Nisan Mayıs Haziran
Transkript
Nisan Mayıs Haziran
Sayı 05 nisan mayıs haziran 2010 Sofra Grup kurumsal yayınıdır. Para ile satılmaz. Yönetim Imperial Tobacco Söyleşi Salih Ertör Eğitim ALEV Okulları Sağlık Dr. Mustafa Karataş Mekan Tarihi Meyhaneler 02 İçindekiler Dergi adı Sofra Grup 10 Eğitim ALEV Okulları İmtiyaz Sahibi Yaşar Büyükçetin STFA İş merkezi Ankara Asfaltı Yeşil vadi Sokak No: 3 Kat:14 Bostancı 34744 İstanbul Sorumlu Müdür Burcu Güvenç STFA İş merkezi Ankara Asfaltı Yeşil vadi Sokak No: 3 Kat:14 Bostancı 34744 İstanbul Yayın türü Yaygın süreli 12 İçerik ve Tasarım Uygulama içerik fabrikası iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. Yönetim Imperial Tobacco 20 Mekan Tarihi Meyhaneler Kore Şehitleri Caddesi, Atılım İş Merkezi No: 28 Kat:4 Daire: 4 Zincirlikuyu/ İstanbul Tel: 0212 356 2663 e-mail: [email protected] web: www.icerikfabrikasi.com Dergi yönetim yeri STFA İş Merkezi Ankara Asfaltı Yeşil vadi Sokak No: 3 Kat:14 Bostancı 34744 İstanbul Tel: 0216 578 97 14 Faks: 0216 578 98 46 e-posta: [email protected] Renk Ayrımı ve Basım APA Uniprint Basım San. ve Tic. A.Ş. Ömerli Köyü Mevkii 34555 Hadımköy / İstanbul Tel: 0212 798 28 40 22 ”Sofra Grup” Dergisi’nin içerik ve tasarımı içerik fabrikası iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. tarafından yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Sofra Grup” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Sofra Grup” markası ve logosu Sofra Yemek Üretim ve Hizmet A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz. Söyleşi Telpa 26 Sağlık Klişe diyetlerden uzak durun Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir, içerik fabrikası iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. veya Sofra Yemek Üretim ve Hizmet A.Ş., yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler nedeniyle doğabilecek maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir. 03 Kaliteli bir yaşama Yaşar Büyükçetin Sofra Grup CEO Yıllar içinde hızlı büyümemizi aralıksız sürdürdük. Bugün Türkiye genelinde günde 500 bin kap yemek üretiyoruz! Sevgili okurlar, Hepimizin amacı kaliteli bir yaşam… Kalitesi yüksek bir yaşam arıyorsanız, akıl ve beden işbirliğine dikkat etmeli, yeterince hareket etmeli, hayata olumlu bakmalı, daha az strese maruz kalmalısınız. Bütün bunların olmazsa olmazı ise sağlıklı ve dengeli beslenme… Beslenmenize özen gösterirseniz yaşam kalitenizi artırabilir, kendinizi daha zinde ve daha iyi hissedebilirsiniz. okullarda “Ye-Öğren-Yaşa” felsefesini yerleştirmeye çalışıyoruz. Ortağımız Compass Group tarafından özellikle eğitim kurumlarında çocukların sağlıklı ve dengeli beslenerek mutlu ve uzun bir yaşamın temellerini atabilmeleri için geliştirilen “Ye-Öğren-Yaşa” programını Türkiye’ye uyarlayarak uygulamaya başladık. Biz de bu konuda üzerimize düşeni yerine getirmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin toplu yemek sektörünün en önemli oyuncusuyuz ve işimizi ciddiye alarak bu yolda emin adımlarla ilerliyoruz. Bunu yaparken, insanları sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam konusunda bilinçlendirmeyi çok önemsiyoruz. Özellikle de çocukları ve gençleri… Günümüzde çocuklar çok çalışıp hızlı yaşamaya alıştırılıyor. Bu yüzden de çabuk yeme alışkanlığıyla büyüyor. İyi beslenmeyen çocuklar ve gençler de iyi öğrenemiyor. Beslenme alışkanlığının çocukken edinildiği de düşünüldüğünde, Sofra’nın çocuklarla birlikte annebabaları ve öğretmenleri dengeli ve sağlıklı beslenme konusunda bilinçlendirme çabaları daha da önem kazanıyor. Sofra Grup olarak sadece okullara ya da işyerlerine toplu yemek götürmekle kalmıyoruz. Özellikle de anaokulundan üniversiteye dek hizmet verdiği Bu nedenle hizmet verdiğimiz eğitim kurumlarında hem öğrencilere hem de veli ve okul yöneticilerine yönelik sağlıklı beslenme seminerleri gerçek- leştirmeye devam ediyoruz. Binlerce öğrenciye verilen bu seminerlerin çocuklarımızda belirli bir sağlıklı beslenme bilincini oluşturmak ve yemekhanelerde sunulan çeşitler arasından dengeli seçimler yapabilmeleri açısından oldukça faydalı olduğunu düşünüyoruz. Bu arada sevindirici bir haberi de sizlerle paylaşmak istiyorum: Yüksek standartlı sağlıklı yemek hizmetlerine 1987 yılında başladık. 1991 yılında günde 12 bin yemek pişirerek lider konumuna ulaştık. Geçen yıllar içerisinde hızlı büyümemizi ara vermeden sürdürdük ve bugün itibariyle Türkiye ge nelinde yüzlerce kuruluşa günde 500 bin yemek üretecek kapasiteye ulaştık. Emin adımlarla büyümeye devam ediyoruz. Bu sayıda da keyifle okuyacağınız bir dergi hazırladık. Hepinize sağlıklı, güvenli ve keyifli günler dilerim. Saygılarımla. 04 Söyleşi Salih Ertör 43 yıldır Mercedes-Benz Türk adıyla Türkiye’de hizmet veren Mercedes, İstanbul ve Aksaray’daki otobüs ve kamyon fabrikasıyla büyük bir fark yaratıyor. Üretimin yüzde 80’ini ihraç eden her iki fabrika, yaklaşık 5 bin kişilik istihdam yaratıyor. “Tutku, disiplin, saygı ve dürüstlük” Y ıllardır tüm dünyada lüks ve güvenli otomobilin simgesi olan Mercedes, Türkiye’de de büyük ilgi görüyor. Mercedes-Benz Türk olarak Türkiye’deki 43. yılını kutlayan marka, iki ayrı fabrikasıyla ülke ekonomisine ciddi katkı sağlıyor. Aksaray’daki kamyon fabrikasında yaklaşık bin 500 kişi, İstanbul’daki otobüs fabrikasında ise 3 bin kişi çalışıyor. Üretimin yüzde 80’ini yurtdışına ihraç eden fabrikalar hem Mercedes için hem Türkiye için büyük bir önem taşıyor. Şirket kültürü ve çalışma disiplini açısından da örnek firmalar arasında ilk sıralarda yer alan Mercedes yöneticileri; değerleri- ni tutku, disiplin, saygı ve dürüstlük ile tanımlıyor. Dünyadaki tüm Mercedes kuruluşları için müşterek olan bu değerlere, bir de yerel değerler eklenince ortaya son derece başarılı işler çıkıyor. Mercedes’in marka gücünü, Türkiye’deki faaliyet alanlarını ve işe alım politikalarını Mercedes-Benz Türk İnsan Kaynakları Müdürü Salih Ertör ile konuştuk. Ertör’ün Almanya’da başlayan Mercedes hikayesi, Türkiye’ye uzanıyor ve yaklaşık 30 yıldır devam ediyor. İnsan kaynakları konusunda başarılı işlere imza attıklarını belirten Ertör, daha yapacak çok iş var diyerek şirket hak- kında genel bir çerçeve çizdi. Ve her zaman olduğu gibi bugün de tüm dünyada, Mercedes kullanmanın ayrıcalık olduğunu söyledi. Marka açısından baktığımızda, Mercedes’te hangi değerler ön plana çıkıyor? Öncelikli değerlerimizi sıraladığımızda tutku, disiplin, saygı ve dürüstlük ilk sırada yer alıyor. Bu değerler, küresel anlamda tüm Mercedes kuruluşları için geçerlidir. Çünkü bunlar, şirket kültürünü oluştururlar. Misyon, vizyon ve değerler şirketlerin daha doğru kararlar alabilmesini sistemleştiriyor. Bu şe- 05 “CV’de ilk fotoğrafa bakarım” Mezunlar sizi CV bombardımanına tutuyor mu? Her yıl yaklaşık 50 bin başvuru oluyor. Bu oldukça yüksek bir rakam. Bunun elenmesi gerekiyor ama bizim beyaz yakalılarda yıllık alımlarımız 100’ü geçmez. 50 bin başvurunun, en az 20 bini beyaz yakalıdır. Dediğim gibi kendi yarattığımız modelle, 100 kişinin 60’ını zaten uzun dönemli stajyerlerden seçtiğimiz için geriye sadece 40 kişi kalıyor; bu da başvuran sayısına göre oldukça küçük bir rakam. CV’de ilk nelere dikkat ediyorsunuz? İster istemez ilk olarak yandaki fotoğrafa bakıyorum ve gözlerden bir şeyler okumaya çalışıyorum. Hiçbir zaman insan sarrafı olduğumu iddia etmem ama gözlerden çok şey anlaşıldığına inanırım. Daha sonra mezun olduğu okula, not durumuna, yabancı dil bilgisine ve sosyal ilgi alanlarını değerlendiririm. Ayrıca bireysel olarak toplumsal çalışmalarda yer almış kişileri önemsiyorum. Dilbilgisi takıntınız var mı? Özgeçmiş standart bir formatta değil de, uzun kilde, “kazan-kazan” ilkesiyle hem çalışanlar, hem şirket hem de toplum kazanıyor. Ayrıca değerler rekabet ortamında da fark yaratıyor. Bu nedenle bu dört değeri çok fazla önemsiyoruz ve her açıdan uygulamaya çalışıyoruz. Karar alma süreçlerinde her şey Almanya’daki merkezde mi şekilleniyor? Değerler müşterektir ama kararlar stratejilere ve ana hedeflere göre belirlenir. Mesela ana hedefimiz karlı ve istikrarlı büyümek ise bunu stratejiler belirler. Bu stratejiler de müşterek olur ama Mercedes-Benz Türk olarak biz gerçekten kendi ayakları üzerinde durabilen, sürekli olarak kaliteli, verimli ve karlı bir faaliyet sür- dürdüğümüz için stratejik partner olarak karar alma süreçlerinde etkin olabiliyoruz. Operatif ve stratejik kararlar alabiliyoruz. Zaten yaklaşık 5 bin çalışanı olan, otobüs ve kamyon üreten ve üretiminin yüzde 80’ini ihraç eden bir şirketi uzaktan kumandayla yönetmek mümkün olmazdı. Mercedes tüm dünyada her zaman ayrıcalıklı bir otomobil olmuştur. Bu hala geçerli mi? Kendi kişisel fikrimi söyleyecek olursam, bu durum değişmedi. Mercedes kullanmak hala tüm dünyada, herkes için bir ayrıcalık. Çünkü markanın arkasında ciddi bir güç, güven ve kalite var. Sürümde de hem aktif hem pasif gü- uzun cümlelerle yazılmışsa takılırım. Özellikle yabancı dil yetkinliğini ölçmek için tercüme yaptırırız. Bu tercüme, yabancı dil bilgisi kadar yetenek durumunu da gösterir. Kimi doğrudan ve net ifadeler kullanırken, kimi uzun uzun anlatır ve esas anlatmak istediği cümleyi zayıflatır. Bu şekilde test ederek, farklı sonuçlar elde ederiz. Tabii ki bunların hiçbiri tek başına yeterli değil. Birçok aşamada, farklı kişilerin gözlemleriyle kararlar alıyoruz. Almanca bilmek Mercedes’te çalışmak için hala bir ayrıcalık mı? Eskiden öyleydi ama şimdi İngilizce daha önemli. Zaten şimdiki gençler her iki dili birden biliyor. Bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamıyoruz. Üniversiteler arasında özellikle tercih ettikleriniz oluyor mu? Biz prensip olarak üniversiteler arasında kesinlikle ayrımcılık yapmamaya uğraşıyoruz. Üniversiteler arasında da belirli bir yere odaklanmak yerine, daha fazla kişiye imkan sunmaya çalışıyoruz. Gerekli kriterlere sahip herkes bizim için aynıdır. ven dediğimiz özellik var. Dizaynından üretimine kadar, her şey hayatınızı ve sağlığınızı korur. Bu yüzden Mercedes kullanmak, herkes için bir ayrıcalıktır. Türkiye’deki fabrikalarınız hangi ihtiyaçları karşılıyor? Türkiye’de biri İstanbul’da, diğeri Aksaray’da olmak üzere toplam iki fabrikamız var. İstanbul’daki fabrikada otobüs üretiliyor ve yaklaşık 3 bin kişi çalışıyor. Aksaray’da da kamyon üretiliyor ve yaklaşık bin 500 kişi istihdam ediliyor. İki fabrika da tamamen üretime dönük fabrikalar. Şasesinden son bitimine kadar her şey burada yapılır ve müşteriye teslim edilir. İçinde bulunduğumuz bina ise hem genel 06 Söyleşi Salih Ertör Doğudan batıya, kuzeyden güneye 45 ilde çalışmalar yapıyoruz. Maddi ve manevi açıdan kızlarımızı desteklemeyi çok önemsiyoruz. Çünkü kadın istihdamını artırmak Türkiye’nin en öncelikli konusu. müdürlük hem de satış ve