Akkuş 2
Transkript
Akkuş 2
Akkuş Sayı 2, Aralık 2008 Akbaş Çoban Köpeğini Koruma ve Araştırma Derneği yayınıdır. Dört ayda bir çıkar. Kapak resmi: Denizmen Akkuş / Sahibi: Diane Spisak / Kansas-Amerika Monika Nocke’ye ait Metin Newfoundland Kanada’da sürüsüne göz kulak oluyor. İÇİNDEKİLER • • • • • • • • • Editör Akbaş Haberler FCI ile görüşmeler ve Standardın belirlenme süreci Akbaş tanımı 1 (ne değildir?) Akbaş Ölçümleri ve DNA Örnekleri Gel Komutunun Öğretilmesi Erken kısırlaştırma ile ilgili endişeler TIGEM Kitap Eleştirisi: Türk Çoban Köpeği: Akbaş ©2008 Akkuş, Akbaş Çoban Köpekleri ve bu ırkla alakalı konuların yer aldığı bir dergidir. Akbaş Çoban Köpeklerini Koruma ve Araştırma Derneği tarafından yılda dört defa çıkarılmaktadır. Kar amacı gütmeyen bir organizasyon olarak 2007 yılında kurulan Akbaş Çoban Köpeğini Koruma ve Araştırma Derneği Akbaş Çoban Köpeğini korumayı amaçlamaktadır. Derneğe üye olduğunuzda Akkuş’a da abone olmuş olursunuz. Dergi editör ve aksi belirtilmedikçe tüm yazıların yazarı İlker Ünlü’dür: [email protected] İzinsiz kopyalanamaz. Editör’den / İlker Ünlü Ases, Osmanlı mirası Hünkari Güvercinlerine bekçilik ederken Dergimizin ikinci sayısını çıkarmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu sayımızda FCI ile yapılan görüşmeler istikametinde yaptığımız çalışmalar ve KIF ile yürüttüğümüz işbirliği konusunda daha azla bilgi veriyoruz. Tüm sistemin uluslar arası düzeyde nasıl uygulandığı ve bizlerin de adapte olmaya çalıştığımız bu süreçte gösterdiğimiz çabayı sizle paylaşmak istiyoruz. Özellikle de Akbaş’ın uluslar arası bir standarda sahip olması için üretim programı olarak yapılması gerekenler ve bunun dayandığı prensipleri bu ve bundan sonraki sayılarımızda açıklamaya devam edeceğiz. Bir ırk markerı bulunması amacıyla Evren Koban tarafından TÜBİTAK’ta yapılan mtDNA analizleri için toplanan örneklerin hikâyesinin birinci bölümünü gene bu sayımızda bulacaksınız. Akbaş’ın ne olmadığı ve bizimki gibi bağımsız karakterdeki bir ırkın eğitilmesi konusunda köpek eğitmeni Sue Kocher’in makalesinin de ilgi çekeceğini düşünüyoruz. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere. Ases ve Polar, Selçuklu döneminden kaldığı bilinen ata mirası Selçuklu Güvercinlerini (beyaz kuyruklu siyah olanlar) kedilere karşı korurken sayıları azalan bu ırkın güvenle üreyebileceği güvenli bir de ortam oluşturmuş oluyorlar. Akbaş HABERLER İstanbul’dan Banu Ergezen başına gelen nahoş tecrübeyi ve köpeği Toros’un evlerini nasıl koruduğunu anlattı: “Toros artık gerçek bir kahraman. Dün bizim hemen yanımızdaki dâhil üç ev güpegündüz soyuldu. Benim evim de o sırada boştu. Ben dışarıdaydım; eşim işte ve yardımcının da o gün izin günüydü. İki adam bahçe duvarını aşıp içeri girmeye çalışmış. Tabii Toros da onlara içerden saldırmaya başlamış. O kadar çok gürültü yapmış ki karşıdaki çiçekçi ne oluyor diye gelip bakmak zorunda hissetmiş kendini. İki adamın kaçtığını görünce gelip kapıyı çalmış. Cevap alamayınca cepten bana ulaştı. O sırda Bodrum’dan İstanbul’a tekneyle gelmekteydim ve Yunan karasularında telefon çekmediğinden en sonunda bana Yunan telefon sisteminden ulaşılabildi. Ne kadar telaşlandığımı tahmin edebilirsiniz. Neler olduğunu tam anlayamadan 24 saat bir teknede mahsur kalmış gibiydim. Eşim Selçuk’u ve komşularımı arayıp evi kontrol etmelerini istedim. Ne yazık ki komşularım eve vardıklarında kendi evlerine hırsız girdiğini fark ettiler. Neyse ki Toros aynı kaderden bizi kurtardı.” Toros’la ne kadar gurur duysanız azdır Banu Hanım. Bodrum Marmara Koleji Tarih öğretmenlerinden ve derneğimiz üyesi Hülya Cantürk derslerinde sadece okul müfredatındaki milli değerlerimizden değil aynı zamanda akla hemen gelmeyen ama her zaman göz önünde olan diğer ulusal hazinelerimizden de bahsetmeyi ihmal etmiyor. Derneğimizin broşürlerini fotokopi çektirip öğrencilerinin defterlerine yapıştırtan Hülya Hoca sınavda Akbaş Köpeğimiz hakkında sorular sormayı da unutmuyor. Gelecek nesli bilgilendirmek için ne güzel bir yöntem! AKBAŞ TANIMI 1: Akbaş ne değildir? Akbaş her geçen yıl ülkemizde daha tanınan ve aranan bir köpek ırkına dönüşmeye başladı. Bu, ırkın geleceğinin korunması açısından her ne kadar umut verici bir gelişme gibi görünse de bir o kadar da ciddi tehlikeler barındırıyor. Duruma ışık tutabilmek için başka bir ulusal ırkımızın başına gelenlere kısaca değinerek Akbaş’ın karşı karşıya olduğu tehlikeyi daha iyi anlamanızı sağlamaya çalışacağım. Ulusal hazinemiz olarak görülen Kangal özellikle de 2000’li yıllara gelindiğinde geçmişin güvenilir sürü köpekliğinden hızla popülerleşen ev ve bekçi köpekliği statüsüne terfi etti. Hayvancılığın azalmasına paralel olarak köylerdeki iyi örneklerin gitgide daha zor bulunur olması özel üreticilerin daha çok Kangal’ı “pet” olarak üretmesine cesaretlendiriyordu. İyi olduğuna inanılan örneklerin sayısının korunması gibi bir amaç güdülüyor görünmesine rağmen köpek satarak para kazananların sayısı pıtrak gibi artınca sonuç beklenilenin aksi yönde hareket etmeye başladı. Köylerimizin ağırbaşlı ve alçakgönüllü Kangalı internetin de yardımıyla seyirlik bir şehir efsanesine dönüştürüldü. İyi köpeğin iri köpek olduğu görüşü yaygınlaşmaya başladı. Alıcılar, sürüye giden yüzlerce köpek varken popülasyonun küçük bir kısmını oluşturan en iri örneklere gözlerini diktiler. Yatırımı köpekten kazandığı paraya bağlı olan çoğunlukla da sözde üreticiler mecburen daha gösterişli köpekler üreterek ırkın gen havuzunu sınırlarken aynı zamanda Kangal popülasyonunun bütününü temsil etmeyen bir grubu ön plana çıkarmış oldular. Ne yazık ki diğerlerinin yozlaşmış örnekler olduğunu söyleyerek kısa vadede kendi köpeklerini pazarlasalar da uzun vadede ırkın genelini olumsuz etkilediklerini kabul etmeye hala daha da hevesli görünmüyorlar. Özellikle de son 10 yıldır sanki her karabaşlı köpek Kangalmış gibi nereye bakması gerektiğini bilmeyenlere Anadolu’nun başka bölgelerinden karabaşlı başka tip köpekleri ya da onların Kangalla melezlerini pazarlamaya devam ediyorlar. Bunların arasında İngiliz Mastif ile melezleme yapıp daha yapılı köpek elde etmeye çalışanlar ne yazık ki biliniyor. Irkın saflığını iriliğiyle ölçmeye çalışanlar ne yazık ki bu köpeklerin efsanevi Kangal karakterinin ya da iskelet yapılarının gittikçe irileşen bu köpeklerle nasıl bozulduğuyla nadiren ilgileniyorlar. Çünkü ödemeleri gereken faturaları; yıllardır anlatmak zorunda kaldıkları hikâyeleri var. Elisabeth von Buchwaldt’in 2004 Kangal Köpeği Festivalinde çektiği bu fotoğraflar daha doğu bölgelerimizin sahip olduğu köpeklerin tipik fenotipine sahip. Bu gösterişli köpekler o gün Akbaş olarak sergilenmekteydi; ancak Eskişehir ve Batı Anadolu yöresindeki köpeklerden farkları ilk bakışta göze çarpıyor. Onların kendi popülasyonları içinde korunması büyük önem taşıyor. Şimdi aynı şey Akbaş Çoban Köpeği için geçerli. Aniden Anadolu’nun her yerinden getirilen beyaz çoban köpekleri Akbaş oluverdi. Ne yazık ki Orta ve Doğu Anadolu’dan bulup getirilen her “beyaz” çoban köpeği Akbaş olarak internet üzerinden pazarlanmaya başlandı bile. Bu köpekler aslına bakarsanız gerçek köy Kangalını şehirliye “pazarlanan Kangala” dönüştürmek için kullanılan başka bölge karabaşlı köpeklerin beyaz versiyonlarından başka bir şey değil. Yüksek ve kemikli köpekler. Erkeklerin iri ve kubbemsi başları; belirgin sarkık dudakları var. Bu köpekler orijinal Akbaş’ın yanına getirildiğinde fark her ne kadar ortaya çıksa da, ne yazık ki, aynen Kangal’da olduğu gibi orijinalin, kopyanın yanında değer yitirmesine neden oluyorlar. Bugün ırkın ilk olarak keşfedildiği ve standardının belirlendiği Eskişehir çevresindeki sürüye giden Akbaşlar Orta ve Doğu Anadolu’nun köpeklerinden daha küçük oldukları biliniyor. Kangal ile Akbaş’ın boyut farkları bunu zaten gayet net ortaya koymakta. Ancak alıcılar her zaman en irisini istediğinden pazarlanmak amacıyla üretime alınan köpekler ile gerçek sürü köpekleri kısa zamanda farklılık göstermeye başlıyor. Kimse evde orijinal Akbaş istemeyecekse iri köpek sevdalıları neden başka bir ırkla tatmin olmuyorlar? Çünkü bir kısmı gerçek Akbaş’ın Elbistan’dan da gelebileceğini düşünürken diğer kısmına gerçek Akbaş’ın 70 cm olamayacağı anlatılıyor. vardır). Yüzlerce yıldır bu köpekler sürüleri kurtlara ve hırsızlara karşı bu boyutlarda koruyorlar. Doğu’nun büyük ihtimalle rakımıyla alakalı olarak daha iri diğer tip çoban köpeklerimizden batı Anadolu bize bu orta boyda çevik ve zarif köpekleri sunuyor. Var olanı korumak varken değiştirmek niye? Akbaş’ı tanımlayan özellikleri daha iyi anlatmayı başarmak derneğimizin öncelikli amaçlarından biri olmalı. Aksi takdirde Kangal’ın başına gelenlerden ders almaksızın elimizdeki çok özel bir ırkı cehalet ve aç gözlülüğe kurban vermek üzereyiz. 18.Kasım.2008 Yapılan ölçümler ve gözlemler gayet açık. Akbaş Türkiye’nin batı bölgelerine ait beyaz sürü köpeğidir. Kısaca ülkenin her hangi bir yerinden getirilen her beyaz köpek Akbaş değildir. Kafa yapısı, geniş ve kubbemsi kafatasına sahip daha iri başka çoban köpeklerimizin aksine daha kurt benzeridir. Alın çıkıntısı belli belirsiz. Gözler badem şeklinde; burun kısmı uzunca ve küt; dudaklar sıkıdır. Dişi omuz yüksekliği ortalaması 66 cm’ken erkeklerinki 70-75 cm arası (Bu değerler dikkatli üretimle artabilirse de makul sınırları Serbülen Özgiray’in izniyle yayınladığımız bu iki köpeğin resimleri Kayseri ‘den kendisine gönderilmiş. Bu yakışıklı köpekler de mevcut Akbaş popülasyonu ile aynı fenotipik özellikleri paylaşmıyor. Eğer onlar da bilinen bir beyaz çoban köpeği popülasyonundan geliyorlarsa başka bir isimle yeni bir ırk statüsüne sahip olabilirler; ancak Akbaşla karışmaları iki grup köpek için de haksızlık olacaktır. Bu gösterişli ve daha çok Orta Asya Çoban Köpeğini andıran köpekler farklı renklerde de olan bu tip köpeklerin beyaz olanları mı yoksa Türkiye bu fenotipte tutarlı bir beyaz köpek popülâsyonuna sahip mi? Bunu bilimsel araştırmalar gösterecek. Şuanda ilk akılda tutmamız gereken şey her karabaşlı köpeğin Kangal olmadığı gibi her beyaz köpeğin de Akbaş olmadığıdır. AKBAŞ ÖLÇÜMLERİ VE DNA ÖRNEKLERİNİN TOPLANMASI 18-20.Ağustos.2008 tarihleri arasında gene Sivrihisar’daydık. Bu defa FCI’ın*, KIF** aracılığıyla Akbaş Çoban Köpeği’ni ulusal sürü köpeği ırklarımızdan biri olarak kabul etme sürecinin bir parçasıydık. Aynı çalışma bizden birkaç ay önce Kangal Köpeği için de başlatıldığından biz de aynı süreci izledik. FCI’a bir köpek ırkını tanıması için başvurduğunuzda o köpek popülâsyonunu oluşturan kriterlerin bilimsel verilere dayanması gerekiyor. Bu nedenle Akbaş denen köpeğin de gerçek örneklerine bakılarak doğru tanımlanması şart. Aksi takdirde geçmişte farklı ülkelerdeki bazı başka ırklarda olduğu gibi sözü dinlenen birkaç üreticinin köpeği üzerinden ırk standardını