasta Onayı: Hastamızdan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır. Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu tarafından değerlendirilmiştir. Şekil 3. Sağ hemisferde korona radiatada kavernom ile anteriorda venöz malformasyon görünümü, manyetik rezonans, duyarlılık ağırlıklı görüntüleme ağırlıklı inceleme, aksiyel kesit 82 Yazarlık Katkıları Cerrahi ve Medikal Uygulama: Ferda Selçuk, Süha Akpınar, Konsept: Ferda Selçuk, Mine Hayriye Sorgun, Dizayn: Ferda Selçuk, Selçuk ve ark.; Hipergliseminin Tetiklediği Serebral Vasküler Malformasyona Bağlı Hemiballizm ve Hemikore Mine Hayriye Sorgun, Veri Toplama veya İşleme: Ferda Selçuk, Mine Hayriye Sorgun, Süha Akpınar, Analiz veya Yorumlama: Ferda Selçuk, Mine Hayriye Sorgun, Süha Akpınar, Literatür Arama: Ferda Selçuk, Mine Hayriye Sorgun, Yazan: Ferda Selçuk, Mine Hayriye Sorgun. Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir. Finansal Destek: Çalışmamız için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır. Kaynaklar 1. Cardoso F, Seppi K, Mair KJ, Wenning GK, Poewe W. Seminar on choreas. Lancet Neurol 2006;5:589-602. 2. Fahn S, Jankovic J. Principles and Practice of Movement Disorders. Philadelphia: Churchill Livingstone/Elsevier, 2008. 3. Barut BÖ, Coşkun BE, Türksoy Ö. Choreiform movement disorder secondary to ıntracerebral cavernoma: Case report. Turkish Journal of Neurology 2013;19:60-62. 4. Gürses C, Gökyiğit A. Metabolik ensefalopati. Öge AE, Baykan B Editörler, Nöroloji 2. Baskı içinde. Nobel Tıp Kitabevleri; 2011; s. 564-565. 5. Suchowersky O, Muthipeedika J. A case of late-onset chorea. Nat Clin Pract Neurol 2005;1:113-116. 6. Watts RL, Koller WC. Movement disorders neurologic principles and practice. Second edition. McGraw-Hill, 2004. 7. Bhidayasiri R, Truong DD. Chorea and related disorders. Post grad Med J 2004;80:527-534. 8. Dörner L, Buhl R, Hugo HH, Jansen O, Barth H, Mehdorn HM. Unusual locations for cavernous hemangiomas: report of two cases and review of the literature. Acta Neurochir (Wien) 2005;147:1091-1096. 9. Donmez B, Cakmur R, Uysal U, Men S. Putaminal cavernous angioma presenting with hemichorea. Mov Disord 2004;19:1379-1380. 10. Carella F, Caraceni T, Girotti F. Hemichorea due to a cavernous angioma of the caudate. Case report of an aged patient. Ital J NeurolSci 1992;13:783-785. 11. Carpay HA, Arts WF, Kloet A, Hoogland PH, Van Duinen SG. Hemichorea reversible after operation in a boy with cavernous angioma in the head of the caudate nucleus. J Neurol Neurosurg Psychiatry 1994;57:1547-1548. Turk J Neurol 2016;22:80-83 12. López-Valdés E, Posada IJ, Muñoz A, Bermejo F. Acute hemichorea caused by a cavernous angioma in the caudate. Neurologia 1998;13:205-206. 13. Yakinci C, Durmaz Y, Korkut M, Aladag A, Onal C, Aydinli M. Cavernous hemangioma in a child presenting with hemichorea: response topimozide. J Child Neurol 2001;16:685-688. 14.Kobayashi K, Aoyama N, Sasaki J, Oshima H, Fukaya C, Yamamoto T, Katayama Y. MRI appearance of a cerebral cavernous malformation in the caudate nucleus before and after chorea onset. J Clin Neurosci 2011;18:719721. 15.Kalia LV, Mozessohn L, Aviv RI, da Costa L, Lang AE, Shadowitz S, Masellis M. Hemichorea-hemiballism associated with hyperglycemia and a developmental venous anomaly. Neurology 2012;78:838-839. 16. Civardi C, Kalia LV, Collini A, Lang AE, Aviv RI, Masellis M. Hemichoreahemiballism associated with hyperglycemia and a developmental venous anomaly. Neurology 2013;81;1181. 17. Postuma RB, Lang AE. Hemiballism: Revisiting a classic disorder. Lancet Neurol 2003;2:661-668. 18.Orhan EK, Atmaca MM, Atmaca M, Hanağası H. Chorea-Ballismus Associated with Hyperglycemia; case report. Nöropsikiyatri Arşivi 2013;50:375-378. 19. Lin JJ, Chang MK. Hemiballism-hemichorea and nonketotic hyperglycemia. J Neurol Neurosurg Psychiatry 1994;57:748-750. 20. Narayanan S. Hyperglycemia-induced Hemiballismus Hemichorea: A Case Report and Brief Review of the Literature. J Emerg Med 2010;19:1-3. 21.Chang KH, Tsou JC, Chen ST, Ro LS, Lyu RK, Chang HS, Hsu WC, Chen CM, Wu YR. Temporal features of magnetic resonance imaging and spectroscopy in non-ketotic hyperglycemic chorea-ballism patients. Eur J Neurol 2010;17:589-593. 22.Oh SH, Lee KY, Im JH, Lee MS. Chorea associated with non-ketotic hyperglycemia and hyperintensity basal ganglia lesion on T1-weighted brain MRI study: A meta-analysis of 53 cases including four present cases. J NeurolSci 2002;200:57-62. 23. Ahlskog JE, Nishino H, Evidente VG, Tulloch JW, Forbes GS, Caviness JN, Gwinn-Hardy KA. Persistent chorea triggered by hyperglycemic crisis in diabetics. Mov Disord 2001;16:890-898. 24. Shan DE, Ho DM, Chang C, Pan HC, Teng MM. Hemichorea-hemiballism: An explanation for MR signal changes. Am J Neuroradiol 1998;19:863-870. 83 DOI:10.4274/tnd.32650 Turk J Neurol 2016;22:84-87 Olgu Sunumu / Case Report Progresif Miyoklonik Epilepsi ve NEU1 Mutasyonu: Farklı Bir Fenotipik Olgu Progressive Myoclonic Epilepsy and NEU1 Mutation: A Different Phenotypic Case Ebru Nur Vanlı Yavuz1, Güneş Altıokka1, Zeliha Matur1, Mikko Muona2, Nerses Bebek1, Candan Gürses1, Anna Elina Lehesjoki2, Ayşen Gökyiğit1, Betül Baykan1 1İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bölümü, İstanbul, Türkiye 2Helsinki Üniversitesi Tıp Fakültesi, Finlandiya Moleküler Biyoloji Enstitüsü, Helsinki, Finlandiya Öz Siyalidozlar, NEU1 geninde mutasyon sonucu gelişen otozomal resesif geçişli bir grup lizozomal depo hastalığıdır. Tip 1 siyalidozda tipik olarak fundus muayenesinde “cherry-red spot” görülür. Bu çalışmada “cherry-red spot” bulgusu olmadığı halde genetik incelemeler sonrasında NEU1 mutasyonu saptanan 37 yaşında kadın olgu, siyalidoz tablolarındaki fenotipik çeşitliliğe dikkat çekmek amacıyla sunulmuştur. Anne baba akrabalığı olan, ilerleyici ataksi, dirençli epilepsi ve miyoklonileri olan hastalarda progresif miyoklonik epilepsiler yönünden diğer etiyolojilerin yanı sıra fundus muayenesi normal olmasına rağmen siyalidoz da genetik açıdan araştırılmalıdır. Doğru tanı aileye danışmanlık verilmesi açısından önemlidir. Anahtar Kelimeler: Progresif miyoklonik epilepsi, siyalidoz, NEU1 gen mutasyonu, cherry-red spot Summary Sialidosis are autosomal recessive inherited disorders caused by a mutation on the NEU1 gene. In type 1 sialidosis, a “cherry-red spot” can be observed in fundoscopic examinations. In this study, a woman aged 37 years without “cherry-red spot” on ophthalmologic examination is reported to draw attention to a new phenotypic variation. Although an ophthalmologic examination was normal, for patients with consanguineous parents with progressive ataxia, drug-resistant