satış sonrası teşkilatın yer aldığı bina. Burada da tabii ki müşteri hizmetleri atölyesi, büyük yedek parça deposu var. Tüm üretim ve satış hizmet zincirinin halkalarını kapsıyoruz. Ayrıca geliştirme merkeziyiz ve süreçlerimizi buna göre şekillendiriyoruz. Kamyon ve otobüs üretimi için 150 mühendis istihdam ediyoruz. Geliştirmeden planlamaya, satıştan bakıma kadar tüm ihtiyaçları karşılayacak bir yapıya sahibiz. Mercedes gibi güçlü bir markayla çalışmanın ne gibi zorlukları, kolaylıkları var? Böyle güçlü markalarla çalışmanın zorlukları da var, kolaylıkları da. Sorumlulukların ve beklentilerin yüksek olması işin zor kısmı. Bizim çalışanlarımızın bizden beklentisi, diğer firmalarda çalışanlara göre daha fazladır. Daha fazla maaş, daha fazla sosyal hak, daha fazla izin, daha esnek çalışma saatleri, daha iyi yemek ve daha iyi servis gibi… Zor zamanlarda ve kriz dönemlerinde de iş güvencesinin olması gerekiyor. Bunlar işin zor kısımları ama Mercedes’in yönetiminde profesyonel anlayış olduğu için ihtiyaçları karşılamak istediğimizde üst yönetim ve hissedarlar anlayışla karşılıyor. Her firmada bunu yapamazsınız. Çalışanlar ve toplum için bu kadar para harcamaya kalktığınızda, kolayca onay alamazsınız. Biz alabiliyoruz. Toplumsal açıdan neler yapıyorsunuz? Her yıl bin tane stajyer kabul ediyoruz. Bunun içinde yaz stajyerleri de var, yasa çerçevesinde çalıştırdığımız meslek okulu stajyerlerimiz de… 16 tane eğitim atölyemiz var. Çünkü Almanya’da çıraklara meslek eğitimi vermek çok doğal ve biz de bu 16 atölyede sırf gençleri eğitmek için istihdam ediyoruz. Bunlar her zaman üst yönetim tarafından teşvik ve destek görüyor. Sizin bir de “Her kızımız, bir yıldız” projeniz var… Evet, “Her kızımız, bir yıldız” projesi hala devam ediyor. Proje kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile birlikte, meslek lisesi ve meslek yüksek okulunda okuyan bin kızımıza burs veriyoruz. Doğudan batıya, kuzeyden güneye 45 ilde çalışmalar yapıyoruz. Maddi ve manevi açıdan kızlarımızı desteklemeyi çok önemsiyoruz. Çünkü Salih Ertör kadın istihdamını artırmak Türkiye’nin en öncelikli konusu. AB ülkeleriyle kıyasladığımızda ne kadar geride olduğumuz açık bir şekilde görülüyor. Son 10 yılda oranın yüzde 34’ten, yüzde 23’e düştüğünü biliyoruz. Bu çok ciddi bir sorun ve bir an önce düzeltilmeli. Beyninin yarısını kullanmayan bir toplumun kalkınması ve diğer ülkelerle rekabet edebilmesi mümkün değil. Okurken ya da iş hayatına başlarken insan kaynakları hedefiniz var mıydı? Almanya’da işletme okurken, İK yönetimi, sosyoloji ve işletme yöntemleri hoşuma giden derslerdi. Tezimi de İK planlaması üzerine yazdım ve ol- dukça iyi bir not aldım. Memnun kaldım ve şirketlere müracaat ettiğimde Türkiye’de de kuruluşu olan firmalar olmasını istedim. Mercedes bu firmalardan biriydi. Mercedes’in yöneticilerinden biri Türkiye’de çalışmış ve sonrasında Almanya’ya dönmüştü. Özgeçmişim onun eline geçmiş ve personel yönetimi konusunda beni önermiş. Bu şekilde yarı tesadüf, yarı bilinçli İK serüvenim başlamış oldu. Almanya’da bir yıl çalıştıktan sonra, Türkiye’ye geldim; ormanın tamamını görebilmek için genel sekreterlik ve genel müdür asistanlığı yaptım. Bu şekilde İK konusunda zenginleştiğimi düşünüyorum. Daha sonra kafamı kaldırıp da, başka yere bakamadığım için İK’da kaldım. 07 Yapılacak çok şey vardı, yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Mesleğiniz gereği sürekli insanlarla iç içesiniz. Doğru iletişim adına neler yapıyorsunuz? Bunu çok bilinçli değil de, doğal olarak yapmaya çalışıyorum. İnsanın bir kişiliği var ve bu çocukluğundan beri gelişen bir şey. Yaşadığınız her şey, sizi de bir şekilde etkiliyor. Bu etkileşim her zaman devam ediyor. Böyle bir mesleğin içine girdiğiniz zaman bu etkileşim ve doğru iletişim daha da önem kazanıyor. Öncelikle iletişimin önemini kavramak, ikinci olarak daha iyi olabileceğini bilmek; son olarak da sürekli gözlem ve değerlendirme yapmak gerekiyor. Bütün bu süreçlerde teknik olarak bir şey söylemem gerekirse, bunu “açıklık” ile tanımlayabilirim. Açıklık, doğruluk, netlik ve direkt olmanın her iki taraf için de son derece faydalı olduğunu düşünüyorum. Hala bütün iş görüşmelerine giriyor musunuz? Çok sevmeme rağmen, maalesef bütün görüşmelere giremiyorum. Arada bir kendimi tutamayıp bazı görüşmelere katılıyorum ama genelde sadece yönetici veya yönetici adayı görüşmelerine giriyorum. Bir de kendi bölümüme biri alınacaksa, mutlaka görüşmede oluyorum. Uzman arkadaşlarla, çok iyi çalışan bir sistemimiz olduğu için süreçler çok doğru işliyor. Bu konuda içim oldukça rahat. İşe alımlarda nasıl bir politika izliyorsunuz? Uzun dönem stajyer diye tanımladığımız bir model var. İşe alımlarımızın yüzde 50’den fazlasını buradan karşılamaya başladık. Her yıl 40-50 kişilik bir grubu alıyoruz ve uzun dö- nemde karşılıklı olarak birbirimizi çok iyi tanımaya başlıyoruz. Beyaz yakalılar için kadro açılsa bile hemen işe alınmıyor, bu gruptan daha iyi tanınan kişilere öncelik tanınıyor. Tüm kriterleri karşılayan ve Mercedes’e karşı tutkusu olanlarla devam ediyoruz. Devam edemediklerimiz de aldığı eğitimle dışarıda çok kolay iş bulabiliyorlar. Aynı model işçiler için de geçerli. Meslek lisesinden aldığımız öğrencileri atölyelerde çok iyi eğitiyoruz. İhtiyaç doğrultusunda istihdam ediyoruz. Burada da yine “kazan-kazan” ilkesi devreye giriyor ve tüm felsefemizi buna göre şekillendiriyoruz. İstihdamda her zaman ciddi bir hareketlilik yaşanıyor mu? Türkiye’nin durumu bizi de yakından ilgilendiriyor. Krizlerden biz de ister istemez etkileniyoruz. Üretimimizin çoğunu ihraç ediyoruz ama mesela son kriz küresel olduğu için ciddi anlamda etkilendiğimizi söyleyebilirim. Yurtiçi ve yurtdışı pazar birden daraldığından, istihdam politikaları da ciddi anlamda etkileniyor. Yılların durumuna göre, bu politikalarımızı gözden geçiriyoruz. 2010’da artış olacak mı? Kriz ortamlarında yatırımlarımızı devam ettirmek, bizim stratejik gücümüzü gösteriyor. Son büyük krizde Hoşdere fabrikamızı açmıştık. Yatırımlarımız bu yıl da devam edecek ama istihdam anlamında bir hareketlilik olmayacak. Otobüs piyasasında dışarıda da içeride de ciddi bir sıkıntı var. Kamyonda bir düzelme var ama bu çok yeterli olmayacak. Çünkü, 2008’den 2009’a yüzde 80 azalan bir üretim var. Bu yüzde 50 bile artsa, ciddi bir açık söz konusu olacak. İlave istihdam yerine, mevcut istihdamı korumak için çabalıyoruz. Dikkatli ve tedbirli davranarak, kriz dönemlerinde fazla kan kaybetmemek için uğraşıyoruz. “Sofra’ya güvenimiz tam” Sofra ile işbirliğiniz nasıl başladı? Sofra ile uzun bir geçmişimiz var. Daha önce çalıştığımız firmayı Sofra alınca, otomatik olarak çalışmaya başladık. Bazen genel müdürlükte ayrı, fabrikada ayrı bir firmayla çalışıp herhangi bir sorun yaşanırsa mağdur olmayalım diyoruz ama Sofra’nın kaliteli hizmeti her iki yeri de onlara vermemize neden oldu. Subjektif beğeni ve hijyen son derece önemli. Bir de bizim çalışanlarımız, çok fazla talepte bulunurlar. Şu zamana kadar, anlayış çerçevesi içerisinde başarıyla götürdük. Bu, sorunumuz yok ya da olmayacak anlamına gelmiyor. Sürekli kendimizi sorgulamak ve daha iyiye doğru yol almak için çabalıyoruz. Sofra ile değerlerimiz tutuyor, görüşlerimiz ortak ve güvenimiz tam. Bu tür hizmetleri dışarıdan almanın ne gibi katkıların oluyor? Bizim işimiz otobüs, kamyon üretmek ve satmak. Çekirdek sürecimizi bunlar oluşturuyor. Hem otobüs üretirim hem yemek yaparım derseniz olmaz. Tabii ki yapılır ama dağılırsınız. Bu da hiçbir fayda sağlamaz. Zaten 400 bin kişiye yemek hizmeti veren bir firmanın sinerjisini yakalamak mümkün değildir. Akıl ve mantık bu işi uzmanına teslim etmek gerektiğini söylüyor. Biz de öyle yapıyoruz ve işi Sofra’ya bırakıyoruz. 08 Çevre Tarım ve Küresel Isınma Dünyayı tehdit eden küresel ısınma; ‘yüksek oranda görüleceği‘ Akdeniz Havzası’nda dağlık kesimlerdeki bitkilerin yarısının kaybına yol açacak ve tarımsal üretimde düşüşe neden olacak. Küresel ısınma küresel kıtlık getirecek 09 K üresel ısınma kavramı, hayatımıza son senelerde yerleşti. Araştırmalar ve tahminler yapılsa da sonuçlarının böylesine vahim olacağı hiç bir zaman tahmin edilmedi. Bugün karşımızdaki tablo, doğrudan hayatımızı etkilemeye başlayan küresel ısınmanın açlık tehlikesine doğru uzanan sonuçlarının söz konusu olduğunu gösteriyor. Küresel ısınma en basit şekliyle “atmosferin alt kısımları ile okyanuslar, denizler ve kara kütleleri yüzeyindeki sıcaklık artışı” olarak tanımlanabilir. Dünya, 4,65 milyar yıllık tarihi boyunca birçok kez ısındı ve soğudu. İçinde bulunduğumuz dönemde yerküre yine ısınma sürecine girdi. Ancak bugün yaşanan ısınma, doğal nedenlerle değil, insan faaliyetleri sonucu meydana gelen sera gazları ve bunların oluşturduğu sera etkisi nedeniyle ortaya çıktı. Aletsel ölçümün yapılabildiği 150 yıldan bu yana en sıcak 20 yılın, 1990’dan bu yana olan yıllar ve en sıcak 5 yılın ise 2000’li yıllar olduğunu görüyoruz. 20. yüzyılda sıcaklık 0,75 derece civarında arttı. Bilim insanları, tedbir alınmaksızın olumsuz koşulların bugünkü haliyle devam etmesi durumunda 2100 yılına kadar dünyanın ortalama sıcaklığının 2-4,5 derece arasında artacağını tahmin ediyor. Küresel ısınmaya bağlı olarak özellikle son yarım yüzyılda kuzey yarıküredeki kar örtüsü yüzde 10 civarında azaldı. Göl ve nehirlerin yıllık buzla kaplı kalma sürelerinde yaklaşık 2 haftalık bir kısalma oldu. Yine son yarım yüzyılda dağ ve deniz buzullarında yüzde 10-15 oranında küçülme yaşandı. Buzullardaki erimeyle bağlantılı olarak 20. yüzyılda deniz seviyesinde de ortalama 17 santimetrelik bir artış görüldü. Kar örtüsündeki ve yağışlardaki azalma su kaynaklarını da olumsuz etkiliyor. Örneğin, dünyanın en büyük dördüncü gölü olan Aral, kendini besleyen su kaynaklarının bilinçsiz kullanı- mı nedeniyle tamamen kurumuş, balıkçı tekneleri göl tabanındaki kumların üzerine oturmuş durumda. Sağanak şeklinde yağışlar Sürekli ısınan bir dünyada sanılanın aksine yağış miktarı artacak. Ancak, bu yağış genellikle sağanak şeklinde olacağından sık sık sellerle karşılaşılacak. Sert ve devamlı rüzgarlar suyun topraktan buharlaşma hızını artıracak, sel ve kuraklık bir arada yaşanacak. Gücünü suyun buharlaşmasından alan kasırgalar daha sık ve daha güçlü görülecek. Sıcaklık ve nemin artmasıyla tarım alanlarına ve ormanlara daha fazla böcek ve hastalık musallat olacak. Sıcağın etkisiyle bitkiler, hayvanlar ve böcekler dağlık bölgelere ve daha kuzeye göç edecekler. Ancak, göç yolları üzerinde büyük kentler ve geniş tarım alanlarıyla karşılaşanlar buraları aşamayacaklarından yok olacaklar. Peki, Türkiye bu durumdan nasıl etkilenecek? Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye’nin (WWFTürkiye) küresel ısınma konusunda hazırladığı rapora göre, iklim değişikliğiyle 20-50 yıl içinde 2 derecelik sıcaklık artışının ciddi anlamda etkileyeceği Akdeniz ve Türkiye’de Konya Ovası, dünya üzerinde küresel ısınmadan en fazla etkilenecek bölgeler arasında. Küresel ısınma nedeniyle oluşacak 2 derecelik artış sonucunda Akdeniz iklimi daha da ısınacak, kuraklık geniş ölçüde hissedilecek ve iklimde değişiklikler görülecek. Bu sıcaklık artışı Kuzey İtalya ve Türkiye gibi denizin hafifletici etkisinden uzak kalan iç kesimlerde 5 derecelik artış olarak hissedilecek. Özellikle iç kesimlerde sıcak dalgaların ve aşırı sıcak gün sayısının artması bekleniyor. Fasulye, soya, mercimek tehlikede Akdeniz’de yıllık yağış miktarının düşmesi, yıl boyunca kurak zamanların değişmesi ve uza- ması, yangın tehlikesinin altı haftaya kadar uzaması bekleniyor. Sıcaklık ve kuraklık yüzünden tarımsal üretimin olumsuz etkileneceği, fasulye, soya fasulyesi ve mercimek gibi ürünlerin veriminin düşeceği belirtiliyor. Mevcut etkisiyle bile tüm Akdeniz Havzası’nda yağışlar son 25 yılda yüzde 20 azaldı ve daha da azalacak. 2050’d e Akdeniz’de deniz seviyesinin 2040 santimetre oranında artması bekleniyor. Bu durumdan en çok zarar görecek yerler, Türkiye ve Cezayir gibi ülkeler ve deltaları olacak. Küresel ısınma, Akdeniz’in dağlık alanlarındaki bitkilerin yarısının kaybına yol açacak. Bu durum özellikle İspanya ve Fransa’da daha vahim sonuçlara bitki türlerinin yüzde 80 oranında kaybolmasına neden olacak. Güneydoğu Bölgesi’nde yaşanan sel, ülke genelinde kışın daha kısa sürmesi gibi olaylar, küresel ısınmaya ve iklimlerin değişmesine bağlanıyor. Sellerin daha da artacağı belirtiliyor. Küresel ısınma Türkiye’yi sıcak dalgalarının süresinin altı haftaya uzamasıyla etkileyecek. Yangın tehlikesi ve kurak günlerin sayısı üç haftayı aşacak. Ne yapmalı Türkiye’nin öncelikle tarım politikasını sulama tekniklerini değiştirmesi gerekiyor. Bireysel olarak da önümüzdeki sürece hazırlanmak zorundayız. Su tüketiminde bilinçlenmek ve bilinçlendirme çalışmalarına destek olmalıyız. “Dikkat etmezsek neyle karşılaşacağız?” sorusunun yanıtı ise oldukça tatsız: İklim değişikliğinin etkisiyle susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalmak an meselesi. Bilimsel araştırmalara bakacak olursak, Türkiye su fakiri ülkeler arasına girecek. Giderek azalan yağışlar, kaçak su kullanımı ve yeraltı suyuna olan yoğun talep sonucu yeraltı su seviyeleri hızla düşecek. Yeraltı kaynaklarında eksilen tatlı suyun yerine tuzlu su girişi olacak ve bunun etkisiyle yeraltı suları nicelik ve nitelik bakımından sürekli olarak bozulacak. 10 Eğitim ALEV Okulları Özel ALEV Okulları, yaklaşık 12 yıldır ilkelerinden ödün vermeden büyük başarılara imza atıyor. Okulun bu kısa süre içerisinde katettiği mesafeyi, öğrenci profilini ve gelecek planlarını Özel ALEV Okulları Genel Müdürü Selman Behmauras ile konuştuk. “Başarılı ve mutlu bireyler yetiştiriyoruz” Ö zel ALEV Okulları, 1998’den beri eğitim hayatında ciddi başarılara imza atıyor. İlkelerinden taviz vermeden, geleceğe dair ciddi planlar yapan okulun eğitim sistemi de güçlü bir kadro tarafından şekillendiriliyor. Kültür alanında ve iş yaşamında önemli bir yer edinen Sankt Georg Avusturya Lisesi Mezunları tarafından 1994’te kurulan Avusturya Liseliler Vakfı’nın kurduğu okul, kısa zamanda büyük ilgi görmüş. Almanca ile birlikte İngilizcenin de öğretildiği okulda, ayrıca İspanyolca da seçmeli dil olarak veriliyor. Tüm öğrencilerinin bireysel farklılıklarını, becerilerini, yeteneklerini ve geliştirmeleri gereken yönlerini göz önünde bulundurarak çalışmalarına devam eden Özel ALEV Okulları’nın 12 yıllık hikayesini, öğrenci profilini ve geleceğe dair planlarını okulun Genel Müdürü Selman Behmauras ile konuştuk. Modernleşme sürecinde temel hedeflerinin yeni kuşaklara ihtiyaçları olan eğitimi sağlamak; gelecek yaşamlarında onları başarılı ve mutlu kılmak olduğunu belirten Behmauras, sürekli artan öğrenci talebinin başarılarının yansıması açısından ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Geriye dönüp baktığınızda 1998-1999’da eğitim yılında başlayan serüveniniz şu anda nasıl bir seyir izliyor? ALEV Okulları bu yıl 12. yılını kutluyor. Bu 12 yılda akademik alanda olduğu gibi, kültürel ve sportif etkinliklerde de Selman Behmauras başarılara ismimizi yazdırmayı başardık. Kat edilen mesafe büyük olsa da her geçen yıl hedeflerimizi ve eğitim kalitemizi yükselterek ilerlerken, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerine bağlı, onları daima yaşatmaya gönül veren, Türkiye Cumhuriyeti’ni o nun çizdiği yolda uygarlık düzeyine taşıyacak bireyler yetiştirmenin görev bilincini ve gururunu taşımaya devam edeceğiz. Eğitimde fark yaratmak için neler yapıyorsunuz? Eğitim ve ilkelerimizden ödün vermeden tüm öğrencilerimizin bireysel farklılıklarını, becerilerini, yeteneklerini ve geliştirmeleri gereken yönlerini göz önünde bulundurarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Öğrencilerimiz araştırma, sorgulama, irdeleme, konulara analitik yaklaşabilme becerileri edinerek; onları tüm hayatları boyunca ileriye taşıyacak ve kaliteli bir öğrenme süreci yaşıyorlar. Artan öğrenci başvuru talepleri de bu gayretimizin çevreye olumlu yansıdığını gösteriyor. Temel hedefiniz nedir? Modernleşme sürecimizde temel hedefimiz; yeni yetişen kuşaklara gereksindikleri eğitimi sağlamak, daha da önemlisi onları gelecek yaşamlarında başarılı ve mutlu kılmaktır. Ayrıca okul olarak öğrencilerimizin gelecek hedeflerini oluşturmada ve planlamada öğrencilerimize büyük destek veriyoruz. Bunun yanı sıra dünya insanı olarak yetiştirmeye çalıştığımız öğrencilerimize iki yabancı dili; Almanca ve İngilizceyi de etkin kullanabilecekleri düzeyde öğretmeyi hedefliyoruz. Özellikle dil konusunu çok önemsiyorsunuz. Bu, eğitim için nasıl bir önem taşıyor? Yabancı dil eğitimi gençlerin çağı yakalaması için oldukça önemli. Evrensel 11 ölçüde yabancı dil bilmek, iletişim kurabilmek ve başarılı olabilmek için büyük önem taşıyor. Yabancı dille eğitim veren okullardan mezun olan öğrenciler iş hayatında, akademik başarılarının yanı sıra aynı zamanda evrensel ölçekte geçerli bir dili daha iyi kullandıkları için, öncelikle tercih ediliyorlar. Biz de bu yüzden dil konusunu çok önemsiyoruz. Almancanın yanı sıra İngilizceyi de ikinci yabancı dil olarak öğrenme fırsatı sunan okulumuzda, öğrenciler beşinci sınıftan itibaren uluslararası geçerliliğe sahip Avusturya Dil Diploması (ÖSD) ve Cambridge Sertifikalarını almaya hak kazanıyor. Bunlara ek olarak lise öğrencileri DSD (Deutsches Sprachdiplom - Almanca Dil Diploması) ve IBT (Internet Based Toefl) sınavlarına hazırlanıyor. Bu programlar özellikle eğitimlerine yurtdışında devam etmek isteyen öğrencilere büyük kolaylık sağlıyor. Öğrenci seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Bizi tercih eden öğrencilerden ve velilerden okulumuzun ilkelerini ve vizyonunu benimsemelerini bekliyoruz. Özel ALEV Okulları, misyonu çerçevesinde kaliteli eğitim sunma ve öğrencilerini hayata en iyi şekilde hazırlama gayreti içerisindedir ve okul olarak, öğrencilerimizin çok yönlü yetişmelerine önem veriyoruz. Her çocuğun potansiyelini ve güçlü yönlerini ortaya çıkarmaya yönelik uygulamalarla, öğrencilerimizin akademik, sosyal, kültürel, sportif ve sanatsal yeteneklerini belirleyip bu özelliklerini geliştirmeyi hedefliyoruz. Hocaları seçerken neleri ön plana çıkarıyorsunuz? Eğitim ve yönetim kadromuz için yol göstericimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün yurtdışına gönderdiği başarılı gençlere yazdığı telgrafta vurguladığı cümledir: Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum; Alevler olarak geri dönmelisiniz… Bu yüzden öğretmenlerimizin ve yöneticilerimizin çabalarının odağında, çocuklarımızı kıvılcımlardan alevlere dönüştürecek bu donanım ve birikimi kazandırma arzusu bulunuyor. Özel ALEV Okulları ailesinin her bireyi iyi insan olmaya, birlikte çalıştığı mesai arkadaşları ile çevresine saygılı olmaya, ekip ruhu içerisinde hareket etmeye; öğrencilerinin en sağlıklı ve huzurlu ortamda eğitim görmesini sağlamaya, öğrencilerin ve velilerinin istek ve ihtiyaçlarına çözüm üretmeye önem verir. Aramıza katılan her yeni arkadaşımızın da bu bilinç ve prensiple okulumuza katma değer getirmesi bize ayrıca güç katıyor. Öğrenciler en çok hangi derslere ilgi gösteriyor? Biz öğrencilere özgüvenle davranacakları ve farklı konulara ilgi duyabilecekleri bir okul ortamı yarattık. Okulumuzda öğrenci merkezli, dinamik, etkileşimsel bir eğitim programı uygulanıyor. Öğrencilerin akademik ve sosyal yönden dengeli bir şekilde gelişimlerini sağlaması, okulun temel yaklaşımlarından biridir. Bu nedenlerden dolayı öğrencilerimiz sadece belirli derslere ilgi gösterip, diğerlerinden sıkılmıyor. Her dersten ayrı bir key alabiliyorlar. Özel okullar eğitimde eşitsizlik yaratıyor eleştirisini ne diyorsunuz? Özel okullar oransal durumunun çok ötesinde aksine sisteme ciddi katkılar sağlıyor. Eğitimde eşitsizlik konularına cevap olarak bu okullar yaptıkları örnek çalışmalarla öğretim programlarının geliştirilmesi ve uygulama örnekleriyle Milli Eğitim çalışmalarına ışık tutmaktadır. Bu açıdan baktığımızda eğitimde eşitsizlik oluşturmaktan öte eğitime sunduğu katkılar daha fazladır. Ayrıca bu okulların sistem içinde ilk yer alışları daha çok yabancı dil alanında olduğu için, Türkiye’nin dışa açılması ve çeşitli kültürlerle etkileşiminde de önemli payı olduğunu düşünüyorum. Ekonomik durumu iyi olmayanlara burs imkanı sağlıyor musunuz? Okulumuzda burslu öğrenciler de eğitim görüyor. Aralarında yakın çevrede oturan ekonomik durumu uygun olmayan öğrenciler olduğu gibi, hali hazırda öğrencimiz olan ama ailesi ülkemizi ve dünyayı etkileyen ekonomik krizden etkilenmiş öğrenciler de yer alıyor. “Sofra, bizim için büyük avantaj” Sofra ile yaptığınız iş ortaklığından memnun musunuz? Sofra ile kuruluşumuzdan bu yana birlikte çalışıyoruz. Çalışmaya başladığımız günden beri tam 12 yıldır değişmeyen ve kesintisiz memnuniyet ilkesini benimseyen Sofra; işini devamlı, güvenilir ve kaliteli hizmet anlayışı ile özenle sürdürüyor. İlk sene 146 öğrenci ile eğitim hayatına başlayan Özel ALEV Okulları büyüdükçe ve kuvvetlendikçe, Sofra gibi güçlü iş ortaklarının olmasının avantajını yaşıyor. “Ye, öğren, yaşa” uygulamasının öğrencilere ne gibi katkıları oluyor? Okulumuzda anaokulundan lise sona kadar “Ye, öğren, yaşa” felsefesini yerleştirmeye çalışıyoruz. Beslenme çocukların gelişimi açısından çok önemli bir yer kaplıyor ve iyi beslenemeyen çocukların iyi bir performans sergileyemeyeceği gibi öğrenimlerinin de etkileneceği söylenebilir. Bu yüzden Sofra’nın anne, baba ve öğretmenleri dengeli ve sağlıklı beslenme konusunda bilinçlendirmesi bizim için günden güne önemini arttırıyor. Bu yüzden bu projeyi çok onemsiyoruz. Proje sayesinde öğrencilerimizin yeterli ve sağlıklı beslenme konusunda farkındalıkları arttı ve okul dışı yaşantılarının da olumlu yönde etkilendiğini görüyoruz. Bu tür hizmetleri dışarıdan almak işinizi kolaylaştırıyor mu? Bizim uzmanlık alanımız eğitim, dolayısı ile eğitim dışındaki hizmetleri bünyemizde veremeyiz. Yemek, profesyonellik gerektiren bir iş ve yıllarca edinilen tecrübe sonrasında bir noktaya gelinebiliyor. Biz nasıl eğitim sektöründe iddialıysak, ortak çalıştığımız firmaların da en az bizim kadar iddialı olmasına özen gösterdik. Sofra, sektörü içerisinde en büyük firma ve çok iyi bir hizmet veriyor. Verdiğimiz her hizmetin kusursuz olabilmesi için profesyonellere güvenmek çok önemli. Biz de bu konuda Sofra’ya çok güveniyoruz. 