Dr. Armen Victorian- nsan Davran n n Manip lasyonu
Transkript
Dr. Armen Victorian- nsan Davran n n Manip lasyonu
beyin .. kontrolü insan davranışının manipülasyonu _ Dr. Armen Victorian Çeviri: MUSTAFA HENCÜTEKİN TİMAŞ YAYINLARI İSTANBUL 2003 Bu kitap Osman Okçu'nun yayın yönetmenliğinde yayına hazırlandı. Kapak tasarımı Kenan Özcan tarafından yapıldı. Baskı ve cilt İşlemleri Sistem Matbaacılık'ta gerçekleştirildi. 4. baskı olarak 2003 Temmuz ayında yayımlandı. Kitabın Uluslararası Seri Numarası (ISBN) : 975-362-608-8 İrtibat: Alayköşkü Caddesi. No.: 11 Cağaloğlu / îstanbul Telefon: (0212) 513 84 15 Faks:(0212)51240 00 www. timas.com. tr [email protected]. tr TİMAŞ YAYINLARI/684 YAŞADIĞIMIZ DÜNYA DİZİSİ/20 )The Mind Controllers, Vision Paperbacks 2000 Eserin Türkiye yayın hakkı Onk Ajans ile anlaşmalı olarak Timaş Yayınları'na aittir. İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Dr. ARMEN VİCTORİAN İngiltere'de hayatını sürdüren araştırmacı bir yazar olan Dr. Armen Victorian, uzun yıllardır bilinç kontrolü, insan zekası ve benzeri konularda çalışmaktadır. Doktor Victorian, son zamanlarda Kızıl Haç ve değişik İnsan Hakları örgütleriyle birlikte, daha fazla acı ve tahribatın önüne geçmek için yeni geliştirilen silahlara karşı protesto kampanyaları yürütmektedir. Bu kitabı, Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası'ndan istifade ederek hazırlamıştır. Bu kitabı, hangi bayrağın altında yaşıyor olurlarsa olsunlar, devletleri tarafından bilinçleri ve bedenleri suistimal edilerek, üzerlerinde işkence yapılan, psikolojik ve fiziksel acılara maruz bırakılan masum kurbanlara ithaf ediyorum. Yaşadıklarını açıkça ifade eden cesur bireylere teşekkür ederim. Ve yine masumların yanında insan hakları -ki hâlâ bu hakların çoğu devletler tarafından ulusal güvenliğin korunması bahanesiyle ihlal ediliyoradına yer alan kurumlara da saygılarımı sunarım. Bilincin öldürülmesi ya da iğfal edilmesini hiçbir şey telafi edemez İçindekiler Giriş / 9 Birinci Bölüm Gizli Gündem / 15 İkinci Bölüm Etik Tanımaz Deney / 23 Üçüncü Bölüm LSD Deneyleri / 37 Dördüncü Bölüm Buchenwald Dokunuşu / 49 Beşinci Bölüm Gizli Ortaklık / 61 Altıncı Bölüm İngiltere'deki İnsanlı Denemeler / 75 Yedinci Bölüm Dargle Kulübesi'nin Kurbanları / 87 Sekizinci Bölüm Sorumluluktan Kaçış / 103 Dokuzuncu Bölüm Psişik Araştırmalar / 113 Onuncu Bölüm Star Gate Operasyonu / 135 Onbirinci Bölüm Bedene Yerleştirilen Elektronik Parçalar / 153 Onikinci Bölüm Hipnoz Denemeleri / 161 Onüçüncü Bölüm Sinirsel Manipülasyon / 173 Ondördüncü Bölüm Öldürücü Olmayan Silahlar / 181 Onbeşinci Bölüm Savaş Açma / 195 Giriş İSTİHBARAT kavramı yeni bir şey değil. Geçmişi Eski Ahit'te Tanrı'nın Musa Peygamber'e "Kenan îli'nde casusluk yapmak üzere" ajanlar göndermesini emretmesine kadar dayanıyor. Bu, aynı zamanda, M.Ö. 400'de Çinli askeri strateji uzmanı Sun Izu'nun "100 savaş kazanmak hüner değildir; esas hüner savaşmadan güvenliği sağlamaktır" diyerek istihbaratın önemini vurguladığı Savaş Sanatı adlı kitabında da söz konusu edilmektedir. İstihbaratı 13. yüzyılda Moğol lider Subatai'nin de Avrupa'yı istila ederken kendisine bağlı kuvvetleri yönlendirmede kullandığını görüyoruz. İstihbaratın bu şekilde savaş teknikleri içinde yer alması, Avrupa'ya çok sonraları aksetmiştir. Dokuz yıl boyunca Merkezi Haber alma'nın (CIA) müdürlüğünü yapmış olan Ailen Welsh Dulles'in İstihbarat Sanatı adını verdiği kitabında da belirttiği gibi; ortaçağın Avrupalı yöneticileri, Bizans İmparatorluğu ve doğulu slav devletler hakkında fazla bir-şey bilmiyorlardı; hatta İslam Dünyası hakkında çok daha az şey biliyorlardı; orta ve doğu Asya'da olup bitenlerdense tamamen habersizlerdi. Ne var ki, 16. yüzyıl İngiltere'sinde Kraliçe BEYİN KONTROLÜ Elizabeth'in baş yardımcısı olan Sir Francis Walsingham, yabancı ülkelere yayılmış bir düzine istihbarat ağı geliştirerek, bunu sisitemli bir şekilde işletmeyi başardı. Gerekli kadroyu meşhur Cambridge ve Oxford mezunlarından seçerek onlara casusluk sanatını öğreti ve şifreleme için lüzumlu aletleri ve teknikleri gösterdi. Bu nedenle denilebilir ki, modern istihbarat kuruluşlarının temeli, Walshingham'ın oluşturduğu bu haberalma ağıdır. CIA kayıtlarına göre, ABD, George Washington döneminden bu yana dış istihbarat faaliyetleri yürütmektedir. Fakat, bunun, devletler bazında bir koordinasyon içerisinde yürütülmesine İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren başlanmıştır. Pearl Har-bour'dan önce, Başkan Roosevelt, Amerika'nın istihbarat eksiklikleriyle yakından ilgileniyordu. Bu konuyla ilgili olarak New York bölgesi savcılarından J. Donovan'a istihbarat servisi için bir taslak planı oluşturması talimatını vermişti. Böylece, Temmuz 1942'de Birleşik Personel İdaresi'nce ihtiyaç duyulan stratejik bilgileri toplamak ve analiz etmek ve diğer birimlerce yürütülemeyecek bazı operasyonları yürütmek yetkisi ile Stratejik Hizmetler Bürosu (The Office of Strategic Services OSS) kuruldu. Büro, savaş süresince politika üretme ve geliştirme birimlerine önemli bilgiler temin etti. Aynı zamanda askeri faaliyetlere doğrudan destek sağlama rolünü de üstlenmiş oldu. Fakat OSS hiçbir zaman yabancı ülkelerdeki istihbarat faaliyetleri içinde esas rol oynayan bir kurum olmadı. 1930'ların başlarından itibaren Latin Amerika'daki istihbarat faaliyetlerinin tek sorumlusu FBI'dı. Askeri birimlerse FBI'm sorumluluk sahasını korumakla yetindi. Ekim 1945'te OSS lağvedildi. Görev alanına giren konular, dışişleri ve savunma bakanlıklarının ilgili birimlerine devredildi. Fakat savaş sonrasında merkezileşmiş bir istihbarat sistemine olan ihtiyaç gittikçe daha çok hissedilmeye başlandı. On bir ay sonra, o zamanlar tümgeneral olan Donovan, başkan Roosevelt'e OSS'nin Birleşik Personel Dairesi'nden ayrılarak doğrudan GİRİŞ başkanın denetiminde olacak yeni bir teşkilatın kurulmasını teklif etti. Donovan, hem gizli hem de açık yöntemlerle istihbarat yapacak ve aynı zamanda istihbarat eğitimi sağlayabilecek, milli istihbarat hedeflerini belirleyecek ve devletin tüm diğer birimlerince toplanacak bilgileri istihbarat çalışmaları ile harmanlayacak bir teşkilat öneriyordu. Yine Donovan'm planına göre, oluşturulacak güçlü bir merkezi teşkilat, bütün istihbarat servislerini koordine edebilecekti. Ayrıca bu teşkilata, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yerel ya da genel kanunlarla bir çatışmaya girmeksizin, özellikle yurt dışındaki bölücü operasyonları yürütme yetkisinin verilmesini öneriyordu. Bu plan büyük tepki gördü. Askeri birimler, genel itibarıyla bu toptancı yaklaşıma karşı çıkıyor; Dışişleri Bakanlığı bunun diğer ülkelerle ilişkileri etkileyecek barış harekatlarına nezaret etmesi gerektiğine inanıyor; ve son noktada FBI, dünya çapındaki askeri istihbaratın askeri birimlerce üstlenilmesini ve tüm sivil faaliyetlerin de kendi sorumluluğuna bırakılmasını savunuyordu. Bu politik eksenli tartışmalara cevaben, Başkan Harry S. Truman, Ocak 1946'da Merkezi İstihbarat Grubu'nu kurarak. (CIG), mevcut istihbarat teşkilatı ile koordine halinde çalışmasını, onların her türlü faaliyetini desteklemesini, ancak müdahil bir pozisyon içinde olmamasını istedi. İlgili yürütme, bir başkanlık özel temsilcisi, devlet, savunma ve donanma bakanlarından oluşan Milli İstihbarat Teşkilatı (NIA) eliyle sağlanacaktı. Donanma İstihbaratı Baş Yardımcısı Tuğamiral Sidney W. Sovers, Merkezi İstihbarat'ın ilk müdürü olarak atandı. Yirmi aydan daha az bir süre sonra, NIA ve onun ortağı konumundaki CIG feshedilerek, 18 Eylül 1947'de yürürlüğe giren 1947 Milli Güvenlik Yasası uyarınca Milli Güvenlik Konseyi (NSC) ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) kuruldu. Bu yasanın özel görevlerinin CIA'ya verilmesi ve polis ve iç güvenlik etkinlikleri üzerindeki kısıtlamalar, hem 1944 Donovan BEYİN KONTROLÜ Planı, hem de CIG'in oluşumuna sebep olan başkanlık emirleriyle yakından ilgiliydi. 1947 yasası, CIA'ya milli istihbarat faaliyetlerini koordine etme, milli güvenliği etkileyen her türlü haberalma faaliyetlerini değerlendirme, örgütleme ve yaygınlaştırma görevini verdi. Ek olarak, teşkilat NSC'nin vereceği haberalmayla ilgili diğer görevleri de eksiksiz yerine getirecekti. Yasa, aynı zamanda DCI'yı da istihbarat kaynaklarını ve metodlarını korumakla görevli kılıyordu. Merkezi İstihbarat'ın müdür ve müdür yardımcıları, senatonun onayıyla birlikte Başkan tarafından tayin edilecekti. 4 Nisan 1953'te yapılan bir değişiklikle, sivillerin ve silahlı kuvvetler mensuplarının (emekli ya da halen çalışan) aynı anda iki görevde bulunmamaları şartıyla bu tarz bir göreve getirilebilmesine izin verildi. 1949'da beklenen oldu ve 1947 yasasını destekler yapıdaki Merkezi İstihbarat Teşkilatı yasası çıkarıldı. Yasaya göre, Kongre, teşkilata gizli ödenek ve idari prosedürleri kullanma hakkı veriyor ve federal fonla ilgili kullanım kısıtlamaları kaldırıyordu. Böylece CIA fonlarının diğer departmanların fonlarına eklenmesini ve oradan da baştaki ödeneklere yapılan kısıtlamalar göz önüne alınmaksızın dolaylı olarak teşkilata transfer edilmesini olanaklı kılıyordu. İstihbarat kaynaklarının ve metodlarınm açığa çıkarılmasını engellemek için 1949 yasası CIA'yı, kurumsal ve fonksiyonel bilgileri, isimleri, maaşları, rütbeleri ve çalıştırılan personel sayısını bildirmek gibi, diğer Amerikan kurumlarını bağlayıcı olan zorunlulukların dışında tutuyordu. Kongrenin tüm bu yasalarının yürürlüğe girmesinden sonra, teşkilat müdürü Baş-kan'a ve NSC'ye milli güvenlikle ilgili tüm yabancı istihbarat konularında danışmanlık yapmaktadır. CIA'nm sorumlulukları ve faaliyetleri, Başkan ve NSC'nin direktif ve kontrolleri altında gerçekleşmektedir. GİRİŞ Bugün, CIA, 1980 İstihbarat Denetim Yasası gereğince Senato Seçkin İstihbarat Komisyonu'na (SSCI) ve Daimi İstihbarat Komisyonu Seçkinler Meclisi'ne (HIPSCI) düzenli olarak raporlar sunmaktadır. Teşkilat ayrıca, her iki Kongre Mecli-si'ndeki Tahkikat Komisyonları ve Savunma Alt Komisyonla-rı'na da rapor vermektedir. Dahası, teşkilat Dış İlişkiler Senato Komisyonu'na, Silahlı Kuvvetler Komitesi'ne hem teşkilat bazında hem de bireysel olarak geniş brifingler de sunmaktadır. 4 Aralık 1981'de Başkan Reagan tarafından verilen 12333 nolu yürütme talimatı, DCI'ye milli ve harici istihbarat programlarını geliştirme ve uygulama ve ilgili bütün istihbarat birimlerinin koordine edilerek görevlendirilmesi konularında geniş yetkiler sağladı. Amerika'daki haberalma teşkilatı DCI Personel Ofisi'nin yanısıra, Merkezi İstihbarat Teşkilatı; Milli Güvenlik Teşkilatı; Savunma İstihbarat Teşkilatı; ve Savunma Ba-kanlığı'nın bünyesindeki keşif programları ile özel, milli, yabancı istihbarat bilgileri toplamakla görevli çeşitli bürolar; Devlet İstihbarat ve Araştırma Bürosu; ve askeri haberlama üniteleri; FBI, Maliye ve Enerji Bakanlıkları'nm istihbarat birimlerinden oluşmaktadır. Sebepleri üzerinde daha sonra duracağız; fakat, zihni kontrol altında alma yöntem ve metodlarmı araştıranlar için büyük önem taşıyan altbaşlıklardan biri de, ışınlamadır. Ve yine açıkça ortaya konacağı gibi, CIA sadece zihin kontrolüne yönelik ışınlama testleri yapmamış, üstelik bu testlerde tüm evrensel etik değerleri hiçe sayarak insan kobaylar kullanmıştır. CIA, zihni kontrol etme tekniklerinin araştırılması çalışmalarında yalnız değildir; fakat şüphesiz ki, eski Sovyetler Birliği ile beraber bu sahanın lideri konumundadır. Elbette çalışmaların çoğu kamuoyundan gizli tutulmuştur ve diğer kurumlara bilgi ulaştırılması da büyük bir gizlilik içinde yürütülmüştür. Ne var ki istendiğinde her şeye ulaşmanın çaresi bulunabildiği gibi, BEYİN KONTROLÜ bu dehşete düşürücü ve endişe verici araştırma alanına girmenin de bir yolu vardır. Amerika'daki Bilgi Özgürlüğü Yasası'nın kapsamlıca kullanılması, insanların düşünme ve davranma şekillerini kontrol etme yolundaki gelişmelere ve insanların karşı koyma güçlerinin azaltılmasının nasıl mümkün olabildiği konularına ışık tutmaktadır. Bazılarının kaçınılmaz bir şekilde sansüre uğrayacağına ve hatta belki de hiç ortaya çıkarılmaması ihtimaline rağmen, yasa, herhangi bir vatandaşın belgelerin açıklamasını talep edebilmesine imkan tanımaktadır. İşte elinizdeki kitapta ortaya konulan bilgilerin çoğu da bu şekilde biraraya getirilmiştir. Asıl bilgi kaynaklarının gizli tutulduğu bir yerde, zihin kontrol araştırmaları ve hafif silahların geliştirilmesinin boyutlarını ortaya çıkarabilmek için tek yol, Amerikan bürokrasinin elinde tuttuğu diğer bazı dosyalara ulaşmaktı ve biz de bunu yaptık. Bu tür ikinci dereceden dosyalar sayesinde, sadece Amerika'da değil, aynı zamanda Doğu' Bloku ve kimi batı ülkelerinde de neler olup bittiği açığa çıkabilmektedir. Neticede, kaçınılmaz olarak resmin tamamını sunamıyoruz. Zihin kontrolcülerinin yaptıkları ve halen yapmakta oldukları, bir andıcm dipnotunda ya da emekli bir araştırmacının hatıralarında bulunabilir. Bu nedenlerle, bu kitap, bu ve benzeri kaynaklar üzerinde yaptığım ve halen de sürdürdüğüm araştırmalarımın bir derlemesi niteliğinde. Basma gelince, halen sonuçlandırılmayı bekleyen yüzlerce çarpıcı Bilgi Özgürlüğü Yasası soruşturması devam etmektedir. Fakat, burada duygusuz bilim kurgu dünyasında bile kendine yer bulamayan meşum ve bir o kadar da gizli yeni tekniklerin olduğunu gösteren yeterince malzeme mevcut. Hepimiz bu tür tehditlerin farkında olmalıyız ki, demokrasiye ve düşünce özgürlüğümüze saygısızca saldırmayı düşünenler, bu tür tutum ve davranışlardan vazgeçsinler. ¦ Birinci Bölüm ¦ GİZLİ GÜNDEM İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'mn ardından batılı müttefikler, Sovyetler Birliği'ni ve Doğu Bloku ülkelerini yeni düşmanları olarak tanımladılar. O günden sonra tamamen yeni bir mücadele türü olan "soğuk savaş" da böylece tarih sahnesindeki yerini almış oldu. "Kara Bütçe"siyle körüklenen ve komünizmi çevreleyen paranoya ile Birleşik Devletler, zihin kontrolü kavramıyla yeniden ilgilenmeye başladı. Takip eden elli yıl içinde geliştirilen metod ve teknikler, bu operasyonların nesnesi konumunda olanlar için henüz yeni sona ermiş olan "gerçek sıcak savaş" kadar acı ve ızdırapla sonuçlanacaktı. Daha da kötüsü, çoğu zaman kurbanlar ortaya çıkan süper güçler arasındaki sessiz global savaşın canlı hedefi olduklarının farkına bile varamayacaklardı. Ve yine çoğunlukla bu kurbanlar, çapraz ateş arasında kalan ve hiçbir suçu olmayan insanlardı. Gizli servisler, değişik zaman ve mekanlarda bu yeni yeni ortaya çıkan zihin kontrolü biliminin deney ve gelişme safhalarında canlı insanları kobay olarak kullanmışlardır. Aralık 1947'de CIA'nm kurulmasından yaklaşık beş ay sonra Milli Güvenlik Konseyi ilk toplantısını yaptı. Savunma Bakanı James Forrestal, CIA'nm Sovyetler'e karşı gizli bir savaş BEYİN KONTROLÜ başlatmasını önerdi. Bu, Amerika'ya karşı gittikçe artan bir ilginin sonucu olarak komünist ajanların toplumun her kesimine sızmış olmasına ve söz konusu ajanların ortaya çıkarılarak etkisiz hale getirilmesine yönelik bir girişimdi. İlginçtir ki, 1949 Mayıs'mda aynı Forrestal'm, komünistlerce kuşatıldığı ve sürekli takip edildiği hususundaki endişeleri paranoya düzeyine çıkmıştı. Berhasta Deniz Hastanesi'nde psikolojik tedavi altındayken pencereden atlayarak intihar etti. Bir bakıma Forrestal, ABD'nin benimsediği bugün de birçok yönüyle devam eden ve gittikçe bir paranoyaya dönüşen anormal ölçülerdeki bir dış politikanın ilk kurbanı olmuştu. Bu zaman zarfındaki İngiliz politikasına bir bakılacak olursa, farklılık hemen göze çarpacaktır. Bugün Devlet Arşivleri Ofisi'nde psikolojik savaşın 1948 yılına kadar olan gelişmelerini içeren onaltı binin üzerinde dosya bulunmaktadır. Forrestal'ın 1947 toplantısındaki girişimi NSC-4A'da, CIA'nın yeni müdürü Tuğamiral Roscoe Hillenkoetter'in gözetiminde yeni bir gizli yapılanmaya sebebiyet verdi. Kendisine Avrupa'daki psikolojik savaşla ilgili faaliyetleri başlatma emri verildi. Bu, önemli bir soruyu da beraberinde getiriyordu: Ahlaki yönü bir tarafa bırakılmakla beraber, CIA'nın yurtdışında bu tarz faaliyetlerde bulunmaya yasal açıdan hakkı var mıydı? Genel Danışman Lawrence Housten, bir andıçta CIA'nın bir haberalma örgütü olarak yasal hiçbir ayrıcalıklı yetkisi olmadığını açıklamıştı. Ayrıca, CIA'nın başkan tarafından dahi olsa, bir tür "gizU ordu" olarak kullanılmasının da yasalara aykırı olduğunu eklemişti. Yine de, komünist tehlikenin tüm kurumsal hakların önünde değerlendirilmesi sonucunda, CIA'nın gittikçe artan gücünün etkisiyle yeni bir yasa maddesi (NSC-10/2), başkanlığa ait bir gizlilik oluşturmak gayesi ile NSC-4A'ya eklendi. Neticede CIA resmen gizli bir hareket bölümü -Politika ve Koordinasyon Ofisikurmayı başarmıştı. GİZLİ GÜNDEM Teşkilat hiç beklemeden, batılı demokrasi düşmanlarına karşı kullanmak üzere psikoloj ık savaş operasyonlarının ve tekniklerinin en verimli şekilde kullanılmasını araştıran program ve operasyonlara girişti. Bu aslında çok da yeni bir çalışma sayılmazdı; ve ilerde de görüleceği üzere, tarihi 1923'lere kadar giden araştırmalara dayanıyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki tecrübelerin sonucu olarak, gizli bir kara harekatı projesi kavramı batı dünyası silahlı kuvvetleri ve istihbarat planlayıcıları için artık çok da yeni bir şey değildi. Manhattan Projesi (ABI-Gizli Atom Bombası Projesi) tarzı projeler tamamen yeni operasyonların ortaya konulmasını beraberinde getirmişti ve bu tarz projeler sebebiyle psikolojik savaş operasyonlarını savunanların ileri sürdükleri fikirlerin önünü açan ahlaki bir önceliği ortaya koyuyordu: Bütün bu "Kara Bütçe" tarafından finanse edilen "Kara Projeler"in varlığı sadece halktan değil, Kongre'den de ulusal güvenlik gerekçeleriyle saklanmıştı. Bu kara projelerden birincisinin temel konsepti, bilebildiğimiz kadarıyla, 9 Ekim 1941'de Pearl Harbour'm Japonlar tarafından bombalanmasından iki ay önce ortaya konuldu. Massac-husetts Teknoloji Enstitüsü (MİT) Mühendislik Dekanı Ven-nevar Bush, Franklin D. Roosevelt'e, 25 paundluk bir atom bombasının yaklaşık 3,6 milyon paund değerindeki dinamitin etkisine eş bir patlamayı gerçekleştirebileceğini ve bunun Amerika'ya, bir sonraki muhtemel bir savaşı kazanma avantajı sağlayacağını açıkladı. Roosevelt, Kongre'de halkın temsilcileri olan üyelere danışmaksızın, ABD'nin çok büyük bir gizlilik içinde böyle bir silahı geliştirmek için derhal harekete geçmesi gerektiğine karar verdi. Ayrıca, bu projenin finansmanının "bu tür olağanüstü durumlarda kullanılabilecek özel bir kaynaktan" karşılanmasını da karara bağladık *' 1 Vannevar Bush'un James Conant'a mektubu, Bush-Conant dosyalan, Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Ofisi, S-1, Kayıt Grubu 227, Milli Arşivler. BEYİN KONTROLÜ O sıralarda projenin tamamının maliyetinin 100 milyon dolar kadar olacağı tahmin ediliyordu. Bu tahminin ne kadar yanlış olduğunun ortaya çıkması uzun sürmedi. Başlangıç tarihinden itibaren dört yıl içinde projeye harcanan para, 2,19 milyar dolardı. Bu paranın tamamı vergiden gelen kaynaklardan harcanmıştı. Manhattan Projesi Komutanı General Leslie R. Gro-ves'a göre, böylesi büyük miktardaki bir harcama alışılmamış ve olağandışı bir prosedürü gerektiriyordu.^ Ve yine bu tarz bir finansman tarzı, bir kısmı günümüzde de el altından devam eden gizli projeler için bir taslak halini aldı. Manhattan Projesi öylesine gizli tutulmuştu ki, başkan yardımcılarından Henry Truman bile bundan haberdar edilmemişti (gizlilik derecesi o kadar yüksekti ki, başkan bile bombadan, kullanılmasından bir yıl önce haberdar edilmişti). İki kilit isim, Franklin Roosevelt ve Winston Churchill, Eylül 1944'te aralarında anlaşarak, bombanın gerektiğinde Japonlara karşı kullanılmasına karar verdiler.'3' Roosevelt 12 Nisan 1945'te öldü ve Truman başa geçince projenin gizlilik derecesi artırıldı. Savunma Bakanı Henry Stimpson, bir aralık Truman'm kulağına Amerika'nın inanılmaz güçte bir patlayıcı üretecek büyük bir projesi olduğunu fısıldadı. Sonraki yıllarda Truman, Stimpson'ın söylediklerini hatırlayarak "Söyleri beni çok şaşırtmıştı" yorumunu yapacaktı. İşte Amerika'nın ilk 'kara proje'sini (black project) çevreleyen gizliliğin hikayesi buydu. Manhattan Projesi, CIA'nm 1947'de Avrupa'da gizli operasyonlarla ilgili şubeler kurmak için girişimlere başladığı tarihlere denk geliyordu; ve bu proje, bir bakıma Amerikan Hüküme2 Leslie, R.Groves, "Now İt Can BeTold" (N.York, Harper and Row, 1962), s. 359-66. 3 Roosevelt ile Churchill arasındaki Quebec Antlaşması'nın ayrıntıları ABD Dışilişki-leri'ndedir; Quebec Konferansı, 1944 (Washington DC; GPO); s.492-93. 4 Harry S. Truman, "H. S. Truman'm Hatıraları", Cilt 1, 1945: Kararlar Yılı (New York, Signet 1965), s.20-21. GİZLİ GÜNDEM Jti'nin Kongre'nin haberi olmaksızın yürütülen gizli operasyon-I larda büyük tecrübeler edindiği anlamına da gelmekteydi. Üstelik, CIA'nm sadece yabancı haberalmaya dair bilgi topla-jmakla yetinmeyen bir kuruluş olması, akıllara örgütün Baş-kan'ın gizli ordusu olması ihtimalini de getiriyordu. Ve sistemli bir şekilde, Atom Enerjisi Komisyonu (Enerji Bakanlığı), NASA ve Savunma Bakanlığı'nm pekçok birimi bu çalışmaya katıldı. "Ulusal güvenlik" kılıfı altındaki bu birimler, suikast timleri, beyin yıkama programları, sivil casusluk, uyuşturucu kaçakçılığı, kanundışı silah ticareti, iç savaş çıkarma ve yabancı hükümetleri devirme dahil pekçok korkunç faaliyetlere giriştiler. İlginç olan, resmen onaylanmasa da, her gelen başkanın bu tür projelerin devam etmesini gelenek olarak kabullenmesiydi. CIA, psikolojik savaş teknikleri dalında ilerlemeler kaydederken, aynı zamanda programı UFO'lar ve Ekstra Sensör Anlayı-şı'nı (ESP) da içine alacak şekilde genişletti. CIA'nm başlangıçtaki zihin kontrol projeleri olumlu sonuçlar verdi. Örgüt, daha başka araştırmalar yapmaya layık bulunarak çalışmaları desteklendi. Stratejik Hizmetler Bürosu (OSS) Genel Müdürü General William Donovan (Vahşi Bili), Dr. Ed-ward Strecker, Winfred Overshulser, George White ve Harry J. Anslinger'den oluşan bir ekibi, insan davranışları ve dengesini kimyasal yöntemlerle zayıflatmayı içeren araştırmalar yapmakla görevlendirmişti. Donovan'm ekibi scopaline, barbiturates, peyote, mariyuha-na ve mescaline gibi rahatlatıcı ve gevşetici narkoz maddeleri kullanarak bir "gerçek serumu" üretmeyi kararlaştırmışlardı. Bu çalışmalar, kimya uzmanı bazı Nazi subaylarının, (ABD'ye birleşik Operasyonlar Programı ile gelmişlerdi) Amerikan gizli servisi adına çalışmaya başlamasıyla daha da destek görmeye başladı. BEYİN KONTROLÜ "Gerçek Serumu" üretme aşamasında, zihin kontrol çalışmaları tarihinde önemli rol oynayan Kari Tavboek gibi bilim adamları, CIA ya önemli katkılarda bulundu. Bir başka Nazi araştırmacısı olan Frederick Hoffman, felce sebebiyet veren conch shell eklemsizinden elde edilen zehiri buldu. Aynı zamanda, Kari Rah, Theodore Wagner Jauregg ve Hans Turit'ten oluşan bir başka Nazi bilimadamı grubu, savaş sırasındaki eski gizli araştırmalarına devam etti. Amerikan laboratuvarlarmda çalışarak tabun ve sarin gibi zehirler ve sinir gazları geliştirdiler. Holocaust'taki bilinen aktif faaliyetlerine rağmen, bu projeler üzerinde çalıştılar. Yeni zihin kontrol ilaçları ve tekniklerini geliştirirken, araştırma verilerinin oluşmaya başladığı aşamanın henüz başlangıcında, askeri ihtiyaçların ahlaki kaygılardan baskın çıktığı yönünde net bir karar alındı. 1977'de önemli bir MKULTRA yöneticisi olan Sidney Gottlieb, (MKULTRA ilerki bölümlerde detaylı olarak ele alınacaktır) bir senato duruşmasına çağrıldı. Kendisinden CIA'nm zihin kontrol operasyonları ve benzeri konulardaki bazı önemli sorulara cevap vermesi istendi. Bu duruşma, araştırmacı gazetecilik açısından pekçok kapının açılması anlamına geliyordu. Bu tür faaliyetlerin bazı idareciler nezaretinde bilinçli bir şekilde yürütüldüğünü delilleriyle ortaya koyabilirlerdi. Senatör Richard Schweiker, Gottlieb'e RHIC olarak bilinen (Beyinlerarası Radyo-Hipnotik Kontrol), insanların içine küçük alıcıların yerleştirildiği oldukça kötü bir üne sahip gizli bir proje ile ilgili sorular sordu. Gottlieb böyle bir tekniğin mevcut olmadığını söyledi. Cevabı söyledi: "Kullandığınız terimlere karşı duyarlı olmaya çalışıyorum. Hatırladığım kadarıyla, radyo dalgaları kapsama alanı içinde bulunan insanları neyin etkileyebile-ceğine yönelik gittikçe artan bir ilgi söz konusuydu. Birçok projede radyo dalgaları alanı içinde bulunan birisini hipnotize etmenin daha kolay olabileceğini araştıranlar olabilir. Ve bu araştırma kendi içinde gayet mantıklı olabilir." Yine, Senatör Schweiker hafızayı silmek GİZLİ GÜNDEM için hayvanlarda radarın (yani mikrodalganm) kullanıldığına dair duyumlar aldığını ifade ettiğinde Gottlieb, "Senatör, buna gerçekten inanabilirim!" diye cevap verecekti.'5' Bu programların baş savunucusu, gazeteci kisvesi altında görünen, ama aslında CIA'nm sözleşmeli ajanlarından Edward Hunter'dı. Kendisi zamanla sağ görüşlülerin kurmuş olduğu John Birch Derneği'nin önde gelen üyelerinden biri haline gelmişti.*6' Zihin araştırmaları deneylerinde insanların kobay olarak kullanıldığı söz konusu programların kod isimleri MKULTRA, MKSEARCH, MKACTION, ARTICHOKE ve BLU-EBIRD idi. Bu gittikçe çoğalan programlar dizisi sonucunda birçok denek dengesini kaybetti. İkisi öldü. CIA'dan yazara gelen mektuplardan birinde aynen şöyle deniyordu: "Teşkilatımızda, MKULTRA ve ilgili bazı diğer projeler altında -başta LSD olmak üzere- hipnotizma ve uyuşturucu ilaç kullanımı gibi tekniklerle, davranış kontrolü alanında 1963'ten önce yapılan ve insanların denek olarak kullanıldığı birtakım araştırmaların CIA tarafından desteklendiğini, delilleriyle gösteren belgeler mevcuttur. Meseia MKDELTAnın görevi, MKULTRA materyallerinin ülke dışında kullanılmasıyla alakalı hazırlanmış özel bir prosüdürce belirlenmişti." (?) MKULTRA projesi kapsamında olan bitenler sadece uyuşturucu maddelerin kullanılması ile sınırlı değildi. Duyumda azaltma oluşturulması, dini cemaatler, mikrodalga deneyleri, psikolojik şartlanma, psiko-cerrahi, beyin nakli ve daha başka pekçok araştırma alanı da MKULTRA çatısı altnda toplanmıştı. Hepsi kara bütçeden finanse edilmek üzere toplam 149 alt proje ve bunlara ek olarak 33 alt proje daha vardı. 5 CIA insanda Uyuşturucu ilaç Testi, s.202. Birleşik Oturum, insan Kaynakları, Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Komisyonu Seçkinler Komitesi önünde, ABD Senatosu. 95. Kongre, 1. Oturum, 3 Ağustos 1977. 6 Edvvard Hunter, daha sonraları Richard Helms, Fred Crisman, Paul Halliwell ve Mitch Werbell gibi şahısların da çıktığı Çin Tiyatrosu'nun emektarlarındandır. Hunter "beyin yıkama" terimini çıkarmıştır, bkz. Miami News, 24 Eylül 1950. 7 CIA tarafından yazara gönderilmiş 19 Kasım 1990 tarihli mektup. ^m .S... ¦ ft BEYİN KONTROLÜ CIA tarafında ancak Bilgi Özgürlüğü Yasası'ndan sonra yayınlanan 215 bin sayfalık kayıtlar, bu programların sadece fi-nansal yönünü aydınlatmaktadır. Bu kayıtlarda CIAnın 1953'te Güvenlik Bürosu ve daha sonraları 1962'ye kadar Teknik Servisler Kadrosu (TSS) aracılığıyla işlerini yürüttüğü dönem hakkında kimi ipuçları bulunmaktadır. Kayıtlar arasında zihin kontrolü araştırmalarının Araştırma Geliştirme Ofisi'ne (ORD) transfer edildiği yıl olan 1962'den sonrasına ait de birkaç belge bulunmaktadır. Fakat, ortaya çıkan o ki, özellikle 1950 ile 1962 yılları arasındaki faaliyetleri kapsayan pekçok belge, kayıt ve araştırma raporları bilinçli olarak imha edilmiştir. 1970'lerde Senato Komitesi oturumlarında CIA'nın bazı gizli faaliyetleri gün yüzüne çıkartılsa bile, bunlardan çok daha fazlası, askeri haberalma arşivlerinde saklı kalmıştır. Amerika ve özellikle de Avrupa'da, DoD (Savunma Bakanlığı) ve CIA için çalışan birtakım özel bilimsel kurumlar ve laboratuvarlarm yanısıra Savunma Bakanlığı'nm pekçok birimi de bu çalışmalara dahil olmuştur. Hipnotizmanm savaşta kullanılmasının önde gelen teoris-yen ve savunucularından George Eastbrook, bir parti esnasında orada bulunan misafirleri teorisine ikna etmek için iki arkadaşını gizlice hipnotize etti. Kurbanlarını İngiltere Başbakanı'nm oraya geldiğine inandırdı ve bu iki insan hayali VIP misafiri ile bir saatten fazla konuştular. Yüksek rütbeli bir eski CIA görevlisinin bir gazeteciye dediği gibi, "Bu işleri araştırmaya çalışan kongre alt komisyonu, sadece ve sadece meseleye dair küçücük bir fikir edinebilir." (g) ¦ İkinci Bölüm ¦ ETİK TANIMAZ DENEY Robert Eringer, "Gizli Örgüt Adamı", Rolling Stone, 1985. -| f* OCAK 1994 tarihinde Başkan Bili Clinton'm da I ^N onayıyla insanlar üzerinde yapılan radyasyon deneyle-JL •__S ri hakkında bir araştırma grubu oluşturuldu. O zamanlar CIA'nın başında olan John Deutch da bu grubun panel katı-lımcısıydı; grubun başlıca varlık sebebi soğuk savaş esnasında gerçekleştirilen bir seri radyasyon deneylerine, hükümet yetkililerinin mümkün olduğunca dikkatini çekebilmekti. Bulguların ortaya konulduğu son raporu sunarken, gruba başkanlık eden Ruth R. Faden, Danışma Komitesi'ni atamaktaki cesaret ve yönlendiriciliğinden dolayı Clinton'a teşekkürlerini sunmuştu.*1' 4 Ocak 1994 tarihinde dönemin CIA Başkanı James Woos-ley, örgütün tamamını kapsayan ve radyasyon etkilerini test etme deneylerine muhtemel CIA katılımının araştırılmasını içeren bir emir yayınlamıştı. Emir üzerine 17 Ocak'ta CIAda hemen bu araştırmayı yapabilecek seviyede yeterliliği olan bir grup oluşturuldu. Grup bütün CIA ünitelerinden temsilcilere yer veriyordu; ek olarak, DCI bürolarının tamamından ve 1 insanlı Deneyler Danışma Komitesi Başkanı Ruth R.Faden tarafından, insanlara Radyasyon Uygulama Araştırma Grubu üyelerine gönderilen Ekim 1995 tarihli mektubu. BEYİN KONTROLÜ kongreden, hukukçulardan, halktan ve tarih uzmanlarından da katılımlar olmuştu. Başkan Woosley, araştırmaya liderlik etmesi için o zamanlar Merkezi Haberalma Çalışmaları'nın başında bulunan David Gries'e <2> görev verdi.<3> Çalışmalar esnasında araştırma grubu, örgütün insanlar üzerinde yapılan radyasyon deneyleri işine bulaştığını net bir şekilde gösteren belgeler ortaya çıkardı. Bu açık delillere ve CIA'nın neredeyse elli yıldır bu etik tanımaz deneylere karıştığı netleşmesine rağmen, yetkili ağızlar söz konusu belgelerin somut bir biçimde CIA'yı suçlamak için yetersiz olduğunu savundular. David Gries, kelimeleri özenle seçilmiş 21 Ocak 1994 tarihli bir andıçta, araştırma grubunu, tek bir sorunun cevabını bulmaya yönlendiriyordu: CIA, gerek radyasyonun insanların üzerindeki etkisini belirlemek için, gerekse de konvansiyonel operasyonlarda kullanım sahasını tespit edebilmek gayesi ile olsun, tam manasıyla insanları iyonize edilmiş radyasyona maruz bırakan deneyler yapmış mıydı? Gries, araştırmanın odağını böylesine küçülterek, hem örgütün verdiği zararları ortaya çıkarmak için gizli anlaşmalarla, hem özel laboratuvarlara yaptırmış olduğu deneylerin üstünü örtmede gerekli argümanı üretmiş, hem de örgüt aleyhine peş-peşe açılabilecek davaların da önünü almış oluyordu.W) Gries'in 2 David Gries; hem operasyonlar hem de analiz konularında tecrübeler kazanmış, örgüt içi reformları hararetle savunan bir görevlidir. CIA'nın kurumiçi yayınlarında pek-çok makalesi yayımlanmıştır. Örnek için bkz. "New Links Betvveen Intelligence and Policy", s.34, no:2, Yaz 1990 ve "Intelligence in the 1990s", s.35, no: 1, Bahar 1991. 3 1994 Haziran'inda David Gries'in emekliliğinden sonra Brian Lattel, Eylül 1994'te yeni direktör olarak atanıncaya kadar CSI'nın yöneticisi John Pereira oldu. 4 Birleşik Devletler'e bağlı bakanlıklar bugün de benzer bir eğilim içindeler. Son zamanlarda FOIA tarafından istenen, Enerji Bakanlığı'nca Kaliforniya Üniversitesi'ne gönderilen öldürücü olmayan silahların geliştirilmesine dair kontratların niteliğiyle ilgili açıklama ricasına karşılık olarak, DoE bana bu tür kayıtların kurum belgelerinden sayılmadıkları için incelemeye açık olmadıklarını ifade etmişti (söz konusu kontratlar imzalanmış olmalarına rağmen), ilgili FOIA uygulamalarının sicili temiz değil ve muhtevasında da pekçok tezatlar sözkonusu. Dokümanların ordu adına iş gören bir arabulucu tarafından ortaya konduğu benzer bir vakada ise, Amerikan Mahkemeleri belgelerin incelenebileceği hükmüne varmıştı. Bu nedenle, Enerji Ba-kanlığı'nın konu ile ilgili olumsuz hükmünü temyiz yoluna başvurdum. ETİK TANIMAZ DENEY daraltma ve yönlendirme maksatlı andıcının etkisiyle, CIA Yeşil Kaçış (Green Run) adıyla bilinen 1949 tarihli bir deneyin gerçekliğinin ortaya çıkarılması adına da özel bir araştırma yapmaktan kurtuluyordu. Ayrıca, diğer başka radyasyon uygulamalarıyla ilgili bilgiler de araştırılamadı. Diğer ülke gizli servisleri tarafından ortaya konan haber ve raporlar da sessizce sümenal-tı edildiler. Sonuçta 13 Nisan 1994'te, CIA, Danışma Komitesi'ne nihai bir rapor sundu: Yaklaşık 34 milyon belgenin elektronik olarak taranması, 480.300 sayfanın el-göz ortamında analizi ve aşağı yukarı elli kişiyle (5> yapılan ikili görüşmeler sonucunda, CIA'nın insanlar üzerinde iyonize edilmiş radyasyon denemelerinde bulunduğuna dair hiçbir belgeye rastlanmamıştı! <6> Ek olarak CIA bu türden deneylere bir şekilde rastlasa bile, bunların CIA ile belli sürelerde iş yapmış aracı kurumlarca yürütülmüş olabileceğini ve elbette bunların örgütü hiçbir sorumluluk altına almayacağını iddia ediyordu. Ne var ki, aynı raporda CIA, kayıtlara göre MKULTRA programında bu tarzdan deneylerin yapılmış olma ihtimalini kabullenmiş oluyordu. MKULTRA programı kimyasal, biyolojik ve radyolojik maddelerin insan davranışlarını kontrol etme hedefli gizli operasyonlarda kullanılmasına yönelik bir seri araştırma ve geliştirme projesinin adıydı.'7' Vurguyla ifade edilirse, CIA belgelerinden biri, bariz bir şekilde insan davranışlarını kontrol etme deneylerinde, radyasyon, elektrik şoku, psikolojinin çok sayıda dalı, toplumbilimi, antropoloji gibi ek yöntemlerin yanısıra, askeri araç gereçlerin kullanıldığını göstermektedir.'8) 5 CIA, komiteye kendileriyle tek tek görüşülmüş 22 kişinin isim listesini sundu. Teşkilat, konuyla ilintili diğer kişilerin kimliklerini soruşturma komitesinden gizlemişti. 6 13 Nisan 1994 tarihli, CIA insanlı Radyasyon Denemeleri ile ilgili Kayıtlar Araştırması. 14 Ağustos 1963 tarihli MKULTRA soruşturmasıyla ilgili CIA Genel Müfettişlik Raporu. BEYİN KONTROLÜ Bu nedenle, bu delille de net bir şekilde ortaya konulduğu üzere, CIA'nın insanlar üzerinde radyasyon deneyleri konusundaki konumu masumiyetten çok ama çok uzakta kalmaktadır. Çok sayıda birbirinden bağımsız kaynak ve araştırmacıya ve daha da önemlisi kurbanların ifadelerine göre, Danışma Kurulu, ucu CIA'ya dayanan ya da dayanması beklenen otuz adet başvuru yapmıştı. MKULTRA programının ve diğer birçok projenin belgeleri, CIA'nın araştırmalarının bir parçası olarak radyasyon kullandığını doğrulamaktadır. Buna ek olarak, en az bir CIA görevlisi Savunma Bakanlığı'nm 50'li yılların başlarında düzenlediği atom bombası denemeleriyle paralel yürütülen, insanlar üzerinde yapılan radyasyon deneylerinin tartışıldığı toplantılara iştirak etmişti. CIA'nın insan davranışlarını kontrol programlarının başlıca ateşleyicisi Sovyet, Çin ve Kuzey Kore'nin zihin kontrol teknikleriyle ilgili geliştirdikleri usûllerdi. CIA, bu konudaki ilk programını 1950'de gerçekleştirerek, programa BLUE BIRD adını verdi. Daha sonra 1951'de Kanada ve İngiltere'nin de katılımıyla beraber projenin adı ARTICHOKE olarak değiştirilecekti. MKULTRA, resmi olarak faaliyetine 1953 Nisan'mda, insan davranışlarıyla ilgili kapsamlı bir araştırmanın gizli fon sağlama mekanizması olarak başladı. Teknik olarak faaliyetleri 1964'te sona erdi, fakat bazı programları, MKSEARCH projesi adı altında 1970'lere kadar aktif olarak varlığını devam ettirdi. MKULTRA faaliyetleri aynı zamanda Teknik Hizmet Bölümü olarak da anılan Teknik Servis personeli tarafından yürütülüyordu. Bu programların esas varlık sebebi, gizli operasyonlar ve casusluk faaliyetleriydi. 1973'te olan oldu. O zamanlar örgütün başında bulunan ve daha sonraları bir dizi soruşturma sonucu görevden alman Ric-hard Helmes, bütün MKULTRA belgelerinin yok edilmesi emrini verdi. Helms, 1976'da ise Church Komitesi'ne verdiği ETIK TANIMAZ DENEY yeminli ifadede, 'Hükümet organlarıyla diğer organizasyon ve yabancılar arasında çeşitli bağlantılar olduğunu ve her ne kadar bu konularda hissi davranılsa da, programın artık bittiğini, dosyalardan artık kurtulmak gerektiğini, bu sayede örgüte yardım edenlerin kovuşturma ya da taciz edilmesinin de önleneceğini' itiraf etmişti. Church Komitesi 1976'daki soruşturması esnasında bazı ilgi çekici kayıtlara rastladı. Fakat, o zamanlar MKULTRA'mn pozisyon itibarıyla hiçbir planlama kaydı ve deneme programlarını onaylayamayacağı öngörülmekte idi.*9) Vurgulanması gereken başka bir nokta da MKULTRA'mn odağında yer alan görüştü: Deneylerde kobay olarak kullanılan insanlar, olan bitenin farkında değillerdi. Aslında CIA, bu tarz deneylere çok defa sponsorluk yaparak tüm masrafları finanse etmişti. Dr Frank Olson, bir CIA iç güvenlik soruşturmasının ardından 1953'de damarlarına LSD zer-kedilerek öldürüldü.*10' Bu türden deneylerin tehlikeli olduğunun çok iyi bilinmesine rağmen, CIA, en az on yıl süreyle aynı türden faaliyetlerine ısrarla devam etti. Başka hiçbir rapor dikkate alınmasa bile, 1963'te CIA Genel Müfettişi'nin, olan bitenden habersiz deneklerin kullanılmasının durdurulmasını öneren raporuna rağmen, Planlama Müdür Yardımcısı Richaard Helms gizli denemeleri savunduğu fikirlerini şöyle dile getiriyordu: 'Eğer ilaç ya da uyuşturucu kullanımının olumlu hareket kapasitesine etkisini gerçekçi testlerle belirleyemezsek, Senato tarafından seçilmiş, Haberalma Aktivitelerine Dair Hükümet Operasyonlarını İnceleme Komitesi'nin nihai raporu Birinci Kitap - Yabancı ve Askeri Haberalma, 94. Kongre, 2. Oturum, 26 Nisan 1976, 94-755 nolu özel rapor (Daha çok Kilise Komitesi Raporu olarak bilinmektedir). Bkz. 1. Kitap, s.406. 10 CIA uzun yıllar Dr. Frank Olson'un ölümüyle ilgili ayrıntıları ailesinden bile gizlemişti. Dr. Olson, vücuduna LSD zerkedilmesinden sonra ölmüştü. CIA, bir dizi hukuki soruşturmadan sonra, meseleyi güvenilirliği bağımsız mahkemelerce onaylanmayan bir yaklaşımla sonlandırmayı tercih etti. CIA, MKULTRA 68 nolu alt projesinde Dr. Cameron tarafından gerçekleştirilen "Tinsel Güdüleme" deneylerinde yitirilen pekçok kurbanla ilgili olarak da benzer şeyler kurgulamıştı. BEYİN KONTROLÜ ETİK TANIMAZ DENEY M â Sovyetler'in bu alandaki ilerlemeleri karşısında ayakta kalamayız-' *u' Helms, insanların kendilerinden habersiz denek olarak kullanılmasının ahlaki boyutuyla ilgili soruyu ise, 'ahlaki bakış açısına karşı diyecek bir şeyimiz yok' diyerek geçiştirmişti.*12' Bilgi Özgürlüğü Kanunu'na dayanarak, John Mark tarafından 1977'de istenen bir dosya üzerine CIA, Teknik Hizmetler Bürosu tarafından tutulan mali dosya kayıtları arasında ek MKULTRA bilgilerine ulaştı. Ne var ki bu bilgiler, MKULTRA adı altında sınıfladırılmamıştı. Sözkonusu bilgiler daha sonradan 1977'de senatör Edward Kennedy'nin kulağına kadar gitmişti. 1963'te bir CIA Genel Müfettişi'nin MKULTRA hakkında yürüttüğü soruşturmayla ilgili bir raporda, MKULTRA programının kimyasal, biyolojik ve radyolojik maddelerin insan davranışlarının kontrolüyle ilgili yürütülen gizli operasyonlarda kullanılabilirliğiyle ilişkili bir araştırma-geliştirme projesi olduğuna dikkat çekiliyordu; ve radyasyonun insan davranışlarını kontrol etme yollarından biri olduğu, net bir şekilde ifade edilmekteydik13' CIA köşeye sıkışmıştı. İnsanlı radyasyon deneyleri hakkında Danışma Komitesi'ne mantıklı ve ikna edici bir açıklama yapması mümkün değildi. Komite üyeleri araştırma sonucunda, radyasyon kullanımıyla doğrudan ilgili 140 adet MKULTRA kodlu alt projenin varlığını ortaya çıkardılar. Örneğin 35 nolu alt proje programında CIA, 1950'lerde George-town Üniversitesi Hastanesi'ne kimyasal ve biyolojik programlarda kullanılmak üzere el altından 375.000 dolar vermişti. Yardım adıyla verilen bu gizli finansmanın adresi, üniversite doktorlarından Charles F. Geschickter'di. Doktor, bu parayla radyo izotop laboratuvarmı eksiksiz bir şekilde donatmıştı.* 14> 11 a.e. bkz. Kilise Komitesi Raporu, 1.Kitap, s.402. 12 op. 9 nolu alıntı. 13 26 Temmuz 1963 tarihli MKULTRA/TSD Soruşturma Raporu. 14 Geschihter Tıbbi Araştırma Fonu esasen ClA'nın çok sayıda MKULTRA projelerini gizlice finanse etme kaynağı olmuştu. Dahası, CIA Atom Enerji Komisyonu'nun dikkatini Ceschihter Radyasyon Araştırması'na çekerek, komisyonu ek fonlarla projeye destek olması konusunda iknaya çalışmıştı. 86 numaralı diğer bir alt projede ise, Dr. Wallace Chan yalan makineleri ve konuşulanların doğruluğunu test edebilen benzer sistemlerin kurulabilmesi için CIA fonlarından yararlanmıştı. Kayda alman tarihsiz bir andıçta Dr. Chan, net kimlik oluşturulmasında gizli işaretleme olarak bilinen suni yollar öneriyordu. Bu yöntemler arasında insanlı radyasyon deneyleri de telaffuz ediliyordu! Daha net bir ifadeyle, yarı ömrüne kadar indirgenmiş radyoizotoplar, insan vücudundaki önceden belirlenmiş bölgelere ışınlanacak ya da enjekte edilecekti.*15) Yine CIA fonlarıyla desteklenen ve sonraları MKSEARCH 3 olarak isimlendirilen MKULTRA 140 nolu alt projesinin CIA danışmanı Dr. James Hamil ton, teorik olarak uyuyanlar laboratuvarı (sleeper laboratory) denilen sistemi kurup çalıştırmaya başlayacaktı. Fakat, Hamilton bunun yerine inisiyatifine verilen fonları Vaceville Kaliforniya Cezaevi Tıbbi Yardım Ens-titüsü'nde, mahkumlar üzerinde deneyler yapabileceği bir laboratuvarı açmakta kullandı. 30 Mart 1965 tarihli bir mektupta Hamilton, Geschichter Enstitüsü'ne parayı nasıl harcadıklarının ayrıntılı bir dökümünü sunarak şöyle diyordu: "100 mahkum denek üzerinde yeni bir deney serisini sürdürüyoruz- Deneklerde radyoaktif iyodin troidi, T-4 ise kandaki kırmızı hücrelerin sayısını artırıyor. Ve daha geliştirmekte olduğumuz pekçok ölçümlerle önceki çalışmalardaki değişkenler arasındaki oran ve ilişkileri ortaya koymaya gayret ediyoruz-" *16' Bugün bile Hamilton, mahkumlar üzerinde yapılan deneyler hakkında kendisine soru sorulduğunda, hiçbir hatırasından söz etmeyerek, olan biteni inkar yolunu tercih ediyor.*17) BLUE BIRD-ARTICHOKE belgeleri, insanlara radyasyon iyonlama çalışmalarının gerçekten yapıldığına dair sayısız atıfta 15 Wallace L. Chan'n tarihsiz bir andıcı: Ajan ve/veya ofis personelinin klasik sorgulama haricindeki metod ve teknikler uygulanarak "sadakatinin ortaya çıkarılması" 16 30 Mart 1965 tarihli James A. Hamilton'dan Tıbbi Araştırmalar için Cechichter Fo-nu'na gönderilen mektup (İstirhamımızla talebimiz...) 17 Ekim 1996 tarihinde yazarla yapılan telefon görüşmesi. BEYİN KONTROLÜ ETİ K TANIMAZ DENEY bulunmaktadır. Bir CIA Tarihçe Kayıtları personelinin notlarında rastlanan tarih atılmamış bir ARTICHOKE araştırma organizasyon şemasında radyasyon, kimyasallar, hipnoz ve psikiyatriye ek olarak pekçok deneyi uygulanmış ve araştırılmış alan arasında yerini almaktadır. ARTICHOKE belgeleri arasında ra-diantenerji konusunda hazırlanmış başka bir dosyada ise, uyutma ışını (sleeping ray) üzerinde durularak 'yeni bir ışınsal enerji türünün beynin uyuma merkezine ya da uyanıklığı sonlandır-mayı düzenleyen bölgesine yönlendirilmesi' söz konusu edilmektedir. Bu yolla, teknik ekipmanın bitişikteki bir odaya ya da yakın bir bölgeye kurularak, bundan habersiz birisinin aniden uykuya daldırılması mümkün hale gelmektedir.*18' Bununla beraber, Silahlı Kuvvetler Patoloji Enstitüsü uzmanlarından Dr. Webb Haymaker, böyle bir yaklaşımın -ultra-sonik ya da başka bir ışınsal enerji uygulamasının- mümkün olup olamayacağı konusunda çekinceleri olduğunu ileri sürerek bu öneriyi reddetmiştir.*19' Yine takip teknikleri (tracer techniques) konusunda düzenlenmiş bir başka ARTICHOKE dosyasında, Massachusetts Genel Hastanesi'nde insan vücûdunda, özellikle de beyinde, radyoaktif madde takibi konularında yeni bir teknik geliştirdiğinden bahsetmekte; ve özetle bu tekniğin pekçok danışman tarafından ARTICHOKE araştırmalarında ciddi mesafe aldırtacak bir metod olarak kullanılabilmesi ihtimalinden söz ettiği vurgulanmaktadır.*20) MKULTRA'nm 17 ve 46 nolu alt projelerinde de, radyo izotop işaretlerinin LSD etkilerinin araştırılması esnasında labora-tuvar hayvanları üzerinde kullanıldığı anlaşılıyor. CIA'nm daha 18 (ACHRE) - insanlı Radyasyon Denemeleri konusunda oluşturulmuş Danışma Kurulu, CIA kayıt numarası: CIA-071095-A. 19 Güvenlik Ofisi, Teknik Bölüm, Dr. James H. Huddleson'dan Bölüm Şefi'ne, 'Dr. Webb Haymaker'le Konferans', 4 Kasım 1953. 20 1 7 nolu alıntı. I önceleri ölümle sonuçlanmış kimi LSD testlerini insanlar üzerinde uyguladığı bilinmesine rağmen, benzer LSD etkileşim ölI çümlerinde CIA'nın hayvanlar üzerinde yaptığı çalışmaları, in| sanlar üzerinde de tekrarlayıp tekrarlamadığı bilinmiyor. Eldeki somut delillerin ortaya koyduğuna göre, gizli deneylerde insanların kobay olarak kullanılması işine bulaşan tek kuI rum CIA değildir. 1950'den ,70'lere kadar, CIA, LSD ve diğer kimyasalların insanlar üzerinde denenmesi konusunda Amerikan Ordusu'yla sıkı bir işbirliği içinde olmuştur.*21' İnsanlar üzerinde yapılan testlerin büyük çoğunluğu ordu tarafından Fort Detrick ve Maryland'daki Edgewood Arsenal Araştırma Labratuvarları'nda gerçekleştirildi. Bu araştırmalarda ordunun kilit ismi Pennsylveania Üniversitesi'nden Dr. Albert Klig-man'dı. Kligman'ın söz konusu araştırmaları, bazı radyo izoto-pik maddelerin kullanımını da içeriyordu; ve bu maddeler, Pennsylveania'daki Holmesburg Tutukevi'ndeki pekçok mahkum üzerinde kullanılmıştı.*22' 1960'larm ortalarında, Dr. Kligman, Ivy Araştırma laboratuvarları'nı kurdu (IRL). Bu laboratuvarlar EARL'ün, gizlilik de dahil, çeşitli nedenlerle kendi enstitüsünde gerçekleştiremediği 21 Kilise Komitesi Raporu'na göre (1. Kitap, s.395), Fort Detricht'te bulunan ABD Ordusu Biyolojik Araştırmalar Merkezi Özel Operasyonlar Dairesi'nin (SOD) üç temel fonksiyonundan biri, CIA için biyolojik araştırmalar yürütmekti. 1952'nin başında, SOD yetkilileri, atmosfere biyolojik maddeler yayma sistemlerinin sağlanması, denenmesi ve geliştirilmesi konularında destek ve yardım sağlama hususunda CIA ile anlaşmaya vardılar. Bu anlaşmayla CIA, ordudan teşkilatın hedefleri doğrultusunda kullanıma uygun biyolojik silahlar konusunda geniş bilgi ve destek birimleri sağlamasını talep etti; (Church Komitesi Raporu, 1. Kitap, s.389). CIA'nın yaptığı ilk LSD denemelerinin çoğu Fort Detrick'te gerçekleştirilmiştir. 1960'ların sonlarında, Teknik Hizmetler Ofisi'nde (TSD) yürütülen MKSEARCH programının büyük bir bölümü tekrar Fort Detrick'e taşınmıştır. Dr. Christopher Gre-en ve binbaşı Edward Dames, CIA'nın biyolojik ve kimyasal savaş malzemeleri geliştirme programlarında çok önemli görevler üstlenmişlerdir. 22 'Philadelpia lnquierer' gazetesi, 18 Eylül 1977 tarihli baskısında 1963 tarihini taşıyan yerel bir basın organından Holmesburg'ta gerçekleştirilmiş bir Ordu deneme programında, mahkumların deri altlarına düşük miktarlarda radyoaktif izotoplar yerleştirildiğini alıntılamaktadır. BEYİN KONTROLÜ deneyleri için bir çıkış noktası olmuştu. EARL tarafından yürütülemeyen onlarca deney, bu laboratuvarlarda gerçekleştirilmişti. EARL'ün insanlar üzerinde sürdürdüğü deneylerle ilgili kayıtlar, elbette ciddi etik sorgulamaları da beraberinde getirmiştir. Yine aynı kayıtlar, 1971'de CIA'nın EARL'e EA3167 olarak bilinen sınıflandırılmış bir glikolat bileşiğinin test edilmesi için 37.000 dolarlık bir fon sağladığını da belgelemektedir. Potansiyel kapasite azaltıcı bir psikokimyasal bileşik olan EA3167 Holmesburg Tutukevi'ndeki mahkumların da dahil olduğu bir grup insan üzerinde denenmiştir. CIA'nın bu testlerdeki belli başlı hedeflerinden biri, radyoaktif etkili EA3167 bileşiğini analiz etmekti. Ocak 1975 tarihli CIA Genel Müfettişliği kayıtlarından biri, EA3167'nin yirmi insan üzerinde test edildiğini ve takip eden gözlem sonuçlarının kayıt altına alındığını gösteriyor. Bu belgeye dayanarak, Ivy Araştırma Laboratuvarları, test protokolünü benzer bir tarzda yürütebilme imkanını elde etmişti.*23) CIA, EARL'le olan kontratını 1973 yılında sonlandırdı.*24) Enerji Bakanlığı'nm son soruşturmaları sırasında, CIA görevlileri kategorik olarak EARL'le CIA arasındaki anlaşmanın insan denekler kullanımı içerdiğini inkar yolunu seçtiler. Bu iddayı daha inanılır kılmak için, CIA 1977'de Senatör Kennedy'nin duyumlarının da biraraya getirilerek incelendiği dahili soruşturma sürecine göndermede bulundu.*25' Kayıtlar aynı zamanda Savunma Bakanlığı'nın da (DoD), nükleer silahlar programı çerçevesinde, boğazına kadar insanlı radyasyon deneylerini gerçekleştirme işine battığını ortaya koyuyordu. DoD'un bu deneylerin çoğunu 1940'ların sonlarında ve 50'lerin başlarında Savunma Bakanlığı Araştırma Geliştirme 23 OFTEN/CHICKVVIT başlığı altında yazılmış, 19 Kasım 1978 tarihli, Bilim ve Teknoloji Müdür Yardımcısına ait andıç. 24 Scott Breckinridge'e ait, Genel Müfettiş'e sunulmuş notlar, s. .2-3, 31 Ocak 1975. 