belirlemek kaçınılmaz olabilir. Dahası her birkaç yılda bir sadece birkaç çift köpekten üretilen bir grup köpeğin ırk olarak kabul edilmesi gerekebilir. Bu nedenle özellikle de bizimki gibi doğal olarak gelişim göstermiş ırkların popülâsyonunun genel yapısı iyi değerlendirilerek elit bir grubun değil gerçek kriterlerin netleşmesi büyük önem taşımaktadır. Ölçümlerin yapılması için Eskişehir, Sivrihisar’a gitmemizin nedeni 70’li yıllarda ilk defa bu bölgede gözlemlenen ve tüm dünyaya buradan götürülen köpeklerin karakter yapısı ve standardı ile yayılan Akbaş Köpeğini bir kez daha yerinde incelemek ve ölçüm yapmaktı. FCI bu amaçla her bir bireyin üzerinde 24 ayrı ölçümün yapılarak en az 30 köpekten veri toplanmasını istiyor. Bu şekilde Akbaş’ı Akbaş yapan parametreler belirlenirken ortalama Akbaş’ın ölçümleri ortaya çıkmış oluyor. FCI ayrıca bizden ağız içi epitel doku ve tüy olmak üzere her bir köpekten DNA örnekleri de alınarak test edilmesini de ön görüyor. Böylece analiz yapılarak ırkla alakalı belirleyici bir marker bulunup bulunmadığı da ortaya çıkmış olacak. Özellikle de bu ikincisi büyük bir adım. Eğer ırkı belirleyen bir marker bulunacak olursa ki bulunması bekleniyor, ülkemizin herhangi bir bölgesinden herhangi bir beyaz sürü köpeğini gerçek Akbaş popülâsyonundan ayırmak ve gelecekteki şecere kayıtlarını sağlıklı tutmak açısından bize bilimsel dayanak sağlayacak. Cem Kaptan (Sütunç) ile Sivrihisar’a vardığımızın ertesi günü İlçe Tarım Müdürü Erhan Ulutürk’ün bize yardımcı olması için görevlendirdiği Vet Hekim Ahmet Yılmaz ‘ın rehberliğinde köylerde kapı kapı Akbaş avına başladık. İkinci günkü rehberimiz yine daha önceki gelişlerimiz de olduğu gibi Tahsin Çekiç’ti. Okuldaki yoğun temposuna rağmen bize zaman ayırması her zaman ki gibi büyük incelikti. Daha önceki gezilerimizden hatırladığımız köpeklerin yanı sıra yeni köpekleri de gözlemleme fırsatı bulduk. Bizden istendiği gibi ölçümleri yaparken tek tek her köpeğin vücudu profilden ve kafaları üstten ve yandan fotoğraflanarak kataloglandı. Ağız içinde epitel doku örnekleri alınırken yine her köpekten tüy örnekleri toplandı. Toplamda 2 günde 32 köpeği ölçmeyi başardık. Bu süreç içinde iki gerçek ortaya çıktı. Birincisi, 25-30 yıl önce bölgeden büyük miktarda beyaz köpekler toplanıp ABD’ye götürüldüğünden yerine farklı bölgeden çeşitli tiplerde köpekler getirilmiş. Bu da var olan popülâsyonun melezlenmesine neden olmuş. Kimi sürü sahipleri ise dededen kalma beyaz köpek yetiştirme alışkanlıklarını daha doğudan getirttikleri beyaz köpeklerle telafi etmeyi seçmişler. Bu nedenle bölgeye ait olmayan daha çok Alabai’ı hatırlatan kafa tipi diğerleri arasında göze batıyor. İkincisi ise büyük köpek peşinde olanları hayal kırıklığına uğratacak cinsten. Ölçümler sonucunda çalışan erkek ortalaması 73 cm çıkarken dişiler 66 cm civarındaydı. Sürüde bu boyutlarla görevlerini yapan bu köpekler internette para etmese de Eskişehir’de kurtlara karşı yüzyıllardır ön saflarda savaştıkları bir gerçek. Ölçümlerin sonuçlarının analizi sadece bir başlangıç. Bundan sonraki adımda Akbaşı orijinaline karakter ve görünüm bakımından en yakın tutabilecek standardın yazılma süreci başlayacak. *Uluslar arası Kinoloji Federasyonu ( Fédération Cynologique Internationale) ** Köpek Irkları ve Köpek Bilimleri Federasyonu 26.Ocak.2009 Alp Gülcan, Hamdi Çakır ve Osman Asil’in Akbaşları İbrahim Kaya’nın Akbaşları FCI İLE GÖRÜŞMELER VE STANDARDIN BELİRLENME SÜRECİ Niçin Köpek Dernekleri? Belirli bir köpek popülâsyonu ırk statüsünü kazandığında günümüz şartlarında tek bir şekilde korunabilir. O ırka ait bir dernek ile o ve benzeri diğer köpek ırklarını koruyan tüm diğer dernekleri çatısı altında toplayan ulusal bir federasyon aracılığıyla. Büyük bir örgütlenme ağı gerektiren tüm bu organizasyonlar tıpkı futbol kulüplerinin yurtiçinde bağlı olduğu bir federasyonu olduğu gibi bir de uluslar arası bir federasyon’a bağlanabilir. Böylece evrensel kurallar ve düzenlemeler ışığında dünyada o alanda olup biten her şeyin bir parçası olunur. Tüm bunlar sıkı kurallarla korunması gereken bir prensipler silsilesidir. Bireyler değil organizasyonların kuralları prensipler belirleyicidir. ve dayandıkları Akbaş Köpeği söz konusu olduğundan ülkemizde bahsedeceğimiz iki oluşum var. Birincisi direkt olarak ırkı koruma ve onu daha iyi anlatma amaçlı kurulmuş derneğimiz; ikincisi dolaylı yoldanmış gibi görünse de bize rehberlik edip belirlediği ve bizlerin de üyesi olarak hemfikir olduğumuz kural ve düzenlemelerin sahibi KİF’tir (Köpek Irkları ve Köpek Bilimleri Federasyonu). Bu, dernek olarak ırkı anlama ve anlatma yolculuğuna çıktığımızda çabalarımızın bir şemsiye organizasyon tarafından tanınması, desteklenmesi ve denetlenmesini önemsiyoruz anlamına gelir. Bu nedenle KIF’in bir üyesiyiz. Tıpkı diğer köpek ırkları için kurulan ve hala daha kurulmakta olan diğer köpek dernekleri gibi. KIF aynı yurtdışındaki diğer ulusal köpek federasyonları gibi her ırktan sadece tek bir dernek ya da kulüple çalışır. Örneğin ülkemizde başka bir Akbaş derneği kurulacaksa bu ya bizle birleşmesi ya da bize bağlanması gerek anlamına gelir. Aksi takdirde tamamen bağımsız ve ulusal hatta uluslar arası onaydan yoksun yoluna devam etmek zorundadır. Bu noktada derneğimizin ve ardından KIF’in prensiplerini iyi anlamak ve bunun bir parçası olup olamayacakları konusunda seçim yapmak büyük önem taşır. Gerek bizim derneğimizin gerekse de KIF’ın tüm çalışmalarının sadece ülkemizle sınırlı kalmaması için tıpkı Türk Futbol Federasyonunun FIFA üyesi olması gibi biz de FCI (Fédération Cynologique Internationale) üyesi olmayı seçmiş bulunuyoruz. Bu pek çok açıdan çok geç kalınmış bir karar; ancak zararın neresinden dönersek o kadar karlı olacağı kanısındayız. Neden FCI? FCI, Belçika merkezli 1911 ‘de kurulmuş şuan 84 üyeli bir dünya köpek organizasyonudur. Temel olarak bir köpek yarışmaları organizatörü gibi görünse de köpeklerle ilgili pek çok alanda hizmet vermektedir. Köpek ırklarımızın dünyaca tanınmasını istiyorsanız FCI’ın sizin köpek ırklarınızı tanıması gerekir. Aksi takdirde köpeklerinizin uluslar arası görünülürlüğü olmadığı gibi başka ülkelerde tanınması, üretilmesi ve korunması da beklenemez. 300’ün üzerinde köpek ırkını tanıyan FCI’a karşılık İngiltere’de Kennel Club (KC) ve Kuzey Amerika’da American Kennel Club (AKC) kendi ülkeleri için aynı görevi yerine getirmektedirler. Bu üç büyük köpek organizasyonu artısıyla eksisiyle uluslar arası alanda köpek dünyasını yönetiyor görünmektedir. Coğrafi konumumuz nedeniyle bize mümkün görünen en temel üyelik FCI üyeliğidir. Daha önce bireysel çabalarla iletişim kurulan FCI, KIF’ın kurulumuyla daha resmi ve düzenli bir platforma oturmuş bir süreci denetlemeye başlamış vaziyette. Şuan üyelik kabul süreci devam ediyor. Ulusal Irklarımızın Yurtdışında Korunması Ülkemizde ve FCI’a başvuru temel itici nedenlerimiz aslında gayet açık: Akbaş ve Kangal Çoban Köpeklerimiz. Yurtdışında bu iki ırkımız ne yazık ki doğru sınıflandırılmadığı gibi doğru isimle de tanınmamaktadır. FCI, AKC ve KC’de Anadolu Çoban Köpeği genel adı altında tanınan Türk Çoban Köpekleri Akbaş, Kangal ya da bölge ve tip gözetmeksizin her renk ve tüy yapısında olabilir iddiasıyla kabul görmektedir. Özellikle de son 10 yılda Anadolu Çoban Köpeğinin yanlış bir isim ve ırk tanımı olduğuna dair başlattığımız tüm çabalar gerek KC gerekse de AKC tarafından reddedilmiştir. Gerekçe basittir: o yıllarda onlara eş değer bir köpek dernekleri organizasyon ağına sahip olmamamız. Anadolu Çoban Köpeği derneklerinin kalabalık üye sayısı sesimizin duyulmasına diğer bir büyük engel oluşturmuştur. Şimdiyse KIF aracılığıyla ki bir federasyon olmadan FCI sadece dernekler ya da bireylerle görüşmüyor, bu konuda oyunu kuralıyla oynama imkânımız var. katılamaz ve ödül alamaz. Dolayısıyla diğer ırklar gibi korunamaz da. Bu iki ırkımız ABD’de sadece kendi küçük kulüpleri ile korunmaya ve tanıtılmaya çalışılmakta. Köpeklerimiz Anadolu Çoban Köpeği adı altında kaybolup giderken her ne kadar gerçek otoritelerce işin aslı bilinse de kimse bu pisliği temizlemek ve bunca zaman anlatılanları tersine çevirmek konusunda o kirli yolda yürümek istemiyor. Bunu yapacak tek güç kendi köpeklerine ana vatanında sahip çıkan dernekler ve bağlı olduğu ulusal bir federasyondur. Biz de bu amaçla işe koyulduk ve süreç neyi gerektiriyorsa yapmak için elimizden geleni yapmayı hedefliyoruz. İlker Ünlü, Banu Ergezen ve Dr Uroseviç Akbaş’ın FCI’a kabulü ile ilgili yapılması gerekenleri konuşurken KIF, FCI’ın kendisinden beklediği üzere seminerler, yarışmalar ve köpek kayıt organizasyonlarıyla dolu bir gündeme şimdiden sahip. Bu süreci kurallara uygun şekilde tamamlayamazsa gerek Akbaş’ın gerekse de Kangal’ın uluslar arası tanınması ve söz hakkı asla bize ait olmayacak. www.kif.gen.tr adresinden federasyon hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Dernek olarak FCI’ın bir ırkın tanınması için gerekli gördüğü adımları atmak zorundayız. Bu süreci ne kimse değiştirebilir ne de inkâr edebilir. Köpeklerimiz dünya sahnesine çıkacaksa sadece bu yolla çıkabilir. Dr.Uroseviç KIF’in düzenlediği seminerlerden köpeğin iskelet yapısı konusunda bilgi veriyor. birinde Ne yazık ki Akbaş ve Kangal dünya’da sadece Amerika’da AKC ile karşılaştırıldığında nispeten daha küçük olan United Kennel Club (UKC) tarafından tanınıyor ve bu organizasyon ne AKC, ne KC ne de FCI tarafından tanınmamakta. Bu nedenle her ne kadar ülkemiz basınında yıllardır yanlış anlatılsa da Kangal ve Akbaş uluslar arası köpek organizasyonlarınca yok sayılıyor. Kangal ya da Akbaş, gazetelerimiz ne derse desin hiçbir yerde oranın köpek organizasyonu onu ırk olarak tanımadığı sürece bir yarışmaya Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde olsaydık belki işler daha hızlı yürüyebilirdi; ancak o dönemlerde kurucu üyelerin aynı köpeğin farklı tüy yapısında ya da renkte tiplerini ayrı ayrı ırklar olarak kaydettirdiği günler geride kaldı. Kinoloji (köpek bilimi) gelişme gösterdikçe bir ırkı neyin oluşturduğu ve genetik çeşitliliğin korunması gibi konularda geçmişte yapılan hataların yapılmaması amaçlanıyor. Bu nedenle FCI Irk Standartları Komitesi yeni kaydedilecek köpek ırkları için belirli bir yol haritası hazırlamış durumda. Şimdi aşağıda kısaca bu uzun ve zahmetli süreci özetlemeye çalışacağım. Öncelikle bunun birkaç yılda hallolmayacağını söylemek isterim. Bu süreçte sadece sabırla çalışırsak başarılı olabiliriz. 