12 Yönetim Imperial Tobacco “Her açıdan fark yaratıyoruz” Imperial Tobacco’nun Türkiye’deki fabrikası beş yıl önce Manisa’da kuruldu. Bölge açısından büyük önem taşıyan fabrikanın kuruluş hikayesini ve istihdam politikalarını fabrikanın İnsan Kaynakları Müdürü Yasemin Akkozak Akbey’le konuştuk. I mperial Tobacco, üretim miktarı ve teknolojik altyapısıyla dünyanın dördüncü en büyük sigara üreticisi. Sigara, tütün ürünleri, sarma kağıtları ve aksesuarları üreten Imperial Tobacco, 160’dan fazla ülkede toplam 39 bin kişiyi istihdam ediyor. Firmanın lider pazarı ise İngiltere. Grubun dünya genelindeki 56 üretim tesisinde 120 farklı marka üretiliyor. Türkiye’deki fabrika ise tam beş yıl önce Manisa’da kuruldu. Bölge açı- sından büyük önem taşıyan fabrika, her açıdan fark yaratıyor. Fabrikanın kuruluş hikayesini, şimdiki durumunu, gelecek planlarını ve istihdam politikalarını fabrikanın İnsan Kaynakları Müdürü Yasemin Akkozak Akbey’le görüştük. Manisa’daki fabrikanın bölge açısından son derece önemli olduğunu belirten Akbey, istihdam açısından bölgedeki insan kaynağının yeterli olduğunu söyledi. Eleman alacakları zaman ön- 13 “İşim, eşim ve kızım” Kendinize vakit ayırdığınızda neler yapıyorsunuz? Hayatım işim, eşim ve kızım üçgeninde geçiyor. Kendime vakit ayırdığım zamanlarda kızım ve eşimle değişik yemekler yapmayı, yeni lezzetler keşfetmeyi, arkadaşlarımızla buluşmayı, ailece sinemaya gitmeyi ve seyahat etmeyi çok seviyorum. Eşimle zaman buldukça salsa yapıyoruz. Haberkoliğiz. Evimizde zaman geçirmek de bizi çok mutlu ediyor. Manisa ya da İzmir’de en çok ne yapmak hoşunuza gidiyor? Ben fabrikaya erkenden gelmeyi seviyorum. Sabah yollar çok güzel ve sakin oluyor. Manisa’nın doğası insana huzur veriyor. Akşam trafiği ise biraz daha sıkıntılı. Manisa’da her ay düzenli olarak İK yöneticilerinin katıldığı, gündemi ve gelişmeleri takip ettiğimiz bir grubumuz var. Bu toplantılara katılmayı çok seviyorum. İzmir’de yaşamak çok keyifli. İnsanların birbirine olan hoşgörüsü, pek çok kültürün bir arada yaşaması ve kendine güvenen, güler yüzlü insanların olması İzmir’i farklı kılıyor. Kordon’un tadı başka yerde yok. celikle içeriye baktıklarını vurgulayan Akbey, Türkiye’deki yatırımların merkez tarafından da oldukça önemsendiğine dikkat çekti. Genel olarak değerlendirdiğimizde Türkiye diğer ülkeler arasında nasıl bir konuma sahip? Imperial Tobacco, 56 fabrika ve 39 bin çalışanıyla hızla büyüyor. Türkiye de bu fabrikaların olduğu ülkelerden ve en önemli oyunculardan biri. Bu yüzden Manisa’daki fabrika çok önemseniyor. Türkiye’deki fabrika da, sıfırdan inşa edilen çok büyük yatırımların yapıldığı ilk fabrika. Biz, her açıdan fark yaratıyoruz. Buradaki bütün işlemler Türkiye’de mi yapılıyor? Sigaralarımızın tüm üretilme işlemi Manisa’daki fabrikada yapılıyor. Sadece, tütünlerin bir kısmı ve bazı paketleme malzemeleri dışarıdan geliyor. İthal ettiğimiz tütün ve diğer paketleme malzemeleri dünyadaki diğer Imperial Tobacco fabrikalarına da malzeme tedarik eden global tedarik merkezlerinden geliyor. Üretimimiz işinde çok iyi olan, başarılı bir ekip tarafından Türkiye’de yapılıyor. 14 Yönetim Imperial Tobacco “İstihdam, paketleme ve yan sanayi anlamında bölgeye ciddi anlamda katkı sağlıyoruz. Donanımlı iş gücü istihdamı açısından da oldukça başarılıyız. Gerek yönetici gerekse üretimde çalışan ekip arkadaşlarımız yurtdışındaki projelerde görev alıyor.” Fabrikanın Türkiye’de olması sektöre ne tür katkılar sağlıyor? İstihdam, paketleme ve yan sanayi anlamında bölgeye ciddi anlamda katkı sağlıyoruz. Donanımlı işgücü istihdamı açısından başarılıyız; yurtdışına gerek yönetici gerekse üretimde çalışan ekip arkadaşlarımızı kısa ve uzun süreliğine projelerde görevlendiriyoruz. Toplam üretimin ne kadarı Türkiye’de yapılıyor? Manisa fabrikası, Türkiye pazarında başarılı olmak için kuruldu. Hedef şu anda Türkiye pazarında hızla büyümek. Türkiye pazarında artan bir grafiğimiz var ve o yönde çalışıyoruz. Yasemin Akkozak Akbey Peki sizin sektörle tanışmanız nasıl oldu? Dokuz Eylül Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun oldum. Daha sonra ABD’ye gittim ve işletme yüksek lisansımı tamamladıktan sonra, bir süre orada çalıştım. Türkiye’ye dön- 15 “Sofra, en büyük motivasyonumuz” Sofra ile nasıl bir işbirliğiniz var? Biz bu işe hep birlikte başladık. İbrahim Bey, Sofra’nın çok özel bir yöneticisi ve kendisi gibi müthiş ekipler yetiştiriyor. Müşterinin neye ihtiyacı olduğunu, ne isteyebileceğini bilen biri ve kendisi gibi elemanlar yetiştiriyor. Bizim işimizi de bu hizmet anlayışı kolaylaştırıyor. Benim sorunuma kendi sorunu gibi çözüm yaratan Sofra ekibi ile birlikteyim. Bu da çalışan memnuniyetini arttırıyor. Bilgi, inanç ve eyleme dönüşünce güç olur. Sofra ve Imperial güçlü işbirliği içerisindedir. Peki bu tür hizmetleri dışarıdan almanın ekonomik anlamda ciddi katkıları oluyor mu? Mutlaka oluyor. Kendi profesyonel alanımızın dışındaki bir iş kolu olduğu için Sofra’nın gösterdiği titiz ve detaylı çalışma bizleri memnun ediyor. Dolayısıyla kendimizi ekonomik anlamda da güvende hissediyoruz. Çünkü bu, onların işi ve benden daha iyi uyguluyorlar. Ortak hedeflerimiz için, ortaklaşa çalışıyoruz. düğümde de British Tobacco’da dönemsel olarak Tekel projesinde yaklaşık bir sene çalıştım. Bu dönemin sonunda da Imperial Tobacco’da işe başladım ve altı yıldır keyifle çalışıyorum. Şirket değerleri açısından baktığımızda neler ön plana çıkıyor? Biz eğlenerek iş yapmayı seven, sorumluluk bilinci olan, çalışma isteği yüksek bir ekibiz. Değerlerimiz de sonuç odaklılık, günlük kararlara hızlı uyum becerisi, çalışkanlık ve dürüstlük. İK politikanız nedir? Üretime inen, ekibi dinleyen, sorunlara birlikte çözüm bulan, güler yüzlü ve kapısı herkese açık bir duruşumuz var. Uygulamalarımız doğru olmalı ki, devir oranı çok düşük bir firmayız. Şirkete bağlılık oranımız yüksek. Dolayısıyla, eleman alımı çok az gerçekleşiyor. Aldığımız elemanlar da hep donanımlı ve birkaç işi bir arada götürebilecek insanlar. Eleman alacağımız zaman önce içeriye bakıyor ve çalışanlarımız arasından uygun birisinin olup olmadığını araştırıyoruz. İçeride bu pozisyon için uygun eleman yoksa ilanımızı veriyor. Kritik pozisyonlarda ise danışmanlarla çalışıyoruz. Çalışmalarımızı hedeflerle yönetiyoruz ve perfor- mansımızı bu şekilde değerlendiriyoruz. Ve yıl sonunda da başarılarımızı hep birlikte yılsonu partileriyle kutluyoruz. İstihdam açısından bulunduğunuz bölge sizin için uygun mu? İzmir ve Manisa kaliteli işgücünün istihdam edilmesi açısından oldukça zengin bir bölge. Başarılı bir CV nasıl olmalı? Aday kendini, yaptığı işi yeterince anlatabilmiş mi öncelikle bunlara bakıyorum. Örneğin son arayışımızda 802 tane başvuru yapıldı. O CV’leri aldığımızda kişinin kağıt üzerinde şansını kendisinin zorlaması lazım. 802 kişinin arasından sıyrılması için farklılaşması lazım. Bu açıdan hangi projelerde yer aldığını, çalıştığı firmaya nasıl bir katkı sağladığını çok iyi anlatması gerekiyor. İK’nın ne gibi zorlukları, kolaylıkları var? Denge yönetimi İK’nın olmazsa olmazı. İşimin en zor yanı başarılı, gelecek vaat eden CV’lerin tamamına iş imkanı yaratamamak. İşimin en güzel yanı ise insanların hayatlarına dokunmak; gelişimlerine aracı olmak. Sizin ekibin en ilginç yanı hepinizin kadın olması. Bu sizin özel tercihiniz mi? Bu özel bir tercih olmadı; ancak aşçılarımızın ekip içinden yükseltilmesi yönetsel bir tercihti. Sofra ekibinden ayrılan arkadaşlar oldukça bayanlara şans vermek istedik. Ekibimizdeki kadınlar işyerine bağlı, çalışma motivasyonları yüksek, temiz ve titizler. Ayrıca yeniliklere çok açıklar. Ancak önemli olan kadın ya da erkek olmak değil işinde başarılı olmak, artı değer yaratabilmek, işini sevmektir. Peki çalışanlardan ne tür geribildirimler alıyorsunuz? Bizim en büyük günlük motivasyonumuz Sofra ve hazırladığı yemekler. Zaman zaman çalışanlarımız evlerinden tarif getirip, buradan da evlerine tarif götürüyorlar. Herkes yemekleri yakından takip ediyor ve dışarıda bizim fabrikanın yemekleri konuşuluyor. En büyük sıkıntımız yemek çeşitlerinden hangisini seçeceğimizi bilemeyip, zaman zaman fazla kaçırmamız. Dışarıdan gelen yabancı konuklar da yemeklerimizi çok beğeniyor. Bu bizi son derece mutlu ediyor. Dünya mutfakları, Türkiye’den yöresel yemekler ve müzikli aktiviteler de vazgeçilmezlerimiz arasında ilk sırada yer alıyor. 16 Mutfak Yaz Menüsü Yemek “aşk”la yapılır Altı yıldır Sofra Grup bünyesinde çalışan ve İtalyan mutfağı konusunda uzman olan Deniz Yılmaz, küçük yaşlardan beri yemekle ilgileniyor. 47 kişilik ekibiyle mutfakta harikalar yaratan Yılmaz, lezzetli yemeğin sırrını aşk ve tutkuyla tarif ediyor. Deniz Yılmaz S ofra Grup’un ödüllü aşçılarından Deniz Yılmaz’ın, Çeşme Altın Yunus Otel’de başlayan mutfak macerası Anadolu Sağlık Merkezi’ndeki Zeugma Restoran’da devam ediyor. Küçük yaşlardan beri yemeğe ve mutfağa oldukça meraklı olan Yılmaz, zamanı geldiğinde bu işin eğitimini de almış. Alaçatı Aşçılık Eğitim Okulu’nda işini teknik kısmını öğrendikten sonra, birçok otel ve restoranda pratik bilgisini geliştirmiş. Özellikle İtalyan mutfağı konusunda uzman olan Yılmaz, Fransız ve Meksika mutfağı konusunda da kendine oldukça güveniyor. Sağlıklı beslenme konusunda Akdeniz mutfağından taviz vermeyen aşçıbaşı, güzel yemek yapmanın sırrını ise “aşk”la tarif ediyor. Çünkü Yılmaz’a göre yemek yaparken aşkla, tutkuyla yapmazsanız yemeğin tadı tuzu olmazmış. O ekibiyle bunu çok iyi beceriyor ve toplu yemek yapsalar da asla bu özenden vazgeçmediklerine dikkat çekiyor. Bir gıda mühendisi, bir işletme müdürü ve bir aşçıbaşıyla birlikte toplam 47 kişinin hizmet verdiği Zeugma Restoran, yedi gün 24 saat açık. Burada hastalar için günde altı; misafirler, çalışanlar ve refakatçiler için de beş öğün yemek çıkıyor. Özellikle hastalar için hazırlanan yemekler konusunda son derece titiz olan ve özel olarak eğitilen ekipte her şey kuralına göre işliyor. Bu nedenle hem hastalar hem de misafirler hastanedeki yemeklerden oldukça memnun. Öyle ki, Anadolu Vakfı’nın birçok özel yemeği de burada düzenleniyor; en lezzetli Yılmaz’ın seçimleri ve aynı ekibin sunumuyla sofralardaki yerini alıyor. Ödüllü aşçıbaşı Deniz Yılmaz, Sofra Grup dergisi için yaza özel bir menü hazırladı. Menüde ilk sırada kabak çiçeği dolması, pizzacı usulü bonfile ve herkesin beğenerek yediği volcano tatlısı var. Bütün bu yemekler, Zeugma Restoran’da her şeyin ne kadar lezzetli hazırlandığını kanıtlar nitelikte. 