25 Trip Report/ Edgevvood Arsenal' başılıklı notlardan, 12 Şubat 1975 tarihli, 7 nolu alıntı. ETİK TANIMAZ DENEY Platformu inisiyatifinde bir seri panel ve komitelerle gerçekleştirdiği anlaşılmıştı. Örnekleyecek olursak, Tıbbi Bilimler Komitesi, Savunma Sekreteri Wilson'un 1953'teki Nuremberg Kodu'yla neticelenen bir andıç ortaya koymasına yol açacak, ilgili politikanın formüle edilmesine doğrudan yardımcı olmuştu. Söz konusu kod, insanlı deneylerde kullanılacak gönüllü kobaylarla ilgili birtakım ahlaki ve tıbbi korunmaya ait öneri ve metodları içeriyordu. Buna karşılık, takip eden yıllarda ABD hükümetlerinin bu deneylere iştirak eden istinasız tüm birimleri, bu kodu ve ortaya koyduğu prensipleri görmemezlikten gelmiştir. Savunma Bakanlığı'nm ve Ulusal Arşiv'in kayıtlarına göre söylenecek olursa, CIA Tıbbi Bilimler Komitesi toplantılarının en az sekizinde temsil edilmiştir.*26) 1952'de CIA Bilimsel Haberalma Ofisi Tıbbi Bölümler Şefi Dr. Clark Yeager, radyasyon deneylerinde insan kullanımının etik yönlerinin masaya yatırıldığı bir toplantıya katılmıştı. Aynı kişi, daha sonraları yabancılara uygulanan beyin yıkama araştırmalarında ARTICHOKE programlarının başlıca savunucusu olacaktı. Kayıtlardan açıkça anlaşılacağı üzere, CIA'nın radyolojik savaşla ilgili olarak araştırmalar sürdürdüğü aşikardır. Ve aynı konuda Sovyet faaliyetlerinin de kaydını tutmuştur. Açık olan bir başka konu da, CIA ve Savunma Bakanlığı'nm 1950'lerin ortalarında Sovyet Rusya üzerinde radyasyon yayabilecek balonların ortak olarak tasarlanıp geliştirilmesinde birlikte hareket ettikleridir. Gerçi çok geçmeden, 1953'ün ilk yıllarında CIA, Sovyetler Birliği'nin radyolojik silahlar geliştirmediğine dair son derece güvenilir haberler almıştır. 1950'lerin ilk yıllarında CIA, Savunma Bakanlığı'na ve Atom Enerjisi Komisyonu'na (AEC), gerilla gruplarına karşı 26 CIA temsilcilerinin isimleri Tıbbi Bilimler Komitesi'nin birinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, onuncu, onüçüncü, ondördüncü ve onyedinci toplantılarının dökümünde yer almaktadır. BEYİN KONTROLÜ konvansiyonel olmayan savaş şartlarında kullanmak üzere küçük ölçekli radyolojik silahların üretilip geliştirilmesi teklifini getirmişti.'27' Yine, prensip olarak Sovyet nükleer silahlanma programını izlemekle görevli Birleşik Atom Enerjisi Haber Alma Komitesi'ne CIA başkanlık etmişti. Enerji Bakanlığındaki Lawrence Livermore Laboratuvarı (LLL), insanlı deneyler konusunda oldukça netameli bir tarihçeye sahiptir. Laboratuvarın İngiliz Atom Enerjisi Araştırma Kurumu ve Harwell Laboratuvarı'yla işbirliği 1972'den 1990'a dek giderek artan bir grafik izlemiştik28' 1965'te gerçekleştirilen CIA ve LLL arasındaki karşılıklı görüşbirliği deklarasyonuna bakılacak olursa (bu belge herkesin incelemesine açıktır), LLL'nin AEL ve DoE ile yapılan işbirliği anlaşmaları gereği, CIA adına deneyler yaptığı çok açık bir şekilde görülecektir. Danışma Kurulu'na yapılan savunma açıklamasında CIA yetkilisi, dosya tetkikleri sonucunda LLL'nin kendileri adına hiçbir insanlı deney gerçekleştirmediğini ifade ederek, bu konuda herhangi bir delilin de söz konusu olmadığını iddia etmiştir. Bununla beraber, ulaşılabilen bilgiler gerçeğin bu açıklamanın tam da tersi olduğunu ortaya koymaktadır. DoD ve AEC için aktif olarak insanlı deneylerde rol alan pek-çok kişinin, CIA için de pekala benzer faaliyetlerde bulunmuş olabileceği göz ardı edilmemelidir. Rochester Üniversitesi'nden Harold Hodge'e LSD araştırmaları için CIA tarafından mali destek sağlanmıştı.*29' Hodge aynı zamanda Rochester'de faaliyete geçirilen uranyum zehirlenmesi ile doğrudan alakalı Manhattan Projesi'ni de yürüten 27 CIA Tarih Tutma Ofisi Notlan, 1994, s.10-12. 28 insan kobayların sözkonusu olduğu Vivo Kalibrasyon Çalışmalarında Nibium-92, Barium-133, Palladium-103, Chromium-51, ve Strontium-85 maddeleri kullanılmıştı, insanlı Radyasyon Denemeleri, ABD Enerji Bakanlığı ve Öncekiler ilişkileri; Çevre, Güvenlik ve Sağlıktan Sorumlu Sekreterlik, Temmuz 1995, s.90. 29 John Marks, 'Mançuryalı Aday Araştırması', Times Kitapları, N. York, 1979, s.118. Hodge grubu LSD'nin içine radyoaktif bir izleme maddesi koymayı başardılar. ETİK TANIMAZ DENEY isimdi.'30' Başka bir yerde, Danışma Komitesi'ne sunulan özet niteliğindeki bir CIA belgesiyle Dr. Robley Evans'm çok uzun süredir radyoaktivite izleme, radyasyon incelenmesi, radyasyon güvenliği konularında TSS / TSD danışmanlığını yaptığı ispat edilmekteydi.'31' Evans, aynı zamanda Atom Enerjisi Komisyonu, DoD ve diğer kuruluşlar için gerçekleştirilen insanlı radyasyon deneyleriyle doğrudan ilgili bir MİT profesörüydü. Mart 1995'teki bir toplantıda üç şahit, Danışma Komitesi'ne verdikleri yeminli ifadelerinde, MKULTRA programı çerçevesinde kendilerinin CIA'nın insanlı radyasyon deneylerinde kullanıldıklarını iddia ettiler. Her ne kadar şahitler, ifadelerini belgeleyecek somut deliller ortaya koyamadılarsa da, MKULTRA programında yer alan pekçok ismi doğru olarak ifade ederek, kendilerini inanılır kılmayı başarmışlardı. MKULTRA belge ve kayıtlarının neredeyse tamamının 1973 yılında yok edilmesinden dolayı CIA yetkilileri, şahitlerin ifadelerini ispat edilmesi mümkün olmayan sudan idddialar olarak niteledi ve böylelikle, Danışma Kurulu'nun kendilerinden talep ettiği daha derin bir soruşturmayı savuşturarak, teşkilatın herhangi bir insanlı radyasyon deneyine dahil olduğunu inkar edebildi. Daha da ötesi, CIA insanlı radyasyon deneylerine ilişkin yeni bulgu ve belgelerin hükümet dışı organlarca ortaya konulmasına doğrusu pek de hazır görünmüyordu. Sonuç itibariyla, bunca delil ve görgü tanığına rağmen, CIA'nın, skandal niteliğindeki faaliyetlerinden birini daha örtbas edebilmeyi başardığı söylenebilir. 30 Bkz. J. Nevvell Stannard, 'Radyoaktivite ve Sağlık: Tarihi Bir Buluş', Enerji Bakanlığı Bilimsel ve Teknik Bilgiler Dairesi, 1988. 31 ACHRE'nin CIA-080994-A numaralı belgesi, insanlı radyoaktif denemelerle ilgili bağlantı kurulan kişilerle yapılan CIA görüşme notları, 1994. CIA önceden Danışma Kurulu'na Robley Evans ve Brian Cateü'le ilgili bilgiler sunmuş olmasına rağmen, CIA Haberalma Araştırmaları Müdürü, sonradan kurul başkanı Dr. Ruth Faden'e gönderdiği mektupta 'politikası icabı CIA'nın Dr. Evans ve Dr. Hodge'la bir ilişki içine girdiğini ne kabul ne de red etme durumunda olmadığını' ifade etmişti. ¦ Üçüncü Bölüm ¦ LSD DENEYLERİ İHIN KONTROL deneylerine katılan tek Amerikan kurumu CIA olmamıştır. Bu bölümde ABD Ordusu Ha-beralma Dairesi'nin, Ordu Kimyasal Silahlar Ofisi'yle işbirliği içinde yürüttüğü ve genellikle halüsinasyon etkisi ya-ratan uyuşturucu maddelerin kullanıldığı denemeler ele alına-çaktır. Ne yazık ki, ilgili kayıt ve belgelerin büyük bir çoğunluğu imha edilmiştir. Sözkonusu programlardan geriye kalan bilgi ve belgelerle bu bölümün ana çatısını oluşturmaya çalıştık. Holabird (Maryland)'da kurulmuş olan Haberalma Merkezi ve Kimyasal Silah Laboratuvarları kayıtlarına göre, Kasım 1957'de tüm bu kurumların işbirliğiyle bir psikokimyasal uyuşturucu projesinin başlatıldığından haberdarız. Sözü edilen ortak projenin ana hatlarının 1957'nin sonlarıyla 1958 yılının başlarında gerçekleştirildiği kuvvetle muhtemel görünmektedir. Haberalma Dairesi'nin subaylarıyla, Edgewood Arsenal'de kurulmuş olan Tıbbi Araştırma Laboratuvarları'nın yetkilileri arasındaki tartışmalar, 1958 Mayıs'mda vuku bulmuştu. Haziran 1958 tarihli bir toplantıdan sonra, Haberalma Dairesi Başkanı, BEYİN KONTROLÜ laboratuvarların yöneticilerine resmi olmayan bir uygulama planı gönderdi.*1) Plan, 'EA 1279 Programında Madde Denenmesi' başlığını taşıyor ve LSD uygulamalarını içeriyordu. Planda muhtemel gönüllü katılımcılara -güvenlik sicilleri temiz olan ofis personelinden seçilecek- nasıl yaklaşılması gerektiği gösteriliyordu. Gönüllülerden bir güvenlik senedi imzalamaları talep edilerek, program için uygun kod kararlaştırıldı. Gönüllüler herhangi bir teste tabi tutulmadan önce, bir seri fiziksel ve zihinsel kontrolden geçirildi. Edgewood'daki Ordu Kimyasal Merkezi'ne (ACC) ulaşan ilk gönüllü grubuna uygulanacak olan deneme programı olan 'istemdışı deneme reaksiyonları'na özel bir önem veriliyordu, îlk gruba tatbik edilen denemeler için gönüllülerin merkezde üç gün kalmaları isteniyordu. Fiziki muayeneler sonucunda uygun bulunmayanlar deney programından çıkarılmışlardı. ACC'deki ilk günün akşamında grup üyeleri birbirleriyle tanıştılar. Her bir gönüllüye, haberi olmadan kendisi hakkında hazırlanmış dosya üzerinde çok iyi çalışmış bir görevli tahsis edildi. Gönüllüler açısından akşamın yegane gayesi birbirleriyle görüşüp tanışmaktı; fakat arka plandaki hedef, görevlilerin sorumlulukları altındaki gönüllüler hakkında mümkün olduğunca fazla bilgi toplamalarıydı. Gönüllülere ikram edilen bütün içeceklere belli miktarlarda LSD karıştırılmıştı. Görevliler akşamın ilerleyen saatlerinde gönüllülerden özel görev birimleriyle ilgili daha mahrem sayılabilecek bilgileri sızdırmaya çalıştılar. Gerek gördüğünde görevli, gönüllünün haberi olmaksızın içkisine karıştırdığı LSD'nin dozunu artırabiliyordu. Görevli ve gönüllü çiftlerinin 1 Amerikan Ordusu Kimyasal Gereçler Laboratuvarları (ACC), MD. Ordu Haberalma Merkezi, Fort Holabird, MD; Birim Komutanına mektup. Konu: 19 Mart 1959 tarihli, EA 1279'le arazi denemeleri planı önerisi. LSD DENEYLERİ rahatça konuşup, kimse tarafından rahatsız edilmeden sohbet edebileceği ortamlar zaten önceden hazırlanmıştı. Gönüllüler içkilerine karıştırılmış olan ilacın etkisinden tam olarak kurtuluncaya dek sürdürülen ve akşam çakırkeyf ortamlarda yapılan diyaloglar, takip eden günün sabahı, resmi ortamlarda gerçekleştirilen ikili görüşme kayıtlarıyla karşılaştırıldılar. Böylece LSD'nin deneklerin dışarıya bilgi vermesi konusunda oluşturduğu etki net olarak ortaya çıkarılacaktı. Gönüllüler elbette olan bitenin farkında değillerdi. Herşeyi öğrenmeleri için iki günün geçmesi gerekecekti. Edgewood'daki merkeze daha sonra gelen gönüllü grup üyelerine LSD tesiri altındayken ne dereceye kadar yalan söyleyebileceklerini araştıran testler uygulandı. Aynı zamanda gönüllülere LSD'nin hafıza üzerindeki etkisini ölçmek için Hafıza Dağıtma Testleri; LSD alımından sonra basit motor reaksiyon-larmdaki bozulmayı değerlendiren Özel Motor Tepki Hafızası Testi; ve düşman sorgu atmosferlerini ve tam tecrit ortamlarını da kapsayan değişik fiziki koşullarda, LSD verilmiş kişilerin nasıl tepki gösterdiklerini belirlemeye yönelik çevre ve Fiziki Şartlar Etkisi Testleri uygulanıyordu. Bir de deneğin LSD etkisi ve alışılmamış oranda yüksek stres altındayken bilgi gizleme yeteneğini tespit etmeyi amaçlayan Yapay Stres Ortamlarında Madde Etkisi testleri vardı. Testlerin resmi organlarca onaylanma ve izin sürecine gelecek olursak, Haberalma Ofisi Başkanı ya da Tıbbi Araştırma Laboratuvarları Müdürü'nden daha üst bir yetkili tarafından bu testlerin uygun görüldüğüne dair küçücük dahi olsa, elde bir delil yoktu. Genel Müfettiş ve Denetleme Şefi'nin elindeki yegane belge, öngörülen deneme planının Haberalma Merkezi'nden Edgewood'taki yetkili askeri idareciye gönderildiğini ortaya koyan dokümanlardır. Bu belgedeki tek yetkili imza, sadece merkez komutanının disiplin subayının imzasıydı ve komutanlığın programı bir tek Haberalma Bölüm Kolordusu'nun ilgisi yönüyle BEYİN KONTROLÜ uygun bulabileceğinden söz ediyordu.*2) Fakat her nasılsa, Haberalma Merkezi'nin sabık başkanı Richard S. Prather, 29 Kasım 1979 tarihini taşıyan yeminli ifadesinde, planla ilgili hiç-birşey bilmediğini, ilgili yazışmaların kendi adına başkaları tarafından imzalanmış olabileceğini öne sürüyordu. Prather daha da ileri giderek, her ne kadar ofis kendisinin talimatlarıyla yö-netilse de, görevlilerin genellikle operasyonlarda yer alan kimseler adına düzenlenmiş raporları doğrudan, ordunun bir kolu olan Haberalma Personel Şef Yardımcılığına <3> gönderdiklerini söyledi. Haberalma Ofisi proje subaylarından William J. Jacobsen de, Prather'in ifadesini destekledi. Jacobsen o zamanlar AS-Cl'nın onayı olmaksızın hiçbir nihai kararın alınamadığını çok iyi hatırladığını da söyledi.'4) Jacobsen'in açıklamalarını AS-Cl'nın ileri gelenleri doğrulamadılar. Daha da ötesi, Tıbbi Araştırma Laboratuvarları'nın Kimyasal Birlikler'den bu konuda herhangi bir onay belgesi aldığına dair bir bulguya rastlanmadı; Genel Operasyonlar Ofisi de yapılanların planını görebilmiş ya da inceleyebilmiş değildi. Bu durumda laboratuvar yetkilileri, düpedüz kanun ve yönetmelikleri çiğnemişlerdi. Eldeki kayıtlar, deneylerin iki aşamada gerçekleştirildiğini gösteriyor: 1958'de Ağustos'tan Kasım'a kadar devam eden ilk deney serisi ve Eylül 1959'dan 1960 Mayıs'ma kadar süren ikinci seri. Her ne kadar kullanılan gönüllü sayısını tam olarak gösteren bir kayıt olmasa da, seyahat belgelerine ve ifadelere dayanılarak sayının 30 ila 35 arasında olduğu tahmin edilmekte. Ne yazık ki, gönüllülere kaç kez LSD verildiğine dair bir belge de mevcut değil. 2 1. maddedeki aynı birimden aynı yerden başka bir mektup. Konu: EA 1279 Madde deneme Programı, 28 Nisan 1958. 3 Bir sağlık araştırma laboratuvarı personelince düzenlenmiş açıklama formu. Konu: USAINTC tarafından27 Mart 1958 tarihinde önerilen 'K' maddesi Deneme Programı üzerine yorumlamalar. 4 Emekli subay VVilliam J. Jacobsen'in 29 Ağustos 1975 tarihli yeminli ifadesi. LSD DENEYLERİ Önemle üzerinde durulması gereken şey şu ki, gönüllüler I bilgilendirilirken kendilerine LSD verileceği önceden söylenmemişti. Daha da kötüsü, gönüllüler muhtemel tehlikelere yönelik endişelerini ifade ettiklerinde, olabilecek komplikasyonları inkar etme yoluna gidilmişti. Bu büyük yanılgıya ait inisiyatif sorumluluğu Haberalma Ofisi'nindir. İlgili laboratuvarlar da, tıbbi araştırmayı yürütenler olarak bu sorumluluğa ortaktırlar. Ancak, denemelerde LSD'nin kanunsuzca uygulandığının ortaya çıkmasından sonradır ki, gönüllülere projenin geri kalan j kısmıyla ilgili bilgi verilmişti. Bu testler, büyük bir ihtimalle Kasım 1953'te içkisine karış-| tınlan LSD yüzünden ölen Dr. Frank Olsen'in ölümünden son-j ra da birkaç yıl devam etti. Dr. Olsen, Fort Detricht'teki Kimyasal Birlikler Özel Operasyonlar Bölümü'yle çok yakın çalışmalar içine girmişti. Kayıtlara göre, ABD ordusu Olsen'in ölümünden istediği doneleri elde etmişti ve denemelere kaldığı yerden devam etti. Gönüllülerden Charles L. Shirley Jr.'in 5 Ağustos 1975 tarihli yeminli ifadesine göre, gönüllülere testlere katılmayı reddetmeleri durumunda, amirlerinin gözünden düşecekleri söylenmişti. Kasım 1958'te <5' Haberalma Ofisi'nce gerçekleştirilen deneylerin ilk bölümünden sonra, Edgevvood Kliniği Bölüm Şefliği'nce kaleme alınan bir mektupta, Ordu Haberalma Merkez Komutanlığı'na 'deneylerin ilk bölümünün tatmin edici sonuçlarla tamamlandığı' deklare ediliyordu. Mektubu yazan yetkili sürekli, 'mümkün olabildiğince maddenin (LSD) deneme maksatlı olarak her türlü gerçek ortamda uygulanabilir olduğundan ^ dem vuruluyordu ki, aslında uygulama sonuçları henüz netleşmemiş böylesine tehlikeli bir maddenin, sadece 35 gönüllüyle yapılan 5 Amerikan Ordu Haberalma Platformu, Sağlık Araştırma Şefliği yöneticisine mektup. Konu: 3 Haziran 1958 tarihli önceden planlanmış çalışma raporunun iletilmesi. 6 Sağlık Araştırma Laboratuvarları, birim komutanlığına mektup. Konu: 14 Ocak 1959 tarihli Madde Deneme Programı EA1279. BEYİN KONTROLÜ LSD DENEYLERİ deneylere dayanarak, yetkili mercilere bu derece tavsiye edilebilmesi inanılır gibi değildi. 21 Ocak 1959 günü ABD Ordu Haberalma Merkezi Edge-wood yetkililerine oluru verdi: "İlgililer, önerinizi dikkate alarak, mektubunuzu Haberalma Personel Şef Yardımcısı'na (AC-SI) iletmişlerdir.'7) Eldeki kayıtlara göre, Tıbbi Araştırma Laboratuvarları temsilcileri ve bir Haberalma Ofisi subayı tarafından sorgulamaya yardımcı olacak tarzda bir bölge deneme planı hazırlandı. 1959 Mart'mm başlarında da Tıbbi Araştırma Merkezi yöneticisi, üstü olan Kimyasal Harp Laboratuvarları Komutanlığı'na kısaca Haberalma Merkezi tarafından kendilerine planın takdim edileceği bilgisini ulaştırdı.'8* Plana göre, LSD denizaşırı ülkelerdeki operasyonlarda kullanılacaktı. Planın hızla uygulamaya konulması için Genel Sağlık Hizmetleri Bürosu seçilmişti. '9) 9 Nisan 1959'da Kimyasal Savaş Ekipmanları Laboratuvarı ve Haberalma Merkezi'nden gelen temsilciler, Genel Sağlık Hizmetleri'ne ve Araştırma Geliştirme Şefliği'ne EA 1279 kodlu Madde Deneme Programı'yla ilgili bir seri arazi deneyleri öneren bir brifing sundular. Ar-Ge Şefi ilk önce planı kabul ediyor izlenimi verse de, daha sonraları resmi olmayan yollarla ilettiği mesajında, brifingin Haberalma Personel Şef Yardımcısı (ACSI) tarafından sunulmasının daha kabul edilebilir olabileceği şeklinde çekincesini belirtmişti. Haberalma Merkezi, planı, Genel Sağlık Hizmetleri'yle gerekli işbirliğinin sağlanabilmesi için ACSI'ya göndermiş ve Genel Sağlık Hizmetleri yönetimi, arazi 7 Amerikan Ordu Haberalma Merkezi, Edgevvood Ordu Kimyasal Araştırma Geliştirme Komutanlığına mektup. Konu: 21 Ocak 1959 tarihli madde deneme programı EA 1279. 8 Sağlık Araştırma yöneticisinden Ordu Kimyasal Gereçler Laboratuvarları Komutanlığına gönderilen açıklama formu. Konu: CIC Deneme Planı, 6 Mart 1959 tarihli. 9 SAlNTC'riin ACSI'ya gönderdiği mektup - Konu: Personel Çalışması: EA 1279 kodlu madde deneme programı, 15 Ekim 1959 (Ayrıntılı araştırma ricasında bulunulan 27 Temmuz 1959 tarihli ACSI-SC mektubuna bir referansı da içermektedir) denemelerinin iptalini gerektiren tıbbi bir uygunsuzluk olmadıjğmı açıklamıştı.'10) ACSI yetkili bürosu, Birleşik Devletler Oridu Haberalma Merkez Komutanlığı'na (USAINTC) denizaşırı «ülkelerde deneme yapma projesiyle ilgili ayrıntılı bir personel I araştırmasının hazırlanarak, gelişmelerin bir raporla ACSI'ye [bildirilmesi talimatını gönderdi. 1959 yılının 15 Ekim günü | USAINTC istenen araştırmayı ACSI'ya iletti.'11) 8 Ağustos 1960'da plan gereği, Personel Haberalma Aracı Ekibi Şef Yardımcılığı Ofisi, Avrupalı haberalma birimlerini LSD kullanımı projesiyle ilgili Kimyasal Gereçler Laboratuvar-ları'nm ortak projeleri konusunda bir araya getirebilmek, G-2 kodlu Avrupa'daki Amerikan birliklerini plandan haberdar etmek ve bir dizi brifing sunmak için Avrupa'ya gönderildiler. Ekip sadece üç üyeden oluşuyordu: Ordu Haberalma Personel Şef Yardımcılığı Bürosundan (OACSI); Fort Holabird'deki Ordu Haberalma Birliği'nden ve Edgewood'daki Ordu Kimyasal Araştırma ve Geliştirme Laboratuvarları'ndan birer proje subayı görevlendirilmişti. Planın ayrıntıları üzerinde kafa yormak ve önerilen Arazi Testi için gereken insanları ayarlama görevi, Avrupa'daki haberalma birliklerine bırakılmıştı. Dikkat edilecek nokta, sözkonu-su deneklerin gönüllü olmaması ve başka uluslara mensup kişiler olmalarıydı. Planın tam anlamıyla uygulamaya konulmasından, Özel Proje Ekibi kontrolündeki Ordu Departmanı sorumluydu.'12) Eldeki kayıtlara göre, 25 Kasım 1960 günü, Haberalma Genel Müdür Vekili, ACSI ve G-2 USAREUR arasında ortak çalışma kararı aldı.'13) ile görevli OACSI Grubu'nun seyahat raporu. 10 a.e. 11 a.e. 12 26 Ağustos 1960 tarihli EA 1279 kodlu Madde Deneme Programı 13 ABD Kimyevi Savaş Birlikleri Araştırma ve Geliştirme Komutanlığı, 25 Ocak 1961 tarihli Komutanlığa mektup, Orduya Bağlı R ve D Kimyasal Labaratuarları. Konu: EA 1279 Kodlu Madde Deneme Programı. Ek 2, EA 1279 Madde Deneme Programı. 1. Aşama, Tarihsiz zemin belirleme ve zamanlama özet çalışması. BEYİN KONTROLÜ LSD DENEYLERİ 7 Aralık 1960'da USAINTC proje subayı, Ordu Kimyasal Bölümü ve Genel Sağlık Hizmetleri birimlerinin temsilcilerinin de hazır bulunduğu bir ortamda ACSI'ya bir brifing sundu. <14' Proje subayının raporunda ACSPnın planı tamamen kabul ettiğine işaret ediliyordu; zira bu brifing sonrası ACSPnın konvansiyonel sorgulama metodlarında gittikçe yükselen bir grafik gözlenmekteydi. İlk bakışta pek dikkat çekmese de, CIA ve FBI gibi diğer örgütlerle ACSI arasındaki koordinasyonda azımsanamayacak oranda bir yoğunluk artışı göze çarpıyordu. Nihai karar, Avrupa'daki arazi denemelerinin sonuçları değerlendirilinceye kadar, bu tarz koordinasyonları erteleme yönündeydi. Bir ACSI raporunda USAINTC proje subayının, 'bu projenin bir anlam kazanabilmesi için LSD'nin Amerikalı olmayan, üst dereceden deneklerde, özellikle de personelde kullanılması gerekiyor' dediği ifade edilmekte. Aynı subay, bu hedeflere CIA'nm da işin içine girmesiyle daha kolay ulaşılabileceğine işaret ediyordu. Belki FBI da deneylerin daha da ileri boyutlara taşınabilmesi için sonradan ekiple işbirliği içine girebilecekti.^) Açıkça söylenecek olursa, Ordu Personel Şefi ya da ACSI yetkililerinden daha üst rütbeli subayların planı uygun bulup kabul ettiklerine dair ortada somut hiçbir delil yoktur. Dahası, planın FBI, CIA ya da ordu dışı herhangi bir kurum tarafından koordineli bir şekilde uygulamaya konulduğunu gösterir bir kayda da rastlanmamıştır. Ocak 1961'de Kimyasal Birlikler Bölümü (USAINTB), proje grubuna katılmak üzere bir subayını Özel Proje Ekibi'ne göndermiştir. <1Ğ) Muhtemelen Genel Sağlık Hizmetleri Ofisi'nce seçilen yeni üye, New York eyaletindeki Fort Totten'den bir tıp subayıydı. (Tekrarla söylersek, bu 14 a.e. Ek 4. OACSI/ODSMCI Güvenlik Birimi'nce hazırlanmış Ana Çalışmalar Dokümanı. Konu: EA 1279 Madde Deneme Programı, 9 Aralık 1960. 15 a.e. 16 a.e. eksiz. I vazifelendirmenin Genel Sağlık Hizmetleri'nce yapıldığını gösteren yazılı bir belge mevcut değildir.) 28 Nisan 1961'de EA 1279 (LSD) Özel Proje Ekibi (SPT), 90 gün sürecek arazi deneme programı için Avrupa'ya hareket etti. Operasyonun kod adı Üçüncü Şans olarak belirlendi. Tim, orduya mensup bir tıp subayı, Kimyasal Birlikler EA 1279 proje subayı ve OACSI'yı temsilen bir Ordu Haberalma Merkezi proje subayından oluşuyordu. Hedefleri şuydu: 1958-60 yılları arasında yürütülen laboratuvar çalışmalarının sonuçlarını doğrulayacak ya da çürütecek tarzda, EA 1279 tekniğinin sorgulamalarda yardımcı unsur olarak kulanılabilirliğini test ederek, verimliliğinin ortaya konulması.*17^ Planın sponsorluğunu yapan haberalma birlikleri, uygulamalarda denek olacak adayları çok önceden belirlemişlerdi. Adayların hepsi de değişik kategorilerden geliyorlardı ve geleneksel sorgulama süreçlerinin sonucunda "ümitsiz vaka" olarak nitelendirilmişlerdi. Denekler, ön hazırlıkları tamamlanmış operasyon bölgesine tek tek getirildi ve SPT doktoru tarafından kendilerine bir seri fiziksel test yapılacağı söylendi. Özel Proje Ekibi üyeleriyle toplu halde tanıştırıldıktan sonra kobayların içeceklerine gizlice LSD karıştırıldı. îlaç etkisini göstermeye başlar başlamaz, grup hemen bir sorgu odasına alınıyordu. Bir tıp subayı ve bir psikolog, sorgulama esnasında danışmanlık yapmak üzere hazır bulunuyordu.*18' Tam olarak 10 deneğin kullanıldığı 11 deney yapıldı. Biri hariç tüm denekler yabancı ülke haberalma örgütlerine mensuptular. Tek istisnai denek, gizli dokümanları çalmaktan tutuklanan Amerikalı bir erdi. Her ne kadar sadece bir tek denek 17 ACSI'ya proje subaylığınca sunulan rapor.Konu: EA 1279 Özel Harekat Timi ile ilgili bölümün seyahat ve çalışma raporu. "Üçüncü Şans" Operasyonu, 6 Eylül 1961. 18 a.e. BEYİN KONTROL 'gerçeklik serumu testi almayı kabullense de, aslında deneklerin hiçbiri deneylere gönüllü olarak katılmamışlardı. Özel Proje Ekibi, Amerika'ya ancak 1961 Temmuz'unun sonlarında geri göndü. Ulaşılan sonuca göre, özel sorgulamalara yoğun bir şekilde ihtiyaç duyan haberalma birimlerinin saha başarılarının artırılabilmesi için gelişmiş ve geleneksel olmayan yeni tekniklere gereksinim duyuluyordu. LSD, bu alanda pek-çok şey vaad ediyordu. Ekip ayrıca, standart bir EA 1279 tekniğinin ortaya konulabilmesi için gerekli deneysel verilerin bilimsel değerlendirmelerinde, ülkenin diğer haberalma örgütleriyle işbirliği içinde kolay anlaşılabilir bir arazi deneme programı da öneriyordu. Hem araştırma hedefleri açısından, hem de harekat avantajlarının elde edilebilmesi için gelecek arazi denemelerinde insan deneklerin kullanılması şartının da altı çiziliyordu. <19> Belirtmek gerekirse, Üçüncü Şans Operasyonu'nun herhangi bir bölümünün Ordu Genel Sekreteri ya da Ordu Personel Şefi'ne takdim edildiği veya operasyonun sözkonusu yetkililerce uygun görüldüğünü ispat eder herhangi bir bilgi veya belge mevcut değil. Eldeki delillere göre, proje başından sonuna kadar Savunma ve Ordu birimlerine rağmen geliştirilmiş ve aynı zamanda, kimyasal ve tıbbi araştırmalarla ilgili özel talimatnamelerin tamamı ihlal edilmiştir. Ötesi, SPT gönüllü olmayan deneklerin tamamına yakınını diğer milletlere mensup kişilerden seçmişti, ama Amerikalı asker bu uygulamanın dışında tutulmuştu. Sözkonusu asker, resmen olmasa da fiilen araştırma amacından ziyade daha çok operasyon hedeflenince denemelerde kullanılmıştı. Sonuç itibarıyla, Ordu Birimi'nin genel politika ve emirleriyle taban tabana zıt oluşumların yer aldığı bu projenin sorumluluğu, Haberalma 19 ACSI-SC'nin referans mektubu. Konu: 29 Aralık 1961 tarihli EA 1279 Madde Deneme Programı. LSD DENEYLERİ I Şef Yardımcılığı, Genel Sağlık Hizmetleri Bürosu ve Kimyasal Büro Şefliği'nin omuzlarmdaydı. ACSI, Özel Proje Ekibi'nin Aralık 1961'de eve dönüşünden sonra benzer denemelerin Amerikan Ordusu Pasifik Birlikle-ri'nde de (USARPAC) yapılıp yapılmadığının araştırılmasına yönelik bir karar aldı.*20' 20 Şubat 1962'de, Haberalma Birlik-leri'nden bir proje subayı, Personel Şef Yardımcısı, G-2 ve USARPAC temsilcilerinden oluşan bir topluluğa Hawai'deki birlik bölgesinde brifing verdi. Brifinge göre, arazi deney programının öncelikli hedefi, önceden ulaşılmış laboratuvar arazi deneme bulgu ve değerlerinin gerçek operasyon koşulları altında doğrulanması ve maddenin, operasyonlardaki verimliliğine ait daha ileri düzeydeki verilere ulaşabilmekti. Deneyler için seçilmiş adaylarda oluşabilecek kişisel vakalar sonucu elde edilecek operasyon neticeleri de ayrıca bir araştırma olarak değer-lendirilecekti.^21) İlk denemeler, 20 Nisan 1962'de başladı. Operasyona Derby Hat ismi verildi ve ACSI, Kimyasal Bölüm Şefliği'nden operasyonun bu aşamasına katılması için ekibe katılacak ek bir subay daha görevlendirmesini talep etti.<22' Kimyasal Birlikler Bölümü de Üçüncü Şans Operasyonu'nda görev almış aynı subayı istenen göreve atadı.*23' Henüz bilinmeyen bir sebeple, Derby Hat Operasyonu yedi yabancı uyruklu ve bir Amerikalı erden oluşan sekiz kişilik denek grubunun herhangi bir üyesine, LSD testi uygulanmadan önce durduruldu. 10 Nisan 1963 tarihli bir brifingde ACSI 20 Arşiv için hazırlanmış andıç. Konu: 1 Mart 1962 tarihinde gerçekleştirilmiş olan EA 1279 Açık Arazi Denemelerindeki Politika ve Operasyon Faktörleri. 21 ACSI'dan Kimyasal Bölüm Başk'anlığı'na mektup.Konu: 28 Mart 1962 Tarihli EA 1279 Madde Deneme Programı. 22 BD Ordu Kimyasal Birlikler Araştırma ve Geliştirme Komutanlığı Mektubu. Konu: 6 Nisan 1962 tarihli EA 1279 Madde Deneme Programı. 23 ACSI tarafından USAİNTC'e gönderilmiş mektup.Konu: 9 Nisan 1962 tarihli EA 1279 Madde Deneme Programı, Arşiv için hazırlanmış andıç da ektedir. BEYİN KONTROLÜ temsilcisi, EA 1279 maddesiyle bir daha asla arazi denemesi yapılmayacağını deklare etti. Buna sebep olarak, veri noksanlığı, denemelerin net bir sonuca götürmeyen yapısı ve son olarak da denemelerde EA 1279 (LSD) kullanımının kendi içinde taşıdığı yasal, politik ve etik açmazlar gösterildi. (24> Son sözü söylemek gerekirse, iki yıldan uzun bir zaman boyunca, haberalma birimleri otuz ila otuzbeş arasında insanı LSD denemelerinde kobay olarak kullanmışlardı. Deneklere tanışma toplantılarında gizlice LSD zerkedilmesine dayanan ilk denemeler de resmi organlarca yayımlanmış, Savunma ve Ordu birimlerinin prensipleri doğrudan doğruya çiğnenmişti. Ne yazık ki, ortada ne gönüllülerle ne de bizzat yapılan deneylerin kendisiyle ilgili doküman yok. Belli ki mevcut kayıtlar, bu operasyonlara katılanların kimliğinin gizli kalabilmesi için sessizce yok edilmiş. Amerikan Ordu ve Savunma Birimleri'nde LSD kullanımı ancak 10 Nisan 1963'te durduruldu. Ne çare ki, bu operasyonlar, diğer Amerikan güvenlik birimlerine de -bunlara Amerika'nın müttefikleri de dahildir- insanların kendi iradeleri dışında bu tür karanlık deneylerde kobay olarak kullanılmasının kapısını açmıştır. ¦ Dördüncü Bölüm ¦ BUCHENV/ALD DOKUNUŞU 24 ACSI, DA tarafından 12 Ağustos 1963 tarihli EA 1279 Madde Deneme Programı'na ilişkin arşiv için hazırlanmış andıç. 1993 KASIM'ININ ortalarında, 42 yaşındaki Eileen Welso-me, altı yıllık bir araştırma sonucunda beş insanın hayatını ve ölümünü konu alan bir seri makale yayınladı. Bu beş kişiden biri demiryolu taşıyıcısı, biri inşaat boyacısı, biri marangoz, biri politikacı ve en sonuncusu ise bir inşaat ustasıydı. Hepsi de Amerikan Enerji Bakanlığı tarafından çeşitli bilimsel deneylerde para karşılığı kobay olarak kullanılmışlardı. Makaleler, 35 bin tirajı olan ve New Mexico'da çıkartılan Albuquer-que Tribüne Gazetesi'nde yayınlanır yayınlanmaz, pekçok ulu-j sal gazetenin de ilgi odağı haline geldi. 7 Aralık 1993'de Enerji Bakanı Hazel O'Leary, ilgililere, sa-I vaştan bu yana bilimsel deneylerde kobay olarak insanların kullanıldığı gizli proje dosyalarının ortaya çıkartılması talimatını verdi. Bakan, programların sayısının inanılmaz derecede fazlalığından ve arkalarında bıraktıkları acılardan tamamen haberI sizdi. Konuyla ilgili tam otuz iki milyon gizli belgenin gün ışığına i çıkarılarak yeniden gözden geçirilmesi ve sözkonusu kurbanların kayıplarının telafi edilmesi talimatını verdi. O'Leary, çoğu BEYİN KONTROLÜ BUCHENVVALD DOKUNUŞU zihnen hasta ya da ölümcül bir hastalığa yakalanmış 800 civarında kişinin başvuracağını tahmin ederken, daha birinci haftada bakanlığı arayanların sayısı 10 bine ulaşmıştı. 'Tahmin edeceğiniz gibi, ilgililerin bilgisine sunulmak üzere mümkün olduğu kadar çok radyasyon araştırma bilgisine ulaşılması isteniyordu. Bu maksatla bakanlık nezdinde ilgili belge ve kayıtları ortaya çıkarabilmek için muazzam bir proje başlatıldı. Enerji Bakanlığı'ne bağlı Bilgi Bağımsızlığı ve Özel Kanunlar Birimi Şefi Dennis B. Diggins, insanlı deneme proje ve programlarının listesinin bulunduğu bir indeksi de eklediği ve bana gönderdiği mektubunda şöyle diyordu: "Sadece indeks 150 sayfa tutuyor. Enerji Bakanlığı, 1942'ye kadar plütonyumun yetişkinlere olduğu kadar çocuklara etkisinin de araştırıldığı sayısız çalışma yapmıştı. Talbot, Newton ve Warner, iki sağlıklı yetişkin erkeğin vücûduna plütonyum zer-kettikten sonra bulgularını bir rapor haline getirmişlerdi. To-okey, Cacic, Oldham ve Larsen, saçta oluşan plütonyum konsantrasyonunu gözlemlemek için kobaylara damardan plütonyum vermişlerdi.*1' Moss ve Gauter ise kısa süreli ek plütonyum üriner dışkısı üzerine incelemeler yapmışlardı.*2' Diğerleri, kurbanlarını doğrudan plütonyuma maruz bırakmışlardı;*3' ve diğer bilimadamları da (inanılması ne kadar güç görünse de. Ç-N.) kurbanlarını radyoaktif maddelerle zehirleyip ölümlerine sebep olduktan sonra, dokularda oluşan plütonyum konsantrasyonunu incelemek üzere cesetleri parçalıyorlardı.*4' Bütün bu denemeler 1 Tookey, Cacic, Oldham ve Larsen, "Damardan Enjeksiyon sonrası^saçta oluşan 'Plütonyum Konsantrasyonu", Health Physics, sayı 40: s.881 -886. Enerji Bakanlığı Albu-querque Arazi Ofis Kayıtları. 2 Moss ve Cautter, Enerji Bakanlığı Radyobioassay ve Dahili Dozayar, "1945-47 Plütonyum Zerk Çalışmaları", New Mexico, 20-22 Ocak 1986. 3 Voltz, Stebbings, Hempelman, Haxton ve Tork, "Plütonyuma Maruz Bırakılmış Kişiler Üzerine Çalışmalar". Uluslararası Atom Enerjisi Yetkili Kurumu, SM-224508, 13-17 Mart 1978. 4 Fox, Tietjen, Mclnroy, US Otopsisinde Los Amalos Bilimsel Plütonyum Laboratuvar Çalışmalarının istatistik Analizi", Health Physics Dergisi, sayı 39. S.877-892, 1980. Enerji Bakanlığı'nın program ve ekonomik desteği çerçevesinde gerçekleşiyordu. Bazen kurbanlar hastanelerdeki hastaların arasından seçiliyordu. 1953 ve 1957 yılları arasında William Sweet ve onun Boston'daki Massachusetts Genel Hastanesi'ndeki işbirlikçileri en az on bir adet ölümcül kanser hastasına uranyum - 235 zer-ketmişlerdi. Albuquerque Tribüne Gazetesi'ne göre, bu hastaların en az altısına yanlış teşhis konmuştu. Daha da ötesi, iki hastanın şikayetleri, tam da araştırmacıların incelediği metabolik sistemlerin bozukluğu noktasında yoğunlaşıyordu. Diğer bir deyişle, belki de araştırmacıların radyoaktif deneyleri, bu insanları hasta etmişti. Örneğin, Kaliforniya'nın Healsburg kentinde yaşayan inşaat boyacısı Albert Stevens'a ölümcül bir mide kanserine yakalalandığı söylenmişti. 14 Mayıs 1945'te kendisine defalarca 'ölümcül metin dozu diye tanımlanan oranlarda plütonyum zerkedildi. Mayıs'ın 18'inde gerçekleştirilen biyopsi sonucu, hastalığının kanser değil ileri düzeyde bir ülser olduğu anlaşıldı. Temmuz 1947'de, siyahi bir Amerikalı olan Elmer Al-len'in kemik kanseri olduğuna inanılıyordu. Kayıtlara göreyse, belki de kendisine plütonyum verilen son kurbandı. 29 Nisan 1946 tarihli bir raporda, Donanma'ya bağlı yetkililerin, insan kan ve organlarınmradyoaktif maddeden arınması süreciyle ilgili oranı belirlemek için hastanede tedavileri devam eden iki hastaya radyoaktif bir madde enjekte ettiklerinden söz edilmekteydi. 1945 yılında kan, dışkı ve idrar örneklerinin maddenin geri atılmasıyla ilgili hızı göstermesi için bir haftadan fazla bir sürenin geçmesi gerekecekti. Araştırmacılar, akciğer, safra kesesi, troid bezi ve beyin arasına yerleştirilen bir gayger sayacı aracılığıyla, verilmiş kimyasal maddenin ne kadarının sözkonusu organ ve dokulara yerleştiğini doğruya yakın oralarda tahmin etmeye çalışıyorlardı. 1940'larda gerçekleştirilen başka bir deneme serisinde, hamile kadınlara radyoaktif madde karışımları verilerek, maddelerin BEYİN KONTROLÜ cenin üzerindeki etkisi araştırılmıştı. Sağlık Bakanlığı çerçevesince yürütülen kimi testlerde 800'den fazla sayıda hamile kadına radyoaktif demir izotoplarının da karıştırılmış olduğu kokteyller ikram edildi. Bu sayede insan vücudunun maddeyi hangi oran ve zamanlarda emdiğine dair bir şema ortaya konulabilecekti. Testler, Vanderbilt Üniversitesi'ne bağlı Nashville doğum öncesi kliniğinde, kısmen Sağlık Bakanlığı Tennessee yetkililerince finanse edilerek gerçekleştirilmişti. 1951 Mart'ında American Journal of Obstetrics and Gyna-ecology dergisinde hamile kadınlarda demir emzirme süreci ayrıntılarıyla yayımlanmıştı. Ne yazık ki, çalışma, radyasyonun hamile kadınlar ve çocukları üzerindeki uzun süreli etkisinden tek kelimeyle dahi bahsetmiyordu. Vanderbilt yetkilileri, kadınlara denemeler öncesinde radyoaktif maddenin muhtemel zararlarının anlatılıp anlatılmadığmı, hatta kendilerine radyoaktif tabletlerin verileceğinin bile söylenip söylenmediğini bilmediklerini itiraf etmişlerdi. Konuyla ilgili bütün belge ve kayıtlar, 1970 yılında imha edildi. (Daha sonraları 1969'da 'meri-can Journal of' Epidemiology' dergisinde yayınlanan bir araştırmada bu tabletleri alan hamile kadınlardan üçünün ölü doğum yaptığı ortaya çıktı.) Enerji Bakanlığı'ndan önce kurulmuş olan Atom Enerjisi Kurumu'nu insanlı radyoaktif deneyler yapmaya teşvik eden iki isim, Dr. Joseph G. Hamilton (San Francisco Kaliforniya Hastanesi nöroloji uzmanlarından) ve çalışma arkadaşı Dr. Robert S. Stone'du. Hamilton, 1946 Nisanında ölümcül bir kemik kanserine yakalanmış genç bir çocuğa plütonyum enjekte etti; ve ordunun, Aralık ayında yayınladığı 'deneyi durdur' talimatını hiçe sayarak radyolojik savaş hakkında bir rapor hazırladı. Bu raporda radyoaktif bir maddenin tek tek bireysel hedefler, ya da bir kitlenin imhasında ölümcül bir silah olarak nasıl kullanılacağını ortaya koyuyordu: 'Ayrıştırılmamış füzyon ürün karışımının sadece 10 milikürünün solunması, ortalama bir insanı BUCHENWALD DOKUNUŞU öldürmek için yeterli olabilir. Asıl ölümcül yaralanma, kemik iliğinden çok akciğer aracılığıyla gerçekleşir. Mutlak ölüm için ağızdan alınması gereken minimum doz ise, 100 milikürdür.<5> Hamilton'un büyük bir kitlenin imha edilebilmesine yönelik önerisi şöyleydi: "Füzyon ürünlerinin en temel stratejik kullanım, sahalarından biri, elbette büyük şehirlerde yerleşik sivil nüfusun top' luca imha edilmesidir. Şehir nüfusu üzerinde oluşturulacak dehşet ve korkunun yaraşıra, böyle bir gücün ortaya konulmasının yaratacağı etkiyi de takdirlerinize sunuyorum." (6> Hamilton'un çok sayıda insanın aynı anda imhasına yönelik başka önerileri de oldu. Mesela, radyoaktif maddeyi aeresol formunda, seçilen toplu yerleşim bölgesinin atmosferine püskürterek, kitleleri soluma yoluyla zehirlemekten söz ediyordu.^) 1949'da ordu, radyolojik maddelerle ilgili onaltı denemenin ilkini Utah eyaletinde bulunan Dugway Proving Ground'da gerçekleştirdi. Deneme Hamilton'un aeresol fikrinin geniş çaplı deneme serisinin bir pilot örneğiydi. (Orduyu bu tür denemelere teşvik eden uzman grubuna verilen panele de Hamilton başkanlık etmişti.) 1950'de Atom Enerjisi Komisyonu'na gönderdiği bir yazıda, ölümcüle yakın dozlarda havaya karıştırılmış radyoaktif maddeyi solumaları için denemelere katılmak üzere tam sağlıklı ve gönüllü denekler bulabilme ihtimalinden söz ederek, 'Buchen-wald dokunuşu'na atıfta bulunuyordu. (Buchenvuald: Hitler'in yahudiler için tasarladığı gaz odalarının bulunduğu ormanlık. Ç.N.). Hamilton'a göre ufak hacimli odalara fazla miktarda radyoaktif madde püskürtülerek deney gerçekleştirilebilirdi, fakat böylesi dar kapsamlı bir uygulamanın sonuçlan, gerektiğinde kullanılacak aşırı dozların etkileriyle ilgili garantili bir ölçü 5 Radyolojik Savaş Hali: Joseph G. Hamilton'dan Albay K.D. Nicholas'a. 31 Aralık 1946, s.3. 6 a.e. s.4 7 a.e. s.5 BEYİN KONTROLÜ BUCHENVVALD DOKUNUŞU sayılamazdı.*8^ Önerisiyse, bu tür programların, Kimyasal Gereçler Servisi ile birlikte hareket edilerek, Ordu ve Donan-ma'nm ilgili alt birimleriyle ortak yürütülmesiydi. 1964'te, Hamilton ve Stone'un 'Mengelizm'ine rağmen, Dr. Stona'a AEC İlham Veren Öncü Liderlik Ödülü layık görüldü. (Hamilton'un kendisi de henüz 49 yaşındayken çok büyük bir olasılıkla radyasyona maruz kalanlarda görülen lösemi hastalığının nadir rastlanan bir türüne yakalanarak öldü.) Enerji Bakanlığı Savunma Bakanlığı'nm çeşitli birimlerinde gerçekleştirilen birçok araştırmaya daha katıldı ve bulgularını, Ordu, Donanma, Hava Kuvvetleri ve hatta NASA ve Gaziler Birliği'yle bile paylaştı. Bu birimlerin herbirinin, askeri strateji açısından Radyolojik Savaş Hali diye isimlendirdikleri proje ve araştırmalara ilgileri vardı. Bu ilgi halen de devam ediyor.*9' Sandra Marlow tarafından ele geçirilip kamuoyuna mal edilen bir Atom Enerjisi Komisyonu belgesinde yer alan liste, insanlı deneylerin yapıldığı yüzden fazla bölgeden söz ediyor. İlginç olan, bu listede MİT gibi (Massachusetts Teknolji Enstitüsü), Harvard Üniversitesi, Waltham Fernald Devlet Okulu ve Boston'daki birçok hastane gibi herkesçe tanınan meşhur kurumların da yer almasıdır. Fernald Okulu'ndaki çocuklar üzerinde tüyler ürperten deneyler yapılmıştır. 1947'de radyoaktif demir izotoplarının vücut tarafından ne kadarının emildiğini incelemek amacıyla, okul öğrencilerinden ortalama zekaya sahip onyedisine radyoaktif maddeler katılmış yemekler verildi. Yine, 1954 ve 1956 yılları arasında MİT Radyoaktivite Merkezi bünyesinde görevli bilim adamları, aynı okulda okuyan düşük zekalı 32 öğrenciye radyoaktif madde karıştırılmış süt içirdiler. (Ekibin lideri Robert Harris'e göre bu tür deneylerin maksimum derecede başarıya ulaşabilmesi için kobayların sağlık 8 a.e. s.5 9 Bana gönderdikleri 16 Şubat 1994 tarihli mektupta Askeri Yargıtay Komutanlığı Ofisi, konuyla (insanlı radyasyon denemeleri) ilgili diğer kayıtlara ulaşabilme sorumluluk ve yetkisinin daha üst bir komutanlığa geçtiğini bildirdi. gözetimi altında, diğer insanlardan soyutlanmış mekanlarda tutulması gerekiyordu.) Fernald Devlet Okulu'nun öğrencilerinden olan Austin La Rocque ve Charles Dyer, Senatör Edward M. Kennedy'nin başkanlık ettiği bir panelde, o zamanlar okuma yazma bilmediklerini, araştırmacıların, kendilerinden ya da velilerinden denemelerle ilgili herhangi bir izin belgesi almadıklarını ifade etmişlerdi. Aralık 1962 ve Nisan 1963 arasındaki sürede Amerikan Sağlık Bakanlığı'nca finanse edilen Harvard araştırmacıları, Wrent-ham Devlet Okulu'na kayıtlı, bir kısmı henüz bir yaşında olan 760 düşük zekalı öğrenciye radyoaktif iyonlar içeren gıdalar verdiler. (Çocuklara hangi dozlarda radyoaktif madde verildiği ya da aile ve velilere bu konuda bilgi verilip verilmediği bilinmiyor.) Testlerin ulaşmak istediği sonuç, troid salgısını kontrol akma alabilmek için gereken radyoaktif maddenin etkili olduğu en düşük doz derecesini ortaya çıkarmaktı. Gerçekte bu tür denemelerin ortak bir nihai hedefi vardı: Herhangi bir atom bombası saldırısı karşısında alınabilecek önlemlerle ilgili strateji geliştirebilmek. Kimi zaman geniş kitleler, haberleri bile olmadan denemelerde kobay olarak kullanıldılar. Radyoaktif bombardımanı tam etkili bir silaha dönüştürme maksadıyla yürütülen araştırmalarda insan denekli proje ve testlerle ilgili çalışmalara yönelik bilgi talebime karşılık, Enerji Bakanlığı'na bağlı Albuquerque Arazi Operasyonu Ofisi, bana, RaLa (Radyoaktif Lantanum) açık arazi deneylerinin 1944-1961 yılları arasında Los Alamos tarafından yürütüldüğü cevabını gönderdi. Bu programın amacı yüksek patlayıcı nitelikteki konvensiyonel silahlan kullanarak yeni silah tasarımları gerçekleştirmekti. Genellikle hidrodinamik denemeler ya da daha basitçe hidro testleri diye adlandırılan RaLa deneyleri, nükleer silahların tasarım ve üretimlerinde kritik bir rol oynuyordu.*10' 1946 yılının 10 8 Nisan 1994 tarihinde yazarın incelemesine sunulan Bayo Kanyon RaLa Programı. BEYİN KONTROLÜ sonuna gelindiğinde sadece Bayo Kanyonu'nda gerçekleştirilen RaLA deneylerinin sayısı 71'di. 1950 yılı içerisinde Hava Kuvvetleri Cambridge Laboratuvarları, B-17 bombardıman uçağı kullanarak yaptıkları deneylerde New Mexico bölgesinde atmosferdeki radyoaktivite emilimini gözlemleyen dört deney yaptı. Atmosferdeki radyolojik dönüşümlerle birlikte, bulutlarda oluşan radyoaktif madde konsantrasyonunu ölçmek için uygun yerlere alıcılar yerleştirildi. Bölgede yaşayan halk, olan bitenden kesinlikle haberdar edilmemişti. Enerji Bakanlığındaki başka bir belgeye göre, atmosferde oluşturulan radyoaktivitenin zararsız hale gelmesi en az iki hafta sürüyordu. Sözkonusu programla ilgili pekçok kayıt ve belge, Savunma Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilen diğer programların belgeleriyle birlikte, gizlilik bahanesi altında kamuoyundan kaçırılmaktadır. Bir başka deneme serisinde, askeri personelin yanısıra çok sayıda sivil de radyasyonun insan bedeni üzerindeki etkisini araştıran deneylerde kobay olarak kullanılmışlardır. 1963 ve 1976 yıllan arasında Oregon and Pacific Northwest Foundation Üniversitesi'ne mensup Cari Heller Oregon Eyalet Tutuke-vi'nden 67 mahkumun hayaları üzerinde iyonlanmış radyasyon deneyi yapılmıştı. Benzer denemeler, Washington Üniversite-si'nden C. Alvin Paulsen tarafından 1963-70 yılları arasında radyasyonun üreme üzerine etkisini gözlemlemek için Washington Eyalet Hapishanesi'nde tutulan 64 tutuklu üzerinde de gerçekleştirildi. Kaynaklara göre, Birleşik Devletler Hükümeti soğuk savaş süresince gazi ve emeklilerin tedavi edildiği 33 farklı hastanede sayısız radyasyon deneyi gerçekleştirdi. Gazi ve Malûller Dairesi alaycı bir üslupla "deneylerin amacı, radyasyonun askeri personel üzerindeki etkisini belirlemek ve bazı hastalıkların teşhis ve tedavilerine yardımcı olmak" şeklinde bir açıklama yapmıştı. Aslında aynı kurumdan bazı yetkililer, 1993 Aralık ayında yaptıkları açıklamada en az ondört kişinin bu tür deneylerde hayatını kaybettiğini açıklamışlardı. BUCHENVVALD DOKUNUŞU Uzun süre Enerji Bakanlığı ile birlikte çalışan Reynold Elektrik ve Mühendislik Firması'nın kayıt ve belgeleri incelenmek istendiğinde, firma yetkilileri, talimatı tamamıyla reddetmek yerine, Amerikan Çevre Koruma Enstitüsü (EPA) tarafından yürütülmüş ve 15 nolu alanda atmosfere trityum püskürtülmesine yönelik deneylerle ilgili bilgilere ulaşabildiklerini söylemişlerdi. Sonraları Genel Müdür D. L. Fraser, Enerji Bakanlığı'na bağlı Nevada Çevre Güvenlik ve Sağlık Operasyon Bürosu müdür yardımcısı Bruce Church'e, 7 Aralık 1993 tarihinde gönderdiği bir mektupta "insanlı deneylerle ilgili ayrıntılarıyla tartışılması gereken çok değişik tipte araştırmalar yapıldığını" ifade etmişti.*1 D Fraser mektubuna belge olarak değişik kategorilerde kayıtlar eklemişti. 2 nolu ek belge, Enerji Bakanlığı'nca finanse edilen Nevada Deneme Bölgesi'yk doğrudan ilişkisi kurulamayacak plütonyum ve uranyum araştırmalarını içeriyordu. Ek 3'te ise, yine Enerji Bakanlığı tarafından finanse edilen ve Chicago Üniversitesi ile Argon Kanser Araştırma Hastanesi'nin ortaklaşa yürüttükleri, nükleer deneme bölgesinden 4500 fit uzaklıktaki bölgeye ait numune araştırmalarının kayıtları vardı.'12) 4 nolu ek özel askeri projelere olan ilgisi nedeniyle diğerlerinden ayrılıyordu. Fraser'in açıklamalarına göre "Bu çalışmalar Nevada Deneme Bölgesinde girişilmiş psikolojik etki araştırmalarıydı." Raporun birine, İstihbarat Toplanması ve Davranış Değişikliği Arasındaki İlişki başlığı uygun görülmüştü: Berton Wingrad tarafından Mart 1954'de gerçekleştirilmiş Gül Kayası 5 (bir bombalama programı) deneyine katılanların incelenmesi. Bölgede gönüllü görünen askeri katılımcıların aslında kobay olarak kullanıldığı bombalama-patlama bölgesi mesafeleri 11 Enerji Bakanlığı'nca 9 Mart 1994'te iletilen belge. 12 Leroy, Rust ve Hasterlik, "Gerçek ve Güdümlü Bombalama Ortamında insan Sindirim Sisteminde Oluşanlar", Health Physics dergisi, sayı 12, s.449-473. BEYİN KONTROLÜ arasındaki ilişkileri gözlemleyen çok sayıda deneme gerçekleştirilmişti. 1953 yılında girişilen Upshot-Knothole kodlu deneme serilerinin virinde, kobay grubu patlama bölgesinin sadece 2000 yard uzağına yerleştirilmişti. Öte yandan 195 7'de 'Opera' tion Blumbbob' kod isimli denemede beş denek, John Event nükleer denemesinin yapıldığı bölgenin tam altına yerleştirilmişti. Ulusal Atom Enerjisi Gaziler Birliği Başkanı Oscar Rosen, nükleer denemelerde kullanılan askeri personel sayısının 450 bin ila 500 bin arasında değiştiği tahmininde bulunmakta. Buna ek olarak, sayıları yüzbinlerle ifade edilen denekler, Neva-da'da Washington Hamford'da ve Idaho Ulusal Mühendislik Laboratuvarları'nda yürütülen bilinçli radyasyon sızdırma deneylerinin sadece elli mil uzağmdaki bölgelere yerleştirilmişti. Ek 7'de iki belge göze çarpıyordu: 13 Mayıs 1966 tarihli Dr. Charles L. Dunham tarafından Biyomedikal Çalışmalarda Gönüllü Kobay Kullanımı başlığı altında hazırlanmış andıç ve Lloyd Bruton'dan AEC'ye yazılmış 26 Mart 1953 tarihini taşıyan bir mektup. Mektupta Llyod Bruton, kobay olarak denemelerde görev almaya gönüllü olduğunu ifade ediyordu. 8 nolu ek belgedeyse, Bombardıman ve Radyolojik Karşı Ölçümler koduyla, Stanford Araştırma Enstitüsü'nün insanlı deneyler yaptığına işaret ediliyordu. Enerji Bakanlığı'nm iddialarına rağmen sözkonusu deneyler, sadece 4O'lı ve 50'li yıllarda gerçekleştirilmemişti. 1973 yılında bile Federal araştırmacılar, yüksek radyasyonlu çevre koşullarında oluşabilecek riskleri gözlemlemek amacıyla Washington ve Oregon Eyalet Hapishaneleri'nde tutulan mahkumları yüksek dozlarda radyasyona maruz bırakan deneylere imza atmışlardı. Maryland Eyaleti sınırları içinde Takoma Park'da bulunan Enerji ve Çevre Araştırmaları Enstitüsü personelinden Argus Makhijiani'nin açıklamasına göre, "Bu tür denemelerin Birleşik BUCHENWALD DOKUNUŞU Devletlerin radyolojik saldırı gücünü geliştirmek için tasarlandığına dair sayısız delil ve belge mevcuttur." Gizli arşivlere ulaşıldıkça Birleşik Devletler'in radyasyonlu deneylerde insanları kobay olarak kullandığına dair söylentiler artmakta. Bir ülke yönetiminin nasıl olup da kendi vatandaşlarını bu tür deneylerde kullanabildiğine dair dudak uçuklatıcı bilgiler gittikçe çoğalıyor. Yapılanlar, her ne kadar ulusal güvenlik bahanesiyle gözden kaçırılsa da, acımasızlıktan öte, ancak barbarlığın yeni bir boyutu olarak değerlendirilmelidir. Bakan O'Leary, kurbanların kayıplarının telafi edileceğine dair söz vermesine rağmen, Beyaz Saray'da hazırlık aşamasındaki bir kanun taslağı, "bir kimsenin anayasal hakları bir federal ajan tarafından ihlal edildiğinde, herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacağını" hükme bağlıyordu. Justice Clarence Thomas'm mahkemeye verdiği beyanda "federallerce yapılan her ihlalin tazmin yoluna gidilmesi durumunda federal hükümetin ciddi bir ekonomik yük altında kalabileceği" ihtimalinden söz ediyordu. İngiltere'nin ya da diğer ülkelerin denemelerdeki rolleriyle ilgili fazla bir şey bilinmiyor. Atomik Radyasyon Çalışmaları Merkez Başkanı Daniel Burnstein'e göre, "Birleşik Devletler Enerji Bakanlığı'nm bu araştırmalara olan ilgi ve katılımı, tatmin edici bir sonuca ulaşabilmek için 'olmazsa olmaz şartlardan." <13> Enerji Bakanlığı birimlerince ne maksatlarla kullanıldığı pek belli olmasa da, başka ülkelere pekçok kez radyoaktif izotoplar gönderildiği bilinmekte. AEC belgelerine göre, sözkonusu izotopların gönderildiği ülkeler arasında Arjantin, Avustralya, Belçika, Brezilya, Şili, Kolombiya, Küba, Danimarka, Mısır, Finlandiya, Meksika, Hollanda, Yeni Zellenda, Norveç, Pakistan, Peru, İspanya, İsviçre, Türkiye, Güney Afrika, İngiltere ve 13 Nick Tate, Boston Herald Gazetesi, 24 Ocak 1994, "Belgeler, Dünya Çapındaki Radyasyon Denemelerinde Birleşik Devletler'in rolünü ortay koyuyor" başlıklı makale. BEYİN KONTROL Uruguay yer almakta. Konuyla ilgili bilgi istediğimde, İngiliz Atom Silahları Kurumu, İngiltere'nin herhangi bir insanlı radyasyon deneyi yapmadığını ifade etti.