epilepsy and myoclonus must be investigated for progressive myoclonic epilepsy and genetic analysis for sialidosis must be performed. The diagnosis is also crucial for genetic consultancy of the family. Keywords: Progressive myoclonic epilepsy, sialidosis, NEU1 gene mutation, cherry-red spot Giriş Progresif miyoklonik epilepsilerin (PME) nadir sebepleri arasında yer alan siyalidozlar, lizozomal nöroaminidaz 1 enziminin aktivitesinde bozuklukla giden ve NEU1 geninde mutasyon sonucu gelişen otozomal resesif geçişli bir lizozomal depo hastalığı tipidir. Başlangıç yaşına ve klinik bulgulara göre 2 alt gruba ayrılır. Tip 1 siyalidoz daha geç başlangıçlı, görece hafif seyirli, dismorfik bulguların olmadığı, ataksi, miyokloni ve nöbetlerin eşlik ettiği ve tipik olarak fundus muayenesinde “cherry-red spot” görülen formudur (1,2). İnfantil dönemde başlayan Tip 2’de ise dismorfik bulgular, organomegali, ağır mental retardasyon görülür. Altıncı kromozomun 6p21.6 bölgesinde yerleşmiş olan NEU1 geninde bugüne kadar siyalidoza yol açan 42 mutasyon bildirilmiştir ve bu mutasyonlar genetik heterojeniteye sebep olur (3,4). Bu çalışmada dirençli epilepsi ve miyoklonilere yavaş progresif ataksinin eşlik ettiği, özgeçmişinde anne babası 3. dereceden akraba olan, PME tanısı ile izlenip uzun yıllar “cherry-red spot” olmadığından doğru etiyolojik tanısını konamamış ve genetik incelemeler sonrasında NEU1 mutasyonu saptanan bir olgu, siyalidoz tablolarındaki fenotipik çeşitliliğe dikkat çekmek amacıyla sunulmuştur. Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Ebru Nur Vanlı Yavuz, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bölümü, İstanbul, Türkiye Tel.: +90 212 414 20 00 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 15.10.2014 Kabul Tarihi/Accepted: 18.01.2015 84 Vanlı Yavuz ve ark.; Farklı Bir Progresif Miyoklonik Epilepsi Olgusu Olgu Sunumu Otuz yedi yaşındaki Şanlıurfa Siverek’li kadın hasta, 17 yaşında başlayan sol elde belirgin, iki yanlı, özellikle sabahları olan tüm vücutta titreme, sıçrama ve dengesizlik yakınmalarına aynı yıl içinde eklenen jeneralize tonik klonik (JTK) nöbetler nedeni ile başvurdu. Heyecanlanınca nöbetleri tetikleniyor, titremeleri artıyordu. Valproik asit, klonazepam, primidon ve pirasetam tedavisi ile JTK nöbetleri ayda en az 1 kez tekrarlıyordu. Bu yakınmalarına 3-4 yıl sonra konuşma bozukluğu ve unutkanlık eklenmişti. Özgeçmişinde bilinç kaybının olmadığı iki düşme öyküsü dışında özellik yoktu. Soygeçmişinde anne babası 3. dereceden akrabaydı ve 6 yaşındaki amcaoğlunda yüksekten düşme sonrası başlayan titreme ve sıçramaların eşlik etmediği JTK nöbet öyküsü mevcuttu. Nörolojik muayenesinde dizartrik konuşma, ataksi, ekstremitelerde jeneralize, senkron, aksiyonla artan pozitif ve negatif miyokloniler izlendi. Ayakta iki yandan destekle duruyor, adım attıkça miyoklonileri artıyor, birkaç adımda negatif miyoklonileri olup, düşme eğiliminde oluyordu. Mental durumu normal sınırlardaydı ve hasta üniversite sınavında başarılı oldu. Anamnez ve muayene bulgularıyla PME düşünülen hasta etiyolojiye yönelik tetkik edildi. Ayırıcı tanıda UnverrichtLundborg hastalığı, Lafora hastalığı, MERRF, siyalidoz, nöronal seroid lipofusinoz ve Çölyak hastalığı düşünüldü. İki kez tekrarlanan deri biyopsisi, kas biyopsisi, göz muayenesi, duodenal biyopsi geniş biyokimya analizleri, laktat değerleri normal, antigliadin antikorları negatifti. Elektroenselofolagrafi (EEG) incelemelerinde hemisfer ön yarılarında belirgin hafif ve yaygın organizasyon bozukluğu ile vertekste hipersenkroni eğilimi dikkati çekti. Nöropsikolojik incelemede enterferans süresinde uzama, kategori oluşturamama, değiştirememe, perseverasyonlar ve mental esneklikte azalma şeklinde yürütücü işlev bozukluğu (frontal bulgular) saptandı. Kranyal manyetik rezonans görüntüleme (MRG) incelemesinde serebral ve serebellar atrofi izlendi. Nörofizyolojik incelemelerinde geri averajlama tekniği ile sol ön kol ekstansör grup kasları üzerine konulan yüzeyel elektrodlardan kayıtlanan potansiyellerin tetiklemesi ile karşı beyin hemisferi üzerinden miyoklonilere yaklaşık 20 ms’de öncülük eden boşalımlar kaydedildi. Median somatosensoryel uyarılmış potansiyel (SEP) incelemesinde iki yanlı dev kortikal yanıtlar (>20 µV) elde edildi. Sağ median sinir uyarımıyla sağ tenar kaslardan orta latanslı C refleksi kaydedildi. Çift uyarımlı transkranyal manyetik uyarım tekniği ile 100 ms interstimulus intervalde normalde beklenen 2. uyarana inhibisyon yanıtının olmadığı görüldü. Sinir iletim, görsel uyarılmış potansiyel ve tibial SEP incelemeleri normaldi. Hastanın elektrofizyolojik bulguları Şekil 1’de özetlenmiştir. Fotosensitivite ve tipik jeneralize epileptiform anomalilerin eşlik etmemesine rağmen klinik bulgularla ön planda düşünülen Unverricht-Lundborg hastalığı genetiği açısından incelenen sistatyonin B geni promotor bölge büyüklüğü normaldi, dodekamer tekrar artışı ve nokta mutasyonu saptanmadı. Ciddi gövde ataksisi olması nedeniyle otozomal resesif serebellar ataksi açısından yapılan incelemede SCARB2 geni de negatif olarak saptandı. Deri biyopsisinde Lafora cisimler olmamasına ve görece iyi seyre, mental bulguların geri planda olmasına rağmen incelenen Laforin ve Malin genlerinde de mutasyon saptanmadı. Turk J Neurol 2016;22:84-87 Oftalmolojik muayenesi normal olmasına rağmen Finlandiya’da yapılan genetik incelemesinde c.914G>A ve c625delG protein değişikliklerine neden olan NEU1 mutasyonu saptandı (5). c625delG değişikliği daha önce aynı kodonda tanımlanıp patolojik olarak bildirilmişti (6). Ancak c.914G>A değişikliği aynı kodonda saptanmış ama patojen olarak daha önce rapor edilmemişti (7). Tekrarlanan oftalmolojik muayenede “chery-red spot” olmadığı doğrulandı. On dört yıldır epilepsi polikliniğimizden takipli olan hasta ciddi ataksisi nedeniyle tekerlekli sandalyede hayatını idame ettirmektedir. Almakta olduğu valproik asid 1500 mg/gün, levetirasetam 2000 mg/gün ve klonazepam 4 mg/gün tedavisine zonisamid 200 mg/gün eklenmesi sonrasında JTK nöbetlerde son 1 yılda azalma gözlendi. Tartışma PME genetik nedenli, semptomatik jeneralize epilepsilerin nadir görülen bir grubudur. PME’lerde miyoklonik nöbetler, JTK nöbetler, ilerleyici nörolojik bulgular, ataksi ve demans görülür. Başlangıç yaşı, ek semptomlar, serebellar bulgular ve demansın olmasına göre hastalar farklı hastalıklardan ayırt edilmeye çalışılır, ancak etiyolojik nedenlerin çeşitliliği yanı sıra fenotipik değişkenlikler nedeniyle sıklıkla kesin tanı konmasında sorunlar yaşanmaktadır (8). PME etiyolojileri içerisinde yer alan siyalidozlar çok nadir görülen hastalıklar olup tanı genellikle idrarda