17 Kabak çiçeği dolması Malzemeler (4 kişilik) 20 adet kabak çiçeği, 2 adet orta boy kuru soğan, 300 gr. pirinç, 1 tatlı kaşığı dolmalık fıstık, 1 tatlı kaşığı kuş üzümü, 6 yemek kaşığı zeytinyağı, 6 su bardağı su, 1 tatlı kaşığı tarçın, 1 tatlı kaşığı yenibahar, yarım demet dereotu, yarım demet taze nane, 1 tutam toz karabiber, 1 tutam tuz, 1 tutam toz şeker, 1 adet limon. Hazırlanışı 2 adet orta boy kuru soğan piyazlık doğranır. Soğanlar 3 yemek kaşığı zeytinyağıyla kavrulur. 1 tatlı kaşığı dolmalık fıstık ilave edilir ve kavrulmaya devam edilir. 300gr. pirinç tencereye eklenir ve pirinçler kavrulduktan sonra suda bekletilmiş kuş üzümleri ilave edilir. Karışıma yenibahar, tarçın, tuz, karabiber ve toz şeker ilavesinden sonra 3 su bardağı su konularak kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirilir. Kabak çiçeklerinin alt kısmındaki yeşil yapraklar kesilir ve hazırlanan harç ile doldurulur. Tencereye dizilir. Üzerine 3 yemek kaşığı zeytinyağı, bir tutum toz şeker, birkaç dilim tıraşlanmış limon ve 3 su bardağı su ilave edilir. Kısık ateşte 20 dakika pişirilir. Pişirme işleminden sonra soğutulur ve soğuk servis edilir. Pizzacı usulü bonfile Malzemeler (4 kişilik) 12 parça dilimlenmiş bonfile (60 gramlık), 12 adet kurutulmuş domates, 1 tutam dilim zeytin, 120 gr. kaşar peyniri, 1 tutam kekik, 2 diş sarımsak, 1 su bardağı zeytinyağı, yarım adet kuru soğan suyu, karabiber ve tuz. Sos için malzemeler 10 adet orta boy domates, 1 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı domates salçası, yarım bardak su, 1 diş sarımsak, tuz ve şeker. Hazırlanışı 1 su bardağı zeytinyağı, yarım adet kuru soğanın suyu ve bir diş sarımsak çırpılır. Bonfile dilimleri bu karışımda bir gün marinasyona bırakılır. Izgara ya da teflon tavada bonfile dilimleri pişirilir. Her bir dilim bonfile üzerine birer dilim kurutulmuş domates ve dilimlenmiş zeytin ilave edilir. Üzerine hazırlanmış olan sos eklenir; bir tutam kekik ve rendelenmiş kaşar ilave edilip 180 derecelik fırında kaşar peyniri eriyinceye kadar pi- Volcano Malzemeler (4 kişilik) 175 gr. bitter çikolata, 125 gr. tereyağı, 75 gr. un, 80 gr. toz şeker, 5 adet yumurta Hazırlanışı Çikolata ve tereyağı benmari usulü eritilir. Karışım soğuduktan sonra içerisine un, şeker yumurta ilave edilir. Daha sonra mikserde 5 dakika çırpılır. 4 adet ısıya dayanıklı porselen ya da alüminyum kase yağlanıp unlanır ve karışım bu kaselere dökülür. Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında 7-8 dakika pişirilir. İsteğe göre dondurma eşliğinde servis edilir. şirilir. İsteğe göre haşlanmış sebze ve fırınlanmış patates ile servis edilir. Sosun hazırlanışı Domateslerin kabukları soyulur, suyu sıkılır ve rendelenir. Tavada zeytinyağı ve salça kavrulur üzerine rendelenmiş domates ilave edilir. Koyulaşana kadar kısık ateşte pişirilir. Daha sonra bir diş sarımsak, biraz tuz ve şeker ilave edilir. 18 Konsept Sofra kültürü Sofraları süsleyen hikayeler Her gün yemek hazırlarken ya da yemek yerken kullandığımız aletlerin geçmişini, nasıl ortaya çıktıklarını ve ilk kim tarafından kullanıldığını hiç merak ettiniz mi? İşte sofralarımızın vazgeçilmez aletlerinin kısa hikayeleri. H emen her gün vaktimizin çoğunu mutfakta geçiriyoruz ve günde en az üç öğün yemek yiyoruz. Çünkü beslenmek insanoğlunun en temel ihtiyacı. Bu temel ihtiyacı karşılarken, kullandığımız aletler ise hayatımızın vazgeçilmezleri. Kullandığımız çatal, bıçak, kaşık üçlüsü; ızgara ve kızartmalar yaptığımız, sahanda yumurta hazırladığımız tavalar; pilav pişirdiğimiz, makarna haşladığımız tencereler, tuzluklar ve sayısız araç gereç… Bütün bunlar herkesin mutfağında başköşedeki yerini alır ve nerede olursak olalım, masaya özenle dizilir. Buna rağmen yemek hazırlarken veya yerken kullandığımız aletlerin geçmişi, nasıl ortaya çıktığı ya da ilk kim tarafından kullanıldığı çok da merak edilmiyor. Onlar hep varmış gibi davranıyoruz. Oysa ki, her birinin ayrı bir hikayesi var. İşte, sofralarımızda her gün kullandığımız küçük aletlerin, ilginç hikayeleri… Çatal Sofraların vazgeçilmez üçlüsünden biri olan çatalın, ilk Yunanlılar tarafından kullanıldığı biliniyor. Daha sonra MS 7. yüzyılda Ortadoğu’daki zengin ve itibarlı ailelerin masalarında yaygınlaşan çatal, 13. yüzyılda Bizanslılara onlardan da İtalyanlara geçmiş. Fransa’da ise gösterişe kaçtığı düşünüldüğü için kabulü çok yavaş gerçekleşmiş. Çatal 1600’lü yılların ortalarında yeniden itibar kazanmış, kraliyet ailelerinin ve zengin sofralarının vazgeçilmez lüksü haline gelmiş. Günümüzde ise sadece lüks sofraların değil bütün sofraların değişmez araçlarından biri. Bıçak Sofraların vazgeçilmez üçlüsünün bir diğeri olan bıçak, 1365 yılından sonra masada yerini almış. Tam olarak ne zaman icat edildiği belli olmayan bıçak, şu anda mutfak eşyası olarak kullanımsa da tarihte uzunca bir dönem silah olarak kullanılmış. Mesela Ortaçağ Avrupa’sında ev sahibi asla masaya bıçak getirmezmiş; herkes kendi bıçağını belinde taşırmış. Tarihin belli dönemlerinde toplumsal şiddet arttığı için, bıçağın sofralarda yasaklandığı zamanlar da olmuş. Örneğin, 1669’da Fransa Kralı 14. Louis bütün sivri uçlu bıçaklarının yemek masalarında kullanımını ve sokaklarda taşınmasını yasaklamış. Kaşık Çok eski zamanlardan beri kullanılan kaşığın atası aslında deniz kabuklarıdır. Çok eski zamanlarda insanlar kaşık yerine deniz kabuklarını kullanırlarmış. Zaten Latince ve Yunancada da kaşığın anlamı spiral şeklindeki sümüklü böcek kabuğu anlamına gelen “cochlea” kelimesinden türetilmiş. Sofraların vazgeçilmezi olan kaşık günümüzdeki formunu ise M.S. 1. yüzyılda Romalılar döneminde kazanmış. Romalılar ve Bizanslılar tarafından kullanılan kaşıklar yere ve zamana göre 19 değişirmiş ve en özenle yapılanları mabetlerde kullanılan kaşıklar olurmuş. Araştırmalar ilk kaşıkların pişmiş topraktan, daha sonraları ise şimşir gibi sağlam ağaçlardan yapıldığını gösteriyor. Zamanla madenlerden yapılanlar en kıymetli kaşıklar olmuş. Özellikle gümüş ve altından yapılan kaşıklar her dönem ayrı bir öneme sahip olmuş. Tarihte Türklerin kullandıkları kaşıklar ise yemeklere göre değişirmiş. Kepçeler, kahve ve muhallebi kaşıkları madenden yapılırmış. Pilav, çorba ve muhallebi kaşıklarının burunları yuvarlak, yemek kaşıkları ise sivri; kahve kaşıkları küçük, çay kaşıkları daha da küçük olurmuş. Bu özellikler bugün de devam ediyor ve kullanım özelliklerine göre kaşık çeşitleri giderek arttmaya devam ediyor. Tencere Mutfakların vazgeçilmez aleti olan tencere 14. yüzyılda bugünkü şeklini almış. O zamanlar tencereler sadece yemek pişirmek için değil; su kaynatmak hatta içinde çamaşır yıkamak için bile kullanılırmış. En eski tencereler dökme demirden yapılırken, daha sonraları çeşitlen- miş. Toprak, bakır, alüminyum, emaye ve camdan yapılanlar giderek yaygınlık kazanmış. Tava Tavanın ilk kullanımı Roma ve Yunan medeniyetlerine kadar uzanır. Bugün de yemek pişirmek için sıkça kullanılan ve genellikle paslanmaz çelikten üretilen tava, en önemli mutfak aletlerinden biridir. Farklı şekillerde üretilen her tavanın, kendine özgü fonksiyonları var. Günümüzdeki en yaygın türü, tüm tartışmalara karşın, yanmaz ve yapışmaz özellikleri nedeniyle teflon tavalardır. Tuzluk Tuzluk ilk olarak 19. yüzyılın ortalarında bulunmuş. Çevrilerek açılabilen kapaklı tuzluklar 1858 yılında ilk kez John Mason tarafından yapılmış. Tuzluk, içinde başta tuz olmak üzere karabiber, pul biber gibi farklı baharatların saklanması için yapılmış küçük kaplara verilen genel bir addır. Tuzlukların üst kısımlarında makul ölçüde tuz akıtabilecek delikler bulunur. Tek delik olan- lar karabiber için çok delikli olanlar tuz için kullanılır. Günümüzde tuzluklar, plastik, cam, melamin ve paslanmaz çelik gibi pek çok materyalden yapılıyor. Porselen Geçmişi çok eskilere uzanan porselen sözcüğü, Ortaçağ İtalyancasındaki ‘porcellana’dan geliyor. Porcella, Latincede küçük dişi domuz anlamına geliyor. İtalyanlar, kabuğundan sedef elde edilen, parlak beyaz deniz kabuklusunun şeklini dişi domuz yavrusuna benzettikleri için porselene de aynı adı vermişler. Çünkü bunun da olsa olsa sedeften imal edilebileceğini düşünmüşler. Işık geçirgenliğine sahip, sağlıklı bir ürün olarak tarif edilen porseleni, Avrupa’ya tanıtanlar başta Marco Polo olmak üzere, çeşitli deniz yollarını keşfeden Portekizli tüccarlar olmuş. Kelime Türkçeye ise Fransızca ‘porcelaine’ sözcüğünden geçmiş. Tümü killi topraktan yapılmış ve kil ihtiva eden hammaddelerden üretilen ürünlerin oluşturduğu büyük seramik grubunun bir elemanı olan porselen; yaklasık 1400 °C’de pişiriliyor. 20 Mekan Tarihi Meyhaneler Meyhaneler, geçmişten günümüze bir liman yerleşke kültürü olarak gelmiş ve sürmüş. İstanbul’un fethinden sonra Türkler arasında hızla yaygınlaşan bu gelenek, bugün en önemli gelenekler arasında yer alıyor. Beyoğlu ise bu geleneğin en canlı yaşandığı yer olarak öne çıkıyor. İstanbul’un tarihi meyhaneleri Yakup E fkar dağıtmak için dostlarımızla ve sevdiklerimizle bir araya gelip, müzik eşliğinde muhabbete daldığımız meyhane kültürünün oldukça köklü bir geçmişi var. Liman kültürünün bir parçası olarak süregelen bu gelenek, özellikle limana yanaşan ve vakitleri ile nakitleri bol olan bekar gemicilerin başlattığı bir eğlence olarak biliniyor. Türkler de İstanbul’u aldıkları zaman Galata bölgesi, liman olan bu şehrin meyhaneleriyle oldukça ünlüymüş. Geçmişten günümüze bu gelenek güçlenerek devam etmiş. Bugün efkar dağıtmak ya da dostlarıyla felekten bir gece çalmak isteyen kim varsa soluğu meyhanelerde alıyor. Sazlı sözlü eğlencesi, en lezzetlisinden yemekleri ve özenle yapılan mezeleriyle meyhaneler genç yaşlı herkesin uğrak mekanı. Bu açıdan en zengin şehrimiz de yine İstanbul. Özellikle Beyoğlu meyhanelerin başkenti gibi. Tarihi ya da mo- dern ne kadar meyhane varsa burada bulabilirsiniz. Siz sokakların ya da masaların arasında dolanırken, müzik eşliğinde kolayca soluklanacak bir yer bulursunuz. Gözünüzü açtığınızda ya Balık Pazarı’nda, ya Çiçek Pasajı’nda ya da Asmalı Mescit’te olduğunuzu anlarsınız. Cumhuriyet Meyhanesi, Degüstasyon, Yakup 2 ve Sofyalı 9 da bu geleneği yaşatan en önemli mekanların başında geliyor. Her biri kendi müdavimlerini yaratıyor ve meyhane kültürü hızla yayılmaya devam ediyor. Cumhuriyet Meyhanesi Bir Beyoğlu klasiği olan Cumhuriyet Meyhanesi, 120 yıllık geçmişiyle İstanbul’un en eski meyhanelerinden biri. Genel olarak meyhaneleri gözden geçirecek olsaniz vazgeçilmezler arasında sayılıyor. Rumlar tarafından kurulan tarihi meyhane, şimdiki adını Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmasının ardından 1930’lu yıllarda al- mış. Atatürk’ün rakı yudumladığı yer olarak da ün salan mekanda, Ata’nın anısına orta katta oturduğu 5 numaralı masa her 10 Kasım’da rezerve edilir ve kulüp rakısı ile beyaz leblebi konularak bu gelenek sürdürülür. Her yıl yapılan “En iyi meyhaneler” listesinde mutlaka ilk üçte yer alan Cumhuriyet, Balık Pazarı’nda birbirinden lezzetli yemekleriyle klasik meyhane geleneğini yaşatıyor. Her akşam canlı fasıl eşliğinde, birbirinden güzel anılara imza atan meyhanede sabahın erken saatlerinden, gece yarılarına kadar hizmet veriliyor. Yaklaşık bin kişiyi aynı anda ağırlayabilen tarihi meyhanenin müdavimleri de oldukça fazla. En iyi mezenin muhabbet olduğu Cumhuriyet Meyhanesi, “Üç Ali’lerin Meyhanesi” olarak da bilinir. Ünlü simaların da uğrak yeri olan tarihi mekanda; Cahide Sonku, Ece Ayhan, Orhan Veli, Sait Faik, İlhan Berkli, Mustafa Irgatlı ve Cihat Burak gibi isimlerin anıları her solukta hissediliyor. 