100 yıl kadar geç kalmasaydık şartlar çok farklı olurdu. Köpek Irkları ve Soy Kütüğü Sistemi Öncelikle bir köpeğe belirli bir ırka ait diyebilmek için onun üç nesil şeceresi olması gerekmektedir. Kayıt organizasyonlarında işler böyle yürümektedir. Bugün Rottweiler gibi standardı oturmuş ırklar söz konusu olduğunda köpeğin büyük babasını bilmeden de onun ırkını tanımlayabilirsek de Akbaş ve Kangal gibi ilk defa kayıt altına alınacak doğal olarak ortaya çıkmış köpek ırkları için süreç başta hatasız ve hassas bir soy kütüğü sistemine dayanmak zorunda. Kısaca benim köpeğim şuan Akbaş gen havuzunda olmasına rağmen uluslar arası alanda üç nesil geçmişini bilmediğimiz için bilimsel olarak bir Akbaş sayılmıyor. O kolaylıkla her hangi bir beyaz çoban köpeği kırması da olabilir. Onun Akbaş olabilmesi için yine Akbaş olduğundan emin olunan ya da benzer statüde bir köpekle çiftleştirmem gerekir. Yavrular anne ve babasına benziyorsa doğru yoldasınız demektir; ancak yavrular da hala Akbaş sayılmamaktadır. Taa ki onlar da başka Akbaş olan köpeklerle çiftleştirilip Akbaş yavrular dünyaya getirene kadar. İşte bu üçüncü nesil bilimsel olarak Akbaş sayılmaktadır. Bu süreç ilk defa kabul edilecek her ırk için FCI’ın ön gördüğü tek süreçtir. Şecere hangi tür hayvan olursa olsun kontrollü bir üretim yapılmasını ve ırkın gelişimin takip edilmesine imkân tanır. Şeceresinde bu ister bir yarış atı, ister et ya da süt için beslenen bir sığır isterse de av hatta güzellik yarışmaları için ürettiğiniz bir köpek olsun soy ağacını, başarılarını, genetik yatkınlıklarını takip edebilme imkânınız olur. Köy ortamında falancanın köpeğinin sürü korumadaki başarılarına göre daha çok çobanın hafızasına ve tecrübesine dayanarak yaptığı soy seçimi şecere kayıt sisteminde çok daha fazla detayla çok daha bilimsel bir hal almış olur. Akbaş’ın FCI tarafından tanınması.. Akbaşın ırk olarak tesciline geri dönersek bilimsel olarak beklenen, bir ırkı oluşturacak köpek sayısının en az 2 erkek ve 4 dişi ile başlamasıdır. Elbette ki bu köpeklerin birbiriyle akraba olmayan köpeklerden gelmeleri şartı koşuluyor. Bunun kontrolörlüğünü de bilgisayar üzerinde bir soy kütüğü veri tabanına yapmakta. Bu 6 köpeğin üç nesil soy kaydına sahip olması gerektiğini söylemeye gerek yok sanırım. Yani 4 çift olmak üzere 8 köpekten elde edilen yavrulardan sadece birer tane damızlık seçilecek. Bu da ikinci nesilde 4 yavru demek. İki çift oluşturacak şekilde çiftleştirilecek bu dört köpeğin yavrusundan da gene bir adet damızlık seçiliyor ve işte o resmi olarak şecereli Akbaş ırkına ait bir köpek kabul ediliyor. Başta bahsettiğimiz 2 erkek ve 6 dişiyi elde etmek için aynı üretim planını uyguladığımızda, eğer tek bir köpeğe ulaşmak için başta 4 çift yani 8 köpekten yola çıktıysak, başta 64 köpekle başlamamız gerekiyor. Bu öylesine dikkat edilmesi gereken bir süreç ki akraba çiftleşmesine izin vermemek için asla hiçbir köpek ya da aynı kandan gelen başkası iki kere kullanılmaması gerekiyor. Eğer soy kütüğünde bu tür bir uygulama çıkacak olursa bilgisayar programı derhal bunu bildiriyor ve o soy komite tarafından diskalifiye ediliyor. Böylece baştan başlamanız gerekiyor. Ne kadar çok köpekle farklı 64 köpekli kombinasyonlar yapabilirseniz o kadar çok hem şecereli hem de genetik çeşitliliğe sahip köpeğe sahip oluyorsunuz. Peki, bu süreç ne kadar sürüyor? 10 yıl. FCI bir ırkı tam olarak tanımadan önce ön tanıma sağlıyor. Şuan internet sitesine girerseniz Preso Canario gibi dünyaca tanınan belirli ırkların bile hala bu 10 yıllık süreci tamamlamadıkları için bekleme listesinde olduğunu göreceksiniz. Bu süre gerçekten uzun; ancak daha önce sütten dili yanan organizasyon, ırk olarak teklif edilen köpeklerin ülkelerinde gerçekten de popüler bir şekilde ve belirli bir standarda uygun şekilde üretilip üretilmediğini görmek istiyor. İş, sadece birkaç üreticinin kafeslere doldurduğu köpeklerle mi yürüyor yoksa ülke o köpeği gerçekten sahiplenip yüksek kalitede damızlıklar üretmeye devam ediyor mu? Evet cevabının birincisine değil ikinci soruya verilmesi gerekiyor. Standardın yazımı Tüm bu süreç yukarıdan da anlaşılacağı gibi o ırkın fenotipinin yani dış görünümün belirlenmesini sağlarken şecere sistemi ise genotipinin yani kalıtsal özelliklerinin tam olarak oturmasını sağlıyor. Buradaki rehber ise bizim durumumuzda Sivrihisar’da yaptığımız ölçümler olacak. Orijinal popülasyon üzerinde yapılan ölçümler ortalama Akbaş parametrelerini oluştururken gelecek 10 yıl boyunca bu parametreler bize ırkı bu değerlere yakın tutmamızı sağlayacak. Böylece sadece daha popüler olduğu için örneğin uzun tüylüler kısa tüylüleri geride bırakmayacak ya da daha iyi para ettiği için gereğinden iri köpekler, atipik kafa yapıları soy ağacına kabul edilmeyecek. Burada derneğimizin rehberliği büyük önem taşıyor. Cevabı çok basit. Çünkü en az yarım yüz yıl geç kaldık. Şimdi kurallar böyle. Hangi ülke koltuğunun altında yeni bir ırk dosyasıyla çıkagelirse gelsin süreç aynı olacaktır. Bizim için işin zorlu yanı bizim ulusal köpek kulübümüzün dahi daha yeni birkaç yaşında olması. Biz bu süreçte hem FCI’a üye olmak ki bu da benzer bir süre ve süreç gerektiriyor hem de kendi ulusal ırklarımızı kendi belirlediğimiz standartlarda kabul ettirmeyi hedefliyoruz. Her bir safkan bireyin sahip olması gereken üç nesillik soy ağacı şeması 10 yıl sonunda gerek Akbaş gerekse de Kangal ön kayda hak kazanırken tam olarak uluslar arası bir FCI ırkı sayılmaları ve dünyaca FCI yarışmalarına katılabilmeleri bir 10 yıl daha alıyor. Neyse ki bizim için büyük önem taşıyan kısmı ilk 10 yıl. Çünkü ilk 10 yıl sonunda elde edilen köpeklere bakılarak standart yazılacak. Tüm bu ilk 10 yıllık süreç aslında orijinal popülasyondan alınan parametreler rehberliğinde sağlıklı ve tanımlanabilir bir soy kütüğü oluşturma sürecinden başka bir şey değil. Fenotip tamamen oturduktan sonra da standart yazımı bu sürecin sonunda eldeki köpeklerin tutarlılığına bakılarak tamamlanacak. Örneğin en çok merak konusu olan omuz yüksekliği minimum ve maksimum değerleri bu sürenin sonundaki eldeki popülasyona bakılarak son halini alacak. Elimizde dedelerimizden kalma dünyada nadir görülen doğal oluşmuş ırklar varken kendimizi kanıtlamak için niçin bu tür bir çalışmaya ve sabra gerek duyduğumuzu sorabilirisiniz. Gelecek nesillerde tutarlı bir popülasyon ve yüksek kaliteli damızlık sayısının artışı bir ırkın korunmasında büyük önem taşıyor. Bu uzun ve ciddi iş birliği içeren bir süreç olacak. Akbaş üreticilerinin derneğimizle el ele verip doğru fenotipte karar kılarak bu ideale doğru köpek üretimine kararlı olması hem ülkemiz hem de Akbaş için büyük önem taşımaktadır. Bu noktada standardı kendi isteğine göre maniple etmek isteyenler ya da bu sürece burun kıvıranlar olacaktır. Hem Akbaş hem de Kangal’ın ihtiyaç duyduğu son şey budur. 29.Ocak.2008 Gitti; Gidiyor; Gitti ! Acil Durumlarda Sağlayabilirsiniz… Bile Köpeğinizi Size Koşarak Gelmesini Sue Kocher Sürü köpeği sahiplerini sık sık “Bu bağımsız bir ırktır. Sadece etrafta daha ilginç bir şey olmadığında çağırılınca gelirler” dediğini duyarız; ancak Akbaş’ınız çağırıldığında GÜVENİLİR bir şekilde gelse iyi olmaz mıydı? Özellikle de komşunun kedisini kovalar ya da arabalarla dolu bir yola doğru koşarken olduğu gibi GERÇEKTEN onun gelmesine ihtiyaç duyduğunuz anlarda. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki hangi ırk söz konusu olursa olsun süper heyecan verici durumlarda %100 güvenilir “gel” komutuna itaat neredeyse hiçbir dünyevi varlık için mümkün değildir. Yine de biraz zaman ve çaba harcamaya hevesli olmanız şartıyla çoğu durumda Akbaşınızı size koşarak gelmesini sağlayacak bir komut öğretebilirsiniz. İyi haber ise bu hem siz hem de köpeğiniz için eğlenceli bir eğitim olacağı gibi süreç içinde köpeğinizle olan ilişkinizi de gelişim gösterecek olmasıdır. Başarılı olmak için, öncelikle çağırıyı başarılı ya da başarısız kılan “çağırıldığında gelmeyi” etkileyen faktörleri anlamanız gerekmektedir. Bu önemli faktörlerden herhangi birini görmezden gelmeniz ya da süreçte çok hızlı hareket etme isteği çabanızdan sonuç alamayacağınız anlamına gelebilir. Sonunda “bu benim köpeğim için işe yaramıyor” dersiniz; ama aslında işe yaramayan eğitimin kendisi değil uygulamanın doğru yapılmamasıdır. “Gel” komutunun ana özelliklerini şöyle özetleyebiliriz. Biraz bilimsel ve anlaması zor gelseler de, aslında öyleler de, üzerinde düşündüğünüzde size ve köpeğinize nasıl da uyduğunu görebilirisiniz: • • • • • • • • • • Balıklardan köpeklere hatta insanlara bir beyni olan tüm organizmalar pekşitirilen davranışları tekrarlama eğilimindedir. Bir pekiştirme (ödül), övgü, sarılma ya da sizin alfa statünüz gibi sizin köpek için ödüllendirici olması gerektiğini düşündüğünüz bir şey değil hayvana gerçekten değerli gelen bir şey olmalıdır. Bir pekiştireçin ne kadar güçlü olduğu aynı zamanda köpeğin hemen önündeki diğer pekiştiricilere ya da diğer rakip uyaranların varlığına bağlıdır. Korkmuş ya da üzgünseniz en sevdiğiniz yiyecek sizin için bir şey ifade etmeyecektir. Her hangi bir davranışın öğrenimi, %80 ya da daha üstü bir başarı oranını hedefliyorsanız en ideal noktasındadır. Bir önceki bilgiye dayanarak mevcut şartlarda köpeğiniz size itaat edeceğinde emin olmadığınız sürece komut vermeyin. Köpek korku ya da heyecan verici bir şeyin etkisi altındayken ödülünüz bir tepki alacak değere sahip olmayabilir. Bu nedenle köpeğiniz zihinsel olarak sizden kopmuşken ondan itaat istemeyin. Etrafta dikkat dağıtıcılar varken köpeğinizin beynini komutunuzu duymaya tekrar programlamak eğitim boyunca yüksek başarı oranı ve pekiştireçlerle adım adım izlenecek bir yoldur. Eğitimini verdiğiniz komut köpek tarafından kesinlikle arzulanan onun için ekstra özel olan bir ödül ile birlikte verilmelidir. Davranış tam olarak oturmadan uygun bir ödül vermeksizin komut tekrarlanmamalıdır. Köpeğinizin eğitimde başarılı olmasını sağlayın. Başarısız olup olmayacağını test etmeyin ya da adil olmayan bir durumdan dolayı köpeğinizi cezalandırmayın. Acil durum çağrınız diğer komut ve seslerden ayrı olmalı ve eğitim süresince köpeğiniz için büyük değer taşıyan bir ödülle birlikte verilmelidir. Yapacağınız şey temel olarak köpeğinize komutunuzun eğer hemen size gelecek olursa harika bir şeyin onu beklediği anlamına geldiğini öğretmenizdir. Bu komutu tamamen öğrenilmeden önce sakin ve dikkat dağıtıcıların olmadığı bir ortamda öğretmelisiniz. Daha sonra sesler, hareket, çevrede insanlar ve diğer havyanlar gibi dikkat dağıtıcılar üzerinde çalışmaya yavaş yavaş başlayabilirsiniz. Yeni bir zorluk derecesine geçtiğinizde diğerlerini biraz gevşetmeyi unutmayın. Örneğin, eğer köpeğiniz etrafta dikkat dağıtıcılar yokken 20 m uzaktan size koşarak geliyorsa kapıda bir yabancı varken aynı şeyi denemeyin. Ziyaret eden kişiyi belirli bir mesafede durdurun; elinizde ödülle köpeğinizin yanına gidin ve gel komutunu orada deneyin. Eğer köpeğiniz yanınıza gelip ödülü yiyecek kadar sakinse öğrenme gerçekleşmektedir. Eğer köpeğiniz ödülü alamayacak kadar heyecanlanmışsa o zaman ondan çok fazla şey istemişsiniz demektir. Köpeğiniz başarısız değildir. Sadece dikkat