siyalik asit artışının genetik analizle onaylanması ya da fibroblast kültürlerinde nöraminidaz enzim defektinin gösterilmesi ile koyulur (6,9). Tipik klinik bulguların ve “cherry-red spot” Şekil 1. Elektrofizyolojik bulgular. Sağ (a) ve sol (b) median sinirinin el bileği düzeyinde uyarımıyla elde edilen somatosensoryel uyarılmış potansiyel yanıtları: Dev kortikal potansiyeller (>20 µV); geri averajlama tekniği ile sol ön kol ekstansör grup kasları üzerine konulan yüzeyel elektrodlardan kayıtlanan potansitellerin tetiklemesi ile karşı beyin hemisferi üzerinden miyoklonilere yaklaşık 20 ms’de öncülük eden boşalımlar (c); sağ median sinir uyarımıyla sağ tenar kaslardan yaklaşık 55 ms latansla kaydedilen C refleksi (d) 85 Turk J Neurol 2016;22:84-87 bulgusunun olmadığı PME hastalarında akla gelmemektedir. Buna karşın hastamızda NEU1 geninde mutasyon saptanmıştır. Miyokloni bu hastalarda görülen ve hastalığın ilerlemesi ile günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayan bir bulgudur. Miyokloniler ayrıca hastaların düşmeye bağlı yaralanmalarına sebep olabilir (8). İnhibitor internöronlarda gama-aminobütirik asit disfonksiyonuna bağlı olduğu hipotezi ileri sürülmüş olsa da PME formlarında aksiyon miyoklonisine neden olan mekanizma net bilinmemektedir. Canafoglia ve ark.’nın (9) yaptığı çalışmada siyalidozlu hastalarda Unverricht-Lundborg hastalarına göre artmış kortikal düzensizlik gösterilmiştir. Hastamızda dev SEP dalgalarının görülmesi, geri averajlama tekniği ile miyoklonilere öncülük eden kortikal potansiyellerin gösterilmesi, C refleksinin varlığı, çift uyarımlı transkraniyal manyetik uyarım incelemesinde azalmış kortikal inhibisyon, miyoklonilerin kortikal orijinli olduğunu düşündürmüştür. Ayrıca ilk dönemlerde çekilen kranyal MRG normal olsa da tekrarlanan MRG’lerde hastamızda olduğu gibi diffüz kortikal atrofi görülür (10). Erken dönemde PME’ler klinik ve EEG bulgusu olarak jüvenil miyoklonik epilepsilere benzese de tedaviye yanıtsızlık ilerleyici nörolojik ve EEG bulguları PME tanısını koydurur. EEG’de hızlı ritmlerden oluşan temel aktivite görülebilir. Ancak demanslı hastalarda daha belirgin olarak yavaşlama dikkati çeker (8). Bizim hastamızın da 14 yıllık takibi sırasında EEG tetkiklerinde hafif düzeyde yavaşlama ve yıllar sonraki nöropsikolojik incelemesinde hafif düzeyde demansı destekler bulgular mevcuttu. Tedavi genellikle nöbetleri ve miyoklonileri durdurmaya yönelik yapılır. Miyoklonileri kontrol etmek için kullanılan antiepileptikler valproik asit, benzodiazepin, fenobarbital, pirasetam, zonisamid ve levetirasetam kombinasyonlarıdır. Bu ilaçların başlangıçta 12 ay boyunca etkisi artmakta ve daha sonra miyokloni üzerindeki etkileri sabit kalmaktadır. Ayrıca vigabatrin, karbamazepin, fenitoin ve gabapentin gibi miyoklonileri arttıran ilaçlardan uzak durmak gerekir. Gelecekte gen tedavisi, enzim replasmanı gibi tedavilerin geliştirilmesi hastalık için umut vaat eden tedavilerdir (11,12). Son 1 yılki takiplerinde eklenen zonisamid ile hastamızın da nöbetlerinin kontrol altında olması dikkat çekicidir. Erken yaşta ataksi ortaya çıkan hastalarda fundoskopik muayene önem taşımaktadır. Funduskopik muayenede klasik maküler “cherry-red spot” ya da perifoveal beyaz yama saptanabilir. Bu fenomen siyalidoz için klasik bir bulgu olsa da GM1 gangliosidoz, heksozaminidaz defekti, Nieman-Pick ve Gaucher hastalığı gibi hastalıklarda da görülebilir (13). Bu bulguların yanı sıra son yıllarda NEU1 geninde mutasyon saptanmasına rağmen chery-red spot saptanmamış birkaç olgu da bildirilmiştir (6,9). Hastamızda da NEU1 mutasyonu olmasına rağmen “cherry-red spot” saptanmamıştır ve bu farklı fenotipin yurdumuzda da görüldüğü belgelenmiştir. Sonuç İlerleyici ataksisi, dirençli epilepsi ve miyoklonileri olan hastalarda PME’ler yönünden tüm incelemeler yapılmalıdır. Fundus muayenesi normal olmasına rağmen klinik ve elektrofizyolojik bulguları PME’yi destekleyen hastalarda siyalidoz da genetik olarak araştırılmalıdır. Genetik geçişli olan bu nadir siyalidoz formunda gelecekte gen tedavileri geliştirilmesi açısından tanının koyulması değerlidir. 86 Vanlı Yavuz ve ark.; Farklı Bir Progresif Miyoklonik Epilepsi Olgusu Etik Hasta Onayı: Çalışmamıza dahil edilen hastadan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır. Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir. Yazarlık Katkıları Medikal Uygulama: Betül Baykan, Mikko Muona, Anna Elina Lehesjoki, Nerses Bebek, Candan Gürses, Ayşen Gökyiğit, Konsept: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Betül Baykan, Dizayn: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Betül Baykan, Güneş Altıokka, Veri Toplama veya İşleme: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Betül Baykan, Zeliha Matur, Analiz veya Yorumlama: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Betül Baykan, Zeliha Matur, Literatür Arama: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Güneş Altıokka, Yazan: Ebru Nur Vanlı Yavuz, Betül Baykan, Zeliha Matur. Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir, Finansal Destek: Çalışmamız için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır. Kaynaklar 1. Ramachandran N, Girard JM, Turnbull J, Minassian BA. The autosomal recessively inherited progressive myoclonus epilepsies and their genes. Epilepsia 2009;50 (Suppl 5):29-36. 2. Lai SC, Chen RS, Wu Chou YH, Chang HC, Kao LY, Huang YZ, Weng YH, Chen JK, Hwu WL, Lu CS. A longitudinal study of Taiwanese sialidosis type 1: An insight into the concept of cherry-red spot myoclonus syndrome. Eur J Neurol 2009;16:912-919. 3. Caciotti A, Di Rocco M, Filocamo M, Grossi S, Traverso F, d’Azzo A, Cavicchi C, Messeri A, Guerrini R, Zammarchi E, Donati MA, Morrone A. Type II sialidosis: Review of the clinical spectrum and identification of a new splicing defect with chitotriosidase assessment in two patients. J Neurol 2009;256:1911-1915. 4. Chen CM, Lai SC, Chen IC, Hsu KC, Lyu RK, Ro LS, Chang HS. First report of two Taiwanese siblings with sialidosis type I: A 10-year follow-up study. J Neurol Sci 2006;247:65-69. 5. Muona M, Berkovic SF, Dibbens LM, Oliver KL, Maljevic S, Bayly MA, Joensuu T, Canafoglia L, Franceschetti S, Michelucci R, Markkinen S, Heron SE, Hildebrand MS, Andermann E, Andermann F, Gambardella A, Tinuper P, Licchetta L, Scheffer IE, Criscuolo C, Filla A, Ferlazzo E, Ahmad J, Ahmad A, Baykan B, Said E, Topcu M, Riguzzi P, King MD, Ozkara C, Andrade DM, Engelsen BA, Crespel A, Lindenau M, Lohmann E, Saletti V, Massano J, Privitera M, Espay AJ, Kauffmann B, Duchowny M, Møller RS, Straussberg R, Afawi Z, Ben-Zeev B, Samocha KE, Daly MJ, Petrou S, Lerche H, Palotie A, Lehesjoki AE. A recurrent de novo mutation in KCNC1 causes progressive myoclonus epilepsy. Nat Genet 2015;47:39-46. 