21 Degustasyon Cumhuriyet Meyhanesi Sofyalı Degüstasyon Beyoğlu Balık Pazarı’nda; yemek kokuları, müzik ve tokuşturulan rakı kadehi sesleri arasında ilerlerken solda tarihi Degüstasyon Restoranı görebilirsiniz. Ünlü şair Orhan Veli’nin müdavimi olduğu ve “Canan ki Degüstasyon’a gelmez, Fakirhaneye hiç gelmez” dizeleriyle anlattığı tarihi mekan, İstanbul meyhaneleri denince akla ilk gelen yerlerden biri. Eski bir İtalyan lokantası olan Degüstasyon, 1940’lu yıllarda özellikle edebiyatçıların ve sanatçıların uğrak yeriymiş. 1928’den beri hizmet veren bu tarihi mekan, yeni işletmecileri ve gözünüzü okşayan dekoruyla sevdiklerinizle güzel vakit geçirebileceğiniz kaliteli mekanların başında geliyor. Yaklaşık 300 kişilik kapasitesi olan tarihi mekanda, balık ya da et çeşitlerinin en lezzetli örneklerini tadabilirsiniz. Uzman aşçıların elinden çıkan 40 çeşit soğuk meze de gelenleri mest etmeye yetiyor. Canlı müziğin muhabbeti renklendirdiği bu özel mekanda, havalar ısındığında teras katı da hizmete giriyor. Böylece kapalı mekana sıkışan müzikli sohbet, sıcak havayla birlikte sokağa taşıyor. Yakup 2 Yıllardır Beyoğlu’nun örnek meyhanesi olarak gösterilen ve Asmalı Mescit’in simgesi haline gelen Yakup 2, “En iyi meyhane ödüllü” özel mekanlardan biri. Hemşinli Yakup Arslan’ın 1977’de açtığı Yakup Restoran’ın devamı olan ve bugünkü yerinden hizmet vermeye devam eden Yakup 2, 1982’de açıldı. Bugüne kadar sayısız misafir ağırlayan eğlenceli mekan, Asmalı Mescit’in bekçiliğini yapmaya devam ediyor. Müdavimleri tarafından “Şeker gibi sarhoş olunan meyhane” olarak tanımlanan mekana her gittiğinizde sevdiğiniz bir sanatçıya ya da edebiyatçıya rastlamanız mümkün. Zaten mekanın duvarlarını ünlü simaların renkli fotoğrafları süslüyor. Yakup 2’de, bir meyhanede alışkın olmadığınız zenginlikte bir menü bulabilirsiniz. Ana yemek, ızgara ve mevsimine göre balık çeşitlerinden oluşan menüde, zengin meze çeşitleri baştan çıkarıcı. Torik lakerdası, uskumru çirozu, Arnavut ciğeri, ızgarada pişirilmiş muska böreği ve karides güveci müdavimlerin en çok tercih ettiği mezeler arasında yer alıyor. Yakup Sofyalı 9 Duvarları süsleyen eski resimler ve çinilerin nostaljik bir hava kattığı Sofyalı 9, Tünel çevresine konuşlanan popüler meyhanelerden. Sofyalı Sokak’ta, 9 numaralı binada konuklarını ağırlayan mekan, adını da buradan alıyor. Kulaktan kulağa yayılarak genişleyen ünüyle, tam bir başarı öyküsü olan Sofyalı 9, İstanbul’un en gözde mekanları arasında çoktan yerini almış. Birbirinden lezzetli yemeklerin servis edildiği mekanda, mezeler tabii ki bir numara... Tam 33 maddeden oluşan zengin bir meze menüsü var Sofyalı’nın... Mercimek, fava, haydari, patates ezmesi, fasulye turşusu, kısır ve lakerda liste başı olan mezeler arasında yer alıyor. Sofyalı 9, iki katlı ve küçük bir yer. Bildiğimiz lüks mekanlar gibi gösterişli ve iddialı bir dekorasyona sahip değil. İçine girdiğiniz andan itibaren sizi sarmalıyor. Ege ya da Akdeniz kıyılarında rastlayabileceğiniz lokantalara benziyor. Mutfağı ve havası da sizi anında sahil kıyısına ışınlıyor. Sürekli Yunan müziğinin çalındığı mekan, tam da bu sebeplerden dolayı, şehrin kalabalığı içinde usulca ruhunuzu dinlendiriyor. 22 Söyleşi Telpa Sıfırdan zirveye tırmanış Telpa Yönetim Kurulu Başkanı Sebahattin Yaman, erken yaşlarda tanıştığı ticarette hep büyük başarılara imza atmış. Satışla başlayan kariyeri Telpa ile uluslararası bir boyut kazanan Yaman’ın hikayesi, şu anda birçok ülkede iş modeli olarak anlatılıyor. T elpa Yönetim Kurulu Başkanı Sebahattin Yaman’ın yaşadıkları tam bir başarı öyküsü. Sıfırdan başlayıp zirveye tırmanan Yaman, bugün hem Türkiye’de hem dünyada birçok kişi ve kuruluş için örnek teşkil ediyor. Ordu’nun Yemeni Köyü’nde dünyaya gelen Yaman, ticarete oldukça erken yaşlarda başlıyor. Lisede okurken üniversite hazırlık kitabı ve fotoğraf, üniversitedeyken yazar kasa, yüksek lisans yaparken de çağrı cihazı satıyor. Mezun olduktan sonra cep telefonu işine girince, hikayenin en önemli ayağı tamamlanmış oluyor. Samsung’un Türkiye distribütörü olan Telpa’yı 1994’te kuran Yaman, kısa zamanda büyük başarılara imza atıyor. Öyle ki, Türkiye Samsung’un dünyadaki en başarılı ikinci ülkesi oluyor ve bu iş modeli kitap haline getirilerek Samsung’un tüm dünyadaki distribütörlerine dağıtılıyor. Ayrıca farklı ülkelerden distribütörler de İstanbul’a gelerek Telpa’yı inceliyor. Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü’nü bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansını tamamlayan Yaman, satış konusunda her zamanki gibi oldukça iddialı. Dinlemenin, gözlem yapmanın ve bütün kesimleri dikkate almanın başarısında ciddi katkıları olduğunu söyleyen Yaman, insanlara hayallerini sunduğunuz zaman öne geçersiniz diyor. Başarı hikayenizde kimleri örnek aldınız? Dünyada ve Türkiye’de çok fazla örnek aldığım insan oldu. Başarı öykülerini ve biyografileri mutlaka okurum. Kim, nerede, nasıl bir fark yaratmış dikkatle incelerim. Hiçbir zaman rastgele yazılmış satış kitaplarını okumadım. Gerçekten sonuç elde edilmiş ve başarılara imza atmış isimlerin hayatını yakından inceledim. Her zaman doğru örnekleri takip ettim. Diğerlerini zaman kaybı olarak görüyorum. insanların neye ihtiyaçları olduğunu ve gerçekten ne istediklerini anlamaktır. Bu yönümle de her zaman takdir gördüm. Hizmet sunduğunuz ve satış yaptığınız herkesin ne hissettiği, neyi özledikleri, neyi hayal ettikleri çok önemlidir. Eğer insanlara hayallerini sunabiliyorsanız sonuç elde edersiniz. Başarı hikayesinin temelinde bu yatıyor. Size göre başarının püf noktası var mı? Benim en büyük yeteneklerimden biri, İşinizi yaparken nasıl bir fark yaratıyorsunuz? Öncelikle çok iyi bir gözlemci ve din- Sebahattin Yaman leyici olmak gerekiyor. Hep şunu söylerim; Allah iki kulak bir ağız vermiş. Yani iki dinle, bir konuş. Mevki, milliyet, cinsiyet ya da yaş farkı gözetmeksizin herkesi dinlemek ve anlamak gerekiyor. Çünkü herkesin farklı bir bakış açısı ve herkesten öğrenecek bir şeyiniz vardır. Bu yüzden ben bugün bile her kesimi dinlerim. Bazıları sadece belli görevdekileri ya da belli kesimleri dinliyor. Tabii ki bunları dinlemek lazım ama ben herkesi ve her kesimi dinlemekten yanayım. Bana göre ba- 23 şarıya giden yol her zaman buradan geçiyor. Kendi ekibinizi de siz mi yetiştiriyorsunuz? Evet, kendi ekibimin içinde yer alıyorum ve onların yetişmesi için büyük çaba gösteriyorum. Zamanımın çoğunu buna harcıyorum. Satışta hala en önemsediğiniz şey empati mi? Bizler iletişim sektöründeyiz ve insanlara hizmet götürüyoruz. Bu alanda çalışanlar için en önemli özellik empatidir. Empati yoksa asla iyi bir iletişim kuramazsınız; iyi bir ürün ve hizmet sunamazsınız. Çünkü anlamadan hiçbir şey yapamazsınız. Güven de sizin için oldukça önemli. Günümüzde güven yaratmak daha mı zor? Değişen dünya şartlarında sorunlar arttıkça, medya araçları çeşitlendikçe ve binalar yükseldikçe bireysellik daha çok ön plana çıkıyor. Bireyselliğin ön plana çıkmasıyla da insanlar birbirinden uzaklaşıyor, güven azalıyor. Eski toplumsal içgüdü ve birliktelik duygusu azalıyor. İşte bu nedenle günümüzde güven duygusu daha da önem kazanıyor. Bence güven hayatın temeli; şirketler için de her şeydir. Güvenin yok olduğu bir ortamda, her şey yok olur. gular ve hissiyat çok farklı olduğundan bizler gibi hissetmeleri mümkün değil. Onlar sadece karşılaştırıp, alması gereken derslere bakıyor. Bugünkü durumunuzu hayal ediyor muydunuz? Kendime zor hedefler koymak, büyük işlere girişmek ve zoru başarmak her zaman haz aldığım bir şeydir. Hala da bunun için çabalıyorum ama bugün, burada olacağımı tam anlamıyla hayal ettiğimi söyleyemem. “Sofra’ya güveniyoruz” Ne tür tepkiler alıyorsunuz? Bir dönem bütün üniversitelerde şenliklere katıldık ve ilginç hikayelere tanıklık ettik. Türkiye’de hala birçok insan kırsalda yaşadığı için, benim hayatımla büyük benzerlikler taşıyor. Kırsaldan ticari hayata atlamak ve yükselmek oldukça güçtür. Birçok açıdan zorlukları vardır. Bu yüzden benim hikayemi yakından takip edenler ve hatta rol model olarak alan bir yapı olduğunu gördüm. Sizi dinlemeye gelen yabancılar da bizim kadar etkileniyor mu? Dışarıdan gelenler buradan bir pozitif sonuç alabilir miyim diye geliyor. Bizim insanımız ise kendine daha yakın hissediyor ve kendiyle eşleştirecek noktalar arıyor. Dışarıda şartlar, duy- Geçmişe dönüp baktığınızda neleri özlüyorsunuz? O zamanın duyguları çok daha farklıydı. Zorluklar ve güçlükler vardı ama daha dinamik ve daha heyecanlıydı. O günlerin özlediğim yanları ile bugünün olumlu şartlarını birleştirebilseydim çok güzel olurdu aslında. Sofra ile çalışmaya nasıl karar verdiniz? Biz Telpa olarak her konuda oldukça seçici davranıyoruz. Karar alırken kılı kırk yarıyoruz diyebilirim. Sofra ile çalışmaya başlamadan önce de çok titiz davrandık. Örnekleri, referansları, uygulamaları ve tüm detayları inceledikten sonra Sofra’da karar kıldık. Kalite kapsamına giren bütün hizmetler, insan faktörü, lezzet ve güven bizim için tatmin edici oldu. Mesela mutfağa büyük yatırımlar yaptık ve çok güvendiğimiz Sofra’ya teslim ettik. Bu tür hizmetleri dışarıdan almanın ne gibi katkıları oluyor? Herkes bildiği işi yapmalı. Sofra telefon işi yapmaya kalksa bizim kadar başarılı olamayacağı gibi, biz de yemek konusunda onlar kadar başarılı olamayız. Her konuda işi uzmanına bırakmak gerekiyor. 