dağıtıcı unsur o an köpeğiniz tarafından çok güçlü algılanmaktadır. Daha sonra daha az bir dikkat dağıtıcı ile ve belki de daha cazip bir ödülle tekrar deneyin. Köpeğinizle günlük iletişiminiz sırasında fark etmiş olacağınız gibi köpeğiniz sizden X metre uzakta ve belirli bir şey tarafından heyecanlanmışsa sizi duyamaz. Ses kulağından girer; ancak çok daha tutsak edici bir şey o an olmakta olduğundan beyni sizin “gel” komutunuzu itaat etmeye değer bulacak şekilde işleyemez. Güvenilir bir “gel” komutunun öğretilmesi gitgide daha dikkat dağıtıcı ortamlarda köpeğinizin beynini sizin “gel” çağrınıza tepki verecek şekilde tekrar programlamaktır. Bunu en etkili bir şekilde yapabilmek için komut sıra dışı şekilde güzel bir ödülle birlikte verilmelidir. İtiraz mırıldanmalarını duyar gibiyim: “Köpeğimin ona yiyecekle rüşvet verdiğim için değil bana olan saygısından dolayı çalışmasını istiyorum” ya da “köpeğim beni sadakatinden dolayı ya da alfa sürü lideri olduğumdan dolayı itaat etmeli”. Saçmalık. Tüm o kurt-sürü lideri teorilerinin normal sürü davranışını sergilemeyen tutsak kurtlar üzerinde yapılan gözlemlere dayanılarak gerçek dışı olduğu ortaya çıkmıştır. Eğer “sadakat” ve sizi memnun etmeye hevesli bir köpek istiyorsanız öyleyse kendinizi köpeğin değer verdiği şeylerin kaynağı haline getirmeniz gerekmektedir, korku objesi değil. Bundan dolayı pozitif pekiştirme rüşvet değil sadece istenen davranışların ödüllendirilmesidir. İstediğiniz davranışları ödüllendirerek sergilenme sıklığını arttırmak yanlış davranışlar için pusuya yatıp ceza vermekten çok daha iyi ve insani bir yöntemdir. Cezalar hız yapmaktan sizi ne kadar süre alı koyabilir? Ceza, öğretim yöntemi olarak pek etkili bir yöntem değildir ve korku ve saldırganlık gibi istenmeyen sonuçlara yol açma potansiyeline sahiptir. Köpeğiniz yiyecekle motive olmuyorsa, sürü köpekleri top ya da koyunları gütme hevesiyle çalışacak bir Border Collie olmadığından, öncelikle onda yiyecek motivasyonu oluşturmalısınız. Sevgi ya da sadakat nedeniyle çalışma fikrini unutun. Köpeğiniz sizi seviyor ve saygı duyuyor; ancak bunlar etrafta daha cezp edici bir şey olduğunda sizin komutlarınıza uyacağı anlamına gelmiyor. Uzaklarda kaybolmak köpeğiniz için daha ödüllendirici bir davranışsa ona rakip olarak size gelmenin daha ödüllendirici bir davranış olduğunu ona öğretmenizden başka bir şey istemiyorum. Öncelikle köpeğinize yiyecek için çalışmayı sevmeyi öğretin. Bu şekilde onu şımartıyor olmayacaksınız. Korkmayın. Ayrıca davranış tamamen oturduğunda onu yiyecekli komutlardan kesebilirsiniz. Başlamaya hazır mısınız? 1. Öncelikle ödülünüzü düşünün. Yemekten artan bir biftek parçası? Yarım sosisli sandviç? Bir hamburger? Biraz çiğ tavuk boynu? Köpeğinizin bayılacağını bildiğiniz ya da test ederek emin olduğunuz herhangi bir şey olabilir. Bu ödüllerden bir kısmını buzdolabınızda ve daha fazlasını da buzluğunuzda bulundurun. 2. Komutunuzu çalışın. Ben WHOOOOP! ‘u kullanıyorum. Bu sesi keskin, belirgin ve mutlu olduğu için seviyorum. Yükselen bir tonla ve her zaman aynı vurguyla bağırıyorum. Ses uzun mesafeler kattedebiliyor ve eğer yeterince egzersiz edilirse heyecanlanmış bir köpeğin beynindeki sisi köpeğin kendi isminden ya da sadece “gel” komutundan daha iyi dağıtıyor. Süper güçlü bir ıslık çalabiliyorsanız o da olur. Köpeğiniz yakınınızda olsa bile gene de aynı yükseklikte bağırmalısınız. 3. Şimdi ödülü alın ve dışarı çıkın. Köpeğinizin yakınına elinizde bir şey olmasa bile çağırdığınızda yanınıza geleceğinden emin olduğunuz bir uzaklığa gidin. 4. <köpeğin ismi> ve “WHOOOOP!!” diye bağırın ve köpek geldiğinde ödüllendirin. 5. Köpek duyduğunda size koşarak gelmeye başlayıncaya kadar haftada en az 2-3 kere bu rutini tekrarlayın. 6. WHOOOOP’un harika bir şeyin onu beklediği anlamına geldiğini öğrendiğinde mesafeyi uzatın. Bu onu git gide daha uzak noktalardan çağırmanız anlamına gelmektedir. Ödüllendirin. Tabii ki ödülü bol övgü ve çeşitli oyunlarla daha da çekici kılabilirsiniz. 7. Aynı zamanda normal “gel” komutunuzu daha az heyecan verici ödüllerle pekiştirerek çalışmaya devam edebilirsiniz. Ancak acil durum çağrınız sonuçta bir durum ortaya çıktığında daha etkili olabilmesi için çok daha davetkâr olmalıdır. 8. Eğitim gelişim gösterdikçe uzakta bir insan ya da başıboş gezen bir köpek gibi dikkat dağıtıcılar kullanmayı deneyin. Bu fırsatlar için cebinizde ödül bulundurun. 9. Dikkat dağıtan bir olay gerçekleştiğinde köpeğiniz o yöne döndüğü anda WHOOOOP komutunu hemen kullanın. Köpeğiniz koşup uzaklaşmaya başlayana ya da çok fazla heyecanlanana kadar beklemeyin. O zamana kadar zihinsel olarak zaten onu kaybetmiş olursunuz. Unutmayın ki komutunuzu sadece köpeğiniz itaat edeceğinden emin olduğunuzda vermelisiniz. Bu şekilde pratik yaptıkça hem WHOOOOP hem de ödül’ün köpeğinizin gözündeki değeri artacak ve daha hızlı ve katılımcı tepkiler almaya başlayacaksınız. Değerli WHOOOP’unuzu bahçe kapısının önünde bir sokak köpeği varken ve köpeğinizin itaat etmeyeceğini bildiğinizde kullanarak boşa harcamayın. Her seferinde zorluk derecesini biraz daha arttırın ve zaman geçtikçe köpeğiniz daha güç şartlar altında size itaat etmeyi öğrenecektir. Eğer köpeğiniz kaçtıysa mahallede WHOOOOP diye bağırarak gezinin. Komşularınız sizin üşüttüğünüzü düşünebilirler; fakat eğer köpeğiniz size koşarak geldiğinde harika bir ödülle ödüllendirileceğine dair yeterince pratik yaptıysa hiç düşünmeden sesinizin olduğu yere geleceğinden emin olabilirisiniz. Bu artık otomatik bir tepkiye dönüşecektir. kurtarabilir.İyi şanslar ve eğitim sırasında iyi eğlenceler. WHOOOOP’unuzu geliştirin. Köpeğinizi programlayın. Bu, bir gün onun hayatını Her Akbaş sahibi iyi bilir ki bir Akbaş ilerde kontrol etmesi gereken daha ilginç bir şey olduğuna inanıyorsa onun dikkatini kendi üzerinizde toplamak oldukça güçtür. Köpeklerde Erken Kısırlaştırmanın Sakıncaları Bir Veteriner Hekimin Fikirleri © 2005 Chris Zink DVM, PhD, DACVP www.caninesports.com Köpeklerimizi en doğru şekilde baktığımızdan emin olmak için sürekli yeni bilimsel araştırmaları okumak ve değerlendirmek zorundayız. Bu makale 6 aylık olmadan kısırlaştırılan köpeklerin sahipleri ve veteriner hekimlere son zamanlarda yapılmış bir dizi araştırmalar ışığında bazı tavsiyeler sunmayı amaçlamaktadır. Ortopedik Sakıncalar 1991’de Salmeri’de yapılan bir araştırma 7 haftalıkken kısırlaştırılan dişi köpeklerin 7 aylıkken kısırlaştırılanlardan belirgin bir şekilde uzun olduklarını göstermiştir. (1) 1444 Golden Retriever üzerinde yapılan 1998-99 tarihli bir araştırmaya göre bir yaş altında kısırlaştırılan dişi ve erkek köpekler kısırlaştırılmayanlardan daha uzun boylu olmuşlardır. (2) Diğer birkaç büyümeyle alakalı hormonla etkileşime giren cinsiyet hormonları, ergenlik sırasında büyüme plaklarının kapanmasını sağlamaktadır. (3) Böylece ergenlikten önce kısırlaştırılan erkek ve dişi köpekler büyümeye devam etmektedir. Ergenlikten çok önce kısırlaştırılan köpekler kolaylıkla uzun bacakları, daha hafif kemik yapısı, dar göğsü ve dar kafatasları ile tanımlanabilmektedir. Bu anormal büyüme genellikle diğerlerine kıyasla belirli kemiklerin uzunluklarının ve vücut oranlarında değişimlere neden olmaktadır. Örneğin, sekiz aylıkken eğer femur, köpek kısırlaştırıldığında normal genetik uzunluğuna ulaşmayı başardıysa, normalde 1214 aya kadar büyümeye devam eden tibia büyümeye devam eder ve dizde anormal bir açının oluşmasına neden olabilir. Buna ek olarak, bu ekstra büyümeyle, bacağın diz altındaki kısmı (daha uzun olduğu için) daha kalınlaşabilir ve bu da cranial cruciate bağlarda baskı oluşturabilir. Ayrıca cinsiyet hormonları ideal kemik yoğunluğunun sağlanmasında önemli bir role sahiptirler. (4) Bu yapısal ve fizyolojik değişimler en az bir araştırmanın kısırlaştırılmış köpeklerde yüksek oranda CCL yırtılması görüldüğünün nedeni olabilir. (5) Yakın zamanda yapılan başka bir araştırmaya göre ise her ne kadar bu araştırmada kalça displazisinin tanısı için standart kıstaslar mevcut olmadığı ifade edilmesine rağmen 5½ aylık olmadan kısırlaştırılan köpeklerde aynı yaşta kısırlaştırılmayanlarına kıyasla çok daha yüksek oranda kalça displazisi gözlemlenmiştir. (6) Yine de safkan köpek üreticileri bu araştırmaların farkında olmaları ve üretim kararlarını verirken ürettikleri yavruların erke yaşta kısırlaştırılıp kısırlaştırılmaması gerektiği konusunda iyi düşünmeleri gerekmektedir. Kanser Köpeklerdeki kardiak tümörleri üzerine yapılan bir araştırma köpeklerde en sık görülen üç kanser tipinden biri olan hemangiosarcoma riskinin kısırlaştırılan dişilerde kısırlaştırılmayanlara kıyasla beş kez daha arttığını ve kısırlaştırılmayan erkek köpeklere göre kısırlaştırılan erkeklerde aynı kanserin ortaya çıkma riskinin 2.4 kez daha yüksek olduğunu göstermiştir. (7) 3218 köpek üzerinde yapılan bir çalışma bir yaş altında kısırlaştırılan köpeklerde kemik kanseri vakalarının gözle görülür şekilde arttığını göstermiştir. (8) Farklı bir araştırma da kısırlaştırılmış köpeklerde kemik kanseri vakalarının iki kat daha fazla gözlemlendiğini göstermektedir. (9) Erkeklerin kısırlaştırılmasının prostat kanseri riskini azalttığı yaygın inanışının aksine en az bir araştırma kısırlaştırmanın hiçbir fayda sağlamadığını ortaya koymaktadır. (10) Ancak birinci kızgınlığının ardından dişi köpeklerde meme kanseri riskinin her çiftleşme dönemi sonrasında arttığına dair kanıtlar mevcuttur. Meme kanseri vakalarının %30’u insanlarda da olduğu gibi habisken erken teşhis edilip operasyonla alındığında iyileşme şansı yüksektir. (12) Neyse ki iş köpekleri insanla çalıştıklarından sık sık kontrol edilmekte ve bu tür sağlık sorunlarına erken müdahale edilebilmektedir. Davranış Sorunları Erken kısırlaştırılan köpeklerde yüksek cranial cruciate yırtılması tanımlayan araştırma aynı zamanda bu köpeklerde, hem dişi hem de erkeklerde, artan cinsel davranış olayları saptamışlardır. (5) Dahası, 5½ aydan önce kısırlaştırılan ve yüksek oranda kalça displazisi gözlemlenen köpeklerde aynı zamanda gürültü fobisi ve istenmeyen cinsel davranışlar sergilediklerini belgelenmiştir. (6) Amerikan Köpek Kulübü Sağlık Vakfı (the American Kennel Club Canine Health Foundation- AKC CHF) kısırlaştırılmış dişi ve erkek köpeklerde daha fazla davranış problemi rapor etmektedir. Kısırlaştırılmış dişilerde gözlemlenen en yaygın davranış problemi korku, kısırlaştırılmış erkek köpeklerde ise saldırganlıktır. (12) Diğer Sağlık Sorunları (13) Bu bulgular evrensel olmamakla beraber birkaç araştırma erken kısırlaştırılan dişilerde idrar kaçırma vakalarında artış olduğunu göstermektedir. Rahim içi hormonlarının genital doku yapısı ve kasılmanın sağlanması için kritik rol oynadığı bilinmektedir. (14, 15) Kısırlaştırma aynı zamanda erkek köpeklerde de idrar kaçırma vakalarının artışıyla ilişkilendirilmektedir. (16) Bu sorun yaşamı tehdit edici olmasa da sıkıntı yaratan bir durumdur ve köpeğin ömür boyu ilaç kullanmasını gerektirir. Birkaç bin Golden Retriever üzerinde yapılan sağlık araştırmasında kısırlaştırılan dişi ve erkek köpeklerin hipotroid geliştirme riskleri çok daha artmakta olduğu ortaya çıkmıştır. (2) Bu araştırma kısırlaştırmanın hipotroid gelişiminde cinsiyetle alakalı en önemli risk faktörü olduğunu söyleyen başka bir araştırmanın sonuçları ile tutarlılık segilemektedir. (17) Enfeksiyöz hastalıklar 2 yaşın altında kısırlaştırılan köpeklerde aynı dönemde kısırlaştırılmayanlara göre daha yaygındır. (18) Son olarak, AKC-CHF raporu kısırlaştırılmış köpeklerde kısırlaştırılmamışlara kıyasla aşılara ters reaksiyon vakalarının çok daha yüksek olduğunu göstermiştir.