6. Lukong KE, Elsliger MA, Chang Y, Richard C, Thomas G, Carey W, TylkiSzymanska A, Czartoryska B, Buchholz T, Criado GR, Palmeri S, Pshezhetsky AV. Characterization of the sialidase molecular defects in sialidosis patients suggests the structural organization of the lysosomal multienzyme complex. Hum Mol Genet 2000;9:1075-1085. 7. Canafoglia L, Robbiano A, Pareyson D, Panzica F, Nanetti L, Giovagnoli AR, Venerando A, Gellera C, Franceschetti S, Zara F. Expanding sialidosis spectrum by genome-wide screening: NEU1 mutations in adult-onset myoclonus. Neurology 2014;82:2003-2006. 8. Shahwan A Farrell M, Delanty N. Progressive myoclonic epilepsies: A review of genetic and therapeutic aspects. Lancet Neurol 2005;4:239-248. 9. Canafoglia L, Franceschetti S, Uziel G, Ciano C, Scaioli V, Guerrini R, Visani E, Panzica F. Characterization of severe action myoclonus in sialidoses. Epilepsy Res 2011;94:86-93. 10. Sekijima Y, Nakamura K, Kishida D, Narita A, Adachi K, Ohno K, Nanba E, Ikeda S. Clinical and serial MRI findings of a sialidosis type I patient with a novel missense mutation in the NEU1 gene. Intern Med 2013;52:119-124. Vanlı Yavuz ve ark.; Farklı Bir Progresif Miyoklonik Epilepsi Olgusu 11.Roivainen R, Karvonen MK, Puumala T. Seizure control in UnverrichtLundborg disease: A single-centre study. Epileptic Disord 2014;16:191-195. 12. Striano P, Belcastro V. Treatment of myoclonic seizures. Expert Rev Neurother 2012;12:1411-1417. Turk J Neurol 2016;22:84-87 13. Vieira de Rezende Pinto WB, Sgobbi de Souza PV, Pedroso JL, Barsottini OG. Variable phenotype and severity of sialidosis expressed in two siblings presenting with ataxia and macular cherry-red spots. J Clin Neurosci 2013;20:1327-1328. 87 DOI:10.4274/tnd.90692 Turk J Neurol 2016;22:88-89 Klinik Görünüm / Images in Clinical Neurology Dirençli Kusma ve Hıçkırıkla Başlayan Bir Nöromiyelitis Optika Olgusu: Area Postrema Sendromu A Case of Neuromyelitis Optica Presenting with Intractable Hiccups and Vomiting: Area Postrema Syndrome Derya Kaya1, Egemen İdiman2, Fethi İdiman2, Onur Bulut2, Nuri Karabay3 1Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Geriatri Bilim Dalı, İzmir, Türkiye Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye 3Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye 2Dokuz Anahtar Kelimeler: Area postrema sendromu, neuromyelitis optika, nöromiyelitis optika spektrum hastalıkları Keywords: Area postrema syndrome, neuromyelitis optica, neuromyelitis optica spectrum disorders Giriş Bir gastroenteroloji merkezine dirençli hıçkırık ve kusma yakınmaları ile başvuran 32 yaşındaki kadın hasta, yapılan ayrıntılı incelemelerden sonra yakınmalarını açıklayacak herhangi bir gastroenterolojik patoloji saptanmaması üzerine kliniğimize başvurdu. Dirençli hıçkırık ve kusma yakınmalarının 1 aydan bu yana sürmekte olduğu öğrenilen hastanın öyküsünde başka özellik yoktu. Nörolojik muayenesinde yüzün sol yarısında V. kranyal sinirin 2. ve 3. dal alanlarında hipoestezi, sağ vücut yarısında derin duyu azalması, solda kuşkulu dismetri dışında nöropatolojik bulgu saptanmadı. Hemogram, biyokimyasal incelemeler, C3, C4, C-reaktif protein ve sedimentasyon, elektrolit düzeyleri (Na, K, klor) normal, vaskülitik/immünolojik testleri negatif saptandı. Serum nöromiyelitis optika-immünoglobulin G (NMO-IgG) negatif bulundu. Kontrastlı kranyal manyetik rezonans görüntülemede (MRG) bulbustan C3'e kadar T2A görüntülerde heterojen hiperintens görünüm, bulbusta ve üst servikal bölgede volüm artışı izlendi. Post-kontrast görüntülerde bulbusta ve C1-C2 düzeyinde heterojen kontrast tutulumu saptandı (Şekil 1a, 1b, 1c). Bulbustaki görünümün radyolojik ayırıcı tanısına (Tümör?, enflamasyon?, iskemi?) yönelik olarak MR spektroskopi yapıldı. Hastanın beyin sapında bulbus düzeyinden yapılan bu incelemesi lezyonun enflamatuvar doğada olduğunu destekler nitelikte olarak değerlendirildi. Lomber ponksiyonu yapılan hastanın beyin omurilik sıvısında oligoklonal band saptanmadı. IgG indeksi 0,63 bulundu. Hastaya 10 gün boyunca 1 g/gün iv. metilprednizolon tedavisi uygulandı ve yakınmalarının tamamen düzelmesi üzerine kontrollere gelmek üzere taburcu edildi. Hasta 1 ay sonra belinden başlayan ve boynuna kadar yükselen elektriklenme hissi ve bu sırada kollarında olan kasılma yakınmaları ile başvurdu. Yapılan nörolojik muayenede Lhermitte belirtisi dışında bulgu saptanmadı. Yinelenen kranyal, servikal ve torakal MRG’de yeni bir lezyon gelişmediği, bulbustan başlayıp C2-C3 düzeyine uzanan lezyonda regresyon olduğu ve kontrastlanma olmadığı görüldü. NMO-IgG tahlili için tekrar serum örneği alındı ve bu kez pozitif olduğu saptandı. Hastaya NMO tanısı ile 3 mg/gün azatiopurin ve 20 mg prednizolon tablet tedavisi başlandı. Sunulan bu olgu 2006 Wingerchuck Kriterlerinde (1) zorunlu olan 2 temel alanın (Optik sinir ve medulla spinalis tutuluşu) etkilenme göstermemesine karşın, 2015 NMO kriterlerine göre (2) NMO-IgG pozitif olup area postrema tutuluşu ile de bir temel klinik özelliğe sahip olması nedeniyle “NMO Spektrum Hastalığı” tanısı almıştır. Atipik başlangıçlı olguların hızlı ve doğru tanısı erken tedavi başlanmasını, gelecek atakların önlenmesini ve atakların yol açacağı kalıcı dizabilitenin önüne geçilmesini sağlayacaktır. Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Derya Kaya, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Geriatri Bilim Dalı, İzmir, Türkiye Tel.: +90 505 673 36 13 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 16.08.2015 Kabul Tarihi/Accepted: 07.09.2015 88 Kaya ve ark.; Area Postrema Sendromu ile Başlayan Nöromiyelitis Optika Olgusu Turk J Neurol 2016;22:88-89 Etik Hasta Onayı: Olgudan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır. Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu tarafından değerlendirilmiştir. Yazarlık Katkıları Cerrahi ve Medikal Uygulama: Egemen İdiman, Fethi İdiman, Konsept: Egemen İdiman, Dizayn: Derya Kaya, Egemen İdiman, Veri Toplama veya İşleme: Onur Bulut, Derya Kaya, Nuri Karabay, Analiz veya Yorumlama: Derya Kaya, Egemen İdiman, Fethi İdiman, Literatür Arama: Onur Bulut, Derya Kaya, Yazan: Derya Kaya, Egemen İdiman. Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir. Finansal Destek: Çalışma için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır. Kaynaklar 1. Wingerchuk DM, Lennon VA, Pittock SJ, Lucchinetti CF, Weinshenker BG. Revised diagnostic criteria for neuromyelitis optica. Neurology 2006;66:1485-1489. 