*14' Halbuki, Enerji Bakanlığı'na bağlı Albuquerque Operasyonlar Bürosu, bunun tam aksini ispat eden deliller ortaya koymuştu. Kurumun kamuoyuna sunduğu İnsanlı Araştırma Projeleri indeksinde, İngiltere Atom Enerjisi Yetkili Araştırma Gru-bu'nca hazırlanmış Plütonyum Zehirlenmesi Çalışmaları raporu yer alıyordu.*15) 14 9 Şubat 1994 tarihli Atom Silahlan Kurumu'nun yazara gönderdiği mektup. 15 Önceleri Enerji Bakanlığı Abuquerque Operasyon Bürosu tarafından ortaya konmuştu; ancak 2 Mart 1994'te elde edilebildi. ¦ Beşinci Bölüm ¦ GİZLİ ORTAKLIK Ş TALİN rejimi sırasında gerçekleştirilen, dünyaca kötü ün yapmış 1937 yılı mahkemeleri, batı dünyasında büyük 'infiale yol açmıştı. Özellikle Halk Mahkemeleri'nde, aralarında Macaristan Kardinali'nin de bulunduğu davalıların, beklenmedik tarzda devlete karşı bir tutum aldıklarını itiraf etmeleri çok dikkat çekiciydi. Çok sonraları kalem alınmış bir CIA raporunda, itirafların doğasına dair şu notlar düşülmüştü: Pekçok mahkemedeki davalıların tutum ve davranışları ve itirafların şekli ve ortaya konuluş tarzı, hepsinin adeta tek bir merkezce proramlandığma inandıracak derecede benzer bir yapı göstermektedir.*1) Ortadaki belirgin uyuşmazlıklar, 1949 yılında CIA'nm Bilimsel Haberalma Dairesi (OSI) yetkililerini, davranışları düzenleyici ilaçlara karşı koyma ya da onları etkisiz kılabilme becerisi geliştirme ön hedefiyle, konvansiyonel olmayan savaş durumu tekniklerinde yabancı ülkelerin araştırmalarını incelemeye itti. 1 CIA andıcı "Rus denemelerindeki itirafların bir analizi", 1950. Yine bkz. "Mahkeme-lerdeki İtirafları Netleştirmek için Müttefik Ülkeler Hipnoz Tekniklerini Kullanıyorlar mı?" \tv\ng L. Janis; Amerikan Hava Kuvvetleri Proje Andıcı, 25 Nisan 1971. BEYİN KONTROLÜ GİZLİ ORTAKLIK İlk etapta Mount Sinai Hastanesi, Illinois Üniversitesi, Michigan Üniversitesi, Detroit Psikopatoloji Kliniği, Mayo Kliniği ve Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) gibi kurumlarda yürütülen uyuşturucu madde ile ilgili çalışmalar gözden geçirildi. Aynı zamanda çoğunluğu Sovyet Bloku'na ait olmak üzere, dış literatür de yoğunlukla inceleme altına alındı. Bu program zamanla BLUEBIRD ismini aldı. Nihai hedefleri şunlardı: a) Personeli, düşman tarafından bilinen yöntemlerin kullanılarak bilgi sızdırılmasını engelleyecek tarzda şartlandırmanın yollarının bulunması, b) Özel soruşturma teknikleri sayesinde kişinin kontrol altlına alınabilme ihtimalinin araştırılması; c) Hafızayı güçlendirmek ve, d) Birim personelini, düşmanların kontrolüne girmekten uzak tutacak savunma yöntemlerini geliştirmek.(2' Bu proje, sonraları evrim geçirerek, diğer zihin kontrol programları ve onlarca yıl batıda kabul görmüş psikolojik operasyonların taslağı ve kutsal kitabı haline geldi. 1950 Haziran'ında patlak veren Kore Savaşı'nın projeye büyük katkısı oldu (BLUEBIRD projesinin başlangıcından hemen hemen bir yıl sonra). Beyni tamamen yıkanmış POW'larm geri dönüşü batılı haberalma örgütlerini, zihin kontrol tekniklerini araştırma yönünde daha çok teşvik etti. 1 Haziran 1951'de, Montreal'daki Ritz Carlton Hotel'de düzenlenen gizli bir toplantı esnasında Kanada ve İngiltere, CIA ile güçlerini birleştirme kararını aldı. Birlikteliğin temelini psikoloj ik zorlama, fikir ve davranış değişikliği, itiraflar, insan zihnine müdahale, zihnin yokedilmesi, vb. kavramlarla ilintili araştırmalar oluşturacaktı.(3) Toplantıya katılanlar askeri, haberalma ve bilimsel kurumların oldukça yüksek dereceli temsilci2 Davranışa Yönelik Uyuşturucular ve Testleri, 5 Şubat 1975, CIA belgesi. 3 Kongre Kütüphanesi, el yazmaları bölümünden belgeler. leriydi: Dr. Haskins, Dr. Donald Hebb (Kanada'daki Savunma Araştırma Platformu Üniversite Danışmanı), Dr. Ormon So-landt (başkan, Savunma Araştırma Platformu, Kanada), Dr. Dancy (MI6İngiltere), Dr. N. W. Morton (Kanada Savunma Araştırma personelinden), Dr. Tyhurst, Komutan Williams ve Sir Henry Tizar (Bilimsel Politika ve Savunma Araştırma Politikası Komitesi Başkanı, İngiltere Savunma Bakanlığı) <4> Bu toplantı BLUEBIRD, ARTICHOKE ve MKULTRA projeleri süresince devam edegelen yakınlaşmanın başlangıcı olmuştu. Bir şekilde gözden kaçıp imha edilmemiş çeşitli MKULTRA ve diğer programlara ait belgelere göre, Kanada Hükümeti, kesinlikle bu programlara iştirak etmişti. Bununla birlikte, İngiltere'nin katılımı, İngiliz Hükümeti'nin gizlilik politikası nedeniyle hep belirsiz kaldı.'5) (6> Ritz Carlton toplantısının hemen başında ele alman sorunlu konularla ilgili olarak katılımcıların hepsi görüşlerini belirtti ve sonuçta ortaya aşağıdaki ifadeler çıktı: i) Düşünce değişimi konusu esasıyla bireylere özgü olarak ele alınırken, topluma bakan yönü, sadece davranış değişikliklerine yol açabilecek bir propaganda ya da kamuoyu değişikliği sözkonusu olduğunda değerlendirilmeye alınacaktır. ii) Metodları uygulama vasıtaları; fiziksel, nörofiziksel, psikolojik ya da bireyde fikir ve davranış değişikliği oluşturabilecek diğer tüm araçlardır.*7' 1975 yılma ait bir CIA raporuna göre, bu çok gizli toplantıdan hemen sonraki üç ay içerisinde BLUEBIRD projesi yeniden tasarlandı: Ağustos 1951'de BLUEBIRD projesine ARTIC4 Tizard, Sir Henry Thomas, 23 Ağustos 1885 doğumlu, GCB, AFC, FRS, LCD, Dsc, ScD ve daha başka pekçok unvan sahibi. 5 op.alıntı.3. 6 1973'te ClA'nın o zamanki başkanının emriyle ClA'nın zihin kontrol programlarına yönelik sayısız anahtar belge imha edildi. 7 op.alıntı.3. BEYİN KONTROLÜ HOKE ismi verildi ve projenin yürütülmesi, OSI yetkililerinden alınıp, Güvenlik Ofisi organizasyon sorumlularına devredildi. Organizasyonun dış haberalma değerlendirilmesi sorumluluğu OSI'nin üzerine kalıyordu; OSI, 1953'te LSD denemelerinin gönüllü ajanlarla yürütülmesi teklifinde bulundu. Bu arada, ARTICHOKE projesine atfedilen bu yüksek dereceli vurgu ve önem, sorgu tekniklerinde ve yalan makinasında sodyum pentotel gibi maddelerin kullanılmasının da önünü açmış bulunuyordu.'8) Bireyde Davranış Değişiklikleri Deneysel Çalışması adlı araştırmanın kontrolüne teşebbüs edilmesi üzerine, 1951 EylüFünde Sir Henry Tizard, Dr. Ormand Solandt ve CIA, x-38 kodlu anlaşma metnini McGill Üniversitesi'nden Dr. Donald O. Hebb'e takdim etiler.'9) Proje daha çok hislerin iptali (SD) ve yoğun soruşturma ortamında bireyin tecrit edilmesi üzerine yoğunlaşıyordu. Hebb, bireylerde hislerin iptal edilmesinin tutum ve davranışlarda mutlak değişimleri beraberinde getireceğine inanmıştı. İlk kobay grubu, öğrencilerden oluşuyor ve her birine deneye devam ettikleri sürece, günlük 20 dolar ödeniyordu.'10) Gönüllü öğrencilerin deney koşullarıyla, diğer SD deneyleri kurbanlarının içinde bulunduğu şartlar gözle görülür biçimde farklıydı. Gönüllülere klimalı bir oda, rahat yataklar ve deneyler süresince kaliteli beslenme imkanı veriliyordu; ayrıca deneyi sona erdirmeyi istemeleri durumunda basabilecekleri bir imdat düğmesi de vardı. Gözlerine loş ışıkta görmelerini sağlayan kar gözlükleri takıyorlardı: "Denek kendisine kaydedilen propaganda konuşmasını duyup duymadığının sorulması, ya da birtakım önemsenmeyecek minik testler hariç, konuşma hakkına sahip değildi. Diğer bir deyişle, uzun süreli bir mutlak tecrit, deneği kuşatıyordu." 'u' 8 op.alıntı.2. 9 Dr. Ormond Solandt'ın 3 Ağustos 1954 tarihli "gizli" mektubu. 10 a.e. 11 a.e. GİZLİ ORTAKLIK Gönüllülere politik ya da dini inançlarını ters yönde etkile-/ebilecek hiçbir propaganda programı uygulanmadı: Bunun akılcı olmadığı düşünülmüştü; ve bireyin korunması maksadıyla, kısmen zararsız hayaletler, his ötesi algılama, ya da La-mark'm evrim teorisi gibi konular, propaganda malzemesi olarak kullanılıyordu.*12) Bu ödünlere rağmen, birkaç gönüllü, alışılmamış görsel ve işitsel halüsinasyonlar görmeye başladı. Ve yine çoğu, uyanma ve uyuma aşamalarını artık ayırt edemez olduklarını ifade etmeye başladılar. Cambridge'deki Sağlık Araştırma Merkezi'ne bağlı Uygulamalı Psikoloji Birimi'nde çalışan Dr. Macworth'ün çalışmaları ciddiyetle ele alındı. Macvvorth, monotonluğun ve sıkıcılığm tecrit ortamında kalan bireylerdeki etkisi üzerine çeşitli veriler elde etmeyi başarmıştı. Daha başka benzer programların varlığı ve üç ülke arasındaki işbirliğinin ileri düzeyde olduğu, Dr. Solandt tarafından teyit edilmişti. Böylesi bir doğrulamayı gerçekleştiren Kanadalılar onlara Amerika ve İngiltere'den bilgi sağlamada yardımcı olmuş olabilirler.'13' Solandt, bir mektubunda şöyle diyordu: "Hebb'in araştırmasının ortaya koyduğuna göre, tecrit edilmiş bireylere propaganda uygulanması, davranışlarda ciddi derecede değişikliklere yol açabilmektedir. Ek olarak, Hebb bu tarz şartlar altında kişisel başetme yetisinde ciddi düşüşler gerçekleşirken, halüsinasyon ve şüpheci algılama oranlarında kayda değer artışlar meydana geldiğini de ortaya koymuş." '14' 1954'te denemeler basma sızdırılıp da Montreal Star, The Gazette ve Toronto Star'da yayınlanınca, Dr. Solandt durumu gizlemek için elinden geleni yaparak, şu açıklamayla vaziyeti kurtarmaya çalışmıştı: "Bu ayın başında projeyle ilgili kimi bilgiler basının eline geçince, projenin asıl gayesini saklamaya çalışmanın 12 a.e. 13 a.e. ve Dr. Solandt'ın yazarla görüşmesi. 14 Ormond Solandt'ın 25 Ocak 1954 tarihli "bakan"a mektubu. BEYİN KONTROLÜ GİZLİ ORTAKLIK mantıklı olmayacağına karar verildi. Herşeyi inkar etmek, bir işe ya* ramayacaktı. Bir uzlaştırıcı formül düşünülerek, projenin tarifi mümkün olduğu kadar sivil ve asker hiç kimseyi endişeye sevketme-yecek tarzda yapıldı. vs..." <15) Donald Hebb'in zihin kontrol programlarına açık desteğinden dolayı, CIA, MKULTRA'nın 68 nolu alt projesi aracılığıyla, Even Cameron'un kontrolündeki Psişik Yönlendirme Proje-si'nin finanse edilmesi işini üzerine aldı. O dönem Hebb McGilPin Psikoloji Bölümü'nü yönetiyordu ve Cameron'la birlikte çalışıyorlardı. Psişik Yönlendirme Programı, arkasında katılımcıları açısından birçok şüphe bırakmıştı. Öyle ki, yıllar sonra bile pekçok sayıda kurbanı, hem Kanada Hükümeti hem de CIA aleyhine dava açma yoluna gitti. Psikolog Dr. John C. Lilly, 1956 yılında his iptali konusunda çalışma yapan diğer isimlerden biriydi. Denemelerinde bir grup gönüllüyü, ılık su dolu bir tankta bir müddet bekletiyordu. Denek sadece mat bir ışık görecek şekilde özel bir başlık giyiyordu. Tam bir sessizlik içinde ve hiçbir uyarıcı tarafından uyarılmadan uzun süre bekleme sonucu deneklerde zihni birtakım rahatsızlıklar başgöstermeye başladı. Bu duruma en uzun süre tahammül edebilen denek, sadece üç saat dayanabilmişti. Gönüllüler, hissettiklerini tanımlarken gerçekdışılığm benliklerini sardığından ve özellikle kimlik kaybı düşüncesinin etkisi altında kaldıklarından söz ettiler. Nerede olduklarını, kim olduklarını, kendilerine neler olduğunu bilemez hale gelmişlerdi. Zihinlerinde oluşan dayanılmaz baskı sonucu çoğu gönüllü, denemeleri yarım bıraktı^16) His iptaline ilişkin deneylerin sayısı katlanarak büyüdü. Donald Hebb, Amerikan Hava Kuvvetleri'yle ek anlaşmalar 15 a.e. 16 John C. Lilly, 'Fiziki Uyarıcı Düzeyinin Azaltılmasının Sağlıklı Kişilerdeki Zihin Etkileri', Psikolojik Araştırma raporu 5, 1966, s.1-9. Yine bkz. Bexton et al; His Çevresi Azaltılmalarının Etkileri, Kanada Psikoloji Dergisi, sayı 8, 1954, 99, 70-76. yaptı.'17' Yine Hava Kuvvetleri'nce finanse edilen ve his iptalinin kullanıldığı soruşturma teknikleri araştırmaları, Biderman ve Zimmer (1961) tarafından yoğun bir şekilde yürütüldü.'18) Aynı konuda bir başka araştırmacı, Vernon, (inside the Black Room) 'Siyah Odanın Ortasında' isimli kitabının sunuş yazısında şöyle diyordu: "Projenin tamamen gerçekleştirilmesi, Ulusal Bilim Fonu ve Amerikan Ordu Genel Sağlık Ofisinin gerektiğinde uzattıkları cömert elleri sayesinde mümkün olmuştur." Ve yine hiç utanç duymadan ekliyordu: "Yegane hedefimiz saf bilginin kendisi olmakla beraber, birinin, elde ettiğimiz bilgiyi kullanmasına da karşı çıkacak değiliz elbette." <19> Resmi belgeler, daha ileri düzeydeki SD araştırmalarının belli başlı üç hedefi olduğunu göstermekte. İlk olarak, uyku hali ve his iptali etkileşiminin ileri düzeyde araştırılabilmesi için daha fazla deneye gerek duyulmakta ve hemen sonra, bu tekniklerin sorgulamada aktif kullanımı gelmektedir. Son olarak da, özel birliklerce yine özel savaş hali tekniklerinde kullanıma uygun olup olmadıklarının belirlenmesi sözkonusu oluyor. İlgili bilginin toplanması askeri birimler sayesinde gerçekleşmiş ve bu birikim, daha sonraki modern psikoloj ik operasyonlara zemin hazırlamıştır. Örneğin, 9 Ağustos 1971'de İngiliz Hükümeti, epeydir sürdürülen kapsamlı araştırma denemelerinin önündeki tüm engelleri kaldırmıştır. Değişik aralıklarla bu tarz denemelerin terörizm karşıtı olarak politik amaçlarla gerçekleştirildiği hükümet tarafından yalanlansa da, ele geçirilen irlandalı bağımsızlık yanlılarına çeşitli deneylerde farklı işkencelerle 117 Yazara gönderilmiş Ulusal Savunma Kısım idaresi (Kanada) mektubu, 18 Nisan 1994. Yine bkz. D.O. Hebb, "Tecritin Tutum Motivasyon ve Düşünceye Tesirleri", 4. sempozyum, Askeri ilaç Birimi I, Savunma Araştırma Platformu, Kanada, Aralık 1952 (Gizli) ve D. O. Hebb ve W. Heron, "Mutlak Tecritin, Bireylerin Entellektüel Fonksiyonları Üzerine Etkileri ve Davranışın Yönlendirilmesi", 4. Sempozyum, Askeri ilaç Birimi I, Savunma Araştırmaları Platformu, Kanada, Aralık 1952 (Gizli). 18 Biderman, Limmer "insan Davranışının Manipülasyonu", VVİley, New York, 1961. 19 ). Vernon, "Karanlık Odanın Ortasında: His iptali Çalışmaları", Penguin, 196. BEYİN KONTROLÜ birlikte his iptali testi de uygulanmıştır. Buna ek olarak, bazıları başları üzerinde durdurulurken, kulaklık ve ses kolonlarından yüksek seste gürültüye maruz bırakılıyorlardı. Çıplaktılar, kötü muamele görüyorlar ve yarı aç bırakılıyorlardı. Lord Parker, İrlandalı bağımsızlık yanlılarına uygulanan SD metodlarının, iç güvenliğin de dahil olduğu bir seri durumla başedebilmek için savaştan bu yana geliştirilen teknikler olduğunu kabulleniyordu. Sözkonusu metodların çoğu, Filistin, Malezya, Kenya, Kıbrıs ve daha sonraları Britanya Kamerunu (1960-61), Brunei (1963), Britanya Guyanası (1964), Aden (1965-66) ve İran Körfezi (1970-71) bölgelerinde gerçekleştirilen iç isyan karşıtı operasyonlarda kullanılmışlardı/20' Psikolojik operasyonların askeri güçlerce önemsenmesi gittikçe yaygmlaşıyordu. Ordu Operasyon Araştırmaları İngiltere Kuruluşu kadrosundaki F.H. Larkin'in Fort Bragg'a gidişinden sadece birkaç yıl sonra, NATO, savunma psikolojisine ilişkin ilk sempozyumu, 1960'ta Parn'da organize etti. Sempozyumda Larkin de Malaya'da kullanılmış olan İngiltere Psikoloj ik Savaş Durumu Teknikleri'ni konu alan bir konferans verdi.'21' 1963 yılında Amerikan Savunma Bakanlığı, İngiltere'nin de katılımcı olarak yer aldığı, psikolojik operasyonlar konulu ilk uluslararası konferansı düzenledi. Konferansta 28 ana başlık incelendi. Aniden patlak veren ve İnsan Hakları örgütlerinin yayınladıkları makaleleriyle kamuoyunun dikkatini üzerine çektikleri Kuzey İrlanda operasyonları, Uluslararası Af Örgütü'nün, Yasal Adalet Birliği'nin, Kuzey İrlanda Adalet Temsilciler Mec-lisi'nin ve Avrupa Topluluğu İnsan Hakları Mahkemesi'nin 20 Parker Raporu, 4901 nolu emir (HMSO), prg. 10. 21 ingiltere Askeri Operasyonlar Araştırma Birimi'nden (AORE) F.H. Larkin, 1952-55 yılları arasında ingiltere'nin Malaya'da yürüttüğü ingiliz Psikolojik Savaş Hali araştırmalarını ayrıntılarıyla tarif etmiştir. AORE'ye karşı 9 kişilik bir araştırma timinin so-rumlusuydu; 6 ay boyunca John Hepkins Üniversitesi Operasyonlar Araştırma Bölü-mü'nden iki kişi Lakin'in timiyle yakın bir çalışma içindeydi. Avustralya Ordusu'na mensup bir psikolog da ekiple beraberdi. GİZLİ ORTAKLIK operasyona müdahale etmesini sağladı. Kurbanların şikayetleri de dinlenecek ve zararlarının telafisi yoluna gidilecekti/22' İnsanlık dışı pekçok denemeye tabi tutulduktan sonra terörizmle suçlanan çok sayıda bağımsızlık yanlısı, hiçbir cezaya çarptırılmadan serbest bırakıldılar. İlk aşamada kobay olarak kullanılan kurbanların ondördüne, sorgulama esnasında kendilerine yapılan muameleyle ilgili hiçbir şikayetleri olmadığına dair belgeler imzalattırılmıştı. Kurbanlar bunu çok korktukları, ya da kağıt-lardaki içeriği tam kavrayamadıkları için yaptıklarını ima eden sözler söylediler.*23' Bu kişilerin çoğu, yıllarca devam eden psikolojik rahatsızlıklar çektiler ve hâlâ da çekiyorlar. Bir kısmı denemelerden kısa süre sonra öldü, birkaçı da tutukluyken ve sorgulama sürerken intihara teşebbüs ettiler/24' Sonraları düzenlenen bir Uluslararası Af Örgütü raporu, konuya şöyle yaklaşıyordu: "Soruşturmanın sonucunda, komisyon : tür sorgulamalarda gerçekleştirilen kötü muamelenin derecesinin »^redeyse barbarlık düzeyinde olduğuna hükmetmektedir. Ve resmi ^oruşturma birimi olan Kompton Komitesinin kötü muamele soruşKurmalarında zalimane tacizlere rastlanmadığı şeklindeki hükmüyle [derin bir fikir ayrılığı içindeyiz-" (25' Komisyonun kanaatine göre, derin sorgu, özellikle de hususi deneyler, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin 5. maddesiyle ve Avrupa İnsan Haklan ve Temel Özgürlükleri Koruma 22 bkz. 1) "Baskı Ticareti - (UK) Limited", Uluslararası Af Örgütü İngiltere Bölümü 1992, "İngiltere vakasında işkence ve ölümün yeri", 2) Birleşmiş Milletler Komite-si'nin ingiliz Hükümeti'nce hazırlanan raporu incelemesine bir bakış yazısı, Komiteye sunulan işkence Karşıtı Görüşler; 13 Kasım 1973 - (insan Hakları Uluslararası Federasyonu ile işbirliğiyle) Adalet Birimi Komitesi; 3) Adalet Birimi temsilciliğinin 1995 tarihli ingiltere ve Kuzey irlanda'nın Uluslararası Sivil ve Politik Haklar Kararnamesi 40 nolu maddesi uyarınca hazırladıkları 4. periyodik raporla ilgili yorumlarını içeren 'Birleşmiş Milletler insan Hakları Komisyonlarına Dilekçe yazısı. 23 Uluslararası Af Örgütü Raporu, s.26 - Konu: Kuzey irlanda 3. uygulamanın kararlaş-¦ tırılmasına ilişkin soruşturma. P 24 Bağımsızlık yanlısı tutukluların başına gelenlere ait daha ayrıntılı bilgi için John Mc Cuffin'in 'The Gu/'nea'kitabına bakınız. 25 op.alıntı. 23, s.26. BEYİN KONTROLÜ GİZLİ ORTAKLIK Bildirisi'nin 3. maddesiyle çelişmekteydi.'26) Uluslararası Af Örgütü tarafından Porker Sorgulama Komitesi'ne iletilen bir andıçta şöyle deniyordu: "...Bu böyledir çünkü biz, bir bireyin kendi zihni kontrolünü sağlama yetisine zarar verilmesini, düşünce kontrolü ve beyin yıkama bahsinde yer alan bir ahlaki suç olarak ele alıyoruz- Zira bir insanın zihni yetilerini bozmayı ya da yok etmeyi hedefleyen herhangi bir sorgulama prosedürü, yaygın olarak kabul edilen fiziksel işkence sınıflandırmaları kadar insanlık dışıdır." <27) 1970'de, Japonya'nın Kyoto şehrinde gerçekleştirilen Dünya Din ve Barış Konferansında 'her dinden temsilciler hazır bulunmuşlardıaşağıdaki deklarasyon tüm dünyaya ilan edilmişti: "Mahkumlara resmi yönetim organları eliyle gerçekleştirilen işkence ve kötü muameleler, sadece insanlığa karşı işlenmiş suçlardan sayılmayacak, failler aynı zamanda ahlaki kanunlara da karşı gelmiş kabul edileceklerdir." W İngiltere, kısa zamanda psikolojik operasyonlarda uzman ülke sayılarak, değişik yapıda sunumlar ve askeri nitelikli seminerler vermek üzere düzenli olarak başka ülkelere davet edilmeye başlandı. Programların gerçekleştirildiği dikkat çekici yerler arasında Carolina Eyaleti'ndeki Fort Bragg, Arizona'daki Fort Huachuca ve Almanya'daki Rad Tolz bulunuyordu. İngiliz yetkililer kısa süre içinde olsa PIDE'ye (Portekiz Gizli Polisi) de farklı bilgilendirme programları sunmuşlardı. Bu arada ilginçtir, Latin Amerikan gerillalarına da iç isyan ve işkence tekniklerine yönelik eğitim verildiği ortaya çıktı. Portekiz ordusunun komünist üyeleri, bu gruplar içersinde oldukça aktifti.'29) 26 a.e. 27 alıntı 23, s.38. 28 Dünya Din ve Barış Konferansı Belgesi, s.31. 29 Parlamento Soruşturmasına cevaben, İngiltere Savunma Bakanı Archie Hamilton, aralarında Portekiz'in ve insan hakları ihlalleriyle bilinen Çin, Şili, Irak, Uganda, Güney Kore, Mısır, Türkiye gibi ülkelerin de bulunduğu yüz ülkeye İngiltere'nin değişik türde askeri eğitim sağladığını ifade etmiştir. Bakan'ın Kamboçya'yı da listeye dahil etmesi gerekiyordu. Bkz. John Pilger'in 'Kamboçya: Sene 19' adlı kitabı. ingiltere belli başlı psikolojik operasyon eğitim programlarını Ashford'da, Cotterich'te, Bradbury Lines'ta (Hereford'taki SAS kampı) ve Old Sarum'da yürütmekteydi. Sarum aynı zamanda RAF subaylarına psikolojik harekat derslerinin verildiği yerdi. 16 erkek ve bayan eğitim programlarında görev alıyordu. İçlerinde Yeşil Bereliler, SAS, Kraliyet Donanma ve Topçu Birlikleri'nden seçkin görevlilerle, Dış İşleri Ofisi'yle (FO) Savunma Bakanlığı'ndan (MOD) temsilciler vardı.'30) His iptali denemeleri Wakefield ve Wormwood Scrubs mahkum kontrol üniteleri tarafından da kullanılmışlardı. İngiliz İçişleri yetkilileri, işin özünü ve varlığını çok gizli bir şekilde mahkumlardan saklamışlardı. Ağustos 1974'te Wake field'teki kontrol birimi, ilk görev alan ünite olmuştu. Belirlenen kon-sept, hapishane yönetimine sürekli sorun çıkaran mahkumların his iptali deneyleriyle dirençlerinin kırılmasıydı. Kasım 1974'te The Sunday Times iç haberler grubu, bu birimleri hedefleriyle birlikte ifşa eden yayınlar yaptı. Kamuoyunun yoğun baskı ve eleştirisi nedeniyle İngiliz hükümeti, bu birimleri dağıtmak zorunda kaldı. Bireylerin hislerinin iptal edilmesine yönelik deneyler, genel olarak iki aşamada gerçekleştiriliyordu. Odaktaki hedef, hissin tamamen iptal edilmesiydi. İlk 90 gün boyunca, deneğe neredeyse hiçbir iletişim imkanının tanınmadığı bir tecrit rejimi uygulanıyordu. Mahkum ve gardiyanlar arasında konuşmak 30 2Precis 6: Psikolojik Operasyonlar Birimi - Genel', Eğitim Raporu, Üst Yönetim Psikolojik Operasyon Dersleri, Kraliyet Hava Kuvvetleri, Old Serum, Salisbury, VVilts-hire, ingiltere, Şubat 14/18, 1978. Psy-ops biriminin organize ve teçhiz edilmesine yönelik bir ingiliz belgesi. Konu başlıkları: psikolojik operasyonların desteklenmesi, iç isyana karşı ve barış sonrasında kullanılması. Aynı zamanda, 14-18 Şubat 1972'de RAF Old Serum'da verilen psikolojik operasyonlar derslerine ilişkin 'Üst Yönetim Teknik Raporu'. Bu ders ingiliz psikolojik operasyonlarıyla Amerikan operasyonları arasındaki paralelliğe işaret ediyordu. Bu eğitim programında ders verenler şu isimlerdi: Birlik oluşturulması dersi için Keith Belbin; Çin'in Hong Kong'taki uygulamalarıyla örnekleyerek Hedef Analizi dersi için Peter Barlett; davranış değişim dersi için ingiliz Psikoloji Topluluğu'dan R.M. Farr ve düşük yoğunluklu operasyonlarda haber politikaları dersi için B. R. lohnton. BEYİN KONTROLÜ yasaklanmıştı; sadece el ve yüz hareketleriyle anlaşabilmelerine izin vardı. Kurban bunda başarıya ulaşırsa, sınırlı ölçüde bir iletişim imkanına kavuşuyordu. Başarısızlık halinde ilk aşama sürekli tekrar ediliyordu. Tutukevleri Sağlık Hizmetleri eski müdürlerinden Dr. Pcike-ring, onca kurbanın psikolojik olarak yaralanıp elle tutulur hiçbir neticeye ulaşılamaması sonucu, 20 Mayıs 1976'da BBC'de kendisiyle yapılan bir söyleşi programında kontrol birimlerinin bir hata olduğunu söyleyecekti. 1974'te ilk kurban olan John Manterson işkenceye maruz kalırken, Dr. Pickering'in görevde olduğunu hatırlarsak bu sözlerin ne kadar ironik olduğu ortaya çıkar. Halbuki o zamanlar içişleri sekreteri olan Roy Jenkins, bu birimleri ve gerçekleştirilen operasyonları açıkça destekliyordu. "Ben" diyordu, "ilgili görevlilerin ve prosedürlerin kontrol birimlerindeki tutukluları en iyi koşullarda gözettiklerine dair hiçbir kuşku duymadım. Wakwfield'in iyi eğitim görmüş kadrosu, bu işi kusursuz halletmiştir." <31) Bir yıl sonra bile inatla "Vali ve ilgililerin dikkatle yaptıkları incelemeler sonucunda his iptali, zulüm ya da şiddet uygulamasına dair kamuoyuna yansıdığı üzere herhangi bir somut bulguya rastlanmadığı hususunda huzur içindeyim, herkes üzerine düşeni profesyonelce yerine getirmiştir." *32' diyebiliyordu. 1951'de Kitz Carlton Oteli'nde atılan tohumlar 1971'deki Ulster Deneyi kobaylanyla tam meyvesini vermişti. Robert Daly'nin <33) vurguladığı şekliyle "Kuzey İrlanda bölgesinde yürütülen his iptali uygulamaları bir paket programdı ve kendi 31 Avam Kamarası, 14 Kasım 1974. 32 Avam Kamarası, 24 Ekim 1975. 33 Prof. Robert Daly, his iptali konusunda uzman, irlanda Cumhuriyeti Dublin Üniversitesi mezunu. Kuzey Carolina Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi. Daha sonraları irlan-da'daki Üniversite Koleji'nde göreve başlayıncaya dek Edinburgh Üniversitesi'nde derslere girmeye başladı. GİZLİ ORTAKLIK içinde bir bütünlüğe sahipti. Gece yarısı aniden uyandırılarak dövülme, bulunulan yer ve zamanın meçhulleştirilmesi, yalan ve küfüre maruz bırakılma, "çözülme işlemı'nin parçalarıydı; iiehşete düşürme ve küçük düşürme uygulamalarıyla tüm psikolojik savunma mekanizmalarının devreden çıkarılması öngörülüyordu. Şahsın çırılçıplak resimlerinin çekilmesi, kaçarken id-.arını çıkarmaya zorlama, tuvalete gitmeye izin verilmemesi, değişik sadizm uygulamaları ve cinsel tacizin her çeşidi sözko-rıusu olabiliyordu. Bu arada düşük kalorili ya da kalorisiz yiyecekler verme, terleterek aşırı su kaybına yol açma, yüksek ısıya ve geceleri dondurucu soğuğa maruz bırakma, uykusuz bırakma ve dokunma aissini yoketme gibi kimi işkencelerle vücudun psikolojik fonksiyonları düzensizleştiriliyordu. Denemeler paket program tar-zmdaydı. Olan bitenler, beyin yıkama veya derin sorgulama olarak isimlendirilebilecek akademik bir olguydu artık. Uygulamaların hedefi, şahısta geçici psikoz ya da çıldırma hali oluşturmaktı. Ama ne çare ki, geçici olması istenen rahatsızlıkların çok kalıcı sonuçları olabiliyordu.*34' İngiltere de, CIA gibi zihin kontrol operasyonlarında gönüllü olmayan denekler üzerinde LSD gibi halüsinasyon oluşturucu maddeler kullanmıştı. Uluslararası Af Örgütü'nün görüştüğü, bir zamanlar tutuklu olan İrlandalı bağımsızlık yanlıları ile ilgili raporlarda şöyle ifadeler vardı: "Mr. Murphy kendisine ikram edilen çayı içtikten sonra duvarda kimi imajlar gördüğünü söyledi." (35> "Mr. Bradley de bir fincan çay içtikten sonra çeşitli halü-sinasyonlar gördüğünü ifade etmişti." <36' Evrensel İnsan Haklan Beyannamesi'nin 22. maddesini alıntılayacak olursak, beyanname "kişiliğin serbest gelişimini" ga34 Robert Daly; "///. No/u Muameleye ve işkenceye Maruz Kalan İrlandalı Tutukluklarda Sonradan görülen Psikiyatrik Bulgular", New Scientist Gazetesi, 5 Ağustos 1976. 35 op.alıntı 23, s.14. 36 op.alıntı 23, s.23. BEYİN KONTROLÜ ranti altına almaktadır. Fakat buna ve bireylerin ruhsal bütünlüğüyle ilgili pekçok Birleşmiş Milletler kararma rağmen, hiçbir devletin kendi vatandaşlarının zihni sürecini değiştirmeye çalışmasının önünü alacak bir yaklaşım geliştirilmiyor.*37' Albert Camus "özgürlüğün bedeli sürekli ihtiyattır" demişti. Herhalde bu söz, en değerli insan hakkı olan zihin özgürlüğümüzün korunmasından daha başka bir şey için bu kadar manidar olamazdı. (38> ¦ Altıncı Bölüm ¦ İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER .H 37 Garland E. Burrell Jr., "Zihinsel Özellik: Zihin Gelişimine Müdahalenin Engellenmesine Yönelik Uluslararası Güvence", Kaliforniya Uluslararası Hukuk Dergisi 6. 38 Alan Scheflin, "Bir Uluslararası İnsan Hakları Olgusu Olarak Zihin Özgürlüğü", insan Hakları Hukuk Dergisi, sayı 3., 1982. NUREMBERG MAHKEMELERİ, Nazi Almanyası'nm, yahudi toplama kamplarında tutulan yahudiler kadar diğer ülkelere ait savaş esirlerini de çeşitli zihin kontrol deneylerinde kobay olarak kullandığını ortaya çıkarmıştı. Mahkemelerin sonucunda, 23 Alman doktor suçlu bulundu ve bir daha asla bu tür deneylerde insanların kobay-denek olarak kullanılmaması hükme bağlandı. Açıkça görüldüğü gibi, ne Moskova mahkemelerinde işlemedikleri suçları itiraf eden mahkumların ne de Kore Savaşı'ndan sonra yargı önüne çıkarılan ve kendilerine POW adı verilen sanıkların durumu, yeterince uyarıcı olmuştu. Tam tersine, bu tür mahkeme ve davalar, batılı istihbarat servislerinin insan zihnini kontrol edebilme ve değiştirebilme metodlarını araştırma ve geliştirme konusuna yönelik ilgisini daha da arttırmıştı. 1953'te CIA için çalıştığı bilinen bir bilim adamı olan Dr. | Frank Olsen, New York'ta bir otelin kaldırımında ölü olarak bulundu. CIA, ölümünün gerçek sebebini perdeleyecek bir hikaye yazdı. Çoğu sorular cevapsız bırakıldı. Herşey 1975'e kadar sır olarak kalmaya devam etti. Olsen kendi rızası dışında deneme BEYİN KONTROLÜ maksadıyla LSD verilen kobaylardan biriydi. Örgütün uyuşturucu maddelerle ilgili denemelerinde yer almıştı. Ölümünde LSD'nin oynadığı rol büyüktü. Kevin Dowling, 1998'te Mail On Sunday gazetesinde yayınlanan makalesinde bunun da aslında bir cinayeti gizlemek için hazırlanmış bir kılıf olduğunu öne sürdü.(ı) Kurbanın oğlu olan Dr. Eric Olsen de telefonda bana Dowling'in görüşlerini paylaştığını ifade etti. 1994'te, babasının cesedine mahkeme kararıyla otopsi yapılarak, George Washington Üniversitesi Ulusal Hukuk Merkezi'ne bağlı Hukuk ve Adli Tıp Bilimleri profösö-rü James Starr'm başkanlığındaki bir ekip tarafından incelemeye alındı. CIA tarafından yapılan ilk otopsiye göre, Olsen'in vücudunda ölmeden önce vurarak kırdığı düşünülen camdan dolayı kesik ve yırtıklar vardı. Halbuki yukarıdaki ekip tarafından gerçekleştirilen ikinci incelemede bu yırtık ve kesiklerden hiç söz edilmezken, kafatasının sol tarafında ilk otopsi raporun' da yer almayan, muhtemelen ağır bir darbe sonucu oluştuğu iz-lenimi veren (bir çekiçle vurulmuş gibi) bir mor lekeye rastlan-di. Bu morartının sebebi ne olursa olsun düşmeden önce gerçekleştiği kesindi. Bu deliller ışığında Profesör Starrs, Olsen'in intihar değil bir cinayete kurban gitmiş olabileceğini ifade etti.*2) Raporunda Olsen'in CIA'da çok gizli zihin kontrol programlarında çalışmalar yapmış olduğunu, bu nedenle teşkilatça, yaşaması riskli bulunarak ortadan kaldırılmış olabileceğini ileri sürdü. Olsen bir biyokimyacı olarak 1943'ten ölümüne kadar Maryland Eyaleti'ne bağlı Fort Detrich'deki Amerikan Ordusu 1 Kevin Dowling, "Olsen Dosyası: ClA'yı rahatsız edecek bir sır, Mail on Sunday gazetesi (gece ve gündüz bölümü) 23 Ağustos 1998 ve Bay Dovvling'le yapılan konuşmalar. 2 20 Ekim 1998'te Dr. Eric Olsen'le telefon görüşmesi ve devamında karşılıklı elektronik postalar. Bir zamanlar SAS üyesi olan Peter Stiff anılarında suikast şekillerini anlatıyor ve "bütün dünya gizli servis birimlerinde popüler olan eski bir taktiği" tanımlıyor. 'Kapısını çalarım. Kapıyı bana açtığında onu yere serer, pencereye kadar sürükler ve baş aşağı atarım." Bkz. Lobster 32, s.11. İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER Özel Operasyon Bölümü'nde çalışmıştı. Soğuk savaş dönemi boyunca, diğer pekçok meslektaşı gibi Olsen de Dr. Sidney 'The Gimp' Gottlieb'in yönetimi altında CIA'nm zihin kontrol programlarında yer almıştı. Amerikan Ordusu'nun LSD *3' ve birtakım kimyasal maddelerin kullanılmasıyla ilgili yürüttüğü programlar, CIA'yı zihin kontrol program ve projeleri konusunda ciddi araştırmalar yapmaya yöneltti. Daha önce de ifade edildiği gibi, bu süre boyunca CIA, diğer batılı ülkelerin destek ve işbirliğini de talep etmişti. 20 Nisan 1950 günü Roscoe Hillenkeetter, CIA'nm BLUEBIRD projesinin başlatılması talimatını verdi. Bundan bir yıl sonra, Nisan 1951'de CIA, ordu, donanma ve hava kuvvetleriyle CIA faaliyetlerini tekrar etmemeleri için irtibata geçti.*4' İki ay sonra Montreal Ritz Carlton Oteli'ndeki toplantı gerçekleşti. Ve CIA, İngiltere ve Kanada'yı güçlerini birleştirmeye davet etti. Açıklandığı üzere, kişileri itirafa zorlama, zihin ölümünü ve psi-koloj ik zorlamaları kolaylaştırma konularında ciddi tartışmalar oldu.*5) Ritz'deki bu toplantıya katılanların kimliği bile aslında toplantının içeriği hakkında yeteri kadar bilgi veriyordu: Hebb ve Solandt, doğal olarak toplantıya başkanlık ettiler, komutan Williams muhtemelen İngiliz Donanması'nı temsil ediyordu *6' ve doktorlar Haskins, Dancey ve Tyhurst büyük olasılıkla CIA'nm toplantıdaki temsilcileriydiler.*7) Frank Olsen, her ne kadar toplantıya katılmasa da zihin kontrol programında anahtar bir rol oynuyordu. MKULTRA resmi olarak, Richard Helms'in önerisi ve Ailen Dulles'in onayıyla "ultra duyarlı aktivite" *8' olarak 13 Nisan 1953 tarihinde 3 bkz. Bölüm 3. 4 Yazara CIA tarafından iletilen ARTICHOKE'un oluşumuyla ilgili belge ve içeriği. 5 Kimliğine dair tek bilgi kaynağı, üzerindeki, Kongre Kütüphanesi el yazmalar bölümünden geldiğini gösteren bir pul olan belge. 6 Muhtemelen Eric Charles VVİlliams, 1951'de amiralliğe bağlı Operasyon Araştırma Bölümü Yöneticisi. BEYİN KONTROLÜ İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER kurulmuştu. Bununla beraber, MKDELTA diye bilinen MKULTRA'nın operasyonel faaliyetlerine 195 2'de başlandı. Programın hedefi, insan zihnini değiştirmek için ne tarz kimya' sal ve biyolojik silahlar kullanılması gerektiğini ortaya çıkarmaktı. Ülke dışındaki denemelerde genellikle Amerikalı olmayan denekler kullanan Gizli Hizmetler Bölümü de MKDEL-TA'nm sorumluluk sahasına giriyordu. 1952'de CIA, Fort Det-rick'teki Amerikan Ordusu Biyolojik Araştırma Merkezi'ne bağlı özel operasyonlar bölümünde (SOD) servis bünyesinde kullanılmak üzere biyolojik silahlar üretimine yönelik yeni bir program başlattı. Bu programın adı MKNAOMI projesiydi.*9' Özel Operasyonlar Bölümü proje bünyesinde bir dizi ölümcül madde üretmişti. (10) Frank Olsen'in bu projelerde görev aldığı ve Mayıs 1950 ile Ağustos 1953 arasında İngiltere'deki Porton Tovra başta olmak üzere, Fransa, Almanya ve Norveç'teki merkezleri defalarca ziyaret ettiği ortaya çıkarılmıştı.C1' Bazı denemelerin insanlar 7 Bu toplantının belgelenen tek sonucu, his iptali araştırmalarını yürüten McGill Üni-versitesi'ne mensup Dr. Donald OP. Hebb'e verilen X-38 anlaşma ödülü idi. 25 Ocak 1954'de Kanada Savunma Araştırmaları Platformu Başkanı Ormand Solandt, Kanada Hükümet Kabinesi'nde görevli ismi meçhul bir bakana yazdığı mektupta Hebb'in bu ödüle layık görüldüğünü belirtmişti. Ödülü takdim etme işinin, kendisi, Dr. Hebb, Sir Henry Tizard ve CIA temsilcileri arasındaki görüşmenin sonucu gerçekleştiğini söylüyordu. 5 nolu dipnotta da belirtildiği gibi, bu belge Kongre Kütüp-hanesi'nden geldi ve üzerinde başkaca bir kimlik bilgisi yoktu. Solandt'ın toplantıda CIA temsilcilerinin olduğunu belirtmesi, listede haklarında bilgi verilmeyen doktorların da ClA'dan olduğunu göstermekte. 8 3 Nisan 1953 tarihli ADDP Helms'ten DCI Dulles'e gönderilen andıç, Tab A, sayfe 1-2. 9 MKNAOMI konulu CIA soruşturmasının özet raporu, Raporlar Kitabı I, s.360-63. Yine bkz. Savunma Bakanlığı'nca gerçekleştirilen, insanlı Biyolojik Denemelere Dair Kennedy Altkomitesi Oturumları, 1977. Francis Cary Powers, Sovyetler tarafından ele geçirilen U-2 pilotu. Bir dolarlık madeni para içine gizlenmiş zehir taşıyordu. Bunu kullanmasına fırsat verilmedi. Olsen'in ailesine incelemesi için verilen dokümanlar ve babasının pasaportundaki pullar. O zamanlar Amerikan parasıyla Norveç'te neler yapıldığına bir bakılacak olursa, "Birleşik Devletler ve Norveç, Nazi tarzı denemelerde insanları kobay olarak kullanıyorlardı." 29 Nisan 1998 tarihli The Times gazetesi, 1994'e kadar Norveç'te gerçekleştirilen 4000 insanlı deneyi Amerikalıların finanse ettiğini yazdı. 10 11 üzerine bıraktığı olumsuz etkilerden gittikçe daha fazla rahatsızlık duymaya başlayan Olsen, moralinin bozulduğunu gösteren davranışlar sergiliyordu. 1952-53 arasında bazı aylar Özel Operasyonlar Bölümü'ne başkanlık etmesi sözkonusu olduğundan, CIA'daki zehirleyici maddelerin geliştirilmesine ilişkin her türlü bilgiye ulaşması mümkündük 12> Olsen, Paris ve Norveç'e yaptığı bir seyahat sonrası patronu Lt. Colonel Ruvvet'e, bu işi sürdürmektense görevden alınmayı ya da işten atılmayı tercih edecek kadar mutsuz olduğunu söyledi. Bunun üzerine Paris ya da Norveç kapsamlı bir güvenlik ihlalinin olabileceğine işaret eden bir kayıt Fort Detrick bölgesinde ilgili birimlere iletildi.*13' Olsen'in çok şey bildiğine karar verilmişti. Olsen, Ruwet'in bilgisi dışında çok önceleri İngiliz Hükümeti tarafından Amerikan birimleriyle zihin kontrol programlarında işbirliği yapmak üzere görevlendirilmiş Dr. William Sar-gant'a da sıkıntısını ve hayal kırıklığını anlatmıştık14* Sar-gant'm durumu CIA'ya rapor edip etmediği bilinmemekle beraber, 23 Kasım 1953 salı günü Olsen'in Ruvvet'e "kafasının tamamen karışık" olduğunu söylediği bilinmekte. Olsen'in konuşmasının son derece tehlikeli olacağı endişesine kapılan Ruwet, pnun psikiyatrik ilgiye ihtiyacı olduğuna karar vermişti.'15* Gottlieb ve başyardımcısı Robert Lashbrook'la yapılan bir olağanüstü toplantı sonrası "hasta"nm, New York'a bir allerji aşı uzmanı olan ve hiçbir şekilde psikiyatri eğitimi almamış iarold Abramson'a gönderilmesine karar verildi. Bu iş için ^bramson'un seçilme sebebi CIA'nın gizlilik ilkesine daha ön-peden göstermiş olduğu net hassasiyetti. Kısa bir tartışmadan 2 John Marks, 'Mançuryalı Adaylar Araştırması' (Ailen İane, Londra, 1979) s.77. 3 bkz. Doeling, Yukarıdaki 1 nolu not, Olsen'in oğlu tarafından da doğrulandı. Paris'te isteği dışında kendisine LSD verilen bir Amerikalı olan Stanley Glickman'ın 1952'de kendine bunu yapması bir tesadüf olamaz. 4 bkz. Doeling, Yukarıdaki 1 nolu not, Sargant 'Zihin için Mücadele: doktrin şartlandırması, beyin yıkama ve düşünce kontrol mekanikleri' kitabının yazarıydı (Heine-mann ve Pan, Londra, 1957 ve 59) 15 Kennedy Altkomitesi, bkz. Not 12. BEYİN KONTROLÜ sonra Olsen bu kararı kabullendi. Ruwet onu Lashbrook'la yalnız bıraktı. Olsen, işte o andan itibaren CIA'nın kendisinden kurtulmak istediğinden emindi^16' 28 Kasım 1953 günü, Olsen'in cansız bedeni New York'taki Startler Hotel'in kaldırımında bulunduğunda, tüm bulgular Olsen'in kendisini 13. katın penceresinden aşağı attığını gösteriyordu. Halbuki dokuz gün önce her ne kadar Olsen'in ölümüyle doğrudan bağlantısı olmasa da Gottlieb, Olsen'in içkisine LSD karıştırmıştı. Abramson, Olsen'in ölümünden sonra, CIA bulgularıyla ör-tüşür tarzda Olsen'in "sürekli sorgulama haliyle ilgili bir psikopatik durum" içerisinde olduğunu yazmıştı.*17' CIA elbette Olsen'in geride bıraktığı dul eşi Alice'e iyi bir emekli maaşı bağladı; fakat 1975 yılma gelindiğinde Rockefeller Komisyonu, CIA'nm bu örtbas operasyonunu gözler önüne sererek, bayan Olsen'e 750 bin dolarlık bir tazminatı uygun gördü. Kendisinden resmi olarak da özür dilenmişti. Alice ve oğlu Eric Olsen, Beyaz Saray'a davet edildiler. Başkan Ford resmi bir üslupla CIA adına aileden özür diledi. Bu zaman zarfında Ruwet, Alice Olsen'le daima yakından ilgilendi ve ailenin yakın dostları arasına katıldı. Ruwet'in bu yakın ilgisinin sebebinin vicdan azabı olup olmadığı asla anlaşılamadı. Şimdilerde CIA'nm ARTICHOKE projesine dair yüzlerce kayıt ve belgeyi kamuoyunun bilgisine sunmaya devam ediyor. Elbette bazı belgeler Olsen'in üstüste Avrupa ziyaretleri yaptığı süreyle örtüşmektedir. Örneğin, 12 Şubat 1952 tarihli bir an-dıçta isimleri CIA tarafından silinmiş iki konuşmacının diyalogu oldukça dikkate değerdir: 3. [isim silinmiş] falanca... görünüş itibarıyla ülke içinde ve dışında kullanım konusu olabilecek yaklaşık [silinmiş] "artichoke" 16 a.e. 17 Kennedy Altkomitesi not 10, s.399 - 403. İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER teklifinden başka bir şey olmayan uzun bir dokümanla yaza* n takip etti. Öyle ya da böyle bu plan Birleşik Devletler'de (herhangi bir bölgede), denizaşırı bölgelerde geniş bir çalışma alanı olacak şekilde bir laboratuvar kurulmasına olanak sağ' lıyordu. \. [isim silinmiş] 'nin sunduğu teklif aşağıdaki gibidir: !• OSI tıbbi personel ve bilimadamlarmı, kısaca son tekniklerin her çeşidini denizaşırı bölgelerdeki deneklere uygulanabilecek tüm kadroyu sağlayacaktır. Bu tekniklerin eğitim ve üretimi Birleşik Devletler'deki [silinmiş] olarak bilinen değişik ajanların sorumluluğundadır. Sözkonusu personel, bir tür süper uzman kimliğinde olacaktır. Zira ilgi alanlarına psikiyatri, psikoloji ve farklı tıbbi ortamlardaki bilgi türleri girmekle birlikte, bu kişiler aynı zamanda arazideki bilgilerini uygulamaya geçirme yetisine de sahip olmalıdırlar. Kobay grupları öncelikle (silinmiş) şahıslardan ya da örgütün kendisinden vazgeçtiği kimselerden oluşacaktır; (silinmiş) olan kobaylar veya ilgili maddenin fazlaca bulunacağı bölgelerden her tür kişiler bu süreçte kullanılabilir. • Elektroşok, liserjik asit, uyuşturucular, hipnoz, vs.yi kapsayan her türlü yeni fikir kullanılacaktır. • Eski Bluebird sorgu timlerine ait yöntemlerden artık vazgeçilecektir; zira bu yeni süper uzmanlar uyuşturucu madde kullanımının üstesinden gelebilirler ve herşeyi tek başlarına hallederek sorguyu bireysel yetenekleriyle devam ettirebilirler.'18) 18 3 Kasım 1960 tarihli bir belgede CIA hipnoz yöntemiyle aşağıda sıralanan hedeflere ulaşmaya çalışmıştı: habersiz bir denekte derin trans oluşturma; derin transa çok hızlı geçiş, mesela saniyeler içinde geçme; transla ilgili olarak kalıcı bellek kaybı oluşturma; ileri hipnotik önermeler aracılığıyla kalıcı davranış kontrolü sağlama. BEYİN KONTROLÜ İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER Bu tarz CIA programlarındaki tekniklere ne kadar kurban verildiği hâlâ net değil. 1964 Haziran'mda Sir Gottlieb, MKULTRA'yı MKSEARCH olarak yeniden isimlendirdi.^) Projenin ana hedefi, yedi alt projenin gerçekleştirilmesi olarak belirlenmişti. Bu projelerin çoğu hedefleri öldürecek, yaralayacak, imha edecek ya da devre dışı bırakacak kimyasal ve biyolojik maddelerin geliştirilmesiyle ilgiliydi. Bu programlarda çok sayıda olan bitenden habersiz insan kurban olarak kullanıldı. Dr.Harris Isabel, Kentucky Eyale-ti'nde bağımlılarla ilgili bir araştırma merkezi işletiyordu. Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü kapsamındaki çok sayıda hastane ve sağlık birimi de destek ünitesi olarak kullanılıyordu. İlginç olan, kendi araştırma merkezinde LSD ve daha çok sayıda tanısı yapılmamış uyuşturucu maddeyi insanlara veriyor olmasıydı. Dr. İsabel çoğunlukla siyahlan veya homoseksüelleri kobay olarak kullanma eğilimindeydi. Daha başka pekçok araştırma grubu, yoğun davranış kontrolü testlerinde farklı kimyasal maddeleri gönüllü olmayan denekler üzerinde kullanmışlardı: Boston Psikiyatri Hastahane-si'nden Dr. Bob Hyde'ın başkanlık ettiği bir grup, İUinois Tıp Fatültesi'nden Cari Pfeiffer, Columbia Üniversitesi ve Mt Sinai Hastanesi personelinden Harold Abramson, Oklahoma Üni-versitesi'nden Louis Joylon Wesy ve Harold Hodge ve grubu da benzer araştırmalara imza atmıştı. <2°) 19 MKSEARCH projesinin ilk ortaya çıkışı ClA'nın 8 Nisan 1964 tarihli 449 sayılı belgesinde ve başlıksız S-1-4 belgesinde ayrıntılarıyla yer almaktadır. Yine bkz. Richard Helms'in MKULTRA'nın MKSEARCH olarak yeniden isimlendirilmesin! önerdiği 9 Haziran 1964 tarihli 450 nolu belgesi. 20 Bu makalede isimlendirilen diğer faaliyetlerle ve Isabel çalışmasıyla ilgili olarak Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü tarafından yazara kayıtların bir kısmı incelenmek üzere sunuldu. Yine bkz. 24 Temmuz 1953 tarihli CIA belgesi; kısa not; bağlantı ve güvenlik subayı/TSS Konu No 71; NIMH94 deki Kimyasal bölümün hesabı; 37 nolu CIA belgesi; 14 Temmuz 1954 ve CIA tarafından kamuoyuna sunulan diğer belgeler. Bunlar bu yıl Amerika TV Şirketi ABC'ye konuyla ilgili belgesel çekimi için verdiğim 700 sayfa doküman içinden seçilmişti. Program 4 ve 8 Kasım 1998'de TV'de yayımlandı. Detaylarda farklılıklar sözkonusu olsa da, aynı vakitlerde İngiltere'de benzer şeyler oluyordu. Peter Wright'ın 'Spycatcher' başlıklı kitabında o günlere kısa da olsa atıfta bulunulmakta. Yazar, kitabında "kimyasal araştırmaların 1950'lerde oldukça aktif olduğunu, Porton'da yoğun şekilde denemeler yapıldığını ve MI5 ve Mlö'nın, sorgulamalarda ve ne kadar halüsinasyon oluşturucu maddeler ve liserjik asit dietalmin (LSD) kullanıldığına yönelik araştırmalar yaptığına işaret ediyordu.'21) (Porton Down, İngiltere'nin biyolojik ve kimyasal silahlar araştırma merkezinin bulunduğu bölge.) Gerçi Wright herhangi bir tarih vermiyor, ama içerikten 1950'leri kastettiği ortada. Bu zaman dilimi Olsen'in Porton Down'ı ziyaret ettiği tarihlere denk düşmekte. Lobster 26 için Aralık 1993'te yazdığım bir makalede, Dr. Graham Pearson'ın (Kimyasal ve Biyolojik Savunma Kurumu Müdürü) 1961 ve 1972 yılları arasında 72 hizmetli gönüllünün İngiltere'de gerçekleştirilen LSD denemelerine katıldığını bana daha önce yazdığını ifade etmiştim. Aynı zamanda kamuoyunun dikkatini, Sunday Telegrapgh gazetesinde yayınlanan "düzinelerce hizmetlinin genel soğuk algınlığıyla ilgili bir araştırmaya katılacakları söylenerek Porton Doum deneme merkezinde çok acı veren kimyasal deneylerde kobay olarak kullanıldıklarını" iddia eden haberlere çekmeye çalışmıştım.'22' 1966 yılında, iki önemli bilimadamı, üst düzey bir askeri bilimci Dolores McMahon ve Porton Down'm amiri C. Gordon Smith, Londra'daki St. Thomas Hastanesi'nde yatan ölümcül lösemi hastalarını denemelerde kullandılar. Hastalara öldürücü Langut ve Kyasanur Forest virüsleri zerkedildi. Kanlarında yüksek düzeyde bulunan beyaz hücrelere karşı bir gelişme olabile21 Spycatcher, sayfa 160. 22 Üç yıl sonra The Daily Telegraph Gazetesi 1 Şubat 1996 tarihinde, 1960'larda ingiliz birliklerinde LSD denemelerinin yapıldığını haber konusu yaptı. Yine bkz. Sunday Telegraph Gazetesi, 2 Kasım 1977. BEYİN KONTROLÜ ceği ihtimalinden söz edilmişti. Dört hasta hemen ölürken, iki hasta da ensefalit hastalığına yakalandı. 1968'te ise, o zamanlar Porton Down'ın yöneticisi olan Eric Hodden BBC'de kendisiyle yapılan bir söyleşide CS gazının yaşlı, astımlı ve genç insanlar üzerinde denendiğini kabul etti.*23) Dr. Pearson, Ekim 1993'te bana yazdığı bir mektupta söz-konusu dönemde 200 kadar insanlı denemede bulunulduğunu ifade etti. 1950'lerde ve 60'larda bu rakam şüphesiz çok daha fazlaydı. Bu ilk denemelerden sonra sağ kalmayı başarabilen insanlar, bugün hâlâ hayattalar. Şimdilerde 50'sini çoktan geçmiş olan onbaşı Mick Rocke, kendisine bir maske giydirilerek sinir gazı verildiğini söylemekte. Rocke, çeşitli göğüs rahatsızlıkları, yüksek tansiyon ve doktorun "tuhaf prematüre yaşlanma" diye nitelendirdiği bir hastalıktan muzdarip durumda. Rocke'm, bu tür testlere tabi tutulan onarh gruplardan sadece birinin üyesi olduğu düşünülürse, konunun vehameti hakkında yeterince fikir sahibi olunacaktır. Şimdi 60 yaşlarında olan başka bir kurban, görme yeteneğini yitirmiş ve şiddetli göz ağrıları çekmekte. 1951'de bu kişinin gözlerine sinir gazı verilerek çeşitli denemeler yapılmış. Bir zamanlar donanmada uçuş görevlisi olarak görev yapan bu eski asker, sürekli titreme ve Parkinson hastalığına benzer kas kontrol yetersizliğinden muzdarip. Denemelerde kullanıldığında henüz genç bir delikanlı olduğunu ve kendisinin uzun süreli etkileşimin tehlikelerine karşı asla uyarılmadığmı iddia ediyor.*24' 31 Temmuz 1995'te CBDE yöneticisi Dr. G.D. Koley'e savaş halinde kullanılan kimyasal ve biyolojik maddelerin 38 sayfa23 Observer Films program teklifinden edinilen bilgi, 'Ulusal Çıkarlar içinde' 4 Ocak 1977. Şirket ingiltere'de yapılmış bir LSD araştırması ile ilgili bir dokümanla bana yardımcı olmaya çalıştı. Karşılık olarak ben de tüm bilgileri onlarla paylaştım. 24 a.e. İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER dan oluşan listesini de ekleyerek, CBDE bu maddelerin hangilerini denemelerde kullanmış ya da kullanıyor olduğunu sorduğum bir mektup gönderdim. 