(12) Referanslar: 1. Salmeri KR, Bloomberg MS, Scruggs SL, Shille V.. Gonadectomy in immature dogs: effects on skeletal, physical, and behavioral development. JAVMA 1991;198:1193-1203 2. http://www.grca.org/healthsurvey.pdf 3. Grumbach MM. Estrogen, bone, growth and sex: a sea change in conventional wisdom. J Pediatr Endocrinol Metab. 2000;13 Suppl 6:1439-55. 4. Gilsanz V, Roe TF, Gibbens DT, Schulz EE, Carlson ME, Gonzalez O, Boechat MI. Effect of sex steroids on peak bone density of growing rabbits. Am J Physiol. 1988 Oct;255(4 Pt 1):E416-21. 5. Slauterbeck JR, Pankratz K, Xu KT, Bozeman SC, Hardy DM. Canine ovariohysterectomy and orchiectomy increases the prevalence of ACL injury. Clin Orthop Relat Res. 2004 Dec;(429):301-5. 6. Spain CV, Scarlett JM, Houpt KA. Long-term risks and benefits of early-age gonadectomy in dogs. JAVMA 2004;224:380-387. 7. Ware WA, Hopper DL. Cardiac tumors in dogs: 1982-1995. J Vet Intern Med 1999 MarApr;13(2):95-103 8. Cooley DM, Beranek BC, Schlittler DL, Glickman NW, Glickman LT, Waters D, Cancer Epidemiol Biomarkers Prev. 2002 Nov;11(11):1434-40 9. Ru G, Terracini B, Glickman LT. Host related risk factors for canine osteosarcoma. Vet J. 1998 Jul;156(1):31-9. 10. Obradovich J, Walshaw R, Goullaud E. The influence of castration on the development of prostatic carcinoma in the dog. 43 cases (1978-1985). J Vet Intern Med 1987 OctDec;1(4):183-7 11. ttp://www.akcchf.org/pdfs/whitepapers/Bienni al_National_Parent_Club_Canine_Health_Confe rence.pdf 12. Meuten DJ. Tumors in Domestic Animals. 4th Edn. Iowa State Press, Blackwell Publishing Company, Ames, Iowa, p. 575 13. Stocklin-Gautschi NM, Hassig M, Reichler IM, Hubler M, Arnold S. The relationship of urinary incontinence to early spaying in bitches. J. Reprod. Fertil. Suppl. 57:233-6, 2001 14. Pessina MA, Hoyt RF Jr, Goldstein I, Traish AM. Differential effects of estradiol, progesterone, and testosterone on vaginal structural integrity. Endocrinology. 2006 Jan;147(1):61-9. 15. Kim NN, Min K, Pessina MA, Munarriz R, Goldstein I, Traish AM. Effects of ovariectomy and steroid hormones on vaginal smooth muscle contractility. Int J Impot Res. 2004 Feb;16(1):43-50. 16. Aaron A, Eggleton K, Power C, Holt PE. Urethral sphincter mechanism incompetence in male dogs: a retrospective analysis of 54 cases. Vet Rec. 139:542-6, 1996 17. Panciera DL. Hypothyroidism in dogs: 66 cases (1987-1992). J. Am. Vet. Med. Assoc., 204:761-7 1994 18. Howe LM, Slater MR, Boothe HW, Hobson HP, Holcom JL, Spann AC. Long-term outcome of gonadectomy performed at an early age or traditional age in dogs. J Am Vet Med Assoc. 2001 Jan 15;218(2):217-21 KARACABEY TARIM İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜ TÜRK ÇOBAN KÖPEKLERİ AKBAŞ VE KANGAL(KARABAŞ) ÜRETİM VE YETİŞTİRİCİLİĞİ Dr.Ahmet ÇIRA Kemal ERDOĞAN İşletme Müdürü Müdür Yardımcısı Yusuf Ziya ÇAKIR Hayvancılık Şefi Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü Bursa-Balıkesir-İzmir Devlet Karayolu üzerinde Karacabey İlçesi ile Mustafakemalpaşa ilçesi arasında bulunan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)’ne bağlı işletmelerden birisidir. Aşağıdaki fotoğraflardan anlaşılacağı üzere işletmedeki köpek yetiştiriciliği ve üretimi 1940-1950’li yıllara dayanır. İşletmedeki ilk Koyunculuk faaliyetlerinin başladığı S.Vakkas KARAOĞLAN Tekniker dönemlerde eski adı ile Çifteler harasından, Sivrihisar-Eskişehir, Balıkesir ilçe ve köylerinden getirilen Türk Çoban Köpeği Akbaş’lar ve yine eski adı ile Ulaş Devlet Üretme Çiftliği’nden ve Tahirova Devlet Üretme Çiftliği’nden getirilen Türk Çoban Köpeği Kangal (Karabaş) köpekleri koyun sürülerinde çoban köpeği olarak kullanılmıştır. Köpeklerin işletmede yukarıda belirtilen tarihten bu yana devam eden nesilleri ilk defa 1992 yılında kayıt sistemi altına alınarak saflıklarının bozulmadan devam etmesi için çalışmalara başlanmıştır. (1950-1960’lı yıllara ait resim) İşletmedeki köpek yetiştiriciliğinin esas amacı; gen kaynaklarının muhafazasıdır. Türk Çoban Köpekleri olan Akbaş ve Kangal(Karabaş) köpekleri kendi ırkları arasında devamlı seleksiyon ile ıslah edilerek bu ırkların yozlaşmadan saf olarak çoğaltılması ve sonraki nesillere aktarılması amaç edinilmiştir. Bu ıslah çalışmaları sırasında elde edilen damızlık yavrular ihtiyaç sahiplerine satış yoluyla dağıtılmaktır. İşletmede bulunan 50 baş kapasiteli köpek üretim tesisinde köpek üretim ve yetiştiricilik faaliyetine vefalı dostlara sahip çıkmak için 1992 yılında geniş bir kadro ile İşletme Müdürü (Ziraat Yüksek Mühendisi), Müdür Yardımcısı (Veteriner Hekim), Hayvancılık Şefi (Veteriner Hekim),1 Veteriner Sağlık Teknikeri ve 1 Hayvan Besicilik Teknikeri ile başlanmış ve mevcut koyun sürülerinde bulunan Akbaş ve Kangal (Karabaş)’lardan morfolojik ırk karakterlerini gösteren köpekler seçilerek bu günkü kadronun nüvesi oluşturulmuştur. Kan yakınlığına bağlı oluşabilecek olumsuzlukları ortadan kaldırabilmek için günümüze kadar zaman zaman Akbaş Köpekleri için Eskişehir, Bursa ve Balıkesir il ve ilçelerinden, Kangal (Karabaş) köpekler içinde Sivas Ulaş Tarım İşletmesi Müdürlüğünden, Kangal ilçesi ve köylerinden, Tahirova Tarım İşletmesi Müdürlüğü’ nden, Bursa, Balıkesir il ve ilçelerinde bulunan köpek severlerden alınan anaç ve babaç köpekler getirilerek kan tazelenmesinde kullanılmaktadır. 1992 yılında İşletmedeki koyun sürülerinde bulunan çoğunlukla 1989-1990 doğumlu Akbaş ve Kangal(Karabaş) Çoban Köpeklerinden morfolojik karakter ve özelliklerini gösteren köpekler seçilerek secereli kayıt sistemi altına alınmıştır.1992-1997 yılları arasında doğan yavrular (irili ufaklı 170 baş) yetiştirme kayıtlarına alınırken morfolojik karakter ve ırk özelliklerini göstermeyen yavru ve yetişkinler elenerek yetiştirme kayıtlarından çıkartılmıştır. 5 yıllık titiz çalışma sonucunda morfolojik karakter ve ırk özelliklerini gösteren köpekler Kasım 1996’da kayıt altına alınmıştır. Değişik yaş gruplarından aşağıdaki tabloda gösterilen irili, ufaklı 34 baş Anaç ve Babaç’tan ırk nişaneleri dikkate alınarak bu günkü köpekçiliğin ilk nüvesi oluşturulmuştur. Bu çalışmalar sonucunda İşletmede bulunan Hayvansal Üretim Şube Şefliğine bağlı olarak 1996 yılında Köpekçilik Şubesi kurulmuştur. İlk damızlık yavru, genç ve ergin köpek dağıtım satışları da Kasım 1996’dan itibaren başlamıştır. Kasım 1996 itibarı ile mevcut kadro ÇAĞ BABA ANA GENÇ ERKEK GENÇ DİŞİ TOPLAM AKBAŞ KANGAL (Karabaş) TOPLAM 2 1 7 10 4 2 2 16 24 6 3 2 23 34 Kasım l996 ile 30 Eylül 2008 tarihleri arasında ihtiyaç sahiplerine toplam 582 baş erkek ve 466 baş dişi toplam 1048 baş Akbaş Türk Çoban Köpeği ile 705 baş erkek ve 577 baş dişi toplam 1282 baş Kangal (Karabaş) Türk Çoban Köpeği olmak üzere toplam 2330 baş köpek damızlık dağıtım satışı yapılarak ırkların gen muhafazası ile saf olarak yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunulmuştur. KARACABEY TARIM İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜ YETİŞTİRMESİ AKBAŞ TÜRK ÇOBAN KÖPEKLERİNİN DÜNYA ÇAPINDA ALDIĞI ÖDÜLLER 02.05.2004 tarihinde “Muhteşem Köpekler Yarışıyor” sloganı ile İstanbul Maslak Park Ormanda yapılan ırk yarışmasında İşletmemizden satın alınan damızlık yavru Akbaş ve onların yavruları Uluslararası Köpek Federasyonu (FCI) Dünyaca Ünlü 2 Hakemi tarafından yönetilmiştir ve hakemlerce sonuçlar tayin edilmiştir. En kapsamlı ve Profesyonel yarışma özelliği olan bu yarışmada dereceye girmek için birçok test ve aşamadan geçen köpeklerimiz haklı olarak aşağıdaki dereceleri aldılar. Uluslararası platformda da ses getiren bu yarışmada dereceye giren köpeklerimizin çiftçilerimiz tarafından üretiliyor olmasından gurur duyuyoruz. İstanbul Park Orman’da 02.05.2004 tarihinde yapılan “Muhteşem Köpekler Yarışıyor” yarışmasında dereceye giren köpeklerimiz. 1-Hakan T. DULKADİROĞULLARI, Akbaş isimli köpeği (74/2003) ile Genç Erkekler Birincisi, 2-Selçuk GÖKTEPE, Prens isimli köpeği (62/2002) ile Genç Erkekler İkincisi, 3-Yüksel TAZEGÜL, Toprak isimli köpeği ile Yavru Dalı Birincisi. 09.05.2004 tarihinde Fransa’da yapılan “Muhteşem Köpekler Yarışıyor” yarışmasında da Genetik ırk özelliklerini taşıma vasıfları istenildiğinden köpekler birçok kan tahlillerinden ve mikro filmlerinden geçirilerek ancak saflık heyet raporu alabilenler yarışmaya katılmışlardır. Fransa’nın Paulmy Şehrinde 09.05.2004 tarihinde yapılan “Muhteşem Köpekler Yarışıyor” yarışmasında dereceye giren köpeğimiz. Metin BATURŞAH, Yaman isimli köpeği (116/2002) ile Genç Erkekler Birincisi, Karma Erkek Birincisi ve Fransa üçüncüsü olmuştur. Yine 01.05.2005 tarihinde “Muhteşem Köpekler Yarışıyor” sloganı ile İstanbul Maslak Park Ormanda yapılan ırk yarışmasında; 1-Hakan T. DULKADİROĞULLARI, Akbaş isimli köpeği (74/2003) ile Genç Erkekler Birincisi, Yetişkin Erkekler Birincisi ve Her dalda ırkının en iyisi (Best In Breed Akbaş) seçilerek tüm klasmanlarda şampiyon oldu. 2-Gökhan BARS, Pamuk isimli köpeği (71/2002) ile Ana Köpekler İkincisi, yavrusu da dişi yavrular kategorisinde de birincilik ödülünü almıştır. Yoğun talep ve isteklerden dolayı 50 baş kapasiteli tesisimiz ihtiyacı karşılanamadığı için 133 başlık kapalı ve açık sistemli tesis yapılmış olup 2007 yılı Mayıs ayı içerisinde yeni ünitede üretim ve yetiştiricilik faaliyetine başlanılmıştır. Damızlık kadroyu artırarak ihtiyaç sahiplerinin uzun zaman beklememeleri için yoğun çabalar sarf edilmektedir. Damızlık yavrular birinci iç paraziter ilaçlaması ve ilk gençlik aşıları yapıldıktan (4560 gün)sonra satışa sunulmaktadır. Talepler dilekçe, fax veya telefonla yapılabilir .Gelen talepler sıraya alınarak sırası gelen ihtiyaç sahipleri aranarak teslim edileceği gün belirtilmektedir. Kasım 1996’dan beri damızlık köpek satışında alıcıya köpek pedigrisi (secere- soykütüğü) sertifikası, hayvan satış ihbariyesi (sağlık raporu, teslim tutanağı), sevk irsaliyesi ve faturası tanzim edilerek verilmektedir. Bunun yanında yetiştiriciye bilgilendirmek amacıyla Akbaş ve Kangal (Karabaş) köpek kitapçığı verilmektedir. Kangal Akbaş 2008 yılı Damızlık