2. Wingerchuk DM, Banwell B, Bennett JL, Cabre P, Carroll W, Chitnis T, de Seze J, Fujihara K, Greenberg B, Jacob A, Jarius S, Lana-Peixoto M, Levy M, Simon JH, Tenembaum S, Traboulsee AL, Waters P, Wellik KE, Weinshenker BG. International consensus diagnostic criteria for neuromyelitis optica spectrum disorders. Neurology 2015;85:177-189. Şekil 1. Olgunun beyin ve servikal manyetik rezonans görüntüleri. T2 ağırlıklı aksiyal (a) ve sagital (b) manyetik rezonans görüntülerinde; bulbus düzeyinden spinal korda (C3 vertebra düzeyine dek) uzanım gösteren santral yerleşimli, spinal kordda hafif ekspansiyona yol açan hiperintens demiyelinizasyon alan izlenmektedir. Kontrast verimi ardından T1 ağırlıklı sagital manyetik rezonans görüntüsünde (c) demiyelinizasyon alan içerisinde heterojen kontrast tutulumu görülmektedir. 89 DOI:10.4274/tnd.46872 Turk J Neurol 2016;22:90-91 Klinik Görünüm / Images in Clinical Neurology Spinal Astrositomda Kistik Lezyonlar Cystic Lesions in Spinal Astrocytoma Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Adana, Türkiye Anahtar Kelimeler: Spinal, astrositom, kist Keywords: Spinal, astrocytoma, cyst Giriş Astrositom; glial hücrelerin kontrolsüz üremesi sonucu oluşan erişkinlerde epandimomadan sonra en sık gözlenen spinal kord tümörüdür (1). Erkeklerde daha sık olup sırasıyla servikal ve torakal bölgede gözlenir (2,3,4). Yakınmalar genellikle radiküler ağrı ile başlar, ilerleyen dönemde duyu kaybı, motor defisitler, spastisite ve sfinkter kusuru tabloya eklenir (3,5). Bu makalede bacaklarda güçsüzlük yakınması ile başvuran, nöro-görüntüleme yöntemleri ve histopatolojik veriler ışığında anaplastik astrositom saptanan bir olgu sunulmuştur. On yedi yaşındaki kadın hasta bir yıldan bu yana var olan progresif seyirli bacaklarda güçsüzlük, his kaybı ve idrar inkontinansı yakınmaları ile kliniğe kabul edildi. Nörolojik muayenede; 4/5 düzeyinde paraparezi, alt ekstremitelerde derin tendon reflekslerinde hiperaktivite, L1 altı seviye veren yüzeyel duyu kusuru, alt ekstremitelerde vibrasyon duyusu kaybı, bilateral Babinski refleksi pozitifliği gözlendi. Serebral manyetik rezonans görüntüleme (MRG) normal sınırlarda olup spinal MRG incelemesinde T5-9 düzeyinde posterior spinal kord epidural mesafede multipl mikrokistik yapılar, T9-12 düzeyinde kord ödemi ve miyelomalazi bulguları saptandı (Resim 1, 2, 3). Miyelit ön tanısıyla yapılan beyin omurilik sıvısı incelemesinde hücre gözlenmedi, protein 2549 mg/dl, glukoz 71 mg/dl, laktat 9,4 mg/dl, sodyum 135 mEq/l saptandı. Spinal kitle ön tanısı ile beyin cerrahisi kliniğine konsülte edilen olgu opere edildi. Cerrahi materyali histopatolojik inceleme sonucu anaplastik astrositom olarak tanındı ve olgu takibe alındı. Literatür verileri gözden geçirildiğinde astrositom tanılı olgularda spinal MRG lezyonlarının; bizim olgumuzda olduğu gibi (Resim 1, 2, 3) T1 de hipo ya da izointens, T2 de hiperintens olması beklenmektedir (6). Solid tümörden ayrımı yapılamayan kistik lezyonlar da nadiren gözlenebilir. Bunun nedeni kist içerisindeki sıvının yüksek protein içeriğidir (6,7). Olgumuzda Resim 1. Spinal manyetik rezonans görüntüleme, T1 sekans, sagittal eksen Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Ahmet Evlice, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Adana, Türkiye Tel.: +90 322 338 60 60-3206 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 16.12.2015 Kabul Tarihi/Accepted: 11.02.2016 90 Evlice ve ark.; Spinal Astrositomda Kistik Lezyonlar Turk J Neurol 2016;22:90-91 Resim 2. Spinal manyetik rezonans görüntüleme, T2 sekans, sagittal Resim 3. Spinal manyetik rezonans görüntüleme, T2 sekans, aksiyel eksen eksen tümörden bağımsız olarak tümörün çevresinde multipl kistik yapılar gözlenmiştir. Literatürde benzer özelliklere sahip herhangi bir olgu bildirilmemiştir. Olgu ilginç nöro-görüntüleme bulgusuna sahip olması nedeniyle okuyucunun bilgisine sunulmuştur. Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir. Finansal Destek: Çalışmamız için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır. Etik Hasta Onayı: Çalışmamıza dahil edilen tüm hastalardan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır. Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir. Yazarlık Katkıları Medikal Uygulama: Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran, Konsept: Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran, Dizayn: Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran, Veri Toplama veya İşleme: Dilek İşcan, Analiz veya Yorumlama: Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran, Literatür Arama: Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran, Yazan: Ahmet Evlice, Dilek İşcan, Meltem Demirkıran. Kaynaklar 1. Fischer G, Brotchi J, Chignier G, Liard A, Zomosa G, Menei P, Hallacq P: Epidemiology. In: Fischer G, Brotchi J (eds) Intramedullary spinal cord tumors. Thieme, Stuttgart, 1996, pp 9-10. 2. Minehan KJ, Shaw EG, Scheithauer BW, Davis DL, Onofrio BM. Spinal cord astrocytoma: Pathological and treatment considerations. J Neurosurg 1995;83:590-595. 3. Reimer R, Onofrio BM. Astrocytomas of the spinal cord in children and adolescents. J Neurosurg 1985;63:669-675. 4. Epstein F, Epstein N. Surgical management of holocord intramedullary spinal cord astrocytomas in children. J Neurosurg 1981;54:829-832. 5. Fischer G, Brotchi J. Intramedullary spinal cord tumors. Thieme, Stuttgart, 1996, pp 72-81. 6. Osborn AG. Diagnostic neuroradiology. Mosby, St. Louis, 1994, pp 906-914. 7. Horger M, Ritz R, Beschorner R, Fenchel M, Nägele T, Danz S, Ernemann U. Spinal pilocytic astrocytoma: MR imaging findings at first presentation and following surgery. Eur J Radiol 2011;79:389-399. 91 DOI:10.4274/tnd.75547 Turk J Neurol 2016;22:92-93 Images in Clinical Neurology / Klinik Görünüm Intracranial Hematoma in Herpes Simplex Encephalitis: A Rare Complication Herpes Simpleks Ensefalitinde İntrakranyal Hematom: Nadir Bir Komplikasyon Özlem Ethemoğlu1, Mehmet Fırat2, Kadri Burak Ethemoğlu3, Mehtap Kocatürk1 1Harran University Faculty of Medicine, Department of Neurology, Şanlıurfa, Turkey Middle East Private Hospital, Clinic of Infectious Diseases, Şanlıurfa, Turkey 3Harran University Faculty of Medicine, Department of Neurosurgery, Şanlıurfa, Turkey 2Osm Keywords: Complication, intracranial hematoma, encephalitis, herpes simplex Anahtar Kelimeler: Komplikasyon, intrakranyal hematom, ensefalit, herpes simpleks Introduction A previously healthy man aged 27 years was admitted to our hospital with a 2-day history of headache, confusion, and fever. The initial neurologic examination revealed impaired consciousness without seizures or focal neurologic deficits. Cerebrospinal fluid (CSF) analysis showed white blood cells 270/mm3 (87% lymphocytes, 13% neutrophils), protein level 132,6 mg/dL, and glucose 53 mg/dL (the synchronous serum value was 102 mg/dL). Other blood cell counts and the results of routine biochemical analysis were normal. CSF and blood cultures were negative. Electroencephalography showed right temporal focal slowing. CSF samples were positive for herpes simplex virus (HSV) 1 DNA in polymerase chain reaction, which confirmed the diagnosis of HSV1 meningoencephalitis and antivirus treatment was started. The patient received intravenous acyclovir (30 mg/kg/day for 21 days) and dexamethasone (16 mg/day for 16 days). Brain computerized tomography (CT) performed on admission was normal (Figure 1). Brain magnetic resonance imaging performed on admission showed increased signal intensity in right temporal, inferior frontal, insular, and left medial temporal areas (Figure 2). Brain CT scan on day 2 showed a hematoma in the right medial temporal lobe with mass effect (Figure 3). The patient had no secondary clinical deterioration. Magnetic resonance angiography showed no aneurysm or vascular malformation. He remained asymptomatic on subsequent clinical follow-up. Herpes simplex encephalitis (HSE) complicated by intracerebral hematoma is very unusual. It has been suggested that the rupture of small vessels affected by vasculitis causes secondary bleeding (1). Intracerebral hematoma may occur on admission or during hospitalization and even early treatment with acyclovir (2). Figure 1. Brain computerized tomography on admission was normal Address for Correspondence/Yaz›flma Adresi: Özlem Ethemoğlu MD, Harran University Faculty of Medicine, Department of Neurology, Şanlıurfa, Turkey Phone: +90 414 318 30 30 E-mail: [email protected] Received/Gelifl Tarihi: 08.01.2016 Accepted/Kabul Tarihi: 06.03.2016 92 Ethemoğlu ve ark.; Intracranial Hematoma in Herpes Simplex Encephalitis Figure 2. Brain magnetic resonance imaging axial T2-weighted image on admission showed increased signal intensity in the rhigt temporal lobe and left medial temporal lobe Intracerebral hematoma, which complicates HSE, is not always associated with poor outcomes. Secondary neurologic deterioration may be related to size, location, and mass effect of hematoma (3). HSE should be kept in mind in the etiology for patients who have symptoms typically suggestive of acute encephalitis and intracerebral hematoma. Ethics Peer-review: Internal peer-reviewed. Authorship Contributions Concept: Özlem Ethemoğlu, Mehmet Fırat, Kadri Burak Ethemoğlu, Mehtap Kocatürk, Design: Özlem Ethemoğlu, Mehmet Fırat, Kadri Burak Ethemoğlu, Mehtap Kocatürk, Data Collection or Processing: Özlem Ethemoğlu, Kadri Burak Ethemoğlu, Analysis or Interpretation: Özlem Ethemoğlu, Literature Search: Ozlem Ethemoğlu, Writing: Özlem Ethemoğlu. Turk J Neurol 2016;22:92-93 Figure 3. Brain computerized tomography on day 2, demonstrating a hematoma in the right medial temporal lobe with mass effect Conflict of Interest: This statement is to certify that all authors have seen and approved the manuscript being submitted. This case report has not been submitted for publication nor has it been published in whole or in part elsewhere. There is no conflict of interest in this paper. There were no external funding sources for this study. References 1. Politei JM, Demey I, Pagano MA. Cerebral haematoma in the course of herpes simplex encephalitis. Rev Neurol 2003;36:636-639. 2. Fukushima Y, Tsuchimochi H, Hashimoto M, Yubi T, Nakajima Y, Fukushima T, Inoue T. A case of herpetic meningoencephalitis associated with massive intracerebral hemorrhage during acyclovir treatment: A rare complication. No Shinkei Geka 2010;38:171-176. 3. Shelley BP, Raniga SB, Al-Khabouri J. An unusual late complication of intracerebral haematoma in herpes encephalitis after successful acyclovir treatment. J Neurol Sci 2007;252:177-180. 93 DOI:10.4274/tnd.26213 Turk J Neurol 2016;22:94 Nörolojide Öne Çıkanlar / Frontiers in Neurology Periyodik Paralizilerde Onaylanmış Bir Tedavi Seçeneği: Diklorfenamid An Approved Treatment in Periodic Paralyses: Diclorphenamide Mine Sezgin İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Periyodik Paralizilerde Onaylanmış Bir Tedavi Seçeneği: Diklorfenamid Periyodik paraliziler (PP) otozomal dominant kalıtılan, serum potasyum seviyesi değişiklikleriyle doğrudan ilişkili kas hastalıklarıdır. Kanalopatiler olarak sınıflandırılan PP, sıklıkla egzersiz ile tetiklenir. Hiperkalemik periyodik paralizi (HİP) SCN4A mutasyonları ile ilişkili iken, hipokalemik periyodik paralizler (HOP) bir kalsiyum kanal geni olan CACNA1S ve bir sodyum kanal geni olan SCN4A genlerindeki mutasyonlar ile ilişkili bulunmuştur. PP, yaşamın ilk on yılında semptom verir. Ataklar ile seyreden bu hastalık grubunda atak sıklığı karbonik anhidraz inhibitörleri [asetazolamid ve diklorfenamid (DKP)] veya potasyum tutucu diüretik tedavileri ile azaltılabilir (1). Sansone ve ark.’nın (2) yaptıkları randomize, çok merkezli, çift kör, plasebo kontrollü çalışma, DKP için sınıf 1 kanıt sağladı. Bu çalışmaya HİP tanısı almış 44 hasta ve HOP tanılı 21 hasta dahil edildi. Her iki çalışma kolu 2 aşamadan oluşuyordu; ilk aşama olan randomize, çift kör, plasebo kontrollü 9 haftalık fazı takiben tüm hastalar 1 yıl boyunca DKP ile tedavi edildi. Çalışmanın HOP kolunda, DKP ile plasebo karşılaştırıldığında ortalama atak hızında, şiddetli atak sıklığında, atak süresinde anlamlı ölçüde azalmanın olduğu saptandı. HİP kolunda ise plasebo ile karşılaştırıldığında ortalama atak hızı azalmıştı ancak bu azalma istatistiksel açıdan anlamlı değildi. Her iki kolda da DKP'nin kas gücü ve kas kitlesi üzerinde etkisinin olmadığı izlendi. En sık rastlanan yan etkiler parestezi, konfüzyon, kognitif yavaşlama ve böbrek taşı idi. HOP kolunda NaV1.4pR222W mutasyonu taşıyan ve daha önce hiç karbonik anhidraz inhibitörü kullanmamış bir hastada atak şiddetinde ve sıklığında kötüleşme gözlendi, söz konusu hastanın almakta olduğu DKP tedavisi durduruldu ve hasta çalışma kapsamından çıkarıldı. Tartışma bölümünde yazarlar tarafından iki önemli eksiklik üzerinde duruluyordu, bunlardan ilki DKP'nin asetazolamid ile karşılaştırılmamış olması bir diğeri ise sınırlı katılımcı sayısı nedeniyle genetik alt grup analizlerinin yapılamamasıydı. Son olarak, Ağustos 2015'te DKP, HYP ve HOP endikasyonları ile Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi tarafından onaylandı. Etik Hakem Değerlendirmesi: değerlendirilmiştir. Editörler kurulu tarafından Kaynaklar 1. Statland JM, Barohn RJ. Muscle channelopathies: the nondystrophic myotonias and periodic paralyses. Continuum (Minneap Minn) 2013;19:1598-1614. 