24 Beslenme Et Yemeklerin tadı tuzu Beslenmemizde önemli yer tutan et, dengeli bir şekilde tüketildiği zaman büyük fayda sağlıyor. Uzmanlar da mutlaka haftada iki gün kırmızı, iki gün tavuk ve iki gün balık eti yememiz gerektiğini söylüyor. Rakamlar ise Türkiye’deki et tüketiminin düşük olduğunu gösteriyor. S üper marketler hayatımıza girmeden önce, mahalle kasabının vitrininden özenle etimizi seçer, güzelce paketletir, mutlulukla evin yolunu tutardık. Bu yüzden kasapların hayatımızdaki yeri hep farklı olmuştur. Hepimiz biliyorduk ki, et olmadan yemeğin tadı tuzu olmazdı… Günümüzde de durum aynı. Et olmadan yemeklerin tadı tuzu olmadığı gibi, sağlıklı yaşam da mümkün olmuyor. Değişen tek şey ise, etlerimizi artık kasaptan değil büyük marketlerden alıyor olmamız. Ve fiyatlar sürekli arttığı için daha çok düşünerek; daha az miktarlarda tüketiyoruz. Bu da toplum genelinde doğru ve sağlıklı beslenme konusunda ciddi sorunlar yaratıyor. Et tüketiminde çok gerideyiz Temini açısından ustalık gerektiren ve hayvanların dokularından elde edilen et, zengin bir protein kaynağı. Bu yüz- den sağlıklı beslenme açısından son derece önemli olan eti, her yaştan insanın düzenli olarak tüketmesi gerekiyor. Uzmanlar; mutlaka haftada iki gün kırmızı et, iki gün tavuk eti ve iki gün de balık eti yememiz gerektiğini söylüyor. Et, Türklerin damak zevkine uygun olduğundan sıkça tüketiliyor ama bu toplumun her kesimine aynı oranda yansımıyor. Rakamlar da Türkiye’deki et tüketimini net bir şekilde açıklıyor. Özellikle kırmızı et konusunda Türkiye birçok ülkeye göre oldukça gerilerde. Öyle ki, ABD’de yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi 116,7 kilogram, Arjantin’de 99,5 kilogram, Avustralya’da 93,9 kilogram iken Türkiye’de yalnızca 18,6 kilogram. Beyaz ette de durum değişmiyor. 1.5 milyon ton üretim kapasitesine sahip olan beyaz et sektörü, yılda beş dönem üretim gerçekleştirebiliyor. Kümeslerin kapasite kullanımının yüzde 85 olduğu beyaz et sanayisinde, damızlık kapasitesi ise yıllık 1 milyon 350 bin tona ulaşıyor. Buna rağmen ekonomik gerekçelerle geride bıraktığımız 2009 yılında Türkiye’de 1 milyon 255 bin ton beyaz et üretilmiş ve kişi başına düşen yıllık tüketim sadece 17 kilo olmuş. En fazla tavuk eti tüketiliyor Et çeşitlerinde sığır ve koyun eti başı çekiyor. Bunun dışında dana ve kuzu eti de oldukça rağbet görüyor. Keçi, deve ve geyik etleri ise kırmızı et grubuna girse bile ekonomik açıdan ve geleneksel alışkanlıklar yüzünden fazla tercih edilmiyor. Bunun dışında Türkiye’de tavuk ve balıketi de ciddi anlamda tüketiliyor. Özellikle tavuk eti diğerlerine göre çok daha ekonomik olduğundan toplumun her kesimi tarafından daha fazla tüketiliyor. 25 Özetle et ve et ürünleri beslenmemizde önemli bir yer tutuyor ve dengeli şekilde tüketilmeleri sağlığımız açısından büyük fayda sağlıyor. Bu nedenle günlük et tüketimimize, etin kalitesine ve pişirme tekniklerine oldukça dikkat etmemiz gerekiyor. Neden et tüketmeliyiz? • Etin bileşiminde protein, yağ, mineral ve vitamin bulunur. Et, iyi kalite protein içerdiği ve protein oranı yüksek olduğu için bolca tüketmeliyiz. • Özellikle protein gereksiniminin arttığı, hızlı büyümenin olduğu bebeklik, çocukluk dönemlerinde beslenme programında mutlaka yer vermeliyiz. • Etler, C ve E grubu vitaminler ile kalsiyum dışında başta B12 vitamini demir, çinko olmak üzere mineraller açısından da oldukça zengindir. Bünyeyi güçlendirir. • Özellikle ette bulunan demirin vücutta kullanılabilirliği oldukça yüksek olduğundan demir eksikliği anemisini önlemede önemli yer tutar. • Et, bağışıklık sistemini ve sinir sistemini güç- lendirir; normal büyüme ve gelişme döneminde önemli rol oynar. • Et, sinir hasarlarında tedavi edici rol oynar ve B12 vitaminin eksikliğine bağlı belirtileri önlemeye yardımcı olur. • Eti iki öğün olarak değil, sadece bir öğünde tüketin. Daha çok öğlen öğününe denk getirin. Et alırken nelere dikkat etmeliyiz? • Öncelikle veteriner kontrolünden geçmiş etleri tüketmeye özen gösterin. • Et ve et ürünleri satın alırken mutlaka ambalajlı, tüm kontrolleri yapılmış ürünlari almaya dikkat edin. • Bir eti satın almadan önce dondurulmuş et olup olmadığını mutlaka öğrenin. Dondurulmuş et almaktan kaçının. • Mecbur kalmadıkça hazır kıyma almayın. Kıymayı kasabınızdan alın ve gözünüzün önünde kıydırın. Marketlerden ya da tanzim satış mağazalarından kıyma değil parça et almaya özen gösterin. • Etinizi günlük ihtiyacınıza yetecek kadar alın; buzlukta donmuş olarak fazla bekletmeyin. Eti nasıl pişirmeliyiz? • Eti pişirirken sağlıklı olması açısından haşlama ya da ızgara çeşitlerini kullanın. • Etler ızgara edilirken etle ateş arasındaki uzaklık eti yakmayacak, kömürleşme sağlamayacak şekilde ayarlayın. • Etin görünür yağları ve zarları temizlenip çok iyi pişirilmeli. • Et lifli kaynakları bol olan sebze ile pişirilmeli ya da salata, haşlanmış veya buharda pişirilmiş sebzelerle garnitür olarak tüketilmeli. Böylelikle kolesterolün vücutta birikmesi önlenir. • Eti yavaş yavaş pişirmek en sağlıklı yöntemdir. Et pişirirken içi ile dışının aynı oranda pişmesine özen gösterin. • Et, tavuğa göre daha uzun sürede pişer. Eti fırında yapacağınız zaman, fırınınızı 180 dereceye ayarlarsanız, daha iyi sonuç alırsınız. • Yemek yaparken et suyu kullanmayı seviyorsanız, et sularını günlük tüketin. Et suyunun defalarca kaynatılması lezzetinin bozulmasına neden olur. 26 Sağlık Dr. Mustafa Karataş Klişe diyetlerden uzak durun Dipnot’un kurucusu Medikal Estetik Uzmanı Dr. Mustafa Karataş, İstanbul’dan uzaklaştıkça Türkiye’nin estetik fotoğrafının bozulduğunu söylüyor. Formunuzu korumak için mutlaka tartıya borçlu kalın uyarısını yapan Karataş, kesinlikle alkol ve sigaradan uzak durmamız gerektiğini söylüyor. B irçok ünlü ismi zayıflatan Medikal Estetik Uzmanı Dr. Mustafa Karataş, estetik direkt hayatımıza girdiği için giderek daha popüler olacak diyor. Karataş, nedenini şu sözlerle açıklıyor: “İnsanlar sürekli daha genç görünmek istiyor. Ne kadar genç ve güzel görünürseniz; kendinizi o kadar güçlü hissediyorsunuz ve toplumdaki gücünüz de yaptırımınız da o kadar artıyor.” Dr. Mustafa Karataş İstanbul’dan uzaklaştıkça Türkiye’nin estetik fotoğrafının bozulduğunu belirten Karataş, bir yandan da büyük kentlerde ve tabii başta İstanbul’da yaygın olarak görülen estetik kaygılara vurgu yapıyor. Örneğin, güneş yanıklarının ve solaryum gibi bağımlılık yaratan uygulamaların insanları yaşından daha büyük gösterdiğine dikkat çekiyor. Kendisinin bir diyetisyen olmadığını ama uyguladığı sistemle sağlıklı beslenmenin de birlikte yürütüldüğüne dikkat çeken Karataş, her zaman tartıya borçlu kalın diyor ve ekliyor: Alkol ve sigaradan kesinlikle uzak durun. Bu ikisini kullanırsanız asla zayıflayamazsınız. Ayrıca bol bol taze sebze ve meyve tüketin. Günümüzde estetik oldukça popüler bir konu. İnsanlar neden sürekli estetik yaptırma gereği duyuyor? Çünkü günümüzde insanlar sürekli daha genç görünmek istiyor. Ne kadar genç ve güzel görünürseniz; kendinizi o kadar güçlü ve iyi hissediyorsunuz. Böylece toplumdaki gücünüz de yaptırımınız da artmış oluyor. Bu tartışmasız doğru bir şey. ABD’de ve Avrupa’da yapılan tüm araştırmalar bunu gösteriyor. Zaten estetik kaygılar direkt hayatımızın içine girdiği için ve giderek daha fazla popüler hale geldiğinden estetik yaptıranların sayısı da her geçen gün biraz daha artıyor. 27 Estetik sonrası herkesin birbirine benzemesine ne diyorsunuz? Ben medikal açıdan olaya yaklaştığım için benim elimden çıkan hiçbir hasta birbirine benzemez. Birbirine benzeme durumu da artık demode diyebiliriz. Eskisi gibi şiş ve kocaman dudak, fırlak diş, kalkık kaş ya da küçücük burun istenmiyor. Artık yaptırdığınız estetik ne kadar belli olmuyorsa, o kadar iyi bir estetiktir. Benim için de başarılı estetiğin tanımı budur. Türk toplumuna baktığımızda ne tür estetik sorunlar göze çarpıyor? Türkiye’yi İstanbul olarak ele alırsanız ortaya güzel bir fotoğraf çıkıyor. Çünkü İstanbul’da hem kadınlar hem erkekler kendine çok iyi bakıyor. Tıpkı Avrupa’dakiler gibi ama İstanbul’dan uzaklaştıkça bambaşka bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Nasıl bir tablo bu? Türkiye genelinde çok ciddi cilt deformasyonları, güneş ve solaryum hasarları var. Bu yüzden kızlar ve erkekler yaşından oldukça büyük gösteriyor. Kadınlarda kalça ve bacak deformasyonları çok sık görülüyor. Bu da zaten Türk ırkına özgü bir durum. Çünkü bir kadın vücudunda yaklaşık 21 milyon yağ hücresi var. Bunun 13-14 milyonu kalça ve bacağa yerleştiği zaman armut tipi oluyorsunuz. Türk kadını da bu yüzden armut tipli olmaya meyilli. Dolayısıyla, kalça ve bacak bölgesinde selülit ve yağlanma çok sık gördüğüm sorunlar. Erkeklerde de göğüs büyümesi, karın ve bel bölgesinin genişlemesi en sık görülen sorunların başında geliyor. Estetikte yaş limitiniz nedir? 60 diyorum ama bazen bu çok acımasız bir cümle de olabiliyor. Çünkü bazen öyle bir hasta geliyor ki, 60 yaşında ama kendine çok iyi bakmış. Bu kural tabii ki onun için geçerli olmuyor ama genel anlamda baktığımızda 60 yaşına sınır diyebiliriz. Hastalarda kadın erkek oranı nedir? Hastalarımızın yaklaşık yüzde 70’i kadın, yüzde 30’u erkek. Gelen her hastaya bakıyor musunuz, yoksa seçiyor musunuz? Tabii ki seçiyoruz, her hastaya bakmıyoruz. Biz hastayı bilinçli olarak kabul ediyoruz ve tüm uygulamalara uyacağını kabul ediyoruz. Yani belli sınırları aşmamış olması gerekiyor. Mesela hasta geliyor ve yaptığımız vücut analizlerinde yağ oranı 40 kg olursa ben onu kabul edemem. Bu benim alanım değil, bu dahiliyenin alanı. Ben öyle bir vücudu asla estetik gösteremem. Benim işim bir vücudu estetik göstermekse, seçici davranmak zorundayım. Bölgeler açısından baktığımızda ortaya nasıl bir tablo çıkıyor? Kadın erkek ayrımına baktığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Kadınlarda en büyük sorun kalça ve bacak, erkeklerde de karın ve bel. İkisinde de çözüm oranı birbirine yakın ama kadınlarda hormonlardan dolayı, geçirilmiş hamilelikler, yapılan doğumlar, tüp bebek için yapılan aşılama yöntemleri ve kullanılan hormon replasman tedavileri yüzünden deformasyon daha fazla oluyor. Bu da kadınlar için uygulanan sistemin işlemesini zorlaştırıyor. Her hastada başarılı sonuçlar elde ediyor musunuz? Uyumlu her hastada başarılı sonuçlar elde ediyoruz. Söyledikleriniz hasta tarafından doğru bir şekilde algılanmışsa, siz sistemi doğru kullanıyorsanız ve süreç doğru işliyorsa başarılı olmamak için hiçbir neden yok. Ben bir şeyler vaat etmekten korkarım ve asla spot cümleler kurmam. Çünkü vaat büyük olunca, hastanızın bilinç düzeyini de o şekilde kabul ediyorsunuz ve sonuç