Köpek Satış Fiyatları CİNSİ AKBAŞ (KDV Dahil) KANGAL (KDV Dahil) 1.500,00 1.000,00 750,00 750,00 650,00 650,00 1.500,00 1.000,00 750,00 750,00 650,00 650,00 BABA ANA GENÇ ERKEK GENÇ DİŞİ YAVRU ERKEK YAVRU DİŞİ Eylül 2008 itibarı ile mevcut anaç ve babaç köpek tablosu ÇAĞ AKBAŞ KANGAL (Karabaş) TOPLAM BABA ANA GENÇ ERKEK GENÇ DİŞİ TOPLAM 7 15 10 13 17 28 1 5 6 2 20 22 25 48 73 İşletme İrtibat Adresi: Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü 16720 Karacabey/BURSA Fax : 0224 6896496 Tlf. : 0224 6896475 – 4 hat Gsm : 0505 7590432 Email : [email protected] Kitap Eleştirisi:> Türk Çoban Köpeği: Akbaş / Doğan Kartay Şubat 2009 National Geographic Türkiye’nin kapağında Geç Hititler başlığı dikkatini çekenler dergide Anadolu’da koyunculuk hakkında şu cümlelere de rastlayacaktır: Haddad (Fırtına Tanrısı) için bir boğa… Samas (Güneş Tanrısı) için bir koç … ve bu stelde yaşayan ruhum için bir koç (adadım).” Anadolu’da koyun varlığı konusunda pek çok yazılı kanıttan biri olan bu satırlar bu yazının devamında Hititlerin kanunlarla korudukları çoban köpeğine verdikleri değerle beraber görmezden gelinmesi imkânsız hale gelmektedir. Ancak 98 ‘de basılan Doğan Kartay’ın “Türk Çoban Köpeği Kangal: Bozkırın Gözcüsü” ve 2008 yılında basılan “Türk Çoban Köpeği: Akbaş” adlı kitapları bizi bilimsel olmaktan çok ideolojik yaklaşımla ortaya koyduğu iddialarını kanıt olarak gösterdiği epik bir yolculuğa çıkarıyor. Aşağıda 2003 yılında İlker Ünlü tarafından kaleme alınmış uzun bir makalenin ilk bölümünü bulacaksınız. Onur Kanlı’nın Kangal Köpeği üzerine yazdığı kitapta da geniş bir şekilde yararlanılan bu makale Anadolu’da binlerce yıldır var olan koyun ve köpek varlığına ayrıntılarıyla ışık tutuyor. Türk Çoban Köpeği Kangal ve Akbaş’ın Tarihi Hakkında Son bir kaç yılda özellikle de Kangal Köpeği’nin geçmişi konusunda yazılanları değerlendirdiğimizde her ne kadar milli duygularımızı tatmin etse de yazılanların, tarihi pek çok gerçeğe ters düştüğünü kabul etmemiz gerekir. Doğan Kartay’ın kaleme aldığı “Türk Çoban Köpeği; Kangal’ın (12) dayanak noktası olan bu teori Türklerin 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’yu yurt edinmeye başlamadan önce bu bölgede etkili ya da bilinen bir sürü köpeği olmadığı iddiasını temel almaktadır. Sürü köpeğinin varlığının olmaması ise bölgede yaygın küçükbaş hayvancılığın olmamasıyla özdeşleştirilmektedir. İddiaya göre az miktarda keçi, bol miktarda büyük baş ve tüm bu hayvancılık endüstrisinin önünü tıkayan yaygın çiftçilik, gerek Mezopotamya gerekse de Anadolu’da bu bölgelerde yasayan insanların av ve savaş dışında ki bunlar da aristokratik uğraşlardır, önemsiz sayıdaki sürüleri için köpeğe gereksinim duymadığına kanıt olarak gösterilmektedir. Antik Anadolu’da köpeğin var olmayışına dair kanıt olarak gösterilen bir diğer iddia ise antik sanatta var olmayan köpek figürleridir. Fresk ve diğer küçük heykelciklerin köpek figürlerinden yoksun olması bu iddiaları destekler nitelikte görünmektedir. Anadolu sürü bekçisi olarak kullanılan köpeklerden yoksunken bu amaçla kullanılan gerçek köpeklerin Orta Asya içlerinden yüzyıllar süren Türk göçleri ile ilk defa bölgede yer edindiği iddianın tamamlayıcı ikinci ayağını oluşturmaktadır. Getirilen bu köpekler Orta Asya’da Türk boyları ile seyahat ettiği söylenen “Karabaş” denen bir köpek ırkına dayandırılmaktadır. Görünüşe göre siyah maskesi ile diğer ırklardan ayrılan Karabaş, Türk, özellikle de Oğuz boyuna ait dominant bir ırktır. (12) Akbaş Köpeği için yazılan tarih ise yine iki aşamalı bir gelişim göstermektedir. İlk aşamada Kuzey Doğu İç Asya’nın buzlu steplerinin tıpkı kutup ayısı, kurdu, tilkisi ve tavşanı gibi beyaz kürklü köpeği olarak ortaya çıkan Akbaş’ın Oğuzlarca İran yaylalarına getirildiği ve burada mahalli köpeklerle çaprazlanarak sıcak havaya daha dayanıklı bir ırka dönüştüğü teorinin ana dayanağıdır. Akbaş daha sonra yine Oğuz göçleri ile Karabaş da olduğu gibi Anadolu’ya getirilerek buranın bir parçası olmuşlardır. (12) Koyunun Evcilleştirilmesi ve Köpeğin Gerekliliği Zooarkeolojik çalışmalar hayvan evcilleştirilmesindeki ilk adımların Doğu Anadolu ve Ortadoğu’da atılmış olduğunu göstermektedir. Turnbull ve Reed'e (1974) göre koyun köpekten sonra evcilleştirilen ikinci hayvandır. Evcil koyunun yabani atası, Ovis ammon, kısa otlarla kaplı açık çayırların bulunduğu Zagros-Toros dağları ile kuzey İran ve Türkistan’ın tepelik yamaçlarında yasamıştır. Evcil keçi, Capra hircus, kuzey Suriye'deki Abu Hureya, güney Toroslar’daki Çayönü ve kuzey Irak’ta ki Jarmo'da günümüzden 9 000 yıl öncesine tarihlenen tabakalarda bulunmuştur. Dacos ve Helmer (1981) koyun türlerinin ilk olarak Anadolu'da evcilleştirildiğini ve Suriye, Filistin ve sonra Mezopotamya'ya yayıldığını düşünmektedir. (1) Smithsonain Enstitüsü Ulusal Doğal Tarih Müzesi Arkeobiyoloji Programın’dan Melinda A. Zeder’in “Akdeniz Havzasında evcilleştirme ve erken tarım” adlı 2008 tarihli makalesinde ise MÖ 11. 000 ‘de koyun; 10. 000’de sığır ve 10.500’de domuz’un Doğu Anadolu’da evcilleştirildiğini keçinin ise 11. 000’de Doğu Anadolu ve Zagros Dağları arasında evcilleştirilmeye başlandığı artık kesinlik kazanmıştır. Zeder’e göre Doğu Akdeniz’deki bitki ve hayvan evcilleştirmesine yönelik ilk adımlar 12. bin yıla ulaşır. Sürülerin kontrolü ve ekin ekimine dair kanıtlar evcilleştirme sürecini belgelemede kullanılan geleneksel morfolojik değişikliklerden en az 1.000 yıl önce ortaya çıkmaktadır. Farklı türler, her tür için birden fazla evcil soy ortaya koyan genetik analizlerle birlikte Doğru Anadolu ve Orta Doğu’nun farklı kısımlarında evcilleştirilmiş gibi görünmektedir. George Bean’nin “Eski Çağda Ege Bölgesi” adlı kitabından alınan yukarıdaki fotoğraf Efes Antik Kentinde Hermes’i bir koçla gösteriyor (Resim 1) Koyunun evcilleştirildiği günümüzün Türkiye, Suriye ve Irak topraklarının bu hayvanlardan yoksun olması düşünülebilir mi? Koyun büyük ölçüde 10 000 yıl önce Anadolu’da evcilleştirilmişken sürülerin korunmasında köpeğin kullanımı için 11. yüzyıla kadar Türklerin gelişinin beklenmek zorunda olunması akıl alır bir şey gibi görünmemektedir. Hâlbuki Türklerden önce kimsenin köpeği sürü korumasında kullanmayı akıl edememesine açıklık getirilebilecek bilimsel kanıtlardan çok tam aksine sahibiz. Sürekli hareket halindeki Paleolitik avcı grupları, hayvan sürülerinin mevsimlik göçlerini izleyerek yöreden yöreye yer değiştirmişlerdir. Ortadoğu’nun arazi yapısında, potansiyel olarak evcilleştirilebilir bitki ve hayvan varlığı önemli bir özelliktir (1). İnsanin çağlar geçtikçe doğaya karşı hâkimiyetini güçlendirmesiyle kendini ve sahip olduklarını koruma gereksinimi de doğal olarak birlikte gelişmiştir. Bunun için yöntemler sınırlıdır. Başta mağaralar daha sonra ise derme çatma yaptıkları kulübeler onları dış dünyanın tehlikelerine karşı korumada ilk adımlar olmalıdır. Avlanmada olduğu kadar savunma amaçlı da kullanılan silahlardan ise ancak büyük riskler alınarak faydalanılabilmektedir. İnsan zekâsı her ne kadar yaşamlarını kolaylaştırmak amacıyla yeni buluşları yavaş; ama emin adımlarla toplumsal yaşamının bir parçası yapsa da bunun karşılığında beslenmek ve kaynaklarını korumak için karşı savaş verdiği doğanın artik asla sahip olamayacağı güçlerine hala daha gereksinim duymaktadır. Dünya hala onun için işitemeyeceği sesler, alamayacağı kokular ve erişemeyeceği hiza sahip canlılarla doludur. Bunlarla basa çıkmak için de yardıma gereksinimi vardır. Tam bu dönemlerde insandan uzak duran vahşi kurt sürülerinden ayrılan, kamp alanlarının çevresinde av artıkları ile beslenmeyi seçmiş bir grup kurdun yavaş yavaş insan varlığını daha tölere edebilen bir popülasyon oluşturmaya başlamıştır. Bu hayvanlar artik köpek olmanın ilk adımlarını atarak farklı dingovari vahşi köpeklere dönüşmektedirler (9). İnsanlar da onların organize sürü yaşamları, birbirlerine sadakatleri, avlanma ve koruma konusundaki tartışılmaz yeteneklerini fark etmede gecikmemiştir. Bu hayvanlar insan yaşamının bir parçası olursa kendi sürülerinde yaptıkları gibi sahip oldukları yaşamsal kaynaklara tehdit eden tehlikeleri önceden haber verebilir, koruyabilir ve av sırasında faydalı olabilirlerdi. Ve öyle de oldu. Günümüz köpeğinin ilk prototipi sayılacak bu hayvanlardan yararlanılmaya başlandı. Şimdiye kadar Orta Doğu ve Anadolu buna ilk adres olarak gösterilse de yeni mtDNA analizleri köpeğin ilk atalarının Doğu Asya’da 15 000 yıl önce gerçekleştiğine işaret etmektedir. Ancak aynı araştırma şu noktaya özellikle dikkat çekmektedir. Kurdun evcilleştirilmesi tek başına izole olarak gerçekleştirilmiş bir olay değildir. Çeşitli insan toplulukları farklı yerlerde yaygın olarak bu süreci başlatmış görünmektedirler. (10) Bu verilerin bizim konumuzla ilgili olan kısmı köpek ve koyun henüz ismi olmayan insan toplulukları zamanında evcilleştirilmiştir. Farklı şekillerde faydalanılan bu iki evcil hayvanın kendine özgü ırklara ayrımı bulundukları bölgenin şartlarına ve onlardan faydalanan insanların gereksinimlerine göre biçimlenmiştir. Evcilleştirilen ilk hayvan olarak kabul edilen köpek, ilk insan topluluklarının güvenliği konusunda olduğu kadar avlanma sırasında da daha önce sahip olmadıkları bazı avantajlar sağlamış olmalıdır. İnsanı olduğu kadar onun yasamdaki diğer canlıları da kabullenen bu sosyal hayvana ilk sürülerin korumasında büyük görev almış olmalı. Köpeğin varlığı olmadan hayvan sürülerinin vahşi hayvanlar ve hırsız rakip gruplara karşı sansı çok azdı. Bu gün bile sürü köpekleri olmadan çobanlık yapmanın neredeyse imkânsızlığı göz önüne alınacak olursa 11. yüzyıla kadar bekleyen bir Orta Doğu ve Anadolu düşünülebilir mi? Herodot, VII. Kitabi Polymnia’nin Kserkses Ordusu Trakya’da adlı bölümünde “Aslanlara Abdera’da akan Nestos ırmağı ile Akarnaia’da akan Akheloos arasında rastlanır; Avrupa’nin ne Nestos’dan öteye düşen ve doğuya doğru uzanan bölümünde ne de Akheloos’un batısında anakaranın başka hiç bir yerinde aslana rastlanmaz. Yalnız bu iki ırmak arasındaki bölgede yaşarlar.” der (8). Yeşil Atlas/ Aralık 2002 5. sayısına göre Hazer Kaplanı’nın bir alt türüne ait son birey 1970 yılının Şubat ayında Uludere yakınlarında vurulmuştur. 