2. Sansone VA, Burge J, McDermott MP, Smith PC, Herr B, Tawil R, Pandya S, Kissel J, Ciafaloni E, Shieh P, Ralph JW, Amato A, Cannon SC, Trivedi J, Barohn R, Crum B, Mitsumoto H, Pestronk A, Meola G, Conwit R, Hanna MG, Griggs RC. Muscle study group. Randomized, placebo-controlled trials of dichlorphenamide in periodic paralysis. Neurology 2016;86:1408-1416. Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Mine Sezgin, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Tel.: +90 554 304 49 03 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 11.05.2016 Kabul Tarihi/Accepted: 12.05.2016 94 DOI:10.4274/tnd.79990 Turk J Neurol 2016;22:95-96 Nörolojide Öne Çıkanlar / Frontiers in Neurology Klopidogrelin Atrial Septal Defekt Kapatılması Sonrası Ortaya Çıkan Migren Atakları Üzerine Etkisi var mı? Does Clopidogrel have an Effect on Migraine Attacks that Emerge after Closure of Atrial Septal Defects? Halil İbrahim Akçay, Murat Kürtüncü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Klopidogrelin Atrial Septal Defekt Kapatılması Sonrası Ortaya Çıkan Migren Atakları Üzerine Etkisi var mı? Transkateter atrial septal defekt (ASD) kapatılması sonrasında yeni başlangıçlı migren, hastaların yaklaşık %15’inde görülmektedir. Bu hastalarda migren atakları özellikle ilk günler ve haftalar içerisinde başlamaktadır. Kapama işlemi sonrasında aspirin ile antitrombotik tedavi 6 ay süreyle uygulanmaktadır. Yapılan erken gözlemsel retrospektif çalışmalar aspirine klopidogrel eklenmesinin daha az sıklıkta ve daha hafif şiddette migren atakları ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Rodés-Cabau ve ark.’nın (1) yapmış olduğu “Clopidogrel for the prevention of New-onset Migraine Headache following Transchateter Closure of Atrial Septal Defects” çalışması Kanada’da 6 merkezin katıldığı bir çalışma olup, 18 yaş ve üzeri klinik olarak kapatılma endikasyonu olan ASD’li hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Daha önce migreni olan hastalar, antitrombotik ilaçlara karşı alerjisi veya intoleransı olanlar, antikoagülan tedavi gerekenler, gebelik ve emzirme sürecinde olanlar ve başarısız ASD kapatma operasyonu geçirenler çalışmaya dahil edilmemiştir. Hastaların bir kısmına sadece aspirin 80 mg/gün verilirken diğer gruba aspirin 80 mg/gün ve klopidogrel 75 mg/gün verilmiştir. Bu tedavi protokolüne ASD kapatma işleminden bir gün önce başlanmış ve 3 ay boyunca devam edilmiştir. Hastalara başlangıçta klopidogrel yükleme tedavisi uygulanmamıştır. Hastalara baş ağrısı günlüğü verilmiştir ve hastaların birinci ve üçüncü ay kontrol vizitlerinde migren anketi uygulanmıştır. Tüm migren anketleri ve baş ağrısı günlükleri iki nörolog tarafından değerlendirilmiştir. Bu çalışmada primer sonlanım noktası, ASD kapatma işleminden sonra 3 ay içerisindeki aylık yeni başlangıçlı migren atak sayısı olarak belirlenmiştir. İkincil etkinlik sonlanım noktası, yeni başlangıçlı migren atak insidansı, birinci ve üçüncü ayda migren atak sayısı, migren atak şiddeti ve ilk migren atağına kadar geçen süre olarak tanımlanmıştır. Çalışmaya 2008-2014 yılları arasında toplam iki yüz doksan bir hasta dahil edilmiş ve yetmiş bir hasta daha önce migren öyküsünün olması nedeniyle çalışmadan çıkarılmıştır. Toplam yüz yetmiş bir hasta çalışmaya dahil edilmiş olup bu hastaların seksen yedisine aspirin ve plasebo (plasebo grubu) verilirken seksen dört hastaya aspirin ve klopidogrel (klopidogrel grubu) verilmiştir. Çalışma sonunda aylık ortalama migren atak sayısının klopidogrel grubunda daha az olduğu saptanmıştır. Özetle, transkateter ASD kapama sonrası ikili antiplatelet tedavisi ilk 3 ay boyunca yeni başlangıçlı migren atak sayısını ve meydana gelme olasılığını belirgin olarak azaltmaktadır. İkili tedavi alan grupta orta-ağır şiddette migren atağı görülmezken sadece aspirin kullanan hastaların üçte birinde şiddetli ve özürlülük oluşturacak düzeyde migren atakları görülmektedir. Tedavi süresi olarak 3 ay veya daha uzun bir dönem gerekip gerekmediği açısından daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir. Spencer ve ark. (2) başka bir çalışmada migrenli patent foramen ovale hastalarının transkateter kapatılma işlemi yapılmadan önce klopidogrelin migren üzerine belirgin olumlu etki yaptığını göstermiştir. Klopidogrel gibi spesifik antitrombotik tedavilerin migren atağı oluşumunu azaltma açısından olumlu etkilerinin olması, migren patogenezinde platelet ve koagülasyon kaskadının önemli olduğunu desteklemektedir. Başka çalışmalar da özel hasta gruplarında antikoagülan ve antiplatelet (klopidogrel) kullanımının migren ataklarını azalttığını göstermiştir. Fakat iki randomize çalışmada warfarin ve klopidogrelin migren ataklarının sıklığı üzerinde etkisiz olduğu saptanmıştır (3,4). Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Halil İbrahim Akçay, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Tel.: +90 506 582 74 98 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 12.05.2016 Kabul Tarihi/Accepted: 12.05.2016 95 Turk J Neurol 2016;22:95-96 Akçay ve Kürtüncü; Klopidogrelin ASD Kapama Migren Etkisi Bu çalışmada spesifik tetikleyicilerin varlığında klopidogrelin migren ataklarına karşı hayli yüksek koruyuculuğu olduğu görülmüştür. ASD kapama sonrasında artmış platelet agregasyonu olduğu gösterilmiştir ve bu durum sonucunda serotonin gibi maddelerin ve interlökin IL-1, IL-6 ve IL-8 ile tümör nekroz faktör gibi pro-enflamatuvar sitokinlerin salınımı artmıştır. Bu maddeler ise migren atağı ile ilişkili bulunmuştur. Klopidogrelin antiplatelet etkisine ek olarak antioksidan ve anti-enflamatuvar özellikleri de mevcuttur. Klopidogrelin adenozin fosfat reseptör blokajı şeklindeki vazoprotektif etkinliği migren ataklarının önlenmesinde rol oynuyor olabilir. Etik Hakem Değerlendirmesi: değerlendirilmiştir. 96 Editörler kurulu tarafından Kaynaklar 1. Rodés-Cabau J, Horlick E, Ibrahim R, Cheema AN, Labinaz M, Nadeem N, Osten M, Côté M, Marsal JR, Rivest D, Marrero A, Houde C. Effect of clopidogrel and aspirin vs aspirin alone on migraine headaches after transcatheter atrial septal defect closure: The CANOA randomized clinical trial. JAMA 2015;314:2147-2154. 2. Spencer BT, Qureshi Y, Sommer RJ. A retrospective review of clopidogrel as primary therapy for migraineurs with right to left shunt lesions. Cephalalgia 2014;34:933-937. 3. Wammes-van der Heijden EA, Smidt MH, Tijssen CC, van't Hoff AR, Lenderink AW, Egberts AC. Effect of low-intensity acenocoumarol on frequency and severity of migraine attacks. Headache 2005;45:137143. 