11 Ağustos 1995'te Dr. Coley sorularımı biraz gönülsüzce cevaplasa da, listedeki ilgili maddeleri işaretlemişti. Buna göre, bana gönderdiği cevapta 390 civarında maddenin kullanıldığını belirtiyordu: Karada ve denizde etkili zehirli maddeler, antrax, bağışıklık kırıcı virüs, bakteriyel zehirler, biyolojik bombalar, mikro bombalar, botulinyum zehi-ri, radyoloj ik silahlar, bulut nakli, kolera, kangren gazı, kobra zehiri, Kongo sıtması, sitotoxin, DNA virüsü, lassa humması, yeşilmaymun virüsü, metantropik bakteriler, maymun kızamığı, sinirsel zehirler, pox virüsü, direnç kırıcı virüs, isyan kontrol maddeleri, tetanoz zehiri, zehir silahlan, tüberküloz, tifoid, sarı humma ve liste uzayıp gidiyor. Bu renkli listede maddelerin sadece kod isim ve kod numaralarıyla tanımlandığı başka bir kategori daha vardı. Bu kategorideki maddeler hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. Örnek olarak BPL, BHA, Mavi 27/ b bombası, freon pe5702a, JEDS, SA-EB, tc-83, td-1 ajanı, nl-1 ajanı ve daha da fazlası verilebilir. Dr. Coley, kimyasal ve biyolojik maddelerin kalabalık alanlarda kullanımıyla ilgili bilgi istediğim mektubuma karşılık olarak, 21 Haziran 1955 tarihli cevabında *25' şöyle diyordu: "31 Mayıs tarihli mektubumuzda belirttiğimiz gibi, 1955 sonrası çalışmalarda patojenik olmayan maddeler kullanılmaktadır. Belli bir jenerik adı olmayan ve aynı zamanda hastalık oluşturucu çalışmalar, 1963-64 yılları arasında gerçekleştirilmişti." Böylece 1955 öncesi denemelerin hangileri olduğu ve bu denemelerde ne tür kimyasal ve biyolojik maddelerin kullanıldığı hâlâ gizli kalmış olmaktadır. Dr. Coley, istisna olarak 31 Mayıs 1995 tarihli mektubunda 1948 ve 55 arasında patojen olan maddelerin kullanıl25 The Independent Gazetesi, 28 Mart 1995 Salı baskısı 'The Day Germ VVarfare came to Tooting Broadway'başlıklı haber yazısı. BEYİN KONTROLÜ dığı pekçok denemenin İskoçya Sahili açıklarında ve Karayib sahillerinde gerçekleştirildiğini ifade ediyordu.'26) Acı gerçek şu ki, İngiliz Hükümeti de Amerikalılar gibi devletine karşı hiçbir şüphe duymayan, yanlış ya da hiç bilgilendirilmemiş sivilleri, hizmet personelini ve yabancıları, denemelerde kobay olarak acımasızca kullanmıştır. Öyle görünüyor ki, buraya kadar gün ışığına çıkartılmaya çalışılan şey, buzdağının ancak su üstündeki kısmıdır. ¦ Yedinci Bölüm ¦ DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI 26 31 Mayıs 1995 tarihli mektubunda DR. Coley şöyle diyordu: "Biyolojik maddelerin kullanılmasını hedef alan denemeler, genellikle Mikrobiyoloji Araştırma Kurumu ve ondan önceki müesseseler tarafından gerçekleştirilmiştir. Kurum 1979'da kapatılmıştır. 1955'ten beri süregelen çalışmalarda Bacillium Clobigi ve Esxherichia kolisi gibi sağlık açısından hiçbir risk taşımadığı mahkeme kararıyla belirlenmiş, hastalık oluşturmayan maddeler kullanılmaktadır. Bütün araştırmanın hedefi biyolojik bir savaş halinde potansiyel tehlikelere karşı koyma ve ilgili maddeleri önceden tespit eden sistemleri değerlendirebilmekti." NTHONY ve Doreen Verney henüz emekli olmuşlardı. Bir ömür süren uzun bir mücadeleden sonra, hayat-jl -Utlarının geri kalan günlerini huzur ve sükunet içinde Kent'te satın aldıkları bir kulübede geçirmeyi ümid ediyorlardı. Fakat ne çare ki, herşey bir anda tersine dönüvermişti. Bütün ümitleri ve rüyaları bir kabusla altüst oldu: Haberleri bile olmadan gizli bir denemede kobay olarak kullanıldılar! Derinlemesine sürdürdüğüm araştırma sonucu, bu çiftin milliyetçiliğini, kendi iç bütünlüklerini, ya da dürüstlüklerini tam olarak tahlil edebildiğimi söyleyemem. Ama net olan birşey var ki, Verney ailesi, araştırmalarım esnasında karşılaştığım pekçok örnek arasından, sağlıklarıyla birlikte birçok şeyi yitirmiş olmalarına rağmen yaşadıkları büyük sıkıntı hakkında açıkça konuşabilme cesaretleriyle öne çıkmışlardı. Açıkça farkedileceği gibi, Verney'lerin başına gelen türden olaylar, yasallık koruması altında faaliyette bulunan kimi karanlık güçlerin eylemlerinin adaletin önüne getirilebilmesinin ne derece önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Yine bu tür vakalar, İngiltere'de acil bir Temel Haklar Kanunu'nun yeniden BEYİN KONTROLÜ DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI ÜS şekillenmesi gereğine ve her türlü gizli bilgiye istendiğinde ulaşabilmenin bugün olduğundan çok daha hızlı ve kolay hale getirilmesi lüzumuna işaret ediyor. Zira, gizlilik yaftası günümüz İngiltere'sinde demokrasiyi ve onun getirilerini uzun süredir yerle bir etmektedir. Verney ailesinin çilesi 1983 sonbaharında başladı. Tüm kılıf uydurma çabalarına rağmen, aşağıdaki resmi mektup tüm olan biteni özetlemekte: "3 Mayıs 1990 tarihinde Güvenlik Hizmetleri Mahkemesi'ne ulaşmış şikayet dilekçenizin tarafımızdan da alındığını bilgilerini^ ze sunarım. 1989 tarihli Güvenlik Hizmetleri yasası aslen 18 Aralık 1989 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve geriye yönelik olarak işlemez- Siz, şikayetinize konu olan olayların Ocak 1984 ve Kasım 1984 arasında gerçekleştiğini ifade ediyorsunuz- Doğal olarak sözü edilen olayların bizim tarafımızdan dava konusu edilmesi sözkonusu değildir. Daha fazla yardımcı olamadığım için üzüntülerimi bildiririm." J. R. Harmer, Yargıtay Sekreteri.(*) Dargle Kulübesi, Kent bölgesinde bulunan Biddenden Köyü'nün yaklaşık 1,5 mil güneydoğusuna düşüyor. Waterloo Sa-vaşı'na katılmış yaşlı bir ormancı tarafından yapılmış olan kulübe, doğal olarak yerleşim merkezinden oldukça uzak ve ıssız bir bölgede, ağaçlarla çepeçevre kuşatılmış bir coğrafyaya sahip bulunuyor. Kulübe Verney ailesine 1969 baharında kalmış. O zamandan beri ailenin sürekli haftasonu tatillerini geçirdikleri yer olmuş. 1983'te her ikisi de emekli olunca Londra'daki dairelerinden temelli olarak kulübeye taşınmışlar. Aynı yıl, kulübeyi daha yaşanılır bir yer haline getirebilmek için oldukça yüklü bir masraf yapmışlar. 1 Güvenlik Hizmetleri Mahkemesi'nin Bay A. R. Verney'e gönderdiği 3 Mayıs 1990 tarihli mektup. Anthony Verney, yirmibeş yıl boyunca The Good Food Gu-ide ajansında araştırmacı olarak çalışmış, aynı zamanda The Good Hotel Guide firmasına bağlı Tüketici Birliği bölümünde hizmet vermişti. Bay ve bayan Verney, emeklilikleri esnasında bu konulara olan ilgilerini artırmayı hedeflemişlerdi. Zira Bay Verney, tüketici haklarıyla ilgili bir alanda hizmet verirken aynı zamanda Writer's Guild of Great Britain Derneği'nin kuruculuğunu yapmıştı. Ayrıca tiyatro, film ve televizyon için çeşitli senaryo denemelerinde bulunmaktan da geri kalmıyordu. Emekliliğinde başlıca özel uğraşı olarak yazılarına geri dönmek, çalışmalarını daha iyi değerlendirebilmek için mümkünse yeni bir şirket oluşturmak da hedefleri arasındaydı. Her iki Verney de genç yaşlarından beri tiyatro ile içli dışlı olduklarından, kulübelerinde hoşça mutlu bir hayat sürüyorlardı. Kulübelerinin kuzey batısına düşen tarafta, bir mil kadar uzakta ahşap bina girişleri ve çit imal eden bir kereste atelyesi vardı. Emekliliklerine doğru son yılda imalathaneden çok az ses geliyordu. Çiftin tüm duyduğu, çalışanların çıkardığı seslerden ibaretti. Verney ailesi 1983 Eylül'ünün başlarında, atelyeden gelen cıakina gürültüsünde bariz bir artış gözledi. Muhtemelen firmanın büyümek için gerçekleştirdiği ek inşaatların yapımında kullanılan ekipmanı göz önünde bulundurarak, üzerinde fazla dur-nadılar. İdarenin çevreye yayılan gürültüyü azaltma adına gerekli ¦önlemleri almadığını düşünen bay Verney, kendisine az da ol-pa ilgi gösterdiğini hissettiği çalışma müdürüyle konuşmaya kapar verdi. Bir değişiklik olmaması üzerine, İşletme Genel Mü-iürü'yle görüşmesi de bir fayda sağlamadı. Genel müdür ken-iisine firmanın bu bölgede 1940'tan beri faaliyette olduğunu ve şu anda daha önceki yıllardan daha çok gürültü yapılmadığını iddia etti. Yeri gelmişken Kent bölgesinin bu bölümünde 'l940'tan beri çeşitli askeri kurumların inşa edildiğini belirtmeliyim. M BEYİN KONTROLÜ 1 Ekim 1983'te beklenmedik bir olay oldu. Verney ailesi ve misafirleri, garip bir gürültü işittiler. Gelen ses, şu ana kadar atelyeden duydukları seslerden hiç birine benzemiyordu. Gürültü çok güçlüydü, titreticiydi ve kulübelerinin arkasındaki geniş alana doğru yayılıyor hissi veriyordu. Sanki ağaçlara yakm bir yerden, yerin altından geliyor gibiydi. Verneyler sesin adeta her bir kemik ve hücrelerine nüfuz ettiğini ve daha önce hiç böyle bir ses çeşidiyle karşılaşmadıklarını da söylediler. Tuhaf ses, daha sonra tam dört gün boyunca gece-gündüz devam etti. Alışılmamış bir şey daha vardı; o da bu tuhaf ses ne zaman başlasa, sanki ormanda sürüp giden hayat duruyor gibi oluyor ve geriye kalan bütün sesler kesiliyordu. Çok sonraları Verney'ler, göç mevsiminde ormanı terkeden kuşların yuvalarına geri dönmediklerini de farkettiler. Dört gün sonra Verneyle-rin huzursuzluğu had safhaya ulaştı. 5 Ekim 1983'te döndükle-rinde sesten kurtulmuş olmayı ümid ederek, tatile çıkma kararı verdiler. Sorunlarının yeni başladığını henüz farketmemişlerdi. 25 Ekim'de kulübeye geri döndüklerinde sesin daha da artmış olduğunu farketmişlerdi. Daha da kötüsü, ses sanki kulübelerinin etrafından, hatta bazan kulübenin içinden geliyor gibiydi. Bu arada birşeyi daha farkettiler; sabahlan erken saatlerde ses hırıltılı ve titreşimli bir hal alıyordu. Verneylerin şikayetlerinde de belirttikleri gibi: "Kuzeydoğu bölgesindeki ağaçlar sarı ve pembe ışıklarla aydınlanıyordu ve ışık adeta tiyatro sahnesindeki aydınlatmalara benzer şekilde yerden yukarı doğru yükseliyordu." ^ Bir gün kulübeye döndüklerinde mutfak lavabosunun suyunun boşaldığı küçük kanalın asfalt parçalarıyla tıkanmış olduğunu gördüler. Elleriyle temizlemek zorunda kaldıkları bu pisliği kimin neden yapmış olacağına akıl erdirememişlerdi. Kasım 1983'ün başlarında durum daha da kötü bir hal aldı. Yazarla Bay Verney arasında geçen telefon görüşmesi. Buna Verney'in 'mutlu emek-lilik'başlığını verdiği notları da eklenmiştir, (bir kopyası mevcut) DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI Vızıltının azalmasına karşın sesteki hırıltı daha güçlenmiş sese, düzenli bir vuruş katılmıştı. Çok güçlü bir titreşimin de kşlik ettiği ses yer altından geliyor gibiydi. Kulübe ve etrafını si akma alıyordu. Sesin en güçlü olduğu zaman sabahın ilk taatleriydi.'3) Adeta birisi en çok dinlenmeye ihtiyaç duydukla-ı saatlerde onları uyutmayarak işkence yapmak istiyor gibiydi. Gürültü Kasım ayı boyunca daha da kötüleşerek gece-gündüz devam edip durdu. Artık ikili, sesin sağlıkları için bir tehlike oluşturup merkezi sinir sistemlerine zarar vereceğine inanmaya başladılar (bu arada ses düşük frekanslı titreşimlere dönüşmüştü). Sesin kaynağının bir su pompası ya da başka bir zirai aktivite olabileceğini varsayıp Yerel Su İdaresi'ne başvurduklarında, ilgililer bölgede böylesine gürültü oluşturabilecek herhangi bir çalışmaları olmadığını söylediler. Verney'ler, her gece sesin kaynağına ulaşmak için dışarı çıkıp delicesine arandılar. Bu işe yaramadı çünkü ses adeta dolanıyor, sabit bir yerde kalmıyordu. 24 Kasım gecesi yine böyle bir arayış içindeyken, saat 1 civarında bir polis otomobili farkettiler. Sesler, iki memurun duyabileceği kadar yüksek tondaydı; ve memurlar sesin kuzeydoğu tarafındaki kısa ağaç bölgesinden getebileceği yorumunu yaptılar. Olan biteni rapor edeceklerini ve esin kaynağını tepit eder etmez, Verney'lerle irtibat kuracakla-ma söz vererek ordan ayrıldılar. Bay Verney, 26 Kasım Cumartesi öğleden sonrası Tenter-den'deki bölge polis karakolunu arayarak, karakol amiriyle bir pjörüşme yaptı. Görüşme sonucu polis otosunun iki gün önce Bay Verney sözkonusu gürültüleri kaydettiği kasetleri yazarın incelemesi için vermiştir. Kaydedilen gürültüler, daha önce yazara Bayjoe Vialls (başka bir kurban) tarafından ulaştırılmış kayıtlarla benzerlik göstermektedir. Dünya çapında bir uzman olan Dr. Robert Becker, -Cross Current and Body Electric [Karşı Akım ve Vücut Elektriği! adlı kitabında mikrodalgaların biyolojik etkileri üzerinde ciddi tahliller mevcuttur- bay Verney'in gönderdiği kasetleri analiz etti. Yazar Dr. Becker'le bu kasetlerle ilgili olarak sayısız görüşmeler yaptı. Günümüzde askeri güçlerin bu tür bir teknolojiyi nasıl kullanabileceği konularını görüştü. BEYİN KONTROLÜ gece olanları karakola rapor etmediği ortaya çıktı. Bunun üzerine Verney masada duran şikayet formlarından birini doldurmak isteyince, amir bunu kurşunkalemle doldurmasını yoksa yardımcı olamayacağını ima etti. Kendisine bunun polisiye bir olay olmadığını; bu nedenle bölgede bulunan Çevre Sağlık de-partmanıyla bağlantı kurması gerektiğini söylemeyi de ihmal etmemişti. Bununla birlikte Bay Verney, aynı amirin, aslında sözkonusu polis memurlarından pek bir yardım göremeyeceğini, heriflerin 'işe yaramaz' olduklarını da ifade ettiğini söylemişti. Bay Verney, ertesi gün, Çevre Sağlığı Departmanı'nı aradı. Ortalıkta hiçbir memur olmadığından meseleyi kısaca özetlediği bir sekretere kendi telefonunu bıraktı. Hiçbir çevre sağlığı görevlisinin kendileriyle ilgilenmemesi sonucu hayal kırıklığına uğrayan ikili, 1 Aralık'ta, sözkonusu seslerin dayanılmaz bir hal almasıyla birlikte kısa bir süre için bölgeden ve sorunlarından uzak kalmak istediler. Yeniden kulübeye döndüklerinde tarih 6 Aralık 1983'tü. Telesekreterlerine çevrede yaşayan insanların hiçbirinden bir mesaj bırakılmamıştı. Bay Verney, Çevre Sağlığı Birimi'ne birkaç defa daha mesaj bıraksa da, bu mesajların hiç birine cevap gelmedi. Aynı zamanda Borough Hazine Kurumu'na da ses kirliliğinden dolayı şikayet eden mektuplar gönderdi. Verney'ler yerel meclisin planlama şubesine de başvurmuş, bir inşaat ya da ev yapımı için (bu sesi doğuracak bir sebep olarak) son zamanlarda izin başvurusu ya da kabulü olup olmadığını da sorgulamışlardı. Bu çabalarının hiçbiri sonuç vermedi. Bunun yerine durum gittikçe daha da kötüleşti. Artık kulübe-deki hayat dayanılmaz bir hal almış, mevcut sorunlara yenilen eklenmeye başlamıştı. Nedensiz bir tarzda elektrik seviyesi yükseliyor ya da düşüyordu. Elektrik, yegane enerji kaynaklan olduğu için bazen tamamen gittiğinde yemek pişiremiyor, hatta lambaları bile yakamıyorlardı. Bazen de dakika başı lambaların aydınlatma seviyesi azalıp artıyordu. DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI Aynı elektrik aktarım bölgesi, atelyeye de elektrik veriyordu- Bay Verney, Güneydoğu Elektrik Bölge Şefliği'ne başvurarak şikayetini baş mühendis Green'e detaylarıyla izah etti. Atelyedeki kimi araç gerecin bu tür bir akım dalgalanmasına sebep olabileceğinden söz etti. Green ilgili görünüyordu ve derhal sorunun çözüleceğine dair söz verdi. 20 Aralık 1983'te, sabah 8 civarında kulübeyi çevreleyen ağaçların üzerinden geçen elektrik hatlarıyla uğraşan çok sayıda kontrol memuru gördüler. Sekiz kadar görevli ve iki araç, birkaç saat bölgede kaldılar. Green'in kendisi de ekibin arasındaydı ve hatlara daha fazla güç verdiklerini söyledi. Her nedense sorunun kaynağını söylemekten kaçınmıştı. Bütün bunlara rağmen daha birkaç hafta akımda dalgalanma yaşandı. Çevre Sağlığı Örgütü'nden hiçbir haber çıkmaması üzerine, Verney ailesi yaklaşan yılbaşı tatilini bu berbat gürültü içinde geçirmemek için yeni bir araştırmaya girişti. Verney, ilk etapta Mandstone'da bir akustik mühendisliği firmasıyla bağlantıya geçti. 20 Aralık 1983'te hemen o akşam firmadan bir temsilci gelerek incelemede bulundu. Yağmura ve rüzgara rağmen, akustik uzmanı, titreşimler ve diğer seslere ait ciddi gözlemlerde bulundu. Uzman, sesin kaynağının evin merkezinde bulunduğu çapı bir mili bulmayan bir dairede olduğunu ifade etti. Ve bulgularını Çevre Sağlığı Örgütü'ne rapor edeceğini söyledi. 21 Aralık'a gelindiğinde saatler öğleden sonra 4:45'i gösteriyordu ki, kurumdan bir yetkili aradı. Verney, yetkili memura sorunu kısaca özetledi. Verney, EHO'nun ne sorunla ilgilendiğini ne de kirlilik kontrolü yasasmca öngörülen hiçbir faaliyette bulunmadığını belirtti. Özellikle rahatsız olduğu şey, kurum yetkililerinin gürültü seviyesini doğru ölçebilmek için kulübenin içine ilgili araç gereci yerleştirmeyi tümden reddetmeleriydi. Bunun üzerine Verney, gerekli araç gereci kendisinin temin edeceğini söylediğinde de teknik yardımda bulunmayı kabul etmeyerek, Verney'e böyle birşeye girişmesinin doğru olmayacağını söylediler. BEYİN KONTROLÜ EHO'nun olumsuz tavrına rağmen Bay Verney, daha önce incelemeleri yapan memuru aradı ve yılbaşından önce kendilerine yardımcı olup olmayacağını sordu. Aynı soğuk çehreyle karşılaşmıştı. Tam bir ümitsizlik içinde meseleyle tek başına mücadele etme kararı aldı ve Londra'ya giderek gürültü seviyesini ölçmek için araç gereç temin edip edemeyeceğini araştırdı. Yılbaşı iyice yaklaşmış olduğundan elektrik dükkanları geç vakte kadar açıktı ve Verney aradığı gibi bir şeyi Tottenham Co-uret Road'da buldu. Oldukça karmaşık ve gelişmiş bir araçtı bu. Olan biteni çabukça personelden iki görevliye anlattı. Görevlilerin kısa bir süre birbirlerine baktıkları gözden kaçmamıştı ki, onlardan biri, "Öyle görünüyor ki sizin sorununuz Savunma Bakanlığı ile. Onlarla görüşmeden bir noktaya varamazsınız" dedi. Verney'in sıkıntısını farkedince "iste tam aradığın kişi" yorumunu yaparak, onu bir elektronik uzmanıyla tanıştırdı. Uzman, yılbaşından sonra kesinlikle yardımcı olacağına söz verdi. Bütün bunlar olup biterken Verney ailesi, bir an için bile akıllarından bu sesin sıradan bir gürültü kirliliğinden farklı bir şey olabileceği geçmemişti. Her vatandaş gibi bu sesin basit, endüstriyel kaynaklı bir ses olduğuna ve yerel yönetimle gerekli işbirliği sağlandığı takdirde halledilebileceği düşüncesine varmışlardı. Savunma Bakanlığı'nm bu seslerle ilgili olabilmesi ihtimali, Bay Verney'in aklına gelebilecek en son şeydi. Fakat bu en son ihtimal, Çevre Sağlığı Kurumu'nun ilgisizliğini ve polisin meseleyi halledememesini biraz açıklar gibiydi. Birşey daha vardı ki, Verney kısa süre içinde Savunma Bakan-lığı'nm faaliyetlerinin kirliliğin kontrolü yasasının bağlayıcılığı altına girmediğini de öğrenmişti (Ya da kirlilikle ilgili başka bir yasanın). M) Durum bundan farklı değilmiş gibi görünmektedir. VVales ve Kuzey Yorkshire bölgesinin sakinleri uzun süredir yerleşim bölgesine çok yakın yükseklikte gerçekleştirilen, çoğu başarısız olan RAF savaş uçaklarının deneme uçuşlarından şikayetçi olmaktadırlar. DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI Ailenin kuşkuları gittikçe artmaya başlamıştı. Belki de gözlem altındaydılar, hatta telefonları bile dinleniyor olabilirdi. Sesin kaynağını bulmak için bölgeyi araştırırken, henüz iki yıl önce inşa edilmiş yeni bir ev her ikisinin de dikkatini çekmişti. Ev tam olarak Gribble Bridge Lane hattında inşa edilmişti. Kulübelerinin etrafındaki ormanlıkla aynı çizgi üzerindeydi. Yerleşim planlama belgelerinde ev, çiftlik olarak görünüyordu, ama evin etrafında birkaç bal toplama kutusunun haricinde zirai aktivite adına hiçbir iz yoktu. Ev sıkı çalılıklarla kuşatılmıştı ve mimarisinde tuhaf, alışılmamış şeyler vardı. İki katlı evin ikinci katında ve evin arka cephesinde hiç pencere yoktu. Sadece binanın yan cephelerinde pencere vardı. Binanın değişik yapısı Bay Verney'e Alman Ordusu'nun II. Dünya Savaşı sıralarında Kanal sahiline inşa ettikleri büyük yapıları çağrıştırmıştı. Oldukça kalın opak renkli perdeler, birinci katın pencerelerinin tamamen kapatıyordu. Daha sonraları bu perdelerin, Çevre Bakanlığı'na bağlı hizmet birimleri için özellikle üretilen bir tekstilden imal edilmiş olduğu ortaya çıkacaktı. Sözü edilen tekstil, özellikle Savunma Bakanlığı ve Güvenlik Servisi'ne bağlı çalışan binalarda ihtiyaç duyulan gizlilik ve güvenlik gereksinimleri göz önüne alınarak geliştirilmişti. Doğal olarak böylesi bir perdenin bir çiftlik ya da ziraatle uğraşılan bir evde bulunması mümkün olamazdı. Binanın ön kısmında, yoldan sağa doğru gidildiğinde üzerinde mantar şeklinde bir havalandırma tesisatı olan bir çeşit kaim koruma duvarı vardı. Duvar eve belli bir mesafede örülmüştü. Evle ilgili araştırmasını derinleştiren Bay Verney, evin telefon numarasının da gizli olduğunu öğrenmişti. Ev doberman köpekleriyle korunuyordu ve evde yaşları kırkın üstünde olan bir çift yaşıyordu. Düşük frekanstaki ses yayını yılbaşı gecesi de durmadan devam etti. Verney, o günlere dair şu notları düşmüştü: "Geceleri BEYİN KONTROL evin içinde ve etrafında doluşan ışıklarla beraber müthiş bir hareketlilik söz konusuydu. Durum, dayanılacak gibi değildi."^ Verney ailesinin bireyleri artık uykuyu unutmuşlar, tamamen bitkin düşmüşlerdi. Yeni yılın ilk sabahında, ülkenin geri kalanı hediye paketlerini açmaya çalışırken, ikili, hâlâ sesin kaynağına ulaşmanın yollarını arıyordu. Artık ses neredeyse her an duyuluyor ve sanki sürekli değişiyor gibiydi. Adeta yerin katmanları arasında kaybolup gidiyordu. Sesin kaynağı muhtemelen elektronik uzmanının tespitleriyle örtüşür bir tarzda Shorts Wood'un kuzeyine, Gribble Nehri'ne yakın bir noktaya düşüyordu. Verneylerin bölgesine bakan yerel idarenin çalışma evrakları arasında Gürültü Durumunda Alınacak Tedbirler başlıklı bir sayfa vardı. Gürültülü partiler, radyolar, havlayan köpekler ve buna benzer muhtemel gürültü kaynaklan, ilgili belgenin kapsamı dahilin-deydi, ama ne yazık ki Verney ailesine ızdırap çektiren ses, ilgili maddeler içinde yer almıyordu. Dolayısıyla ailenin tek çaresi sesin sorumlularına ulaşmaktı. Yerel idare inanılmaz bir tarzda meseleye karşı kayıtsız kalıyordu. Belediye Meclisi'nin yönlendirmesi üzerine yaşadıklarının zamanlama ve niteliklerini net bir şekilde ortaya koyan bir çizelge hazırlamaya koyuldular. Zaman içerisinde ruhsal ve psikolojik baskının yoğunlaştığını hisseden zavallı çift, nihayet taşınma kararı aldı. 29 Aralık 1983 günü, Sussex bölgesindeki Streat'ta bulunan bir ev için gerekli resmi başvuruyu yaptılar. Kulübelerine geri döndüklerinde ses hâlâ oradaydı ve düşük frekanstaki sürekli sese yüksek tonda bir vızıltıh da eklenmişti! Sesler bütün gün devam etti. Verney'lerin tuttuğu günlük, sesin 26 Aralık 1983 ile 20 Mayıs 1984 tarihleri arasında ikilide ne tür etkiler oluşturduğunu çok açık bir dille gösteriyordu: bkz. 2.not. '• DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI ÇİZELGE DEFTERİ -DARGLE KULÜBESİ26.12.1983 'Gürültü ve titreşimler yüksek bir tonda gece boyunca devam etti. Uyumak imansızdı. Ses gece 4:15'te doruk noktaya ulaştı. Sesi kaydettik.*6) Beliren ilk ışıkta yeni olan bir şey vardı. Atnalı şeklindeki ışıklar gökyüzünde batıdan doğuya doğru kayıyor; ve hareket, ağaçların arkasında bir yerde son buluyordu. Etrafta adeta uçan taçlara benzeyen ışıl ışıl nesneler belirdi. Bunların sayısı üçtü. Short Wood-Gribble Wood bölgesine doğru alçalarak gözden kayboldular. 27.12.1983 Sabahın erken saatlerinde bile uyumak imkansız. Sabaha doğru dörde on kala gürültü ve titreşimin dozunda çok büyük bir artış oldu. Çok yüksek tonda bir vızıltı da bu yükselişe eşlik etti. Işıklı uçan nesnelerin hareketleri ara ara durup devam ediyordu. Saat 5:45'e geldiğinde gürültü ve titreşimin dozu çok hızlı bir ritmik vuruşla beraber daha da arttı. Uçan taçlar daha önce olduğu gibi batıdan doğuya doğru hareket ettiler. Verney'ler bunun üzerine, bir dakika daha durmadan kulübeden ayrılıp Doğu Essex'teki Holland Motel'e sığınmaya karar verdiler. Düşük frekansta ses yayılması esnasında evlerine radyasyon verildiğine dair bir inanca kapılmışlardı. Ne polis ne de belediye meclisi, en küçük bir girişimde bile bulunmaya niyetli görünmüyordu. 18 Ocak 1984'te bay Verney, yılbaşı öncesi Londra'da tanıştıkları elektronik uzmanı bay D.'yi almak üzere Wap-ping'e hareket etti. Dönüş yolculuğunda öğle yemeği için Three Chimneys dinlenme Tesisleri'nde durmuşlardı. Yemeklerini yerken Verney'in arabası soyuldu; çek defterini ve Aralık ayı harcamalarının yer aldığı hesap dökümü belgesini götürmüşlerdi. BEYİN KONTROLÜ Kulübeye ulaştıklarında beklenmedik bir şekilde hiçbir sesin duyulmadığını farkettiler. 10 dakika sonra aniden çevre sağlıkçıları çıka geldi. Verney uzmandan hiç birine bahsetmediği halde heyet yetkilisi endişeli görünüyordu. Daha da şaşırtıcı olanı bay D'yi tanıyordu. '"Siz__bay D olmalısınız" diye seslendi. İlgili ölçüm cihazlarını incelerken kaygılı bir tarzda "Burada neler oluyor?" diye sordu. Ve ardından peşpeşe bay D'ye buraya nereden ve ne yapmak için geldiği sorularını yöneltti. Davranışları sivil ve yerel bir kurum çalışanından daha ziyade, sorgucu polis memurunu andırıyordu. Sonra bay Verney'in hiçbir yorum yapmadan kaydettiği teyp kayıtlarına yöneldi. Bay D ise görevlinin parmağında tuttuğu bandajdan şüphe-lenmişti. Adam küçük bir radyoyu gizliyor gibi tutuyordu bandajı. Çok önceleri Kuzey İrlanda'da gizli görevli olarak vazife yapmış olan binbaşı Fred Holroyd, Ulster'de görevliyken kendisine SAS tarafından buna benzer bir cihaz verildiğini söylemişti. 1984 yılında bu tarz bir cihaz, ancak Kent bölgesinde Ashford'ta bulunan Birleşik Haberalma Eğitim Birimi'nin de-mirbaşları arasında bulunabilirdi. Görevli arabasına doğru yönelirken tekrar hiçbir ses duymadığını belirtti. Tam o anda or-talığı çılgınca bir ses dalgası kaplayınca "yani, böylesine yüksek tonda daha evvel hiç duymamıştım" diye haykırmak zorunda kaldı. Bay D, evin dış kısmında yer alan bir kuyuya mikrofon sarkıtarak birşeyler bulmaya çalışıyordu. Çevre Sağlığı görevlisi bay D'nin birlikte inceleme davetine karşılık, görmeyi ve duymayı istediği şeyleri yeterince görüp işittiğini söyledikten sonra çekip gitti. Cihaz kuyuda yüksek oranda titreşim olduğunu gösteriyordu ki, titreşimin kaynağı kesinlikle yerin altındaydı. Bay Verney çevre sağlığı görevlisinin bay D'yi tanımasının ve geliş zamanlamasından haberdar olmasının ancak telefonlarının dinlenmesi ya da buna benzer bir yöntemle mümkün olabileceği kanaatine varmıştı. Bay D, bölgede yedi saat süren inDARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI celemelerde bulundu. Gariptir ki, bu süre zarfında gürültü tuhaf bir tarzda hafiflemişti. Bay Verney eşini kulübede yalnız bırakarak, Bay D'yi Londra'ya kendisi götürdü. Bu büyük bir hataydı. Ayrılmalarının üzerinden çok geçmeden gürültü ve titreşimler olanca şiddetiyle yeniden başladı. Birileri onları gözetliyor olmalıydı. Bayan Verney, bir sonraki sabah, geçen gecenin hayatlarının en kötü zaman dilimi olduğunu söyleyecekti. Kadıncağız, gece yaşadıklarının tesiriyle saçlarının 48 saat içinde ağardığmı söylüyordu. Olanlardan sonra Bay Verney çevreci görevliyi bir kez daha aradı. Yine yardım çağrılarına kulak asan olmadı. Artık gürültü ve titreşimlerin kaynağının yer altında olduğu kesinlik kazanmıştı. Bay Verney, gerçekleştirdiği gürültü kayıtlarından birini Zirai Bölge Departmanı yetkililerinden birisine telefonda dinlettiğinde, hattın öbür ucundaki bayan derin bir şaşkınlık ve şok geçirerek, "gerçekten bu kadar kötü mü?" diye haykırmaktan kendini alamamıştı. Aynı bayan suçluların yakalanması için elinden geleni yapacağına dair söz verdi. Fakat Verney sesin kaynağının kulübelerine bir milden az bir uzaklıktaki bir yeraltı çalışma merkezinde olabileceğini söyler söylemez, kadın telefonu kapattı ve bir daha da aramadı. 21 Mart 1984'de ikili kulübeyi satılığa çıkardı. Verney'ler artık kulübelerinde mümkün olduğu kadar az zaman geçiriyoriar-dı peşpeşe en fazla iki gece. Derken Nisan ayında uygun bir alıcı buldular. 5 Nisan 1984'te Londra'daki evlerine gelen bir telefon -Ashford'den dedektif yardımcısı George Keeler'den-kulübelerinin camlarından birinin kırık olduğunu, ama herhangi birinin eve hırsızlık ya da başka maksatlarla girmediğini söylüyordu. Kulübeye döndüklerinde bütün holü kırık-dökük içinde buldular. Kapıdan başlayarak evin asıl bulunduğu taraf giden hol boyunca beyaz boya parçaları görülüyordu. Kapı kırılmıştı ve emniyet kilidi sallanıyordu. Eve girenler arka kapıdan çıkmışDARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI şfft lardı. Durumu Tenter'deki polis karakoluna bildirdiler. De Keeler, daha önce kendisi Verneyler'e bildirmiş olmasına rağmen, eve birileri tarafından girilmiş olduğunu duyunca bir şekilde tedirgin olmuştu. Polisin ciddi anlamda bir kontrolde bulunmadığı açıkça ortaya çıkmıştı. İlginçtir, kıymetli hiçbir şeye el sürülmemişti. Sadece Bay Verney'in vergilerine dair birkaç parça makbuz, uzun zamandır aile dostları olan eski kabineye mensup bir bakan arkadaştan gelen birkaç samimi mektup ve bir parça Bournville çikolatasından başka herşey yerli yerinde duruyordu. Birileri doğruca çalışma masasına yönelmiş ve dosyaları karıştırarak birşey aramıştı. Keeler dudağında alaycı bir ifadeyle 'Sanırım dişlerinin arasında çikolata kırıntısı olan birisini aramam gerekecek' diye homurdandı. Verney ailesi Mayıs ayı boyunca kulübede yedi gece daha kaldılar. Gürültü bazı geceler çok rahatsız edici olsa bile, hiç daha önce olduğu gibi dayanılmaz bir hal almadı. Mayıs'ın 18'in-de kızları Eugenie ve bir arkadaşı haftasonu kalmak için kulübeye gelmişlerdi. Aynı zamanda Verney'lerin eşyalarını toplamalarına da yardımcı oldular; çünkü kısa süre içinde taşınmayı düşünüyorlardı. Aynı gece, Bay Verney gözlerinde acı bir yanma hissiyle uyandı. Çok acı veren bu durum, sabah yediye kadar devam etti. Eugenie Verney, aklını kaçırmaktan korktuğunu ve ağaçlık bölgede bağıran erkeklerin seslerini duyduğunu söyledi. Bir hafta kulübede kaldıktan sonra ciddi hafıza kaybına uğradığını ve iş göremez hale geldiğini söylüyordu. Kulübeden ayrılıp Londra'ya dönerken arkadaşı kötü bir şekilde rahatsızlanarak Mİ'de kontrol altına alındı. Fakat henüz olacakların en kötüsü başlarına gelmemişti. 20 Mayıs 1984 günü öğleden sonra 1.30 civarında Dargle Kulübesi cehennem yerine döndü. Gürültü hiç olmadığı kadar yüksek bir tondaydı, titreşim ağaçları köklerinden titretip, kulübeyi yıkacakmış gibi sallıyordu. Ağaçlık bölgeden gelen, daha öncekilere benzeyen, ama çok daha şiddetli darbe sesleri ortalığı çınlatıyordu. Bu durum sabah 7'ye kadar sürdü. Hem Anthony hem de Doreen Verney ciddi bir sarsıntı geçirerek, son derece kötü bir şekilde hastalandılar. Bir kez daha kulübeden ayrılmak zorunda kalmışlardı. 23 Mayıs sabahı Doreen, acılar içinde kıvranıyor ve güçlükle yürüyebiliyordu. Bayan Verney bu olayın ardından bir huzurevine yerleştirildi. Yaşadığı işkence dolu günler kadıncağızı bir anda yaşlandır-mıştı. Bay Verney de benzer bir psikoloj iye sahip olmasına rağmen, biraz daha dayanıklı çıkmıştı. İngiliz devleti, Nazilere karşı kahramanca çarpışmış bir vatandaşına açıkça haksızlık etmiş, hiç yardımcı olmamıştı. Bunca yıl sonra sorulan soru hâlâ aynı: Gürültü ve seslere sebep olan şey neydi? ¦ Sekizinci Bölüm ¦ SORUMLULUKTAN KAÇIŞ AMERİKAN GİZLİ SERVİSİ'ne ait dosyalarından biri, Verney'lerin düştüğü kötü durumla ilgili olarak belki de(!) şu yorumlan yapıyordu: "Hedeflenen insanları düşük güç ve ritmik vuruşta mikrodalgalara maruz bırakarak, uzaktan gürültü hissi oluşturulmasıyla ilgili yanıltıcı ve şaşırtıcı düzenek oluşturulması. Kendisine, modül ayarları iyi yapılmış düşük güçte mikrodalgalar gönderilen kişilerin başlarının içinde veya tam ortasında vızıltı, tik-tak, ya da tıslama duygusu oluştuğu bildirilmektedir. Anılan oluşumun gerçekleşmesi için 0.4-3.0 Ghz frekansında santimetreye göre ayarlanan ortalama güç yoğunluğunda dalgaların gönderilmesi yeterli olmaktadır. Hatta vuruş ve ritim ayarlan iyice netleştirildiğinde anlamlı bir konuşma duygusu bile yaratılabilmektedir. Bu tekniklerin, uygulama sahasının genişletilerek askeri amaçlara hizmet edecek tarzda kullanılabilmesi için temel prensiplerin geliştirilmesi gerekli. Buna götüren en önemli sebebler arasında yöntemin kamuflaj ya da hedef saptırma operasyonlarmdaki kullanım imkanı sayılabileceği gibi, böylesi bir mikrodalga uygulamasına maruz kalındığında ne . BEYİN KONTROLÜ tür güvenlik tedbirlerinin alınabileceğinin de netleştirilmesi ihtiyacıdır." (Oscar, KennethJ. Amerikan Ordusu Manevra Teçhizat Araştırma ve Geliştirme Komutanlığı - Fort Belvoir, VA) Bay ve bayan Verney kendilerinin oldukça uzun bir süre, bir seri iyonlamasız zararlı radyasyon ışınlarına ve çok düşük frekansta mikrodalgalara (VLF) maruz bırakıldıklarına inandılar. Aynı zamanda 7-8 kez hedef olarak kullanıldıkları elektromanyetik dalga saldırıları gerçekleştirildi. VLF'nin insan vücut sistemi üzerindeki etkileri açıkça belgelenmektedir. Hem VLF hem de ELF (son derece düşük frekanstaki dalgalar), iyonlamanm olmadığı bir radyoaktivite meydana getirerek, kan hücrelerinde ciddi tahribata yol açmaktadırlar. Özellikle VLF, alt bölge sinir sistemini yıpratarak, vücudun altta kalan kısmını -leğen boşluğu, bel altı kasık bölgesi ve bacakların üst kısmını- olumsuz etkilemekte. Dengede ciddi sarsıntı, baş ağrıları ve kulakta çınlamaya sebep olmaktadır. Diğer yan etkileri arasında hafıza kaybı, depresyon oluşumu ve kişide panik duygusu yaratma da sayılabilir. Verney'ler, 1984 Ocak'mda Dargle Kulübesi'nden ayrıldıktan sonra doğruca Iskoçya'ya geçtiler. Kendilerini o kadar yoğun miktarda radyasyona maruz kalmış hissediyorlardı ki, adeta artık radyoaktiviteye karşı bir tür özel duyarlılık geliştirmişlerdi. Öyle ki Bay Verney, vücudunun bir mil uzaklıktaki bir jene-tarörü bile algılayabildiğim söylüyordu: "Garip bir şey bu. Bazen öyle oluyor ki, bedeninizi cayır cayır yanıyor sanıyorsunuz" şeklinde duygularını ifade ediyordu. Doreen'in durumu da pek farklı görünmüyordu. O da çeyrek mil kadar uzaklıkta bulunan elektrik trafolarını tespit edebildiğini dehşetle açıklıyordu. Kulübelerinden ayrılmalarının üstünden on günden fazla zaman geçmesine rağmen, hâlâ kulakların-da çınlamalar oluyordu. Bu durum özellikle bir elektrik nakil hattına yaklaştıklarında dayanılmaz bir hal alıyordu. SORUMLULUKTAN KAÇIŞ Elektromanyetik ritmik vuruşlar çıldırtıcı bir başağrısma yol açıyordu; öyle ki, kadıncağız elektrikli bir matkapla başının oyulduğu hissine kapılıyordu. Başını çarşafın içine gömdüğü zaman etki daha da kötüleşiyordu, zira ses olmadığı zaman ciddi bir zihin karmaşası yaşanıyordu. 1984 yılının Ocak ve Şubat aylarında, Bayan Verney kusyla sonuçlanan iki ağır mide krampı geçirdi. Bu durum, Sa-nınma Bakanlığı'nca silahlı kuvvetlere dağıtılan el notlarında fradyasyona maruz kalmanın ilk işaretlerinden' sayılıyordu. Verney, Mart ayı boyunca sürekli hasta yattı ve Nisan başlarında bir kanser uzmanına gösterildi. Yapılan testlerde ciddi bir bulguya rastlanmadı. Doreen, 20 Mayıs 1984'te Dargle Kulübesi'nde maruz kaldıkları saldırıdan sonra daha da ağırlaştı. 23 Mayıs sabahı taşındıklarında bacak-kasık bölgesinde dayanılmaz ağrılar vardı ve güçlükle yürüyebiliyordu. Daha detaylı testler de ağrıların sebebini ortaya çıkarmaya yetmedi. Sonra zincirleme ishal nöbetleri başladı. Sağlığı, Haziran ve Temmuz aylarında daha da kötüleşmişti. Özellikle göğüs kısmı olmak üzere ciddi bir kilo kaybına uğradı. Kan testleri, X ışınları ve diğer taramalar da sonuçsuz kaldı. Ne çare ki, 24 Ağustos 1984 günü gerçekleştirilen bir üçüncü taramada sol göğüs bölgesinde geniş bir alana yayılmış bir sıvıya rastlandı. 21 Ağustos 1984'te incelenmek üzere göğsünden 5,5 pint miktarında (J pint= 0,55 litre. Ç.N.) sıvının alındığı Londra Fitzroy Nuffield Hastanesi'ne kabul edildi. Son derece tehlikeli ve nadir görülen lenfatik lösemi teşhisi konularak, 1 Eylül sabahı ameliyata alındı. Doktorlar yaşama şansının yüzde on olduğunu söylüyorlardı. İki aylık bir kemoterapi tedavisinden sonra toparlanmaya başladı. Fakat ne çare ki bitkisel hayata girmekten kurtulamadı. O hayat dolu, hareketli bir emeklilik düşleyen kişinin yerini, acılar içinde kıvranan zavallı bir ihtiyar almıştı. BEYİN KONTROLÜ Eşinin durumu da pek iç açıcı sayılmazdı. Şubat'm sonların-dan 1984 Mart'mm ortalarına kadar ağır hasta olarak yattı. Sırtında, kasık bölgesinde ve baldırlarında korkunç ağrılar vardı. Yürümekte, hatta dik durmakta bile güçlük çekiyordu. Dengesini kurmakta zorlandığını da farketmişti. Hiç durmak bilmeyen ağrılar yüzünden düzenli bir uyku uyuması ya da dinlenmesi mümkün olmuyordu. Mart ayında yapılan tıbbi tahliller, metabolizmasının ciddi derecede tahrip, kan hücrelerininse, tehlikleli düzeyde zarar görmüş olduğunu ortaya koymuştu. Kanındaki sedimantasyon oranı normalde yüzde sekiz iken yüzde otuzlara yükselmişti. Zaten bu seviyenin üstü ne olursa olsun kritik vaka olarak ele alınıyordu. 20 Mayıs akşamı durum daha da kötüleşti. Yıllardır sağlığına özen gösterir ve düzenli olarak Harley Caddesi'ndeki diş kliniğine giderdi. Hal böyleyken, Mart ve Mayıs arasında dişlerinin çoğunu yitirdi. Bazıları dökülürken, bir kısmı da kolayca kırıldı. Bu da, iyonlanmış radyasyonun yaygın olarak bilinen et-kilerindendi. 1950'lerde Avustralya'daki atom denemelerine katılan servis mensuplarında yaygın olarak görülmüştü. X ışınları, alt kısım bölgesinde ve omuriliğinde ciddi kalıcı hasarlara yol açmıştı. Uç yıldan fazla bir süre kan dolaşım sistemindeki bir sorundan dolayı çok acı çekti; kanında sürekli fazla miktarda kan hücresi mevcuttu. Bu, elektromanyetik ritmik vuruşlara maruz bırakılmış Amerikan askerlerinde sıkça rastlanan politemya hastalığının belirtisiydi. Yine tam üç kez zona hastalığına benzer, fakat hep aynı bölgede meydana gelen sıkıntılar yaşadı. Kol ve bacaklarında dayanılmaz ağrılar oluyordu. Meme başlarında sancılı bir büyüme gözleniyordu. Bir süre sonra Temmuz 1989 ve Ocak 1990'da Anthony Verney, birisi Wellington Gündüz Merkezi ve diğeri de Has-socks Sağlık Merkezi'nde olmak üzere iki ameliyat geçirdi. İlk ¦ SORUMLULUKTAN KAÇIŞ ameliyatta şüpheli bazal karsinoma alındı. İkincisinde iç organların yaralanmış kısımları temizlendi. Her iki vakada da doktorlar (Dr. D. Doıvling Munro ve Dr. Lucy Fren), şikayetlerin kaynağını teşhis edemediler. Amerikan Donanması Suüstü Silahlan Merkezi'nin çalışmalarına göre, mikrodalga silahlarının etkileri arasında beyinde kanamalı yaralar, iç doku ve organlarda tahribat ve yaralanmalar bulunuyor. Aynı zamanda kalbin fonksiyonları olumsuz olarak etkilenmekte. Haziran 1983'te başlarının çaresine bakmaya çalışan mağdur bay ve bayan Verney, Tentenden Sağlık Merkezi'nde Allied Hambio (emekliler için bir sağlık birliği kuruluşu) sayesinde tam bir muayeneden geçtiler. Kayıtlara göre, her ikisinin sonuçları da çok olumluydu. Bay Verney, muayene sonucu herşeyin normal olduğuna karar veren doktorların tam bir listesini verdi. Bunun üzerine ben de 28 Mart 1991'de başhekim Douglas Rossdale'le konuşarak vaka ile ilgili görüşlerini sordum. Kendisi, Verney'lere yakın ilgi gösterip olan bitenlerle bizzat ilgilendi. Uzun zamandır söz-konusu merkezde başhekimlik yaptığını, yaşlı çiftinkine benzer bir durumla ilk kez karşılaştığını da hayretle ifade etti. Her iki hasta da aynı zamanda birbirleriyle benzeşen ve kolay rastlanmayan şikayetlerle kliniğe gelmişlerdi. Ki böylesi bir vakayla tıp dünyasında çok nadir karşılaşılıyordu. Her ikisinin de sağlığının hızla kötüye gitmesi başlı başına ilginçti. Daha önceki tıbbi müdahaleler göz önüne alındığında bile, rahatsızlıklarının sebebi hakkında kesin bir bulguya rastlanamıyordu. Şüphesiz polis, zamanında harekete geçip gürültünün kaynağına ulaşabilir; suçluları ortaya çıkararak cezalandırabilir ve huzuru temin edebilirdi. Fakat, açıkça bilinmeyen bir sebepten dolayı buna yanaşmamışlardı. İlginçtir, kulübedeki tatsızlıkların başlangıcından hemen birkaç ay sonra meydana gelen kömür madencileri vakasında Kent polisi, huzuru bozdukları iddiasıyla, greve giden işçileri taşıyan araçları, havadan sudan BEYİN KONTROLÜ sebepler ve olağan üstü önlemlerle kısa sürede kontrol altına almıştı. Anthony Verney, Exchequer Şansölyesi'ne (o zamanlar Ni-gel Lawson'du) başından geçenleri ve şikayetlerini içeren bir mektup gönderdi. Şubat 1986'da o dönemin Savunma Bakanı özel sekreteri George Younger'dan bir kart aldı. Bunu, yine ba-kanlığa bağlı üst düzey şikayet bürosu yetkililerinden S. M. Murray'm mektubu takip etti. Murray mektubunda Verneylerin başına gelenlerin Savunma Bakanlığı ile hiçbir ilgisi olmadığı- _ nı vurguluyordu (Lawson 'un bürosu da tıpatıp bu görüşteydi). • 'Fakat', diyordu, 'olanlar bölgede suç analiz ve kontrolü aktivitele' . riyle sorumlu olan sivil polis örgütünün sahasına girmektedir!' (sivil ¦¦ polis kavramında vurgu var). : Hemen hemen üç yıl kadar sonra, Anthony Verney, en azından polisin uzun süredir birşey yapmadığını ifade edip onları \ harekete zorlayacak resmi bir karşılık aldığını düşünüyordu. Bu : cevabi mektubun bir kopyası da, Kent Polis Örgütü'nün bölge şefine gönderildi. Defalarca hatırlattıktan ve uzun süren bir : bekleyişten sonra, bir açıklama gelmişti. 1987 Mart'ının ilk haftasında (Nigel Lawson'la mektuplaşmadan bir yılı aşkın bir süre sonra), Kent Polisi Sorgu Merke-zi'nden bir yetkili (Watkins) arayarak, sorunu müzakere etmek üzere bir görüşme talebinde bulundu. Watkins Murray'ı Savunma Bakanlığı'na bağlı ofisinden arayarak 'suç analiz ve kontrolü aktiviteleri' şeklindeki ifadesine delil getirip getiremeyeceğini sorduğunu söyledi. Murray, meseleye oldukça ilgisiz bir tutum içinde polise bölgede askeri bir kurum olmadığı bilgisini göndermekle yetinmişti. Yerel polis bunu zaten biliyordu. Daha sonra görüşmeye gelen iki görevli, Dargle Kulübesi'nde kaydedilen sesleri dinlerken korkuya kapıldılar. İkisi de Biddenden'deki operasyonun, muhtemelen çeşitli bilimadamları ve Savunma Bakanlığı'yla anlaşmalı araştırmacılar tarafından SORUMLULUKTAN KAÇIŞ bakanlıktan gizli ama bakanlık adına yürütülen deneyler kapsamında gerçekleştirildiğine dair Verney'le görüş birliğine vardılar. Görevliler bir şeye çok kızmış görünüyorlardı: Yerel yönetim, bilgileri dahilinde olduğu halde 1974'te yürürlüğe giren Kirlilik Kontrol Kanunu'nun gereklerini yerine getirmede ihmalkar davranmıştı. Suçu, sadece Genel Sağlık Örgütü Ash-ford Bölge Sorumlusu'nun üzerine yıkmaya çalışmışlardı. Görüşme sonunda Verney, Watkins'e şahsi kanaatini sordu. Wat-kins'e göre bu aktiviteleri gerçekleştiren her kimse, Kent Poli-si'nin takibatı dışında olmalıydı: Akabinde Verney, müfettiş Watkins'in söylediklerini resmi bir yazıyla doğrulamasını rica etti. 5 Ağustos 1987'de Keny Bölgesi Arazi Kontrol Müdür Yar-dımcısı'ndan bir mektup aldı: "Bu mektubu müfettiş Watkins'in bu yılın başında size yaptığı ziyareti konu alan 30 Temmuz 1987 ta' rihli mektubunuza mukabil kaleme alıyorum. Yorum ve görüşleriniz tarafımızdan ele alınmıştır. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, mektubunuzda ileri sürdüğünüz iddialar, Kent Polis Örgütünün yetki kapsamı dışına çıkmaktadır. Yine Kent Polisinden Ashford Borough Belediye Meclisi'ne veya Hazineye karşı ortaya attığınız iddialarla ilgili yardım ve inceleme talebinize olumlu karşılık verilmesi sözkonu-su değildir. Bu şartlar altında çok istemesem de sözkonusu durumla ilgili başka bir yorumda bulunmayacağımızı ve sizinle başka bir şe-kilde temasa geçmeyeceğimizi bildirmek durumundayım." Kent Polisi'nin konuyla ilgili daha fazla soruşturma veya araştırma yapmayacağı artık aşikardı. Açık olan başka bir şey de, yerel yönetimin 1974'te çıkarılan Kirlilik Kontrol Kanu-nu'na göre soruşturma açması gerektiği halde, bunu yapmadığıydı. Denemeler için gereken teçhizat, muhtemelen Sağlık ve Güvenlik Yürütme Şefliği'nden, değişik bilim kuruluşlarından, Kent ya da Sussex üniversitelerinden kiralanmış veya satın alınmış olmalıydı. Mesela, Southampton Üniversitesi'nin bir ses ve titreşim birimi vardı. BEYİN KONTROLÜ Tıbbi Sağlık Birimi de (MHO) herhangi bir girişimde bulunmayı reddeden kuruluşlardan biriydi. Verney'e göre, bütün bu çekingen yaklaşımlar, Belediye Meclisi'nin yazışmalarının bir sonucuydu. Daha önce de belirtildiği gibi, gürültü ve titreşime, bazan gökyüzüne uzanan sıradışı ışıklar ve uçan taç görüntüleri de eşlik ediyordu. Bu manzaralara başkaları da şahit olmuştu. Ashford Borough Belediye Meclisi üyelerinden bayan Hawksley bölgede birçok kereler pembe ışıklar gördüğünü ifade ediyordu. EHO yetkilileri, bu tür gözlemlerin, insanların çoğu tarafından UFO sanıldığını düşünüyorlardı. Verney Ashford, uzun yıllar Borough Belediye Başkanı Eddie Mexter'le sonu gelmez yazışmalar yaptı. Defalarca EHO'nun garip tavırlarından ve ilgili kanuna göre hareket etmediğinden yakındı durdu. Mexter, Ocak 1989'da, seçmenlerinden birisi değilmiş gibi, Verney'e konuyu bağımsız mahkemelere götür-meşini önerdi. Bir belediye başkanının doğrudan kendi yetki alanına giren bir meselede sergilediği bu tutum, elbette ki çok ¦ tuhaftı. ; 25 Mart 1988'te Verney'in bölgesinden seçilmiş olan Parlamento Üyesi Tim Rathbone, konuyla ilgili ciddi kaygılarını dönemin Başbakanı Margaret Thatcher'e iletti. Başbakan 12 Mayıs 1988 tarihinde verdiği cevabi mesajda, Verney'in, Şubat 1986'tan bu yana pekçok bakan ve hükümet yetkilisiyle yazıştığını ve Ekim 1983 ve Mayıs 1984 tarihleri arasında kendisinin ve eşinin "elektronik kirlilik ve radyasyona" maruz bırakıldığına dair şüphelerini ilettiğini belirtti/1' Yine aynı mesajda "anlatılan vakaların failleri, kraliyetin herhangi bir kurumuna bağlı olma' dığı, olan bitenler, faili meçhul kişilerce işlenen polisiye suçlar bolü' mime girdiğinden Verney'e düşen, meseleyi sivil polise götürmektir" ifadesi yer alıyordu. <2' SORUMLULUKTAN KAÇIŞ 1 Başbakan Margaret Thatcher'in 12 Mayıs 1988 tarihli mektubu. 2 a.e. Rolls'ün eski yöneticisi Lord Denning tam bu zamanlarda Verney'e şu tavsiyede bulunuyordu: "Sanıkları mahkum edebil' mek için önce yakalayacaksın. Hükümet ajanı olduklarını ispatla' mansa işin asıl zor kısmı. Zira sen onların kim olduklarını bile anla' yamadan gelir ve giderler." <3' Parlamento üyesi Merlyn Rees, 1992 yılında başbakan John Major'a bu meseleyi iletti. Cevap, tahmin edildiği gibiydi: "Korkarım daha önce verilmiş cevaba ekleyebileceğim yeni bir şey yok. Tekrarla söyleyebilirim ki, Bay Verney'in şüphelerini doğrula-yabilecek birşeye rastlanmamıştır." <4' Şubat 1992'de, Sussex Üniversitesi öğrenci derneğinden Phil Chamberlin, Verney vakasını, ilgili dosyayı ekleyerek Parlamento üyelerinden Robin Corbett'e iletti. Corbett cevabında: "Dosyanın içeriğinden öylesine rahatsız oldum ki, başbakanın özel danışmanlarından biri olan dostuma herşeyi, hemen başbakana iletmesini rica ettim. O da öyle yaptı" diyecekti/5' Konuyla ilgili başka hiçbir gelişme olmadı. 15 Ocak 1992'de Verney vakasını (kaset ve kayıtlarla) inceleyip yardımcı olmaları için Uluslararası Af Örgütü'ne başvurdum/6' 14 Şubat 1992'de Af Örgütü'ne bağlı MSP Çalışma Grubu gönüllülerinden Jane Dykins tarafından bana ulaştırılan mesajda "gönderdiğiniz kasetlerin içeriklerini tahlil edecek herhangi bir aracımız olup olmadığı hakkında hiçbir bilgimiz yok" deniliyordu/7' 6 Mayıs 1992 günü Majör, mecliste yaptığı konuşmada haber alma teşkilatı operasyonlarında gizliliğin gerekliliğini vurguluyordu: "Hükümet, her zaman için hem Emniyet hem de Gizli İstihbarat Teşkilatının varlığıyla, bunların faaliyetleri arasındaki in' ce bilgilendirme farklılığını gözetmiştir. Ve bu farklı tutum bundan sonra da devam edecektir." <8' 3 Lord Denning'in 30 Ocak 1988 tarihli mektubu. 4 Başbakan John Major'ın 20 Şubat 1992 tarihli mektubu. 5 Parlamento üyesi Robin Corbett'in 10 Şubat 1992 tarihli mektubu. 6 Aynı kişinin 26 Şubat 1992 tarihli mektubu. 7 Uluslararası Af Örgütü'nden gelen 14 Şubat 1992 tarihli mektup. 8 içişleri Bakanlığından Simon VVatkin'in 2 Ekim 1992 tarihli mektubu. BEYİN KONTROLÜ Fakat mücadele sona ermemişti. 1996’nın Mart ayına gelindiğinde Kent Messenger Gazeteler Grubu'na mensup gazetecilerden biri olan Justin Williams, Verney vakasına el attı. Benimle bağlantı kurduktan sonra, 26 Nisan 1996'da bulgularından derlediği konuyla ilgili haberi gazetesinde yayınladı. <9> O da olan bitenler karşısında oldukça şaşırmıştı. Özellikle araştırmaları sırasında temasa geçtiği şahitlerin sergilediği tutum, kendisini hayrette bırakmıştı. 21 Mayıs 1996'da bana yazdığı mektupta şaşkınlığını şöyle yansıtıyordu: "Bu vakada, ben de sizin gibi, Verney çiftinin gizli bir şeylerin kurbanı olduğu görüşünü paylaşıyorum. Bana öyle geliyor ki, Short Wood bölgesinde muhtemelen Oc-tober Çifliği'nce yönetilen gizli bir şeyler oluyor. İngiliz Silahlı Kuvvetleri de bundan haberdar, ama doğrudan içinde yer almıyor. Bugün bile Vemey'lere ne olduğu veya niçin bu olayda hedef oldukları sorusunun cevabı verilmiş değil. Vemey, kendilerinin bir sebepten dolayı hedef seçildiğine inanıyordu ama, bana kalırsa, ihtiyar çiftin talihsizliği, gizli bir projenin tam orta yerine düşmüş olmalarıydı. Elbette bu, kutsanan devlet hakkında bize çok şey söylüyor. Olan bitenler, yalnızca bunca gizli görevlinin ahmaklığını açıkça gözler önüne sermekle kalmıyor, aynı zamanda, koca İngiliz devletinin bir özür, telafi, ya da tazminat yoluna gitmek yerine, olanları örtbas edip kulağının üstüne yatma moduna girmesinin ayıbını da ortaya koyuyor." <10) Doreen Verney 1996 Mart'mda hayata gözlerini yumdu. Birkaç ay sonra da Anthony Verney vefat etti. Ölmeden önce en son yaptığı şey, aile dostlarının tavsiyesi üzerine, bir fiziko-ceri-atri uzmanına (yaşlı hastalar uzmanı, Ç.N.) iyice muayene ol' maktı. Zavallı adam hâlâ mikrodalga kirliliğinden kurtulmanın yollarını arıyordu. 9 Kent Messenger, Short VVood'un Sırrı, 26 Nisan 1996. 10 Lobster, Aralık 1996, Obituaries Sütunu. ¦ Dokuzuncu Bölüm ¦ PSİŞİK ARAŞTIRMALAR IHİN, ruh, nefis gibi fiziksel olmayan şeylerin varlığına inanmayanların, bunların varlığıyla ilgili sağlam deliller ' sunulana kadar duyu ötesi algılamaya (Extrasesory per-ceptionESP) da inanmamaları gerekir. Duyu ötesi algılama (DÖA) ile insanın gelecek, geçmiş veya şimdiki zaman hakkında, bilinen beş duyuyu kullanılmaksızın bilgi edinebilmesine işaret edilmektedir. (DÖA) terimi ilk defa, bir zamanlar dünyanın ilk parapsiko-loji bölümü başkanı J. B. Rhine tarafından kullanılmıştı. Rhi-ne, İnsan Tabiatını Araştırma Vakfı'nı (İTAV) ve buna bağlı olarak New Durham, NC'de kampus dışında bir parapsikoloji enstitüsü kurmuştu. Bu enstitü, Durham 1980'de öldükten sonra da faaliyetine devam etmiştir. (DÖA) telepati, durugörü (clairvoyance) ve önceden hissetmeyi (6. his) kullanılmasını kapsar. Şöyle ki: 1) Telepati bir zihinden bir diğerine dil, vücut dili veya herhangi bir bilinen duyu kullanılmaksızın, bilgi (enformasyon) nakli anlamına gelir. 