da her zaman başarılı oluyor. “Her zaman tartıya borçlu kalın” Diyet programlarının en az iki ayda sonuç vereceğini söylüyorsunuz. Bu herkes için aynı mı? Bir insanın kilo vermeye başlayıp, devamlılığının sürmesi için en az iki aya ihtiyacı var. Biz zamanı günlere, haftalara ve aylara bölüyoruz ama vücudumuz öyle yapmıyor. İlk 9 günde diyete alışıyor, 21. gün çok önemlidir. Kadınlarda sikruslar çok önemlidir. Vücut bu dönemlerde diyete alışıyor ve disiplin kazanması en az iki ayı buluyor. Dengeyi sağlamak için nasıl bir form yakalamak gerekiyor? Hastanın farkındalığının yüksek olması ve belli sınırları çok zorlamaması gerekiyor. Ben her zaman şunu diyorum, tartıya borçlu kalın. Artı iki ya da beş kilo borçlu kalacak şekilde kendinizi ayarlayın. Bunu başarabilirseniz ne bana, ne başka bir uzmana gitmenize gerek kalmayacaktır. “Bol bol sebze ve meyve tüketin” Yeme içme konusunda neler öneriyorsunuz? Herkes mutlaka normal bir aile hekiminden nasıl beslenmesi gerektiğini öğrenmeli. Bu oldukça önemli ve temel bir koşul. Ben gittiğim her yerde bunu söylüyorum. En ücra sağlık ocağındaki doktor bile nasıl beslenmeniz konusunda size gerekli bilgileri verebilir. Sağlıklı beslenmenin temel kuralları doktorlardan kolaylıkla öğrenilebilir. Bu herkes için yeterli olur mu? Herkesin çok ünlü diyetisyenlere ya da estetikçilere gitmesi gerekmiyor. Zaten herkesin de gücü buna yetmez. Mesela öncelikle alkol konusunda çok dikkatli olmalıyız. Haftada iki ya da üç kadehten fazla alkol almamak gerekiyor ve bu da kırmızı şaraptan başka bir şey olmamalı. Sigara kesinlikle içilmemeli. Ben bu ikisini son derece önemsiyorum. Çünkü insanı zehirliyor ve metabolizmayı zayıflatıyorlar. Kalori dışında, cilde de zararlı karaciğere de. Ayrıca alkol yağ emilimini artırdığı için mutlaka uzak durmak gerekiyor. Bunlar varsa sağlıklı bir beslenmeden bahsetmek söz konusu bile değil. Bunun dışındaki genel beslenme kurallarını ise herkes biliyor. Altı öğün beslenmeliyiz, ara öğünler olacak, az ve sık öğünler tercih edilecek… Bol bol taze sebzemeyve tüketilmesini öneriyorum.” Sporu bu süreçte nereye koyuyorsunuz? Spor kas kitlenizi artırmaya yarar. Kas kitleniz arttıkça yakma gücünüz artacaktır. Ben özellikle anne ve babalara şunu söylemek istiyorum, çocuğunuzu çok küçük yaşlardan itibaren spora yönlendirin. Çocuk küçük yaşta spora alışırsa, onu mutluluk kaynağı olarak görecektir ve bu süreklilik kazanacaktır. Sonradan kazandığınızda devamlılığı çok kolay olmuyor. 28 Haberler Educaturk’e sofra kurduk Educaturk Eğitim Fuarı’na katılan Sofra Grup, hem öğrencilere hem de velilere doğru ve sağlıklı beslenmenin önemini anlattı. L ütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen ve 100’den fazla eğitim kurumunun katıldığı Educaturk Eğitim Fuarı’na bu yıl Sofra Grup da katıldı. Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız’ın açılışını yaptığı fuar, yaklaşık 200 bin kişi tarafından ziyaret edildi. da limitli yüklenen kart, öğrencilere küçük yaşta planlı harcama yapmayı öğretiyor. Kartlı sistem özellikle veliler tarafından çok beğenildi. Fuar alanında ayrıca, “Ye, Öğren, Yaşa” ilkesini anlatan karakterler de büyük küçük herkes tarafından ilgiyle karşılandı. Fuar alanında büyük ilgi gören Sofra Grup, “Öğrencilerin doğru beslenmesi bizim işimiz” diyerek hem öğrencilere hem velilere doğru ve sağlıklı beslenmenin önemini anlattı. Sofra Grup CEO’su Yaşar Büyükçetin’in de katıldığı organizasyonda, öğrenciler için özel olarak hazırlanan “Eurest Kart” da tanıtıldı. Velinin isteği doğrultusun- Toplu yemek üretimine yenilikçi stratejilerle farklı bir soluk kazandıran Sofra Grup, aslında yeniyle deneyimi buluşturuyor. Bu sentez sayesinde eğitim sektöründe de lider olan Sofra, dört gün süren fuar süresince çocuklara nasıl daha bilinçli, daha sağlıklı, daha uzun ve kaliteli bir yaşam süreriz sorularının yanıtlarını aktardı. Çocukların beden kitle endeksi Beslenme uzmanı, diyetisyen ve eğitimli aşçılardan oluşan uzman kadrosuyla eğitim kurumlarına en iyi hizmeti veren Sofra Grup standında; isteyen ziyaretçilere bilgisayarlı ortamda ölçümler yapılarak, uygun beslenme programları da hazırlandı. Sofra Grup Kalite Müdürü /Amerikan Diyetisyenler Derneği Denizaşırı Ülkeler Temsilcisi Diyetisyen Füsun Ataya ve ekibi yaklaşık 300 çocuk üzerinde yaptığı testlerden ilginç sonuçlar çıktı. Öncelikle 12 yaş altı çocukların yüzde 17’sinin aşırı kilolu, yüzde 33’ünün ise 29 düşük kas ağırlıklı olduğu belirlendi. Tüm bu sonuçlar programa katılan 12 yaş altı çocukların yetersiz ve dengesiz beslendiklerini gösteriyor. Uzmanların bu yaştaki çocuklar için verdiği tavsiyeler ise şöyle: Öncelikle bu yaş grubundaki çocuklar sağlıklı beslenme konusunda bilinçlendirilmeli. Kendi vücut yapıları ve gelişimlerine uygun kişisel beslenme programlarını yapabilmeleri, kendilerini izleyebilmeleri, ihtiyaçlarına uygun besin seçme alışkanlıkları kazandırılmalı. 12-18 yaş grubu kız ergenlerde ise yüzde 12,5’inin yağ ağırlığının fazla, yüzde 6,25’inin aşırı kilolu, yüzde 6,25’inin fazla yağ kilosu, yüzde 43,75’inin standartlara uygun, yüzde 6,25’inin ise zayıf olduğu saptandı. Çocukların yüzde 12,5’inin ise düşük ağırlıkta olduğu ve yüzde 18,75’inin obezite sınırına geldiği belirlendi. Aynı yaş grubundaki erkeklerde ise durum şöyle: yüzde 29’u obezite sınırında, yüzde 4’ü obez, yüzde 4’ü ikinci derecede obez, yüzde 8,3’ü standartlara uygun, yüzde 21’inin yağ yüzdesi fazla, yüzde 12,5’i düşük ağırlıkta ve yüzde 21’i düşük kas ağırlıklı. Bütün bu veriler erkek ergenlerde obezitenin daha fazla, kızlarda ise daha az olduğunu gösteriyor. Obezite oranındaki artışın fazla olmasının temel nedeni ise fiziksel aktivitenin az olması. Uzmanlar, küçük yaşta spora başlamak gerektigini söylüyor. 30 Haberler Sofra’dan üç büyük proje Sabancı Holding yeniden Sofra’da karar kıldı Sofra Grup, zorlu geçen ihale süreci sonunda Türkiye’nin en büyük holdinglerinden Sabancı Holding ile 6 yıl önce biten yemek kontratını mart ayında yeniledi. Nisan ayı itibarıyla Sofra Grup, Eurest markası ile Sabancı Holding bünyesindeki 12 farklı şehirde faaliyet gösteren 16 şirkette yaklaşık 10 bin kişiye yemek üretecek. Türk Telekom da Sofra’yı tercih etti TSK ve Sofra Grup anlaştı Türkiye’nin telekomünikasyon devi olan Türk Telekom, yemek hizmeti için Sofra’yı tercih etti. Bu çerçevede Sofra Grup, Türkiye’nin 17 şehrinde, toplam 200 çalışanıyla Türk Telekom’a nisan ayı itibarıyla hizmet vermeye başladı. Türk Silahları Kuvvetleri, Konya’daki Hava Savunma Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı ve Balıkesir Bakım ve Eğitim Merkez Komutanlığı’nda verilecek yemek hizmeti için Sofra Grup ile anlaştı. Hizmet kapsamında toplam 14 bin askere sabah, öğle ve akşam yemeği verilecek. Bu şekilde yıllık toplam 15 milyon öğün yemek verilmiş olacak. Oscar Ödül Töreni’ne Compass imzası Compass, obezite için harekete geçti Bu yıl 82.’si düzenlenen Oscar Ödül Törenleri’nin yemeklerinde yine Compass Group imzası vardı. Ödül töreninden hemen sonra düzenlenen Valiler Balosu’nun 16. yılında; Academy of Motion Picture Arts and Sciences menüyü oluşturması için Compass Group’tan usta şef Wolfgang Puck seçildi. Compass, aralarında Oscar kazananların, adayların ve sunucuların da bulunduğu baloda Akademi’nin 1500 konuğuna servis yaptı. Puck ve şefleri Lee Hefter ve Matt Bencivenga’nın oluşturduğu menü içerisinde klasik bir aperatife yeni bir sunum kazandırıldı. Bunun dışında menüde alametifarikaları olan Oscar Füme Somon ve şefin bahçesinden bahar sebze salatası ile birlikte pasta şefi Sherry Yard’ın altın tozlu çikolatalı Oscar’ları da vardı. Compass Group, ABD’deki gelecek nesillerde obeziteyi ortadan kaldırmak için First Lady Michelle Obama’nın başlattığı “Let’s Move!” ulusal kampanyasına destek verdi. Ülkenin eğitim sektöründeki en büyük yiyecek tedarikçisi olan Compass; 2010-2011 öğretim yılı sonuna kadar “Daha Sağlıklı Amerikan Okulları” mücadelesinde altın seviye beslenme statüsündeki okulları dört katına çıkarmak için hizmet verdiği topluluklarla her türlü işbirliğini yapmaya hazır olduklarını belirtti. Compass yetkilisi Steve Sweeney “Çocuk obezitesini sona erdirmek için Beyaz Saray’ın bize sunmuş olduğu daveti kabul etmekten ötürü onur duyuyoruz ve kampanyanın aktif bir katılımcısı olmak için elimizden geleni yapacağız” dedi. Bu amaçlara ulaşabilmek için Compass, hizmet verdiği okullarda Beyaz Saray ve federal ve devlet kurumlarıyla birlikte işbirliği içerisinde çalışacak. 31 “Ideal CRM Eğitimi” yenilendi Sofra Grup, “Ideal CRM” ile ilk olarak Temmuz 2007’de tanıştı. İlk olarak satış ekibine verilen bu eğitim, geçtiğimiz ay operasyon takımına da verilmeye başlandı. Şubat 2010’da Compass Group CRM Müdürü Jan Neggers, Türkiye gelerek organizasyon kapsamında iki eğitim düzenledi. Satış ekibine verilen eğitim, daha sonra tanıştırılacakları “Sales Funnel” süreci hakkında genel bilgiler sunarken; ekibin bilgilerini tazelemelerine de olanak sağladı. Sales Funnel sürecinin önemli unsurlarından biri, pazar ve çekici fırsatlar hakkında iyi bir genel bilgiye sahip olmaktır. Bunun yanı sıra, Ideal CRM artık Sales Funnel’ı destekleyen, WITY ve DISC gibi gerekli alanları da kapsıyor. Operasyon takımına verilen eğitim ise Ideal CRM’in mevcut sözleşmelere uygulanması için ekibi hazırlamayı amaçlıyordu. Bütün olarak ele alındığında, Türkiye’deki yönetim Ideal CRM kullanımının geliştirilmesi için net bir kararlılık sergiledi. “Sales Funnel” eğitimi tamamlandı Compasss Group’un, hizmet verdiği ülkelerde satış sürecinin aynı sistemle yürütülmesini sağlamak amacıyla ünlü satış gurusu Ray Leone tarafından grup için özel olarak uyarlanmış “Sales Funnel” eğitimlerinin Türkiye ayağı 22- 24 Mart’ta gerçekleşti. Marriott İstanbul Hotel’de gerçekleşen eğitim, Ray Leone ekibinden Shani Sparkes tarafından verildi. Sparkes’ın başarılı ve eğlenceli sunumuyla üç gün süren eğitime Sofra Grup’tan toplam 35 satış müdürü ve operasyon direktörü katıldı. Eğitimde DISC profilleri, satış adımları, satış hunisi, duyusal modlar ve sunum teknikleri işlendi. Eğitim sırasında ayrıca katılımcıların oluşturduğu ekipler; grup çalışmaları yaparak, çalışmalarını sundular.
Benzer belgeler
Ekim Kasım Aralık
fabrikası iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. tarafından
yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası
kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Sofra
Grup” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fot...
Ocak Şubat Mart
fabrikası iletişim danışmanlık ve tic. ltd. şti. tarafından
yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası
kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Sofra
Grup” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fot...