4. Chambers JB, Seed PT, Ridsdale L. Clopidogrel as prophylactic treatment for migraine: a pilot randomised, controlled study. Cephalalgia 2014;34:11631168. DOI:10.4274/tnd.88896 Turk J Neurol 2016;22:97-98 Kongre ve Toplantılardan İzlenimler / Meeting Highlights Uğur Uygunoğlu, Melih Tütüncü İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye American Academy of Neurology (AAN) 68. kongresi bu yıl 15-21 Nisan 2016 tarihleri arasında Vancouver, Kanada’da yapıldı. Yazımızda, kongre süresince paylaşılan birçok yeni gelişmeyi ve ilerisi için ümit vaad edici çalışmaları özetledik. Kongrede sunulan en heyecan verici çalışmalardan birisi çocukluk çağı serebral adrenolökodistrofide (ALD) gen tedavisi ile ilgili sonuçların bildirildiği çalışmaydı. Otolog hematopoetik kök hücre içeren, lentiviral taşıyıcıyı kodlayan ABCD1 cDNA ile uyumlu, fonksiyonel ALDP üretimini düzeltmek için planlanmış bir gen tedavisi olan Lenti-D ile ilgili çalışmanın sonuçları paylaşıldı. Şu ana kadar 17 hastanın dahil edildiği ve halen devam eden faz II/III çalışmasında hastaların %94’ünün 6 ay sonunda nörolojik fonksiyon skorlarında ve görüntülemelerinde stabilizasyon olduğu ve bu hastalardan üçünün 2 yıllık takibini tamamladığı bildirildi. Hastaların sadece birinde ilaç ile ilişkili ciddi yan etki gözlendiği (grade 3 viral sistit), bir hastada ise ilaç ile olası ilişkili ciddi yan etki (grade 2 taşikardi) olduğu, ancak her iki hastada da standart yaklaşımlar sonrası bulguların gerilediği belirtildi. Epizodik migren tedavisinde kalsitonin gen ilişkili peptit ile ilgili yapılan çalışmalar ön plandaydı. Peptide yönelik 3 adet (LY2951743, ALD403, TEV-48125), reseptöre yönelik bir adet (AMG 334) monoklonal antikor çalışmasından bahsedildi. On iki haftalık, 2 haftada bir subkütan uygulanan faz II LY2951743 çalışmasında baş ağrısının ortalama 4,2 gün (plasebo grubunda 3 gün), ALD403 faz II çalışmasında aktif grupta baş ağrısının 5,6 gün (plasebo grubunda 4,6), aylık subkütan uygulanan AMG 334 faz II çalışmasında ise 3,4 gün (plasebo grubunda 2,3) azaldığı belirtildi. Orta evre Alzhemier hastalığında, donepezil ile birlikte 5HT6 serotonin reseptörünü hedefleyen idalopirdine kullanımının, monoterapi olarak kullanılan donepezile göre daha etkin olduğu gösterildi. İki yüz yetmiş sekiz hastanın randomize edildiği, 24 hafta süreli, faz II çift kör çalışmada, günde 3 kez 30 mg idalopirdine ile birlikte donepezil alan grupta, Alzheimer Hastalığını Değerlendirme Skalası-Kognitif Alt Skorları’nda başlangıca göre 0,77 düzelme gözlenirken sadece donepezil alan grupta 1,38 puan kötüleşme gözlendiği belirtildi. Kongrede sunulan diğer ilgi çekici bir çalışma ise kafa travmasının belirgin olduğu sporlar üzerineydi. Emekli olmuş Ulusal Futbol Ligi oyuncuları üzerinde yapılan bir çalışmada, 40 oyuncunun 17’sinde su moleküllerinin hareketine dayalı bir teknik olan difüzyon tensor görüntülemede beyin bölgeleri arasındaki bağlantıda azalma ve 12 oyuncuda travmatik akson hasarının olduğu bildirildi. Tüberoz sklerozda birçok tedaviye dirençli hastada mTOR inhibisyonu ile etki eden everolimusun nöbet sıklığını azalttığı gösterildi. Üç yüz altmış altı hastada yüksek doz (9 to 15 ng/ mL) veya düşük doz (3 to 7 ng/mL) everolimus ile yapılan faz III çalışmada, her ikisinin de plaseboya oranla üstün olduğunu (yaklaşık %40, %29 ve %15) gösteren bulgular paylaşıldı. Antipsikotiklere bağlı yüz ve ekstremitelerde gözlenen hareket bozukluklarının valbenazine ile büyük oranda düzeldiği bildirildi. Faz III randomize klinik çalışmada, plasebo ile Anormal İstemsiz Hareketler Ölçeği’nde 0,1 puanlık düşüş kaydedilirken, bu oran 80 mg valbenazine ile 3,2 idi (p<0,0001). Aynı çalışma kapasamında 40 mg valbenazine, 80 mg’ye göre daha az, ancak plaseboya göre daha anlamlı etki göstermekteydi (p=0,0021). Anti-CD20+ monoklonal antikor olan ocrelizumabın, tekrarlayan ve düzelen multipl skleroz (MS) hastalarındaki sonuçları OPERA I ve OPERA II çalışması kapsamında sunuldu. Ocrelizumab hastalarının %48’inin “no evidence of disease activity” kriterlerini doldurduğu, bu oranın interferon-1β ile tedavi edilen hastalara göre hemen hemen iki kat fazla olduğu belirtildi. Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Uğur Uygunoğlu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Tel.: +90 532 282 39 88 E-posta: [email protected] Gelifl Tarihi/Received: 14.05.2016 Kabul Tarihi/Accepted: 14.05.2016 97 Turk J Neurol 2016;22:97-98 Bunun dışında primer progresif multipl skleroz hastalarını içeren ORATORIO çalışması kapsamında 732 hastanın sonuçları poster olarak sunuldu. Sonuçlar 2015 yılındaki Avrupa Multipl Skleroz Tedavi ve Araştırma Komitesi Kongresi’nden (ECTRIMS) farklı değildi ve ilacın 12 haftalık klinik özürlülük progresyonunda %24 azalmayı sağladığı gösterildi (hazard oranı=0,76, p=0,0321). Antihistaminik olarak yaygın kullanılan klemastin fumaratın optik sinirdeki demiyelinizasyonu geri döndürebileceğine yönelik özet yayınlandı. İlacın remiyelinizasyon üzerine etkisi ve günümüzde herhangi bir tedavisi olmayan progresif multipl sklerozda etkili olabileceği tartışmada yer aldı. Ancak tüm antihistaminikler gibi bu ilacın da aşırı uykululuk ve “fatigue” üzerindeki olumsuz etkisinin, MS hastalarındaki kullanımı sınırlayabileceği belirtildi. Botulinum nörotoksininin bleforaspazm, servikal distoni, erişkin spastisitesi ve baş ağrısında kullanımı ile ilgili 2008’den itibaren yapılan yayınlar göz önüne alınarak güncellenmiş kılavuz sunuldu. Yeni AAN önerilerine göre botulinum nörotoksinin 4 98 Uygunoğlu ve Tütüncü; Kongre ve Toplantılardan İzlenimler formunun da (onabotulinum toksin A, abobotulinum toksin A, incobotulinum toksin A ve rimabotulinum toksin B) bu 4 farklı hastalıkta farklı düzeylerde etki gösterebileceği belirtildi. Üç botulinum toksin A preperatının da üst ekstremite spastisitesinde etkinliğinin olduğu (kanıt düzeyi A), abobotulinum toksin A ve onabotulinum toksin A’nın ise alt ekstremite spastisitesinde de belirgin etkisinin olduğu vurgulandı (kanıt düzeyi A). 2008’deki kılavuzdan farklı olarak baş ağrısında botulinum toksin kullanımı ile ilgili bilgiler bu kılavuzda yer aldı. Yakın zamanda periodik paralizi tedavisinde onaylanan diklorfenamid ile ilgili sunum yapıldı. Nadir görülen (1/100 000) bu genetik hastalıkta ilacın atak süresini ve sıklığını %80 ile %90 arasında azalttığı bilgisi paylaşıldı. Hastalarda yan etki olarak parestezi ve kognitif etkilenmenin olduğu belirtildi. Etik Hakem Değerlendirmesi: değerlendirilmiştir. Editörler kurulu tarafından
Benzer belgeler
Sayıyı İndirmek İçin Tıklayınız.
Editör/Editor in Chief: Murat Kürtüncü
Yardımcı Editörler/Associate Editors
Aslı Tuncer, Uğur Uygunoğlu, Tuncay Gündüz
Danışma Kurulu/Editorial Advisory Board
Cenk Akbostancı
Ayşe Altıntaş
Hülya Ap...