2) Durugörü, algılayıcının, herhangi bir bilinen duyu vasıtası ile önceden bilmediği bilgileri edinmesi demektir. BEYİN KONTROLÜ PSİŞİK ARAŞTIRMALAR Daha da önemlisi, bu bilgilerin tabiat ve içeriğinin algılayıcıdan başka biri tarafından bilinmemesidir. Mesela kapalı kitabın sayfalarını veya kapalı bir kutunun içeriğini teşhis etmesi gibi. 3) Medyumluk (precognition) bir olay hakkında gerçekleşmeden önce bilgi sahibi olmaktır. Duyuötesi algılamanın varlığı hakkında anekdot niteliğinde pekçok delil mevcut olmasına rağmen, bilim, bugüne kadar bu konunun incelenmesine pek az zaman ayırmıştır. Bununla beraber dünyanın çeşitli yerlerindeki askeri ve istihbari teşkilatlar (DOA)'nm saldırı ve savunma maksatlı kullanımının tam olarak anlaşılmasına büyük önem vermişlerdir. İngiliz Kanal-4 televizyonu, 27 Ağustos 1995'de "The real Xfiles" [gerçek X-dosyaları] programında ABD'deki psişik araştırma programlarının (psi) geçmişiyle ilgili geniş bir dosya sundu. Bu programlar çoğunlukla "kara çalışmalar" olarak adlandırıldı-ğmdan, sonuçları halktan ve kongreden gizlenmiş bulunuyor. Pentagon'un bu sahaya yoğun ilgisini tetikleyen ve DÖA, NSA ve birçok resmi ve sivil araştırma laboratuvarlarının yardımlarıyla CIA tarafından desteklenen mekanizmayı harekete geçiren faktör, eski Sovyetler Birliği ve uydularındaki dikkate değer ciddi gelişmelerdi. Eldeki mevcut kaynaklardan açıkça görülmektedir ki Amerikan Hükümeti, 1970'lere kadar psişik araştırmalar ve bunların istihbarat ve savaştaki muhtemel uygulamalarına fazla önem göstermemiştir. CIA, 50'lerin başlarında psişik araştırma programlarının bilgi toplama amacıyla kullanılması konusunu araştırdı, fakat bu, polisin zaman zaman bir cinayeti çözmek için psişiklerden yardım istemesi gibi münferit özel hadiselerle sınırlı kalmıştı.d) CIA, ARTHICOKE, BLUEBIRD ve MKULTRA 1 Arthur Lyons and Marcello Truzzi Phd., 'Blue Sense; Psychic Detectives and Crime' ('Mavi Duygu; Psişik Dedektifler ve Cinayet'), (Mysterious Press, New York 1991). kod isimleriyle meşhur zihin kontrol projeleri çerçevesinde ölülerden istihbarat almak amacıyla medyumların istihdam edilmesi için bütçenin küçük bir bölümünü tahsis etti.'2' 1960'ların başlarında psikoloji tekniklerinin harp sahasında kullanılması ve geliştirilmesinin araştırılması için Amerikan Araştırma Enstitüsü [AIR] görevlendirilmişti. AIR, bulgularını Aralık 1965'de psikolojik silahların geliştirilmesine uygulanabilecek Psikolojik Fenomenler adı altında yayınladı.'3' Raporlarda sesin, elektromanyetik frekansların ve lazerin kullanılabilme imkanları vurgulanıyordu. Bu tekniklerin bazıları, halihazırda "öldürücü olmayan silahlar" kavramı adı altında ciddi bir şekilde geliştiriliyor.'4) Sovyetler Birliği'ni, yine bir Sovyet uzmanı Leonid Vasiliev'in çalışması yayınlandıktan sonra ilk ziyaret eden Batılı araştırmacı Virginia Üniversitesi psikiyatri bölümünden doktor J. G. Pratt oldu.*5' Kendisi doktor Eduard Na-umour'un tertiplediği toplantıların havasının 1963-68 arasında nasıl değiştiğini tasvir etmişti. İlk ziyareti esnasında konferans, bilgi alışverişi için samimi bir ortam oluşturmuştu. Fakat 1968'deki ziyaretinde havadaki huzursuzluk kokusunu almıştı. 2 CIA, ESP hakkındaki kayıtları yazara açıkladı, 1987. Bu konuda ve ilgili alanlarda, Michael Rossman tarafından yazılmış (editör) John VVhite tarafından yayınlanmış, 'Psychic VVarfare: Fact or Fiction? adlı kitapta 'On Some Matters of Concern in Psychic Research' yayınlanmış, (The Acquarian Press, London J988), bilhassa şahsıma gösterilen belgelerle ilgili 84/5 sayfalara bakınız. 3 'Psychlogical Phenomena Applicable To The Development of Psychological VVe-apons' [Psikolojik Silahların geliştirilmesinde uygulanabilecek Psikolojik Fenomenler), Clifford P Hahn and Staff, American Institute of Research, Washington Office, December 1965; Silahlanmanın Geliştirilmesi Merkezi için hazırlanmıştır. Research and Technology Division, Air Force Systems Command, Eglin Air Force Base, Flori-da. 4 Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı'nın Teknik Destekleme Çalışma Grubu'ndan (TDÇG) 1995 Ağustosu'nda şahsıma gönderilen bilgilere göre, 1994 Ocak ayında 23 tanesi operasyonel, 5 tanesi TDÇG'de yürütülen, 10'u diğer bir birim tarafından yürütülen toplam 95 proje mevcut olup, 7 proje ikmal edilmiş, 4'ü ikmal edilmiş fakat canlı olmadığı anlaşıldığı için durdurulmuş, henüz operasyonel olmayan 42 aktif proje ve 4 yeni başlamış proje bulunuyordu. 5 Vasiliev hakkında, Anita Gregory tarafından yazılan ve VVhite'da yayınlanan (ed) op. cit.2'e bakınız. BEYİN KONTROLÜ PSİŞİK ARAŞTIRMALAR Toplantıdan önce Sovyetler'in resmi yayın organı Pravda, parapsikolojiye saldıran bir makale yayınlamıştı. Bilimadamlarının çoğu araştırma makalelerini sunmaktan vazgeçtiler. Batılı ziyaretçiler hazırlıksız konferanslar vermeleri için zorlandı. Bu ziyaretten sonra konferansı organize edenler, yeni toplantıları iptal ettiler ve gösterilecek filmlere izin verilmesi için batıya yaptıkları davetleri geri çektiler.*6) 197O'de demirperde gerisinde psişik keşiflerin yayınlanması, ABD'de zihin kontrolü çalışmalarına yönelik bir ilgi uyandırdı.*7) Bu yayınla birlikte, Amerika'nın Sesi radyosunun Sovyetler Birliği'nin zihin kontrolü çalışmaları hakkında yaptığı sürekli yayınlar havayı daha da gerginleştirdi.*8) 1973'de Moskova Bilimler Akademisi'nin önde gelen üç üyesi, Sovyet Pedogojik Bilimler Akademisi'nin resmi yayın organı olan Questions of Philosophy (Felsefenin Soruları) dergisinde 'Parapsikoloji Hayal mi, Gerçek mi?' başlıklı uzun bir makale yayınladılar. Makale parapsikolojiyi ve parapsikoloji araştırmalarını ağır bir dille eleştiriyordu. Bu çizgi değişikliği, yukarıda zikredilen 'demir perde gerisinde psişik keşifler' adlı eserinin yazarları ile temas sağlayan Sovyet parapsikolog Eduard Na-umour'un 1974 senesinde küçük bir suçtan dolayı iki yıl ağır iş cezasına mahkum edildiği ve bir psikiyatrik tedavi ünitesine gönderildiği zaman daha dajpelirgin olmuştu.*9) Resmi çizginin değişmesi, sadece Batılı araştırmacıların Sovyet çalışmalarına Arşivimde ClA'nın kamuya açtığı, 15 Mart 1963 tarihli, 'SSCB'ne Kaynak için Teklif Edilen Ziyaret' (Proposed Visit of Source to USSR) başlıklı muhtıra mevcut. Bu muhtıranın 3. maddesi şöyle diyor: 'Biz özellikle, EPS alanı ile ilgili olarak Rusya'nın toplayabildiği bütün bilgi ve dokümanlarla ilgileniyorduk.' Kaynağın adı çıkarılmış olmakla birlikte, onun Pratt olduğuna inanıyordum. Ostrander ve L. Schroeder, 'Demir Perde Gerisindeki Psişik Keşifler' (Psychic Disco-veries Behind the Iron Curten), Prentice-Hall, New Jersey, 1970. Anita Gregory, Introduction to Leonid Vasiliev's 'Experiments in Distant Influence' (Leonid Vasiliev'in 'Uzaktan Etkilemedeki Deneyleri'ne Giriş), (E. P. Dutton, New York, 1974), s.54. Michael Rossman, op. cit. 2, sh.117. n ulaşmalarını engellemekten ibaret olmayıp, aynı zamanda ABD'yi Sovyetler Birliği'nde bu tür çalışmaların yapılmadığına ikna etmeyi hedefliyordu.*10) Fakat 1970'e gelindiğinde, Amerikan İstihbaratı, Sovyetler'in parapsikoloji araştırmaları ile ciddi şekilde ilgilenmeye başlamıştı. Amerikan istihbarat teşkilatı 1971'de soğuk savaştaki düşmanının çalışmalarını incelemeden önce, CIA, ilgili araştırmaları yapmış bulunuyordu. CIA, Sovyetler'in psişik araştırmalar için yılda 60 milyon ruble harcadığını ortaya çıkardı.*11) (Sovyetler araştırmalarını tasvir için birçok neologism, psikot-ronics kullandı.) 1975'e gelindiğinde bu yekûn 300 milyon rubleye yükselmişti ki, bu da, ihtilaflı bir konuda araştırma yapmak için harcanacak önemsiz bir meblağ değildi.*12' ClA'nın dikkatini çeken Sovyet araştırmalarından daha çok, pratikteki uygulamalarıydı. Herhangi bir bilgi sızmasını önleyen sıkı Sovyet güvenlik kontrolü, bu alanda bazı ciddi gelişmeler kaydedildiğini açık seçik ortaya koyuyordu. CIA analizcileri bir ikilemle karşı karşıya kalmışlardı. KGB ve GRU'nun (Sovyet Askeri İstihbaratı) her ikisinin de ABD'de spekülatif ve en iyisinden ihtilaflı olduğu düşünülen konuları araştırdıklarını Milli Güvenlik Konsülü'nün ana bilim danışmanları izah ederken CIA rahatsızlık duyuyordu. Diğer taraftan 10 Yakında serbest bırakılmış olan, Birleşik Devletler Donanma istihbarat Dairesi'nden gönderilen başlıksız bir belgeye göre, Birleşik Devletler, dikkate değer birçok psişik araştırma laboratuvarının kapanışı ile sonuçlanan resmi Sovyet Çizgisine rağmen, Sovyetler'in araştırmalarına devam ettiğini biliyordu. Ağustos 1995'de Donanma istihbarat Dairesi Tarafından şahsıma açılan kayıtlar. 11 Sözgelimi, New York Maimonides Hastahanesi'ndeki araştırma. Bu, Ingo Svvann, 6 Aralık 1995- internet, 'Uzaktan Görüşe Yakından Bir Bakış'da tartışılmıştır. ClA'nin umuma duyurusunun neticelerinde, Swann, InterNet hakkında birkaç makale yayınlamıştır. Swann'ın hikayeleri resmi çizgiye uygun olarak dikkatle seçilmiştir. Svvann hakkında daha fazla bilgi için, (Simon ve Schuster, New York, 1993) deki 'Nostrada-mus Faktörünüz' isimli kitabına bakınız (Your Nostradmus Factor). 12 'A Close-up Look at Remote Vievving', (UG'e Yakından Bir Bakış), Ingo Svvann, 6 Aralık 1995- Internet. BEYİN KONTROL tıpkı Sputnik'de olduğu gibi, Sovyetler'in psikotronik yarışını da kazanma ihtimalinden korkuyorlardı.'13' Nihayet bir çözüm buldular. "Psişik harp işleri boşluğu" deyi-, mini uydurarak, Milli Güvenlik Konseyi'ni (NSC) bu konuda) çalışmaya ikna ettiler. O zamana kadar Birleşik Devletler (BD) istihbarat teşkilatı psikotronikin uygulanabilir olduğunun ve psişik bir tecavüz ihtimalinin ülkenin güvenliğini tehdit ettiğinin farkına varmıştı. Kongrenin onayı ile bu yeni tehdidin tabiatına yönelik araştırmalar başladı.'14) CIA bu konuda çift yönlü bir yöntem takip etti. Sürekli ola-rak bu konuda yeterli bilgi olmadığını iddia ederek, psişik araştırmaları önemsiz göstermişler, fakat gizli olarak onaltı yıllık bir zaman dilimi içerisinde psişik çalışmalar için 20 milyon doların üstünde para harcamışlardı.'15' Birleşik Devletler'in faaliyetlerinin farkında olan Sovyetler de benzer şekilde davranıyorlardı. Onlar da açık açık psişik araştırmaların değerini inkar etmiş, araştırmacıların bir kısmını, özellikle de batılı meslektaşları ile bilgi alışverişinde bulunanları hapse atarak, psişik araştırmalar yapan enstitüleri kapatmışlardı. Sovyetler'in kozmonot eğitiminde telepatik yöntemler kullanması daha başından CIA'nm dikkatini çekmişti. Bu yöndeki girişimler 1967 Mart'mda kodlanmış bir telepati mesajının, 13 Savunma istihbarat Ajansı'nın (Defence Intelligence Agency- DIA) Mayıs 1992 tarihli dokümanı, Gizli/NOFORN olarak tasnif edilmiş, Birleşik Devletler istihbarat camiasının psişik araştırmalar hakkındaki mevcut korkularını yansıtmaktadır: 'Photog-raphy ve Çinlilerin PS (parapsikoloji-Yazar) çalışmaları hakkında mevcut açık kaynak literatürü. Derleme çalışmaları DİA'nın elindekilerin güncelleştirilmesi ve bu alandaki 5-10 yıllık istihbarat boşluğunun kapatılması'. 14 Clairborne Pell [DEMOKRAT Parti-Rhode IslandJ ve Robert C. Byrd [Demokrat Par-ti-VVest VirginiaJ, programı destekleyen yarım düzine senatörden biriydi. Programın akışı sırasında, C.Rİchard D'Amoto, Senatör Byrd'ün maiyet üyesi ve DİA'nın UC programını öldürmede birkaç defa başarıyla kullanılan bir istihbarat uzmanı. 15 ingiliz gazeteleri çeşitli rakamlar verdiler. 3 Aralık 1995 tarihli The Sunday Times, 12 milyon dolar rakamını ve 30 Eylül 1995 tarihli Guardian Gazetesi 11 milyon dolar rakamını yazıyordu. PSİŞİK ARAŞTIRMALAR Moskova'dan Leningrad'a gönderilmesiyle (ışınlanarak) başlamıştı.( ı6> Dört yıl sonra Edgar Mitchell de Apollo 14 ile uçarken benzer bir denemeyi gerçekleştirdi. Mitchell'in deneyi, 1970'de Brooklyn'de Maimonides Hastahanesi'nde başlayan, CIA destekli dört yıllık bir çalışmanın bulgularına dayanıyordu. Sözü geçen çalışmalar arasında, Maimonides Tıp Merkezi Rüya Laboratuvarı'nın yaptığı uykuda telepati çalışması da vardı. Çalışmalar uyanık durumda bulunan bir kişiden rüya gören birisine telepati yoluyla iletilen kavram ve imajlarla rüyaların dışardan etkilenebileceğini ortaya koyuyordu. Sovyetler de benzer doğrultuda çalışıyorduk17) 1970'de Maimonides yöneticileri Stanley Kripper ve Mon-tague Ulman, hayret verici olumlu sonuçlar veren bu tip kontrollü çalışmalar yapmışlardı.'18' Ardından gelen 15 çalışma da benzer sonuçlar vermişti. Maimonides'in bulguları CIA'nm Sovyetler Birliği'nin yaptığı araştırmalar hakkında topladığı istihbaratla çakıştıkça, yöntemin askeri uygulamaları ve içerdiği anlam daha da önem kazandı. Daha önce de olduğu gibi CIA, mali desteğini, MCDONNELL Uzay Vakfı kimliğinin ardına gizledi.'19' Konuyla ilgilenen hava uzay mühendisi Jack Houck, McDonnell'in deneylerdeki irtibatını kuran adamdı. Mali desteğin diğer yarısını, Milli Sağlık Enstitüsü sağlamıştı. CIA'nm gizli desteği 1982'ye kadar sürdü. Rüya çalışmalarına katılan psişik Shaum Robbins, çok iyi sonuçlar elde etti ve bundan kısa bir müddet sonra Deniz İstih16 'Yeni Biyofizik Bilgi iletim Mekanizması' (Novel Biophysical Information Transfer Mechanizm -NBIT), Nihai Rapor, 14 Ocak 1975. CIA tarafından yazara açılan arşivler. 17 Ronald M. McRae, 'Zihin Savaşları' [Mind VVars], (St. Martin Press, New York, 1984), Sh.3. 18 Stanley Krippner, 'insan Kullanımları; Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da Zihin Explorations', (Doubleday, New York, 1981), Sh.161-2. 19 McRae, op. cit. 1 7, sh. 56. McDonnell Hava-Uzay Vakfı, McDonnell Douglass Şir-keti'nden James McDonnell tarafından kurulmuştu. McRae çalışmasındaki CIA taşıyıcısının ismini belirtmiyor. BEYİN KONTROLÜ barat Dairesi (ON) kendisiyle temas kurdu. Birleşik Devletler Donanması, Robbins'in psişik kabiliyetlerini Sovyet deniz hedefleri üzerinde denemek istiyordu.*20* Robbins'e gemilerin resimleri gösterildi ve ardından yerlerini ve istikametlerini tahmin etmesini istediler. Parapsikoloji birliğinin Virginia Charlottes Ville'de yapılan 1973 kongresi, Sovyet araştırmalarının incelenmeye ve takip edilmeye değer olduğunu gösteren deliller ortaya koydu. Rusya'dan dönen iki Amerikan araştırmacısı Pratt ve Keil, Sovyet-ler'in ünlü psişiği Kulagina hakkındaki bulgularını rapor halinde sundular.*21) Brooklyn Maimonides Toplum Zihin Sağlığı Merkezi Direktörü Montagu Ulman da, Kulagina hakkında bir tebliğ sundu. Charles Honorton, Maimonides'de yaptığı psiko-kinetik çalışmaların soruçlarmı anlattı.*22) Stanford Araştırma Enstitüsü'nde de (SAE) aynı yöndeki araştırmalar devam etmekteydi. Enstitü bu çalışmalarında ve deneylerinde tam uyanık denekler kullandı. Fakat, uygulanan prosedür Maimonides'inkinin neredeyse aynı idi. SAE, Donanma ve CIA tarafından desteklenmişti. (NASA da sonradan sınırlı da olsa dahil oldu.) *2^ Maimonides'de Parapsikoloji Bölümü araştırmacısı ve SAE danışmanı olan Edwin C. May ile SAE'den doktorlar Puthoff ve Targ, ortak çalışmalar yapıyorlardı.*24) SAE de Sovyet araştırma çizgisini takip etti ve deneyleri kopyaladı. Bir gönderici, hızla yanıp sönen bir ışığa maruz tutulduğunda alıcının EEG'sinde göndericinin telepatik etkisi ile 20 a.e. s. 2. Birleşik Devletler Donanması bu çalışmada 34 psişik kullanmıştı. 21 J. Gaither Pratt, 'Günümüzde ESP Araştırmaları', (Scarecrovv Press, NY 1973) Sri S5-83. 22 Richard Broughton, 'Parapsikoloji; İhtilaflı Bilim', (Parapsychology; The Controrver-sial Science), Ballatine Books, Nevv York, 1991), s.102, 105 ve 106. 23 NAS7-100'de 953653 numaralı Kontrat, SAE Projesi: 2613. İnsan/Makina iletişimini artıran tekniklerin geliştirilmesi.' 1973 de, California Teknoloji Enstitüsü'nün (CALTECH) bağımsız bir bölümü olan Jet Patlama Laboratuvarında başlayan, NASA-SAE çalışması. 24 Broughton op. cit. 22, s.40 ve 322. PSİŞİK ARAŞTIRMALAR _EE9 meydana gelen etkileşimler olduğunu gösteren Nikolaiev ve Kamenski'nin çalışması buna örnek gösterilebilir.*25' SAE telepati çalışmalarını Uzaktan Görme (UG) (remote vi-ewing) diye adlandırdı. Bu terim ilk defa 8 Aralık 1971'de bir toplantıda Nevv York'lu homoseksüel bir artist, Ingo Swann ve Dr. Janet Mitchell, Dr. Karlis Osis ve Nevv York Psişik Araştırmalar Derneği'nden (ASPR) Dr. Gertrude Schmeidler tarafından kullanılmıştı.*26) ASPR yaptıkları on bedendışı sezgi hali deneyinde, bulundukları mahalde gizlenmiş nesnelerin yerini durugö-rü sezgisi kullanarak tespit etmeyi denediler ve başardılar da. ASPR, sonradan bu deneyleri uzaktaki hedeflerin tespit edilmesine yönelik genişletmeye karar verdi. Swann'ın teklifi üzerine Dr. Janet Mitchell, bir Amerikan şehri söyledi. Swann oradaki hava şartlarını tahmin etmeyi denedi. Dr. Michell, Svvann'm başarılı olup olmadığını anlamak için Bölge Meteoroloji Bürosu'na telefon etti. Ingo Swann'ın 1971'deki deneyleri daha önce Fransız araştırmacı Rene Warcolier (1881-1962) tarafından 1920'lerde Paris ve Nevv York arasında yaptığı uzun mesafe deneylerine *27> ve bir İngiliz araştırmacı J. Hittinger tarafından yapılan önceki deneylere dayanıyordu.*28) Svvann sonradan uzaktan görüş (remote viewing) ve uzaktan hissetme (remote sensing) deyimlerinden ikincisinin daha isabetli olduğunu iddia ettiyse de, doktorlar Osis ve Schmeidler uzaktan görüşü tercih ettiler.*29) 25 Ostrander ve Shroeder, op.cit. 7, sh. 29. 26 'SCANATE Projesinin Çıkışı (emergence); Uzaktan Görüş Deneyine Layık ilk Casusluk - 1973 Yazı, Ingo Svvann, 29 Aralık 1995, InterNet. 27 Bkz.: Rene VVarcollier, Zihin Zihine, (Creative Age Press, NY, 1946). 28 Bkz.: J.Hittinger, 'Exploring the Ultra-Perceptive Faculty', (idrak ötesi kabiliyetin keşfi), (Rider & Co., London,1941). 29 Ingo Svvann'ın 'Dreamland' transcribed Organization hakkındaki mülakatı: VVİscon-sin Üniversitesi, 12 Aralık 1996. Russel Targ'da Sovyet Denizaltısı hakkında UG çalışması yapıldığını, fakat sonucun, ilgili programın gizliliği sebebiyle, kendilerine hiç bildirilmediğini doğrulamıştı. (Targ'la 23 Nisan 1996'da yapılan telefon konuşması.) Svvann bu deneyleri bir kademe daha ileri götürdü. Manhat-tan'da deney noktasından uzak bir mevkiye bir işaretçi yerleştirilmişti. İşaretçi ASPR mevkiinde bulunan Swann'm bilmediği yerlerde önceden kararlaştırılan zamanlarda notlar aldı.'30) Svvann, o esnada dikkatini işaretçiye odaklayarak bulunduğu yeri tarif etmeye çalıştı. Bu deneylerinden ilki 22 Şubat 1972'de gerçekleşti.*31^ Dr. Janet Mitchell "Beden Dışı Tecrübeler" (Out of Body Experiences) adlı kitabında bir şahsın şuurunu, kısmen bedeninin uzağmdaki bir bölgede odaklayıp odaklayamayacağmı tespit etmek için uygulandığını öne sürüyordu.*32) Mitchell bu deneylerde hedeflerin telepati, duru-görü, altıncı his veya hile yoluyla algılandığına inanıyordu. Ingo Svvann, bunların normal algılama alanı dışında faaliyet gösteren bir çeşit duyu ile hissedildiğini öne sürüyordu.'33) Svvann konuyu şöyle açıyordu. Bio-insanın 5 fiziksel duyunun sınırları dışındaki enformasyonu organize etmek için ilave algılayıcılara sahip olup olmadığından bahsediyoruz. Bio-insan, bunu biyologlar ve nörologlar tarafından teşhis edilmiş bulu-nan farklı tipte en az 17 tane farklı duyunun yardımı ile yapı-yor. (34) SAE'de uzaktan görüş testlerinde bir göndericiden gelen izlenimleri kaydeden bir alıcı bulunuyordu. Bu, bir farkla Maimonides deneylerine benzerlik gösteriyordu. SAE deneylerinde alıcı uyanık idi.*35' 30 Benzer bir deney de Paul McKenna'nın 19 Şubat 1996 daki 'Normalötesi' televizyon gösterisinde yapılmıştı. Eski bir Ordu istihbarat Subayı olan Joseph McMoneag-le uzaktan görücüydü. 31 Ingo Svvann'ın 'Dreamland' transcribed Organization hakkındaki mülakatı (sic; Svvann'ın kopyası), VVİsconsin Üniversitesi, 12 Aralık 1996. 32 Janet Mitchell, (McFarland, New York, 1981). 33 Svvann, op.cit. 22. 34 'Bir Sidhis Olarak Uzaktan Görüş', Ingo Svvann, 10 Ocak 1996, InteNet. Bkz.: Ro-bert Rivlin ve Karen Cravelle, 'insan Algılamasının Genişleyen Dünyası' (Simon and Schustur, New York, 1984). 35 DIA, bu metodu Hedef Fenomenolojisi olarak adlandırmıştır. PSİŞİK ARAŞTIRMALAR Hilenin önüne geçilmesi için hedefler rastgele seçilmişti ve menziller, gönderici ve grup, hedef sahaya doğru yola çıktıktan sonra gönderici tarafından mühürlenmiş bir zarftan çıkarılıyordu. Alıcı, yani uzak görücü, kendi aldığı etkileri kaydederken verici hedef alanda önceden belirlenmiş bir süre kalıyordu. CIA'nm SAE çalışmalarını finanse etmesini organize eden kişi Harold Chipman'dı. Birleşik Devletler Donanması'nın SAE'ndeki proje yöneticisi ise James Foote'du.*36) Dönemin diğer bir önemli ismi Andrja Puharich idi. Yugoslav bir anababadan, 1918'de Chicago'da dünyaya gelmiş, fizik doktorası yapmış bir doktordu. Askeriyeyle bağlantısı Mariland Fort Detrick'deki Ordu Kimyasal ve Biyoloji Harp Merkezi'nde çalıştığı 1950'lere kadar uzanıyordu. 1952'de Amerikan Savunma Bakanlığı'na (Pentagon) 'Duyudışı Algılamanın Psikolojik Savaşta Kullanılma İmkanının Değerlendirilmesi' başlıklı bir makale sundu. 1953'de Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri araştırmacılarına, telepatiyi arttırma ve azaltma yöntemleri Birleşik Devletler Askeri Kimya Merkezi'nde de 'Duyu Dışı Algılamanın Biyolojik Temelleri' konusunda ders verdi. Sovyet deneylerinin izlenmesi etüdlerinde çalıştı; 1962'de 1950'lerde gerçekleştirilen programlardaki gözlemlerine dayanan etüdlerinin bir dökümünü yayınladı.(37> Psi için hipnotik imkanları ve biyolojik açıklamaları detaylarıyla tanımladı. Araştırmada kullanılan ilaçların etkilerinin altını çizdi. Bunlar, CIA'nm o dönemdeki zihin kontrol programlarındaki bulguları ile uyum gösteriyordu. <38) 36 Chipman, Vietnam'da, Karma Çalışmaların Ayrılması diye adlandırılan Nha Trang Dairesi'nde işlemler Şefi'ydi. Daha önce Moskova, Berlin ve Miami'de sonra da Su-matra [Endonezya], Kore, Filipinler ve Laos da hizmet verdi. Chipman bir CIA memuru olarak, Daniel Brandt'ın NameBase'inde dört kez anılmaktadır. Özel kaynaklardan Foote hakkında bilgi. 37 A. Puharich, 'Telepati Ötesi', (Doubleday, Garden City, New York, 1959). 38 A. Puharich, 'Kutsal Mantar', (Doubleday, Garden City, New York, 1959). EESL BEYİN KONTROLÜ Puharich'in parapsikolojiye derin bir ilgisi vardı. 1956'da Hollandalı psişik Peter Horkus'u polisin cinayetleri çözmesinde yardımcı olmak üzere ABD'ye getirdi.*39) Amerikalı astronot Edgar Michell'in yardımı ile de 1972'de Uri Geller'i SAE'deki yetkililerle tanıştırdı. Kısmen önceki araştırmaları CIA'nın zihin kontrol çalışmaları ile aynı çizgide olduğu için, kısmen de psişik araştırma deneylerine Uri Geller'in katılımı dolayısı ile CIA, Puharich'e kariyeri boyunca yakın ilgi gösterdi. Mossad, SAE'ne Geller'in yetenekleri hakkında bir istihbarat raporu sundu.*40) SAE'nde en dikkat çeken isimler İngo Swann, Patrick Price ve Uri Gel-ler; önemli projeler ise SCANATE (CIA-NSA); ve daha sonra detaylarıyla işleyeceğimiz Grill Flame [DIA] idi.<41) Tek bir işaret kullanan ASPR deneyleri, hiçbir casusluk ve uzaktan görüş programı açısından uygun değildi. Zira, hedefalana bir ajanın yerleştirilmesi gerekiyordu ki, bu da operasyon açısından mümkün değildi. Uzaktaki hedefin adının bildirilmesi görücünün haddinden fazla ipucu almasına sebep olurdu. Swann bu sorunun üstesinden nasıl gelineceği konusunda Silikon Vadisi'nde SAE çevreleri dışındaki birçok bilim adamı ile görüştü. Nihayet, Jacques Vallere bir çözüm buldu. Swann'ın odak olarak bir adres kullanmasını teklif etti. Swann, daha sonra bu öneriyi harita koordinatlarını -enlem ve boylam- tesbit ederek geliştirdi. Bu da SCANATE projesinin doğmasına yol açtı. SCANATE [SCANing by Co-ordinATE] 29 Mayıs 1973'de başladı ve 1975'de tamamlandı. Bu proje, askeri yetkililere ve 39 Truzzi ve Lyons, op. cit. 1, sh.114. 40 Uri Celler ve Cuy Lyon Playfair, 'Celler Tesiri', (Crafton, Londra, 1988), sh. 244. 41 1984'de köşe yazarı Jack Anderson, Grill Flame kodadlı CIA projesi hakkında bir dizi makale yayınladı. 'Bu makale daha sonra Sovyet Kazakistanı'nda, Semipala-tinsk'deki çok hassas bir nükleer test alanı hakkındaki, uydu ile doğrulanan bilgiler sağlıyor ve Afrika'da bir Sovyet TU-95 'Backfire' bombardıman uçağının düştüğü mevkiye yönlendiriyordu.' Geller ve Lyon Playfair, op.cit. 40, sh. 342. Bu bilginin doğruluğu sonradan casus uydular vasıtası ile araştırılmıştır. PSİŞİK ARAŞTIRMALAR istihbarat şeflerine ürpertici bir ufuk açıyordu. Ingo Swann koordinatları verilen bir mevkiyi uzaktan görmeye yönelik ilk denemesinde şaşırtıcı sonuçlar almıştı. Güney Hint Okyanusu'n-da Fransızlar tarafından idare edilen Küçük Kerguelen Ada-sı'nın özelliklerini, binaların ve Fransız Sovyet ortak meteorolojik araştırma tesisinin yerleri de dahil olmak üzere tasvir etmişti. Hatta, adanın oldukça iyi haritasını bile çizmişti. Swann daha sonra doğu sahillerindeki şüpheci bir meslekda-şm verdiği koordinatları kullanarak bir çeşit askeri tesis olduğunu hissettiği bir yeri çizerek tasvir etti. Haftalarca sonra doğu sahilindeki meslekdaş, Swann'm tasvirlerinin bütün ayrıntılarıyla doğru olduğunu kabul etti.<4Z) Svvann şu açıklamayı yapmıştı: "Bu hadise benim Kerguelen'in binaları ve diğer insan-eseri özellikleri ihtiva eden haritasını görmemden neredeyse 6 sene önce idi. Bazılarını atlamıştım. Fakat bana büyük binaların portakal ren' gi olduğu ve yerleri zaman zaman değiştirilen birçok ek tesis bulun* duğu söylenmişti." Kerguelen deneyi tasnif edilmemişti ve yaklaşık bir hafta sonra istihbarat camiası detayları sızdırdı. Pat Price da bir bölgenin aynı şekilde detaylı tasvirini yaptı. Harold Puthoff çok özel bir uzaktan görüş deneyinde Price'a hedef olmak üzere birtakım harita koordinatları verdi. Koordinatlar Washington DC'nin yaklaşık 135 mil güney batısında olan bir alanı tarif ediyordu. Price'ın cevabı Puthoff 'u şaşırttı. Price uzaktan görüş turunun 5 sayfa süren yorumunda bölgenin 1500 feet üstünden başladı ve binalar ve yeraltı depolama alanları kompleksini boydan boya taradı. Rapor, muhabereyi ve Ordu İşaret Birliği personeli tarafında kullanılan bilgisayar ekipmanını, binada bulunan masalardaki isimleri ve hatta odalardan birinde kilitli bir hücrede bulunan dosyalardaki etiketleri bile tasvir ediyordu.'43^ Kendisi Flytrap, Minerva, Operation Pool gibi 42 Russel Targ ve Harold E. Puthoff, 'Zihnin Ereği: Bilim adamları Psişik Kabiliyeti inceliyorlar', (Delacorte, New York, 1977) s. 52. 43 John L. VVİlhelm, 'Psişik Casusluk' 'Washington Post' (Pazar Dergisi) 7 Ağustos 1977. BEYİN KONTROLÜ PSİŞİK ARAŞTIRMALAR kodlanmış kelimeleri ve Cue ball, 14 Ball, 4 Ball, 8 Ball Rackup gibi dosya etiketlerini aynen tanımlamıştı. Bölgenin adını -Haystack- ve oraya yerleştirilmiş bulunan personelin (Col. R. J. Hamilton, Majör General George R. Nash ve Majör John C. Calhoun'un) isimlerini de verdi. Orada bulunan bir güvenlik görevlisi "Allah'ın cezası, artık hiç güvenlik kalmadı" diye söyleniyordu. CIA'nın ikinci sene nihai raporu, Pat Price ve Ingo Swann'ın CIA tarafından desteklenen koordinatlandırılmış uzaktan görüş çalışmalarıyla ilgili derinlemesine bilgi veriyordu: "Uzaktan görüş olgusunu uzak mesafe kontrolüne tabi tutmak için denek ve deneyciler tarafından ihtiyaç duyulan bilinmeyen bir sahanın coğrafi koordinatlarına yönelik talep, CIA'nın bu sahadaki tehdit analizlerinden sorumlu grup olan OSI [Office of Scientific Intelligence-Bilimsel İstihbarat OfisiJ'ne gönderildi. SAE personeli buna karşılık olarak bundan böyle West Virginia Site olarak anılacak olan birtakım koordinatlar aldı. Deneyciler, hem deneycilerin hem deneklerin kör olduğu, çifte-kör esasına dayanan uzaktan-görüş deneylerini gerçekleştirdiler. Deneyin gayesi uzaktan görüş tekniğini, gerçeğe yakın operasyonel bir ortamda sınamaktı. Sahada hareket noktası olarak iki hassas tesis seçilmişti. Deneğin biri binanın civarındaki arazinin detaylı bir haritasını çizdi, diğeri de, daha önceden sponsor firmalar (CIA gibi) tarafından doğrulanan özel kodlar gibi veriler dahil olmak üzere binanın içi hakkında bilgi sağladı. (44> Price'm tanımladığı hedefin, Sovyet uzay araçlarını dinleyen bir uydu istasyonu olduğu anlaşıldı. Kod kelimeler de ilgili operasyonlara işaret ediyordu. Testleri izleyen CIA'nın araştırma ve geliştirme biriminden fizyolojist bir bilim adamı, dünyanın her yerinde psişik olarak dolaşabilen, meydana çıkmamış 44 CIA tarafından seçilen 'Koordinatların ilk Kez Uzaktan Görülüşü', Ingo Swann, tarihsiz - InterNet; ve 'Kategori I: Uzun Mesafe Uzaktan Görüşü', sh.4, gizli olarak sınıflandırılmış. sırları keşfedebilen "A" sınıfı bir ajana sahip olduklarını düşünüyordu. <45> CIA'nın yeni biyofiziksel enformasyon üretme mekanizması hakkındaki somut çalışması, 14 Ocak 1975 tarihinde yayınlandı. Şu sonuca varıldı: Rusya ikinci mantıksal adımı şimdi atabilir. (5 yıl önce teklif edilen deneyleri yapmak için) Yani bu esas iletişim taşıyıcıları keşfedildikten sonra bazı kabiliyetli ve eğitilmiş şahıslardaki Yeni Biyofiziksel Enformasyon İletim Mekanizmasının (NBIT) kuvvetlendirilmesi, genişletilmesi veya desteklenmesinin gerçekleştirilmesi. DIA'nın izleme raporları bunu teyit etmekte ve şu uyarıyı yapmaktaydı. "Sovyet ve Çeklerin psikotronik silahları mükemmelleştirmeleri, düşmanlarının askeri, elçilik ve güvenlik fonksiyonlarına şiddetli bir tehdit yöneltmekte. Çıkarılan enerji sessiz ve elektronik cihazlarla izlenmesi güç. Sovyetler etkin biyolojik enerji algılayıcıları geliştirdiklerini ve gerekli enerji kaynağının sadece insan operatörden ibaret olduğunu iddia ediyor." (4fi) Dolayısı ile uzaktan görüş çalışmasına devam ediyorlar. Pat Price'dan çeşitli vesilelerle Deniz İstihbarat Dairesi'ne (ONI) ve Milli Güvenlik Ajansı'na hizmet etmesi istendi.*47^ Ingo Swann, SCANATE projesinde başarılı olduktan sonra birkaç yıl boyunca ordudan ve istihbarattan psişik kabiliyeti olan kişileri psişik casus olarak eğitti.^8) Hatrîı, Tümgeneral 45 a.e. 46 'Elektromanyetik Radyasyonun Biyolojik Etkileri (Radyo dalgaları ve kısa dalga)-Av-rasya Komünist Ülkeleri', Savunma istihbarat Ajansı, Ekim 1976. Yakında bulunmuş böyle bir cihaz Elipton olarak adlandırılmıştır. Bu cihaz hakkında Profesör Vlail Kaz-nacheyev şunları söylüyor: 'Elipton'un alıcıları göz ve kulaklara tesir eder. Görüntüleri ve sesleri, uzaya, kozmik regülatörlere doğru ileterek bio-akımlara dönüştürür. Bu sinyaller, hassas alıcı ve dekoderlere odaklanarak askeri, bilimsel veya politik istihbarat toplamada kullanılabilir. Hedef [bir insan], bir kere bir istihbarat toplama sistemine veya silahın herhangi bir başka safhasına dahil edilince, onun kölesi olur. Bu onu, intihar dahil, her emri icraya hazır olma haline sevk eder. Elipton'un işte böyle bir gücü vardır.' 47 Gizli kaynaklar. 48 ilgili fertler ve onların bu alanda hizmet süreleri şöyle: Lyn Buchanan, 1983-92, Sgt. Mel Riley, 1978-90, Ingo Swann, 1972-89, Majör Edvvard Dames, 1984-89. BEYİN KONTROLÜ Thompson (1977-91 arasında personel şef yardımcısı) Jack Ve-rona (DIA) ve Tümgeneral Albert Stubblebine gibi yüksek rütbeli subaylar bile kobayları uzaktan izliyorlardı.'49' SAE uzaktan görücüleri en kıdemli fizikçiler tarafından incelendi. Ingo Swann ve Uri Geller, biomanyetizmanın ölçümü için esas teşkil eden Josephson kavşağını ilk geliştiren Nobel adayı Brian Josephson'u şaşırttı. İkisi de grafik kayıt cihazının iğnesini o derecede saptırdılar ki Josephson, Evan Harris Wal-ker'm da dediği gibi fiziğin gizli değişkenleri ve evrensel zekayı hesaba katan yeni bir paradigma adapte etmeye ihtiyaç olduğunu ileri sürdü.'50' Evan Harris Walker 1970'lerin başında psişik fenomenini kuantum mekaniği çerçevesine dahil etmeye çalıştı. Walker'in teorisi şuurluluk hali ile kuantum teorisinin gizli değişkenleri arasında bağlantı kuruyordu. Çalışmalarında, materyal objelerin psişik deformasyonundan, özellikle de SAE'de Ingo Swann ile yapılan manyetometre testlerinden bahsetti. Ingo Swann tarafından SAE manyetometreleri üzerinde erişilen psikokinezi (Metal eğen etkilerin teorik hesap değerleri) ile uyum gösterdiğini ifade etti. Psi ve kuantum mekaniği arasındaki ilişkileri kuran pekçok yeni deneyin sorumlusu olan fizikçi Helmut Schmidt, kuantum mekaniği esaslarına dayanan bir psi fonksiyon teorisi geliştirdi.'51' Geller'i meslekdaşı Henry Mangenan ve O. Costa Beanre-gand gibi, şahsen inceleyen bir diğer meşhur fizikçi, David 49 Binbaşı Edvvard Dames ile yapılan telefon görüşmesi ve ONI kaynaklan. Jack Vero-na 1 Ekim 1995 Pazar günkü The Independent'de yayınlanan mektubunda UC deneylerine atıfta bulundu. 50 McRae, op. cit. 17, s. 78-79 ve BBC Dünya Servisi radyo programı 'Açıklamasız'da Brian Josephson'ın 5 Mayıs 1987 tarihli konuşması. 51 Evan H. VValker, 'Kuantum Mekaniğinde Ölçmeye Yeniden Bakış'a bakınız; Phi-lip'in 'Psi'nin Kuantum Mekaniksel Teorisinin Tenkidi', Journal of the American So-ciety for Psychical Research, 1987, No.81, s. 333-369; ve Helmut Schmidt, 'Psiko-kinezi'nin Garip Özellikleri', Journal of Scientific Exploration, 1987, No. 1, s. 103-118 ve 'Durum Vektörünün Çöküşü ve PK Etkileri' Foundations of Physics, no.12 (1982) s. 565-581. PSİŞİK ARAŞTIRMALAR Bohm, kuantum fiziğinde psi fenomenini dışlayan bir şeyin olmadığını sürekli tekrarlamıştır. Beanregand, kuantum fiziğinin belli aksiyonlarının görsel olarak psi fenomenlerinin mevcudiyetini gerektirdiği fikrini benimsemektedir.*52) Nobel ödüllü Eugine Wigner ve Prof. John Taylor (Londra, Kings College'den), Geller'in etkilerinin kalp, beyin ve kaslar tarafından üretilen alçak frekanslı elektromanyetik radyasyondan kaynaklandığını öne sürüyorlardı. Bu Batı'nın Sovyet psi etüdlerine yakınlaştığını gösteriyordu.'53' Literatür, Amerikan ordusunun bu deneyler esnasında, psişik güvenliğe dönük kaygılardan dolayı hem kongreyi hem de medyayı yanılttığına işaret etmektedir. Bu kaygı, California Lawrence Livermone Laboratuvan'nm güvenlik memuru Ron Robertson tarafından dile getirilmişti. Psişik gelişmeleri görevli olarak izleyen Robertson, kabiliyetli bir psişiğin psikokinetik zihin gücü ile bir harp başlığını ateşleyebileceğinden veya işlemez hale getirebileceğinden ciddi surette endişe ediyordu. "Tek gereken bir foot mesafede bir ounce'ın sekizde birini dörtte bir inch hareket ettirmeye muktedir olmaktır." şeklinde uyarıda bulunu-yordu.'54' Kongre'nin Savunma Bakanlığı'na psişik programları kendisinin finanse etmesi yönündeki Pentagon ileri Araştırma Proje Ajansı (İAPA) testlere devam edilip edilmemesi gerektiğini belirlemek üzere 1972'de SAE'de Geller'i değerlendirmeye 52 O. Osta de Beauregard, 'Kuantum Paradoksları ve Aristo'nun Çifte Enformasyon Kavramı', Laura Öteri (ed.), Kuantum Fiziği ve Parapsikoloji, (New York Parapsiko-loji Vakfı, 1975), s. 91-102. Broughton op. cit. 22, s. 75. 53 M. Carlyn, 'Myers-Briggs Tip Göstergenin Tahmini Assessment', Journal of Persona-lityAssessment, 1977, No. 41, Sh. 461-473. Taylor plastik bir kaba küçük bir Lityum Florür kristali yerleştirdi. Geller elini bu kabın birkaç cm yukarısında tuttu. On saniye içerisinde bu kristal birkaç parçaya ayrıldı. Taylor, deney esnasında kap ile Geller'in eli arasında daima bir boşluk bulunduğunu gözlediğini, bu sebeple de Geller'in kristale dokunmasına hiç imkan olmadığını ifade ediyor. O zamandan beri şiddetli baskı altında olduğunda olsa gerek, sürekli gördüklerini yalanlama yolunu seçiyor. 54 VVİlhelm op. cit. 43. BEYİN KONTROLÜ karar verdi.*55' Pentagon'un bu kararı Geller'in Kasım ve Aralık 1972'de SAE'de dünyanın önde gelen fizikçi ve psikologları ile dört başarılı deney haftası geçirmesinden sonra verilmişti. George Lawrence tarafından idare edilen İAPA ekibinde, savunma dairesine ve Bilim Vakfı'na sık sık danışmanlık yapan Ray Hyman ve Gerry Shore da bulunuyordu. Bunların her ikisi de amatör sihirbazdı. Geller hakkındaki değerlendirmeleri olumsuzdu. Geller, sahtekarlık ve sihirbazlık hileleri yapmakla itham ediliyordu. Bununla birlikte değerlendirmeleri karşıt unsurları taşıyordu. Mesela çizimleri telepatik olarak teşhis etme-si istendiği zaman SAE'nin genel uygulamasına aykırı olarak Geller'in gözlerini bağlayacak yerde elleri ile kapamasını istediler. Sonra da onu parmaklarının arasından bakmakla itham ettiler. (56) SAE daha sonra İAPA'nm değerlendirmesini ağır bir dille eleştirdi.*57' Hyman, Savunma Bakanlığı ile bir rapor hazırladı ve bir kopyasını Targ ve Puthoff'un bulgularını yayınlamayı umdukları Scientific American dergisindeki Martin Gardner'e gönderdi. <58' IAPA incelemesinden üç ay sonra, Leon Jaroff, Tîme'da Trag ve Puthoff'u şapşal araştırmacılar, Gelier'i ise sahtekar olarak lanse eden bir makale yayınladı. James Randi gibi başkaları ve daha yakın zamanlarda İleri İnsan Teknolojileri Dairesi Şefi olan emekli albay John Alexander, Birleşik Devletler Ordu İstihbarat ve Güvenlik Kumandanı ve İleri Sistem Kavramları Dairesi Müdürü, Birleşik Devletler Ordu Laboratu-var Komutanı da bu çizgiyi takip etti. Alexander, bütün kariyeri boyunca psi çalışmalarından tümüyle haberdar olmasına rağmen "The Warrior's Edge" adlı kitabında bir dizi önemsiz şeyden bahsediyordu. Yine de Nato danışmanı olarak psi-merkezli si55 56 Mc RaeOp. CIT. 17, pp 49 R 80-81. a.e. s.84. 57 a.e. s.82. 58 Geller and Lyon Playfair, op.cit.40, p.261. lahların daha ciddi boyutları hakkında bu sahadaki araştırmaları sınıflandırmak istedi.*59' Birleşik Devletler Temsilciler Meclisi'nin Bilim ve Teknolo-ji Komitesi, Birleşik Devletler Ordusu ve İstihbarat birimlerinin bilgi vermekten kaçınmasına rağmen, Haziran 1981'de iki yıllık araştırmalara dayanan 530 sayfalık bir çalışma yayınladı. Çalışmanın başlığı: "Mevcut ve Gelecek Bilim ve Teknoloji Başlık' karnın İncelenmesi" idi. Çalışma, Ulusal Güvenlik sahasında herhangi birinin, uzaktaki hedefleri tanımlama ve hassas cihazları veya diğer insanları etkileme gücünü etkileyen hususlar bulunduğunu ifade ediyordu. "Zihinlerin karşılıklı irtibata geçebilmesinin kabul görmesi, gerek bu ulus, gerekse dünya için ileri boyutlu sosyal ve politik etkiler ya' ratabilir" tespitinde bulunuyordu. İki yıl sonra, kongre araştırma servisince hazırlanan, "Psi Fenomenleri Hakkında Araştırma: Mevcut Durum ve Kongre'nin Eğilimleri" başlıklı bir rapor da, benzer görüşleri yansıtıyordu. Birleşik Devletler Ordu İstihbarat ve Güvenlik Komuta Merkezi Müdürü (INSCOM), psi çalışmalarına yürekten bağlı Tuğgeneral Albert Stubblebine, Ni-karagua'daki Sandinist gerillalardan El Salvadorlu solcu gerillalara silah sevkettiğinden şüphelenilen Panamalı General Ma-nuel Noriega'nın evini uzaktan izleyebilmek için birçok psişikten istifa etti. Uzaktan görücüler Noriega'nın mekanını duyu-larıyla görebilmeyi başardılar ve evin içindekiler hakkında iki sayfalık detaylı bir rapor hazırladılar. Özellikle INSCOM ile ilgili kayıtlar için, bilgi hürriyeti kanunu çerçevesinde taleb ettiğim bilgilere karşı, 4 Ekim 1994 tarihli bir mektup aldım: "Araştırmalar, Landbroker operasyonu ile ilgili hiçbir kayda ulaşamamıştır." Nihayet, 25 Ağustos 1995'te 59 Albay John B Alexander, Binbaşı Richard Croller ve Janet Morvis, "The VVarrior's Edge", (VVİlliam Mormw and company ine, New York 1990). Janet Morris, kendisini devre dışı bırakmak istediği için Alexander'dan ayrıldı. Bu konu hakkında "VVİred" Şubat 1995'e bakınız. Bu konuda The Bulletin of Atomic Scientists, September/Oc-tober 1994, Steven Aftergood "The soft Kili Fallacy" isimli makaleye bakabilirsiniz. BEYİN KONTROLÜ INSCOM bu proje ile ilgili kayıtları açıkladı. İstihbarat Personel Şef Yardımcısı'nın bürosundan gönderilen ve insanlı istihbarat bölüm şefi Albay Donald E Ulmann tarafından imzalanmış olan 17 Mart 1988 tarihli "gizli" damgalı <6°) mektup, bunun bir "kara proje" olduğunu söylüyordu: "INSCOM'da land broker projesine ait resmi dosyalar mevcut olmasa da, bazı bilgiler ADCSOPS-H masası tarafından muhafaza edilmişti. Mektup da şu bilgiler de vardı: "Projenin birinci kısmı, Noriega tarafından toplantı yeri olarak kullanılan ikametgaha psişik sızma girişimini ihtiva etmektedir." Birleşik Devletler Ordu İstihbarat ve Güvenlik Komutanlı-ğı'ndan komutan yardımcısı Tuğgeneral Ira C. Owens tarafından imzalanan, 29 Şubat 1996 tarihli hir başka "gizli" başlıklı mektup, projeyi şöyle tasvir ediyordu: "I983'te merkezi karargah LAND BROKER adlı projeyi başlattı. Bu proje galiba M.G. Stubblebine tarafından yönetilmişti. Bu girişimler, ADCSOPS-OP-SEC personelinin hızlı reaksiyon grubu (HRG) tarafından idare ediliyordu. Bu, dört kısımdan oluşan, psişik sızma yöntemiyle bilgi toplamak için tasarlanmış çirkin bir istihbarat operasyonuydu. LAND BROKER projeleri daima yabancı millet mensuplarını hedef alıyordu. Asla Birleşik Devletler vatandaşlarını değil." <61> Bugün, Birleşik Devletler ordu ve istihbaratı tarafından idare edilen birçok psişik araştırma mevcuttur. Savunma Bakanlığı'nın çeşitli bölümleri tarafından derlenen bilgi, nihai değerlendirme için DIA'ya gönderilmektedir. Komuta Merkezi'nin (INSCOM) 260130 numaralı projesi: INSCOM, 260130 projesinin bilgi derleme misyonu vasıtası ile birkaç yıldır normal ötesi konular ve psişik savaş ile ilgili çeşitli konularda bilgi topluyor 18 Ağustos 1985 tarihinde psişiklerin operasyonlar, projeler, incelemeler veya programlarda 60 NOFORN: no foreigners. 61 US Army Security and Intelligence Command tarafından açıklanan kayıtlar, Ağustos 1995. PSİŞİK ARAŞTIRMALAR istihdam edilmeleri hakkındaki sorularıma cevap olarak INSCOM, Çekoslovakya'daki milletler arası psikotroniks araştırma birliğine bağlı bir parapsikoloji teşkilatı olan Japon psikotroniks enstitüsünün faaliyetleri ile ilgili belgeleri açıkladı. Daha önce açıklanmış olan kayıtlar Çin, Rusya, Çekoslavakya, Macaristan, Romanya, Eski Doğu Almanya, Bulgaristan ve Kuzey Kore dahil, diğer ülkelerdeki istihbarat faaliyetleri ile ilgili bilgileri içeriyordu. Raporlar istihbari açıdan değerlendirilmek için DIA'ya gönderilmişti. Bunların çoğu, bizzat operasyon sahasındaki insan istihbarat kaynaklarından derlenmişti. Bu raporların kopyaları da, CIA ve NSA'ya ulaştırıldı.'62' Komuta Merkezi'nin 223310 nolu (INSCOM) projesi: Bu proje hakkında, psişik savaş ile ilgili paranormal konularda bilgi toplanılması dışında fazla birşey bilinmiyor. INSCOM, 24 Nisan 1994 tarihli mektubunda bu projenin 25 yıldır devam etmekte olduğu hususunda beni bilgilendirdi.'63' Açıklanan kayıtlara göre, bu projenin asıl amaçlarından biri de, Batı'ya iltica etmeye hazır kaynaklardan bilgi temin edilmesini sağlamaktı. Batı Almanya, o vakitler bu amaca uygun bir geçiş noktası olarak görülüyordu. W Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri projesi 140410 da benzer öğeler içeriyordu. Hava Kuvvetleri tarafından derlenen ham raporlar, Hava İstihbarat Ajansı'na ve DIA'ya gönderilmişti. Bu bilgilerin işlenmesi hususunda nihayi sorumluluk DIA'ya aitti. (65) Durum öyle gösteriyor ki, hem Rusya hem Birleşik Devletler, sürekli olarak inkar etmelerine rağmen, uzun zamandan bu 62 US Army Security and Intelligence Command tarafından yazara açıklanan kayıtlar 1991; 63 Başlangıçta belgelerin kopyalanmasının bedeli olarak 2 milyon 75 bin dolar ödemem istenmişti. 64 US Army Security and Intelligence Command'ın yazara gönderdiği kayıtlar, 1995. 65 Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri istihbarat ajansı ile yazışma, USAF/AIA, 24 Ocak 14 Nisan ve 17 Ağustos 1995. BEYİN KONTROLÜ yana psişik araştırma yapmaya devam etmişlerdir. Her ikisi de istihbarat teşkilatlarını kullanarak bu konudaki gelişmeleri takip etmelerine rağmen, kamuoyuna karşı sürekli olarak bu alanda hiçbir çalışmaları olmadığı yalanını söylemeye devam ettiler. Gelecek konuda CIA'nm uzaktan görüş konusuna dönük ilgisini, biraz daha ayrıntılı şekilde incelemeye ve uzaktan görüşün istihbarat maksadıyla kullanılmasını değerlendirmeye çalışacağız. ¦ Onuncu Bölüm ¦ STAR GATE OPERASYONU C,IA 1955'de halka açıldı ve uzak bölgelerdeki sırları telepati yoluyla keşfetme yeteneği olan 'Uzaktan Görüşe-(UG)' (Remote viewing, RV) olan ilgisini ilan etti.*1' Sonuç olarak çok sayıda yeni bilgiler birden ortaya çıktı. Bu alandaki rolünü ilan ettiği sıralarda CIA ve ABD Savunma De-partmanı'nın UG üzerinde 22 yıllık operasyonel izleme kaydı mevcuttu; CIA 1973-77 arası (ön çalışmalar 1972'de başlayarak), DoD/ DIA 1977-95 arası bu işin içinde aktif oldular. Başlangıçta UG'nin operasyonel yönü, başka bir deyişle UG'nin istihbarat toplama işinde kullanılması ile bu alandaki araştırmaların birbirinden ayrılması oldukça muğlak olmasına rağmen, sonraki yıllarda bu iki alan daha kesin sınırlarla belirlendi. 1955'de CIA, Califonia Melano Parkı'ndaki SAE'de 1970'lerin program sponsorluğu ile ilgilenen Russel Targ'a dokümanları gizlilikten çıkararak verdi/2' Acentanm Halk İşleri 1 CIA 22 Temmuz ve 27 Kasım 1992 tarihli mektuplarında, yazara bu konuda ellerinde bilgi ve belge olduğunu inkar ederken, şimdi yüz bin sayfadan fazla kayda sahip olduğunu itiraf etmektedir. 2 Bu dokümanın kopyaları Ağustos 1992'de bana gönderilmişti. 27 Ağustos 1995'de, ilginç bir tesadüfle, Britanya'da Kanal 4, (daha sonra ABD'de gösterilen) ingiltere'deki BEYİN KONTROLÜ Bürosu 6 Eylül 1995'de acentanm UG üzerindeki rolünü göz önüne alarak aşağıdaki maddeleri yayınladı: Kongrenin isteği doğrultusunda CIA, UG başta olmak üzere parapsikolojik olayların istihbarat toplamaya yönelik faydaları olup olmadığı ile ilgili mevcut bilgi ve geçmişteki araştırmaları incelemektedir. 'CIA bu konu üzerindeki araştırmanın sponsorluğunu 1970'ler-de yapmıştır. -Bu sırada programın devamlı spekülatif ve ihtilaflı olduğu düşünülmüş ve geleceğinin olmadığına karar verilmiştir. CIA programın tarihçesini de gizliliktan çıkarma işlemleri üzerinde çalışmaktadır. Bu sonbahar cari incelemeyi tamamlamayı ve bu alan üzerinde ABD İstihbarat Komitesi tarafından gelecekte yapılacak bütün çalışmalara yönelik bir tavsiye yapmayı düşünüyoruz-' Bildirinin takipçisi olarak Senato Tahsisat Komitesi'nin Haziran 1995'deki isteği üzerine, CIA Araştırma ve Geliştirme Bürosu (ORD) Amerikan Araştırma Enstitüsü'nü (AIR) CIA'nın STAR GATE programını incelenmekle vazifelendirdi. (Resmi emir ABD İstihbarat Komitesi'nin desteği ile uzaktan görüş diye bilinen parapisikoloji fenomeninin keşfedilmesi ve kullanımını kapsıyordu.) <3> Star Gate'in başlangıçta üç misyonu vardı: i - l/G sahasında benzer yabancı programları değerlendirmek, 2- Sözleşmeliler vasıtası ile bu uzaktan görme olayının mevcudiyet, sebep ve tesirine yönelik araştırmaları idare etmek, UG programlarını 'Gerçek X-Dosyaları' belgeselini ekrana getirdi. Böylece bunların halka açılmasına zemin hazırlamış oldu. 'Gerçek X-Dosyaları' daha önce debunking the crop circle phenomenon'a katılmış olan ve Dark VVhite adlı kitabında konuya gündeme getiren Jim Schnabel tarafından yazılmıştı. Schnabel Ingo Svvann'a, iki arkadaşı tarafından takdim edilmişti. (Swann'la 31 Mart ve 6 Nisan 1996 tarihlerinde yapılan telefon konuşması.) CIA ve DoD UG programlarına katılanlar arasında, istihbarat Drektörlüğü'nden (Bilim ve Teknoloji Dairesi'nden)şimdi emekli olan, Dr. Christopher 'Kit' Green ve Jeoff Harrison vardı. Kit Green için 13. Bahse (Chapter) bakınız. 3 Reuter, Washington, DC, 28 Kasım 1995. STAR GATE OPERASYONU JSk 3- UG'nin bir istihbarat aracı olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştırmak ve görmek, Araştırma sahası ile ilgili politikadaki bir kaydırmadan dolayı bütün UG programlan 1995 baharında askıya alında. Bununla beraber deneyler daha önceden yapılsa, değerlendirmeyi yapacak acentaya gönderilecek olan çok görüşlü rapor özetleri 3-4 sayfa tutacak şekilde özetlenecekti. Fakat, 1994 sonrasında UG'ye katılacak acentalarm raporlarından öncelikle raporun doğruluğu ve içindekilerin değerliliği istendi. Görünüşe göre sonuçlar şu ana kadar istihbarat şartlarının standartlarını karşılamadı. [AIR] Amerikan Araştırma Enstitüsü'nün incelemesine göre: "Araştırma programını değerlendirmek için", "mavi kuşak" paneli düzenledi, Panelde parapsikoloji konusunda tanınmış iki uzman da bulunuyordu: Davis'den California Üniversitesi profesörü Dr. Jessica Utts ve Oregon Üniversitesi psikoloji profesörü Dr. Raymond Hyman. <4' Fazlasıyla itimada layık olmalarına ilaveten bu kişiler normalötesi tartışmasında iki uç kutbun temsilcisi olarak seçilmişlerdi. Dr. Utts normal ötesi yorumlara olumlu bakan makaleler yayınlarken, Dr. Hyman daha şüpheci bir pozisyondaydı.(5' AIR aynı zamanda kıdemli bilim adamlarından ikisini de bu panele dahil etti: İstatistiki tavsiyelerinden faydalanılacak olan Stanford Üniversitesi'nden emekli Profesör Dr. Lincoln Moses ve Araştırma Çalışmalarının Koordinatörü AIR Başkanı Dr. David A. Goslin. Panel üyelerinden, araştırma programının bir parçası olarak bütün laboratuvar deneylerinin ve meta-analitik 4 Hyman için 8. Bölüm'e bakınız. 