19. yüzyılın sonlarında ise Doğu Anadolu’da hala Aslan ve Çita mevcuttur. Anadolu Parsı’nın ise varlığı nesli tükendi tükenmedi tartışmaları ile bugün bile hala gündemdedir. Günümüzün kurt, çakal, sırtlan ve ayı gibi diğer vahşi hayvanın varlığı da göz önüne alındığında Anadolu’nun sadece antik cağlarda değil yakın geçmişe kadar dikkate değer bir vahşi hayvan çeşitliliğine sahip olduğu kesindir. Köpeğin yardımı olmadan koyun ve keçi gibi kolay avlardan uzak tutulmaları için ne tur yöntemler geliştirilmiş olduğu bu sav gerçek olsaydı başlı başına bir merak konusu olabilirdi. Anadolu ve Orta Doğu’da Koyun Varlığı Strabon’un Antik Anadolu Coğrafyasını anlattığı Geographika’sından Laodikeia (Orta Anadolu’nun güneyinde bulunan Lykaonia’nin başkenti) dolaylarındaki bir ülkede yetiştirilen bir koyun türünün varlığını öğreniyoruz. Bunlar sadece Miletoslularinkinden (Girit Adasında bir kent) üstün olan tüylerinin yumuşaklığı ile değil; ayıi zamanda kuzguni siyah renkleriyle de mükemmel olduğu söylenen koyunlar. Strabon’un anlattığına göre komsuları Kolossene’liler (Eski çağda yün endüstrisi ile ünlü büyük Phrygia kentlerinden biri, bugünün Honaz’i) de aynı renkteki koyunlardan yararlanırlar ve bu koyunların rengi kentin ismini taşır. (2) Günümüzün Tuz Gölü’nden bahsederken ise bize şu bilgileri verir: İşte Tatta (Tuz Gölü) böyledir. ..ağaçsız olup az su bulunduğu halde yabani merkeplerin otlak yeridir; fakat gene de ülke sulanmadığı halde olağanüstü koyun yetiştirilir; fakat yünü serttir, buna rağmen bazı kimseler yalnız bunun üzerinden büyük servet elde etmişlerdir. Amyntas’ın (Deiotaros’dan sonra tahta gecen Galatia kralı) bu bölgede üç yüzün üstünde sürüsü vardır . (2) Halys’un (Kızılırmak) ağzından sonra Gazelonitis (Kızılırmak’ın ağzından doğusundaki Saramene’ye kadar uzanan ovalık ulke) gelir ve bu ülke Saramene’ye kadar uzanır. “Burada yumuşak yünlü hayvan sürülerinin bolluğu nedeniyle oluşmuş bir koyunyünü endüstrisi vardır. Bu tur hayvanlara Kappadokia’da ve Pontos’da çok az rastlanır.” (2) Tüm bu bilgiler bize sadece ismi verilen bir kaç Anadolu şehri ya da ülkesinin değil Girit adası gibi karsılaştırma yaptığı diğer şehir ve ülkelerde de gelişmiş bir koyunculuk endüstrisi olduğunu ortaya koymaktadır. Plinius’da Galatia Bölgesi’nin (Orta Anadolu) en önemli ürününün “yün” olduğunu ifade ederken bu yünlerin Akdeniz çevresindeki yün üretimi bakımından önemli merkezler durumundaki Tarentum, Attika (Atina’nın güneyi) ve Miletos kökenli yünler yanında bir numaralı yeri aldığından söz etmektedir (3). Yine bu bilgi bize sadece Anadolu’da değil Akdeniz çevresinde de küçükbaş hayvancılığın hiç de azımsanmayacak şekilde yapıldığını göstermektedir. Bahsetmeye değer bir koyun varlığına sahip olduğuna dikkat çekilen bir başka uygarlık da Hititler’dir. Sedat Alp bize Hitit döneminde koyun varlığı konusunda şu önemli bilgileri verir: “Kent kapıları aksamları kapatılıyor, sabahları açılıyordu. Halkın mal varlığının önemli bir kısmını oluşturan sığırlar ve koyunlar düşman tehlikesinin olmadığından emin olmadıkça kent dışına bırakılmıyordu (5). Hitit kralı II. Mursili’nin Veba Duası’ndan anlaşıldığına göre ülkenin başına gelen veba felaketini Genç Tuthalia’nın öldürülmesine bağlamakta, tanrılara yalvarıp kurban keserek, vebayı ülkesinden uzaklaştırmak istemektedir. Duasında II. Mursili su açıklamaya da değinir: ”Onun döneminde Hatti ülkesi iyiydi; ülkedeki insanlar, sığırlar ve koyunlar çoğalıyordu. Fakat siz tanrılar sonradan genç Tuthalia’nın öcünü babamdan aldınız (6). Erhan Akyıldız ise yine Anadolu’da koyunun bahse değer varlığı konusunda şu bilgiyi vermektedir: “Asurlu tüccarların Anadolu’daki ticari ilişkilerini arttırdıkları dönemde Anadolu toprakları üzerindeki genel siyasi durum pek güçlü değildi. Sahip oldukları küçük topraklarda egemenliklerini sürdüren yerel krallıkların zaman zaman birbirleri arasında anlaşmazlığa düştükleri de görülmektedir. Kültepe kazılarında ele gecen bir tablette yazılı olanlar bu anlaşmazlıklar için ilginç bir örnek oluşturmaktadır. Mama Kralı Anum Hirbi’nin Kanes Kralı Warsama’ya yazdığı mektupta su sözlere de yer verilmektedir: ..Taisamali benim ülkeme saldırdı, 12 kentimi yıkıp sığır ve koyunlarımı yağmaladı. (6).” Yukarda verilen tüm bu bilgiler Türklerden önce Anadolu’da var olmayan koyunculuk iddiasının gerçeklik taşımadığını gözler önüne sürmektedir. Peki ya kopek? Avrupa, Anadolu ve Orta Doğu’da Köpek Varlığı Köpek olmadan sağlıklı hayvancılık yapılamayacağına yukarıda dikkat çekmiştim. Anadolu gibi geniş bir bölgenin ciddiye alınması gereken vahşi hayvan çeşitliliği, köpeğin evcilleştirilmesinin ardından insanın temel yaşamsal kaynaklarının başında gelen küçükbaş ve daha sonra da büyükbaş hayvanların korunmasındaki rolünü kaçınılmaz kılmıştır. Bu iki süreci birbirinden ayırmak gerçekçi olamayacağı gibi 15 000 - 10 000 yıl önce gerçekleşmiş bu olayların isim vererek belirli bir topluma mal edilmesi de düşünülemez. Anadolu’da köpek varlığı ile ilgili ilk kanıtlar yine tarih öncesi dönemlere rastlar. Akyıldız, MÖ 7250 - 6750 yılları arasında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinin güneybatısında, Dicle nehrinin kollarından Boğazçay’ın kıyısında yükselen küçük bir tepe olan Çayönü sakinlerinin önce köpeği sonra da koyun ve keçiyi evcilleştirdiğine dikkat çeker. Bu hayvanlara ait kilden yapılmış ilk heykelcik denemeleri de ele gecen buluntular arasındadır. (6) Bryce, Hitit toplumundan bahsederken Anadolu’daki sadece koyun varlığı konusunda yukarda verilen kanıtlara ek bilgiler sunmuyor ayni zamanda sürü köpeklerinin varlığı ve diğer evcil hayvanlar arasındaki ayrıcalıklı yerleri konusunda da önemli kanıtlar sunuyor: Aslında, Hitit ülkesinin zenginliğinin çoğu, büyük ölçüde, hayvan sürülerine ve çobanlarına dayalıydı. Yaylacılık Hitit kırsal yaşamının muhtemelendeğişmeyen özelliklerinden biriydi. Sürekli kendilerine ait toprakları olmayan bazı hayvan sahipleri, “çadır köylerde” göçebe ya da yarı göçebe hayat sürerek, sığırları ve koyunlarıyla nerede elverişli otlak varsa oraya giderek, yaşamlarının büyük bölümünü hareket halinde getirilerdi. Birçok kültürde olduğu gibi sığırtmaçlık isinde köpekler de yardımcı olurdu. Birisi tarafından öldürüldüğünde 20 sekel tazminat ödenmesi gerektiğine bakılırsa (87. madde) bu amaç için özel olarak eğitilmiş bir köpek, bir çiftçinin en değerli varlıklarındandı. Bu, sıradan bir köpeğe karşı işlenen bir suça uygulanan cezanın 20 katı ve öküz, at, katır ve hamile inek dâhil diğer çiftlik hayvanları için yasalarda belirtilmiş cezaların ise çok üzerinde bir cezaydı.” (4) Burada verilen bilgilerden anlaşılan bir başka şaşırtıcı gerçek ise yaylacılık anlayışının Anadolu’da çok eski bir geçmişe sahip olduğudur. Asur dönemine ait bu köpek Asurluların Güneydoğu Anadolu, Irak, Lübnan, Mısır, Kıbrıs ve Sudan hâkimiyeti boyunca imparatorluğun savaş, sürü ve bekçi köpeği prototipinin en bilineni. Bu köpeğin dünya masif ve sürü bekçileri ile olan benzerliğine dikkat. Halkın değil sadece aristokrasiye ait olduğunu iddia etmek aşağıda açıklandığı üzere pratikte anlam taşımıyor. (Resim 2) George E. Bean Eski Çağda Ege Bölgesi adlı kitabında bugünkü İzmir ve çevresinden bahsederken şu tespitlerde bulunmaktadır: “Plinius, Kolophonluların savaşta köpeklerden yararlandığını anlatır. Çünkü köpekler hem en güvenilir yardımcı gücü sağlamış hem de ücretsiz hizmet vermiştir. Söz konusu hayvanların bugün Anadolu’da yasayan çoban köpeklerine benzemesi durumunda düşmanların ne denli ürkütücü birer hasım ile karsılaşacakları açıktır. “Kolophon’da köpeklerin ikinci bir görevi daha vardı ve bu, Yunan dünyasında bir eşi sadece Sparta’da görülen bir uygulamayı, köpek kurbanını gündeme getirmektedir.” Bölge’de köpek varlığı ile ilgili son kanıtlar ise yine Herodot’tan gelir. Yunanistan’ın Epiros bölgesinde hüküm suren Molos halkının barış zamanı çobanlara; savaş zamanı orduya emanet edilen köpeklerinin cesareti övülür. Bugün mastif tipi köpek ırklarına verilen m olossus ismi de bu halkın köpeklerinden gelmektedir. Romalılar ise pek çok konuda olduğu gibi kayıt altına aldıkları tarımsal yaşamlarından bahsederken sürü köpeklerinden de bahseder. Hatta belirli bir standarda dayalı üretimin söz konusu olması İtalya ve çevre ülkelerin çok eski zamanlardan itibaren tıpkı Anadolu’da olduğu gibi güçlü bir koyunculuk ve sürü kopeği varlığına sahip olduğunu göstermektedir. Anadolu ve özellikle Mezapotamya’da Asur ve Babillilere ait fresklerde rastlanan köpeklerin günümüz sürü bekçilerine benzerliği de görmezden gelinmemelidir. İri bir baş, düşük kulaklar, caydırıcı bir fizik ve sırtta çember bir kuyruk. (Resim 2) Bu köpeklerin sadece savaş köpeği olarak görülmesi ve mülk ve sürü korumasında kullanılamayacakları iddiaların pratikte gerçekçiliği tartışılır. Molos halkı hem savaş hem de sürü köpeği olarak köpeklerinden tarih kitaplarına geçecek bir başarıyla faydalanmışlardır. Evliya Celebi Seyahatnamesi’nde Samson Köpeği olarak tanınan köpeklerin bir kısmının Yeniçeri Mandıracılar Esnafınca üretildiğine dikkat çekmektedir (11). Pek çok benzerlik söz konusu olmasına rağmen bu köpeklerin bugünkü Kangal Köpeği’nden tamamen farklı bir grup olarak nitelendirmek bize tamamıyla gerçekçi görünmemektedir(12). Köpek ırklarının fonksiyonlarına göre gruplandırıldığı bu çağlarda elimizde şimdiki gibi kesin köpek ırklarının mevcudiyetine dair kesin kanıtlar olmasa da iri mastif tipi köpeklerin göçebelerin hayvanlarını ve obalarını koruduğu, aristokratik eğlencelerde vahşi hayvan evinde cesaretleri sınandığı ve savaşta sahibiyle yan yana dövüştüğü bilinmektedir. Ne Asur ne de Babil İmparatorluklarının bir zamanlar hüküm sürdüğü bu bölgelerde Kangal Köpeği’ne benzer bir köpek yok derken (13) son halini almış belirgin bir köpek ırkı yerine benzer görevi gören şaşırtıcı düzeyde fenotipik olarak birbirine benzeyen köpekler görmezden gelinmemelidir. Bu köpeklerin bize temelde hatırlattığı nokta; doğrudan Kangal Köpeği’nin ataları olduğundan çok iki coğrafya arasındaki yakınlık, köpeklerin benzer işlerde görev alması ve aralarındaki inanılmaz fenotiptik benzerliktir. Bu bilgiler bizde binlerce yıllık bir harmanlamanın mümkün olduğunu akla getirmektedir. Tüm bunların sonunda 2. yüzyıldan beri İber Yarımadası’ndan başlayarak tüm Akdeniz’de, İtayla ve Yunanistan’da koyun sürüleri ile sürü bekçisi köpeklerin kullanıldığı bilinmektedir. Bu köpekler Kuzey Yunanistan’daki Molos halkında olduğu gibi savaş köpekliği de yapmışlardır. Orta Doğu’da da köpek mevcuttur. Bu kopekler her ne kadar sadece savaş ve av sahnelerinde karşımıza çıkıyor görünse de ki nedeni aşağıda açıklanmıştır, fenotipik olarak tamamen modern sürü köpeklerine benzemektedirler. Orta Doğu’da halen bilinen bir sürü bekçisi köpeğinin olmadığı söylense de gerçeklerden çok kanıt olarak gösterilen iddialardır (12-13). Küçükbaş hayvancılığın hala yapıldığı bu coğrafyanın dağlık bölgelerinde sürü bekçisi köpeklerden faydalanılmaktadır. Bu köpekler bulundukları bölgenin kültürü ile alakalı olarak bir ırk olarak dünya köpek organizasyonlarınca henüz keşfedilememiş olabilirler. Kaldı ki Türkiye’de Akbaş ve Kangal Köpekleri dışında henüz dikkat çekmemiş farklı tiplerdeki sürü köpeklerine sahiptir. Anadolu’dan Orta Doğu’ya koyun ve keçinin ilk evcilleştirilme hikâyesi de yerleştirildiğinde geriye eksik parça kalmamaktadır. Tüm bu gerçeklerin ışığında, bu hayvanların Avrupa ve Orta Doğu’da