5 'UG'ün değerlendirilmesi: Araştırma ve Uygulamalar', Michael D. Mumford, Phd., Andrevv M. Rose, Phd., David A. Goslin, Phd.; The American Institute of Research (AIR)- Amerikan Araştırma Enstitüsü tarafından hazırlanmıştır, 29 Ekim 1995. icrai Özet; Araştırma Değerlendirmesi, p. E-2. Bu raporun Ocak 1996'da yayınlanmasından sonra, Kongre, DoD ve CIA ile, psişik araştırma için bekleyen yardımı durdurdu. BEYİN KONTROLÜ tetkiklerin yeniden incelenmesi istendi. Bu da birçoğu çok sayılı deneylerin özet raporları olmak üzere yaklaşık 80 ayrı yayını kapsamaktaydı. Bu incelemelerin akışı sırasında aşağıdaki şartları sağlayan çalışmalara özel önem verildi: a) Uzaktan görme fenomeninde en kuvvetli delilleri verebilenler, b) Önceki incelemelerdeki tanımlanmış metodolojik hakikatlerin (artefacts) kontrolü için yapılan yeni çalışmaları temsil edenler. Dr. Utts ve Dr. Hyman tarafından ayrı ayrı yazılı incelemeler hazırlandı. Daha sonra bir görüş birliğine varmak için çalışan diğer panel üyeleri ile inceleme alışverişinde bulundular.*6' AIR Çalışma Özeti (executive summary) değişik laboratu-varlarda UG üzerinde çalışanlar hakkında aşağıdaki sonuçları sundu: 1 - İstatistiksel olarak anlamlı laboratuvar çalışmaları isabetlerin tesadüften daha sık olarak gerçekleştiğini gösterdi. 2-Gözlenmiş olan sonuçlarını hakemlerin veya hedefin veya kullanılan metodların diğer karakteristiklerinin aksine, uzak görücünün normalötesi kabiliyetine yorumlanabileceği açık değildir. Aynı uzaktan görücülerin, aynı hakemlerin, aynı hedef fotoğraflarının kullanılması bunların bağımsız tesirlerini tanımlamayı imkansız hale getirmektedir. 3-İsabetlerin normalötesi fenomenlerden kaynaklandığı sonucunu açıkça gösteren bir delil henüz sağlanamamıştır. Eğer hakikaten mevcutsa da UG fenomeninin kaynağı, tabiatı laboratuvar deneyleri ile tanımlanmamıştır. 6 19 Nisan 1996'da AIR Başkanı David Coslin'e, AIR'nin UC raporunu nasıl ele aldıkları ile ilgili 17 sorumun bulunduğu bir mektup yazdım. 26 Nisan'dıki cevabında Coslin şunları yazdı: 'Sorularınızı hakaretamiz buluyorum. AIR tarihi boyunca en yüksek standartlarda doğruluk ve bilimsel objektifliği koruduğu kanaatine sahip olduğumu teyit ederim. STAR GATE OPERASYONU UG'ün istihbarat toplamadaki operasyonel değerini tartmak için AIR, 3 tip stratejiyi aşağıdaki gibi tatbik etti. İlk olarak istihbarat toplama sırasında tatbik edilen şartların UG'e mantıki şekilde yer verip vermediğinin tanımlanması için ilgili tip yeniden tarandı. İkinci olarak programın içinde yer alan 3 grubun üyeleri mülakata alındı. 1) Enformasyonun nihai kullanıcıları, 2) Raporları temin eden uzak görücüler, 3) Program menajeri. Üçüncü olarak nihai kullanıcıların uzaktan görüş raporlarının sıhhat ve değeri için verdikleri karardan elde edilen feed-back bilgi (geri dönüşüm) değerlendirildi.'7) Bu bulguların sonuçlan aşağıdaki şekilde özetlendi: 1Laboratuvarda gerçekleşen uzaktan görüş fenomeni için geçerli olan şartlar istihbarat toplama durumu için geçerli değildir. Mesela, görücülere feedback sağlanamamakta ve hedefler isabet sağlamak için gerekli özellikleri göstermemektedirler. 2-Nihai kullanıcıların işaret ettiği gibi geniş arka plan özellikleri ile ilgili olarak bir hassasiyet gözlenmişse de, uzaktan görüş raporları istihbarat toplamada değeri olan belirli, kesin bilgiler vermekte başarısız oldular. 3-Elde edilen bilgiler, şartnameye göre tutarsız ve sağlıksızdı ve önemli miktarda sübjektif yorumlama gerektiriyordu. 4-Elde edilen enformasyon hiçbir şekilde istihbarat işlerinde rehber olarak kullanılmadı. Böylece uzaktan görüş yöntemi, fiili istihbaratı yürütmekte başarısız kaldı.'8' AIR raporunun sonucuna göre, laboratuvarda istatistiksel öneme sahip etkiler gözlenmesine rağmen, UG'ün normalüstü bir fenomen olup olmadığı netliğe kavuşmamıştır. Dahası labo7 Op. cit. 5, İcrai Özet [Operasyonel Değerlendirme], AIR raporu, s. E-3. 8 a.e., sh. E-4. BEYİN KONTROLÜ ratuvar deneylerinin de UG'ün doğası ve kaynağına yönelik sağlam bir delil sunmadığı tartışıldı. Bundan dolayı AIR devam eden deneyleri reddetti. "Böylece, UG kullanımının istihbarat toplamayı garanti etmediği sonucuna vardık." W Şunu da işaret etmek gerekir ki AIR, güvenilir şekilde bana bildirilen çok sayıda, hassas ve işlerliği olan dokümanların tamamına ulaşamamıştır. Aynı zamanda AIR'in raporunu tertiplediği zaman dilimi de yeteri kadar göz önünde bulundurulma-mıştır. Dr. Marcello Truzzi şu yorumu yapmaktadır: "CIA/AIR'in son yayınlarından olan garip bir raporda, yaklaşık %15'lik tesadüf-üstü tahminleri olabilen UG'ün, işlerlik bakımından bir şekilde faydalı olmadığı sonucuna varıldığı görülmemektedir. (Yeterince kötü, fakat aynı zamanda operasyonel, deney dışı UG denemelerindeki birçok isabet de göz ardı edilmiştir.) Birçok casusluk yöntem ve kaynağının fazla başarılı ve güvenilir olmadığı bilinirken, tesadüfleri aşan %15'lik değeri sevindirici bulanlar çıkabilir. Açıkçası değerlendirme çalışması bitmeden önce sonuçlar dikte ettirilmiştir ve daha çok politik amaçlara hizmet eder bir görünüm sunmaktadır.*10) USA ve DIA'nın UG Programları için Araştırma Direktörü Dr. Edwin C. May de, AIR raporlarının politik amaçlı olduğuna ve doküman için verilen zamanın yeterli olmadığına inananlardan. Dr. May, UG programlarının iptalinin esasen jeopolitik değişikliklerden ve önceliklerin, buna bağlı olarak istihbarat komitesi tarafından yeniden gözden geçirilmesinden kaynaklandığına inanmakta. Kendisi uzaktan görücülerin kalifiye bir gizli çekirdeğinin sağlanması üzerinde spekülasyonda bulunur ve bu programa katılan yarım düzine uzaktan görücü varken bu bilginin gizli olabilme özelliğinden dolayı onları isimlendirememektedir. Ona göre, DIA bünyesindeki UG programının 9 a.e. - [Sonuçlar], sh. E-4. 10 Dr. Marcello Truzzi'nin yazara gönderdiği 17 Mart 1996 tarihli mektubu. STAR GATE OPERASYONU yöneticisi Dr. Jack Verona, programın detayları hakkında bilgi sahibi ve programı destekleyen yöneticilerden.*11' 1989'da programdan çekilen Ingo Swann, birkaç kişinin daha bu işte çalıştığını ve epeyce atkif olduklarını ve işin içinde olan bazı kişilerin gereken yüksek standardı tutturamadıklarına inandığını söylemektedir. Ed Dames, olmamasını arzu ettiği fakat politik sebeplerden dolayı onun üzerine yıkılan böyle bir öğrenciydi.*12) En azından 1971 gibi erken bir zamanda CIA, geçen bölümde detaylı anlatılan ASPR'nin deneylerinin sonuçlarını izlemiş, bunun yanında Sovyetler Birliği'nden elde edilen benzer enformasyonla mukayese etmiştir. Swann şöyle demektedir: Ekim 1971'in sonlarına doğru ben ve bir arkadaşım Washing-ton'daydık. O zamanlar hâlâ hiç kimsenin iş çevresinde bir psişik istemedikleri dönemdi. Bundan dolayı bar ve pizza salonlarında buluşuyorduk. Böyle bir durumda 6 hayalet bulunuyordu. Fakat bunlardan biri çok mühim görünüyordu. Çünkü o, ne zaman konuşmak için ağzını açsa, diğerleri hemen konuşmasını kesiyordu. Aslında pek fazla konuşmuyordu, fakat konuştuğunda da daima bir soru yöneltiyordu: "Mr Suıann" diyordu "Eğer 11 Dr. Edvvin C. May ile 6 Nisan 1996 tarihinli telefon konuşması. Dr. May, uzaktan görücülerin EEC'Ieri ile ilgili devam eden, henüz yayınlanmamış önemli miktarda araştırma olduğunu da ilave etti. Savunma UC programları STARGATE ve CENTER LANE'nin Direktörü, Jack Vorona'dan sonra, Bilimsel ve Teknik istihbarat Dairesinden sivil bir Fizikçi olan Dale Graff, SUN STREAK UG programının direktörlüğünü devralmıştı.. 12 Ingo Swann, Ed Dames'in o zamanki UG çalışmalarının çoğunun ve PSI-TECH'in kurulmasından itibaren pozitif bir feedbackinin olmadığı yorumunu yapmıştır. (Svvann'la 4 Mayıs 1996 tarihli telefon konuşması.) Svvann, Dames'in UFO'lar hakkındaki UG çalışmalarını da tenkit etmiştir. Fakat Svvann'ın kendisi de UFO'ların uzaktan görülmesi çalışmalarına katılmıştır. Kendisi, bilhassa Roswell vak'ası hakkında geniş UG çalışmaları yapmıştır. 28 Nisan 1993'de, dört uzaktan görücünün katıldığı Rosvvell hakkında ilk resmi UG raporunu hazırlamıştır. Bu yılın Nisan ayı gibi yakın bir zamanda UFO fenomeninin ve itham edilen yabancıların uzaktan görülmesi ile ilgilenmiştir. (UFO, UG çalışmalarının kopyaları arşivimdedir.) Russell Targ da Ed Dames grubu tarafından yapılan hiçbir UG çalışmasının müsbet sonuç vermediğine inanmaktadır. Russell Targ ile telefon konuşması, 23 Nisan 1996. BEYİN KONTROLÜ Sovyetlerle denk olmak için bir tehdit analiz programı kuracak olsaydınız, ne yapardınız?" (13) Harold Puthoff 1972'de şimdi California'da Melano Park'ta bulunan Uluslararası SAE'dan laser araştırması ile uğraşmıştı. O dönemde Harold Puthoff, kuantum biyolojisi ile yapılan araştırmalara ödenek bulma gayretindeydi. Bu şekilde, halk tarafından bilindiği şekliyle, hayat süreçlerini fiziksel teorinin tanımlayıp tanımlayamadığı meselesini ortaya attı ve bitki ve ilkel organizmalarla ilgili bazı ölçümler teklif etti.*14) Cleve Backster Puthoff dan bir kopya aldı. New York'da standard poligraf cihazıyla bitkilerin elektriksel aktivitelerinin ölçümüyle meşgul oluyordu. Backster'ın arkadaşı Ingo Swann onu laboratuvarda ziyaret ederken bu teklifi gördü. Sonuç olarak, 30 Mart 1972'de Puthoff'a yazarak eğer bu konu üzerinde inceleme yapmaya ilgi duyuyorsa, parapsikoloji üzerine bazı deneyleri yürütebileceklerini teklif etti. Dr. Gertrude Schmid-ler'in New York'da, City College'deki laboratuvarmda psikoki-nez üzerindeki başarılarını da mektubuna ilave etti. Puthoff, Svvann'ı Haziran 1972'de SRT'ye bir haftalığına davet ederek bu sonuçlan gösterdi.'15) Swann'ın ziyaretinden önce, Puthoff iyice sarmalanmış bir manyetometreyi binanın döşemesinin altına sakladı. Bu cihaz kuark_dedektörü olarak deneylerde kullanıyordu. Cihadın mevcudiyeti Swann'ı rahatsız etmişe benziyordu. Puthoff'un şaşkın bakışları altında Swann bu kompleks yapılı cihazı uzaktan görerek, aletin iç yapısının mantıklı bir şemasını çizdi. Puthoff, Svvann'm buluşundan etkilendi; bu olay hakkında bir makale yazarak bunu meslektaşlarına dağıttı.'16) 13 'UC ile ilgili Mesajlar; Türümüzün Zaferi için', Ingo Svvann, InterNet, 10 Aralık 1995. 14 'Hayat Sürecinin Kuantum Teorisine Doğru', yayınlanmamış makale, H.E. Puthoff, 1972-SRI. 15 Svvann, SRI'yi 1972'de, Haziran ve Ekim'de olmak üzere iki defa ziyaret etti. 16 Bu makalenin bir versiyonu, 'Fizik, Entropi ve Psikokinezi', Puthoff, H.E. ve Targ, R., sonradan Kuantum Fiziği ve Parapsikoloji Konferansı Zabıtlarında yayınlandı, 1975 (Ceneva, Svvitzerland), New York, Parapsikoloji Vakfı. STAR GATE OPERASYONU EE3 Bu makalenin yayınlanmasından birkaç hafta sonra SAE'ne iki CIA görevlisi geldi. Bunlar daha önce ev ödevlerini Puthoff'un çalışmasına dayanarak yapmışlardı. Deniz İstihbarat'ın-da ve daha sonra Milli Güvenlik Ajansı'nda görevli olarak yaptığı çalışmalardan da haberdardılar. CIA'nın Sovyet parapsikoloji çalışmalarına ve bununla ilgili KGB, GRU ödeneklerine karşı artan ilgisi, Puthoff'a söylendi. Bilimsel batı toplumunda parapsikoloji en iyimser bakışla şüpheli kabul edildiği için, CIA sessizce desteklenen kaliteli bir araştırma programını yürütebilecek, akademik ama, mevcut şüpheli akımın dışında kalan bir araştırma kurumu arıyordu. Puthoff'la ve Swann <17' ile birlikte daha başka deneyler yürütmek isteyip istemediğini sordular ve deney sonuçları cesaret verici olursa daha ileri araştırmalar yapması için kendisinden bir pilot program isteneceğini deklare ettiler. Puthoff razı oldu ve bir dizi test düzenledi.'18) Sonuç olarak şu yorumu yaptı: "İstihbarat servislerinin ünü halk arasında değişik şekillerde yorumlandığı için, bu çalışmada neden CIA veya istihbarat komitesinin diğer elemanları ile işbirliği yaptığım sorgulandı. Cevabım basitçe şöyle: "Bu komiteyle önceki çalışmalarımda savaşın, hemen hemen her zaman istihbarattaki bir başarısızlıktan kaynaklandığını gördüm. Bundan dolayı, barış için en kuvvetli silahın iyi istihbarat olduğunu düşünüyorum." <19) SRI'deki ilk testler basit ve başarılıydı. Laboratuvarı ziyaret eden CIA görevlileri, Swann'dan bir kutu içine sakladıkları eşyaları tasvir etmesini istediler. 1972'deki bu ön testler sonucunda 49,909 $ bütçeli 8 aylık bir pilot çalışma programı üzerinde 17 'CIA- Stanford Araştırma Enstitüsü'nde Başlatılmış UC Programı', H.E. Puthoff, Journal for Society for Scientific Exploration, Vol. 10. No. 1, 1996, from draft copy- p.3.). Diğer bir ilginç nokta da, hiç değilse ilk zamanlarda bir CIA kanalı olan, Scientology Kilisesi'nin irtibatıdır. Puthoff, Berkeley'de lisans-üstü talebesi iken L. Ron Hub-bard'ın E-Meter'i adına şehadet etti. Puthoff, Svvann ve Edvvin May'in Church ofScientology'nin üyeleri olduğu iddia edildi. 18 'CIA- Stanford Araştırma Enstitüsü'nde Başlatılmış UG Programı', H.E. Puthoff, Journal for Society for Scientific Exploration, Vol. 10. No. 1, 1996. 19 Op. cit. 5. BEYİN KONTROLÜ anlaşmaya varıldı. Bu pilot program, Bioalanlar Ölçme Programı olarak isimlendirildi ve 1973'ün Ocak ayından Ağustos'a kadar devam etti.<2°) Puthoff'un meslektaşlarından parapsikoloj iyle ilgisi uzun zamandır devam eden Russel Tard da araştırma ekibine katıldı. SRI'daki bu pilot çalışma sırasında CIA'nın kontratlı izleyicilerinden üçü protokolleri değerlendirmek üzere uzaktan görücü olarak katıldılar. Bu arada bazıları çarpıcı derecede başarılı sonuçlar veren 55 uzaktan görme işleminin yedisine iştirak etmişlerdi.^) 1975'e gelindiğinde Puthoff ve Targ, yazdıkları raporda şöyle diyorlardı: SAE'ndeki yetenek gelişmesi öyle bir aşamaya gelmiştir ki, böyle kavramlarla önceden karşılaşmamış olan ziyaretçi CIA personeli, kontrollü laboratuvar şartlarında iyi bir performans göstermişlerdir. (Bağımsız gözlemciler tarafından hedeflerin tasviri ile kör-uyuş 'blind matching gösteren yeterince yüksek kaliteli hedef tanımları gerçekleştirildi.) (22> 20 'Kilometreden uzak mesafelere enformasyon transferi için algılamaya yönelik bir kanal: Tarihi Perspektif ve Yakın Geçmişteki Araştırmalar', H.E. Puthoff, R. Targ, Pro-ceedings of the Institute of Elektrical and Electronic Engineers, 1976. 21 Op. cit. 5. 22 'Kavramsal Artırma Teknikleri [Gizli], Birinci Kısım icrai Özet., Ocak 74 -Şubat 75 arası süreyi kapsayan Nihai Rapor', H.E. Puthoff ve Russel Targ, Electronics and Bioengineering Laboratory, SRİ Projesi 3183. Electronikve Biomühendislik Lab. Direktörü, Earlejones ve Informasyon Bilimi ve Mühendislik Bölümü icra Direktörü Bon-ner Cox tarafından tasvip edildi. CIA tarafından gizliliği kaldırılan kaynaklar, 1995. 1970'in ortalarında da CIA, UG'ün bazı görücülerin ve bit ;ok profesyonel danışmanın da katılımıyla tüm yönleriyle incelemesini talep etti. Netice 'Psi'ye Sosyal Direnme' başlıklı bir rapordu. 'Uzaktan Görüş Şüphecilere Karşı', Ingo Swann, 20 Ocak 1996, Internet. 1988'de SRİ (SAE)de, 1973'den 1988'deki belli zamana kadar yapılan bütün deneylerin bir analizi yapıldı. Bu analiz, bu dönemde yapılmış olan ve 26 bin münferit denemeden oluşan 154 deneyin hepsine dayanmakta idi. Bu denemelerin yaklaşık 20 bin'i zorlanmış seçim tipinde ve 1000'den fazlası laboratuvar uzaktan görüşü idi. Bütün deneylerde toplam 227 denek yer aldı. 'SRİ Deneylerinin Tümünün Analizi: 1973-88, sh.3-14. SRİ Technical Report, Mart 1989, 'Revievv of the Psycho-energetic Research Conducted at SRİ International (1973-88)', May ve diğerleri. Bu çağın diğer uzaktan görücüleri SRI'ye 1980'de katılan bir Tiburon Psikologu ve daha sonra çalışmasına SAIC (SAIC aşağıda tartışılmıştır) ile devam eden Keith Harary; STAR GATE OPERASYONU 55 SAE deneyinden en ilgi uyandıranlarından biri, CIA fonlu sekiz aylık pilot çalışmada ikinci en büyük koordine UG olan 46 numaralı deneydi. Bu deneyin amacı: Uzaktan algılamanın çok uzak mesafelerde (sic) kullanıp kullanılmayacağını keşfe çalışmak, izlenimlerin alınması için geçen zamanı kaydetmek ve izlenimleri yayınlanmış bilimsel feedbacklerle karşılaştırmak.*23) Seçilen hedef Jüpiter Gezegeni, deney tarihi 27 Nisan 197O'di. NASA'nm Pioneer Ten'i gezegene doğru ilerliyordu. Fakat özellikte de verileri Dünya'ya geri yollamak için fazla uzakta idi. Görücülerden Ingo Swann California'da, Harold Sherman ise Arcansas'daydı.^24' İki görücü arası 2000 mil olmak üzere, test amacı, iki elden edinilen bağımsız bilginin birbirine uymasıydı ve uyuyordu da. Bu tecrübe esnasında Jüpiter'in çevresinde bir halka keşfedildi. 'Atmosferin çok yükseklerinde kristaller var, bunlar parlıyor. Bu §eritler belki kristal bantlar gibi, belki de Satürn'ün halkası gibi, ama onunki kadar uzakta gözükmüyor. Atmosferin çok yakınında. Bahse girerim ki uydunun radyo sinyallerini yansıtacak. Çeşitli radyo dalgalarının hücumuna uğrayan bir kristal bulutun olması mümkün mü?' <25> Bu deneyden altı sene sonra 1979 başlarında halkanın varlığı bilimsel olarak ispatlandı. Bu görüş deneyinin 1969'dan 1975'e Sovyetler Birliğinde Psişik olarak çalışan ve daha sonra SRI'ye katılan bir Rus göçmeni, Larissa Vilenskaya ve ABD savunması için hayati Öneme haiz 150 enformasyon elemanını UG vasıtası ile sağlamaktan Lesion of Merit 1984 ödülünü alan Joseph McMoneagle vardı. 23 'Uydu Jüpiter'in 1973 Uzaktan Görüş Denemesi', Ingo Svvann, 12 Aralık 1995, In-terNet. 24 Harold Sherman 1930'ların sonlarında New York Şehri ve Antartika arasındaki uzun mesafe uzaktan görüş deneylerinde yer alan bir psişik idi. Bu deneyler, Antartika kaşifi Sir Hubert VVİlkins'le birlikte yapılmıştır. Bakınız "Thoughts Through Space, Sir Hubert VVİlkins ve Harold M. Sherman", (Creative Age Press, New York, 1942). 25 Op. Cit.23. Ms. Beverly Humphry, Araştırma Yardımcısı ve istatistik Analizci, SRİ Radyo Fizik Laboratuvarından Puthoff ve Targ adına resmi bir rapor hazırladı. Rapor 300 sayfa tutuyordu ve geniş bir çevreye dağıtıldı. Mind Reach (Zihnin iktidarı), H.E. Puthoff and Russell Targ, Delacorate Press/Eleanor Friede, Nevv York, 1977' ye de bakınız. BEYİN KONTROLÜ 300 sayfalık raporunun bir kopyası, NASA dahil birkaç bilimsel kuruma yollandı. 1962'nin Noel gününde Sovyetler Birliği, 65 nükleer silah deneyinin sonuncusunu yaptı. Bu testler 1 Ağustos 1962'de başladı, Semipalatinsk Dağlan ve Zemlya'da Novaya Buzulları üzerinde devam etti. 1963 başlarında Sovyetler, testleri yasaklayan anlaşmaya imza attı ama, test programları gizlice devam ettirildi. ABD için en büyük soru şuydu: Gelecekte ne olacak? Sovyetler'in nükleer silah üretimi, kullanma amacı, gelecekteki uygulama ve yönelimlerle ilgili olarak Amerikan istihbarat komitesi yeterli enformasyon toplayamıyordu.'26) Haziran 1974'de Pat Price'dan Semipalatinsk'deki Test Bölgesini uzaktan görmesi istendi. Bu Sovyetler'i hedefleyen ilk UG projesi oldu. Operasyonel şartlar altında UG'ün yararlılığına karar vermek için, Sovyetler Birliği'nin, Semipalatinsk bölgesinde adı verilmeyen bir araştırma merkezindeki bir hedef üzerinde uzak-mesafe UG deneyi gerçekleştirildi. Bu deney COTR'un (Anlaşmalı Subayların Teknik Temsilcisi) doğrudan kontrolü altında üç aşaması olarak yürütülmüştü. Birinci aşamada deneycilere, 'Araştırma ve Geliştirme de imkan sağlamak için hedef tayinini sağlayacak ilave bilgi olarak harita koordinatları verildi. Bundan sonra deneyciler iki taraflı körlüğe dayanan denek [1] (Pat Price) ile UG deneylerini yürüttüler. Deneyin sonuçları veri değerlendirmesi için müşteri temsilcilerine verildi. "Sonuçlar ümit verici olmasaydı, deney bu noktada durdurulurdu. Sonuçların yeterince kaliteli olduğuna karar verildi. Böylece ikinci aşamaya geçildi. Bu aşamada denek fiziksel-veri üretimine konsantre oldu. Fiziksel veri temsilciler tarafından değerlendirilebilecek 26 'DC Povver and Cooling Tovver', Henry Rubenstein, istihbaratta Etüdler'de, CIA, cilt 16, No.3 (1972 Sonbaharı), sh.81,82. Gizli olarak sınıflandırılmış. H. Bradford'un yazdığı ClA'nın Özel Dünyasında (İnside ClA's Private World), Yale University Press, 1955, sh.3'ede bakınız. STAR GATE OPERASYONU hem de teste bir açılım sağlayacaktı, ikinci aşamanın sonundan üçüncü aşamanın ilk kısmı tedrici şekilde gelişti. Verilerin temsilci tarafından değerlendirilmesi devam etmekte." (27> UG deney sonuçlarının bazıları oldukça şaşırtıcı. Yardımcı direktör John McMa-hona eskiden Teknik Müşavirlik yapan ve sadece Norm <28) olarak bilinen bir CIA çalışanı 28 Kasım 1995'de gösterilen gece hattı şovunda bir CIA sözcüsü olarak şöyle dedi: Pekala, konuşmak istediğiniz "8 Martindik" sonuçlan ise, bu konu hakkında konuşmayacağım. "8 martinilik sonuçları" deyişi herkesin gerçeklik anlayışında çatlak açacak kadar güzel sonuçlara sahip UG verileri için aralarında kullandıkları bir terimdi. Aynı programda ClA'nın eski direktörü Robert Gate, UG'ün ümit verici olduğu tespitini yapıyordu. Ingo Swann, 1975/76 <29> arasında gerçekleşen testlerde böyle bir 8 martinilik sonucu yakalamayı başardı. Swann'dan Sovyet denizaltılarmı uzaktan görmesini istediler.*30) Svvann'ın anlattığına göre: 'Orada bütün ordu erkanı hazır bulunuyordu ve Puthoff solumda, iki veya üç yıldızlı bir general ise sağımda yer almıştı. Onlar bana koordinatları verirken telaş içindeydim. Bu, şahitler eşliğinde yürütülen şu 'büyük testlerden biri idi ve oda dolmuştu. Böylece UG işlemine başlamıştım ki izlenimi durduran bir şeyle karşılaştım. 'Oh Allah'ım' diye HaPın kulağına fısıldadım ve 'Ne diyeceğimi bilmiyorum. Öyle zannediyorum ki ya bu denizaltı bir UFO'yu düşürdü, ya da UFO ona ateş açtı. Ne yapmalıyım?' dedim. 27 Progress Report No.5, (Gelişme Raporu, No.5), 1 Nisan Ağustos 1974 arasını kapsıyor., Project Atlas Remote Vievving, (Uzaktan Görüş Proje Atlası) sh. 2. Aynı zamanda bkz.: Final Report, (Nihai Rapor) 1974 Ocak ve 1975 Şubat arası, Program Sonuçları; Applied Research Efforts, sh. 8 ve 9. 28 Norman Jackson. 29 10 Nisan 1996'da yazarla yaptığı telefon konuşmasında Svvann, bütün UG'lerin kalitesinin 8-martini değerinde olduğunu iddia etti. 30 Russel Targ bazı UG çalışmalarının Sovyet denizaltılarına uygulandığını, fakat ilgili program gizli kategorisinde bulunduğundan neticelerin kendilerine hiç ulaşmadığını teyit etti. Targ ile telefon konuşması, 23 Nisan 1996. İTE1 BEYİN KONTROLÜ Ve Puthoff akla gelecek her şeyden daha solgun görünerek bana baktı ve fısıldadı: 'Bu senin şovun. Ne yapmak gerektiğini düşünüyorsan onu yap.' Böylece UFO'nun taslağını çizdim ve sağımdaki yüksek rütbeli asker, resmi çekip aldı. 'Bu ne Mr. Sıvann?' diye sordu. 'Efendim bunun ne olduğu açık değil mi?' dedim. Kağıdı aldı, ayağa kalktı ve o ayağa kalkınca Puthoff ve benim haricimdeki başka herkes ayağa kalktı. Odadan çıktı, diğerleri de onu takip etti. Böylece Puthoff ve ben otele geri döndük. Ben 'Gördün mü şimdi olanı, programı havaya uçurduk' dedim. Daha sonra dışarı çıktık, dolaşıp geri döndük. Üç gün sonra Puthoff'a bir telefon geldi. Telefonda 'Pekala, ne kadar para istiyorsunuz?' deniyordu.*31) Normal-dışı zihni fenomen programları 1973'den 1989'a kadar SAE'nde sürmüş ve daha sonra 1992'den itibaren 1994'e kadar SAIC'de devam etmişti. 25 Temmuz 1995'de Dr. Edwin C. tarafından bir rapor yayınlandı; May SAIC'de gerçekleştirilen 10 deneyin başlık ve detaylarını açıklıyordu.<32) Sözkonusu deneylerin konu başlıkları şöyleydi: Hedefe Bağımlılıklar, Çift Kodlamalı AC, AC Berrak Rüyalar, Temel, AC Berrak Rüyalar, Pilot, ERD AC Davranışı, Entropi 2.<33) SAIC'de yürütülen diğer deneyler: AC'nin iki taraflı hedefleri, MEG Replikasyon, UG, ERD, EEG Araştırması.*3*) Daha önce değinildiği gibi UG programının operasyonel bölümlerinden biri DoD'nin projesi Green Flame idi. Kayıtlar, bana yapılan açıklamalarda, ABD istihbarat komitesinin seçkin üyeleri tarafından tekzip edildi. Nihayet 1 Şubat 1996'da bu az 31 Ingo Svvann'ın 'Dreamland' (Rüya Alemi) hakkında mülakat (sic; literatür kopyası), VVİsconsin Üniversitesi, 12 Aralık 1996. 32 Uluslararası Bilim Tatbikatı Anonim Şirketi'nin esas hissedarlarından biri NSA'nın eski direktörü ve ClA'nın yardımcı direktörü olan emekli Albay Bobby Inman'dır. SAIC'de yapılan Uzaktan Görüş Çalışması önemli olanlardan biriydi. 33 Op. cit. ¦>, 'The SIAC Era' and The Ten Experiments', (SIAC Devri ve On Deney), s..: 3-17 ve 3-18. 34 a.e. STAR GATE OPERASYONU bilinen proje ile ilgili dokümanları ele geçirmeyi başardım. Bu kayıtlar ABD İstihbarat ve Güvenlik Komutanlığı'nın 7 Aralık 1995'deki isteği doğrultusunda gizlilik kapsamına alındı. Star Gate'in operasyonel aşamaları (bütün yönleri ile programı) 1977'lere kadar uzanıyordu. Bu tarihlerde ABD, düşman hakkında istihbarat edinebilmek için UG yönteminden yararlanmaya başladı. Personel As-başkan Yardımcısı -Operasyonlar: İnsanlı istihbarat dalına (ADCSOPS_HOMINT) Özel Fiil dalı kanalıyla bu misyon verildi. 1978'e gelindiğinde 'g müfrezesi kuruldu. Daha sonra bu müfreze İstihbarat ve Güvenlik Komitesi kitaplarında (INSCOM) GRILL FLAME adıyla geçecekti. ABD ordusuna şimdi yeni bir misyon verilmişti: Uzaktan görüşü istihbarat aracı olarak kullanmak. Bu esnada DoD'un bütün UG programı, GRILL FLAME'in (birkaç ABD bölümü ve ajanlarının DIA'nm nezareti ile birlikte ortak çabası) idari şemsiyesi altına kaydırıldı.*35' Personeli ve operasyonları Ingo Swann tarafından eğitilen, Müfreze G (GRILL FLAME), 1983'de Ingo Swann'la yolunu ayırdı. Binbaşı Ed Dames, görünüşte gerekli bilgiyi üretebilecek kapasitede görünen bir takımı biraraya getirmeyi başardı. Bu ayrılış, iki adam arasında hâlâ devam eden ihtilafın da tohumlarını atmıştı. Yeni takım CENTERLINE adı altında operasyonlarına devam etti. Birçok karışıklıkdan sonra 1986'da yeni atanan INSCOM yetkili generali üstlerinin emirleri doğrultusunda bu üniteyi, Savunma İstihbarat Ajansına (DIA) kaydırdı. DIA'nın 35 Daha önce, 1979'da oluşturulan, Operasyon Elemanları Şef Yardımcılığına bağlı 'Özel Şubesi Olan insan Zekası, GRILL FLAME için bir araç olarak kullanılmıştır. (GRILL FLAME projesinin formalizasyonu. 1 Şubat 1996'da yazara açıklanan edilen kayıt.) Gizli/Sadece Gözler/Yabancılara ifşa edilmez teletype'ına göre istihbarat Elemanları Şef Yardımcısı Tuğgeneral E. R. Thompson'un naklettiğine göre Ordu Müs-teşarlığı'nın izni ile '14 Ocak 1981'den itibaren etkin olmak üzere INSCOM [Intelligence Security Command] (istihbarat Güvenlik Komutanlığı) orduda şimdi faal yegane operasyonel GRILL FLAME elemanıdır.' 1 Şubat 1996'da yazara ifşa edilen ABD Ordu istihbarat Komutanlığı kaydı. BEYİN KONTROLÜ bilimsel ve teknik istihbarat müdürlüğü (DT-S)'nin kontrolü altındaki SUN STREAK ile birleştiler.^) 90'ların başlarında UG programları SAP'dan (özel yol prog' ramı) LIMIDS'a (sınırlı dağılım) kadar yeniden sınıflandırıldı ve bu sefer STARGATE ismiyle yeniden tasarlandı. Programda yer alan resmi görevli 40 personelin 23'ü asker-di. Programı 1980'lerde altın devrini yaşarken idari ve analitik personelin desteklediği 7 full-time uzaktan görücü işe alındı. UG tarihinde çok sayıda hassas operasyonlar mevcuttur. Birkaçını adlandıralım: Libyalı lider Muammer Kaddafi'yi (37) hedefleyen BLUE BIRD, Panamalı general Manuel Nonega'yı <38> hedefleyen LAND BROKER, UFO problemleriyle uğraşan THORN projesi ve hakkında çok az şey bilinen ARROW SHOP. STARGATE projesinin, çoğunlukla DIA'nm kontrolünde gerçekleştirilen 2. aşamasında ikisi kadın olmak üzere üç kişi kullanılmıştı. Programın yok oluşuna başlıca sebep olarak 1988 de ortaya çıkan 'Yazılı Uzaktan-Görüş (YUG) programı gösterilebilir. Diğer programındaki orjinal görücülerin korktuğu gibi, YUG programı, çabucak itibar kazandı. YUG, otomatik yazma ve kanallaşma denilen bir metodun kombinasyonu ile beraber tarot kartlarının kullanımını kapsıyordu. YUG, koordine uzaktan görüş ve uzantılı uzaktan görüş programlarına (meditasyon menşeli) göre, daha sağlıksız sonuçlar verdi. YUG, istihbarat komitelerince diğer metodlara nazaran daha çabuk benimsenmesine rağmen gerekli laboratuvar deneylerinden yoksundu. Haziran 1995'de Di Adan CIA'ya yapılan bu 36 'Önceki 'Stargate Projesi' Operatif Setlerinin Güvenilirlik Kaydı', Ed. Dames, CE Cronicles, Cilt 4, No.1, Ocak-Şubat 1996. s.8. 37 Blue Bird Operasyonu için 'Psychic Warned CIAof Attack' (Psişik CIA'İ saldırı konusunda uyardı), The Dallas Morning News, 8 Aralık 1995. 38 LANDBROKER için 8. Bölüm'e bakınız. STAR GATE OPERASYONU metod transferi esnasında STARGATE'te sadece 3 uzaktan görücü kaldı. Bunların ikisi YUG metodunu, diğeri ise koordine uzaktan görüş metodunu kullanıyordu. Yanlış idare politikası, sonraki yıllarda sıkıntıyı daha da artırdı. Programın 1986'dan (ilk aşama) 1995 (ikinci aşama) baharına kadar süren ömründe başka kanallarla elde edilemeyen enformasyonun UG ile bulunmasını hedefleyen 200 askeri merkezli operasyon gerçekleştirildi. Epeyce başarılar kaydedilmesine rağmen STARGATE'in desteği azaldı. Bir istihbarat yetkilisinin bu konudaki yorumu şöyleydi: "Geçmişteki dosyalarla birçok uzman değerlendirmesi mevcuttur, Gizli servis, NSA, Genel Kurmay Başkanlığı ve CIA, UG'nin istihbarat aracı olarak faydalı olduğunu rapor etmişlerdir." <39) Geçen 22 sene zarfında, çeşitli otoritelerin ve yüzlerce bilim adamının katılımıyla gerçekleştirilen sözü geçen yöntemlerle UG programlan, değeri yüksek istihbarat verisi üretmiştir. Şu andaki politik atmosferden dolayı bir kenara atılmamalıdır. Bariz askeri ve istihbarat uygalamaları bir kenara, üretilen çok geniş çaplı enformasyon yığını, insanların dünyayı algılamada beş duyuları içinde hapis olmadığının bir göstergesidir. 39 Paul Smith. ¦ Onbirinci Bölüm ¦ BEDENE YERLEŞTİRİLEN ELEKTRONİK PARÇALAR 1950'lerde Josef Delgado'nun uyarı-alıcıyı (stimoceiver) geliştirmesi ile istihbarat dünyası, insan davranışlarını kontrol etme hayallerini gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaşmıştı. Çünkü uyarı-alıcı (FM radyo kanalı ile sinyaller alabilme ve nakledebilme kapasitesine sahip minyatür bir elektrot) bir insanın kafatasının içine yerleştirilebiliyordu. Böylelikle dışarıdan bir operatör o canlının davranışlarını yönlendirebiliyordu. Araştırmam esnasında kafalarında buna benzer implantlar bulunan insanlarla karşılaştım. Bu cihazlar o insanların izni olmadan yerleştirilmişti. Dahası, bu elektronik implantlarm varlığı tarafsız doktorlar ve radyolojistler tarafından da teyit edilmekteydi. Delgado uyarı-alıcınm potansiyelini göstermek için gelişmiş bir boğayı tellerle donattı ve hayvanla birlikte ringe çıktı. Boğa deneyciye doğru hücum etti., ve sonra tam adama vuracakken birden durdu. Azgın canavar Delgado'nun elindeki küçük siyah kutu üzerindeki düğmeye basmasıyla duvara çarpmış-çasına durdu.W Yazarın arşivindeki film şeridi. BEYİN KONTROLÜ Delgado, 1996'da araştırması üzerinde çalışırken gerçekleştirdiği deneylerin, aşağıdaki tatsız sonucu desteklediğini ortaya koymuştu. Hareket, heyecan, sevinç, keder gibi hisler ve davranışlar, elektrik akımlarıyla yönlendirilebiliyor ve insanlar düğmeye basılarak, tıpkı robotlar gibi kontrol edilebiliyordu. Dalgada daha da ileri giderek "öyle bir zaman gelecek ki, aletli beyin ile bilgisayar arasında iki yönlü radyo komünikasyonu sağlanacak ve beyin, insan dışı operatörler vasıtası ile kontrol edilebilecek" iddiasında bulunuyordu.*2' Delgado'nun "Zihnin Fiziksel Kontrolü: Psiko-medeni Topluma Doğru" <3' (Physical Control of Mind: Towards a psychocivili-zed Society) adlı kitabı, beynin elektronik simülasyonu için kullanılan implantlar hakkında geniş bilgi içermektedir. Ses getiren bu kitabın yayınından sonra bu sahada dev atımlar atılmıştır. Delgado diğer deneylerinde de önemli gelişmeler kaydetmişti. Kulak davulu (timpan) zarına bir uyarı alıcı yerleştirerek, kulağı bir çeşit mikrofona çevirmeyi başarmıştı. Sonuç olarak uya-rı-alıcı yerleştirilmiş bir laboratuvar kedisinin kulağına fısıldanan herhangi birşey hoparlörden duyulabiliyordu. Bu tür gayri-ahlaki davranışlardan dolayı gözlerine inanamayan ve hayal kırıklığına uğrayarak kurumu terk eden CIA görevlisi Victor Marchetti'ye göre, kurum yukarıdaki programı daha da geliştirerek kedinin kokleasma radyo yerleştirmiş ve böylelikle özel konuşmaları daha hassas şekilde dinlemek için kediyi uzaktan yönlendirebilmişlerdÜ4) CIA tarafından yayınlanan "Eğitilmiş Kedilerin (kelime silinmiş) (kelime silinmiş) Kullanımları Üzerine David Kreech, 'Controlling The Mind Controllers' (Zihin Kontrolcülerinin Kontrolü.), THINK 32 de, Temmuz/Ağustos 1966. Delgado'nun çalışmasının mali cephesinin büyük bir bölümü Deniz istihbarat Bürosu tarafından karşılanmıştır. 1950 ve 60'larda gerçekleştirilen davranışsal kontrol programlarına yönelik çalışmalarda ONI, CIA ile sıkı bir işbirliği yapmıştır. John Ranelagh, 'The Agency, The Rise And Declineof The CIA', (ClA'nın Yükseliş ve Çöküşü), (Sceptre Books, 1988), sh. 208. BEDENE YERLEŞTİRİLEN ELEKTRONİK PARÇALAR Görüşler" (Vievvs on Trained Cats -word deleted -word deleted use) başlığı altında yayınlanan iki sayfalık kayıt, bu konudaki deney bulgularını anlatmaktadır. Bernard Bernardovich Kazhinsky, 1923'de "Biyolojik Radyo Komünikasyonu" (Biological Radio Comunication) adı altında bir rapor yazmıştı. Kendisi bir elektrik mühendisiydi ve yeni bir alan olan psikomatematik bilimler üzerindeki ilk araştırmacılardan biri olarak biliniyordu. Raporu Amerikalıların ilgisini çekti ve Ohio'daki Yabancı Teknoloji Bölümü, Hava Kuvvet Sistemleri Komutanlığı, Wright-Patteson Hava Kuvvetleri Üssü tarafından tercüme edildi. Rapor, sözkonusu casus-kedi mefhumunu detayları ile izah ediyordu: "Bu kitap, modern bilimde her zaman tartışma konusu olan fazlasıyla ilginç bir sorunu da irdeliyordu. Canlı organizmalar arasında belli bir elekromanyetik komünikasyonun mahiyet ve mevcudiyeti. Bu konu dünya literatüründe fazla bir ilgi uyandırmadı. Sadece ateşli tartışmalara konu oldu. Bununla birlikte, bu alanda henüz bir görüş birliğine varılamadı. Bu kitap hayvanlar üzerinde yapılan zihni telkinlerden insanlar üzerde yapılan deneylere, 'düşünce ilhamı' fikrinin ortaya atilmasından, 'elektronik hipnozdan' mesafeler arası 'naklolunan düşünceye' kadar bütün konuları kapsamaktadır." Bu, Sovyetler'in Delgado'dan onlarca yıl önce aynı kavram üzerinde çalıştıklarını teyit ediyordu. Dizaynda ve uyarı-alıcı kullanımda yaşanan gelişmeler, bunların insanlar üzerinde tatbik edilmelerine kapı açtı. Ralph Schvvitzgebel kulak-böceği cihazını icat etti. Böylece bir terapist deneği ile iletişime girebiliyordu.*5) Uyarı-alıcı kullanımının en açık delili, MKULTRA Projesinin bir parçası olan Alt Proje 94'de verilen kayıtlardır. 12 Kasım 1961 tarihli bir memorandum, uyarı-alıcının amacını şöyle anlatıyordu: 1- Bu alt proje, seçilen hayvan türlerinin aktivitesinin devamını sağlamayı amaçlar. Beynin özel merkez alanlarına gömülen minyatür uyarıcı elektrotlar kullanılacaktır. 5 (Sceptre Books, 1988), sh. 208. BEYİN KONTROLÜ 2- Şartlanma ve hayvanlardaki kontrolü sağlamaya yararlı teknik ve beyin bölgeleri üzerindeki ön biyolojik çalışma tamamlanmıştır. Değişik birkaç tür hayvan üzerinde aktivitelerin uzaktan kontrollerinin mümkün olabildiği gösterilmiştir. Yeni araştırmaların yönü tekniklerin geliştirilmesine ve seçilmiş türlerde beynin faydalı merkezlerinin hassas haritalanmasına yöneliktir. Bu araştırmanın nihai hedefi, hayvanların yön tayin etme mekanizmalarının anlaşılması ve (silinmiş -'insan' mı?) için tatbikata uygun pratik sistemlerin temin edilmesidir.' Bu memorandumun imzacısı, şef - TSD/Araştırma Kolu şunu da ilave ediyor: "Bu programın planlanması ve izlenmesi ile ilgili personel 'ÇOK GİZLİ' izni almıştır." Davranış kontrolü için elektronik implant kullanımı araştırmasına diğerleri de katılmıştı. James Olds <6) hipotalamusun içindeki ve yanındaki beyin alanlarına elektronik olarak uyarı verildiğinde, nasıl olumlu veya tiksindirici tesirler meydana getirildiğini göstermişti. Tulane Üniversitesi'nden Robert G. He-ath, hastalarına 125 elektrot yerleştirerek ESB ile homoseksüelliği tedavi etmeye çalışarak büyük bir şöhret kazandı. Hastalarında korku, heyecan, halüsinasyonlar oluşturarak hastanın hafızasını kontrol edebileceğini kısa zamanda keşfetti.*7) Başarılan, 1950'lerde kendi keşfi olan cihazları kullanarak Robert G. Heath'inkine benzer bir başarı kazanan yunus balığı araştırmacısı B. E Skinner ve John C. Lilly'nin daha önceki çalışmalarına dayanmaktadır. ESB kullanılan testlerde, maymunlar günde 16 saat zarfında kendilerini devamlı uyararak üçer dakikalık aralarla orgazm oldular. <8) 6 L. N. Scheflin and Edvvard M. Opten, 'Mind Manipulators', (Zihin Yönlendiriciler) s. 332/7, (Paddington Press 1978). 7 a.e. sh. 332/7. 8 Lilly, s.90. BEDENE YERLEŞTİRİLEN ELEKTRONİK PARÇALAR Ralph ve Robert Schvvitzgebel kardeşler, bireylerin uzun mesafede izlenmelerini sağlayacak bir dizi cihaz geliştirdi. Bir anlamda bunlar 'evde tutukluluk kavramı' (House arrest con-cept) diye bilinen olayın öncüleri oldular. Geliştirdikleri biyolojik algılama cihazları, bir mil çaplı alan içinde bireyin fiziksel ve nörolojik işaretlerini izlemekte kullanılmıştır ki, bu, Delga-do'nun önceki çalışmasının daha da geliştirildiği anlamına geliyordu. Başlangıçtaki yorucu beyin implantından sonra Ralph Schwitzgebel, teknoloj iyi minik ölçekte mükemmelleştirmiş ve hedef alan içerisinde direkler üzerine 24 saat izleme kapasitesi sağlayan radyo alıcıları kurma fikrini geliştirmişti. Tıpkı Heath gibi homoseksüellik tedavisinde kafaiçi implantlarını kullanmakta kararlı ise de, teknolojisini toplumdan dışlananlar ve katillerin izlenmesinde de kullanmaktan memnuniyet duymuştu. Ulusal Güvenlik Ajansı'ndan (NSA) Josef A. Meyer, bu kavramı bir adım daha ilerletti. Her akla gelen suçtan dolayı tutuklanan (mahkum olanı değil) Amerikalıların hemen hepsinde elektronik implantların kullanılmasını teklif etti. Cihaz takılan kişiler devamlı şekilde izlenebilecekti. Hatta planı için gerekli bütçenin ve implant takılan kişilerin cihaz bedeli ödemesiyle destekleneceğini savunuyordu. <9) Bu zaman zarfında bilim adamları insan davranışlarını nasıl kontrol edecekleri üzerinde çalışırken, ahlaki çekince gösterenlerin sayısı çok azdı. Yunuslar üzerinde çalışan ve duyuların bastırılması ve ilaçlar üstüne araştırma yapan doktor John Lily, Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü'nün yöneticisine mühim bir ikilemi şöyle dile getiriyordu: "Dr. Antoine Remond, bizim Paris'teki tekniğimizi kullanarak beyini uyarma metodunun insanlara nörolojik operasyon olmaksızın tatbik edilebildiğini göstermiştir; o, bunu 9 Scheflin and Opten, sh. 351-55. Meyer, zihin kontrol hipotez sistemi için ideal model toplum olarak Nevv York'un Harlem'ini kullanmaktadır. BEYİN KONTROLÜ nörocerrahi denetimi olmaksızın Paris'teki ofisinde kendi başına yapıyor. Bu demektir ki, uygun cihazı olan her kişi, bu işi gizlice bir insan üzerinde görünüşte hiçbir iz bırakmayan elektrodlarla yapabilir. Öyle hissediyorum ki, bu teknik, gizli servis ajanlarının ellerine geçecek olursa bunlar insanoğlunu kontrol edecekler ve yaptıkları hakkında çok az bir iz bırakarak son derece hızlı bir şekilde insanoğlunun inançlarını değiştirebilecekler."t-10) Lily'nin maymunlar üzerinde kendi yürüttüğü çalışmaların gizli olarak sınırlandırıldığını burada belirtmek gerekir. Psiko-elektronik üzerinde çok geniş araştırmalar yapılmıştır. Bana bildirildiğine göre, beyin implantları, mikrodalgalar, ESB ve ilgili teknolojileri kapsayan askeri çabalar ve CIA'nm bu yönde yaptığı çalışmalar mevcuttur. Bütün bu çalışmalarda gizlilik esastır. 21 Mayıs 1991'de ABD ordusunun teftiş bölümü ofisinden bana bir dosya gönderildi. Orijinal tarihi 22 Ağustos 1975 olan bu dosya, hastaların zihin kontrolü çalışmalarında nasıl kobay olarak kullanıldıklarını gösteriyordu. Elektrodlar görünür şekilde beyinlerinin ilgili bölümlerine yerleştirilmişti. Böylece iyileşme gerçekleşebiliyordu. Ordu baş müfettişliği ve hesap müfettişliğine sunulan bilgilendirme notunda şöyle denir: "Kimyasal departmanın raporunda en önemli sorun olarak, elektrodların zihinsel özürlü hastalara onların iyiliği için mi yoksa bilimin iyiliği için mi tatbik edildiği sorusu yer alıyordu." Hakikatlerin hepsi bu raporda mevcut olsa bile, bu durum karmaşık bir sorun olarak kalıyordu. 1958'de yayınlanan bir raporda bu işin, elektrostimulasyon adı altında terapik amaçlı olarak yapıldığı ifade ediliyordu. Ne yazık ki, ne olup bittiğinin detayları yeterli değil ve hasta seçiminde kullanılan kriterler açıklanmamış. Bazı hasta vakalarının tarihçesi hem kamuoyunda hem de tıp çevrelerinde etik kaygılar uyandırmakta. Mesela 1958 Ocak ayındaki raporda belirtildiğine göre, hasta Alö'ya iki ayrı ameliyatla elektrodlar 10 Lilly, sh.91. BEDENE YERLEŞTİRİLEN ELEKTRONİK PARÇALAR yerleştirilmiştir. Ama bununda hasta üzerindeki etkisi, bu hastaya ne amaçla yardım edildiği bilinmemektedir. Bu durum ahlaka uygun muydu, ameliyat, hastaya yardım için mi yapılmıştı yoksa daha ileri tıbbi araştırmalar için hasta kullanılmış mıydı? Diğer hasta vakaları raporlarından birinin sonuç kısmında şöyle deniliyordu: "Davranış ve elektrografik değişmeler arasında elde edebileceğimiz daha ince korelasyonlar, bizim üzerinde uğraştığımız klinik malzeme tipi ile elde edilmiştir. Hastaların çoğu kronik ameliyat edilemez veya zeka özürlü smıfmdandı. Bundan dolayı kendilerini ifade edemiyorlardı. Araştırmacı ve deneklerin arasında ortaya çıkan ilgi çatışması, bu araştırma ile ilgisi olmayan dışardan uzman bir doktorun da seanslara katılmasını gerektirmiş ve böylece araştırmanın daha yüksek standartlara ulaşmasına yol açmıştır. Hastalar bazen ameliyat edilmiş, bazen ilaç verilmiştir, fakat raporda bunlara neden gerek duyulduğundan bahsedilmemiştir. Aynı zamanda bu araştırmalardan ne hedeflendiği de ortaya konulmamıştır. Ocak 1958 raporunun 3. sayfasındaki bir dipnotta, elektrodların yerleştirilmesi için gereken paranın ortak pazar fonundan karşılanması teklif ediliyordu. Bu rapordan anlaşıldığına göre, hastalar üzerindeki ilaç araştırmalarının mali yönü ordu kimyasal departmanı tarafından karşılanıyordu. Haziran 1956'daki Alpha-Chloralose ve Scopolamine Kombinasyonu ile psikoz aktivasyonu başlıklı makale, amaca yönelik tipik bir vakaya parmak basıyordu. Çünkü bu çalışmaların nihai amacı, psikiyatrik ve nörolojik hastalarda anormal beyin elektrosu meydana getirmekti. Mescalina ve LSD gibi diğer ilaç deneyleri terapik tedaviye yönelik denilebilir, çünkü bu ilaçlar, bir zamanlar birçok psikiyatrist tarafından ruh hastalığı tedavisinde faydalı olarak kabul ediliyordu. Bununla beraber birçok okuyucu 1956 Haziran makalesinde S.M adı ile bilinen hasta için yazılan raporu okuyunca, saflıklarından dolayı kendilerini suçlayacaklardır. Periyodik çılgınlık BEYİN KONTROLÜ reaksiyonlarına giren 27 yaşındaki bir kadına elektrodlar yerleştirildi ve sonra LSD, Alpha-Chloralose (2 defa), Frenquil, Mescaline, Metrazol, Alpha-Chloralose artı Amytal ve daha başka ilaçlar verildi. Dürüstçe söylemek gerekirse bu testler, teşhis ve tedaviye yönelik olmaktan ziyade beyin farmakolojisinin temel mekanizmasını hedef alıyordu. Dosyaya göre, bu çalışma, Tulane Üniversitesi Nöroloji ve Psikiyatri Bölüm Başkanı Ro-bert G. Heath ve Ordu Kimyasal Bölümü bursu ile ilgili baş müfettiş Russel R. Monroe'dan tarafından çok yönlü disiplinli araştırma programı çerçevesinde yürütülmüştü. Bu programda çok sayıda 'alt rapor' üretilmiştir. Amerikan Ordusu'nun itirazı olmayan bu raporların adlarından bazıları şöyle: 'd'LSD-25 ve Mescaline Verilmesi Sırasındaki Davranış Değişikliklerini Gösteren Kortikal ve Subkortikal Elektrik Kayıtları ve Korralasyonu' (1 Nisan 1955); 'Psikozun Alpha'Chloralose ve Scopolamine KombinaS' yonu ile Aktivasyonu (1 Haziran 1956); 'İnsanlardaki Davranış ile Rinensefalik Elektrolar Arasındaki Korralasyon (1 Haziran 1958); ve hayvan deneylerini ve çalışmalarını kapsayan benzer tipte birkaç rapor. ¦ Onikinci Bölüm ¦ HİPNOZ DENEMELERİ i IA, savunma ve taarruz harekatlarında hipnoz kullanımı konusunda çok kapsamlı araştırmalar gerçekleştir-^ mistir. Kaynaklarının esas kısmı, uluslararası düşmanlarının, özellikle Sovyetler'in ve komünist etkisi altında olan başka ülkelerin yapmış olduğu ilerlemenin gözlem ve kontrolü' ne ayrılmıştır. Ortada sisli bir manzara var. "Hipnoz kurbanları" ile ilgili bu gizli operasyonların geniş kapsamlı ve felaketvari et-kilerini ise ancak yeni görmeye başladık. Hipnozu bu türden faaliyetlerde kullanmış olmalarının birinci delili, 1954 yılında Morse Allen'in yazmış olduğu eserde açıkça ortaya konuluyordu. Bu, ARTICHOKE projesinde yer alan hipnozun, katilleri "programlamak" için kullanma çabasının açığa çıkmasından başka birşey değildi. Konuyu John Marks açığa çıkarmıştı. O zamanlar Gittinger de dahil olmak üzere MKULTRA sorumluları "en az bir kez" 1959'da hipnozun CIA harekatlarında deneysel bazda kullanımını önermişler-di.d) "Resmi kullanıma özel" başlıklı ve 1978'de hazırlanan bir CIA raporu (Derin Hipnoz Altında Zihinsel İşlemlerin Fark 1 Marks, John, "Mançurya Adayının Aranması", Times Kitapları, 1979, s.182-192. BEYİN KONTROLÜ Edilmeyen Gösterileri), V. L. Raykov tarafından yazılmış olan "Voprosy Filosofi" adı verilmiş bir Rus raporunun tercümesidir. Bu doküman sadece konunun şaşkınlık yaratıcı içeriğini ortaya koymakla kalmamış, aynı zamanda araştırmanın uluslararası boyutlar taşıdığını da açıkça göstermişti. F. J. Evens isimli bir araştırmacı, derin hipnozdayken el ve ayakları bağlı olan kişilere temel matematik problemleri çözdürmeye çalıştırdıklarında "6" rakamını algılayamayacaklarını söyledi. (2> Bu araştırma, ardından çok da mantıklı olmayan felsefi bir tartışmayı beraberinde getirdi: acaba el ve ayakları bağlı olan insanların "6" rakamını gözardı etmelerinden önce, bu rakamı algılamaları mı gerekmekteydi? 1966'da CIA "İstihbaratta Hipnoz" başlığı altında tam olarak teknik diye nitelendirilebilecek bir rapor oluşturdu. Raporda özetle "İstihbarat işinde hipnozun en çok başvurulan kullanımları' nın özellikle savunma uygulamaları"m içerdiği vurgulanıyordu. Teşkilatın konuyla ilgili raporlarına göre, "hipnoz sonrası deneklere sunulan tekliflerin etkili olabilmesi için ardarda birkaç yıl boyunca telkinlerin her ay düzenli olarak tekrar edilmesi gerekiyordu.'3) CIA, kendini hipnoz etmeye (oto-teklif de denilir) de başkalarını hipnoz etme konusu kadar ilgi göstermişti. Hipnozu gerçekleştiren, hipnoz edilen kişiye verdiği mesajla, kendi kendini hipnoz edebileceği inancını tam olarak telkin edebilmişti. Yine de rakip istihbarat servislerinin bu alanda daha ilerlemiş olduğu kaygısı bir acziyet işareti olarak ifade edilmişti. Başka bir CIA raporuna göre: "Hipnozun muhalif güçler tarafından kullanılmış olduğu ve şimdi bile etkili bir şekilde kullanılıyor olması ihtimali var. Hipnoz metodunun sahip olduğu kritik önem, özellikle 2 Evans, F. J. ve Thorn, VV.F., "Hipnoz Sonrası h'afıza Kaybının iki Çeşidi: Geri Çağrılan Hafıza Kaybı ve Kaynak Hafıza Kaybı", Deneysel Hipnoz Uluslararası Dergisi, Cilt 14, 1966,.s 162-179. 3 istihbaratta Hipnoz - Teknik Rapor (Gizli - CIA), Ekim 1966. 1 düşmana ait gizli bilgileri elde etmede ve önceden bir şekilde anlaşılmış karşı cepheden bir kaynak ile olan işbirliğinde iyice belirginleşmekte." M) Konuya ilişkin potansiyel sömürü derecesinin ne kadar acımasızca artabileceğinin bir örneği olarak hipnoz metodu, savunmasız durumdaki kişilerin haberi bile olmadan etkili bir şekilde kullanılıyordu. Üç durumda hipnozun gerçekleştirilmesi söz konusuydu: Uykudayken, psikiyatrik danışma gören hastaların üzerinde ve zihni açık bireylerin başkalarını hipnoz esnasında izlerken habersizce hipnoz edilmeleri. Hipnozun her zaman suistimale açık olması, pekçok ilgi çekici cinayet, şüpheli ölümler ve bunlarla ilgili "resmi" açıklamalar hakkındaki ciddi soruların sayısını arttırmakta. Örnek vermek gerekirse, John E Kennedy'nin katledilmesi, Amerikan Los Amos Ulusal Laboratuvarları'nda çalışan 13 bilim adamının intihan ve benzer şekilde İngiltere'de Marconi'de çalışanların ve daha yakın zamanda da New South Wales'te Lucas Te-peleri'ndeki gizli Avustralya nükleer araştırma faaliyetlerinde görevli olan üç kişinin ölümü sıralanabilir. CIA'nm kendine ait gizli bir rapor, örgütün bu tür ihtimallerden haberi olduğunu gösteriyor: "Geçmiş yıllarda hipnozun suç unsuru olarak kullanıldığının iddia edildiği üç yazılı olay rapor edilmiştir." (5' Kroener tarafından anlatılan bir olayda genç, duygulu ve bekar bir erkek öğretmen, komşusunun hipnotik etkisi altına girmiştir. Komşu, ilk önce misafirperverliğinden başlayarak genç adama, hipnozda iken teklif ile kendisine küçük miktarlarda para ve eşyalarını ödünç vermesini sağlamıştır. Kendi gücünün denemesi olarak bir hipnoz sonrası "komşu öğretmenin kendisinin sol eline vuracağı" telkininde bulunduktan sonra öğretmen gerçekten kendisine sol dirseğinden vurmuş; ve o da yine telkine paralel olarak vuruşun bir kaza sonucu olduğuna inanmıştır. Bu a.e. a.e. BEYİN KONTROLÜ telkin denemeleri öylesine etkili olmuştu ki, en sonunda hipnozcu kurbanına hiç işlemediği suçları dahi itiraf ettirmeyi başardı. Bu olay beş yıl kadar sürse de komşunun hipnotik gayretleri sonuçsuz kaldı; zira kurban, artık komşusundan şans eseri de olsa şüphelenmeye başlamıştı. Birçok müracaatından sonra onun Kroener tarafından incelenmesine karar verildi. Kroener olayların gerçek gidişatını ancak öğretmeni yeniden hipnoza sokarak ve komşusuyla olan hipnotik tecrübelerini hatırlamasına sebep olarak açığa çıkarabilmişti.