olup Anadolu’yu atlaması için mantıklı hiç bir neden göremiyoruz. Özellikle de Anadolu gibi güçlü bir koyunculuk endüstrisine sahip bölgede. Anadolu’da koyun ve sürü köpeği yokluğuna dayandırılan tüm bu iddiaların yanında kanıt olarak gösterilen bir başka nokta ise köpeğin Anadolu’da var olmayan sanatsal tasvirleridir. Çayönü ve Altıntepe kazılarının bizlere bu ilk köpekler hakkında çeşitli bilgiler sunduğundan bahsetmiştik. Ancak daha fazla açıklama getirmeden önce şu soruya dikkat çekmemiz gerekebilir: Roma’daki sürü köpekleri ve koyunlar için kaç tane figür ele geçti? Olayın doğasını doğru yorumlamak için ne tur sahnelerin tasvir edildiğinin iyi anlaşılması lazım: savaş ve av sahneleri ya da belki kurban törenleri. (Resim 1)Bunun için de kutsal değeri olan boğa, kartal ve büyük kediler (aslan kaplan vs) kullanılmıştır. Dağdaki çobanlar ve koyunlar, tapınak ve saray duvarları için çekici bir konu olmasa gerek. Bu köpekler çobanlara aitti. Kralların ve imparatorların tarihçileri ve sanatçıları sadece mevcut düzenin yüceltilmesi ve hatırlamaya değer kılınması amaçlı gerek yazımsal gerekse plastik sanatlara dayalı kayıtlar tutarken dağ başındaki bir çobanın ve cesur köpeklerinin ne hükmü olabilir? Bu köpekler dövüşmek için arenalara, büyük av hayvanlarının yakalanması için aristokratik sürek avlarına ya da gerçek savaş alanlarına getirilmediği sürece konu edilmeleri için hiç bir neden görülmemiş olmalı. Yaklaşık 20 öncesine kadar Anadolu halkı için sadece “it” olan köpeklerimizin hayatımızdaki yerini hatırlayalım. Gelecek sayımızda “Karabaş Irkı Gerçek midir?”, “Niçin Karabaşlı Köpekler?”, “Kangal Köpeğinin Olası Kökeni?” ve “Akbaş Köpeğinin Kökenine Bakış” başlıkları altında yazı dizimize son vereceğiz. Makalenin tamamını www.turkcobankopekleri.org/surukopeklerinint arihi.htm adresinde bulabilirsiniz. Kaynaklar: (1) Eski Ortadoğu’da Çevre ve Etnik Yapi, Pavel Dolukhanov/İmge Kitabevi, 1998, (2) Strabon; Geographika, Antik Anadolu Cografyasi (Kitap XII � XI I� I XIV) / Arkeoloji ve Sanat Yayinlari (3) Galatlar; Antikcag Anadolusu�nun Savasci Kavmi / Murat Arslan , Arkeoloji ve Sanat Yayinlari (4) Hitit Dunyasinda Yasam ve Toplum /Trevor Bryce , Dost Kitapevi (5) Hitit Caginda Anadolu; Civiyazili ve Hiyeroglif Yazili Kaynaklar/ Sedat Alp, Tubitak (6) Tas Cagin’ndan Osmanli’ya Anadolu, Erhan Akyildiz, Milliyet Yayinlari (7) Animals in Sculpture and in Life of Ancient Turkmen, N.M. Ermolova / Magazine �The I nf or m CAO �N2. (8) H erodot Tarihi/ Turkiye İsbankasi Kultur Yayinlari (9) Dogs, A Startling New Understanding of Canine Origin, Behaviour & Evolution, Raymond and Lorna Coppinger / Scribner (10) Genetic Evidence for an East Asian Origin of Domestic Dogs by Peter Savolainen, Ya-ping Zhang, Jing Luo, Joakim Lundeberg, Thoms Leitner / Sceince Vol 298, 22. November. 2002 (11) Gunumuz Turkcesiyle Evliya Celebi Seyahatnamesi: İstanbul, Seyit Ali Kahraman � Yucel Dagli / Yapi ve Kredi Yayinlari (12) Turk Çoban Kopeği Kangal, Dogan Kartay / Altindag Grafik Matbaacilik (13) Kangal Yer Adi ve Kangal Kopegi�nin Orijini Uzerine Gorusler, Huseyin KARADAG, Prof. Dr., Yuzuncu Yil Universitesi, Veteriner Fakultesi, VAN (14) The Sheep and the Chevrolet , Francois Balsan (1947) (15) The Pyrenean Mountain Dog published by The Pyrenean Mountain Dog Club of Great Britain (16) Akbaşh Dog: A Turkish Breed for Home and agriculture, David and Judith Nelson, 1983 25 Eylül - 26 Aralık 2003 ………………………………………………………………………………………………………………………… ODTÜ’de Prof. Dr. İnci Togan ile tamamladığı Yüksek Lisans ve Doktora dereceleri sırasında Türk çoban köpeklerinin evrimsel geçmişleri üzerine popülasyon genetiği çalışmalarında bulunmuş Dr. Evren Koban cevaplıyor: Aşağıda Sn Kartay’ın sık sık kitabında bilim çevrelerinin de kitaplarını onayladığını iddia ettiği varsayımlarını genetik bilimi açısından değerlendiriyoruz. Savolainen ve arkadaşlarının (2002) çalışması Doğu Asya'yı köpeğin evcilleştirme merkezi olarak işaret ediyor. Doğu Asya'dan da farklı rotalar izleyerek dünyaya yayılıyorlar. Literatürdeki mevcut mitokondriyal DNA (mtDNA, annesel kalıtım materyali) dizileri ve bizim çalışmamızda elde ettiğimiz dizileri karşılaştırdığımızda 2 ana mtDNA soyu diyebileceğimiz gruplara ayrılıyor. Bu grupların içerdiği populasyonlara bakıldığında ise birinde Akbaş diğerinde Kangal var. Doğu Asya'dan Afrika'ya yönlenmiş güney rotasını izleyen grubun içinde Akbaş yer alıyor, kuzey rotasını izleyen grubun içinde ise Kangal yer alıyor. Analizler ile ortaya çıkan bu durum Kangal ve Akbaş köpeklerinin farklı kökenlerini destekliyor. kullanm aya başladığı ki Sn Kartay'ın iddiası da budur, bir beyaz çoban köpeği grubu/ ırkı olm ası m üm kün m ü? Böyle bir çıkarım eldeki verilerle yapılabilir mi? Sonuçta bildiğimiz gri kurt (Canis lupus lupus) köpeğin atası, bu artık kabul edilmiş bir gerçek. Canidler (köpekgiller) arası çiftleşmeler de biliniyor. Buna köpek-kurt çiftleşmeleri de dahil, yaban Canid türleri arasında da var ve dingo-köpek ile coyote (kır kurdu)-köpek arasında da. Yalnız bu köpekler ile yaban türleri arasındaki çiftleşmeler evcilleştirme olayından sonra. Farklı bir mtDNA ya da Y kromozomu tipinin evcil köpek gen popülasyonuna katılmasını sağlıyor. Şansı varsa sonraki nesillere de aktarılır ve hatta yaygınlaşabilir de.. Ancak bir köpek ırkı hiçbir zaman tek bir anneden ya da babadan gelmiş değil. Pek çok mtDNA haplotipi ve haplogrubu içerebiliyor bir ırk. Yani annesel olarak farklı soylara işaret ediyor bu farkı tipler/gruplar. 2. Sn Kartay Akbaş Akkurttan Karabaş Karakurttan evcilleştirilmiş savını yürütüyor. Kuzey Asya steplerindeki Kutup Kurdundan devşirilen Akbaş adındaki beyaz çoban köpeklerinin oradan Anadolu’ya getirildiğini iddia ediyor. Bu konuda ne söylem ek istersiniz. biraz Beyaz kurt olarak tanımlanan tam olarak nedir, bilmiyorum. Var olan kurt türleri: Akbas'in genetik olarak ilk kez alakalandırıldığı grup bir köpek m i yoksa kurt grubu mudur? Olur da kopek grubu olursa bu çobanların beyaz olarak Canis lupus baileyi (Meksika Kurdu), Canis lupus bernardi (Banks Adası Tundra Kurdu), Canis lupus columbianus (İngiliz Kolombiyası Kurdu), Canis lupus crassodon (Vancouver Adası Kurdu), Canis lupus hudsonicus (Hudson Sorduğunuz sorulara gelince. sorulmayacak sorular aslında. 1. Onlar Körfezi Kurdu), Canis lupus labradorius (Labrador Kurdu), Canis lupus lycaon (Doğu Timber Kurdu), Canis lupus manningi (Baffin Adasi Tundra Kurdu), Canis lupus tundrarum (Alaska Tundra Kurdu), Canis lupus campestris (Prairie Kurdu), Canis lupus lupus (Gri Kurt).. Bunlardan hangisi beyaz kurt? "Akbaş bir beyaz kurttan türemiştir" diye birşey söyleyemeyiz. Tüm köpek ırklarının kökeni Canis lupus lupus’a (gri kurt) dayanır. Evcilleştirme ve onu takiben ırkların ortaya çıkması, farklılaşma kompleks bir olaylar zinciridir. 3. O ilk grup köpeğin/ kurdun şuan ki Akbaşın genlerinde izinin sürülm esi aslında nasıl algılanm alıdır? Bize neyi söylem ekte neyi asla söylemem ektedir? İlk grup köpek/kurdun geni şudur, o da bu köpekte/ırkta vardır gibi bir çıkarım gerçekleştirilmiş çalışmalarda yapılmış bir şey değil. Bu oldukça detaylı bir çalışma olur. İlk evcilleştirme Doğu Asya’da meydana gelmiştir. Arkeolojik kazılar gerçekleştirilmeli ve buradan elde edilen kemiklerden (kurt ve evcil köpek) DNA işaretleri incelenmelidir. Böylelikle en eski evcilleştirme merkezinde ilk hangi tip DNA işaretleri mevcuttu bilgi sahibi olunabilir. Daha sonra köpeklerin izlediği rotalar üzerindeki arkeolojik buluntular (kurt ve evcil köpek kemikleri) incelenmelidir. Hangi işaretler nerede evcil köpek gen havuzuna katılmış bir fikir sahibi olmak için. Bunlar yıllar sürecek kapsamlı çalışmalardır ve gerçekten gerekli midir bu kadar zaman ve para harcamaya? Bilim adamlarının öncelikleri farklıdır. Önce evcil köpeğin atasını tespit etmişlerdir. Sonra arkeolojik bulgulardan evcil köpeğin Amerika’ya evcilleştikten sonra gittiğini ve evcilleşme sürecinde Amerika’dan bir katkı almadığını ortaya koymuşlardır. Sonra Dingoların ne zaman ve nereden Avustralya’ya geçtiğini tespit etmişlerdir. Sonuçta bütün ırklar ilk evcilleştirilen köpeklerden bazı DNA işaretlerini taşıyorlar. Binlerce yıl içinde bazı yeni mutasyonlar ortaya çıkar. Farklı rotalarla farklı yerlere giden köpekler arası gen alışverişi (çiftleşme yoluyla) olmadığından bu ortaya çıkan mutasyonlar gruplara özgü olarak kalabilir. Böylece bu mutasyonlar bize grupların ne zaman ayrıldığını, hangi gruplardan hangi ırların oluşturulduğunu söyleyebilir. Doğu Asya ile ilişkilendirilen bu köpeklere hem en Akbaş diyebilir m iyiz? Bu beyaz kopekli popülasyon binlerce yıl sonra dünyanın başka bir yerinde (Avrupa, Anadolu ya da Iran yaylaları) de gelişim gösterm iş olam az m ı? 4. Doğu Asya ile bütün köpekler ilişkilidir sadece Akbaş değil. Kangal'ın ataları da Doğu Asya ile ilintilidir. Sonra İskandinavya'dan da gen havuzuna katkı almıştır. Hangi ırkın hangi coğrafyada geliştiği ve hangi ırklara köken olduğunu araştırmak için tüm dünyada kapsamlı bir çalışma yapmak gerekmektedir. Irkların ortaya çıkması basit tanımı olan bir konu değildir. Bir ırkın taşıdığı genetik işaretlerin fenotipe (görünür karaktere) yansıması genotipinde (genetik kompozisyonu) oluşma zamanı ile denk olmayabilir. Köpeğin evcilleştirilmesinin zamanlaması ve yerinin tespiti için arkeolojik verilerle desteklenen moleküler çalışmalar ve analizler yapılmıştır. Irklar için böyle bir çalışma henüz söz konusu değildir. Irklar zaman içinde oluşmuştur. Aynı kökene sahip ırklar, kaynak populasyondan ayrıldıktan sonra geldikleri yerde çevre koşullarının ve yetiştiricilerinin etkisi ile değişip farklılaşmışlardır. Geçen zaman ne kadar çok ise o kadar kaynak olan populasyondan ve o kaynak populasyondan türeyen diğer ırklardan o kadar çok farklılaşırlar. Bu süreç uzun bir süreçtir. Ancak, belki de tüm mevcut ırkların yarısından fazlası özellikle son iki yüzyılda, insanların yoğun baskısı ve seleksiyon çalışmaları ile oluşturulmuştur. Irkların oluşumu ve köpeğin evcilleşme ve evrimleşme sürecinin çözümlenmesi için tarih, arkeoloji ve moleküler genetik birlikte çalışmalıdır. Not: Sn Koban’a Melinda A. Zender’in araştırmasını bizle paylaştığı için teşekkür ederiz. Sivrihisar’ın köylerinde rastlanan tipik bir Akkuş. DÜZELTME: Geçen sayımızda derneğimizin var oluş prensiplerini sıralarken yazdığımız “Deforme ya da Akbaş standardından aşırı derecede uzak yavruları ya uyutacağım ya da üretim izni verilmez olarak kayıt ettireceğim.” cümlesindeki yavruların uyutulması ifadesi bazı dernek üyelerimizin hatırlatması üzerine sadece “kısırlaştıracağım” olarak düzeltilmiştir. Bilginize.
Benzer belgeler
AKKUŞ Sayı 4
Akbaş’ın ölçümleri ortaya çıkmış oluyor. FCI
ayrıca bizden ağız içi epitel doku ve tüy olmak
üzere her bir köpekten DNA örnekleri de