*6' Bir CIA araştırmasında yer alan, hipnoz sahasında tanınmış bir araştırmacı olan W.R. Wells'in açıklamasına göre, birlikte çalıştığı deneklerden hiçbiri hipnoz sonrası telkin şeklinde verilen "önceden ayarlanmış kabul edilemez komut veya başka ifade' lere" direnç gösteremedi. Wells, hipnoz sonrası telkin yolu ile hipnoza tabi olan kişileri hipnozcunun paltosundan bir dolar para çalmaya zorladı. Hipnozun etkisi altında olan kişi yaptıklarından tamamen habersizdi ve hipnozun etkisinden çıkınca parayı çaldığını ısrarla reddetmişti. Wells'in ileri sürdüğüne göre "Bu tarz davranışların bazan zorla yaptınlamaması bunun yapılamadığını ya da yapılamayacağını kanıtlamaz- Tek bir başarılı deneme bile, böylesi tavır ve davranışların hipnoz yoluyla yapılabileceğini gösterir." İki subay J. M. Schneck ve J. G. Watkins, hipnozu kullanarak suç sayılacak bir eylem gerçekleştirmişlerdi. Schneck kendisinin "Hipnoz Teşvikli Askeri Saldırı: Bir Olay Çalışması" eserinde de ifade ettiği gibi, gayri ihtiyari "bir askeri hipnoz sonrası bir iş telkinini gerçekleştirmek için görevinden kaçmaya zorladı." Buna benzer şekilde J. G. Watkins ise "bir askeri daha üst rütbede bir subayı -onun Japon olduğu telkinini vererek- vurmaya zorlamış." Ve yine hipnoz edilmiş bir bayan, kendi birliğinden 6 Orne, M.T., "Sorgulamada Hipnozun Potansiyel Kullanımları". Biderman, A. ve Zimmer, H. "insan Davranışının Kontrolü", (New York; John VVİley ve Oğulları Inc., 1961). HİPNOZ DENEMELERİ (BKO) "daha önceden kimseye açıklamayacağını söylediği gizli nitelikli bilgiyi" elde etmiş.*7' Hipnoz sonrası telkin tekniklerinin fiilen kullanıldığını doğrulayan başka çalışma raporları da mevcut. L. W. Rowland "ağır derecede hipnoz edilmiş iki kişiden büyük, aktif, elmas sırtlı bir çıngıraklı yılanı kaldırmalarını istemişti. Onlara yılanın bir ip kangalı olduğu telkininde bulunmuştu. Hipnoza tabi olan kişilerden biri neredeyse hemen ikna olmuştu ama yılanı tutmaya çalışmasına rağmen kendisini engelleyen camdan bir duvar varmış gibi davranıyordu. Diğer denekse hipnozdan çıkıp deneye devam etmekten vazgeçmişti. Ondan sonraki iki kişiye, tutmaya çalıştıkları şeyin ne olduğu söylenmesine rağmen yine de yılanı yakalamaya çalışmışlardı. Buna benzer bir şekilde, [camla korunan] laboratuar asistanının üzerine kükürt asidini atmaları söylenen iki kişi de hiç itiraz etmeden hipnoz komutlarına uymuşlardır. " <8' P. C. Young "Ro<wland'ın hikayesindekine benzer şekilde derin hipnozdaki sekiz kişiden benzer görevleri yapmalarını istemişti. Sekiz kişiden yedisi, uyanıkken yapmaktan sakınacakları durumlara girmişler, yani onlar uyanıkken yapmak istemedikleri şartlar altında yılanlara dokunmayı ve asidi dökmeyi denemişlerdir." <9' CIA, hipnozun savunma alanında kullanımları açısından profesyonel hipnozcuların verdikleri tavsiyeler üzerine "hipnozun muhalif güçler tarafından kaçırılan veya esir alınan personelin savunmasını güçlendirmek için kullanılmasını" önermiştir. Daha sonraki aşamada teşkilat, mevcut bilgilerin derinlemesine araştırılmasına öncelik vermiştir. Bu araştırmaların başarısı genellikle "hipnoz sonrası hileli kullanıma" başvurulmasına bağlı idi.*10' Bir kişinin başka bir hipnozcu tarafından uyutulma çabalarını 7 Fischer, S. "Hipnoz Altında Öne Sürülen Şartlandırma Olgusunun Araştırılması". Klinik Deneysel Hipnozu Dergisi, 1955, 3, s.71-103. 8 Rovvland, L.W., "Hipnoz Edilmiş Kişiler Kendilerine veya Başka Kişilere Zarar Vermeye Kalkarlar mı?, Anormal Sosyal Psikoloji Dergisi, 1939, 34, s.114-117. 9 Young P. C, "Hipnozun Sosyal Olmayan Kullanımları". LeCron, L. M., "Deneysel Hipnoz. New York; Macmillan, 1952. 10 Not 7'ye bakınız. BEYİN KONTROLÜ HİPNOZ DENEMELERİ reddetmesine rağmen, bu itiraza önceden gerçekleştirilmiş bir hipnoz seansı altında programlanmış olabilme ihtimali de göz önüne almıyordu. Böyle bir kişiye "hipnotizma olmuş gibi görünmesi veya başka bir hipnozcu tarafından kullanıldığı zaman uygun bir şekilde cevap vermemesi" öğretilebilirdi." t>ıı'> Hem ABD hem de NATO yetkilileri, kendi kendini telkin boyutunu ilgili birimlerinde kullandılar; savunma rolü yetkisiz hipnozu önleme tedbirlerini içeriyor ve kendi kendini telkin zor durumların kolaylaştırılması yolunda kullanılıyordu. "Kendi kendini telkinde yetiştirilen personel, uzun izolasyonun sakatlayıcı etkilerini geçici olarak azaltabilir ve erteleyebilirdi." <12> Bir kimse kendi kendini telkin aracılığıyla kendisini uzun bir uyku süreci içine koymakla, olumsuz şartların baskıcı durumlarını azaltabilir ve hatta üstesinden bile gelebilirdi. CIA, bir kişinin hipnoza karşı direnişini azaltmak için ilaçların nasıl kullanılması hakkında da araştırmalar yaptı. "Genellikle kullanılan ilaçlar tansiyon düşürücü ve sakinleştirici ilaçlardı. Tansiyon düşürücü ilaçlar rahatlamayı sağlar, rahatlama ise genelde telkini arttırıcı olarak düşünülür." <13) Fakat teşkilat kendi faaliyet sahasını sadece LSD ve benzeri ilaçların kullanımıyla sınırlamadı. A. M. Weitzenhoffer "Hipnotizma: Telkinde Objektif Çalışma" adlı kitabında "Kişinin telkin olabilme kabiliyetine sahip olması şartıyla birlikte, çeşitli ağrı kesici ilaçların dozları kişileri telkine daha yatkın yapıyor." <14) diye yazıyordu. L. R. Wolberg "sodyum ametal'in giderek artan dozlarda kullanımıyla iyi sonuçlarını" elde etmişti; böylelikle "Hasta, kendi içinde bir çaresizlik duygusu oluşturarak, operatöre karşı düzensiz olarak bağlılık duygusunu artırmıştır." <15) 11 a.e. 12 a.e. 13 a.e. 14 VVeitzenhoffer, A.M., "Hipnotizma: Etki Altında Kalma Üzerine Objektif Çalışma", (New York; John VVİley ve Oğullan Inc., 1953). 15 VVolberg, L. R., "Hipnoterapi Temelleri", Cilt 1 (New York; Crune ve Stratton, 1948). "Sorgulamada Hipnoz" adlı, tarihi belli olmayan bir raporda (14 Ocak 1977'de incelemeye açılmış) "Bir kişinin davranışı üzerinde hipnozla elde edilmiş görünürdeki kontrol, bunun sorgulamanın zor işlevlerinde kullanılmasını sağlayabilir." denilmektedir. Bunu takiben aynı raporda "İlk önce hipnozun sorgulama şartları altında yapılması mümkün mü? Eğer öyle ise, hipnoz etkisi altındaki kişi bir bilgiyi açıklamaya zorlanabilir mi? Ve sonunda eğer bir bilgi böylece alınabilirse bu ne kadar güvenilir olur?" gibi sorular ortaya atılmaktaydı. Seçenekler arasında bir kişinin karşı çıkmasına rağmen hipnoz yaptırmak veya denekleri haberdar etmeden telkin yapmak da sayılıyordu. Kişilerin isteksiz oldukları vakalarda Wells, Watkins ve Bremen gibi isimler, bir kısım başarılar elde ettiler. Hipnotizmaya karşı dayanmaya çalışan kişiler genel olarak başarısız oluyorlardı. George H. Easterbrook "hipnozun düşman tarafından kaçırılan personel üzerinde ve bu kaçırılmalar esnasında gizli tutulması gereken hassas maddelerle ilgili olarak kişide hafıza kaybına yol açtıracak veya onların özellikle acıya dayanmalarına yardım edecek tarzda kullanılmasını" önermiştir.'16^ Bugün artık açıkça anlaşılmıştır ki, servis, bu önerilerin çoğuna uyarak çalışmalarının birçoğunda önerilen metodları geniş bir şekilde kullanmayı tercih etmiştir. CIA araştırmalarının önemli sahalarından bir başkası da "Hipnotizmada İtaat" idi. Uygun bir şekilde şartlanmış kişi, derin hipnozdayken gizli bilgi üzerinde kontrolünü ne kadar sağlayabilirdi? Bir kişiye hipnotik etki altında verilen kesin bilgi çeşitlerinin, anahtar unsur (kelime, cümle, bir müzik parçası, resim, vs) sunulmadıkça yeniden elde edilemez olduğu öğrenilmişti. Yani bir kubbeyi açmak gibi, birinin kilit için uygun kasa şifresine sahip olması lazım geliyordu ve bu bir avantajdı. P. Janet <17> "Derin hipnoz altındaki bir bayandan, bir grup yargıç karşısında 16 Easterbrooks, C.H. "Hipnotizma", (New York, AppletonCenntııryCrofts, 1933). 17 Janet, P. "Psikolojik Tedavi; Tarihsel ve Klinik bir Çalışma", (London; George Ailen ve Unvvinn, 1925). BEYİN KONTROLÜ birkaç cinayet gerçekleştirmesi istenmişti. Bayan olası kurbanları lastik hançerlerle bıçakladı ve şeker küpkriyle zehirlemeyi tercih etti." <18) Hipnoz altına alınan birey bütün bunları hiç tereddüt etmeden yapmıştı. Bu tür bir deney sonucuna daha önceleri Watkins ve Wells gibi başkaları da ulaşmışlardı. CIA, "gerçek olmayan hipnoz" (kişilere haberleri olmadan eğitim safhasında yapılan hipnoz) gibi başka yöntemlerin kullanımını da "sorgulamaya yardımcı olması" amacıyla mercek altına almıştı. CIA görevlileri bu metodları, çeşitli askeri personeli (ABD ve NATO) "Sihirli Odalar" veya "Neşe Sabnları"nda kullanabilmek için, kişileri sorgulamak veya dost kuvvetlerin çağdaş sorgulama yöntemlerine daha dayanıklı hale getirmek için geliştirmişlerdir. Beyaz ses ve seslerin diğer şekilleri de kişilerin oryantasyonu kaybetmelerini sağlamak ve onları daha uysal bir hale getirmek için kullanılmıştır. Uzaktan hipnoz üzerine de çalışmalar yapılmıştır. CIA'nın resmi olarak hiç kabul etmediği özel projelerden biri, Radyo Hipnotik Beyinlerarası Kontrol Projesi'dir (RHIC). Bu hipno-tizma durumunu meydana getirmek için Stimociever (mikro-küçültülmüş elektronik cihazı) kullanmak kesinlikle gerekliydi. Böyle bir cihazın çalıştırılması için yapılması gereken tek şey, hedef kişinin belirlenen bir kasma cihazın enjekte edilmesiydi. Cihazla ilgili deneme safhalarının başlarında cerrahlar, kurbanların vücutları üzerinde küçük yara izleri bırakıyorlardı. Sonraki yıllarda, daha ilerlemiş tekniklerle vücudun dış kısmında bir iz bırakmadan da aynı şey yapılır oldu. Genellikle burun ve kulak çukurları bu işlem için yaygın olarak kullanılıyordu. Daha sonraları kurbanlarda yan etki olarak çeşitli baş ağrıları ve beklenmeyen burun kanamaları görülmeye başlandı. Eski bir FBI ajanı olan Arthur J. Ford, büroyu terk edip Lkv coln Lawrence (19) adı altında gazetecilik yapmaya başladıktan 18 a.e. 19 Lavvrence'in gerçek adı Arthur i. Ford birden fazla kaynak tarafından doğrulanmıştır. HİPNOZ DENEMELERİ sonra, 1965 yılında yazdığı "Biz Kontrol Edilmiş miyiz?" adlı kitabında RHIC projesini gün ışığına çıkardı. Sistemin nasıl işlediğini şöyle açıklıyordu: "Bu, radyo nakli ile ortak istekle tetikle-nen bir hipnoz seansı sonrası telkinin hayata son derece uyarlanmış bir uygulamasıdır. Bu yenilenen hipnoz durumu aynı radyo kontrol sistemi aracılığıyla kendi kendine yeniden tekrarlanabilir. Birey hipnoz etkisi altına girer. Bu birçok şekilde hayata geçirilebilir. Bu birey sonra radyo sinyal üzerinde belirli davranış ve belli tavırlar sergilemesi için programlanır." CIA, RHIC'ı olabildiğince geniş bir şekilde ABD ve Avrupa'da kullanmıştır. ABD'nin bir başka müttefiki olan Kanada da diğer ülkeler kadar masum kurbanlar üzerinde işe yaraya-cak(!) pekçok deneyleri içeren araştırmalar gerçekleştirmiştir. Bu deneyler Dr. Solandt'm yakın takibi altında yapılmıştı. Dr. Solandt, Kanada'daki UFO vakalarını araştırmak için başlatılan "Mıknatıs Projesi" için de uygun görülmüştü. Bu araştırmanın büyük bir kısmı, Nakliye Bölümü bütçesinde gösterilerek kamuoyundan gizlenmiştir. Öte yandan, İsveç'lilerin, halen akli bir dengesizlik sorunu olduğu kabul edilen insanlar üzerinde aşılama deneylerini sürdürdükleri düşünülmektedir. Bununla birlikte RHBK'nin orijinal konsepti, Amerikan Ordusu tarafından benimsenmişti. Gazeteci James Moore ve RHIC hakkında kaleme alınmış el yazması 350 sayfalık bilgiyi yine bir CIA kaynağından aldığı 1963 tarihli başka bir projeyi sakladığını öne sürdü.(2°) Yazıya göre "Tıbbi olarak bu sinyaller beynin belirli kısımlarına yönlendirilmişti. Beynin bir kısmı, görme, işitme gibi herhangi bir dış kaynaktan küçük bir elektrik akımı aldığında, ortaya bir duygu çıkıyordu. Mesela yaşlı kadını döven birtakım gençlerin görülüşündeki öfke ele alınacak olursa, bu öfkeye benzer bir duygu, dış kaynak tarafından beyninize gönderilen suni radyo sinyali ile meydana getirilebiliyordu. 20 Bovvart, VValter. "Akıl Kontrol Harekatı", (Dell Yayınları Co., Inc.), 1978. s.261-264. BEYİN KONTROLÜ Ve aniden, ortada bir sebep bulunmaksızın, aynı acı öfkeyi hissetmeniz mümkün oluyordu." <21) Stimoceiver'i icat eden Dr. Jose Delgado'ya göre "Hymgdala ve hippocampus'teki çeşitli noktaların radyo sinyali ile canlandırıl' ması, dört değişik hasta arasında farklı etkileşimlere sebep oldu. Hoş duygular, neşe, derin düşünceli odaklanma, tuhaf duygular, aşırı rahatlama, renkli görünümler ve başka etkileşim gözlendi." <22' Bütün bu etkiler, dışarıdan yapılan yönlendirmelerle ortaya çıkarıldı. Delgado'nun 1966'da dediği gibi, daha önceki araştırmalar ve deneylerle beraber bu çalışmalar "Nihayetinde hareket, duygu ve ¦ davranışları elektronik güçler ile yönlendirilebilmenin hoş olmayan sonuçlarını ortaya seriyor; ve insanların robot gibi tuşlarla kontrol edilebilir olduğu görüşünü destekliyordu." (23) Bunlar yeterli değilmiş gibi EDOM -Hafızanın Elektrikle Eritilmesi- RHIC'nin yeni bir şekli olarak ortaya çıkmıştı. EDOM bir kişide "kayıp zaman" duygusu oluşturuyor veya hafızanın kısmi olarak silinmesine sebep oluyordu. Bu sonuca, aşırı dozda acetochaline vasıtasıyla bir kısım beyin hücrelerinin bazılarını basit bir şekilde engellenmesiyle veya elektronik "kitleme" ile ulaşmak mümkün olabiliyordu. Yine bu yöntemle, metabolizmada gerçekleşen kimi kimyasal oluşumların meydana getirmesi gereken sinirsel sistem hareketleri durdurulabiliyor. Bu kimyasal tekniğin yanısıra, elektromanyetizma ve mikrodal-galar da "kayıp zaman" etkisi yaratmak için kullanılabiliyor. Ve yine EDOM, uzaktan hipnotizma etkisi oluşturulmasında kullanılan araçlardan biri olarak göze çarpıyor. Lincoln Lawrence'in CIA'deki kaynağı EDOM hakkında bazı korkutucu bilgileri ifşa etmişti: ".. .Artık insan vücudu içinde 21 a.e., s.263. 22 Delgado, ). M. Rv "Beyinler Arasında Radyo Uyarım ve Tamamen Bağımsız Hastalarda Kayıt", Schvvitzgebel). 23 Kreech, David. "Aklı Kontrol Edenleri Kontrol Etmek", Think'te 32, Temmuz/Ağustos 1966. HİPNOZ DENEMELERİ JEQ kolayca gizlenebilir küçük bir EDOM jeneratör-verici kullanılmaktadır. Bu bir insanla en küçük bir temas esnasında -sıradan bir el sıkışma ve hatta sadece bir dokunma- dokunan kişinin kısa bir süre için zaman algılamasını bozacak küçük bir elektronik yükü ve son derece hızlı bir sinyal tonu nakledilir." (24) Bu metodlar sayesinde -RHIC ve EDOM- bir insanın zihnine istenilen her türlü telkin iletebilir veya kişinin hafızasında kayıtlı bulunan herhangi bir olay hakkındaki bilgiler silinebilir. Bu sonuçlar, belli kelimelerle (veya basit davranışlar dizisiyle) hafızada yüklü "komut-emir-ler" ile elde edilebilmektedir. İlgili anahtar komut-emirler ise kişinin zeka derecesine bakılmaksızın ve emrin uygunluğu veya mantıklı olup olmadığı hakkında herhangi bir sorgulama gerçekleştirilmeden belirlenmektedir. Sonuç itibariyle kendisine dışardan böylesi bir etkiye maruz bırakılan insan, hareket ve davranışlarını körü körüne denilebilecek tarzda, herhangi bir tehlikeyi dikkate almaksızın sergileyebilmektedir. CIA kaynaklı başka bir belgeye göre, insanlar bu tarz sistemli yönlendirmelerle intihar (kendini imha etme) emirlerine dahi itaat edebilirler. Böylesi emirler ve onlara gösterilen itaat, genellikle bir insanın önceden programlanmış görevinin sona ermesi durumunda sözkonusu olabiliyordu. Ama herhangi bir sebepten dolayı kişi kontrolden çıkarsa, "kendi kendini yok etme" mekanizması görevi sona erdirilmeden önce de tetiklene bilirdi. Bu metod profesyonelce planlanır ve hayata geçirilebilir ve uzman istihbaratçılara hiçbir ipucu bırakılmayabilirdi! 24 Lavvrence, Lincoln, "Biz Kontrol Edildik mi?" (University Kitapları, New York; 1965). ¦ Onüçüncü Bölüm ¦:¦ SİNİRSEL MANİPÜLASYON 960'larda Moskova'daki ABD Elçiliği, Sovyet kaynaklı mik-rodalga ışm saldırısına maruz kaldı. Bu ışınlı saldırı, önce-Jikle elçilik içindeki görevlilerin zihinlerini ve dolayısıyla davranışlarını kontrol etmeyi amaçlıyordu. Komünistlerin bu tür can sıkıcı sinirsel etkileme cihazlarını kullanma çabaları, ABD'de de benzer konularda acil araştırma sürecinin başlama' sına neden oldu. Bununla beraber çalışmaların üzerine kalın bir gizlilik perdesi indirilmişti. 19 Aralık 1994'te Pandora Harekatı'na dair gizli sayılmayan kayıtlardan ortaya çıkardığım bilgi ve belgeler bana ancak 1991'de yürürlüğe giren Bilgi Özgürlüğü Kanunu çerçevesinde yaptığım başvurudan sonra gelmişti. Zaten Pandora Harekatı da Moskova'daki olayların açığa çıkarılmasına yönelik Amerikan tepkisi olarak gerçekleştirilmişti. 1961'de Allan H. Frey, baş bölgesine düşük güç yoğunluğunda UHF (aşırı yüksek frekans) elektromanyetik enerji göndermenin, bir tür radyo dalgalarına benzer ışınlar yayarak ses algılaması oluşturduğunu; ve bunun sağır insanlarda bir çeşit duyma sağlayabileceğine ilişkin inanılır deliller ortaya koydu. Görünürdeki tek risk ya da sakınca, daha önce de ifade edildiği gibi, dalga uzunlukları 10 cm'den daha kısa olan UHF enerji BEYİN KONTROLÜ SİNİRSEL MANIPULASYON dalgalarının, ciltte yanmalara sebep olabilecek ısınmalar meydana getirmesiydi. Yine Frey ve diğer bilim adamlarının benzer konularda yaptığı çalışmalarla, mikrodalga enerjisinin tachy-cardia (kalp atışlarının hızlanması) veya brachy'Cardia (kalp atışlarının yavaşlaması)'na yol açabilecek güce sahip olduğu da ortaya çıkarılmıştı. 1973 yılında, diğer bir bilim adamı, S. M. Bawin de, beyin dalgalarının düşük güçte üretilmiş VHF (çok düşük frekans) enerjisiyle artırılabilir veya tamamen durdurula-bilir olduğunu ispat etmişti.*1) 1950'den beri tekrarlanan çalışmalar sonucunda, insan davTanışlarının, işitsel korteksin uyarılması, tehlikesiz doku ısınması oluşturulması, beyin ritminin modifike edilmesi ve mikro-dalgaların başka birçok biyolojik uygulamalarıyla değiştirilebileceği ve istenen tarzda yönlendirilebileceği tespit edilmişti. Bunun başarılabilmesi için gerekli olan enerji miktarı, 1 km'-den daha fazla uzaklıkta ve 600 metre yükseklikte duran bir böceği bile algılayabilen radarlarda kullanılan enerji miktarına eşitti. İşte bunun için radar tipi enerjinin bir birey veya kalabalık üzerine odaklanabilen bir silah olarak kullanılması mümkün olabilirdik) Elektromanyetik (EM) enerjinin biyobilimlerde kullanılması oldukça yeni sayılabilecek bir gelişme sayılsa da, biyoelektrik araştırmalarının tarihi, Galvani ve Volta'nın bir kurbağanın ayaklarını elektrik akımıyla uyarmayı hedefleyen araştırmalar yaptıkları 1786 tarihine kadar uzanıyor. Direkt olarak elektrotları kullanan ilk bilim adamı olan Von Zeyneck tarafından yüksek frekans akımıyla vücut dokularının ısıtılması anlamına gelen "diatermi" terimi ise 1908'de türetilmişti/3) 1 Bavvin, S. M., Cavlas-Medici, R. J. ve Adey, W. R., "Kedilerde özel beyin ritimlerin üzerinde ayarlanmış VHF alanlarının etkisi", "Beyin Araştırmasında, Cilt 58, 1973, 365 384. 2 "Mikrodalga ABD-SSCB", Cilt VI, Temmuz-Aralık 1976, s.4, Güvenlik Ofisi, ABD Devlet Bakanlığı. 3 Jasli, Tom ve Susskind, Charles, "Hayat sahnesinde bir araç olarak elektromanyetik radyasyon", Bilim'de", cilt 133, no 3451, 1961, s. 443-447. Fakat konuyla ilgili somut adımlar, italyan fizikçi E Gazzamali'nin 1920'lerde aşırı telkine yatkın kişilerde halüsinasyon oluşturabileceğini keşfetmesi ve bu insanların zihinlerinden yayılan bir tür radyasyon ışıması tespit ettiğini açıklamasıyla atılmış oluyordu. Çalışmalarını kitaplaştırarak "Radyasyon Yayan Beyin" adını verdiği eseri ABD'deki Wright-Petterson Hava Kuvvetleri'nin Yabancı Teknoloji Bölümü tarafından 1965 yılında tercüme edildi. Alman fizikçi W. A. G. Van Everdingen, 1938-43 yılları arasında bu tarz çalışmaları daha da ileri boyutlara taşımıştı. Everdingen, mikrodalga ışınlarının civciv embriyosunun kalp işlevini ortamdaki glikojen (bir protein formu) seviyesine göre etkilediğini gözlemlemişti. W 1946 yılına gelindiğinde, J. E. Nyrop, ısıtma etkisi olmadığı halde kısa vuruşlu EM radyasyon oluşturulmasıyla bakterilerin, virüslerin ve dokuların üzerinde özel bir etki oluştuğunu kaydetmişti.'5) EM enerjisi kullanarak insan zihnini manipüle etme yönünde ilk adımı atan öncüler, kendilerinden sonra geleceklere daha ayrıntılı araştırmaların sürdürüleceği yeni bir dönemin kapısını açmışlardı. Daha henüz 1961'e gelinmemişti ki, Dr. Alan H. Frey'in ortaya koyduğu bir araştırma, bilim çevrelerini, radyo frekans (RF) enerjisinin doku kültürünün ısıtılmasından çok daha ileri maksatlar için kullanılabilir olduğuna ikna etti. Pandora dosyaları da elektrodlarla beynin doğrudan uyarılması konusundaki çalışmalara atıfta bulunmaktaydı. Dosyalarda, uyarılan bölgeye bağlı olarak suni şekilde oluşturulan tepkinin nasıl meydana getirilebildiği konusuna yoğun bir ilgi gösterildiği göze çarpıyordu. Nobel ödülü almış İsviçreli fizyolog Walter Hess, hayvan beyinlerindeki elektrik faaliyetlerini kaydetmek amacıyla beyinlerin belli bölgelerine elektrik kabloları döşeyen ilk isimdi. Hess, bu araştırmaları sonucunda beyin sapı a.e. a.e. BEYİN KONTROLÜ kenarında yerleşmiş organ sistemindeki hipotalamus ve ilgili sinirsel yapıların, duygusal ve saldırı nitelikli davranışları kontrol ettiğini keşfetti.*6) Bu bölge aynı zamanda iştah ve koku duyumuna bağlı olarak güdülenen cinsel davranışların da merkezlendiği yerdi. Sinir cerrahı W. Penfield, Hess'in bulduklarını bir adım daha ileriye taşıdı. Elektrik akımını, beyin ameliyatları esnasında beyin dışındaki bölgeyi uyarmak için kullandı. Sonuçlar şaşırtıcıydı. Bu metodun uygulandığı epilepsi hastaları, geçmişte yaşadıklarının tamamını yeniden hissetmişlerdi. Yine aynı hastalara eski anıları o kadar gerçekçi gelmişti ki, sanki olanları yeniden yaşıyorlardı. Aynı nokta iki defa uyarıldığı zaman, olaylar zinciri başlangıçtan itibaren kendini yeniden tekrarlıyordu.") 1960 yılında Neider ve Neff, beynin doğrudan elektrikle uyarılması tekniğini, (BEU) şartlandırma amacıyla kedilerde duyma hissi meydana getirmek için kullandılar.*8' Bu çalışmalarıyla, seslerin BEU ile üretildiğini, seslerin davranış şartlandırma uyarıcısı olarak kullanılabileceğini ve ses kalitesinin beyin zarmdaki elektriksel uyarıcının derinliği ile orantılı olarak değiştiğini öne sürüyorlardı. Radiestezi, insanların elektromanyetik enerji meydana çıkartabilme kabiliyetinin ifade edilmesinde kullanılan bir terimdir. Olağanüstü olaylar üzerinde çalışan NASA'nın Uzay Uçuşları Merkezi'den James Beal, hepimizin, bedenimizde oluşan 6 Edson, Lee, "insan ruhu ve cerrah", New York Times Dergisinde, 30 Eylül 1973. 7 Steven, Leonard A., "Sinirler: beynin bloklarını inşa etmek", (Crovvell, New York, 1974). 8 Neider, Philip C ve Neff VVİlliam D., "Kedilerde elektrik uyarımın işitsel bilgisi" Bi-lim'de", cilt 133, 1961, s. 10101011, Makalenin başında işitsel tepkilerin özetini çıkardılar: "insanlar üzerinde işitsel duyguların direkt olarak veya beyin kaplamasının yakınındaki işitsel sahalarının elektrik uyarımı ile üretilebilir olduğu uzun zamandır biliniyordu. Üretilen duyumsal etkiler: vurma, gümbürtü, vızıltı, vs. Bazı deliller, şartlandırma uyarıcısı olarak başarıyla kullanılan beyin kaplamasının direkt elektrik uyarımın kullanıldığı hayvanların şartlandırma incelemesinden de geliyor." SİNİRSEL- MANİPÜLASYON elektromanyetik enerji noktalarını ayarlayacağımıza inanmaktadır. Beal, dışardan bize gelen enerjinin şiddetli etkilere sahip olduğuna inanıyor; çünkü ona göre, bedenimizdeki hücre, sinir gibi mikro yapıların her biri, kendi çapında küçük ve karmaşık bir elektrik sistemidir. *9) New York Devlet Üniversitesi'ndeki uzman ortopedi cerrahlarından Robert O. Becker de, benzer şekilde, her sinirin yarı geçirici özelliğinin varolduğunu söylemektedir. Sinir sistemi hücrelerinin, çevredeki enerji anlamlarıyla belli bir uyum içine girerek sıvı kristal formatında işleyebildiğine de inanmaktadır. Eğer bu doğruysa, sinir sistemi, elektrik etkilerini bir milyondan fazla büyütebilme kapasitesine sahip demektir. Becker, beynin sinir sisteminin geri kalan kısmına daha güçlü bir doğru akım alanı ihtiva ettiğine ikna olmuş durumda. Bu akımın şiddeti ve belki de kutbu, bilinci doğrudan etkiliyor. Hayvanların beyin dalgaları modeli sözkonusu olduğunda, Becker, beyin gövdesinin sağ lopuna bir manyetik alan uygulayarak, hayvanları koma haline sokmuştu. Hemen ardından süreci ters çevirdi. Doğru akımı beynin ön bölgesine yönlendirdiğinde, daha önceden çeşitli kimyasallarla uyutulmuş hayvanları uyandırmayı başardı.*10) Allan H. Frey, 24 Nisan 1961'de Chicago'da organize edilen Hava Kuvvetleri Tıp Derneği toplantısında şu şartıcı açıklamayı yapıyordu: "Ulaşılmış olan çağdaş bilgi düzeyimize göre, insanın işitme sistemi, radyo frekans (RF) tayfının en azından orantısında bir yerde elektromanyetik enerjiye tepki verebilecek durumdadır. Daha da ötesi, verilecek bu ilk tepki "ani" olacaktır ve alçak güç yoğunluklarında gerçekleşebilir; bu yoğunluklar da zaten muhtemel biyolojik hasarlara yol açabilecek seviyeden oldukça düşüktür." dO 9 Ferguson, Marilyn, "Beyin inkılabı: akıl araştırmasının sınırları", Davys-Poynter, (London, 1974). 10 Yazar ile yapılan telefon konuşması, Mayıs 1992. 11 Allan H. Frey, "Radyo frekans enerjisine işitsel sistemin tepkisi", "Hava Hekimli-ği"nde Teknik Not, cilt 32, 1961, s. 1140-1142. raa BEYİN KONTROLÜ Frey, denek olarak kullandığı kişileri, alan anteninden 30 metre kadar, kendisini göremeyecekleri bir uzaklığa yerleştirdi. Antenden bir ses gelmiyordu. Buna rağmen RF ışını ne zaman üzerlerinden geçse, vızıltıh vuruşlu bir sesi her defasında duyduklarını söylediler. Algılanan ses seviyesi 70 ile 80 decibel (db) arasındaydı. Kulak zarları sesi daha açık duymalarını sağladı. Sesler tüm olaylarda aynı idi ve sesin kafanın arka kısmın-da hissedildiği tespit edildi. Koruma çalışmaları, RF seslerinin şakaktaki alanlar için tehlikeli olduğunu gösterdi. Tepkilerin kulak zarlarına bağlı olmadığına dair herhangi bir şüphe yoktu. Ordu için çok geniş uygulama sahası olan yeni bir haberleşme şekli keşfedildi: Radyo dalgalan aracılığıyla beyinle doğrudan haberleşme. 1961 yılında gerçekleştirilen deneyler, RF enerjisine yönelik duyma tepkisinin etkisi ve ölçüsünün yüzlerce metreye kadar varabildiğini ispat etti. Taşıyıcı yayıcınm uygun şekilde ayarlamasıyla, RF enerjisi, "karıncalanma", baş dönmesi, bulantı ve kusma dahil, hedef insan üzerinde çeşitli biyolojik etkiler yaratabiliyordu. RF enerjili elektrotlar kullanılarak, beyinin elektrikle uyarılması (BEU) önündeki engeller ortadan kaldırılmış oldu. Şimdi radyo dalgalan kullanılarak BEU ile yapılanlara benzer sonuçları elde etmek mümkün olabilecekti. Bu keşif Mançurya Adayı'nın yaratılmasını daha inandırıcı ve gerçekçi kılıyordu. Nabız sayısına ayarlı sinyal gönderici cihazların, gönderilen sinyalle istenen bilgiyi nakletmeleri artık hayal olmayacaktı. Hatta beyine herhangi bir kelimeyi göndermek mümkün olabilecekti. Uzaktan hipnozla programlanabilecek ve hipnoz esnasında bilinçlerini aşan emirlerle yönlendirilecek eşsiz istihbarat elemanları verilen görevleri yerine getirebilirlerdi. Hedefin itaat ettiği herhangi bir hipnotik komut, hedefin görünürde kendi beyni içinde doğan kendi fikri olarak kabul edilebilir. Gerekirse "zamanlanmış hipnotik komut" da verilebilir; RF programlaması gelecekte, daha önce belirtilmiş bir vakitte bu komutu tetikleyebilir. Buna benzer şekilde verilen emir, hipnotik telkin-li bir kelime, resim veya başka bir sinyalle harekete geçirilebilir. Beyin dalgalarının beyindeki bilginin işletilmesi için veri taşıdığı biliniyor. W. R. Aley bu verilerin dalgaların frekans derecesini kullanarak sayısal olarak şifrelenebilindiğine inanıyor-du.(12' Haklı olması, artık beyin dalgalarının başka bir kişiye taşınmasında önemli bir güçlük yaşanmayacağı anlamına geliyordu. J. E Schapitz, ABD Devlet Bakanlığı'na şu deneyi önerdi: "Bilinen fizik etki usullerince ilaçlarla üretilen beyin dalgaları manyetik bir banda kaydedilir. Kaydedilen ritimler sonra mikrodalgalara (ya da çok izlenimler olmuşsa çeşitli ışınlara) göre ayarlanır ve ilaç almayan kişilerin beyinlerine nakledilir. Zihinsel durumları mülakat, psikolojik testler ve poligraf kayıtlarıyla sırasıyla incelenir. Böylece, ilaç almayan kişilerin ilaç alanlarla aynı durumda olup olmadıkları belirlenir." Schapitz, bu deney teklifinden ayrı olarak mikrogal-ga yayma metotlarını, benzer şekilde bir kişinin kas hareketlerini başka birisine göndermekte kullanmayı bile teklif etti. Bilginin tekrar elde edilmesini engelleme yollarının da var olduğunu tahmin ediyordu. Bu itibarla, bireye hafıza kaybını yaptırarak, bir istekte onun bilinç işlevini bozmak, engellemek ve yeniden iyileştirmek mümkün olabilirdi.*13) Her ne kadar, bu türden uygulamalar sosyal ve siyasal yaklaşımları açıkça rahatsız edici nitelikte olsalar da, deneylerin çoğunda kullanılan radyo dalga enerjisi radarda kullanılan nabız ayarlı veya TD (taşıyıcı dalgalı) mikrodalgalardı. Gerçekten de 10 cm'lik dalga uzunluğu olan radar araçları bu deneylerin hemen hemen hepsinde kullanılmışlardı/14' 12 Adey, W. R. "Bilginin depolanması ve geri alınması", Corning, .C. ve Balaban, M.'de, "Akıl: işlevlerine biyolojik yaklaşımlar", 1968. 13 Schapitz, J. F., "Bilginin direkt beyine nakli için ayarlanmış elektromanyetik enerjisini kullanarak psikofizyolojik kontrolün etkisinin deneysel incelemesi", Ocak 1974: ABD Devlet Bakanlığına verilen yayımlanmamış şahsi makaleler. 14 Richter, Juergen H. et al, "Uzaktan radar duyumu: atmosfer yapısı ve böcekler "Bi-lim"de cilt 180, no4091, s. 1176-78. |gg| BEYİN KONTROLÜ Pandora Harekatı'nda kullanıldığı gibi, mikrodalga radyasyonunun belirtileri aşırı yorgunluk, devamlı veya ara sıra olan baş ağrıları, sinir, uykusuzluk, hafıza güçlükleri, fiziksel stresin ardından kalp bölgesindeki görülen ağrılar, nefes darlığı, iştahsızlık, kalbin büyümesi ve kalple ilgili diğer sorunlardır.'15) G. W. Bileş tarafından hazırlanan ABD Devlet Bakanlığı raporu, uzaktan yönlendirilen bir radarla, bir kişide kalp krizine yol açmanın mümkün olabileceğini öne sürüyürdu; zira radar, Frey'in ayrılmış kurbağa kalpleri üzerinde yaptığı bazı deneylerinde kullandığı nabza endeksli dalga enerjisinin aynısını kullanıyordu.^) 1974 yılma gelindiğinde, California Melano Park'taki Stan-ford Araştırma Enstitüsü elektronik mühendisi ve sinir fizyologu Lawrence Pinneo, elektroensefalografta özel komutlarla beyin dalgalarını orantılı ilişki içine koyarak bir kişinin aklını okuyabilecek bir bilgisayar sistemi geliştirdi. Günümüzün daha da gelişmiş imkanlarıyla ilerlemiş BEU radyo tekniklerini kullanarak bu işlevi tersine çevirmek de mümkündür.'17) Aklı okuyan bilgisayarlar kavramı artık bir bilim kurgu malzemesi değil. Big Brother hükümetleri tarafından kullanımları da öyle. Psi-Tech'te görevli Binbaşı Edward Dames, Nisan 1995'te NBC'nin "Diğer Taraf programınla şöyle diyordu: "ABD hükümeti insan-' lara dışardan telkinde bulunabilen bir sistem geliştirdi." Dames daha fazla açıklama yapmaktan kaçınmıştı. 15 "Mikrodalga ABD-SSCB", Cilt II 1972-1974, ABD Devlet Bakanlığı Güvenlik Ofisi, "Elektromanyetik-biyolojik etkilerin incelemesi", s. 5. 16 "Mikrodalga ABD-SSCB" 2, s.4. 17 "Aklı okuyan bilgisayar", Time'da, Temmuz 1, 1974, s. 67. Bundan başka David M. Rorvik'e bakın, "insanın makineye dönüşmesi", (Sphere Kitapları, London, 1979f. ¦ Ondördüncü Bölüm ¦ ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR *-\ ^Y NİSAN 1993'te, BBC Televizyonumun en önemli / / akşam haberi, öldürücü olmayan bir silah hakkmday-+**fA*J di. Savunma Bakanlığı muhabiri David Shukman, düşmanı belli bir fiziksel zarara uğratmadan, dengesini kaybetmesini sağlama ve herhangi bir saldırıya karşı koyamaz hale getirme anlayışının iki savunucusu (emekli) ABD Ordusu Albayı John B. Alexander ve Janet Morris ile röportaj yapmıştı.'1) Öldürücü olmayan silahlar fikri aslında çok da yeni bir olgu değil. Düşman birliklerinin iletişim ve ilerlemesini kesen, sistem ve düzenini karıştıran cihazlar, istihbarat birimleri, polis ve savunma teşkilatları tarafından uzun zamandır kullanılıyor. Berkshire'de Greenham Common Askeri Üsssü'ndeki kadınlar protestosunda, ABD Ordusu, protestoculara karşı, "Tuhaf Etkili Silahlar" terimi uygun görülen mikrodalga mekanizmalı kon-vansiyonel olmayan silahlar kullandı.<2' Öldürücü olmayan cihazlar, kullanılan donanımın, araçların ve tesislerin faaliyetlerini bozmaktan, düşman personeli demo1 Bayan Victoria Alexander'ın yazara gönderdiği 2 Nisan 1993 tarihli mektup. 2 Girişim, ABD Ordu Kimyasal ve Askeri Polis tarafından yapıldı. BEYİN KONTROLÜ ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR V'r ralize etmeye kadar birçok işi görebilir. Aralık 1980'de John Alexander "ABD Ordusu'nun dergisi Military Review'de "Yeni Zihinsel Savaş Alanı" adlı bir makale yayınladı. Bu makalede, telepatinin beyindeki elektrik faaliyetlerine müdahale etmek için kullanılabilir olduğu iddia ediliyordu. Bu, ordudaki ileri gelen generallerin dikkatini çekti. Onlar da "Yumuşak Se-geneldi Ölüm" teknolojilerinin takip edilmesini teşvik ettiler. Böylece, savaşmanın yeni bir yolu daha ortaya çıkmış oluyordu. 1988'de Ordu'dan emekli olduktan sonra Alexander, Los Alamos Ulusal Laboratuvarları'na katıldı ve eski CIA Vekil Müdürü Dr Ray Cline başkanlığındaki ABD Global Strateji Konseyi (ABDGSK) Araştırma Müdürü Janet Morris ile çalışmaya başladı.'5) Çok geçmeden Konsey, çeşitli araştırma pn> jelerinin askeri alanda uygulanabilirliği konusuyla ilgilenmeye başladı. 1990'dan bu yana ABDGSK, önemli ulusal laboratuvarlar, belli başlı savunma firmaları ve sanayicilere danışmanlık yapmakta ve kıdemli ordu ve istihbarat subaylarını kadrosunda istihdam etmektedir. Senato'nun Silahlı Hizmetler Komitesi başkanı Senatör Sam Nunn desteğiyle, ABDSK (emekli) Stratejik Hava Komutanlığı eski Kurmay Başkanı Tümgeneral Chris S. Adams tarafından yönetilen Öldürücülük Tedbir ve Teftiş Grubu kuruldu.M) ABD Global Strateji Konseyi 1981'de kurulan birleşmiş, bağımsız düşünce geliştirme kurumudur. Geniş çaplı stratejik konular üzerinde çalışır. Üyeleri: Clare Boothe Luce, General Maxwell Taylor, General Albert VVedemeyer, Dr ray Cline (Başkan Yardımcısı), Jeane Kirkpatrick (Başkan Yardımcısı), Morris Liebman, Henry Luce III, J. VVİlliam Middendorf II, Amiral Thomas H. Moorer BDB (emekli), General Richard Stilvvell (emekli), Dr Michael A. Daniles (Başkan), Dr Dalton A. West (Yönetici Başkan Yardımcısı). Araştırma Müdürleri, Dr Yonah Alexander, Dr Roger Fontaine, Ro-bert L. Katula v? Janet Morris, Öldürücü olmama; Ulusal Bir Projenin Gelştirilmesi ve Yeni Stratejik Asırda Öldürücü Olmayan Araçları Kullanmak - ABD Global Strateji Konseyi'nin bir Projesi, 1991, s. 4. ANDGSK'in başka kurmay üyeleri Steve ı'revino, Dr John B. Alexander ve Chris Morris. 1991 yılında, Janet Morris birtakım dikkat çekici makale-ler'5) yayınladı ve Fort Monroe'daki ABD Ordusu Yetiştirme ve Eğitme Komutanlığı'na "Düşmanı Etkisiz Kılan Araçlar için İşlevler Kavramı" üzerine ayrıntılı bir rapor yazdı. Bu rapor, Los Alamos Ulusal Laboratuvarları'nda faaliyet gösteren Alexander'ın yirmiden fazla projesini de içeriyordu. Keza, 10 Nisan 1991 tarihli "Öldürücü Olmayan Savunma Girişimine İhtiyaç Var mı?" başlığını taşıyan başka bir çalışmasında ise, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfitz ve Savunma Bakanı Dick Cheney'e atıf ve hitapta bulunuyordu. Yazıda ortaya koyduğu "Öldürücü olmayan teknolojilerdeki ABD öncülüğü, Soğuk Savaş sonrası bir dünyada seçeneklerimizi çoğaltacak ve durumumuzu güçlendirecektir" ve "Araştırma ve ilerleme çabalarımız artırılmalıdır", tarzı öneri ve tespitleri gerçekten göze çarpıcıydı. Morris şimdilerde, "savaş korkutucu olduğu müddetçe insancıl tavırlarıyla saygı kazanan bir dünya gücü, özellikle öldürücü olmayan savunma prensiplerinde önde olmalıdır" görüşünü iddia eder bir tutum sergilemektedir. ^ "Böyle bir stratejiyi belirlerken", vergi gelirlerinin harcanmasını, öldürücü olmayan silahların "yurt içinde veya yurt dışında insani amaçlara hizmet edecek şekilde" kullanılması gerektiğini savunarak haklı çıkarmaya çalışıyordu. Sözkonusu silahların düşman ülkelerin eline geçmesi durumunda saldın amaçlı ya da diğer uygunsuz şekillerde kullanılabileceği üzerinde fazlaca durulmuyordu. Morris'e göre, öldürücü olmayan silahlar ülkenin çıkarlarını yurtta veya yurt dışında, gereksiz yere can almadan ve etrafa zarar vermeden korumasına hizmet edecektir.'7) Ama "yan etkilerin kaçınılmaz" olduğunu da kabul ediyordu.*8' ABDGSK, Öldürücü Olmayan Silahlar Kavramı üzerine birçok makale yayınladı. Mesela, "Öldürücü Olmayan Strateji Araştırması", (Janet Morris); "Öldürücü Olmama: Global Strateji - Beyaz Yazı"; "Öldürücü Olmama Hakkındaki Brifingin Eki No 1"; ve "Kullanma Sürekliliği içinde Öldürücü Olmama". "Öldürücü Olmayan Strateji Araştırması", Janet Morris, s. 1. "Öldürücü Olmama: Global Strateji - Beyaz Yazı", s. 3. "Öldürücü Olmayan Strateji Araştırması", Janet Morris, s. 3. BEYİN KONTROLÜ ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR Tezine göre, öldürücü olmayan silahların faydalı olabileceği sahalar, "bölgesel ve az şiddetli çatışmalar"dı (bölgesel tehlikeler, isyanlar, etnik şiddet, terörizm, narkotik suçlar, • mahalli olaylar). W Morris, ayrıca "taktik ve stratejik planlamayı belirleyerek, Amerikan menfaatlerinin dünya üzerinde yayıldığı çok kutuplu bir dünyada" ABD'nin kendi askeri kabiliyetinin, "önceden tespiti zor tehditleri karşılamak için" yeniden şekillendirilmesi gerektiği' ne inanıyordu. d°) Morris'in makalesi "hayata hizmet eden teknolojinin" iki çeşidi üzerinde duruyordu. Düşmanın donanımını ve düzenini bozmak için kullanılan madde-karşıtı teknikler listelendi. Tekniklerden biri, düşmanın elektronik sistemini tahrip etmek veya bozmak, diğer bir deyişle mekanik sistemlerin işlemesini durdurmaktı. Bu hedefe ulaşabilmek için, aşağıda sayılan şartları yerine getirmek gerekiyordu: • "Hayata veya çevreye fazla zarar vermeyen, yaşayan organizma üzerinde uzun vadeli etki bırakmayan kimyasal ve biyolojik silahlar; (n) • Elektronik algılayıcıları veya optik cihazları görmez hale getiren lazer sistemleri. Ordu Piyade Okulu, Kendini Savunma Sistemi olarak bilinen tek-kişilik taşınabilir lazer silah sistemini çoktan geliştirmişti. (ABD Ordusu Silahlanma Araştırması, Geliştirme ve Mühendislik Merkezi (SAGMM) de, "Az Teminatlı Hasar Cephaneleri" (ATHC) olarak isimlendirilen program altında öldürücü olmayan silahların geliştirilmesi üzerine çalışmalar yapıyordu. (ATHC) füzeleri, silahlı araç ve kişileri etkisiz hale getiren ve şaşırtan silahlara yönelik teknolojileri geliştirmeye çalışıyordu. 9 Texas'daki, Waco Hadisesi'ndeki kuşatma esnasında şuuraltı mesajları gönderen "öldürücü olmayan" bir teknik, sapık tarikat lideri David Koresh'i etkilemek için kullanıldı. Başarısız olundu. 10 "Öldürücü Olmama: Global Strateji - Beyaz Yazı", s. 3. 11 1973-1976'da binlerce kimyasal bileşimi inceleyen ve öldürücü olmayan silahlar için en uygun aday olan CIA/Ordu Projesi OFTEN'den derlenen bilgisayar veri tabanı. • Öldürücü olmayan elektromanyetik teknolojiler. • Nükleer olmayan elektromanyetik nabız silahlan/12) Körfez Savaşı'ndaki müttefik güçlerin komutanı General Norman Schwartzkopf, ABD Kurmay Heyeti Ortak Başkanla-rı'na, uzaya yerleştirilen "geniş-alan-nabız kapasiteli" böyle bir silahın, düşmanın elektronik sistemini tamamen bozabilecek bir güce sahip olduğunu söylemişti. Böyle bir senaryoda en az az bilinen şey, düşman personelinin kaderi olacaktı. Los Alamos Ulusal Laboratuvarları ile ortak olarak ABD Ordusu Harry Diamond Laboratuvarları teknik desteği ile gerçekleştirilen bir projede, SAGMM Yüksek Güç Dalgalı (YGD) "mermiler" geliştiriliyordu. SAGMM'ye göre, Diamond Laboratuvarları YGD için temsili bir hedef seti üzerindeki radyo frekansı etkilerinin tahlilini bitirmiş ve hizmete hazır hale getirmişti." • Kimyasal araçlar arasında "hidroflorik asitten (13> milyonlarca kat daha yakıcı olan "süper yakıcı" olarak isimlendirilen madde ilk adaylar arasındaydı. Bir topçu devriyesi, 12 ingiliz MoD şimdiden bir "mikrodalga bomba"sını geliştiriyor. Bu silah üzerindeki çalışma Hampshire, Farnborogh'daki Savunma Araştırma Kurulu tarafından yönlendiriliyor. Kısmen Lobster 24, s. 14'te kopyalanan Pazar Telegrafına bakınız, 27 Eylül. Kraliyet Donanması'nın uçak pilotlarını şaşırtan lazer silahlarının verdiği biliniyor. Kızıl Haç, sürekli körlüğe neden olabileceği sebebiyle Cenevre Anlaşması çerçevesinde yasaklanması için çağrıda bulundu. 1997'de, Kızıl Haç Uluslararası Komitesi Teknik Danışmanı Dominique Loye ile öldürücü olmayan silahlara dair konuları tartışmak için buluştuk. KAUK bunların kullanımında etkili olabilir. Aralık 1998'de, KAUK'un bu silahların kullanımıyla alakalı ciddi kaygılarını ifade eden Beyaz Yazı "Öldürücü Olmayan" Silahlar ve Uluslararası insaniyet Kanunu'nu yayınladı. Son notlarında şöyle diyordu: Sonuç olarak, "öldürücü olmayan" silahlan savaş kanunu ışığında inceledikten sonra, şunu vurgulamalıyız: • "Öldürücü olmayan" terimi yanlıştır. • Savaş hukuku "öldürücü olmayan" teknolojiler ile direkt olarak alakalıdır, yani silahlara uygulanabilen savaş hukukunun kuralları "öldürücü olmayan" silahlar dahil olmak üzere yeni silaha da uygulanmalıdır; • Savaş hukuku ışığında öldürücü olmayan herhangi bir silahın içeriğini tartışmak için, bu silahların insanlar üzerindeki etkisini anlamamız lazım; • Belirli "öldürücü olmayan" silahların etkisini var olan konvansiyonel silahların etkisiyle birleştirerek, yaşadıkları dikkatle incelenmelidir. 13 "Öldürücü Olmayan Strateji Araştırması", Janet Morris, s. 13. BEYİN KONTROLÜ ağır zırhlı araçların optik/camlarını tahrip edebilen ve "önemli silah sistemlerini sessizce bozabilen" pelteli süper-asi' di istenen bölgeye ateşleyebilirdi/14) Askeri araçları boz-maya yönelik elektronik ağlar ve gece harekatları ya da herhangi gizli bir deniz veya kara operasyonunda kullanılabilecek radara yakalanmayan "gizli" metal tekneler de, Morris'in önerileri arasındaydı/15) Bir düşman teçhizatını uzaktan ele geçirmenin görünürde garip olan bir başka yolu ise "kimyasal veya kolay kırılır sıvı metaller ve maddeye karşı olan polimerlerin" kullanımı idi. Bunlar, kimyasal yapışkanları veya (teflon kullanmalı) kaygan maddeleri yaymak için aeresol dağıtıcı sistemler ile kullanılacaktı. Kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla ikinci kategoriyi ise "anti-personel ama öldürücü olmayan teknolojiler" oluşturuyordu: "Göz kamaştırmak için" tasarlanmış, ama göz topunun patlamasıyla körlüğe neden olabilen, elde taşınabilir lazerler. Lazer silahına benzer, çok yönlü ışın gönderebilen ve aynı zamanda patlayıcı cephane kullanabilen izotropik radyatörler. Yukarıda da belirtildiği gibi, yüksek güç mikrodalgaları (HPM). ABD Özel Harekat Komutanlığı'nın taşınabilir bir mikrodalga silahı olarak zaten böyle bir kapasiteye sahipti/16' Duke Üniversitesi göz ve lazer silahları uzmanı Marry L. Wolbarsht'in dediği gibi "ABD Özel Kuvvetleri, düşmanın haberleşmesini sessizce kesebildiği gibi iç organları da pişirebilir." d7) 14 a.e. 15 O zaman, DENİZ GÖLGESİ Projesi sayesinde ABD Ordusu gizli bir tekneyi zaten geliştirmişti. Lockhead firmasının geliştirdiği radara yakalanmayan savaş uçağı F117A gizli savaşçı gibi, hiçbir radar izini bırakmıyor - BBC, Nevvsround, 28 April 1993. 16 Janet Morris ile kayıtlı bir konuşma, 1 Mart 1993. 17 The Wall Street Dergisi, 4 Ocak 1993. ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR • Başka bir seçenek de, akustik ışınlar kullanan kızıl ötesi seslerdi. California, Hungtindon Bilimsel Uygulamalar ve Araştırma Ortaklığı ile beraber, SAGMM ve Los Ala-mos Ulusal Labora tu varları "yüksek güçlü, çok alçak frekanslı akustik ışın silahını geliştirmekle" meşguldüler. Bundan başka, kırılmayan (yani delip girmeyen) yüksek frekanslı akustik mermi geliştirmeye çalışıyorlardı. Fransa gibi bazı devletler, infrasesi kalabalığı kontrol etmek için kullandılar bile. SAGMM bilim adamları nabızlı kimyasal lazerleri kullanma yolunu araştırıyorlardı. Bunlar, "Hedefin karşısında sıcak ve yüksek basınçlı plazma etkisi meydana getirebilir. Böylece madde ve personel üzerinde çeşitli ama kontrol edilebilir etkilere neden olacak patlama dalgasını ortaya çıkarabilirlerdi." • Çok alçak frekanslı (VLF) ses (20-35 KHz) veya alçak frekans RF modülasyonları bulantı, kusma ve çeşitli mide ağrılarına sebep olabilir. "Belirli frekanslarda bazı çok alçak frekanslı ses jeneratörleri, insan organlarının, yüksek güç seviyelerinde ise duvarların parçalanmasına neden olabilir.." d») Benzer şekilde, CIA'nın 1978'de Pique Harekatı ismiyle yürüttüğü bir program vardı. Program, en genel ifadesiyle, muhtemelen Doğu Avrupa'daki nükleer tesisler dahil olmak üzere, hedef alanlardaki kişilerin zihin çalışmalarını etkilemek için radyo veya mikrodalga sinyallerini iyonosferden öteye nakletmeyi hedefliyordu/19) Öldürücü olmayan silah kavramı genel olarak, belirsiz sonuçlarla dolu Pandorra'nm kutusuna benzetilebilir. Bu anlayışın ardındaki asıl isim Albay Alexander idi. 1937'de New York'ta doğan Alexander, kariyerinin bir kısmını Vietnam'daki Yeşil Bereliler Özel Kuvvetler Komutanı olarak geçirdi, Kamboçya'daki 18 "Öldürücü Olmayan Strateji Araştırması", s.14. BEYİN KONTROLÜ ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR paralı askerlerin düşman hatlarına sızmasını organize etti ve Phoenix Harekatı dahil, birçok gizli operasyonda yer aldı. Şimdilerde ise Los Alamos Ulusal Laboratuvarları'nda Öldürücü Olmayan Programlar'in müdürlüğünü yürütüyor. 1980 yılında kendisine bir de Walden Üniversitesi tarafından fahri doktor unvanı verildi.'20) Uzun zamandır böylesi çetrefilli konulara ilgi duyuyor. 1971'de Honolulu'da bir birliğin kaptanıyken, Atlantis kayıp kıtasını aramak için Bemini Adaları'nda dalış yapmıştı. Dünya çapında kursları olan Silva, zihin kontrolü teşkilatının resmi temsilcisi idi ve "Felaket Öncesi Medeniyetler" dersine giriyordu.'21) Alexander aynı zamanda "Yakın Ölüm Çalışmaları" derneğinin eski başkanı ve kurul üyesidir. Eski eşi Jan Northup ile Dr C. B. Scott Janes'e yunuslar üzerindeki ESP deneyleri konusunda çok yardım etmiştir.'22) Emekli Tümgeneral Albert N. Stubblebine (ABD Ordusu istihbarat ve Güvenlik Komutanlığı'nın Eski Müdürü) ve Ale-xander, Psi-Tech adlı "uzaktan görüş" şirketinde birlikte çalışıyorlar. Bu şirketin içinde aynı zamanda Binbaşı Edward Dames (Savunma İstihbarat Kurulu eski elemanı), Binbaşı David Mo-rehouse (82. Hava Tümeni eski elemanı) ve Ron Blackburn da (mikrodalga uzmanı ve Kirkland Hava Kuvvetleri Üssü'nde uzman) vardı. Psi-Tech çeşitli hükümet kontratlarını üstlendi. 19 Uzaktan Kontrol Stratejisi, Anna Keeler (Full Disclosure, Ann Arbour, ABD, 1989) s.11. 20 Vvalden Üniversitesi, 801 Anchor Road Drive, Naples, Fİ. 33904, ABD. Walden Üniversitesi kendisini geleneksel bir üniversite olarak düşünmüyor ve kendi öğrencilerine lise derslerini vermiyor. 21 Brad Steiger, Yer ve Zamanın Sırları, (Prentice Hail, Englevvood Cliffs, New Jersey) s. 72-73. ABD Ordu Komutanlığı ve Generaller Heyeti, Fort Leavenvvorth, Kansas, Ale-xander'in kariyer üzerine şunları yayınladı: "Albay )ohn B. Alexander, ABD Ordusu emeklisi, Los Alamos, New Mexico'da, Los Alamos Ulusal Laboratuvarlarında Mad-deye-karşı Teknoloji üzerinde çalışıyor. Askeri görevleri; ilerlemiş Sistemler Kavramları Ofisi Laboratuvar Komutanlığı; işletmeci, Teknoloji Adaptasyon Ofisi Ordu Gereçleri Komutanlığı; Kurmay hayatın vekil başkan yardımcısı, Teknoloji Planlama ve işletme, Ordu Gereçleri Komutanlığı; ilerlemiş insan Teknolojisi, istihbarat ve Güvenlik Komutanlığı". 22 17 Ağustos 1992'de, Dr Scott Jones ile kayıtlı telefon görüşmesi. İ ¦ I 4 • ı ']¦¦ \ ¦ 1 • Mesela, Körfez Savaşı krizinde Savunma Bakanlığı, Saddam'ın Scud füzelerini tespit etmeleri için uzaktan görüş tekniğini kullanmalarını istedi. 1992'de, FBI kaçırılmış Exxon yöneticisinin yerini tespit etmek için Psi-tech yöntemine başvurdu.*23) Alexander, Binbaşı Richard Groller ve Janet Morris ile beraber, 1990'da "Savaşçının Gerginliği"ni yayınladı. '24> Kitap, uygulayıcının insani mükemmelliği ve performansın en iyisini edinmesini sağlayacak ve böylece "yenilmez" bir savaşçı haline getirecek, sıradışı yolların ayrıntılarını anlatıyordu.'25) Kitabın öne sürülen amacı, her birimizde doğuştan gelen olağanüstü insani potansiyellerin kapısını açmaktı. Bunu yapmak için, dünyadaki ülkeler gibi, biz de gerçeği etkilemede çizgi dışı yollara yeni bir bakışla yaklaşabilmeliyiz. Bireysel beden/akıl sisteminin potansiyel gücünün, yani gerçeği kullanabilme gücünün insana ait bilincini yükseltmeliyiz. Bizler, geçmişimizi, bugünümüzü ve nihayet geleceğimizi kontrol altına almaya istekli olmalıyız." <26) Alexander, Başkan Clinton'un Yardımcısı Al Gore'un arkadaşıdır. İlişkileri 1983 yılından, Alexander'm Sinir-Dil Programlaması'ndan (SDP) bu yana sürmekte. Açıklanan belgeler, SDP'nin "seçilmiş genel ve Kıdemli Yürütme Hizmeti üyelerine" '27) tavır modellerini değiştirmek için birtakım teknikleri takdim ettiğini gösteriyor.'28) Tedaviyi kabul eden ilk generallerden biri olan Korgeneral Maxwell Thurman, daha sonra dördüncü yıldızını alıp orduda Kurmay Başkan Yardımcısı ve Güney Komutanlığı görevi nedeniyle ekipten ayrıldı.'29) Tom Downey ve 23 27 Haziran 1992'de, Binbaşı Edvvard Dames ile kayıtlı telefon görüşmesi; Atomal Bilimadamlarının Bülteni, Aralık 1992, s.6. 24 "Savaşçının Köşesi", Albay John B. Alexander, Binbaşı Richard Groller ve Janet Morris, (VVİlliam Morrovv Inc., Nevv York, 1990). 25 a.e. s.9. 26 a.e. s.9 ve 10. 27 a.e. s.47. 28 a.e. 29 a.e. BEYİN KONTROLÜ ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR Stubblebine diğer kıdemli katılımcıların önde gelenlerindendiler. 1983'te Alexander'in sevdiği programlarından biri, ismi Yıldız Savaşları filminden alan Jedi Projesi idi.<30' Zor anlaşılır bir dili olmasına rağmen, projenin amacı, "normal olmayan araçları kullanarak davranışsal/fiziksel mükemmelliğin öğretilebilir modellerini inşa etmek" ve aramaktı.'31' Alexander'e göre, bu proje Sinir-Dil Programlaması çalışmasının yan ürünüydü. Sonradan ABD Ordusu İstihbarat ve Güvenlik Komutanlığı başkanı olan Stubblebine gibi arkadaşlarının yardımıyla, Jedi Projesi'ne mali destek bulmayı başardı. Aslında bu anlayış Alexander'in çizmek istediği gibi yeni değildi. "SDP'yi kullanarak, irade gücünün ve konsantrasyonun, kişinin performansını diğer tüm faktörlerden daha çok etkilediğini" *32' göstermeyi amaçlayan asıl fikir, birbirinden bağımsız üç beynin ürünüydü: Geştalt terapisti Fritz Erikson, profesyonel aile terapisti Virginia Satir ve hipnozcu Erick Erikson. "Savaşçının Gerginliği" isimli eserin editörlerinden Janet Morris, bu alandaki uzmanlardan biri. ABDGSK'nin müdürü olmakla beraber, daha çok bilim-kurgu yazarı olarak tanıyor ve 1980'den bu yana New York Bilimler Akademisi ve Elektronik Savunma Kurulu'nun üyesi. Morris, Japon biyoenerji yönteminin, Endonezya Subud kardeşliği hareketinin esasları üzerine ders verdi. Aynı zamanda ilerlemiş zihin kontrolü dersleri almış birisi. Morris ayrıca onbeş yıldır uzaktan görüş deneyleri yapıyor ve bilgisayar sistemleri üzerinde zihin etkilerini inceleyen araştırma projeleri üzerinde çalışıyordu. Alexander'm Los Alamos Ulusal Laboratuvarları'nda zihin kontrolü ve psikotronik projelere ne kadar yakın ilgi gösterdi30 a.e. s. 72-3. 31 a.e. s. 12. 32 a.e. s. 13. ğini anlattı.*33' Ekibiyle birlikte Moskova Psiko-İlişkiler Ensti-tüsü'nde görevli psikolog Dr. Igor Smirnov ile birlikte çalışıyorlardı. Morris, 1991'de Rusya'yı ziyaret edip kendisine Moskova Tıp Akademisi Rus psiko-düzeltme bölümü tarafından çeşitli orjinal teknikler gösterilince, Rus ekibi de ABD'ye davet edilmişti. Ruslar insan zihnini dışarıdan etkilemek için beynin elektronik tahlilini yapabildiklerini iddia ettiler. İddialarına göre, "beyaz ses" ve müzik şeklindeki anahtar kelimeleri kullanarak bilinçaltı komut mesajları, nakledebiliyorlardı.*34' Çok düşük frekans tipi ses ötesi naklini kullanan akustik psiko-düzeltme mesajları, kemiğe dokunma aracılığı ile naklediliyordu. Ruslara göre şuur altı mesajlar bilinç seviyesini aşarak anında insanları etkiliyordu. Senatör Clairborne PelPin (Demokrat, Parti Rhode Island) eski yardımcısı C. B. Scott Jones, ABD Donanması istihbarat birimlerinde onbeş sene çalışmış, 1960'larda -Yeni DelhiHindistan'da Bahriye Ataşe Yardımcılığı görevini yürütmüştü. Johns, Başkan'm bilim komitesinde danışmanlık görevinde bulundu, istihbarat konularında meclis ve senato soruşturmalarında ifadeler verdi. Donanmanın ardından da "Nükleer Savunma Kurulu Savunma İstihbarat Ajansı ve ABD Ordusu İstihbarat ve Güvenlik Komutanlığı için ABD hükümetinin desteklediği projeler ile alakalı olan özel sektör araştırma ve geliştirme topluluğunda" çalıştı. Daha sonra bir süreliğine Rockefeller vakıflarının ve Fiziksel Araştırma için Amerikan Topluluğu'nun başkanlıklarını yürüttü. <35' Jones, UFO alanındaki herhangi ciddi araştırmayı gözden düşürme yetkisine sahip, Savunma Bakanlığı bünyesindeki 33 Janet Morris ile kayıtlı bir telefon konuşması, 1 Mart 1993. 34 1989'da ABD Devlet Bakanlığı adına çalışan bir danışman ve araşttrmacı, yazara, kendisine TV ekranı aracılığı ile şuuraltı mesajlarını araştıran görevlerin nasıl verildiğini anlattı. 35 "Gerçek Scott Jones lütfen ayağa kalkabilir mi" - Coerge Hansen ve Robert Du-rant'in yayınlanmamış yazısı, 20 Şubat 1990, s. 4 ve 5. BEYİN KONTROLÜ istihbarat subayları ve bilim adamlarının oluşturduğu gizli grup AVIARY'nin kıdemli üyelerinden biriydi. AVIARY'nin her bir üyesinin kuşlardan esinlenilmiş takma isimleri vardı. Jones'un ismi ise şahindi. Bu gizli gruba mensup ajanlardan UFO araştırmacısı olan William Moore, John Alexander ile Scoot Jones tarafından 1989'da yapılan bir partide tanıştırıldı. 1 Temmuz 1989'da, Las Vegas'ta Karşılıklı UFO Ağı (KUFUA)'nm yaptığı konferansta katılımcılara seslenen Moore "itaat" ve yardım karşılığında AVIARY'nin kıdemli üyelerinin kendisine içerden bilgi vermeyi vaat ettiklerini söyledi. Kendisine farklı üyelerden verilen yanlış bilgiyi yayarak, elektronik uzmanı Dr. Paul Bennevvitz'i hedef alması gerektiğini söylediklerini anlattı. Bennewitz, New Mexico Kirtland Hava Kuvvetleri Üs-sü'ndeki Menzano silah depolan civarında 1980 yılında meydana gelen açıklanmayan olayların elektronik sinyallarinin kayıtlarını ve UFO fotoğraflarını topladı. Gizli girişimler ve zihinsel baskıyı hedefleyen AVIARY çalışmalarının sonucunda, Benne-witz hayatının geri kalan kısmını psikiyatri tedavisi görerek geçirdi. AVIARY'nin iki üyesinin maskesini düşürmeden birkaç yıl önce/36' teşkilatın iki üyesi (sabah güvercini ve doğan) beni ziyaret etti. Yüksek makamlar tarafından gönderilmiş, olan bitenleri İngiltere'ye açık açık söylememem gerektiğini tembihleyen bir mesajla geldiler. Bu teklifi reddettim. Yayından hemen sonra Alexander, gerçekten PENGUEN takma isimli bir üye olduğunu itiraf etti. Açıkladığım bilgilerin doğruluğu daha sonra KAŞIKÇI KUŞU olarak bilinen diğer bir üye Ron Pan-dolphi tarafından tasdik edildi. Fizik doktoruydu ve CIA Bilim ve Teknoloji Vekil Müdürlüğü bünyesindeki Roket ve Füze bö36 "Kuşlar", Armen Victorian, İngiltere UFO Dergisinde, cilt 11 No 3, Temmuz/Ağustos 1992, s.4-7. ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR lümünde çalışıyordu. Öldürücü olmayan silahlar konusunda uzman olmasına rağmen Alexander'in rolü şüpheliydi, çünkü dikkatleri hep iş arkadaşlarının hassas çalışmalarından uzak tutmaya gayret eder gibi görünüyordu. New York Times'da çalışan gazeteci Howard Blum "Uzaklarda" adlı kitabında/37' Savunma İstihbarat Ajansı bünyesindeki bir "UFO Çalışma Grubu"ndan bahsediyordu. DİA'nm ısrarla inkar ve yalanlamasına rağmen/38) böyle bir grubun varlığı, Donanma İstihbaratı Ofisi'ndeki bağımsız bir kaynak dahil olmak üzere, grubun kendisinin birden fazla üyesi tarafından doğrulandı. Grubun çoğunluğu AVIARY'nin kıdemli üyeleri idiler: CIA'den olan Dr Christopher Green (ALAKARGA)/3^ Dr Jack Verona (KUZGUN) zihin kontrol programlarına ayarlı elektromanyetik silahlar kullanarak savaş alanında üstünlüğü elde etmeyi amaçlayan Uyuyan Güzel DIA projesini başlatanlardan biriydi. Los Alamos Ulusal Laboratuvarları, "Konvansiyonel Savunma Teknolojisinin Muhtemel Kullanımları" çerçevesinde program yöneticisi olarak Alexander'a geniş yetkiler tanıdı. İlgi alanlarından biri de, Savunma Bakanlığı bünyesindeki, "bir teknobji-nin iç yapısını geliştirmeden önce, var olan ve yeni geliştirilen tüm teknolojilere yönelik kaynaktan araştırılmasını öngören" Savunma Bakanhğı'nm GÜVEN projesi idi/40) Gerektiğinde Mc Donn-nel Douglas, Aerospace gibi savunma sanayi firmaları da işin içine dahil oluyorlardı. Elde ettiğim bilgilerden bazıları, Alexander'ın Los Alamos'a gelişinden daha önce, Ordu İstihbaratı ile ilgili olduğu zaman37 "Oralarda", Hovvard Blum (Simon ve Schuster, Londra, 1990), s. 44, 46-51, 55-S7. 38 DİA'nm yazara gönderdiği mektuplar, 12 Temmuz 1992, 8 Temmuz 1992 ve 18 Aralık 1992. 39 Dr Christopher Green, "Teçhizat", ALAKARGA, ClA'nin UFO üzerinde 30 000'den fazla dosya topladığını iddia etti. Ona göre bunlardan 200'ü çok ilginç bilgiler içeriyordu. Green birkaç yıl içinde UFO meselesini araştıran bir CIA üyesi idi. 40 Los Alamos Ulusal Laboratuvarı, Kurumsal Plan Mali Yılı 1992 - Mali Yıl 1997, s.14. BEYİN KONTROLÜ lara ait toplanmış belgelerdi. Bu belgeler, Alexander'in UFO'lar, ESP, psikotronik, yerçekimine karşı cihazlar, yakın ölüm deneyleri, psikoloji savaşı, öldürücü olmayan silahlar gibi çeşitli konuların herbirisiyle kesin ilişkisi olduğunu gösteriyor. John Alexander oluşturduğu bilgi bankasını, psikotronik, psikolojik ve zihin etkileme silahlarını geliştirmek için kullanıyor. Öldürücü olmayan silahlar hakkında "Yeni Zihin Savaş Alanı" başlıklı makalesini kaleme aldığı 10 yıl öncesinden bu yana kafa yoruyor. Eğer bir gün bu fikrinde başarılı olursa, biz sıradan fanilere düşen görev, etrafımıza daha dikkatli bakmak olacaktır. ¦ Onbeşinci Bölüm ¦ SAVAŞ AÇMA "Şu zavallı şeytanların acılarının sona ermesinin benlik dediğiniz şeyin yok olmasıyla gerşekleştiği doğru değil midir?" (ı1 14 AD YAS YON enerjisi, enerjitik, psiko-enerjitik teknoloji ve psikotronik gibi teknikler, zihin kontrolü prog-V. ramları kapsamında, eski Sovyet Birliği'nde uzun bir süre kullanıldı. Batı bilim dünyası, Moray Abrams, Hieronymous, Tesla, De la Warr, Down ve Reich gibi kişilerin çalışmalarını uzun bir süre ihmal etti. Böylece Sovyetler, psikotronik silah-lardaki yerlerini inşa etmek ve sağlamlaştırmak için en az otuz yıl öncesinden yola çıkma imkanına kavuştu. 1978 SALT görüşmelerinde Rusya devlet başkanı Leonid Brejnev, "insan aklının alabileceğinden daha korkunç" silahların yasaklanmasını önerdi. Ama Başkan Carter, Sovyetler'in yaptığı ilerlemeyi göz önüne almadan Brejnev'in neyi ima ettiği konusunda herhangi bir fikre sahip değildi. 1 Zihinleri değştirmek için ön kulak memesi lobotomisini kullanan ilk kişi, Dr VValter Freeman'dır. 3500'den fazla lobotomi yaptı. Lobotomi bugün de özellikle İskoçya ve isveç'te hâlâ çok yaygın olarak kullanılıyor. Hg BEYİN KONTROLÜ SAVAŞ AÇMA Fakat bazı ABD hükümet organları, psikotronik gerçeğinin farkına varmışlardı. Daha önce değinildiği gibi, 1960'dan 1965'e kadar Moskova'daki Amerika elçiliğinde hizmet eden ABD personeli arasında fiziksel ve zihinsel hastalıklara yol açan ve büyükelçinin ölümüyle sonuçlanan elektromanyetik ve mik-ro dalga olayları, elçiliğin mercek altına alınmasına sebep oldu. Bir zamanlar Savunma Bakanlığı'nda Bilim Danışmanı, şimdi ise emekli olan Dr. Stephen Possony bana bu konuda şöyle demişti: "Moskova'daki büyükelçimizin ölümünden sonra leukemia ve birkaç çalışanın başına gelenler sebebiyle orada olup bitenlere daha dikkatle bakmamız, birden olan biteni anlamamızı sağladı." PANDORA Projesi bunun bir sonucu olarak başlatıldı ve TUMS, MUTS ve BAZAR gibi birkaç paralel projeyi içine aldı. Hayvanlar ve insanlar üzerinde Sovyetler'in ışınlı mikro-dalgalarm etkilerini araştırmak için "görevlendirilen" CIA, İlerlemiş Araştırma Projeleri (İAPA), Devlet Bakanlığı, Donanma ve Ordu ile ayrı ayrı çalışmalar yaptı. ABD'nin ilgisi, Brement tarafından imzalanmış, Moskova'daki ABD Büyükelçisi'nin Washington'daki bir Devlet Baka-nı'na Nisan 1976 da gönderdiği gizli bir telgraf ile kolayca gözlenebilir: "Başka bir garip faktör ise, çalışanlar ve aile mensuplarının Sovyet kaynakları tarafından elçilik binasında büyük elektromanyetik radyasyon ışınlarına maruz bırakılmalarıdır. Oluşan durum, çalışanlar v*e ailelerinde duygusal stres ve kaygıya yol açmıştı. Elçilikte kalan ve çalışan 35 kişi ve bazı olaylarda, hamile kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere, herkes açısından bu sorun özellikle dayanılmaz bir hal alıyordu. Elektromanyetik radyasyondan dolayı ortaya çıkan fiziksel ve sağlık etkilenmeleri ne olursa olsun, çalışanlar ve ailelerin çoğunda duygusal stresin pekçok çeşidiyle beraber, kaygı ve merak duygusu da var.. Bu husus üzerine ek bilgi A/SY M/MED'te mevcuttur. "...Son birkaç hafta içinde Sovyet yetkililer, elçilik çalışanları ve ailelerine karşı şiddetli ve yoğun bir taciz kampanyası JE9 -I uyguladılar. Geçen gece bazı çalışanlar ve ailelerine gelen 70'den fazla telefon kaydedildi. Uyumayı zorlaştırmasının yanısıra bu aramaların çoğu, tehdit içerikli, çalışanlar ve ailelerine karşı zulüm derecesindeydi. Bazı olaylarda çocuklar da tehdit edildi. Memurlardan bazıları ölüm tehdidi aldı; diğerleri ise Sovyet haydutları tarafından alıkoyulup dövüldü. Tehditlerin başka örnekleri de vardı: Çalışanlara telefonda cenaze müziği dinletme, özel araçlara yapılan zararlar, elçilik binasının bulunduğu mahallenin boşaltılmasını gerektiren bomba ihbarları... Sonradan "Moskova Sinyalleri" ismi verilen elçiliğe yönlendirilmiş elektromanyetik dalgalar kısa "S" ve uzun "L" tayfı içindeydi ve bazıları rastgele olup karışık modülasyondaydılar. İAPA'dan 20 Aralık 1966 tarihinde gelen "Sadece Özel Gözler için" başlıklı bilgi notu bu tehditin önemini gösteriyor: "Beyaz Saray, ABDIK (İstihbarat Kurulu) aracılığı ile tehdidin ne olduğunu belirlemek için Devlet Bakanlığı, CIA ve DoD içinde yoğun bir araştırmanın yapılmasını emretti. Bu ulusal program 'TUMS' kod ismi alanda Devlet Bakanlığı tarafından düzenlendi. İAPA, alçak seviye elektromanyetik radyasyonun insan üzerindeki etkilerinin potansiyel tehditleri ile ilgili programın seçmeli bölümü üzerine araştırmalar ve deneyler yapıyordu. Bu bildiri, Pandora denilen bu programdan elde edilen ilk sonuçların özetini de içeriyor." Nisan 1976'da Devlet Bakanı Henry Kissinger, ABD Moskova Elçiliği'ne Moskova sinyali üzerinde yapılan çalışmaların sonuçlarını özetleyen şu telgrafı gönderdi: "Konu: Radyasyon ve UHF (Aşırı Yüksek Frekans) ve Elektromanyetik Tehlikeler: "1 Nisan'da AFSA başkanı John Hemonway, AFSA yönetici kuruluna şu raporu iletti: "2. Merin başlangıcı: "1960'ın başında, istihbarat bilgilerinden değil ama personel üzerindeki psikolojik etkileri nedeniyle hesaplanan yüksek frekans ışınları Sovyet Birliği tarafından ABD'nin Moskova elçiliğine doğru yöneltildi. BEYİN KONTROLÜ "Sovyetler'in hizmet veren personel üzerinde oluşturmayı hesapladıkları etkiler, en azından 1960'ta: a) Rahatsızlık, b) Sinirlilik, c) Aşırı yorgunluk şeklinde özetlenebilir. Şu anda Sovyetler, uyandırdıkları etkilerin geçici olduğuna inanıyorlar. "Bundan sonra etkilerin geçici olup olmadıkları araştırıldı. Bu tür radyasyonun ve UHF/VHF elektromanyetik dalgaların kesin sonuçları arasında: a) Kataraktlar, b) Kalp rahatsızlıklarını meydana getiren kan değişimleri, c) Ağrılar, d) Dolaşım problemleri, e) Sinir sisteminde kalıcı bozukluluklar ortaya çıkmıştı. "Olayların çoğunda nihai etki, uzun bir süre -on yıl veya daha fazlası- geçinceye kadar tespit edilemiyor." Açıkçası Sovyetler'in araştırması ABD'yi endişelendiriyordu, tabii kamuoyuna hiçbir şey intikal ettirilmedi. Bu konuya ilgi duymak için iyi bir neden vardı; mesela, 1974'te Kaznacheyev uzaktan ultraviyole ışınlarıyla kişinin öldürülebileceğini gösterdi.*2) Aynı yıl, bir Çek mühendis Robert Pavlita, psikotronik cihazlar kullanarak böcekleri nasıl öldürebileceğini sergiledi. ABD istihbarat raporlarına göre, Pavlita, iki psikotronik silah geliştirdi: Birisi 320 kilometreden, diğeriyse herhangi bir uzaklıktan etkili olabilecek şekilde, şiddetli ve kontrol edilemez duygulara, felç veya ölüme sebep olabilecek güce sahipti. O dönemde Pavlita'nm psikotronik jeneratörler üzerinde 35 yıla varan bir tecrübesi vardı.'3' Buna benzer bir işle ilgili deneylere yönelik bir başka bilgi Batı'da ortaya çıktı. 1979 yılında Prague Üniversitesi'nde yapı2 V. P. Kaznacheyev et al, "iki Grup Hücre Arasında Görünüşteki Bilgi Transferi", Psi-koenerjitik Sistem, cilt 1, Aralık 1974 ve "iki Doku Kültürü Sisteminde Uzak Hücrelerarası Etkileşimler", Psikoenerjitik sistem, cilt 1 no 3, Mart 1976. "Öldürücü olmayan" silahlar kavramının mimarı John Alexander da bu konuyla yakından ilgili. Hastalığı uzaktan aşılamayı inceleyen çeşitli Amerikan bilim adamlarıyla yaptığı görüşmeler benim arşivimde. 3 Savunma istihbarat Kurulu Raporu DST-180S-387-75, "Sovyet ve Çekoslovak Pa-rapsikoloji Araştırması", 1988. SAVAŞ AÇMA lan değişim programına katılan bir Amerikan biyofizikçi bana şöyle demişti: "Ben Batı Almanya'ya gitmeden hemen önce, bir üniversite öğrencisi süper-kondoktor dalga örnekleri üzerinde (büyük isabetle radyo dalgaları dizen ve hedefe yönelten kriyojenik olarak soğutulan bir cihaz) çalışırken öldürüldü. Şaşırtıcı olan, ardından meydana gelenlerdi. Sovyetler fizik laboratuvarı duvarını kökten sökerek kriyo-teçhizatını, dalga örneklerini ve başka cihazları Çek' SSCB sınırına yakın bir kaleye yolladılar; projeye yardım eden diğer profesörlerden, birkaç ay sonra Sovyet bilim adamlarının bir kilometreden fazla uzaklıktaki keçilerin kafalarında görünüş açılarına bağlı olarak iki kilometre uzaklıktan denge kaybetme ve güçsüz bırakma etkilerini meydana getirebildiklerini öğrendim." W "Moskova Sinyalleri"nden sonra ABD'yi alarma geçiren diğer Sovyet faaliyeti, 1975'in sonunda tespit edilen ve ondan sonra aralıklarla devam eden "Ağaçkakan sinyalleri" hadisesi oldu. Ev radyolarında 21 MHz'te işitilebilen bu yüksek frekans sinyalleri, çıkardıkları "tok, tok, tok" seslerinden dolayı "Ağaçkakan" olarak adlandırıldı.*5) Sinyallerin kaynağının Litonya Riga'daki üç istasyon olduğu tespit edildi. Gönderilen her sinyal, dünyanın doğal elektromanyetik alanı olan 7, 7.5 Hz. frekanstan 25-30 kat daha güçlüydü. Sinyalleri tahlil edenler, "mamalı beyinler doğal olarak 7-7,5 Hz frekansına ayarlıdır ama %25'i 10 Hz Ağaçkakan sinyalinden etkilenmiş olabilirler" teorisini öne sürdüler. Bunun için, bu modülasyonun beyne direkt gönderilen herhangi bir mesajı taşımaya imkan verecek tarzda adapte edilebileceği düşünürdü. Naklin frekansında olduğu gibi, nakledilen akımın özelliklerinde meydana gelen sık değişiklikler, bu akımın uzaktan 4 The Atlantic, cilt 259, Mart 1987, s. 24. 5 "Ağaçkakan" sinyalleri, güneş dalgalarının özel radyo sistemleri ile kesişmesinin en uçta olduğu zaman, onbir yıllık güneş çemberinin başında çalışmaya başladı. Sovyetlerin "Ağaçkakanı" güneşin etkisinde saklamaya mı çalıştıkları, yoksa güneşi etkinliği ağaçkakanın gücünü arttırmak için mi kullanıyorlardı, bilinmiyor. BEYİN KONTROLÜ kontrol veya telemetri amacıyla kullanıldığını gösteriyordu. Fakat, Savunma İstihbarat Ajansı tarafından toplanan bilgilere dayanarak, Ağaçkakan dalgalarının, aslında Sovyet Birliği'nin ufuk ötesi radar (UOR) projesine yönelik girişimler olduğuna karar verildi. Birinci radar 1975 yılında yapıldı ve deneyler birkaç yıl içinde tamamlandı. Elektromanyetik sinyalin kutupsal iyonosfer-den geçerken hafifleştiği brtaya çıktı. Radar, gönderilen füze-den sadece birkaç tanesini tespit edebiliyordu.'6' Ağaçkakan, daha sonra NII (Bilimsel Araştırma Enstitüsü) Müdürü, baş tasarımcı E Kuzminsky'nin ürünüydü. Teknik Bilim Danışmanı Vladimir Ivanovich Markov ile Kuzminsky arasındaki iktidar mücadelesi bu projenin durmasına yol açtı. Görünürde sistemi düzeltmesine rağmen, Kuzminsky, Sovyet rejiminin desteğini alamadı ve proje rafa kaldırıldı.'7) "Ağaçkakan" sistemine yönelik DİA raporu, Kuzminsky'nin projesine "silah sistemi" şeklinde atıflar yapmasına rağmen, artık beynin faaliyetlerine müdahale etmek için tasarlanmış olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. Yine de, ABD tarafından keşfedildiğinde, bu amaç için olduğuna inanılmıştı. Belki de "hava durumunu kontrol etmek, SSCB dışındaki insanlar üzerinde fizyolojik veya psikolojik etkiler yaratmayı" hedefleyen bir araç olarak düşünülüyordu. W Benzer nitelikli yaklaşımlar, şimdi ABD Savunma Bakanlı-ğı'nın Alaska'da devam etmekte olan HAARP programına karşı sergileniyor.*9' "Beni yakala" oyununu oynamaya çalışırken, Savunma istihbarat Ajansı JPRS Raporu, Sovyet Birliği; Military Affairs, 3 Mayıs 1991. SIA Raporu (not 5). F, C. Judd, "Rus Ağaçkakanı: Tükenmiş bir tür mü?" Kısa Dalga Dergisi, Mart 1991. ilginçtir, Lavvrence Livermore Ulusal Laboratuvarlan'nm (LLUL) da "Ağaçkakan" ismi altında çok gizli olarak sınıflandırılan programlan var LLUL'ın programlan, öldürücü olmayan silahların geliştirilmesiyle ilgili olmasına rağmen, bazıları insan aklını ciddi derecede etkileyebiliyor. Lavvrence Livermore ile çeşitli yazışmalar. SAVAŞ AÇMA ABD Ordu ve Donanması, elektromanyetizma, mikrodalgalar, radyo nakli vb. konularını içine alan yoğun araştırma programlarına giriştiler. Bu programların birçoğu, "çok gizli" başlığıyla değerlend irilmektedir. Daha önce gizlenmeyen bazı bölümler ise, 1970'lerin sonunda yeniden gizli dosyalar grubuna alındı. Bu programlara yönelik olarak nerede ve ne zaman bir ilgi başgösterse, CIA işin içine giriyor, parasal destek verip araştırmanın boyutlarını genişletiyordu. Kamuoyu tarafından yapılabilecek her türlü soruşturmanın önünü alabilmek için kanunlar uyduruldu. Üniversite yönetimlerinin bile, bu tür programlarda görev alan akademik personeline soru sormaları yasaklandı. Eğitim değerleri ve ahlak, ne yazık ki gözardı edildi. Benzer durumlar, İngiltere'deki bazı üniversitelerde de yaşanmıştı.'10) Bazı deney programlarının sonuçları, gerçekten şok edici nitelikteydi.'11) Çeşitli askeri ve istihbarat teşkilatlarının insan üzerinde bulunan ve iyon halinde olmayan elektromanyetik radyasyon ve mikrodalgaların muhtemel zararlı etkileri hakkında şüpheleri vardı. Savunma İstihbaratı Ajansı, CIA ve Ordu, uzun bir süredir Sovyet Birliği'nin yapmış olduğu ilerlemeyi ve uydularını inceliyorlardı. Elektromanyetik Radyasyon (EMR) ve mikrodalgaların zararlı etkileri hakkındaki istihbarat raporlarına rağmen, onlar bu alanda kendi gerçeklerini oluşturmaya karar verdiler. Pandora programı ise bir atlama taşı niteliğindeydi. Ordu, Donanma, Hava Kuvvetleri ve CIA'da yapılan geniş çaplı 10 Britanya ordusunun üniversitelerdeki faaliyetleri için Kampus Bağlantısı'na bakınız - Rob Evans, Nicola Butler ve Eddie Gonsales tarafından Kampus hakkında yapılmış bir Askeri Araştırma, Student CND, London 1991. 11 Florida, Pensacola'daki Donanma Hava Tıbbi Araştırmalar Laboratuvarı Clam La-ke'te SUNGUINE Projesi testleri içinde, SUNGUINE antenindeki manyetik alan etkisinin - ELF alanı 45'ten 74'e Hz - fazla alkol alımına benzeyen bir stres yarattığını ortaya çıkardılar: ABD Donanması'nın SUNGUINE Projesi hakkında yazara açıkladığı bilgiler. Robert Becker'e de bakınız, Çapraz Akımlar, Jeremy P. Tarcher Inc., Los Angeles, ABD, 1990, s. 202. BEYİN KONTROLÜ SAVAŞ AÇMA denemeler, projede yer alan firmaların çalışma alanlarında veya kendi laboratuvarlarmda gerçekleştirildi. Projede yer alan firmalar, gönüllü olmayan kobaylar bulunmasını temin etti. Askeri ihaleleri alan bazı firmalar, aşırı tehlikeli çevrelerde çalışmaya ilgi gösteriyordu. Bazıları halen de öyle. Bazen çalışanların bunun farkına varmalarına rağmen, yi-ne de devam etmelerine izin verildi. Bunun için iki temel sebep vardı: (a) kârlı kontratların şartlarına uymak ve; (b) radyasyonun insanlar üzerindeki etkileri hakkında veri toplamak için. Seneler sonra gönüllü olmayan kurbanların açtıkları dava seli, bir kez daha bu ciddi soruyu gündeme getirdi: Amaç, araçları mubah hale getirir mi? Hepsinden öte, bu hadiselerde sorumlu olanlar EMR'nin zararlı etkilerinden haberdar idiler, ama yine de gerçekleri çalışanlarından ve kurbanlarından gizlediler. Bu durum bugün de hiç değişmeden aynı şekilde devam etmektedir! (12> ABD Ordusu'nun elektromanyetiğe olan ilgisi halen katı bir şekilde devam ediyor. Tri-Servis Elektromanyetik Danışma Paneli (TEDP) ABD'deki üç askeri birimin hepsinin menfaatlerini temsil ediyor. TEDP oluşturulduğu zaman, 21 Temmuz 1980 tarihli Bilgi Notu'na göre; ABDHK, MC Komutanı, Hava Kuvvetleri Sistemlerinin Tıp Bölümü Komutanlığı, Tümgeneral John W. Ord; MC Komutanı, ABD Ordusu Tıbbi Araştırma ve Geliştirme Komutanlığı Tümgeneral Garrison Rapmund; ve MC, ABDB Emir Subayı, Donanma Tıbbi Araştırmalar ve Geliştirme Komutanlığı Yüzbaşı John D. Bloom dahil olmak üzere askeri temsilciler tarafından imzalandı. Sonraki 1990 yılı Bilgi Notu'nda ise şöyle denilmektedir: AMAÇ: Askeri bölümlerin çalışmalarının görünür ve etkili düzenlenmesini sağlamak için bu Tri-Servis Paneli yeniden 12 "Robert Strom'un öldürülmesi"ne bakınız, Öpen Eye no 3, 1995. Strom hikayesi CBS haberlerinde dile getirildi, "Altmış Dakika", David Aummel yapımı "Boeing'e karşı karşı Strom", 5 Mart 1989. yazılmalıdır. Bu bölümlerin her biri, insan üzerindeki iyonlaşma-yan 'Elektromanyetik Radyasyon'un (EMR) biyolojik etkileri hakkında araştırma ve geliştirme yapmak için ortak talepleri dile getirmeli ve ancak bu yöndeki hizmetini yerine getirmelidir. MAKSAT: a. Üç askeri bölüm için genel olan, iyonlaşmayan EMR'nin biyolojik etkisiyle ilgili tıbbi araştırma ve geliştirmeleri ve bölümlerden birisi için görev dolayısıyla gereken ihtiyaçları belirlemek ve zaman zaman ilgili birimleri teftiş etmektir. b. Askeri Harekat Kuvvetleri, sistem geliştiricileri ve askeri bilimsel ve teknik topluluğun ihtiyaçlarından sorumlu tıbbi araştırma ve geliştirme hedeflerini tespit etmektir. c. Gereken araştırma ve geliştirmeyi zamanında ve etkili bir şekilde gerçekleştirmek için, faaliyet, malzeme, personel ve finansmanın kullanılmasını düzenlemektir. d. İnsan bedeninde iyonlaşmayan EMR'nin etkileri üzerine yapılan araştırma ve geliştirmelerin bütün yönleri hakkında devam eden hizmetler arası bilgi değişimi için prosedürler geliştirmektir. e. Bu üç askeri birimle başka ajansların bu alanda yaptıkları araştırma ve geliştirmelerin düzenlenmesi için prosedürler geliştirmektir. TEDP üyelikleri, Ordu, Donanma, Hava Kuvvetleri ve Deniz Kolorduları tarafından seçilen üç adet kadrolu çalışan askeri veya sivil memurdan oluşuyor. İlerde planlanan danışmanlık ve ilerleme için bilimsel topluluğun değişik üyeleri düzenli olarak panele çağrılır. Savunma Bakanlığı Ofisi (SBO) ve Savunma Bakanlığı'nm Yardımcı Ofisi (SBYO) içindeki başka ofisler için bir danışmanlık kurulu olarak çalışır, ama kendi araştırmalarını askeri konularla kısıtlamadan, ulusal araştırmalarda da aktif bir rol oynar. BEYİN KONTROLÜ SAVAŞ AÇMA TEDP araştırmaları 1990 yılıyla birlikte geniş bir alanı kapsamı içine aldı. Mesela, Ordu'nun nükleer olmayan elektromanyetik dalga vuruşlarının biyolojik etkilerine yönelik ilgisi, insan dozimetrisi ve yüksek vuruşlu elektromanyetik alanların "biyoetkileri" sahalarında gerekli çalışma ve araştırmaların yapılmasını ve nükleer olmayan ve çevresel elektromanyetik zararlara dair veri tabanının oluşmasını sağladı. Esas olarak varılmak istenen sonuç, bu alanların insan üzerinde oluşturduğu etkilerin niteliğiydi. Avrupa ve ABD'de başta olmak üzere, siviller de bu alanda yapılan gizli deneylerin hedefi görünüyordu, ama hiç kimse, meydana gelen suistimalle-rin sorumlularını tespit etmeyi başaramadı. Uluslararası Af ve İşkence Mağdurlarının Gözetim ve Bakımı Tıbbi Teşkilatı gibi mağdurları destekleyen çeşitli uluslararası örgüt veya siyasetçilerden de herhangi bir destek alamadılar.'13' Amerikan Hava Kuvvetleri de milimetrik dalga sistemlerine maruz kalma sonucu oluşan göz yaralanmaları ve düşük dalga boyu bölgelerinde (S bandı) yüksek boy uygulaması sonucu meydana gelen biyolojik bozukluklar üzerine çeşitli araştırmalar yapıyordu. 27/28 Ekim 1987 günlerinde Texas'ta, Brooks Hava Kuvvetleri Üs-sü'nde, Amerikan Hava kuvvetleri Havacılık Tıp Okulu'nda gerçekleştirilen bir toplantı tutanağı şöyle başlıyordu: "Walter Reed Ordu Araştırma Merkezi'nce yürütülen Radyo Frekans Yoluyla Radyasyonlama (RFR) programı bizler için ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Los Alamos, Lawrence Livermore ya da Sandia laboratU' varlarında geliştirilen Yüksek Güçte Mikrodalga (HMP) projesinin kullanılması, ordunun her bir kademesi için son derece 13 Mesela, Verneys. Eziyet Mağdurlarının Bakımı için Tıp Vakfı ve Uluslararası Af kuruluşunun merkez ofisine yazdım, fakat bir sonuç alamadım. Geçmişte ve bazı olaylarda ise hâlâ elektromanyetik araçların her şiddetine maruz kaldıklarını söyleyen yüksek zeka seviyesine sahip bireylerden elde edilen çeşitli dosyalar arşivimde mevcut. Mağdurları destekleyen herhangi bir teşkilat, kötü durumlarına kulak vermediği gibi, bugüne kadar hiçbir teşkilat, bunun sorumluluğunu üstlenmedi. sıradan bir vaka olarak görünüyor. 18 Mart 1986 tarihini taşıyan ve 10-13 Şubat 1986'da yapılan TERP toplantısından söz eden bir mektuba göre; 'Ordu 3 Mart 1986'da Sandia tarafından geliştirilmiş olan 2.5 GHz'lik bir sistemin dağıtımını almıştır.' Aynı mektuba göre, biyolojik çalışmalar, özellikle göz, kalp ve genel insan davranışları göz önüne alınarak tasarlanmaktadırlar.' Savunma Bakanlığı bu alanda yapılmış tıbbi araştırmaların kayıtlarını elinde tutmaktadır. 1 Mayıs 1989'da yapılan TERP toplantısında dile getirilen önerilere göre 'araştırmanın sonucunda ortaya çıkarılabilecek her tür elektro-manyetik ışıma sonuçları, taciz olasılıkları ve hayatta kalabilme üzerine tıbbi kriterler oluşturulması' gerekmektedir.'14' Meseleye en çok ilgiyi Amerikan Donanması göstermektedir. Donanma Araştırmaları Şefliği'nce '15' elektromanyetik dalgaların biyolojik etkileri üzerine gerçekleştirdiği programların henüz yeni incelemeye açılan listesi inanılmaz boyuttadır. Sadece Nisan 1989 dönemine ait indeks beş cilt tutmaktadır. Bu bile tek başına, tüm araştırmanın muazzam hacmi hakkında yeterince bir fikir verecektir.'16' Programlar, çok düşük frekansta ve yüksek frekansta dalga iletiminde vücut elektriğinin kullanımı, manyetik alanların biyolojik etkileri gibi konulardan, daha çok bilim kurgu tasarımlarını çağrıştıran elektropor-tasyon ya da sentetik portasyon'17' gibi konulara kadar, çok 14 TEDP'nin Toplantı Raporu, 1 Mayıs 1989 s. 2. 15 Los VVelch, Donanma Araştırması Başkanı Ofisi'nden yazara gönderilen mektup, 13 Şubat 1991. 16 İyonlaşmayan Elektromanyetik Radyasyonun Biyolojik Etkileri, cilt XII, no 1-5, Aralık 1988; Donanma Araştırması Başkanı Ofisi, Arlington, Virginia, yayın tarihi Nisan 1989. 17 Bilim-kurgu tipi proje örneklerinden biri, 441k708-04 şifreli projedir. "Elektrotaşıma: Temel Mekanizmalar Teorisi ilerleme: bu nicel teori elektrik bazına göre iki katlı hücre zarının ters elektrik kırılmasını ve küçük nabız ile yükün tutulmasıyla pasif yüklenmeyi başarılı bir şekilde anlatıyor."; "Lavvrence Livermore Ulusal Laboratuvarı'n-daki bilim adamları, nükleer bir silahın enerjisini alıp, onu elektromanyetik tayfın alt tabakasındaki seçilmiş kısma odaklayabilecek ve düşman beynini etkilemek için kullanılabilecek beyin bombası gibi bir şeyden söz ediyorlar. Niyet, düşman askerlerinin yoldan çıkmalarını sağlamak olacaktı." The Atlantic cilt 259, Mart 1987. BEYİN KONTROLÜ SAVAŞ AÇMA farklı bir yelpazede çeşitlilik göstermektedir. Bilimsel açıdan çok önem arzetmese de, bu programların sonuç ve hacimlerinin saldın maksatlı kullanımlar için daha da geliştirilmesi ihtimali gerçekten endişe vericidir. Öyle görünüyor ki, elektromanyetik teknolojisinin avantajlarından yararlanmak suretiyle pekçok haberalma örgütü ilginç ve korkunç kullanım sahaları ve projeler geliştirmişlerdir. Örneğin NSA, düşmanın beyin dalgalarını (EEG) uzaktan etki altına alma teknolojileri geliştirme konusuna yoğun bir ilgi göstermektedir. Zira böyle bir teknoloji geliştirildiğinde, yani hedefteki düşmanın beyin dalgalarının yapısı çözümlenebildiğin-de, ilgili ajan sadece düşmanın düşüncelerini kolayca okumakla kalmayıp, düşüncelerini etkileyerek onun karar verme sürecine de uzaktan müdahale edebilecektir. Başlangıç için gerekli adım çoktan atılmıştır. Sinir fizyologu Dr. Donald York ve Missouri Üniversitesi'nden konuşma patolojisi doktoru Thomas Jensen, özel beyin dalgaları örneklerinden 27 kelime ve heceyi deşifre edip tespit edebildiler. 40 kişi üzerinde EEG örnekleriyle, konuşulan kelimelerle sessizce düşünülen kelimeler arasında bir ilişki kurmayı başardılar. Beyin dalgası sözlüğüyle bir bilgisayar programı ürettiler. Amaçlan, felç olup konuşma kabiliyetini kaybeden mağdurlara yardım edebilmekti.* 18> Uzaktan Görüş programlarının zirvesindeki CIA, Ordu ve DIA gibi çeşitli istihbarat ajansları, uzaktan görebilen kişilerin EEG'si üzerine geniş çaplı araştırmalar gerçekleştirdi. Maksat, bilginin bakıcılar tarafından nasıl alındığı, eğer yöntem değiştirilirse, bakıcıya verilen bilginin hedefi etkilemek için gönderilebilir olup olmadığını öğrenmekti. Los Alamos Ulusal Labora-tuvarı (LAUL) bu alanda geniş çaplı araştırma programlarını gerçekleştirdi. 18 Yazar ile yapılan şahsi görüşmeler, 1994. 1996 yılında hazırlanan bir ABD Hava Kuvvetleri raporuna göre: "Çağdaş elektromanyetik yayılma teorisi, insan beyni içinden geçen aşırı kısa vuruş dalgasının, merkezi sinir sisteminde yol açacağı canlandırmanın derecesinin güvenilir şekilde hesabını yapmak için kullanılabilen yansıtılmış sinyaller verebildiği ihtimalini ortaya çıka-rıyor. Bu 'uzaktan EEG' olgusunun varoluşuyla ilgili asıl temel jel-şefe, önemli sinir sistemi bölgelerindeki hareket potansiyeli veya potansiyellerinin bileşimlerinin yayılmasını gözlemlemektir. Tavırlarımızın nasıl belirlenip yeniden şekillendirildiğini anladığımızı düşünürsek, bu anlayışı bir adım ileri götürüp, yaşadıklarımızın başka bir bireyde kopyalanmasının da mümkün olduğunu görebiliriz- 'Orada oldum-bunu yaptım' bilgi tabanını sağlayabilme ihtimali, özel eğitime yaklaşımımızda radikal bir değişim getirebilir. Herhalde böylesi bir projenin başarısının etkisi akılları karıştırırdı."^ Son yıllarda zihin kontrolü programlarının bazıları öldürücü olmayan silahlar kavramını da kapsamakta. Örneklerden biri, bulantı, karın kasıntısı ve kusmaya neden olan Çok Alçak Frekans (VLF) veya Radyo Frekans (RF) modüllerini kullanan ses ötesi silahlarıdır. Virginia Fort Believer'deki ABD Ordu Harekat Teçhizatı Araştırma ve Geliştirme Merkezi'nin hazırladığı gizli bir rapor, ses ötesi sisteminin insanlar üzerindeki etkilerini 1969 yılında ayrıntılarıyla ortaya koymuştu. Bu etkiler, sinir sisteminin bozulmasından kişinin ölümüne yol açmaya kadar farklı derecelerde kendini göstermekte. (20> Kayıtlar, Los Alamos Ulusal Laboratuvarı'nm 1994'de ABD Ordu Araştırma Geliştirme ve Mühendislik Merkezi (OAGMM)'nin de desteği ile mikrodalga silahlarının tasarlanması ve perfor19 "Biyolojik Süreç Kontrolü", New VVorld Vistas - 21. Yüzyılın Hava ve Mekan Gücü, ABD Hava Kuvvetleri, 1996, s.90. 20 "Ses Ötesi Bir Sistem", ABD Ordusu Hareket Teçhizatı Araştırma ve Geliştirme Merkezi, Fort Believer, VA, 1969. "Etkiler -insanlar" bölümüne de bakınız. Başka bir kitap "Gelecek Savaş" da öldürücü olmayan silahların destekleyicisi, geliştiricisi ve kurucusu John Alexander bu tahrip edici silahların yasallaşması, üretimi ve kullanılması için çalışıyor. BEYİN KONTROLÜ mansı üzerine araştırmalar yaptığını gösteriyor/21' Bu silahların bazıları ABD gizli teşkilatlan tarafından Amerika ve İngiltere'de daha önce gizlice kullanılmış olabilir. Bundan başka, ABD Savunma Bakanlığı'nın bana gönderdiği (1994'den beri yürürlükte olan Bilgi Özgürlüğü Kanunu'na dayanarak talep ettiğim) mektupta, anti personel ve anti madde akustik jeneratörleri, yüksek güçlü mikrodalga jeneratörleri, sinirsel engelleyiciler ve telsiz sistemlerle sersemletme teknolojisi hakkmda aradığım bilgilerin, daha önce adı duyulmamış olan Öldürücü Olmayan Silahlar Müdürlüğü'nün yetkisi altında olduğu söylendi.'22) 16/17 Kasım 1993'te, Amerikan Savunma Hazırlığı Kuru-lu'nun desteği ile Los Alamos Ulusal Laboratuvarı tarafından gizli bir konferans düzenlendi; yeni öldürücü olmayan silahlar kavramının bir parçası olan zihin kontrolü ile ilgili çeşitli konularda bildiriler sunuldu; konular şöyle sıralanıyordu: Dr. Ge-orge Baker (Nükleer Savunma Kurulu - şimdi Özel Silahlar Savunma Kurulu ÖSSK), Radyo Frekans Silahlan, öldürücü olmayan ve birçok ülke için çok cazip bulunan bir seçenektir" demişti; Dr. John Derring (İlmi Uygulamalar Araştırma Kurulu -İUAK): "Akustik Teknoloji"; Dr. Clay Easterly (Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı); "ELF Alanlarının öldürücü olmayan silahlarda-ki uygulanması"; Bayan Astrid Lewis (ABD Ordusu Kimyasal Araştırma ve Geliştirme Komutanlığı); "Kimyasal Biyolojik An-ti-Terörizm". 21 LA-CP-94-0061, Mikrodalga Silahı Tasarım ve Performans Dosyası. Bu çalışma Pi-catinny Arsenal, New jersey, ABD Ordusu Araştırma, Geliştirme ve Mühendislik Merkezi (OACMM) tarafından desteklendi. LA-UR-83-150, "Los Alamos Ulusal La-boratuvarında Mikrodalga ile ilgili Çalışmalar", Harry Diamond Laboratuvaıı, Al-dephi, Maryland, 1-3 Mart, 1983'te yapılan Yüksek Güç Mikrodalgalar Teknolojisi Konferansı'nda dile getirildi. 22 2 Ekim 1997, Deniz Sistemi Komutanlığının Vekil Avukatı VVİlliam A. Longvvell'den 1994'te yapılan taleple ilgili mektup. "Pentagon Öldürücü Olmayan Teknolojilere Öncelik Tanıyor", Hava Kuvvetleri içinde: Hava Kuvvetleri programları, kazanımla-rı ve poliçe kararları üzerine haftalık özel rapor, cilt S no 15, Nisan 1994. Mikrodalgaların savunma alanındaki uygulamalarda İngiltere de rol oynadı. Queen Elizabeth Kolej i'nden Profesör E. H. Grant ve Dr. R. J. Sheppard, bu alanda çalışmaktaydılar. Shep-pard, ABD Donanması, Grant de ABD Hava Kuvvetleri tarafından kendilerine verilen konularda geniş çaplı çalışmalar yaptılar. Grant, NATO İlerici Araştırma Grubu'nun şef bilim adamı olarak çok sayıda ders verdi/23' 1983-4 yıllarında ise Sheppard, ABD Hava Kuvvetleri, Torry Araştırma İstasyonu ve GEC Ltd ile çalıştı/2*») Savunma alanında vuruşlu mikrodalgaların kullanım tarzlarıyla ilgili programlar hakkında GCHQ'e yönlendirdiğim sorular, ancak uzun bir aradan sonra Dışişleri ve Bağımsızlık Ofisi tarafından cevaplandırıldı. Böyle programların çeşitli üniversitelere verildiğini ve GCHOj'nin bu konularda hiçbir bağımsız araştırma yapmadığını söylediler/25' Böyle silahların kullanılmış olması biraz şüphe uyandırmaktadır. İngiltere'deki Amerikan üslerine Cruise füzeleri yerleştirildiğinde, barış yanlısı kadın göstericiler dikenli teller dışında kamuoyuna açık birkaç sakin protesto gösterisi düzenlediler. 1985 sonunda Greenham Common barış kamplarında yaşayan kadınlar, çeşitli baş ağrılarından, uykusuzluk, normal olmayan zamanlarda aybaşı kanamalarından geçici felç ve hatalı konuşma nöbetlerine kadar değişen çeşitli hastalıklara yakalanmaya başladılar. Hatta beş aylık hamile bir kadının bebeğini düşürdüğüne dair bir rapor bile vardı. İhtimal olarak elektromanyetik biyolojik silahların kullanıldığından şüphelenen kadınlar hemen yardım aramaya başladılar. "Electromagnetics Today" dergisi bir dizi ölçümler yaptıktan sonra, sonucu bir raporla kamuoyuna sundu: "Değişik sinyal gücü dereceleri ile alınan 23 Grant, Mercury Communications Ltd'nin, Şehir ve Ülke Planlama Kanunu'na dayanarak mikro dalga kulesinin inşasına izin vermeyen Manchester Belediye Meclisi'ne karşı 1971'de açtığı başarılı temyiz davasının baş teknik şahidiydi. 24 Queen Elizabeth Koleji Yıllık Raporu, 1983-4, s.31. 25 FCO'dan yazara gönderilen mektup, 1993. BEYİN KONTROLÜ ölçümlere göre, kadınların 'rahatsızlık etkilerini yaşıyoruz' dedikleri zamanlarda kampların birisinin yanına yerleştirilmiş olan arka plan sinyal derecelerinde göze çarpan artışlar gözlenmiştir." Kadınlar, parmaklıkların yanında gürültü çıkardıklarında veya çevreye rahatsızlık verdiklerinde, sinyallerin şiddetinin arttığını fark et' tiler. Gareth Parry, 10 Mart 1986'da The Guardian'ın yayınlanan "Barış Kadınları üsteki elektronik saldırıdan korkuyorlar" başlığını taşıyan makalesinde, şöyle diyordu: "Amerikan ordusunun Üs Yerleştirme Güvenlik Sistemi kapsamında ÜYGS denilen davetsiz misafirleri tespit eden bir sistem var. Bu sistem, parmaklığın çevresinde veya etrafında hareket eden insan bedeninden radar dalgalarını yansıtıp tespit edecek şekilde yüksek frekans yayıyor." ABD Temsilciler Meclisi'nde, kesintiler komitesinin alt kolu karşısında yapılan bir oturmada, General Sehneidel, Greenham Common'da mikrodalga silahlarının kullanılması ihtimaline dair bir hatırlatma yapmıştı. Askerlerine hindi sesine benzer bir tonda konuşarak şöyle demişti: "Harekâtlarımızın amacı, temeldeki en yüksek değer kaynaklarını korumaktır. Garnizonda veya savaş esnasında donanmayı yerleştirip harekata geçirdiğimiz zaman elbette güvenliği sağlayan düşüncelerimiz ve planlarımız olacaktır. Olay ne olursa olsun, eğer bu sistem gereken algılayıcı, çit ve aydınlatıcılarla donatılmış değilse, sorumlu insanlar teçhizattaki bu eksiklerin bedelini ödemek için hesaba çekilirler." Mikrodalga güvenlik sisteminin uygulanmasından sonra, görevi genel tesisatı korumak olan personel sayısı oldukça düştü. Bu güvenlik aracının kullanıma tam olarak hazır hale getirilme işlemi tamamlanmadan, güvenlik amacıyla kullanılacağı Hava Kuvvetleri'ne bağlı Güvenlik Polisi Grubu'nun 501. Ka-rargahmm yıl sonu raporunda doğrulanmıştı: "The Greenham Common tüzükleri etkili oldu, süper parmaklık inşa edilmiştir."W 26 APO New York 09150, 5 Aralık 1985. SAVAŞ AÇMA Greenham kadınlarının bir mikrodalga silahı ile taciz edildiği veya mikrodalga güvenlik duvarındaki bir sistemle radyoaktif bir ışınlamaya tabi tutuldukları konusu açık değil. Fakat, ortada kasıt görünmese de, Greenham'daki ABD yetkilileri, protestocuları böyle bir duvarın tehlikelerine karşı uyarmadıkları için, her ikisi de aynı anlama geliyor. (2y) Zira bölgedeki yetkililer, iyonlaşmayan radyasyonun insanlar üzerindeki etkilerinden fazlasıyla haberdar olan kişilerdi.'28' Bir barış kampanyacısı gazi ve Greenham Common'un sürekli ziyaretçilerinden olan Kim Besly, 30 Ekim 1986'da yazılan, Greenham kadınlarının ışınlanması hakkındaki raporunun sonucunda şöyle bir soru sordu: "Yeterince delil toplanıncaya kadar üç kuşak kadar beklemeli miyiz?" (29) Barış ve Tehlike'den Liz Westmoreland, Greenham Common'dan bazı kadın barış kampanyacılarının değişik kanser türlerine yakalanmaları sonucu acı çektiklerini anlattı. ABD'nin hem bir Soğuk Savaş Muhalifi ve hem de kendisinin en yakın müttefiki olan bir ülkenin vatandaşlarına zarar vermek ve onları korkutmaktan çıkaracağı dersler olabilmesi mümkün müdür acaba? Görüldüğü gibi asıl gerçekler henüz ortaya çıkmadı. Gaibten sesler duyduklarını iddia eden zihin kontrolü programlarının bütün muhtemel kurbanları, psikiyatrik yardım almaları tavsiyesi ile oyalanmıştır. Fakat elde edilen deliller, "zihinde sesler" üretebilen teknolojinin var olduğunu söylüyor. 27 Donanma Üst Silah Merkezi'nden bilim adamı Eldon Byrd, 1986'da mikrodalgala-rın etkisi yerine verdiği derslerin birinde şöyle dedi: "Dokular, hücreler, organlar ve bütün organizmaların davranışını değiştirebiliriz. Laboratuvar hayvanlarında cenin ölüm oranını altı kat büyütüp doğum kusurlarını meydana çıkartabiliriz, bu alanlar o kadar zayıf ki zor tespit edebilirsiniz. Şimdiki zamanda da, genetik mühendisliği yapmak için kullanılan mikro-cerrahi teknikleri olmadan da, ELF (aşırı alçak frekans) ile genetik mühendisiliği yapabilirsiniz, insan hücrelerine kötü bir hastalığın nasıl aşılanıp tedavi edileceği biliniyor. Çok zayıf bir manyetik alan ile bir oda içindeki insanların zihinlerine nüfuz edebilirsiniz." Yazarın elindeki ders kayıtları. 28 Ön Hazırlık Raporu - Geçmiş bilgi, Mikrodalga/Elektromanyetik Kirlilik: az bilinen zarar, Ekim 1986, Yenilenme tarihi 1988. 29 Besly, 1996'da kanserden öldü. BEYİN KONTROLÜ Uzun zamandan bu yana geliştirilen teknolojiler vasıtasıyla insan zihnini değiştirme velveya etkileme teknikleri, batıda, özel-likle ABD'de askeri ve istihbarat teşkilatlarının çeşitli proje ve programlarının konusu oldu. Şimdi bununla ilgili örneklere bir göz atalım. ABD Patent Dairesi, Psiko-Akustik Projektör'ün ayrıntılarını şöyle açıklıyordu: "Genel olarak, bu sistem, harp durumlarında düşmana işitsel psikolojik rahatsızlıklar veren ve kısmi sağırlık oluşturan bir tekniği esas alıyordu.Temelde, yüksek yönlü ışın demeti, değişik TRANSDUCERS'lardan gönderilmekte ve bir ses, şifre ya da konuşma vuruş sinyalleri ile ayarlanmaktaydı. Bu keşif birçok şekilde kullanılabilir ve bir araç üzerine monte edilmiş hareketli radyatörleri ve karışık frekanslar sözkonusu olduğunda akustik ışınları düzenlemek için kullanılan araçları ihtiva edebilir."'(3°) Bu silahın amacı, hedefi hareketsiz kılarak, yoğun işitsel ve psikolojik rahatsızlıklar oluşturmaktır. Başka bir örnekte ise bilinci değiştirmenin metod ve sistemi tartışılıyor. Savunma Bakanlığı artık, çeşitli projeler ve programlar sayesinde bilinç değiştirme teknolojisini elde etmiş durumda. Bu tür programların birinin özetinde şöyle denilmektedir: "İnsan zihninin yapısını değiştirme sistemi, tercihen ses gibi farklı frekans ve dalga şekilleri olan çeşitli uyarıcıların eş zamanlı olarak kullanılmasını içeriyor." <31) Başka bir programın değerlendirme yazısında ise, "Araştırmalar, beynin özel dalga ritimlerini ortaya koyarak bireyin bilinç durumunu değiştirmek için beyini uyaran farklı sistemler geliştirmişlerdir." denilmekteydi.<32> Bilinçaltına gönderilen sessiz mesajlar da olumlu sonuç alman faaliyetlerdendi. Dr. Oliver M. Lowry, ABD hükümetinin bazen SQUAD olarak da bilinen orduda ve istihbarat birimlerinde 30 Psiko-Akustik Projektör, Patent 3,566,347, ABD Patent Ofisi, 23 Şubat 1971. 31 Bilinci değiştirmenin yöntem ve sistemi, Patent 5,289,438, tarih 22 Şubat 1994. 32 Bilinci değiştirmenin yöntem ve sistemi, Patent 5,123,899, tarih 23 Haziran 1992. SAVAŞ AÇMA Alçak Ses Yayma Tayfı (SSSS) olarak isimlendirilen çeşitli gizli projelerinde görev almıştır. Alçak Ses Ortaklığı'nın Başkanı Edward Tilton, bana yazdığı mektupta "Sistemin hayli başarılı bir şekilde Çöl Fırtınası Harekatında (Irak) kullanıldığını"'<33) ifade ediyordu. Lowry, böyle bir teknolojinin kullanımına yönelik bir perspektif de sağlamış oluyordu: "Çok alçak veya çok yüksek radyo frekans derecelerinde veya çok yakındaki bir insan kulağının, dahi duyamayacağı derecelerde frekans tayfının sözkonusu olduğu sessiz haberleşme sistemlerinde, işitsel olmayan gereçlerle frekans ya da sesin, seçilmiş beyinlere extra bir uyarıcı oluşturma amacıyla, mesajların güçleri artırılır veya frekansları istenilen şekilde ayarlanır ve böylece ses dağılımı veya titreşim ile iletişimin yayılması sağlanır. Ayarlanmış bu nakil cihazlarıyla istenen mesaj doğrudan gerçek zamanda yayınlanabilir veya, dinleyiciye geciktirilmiş veya sonradan tekrarlı yayın yapabilmek için rahat bir şekilde mekanik, manyetik ya da optik iletişim araçlarına kaydedilip saklanabilir." (^) İnsanların zihinlerine anlaşılabilir sesleri "enjekte etmek" için alet ve uygulama biçimlerinin pekçok yolu denenerek kullanılmıştır. 100 ile 10.000 Mhz dereceleri arasında özel bir dalga çeşidiyle ayarlanmış mikrodalgalar içeren radyo dalga yayıcı-ları ile sesler herhangi birinin zihnine odaklanabilir. Bu dalga türü, frekans ayarlı patlamalardan oluşuyor. Her patlama on veya yirmi kez, sıkıca birbirine bağlı tek tarz vuruşlardan meydana geliyor. Patlama genişliği 500 nano-saniye ile 100 mikro-sa-niye arasında gerçekleşiyor. Vuruş genişliği ise 10 nano-saniye ile 1 mikro-saniye arasında meydana geliyor. Patlamalar, zihnine ışın gönderilen kişide duyma yetisini harekete geçirmek için radyo girdisiyle sık sık ayarlanıyor. Suni korku oluşturulması ve zihin kontrolü teknolojisinin son aşaması, seçilmiş herhangi bir kurbanın veya bir gerçek 33 Edvvard Tilton'dan bir mektup, 13 Aralık 1996. 34 Sessiz Bilinçaltı Temsili, Patent 5,159,703, ABD Patent Ofisi, 27 Ekim 1992. BEYİN KONTROLÜ grubun beyin dalgalarının veya insan EEG'sinin kopyalanması'dır. Kuvvetli bilgisayarların kullanımıyla, öfke, acı, kaygı, küçümseme, umutsuzluk, şiddet, sıkıntı, kıskançlık, hayal kırıklığı, üzüntü, suçluluk, nefret, pişmanlık, dargınlık, üzüntü, utanç, aldırışsızlık, kızgınlık, acıma, hiddet, özlem, kin ve şiddet gibi insan duygulan belirlenip EEG sinyalleri içinde "duygu ifade grupları" olarak ayrıldılar. İlgili frekans ve genişlikleri ölçüldü, uygun ve ayrı bir şekilde etiketlendikten sonra, frekans/genişlik grupları birleştirilip başka bir bilgisayarda saklandı. Sonuş olarak, bu duygu kalıpları alçak ses taşıyıcı frekansların içine yerleştirilip, başka bir insanın zihninde aynı duyguların oluşturulması için kullanılabilecek aşamaya gelindi. AGHARTA elektromanyetik savaş başladı '"'' iaydoğan vatandaşı '"' "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" deniliyor. insanlığı nasıl bir gelecek bekliyor, hiç düşündünüz mü? Bilgisayarlar ve internet teknolojisinin hızlı gelişimi başınızı döndürüyor mu? : Ya da bunların hepsinin ötesinde, gelecekte insanların zihinlerinin elektromanyetik silahlarla yönlendirilebileceği ve "kontrollü dünya vatandaşı" oluşturulabileceği konusunda çalışmalar yapıldığını bilseniz ne yapardınız? ' . Geleceğin dünyası zihninizi kurcalıyorsa, merakınızı giderecek bilgileri bu kitapta bulacaksınız. D&R, Dünya Aktüel, Net Kitabevi, Remzi, Dost, Nil-Tuna ve tüm seçkin kitapçılarda Ay yolculuğunun aslında "büyük bir yalan" olabileceğini hiç düşündünüz mü? Kennedy suikastinden Gaf/er Prensesi Diana'nın şaibeli ölümüne, Körfez Savaşı'ndan Bilderberg toplantılarına kadar uzanan bir dizi olayın arkasında yatan şaşırtıcı gerçeklemedir? Acaba yakından takip ettiğimizi sandığımız gündemi belirleyen görünmeyen güçler mi var? Bizden saklanan birşeyler mi var?.. Hepsi bu kitapta... W, Remzi, Dost, Nil-Iuno ve tüm seçtin kitopplordo BEYİN KONTROLÜ İnsan Davranışının Maniplilasyonu ISBN 975-362-608-8 TİMAŞ
Benzer belgeler
biyokimyasal(ilaç)tedavisine alternatif biyofiziksel terapi yöntemleri ıı
İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Dr. ARMEN VİCTORİAN
İngiltere'de hayatını sürdüren araştırmacı bir yazar olan Dr.
Armen Victorian, uzun yıllardır bilinç kontrolü, insa...